PharmeticSağlık Sonbahar
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
YIL 8 / SAYI 34 / SONBAHAR 2017<br />
www.pharmetic.org<br />
Pharmetic Girişimci<br />
Eczacılar Derneği’nin<br />
ücretsiz yayınıdır.<br />
www.pharmetic.org<br />
+ ANITKABİR VE ANKARA + ŞARJ BAĞIMLILIĞI<br />
+ DOSYA: HİPERTANSİYON + DİKKAT EKSİKLİĞİ<br />
+ SONBAHAR BAKIMI: LEKELERLE SAVAŞ,<br />
SAÇ BAKIMI VE MULTİVİTAMİNLER
Üstün Dermokozmetik Anlayışı<br />
HYDRAGENIST<br />
NEMLENDİRİCİ DOLGUNLAŞTIRICI ETKİ<br />
DOKU OKSİJENİZASYONUNUN NEMLENDİRİCİ<br />
ETKİSİNİ KEŞFEDİN!<br />
« HAYATIN IŞIK<br />
SAÇAN YANI, İŞTE<br />
ONU SEVİYORUM!»<br />
Eleonora Carisi<br />
Ünlü İtalyan Moda bloggerı,<br />
Joujouvilleroy blogunun yaratıcısı<br />
85 %<br />
Ciltte anında<br />
dolgunlaştırıcı etki<br />
*<br />
Cilt 48 saat ** içerisinde<br />
nem kazanır<br />
Pürüzsüzleşmiş<br />
kırışıklıklar, taze<br />
cilt görünümü<br />
* Hydragenist Cream’i günde 2 kere kullanan 51 gönül ile yapılan klinik çalışma - % memnuniyet yüzdesi<br />
** Hydragenist Cream kullanan 10 gönüllü ile uygulamadan 48 saat sonra yapılan enstrümantal ölçüm<br />
Güzelliğiniz kontrol altında<br />
#lieracgücü
Başkandan<br />
<strong>PharmeticSağlık</strong><br />
YÖNETİM<br />
İmtiyaz Sahibi<br />
Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği adına<br />
Ecz.Neylan Zırhlıoğlu<br />
Yönetim Yeri<br />
Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği<br />
İçerenköy Mah. Topçu İbrahim Sok. No:9/11<br />
Ataşehir İstanbul<br />
Tel: 0216 450 12 71<br />
www.pharmetic.org<br />
Yayın Kurulu: Ecz. Neylan Zırhlıoğlu,<br />
Ecz. Fulya Urgancıoğlu,<br />
Ezc. Fikret Apaydın<br />
Hukuk Danışmanı: Av. Ahmet Karadağ<br />
YÖNETİM KURULU<br />
Y.K. Başkanı Ecz. R. Armağan Ener<br />
Başkan Yardımcısı Ecz. F. Ayfer Denizoğlu<br />
Başkan Yardımcısı Ecz. Mücahit Birik<br />
Genel Sekreter Ecz. Özgül Karaoğlan<br />
Sayman Ecz. Kazım Aykanat<br />
Üye Ecz. Nilgün Öncebe<br />
Üye Ecz. Ümit Ferzan Özgörür<br />
Ecz. Armağan Ener<br />
PGED Yönetim Kurulu Başkanı<br />
www.pharmetic.org<br />
YAPIM-YAYIN<br />
Group Medya ve Bilgi<br />
Teknolojileri A.Ş.<br />
Halaskargazi Cad. Sait Kuran İş Merkezi<br />
No: 145, Kat: 7 / 34381, Şişli, İstanbul<br />
Tel: 0212 224 93 30 (pbx)<br />
Faks: 0212 224 86 46<br />
www.group-medya.com<br />
Yayın Koordinatörü<br />
Nevzat Çalışkan<br />
nevzat@groupmedya.com<br />
Genel Koordinatör<br />
Zekiye Yaraş Meriç<br />
zekiyem@groupmedya.com<br />
Kreatif Direktör Halil Özbayrak<br />
halilo@groupmedya.com<br />
Görsel Yönetmen Damla Kurçak<br />
damlak@groupmedya.com<br />
Katkıda bulunanlar:<br />
Hakan Aydoğan (Fotoğraf)<br />
Erhan Tarlığ (Fotoğraf)<br />
Damla Kurçak<br />
Burak Meriç<br />
Zafer Şarlayan<br />
Av. Gönül Apaydın<br />
Uzm. Dr. Kerem Dündar<br />
Ecz. Şengül Uygun<br />
Ecz. Şule Dilek Yağcı Tüysüz<br />
REKLAM<br />
Ecz.Fulya Urgancıoğlu<br />
Ecz. Neylan Zırhlıoğlu<br />
Reklam Rezervasyon Mesut Öztürk<br />
mesuto@groupmedya.com<br />
Tel: 0212 219 19 32 / 320<br />
BASKI<br />
Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş.<br />
Tel: 0216 585 90 00<br />
Baskı Yeri ve Tarihi: İstanbul, Eylül 2017<br />
Yayın Türü: Yaygın, süreli yayın<br />
Yayın Periyodu: 3 Aylık<br />
Pharmetic Sağlık Dergisi, Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği<br />
tarafından Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği üyesi olan<br />
eczacılar için onların tüketiciye tavsiyelerini kolaylaştırmak<br />
amacıyla hazırlanmaktadır ve bu bağlamda tüketiciye ücretsiz<br />
olarak iletilmektedir. Pharmetic Sağlık dergisi, Pharmetic Girişimci<br />
Eczacılar Derneği adına Group Medya ve Bilgi Teknolojileri<br />
A.Ş. tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır.<br />
Pharmetic Sağlık dergisinin isim ve yayın hakkı Pharmetic<br />
Girişimci Eczacılar Derneği’ne aittir. Dergide yayımlanan yazı,<br />
fotoğraf ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır. İzinsiz alıntı<br />
yapılamaz. Yazıların sorumluluğu yazarlara, yayınlanan<br />
reklamların sorumluluğu ise reklamverene aittir.<br />
Değerli Pharmetic Sağlık<br />
Okuyucuları,<br />
Dergimizin <strong>Sonbahar</strong> sayısının yayınlandığı üç aya denk düşen ve sağlıkta<br />
önemli günleri sıralayan bir liste sunmaya çalıştık. Bu önemli günler<br />
içinden üç tanesini seçtik ve 21 Eylül - Dünya Alzheimer Günü,<br />
1-31 Ekim - Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı ve 3-9 Kasım - Organ Bağışı<br />
Haftası’nı kısaca anlattık.<br />
Yine sağlık alanında önemli bir konu olan hipertansiyonu, uzman doktorların<br />
görüşleriyle destekleyerek geniş bir biçimde ele aldık.<br />
Türkiye de dâhil pek çok ülkede kalp hastalıkları artık 20’li yaşlarda gençleri<br />
vurmaya başladı. Bunun nedenlerini ve gençlerin nasıl korunabileceğini, kalp<br />
hastalıklarının ilk sinyalleriyle birlikte ele alan yazı dikkatle okunmalı.<br />
Zayıflama tutkunlarının dikkatini çekmek istiyoruz: Genlerinize uygun<br />
olmayan metotlarla, yanlış egzersizler ve hatalı diyetlerle belki de yağlarınızı<br />
değil kaslarınızı eritiyorsunuz, ya da organlarınıza önemli hasarlar<br />
veriyorsunuz. Lütfen çok dikkatli olunuz.<br />
Çocuk ve Aile sayfalarımızda “Çocukta tikler neden başlar ve çocuğu bu<br />
tiklerden vazgeçirmenin yolu var mıdır?” ve yine “Çocuklarda özgüven<br />
eksikliğini telafi etmenin yolları var mıdır?” sorularının cevaplarını<br />
bulabileceksiniz. Psikoloji sayfalarımızda ise Nöroloji Uzmanı Sn. Dr. Mehmet<br />
Yavuz, Şarj Bağımlılığı’nı (Plagomani) anlattı.<br />
Sn. Metin Hara “Lidersiz bir iyilik hareketi” olarak tanımladığı İnsanagüven<br />
Akademi’nin kurucusu. Kendisiyle amacının, başarılarının ve İnsanagüven<br />
Akademi’nin misyonunun görüşüldüğü bir söyleşi yapıldı.<br />
9 Eylül, 29 Ekim, 10 Kasım derken “Cumhuriyet” ve Atatürk ile dopdolu üç ay<br />
bizi bekliyor. Bu yüzden Anıtkabir’i anlatalım istedik. Anıtkabir öncesindeki<br />
Ankara’nın nasıl olduğuna, başkent ilan edilmesiyle birlikte çehresinin nasıl<br />
değiştiğine de değinen Görsel Yönetmenimiz Sn. Damla Kurçak’a Anıtkabir<br />
ziyareti ve güzel yazısı için teşekkürler.<br />
Diğer sayfalar yine meslektaşlarımızın, uzmanlarımızın yazılarıyla ve ürün<br />
bilgileriyle dopdolu.<br />
Güzel bir sonbaharı hep birlikte mutluluk ve huzur içinde geçirmek dileği ile…<br />
Sevgiyle kalın.<br />
Ecz. Armağan Ener<br />
Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği<br />
Yönetim Kurulu Başkanı<br />
<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 3
İÇİNDEKİLER<br />
SONBAHAR<br />
56<br />
GÜNCEL<br />
Eylül, Ekim ve Kasım aylarının<br />
Sağlıkta Önemli Günler takvimi.<br />
21 Eylül Dünya Alzheimer<br />
Günü, 1-31 Ekim Meme Kanseri<br />
Bilinçlendirme Ayı ve 3-9 Kasım<br />
Organ Bağışı Haftası<br />
06<br />
YAKIN PLAN<br />
Sağlık, kişisel bakım, psikoloji ve<br />
dijital dünyadaki gelişmeler ile<br />
ilgili son haberler…<br />
58<br />
22<br />
SAĞLIK VE BESLENME<br />
İçinizdeki katil: Hipertansiyon!<br />
Genç yaşlı demeden herkesi<br />
tehdit eden hipertansiyonu tüm<br />
yönleriyle ele aldık.<br />
Kalpleri genç ama hasta!<br />
Kalp ve damar hastalıkları artık<br />
20’li yaşlarındaki gençlerin de<br />
sorunu. Peki, neden?<br />
26<br />
26<br />
82<br />
30<br />
18<br />
BESLENME<br />
Toksinlerle vedalaşın:<br />
<strong>Sonbahar</strong> Detoksu<br />
Artık yiyip içtiklerinize dikkat<br />
etmenin ve vücudu toksinlerden<br />
arındırmanın zamanı!<br />
ZAYIFLAMA<br />
Kilo verirken yağ yaktığınızdan<br />
emin misiniz?<br />
Yoğun egzersizlere, diyetlere<br />
rağmen kilo veremiyorsanız, bir<br />
şeyleri yanlış yapıyorsunuz.<br />
BAKIM VE GÜZELLİK<br />
<strong>Sonbahar</strong> Bakımı<br />
• Yaz aylarından kalan ve canınızı<br />
sıkan lekelerle savaşmanıza<br />
yardım eden;<br />
• Saçın en yoğun döküldüğü bu<br />
mevsimde kuruyup yıpranmış<br />
saçlarınıza bakım yapan;<br />
• Güz yorgunluğunu giderip<br />
bünyenizi kışın çetin koşullarına<br />
hazırlayan ürünleri <strong>Sonbahar</strong><br />
Bakımı dosyasında bir araya<br />
getirdik…<br />
ALIŞVERİŞ<br />
Yeni ne var ne yok?<br />
<strong>Sonbahar</strong>da eczanelerinizde<br />
bulabileceğiniz yeni sağlık ve<br />
bakım ürünleri.<br />
72<br />
88<br />
50<br />
96<br />
76<br />
Aileniz için en iyisi!<br />
Ailedeki her birey için farklı ürünler<br />
ve farklı yenilikler bu sayfalarda. Biri<br />
sizin için!<br />
ÇOCUK & AİLE<br />
Çocuk hiç birini inadına yapmıyor:<br />
Tikler ve nedenleri<br />
Tikler çocukları ve aileleri olumsuz<br />
yönde etkiliyor.<br />
Çocukta özgüven eksikse, telafi<br />
etmenin yolları var!<br />
Çocukta özgüven gelişimi doğumla<br />
birlikte başlar ve bu konuda asıl görev<br />
ailelere düşer…<br />
KİŞİSEL GELİŞİM<br />
Gülmek iyileştirir<br />
Küçük kızına lösemi teşhisi konunca<br />
hayata bakışı değişen Aslı Bastıyalı,<br />
duygularını, düşüncelerini ve Gülmek<br />
İyileştirir Derneği’ni Pharmetic Sağlık<br />
okurları için kaleme aldı.<br />
PSİKOLOJİ<br />
”Burada bir priz var mı?”<br />
Şarj Bağımlılığı ya da kısaca<br />
Plagomani giderek yaygınlaşan bir<br />
saplantı gibi görünüyor. Nöroloji<br />
Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz neden<br />
toplumun şarj bağımlısı haline<br />
geldiğini anlattı.<br />
92<br />
98<br />
RÖPORTAJ<br />
Metin Hara<br />
Lidersiz İyilik Hareketi İnsanagüven<br />
Akademi’nin kurucusu, yazar,<br />
fizyoterapist ve kişisel gelişim<br />
uzmanı Metin Hara ile yaptığımız<br />
röportajın ilginizi çekecek.<br />
SEYAHAT<br />
Asıl yerin Türk milletinin<br />
yüreği: Anıtkabir<br />
Pharmetic Sağlık’ın Görsel<br />
Yönetmeni Damla Kurçak,<br />
Anıtkabir’i, inşa edilme sürecini ve<br />
o yılların Ankara’sını kaleme aldı.<br />
GÜNDEM<br />
PGED’in yürüttüğü Farmafikir<br />
108 2017 ile ilgili son durumu PGED<br />
Dernek Danışmanı Zafer Şarlayan<br />
kaleme aldı.<br />
HUKUK<br />
106 Avukat Gönül Apaydın, sorularla işçi<br />
haklarını anlatmaya devam ediyor.<br />
UZMAN GÖRÜŞLERİ<br />
108 Doktor ve eczacıların<br />
kaleminden…<br />
Uzman Dr. Kerem Dündar<br />
Eczacı Şengül Uygun<br />
Eczacı Şule Dilek Yağcı Tüysüz<br />
4 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Sağlık, güzellik, beslenme ve teknoloji gündeminden en son haberler...<br />
Yakın Plan<br />
Hangi reklam etkiliyor?<br />
Duygulara ve kalbe hitap eden reklamların, direkt satış<br />
odaklı reklamlardan daha çok etkili olduğunu biliyor<br />
muydunuz? Yapılan araştırmaya göre 21. yüzyılın en belirgin<br />
söylemleri olan sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik,<br />
markaların reklam stratejilerinin zeminini oluşturuyor ve<br />
en önemli veri kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Bununla<br />
birlikte duygulara ve kalbe hitap eden reklamlar, mantığa<br />
hitap eden reklamlardan çok daha başarılı sonuçlar<br />
alınmasına yarıyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Union<br />
İstanbul Ajans Başkanı Mehmet Erkmen, Türkiye’de<br />
televizyon reklamcılığının yaygınlaştığı 1970’lerin sektör<br />
açısından pek iyi geçmediğini, sektör temsilcilerinin<br />
zamanla tüketicilerin ruhuna dokunan reklamlara<br />
yöneldiğini ve pazarlanan ürünün alt bandında yatan metni<br />
okumaya başladığını belirtti. Erkmen, Türkiye gibi büyük<br />
bir gücün daha fazla reklam yatırımı olması, firmaların da<br />
reklamın gücüne daha çok inanması gerektiğini vurguladı.<br />
%<br />
37 oranı<br />
6 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong><br />
Sosyal<br />
medyayı<br />
istemeyen<br />
işveren<br />
Kadın beyni daha faal!<br />
Erkeklerin kızmasına gerek yok. Yapılan araştırmalar<br />
böyle diyor. Journal of Alzheimer’s Disease’de<br />
yayınlanan yeni bir araştırma raporuna göre bugüne<br />
dek yapılan en geniş kapsamlı ve en fonksiyonel<br />
beyin taraması gerçekleştirildi ve bu çalışma, kadın<br />
beyni ile erkek beyni arasındaki farklılıkları da<br />
ortaya koydu. Araştırmacılar, daha önceden farklı<br />
sebeplerle 9 farklı klinikte taranmış 46 bin 34 kadın<br />
ve erkek beynini teker teker SPECT’te karşılaştırdı.<br />
Araştırma ekibinin başında bulunan Psikiyatrist<br />
Daniel G. Amen, araştırma sonuçlarıyla ilgili olarak<br />
“Bu, cinsiyet temelli beyin faaliyetleri arasındaki<br />
farkı anlamamız için önemli bir adım oldu. Bu, aynı<br />
zamanda her iki cinsiyetin de Alzheimer gibi beyin<br />
hastalıklarına yakalanma açısından sahip olduğu<br />
riskleri de karşılaştırmamızı sağladı. SPECT gibi<br />
fonksiyonel nöro görüntüleme testleri, gelecekte<br />
beyin hastalıklarının tedavisi için geliştirilecek<br />
ilaçlar açısından hayati öneme sahip olacaktır”<br />
dedi. Sonuçları Journal of Alzheimer’s Disease<br />
dergisinde yayınlanan araştırmaya göre kadınların<br />
beyin aktivitesi, erkeklerin beynindeki belli bazı<br />
bölgelerin aktivitesinden bile fazla! Bu da neden<br />
Alzheimer hastalığından, anskiyete, depresyon<br />
gibi hastalıklardan kadınların ayrı erkeklerin ayrı<br />
oranda etkilendiğini açıklıyor. Derginin editörü ve<br />
San Antonio Teksas Üniversitesi Dekanı Dr. George<br />
Perry ise hastaların cinsel ve psikolojik farklılıkları<br />
yardımıyla, beynin Alzheimer hastalığı üzerindeki<br />
yaptırımlarını açığa çıkarmayı ve böylece hastaları<br />
daha iyi anlayabilmeyi umut ediyor.
Yakın Plan<br />
Çağın tehdidi:<br />
YALNIZLIK<br />
Amerikan Psikoloji Derneği’nin geçtiğimiz<br />
ay düzenlenen 125’inci yıllık olağan kongresinde<br />
ilginç bir tez ortaya atıldı: Bilim insanları, bireylerin<br />
yaşadığı toplumsal soyutlanmanın, gelecekte toplumlar<br />
üzerinde obeziteden çok daha tehlikeli olacağını öne<br />
sürdü. Birgham Young Üniversitesi profesörlerinden<br />
Julianne Holt-Lunstad, “İnsanların sosyal açıdan birbiriyle<br />
iletişim ve ilişki içinde bulunması varoluş bakımından<br />
temel insani ihtiyaç olarak ele alınıyor. Öyle de olmalı.<br />
Ancak yaşadığımız hayat, bireyleri giderek daha fazla<br />
oranlarda toplumdan soyutlanmaya zorluyor” dedi.<br />
Profesör Holt-Lunstad, günümüzde ABD’de 45 yaş<br />
üstü yaklaşık 42,6 milyon insanın yaşadığını ve<br />
bunların çoğunun da kronik yalnızlık içinde<br />
bulunduğunu dile getirdi. Bilim insanlarına<br />
göre evlenemeyen, zorunluluk dışında evinden<br />
çıkmayan, sosyalleşemeyen bu insanlar<br />
zamansız ölümü de davet ediyor çünkü<br />
sosyal insanlarda erken yaşta<br />
ölüm yarı yarıya<br />
azalıyor.<br />
10,2 %<br />
Yetişkinlerde kronik öksürükten<br />
muzdarip olanların oranı<br />
Nanoteknoloji ve<br />
beyin cerrahisi<br />
Uzmanların şimdiden dikkat çektiği bir konu<br />
var: Nanoteknoloji gelecekte insanlığın<br />
kökten değişimlere hazırlıklı olması<br />
gerektiğini birçok uygulama ile gösteriyor!<br />
Yine aynı uzmanlara göre bunun sebebi de<br />
şu: Nanoteknoloji daha az maliyete sahip ve<br />
daha fazla üretim sağlıyor. Yaşam kalitesini<br />
yükseltmede önemli bir etken ve hem<br />
daha sağlıklı ve güvenli bir yaşam sunuyor,<br />
hem de zaman ve maliyet kaybını en aza<br />
indiriyor. Uzmanlara göre, kesin olmasa da<br />
önümüzdeki 15-20 yıl içinde nanonörobilim,<br />
nanonörocerrahi ve nanobiyoelektronikler<br />
tıbbı kökten değiştirecek.<br />
Online bilgileriniz güvende mi?<br />
Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki bilgisayar<br />
kullanıcılarının yüzde 42’si, dijital ortamdaki bilgilerini<br />
herkese açık olarak kullanıyor. Bu da sosyal medyanın<br />
hayatımıza girmesiyle birlikte, kişisel bilgilerimizi çevrimiçi<br />
mecralarda kolayca paylaşılır hale getiriyor. Araştırmalara<br />
göre; tüm dünyadaki kullanıcıların yüzde 95’i bilgilerini dijital<br />
ortamlarda paylaşırken, yüzde 79’u çocuklarının fotoğraf<br />
ve videolarını, yüzde 62’si ise arkadaş ortamındaki video ve<br />
fotoğraflarını paylaşıyor. Araştırmanın önemli konusu ise<br />
Türkiye’deki kullanıcıların yüzde 42’sinin bilgilerini herkesin<br />
görebileceği şekilde paylaşması… Kullanıcılar, her an online<br />
olmanın verdiği rahatlıkla kişisel bilgilerini 3G ve 4G mobil<br />
altyapılar sayesinde hızla paylaşıyor. Akıllı telefon kullanma<br />
oranı ise yüzde 83’leri aşmış halde. Uzmanlar, kişilerin kendileri<br />
için önemli buldukları her ne varsa düşünmeden paylaştığını,<br />
oysa bu verilerin nereye gittiğine, kimler tarafından nasıl<br />
kullanılabileceğine de kafa yormak gerektiğini belirtiyor.<br />
8 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Yakın Plan<br />
Siz hangisini<br />
söylüyorsunuz?<br />
Türkçe hepimizin konuştuğu dil<br />
ama bazı kelimeleri ısrarla yanlış<br />
yazmaya ya da söylemeye devam<br />
ediyoruz. Hatta yanlış söyleye<br />
söyleye doğru zannettiğimiz ve<br />
aklımıza öyle yerleşen kelimelerin<br />
bir listesi bile var! İşte o yanlış<br />
kelimelerden bazıları ve doğruları:<br />
DOĞRU<br />
Şarj<br />
Yalnız<br />
Güya<br />
Eşofman<br />
Aşçı<br />
Kravat<br />
Tramvay<br />
Hafriyat<br />
Oksijen<br />
Kirpik<br />
Gardırop<br />
Erozyon<br />
Entelektüel<br />
Kontör<br />
Şalter<br />
Adale<br />
Herkes<br />
Şefkat<br />
Orijinal<br />
Kupür<br />
Ötanazi<br />
Pantolon<br />
Doküman<br />
Sürpriz<br />
YANLIŞ<br />
Şarz<br />
Yanlız<br />
Göya<br />
Eşortman<br />
Ahçı<br />
Gravat<br />
Tranvay<br />
Harfiyat<br />
Okşizen<br />
Kiprik<br />
Gardolap<br />
Erezyon<br />
Entellektüel<br />
Kontür<br />
Şartel<br />
Adele<br />
Herkez<br />
Şevkat<br />
Orjinal<br />
Küpür<br />
Ötenazi<br />
Pantalon<br />
Döküman<br />
Süpriz<br />
Dijital dönüşüm ve Türkiye<br />
Günümüz iletişim teknolojileri sayesinde dijital medya, dünyada olduğu gibi<br />
Türkiye’de de farklı bir boyut kazanmış durumda ve markalar tarafından yoğun<br />
olarak tercih edilen bu yeni nesil anlayış, özellikle gençlerin kontrolü altında. Bu<br />
bilinçle de gençlerin internetteki anlık tepkilerini iyi değerlendirebilen markaların<br />
dijital mecralarda rakiplerinin önünde yer alabileceği biliniyor. Bunun açıklaması<br />
ise şu: Markaların, dijital dünyada yaratıcı projelerin altına imza atmaları<br />
gerekiyor! Türkiye, dijital dönüşüm konusunda başarılı bir ivme yakalayan<br />
ülkelerden biri ve tüm dünyadaki dijital ve teknolojik gelişmeleri yakından takip<br />
ediyor. Sosyal medyada yer alan milyonlarca kullanıcının artısı ise şu: Herkes<br />
kendini dijital platformlarda özgürce ifade ediyor ve bu da kişisel markalaşma<br />
sürecini hızlandırıyor. Özetle, bugün “sosyal medya” olarak nitelenen ve pek<br />
önemsenmeyen kitle, gelecekte markaların bir numaralı reklam kaynağı olabilir.<br />
Şarkı söyleyin, keyiflenin<br />
ve kendinizi iyi hissedin<br />
Şarkı söylemenin sağlığınız üzerinde pek çok<br />
olumlu etkisi olduğunu biliyor muydunuz?<br />
Uzmanlara göre sırf bu yüzden, şarkı<br />
söylemek koruyucu bir sağlık uygulamasıdır.<br />
İşte söz konusu olumlu etkilerden bazıları:<br />
4 Solunum faaliyetini destekler.<br />
4 Bağışıklığı güçlendirir.<br />
4 Solunum yolu hastalıklarında yaşam<br />
kalitesini artırır.<br />
4 Şarkı söyleyen kişilerin tükürüğünde, üst<br />
solunum yollarında patojenlere (hastalık<br />
oluşturan) karşı mücadelede önemli bir rol<br />
oynayan savunma proteini İmmunoglobulin<br />
A’nın miktarında önemli ölçüde artış olur.<br />
4 Kalbi güçlendirir.<br />
4 Bağırsakları uyarır.<br />
4 Kan basıncını düzenler.<br />
4 Kandaki oksijen miktarını artırır.<br />
4 Şarkı söylemek stres hormonu olan kortizol<br />
değerlerinin azalmasını sağlar. Bu da öfke,<br />
stres ve gerginlik belirtilerini azaltır.<br />
4 Konsantrasyonu artırır.<br />
4 Belleği güçlü tutar.<br />
4 Soluk borusu kaslarını güçlü tuttuğu<br />
için sesin genç kalmasını sağlar.<br />
10 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Yakın Plan<br />
Kediler akıl<br />
sağlığınıza yararlı<br />
Eski bir tez, kedilerle büyümenin,<br />
ileriki yaşlarda akıl sağlığı üzerinde<br />
olumsuz etkileri olacağını<br />
savunuyordu. İnsanlar da üzerinde<br />
fazla düşünmeden buna körü<br />
körüne inandı. Geçtiğimiz yaz<br />
başında yapılan bir araştırma ise bu<br />
iddiaları temelinden çürüttü. Son<br />
gerçekler ışığında durum şöyle:<br />
• Bir kediyi okşamak sadece insan<br />
kalp sağlığı üzerinde değil tüm<br />
insan bedeni üzerinde olumlu<br />
etkiye sahip. Hatta obezite ve<br />
diyabet için risk teşkil eden kortizol<br />
seviyesi, kediyi okşar okşamaz<br />
anında düşüyor.<br />
• “Kedi benim derdimden ne<br />
anlar?” demeyin. Elifi elifine<br />
anlamasalar bile sizin dertli<br />
olduğunuzu hissediyorlar ve size<br />
karşı yaklaşımları da teselli edici<br />
veya neşelendirici şekilde oluyor.<br />
Bu da insanları dertlerinden<br />
uzaklaştırıyor.<br />
• Bir kedi sahiplenmek uzun<br />
vadede sağlığınız üzerinde son<br />
derece olumlu etkiler yapıyor. “Ben<br />
evcillerle ilgilenemem” demeyin ve<br />
konu kedi ise bir kez daha düşünün:<br />
Kediler, en az bakım ve ilgi isteyen<br />
evcil hayvan sayılıyor…<br />
751 milyon<br />
Çinli online!<br />
Dünyanın en kalabalık nüfusa sahip<br />
ülkelerinden biri olan Çin, bilişim<br />
teknolojileri ve internetle de fazlasıyla haşır<br />
neşir. Yapılan bir açıklamaya göre Çin’in çevrimiçi<br />
nüfusu, 2016 yılının sonundan bu yana yüzde 2,7 artarak<br />
751 milyona ulaştı. Çin İnternet Ağı Bilgi Merkezi (CNNIC) tarafından<br />
yayınlanan “Çin’de İnternetin Gelişimi 40. Yıl İstatistik Raporu”na<br />
göre, toplam 724 milyon Çinli çevrim içi olmak için cep telefonlarını<br />
kullanıyor ve çevrim içi nüfusun yüzde 96,3’ünü oluşturuyor. Rapora<br />
göre ayrıca, mobil gıda siparişi hizmetleri kullanıcıları en yüksek<br />
artışı gerçekleştirerek, 274 milyona ulaştı ve altı ay öncesine göre<br />
yüzde 41,4 arttı. Mobil ödeme kullanıcıların sayısı ise 502 milyon<br />
kadar. Toplam 463 milyon internet kullanıcısı, çevrim dışı tüketimleri<br />
için de cep telefonu kullanıyor ve Çin, çevrimiçi bir hayat yaşıyor.<br />
Spor yapıyorsanız gözlük şart!<br />
Amatör ya da profesyonel sporla ilgilenen hemen herkesin ihmal ettiği bir gerçek<br />
var: Gözlerin, korunmaya ne kadar ihtiyaç duyduğu… Özellikle açık hava<br />
sporu yapanların, mevsim ne olursa olsun buna dikkat etmesi gerekiyor. Bunun<br />
için alınabilecek en akıllıca önlem, bir spor gözlüğü takmak. Çünkü özellikle<br />
açık havada yapılan sporlarda gözler top, dirsek ve doğadaki yabancı cisim<br />
darbelerine açık halde bulunuyor. Bu darbeler de travmalara, gözde yırtıklara,<br />
göz içi kanamalarına, ödem hatta kalıcı körlüğe neden olabiliyor. Sporcu<br />
gözlüğünün nasıl olması gerektiği konusuna gelince… İşte size birkaç uzman<br />
tavsiyesi: Gözlükler yüzünüzü sarsın. Böylece yüzünüzün hem ön hem de yan<br />
tarafını korursunuz. Darbeye dayanıklı ve UV koruması yüzde 100 olan camları<br />
seçin. Su sporları ile ilgileniyorsanız su tutmaz ve çizilmeye dayanıklı camları<br />
tercih edin. Parlama yapmayan camları tercih edin.Hem işlevsel, hem de estetik<br />
bir sporcu gözlüğü istiyorsanız, ayna kaplamalı sporcu gözlüklerini seçin.<br />
12 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
TIKALI BURUN ?<br />
SINÜZIT?<br />
SOGUK ALGINLIGI?<br />
HUMER TIKALI BURUN,<br />
Sinüzit, Soguk Algınlıgı<br />
3 etki:<br />
Tıkanıklıgı GİDERİR ve burun<br />
kanallarını AÇAR<br />
Bakteri ve virüslerin<br />
GİDERİLMESİNE yardımcı olur<br />
Sinüs agrılarının AZALMASINA<br />
yardımcı olur<br />
15 ml<br />
yaşından<br />
12 itibaren<br />
Benzersiz bitkisel formül<br />
HİPERTONİK SOLÜSYON: su, gliserol ve bitki özleri<br />
Yeşil çay (1) Yaban mersini (1) Turna yemişi (1) Siyah mürver (1)<br />
Vivasante Türkiye<br />
Rumeli Cad. Gül Apt. No:11 Kat:4 D:4 Nişantaşı - İstanbul<br />
Tel: 0212 219 31 35<br />
URGOturkiye urgoturkiye www.urgo.com.tr www.vivasante.com<br />
(1) Camellia sinensis, Vaccinium myrtillus, Vaccinium macrocarpon ve Sambucus nigra.
Yakın Plan<br />
%<br />
10<br />
Sade su içemiyorsanız,<br />
bunları deneyin!<br />
Vücudumuzun yaklaşık yüzde 75’i su ve bu<br />
değerli sıvı hem sağlıklı beslenmemiz hem de<br />
sağlıklı yaşayabilmemiz için son derece önemli.<br />
Ne var ki herkes su içme konusunda aynı değil.<br />
Metabolik reaksiyonlar sonucu oluşan atık<br />
ürünleri ve toksinleri vücuttan atarak sağlığımızı<br />
koruyan su, bağışıklık sisteminin de önemli bir<br />
parçası. Bunun için günde ortalama 8-10 bardak<br />
olacak şekilde sade veya isteğe bağlı olarak<br />
sevilen sebze-meyvelerle karıştırıp aromalı bir<br />
şekilde su tüketmek gerekiyor. Suya limon,<br />
elma, salatalık dilimi, nane veya çubuk tarçın<br />
eklemek aromalı su elde etmek için ilk akla<br />
gelen yöntemler. Öte yandan sadece aromalı su<br />
içmenin de herhangi bir zararı yok; aksine kişi<br />
suyu nasıl içmekten hoşlanıyorsa öyle tüketebilir.<br />
Bu konuda önemli olan ise suya şekerli, asitli<br />
veya renklendirilmiş tozlar eklememek!..<br />
İnternette veri avı artıyor<br />
Küresel risk sigortacısı Beazley’in son<br />
raporuna göre veri ihlali sayısı, geçtiğimiz<br />
yılın ilk çeyreğine kıyasla %39 arttı.<br />
Açıklamaya göre siber saldırganlar en çok<br />
KOBİ’leri hedefliyor. Çoğu veri ihlali kolayca<br />
önlenebilecekken işletmelerin güvenliklerini<br />
geliştirmeye odaklanmadığına dikkat çeken<br />
Beazley, yanlış yönlendirilmiş e-postalar,<br />
zayıf güvenlik, çalışanların çevrimiçi davranış<br />
temelleri üzerine eğitim eksikliği gibi<br />
sorunların kolayca çözülebilir olduğuna da<br />
dikkat çekerek tüm bu işlemlerin, şirketin<br />
tüm bilgisayar ağını sabitlemekten çok daha<br />
ucuza mal olduğunu belirtiyor. ABD’de veri<br />
ihlallerinin %9’u, W-2 maaş ve vergi formunda<br />
yer alan çalışan bilgilerini çalmayı amaçlayan<br />
siber suçluların kimlik avı girişimlerinden<br />
kaynaklandı. Özellikle yükseköğretim<br />
sektörünü hedef alan ihlallerin %48’i yine<br />
kimlik avı e-postalarından kaynaklandı.<br />
Rapora göre, 2015-2016 yılları arasında, fidye<br />
yazılımı saldırıları %300 büyüdü ve sektörler<br />
arasında yayılmaya devam etti.<br />
19-30 yaş arası<br />
kadınlarda görülen<br />
idrar kaçırma<br />
sorunu<br />
Düşük tarih mi oluyor?<br />
Sydney’deki Victor Chang Enstitüsü araştırmacılarına<br />
göre B3 vitamini hem düşükleri önlemede hem de doğum<br />
anomalilerini önlemede etkili olabilir. Enstitü’nün bilim<br />
insanları buluşları için şimdiden “çifte yarar” ifadesini<br />
kullanmaya başladı bile… Her yıl dünyada 7,9 milyon<br />
bebeğin doğum anomalisiyle dünyaya geldiğini belirten<br />
Enstitü uzmanları, buluşları sayesinde bu anomalilerin tarih<br />
olacağını öne sürüyor. Mesele şu: Araştırmacılar, birden çok<br />
düşük yaşamış annelerin veya kalp, böbrek, omurga ve yarık<br />
dudak anomalisiyle dünyaya gelmiş bebeklerin DNA’sını<br />
analiz ediyor ve vücutlarındaki iki gende mutasyona<br />
rastlıyor. Söz konusu iki gen ise çocuğun nicotinamid<br />
adenin dinucleotid (NAD) adı verilen molekülden mahrum<br />
kalmasına sebep oluyor. NAD adı verilen molekülün işlevi<br />
ise son derece önemli: Bu molekül, hem hücrelere hem de<br />
organlara, normal gelişebilmeleri için enerji sağlıyor ancak<br />
genetik mutasyon yaşandıysa, molekül doğal olarak işlevini<br />
yerine getiremiyor. Ekibin başındaki Prof. Sally Dunwoodie<br />
ise söz konusu mutasyonları farelere uyguladıklarını ve<br />
hamile anne adayına niacin, yani B3 Vitamini vererek,<br />
sorunu çözdüklerini açıkladı. Deneyin henüz insanlar<br />
üzerinde uygulanmamış olması tartışmalara sebep olsa da<br />
sürekli düşük yapan annelerin psikolojik yıkımını ve sağlık<br />
sorunlarını düşünmek gerektiği de tartışılmaya başlandı.<br />
14 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
•<br />
AL LAKT<br />
K AS<br />
T<br />
DO<br />
•<br />
Ç E R<br />
R
Yakın Plan<br />
Onun derdi, “Okul Fobisi” olabilir!<br />
Uzmanlar, “okul fobisi”ni şöyle tanımlıyor: Çocuğun kuvvetli bir endişe<br />
ile okula gitmek istememesi ve okula karşı ilgisiz, isteksiz olması... Okul<br />
fobisini tetikleyen unsurlar ise şunlar: Aile içinde yaşanan gerilim hatta<br />
şiddet, ailede karşılaşılan (hastalıklar, sosyo-ekonomik değişimler, taşınma<br />
gibi) büyük değişimler, çocuğun okulda istediği gibi iletişim kuramaması,<br />
okul veya öğretmen değişikliği, farklı nedenlerle okuldan uzak kalma ve<br />
anne-babanın mükemmeliyetçi tutumları yüzünden çocuğun kendini<br />
yeteri kadar başarılı hissetmemesi… Uzmanlara göre okul fobisi yaşayan<br />
çocuklarda endişe ve huzursuzluk okula gitmeden hemen önce başlıyor;<br />
ağlamalar ve hırçınlıklar şeklinde devam ediyor. Bu noktada asıl görev<br />
ailelere düşüyor çünkü çocuğun yatıştırılması, korkularının tam olarak<br />
öğrenilmesi ve okulda olmanın teşvik edilmesi gerekiyor…<br />
Projeleri dünya<br />
birincisi oldu!<br />
TED Antalya Koleji öğrencilerinden<br />
Mehmet Can Dursun ile İrfan Efe<br />
Boztepe’nin TÜBİTAK liselerarası<br />
proje yarışmasına katılmak için<br />
kimya öğretmenleri Gülay Demirci<br />
danışmanlığında hazırladığı projeye<br />
ABD’den ödül geldi. Atık yengeç ve<br />
karides kabuklarından iyileştirmeyi<br />
hızlandıran bir nanolif yapmayı<br />
öngören projenin sahibi Mehmet<br />
Can Dursun ile İrfan Efe Boztepe,<br />
ABD’de ve tüm dünyadan öğrencilere<br />
açık olarak düzenlenen yarışmaya da<br />
başvurdu. 54 ülkeden katılan 2 bin<br />
450 proje arasından dünya 1’incisi<br />
olan nanolif projesi öğrencilere<br />
ve öğretmenlerine altın madalya<br />
kazandırdı. Kimya Öğretmeni Gülay<br />
Demirci, projenin birçok kullanım<br />
alanı yaratabileceğini, nanolifin kanı<br />
hızla durdurma özelliği bulunduğunu<br />
belirtiyor. Nanolif, yaranın üstüne<br />
konduktan sonra yara hem hava alıyor<br />
hem de kendiliğinden ve % 30 daha<br />
hızlı iyileşiyor. Gençler, Türk ilaç<br />
sanayinin ilgisini bekliyor.<br />
%<br />
11<br />
Kadınların uykusu yarım yamalak!<br />
Yapılan araştırma sonuçlarına göre kadınların uykusu, erkeklerle<br />
kıyaslandığında bölük pörçük… Buna göre kadınların üçte ikisi, her hafta<br />
en az birkaç gece ya uykuya dalmakta zorlanıyor ya da uykuya dalsa<br />
bile çeşitli sebeplerle uyanıp, deliksiz bir uyku çekemiyor. Uzmanlar,<br />
uyku kalitesinin uyunan saatler kadar önemli olduğuna dikkat çektikten<br />
sonra bölünen uyku sebebiyle kadınların, sağlıklı bir yaşam için gereken<br />
güçlendirici ve derin dinlenme imkânından sürekli mahrum kaldıklarını<br />
vurguluyor. Öneriler ise şöyle: Eğer sık tuvalete kalkmak yüzünden<br />
uykunuz bölünüyorsa, yatmadan iki saat öncesinde sıvı alımını kesin.<br />
Çünkü kadınların % 44’ünden fazlası, geceleri en az bir kez tuvalete<br />
gitmek için uyanıyor. Yalnız uykuya dalamayanlara tavsiye ise şu:<br />
Yanınızdakiyle günün en güzel anlarını paylaşın ve onun da en güzel<br />
anları anlatmasını isteyin. Yapılan bir araştırma, küçük paylaşımların<br />
desteklenme hissi<br />
uyandırdığını ve bu<br />
hissin de daha rahat<br />
uykuya dalmaya<br />
yardımcı olduğunu<br />
kanıtlamış.<br />
Türkiye’de çocuk ve<br />
ergenlerde sorunlu<br />
davranış oranı.<br />
16 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Alışveriş<br />
YENİ NE VAR NE YOK?<br />
Seçkin dermokozmetik markaları tüketiciyle<br />
sonbaharda buluşacak ürünlerini tanıttı.<br />
Biri mutlaka sizin ihtiyacınızı karşılayacak!<br />
1<br />
5<br />
3<br />
7<br />
2<br />
4<br />
8<br />
6<br />
1- DARPHIN<br />
Predermine Sculpting Night Cream, cilt<br />
gece kendini yenilerken uyku ritmiyle<br />
paralel olarak cildi sıkılaştırır. İçeriğindeki<br />
sümbülteber çiçeği, etkili nemlendirme<br />
sağlarken cildin yenilenme sürecini destekler.<br />
E Vitaminiyle hem cildi besler hem de cilt<br />
bariyerini güçlendirir. 519 TL<br />
2- EVOMÈRE<br />
Evomère Femme Çatlak Kremi, içerdiği<br />
yaban gülü yağı, atkuyruğu ekstresi ve<br />
ginseng özleriyle anne adaylarını olası<br />
çatlaklara karşı korur. İçeriğinde kimyasal,<br />
sentetik parfüm, petrol türevleri ile SLS/SLES<br />
bulunmaz. %100 doğallığı belgelidir ve yüksek<br />
tolerans garantilidir. 124,90 TL<br />
3- EXELTIS<br />
Lady Ana, menopoz döneminde bulunan<br />
kadınlar için destek ürünüdür ve menopoza<br />
bağlı şikâyetlere karşı kullanılan bir gıda<br />
takviyesidir. Sıcak basması, gece terlemeleri<br />
ve uyku bozukluklarına karşı kullanılması<br />
önerilir. İçeriğinde çuha çiçeği, şerbetçi otu,<br />
B6, K ve D vitamini bulunur. 105 TL<br />
4- BIODERMA<br />
Sebium Global Cover, akne eğilimli ve siyah<br />
noktalı ciltlerin pürüzlerini giderir ve cilt<br />
tonunu eşitler. SeboRestore teknolojisiyle<br />
inatçı cilt pürüzlerine karşı savaşır, cilde doğal<br />
bir görünüm kazandırır. Uygulamayı takiben<br />
12 saat boyunca kapatıcı ve matlaştırıcı etki<br />
sağlar, cildi rahatlatır. 79,50 TL<br />
5- ERKİM<br />
Bacilac Instant, turist diyaresi ve çocuklarda<br />
görülen akut ishallerde etkilidir. İçeriğindeki<br />
5 milyar LGG ile bağırsak sağlığını iyi yönde<br />
etkiler. Kullanımı kolaydır, su ya da meyve<br />
suyu olmadan da içilebilir. Vanilya aromalıdır.<br />
Saşe formuyla da pratiktir. 59,20 TL<br />
6- INSTITUT ESTHEDERM<br />
Lift & Repair Absolute Repulb Balm,<br />
özellikle ince hatlı yüzlerde cilt elastikiyetinin<br />
geri kazanılmasına ve dolgunlaşmasına<br />
yardımcı olur. Kırışıklıkların görünümünü<br />
azaltır ve cildi anında sıkılaştırır. Yorgun<br />
ve hacmini kaybetmiş ciltlerde de<br />
dolgunlaştırıcı etki yaratır. 329 TL<br />
7- DERMALOGICA<br />
Eylül ayında, biri Dermalogica’dan herhangi<br />
bir bakım ürünü olmak üzere 2 ürün<br />
alışverişinizde Dermalogica’nın gündüz &<br />
gece kiti hediye! Kitin içinde Phyto Replenish<br />
Oil ile Overnight Repair Serum var. Her<br />
ikisi de eşzamanlı kullanıldığında cildi<br />
canlandırıyor ve parlatıyorlar.<br />
8- DARPHIN<br />
All-Day Hydrating Hand and Nail Cream,<br />
farklı ambalajı ve ferahlatan kokusuyla<br />
bitkilerin gücünü ellerinize getirir.<br />
Gün içinde ihtiyaç duydukça kullanılabilir.<br />
Murumuru yağı, E vitamini, gül suyu<br />
içeriğiyle elleri ve tırnakları derinlemesine<br />
besler, nemlendirir. 69 TL<br />
18 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Alışveriş<br />
14<br />
9<br />
11<br />
13<br />
12<br />
15<br />
16<br />
10<br />
9- MAVALA<br />
Anti-Age Pro kırışıklıklar, parlaklık ve eşit<br />
olmayan cilt gibi yaşlanma belirtilerini<br />
düzeltmede yardımcı bir üründür. Donuk<br />
cilt oluşumuna yol açan toksinleri giderirken<br />
cildin yenilenmesini sağlar. Arbutin, C ve E<br />
vitaminiyle koyu lekelere karşı ciltteki ton<br />
farklılıklarını eşitler. 219,00 TL<br />
10- VOONKA<br />
Sambucus ailesine üç yeni ürün daha katıldı.<br />
Tümünün de içeriğinde kara mürver meyvesi<br />
ile çiçeğinin ekstresi, C vitamini, çinko ve<br />
CoQ10 bulunuyor. Ürünler ise şöyle:<br />
Sambucus Nigra Çiğneme Tablet Gıda<br />
Takviyesi: 36 TL; Sambucus Nigra Saşe Gıda<br />
Takviyesi: 40 TL ve Sambucus Nigra Kids 150<br />
ml şurup gıda takviyesi: 48 TL<br />
11- BIODERMA<br />
Sebium Lotion arındırıcı tonik; cildin yağ, su<br />
ve pH’ını dengeler ve cilt kusurlarını azaltır.<br />
Ciltten kalıntıları arındırmak için idealdir.<br />
Düzenli kullanılması halinde cilt üzerindeki<br />
siyah noktaların ve cilt gözeneklerinin<br />
oluşumunu engeller, cildi 8 saate kadar nemli<br />
tutar. Lansmana özel: 59,50 TL<br />
12- EXCILOR<br />
Excilor Koruyucu Sprey 3’ü 1 arada,<br />
benzersiz koruyucu özelliklere sahip bir ayak<br />
spreyidir. Siğil, ayak mantarı, tırnak mantarı<br />
tedavisinde etkilidir. Anında kurur ve 8 saate<br />
yakın koruma sağlar. Neme karşı dayanıklıdır.<br />
Günlük kullanımı kolay ve pratiktir. 59 TL<br />
13- EURHO<br />
EuRho® Vital Omega-3 Fish Oil Soft Chews<br />
for Kids, EuRho’nun sadece çocuklar için<br />
hazırladığı, orman meyvesi aromalı ve<br />
çiğnenebilir balık yağıdır. İçinde Omega-3 yağ<br />
asitleri, EPA (eikosapentaenoik asit) ve DHA<br />
(dokosaheksaenoik asit) bulunur. 59,90 TL<br />
14- URGO<br />
Urgo SOS Cuts ya da yeni nesil kanama<br />
durdurucu yara bandı… Bant, basınç yoluyla<br />
küçük kesik ve yüzeysel yaraların kanamasını<br />
durdurur. Kendinden yapışkanlı ve esnektir.<br />
Makasa gerek kalmadan kesilebilir. Yara<br />
üzerinden çıkarılması kolaydır. Kullanımı<br />
pratik ve hijyeniktir. 29,90 TL<br />
15- DERMALOGICA<br />
Nightly Lip Treatment, dudak çevresindeki<br />
ve özellikle dudak üstündeki çizgilerle<br />
savaşır. İçerdiği gece bakım formülüyle<br />
dudak ve dudak çevresindeki cildi sıkılaştırır,<br />
nemlendirir, onarır; cildin elastikiyetini<br />
artırıp yaşlanma belirtilerini başlamadan<br />
kontrol altına alır. 415 TL<br />
16- BIODERMA<br />
ABCDerm Firming Cream ile doğum sonrası<br />
daha sıkı, daha esnek ve daha nemli bir<br />
cilde kavuşmanız mümkün. Doğum yapan<br />
annelere özel formüle edilen ürün, cilde<br />
esnekliğini ve sıkılığını geri kazandırıyor<br />
ve cildin 8 saat sonunda bile daha nemli<br />
olmasını sağlıyor. 119,90 TL<br />
20 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Sağlık<br />
KALPLERİ GENÇ<br />
AMA HASTA!<br />
Çağımızın yaşama ve beslenme koşulları yüzünden kalp ve damar hastalıkları<br />
artık 20’li yaşlarda bile görülmeye başladı. Tüm dünyada olduğu gibi<br />
Türkiye’de de artık gençlerin kalbi hasta!<br />
O<br />
eskidendi… İnsanlar 50’lerini<br />
60’larını geride bıraktıktan<br />
sonra, sağlıklarına da pek<br />
dikkat etmiyorlarsa kalp ve<br />
damar hastalıkları yakalarına yapışırdı.<br />
Çoğu da emekli olan bu kitle, tam da<br />
hayatın tadını çıkaracağı sırada upuzun bir<br />
“yapılacaklar-yapılmayacaklar” listesiyle<br />
birlikte yaşamaya başlardı. Gerçi hâlâ<br />
öyle ama korkutucu bir gelişme de var:<br />
Bütün dünyada ve bu arada Türkiye’de de<br />
artık gençler 20’li yaşlarıyla birlikte kalp<br />
hastalıklarıyla tanışıyor! Uzmanlar her ne<br />
kadar bunun sebebi olarak sağlıklı yaşam<br />
konusunda giderek bilinçsiz tutum ve<br />
davranışlar içine girmemizi, beslenmemizi,<br />
uyku düzenimizi ihmal etmemizi<br />
gösterse de durum maalesef giderek<br />
“sıradan” hale geliyor. Bir grup uzman,<br />
gençlere okul sıralarından başlayarak<br />
kalplerini korumayı öğretmekten yana…<br />
Bir diğer grup uzman ise gençleri kalp<br />
hastalıklarının pençesinden ancak<br />
ailelerinin kurtarabileceğini savunuyor.<br />
Gerekçe ise şu: Gençler, tıpkı çocuklar<br />
gibi, söylediğinizi değil yaptığınızı dikkate<br />
alır. Anne-babasının doğru tutum ve<br />
davranışı sergileyerek örnek olduğu genç<br />
de bu konuda bilinçli davranacaktır…<br />
Bu, her ne kadar iyi niyetli bir yaklaşımın<br />
ifadesi olsa da ortada gençlerimizin her<br />
geçen gün kalp hastalığının pençesine<br />
sürüklendiği de bir gerçek. Bunun pek çok<br />
sebebi var elbette…<br />
Hareketsiz yaşam<br />
büyük tuzak!<br />
Türk Kardiyoloji Derneği, kalp<br />
hastalıklarının, önümüzdeki 10 yıl içinde<br />
en az iki kat artarak, toplum sağlığını<br />
tehdit eden boyutlara ulaşacağını<br />
belirtiyor. Türkiye’de halen 1-1,5 milyon<br />
kişide kalp yetmezliği var ve 3 milyon<br />
kişi de risk altında bulunuyor. Hareketsiz<br />
yaşam, hazır gıdalar, hava ve su kirliliği,<br />
suni beslenme kalp hastalıklarının<br />
ilk akla gelen sebepleri arasında.<br />
Kalp hastalıklarının önemli bir kısmı<br />
ateroskleroz denen damar sertliğinden<br />
kaynaklanıyor. Bunun yanında ritm<br />
bozuklukları, kalp kapağı hastalıkları<br />
(mitral kapak-aort kapak hastalıkları), aort<br />
22 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Sağlık<br />
anevrizmaları, koroner arter hastalıkları,<br />
doğuştan gelen kalp hastalıkları, kalp<br />
yetmezliği, kalp çarpıntısı, kalp krizi,<br />
kalp romatizması, kalp ağrısı, kalp<br />
spazmı, kalp sıkışması, kalp büyümesi,<br />
taşikardi (kalp hızının artması), perikard<br />
(kalbi çevreleyen zar) hastalıkları ve<br />
atriyal septal defekt (ASD) hastalıkları<br />
da gençleri pençesine alabiliyor. Sağlıksız<br />
ve düzensiz beslenme, stres, hareketsiz<br />
yaşam, düzensiz bir hayat, sigara ve alkol<br />
tüketiminin yanında kalp hastalıklarının<br />
şaşırtıcı bir nedeni daha var: Yoğun<br />
fiziksel aktiviteler ve elbette bilinçsizce<br />
yapılan fiziksel aktiviteler…<br />
Genetik risk önemli<br />
Kalp hastalıkları ile ilgili en tehlikeli<br />
şey sinsi ilerlemesi… Buna bir de Türk<br />
toplumunun “gençlere bir şey olmaz,<br />
gençler yorulmaz, senin yaşındayken<br />
ben…” yaklaşımı eklenince hastalık<br />
gençlerde ancak ilk tehlikeli sinyalini<br />
verdiğinde ya da tedavinin şart olduğu<br />
aşamada fark ediliyor. Örneğin gençler<br />
bir yana, aileleri de genellikle göğüs<br />
ağrısını, karına vuran kalp ağrısını,<br />
çarpıntı ve yanma hissini, nefes almada<br />
çekilen güçlüğü, sol koldaki ağrı ve<br />
uyuşmayı, sırt ağrısını; bayılma, gece<br />
sık idrara çıkma, siyanoz (el-ayak<br />
parmakları ve dudaklarda mavimsi bir<br />
renk oluşması) gibi belirtilerin yanı<br />
sıra ayak ve karın bölgesinde şişme,<br />
öksürük, çabuk yorulma ve halsizliği kalp<br />
hastalığının ilk işareti olarak düşünmüyor.<br />
Oysa bunların her biri kalp hastalığının<br />
ciddi birer belirtisi olabildiği için doktora<br />
danışmak gerekiyor.<br />
Kalp hastalıkları ile ilgili olarak<br />
kendisine en fazla dikkat etmesi<br />
gerekenler, ailesinde ve yakın<br />
akrabalarında kalp hastalığı bulunanlar…<br />
Farklı bir ifadeyle, kalp hastalıkları<br />
genetik geçişli ve bu gerçek uzunca bir<br />
süredir biliniyor. Dolayısıyla ailesinde<br />
kalp krizi ya da herhangi bir kalp<br />
hastalığı geçiren gençler daha<br />
büyük risk altında bulunuyor. Yine<br />
kolesterol de önlemi alınmadığı<br />
takdirde kalp hastalığıyla<br />
sonuçlanabiliyor. Stres, bir diğer<br />
kalp hastalığı sebebi. Gençleri<br />
stresten uzak tutmak bu yüzden<br />
son derece önemli. Şeker<br />
hastalığı, yüksek tansiyon,<br />
obezite de kalp hastalığının<br />
sebepleri arasında…<br />
Gençlerde kalp hastalığının belirtileri:<br />
Genel: Nefes nefese kalmak, baygınlık hali, göğüs kafesinde ağrı, güçsüzlük, vücutta şişlik; sol<br />
kolda, çenede, sırtta, boyunda, omuz başlarında ve sindirim yollarında ağrı…<br />
Kadınlarda: Kadınlardaki belirtiler biraz daha farklı ve kalplerinde hissettikleri acı ya da ağrı,<br />
sıkışma hissi, soluğun kesilmesi, karın ağrısı şikâyetinde bulunuyorlar. Baş dönmesi, sersemlik<br />
hissi, soğuk ter, mide bulantısı, kusma ve bazen de bayılma bu tabloya eşlik ediyor.<br />
Çocuklarda: Aynı yaş grubundakilerle aynı bedensel faaliyetleri gösterememek, yaşıtlarından<br />
daha çabuk yorulmak ve nefes nefese kalmak; dilde, dudaklarda ve diş etlerinde morarma, baş<br />
dönmesi kalpte çarpıntı, bazen de beyne kan gitmediği için bayılma…<br />
Gençler, dikkatli olun!<br />
Gençlerin kalp hastalığından uzak<br />
durabilmeleri için yapabilecekleri pek<br />
çok şey var. Öncelikle genetik bakımdan<br />
kalp hastalığına yakalanma riski taşıyıp<br />
taşımadıklarını öğrenip düzenli olarak<br />
kalplerini kontrol ettirmeleri; diyabet,<br />
yüksek tansiyon ve kolesterolden<br />
korunmaları gerekiyor. Bunun dışında<br />
düzensiz yaşamdan ve uykusuzluktan da<br />
uzaklaşmaları, her şeyden önce bilgisayar<br />
başında geçirdikleri upuzun, hareketsiz,<br />
uykusuz ve beslenmeyip bir şeyler<br />
atıştırarak açlıklarını bastırdıkları yaşama<br />
alışkanlıklarına da bir son vermeleri<br />
gerekiyor. Alkol ve sigara bir yana özellikle<br />
obeziteden kaçınmaları da şart. “Mutlaka<br />
tüketin” diye önerilen yiyecekler arasında<br />
balık bir numarada… <strong>Sonbahar</strong>la birlikte<br />
balık mevsiminin de başladığını dile<br />
getiren uzmanlar, Omega 3 içeren balık<br />
etinin, içerdiği yağ asitleri sebebiyle de<br />
kanın akışkan yapısını koruduğuna<br />
dikkat çekiyorlar. Bu da gençleri kalp<br />
damar hastalıklarından önemli ölçüde<br />
koruyor. Uzmanların önerisi en az haftada<br />
bir kez balık tüketilmesi yolunda…<br />
Uzmanların bir diğer önerisi ise bol bol<br />
>Gençler<br />
yaşlarına<br />
güvenip<br />
kalplerini<br />
ihmal<br />
etmemeli.<br />
yürüyüş yapmak… Düzenli yapılan<br />
yürüyüşün kalp-damar sağlığı üzerinde<br />
olumlu etkileri olacağını belirten<br />
doktorlar amacın bedeni yormak değil<br />
bedeni hareket halinde tutmak olduğunu<br />
bir kez daha hatırlatıyor. Yağsız süt ve süt<br />
ürünleri, zeytinyağı, tam tahıllı ekmekler,<br />
mevsim sebze ve meyveleri de önerileri<br />
arasında yer alıyor.<br />
Kalbe yerleşen hastalıklar<br />
Uzmanların anne-babalara bir<br />
hatırlatması daha var: Ülkemizin özellikle<br />
doğu illerinde aort ve mitral kapakla ilgili<br />
hastalıklar 18 yaşına kadar inmiş halde.<br />
Bunun sebebi, ailelerin çocuklarını daha<br />
az doktora götürme eğilimi… Küçük yaşta<br />
geçirilen ve layıkıyla tedavi edilmeyen<br />
üst solunum yolu enfeksiyonları, cilt<br />
enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları<br />
da 30’lu ve 40’lı yaşlardan itibaren<br />
kalp kapakçığı hastalığına dönebiliyor.<br />
Çünkü bu hastalıklardaki mikroplar kalp<br />
kapaklarını çok seviyor ve eğer küçük<br />
bir hasar da varsa kan yoluyla kolayca<br />
kapaklara ulaşabiliyor.<br />
Toplumun hatalı yaklaşımı gençlerin<br />
kalp hastalıklarına yakalanmasını<br />
hızlandırıyor demiştik. Bunun<br />
nedenlerinden biri de yan damarların<br />
gelişimi. 50’li yaşlardan sonra kalp<br />
krizine sebep olan damar tıkanıklığında<br />
yan damarlar devreye girerek kişinin<br />
hayatını kurtarabiliyor ancak gençlerde<br />
durum farklı. Gençlerdeki yan damar<br />
gelişimi henüz tamamlanmadığı için<br />
geçirilen kalp krizleri daha ölümcül<br />
sonuçlar doğurabiliyor. Kardiyovasküler<br />
hastalıklar konusunda uzman hekimlerin<br />
vurguladığı bir gerçek daha var:<br />
Genellikle kalp hastalıkları erkeklere<br />
özelmiş gibi bir yaklaşım var. Hatta<br />
menopoza girmemiş kadınların risk<br />
altında olmadığı bile zannediliyor. Oysa<br />
kalp-damar hastalıkları kadınlarda da<br />
ölüm nedenleri arasında ilk sırada ve<br />
ülkemizde kadınlar da en az erkekler<br />
kadar risk altında…<br />
24 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Gıda Takviyeleri Kategorisinde,<br />
dünyadaki en önemli inovasyon ödüllerinden<br />
“Yılın Seçilmiş Ürünü” ödülünün sahibi oldu.<br />
7<br />
Alglerden (su yosunu) gelen,<br />
%100 bitkisel, kokusuz, ağır metal içerme riski olmayan,<br />
sürdürülebilir omega-3 kaynağı<br />
SADECE ECZANELERDE<br />
NBL Algae Oil Ürün Bilgisi<br />
İçerik: 1 yumuşak kapsül ( 496,90 mg Alg yağı) içeriği; 200 mg DHA içermektedir. Yüksek oleik ayçiçeği yağı, antioksidan ( tokoferolce zengin ekstrat), biberiye ekstrat, ayçiçeği lesitini, antioksidan (askorbik asidin yağ aside esterleri).<br />
Bitkisel kapsül kabuk bileşimi: Su, taşıyıcı ( nişasta sodyum oktenil süksinat, gliserol, kıvam arttırıcı, karragenan, sorbitol, renklendirici (amonyum sülfit karamel, beta karoten) Tavsiye Edilen günlük Alım Dozu: Bir bardak su ile günde<br />
1 kapsül alınması önerilir. Saklama Koşulları: 25oC’nin altındaki oda sıcaklığında saklayınız. Ticari Takdim Şekli ve Ambalaj Muhtevası: 30 Yumuşak Kapsül Gıda İşletmecisi: Nobel İlaç San. Tic. A.Ş. İnkılap Mah. Akçakoca Sok. No:10<br />
34768 Ümraniye / İstanbul. Üretici: Nobel İlaç San. Tic. Ltd. Şti. Fiyat (PSF): 69 TL. Reçetesiz satılır.<br />
* Nielsen Türkiye tarafından, Mart 2017 tarihlerinde 18-55 yaş arasında 4109 tüketici ile yapılan yenilikçi ürünler anketi sonucunda Gıda Destek Kategorisi ve Probiyotik Kategorisi’nde seçilmiştir.
Beslenme<br />
<strong>Sonbahar</strong><br />
Yaz, belki de en sevilen<br />
mevsim ancak deniz-güneşkum-eğlence<br />
dörtlüsüyle<br />
birlikte aynı zamanda yiyip<br />
içtiklerimize en dikkat<br />
etmediğimiz mevsim.<br />
Hazır önümüzde uzun ve<br />
soğuk sonbahar-kış ayları<br />
varken, bedeni toksinlerden<br />
arındırmaya hazır mısınız?<br />
evsim geçişlerinde<br />
havadaki iyon dengesinin<br />
bozulduğu sır değil.<br />
Genellikle umursanmayan<br />
ise bu durumun vücuda da yansıyıp<br />
vücut dengesini bozması… Herkesin<br />
sonbaharda kendini keyifsiz, enerji<br />
yoksunu, isteksiz, uykusuz (aslında<br />
sürekli uykulu), yorgun vb. hissetme<br />
nedeni de bu. Yapılacaklar aslında basit:<br />
Sadece yiyip içtiklerimize dikkat etmek<br />
ve önerilen kürleri uygulamak.<br />
Toksinlerle<br />
vedalaşın:<br />
DETOKSU<br />
M<br />
Sıvı tüketimi önemli<br />
<strong>Sonbahar</strong> detoksunun belki de en önemli<br />
parçası sıvı desteği. Çünkü vücuttaki sıvı<br />
eksikliği ve elektrolit kaybı, gün içinde<br />
kendinizi halsiz ve yorgun hissetmenize<br />
neden oluyor. Bunun dışında tansiyon<br />
dengesizliği ve baş ağrılarına da sebep<br />
olabiliyor. Yapılacak şey basit: Yeterli<br />
miktarda su içmek ve bunun yanı sıra<br />
maden suyuna yönelmek. Bu, hem<br />
fiziksel gücünüzü artıracak hem de<br />
kendinizi iyi hissetmenize yardımcı<br />
26 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
olacaktır. İçilecek diğer sıvılar arasında<br />
bitki ve meyve çaylarını saymamak<br />
haksızlık olur. O yüzden adaçayı,<br />
papatya, ısırgan, rezene, ekinezya, melisa<br />
ve karahindiba çayları kupanızdan eksik<br />
olmamalı. Bunları içmenize yardımcı<br />
olacaksa içlerine limon eklemeyi de<br />
unutmayın.<br />
Doğal besinleri<br />
tercih edin<br />
Detoks, vücudu toksinlerden arıtmak<br />
anlamına geldiğine göre atılacak diğer<br />
önemli adım da doğal beslenme olmalı.<br />
<strong>Sonbahar</strong>, semt pazarlarında, manavlarda<br />
binbir türlü mevsim meyve ve sebzesinin<br />
boy gösterdiği bir mevsim. O yüzden<br />
sebze ve meyve ağırlıklı ana öğünler, yine<br />
sebze ve meyve sularının yudumlandığı<br />
ara öğünler kurtarıcınız olabilir. Ne<br />
yaparsak yapalım, Türk halkı olarak<br />
ekmekten vazgeçemediğimize göre tam<br />
tahıl ekmeği tercih edebiliriz. Kuru<br />
baklagiller, balık, yoğurt, yağlı<br />
tohumlar, probiyotik ürünler ise<br />
kolaylıkla uygulayabileceğiniz detoksun<br />
en önemli bileşenleridir. Bu arada,<br />
altı ay kadar sürecek balık mevsimini<br />
kaçırmayın. <strong>Sonbahar</strong>da ise kırmızı<br />
ve beyaz eti sofranızdan bir süreliğine<br />
uzaklaştırın. Balık ve deniz ürünleri<br />
sadece detoks bakımından değil Omega 3<br />
ve faydalı onlarca mineral bakımından da<br />
vücut sağlığınızı destekleyecektir.<br />
Yorgunluğu<br />
önleyebilirsiniz<br />
B ve C vitaminleri, sonbahar aylarının<br />
bir anlamda can simitleridir. Bunların<br />
yanına magnezyum ve potasyumu<br />
da ekleyebiliriz. <strong>Sonbahar</strong> geldiğinde<br />
yapmanız gereken, beslenmenizde<br />
B ve C vitaminleri kadar magnezyum<br />
ve potasyumu da yeterince tüketip<br />
tüketmediğinizi gözden geçirmek…<br />
Bu desteği tabletlerden<br />
alabilirsiniz ama mevsim<br />
meyve ve sebzelerini<br />
de ihmal etmeyin.<br />
Bakliyat, sebze, meyve seçimi<br />
kahverengi pirinç, yulaf, darı, buğday<br />
gibi az işlemden geçmiş veya işlenmemiş<br />
yiyecekler detoks mevsimi sonbahar<br />
için son derece önemlidir. Sebzeler<br />
bakımından da brokoli, kabak, sarımsak,<br />
Brüksel lahanası, ıspanak, kereviz,<br />
lahana ve maydanoz gibi sonbahar<br />
sebzelerini tüketmek hem sindirim<br />
sisteminizi düzenler, hem de doğal bir<br />
şekilde beslenmenize yardımcı olur.<br />
Detoks yaparken vücudu arındıran<br />
meyve ve sebzeleri tercih etmeniz de<br />
yerinde bir karar olacaktır. Örneğin<br />
üzüm, elma, pancar, armut, yeşil<br />
yapraklı sebzeler ve limon arındırıcı<br />
özelliğiyle toksinleri vücuttan<br />
uzaklaştırır.<br />
Detoksa yardımcı adımlar<br />
*Pamuklu ya da saf yün kumaşlardan<br />
üretilen giysileri tercih edin. Bu<br />
sayede metabolizmanız terleme ile<br />
ilgili sıkıntı yaşamayacaktır. Sentetik<br />
giysiler atmosferdeki elektrik yükünün<br />
vücudunuzda toplanmasına neden<br />
olduğu için ayrıca zararlıdır.<br />
>Sağlık için ekmekle<br />
vedalaşmak<br />
gerekiyor ama biz<br />
başaramıyoruz<br />
Çözüm ise tam<br />
tahıllı ekmekler!<br />
*Açık havada yürüyüşe çıkmak, hem<br />
fizik hem de ruh sağlığınız için son<br />
derece yararlıdır. Herhangi bir bedensel<br />
engeliniz varsa ya da sağlığınız buna<br />
izin vermiyorsa saatlerce yürümenize<br />
de gerek yok: Sabahları odanızın<br />
pencerelerini ardına kadar açıp mekânı<br />
havalandırırken birkaç basit esneme<br />
hareketi de yapabilirsiniz. Bu, hem<br />
dolaşım sisteminizi harekete geçirir hem<br />
de güne daha canlı başlamanızı sağlar.<br />
*Stresle baş etmenin yollarını arayın…<br />
Stres, vücut üzerinde geçici ya da kalıcı<br />
pek çok olumsuzluğa sebep olur. Stresten<br />
kaçınmak için bir hobi edinebilir;<br />
yoga, pilates veya masaj ile gevşemeyi<br />
deneyebilirsiniz. Tüm bunların bir<br />
yararı daha var: Bu gibi aktiviteler kan<br />
şekeri seviyenizi düzenler ve bu da<br />
hem depresyon hem de yorgunlukla<br />
mücadelede etkilidir.<br />
<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 27
Beslenme<br />
*Hoş kokular sadece detoks yaparken<br />
değil, günlük psikolojiniz üzerinde de<br />
etkilidir. Örneğin okaliptüs, burun ve<br />
sinüslerinizi açarak daha rahat ve bol<br />
nefes almanızı sağlar. Limon ferahlık<br />
verir. Papatya sakinleştirici özelliğe<br />
sahiptir. Ylang ylang gerilimi ve<br />
dolayısıyla öfkeyi dizginler. Lavanta hızla<br />
daldığınız deliksiz bir uykunun anahtarı<br />
olabilir. Ihlamur ise zihni tazeleme<br />
özelliğine sahiptir.<br />
Zihninize de detoks yapın<br />
Zihniniz karmakarışıksa, vücudunuza<br />
yaptığınız detoks pek de etkili<br />
olmayacaktır. Bazı uzmanlar, detoks<br />
işlemlerinde en zor aşamanın “zihin<br />
detoksu” olduğunu söyler. Öte<br />
yandan rahatlatıcı olduğu kanıtlanan<br />
meditasyon, yoga veya pilates gibi vücutla<br />
birlikte zihni de rahatlatan aktiviteler<br />
genellikle en fazla önerilen etkinlikler<br />
arasında yer alır.<br />
Zihin detoksunun kilit adımı,<br />
kendinize vakit ayırmaktan, kendinizi<br />
dinlemekten; daha doğrusu kendinizle<br />
baş başa kalmaktan geçer. Yalnız<br />
dikkat: Kastettiğimiz otobüsle işe<br />
giderken, çocuğun okuldan çıkmasını<br />
beklerken; kısacası başka bir şeylere<br />
ayırdığınız zaman içinde ve atıl<br />
kaldığınız sürelerde kendi kendinizle<br />
baş başa kalmaktan söz etmiyoruz.<br />
Yapmanız gereken, her gün tamamen<br />
size ait en az yarım saati kendinize<br />
ayırmak. Bu zaman diliminde kendinize<br />
gerçekte ne istediğinizi, yaşamınızı<br />
nasıl gördüğünüzü, hayatınızın bundan<br />
sonraki dönemlerinde nasıl yaşamak<br />
istediğinizi sorun. Hatta daha da<br />
iyisi aklınızdan geçenleri yanınızdan<br />
ayırmayacağınız küçük ve size özel bir<br />
deftere yazmanız. Birkaç günün sonunda<br />
defterin yapraklarını karıştırdığınızda,<br />
aklınızda ne çok şeyin biriktiğini görüp<br />
şaşıracaksınız. Bu yöntem, aklınızdan<br />
geçenlerle sık sık yüzleşme fırsatı da<br />
yaratacağı için, beyninizin bir süre sonra<br />
tüm bu sorunlara alternatif çözümler<br />
ürettiğine de tanık olabilirsiniz. Hatta<br />
söz konusu sorunların yarattığı stresi de<br />
alt etmeniz mümkün...<br />
Detoksun kilit<br />
bileşenleri<br />
Huzur: Günümüzde özellikle kent<br />
yaşamındaki sağlıksız beslenme<br />
alışkanlıkları, iş yaşamının baskıları ve<br />
geçim kaygısı gibi sebepler strese zemin<br />
hazırlıyor. Bunlardan kurtulmak için B<br />
kompleks vitaminleri ile C vitamini ve E<br />
vitamini en büyük yardımcınızdır.<br />
Turp: Sindirimi güçlendiren turp, safra<br />
akışını da artıran bir etkiye sahiptir. Bu<br />
da karaciğerinizin sağlıklı kalmasını<br />
sağlar. Yalnız küçük bir uyarı: Gaz sorunu<br />
olanların turpu haşlamasında fayda var.<br />
Zerdeçal: Vücudun antioksidan ve antiinflamatuar<br />
muhafızı! Vücudun arıtmakta<br />
zorlandığı toksinlerin kolayca üstesinden<br />
gelen zerdeçal, tam bir karaciğer dostu.<br />
Bu arada zerdeçal, yaşla birlikte artan<br />
hücre hasarlarıyla mücadelede de son<br />
derece etkili bir kök baharat.<br />
Limon: Vücutta sindirim ve eliminasyon<br />
işlemlerine de destektir. Asitli bileşeni<br />
nedeniyle sindirim sisteminin safra akışını<br />
destekler. Kabuğu antioksidan işlevine<br />
sahiptir ve etkili bir detoksifikasyon<br />
aracıdır. Bardağınızdaki içme suyuna ve<br />
tabağınızdaki yemeğe birkaç damlasını<br />
sıkmak da vücut direncini artırır. C<br />
vitamini deposudur ayrıca kokusuyla<br />
kabuğundaki esansiyel yağların da<br />
ferahlatıcı özelliği bulunur.<br />
Sarımsak: Kabul etmek gerekir ki herkes<br />
keskin kokusu nedeniyle sarımsak<br />
yiyemez. Ancak sarımsağı hiç değilse<br />
hafta sonlarında tüketmeye gayret edin.<br />
Çünkü bağışıklığı destekleyen ve kalbi<br />
koruyan bu kök bitki, içindeki sülfür<br />
bileşenleri sayesinde detoksifikasyonu<br />
da destekler. <strong>Sonbahar</strong> detoksunuzda<br />
sarımsağa mutlaka yer verin.<br />
Enginar: Enginar, safra salgılanmasını<br />
hızlandıran koleretik etkiye sahip bir<br />
sebze. Karaciğer sağlığını destekleyen en<br />
önemli sebzelerden biri. Ayrıca safrayı ve<br />
toksinleri karaciğerden ince bağırsaklara<br />
taşımasıyla da biliniyor. Enginarın kendine<br />
has tadını sevmeyenler olabilir. Siz de<br />
onlardan biriyseniz rendeleyip, zeytinyağı,<br />
tuz, limon üçlüsüyle salatasını yapmayı<br />
deneyebilirsiniz.<br />
Baharatlar: Bildiğiniz baharatlar da<br />
sonbahar detoksu için etkili birer<br />
yardımcıdır. Örneğin zencefil, acı biber<br />
ve köri metabolizmayı hızlandırıcı<br />
etkiye sahiptir. Zencefil ile zerdeçal<br />
ayrıca karaciğeri korur. Nane, fesleğen,<br />
dereotu gibi baharatlar da gaz ve sancıyı<br />
gidermede yardımcı olur.<br />
Mevsim geçişlerinden<br />
biri de sonbahar ve bu<br />
aylar, detoks yapmak için<br />
son derece ideal. Çünkü<br />
bünyeyi arıtmak ve kışın<br />
zorlu koşullarını donanımlı<br />
karşılamak gerekiyor.<br />
28 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
YENİ<br />
Solgar Türkiye<br />
solgarturkiye
<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />
4 LEKELERLE MÜCADELE<br />
4 SAÇ BAKIMI & ONARIMI<br />
4 VİTAMİN & GIDA<br />
TAKVİYELERİ İle<br />
Yazın geride kaldığı,<br />
kışın ise kendini yavaş<br />
yavaş hissettirdiği<br />
sonbaharın anlamı şu:<br />
Yaz aylarının teniniz,<br />
saçlarınız üzerinde<br />
bıraktığı olumsuz izleri<br />
silmenin ve bünyenizi<br />
zorlu kış aylarına<br />
hazırlamanın<br />
tam sırası!<br />
<strong>Sonbahar</strong> bakımı<br />
30 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />
LEKELERLE<br />
GİRİLEN<br />
SAVAŞTAN, SİZ<br />
GALİP ÇIKIN!<br />
TABİA<br />
Tabia Susam Yağı, SPF<br />
45’e eşdeğerdir ve<br />
güneş ışığındaki UVA ve<br />
UVB’den koruma sağlar.<br />
Omega yağ asitleri ve<br />
antioksidanlarla ısıya, tere<br />
ve ışığa karşı cilt üzerinde<br />
koruma kalkanı oluşturur.<br />
27 TL<br />
DUCRAY<br />
Melascreen Depigmentant<br />
güneş koruyucu ile<br />
kullanıldığında lekelerin<br />
görüntüsünü hafifletir.<br />
Hormonal değişim nedenli<br />
lekelere karşı da etkilidir.<br />
Günde iki kez ve üç ay<br />
kullanmak gerekir.<br />
114 TL<br />
VICHY<br />
Idealia Pro Leke Serumu<br />
içeriğindeki DRM Bright<br />
+ LHA kompleksiyle<br />
güneş ve yaşlılık lekeleri<br />
dâhil koyu lekeleri<br />
gidermede etkilidir.<br />
Tüm ciltler için uygundur.<br />
Vichy Termal Suyu içerir.<br />
98,90 TL<br />
INSTITUT<br />
ESTHEDERM<br />
ESTHE-White System<br />
serisinden Beyazlatıcı<br />
Serum, ciltteki renk<br />
farklarını hızla düzeltir.<br />
Sabah-akşam ve 8 hafta<br />
kullanıldığında koyu leke<br />
şikâyetleri % 95 azalır.<br />
299 TL<br />
SKINCEUTICALS<br />
Advanced Pigment<br />
Corrector, lekeleri<br />
düzeltmede ve önlemede<br />
tüm cilt tipleri için<br />
etkilidir. Ciltte çok<br />
katmanlı ve güvenli bakım<br />
sağlar, lekeleri giderir ve<br />
yeniden oluşumunu önler.<br />
419 TL<br />
32 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />
DARPHIN<br />
Darphin’in lekeleri giderip<br />
ton farklılıklarını eşitleyen<br />
iki ürünü Anti-Dark Spots<br />
Perfecting Treatment ve CC<br />
Cream kısa bir süre için bir<br />
arada! Melaperfect Serum<br />
koyu leke görünümünü<br />
azaltırken CC Cream de<br />
kusurları onarır. 399 TL<br />
Güneş lekeleri, yaz ayları geride kalır<br />
kalmaz, pek çok kişinin yüzünde ve teninde<br />
ortaya çıkıyor. Yazın güneşin keyfini<br />
sürerken pek de umursamadığımız bu<br />
lekeler, ya sonbaharla birlikte ya da<br />
bir sonraki yılın yaz ayları yaklaştıkça<br />
“sorun” haline geliyor çünkü lekeler hem<br />
kozmetik hem de psikososyal problem<br />
olarak görülüyor. Neyse ki çözümü var.<br />
BIO OIL<br />
Güneş ışınları, deniz<br />
suyu vb. faktörlerle artan<br />
lekelerle mücadelede<br />
etkili olan Bio-Oil, lekelerin<br />
görünümünü 6 haftada<br />
%93 oranında azaltır.<br />
A ve E vitaminiyle cildi<br />
onarır, yeniler, kolayca<br />
emilir. 36 TL<br />
CAUDALIE<br />
Vinoperfect Leke Serumu,<br />
asma özsuyundan elde<br />
edilir. Sadece güneşin<br />
değil yaşlılık ve hormonal<br />
bozuklukların sebep<br />
olduğu lekelerde etkilidir.<br />
Anti oksidan etkisiyle leke<br />
oluşumunu önler.<br />
250 TL<br />
INSTITUT<br />
ESTHEDERM<br />
Esthe-White Targeted<br />
Dark Spots Concentrate<br />
ya da aydınlık sağlayan<br />
leke karşıtı lokal serum,<br />
koyu lekelerin görünüm ve<br />
büyüklüğünü azaltır. Cildi<br />
arındırır, aydınlatır.<br />
179 TL<br />
DERMALOGICA<br />
C-12 Pure Bright Serum,<br />
hiperpigmentasyonu<br />
önleyip azaltırken cilt<br />
tonu eşitsizliklerini giderir.<br />
Zengin içeriğiyle leke<br />
oluşumunu önler, cilde<br />
bakım yapar. En az 8<br />
hafta kullanmak gerekir.<br />
698 TL<br />
34 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
VINOPERFECT<br />
Cilt lekelerine karşı ikili etkinin gücü
<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />
LA ROCHE POSAY<br />
LRP’nin göz çevresindeki halkalarla savaşan<br />
kremi Pigmentclar, [PhE-Resorcinol<br />
+ Kafein] konsantresi ve ışık yansıtan<br />
pigmentler sayesinde mavi ve kahverengi<br />
halkaların yanı sıra göz çevresindeki mat<br />
görünümü de giderir. Sabah ve akşam göz<br />
çevresine uygulanır. 99,90 TL<br />
BIODERMA<br />
White Objective serisi,<br />
üç ürünüyle lekelere karşı<br />
mücadele verir. Foaming<br />
Cleanser cilt tonunu eşitler, cildi<br />
aydınlatır ve kahverengi lekeleri<br />
giderir. 69,50 TL.<br />
White Objective Fluid<br />
aydınlatıcı gündüz kremi olarak<br />
kahverengi lekeleri giderir ve<br />
yeniden oluşmalarını önler.<br />
142,50 TL.<br />
White Objective Serum<br />
hassas ciltlerin kahverengi<br />
leke sorununa çözüm sunan<br />
gece serumudur. Lekelerin<br />
yoğunluğunu azaltır, cildi<br />
pürüzsüz hale getirir. 142,50 TL<br />
LIERAC<br />
Lierac Lumilogie, üç<br />
farklı tip lekeye karşı gün<br />
boyu yoğun tedavi sunar.<br />
LED ve peeling estetik<br />
teknikleri bileşimiyle<br />
hazırlanmıştır. Yeni, inatçı<br />
ve görünür olmak üzere<br />
her türdeki koyu leke<br />
üzerinde etkilidir. 265 TL<br />
MAVALA<br />
Lekelere Karşı El Kremi’nin<br />
bileşimindeki sertifikalı<br />
bitkisel kompleks, cildi<br />
aydınlatır, var olan<br />
pigmenter lekelerin renk<br />
yoğunluğunu ve boyutunu<br />
hafifletir. Eller daha<br />
yumuşak, korunmalı ve<br />
nemli hale gelir. 138 TL<br />
LA ROCHE POSAY<br />
Pigmentclar Cream, güçlü<br />
leke karşıtı kompleksi<br />
ve La Roche-Posay’nin<br />
ilk uzun UVA-karşıtı<br />
korumasını tek aşamada<br />
birleştirir. Güçlü içeriğiyle<br />
farklı koyu lekeleri<br />
hedefler, yeni lekeleri<br />
önler. 109,90 TL<br />
MELACLEAR<br />
Melaclear Serum, güneşe<br />
maruz kalma, ışığa<br />
hassasiyet gibi etkenlerle<br />
ortaya çıkan problemlerle<br />
ilgili kahverengi lekelerin<br />
tedavisinde etkilidir. Cildin<br />
doğal parlaklığının geri<br />
kazandırır. Günde iki kez<br />
uygulanır. 139 TL<br />
36 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />
<strong>Sonbahar</strong>da<br />
saçlar<br />
kaybedİlmez,<br />
KORUNUR!<br />
VICHY<br />
Dercos Aminexil Pro,<br />
içeriğindeki Aminexil® ile<br />
saç kökünün saç derisine<br />
güçlü tutunmasını, SP94 ile<br />
daha yoğun ve güçlü saç<br />
telleri oluşmasını sağlar.<br />
Arginine ise saçı besleyen<br />
mikrosirkülasyonu<br />
harekete geçirir. Erkek<br />
ve kadınlara özel iki ayrı<br />
formu mevcuttur. 219 TL<br />
PrIorIn<br />
Priorin Intense saç için<br />
gereken yapı taşlarını ve<br />
temel besin maddelerini<br />
içerir. İçten dışa etki<br />
ederek sorunun temeli<br />
üzerinde etki gösterir.<br />
Biotin içeren güçlü<br />
formülüyle saçın doğal<br />
bakımını sağlar. 98,90 TL<br />
J.F. LAZARTIGUE<br />
Stymulactine 21, saçları<br />
cansız ve dökülen herkese<br />
uygundur. Saçı canlandırır<br />
ve dökülmeyi önler;<br />
saç tellerini güçlendirir.<br />
Saçların canlanması için<br />
antienflamatuar,<br />
antioksidan ve farklı<br />
onarıcılar içerir. 136 TL<br />
CAUDALIE<br />
Gentle Conditioning<br />
Shampoo, yumuşak ve<br />
ipeksi yapıdadır. Saça<br />
anında dağılır, sonrasında<br />
da hızla durulanır. Kalıntı<br />
bırakmaz. Saçın sağlıklı,<br />
güçlü ve bakımlı bir<br />
görünüm kazanmasına<br />
yardımcıdır. 57,50 TL<br />
KLORANE<br />
Klorane Kinin (Force Tri<br />
Active) saç bakım spreyi,<br />
bileşimindeki kinin, kafein<br />
ve arjinin üçlüsüyle hem<br />
kadın hem erkeklerde<br />
görülen erkek tipi saç<br />
dökülmesiyle savaşırken<br />
saçın hızlı ve güçlü şekilde<br />
büyümesini sağlar. 109 TL<br />
38 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong><br />
Re<br />
**<br />
Ne
KRONİK SAÇ DÖKÜLMESİNDE<br />
MEN<br />
Saç Dökülmesinde<br />
%90Etki **<br />
PATENTLİ<br />
İNOVASYON*<br />
PEPTIDOXYL-4<br />
MONOLAURINE<br />
15 YILLIK ARAŞTIRMA<br />
Ref: * Patent bekleniyor.<br />
** 3 aylık kullanım sonunda bildirilen etkililik - 48 hasta üzerinde denenmiştir.<br />
Neoptide Men Losyon her gün 8 ila 10 sprey kullanılmıştır.<br />
ducray.tr<br />
ducray.tr
Phar<br />
<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />
BIOPOINT<br />
Biopoint Dermocare Saç Dökülmesine Karşı<br />
Şampuan ve Kür, kadınlarda stres, hormonal<br />
veya kalıtsal nedenlerle yaşanan saç<br />
dökülmelerine karşı etkilidir. Saç tellerinin<br />
kalınlaşmasını ve saçın büyümesini sağlar.<br />
Saç derisini koruyarak dökülmeyi %59<br />
azaltır. Şampuan: 37,50 TL / Kür: 99,90 TL<br />
<strong>Sonbahar</strong>da saçları<br />
korumak, bu amaca yönelik<br />
onarıcı saç bakım ürünleri<br />
kullanmak şart çünkü<br />
sonbaharı sağlıklı atlatan<br />
saçlar, sonraki ayları<br />
hatta yılları daha güçlü<br />
olarak karşılıyor.<br />
DUCRAY<br />
Anacaps kapsül,<br />
içeriğindeki çinko ile saçın<br />
beslenmesine yardımcı<br />
olur ve bakımını sağlar.<br />
B5, B6, B8, E, PP ve soya<br />
özü içeren bileşimiyle<br />
saç köklerini güçlendirir,<br />
saçın uzamasını destekler.<br />
İçeriği doğaldır. 109 TL<br />
NATURE’S BOUNTY<br />
Biotin 5000mcg, Biotin<br />
eksikliği nedeniyle<br />
zayıflayan ve dökülmeye<br />
başlayan saçları sağlığına<br />
kavuşturur. Biotin,<br />
dışarıdan alınan B vitamini<br />
türüdür ancak hormonları<br />
etkilemez ve kıllanmaya<br />
yol açmaz. 46,50 TL<br />
LAB SERIES<br />
Root Power Restorative<br />
Hair Tonic, güçlü<br />
formülüyle saçtaki<br />
incelme, saç kaybı, kırılma,<br />
kuruluk ve donukluk<br />
sorunlarıyla savaşır. Saç<br />
derisini uyarır, nemli tutar<br />
ve kırılma kaynaklı saç<br />
kayıplarını azaltır. 99 TL<br />
PHYTOLIUM<br />
Phytolium 4 Serum ve<br />
Phytolium Şampuan, bir<br />
arada kullanıldığında erkek<br />
tipi saç dökülmesiyle<br />
savaşır. Bitkisel içeriğiyle<br />
saçın ömrünü uzatır,<br />
hacim, canlılık kazandırır.<br />
Serum: 249 TL<br />
Şampuan: 69 TL<br />
40 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
YOĞUN KEPEK İÇİN<br />
GELİŞTİRİLDİ<br />
VE KLİNİK OLARAK<br />
KANITLANDI<br />
KLİNİK OLARAK KANITLANMIŞ İÇERİĞİ OLAN SELENYUM FORMÜLÜ İLE<br />
YOĞUN KEPEKTE 7 GÜNE KADAR KORUMA SAĞLAR<br />
Yoğun kepek; kafa derisinde kaşıntı, saçlarda ve elbiseler<br />
üzerinde pul şeklinde kepek döküntüleri ile kendini gösterir.<br />
H&S CLINICALLY PROVEN SOLUTIONS, günlük kullanıma<br />
uygun yapısı, hoş kokusu ve bol köpük keyfiyle birlikte yoğun<br />
kepeğe karşı klinik olarak kanıtlanmış kalıcı çözümler sunar.<br />
SADECE<br />
ECZANELERDE<br />
SATILIR<br />
PharmeticSaglik_297x210mm_5mm.indd 1 11.11.2016 12:15
<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />
PHYTOCYANE<br />
Phytocyane serisinde<br />
yer alan ampul ve<br />
şampuan, kadınlarda<br />
saç dökülmesiyle<br />
mücadele eder.<br />
Birlikte kullanımda<br />
dökülmeyi önleyip<br />
saçın güçlenmesini ve<br />
uzamasını destekler.<br />
Saç soğanını<br />
koruyarak yaşlanma<br />
etkilerini engeller.<br />
Ampul: 249 TL<br />
Şampuan: 69 TL<br />
Başımızda ortalama 150 bin kök<br />
saç var. <strong>Sonbahar</strong>da dökülmelerinin<br />
iki önemli nedeni ise şöyle: Değişen<br />
mevsimle birlikte bulunduğumuz<br />
ortamdaki nem miktarı ve aldığımız<br />
sıvı miktarı giderek azalıyor. Rutin<br />
beslenmeye teslim oluduğumuz için de<br />
saçlar güç kaybediyor.<br />
DUCRAY<br />
Anaphase, saçların daha<br />
gür ve canlı büyümesine<br />
yardımcı olur. Saçların<br />
kırılganlığını azaltır, saç<br />
dibi kan dolaşımını artırır.<br />
Bu da saçı farklı dökülme<br />
nedenlerine karşı tedaviye<br />
hazırlar. Saçlar daha gür<br />
ve canlı çıkar. 59 TL<br />
SOLGAR<br />
Biotin 5000 mcg; yaz<br />
aylarında zarar gören<br />
saç sorunlarıyla savaşır.<br />
Biotin desteği, mevcut<br />
saç köklerini korur ve<br />
güçlendirir. Hormonal<br />
dengeyi etkilemez ve<br />
vücutta tüylenmeye yol<br />
açmaz. 68,50 TL<br />
FORCAPIL<br />
ArkoPharma Forcapil,<br />
keratin yapımında önemli<br />
olan amino asitler L sistin,<br />
metiyonin, Biotin, Çinko,<br />
Folik asit, D3 vitamini<br />
ve B vitamini kompleksi<br />
içerir. 6 aylık kullanımda,<br />
saçlardaki dökülmeyi %96<br />
oranında azaltır. 79,90 TL<br />
NUTRAXIN<br />
Nutraxin Biotin, ciltteki<br />
kuruluk kadar saç<br />
dökülmelerine ve güçsüz<br />
tırnaklara karşı da etkilidir.<br />
Güçlü ve ışıltılı saçlara<br />
kavuşmanızı sağlar. Yazın<br />
yıpranan, kuruyup kırılan<br />
saçlara karşı temel bakım<br />
sunar. 39,90 TL<br />
42 / <strong>Sonbahar</strong> 2013 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />
Kış mevsİmİ<br />
başlamadan,<br />
bünyenİzİ<br />
güçlendİrİn<br />
DYNERGIE<br />
Arkopharma’nın Arkoroyal<br />
serisinden Dynergie, arı<br />
poleni yanında panax<br />
ginseng, acerola ve<br />
propolis de içerir. Portakal<br />
aromalıdır. Bağışıklığı<br />
güçlendirir. Mevsim<br />
geçişlerinde vücuda<br />
direnç verir. 119,90 TL<br />
CENTRUM<br />
ADVANCE<br />
Centrum Multivitamin,<br />
yetişkinlerin günlük<br />
ihtiyacı olan vitamin<br />
ve mineraller içeren bir<br />
gıda takviyesidir. Glüten,<br />
maya ve buğday içermez.<br />
Zindelik verir, bağışıklığı<br />
destekler. 52 TL<br />
VOONKA<br />
Sambucus Nigra Kids,<br />
içeriğinde kara mürver<br />
çiçeğiyle meyvesinin<br />
ekstresini; C vitamini,<br />
çinko ve CoQ10’i<br />
barındıran bir gıda<br />
takviyesidir. Çocukların<br />
bağışıklık sistemini<br />
güçlendirir. 48 TL<br />
NATURE’S BOUNTY<br />
Nature’s Bounty Multi-<br />
Day TM, yeşil çay ve krom<br />
içeren bir multivitamindir.<br />
Metabolizma hızını<br />
destekler. Sık diyet yapan<br />
kişiler için uygundur.<br />
İçindeki EGCG beyin<br />
sağlığı için önemli bir anti<br />
kanserojendir. 49,50 TL<br />
MEDIGARD<br />
Medigard, multivitamin<br />
ve mineral içerir. Bu<br />
özelliğiyle vücut direncini<br />
geliştirir. Bileşimindeki<br />
Koenzim Q10 ile<br />
hücrelerin yaşlanma<br />
sürecini yavaşlatır ve<br />
enerji döngülerini normale<br />
çevirir. 43,89 TL<br />
SUPRADYN<br />
Supradyn All Day Tablet,<br />
multivitamin, mineral ve<br />
Koenzim Q10 içeren bir<br />
gıda takviyesidir. Güçlü<br />
yapısı vücut enerjisini<br />
düzenler. Stres, yorgunluk,<br />
uykusuzluk ve soğuk<br />
algınlığı halinde C vitamini<br />
desteği sağlar. 39 TL<br />
44 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
YENİ<br />
Omega-3 desteği için<br />
Kolay Yutulur<br />
Mini Softjeller<br />
Mini Omega-3 900 mg<br />
İki mini softjelde 900 mg Omega-3
<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />
WELLCARE<br />
Wellcare Vitamin D3, ağız yoluyla alınan<br />
ve D vitamini desteği sağlayan bir gıda<br />
takviyesidir. Çocuk ve yetişkinlerde D<br />
vitamini eksikliğini ve yetersizliğini önlemek<br />
veya gidermek amacıyla kullanılır.<br />
600 IU: 29 TL 400 IU: 27 TL 1000 IU: 32 TL<br />
Multivitaminler ve<br />
besin takviyeleri,<br />
sonbahardaki en<br />
önemli ihtiyaçlarınız<br />
arasında. Sadece sizin<br />
değil, kadın-erkek tüm<br />
aile bireylerinizin hatta<br />
çocuklarınızın da bu<br />
desteğe ihtiyacı var.<br />
İHEALTH<br />
Pro-Probiotic, sindirim<br />
sistemini düzenlemeye,<br />
hastalık oluşturan<br />
bakterilere karşı direnci<br />
artırmaya ve bağışıklık<br />
sistemini desteklemeye<br />
yardımcıdır. Etkili ve<br />
güvenilir bir üründür.<br />
10 milyar faydalı bakteri<br />
içerir. 54 TL<br />
EURHO VITAL<br />
Multivitamin Saft, özellikle<br />
okul döneminde artan<br />
vitamin-mineral ihtiyacına<br />
ve bağışıklık sisteminin<br />
sağlıklı çalışmasına destek<br />
olabilecek vitamin ve<br />
mineral kombinasyonudur.<br />
Paraben, iyot, glutamat<br />
tuzu içermez. 35,50 TL<br />
NBL PROBIOTIC<br />
Sabah veya akşam<br />
yemekle veya yemekten<br />
sonra gıda, su, süt ya da<br />
yoğurt ile karıştırıp alınan<br />
bir gıda takviyesidir. 2,5<br />
milyar mikroorganizma<br />
(aktif bakteri) ve vitamin<br />
içerir. Sindirim sistemini<br />
düzenler. 55 TL<br />
PHARMATON<br />
Pharmaton® Kapsül,<br />
Ginseng G115® içeriği ile<br />
hafızayı güçlendirirken<br />
konsantrasyonu da artırır.<br />
Mevsimsel yorgunluğa<br />
karşı zihinsel ve fiziksel<br />
performansı yükseltir. Her<br />
kapsüldeki Ginseng G115®<br />
miktarı eşittir. 50 TL<br />
EFA-VIT<br />
Efa-Vit Fruity, çocukların<br />
günlük Omega-3<br />
ve vitamin ihtiyacını<br />
karşılar, iştahı düzenler,<br />
sağlıklı büyümelerini<br />
ve hastalıkları kolay<br />
atlatmalarını sağlar. Vücut<br />
fonksiyonlarını ve zekayı<br />
destekler. 51 TL<br />
46 / <strong>Sonbahar</strong> 2013 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Yeni ürün
<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />
BEE’O UP<br />
Propolis-Arı Sütü-Ham<br />
Bal; %100 doğal olarak<br />
yetişkinlere ve çocuklara<br />
özel olarak hazırlanır.<br />
Bağışıklık sistemini<br />
güçlendirir, kalbi ve vücut<br />
sağlığını korur. Çocukların<br />
büyüme ve gelişmesine<br />
yardımcı olur. 55 TL<br />
NUTRAXIN<br />
Nutraxin’in geliştirdiği yeni<br />
ve ayrıcalıklı bir ürün...<br />
Omega-3 ile KoenzimQ-<br />
10’i tek bir kapsülde<br />
birleştirir. Vücutta enerji<br />
üretiminde görev alır, kalp<br />
sağlığını destekler. Cildin<br />
genç yapısını korur. İçeriği<br />
trigliserit formdadır. 139 TL<br />
OMEPA Q10<br />
OmePa-Q10’in içeriğindeki<br />
Koenzim Q10, vücudun<br />
daha çok yararlanması için<br />
ubikuinol formundadır ve<br />
Omega-3 ile birlikte vücuda<br />
gereken enerjiyi sağlar,<br />
bağışıklık sistemini korur.<br />
Türkiye’de iki özelliği birlikte<br />
sunan tek üründür. 119 TL<br />
GINVIT<br />
Panax Ginseng standart<br />
Panax ginseng ekstresi,<br />
yeşil çay, guarana, lutein,<br />
12 vitamin ve 11 mineral<br />
ile kronik yorgunluğu<br />
giderir. Diyette vitamin<br />
ve mineral ihtiyacını<br />
karşılar, zihinsel ve fiziksel<br />
performansı artırır. 51 TL<br />
REDOXON<br />
Redoxon Efervesan,<br />
C Vitamini ve çinko<br />
ile yetersiz beslenme,<br />
hastalık sonrası tedavi<br />
aşamasında bünyeyi<br />
güçlendirir. Soğuk<br />
algınlığı, kırgınlık, nezle ve<br />
gribin destek tedavisinde<br />
de etkilidir. 29,90 TL<br />
SOLGAR<br />
Solgar VM 2000,<br />
yetişkinlerin ihtiyaç<br />
duyduğu vitamin,<br />
mineraller, amino asitler<br />
ve antioksidanlar içerir.<br />
Hava kirliliği, besin katkı<br />
maddeleri, zararlı güneş<br />
ışınları gibi faktörlere karşı<br />
bünyeyi korur. 61,50 TL<br />
EASY FISHOIL<br />
Concordix teknolojisiyle<br />
üretilen Easy Fishoil<br />
şekersiz ve doğaldır.<br />
Çiğnenebilir jel tablet<br />
halindedir. Balık yağı<br />
kokmaz. Çocukların dikkat<br />
ve öğrenme hızı; beyin ve<br />
sinir sistemlerinin sağlığı<br />
üzerinde etkilidir. 59 TL<br />
48 / <strong>Sonbahar</strong> 2013 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Çocuk & Aile<br />
ÇOCUKTA ÖZGÜVEN EKSİKSE<br />
TELAFİ ETMENİN<br />
YOLLARI VAR!<br />
Her anne ve baba çocuğunun kendine güvenen bireyler olmasını ister ancak özgüven<br />
ne doğuştan gelir ne de bir günde kazanılır. Çocuğun özgüven temeli, doğumdan itibaren<br />
ve yine anne-baba tarafından atılır.<br />
H<br />
emen her çocuk anne-babasından şu cümleleri<br />
duyar: “Pısırık olma, girişken ol. Ezilme, hakkını<br />
yedirme. Çık sen de konuş, niye çekiniyorsun?<br />
Koca çocuk oldun, kendin yap. Beceriksizsin! Sen<br />
adam olmazsın!” Bunun bir sebebi ebeveynlerin çocuklarıyla<br />
gurur duymak istemesiyse bir diğer nedeni de kendilerinin<br />
olmadığı bir dünyada çocuklarının kendi ayakları üzerinde<br />
durabilmesini arzulamalarıdır. Haliyle asıl istedikleri şey,<br />
kendine güvenen çocuklar yetiştirmek, çocuklarının sahip<br />
olduğu özgüvenle hayatta karşılarına çıkacak engelleri<br />
aşmasıdır. Ancak çoğumuz şunu bilmez ya da önemsemez:<br />
Özgüven, çocuğun genetik olarak sahip olduğu bir duygu<br />
değildir. Bebeklikten başlayarak adım adım gelişir ve ergenliğin<br />
tamamlandığı 18 yaş ve sonrasında da sabitlenir. Özgüvenin<br />
gelişimi ise tamamen anne-babalara bağlıdır; onların<br />
davranışları, yaklaşımları, sözleri sayesinde çocuğun kendine<br />
güveni perçinlenir.<br />
Peki, özgüveni bebeklikten başlayarak nasıl kuracağız? Aşağıda,<br />
bebeklikten başlayarak yapmanız gerekenleri, çocuğun<br />
hayatındaki önemli dönemler paralelinde listeledik...<br />
50 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
0-12 ay:<br />
Yakın temas<br />
Bebeğin doğum sonrasında anne ile temasının son derece önemli<br />
olduğu artık çok iyi biliniyor. Bu sebeple, herhangi bir tıbbi<br />
engel yoksa yenidoğanları ilk kaba temizliklerini yaptıktan sonra<br />
direkt annelerinin kucağına vermek artık klasik bir doğum odası<br />
geleneği haline geldi. Çünkü ilk 12 ay, yani ilk bir yıl bebeğin<br />
annesini tensel olarak hissetmesine önem veriliyor. Bunun<br />
sebebi de şu: İlk 12 ay, bebek kendisini annesiyle bir bütün olarak<br />
algılıyor. Annesiyle kendisini tek vücutmuş gibi hissetme ihtiyacı<br />
duyuyor. Çevresinde olup bitenleri ve yine çevresindeki insanları<br />
pek umursamıyor çünkü bunları fark etmiyor. Bu aşamada,<br />
bebeğin güven hissi iki şeye bağlı olarak gelişiyor: Öncelikle<br />
bebeğin hayatında sürprizlere yer yok: Beslenecek, tuvaletini<br />
yapacak, uykusunu uyuyacak, okşanıp sevilecek ve bunlar sürekli<br />
tekrarlanacak, aksamayacak. İşte bu rutin, bebeğin kendisine<br />
bakanlara, özellikle de anneye güven duymasını sağlıyor. Güven<br />
hissinin bağlı olduğu ikinci şey ise ilişkilerdeki tutarlılık. Bunun<br />
için de anne-babanın duyguları, bebeğe yaklaşımları, yüz ve<br />
vücut hareketleri tutarlılık içinde olacak ve öyle de devam<br />
edecek. Örneğin anne bebeğine şefkat dolu cümlelerle hitap edip<br />
uyumaya direndiğinde öfkeleniyorsa bebeğin tedirgin olması ve<br />
kendini güvensiz hissetmesi kaçınılmaz hale geliyor.<br />
Öneri: Güven duygusu, sevgi dolu kucaklamalar, sevgi dolu<br />
bakışlar ve sevecen davranışlar kadar ses tonundaki yumuşaklıkla<br />
bile inşa edilir. Bebeği sık sık kucaklamak, sırtına, ayaklarının<br />
altına, karnına yumuşak dokunuşlarla masajlar yapmak, başını<br />
okşamak, sarılmak, (anlamasa bile) onunla sevgi dolu cümleler<br />
aracılığıyla konuşmak bebeğe şu mesajı verir: “Seni seviyorum,<br />
varlığını önemsiyorum, seninle ilgilenmekten çok mutluyum.<br />
Hayatımda var olduğun için seviniyorum.”<br />
Çocuklardaki özgüven duygusu<br />
genetik değildir. Gelişimi<br />
bebeklik çağlarında başlar ve<br />
18 yaş sonrasında da sabitlenir.<br />
12 ay-3 yaş:<br />
Keşfederken dikkat!<br />
Bu dönemde bebekler “ayaklanır” ve minik adımlarla<br />
bulundukları yerde gezebileceklerini keşfeder. İlgisini<br />
çeken her şeye ve her yere gitmek için tek başına, başkasına<br />
bağımlı olmadan yürüyebilir. Bu yaş aralığındaki<br />
çocukların kendine güveni de işte bu keşiflerle gelişir.<br />
Ama nasıl? Çevresindekilerin cesaretlendiren ve güven<br />
veren, bazen de “Hayır, henüz bunun için çok küçüksün”<br />
gibi sınırlayan uyarılarıyla… Çocuk, bu telkinleri<br />
kendisine eşlik eden, cesaretlendiren uyarılar olarak<br />
karşılar. Anne-babalar fazla tedirgin ya da fazla tedbirli<br />
davrandığında ise çocuk kendi becerisinden şüphe etmeye<br />
başlar. Sadece yemek masasından koltuğa yürümesine<br />
bile izin verilmeden kucaklanıp koltuğa oturtulan çocuk,<br />
“yapamazsın, bunun için yeterli değilsin” mesajı alır.<br />
Bu mesajın arkası iki şekilde gelir: Ya iki adım atmaya<br />
bile çekinir ya da kendi bağımsızlığını ilan etme aşkıyla<br />
yapmaması gerekenleri yapmaya başlar: Pencere önlerine<br />
çıkar, sokak kapısı açılınca apartmanın içine kaçar vs.<br />
Öneri: Çocuğa ufak görevler vererek işe<br />
başlayabilirsiniz. Örneğin kendi kendine yıkanmasına izin<br />
vermeniz, elde ettiği bu bağımsızlıkla gurur duymasını<br />
sağlayacaktır. Çocuklar yaklaşık 18 aylık olduklarında bazı<br />
seçimleri de kendileri yapabilir. Örneğin hangi ayakkabıyı,<br />
hangi çorabı giyeceğini, hangi kitabı alacağını seçebilir.<br />
Bu, çocuğun kişisel tercihlerini yapabilme becerisini<br />
ortaya koyar. Bunun dışında, size de beğenilerini ortaya<br />
serebildiği konusunda mesaj verir. Artık yavaş yavaş<br />
“birey” haline gelmektedir.<br />
<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 51
Çocuk & Aile<br />
3-6 yaş: İlk kopuş: Okul!<br />
Bir çocuğun hayatındaki en önemli dönemeçlerden biri okula<br />
başlamaktır. Okul ve sınıf ortamında çocuk artık kendi yaşıtları<br />
arasında bulunmaya başlar. Evindekinden farklı otorite ile<br />
tanışır ve o otoritenin onay ve yasaklarına uymaya başlar. Bu<br />
noktada önemli olan, arkadaşlarıyla veya okulla ilgili herhangi<br />
bir sıkıntı yaşadığında, ebeveynlerinin yanında olacağını ve<br />
buna istekli olacağını bilmesidir. Okulla birlikte çocuğun evde<br />
anlattıklarını dinlemek, desteklemek; anlattıklarına karşı<br />
onaylamak ya da yine destekler tonda “aslında nasıl davransa iyi<br />
olurdu” onu anlatmak önemlidir. Özetle, çocuk okula başlayınca<br />
üzerindeki sorumluluğunuz okula devredilmez, tam tersine<br />
belki daha da artar. Bu, çocuğun kendine duyduğu güveni de<br />
tazeleyen bir süreçtir. 3-6 yaş civarında çocuklar ebeveynlerinden<br />
ayrı geçirdikleri, sadece kendilerine ait bir zaman dilimine<br />
ihtiyaç duyarlar. Bu hem gerginliği azaltmaya hem de çocuğun<br />
alanını sahiplenmesine yarar. İhtiyaç duyduğunda yalnız vakit<br />
geçirebilen, gerektiğinde çevresiyle ilişki kurabilen bir çocuk<br />
da ileride özerk bir yetişkin olabilir. Bu şekilde kendi arzularına<br />
kulak vermeyi, kendi isteklerini tatmin etmeyi ve suçluluk<br />
duymadan “hayır” diyebilmeyi ve kendine güvenmeyi öğrenir.<br />
Öneri: Çocuk okula başladıktan sonra kurduğu toplumsal<br />
ilişkilerden, okul hayatından, korku ve şüphelerinden<br />
bahsederken onu özenle dinlemek çok önemlidir. Çocuklar bu<br />
yaş aralığında yaptıkları ve ebeveynlerinin beğenisine sundukları<br />
resimler veya el becerisi ürünü çalışmalarla yaratıcılıklarını<br />
ortaya koymaya başlar. Yapılması gereken, abartıya kaçmadan<br />
ortaya çıkardığı eserleri taktirle karşılamaktır. Abartılı bir beğeni,<br />
çocuğun yargılarınız karşısında şüphe duymasına yol açar; bu<br />
da kendini değerlendirmede güçlük çekmesine sebep olur. Aynı<br />
şekilde sürekli eleştirmek, yaptıklarına yetişkin olarak yaklaşmak<br />
da çocuğun hem becerilerinden şüphelenmesine hem de sadece<br />
anne-babasını memnun etmeye çabalamasına yol açar.<br />
6-10 yaş:<br />
Başkaları ne diyor?<br />
Bu yaşlarla birlikte anne-babalar, çocukları için tek ve<br />
biricik ayna, mihenk taşı olmaktan çıkar. Artık arkadaşları<br />
ve öğretmenleri tarafından da değerlendirilen çocuk,<br />
yetenekleriyle birlikte zayıflıklarını da idare etmeyi<br />
öğrenmek, çevresindeki arkadaşları arasında kendine<br />
bir yer edinmek durumundadır. Bu noktada anne-baba<br />
yaklaşımlarının da ilk etkileri görülmeye başlanır: Çok<br />
korunaklı büyütülen ya da tam tersi fazla serbest bırakılan<br />
çocuklar toplumsal hayatı ve dış dünyayı endişeyle<br />
algılamaya başlar. Yapılan hatalara, alınan düşük notlara<br />
gösterilen yaklaşım, çocuğa hata yapa yapa yol alabileceğini<br />
gösterir türden olmazsa çocuk kendinden şüphe etmeye,<br />
yaptıklarının sorumluluğunu reddetmeye başlar. Yine bu<br />
yaşlarda çocukların arkadaşlarıyla ilişkileri de bir gün iyi bir<br />
gün kötü şeklinde inişli çıkışlı bir seyir izler. Çocuğun bu<br />
gibi krizleri aşma becerisi, ailesinin destek olma ve burnunu<br />
sokup hale yola koyma yaklaşımlarıyla doğrudan alakalıdır.<br />
Öneri: Bu yaşlarda, çocuğa yanında olduğunuzu<br />
hissettirmek, anlattıklarını dikkatle dinlemek, dinlediğinizi<br />
belli edecek şekilde yorumlarda bulunmak her zamankinden<br />
daha gereklidir. Onunla empati kurmak güven duygusunu<br />
perçinler. Bir yetişkin olarak onu desteklerken, “ben”<br />
diyebileceği bir alan bırakmayı da unutmamak gerekir.<br />
Çocuğa ilişkiler hakkında anlattıklarına karşı “Daha<br />
sağlam dur” demek ya da “O senin arkadaşın, sorunu kendi<br />
aranızda halledin” demek, hayatını kendi başına idare<br />
etmeyi öğrenmesi yolunda talimatlar niteliğindedir ve bunun<br />
için de biraz erkendir. Çünkü çocuk, bu gibi talimatlar<br />
karşısında kendiyle ilgili çelişkiye düşebilir.<br />
Okul, her çocuk için önemli bir<br />
dönüm noktasıdır. Onun okulla<br />
ilgili duygu ve düşüncelerini<br />
öğrenmek bu yüzden önemlidir.<br />
52 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Çocuk & Aile<br />
14-18 yaş:<br />
Dayanak noktası kaç tane?<br />
Bu yaş aralığında ergenler, becerilerinden şüpheye<br />
düşmeye meyillidir ve bu da kendileri için yıpratıcı olur.<br />
Ebeveynlerin bu yaş aralığındaki çocuklarına karşı<br />
yaptığı en büyük yanlış, ders notlarına odaklanıp, başarıbaşarısızlık<br />
çizgisini notlara paralel değerlendirmeleridir.<br />
Oysa bu yaş grubunun ilgi ve kendini bulma alanı birden<br />
çoktur. Vücutlarındaki fiziksel değişikliklere odaklanırlar<br />
ancak henüz yetişkin değildirler. Kendilerini bir şeylere<br />
adama eğilimindedirler ancak bunun ne olacağını tam<br />
olarak bilemezler. Önceki yaşlarda sahip oldukları ilgi<br />
alanları değişir ve yetişkin muamelesi görmek isterler.<br />
Gelecekle ilgili planlar yapmaya, uzun vadeli hedefler<br />
koymaya başlarlar.<br />
10-13 yaş: Ergen geliyor!<br />
10-13 yaşlar, bir çocuğun ne çocuk ne de ergen olduğu bir ara<br />
dönemdir. Arkadaşlarının düşüncelerine ve arkadaş grubuyla<br />
bütünleşmeye özel bir önem verir ve ailesiyle arasına mesafe<br />
koymaya başlar. Giyimle ilgili zevkleri ve tarzı oluşmaya<br />
başlar. İlk aşk kıpırtılarıyla birlikte kendisi ve ailesine bakışı<br />
da değişikliğe uğrar. Çocuk bir yandan ebeveynlerinin<br />
beklentilerini boşa çıkarmamak için çabalayıp gelecek<br />
eleştirileri değerlendirirken bir yandan da anne-babasına karşı<br />
bağımsızlığını ilan etmenin yollarını arar. Bu bağımsızlık çabası,<br />
ancak ebeveynlerin çocuğa serbest ama aynı zamanda artısı<br />
eksisiyle açıklanmış bir alan bırakmasıyla başarıya ulaşır. Bu,<br />
çocukların ilk ergenlik dönemlerini sorunsuz yaşayabilmeleri için<br />
son derece gereklidir.<br />
Öneri: Bu yaş grubu genellikle aile ile ilişkilerin en<br />
zayıf olduğu yıllara denk düşer. Genç, artık ailenin küçük<br />
yumurcağı olmadığını bilir ama ne olduğuna dair kesin<br />
bir fikri de yoktur. Bu yaş grubuna karşı yaklaşımınız<br />
yönlendirme, yasaklar koyma, sınır belirlemeden ziyade<br />
“rehberlik etme” ağırlıklı olmalıdır. Onu toplumla daha<br />
sık iletişim kuracağı ortamlara hazırlamanız, sportif ve<br />
kültürel etkinliklere, oyunlara yönlendirmeniz yerinde<br />
olacaktır. Yaptığı gelecek odaklı planlarla ilgili olarak<br />
oturup karşılıklı konuşabilir, tartışabilirsiniz. Bu durum<br />
hem güvende olduğu hissini pekiştirir hem de sizden<br />
gelecek farklı fikirlerle ilgilenebilir. Bu yaş aralığındaki<br />
gençlerin beğenilerini yargılamaksızın onlarla ilgilenmek,<br />
tavsiyelerini istemek, girişimlerine kıymet vermek de<br />
“Sen değerlisin” mesajı verecektir.<br />
Öneri: Bu dönem, cep harçlığının idaresini gence bırakmanın<br />
tam zamanıdır. Genç, ergenliğin getirdiği fiziksel ve ruhsal<br />
değişimle ilgili zorlanıyorsa, üçüncü bir kişiye danışmanın da<br />
tam zamanıdır. Bu yaş aralığı aynı zamanda çocuğa evle alakalı<br />
görevlerin verilebileceği aralıktır: Artık odasını toplayabilir,<br />
ufak tefek alışverişleri halledebilir, bankaya gidip faturaları<br />
yatırabilir. Verilen bu küçük sorumluluklarla ebeveynler<br />
çocuğun kendine güveninin iki temel<br />
taşını sağlamlaştırmış olur: Ona<br />
evdeki önemini göstermiş ve<br />
sorumluluklarını yerine<br />
getirme konusunda<br />
da kendisine güven<br />
duyduklarını<br />
kanıtlamış olurlar.<br />
>Genç ergenlerden<br />
evdeki işleri<br />
paylaşmalarını<br />
istemek, onlara<br />
güvendiğinizin<br />
göstergesidir.<br />
54 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Güncel<br />
21 Eylül<br />
Dünya<br />
Alzheimer Günü<br />
Alzheimer, yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan<br />
ve ilk olarak unutkanlıkla başlayıp çeşitli<br />
zihinsel ve davranışsal sorunlarla devam<br />
eden ilerleyici bir beyin hastalığı… Bunama<br />
ya da demans olarak bilinen Alzheimer<br />
hastalığı, ilk olarak Alman psikiyatrist ve<br />
nöropatolog Alois Alzheimer tarafından<br />
tanımlandı. Alzheimer, günlük hayatın<br />
olağan akışında sürdürülmesini engelleyen,<br />
ilerleyici, kronik bir beyin hastalığı. Günlük<br />
yaşamsal faaliyetlerde azalma, zihinsel<br />
becerilerde bozulma ile kendini belli<br />
eden hastalığa davranış değişiklikleri de<br />
eşlik ediyor. Genellikle 65 yaş ve üzerini<br />
etkileyen Alzheimer’ın görülme sıklığı da<br />
giderek artıyor. Türkiye dâhil pek çok ülke,<br />
bugün orta yaş grubunda olan ve 30-40 yıl<br />
sonra yaşlanacak nüfusun en önemli sağlık<br />
sorunu olarak Alzheimer’ı gösteriyor. 21<br />
Eylül’ün “Dünya Alzheimer Günü” olarak<br />
belirlenmesinin amacı da bu: Hastalığa dikkat<br />
çekmek ve henüz vakit varken önlem almak…<br />
Çünkü Alzheimer’ın henüz bir tedavisi yok<br />
ve erken teşhis, bu hastalığın ilerlemesini<br />
yavaşlatmak bakımından çok önemli.<br />
Uzmanlar bol egzersiz yapmanın, düzenli<br />
ve dengeli beslenmenin, alkol ve sigaradan<br />
uzak durmanın, zihni faal tutacak meşgaleler<br />
bulmanın ve sosyalleşmenin hastalıktan<br />
korunmada etkili olduğunu belirtiyor.<br />
1-31 Ekim Meme Kanseri<br />
Bilinçlendirme Ayı<br />
Her 9 kadından 1’i, yaşamının herhangi bir evresinde meme kanserine<br />
yakalanıyor. Bunun sebebi de memede bulunan süt bezleri ve süt kanallarını<br />
oluşturan hücrelerin anormal biçimde ve kontrol dışı olarak çoğalması,<br />
vücudun başka bölümlerine, örneğin koltuk altındaki lenf bezlerine de<br />
sıçraması… Meme kanseri, tüm dünyada akciğer kanserinden sonra<br />
en fazla ölüme sebep olan kanser türü! Bu sebeple, özellikle kadınları<br />
konunun ciddiyetiyle ilgili uyarmak için her yılın Ekim ayı, Meme Kanseri<br />
Bilinçlendirme Ayı olarak değerlendiriliyor. Çünkü meme kanseri, erken<br />
teşhis edilebildiği taktirde büyük oranda tedavi edilebiliyor. Bu yüzden 20<br />
yaşından sonra her kadının düzenli olarak, özellikle de regl halinin 7’inci günü<br />
sonrasında kendilerini elle muayene etmesi gerekiyor. Muayene basit: Ayna<br />
karşısında, parmaklarla ve dairesel hareketlerle memede ele gelen kitle arama<br />
esasına dayanıyor. Menopoz dönemi ve sonrasını yaşayan kadınlar ise aynı<br />
muayeneyi herhangi bir gün de yapabiliyor. Klinik muayenenin 20 yaş sonrası<br />
2-3 yılda bir, 40 yaş sonrasında ise her yıl yapılması gerekiyor. Mamografinin<br />
ise 40 yaş sonrası iki yılda bir, 50 yaş sonrası ise her yıl çekilmesi şart!<br />
3-9 Kasım Organ<br />
Bağışı Haftası<br />
“Organ Bağışı”, kişinin hayattayken,<br />
serbest iradesiyle, tıbben yaşamı<br />
sona erdikten sonra, doku ve<br />
organlarının başka hastaların tedavisi<br />
için kullanılmasına izin vermesi<br />
demek. Türkiye’de arzu edenler, 2238<br />
sayılı yasaya göre 18 yaşından büyükse, akli<br />
dengesi de yerindeyse organlarının tamamını ya<br />
da bir bölümünü bağışlayabiliyor. Kişinin, organ bağışçısı<br />
olduğuna dair kartı daima yanında taşıması, ailesini ve<br />
yakınlarını durumdan haberdar etmesi de daha sonra<br />
çıkabilecek sorunları önlemek açısından önemli. Bağışlanabilen organlar ise<br />
böbrek, deri, karaciğer, kalp, akciğer, pankreas, ince bağırsak, kalp kapağı,<br />
kornea, kas dokusu, kıkırdak, kemik, kemik iliği, üst sindirim yolları, üst<br />
solunum yolu, sağ ve sol bacak, sağ ve sol kol, yüz ve saçlı deri. Türkiye’de<br />
organ nakliyle ilgili alt yapı ve uzman eksikliği yok. Tek sorun, bağışların son<br />
derece yetersiz olması. Öyle ki beyin ölümü gerçekleşen kimselerin organ<br />
vericisi olarak değerlendirilme oranı ABD’de yüzde 90’ın üzerindeyken<br />
ülkemizde bu oran sadece yüzde 10 civarında. Ve bir kişi organlarını<br />
bağışladığında, organ bekleyen 7-8 kişiye yaşama şansını da bağışlamış oluyor!<br />
56 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
2017 Eylül<br />
Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma<br />
Cumartesi Pazar<br />
3-9 Eylül<br />
Halk sağlığı<br />
haftası<br />
Dünya<br />
fizyoterapi<br />
günü<br />
Dünya<br />
ilkyardım<br />
günü<br />
Dünya<br />
intiharı<br />
önleme<br />
günü<br />
Lenfoma<br />
günü<br />
19-25 Eylül<br />
Dünya işitme<br />
engelliler<br />
haftası<br />
Dünya<br />
Alzheimer<br />
günü<br />
Dünya<br />
eczacılık<br />
günü<br />
Dünya<br />
doğum<br />
kontrol<br />
günü<br />
Dünya okul<br />
sütü günü<br />
Dünya<br />
kuduz günü<br />
Dünya kalp<br />
ve inme<br />
günü<br />
2017 Ekim<br />
Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma<br />
Cumartesi Pazar<br />
Meme kanseri<br />
bilinçlendirme ayı<br />
1-7 Ekim<br />
Emzirme haftası<br />
Dünya<br />
çocuk<br />
günü<br />
Dünya<br />
yürüyüş<br />
günü<br />
Dünya<br />
ruh sağlığı<br />
günü<br />
Dünya artrit<br />
günü<br />
Dünya<br />
görme<br />
günü<br />
Uluslararası<br />
afet<br />
risklerinin<br />
azaltılması<br />
günü<br />
Dünya palyatif<br />
bakım günü<br />
Dünya el<br />
yıkama günü<br />
Dünya meme<br />
sağlığı günü<br />
Dünya gıda<br />
günü<br />
Dünya<br />
anestezi günü<br />
Dünya<br />
menopoz<br />
günü<br />
Dünya<br />
osteoporoz<br />
günü<br />
Küresel iyot<br />
eksikliği günü<br />
Dünya<br />
kekemelik<br />
günü<br />
Hasta hakları<br />
günü<br />
Dünya kalp<br />
ve inme<br />
günü<br />
29 Ekim-4 Kasım<br />
Kızılay haftası<br />
2017 Kasım<br />
Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma<br />
Cumartesi Pazar<br />
2-8 Kasım<br />
Lösemili<br />
çocuklar<br />
haftası<br />
3-9 Kasım<br />
Organ bağışı<br />
haftası<br />
Dünya<br />
zatürree günü<br />
Afet eğitimi<br />
hazırlık günü<br />
Dünya<br />
diyabet<br />
günü<br />
Dünya KOAH<br />
günü<br />
Dünya akciğer<br />
kanseri günü<br />
Dünya<br />
prematüre<br />
günü<br />
Avrupa<br />
antibiyotik<br />
farkındalık<br />
günü<br />
Dünya çocuk<br />
hakları günü<br />
21-27 Kasım<br />
Ağız ve diş<br />
sağlığı haftası<br />
Dünya diş<br />
hekimliği<br />
günü
Dosya /Hipertansiyon<br />
İÇİNİZDEKİ<br />
KATİL:<br />
HİPERTANSİYON<br />
Yaşlıların, orta yaşlıların, gençlerin hatta çocukların bile hipertansiyona karşı<br />
kontrolden geçmesi gerekiyor. Çünkü sizin basit bir baş ağrısı zannettiğiniz,<br />
hipertansiyonun belirtisi olabilir!<br />
Hipertansiyon, bundan 30 sene öncesine kadar<br />
yaşlıların ya da genellikle ailesinde tansiyon sorunu<br />
olanların hastalığı olarak bilinirdi. Ancak zamanla<br />
ve beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle herkesi<br />
etkilemeye, hareketsiz ve stresli yaşam koşullarıyla birlikte<br />
gençleri hatta çocukları bile tehdit eden hastalıklar arasında<br />
yer almaya başladı.<br />
Hipertansiyon konusunda Türkiye’nin durumu hiç de parlak<br />
değil çünkü ülkemizde artık her üç kişiden biri hipertansiyon<br />
hastası… Yazının ilerleyen bölümlerinde de okuyacağınız gibi<br />
ülkemizde 15 milyon hipertansiyon hastası var. Bu hastalıkla<br />
ve ülkemizle ilgili ikinci sarsıcı gerçek de şu: İstatistiklere<br />
göre Türkiye, dünyanın en çok tuz tüketen ülkelerinden biri<br />
ve tuz da hipertansiyonun en önemli sebepleri arasında…<br />
Nedir bu hipertansiyon?<br />
Hipertansiyonun nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte;<br />
işin içinde pek çok risk faktörü var. İleri yaş, yüksek tuzlu<br />
diyet, obezite, aile öyküsü, aşırı alkol tüketimi, hareketsiz<br />
bir yaşam tarzı, diyabet, kolesterol yüksekliği ve bazı ilaçlar<br />
bunlardan birkaçı… Diğer hipertansiyon sebepleri de böbrek<br />
hastalıkları, böbreküstü bezinden fazla hormon salgılanması,<br />
böbrek dokusunu ve atardamarlarını tutan hastalıklar,<br />
tiroid ve paratiroid bezi hastalıkları, aortun kalpten çıktığı<br />
bölgedeki darlık ve kullanılan ilaçlar...<br />
Hipertansiyon, en çok kalp, damarlar, beyin, böbrek ve gözleri<br />
etkilediği için inme, kalp krizi, periferik damar hastalıkları,<br />
kronik böbrek hastalığı ve görme kayıpları gibi pek çok organ<br />
hasarına yol açıyor. Okan Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları<br />
Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Irmak Sayın Alan hipertansiyonu şöyle<br />
tanımlıyor: ‘’Riski artıran düzey her bireyde farklı olsa da,<br />
toplumun geneli ele alındığında Sistolik Kan Basıncının 140<br />
mmHg / Diyastolik Kan Basıncının 90 mmHg ve üzerinde<br />
olması, ayrıca kişinin anti-hipertansif ilaç kullanıyor olması<br />
hipertansiyon olarak tanımlanır.”<br />
Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ayşegül<br />
Karahan Zor ise tansiyon hastalığının ne olduğunu şöyle<br />
açıklıyor: “Kalp, dokuların canlılığı için gereken kanı<br />
vücuda pompalarken ritmik ve periyodik hareketler yapar.<br />
Bunlar kasılma ve gevşemelerdir. Kalp kasıldığı sırada kalp<br />
boşluğundaki kan atardamar sistemine doğru atılır. Bunun<br />
arkasından gevşeme dönemi gelir, bu dönemde kalp tekrar<br />
kan ile dolar. Bu işlem periyodik olarak devam eder. Belirli<br />
bir anda kanın atardamar duvarlarına yaptığı basınca kan<br />
basıncı (tansiyon) diyoruz. Kasılma anındaki tansiyona “büyük<br />
tansiyon”, gevşeme anındaki tansiyona ise “küçük tansiyon”<br />
adı verilir. Bu basınç değerleri, gün içindeki hareketlerimize<br />
ve duygularımıza göre değişir; değerler bazen alçalır<br />
bazen yükselir. Basıncın sürekli olarak yüksek olması yani<br />
hipertansiyon bir hastalıktır ve tedavi edilmesi gerekir.”<br />
58 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Acaba tansiyon hastası mıyım?<br />
Peki, kendinizde hipertansiyon olup olmadığını nasıl<br />
anlayacaksınız? Bu noktada en doğrusu elbette şüphe<br />
duyduğunuz anda bir doktora danışmak olmalı ancak biz yine<br />
de genel belirtileri sıralayalım: Hipertansiyon, kan basıncı<br />
180/110 mmHg gibi çok yüksek değerlerde olmadığı sürece<br />
genelde herhangi bir belirti vermiyor. Kan basıncının çok<br />
yükselmesiyle birlikte baş dönmesi, baş ağrısı, göğüs ağrısı,<br />
kulak çınlaması, nefes darlığı, çift veya bulanık görme, burun<br />
kanamaları ve düzensiz kalp atışları gibi belirtilere rastlanıyor.<br />
Bu noktada herkesin hipertansiyon riski altında olduğunu<br />
söyleyebiliriz. Onun için de 18 yaş ve üzerindeki tüm bireylerin<br />
belli aralıklarla kontrolden geçmesi gerekiyor. Yrd. Doç. Dr.<br />
Irmak Sayın Alan, o aralıkları şöyle sıralıyor:<br />
• 40 yaş ve üzeri bireylerde yılda bir kez,<br />
• 18-39 yaş arasındaki bireylerde (obezite gibi hipertansiyona<br />
davetiye çıkaran durumlar söz konusu ise ya da kan<br />
basınçları daha önce 130-139/85-89 mmHg gibi sınır<br />
değerlerde ölçüldü ise) yıllık,<br />
• 18-39 yaş arasındaki bireylerde (eğer risk faktörleri yok ise ve<br />
son yapılan kan basıncı ölçümü
Dosya /Hipertansiyon<br />
• Daha az hayvansal (doymuş) yağ tüketin. Etin görülen<br />
yağlarını ve tavuğun derisini ayırın. Beyaz eti kırmızı ete tercih<br />
edin. Paketlenmiş gıdaların düşük yağ içerenlerini veya yağsız<br />
olanlarını tercih edin.<br />
• Düzenli olarak balık yiyin. Haftada en az iki kez balık<br />
tüketmek kan basıncı denetimi açısından önemlidir.<br />
• Mineral ve lif gibi ek besin maddelerini alabilmek için tam tahıl<br />
içeren yiyecekleri tercih edin. Örneğin tam buğday ekmeği ya<br />
da tam tahıllardan yapılan diğer ürünler, meyve, sebze ve kuru<br />
baklagiller gibi…<br />
• Daha az şeker ve şekerli yiyecek tüketin. Şekersiz içecekleri<br />
tercih edip, yiyecek ve içeceklerinize şeker eklemekten kaçının.<br />
• Tuz tüketimini sınırlandırın. Tuz içeriği yüksek işlenmiş et,<br />
şarküteri ürünleri, sakatatları tüketmeyin; salamura, konserveler,<br />
kuru yemişler vb. abur cuburlar gibi fazla tuzlu yiyeceklerden<br />
kaçının.<br />
• Düzenli fiziksel aktivite tüm hastalıklarda olduğu gibi<br />
hipertansiyon tedavisinde de önemlidir. Bu nedenle çok hareket<br />
edin, düzenli olarak yürüyün.<br />
• Günlük sıvı tüketiminizi artırın, su içmeyi ihmal etmeyin.<br />
Hipertansiyonun, özellikle gençler için tehdit unsuru olduğu<br />
da günümüzün gerçeklerinden. Medical Park Gaziosmanpaşa<br />
Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Turfan, hastalığın<br />
artık ergenlik döneminde bile görülmeye başladığını belirterek,<br />
hipertansiyonun birçok nedene bağlı olarak ortaya çıktığını ve<br />
kan dolaşımı için damarlarımızda gerekli olan kan basıncının<br />
normalden fazla olması anlamına geldiğine işaret ediyor.<br />
Doç. Dr. Turfan, hipertansiyon görülme yaşının 25 yılda 60’lı<br />
yaşlardan 40’lı yaşlara düştüğüne dikkat çekiyor ve özellikle<br />
ergenlikte görülen burun kanamalarının hipertansiyon işareti<br />
olabileceğini vurguluyor. Doç. Dr. Turfan’ın hipertansiyonla<br />
ilgili uyarıları ise şöyle: “İlaç kullanımı, tedavinin sadece yüzde<br />
30’una tekabül eder. Yeme-içme alışkanlıklarınız, hayat tarzınız<br />
ise yüzde 70 etkilidir. Bu nedenle hipertansiyon hastaları düzenli<br />
fiziksel aktive yapmalı.” Turfan’ın tuz ile ilgili uyarıları da var:<br />
“Türkiye’nin günlük tuz tüketimi 18 gram, ideal olan ise 5<br />
gram! Bir ekmekte bile 9 gram tuz bulunuyor. Yemeklerde sofra<br />
tuzu kullanımı ile beraber 18 gramın üzerinde tuz tüketiyoruz.<br />
Hipertansiyon hastası olmak istemiyorsanız tuzdan uzak<br />
durmanız, fast-food tüketirken dikkatli olmanız gerekiyor.”<br />
Gençler tehdit altında!<br />
Konuyla ilgili bir diğer ilginç veri ise Dünya Sağlık Örgütü<br />
WHO’dan… Dünya Sağlık Örgütü’ne göre hipertansiyon<br />
dünyada bir milyardan fazla insanı etkiliyor ve her yıl 9 milyon<br />
insan hipertansiyona bağlı sebeplerden ölüyor. Gelişmekte<br />
olan ülkelerde hipertansiyonun görülme oranı giderek artarken<br />
WHO araştırmaları, 2025 yılında dünyada 1,6 milyar<br />
hipertansiyon hastası olacağına dikkat çekiyor. İlginç bir veri<br />
daha: Yine WHO verilerine göre dünya genelinde her 4 kişiden<br />
birinde, ABD gibi bazı gelişmiş ülkelerde ise her 3 kişiden birinde<br />
görüldüğü halde dünyadaki hipertansiyon hastaların yarısı<br />
hastalıklarının farkında bile değil!<br />
60 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Dosya /Hipertansiyon<br />
Hipertansiyonda<br />
9 gizli tehlike<br />
Acıbadem International Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Güliz<br />
Erdem kontrol altına alınmayan hipertansiyonun yol açabildiği<br />
9 tehlikeyi şöyle sıralıyor:<br />
• Kalp krizi: Kalp kasını besleyen koroner damarların daralmasında<br />
ve tıkanmasında kontrolsüz hipertansiyon en önemli risk<br />
faktörlerinden biri. Bu durumda kalbi besleyecek oksijenden<br />
zengin, yeterli kan akımının sağlanamaması sonucu oluşan göğüs<br />
ağrısı, göğüste rahatsızlık hissi, nefes darlığı kalp krizinin en sık<br />
görülen belirtileri olarak öne çıkıyor.<br />
• İnme: Kontrolsüz yüksek kan basıncı, beyin damarlarının hasar<br />
görmesi ve daralmasına, çatlamasına sebep olabiliyor. Bunun yanı<br />
sıra kan basıncı yüksekliğinin de oluşmasında etken olduğu pıhtının,<br />
beyin damarını tıkaması da inmeye yol açabiliyor.<br />
• Kalp yetmezliği: Yüksek kan basıncı olduğu zaman kalp kası,<br />
kanı vücuda pompalamak için kalınlaşıyor. Zamanla kalınlaşmış<br />
kalp kası, yeterli kanı pompalamak için gerekli fonksiyonunu yerine<br />
getiremiyor ve kalp yetmezliği oluşuyor.<br />
• Hafıza sorunları: Beyin damarlarına kan basıncı yüksekliğinin<br />
verdiği zarar; hafıza, düşünme ve konuşma becerilerini olumsuz<br />
yönde etkiliyor.<br />
• Böbrek hastalığı: Böbreklerin kandaki atıkları süzebilmesi;<br />
düzenli sıvı, hormon, tuz, asit dengesini sağlayabilmesi için sağlıklı<br />
damarlara ihtiyacı var. Yüksek kan basıncına bağlı olarak bu<br />
sistemdeki düzenin bozulması, çeşitli böbrek hastalıklarına yol açar.<br />
Vücudun kan basıncını düzenlemesi de daha da zorlaşır.<br />
• Periferal damar hastalıkları: Bacak damarlarında, damar<br />
sertliğinin oluşması sonucu kan akımı etkilenirse, ayaklarda ve<br />
bacaklarda ağrı, kramp, uyuşma oluşabilir.<br />
• Göz damarlarında kalınlaşma, daralma: Kan basıncı yüksekliği<br />
tedavi edilmezse gözde retinaya giden hassas damarlara zarar<br />
verebilir; kalıcı görme kaybına kadar farklı seviyelerde görme<br />
sorunlarına sebep olabilir.<br />
• Cinsel fonksiyon bozuklukları: Hem erkek hem de kadın,<br />
kan basıncı yüksek olanlarda cinsel fonksiyon bozuklukları,<br />
hipertansiyonu olmayan kişilere göre daha fazladır.<br />
• Aort anevrizması: Kan basıncının yüksek olması, damarın<br />
bir kesiminde genişleme ve anevrizma olarak tanımlanan<br />
balonlaşmaya sebep olabilir. Anevrizma sıklıkla aortta meydana<br />
gelir ve yırtılarak hayatı tehdit eden kanamalara sebep olabilir.<br />
15 milyon hipertansiyon hastası!<br />
Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere Türkiye’de 15 milyonu<br />
bulan hipertansiyon hastası var ve bunların yaklaşık 10<br />
milyonu hastalığından haberdar bile değil. Anadolu Sağlık<br />
Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ayşegül Karahan Zor da<br />
hipertansiyonda erken tanının önemine dikkat çekiyor ve<br />
rakamları doğruluyor: “Hipertansiyonun ülkemizde 18 yaş<br />
üzeri popülasyonda görülme sıklığı yüzde 31,8. Erkeklerin<br />
yüzde 27,5’i ve kadınların yüzde 36,1’i, yani yaklaşık<br />
15 milyon kişi hipertansiyon hastası ancak her 3 hastadan<br />
2’si hastalığından haberdar değil!”<br />
Dr. Karahan Zor, hipertansiyonun kendi başına öldürücü<br />
olmadığını fakat tedavi edilmediğinde sonuçlarının öldürücü<br />
olduğunu da belirtiyor. Hipertansiyon vakalarının yaklaşık<br />
yüzde 90-95’inde herhangi bir neden bulunmadığını, ancak<br />
şişmanlık, sigara, kötü beslenme, ailesel yatkınlık gibi risk<br />
faktörlerinden söz edilebildiğini vurgulayan Dr. Karahan<br />
Zor, bu durumun artık çocukları da tehdit ettiğini dile<br />
getiriyor: “Eskiden çocuklarda hipertansiyon gördüğümüz<br />
zaman bunun genelde bir başka hastalık nedeniyle ortaya<br />
çıktığını düşünürdük. Bu hastalıklar arasında böbrek<br />
fonksiyon bozuklukları, aort koarktasyonu olarak bilinen<br />
aort damarının hastalığı ve çocuklardaki birtakım hormonal<br />
hastalıklar sayılabilir. Ancak çocukluk ve çocukluk çağında<br />
da artık esansiyel hipertansif hastaları görüyoruz. Çocuklarda<br />
da erişkinlerde olduğu gibi obezite, insülin direnci, kan<br />
yağları, hareketsizlik ve kan basıncı arasında direkt bir<br />
ilişki var. Çocuklukta kazanılan aşırı kilolar genç erişkinde<br />
kardiyovasküler riskin önemli bir belirleyicisi. Hipertansif<br />
çocuk obez ise zayıflatılmalı ve erişkinlerde olduğu gibi<br />
çocuklarda da tuz ve kalori kısıtlaması yapılmalı…”<br />
WHO verilerine göre dünya<br />
genelinde her 4 kişiden birinde,<br />
ABD gibi gelişmiş ülkelerde<br />
ise her 3 kişiden birinde<br />
görüldüğü halde dünyadaki<br />
hipertansiyon hastaların<br />
yarısı hastalıklarının farkında<br />
değil! WHO, 2025 yılında<br />
tüm dünyada 1,6 milyar<br />
hipertansiyon hastası<br />
olacağını da söylüyor.<br />
62 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Dosya /Hipertansiyon<br />
Hipertansiyonla<br />
mücadele şart!<br />
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden<br />
Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Baltalı, hipertansiyonun<br />
birçok olayın tetikleyicisi olduğuna dikkat çekiyor: “Koroner<br />
arter hastalığı dediğimiz kalp damarlarında plak oluşumu,<br />
ölümcül olabilen kalp krizi bakımından ciddi bir risk faktörüdür.<br />
Felç ve beyin kanaması da hipertansiyonun yol açtığı ciddi<br />
sorunlardır. Böbrek yetmezliğine ve körlüğe kadar giden görme<br />
bozukluklarına neden olabilir.” Prof. Dr. Mehmet Baltalı,<br />
hastaların mutlaka egzersiz yapmaları gerektiğini de dile<br />
getiriyor: “Egzersizler kas geliştirme şeklinde değil, daha çok<br />
yürüyüş, koşma, tenis, aerobik ve yüzme gibi egzersizler şeklinde<br />
yapılmalıdır. Bunlar da 20 ile 30 dakika arasında haftada en az<br />
3-4 defa yapılmasını öneriyoruz. Alkol alımının da kısıtlanmasını<br />
ve sigaranın bırakılmasını öneriyoruz. Şişmanlıktan kaçınmak,<br />
kilo almamaya özen göstermek gerekiyor.” Prof. Dr. Baltalı’nın<br />
dikkat çektiği bir konu daha var: “Kan basıncı normal seviyelere<br />
gelmemişse çok sıcak ve çok soğuk havalarda aşırı aktivite<br />
yapmamak gerekiyor.”<br />
İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim<br />
Üyesi ve Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD)<br />
Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler, “Yapılan tüm çalışmalara<br />
rağmen kalp damar hastalıkları son 20 yılda büyük bir artış<br />
göstererek dünyadaki hastalık kaynaklı ölümlerin 3’te 1’inin<br />
nedeni olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine<br />
göre 2005 yılında 17,5 milyon kişi hipertansiyon ve onun<br />
oluşturduğu hastalıklarla hayatını kaybetmiştir. 2020 yılında<br />
bu rakamın 23,4 milyona yükseleceği öngörülmektedir” diyerek<br />
hipertansiyonun gelecekte yaşamı daha fazla tehdit edeceğine<br />
dikkat çekiyor. Hastaların, hipertansiyonu ciddiye almadığını<br />
da belirten Prof. Dr. Kerim Güler, Türkiye’de hipertansiyon<br />
tedavisi gören hastaların ancak %54’ünde istenen tansiyon<br />
değerine ulaşılabildiğini belirtiyor. Hastaların genellikle “benim<br />
tansiyonum asabi”, “başım ağrıyınca ilacı alıyorum”, “benim<br />
küçük tansiyonum iyi”, “ilaçların yan etkisi fazla” gibi birtakım<br />
bahaneler bulup tedaviye önem vermediğini belirten Prof. Dr.<br />
Güler, “Hipertansiyon genellikle beyin üzerinde oluşan basıncın<br />
etkisiyle ortaya çıkan baş ağrısı, baş dönmesi, yüzde kızarıklık;<br />
kalp çarpıntısı, kolay yorulma gibi belirtiler gösterir. Bir de<br />
hiçbir belirti vermeyen hipertansiyon tipleri vardır. Biz bu tip<br />
hipertansiyona ‘sessiz katil’ diyoruz. Hastanın haberi olmadığı<br />
için önlem almıyor, hipertansiyonun yapacağı zararlı şeylere çok<br />
daha açık şekilde maruz kalıyor” diyor.<br />
Hipertansiyonun en büyük zararı kalbe verdiğini belirten Prof.<br />
Dr. Kerim Güler, “Kalp, kaslardan oluşur ve hipertansiyon kalbi<br />
büyütür. Kalp büyümesine rağmen kalbi besleyen damarlar<br />
büyümediği için, kalp kası yeterince beslenemez. Zamanla<br />
genişlemeye ve kan pompalama görevini yerine getirememeye<br />
Tuz, ülkemizde sofrada<br />
sürekli bulunuyor. Bu da<br />
tansiyon hastaları için ciddi<br />
bir tehdit. Oysa aldığımız<br />
gıdaların içindeki tuz<br />
miktarı yeterli ve ilave tuz<br />
kullanmaya gerek yok.<br />
başlar. Bundan bütün organlar etkilenir. Kalp yeterli düzeyde<br />
çalışmayınca hastada kalp yetmezliği bulguları izlenir.<br />
Ayrıca hipertansiyon sonucu basıncın artması beyindeki<br />
damarların yırtılmasına, beyin kanamalarına neden olabilir.<br />
Gözler ve böbreklerde de kalıcı hasar yaratabilir” sözleriyle<br />
hipertansiyonda erken tanının önemine dikkat çekiyor.<br />
Prof. Dr. Güler, evde yapılacak elektronik tansiyon ölçümlerini<br />
de kesinlikle tavsiye ediyor ve “Tansiyonun doğru ölçülmesi<br />
için hastanın rahat bir ortamda bulunması lazım ve ev<br />
bunun için en iyi ortam. Evde ölçülen tansiyon 135’e 85’in<br />
üzerindeyse hastada hipertansiyon var demektir” diyor.<br />
Tansiyon neden yükselir?<br />
• Ailesel nedenler: Ailesel hipertansiyon, tüm vakalarının yaklaşık<br />
yüzde 95-97’sini oluşturuyor. Yapılan çalışmalara göre; birinci veya<br />
ikinci derece yakınlarında hipertansiyon öyküsü olan kişilerde bu<br />
hastalığın gelişme riski normal popülasyona nazaran 5-6 kat artıyor.<br />
• Aşırı tuz tüketimi: Tuz alımı ile kan basıncı arasındaki ilişkiyi<br />
gösteren INTERSALT araştırmasına göre günlük 6 gramlık tuz artışı<br />
büyük tansiyonun 9 mmHg yükselmesine neden oluyor.<br />
• Böbrek hastalıkları: Böbreğe gelen damarlarda daralma,<br />
kireçlenme veya plaklaşma nedeniyle kan akımı bozulduğunda<br />
böbrekten salgılanan bazı maddeler damarları kasarak kalbin daha<br />
hızla çalışmasına, bunun sonucunda da hipertansiyona yol açıyor.<br />
Hipertansiyon da böbrekte hasar oluşturduğu için durum bir süre<br />
sonra kırılması gereken zincir haline dönüyor.<br />
• Obezite: Hareketsiz yaşamla gelen kilo artışıyla kalp daha fazla<br />
kan pompalamak zorunda kalıyor. Kalp ve damarlar için aşırı yük<br />
oluşturan bu durum kan basıncını da yükseltiyor.<br />
• Hatalı beslenme: Aşırı yağlı ve karbonhidrattan zengin<br />
beslenmeyle vücutta artan yağ dokusunda kan basıncını artıran<br />
bazı maddeler salgılanıyor. Bu maddeler de damarların daha fazla<br />
kasılmalarına ve böylece tansiyonun yükselmesine yol açıyor.<br />
• Diyabet: Diyabet hastalarında hipertansiyon gelişme riski normal<br />
popülasyona oranla daha fazla. Bu hastalık damar direncini, damar<br />
duvarındaki yapısal liflerde değişkenliği ve damarlarda sertleşmeyi<br />
artırdığı için hipertansiyona zemin hazırlıyor.<br />
• Uyku apnesi: Uyku apnesi olan kişilerde hipertansiyon gelişme<br />
riski normalin iki katı… Uyku apnesi tedavi edilmezse yüksek<br />
tansiyon kronik hale dönüşebiliyor.<br />
• Stres: Stres, her insanın tansiyonu yükselten bir faktör ancak<br />
fiziksel ya da psikolojik rahatlamadan yarım saat sonra bile kan<br />
basıncı yüksekse tansiyondan şüphelenmek gerekiyor.<br />
• Sigara: Sigara kullanımı tansiyonu doğrudan yükseltmese de uzun<br />
vadede damarların kalınlaşmasına ve kireçlenmesine neden oluyor.<br />
Bunun sonucunda da hipertansiyon gelişiyor.<br />
• Alkol: Aşırı alkol kullanımı da karaciğer tahribatı, aşırı<br />
yağlanma, gereksiz kalori artışı ve beslenme bozuklukları yaparak<br />
hipertansiyonu ikincil etken olarak artırabiliyor.<br />
• Endokrin hastalıklar: Tiroit hormonları, adrenalin, seratonin<br />
ve östrojenlerin yanı sıra böbrek üstü bezinden salgılanan renin,<br />
aldosteron ile kortizon gibi hormonların düzensiz ya da fazla<br />
salgılanmaları da kan basıncını doğrudan etkiliyor.<br />
• İlaçlar: Bazı ağrı kesiciler ve hormonal ilaçlar, uzun dönem<br />
kullanılan bazı kortizon türevi ilaçlar, grip ve nezle için kullanılan<br />
bazı ilaçlar da kan basıncında geçici yükselmelere yol açabiliyor.<br />
64 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Röportaj<br />
GÜZELLİĞE liderlik<br />
L’Oréal’in bilgi birikimi ve güçlü ekibiyle Türkiye’de eczaneyi en fazla tercih edilen<br />
güzellik kanalına çevirme çabasını L’Oréal Aktif Kozmetik Genel Müdürü<br />
Sinem Sandıkçı Gökçen ve yönetim ekibinden dinledik<br />
L’Oréal’i ve Aktif Kozmetik’i bize<br />
anlatır mısınız?<br />
L’Oréal’de 100 yılı aşkın bir süredir<br />
tek işimiz güzellik. Sektör lideri olarak<br />
güzelliğin hayatları değiştirme gücüne<br />
inanıyoruz. Aktif Kozmetik ise L’Oréal’in<br />
dört iş bölümünden biri. Bizler, L’Oréal’in<br />
sağlık misyonunu üstleniyoruz. Dünyada<br />
ve Türkiye’de dermokozmetiğin kurucusu<br />
ve lideri olarak varoluş sebebimiz<br />
güzelliğe sağlık katmak; çünkü sağlık<br />
güzelliğin geleceği!<br />
Eczane ve dermo kozmetik<br />
pazarında L’Oréal - Aktif Kozmetik<br />
Divizyonu olarak oynadığınız<br />
rol nedir?<br />
Türkiye’de dermokozmetik pazarı Vichy<br />
markasını 1998 yılında lanse etmemizle<br />
başladı. L’Oréal - Aktif Kozmetik olarak<br />
Türkiye’deki pek çok eczacıya bu pazarı,<br />
pazarın dinamiklerini, gereklerini ve<br />
dermokozmetik ürünleri tanıtan, yepyeni<br />
bir kanal ve yeni müşteriler getiren<br />
ilk firmayız. Ve 20 yıldır bu sektörü<br />
geliştirerek liderliğimizi koruyoruz. Şu<br />
an sektörümüz bir dönüm noktasında.<br />
Bir tarafta artan politik ve ekonomik<br />
baskılar, diğer kanallara kaybettiğimiz<br />
müşteriler, yeterince faydalanamadığımız<br />
perakendecilikteki gelişmeler ve teknolojik/<br />
dijital dönüşüm! Diğer tarafta ise yükselen<br />
sağlıklı yaşam trendi, artan sağlık<br />
endişeleri, daha bilinçli ve uzmanlık<br />
arayan tüketiciler, sağlık profesyonellerine<br />
ve önerdikleri dermokozmetik ürünlere<br />
olan güven. L’Oréal - Aktif Kozmetik<br />
olarak en büyük sorumluluğumuzu<br />
sektörümüzü dönüştürmek olarak<br />
görüyoruz. Mottomuz “METAMORFOZ”<br />
yani sürekli ve yenilenen bir dönüşüm<br />
hareketi. Bu dönüşüme içeriden,<br />
kendimizden başladık ve hızlıca sektöre<br />
yaymaya devam ediyoruz. Tüketici<br />
öngörüsü ve davranışları, alışveriş ve<br />
tüketici deneyimi, perakendecilik, kaliteli<br />
servis, dijitalleşme konularındaki global<br />
ve lokal donanımlarımızı iş ortaklarımıza<br />
aktararak yapıyoruz. En iddialı olduğumuz<br />
iki konu ise perakende dinamikleri ve<br />
dijital dönüşüm. Eczacı, uzman, doktor<br />
tüm sağlık profesyonellerine yaptığımız iş<br />
ortaklığı ile ezcaneyi hak ettiği gibi tercih<br />
edilen ve referans gösterilen güzellik satış<br />
noktası yapma hedefindeyiz.<br />
4 İş Geliştirmede Metamorfoz:<br />
Hep yaptığımız eczane danışmanlığı<br />
işini 2016’da yeni bir boyuta taşıdık.<br />
Yönetim danışmanlarımızla verdiğimiz<br />
hizmetle uzmanlığımızı ve bilgi<br />
birikimimizi aktarmak için sürekli ve<br />
noktaya özel hale getirdik. Amacımız,<br />
her noktanın dinamiğini göz önünde<br />
tutarak, iş ortaklarımızın ve tüketicilerin<br />
beklentilerine cevap vermek. Süregelen<br />
“Profesyonel Master” eğitimlerimizi<br />
çeşitlendirip geliştirdik. Tüketici<br />
beklentilerinin değişmesiyle yeni<br />
teknolojik ürünler ve kategorilerle, nokta<br />
içi düzenleme ve kategori yönetimi ile<br />
eczanenin perakende sektöründe daha<br />
önemli bir rol oynamaya başlaması için<br />
beklentilere cevap veriyoruz. Modern<br />
perakende dinamikleri her gün değişiyor<br />
ve bu hızlı değişim beklentilere cevap<br />
vermemizi gerektiriyor. Daha profesyonel,<br />
uzman, sağlam bir yapı ile eczane<br />
sektörünü ve dermokozmetik kategorisini<br />
hak ettiği yerde görmeyi amaçlıyoruz.<br />
4 Satışta Metamorfoz:<br />
Satışta en önemli değişikliği ekibimizin<br />
düşünce ve çalışma sisteminde yaptık.<br />
Artık “satış” kelimesini kullandığımızda<br />
ekipteki herkes bunu eczaneye değil,<br />
son müşteriye yani tüketiciye satış<br />
olarak düşünüp, tüm iş planlarını buna<br />
göre yapmaya başladı. Amacımız tüm<br />
ekibimiz ile hem pazarı geliştirmek hem<br />
de eczacılarımızın desteği ile daha çok<br />
son tüketiciye ulaşmak. Güvenilir, işini<br />
L’Oréal Aktif Kozmetik Divizyonu (Soldan Sağa) Burcu Ünvan: Tedarik Zinciri Müdürü, Sibel Ayata: İş ve Perakende Gelişim Müdürü,<br />
Sinem Sandıkçı Gökçen: Genel Müdür, Ali Çiftçi: Satış Müdürü, Özlem Keskin Çoban: Vichy Marka Müdürü, Elçin İlyasoğlu: Finans Müdürü<br />
66 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Röportaj<br />
geliştiren, eczaneye değer katan, şeffaf ve<br />
adil bir iş ortağı olmak. Satış ekibimize<br />
verdiğimiz yoğun ve profesyonel eğitimlerle<br />
danışman, eğitimci, merchandiser olarak<br />
sahada maksimum destek vermelerini<br />
sağlamaktayız. L’Oréal’in bilgi birikimini,<br />
sahadaki satış ekibimiz aracılığı ile<br />
eczanelerimize anlatarak, var olan eczane<br />
pazarımızı çok daha büyük, güvenilir ve en<br />
fazla tercih edilen pazar haline getirmeye<br />
çalışıyoruz.<br />
Markalarınızın bu metamorfozdaki<br />
rolü nedir?<br />
Birbirini tamamlayan üç markamız var.<br />
Hepsinin ortak amacı bu metamorfoza<br />
katkıda bulunmak. Yenilikleri, servisleri<br />
ile trafik yaratmak ve yeni tüketici<br />
kazandırmak. Her üç markamızdaki güçlü<br />
medikal yatırımlarla doktorlarımızın<br />
gücünü eczanelerimize getirmek. Vichy<br />
sağlıklı güzelliğin yenilikçi, ulaşılabilir<br />
markası; hızlı tüketim kanallarına<br />
karşı rekabet markamız. Bir yandan<br />
pazara yenilikçi ürünler sunuyoruz,<br />
diğer yandan tüketiciye sunduğumuz<br />
kampanyalar ile hızlı tüketim kanalının<br />
dinamik atmosferini ezcaneye taşıyoruz.<br />
Özellikle yenilenen kimliği ile hayatının<br />
her evresinde (ergenlik, hızlı hayat,<br />
stres, hamilelik, menopoz vs. gibi)<br />
tüketiciye eşlik ediyoruz. Senelerin verdiği<br />
uzmanlığı, gençlerin yaşam tarzları ile<br />
birleştiriyoruz. Yeni nesil cilt bakımı<br />
kavramını doğru ürünlerle tüketiciye<br />
sunuyoruz. Tek bir mottomuz var: Vichy<br />
ile #guzellikeczanede! La Roche-Posay<br />
dermatolojinin kozmetikteki izdüşümü ve<br />
problemli ciltler için daha iyi bir yaşam<br />
sunarak hayatları değiştiren markamız.<br />
İddialı büyümesi ve aşk markası olması<br />
ile fark yaratıyor. Medikal reçete<br />
gücünün yanısıra tüketicilerimize dijital<br />
ortamda dermatolog ve blogger işbirliği<br />
ile doğru bilinen yanlışları, doğru güneş<br />
korumasını, yağlı cilt bakımını, doğru<br />
bebek cildi bakımı gibi bilinmeyenleri<br />
öğretiyor. SkinCeuticals ile estetik<br />
dünyasını yakından takip eden, lüksü<br />
deneyimlemek isteyen tüketicileri eczaneye<br />
kazandırıyoruz. Profesyonel cilt bakımı<br />
konsepti ile eczane tüketicilerimize farklı<br />
bir servis sağlıyoruz. Saf içerik ve yüksek<br />
konsantrasyona sahip formüllerimiz ile<br />
en üst seviyede etkinlik vaad ediyoruz. Bu<br />
arada, yeni bir unvana da layık görüldük:<br />
Tüm dünyada profesyonel olarak dağıtımı<br />
yapılan 1 numaralı cilt bakım markasıyız!<br />
Sosyal sorumluluk projeniz var mı?<br />
Günümüzde markaların ve şirketlerin<br />
başarıları ekonomik performanslarından<br />
çok topluma olan faydaları ile ölçülüyor.<br />
Biz bu konuda çok aktifiz. Daha iyi<br />
bir yaşam için La Roche-Posay ile cilt<br />
kanserine karşı bilinçlendirme ve tüm<br />
kanserli hastaların yaşam kalitesini<br />
artırma, Vichy ile menopoz farkındalığı<br />
yaratma, SkinCeuticals’da imkânı<br />
olmayanlara yüz hasarları konusunda<br />
estetik cerrahi müdahalelerle destek verme<br />
gibi projelerimiz var. Çevreyle ilgili karbon<br />
emilimi, atık yönetimi, enerji/su tüketimi<br />
gibi konularda ciddi taahhütlerimiz var.<br />
Ya son trendlerle yeni ürünleriniz...<br />
Global trendleri güzellik ve<br />
dermokozmetiğe uyarlamakta öncü<br />
olduğumuz için bunları markalarımızdan<br />
takip edebilirsiniz.<br />
4 Cilde uyarlanabilen sağlıklı yaşam:<br />
Bunun en son örneği “probiyotikler”.<br />
Probiyotikler bağışıklık sistemimizi<br />
güçlendirirken aynı zamanda doğru formda<br />
kullanılırsa cilt bariyerini de güçlendiriyor<br />
ve cildin direncini artırıyor. Vichy’den<br />
bir ilk olan probiyotikli bakım serisi<br />
Slow Âge, klinik olarak kanıtlanmış çok<br />
güçlü bir formüle sahip. UV ışınları, hava<br />
kirliliği, stres, düzensiz beslenme, sigara<br />
gibi çevresel faktörler ve yaşam tarzından<br />
kaynaklanan yaşlanma belirtilerini<br />
yavaşlatan probiyotik türevi bifidus,<br />
antioksidan bitki kökü Baicalin ve Vichy<br />
15 mineralli Termal Suyu ile cilt bariyerini<br />
güçlendiriyor, leke ve ince çizgiler gibi<br />
yaşlanma belirtilerini azaltıyor, UV<br />
ışınlarına karşı cildi koruyor. Bir nevi<br />
cildin yaş yönetiminde önemli günlük<br />
probiyotik dozu oluyor.<br />
4 Saçlarda trend sözünü tutan, etkili saç<br />
yoğunlaştırıcılar:<br />
Saç uzmanı Vichy Dercos’un Densi<br />
Solutions serisi daha yoğun, daha çok ve<br />
daha dayanıklı saçlar için geliştirildi. Yeni<br />
saç çıkarma konusunda en iddialı içerik<br />
Stemoxydine’i, anti-aging’in yıldız içerikleri<br />
“resveratrol” ve “rhamnose” ile birleştiriyor.<br />
4 Pratik ve S.O.S. bakım ürünleri:<br />
Atopik ciltler için kaşıntıyı anında<br />
rahatlatan, her an her yerde ve her yaşta<br />
kullanılabilen Lipikar Stick AP+; NASA<br />
teknolojisi ve kendi ağırlığının kat be kat<br />
üzerinde sıvıyı emme özelliği olan Airlicium<br />
moleküllü güneş koruması pratik Anthelios<br />
Face Mist, her çantada bulunması gereken<br />
yara, yanık, kuruluk, tahriş ve benzeri her<br />
türlü durumda kullanılabilecek Cicaplast<br />
Baume B5...<br />
4 Estetik uygulama etkili ürünler:<br />
Skinceuticals’ın teknoloji ve bilimin<br />
sınırlarını zorladığı muhteşem HA<br />
Intensifier serumu, kadınların arzu ettiği<br />
gibi dolgun, sıkı ve pürüzsüz bir cilde sahip<br />
olmalarını sağlıyor. Hyalüronik asit içeren<br />
formülü sayesinde, her yaş için cildin uzun<br />
süre nemini korumasına; ağız, yanak ve<br />
göz çevresindeki kırışıklık görünümü/<br />
sarkmaları engellemeye yardımcı oluyor.<br />
Özellikle dolgu uygulamalarından sonra da<br />
tamamlayıcı olarak kullanılıyor.<br />
4 Alışveriş noktası olarak “Eczane”:<br />
Problemleri kapatmaktan çok kalıcı olarak<br />
çözmek, sade ve doğal bir görüntüye sahip<br />
olmak gibi trendler nedeniyle eczaneler<br />
doğru cilt bakımı için bilinçli tüketicilerin<br />
olmazsa olmazı olmaya devam edecek.<br />
Eczacılardan ve sektörden<br />
beklentileriniz neler?<br />
Eczane sektöründe en büyük eksiğimiz<br />
dataya bağlı gerçek bilgi. Tüm sektör<br />
oyuncularının bu yönde çaba sarf<br />
edip yatırım yapmalarını bekliyoruz.<br />
Doğru data ve analizler resmi daha net<br />
görmemizi sağlayıp yatırımlarımızı doğru<br />
şekillendirecektir. Bu sektörü beraber<br />
büyütmek için kısa dönem faydalar yerine<br />
uzun dönemli sürdürülebilir iş ortaklarına<br />
ihtiyaç var.<br />
Son olarak eklemek istedikleriniz…<br />
Türkiye’de 20 senelik bir geçmişimiz<br />
var ve özellikle son iki yıldır yaptığımız<br />
atılımlarla 2017’de en güçlü senelerimizden<br />
birini yaşıyoruz. Tek tutkumuz bu sektörde<br />
sağlık profesyonellerinin en güçlü iş ortağı<br />
olarak “güzelliğe, güzellikle liderlik etmek”<br />
yani sorumlu, etik ve sürdürülebilir bir<br />
şekilde işimizi dönüştürmek. Sizlerin ve<br />
diğer sektör paydaşlarımızın da desteği<br />
ile bu dönüşümün çok kısa sürede<br />
gerçekleşeceğine inancımız sonsuz.<br />
68 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Alışveriş<br />
AİLENİZ İÇİN en İyİsİ...<br />
Bu sayfadaki ürünlerin hepsi de aileniz ve sizin<br />
ihtiyaçlarınız düşünülerek üretildi. Eczacınızın<br />
danışmanlığında size en uygun olanı bulabilirsiniz.<br />
4<br />
9<br />
1<br />
3<br />
7<br />
5<br />
10<br />
11<br />
8<br />
6<br />
2<br />
12<br />
1- DUCRAY<br />
Dexyane MeD Creme, yüz ve vücut üzerinde kullanılabilen<br />
egzama karşıtı, yatıştırıcı onarım kremidir. Çok kuru<br />
ve atopik ciltlerdeki kaşıntı, kızarıklık ve tahrişe karşı<br />
etkilidir. Ciltteki enflamasyonu içerdiği gliserin, shea yağı ve<br />
trigliseridli bileşimiyle azaltır. 55 TL<br />
2- ZERDEÇALFLEX<br />
Patendli fitozom teknolojisiyle üretilen ve yeni nesil Zerdeçal<br />
ekstratı içeren takviye edici gıda. Biyoyararlanımı ve<br />
emilimi artırılmış her bir kapsül, 2 kg. zerdeçala eşdeğerdir.<br />
Yetişkinler günde 1-2 kapsül kullanabilir. 205,90 TL<br />
3- SAMBUCOL<br />
Grip ve soğuk algınlığının ilk belirtilerinde, bağışıklık<br />
sistemi güçlendirmede ve gripten korunmak için kara mürver<br />
ve Vitamin C içerikli Sambucol’ün pastil (23 TL), şurup<br />
(49 TL), efervesan tablet (39 TL), ve 1-12 yaş çocuklar için<br />
şurup (46TL), formlarını eczanenizden satın alabilirsiniz.<br />
4- MUSTELA<br />
Vitamin Barrier Cream 1.2.3 Pişik Kremi, tek adımda üç<br />
yönlü destek sunar. Avokado Perseose ile cildi korur, Alcacea<br />
Oxeoline ile rahatsızlığı yatıştırır ve ayçiçeği yağı distilatı ile<br />
cildi nemlendirir. Her bez değişiminde kullanılabilir. % 98<br />
doğaldır. 50 ml: 17,50 TL / 100 ml: 32,50 TL<br />
5- WHITE & GLO<br />
White Glo Çay ve Kahve Tüketenlere Özel Beyazlatıcı Diş<br />
Macunu, içeriğindeki Mikro-Wax koruyucu kalkanı ve kaliteli<br />
florürle yeni leke oluşumunu önler ve diş çürümelerine karşı<br />
korur. Beyazlatıcı diş fırçası ve özel kürdanla komple ağız<br />
bakımı sunar. 18,50 TL<br />
6- INCIA<br />
Incia Besleyici ve Koruyucu Vücut ve Saç Bakım Yağı, doğal<br />
bitkilere soğuk sıkım teknolojisi uygulanarak üretilmiştir.<br />
Vücudun doğal florası ile uyumludur. Çupuaçu yağının<br />
mucizevi nemlendirme etkisine sahiptir. Cildi ve saçları<br />
besler, nemlendirir ve yumuşatır. 75 TL<br />
7- URINONVEF<br />
TAB İlaç tarafından üretilen Urinonvef, içeriğindeki PAC’ler<br />
ve idrarı asitleştirme özelliği ile E.coli’nin idrar yolu duvarına<br />
yapışmasına ve canlı kalmasına engel olur. Böylece sistit<br />
oluşumunu ve tekrarlamasını engeller. 39,50TL<br />
8- CETAPHIL<br />
Cetaphil Nemlendirici Losyon, özel formülüyle kuruyan<br />
ciltlere ihtiyacı olan nemi sunar, nem kaybını önler ve vücutta<br />
su tutulumunu sağlar. Cildi korur, rahatlatır ve yumuşatır.<br />
Koku maddeleri, lanolin içermez. 58,30 TL<br />
9- URGO<br />
URGO Tırnak Yeme Önleyici, güzel tırnaklara sahip olmak<br />
için 2’si 1 arada etki sağlar. Tırnak yeme ve parmak emme<br />
sorununu önler, içeriğindeki vitamin E sayesinde tırnak<br />
yapısını güçlendirir. 3 yaş sonrası kullanılabilir. 27,95 TL<br />
10- BETADINE<br />
Aktif bileşeni povidon-iyot olan Betadine®, etkili ve güvenli<br />
bir antiseptiktir. Bakteri, mantar ve virüsleri öldürerek<br />
enfeksiyon gelişimini önler. Kesik, sıyrık, yanık, ağız içi ve<br />
çevresi ile saçlı deri üzerinde etkilidir. 18,50 TL<br />
11- EURHO VITAL<br />
EuRho Vital Zinc Plus Juice, çocuklara yönelik olarak<br />
hazırlanmış bir gıda takviyesidir. İçeriğinde Çinko, B vitamini<br />
kompleksi ve C vitamini bulunur. Beslenmeye ek olarak<br />
günde 1 tatlı kaşığı alınması yeterlidir. 35,50 TL<br />
12- SUPRADYN<br />
Multivitamin, mineral ve koenzim Q10 içeren Supradyn<br />
All Day 30’luk efervesan tablet, portakal aromalı bir gıda<br />
takviyesidir. Vücut enerjisinin düzenlenmesi, vitamin ya da<br />
mineral eksiğinin takviye edilmesi için idealdir. 45,07 TL<br />
72 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Alışveriş<br />
16<br />
13<br />
14 15<br />
17<br />
18<br />
20<br />
19<br />
21<br />
23<br />
22<br />
13- ABCDERM<br />
ABCDerm Change Intensif bakım kremi, formülündeki d-panthenol<br />
ile bez bölgesindeki tahriş ve kızarıklıkları gideren su bazlı bakım<br />
kremidir. Formülündeki gliserin ile nem desteği sağlar, bebek<br />
cildinin pH dengesini korur, parfüm ve paraben içermez. 59,50 TL<br />
14- SOLGAR<br />
Solgar Vitamin C, günde 1 adet ve yemeklerden sonra kullanılır.<br />
Yüksek miktarda C vitamini içerir. Bağışıklık sistemini destekler.<br />
Şeker, tuz, maya, buğday, glüten, süt ve nişasta içermez. İçerdiği C<br />
vitamini diş ve kemiklerin gelişiminde etkilidir. 62,95 TL<br />
15- IMUNOGLUKAN<br />
Imunoglukan Likit, okul çocukların hastalıklardan korunmasını<br />
sağlar ve ailelerin de hayat kalitesini artırır. Mg açısından yüksek<br />
beta glukan ve C vitamini içerir. Glüten, koruyucu madde,<br />
tatlandırıcı ve alkol içermez. Çölyak ve diyabet hastaları da<br />
rahatlıkla kullanabilir. 74,80 TL. Imunoglukan Actis ise beş günlük<br />
kullanım içindir. Her bir kapsülde 300 mg imunoglukan, 160 mg<br />
C vitamini ve 10 mg çinko bisglisinat bulunur. Akut solunum yolu<br />
enfeksiyonlarında etkilidir. Yorgunluğu giderir, stresi azaltır ve<br />
vücut direncini artırıp enerji verir. 56,10 TL<br />
16- EVOMÈRE<br />
Bebeklerin ve annelerin günlük bakımı için %100 doğal, güvenilir ve<br />
etkin çözümler sunan Evomère’nin Pişik Kremi, içerdiği shea yağı,<br />
çinko oksit, bisabolol, aynısefa ve ebegümeci özleriyle bebeklerin<br />
pişik sorunlarını giderir. Ürünün doğallığı sertifikalıdır. 22,90 TL<br />
17- SENSODYNE<br />
Sensodyne Hızlı Rahatlama, geliştirilmiş formülüyle diş hassasiyeti<br />
ağrısına karşı 60 saniyede rahatlama ve uzun süreli koruma sağlar.<br />
İlk fırçalamadan itibaren etki göstermeye başlar. 8 haftalık kullanım<br />
sonunda diş hassasiyetinde %64 azalma sağlar. 24 TL<br />
18- ENTEROGERMINA<br />
Asit, alkali ve antibiyotiklere karşı dayanıklıdır. Renksiz ve<br />
kokusuzdur. Laktoz, glüten ve şeker içermez. Kullanımı kolaydır.<br />
11 yaş ve üzeri bireyler günde 1 adet kullanabilir. Gaz, kabızlık,<br />
şişkinlik, ishal ve bağırsak florası dengesizliğinde kullanılır.<br />
10 Flakton: 44,90 TL / 20 Flakton: 59,90 TL<br />
19- WEE BABY<br />
Wee Baby’nin bebeklere özel bitki özlü pişik kremi, bebek pudrası<br />
ve bebekler için özel olarak hazırlanan ıslak havlusu, üçlü olarak<br />
bebeklerin pişik sorununa çözüm getirir. Pudra, pişiği ve tahrişi<br />
önlerken bebeklerin tenine de kolayca yayılır. Bez değişimi ve<br />
banyo sonrası ciltteki ıslaklığı kurutur ve cildi rahatlatır. Özellikle<br />
hassas ciltli yetişkinler de rahatlıkla kullanabilir. 12 TL. Wee Baby<br />
Pişik Kremi ise zeytinyağı, badem yağı, papatya ekstresi gibi doğal<br />
içerikle hazırlanmıştır. Bileşiminde ayrıca %15 çinko oksit ve lanolin<br />
bulunur. Paraben içermez. 15 TL<br />
20- EFA ONE<br />
Kronik rahatsızlıklardan korunmak ve tek kapsülde maksimum<br />
düzeyde omega 3 almak için yüksek doz omega 3 ihtiyacının<br />
karşılanmasına yardımcı olur. Her bir kapsülde 1020 mg Omega-3<br />
bulunur. Balık jelatini ve blister ambalajda sunulur. 129 TL<br />
21- BEE’O UP<br />
BEE’O UP Propolis Damla, virüs ve bakterileri yok ederek vücudun<br />
hastalıklarla savaşmasına yardımcı olur, bağışıklığı güçlendirir.<br />
Propolis Damla’yı çocuklar da yetişkinler de kullanabilir.<br />
Yetişkinlerin her gün 20, çocukların 10 damlayı yoğurt veya ekmek<br />
üzerine damlatarak tüketmesi yeterlidir. 49,90 TL<br />
22- STERIMAR<br />
Sterimar %100 Doğal Deniz Suyu Burun Spreyi, günlük burun<br />
temizliğinde ve burun tıkanıklığının giderilmesinde etkilidir.<br />
Sterimar bebek serisini 0-3 yaş bebekler ve çocuklar, Sterimar<br />
yetişkini ise 3 yaşından itibaren herkes kullanabilir.<br />
100ml 40 TL; 50ml 30 TL<br />
23- IMUTOR<br />
Imutor beta glukan içeren ve bağışıklık sistemini desteklemeye<br />
yarayan bir gıda takviyesidir. Vücuda ihtiyacı olan direnci<br />
kazandırırken bir yandan da enfeksiyonlarla mücadele eden beyaz<br />
kan hücrelerini aktive eder. Özellikle uçuk gibi hasarlı dokuların<br />
daha çabuk iyileşmesini sağlar. 54,89 TL<br />
74 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Psikoloji<br />
“BURADA BİR<br />
PRİZVAR MI?”<br />
Şarj Bağımlılığı (Plagomani), giderek insanların ruh sağlığını tehdit ediyor. Pek çok kişi, eline<br />
telefonu alır almaz, şarj seviyesine bakıp, etrafta bir priz aramaya başlıyor. Peki neden?<br />
Akıllı telefonlar hayatımıza<br />
gireli beri pek çok insan<br />
adeta cep telefonuna yapışık<br />
yaşamaya başladı. Bu durum<br />
da “plagomani” denen şarj bağımlılığını<br />
gündeme getirdi. Konuyu Nöroloji Uzmanı<br />
Dr. Mehmet Yavuz’a danıştık ve ilginç<br />
yanıtlar aldık.<br />
Sayın Mehmet Yavuz, şarj bağımlılığı<br />
ne zamandan beri gündemde olan bir<br />
bağımlılık türü?<br />
Kabul etmemiz gereken bir gerçek var;<br />
Dünya değişiyor. Dünya değişip teknoloji<br />
geliştikçe birçok yenilik hayatımıza<br />
giriyor hatta hayatımızın bir parçası<br />
haline geliyor. Tıpkı, akıllı telefonlar ve<br />
tabletlerde olduğu gibi. Akıllı telefonların<br />
ve tabletlerin kullanımının artması ve<br />
insan hayatında vazgeçilmez bir hal<br />
almasıyla beraber yeni türde hastalıklar<br />
da kendini göstermeye başladı. Şunu<br />
söyleyebiliriz, ne zaman akıllı telefonlar<br />
hayatımızın odak noktası oldu şarj<br />
bağımlılığı da o zaman bir hastalığa<br />
dönüştü.<br />
Bir şarj bağımlısını nasıl tanırız?<br />
Ne gibi davranışlar sergiler?<br />
Eğer bir kişi;<br />
• Seyahat yapacağı otobüste veya oturacağı<br />
kafede ilk baktığı şey priz ise,<br />
• Yanında sürekli yedek batarya ya da<br />
taşınabilir şarj aleti taşıyorsa,<br />
• Şarj etmek için arkadaşlarıyla<br />
yarışıyorsa,<br />
• Şarj seviyesine göre morali değişiyorsa,<br />
• Uyandığında ilk olarak telefonunun<br />
şarjına bakıyorsa,<br />
• Gün içinde sürekli olarak telefonunun<br />
şarj durumunu kontrol ediyorsa şarj<br />
bağımlısı demektir.<br />
Sürekli iletişim halinde olmamızı<br />
sağlayan taşınabilir bir aletin “çalışır<br />
halde” olmasını istemek neden bağımlılık<br />
olarak değerlendiriliyor?<br />
Eğer istediğiniz, iletişim kurmak için<br />
bir aletin ‘çalışır halde’ olması ise bir<br />
bağımlılıktan söz edemeyiz. Ancak<br />
gittiğiniz yerde ilk baktığınız yer priz<br />
ilk sorduğunuz soru ise prizin nerede<br />
olduğuysa, şarjınız bitince bütün moraliniz<br />
alt üst oluyor bir priz bulana kadar<br />
moraliniz düzelmiyorsa, powerbank’lar<br />
olmadan sokağa adımınızı atamıyorsanız<br />
bu durumu ancak bağımlılık olarak<br />
değerlendirebiliriz.<br />
Aynı şekilde şu ya da bu sebeple sürekli<br />
ulaşılabilir olması gereken insanlar<br />
var. Bunların kimi ailevi, kimi mesleki<br />
sebeplerle ulaşılabilir olmak zorunda. Bu<br />
durumdaki insanların şarjlarını sürekli<br />
kontrol etmesi de mi bağımlılık?<br />
Konular, şartlara göre değerlendirildiğinde<br />
farklı manzaralar çıkabilir. Eğer kişi,<br />
çeşitli sebeplerle şarjını kontrol ediyor ve<br />
şartlar değiştiğinde şarjının kaç olduğu<br />
çok da ilgisini çekmiyorsa bu durumu<br />
bağımlılık olarak değerlendiremeyiz. Yani<br />
mesele, neyi niçin yaptığımızdır.<br />
Bu bağımlılık türü günlük hayatımızı,<br />
sağlığımızı ve psikolojimizi nasıl<br />
etkiliyor?<br />
Cihazların şarj durumu, kişilerin<br />
güne nasıl başlayacağına doğrudan<br />
etken bir hale geldi. İnsanlar kalkar<br />
kalmaz şarjlarına bakıp, şarjlarının<br />
durumuna göre güne mutlu ya da mutsuz<br />
başlayabiliyorlar. Şarj bağımlılığı olan<br />
insanlarda depresyona girme olasılığı<br />
diğer insanlara göre daha fazladır.<br />
Çünkü aklı sürekli telefonunun şarjında<br />
olan ve o telefonu kullanmak için can<br />
atan insanlar otomatikman yalnızlığa<br />
sürüklenecektir. Ayrıca şarja bağımlı<br />
kalmak insanda takıntılara yol açar ve<br />
bu durum ilerleyen süreçlerde obsesif<br />
kompulsif bozukluğa neden olabilir. Şarj<br />
bağımlılığının bir başka olumsuz etkisi<br />
ise bu tarz insanların kendilerini hayatın<br />
normal akışına verememesidir. Yani okul,<br />
iş ya da sosyal hayatlarında akıllarında<br />
hep telefonlarının veya tabletlerinin şarj<br />
durumu olduğu için kendilerini o anda<br />
ilgilendikleri şeye odaklayamazlar. Bu<br />
durum da beraberinde mutsuzluğu ve<br />
başarısızlığı getirir.<br />
Tüm bunlara ek olarak; melatonin,<br />
bedeninizin gevşeme ve rahatlaması<br />
için beyniniz tarafından bedeninize<br />
salgılanan bir hormondur. Sürekli<br />
olarak aklı telefonunda olan insanlarda<br />
otomatik olarak bu hormonun<br />
salgılanması, vücut kendini uyku ve<br />
dinlenme pozisyonuna sokamadığı için<br />
gecikecektir. Uyumadan hemen önce<br />
telefonla veya telefonun şarj aletiyle<br />
ilgilenen kişilerin beyni sürekli uyarılır.<br />
Kişinin, beyni ve bedeni telefona o kadar<br />
çok konsantre olur ki vücut rahatlayamaz<br />
ve uyku pozisyonuna geçemez. Kişi,<br />
uykusuna ayıracağı zamanı telefonuyla<br />
ilgilenmeye ayırdığı için uykusunu<br />
alamaz. Tabi bu durum gün içinde kişiye<br />
sıkıntılar yaratabilir.<br />
76 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Psikoloji<br />
Nöroloji Uzmanı Dr.<br />
Mehmet Yavuz<br />
Bir şarj cihazı ve bir elektrik prizinin<br />
olduğu her yerde cihazlar şarj<br />
edilebilirken, hatta cadde üstlerinde bile<br />
şarj servisi sunan üniteler varken, şarj<br />
bağımlılığı ne kadar ciddiye alınmalı?<br />
Bu konuyu bir örnekle açıklamak<br />
istiyorum. Ne kadar uç bir örnek olsa<br />
da konunun ehemmiyetini anlamak<br />
için açıklayıcı olduğunu düşünüyorum.<br />
Şöyle ki; uyuşturucu bağımlısı olan biri<br />
için uyuşturucunun kolay bir şekilde<br />
ulaşılabilir olması bu durumu ciddiye<br />
almamamız için sebep değildir. Şarj<br />
bağımlısı biri için de bunların ulaşılabilir<br />
olması bu durumu ortadan kaldıramadığı<br />
gibi şarj bağımlılığını bir anlamda besler.<br />
Çünkü şarj bağımlısı telefonunu şarj<br />
edebilecek bir yere ulaştığında bile sürekli<br />
telefonunu ve şarjının dolup dolmadığını<br />
kontrol eder, prizden çektiğinde ne kadar<br />
dayanacağını hesaplar. Yani ulaşılabilirlik<br />
çözüm üretmez sadece bir bağımlının<br />
endişelerini erteler.<br />
Bu durum bir tür takıntı olabilir mi?<br />
Sürekli cüzdanını, anahtarını,<br />
gözlüğünü alıp almadığını kontrol eden<br />
insanlardaki gibi bir durum olabilir mi?<br />
Bu duruma takıntı demek hayli iyimser bir<br />
bakış açısı olur. Bu durum bir takıntıdan<br />
ziyade bir bağımlılıktır. Durumu şu<br />
şekilde açıklayabiliriz; nikotin ve kafein<br />
bağımlılık seviyeleri yüksek düzeyde<br />
olan insanlarla şarj bağımlılığı yüksek<br />
olan insanların beyin özellikleri birbirine<br />
oldukça benzer özellikler göstermektedir.<br />
İnsanlar, beyinlerinin zevk merkezlerinde,<br />
diğer bağımlılık çeşitlerinde olduğu<br />
gibi aynı uyarıma sahip olurlar, zihin ve<br />
bedenleri, tıpkı uyuşturucu bağımlısının<br />
uyuşturucu için krize girmesi gibi telefonu<br />
veya tabletini şarj edip kullanmak için<br />
fiziksel anlamda can çekişir.<br />
Telefon (laptop, netbook, notebook vs.)<br />
bağımlılığı ile şarj bağımlılığı için bir<br />
anlamda “kardeş bağımlılıklar”<br />
diyebilir miyiz? Zira biri yoksa<br />
diğeri de yok…<br />
Eğer elinizden telefon düşmüyor, mesaj<br />
veya bildirim sesi gelmemesine rağmen<br />
sürekli telefona bakıyorsanız telefon<br />
bağımlısı olabilirsiniz. Aslına bakılırsa<br />
iki bağımlılık da benzer semptomlar<br />
gösterir ve benzer sonuçlara yol açar.<br />
Her iki bağımlılıkta depresyona girme<br />
riski fazladır. Bir çeşit obsesif-kompulsif<br />
bozukluğa sahip olma olasılığı daha<br />
yüksektir. Her iki bağımlılık da sosyal<br />
beceri eksikliğine sebep olur ve beyinleri<br />
uyuşturucu bağımlılığına benzer belirtiler<br />
gösterir. Daha buna benzer birçok ortak<br />
belirtiye sahip olan iki bağımlılık için bu<br />
anlamda kardeş bağımlılıklar diyebiliriz.<br />
Şarj bağımlılığı, kurtulmak gereken bir<br />
bağımlılık mı? O kadar ciddi mi?<br />
Daha önce de söylediğim gibi şarj<br />
bağımlılığı öylesine değil bilimsel<br />
veriler ışığında verilmiş bir isimdir.<br />
Uyuşturucu ve alkol bağımlılığı nasıl ciddi<br />
sonuçlara sebep oluyorsa şarj bağımlılığı<br />
da tahribatlara yol açıyor. Psikolojik<br />
etkilerinin yanı sıra fizyolojik etkilerini<br />
göz önünde bulundurduğumuzda evet, o<br />
kadar ciddi bir bağımlılıktır. Bu konuda<br />
şöyle bir değerlendirme yaparsak; akıllı<br />
telefonlardan uzak geçirilen dakikaların<br />
bir ömre bedel olduğu bu dönemde, telefon<br />
bağımlısı olduğu kadar şarj bağımlısı<br />
olan birey ne kadar günlük ve iş hayatına<br />
odaklanabilir? Bu anlamda söyleyebiliriz<br />
ki evet, şarj bağımlılığı kurtulmak gereken<br />
bir bağımlılıktır.<br />
Peki, nasıl kurtulabiliriz?<br />
Öncelikle kişinin telefona ve şarj aletine<br />
bağımlı olduğunu kabul etmesi ve bu<br />
durum için arayışlar içinde olması gerekir.<br />
Böylelikle uygulanacak yöntemlerde daha<br />
başarılı olunur ve tedavi süreci minimum<br />
zamana iner.<br />
İlk olarak sürekli şarjınızı kontrol<br />
etmemeye gayret edin. Ayrıca yanınızda<br />
taşınabilir şarj veya şarj aleti taşımayın.<br />
Başlarda zor gelebilir fakat ilerleyen<br />
günlerde rahat ettiğinizi siz de<br />
hissedeceksiniz. Her anınızda telefon<br />
yanınızda olmasın. Yemek yerken, yatakta<br />
uyumaya çalışırken telefonla veya tabletle<br />
ilgilenmek şarjınızı azaltacağı için aklınız<br />
sürekli telefonunuzda olacaktır. Okuma<br />
alışkanlıklarınızı akıllı cihazlarınızdan<br />
gidermeyin. Böylece şarjınız azalmayacak,<br />
okumanın ve sayfa karıştırmanın da<br />
keyfine varacaksınız. Aklınıza telefonunuz<br />
geldiği zamanlar kendinizi frenlemeye<br />
çalışın. Bildirimleri ve mobil veriyi<br />
kapatın. Bu sayede hem telefonunuzun şarj<br />
süresi uzayacak hem de aklınız telefona<br />
gitmemiş olacaktır. İş yerinde, toplantıda<br />
veya arkadaşlarınızla bir kafede otururken<br />
akıllı cihazınızı saklayın. Kendinizi<br />
içinde bulunduğunuz ortama bırakın ve<br />
yaptığınız işe veya etkinliğe kendinizi<br />
verin.<br />
21. yüzyılın teknolojisi bizlere birçok<br />
imkân ve kolaylık sunuyor. Biz de bu<br />
teknolojileri hayatımızın bir parçası<br />
haline getiriyor hatta odak noktası<br />
yapıyoruz. Ancak teknolojiyi doğru<br />
ve bilinçli kullanmadığımız takdirde<br />
onun egemenliğine gireriz. Tıpkı, şarj<br />
bağımlılığında olduğu gibi... Tam da bu<br />
sebeple teknolojinin üzerinizde egemenlik<br />
kurmasına izin vermeyin.<br />
>Şarj bağımlılığı,<br />
tıpkı uyuşturucu<br />
ve alkol gibi,<br />
psikolojik<br />
tahribata yol<br />
açıyor.<br />
78 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
dokunsun<br />
yeter<br />
Yağlı Krem hafif yanık, küçük kesik ve<br />
sıyrıklarda tüm zararlı mikropları yok ederek<br />
ve yara çevresinin nemlenmesini sağlayarak<br />
iyileşmeye destek olur. 1,2<br />
60<br />
YIL<br />
ULUSLARARASI MARKA GÜVENCESİ<br />
PVP-I<br />
1. Cooper RA. Int Wound Journal. 2007; 00. 1-4. 2. http://www.surgerysupplements.com/keep-wounds-moist-or-dry<br />
Betadine antiseptik yağlı krem %10 Povidon iyot içerir. Bakterisidal, Antifungal, Antiviral. CAS 25655-41-8. Ürün tipi 1. İnsan Hijyeni ile ilgili Biyosidal Ürün. Güvenli kullanınız. Kullanmadan<br />
önce her zaman ürün etiketi ve kullanım talimatını okuyunuz. Ruhsat tarih ve no: 30.06.2016, 2016/124 Ruhsat sahibi: Mundipharma Ecza Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. Levent Yapı Kredi Plaza<br />
C-Blok No:40-41 K-17 Beşiktaş, İstanbul Tel: 02123174757 e-posta: info@mundipharma.com.tr Daha geniş bilgi için firmamıza başvurunuz.<br />
BET_MP_6_Q317
Kimyasal katkı maddesi<br />
içermeyen ürün almak<br />
bir lüks değil sağlık için<br />
bir zarurettir<br />
Uzm. Dr. Nilgün Ünal<br />
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı<br />
Bebekler için hazırlanan ürünlerin risksiz, doğal<br />
olduğunu düşünseniz de gerçek böyle değil. Bu<br />
ürünlerde de pek çok toksin bulunabilmekte. Bu<br />
toksinlerin hepsi potansiyel ve irritan alerjendir.<br />
Sadece cilt yüzeyinde etki etmekle kalmazlar,<br />
ciltten emilip iç organları etkileyebilirler. Deriden<br />
emilen bu toksik maddeler bebeklerin<br />
idrarlarında görülebilmektedir. Sadece<br />
şampuanlar, losyonlar değil ev temizlik maddeleri<br />
de bebeklerde ve tüm ev halkında sağlık<br />
problemlerine neden olabilir.<br />
Amerika’daki Çevresel Çalışma Grubu<br />
(Environmental Working Group) Amerika’da<br />
satışta bulunan 2.000 temizlik malzemesini<br />
incelemiş, 8 ana toksin ve zararlarını şöyle<br />
özetlemiş:<br />
1) ASTIM: Kokulu temizlik ve banyo ürünleri<br />
sağlıklı kişilerde astımı başlatabilmekte ve<br />
astımı olanlarda krizi tetikleyebilmektedir.<br />
2) KANSER: Hemen hemen tüm toksinler uzun<br />
süreli maruziyette kanserojen etki<br />
göstermektedir.<br />
3) ALERJİ, EGZEMA<br />
4) HORMON SİSTEMİNİN BOZULMASI:<br />
Çocuklarda erken ergenlik, erkek çocukta<br />
meme büyümesi, erişkinlerde üremede hasar.<br />
5) KİMYASAL YANIK VE ZEHİRLENMELER<br />
6) DOĞUMSAL DEFEKTLER: Gebeliğinde temizlik<br />
işinde çalışanların bebeklerinde doğumsal<br />
anomalilere daha sık rastlanmıştır.<br />
Tüm bu sağlık tehditlerine rağmen pek çok üretici<br />
bu toksinleri kullanmakta ve içerik bölümünde<br />
bunları belirtmemektedirler. Hepimiz, evde, işte,<br />
okulda, yuvada bu toksinlere maruz kalmaktayız.<br />
Ürün seçerken içeriğine dikkat etmeli aşağıdaki<br />
toksinleri içeriyor mu diye kontrol etmeliyiz:<br />
1) FİTALATLAR: Kokulu temizlik, banyo<br />
malzemeleri, sabunlar, şampuanlar kremler,<br />
rollonlar ve deodrantlarda bulunur.<br />
2) PERKLOROETİLEN: Leke çıkarıcılar, halı ve<br />
mobilya temizlik malzemelerinde bulunur.<br />
3) TRİKLOSAN: Antibakteriyel özellikli temizlik<br />
malzemeleri ve sabunlarda bulunur.<br />
4) KATERNER AMONYUM BİLEŞİKLERİ: Çamaşır<br />
yumuşatıcılar ve antibakteriyel ürünlerde<br />
bulunur.<br />
5) BUTOKSİETANOL: Cam temizleyici ve çok<br />
amaçlı ev temizlik malzemeletinde bulunur.<br />
6) AMONYAK: Cam temizliyeciler ve banyo<br />
temizleme malzemelerinde bulunur.<br />
7) KLOR: Tuvalet temizleyiciler ve beyazlatıcılarda<br />
bulunur.<br />
8) SODYUMHİDROKSİT: Fırın temizleyici ve<br />
lavabo açıcılarda bulunur.<br />
Bu toksinlerden Sodyumhidroksit ani etki gösterir<br />
cilt ve solunum sistemini yakar, çocuklar<br />
tarafından ağıza götürülürse ölümle<br />
sonuçlanabilir! Evdeki zehir!<br />
Görüldüğü gibi kimyasal katkı maddesi<br />
içermeyen ürün almak bir lüks değil sağlık için bir<br />
zarurettir.
Zayıflama<br />
KİLO<br />
VERİRKEN<br />
YAĞ YAKTIĞINIZDAN<br />
EMİN MİSİNİZ?<br />
Yoğun egzersizler, spor salonlarında geçirilen saatler, yapılan diyetler ve tartıldığınızda<br />
değişmeyen sonuç… Sonra sil baştan daha yoğun egzersizler, daha yoğun diyetler vesaire.<br />
Hiç düşündünüz mü, belki de bir şeyleri yanlış yapıyorsunuzdur…<br />
Zayıflamak, kilo vermek istiyorsanız öncelikle<br />
bedeninizin nasıl çalıştığını bilmeniz gerekiyor.<br />
Vücut, sahip olduğu enerjiyi iki yoldan elde<br />
edebiliyor: Ya yağ yakıyor ya da kandaki şekeri<br />
yakıyor; yani glukozu enerjiye çeviriyor. Burada önemli olan<br />
şu: Vücut aynı anda hem yağ hem de kandaki şekeri yakamıyor.<br />
O yüzden harcadığınız tüm efor ve elde ettiğiniz tüm enerjide<br />
vücut ya yağ yakıyor ya da şeker. Bu arada bu iş sırasıyla da<br />
olmuyor. Yani şu saatler arasında yağ, bu saatler arasında şeker<br />
yakarsınız diye bir şey yok. Çünkü ne yaktığınız doğrudan<br />
enerjiyi nasıl harcadığınızla ilgili…<br />
Her an yağ yakıyoruz<br />
Biraz daha açıklayıcı olmak gerekirse, vücudun enerji ihtiyacı<br />
fazla değilse, o anda harcadığınız eforla yağ yakıyorsunuz.<br />
Örneğin yürürken, merdiven inip çıkarken, otomobil<br />
kullanırken, ofiste çalışırken, uyurken… Bu durumlarda<br />
vücudun enerji ihtiyacı çok düşük olduğu için bunu yaktığı<br />
yağla elde edebiliyor. Ancak, gösterdiğiniz performansın dozu<br />
yüksekse işte o anda işler karışıyor ve vücut, bir an önce ihtiyaç<br />
duyduğu enerjiyi yaratabilmek için kan şekerine yükleniyor.<br />
Bunun da basit bir nedeni var: Kan şekeri, yağdan çok daha hızlı<br />
biçimde enerjiye dönüşebiliyor! Buna örnek olarak bir yerlere,<br />
82 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Zayıflama<br />
bir şeylere yetişmek için aniden koşmaya başladığımız anları<br />
gösterebiliriz. Sebebi ise şu: Siz aniden koşmaya başlayınca<br />
kalp atışlarınız, soluk alıp-vermeniz de hızlanıyor. Bu da<br />
vücudun ani ve yoğun enerjiye ihtiyaç duyması anlamına<br />
geliyor ve sistem, kolayca yakıp enerjiye çevirebileceği kan<br />
şekerine yükleniyor.<br />
Düzenli olarak yapılan yorucu egzersizler, kısa sürede vücudu<br />
yağ yerine kan şekeri yakmaya programlı hale getiriyor.<br />
Zaten son yıllarda tüm dünyada aerobic, jogging gibi ağır ve<br />
zorlayıcı egzersizler yerine pilates, yoga, yürüyüş gibi çok<br />
daha hafif ve yavaş egzersizlerin yaygınlaşma sebebi de bu…<br />
Yalnız burada bir noktayı da açıklığa kavuşturmak gerekir:<br />
Yürümenin yararı çok<br />
Aerobic gibi, jogging gibi yorucu ve nefes açıcı egzersizler<br />
asla işe yaramaz değil! Tam tersine bu tür egzersizler<br />
kalp, akciğerler ve dolaşım sistemi için çok faydalı ancak<br />
dikkat etmeniz gereken şey şu: Bu egzersizler size kilo<br />
verdirmiyor, o yüzden bu tür egzersizleri “zayıfladıktan<br />
sonra” yapmanız gerekiyor.<br />
Peki, madem hedef yağ yakmak, ne yapmamız gerekiyor?<br />
Aslında en kolayı bu: Yürüyeceksiniz… Hatta uzun ve yavaş<br />
yürüyüşlere çıkacaksınız. Çünkü bu uzun ve acele etmeden<br />
gerçekleştirdiğiniz yürüyüşlerle hem yağ yakacaksınız hem<br />
yağ yakma sistemini “kullanılır hale” getireceksiniz hem<br />
de yavaş yavaş oluşan kaslarla vücudunuzu yağ yakmaya<br />
programlamış olacaksınız…<br />
Hedefiniz yoğun olarak yağ yakmak<br />
ise bunun en kolay yolu yürümek!<br />
Hatta çıktığınız uzun ve yavaş<br />
yürüyüşler, daha yoğun ve kalıcı<br />
olarak yağ yakmanızı sağlıyor.<br />
Dönelim konunun en başına: Zayıflamak için bunca çaba<br />
gösterirken yağ yakmanız gerekiyor. Peki, yağ tabakasının<br />
hemen altında ne var? Bildiniz: Kaslarınız var. Dolayısıyla yağı<br />
yakarken kas yapmak son derece önemli çünkü yaptığınız o<br />
kaslar da yağları eritiyor! Bu yüzden zayıflamak isteyenlere<br />
düzenli yürüyüşün yanında önerilen şey genellikle ağırlık<br />
kaldırmak oluyor. Böylece ağırlık kaldırarak yaptığınız kaslar<br />
vücuttaki fazla yağları yakıyor.<br />
Bunun açıklaması da şu: Bilinçsizce yapılan diyetler yağları<br />
yakmadığı gibi kasları zayıflatıp sizi iyice hareketsizliğe<br />
mahkûm ediyor. Yaptığınız kaslar ise oluşum aşamasından<br />
başlayarak kendine yer açmak için yağ tabakasını eritmeye<br />
başlıyor. Bu iş için 2 ila 4 kilo arasındaki ağırlıklarla, her gün ya<br />
da gün aşırı en fazla 20 dakika çalışmak da yeterli! Dolayısıyla<br />
şöyle bir formül sunabiliriz: Düzenli olarak yağ yakmak için,<br />
haftanın bir günü yürüyüş yapıp, ertesi günü ağırlık çalışarak 6<br />
günü tamamlayın. Pazar günü de dinlenin… Yürüyüş için bir<br />
anda günde 3-4 kilometre yürümeye başlarsanız hem bünyeniz<br />
isyan eder hem de motivasyonunuzu kaybedersiniz. Onun için<br />
en iyisi günde 10 dakikalık yürüyüşlerle başlayıp yavaş yavaş 40<br />
dakikaya kadar çıkmak…<br />
Su içmek çok önemli<br />
Egzersiz yapalım, ağırlık kaldıralım ve yağlarımızı yakarak<br />
zayıflayalım, kan şekerimize yüklenmeyelim ama şunu da<br />
unutmayalım: Herkesin bünyesi farklıdır. Bu da herkesin sahip<br />
olduğu yağ miktarının da farklı olduğu anlamına gelir. Aynı<br />
kiloda, aynı boyda iki ayrı kişi her gün aynı egzersizi yapsa bile<br />
yaktıkları yağ ve verdikleri kilo farklı olacaktır. Bunu da bir ara<br />
not olarak belirtelim.<br />
Madem kas kütlemizi artırarak yağlarımızla vedalaşmaya karar<br />
verdik, o zaman bu konuda da bilmemiz gerekenleri öğrenelim:<br />
Vücuttaki kas kitlesi artmaya başlayınca su ihtiyacı da<br />
artacak. Bu da yakılan her bir kaloriye karşılık bir mililitre su<br />
tüketilmesi gerekiyor demek. Peki, kas yapmak için egzersizde<br />
maksimum performansı nasıl sergileyeceğiz? Aşağıdaki ipuçları<br />
bu konuyu da açıklıyor:<br />
• Egzersizden 1 - 1,5 saat önce karbonhidrat ağırlıklı bir öğün<br />
tüketin, asla aç kalmayın.<br />
• Egzersiz programınız sabah saatlerindeyse, kahvaltınızda<br />
ekmek bulundurmayı ihmal etmeyin.<br />
• Kahvaltıdan önce veya akşam iş çıkışında spor yapacaksanız,<br />
karbonhidrat açısından zengin olan meyve, kuru meyve, süt ve<br />
yulaf tüketmeye gayret edin.<br />
• Egzersizden önce su içmemek gibi bir hataya düşmeyin. Tam<br />
tersine bol bol su için.<br />
• Su içmeye egzersiz esnasında da devam edin. Her yarım<br />
saatte bir bardak su içmek hem performansınızı artırır hem de<br />
vücudunuzdan toksinlerin atılmasına yardımcı olur.<br />
84 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Zayıflama<br />
• Egzersizin ardından ilk bir saat içinde yağsız et, tavuk, balık<br />
gibi yağsız protein kaynaklarına, makarna, ekmek, çorba gibi<br />
karbonhidratlara ve salata veya meyve gibi antioksidan zengini<br />
besinlere sofranızda yer açın.<br />
• Egzersizden sonraki ilk bir saat içinde idrar çıkışınız varsa,<br />
egzersiz sırasında yeterli miktarda su tüketmişsiniz demektir.<br />
Aksi durumda ise böbreklere aşırı yük binmesi, vücut<br />
sıcaklığının yükselmesi gibi olumsuz durumlarla karşı karşıya<br />
kalabilirsiniz.<br />
• Egzersizden sonra su tüketimine devam edin. Böylece hem<br />
iştahınızı kontrol altına almanız kolaylaşır hem de egzersiz<br />
sırasında su kaybınız olduysa, bunu telafi edersiniz.<br />
Kasları koruyarak kilo verin<br />
Kas kaybetmeden nasıl kilo vereceğinize gelince...<br />
• Kilo verebilmek için her gün harcadığınızdan daha az kalori<br />
almanız gerekiyor. Bunu da aç kalarak değil tok tutan gıdaları<br />
daha az tüketerek başarabilirsiniz. Çünkü size lazım olan<br />
günlük kalori miktarının altına indiğinizde vücuttaki kortizol<br />
hormonu yükselmeye başlar ve bu da kaslarınızın erimesine<br />
sebep olur. Kaloriyi fazla kısmanız ise protein sentezlemesini<br />
azaltır ve sonuçta kendinizi yorgun ve egzersiz yapamayacak<br />
kadar bitkin hissedersiniz. Formül şu: Günlük ihtiyacınızın %<br />
20 daha azını almak... Bu noktada belirleyici olan da ne kadar<br />
yağlı olduğunuz... Diyelim boyunuz 1.80 ve kilonuz 120. O<br />
zaman aldığınız kaloriyi % 30 kısabilirsiniz. Ama boyunuz<br />
1.80 ve kilonuz 90 ise ve siz 85 kiloya düşmeyi hedefliyorsanız,<br />
kalorinizi % 10 kısmanız yeterli...<br />
• Protein, diyetinizin ve yağ yakma egzersizlerinizin en önemli<br />
maddesi. Protein sizi daha uzun süre tok tutar ve daha az<br />
yemenizi sağlar. Yağ yakmak için en etkili makro besin olan<br />
protein, diyet sırasında kaslarınızı korur, erimelerini önler.<br />
Çünkü kaslar amino asitlerden yapılır ve amino asitler de<br />
proteinlerin yapı taşı, her hücrenin anahtar bileşenidir.<br />
Aldığınız kaloriyi fazla azaltırsanız<br />
kendinizi egzersiz yapamayacak<br />
kadar yorgun ve bitkin hissedersiniz.<br />
Yapmanız gereken ise basit: Sadece<br />
günlük ihtiyacınızı % 20 azaltmak!<br />
• Haftada bir gün ara verin ve o gün, çoğunlukla<br />
karbonhidratlardan oluşacak şekilde % 20 daha fazla kalori alın.<br />
Çünkü karbonhidrat vücuttaki leptin seviyesini artırır ve bir<br />
günlüğüne de olsa aldığınız kaloriyi artırmak vücudunuzdaki<br />
kortizol seviyesini düşürür. Dahası, kaslarınızdaki glikojen<br />
depoları da dolar ve bir sonraki gün daha yüksek performansla<br />
enerji yakmaya devam edersiniz.<br />
• Diyetin ve egzersizin de bir süresi olduğunu unutmayın.<br />
Bu süre de genellikle 4 aydır. Çünkü 4 ayı aşkın diyetlerde<br />
kas kaybı hızlanmaya, hem diyetin hem egzersizin<br />
randımanı düşmeye başlar. Önerilen ise şu:<br />
4 ay diyet artı egzersiz yaptıktan sonra<br />
bir ay ara verin. O bir ayda sadece<br />
ihtiyacınız kadar kalori tüketin.<br />
Bu, vücuttaki hormon dengesini de<br />
düzenleyecektir.<br />
86 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Probleme<br />
Nokta Atışı
Çocuk & Aile<br />
ÇOCUK HİÇ BİRİNİ İNADINA YAPMIYOR:<br />
TİKLER VE<br />
NEDENLERİ<br />
Daha çok çocuklarda görülen, aynı hareketi tekrarlamak olarak kendini gösteren tikler,<br />
çocukların hayatını da sosyal gelişimini de olumsuz etkiliyor.<br />
S<br />
ürekli gözünü kırpan, bir eliyle sürekli kendine hafifçe<br />
vuran, tuhaf sesler çıkaran çocuklara rastlamışsınızdır.<br />
Bunlara genel olarak tik adı verilir ve genellikle de<br />
çocuklarda görülür. Söz konusu tik ve takıntılar ise<br />
çocukların sosyal gelişimlerini olumsuz etkiler. Bu noktada<br />
uzmanların altını çizdiği bir konuya da dikkat çekelim:<br />
Tikleri olan birine takıntı ve dikkat eksikliği de eşlik edebiliyor.<br />
Tikleri olan çocukların aileleri ise konuya dikkatle yaklaşmak<br />
zorunda çünkü ailelerin en büyük yanlışı, çocukların bu<br />
hareketleri bilerek ve isteyerek, dikkat çekmek için hatta<br />
inadına yaptığını düşünmeleri. Bu noktada çocuğu dışlamanın,<br />
cezalandırmanın hatta (ne yazık ki) dövmenin hiçbir anlamı<br />
ve faydası da olmuyor.<br />
Uzmanlara göre söz konusu tik ve takıntılar aslında<br />
biyolojik kaynaklı. Dahası, stres ve kaygı durumları da<br />
bu durumu tetikliyor. Öte yandan tikler ve takıntılar<br />
da ayrı şeyler. Tik söz konusu olduğunda vücuttaki bazı<br />
kaslar istemsiz olarak kısa süreliğine kasılıyor ve belli bir<br />
hareket veya ses ortaya çıkıyor. Belli bir hareket ortaya<br />
çıkıyorsa buna “motor tik”, ses ortaya çıkıyorsa “ses tiki”<br />
deniyor. Motor tik göz kırpma, burnu yukarı doğru ittirme,<br />
boğazını temizleme, eliyle sürekli kendine vurma vs. ise<br />
ses tiki de sürekli burnunu çekme, damağını şaklatma vb.<br />
hareketlerle kendini gösteriyor. Her iki tik de vücuttaki<br />
belli bazı kasların istem dışı, hızlı, aritmik ve kısa süreli<br />
kasılmalarıyla ortaya çıkıyor.<br />
88 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
ÇOK KURU CİLT<br />
ÇOK KURU CİLDE ÖZEL<br />
DOĞUMDAN İTİBAREN<br />
KORUMA<br />
5 ÇOCUKTAN 1’İNDE<br />
ÇOK KURU CİLT GÖZLENİR *<br />
YENİ FORMÜLLER<br />
C İ L D İ<br />
RAHATLATIR **<br />
MEMNUN KALANLARIN ORANI<br />
60 YILI AŞKIN UZMANLIK<br />
TAAHHÜTLERİMİZ<br />
DOĞAL KÖKENLİ<br />
İÇERİKLERE ÖNCELİK VERİLMİŞTİR<br />
PARFÜM - PARABEN<br />
FITALAT - FENOKSİETANOL<br />
ÇEVRE DOSTU<br />
*Watson 2011, Isaac 1998<br />
**Dermatolojik gözlem altında yapılan klinik çalışmadaki gönüllü değerlendirmesi<br />
MUSTELA ® , HER ŞEY CİLT İLE BAŞLAR
Çocuk & Aile<br />
Tiklerin sebebi var<br />
Yaşam koşullarının bir yandan modern hale gelmesi ve aynı<br />
şekilde karmaşıklaşması tikleri ortaya çıkaran nedenlerden<br />
biri… Çocuk, sıradan hayatının rutini içinde bile bu karışıklığın<br />
içinde yaşamak zorunda kalıyor. Bu da yetmiyor, okuldaki<br />
rekabet ortamında var olma mücadelesi içine giriyor. Okula uyum<br />
sorunları, sınav stresi, başarısızlık, kavgalar, türlü kaygılar, bazen<br />
okulda verilen cezalar, ailelerin mükemmel çocuk beklentisi ve<br />
çocuk üzerinde kurdukları baskı da tikleri tetikliyor. Otoriter<br />
anne-baba ya da tam tersine disiplinsizlik, sınırsızlık; aileye<br />
katılan yeni kardeş, aile içindeki geçimsizlik, mali sorunların<br />
çocuğa yansıması, yaşanan sağlık sorunları, boşanmalar, istismar,<br />
ihmal gibi sebeplerle de tikler başlayabiliyor. Yapılan gözlemler<br />
ise çocukların en az yüzde 60’ında bu tip istem dışı hareketlerden<br />
en az birinin görüldüğünü kanıtlıyor.<br />
Tiklerle karıştırılan takıntıda ise durum farklı. Takıntı<br />
dediğimizde kişinin zihninde istemeden yer eden ve onu<br />
huzursuz eden düşünceleri, hayalleri ya da dürtüleri göz önüne<br />
almak gerekiyor. Takıntısı olan kişiler de bunların yarattığı<br />
sıkıntıdan kurtulmak için birtakım davranışlarda bulunuyor<br />
ve ancak o zaman kendini rahat hissediyor. Her ne kadar ikisi<br />
birbirinden farklı da olsa, yine de birbiriyle ilişkili iki durumdan<br />
söz ediyoruz. Zira hem tik hem de takıntının ortaya çıkmasında<br />
beyindeki benzer bölgeler rol oynuyor. Ancak şu da var: Tiklerin<br />
tedavisi farklı, takıntılarınki farklı…<br />
Öte yandan tiklerin takıntıya dönüşme riski yok fakat takıntısı<br />
olan çocuklarda tikler olabileceği de bilinen bir gerçek…<br />
Tik ve takıntılar beynimizin benzer bölgelerindeki işlevsel<br />
sorunlar yüzünden ortaya çıkıyor ve genellikle tik problemiyle<br />
doktora başvuran çocuklarda takıntı da gözlemleniyor. Bunun<br />
sıklığı ise %50 civarında… Bu arada, ergenlerdeki tiklere biraz<br />
daha serinkanlı yaklaşmak gerekiyor çünkü bunlar genelde gelip<br />
geçici tikler oluyor. Eğer tikler dönem dönem artıp azalıyorsa, bir<br />
yıldan daha kısa süredir gözlemleniyorsa, çocuğun işlevselliğini<br />
fazla bozmayan göz kırpması, yüz buruşturma gibi hareketler<br />
veya hafif sesler çıkarma şeklinde seyrediyorsa bunlar yaşla<br />
beraber iyileşebiliyor. Zaten bu tür tikler için de genellikle tıbbi<br />
tedavi ya da ilaç tedavisine başlanmıyor. Ergenler dışındaki<br />
Tiklerin takıntıya dönüşme riski<br />
yok ancak takıntılı çocuklarda<br />
tik görülebiliyor. Fakat şunu da<br />
unutmamak gerek: Tiklerin ve<br />
takıntıların tedavisi farklı...<br />
yaş gruplarında gözlenen tiklerde kişi tekrarladığı davranışlara<br />
belki bir süreliğine engel olabiliyor ama üzerinden biraz<br />
zaman geçince, farkına bile varmadan yeniden başlıyor. Tedavi<br />
aşamasında akılda tutulması gereken bir gerçek de var: Birinde,<br />
özellikle de bir çocukta tik varsa, bünyesinde tik geliştirmeye<br />
karşı biyolojik bir yatkınlık da bulunuyor. Çünkü tik oluşumunda<br />
biyolojik faktörler rol oynuyor! Beynimizin belli bölgelerindeki<br />
işlevsel problemler tike neden oluyor. Tiklerde çevresel stres<br />
kaynakları da önemli. Bu stres kaynakları, tiklerin başlamasına<br />
yol açıyor ya da başladıktan sonra herhangi bir stres durumunda<br />
tiklerde artış olabiliyor. Çocuk mutluysa tikleri azalabiliyor.<br />
Psikiyatrik sorunlar ve tikler<br />
Çocuğun tiklere karşı biyolojik bir yatkınlığının olması gerekiyor<br />
demiştik. Zaten tedavi için başvurulduğu zaman da ailenin<br />
yapısı, çocuğun duygusal yapısı, okul ortamı dahil çok kapsamlı<br />
bir inceleme yapılıyor. Dahası, tik şikayetiyle doktora getirilen<br />
çocuklarda farklı psikiyatrik sorunlar da tespit ediliyor ve en çok<br />
obsesif kompulsif bozukluğa (OKB) rastlanıyor.<br />
Tik sahibi çocuğu, ailesini ve yakın çevresini rahatsız etse bile<br />
tiklerin vücuda verdiği bir zarar yok! Zaten çoğunlukla çevreden<br />
gelen tepkiler nedeniyle tedaviye başvuruluyor. Çocuk okulda,<br />
arkadaş çevresinde alaylara ve aşağılamalara maruz kaldığı gibi<br />
bir anda yaftalanıp dışlanabiliyor da… Bu hareketleri çocuğun<br />
bilerek, isteyerek, inadına, ilgi ya da dikkat çekmek için yaptığını<br />
düşünmemek gerekiyor. Kısacası bu durumun çocuğun elinde<br />
olmadığını peşinen kabullenmek, çocuğa baskı yapmamak,<br />
küçümsememek, hele hele asla şiddet uygulamamak gerekiyor.<br />
Dikkat eksikliği de var<br />
Son yapılan çalışmalarda tikleri olan çocuklarda hem fazla<br />
takıntı hem de dikkat eksikliği olduğu tespit edildi. Kısacası<br />
tikleri olan çocukta hem takıntı hem de dikkat eksikliği<br />
bulunuyor. Bu noktada çocuğun zihnindeki sıkıntıyı yaratan<br />
düşüncelerden kurtulması için neler yapılabileceği araştırılıyor<br />
ve özellikle takıntı sorgulanıyor. En sık rastlanan takıntılardan<br />
biri kalemleri gerekli gereksiz açma, uçlarını sivriltme… Çünkü<br />
çocukların derse konsantre olması için çöp kutusunun başına<br />
gidip kalemlerini açmaları yasaklanıyor. Öte yandan uzun süre<br />
oturmaktan sıkılan çocuklar da sıkılıp ayağa kalkmak, birkaç<br />
adım ötede bile olsa farklı bir noktaya gitmek istiyor. Uzmanlar,<br />
bu gibi çocuklara görevler verilmesini öneriyor.<br />
Tikler 7-8 yaşlarında başlıyor. Genellikle sırada oturup derse<br />
kendini veremeyen, ödevlerine yoğunlaşamayan öğrenciler<br />
tikli oluyor. Çocukta takıntı da varsa ilaç tedavisi uygulanıyor.<br />
Kullanılan ilaçlar söz konusu yaş grubuna özel olduğu için<br />
ailelerin huzursuz olmaması isteniyor. Bu arada tikli ve takıntılı<br />
çocuklara uygulanan tedavide okula, aileye ve öğretmene de iş<br />
düşüyor ve işbirliğiyle daha kısa sürede sonuç alınıyor.<br />
90 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Röportaj<br />
“MASUM HER İNSAN,<br />
DÜNYAYI<br />
DEĞİŞTİREBİLİR!”<br />
Metin Hara, “lidersiz bir iyilik hareketi” olarak tanımladığı<br />
İnsanagüven Akademi’nin kurucusu. Kendi yaralarını sarmak<br />
için başkalarının yaralarını sarmasına yardım eden biri.<br />
Yarattığı ekol, yazdığı kitaplar bir yana çok daha fazlasına<br />
sahip olan biri… Röportaj: Yaşar Burak MERİÇ Fotoğraflar: Erhan TARLIĞ<br />
Yazar, kişisel gelişimci,<br />
fizyoterapist…<br />
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?<br />
Beni şu an İnsanagüven kurucusu ve<br />
yazar diye tanımlıyorlar. Hiçbir zaman<br />
kişisel gelişimci olarak tanımladım<br />
kendimi. Sonuçta Çapa Tıp Fakültesi<br />
mezunu bir bilim insanıyım. Kişisel<br />
gelişimin biraz muğlak olduğunu<br />
düşünüyorum. Ucu bucağı belli olmayan,<br />
iddiasının sınırları bulunmayan bir alan.<br />
Pek çok değerli hoca var ama ben<br />
onlardan biri değilim. Bazıları “Guru<br />
musun?” diyor. Asla böyle bir şey<br />
değilim. Sadece kendi yolunda ilerleyen,<br />
kendilerinin yaralarını sarmak için<br />
başkalarının yaralarını sarmasına yardım<br />
eden, kalbi yaralanmış, genç, masum<br />
her insanın dünyayı değiştirebileceğini<br />
savunan biriyim.<br />
Kendinizde bir takım özel<br />
yetenekler olduğunu düşünüyor<br />
musunuz? Bu özel yeteneklerin<br />
farkına ne zaman ve nasıl vardınız?<br />
12 yaşında yeteneklerimin farkını<br />
varmaya başladım. 15’inde biri<br />
tarafından keşfedildim. Zihinsel<br />
anlamda insanoğlunun normalde sokakta<br />
görmeye alışmadığı şeyleri yapabilmeye<br />
başladım. 18’inde eğitim vermeye<br />
başladım. Eğitim verirken insanlar bana<br />
inanmadığında zihinlerini okumak gibi<br />
pek çok farklı teknik gösteriyordum.<br />
Olay zamanla istediğim noktanın çok<br />
dışına çıktı. Metin Hara’nın yetenekleri<br />
konuşulmaya başladı. Oysa mesaj onların<br />
yetenekleriydi. Bu yaştan itibaren<br />
verdiğim eğitimler yoğun ilgi görmeye<br />
başladı. Aslında benim böyle bir meslek<br />
edinme arzum yoktu. 2,5-3 sene sonra<br />
bütün kurguyu değiştirdim. Bu ilginç<br />
deneyimleri insanlara göstermek yerine<br />
tamamen sessizliğe gömüldüm ve<br />
insanlara bu deneyimleri hissettirmeye<br />
ve insanların bu mucizeleri yaratmasını<br />
sağlamaya çalıştım.<br />
2007 yılında çekilen “Dinle<br />
Neyden” adlı filmin başrol<br />
oyuncusuydunuz ve 2008’de<br />
Uluslararası Ankara Film<br />
Festivali’nde En İyi Genç Yetenek<br />
ödülünü aldınız. Bildiğim kadarıyla<br />
pek çok reklam filminde de<br />
oynadınız? Bize biraz oyunculuk<br />
yönünüzden bahseder misiniz?<br />
18 yaşındayken babam trafik kazası<br />
geçirdiği ve hastane süreci 1,5 sene<br />
devam ettiği için çok büyük bir<br />
maddi yükümlülük söz konusuydu.<br />
O dönem tek şansım vardı; nereden,<br />
ne bulabilirsem yapmak. Koşullar<br />
o dönem avantajıma değildi; kendi<br />
rüzgârımı kendim yaratmak, bazen ayak<br />
çırpmak bazen fırtınaya sırtımı dönmek<br />
durumundaydım. Deli gibi çalıştım; fizik<br />
tedavi yaptım, reklamlarda, dizilerde,<br />
filmlerde oynadım. Bunların hepsi çok<br />
fazla şey kattı ama oyunculuk dönemi<br />
daha canhıraş bir biçimde kendi yönümü<br />
bulmaya çalıştığım bir süreçti. Şimdi<br />
oyunculuk yapmıyorum ama hâlâ teklifler<br />
geliyor. Şu an için öyle bir şey söz konusu<br />
değil. “Sen oyuncu musun?” derseniz<br />
ödül almama rağmen “hayır” derim.<br />
92 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Röportaj<br />
2008 yılında “Trusthuman -<br />
İnsanagüven” projesini hayata<br />
geçirdiniz. Bize bu projenizden<br />
ve “Başka Bir Dünya Mümkün”<br />
felsefenizden bahseder misiniz?<br />
2000 yılında yola çıktığımda birçok<br />
farklı yerde eğitim veriyordum. O<br />
yıllarda kişisel gelişim furyasının iç<br />
dünyasını gördüğümde bunun bir<br />
parçası olmamam gerektiğini anladım.<br />
2007 yılında mezun olmuştum ve<br />
yepyeni bir ekolle, kendi ilkelerimle<br />
bir şey yapmak istedim. İnsanları<br />
sömürmeyen, tıbbi etik değerlere sahip<br />
çıkan, tıbbın içindeki aksakları gören<br />
ama eleştirmek yerine buna emek<br />
vermeyi yeğleyen, hayal ticareti asla<br />
yapmayan bir ekol kurdum. Bunun<br />
içinde ne tıbbın soğukluğu vardı ama<br />
akılcılığı terkedilmemişti, ne de kişisel<br />
gelişimin muğlaklığı dâhil edilmişti.<br />
İnsanagüven’i kurduktan sonra çok<br />
büyük bir furya oldu. Dünyanın dört<br />
bir yanından insanlar gelmeye başladı.<br />
Zaman içinde tek başına dünyayı<br />
değiştiremeyeceğimi anladım ve<br />
insanları yetiştirmeye karar verdim.<br />
Böylece bu hareket “İnsanagüven<br />
Akademi” adını aldı. Binlerce öğrencimin<br />
arasından her sene 30-35 kişi seçiliyor,<br />
Acıbadem Hastanesi’yle birlikte<br />
yürütülen sertifikalı bir programa<br />
alınıyor. İlk yardımdan paganizme,<br />
sunum tekniklerinden oyunculuğa,<br />
danstan fizik tedaviye, ergonomiden<br />
hastayla iletişime kadar üç sene boyunca<br />
süren yoğun bir programdan geçiyor.<br />
Şu anda İnsanagüven benimle öncülüğü<br />
yapılmış, mantalite olarak lidersiz<br />
bir iyilik hareketi. O yüzden burası<br />
Metin Hara merkezi değil. Mesajı olan<br />
samimi, yetkin her insan buraya gelip<br />
o mesajı paylaşabilir. Burada savunma<br />
sanatları dersi de var, pilates de…<br />
Sağlıklı kafemiz de var.<br />
2014 yılında üç kitaptan oluşacak<br />
“Aşkın İstilası” serisinin ilk<br />
kitabı olan “Yol”, sadece ilk üç<br />
ayda 100.000’in üzerinde sattı.<br />
2016’nın Ekim ayında ise serinin<br />
ikinci kitabı “Dem” okuyucularla<br />
buluştu. Bu kitaplarınızda neler<br />
anlatıyorsunuz? Bu başarıyı<br />
bekliyor muydunuz?<br />
“Yol” 16 senedir verdiğim “İllüzyonu<br />
Aşmak” seminerimin kitaplaşmış hali.<br />
Bu seminerimde gittiğim her şehirde<br />
boş koltuk hiç görmedim. O yüzden<br />
beni tanıyan herkes ve yayınevim bu<br />
başarıyı biliyordu. Yine de bunu görmek<br />
ve yaşamak bambaşka bir şey. Bunun<br />
“Amacım, ne olduğumu<br />
anlatmak ve aktarmak<br />
değil, insanlara neler<br />
yapabileceğini göstermek”<br />
diyen Hara, yeteneklerini<br />
ve farklı yönlerini 12<br />
yaşında keşfetmeye<br />
başlamış ve kendi<br />
yolundan hiç ayrılmamış.<br />
nedeni sahnede, yazarken, insanlara<br />
dokunurken emek vermem. Mesela bir<br />
çocuk kitabı çıkacak; tahminim o ki iki<br />
kitabın başarısını ikiye katlayacak. Naif<br />
cümlelerle insanlara bir şeyler anlatmaya<br />
çalışacağız. Serinin üçüncü kitabı<br />
olan “Bir”in içeriği hazır. Ancak ben<br />
bütün kitaplarıma hakikaten çok emek<br />
veriyorum. Örneğin “Dem” 2,5 senede,<br />
“Yol” 4,5 senede çıktı.<br />
“Bir” ne zaman raflarda olur?<br />
“Bir”in de nereden baksanız daha 1,5<br />
senesi var. Demlenmesi, oturması ve<br />
okuyucuya 3’üncü seviyedeki çok ileri<br />
teknikleri anlatabilmesi için “Bir”in<br />
gerçekten çok iyi bir noktada olması<br />
gerekiyor. Kitapların içinde birçok<br />
bilimsel çalışma var. Tamamen sol<br />
beyni harekete geçirip doygunluk ve<br />
güven hissi verecek çalışmalar bunlar.<br />
Etrafta çok görülebilen ve duyulabilen<br />
çalışmalar değil. Hayatımdan çok<br />
duygusal anlar var, bunlar sağ beyni<br />
hareket geçiriyor. Pratik uygulamalar<br />
var. Bu uygulamalarla kitap gibi iki<br />
boyutlu cansız bir nesne tabiri caizse<br />
yaşama kavuşuyor.<br />
Akademi’deki eğitimler ne tür<br />
şeyler içeriyor?<br />
Örneğin ilk eğitimde 30 dakika sonra<br />
düşünce güçleriyle ölçülebilir, bilimsel<br />
olarak kanıtlanabilir bir mucize<br />
yaratıyorlar. Yedinci derste hastalıkları<br />
hissetmeyle, biofoton ölçümleriyle, en<br />
sonunda ise düşünce gücüyle maddeye<br />
hükmetmek gibi birçok şey öğreniyorlar.<br />
İkinci kurda zihin okuma, altıncı his,<br />
hücresel hafıza çalışmaları, farklı farklı<br />
tedavi ekolleri var. Üçüncü kurda kırık<br />
camlar üzerinde yürütüyorum. Daha<br />
ileri eğitimlerde ateşte yürütüyorum;<br />
boğazlarında inşaat demiri, ok<br />
kırdırıyorum. Askeri eğitime alıyorum.<br />
Volkanik taşlar içerisine gömüp o<br />
sıcakta farklı bir uygulama yapıyorum.<br />
Amacım, benim ne olduğumu anlatmak<br />
ve aktarmak değil, insanlara neler<br />
yapabileceğini göstermek. O yüzden<br />
ilk başta benim yeteneklerim varmış<br />
gibi algılandı. Ancak son sekiz-dokuz<br />
senedir insanlara sorduğunuzda<br />
benim hiçbir şey yaptığımı görmezler.<br />
Sadece onlardaki yetenekleri<br />
uyandırdığımı görürler. Ki bunun daha<br />
dengeli, daha yayılabilir ve daha doğru<br />
bir kurgu olduğunu düşünüyorum.<br />
94 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Kişisel Gelişim<br />
GÜLMEK<br />
İYİLEŞTİRİR<br />
Aslı Bastıyalı, gerçekte ODTÜ Kimya Bölümü mezunu ve uzun yıllar kurumsal hayatta görev<br />
almış bir anne. Hayata baktığı pencere küçük kızına lösemi teşhisi konmasıyla değişince, o<br />
da hayata bakışını ve yaklaşımını değiştirmiş. Bu, belki de Aslı Bastıyalı’nın sadece kendisinin<br />
değil, kendisi gibi “farklı bir bakış ve yaklaşım” arayanların kişisel gelişimi için de önemli bir<br />
adım olmuş… Aslı Bastıyalı, o adımın hikâyesini Pharmetic Sağlık okurları için kaleme aldı…<br />
Aslı Bastıyalı<br />
Gülmek İyileştirir<br />
Derneği Kurucusu, Yazar<br />
Hayatın her ânı bir imtihan ve bu konuda herkes<br />
hemfikir. Yalnız bu imtihan, bizim alışkın<br />
olduğumuz; çoktan seçmeli, kafadan atsan bile doğru<br />
cevabı tutturma şansın olan imtihanlardan değil.<br />
Kulağa bir Ümit Besen şarkısı gibi gelen “Hayat İmtihanı” bence<br />
bir tür kompozisyon sınavı. Bu sınavda sadece konu veriliyor<br />
ve hikâyeyi bizim yazmamız gerekiyor. Sınav bittiğinde insan<br />
kendi yazdığı kompozisyonu beğenmezse hayat hikâyesinden<br />
memnun kalamıyor.<br />
Yaşamın sırrını 4 yaşında çözmüş, 9 yaşında doktorasını<br />
almış gibi kendimden emin yazdığıma bakmayın; bu “hayat<br />
imtihanı” konusunu fark edişim birkaç yıl öncesine dayanıyor.<br />
33 yaşıma kadar zorluk seviyesi olarak Cin Ali serisinden hallice<br />
sınavlarla karşılaştıktan sonra 2014 yılında sınavım bir anda<br />
boyut değiştirdi ve hayat âdeta, “geç bakalım şöyle, gerçek bir<br />
imtihana girme vaktin geldi” dedi.<br />
Bir soru ve uyanış!<br />
Kompozisyon sorum; 3,5 yaşındaki kızına bir anda<br />
lösemi teşhisi konan Aslı’nın tepetaklak olan dünyasında<br />
yaşayacaklarıydı. Ve böylece, planladığımız Ko Samui adası<br />
tatiline, işte çıkan sorunlar sebebi ile gidemeyişimin beni<br />
dünyanın en şanssız insanı yaptığını düşündüğüm uykumdan,<br />
yataktan kafa üstü yere düşerek uyandım.<br />
Hayat tam da planlandığım gibi giderken, bir anda insanın<br />
başına gelebilecek en kötü olaylardan biriyle karşılaştığımda<br />
verdiğim ilk tepki elbette ki “Ne kadar da komik bir olay, iyisi<br />
mi gülelim, gülerek iyileşelim” olmadı.<br />
Kompozisyon sınavımda yazdığım ilk denemeler gözyaşı, isyan,<br />
dram ve bunalım doluydu. Nasıl olmasındı ki? Bir tanecik<br />
kızım lösemi olmuştu, tedavisi her şey yolunda giderse bile 2,5<br />
yıl sürecekti, okula gidemeyecek, dışarıya bile pek çıkamayacak,<br />
o upuzun saçları dökülecekti, tünelin sonundaki ışık bir yana,<br />
içerideki uyarı levhalarını bile göremez haldeydim.<br />
96 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Değişen yazım şekli<br />
Sonra bir gün, Bahar’ın tedavisinin en zorlu döneminde şunu<br />
fark ettim: Ben kızımı iyileştirmek için her şeyi yapsam da,<br />
ilaçlarını bir dakika bile aksatmasam da, günlerce haftalarca<br />
uyumadan, bilinen tüm duaları okusam da hiçbir şey benim<br />
kontrolüm altında değildi. Bunu hissettiğim anda içimde teslim<br />
olma isteği doğdu. Hem de hastane odamızın dezenfektan<br />
kokusundan başımı döndüren tuvaletinde. Direnmek yerine<br />
akışta kalmaya, hayatın getirdiği ve getireceği her şeyi<br />
koşulsuzca kabul etmeye karar verdiğim günden sonra mucizevi<br />
bir şekilde her şey değişti. Değişen şey, içinde bulunduğumuz<br />
durum değildi tabii… Benim hayatı algılayış ve kompozisyonu<br />
yazış şeklim değişti.<br />
İçine düştüğümüz durumu kabul ettikten ve bir süreyi sadece<br />
üzülerek geçirdikten sonra bu engebeli yolda karşılaştığımız<br />
(ciddi tehlikesi olmayan) tüm sorunları, sıkıntıları şakaya<br />
vurmaya, komik olayları cımbızla bulup çıkarmaya, her<br />
günümüze neşeli bir aktivite katmaya başladım. Aslında bunu<br />
önceleri, Bahar’ı rahatlatmak ve güldürmek için yapıyordum,<br />
sonra hepimize çok iyi geldiğini anladım. Biz güldükçe<br />
gülünecek şeyler hep çoğaldı.<br />
Korktuğunuz bir şeye gülmeyi başardığınızda o şey ciddiyetini,<br />
korkunçluğunu kaybetmeye başlıyor. Ayrıca gülmek; endorfin,<br />
serotonin gibi mutluluk hormonlarının salgısını artırıp, stres<br />
hormonlarını azaltıyor, bağışıklığı kuvvetlendiriyor, ağrı eşiğini<br />
bile yükseltiyor.<br />
ve toplumda zor durumda olan, gülmeye ihtiyaç duyan ama<br />
destek alamayan kişilere yardımcı olabilmek. Hayata geçirmeye<br />
çalıştığımız projelerden en önceliklisi, İstanbul’da kanser<br />
tedavisi gören çocuklara özel bir “Hijyenik Oyun Merkezi”<br />
kurmak. Bağışıklıkları baskı altında olduğu için okula<br />
gidemeyen bu çocukların arkadaşları ile sosyalleşebilmelerini,<br />
daha çok gülebilmelerini sağlamak. Bu amaca ulaşmak için<br />
sürekli kafa yoruyor, atılabilecek tüm adımları atıyoruz. Mesela,<br />
12 Kasım’da İstanbul Maratonu’na katılarak adımlarımızı<br />
gerçek anlamda da bu proje için atacağız. Sizler de maratona<br />
Gülmek İyileştirir Derneği takımına dâhil olarak katılabilir ve<br />
bu gülüşlere destek olabilirsiniz. (www.istanbulmarathon.org)<br />
Yine sonbaharda, çok değerli Pharmetic Girişimci Eczacılar<br />
Derneği ile birlikte, eczanelere giren herkesi gülümsetmek,<br />
daha iyi hissettirmek için bir adım atacağız. Heyecanlıyız.<br />
Bu proje de yine Hijyenik Oyun Merkezimiz için kaynak<br />
sağlayacak.<br />
Hayat, kalemi elimize alıp hikâyemizi yazmaya başlayınca,<br />
hikâyeyi yazarken gülmeyi ve en çok da güldürmeyi başarınca<br />
güzel. Siz de öyle düşünüyorsanız derneğimize katılmak için<br />
bize ulaşın. (www.gulmekiyilestirir.org.tr)<br />
Gülüşünüz hiç eksik olmasın!<br />
Bir dernek ve bir amaç doğuyor<br />
2,5 yıllık lösemi maceramız çok sarsıcı ve hayat değiştiren cinsten<br />
bir deneyimdi. Yüreğimizi ağzımıza getirdi ama şükürler olsun<br />
ki mutlu bitti. Biterken, teslim olabilmenin, anda kalabilmenin<br />
ve her koşulda gülümseyecek bir şeyler bulabilmenin insana tüm<br />
ilaçlardan daha çok şifa verdiğini de öğretti.<br />
2016 yılında Gülmek İyileştirir Derneği doğdu. Kalbim yine<br />
heyecanla, hayallerle atmaya başladı ve aynı zamanda yeni bir<br />
sınav da başladı. Bu sefer sınav korkutucu değil ama hikâyenin<br />
çok iyi düşünülmesi, özenle, çabayla yazılması gerekiyor.<br />
Derneğimizin amacı; gülmenin iyileştirici gücü fikrini yaymak<br />
<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 97
Seyahat<br />
Asıl yerin, Türk<br />
milletinin yüreği!<br />
ANITKABİR<br />
Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938’de sonsuzluğa göçtü. Nereye defnedileceğinden anıt<br />
mezarının nasıl olacağına kadar uzun bir araştırma sürecinin ardından Anıtkabir’in inşasına<br />
başlandı. Atatürk 10 Kasım 1953’ten bu yana Türk milletinin yüreğinde uyuyor.<br />
Mustafa Kemal, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />
başkenti olarak Ankara’yı seçmişti. Kent, tarihi<br />
çok zengin bir coğrafyanın tam ortasındaydı.<br />
Yontma taş devrinde ilk sakinlerini ağırlayan bölge,<br />
Hititler’den Frigyalılar’a, Lidyalılar’dan Persler’e, Makedonya<br />
İmparatorluğu’ndan Galatlar’a, Romalılar’dan Bizans’a ve<br />
Selçuklular’dan Osmanlılar’a kadar pek çok uygarlığı ağırlamış,<br />
pek çok istilaya, zafere tanık olmuş, Sardes’ten Susa’ya kadar<br />
uzanan tarihi Kral Yolu üzerinde bulunduğu için ziyaretçisi eksik<br />
olmamıştı. Selçuklu ve Osmanlı devletleri, özellikle Ankara<br />
Yazı: Damla KURÇAK<br />
Kalesi’ni, sınır noktası kabul ettikleri için korunmasına ve<br />
takviyesine büyük önem vermişlerdi. Ankara’nın geniş ovalarında<br />
iyi cins tahıl ve meyvenin yanı sıra koyun, keçi ve atın da iyisi<br />
yetiştirilir; koyun ve keçilerin yünü, tiftiği yerel fabrikalarda<br />
işlenerek Mısır’dan Avrupa’ya kadar geniş bir coğrafyaya satılırdı.<br />
Ne olduysa 19. yüzyılda oldu. Kent batının sanayi devrimini<br />
yakalayamadı. Osmanlı’nın yüzyıllar boyu devam eden savaşları<br />
nedeniyle İmparatorluk’un orta yerinde unutuldu, ihmal edildi.<br />
Yangınlar yüzünden ovaları terk edildi, etrafını bataklıklar sardı<br />
ve halkı sıtma salgınlarıyla iyiden iyiye güçsüz düştü.<br />
98 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Ankara’nın dirilişi<br />
Ankara’nın dirilişi Cumhuriyet ile birlikte yaşandı dersek yanlış<br />
olmaz. Öncelikle Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti’nin sahip<br />
olduğu toprakların tam ortasında ve başkent İstanbul’dan,<br />
savaştan, tehditten uzak olduğu için Ankara’yı bir anlamda üs<br />
olarak benimsedi. 23 Nisan 1920’de, henüz Osmanlı Devleti<br />
hayattayken Büyük Millet Meclisi’ni yine Ankara’da açma sebebi<br />
de buydu. Bir sonraki büyük adım ise 13 Ekim 1923’te, yani<br />
Cumhuriyet’in ilanından sadece 16 gün önce Ankara’yı başkent<br />
ilan etmesi oldu.<br />
Cumhuriyet öncesinde Ankara sadece Kaletepe çevresinde<br />
yerleşilmiş bir kasaba görünümündeydi. Cumhuriyet’le birlikte<br />
bataklıklar kurutuldu, sıtmaya karşı başarılı bir mücadele<br />
yürütüldü. Kentin susuz kalmaması için Çubuk Barajı inşa edildi.<br />
“Yaşanabilir” hale gelmesiyle nüfusu da giderek arttı. Örneğin<br />
1926 yılındaki sayım denemesinde 57,800 olan nüfusun 1927’deki<br />
asıl nüfus sayımında 74,553’e yükselmesi dahi Ankara’nın ilk<br />
yıllarında bile ne kadar gözde bir kent olduğunu kanıtlamaya<br />
yeter… Ankara günümüzde Türkiye’nin en kalabalık ikinci kenti<br />
ve nüfusu yaklaşık 5,5 milyon.<br />
>Görsel Yönetmenimiz Damla Kurçak, Anıtkabir’i Pharmetic Sağlık<br />
okurları için gezdi ve bize rehberlik eden yazısını kaleme aldı.<br />
<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 99
Seyahat<br />
>Atatürk’ün<br />
vefat ettiği<br />
günün ertesinde<br />
yayınlanan gazete<br />
manşetleri.<br />
Şoke eden vefat<br />
Mustafa Kemal Atatürk’ün hastalığı uzun süredir bilinmekle<br />
birlikte kimse 10 Kasım 1938’de vefatını beklemiyordu. Doğal<br />
olarak hiç kimse nereye defnedileceğini de düşünmemişti.<br />
Dahası, Atatürk ne kendisi için bir mezar yaptırmış ne de<br />
gömüleceği yer için vasiyette bulunmuştu. Yalnız küçük bir ipucu<br />
vardı: 1923 yılında bir sohbet sırasında Atatürk; “Elbet bir gün<br />
öleceğim, beni Çankaya’ya gömer, hatıramı yaşatırsınız” demiş<br />
ve eklemişti: “Beni milletim nereye isterse oraya gömsün. Fakat<br />
benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır.”<br />
Çankaya böyle gündeme geldi. Çankaya derken, bugünkü halini<br />
düşünmemek gerek… 1938 yılının Çankaya’sı da Ankara ile<br />
aynı kaderi paylaşıyordu. Anıt mezar nereye yapılırsa yapılsın,<br />
çevrede büyük oranda bir iyileştirme yapmak, anıt mezarın inşa<br />
edileceği bölgede az da olsa kamulaştırma çalışmalarına girmek<br />
gerekecekti. Özel bir komisyon kuruldu ve uygun yerlerin bir<br />
listesi çıkarıldı. Çankaya ilk sıradaydı. Etnoğrafya Müzesi’nden<br />
Ankara Kalesi’ne, Gençlik Parkı’ndan Gazi Orman Çiftliği’ne<br />
kadar seçenekler bu listede yer aldı. Ancak her birinin “uygunsuz”<br />
bir yanı vardı. Kimi tarihi bir mekândı, kimi şehirle fazla iç<br />
içeydi. Kimi merkezden fazla uzaktı kimi de eğlence yeriydi.<br />
Hilalin kucakladığı yıldız:<br />
17 Ocak 1939 tarihindeki son komisyon toplantısında Trabzon<br />
Milletvekili Mithat Aydın, bugün Anıttepe dediğimiz Rasattepe’yi<br />
önerdi. Zaten Çankaya ilçesinde bulunan Rasattepe, şehrin<br />
ortasındaydı. Anıtkabir Rasattepe’ye yapılırsa, çok uzaklardan<br />
bile görülebilirdi. Kütahya Milletvekili Süreyya Özgeevren ise<br />
ilginç bir ayrıntıyı dile getirdi: Rasattepe, bir ucu Dikmen’de<br />
diğer ucu Etlik’te bulunan bir hilalin karşısındaki bir yıldız<br />
gibiydi. Anıtkabir’in Rasattepe’ye yapılması, Ankara’nın<br />
kollarını açıp Atatürk’ü kucaklaması anlamına gelecekti.<br />
100 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Böylece Atatürk’ü bayrağımızdaki hilalin karşısında duran<br />
yıldız yerine yatırmış olacaktık. Bu konuşmalardan sonra İçel<br />
Milletvekili Emin İnankur söz aldı. Atatürk ile zamanında bir<br />
Ankara gezisi yaptıklarını, Rasattepe’ye gittiklerini ve Atatürk’ün<br />
buradan Ankara’yı seyredip, “Bu tepe ne güzel bir anıt yeri”<br />
dediğini anlattı. Komisyon, aynı gün oy çokluğuyla Anıtkabir’in<br />
Rasattepe’ye kurulmasını kabul etti. Rasattepe’deki kamulaştırma<br />
çalışmalarına da 7 Temmuz 1939 tarihinde başlandı.<br />
Projeler yarışıyor<br />
Anıtkabir’in nasıl bir eser olacağını belirlemek üzere bir Anıtkabir<br />
Proje Yarışması düzenlendi. Yarışmaya Türkiye, Almanya,<br />
İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya’dan toplam<br />
49 eser sunuldu ve üçü de birbirinden üstün olmamak üzere ve<br />
onaylanması halinde her üçü üzerinde de değişikliğe gidilmesi<br />
kaydıyla üç eser birinciliğe layık görüldü. Bunlardan biri, bugün<br />
artık yerinde olmayan ve Almanya’nın 1. Dünya Savaşı’nda Prusya<br />
cephesindeki en kesin zaferi onuruna inşa edilen Tannenberg<br />
Anıtı’nın mimarı Johannes Kruger’in çalışmasıydı. Diğeri,<br />
İtalya’nın önemli mimarlarından, Roma’daki La Sapienza<br />
Üniversitesi’nin bazı bölümlerini ve günümüzde İtalyan Dışişleri<br />
Bakanlığı olarak kullanılan ancak zamanında Mussolini’nin<br />
Faşist Parti Merkezi olarak tasarlanan binanın mimarı Arnaldo<br />
Foschini’nin çalışmasıydı. Birinci olan son proje ise iki Türk<br />
mimara aitti: İstanbul Mimarlık Fakültesi Dekanı Profesör Emin<br />
Halit Onat ve Doçent Ahmet Orhan Arda… Profesör Emin<br />
Onat (Sedat Hakkı Eldem ile) İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat<br />
Fakültesi ve İstanbul Adalet Sarayı, Ankara Üniversitesi Fen<br />
Fakültesi gibi eserleriyle tanınan bir Türk mimarıydı. Doçent<br />
Orhan Arda ise projenin gerek hazırlık gerekse tamamlanma<br />
aşamalarında Emin Onat’ın adeta sağ kolu olan daha çok<br />
akademisyen kimliğiyle tanınan bir Türk mimarıydı. Sonuç<br />
olarak istenen değişikliklerin de tamamlanmasıyla birlikte 18<br />
Kasım 1943 tarihinde projenin uygulanmasına karar verildi.<br />
Rasattepe civarındaki kamulaştırma çalışmalarına da başlandı ve<br />
Anıtkabir’in inşaatına 9 Ekim 1944 günü saat 10.00’da görkemli<br />
bir temel atma töreni ile başlandı.<br />
ADIM ADIM ANITKABİR<br />
Anıtkabir’in inşası 1 Eylül 1953’te tamamlandı. Her yıl<br />
milyonlarca Türk ve yabancı misafirini ağırlayan Anıtkabir,<br />
750 bin metrekarelik bir alan üzerinde ve 907 metre yüksekte<br />
yer alıyor. Anıtkabir’de yer alacak heykel, kabartma ve<br />
yazılar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki hayatı ile Türk<br />
İnkılapları’ndan seçilmiştir ve tamamı “temsili” olarak ortaya<br />
çıkarılmıştır. Girişin sağında ve solunda iki kule yer alır.<br />
Sağdaki İstiklâl Kulesi’nin önünde ulusal kıyafetler içinde<br />
üç kadından oluşan heykel grubu vardır. Öndeki iki kadın,<br />
yere kadar uzanan, buğday başaklarından yapılma çelenkle<br />
bereketli Türkiye topraklarını simgeler. Soldaki kadın, elinde<br />
tuttuğu kâse ile Atatürk için Tanrı’dan rahmet diler.<br />
<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 101
Seyahat<br />
Anıtkabir’in girişinde karşılıklı iki<br />
heykel grubu yer alır. Her ikisi de<br />
Hüseyin Özkan’ın eseridir biri<br />
Türk kadınlarını diğeri de Türk<br />
erkeklerini simgeler.<br />
Orta arkadaki kadın, bir eliyle yüzünü kapamış ağlamaktadır.<br />
Soldaki Hürriyet Kulesi önünde ise üç erkekten oluşan heykel<br />
grubu bulunur. Bu üç erkekten biri Türk askerini, diğeri Türk<br />
gençliğini ve Türk aydınını, biraz gerideki yerel kıyafetli<br />
erkek ise Türk köylüsünü temsil eder. Her iki heykel grubu da<br />
Hüseyin Özkan’ın eseridir.<br />
Girişten, Tören Meydanı’na uzanan yolun (Aslanlı Yol)<br />
üzerinde kuvveti ve sükûneti temsil eden, ikişerli gruplar<br />
halinde ve Hitit üslubunda, Hüseyin Özkan’ın eseri 24 adet<br />
aslan heykeli bulunmaktadır. Bu aslanlar, 24 Oğuz Boyu’nu<br />
simgeler.<br />
Aslanlı Yol’un sonunda ve Tören Meydanı’nın hemen girişinde,<br />
yine sağ ve solda Müdafaa-i Hukuk Kulesi ile Mehmetçik Kulesi<br />
yer alır. Tören Meydanı 15 bin kişi kapasitelidir. Zemini siyah,<br />
kırmızı, sarı ve beyaz renkli traverten taşlardan oluşan 373<br />
adet halı ve kilim deseniyle bezelidir. Tören Alanı’na girişte ve<br />
tam karşıda yer alan bayrak direği ise Anıtkabir’e verilen en<br />
anlamlı hediyelerden biridir. Türk asıllı Amerikan vatandaşı<br />
Nazmi Cemal’in, kendi bayrak direği fabrikasında özel olarak<br />
imal ettiği direk, 1946 yılında Anıtkabir’e hediye edilir. Direk,<br />
4850 kg ağırlığında ve 33 metre 53 cm uzunluğuna sahiptir<br />
ve hem o gün hem de bugün Avrupa’daki en yüksek çelik<br />
bayrak direğidir. Yalnız, aradan geçen uzun yılların ve hava<br />
koşullarının yıprattığı direk, Ekim 2014’te, orijinaline uygun<br />
hazırlanan yenisi ile değiştirilmiştir. Tören Meydanı’nın sağ<br />
tarafında Zafer Kulesi ve Barış Kulesi bulunur. Bu iki kulenin<br />
ortasında ise İsmet İnönü’nün lahdi yer alır.<br />
Türk milleti, savaş ve zafer<br />
Şeref Holü, Mozole’ye ulaşan güzergâhta bir ara birimdir ve<br />
42 basamaklı merdiveni çıkarak bu hole ulaşılır. Söz konusu<br />
merdivenlerin sağında ve solunda iki kabartma bulunur. Bu<br />
kabartmalardan sağ tarafta bulunan, Sakarya Meydan Savaşı<br />
konulu kabartmadır ve savaş başlamadan önceki dönem, savaşın<br />
ilk aşamaları, yurt savunması için yollara düşen insanlar ve<br />
muzaffer Türk ordusu sembolik olarak gösterilir. Eser, İlhan<br />
Koman’a aittir. Sol taraftaki kabartma ise Başkomutanlık<br />
Meydan Savaşı, milletçe savaşa hazırlık dönemi, Atatürk’ün<br />
ordulara ilk hedef olarak Akdeniz’i göstermesi, Türk ordusunun<br />
özverisi ve kahramanlıkları; taarruz ve zafer yine sembolik<br />
olarak ifade edilmiştir. Çalışma Zühtü Müridoğlu’na aittir.<br />
Şeref Holü’ne çıkan merdivenlerin tam ortasında Hitabet<br />
Kürsüsü yer alır ve kürsünün de ortasında Atatürk’ün<br />
“Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir!” sözüne yer verilmiştir.<br />
Kürsü, Kenan Yontuç’un eseridir. Yontunç, aynı zamanda<br />
ölümünden sonra Atatürk’ün yüz kalıbını alan ve tüm<br />
Anıtkabir’i kuş evleriyle donatan isimdir.<br />
102 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Seyahat<br />
Şeref Holü’nün dört yanı köşeli sütunlarla çevrelenmiştir.<br />
Kare biçimindeki sütunların gövdeleri betondur ve yüzeyleri<br />
traverten kaplıdır. Şeref Holü’ne bronz kapılardan girilir. Girişin<br />
ön cephesindeki iki yanda Atatürk’ün Gençliğe Hitabı ile<br />
Cumhuriyetin 10’ncu Yıl Nutku yazılıdır. Her ikisi de Emin Barın<br />
tarafından ve taş ustası Sabri İltaş ile birlikte hazırlanmıştır.<br />
Girişin sağ ve sol duvarında ise İsmet İnönü’nün, Atatürk’ün<br />
vefatını Türk milletine duyuran açıklaması ve Atatürk’ün Türk<br />
ordusuna son mesajı yer alır. Her iki metin de yine Emin Barın<br />
tarafından taş ustası Mehmet Akgünler ile hazırlanmıştır.<br />
Vatanın bağrında uyumak<br />
Girişin tam karşısında Mozole yer alır. Mozole, Anıtkabir’in en<br />
önemli birimi, adeta kalbidir. Anıtkabir’in inşasında da ağırlık<br />
ve önem merkezi bu bölüm olmuştur. Atatürk’ün sembolik<br />
lahdi ve hemen altında toprakla buluştuğu kabri bu bölümdedir.<br />
Üst bölümdeki sembolik lahit, tüm ziyaretçilere açıktır ancak<br />
toprakla buluştuğu asıl kabir bölümü ziyarete kapalıdır. Bu<br />
bölümde Atatürk doğrudan toprağa kazılmış, kıble yönüne<br />
bakan bir mezarda uyumaktadır ve üzerinde de kırmızı mermer<br />
sanduka bulunmaktadır. Atatürk’ün defnedildiği toprak, yurdun<br />
dört bir yanından getirilerek harmanlanmış ve mezar toprağı<br />
bu şekilde hazırlanmıştır. Yine kırmızı mermer sandukanın<br />
çevresinde de pirinç vazolar içinde Türkiye’nin 81 ilinden,<br />
KKTC’den, Azerbaycan’dan, Suriye’deki Ceber Kalesi’nden,<br />
Kore’deki Türk Şehitliği’nden ve Atatürk’ün doğduğu,<br />
Selanik’teki evin bahçesinden getirilen topraklar bulunmaktadır.<br />
10 ayrı kule<br />
Anıtkabir kompleksi içinde ve farklı noktalarda 10 ayrı kule<br />
vardır. Bunlar girişten itibaren sırasıyla Hürriyet, İstiklal,<br />
Müdafaa-i Hukuk, Cumhuriyet, İnkılap, Misak-ı Milli, 23<br />
Nisan, Barış, Zafer ve Mehmetçik Kulesi’dir. İstiklal Kulesi’nde<br />
Anıtkabir’in birebir ebatta küçültülmüş maketi ve Anıtkabir’i<br />
tanıtıcı ışıklı panolar bulunur. Hürriyet Kulesi’nde, Anıtkabir’in<br />
inşaatında kullanılan mermer, taş ve traverten örnekleri<br />
sergilenir. Burada ayrıca Anıtkabir’in inşa aşamalarını kronolojik<br />
sırayla anlatan fotoğraf ve belgeler de yer alır. Müdafaa-i Hukuk<br />
Kulesi, sergi salonu olarak hizmet verir ve yıl boyunca Atatürk ve<br />
Milli Mücadele konulu sergiler düzenlenir. Cumhuriyet Kulesi,<br />
Sanat Galerisi’nin girişidir. İçinde Atatürk’ün ilkeleri ve bu<br />
konudaki özlü sözlerini gösteren ışıklı panolar ile Anıtkabir’deki<br />
kabartmaların bir bölümünün tanıtıldığı tanıtım panoları<br />
bulunur. İnkılap Kulesi’nde, Atatürk’ün giysileri sergilenir.<br />
Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in yaptığı Atatürk’ün gerçek<br />
boyutlarındaki balmumu heykeli de buradadır. Misak-ı Milli<br />
Kulesi’nde, Anıtkabir’de icra edilen törenlere katılan heyetlerin<br />
özel defteri imzaladığı imza kürsüsü ile Anıtkabir’de yapılan<br />
törenlere ait fotoğraflar sergilenir. 23 Nisan Kulesi’nde Türkiye<br />
İş Bankası’nın Atatürk’e armağan ettiği ve Gazi’nin 1936-<br />
1938 yılları arasında kullandığı Cadillac marka özel otomobil<br />
sergilenir. Barış Kulesi ise Atatürk’ün Lincoln marka makam ve<br />
tören otomobillerini barındırır. Atatürk bu otomobilleri 1935-<br />
1938 yılları arasında kullanmıştır. Zafer Kulesi’ndeki top arabası,<br />
Atatürk’ün naaşını 19 Kasım 1938 de Dolmabahçe Sarayı’ndan<br />
Sarayburnu’na taşıyan, üzerinde bayrağa sarılı orijinal tabutun<br />
bulunduğu araçtır. Mehmetçik Kulesi’nde ise yerli ve yabancı<br />
ziyaretçilere danışma hizmeti verilir, Anıtkabir ve milli Mücadele<br />
konulu kitaplar ile hatıra eşyalar satılır. Ayrıca, Misak-ı Milli<br />
ve İnkılap Kuleleri arasında kalan, dikdörtgen plana sahip<br />
alan Anıtkabir Atatürk Müzesi olarak faaliyettedir. Müzede,<br />
Atatürk’ün şahsi eşyaları, kendisine armağan edilen eşyalar<br />
teşhir edilmektedir.<br />
Ağaçlarda kök salan barış<br />
Anıtkabir; Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” özdeyişinden<br />
ilham alınarak, çeşitli yabancı ülkelerden ve Türkiye’nin<br />
bazı bölgelerinden getirilen fidanlarla oluşturulan Barış Parkı<br />
içinde yükselir. Afganistan, A.B.D., Almanya, Avusturya,<br />
Belçika, Çin, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hindistan, Irak,<br />
İngiltere, İspanya, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Kıbrıs,<br />
Mısır, Norveç, Portekiz, Yugoslavya ve Yunanistan’dan Barış<br />
Parkı için çeşitli ağaç ve fidanlar getirilmiştir. Bugün Barış<br />
Parkı’nda 104 ayrı türden yaklaşık 48.500 adet süs ağacı, bodur<br />
ağaç ve süs bitkisi bulunmaktadır. Anıtkabir’i ziyaret eden<br />
yabancı devlet başkanlarının Barış Parkı’na fidan dikmesi de<br />
anlamlı bir gelenektir.<br />
104 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Hukuk<br />
SORULARLA İŞÇİ HAKLARI -II-<br />
Ankara Barosu Avukatlarından Gönül Apaydın, işçilerin haklarını anlattığı yazısına devam<br />
ediyor. Özellikle iş kazası ve söz konusu kazayla ilgili işçinin talep edebileceği haklar, önemli!<br />
Av. Gönül Apaydın<br />
Ankara Barosu Avukatı<br />
1) İşyerinin satılması/devredilmesi durumunda<br />
işçinin hakları nasıl etkilenecektir?<br />
4857 Sayılı İş Kanunu 6. maddesi gereğince,<br />
işyerinin satılması veya devredilmesi durumunda<br />
işçiler satım/devir tarihine kadar kazandıkları<br />
tüm haklarıyla birlikte aynı şartlarla (yıllık izin,<br />
kıdem tazminatı vb.) devralan yeni işverenin<br />
yanında çalışmaya devam ederler ve işçi için<br />
herhangi bir hak kaybı doğmaz. İşyerinin<br />
devredilmiş olması işçiye haklı nedenlerle, kıdem<br />
tazminatını alarak işten ayrılma hakkı vermez.<br />
Ücret, fazla mesai,ulusal bayram ve genel tatil<br />
çalışma ücreti vb ücrete ilişkin haklarda; işçi,<br />
devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde<br />
ödenmesi gereken bu alacak kalemlerini devreden<br />
veya devralan işverenden talep edebilir. İşyerini<br />
devreden eski işverenin bu sorumluluğu devir<br />
tarihinden itibaren iki yıl süreyle sınırlıdır.<br />
Devirden sonraki ücret alacaklarında ise işçinin<br />
muhatabı sadece işyerini devralan yeni işverendir.<br />
İhbar tazminatı; İhbar tazminatının süresi eski<br />
ve yeni işverendeki çalışma süreleri toplanarak<br />
belirlenecektir. İşçi ihbar tazminatını sadece<br />
işyerini devralan yeni işverenden talep edebilir.<br />
Kıdem tazminatı; İşyeri devri öncesi ve sonrasında<br />
geçen sürenin tamamı için kıdem tazminatı<br />
hesaplanmalıdır. Kıdem tazminatı bakımından<br />
işçi kıdem tazminat alacağının tamamını iş<br />
yerini devralan işverenden talep edebilecektir.<br />
Ancak, devreden işveren de kendi dönemi ve<br />
devir tarihindeki son ücreti ile sınırlı olmak üzere<br />
kıdem tazminatının bir kısmından sorumludur.<br />
2)İşçinin vefatı durumunda mirasçıları kıdem<br />
tazminatı talep edebilir mi?<br />
İşçinin ölümü halinde, iş sözleşmesi sona ermiş<br />
sayılacağından şayet işçinin son işyerindeki<br />
çalışma süresinin bir yılı dolmuş ise yasal<br />
mirasçıları, miras payları oranında işçinin hak<br />
kazandığı kıdem tazminatını talep edebilir.<br />
İşçinin vefatı durumunda Türk Borçlar Kanunu<br />
gereğince işveren, işçinin eşi, ergin olmayan<br />
18 yaş altı çocukları; işçi bekarsa bakmakla<br />
yükümlü olduğu anne-babası için tazminat<br />
ödemekle yükümlüdür. Bu tazminatın tutarı;<br />
işçi o işyerinde beş yıldan az çalışmış ise işçinin<br />
bir aylık ücreti, beş yıldan çok çalışmış ise iki<br />
aylık ücretidir.<br />
3)İşçinin yıllık ücretli izin hakkı ne kadardır ve<br />
kullanım şekline ilişkin kurallar var mıdır?<br />
İş Kanunun 53. maddesi uyarınca işyerinde bir<br />
yıllık çalışma süresini dolduran işçi, yıllık ücretli<br />
izne hak kazanır. İşçinin yıllık izin süreleri<br />
çalışma sürelerine göre belirlenir. İşyerinde, 1-5<br />
yıl arası çalışanlar 14 gün; 6-14 yıl arası çalışanlar<br />
20 gün; 15 ve daha fazla çalışanlar 26 gün izin<br />
kullanabilir. 18 ve daha küçük yaştaki işçilerle<br />
50 yaşından büyük işçilere, çalışma süresi<br />
ne olursa olsun 30 günden az izin verilemez.<br />
2016 yılı Nisan ayında İş Kanunu’nda yapılan<br />
değişiklikle işçinin izin süresinin ancak tarafların<br />
anlaşması ile bölünerek kullandırılabileceği; izin<br />
süresinin bölünmesinde sınır olmadığı ancak bir<br />
bölümünün en az 10 gün olması gerektiği kabul<br />
edilmiştir. İşçi iznini çalıştığı şehirden başka bir<br />
şehirde geçirecekse bilet vb. belgelerini işverene<br />
sunarak ayrıca yol izni talep edebilir. Yol izni<br />
(4) günü aşamaz. İşçinin işyerinden ayrılması<br />
halinde kullanamadığı izinlerin ücreti kendisine<br />
ödenmelidir. İşveren, işçinin izin haklarını<br />
kullandığını, işçinin imzasını içeren izin defteri<br />
veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamak zorundadır.<br />
4)Fazla çalışma nedir; işçi fazla çalışırsa talep<br />
edebileceği hakları nelerdir?<br />
Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar<br />
çerçevesinde, haftalık kırk beş saati aşan<br />
çalışmalardır. Her ne kadar haftalık kırk beş<br />
saati aşan çalışmalar fazla çalışma sayılacak<br />
ise de işçi her durumda günde 11 saatten fazla<br />
çalıştırılamaz ve fazla çalışma süresinin toplamı<br />
bir yılda 270 saatten fazla olamaz. İşçi, fazla<br />
çalışması durumunda fazla çalışma ücreti talep<br />
edebilir. Bu ücret, her bir saat fazla çalışma için,<br />
işçinin normal bir saatlik çalışma ücretinin<br />
yüzde elli fazlasıdır. İşçinin, işveren veya işveren<br />
vekilinin talimatı ve bilgisi olmadan normal<br />
çalışma süresinin dışında işyerinde çalışması veya<br />
bulunması fazla çalışma sayılmaz. Fazla çalışma<br />
ücreti en fazla beş yıl geriye dönük olarak talep<br />
edilebilir. Ayrıca, fazla çalışma yapan işçi, isterse<br />
işverene yazılı olarak başvurmak koşuluyla, bu<br />
çalışmaların karşılığı olan zamlı ücret yerine,<br />
fazla her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı<br />
serbest zaman olarak kullanabilir. İşçinin hak<br />
ettiği serbest zaman altı ay içinde kullanılmalıdır.<br />
5)İş Kazası nedir ve işçinin iş kazasına uğraması<br />
durumunda talep edebileceği hakları nelerdir?<br />
5510 Sayılı Kanun uyarınca sigortalı işçi<br />
yönünden iş kazası;<br />
• Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,<br />
İşveren tarafından yürütülmekte olan iş<br />
nedeniyle,<br />
• Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının,<br />
görevli olarak işyeri dışında başka bir yere<br />
gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın<br />
geçen zamanlarda,<br />
• Hizmet akdi ile çalışan emziren kadın<br />
sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt<br />
vermesi için ayrılan zamanlarda,<br />
• Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin<br />
yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında birdenbire,<br />
dıştan gelen etkenle onu bedensel veya ruhsal<br />
zarara uğratan olaydır. Kazaya uğrayan işçiye<br />
gerekli sağlık yardımları ile geçici yahut<br />
sürekli iş göremezlik yardımlarının yapılması<br />
sağlanabilecektir. Bu yardımlar iş kazası<br />
tarihinden itibaren (5) yıl içinde talep edilmelidir.<br />
Bunun yanı sıra iş kazası nedeniyle bedenen veya<br />
ruhen zarara uğrayan işçi, işverenden maddi ve<br />
manevi tazminat talep etmek hakkına da sahiptir.<br />
Buna göre, işçinin işverenden maddi- manevi<br />
tazminat talep edebilmesi için;<br />
• Meydana gelen kazada işverenin kusuru<br />
olmalıdır,<br />
• Kaza sonucu işçi zarara uğramış olmalıdır,<br />
• Kaza, işçinin yaptığı işle ilgili olmalıdır,<br />
• Zarar işçinin uğradığı kaza sonucunda<br />
oluşmalıdır.<br />
İşçinin iş kazası sonucu vefatı halinde<br />
yakınlarının da destekten yoksun kalma<br />
tazminatı talep edebilmesi mümkündür.<br />
106 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
PRO-TR-00023
Gündem<br />
“FARMAFİKİR” START ALDI<br />
Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği’nin, Geleceğin Eczacılığı’na katkı sağlayan<br />
inovatif uygulama ve örnekleri çoğaltabilmek amacıyla 2017 yılında eczacılık fakülteleri<br />
öğrencileri arasında düzenlediği “Geleceğin Eczacılığı İle İlgili İnovatif Uygulamalar’’<br />
konulu yarışmanın ikincisine, Yeditepe Üniversitesi’nden start verildi.<br />
Yazan: PGED Derrnek Danışmanı Zafer Şarlayan<br />
Üniversite eczacılık fakülteleri ve öğrencileri tarafından büyük<br />
bir heyecanla beklenen Farmafikir 2017 çalışmalarını başlatan<br />
Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Ecz. Armağan Ener, Farmafikir2016’da birinciliği alan Yeditepe<br />
Üniversitesi Dekanı Prof. Dr. Meriç Köksal Akkoç’u ziyaret<br />
etti. Farmafikir 2017 yol haritasının belirlendiği toplantıda;<br />
tanıtım çalışmaları, başvuru takvimi, tören hazırlıkları, proje<br />
değerlendirme ilkeleri ve jüri üyeleri gözden geçirildi.<br />
Farmafikir Projesi; Pharmetic Girişimci Eczacılar<br />
Derneği, Pharmetic Akademi Yürütme Kurulu<br />
tarafından 2016 yılında Türkiye ve KKTC Eczacılık<br />
Fakülteleri’nde öğrenim gören eczacılık öğrencileri<br />
arasında “Geleceğin Eczacılığı’ için genç beyinlerin fikir,<br />
düşünce ve projelerini oluşturmayı hedefleyerek 29 üniversitede<br />
başlamıştı. 12 üniversitenin katıldığı yarışmada Yeditepe<br />
Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Eskişehir Anadolu<br />
Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi finale kalmıştı.<br />
Yarışmanın son başvuru tarihi değişti<br />
Türkiye ve KKTC eczacılık fakültelerinde öğrenim gören tüm<br />
eczacılık öğrencilerinin başvurabildiği yarışmaya başvurular<br />
internet üzerinden ve mail olarak farmafikir@pharmetic.<br />
org adresine veya CD, DVD formatında dernek adresine<br />
gönderilebiliyor. Öğrencilerin son başvuru tarihi<br />
12 Kasım 2017, değerlendirme tarihi 15 Kasım 2017 ve tören<br />
tarihi de 25 Kasım 2017 olarak belirlendi. Üniversite eczacılık<br />
fakülteleri ve öğrenciler yarışma için detaylı bilgilere<br />
www.pharmetic.org adresinden ulaşabilecekler. Heyecanla<br />
beklenen FARMAFİKİR 2017’ye eczacılık fakültesi<br />
öğrencilerinin yüksek katılımı bekleniyor.<br />
108 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Ç<br />
i<br />
easyVit ®<br />
Doğal Limon ve doğal Portakal aromalı Balık Yağı<br />
• Tadı mükemmel<br />
• Kolayca çiğnenebilir ve kokusuz<br />
• Şeker ilavesiz<br />
• Tazeliğini ilk günkü gibi koruyan özel ambalajlı<br />
• Reflü ve gaz şikayetlerini ortadan kaldıran patentli özel formunda<br />
• Standart balık yağlarına göre %44 daha fazla emilir<br />
n e n e b<br />
eker ilavesiz<br />
30<br />
i<br />
l<br />
ir<br />
T a b<br />
l<br />
Je<br />
let<br />
Norwegian<br />
Produce<br />
Telefon: 0 216 540 1281<br />
www.easyfishoil.com
Uzman Görüşü<br />
Uzman Dr. Kerem Dündar<br />
Nöro Sağlık Beyin<br />
Araştırmaları ve Uygulamaları<br />
Merkezi Kurucusu<br />
Neurofeedback, DEHB<br />
tanılı çocuklara sahip<br />
ebeveynlerin yöneldikleri,<br />
tüm dünyada kullanılan<br />
bir yöntemdir. Bilimsel<br />
geçerliliği kabul edilmiştir<br />
ve üzerine birçok bilimsel<br />
makale yazılmıştır.<br />
Neurofeedback'in etkinliği<br />
ile ilgili araştırmalar 40 yıl<br />
öncesine dayanır.<br />
DİKKAT EKSİKLİĞİ<br />
Çocuğunuzun Başarısızlığının<br />
Çözülebilir Sebebi<br />
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu<br />
(DEHB) çocukluk döneminde yaygın<br />
olarak görülen bir sorundur. Tüm okul<br />
çağı çocuklarında görülebilen bir bozukluk<br />
olduğundan DEHB’li çocuklar orta ya da<br />
üst seviyede bir zekâya sahip olsalar bile,<br />
eğitimlerine yeterince odaklanamadıkları<br />
için, okul hayatlarında başarısızlık<br />
yaşayacaklardır. Dikkat eksikliği olan bir<br />
çocuk aynı zamanda üstün yetenekli ise<br />
DEHB tanısının konulması da oldukça<br />
güçtür. DEHB’nin temel belirti kümeleri<br />
şu şekilde sıralanabilir:<br />
Dikkat Eksikliği:<br />
• Dikkatin kolayca dağılması<br />
• Başlanan işin yarım bırakılması<br />
• Etkinlikler için gereken eşyaları<br />
kaybetme<br />
• Organizasyon sorunu<br />
• Günlük işlerin unutulması<br />
• Başkalarını dinleme ve talimatları<br />
izlemede güçlük çekme<br />
• Detayları gözden kaçırma<br />
• Düzensiz görünme<br />
Aşırı Hareketlilik ve<br />
Dürtüsellik:<br />
• Oturduğu yerde kıpırdanma, ellerin<br />
ayakların oynatılması<br />
• Sakin bir biçimde oyun oynayamama ya<br />
da başka bir işle uğraşma<br />
• Çok konuşma<br />
• Gereksiz yere sağ sola koşturma, eşyalara<br />
tırmanma<br />
• Sorulan soru tamamlanmadan yanıt<br />
verme<br />
• Başkalarının sözünü kesme ya da<br />
oyunlarında araya girme<br />
• Belirli bir süre bir yerde oturamama,<br />
sürekli hareket etme<br />
• Sırasını beklemekte güçlük çekme<br />
Yukarıda sıralanan belirtiler birçok<br />
ortamda ve pek çok kez kendini göstermiş<br />
olmalıdır.<br />
Çocuklarda dikkat eksikliği sorununu<br />
çözebilmek için ebeveynlerin çocuklara<br />
destek olması büyük önem taşır. DEHB<br />
olan çocuğa sahip ebeveynler durumu<br />
kabul etmeli, diğer ebeveynlere oranla bazı<br />
zorluklar yaşayacaklarını bilmelidirler.<br />
Sorunu bilip kabul etmek sorun çözmenin<br />
temel basamağıdır. Anne-babanın<br />
kendi arasındaki ve anne-baba ile çocuk<br />
arasındaki ilişki sağlıklıysa problemlerin<br />
hayata etkisini kontrol etmek mümkündür.<br />
Aynı zamanda ev ortamı huzurluysa,<br />
anne-baba beklentilerini netleştirebilmiş<br />
ve kendi sorumluluklarını üstlenmeye<br />
hazır iseler çocuğun gelişiminin aksaması<br />
önlenebilir.<br />
DEHB olan çocuklar genellikle<br />
davranışlarını kontrol edemezler.<br />
Ebeveynler ise dikkatle çocuklarının<br />
davranışlarını izlemeli ve bu davranışlara<br />
uygun bir şekilde yanıt vermeyi<br />
öğrenmelidir.<br />
Tekrar üzerinden geçecek olursak; Dikkat<br />
Eksikliği Bozukluğu, Başlıca Hiperaktif-<br />
Dürtü Tipi (DEHB) olan bireyler genellikle<br />
hiperaktivite ve dürtüsellik altı veya<br />
daha fazla semptom ve altıdan daha<br />
az dikkatsizlik semptomu sergilerler.<br />
Hiperaktivitede, kıpır kıpır olma,<br />
huzursuzluk, aşırı konuşma, yerli yersiz<br />
koşu ve tırmanma, çoğu zaman 'hareket<br />
halindeyken' bekleyememe, başkalarını<br />
kesip dürtüsel davranma gözlemlenir.<br />
110 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Birçok kişi, dikkat eksikliği bozukluğunun<br />
üç tipinden herhangi birine dâhil<br />
olabilecek semptomları gösterir. Bir Dikkat<br />
Eksikliği Bozukluğu, örneğin DEB veya<br />
DEHB olan bireyler genellikle öğrenme,<br />
konsantrasyon, okul veya iş başarısı,<br />
davranış kontrolü, sosyal ilişkiler ve benlik<br />
saygısı ile ciddi zorluklar yaşarlar. Ayrıca,<br />
Dikkat Eksikliği Bozuklukları, Öğrenme<br />
Bozuklukları, Karşıtlık ve Davranış<br />
Bozuklukları, Tourette, Anksiyete ve<br />
Depresyon gibi diğer bozukluklarla sıklıkla<br />
bağlantılıdır. Nöroterapi, dikkat eksikliği<br />
bozukluklarının üç tipinin yanı sıra ilişkili<br />
bazı bozuklukları olan bireyleri tedavi<br />
etmek için kullanılabilir.<br />
Ben veya çocuğum DEB /<br />
DEHB ise nasıl bilebilirim?<br />
Bir kişi önceki bölümde belirtilen<br />
belirtilerin çoğuna sahipse o kişinin<br />
DEB veya DEHB'si olabilir. DEB veya<br />
DEHB tanısının uygun olup olmadığını<br />
belirlemek için, birey, profesyoneller<br />
tarafından kapsamlı bir değerlendirmeye<br />
tabi tutularak teşhis edilmelidir. Aile<br />
doktorunuz, bir çocuk doktoru, psikiyatrist<br />
veya psikolog, böyle bir teşhisin uygun<br />
olup olmadığını belirlemek için uygun<br />
değerlendirmeyi yapabilir veya size tanı<br />
koyabilecek birine yönlendirir.<br />
Nöroterapi Nedir?<br />
Neurotherapy'ye "EEG Biofeedback"<br />
ve "Neurofeedback" denir. Bir kişinin<br />
dikkatini artırmak, dürtüselliği azaltmak<br />
ve hiperaktif davranışları kontrol altına<br />
almak için beyin dalgası etkinliğini nasıl<br />
değiştireceğini öğrenmesine yardımcı<br />
olmayı içerir. Bireyin beyin dalgası<br />
etkinliği hakkında bilgi edinmesine ve<br />
bu bilgiyi beyin dalgası aktivitesinde<br />
değişiklikler üretmek için kullanmasına<br />
izin veren ağrısız bir tedavi yaklaşımıdır.<br />
Mevcut araştırmalar, DEB / DEHB olan<br />
bireylerin, beyindeki bazı bölgelerde beyin<br />
dalgası aktivitesinde çok az ve / veya diğer<br />
bazı beyin dalgası aktivitelerinden çok<br />
fazla olanı, bozukluğa sahip olmayanlara<br />
kıyasla çok az gösterir. Nöroterapide<br />
kişiler, beyin dalgası aktivitelerini<br />
değiştirmek için bilgisayarlı biofeedback<br />
ekipmanı kullanılarak eğitilir. Beyin<br />
dalgası aktivitesi değiştirildiğinde veya<br />
beyin Nöroterapi sürecinde belirli<br />
şekillerde çalışmak üzere eğitildiği zaman<br />
DEB / DEHB semptomları genellikle<br />
azalır. NFT'den önce, beyin aktivitesinin<br />
ve psikolojik durumun objektif bir<br />
değerlendirmesi yapılır. Eğitim sırasında<br />
sensörler kafa derisine yerleştirilir ve<br />
daha sonra belirli beyin aktivitesini<br />
algılayan, güçlendiren ve kaydeden hassas<br />
elektronik ve bilgisayar yazılımlarına<br />
bağlanır. Elde edilen bilgiler, geribildirim<br />
sinyalindeki değişikliklerin, danışanın<br />
beyin aktivitesinin belirlenmiş aralıkta<br />
olup olmadığını belirten kavramsal<br />
anlayışla danışana hemen geri bildirim<br />
verir. Bu geribildirime dayanarak, beyin<br />
kalıplarındaki değişiklikler meydana<br />
gelir ve bunlar fiziksel, duygusal ve<br />
bilişsel haldeki olumlu değişimlerle<br />
ilişkilidir. Çoğu zaman, danışan, bu gibi<br />
olumlu değişikliklerin "hissi" duygusunu<br />
edinmesine ve geri bildirim oturumu<br />
dışında bu haklara erişebilmelerine<br />
rağmen, genellikle bu tür değişiklikler<br />
gerçekleştirilen mekanizmaların bilinçli<br />
olarak farkında değildir.<br />
Araştırmalar<br />
40 yıl öncesine dayanıyor<br />
DEHB tanılı çocuklara sahip ebeveynlerin<br />
yöneldikleri, tüm dünyada kullanılan<br />
bir yöntemdir Neurofeedback. Bilimsel<br />
geçerliliği kabul edilmiş, üzerine birçok<br />
bilimsel makale yazılmış bir yöntem.<br />
Neurofeedback'in etkinliğini gösteren<br />
40 yıllık araştırmalar var. Klinik<br />
araştırmalar, Neurofeedback'in dikkat<br />
eksikliği / hiperaktivite bozukluğunun<br />
(DEHB) tedavisinde etkili olabileceğini<br />
göstermektedir.<br />
Neurofeedback herkesin beyin<br />
fonksiyonunu optimize eder, bu nedenle<br />
sporcular ve yöneticiler en yüksek<br />
performans optimizasyonu için onu<br />
kullanırlar. Dolayısıyla beyin optimizasyonu<br />
için bir araç (beslenme ve egzersiz gibi)<br />
olarak görürsek, Neurofeedback'in uyku,<br />
seviye iyileştirme, odaklamayı iyileştirme<br />
ve işleme hızını artırmanın harika bir yolu<br />
olduğunu görürüz.<br />
Neurofeedback, insanları sağlıklı yaşam<br />
için bir yola sokan ve onları ne olduğu için<br />
görmesi gereken uzun süren değişiklikler<br />
üretiyor: Beyin fonksiyonlarını ve zihinsel<br />
sağlığı iyileştirmek için geçerli ve güvenli<br />
bir seçenek.<br />
Neurofeedback, kendisini değiştirmek<br />
için bilinçaltını güçlendirmenin basit bir<br />
işlemi boyunca çalışır. Neurofeedback,<br />
bilinçaltında çalıştığı için çeşitli koşulları<br />
güvenli ve etkili bir şekilde değerlendirir.<br />
Ölçüm ve takviye işlemi yoluyla yeni<br />
elektriksel aktivite yaratarak beyinde<br />
kalıcı değişiklikler yaratır. Oldukça basit<br />
bir şekilde, beyin dalgalarını bilinçaltında<br />
bilgisayarlar vasıtasıyla değiştirmek için<br />
güçlendirilmiştir. Beyin; sinir sistemini<br />
sakinleştiren, semptomları azaltan veya<br />
ortadan kaldıran kendinden regülasyonu<br />
öğrenir. Neredeyse herhangi bir beyin,<br />
işlev düzeyine (veya işlev bozukluğuna<br />
bakılmaksızın) daha iyi çalışacak şekilde<br />
eğitilebilir…<br />
Neurofeedback, okuma ve matematik gibi<br />
problemlerin çözülmesi gibi eğitimsel<br />
hedeflerin gerçekleştirilmesinde etkili bir<br />
şekilde uygulanmıştır. Üstelik sporcuların,<br />
sanatçıların ve yöneticilerin performansını<br />
en üst düzeye çıkarmak için kullanılmıştır.<br />
Başarılı NFT'den sonra kalıcı olumlu<br />
değişiklikler belgelenmiştir. Uluslararası<br />
Neurofeedback ve Araştırma Derneği<br />
(www.isnr.org ), NFT’nin uygulanması,<br />
öğretilmesi ve araştırılması ile ilgili en çok<br />
lisanslı profesyonel gruptur.<br />
<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 111
Pharmetic Akademi<br />
Ecz. Şengül Uygun<br />
İlim Eczanesi,<br />
İzmit - Kocaeli<br />
Bağışıklık sisteminin<br />
desteklenmesinde<br />
kullanılan en önemli<br />
maddeler A, E, C, B<br />
vitaminleri, karotenler,<br />
demir, çinko ve<br />
selenyumdur.<br />
Vücudumuzun Askerleri:<br />
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ<br />
Bu yazıda sizi fazla sıkmadan,<br />
karışık kelimeler kullanmadan<br />
nasıl daha dirençli<br />
olabileceğinizi anlatmaya<br />
çalışacağım. Söze önce dirençli<br />
olabilmenin yolunun güçlü bir bağışıklık<br />
sisteminden geçtiğini hatırlayarak<br />
başlayalım. Bağışıklık sistemi; insan<br />
vücudunu hastalıklara karşı koruyan,<br />
zararlı mikrop ve hastalıkları fark edip<br />
yok etmeye çalışan bir sistemdir. Zayıf bir<br />
bağışıklık sistemi enfeksiyona yol açar.<br />
Enfeksiyon vücüt direncini zayıflatır ve<br />
bu da sisteme zarar verir. Günümüzde<br />
doğal ya da bir takım bağışıklık<br />
sistemini güçlendirici takviyeler ile<br />
bazı hastalıkların önüne geçmek ve<br />
tedavi sürecini kısaltmak mümkündür.<br />
Bu askerleri güçlendirmenin yolu<br />
özellikle beslenmeden ve bir takım<br />
önlemlerden geçer. Düzenli uyku,<br />
sigarasız yaşam, düzenli egzersiz gibi...<br />
Bağışıklık sisteminin desteklenmesinde<br />
kullanılan en önemli maddeler A, E, C,<br />
B vitaminleri, karotenler, demir, çinko<br />
ve selenyumdur. Peki, nedir bu besinler?<br />
Gelin hep birlikte göz atalım.<br />
Tam buğday ekmeği:<br />
• Bağışıklık sistemini koruyucu etkisi<br />
olan B6, pantotenik asit, folat, B12,<br />
riboflavinin gibi B grubu vitaminler<br />
içerir.<br />
• B grubu vitaminler ayrıca sinir sistemi<br />
için de önem taşır.<br />
Ayrıca sarmısak, zencefil, yeşil çay,<br />
papaya, kivi, ay çekirdeği de bağışıklık<br />
sistemini güçlendiren besinler<br />
arasındadır.<br />
Balık:<br />
• Hem protein hem de iyi bir selenyum<br />
ve çinko kaynağıdır<br />
• Selenyum özellikle hücre yaşlanmasını<br />
önler ve kalp sağlığını korur.<br />
• Çinko, hücrelerin korunmasında<br />
önemli bir rol üstlenir.<br />
• Ayrıca vücudun üretmediği ve<br />
besinlerle alınması gereken omega 3<br />
açısından oldukça zengin bir besindir.<br />
• Haftada 2-3 defa balık tüketmeyi<br />
ihmal etmeyin.<br />
Maydanoz:<br />
• Askorbit asit vücudu enfeksiyonlara<br />
karşı korur, bolca C vitamini içerir.<br />
• C vitamini vücutta bazı toksik<br />
öğelerin etkisini azaltır ve yara<br />
iyileşmesinde etkilidir.<br />
• Maydanoz ödemin vücuttan<br />
atılmasında etkilidir.<br />
Yumurta:<br />
• Yumurta beyazı protein açısından<br />
oldukça zengin bir besindir.<br />
• Sarısı ise hem demir hem de yine<br />
antioksidan olan A vitamini içerir.<br />
Badem-ceviz:<br />
• Antioksidan özelliğe sahip olan E<br />
vitamini içerir.<br />
• Tok tutma özelliği nedeni ile<br />
diyetlerde de sıkça kullanılır.<br />
• Her gün 2 bütün ceviz veya 10 adet<br />
çiğ badem yemenizde fayda var.<br />
Yoğurt:<br />
• Vücudumuzdaki yararlı bakteriler<br />
olan probiyotikler nedeniyle bağışıklık<br />
sistemi için önemlidir.<br />
• Probiyotikler dışarıdan gelen<br />
mikroplara karşı vücudumuzu,<br />
özellikle de sindirim sistemimizi korur.<br />
• Probiyotikler kabızlık ve ishal gibi<br />
durumlarda da etkili olabilir.<br />
• Her gün 1 kâse yoğurt yemek gerekir.<br />
Portakal:<br />
• İçerdiği C ve A vitaminleri sayesinde<br />
bağışıklık sistemini destekleyen en<br />
önemli besinlerden biridir.<br />
• Portakal suyu yerine portakalın<br />
kendisini tüketmeye özen gösterin. Bu<br />
hem lif, hem de şeker alımı açısından<br />
daha sağlıklıdır.<br />
Ispanak:<br />
• A ile C vitaminleri barındıran güçlü<br />
bir antioksidandır. Bu antioksidanlar<br />
hücrelerimizi korur ve bağışıklık<br />
sistemimizin zayıflamasını önler.<br />
• Güçlü bir bağışıklık sistemi için<br />
haftada iki kez ıspanak yemeye özen<br />
gösterin.<br />
• A vitaminlerinin etkili olabilmesi<br />
için ıspanağı haşlayarak değil, içine<br />
yağ katılarak yapılmış sebze yemeği<br />
halinde tüketin.<br />
112 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
Pharmetic Akademi<br />
Ecz. Şule Dilek Yağcı Tüysüz<br />
Şükrübey Eczanesi,<br />
Ataşehir – İstanbul<br />
Grip aşısında aktif<br />
olmayan virüsler kullanılır<br />
ve bunlar hastalığa yol<br />
açmaz. Aksine, 2-3 hafta<br />
içinde ortaya çıkan ve bir<br />
yıl boyunca devam eden<br />
etkisiyle, sağlıklı bireylerde<br />
gribe karşı koruma sağlar<br />
ve gripten kaynaklanan<br />
ekonomik ve sosyal<br />
kayıpları önler.<br />
GRİP AŞISI İLE İLGİLİ<br />
NE BİLİYORSUNUZ?<br />
Grip, Influenza A ve Influenza<br />
B virüslerinin sebep olduğu<br />
bir enfeksiyon hastalığıdır.<br />
Genellikle kış aylarında sıkça<br />
görülen grip; yüksek ateş, baş ağrısı,<br />
halsizlik, öksürük şikâyetleri ile seyreder.<br />
Virüsler solunum yolu ile vücuda girerek<br />
üst solunum yolunda enfeksiyona yol<br />
açar. Riskli kişilerde ise diğer solunum<br />
yolu enfeksiyonları ile birleşerek ağır<br />
vakalara yol açabilir. Özellikle 65 yaş<br />
üstü kronik hastalıklara sahip olanlarda<br />
ölümle sonuçlanacak kadar ciddi sonuçlar<br />
doğurabilir. Grip aşısı virüsten korunmanın<br />
en etkili yoludur. Her yıl, kış aylarında<br />
görülmesi beklenen grip virüslerine göre<br />
özel olarak yeniden hazırlanır. Genellikle<br />
Eylül-Kasım aylarında yapılır. Grip aşısı<br />
inaktif (ölü) virüsler içerir. 3 veya 4 inaktif<br />
virüsten oluşan 2 tip grip aşısı vardır. Bu<br />
yıl üçlü grip aşısında Influenza A (H1N1),<br />
Influenza A (H3N2) ve Influenza B virüsleri<br />
bulunmaktadır. Dörtlü grip aşısında<br />
bunlara ek olarak bir Influenza B virüsü<br />
daha bulunmaktadır.<br />
3-8 yaş arası: 4 hafta ara ile 2 tam doz<br />
(0,50ml)<br />
9 yaş çocuklar ve yetişkinler: 1 kez tam<br />
doz (0,50ml)<br />
Kimler grip aşısı olmalı?<br />
T.C. Sağlık Bakanlığı’nın önerisine göre;<br />
• Astım, KOAH, diyabet, kalp ve kronik<br />
böbrek hastaları,<br />
• 65 yaş üstü bireyler,<br />
• 6 ay-5 yaş arası çocuklar,<br />
• Hamileler (gebeliğin ilk 3 ayından<br />
sonra),<br />
• Emziren anneler,<br />
• Uzun süreli Aspirin tedavisi gören<br />
çocuk ve adolesanlar (6 ay-18 yaş<br />
arasındakiler),<br />
• Grip nedeni ile Reye Sendromu<br />
geçirme riski olanlar,<br />
• Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler;<br />
kanser hastalığı, organ ve kemik iliği<br />
nakli yapılanlar, HIV taşıyanlar ve bu<br />
kişilerle aynı evde yaşayanlar,<br />
• Hasta bakımı ile ilgilenen sağlık<br />
çalışanları…<br />
Nasıl etki eder?<br />
Grip aşısı yapıldıktan sonra bağışıklık<br />
sistemi virüslere karşı antikorlar<br />
oluşturur. Oluşan bu antikorlar, aktif<br />
virüsle karşılaşınca hastalığın oluşumunu<br />
engeller veya hafif geçmesini sağlar. Aşının<br />
koruyucu etkisi, yapıldıktan 2-3 hafta sonra<br />
ortaya çıkar ve 1 yıl sürer.<br />
Nasıl uygulanır?<br />
Grip aşısı yetişkinlerde üst kol kasına<br />
çocuklarda üst bacak kasına yapılır. Aşı<br />
uygulandıktan sonra uygulama bölgesinde<br />
hafif ağrı hissi olabilir. Bazı durumlarda<br />
1-2 gün süren hafif ateş ve kas ağrıları<br />
görülebilir. Sistemik ve lokal etkiler 24-48<br />
saat içinde kaybolur. Grip aşısında aktif<br />
virüs olmadığı için hastalığa yol açma<br />
ihtimali yoktur.<br />
Grip aşısının yaş gruplarına göre dozları ise<br />
aşağıdaki gibidir:<br />
3 yaş altı: İlk kez aşılanıyor ise 4 hafta ara<br />
ile iki kez yarım doz (0,25ml). Eğer geçen<br />
yıl aşılandı ise; 1 kez yarım doz (0,25ml)<br />
Kimler grip aşısı olmamalı?<br />
• 6 aydan küçük bebekler,<br />
• Grip aşısı tavuk yumurtasından<br />
yapıldığı için, tavuk yumurtasına ciddi<br />
alerjisi olanlar,<br />
• Geçmişte grip aşısı ile ilgili şiddetli<br />
alerji öyküsü olan kişiler,<br />
• Gullian-Borre sendromu olan kişiler,<br />
• Orta veya şiddetli derece ateşli<br />
hastalığı olanlar…<br />
Grip aşısının amacı komplikasyon<br />
geliştirme yönünden en yüksek risk<br />
grubunda olanları korumaktır. Grip<br />
bulaşıcı olduğu gibi, bronşit, pnömoni<br />
gibi daha ciddi hastalıklara da sebep<br />
olur ve hastanede yatarak tedavi<br />
gerektirebilir. Özellikle yaşı ileri ve<br />
kronik hastalıkları bulunan insanlarda<br />
ölümle sonuçlanabilir. Sağlıklı bireylerde<br />
de gribe karşı koruma sağlayarak iş gücü<br />
kaybının yanı sıra ekonomik ve sosyal<br />
kayıplara da engel olur.<br />
Grip ve grip aşısı ile merak ettikleriniz<br />
için eczacınız en yakın danışmanınızdır!<br />
114 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>
ESTHE-WHITE<br />
BRIGHTENING EYE CARE<br />
Hypopigmentaline Teknolojisi<br />
Repair Patenti<br />
Kafein ve Escin<br />
Marin EPS<br />
AYDINLIK,<br />
RENK TONU EŞİT VE<br />
IŞILTILI BİR GÖZ ÇEVRESİ<br />
www.esthederm.com.tr e tr Institut Esthederm erm Türkiye<br />
EsthedermTr s h<br />
erm<br />
Esthederm_Tr erm_Tr<br />
SADECE ECZANELERDE
Sébium<br />
Global Cover<br />
AKNE EĞİLİMLİ VE SİYAH NOKTALI CİLTLER İÇİN<br />
CİLT PÜRÜZLERİNİ GİDERMEYİ HEDEFLEYEN<br />
YÜKSEK KAPATICILIK SAĞLAYAN RENKLİ BAKIM KREMİ<br />
Özel Renkli Doku<br />
&<br />
Kızarıklık Karşıtı Yeşil Kapatıcı<br />
Kalıcı<br />
12 s<br />
&<br />
Mat<br />
2’li<br />
Etki<br />
Mat Bir Cilt Görünümü<br />
Eşitlenmiş Bir Cilt Tonu<br />
Özel Patent<br />
TEKNOLOJİSİ<br />
#artıksaklanma<br />
SADECE ECZANELERDE SATILIR.<br />
www.bioderma.com.tr<br />
www.biopuan.com<br />
/biodermatr /biodermaturkiye /biodermaturkiye