Lakırtı Ekim 2017
Aylık HiLeon Dergisi
Aylık HiLeon Dergisi
- TAGS
- vatanimsensin
- hileon
- leon
- hilal
- ekim
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
finalini ve<br />
Sezon<br />
sezonu<br />
önümüzdeki<br />
Hadivent<br />
Ceren<br />
için<br />
sizler<br />
Sensin'in<br />
Vatanım<br />
görüntü<br />
biricik<br />
işin<br />
yönetmeninden<br />
ve yeni<br />
mutfağına<br />
dair keyifli bir<br />
sezona<br />
sohbet<br />
S A Y I 2 | E K I M 2 0 1 7<br />
A Y L I K H İ L E O N D E R G İ S İ<br />
LAKIRTI<br />
SEZONUN<br />
ENLERİ<br />
YENİ SEZONA<br />
BAKIŞ<br />
NE UMDUK NE<br />
BULDUK ?<br />
TANZİMATTAN<br />
CUMHURİYETE<br />
OSMANLI<br />
KADINI<br />
değerlendirdi.<br />
BURAK<br />
KANBİR<br />
TARİHİN<br />
UNUTULMAZ<br />
AŞKLARI<br />
MÜŞKÜLBACI<br />
gerçekleştirdik.
dergi teknik editörü<br />
müşkülman<br />
@yinemimuskul<br />
editör<br />
büşra<br />
@helenıstıkba<br />
yasmin<br />
@lc_lapsuscalami<br />
poemist<br />
@lionmelissa<br />
vanellope<br />
@vonnschweetz<br />
lenore<br />
@metallicablue<br />
tasarım departmanı<br />
müşkülman<br />
@yinemimuskul<br />
bobby<br />
@hileonbee<br />
valerie<br />
@valeriastagones<br />
gaye<br />
@gaye_sky2<br />
ön kapak resmi<br />
luna<br />
@hileonluna<br />
LAKIRTI<br />
İletişim<br />
Twitter @lakirtidergisi<br />
İnstagram /lakirtidergisi<br />
Facebook /lakirti<br />
E-posta lakirtidergisi@gmail.com
MİLLETİNİN KARAKTERİNE VE ADETLERİNE EN UYGUN OLAN İDARE,<br />
"TÜRK<br />
İDARESİDİR."<br />
CUMHURİYET<br />
yılını kutlayan bir Cumhuriyetin çocukları olarak selamlıyoruz sizleri. Bizler; emekten, kandan,<br />
94.<br />
terinden ve gözyaşından örülmüş bir mirasın emanetçileri olarak 29 <strong>Ekim</strong>'in önemine dair<br />
alın<br />
geçenleri söylemeyi borç bildik.<br />
yüreğimizden<br />
yüzyıllardır ıstırabın kavurduğu sinelerin, cepheye yalınayak mermi taşıyan kimselerin,<br />
Bizler,<br />
gider gibi cenge giden yiğitlerin ve Kocatepe’den Afyon Ovası’na güzel başını uzatan sarışın<br />
düğüne<br />
eseri olmanın gururu ve bilincindeyiz. Bizler "Hayır savaş bitmedi, esas savaş şimdi<br />
kurdun<br />
diyerek memleketi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için canla başla çalışan ve<br />
başlıyor!"<br />
her inkılapla milletini aydınlık günlere çıkaran başöğretmenin öğrencileri olmaktan da gurur<br />
yaptığı<br />
duymaktayız.<br />
dalgalanan ay yıldızlı al bayrağın gölgesinde, 19 Mayıs günü Bandırma Vapuru’ndan mukaddes<br />
Bizler<br />
en keskin silah olarak bellediğimiz kalemlerimizi, ulu önderin açtığı yolda harp etmek için<br />
Bizler<br />
Bizler güzel günlerin varlığına inandık ve tomurcuklandık. Bizler bahara büründük, baharın<br />
biledik.<br />
kendisine dönüştük.<br />
ta<br />
millet ki acılarla yoğrulan... Bir millet ki bağrına ateş düşen... Ve yine o millet ki küllerinden<br />
Bir<br />
doğan, o al sancağı canı pahasına göndere çeken... Bizler bu milletin evlatları olmanın da<br />
yeniden<br />
yaşamaktayız.<br />
gururunu<br />
sınandı bu millet, vicdanıyla sınandı. Yeri geldi analığıyla sınandı, evlatlığıyla… Cephedeki<br />
Yüreğiyle<br />
yürekleri gibi yıkık dökük evlerinde evlatlarına dualar eden analara, ağıt yakan<br />
15’lilerden<br />
can yoldaşlarını elleriyle uğurlayan Mehmetlere kadar. Bir oldu ve ördü Cumhuriyet<br />
sevgililerden<br />
yıkılmaz duvarı bu vatanın bütün güzide evlatları. Bizi bir dede nasihatinde, bir şiirde yahut<br />
denen<br />
bayram sabahı giydiğimiz dantelli beyaz çorapların yarattığı saf heyecanda nakış nakış işleyen<br />
bir<br />
bundan tam 94 sene önce kuruldu. Bu başkaldırı, Ortadoğu’dan Hindistan’a asırlardır<br />
Cumhuriyet,<br />
milletlerin yüzyıllık uykularından uyanmasına sebep olurken bizim müsamere sırası<br />
uyuyan<br />
minik yüreklerimizde en halis ülküye dönüştü. Bizler aydın Türk kadınları olarak,<br />
bekleyen<br />
garantörü olan Cumhuriyetimizin 94. yaşını kutlarken sizlerle karanlık gecelerin<br />
özgürlüğümüzün<br />
şafağında buluşmak üzere sözleşiyoruz.<br />
berrak<br />
yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam<br />
"Ey<br />
sizlersiniz."<br />
ettirecek<br />
toprağına atılan o adımın devamını getirmeye, bir nesil evvelinde devraldığımız vatan sevdası<br />
vatan<br />
ateşten gömleği zırh gibi kuşanmaya, gök kubbede bir lazha hoş seda bırakmaya ant içtik.<br />
denen<br />
İLELEBET YAŞASIN TÜRK CUMHURİYETİ!<br />
<strong>Lakırtı</strong> Ekibi
@volteriabacon<br />
@vonnschweetz<br />
@metallicablue<br />
@helenistikba<br />
. .<br />
.<br />
IÇINDE<br />
KILER<br />
03 Ne Umduk,<br />
Ne Bulduk?<br />
@turuncuesarp<br />
05 Sezonun Enleri<br />
@xblackseaxys<br />
@eleutheromaniat<br />
07 Survivor<br />
Smyrna<br />
@turuncuesarp<br />
11 Nice Yıllara<br />
Boran Kuzum<br />
13 Yeni Sezona<br />
Bakış<br />
19 Tanzimattan<br />
Cumhuriyete<br />
Osmanlıda Kadın<br />
@ceronimuo<br />
@volteriabacon<br />
22 Cevdet Baba<br />
Figürü Bölüm 2<br />
@metallicablue<br />
24 Sanat Sokağı<br />
52 Ne İzledik?<br />
11.22.63<br />
@yinemimuskul<br />
@vonnschweetz<br />
56 Vatanım Sensin<br />
Burçlar - Oğlak<br />
@helenistikba<br />
59 Ne Kadar İyi Bir VS<br />
İzleyicisisin?<br />
@helenistikba<br />
@vonnschweetz<br />
64 Müşküllere Deva<br />
Müşkülbacı<br />
@Muskul_Bacınız<br />
69 Röportaj<br />
Burak Kanbir<br />
@Marinaa1213<br />
@Sea_lnn<br />
@LionMelissa<br />
@vonnschweetz<br />
@AyuzawaMisakiCh<br />
76 Aylık Bülten<br />
Cingöz Recai<br />
@metallicablue<br />
@Sea_lnn<br />
78 Sizden Gelenler<br />
@_egemanya<br />
@Lc_lapsuscalami<br />
@LionMelissa<br />
@Marinaa1213<br />
@hileonbee<br />
81 Patlıcanlı<br />
Bürek'ten Capsler<br />
@PBurekk
1<br />
sabır ya tahammül… Tam gaza gelmişiz oh mis gibi barbarlardı,<br />
Ya<br />
HiLeon gümbür gümbür geliyor derken bizim genç kızların<br />
Andreas’tı,<br />
zamanlı koruyucusu Teğ-Man çıksın zavallı mı zavallı, evleneceği<br />
tam<br />
sözde şiddet gören ve tarihteki ilk feministlerden olan Cevdet<br />
beyden<br />
Yıldız ile evlenmek istediğini söylesin. Hem de en söylenmemesi<br />
kızı<br />
kişi olan ‘Veronika The İzdivaç Lover’a. Bu gereksiz isteğin<br />
gereken<br />
nelere mal olduğunu da bildikçe Leon’u Smyrna sokakla-<br />
ilerde<br />
hunharca elimde zil “Shame shame” diye gezdiresim geli-<br />
rında<br />
Allah’ım bir de Veronika "Emin misin?" diye üsteledikçe,<br />
yor.<br />
“Evet.” diye onaylaması aklıma geldikçe Halit İkbal yazı-<br />
onun<br />
sı görmüş Vasili gibi çıldırasım geliyor.<br />
akımının öncülerinden Leonidas Papadoupoulos’un,<br />
Romantizm<br />
di- ğer romantik Cevdet kızı Hilal’e yazdığı bir mektup var ki;<br />
bir<br />
okuyup okuyup uykuya dalmalık… Ki kızımız da öyle<br />
gece<br />
Her ne kadar bu mektup fandom için kabusa<br />
yapıyordu.<br />
olsa da, üzerine portakal ka- bukları koyduğumuz<br />
dönüşecek<br />
gibi içimizi ısıtacak cinstendi. Tabi biz ‘Partners in crime’<br />
sobalar<br />
kadar verip bizi müşküllerden müşküllere savuracak<br />
olmaya<br />
ve Azize’yi hesaba katmamıştık… Hilal de hesaba<br />
Veronika<br />
elbet. Tüm kalbiyle mektuba cevap veriyor iken<br />
katmamıştı<br />
dalan ‘Azize The Anti-leonist’ tarafından dile getirilen “<br />
odaya<br />
efendiler seninle evlenmek istiyormuş Yıldız!” sözü<br />
Leon<br />
kalbine Hamilton bombası gibi düştü.<br />
Hilal’in<br />
gerisini merak ettiğimiz bir mektup daha bitmeden buruşturulup Eftelya gibi kenara atılmış oldu.<br />
Hepimizin<br />
Bedbaht Leon’umuz da dün yediği hurmalar yüzünden mektubun cevabını Hilal’den değil, Halit İkbal’den<br />
Bizim<br />
oldu. Hem de bu cevap bırak aynı kıyıya varmayı, bizzat Leon’u denize dökülmeye layık görecek kadar<br />
almış<br />
dolu bir cevaptı. Sahibine ulaşacak nice mektuplar umduk, ne bulduğumuzdan bahsetmek bile istemiyorum.<br />
öfke<br />
2<br />
Umduk Ne Bulduk<br />
by@turuncuesarp<br />
Ne<br />
DILLERIN NE DER LEONIDAS?!<br />
TEĞMEN,<br />
“Binimli ivlinmisini istiyirim.”<br />
DÜN YEDIĞIN HURMALAR…<br />
3
Leonidas Efendi… Demek ki neymiş? Bu işler öyle “Binimli<br />
Yaa<br />
istiyirim.”la olmuyormuş. Gerçek aşk gelir adamı bir çift<br />
ivlinmisini<br />
göze mahkûm edermiş. Neyse Yıldız meselesi rafa kalktı falan diye<br />
mavi<br />
mutlu olmayalım ama mutluyduk. Hele bir de şu fotoğraf<br />
Lucy’den<br />
boyoz görmüş Tevfik gibiydi fandom. Allah’ım dedim işte o gün<br />
düşünce<br />
Fandom heyecanlı, fandom coşkulu, fandom umutlu… Sonra ne mi<br />
bugün!<br />
Ekip bu sahneyi ekmek keser gibi kesti! Şu güzelim sahneyi iki<br />
oldu?<br />
bitirdiler. Leon Hilal’i kurtardıktan sonra ne olduğunu, ne<br />
saniyede<br />
ne hissettiklerini bilmemiz çok gelmiş olsa gerek.<br />
konuştuklarını,<br />
biz yine fandomca çok şey beklemediğimiz halde iki saniyelik<br />
Yani<br />
GÜN, FANDOMUN BAĞRINA BIR ATEŞ<br />
O<br />
DÜŞTÜ...<br />
fotoğrafı gören fandomu şu an uzaklara dalmış olarak hayal<br />
Bu<br />
Bir patlama vardı ortada, bir de şu fotoğraf. Tabi bu<br />
edebiliyorum.<br />
hala umudumuzu taze tuttuğumuz, içimizdeki Polyanna’nın kötü<br />
bölümler<br />
düşmediği bölümlerdi. Biz de içimizdeki Polyanna’nın bize verdiği<br />
yola<br />
dayanarak fotoğraftakileri Hilal ve Leon ilan ettik. Tabi senaristler<br />
yetkiye<br />
mu? Yapıştırmış cevabı: "Durun, siz kardeşsiniz!".<br />
durur<br />
sahne ile ilgili umduklarımız; genç kızların sevgilisi ve en büyük<br />
Bu<br />
Teğ-Man’in Hilal’i o ateş çemberi içinde kolları arasına alması<br />
koruyucusu<br />
iki aşığın birbirlerine sığınmasıydı. Şimdi bu beklentiden daha doğal ne<br />
ve<br />
olabilir?<br />
ailenin en ilgiye muhtaç bireyinin ağır yaralanması oldu.<br />
Bulduğumuzsa<br />
sığınan Hilal ve Leon sahnesi de vardı şimdi günahlarını<br />
Birbirlerine<br />
sevgili ekibimizin. Hilal’in Leon’u suçladığı, Azize’nin Leon’un<br />
almayalım<br />
neşterle falan yürüdüğü çok ponçik sahneler de yok değildi. Bir<br />
üstüne<br />
acımasız bir kumandan, babalığı beceremeyen bir baba,<br />
Onu<br />
en azılı ‘Halit İkbal Hater’ ve Türklerden intikam almaya<br />
tarihteki<br />
bir ‘The Vasili Remembers’ olarak izledik sezon boyunca.<br />
yeminli<br />
boyu türlü türlü huyuyla kimi zaman güldürdü, çoğu<br />
Küçücük<br />
sövdürdü kendine Vasili. Hepimiz nefret ettik Leon’a<br />
zamansa<br />
ve bir komutan olarak yaptıklarından. Ama yine<br />
davranışlarından<br />
kimse böyle bir son beklemiyordu Vasili için. Vasili önemli<br />
de<br />
de işin içinde Leon vardı dediğinizi duyar gibiyim. “Yaptığı<br />
değil<br />
şeyden sonra hak etti, az bile oldu!” diyenler vardır. Belki de<br />
onca<br />
bile olsa bunu hak etmedi.” diyenler. Ama hepimizin<br />
“Vasili<br />
olduğu kısım ise; Leon babasıyla hiç yüzleşemedi ve bir<br />
hemfikir<br />
olsun sevildiğini babasından duyamadı. İşin kötüsü bir daha da<br />
kez<br />
duyamayacak. Fandom olarak hep babasına hislerini haykıran<br />
asla<br />
Leon hayal etmedik mi? Meczup fandoma baba-oğul dertleşme<br />
bir<br />
çok görüldü elbette. Vasili ölü, Leon bedbaht, fandom<br />
sahnesi<br />
bitik…<br />
SEN YILDIZ’LA EVLENMEK İSTERSIN,<br />
3<br />
CENAZENE HILAL GELIR…<br />
sahneyle yetinmek zorunda kaldık.<br />
YA?! YOK CANIM ÖLMEMIŞTIR…<br />
4 NASIL<br />
5<br />
kez daha şu hayatta Leon olmamayı diledik hamdolsun.<br />
4
E N B I '<br />
U N U T U L M A.<br />
Z<br />
S A H N E S I<br />
"Efendiler, ben buraya bir evladın<br />
vicdanından geçtim de geldim!"<br />
Misak-ı Milli kararlarının kabul<br />
edildiği bu sahnenin izi yıllar geçse<br />
de unutulmayacaktır.<br />
misak-i milli<br />
^<br />
U. N U T A M A D I G I M I Z Z A.. M A.. N S..<br />
I Z<br />
H I L E O N F R A G M A N I O L U M U<br />
stavro<br />
vals<br />
Ah o internet özel fragmanı yok mu!<br />
Vals yaptıklarını gördüğümüz zaman<br />
halaya durduğumuzu hatırlar<br />
gibiyim. Sanırım en unutulmaz 14<br />
Şubat olabilir.<br />
Elektriklerin prensi Stavros. Bir<br />
baktık birden ölüvermiş. Daha Halit<br />
İkbal'i bulmaya çalışacaktı,<br />
çatışmalar yaşayacaktık. Yarım<br />
kaldık efendiler...<br />
5
..<br />
Y. U R E K B U R K A N . Y A R. I M K A L.<br />
A N<br />
H I L E O N S A H N E S I H I K A Y E S I<br />
^<br />
kabil degil<br />
Papadopoulos<br />
ailesi<br />
Neredeyse her sahnemiz yürek<br />
burksa da şüphesiz en çok<br />
yüreğimizi burkan "Kabil değil"<br />
sahnesiydi. Bu sahne o kadar içimize<br />
oturdu ki hala malum cümleyi<br />
duyduğumuzda tüylerimiz ürperiyor.<br />
. .<br />
U N U T U L M A Z T A.<br />
R I H I<br />
K A R A K T E R I<br />
Başlığı okuyunca bir çoğunuzun aklına<br />
aynı isim gelmiştir herhalde. O da tabi<br />
ki Kara Fatma. Küçüklüğümüzden beri<br />
anlatılan Kurtuluş Destanında en<br />
büyük payı olanlardan biri şüphesiz<br />
Kara Fatma'dır. Bu uğurda ailesini bile<br />
feda etmekten çekinmeyen yürekli<br />
kadın kahramanımızı dizide Demet<br />
Evgar başarı ile canlandırdı.<br />
Kara Fatma<br />
Biricik Papadopoulos ailesi... Hikayeleri hiç<br />
beklemediğimiz bir yerde yarım kaldı. Vasili<br />
çocuklarına babalık yapamadan öldü, Veronika<br />
hiç dönmemek üzere ülkesine geri döndü. Leon<br />
ise hiçbir zaman baba şefkatini tadamadı.<br />
Toparlanamadan daha beter dağılıverdiler.<br />
@xblackseaxys<br />
@eleutheromaniat<br />
6
sevgili okuyucularımız ,<br />
Merhaba<br />
ayki sayımızda, yeni sezonun da ufaktan başlamasıyla sizlere bir sürpriz yapmak istedik. Ekibimizin renkli<br />
Bu<br />
turuncuesarp'ın kaleme aldığı vahşi Smyrna ortamında kıyasıya bir mücadeleye şahit olacağınız<br />
siması<br />
Smyrna köşemiz, bu aydan itibaren her sayıda sizlerle olacaktır. Keyifle okumanız dileğiyle...<br />
Survivor<br />
geldiğinden beri ne huzurumuz kaldı ne<br />
İzmir’e<br />
mutluluğumuz. Ülkemizi işgal etmeye<br />
de<br />
yetmezmiş gibi erimi de elimden aldın.<br />
geldiğin<br />
benim boyumu gerek Cevdet’in bana<br />
Gerek<br />
bağlılığını, geldiğin günden beri kıskandın.<br />
olan<br />
bir de Cevdet’e yaptığın baskılarla<br />
Yetmedi<br />
boşamasına neden oldun. Burada olmayı<br />
beni<br />
etmiyorsun. Sana Atina yolunda iyi<br />
hak<br />
SURVIVOR<br />
SMYRNA<br />
Smryna'daki ilk konseyde neler yaşandı?<br />
Kim kimi, neden yazdı?<br />
Smryna'ye ilk veda eden kim olacak?<br />
Azize Hemşire<br />
yolculuklar kumandan.<br />
7
adım attığım günden beri kâbusum<br />
Smyrna’ye<br />
Tüm Osmanlı’yı bize karşı kışkırttığın<br />
oldun.<br />
gibi yakışıklılığını babasından,<br />
yetmezmiş<br />
miterasından almış olan oğlumu da<br />
boyunu<br />
hayran bırakmayı başardın. Koskoca<br />
kendine<br />
orduları komutanı Vasili Papadopoulos’u<br />
Yunan<br />
koşturup durdun ama artık yeter!<br />
peşinde<br />
ideallerine uzatmaktan çekinmediğin<br />
Helen<br />
bela, orada Mehmet. Ya da şöyle mi<br />
Nerede<br />
Nerede Hilal orada Mehmet! Kendin<br />
desek?<br />
bela içinde olduğun yetmiyormuş gibi<br />
sürekli<br />
de benim civcivimi peşinden sürüklüyorsun.<br />
bir<br />
seninle aynı vatanı sevmiyormuşuz, yok<br />
Yok<br />
duayı etmiyormuşuz falan bir artistlikler<br />
aynı<br />
şekiller. Hadi kardeş hadi, biz seni yavaştan<br />
bir<br />
kenara alalım.<br />
şöyle<br />
dedik, kalleş çıktın. Vatan<br />
Kardeş<br />
göz diktiğin yetmedi, beni<br />
topraklarımıza<br />
vurdun ve hiç utanmadan zevceme<br />
sırtımdan<br />
göz diktin. Yokluğumda ailemle gününü gün<br />
de<br />
anamın patlıcanlı büreklerini götürdün.<br />
ettin,<br />
vatanı satarken ben vatanım için hain<br />
Sen<br />
yedim eyy Mirliva Tevfik! Ama ışıltılı<br />
damgası<br />
geride kaldı kardeşim. ‘’Herkes hak<br />
günlerin<br />
gibi yaşıyor, senin gibiler çabuk<br />
ettiği<br />
demiş ünlü bir düşünür. Hadi sana<br />
unutuluyor.’’<br />
Kumandan Vasili<br />
dilin ve sana iyi yolculuklar!<br />
Teğmen Leon<br />
General Cevdet<br />
iyi uçuşlar kardeşim.<br />
8
Gözümü açtığım günden beri hep<br />
Cevdet…<br />
yedin. Kardeş dedik, bağrımıza bastık<br />
hakkımı<br />
beğendiğimiz kıza nikahı bastın! Kusura<br />
ama<br />
Cevdet! Benim için önce para, sonra aşk<br />
bakma<br />
en son dostluk geliyor. Sırtından vurmam da<br />
ve<br />
bundan yani, çok şey yapma sen. Yıllardır<br />
hep<br />
defa sahip olduğum huzurun da Smyrna’ye<br />
ilk<br />
vadesi doldu sanıyorsun lakin<br />
dönmenle<br />
kardeşim. Tek gidişlik biletin<br />
yanılıyorsun<br />
tercihim de cehennem yanı.<br />
benden,<br />
yemek masasında silahlarla şov yaptığın<br />
Dün<br />
dön de bir bak istedim Vasili… Vatanımı<br />
kıza<br />
etmeye geldin ve onca cana kıydın.<br />
işgal<br />
bir de utanmadan benim dalyan gibi<br />
Yetmedi,<br />
psikolojisine göz diktin. Sana ne<br />
bekleyenimin<br />
ne Leon’u ne de Halit İkbal’i yediririm<br />
vatanımı<br />
Vasili! Umarım yüzme konusunda<br />
Kumandan<br />
kayınbabacığım. Sana Halit İkbal’in<br />
iyisindir<br />
veda ediyorum: ‘‘Sizler denize<br />
selamıyla<br />
layıksınız!’’<br />
dökülmeye<br />
derdin, görecek kötü günlerin varmış<br />
Çekecek<br />
Hasibe… Benim patlıcanlı büreklerle<br />
be<br />
evlat gitsin, domuz yiyen Yunan<br />
büyüttüğüm<br />
komutan olsun. Ne olursa olsun<br />
ellerine<br />
dedim ama yaptıkları boyunu aştı artık.<br />
evlattır<br />
Yunan ordularının Albayı Cevdet! Evladım<br />
Ey<br />
evladım değilsın, evladım değilsın!<br />
değilsın,<br />
de, İzmir’de de yerin yok senin.<br />
Kalbimde<br />
Mirliva Tevfik<br />
Hilal Hemşire<br />
Hasibe Ana<br />
9
yarım bıraktığı işi ben<br />
Ağabeyimin<br />
Vasili Efendi. Kendin İzmir’e<br />
tamamlıyorum<br />
oldun, yetmedi bir de kılkuyruk oğlunu<br />
musallat<br />
başımıza. Ağabeyimi öldürdü, bunun<br />
sardın<br />
zaten verecek de peki benim çalgıcı<br />
hesabını<br />
niye spor olsun diye dövüyor lan<br />
arkadaşlarımı<br />
herif?! Hilal’in, hatta Ali Kemal ve Lütfü’nün<br />
bu<br />
aklını çeldi. Hele seni bir postalayayım,<br />
bile<br />
kurumadan oğlunu da postalayacağım<br />
mührün<br />
etme kumandan. Hadi yallah<br />
merak<br />
adaya ilk geldiği günden beri insanlarla olan uyumsuzluğu ve sinirlenirken ayakları üstünde<br />
Ve<br />
ile bilinen, Atina’dan Vasili’ye veda ediyoruz bu ay. Hoşça kal küçük adam…<br />
yükselmeleri<br />
Mehmet<br />
cehenneme!<br />
Smryna noterinin huzurunda sayılan oylar sonucu bu ay Smryna' ye veda eden ilk ismimiz ...<br />
Kumandan Vasili ...<br />
@turuncuesarp<br />
10
sana hayran kalmamak elde değildi. Gülüşünden tut, konuşma şekline varana<br />
Suat’ı,<br />
rolün bize yansıtılış şekli her şeyiyle harikaydı. Yayın hayatı kısa sürdü diye<br />
kadar<br />
yaş…<br />
nice yillara boran kuzum<br />
25.<br />
daha iki sene evvel Analar ve Anneler dizisinde “Zıpır Suat” olarak<br />
Bundan<br />
hayatımıza. Bize empoze edilen “Oyuncu nasıl görünmeli?” kavramına inat<br />
girdin<br />
kariyerine. Senin nasıl ilk göz ağrınsa bu proje, bizim için de yeri çok başka.<br />
başladın<br />
dizisi olmasının tüm baskısına rağmen öyle içten öyle doğal canlandırdın ki<br />
Dönem<br />
üzüldük belki ama ardından seni bambaşka bir rolle tekrar ekranlarda görme<br />
hepimiz<br />
yakaladık. "Sultan Mustafa" konuk oldu bu kez evlerimize. Neşeli ve yaşamı<br />
fırsatı<br />
deli dolu bir karakterden sonra bu kadar aklını kaybetmiş, melankolik ve<br />
seven<br />
bir karakteri nasıl canlandıracağını merak ederken kısacık bir sürede<br />
dramatik<br />
kalplerimizi fethettin. En sonunda seni hepimizin gönlünde taht<br />
performansınla<br />
Vatanım Sensin dizisinde "Leonidas" olarak izlemeye başladık ve bu bizim için<br />
kuran<br />
bir lütuf oldu. Leon öylesine derin yaraları olan bir karakter ki bizi bizden aldı.<br />
adeta<br />
onu bu denli etkileyici yapan da sen oldun. Senin o duyguları abartmadan<br />
Tabi<br />
canlandırışın, doğal ve içten gelen oyunculuğun sayesinde bu kadar sevdik biz Leon'u.<br />
tüm o tiplemelerden sonra senin bu sıra dışı oyunculuğun bize ilaç gibi<br />
Dayatılan<br />
Her sahneni defalarca izler olduk. Sanat dediğimizde akla ilk gelen isim sen<br />
geldi.<br />
artık bunun sebebi ortada. Ve şimdi kariyerin birbirinden güzel<br />
oluyorsan<br />
başarılı bir şekilde ilerliyor. Bununla birlikte verdiğin her röportajda,<br />
karakterlerle<br />
alakalı konuştuğun her söylemde kişiliğinin de ne kadar iyi olduğunu<br />
hayranlarınla<br />
gösterdin. Her geçen gün artan ününe rağmen mütevaziliğinden hiçbir şey<br />
bize<br />
kaybetmedin, kaybetmeyeceğin de aşikar. Samimi olduğun bakışlarından,<br />
hatta ses tonundan dahi belli oluyor. Seni her yerde bulan hayranlarını<br />
gülüşünden<br />
kere bile terslemeyip sanki arkadaşınmışçasına sıcak davranman da ayrıca bizi<br />
bir<br />
ediyor. Bu ay 25. yaşına girdin. Bu genç yaşında böylesine olgun bir karaktere<br />
mest<br />
olman takdire şayan. Varlığınla hayatlarımıza gerçek anlamıyla ışık olduğunu<br />
sahip<br />
abartmış olmayız. Sen, genç bir neslin görüp görebileceği en iyi genç<br />
söylersek<br />
oldun. İşini aşkla yaptığın o kadar açık ki... Sana methiyeler döşesek<br />
oyunculardan<br />
az kalır. Sana olan sevgimizin yüceliğini anlatmak için yazabileceğimiz satırların<br />
yine<br />
yok. Kıssadan hisse; karakterinle, yaptığın işin kalitesiyle, tüm varlığınla<br />
sınırı<br />
öyle güzel girdin ki sana bu derece hayran olmak bizim için bir gurur. İyi ki<br />
hayatımıza<br />
güzel insan, iyi ki seni izleyebilme şansına eriştik. Doğum günün kutlu olsun.<br />
doğdun<br />
nice güzel ve birbirinden anlamlı doğum günleri görmeni dileriz. En içten<br />
Daha<br />
sevgilerimizle...<br />
Dergisi<br />
<strong>Lakırtı</strong><br />
72
nice yillara boran kuzum
yürüdüğü çorak toprakları yeşertebileceğini düşünmesinin temelidir bu sahne. Hilal’e attığı bütün adımları,<br />
kalan Andreas’ı ondan kaçırıp saklaması da bu yüzdendi. Leon da böyle düşünmesini istiyordu zaten.<br />
sağ<br />
onun yapması için takındığı ısrarcı tavır bu yüzdendi, gözdağı verecekti Hilal’e. Leon’un vicdan<br />
Pansumanını<br />
bilecek?” derken Halit İkbal’in sevda yazılarına ilham olacağını bilemezdi. Geride şaşkın küçük bir kız<br />
Ege’nin İki Farklı Yakası, İki Farklı Lisan:<br />
Hilal ve Leon<br />
Ceren Hadivent<br />
Bazı insanların çocuk olmaya hakkı yoktur. Babasını,<br />
yurdunu ardında bırakıp bindiği o kara trende elinde<br />
kitapları, yüreğinde büyüyen vatan sevdasıyla İzmir’e<br />
ulaştıklarında Hilal’in de yoktu. Babasının minik serçesini<br />
derinlerine saklamış, vatanı için kanının son damlasına<br />
kadar savaşacak vatanperver bir Türk kadını olmuştu.<br />
Kimileri de var ki birilerini yitirmeden, kaybetmeden<br />
gömer çocukluğunu derinine. En zoru da belki<br />
onlarınkidir. Babalı yetimlik, yetimlikten bin kat daha<br />
acıtır. Kalabalığın içinde yapayalnızlaştırır. Herkesten<br />
saklar olursun kendini, olmadığın kalıplara girersin. Bu<br />
kalıp bazen bir maske olur, bazen bir üniforma. Leon<br />
piyano çalan parmaklarını tetik tutmaya zorlayarak içine<br />
hapsolduğu üniformasının altında, kendine başkalaşarak<br />
ulaşmıştı Smyrna’ye.<br />
Smyrna’nın kalkanını düşürmek isterken Kral These esir olmuştu Amazon kadınına. Leon’un da yıllardır<br />
onun gerçek Leon’u tanıması için attı sonrasında. Vatanperver bir Türk kızının ve işgalci bir teğmenin isterlerse<br />
bir olabileceklerini gösterdi Andreas’ı kurtarırken. İlk zamanlar hepimiz onun asker olmayı sevdiğine,<br />
babasının gurur dolu bakışlarıyla taçlandırıldıkça görevine nasıl hevesle sarıldığına şahit olduk. Ona göre yanlış<br />
bir şey yoktu çünkü. Ta ki bir sokak arasında, vatanperver Türk kızı Hilal “Siz olmasaydınız bütün bunların<br />
hiçbiri olmazdı!” gerçeğini tokat gibi yüzüne çarpana kadar. Hilal’in mücadeleci, Amazon yapısı ile ilk defa<br />
karşılaşmıştı Leon. Kendisi, babasına bile karşı çıkamazken küçük bir kız meydan okuyordu hepsine. Bir<br />
zaman sonra Hilal’in hain olan babasına meydan okuyuşunu da gördü Leon. Yüreği acıdı, derinlerindeki yarası<br />
sızladı. Kendi güçsüzlüğü ile yüzleşti. Hem de o kız, toplu bir yemek masasında kendisini masum insanları<br />
öldürmekle suçlarken. Hilal’in, babasının yerine koyarak sevdiği Hasan abisinin katiliydi Leon. Hilal<br />
düşmandan bir nefret ediyorsa Leon’dan bin nefret ediyordu. Hilal için Leon, kendi askerlerinin kurşuna<br />
dizilme emrini verecek kadar acımasızdı. Çocukluk arkadaşının vur emrini veren Leon’un yıkılışını bilmeden,<br />
kapılarını araladı Hilal ilk defa. Sandığı, düşündüğü gibi birisi olmadığını gördü. Ve bunu gerektiğinde de çok<br />
güzel kullandı. Cephaneliğin önünde işledikleri ortak suç ile onu tehdit ederken Leon’un savunmasız<br />
kalacağını biliyordu. O anda, Hilal’in babasının karşısındaki güçlü duruşunu gören Leon, söz konusu vatansa<br />
onunla yarışamayacağını anladı. Onu en savunmasız olduğunu bildiği yerden vurdu: Aşktan… Ve Hilal’e belki<br />
bunca zaman kimsenin ona söylemediği sırrı söyledi. “Bir insanı sevmeyi bilmeyen memleket sevmeyi nereden<br />
bırakırken de onu cephaneliği patlatan malzemelerin olduğu yerde yakaladığında ağzından dökülen ismini<br />
söylerken de biliyordu, mesele artık Hilal’di…<br />
13
İmkânsızı Mümkün Kılan En Güzel Kıyı:<br />
HiLeon<br />
“Sevda nasıl başlar bir yürekte?” sorusuna cevap ararken düştü ateşlerin en koruna bu iki âşık. Bir<br />
tarafta memleket sevdalısı Hilal, diğer yanda işgalci Teğmen. Aralarındaki ilk, belki de en özel<br />
sınavdı Hilal’in idama mahkûm edilmesi. O zindandan sonra Leon Hilal’in ondaki yerine vakıf<br />
olurken Hilal de Leon’un vicdanından emin olmuştu. Ama hâlâ ona karşı adımlarını iki kere<br />
düşünerek atıyordu. Aklının bir yanında, sözde ilişkilerini imkânsız kılan bir unsur vardı: Yıldız.<br />
Ablası aklına geldikçe daha çok kaçtı Teğmenden. Leon, ablasına ümit vermediğinden ve aralarında<br />
bundan sonra öyle bir münasebet olmasının imkânsız olduğundan bahsederken bile geri çekti<br />
kendini. Çünkü mesele ablası değil, işgalci bir Teğmene âşık olmasıydı kendi içinde. Bu yüzden<br />
başbakanı karşılama töreni öncesinde, gece vakti karşısına çıkan Leon’un gözlerinin içine bakarak<br />
“O silah bende olsaydı, bir an bile tereddüt etmeden vururdum seni.” diyerek gözdağı vermişti.<br />
Hepimiz bundan sonra ilişkilerinin daha da çıkmaza gireceğini düşünürken Leon sandığımız kadar<br />
erken pes etmeyeceğini gösterircesine “Bir kez olsun bırak kendini.” dedi. Hilal’in hayatında en<br />
huzurlu olduğu anlardan biriydi şüphesiz ama çok sürmedi mutluluğu çünkü… Yıldız, Yıldız’dı işte.<br />
Ama yine de pes etmedi Leon.<br />
14
Hilal kaçtıkça o daha çok kovaladı. Çünkü en başından beri bu<br />
sevdada mağlup olduğunu biliyordu. Duygularını alt edememiş,<br />
onlara esir düşmüştü. Belki de öpücükten sonra atılan tokat bu<br />
yüzden böylesine canını yakmış, o da can yakabildiğini<br />
göstermek istercesine “Kabil değil.” demişti. Ta ki asıl can<br />
yanmasını göğsünde yer edinen bir kurşunla tadana dek.<br />
Hilal’in abisini kurtarmak için Leon’un göğsünde açtığı o<br />
boşluk, ilişkilerinin en büyük dönüm noktasıydı. Hilal artık<br />
kaçtığı hislerinden emindi. Bundan sonra ölüme de aşka da her<br />
şeye var olduğunu söylüyordu. Ama bunu diyen Hilal, Leon’un<br />
kendisi için yazdığı mektup olabilecek en saçma şekilde<br />
Yıldız’a yorulurken hiç sesini çıkarmadı. Leon’un onunla oyun<br />
oynadığını düşünürcesine “Ben sizi vurdum, siz de beni<br />
vurdunuz, ödeştik.” dedi. Hatta yeri geldi nişanı iptal ettiren<br />
Leon’u “Ablamla oyun oynadınız.” diyerek azarladı. Kendi<br />
sevdasını kabullenen Hilal, Leon’un onu sevdiğini bir türlü<br />
kabul edemedi. “Biz istersek bu savaşı unuturuz. Biz istersek bu<br />
savaşı durdururuz.” diyen ve gerekirse üniformasını çıkarmayı<br />
göze alan Leon’a bir türlü inanmadı. Milli Mücadeleye yardım<br />
için gönderdikleri silahları görüp susan Leon’un kendisi için<br />
konuşmadığını bile çok sonra fark etti. Onunla ölüme de var<br />
olduğunu söylediği Leon’u namlunun ucundan kurtarırken<br />
“Bedelini birlikte ödeyelim.” diyerek hepimize derin bir oh<br />
çektirdi sonunda. Ve o andan itibaren gerek abisine gerekse<br />
Mehmet’e karşı onu savunup arkasında durdu.<br />
Ta ki babası tarafından kendi canı ile tehdit edilen<br />
Leon’un telgrafı bozmasına kadar. Bu olayın ardından<br />
Hilal yine eski zırhını geri kuşandı. Onu bulmuşken<br />
kaybetmemek için verdiği mücadelede Leon’un gücü bir<br />
tek babasına yetmedi. Üstünde binlerce mazlumun<br />
kanının olduğuna inandığı formayı tekrar giydi üstüne<br />
Hilal’i bir kez daha görebilmek uğruna. Çünkü dediği gibi<br />
onun için her şeyi yapardı. Babasını kaybettiği sırada bile<br />
Hilal’i sığınak yapmıştı kendine. Yazılarını,<br />
söyleyeceklerini daha çok kişiye duyurmasını isteyerek<br />
çağırdı onu Atina’ya. Onu beklediği limanda yapayalnız<br />
geldiği bu şehirden iki kişi gitmek istedi. Ama hepimizin<br />
beklediği gibi buluşmadı limanda o eller, en kötüsü bir<br />
veda bile edemediler birbirlerine. Hilal ve Leon<br />
ilerledikleri yolda işitilmeyen hoşçakalları ile başa<br />
döndüler… Teğmen ve Küçük Hanıma.<br />
15
tamamlanmamış hikâyelerini bırakarak veda ettiler.<br />
bırakılmış bir Leon vardı geride. Hilal’in nedenlerini<br />
Hiç Bitmeyen Bir Bekleyiş: İkinci Sezon<br />
Ve gelelim ikinci sezona… Genel akışta izleyiciyi<br />
şaşırtmayı bir nebze başarsa da Hilal ve Leon<br />
cephesinde izleyiciyi şaşırtmayan bir sezon finali ile<br />
veda etmiştik diziye. Sanki eski senarist Nuran<br />
Evren Şit gideceğini biliyormuş gibi elinde ne<br />
malzeme varsa hepsini kullanıp ekrandaki tuvali<br />
karman çorman renklere buladı. Sezona başlarken<br />
göreceğiz ama gelen rivayetler 1-2 senelik bir zaman<br />
atlaması olacağı yönünde. Bu gerçekleştiği takdirde<br />
yeni sezona I. TBMM döneminin ortalarını anlatan<br />
zaman dilimi ile giriş yapacağız. I. Meclis'in yaptığı<br />
tek inkılap saltanatın kaldırılması olduğu için bunu<br />
detaylı göstermeden flashback bir konuşma ile<br />
değineceklerini düşünüyorum. <strong>Ekim</strong> 1922 itibari ile<br />
topraklarımızın tamamı Yunan ordularından<br />
temizlenmişti. Bu sebeple hikâyenin en kilit kötü<br />
karakteri olan Vasili’nin ölmesinin ardından Yunan<br />
tarafına yeni bir kötü karakter geleceğini<br />
düşünmüyorum. Yapımdan ve oyunculardan gelen<br />
açıklamalar sonucunda Kubilay Aka ve Senan<br />
Kara’nın diziden ayrıldığını öğrendik. Arkalarında<br />
Bu durumda Yunan tarafına baktığımızda elimizde<br />
tüm acıları sırtlanan Leon kalıyor sadece. Bu sebeple<br />
öncelikli olarak Leon’un kendi hikayesini<br />
şekillendirecek yeni karakterlerin gelmesi muhtemel.<br />
İzmir’den gidişini hatırlayalım. Ne kadar kızsa da<br />
babasını nasıl sevdiğini mezarından avuçladığı<br />
toprağa döktüğü gözyaşları ile göstermişti bize.<br />
Sevdiği kızın babasının kendi babasının katili<br />
olduğunu bile bile Hilal’e "Sen de gel. Ne<br />
anlatacaksan orada anlat. Bu savaşın bir ayağı da<br />
Yunan." diyerek onu fikirleriyle benimsediğini<br />
göstererek değer verdiği halde, limanda yapayalnız<br />
ve niçinlerini bilmeden bindi o kara gemiye. Hilal’in<br />
memleketini kendisinden fazla sevdiğini düşünerek.<br />
Babasının mezarını ardında bırakarak.<br />
16
kaybetmiş bir Leon varken İzmir’in karanlık sularına<br />
Şimdi annesini ve abisini de dolaylı yollardan<br />
dönmeye yeltenmesi çok olası gözüküyor. Albay<br />
Cevdet’in babasını öldürdüğünü biliyor ve bundan<br />
dolayı ona cephe alacaktır. İlk sezonun başlarındaki<br />
kadar acımasız olacak mı derseniz ben sanmıyorum.<br />
Neden? Cevap Hilal. Ne kadar yanında olmasa da<br />
Leon gökyüzüne ne vakit baksa orada onunlaydı<br />
Hilal. Ve kendisini bulduğu bu sevdanın sönmesi ya<br />
da üstünün örtülmesi pek muhtemel değil. Bana<br />
sorarsanız, ben Leon’un Atina’dan tamamen kendi<br />
istekleri doğrultusunda, başkalarından bağımsız bir<br />
şekilde zırhını kuşanarak gelip biraz daha karanlık<br />
tarafta olmasını isterim.<br />
Belki bu, Hilal’e de aşk uğruna her şeyden<br />
vazgeçebilmenin gerekliliğini öğretir. Ve Hilal’in<br />
duygularına şahitlik yapan o sözcüklerin,<br />
memleketini sever gibi bir insanı sevmenin anlamını<br />
daha da kavratır izleyiciye. Leon’un vatanı,<br />
gözlerinin mavisini ve teninin beyazını bayrağına<br />
benzettiği ve kendini bulduğu Hilal’di. Ve söz<br />
konusu vatansa gerisi teferruattı.<br />
İkinci sezonun tamamı cumhuriyetin ilanını kapsayacak gibi gözüküyor. Bu da Türk tarafına Milli Mücadele de<br />
aktif rol oynayan önemli kişilerin geleceğinin ipuçlarını veriyor. Zaten birinci sezonda yapılan iki büyük hata<br />
vardı. Projenin çıkışına uymayan iki unsur. Birincisi, Yunanların yaptığı katliam ve işgalin gerçek boyutlarla<br />
anlatılmaması. İkincisi ise Türk tarafının çok zayıf bırakılması. İkinci sezonda Türk tarafını güçlendirerek bunu<br />
düzeltmekten başka alternatifleri yok. Türk ayağının genç kadrosuna kazandırılması gereken bir karakter açığı<br />
mevcut. Son bölümlerde Ali Kemal’e yükledikleri bu misyonu devretmeleri gereken daha sağlam, daha güçlü bir<br />
karakter. Kim bilir, belki de genç bir Türk askeri?<br />
Şimdi izninizle üçgen konusuna biraz değineceğim. İlk sezonun en korkunç hatası olarak tarihe geçen abla-<br />
kardeş-Leon üçgeninden sonra hepinizin korktuğunu biliyorum. Ama bu üçgen klişesi doğru şekilde işlendiğinde<br />
çok güzel hikayelere de gebe olur. Ben deliler gibi istiyorum. Nedenini şöyle açıklayabilirim: Sezon finalinin<br />
ardından yeni gelen senarist, dört bucağa saçılan karakterleri yine İzmir’de bir araya getirecektir. Ve olması<br />
muhtemel karanlık Leon ile Hilal de ilk bölümden itibaren kaldıkları yerden devam etmeyeceklerine göre,<br />
aralarındaki dinamiği diğer bir karakter yükselterek bize hep hayalini kurduğumuz kıskançlık sahnelerini<br />
izletebilir. Hepimiz Leon’un Hilal’i kıskanan hallerini görmek istemedik mi? Ya da toplum içinde birbirine<br />
attıkları kaçamak bakışları görmek? Hepsini istedik biliyorum. Hem yılların hasreti hem kıskançlık bir araya<br />
gelince bize nefes aldıracak sahnelerin olması kaçınılmaz. Sezonun sonlarına doğru sesi kısılan hatta neredeyse<br />
yok edilen Halit İkbal’in bu sezon gümbür gümbür geleceğini düşünüyorum ben. Hatta bir bakmışsınız, Atina’da<br />
yazılarının hepsini takip etmiş ve onları saklamış bir Leon bile olabilir. Hilal’in Halit İkbal yazılarını artık sadece<br />
gazete vasıtasıyla değil daha büyük kitlelere yayılacak hale getirilmiş olması da oldukça olası.<br />
17
üstünkörü işlenmemesi gerekir. Geçen sezon Arap<br />
nakış gibi işlenen ve hazzın doruğuna ulaştıran<br />
Aslına bakarsanız beni en çok meraklandıran unsur,<br />
Albay Cevdet’in o karargahtan nasıl sağ çıkacağı?<br />
Senarist elbet bir kulp bulur ama o inandırıcılığı<br />
hissettirir mi? Orası bilinmez. Çünkü ilk sezonda<br />
terk köşe yapma hevesi ile izleyiciyi saf yerine<br />
koydukları birçok bölüm olmuştu. Hepimizin isyan<br />
ettiği, yok artık dediği sahneler. Ve olası zaman<br />
atlaması sırasında Yunanlılardan temizlenen ülkede,<br />
Cevdet karakterinin halk tarafından kabullenilişi<br />
veya kızları, özellikle de Hilal ile yüzleşmesinin<br />
atı kovalarcasına yazılıp çekilen sahneler yerine<br />
sahneler istiyoruz hepimiz. Bir de Azize ve bebeği<br />
konusu var malum… Bir sezon boyunca şişmeyen<br />
karın, doğmayan o meşhur bebek… Bazılarının<br />
dilinde, bebeğin Hilal’e aitmiş gibi gösterilip<br />
Mehmet’le evlendirileceği gibi düşünceler olduğunu<br />
görüyorum.<br />
Geçen sezon o ucuz klişeye bile kurban edilmediysek buna hiç cüret edemezler bence. Etmemeliler de. Hilal<br />
karakterinin duygusal olarak çok fazla değişim yaşayacağını düşünmüyorum bu ayrılık sürecinde. Ona bir<br />
insanı sevmeyi öğreten adamın gidişinden sonraki süreçte, eskiden bildiği tek duygu olan vatan sevdasına sıkı<br />
sıkı sarılmış olacaktır. Eskisinden daha aktif ve daha cesur olarak. Klasik bir Türk dizisini beş sezon idare<br />
edecek entrikalar tek sezonda ve özellikle de son on bölümde çatır çatır kullanıldığı için siyasi kurgunun<br />
haricindeki karakter evreni ile ilgili ucu bucağı gözükmeyen ihtimaller silsilesi var elimizde. Yaşanan oyuncu<br />
ayrılıkları, ana ekseni değiştirecek. Muhtemelen kendini ekranda da belli edecek senarist ve yazım ekibinin<br />
farklılığı, bizi bambaşka bir Vatanım Sensin ile tanıştıracak. Sezona oldukça uzun bir ara veren projenin geri<br />
dönüşünde hiçbir hataya mahal verilmemeli. Diğer bi deyişle dört dörtlük açılış yapılması lazım. Geçen sezon<br />
seslerini duyuran ve devler ligini andıran oyuncu kadrosundan kendilerini ispatlamayı başarabilmiş Boran<br />
Kuzum ve Miray Daner’in karakterlerine, gerek kurgu gerekse reklam açısından daha fazla ağırlık verecekleri<br />
aşikâr. Dört dakikalık sahne izleme devirleri kapanmış gibi duruyor. Zaten hepimizin de belirttiği gibi önemli<br />
olan sahne süresi değil, sahnenin verdiği haz. Ucuz klişelere, gereksiz dramlara gerek kalmadan bu iki<br />
karakterin birbirlerini anlayabildikleri ve sağlıklı konuşabildikleri sahneler gördüğümüz bir sezon olur<br />
umarım. Çünkü çok emek verdik, çok bekledik ve çok özledik!<br />
18
iğne’’ tabirini kullanmıştır. Henüz âleme gözlerini yeni açmaya başlamış Osmanlı kadını için bu<br />
Osmanlı toplumunda kadınlar birtakım<br />
Esasen<br />
alıyordu. Genellikle şehirli kadınların<br />
eğitimler<br />
mahallenin sıbyan mektepleriyle sınırlı<br />
eğitimi,<br />
Varlıklı aileler de özel hocalar vasıtasıyla<br />
kalıyordu.<br />
evlatlarının eğitimine katkıda bulunuyordu.<br />
kız<br />
kızların ise eğitim alma şansı yoktu.<br />
Taşradaki<br />
eğitim faaliyetleri taşraya ancak II.<br />
Devletin<br />
döneminde ulaşacaktı. Namık Kemal<br />
Abdülhamid<br />
adlı makalesinde kadınların eğitilmesinin<br />
Maarif<br />
vurgulamış, toplumun yarısını oluşturan bu<br />
zaruretini<br />
üzerinde durmuştu. Esasen Osmanlı<br />
gerçeğinin<br />
modern eğitim hayatı bazı<br />
kadınlarının<br />
neticesi olarak başlamıştı.İlk kez,<br />
zaruretlerin<br />
oranlarının düşürülmesi amacıyla<br />
doğum-ölüm<br />
yılında ebelik eğitimi verilmeye başlandı.<br />
1842<br />
getirilen ebe ve hemşireler, genç<br />
Avrupa’dan<br />
dersler vermeye başladı. 1845 yılında<br />
kızlara<br />
ilk defa ortaokul seviyesinde öğrenim<br />
kadınlar<br />
hakkı elde ettiler. İlk kız rüştiyeleri<br />
görme<br />
bu tarihte kuruldu. 1869’da ise ilk Kız<br />
(ortaokul)<br />
. .<br />
T A N Z I M A T T A N C U M H U R I Y E T E<br />
O S M A N L I ' D A K A D I N<br />
@volteriabacon<br />
Tanzimat Fermanı’nın ilanı, Osmanlı toplumunu karşı konulamaz bir değişim sürecine<br />
sürükledi. Bu fermanda her ne kadar kadın hakları ile alakalı bir ibare bulunmamış olsa da bu<br />
olay ve akabindeki süreç, Osmanlı kadınının hayatını oldukça etkilemiştir. Kadının varlığı,<br />
amacı, toplumdaki yeri ve hakları sorgulanmaya başlanmıştır. Dönemin en büyük ikilemi olan<br />
eski ve yeni mücadelesi, Türk kadınının hayatının en önemli sorunlarından birini teşkil etmiştir.<br />
Esasında bu ferman, hukuki açıdan cüzi şeyler ifade etse de imparatorluk için büyük bir<br />
reformun temelini atmıştır. Şinasi dönemin kadınlarını anlatırken ‘’Bir elinde kitap bir elinde<br />
benzetme oldukça yerinde bir tabirdir, zira Türk kadını için bu süreç bir uyanış devresidir. Bu<br />
uyanıştaki en büyük etken de yapılan eğitim reformlarıdır.<br />
Sanat Okulu açıldı.<br />
kesimin yalnız tüketici konumunda olduğu<br />
19
Fermanı ile başlayan eğitim reformlarıyla birlikte yayımlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi<br />
Islahat<br />
ilk kez 6-11 yaş arasındaki kız çocuklarına eğitim zorunluluğu getirildi. Bu yıllarda kadınlar yüksek<br />
ile<br />
yapma şansına sahip değildi. Zira Osmanlı topraklarında genç kızlara eğitim verecek kadın<br />
tahsil<br />
pek yoktu. Bu açığı gidermek üzere 1870 senesinde kız muallim mektepleri açıldı.<br />
muallim<br />
ile başlayıp II.Meşrutiyet’in ilanına<br />
Tanzimat<br />
süren dönemde, evvela kadın haklarının<br />
kadar<br />
aydın erkekleri tarafından<br />
dönemin<br />
söylemekte fayda var. Namık<br />
savunulduğunu<br />
Şinasi ve Ahmet Mithat Efendi gibi<br />
Kemal,<br />
saygısını kazanmış olan bir aydın<br />
toplumun<br />
Osmanlı kadınının gerçekleşen bu<br />
zümresi,<br />
köklü bir parçasını oluşturacağını<br />
değişimin<br />
rolü, kölelik ve cariyelik kurumları sık sık<br />
ailedeki<br />
1856 yılında bir adım atılıp kölelik<br />
eleştirilmiştir.<br />
cariyelik yasaklanmış olsa da bu müesseseler<br />
ve<br />
ilanına kadar varlığını<br />
Cumhuriyetin<br />
1858 Arazi Kanunnamesi ile<br />
sürdürmüştür.<br />
kız ve erkek çocuklar mirastan eşit pay<br />
birlikte,<br />
20<br />
hayatın ekseni hızla Avrupa’ya<br />
Toplumsal<br />
başlarken eski ve yeni her cephede<br />
kaymaya<br />
bir savaş halindeydi.<br />
amansız<br />
Temmuz 1908 yılında ilan edilen<br />
23<br />
II. Meşrutiyet’in ilk yarısında oluşan<br />
başlatmıştı.<br />
ortamından kadınlar olabildiğince<br />
özgürlük<br />
başlamışlardı. Bu dönemde oluşan<br />
yararlanmaya<br />
kadın zümresi, hem kendi haklarını<br />
aydın<br />
için mücadele etmiş hem de<br />
genişletmek<br />
konularda fikir beyan edip kanayan<br />
toplumsal<br />
merhem olmaya çalışmıştı. Halide Edip,<br />
yaralara<br />
Hanım ve Türk edebiyatının ilk kadın<br />
Nigar<br />
yazarı olan Fatma Aliye Hanım dönemin<br />
roman<br />
simalarındandı. Dönemin en önemli kadın<br />
parlak<br />
ise Kadınlar Dünyası Dergisi idi.<br />
platformu<br />
kadınlar tarafından oluşan seçkin<br />
Tamamı<br />
ile Osmanlı kadınının çıkardığı en gür<br />
kadrosu<br />
oluşturuyordu. Dergi kadrosu, sık sık<br />
sesi<br />
eğitim almasına karşı çıkanları vatan<br />
kadınların<br />
olarak nitelendirmiştir. Aynı zamanda<br />
haini<br />
yayımlanan yazılarda kadın<br />
dergide<br />
sorumluluğu vurgulanarak onları<br />
muallimlerin<br />
eğitimi konusunda vazife başına<br />
kızların<br />
çağırmışlardır.<br />
hâlihazırda kendini yetiştirmiş<br />
II.Meşrutiyet,<br />
Osmanlı kadını için bir kendini ispat süreci<br />
olan<br />
Dönem romanlarında da ‘’Kadın’’<br />
savunmuştur.<br />
sıkça işlenmiş, kadının toplumdaki ve<br />
konusu<br />
alma hakkına da sahip olmuştur.
Dünyası Dergisi’nin dışında bu dönemde Mehasin, Kadın Bahçesi, Kadın Hayatı gibi pek çok<br />
Kadınlar<br />
dergisi de yayımlanmıştır.<br />
kadın<br />
ilanı ile birlikte kadınlar yükseköğrenim hakkına da sahip olmuşlardır. 1914 yılında ilk<br />
II.Meşrutiyetin<br />
yüksekokulu olan İnas Darülfünunu kurulmuştur. Aynı yıl Avrupa’ya kız öğrenci gönderilmeye<br />
kadın<br />
1917’de kadınlar tıp, eczacılık ve dişçilik eğitimi alma hakkı kazanmışlardır. Yine<br />
başlanmış,<br />
ilanı ile birlikte, kadınlar nispeten daha aktif bir çalışma hayatına sahip olmuşlardır. Devlet<br />
Meşrutiyetin<br />
genellikle kadın istihdamını arttırıp iş gücü elde etmek üzerine olmuş, hatta Naciye Sultan’ın<br />
politikaları<br />
kurulan Kadınları Çalıştırma Cemiyeti bu konuda çalışmalarda bulunmuştur.<br />
önderliğinde<br />
harbin başlamasıyla birlikte cepheye giden erkeklerden kalan iş gücü açığını kadınlar<br />
Umumi<br />
çalışmış, ilk devlet memureleri 12 kişi olmak üzere bu dönemde işe alınmıştır. Erkek<br />
yüklenmeye<br />
çok daha verimli şekilde çalıştıkları kaydedilen memureler, savaşın bitimiyle birlikte<br />
memurlardan<br />
bırakmak zorunda kalmış ve bu durum basın tarafından oldukça eleştirilmiştir. Meşrutiyet<br />
görevlerini<br />
yapılan önemli bir değişiklik de 1917 senesinde yayımlanan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile<br />
döneminde<br />
kız çocuklarının evlilik yaşının 17 ile sınırlandırılması olmuştur. Bu dönemde kadınlar tarafından<br />
birlikte<br />
103 derneğin aktif olduğunu görmekteyiz. Bunlar arasında Hilal-i Ahmer’in kadın kolları ve<br />
kurulmuş<br />
Edip’in önderliğinde kurulan Kadınların Yükselme Cemiyeti örnek olarak gösterilebilir.<br />
Halide<br />
Meşrutiyet kadınları, Türk kadın hakları açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Kadınlar bu<br />
II.<br />
gerek siyasi olarak gerek sosyal hayatta aktif rol oynamışlardır. Osmanlı toplumunda güvertede<br />
dönemde<br />
bile yasak olan kadınlar yazılar yazmışlar, eylemler yapmışlar ve mücadelelerini sonuna<br />
oturmaları<br />
sürdürmüşlerdir. Sadece kendi hakları için değil, vatanlarının kurtuluşu için mücadele edip<br />
kadar<br />
kalemlerini bu iş için kullanmışlardır. Nigar Hanım’ın Türk dilinin sadeleşmesi için verdiği<br />
bilhassa<br />
tam da bu duruma örnek olarak gösterebiliriz. Bunun yanında Fatma Aliye Hanım da çok<br />
mücadeleyi<br />
eşlilik üzerine yazdığı makalelerle Türk kadınının on yılda kat ettiği yolu gözler önüne sermiştir.<br />
@ v o l t e r i a b a c o n<br />
21
DÖRT GENCİN HAYATINDA BİR BABA FİGÜRÜ OLARAK<br />
"CEVDET "<br />
BÖLÜM 2<br />
Cevdet ve Ali Kemal<br />
Yakılmış, kül edilmiş bir köy… Annesi ve babasından çok uzakta, mahzende ağlayan bir bebek… İşte böyle bir anda<br />
buluyor Cevdet onu. Alıyor, kendi evladı yapıp evine getiriyor. Canından çok sevdiği Azize’sinin kollarına<br />
bırakıyor. Bu bebek ikisinin de ilk göz ağrıları oluyor. Öz evlat gibi büyütülüyor ve hiçbir zaman diğerlerinden<br />
ayrılmıyor. Hatta Cevdet ona ölen ağabeyinin adını veriyor: Ali Kemal.<br />
Evlatlık olduğunu öğrenmeden önce Ali<br />
Kemal’in babasını örnek aldığı,<br />
büyüyünce tıpkı onun gibi olmak istediği<br />
aşikâr. Eline dabancasını da alıp savaşa<br />
gitmek onun tek arzusu. Kimle niçin<br />
savaşacağını bilmiyor belki ama<br />
babasının yaptığı şeyin yanlış<br />
olmayacağını düşünüyor. Ancak her<br />
şeyin tersine döndüğü o günde evlatlık<br />
olduğunu öğreniyor. Birden kendisini<br />
yabancı hissedip doğduğundan itibaren<br />
onunla olan ailesinden ayrılmak istiyor.<br />
O andan beri artık belki de tek arzusu<br />
gerçek ailesini aramak oluyor.<br />
Daha sonra dizi günümüze geldiğinde<br />
Ali Kemal’i meyhanelerde içerken<br />
görüyoruz. Yedi yıl içerisinde, takriben<br />
14-15 yaşlarındayken üvey olduğunu<br />
öğrendiği kız kardeşi Yıldız’a karşı<br />
birtakım duygular hisseder olmuş.<br />
Asker olup vatanı için savaşmak<br />
isteyen o çocuk görünürlerde yok.<br />
Babasının ölümü üzerine ona “ailenin<br />
eri” olma görevi yüklense de kimlik<br />
bunalımı ve bence Yıldız’a olan<br />
duyguları bu görevi yerine getirmesine<br />
engel olmuş.<br />
Hâlâ öz kardeşi gibi bildiği<br />
Hilal’i korumak için Vasili’ye<br />
silah çekme suçunu üstlenince<br />
kendisini birden yıllar önce öldü<br />
bildiği babasının karşısında<br />
buluyor. Cevdet, Yunan<br />
üniforması içinde onu<br />
sorgulamaya başlayınca kalbi<br />
kırılıyor. Ali Kemal de “Sen<br />
benim babam değilmişsin,<br />
öğrendim.” diyerek Cevdet’i<br />
sarsmaya çalışıyor.<br />
Daha sonra yıldızı hiç barışmayan<br />
bu baba-oğulun gerilimi, Cevdet’in<br />
herkesin içinde Ali Kemal’i dövmesi<br />
ve cebinden küçükken ona hediye<br />
ettiği kurşun askeri almasıyla zirve<br />
noktasına ulaşıyor. Büyüyüp koca<br />
adam olmuş oğlunun hep çocuk<br />
kalan yanını görüyor Cevdet. Her ne<br />
kadar Ali Kemal’in o oyuncağı<br />
saklamasına şaşırıp duygulansa da<br />
bir şey belli edemiyor. Her zamanki<br />
gibi duygularını gömüyor.<br />
22<br />
@metallicablue
Ali Kemal’in babasını meyhanede öldürtmeye yeltendiği sahne Kubilay Aka’nın dizi<br />
boyunca sergilediği en iyi performanstı bence. Cevdet bir oğlu olduğunu, artık<br />
soyunun ondan devam edebileceğini, Ali Kemal öyle uygun görürse şu an orada<br />
ölmesinde bir beis olmadığını söylerken kimin içi sızlamadı? Ali Kemal onun oğlu<br />
olmadığını, babasından nefret ettiğini ve utandığını haykırırken kimin yüreği<br />
titremedi? Her an ölebileceğini bilen Cevdet’in, hayattayken dolu dolu sarılamadığı<br />
evladına en azından ona sarılarak ölmek istemesi karşısında kimin gözleri dolmadı?<br />
Ali Kemal’in sonunda babasına kıyamamasına ne demeli peki?<br />
Annesinden ziyade babasıyla daha yakın bir gönül bağı olan Ali Kemal’in sezon<br />
finalinde Cevdet’le sahnesinin olmaması büyük eksiklikti zannımca. Ne diyelim,<br />
yolu açık olsun!<br />
Cevdet ve Yıldız<br />
Yıldız’ı “en güzel” ilan edilmeye takıntılı bir çocuk olarak görüyoruz ilk defa. Ta o zamandan,<br />
onu kendince herkesten daha üstün yapan özelliğini bellemiş, güçlü yanına oynamakta<br />
kararlı. Babasının ölümünü öğrendiği anda, ailesinin diğer üyeleri gibi hayatı<br />
değişiyor. Apar topar Selanik’ten İzmir’e geliyor. Zorunlu göç yüzünden belki de aile<br />
üyeleri içindeki en büyük psikolojik darbeyi Yıldız alıyor. Başlarında bir babanın olmayışı<br />
yüzünden annesinin hemşirelik maaşıyla kıt kanaat geçinmekten bıkıyor. O da<br />
bu yoksulluktan kurtulmanın yolunu iyi bir evlilik yapmakta görüyor. Modernleşmek<br />
istemesi, daha iyi bir hayat istemesi suç değil elbette. Fakat bu amaçlarını elde etmek için<br />
seçtiği yol yanlış.<br />
Cevdet’in yaşadığını öğrenen Yıldız, bir an önce onu görmek istiyor ve nasıl biri olarak geldiğini<br />
önemsemiyor. Hatta kendisinin yaşamlarına özendiği ve arasına katılmak istediği Yunan<br />
camiasına mensup olarak dönmesini bir fırsat olarak görüyor.Babasının da onu onaylayıp<br />
mutlu olacağını düşünüyor.<br />
Yıldız istikrarlı bir şekilde her zaman babasını savundu. Biz de babasını gerçekten sevdiğini<br />
düşündük. Her zaman ailesinin Cevdet’e kucak açması gerektiğini düşündüğünü<br />
belirten Yıldız, Leon ile izdivacı mevzu bahis olunca birden evlenmek isteyenlerin önünde<br />
durulmaması gerektiğini söyleyerek Azize ve Tevfik evliliğine yeşil ışık yaktı. Nişan<br />
törenine hazırlanırken çok sevdiği babasına aynı saatlerde evlerinde gerçekleşen ve hepimize<br />
saç baş yolduran o evliliği, nasıl olduysa haber vermekte başarısız oldu. Kendini bekleyen<br />
saadetten başı dönmüş olsa gerek…<br />
Osmanlı’nın çökmüş olduğu gerçeğini ikisi de kabul etse de, babasının vatan ve bağımsızlık sevgisini paylaşmıyor<br />
Yıldız. Bu Cevdet’i içten içe üzüyor fakat kafasının karıştığını ve zamanla yanlışlarından döneceğini düşünüyor<br />
kızını seven bir baba olarak.<br />
Pınar Deniz özellikle yüksek sahnelerdeki başarılı performansıyla karakterin iç dünyasını bize elinden geldiğince<br />
yansıtmaya çalışsa da, Yıldız’la sezon boyunca ne yapmaya çalıştıklarını biz bir türlü anlayamadık. Onu yine en<br />
güzel babası özetliyor aslında: Yıldız… Yıldız işte.<br />
23<br />
@metallicablue
AŞKLARI<br />
VE NACİYE<br />
ENVER<br />
sonuçlanmış nice aşk hikâyesi... Ya tarihi<br />
TARİHİN<br />
UNUTULMAYAN<br />
Bazı aşklar vardır ki üzerinden ne kadar<br />
zaman geçerse geçsin asla unutulmazlar.<br />
Başroller yitip gider, aradan uzun yıllar geçer<br />
ve ne o aşklar ne de hikâyenin kahramanları<br />
unutulur. Her biri, sandıkta kalan eski bir<br />
kitap gibi zamanı gelince hatırlatır kendisini.<br />
Kiminin içinde herkesi imrendirecek bir<br />
saadet, kiminin içinde yürek yakan bir dram<br />
saklıdır. Bazısı vuslata ermiş bazısı hüsranla<br />
oyuncak etmişlerdir aşklarına ya da tarihin<br />
elinde oyuncak olmuştur aşkları. Kadın ve<br />
adam olur bu hikâyenin anlatıcısı, biz ise<br />
dinleyicisi. Onlar anlatır, bizler masalmış<br />
gibi dinleriz ama gerçektir yaşananlar. Acılar<br />
da gerçektir sevinçler de tâbi tutuldukları<br />
büyük sınavlar da gerçektir aşk için<br />
yaptıkları da. En nihayetinde bize anlatılan<br />
kadardır hepsi. Susar kadın ve adam. Biter<br />
hikâye. Aslolan ne varsa ikisinin arasında,<br />
ebediyete gider onlarla birlikte. Aklımızdan<br />
geçiririz “Ne büyük aşkmış,” diye. Yıllar<br />
geçer, izi kalır geride.<br />
24
HASRETİ SEVDAYA KARMIŞ BİR AŞKIN HİKAYESİ:<br />
kötü her güçlü adamın belki de<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
NACIYE SULTAN VE ENVER PAŞA<br />
Siyasi ve askeri yönden adını<br />
Halbuki çoğu da her şeyden öte<br />
tarihe yazdırmış adamların ortak<br />
bir erkek, bir aşık, bir baba,<br />
bir paydası vardır: Yalnızlık.<br />
“O<br />
bir evlattır nihayetinde.<br />
Büyük adamlar her daim derin<br />
Hiç şüphesiz bu adamlardan<br />
bir yalnızlık içerisinde<br />
birisi de Enver Paşa’dır.<br />
İMPARATORLUĞU<br />
olmuşlardır ne yazık ki. İyi veya<br />
Hakkında onlarca kitap<br />
yazılan, kimi kesime göre<br />
DA SENİN<br />
en çocuk yanı olmuştur etrafını<br />
vatan haini, kimi kesime göre<br />
kahraman kabul edilen Enver<br />
AYAKLARININ<br />
saran yalnızlığı. Bizler ise onları<br />
sadece madalyonun görünen<br />
Paşa tarihin en tartışmalı<br />
kısmıyla, eğrileri doğrularıyla,<br />
isimlerinden birisidir. Tarih<br />
ALTINA<br />
siyasi ve askeri yönden<br />
onu aldığı kararlar, yaptığı<br />
yargılamışız; tüm bunların<br />
tercihler ve fikirleri ile<br />
SERECEĞİM<br />
gerisinde onların da hayatlarında<br />
hatırlayacaktır elbet ama şimdi<br />
kalp kırıklıklarına, büyük<br />
madalyonun diğer tarafına<br />
NACİYE’M.”<br />
aşklara, yarım kalan hayallere<br />
bakma zamanı biraz.<br />
etmişizdir.<br />
25<br />
yer olduğunu göz ardı
ırakılmış üç çocuk ve yüzlerce<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Diğer güçlü adamlar gibi Enver Paşa da yalnızlıktan<br />
nasibini almıştır. Elinde bulundurduğu güce ve azme<br />
rağmen hayalperestliğinin, hırsının ve aldığı kararların<br />
kurbanı olan, yenilgiyi kabul etmeyen ve gittikçe<br />
yalnızlaşan bir adamdır Enver Paşa. Ne var ki dört bir yanı<br />
yalnızlıkla örülüyken her şeyi sadece bir kişi için yaptığını<br />
söylemiştir kendisi: Karısı Naciye Sultan için. “Bir İslam<br />
İmparatorluğu kuracağım.” der Naciye’ye yazdığı bir<br />
mektubunda ve devam eder. “O imparatorluğu da senin<br />
ayaklarının altına sereceğim Naciye’m.”<br />
İşte biraz sonra anlatılacak her şey,<br />
bilinen Enver Paşa hakkında değil<br />
aşık bir adam, seven bir erkek ve<br />
Naciye’nin kocası Enver hakkındadır.<br />
Enver ve Naciye… Sonu hasretle<br />
biten ve tarihin aşıkları ayrı<br />
düşürdüğü bir hikayenin baş<br />
rolündeler. Biri İttihat ve Terakki’nin<br />
askeri kanadının en güçlü ismi,<br />
diğeri Sultan Abdülmecit’in torunu<br />
saraylı bir genç kız. Siyasi<br />
nedenlerle yapılan ve sonradan aşka<br />
dönüşen bir evlilik, beklentiyle ve<br />
özlemle geçen bir ömür, geride<br />
mektup…<br />
Enver Paşa<br />
26
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
GÖRMEDEN SEVMEK<br />
Sene 1909… İttihat ve Terakki’nin etkin olduğu dönemler. Yapılacak çok iş,<br />
alınması gereken uzun bir yol var. Sivil ve askeri gücü elinde bulunduran İttihat ve<br />
Terakki siyasi yönden de gücünü perçinlemek isteyince, askeri kanadın en etkin ismi<br />
Enver Paşa devreye girer. Amaç bellidir aslında. İttihat ve Terakki ile saray arasında<br />
bir nevi köprü vazifesi görmek için saraya damat olması ve siyasi bir evlilik yapması<br />
gereklidir. Böylece talip olur yüzünü bile görmediği Naciye Sultan’a. Naciye Sultan<br />
kimdir? Tahttan indirilen Abdülhamit’in, Sultan Reşat’ın ve Vahdettin’in yeğeni,<br />
Abdülmecit’in torunu. Erken yaşta ölen babası Süleyman’dan yadigâr kalan, el bebek<br />
gül bebek yetişmiş bir kız çocuğu.<br />
Enver Paşa’nın da içinde bulunduğu birkaç taliplisinin fotoğrafı önüne<br />
koyulduğunda henüz 12 yaşındadır Naciye Sultan. Adını ve methini etraftan duyduğu,<br />
ağabeyinin hayranlık beslediği Enver Paşa’yı ilk defa o zaman görür genç kız.<br />
Amcalarının ve validesinin söylediği üzere yaşı gelmiştir ve taliplerinin arasından<br />
birini seçmesi gerekmektedir. Beğenir fotoğraftaki adamı. Eli uzansa da fotoğrafa<br />
utanır beğenisini dile getirmeye. Lakin okunur niyeti gözlerinden. Kararını amcası<br />
Vahdettin ve Sultan Reşat da destekleyince karar verilir. Böylece, Berlin’de<br />
büyükelçilik görevinde bulunan Enver Paşa’nın yokluğunda nişan yapılır. Artık Naciye<br />
Sultan, askeriyenin en etkin ve lider durumundaki ismi Enver Paşa’nın nişanlısıdır.<br />
Birbirlerini göremeden nişanlanan çift, yine birbirlerini mektupla tebrik edebilirler<br />
sadece.<br />
27
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Nişanlı olmalarına rağmen iki yabancıdırlar birbirleri için. Mektuplaşmaya<br />
başlarlar. Ne var ki başlarda son derece resmi olan mektuplaşmalar zamanla başka bir<br />
hal almaya başlar. Satırlara farklı anlamlar yüklenir. Hitap şekilleri değişir, mesafeli<br />
cümlelerin yerini edebi ve duygusal cümleler alıverir zaman ilerledikçe. Gönül bu ya,<br />
siyasi amaçlarla kurulan münasebet aşka dönüşmeye başlar her ikisi için de.<br />
Birbirlerini görmeden severler. Enver Paşa fotoğrafını bile görmediği ve adından başka<br />
hiçbir şeyini bilmediği bu kadına mektuplarla tutuluverir. Hatta bu konuda o kadar<br />
muzdariptir ki üzüntüsünü Naciye Sultan’a yazdığı mektubunda da dile getirir.<br />
sadece.<br />
“İki gözüm, Sultanım, Efendim,<br />
Siz hiç olmazsa benim resmimi gördünüz, ya<br />
bendenizde o da yok. Karanlıkta gözlerimi kapar,<br />
sizin hayalinizi gözümün önüne getirmek isterim.<br />
Yatarken Allah’ımdan hiç olmazsa rüyada olsun<br />
sizi bir kerecik göstermesini dilerim. Fakat<br />
şimdiye kadar hiç muvaffak olamadım. Haşa<br />
sümmehaşa, nasıl Cenab-ı Hakk’ı bir şekil<br />
vermeden seviyorsam, sizi de şimdi bir ruh-u latif<br />
olarak, şeklinizi düşünmeden seviyorum. Artık<br />
sizin hayalinizle meşgul olarak yatağıma<br />
gireceğim. Bundan evvel bütün kalbimle<br />
saadetinizi temenni ederek sizi kucaklar,<br />
gözlerinizden öperim iki gözüm.<br />
Enver’iniz”<br />
24 Temmuz- 1911 Berlin<br />
28
edemiyorum,” der ve devam eder: “Resminizi ne yaptığımı biliyor musunuz? Büyük<br />
geçer. Sonrası ise hasret dolu sürgün yılları…<br />
gölgesinde<br />
Paşa’nın Almanya’ya yakın bir politika gözetmesi sebebiyle müdahil olunan<br />
Enver<br />
çökmüş olan Osmanlı Devleti’nin sonunu getirir. Gerçeğe dönüşemeyen hayaller,<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Neyse ki bir süre geçtikten sonra Edirne’nin geri alınmasını izleyen günlerde Enver<br />
Paşa’ya gönderdiği bir mektuba hediye olarak fotoğrafını iliştiriverir Naciye Sultan.<br />
Böylece Enver Paşa da mazhar olur sevdiğinin yüzüne. Enver Paşa, bu olay üzerine<br />
yazdığı mektubunda “Sizi gördüğüm zaman ne hisse kapılacağımı tahmin dahi<br />
yazı masamın ön gözüne koydum. Günde bilmem kaç defa açarak kalbim çarparak<br />
seyrediyor, sonra öpüp kilitliyorum. Fakat en meşgul zamanlarımda bile fasılaların on<br />
dakikadan fazla olmadığını söylersem gülmezsiniz değil mi ruhum?”<br />
HASRETLE GEÇEN BİR ÖMÜR<br />
Seneler süren bir nişanlılık dönemi geçirir Naciye Sultan ve Enver Paşa. Görmeden,<br />
konuşmadan geçirilen yıllar boyu ikisi de aslında hayallerindeki Naciye ile Enver’e<br />
aşık olurlar. Zaman geçer ve I. Dünya Harbi'nin başladığı 1914 senesinde nihayet<br />
yan yana gelirler. Düğünleri yapılır. Ne yazık ki kavuşmak için yıllarca bekleyen<br />
çiftin evlilikleri sadece 8 yıl sürer. Evliliklerinin ilk dört yılı, Dünya Harbi’nin<br />
savaş, zorlukla geçen savaş yılları, birer birer mağlup olunan cepheler zaten fiilen<br />
siyasi hırs ve Paşa’nın tutkusu ile birleşince hem Osmanlı’yı hem de Enver Paşa ve<br />
beraberindekileri felakete sürükler. Alınan yenilgi onlara pahalıya mal olur. Kasım<br />
1918’de Enver Paşa ve yanındakiler ülkeyi terk eder. Önce Kırım’a giden Enver<br />
Paşa, oradan eşi ve çocuklarının yanına, Almanya’ya geçer.<br />
29
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Fakat durmaz Enver Paşa. I. Dünya<br />
Harbi'nde aldığı yenilgiyi bir türlü<br />
hazmedemez. Milli Mücadele'nin başına<br />
geçip direnişi yönetmek istese de<br />
mümkün olmaz bu. İstiklal Savaşı'na<br />
katılmak istemesine rağmen işler<br />
umduğu gibi gitmeyince 1920 senesinde<br />
karısını ve üç çocuğunu kardeşi Kamil<br />
Efendi’ye emanet edip önce Moskova’ya<br />
oradan da Orta Asya’ya gider. Adeta<br />
hayalperest yanının peşinden giderek bir<br />
maceraya atıverir kendisini. Olmayacak<br />
yollar, gerçekleşmeyecek hayaller<br />
dener.<br />
Ancak bir çılgının yapabileceği<br />
türden bir planlarla Orta Asya’da<br />
yanına çektiği Müslümanlar ile<br />
birlikte bir ordu kurup Anadolu’ya<br />
girme hayali kurar ve bunu icraata<br />
dökmek ister. Yıllarca orada kalır.<br />
Tek başına! Başarısızlığa uğrayan<br />
politikalarını ve kaybettiği gücünü<br />
telafi çabası mıydı yoksa<br />
Naciye’sinin yanına bir mağlup<br />
olarak dönmek istemeyişinden miydi<br />
bilinmez ama dönmez bir daha Enver<br />
Paşa karısının yanına. Naciye<br />
Almanya’da kalır, Enver uzak<br />
diyarlarda.<br />
30
Güçlü adamlar yalnız olur demiştik ya hani, Enver Paşa da özelikle son yıllarında içine<br />
düştüğü derin yalnızlığını bu mektuplarla gidermiş. Naciye’den çok Naciye’sinin<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
HASRETLE GEÇEN BİR ÖMÜR<br />
Sevda yan yana ve el ele yaşanırsa güzeldir elbet ama kimi için sevda demek özlemdir,<br />
beklemektir. Hele savaş zamanlarında başa gelmişse sevda, kaçınılmazdır bu<br />
bekleyişler. Kimi limandan kara bir gemiyle uğurladığı sevdiğini yine bir geminin<br />
getirmesini bekler. Kimi çorak bir arazide sevdiğinden haber getirecek bir pusulayı<br />
bekler. Kimiyse ardında bıraktığı sevdiğine günün birinde dönüp aynı kıyıda<br />
buluşmayı bekler. Naciye ve Enver için de öyle olmuştur. Suretlerini görmeden<br />
nişanlandıkları günden Enver Paşa’nın son anına kadar birbirlerine hasret şekilde<br />
yaşamıştır karı koca. Beklemişlerdir birbirlerini evliliklerinin son anına kadar. Vuslata<br />
ermeyen aşklarının en büyük şahitleri ise Enver Paşa’dan Naciye Sultan’a giden 400’e<br />
yakın mektup ve Naciye’den Enver’e giden nicesi olmuştur. Sahibine ulaşan ama<br />
sahipleri birbirine kavuşamayan mektuplar…<br />
hayaline tutunmuş yalnızlığından kaçarken. Uzakta bir başınayken yoldaş olmuş o<br />
mektuplar kendisine. O yüzdendir ki mesafeyi, gurbeti hesaba katmadan yazmış yıllar<br />
boyu karısına. Ankara Hükümeti’nin, yabancı gizli servislerin eline geçme riskine,<br />
mektupların açılıp başkaları tarafından okunması riskine aldırmadan yazmaya devam<br />
etmiş. Ama ne derin, ne edebi mektuplar! Muhakkak ki bir şairin ya da yazarın elinden<br />
çıkma eserleri aratmayan mektuplar… “Naciye’m”, “Ruhum”, “Biriciğim”,“Pek güzel<br />
mukaddes meleğim” diye seslendiği ve “Enver’in” diyerek bitirdiği mektuplar yollamış<br />
karısına ömrünün son demine kadar. Ne ilginçtir ki tüm bu mektupları yazarken ileride<br />
bir gün bunların bulunup kitaplaşacağını biliyor gibi “Bunları sakla.” diyerek göndermiş<br />
mektuplarını.<br />
31
için.” demiş, yeri gelmiş “Dünya’yı<br />
artmış içindeki kıskançlık. Ne fena bir şeydir şu his! İçine kurt düşürdü mü insanın,<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Enver Paşa geride nasıl bir ün bıraktı,<br />
verdiği kararlarda haklı mıydı haksız<br />
mıydı çok tartışılır. Ama “Paşa”<br />
sıfatından arınıp da Enver olduğu vakit,<br />
yazdığı mektuplardan bile aşkını her şeyin<br />
üstünde tuttuğunu görüyor insan. Onca<br />
siyasi çatışmanın ve devlet meselesinin,<br />
menfaat çatışması ve güç gösterisinin<br />
içinde asla vazgeçmemiş karısına olan<br />
sevgisinden. Yeri gelmiş sevdiği kadına<br />
“İstanbul’daki tahtı parçalarım senin<br />
ayakların altına sererim.” demiş.<br />
Anlayacağınız derin sevmiş Enver Paşa.<br />
Hasretle yoğruldukça daha da derinleşmiş<br />
karısına duyduğu sevgisi. Ayrı kaldıkça<br />
sevgisinin hududu artmış. Ve bu da<br />
inanılmaz bir kıskançlık getirmiş<br />
beraberinde ne yazık ki.<br />
Görmek isteyip göremediği, gitmek isteyip gidemediği karısına kavuşamadıkça daha da<br />
bitmez tükenmez bir endişeli hale bürünür aşık insan. Sevdiği insanın başkasına<br />
bakacak olma endişesi, o gözlerin başkasına bakabileceği ihtimali yemiş bitirmiş Enver<br />
Paşa’nın içini yıllarca. Bu yüzden ömrünün son yıllarında yazdığı her mektupta<br />
aralarındaki sadakat bağını hatırlatarak bitirmiş mektuplarını Enver Paşa. Hikayenin el<br />
ilginç yanı budur belki de. Seneler boyu herkese karşı otoriter ve güçlü yanını gösteren<br />
Enver Paşa, yalnızlıkla sınandığı son yıllarında tek tutunduğu dal olarak bu aşkı<br />
gördüğünden olsa gerek aşık olduğu kadından sevgisini ve sadakatini istemiş bütün<br />
kalbiyle. Yıllar boyu sayısız yabancı devlet adamı ve düşman ülkelerle karşılaşıp<br />
duruşundan taviz vermemeye çalışan adam, sevdiği kadının karşısında adeta diz çöker<br />
hale gelmiş. Karısına yazdığı her mektubu sevgi ve sadakat dilenerek bitirir olmuş.<br />
32
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
“... Ah! Naciye beni<br />
“... Seni bütün<br />
unutma, sev ve sadık kal.<br />
ruhumla kucaklar,<br />
Düşün ki yalnız seni<br />
öper, yavrularımla<br />
düşünen ve dünyayı yalnız<br />
birlikte Allah’a emanet<br />
seninle güzel görecek birisi<br />
ederim. Naciye,<br />
uzaklarda senden sadakat<br />
inşallah beni unutmaz,<br />
ve muhabbet dileniyor.<br />
bana sadık kalırsın.<br />
Seni kucaklar, öper,<br />
Yoksa hepimizin hayatı<br />
yavrularımla birlikte<br />
zehirlenir ruhum...”<br />
Hakk’a emanet ederim.”<br />
(7 Aralık 1921 tarihli<br />
(2 Ocak 1922 tarihli<br />
mektubundan)<br />
mektubundan)<br />
“... İşte sevgilim, bu gece de yine seninle yalınkat<br />
yorgan parçasına uzanacağım. Acaba sen ne<br />
yapıyorsun? Beni düşünüyor musun? O maraz<br />
arkadaşın olan ... seni nelere götürüyor? Ah! Naciye<br />
bana ve sana ve yavrularıma acı, beni sev ve sadık kal.<br />
Birbirimizin yüzüne baktığımızda saf kalbindeki bir<br />
leke bulunmasın. Senin kıymetine değecek halel hem<br />
seni hem beni hem de yavrularımızı mahveder. Neyse<br />
yine saçmalamaya başladım…”<br />
(5 Ocak 1922 tarihli mektubundan)<br />
33
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
“... Ah! Naciye, beni seviyor musun?<br />
Bana sadık mısın? Seni buselerimle<br />
boğar, sonra canını yakarım. Beni<br />
sev ve öp Naciyeciğim. Ruhum<br />
efendiciğim...”<br />
(27 Mart 1922 tarihli mektubundan)<br />
“... Kimler bilir, cicim, ben bu satırları<br />
yazarken kaçıncı uykudadır. Hamdolsun o eski<br />
asabi rahatsızlığı geçmiş olduğundan artık bu<br />
zamanda yardım için kimsenin seni rahatsız<br />
etmemekte olduğunu ve Kâmil’in de lüzumsuz<br />
dediye-koduya sebep olan gece yarısı<br />
yardımlarına hacet kalmadığını kaviyyen<br />
tahmin ediyorum. Ruhum! Ah benim bu fena<br />
kalbime bilmem nasıl söz geçireceğim...”<br />
34
ÇAKIMLA KAZIDIM ADINI”<br />
“KARAAĞACA<br />
4 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, Türkistan’ın Pamir dağlarının eteklerinde<br />
Takvimler<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
bir Rus mitralyözüne doğru yürür Enver Paşa, bir elinde kılıcı diğer elinde silahıyla.<br />
Anında vurulur ve orada ölür. Avrupa basınında öldüğüne dair haberler çıkmaya<br />
başlayınca Berlin’de bulunan Naciye Sultan başta inanmak istemez kocasının<br />
öldüğüne. Daha evvelden konuştukları gibi Paşa’nın bir ölüm haberi yayacağını ve<br />
izini kaybettirdikten sonra yanına gelip birlikte sözleştikleri gibi İsviçre’ye<br />
gideceklerini düşünür. Ne yazık ki 3-4 ay sonra Paşa’nın yaveri İsmet Bey’in gelişiyle<br />
gerçeği anlar Naciye Sultan. Eşi Enver Paşa ölmüştür. Gerideyse ölümünden sadece on<br />
gün önce karısına yazdığı ve bizzat diktiği deri bir mahfaza içerisine geceler boyu<br />
altında uyuduğu karaağaçtan kopardığı ufak bir dal ve tek bir çiçekle beraber<br />
gönderdiği son mektubu kalır. “Karaağaca çakımla kazıdım adını.” diye biten son<br />
mektubu.<br />
“Naciyeciğim, sevgili sultanım, cici efendiciğim!<br />
Bugün pek sıkıntılı bir hava, tuhaf bir sis, güneş görünmüyor.<br />
Düşmandan bir hareket yok. Fakat henüz sabahtır. Hastalarımı<br />
geri gönderdim ve Afgan emirinin askerinin ve muavenetinin<br />
çekilmesinin iyi olmadığını ve Bolşevikler’e emniyet caiz<br />
olamayacağını bildirdim. Ve hiç olmazsa eczá-yı tıbbiye ve sair<br />
malzemesinin iadesini istedim. Bakalım, ne olacak? Bir de Hacı<br />
Sami ve diğer arkadaşların bu tarafa geçmesine müsaade<br />
olunmasını talep ettim. İşte efendiciğim, hemen şu satırları<br />
yazarak mektubumu kapatıyorum ve içine her gün sana<br />
topladığım buranın yabani çiçeklerinden koyuyorum. Ayrıca kaç<br />
gecedir altında yattığım karaağaçtan kopardığım ufak bir dalı<br />
leffediyorum. Seni öper, sever, kucaklar, bu mevcudiyet-i<br />
maddiyemle aşk ve hasretimle sarılarak canını yakar, Hüda’nın<br />
birliğine yavrularımla beraber emanet ederim, ruhum<br />
efendiciğim. Karaağaca çakımla ismini yazdım. Enver’in”<br />
25 Temmuz 1922<br />
35
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Sevileni geri döner umuduyla beklemek başkadır elbet ama dönmeyecek birini<br />
beklemek ne fenadır bekleyen için. Yapamamıştır Naciye Hanım da. Üç çocuğu ile tek<br />
başına kalmış, Enver Paşa’nın ölümünden iki yıl sonra da Paşa’nın kardeşi Kamil<br />
Efendi ile evlenmiştir. İkinci evliliği hayli tartışmalı olsa da sevmiştir belli ki Naciye<br />
Hanım da yeniden. 1952 yılına kadar Almanya’da kalan Naciye Hanım, Türkiye’ye<br />
döndükten dört yıl sonra vefat etmiştir. Ölmeden evvel dönemin Vatan Gazetesi’nde<br />
hatıraları yayınlanan Naciye Hanım’ın o yıllara ilişkin en yürek burkan cümlesi ise<br />
Enver ve Naciye’nin hikayesini özetler niteliktedir.<br />
"İnsana evvelden başına gelecekleri anlatsalar: 'Ben bu kadar<br />
cefâya dayanamam, bu derecede üzülmeye tahammül edemem.'<br />
diye kadere isyân eder. Fakat dayanılmayacak cefâ ve üzüntü<br />
yoktur." Vatan Gazetesi- 1953<br />
36
lamış, öncüleri de<br />
çıkabilirmiş. Öylesine başarılıymış ki sınır<br />
zaman bir<br />
Ne<br />
çıksa<br />
kavga<br />
çalgısı<br />
denizcileri<br />
yatıştırır, kürek<br />
ile<br />
ne zaman<br />
çekenler<br />
onları<br />
yorulsa<br />
ile müziği<br />
dingin<br />
sakinleştirip<br />
onların<br />
yalnızca<br />
huzurunu<br />
sağlamakla<br />
büyülü<br />
kalmamış,<br />
ile denizcileri kandırarak kendilerine<br />
sesleri<br />
Sirenlerden de kurtarmış tayfasını.<br />
çeken<br />
eline lirini ve o sesleri bastıran ezgiler<br />
Almış<br />
başlamış. Tehlikeli bölgeden çıkana<br />
çalmaya<br />
da çalmaya devam etmiş. Böylelikle<br />
kadar<br />
başarıyla tamamlamışlar.<br />
seferi<br />
hayatında çok kısa bir sürede birçok<br />
Orpheus<br />
elde etmiş: Başarı, saygı, maddi ve<br />
şeyi<br />
şeyi etkileyebilirmiş ama onun kalbini<br />
her<br />
kişi bir türlü çıkmamış. Ta ki bir gün<br />
çalacak<br />
parıldayan dalgalı saçlarıyla o kadar<br />
parıl<br />
ki Orpheus adeta efsunlanmış. Onu<br />
güzelmiş<br />
baktığında hayal alemine sürükleyen o<br />
her<br />
gözlerine vurulmuş.<br />
masmavi<br />
LEON'DAN HILAL'E<br />
EFSANELER<br />
O R P H E U S V E E U R Y D I K E<br />
@ l i o n m e l i s s a<br />
Orpheus Antik<br />
Yunan’ın ünlü o-<br />
zanlarından biriy-<br />
miş esasen. O za-<br />
manlarda musiki<br />
daha yeni yeni or-<br />
çıkarırmış.<br />
sulara<br />
öyle ki<br />
Hatta<br />
taya çıkmaya baş-<br />
aslında Olimpos’lu<br />
tanrılarmış. Tanrı-<br />
lardan Apollon öy-<br />
le güzel, öyle etkileyici ezgiler çıkararak lir<br />
çalarmış ki Olimposluların hepsi dinlerken<br />
adeta büyülenir, mest olurlarmış. Müzik<br />
ölümlüleri de derinden etkilemiş ve onların<br />
arasından da Tanrılara erişecek kadar<br />
yetenekli insanlar ortaya çıkmaya başlamış.<br />
Bunlardan en önemlisi ise Orpheus’muş.<br />
her şey... Tek bir eksik varmış o da aşk!<br />
manevi<br />
çalgısıyla herkesin gönlünü kazanabilir,<br />
Belki<br />
Annesi Musalardan Kalliope, babası da<br />
Thrakia prensi Oiagros olan Orpheus’un<br />
isimli bir kız karşısına çıkana kadar.<br />
Eurydike<br />
Süt beyazı teni, çilek sarısı parıl<br />
Eurydike...<br />
karşısına çıksa çıksa ancak bir ölümsüz<br />
tanımayan bir gücü varmış. Hiçbir şey<br />
kesemezmiş onun önünü. Bir gün Ianus’un<br />
katılmış.<br />
37<br />
önderliğinde yapılan bir deniz seferine
udaklanmış. Daha fazla bekleyemeden<br />
Eurydike, ölümün onu en mutlu gününde<br />
çekiyormuş. Karar vermiş o an ölüler ülkesine<br />
gücü müziğiyle birleşince koskoca<br />
Aşkının<br />
tanrısı Hades'i bile ikna etmiş. Hades<br />
yeraltı<br />
ona geri vermiş. Lakin Hades<br />
Eurydike'i<br />
gördüğü en kurnaz tanrıymış. Bir<br />
Olimpos'un<br />
koşmuş demiş ki "Yeryüzünden çıkıncaya<br />
şart<br />
sen önden eşin arkadan yürüyecek ve<br />
kadar<br />
kere dahi bakmayacaksın ona." Orpheus<br />
bir<br />
kabul etmiş. Başını öne eğmiş ve<br />
çaresizce<br />
yürümeye. İki sevgili yola<br />
başlamış<br />
ancak o şüphe hissi bir türlü<br />
koyulmuşlar<br />
Güç bela yukarı tırmanmışlar ve<br />
gitmiyormuş.<br />
ışığına çıkmışlar. Orpheus çıktığı gibi<br />
gün<br />
arkasına dönmüş. Fakat o an aslında<br />
telaşla<br />
ettiğini anlamış çünkü Eurydike daha<br />
acele<br />
Kız oradan çıkmadan<br />
mağaradaymış.<br />
baktığı için Hades Eurydike'i geri<br />
arkasına<br />
Belli belirsiz görmüş yüzünü ancak o<br />
çekmiş.<br />
bakış bile Hades'in şartını bozmaya<br />
ufacık<br />
Yüreği paramparça olan Orpheus<br />
yetmiş.<br />
girmek istemiş ama hiçbir ölümlü<br />
yeniden<br />
kez giremezmiş yeraltı dünyasına. Bu<br />
ikinci<br />
tanrılar izin vermemiş ona. Böylece<br />
yüzden<br />
sonsuza kadar kalbinin sahibinden<br />
Orpheus<br />
düşmüş. Eşinden başka kimseyi<br />
ayrı<br />
Aşksız bir yürek de onun en<br />
sevememiş.<br />
ıstırabı olmuş. Öyle ya Thrakia'nın<br />
büyük<br />
ıssızlığına sığınmış; dur durak<br />
yabani<br />
dinlenmeden sadece çalgısını<br />
bilmeden,<br />
Bir gün Maenadlara rastlamış, onlar<br />
çalmış.<br />
Orpehus'u parçalara ayırıp öldürmüşler.<br />
da<br />
Hebros ırmağına atmışlar, Hebros da<br />
Kafasını<br />
Lesbos kıyılarına kadar ulaştırmış. En<br />
kafayı<br />
Musalar bulmuş onu ve alıp adanın<br />
sonunda<br />
gömmüşler. Kemiklerini de<br />
tapınağına<br />
dağının eteklerindeki bir mezara<br />
Olimpos<br />
İşte o günden beri Olimpos<br />
koymuşlar.<br />
ne zaman bir bülbül şakısa<br />
eteklerinde<br />
Orpheus'un büyüleyici ezgisi olduğu<br />
bunun<br />
Bülbüllerin sesi geride tatlı<br />
düşünülürmüş.<br />
bir o kadar da hüzünlü bir yakarış<br />
ama<br />
Orpheus en nihayetinde o gözlerle aynı kıyıya<br />
varmak için çalgısının hünerlerini<br />
konuşturmuş ve içinde izah edilemez<br />
boyutlara ulaşmış aşkına karşılık bulmuş.<br />
Aşkları gün geçtikçe tutunduğu yeri sararak<br />
çoğalan begonvil çiçekleri gibi dallanıp<br />
evlenmişler. Ancak sevinçleri çok kısa sürmüş.<br />
Mutluluk nidaları birden kesilmiş. Etraflarını<br />
saran yakıcı güneşin aydınlığı bir anda<br />
çekilmiş kapkaranlık gecelerin koynuna.<br />
Düğünün ardından Eurydike arkadaşları ile<br />
eğlenmeye giderken yabani otların arasından<br />
fırlayan yılan onun eceli olmuş. Zavallı<br />
bulacağını hiç bilmezmiş. Bilse de ansızın<br />
gelecek ölüme nasıl engel olabilirmiş ki?<br />
Oracıkta can vermiş dünyalar güzeli Eurydike.<br />
Aşkını son bir kez göremeden kapanmış<br />
okyanus gözleri.<br />
Bunu görünce Orpheus'un içini dayanılmaz<br />
bir acı kaplamış. Sanki her yanını alevler<br />
sarmış gibi tahammül edilemez bir ıstırap<br />
gidip sevgilisini kurtarmaya. Çalgısının<br />
tellerine dokunduğu anda üç başlı köpek<br />
Kerberos'u kendinden geçirmiş, Iksion çarkı<br />
ansızın durmuş, Sisyphos kayasının üzerine<br />
çıkıp oturmuş, Tantalos susuzluğunu<br />
unutmuş, Erinsylerin gözleri yaşlarla dolmuş.<br />
Hades ve Tanrıçası Persephone de çalgının<br />
bırakmış.<br />
büyüsüne kapılmışlar.<br />
38
Bıçakçı, Ender ve Çetin isimli iki çocukluk arkadaşının baştan beri süregelen hikayelerini ve aşık oldukları kız<br />
Barış<br />
Nihal'in hayatlarına girdikten sonra yaşadıklarını kaleme almış. Bu kitaptaki baş karakterimiz ve anlatıcımız, Ender.<br />
olan<br />
bu kitap Ender karakteri tarafından Çetin'e yazılmış 167 sayfalık bir mektup olarak da düşünülebilir. Ender<br />
Aslında<br />
lise yıllarını ve üniversitede birlikte kurdukları hayatı eğrisiyle doğrusuyla anlatır kitap boyunca. Zaman<br />
küçüklüklerini,<br />
Çetin ile ayrı kalışlarını, akıl almaz derecede güçlü dostluk bağlarını, mantıklı veya saçma sebeplerden çıkan<br />
zaman<br />
en ince detayına kadar aktarır. Nihal ise hikayedeki o büyük ve çözümlenmesi zor çaresizlik olur. Nihal,<br />
tartışmalarını<br />
yakınlarının kızıdır esasen. Üvey abisi Fikret, Amerika'ya dönmek zorunda olduğundan Nihal'in yalnız kalmasını<br />
aile<br />
ve onun üniversite eğitimi süresince Çetin ile Ender'in evinde kalmasını rica eder. Bu yaşları geçmiş, işinde<br />
istemez<br />
üslubunu öyle sevdim ki her bir tasvirini aklıma kazımak istedim.<br />
Yazarın<br />
tarzı sizi hiç yormuyor, aksine kafanızı dinlendiriyor lakin bir<br />
Anlatış<br />
da düşüncelere boğup acaba bu işin sonu ne olacak diye de merak<br />
yandan<br />
Kitap süresince o büyük çaresizliği okuyucuya aşılıyor. Öyle ki<br />
ettiriyor.<br />
sanki size yazılmış, bu hikayenin merkezinde siz varmışsınız gibi<br />
hikaye<br />
Bunun yanı sıra mekan tasvirleri de harikaydı. Ankara'yı<br />
hissettiriyor.<br />
parsel bildiği için okurken adeta orada yaşadığınızı düşündürtüyor.<br />
parsel<br />
bu sebepler kitabı bir solukta bitirmenizi sağlıyor. Karakterlere<br />
Tüm<br />
Ender benim için çok başka bir adam oldu. Aşkı anlatışı,<br />
gelirsek,<br />
şeylerle mutlu olunabileceğinin farkındalığını sağlayışı, öyle<br />
küçücük<br />
püslü cümleler kurmadan tüm duyguları dile getirişi inanılmazdı!<br />
süslü<br />
Nihal'i betimlediği her an, ona olan yüce aşkını sözlere döktüğü<br />
Ender'in<br />
saniye, o ufacık detayları gözünüzün önüne serdiği her sayfa siz de<br />
her<br />
Çetin ise Ender'e göre biraz daha toy ve uçarı kalıyor.<br />
büyüleniyorsunuz.<br />
yanlarının verdiği umarsızlıklarla hareket ediyor, fakat zekasını da<br />
Sığ<br />
yakaladığı an konuşturuyor ve sizi derinden yaralıyor. Hele bir<br />
fırsatını<br />
vardı ki o an sanki kalbime bir bıçak saplandı. Emin olun<br />
cümlesi<br />
anlayacaksınız. Sanırım yapabileceğim tek eleştiri, Çetin<br />
okuduğunuzda<br />
kitapta biraz muamma olarak kalması olur. Çünkü onu hep<br />
karakterinin<br />
gözünden görüyoruz. Nihal derseniz... O da koskocaman bir<br />
Ender'in<br />
çözümlenmesi gereken ve o içinden çıkılamayan yegane durum.<br />
boşluk,<br />
da uzatmadan her şeyiyle beni etkileyen bu güzel eseri okumanızı<br />
Daha<br />
@LionMelissa<br />
BİR TÜRK EDEBİYATI<br />
BİZİM BÜYÜK<br />
ÇARESİZLİĞİMİZ<br />
BARIŞ BIÇAKÇI<br />
gücünde iki adam da Nihal'i ortada bırakmaz ve üçünün aynı evde yaşamasıyla hikayemiz başlar.<br />
"Benden okumak için kitap<br />
önermemi isteyenlerin, kalbimi<br />
de istediklerini sanıyordum.<br />
Hala da öyle..."<br />
kesinlikle tavsiye ediyorum.<br />
39
ait bir hayatı yok. Var olduğunu biliyor, her geçen gün bunu iliklerine kadar hissediyor lakin hep başkasının<br />
kendine<br />
ortasına ansızın düşüyor. Yine de ne girdiği bedenlerin hayat akışını bozuyor ne de olabildiğince kendi<br />
hayatının<br />
vazgeçiyor. Bir insanı tam anlamıyla birey yapan geçmişi, yaşadıkları, sahip oldukları, içinde<br />
benliğinden<br />
değil midir? Fakat onun geçmişi, bugünü ya da geleceği her daim başkalarına ait. Bu yüzden akışına<br />
barındırdıkları<br />
ve girdiği bedenlerin yaşayışlarına zarar vermemeye çalışıyor. Yine de ne olursa olsun onun da hisleri var.<br />
bırakmaya<br />
belki tam anlamıyla ona ait değiller ama varlar. Bunu bile bile her seferinde hissetmek için çabalar mı insan? İşte<br />
Evet,<br />
tam da öyleydi, o çok farklıydı. O biriydi, her gün başkası ama yine de biri. Ertesi gün başka bir bedeni, başka bir<br />
A<br />
başka bir odası, hiç bilmediği arkadaşları oluyor ve olay sadece bunlarla bitmiyor. Bir gün Justin isimli bir erkek<br />
ailesi,<br />
Justin'in bitik ruh haline rağmen hayatında sahip olduğu tek güzellik Rhiannon'u tanıyınca tepetaklak oluyor, aynı<br />
A,<br />
da tüm bu kaybolmuşluğun içinde kendini buluyor. Kıza hayatının en güzel gününü yaşatıyor ve ne kadar<br />
zamanda<br />
kısıtlamaya çalışsa da ona aşık olmaktan kendini alamıyor. Hayatında ilk kez kendine izin veren A, umutsuzca<br />
kendini<br />
kıza kapılıyor. İlklerini, aslında tüm bu karmaşanın içinde yalnızca kendi benliğine ait bir şeylere sahip olabileceğini<br />
bu<br />
kez onunla öğreniyor. Hikayemiz de bu aşk üzerinden ilerliyor. Her gün farklı bedende, her gün başka biri ama hep<br />
ilk<br />
kıza tutkun. Kadınmış, erkekmiş, toplumun getirdiği sınırlamalar onun için bir şey ifade etmiyor. O her kim olursa<br />
aynı<br />
yalnızca Rhiannon'ı seviyor ve ben de yazarın yarattığı bu olguya bayıldım! Aşkın, hissedilen kişinin benliğine<br />
olsun,<br />
yüce bir duygu olduğunu öyle güzel anlatmış ki etkilenmemek elde değil. Güzel-yakışıklı, kadın-erkek gibi<br />
duyulabilen<br />
reddederek, yalnızca özüyle sevmek ancak böyle anlatılabilirdi. Gerek karakter tahlilleri gerek ikilinin<br />
sınıflandırmaları<br />
beni derinden sarstı. Durumun zorluğuna rağmen sahip oldukları hayatı yaşamaya çalışmaları biz okuyucularda<br />
ilişkisi<br />
farkındalık yaratıyor. Konunun işlenişi, karakterlerin verdiği reaksiyonlar, kısacası her şey yerli yerindeydi.<br />
adeta<br />
fantastik aşk türünde olmasına rağmen, işin fantastik tarafının sadece A'nın beden değiştirmesi olarak kalması<br />
Roman<br />
abartılmaması da son derece güzel bir detaydı. Bunun yanı sıra, ara ara serpiştirilmiş gizemsel öğeler de kitabı daha<br />
ve<br />
kıldı. Sonuç olarak her şey naif bir şekilde tadında kalıyor. Bana kalırsa David Levithan, Her Gün'de bedeni<br />
sürükleyici<br />
birinin hayatından çok daha fazlasını anlatıyor. A aslında bize gönderilmiş bir elçi gibiydi. Bana göre, satır<br />
olmayan<br />
gizlenmiş her detay hayatımızın bir gerçeğini vurguluyordu. Her Gün kesinlikle okunmalı.<br />
aralarına<br />
@LionMelissa<br />
BİR KURGU<br />
HER GÜN<br />
DAVID LEVITHAN<br />
Baş karakterimiz her gün farklı bir bedende uyanan biri. O aslında bir birey ama aynı zamanda da hiç kimse. Çünkü<br />
bedeninde uyandığında ise her şey değişiyor.<br />
40<br />
“İnsanlar hakkında birçok şeyi,<br />
anlattıkları hikayeden anlamak mümkün<br />
ama onları tanımak için şarkılara eşlik<br />
etme şekillerine, pencereleri açık mı<br />
kapalı mı tuttuklarına, haritaya göre mi<br />
dünyaya göre mi yaşadıklarına,<br />
okyanusun çekimini hissedip<br />
hissetmediklerine de bakılabilir.”
aş karakterimiz Werther'in Wilhelm isimli arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Sevgili Werther,<br />
Kitap,<br />
adında bir kasabaya yerleşmesi üzerine arkadaşı Wilhelm'e oradaki hayatını anlatmaya başlar. Nasıl bir<br />
Wahlheim<br />
olduğundan, kasabadan, çevresinden, aklınıza gelebilecek her şeyden bahseder arkadaşına. Hikayemiz de<br />
yaşantısı<br />
şekillenmeye başlar. Werther her ne kadar gözlem yaparak bir sürü anı biriktirse de aslında fazla sosyal biri<br />
böylelikle<br />
İnsanlarla iletişim kurmakta zorlanan, içinde kopan fırtınaları aktarmakta genel olarak güçlük çeken bir karaktere<br />
değil.<br />
Fakat bir gün dans gecesinde Lotte isimli bir kadınla tanışır ve hayatı tümüyle değişir. İşte tam o an da ruhlarının<br />
sahip.<br />
öylesine örtüştüğünü düşünür ki kadına delicesine aşık olur. Ancak kadın, Albert isimli bir beyefendi ile zaten<br />
birbirine<br />
Yine de Werther ne kadar uğraşsa da kalbine söz geçiremez ve duyduğu aşk gitgide akılalmaz derecede<br />
nişanlıdır.<br />
mektubunda bir başka güzel anlatır Lotte'u ve ona duyduğu umutsuz, bir<br />
Her<br />
kadar da yüce aşkı. Zaman zaman aşkının karşılıklı olduğuna kendini<br />
o<br />
ümitlenir lakin Lotte her defasında sadakatin en önemli şey<br />
inandırır,<br />
vurgular. Werther yine uzak kalamaz Lotte'den ve yakın olma<br />
olduğunu<br />
onların aile dostları olur. İşte tam da buradan sonra hikayemiz<br />
pahasına<br />
bir hal alır. Daha fazla içerik hakkında detay verip kitabın<br />
bambaşka<br />
bozmak kesinlikle haddim değil. Goethe, böylesine derin ve uçsuz<br />
büyüsünü<br />
duygular besleyen bir karakteri öyle sevgi dolu anlatmış ki güzel<br />
bucaksız<br />
yetersiz hatta hakaret kalır dersem abartmış olmam. Üslubundan<br />
demek<br />
karakterleri olaylarla harmanlayışına kadar her şey inanılmazdı. Onun<br />
tutun,<br />
acıyı ancak ve ancak tahmin edebilirim. Son kısımları o kadar<br />
çektiği<br />
ki etkisinden çıkmak için belli bir süre geçmesi gerekti. Özellikle<br />
sarsıcıydı<br />
20 sayfa, beni en derinden etkileyen kısım oldu. Fazlasıyla içime işledi<br />
son<br />
Werther'in verdiği kararları uzun süre düşünmekten kendimi<br />
ve<br />
Okurken her bir satırı aklınıza kazımak istiyorsunuz, bu da<br />
alıkoyamadım.<br />
de daha kalıcı bir etki yaratıyor. Werther'in düşünce yapısı size yabancı<br />
siz<br />
çünkü toplumsal koşullar yüzünden melankolik bir yapıya sahipti.<br />
gelebilir<br />
nedenle romanın zamanında birçok kişiyi ölüme sürüklemesine<br />
Bu<br />
lazım. O yüzden okuyucuları şimdiden uyarıyorum,<br />
şaşırmamak<br />
iyi olduğu bir an okuyun. Goethe, Werther'in yaptığı kötü<br />
psikolojinizin<br />
bile dünyanın en güzel şeyiymiş gibi anlatma yeteneğine sahip bir<br />
şeyleri<br />
olduğu için taktir edilesi bir durum söz konusu. Son olarak, kitabı<br />
yazar<br />
önce fazla araştırma yapmayıp direkt başlamanızı tavsiye ederim.<br />
okumadan<br />
da uzatmadan şiddetle önerdiğim muazzam bir eser.<br />
Daha<br />
@LionMelissa<br />
BİR KLASİK<br />
GENÇ<br />
WERTHER'IN<br />
ACILARI<br />
GOETHE<br />
büyür.<br />
"İhmalkarlık ve yanlış<br />
anlamalar belki de bu dünyada<br />
hilekarlık ve kötülükten daha<br />
fazla hata ve yanılgılara sebep<br />
olmaktadır."<br />
41
Stephen Daldry'nin yaptığı Bernhard Schlink’in Der Vorleser<br />
Yönetmenliğini<br />
uyarlanan film, II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’sında geçmektedir.<br />
kitabından<br />
şey 1958 yılında 15 yaşındaki Michael Berg’in yolda rahatsızlanması sonucu,<br />
Her<br />
yaşındaki Hanna Schmitz’in ona yardım etmesiyle başlar. Bu olaydan sonra çift<br />
36<br />
olmaya başlar ve filmdeki en çarpıcı nokta da isminden anlaşılacağı üzere<br />
birlikte<br />
boyunca Michael’ın Hanna’ya kitap okumasıdır.<br />
ilişkileri<br />
Dünya Savaşı sırasında, bir toplama kampında üç yüz Yahudi kadının bir kilisede<br />
II.<br />
ölmesine izin vermekten yargılanan Alman kadınların mahkemesi<br />
yanarak<br />
ve bu mahkeme Michael’ın hayatının geri kalanını kökten değişime<br />
görülmektedir<br />
uğratacaktır.<br />
Reader bir kadının “utanç” duygusu sebebiyle göze aldıklarını ve buna göz yuman bir gencin hayatlarının kesiştiği<br />
The<br />
göz önüne sermektedir. Bu film, klişeleşmiş dram ve gereksiz romantizm içermeden de bir filmin insanı<br />
noktayı<br />
etkileyebileceğinin en güzel örneklerinden biri. Cinselliğin cesurca sergilendiği bir aşk hikayesi ve Nazi<br />
derinden<br />
anlatan bir savaş hikayesi ancak bu kadar güzel harmanlanabilirdi! Hiç şüphe yok ki filmi diğer romantik<br />
dönemini<br />
ayıran nokta da bu.<br />
dramlardan<br />
Reader’ın tipik aşk filmlerinden sıyrılmasında en büyük etkenlerden biri de Kate Winslet ve Ralp Fiennes’in göz<br />
The<br />
90’lara kadar geniş bir zamana ev sahipliği yapan film, bu<br />
1950’lerden<br />
doğasını oldukça usta bir şekilde yansıtmayı başarmış.<br />
yılların<br />
Iglesias’ın yaptığı müzikler de içinde bulunulan yılların<br />
Albertino<br />
havasını izleyiciye hissettirebilmiş. Savaş sonrası atmosferi<br />
kasvetli<br />
çok başarılı olsa da makyaj konusunda aynı şeyi söylemek<br />
anlatmada<br />
mümkün görünmüyor.<br />
pek<br />
Reader bize gösteriyor ki süslü romantizm olmadan da aşk<br />
The<br />
ve kan dolu sahneler olmadan da savaş dönemini anlatan<br />
anlatılabilir<br />
film yapılabilir. Salt iyi-kötü algısından kopan bir film arıyorsanız The<br />
bir<br />
sizi kesinlikle tatmin edecektir.<br />
Reader<br />
FİLM KÖŞESİ<br />
1966 yılına geldiğimizde, Hanna ve Michael’ın hayatında da çok şey değişmiştir.<br />
kamaştırıcı oyunculukları. Kate Winslet, “Hanna Schmitz” rolüyle aldığı Oscar ödülünü sonuna kadar hak ediyor.<br />
" BİR SIRRI KORUMAK İÇİN NE KADAR İLERİ GİDERSİN?"<br />
THE READER<br />
(OKUYUCU)<br />
Tür: Dram, Romantik<br />
Süre: 124 dakika<br />
Yıl: 2008<br />
Yönetmen: Stephen Daldry<br />
Oyuncular: Ralph Fiennes, Kate<br />
Winslet, Bruno Ganz<br />
IMDB: 7.6/10<br />
-@helenistikba<br />
42
Said'in aynı adlı romanından uyarlanan ve yönetmenliğinin BAFTA ödüllü<br />
Kurban<br />
Kapadia tarafından yapıldığı Ali ve Nino filmi, Müslüman bir aristokrat genç<br />
Asif<br />
Ali Han ile Gürcü ve Hristiyan bir prenses olan Nino'nun masalsı aşk hikayesini<br />
olan<br />
almaktadır.<br />
konu<br />
Müslümanlık ile Hristiyanlık, Doğu ile Batı içe içe bir harmoni şeklinde<br />
Filmde<br />
Ali ve Nino; din, kültür ve millet farklılığına rağmen birbirinden hiç<br />
gösterilmiştir.<br />
iki tutkulu aşıktır. Aşkları bir dünya savaşı ve bağımsızlık mücadelesi ile<br />
kopamayan<br />
Azerbaycan’ın da bağımsızlık savaşı verdiği bu kaotik ortamda; tüm<br />
sınanacaktır.<br />
sürekli kaçma ve kovalamaca içerisinde geçen hayatlarına rağmen<br />
imkansızlıklara,<br />
olan bağlılıkları, tutkuları hiç eksilmiyor. Kahramanlarımızın hikayesi<br />
birbirlerine<br />
bir kez daha dil, din ve ırk dinlemediğini gösteriyor. Bu durum bize HiLeon<br />
aşkın<br />
anımsatıyor.<br />
çiftini<br />
savaşın ve bağımsızlık<br />
Filmde<br />
etkisini birçok<br />
mücadelesinin<br />
karakter üzerinden<br />
farklı<br />
Filmin bana göre<br />
görebiliyoruz.<br />
kalan tek yanı,<br />
eksik<br />
esas<br />
Cumhuriyet’in<br />
olan Mehmet<br />
kurucularından<br />
Rasulzade‘nin adının<br />
Emin<br />
Türkler için<br />
geçmemesidir.<br />
ne anlam taşıyorsa<br />
Atatürk<br />
da Mehmet Emin<br />
Azerbaycan’da<br />
herkes için öyledir.<br />
Rasulzade<br />
ne yazık değeri<br />
Lakin<br />
bilinmemektedir.<br />
Adam Bakri, Maria<br />
Başrollerini<br />
Mandy Patinkin, Connie<br />
Valverde,<br />
ve Halit Ergenç’in<br />
Nielsen<br />
film Azerbaycan’da<br />
canlandırdığı<br />
Film; çekildiği mekanlar,<br />
çekildi.<br />
ve kullanılan müzikler<br />
kostümler<br />
Ergenç temiz İngiliz aksanıyla<br />
Halit<br />
çekerken bir kez daha<br />
dikkat<br />
kalitede bir oyuncu<br />
uluslararası<br />
hatırlatıyor ve kendisi<br />
olduğunu<br />
Fatali Han oluyor.<br />
adeta<br />
alarak bir detaya değinmek<br />
Son<br />
Filmin tutkulu aşıkları Ali<br />
istiyorum.<br />
Nino’dan esinlenerek Batum’da<br />
ve<br />
kenarında yapılmış olan<br />
deniz<br />
bir heykel vardır. Bu<br />
olağanüstü<br />
eseri onların aşk hikayesini<br />
sanat<br />
adeta. Sessiz sessiz<br />
anlatır<br />
birbirlerine doğru<br />
konuşan,<br />
eden ve kısa süreliğine<br />
hareket<br />
ardından birbirlerini<br />
kavuşup<br />
bırakan iki heykel herkesi<br />
arkada<br />
“DÜNYA DAĞILMAKTAYKEN BİLE ONLAR BİRBİRLERİNİ SEVDİLER.”<br />
ile yüksek bir seyir keyfi veriyor.<br />
Ali ve Nino<br />
Tür: Dram, Romantik<br />
Yıl: 2016<br />
Süre: 100 dakika<br />
Oyuncular: Adam Bakri, Maria<br />
Valverde, Mandy Patinkin,<br />
Connie Nielsen, Halit Ergenç,<br />
Ekin Koç<br />
IMDB: 7.3/10<br />
kendine hayran bırakmaktadır.<br />
-@marinaa1213<br />
43
Orduları, Alman Ordusu Weirmaht’ı püskürterek hızla Berlin’e<br />
Sovyet<br />
ilerlemektedir. Nazi İmparatorluğu, Stalin’in nefesini<br />
doğru<br />
başlamışken Führer kendi dünyasına çekilip sessizliğe<br />
hissetmeye<br />
İşte Downfall II. Dünya Savaşı'nın bu günlerini, Hitler’in<br />
gömülmüştür.<br />
Traudl Junge’nin gözünden anlatmaktadır. Traudl’un gerçek<br />
sekreteri<br />
da kullanıldığı bu film, bir bağlamda belgesel-film<br />
röportajlarının<br />
Downfall savaşın taraflarından biri olan Almanlar<br />
niteliğindedir.<br />
yapılmış olsa da gerçekçi duruşuyla konu açısından<br />
tarafından<br />
olan filmlerden sıyrılıyor. Yalnız Hitler’in ve karargahında<br />
benzeri<br />
değil, Berlin’in düşüşünü yaşamış başka kimselerin<br />
yaşayanların<br />
da değinen film, sürekli değişen sahneleriyle tempoyu<br />
hayatlarına<br />
düşürmüyor.<br />
asla<br />
yıldızı hiç şüphe götürmeyecek bir şekilde "Hitler’e Hitler'den<br />
Filmin<br />
benzeyen adam" benzetmesiyle sık sık anılan Bruno Ganz. Onun<br />
çok<br />
filmi izlemek için başlı başına bir sebep. Dönemin merak<br />
oyunculuğu,<br />
olayları; Hitler’in beraber ölüme yürüdüğü on dokuz yaşındaki<br />
edilen<br />
Eva Braun’dan, son ana kadar Hitler’in en yakınında olup<br />
sevgilisi<br />
ona ihanet eden SS lideri Himmler’e kadar pek çok<br />
sonunda<br />
muazzam oyunculuklarla hayat verilerek aktarılmış. Eğer II.<br />
karaktere<br />
Savaşı ile alakalı filmler izlemeyi seviyorsanız Downfall<br />
Dünya<br />
muhakkak favori listenizin ilk beşinde yer alacak.<br />
- @volteriabaconna<br />
DOWNFALL<br />
(ÇÖKÜŞ)<br />
Tür : Tarih, Dram, Savaş<br />
Süre: 150 dakika<br />
Yıl: 2005<br />
Yönetmen: Oliver Hirschbiegel<br />
Oyuncular: Bruno Ganz, Heino<br />
Ferch, Alexandra Marie Lara,<br />
Rolf Kanies<br />
IMDB: 8.3/10<br />
44
A Ş K V E M U C I Z E L E R I N H I K A Y E S I "<br />
"<br />
KIMI NO NA WA<br />
K i m i N o N a W a ; M a k o t o S h i n k a i ' n i n g e ç t i ğ i m i z y ı l e n b e k l e n e n y a p ı t ı y d ı . Ü n l ü y ö n e t m e n b u<br />
f i l m i n ç i z i m l e r i v e k u r g u s u y l a ö y l e u ğ r a ş m ı ş k i i z l e y i c i y i e t k i s i a l t ı n a a l m a m a i h t i m a l i n i<br />
t a m a m e n o r t a d a n k a l d ı r m ı ş . " A ş k v e M u c i z e l e r i n H i k a y e s i " o l a r a k t a n ı t ı l a n f i l m i n b a ş<br />
k a r a k t e r l e r i , k ı r s a l k e s i m d e y a ş a y a n M i t s u h a v e T o k y o ' d a y a ş a y a n T a k i ' d i r . M i t s u h a ,<br />
k a s a b a d a y a ş a m a k t a n , g e l e n e k l e r e g ö r e h a r e k e t e d i p b a b a s ı n ı n s e ç i m k a m p a n y a s ı n a d e s t e k<br />
o l m a k t a n y ı l m ı ş , h a y a l l e r i o l a n v e m ü t e m a d i y e n ş e h i r h a y a t ı n ı a r z u l a y a n b i r k ı z d ı r . T a k i<br />
i s e T o k y o ' d a y a ş a y a n , m i m a r i v e g ü z e l s a n a t l a r a i l g i d u y a n , y a r ı z a m a n l ı o l a r a k b i r İ t a l y a n<br />
r e s t o r a n ı n d a ç a l ı ş ı p a r k a d a ş l a r ı y l a e ğ l e n e n k e n d i h a l i n d e b i r i d i r . B u i k i l i n i n h a y a t l a r ı b i r<br />
g ü n a k ı l a l m a z b i r ş e k i l d e k e s i ş i r . T a k i d a h a ö n c e h i ç g i t m e d i ğ i b u k a s a b a d a M i t s u h a ' n ı n<br />
b e d e n i n d e u y a n d ı ğ ı b i r r ü y a g ö r ü r . E r t e s i g ü n M i t s u h a d a u y u d u ğ u n d a k e n d i n i T a k i ' n i n<br />
b e d e n i n d e v e o n u n y a ş a n t ı s ı n d a b u l u r . İ k i s i d e n e o l d u ğ u n d a n v e b i r b i r l e r i n d e n b i h a b e r k e n<br />
y a v a ş y a v a ş o l a n b i t e n i ç ö z m e y e b a ş l a r l a r v e o l a y l a r b u r a d a n i t i b a r e n g e l i ş i r . İ k i l i n i n b u<br />
s e r ü v e n e s n a s ı n d a b i r b i r l e r i n i t a n ı d ı k ç a a ş ı k o l m a l a r ı , g e r e k k e n d i h a y a t l a r ı g e r e k b a ş k a<br />
m ü c a d e l e l e r i ç i n e g i r m e l e r i i l e h e r ş e y i n s e y r i d e ğ i ş i r v e a k s i y o n t a v a n y a p a r . H i k a y e d e k i<br />
b u s a f a ş k v e i ş l e n e n f a n t a s t i k ö ğ e l e r s i z i o k a d a r b ü y ü l ü y o r k i a d e t a ı ş ı ğ ı y l a g ö z ü n ü z<br />
k a m a ş ı y o r . İ ş i n t e k n i k k ı s m ı n a g e l i r s e k g ö r s e l l e r i t e k k e l i m e y l e m u a z z a m d ı ! S e n a r y o<br />
d e s e n i z b i r o k a d a r ö z g ü n d ü . A n l a y a c a ğ ı n ı z b u f i l m t a m b i r ş ö l e n . H i s s e d i l e n d u y g u l a r ı<br />
ö y l e g ü z e l a k t a r m ı ş l a r k i k a l b i m i n d e f a l a r c a s ı k ı ş t ı ğ ı n ı s i z l e r e s ö y l e m e l i y i m . A n i m e / Ç i z g i<br />
d i y e k e s i n l i k l e ö n y a r g ı l ı o l m a y ı n . B i r ç o k H o l l y w o o d f i l m i n e t a ş ç ı k a r t a c a k k a d a r g ü z e l v e<br />
ö z e l b i r f i l m d i . F a n t a s t i k - A ş k s e v e r l e r e ş i d d e t l e ö n e r i y o r u m .<br />
48<br />
@ L I O N M E L I S S A
DİZİ KÖŞESİ<br />
OUTLANDER<br />
Amerikalı yazar Diana Gabaldon’ın aynı isimli kitap serisinden uyarlanmış olan<br />
bu dizi, 1945 yılında savaş hemşireliği yapan Claire Randall’ın, kocasıyla ikinci<br />
balayına gittiği İskoçya’da, dikili bir taş olan Craigh Na Dun'a yanlışlıkla<br />
dokunmasıyla gizemli bir şekilde 1743 yılına gitmesi sonucu başına gelenleri<br />
anlatıyor. Önce bunu eşi Frank’in yaptığı bir şaka zannetse de, en sonunda<br />
bunun gerçek olduğunu kabulleniyor ve geldiği yoldan kendi zamanına geri<br />
dönme planları yapıyor. Fakat misafir edildiği Jakobite yanlısı İskoçların onu<br />
ajan sanması yüzünden bu planını hayata geçirmekte bir hayli zorlanıyor. Bu<br />
süreçte hiç ummadığı kişilerle bağlar kuran Claire’i zor bir seçim bekliyor:<br />
Taştan geçip kendi zamanına geri mi dönecek? Yoksa önce zorla<br />
evlendirilmesine rağmen aşık olduğu İskoç savaşçı Jamie ile mi kalacak?<br />
Tarih, aşk, macera ve biraz da bilim kurgu izlemek isteyenlerin çok seveceği<br />
dizi, üçüncü sezonuyla Starz’da dolu dizgin devam ediyor. Kitapları<br />
okuyanların beklediklerini de, bilgisi olmadan izleyenlerin de bir diziden aradığı<br />
her şeyi karşılıyor.<br />
Oyuncu kadrosu ise özenle seçilmiş. Caitriona Balfe ve Sam Heughan,<br />
Gabaldon’ın sözcüklerle yarattığı karakterlerin ete ve kemiğe bürünmüş hali<br />
adeta. Dönem dizisi izlemeyi sevenlere eşsiz bir seyir zevki sunan Outlander,<br />
kesinlikle izlenilmesi gereken dizilerden biri.<br />
- @metallicablue<br />
Oyuncular: Caitriona<br />
Balfe, Sam Heughan,<br />
Tobias Menzies,<br />
Duncan Lacroix<br />
Ülke: ABD<br />
Tür: Drama, Romantik,<br />
Bilim Kurgu<br />
Bölüm Sayısı: 34<br />
49
GENIUS<br />
Her sezon farklı bir dahinin hayatını anlatmayı planlayan National Geographic<br />
dizisi Genius’ın ilk sezondaki seçimi, ünlü fizikçi Albert Einstein. Belki de dahi<br />
denildiği zaman akla ilk gelen isim olan Einstein’ın, o hepimizin bildiği ünlü<br />
fizikçiye dönüşme sürecini flashback ve flashforward’larla anlatan dizi;<br />
Einstein’ın yanı sıra Max Planck, Marie Curie, Weber, Bohr, Heisenberg gibi<br />
ünlü bilim insanlarından, hatta kısa bir an da olsa Franz Kafka’dan bile<br />
bahsediyor.<br />
Einstein ve diğer bilim insanlarından bahsedince sanılmasın ki dizi sadece<br />
bilim üzerine. Dizinin esas konusu; genç bir adamın, bilim adamı olma yolunda<br />
önce ailesi, sonra hocaları ve en nihayetindeyse dönemin otorite bilim<br />
adamlarıyla ve onların değişime ve gelişime açık olmayan fikirleriyle verdiği<br />
mücadele. Einstein bir yandan bilim dünyasına kendisini ispatlamaya<br />
çalışırken bir yandan da ailesine bakmak için istemediği işlerde çalışmak<br />
zorunda kalıyor. Tüm bunların yanında, hem gençliğinde hem de özellikle Nazi<br />
dönemine denk geldiği için rüştünü ispatladıktan sonra, bir Yahudi olarak<br />
sürekli ırkçılıkla da mücadele etmek zorunda kalıyor.<br />
Dizi Einstein’ın yaşadığı zorlukların yanı sıra, o dönemde bir kadının bilim<br />
üzerine çalışmasının ne derece zor olduğunu Einstein’ın ilk karısı Mileva Maric<br />
üzerinden çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Sadece kadın olduğu için alınmadığı<br />
okulların ve yüzüne kapanan kapıların yanı sıra küçümseyici bakışlara da<br />
maruz kalan Mileva için, evlendikten ve çocukları olduktan sonra her şey daha<br />
da zorlaşıyor. Bu yüzden izleyici için belki de empati yapması en kolay<br />
karakter haline geliyor.<br />
Einstein’ın gençlik yıllarından ölümüne kadar tüm hayatını anlatan dizi, onun<br />
atom bombasının kullanılmasına karşı verdiği mücadeleye ve savaş<br />
karşıtlığına da değinmeden geçmiyor.<br />
İkinci sezonunda başka bir dahi olan Picasso’nun hayatını anlatacak dizinin<br />
yeni sezonunu da heyecanla bekliyoruz.<br />
- @vonnschweetz<br />
Oyuncular: Geoffrey<br />
Rush, Johnny Flynn,<br />
Emily Watson,<br />
Samantha Colley,<br />
Micheal McElhatton,<br />
Ralph Brown, Seth<br />
Gabel<br />
Tür: Biyografi, Dram<br />
Bölüm Sayısı: 10<br />
50
BIG LITTLE LIES<br />
HBO’nun bu seneki Emmy Ödülleri’ne damga vuran mini dizisi Big Little Lies, aslında<br />
kurgusunu Liane Moriarty’nin aynı adlı plaj romanından alıyor. California/Monterey’de<br />
geçen bu hikâye; anneliği kendine kariyer edinmiş, lüks hayatlar yaşayan ev<br />
hanımlarının, çocukları üzerinden birbirleriyle yarışmasını bir cinayetin ışığı altında<br />
anlatıyor. Son bölüme gelene dek karakterler birçok kırılma yaşayıp değişim geçiriyor<br />
ve ölen kişinin kimliği bir sır olarak kalıyor. İkinci evliliğini yapmış, iki kız çocuğu annesi<br />
ve sözünü hiç kimseden sakınmayan Madeline; çevresindeki kadınların aksine,<br />
anneliği kendine meslek edinmeyi reddetmiş ve oldukça başarılı bir iş kadını olan<br />
Renata ile sürekli münakaşa içindedir. Trajik bir geçmişe sahip genç bir anne olan<br />
Jane’in, oğluyla Monterey’e taşınması üzerine bu iki kadın tanışır. Birlikte aynı okula<br />
giden çocuklar, ilk gün çok kötü bir olay yaşarlar: İçlerinden biri Renata’nın kızı<br />
Amabella’ya şiddet uygulamıştır. Korkan küçük kız, bunu kimin yaptığını ilk başta<br />
kimseye söylemek istemese de daha sonra failin Jane’in oğlu Ziggy olduğunu işaret<br />
eder. Renata’nın sert tavrı üzerine Jane’i anında kanatlarının altına alan Madeline,<br />
onunla olan savaşına bu konu üzerinden devam eder. Jane ayrıca Madeline<br />
aracılığıyla onun evlenmeden önce başarılı bir avukat olan fakat çocuk sahibi olunca<br />
çalışmayı bırakan arkadaşı ve yine o okulda ikiz oğulları olan Celeste ile tanışır.<br />
Celeste ve kocası Perry, birbirlerine duydukları aşkı gösterme konusunda kıskanılıp<br />
parmakla gösterilen mükemmel bir çifttir. Ancak hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı<br />
ikili yalnız kaldığında anlaşılır. Dizi; evlilik içi şiddet, zorbalık, tecavüz ve mahalle<br />
baskısı gibi toplumsal konuları çeşitli karakterler üzerinden ve aynı zamanda<br />
dedikoduların ışığında yürütülen bir cinayet soruşturmasının ışığında anlatıyor. Ve en<br />
sonunda verdiği mesajla aslında anlatmak istediği şeyin, farklılıklarını geride<br />
bırakabilmiş kadınların dayanışması olduğunu çok başarılı ve gerçekçi bir şekilde<br />
vurguluyor. Dizi, bu kadar değerli sosyal mesajlar içermese dahi kendini sırf meraktan<br />
da olsa izletecek kaliteli bir oyuncu kadrosuna sahip. Reese Witherspoon oyunculuk<br />
kariyerinin zirvesini yaşayıp adeta Madeline olurken Nicole Kidman’ın şiddet mağduru<br />
kadın tasviri sizi derinden etkiliyor. Shailene Woodley geçmişinin hayaletiyle yaşayan<br />
ve oğluna iyi bir anne olmaya çalışan genç bir kadını temiz bir performansla size<br />
sunarken şimdiye kadar hep sevilen karakterlere can vermiş olan Alexander Skarsgard<br />
ise ona olan sevginizi sorgulatacak derecede sizi ürkütmeyi başarıyor. Yedi bölümde<br />
hem içeriğiyle hem de oyuncu performanslarıyla size adeta görsel bir şölen sunacak<br />
olan Big Little Lies mutlaka izlenmesi gereken dizilerden biri.<br />
- @metallicablue<br />
Oyuncular: Reese<br />
Witherspoon, Nicole<br />
Kidman, Shailene<br />
Woodley, Alexander<br />
Skarsgard, Laura Dern<br />
Ülke: ABD<br />
Tür: Dram, Suç, Gizem<br />
Bölüm Sayısı: 7<br />
51
HARMANLAYAN, BİR SOLUKTA İZLEYEBİLECEĞİNİZ HEYECAN VERİCİ DİZİ<br />
KISACA, ZAMANDA GERİYE GİDEREK JOHN F. KENNEDY CİNAYETİNİ<br />
Neler İzledik?<br />
BU AY NELER İZLEDİK KÖŞESİNDE BİLİM-KURGU, DRAM VE GERİLİMİ<br />
11.22.63'Ü ELE ALACAĞIZ. GEÇEN AY ÖNERİLERİMİZDE YER VERDİĞİMİZ DİZİ<br />
ÇÖZMEYE ÇALIŞAN BİR ADAMIN YAŞADIKLARINI ANLATIYOR. UMARIZ SİZ<br />
DE ÖNERİMİZİ DİKKATE ALIP İZLEMİŞSİNİZDİR VE BU İNCELEME YAZISINI<br />
@yinemimuskul<br />
@vonnschweetz<br />
KEYİFLE OKURSUNUZ.<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
MüşkülMan: Benim biraz ön yargıyla yaklaştığım bir dizi<br />
MüşkülMan: Dizinin en güzel tarafı zaman yolculuğundan<br />
olmuştu aslında. Genelde bu tip zamanda yolculuk hikâyeleri<br />
ziyade karakterlere ve olaylara odaklanmasıydı. Dizinin ana aksı<br />
klişe olmakla beraber, arkasındaki bilimi de açıklamaya<br />
olan JFK suikastinin, bugün hala gizemini koruması ve hakkında<br />
çalıştığı için biraz da komik geliyordu bana. 11.22.63 beni<br />
birçok komplo teorisi üretilmesini kullanarak ortaya gerçekten<br />
bu yönden şaşırttı. Bazı klişeler içermesine rağmen bunları<br />
çok başarılı bir gizem-gerilim türü çıkarmışlar. Lee Harvey<br />
Oswald her ne kadar Amerikan tarihinin en nefret edilen<br />
çok başarılı işlemesinin yanı sıra, zaman yolculuğunu<br />
bilimsel olarak açıklamakla uğraşmaması ile benim kalbimi<br />
figürlerinden biri olsa da empati yapılabilinecek bir karakter<br />
olarak karşımıza çıkıyor. Daha sonra bölümler ilerledikçe Lee'nin<br />
fethetti ve en beğendiğim diziler arasında yerini aldı.<br />
nasıl bir suikastçıya evrildiğini görüyoruz. Dizide karakter<br />
Vanellope: Kesinlikle. Ben özellikle hikâyenin sonunda, her<br />
gelişimleri çok başarılı bir şekilde anlatılmış. Üç senelik bir<br />
zaman yolculuğu hikâyesinde olduğu gibi işlerin karışacağını<br />
zaman dilimini sekiz bölüme sığdırdıklarını düşününce daha da<br />
düşünmüştüm fakat bu meselenin üstesinden hakkıyla<br />
etkileniyor insan.<br />
gelmişler. Dizide zaman yolculuğunun nasıl işlendiğinden<br />
Vanellope: Aslında zaman yolculuğu, dizi için 60’lara dönme<br />
kısaca bahsedip okuyuculara hatırlatmak gerekirse ana<br />
aracı olmaktan pek fazla ileriye gitmiyor. 60'larda geçmesinden<br />
karakterimizin her zaman uğradığı lokantanın deposunda bir<br />
tek farkı, Jake'in ne olacağını bilerek hareket etmeye çalışması.<br />
adet tavşan deliği var. Bu delik her zaman 21 <strong>Ekim</strong> 1960<br />
Bunda da çoğu zaman başarısız oluyor. Al ve Jake karakterlerinin<br />
tarihine açılıyor ve orada ne kadar kalırsan kal geri<br />
"zamanın itmesi" olarak bahsettiği bir konu var. Jake ne zaman<br />
döndüğünde yalnızca iki dakika geçmiş oluyor. Eğer<br />
geçmişte tarihi değiştirecek bir şey yapmaya çalışsa zaman onu<br />
döndükten sonra tekrar gidersen de ilk yaptığın her şey<br />
sıfırlanıyor.<br />
52<br />
engellemeye çalışıyor ve karşısına bir sürü engel çıkarıyor.
A M A N A<br />
Z<br />
A R Ş I Ü Ç<br />
K<br />
K A D I N<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
Bir anda telefon arızalanıyor, kulübeye araba çarpıyor, etrafı<br />
MüşkülMan: Umarım. Sadie'nin kendisinden boşanıp başka<br />
hamam böcekleri sarıyor, yangın çıkıyor. Ve Jake zamana karşı<br />
birisiyle birlikte olmasını sindiremeyen psikopat kocası gibilerini<br />
yarışmak deyiminin hakkını her iki şekilde de vermek zorunda<br />
maalesef hala gazetelerde okuyoruz. Eski kocasının Sadie'yi takip<br />
kalıyor.<br />
edip yüzünü kesmesi, Jake'i çamaşır suyu içmek için zorlaması ve<br />
MüşkülMan: Ne de güzel söyledin! Gerçekten Jake hem zamanın<br />
daha nicesi… Gerçekten berbat bir durum. John'un geçmişte çok<br />
kendisine hem de yolculuk ettiği döneme karşı bir savaş<br />
dindar bir aileden geldiğine dair bir gönderme olan ''mandal'' da<br />
içerisinde. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de gönlünü<br />
enteresan ve bir o kadar da korkunç bir durumdu. John'un bu şiddet<br />
kütüphaneci Sadie'ye kaptırıyor. Sadie demişken biraz hikâyedeki<br />
ve taciz eğiliminin de bu fanatik dindar ailenin mandal tipli<br />
kadınlardan bahsetmek istiyorum. Ön plana çıkan üç kadın var:<br />
uygulamalarından geldiğini düşünüyorum. Maalesef John gibi<br />
Sadie, Ms. Mimi ve Marina. Üçü de toplumun dışladığı bireyler.<br />
insanlar hala var. Eşleri tarafından terk edilmeyi kabullenemeyip<br />
Sadie boşanmış bir kadın, Ms. Mimi siyahi ve Marina Rus. Dizinin<br />
terör estirenler.<br />
bu konuları da gayet güzel işlediğini düşünüyorum. Örneğin<br />
Vanellope: Maalesef öyle. Dizinin ana aksına dönecek olursak<br />
Jake'in Ms. Mimi'ye olan iyi niyetli davranışlarının<br />
aslında kocasının Sadie'yi rehin alıp Jake'i çağırması ve onu<br />
çevresindekiler tarafından tuhaf algılanması, Ms. Mimi'nin<br />
oyalaması da zamanın Jake'e karşı yaptığı müdahalelerden biriydi.<br />
dilediği yerden benzin alamıyor olması gibi olaylarla 60’lardaki<br />
Jake, o gün Walker adında bir diplomatı izleyecekti çünkü onu<br />
Sivil Haklar Hareketi'ne yapılan ince göndermeleri çok yerinde<br />
vuran silah JFK'yi vuranla aynıydı ve cinayeti gerçekten Oswald'ın<br />
buldum. Nitekim Sadie'nin de işe girerken boşanmış olduğunu<br />
işleyip işlemediğini anlayabileceği en iyi yöntemdi. Fakat gidemedi<br />
söylememesi kadınların o dönemki durumunu çok başarılı bir<br />
ve bu savaşta da zaman galip geldi. Bir de Bill meselesi var.<br />
şekilde yansıtıyor.<br />
Başlarda Jake'e yardım ediyor olsa da sonrasında zamanın Jake'e<br />
Vanellope: Özellikle Ms. Mimi karakterinin işlenişi kesinlikle<br />
karşı kullandığı insanlardan birisi o da.<br />
harikaydı. Jake'in en başta her şeyi kendi zamanındaki gibi<br />
MüşkülMan: Kesinlikle. Bill çok ilginç bir karakter. Önceleri Jake<br />
düşünüp bu zenci-beyaz ayrımcılığına anlam verememesi, zenciler<br />
ne derse yapabilecek biriyken daha sonra Jake'in onu yalnız<br />
için barakadan bir tuvalet varken beyazlar için son derece temiz ve<br />
bırakması ve birçok bilgiyi paylaşmaktan kaçınması ile birlikte<br />
düzgün tuvaletlerin olduğunu görüp yadırgaması ırkçılığın<br />
Jake'e karşı cephe aldı. Tabi bunda Marina'ya olan aşkının da etkisi<br />
şiddetinin sadece elli yıl öncesinde bile ne kadar ağır olduğunu<br />
büyük. Kendini Lee Harvey'e de sevdirerek Jake'in en büyük<br />
gözler önüne seriyor. Ms. Mimi ve okul müdürü arasında gizli<br />
dostuyken bir anda bir numaralı düşmanının en yakın arkadaşı<br />
saklı yaşanan aşk da o dönem bir siyahi ve bir beyazın birbirine<br />
oldu.<br />
aşık olmalarının bile yasak olduğunu gösteriyor. Bu durum elbette<br />
günümüzdeki yaşamında zenci eşinden boşanmak üzere olan Jake<br />
için epey tuhaf ama bir o kadar da üzücü olsa gerek. Sadie'nin o<br />
dönemde yaşadıkları ise günümüzde hala doğu toplumlarında ve<br />
maalesef bizim ülkemizin bazı bölgelerinde varlığını sürdürüyor.<br />
Boşanmanın bir kadın için utanılacak bir şey olarak görülmesi<br />
cehaletinden umarım bir gün biz de tamamen kurtuluruz.<br />
53
günü oradan uzaklaştırmak istiyor fakat bu durum ters tepiyor ve<br />
öldürdüğünü gören Bill de ona hayran oluyor ve peşine düşüyor.<br />
ölümünü engelleyerek ona yardımcı olduğunu sanıyor. Fakat bu ve<br />
BEKLENMEDİK<br />
BİR SON<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
Vanellope: Bill gerçekten ilginç bir karakter. Hazır ondan<br />
Tavşan deliğinden ilk geçtiğinde Jake'in karşısına dikilen bu adam<br />
bahsetmişken hikâyenin başına dönüp onunla nasıl tanıştıklarını<br />
her seferinde "Burada olmamalısın." diyerek onu uyarıyor.<br />
hatırlayalım. Çünkü o kısım da çok ilginç. Jake kendi zamanında<br />
Başlangıçta zamanın kendisi olarak düşündüğüm bu sarı kartlı<br />
öğretmenlik yaparken gece okulunda tanıştığı yaşlı bir adam var:<br />
adamın sonraları ise Jake gibi bir zaman yolcusu olduğunu ve ölen<br />
Harry Dunning. Harry hayatın sillesini yemiş bir karakter ve<br />
kızını geri getirmek için defalarca deneme yaptığını öğreniyoruz.<br />
dizinin en başında öğreniyoruz ki annesi ve iki kardeşi babası<br />
Fakat bu denemeler başarıyla sonuçlanmadığı gibi daha kötü<br />
tarafından feci şekilde katledilmiş. Bu da Harry’de geri onulmaz<br />
şeylere de yol açıyor ki Jake'i sürekli uyarıyor. Buradan<br />
yaralar bırakmış. Jake Harry'nin durumuna çok üzülüyor ve<br />
anladığımız bir şey daha var o da tek bir tavşan deliği olmadığı<br />
geçmişe döndüğü zaman aklına ilk olarak Harry'nin ailesini<br />
fakat hepsinin aynı zamana açıldığı.<br />
kurtarmak geliyor. Frank Dunning, bir kasap mezbahası olan<br />
MüşkülMan: İtiraf ediyorum sarı kartlı adam beni ciddi bir şekilde<br />
oldukça gaddar bir adam. Karısına sürekli şiddet gösteren ve<br />
korkuttu. Ama Jake gibi ben de uyarılarını pek dikkate almadım.<br />
hayvanları öldürmekten zevk alan biri. Jake en başta aileyi katliam<br />
Sonuç olarak haklı çıktı. JFK belki kurtarıldı ama sonuçlar çok acı<br />
oldu. JFK'yi kurtararak Amerika’yı, hatta ve hatta dünyayı daha iyi<br />
Frank'ın karısına daha çok öfkelenmesine sebep oluyor. Jake ise en<br />
bir yer yapacağına inanan Jake, zamanla oynamanın ne kadar<br />
son çare olarak Frank'i öldürmek zorunda kalıyor ve bu işlediği ilk<br />
tehlikeli olduğunun bir göstergesi. Bu üç yıllık zorlu maceranın<br />
cinayet oluyor. Bill ise Frank'in eski karısının kardeşi. Frank o<br />
sonunda sebep olduğu yegane şeyin büyük çapta bir yıkım<br />
karısını da aynı şekilde katledip bu işten bir şekilde sıyrılmayı<br />
olduğunu görmesi büyük bir travma olsa gerek.<br />
başarmış. Kendi yapamadığını Jake'in yaptığını yani Frank'ı<br />
Vanellope: Kesinlike öyle. Geriye döndüğü zaman harap olmuş bir<br />
Amerika bulmayı eminim ki beklemiyordu. Oysa Al teoride ne de<br />
Jake de ona her şeyi anlatmak zorunda kalıyor. Bunun sonuçları<br />
güzel anlatmıştı. Eğer Kennedy yaşasaydı Vietnam Savaşı’nın<br />
ise başlarda iyi gibi görünse de az önce bahsettiğimiz gibi<br />
olmayacağından ve hem Amerika’nın hem de dünyanın daha iyi bir<br />
sonrasında gittikçe kötüleşiyor.<br />
yer olacağından emindi. Ama kelebek etkisi dediğimiz şey her<br />
MüşkülMan: Harry'den bahsetmen iyi oldu zira Harry dizide az<br />
zaman istenildiği yönde etki etmeyebiliyor ve zamanla oynamak da<br />
görünmesine rağmen zamanı manipüle etmenin doğurduğu<br />
gerçekten hiç iyi şeylere yol açmıyor. Çünkü Jake geçmişe giderek<br />
sonuçların gözlemlenmesinde büyük bir rol oynuyor. Jake,<br />
sadece geleceği daha kötü bir hala getirmedi, yaşadığı geçmişi de<br />
Harry'nin bu karanlık geçmişi dolayısıyla ona acıyor ve ailesinin<br />
bozdu. Sadie'nin ölümü de bunun en büyük kanıtı sanırım. Jake geri<br />
döndükten ve tekrar kısa bir anlığına geçmişe gidip her şeyi<br />
daha birçok olayla beraber gördüğümüz üzere zamanın iyi niyetle<br />
sıfırladıktan sonra görüyoruz ki eğer Jake geçmişe gitmeseymiş<br />
de olsa manipüle edilmesi pek parlak bir şekilde sonuçlanmıyor.<br />
Sadie'nin uzun ve mutlu bir hayatı olacakmış.<br />
Vanellope: Evet, Jake bunu elbette zamanda sürekli git-gel<br />
MüşkülMan: Final bölümünün sonunda yaşlanmış Sadie ile dans<br />
yapamadığı için göremiyor ve en son kendi zamanına döndüğünde<br />
eden ve ona iltifatlar eden Jake beni çok duygulandırdı. Her ne<br />
çarpıcı gerçekle karşılaşıyor. Bir de Jake en başta geçmişe gittiği<br />
kadar klişe bir sahne olsa da ve daha önce birçok zaman yolculuğu<br />
zaman ve daha sonrasında da ara ara karşımıza çıkan bir karakter<br />
temalı yapımda kullanılmış bir durum olsa da bu dizide işlenişini<br />
var.<br />
çok başarılı buldum. Bunda oyuncuların da etkisi büyük tabii.<br />
54
JAKE&SADIE:<br />
SON BİR DANS<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
Vanellope: Açıkçası o dans benim de yüzümde buruk bir tebessüm oluşturdu. Hem hüzünlü hem de mutlu bir sondu<br />
benim için. Ayrı da olsalar en azından Sadie'nin mutlu bir hayat sürmüş olması, Jake'in onu unutamayacak olmasının<br />
bir tesellisi benim için. Açıkçası dizinin en başından itibaren Jake'in Sadie için geçmişte kalacağı veya Sadie'nin<br />
onunla gideceği bir sonu olmasından korkmuştum ama ikisi de olmadı çok şükür. Diziye çok yakışacak bir sonla veda<br />
ettiler. Geriye de Jake ve Sadie'nin hüzünlü biten aşk hikâyesi ve olur da bir gün zaman yolculuğu gerçekten<br />
bulunursa geçmişi pek de kurcalamamak gerektiği dersi kaldı sanırım.<br />
MüşkülMan: Aynı fikirdeymişiz. Her ne kadar çok güzel bir aşk yaşamış olsalar da Sadie'nin Jake ile geleceğe<br />
dönmesini ya da Jake'in Sadie uğruna geçmişe takılı kalmasını hiç istemedim. Neyse ki dizi böyle bir son izlemek<br />
mecburiyetinde bırakmadı. Dizinin verdiği mesaj da bütün olayların bir nedeni olduğu ve kelebek etkisinin ne kadar<br />
önemli olduğu oldu.<br />
Gelecek ay ne izledik köşemizde ikinci<br />
sezonuna başlamak üzere olan Stranger<br />
Things adlı diziyi ele alacağız. Siz de bizimle<br />
izlemeye ve ikinci sezon heyecanını birlikte<br />
yaşamaya ne dersiniz?<br />
55
AMBER & LALİN BULUŞMASI<br />
:<br />
L E O N I D A S<br />
P A P A D O P O U L O S<br />
Ağacın gövdesi zarar gördüğünde yaralı bir bölge açığa çıkar.<br />
Bu bölge salgılanan reçine ile ağacın şifa bulmasına ve<br />
kehribarın oluşumuna şahitlik eder. Kehribar taşı, böyle ağır<br />
bir yaranın eseridir aslında. Oğlak burcu erkeği Leon’un bir<br />
yansıması işte bu yaralı “Kehribar”dır. Ancak bu zorlu yolda<br />
“Lal” oğlağı yalnız bırakmaz ve onun bir parçasına sımsıkı<br />
tutunur. ‘’Ölümsüzlük Taşı’’ olarak görülen lalin Orta Çağ’da<br />
yaralardan korunmak için şövalyelerin kılıcını ve kalkanını<br />
süslediğini bilmek, sizi pek de şaşırtmaz o halde.<br />
“Oğlak burcu erkeği dünyamıza bahşedilmiş bir nimettir.” derler.<br />
Kendinden emin olması ve güçlü kişiliği oğlak burcu erkeğini sert<br />
mizaçlı ve katı yürekli biri gibi gösterebilir. Ama bu oğlağın sadece<br />
görünen yüzüdür. Aslında buz gibi soğuk ve sert görümünün<br />
altında ‘’Kehribarın sıcaklığı’’ ve ‘’Lalin tutkusu’’ yatar.<br />
Oğlak burcu erkekleri genelde yakışıklı, uzun boylu<br />
ve güzel çehreli olurlar. Özellikle bacakları onların<br />
gücünü ve güzelliğini açıkça ortaya serer. Son<br />
derece özel bir zevkleri olduğu için giyinmeyi de iyi<br />
bilirler. Bu da onları en cazibeli burçlar arasında en<br />
ön sıraya yerleştirir. Tüm bu fiziksel özellikler size<br />
kimi hatırlatıyor acaba?<br />
Oğlak burcu için ‘’Zaman Perisi’’ derler. Çünkü<br />
zamanı iyi değerlendirmesini bilirler. Bu yetenekleri<br />
onlara hem aşkta hem işte büyük bir ivme<br />
kazandırır. Peki biz Leonidas’da çoğunlukla hangisini<br />
görmekteyiz? Hiç kuşkusuz aşk! Kendisi Hilal’i<br />
kazanma konusunda hiçbir fırsatı kaçırmamaya<br />
gayret etti. Öyle ki görevini yapmakta olduğu sırada<br />
bile genç kızdan ilk öpücüğünü koparmayı başardı.<br />
Oğlak bu, yapar.<br />
56
oğlak erkeğinin amacı daima galip gelmektir. Ancak bildiğiniz üzere<br />
Bir<br />
de son derece göz kamaştırıcıdır bu savaşçıların.<br />
mağlubiyetleri<br />
Fiziksel ilişki konusunda oğlak burcu erkekleri en tutkulu burçlardan biridir diyebiliriz.<br />
Cinsellik konusunda isteklidirler ancak bu onları çapkın değil, sadık yapar. Çünkü bir oğlak<br />
erkeği hem bedeniyle hem de ruhuyla sadece sevdiği kadına aidiyet hisseder. Özellikle<br />
boğa burcu kadınıyla aralarındaki duygusal bağ çok kuvvetli olduğu için bu fiziksel<br />
ilişkilerine de yansır. Bir araya geldiklerinde ortamın ne kadar ısındığını tahmin bile<br />
edemezsiniz. Durun, ya da edersiniz!<br />
Bir oğlak erkeğinin aşkını mı kazanmak istiyorsunuz? Bunun çok<br />
basit ama bir o kadar da güçlü bir yolu var: paylaşımda bulunmak.<br />
Leon Hilal’e ne zaman aşık oldu bunu kesin olarak bilemeyiz. Ancak<br />
ne zaman ki birlik olup Andreas’ı kurtardılar işte o andan sonra<br />
aralarında “Aşk”ın bahsi geçmeye başladı.<br />
Oğlak burcu erkeğinin boğa burcu kadını için yaratıldığını söylemiş<br />
miydik? Çünkü boğa kadını tam da oğlağın iç dünyasına hitap<br />
etmektedir. Ve bu özellik de buzdan oğlağı eritmeye yeter. Bkz.<br />
Cevdet kızı Hilal’in Leonidas Papadopoulos’a etkisi.<br />
Oğlak burcu erkeği karşısındaki kadına tebessüm ediyorsa tehlike<br />
yok demektir. Ancak söz konusu oğlak, Teğmen Leon olunca biz<br />
bundan pek de emin olamıyoruz. Zira kendisi ne zaman o büyüleyici<br />
tebessümünü sunsa ardından cesurca bir atak gelmekteydi.<br />
57
Bkz. Cevdet kızı Hilal’in Leonidas Papadopoulos’a etkisi;<br />
Azimli, entelektüel ve bilge bir kişiliğe sahip oğlak burcu erkeğinin en kötü özelliği ise çabuk<br />
öfkelenmesidir. Biz Leon’da babası “Mad King” Vasili’nin öfkesini pek görmedik çünkü aniden<br />
parladığı gibi çabucak da söner oğlağın öfkesi. Sadece o anlarda yanına pek yaklaşmamaya<br />
çalışın, zira döverken çok düşünmezler!<br />
hilalden önce hilalden sonra<br />
Bir diğer kötü özelliği de fazla tutucu olmalarıdır. Her ne kadar aslında oğlak burcunun<br />
parayı amaç değil araç olarak kullandığı gerçeği ortada olsa da Leon’un bizim kıza tek çöp<br />
hediye etmediğini gerçeğini de unutmayalım. Gerçi çocuk hastane yatağından kalkabildi mi<br />
ki hediye alsın dediğinizi duyar gibiyim, siz de haklısınız tabi.<br />
Savaşa karşı çıkan birçok insanın oğlak burcu olduğu görülmektedir. Leon her ne kadar<br />
kendini sevdirmeye çalıştığı babasının değerleri uğruna çocukluk arkadaşının ölüm emrini<br />
vererek ağır bir bedel ödemiş olsa da sonunda savaşın bitmesi ve kardeşçe yaşama<br />
arzusuna tutunmuştur. Ve bu uğurda “Teğmen” üniformasından sıyrılıp “Andreas”<br />
olabilmiştir.<br />
Yani dertler derya olmuşsa ve ağlayacak bir omuz arıyorsanız buyurun, karşınızda oğlak<br />
erkeği! Kendinizi onun şifalı kollarına bırakın ve onuncu evin huzurunu hissedin. Oğlağın<br />
tutkusu daima sizinle olsun. Aşkla kalın!<br />
- @helenistikba<br />
58
HiLeon fandom üyeleri olarak HiLeon sahnelerini defalarca izledik, sahne<br />
Hepimiz<br />
analiz ettik, ezberledik. Peki dizinin geneline ne kadar hakimiz? Bir teste<br />
sahne<br />
Cevdet’in cephedeyken okuduğu ve akıllara kazınan “Vatan’’ şiirinde aşağıdaki<br />
1)<br />
hangisi bulunmamaktadır?<br />
dizelerden<br />
Halit İkbal yazıları Vatanım Sensin’de en sevdiğimiz şeylerin başında geliyor. Peki<br />
2)<br />
İkbal hangisi hakkında yazı yazmamıştır?<br />
Halit<br />
Eşref Paşa’nın ölümü<br />
A)<br />
Haydar ağabeyin ölümü<br />
B)<br />
Misak-ı Milli’nin kabulü<br />
C)<br />
Silahların Anadolu’ya ulaşması<br />
D)<br />
@vonnschweetz<br />
.<br />
.<br />
.<br />
@helenistikba<br />
KADAR IYI BIR<br />
NE<br />
SENSIN<br />
VATANIM<br />
.<br />
.<br />
.<br />
.<br />
.<br />
IZLEYICISISIN?<br />
var mısın?<br />
A) Vatan, seccadesini gözyaşlarıyla ıslatan anan gibi mübarek.<br />
B) Vatan, bağrına bastığın evlatların gibi üstüne titrediğin.<br />
C) Vatan, koynuna sokulduğun bir kadın gibi sevdiğin.<br />
D) Vatan, çınarlarının köklerine tutunan şu evlatlar.<br />
E) Vatan, top mermilerinin un ufak ettiği bu topraklar.<br />
E) Erzurum Kongresi<br />
59
nezarethanede Cevdet’in infazını<br />
bölümde<br />
kimdi?<br />
engelleyen<br />
Tevfik A)<br />
Eşref Paşa<br />
B)<br />
Miralay Nazım<br />
C)<br />
Binbaşı Abbas<br />
D)<br />
E) Binbaşı Mehmet<br />
4) Bir Ölmez Hasan vardı ölen. Nasıl ölmüştü<br />
A) Yunan Ordusu tarafından yakalanıp idam<br />
C) Eşref Paşa’nın emriyle Mustafa Sami<br />
D) Vurulduktan sonra hastanede kendisi<br />
Yakup Cevdet’in görevi açığa çıkmasın<br />
E)<br />
hastanede boğazını kesti.<br />
diye<br />
Efendi’ye son verdiği eşya hangisiydi?<br />
Yinon<br />
Bozuk keman<br />
A)<br />
Silah B)<br />
Köstekli saat<br />
C)<br />
Antika vazo<br />
D)<br />
Nişan yüzüğü<br />
E)<br />
Aşağıdaki sahnelerin hangisinde Mustafa<br />
6)<br />
adı geçmemiştir?<br />
Kemal’in<br />
A) 3. Bölüm- Yolun açık olsun paşam<br />
sahnesi<br />
11. Bölüm-Hilal-Halide Edib nezaret<br />
B)<br />
sahnesi<br />
14. Bölüm-Yakup’un Cevdet’e mektup<br />
C)<br />
sahne<br />
verdiği<br />
19. Bölüm-Halit İkbal yazısı sahnesi<br />
D)<br />
20. Bölüm-Eşref Paşa’nın adamlarına<br />
E)<br />
yaptığı sahne<br />
konuşma<br />
7) Hangi öldüren-öldürülen eşleşmesi<br />
Tevfik-Hristo<br />
A)<br />
Azize-Stavro<br />
B)<br />
Hamilton-Eftelya<br />
C)<br />
Tevfik-Gürcü Salih<br />
D)<br />
E) Stavro-Mustafa Sami<br />
8) Tevfik Osmanlı askerlerini niçin<br />
A) Yunanla işbirliği içinde olduğunu<br />
için.<br />
bildikleri<br />
İngilizlerden altın aldığını gördükleri için.<br />
B)<br />
Cevdet’i vuranın ve Selanik’i satanın o<br />
E)<br />
öğrendikleri için.<br />
olduğunu<br />
3) Hadi biraz hafızamızı yoklayalım, 1.<br />
yanlıştır?<br />
o?<br />
öldürmüştü?<br />
edildi.<br />
B) Tevfik hastanede serumuna ilaç karıştırdı.<br />
C) Aranan silahların yerini bildikleri için.<br />
zehirledi.<br />
D) Kuvayı Milliye’ye katılmak istedikleri için.<br />
öldü.<br />
5) Azize’nin kira parasına karşılık olarak,<br />
60
Hepimizin çok sevdiği, Binbir Surat<br />
9)<br />
karşımıza ilk hangi kılıkla çıkmıştı?<br />
Yakup<br />
Pekiii, Yakup İzmir’ e niçin<br />
10)<br />
gönderilmişti?<br />
E) İzmir’e gönderilen casusu tespit etmek<br />
Hasibe ananın sürekli andığı kocası<br />
11)<br />
Abbas nerede şehit düşmüştür?<br />
Kolağası<br />
Trablusgarp Savaşı<br />
A)<br />
Plevne Savunması<br />
B)<br />
93 Harbi<br />
C)<br />
Kırım Savaşı<br />
D)<br />
E) Osmanlı-Karadağ Savaşı<br />
Leon’un intiharına ve hepimizin ezbere<br />
12)<br />
Hilal’in “Sevda’’ şiirine ev sahipliği<br />
bildiği,<br />
efsanevi Vatanım Sensin müziğinin<br />
yapan<br />
nedir? adı<br />
A) Bir Hilal Uğruna<br />
Veda B)<br />
Hüzün C)<br />
Ölüm Kollarında<br />
D)<br />
Çemberin İçinde<br />
E)<br />
A) Gerçek kimliğiyle.<br />
B) Sarhoş bir Rum olarak.<br />
C) Meyhanede bir müşteri olarak.<br />
D) Yunan askeri olarak.<br />
E) İngiliz diplomat olarak.<br />
A) Halide Edip’i korumak için.<br />
B) Kayıp silahları bulmak için.<br />
C) Eşref Paşayı konrol etmek için.<br />
D) Cevdet ile anlaşmak için.<br />
için.<br />
61
13) Dizide 31 bölüm boyunca pek çok mektup gördük. Bu mektuplardan hangisinin sahibi<br />
7. Bölüm-Cevdet’in Azize’ye mektubu<br />
A)<br />
14. Bölüm-Mustafa Kemal’in Cevdet’e mektubu<br />
B)<br />
20. Bölüm-Eşref Paşa’nın Cevdet’e mektubu<br />
C)<br />
20. Bölüm-Leon’un Hilal’e mektubu<br />
D)<br />
E) 26. Bölüm-oğlu Mahir’in Rıza Bey’e mektubu<br />
Hilal bir dönem başıyla artık bütünleşmiş olan turuncu eşarbını hangi bölüm<br />
14)<br />
(Değiştirmez olaydı!)<br />
değiştirmişti?<br />
24 A)<br />
25 B)<br />
26 C)<br />
27 D)<br />
E) 28<br />
Aşağıdaki Cevdet ve kızları arasındaki<br />
15)<br />
hangisi yanlıştır?<br />
diyaloglardan<br />
A) Seninle ne kadar iftihar ettiğimi sana<br />
diyemedim-Hilal<br />
Bu senin savaşın değil, yaşamak senin<br />
B)<br />
hakkın-Yıldız<br />
Senin her bir sözün, her bir bakışın bana<br />
C)<br />
verdi kızım, umut verdi-Hilal<br />
kuvvet<br />
Bütün savaşın ortasında ben huzuru<br />
D)<br />
senin gözlerinde-Yıldız<br />
gördüm<br />
Ben buradayım kızım, nefesim soluğun<br />
E)<br />
Kabul, bu biraz zorlayıcı olabilir! Ama yaparsınız siz ya. Cevdet’in 4. bölümde Azize’ye<br />
16)<br />
Nesimi şiiri hangisiydi?<br />
okuduğu<br />
yanlıştır?<br />
olsun-Hilal<br />
A) Ey Gönül!<br />
B) Benzemez.<br />
C) Kalbim Defter Dilim Kalem Yazarım.<br />
D) Gönül Bir Bülbül-ü Şeyda.<br />
E) Ben Melanet Hırkasını.<br />
62
25. bölümde Kara Fatma Azize’ye hangi<br />
17)<br />
görevi vermiştir?<br />
gizli<br />
Tevfik hakkında malumat getirmek<br />
A)<br />
Yüzbaşı Yakup’a yardım etmek.<br />
B)<br />
Dizide pek çok kez tokat atıldı. Peki kim<br />
19)<br />
tokat atmadı?<br />
kime<br />
Azize Cevdet’e<br />
A)<br />
Veronika Hilal’e<br />
B)<br />
Tevfik Ali Kemal’e<br />
C)<br />
Yıldız Ali Kemal’e<br />
D)<br />
E) Ali Kemal Hilal’e<br />
Yıldız-Mehmet-Ali Kemal-Veronika-Vasili<br />
A)<br />
Yıldız-Ali Kemal-Mehmet-Veronika-Azize<br />
B)<br />
Mehmet-Yıldız-Veronika-Ali Kemal-Vasili<br />
C)<br />
Yıldız-Mehmet-Veronika-Ali Kemal-Azize<br />
D)<br />
E) Mehmet-Ali Kemal-Yıldız-Veronika-Vasili<br />
Hangi şarkıyı Vatanım Sensin’de<br />
20)<br />
birinin ağzından dinlemedik?<br />
oyunculardan<br />
E) Bahçede Yeşil Çınar<br />
Arası Doğru:Sen sanırım diziyi izlemeyip sadece Youtube’dan HiLeon<br />
0-5<br />
izliyorsun. Bu cahilliğin başka açıklaması olamaz çünkü. Bu<br />
videolarını<br />
Arası Doğru: Doğru söyle diziyi ütü yaparken, yemek hazırlarken falan<br />
6-10<br />
değil mi? Ya da HiLeon’dan başkasına odaklanamıyorsun.<br />
izliyorsun<br />
Arası Doğru: İyisin, hoşsun, diziyi de severek izliyorsun belli ki. Ama<br />
11-15<br />
kaçırıyorsun. İki saat süren müzik klibi formatındaki yaz dizilerini<br />
ayrıntıları<br />
Arası Doğru: İşte bu be! Sadece HiLeon’u değil tüm diziyi pür dikkat<br />
16-20<br />
asla ayrıntıları kaçırmıyorsun. En hakiki Vatanım Sensin izleyicisi<br />
izliyor,<br />
18) Hileon’un öğrenilme sırası neydi?<br />
C) Rıza Bey’in oğlunu bulmak.<br />
D) Rıza Bey’i tedavi etmek.<br />
E) Rıza Bey’i hastaneye yatırmak.<br />
Deniz Üstü Köpürür<br />
A)<br />
Bir Fırtına Tuttu Bizi<br />
B)<br />
Çanakkale Türküsü<br />
C)<br />
Kimseye Etmem Şikayet<br />
D)<br />
Cevaplar:D-E-B-C-B-D-A-C-B-C-B-D-C-C-B-E-A-A-D-E<br />
sezon diziyi de izlemelisin.<br />
Odaklan bacım odaklan, bak dizinin tamamı çok güzel.<br />
izler gibi değil de daha dikkatli izlersen senden iyisi yok.<br />
63<br />
sensin.
Müskülbaci'ya<br />
benim güzel kızım Boran’ı gördün de ilgisini çekmek mi eksik kaldı? Sen önce Boran’ı<br />
Ah<br />
göreceğini düşün. Gerisi gelir zaten. Şaka bir yana ayol bu çocuk karda yürüyen izini<br />
nasıl<br />
etmeyen tiplerdendir. O yüzden neler onun ilgisini çeker sorusunun cevabını vermek<br />
belli<br />
Adeta bu bir sırlar kapısı. O iş biraz yaş kızım ben peşinen söyleyeyim. Bence sen<br />
zor.<br />
duran, elinin ulaşacağı kişilerden başla İLGİ ÇEKMEK istiyorsan. En azından<br />
etrafında<br />
tahtası olarak onları kullanırsın, sonra<br />
deneme<br />
Boran’ı. (Ha ille de “Ablacım ben Boran’ın<br />
düşünürüz<br />
çekmek istiyorum,” diyorsan,<br />
ilgisini<br />
benden duymuş olma ama Martı Oyunu senin<br />
şşşş<br />
iyi bir fırsat olabilir.) Sevgiyle…<br />
için<br />
Alsancak’taki Saint Joseph Lisesi’nin<br />
alıp<br />
gömmek istemiş. Liseye giderken ne<br />
bahçesine<br />
ki bir Rum kadının evinin önünde<br />
yazık<br />
Sonra da romatizması yüzünden<br />
düşürüvermiş.<br />
alamamış, göbek kordonum o evin<br />
eğilip<br />
bahçede kalmış. Yıllar sonra öğrendim<br />
önündeki<br />
Boran’ın ilgisini çekmek için spora falan mı başlasam? Böyle yoga, squad falan mı<br />
Sordular<br />
Sence<br />
yapsam? Bir tavsiye ver Müşkül Bacı. Nasıl ilgisini çekebilirim onun?<br />
Hamileyken okunmuş su içersek bebeğimiz okuma<br />
yazma öğrenmiş olarak doğar mı?<br />
Kızım, bir anımı paylaşmak isterim seninle.<br />
Sevgili<br />
ben doğduğum vakit, göbek kordonumu<br />
Ninecim<br />
ki o Rum kadını Bayan Mimoza, evini randevu evi<br />
işletir, alemler düzenlermiş beyler için. Eeee? Gördüğün gibi ben öyle olmadım.<br />
olarak<br />
düzenlediğim mi var ayol? Benim için düzenleniyor alemler hahayt. Her neyse!<br />
Alem<br />
anlattım bunu sana? Demem o ki böyle hurafelere inanma. Sen bebeğini okut,<br />
Neden<br />
evlendir. Suyunu kocası içirsin. Sevgiyle…<br />
büyüt,<br />
64
kızım, sana kendimden örnek vereyim mi? İkinci kocam bıyıklı diye boşanmıştım. O<br />
Güzel<br />
bahçesi gibi olması gereken yatağımız adamın bıyıkları yüzünden her sabah kıl, tüy<br />
cennet<br />
kalırdı. Devamlı kıl dökerdi her yere. Öpmek gelmezdi içimden ayol. Sonunda<br />
içinde<br />
boşadım gitti. Ama gün geldi, devran döndü ve ne oldu? Ben aşık oldum.<br />
dayanamadım,<br />
çok sevmişsin demek ki Leon’u. O kadar ki onu bıyıklarından ayrı düşünemez<br />
kızım,<br />
Rüyalarına bile girmesi ve “sevmem” dediğin bıyığı bu kadar sevmenin başka bir<br />
olmuşsun.<br />
olamaz. Ama benden sana son bir nasihat, adamları kılı tüyü için sevme. İçine<br />
açıklaması<br />
içine. Sevgiyle…<br />
bak<br />
sen paranoyak mısın kızım? Neden<br />
Ayol<br />
arkadaşının oturduğu semte gitti diye<br />
sevgilin,<br />
gün yorgun olmuş olması neden senin<br />
aynı<br />
delalet olsun? Sakin kafayla<br />
aldatıldığına<br />
düşün öncelikle. Bak bakalım<br />
oturup<br />
İpuçları yakalayacak mısın? Sadece bu<br />
başka<br />
bakarak karara varma. Delil topla delil. Ben kadının elinde delil olan güçlü halini<br />
duruma<br />
Çünkü o zaman korkmak lazım o kadından. Yapacaklarının sınırı olmaz ahahahayt.<br />
severim.<br />
eğer şüphelerini arttıran başka şeyler de varsa yüzleştir onları, sonra da posta koy ikisine<br />
Ha,<br />
Ama totolarına tekmeyi basıp posta koymadan önce bana tekrar yaz. Sana nasıl posta<br />
de.<br />
anlatacağım. Öyle bir ders vermek ve tekmelemek gerek ki bir daha<br />
koyulacağını<br />
de senin de yüzüne bakacak halleri kalmasın. Sevgiyle…<br />
birbirlerinin<br />
Rüyamda Leon ile aşna fişne halindeydim. Üniformayı çıkarınca birden bıyıkları döküldü. Tüm<br />
libidom patlatılmış balon gibi söndü Müşkül Bacım. Bir insan bıyığı çekici bulabilir mi? Benim<br />
psikolojime ne olmuş? Bir el at lütfen.<br />
de bıyıkları ta vicdanına kadar inen bir Kübalı adama. Gözüm görmedi o bıyıkları.<br />
Hem<br />
deli gibi aşıktım. Evlendik. Ve asla o bıyıklar sorun olmadı benim için. Kıssadan hisse<br />
Çünkü<br />
Geçen gün arkadaşımı aradım dışarı çıkalım diye<br />
“Evde işlerim var,” dedi. Sevgilimi aradım, kız<br />
arkadaşımın oturduğu semti söyledi ve “orada<br />
işlerim var,” dedi. Akşam geldiğinde yorgundu ve<br />
tükenmişti. “Parmağımı kaldıracak halim yok,”<br />
dedi. Kız arkadaşımı aradım “Çok yorgunum,<br />
enerjim yok,” dedi. Sence aldatılıyor muyum?<br />
üstüne atlasın? Kadın mı tükendi etrafta?<br />
onun<br />
Allah aşkına bu endişeleri. Hem ikisinin<br />
Bırak<br />
65
kızım benim bir hayat görüşüm vardır. Ezelden beri tüm ilişkilerimde bunu<br />
Şimdi<br />
AŞK BİR KUMARDIR. ZARI NE KADAR SALLARSAN SALLA, HİLE YAPMADIĞIN<br />
uygularım.<br />
alamazsın. O yüzden hâkimiyet sende olsun ki zarlar hep düşeş gelsin. Demek seni<br />
verimi<br />
ve beklerim diyen birisi var? Ve sen de hislerinden emin olmadığın için bir şey<br />
seven<br />
Oluruna bıraktığın takdirde hiçbir şekilde emin olamazsın ve bu çocuk seni<br />
diyemiyorsun?<br />
sıkılır, başkasına gider. Sen de Instagram'dan stalk yaparken “Aaah tipe bak,”<br />
beklemekten<br />
sevgilisini gömmeye yer ararsın. O yüzden oluruna bırakma. Kontrolü eline al ve adım<br />
diye<br />
Kararını ver ve o çocuk ile dene şansını. Ucunda evlilik yok ya ayol bu yaşta. En kötü<br />
at.<br />
''Aşk Bir Kumardır. Zarı ne kadar sallarsan<br />
salla, hile yapmadığın takdirde istediğin zarın<br />
gelme ihtimali düşüktür.''<br />
Müşkül bacı, şimdi biri var beni baya seviyor kaç yıldır. Ama ben hala ona cevap vermedim.<br />
Beni pek darlamıyor. “Beklerim seni.” diyor ama hislerimden emin değilim hala. Ben nasıl emin<br />
olabilirim, ne yapabilirim? Umut da vermiyorum pek aslında; ama kafam çok karışık.<br />
İSTEDİĞİN ZARIN GELME İHTİMALİ DÜŞÜKTÜR.<br />
TAKDİRDE<br />
demek bu? Şu demek: Aşk işleri karmaşıktır. Sen oluruna bırakırsan, aşktan istediğin<br />
Ne<br />
postalarsın. Hahahayt! Sevgiyle…<br />
66
tüm kızlarıma sesleniyorum. Gelin<br />
nezdinde<br />
kızlarım. Dinleyin beni. Erkekleri<br />
yamacıma<br />
olarak düşünün. Portakalı alıp<br />
portakal<br />
yemek istiyorsanız soymayı<br />
elinize<br />
Öyle yol yordam bilmeden<br />
bileceksiniz.<br />
girişirseniz, soyamazsınız o<br />
bodoslama<br />
Yoksa perti çıkar, suyu ellerinize<br />
portakalı.<br />
kollarınızdan akar. Ayol yapış yapış<br />
bulaşır,<br />
Ne o öyle pis pis? Ne portakal yeme<br />
kalırsınız.<br />
kalır ne de portakalın portakallık<br />
hevesiniz<br />
bir şekilde boydan boya çizeceksiniz<br />
keskin<br />
kabuğunu. Sonra tam onunla<br />
portakalın<br />
bir şekilde 360 derecelik bir çizik<br />
çakışacak<br />
atacaksınız. Ardından dörde bölünen<br />
daha<br />
posasını çıkartırsınız. İşte erkeklere de böyle yaklaşacaksınız. Öyle mal bulmuş mağribi gibi<br />
ister<br />
kendinizi adamın karşısına ikinizin de şirazesi kayar. Ne o öyle canım?!<br />
atarsanız<br />
usul ve dikkatli atacaksınız adımlarınızı. Önce onun ilgisini çekecek ve akılda kalıcı adımlar<br />
Usul<br />
Mesela senin diğer kızlardan farklı olduğunu tespit edeceği şeyler yapacaksın ve bu<br />
atacaksınız.<br />
yani güzel kızlarım. Öyle bir ileri iki geri adımlar olmayacak. Yoksa hem sizin nevriniz<br />
atmalısınız<br />
hem de hali hazırda IQ düşüklüğü tabiatından ileri gelen erkeği iyice aptallaştırırsınız.<br />
döner<br />
KARARLI OLMAK GEREKLİ. “VİYANA KUŞATILMADAN DÖNMEYECEĞİM” YEMİNİ<br />
Yani<br />
;)<br />
EDECEKSİNİZ.<br />
kabuğunu kıracağınız birtakım hoşluklar yapacaksınız ki ilgisi ve merakı artan adam size<br />
Onun<br />
atma cesareti bulsun ve sahaya çıksın. (Burada hoşlukların cinsi, şekli, kalitesi sizin<br />
adım<br />
kalmış güzel kızlarım.) Eh zaten o kabuk bu şekilde kırıldıktan sonra da<br />
yeteneğinize<br />
kolay. Erkek kendiliğinden gelir zaten.<br />
işiniz<br />
Hoşlandığımız erkeğe nasıl yaklaşmalıyız?<br />
Benim de hiç ayarım yoktur.<br />
bayılıyorum bu net sorulara. Tam benlik.<br />
Ah<br />
bu güzel soruyu soran hanım kızımız<br />
Bakın<br />
kalır. Rezil edersiniz kendinizi de onu da.<br />
hali<br />
yüzden önce bıçağı elinize alıp narin ama<br />
O<br />
portakal kabuğunu usul usul soyacaksınız.<br />
o<br />
sonra ister dilim dilim yersiniz<br />
Soyduktan<br />
O yüzden gelin maddelendirelim bu işi:<br />
1.<br />
onun aklında yer edineceksin ki adam seni olmadık zamanlarda düşünmeye başlasın.<br />
hareketlerinle<br />
adımlar hep sırayla ve dengeli atılacak. Hep sizi bir sonraki aşamaya götürecek adımlar<br />
Bu<br />
2.<br />
3.<br />
Haydi hepinizin yolu açık olsun.<br />
67
Sevgili okurlarım bildiğiniz üzere Kasım ayında genç kızların sevgilisi Boran Kuzum,<br />
Martı oyunu ile tiyatro sahnesinde göz dolduracak. Biliyorum hepiniz bu oyun için<br />
heyecanlanıyorsunuz. Martı’yı dört gözle ve çarpan bir kalp ile bekliyorsunuz. Çünkü<br />
her birinizin içinde küçük sanatkârlar, tiyatro âşıkları yatıyor. Evet biliyorum bu<br />
bekleyiş sadece sanat ve sanatçıya olan ilginizden kaynaklı. Hıhı öyle gerçekten. ;)<br />
Bacidan kizlara mesaj var :<br />
. Müskül<br />
Yine de benden size tavsiye… Eğer içinizdeki o sanata aç sanatseverleri dizginlemek<br />
istiyorsanız şimdi söyleyeceğim şeyi uygulayın. OYUNA GİTMEDEN 10 GÜN ÖNCE<br />
AFRODİZYAK ETKİSİ OLAN ŞU BESİNLERİ YEMEYİ KESİN: ÇİKOLATA, KAYISI,<br />
FINDIK, FISTIK, CEVİZ, BADEM, İNCİR, MUZ, PEKMEZ… Maksat geceyi hadisesiz<br />
atlatmak.<br />
Son bir tavsiye daha: TİYATROYA GİDERKEN ÜSTÜNÜZE RAHAT BİR ŞEYLER<br />
GİYİN.<br />
ŞİMDİDEN İYİ SEYİRLER KIZLARIM.<br />
Sevgiyle…<br />
68
Burak Kanbir: Bir Vatanım<br />
Sensin Meselesi<br />
@LionMelissa @AyuzawaMisakich @vonnschweetz<br />
@Marinaa1213 @Sea_lnn<br />
Set ekibinden biz izleyicilerle en çok iletişim kuran, sorularımıza cevap veren<br />
dizimizin görüntü yönetmeni Burak Kanbir röportaj köşemizin bu ayki konuğu.<br />
Kendisine bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiği ve öyle mesajla değil,<br />
yüz yüze buluşup biz izleyicilere verdiği değeri bir kez daha gösterdiği için<br />
teşekkür ederiz. Daha geldiği ilk andan itibaren sanki uzun süredir<br />
tanışıyormuşuz gibi bizlerle sohbet eden ve sadece sorduğumuz sorulara cevap<br />
vermekle kalmayıp bizleri de dinleyen çok samimi ve konuşkan bir insan. Hem<br />
dizi, hem kendisi hem de dizi sektörüyle ilgili sohbet havasında çok keyifli bir<br />
röportaj gerçekleştirdik. Kendisi ilgi alanının dışında olduğunu söylese de<br />
bizler tabi ki HiLeon konusunda da zorlayıp düşüncelerini aldık. Hem dizi<br />
hakkında genel ve HiLeon özelinde beklentilerimizi anlattık hem de bizlerden<br />
bekleneni dinledik. Çok keyif alarak yaptığımız bu sohbeti umarız siz de<br />
keyifle okursunuz.<br />
69
verilmiş kararlarla ortaya çıkmış bir sonucu seyrediyorsunuz.<br />
yapalım.’’ demek yerine, ‘’Hayır, biz sarı yapalım çünkü şöyle<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Sahneleri oluştururken ne gibi hazırlıklar<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Bize<br />
sektöre nasıl dâhil olduğunuzu anlatır mısınız? Bundan<br />
yapıyorsunuz? Çekim sürecinden ve işin teknik kısmından<br />
bize genel olarak bahseder misiniz?<br />
önce nelerle uğraşırdınız?<br />
B.K: Mimar Sinan Üniversitesi, fotoğraf bölümü mezunuyum.<br />
B.K: Bir senaryo alıyorsunuz. Senaryo sadece yazılı bir<br />
metinden ibaret. Yazılı bir metni okurken zaten görsel bir şeyler<br />
Fotoğraf bölümüne girmeden önce asistanlık yapıyordum.<br />
Focus puller'lık yaptım. Uzun süre reklam çektim. 2012 yılında<br />
canlanmaya başlıyor zihinde. Eğer dönemin fotoğrafları,<br />
müzikleri, renkleri ve kostümleri ulaşılabiliyor ise bunun da<br />
ise dizi çekmeye başladım. İlk girişimi Taylan Biraderlerle<br />
Muhteşem Yüzyıl projesi ile yaptım. Arkasından 13-15 bölüm<br />
epeyce katkısı oluyor. Muhteşem Yüzyıl’da öyle bir şey yoktu,<br />
minyatür baktım ben hep. O dönem için yapılmış başka işleri<br />
Maral çektim. Gecenin Kraliçesi’ni çektim daha sonra yine<br />
Taylan Biraderlerle. Ve derken Vatanım Sensin projesine<br />
seyretmekten özel olarak kendi adıma kaçınıyorum. Çünkü<br />
hazırlanmaya başladık. Beni yoran sıkı bir hazırlık vardı. 31<br />
bölüm de Vatanım Sensin çektik.<br />
Ben ister istemez bir sonuçtan yola çıkmak yerine, dönem ile<br />
ilgili bir şeyler okuyor veya dinliyor, kendim bir şeyleri<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Vatanım Sensin ekibine nasıl dâhil oldunuz?<br />
B.K: Taylan Biraderlerin elinde bir süredir bu projenin<br />
didikliyor ve bunun sonucunda aldığım şahsi kararlarla hareket<br />
ediyorum. Şöyle ki kafamda bir renk paleti var ise ve sanat ekibi<br />
olduğunu zaten biliyordum. Yapım şirketi ile görüştüler<br />
sonrasında ise "Kanbir, hadi gel başlıyoruz." dediler. Ardından<br />
ile konuşuyorsam, ‘‘Başka işin duvarları yeşilmiş, biz de yeşil<br />
işin ekonomik kısmını prodüksiyon ile konuşuyorsunuz,<br />
istediğiniz malzemeyi ve beraber çalışmak istediğiniz insanları.<br />
olsun, bunun sebebi de bence bu.’’ demeyi tercih ediyorum.<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Dönem işi olması sizi teknik açıdan zorluyor mu?<br />
Nasıl ki yönetmenin birlikte çalışmak istediği bir görüntü<br />
yönetmeni olabiliyorsa elbette ki sizin de ekibinizde istediğiniz<br />
B.K: Elbette zorluyor. Modern bir dizi çekerken mekânınız bol.<br />
Bir kafeye gidebilirsiniz, bir yol geçişi çekebilirsiniz. Bizde ise<br />
kamera asistanları, kameramanlar, ışık şefleri oluyor. Onları da<br />
prodüksiyona ekliyorsunuz. En son dekor için sanat ekibi ile<br />
en basitinden şöyle: Bir at geçişi için mekâncılar mekan arıyor,<br />
atlar oraya gidiyor. Bir de üstünden uçak geçmesin veya tel<br />
konuşuyorsunuz ve işe koyuluyorsunuz.<br />
olmasın gibi ayrıntılara dikkat ediliyor. Beykoz Kundura dışında<br />
böyle mekânları çok zor buluyoruz. Açıkçası bizi çok zorluyor<br />
dönem işi olması.<br />
70
<strong>Lakırtı</strong>: Şu ana kadar çektiğiniz sahneler<br />
arasında sizi en çok etkileyen sahne hangisi<br />
oldu?<br />
B.K: Halit Bey’in (Ergenç) Atatürk fotoğrafını<br />
alıp "Mustafa" dediği sahne çok güzeldi. O<br />
sabah bize ek sahne olarak geldi o ve çok<br />
samimi söylüyorum, ben sabah o bir buçuk, iki<br />
sayfayı okumadım. Ek sahne bizim çok<br />
sevdiğimiz bir şey değil zaten, çekmemiz<br />
gereken çok şey var bir de ek sahne gelmiş.<br />
İçeriğinden habersiz girdim sabah, sahneyi<br />
çekerken farklı bir şey oldu. Sonra zaten<br />
aramızda konuştuk onu. Nadiren oluyor böyle<br />
şeyler, sahne sahnelikten çıkıyor ve hakikat<br />
haline geliyor. Orada Halit Ergenç gerçekten<br />
Mustafa Kemal ile göz göze geldi. O odada ben<br />
de göz göze geldim. Çok garip bir şey oldu.<br />
Böyle bir an, paşanın kendisi oradaydı sanki.<br />
Ben bunun benzerini yıllar önce bir İş Bankası<br />
reklamında yaşadım. Bir şey oldu yine, çekim<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Hilal ve Leon’un yan çift<br />
olmasına rağmen bu kadar ilgi görmesi<br />
arasındaydık. Haluk Bey’in (Bilginer) yüzünde<br />
Atatürk makyajı var. Küçük çocuk ile<br />
hakkındaki fikirleriniz neler?<br />
B.K: Yan çift olarak bu kadar ilgi görmesi şu<br />
konuşuyor, set içerisinde kamerayı hazırlıyorum<br />
an benim konum değil. Fakat bunu<br />
ben de. O sırada bir an "Gel buraya çocuk." dedi<br />
ve gerçekten de tüylerim diken diken oldu. O<br />
incelenmesi gereken sosyolojik bir şey olarak<br />
görüyorum. Normalde bizim Türk seyircisi<br />
adam oldu bir anda, çok acayip bir enerji bu. O<br />
sahne de gerçekten çok ayrı ve güzeldi.<br />
iki tane sarışın karakteri pek sevmez aslında.<br />
Çocuğun Yunan olması mı cazip, kızın<br />
milliyetçi durumdan beslenmesi mi cazip<br />
bunu aslında size sormak lazım. Benim<br />
gözlemlediğim kadarıyla iki karakter de<br />
klasik Türk dizilerindekilerden farklı. Hilal<br />
genç ve tecrübesiz olmasına rağmen güçlü bir<br />
kadın profili çiziyor. Leon ise kültürlü, bilgili<br />
olmasının yanı sıra tüm zorluluklarına ve<br />
engellere rağmen aşkına tutunan, kadına<br />
saygı duyan bir erkek imajı ile karşımıza<br />
çıkıyor. Hal böyle olunca zengin patron-<br />
asistan kız tiplemelerinden fersah fersah uzak<br />
olmaları siz seyircilerde baya etki<br />
uyandırıyor. Tabi bu ne kadar güzel bir şey<br />
olsa da benim için dizinin odağı her daim<br />
Azize ve Cevdet olacaktır.<br />
71
<strong>Lakırtı</strong>: Sezon boyunca herkesin çok merak ettiği<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Yunan teğmeniyle vatansever Türk kızının aşkı<br />
bir kez daha herkese aşkın din, dil, ırk dinlemediğini<br />
bir sahne var: HiLeon intihar sahnesi. Onun<br />
devamı var mıydı? Varsa neden kesildi?<br />
ispatladı ve sonucunda oldukça üretken bir fandom<br />
yarattı. Birçok shop, video, hikâye ortaya çıktı ve en<br />
B.K: O sahne zaten o kadar uzun bir sahne değildi.<br />
Ama RTÜK'ten dolayı kanal tarafından çok kısa bir<br />
nihayetinde bir de dergi çıkardı. Siz ne düşünüyorsunuz<br />
bu konuda?<br />
kısmı kesildi. Sebebi de intihar sahnesinin, ekranda<br />
kendini asmaya teşvik olarak algılanabilecek olması.<br />
B.K: Bayağı çaba sarf ediliyor tabi ki hepsine. Sizin<br />
şahsınızda eli değen herkesin ellerine sağlık. Çok emek<br />
O yüzden bunu açık açık göstermek de doğru bir şey<br />
değil.<br />
vermişsiniz. Açıkçası bu kadar kapsamlı bir dergi olacağını<br />
düşünmemiştim. İnceledikten sonra sadece HiLeon'a değil<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Yeni sezonda Hilal ve Leon sahnelerinin<br />
süresinde artım görebilecek miyiz?<br />
farklı konulara da yer vererek okuyucularınıza geniş bir skala<br />
sunduğunuzu gördüm. Amatör bir ekip olmanıza rağmen<br />
B.K: Bizim hikayemiz Azize, Cevdet ve Tevfik'in de<br />
dahil olduğu Milli Mücadele dönemini anlatan bir<br />
ortaya çıkardığınız bu güzel dergi için size bu denli ilham<br />
hikaye. Tabi ki diğer akışlar da var mutlaka. Fakat bu<br />
olmak beni de fazlasıyla memnun etti. Ayrıca içinizden kim<br />
yapıyor, kim uğraşıyor bilmiyorum ama şarkıyı söyleyen<br />
hikayenin içinde seyirci çok sevdi, üç yüz bin tweet<br />
attı diye asıl konunun dışına çıkılıp başka bir<br />
yazan ekibin yaptığı da çok takdir edilecek bir şey. Çok<br />
enteresan şeyler yapıyorsunuz, bütün bunlar çok güzel her<br />
hikayeye ağırlık verilmesi pek mümkün değil. Tabi ki<br />
kimse tamamen göz ardı etmiyor bu dediklerinizi,<br />
birimizi çok heyecanlandırıyor, yüzümüzü güldürüyor.<br />
Yalnız şarkı yapıldıktan sonra bunu müzisyene yollayalım,<br />
genel olarak bir ses var orda bir uğultu var, HiLeon<br />
diye bir stadyum dolusu insan bağırıyor. Ama takdir<br />
bu sahnede kullanılsın gibi istekleri oluyor. Aslında olmaz da<br />
değil, olur ama bunun için çok büyük bir interaksiyon lazım.<br />
edersiniz ki interaktif bir iş değil bu. Anlık tepkilere<br />
göre şekillendiremeyiz hikayeyi. Açıkçası size bir<br />
Bu bir dizi ve bizler çekenleriyiz, sizler de seyircisisiniz.<br />
Biraz sabır göstermek, seyirci çizgisinde azıcık durmak<br />
HiLeon spin-off lazım.<br />
lazım. Yani müdahale edemezsiniz, bu teknik olarak<br />
teknik ekibin alacağı bir karar.<br />
72<br />
mümkün bir şey değil. Hangi sahnede ne yapılacağı tamamen
<strong>Lakırtı</strong>: Hilal ve Leon ekseninde olmayacak ama genel olarak<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Vatanım Sensin ikinci sezona başlama<br />
sürecinin bu kadar ertelenmesindeki etkenler<br />
o dönemde hiç bayram geçmiyor mu? O dönemin insanları<br />
bayramları nasıl kutluyor bunları bir dakikalık bile olsa dizide<br />
neler?<br />
B.K: Gecikmedeki en büyük etken aslında genel<br />
görmemiz mümkün değil mi?<br />
B.K: Aslında bu dediğiniz bir manada da işe yarar bir şey. Mesela,<br />
olarak senaryodan kaynaklı oldu. Senarist ekibinin<br />
yeniden oluşturulması gibi bir durum söz konusuydu.<br />
bir Ramazan Bayramı olsa bir bölüm dolu dolu bu sahneleri<br />
verebiliriz. Bunlar aslında tamamen senaryoyla alakalı. Bir<br />
Bu da bir adaptasyon süreci gerektiriyordu.<br />
dönem hikaye akışı çok hızlandı sizin de bildiğiniz gibi. Bazen üç<br />
Senaryomuzun yeterli bir olgunluğa erişmesi için bu<br />
bölümde anlatabilinecek olayı bir bölüm içinde vermek durumunda<br />
kadar zaman bekledik. Sizlere en güzelini<br />
kaldık. Hal böyle olunca da bu dediğiniz detaylara yer kalmadı.<br />
verebilmek, yapabileceğimizin en iyisini hazırlamak<br />
Senaryoda yer alırsa biz de keyifle çekeriz tabi ki neden olmasın?<br />
için uğraşıyoruz. Bu da zaman alabiliyor haliyle.<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Dizide ne kadar sürelik zaman atlaması planlanıyor?<br />
Umarız en iyi şekilde, hepimizin içine sinen güzel bir<br />
Açıkçası her ne olursa olsun, Milli Mücadele döneminin<br />
işle karşınıza çıkabiliriz.<br />
atlanmasını istemeyiz. İzmir'in kurtuluşu, Cumhuriyet'in<br />
kuruluşu ve pek tabi inkılaplar en görmeyi umduğumuz şeyler.<br />
<strong>Lakırtı</strong>: İkinci sezondaki bu gecikme sizce diziyi<br />
B.K: Bir süre atlayacağız sanırım. Ama ne kadarlık bir atlama tam<br />
nasıl etkiler?<br />
B.K: Normalde elimizde iki üç bölüm stok oluyordu.<br />
olarak bilmiyorum. Çok büyük bir atlama olacağını<br />
düşünmüyorum ben de. Senaryo hali hazırda mevcut ama benim<br />
Şimdi stok yapma şansımız da az olacak. Kolay bir<br />
sezon olmayacak en başında bizim için. Umarım ve<br />
elime gelmedi henüz. Aileler bir tarafa dağıldı, Tevfik yerde kaldı,<br />
Cevdet karargahtaki durumu meçhul. Şimdi ne oldu ne bitti tabi ki<br />
dilerim ki kaldığımız yerden seyircinin sempatisi ve<br />
ilgisiyle devam ederiz. Şahsen ben dizinin erken<br />
hep beraber öğreneceğiz. Bu tip durumlarda iki metot kullanılır. Ya<br />
zaman atlaması olur ya da kalınan yerden aynen devam eder. Fakat<br />
bitmesini hiç istemem. Dizinin gerçekleştiği dönemi<br />
de anlatılan hikayeyi de seviyorum ve sizin gibi<br />
hangi metodun seçildiği şu an itibariyle sete başlayınca öğrenilecek<br />
bir şey. Tek diyebileceğim, Milli Mücadele döneminin çok<br />
merakla takip ediyorum. Tabi ki zaman zaman hataya<br />
atlanmayacağı, bundan emin olabilirsiniz. Çünkü bizim<br />
düşüyoruz, hepimiz insanız. Çok insanın içinde<br />
bulunduğu işlerde, bazen birçok hata kolektif hale<br />
beslendiğimiz yer burası, bu işin yapılma sebebi bu. Biz bir ülkenin<br />
yeniden doğuşunu anlatıyoruz, bunu es geçmemiz mümkün değil.<br />
geliyor ama bilinçli ihmal edilmiş, kaytarılmış hiçbir<br />
Ayrıca Milli Mücadele tabanı olmasa, bu ayrılıkların ve zıtlıkların<br />
şey yok. Çok fazla insan çok fazla emek veriyor. Tek<br />
çekim gücü olmasa Hilal ve Leon da bir işe yaramayacak. Yani<br />
dileğimiz bu emeğimizin karşılığını en güzel şekilde<br />
ikisi aynı toplumda komşu çocuğu olsa sizi bu kadar<br />
alabilmek.<br />
etkilemeyecek. Dolayısıyla dilerim ki en doğru şekilde karşınıza<br />
çıkarız.<br />
73
kötü davranamazsın." demek doğru değil. Kimse<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Birkaç hafta önce fandom ile tatsız bir olay<br />
oldu, böyle olmasını eminiz kimse istemezdi. Bu<br />
konuyla ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı, sizi<br />
en çok kıran ne oldu? Bunu bizce burada tatlıya<br />
bağlarsak çok güzel olur çünkü sizin fandom ile olan<br />
etkileşiminiz bizim için çok değerli.<br />
B.K: Hiçbir şey yok. Herkes kendinden mesul. O<br />
akşamla ilgili diyebileceğim bir şey yok çünkü o kaos<br />
artık beni ilgilendirmiyor. Yani hadsizlikle ilgili bir<br />
mesele var ortada. Beni kötü algılayacak olan varsa da<br />
algılasın. Benim kimseye iyi kimseye kötü gözükmek<br />
gibi bir derdim yok. Kimseden özür dilenecek bir durum<br />
da yok. Bir kişiye söylediğim bir şeyi burası internet<br />
istediğim gibi yayınlarım da değil olay. Karşımdaki<br />
insana saygımdan ona cevap veriyorum. Yani bir kişi<br />
bana soru sormuş ben de onun şahsına cevap vermişim.<br />
Aradan alıp "Sen bize böyle davranıyorsun, seyirciye<br />
Dizide zaman zaman seyircinin de gözünden kaçmayan<br />
sıklntılar meydana geldi. Gerek sahne devamsızlıkları,<br />
kimseye kötü davranamaz, seyirci de bana kötü<br />
davranmasın o zaman. Çok magazin oldu, aslında hiç<br />
gerek Leonun kalbinden vurulup karnından ameliyatı.<br />
Bu gibi sıkıntıları neye bağlıyorsunuz?<br />
gerek yoktu. Bir dizinin, benim çalıştığım, çektiğim,<br />
yönetmeni olduğum bir dizinin iki karakterini<br />
B.K: Aslında bunlara dikkat eden çok adam var,<br />
devamlılıkçı, yönetmenler ve tabi ki oyuncunun kendisi<br />
sahiplenip, o iki karakterle ilgili bir şeyler söyleyip, bu<br />
niye böyle olmuyor diye sorgulamak da ne bileyim<br />
var. "Benim buramdan vurdunuz böyle niye oldu?"<br />
diyebilir ama olabiliyor atlıyorsunuz. 6 günde 130 dakika<br />
arkadaşlar o kadar iyi biliyorsanız, siz yapın diyesi<br />
geliyor insanın. Çünkü bu diziyi yapanlar biziz. Sadece<br />
çekiyoruz. Bu bir bahane değil mutlaka dikkat etmemiz<br />
lazım. Fakat durumu size şöyle izah edeyim: Mesela<br />
ben de değilim aslında ben de bir parçayım bazı<br />
durumlara hiç etkim yok, bazı durumların ise etkeniyim.<br />
Leon'u Pazartesi günü sabah 9'da vuruyoruz, Leon'un<br />
sedyeyle hastaneye getirilmesi sahnesini Perşembe günü<br />
Ama bu dizinin senaristi var, yönetmeni var, oyuncusu<br />
var, yapımcısı var. Daha bana gelene kadar bir sürü<br />
öğleden sonra saat 4'te çekiyoruz. Ama sen onu Leon<br />
vuruluyor, sedyeyle getiriliyor olarak 30 sn de izliyorsun.<br />
karar mekanizması var. Ben de onların tercihlerine<br />
uymak zorundayım, uyacağımı da söylüyorum. Ben bu<br />
Arada adam vuruluyor, kalkıyor, vurulmadan önceki<br />
işe imza atıyorum, en önemlisi bu işten ekmek yiyorum.<br />
sahnesini oynuyor geliyor, 4 gün sonra bir daha vurulduğu<br />
sahneyi oynuyor. Yani bu aslında her işte böyle. Parça<br />
Lakin beni yanlış anlayan yanlış anlama noktasındaysa<br />
şu anda da, yanlış anlamalarına lütfen devam etsinler.<br />
parça çekiliyor. Arkadaşlarımız da çok çalışıyor, diziyi<br />
yetiştirebilmek için insan üstü efor sarf ediyoruz. Herkes<br />
Ben herhalde dizinin görüntü yönetmeniyle kavga edeni<br />
ilk defa gördüm. Bu heyecanınızı, bu samimiyetinizi çok<br />
kendi mucizesini yaratıyor. Keza yönetmenler, oyuncular<br />
da öyle. Ama zaman zaman bizimde gözümüzden kaçan<br />
sevdiğim için vaktim de varsa, mümkün olduğu kadar<br />
bireysel olarak da herkese cevap vermeye çalışıyorum.<br />
detaylar olabiliyor. Sonuçta diyorum ya biz de insanız.<br />
Elimizden geldiğince gereken özeni verip buna göre<br />
Şimdi benim de durmam gereken bir çizgi var, her şeyi<br />
söyleyemem takdir edersiniz ki. Dolayısıyla seyircinin<br />
hareket ediyoruz.<br />
de durması gereken yer olmalı.<br />
74
Öz eleştiri yapar mısınız? İzledikten sonra<br />
beğenmediğiniz bir daha çekseydim keşke dediğiniz bir<br />
sahne oldu mu?<br />
B.K: Çok garip bir şekilde şöyle söyleyeyim işin hızından<br />
dolayı, yapım şeklinden, alışkanlıklardan dolayı pek olmuyor<br />
açıkçası. Zaten bir sahneyi bir kerede çekmiyorsun en az 4-5<br />
kez tekrar çekiyorsun. Şöyle bir örnek vereyim mesela. Azize<br />
hapiste, Cevdet geldi kurtaracak, ikisi karşı karşıya<br />
konuşuyorlar. Mesela onun bir tarafını bir kere diğer tarafını<br />
bir kere ayrı ayrı çektik. Çünkü çok yüksek bir sahne. Herkes<br />
ağlıyor, fısır fısır konuşuyor, bir kere yakalanacak bir sahne,<br />
çok da güzel oldu. Yani orda ikinci kere çekelim deme gibi<br />
bir şansım yok. Tiyatro oyunu gibi aslında, tiyatrocu repliğini<br />
ezber yapıyor, çıkıyor bir buçuk saat oynuyor ve gidiyor.<br />
Benim için de sahne kendi payıma öyle. Mümkün olduğu<br />
kadar hazırlanıyorum. Diyelim ki ilk tekrarda bir şey oldu<br />
yarıda kesebilir yönetmen ya da oyuncu baştan almak<br />
istiyorum diyebilir, kaldı ki benim de öyle bir hakkım var.<br />
<strong>Lakırtı</strong>: Son olarak bu mesleği yapmak isteyenlere<br />
Sahne devam ederken ben onu sahne içinde gözlemleyip,<br />
verebileceğiniz tavsiyeler var mı?<br />
kestikleri anda şeffaf bir şekilde yapmaya çalışıyorum<br />
B.K: Var tabi ki. Öncelikle sabırlı olacaklar. Gerçekten ne<br />
kimsenin dikkatini çekmeden. Orda benim önceliğim<br />
yapıyorlarsa, mesela şu anda kamera asistanı olarak<br />
yönetmene, oyuncuya zaman vermek, onları konforlu bir<br />
başlıyorsa, en iyi kamera asistanı olacak, kostüm asistanıysa<br />
şekilde işlerine konsantre etmek. İşi bölmeden kendi işimi<br />
en iyi kostüm asistanı olmak için için çalışacak, en iyi<br />
yapmak. O gördüğünüz fotoğrafları, seyrettiğiniz görüntüleri<br />
kostüm şefi olmak için çalışmayacak. Önce bulunduğu<br />
belli bir teknik olgunluğa eriştirmek, ama bunu herkesin<br />
pozisyonun en iyisi olmak için çaba sarf edecek ki emin<br />
gözüne parmak soka soka değil, aralarda şeffaf olarak ve<br />
adımlarla yürüyebilsin. Çok kısa sürede iki adım ötesini<br />
hızla yapmaya çalışıyorum. Bu sayede keşke tekrar<br />
düşünürse, çok genç bir nüfus var, aynı pozisyona talip çok<br />
çekseydim demeye gerek duymuyorum.<br />
genç adam var. Çok şanslısısınız çok genç adamlı bir<br />
nüfusumuz var ama aynı zamanda, çok şansızsınız çünkü<br />
sabır gösteren kimse yok. Kostüm asistanı veya kostüm şefi<br />
dizaynır olmak istiyor, daha çanta taşımayı bilmeyen kamera<br />
asistanı hemen görüntü yönetmeni olmak istiyor. Ama önce<br />
o çantayı düşürmeden, içindeki lensleri dökmeden taşımayı<br />
öğrenmeli insan. Üç beş sene sonra görüntü yönetmeni de<br />
olursun, belki de olamazsın. Zaten yükseleceksin. En üst<br />
basamağı hedefleyen en iyi görüntü yönetmeni zaten olacak.<br />
Sabır göstermeleri, gerçekten çok çalışmaları, literatüre<br />
etmeleri, fotoğraf bakmaları lazım. Mesela ben kendi adıma<br />
konuşacak olursam, ben film seyretmeyi sevmiyorum bitmiş<br />
bir şey olduğu için. Color-grading yapılmış, montajı bitmiş.<br />
Ben ham bir şey görmeyi seviyorum, fotoğraf bakmayı<br />
seviyorum. Fotoğraf ve dergilere baksınlar sık sık. En baştan<br />
sağlam bir şekilde ilerlesinler.<br />
75
edebiyatının ileri gelen isimlerinden olan Peyami Safa’nın “Server Bedi” takma adıyla<br />
Türk<br />
Cingöz Recai romanlarını çocukken okuyan mutlaka olmuştur. Basit bir dili ve kurgusu<br />
yazdığı<br />
Cingöz Recai<br />
da aslında kendi çapında başarılı olan bu seri, yazarının diğer işlerinin hep gölgesinde<br />
olsa<br />
ve göz ardı edilmiştir. Halbuki edebiyatımızın nadide polisiye kurgularındandır. Peyami<br />
kalmış<br />
romanların geçtiği dönemin özelliklerini ve karakterlerin sosyo-kültürel duruşlarını<br />
Safa,<br />
yansıtmıştır. Zengin yabancı ve yerli tacirler, aksanlı konuşan Ermeni doktorlar,<br />
başarıyla<br />
verilen şaşaalı balolardan tutun soyulan bir Düyûn-ı Umûmiye’ye kadar ne<br />
Perapalas’ta<br />
bulabileceğiniz zengin bir dünya sunar size. Bununla da kalmaz, romanlarının baş<br />
ararsanız<br />
Batı’nın polisiye karakterlerinin karşısına çıkarır serinin bir hikayesinde. Arsen<br />
karakterlerini<br />
ile aynı kolyeye göz koyan Cingöz, ilk olarak ondan önce amacında muvaffak olurken<br />
Lüpen<br />
sonra dedektif Sherlock Holmes ve yoldaşı Dr. Watson’ı atlatır. Mehmet Rıza ise bu ünlü<br />
daha<br />
konu Cingöz olduğunda otoritenin kendisi olduğunu gösterir.<br />
ikiliye,<br />
aylık<br />
bülten.<br />
FANDOM’IN VİZYONUNDA BU AY:<br />
76
zengin olan kimselerden çalar, fakirlere dağıtır. Bunu ustaca, kurnazca ve soyulan<br />
kazançla<br />
mal varlığı hariç hiçbir şeye zarar vermeden yapar. Kibardır, soğukkanlıdır, tahsillidir,<br />
kişinin<br />
suçlu kurtulamaz. Tabi her kuralın bir istisnası vardır. Bu kurgudaysa bunu Cingöz<br />
hiçbir<br />
eder. Yıllar boyunca süren amansız bir mücadele içindedir bu ikili. Aralarında<br />
teşkil<br />
olarak tanımlayabileceğimiz tuhaf bir ilişki vardır. Birbirlerine saygı, hayranlık ve<br />
arkadaşlık<br />
yer yer güven duyarlar. Adeta bir tavşan-tazı kovalamacasını andıran oyunlarına<br />
hatta<br />
ve Haluk Bilginer. Yönetmen koltuğunda Onur Ünlü’nün yer aldığı filmin oyuncu<br />
İmirzalıoğlu<br />
İmirzalıoğlu ve Bilginer’in yanı sıra Meryem Uzerli, Serkan Keskin, Musa Uzunlar,<br />
kadrosunda<br />
Artman, Boran Kuzum, Meriç Aral, Hakan Boyav, Cem Cücenoğlu gibi usta isimler de<br />
Fatih<br />
alıyor. yer<br />
sevgili Boran Kuzum’umuz filmde Cingöz Recai’nin ekibindeki çapkın hırsız Cüneyt<br />
Pek<br />
hayat verecek. Cingöz’e gönülden bağlı ve aynı zamanda çılgın bir sürücü olan<br />
karakterine<br />
filmdeki lakabı ise Nitro. Yakışıklı oyuncu, Cingöz Recai ile birlikte kılıktan kılığa<br />
Cüneyt’in<br />
genç kızların kalbini bir kez daha fethedeceğe benziyor.<br />
girip<br />
adını veren Cingöz Recai karakteri; günümüz dizilerinde ve filmlerinde gördüğümüz,<br />
Seriye<br />
kanunsuzlardandır.<br />
kendine özgü adalet anlayışı olan<br />
Tıpkı Robin Hood gibi haksız<br />
salon adamıdır. Kendisinin de sık sık belirtmeyi sevdiği gibi<br />
alicenap bir hırsızdır.<br />
baş düşmanı, polis baş komiseri Mehmet Rıza ise romanların diğer baş karakteridir.<br />
Onun<br />
adalete ve bağlı bulunduğu teşkilata adamış olan bu adam oldukça zekidir, elinden<br />
Ömrünü<br />
verirler.<br />
polis satrancı adını<br />
bahsettiğimiz bu Türk polisiye geleneğinin önemli eserlerinden olan Cingöz Recai filmi,<br />
İşte<br />
<strong>Ekim</strong>’de vizyona giriyor. Cingöz Recai ve Mehmet Rıza’ya hayat veren isimler ise Kenan<br />
13<br />
Sinema salonlarında kendinize hakim olun fandom!<br />
@metallicablue<br />
@sea_lnn<br />
cingöz recai &<br />
nitro cüneyt<br />
77
Yapımı Mihenk Taşları<br />
Fan<br />
@_egemanya<br />
by<br />
S I Z D E N<br />
G E L E N L E R<br />
Sezonun başından beri fandom öyle şeyler yazıp çizdi ki hayret ederek izledik. Tabi bundan fan hikayeleri<br />
sektörü de hayli etkilendi. Benim gözümde de mihenk taşı olan bazı hikayeler var. Wattpad kullanmayanlar bile<br />
bu hikayeler için indirdi o aplikasyonu. Hadi biraz inceleyelim, olur mu?<br />
Yekpare: Bu hikaye ciddi anlamda ikinci sezondan beklediklerimizin bir yansıması. Aslıhan<br />
(@athenasmyrna)’ın kaleme aldığı Yekpare, hepimizin gönlüne taht kurmuş durumda.<br />
Hikayenin karakterleri: Saliha, Miralay Cemil, Albay Elias, Melina, Lütfü, Anton, Yüzbaşı<br />
Yakup… HiLeon cephesini harika işleyen, milli mücadele dönemlerini de harika anlatan bir<br />
hikaye. Yazarını da buradan kocaman öpüyorum. Ali Kemal ve Leon’un Veronika için<br />
yeniden abi-kardeş olmaları beni bayağı mutlu etti. Veronika hasta olmasının yanında<br />
ayrıca çocuklarına babalarından emanet bir kadın. Spoiler vermiyorum, okumayanlar<br />
hemen okumalı!<br />
Halvet: Hepimizin büyük bir tutkuyla okuduğu, hayran hayran ekrana bakma sebebimiz...<br />
Bunların hepsi kısa bir süre önce hikayesiyle aramıza giren Anita (@anitafelipova)<br />
sayesinde! Gerek yazdığı hikaye, gerekse HiLeon’a yazdığı cesur ve müthiş sahneler ile<br />
başımızın tacı oldu. Leon’un dönüşü ile çiftimizin aniden evlenmesini, evlendiklerinde<br />
başlarına gelen musibetleri ve mutlu zamanlarını anlatıyor. Cesur sevişme sahneleriyle<br />
hepimizi şaşırttı yazar hanım doğrusu. Final yapacağı duyumunu aldım. Anita, umarım<br />
yepyeni bir kurgu ile aramıza tekrar dönersin. Dönersin değil mi?<br />
Umarsız: Hepimizin gönlüne taş bastıran hikaye. Leon, Yıldız ile evli. Hilal, doktor<br />
civanımız Selim ile evli. “Ulan bu nasıl iş?” diye soracak olursanız şaşırmam, şahsen ben<br />
de tam olarak anlamış sayılmam. Sayın yazar Luth(@gameoftheringz)’un kaleme aldığı<br />
Umarsız, hepimizi kedere boğsa da inanıyoruz ki mutlu bitecek. Selim’ciğim senden bir tane<br />
daha var mı yahu? Talibim sana! Şiddetle okumanızı öneriyorum.<br />
78
Nereye Uçar Turnalar? : Ah benim bebeklerim! Suat’ım, Beren’im… Masum çocuklarım<br />
benim. 1970’lerde geçen, naifliğin timsali bir aşkı konu alan hikaye, sevgili Hileonik<br />
(@hileonikgezegen)’in mükemmel kaleminden çıktı. Zıpır oğlan ile pamukta yetiştirilmiş<br />
prensesin öyküsü bu. O dönemin politik zorluklarında yeşeren, yüreğimizi adeta pır pır<br />
uçuran bir sevda masalı. Ah güzel BerSu! Değmesin size acılar, hüzünler. Siz hep böyle<br />
mutlu olun. Kısa filmi bile çıkacak ayol, 5 Kasım <strong>2017</strong>’yi merakla bekliyoruz!<br />
Gölge (SelCün) : Fandomca deli olduğumuzun bir kanıtı daha. Miray Daner ve Boran<br />
Kuzum’un ilk sinema filmlerinin karakterlerini Neco (@solcuhatunn) aldı, SelCün diye sundu<br />
önümüze. Selin ve Cüneyt (Gölge)’in tutkulu aşkını anlatıyor bu hikaye. Cüneyt’in -nam-ı<br />
diğer Gölge- değerli bir antika tokanın peşinden geldiği Urla, ona sadece tokayı değil; aşkı<br />
da getiriyor. Selin ise tamamen olanlardan habersiz, bu gizemli adama hiç beklemediği bir<br />
anda tutuluyor. Spoiler vermemek için zor tutuyorum kendimi ama Selin bir-iki bölüm<br />
acıların kadınını oynayacak gibi. Bu hikaye bir harika dostum!<br />
Safirtab : Game of Thrones’da özellikle Ryanna shipper olanları buraya alalım! GoT<br />
dizisine pek hakim olamasam da Ryanna çiftini biliyorum ama siz bilmeyin, heyecanınız<br />
taze kalsın. Miray Daner ve Boran Kuzum’un, Lady Lyanna Stark ve Prens Rhaegar<br />
Targaryen’e hayat verdiği bu hikaye bir olay dostum! Genç bir lady ve Westeros kıtasının<br />
varisi yakışıklı prensin imkansız ve yasak aşkını Azra (@MuptezelEdibe) çok iyi anlatmış!<br />
Aman ha diyeyim yorumları okumayın, benim gibi spoiler bombardımanına takılmayın.<br />
Biçare : Hoppala! İlk bölümlerde sinir krizi geçirten shipler ile resmen kriz geçirme<br />
raddesine getirse de sevgili Ceren H. (@CerenHadivent) harika bir ters köşe yaparak bizi<br />
kızıl yılandan, Mehmet Abi’den kurtardı. Leonidas’ın tarafsız bir gazeteci olduğu, Hilal’in ise<br />
babasının sırrına ortak olduğu bu hikaye, HiLeon’un naif sevdasıyla gönüllerimize kilim<br />
serip yayılmış durumda. Kalemine kuvvet Ceren Hanım!<br />
79
Ağraz : Vallahi sizi bilemem ama ben hep merak etmişimdir, ‘Hilal Hemşire ve Teğmen<br />
Leon evlenseydi, ne olurdu?’ diye. Siz de merak ettiyseniz sizi bu tarafa alalım.<br />
10.bölümden itibaren ilerleyen bu hikâyede, Hilal ya idam edilecek ya da Teğmen Leon ile<br />
izdivaçta bulunacaktır. Devletin bekasını ve yazmak istediklerini düşünen Hilal, Leon ile<br />
evlenmeyi kabul eder. Olaylar bu şekilde gelişmeye devam eder. Böyle güzel bir kurguyu<br />
kaleme alan kadim dostum Yaren (@nightinspace)’i can-ı gönülden tebrik eder, okumanızı<br />
şiddetle tavsiye ederim. Helena yılanlarına dikkat edelim lütfen! Tısss tıs.<br />
Ahuzar : Ahh Ahuzar ah! Valla siz okudunuz mu bilmiyorum ama severek takip ettiğim<br />
sayılı hikayelerin başında geliyor. 1912 Selanik’inde geçen bu hikaye, HiLeon’un idadi (lise)<br />
yıllarında başlayan ve 1919 Atinası’nda evli olan HiLeon’u konu alan güzel bir kurgu.<br />
Sevgili Dearmare (@dearmare1)’in kaleminden çıkan bu kurguda Fedor ve Zarife çiftine<br />
kayıtsız kalamayacağınızdan eminim. Baş FedZar shipper olarak temin ederim ki<br />
bayılacaksınız bu hikayeye!<br />
Leon&Yorgo : Ölüm ani olsa da dostluk bakidir! Ya Yorgo ölmeseydi? Yaşasaydı belki de<br />
Leon’un en büyük destekçisi olacaktı. Peki Yorgo ölmeseydi, HiLeon cephesinde durumlar<br />
değişir miydi? Sevgili Azra (@MuptezelEdibe)’nın kaleme aldığı bu hikayeye bayılacağınıza<br />
eminim. Dostluğun, aşkın nişanesi olarak gösterebilirim bu hikayeyi. Şiddetle tavsiye edilir!<br />
Efendim, daha niceleri var o uygulamada. Bu yazıda kendim için en değerli olan hikayeleri seçtim tabi. Twitter<br />
halkından olanlar zaten bilir bir çok hikayeyi. Daha bir sürü keşfedilmemiş değerli yazılar var. Sizden ricam belli<br />
edin kendinizi. “Biz buradayız” deyin. Farkedilin, fark edin! Egemanya kardeşiniz olarak hepinizi tek tek öpüyor,<br />
iyi okumalar diliyorum! Au revoir!<br />
80
@PBurekk
@PBurekk
@PBurekk
@PBurekk
@PBurekk
PANTENE ALTIN KELEBEK<br />
Pantene Altın Kelebek<br />
<strong>2017</strong> Ödülleri'ni<br />
Dizimize Kazandırmak<br />
İçin Oy Vermeyi<br />
Unutmayın!