15.10.2017 Views

Lakırtı Ekim 2017

Aylık HiLeon Dergisi

Aylık HiLeon Dergisi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

finalini ve<br />

Sezon<br />

sezonu<br />

önümüzdeki<br />

Hadivent<br />

Ceren<br />

için<br />

sizler<br />

Sensin'in<br />

Vatanım<br />

görüntü<br />

biricik<br />

işin<br />

yönetmeninden<br />

ve yeni<br />

mutfağına<br />

dair keyifli bir<br />

sezona<br />

sohbet<br />

S A Y I 2 | E K I M 2 0 1 7<br />

A Y L I K H İ L E O N D E R G İ S İ<br />

LAKIRTI<br />

SEZONUN<br />

ENLERİ<br />

YENİ SEZONA<br />

BAKIŞ<br />

NE UMDUK NE<br />

BULDUK ?<br />

TANZİMATTAN<br />

CUMHURİYETE<br />

OSMANLI<br />

KADINI<br />

değerlendirdi.<br />

BURAK<br />

KANBİR<br />

TARİHİN<br />

UNUTULMAZ<br />

AŞKLARI<br />

MÜŞKÜLBACI<br />

gerçekleştirdik.


dergi teknik editörü<br />

müşkülman<br />

@yinemimuskul<br />

editör<br />

büşra<br />

@helenıstıkba<br />

yasmin<br />

@lc_lapsuscalami<br />

poemist<br />

@lionmelissa<br />

vanellope<br />

@vonnschweetz<br />

lenore<br />

@metallicablue<br />

tasarım departmanı<br />

müşkülman<br />

@yinemimuskul<br />

bobby<br />

@hileonbee<br />

valerie<br />

@valeriastagones<br />

gaye<br />

@gaye_sky2<br />

ön kapak resmi<br />

luna<br />

@hileonluna<br />

LAKIRTI<br />

İletişim<br />

Twitter @lakirtidergisi<br />

İnstagram /lakirtidergisi<br />

Facebook /lakirti<br />

E-posta lakirtidergisi@gmail.com


MİLLETİNİN KARAKTERİNE VE ADETLERİNE EN UYGUN OLAN İDARE,<br />

"TÜRK<br />

İDARESİDİR."<br />

CUMHURİYET<br />

yılını kutlayan bir Cumhuriyetin çocukları olarak selamlıyoruz sizleri. Bizler; emekten, kandan,<br />

94.<br />

terinden ve gözyaşından örülmüş bir mirasın emanetçileri olarak 29 <strong>Ekim</strong>'in önemine dair<br />

alın<br />

geçenleri söylemeyi borç bildik.<br />

yüreğimizden<br />

yüzyıllardır ıstırabın kavurduğu sinelerin, cepheye yalınayak mermi taşıyan kimselerin,<br />

Bizler,<br />

gider gibi cenge giden yiğitlerin ve Kocatepe’den Afyon Ovası’na güzel başını uzatan sarışın<br />

düğüne<br />

eseri olmanın gururu ve bilincindeyiz. Bizler "Hayır savaş bitmedi, esas savaş şimdi<br />

kurdun<br />

diyerek memleketi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için canla başla çalışan ve<br />

başlıyor!"<br />

her inkılapla milletini aydınlık günlere çıkaran başöğretmenin öğrencileri olmaktan da gurur<br />

yaptığı<br />

duymaktayız.<br />

dalgalanan ay yıldızlı al bayrağın gölgesinde, 19 Mayıs günü Bandırma Vapuru’ndan mukaddes<br />

Bizler<br />

en keskin silah olarak bellediğimiz kalemlerimizi, ulu önderin açtığı yolda harp etmek için<br />

Bizler<br />

Bizler güzel günlerin varlığına inandık ve tomurcuklandık. Bizler bahara büründük, baharın<br />

biledik.<br />

kendisine dönüştük.<br />

ta<br />

millet ki acılarla yoğrulan... Bir millet ki bağrına ateş düşen... Ve yine o millet ki küllerinden<br />

Bir<br />

doğan, o al sancağı canı pahasına göndere çeken... Bizler bu milletin evlatları olmanın da<br />

yeniden<br />

yaşamaktayız.<br />

gururunu<br />

sınandı bu millet, vicdanıyla sınandı. Yeri geldi analığıyla sınandı, evlatlığıyla… Cephedeki<br />

Yüreğiyle<br />

yürekleri gibi yıkık dökük evlerinde evlatlarına dualar eden analara, ağıt yakan<br />

15’lilerden<br />

can yoldaşlarını elleriyle uğurlayan Mehmetlere kadar. Bir oldu ve ördü Cumhuriyet<br />

sevgililerden<br />

yıkılmaz duvarı bu vatanın bütün güzide evlatları. Bizi bir dede nasihatinde, bir şiirde yahut<br />

denen<br />

bayram sabahı giydiğimiz dantelli beyaz çorapların yarattığı saf heyecanda nakış nakış işleyen<br />

bir<br />

bundan tam 94 sene önce kuruldu. Bu başkaldırı, Ortadoğu’dan Hindistan’a asırlardır<br />

Cumhuriyet,<br />

milletlerin yüzyıllık uykularından uyanmasına sebep olurken bizim müsamere sırası<br />

uyuyan<br />

minik yüreklerimizde en halis ülküye dönüştü. Bizler aydın Türk kadınları olarak,<br />

bekleyen<br />

garantörü olan Cumhuriyetimizin 94. yaşını kutlarken sizlerle karanlık gecelerin<br />

özgürlüğümüzün<br />

şafağında buluşmak üzere sözleşiyoruz.<br />

berrak<br />

yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam<br />

"Ey<br />

sizlersiniz."<br />

ettirecek<br />

toprağına atılan o adımın devamını getirmeye, bir nesil evvelinde devraldığımız vatan sevdası<br />

vatan<br />

ateşten gömleği zırh gibi kuşanmaya, gök kubbede bir lazha hoş seda bırakmaya ant içtik.<br />

denen<br />

İLELEBET YAŞASIN TÜRK CUMHURİYETİ!<br />

<strong>Lakırtı</strong> Ekibi


@volteriabacon<br />

@vonnschweetz<br />

@metallicablue<br />

@helenistikba<br />

. .<br />

.<br />

IÇINDE<br />

KILER<br />

03 Ne Umduk,<br />

Ne Bulduk?<br />

@turuncuesarp<br />

05 Sezonun Enleri<br />

@xblackseaxys<br />

@eleutheromaniat<br />

07 Survivor<br />

Smyrna<br />

@turuncuesarp<br />

11 Nice Yıllara<br />

Boran Kuzum<br />

13 Yeni Sezona<br />

Bakış<br />

19 Tanzimattan<br />

Cumhuriyete<br />

Osmanlıda Kadın<br />

@ceronimuo<br />

@volteriabacon<br />

22 Cevdet Baba<br />

Figürü Bölüm 2<br />

@metallicablue<br />

24 Sanat Sokağı<br />

52 Ne İzledik?<br />

11.22.63<br />

@yinemimuskul<br />

@vonnschweetz<br />

56 Vatanım Sensin<br />

Burçlar - Oğlak<br />

@helenistikba<br />

59 Ne Kadar İyi Bir VS<br />

İzleyicisisin?<br />

@helenistikba<br />

@vonnschweetz<br />

64 Müşküllere Deva<br />

Müşkülbacı<br />

@Muskul_Bacınız<br />

69 Röportaj<br />

Burak Kanbir<br />

@Marinaa1213<br />

@Sea_lnn<br />

@LionMelissa<br />

@vonnschweetz<br />

@AyuzawaMisakiCh<br />

76 Aylık Bülten<br />

Cingöz Recai<br />

@metallicablue<br />

@Sea_lnn<br />

78 Sizden Gelenler<br />

@_egemanya<br />

@Lc_lapsuscalami<br />

@LionMelissa<br />

@Marinaa1213<br />

@hileonbee<br />

81 Patlıcanlı<br />

Bürek'ten Capsler<br />

@PBurekk


1<br />

sabır ya tahammül… Tam gaza gelmişiz oh mis gibi barbarlardı,<br />

Ya<br />

HiLeon gümbür gümbür geliyor derken bizim genç kızların<br />

Andreas’tı,<br />

zamanlı koruyucusu Teğ-Man çıksın zavallı mı zavallı, evleneceği<br />

tam<br />

sözde şiddet gören ve tarihteki ilk feministlerden olan Cevdet<br />

beyden<br />

Yıldız ile evlenmek istediğini söylesin. Hem de en söylenmemesi<br />

kızı<br />

kişi olan ‘Veronika The İzdivaç Lover’a. Bu gereksiz isteğin<br />

gereken<br />

nelere mal olduğunu da bildikçe Leon’u Smyrna sokakla-<br />

ilerde<br />

hunharca elimde zil “Shame shame” diye gezdiresim geli-<br />

rında<br />

Allah’ım bir de Veronika "Emin misin?" diye üsteledikçe,<br />

yor.<br />

“Evet.” diye onaylaması aklıma geldikçe Halit İkbal yazı-<br />

onun<br />

sı görmüş Vasili gibi çıldırasım geliyor.<br />

akımının öncülerinden Leonidas Papadoupoulos’un,<br />

Romantizm<br />

di- ğer romantik Cevdet kızı Hilal’e yazdığı bir mektup var ki;<br />

bir<br />

okuyup okuyup uykuya dalmalık… Ki kızımız da öyle<br />

gece<br />

Her ne kadar bu mektup fandom için kabusa<br />

yapıyordu.<br />

olsa da, üzerine portakal ka- bukları koyduğumuz<br />

dönüşecek<br />

gibi içimizi ısıtacak cinstendi. Tabi biz ‘Partners in crime’<br />

sobalar<br />

kadar verip bizi müşküllerden müşküllere savuracak<br />

olmaya<br />

ve Azize’yi hesaba katmamıştık… Hilal de hesaba<br />

Veronika<br />

elbet. Tüm kalbiyle mektuba cevap veriyor iken<br />

katmamıştı<br />

dalan ‘Azize The Anti-leonist’ tarafından dile getirilen “<br />

odaya<br />

efendiler seninle evlenmek istiyormuş Yıldız!” sözü<br />

Leon<br />

kalbine Hamilton bombası gibi düştü.<br />

Hilal’in<br />

gerisini merak ettiğimiz bir mektup daha bitmeden buruşturulup Eftelya gibi kenara atılmış oldu.<br />

Hepimizin<br />

Bedbaht Leon’umuz da dün yediği hurmalar yüzünden mektubun cevabını Hilal’den değil, Halit İkbal’den<br />

Bizim<br />

oldu. Hem de bu cevap bırak aynı kıyıya varmayı, bizzat Leon’u denize dökülmeye layık görecek kadar<br />

almış<br />

dolu bir cevaptı. Sahibine ulaşacak nice mektuplar umduk, ne bulduğumuzdan bahsetmek bile istemiyorum.<br />

öfke<br />

2<br />

Umduk Ne Bulduk<br />

by@turuncuesarp<br />

Ne<br />

DILLERIN NE DER LEONIDAS?!<br />

TEĞMEN,<br />

“Binimli ivlinmisini istiyirim.”<br />

DÜN YEDIĞIN HURMALAR…<br />

3


Leonidas Efendi… Demek ki neymiş? Bu işler öyle “Binimli<br />

Yaa<br />

istiyirim.”la olmuyormuş. Gerçek aşk gelir adamı bir çift<br />

ivlinmisini<br />

göze mahkûm edermiş. Neyse Yıldız meselesi rafa kalktı falan diye<br />

mavi<br />

mutlu olmayalım ama mutluyduk. Hele bir de şu fotoğraf<br />

Lucy’den<br />

boyoz görmüş Tevfik gibiydi fandom. Allah’ım dedim işte o gün<br />

düşünce<br />

Fandom heyecanlı, fandom coşkulu, fandom umutlu… Sonra ne mi<br />

bugün!<br />

Ekip bu sahneyi ekmek keser gibi kesti! Şu güzelim sahneyi iki<br />

oldu?<br />

bitirdiler. Leon Hilal’i kurtardıktan sonra ne olduğunu, ne<br />

saniyede<br />

ne hissettiklerini bilmemiz çok gelmiş olsa gerek.<br />

konuştuklarını,<br />

biz yine fandomca çok şey beklemediğimiz halde iki saniyelik<br />

Yani<br />

GÜN, FANDOMUN BAĞRINA BIR ATEŞ<br />

O<br />

DÜŞTÜ...<br />

fotoğrafı gören fandomu şu an uzaklara dalmış olarak hayal<br />

Bu<br />

Bir patlama vardı ortada, bir de şu fotoğraf. Tabi bu<br />

edebiliyorum.<br />

hala umudumuzu taze tuttuğumuz, içimizdeki Polyanna’nın kötü<br />

bölümler<br />

düşmediği bölümlerdi. Biz de içimizdeki Polyanna’nın bize verdiği<br />

yola<br />

dayanarak fotoğraftakileri Hilal ve Leon ilan ettik. Tabi senaristler<br />

yetkiye<br />

mu? Yapıştırmış cevabı: "Durun, siz kardeşsiniz!".<br />

durur<br />

sahne ile ilgili umduklarımız; genç kızların sevgilisi ve en büyük<br />

Bu<br />

Teğ-Man’in Hilal’i o ateş çemberi içinde kolları arasına alması<br />

koruyucusu<br />

iki aşığın birbirlerine sığınmasıydı. Şimdi bu beklentiden daha doğal ne<br />

ve<br />

olabilir?<br />

ailenin en ilgiye muhtaç bireyinin ağır yaralanması oldu.<br />

Bulduğumuzsa<br />

sığınan Hilal ve Leon sahnesi de vardı şimdi günahlarını<br />

Birbirlerine<br />

sevgili ekibimizin. Hilal’in Leon’u suçladığı, Azize’nin Leon’un<br />

almayalım<br />

neşterle falan yürüdüğü çok ponçik sahneler de yok değildi. Bir<br />

üstüne<br />

acımasız bir kumandan, babalığı beceremeyen bir baba,<br />

Onu<br />

en azılı ‘Halit İkbal Hater’ ve Türklerden intikam almaya<br />

tarihteki<br />

bir ‘The Vasili Remembers’ olarak izledik sezon boyunca.<br />

yeminli<br />

boyu türlü türlü huyuyla kimi zaman güldürdü, çoğu<br />

Küçücük<br />

sövdürdü kendine Vasili. Hepimiz nefret ettik Leon’a<br />

zamansa<br />

ve bir komutan olarak yaptıklarından. Ama yine<br />

davranışlarından<br />

kimse böyle bir son beklemiyordu Vasili için. Vasili önemli<br />

de<br />

de işin içinde Leon vardı dediğinizi duyar gibiyim. “Yaptığı<br />

değil<br />

şeyden sonra hak etti, az bile oldu!” diyenler vardır. Belki de<br />

onca<br />

bile olsa bunu hak etmedi.” diyenler. Ama hepimizin<br />

“Vasili<br />

olduğu kısım ise; Leon babasıyla hiç yüzleşemedi ve bir<br />

hemfikir<br />

olsun sevildiğini babasından duyamadı. İşin kötüsü bir daha da<br />

kez<br />

duyamayacak. Fandom olarak hep babasına hislerini haykıran<br />

asla<br />

Leon hayal etmedik mi? Meczup fandoma baba-oğul dertleşme<br />

bir<br />

çok görüldü elbette. Vasili ölü, Leon bedbaht, fandom<br />

sahnesi<br />

bitik…<br />

SEN YILDIZ’LA EVLENMEK İSTERSIN,<br />

3<br />

CENAZENE HILAL GELIR…<br />

sahneyle yetinmek zorunda kaldık.<br />

YA?! YOK CANIM ÖLMEMIŞTIR…<br />

4 NASIL<br />

5<br />

kez daha şu hayatta Leon olmamayı diledik hamdolsun.<br />

4


E N B I '<br />

U N U T U L M A.<br />

Z<br />

S A H N E S I<br />

"Efendiler, ben buraya bir evladın<br />

vicdanından geçtim de geldim!"<br />

Misak-ı Milli kararlarının kabul<br />

edildiği bu sahnenin izi yıllar geçse<br />

de unutulmayacaktır.<br />

misak-i milli<br />

^<br />

U. N U T A M A D I G I M I Z Z A.. M A.. N S..<br />

I Z<br />

H I L E O N F R A G M A N I O L U M U<br />

stavro<br />

vals<br />

Ah o internet özel fragmanı yok mu!<br />

Vals yaptıklarını gördüğümüz zaman<br />

halaya durduğumuzu hatırlar<br />

gibiyim. Sanırım en unutulmaz 14<br />

Şubat olabilir.<br />

Elektriklerin prensi Stavros. Bir<br />

baktık birden ölüvermiş. Daha Halit<br />

İkbal'i bulmaya çalışacaktı,<br />

çatışmalar yaşayacaktık. Yarım<br />

kaldık efendiler...<br />

5


..<br />

Y. U R E K B U R K A N . Y A R. I M K A L.<br />

A N<br />

H I L E O N S A H N E S I H I K A Y E S I<br />

^<br />

kabil degil<br />

Papadopoulos<br />

ailesi<br />

Neredeyse her sahnemiz yürek<br />

burksa da şüphesiz en çok<br />

yüreğimizi burkan "Kabil değil"<br />

sahnesiydi. Bu sahne o kadar içimize<br />

oturdu ki hala malum cümleyi<br />

duyduğumuzda tüylerimiz ürperiyor.<br />

. .<br />

U N U T U L M A Z T A.<br />

R I H I<br />

K A R A K T E R I<br />

Başlığı okuyunca bir çoğunuzun aklına<br />

aynı isim gelmiştir herhalde. O da tabi<br />

ki Kara Fatma. Küçüklüğümüzden beri<br />

anlatılan Kurtuluş Destanında en<br />

büyük payı olanlardan biri şüphesiz<br />

Kara Fatma'dır. Bu uğurda ailesini bile<br />

feda etmekten çekinmeyen yürekli<br />

kadın kahramanımızı dizide Demet<br />

Evgar başarı ile canlandırdı.<br />

Kara Fatma<br />

Biricik Papadopoulos ailesi... Hikayeleri hiç<br />

beklemediğimiz bir yerde yarım kaldı. Vasili<br />

çocuklarına babalık yapamadan öldü, Veronika<br />

hiç dönmemek üzere ülkesine geri döndü. Leon<br />

ise hiçbir zaman baba şefkatini tadamadı.<br />

Toparlanamadan daha beter dağılıverdiler.<br />

@xblackseaxys<br />

@eleutheromaniat<br />

6


sevgili okuyucularımız ,<br />

Merhaba<br />

ayki sayımızda, yeni sezonun da ufaktan başlamasıyla sizlere bir sürpriz yapmak istedik. Ekibimizin renkli<br />

Bu<br />

turuncuesarp'ın kaleme aldığı vahşi Smyrna ortamında kıyasıya bir mücadeleye şahit olacağınız<br />

siması<br />

Smyrna köşemiz, bu aydan itibaren her sayıda sizlerle olacaktır. Keyifle okumanız dileğiyle...<br />

Survivor<br />

geldiğinden beri ne huzurumuz kaldı ne<br />

İzmir’e<br />

mutluluğumuz. Ülkemizi işgal etmeye<br />

de<br />

yetmezmiş gibi erimi de elimden aldın.<br />

geldiğin<br />

benim boyumu gerek Cevdet’in bana<br />

Gerek<br />

bağlılığını, geldiğin günden beri kıskandın.<br />

olan<br />

bir de Cevdet’e yaptığın baskılarla<br />

Yetmedi<br />

boşamasına neden oldun. Burada olmayı<br />

beni<br />

etmiyorsun. Sana Atina yolunda iyi<br />

hak<br />

SURVIVOR<br />

SMYRNA<br />

Smryna'daki ilk konseyde neler yaşandı?<br />

Kim kimi, neden yazdı?<br />

Smryna'ye ilk veda eden kim olacak?<br />

Azize Hemşire<br />

yolculuklar kumandan.<br />

7


adım attığım günden beri kâbusum<br />

Smyrna’ye<br />

Tüm Osmanlı’yı bize karşı kışkırttığın<br />

oldun.<br />

gibi yakışıklılığını babasından,<br />

yetmezmiş<br />

miterasından almış olan oğlumu da<br />

boyunu<br />

hayran bırakmayı başardın. Koskoca<br />

kendine<br />

orduları komutanı Vasili Papadopoulos’u<br />

Yunan<br />

koşturup durdun ama artık yeter!<br />

peşinde<br />

ideallerine uzatmaktan çekinmediğin<br />

Helen<br />

bela, orada Mehmet. Ya da şöyle mi<br />

Nerede<br />

Nerede Hilal orada Mehmet! Kendin<br />

desek?<br />

bela içinde olduğun yetmiyormuş gibi<br />

sürekli<br />

de benim civcivimi peşinden sürüklüyorsun.<br />

bir<br />

seninle aynı vatanı sevmiyormuşuz, yok<br />

Yok<br />

duayı etmiyormuşuz falan bir artistlikler<br />

aynı<br />

şekiller. Hadi kardeş hadi, biz seni yavaştan<br />

bir<br />

kenara alalım.<br />

şöyle<br />

dedik, kalleş çıktın. Vatan<br />

Kardeş<br />

göz diktiğin yetmedi, beni<br />

topraklarımıza<br />

vurdun ve hiç utanmadan zevceme<br />

sırtımdan<br />

göz diktin. Yokluğumda ailemle gününü gün<br />

de<br />

anamın patlıcanlı büreklerini götürdün.<br />

ettin,<br />

vatanı satarken ben vatanım için hain<br />

Sen<br />

yedim eyy Mirliva Tevfik! Ama ışıltılı<br />

damgası<br />

geride kaldı kardeşim. ‘’Herkes hak<br />

günlerin<br />

gibi yaşıyor, senin gibiler çabuk<br />

ettiği<br />

demiş ünlü bir düşünür. Hadi sana<br />

unutuluyor.’’<br />

Kumandan Vasili<br />

dilin ve sana iyi yolculuklar!<br />

Teğmen Leon<br />

General Cevdet<br />

iyi uçuşlar kardeşim.<br />

8


Gözümü açtığım günden beri hep<br />

Cevdet…<br />

yedin. Kardeş dedik, bağrımıza bastık<br />

hakkımı<br />

beğendiğimiz kıza nikahı bastın! Kusura<br />

ama<br />

Cevdet! Benim için önce para, sonra aşk<br />

bakma<br />

en son dostluk geliyor. Sırtından vurmam da<br />

ve<br />

bundan yani, çok şey yapma sen. Yıllardır<br />

hep<br />

defa sahip olduğum huzurun da Smyrna’ye<br />

ilk<br />

vadesi doldu sanıyorsun lakin<br />

dönmenle<br />

kardeşim. Tek gidişlik biletin<br />

yanılıyorsun<br />

tercihim de cehennem yanı.<br />

benden,<br />

yemek masasında silahlarla şov yaptığın<br />

Dün<br />

dön de bir bak istedim Vasili… Vatanımı<br />

kıza<br />

etmeye geldin ve onca cana kıydın.<br />

işgal<br />

bir de utanmadan benim dalyan gibi<br />

Yetmedi,<br />

psikolojisine göz diktin. Sana ne<br />

bekleyenimin<br />

ne Leon’u ne de Halit İkbal’i yediririm<br />

vatanımı<br />

Vasili! Umarım yüzme konusunda<br />

Kumandan<br />

kayınbabacığım. Sana Halit İkbal’in<br />

iyisindir<br />

veda ediyorum: ‘‘Sizler denize<br />

selamıyla<br />

layıksınız!’’<br />

dökülmeye<br />

derdin, görecek kötü günlerin varmış<br />

Çekecek<br />

Hasibe… Benim patlıcanlı büreklerle<br />

be<br />

evlat gitsin, domuz yiyen Yunan<br />

büyüttüğüm<br />

komutan olsun. Ne olursa olsun<br />

ellerine<br />

dedim ama yaptıkları boyunu aştı artık.<br />

evlattır<br />

Yunan ordularının Albayı Cevdet! Evladım<br />

Ey<br />

evladım değilsın, evladım değilsın!<br />

değilsın,<br />

de, İzmir’de de yerin yok senin.<br />

Kalbimde<br />

Mirliva Tevfik<br />

Hilal Hemşire<br />

Hasibe Ana<br />

9


yarım bıraktığı işi ben<br />

Ağabeyimin<br />

Vasili Efendi. Kendin İzmir’e<br />

tamamlıyorum<br />

oldun, yetmedi bir de kılkuyruk oğlunu<br />

musallat<br />

başımıza. Ağabeyimi öldürdü, bunun<br />

sardın<br />

zaten verecek de peki benim çalgıcı<br />

hesabını<br />

niye spor olsun diye dövüyor lan<br />

arkadaşlarımı<br />

herif?! Hilal’in, hatta Ali Kemal ve Lütfü’nün<br />

bu<br />

aklını çeldi. Hele seni bir postalayayım,<br />

bile<br />

kurumadan oğlunu da postalayacağım<br />

mührün<br />

etme kumandan. Hadi yallah<br />

merak<br />

adaya ilk geldiği günden beri insanlarla olan uyumsuzluğu ve sinirlenirken ayakları üstünde<br />

Ve<br />

ile bilinen, Atina’dan Vasili’ye veda ediyoruz bu ay. Hoşça kal küçük adam…<br />

yükselmeleri<br />

Mehmet<br />

cehenneme!<br />

Smryna noterinin huzurunda sayılan oylar sonucu bu ay Smryna' ye veda eden ilk ismimiz ...<br />

Kumandan Vasili ...<br />

@turuncuesarp<br />

10


sana hayran kalmamak elde değildi. Gülüşünden tut, konuşma şekline varana<br />

Suat’ı,<br />

rolün bize yansıtılış şekli her şeyiyle harikaydı. Yayın hayatı kısa sürdü diye<br />

kadar<br />

yaş…<br />

nice yillara boran kuzum<br />

25.<br />

daha iki sene evvel Analar ve Anneler dizisinde “Zıpır Suat” olarak<br />

Bundan<br />

hayatımıza. Bize empoze edilen “Oyuncu nasıl görünmeli?” kavramına inat<br />

girdin<br />

kariyerine. Senin nasıl ilk göz ağrınsa bu proje, bizim için de yeri çok başka.<br />

başladın<br />

dizisi olmasının tüm baskısına rağmen öyle içten öyle doğal canlandırdın ki<br />

Dönem<br />

üzüldük belki ama ardından seni bambaşka bir rolle tekrar ekranlarda görme<br />

hepimiz<br />

yakaladık. "Sultan Mustafa" konuk oldu bu kez evlerimize. Neşeli ve yaşamı<br />

fırsatı<br />

deli dolu bir karakterden sonra bu kadar aklını kaybetmiş, melankolik ve<br />

seven<br />

bir karakteri nasıl canlandıracağını merak ederken kısacık bir sürede<br />

dramatik<br />

kalplerimizi fethettin. En sonunda seni hepimizin gönlünde taht<br />

performansınla<br />

Vatanım Sensin dizisinde "Leonidas" olarak izlemeye başladık ve bu bizim için<br />

kuran<br />

bir lütuf oldu. Leon öylesine derin yaraları olan bir karakter ki bizi bizden aldı.<br />

adeta<br />

onu bu denli etkileyici yapan da sen oldun. Senin o duyguları abartmadan<br />

Tabi<br />

canlandırışın, doğal ve içten gelen oyunculuğun sayesinde bu kadar sevdik biz Leon'u.<br />

tüm o tiplemelerden sonra senin bu sıra dışı oyunculuğun bize ilaç gibi<br />

Dayatılan<br />

Her sahneni defalarca izler olduk. Sanat dediğimizde akla ilk gelen isim sen<br />

geldi.<br />

artık bunun sebebi ortada. Ve şimdi kariyerin birbirinden güzel<br />

oluyorsan<br />

başarılı bir şekilde ilerliyor. Bununla birlikte verdiğin her röportajda,<br />

karakterlerle<br />

alakalı konuştuğun her söylemde kişiliğinin de ne kadar iyi olduğunu<br />

hayranlarınla<br />

gösterdin. Her geçen gün artan ününe rağmen mütevaziliğinden hiçbir şey<br />

bize<br />

kaybetmedin, kaybetmeyeceğin de aşikar. Samimi olduğun bakışlarından,<br />

hatta ses tonundan dahi belli oluyor. Seni her yerde bulan hayranlarını<br />

gülüşünden<br />

kere bile terslemeyip sanki arkadaşınmışçasına sıcak davranman da ayrıca bizi<br />

bir<br />

ediyor. Bu ay 25. yaşına girdin. Bu genç yaşında böylesine olgun bir karaktere<br />

mest<br />

olman takdire şayan. Varlığınla hayatlarımıza gerçek anlamıyla ışık olduğunu<br />

sahip<br />

abartmış olmayız. Sen, genç bir neslin görüp görebileceği en iyi genç<br />

söylersek<br />

oldun. İşini aşkla yaptığın o kadar açık ki... Sana methiyeler döşesek<br />

oyunculardan<br />

az kalır. Sana olan sevgimizin yüceliğini anlatmak için yazabileceğimiz satırların<br />

yine<br />

yok. Kıssadan hisse; karakterinle, yaptığın işin kalitesiyle, tüm varlığınla<br />

sınırı<br />

öyle güzel girdin ki sana bu derece hayran olmak bizim için bir gurur. İyi ki<br />

hayatımıza<br />

güzel insan, iyi ki seni izleyebilme şansına eriştik. Doğum günün kutlu olsun.<br />

doğdun<br />

nice güzel ve birbirinden anlamlı doğum günleri görmeni dileriz. En içten<br />

Daha<br />

sevgilerimizle...<br />

Dergisi<br />

<strong>Lakırtı</strong><br />

72


nice yillara boran kuzum


yürüdüğü çorak toprakları yeşertebileceğini düşünmesinin temelidir bu sahne. Hilal’e attığı bütün adımları,<br />

kalan Andreas’ı ondan kaçırıp saklaması da bu yüzdendi. Leon da böyle düşünmesini istiyordu zaten.<br />

sağ<br />

onun yapması için takındığı ısrarcı tavır bu yüzdendi, gözdağı verecekti Hilal’e. Leon’un vicdan<br />

Pansumanını<br />

bilecek?” derken Halit İkbal’in sevda yazılarına ilham olacağını bilemezdi. Geride şaşkın küçük bir kız<br />

Ege’nin İki Farklı Yakası, İki Farklı Lisan:<br />

Hilal ve Leon<br />

Ceren Hadivent<br />

Bazı insanların çocuk olmaya hakkı yoktur. Babasını,<br />

yurdunu ardında bırakıp bindiği o kara trende elinde<br />

kitapları, yüreğinde büyüyen vatan sevdasıyla İzmir’e<br />

ulaştıklarında Hilal’in de yoktu. Babasının minik serçesini<br />

derinlerine saklamış, vatanı için kanının son damlasına<br />

kadar savaşacak vatanperver bir Türk kadını olmuştu.<br />

Kimileri de var ki birilerini yitirmeden, kaybetmeden<br />

gömer çocukluğunu derinine. En zoru da belki<br />

onlarınkidir. Babalı yetimlik, yetimlikten bin kat daha<br />

acıtır. Kalabalığın içinde yapayalnızlaştırır. Herkesten<br />

saklar olursun kendini, olmadığın kalıplara girersin. Bu<br />

kalıp bazen bir maske olur, bazen bir üniforma. Leon<br />

piyano çalan parmaklarını tetik tutmaya zorlayarak içine<br />

hapsolduğu üniformasının altında, kendine başkalaşarak<br />

ulaşmıştı Smyrna’ye.<br />

Smyrna’nın kalkanını düşürmek isterken Kral These esir olmuştu Amazon kadınına. Leon’un da yıllardır<br />

onun gerçek Leon’u tanıması için attı sonrasında. Vatanperver bir Türk kızının ve işgalci bir teğmenin isterlerse<br />

bir olabileceklerini gösterdi Andreas’ı kurtarırken. İlk zamanlar hepimiz onun asker olmayı sevdiğine,<br />

babasının gurur dolu bakışlarıyla taçlandırıldıkça görevine nasıl hevesle sarıldığına şahit olduk. Ona göre yanlış<br />

bir şey yoktu çünkü. Ta ki bir sokak arasında, vatanperver Türk kızı Hilal “Siz olmasaydınız bütün bunların<br />

hiçbiri olmazdı!” gerçeğini tokat gibi yüzüne çarpana kadar. Hilal’in mücadeleci, Amazon yapısı ile ilk defa<br />

karşılaşmıştı Leon. Kendisi, babasına bile karşı çıkamazken küçük bir kız meydan okuyordu hepsine. Bir<br />

zaman sonra Hilal’in hain olan babasına meydan okuyuşunu da gördü Leon. Yüreği acıdı, derinlerindeki yarası<br />

sızladı. Kendi güçsüzlüğü ile yüzleşti. Hem de o kız, toplu bir yemek masasında kendisini masum insanları<br />

öldürmekle suçlarken. Hilal’in, babasının yerine koyarak sevdiği Hasan abisinin katiliydi Leon. Hilal<br />

düşmandan bir nefret ediyorsa Leon’dan bin nefret ediyordu. Hilal için Leon, kendi askerlerinin kurşuna<br />

dizilme emrini verecek kadar acımasızdı. Çocukluk arkadaşının vur emrini veren Leon’un yıkılışını bilmeden,<br />

kapılarını araladı Hilal ilk defa. Sandığı, düşündüğü gibi birisi olmadığını gördü. Ve bunu gerektiğinde de çok<br />

güzel kullandı. Cephaneliğin önünde işledikleri ortak suç ile onu tehdit ederken Leon’un savunmasız<br />

kalacağını biliyordu. O anda, Hilal’in babasının karşısındaki güçlü duruşunu gören Leon, söz konusu vatansa<br />

onunla yarışamayacağını anladı. Onu en savunmasız olduğunu bildiği yerden vurdu: Aşktan… Ve Hilal’e belki<br />

bunca zaman kimsenin ona söylemediği sırrı söyledi. “Bir insanı sevmeyi bilmeyen memleket sevmeyi nereden<br />

bırakırken de onu cephaneliği patlatan malzemelerin olduğu yerde yakaladığında ağzından dökülen ismini<br />

söylerken de biliyordu, mesele artık Hilal’di…<br />

13


İmkânsızı Mümkün Kılan En Güzel Kıyı:<br />

HiLeon<br />

“Sevda nasıl başlar bir yürekte?” sorusuna cevap ararken düştü ateşlerin en koruna bu iki âşık. Bir<br />

tarafta memleket sevdalısı Hilal, diğer yanda işgalci Teğmen. Aralarındaki ilk, belki de en özel<br />

sınavdı Hilal’in idama mahkûm edilmesi. O zindandan sonra Leon Hilal’in ondaki yerine vakıf<br />

olurken Hilal de Leon’un vicdanından emin olmuştu. Ama hâlâ ona karşı adımlarını iki kere<br />

düşünerek atıyordu. Aklının bir yanında, sözde ilişkilerini imkânsız kılan bir unsur vardı: Yıldız.<br />

Ablası aklına geldikçe daha çok kaçtı Teğmenden. Leon, ablasına ümit vermediğinden ve aralarında<br />

bundan sonra öyle bir münasebet olmasının imkânsız olduğundan bahsederken bile geri çekti<br />

kendini. Çünkü mesele ablası değil, işgalci bir Teğmene âşık olmasıydı kendi içinde. Bu yüzden<br />

başbakanı karşılama töreni öncesinde, gece vakti karşısına çıkan Leon’un gözlerinin içine bakarak<br />

“O silah bende olsaydı, bir an bile tereddüt etmeden vururdum seni.” diyerek gözdağı vermişti.<br />

Hepimiz bundan sonra ilişkilerinin daha da çıkmaza gireceğini düşünürken Leon sandığımız kadar<br />

erken pes etmeyeceğini gösterircesine “Bir kez olsun bırak kendini.” dedi. Hilal’in hayatında en<br />

huzurlu olduğu anlardan biriydi şüphesiz ama çok sürmedi mutluluğu çünkü… Yıldız, Yıldız’dı işte.<br />

Ama yine de pes etmedi Leon.<br />

14


Hilal kaçtıkça o daha çok kovaladı. Çünkü en başından beri bu<br />

sevdada mağlup olduğunu biliyordu. Duygularını alt edememiş,<br />

onlara esir düşmüştü. Belki de öpücükten sonra atılan tokat bu<br />

yüzden böylesine canını yakmış, o da can yakabildiğini<br />

göstermek istercesine “Kabil değil.” demişti. Ta ki asıl can<br />

yanmasını göğsünde yer edinen bir kurşunla tadana dek.<br />

Hilal’in abisini kurtarmak için Leon’un göğsünde açtığı o<br />

boşluk, ilişkilerinin en büyük dönüm noktasıydı. Hilal artık<br />

kaçtığı hislerinden emindi. Bundan sonra ölüme de aşka da her<br />

şeye var olduğunu söylüyordu. Ama bunu diyen Hilal, Leon’un<br />

kendisi için yazdığı mektup olabilecek en saçma şekilde<br />

Yıldız’a yorulurken hiç sesini çıkarmadı. Leon’un onunla oyun<br />

oynadığını düşünürcesine “Ben sizi vurdum, siz de beni<br />

vurdunuz, ödeştik.” dedi. Hatta yeri geldi nişanı iptal ettiren<br />

Leon’u “Ablamla oyun oynadınız.” diyerek azarladı. Kendi<br />

sevdasını kabullenen Hilal, Leon’un onu sevdiğini bir türlü<br />

kabul edemedi. “Biz istersek bu savaşı unuturuz. Biz istersek bu<br />

savaşı durdururuz.” diyen ve gerekirse üniformasını çıkarmayı<br />

göze alan Leon’a bir türlü inanmadı. Milli Mücadeleye yardım<br />

için gönderdikleri silahları görüp susan Leon’un kendisi için<br />

konuşmadığını bile çok sonra fark etti. Onunla ölüme de var<br />

olduğunu söylediği Leon’u namlunun ucundan kurtarırken<br />

“Bedelini birlikte ödeyelim.” diyerek hepimize derin bir oh<br />

çektirdi sonunda. Ve o andan itibaren gerek abisine gerekse<br />

Mehmet’e karşı onu savunup arkasında durdu.<br />

Ta ki babası tarafından kendi canı ile tehdit edilen<br />

Leon’un telgrafı bozmasına kadar. Bu olayın ardından<br />

Hilal yine eski zırhını geri kuşandı. Onu bulmuşken<br />

kaybetmemek için verdiği mücadelede Leon’un gücü bir<br />

tek babasına yetmedi. Üstünde binlerce mazlumun<br />

kanının olduğuna inandığı formayı tekrar giydi üstüne<br />

Hilal’i bir kez daha görebilmek uğruna. Çünkü dediği gibi<br />

onun için her şeyi yapardı. Babasını kaybettiği sırada bile<br />

Hilal’i sığınak yapmıştı kendine. Yazılarını,<br />

söyleyeceklerini daha çok kişiye duyurmasını isteyerek<br />

çağırdı onu Atina’ya. Onu beklediği limanda yapayalnız<br />

geldiği bu şehirden iki kişi gitmek istedi. Ama hepimizin<br />

beklediği gibi buluşmadı limanda o eller, en kötüsü bir<br />

veda bile edemediler birbirlerine. Hilal ve Leon<br />

ilerledikleri yolda işitilmeyen hoşçakalları ile başa<br />

döndüler… Teğmen ve Küçük Hanıma.<br />

15


tamamlanmamış hikâyelerini bırakarak veda ettiler.<br />

bırakılmış bir Leon vardı geride. Hilal’in nedenlerini<br />

Hiç Bitmeyen Bir Bekleyiş: İkinci Sezon<br />

Ve gelelim ikinci sezona… Genel akışta izleyiciyi<br />

şaşırtmayı bir nebze başarsa da Hilal ve Leon<br />

cephesinde izleyiciyi şaşırtmayan bir sezon finali ile<br />

veda etmiştik diziye. Sanki eski senarist Nuran<br />

Evren Şit gideceğini biliyormuş gibi elinde ne<br />

malzeme varsa hepsini kullanıp ekrandaki tuvali<br />

karman çorman renklere buladı. Sezona başlarken<br />

göreceğiz ama gelen rivayetler 1-2 senelik bir zaman<br />

atlaması olacağı yönünde. Bu gerçekleştiği takdirde<br />

yeni sezona I. TBMM döneminin ortalarını anlatan<br />

zaman dilimi ile giriş yapacağız. I. Meclis'in yaptığı<br />

tek inkılap saltanatın kaldırılması olduğu için bunu<br />

detaylı göstermeden flashback bir konuşma ile<br />

değineceklerini düşünüyorum. <strong>Ekim</strong> 1922 itibari ile<br />

topraklarımızın tamamı Yunan ordularından<br />

temizlenmişti. Bu sebeple hikâyenin en kilit kötü<br />

karakteri olan Vasili’nin ölmesinin ardından Yunan<br />

tarafına yeni bir kötü karakter geleceğini<br />

düşünmüyorum. Yapımdan ve oyunculardan gelen<br />

açıklamalar sonucunda Kubilay Aka ve Senan<br />

Kara’nın diziden ayrıldığını öğrendik. Arkalarında<br />

Bu durumda Yunan tarafına baktığımızda elimizde<br />

tüm acıları sırtlanan Leon kalıyor sadece. Bu sebeple<br />

öncelikli olarak Leon’un kendi hikayesini<br />

şekillendirecek yeni karakterlerin gelmesi muhtemel.<br />

İzmir’den gidişini hatırlayalım. Ne kadar kızsa da<br />

babasını nasıl sevdiğini mezarından avuçladığı<br />

toprağa döktüğü gözyaşları ile göstermişti bize.<br />

Sevdiği kızın babasının kendi babasının katili<br />

olduğunu bile bile Hilal’e "Sen de gel. Ne<br />

anlatacaksan orada anlat. Bu savaşın bir ayağı da<br />

Yunan." diyerek onu fikirleriyle benimsediğini<br />

göstererek değer verdiği halde, limanda yapayalnız<br />

ve niçinlerini bilmeden bindi o kara gemiye. Hilal’in<br />

memleketini kendisinden fazla sevdiğini düşünerek.<br />

Babasının mezarını ardında bırakarak.<br />

16


kaybetmiş bir Leon varken İzmir’in karanlık sularına<br />

Şimdi annesini ve abisini de dolaylı yollardan<br />

dönmeye yeltenmesi çok olası gözüküyor. Albay<br />

Cevdet’in babasını öldürdüğünü biliyor ve bundan<br />

dolayı ona cephe alacaktır. İlk sezonun başlarındaki<br />

kadar acımasız olacak mı derseniz ben sanmıyorum.<br />

Neden? Cevap Hilal. Ne kadar yanında olmasa da<br />

Leon gökyüzüne ne vakit baksa orada onunlaydı<br />

Hilal. Ve kendisini bulduğu bu sevdanın sönmesi ya<br />

da üstünün örtülmesi pek muhtemel değil. Bana<br />

sorarsanız, ben Leon’un Atina’dan tamamen kendi<br />

istekleri doğrultusunda, başkalarından bağımsız bir<br />

şekilde zırhını kuşanarak gelip biraz daha karanlık<br />

tarafta olmasını isterim.<br />

Belki bu, Hilal’e de aşk uğruna her şeyden<br />

vazgeçebilmenin gerekliliğini öğretir. Ve Hilal’in<br />

duygularına şahitlik yapan o sözcüklerin,<br />

memleketini sever gibi bir insanı sevmenin anlamını<br />

daha da kavratır izleyiciye. Leon’un vatanı,<br />

gözlerinin mavisini ve teninin beyazını bayrağına<br />

benzettiği ve kendini bulduğu Hilal’di. Ve söz<br />

konusu vatansa gerisi teferruattı.<br />

İkinci sezonun tamamı cumhuriyetin ilanını kapsayacak gibi gözüküyor. Bu da Türk tarafına Milli Mücadele de<br />

aktif rol oynayan önemli kişilerin geleceğinin ipuçlarını veriyor. Zaten birinci sezonda yapılan iki büyük hata<br />

vardı. Projenin çıkışına uymayan iki unsur. Birincisi, Yunanların yaptığı katliam ve işgalin gerçek boyutlarla<br />

anlatılmaması. İkincisi ise Türk tarafının çok zayıf bırakılması. İkinci sezonda Türk tarafını güçlendirerek bunu<br />

düzeltmekten başka alternatifleri yok. Türk ayağının genç kadrosuna kazandırılması gereken bir karakter açığı<br />

mevcut. Son bölümlerde Ali Kemal’e yükledikleri bu misyonu devretmeleri gereken daha sağlam, daha güçlü bir<br />

karakter. Kim bilir, belki de genç bir Türk askeri?<br />

Şimdi izninizle üçgen konusuna biraz değineceğim. İlk sezonun en korkunç hatası olarak tarihe geçen abla-<br />

kardeş-Leon üçgeninden sonra hepinizin korktuğunu biliyorum. Ama bu üçgen klişesi doğru şekilde işlendiğinde<br />

çok güzel hikayelere de gebe olur. Ben deliler gibi istiyorum. Nedenini şöyle açıklayabilirim: Sezon finalinin<br />

ardından yeni gelen senarist, dört bucağa saçılan karakterleri yine İzmir’de bir araya getirecektir. Ve olması<br />

muhtemel karanlık Leon ile Hilal de ilk bölümden itibaren kaldıkları yerden devam etmeyeceklerine göre,<br />

aralarındaki dinamiği diğer bir karakter yükselterek bize hep hayalini kurduğumuz kıskançlık sahnelerini<br />

izletebilir. Hepimiz Leon’un Hilal’i kıskanan hallerini görmek istemedik mi? Ya da toplum içinde birbirine<br />

attıkları kaçamak bakışları görmek? Hepsini istedik biliyorum. Hem yılların hasreti hem kıskançlık bir araya<br />

gelince bize nefes aldıracak sahnelerin olması kaçınılmaz. Sezonun sonlarına doğru sesi kısılan hatta neredeyse<br />

yok edilen Halit İkbal’in bu sezon gümbür gümbür geleceğini düşünüyorum ben. Hatta bir bakmışsınız, Atina’da<br />

yazılarının hepsini takip etmiş ve onları saklamış bir Leon bile olabilir. Hilal’in Halit İkbal yazılarını artık sadece<br />

gazete vasıtasıyla değil daha büyük kitlelere yayılacak hale getirilmiş olması da oldukça olası.<br />

17


üstünkörü işlenmemesi gerekir. Geçen sezon Arap<br />

nakış gibi işlenen ve hazzın doruğuna ulaştıran<br />

Aslına bakarsanız beni en çok meraklandıran unsur,<br />

Albay Cevdet’in o karargahtan nasıl sağ çıkacağı?<br />

Senarist elbet bir kulp bulur ama o inandırıcılığı<br />

hissettirir mi? Orası bilinmez. Çünkü ilk sezonda<br />

terk köşe yapma hevesi ile izleyiciyi saf yerine<br />

koydukları birçok bölüm olmuştu. Hepimizin isyan<br />

ettiği, yok artık dediği sahneler. Ve olası zaman<br />

atlaması sırasında Yunanlılardan temizlenen ülkede,<br />

Cevdet karakterinin halk tarafından kabullenilişi<br />

veya kızları, özellikle de Hilal ile yüzleşmesinin<br />

atı kovalarcasına yazılıp çekilen sahneler yerine<br />

sahneler istiyoruz hepimiz. Bir de Azize ve bebeği<br />

konusu var malum… Bir sezon boyunca şişmeyen<br />

karın, doğmayan o meşhur bebek… Bazılarının<br />

dilinde, bebeğin Hilal’e aitmiş gibi gösterilip<br />

Mehmet’le evlendirileceği gibi düşünceler olduğunu<br />

görüyorum.<br />

Geçen sezon o ucuz klişeye bile kurban edilmediysek buna hiç cüret edemezler bence. Etmemeliler de. Hilal<br />

karakterinin duygusal olarak çok fazla değişim yaşayacağını düşünmüyorum bu ayrılık sürecinde. Ona bir<br />

insanı sevmeyi öğreten adamın gidişinden sonraki süreçte, eskiden bildiği tek duygu olan vatan sevdasına sıkı<br />

sıkı sarılmış olacaktır. Eskisinden daha aktif ve daha cesur olarak. Klasik bir Türk dizisini beş sezon idare<br />

edecek entrikalar tek sezonda ve özellikle de son on bölümde çatır çatır kullanıldığı için siyasi kurgunun<br />

haricindeki karakter evreni ile ilgili ucu bucağı gözükmeyen ihtimaller silsilesi var elimizde. Yaşanan oyuncu<br />

ayrılıkları, ana ekseni değiştirecek. Muhtemelen kendini ekranda da belli edecek senarist ve yazım ekibinin<br />

farklılığı, bizi bambaşka bir Vatanım Sensin ile tanıştıracak. Sezona oldukça uzun bir ara veren projenin geri<br />

dönüşünde hiçbir hataya mahal verilmemeli. Diğer bi deyişle dört dörtlük açılış yapılması lazım. Geçen sezon<br />

seslerini duyuran ve devler ligini andıran oyuncu kadrosundan kendilerini ispatlamayı başarabilmiş Boran<br />

Kuzum ve Miray Daner’in karakterlerine, gerek kurgu gerekse reklam açısından daha fazla ağırlık verecekleri<br />

aşikâr. Dört dakikalık sahne izleme devirleri kapanmış gibi duruyor. Zaten hepimizin de belirttiği gibi önemli<br />

olan sahne süresi değil, sahnenin verdiği haz. Ucuz klişelere, gereksiz dramlara gerek kalmadan bu iki<br />

karakterin birbirlerini anlayabildikleri ve sağlıklı konuşabildikleri sahneler gördüğümüz bir sezon olur<br />

umarım. Çünkü çok emek verdik, çok bekledik ve çok özledik!<br />

18


iğne’’ tabirini kullanmıştır. Henüz âleme gözlerini yeni açmaya başlamış Osmanlı kadını için bu<br />

Osmanlı toplumunda kadınlar birtakım<br />

Esasen<br />

alıyordu. Genellikle şehirli kadınların<br />

eğitimler<br />

mahallenin sıbyan mektepleriyle sınırlı<br />

eğitimi,<br />

Varlıklı aileler de özel hocalar vasıtasıyla<br />

kalıyordu.<br />

evlatlarının eğitimine katkıda bulunuyordu.<br />

kız<br />

kızların ise eğitim alma şansı yoktu.<br />

Taşradaki<br />

eğitim faaliyetleri taşraya ancak II.<br />

Devletin<br />

döneminde ulaşacaktı. Namık Kemal<br />

Abdülhamid<br />

adlı makalesinde kadınların eğitilmesinin<br />

Maarif<br />

vurgulamış, toplumun yarısını oluşturan bu<br />

zaruretini<br />

üzerinde durmuştu. Esasen Osmanlı<br />

gerçeğinin<br />

modern eğitim hayatı bazı<br />

kadınlarının<br />

neticesi olarak başlamıştı.İlk kez,<br />

zaruretlerin<br />

oranlarının düşürülmesi amacıyla<br />

doğum-ölüm<br />

yılında ebelik eğitimi verilmeye başlandı.<br />

1842<br />

getirilen ebe ve hemşireler, genç<br />

Avrupa’dan<br />

dersler vermeye başladı. 1845 yılında<br />

kızlara<br />

ilk defa ortaokul seviyesinde öğrenim<br />

kadınlar<br />

hakkı elde ettiler. İlk kız rüştiyeleri<br />

görme<br />

bu tarihte kuruldu. 1869’da ise ilk Kız<br />

(ortaokul)<br />

. .<br />

T A N Z I M A T T A N C U M H U R I Y E T E<br />

O S M A N L I ' D A K A D I N<br />

@volteriabacon<br />

Tanzimat Fermanı’nın ilanı, Osmanlı toplumunu karşı konulamaz bir değişim sürecine<br />

sürükledi. Bu fermanda her ne kadar kadın hakları ile alakalı bir ibare bulunmamış olsa da bu<br />

olay ve akabindeki süreç, Osmanlı kadınının hayatını oldukça etkilemiştir. Kadının varlığı,<br />

amacı, toplumdaki yeri ve hakları sorgulanmaya başlanmıştır. Dönemin en büyük ikilemi olan<br />

eski ve yeni mücadelesi, Türk kadınının hayatının en önemli sorunlarından birini teşkil etmiştir.<br />

Esasında bu ferman, hukuki açıdan cüzi şeyler ifade etse de imparatorluk için büyük bir<br />

reformun temelini atmıştır. Şinasi dönemin kadınlarını anlatırken ‘’Bir elinde kitap bir elinde<br />

benzetme oldukça yerinde bir tabirdir, zira Türk kadını için bu süreç bir uyanış devresidir. Bu<br />

uyanıştaki en büyük etken de yapılan eğitim reformlarıdır.<br />

Sanat Okulu açıldı.<br />

kesimin yalnız tüketici konumunda olduğu<br />

19


Fermanı ile başlayan eğitim reformlarıyla birlikte yayımlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi<br />

Islahat<br />

ilk kez 6-11 yaş arasındaki kız çocuklarına eğitim zorunluluğu getirildi. Bu yıllarda kadınlar yüksek<br />

ile<br />

yapma şansına sahip değildi. Zira Osmanlı topraklarında genç kızlara eğitim verecek kadın<br />

tahsil<br />

pek yoktu. Bu açığı gidermek üzere 1870 senesinde kız muallim mektepleri açıldı.<br />

muallim<br />

ile başlayıp II.Meşrutiyet’in ilanına<br />

Tanzimat<br />

süren dönemde, evvela kadın haklarının<br />

kadar<br />

aydın erkekleri tarafından<br />

dönemin<br />

söylemekte fayda var. Namık<br />

savunulduğunu<br />

Şinasi ve Ahmet Mithat Efendi gibi<br />

Kemal,<br />

saygısını kazanmış olan bir aydın<br />

toplumun<br />

Osmanlı kadınının gerçekleşen bu<br />

zümresi,<br />

köklü bir parçasını oluşturacağını<br />

değişimin<br />

rolü, kölelik ve cariyelik kurumları sık sık<br />

ailedeki<br />

1856 yılında bir adım atılıp kölelik<br />

eleştirilmiştir.<br />

cariyelik yasaklanmış olsa da bu müesseseler<br />

ve<br />

ilanına kadar varlığını<br />

Cumhuriyetin<br />

1858 Arazi Kanunnamesi ile<br />

sürdürmüştür.<br />

kız ve erkek çocuklar mirastan eşit pay<br />

birlikte,<br />

20<br />

hayatın ekseni hızla Avrupa’ya<br />

Toplumsal<br />

başlarken eski ve yeni her cephede<br />

kaymaya<br />

bir savaş halindeydi.<br />

amansız<br />

Temmuz 1908 yılında ilan edilen<br />

23<br />

II. Meşrutiyet’in ilk yarısında oluşan<br />

başlatmıştı.<br />

ortamından kadınlar olabildiğince<br />

özgürlük<br />

başlamışlardı. Bu dönemde oluşan<br />

yararlanmaya<br />

kadın zümresi, hem kendi haklarını<br />

aydın<br />

için mücadele etmiş hem de<br />

genişletmek<br />

konularda fikir beyan edip kanayan<br />

toplumsal<br />

merhem olmaya çalışmıştı. Halide Edip,<br />

yaralara<br />

Hanım ve Türk edebiyatının ilk kadın<br />

Nigar<br />

yazarı olan Fatma Aliye Hanım dönemin<br />

roman<br />

simalarındandı. Dönemin en önemli kadın<br />

parlak<br />

ise Kadınlar Dünyası Dergisi idi.<br />

platformu<br />

kadınlar tarafından oluşan seçkin<br />

Tamamı<br />

ile Osmanlı kadınının çıkardığı en gür<br />

kadrosu<br />

oluşturuyordu. Dergi kadrosu, sık sık<br />

sesi<br />

eğitim almasına karşı çıkanları vatan<br />

kadınların<br />

olarak nitelendirmiştir. Aynı zamanda<br />

haini<br />

yayımlanan yazılarda kadın<br />

dergide<br />

sorumluluğu vurgulanarak onları<br />

muallimlerin<br />

eğitimi konusunda vazife başına<br />

kızların<br />

çağırmışlardır.<br />

hâlihazırda kendini yetiştirmiş<br />

II.Meşrutiyet,<br />

Osmanlı kadını için bir kendini ispat süreci<br />

olan<br />

Dönem romanlarında da ‘’Kadın’’<br />

savunmuştur.<br />

sıkça işlenmiş, kadının toplumdaki ve<br />

konusu<br />

alma hakkına da sahip olmuştur.


Dünyası Dergisi’nin dışında bu dönemde Mehasin, Kadın Bahçesi, Kadın Hayatı gibi pek çok<br />

Kadınlar<br />

dergisi de yayımlanmıştır.<br />

kadın<br />

ilanı ile birlikte kadınlar yükseköğrenim hakkına da sahip olmuşlardır. 1914 yılında ilk<br />

II.Meşrutiyetin<br />

yüksekokulu olan İnas Darülfünunu kurulmuştur. Aynı yıl Avrupa’ya kız öğrenci gönderilmeye<br />

kadın<br />

1917’de kadınlar tıp, eczacılık ve dişçilik eğitimi alma hakkı kazanmışlardır. Yine<br />

başlanmış,<br />

ilanı ile birlikte, kadınlar nispeten daha aktif bir çalışma hayatına sahip olmuşlardır. Devlet<br />

Meşrutiyetin<br />

genellikle kadın istihdamını arttırıp iş gücü elde etmek üzerine olmuş, hatta Naciye Sultan’ın<br />

politikaları<br />

kurulan Kadınları Çalıştırma Cemiyeti bu konuda çalışmalarda bulunmuştur.<br />

önderliğinde<br />

harbin başlamasıyla birlikte cepheye giden erkeklerden kalan iş gücü açığını kadınlar<br />

Umumi<br />

çalışmış, ilk devlet memureleri 12 kişi olmak üzere bu dönemde işe alınmıştır. Erkek<br />

yüklenmeye<br />

çok daha verimli şekilde çalıştıkları kaydedilen memureler, savaşın bitimiyle birlikte<br />

memurlardan<br />

bırakmak zorunda kalmış ve bu durum basın tarafından oldukça eleştirilmiştir. Meşrutiyet<br />

görevlerini<br />

yapılan önemli bir değişiklik de 1917 senesinde yayımlanan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile<br />

döneminde<br />

kız çocuklarının evlilik yaşının 17 ile sınırlandırılması olmuştur. Bu dönemde kadınlar tarafından<br />

birlikte<br />

103 derneğin aktif olduğunu görmekteyiz. Bunlar arasında Hilal-i Ahmer’in kadın kolları ve<br />

kurulmuş<br />

Edip’in önderliğinde kurulan Kadınların Yükselme Cemiyeti örnek olarak gösterilebilir.<br />

Halide<br />

Meşrutiyet kadınları, Türk kadın hakları açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Kadınlar bu<br />

II.<br />

gerek siyasi olarak gerek sosyal hayatta aktif rol oynamışlardır. Osmanlı toplumunda güvertede<br />

dönemde<br />

bile yasak olan kadınlar yazılar yazmışlar, eylemler yapmışlar ve mücadelelerini sonuna<br />

oturmaları<br />

sürdürmüşlerdir. Sadece kendi hakları için değil, vatanlarının kurtuluşu için mücadele edip<br />

kadar<br />

kalemlerini bu iş için kullanmışlardır. Nigar Hanım’ın Türk dilinin sadeleşmesi için verdiği<br />

bilhassa<br />

tam da bu duruma örnek olarak gösterebiliriz. Bunun yanında Fatma Aliye Hanım da çok<br />

mücadeleyi<br />

eşlilik üzerine yazdığı makalelerle Türk kadınının on yılda kat ettiği yolu gözler önüne sermiştir.<br />

@ v o l t e r i a b a c o n<br />

21


DÖRT GENCİN HAYATINDA BİR BABA FİGÜRÜ OLARAK<br />

"CEVDET "<br />

BÖLÜM 2<br />

Cevdet ve Ali Kemal<br />

Yakılmış, kül edilmiş bir köy… Annesi ve babasından çok uzakta, mahzende ağlayan bir bebek… İşte böyle bir anda<br />

buluyor Cevdet onu. Alıyor, kendi evladı yapıp evine getiriyor. Canından çok sevdiği Azize’sinin kollarına<br />

bırakıyor. Bu bebek ikisinin de ilk göz ağrıları oluyor. Öz evlat gibi büyütülüyor ve hiçbir zaman diğerlerinden<br />

ayrılmıyor. Hatta Cevdet ona ölen ağabeyinin adını veriyor: Ali Kemal.<br />

Evlatlık olduğunu öğrenmeden önce Ali<br />

Kemal’in babasını örnek aldığı,<br />

büyüyünce tıpkı onun gibi olmak istediği<br />

aşikâr. Eline dabancasını da alıp savaşa<br />

gitmek onun tek arzusu. Kimle niçin<br />

savaşacağını bilmiyor belki ama<br />

babasının yaptığı şeyin yanlış<br />

olmayacağını düşünüyor. Ancak her<br />

şeyin tersine döndüğü o günde evlatlık<br />

olduğunu öğreniyor. Birden kendisini<br />

yabancı hissedip doğduğundan itibaren<br />

onunla olan ailesinden ayrılmak istiyor.<br />

O andan beri artık belki de tek arzusu<br />

gerçek ailesini aramak oluyor.<br />

Daha sonra dizi günümüze geldiğinde<br />

Ali Kemal’i meyhanelerde içerken<br />

görüyoruz. Yedi yıl içerisinde, takriben<br />

14-15 yaşlarındayken üvey olduğunu<br />

öğrendiği kız kardeşi Yıldız’a karşı<br />

birtakım duygular hisseder olmuş.<br />

Asker olup vatanı için savaşmak<br />

isteyen o çocuk görünürlerde yok.<br />

Babasının ölümü üzerine ona “ailenin<br />

eri” olma görevi yüklense de kimlik<br />

bunalımı ve bence Yıldız’a olan<br />

duyguları bu görevi yerine getirmesine<br />

engel olmuş.<br />

Hâlâ öz kardeşi gibi bildiği<br />

Hilal’i korumak için Vasili’ye<br />

silah çekme suçunu üstlenince<br />

kendisini birden yıllar önce öldü<br />

bildiği babasının karşısında<br />

buluyor. Cevdet, Yunan<br />

üniforması içinde onu<br />

sorgulamaya başlayınca kalbi<br />

kırılıyor. Ali Kemal de “Sen<br />

benim babam değilmişsin,<br />

öğrendim.” diyerek Cevdet’i<br />

sarsmaya çalışıyor.<br />

Daha sonra yıldızı hiç barışmayan<br />

bu baba-oğulun gerilimi, Cevdet’in<br />

herkesin içinde Ali Kemal’i dövmesi<br />

ve cebinden küçükken ona hediye<br />

ettiği kurşun askeri almasıyla zirve<br />

noktasına ulaşıyor. Büyüyüp koca<br />

adam olmuş oğlunun hep çocuk<br />

kalan yanını görüyor Cevdet. Her ne<br />

kadar Ali Kemal’in o oyuncağı<br />

saklamasına şaşırıp duygulansa da<br />

bir şey belli edemiyor. Her zamanki<br />

gibi duygularını gömüyor.<br />

22<br />

@metallicablue


Ali Kemal’in babasını meyhanede öldürtmeye yeltendiği sahne Kubilay Aka’nın dizi<br />

boyunca sergilediği en iyi performanstı bence. Cevdet bir oğlu olduğunu, artık<br />

soyunun ondan devam edebileceğini, Ali Kemal öyle uygun görürse şu an orada<br />

ölmesinde bir beis olmadığını söylerken kimin içi sızlamadı? Ali Kemal onun oğlu<br />

olmadığını, babasından nefret ettiğini ve utandığını haykırırken kimin yüreği<br />

titremedi? Her an ölebileceğini bilen Cevdet’in, hayattayken dolu dolu sarılamadığı<br />

evladına en azından ona sarılarak ölmek istemesi karşısında kimin gözleri dolmadı?<br />

Ali Kemal’in sonunda babasına kıyamamasına ne demeli peki?<br />

Annesinden ziyade babasıyla daha yakın bir gönül bağı olan Ali Kemal’in sezon<br />

finalinde Cevdet’le sahnesinin olmaması büyük eksiklikti zannımca. Ne diyelim,<br />

yolu açık olsun!<br />

Cevdet ve Yıldız<br />

Yıldız’ı “en güzel” ilan edilmeye takıntılı bir çocuk olarak görüyoruz ilk defa. Ta o zamandan,<br />

onu kendince herkesten daha üstün yapan özelliğini bellemiş, güçlü yanına oynamakta<br />

kararlı. Babasının ölümünü öğrendiği anda, ailesinin diğer üyeleri gibi hayatı<br />

değişiyor. Apar topar Selanik’ten İzmir’e geliyor. Zorunlu göç yüzünden belki de aile<br />

üyeleri içindeki en büyük psikolojik darbeyi Yıldız alıyor. Başlarında bir babanın olmayışı<br />

yüzünden annesinin hemşirelik maaşıyla kıt kanaat geçinmekten bıkıyor. O da<br />

bu yoksulluktan kurtulmanın yolunu iyi bir evlilik yapmakta görüyor. Modernleşmek<br />

istemesi, daha iyi bir hayat istemesi suç değil elbette. Fakat bu amaçlarını elde etmek için<br />

seçtiği yol yanlış.<br />

Cevdet’in yaşadığını öğrenen Yıldız, bir an önce onu görmek istiyor ve nasıl biri olarak geldiğini<br />

önemsemiyor. Hatta kendisinin yaşamlarına özendiği ve arasına katılmak istediği Yunan<br />

camiasına mensup olarak dönmesini bir fırsat olarak görüyor.Babasının da onu onaylayıp<br />

mutlu olacağını düşünüyor.<br />

Yıldız istikrarlı bir şekilde her zaman babasını savundu. Biz de babasını gerçekten sevdiğini<br />

düşündük. Her zaman ailesinin Cevdet’e kucak açması gerektiğini düşündüğünü<br />

belirten Yıldız, Leon ile izdivacı mevzu bahis olunca birden evlenmek isteyenlerin önünde<br />

durulmaması gerektiğini söyleyerek Azize ve Tevfik evliliğine yeşil ışık yaktı. Nişan<br />

törenine hazırlanırken çok sevdiği babasına aynı saatlerde evlerinde gerçekleşen ve hepimize<br />

saç baş yolduran o evliliği, nasıl olduysa haber vermekte başarısız oldu. Kendini bekleyen<br />

saadetten başı dönmüş olsa gerek…<br />

Osmanlı’nın çökmüş olduğu gerçeğini ikisi de kabul etse de, babasının vatan ve bağımsızlık sevgisini paylaşmıyor<br />

Yıldız. Bu Cevdet’i içten içe üzüyor fakat kafasının karıştığını ve zamanla yanlışlarından döneceğini düşünüyor<br />

kızını seven bir baba olarak.<br />

Pınar Deniz özellikle yüksek sahnelerdeki başarılı performansıyla karakterin iç dünyasını bize elinden geldiğince<br />

yansıtmaya çalışsa da, Yıldız’la sezon boyunca ne yapmaya çalıştıklarını biz bir türlü anlayamadık. Onu yine en<br />

güzel babası özetliyor aslında: Yıldız… Yıldız işte.<br />

23<br />

@metallicablue


AŞKLARI<br />

VE NACİYE<br />

ENVER<br />

sonuçlanmış nice aşk hikâyesi... Ya tarihi<br />

TARİHİN<br />

UNUTULMAYAN<br />

Bazı aşklar vardır ki üzerinden ne kadar<br />

zaman geçerse geçsin asla unutulmazlar.<br />

Başroller yitip gider, aradan uzun yıllar geçer<br />

ve ne o aşklar ne de hikâyenin kahramanları<br />

unutulur. Her biri, sandıkta kalan eski bir<br />

kitap gibi zamanı gelince hatırlatır kendisini.<br />

Kiminin içinde herkesi imrendirecek bir<br />

saadet, kiminin içinde yürek yakan bir dram<br />

saklıdır. Bazısı vuslata ermiş bazısı hüsranla<br />

oyuncak etmişlerdir aşklarına ya da tarihin<br />

elinde oyuncak olmuştur aşkları. Kadın ve<br />

adam olur bu hikâyenin anlatıcısı, biz ise<br />

dinleyicisi. Onlar anlatır, bizler masalmış<br />

gibi dinleriz ama gerçektir yaşananlar. Acılar<br />

da gerçektir sevinçler de tâbi tutuldukları<br />

büyük sınavlar da gerçektir aşk için<br />

yaptıkları da. En nihayetinde bize anlatılan<br />

kadardır hepsi. Susar kadın ve adam. Biter<br />

hikâye. Aslolan ne varsa ikisinin arasında,<br />

ebediyete gider onlarla birlikte. Aklımızdan<br />

geçiririz “Ne büyük aşkmış,” diye. Yıllar<br />

geçer, izi kalır geride.<br />

24


HASRETİ SEVDAYA KARMIŞ BİR AŞKIN HİKAYESİ:<br />

kötü her güçlü adamın belki de<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

NACIYE SULTAN VE ENVER PAŞA<br />

Siyasi ve askeri yönden adını<br />

Halbuki çoğu da her şeyden öte<br />

tarihe yazdırmış adamların ortak<br />

bir erkek, bir aşık, bir baba,<br />

bir paydası vardır: Yalnızlık.<br />

“O<br />

bir evlattır nihayetinde.<br />

Büyük adamlar her daim derin<br />

Hiç şüphesiz bu adamlardan<br />

bir yalnızlık içerisinde<br />

birisi de Enver Paşa’dır.<br />

İMPARATORLUĞU<br />

olmuşlardır ne yazık ki. İyi veya<br />

Hakkında onlarca kitap<br />

yazılan, kimi kesime göre<br />

DA SENİN<br />

en çocuk yanı olmuştur etrafını<br />

vatan haini, kimi kesime göre<br />

kahraman kabul edilen Enver<br />

AYAKLARININ<br />

saran yalnızlığı. Bizler ise onları<br />

sadece madalyonun görünen<br />

Paşa tarihin en tartışmalı<br />

kısmıyla, eğrileri doğrularıyla,<br />

isimlerinden birisidir. Tarih<br />

ALTINA<br />

siyasi ve askeri yönden<br />

onu aldığı kararlar, yaptığı<br />

yargılamışız; tüm bunların<br />

tercihler ve fikirleri ile<br />

SERECEĞİM<br />

gerisinde onların da hayatlarında<br />

hatırlayacaktır elbet ama şimdi<br />

kalp kırıklıklarına, büyük<br />

madalyonun diğer tarafına<br />

NACİYE’M.”<br />

aşklara, yarım kalan hayallere<br />

bakma zamanı biraz.<br />

etmişizdir.<br />

25<br />

yer olduğunu göz ardı


ırakılmış üç çocuk ve yüzlerce<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Diğer güçlü adamlar gibi Enver Paşa da yalnızlıktan<br />

nasibini almıştır. Elinde bulundurduğu güce ve azme<br />

rağmen hayalperestliğinin, hırsının ve aldığı kararların<br />

kurbanı olan, yenilgiyi kabul etmeyen ve gittikçe<br />

yalnızlaşan bir adamdır Enver Paşa. Ne var ki dört bir yanı<br />

yalnızlıkla örülüyken her şeyi sadece bir kişi için yaptığını<br />

söylemiştir kendisi: Karısı Naciye Sultan için. “Bir İslam<br />

İmparatorluğu kuracağım.” der Naciye’ye yazdığı bir<br />

mektubunda ve devam eder. “O imparatorluğu da senin<br />

ayaklarının altına sereceğim Naciye’m.”<br />

İşte biraz sonra anlatılacak her şey,<br />

bilinen Enver Paşa hakkında değil<br />

aşık bir adam, seven bir erkek ve<br />

Naciye’nin kocası Enver hakkındadır.<br />

Enver ve Naciye… Sonu hasretle<br />

biten ve tarihin aşıkları ayrı<br />

düşürdüğü bir hikayenin baş<br />

rolündeler. Biri İttihat ve Terakki’nin<br />

askeri kanadının en güçlü ismi,<br />

diğeri Sultan Abdülmecit’in torunu<br />

saraylı bir genç kız. Siyasi<br />

nedenlerle yapılan ve sonradan aşka<br />

dönüşen bir evlilik, beklentiyle ve<br />

özlemle geçen bir ömür, geride<br />

mektup…<br />

Enver Paşa<br />

26


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

GÖRMEDEN SEVMEK<br />

Sene 1909… İttihat ve Terakki’nin etkin olduğu dönemler. Yapılacak çok iş,<br />

alınması gereken uzun bir yol var. Sivil ve askeri gücü elinde bulunduran İttihat ve<br />

Terakki siyasi yönden de gücünü perçinlemek isteyince, askeri kanadın en etkin ismi<br />

Enver Paşa devreye girer. Amaç bellidir aslında. İttihat ve Terakki ile saray arasında<br />

bir nevi köprü vazifesi görmek için saraya damat olması ve siyasi bir evlilik yapması<br />

gereklidir. Böylece talip olur yüzünü bile görmediği Naciye Sultan’a. Naciye Sultan<br />

kimdir? Tahttan indirilen Abdülhamit’in, Sultan Reşat’ın ve Vahdettin’in yeğeni,<br />

Abdülmecit’in torunu. Erken yaşta ölen babası Süleyman’dan yadigâr kalan, el bebek<br />

gül bebek yetişmiş bir kız çocuğu.<br />

Enver Paşa’nın da içinde bulunduğu birkaç taliplisinin fotoğrafı önüne<br />

koyulduğunda henüz 12 yaşındadır Naciye Sultan. Adını ve methini etraftan duyduğu,<br />

ağabeyinin hayranlık beslediği Enver Paşa’yı ilk defa o zaman görür genç kız.<br />

Amcalarının ve validesinin söylediği üzere yaşı gelmiştir ve taliplerinin arasından<br />

birini seçmesi gerekmektedir. Beğenir fotoğraftaki adamı. Eli uzansa da fotoğrafa<br />

utanır beğenisini dile getirmeye. Lakin okunur niyeti gözlerinden. Kararını amcası<br />

Vahdettin ve Sultan Reşat da destekleyince karar verilir. Böylece, Berlin’de<br />

büyükelçilik görevinde bulunan Enver Paşa’nın yokluğunda nişan yapılır. Artık Naciye<br />

Sultan, askeriyenin en etkin ve lider durumundaki ismi Enver Paşa’nın nişanlısıdır.<br />

Birbirlerini göremeden nişanlanan çift, yine birbirlerini mektupla tebrik edebilirler<br />

sadece.<br />

27


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Nişanlı olmalarına rağmen iki yabancıdırlar birbirleri için. Mektuplaşmaya<br />

başlarlar. Ne var ki başlarda son derece resmi olan mektuplaşmalar zamanla başka bir<br />

hal almaya başlar. Satırlara farklı anlamlar yüklenir. Hitap şekilleri değişir, mesafeli<br />

cümlelerin yerini edebi ve duygusal cümleler alıverir zaman ilerledikçe. Gönül bu ya,<br />

siyasi amaçlarla kurulan münasebet aşka dönüşmeye başlar her ikisi için de.<br />

Birbirlerini görmeden severler. Enver Paşa fotoğrafını bile görmediği ve adından başka<br />

hiçbir şeyini bilmediği bu kadına mektuplarla tutuluverir. Hatta bu konuda o kadar<br />

muzdariptir ki üzüntüsünü Naciye Sultan’a yazdığı mektubunda da dile getirir.<br />

sadece.<br />

“İki gözüm, Sultanım, Efendim,<br />

Siz hiç olmazsa benim resmimi gördünüz, ya<br />

bendenizde o da yok. Karanlıkta gözlerimi kapar,<br />

sizin hayalinizi gözümün önüne getirmek isterim.<br />

Yatarken Allah’ımdan hiç olmazsa rüyada olsun<br />

sizi bir kerecik göstermesini dilerim. Fakat<br />

şimdiye kadar hiç muvaffak olamadım. Haşa<br />

sümmehaşa, nasıl Cenab-ı Hakk’ı bir şekil<br />

vermeden seviyorsam, sizi de şimdi bir ruh-u latif<br />

olarak, şeklinizi düşünmeden seviyorum. Artık<br />

sizin hayalinizle meşgul olarak yatağıma<br />

gireceğim. Bundan evvel bütün kalbimle<br />

saadetinizi temenni ederek sizi kucaklar,<br />

gözlerinizden öperim iki gözüm.<br />

Enver’iniz”<br />

24 Temmuz- 1911 Berlin<br />

28


edemiyorum,” der ve devam eder: “Resminizi ne yaptığımı biliyor musunuz? Büyük<br />

geçer. Sonrası ise hasret dolu sürgün yılları…<br />

gölgesinde<br />

Paşa’nın Almanya’ya yakın bir politika gözetmesi sebebiyle müdahil olunan<br />

Enver<br />

çökmüş olan Osmanlı Devleti’nin sonunu getirir. Gerçeğe dönüşemeyen hayaller,<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Neyse ki bir süre geçtikten sonra Edirne’nin geri alınmasını izleyen günlerde Enver<br />

Paşa’ya gönderdiği bir mektuba hediye olarak fotoğrafını iliştiriverir Naciye Sultan.<br />

Böylece Enver Paşa da mazhar olur sevdiğinin yüzüne. Enver Paşa, bu olay üzerine<br />

yazdığı mektubunda “Sizi gördüğüm zaman ne hisse kapılacağımı tahmin dahi<br />

yazı masamın ön gözüne koydum. Günde bilmem kaç defa açarak kalbim çarparak<br />

seyrediyor, sonra öpüp kilitliyorum. Fakat en meşgul zamanlarımda bile fasılaların on<br />

dakikadan fazla olmadığını söylersem gülmezsiniz değil mi ruhum?”<br />

HASRETLE GEÇEN BİR ÖMÜR<br />

Seneler süren bir nişanlılık dönemi geçirir Naciye Sultan ve Enver Paşa. Görmeden,<br />

konuşmadan geçirilen yıllar boyu ikisi de aslında hayallerindeki Naciye ile Enver’e<br />

aşık olurlar. Zaman geçer ve I. Dünya Harbi'nin başladığı 1914 senesinde nihayet<br />

yan yana gelirler. Düğünleri yapılır. Ne yazık ki kavuşmak için yıllarca bekleyen<br />

çiftin evlilikleri sadece 8 yıl sürer. Evliliklerinin ilk dört yılı, Dünya Harbi’nin<br />

savaş, zorlukla geçen savaş yılları, birer birer mağlup olunan cepheler zaten fiilen<br />

siyasi hırs ve Paşa’nın tutkusu ile birleşince hem Osmanlı’yı hem de Enver Paşa ve<br />

beraberindekileri felakete sürükler. Alınan yenilgi onlara pahalıya mal olur. Kasım<br />

1918’de Enver Paşa ve yanındakiler ülkeyi terk eder. Önce Kırım’a giden Enver<br />

Paşa, oradan eşi ve çocuklarının yanına, Almanya’ya geçer.<br />

29


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Fakat durmaz Enver Paşa. I. Dünya<br />

Harbi'nde aldığı yenilgiyi bir türlü<br />

hazmedemez. Milli Mücadele'nin başına<br />

geçip direnişi yönetmek istese de<br />

mümkün olmaz bu. İstiklal Savaşı'na<br />

katılmak istemesine rağmen işler<br />

umduğu gibi gitmeyince 1920 senesinde<br />

karısını ve üç çocuğunu kardeşi Kamil<br />

Efendi’ye emanet edip önce Moskova’ya<br />

oradan da Orta Asya’ya gider. Adeta<br />

hayalperest yanının peşinden giderek bir<br />

maceraya atıverir kendisini. Olmayacak<br />

yollar, gerçekleşmeyecek hayaller<br />

dener.<br />

Ancak bir çılgının yapabileceği<br />

türden bir planlarla Orta Asya’da<br />

yanına çektiği Müslümanlar ile<br />

birlikte bir ordu kurup Anadolu’ya<br />

girme hayali kurar ve bunu icraata<br />

dökmek ister. Yıllarca orada kalır.<br />

Tek başına! Başarısızlığa uğrayan<br />

politikalarını ve kaybettiği gücünü<br />

telafi çabası mıydı yoksa<br />

Naciye’sinin yanına bir mağlup<br />

olarak dönmek istemeyişinden miydi<br />

bilinmez ama dönmez bir daha Enver<br />

Paşa karısının yanına. Naciye<br />

Almanya’da kalır, Enver uzak<br />

diyarlarda.<br />

30


Güçlü adamlar yalnız olur demiştik ya hani, Enver Paşa da özelikle son yıllarında içine<br />

düştüğü derin yalnızlığını bu mektuplarla gidermiş. Naciye’den çok Naciye’sinin<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

HASRETLE GEÇEN BİR ÖMÜR<br />

Sevda yan yana ve el ele yaşanırsa güzeldir elbet ama kimi için sevda demek özlemdir,<br />

beklemektir. Hele savaş zamanlarında başa gelmişse sevda, kaçınılmazdır bu<br />

bekleyişler. Kimi limandan kara bir gemiyle uğurladığı sevdiğini yine bir geminin<br />

getirmesini bekler. Kimi çorak bir arazide sevdiğinden haber getirecek bir pusulayı<br />

bekler. Kimiyse ardında bıraktığı sevdiğine günün birinde dönüp aynı kıyıda<br />

buluşmayı bekler. Naciye ve Enver için de öyle olmuştur. Suretlerini görmeden<br />

nişanlandıkları günden Enver Paşa’nın son anına kadar birbirlerine hasret şekilde<br />

yaşamıştır karı koca. Beklemişlerdir birbirlerini evliliklerinin son anına kadar. Vuslata<br />

ermeyen aşklarının en büyük şahitleri ise Enver Paşa’dan Naciye Sultan’a giden 400’e<br />

yakın mektup ve Naciye’den Enver’e giden nicesi olmuştur. Sahibine ulaşan ama<br />

sahipleri birbirine kavuşamayan mektuplar…<br />

hayaline tutunmuş yalnızlığından kaçarken. Uzakta bir başınayken yoldaş olmuş o<br />

mektuplar kendisine. O yüzdendir ki mesafeyi, gurbeti hesaba katmadan yazmış yıllar<br />

boyu karısına. Ankara Hükümeti’nin, yabancı gizli servislerin eline geçme riskine,<br />

mektupların açılıp başkaları tarafından okunması riskine aldırmadan yazmaya devam<br />

etmiş. Ama ne derin, ne edebi mektuplar! Muhakkak ki bir şairin ya da yazarın elinden<br />

çıkma eserleri aratmayan mektuplar… “Naciye’m”, “Ruhum”, “Biriciğim”,“Pek güzel<br />

mukaddes meleğim” diye seslendiği ve “Enver’in” diyerek bitirdiği mektuplar yollamış<br />

karısına ömrünün son demine kadar. Ne ilginçtir ki tüm bu mektupları yazarken ileride<br />

bir gün bunların bulunup kitaplaşacağını biliyor gibi “Bunları sakla.” diyerek göndermiş<br />

mektuplarını.<br />

31


için.” demiş, yeri gelmiş “Dünya’yı<br />

artmış içindeki kıskançlık. Ne fena bir şeydir şu his! İçine kurt düşürdü mü insanın,<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Enver Paşa geride nasıl bir ün bıraktı,<br />

verdiği kararlarda haklı mıydı haksız<br />

mıydı çok tartışılır. Ama “Paşa”<br />

sıfatından arınıp da Enver olduğu vakit,<br />

yazdığı mektuplardan bile aşkını her şeyin<br />

üstünde tuttuğunu görüyor insan. Onca<br />

siyasi çatışmanın ve devlet meselesinin,<br />

menfaat çatışması ve güç gösterisinin<br />

içinde asla vazgeçmemiş karısına olan<br />

sevgisinden. Yeri gelmiş sevdiği kadına<br />

“İstanbul’daki tahtı parçalarım senin<br />

ayakların altına sererim.” demiş.<br />

Anlayacağınız derin sevmiş Enver Paşa.<br />

Hasretle yoğruldukça daha da derinleşmiş<br />

karısına duyduğu sevgisi. Ayrı kaldıkça<br />

sevgisinin hududu artmış. Ve bu da<br />

inanılmaz bir kıskançlık getirmiş<br />

beraberinde ne yazık ki.<br />

Görmek isteyip göremediği, gitmek isteyip gidemediği karısına kavuşamadıkça daha da<br />

bitmez tükenmez bir endişeli hale bürünür aşık insan. Sevdiği insanın başkasına<br />

bakacak olma endişesi, o gözlerin başkasına bakabileceği ihtimali yemiş bitirmiş Enver<br />

Paşa’nın içini yıllarca. Bu yüzden ömrünün son yıllarında yazdığı her mektupta<br />

aralarındaki sadakat bağını hatırlatarak bitirmiş mektuplarını Enver Paşa. Hikayenin el<br />

ilginç yanı budur belki de. Seneler boyu herkese karşı otoriter ve güçlü yanını gösteren<br />

Enver Paşa, yalnızlıkla sınandığı son yıllarında tek tutunduğu dal olarak bu aşkı<br />

gördüğünden olsa gerek aşık olduğu kadından sevgisini ve sadakatini istemiş bütün<br />

kalbiyle. Yıllar boyu sayısız yabancı devlet adamı ve düşman ülkelerle karşılaşıp<br />

duruşundan taviz vermemeye çalışan adam, sevdiği kadının karşısında adeta diz çöker<br />

hale gelmiş. Karısına yazdığı her mektubu sevgi ve sadakat dilenerek bitirir olmuş.<br />

32


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

“... Ah! Naciye beni<br />

“... Seni bütün<br />

unutma, sev ve sadık kal.<br />

ruhumla kucaklar,<br />

Düşün ki yalnız seni<br />

öper, yavrularımla<br />

düşünen ve dünyayı yalnız<br />

birlikte Allah’a emanet<br />

seninle güzel görecek birisi<br />

ederim. Naciye,<br />

uzaklarda senden sadakat<br />

inşallah beni unutmaz,<br />

ve muhabbet dileniyor.<br />

bana sadık kalırsın.<br />

Seni kucaklar, öper,<br />

Yoksa hepimizin hayatı<br />

yavrularımla birlikte<br />

zehirlenir ruhum...”<br />

Hakk’a emanet ederim.”<br />

(7 Aralık 1921 tarihli<br />

(2 Ocak 1922 tarihli<br />

mektubundan)<br />

mektubundan)<br />

“... İşte sevgilim, bu gece de yine seninle yalınkat<br />

yorgan parçasına uzanacağım. Acaba sen ne<br />

yapıyorsun? Beni düşünüyor musun? O maraz<br />

arkadaşın olan ... seni nelere götürüyor? Ah! Naciye<br />

bana ve sana ve yavrularıma acı, beni sev ve sadık kal.<br />

Birbirimizin yüzüne baktığımızda saf kalbindeki bir<br />

leke bulunmasın. Senin kıymetine değecek halel hem<br />

seni hem beni hem de yavrularımızı mahveder. Neyse<br />

yine saçmalamaya başladım…”<br />

(5 Ocak 1922 tarihli mektubundan)<br />

33


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

“... Ah! Naciye, beni seviyor musun?<br />

Bana sadık mısın? Seni buselerimle<br />

boğar, sonra canını yakarım. Beni<br />

sev ve öp Naciyeciğim. Ruhum<br />

efendiciğim...”<br />

(27 Mart 1922 tarihli mektubundan)<br />

“... Kimler bilir, cicim, ben bu satırları<br />

yazarken kaçıncı uykudadır. Hamdolsun o eski<br />

asabi rahatsızlığı geçmiş olduğundan artık bu<br />

zamanda yardım için kimsenin seni rahatsız<br />

etmemekte olduğunu ve Kâmil’in de lüzumsuz<br />

dediye-koduya sebep olan gece yarısı<br />

yardımlarına hacet kalmadığını kaviyyen<br />

tahmin ediyorum. Ruhum! Ah benim bu fena<br />

kalbime bilmem nasıl söz geçireceğim...”<br />

34


ÇAKIMLA KAZIDIM ADINI”<br />

“KARAAĞACA<br />

4 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, Türkistan’ın Pamir dağlarının eteklerinde<br />

Takvimler<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

bir Rus mitralyözüne doğru yürür Enver Paşa, bir elinde kılıcı diğer elinde silahıyla.<br />

Anında vurulur ve orada ölür. Avrupa basınında öldüğüne dair haberler çıkmaya<br />

başlayınca Berlin’de bulunan Naciye Sultan başta inanmak istemez kocasının<br />

öldüğüne. Daha evvelden konuştukları gibi Paşa’nın bir ölüm haberi yayacağını ve<br />

izini kaybettirdikten sonra yanına gelip birlikte sözleştikleri gibi İsviçre’ye<br />

gideceklerini düşünür. Ne yazık ki 3-4 ay sonra Paşa’nın yaveri İsmet Bey’in gelişiyle<br />

gerçeği anlar Naciye Sultan. Eşi Enver Paşa ölmüştür. Gerideyse ölümünden sadece on<br />

gün önce karısına yazdığı ve bizzat diktiği deri bir mahfaza içerisine geceler boyu<br />

altında uyuduğu karaağaçtan kopardığı ufak bir dal ve tek bir çiçekle beraber<br />

gönderdiği son mektubu kalır. “Karaağaca çakımla kazıdım adını.” diye biten son<br />

mektubu.<br />

“Naciyeciğim, sevgili sultanım, cici efendiciğim!<br />

Bugün pek sıkıntılı bir hava, tuhaf bir sis, güneş görünmüyor.<br />

Düşmandan bir hareket yok. Fakat henüz sabahtır. Hastalarımı<br />

geri gönderdim ve Afgan emirinin askerinin ve muavenetinin<br />

çekilmesinin iyi olmadığını ve Bolşevikler’e emniyet caiz<br />

olamayacağını bildirdim. Ve hiç olmazsa eczá-yı tıbbiye ve sair<br />

malzemesinin iadesini istedim. Bakalım, ne olacak? Bir de Hacı<br />

Sami ve diğer arkadaşların bu tarafa geçmesine müsaade<br />

olunmasını talep ettim. İşte efendiciğim, hemen şu satırları<br />

yazarak mektubumu kapatıyorum ve içine her gün sana<br />

topladığım buranın yabani çiçeklerinden koyuyorum. Ayrıca kaç<br />

gecedir altında yattığım karaağaçtan kopardığım ufak bir dalı<br />

leffediyorum. Seni öper, sever, kucaklar, bu mevcudiyet-i<br />

maddiyemle aşk ve hasretimle sarılarak canını yakar, Hüda’nın<br />

birliğine yavrularımla beraber emanet ederim, ruhum<br />

efendiciğim. Karaağaca çakımla ismini yazdım. Enver’in”<br />

25 Temmuz 1922<br />

35


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Sevileni geri döner umuduyla beklemek başkadır elbet ama dönmeyecek birini<br />

beklemek ne fenadır bekleyen için. Yapamamıştır Naciye Hanım da. Üç çocuğu ile tek<br />

başına kalmış, Enver Paşa’nın ölümünden iki yıl sonra da Paşa’nın kardeşi Kamil<br />

Efendi ile evlenmiştir. İkinci evliliği hayli tartışmalı olsa da sevmiştir belli ki Naciye<br />

Hanım da yeniden. 1952 yılına kadar Almanya’da kalan Naciye Hanım, Türkiye’ye<br />

döndükten dört yıl sonra vefat etmiştir. Ölmeden evvel dönemin Vatan Gazetesi’nde<br />

hatıraları yayınlanan Naciye Hanım’ın o yıllara ilişkin en yürek burkan cümlesi ise<br />

Enver ve Naciye’nin hikayesini özetler niteliktedir.<br />

"İnsana evvelden başına gelecekleri anlatsalar: 'Ben bu kadar<br />

cefâya dayanamam, bu derecede üzülmeye tahammül edemem.'<br />

diye kadere isyân eder. Fakat dayanılmayacak cefâ ve üzüntü<br />

yoktur." Vatan Gazetesi- 1953<br />

36


lamış, öncüleri de<br />

çıkabilirmiş. Öylesine başarılıymış ki sınır<br />

zaman bir<br />

Ne<br />

çıksa<br />

kavga<br />

çalgısı<br />

denizcileri<br />

yatıştırır, kürek<br />

ile<br />

ne zaman<br />

çekenler<br />

onları<br />

yorulsa<br />

ile müziği<br />

dingin<br />

sakinleştirip<br />

onların<br />

yalnızca<br />

huzurunu<br />

sağlamakla<br />

büyülü<br />

kalmamış,<br />

ile denizcileri kandırarak kendilerine<br />

sesleri<br />

Sirenlerden de kurtarmış tayfasını.<br />

çeken<br />

eline lirini ve o sesleri bastıran ezgiler<br />

Almış<br />

başlamış. Tehlikeli bölgeden çıkana<br />

çalmaya<br />

da çalmaya devam etmiş. Böylelikle<br />

kadar<br />

başarıyla tamamlamışlar.<br />

seferi<br />

hayatında çok kısa bir sürede birçok<br />

Orpheus<br />

elde etmiş: Başarı, saygı, maddi ve<br />

şeyi<br />

şeyi etkileyebilirmiş ama onun kalbini<br />

her<br />

kişi bir türlü çıkmamış. Ta ki bir gün<br />

çalacak<br />

parıldayan dalgalı saçlarıyla o kadar<br />

parıl<br />

ki Orpheus adeta efsunlanmış. Onu<br />

güzelmiş<br />

baktığında hayal alemine sürükleyen o<br />

her<br />

gözlerine vurulmuş.<br />

masmavi<br />

LEON'DAN HILAL'E<br />

EFSANELER<br />

O R P H E U S V E E U R Y D I K E<br />

@ l i o n m e l i s s a<br />

Orpheus Antik<br />

Yunan’ın ünlü o-<br />

zanlarından biriy-<br />

miş esasen. O za-<br />

manlarda musiki<br />

daha yeni yeni or-<br />

çıkarırmış.<br />

sulara<br />

öyle ki<br />

Hatta<br />

taya çıkmaya baş-<br />

aslında Olimpos’lu<br />

tanrılarmış. Tanrı-<br />

lardan Apollon öy-<br />

le güzel, öyle etkileyici ezgiler çıkararak lir<br />

çalarmış ki Olimposluların hepsi dinlerken<br />

adeta büyülenir, mest olurlarmış. Müzik<br />

ölümlüleri de derinden etkilemiş ve onların<br />

arasından da Tanrılara erişecek kadar<br />

yetenekli insanlar ortaya çıkmaya başlamış.<br />

Bunlardan en önemlisi ise Orpheus’muş.<br />

her şey... Tek bir eksik varmış o da aşk!<br />

manevi<br />

çalgısıyla herkesin gönlünü kazanabilir,<br />

Belki<br />

Annesi Musalardan Kalliope, babası da<br />

Thrakia prensi Oiagros olan Orpheus’un<br />

isimli bir kız karşısına çıkana kadar.<br />

Eurydike<br />

Süt beyazı teni, çilek sarısı parıl<br />

Eurydike...<br />

karşısına çıksa çıksa ancak bir ölümsüz<br />

tanımayan bir gücü varmış. Hiçbir şey<br />

kesemezmiş onun önünü. Bir gün Ianus’un<br />

katılmış.<br />

37<br />

önderliğinde yapılan bir deniz seferine


udaklanmış. Daha fazla bekleyemeden<br />

Eurydike, ölümün onu en mutlu gününde<br />

çekiyormuş. Karar vermiş o an ölüler ülkesine<br />

gücü müziğiyle birleşince koskoca<br />

Aşkının<br />

tanrısı Hades'i bile ikna etmiş. Hades<br />

yeraltı<br />

ona geri vermiş. Lakin Hades<br />

Eurydike'i<br />

gördüğü en kurnaz tanrıymış. Bir<br />

Olimpos'un<br />

koşmuş demiş ki "Yeryüzünden çıkıncaya<br />

şart<br />

sen önden eşin arkadan yürüyecek ve<br />

kadar<br />

kere dahi bakmayacaksın ona." Orpheus<br />

bir<br />

kabul etmiş. Başını öne eğmiş ve<br />

çaresizce<br />

yürümeye. İki sevgili yola<br />

başlamış<br />

ancak o şüphe hissi bir türlü<br />

koyulmuşlar<br />

Güç bela yukarı tırmanmışlar ve<br />

gitmiyormuş.<br />

ışığına çıkmışlar. Orpheus çıktığı gibi<br />

gün<br />

arkasına dönmüş. Fakat o an aslında<br />

telaşla<br />

ettiğini anlamış çünkü Eurydike daha<br />

acele<br />

Kız oradan çıkmadan<br />

mağaradaymış.<br />

baktığı için Hades Eurydike'i geri<br />

arkasına<br />

Belli belirsiz görmüş yüzünü ancak o<br />

çekmiş.<br />

bakış bile Hades'in şartını bozmaya<br />

ufacık<br />

Yüreği paramparça olan Orpheus<br />

yetmiş.<br />

girmek istemiş ama hiçbir ölümlü<br />

yeniden<br />

kez giremezmiş yeraltı dünyasına. Bu<br />

ikinci<br />

tanrılar izin vermemiş ona. Böylece<br />

yüzden<br />

sonsuza kadar kalbinin sahibinden<br />

Orpheus<br />

düşmüş. Eşinden başka kimseyi<br />

ayrı<br />

Aşksız bir yürek de onun en<br />

sevememiş.<br />

ıstırabı olmuş. Öyle ya Thrakia'nın<br />

büyük<br />

ıssızlığına sığınmış; dur durak<br />

yabani<br />

dinlenmeden sadece çalgısını<br />

bilmeden,<br />

Bir gün Maenadlara rastlamış, onlar<br />

çalmış.<br />

Orpehus'u parçalara ayırıp öldürmüşler.<br />

da<br />

Hebros ırmağına atmışlar, Hebros da<br />

Kafasını<br />

Lesbos kıyılarına kadar ulaştırmış. En<br />

kafayı<br />

Musalar bulmuş onu ve alıp adanın<br />

sonunda<br />

gömmüşler. Kemiklerini de<br />

tapınağına<br />

dağının eteklerindeki bir mezara<br />

Olimpos<br />

İşte o günden beri Olimpos<br />

koymuşlar.<br />

ne zaman bir bülbül şakısa<br />

eteklerinde<br />

Orpheus'un büyüleyici ezgisi olduğu<br />

bunun<br />

Bülbüllerin sesi geride tatlı<br />

düşünülürmüş.<br />

bir o kadar da hüzünlü bir yakarış<br />

ama<br />

Orpheus en nihayetinde o gözlerle aynı kıyıya<br />

varmak için çalgısının hünerlerini<br />

konuşturmuş ve içinde izah edilemez<br />

boyutlara ulaşmış aşkına karşılık bulmuş.<br />

Aşkları gün geçtikçe tutunduğu yeri sararak<br />

çoğalan begonvil çiçekleri gibi dallanıp<br />

evlenmişler. Ancak sevinçleri çok kısa sürmüş.<br />

Mutluluk nidaları birden kesilmiş. Etraflarını<br />

saran yakıcı güneşin aydınlığı bir anda<br />

çekilmiş kapkaranlık gecelerin koynuna.<br />

Düğünün ardından Eurydike arkadaşları ile<br />

eğlenmeye giderken yabani otların arasından<br />

fırlayan yılan onun eceli olmuş. Zavallı<br />

bulacağını hiç bilmezmiş. Bilse de ansızın<br />

gelecek ölüme nasıl engel olabilirmiş ki?<br />

Oracıkta can vermiş dünyalar güzeli Eurydike.<br />

Aşkını son bir kez göremeden kapanmış<br />

okyanus gözleri.<br />

Bunu görünce Orpheus'un içini dayanılmaz<br />

bir acı kaplamış. Sanki her yanını alevler<br />

sarmış gibi tahammül edilemez bir ıstırap<br />

gidip sevgilisini kurtarmaya. Çalgısının<br />

tellerine dokunduğu anda üç başlı köpek<br />

Kerberos'u kendinden geçirmiş, Iksion çarkı<br />

ansızın durmuş, Sisyphos kayasının üzerine<br />

çıkıp oturmuş, Tantalos susuzluğunu<br />

unutmuş, Erinsylerin gözleri yaşlarla dolmuş.<br />

Hades ve Tanrıçası Persephone de çalgının<br />

bırakmış.<br />

büyüsüne kapılmışlar.<br />

38


Bıçakçı, Ender ve Çetin isimli iki çocukluk arkadaşının baştan beri süregelen hikayelerini ve aşık oldukları kız<br />

Barış<br />

Nihal'in hayatlarına girdikten sonra yaşadıklarını kaleme almış. Bu kitaptaki baş karakterimiz ve anlatıcımız, Ender.<br />

olan<br />

bu kitap Ender karakteri tarafından Çetin'e yazılmış 167 sayfalık bir mektup olarak da düşünülebilir. Ender<br />

Aslında<br />

lise yıllarını ve üniversitede birlikte kurdukları hayatı eğrisiyle doğrusuyla anlatır kitap boyunca. Zaman<br />

küçüklüklerini,<br />

Çetin ile ayrı kalışlarını, akıl almaz derecede güçlü dostluk bağlarını, mantıklı veya saçma sebeplerden çıkan<br />

zaman<br />

en ince detayına kadar aktarır. Nihal ise hikayedeki o büyük ve çözümlenmesi zor çaresizlik olur. Nihal,<br />

tartışmalarını<br />

yakınlarının kızıdır esasen. Üvey abisi Fikret, Amerika'ya dönmek zorunda olduğundan Nihal'in yalnız kalmasını<br />

aile<br />

ve onun üniversite eğitimi süresince Çetin ile Ender'in evinde kalmasını rica eder. Bu yaşları geçmiş, işinde<br />

istemez<br />

üslubunu öyle sevdim ki her bir tasvirini aklıma kazımak istedim.<br />

Yazarın<br />

tarzı sizi hiç yormuyor, aksine kafanızı dinlendiriyor lakin bir<br />

Anlatış<br />

da düşüncelere boğup acaba bu işin sonu ne olacak diye de merak<br />

yandan<br />

Kitap süresince o büyük çaresizliği okuyucuya aşılıyor. Öyle ki<br />

ettiriyor.<br />

sanki size yazılmış, bu hikayenin merkezinde siz varmışsınız gibi<br />

hikaye<br />

Bunun yanı sıra mekan tasvirleri de harikaydı. Ankara'yı<br />

hissettiriyor.<br />

parsel bildiği için okurken adeta orada yaşadığınızı düşündürtüyor.<br />

parsel<br />

bu sebepler kitabı bir solukta bitirmenizi sağlıyor. Karakterlere<br />

Tüm<br />

Ender benim için çok başka bir adam oldu. Aşkı anlatışı,<br />

gelirsek,<br />

şeylerle mutlu olunabileceğinin farkındalığını sağlayışı, öyle<br />

küçücük<br />

püslü cümleler kurmadan tüm duyguları dile getirişi inanılmazdı!<br />

süslü<br />

Nihal'i betimlediği her an, ona olan yüce aşkını sözlere döktüğü<br />

Ender'in<br />

saniye, o ufacık detayları gözünüzün önüne serdiği her sayfa siz de<br />

her<br />

Çetin ise Ender'e göre biraz daha toy ve uçarı kalıyor.<br />

büyüleniyorsunuz.<br />

yanlarının verdiği umarsızlıklarla hareket ediyor, fakat zekasını da<br />

Sığ<br />

yakaladığı an konuşturuyor ve sizi derinden yaralıyor. Hele bir<br />

fırsatını<br />

vardı ki o an sanki kalbime bir bıçak saplandı. Emin olun<br />

cümlesi<br />

anlayacaksınız. Sanırım yapabileceğim tek eleştiri, Çetin<br />

okuduğunuzda<br />

kitapta biraz muamma olarak kalması olur. Çünkü onu hep<br />

karakterinin<br />

gözünden görüyoruz. Nihal derseniz... O da koskocaman bir<br />

Ender'in<br />

çözümlenmesi gereken ve o içinden çıkılamayan yegane durum.<br />

boşluk,<br />

da uzatmadan her şeyiyle beni etkileyen bu güzel eseri okumanızı<br />

Daha<br />

@LionMelissa<br />

BİR TÜRK EDEBİYATI<br />

BİZİM BÜYÜK<br />

ÇARESİZLİĞİMİZ<br />

BARIŞ BIÇAKÇI<br />

gücünde iki adam da Nihal'i ortada bırakmaz ve üçünün aynı evde yaşamasıyla hikayemiz başlar.<br />

"Benden okumak için kitap<br />

önermemi isteyenlerin, kalbimi<br />

de istediklerini sanıyordum.<br />

Hala da öyle..."<br />

kesinlikle tavsiye ediyorum.<br />

39


ait bir hayatı yok. Var olduğunu biliyor, her geçen gün bunu iliklerine kadar hissediyor lakin hep başkasının<br />

kendine<br />

ortasına ansızın düşüyor. Yine de ne girdiği bedenlerin hayat akışını bozuyor ne de olabildiğince kendi<br />

hayatının<br />

vazgeçiyor. Bir insanı tam anlamıyla birey yapan geçmişi, yaşadıkları, sahip oldukları, içinde<br />

benliğinden<br />

değil midir? Fakat onun geçmişi, bugünü ya da geleceği her daim başkalarına ait. Bu yüzden akışına<br />

barındırdıkları<br />

ve girdiği bedenlerin yaşayışlarına zarar vermemeye çalışıyor. Yine de ne olursa olsun onun da hisleri var.<br />

bırakmaya<br />

belki tam anlamıyla ona ait değiller ama varlar. Bunu bile bile her seferinde hissetmek için çabalar mı insan? İşte<br />

Evet,<br />

tam da öyleydi, o çok farklıydı. O biriydi, her gün başkası ama yine de biri. Ertesi gün başka bir bedeni, başka bir<br />

A<br />

başka bir odası, hiç bilmediği arkadaşları oluyor ve olay sadece bunlarla bitmiyor. Bir gün Justin isimli bir erkek<br />

ailesi,<br />

Justin'in bitik ruh haline rağmen hayatında sahip olduğu tek güzellik Rhiannon'u tanıyınca tepetaklak oluyor, aynı<br />

A,<br />

da tüm bu kaybolmuşluğun içinde kendini buluyor. Kıza hayatının en güzel gününü yaşatıyor ve ne kadar<br />

zamanda<br />

kısıtlamaya çalışsa da ona aşık olmaktan kendini alamıyor. Hayatında ilk kez kendine izin veren A, umutsuzca<br />

kendini<br />

kıza kapılıyor. İlklerini, aslında tüm bu karmaşanın içinde yalnızca kendi benliğine ait bir şeylere sahip olabileceğini<br />

bu<br />

kez onunla öğreniyor. Hikayemiz de bu aşk üzerinden ilerliyor. Her gün farklı bedende, her gün başka biri ama hep<br />

ilk<br />

kıza tutkun. Kadınmış, erkekmiş, toplumun getirdiği sınırlamalar onun için bir şey ifade etmiyor. O her kim olursa<br />

aynı<br />

yalnızca Rhiannon'ı seviyor ve ben de yazarın yarattığı bu olguya bayıldım! Aşkın, hissedilen kişinin benliğine<br />

olsun,<br />

yüce bir duygu olduğunu öyle güzel anlatmış ki etkilenmemek elde değil. Güzel-yakışıklı, kadın-erkek gibi<br />

duyulabilen<br />

reddederek, yalnızca özüyle sevmek ancak böyle anlatılabilirdi. Gerek karakter tahlilleri gerek ikilinin<br />

sınıflandırmaları<br />

beni derinden sarstı. Durumun zorluğuna rağmen sahip oldukları hayatı yaşamaya çalışmaları biz okuyucularda<br />

ilişkisi<br />

farkındalık yaratıyor. Konunun işlenişi, karakterlerin verdiği reaksiyonlar, kısacası her şey yerli yerindeydi.<br />

adeta<br />

fantastik aşk türünde olmasına rağmen, işin fantastik tarafının sadece A'nın beden değiştirmesi olarak kalması<br />

Roman<br />

abartılmaması da son derece güzel bir detaydı. Bunun yanı sıra, ara ara serpiştirilmiş gizemsel öğeler de kitabı daha<br />

ve<br />

kıldı. Sonuç olarak her şey naif bir şekilde tadında kalıyor. Bana kalırsa David Levithan, Her Gün'de bedeni<br />

sürükleyici<br />

birinin hayatından çok daha fazlasını anlatıyor. A aslında bize gönderilmiş bir elçi gibiydi. Bana göre, satır<br />

olmayan<br />

gizlenmiş her detay hayatımızın bir gerçeğini vurguluyordu. Her Gün kesinlikle okunmalı.<br />

aralarına<br />

@LionMelissa<br />

BİR KURGU<br />

HER GÜN<br />

DAVID LEVITHAN<br />

Baş karakterimiz her gün farklı bir bedende uyanan biri. O aslında bir birey ama aynı zamanda da hiç kimse. Çünkü<br />

bedeninde uyandığında ise her şey değişiyor.<br />

40<br />

“İnsanlar hakkında birçok şeyi,<br />

anlattıkları hikayeden anlamak mümkün<br />

ama onları tanımak için şarkılara eşlik<br />

etme şekillerine, pencereleri açık mı<br />

kapalı mı tuttuklarına, haritaya göre mi<br />

dünyaya göre mi yaşadıklarına,<br />

okyanusun çekimini hissedip<br />

hissetmediklerine de bakılabilir.”


aş karakterimiz Werther'in Wilhelm isimli arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Sevgili Werther,<br />

Kitap,<br />

adında bir kasabaya yerleşmesi üzerine arkadaşı Wilhelm'e oradaki hayatını anlatmaya başlar. Nasıl bir<br />

Wahlheim<br />

olduğundan, kasabadan, çevresinden, aklınıza gelebilecek her şeyden bahseder arkadaşına. Hikayemiz de<br />

yaşantısı<br />

şekillenmeye başlar. Werther her ne kadar gözlem yaparak bir sürü anı biriktirse de aslında fazla sosyal biri<br />

böylelikle<br />

İnsanlarla iletişim kurmakta zorlanan, içinde kopan fırtınaları aktarmakta genel olarak güçlük çeken bir karaktere<br />

değil.<br />

Fakat bir gün dans gecesinde Lotte isimli bir kadınla tanışır ve hayatı tümüyle değişir. İşte tam o an da ruhlarının<br />

sahip.<br />

öylesine örtüştüğünü düşünür ki kadına delicesine aşık olur. Ancak kadın, Albert isimli bir beyefendi ile zaten<br />

birbirine<br />

Yine de Werther ne kadar uğraşsa da kalbine söz geçiremez ve duyduğu aşk gitgide akılalmaz derecede<br />

nişanlıdır.<br />

mektubunda bir başka güzel anlatır Lotte'u ve ona duyduğu umutsuz, bir<br />

Her<br />

kadar da yüce aşkı. Zaman zaman aşkının karşılıklı olduğuna kendini<br />

o<br />

ümitlenir lakin Lotte her defasında sadakatin en önemli şey<br />

inandırır,<br />

vurgular. Werther yine uzak kalamaz Lotte'den ve yakın olma<br />

olduğunu<br />

onların aile dostları olur. İşte tam da buradan sonra hikayemiz<br />

pahasına<br />

bir hal alır. Daha fazla içerik hakkında detay verip kitabın<br />

bambaşka<br />

bozmak kesinlikle haddim değil. Goethe, böylesine derin ve uçsuz<br />

büyüsünü<br />

duygular besleyen bir karakteri öyle sevgi dolu anlatmış ki güzel<br />

bucaksız<br />

yetersiz hatta hakaret kalır dersem abartmış olmam. Üslubundan<br />

demek<br />

karakterleri olaylarla harmanlayışına kadar her şey inanılmazdı. Onun<br />

tutun,<br />

acıyı ancak ve ancak tahmin edebilirim. Son kısımları o kadar<br />

çektiği<br />

ki etkisinden çıkmak için belli bir süre geçmesi gerekti. Özellikle<br />

sarsıcıydı<br />

20 sayfa, beni en derinden etkileyen kısım oldu. Fazlasıyla içime işledi<br />

son<br />

Werther'in verdiği kararları uzun süre düşünmekten kendimi<br />

ve<br />

Okurken her bir satırı aklınıza kazımak istiyorsunuz, bu da<br />

alıkoyamadım.<br />

de daha kalıcı bir etki yaratıyor. Werther'in düşünce yapısı size yabancı<br />

siz<br />

çünkü toplumsal koşullar yüzünden melankolik bir yapıya sahipti.<br />

gelebilir<br />

nedenle romanın zamanında birçok kişiyi ölüme sürüklemesine<br />

Bu<br />

lazım. O yüzden okuyucuları şimdiden uyarıyorum,<br />

şaşırmamak<br />

iyi olduğu bir an okuyun. Goethe, Werther'in yaptığı kötü<br />

psikolojinizin<br />

bile dünyanın en güzel şeyiymiş gibi anlatma yeteneğine sahip bir<br />

şeyleri<br />

olduğu için taktir edilesi bir durum söz konusu. Son olarak, kitabı<br />

yazar<br />

önce fazla araştırma yapmayıp direkt başlamanızı tavsiye ederim.<br />

okumadan<br />

da uzatmadan şiddetle önerdiğim muazzam bir eser.<br />

Daha<br />

@LionMelissa<br />

BİR KLASİK<br />

GENÇ<br />

WERTHER'IN<br />

ACILARI<br />

GOETHE<br />

büyür.<br />

"İhmalkarlık ve yanlış<br />

anlamalar belki de bu dünyada<br />

hilekarlık ve kötülükten daha<br />

fazla hata ve yanılgılara sebep<br />

olmaktadır."<br />

41


Stephen Daldry'nin yaptığı Bernhard Schlink’in Der Vorleser<br />

Yönetmenliğini<br />

uyarlanan film, II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’sında geçmektedir.<br />

kitabından<br />

şey 1958 yılında 15 yaşındaki Michael Berg’in yolda rahatsızlanması sonucu,<br />

Her<br />

yaşındaki Hanna Schmitz’in ona yardım etmesiyle başlar. Bu olaydan sonra çift<br />

36<br />

olmaya başlar ve filmdeki en çarpıcı nokta da isminden anlaşılacağı üzere<br />

birlikte<br />

boyunca Michael’ın Hanna’ya kitap okumasıdır.<br />

ilişkileri<br />

Dünya Savaşı sırasında, bir toplama kampında üç yüz Yahudi kadının bir kilisede<br />

II.<br />

ölmesine izin vermekten yargılanan Alman kadınların mahkemesi<br />

yanarak<br />

ve bu mahkeme Michael’ın hayatının geri kalanını kökten değişime<br />

görülmektedir<br />

uğratacaktır.<br />

Reader bir kadının “utanç” duygusu sebebiyle göze aldıklarını ve buna göz yuman bir gencin hayatlarının kesiştiği<br />

The<br />

göz önüne sermektedir. Bu film, klişeleşmiş dram ve gereksiz romantizm içermeden de bir filmin insanı<br />

noktayı<br />

etkileyebileceğinin en güzel örneklerinden biri. Cinselliğin cesurca sergilendiği bir aşk hikayesi ve Nazi<br />

derinden<br />

anlatan bir savaş hikayesi ancak bu kadar güzel harmanlanabilirdi! Hiç şüphe yok ki filmi diğer romantik<br />

dönemini<br />

ayıran nokta da bu.<br />

dramlardan<br />

Reader’ın tipik aşk filmlerinden sıyrılmasında en büyük etkenlerden biri de Kate Winslet ve Ralp Fiennes’in göz<br />

The<br />

90’lara kadar geniş bir zamana ev sahipliği yapan film, bu<br />

1950’lerden<br />

doğasını oldukça usta bir şekilde yansıtmayı başarmış.<br />

yılların<br />

Iglesias’ın yaptığı müzikler de içinde bulunulan yılların<br />

Albertino<br />

havasını izleyiciye hissettirebilmiş. Savaş sonrası atmosferi<br />

kasvetli<br />

çok başarılı olsa da makyaj konusunda aynı şeyi söylemek<br />

anlatmada<br />

mümkün görünmüyor.<br />

pek<br />

Reader bize gösteriyor ki süslü romantizm olmadan da aşk<br />

The<br />

ve kan dolu sahneler olmadan da savaş dönemini anlatan<br />

anlatılabilir<br />

film yapılabilir. Salt iyi-kötü algısından kopan bir film arıyorsanız The<br />

bir<br />

sizi kesinlikle tatmin edecektir.<br />

Reader<br />

FİLM KÖŞESİ<br />

1966 yılına geldiğimizde, Hanna ve Michael’ın hayatında da çok şey değişmiştir.<br />

kamaştırıcı oyunculukları. Kate Winslet, “Hanna Schmitz” rolüyle aldığı Oscar ödülünü sonuna kadar hak ediyor.<br />

" BİR SIRRI KORUMAK İÇİN NE KADAR İLERİ GİDERSİN?"<br />

THE READER<br />

(OKUYUCU)<br />

Tür: Dram, Romantik<br />

Süre: 124 dakika<br />

Yıl: 2008<br />

Yönetmen: Stephen Daldry<br />

Oyuncular: Ralph Fiennes, Kate<br />

Winslet, Bruno Ganz<br />

IMDB: 7.6/10<br />

-@helenistikba<br />

42


Said'in aynı adlı romanından uyarlanan ve yönetmenliğinin BAFTA ödüllü<br />

Kurban<br />

Kapadia tarafından yapıldığı Ali ve Nino filmi, Müslüman bir aristokrat genç<br />

Asif<br />

Ali Han ile Gürcü ve Hristiyan bir prenses olan Nino'nun masalsı aşk hikayesini<br />

olan<br />

almaktadır.<br />

konu<br />

Müslümanlık ile Hristiyanlık, Doğu ile Batı içe içe bir harmoni şeklinde<br />

Filmde<br />

Ali ve Nino; din, kültür ve millet farklılığına rağmen birbirinden hiç<br />

gösterilmiştir.<br />

iki tutkulu aşıktır. Aşkları bir dünya savaşı ve bağımsızlık mücadelesi ile<br />

kopamayan<br />

Azerbaycan’ın da bağımsızlık savaşı verdiği bu kaotik ortamda; tüm<br />

sınanacaktır.<br />

sürekli kaçma ve kovalamaca içerisinde geçen hayatlarına rağmen<br />

imkansızlıklara,<br />

olan bağlılıkları, tutkuları hiç eksilmiyor. Kahramanlarımızın hikayesi<br />

birbirlerine<br />

bir kez daha dil, din ve ırk dinlemediğini gösteriyor. Bu durum bize HiLeon<br />

aşkın<br />

anımsatıyor.<br />

çiftini<br />

savaşın ve bağımsızlık<br />

Filmde<br />

etkisini birçok<br />

mücadelesinin<br />

karakter üzerinden<br />

farklı<br />

Filmin bana göre<br />

görebiliyoruz.<br />

kalan tek yanı,<br />

eksik<br />

esas<br />

Cumhuriyet’in<br />

olan Mehmet<br />

kurucularından<br />

Rasulzade‘nin adının<br />

Emin<br />

Türkler için<br />

geçmemesidir.<br />

ne anlam taşıyorsa<br />

Atatürk<br />

da Mehmet Emin<br />

Azerbaycan’da<br />

herkes için öyledir.<br />

Rasulzade<br />

ne yazık değeri<br />

Lakin<br />

bilinmemektedir.<br />

Adam Bakri, Maria<br />

Başrollerini<br />

Mandy Patinkin, Connie<br />

Valverde,<br />

ve Halit Ergenç’in<br />

Nielsen<br />

film Azerbaycan’da<br />

canlandırdığı<br />

Film; çekildiği mekanlar,<br />

çekildi.<br />

ve kullanılan müzikler<br />

kostümler<br />

Ergenç temiz İngiliz aksanıyla<br />

Halit<br />

çekerken bir kez daha<br />

dikkat<br />

kalitede bir oyuncu<br />

uluslararası<br />

hatırlatıyor ve kendisi<br />

olduğunu<br />

Fatali Han oluyor.<br />

adeta<br />

alarak bir detaya değinmek<br />

Son<br />

Filmin tutkulu aşıkları Ali<br />

istiyorum.<br />

Nino’dan esinlenerek Batum’da<br />

ve<br />

kenarında yapılmış olan<br />

deniz<br />

bir heykel vardır. Bu<br />

olağanüstü<br />

eseri onların aşk hikayesini<br />

sanat<br />

adeta. Sessiz sessiz<br />

anlatır<br />

birbirlerine doğru<br />

konuşan,<br />

eden ve kısa süreliğine<br />

hareket<br />

ardından birbirlerini<br />

kavuşup<br />

bırakan iki heykel herkesi<br />

arkada<br />

“DÜNYA DAĞILMAKTAYKEN BİLE ONLAR BİRBİRLERİNİ SEVDİLER.”<br />

ile yüksek bir seyir keyfi veriyor.<br />

Ali ve Nino<br />

Tür: Dram, Romantik<br />

Yıl: 2016<br />

Süre: 100 dakika<br />

Oyuncular: Adam Bakri, Maria<br />

Valverde, Mandy Patinkin,<br />

Connie Nielsen, Halit Ergenç,<br />

Ekin Koç<br />

IMDB: 7.3/10<br />

kendine hayran bırakmaktadır.<br />

-@marinaa1213<br />

43


Orduları, Alman Ordusu Weirmaht’ı püskürterek hızla Berlin’e<br />

Sovyet<br />

ilerlemektedir. Nazi İmparatorluğu, Stalin’in nefesini<br />

doğru<br />

başlamışken Führer kendi dünyasına çekilip sessizliğe<br />

hissetmeye<br />

İşte Downfall II. Dünya Savaşı'nın bu günlerini, Hitler’in<br />

gömülmüştür.<br />

Traudl Junge’nin gözünden anlatmaktadır. Traudl’un gerçek<br />

sekreteri<br />

da kullanıldığı bu film, bir bağlamda belgesel-film<br />

röportajlarının<br />

Downfall savaşın taraflarından biri olan Almanlar<br />

niteliğindedir.<br />

yapılmış olsa da gerçekçi duruşuyla konu açısından<br />

tarafından<br />

olan filmlerden sıyrılıyor. Yalnız Hitler’in ve karargahında<br />

benzeri<br />

değil, Berlin’in düşüşünü yaşamış başka kimselerin<br />

yaşayanların<br />

da değinen film, sürekli değişen sahneleriyle tempoyu<br />

hayatlarına<br />

düşürmüyor.<br />

asla<br />

yıldızı hiç şüphe götürmeyecek bir şekilde "Hitler’e Hitler'den<br />

Filmin<br />

benzeyen adam" benzetmesiyle sık sık anılan Bruno Ganz. Onun<br />

çok<br />

filmi izlemek için başlı başına bir sebep. Dönemin merak<br />

oyunculuğu,<br />

olayları; Hitler’in beraber ölüme yürüdüğü on dokuz yaşındaki<br />

edilen<br />

Eva Braun’dan, son ana kadar Hitler’in en yakınında olup<br />

sevgilisi<br />

ona ihanet eden SS lideri Himmler’e kadar pek çok<br />

sonunda<br />

muazzam oyunculuklarla hayat verilerek aktarılmış. Eğer II.<br />

karaktere<br />

Savaşı ile alakalı filmler izlemeyi seviyorsanız Downfall<br />

Dünya<br />

muhakkak favori listenizin ilk beşinde yer alacak.<br />

- @volteriabaconna<br />

DOWNFALL<br />

(ÇÖKÜŞ)<br />

Tür : Tarih, Dram, Savaş<br />

Süre: 150 dakika<br />

Yıl: 2005<br />

Yönetmen: Oliver Hirschbiegel<br />

Oyuncular: Bruno Ganz, Heino<br />

Ferch, Alexandra Marie Lara,<br />

Rolf Kanies<br />

IMDB: 8.3/10<br />

44


A Ş K V E M U C I Z E L E R I N H I K A Y E S I "<br />

"<br />

KIMI NO NA WA<br />

K i m i N o N a W a ; M a k o t o S h i n k a i ' n i n g e ç t i ğ i m i z y ı l e n b e k l e n e n y a p ı t ı y d ı . Ü n l ü y ö n e t m e n b u<br />

f i l m i n ç i z i m l e r i v e k u r g u s u y l a ö y l e u ğ r a ş m ı ş k i i z l e y i c i y i e t k i s i a l t ı n a a l m a m a i h t i m a l i n i<br />

t a m a m e n o r t a d a n k a l d ı r m ı ş . " A ş k v e M u c i z e l e r i n H i k a y e s i " o l a r a k t a n ı t ı l a n f i l m i n b a ş<br />

k a r a k t e r l e r i , k ı r s a l k e s i m d e y a ş a y a n M i t s u h a v e T o k y o ' d a y a ş a y a n T a k i ' d i r . M i t s u h a ,<br />

k a s a b a d a y a ş a m a k t a n , g e l e n e k l e r e g ö r e h a r e k e t e d i p b a b a s ı n ı n s e ç i m k a m p a n y a s ı n a d e s t e k<br />

o l m a k t a n y ı l m ı ş , h a y a l l e r i o l a n v e m ü t e m a d i y e n ş e h i r h a y a t ı n ı a r z u l a y a n b i r k ı z d ı r . T a k i<br />

i s e T o k y o ' d a y a ş a y a n , m i m a r i v e g ü z e l s a n a t l a r a i l g i d u y a n , y a r ı z a m a n l ı o l a r a k b i r İ t a l y a n<br />

r e s t o r a n ı n d a ç a l ı ş ı p a r k a d a ş l a r ı y l a e ğ l e n e n k e n d i h a l i n d e b i r i d i r . B u i k i l i n i n h a y a t l a r ı b i r<br />

g ü n a k ı l a l m a z b i r ş e k i l d e k e s i ş i r . T a k i d a h a ö n c e h i ç g i t m e d i ğ i b u k a s a b a d a M i t s u h a ' n ı n<br />

b e d e n i n d e u y a n d ı ğ ı b i r r ü y a g ö r ü r . E r t e s i g ü n M i t s u h a d a u y u d u ğ u n d a k e n d i n i T a k i ' n i n<br />

b e d e n i n d e v e o n u n y a ş a n t ı s ı n d a b u l u r . İ k i s i d e n e o l d u ğ u n d a n v e b i r b i r l e r i n d e n b i h a b e r k e n<br />

y a v a ş y a v a ş o l a n b i t e n i ç ö z m e y e b a ş l a r l a r v e o l a y l a r b u r a d a n i t i b a r e n g e l i ş i r . İ k i l i n i n b u<br />

s e r ü v e n e s n a s ı n d a b i r b i r l e r i n i t a n ı d ı k ç a a ş ı k o l m a l a r ı , g e r e k k e n d i h a y a t l a r ı g e r e k b a ş k a<br />

m ü c a d e l e l e r i ç i n e g i r m e l e r i i l e h e r ş e y i n s e y r i d e ğ i ş i r v e a k s i y o n t a v a n y a p a r . H i k a y e d e k i<br />

b u s a f a ş k v e i ş l e n e n f a n t a s t i k ö ğ e l e r s i z i o k a d a r b ü y ü l ü y o r k i a d e t a ı ş ı ğ ı y l a g ö z ü n ü z<br />

k a m a ş ı y o r . İ ş i n t e k n i k k ı s m ı n a g e l i r s e k g ö r s e l l e r i t e k k e l i m e y l e m u a z z a m d ı ! S e n a r y o<br />

d e s e n i z b i r o k a d a r ö z g ü n d ü . A n l a y a c a ğ ı n ı z b u f i l m t a m b i r ş ö l e n . H i s s e d i l e n d u y g u l a r ı<br />

ö y l e g ü z e l a k t a r m ı ş l a r k i k a l b i m i n d e f a l a r c a s ı k ı ş t ı ğ ı n ı s i z l e r e s ö y l e m e l i y i m . A n i m e / Ç i z g i<br />

d i y e k e s i n l i k l e ö n y a r g ı l ı o l m a y ı n . B i r ç o k H o l l y w o o d f i l m i n e t a ş ç ı k a r t a c a k k a d a r g ü z e l v e<br />

ö z e l b i r f i l m d i . F a n t a s t i k - A ş k s e v e r l e r e ş i d d e t l e ö n e r i y o r u m .<br />

48<br />

@ L I O N M E L I S S A


DİZİ KÖŞESİ<br />

OUTLANDER<br />

Amerikalı yazar Diana Gabaldon’ın aynı isimli kitap serisinden uyarlanmış olan<br />

bu dizi, 1945 yılında savaş hemşireliği yapan Claire Randall’ın, kocasıyla ikinci<br />

balayına gittiği İskoçya’da, dikili bir taş olan Craigh Na Dun'a yanlışlıkla<br />

dokunmasıyla gizemli bir şekilde 1743 yılına gitmesi sonucu başına gelenleri<br />

anlatıyor. Önce bunu eşi Frank’in yaptığı bir şaka zannetse de, en sonunda<br />

bunun gerçek olduğunu kabulleniyor ve geldiği yoldan kendi zamanına geri<br />

dönme planları yapıyor. Fakat misafir edildiği Jakobite yanlısı İskoçların onu<br />

ajan sanması yüzünden bu planını hayata geçirmekte bir hayli zorlanıyor. Bu<br />

süreçte hiç ummadığı kişilerle bağlar kuran Claire’i zor bir seçim bekliyor:<br />

Taştan geçip kendi zamanına geri mi dönecek? Yoksa önce zorla<br />

evlendirilmesine rağmen aşık olduğu İskoç savaşçı Jamie ile mi kalacak?<br />

Tarih, aşk, macera ve biraz da bilim kurgu izlemek isteyenlerin çok seveceği<br />

dizi, üçüncü sezonuyla Starz’da dolu dizgin devam ediyor. Kitapları<br />

okuyanların beklediklerini de, bilgisi olmadan izleyenlerin de bir diziden aradığı<br />

her şeyi karşılıyor.<br />

Oyuncu kadrosu ise özenle seçilmiş. Caitriona Balfe ve Sam Heughan,<br />

Gabaldon’ın sözcüklerle yarattığı karakterlerin ete ve kemiğe bürünmüş hali<br />

adeta. Dönem dizisi izlemeyi sevenlere eşsiz bir seyir zevki sunan Outlander,<br />

kesinlikle izlenilmesi gereken dizilerden biri.<br />

- @metallicablue<br />

Oyuncular: Caitriona<br />

Balfe, Sam Heughan,<br />

Tobias Menzies,<br />

Duncan Lacroix<br />

Ülke: ABD<br />

Tür: Drama, Romantik,<br />

Bilim Kurgu<br />

Bölüm Sayısı: 34<br />

49


GENIUS<br />

Her sezon farklı bir dahinin hayatını anlatmayı planlayan National Geographic<br />

dizisi Genius’ın ilk sezondaki seçimi, ünlü fizikçi Albert Einstein. Belki de dahi<br />

denildiği zaman akla ilk gelen isim olan Einstein’ın, o hepimizin bildiği ünlü<br />

fizikçiye dönüşme sürecini flashback ve flashforward’larla anlatan dizi;<br />

Einstein’ın yanı sıra Max Planck, Marie Curie, Weber, Bohr, Heisenberg gibi<br />

ünlü bilim insanlarından, hatta kısa bir an da olsa Franz Kafka’dan bile<br />

bahsediyor.<br />

Einstein ve diğer bilim insanlarından bahsedince sanılmasın ki dizi sadece<br />

bilim üzerine. Dizinin esas konusu; genç bir adamın, bilim adamı olma yolunda<br />

önce ailesi, sonra hocaları ve en nihayetindeyse dönemin otorite bilim<br />

adamlarıyla ve onların değişime ve gelişime açık olmayan fikirleriyle verdiği<br />

mücadele. Einstein bir yandan bilim dünyasına kendisini ispatlamaya<br />

çalışırken bir yandan da ailesine bakmak için istemediği işlerde çalışmak<br />

zorunda kalıyor. Tüm bunların yanında, hem gençliğinde hem de özellikle Nazi<br />

dönemine denk geldiği için rüştünü ispatladıktan sonra, bir Yahudi olarak<br />

sürekli ırkçılıkla da mücadele etmek zorunda kalıyor.<br />

Dizi Einstein’ın yaşadığı zorlukların yanı sıra, o dönemde bir kadının bilim<br />

üzerine çalışmasının ne derece zor olduğunu Einstein’ın ilk karısı Mileva Maric<br />

üzerinden çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Sadece kadın olduğu için alınmadığı<br />

okulların ve yüzüne kapanan kapıların yanı sıra küçümseyici bakışlara da<br />

maruz kalan Mileva için, evlendikten ve çocukları olduktan sonra her şey daha<br />

da zorlaşıyor. Bu yüzden izleyici için belki de empati yapması en kolay<br />

karakter haline geliyor.<br />

Einstein’ın gençlik yıllarından ölümüne kadar tüm hayatını anlatan dizi, onun<br />

atom bombasının kullanılmasına karşı verdiği mücadeleye ve savaş<br />

karşıtlığına da değinmeden geçmiyor.<br />

İkinci sezonunda başka bir dahi olan Picasso’nun hayatını anlatacak dizinin<br />

yeni sezonunu da heyecanla bekliyoruz.<br />

- @vonnschweetz<br />

Oyuncular: Geoffrey<br />

Rush, Johnny Flynn,<br />

Emily Watson,<br />

Samantha Colley,<br />

Micheal McElhatton,<br />

Ralph Brown, Seth<br />

Gabel<br />

Tür: Biyografi, Dram<br />

Bölüm Sayısı: 10<br />

50


BIG LITTLE LIES<br />

HBO’nun bu seneki Emmy Ödülleri’ne damga vuran mini dizisi Big Little Lies, aslında<br />

kurgusunu Liane Moriarty’nin aynı adlı plaj romanından alıyor. California/Monterey’de<br />

geçen bu hikâye; anneliği kendine kariyer edinmiş, lüks hayatlar yaşayan ev<br />

hanımlarının, çocukları üzerinden birbirleriyle yarışmasını bir cinayetin ışığı altında<br />

anlatıyor. Son bölüme gelene dek karakterler birçok kırılma yaşayıp değişim geçiriyor<br />

ve ölen kişinin kimliği bir sır olarak kalıyor. İkinci evliliğini yapmış, iki kız çocuğu annesi<br />

ve sözünü hiç kimseden sakınmayan Madeline; çevresindeki kadınların aksine,<br />

anneliği kendine meslek edinmeyi reddetmiş ve oldukça başarılı bir iş kadını olan<br />

Renata ile sürekli münakaşa içindedir. Trajik bir geçmişe sahip genç bir anne olan<br />

Jane’in, oğluyla Monterey’e taşınması üzerine bu iki kadın tanışır. Birlikte aynı okula<br />

giden çocuklar, ilk gün çok kötü bir olay yaşarlar: İçlerinden biri Renata’nın kızı<br />

Amabella’ya şiddet uygulamıştır. Korkan küçük kız, bunu kimin yaptığını ilk başta<br />

kimseye söylemek istemese de daha sonra failin Jane’in oğlu Ziggy olduğunu işaret<br />

eder. Renata’nın sert tavrı üzerine Jane’i anında kanatlarının altına alan Madeline,<br />

onunla olan savaşına bu konu üzerinden devam eder. Jane ayrıca Madeline<br />

aracılığıyla onun evlenmeden önce başarılı bir avukat olan fakat çocuk sahibi olunca<br />

çalışmayı bırakan arkadaşı ve yine o okulda ikiz oğulları olan Celeste ile tanışır.<br />

Celeste ve kocası Perry, birbirlerine duydukları aşkı gösterme konusunda kıskanılıp<br />

parmakla gösterilen mükemmel bir çifttir. Ancak hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı<br />

ikili yalnız kaldığında anlaşılır. Dizi; evlilik içi şiddet, zorbalık, tecavüz ve mahalle<br />

baskısı gibi toplumsal konuları çeşitli karakterler üzerinden ve aynı zamanda<br />

dedikoduların ışığında yürütülen bir cinayet soruşturmasının ışığında anlatıyor. Ve en<br />

sonunda verdiği mesajla aslında anlatmak istediği şeyin, farklılıklarını geride<br />

bırakabilmiş kadınların dayanışması olduğunu çok başarılı ve gerçekçi bir şekilde<br />

vurguluyor. Dizi, bu kadar değerli sosyal mesajlar içermese dahi kendini sırf meraktan<br />

da olsa izletecek kaliteli bir oyuncu kadrosuna sahip. Reese Witherspoon oyunculuk<br />

kariyerinin zirvesini yaşayıp adeta Madeline olurken Nicole Kidman’ın şiddet mağduru<br />

kadın tasviri sizi derinden etkiliyor. Shailene Woodley geçmişinin hayaletiyle yaşayan<br />

ve oğluna iyi bir anne olmaya çalışan genç bir kadını temiz bir performansla size<br />

sunarken şimdiye kadar hep sevilen karakterlere can vermiş olan Alexander Skarsgard<br />

ise ona olan sevginizi sorgulatacak derecede sizi ürkütmeyi başarıyor. Yedi bölümde<br />

hem içeriğiyle hem de oyuncu performanslarıyla size adeta görsel bir şölen sunacak<br />

olan Big Little Lies mutlaka izlenmesi gereken dizilerden biri.<br />

- @metallicablue<br />

Oyuncular: Reese<br />

Witherspoon, Nicole<br />

Kidman, Shailene<br />

Woodley, Alexander<br />

Skarsgard, Laura Dern<br />

Ülke: ABD<br />

Tür: Dram, Suç, Gizem<br />

Bölüm Sayısı: 7<br />

51


HARMANLAYAN, BİR SOLUKTA İZLEYEBİLECEĞİNİZ HEYECAN VERİCİ DİZİ<br />

KISACA, ZAMANDA GERİYE GİDEREK JOHN F. KENNEDY CİNAYETİNİ<br />

Neler İzledik?<br />

BU AY NELER İZLEDİK KÖŞESİNDE BİLİM-KURGU, DRAM VE GERİLİMİ<br />

11.22.63'Ü ELE ALACAĞIZ. GEÇEN AY ÖNERİLERİMİZDE YER VERDİĞİMİZ DİZİ<br />

ÇÖZMEYE ÇALIŞAN BİR ADAMIN YAŞADIKLARINI ANLATIYOR. UMARIZ SİZ<br />

DE ÖNERİMİZİ DİKKATE ALIP İZLEMİŞSİNİZDİR VE BU İNCELEME YAZISINI<br />

@yinemimuskul<br />

@vonnschweetz<br />

KEYİFLE OKURSUNUZ.<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

MüşkülMan: Benim biraz ön yargıyla yaklaştığım bir dizi<br />

MüşkülMan: Dizinin en güzel tarafı zaman yolculuğundan<br />

olmuştu aslında. Genelde bu tip zamanda yolculuk hikâyeleri<br />

ziyade karakterlere ve olaylara odaklanmasıydı. Dizinin ana aksı<br />

klişe olmakla beraber, arkasındaki bilimi de açıklamaya<br />

olan JFK suikastinin, bugün hala gizemini koruması ve hakkında<br />

çalıştığı için biraz da komik geliyordu bana. 11.22.63 beni<br />

birçok komplo teorisi üretilmesini kullanarak ortaya gerçekten<br />

bu yönden şaşırttı. Bazı klişeler içermesine rağmen bunları<br />

çok başarılı bir gizem-gerilim türü çıkarmışlar. Lee Harvey<br />

Oswald her ne kadar Amerikan tarihinin en nefret edilen<br />

çok başarılı işlemesinin yanı sıra, zaman yolculuğunu<br />

bilimsel olarak açıklamakla uğraşmaması ile benim kalbimi<br />

figürlerinden biri olsa da empati yapılabilinecek bir karakter<br />

olarak karşımıza çıkıyor. Daha sonra bölümler ilerledikçe Lee'nin<br />

fethetti ve en beğendiğim diziler arasında yerini aldı.<br />

nasıl bir suikastçıya evrildiğini görüyoruz. Dizide karakter<br />

Vanellope: Kesinlikle. Ben özellikle hikâyenin sonunda, her<br />

gelişimleri çok başarılı bir şekilde anlatılmış. Üç senelik bir<br />

zaman yolculuğu hikâyesinde olduğu gibi işlerin karışacağını<br />

zaman dilimini sekiz bölüme sığdırdıklarını düşününce daha da<br />

düşünmüştüm fakat bu meselenin üstesinden hakkıyla<br />

etkileniyor insan.<br />

gelmişler. Dizide zaman yolculuğunun nasıl işlendiğinden<br />

Vanellope: Aslında zaman yolculuğu, dizi için 60’lara dönme<br />

kısaca bahsedip okuyuculara hatırlatmak gerekirse ana<br />

aracı olmaktan pek fazla ileriye gitmiyor. 60'larda geçmesinden<br />

karakterimizin her zaman uğradığı lokantanın deposunda bir<br />

tek farkı, Jake'in ne olacağını bilerek hareket etmeye çalışması.<br />

adet tavşan deliği var. Bu delik her zaman 21 <strong>Ekim</strong> 1960<br />

Bunda da çoğu zaman başarısız oluyor. Al ve Jake karakterlerinin<br />

tarihine açılıyor ve orada ne kadar kalırsan kal geri<br />

"zamanın itmesi" olarak bahsettiği bir konu var. Jake ne zaman<br />

döndüğünde yalnızca iki dakika geçmiş oluyor. Eğer<br />

geçmişte tarihi değiştirecek bir şey yapmaya çalışsa zaman onu<br />

döndükten sonra tekrar gidersen de ilk yaptığın her şey<br />

sıfırlanıyor.<br />

52<br />

engellemeye çalışıyor ve karşısına bir sürü engel çıkarıyor.


A M A N A<br />

Z<br />

A R Ş I Ü Ç<br />

K<br />

K A D I N<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

Bir anda telefon arızalanıyor, kulübeye araba çarpıyor, etrafı<br />

MüşkülMan: Umarım. Sadie'nin kendisinden boşanıp başka<br />

hamam böcekleri sarıyor, yangın çıkıyor. Ve Jake zamana karşı<br />

birisiyle birlikte olmasını sindiremeyen psikopat kocası gibilerini<br />

yarışmak deyiminin hakkını her iki şekilde de vermek zorunda<br />

maalesef hala gazetelerde okuyoruz. Eski kocasının Sadie'yi takip<br />

kalıyor.<br />

edip yüzünü kesmesi, Jake'i çamaşır suyu içmek için zorlaması ve<br />

MüşkülMan: Ne de güzel söyledin! Gerçekten Jake hem zamanın<br />

daha nicesi… Gerçekten berbat bir durum. John'un geçmişte çok<br />

kendisine hem de yolculuk ettiği döneme karşı bir savaş<br />

dindar bir aileden geldiğine dair bir gönderme olan ''mandal'' da<br />

içerisinde. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de gönlünü<br />

enteresan ve bir o kadar da korkunç bir durumdu. John'un bu şiddet<br />

kütüphaneci Sadie'ye kaptırıyor. Sadie demişken biraz hikâyedeki<br />

ve taciz eğiliminin de bu fanatik dindar ailenin mandal tipli<br />

kadınlardan bahsetmek istiyorum. Ön plana çıkan üç kadın var:<br />

uygulamalarından geldiğini düşünüyorum. Maalesef John gibi<br />

Sadie, Ms. Mimi ve Marina. Üçü de toplumun dışladığı bireyler.<br />

insanlar hala var. Eşleri tarafından terk edilmeyi kabullenemeyip<br />

Sadie boşanmış bir kadın, Ms. Mimi siyahi ve Marina Rus. Dizinin<br />

terör estirenler.<br />

bu konuları da gayet güzel işlediğini düşünüyorum. Örneğin<br />

Vanellope: Maalesef öyle. Dizinin ana aksına dönecek olursak<br />

Jake'in Ms. Mimi'ye olan iyi niyetli davranışlarının<br />

aslında kocasının Sadie'yi rehin alıp Jake'i çağırması ve onu<br />

çevresindekiler tarafından tuhaf algılanması, Ms. Mimi'nin<br />

oyalaması da zamanın Jake'e karşı yaptığı müdahalelerden biriydi.<br />

dilediği yerden benzin alamıyor olması gibi olaylarla 60’lardaki<br />

Jake, o gün Walker adında bir diplomatı izleyecekti çünkü onu<br />

Sivil Haklar Hareketi'ne yapılan ince göndermeleri çok yerinde<br />

vuran silah JFK'yi vuranla aynıydı ve cinayeti gerçekten Oswald'ın<br />

buldum. Nitekim Sadie'nin de işe girerken boşanmış olduğunu<br />

işleyip işlemediğini anlayabileceği en iyi yöntemdi. Fakat gidemedi<br />

söylememesi kadınların o dönemki durumunu çok başarılı bir<br />

ve bu savaşta da zaman galip geldi. Bir de Bill meselesi var.<br />

şekilde yansıtıyor.<br />

Başlarda Jake'e yardım ediyor olsa da sonrasında zamanın Jake'e<br />

Vanellope: Özellikle Ms. Mimi karakterinin işlenişi kesinlikle<br />

karşı kullandığı insanlardan birisi o da.<br />

harikaydı. Jake'in en başta her şeyi kendi zamanındaki gibi<br />

MüşkülMan: Kesinlikle. Bill çok ilginç bir karakter. Önceleri Jake<br />

düşünüp bu zenci-beyaz ayrımcılığına anlam verememesi, zenciler<br />

ne derse yapabilecek biriyken daha sonra Jake'in onu yalnız<br />

için barakadan bir tuvalet varken beyazlar için son derece temiz ve<br />

bırakması ve birçok bilgiyi paylaşmaktan kaçınması ile birlikte<br />

düzgün tuvaletlerin olduğunu görüp yadırgaması ırkçılığın<br />

Jake'e karşı cephe aldı. Tabi bunda Marina'ya olan aşkının da etkisi<br />

şiddetinin sadece elli yıl öncesinde bile ne kadar ağır olduğunu<br />

büyük. Kendini Lee Harvey'e de sevdirerek Jake'in en büyük<br />

gözler önüne seriyor. Ms. Mimi ve okul müdürü arasında gizli<br />

dostuyken bir anda bir numaralı düşmanının en yakın arkadaşı<br />

saklı yaşanan aşk da o dönem bir siyahi ve bir beyazın birbirine<br />

oldu.<br />

aşık olmalarının bile yasak olduğunu gösteriyor. Bu durum elbette<br />

günümüzdeki yaşamında zenci eşinden boşanmak üzere olan Jake<br />

için epey tuhaf ama bir o kadar da üzücü olsa gerek. Sadie'nin o<br />

dönemde yaşadıkları ise günümüzde hala doğu toplumlarında ve<br />

maalesef bizim ülkemizin bazı bölgelerinde varlığını sürdürüyor.<br />

Boşanmanın bir kadın için utanılacak bir şey olarak görülmesi<br />

cehaletinden umarım bir gün biz de tamamen kurtuluruz.<br />

53


günü oradan uzaklaştırmak istiyor fakat bu durum ters tepiyor ve<br />

öldürdüğünü gören Bill de ona hayran oluyor ve peşine düşüyor.<br />

ölümünü engelleyerek ona yardımcı olduğunu sanıyor. Fakat bu ve<br />

BEKLENMEDİK<br />

BİR SON<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

Vanellope: Bill gerçekten ilginç bir karakter. Hazır ondan<br />

Tavşan deliğinden ilk geçtiğinde Jake'in karşısına dikilen bu adam<br />

bahsetmişken hikâyenin başına dönüp onunla nasıl tanıştıklarını<br />

her seferinde "Burada olmamalısın." diyerek onu uyarıyor.<br />

hatırlayalım. Çünkü o kısım da çok ilginç. Jake kendi zamanında<br />

Başlangıçta zamanın kendisi olarak düşündüğüm bu sarı kartlı<br />

öğretmenlik yaparken gece okulunda tanıştığı yaşlı bir adam var:<br />

adamın sonraları ise Jake gibi bir zaman yolcusu olduğunu ve ölen<br />

Harry Dunning. Harry hayatın sillesini yemiş bir karakter ve<br />

kızını geri getirmek için defalarca deneme yaptığını öğreniyoruz.<br />

dizinin en başında öğreniyoruz ki annesi ve iki kardeşi babası<br />

Fakat bu denemeler başarıyla sonuçlanmadığı gibi daha kötü<br />

tarafından feci şekilde katledilmiş. Bu da Harry’de geri onulmaz<br />

şeylere de yol açıyor ki Jake'i sürekli uyarıyor. Buradan<br />

yaralar bırakmış. Jake Harry'nin durumuna çok üzülüyor ve<br />

anladığımız bir şey daha var o da tek bir tavşan deliği olmadığı<br />

geçmişe döndüğü zaman aklına ilk olarak Harry'nin ailesini<br />

fakat hepsinin aynı zamana açıldığı.<br />

kurtarmak geliyor. Frank Dunning, bir kasap mezbahası olan<br />

MüşkülMan: İtiraf ediyorum sarı kartlı adam beni ciddi bir şekilde<br />

oldukça gaddar bir adam. Karısına sürekli şiddet gösteren ve<br />

korkuttu. Ama Jake gibi ben de uyarılarını pek dikkate almadım.<br />

hayvanları öldürmekten zevk alan biri. Jake en başta aileyi katliam<br />

Sonuç olarak haklı çıktı. JFK belki kurtarıldı ama sonuçlar çok acı<br />

oldu. JFK'yi kurtararak Amerika’yı, hatta ve hatta dünyayı daha iyi<br />

Frank'ın karısına daha çok öfkelenmesine sebep oluyor. Jake ise en<br />

bir yer yapacağına inanan Jake, zamanla oynamanın ne kadar<br />

son çare olarak Frank'i öldürmek zorunda kalıyor ve bu işlediği ilk<br />

tehlikeli olduğunun bir göstergesi. Bu üç yıllık zorlu maceranın<br />

cinayet oluyor. Bill ise Frank'in eski karısının kardeşi. Frank o<br />

sonunda sebep olduğu yegane şeyin büyük çapta bir yıkım<br />

karısını da aynı şekilde katledip bu işten bir şekilde sıyrılmayı<br />

olduğunu görmesi büyük bir travma olsa gerek.<br />

başarmış. Kendi yapamadığını Jake'in yaptığını yani Frank'ı<br />

Vanellope: Kesinlike öyle. Geriye döndüğü zaman harap olmuş bir<br />

Amerika bulmayı eminim ki beklemiyordu. Oysa Al teoride ne de<br />

Jake de ona her şeyi anlatmak zorunda kalıyor. Bunun sonuçları<br />

güzel anlatmıştı. Eğer Kennedy yaşasaydı Vietnam Savaşı’nın<br />

ise başlarda iyi gibi görünse de az önce bahsettiğimiz gibi<br />

olmayacağından ve hem Amerika’nın hem de dünyanın daha iyi bir<br />

sonrasında gittikçe kötüleşiyor.<br />

yer olacağından emindi. Ama kelebek etkisi dediğimiz şey her<br />

MüşkülMan: Harry'den bahsetmen iyi oldu zira Harry dizide az<br />

zaman istenildiği yönde etki etmeyebiliyor ve zamanla oynamak da<br />

görünmesine rağmen zamanı manipüle etmenin doğurduğu<br />

gerçekten hiç iyi şeylere yol açmıyor. Çünkü Jake geçmişe giderek<br />

sonuçların gözlemlenmesinde büyük bir rol oynuyor. Jake,<br />

sadece geleceği daha kötü bir hala getirmedi, yaşadığı geçmişi de<br />

Harry'nin bu karanlık geçmişi dolayısıyla ona acıyor ve ailesinin<br />

bozdu. Sadie'nin ölümü de bunun en büyük kanıtı sanırım. Jake geri<br />

döndükten ve tekrar kısa bir anlığına geçmişe gidip her şeyi<br />

daha birçok olayla beraber gördüğümüz üzere zamanın iyi niyetle<br />

sıfırladıktan sonra görüyoruz ki eğer Jake geçmişe gitmeseymiş<br />

de olsa manipüle edilmesi pek parlak bir şekilde sonuçlanmıyor.<br />

Sadie'nin uzun ve mutlu bir hayatı olacakmış.<br />

Vanellope: Evet, Jake bunu elbette zamanda sürekli git-gel<br />

MüşkülMan: Final bölümünün sonunda yaşlanmış Sadie ile dans<br />

yapamadığı için göremiyor ve en son kendi zamanına döndüğünde<br />

eden ve ona iltifatlar eden Jake beni çok duygulandırdı. Her ne<br />

çarpıcı gerçekle karşılaşıyor. Bir de Jake en başta geçmişe gittiği<br />

kadar klişe bir sahne olsa da ve daha önce birçok zaman yolculuğu<br />

zaman ve daha sonrasında da ara ara karşımıza çıkan bir karakter<br />

temalı yapımda kullanılmış bir durum olsa da bu dizide işlenişini<br />

var.<br />

çok başarılı buldum. Bunda oyuncuların da etkisi büyük tabii.<br />

54


JAKE&SADIE:<br />

SON BİR DANS<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

Vanellope: Açıkçası o dans benim de yüzümde buruk bir tebessüm oluşturdu. Hem hüzünlü hem de mutlu bir sondu<br />

benim için. Ayrı da olsalar en azından Sadie'nin mutlu bir hayat sürmüş olması, Jake'in onu unutamayacak olmasının<br />

bir tesellisi benim için. Açıkçası dizinin en başından itibaren Jake'in Sadie için geçmişte kalacağı veya Sadie'nin<br />

onunla gideceği bir sonu olmasından korkmuştum ama ikisi de olmadı çok şükür. Diziye çok yakışacak bir sonla veda<br />

ettiler. Geriye de Jake ve Sadie'nin hüzünlü biten aşk hikâyesi ve olur da bir gün zaman yolculuğu gerçekten<br />

bulunursa geçmişi pek de kurcalamamak gerektiği dersi kaldı sanırım.<br />

MüşkülMan: Aynı fikirdeymişiz. Her ne kadar çok güzel bir aşk yaşamış olsalar da Sadie'nin Jake ile geleceğe<br />

dönmesini ya da Jake'in Sadie uğruna geçmişe takılı kalmasını hiç istemedim. Neyse ki dizi böyle bir son izlemek<br />

mecburiyetinde bırakmadı. Dizinin verdiği mesaj da bütün olayların bir nedeni olduğu ve kelebek etkisinin ne kadar<br />

önemli olduğu oldu.<br />

Gelecek ay ne izledik köşemizde ikinci<br />

sezonuna başlamak üzere olan Stranger<br />

Things adlı diziyi ele alacağız. Siz de bizimle<br />

izlemeye ve ikinci sezon heyecanını birlikte<br />

yaşamaya ne dersiniz?<br />

55


AMBER & LALİN BULUŞMASI<br />

:<br />

L E O N I D A S<br />

P A P A D O P O U L O S<br />

Ağacın gövdesi zarar gördüğünde yaralı bir bölge açığa çıkar.<br />

Bu bölge salgılanan reçine ile ağacın şifa bulmasına ve<br />

kehribarın oluşumuna şahitlik eder. Kehribar taşı, böyle ağır<br />

bir yaranın eseridir aslında. Oğlak burcu erkeği Leon’un bir<br />

yansıması işte bu yaralı “Kehribar”dır. Ancak bu zorlu yolda<br />

“Lal” oğlağı yalnız bırakmaz ve onun bir parçasına sımsıkı<br />

tutunur. ‘’Ölümsüzlük Taşı’’ olarak görülen lalin Orta Çağ’da<br />

yaralardan korunmak için şövalyelerin kılıcını ve kalkanını<br />

süslediğini bilmek, sizi pek de şaşırtmaz o halde.<br />

“Oğlak burcu erkeği dünyamıza bahşedilmiş bir nimettir.” derler.<br />

Kendinden emin olması ve güçlü kişiliği oğlak burcu erkeğini sert<br />

mizaçlı ve katı yürekli biri gibi gösterebilir. Ama bu oğlağın sadece<br />

görünen yüzüdür. Aslında buz gibi soğuk ve sert görümünün<br />

altında ‘’Kehribarın sıcaklığı’’ ve ‘’Lalin tutkusu’’ yatar.<br />

Oğlak burcu erkekleri genelde yakışıklı, uzun boylu<br />

ve güzel çehreli olurlar. Özellikle bacakları onların<br />

gücünü ve güzelliğini açıkça ortaya serer. Son<br />

derece özel bir zevkleri olduğu için giyinmeyi de iyi<br />

bilirler. Bu da onları en cazibeli burçlar arasında en<br />

ön sıraya yerleştirir. Tüm bu fiziksel özellikler size<br />

kimi hatırlatıyor acaba?<br />

Oğlak burcu için ‘’Zaman Perisi’’ derler. Çünkü<br />

zamanı iyi değerlendirmesini bilirler. Bu yetenekleri<br />

onlara hem aşkta hem işte büyük bir ivme<br />

kazandırır. Peki biz Leonidas’da çoğunlukla hangisini<br />

görmekteyiz? Hiç kuşkusuz aşk! Kendisi Hilal’i<br />

kazanma konusunda hiçbir fırsatı kaçırmamaya<br />

gayret etti. Öyle ki görevini yapmakta olduğu sırada<br />

bile genç kızdan ilk öpücüğünü koparmayı başardı.<br />

Oğlak bu, yapar.<br />

56


oğlak erkeğinin amacı daima galip gelmektir. Ancak bildiğiniz üzere<br />

Bir<br />

de son derece göz kamaştırıcıdır bu savaşçıların.<br />

mağlubiyetleri<br />

Fiziksel ilişki konusunda oğlak burcu erkekleri en tutkulu burçlardan biridir diyebiliriz.<br />

Cinsellik konusunda isteklidirler ancak bu onları çapkın değil, sadık yapar. Çünkü bir oğlak<br />

erkeği hem bedeniyle hem de ruhuyla sadece sevdiği kadına aidiyet hisseder. Özellikle<br />

boğa burcu kadınıyla aralarındaki duygusal bağ çok kuvvetli olduğu için bu fiziksel<br />

ilişkilerine de yansır. Bir araya geldiklerinde ortamın ne kadar ısındığını tahmin bile<br />

edemezsiniz. Durun, ya da edersiniz!<br />

Bir oğlak erkeğinin aşkını mı kazanmak istiyorsunuz? Bunun çok<br />

basit ama bir o kadar da güçlü bir yolu var: paylaşımda bulunmak.<br />

Leon Hilal’e ne zaman aşık oldu bunu kesin olarak bilemeyiz. Ancak<br />

ne zaman ki birlik olup Andreas’ı kurtardılar işte o andan sonra<br />

aralarında “Aşk”ın bahsi geçmeye başladı.<br />

Oğlak burcu erkeğinin boğa burcu kadını için yaratıldığını söylemiş<br />

miydik? Çünkü boğa kadını tam da oğlağın iç dünyasına hitap<br />

etmektedir. Ve bu özellik de buzdan oğlağı eritmeye yeter. Bkz.<br />

Cevdet kızı Hilal’in Leonidas Papadopoulos’a etkisi.<br />

Oğlak burcu erkeği karşısındaki kadına tebessüm ediyorsa tehlike<br />

yok demektir. Ancak söz konusu oğlak, Teğmen Leon olunca biz<br />

bundan pek de emin olamıyoruz. Zira kendisi ne zaman o büyüleyici<br />

tebessümünü sunsa ardından cesurca bir atak gelmekteydi.<br />

57


Bkz. Cevdet kızı Hilal’in Leonidas Papadopoulos’a etkisi;<br />

Azimli, entelektüel ve bilge bir kişiliğe sahip oğlak burcu erkeğinin en kötü özelliği ise çabuk<br />

öfkelenmesidir. Biz Leon’da babası “Mad King” Vasili’nin öfkesini pek görmedik çünkü aniden<br />

parladığı gibi çabucak da söner oğlağın öfkesi. Sadece o anlarda yanına pek yaklaşmamaya<br />

çalışın, zira döverken çok düşünmezler!<br />

hilalden önce hilalden sonra<br />

Bir diğer kötü özelliği de fazla tutucu olmalarıdır. Her ne kadar aslında oğlak burcunun<br />

parayı amaç değil araç olarak kullandığı gerçeği ortada olsa da Leon’un bizim kıza tek çöp<br />

hediye etmediğini gerçeğini de unutmayalım. Gerçi çocuk hastane yatağından kalkabildi mi<br />

ki hediye alsın dediğinizi duyar gibiyim, siz de haklısınız tabi.<br />

Savaşa karşı çıkan birçok insanın oğlak burcu olduğu görülmektedir. Leon her ne kadar<br />

kendini sevdirmeye çalıştığı babasının değerleri uğruna çocukluk arkadaşının ölüm emrini<br />

vererek ağır bir bedel ödemiş olsa da sonunda savaşın bitmesi ve kardeşçe yaşama<br />

arzusuna tutunmuştur. Ve bu uğurda “Teğmen” üniformasından sıyrılıp “Andreas”<br />

olabilmiştir.<br />

Yani dertler derya olmuşsa ve ağlayacak bir omuz arıyorsanız buyurun, karşınızda oğlak<br />

erkeği! Kendinizi onun şifalı kollarına bırakın ve onuncu evin huzurunu hissedin. Oğlağın<br />

tutkusu daima sizinle olsun. Aşkla kalın!<br />

- @helenistikba<br />

58


HiLeon fandom üyeleri olarak HiLeon sahnelerini defalarca izledik, sahne<br />

Hepimiz<br />

analiz ettik, ezberledik. Peki dizinin geneline ne kadar hakimiz? Bir teste<br />

sahne<br />

Cevdet’in cephedeyken okuduğu ve akıllara kazınan “Vatan’’ şiirinde aşağıdaki<br />

1)<br />

hangisi bulunmamaktadır?<br />

dizelerden<br />

Halit İkbal yazıları Vatanım Sensin’de en sevdiğimiz şeylerin başında geliyor. Peki<br />

2)<br />

İkbal hangisi hakkında yazı yazmamıştır?<br />

Halit<br />

Eşref Paşa’nın ölümü<br />

A)<br />

Haydar ağabeyin ölümü<br />

B)<br />

Misak-ı Milli’nin kabulü<br />

C)<br />

Silahların Anadolu’ya ulaşması<br />

D)<br />

@vonnschweetz<br />

.<br />

.<br />

.<br />

@helenistikba<br />

KADAR IYI BIR<br />

NE<br />

SENSIN<br />

VATANIM<br />

.<br />

.<br />

.<br />

.<br />

.<br />

IZLEYICISISIN?<br />

var mısın?<br />

A) Vatan, seccadesini gözyaşlarıyla ıslatan anan gibi mübarek.<br />

B) Vatan, bağrına bastığın evlatların gibi üstüne titrediğin.<br />

C) Vatan, koynuna sokulduğun bir kadın gibi sevdiğin.<br />

D) Vatan, çınarlarının köklerine tutunan şu evlatlar.<br />

E) Vatan, top mermilerinin un ufak ettiği bu topraklar.<br />

E) Erzurum Kongresi<br />

59


nezarethanede Cevdet’in infazını<br />

bölümde<br />

kimdi?<br />

engelleyen<br />

Tevfik A)<br />

Eşref Paşa<br />

B)<br />

Miralay Nazım<br />

C)<br />

Binbaşı Abbas<br />

D)<br />

E) Binbaşı Mehmet<br />

4) Bir Ölmez Hasan vardı ölen. Nasıl ölmüştü<br />

A) Yunan Ordusu tarafından yakalanıp idam<br />

C) Eşref Paşa’nın emriyle Mustafa Sami<br />

D) Vurulduktan sonra hastanede kendisi<br />

Yakup Cevdet’in görevi açığa çıkmasın<br />

E)<br />

hastanede boğazını kesti.<br />

diye<br />

Efendi’ye son verdiği eşya hangisiydi?<br />

Yinon<br />

Bozuk keman<br />

A)<br />

Silah B)<br />

Köstekli saat<br />

C)<br />

Antika vazo<br />

D)<br />

Nişan yüzüğü<br />

E)<br />

Aşağıdaki sahnelerin hangisinde Mustafa<br />

6)<br />

adı geçmemiştir?<br />

Kemal’in<br />

A) 3. Bölüm- Yolun açık olsun paşam<br />

sahnesi<br />

11. Bölüm-Hilal-Halide Edib nezaret<br />

B)<br />

sahnesi<br />

14. Bölüm-Yakup’un Cevdet’e mektup<br />

C)<br />

sahne<br />

verdiği<br />

19. Bölüm-Halit İkbal yazısı sahnesi<br />

D)<br />

20. Bölüm-Eşref Paşa’nın adamlarına<br />

E)<br />

yaptığı sahne<br />

konuşma<br />

7) Hangi öldüren-öldürülen eşleşmesi<br />

Tevfik-Hristo<br />

A)<br />

Azize-Stavro<br />

B)<br />

Hamilton-Eftelya<br />

C)<br />

Tevfik-Gürcü Salih<br />

D)<br />

E) Stavro-Mustafa Sami<br />

8) Tevfik Osmanlı askerlerini niçin<br />

A) Yunanla işbirliği içinde olduğunu<br />

için.<br />

bildikleri<br />

İngilizlerden altın aldığını gördükleri için.<br />

B)<br />

Cevdet’i vuranın ve Selanik’i satanın o<br />

E)<br />

öğrendikleri için.<br />

olduğunu<br />

3) Hadi biraz hafızamızı yoklayalım, 1.<br />

yanlıştır?<br />

o?<br />

öldürmüştü?<br />

edildi.<br />

B) Tevfik hastanede serumuna ilaç karıştırdı.<br />

C) Aranan silahların yerini bildikleri için.<br />

zehirledi.<br />

D) Kuvayı Milliye’ye katılmak istedikleri için.<br />

öldü.<br />

5) Azize’nin kira parasına karşılık olarak,<br />

60


Hepimizin çok sevdiği, Binbir Surat<br />

9)<br />

karşımıza ilk hangi kılıkla çıkmıştı?<br />

Yakup<br />

Pekiii, Yakup İzmir’ e niçin<br />

10)<br />

gönderilmişti?<br />

E) İzmir’e gönderilen casusu tespit etmek<br />

Hasibe ananın sürekli andığı kocası<br />

11)<br />

Abbas nerede şehit düşmüştür?<br />

Kolağası<br />

Trablusgarp Savaşı<br />

A)<br />

Plevne Savunması<br />

B)<br />

93 Harbi<br />

C)<br />

Kırım Savaşı<br />

D)<br />

E) Osmanlı-Karadağ Savaşı<br />

Leon’un intiharına ve hepimizin ezbere<br />

12)<br />

Hilal’in “Sevda’’ şiirine ev sahipliği<br />

bildiği,<br />

efsanevi Vatanım Sensin müziğinin<br />

yapan<br />

nedir? adı<br />

A) Bir Hilal Uğruna<br />

Veda B)<br />

Hüzün C)<br />

Ölüm Kollarında<br />

D)<br />

Çemberin İçinde<br />

E)<br />

A) Gerçek kimliğiyle.<br />

B) Sarhoş bir Rum olarak.<br />

C) Meyhanede bir müşteri olarak.<br />

D) Yunan askeri olarak.<br />

E) İngiliz diplomat olarak.<br />

A) Halide Edip’i korumak için.<br />

B) Kayıp silahları bulmak için.<br />

C) Eşref Paşayı konrol etmek için.<br />

D) Cevdet ile anlaşmak için.<br />

için.<br />

61


13) Dizide 31 bölüm boyunca pek çok mektup gördük. Bu mektuplardan hangisinin sahibi<br />

7. Bölüm-Cevdet’in Azize’ye mektubu<br />

A)<br />

14. Bölüm-Mustafa Kemal’in Cevdet’e mektubu<br />

B)<br />

20. Bölüm-Eşref Paşa’nın Cevdet’e mektubu<br />

C)<br />

20. Bölüm-Leon’un Hilal’e mektubu<br />

D)<br />

E) 26. Bölüm-oğlu Mahir’in Rıza Bey’e mektubu<br />

Hilal bir dönem başıyla artık bütünleşmiş olan turuncu eşarbını hangi bölüm<br />

14)<br />

(Değiştirmez olaydı!)<br />

değiştirmişti?<br />

24 A)<br />

25 B)<br />

26 C)<br />

27 D)<br />

E) 28<br />

Aşağıdaki Cevdet ve kızları arasındaki<br />

15)<br />

hangisi yanlıştır?<br />

diyaloglardan<br />

A) Seninle ne kadar iftihar ettiğimi sana<br />

diyemedim-Hilal<br />

Bu senin savaşın değil, yaşamak senin<br />

B)<br />

hakkın-Yıldız<br />

Senin her bir sözün, her bir bakışın bana<br />

C)<br />

verdi kızım, umut verdi-Hilal<br />

kuvvet<br />

Bütün savaşın ortasında ben huzuru<br />

D)<br />

senin gözlerinde-Yıldız<br />

gördüm<br />

Ben buradayım kızım, nefesim soluğun<br />

E)<br />

Kabul, bu biraz zorlayıcı olabilir! Ama yaparsınız siz ya. Cevdet’in 4. bölümde Azize’ye<br />

16)<br />

Nesimi şiiri hangisiydi?<br />

okuduğu<br />

yanlıştır?<br />

olsun-Hilal<br />

A) Ey Gönül!<br />

B) Benzemez.<br />

C) Kalbim Defter Dilim Kalem Yazarım.<br />

D) Gönül Bir Bülbül-ü Şeyda.<br />

E) Ben Melanet Hırkasını.<br />

62


25. bölümde Kara Fatma Azize’ye hangi<br />

17)<br />

görevi vermiştir?<br />

gizli<br />

Tevfik hakkında malumat getirmek<br />

A)<br />

Yüzbaşı Yakup’a yardım etmek.<br />

B)<br />

Dizide pek çok kez tokat atıldı. Peki kim<br />

19)<br />

tokat atmadı?<br />

kime<br />

Azize Cevdet’e<br />

A)<br />

Veronika Hilal’e<br />

B)<br />

Tevfik Ali Kemal’e<br />

C)<br />

Yıldız Ali Kemal’e<br />

D)<br />

E) Ali Kemal Hilal’e<br />

Yıldız-Mehmet-Ali Kemal-Veronika-Vasili<br />

A)<br />

Yıldız-Ali Kemal-Mehmet-Veronika-Azize<br />

B)<br />

Mehmet-Yıldız-Veronika-Ali Kemal-Vasili<br />

C)<br />

Yıldız-Mehmet-Veronika-Ali Kemal-Azize<br />

D)<br />

E) Mehmet-Ali Kemal-Yıldız-Veronika-Vasili<br />

Hangi şarkıyı Vatanım Sensin’de<br />

20)<br />

birinin ağzından dinlemedik?<br />

oyunculardan<br />

E) Bahçede Yeşil Çınar<br />

Arası Doğru:Sen sanırım diziyi izlemeyip sadece Youtube’dan HiLeon<br />

0-5<br />

izliyorsun. Bu cahilliğin başka açıklaması olamaz çünkü. Bu<br />

videolarını<br />

Arası Doğru: Doğru söyle diziyi ütü yaparken, yemek hazırlarken falan<br />

6-10<br />

değil mi? Ya da HiLeon’dan başkasına odaklanamıyorsun.<br />

izliyorsun<br />

Arası Doğru: İyisin, hoşsun, diziyi de severek izliyorsun belli ki. Ama<br />

11-15<br />

kaçırıyorsun. İki saat süren müzik klibi formatındaki yaz dizilerini<br />

ayrıntıları<br />

Arası Doğru: İşte bu be! Sadece HiLeon’u değil tüm diziyi pür dikkat<br />

16-20<br />

asla ayrıntıları kaçırmıyorsun. En hakiki Vatanım Sensin izleyicisi<br />

izliyor,<br />

18) Hileon’un öğrenilme sırası neydi?<br />

C) Rıza Bey’in oğlunu bulmak.<br />

D) Rıza Bey’i tedavi etmek.<br />

E) Rıza Bey’i hastaneye yatırmak.<br />

Deniz Üstü Köpürür<br />

A)<br />

Bir Fırtına Tuttu Bizi<br />

B)<br />

Çanakkale Türküsü<br />

C)<br />

Kimseye Etmem Şikayet<br />

D)<br />

Cevaplar:D-E-B-C-B-D-A-C-B-C-B-D-C-C-B-E-A-A-D-E<br />

sezon diziyi de izlemelisin.<br />

Odaklan bacım odaklan, bak dizinin tamamı çok güzel.<br />

izler gibi değil de daha dikkatli izlersen senden iyisi yok.<br />

63<br />

sensin.


Müskülbaci'ya<br />

benim güzel kızım Boran’ı gördün de ilgisini çekmek mi eksik kaldı? Sen önce Boran’ı<br />

Ah<br />

göreceğini düşün. Gerisi gelir zaten. Şaka bir yana ayol bu çocuk karda yürüyen izini<br />

nasıl<br />

etmeyen tiplerdendir. O yüzden neler onun ilgisini çeker sorusunun cevabını vermek<br />

belli<br />

Adeta bu bir sırlar kapısı. O iş biraz yaş kızım ben peşinen söyleyeyim. Bence sen<br />

zor.<br />

duran, elinin ulaşacağı kişilerden başla İLGİ ÇEKMEK istiyorsan. En azından<br />

etrafında<br />

tahtası olarak onları kullanırsın, sonra<br />

deneme<br />

Boran’ı. (Ha ille de “Ablacım ben Boran’ın<br />

düşünürüz<br />

çekmek istiyorum,” diyorsan,<br />

ilgisini<br />

benden duymuş olma ama Martı Oyunu senin<br />

şşşş<br />

iyi bir fırsat olabilir.) Sevgiyle…<br />

için<br />

Alsancak’taki Saint Joseph Lisesi’nin<br />

alıp<br />

gömmek istemiş. Liseye giderken ne<br />

bahçesine<br />

ki bir Rum kadının evinin önünde<br />

yazık<br />

Sonra da romatizması yüzünden<br />

düşürüvermiş.<br />

alamamış, göbek kordonum o evin<br />

eğilip<br />

bahçede kalmış. Yıllar sonra öğrendim<br />

önündeki<br />

Boran’ın ilgisini çekmek için spora falan mı başlasam? Böyle yoga, squad falan mı<br />

Sordular<br />

Sence<br />

yapsam? Bir tavsiye ver Müşkül Bacı. Nasıl ilgisini çekebilirim onun?<br />

Hamileyken okunmuş su içersek bebeğimiz okuma<br />

yazma öğrenmiş olarak doğar mı?<br />

Kızım, bir anımı paylaşmak isterim seninle.<br />

Sevgili<br />

ben doğduğum vakit, göbek kordonumu<br />

Ninecim<br />

ki o Rum kadını Bayan Mimoza, evini randevu evi<br />

işletir, alemler düzenlermiş beyler için. Eeee? Gördüğün gibi ben öyle olmadım.<br />

olarak<br />

düzenlediğim mi var ayol? Benim için düzenleniyor alemler hahayt. Her neyse!<br />

Alem<br />

anlattım bunu sana? Demem o ki böyle hurafelere inanma. Sen bebeğini okut,<br />

Neden<br />

evlendir. Suyunu kocası içirsin. Sevgiyle…<br />

büyüt,<br />

64


kızım, sana kendimden örnek vereyim mi? İkinci kocam bıyıklı diye boşanmıştım. O<br />

Güzel<br />

bahçesi gibi olması gereken yatağımız adamın bıyıkları yüzünden her sabah kıl, tüy<br />

cennet<br />

kalırdı. Devamlı kıl dökerdi her yere. Öpmek gelmezdi içimden ayol. Sonunda<br />

içinde<br />

boşadım gitti. Ama gün geldi, devran döndü ve ne oldu? Ben aşık oldum.<br />

dayanamadım,<br />

çok sevmişsin demek ki Leon’u. O kadar ki onu bıyıklarından ayrı düşünemez<br />

kızım,<br />

Rüyalarına bile girmesi ve “sevmem” dediğin bıyığı bu kadar sevmenin başka bir<br />

olmuşsun.<br />

olamaz. Ama benden sana son bir nasihat, adamları kılı tüyü için sevme. İçine<br />

açıklaması<br />

içine. Sevgiyle…<br />

bak<br />

sen paranoyak mısın kızım? Neden<br />

Ayol<br />

arkadaşının oturduğu semte gitti diye<br />

sevgilin,<br />

gün yorgun olmuş olması neden senin<br />

aynı<br />

delalet olsun? Sakin kafayla<br />

aldatıldığına<br />

düşün öncelikle. Bak bakalım<br />

oturup<br />

İpuçları yakalayacak mısın? Sadece bu<br />

başka<br />

bakarak karara varma. Delil topla delil. Ben kadının elinde delil olan güçlü halini<br />

duruma<br />

Çünkü o zaman korkmak lazım o kadından. Yapacaklarının sınırı olmaz ahahahayt.<br />

severim.<br />

eğer şüphelerini arttıran başka şeyler de varsa yüzleştir onları, sonra da posta koy ikisine<br />

Ha,<br />

Ama totolarına tekmeyi basıp posta koymadan önce bana tekrar yaz. Sana nasıl posta<br />

de.<br />

anlatacağım. Öyle bir ders vermek ve tekmelemek gerek ki bir daha<br />

koyulacağını<br />

de senin de yüzüne bakacak halleri kalmasın. Sevgiyle…<br />

birbirlerinin<br />

Rüyamda Leon ile aşna fişne halindeydim. Üniformayı çıkarınca birden bıyıkları döküldü. Tüm<br />

libidom patlatılmış balon gibi söndü Müşkül Bacım. Bir insan bıyığı çekici bulabilir mi? Benim<br />

psikolojime ne olmuş? Bir el at lütfen.<br />

de bıyıkları ta vicdanına kadar inen bir Kübalı adama. Gözüm görmedi o bıyıkları.<br />

Hem<br />

deli gibi aşıktım. Evlendik. Ve asla o bıyıklar sorun olmadı benim için. Kıssadan hisse<br />

Çünkü<br />

Geçen gün arkadaşımı aradım dışarı çıkalım diye<br />

“Evde işlerim var,” dedi. Sevgilimi aradım, kız<br />

arkadaşımın oturduğu semti söyledi ve “orada<br />

işlerim var,” dedi. Akşam geldiğinde yorgundu ve<br />

tükenmişti. “Parmağımı kaldıracak halim yok,”<br />

dedi. Kız arkadaşımı aradım “Çok yorgunum,<br />

enerjim yok,” dedi. Sence aldatılıyor muyum?<br />

üstüne atlasın? Kadın mı tükendi etrafta?<br />

onun<br />

Allah aşkına bu endişeleri. Hem ikisinin<br />

Bırak<br />

65


kızım benim bir hayat görüşüm vardır. Ezelden beri tüm ilişkilerimde bunu<br />

Şimdi<br />

AŞK BİR KUMARDIR. ZARI NE KADAR SALLARSAN SALLA, HİLE YAPMADIĞIN<br />

uygularım.<br />

alamazsın. O yüzden hâkimiyet sende olsun ki zarlar hep düşeş gelsin. Demek seni<br />

verimi<br />

ve beklerim diyen birisi var? Ve sen de hislerinden emin olmadığın için bir şey<br />

seven<br />

Oluruna bıraktığın takdirde hiçbir şekilde emin olamazsın ve bu çocuk seni<br />

diyemiyorsun?<br />

sıkılır, başkasına gider. Sen de Instagram'dan stalk yaparken “Aaah tipe bak,”<br />

beklemekten<br />

sevgilisini gömmeye yer ararsın. O yüzden oluruna bırakma. Kontrolü eline al ve adım<br />

diye<br />

Kararını ver ve o çocuk ile dene şansını. Ucunda evlilik yok ya ayol bu yaşta. En kötü<br />

at.<br />

''Aşk Bir Kumardır. Zarı ne kadar sallarsan<br />

salla, hile yapmadığın takdirde istediğin zarın<br />

gelme ihtimali düşüktür.''<br />

Müşkül bacı, şimdi biri var beni baya seviyor kaç yıldır. Ama ben hala ona cevap vermedim.<br />

Beni pek darlamıyor. “Beklerim seni.” diyor ama hislerimden emin değilim hala. Ben nasıl emin<br />

olabilirim, ne yapabilirim? Umut da vermiyorum pek aslında; ama kafam çok karışık.<br />

İSTEDİĞİN ZARIN GELME İHTİMALİ DÜŞÜKTÜR.<br />

TAKDİRDE<br />

demek bu? Şu demek: Aşk işleri karmaşıktır. Sen oluruna bırakırsan, aşktan istediğin<br />

Ne<br />

postalarsın. Hahahayt! Sevgiyle…<br />

66


tüm kızlarıma sesleniyorum. Gelin<br />

nezdinde<br />

kızlarım. Dinleyin beni. Erkekleri<br />

yamacıma<br />

olarak düşünün. Portakalı alıp<br />

portakal<br />

yemek istiyorsanız soymayı<br />

elinize<br />

Öyle yol yordam bilmeden<br />

bileceksiniz.<br />

girişirseniz, soyamazsınız o<br />

bodoslama<br />

Yoksa perti çıkar, suyu ellerinize<br />

portakalı.<br />

kollarınızdan akar. Ayol yapış yapış<br />

bulaşır,<br />

Ne o öyle pis pis? Ne portakal yeme<br />

kalırsınız.<br />

kalır ne de portakalın portakallık<br />

hevesiniz<br />

bir şekilde boydan boya çizeceksiniz<br />

keskin<br />

kabuğunu. Sonra tam onunla<br />

portakalın<br />

bir şekilde 360 derecelik bir çizik<br />

çakışacak<br />

atacaksınız. Ardından dörde bölünen<br />

daha<br />

posasını çıkartırsınız. İşte erkeklere de böyle yaklaşacaksınız. Öyle mal bulmuş mağribi gibi<br />

ister<br />

kendinizi adamın karşısına ikinizin de şirazesi kayar. Ne o öyle canım?!<br />

atarsanız<br />

usul ve dikkatli atacaksınız adımlarınızı. Önce onun ilgisini çekecek ve akılda kalıcı adımlar<br />

Usul<br />

Mesela senin diğer kızlardan farklı olduğunu tespit edeceği şeyler yapacaksın ve bu<br />

atacaksınız.<br />

yani güzel kızlarım. Öyle bir ileri iki geri adımlar olmayacak. Yoksa hem sizin nevriniz<br />

atmalısınız<br />

hem de hali hazırda IQ düşüklüğü tabiatından ileri gelen erkeği iyice aptallaştırırsınız.<br />

döner<br />

KARARLI OLMAK GEREKLİ. “VİYANA KUŞATILMADAN DÖNMEYECEĞİM” YEMİNİ<br />

Yani<br />

;)<br />

EDECEKSİNİZ.<br />

kabuğunu kıracağınız birtakım hoşluklar yapacaksınız ki ilgisi ve merakı artan adam size<br />

Onun<br />

atma cesareti bulsun ve sahaya çıksın. (Burada hoşlukların cinsi, şekli, kalitesi sizin<br />

adım<br />

kalmış güzel kızlarım.) Eh zaten o kabuk bu şekilde kırıldıktan sonra da<br />

yeteneğinize<br />

kolay. Erkek kendiliğinden gelir zaten.<br />

işiniz<br />

Hoşlandığımız erkeğe nasıl yaklaşmalıyız?<br />

Benim de hiç ayarım yoktur.<br />

bayılıyorum bu net sorulara. Tam benlik.<br />

Ah<br />

bu güzel soruyu soran hanım kızımız<br />

Bakın<br />

kalır. Rezil edersiniz kendinizi de onu da.<br />

hali<br />

yüzden önce bıçağı elinize alıp narin ama<br />

O<br />

portakal kabuğunu usul usul soyacaksınız.<br />

o<br />

sonra ister dilim dilim yersiniz<br />

Soyduktan<br />

O yüzden gelin maddelendirelim bu işi:<br />

1.<br />

onun aklında yer edineceksin ki adam seni olmadık zamanlarda düşünmeye başlasın.<br />

hareketlerinle<br />

adımlar hep sırayla ve dengeli atılacak. Hep sizi bir sonraki aşamaya götürecek adımlar<br />

Bu<br />

2.<br />

3.<br />

Haydi hepinizin yolu açık olsun.<br />

67


Sevgili okurlarım bildiğiniz üzere Kasım ayında genç kızların sevgilisi Boran Kuzum,<br />

Martı oyunu ile tiyatro sahnesinde göz dolduracak. Biliyorum hepiniz bu oyun için<br />

heyecanlanıyorsunuz. Martı’yı dört gözle ve çarpan bir kalp ile bekliyorsunuz. Çünkü<br />

her birinizin içinde küçük sanatkârlar, tiyatro âşıkları yatıyor. Evet biliyorum bu<br />

bekleyiş sadece sanat ve sanatçıya olan ilginizden kaynaklı. Hıhı öyle gerçekten. ;)<br />

Bacidan kizlara mesaj var :<br />

. Müskül<br />

Yine de benden size tavsiye… Eğer içinizdeki o sanata aç sanatseverleri dizginlemek<br />

istiyorsanız şimdi söyleyeceğim şeyi uygulayın. OYUNA GİTMEDEN 10 GÜN ÖNCE<br />

AFRODİZYAK ETKİSİ OLAN ŞU BESİNLERİ YEMEYİ KESİN: ÇİKOLATA, KAYISI,<br />

FINDIK, FISTIK, CEVİZ, BADEM, İNCİR, MUZ, PEKMEZ… Maksat geceyi hadisesiz<br />

atlatmak.<br />

Son bir tavsiye daha: TİYATROYA GİDERKEN ÜSTÜNÜZE RAHAT BİR ŞEYLER<br />

GİYİN.<br />

ŞİMDİDEN İYİ SEYİRLER KIZLARIM.<br />

Sevgiyle…<br />

68


Burak Kanbir: Bir Vatanım<br />

Sensin Meselesi<br />

@LionMelissa @AyuzawaMisakich @vonnschweetz<br />

@Marinaa1213 @Sea_lnn<br />

Set ekibinden biz izleyicilerle en çok iletişim kuran, sorularımıza cevap veren<br />

dizimizin görüntü yönetmeni Burak Kanbir röportaj köşemizin bu ayki konuğu.<br />

Kendisine bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiği ve öyle mesajla değil,<br />

yüz yüze buluşup biz izleyicilere verdiği değeri bir kez daha gösterdiği için<br />

teşekkür ederiz. Daha geldiği ilk andan itibaren sanki uzun süredir<br />

tanışıyormuşuz gibi bizlerle sohbet eden ve sadece sorduğumuz sorulara cevap<br />

vermekle kalmayıp bizleri de dinleyen çok samimi ve konuşkan bir insan. Hem<br />

dizi, hem kendisi hem de dizi sektörüyle ilgili sohbet havasında çok keyifli bir<br />

röportaj gerçekleştirdik. Kendisi ilgi alanının dışında olduğunu söylese de<br />

bizler tabi ki HiLeon konusunda da zorlayıp düşüncelerini aldık. Hem dizi<br />

hakkında genel ve HiLeon özelinde beklentilerimizi anlattık hem de bizlerden<br />

bekleneni dinledik. Çok keyif alarak yaptığımız bu sohbeti umarız siz de<br />

keyifle okursunuz.<br />

69


verilmiş kararlarla ortaya çıkmış bir sonucu seyrediyorsunuz.<br />

yapalım.’’ demek yerine, ‘’Hayır, biz sarı yapalım çünkü şöyle<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Sahneleri oluştururken ne gibi hazırlıklar<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Bize<br />

sektöre nasıl dâhil olduğunuzu anlatır mısınız? Bundan<br />

yapıyorsunuz? Çekim sürecinden ve işin teknik kısmından<br />

bize genel olarak bahseder misiniz?<br />

önce nelerle uğraşırdınız?<br />

B.K: Mimar Sinan Üniversitesi, fotoğraf bölümü mezunuyum.<br />

B.K: Bir senaryo alıyorsunuz. Senaryo sadece yazılı bir<br />

metinden ibaret. Yazılı bir metni okurken zaten görsel bir şeyler<br />

Fotoğraf bölümüne girmeden önce asistanlık yapıyordum.<br />

Focus puller'lık yaptım. Uzun süre reklam çektim. 2012 yılında<br />

canlanmaya başlıyor zihinde. Eğer dönemin fotoğrafları,<br />

müzikleri, renkleri ve kostümleri ulaşılabiliyor ise bunun da<br />

ise dizi çekmeye başladım. İlk girişimi Taylan Biraderlerle<br />

Muhteşem Yüzyıl projesi ile yaptım. Arkasından 13-15 bölüm<br />

epeyce katkısı oluyor. Muhteşem Yüzyıl’da öyle bir şey yoktu,<br />

minyatür baktım ben hep. O dönem için yapılmış başka işleri<br />

Maral çektim. Gecenin Kraliçesi’ni çektim daha sonra yine<br />

Taylan Biraderlerle. Ve derken Vatanım Sensin projesine<br />

seyretmekten özel olarak kendi adıma kaçınıyorum. Çünkü<br />

hazırlanmaya başladık. Beni yoran sıkı bir hazırlık vardı. 31<br />

bölüm de Vatanım Sensin çektik.<br />

Ben ister istemez bir sonuçtan yola çıkmak yerine, dönem ile<br />

ilgili bir şeyler okuyor veya dinliyor, kendim bir şeyleri<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Vatanım Sensin ekibine nasıl dâhil oldunuz?<br />

B.K: Taylan Biraderlerin elinde bir süredir bu projenin<br />

didikliyor ve bunun sonucunda aldığım şahsi kararlarla hareket<br />

ediyorum. Şöyle ki kafamda bir renk paleti var ise ve sanat ekibi<br />

olduğunu zaten biliyordum. Yapım şirketi ile görüştüler<br />

sonrasında ise "Kanbir, hadi gel başlıyoruz." dediler. Ardından<br />

ile konuşuyorsam, ‘‘Başka işin duvarları yeşilmiş, biz de yeşil<br />

işin ekonomik kısmını prodüksiyon ile konuşuyorsunuz,<br />

istediğiniz malzemeyi ve beraber çalışmak istediğiniz insanları.<br />

olsun, bunun sebebi de bence bu.’’ demeyi tercih ediyorum.<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Dönem işi olması sizi teknik açıdan zorluyor mu?<br />

Nasıl ki yönetmenin birlikte çalışmak istediği bir görüntü<br />

yönetmeni olabiliyorsa elbette ki sizin de ekibinizde istediğiniz<br />

B.K: Elbette zorluyor. Modern bir dizi çekerken mekânınız bol.<br />

Bir kafeye gidebilirsiniz, bir yol geçişi çekebilirsiniz. Bizde ise<br />

kamera asistanları, kameramanlar, ışık şefleri oluyor. Onları da<br />

prodüksiyona ekliyorsunuz. En son dekor için sanat ekibi ile<br />

en basitinden şöyle: Bir at geçişi için mekâncılar mekan arıyor,<br />

atlar oraya gidiyor. Bir de üstünden uçak geçmesin veya tel<br />

konuşuyorsunuz ve işe koyuluyorsunuz.<br />

olmasın gibi ayrıntılara dikkat ediliyor. Beykoz Kundura dışında<br />

böyle mekânları çok zor buluyoruz. Açıkçası bizi çok zorluyor<br />

dönem işi olması.<br />

70


<strong>Lakırtı</strong>: Şu ana kadar çektiğiniz sahneler<br />

arasında sizi en çok etkileyen sahne hangisi<br />

oldu?<br />

B.K: Halit Bey’in (Ergenç) Atatürk fotoğrafını<br />

alıp "Mustafa" dediği sahne çok güzeldi. O<br />

sabah bize ek sahne olarak geldi o ve çok<br />

samimi söylüyorum, ben sabah o bir buçuk, iki<br />

sayfayı okumadım. Ek sahne bizim çok<br />

sevdiğimiz bir şey değil zaten, çekmemiz<br />

gereken çok şey var bir de ek sahne gelmiş.<br />

İçeriğinden habersiz girdim sabah, sahneyi<br />

çekerken farklı bir şey oldu. Sonra zaten<br />

aramızda konuştuk onu. Nadiren oluyor böyle<br />

şeyler, sahne sahnelikten çıkıyor ve hakikat<br />

haline geliyor. Orada Halit Ergenç gerçekten<br />

Mustafa Kemal ile göz göze geldi. O odada ben<br />

de göz göze geldim. Çok garip bir şey oldu.<br />

Böyle bir an, paşanın kendisi oradaydı sanki.<br />

Ben bunun benzerini yıllar önce bir İş Bankası<br />

reklamında yaşadım. Bir şey oldu yine, çekim<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Hilal ve Leon’un yan çift<br />

olmasına rağmen bu kadar ilgi görmesi<br />

arasındaydık. Haluk Bey’in (Bilginer) yüzünde<br />

Atatürk makyajı var. Küçük çocuk ile<br />

hakkındaki fikirleriniz neler?<br />

B.K: Yan çift olarak bu kadar ilgi görmesi şu<br />

konuşuyor, set içerisinde kamerayı hazırlıyorum<br />

an benim konum değil. Fakat bunu<br />

ben de. O sırada bir an "Gel buraya çocuk." dedi<br />

ve gerçekten de tüylerim diken diken oldu. O<br />

incelenmesi gereken sosyolojik bir şey olarak<br />

görüyorum. Normalde bizim Türk seyircisi<br />

adam oldu bir anda, çok acayip bir enerji bu. O<br />

sahne de gerçekten çok ayrı ve güzeldi.<br />

iki tane sarışın karakteri pek sevmez aslında.<br />

Çocuğun Yunan olması mı cazip, kızın<br />

milliyetçi durumdan beslenmesi mi cazip<br />

bunu aslında size sormak lazım. Benim<br />

gözlemlediğim kadarıyla iki karakter de<br />

klasik Türk dizilerindekilerden farklı. Hilal<br />

genç ve tecrübesiz olmasına rağmen güçlü bir<br />

kadın profili çiziyor. Leon ise kültürlü, bilgili<br />

olmasının yanı sıra tüm zorluluklarına ve<br />

engellere rağmen aşkına tutunan, kadına<br />

saygı duyan bir erkek imajı ile karşımıza<br />

çıkıyor. Hal böyle olunca zengin patron-<br />

asistan kız tiplemelerinden fersah fersah uzak<br />

olmaları siz seyircilerde baya etki<br />

uyandırıyor. Tabi bu ne kadar güzel bir şey<br />

olsa da benim için dizinin odağı her daim<br />

Azize ve Cevdet olacaktır.<br />

71


<strong>Lakırtı</strong>: Sezon boyunca herkesin çok merak ettiği<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Yunan teğmeniyle vatansever Türk kızının aşkı<br />

bir kez daha herkese aşkın din, dil, ırk dinlemediğini<br />

bir sahne var: HiLeon intihar sahnesi. Onun<br />

devamı var mıydı? Varsa neden kesildi?<br />

ispatladı ve sonucunda oldukça üretken bir fandom<br />

yarattı. Birçok shop, video, hikâye ortaya çıktı ve en<br />

B.K: O sahne zaten o kadar uzun bir sahne değildi.<br />

Ama RTÜK'ten dolayı kanal tarafından çok kısa bir<br />

nihayetinde bir de dergi çıkardı. Siz ne düşünüyorsunuz<br />

bu konuda?<br />

kısmı kesildi. Sebebi de intihar sahnesinin, ekranda<br />

kendini asmaya teşvik olarak algılanabilecek olması.<br />

B.K: Bayağı çaba sarf ediliyor tabi ki hepsine. Sizin<br />

şahsınızda eli değen herkesin ellerine sağlık. Çok emek<br />

O yüzden bunu açık açık göstermek de doğru bir şey<br />

değil.<br />

vermişsiniz. Açıkçası bu kadar kapsamlı bir dergi olacağını<br />

düşünmemiştim. İnceledikten sonra sadece HiLeon'a değil<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Yeni sezonda Hilal ve Leon sahnelerinin<br />

süresinde artım görebilecek miyiz?<br />

farklı konulara da yer vererek okuyucularınıza geniş bir skala<br />

sunduğunuzu gördüm. Amatör bir ekip olmanıza rağmen<br />

B.K: Bizim hikayemiz Azize, Cevdet ve Tevfik'in de<br />

dahil olduğu Milli Mücadele dönemini anlatan bir<br />

ortaya çıkardığınız bu güzel dergi için size bu denli ilham<br />

hikaye. Tabi ki diğer akışlar da var mutlaka. Fakat bu<br />

olmak beni de fazlasıyla memnun etti. Ayrıca içinizden kim<br />

yapıyor, kim uğraşıyor bilmiyorum ama şarkıyı söyleyen<br />

hikayenin içinde seyirci çok sevdi, üç yüz bin tweet<br />

attı diye asıl konunun dışına çıkılıp başka bir<br />

yazan ekibin yaptığı da çok takdir edilecek bir şey. Çok<br />

enteresan şeyler yapıyorsunuz, bütün bunlar çok güzel her<br />

hikayeye ağırlık verilmesi pek mümkün değil. Tabi ki<br />

kimse tamamen göz ardı etmiyor bu dediklerinizi,<br />

birimizi çok heyecanlandırıyor, yüzümüzü güldürüyor.<br />

Yalnız şarkı yapıldıktan sonra bunu müzisyene yollayalım,<br />

genel olarak bir ses var orda bir uğultu var, HiLeon<br />

diye bir stadyum dolusu insan bağırıyor. Ama takdir<br />

bu sahnede kullanılsın gibi istekleri oluyor. Aslında olmaz da<br />

değil, olur ama bunun için çok büyük bir interaksiyon lazım.<br />

edersiniz ki interaktif bir iş değil bu. Anlık tepkilere<br />

göre şekillendiremeyiz hikayeyi. Açıkçası size bir<br />

Bu bir dizi ve bizler çekenleriyiz, sizler de seyircisisiniz.<br />

Biraz sabır göstermek, seyirci çizgisinde azıcık durmak<br />

HiLeon spin-off lazım.<br />

lazım. Yani müdahale edemezsiniz, bu teknik olarak<br />

teknik ekibin alacağı bir karar.<br />

72<br />

mümkün bir şey değil. Hangi sahnede ne yapılacağı tamamen


<strong>Lakırtı</strong>: Hilal ve Leon ekseninde olmayacak ama genel olarak<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Vatanım Sensin ikinci sezona başlama<br />

sürecinin bu kadar ertelenmesindeki etkenler<br />

o dönemde hiç bayram geçmiyor mu? O dönemin insanları<br />

bayramları nasıl kutluyor bunları bir dakikalık bile olsa dizide<br />

neler?<br />

B.K: Gecikmedeki en büyük etken aslında genel<br />

görmemiz mümkün değil mi?<br />

B.K: Aslında bu dediğiniz bir manada da işe yarar bir şey. Mesela,<br />

olarak senaryodan kaynaklı oldu. Senarist ekibinin<br />

yeniden oluşturulması gibi bir durum söz konusuydu.<br />

bir Ramazan Bayramı olsa bir bölüm dolu dolu bu sahneleri<br />

verebiliriz. Bunlar aslında tamamen senaryoyla alakalı. Bir<br />

Bu da bir adaptasyon süreci gerektiriyordu.<br />

dönem hikaye akışı çok hızlandı sizin de bildiğiniz gibi. Bazen üç<br />

Senaryomuzun yeterli bir olgunluğa erişmesi için bu<br />

bölümde anlatabilinecek olayı bir bölüm içinde vermek durumunda<br />

kadar zaman bekledik. Sizlere en güzelini<br />

kaldık. Hal böyle olunca da bu dediğiniz detaylara yer kalmadı.<br />

verebilmek, yapabileceğimizin en iyisini hazırlamak<br />

Senaryoda yer alırsa biz de keyifle çekeriz tabi ki neden olmasın?<br />

için uğraşıyoruz. Bu da zaman alabiliyor haliyle.<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Dizide ne kadar sürelik zaman atlaması planlanıyor?<br />

Umarız en iyi şekilde, hepimizin içine sinen güzel bir<br />

Açıkçası her ne olursa olsun, Milli Mücadele döneminin<br />

işle karşınıza çıkabiliriz.<br />

atlanmasını istemeyiz. İzmir'in kurtuluşu, Cumhuriyet'in<br />

kuruluşu ve pek tabi inkılaplar en görmeyi umduğumuz şeyler.<br />

<strong>Lakırtı</strong>: İkinci sezondaki bu gecikme sizce diziyi<br />

B.K: Bir süre atlayacağız sanırım. Ama ne kadarlık bir atlama tam<br />

nasıl etkiler?<br />

B.K: Normalde elimizde iki üç bölüm stok oluyordu.<br />

olarak bilmiyorum. Çok büyük bir atlama olacağını<br />

düşünmüyorum ben de. Senaryo hali hazırda mevcut ama benim<br />

Şimdi stok yapma şansımız da az olacak. Kolay bir<br />

sezon olmayacak en başında bizim için. Umarım ve<br />

elime gelmedi henüz. Aileler bir tarafa dağıldı, Tevfik yerde kaldı,<br />

Cevdet karargahtaki durumu meçhul. Şimdi ne oldu ne bitti tabi ki<br />

dilerim ki kaldığımız yerden seyircinin sempatisi ve<br />

ilgisiyle devam ederiz. Şahsen ben dizinin erken<br />

hep beraber öğreneceğiz. Bu tip durumlarda iki metot kullanılır. Ya<br />

zaman atlaması olur ya da kalınan yerden aynen devam eder. Fakat<br />

bitmesini hiç istemem. Dizinin gerçekleştiği dönemi<br />

de anlatılan hikayeyi de seviyorum ve sizin gibi<br />

hangi metodun seçildiği şu an itibariyle sete başlayınca öğrenilecek<br />

bir şey. Tek diyebileceğim, Milli Mücadele döneminin çok<br />

merakla takip ediyorum. Tabi ki zaman zaman hataya<br />

atlanmayacağı, bundan emin olabilirsiniz. Çünkü bizim<br />

düşüyoruz, hepimiz insanız. Çok insanın içinde<br />

bulunduğu işlerde, bazen birçok hata kolektif hale<br />

beslendiğimiz yer burası, bu işin yapılma sebebi bu. Biz bir ülkenin<br />

yeniden doğuşunu anlatıyoruz, bunu es geçmemiz mümkün değil.<br />

geliyor ama bilinçli ihmal edilmiş, kaytarılmış hiçbir<br />

Ayrıca Milli Mücadele tabanı olmasa, bu ayrılıkların ve zıtlıkların<br />

şey yok. Çok fazla insan çok fazla emek veriyor. Tek<br />

çekim gücü olmasa Hilal ve Leon da bir işe yaramayacak. Yani<br />

dileğimiz bu emeğimizin karşılığını en güzel şekilde<br />

ikisi aynı toplumda komşu çocuğu olsa sizi bu kadar<br />

alabilmek.<br />

etkilemeyecek. Dolayısıyla dilerim ki en doğru şekilde karşınıza<br />

çıkarız.<br />

73


kötü davranamazsın." demek doğru değil. Kimse<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Birkaç hafta önce fandom ile tatsız bir olay<br />

oldu, böyle olmasını eminiz kimse istemezdi. Bu<br />

konuyla ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı, sizi<br />

en çok kıran ne oldu? Bunu bizce burada tatlıya<br />

bağlarsak çok güzel olur çünkü sizin fandom ile olan<br />

etkileşiminiz bizim için çok değerli.<br />

B.K: Hiçbir şey yok. Herkes kendinden mesul. O<br />

akşamla ilgili diyebileceğim bir şey yok çünkü o kaos<br />

artık beni ilgilendirmiyor. Yani hadsizlikle ilgili bir<br />

mesele var ortada. Beni kötü algılayacak olan varsa da<br />

algılasın. Benim kimseye iyi kimseye kötü gözükmek<br />

gibi bir derdim yok. Kimseden özür dilenecek bir durum<br />

da yok. Bir kişiye söylediğim bir şeyi burası internet<br />

istediğim gibi yayınlarım da değil olay. Karşımdaki<br />

insana saygımdan ona cevap veriyorum. Yani bir kişi<br />

bana soru sormuş ben de onun şahsına cevap vermişim.<br />

Aradan alıp "Sen bize böyle davranıyorsun, seyirciye<br />

Dizide zaman zaman seyircinin de gözünden kaçmayan<br />

sıklntılar meydana geldi. Gerek sahne devamsızlıkları,<br />

kimseye kötü davranamaz, seyirci de bana kötü<br />

davranmasın o zaman. Çok magazin oldu, aslında hiç<br />

gerek Leonun kalbinden vurulup karnından ameliyatı.<br />

Bu gibi sıkıntıları neye bağlıyorsunuz?<br />

gerek yoktu. Bir dizinin, benim çalıştığım, çektiğim,<br />

yönetmeni olduğum bir dizinin iki karakterini<br />

B.K: Aslında bunlara dikkat eden çok adam var,<br />

devamlılıkçı, yönetmenler ve tabi ki oyuncunun kendisi<br />

sahiplenip, o iki karakterle ilgili bir şeyler söyleyip, bu<br />

niye böyle olmuyor diye sorgulamak da ne bileyim<br />

var. "Benim buramdan vurdunuz böyle niye oldu?"<br />

diyebilir ama olabiliyor atlıyorsunuz. 6 günde 130 dakika<br />

arkadaşlar o kadar iyi biliyorsanız, siz yapın diyesi<br />

geliyor insanın. Çünkü bu diziyi yapanlar biziz. Sadece<br />

çekiyoruz. Bu bir bahane değil mutlaka dikkat etmemiz<br />

lazım. Fakat durumu size şöyle izah edeyim: Mesela<br />

ben de değilim aslında ben de bir parçayım bazı<br />

durumlara hiç etkim yok, bazı durumların ise etkeniyim.<br />

Leon'u Pazartesi günü sabah 9'da vuruyoruz, Leon'un<br />

sedyeyle hastaneye getirilmesi sahnesini Perşembe günü<br />

Ama bu dizinin senaristi var, yönetmeni var, oyuncusu<br />

var, yapımcısı var. Daha bana gelene kadar bir sürü<br />

öğleden sonra saat 4'te çekiyoruz. Ama sen onu Leon<br />

vuruluyor, sedyeyle getiriliyor olarak 30 sn de izliyorsun.<br />

karar mekanizması var. Ben de onların tercihlerine<br />

uymak zorundayım, uyacağımı da söylüyorum. Ben bu<br />

Arada adam vuruluyor, kalkıyor, vurulmadan önceki<br />

işe imza atıyorum, en önemlisi bu işten ekmek yiyorum.<br />

sahnesini oynuyor geliyor, 4 gün sonra bir daha vurulduğu<br />

sahneyi oynuyor. Yani bu aslında her işte böyle. Parça<br />

Lakin beni yanlış anlayan yanlış anlama noktasındaysa<br />

şu anda da, yanlış anlamalarına lütfen devam etsinler.<br />

parça çekiliyor. Arkadaşlarımız da çok çalışıyor, diziyi<br />

yetiştirebilmek için insan üstü efor sarf ediyoruz. Herkes<br />

Ben herhalde dizinin görüntü yönetmeniyle kavga edeni<br />

ilk defa gördüm. Bu heyecanınızı, bu samimiyetinizi çok<br />

kendi mucizesini yaratıyor. Keza yönetmenler, oyuncular<br />

da öyle. Ama zaman zaman bizimde gözümüzden kaçan<br />

sevdiğim için vaktim de varsa, mümkün olduğu kadar<br />

bireysel olarak da herkese cevap vermeye çalışıyorum.<br />

detaylar olabiliyor. Sonuçta diyorum ya biz de insanız.<br />

Elimizden geldiğince gereken özeni verip buna göre<br />

Şimdi benim de durmam gereken bir çizgi var, her şeyi<br />

söyleyemem takdir edersiniz ki. Dolayısıyla seyircinin<br />

hareket ediyoruz.<br />

de durması gereken yer olmalı.<br />

74


Öz eleştiri yapar mısınız? İzledikten sonra<br />

beğenmediğiniz bir daha çekseydim keşke dediğiniz bir<br />

sahne oldu mu?<br />

B.K: Çok garip bir şekilde şöyle söyleyeyim işin hızından<br />

dolayı, yapım şeklinden, alışkanlıklardan dolayı pek olmuyor<br />

açıkçası. Zaten bir sahneyi bir kerede çekmiyorsun en az 4-5<br />

kez tekrar çekiyorsun. Şöyle bir örnek vereyim mesela. Azize<br />

hapiste, Cevdet geldi kurtaracak, ikisi karşı karşıya<br />

konuşuyorlar. Mesela onun bir tarafını bir kere diğer tarafını<br />

bir kere ayrı ayrı çektik. Çünkü çok yüksek bir sahne. Herkes<br />

ağlıyor, fısır fısır konuşuyor, bir kere yakalanacak bir sahne,<br />

çok da güzel oldu. Yani orda ikinci kere çekelim deme gibi<br />

bir şansım yok. Tiyatro oyunu gibi aslında, tiyatrocu repliğini<br />

ezber yapıyor, çıkıyor bir buçuk saat oynuyor ve gidiyor.<br />

Benim için de sahne kendi payıma öyle. Mümkün olduğu<br />

kadar hazırlanıyorum. Diyelim ki ilk tekrarda bir şey oldu<br />

yarıda kesebilir yönetmen ya da oyuncu baştan almak<br />

istiyorum diyebilir, kaldı ki benim de öyle bir hakkım var.<br />

<strong>Lakırtı</strong>: Son olarak bu mesleği yapmak isteyenlere<br />

Sahne devam ederken ben onu sahne içinde gözlemleyip,<br />

verebileceğiniz tavsiyeler var mı?<br />

kestikleri anda şeffaf bir şekilde yapmaya çalışıyorum<br />

B.K: Var tabi ki. Öncelikle sabırlı olacaklar. Gerçekten ne<br />

kimsenin dikkatini çekmeden. Orda benim önceliğim<br />

yapıyorlarsa, mesela şu anda kamera asistanı olarak<br />

yönetmene, oyuncuya zaman vermek, onları konforlu bir<br />

başlıyorsa, en iyi kamera asistanı olacak, kostüm asistanıysa<br />

şekilde işlerine konsantre etmek. İşi bölmeden kendi işimi<br />

en iyi kostüm asistanı olmak için için çalışacak, en iyi<br />

yapmak. O gördüğünüz fotoğrafları, seyrettiğiniz görüntüleri<br />

kostüm şefi olmak için çalışmayacak. Önce bulunduğu<br />

belli bir teknik olgunluğa eriştirmek, ama bunu herkesin<br />

pozisyonun en iyisi olmak için çaba sarf edecek ki emin<br />

gözüne parmak soka soka değil, aralarda şeffaf olarak ve<br />

adımlarla yürüyebilsin. Çok kısa sürede iki adım ötesini<br />

hızla yapmaya çalışıyorum. Bu sayede keşke tekrar<br />

düşünürse, çok genç bir nüfus var, aynı pozisyona talip çok<br />

çekseydim demeye gerek duymuyorum.<br />

genç adam var. Çok şanslısısınız çok genç adamlı bir<br />

nüfusumuz var ama aynı zamanda, çok şansızsınız çünkü<br />

sabır gösteren kimse yok. Kostüm asistanı veya kostüm şefi<br />

dizaynır olmak istiyor, daha çanta taşımayı bilmeyen kamera<br />

asistanı hemen görüntü yönetmeni olmak istiyor. Ama önce<br />

o çantayı düşürmeden, içindeki lensleri dökmeden taşımayı<br />

öğrenmeli insan. Üç beş sene sonra görüntü yönetmeni de<br />

olursun, belki de olamazsın. Zaten yükseleceksin. En üst<br />

basamağı hedefleyen en iyi görüntü yönetmeni zaten olacak.<br />

Sabır göstermeleri, gerçekten çok çalışmaları, literatüre<br />

etmeleri, fotoğraf bakmaları lazım. Mesela ben kendi adıma<br />

konuşacak olursam, ben film seyretmeyi sevmiyorum bitmiş<br />

bir şey olduğu için. Color-grading yapılmış, montajı bitmiş.<br />

Ben ham bir şey görmeyi seviyorum, fotoğraf bakmayı<br />

seviyorum. Fotoğraf ve dergilere baksınlar sık sık. En baştan<br />

sağlam bir şekilde ilerlesinler.<br />

75


edebiyatının ileri gelen isimlerinden olan Peyami Safa’nın “Server Bedi” takma adıyla<br />

Türk<br />

Cingöz Recai romanlarını çocukken okuyan mutlaka olmuştur. Basit bir dili ve kurgusu<br />

yazdığı<br />

Cingöz Recai<br />

da aslında kendi çapında başarılı olan bu seri, yazarının diğer işlerinin hep gölgesinde<br />

olsa<br />

ve göz ardı edilmiştir. Halbuki edebiyatımızın nadide polisiye kurgularındandır. Peyami<br />

kalmış<br />

romanların geçtiği dönemin özelliklerini ve karakterlerin sosyo-kültürel duruşlarını<br />

Safa,<br />

yansıtmıştır. Zengin yabancı ve yerli tacirler, aksanlı konuşan Ermeni doktorlar,<br />

başarıyla<br />

verilen şaşaalı balolardan tutun soyulan bir Düyûn-ı Umûmiye’ye kadar ne<br />

Perapalas’ta<br />

bulabileceğiniz zengin bir dünya sunar size. Bununla da kalmaz, romanlarının baş<br />

ararsanız<br />

Batı’nın polisiye karakterlerinin karşısına çıkarır serinin bir hikayesinde. Arsen<br />

karakterlerini<br />

ile aynı kolyeye göz koyan Cingöz, ilk olarak ondan önce amacında muvaffak olurken<br />

Lüpen<br />

sonra dedektif Sherlock Holmes ve yoldaşı Dr. Watson’ı atlatır. Mehmet Rıza ise bu ünlü<br />

daha<br />

konu Cingöz olduğunda otoritenin kendisi olduğunu gösterir.<br />

ikiliye,<br />

aylık<br />

bülten.<br />

FANDOM’IN VİZYONUNDA BU AY:<br />

76


zengin olan kimselerden çalar, fakirlere dağıtır. Bunu ustaca, kurnazca ve soyulan<br />

kazançla<br />

mal varlığı hariç hiçbir şeye zarar vermeden yapar. Kibardır, soğukkanlıdır, tahsillidir,<br />

kişinin<br />

suçlu kurtulamaz. Tabi her kuralın bir istisnası vardır. Bu kurgudaysa bunu Cingöz<br />

hiçbir<br />

eder. Yıllar boyunca süren amansız bir mücadele içindedir bu ikili. Aralarında<br />

teşkil<br />

olarak tanımlayabileceğimiz tuhaf bir ilişki vardır. Birbirlerine saygı, hayranlık ve<br />

arkadaşlık<br />

yer yer güven duyarlar. Adeta bir tavşan-tazı kovalamacasını andıran oyunlarına<br />

hatta<br />

ve Haluk Bilginer. Yönetmen koltuğunda Onur Ünlü’nün yer aldığı filmin oyuncu<br />

İmirzalıoğlu<br />

İmirzalıoğlu ve Bilginer’in yanı sıra Meryem Uzerli, Serkan Keskin, Musa Uzunlar,<br />

kadrosunda<br />

Artman, Boran Kuzum, Meriç Aral, Hakan Boyav, Cem Cücenoğlu gibi usta isimler de<br />

Fatih<br />

alıyor. yer<br />

sevgili Boran Kuzum’umuz filmde Cingöz Recai’nin ekibindeki çapkın hırsız Cüneyt<br />

Pek<br />

hayat verecek. Cingöz’e gönülden bağlı ve aynı zamanda çılgın bir sürücü olan<br />

karakterine<br />

filmdeki lakabı ise Nitro. Yakışıklı oyuncu, Cingöz Recai ile birlikte kılıktan kılığa<br />

Cüneyt’in<br />

genç kızların kalbini bir kez daha fethedeceğe benziyor.<br />

girip<br />

adını veren Cingöz Recai karakteri; günümüz dizilerinde ve filmlerinde gördüğümüz,<br />

Seriye<br />

kanunsuzlardandır.<br />

kendine özgü adalet anlayışı olan<br />

Tıpkı Robin Hood gibi haksız<br />

salon adamıdır. Kendisinin de sık sık belirtmeyi sevdiği gibi<br />

alicenap bir hırsızdır.<br />

baş düşmanı, polis baş komiseri Mehmet Rıza ise romanların diğer baş karakteridir.<br />

Onun<br />

adalete ve bağlı bulunduğu teşkilata adamış olan bu adam oldukça zekidir, elinden<br />

Ömrünü<br />

verirler.<br />

polis satrancı adını<br />

bahsettiğimiz bu Türk polisiye geleneğinin önemli eserlerinden olan Cingöz Recai filmi,<br />

İşte<br />

<strong>Ekim</strong>’de vizyona giriyor. Cingöz Recai ve Mehmet Rıza’ya hayat veren isimler ise Kenan<br />

13<br />

Sinema salonlarında kendinize hakim olun fandom!<br />

@metallicablue<br />

@sea_lnn<br />

cingöz recai &<br />

nitro cüneyt<br />

77


Yapımı Mihenk Taşları<br />

Fan<br />

@_egemanya<br />

by<br />

S I Z D E N<br />

G E L E N L E R<br />

Sezonun başından beri fandom öyle şeyler yazıp çizdi ki hayret ederek izledik. Tabi bundan fan hikayeleri<br />

sektörü de hayli etkilendi. Benim gözümde de mihenk taşı olan bazı hikayeler var. Wattpad kullanmayanlar bile<br />

bu hikayeler için indirdi o aplikasyonu. Hadi biraz inceleyelim, olur mu?<br />

Yekpare: Bu hikaye ciddi anlamda ikinci sezondan beklediklerimizin bir yansıması. Aslıhan<br />

(@athenasmyrna)’ın kaleme aldığı Yekpare, hepimizin gönlüne taht kurmuş durumda.<br />

Hikayenin karakterleri: Saliha, Miralay Cemil, Albay Elias, Melina, Lütfü, Anton, Yüzbaşı<br />

Yakup… HiLeon cephesini harika işleyen, milli mücadele dönemlerini de harika anlatan bir<br />

hikaye. Yazarını da buradan kocaman öpüyorum. Ali Kemal ve Leon’un Veronika için<br />

yeniden abi-kardeş olmaları beni bayağı mutlu etti. Veronika hasta olmasının yanında<br />

ayrıca çocuklarına babalarından emanet bir kadın. Spoiler vermiyorum, okumayanlar<br />

hemen okumalı!<br />

Halvet: Hepimizin büyük bir tutkuyla okuduğu, hayran hayran ekrana bakma sebebimiz...<br />

Bunların hepsi kısa bir süre önce hikayesiyle aramıza giren Anita (@anitafelipova)<br />

sayesinde! Gerek yazdığı hikaye, gerekse HiLeon’a yazdığı cesur ve müthiş sahneler ile<br />

başımızın tacı oldu. Leon’un dönüşü ile çiftimizin aniden evlenmesini, evlendiklerinde<br />

başlarına gelen musibetleri ve mutlu zamanlarını anlatıyor. Cesur sevişme sahneleriyle<br />

hepimizi şaşırttı yazar hanım doğrusu. Final yapacağı duyumunu aldım. Anita, umarım<br />

yepyeni bir kurgu ile aramıza tekrar dönersin. Dönersin değil mi?<br />

Umarsız: Hepimizin gönlüne taş bastıran hikaye. Leon, Yıldız ile evli. Hilal, doktor<br />

civanımız Selim ile evli. “Ulan bu nasıl iş?” diye soracak olursanız şaşırmam, şahsen ben<br />

de tam olarak anlamış sayılmam. Sayın yazar Luth(@gameoftheringz)’un kaleme aldığı<br />

Umarsız, hepimizi kedere boğsa da inanıyoruz ki mutlu bitecek. Selim’ciğim senden bir tane<br />

daha var mı yahu? Talibim sana! Şiddetle okumanızı öneriyorum.<br />

78


Nereye Uçar Turnalar? : Ah benim bebeklerim! Suat’ım, Beren’im… Masum çocuklarım<br />

benim. 1970’lerde geçen, naifliğin timsali bir aşkı konu alan hikaye, sevgili Hileonik<br />

(@hileonikgezegen)’in mükemmel kaleminden çıktı. Zıpır oğlan ile pamukta yetiştirilmiş<br />

prensesin öyküsü bu. O dönemin politik zorluklarında yeşeren, yüreğimizi adeta pır pır<br />

uçuran bir sevda masalı. Ah güzel BerSu! Değmesin size acılar, hüzünler. Siz hep böyle<br />

mutlu olun. Kısa filmi bile çıkacak ayol, 5 Kasım <strong>2017</strong>’yi merakla bekliyoruz!<br />

Gölge (SelCün) : Fandomca deli olduğumuzun bir kanıtı daha. Miray Daner ve Boran<br />

Kuzum’un ilk sinema filmlerinin karakterlerini Neco (@solcuhatunn) aldı, SelCün diye sundu<br />

önümüze. Selin ve Cüneyt (Gölge)’in tutkulu aşkını anlatıyor bu hikaye. Cüneyt’in -nam-ı<br />

diğer Gölge- değerli bir antika tokanın peşinden geldiği Urla, ona sadece tokayı değil; aşkı<br />

da getiriyor. Selin ise tamamen olanlardan habersiz, bu gizemli adama hiç beklemediği bir<br />

anda tutuluyor. Spoiler vermemek için zor tutuyorum kendimi ama Selin bir-iki bölüm<br />

acıların kadınını oynayacak gibi. Bu hikaye bir harika dostum!<br />

Safirtab : Game of Thrones’da özellikle Ryanna shipper olanları buraya alalım! GoT<br />

dizisine pek hakim olamasam da Ryanna çiftini biliyorum ama siz bilmeyin, heyecanınız<br />

taze kalsın. Miray Daner ve Boran Kuzum’un, Lady Lyanna Stark ve Prens Rhaegar<br />

Targaryen’e hayat verdiği bu hikaye bir olay dostum! Genç bir lady ve Westeros kıtasının<br />

varisi yakışıklı prensin imkansız ve yasak aşkını Azra (@MuptezelEdibe) çok iyi anlatmış!<br />

Aman ha diyeyim yorumları okumayın, benim gibi spoiler bombardımanına takılmayın.<br />

Biçare : Hoppala! İlk bölümlerde sinir krizi geçirten shipler ile resmen kriz geçirme<br />

raddesine getirse de sevgili Ceren H. (@CerenHadivent) harika bir ters köşe yaparak bizi<br />

kızıl yılandan, Mehmet Abi’den kurtardı. Leonidas’ın tarafsız bir gazeteci olduğu, Hilal’in ise<br />

babasının sırrına ortak olduğu bu hikaye, HiLeon’un naif sevdasıyla gönüllerimize kilim<br />

serip yayılmış durumda. Kalemine kuvvet Ceren Hanım!<br />

79


Ağraz : Vallahi sizi bilemem ama ben hep merak etmişimdir, ‘Hilal Hemşire ve Teğmen<br />

Leon evlenseydi, ne olurdu?’ diye. Siz de merak ettiyseniz sizi bu tarafa alalım.<br />

10.bölümden itibaren ilerleyen bu hikâyede, Hilal ya idam edilecek ya da Teğmen Leon ile<br />

izdivaçta bulunacaktır. Devletin bekasını ve yazmak istediklerini düşünen Hilal, Leon ile<br />

evlenmeyi kabul eder. Olaylar bu şekilde gelişmeye devam eder. Böyle güzel bir kurguyu<br />

kaleme alan kadim dostum Yaren (@nightinspace)’i can-ı gönülden tebrik eder, okumanızı<br />

şiddetle tavsiye ederim. Helena yılanlarına dikkat edelim lütfen! Tısss tıs.<br />

Ahuzar : Ahh Ahuzar ah! Valla siz okudunuz mu bilmiyorum ama severek takip ettiğim<br />

sayılı hikayelerin başında geliyor. 1912 Selanik’inde geçen bu hikaye, HiLeon’un idadi (lise)<br />

yıllarında başlayan ve 1919 Atinası’nda evli olan HiLeon’u konu alan güzel bir kurgu.<br />

Sevgili Dearmare (@dearmare1)’in kaleminden çıkan bu kurguda Fedor ve Zarife çiftine<br />

kayıtsız kalamayacağınızdan eminim. Baş FedZar shipper olarak temin ederim ki<br />

bayılacaksınız bu hikayeye!<br />

Leon&Yorgo : Ölüm ani olsa da dostluk bakidir! Ya Yorgo ölmeseydi? Yaşasaydı belki de<br />

Leon’un en büyük destekçisi olacaktı. Peki Yorgo ölmeseydi, HiLeon cephesinde durumlar<br />

değişir miydi? Sevgili Azra (@MuptezelEdibe)’nın kaleme aldığı bu hikayeye bayılacağınıza<br />

eminim. Dostluğun, aşkın nişanesi olarak gösterebilirim bu hikayeyi. Şiddetle tavsiye edilir!<br />

Efendim, daha niceleri var o uygulamada. Bu yazıda kendim için en değerli olan hikayeleri seçtim tabi. Twitter<br />

halkından olanlar zaten bilir bir çok hikayeyi. Daha bir sürü keşfedilmemiş değerli yazılar var. Sizden ricam belli<br />

edin kendinizi. “Biz buradayız” deyin. Farkedilin, fark edin! Egemanya kardeşiniz olarak hepinizi tek tek öpüyor,<br />

iyi okumalar diliyorum! Au revoir!<br />

80


@PBurekk


@PBurekk


@PBurekk


@PBurekk


@PBurekk


PANTENE ALTIN KELEBEK<br />

Pantene Altın Kelebek<br />

<strong>2017</strong> Ödülleri'ni<br />

Dizimize Kazandırmak<br />

İçin Oy Vermeyi<br />

Unutmayın!

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!