20.10.2017 Views

PharmeticSağlık Sonbahar

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

YIL 8 / SAYI 34 / SONBAHAR 2017<br />

www.pharmetic.org<br />

Pharmetic Girişimci<br />

Eczacılar Derneği’nin<br />

ücretsiz yayınıdır.<br />

www.pharmetic.org<br />

+ ANITKABİR VE ANKARA + ŞARJ BAĞIMLILIĞI<br />

+ DOSYA: HİPERTANSİYON + DİKKAT EKSİKLİĞİ<br />

+ SONBAHAR BAKIMI: LEKELERLE SAVAŞ,<br />

SAÇ BAKIMI VE MULTİVİTAMİNLER


Üstün Dermokozmetik Anlayışı<br />

HYDRAGENIST<br />

NEMLENDİRİCİ DOLGUNLAŞTIRICI ETKİ<br />

DOKU OKSİJENİZASYONUNUN NEMLENDİRİCİ<br />

ETKİSİNİ KEŞFEDİN!<br />

« HAYATIN IŞIK<br />

SAÇAN YANI, İŞTE<br />

ONU SEVİYORUM!»<br />

Eleonora Carisi<br />

Ünlü İtalyan Moda bloggerı,<br />

Joujouvilleroy blogunun yaratıcısı<br />

85 %<br />

Ciltte anında<br />

dolgunlaştırıcı etki<br />

*<br />

Cilt 48 saat ** içerisinde<br />

nem kazanır<br />

Pürüzsüzleşmiş<br />

kırışıklıklar, taze<br />

cilt görünümü<br />

* Hydragenist Cream’i günde 2 kere kullanan 51 gönül ile yapılan klinik çalışma - % memnuniyet yüzdesi<br />

** Hydragenist Cream kullanan 10 gönüllü ile uygulamadan 48 saat sonra yapılan enstrümantal ölçüm<br />

Güzelliğiniz kontrol altında<br />

#lieracgücü


Başkandan<br />

<strong>PharmeticSağlık</strong><br />

YÖNETİM<br />

İmtiyaz Sahibi<br />

Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği adına<br />

Ecz.Neylan Zırhlıoğlu<br />

Yönetim Yeri<br />

Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği<br />

İçerenköy Mah. Topçu İbrahim Sok. No:9/11<br />

Ataşehir İstanbul<br />

Tel: 0216 450 12 71<br />

www.pharmetic.org<br />

Yayın Kurulu: Ecz. Neylan Zırhlıoğlu,<br />

Ecz. Fulya Urgancıoğlu,<br />

Ezc. Fikret Apaydın<br />

Hukuk Danışmanı: Av. Ahmet Karadağ<br />

YÖNETİM KURULU<br />

Y.K. Başkanı Ecz. R. Armağan Ener<br />

Başkan Yardımcısı Ecz. F. Ayfer Denizoğlu<br />

Başkan Yardımcısı Ecz. Mücahit Birik<br />

Genel Sekreter Ecz. Özgül Karaoğlan<br />

Sayman Ecz. Kazım Aykanat<br />

Üye Ecz. Nilgün Öncebe<br />

Üye Ecz. Ümit Ferzan Özgörür<br />

Ecz. Armağan Ener<br />

PGED Yönetim Kurulu Başkanı<br />

www.pharmetic.org<br />

YAPIM-YAYIN<br />

Group Medya ve Bilgi<br />

Teknolojileri A.Ş.<br />

Halaskargazi Cad. Sait Kuran İş Merkezi<br />

No: 145, Kat: 7 / 34381, Şişli, İstanbul<br />

Tel: 0212 224 93 30 (pbx)<br />

Faks: 0212 224 86 46<br />

www.group-medya.com<br />

Yayın Koordinatörü<br />

Nevzat Çalışkan<br />

nevzat@groupmedya.com<br />

Genel Koordinatör<br />

Zekiye Yaraş Meriç<br />

zekiyem@groupmedya.com<br />

Kreatif Direktör Halil Özbayrak<br />

halilo@groupmedya.com<br />

Görsel Yönetmen Damla Kurçak<br />

damlak@groupmedya.com<br />

Katkıda bulunanlar:<br />

Hakan Aydoğan (Fotoğraf)<br />

Erhan Tarlığ (Fotoğraf)<br />

Damla Kurçak<br />

Burak Meriç<br />

Zafer Şarlayan<br />

Av. Gönül Apaydın<br />

Uzm. Dr. Kerem Dündar<br />

Ecz. Şengül Uygun<br />

Ecz. Şule Dilek Yağcı Tüysüz<br />

REKLAM<br />

Ecz.Fulya Urgancıoğlu<br />

Ecz. Neylan Zırhlıoğlu<br />

Reklam Rezervasyon Mesut Öztürk<br />

mesuto@groupmedya.com<br />

Tel: 0212 219 19 32 / 320<br />

BASKI<br />

Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş.<br />

Tel: 0216 585 90 00<br />

Baskı Yeri ve Tarihi: İstanbul, Eylül 2017<br />

Yayın Türü: Yaygın, süreli yayın<br />

Yayın Periyodu: 3 Aylık<br />

Pharmetic Sağlık Dergisi, Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği<br />

tarafından Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği üyesi olan<br />

eczacılar için onların tüketiciye tavsiyelerini kolaylaştırmak<br />

amacıyla hazırlanmaktadır ve bu bağlamda tüketiciye ücretsiz<br />

olarak iletilmektedir. Pharmetic Sağlık dergisi, Pharmetic Girişimci<br />

Eczacılar Derneği adına Group Medya ve Bilgi Teknolojileri<br />

A.Ş. tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır.<br />

Pharmetic Sağlık dergisinin isim ve yayın hakkı Pharmetic<br />

Girişimci Eczacılar Derneği’ne aittir. Dergide yayımlanan yazı,<br />

fotoğraf ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır. İzinsiz alıntı<br />

yapılamaz. Yazıların sorumluluğu yazarlara, yayınlanan<br />

reklamların sorumluluğu ise reklamverene aittir.<br />

Değerli Pharmetic Sağlık<br />

Okuyucuları,<br />

Dergimizin <strong>Sonbahar</strong> sayısının yayınlandığı üç aya denk düşen ve sağlıkta<br />

önemli günleri sıralayan bir liste sunmaya çalıştık. Bu önemli günler<br />

içinden üç tanesini seçtik ve 21 Eylül - Dünya Alzheimer Günü,<br />

1-31 Ekim - Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı ve 3-9 Kasım - Organ Bağışı<br />

Haftası’nı kısaca anlattık.<br />

Yine sağlık alanında önemli bir konu olan hipertansiyonu, uzman doktorların<br />

görüşleriyle destekleyerek geniş bir biçimde ele aldık.<br />

Türkiye de dâhil pek çok ülkede kalp hastalıkları artık 20’li yaşlarda gençleri<br />

vurmaya başladı. Bunun nedenlerini ve gençlerin nasıl korunabileceğini, kalp<br />

hastalıklarının ilk sinyalleriyle birlikte ele alan yazı dikkatle okunmalı.<br />

Zayıflama tutkunlarının dikkatini çekmek istiyoruz: Genlerinize uygun<br />

olmayan metotlarla, yanlış egzersizler ve hatalı diyetlerle belki de yağlarınızı<br />

değil kaslarınızı eritiyorsunuz, ya da organlarınıza önemli hasarlar<br />

veriyorsunuz. Lütfen çok dikkatli olunuz.<br />

Çocuk ve Aile sayfalarımızda “Çocukta tikler neden başlar ve çocuğu bu<br />

tiklerden vazgeçirmenin yolu var mıdır?” ve yine “Çocuklarda özgüven<br />

eksikliğini telafi etmenin yolları var mıdır?” sorularının cevaplarını<br />

bulabileceksiniz. Psikoloji sayfalarımızda ise Nöroloji Uzmanı Sn. Dr. Mehmet<br />

Yavuz, Şarj Bağımlılığı’nı (Plagomani) anlattı.<br />

Sn. Metin Hara “Lidersiz bir iyilik hareketi” olarak tanımladığı İnsanagüven<br />

Akademi’nin kurucusu. Kendisiyle amacının, başarılarının ve İnsanagüven<br />

Akademi’nin misyonunun görüşüldüğü bir söyleşi yapıldı.<br />

9 Eylül, 29 Ekim, 10 Kasım derken “Cumhuriyet” ve Atatürk ile dopdolu üç ay<br />

bizi bekliyor. Bu yüzden Anıtkabir’i anlatalım istedik. Anıtkabir öncesindeki<br />

Ankara’nın nasıl olduğuna, başkent ilan edilmesiyle birlikte çehresinin nasıl<br />

değiştiğine de değinen Görsel Yönetmenimiz Sn. Damla Kurçak’a Anıtkabir<br />

ziyareti ve güzel yazısı için teşekkürler.<br />

Diğer sayfalar yine meslektaşlarımızın, uzmanlarımızın yazılarıyla ve ürün<br />

bilgileriyle dopdolu.<br />

Güzel bir sonbaharı hep birlikte mutluluk ve huzur içinde geçirmek dileği ile…<br />

Sevgiyle kalın.<br />

Ecz. Armağan Ener<br />

Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği<br />

Yönetim Kurulu Başkanı<br />

<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 3


İÇİNDEKİLER<br />

SONBAHAR<br />

56<br />

GÜNCEL<br />

Eylül, Ekim ve Kasım aylarının<br />

Sağlıkta Önemli Günler takvimi.<br />

21 Eylül Dünya Alzheimer<br />

Günü, 1-31 Ekim Meme Kanseri<br />

Bilinçlendirme Ayı ve 3-9 Kasım<br />

Organ Bağışı Haftası<br />

06<br />

YAKIN PLAN<br />

Sağlık, kişisel bakım, psikoloji ve<br />

dijital dünyadaki gelişmeler ile<br />

ilgili son haberler…<br />

58<br />

22<br />

SAĞLIK VE BESLENME<br />

İçinizdeki katil: Hipertansiyon!<br />

Genç yaşlı demeden herkesi<br />

tehdit eden hipertansiyonu tüm<br />

yönleriyle ele aldık.<br />

Kalpleri genç ama hasta!<br />

Kalp ve damar hastalıkları artık<br />

20’li yaşlarındaki gençlerin de<br />

sorunu. Peki, neden?<br />

26<br />

26<br />

82<br />

30<br />

18<br />

BESLENME<br />

Toksinlerle vedalaşın:<br />

<strong>Sonbahar</strong> Detoksu<br />

Artık yiyip içtiklerinize dikkat<br />

etmenin ve vücudu toksinlerden<br />

arındırmanın zamanı!<br />

ZAYIFLAMA<br />

Kilo verirken yağ yaktığınızdan<br />

emin misiniz?<br />

Yoğun egzersizlere, diyetlere<br />

rağmen kilo veremiyorsanız, bir<br />

şeyleri yanlış yapıyorsunuz.<br />

BAKIM VE GÜZELLİK<br />

<strong>Sonbahar</strong> Bakımı<br />

• Yaz aylarından kalan ve canınızı<br />

sıkan lekelerle savaşmanıza<br />

yardım eden;<br />

• Saçın en yoğun döküldüğü bu<br />

mevsimde kuruyup yıpranmış<br />

saçlarınıza bakım yapan;<br />

• Güz yorgunluğunu giderip<br />

bünyenizi kışın çetin koşullarına<br />

hazırlayan ürünleri <strong>Sonbahar</strong><br />

Bakımı dosyasında bir araya<br />

getirdik…<br />

ALIŞVERİŞ<br />

Yeni ne var ne yok?<br />

<strong>Sonbahar</strong>da eczanelerinizde<br />

bulabileceğiniz yeni sağlık ve<br />

bakım ürünleri.<br />

72<br />

88<br />

50<br />

96<br />

76<br />

Aileniz için en iyisi!<br />

Ailedeki her birey için farklı ürünler<br />

ve farklı yenilikler bu sayfalarda. Biri<br />

sizin için!<br />

ÇOCUK & AİLE<br />

Çocuk hiç birini inadına yapmıyor:<br />

Tikler ve nedenleri<br />

Tikler çocukları ve aileleri olumsuz<br />

yönde etkiliyor.<br />

Çocukta özgüven eksikse, telafi<br />

etmenin yolları var!<br />

Çocukta özgüven gelişimi doğumla<br />

birlikte başlar ve bu konuda asıl görev<br />

ailelere düşer…<br />

KİŞİSEL GELİŞİM<br />

Gülmek iyileştirir<br />

Küçük kızına lösemi teşhisi konunca<br />

hayata bakışı değişen Aslı Bastıyalı,<br />

duygularını, düşüncelerini ve Gülmek<br />

İyileştirir Derneği’ni Pharmetic Sağlık<br />

okurları için kaleme aldı.<br />

PSİKOLOJİ<br />

”Burada bir priz var mı?”<br />

Şarj Bağımlılığı ya da kısaca<br />

Plagomani giderek yaygınlaşan bir<br />

saplantı gibi görünüyor. Nöroloji<br />

Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz neden<br />

toplumun şarj bağımlısı haline<br />

geldiğini anlattı.<br />

92<br />

98<br />

RÖPORTAJ<br />

Metin Hara<br />

Lidersiz İyilik Hareketi İnsanagüven<br />

Akademi’nin kurucusu, yazar,<br />

fizyoterapist ve kişisel gelişim<br />

uzmanı Metin Hara ile yaptığımız<br />

röportajın ilginizi çekecek.<br />

SEYAHAT<br />

Asıl yerin Türk milletinin<br />

yüreği: Anıtkabir<br />

Pharmetic Sağlık’ın Görsel<br />

Yönetmeni Damla Kurçak,<br />

Anıtkabir’i, inşa edilme sürecini ve<br />

o yılların Ankara’sını kaleme aldı.<br />

GÜNDEM<br />

PGED’in yürüttüğü Farmafikir<br />

108 2017 ile ilgili son durumu PGED<br />

Dernek Danışmanı Zafer Şarlayan<br />

kaleme aldı.<br />

HUKUK<br />

106 Avukat Gönül Apaydın, sorularla işçi<br />

haklarını anlatmaya devam ediyor.<br />

UZMAN GÖRÜŞLERİ<br />

108 Doktor ve eczacıların<br />

kaleminden…<br />

Uzman Dr. Kerem Dündar<br />

Eczacı Şengül Uygun<br />

Eczacı Şule Dilek Yağcı Tüysüz<br />

4 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Sağlık, güzellik, beslenme ve teknoloji gündeminden en son haberler...<br />

Yakın Plan<br />

Hangi reklam etkiliyor?<br />

Duygulara ve kalbe hitap eden reklamların, direkt satış<br />

odaklı reklamlardan daha çok etkili olduğunu biliyor<br />

muydunuz? Yapılan araştırmaya göre 21. yüzyılın en belirgin<br />

söylemleri olan sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik,<br />

markaların reklam stratejilerinin zeminini oluşturuyor ve<br />

en önemli veri kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Bununla<br />

birlikte duygulara ve kalbe hitap eden reklamlar, mantığa<br />

hitap eden reklamlardan çok daha başarılı sonuçlar<br />

alınmasına yarıyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Union<br />

İstanbul Ajans Başkanı Mehmet Erkmen, Türkiye’de<br />

televizyon reklamcılığının yaygınlaştığı 1970’lerin sektör<br />

açısından pek iyi geçmediğini, sektör temsilcilerinin<br />

zamanla tüketicilerin ruhuna dokunan reklamlara<br />

yöneldiğini ve pazarlanan ürünün alt bandında yatan metni<br />

okumaya başladığını belirtti. Erkmen, Türkiye gibi büyük<br />

bir gücün daha fazla reklam yatırımı olması, firmaların da<br />

reklamın gücüne daha çok inanması gerektiğini vurguladı.<br />

%<br />

37 oranı<br />

6 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong><br />

Sosyal<br />

medyayı<br />

istemeyen<br />

işveren<br />

Kadın beyni daha faal!<br />

Erkeklerin kızmasına gerek yok. Yapılan araştırmalar<br />

böyle diyor. Journal of Alzheimer’s Disease’de<br />

yayınlanan yeni bir araştırma raporuna göre bugüne<br />

dek yapılan en geniş kapsamlı ve en fonksiyonel<br />

beyin taraması gerçekleştirildi ve bu çalışma, kadın<br />

beyni ile erkek beyni arasındaki farklılıkları da<br />

ortaya koydu. Araştırmacılar, daha önceden farklı<br />

sebeplerle 9 farklı klinikte taranmış 46 bin 34 kadın<br />

ve erkek beynini teker teker SPECT’te karşılaştırdı.<br />

Araştırma ekibinin başında bulunan Psikiyatrist<br />

Daniel G. Amen, araştırma sonuçlarıyla ilgili olarak<br />

“Bu, cinsiyet temelli beyin faaliyetleri arasındaki<br />

farkı anlamamız için önemli bir adım oldu. Bu, aynı<br />

zamanda her iki cinsiyetin de Alzheimer gibi beyin<br />

hastalıklarına yakalanma açısından sahip olduğu<br />

riskleri de karşılaştırmamızı sağladı. SPECT gibi<br />

fonksiyonel nöro görüntüleme testleri, gelecekte<br />

beyin hastalıklarının tedavisi için geliştirilecek<br />

ilaçlar açısından hayati öneme sahip olacaktır”<br />

dedi. Sonuçları Journal of Alzheimer’s Disease<br />

dergisinde yayınlanan araştırmaya göre kadınların<br />

beyin aktivitesi, erkeklerin beynindeki belli bazı<br />

bölgelerin aktivitesinden bile fazla! Bu da neden<br />

Alzheimer hastalığından, anskiyete, depresyon<br />

gibi hastalıklardan kadınların ayrı erkeklerin ayrı<br />

oranda etkilendiğini açıklıyor. Derginin editörü ve<br />

San Antonio Teksas Üniversitesi Dekanı Dr. George<br />

Perry ise hastaların cinsel ve psikolojik farklılıkları<br />

yardımıyla, beynin Alzheimer hastalığı üzerindeki<br />

yaptırımlarını açığa çıkarmayı ve böylece hastaları<br />

daha iyi anlayabilmeyi umut ediyor.


Yakın Plan<br />

Çağın tehdidi:<br />

YALNIZLIK<br />

Amerikan Psikoloji Derneği’nin geçtiğimiz<br />

ay düzenlenen 125’inci yıllık olağan kongresinde<br />

ilginç bir tez ortaya atıldı: Bilim insanları, bireylerin<br />

yaşadığı toplumsal soyutlanmanın, gelecekte toplumlar<br />

üzerinde obeziteden çok daha tehlikeli olacağını öne<br />

sürdü. Birgham Young Üniversitesi profesörlerinden<br />

Julianne Holt-Lunstad, “İnsanların sosyal açıdan birbiriyle<br />

iletişim ve ilişki içinde bulunması varoluş bakımından<br />

temel insani ihtiyaç olarak ele alınıyor. Öyle de olmalı.<br />

Ancak yaşadığımız hayat, bireyleri giderek daha fazla<br />

oranlarda toplumdan soyutlanmaya zorluyor” dedi.<br />

Profesör Holt-Lunstad, günümüzde ABD’de 45 yaş<br />

üstü yaklaşık 42,6 milyon insanın yaşadığını ve<br />

bunların çoğunun da kronik yalnızlık içinde<br />

bulunduğunu dile getirdi. Bilim insanlarına<br />

göre evlenemeyen, zorunluluk dışında evinden<br />

çıkmayan, sosyalleşemeyen bu insanlar<br />

zamansız ölümü de davet ediyor çünkü<br />

sosyal insanlarda erken yaşta<br />

ölüm yarı yarıya<br />

azalıyor.<br />

10,2 %<br />

Yetişkinlerde kronik öksürükten<br />

muzdarip olanların oranı<br />

Nanoteknoloji ve<br />

beyin cerrahisi<br />

Uzmanların şimdiden dikkat çektiği bir konu<br />

var: Nanoteknoloji gelecekte insanlığın<br />

kökten değişimlere hazırlıklı olması<br />

gerektiğini birçok uygulama ile gösteriyor!<br />

Yine aynı uzmanlara göre bunun sebebi de<br />

şu: Nanoteknoloji daha az maliyete sahip ve<br />

daha fazla üretim sağlıyor. Yaşam kalitesini<br />

yükseltmede önemli bir etken ve hem<br />

daha sağlıklı ve güvenli bir yaşam sunuyor,<br />

hem de zaman ve maliyet kaybını en aza<br />

indiriyor. Uzmanlara göre, kesin olmasa da<br />

önümüzdeki 15-20 yıl içinde nanonörobilim,<br />

nanonörocerrahi ve nanobiyoelektronikler<br />

tıbbı kökten değiştirecek.<br />

Online bilgileriniz güvende mi?<br />

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki bilgisayar<br />

kullanıcılarının yüzde 42’si, dijital ortamdaki bilgilerini<br />

herkese açık olarak kullanıyor. Bu da sosyal medyanın<br />

hayatımıza girmesiyle birlikte, kişisel bilgilerimizi çevrimiçi<br />

mecralarda kolayca paylaşılır hale getiriyor. Araştırmalara<br />

göre; tüm dünyadaki kullanıcıların yüzde 95’i bilgilerini dijital<br />

ortamlarda paylaşırken, yüzde 79’u çocuklarının fotoğraf<br />

ve videolarını, yüzde 62’si ise arkadaş ortamındaki video ve<br />

fotoğraflarını paylaşıyor. Araştırmanın önemli konusu ise<br />

Türkiye’deki kullanıcıların yüzde 42’sinin bilgilerini herkesin<br />

görebileceği şekilde paylaşması… Kullanıcılar, her an online<br />

olmanın verdiği rahatlıkla kişisel bilgilerini 3G ve 4G mobil<br />

altyapılar sayesinde hızla paylaşıyor. Akıllı telefon kullanma<br />

oranı ise yüzde 83’leri aşmış halde. Uzmanlar, kişilerin kendileri<br />

için önemli buldukları her ne varsa düşünmeden paylaştığını,<br />

oysa bu verilerin nereye gittiğine, kimler tarafından nasıl<br />

kullanılabileceğine de kafa yormak gerektiğini belirtiyor.<br />

8 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Yakın Plan<br />

Siz hangisini<br />

söylüyorsunuz?<br />

Türkçe hepimizin konuştuğu dil<br />

ama bazı kelimeleri ısrarla yanlış<br />

yazmaya ya da söylemeye devam<br />

ediyoruz. Hatta yanlış söyleye<br />

söyleye doğru zannettiğimiz ve<br />

aklımıza öyle yerleşen kelimelerin<br />

bir listesi bile var! İşte o yanlış<br />

kelimelerden bazıları ve doğruları:<br />

DOĞRU<br />

Şarj<br />

Yalnız<br />

Güya<br />

Eşofman<br />

Aşçı<br />

Kravat<br />

Tramvay<br />

Hafriyat<br />

Oksijen<br />

Kirpik<br />

Gardırop<br />

Erozyon<br />

Entelektüel<br />

Kontör<br />

Şalter<br />

Adale<br />

Herkes<br />

Şefkat<br />

Orijinal<br />

Kupür<br />

Ötanazi<br />

Pantolon<br />

Doküman<br />

Sürpriz<br />

YANLIŞ<br />

Şarz<br />

Yanlız<br />

Göya<br />

Eşortman<br />

Ahçı<br />

Gravat<br />

Tranvay<br />

Harfiyat<br />

Okşizen<br />

Kiprik<br />

Gardolap<br />

Erezyon<br />

Entellektüel<br />

Kontür<br />

Şartel<br />

Adele<br />

Herkez<br />

Şevkat<br />

Orjinal<br />

Küpür<br />

Ötenazi<br />

Pantalon<br />

Döküman<br />

Süpriz<br />

Dijital dönüşüm ve Türkiye<br />

Günümüz iletişim teknolojileri sayesinde dijital medya, dünyada olduğu gibi<br />

Türkiye’de de farklı bir boyut kazanmış durumda ve markalar tarafından yoğun<br />

olarak tercih edilen bu yeni nesil anlayış, özellikle gençlerin kontrolü altında. Bu<br />

bilinçle de gençlerin internetteki anlık tepkilerini iyi değerlendirebilen markaların<br />

dijital mecralarda rakiplerinin önünde yer alabileceği biliniyor. Bunun açıklaması<br />

ise şu: Markaların, dijital dünyada yaratıcı projelerin altına imza atmaları<br />

gerekiyor! Türkiye, dijital dönüşüm konusunda başarılı bir ivme yakalayan<br />

ülkelerden biri ve tüm dünyadaki dijital ve teknolojik gelişmeleri yakından takip<br />

ediyor. Sosyal medyada yer alan milyonlarca kullanıcının artısı ise şu: Herkes<br />

kendini dijital platformlarda özgürce ifade ediyor ve bu da kişisel markalaşma<br />

sürecini hızlandırıyor. Özetle, bugün “sosyal medya” olarak nitelenen ve pek<br />

önemsenmeyen kitle, gelecekte markaların bir numaralı reklam kaynağı olabilir.<br />

Şarkı söyleyin, keyiflenin<br />

ve kendinizi iyi hissedin<br />

Şarkı söylemenin sağlığınız üzerinde pek çok<br />

olumlu etkisi olduğunu biliyor muydunuz?<br />

Uzmanlara göre sırf bu yüzden, şarkı<br />

söylemek koruyucu bir sağlık uygulamasıdır.<br />

İşte söz konusu olumlu etkilerden bazıları:<br />

4 Solunum faaliyetini destekler.<br />

4 Bağışıklığı güçlendirir.<br />

4 Solunum yolu hastalıklarında yaşam<br />

kalitesini artırır.<br />

4 Şarkı söyleyen kişilerin tükürüğünde, üst<br />

solunum yollarında patojenlere (hastalık<br />

oluşturan) karşı mücadelede önemli bir rol<br />

oynayan savunma proteini İmmunoglobulin<br />

A’nın miktarında önemli ölçüde artış olur.<br />

4 Kalbi güçlendirir.<br />

4 Bağırsakları uyarır.<br />

4 Kan basıncını düzenler.<br />

4 Kandaki oksijen miktarını artırır.<br />

4 Şarkı söylemek stres hormonu olan kortizol<br />

değerlerinin azalmasını sağlar. Bu da öfke,<br />

stres ve gerginlik belirtilerini azaltır.<br />

4 Konsantrasyonu artırır.<br />

4 Belleği güçlü tutar.<br />

4 Soluk borusu kaslarını güçlü tuttuğu<br />

için sesin genç kalmasını sağlar.<br />

10 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Yakın Plan<br />

Kediler akıl<br />

sağlığınıza yararlı<br />

Eski bir tez, kedilerle büyümenin,<br />

ileriki yaşlarda akıl sağlığı üzerinde<br />

olumsuz etkileri olacağını<br />

savunuyordu. İnsanlar da üzerinde<br />

fazla düşünmeden buna körü<br />

körüne inandı. Geçtiğimiz yaz<br />

başında yapılan bir araştırma ise bu<br />

iddiaları temelinden çürüttü. Son<br />

gerçekler ışığında durum şöyle:<br />

• Bir kediyi okşamak sadece insan<br />

kalp sağlığı üzerinde değil tüm<br />

insan bedeni üzerinde olumlu<br />

etkiye sahip. Hatta obezite ve<br />

diyabet için risk teşkil eden kortizol<br />

seviyesi, kediyi okşar okşamaz<br />

anında düşüyor.<br />

• “Kedi benim derdimden ne<br />

anlar?” demeyin. Elifi elifine<br />

anlamasalar bile sizin dertli<br />

olduğunuzu hissediyorlar ve size<br />

karşı yaklaşımları da teselli edici<br />

veya neşelendirici şekilde oluyor.<br />

Bu da insanları dertlerinden<br />

uzaklaştırıyor.<br />

• Bir kedi sahiplenmek uzun<br />

vadede sağlığınız üzerinde son<br />

derece olumlu etkiler yapıyor. “Ben<br />

evcillerle ilgilenemem” demeyin ve<br />

konu kedi ise bir kez daha düşünün:<br />

Kediler, en az bakım ve ilgi isteyen<br />

evcil hayvan sayılıyor…<br />

751 milyon<br />

Çinli online!<br />

Dünyanın en kalabalık nüfusa sahip<br />

ülkelerinden biri olan Çin, bilişim<br />

teknolojileri ve internetle de fazlasıyla haşır<br />

neşir. Yapılan bir açıklamaya göre Çin’in çevrimiçi<br />

nüfusu, 2016 yılının sonundan bu yana yüzde 2,7 artarak<br />

751 milyona ulaştı. Çin İnternet Ağı Bilgi Merkezi (CNNIC) tarafından<br />

yayınlanan “Çin’de İnternetin Gelişimi 40. Yıl İstatistik Raporu”na<br />

göre, toplam 724 milyon Çinli çevrim içi olmak için cep telefonlarını<br />

kullanıyor ve çevrim içi nüfusun yüzde 96,3’ünü oluşturuyor. Rapora<br />

göre ayrıca, mobil gıda siparişi hizmetleri kullanıcıları en yüksek<br />

artışı gerçekleştirerek, 274 milyona ulaştı ve altı ay öncesine göre<br />

yüzde 41,4 arttı. Mobil ödeme kullanıcıların sayısı ise 502 milyon<br />

kadar. Toplam 463 milyon internet kullanıcısı, çevrim dışı tüketimleri<br />

için de cep telefonu kullanıyor ve Çin, çevrimiçi bir hayat yaşıyor.<br />

Spor yapıyorsanız gözlük şart!<br />

Amatör ya da profesyonel sporla ilgilenen hemen herkesin ihmal ettiği bir gerçek<br />

var: Gözlerin, korunmaya ne kadar ihtiyaç duyduğu… Özellikle açık hava<br />

sporu yapanların, mevsim ne olursa olsun buna dikkat etmesi gerekiyor. Bunun<br />

için alınabilecek en akıllıca önlem, bir spor gözlüğü takmak. Çünkü özellikle<br />

açık havada yapılan sporlarda gözler top, dirsek ve doğadaki yabancı cisim<br />

darbelerine açık halde bulunuyor. Bu darbeler de travmalara, gözde yırtıklara,<br />

göz içi kanamalarına, ödem hatta kalıcı körlüğe neden olabiliyor. Sporcu<br />

gözlüğünün nasıl olması gerektiği konusuna gelince… İşte size birkaç uzman<br />

tavsiyesi: Gözlükler yüzünüzü sarsın. Böylece yüzünüzün hem ön hem de yan<br />

tarafını korursunuz. Darbeye dayanıklı ve UV koruması yüzde 100 olan camları<br />

seçin. Su sporları ile ilgileniyorsanız su tutmaz ve çizilmeye dayanıklı camları<br />

tercih edin. Parlama yapmayan camları tercih edin.Hem işlevsel, hem de estetik<br />

bir sporcu gözlüğü istiyorsanız, ayna kaplamalı sporcu gözlüklerini seçin.<br />

12 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


TIKALI BURUN ?<br />

SINÜZIT?<br />

SOGUK ALGINLIGI?<br />

HUMER TIKALI BURUN,<br />

Sinüzit, Soguk Algınlıgı<br />

3 etki:<br />

Tıkanıklıgı GİDERİR ve burun<br />

kanallarını AÇAR<br />

Bakteri ve virüslerin<br />

GİDERİLMESİNE yardımcı olur<br />

Sinüs agrılarının AZALMASINA<br />

yardımcı olur<br />

15 ml<br />

yaşından<br />

12 itibaren<br />

Benzersiz bitkisel formül<br />

HİPERTONİK SOLÜSYON: su, gliserol ve bitki özleri<br />

Yeşil çay (1) Yaban mersini (1) Turna yemişi (1) Siyah mürver (1)<br />

Vivasante Türkiye<br />

Rumeli Cad. Gül Apt. No:11 Kat:4 D:4 Nişantaşı - İstanbul<br />

Tel: 0212 219 31 35<br />

URGOturkiye urgoturkiye www.urgo.com.tr www.vivasante.com<br />

(1) Camellia sinensis, Vaccinium myrtillus, Vaccinium macrocarpon ve Sambucus nigra.


Yakın Plan<br />

%<br />

10<br />

Sade su içemiyorsanız,<br />

bunları deneyin!<br />

Vücudumuzun yaklaşık yüzde 75’i su ve bu<br />

değerli sıvı hem sağlıklı beslenmemiz hem de<br />

sağlıklı yaşayabilmemiz için son derece önemli.<br />

Ne var ki herkes su içme konusunda aynı değil.<br />

Metabolik reaksiyonlar sonucu oluşan atık<br />

ürünleri ve toksinleri vücuttan atarak sağlığımızı<br />

koruyan su, bağışıklık sisteminin de önemli bir<br />

parçası. Bunun için günde ortalama 8-10 bardak<br />

olacak şekilde sade veya isteğe bağlı olarak<br />

sevilen sebze-meyvelerle karıştırıp aromalı bir<br />

şekilde su tüketmek gerekiyor. Suya limon,<br />

elma, salatalık dilimi, nane veya çubuk tarçın<br />

eklemek aromalı su elde etmek için ilk akla<br />

gelen yöntemler. Öte yandan sadece aromalı su<br />

içmenin de herhangi bir zararı yok; aksine kişi<br />

suyu nasıl içmekten hoşlanıyorsa öyle tüketebilir.<br />

Bu konuda önemli olan ise suya şekerli, asitli<br />

veya renklendirilmiş tozlar eklememek!..<br />

İnternette veri avı artıyor<br />

Küresel risk sigortacısı Beazley’in son<br />

raporuna göre veri ihlali sayısı, geçtiğimiz<br />

yılın ilk çeyreğine kıyasla %39 arttı.<br />

Açıklamaya göre siber saldırganlar en çok<br />

KOBİ’leri hedefliyor. Çoğu veri ihlali kolayca<br />

önlenebilecekken işletmelerin güvenliklerini<br />

geliştirmeye odaklanmadığına dikkat çeken<br />

Beazley, yanlış yönlendirilmiş e-postalar,<br />

zayıf güvenlik, çalışanların çevrimiçi davranış<br />

temelleri üzerine eğitim eksikliği gibi<br />

sorunların kolayca çözülebilir olduğuna da<br />

dikkat çekerek tüm bu işlemlerin, şirketin<br />

tüm bilgisayar ağını sabitlemekten çok daha<br />

ucuza mal olduğunu belirtiyor. ABD’de veri<br />

ihlallerinin %9’u, W-2 maaş ve vergi formunda<br />

yer alan çalışan bilgilerini çalmayı amaçlayan<br />

siber suçluların kimlik avı girişimlerinden<br />

kaynaklandı. Özellikle yükseköğretim<br />

sektörünü hedef alan ihlallerin %48’i yine<br />

kimlik avı e-postalarından kaynaklandı.<br />

Rapora göre, 2015-2016 yılları arasında, fidye<br />

yazılımı saldırıları %300 büyüdü ve sektörler<br />

arasında yayılmaya devam etti.<br />

19-30 yaş arası<br />

kadınlarda görülen<br />

idrar kaçırma<br />

sorunu<br />

Düşük tarih mi oluyor?<br />

Sydney’deki Victor Chang Enstitüsü araştırmacılarına<br />

göre B3 vitamini hem düşükleri önlemede hem de doğum<br />

anomalilerini önlemede etkili olabilir. Enstitü’nün bilim<br />

insanları buluşları için şimdiden “çifte yarar” ifadesini<br />

kullanmaya başladı bile… Her yıl dünyada 7,9 milyon<br />

bebeğin doğum anomalisiyle dünyaya geldiğini belirten<br />

Enstitü uzmanları, buluşları sayesinde bu anomalilerin tarih<br />

olacağını öne sürüyor. Mesele şu: Araştırmacılar, birden çok<br />

düşük yaşamış annelerin veya kalp, böbrek, omurga ve yarık<br />

dudak anomalisiyle dünyaya gelmiş bebeklerin DNA’sını<br />

analiz ediyor ve vücutlarındaki iki gende mutasyona<br />

rastlıyor. Söz konusu iki gen ise çocuğun nicotinamid<br />

adenin dinucleotid (NAD) adı verilen molekülden mahrum<br />

kalmasına sebep oluyor. NAD adı verilen molekülün işlevi<br />

ise son derece önemli: Bu molekül, hem hücrelere hem de<br />

organlara, normal gelişebilmeleri için enerji sağlıyor ancak<br />

genetik mutasyon yaşandıysa, molekül doğal olarak işlevini<br />

yerine getiremiyor. Ekibin başındaki Prof. Sally Dunwoodie<br />

ise söz konusu mutasyonları farelere uyguladıklarını ve<br />

hamile anne adayına niacin, yani B3 Vitamini vererek,<br />

sorunu çözdüklerini açıkladı. Deneyin henüz insanlar<br />

üzerinde uygulanmamış olması tartışmalara sebep olsa da<br />

sürekli düşük yapan annelerin psikolojik yıkımını ve sağlık<br />

sorunlarını düşünmek gerektiği de tartışılmaya başlandı.<br />

14 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


•<br />

AL LAKT<br />

K AS<br />

T<br />

DO<br />

•<br />

Ç E R<br />

R


Yakın Plan<br />

Onun derdi, “Okul Fobisi” olabilir!<br />

Uzmanlar, “okul fobisi”ni şöyle tanımlıyor: Çocuğun kuvvetli bir endişe<br />

ile okula gitmek istememesi ve okula karşı ilgisiz, isteksiz olması... Okul<br />

fobisini tetikleyen unsurlar ise şunlar: Aile içinde yaşanan gerilim hatta<br />

şiddet, ailede karşılaşılan (hastalıklar, sosyo-ekonomik değişimler, taşınma<br />

gibi) büyük değişimler, çocuğun okulda istediği gibi iletişim kuramaması,<br />

okul veya öğretmen değişikliği, farklı nedenlerle okuldan uzak kalma ve<br />

anne-babanın mükemmeliyetçi tutumları yüzünden çocuğun kendini<br />

yeteri kadar başarılı hissetmemesi… Uzmanlara göre okul fobisi yaşayan<br />

çocuklarda endişe ve huzursuzluk okula gitmeden hemen önce başlıyor;<br />

ağlamalar ve hırçınlıklar şeklinde devam ediyor. Bu noktada asıl görev<br />

ailelere düşüyor çünkü çocuğun yatıştırılması, korkularının tam olarak<br />

öğrenilmesi ve okulda olmanın teşvik edilmesi gerekiyor…<br />

Projeleri dünya<br />

birincisi oldu!<br />

TED Antalya Koleji öğrencilerinden<br />

Mehmet Can Dursun ile İrfan Efe<br />

Boztepe’nin TÜBİTAK liselerarası<br />

proje yarışmasına katılmak için<br />

kimya öğretmenleri Gülay Demirci<br />

danışmanlığında hazırladığı projeye<br />

ABD’den ödül geldi. Atık yengeç ve<br />

karides kabuklarından iyileştirmeyi<br />

hızlandıran bir nanolif yapmayı<br />

öngören projenin sahibi Mehmet<br />

Can Dursun ile İrfan Efe Boztepe,<br />

ABD’de ve tüm dünyadan öğrencilere<br />

açık olarak düzenlenen yarışmaya da<br />

başvurdu. 54 ülkeden katılan 2 bin<br />

450 proje arasından dünya 1’incisi<br />

olan nanolif projesi öğrencilere<br />

ve öğretmenlerine altın madalya<br />

kazandırdı. Kimya Öğretmeni Gülay<br />

Demirci, projenin birçok kullanım<br />

alanı yaratabileceğini, nanolifin kanı<br />

hızla durdurma özelliği bulunduğunu<br />

belirtiyor. Nanolif, yaranın üstüne<br />

konduktan sonra yara hem hava alıyor<br />

hem de kendiliğinden ve % 30 daha<br />

hızlı iyileşiyor. Gençler, Türk ilaç<br />

sanayinin ilgisini bekliyor.<br />

%<br />

11<br />

Kadınların uykusu yarım yamalak!<br />

Yapılan araştırma sonuçlarına göre kadınların uykusu, erkeklerle<br />

kıyaslandığında bölük pörçük… Buna göre kadınların üçte ikisi, her hafta<br />

en az birkaç gece ya uykuya dalmakta zorlanıyor ya da uykuya dalsa<br />

bile çeşitli sebeplerle uyanıp, deliksiz bir uyku çekemiyor. Uzmanlar,<br />

uyku kalitesinin uyunan saatler kadar önemli olduğuna dikkat çektikten<br />

sonra bölünen uyku sebebiyle kadınların, sağlıklı bir yaşam için gereken<br />

güçlendirici ve derin dinlenme imkânından sürekli mahrum kaldıklarını<br />

vurguluyor. Öneriler ise şöyle: Eğer sık tuvalete kalkmak yüzünden<br />

uykunuz bölünüyorsa, yatmadan iki saat öncesinde sıvı alımını kesin.<br />

Çünkü kadınların % 44’ünden fazlası, geceleri en az bir kez tuvalete<br />

gitmek için uyanıyor. Yalnız uykuya dalamayanlara tavsiye ise şu:<br />

Yanınızdakiyle günün en güzel anlarını paylaşın ve onun da en güzel<br />

anları anlatmasını isteyin. Yapılan bir araştırma, küçük paylaşımların<br />

desteklenme hissi<br />

uyandırdığını ve bu<br />

hissin de daha rahat<br />

uykuya dalmaya<br />

yardımcı olduğunu<br />

kanıtlamış.<br />

Türkiye’de çocuk ve<br />

ergenlerde sorunlu<br />

davranış oranı.<br />

16 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Alışveriş<br />

YENİ NE VAR NE YOK?<br />

Seçkin dermokozmetik markaları tüketiciyle<br />

sonbaharda buluşacak ürünlerini tanıttı.<br />

Biri mutlaka sizin ihtiyacınızı karşılayacak!<br />

1<br />

5<br />

3<br />

7<br />

2<br />

4<br />

8<br />

6<br />

1- DARPHIN<br />

Predermine Sculpting Night Cream, cilt<br />

gece kendini yenilerken uyku ritmiyle<br />

paralel olarak cildi sıkılaştırır. İçeriğindeki<br />

sümbülteber çiçeği, etkili nemlendirme<br />

sağlarken cildin yenilenme sürecini destekler.<br />

E Vitaminiyle hem cildi besler hem de cilt<br />

bariyerini güçlendirir. 519 TL<br />

2- EVOMÈRE<br />

Evomère Femme Çatlak Kremi, içerdiği<br />

yaban gülü yağı, atkuyruğu ekstresi ve<br />

ginseng özleriyle anne adaylarını olası<br />

çatlaklara karşı korur. İçeriğinde kimyasal,<br />

sentetik parfüm, petrol türevleri ile SLS/SLES<br />

bulunmaz. %100 doğallığı belgelidir ve yüksek<br />

tolerans garantilidir. 124,90 TL<br />

3- EXELTIS<br />

Lady Ana, menopoz döneminde bulunan<br />

kadınlar için destek ürünüdür ve menopoza<br />

bağlı şikâyetlere karşı kullanılan bir gıda<br />

takviyesidir. Sıcak basması, gece terlemeleri<br />

ve uyku bozukluklarına karşı kullanılması<br />

önerilir. İçeriğinde çuha çiçeği, şerbetçi otu,<br />

B6, K ve D vitamini bulunur. 105 TL<br />

4- BIODERMA<br />

Sebium Global Cover, akne eğilimli ve siyah<br />

noktalı ciltlerin pürüzlerini giderir ve cilt<br />

tonunu eşitler. SeboRestore teknolojisiyle<br />

inatçı cilt pürüzlerine karşı savaşır, cilde doğal<br />

bir görünüm kazandırır. Uygulamayı takiben<br />

12 saat boyunca kapatıcı ve matlaştırıcı etki<br />

sağlar, cildi rahatlatır. 79,50 TL<br />

5- ERKİM<br />

Bacilac Instant, turist diyaresi ve çocuklarda<br />

görülen akut ishallerde etkilidir. İçeriğindeki<br />

5 milyar LGG ile bağırsak sağlığını iyi yönde<br />

etkiler. Kullanımı kolaydır, su ya da meyve<br />

suyu olmadan da içilebilir. Vanilya aromalıdır.<br />

Saşe formuyla da pratiktir. 59,20 TL<br />

6- INSTITUT ESTHEDERM<br />

Lift & Repair Absolute Repulb Balm,<br />

özellikle ince hatlı yüzlerde cilt elastikiyetinin<br />

geri kazanılmasına ve dolgunlaşmasına<br />

yardımcı olur. Kırışıklıkların görünümünü<br />

azaltır ve cildi anında sıkılaştırır. Yorgun<br />

ve hacmini kaybetmiş ciltlerde de<br />

dolgunlaştırıcı etki yaratır. 329 TL<br />

7- DERMALOGICA<br />

Eylül ayında, biri Dermalogica’dan herhangi<br />

bir bakım ürünü olmak üzere 2 ürün<br />

alışverişinizde Dermalogica’nın gündüz &<br />

gece kiti hediye! Kitin içinde Phyto Replenish<br />

Oil ile Overnight Repair Serum var. Her<br />

ikisi de eşzamanlı kullanıldığında cildi<br />

canlandırıyor ve parlatıyorlar.<br />

8- DARPHIN<br />

All-Day Hydrating Hand and Nail Cream,<br />

farklı ambalajı ve ferahlatan kokusuyla<br />

bitkilerin gücünü ellerinize getirir.<br />

Gün içinde ihtiyaç duydukça kullanılabilir.<br />

Murumuru yağı, E vitamini, gül suyu<br />

içeriğiyle elleri ve tırnakları derinlemesine<br />

besler, nemlendirir. 69 TL<br />

18 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Alışveriş<br />

14<br />

9<br />

11<br />

13<br />

12<br />

15<br />

16<br />

10<br />

9- MAVALA<br />

Anti-Age Pro kırışıklıklar, parlaklık ve eşit<br />

olmayan cilt gibi yaşlanma belirtilerini<br />

düzeltmede yardımcı bir üründür. Donuk<br />

cilt oluşumuna yol açan toksinleri giderirken<br />

cildin yenilenmesini sağlar. Arbutin, C ve E<br />

vitaminiyle koyu lekelere karşı ciltteki ton<br />

farklılıklarını eşitler. 219,00 TL<br />

10- VOONKA<br />

Sambucus ailesine üç yeni ürün daha katıldı.<br />

Tümünün de içeriğinde kara mürver meyvesi<br />

ile çiçeğinin ekstresi, C vitamini, çinko ve<br />

CoQ10 bulunuyor. Ürünler ise şöyle:<br />

Sambucus Nigra Çiğneme Tablet Gıda<br />

Takviyesi: 36 TL; Sambucus Nigra Saşe Gıda<br />

Takviyesi: 40 TL ve Sambucus Nigra Kids 150<br />

ml şurup gıda takviyesi: 48 TL<br />

11- BIODERMA<br />

Sebium Lotion arındırıcı tonik; cildin yağ, su<br />

ve pH’ını dengeler ve cilt kusurlarını azaltır.<br />

Ciltten kalıntıları arındırmak için idealdir.<br />

Düzenli kullanılması halinde cilt üzerindeki<br />

siyah noktaların ve cilt gözeneklerinin<br />

oluşumunu engeller, cildi 8 saate kadar nemli<br />

tutar. Lansmana özel: 59,50 TL<br />

12- EXCILOR<br />

Excilor Koruyucu Sprey 3’ü 1 arada,<br />

benzersiz koruyucu özelliklere sahip bir ayak<br />

spreyidir. Siğil, ayak mantarı, tırnak mantarı<br />

tedavisinde etkilidir. Anında kurur ve 8 saate<br />

yakın koruma sağlar. Neme karşı dayanıklıdır.<br />

Günlük kullanımı kolay ve pratiktir. 59 TL<br />

13- EURHO<br />

EuRho® Vital Omega-3 Fish Oil Soft Chews<br />

for Kids, EuRho’nun sadece çocuklar için<br />

hazırladığı, orman meyvesi aromalı ve<br />

çiğnenebilir balık yağıdır. İçinde Omega-3 yağ<br />

asitleri, EPA (eikosapentaenoik asit) ve DHA<br />

(dokosaheksaenoik asit) bulunur. 59,90 TL<br />

14- URGO<br />

Urgo SOS Cuts ya da yeni nesil kanama<br />

durdurucu yara bandı… Bant, basınç yoluyla<br />

küçük kesik ve yüzeysel yaraların kanamasını<br />

durdurur. Kendinden yapışkanlı ve esnektir.<br />

Makasa gerek kalmadan kesilebilir. Yara<br />

üzerinden çıkarılması kolaydır. Kullanımı<br />

pratik ve hijyeniktir. 29,90 TL<br />

15- DERMALOGICA<br />

Nightly Lip Treatment, dudak çevresindeki<br />

ve özellikle dudak üstündeki çizgilerle<br />

savaşır. İçerdiği gece bakım formülüyle<br />

dudak ve dudak çevresindeki cildi sıkılaştırır,<br />

nemlendirir, onarır; cildin elastikiyetini<br />

artırıp yaşlanma belirtilerini başlamadan<br />

kontrol altına alır. 415 TL<br />

16- BIODERMA<br />

ABCDerm Firming Cream ile doğum sonrası<br />

daha sıkı, daha esnek ve daha nemli bir<br />

cilde kavuşmanız mümkün. Doğum yapan<br />

annelere özel formüle edilen ürün, cilde<br />

esnekliğini ve sıkılığını geri kazandırıyor<br />

ve cildin 8 saat sonunda bile daha nemli<br />

olmasını sağlıyor. 119,90 TL<br />

20 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Sağlık<br />

KALPLERİ GENÇ<br />

AMA HASTA!<br />

Çağımızın yaşama ve beslenme koşulları yüzünden kalp ve damar hastalıkları<br />

artık 20’li yaşlarda bile görülmeye başladı. Tüm dünyada olduğu gibi<br />

Türkiye’de de artık gençlerin kalbi hasta!<br />

O<br />

eskidendi… İnsanlar 50’lerini<br />

60’larını geride bıraktıktan<br />

sonra, sağlıklarına da pek<br />

dikkat etmiyorlarsa kalp ve<br />

damar hastalıkları yakalarına yapışırdı.<br />

Çoğu da emekli olan bu kitle, tam da<br />

hayatın tadını çıkaracağı sırada upuzun bir<br />

“yapılacaklar-yapılmayacaklar” listesiyle<br />

birlikte yaşamaya başlardı. Gerçi hâlâ<br />

öyle ama korkutucu bir gelişme de var:<br />

Bütün dünyada ve bu arada Türkiye’de de<br />

artık gençler 20’li yaşlarıyla birlikte kalp<br />

hastalıklarıyla tanışıyor! Uzmanlar her ne<br />

kadar bunun sebebi olarak sağlıklı yaşam<br />

konusunda giderek bilinçsiz tutum ve<br />

davranışlar içine girmemizi, beslenmemizi,<br />

uyku düzenimizi ihmal etmemizi<br />

gösterse de durum maalesef giderek<br />

“sıradan” hale geliyor. Bir grup uzman,<br />

gençlere okul sıralarından başlayarak<br />

kalplerini korumayı öğretmekten yana…<br />

Bir diğer grup uzman ise gençleri kalp<br />

hastalıklarının pençesinden ancak<br />

ailelerinin kurtarabileceğini savunuyor.<br />

Gerekçe ise şu: Gençler, tıpkı çocuklar<br />

gibi, söylediğinizi değil yaptığınızı dikkate<br />

alır. Anne-babasının doğru tutum ve<br />

davranışı sergileyerek örnek olduğu genç<br />

de bu konuda bilinçli davranacaktır…<br />

Bu, her ne kadar iyi niyetli bir yaklaşımın<br />

ifadesi olsa da ortada gençlerimizin her<br />

geçen gün kalp hastalığının pençesine<br />

sürüklendiği de bir gerçek. Bunun pek çok<br />

sebebi var elbette…<br />

Hareketsiz yaşam<br />

büyük tuzak!<br />

Türk Kardiyoloji Derneği, kalp<br />

hastalıklarının, önümüzdeki 10 yıl içinde<br />

en az iki kat artarak, toplum sağlığını<br />

tehdit eden boyutlara ulaşacağını<br />

belirtiyor. Türkiye’de halen 1-1,5 milyon<br />

kişide kalp yetmezliği var ve 3 milyon<br />

kişi de risk altında bulunuyor. Hareketsiz<br />

yaşam, hazır gıdalar, hava ve su kirliliği,<br />

suni beslenme kalp hastalıklarının<br />

ilk akla gelen sebepleri arasında.<br />

Kalp hastalıklarının önemli bir kısmı<br />

ateroskleroz denen damar sertliğinden<br />

kaynaklanıyor. Bunun yanında ritm<br />

bozuklukları, kalp kapağı hastalıkları<br />

(mitral kapak-aort kapak hastalıkları), aort<br />

22 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Sağlık<br />

anevrizmaları, koroner arter hastalıkları,<br />

doğuştan gelen kalp hastalıkları, kalp<br />

yetmezliği, kalp çarpıntısı, kalp krizi,<br />

kalp romatizması, kalp ağrısı, kalp<br />

spazmı, kalp sıkışması, kalp büyümesi,<br />

taşikardi (kalp hızının artması), perikard<br />

(kalbi çevreleyen zar) hastalıkları ve<br />

atriyal septal defekt (ASD) hastalıkları<br />

da gençleri pençesine alabiliyor. Sağlıksız<br />

ve düzensiz beslenme, stres, hareketsiz<br />

yaşam, düzensiz bir hayat, sigara ve alkol<br />

tüketiminin yanında kalp hastalıklarının<br />

şaşırtıcı bir nedeni daha var: Yoğun<br />

fiziksel aktiviteler ve elbette bilinçsizce<br />

yapılan fiziksel aktiviteler…<br />

Genetik risk önemli<br />

Kalp hastalıkları ile ilgili en tehlikeli<br />

şey sinsi ilerlemesi… Buna bir de Türk<br />

toplumunun “gençlere bir şey olmaz,<br />

gençler yorulmaz, senin yaşındayken<br />

ben…” yaklaşımı eklenince hastalık<br />

gençlerde ancak ilk tehlikeli sinyalini<br />

verdiğinde ya da tedavinin şart olduğu<br />

aşamada fark ediliyor. Örneğin gençler<br />

bir yana, aileleri de genellikle göğüs<br />

ağrısını, karına vuran kalp ağrısını,<br />

çarpıntı ve yanma hissini, nefes almada<br />

çekilen güçlüğü, sol koldaki ağrı ve<br />

uyuşmayı, sırt ağrısını; bayılma, gece<br />

sık idrara çıkma, siyanoz (el-ayak<br />

parmakları ve dudaklarda mavimsi bir<br />

renk oluşması) gibi belirtilerin yanı<br />

sıra ayak ve karın bölgesinde şişme,<br />

öksürük, çabuk yorulma ve halsizliği kalp<br />

hastalığının ilk işareti olarak düşünmüyor.<br />

Oysa bunların her biri kalp hastalığının<br />

ciddi birer belirtisi olabildiği için doktora<br />

danışmak gerekiyor.<br />

Kalp hastalıkları ile ilgili olarak<br />

kendisine en fazla dikkat etmesi<br />

gerekenler, ailesinde ve yakın<br />

akrabalarında kalp hastalığı bulunanlar…<br />

Farklı bir ifadeyle, kalp hastalıkları<br />

genetik geçişli ve bu gerçek uzunca bir<br />

süredir biliniyor. Dolayısıyla ailesinde<br />

kalp krizi ya da herhangi bir kalp<br />

hastalığı geçiren gençler daha<br />

büyük risk altında bulunuyor. Yine<br />

kolesterol de önlemi alınmadığı<br />

takdirde kalp hastalığıyla<br />

sonuçlanabiliyor. Stres, bir diğer<br />

kalp hastalığı sebebi. Gençleri<br />

stresten uzak tutmak bu yüzden<br />

son derece önemli. Şeker<br />

hastalığı, yüksek tansiyon,<br />

obezite de kalp hastalığının<br />

sebepleri arasında…<br />

Gençlerde kalp hastalığının belirtileri:<br />

Genel: Nefes nefese kalmak, baygınlık hali, göğüs kafesinde ağrı, güçsüzlük, vücutta şişlik; sol<br />

kolda, çenede, sırtta, boyunda, omuz başlarında ve sindirim yollarında ağrı…<br />

Kadınlarda: Kadınlardaki belirtiler biraz daha farklı ve kalplerinde hissettikleri acı ya da ağrı,<br />

sıkışma hissi, soluğun kesilmesi, karın ağrısı şikâyetinde bulunuyorlar. Baş dönmesi, sersemlik<br />

hissi, soğuk ter, mide bulantısı, kusma ve bazen de bayılma bu tabloya eşlik ediyor.<br />

Çocuklarda: Aynı yaş grubundakilerle aynı bedensel faaliyetleri gösterememek, yaşıtlarından<br />

daha çabuk yorulmak ve nefes nefese kalmak; dilde, dudaklarda ve diş etlerinde morarma, baş<br />

dönmesi kalpte çarpıntı, bazen de beyne kan gitmediği için bayılma…<br />

Gençler, dikkatli olun!<br />

Gençlerin kalp hastalığından uzak<br />

durabilmeleri için yapabilecekleri pek<br />

çok şey var. Öncelikle genetik bakımdan<br />

kalp hastalığına yakalanma riski taşıyıp<br />

taşımadıklarını öğrenip düzenli olarak<br />

kalplerini kontrol ettirmeleri; diyabet,<br />

yüksek tansiyon ve kolesterolden<br />

korunmaları gerekiyor. Bunun dışında<br />

düzensiz yaşamdan ve uykusuzluktan da<br />

uzaklaşmaları, her şeyden önce bilgisayar<br />

başında geçirdikleri upuzun, hareketsiz,<br />

uykusuz ve beslenmeyip bir şeyler<br />

atıştırarak açlıklarını bastırdıkları yaşama<br />

alışkanlıklarına da bir son vermeleri<br />

gerekiyor. Alkol ve sigara bir yana özellikle<br />

obeziteden kaçınmaları da şart. “Mutlaka<br />

tüketin” diye önerilen yiyecekler arasında<br />

balık bir numarada… <strong>Sonbahar</strong>la birlikte<br />

balık mevsiminin de başladığını dile<br />

getiren uzmanlar, Omega 3 içeren balık<br />

etinin, içerdiği yağ asitleri sebebiyle de<br />

kanın akışkan yapısını koruduğuna<br />

dikkat çekiyorlar. Bu da gençleri kalp<br />

damar hastalıklarından önemli ölçüde<br />

koruyor. Uzmanların önerisi en az haftada<br />

bir kez balık tüketilmesi yolunda…<br />

Uzmanların bir diğer önerisi ise bol bol<br />

>Gençler<br />

yaşlarına<br />

güvenip<br />

kalplerini<br />

ihmal<br />

etmemeli.<br />

yürüyüş yapmak… Düzenli yapılan<br />

yürüyüşün kalp-damar sağlığı üzerinde<br />

olumlu etkileri olacağını belirten<br />

doktorlar amacın bedeni yormak değil<br />

bedeni hareket halinde tutmak olduğunu<br />

bir kez daha hatırlatıyor. Yağsız süt ve süt<br />

ürünleri, zeytinyağı, tam tahıllı ekmekler,<br />

mevsim sebze ve meyveleri de önerileri<br />

arasında yer alıyor.<br />

Kalbe yerleşen hastalıklar<br />

Uzmanların anne-babalara bir<br />

hatırlatması daha var: Ülkemizin özellikle<br />

doğu illerinde aort ve mitral kapakla ilgili<br />

hastalıklar 18 yaşına kadar inmiş halde.<br />

Bunun sebebi, ailelerin çocuklarını daha<br />

az doktora götürme eğilimi… Küçük yaşta<br />

geçirilen ve layıkıyla tedavi edilmeyen<br />

üst solunum yolu enfeksiyonları, cilt<br />

enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları<br />

da 30’lu ve 40’lı yaşlardan itibaren<br />

kalp kapakçığı hastalığına dönebiliyor.<br />

Çünkü bu hastalıklardaki mikroplar kalp<br />

kapaklarını çok seviyor ve eğer küçük<br />

bir hasar da varsa kan yoluyla kolayca<br />

kapaklara ulaşabiliyor.<br />

Toplumun hatalı yaklaşımı gençlerin<br />

kalp hastalıklarına yakalanmasını<br />

hızlandırıyor demiştik. Bunun<br />

nedenlerinden biri de yan damarların<br />

gelişimi. 50’li yaşlardan sonra kalp<br />

krizine sebep olan damar tıkanıklığında<br />

yan damarlar devreye girerek kişinin<br />

hayatını kurtarabiliyor ancak gençlerde<br />

durum farklı. Gençlerdeki yan damar<br />

gelişimi henüz tamamlanmadığı için<br />

geçirilen kalp krizleri daha ölümcül<br />

sonuçlar doğurabiliyor. Kardiyovasküler<br />

hastalıklar konusunda uzman hekimlerin<br />

vurguladığı bir gerçek daha var:<br />

Genellikle kalp hastalıkları erkeklere<br />

özelmiş gibi bir yaklaşım var. Hatta<br />

menopoza girmemiş kadınların risk<br />

altında olmadığı bile zannediliyor. Oysa<br />

kalp-damar hastalıkları kadınlarda da<br />

ölüm nedenleri arasında ilk sırada ve<br />

ülkemizde kadınlar da en az erkekler<br />

kadar risk altında…<br />

24 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Gıda Takviyeleri Kategorisinde,<br />

dünyadaki en önemli inovasyon ödüllerinden<br />

“Yılın Seçilmiş Ürünü” ödülünün sahibi oldu.<br />

7<br />

Alglerden (su yosunu) gelen,<br />

%100 bitkisel, kokusuz, ağır metal içerme riski olmayan,<br />

sürdürülebilir omega-3 kaynağı<br />

SADECE ECZANELERDE<br />

NBL Algae Oil Ürün Bilgisi<br />

İçerik: 1 yumuşak kapsül ( 496,90 mg Alg yağı) içeriği; 200 mg DHA içermektedir. Yüksek oleik ayçiçeği yağı, antioksidan ( tokoferolce zengin ekstrat), biberiye ekstrat, ayçiçeği lesitini, antioksidan (askorbik asidin yağ aside esterleri).<br />

Bitkisel kapsül kabuk bileşimi: Su, taşıyıcı ( nişasta sodyum oktenil süksinat, gliserol, kıvam arttırıcı, karragenan, sorbitol, renklendirici (amonyum sülfit karamel, beta karoten) Tavsiye Edilen günlük Alım Dozu: Bir bardak su ile günde<br />

1 kapsül alınması önerilir. Saklama Koşulları: 25oC’nin altındaki oda sıcaklığında saklayınız. Ticari Takdim Şekli ve Ambalaj Muhtevası: 30 Yumuşak Kapsül Gıda İşletmecisi: Nobel İlaç San. Tic. A.Ş. İnkılap Mah. Akçakoca Sok. No:10<br />

34768 Ümraniye / İstanbul. Üretici: Nobel İlaç San. Tic. Ltd. Şti. Fiyat (PSF): 69 TL. Reçetesiz satılır.<br />

* Nielsen Türkiye tarafından, Mart 2017 tarihlerinde 18-55 yaş arasında 4109 tüketici ile yapılan yenilikçi ürünler anketi sonucunda Gıda Destek Kategorisi ve Probiyotik Kategorisi’nde seçilmiştir.


Beslenme<br />

<strong>Sonbahar</strong><br />

Yaz, belki de en sevilen<br />

mevsim ancak deniz-güneşkum-eğlence<br />

dörtlüsüyle<br />

birlikte aynı zamanda yiyip<br />

içtiklerimize en dikkat<br />

etmediğimiz mevsim.<br />

Hazır önümüzde uzun ve<br />

soğuk sonbahar-kış ayları<br />

varken, bedeni toksinlerden<br />

arındırmaya hazır mısınız?<br />

evsim geçişlerinde<br />

havadaki iyon dengesinin<br />

bozulduğu sır değil.<br />

Genellikle umursanmayan<br />

ise bu durumun vücuda da yansıyıp<br />

vücut dengesini bozması… Herkesin<br />

sonbaharda kendini keyifsiz, enerji<br />

yoksunu, isteksiz, uykusuz (aslında<br />

sürekli uykulu), yorgun vb. hissetme<br />

nedeni de bu. Yapılacaklar aslında basit:<br />

Sadece yiyip içtiklerimize dikkat etmek<br />

ve önerilen kürleri uygulamak.<br />

Toksinlerle<br />

vedalaşın:<br />

DETOKSU<br />

M<br />

Sıvı tüketimi önemli<br />

<strong>Sonbahar</strong> detoksunun belki de en önemli<br />

parçası sıvı desteği. Çünkü vücuttaki sıvı<br />

eksikliği ve elektrolit kaybı, gün içinde<br />

kendinizi halsiz ve yorgun hissetmenize<br />

neden oluyor. Bunun dışında tansiyon<br />

dengesizliği ve baş ağrılarına da sebep<br />

olabiliyor. Yapılacak şey basit: Yeterli<br />

miktarda su içmek ve bunun yanı sıra<br />

maden suyuna yönelmek. Bu, hem<br />

fiziksel gücünüzü artıracak hem de<br />

kendinizi iyi hissetmenize yardımcı<br />

26 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


olacaktır. İçilecek diğer sıvılar arasında<br />

bitki ve meyve çaylarını saymamak<br />

haksızlık olur. O yüzden adaçayı,<br />

papatya, ısırgan, rezene, ekinezya, melisa<br />

ve karahindiba çayları kupanızdan eksik<br />

olmamalı. Bunları içmenize yardımcı<br />

olacaksa içlerine limon eklemeyi de<br />

unutmayın.<br />

Doğal besinleri<br />

tercih edin<br />

Detoks, vücudu toksinlerden arıtmak<br />

anlamına geldiğine göre atılacak diğer<br />

önemli adım da doğal beslenme olmalı.<br />

<strong>Sonbahar</strong>, semt pazarlarında, manavlarda<br />

binbir türlü mevsim meyve ve sebzesinin<br />

boy gösterdiği bir mevsim. O yüzden<br />

sebze ve meyve ağırlıklı ana öğünler, yine<br />

sebze ve meyve sularının yudumlandığı<br />

ara öğünler kurtarıcınız olabilir. Ne<br />

yaparsak yapalım, Türk halkı olarak<br />

ekmekten vazgeçemediğimize göre tam<br />

tahıl ekmeği tercih edebiliriz. Kuru<br />

baklagiller, balık, yoğurt, yağlı<br />

tohumlar, probiyotik ürünler ise<br />

kolaylıkla uygulayabileceğiniz detoksun<br />

en önemli bileşenleridir. Bu arada,<br />

altı ay kadar sürecek balık mevsimini<br />

kaçırmayın. <strong>Sonbahar</strong>da ise kırmızı<br />

ve beyaz eti sofranızdan bir süreliğine<br />

uzaklaştırın. Balık ve deniz ürünleri<br />

sadece detoks bakımından değil Omega 3<br />

ve faydalı onlarca mineral bakımından da<br />

vücut sağlığınızı destekleyecektir.<br />

Yorgunluğu<br />

önleyebilirsiniz<br />

B ve C vitaminleri, sonbahar aylarının<br />

bir anlamda can simitleridir. Bunların<br />

yanına magnezyum ve potasyumu<br />

da ekleyebiliriz. <strong>Sonbahar</strong> geldiğinde<br />

yapmanız gereken, beslenmenizde<br />

B ve C vitaminleri kadar magnezyum<br />

ve potasyumu da yeterince tüketip<br />

tüketmediğinizi gözden geçirmek…<br />

Bu desteği tabletlerden<br />

alabilirsiniz ama mevsim<br />

meyve ve sebzelerini<br />

de ihmal etmeyin.<br />

Bakliyat, sebze, meyve seçimi<br />

kahverengi pirinç, yulaf, darı, buğday<br />

gibi az işlemden geçmiş veya işlenmemiş<br />

yiyecekler detoks mevsimi sonbahar<br />

için son derece önemlidir. Sebzeler<br />

bakımından da brokoli, kabak, sarımsak,<br />

Brüksel lahanası, ıspanak, kereviz,<br />

lahana ve maydanoz gibi sonbahar<br />

sebzelerini tüketmek hem sindirim<br />

sisteminizi düzenler, hem de doğal bir<br />

şekilde beslenmenize yardımcı olur.<br />

Detoks yaparken vücudu arındıran<br />

meyve ve sebzeleri tercih etmeniz de<br />

yerinde bir karar olacaktır. Örneğin<br />

üzüm, elma, pancar, armut, yeşil<br />

yapraklı sebzeler ve limon arındırıcı<br />

özelliğiyle toksinleri vücuttan<br />

uzaklaştırır.<br />

Detoksa yardımcı adımlar<br />

*Pamuklu ya da saf yün kumaşlardan<br />

üretilen giysileri tercih edin. Bu<br />

sayede metabolizmanız terleme ile<br />

ilgili sıkıntı yaşamayacaktır. Sentetik<br />

giysiler atmosferdeki elektrik yükünün<br />

vücudunuzda toplanmasına neden<br />

olduğu için ayrıca zararlıdır.<br />

>Sağlık için ekmekle<br />

vedalaşmak<br />

gerekiyor ama biz<br />

başaramıyoruz<br />

Çözüm ise tam<br />

tahıllı ekmekler!<br />

*Açık havada yürüyüşe çıkmak, hem<br />

fizik hem de ruh sağlığınız için son<br />

derece yararlıdır. Herhangi bir bedensel<br />

engeliniz varsa ya da sağlığınız buna<br />

izin vermiyorsa saatlerce yürümenize<br />

de gerek yok: Sabahları odanızın<br />

pencerelerini ardına kadar açıp mekânı<br />

havalandırırken birkaç basit esneme<br />

hareketi de yapabilirsiniz. Bu, hem<br />

dolaşım sisteminizi harekete geçirir hem<br />

de güne daha canlı başlamanızı sağlar.<br />

*Stresle baş etmenin yollarını arayın…<br />

Stres, vücut üzerinde geçici ya da kalıcı<br />

pek çok olumsuzluğa sebep olur. Stresten<br />

kaçınmak için bir hobi edinebilir;<br />

yoga, pilates veya masaj ile gevşemeyi<br />

deneyebilirsiniz. Tüm bunların bir<br />

yararı daha var: Bu gibi aktiviteler kan<br />

şekeri seviyenizi düzenler ve bu da<br />

hem depresyon hem de yorgunlukla<br />

mücadelede etkilidir.<br />

<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 27


Beslenme<br />

*Hoş kokular sadece detoks yaparken<br />

değil, günlük psikolojiniz üzerinde de<br />

etkilidir. Örneğin okaliptüs, burun ve<br />

sinüslerinizi açarak daha rahat ve bol<br />

nefes almanızı sağlar. Limon ferahlık<br />

verir. Papatya sakinleştirici özelliğe<br />

sahiptir. Ylang ylang gerilimi ve<br />

dolayısıyla öfkeyi dizginler. Lavanta hızla<br />

daldığınız deliksiz bir uykunun anahtarı<br />

olabilir. Ihlamur ise zihni tazeleme<br />

özelliğine sahiptir.<br />

Zihninize de detoks yapın<br />

Zihniniz karmakarışıksa, vücudunuza<br />

yaptığınız detoks pek de etkili<br />

olmayacaktır. Bazı uzmanlar, detoks<br />

işlemlerinde en zor aşamanın “zihin<br />

detoksu” olduğunu söyler. Öte<br />

yandan rahatlatıcı olduğu kanıtlanan<br />

meditasyon, yoga veya pilates gibi vücutla<br />

birlikte zihni de rahatlatan aktiviteler<br />

genellikle en fazla önerilen etkinlikler<br />

arasında yer alır.<br />

Zihin detoksunun kilit adımı,<br />

kendinize vakit ayırmaktan, kendinizi<br />

dinlemekten; daha doğrusu kendinizle<br />

baş başa kalmaktan geçer. Yalnız<br />

dikkat: Kastettiğimiz otobüsle işe<br />

giderken, çocuğun okuldan çıkmasını<br />

beklerken; kısacası başka bir şeylere<br />

ayırdığınız zaman içinde ve atıl<br />

kaldığınız sürelerde kendi kendinizle<br />

baş başa kalmaktan söz etmiyoruz.<br />

Yapmanız gereken, her gün tamamen<br />

size ait en az yarım saati kendinize<br />

ayırmak. Bu zaman diliminde kendinize<br />

gerçekte ne istediğinizi, yaşamınızı<br />

nasıl gördüğünüzü, hayatınızın bundan<br />

sonraki dönemlerinde nasıl yaşamak<br />

istediğinizi sorun. Hatta daha da<br />

iyisi aklınızdan geçenleri yanınızdan<br />

ayırmayacağınız küçük ve size özel bir<br />

deftere yazmanız. Birkaç günün sonunda<br />

defterin yapraklarını karıştırdığınızda,<br />

aklınızda ne çok şeyin biriktiğini görüp<br />

şaşıracaksınız. Bu yöntem, aklınızdan<br />

geçenlerle sık sık yüzleşme fırsatı da<br />

yaratacağı için, beyninizin bir süre sonra<br />

tüm bu sorunlara alternatif çözümler<br />

ürettiğine de tanık olabilirsiniz. Hatta<br />

söz konusu sorunların yarattığı stresi de<br />

alt etmeniz mümkün...<br />

Detoksun kilit<br />

bileşenleri<br />

Huzur: Günümüzde özellikle kent<br />

yaşamındaki sağlıksız beslenme<br />

alışkanlıkları, iş yaşamının baskıları ve<br />

geçim kaygısı gibi sebepler strese zemin<br />

hazırlıyor. Bunlardan kurtulmak için B<br />

kompleks vitaminleri ile C vitamini ve E<br />

vitamini en büyük yardımcınızdır.<br />

Turp: Sindirimi güçlendiren turp, safra<br />

akışını da artıran bir etkiye sahiptir. Bu<br />

da karaciğerinizin sağlıklı kalmasını<br />

sağlar. Yalnız küçük bir uyarı: Gaz sorunu<br />

olanların turpu haşlamasında fayda var.<br />

Zerdeçal: Vücudun antioksidan ve antiinflamatuar<br />

muhafızı! Vücudun arıtmakta<br />

zorlandığı toksinlerin kolayca üstesinden<br />

gelen zerdeçal, tam bir karaciğer dostu.<br />

Bu arada zerdeçal, yaşla birlikte artan<br />

hücre hasarlarıyla mücadelede de son<br />

derece etkili bir kök baharat.<br />

Limon: Vücutta sindirim ve eliminasyon<br />

işlemlerine de destektir. Asitli bileşeni<br />

nedeniyle sindirim sisteminin safra akışını<br />

destekler. Kabuğu antioksidan işlevine<br />

sahiptir ve etkili bir detoksifikasyon<br />

aracıdır. Bardağınızdaki içme suyuna ve<br />

tabağınızdaki yemeğe birkaç damlasını<br />

sıkmak da vücut direncini artırır. C<br />

vitamini deposudur ayrıca kokusuyla<br />

kabuğundaki esansiyel yağların da<br />

ferahlatıcı özelliği bulunur.<br />

Sarımsak: Kabul etmek gerekir ki herkes<br />

keskin kokusu nedeniyle sarımsak<br />

yiyemez. Ancak sarımsağı hiç değilse<br />

hafta sonlarında tüketmeye gayret edin.<br />

Çünkü bağışıklığı destekleyen ve kalbi<br />

koruyan bu kök bitki, içindeki sülfür<br />

bileşenleri sayesinde detoksifikasyonu<br />

da destekler. <strong>Sonbahar</strong> detoksunuzda<br />

sarımsağa mutlaka yer verin.<br />

Enginar: Enginar, safra salgılanmasını<br />

hızlandıran koleretik etkiye sahip bir<br />

sebze. Karaciğer sağlığını destekleyen en<br />

önemli sebzelerden biri. Ayrıca safrayı ve<br />

toksinleri karaciğerden ince bağırsaklara<br />

taşımasıyla da biliniyor. Enginarın kendine<br />

has tadını sevmeyenler olabilir. Siz de<br />

onlardan biriyseniz rendeleyip, zeytinyağı,<br />

tuz, limon üçlüsüyle salatasını yapmayı<br />

deneyebilirsiniz.<br />

Baharatlar: Bildiğiniz baharatlar da<br />

sonbahar detoksu için etkili birer<br />

yardımcıdır. Örneğin zencefil, acı biber<br />

ve köri metabolizmayı hızlandırıcı<br />

etkiye sahiptir. Zencefil ile zerdeçal<br />

ayrıca karaciğeri korur. Nane, fesleğen,<br />

dereotu gibi baharatlar da gaz ve sancıyı<br />

gidermede yardımcı olur.<br />

Mevsim geçişlerinden<br />

biri de sonbahar ve bu<br />

aylar, detoks yapmak için<br />

son derece ideal. Çünkü<br />

bünyeyi arıtmak ve kışın<br />

zorlu koşullarını donanımlı<br />

karşılamak gerekiyor.<br />

28 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


YENİ<br />

Solgar Türkiye<br />

solgarturkiye


<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />

4 LEKELERLE MÜCADELE<br />

4 SAÇ BAKIMI & ONARIMI<br />

4 VİTAMİN & GIDA<br />

TAKVİYELERİ İle<br />

Yazın geride kaldığı,<br />

kışın ise kendini yavaş<br />

yavaş hissettirdiği<br />

sonbaharın anlamı şu:<br />

Yaz aylarının teniniz,<br />

saçlarınız üzerinde<br />

bıraktığı olumsuz izleri<br />

silmenin ve bünyenizi<br />

zorlu kış aylarına<br />

hazırlamanın<br />

tam sırası!<br />

<strong>Sonbahar</strong> bakımı<br />

30 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />

LEKELERLE<br />

GİRİLEN<br />

SAVAŞTAN, SİZ<br />

GALİP ÇIKIN!<br />

TABİA<br />

Tabia Susam Yağı, SPF<br />

45’e eşdeğerdir ve<br />

güneş ışığındaki UVA ve<br />

UVB’den koruma sağlar.<br />

Omega yağ asitleri ve<br />

antioksidanlarla ısıya, tere<br />

ve ışığa karşı cilt üzerinde<br />

koruma kalkanı oluşturur.<br />

27 TL<br />

DUCRAY<br />

Melascreen Depigmentant<br />

güneş koruyucu ile<br />

kullanıldığında lekelerin<br />

görüntüsünü hafifletir.<br />

Hormonal değişim nedenli<br />

lekelere karşı da etkilidir.<br />

Günde iki kez ve üç ay<br />

kullanmak gerekir.<br />

114 TL<br />

VICHY<br />

Idealia Pro Leke Serumu<br />

içeriğindeki DRM Bright<br />

+ LHA kompleksiyle<br />

güneş ve yaşlılık lekeleri<br />

dâhil koyu lekeleri<br />

gidermede etkilidir.<br />

Tüm ciltler için uygundur.<br />

Vichy Termal Suyu içerir.<br />

98,90 TL<br />

INSTITUT<br />

ESTHEDERM<br />

ESTHE-White System<br />

serisinden Beyazlatıcı<br />

Serum, ciltteki renk<br />

farklarını hızla düzeltir.<br />

Sabah-akşam ve 8 hafta<br />

kullanıldığında koyu leke<br />

şikâyetleri % 95 azalır.<br />

299 TL<br />

SKINCEUTICALS<br />

Advanced Pigment<br />

Corrector, lekeleri<br />

düzeltmede ve önlemede<br />

tüm cilt tipleri için<br />

etkilidir. Ciltte çok<br />

katmanlı ve güvenli bakım<br />

sağlar, lekeleri giderir ve<br />

yeniden oluşumunu önler.<br />

419 TL<br />

32 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />

DARPHIN<br />

Darphin’in lekeleri giderip<br />

ton farklılıklarını eşitleyen<br />

iki ürünü Anti-Dark Spots<br />

Perfecting Treatment ve CC<br />

Cream kısa bir süre için bir<br />

arada! Melaperfect Serum<br />

koyu leke görünümünü<br />

azaltırken CC Cream de<br />

kusurları onarır. 399 TL<br />

Güneş lekeleri, yaz ayları geride kalır<br />

kalmaz, pek çok kişinin yüzünde ve teninde<br />

ortaya çıkıyor. Yazın güneşin keyfini<br />

sürerken pek de umursamadığımız bu<br />

lekeler, ya sonbaharla birlikte ya da<br />

bir sonraki yılın yaz ayları yaklaştıkça<br />

“sorun” haline geliyor çünkü lekeler hem<br />

kozmetik hem de psikososyal problem<br />

olarak görülüyor. Neyse ki çözümü var.<br />

BIO OIL<br />

Güneş ışınları, deniz<br />

suyu vb. faktörlerle artan<br />

lekelerle mücadelede<br />

etkili olan Bio-Oil, lekelerin<br />

görünümünü 6 haftada<br />

%93 oranında azaltır.<br />

A ve E vitaminiyle cildi<br />

onarır, yeniler, kolayca<br />

emilir. 36 TL<br />

CAUDALIE<br />

Vinoperfect Leke Serumu,<br />

asma özsuyundan elde<br />

edilir. Sadece güneşin<br />

değil yaşlılık ve hormonal<br />

bozuklukların sebep<br />

olduğu lekelerde etkilidir.<br />

Anti oksidan etkisiyle leke<br />

oluşumunu önler.<br />

250 TL<br />

INSTITUT<br />

ESTHEDERM<br />

Esthe-White Targeted<br />

Dark Spots Concentrate<br />

ya da aydınlık sağlayan<br />

leke karşıtı lokal serum,<br />

koyu lekelerin görünüm ve<br />

büyüklüğünü azaltır. Cildi<br />

arındırır, aydınlatır.<br />

179 TL<br />

DERMALOGICA<br />

C-12 Pure Bright Serum,<br />

hiperpigmentasyonu<br />

önleyip azaltırken cilt<br />

tonu eşitsizliklerini giderir.<br />

Zengin içeriğiyle leke<br />

oluşumunu önler, cilde<br />

bakım yapar. En az 8<br />

hafta kullanmak gerekir.<br />

698 TL<br />

34 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


VINOPERFECT<br />

Cilt lekelerine karşı ikili etkinin gücü


<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />

LA ROCHE POSAY<br />

LRP’nin göz çevresindeki halkalarla savaşan<br />

kremi Pigmentclar, [PhE-Resorcinol<br />

+ Kafein] konsantresi ve ışık yansıtan<br />

pigmentler sayesinde mavi ve kahverengi<br />

halkaların yanı sıra göz çevresindeki mat<br />

görünümü de giderir. Sabah ve akşam göz<br />

çevresine uygulanır. 99,90 TL<br />

BIODERMA<br />

White Objective serisi,<br />

üç ürünüyle lekelere karşı<br />

mücadele verir. Foaming<br />

Cleanser cilt tonunu eşitler, cildi<br />

aydınlatır ve kahverengi lekeleri<br />

giderir. 69,50 TL.<br />

White Objective Fluid<br />

aydınlatıcı gündüz kremi olarak<br />

kahverengi lekeleri giderir ve<br />

yeniden oluşmalarını önler.<br />

142,50 TL.<br />

White Objective Serum<br />

hassas ciltlerin kahverengi<br />

leke sorununa çözüm sunan<br />

gece serumudur. Lekelerin<br />

yoğunluğunu azaltır, cildi<br />

pürüzsüz hale getirir. 142,50 TL<br />

LIERAC<br />

Lierac Lumilogie, üç<br />

farklı tip lekeye karşı gün<br />

boyu yoğun tedavi sunar.<br />

LED ve peeling estetik<br />

teknikleri bileşimiyle<br />

hazırlanmıştır. Yeni, inatçı<br />

ve görünür olmak üzere<br />

her türdeki koyu leke<br />

üzerinde etkilidir. 265 TL<br />

MAVALA<br />

Lekelere Karşı El Kremi’nin<br />

bileşimindeki sertifikalı<br />

bitkisel kompleks, cildi<br />

aydınlatır, var olan<br />

pigmenter lekelerin renk<br />

yoğunluğunu ve boyutunu<br />

hafifletir. Eller daha<br />

yumuşak, korunmalı ve<br />

nemli hale gelir. 138 TL<br />

LA ROCHE POSAY<br />

Pigmentclar Cream, güçlü<br />

leke karşıtı kompleksi<br />

ve La Roche-Posay’nin<br />

ilk uzun UVA-karşıtı<br />

korumasını tek aşamada<br />

birleştirir. Güçlü içeriğiyle<br />

farklı koyu lekeleri<br />

hedefler, yeni lekeleri<br />

önler. 109,90 TL<br />

MELACLEAR<br />

Melaclear Serum, güneşe<br />

maruz kalma, ışığa<br />

hassasiyet gibi etkenlerle<br />

ortaya çıkan problemlerle<br />

ilgili kahverengi lekelerin<br />

tedavisinde etkilidir. Cildin<br />

doğal parlaklığının geri<br />

kazandırır. Günde iki kez<br />

uygulanır. 139 TL<br />

36 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />

<strong>Sonbahar</strong>da<br />

saçlar<br />

kaybedİlmez,<br />

KORUNUR!<br />

VICHY<br />

Dercos Aminexil Pro,<br />

içeriğindeki Aminexil® ile<br />

saç kökünün saç derisine<br />

güçlü tutunmasını, SP94 ile<br />

daha yoğun ve güçlü saç<br />

telleri oluşmasını sağlar.<br />

Arginine ise saçı besleyen<br />

mikrosirkülasyonu<br />

harekete geçirir. Erkek<br />

ve kadınlara özel iki ayrı<br />

formu mevcuttur. 219 TL<br />

PrIorIn<br />

Priorin Intense saç için<br />

gereken yapı taşlarını ve<br />

temel besin maddelerini<br />

içerir. İçten dışa etki<br />

ederek sorunun temeli<br />

üzerinde etki gösterir.<br />

Biotin içeren güçlü<br />

formülüyle saçın doğal<br />

bakımını sağlar. 98,90 TL<br />

J.F. LAZARTIGUE<br />

Stymulactine 21, saçları<br />

cansız ve dökülen herkese<br />

uygundur. Saçı canlandırır<br />

ve dökülmeyi önler;<br />

saç tellerini güçlendirir.<br />

Saçların canlanması için<br />

antienflamatuar,<br />

antioksidan ve farklı<br />

onarıcılar içerir. 136 TL<br />

CAUDALIE<br />

Gentle Conditioning<br />

Shampoo, yumuşak ve<br />

ipeksi yapıdadır. Saça<br />

anında dağılır, sonrasında<br />

da hızla durulanır. Kalıntı<br />

bırakmaz. Saçın sağlıklı,<br />

güçlü ve bakımlı bir<br />

görünüm kazanmasına<br />

yardımcıdır. 57,50 TL<br />

KLORANE<br />

Klorane Kinin (Force Tri<br />

Active) saç bakım spreyi,<br />

bileşimindeki kinin, kafein<br />

ve arjinin üçlüsüyle hem<br />

kadın hem erkeklerde<br />

görülen erkek tipi saç<br />

dökülmesiyle savaşırken<br />

saçın hızlı ve güçlü şekilde<br />

büyümesini sağlar. 109 TL<br />

38 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong><br />

Re<br />

**<br />

Ne


KRONİK SAÇ DÖKÜLMESİNDE<br />

MEN<br />

Saç Dökülmesinde<br />

%90Etki **<br />

PATENTLİ<br />

İNOVASYON*<br />

PEPTIDOXYL-4<br />

MONOLAURINE<br />

15 YILLIK ARAŞTIRMA<br />

Ref: * Patent bekleniyor.<br />

** 3 aylık kullanım sonunda bildirilen etkililik - 48 hasta üzerinde denenmiştir.<br />

Neoptide Men Losyon her gün 8 ila 10 sprey kullanılmıştır.<br />

ducray.tr<br />

ducray.tr


Phar<br />

<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />

BIOPOINT<br />

Biopoint Dermocare Saç Dökülmesine Karşı<br />

Şampuan ve Kür, kadınlarda stres, hormonal<br />

veya kalıtsal nedenlerle yaşanan saç<br />

dökülmelerine karşı etkilidir. Saç tellerinin<br />

kalınlaşmasını ve saçın büyümesini sağlar.<br />

Saç derisini koruyarak dökülmeyi %59<br />

azaltır. Şampuan: 37,50 TL / Kür: 99,90 TL<br />

<strong>Sonbahar</strong>da saçları<br />

korumak, bu amaca yönelik<br />

onarıcı saç bakım ürünleri<br />

kullanmak şart çünkü<br />

sonbaharı sağlıklı atlatan<br />

saçlar, sonraki ayları<br />

hatta yılları daha güçlü<br />

olarak karşılıyor.<br />

DUCRAY<br />

Anacaps kapsül,<br />

içeriğindeki çinko ile saçın<br />

beslenmesine yardımcı<br />

olur ve bakımını sağlar.<br />

B5, B6, B8, E, PP ve soya<br />

özü içeren bileşimiyle<br />

saç köklerini güçlendirir,<br />

saçın uzamasını destekler.<br />

İçeriği doğaldır. 109 TL<br />

NATURE’S BOUNTY<br />

Biotin 5000mcg, Biotin<br />

eksikliği nedeniyle<br />

zayıflayan ve dökülmeye<br />

başlayan saçları sağlığına<br />

kavuşturur. Biotin,<br />

dışarıdan alınan B vitamini<br />

türüdür ancak hormonları<br />

etkilemez ve kıllanmaya<br />

yol açmaz. 46,50 TL<br />

LAB SERIES<br />

Root Power Restorative<br />

Hair Tonic, güçlü<br />

formülüyle saçtaki<br />

incelme, saç kaybı, kırılma,<br />

kuruluk ve donukluk<br />

sorunlarıyla savaşır. Saç<br />

derisini uyarır, nemli tutar<br />

ve kırılma kaynaklı saç<br />

kayıplarını azaltır. 99 TL<br />

PHYTOLIUM<br />

Phytolium 4 Serum ve<br />

Phytolium Şampuan, bir<br />

arada kullanıldığında erkek<br />

tipi saç dökülmesiyle<br />

savaşır. Bitkisel içeriğiyle<br />

saçın ömrünü uzatır,<br />

hacim, canlılık kazandırır.<br />

Serum: 249 TL<br />

Şampuan: 69 TL<br />

40 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


YOĞUN KEPEK İÇİN<br />

GELİŞTİRİLDİ<br />

VE KLİNİK OLARAK<br />

KANITLANDI<br />

KLİNİK OLARAK KANITLANMIŞ İÇERİĞİ OLAN SELENYUM FORMÜLÜ İLE<br />

YOĞUN KEPEKTE 7 GÜNE KADAR KORUMA SAĞLAR<br />

Yoğun kepek; kafa derisinde kaşıntı, saçlarda ve elbiseler<br />

üzerinde pul şeklinde kepek döküntüleri ile kendini gösterir.<br />

H&S CLINICALLY PROVEN SOLUTIONS, günlük kullanıma<br />

uygun yapısı, hoş kokusu ve bol köpük keyfiyle birlikte yoğun<br />

kepeğe karşı klinik olarak kanıtlanmış kalıcı çözümler sunar.<br />

SADECE<br />

ECZANELERDE<br />

SATILIR<br />

PharmeticSaglik_297x210mm_5mm.indd 1 11.11.2016 12:15


<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />

PHYTOCYANE<br />

Phytocyane serisinde<br />

yer alan ampul ve<br />

şampuan, kadınlarda<br />

saç dökülmesiyle<br />

mücadele eder.<br />

Birlikte kullanımda<br />

dökülmeyi önleyip<br />

saçın güçlenmesini ve<br />

uzamasını destekler.<br />

Saç soğanını<br />

koruyarak yaşlanma<br />

etkilerini engeller.<br />

Ampul: 249 TL<br />

Şampuan: 69 TL<br />

Başımızda ortalama 150 bin kök<br />

saç var. <strong>Sonbahar</strong>da dökülmelerinin<br />

iki önemli nedeni ise şöyle: Değişen<br />

mevsimle birlikte bulunduğumuz<br />

ortamdaki nem miktarı ve aldığımız<br />

sıvı miktarı giderek azalıyor. Rutin<br />

beslenmeye teslim oluduğumuz için de<br />

saçlar güç kaybediyor.<br />

DUCRAY<br />

Anaphase, saçların daha<br />

gür ve canlı büyümesine<br />

yardımcı olur. Saçların<br />

kırılganlığını azaltır, saç<br />

dibi kan dolaşımını artırır.<br />

Bu da saçı farklı dökülme<br />

nedenlerine karşı tedaviye<br />

hazırlar. Saçlar daha gür<br />

ve canlı çıkar. 59 TL<br />

SOLGAR<br />

Biotin 5000 mcg; yaz<br />

aylarında zarar gören<br />

saç sorunlarıyla savaşır.<br />

Biotin desteği, mevcut<br />

saç köklerini korur ve<br />

güçlendirir. Hormonal<br />

dengeyi etkilemez ve<br />

vücutta tüylenmeye yol<br />

açmaz. 68,50 TL<br />

FORCAPIL<br />

ArkoPharma Forcapil,<br />

keratin yapımında önemli<br />

olan amino asitler L sistin,<br />

metiyonin, Biotin, Çinko,<br />

Folik asit, D3 vitamini<br />

ve B vitamini kompleksi<br />

içerir. 6 aylık kullanımda,<br />

saçlardaki dökülmeyi %96<br />

oranında azaltır. 79,90 TL<br />

NUTRAXIN<br />

Nutraxin Biotin, ciltteki<br />

kuruluk kadar saç<br />

dökülmelerine ve güçsüz<br />

tırnaklara karşı da etkilidir.<br />

Güçlü ve ışıltılı saçlara<br />

kavuşmanızı sağlar. Yazın<br />

yıpranan, kuruyup kırılan<br />

saçlara karşı temel bakım<br />

sunar. 39,90 TL<br />

42 / <strong>Sonbahar</strong> 2013 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />

Kış mevsİmİ<br />

başlamadan,<br />

bünyenİzİ<br />

güçlendİrİn<br />

DYNERGIE<br />

Arkopharma’nın Arkoroyal<br />

serisinden Dynergie, arı<br />

poleni yanında panax<br />

ginseng, acerola ve<br />

propolis de içerir. Portakal<br />

aromalıdır. Bağışıklığı<br />

güçlendirir. Mevsim<br />

geçişlerinde vücuda<br />

direnç verir. 119,90 TL<br />

CENTRUM<br />

ADVANCE<br />

Centrum Multivitamin,<br />

yetişkinlerin günlük<br />

ihtiyacı olan vitamin<br />

ve mineraller içeren bir<br />

gıda takviyesidir. Glüten,<br />

maya ve buğday içermez.<br />

Zindelik verir, bağışıklığı<br />

destekler. 52 TL<br />

VOONKA<br />

Sambucus Nigra Kids,<br />

içeriğinde kara mürver<br />

çiçeğiyle meyvesinin<br />

ekstresini; C vitamini,<br />

çinko ve CoQ10’i<br />

barındıran bir gıda<br />

takviyesidir. Çocukların<br />

bağışıklık sistemini<br />

güçlendirir. 48 TL<br />

NATURE’S BOUNTY<br />

Nature’s Bounty Multi-<br />

Day TM, yeşil çay ve krom<br />

içeren bir multivitamindir.<br />

Metabolizma hızını<br />

destekler. Sık diyet yapan<br />

kişiler için uygundur.<br />

İçindeki EGCG beyin<br />

sağlığı için önemli bir anti<br />

kanserojendir. 49,50 TL<br />

MEDIGARD<br />

Medigard, multivitamin<br />

ve mineral içerir. Bu<br />

özelliğiyle vücut direncini<br />

geliştirir. Bileşimindeki<br />

Koenzim Q10 ile<br />

hücrelerin yaşlanma<br />

sürecini yavaşlatır ve<br />

enerji döngülerini normale<br />

çevirir. 43,89 TL<br />

SUPRADYN<br />

Supradyn All Day Tablet,<br />

multivitamin, mineral ve<br />

Koenzim Q10 içeren bir<br />

gıda takviyesidir. Güçlü<br />

yapısı vücut enerjisini<br />

düzenler. Stres, yorgunluk,<br />

uykusuzluk ve soğuk<br />

algınlığı halinde C vitamini<br />

desteği sağlar. 39 TL<br />

44 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


YENİ<br />

Omega-3 desteği için<br />

Kolay Yutulur<br />

Mini Softjeller<br />

Mini Omega-3 900 mg<br />

İki mini softjelde 900 mg Omega-3


<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />

WELLCARE<br />

Wellcare Vitamin D3, ağız yoluyla alınan<br />

ve D vitamini desteği sağlayan bir gıda<br />

takviyesidir. Çocuk ve yetişkinlerde D<br />

vitamini eksikliğini ve yetersizliğini önlemek<br />

veya gidermek amacıyla kullanılır.<br />

600 IU: 29 TL 400 IU: 27 TL 1000 IU: 32 TL<br />

Multivitaminler ve<br />

besin takviyeleri,<br />

sonbahardaki en<br />

önemli ihtiyaçlarınız<br />

arasında. Sadece sizin<br />

değil, kadın-erkek tüm<br />

aile bireylerinizin hatta<br />

çocuklarınızın da bu<br />

desteğe ihtiyacı var.<br />

İHEALTH<br />

Pro-Probiotic, sindirim<br />

sistemini düzenlemeye,<br />

hastalık oluşturan<br />

bakterilere karşı direnci<br />

artırmaya ve bağışıklık<br />

sistemini desteklemeye<br />

yardımcıdır. Etkili ve<br />

güvenilir bir üründür.<br />

10 milyar faydalı bakteri<br />

içerir. 54 TL<br />

EURHO VITAL<br />

Multivitamin Saft, özellikle<br />

okul döneminde artan<br />

vitamin-mineral ihtiyacına<br />

ve bağışıklık sisteminin<br />

sağlıklı çalışmasına destek<br />

olabilecek vitamin ve<br />

mineral kombinasyonudur.<br />

Paraben, iyot, glutamat<br />

tuzu içermez. 35,50 TL<br />

NBL PROBIOTIC<br />

Sabah veya akşam<br />

yemekle veya yemekten<br />

sonra gıda, su, süt ya da<br />

yoğurt ile karıştırıp alınan<br />

bir gıda takviyesidir. 2,5<br />

milyar mikroorganizma<br />

(aktif bakteri) ve vitamin<br />

içerir. Sindirim sistemini<br />

düzenler. 55 TL<br />

PHARMATON<br />

Pharmaton® Kapsül,<br />

Ginseng G115® içeriği ile<br />

hafızayı güçlendirirken<br />

konsantrasyonu da artırır.<br />

Mevsimsel yorgunluğa<br />

karşı zihinsel ve fiziksel<br />

performansı yükseltir. Her<br />

kapsüldeki Ginseng G115®<br />

miktarı eşittir. 50 TL<br />

EFA-VIT<br />

Efa-Vit Fruity, çocukların<br />

günlük Omega-3<br />

ve vitamin ihtiyacını<br />

karşılar, iştahı düzenler,<br />

sağlıklı büyümelerini<br />

ve hastalıkları kolay<br />

atlatmalarını sağlar. Vücut<br />

fonksiyonlarını ve zekayı<br />

destekler. 51 TL<br />

46 / <strong>Sonbahar</strong> 2013 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Yeni ürün


<strong>Sonbahar</strong> Dosyası<br />

BEE’O UP<br />

Propolis-Arı Sütü-Ham<br />

Bal; %100 doğal olarak<br />

yetişkinlere ve çocuklara<br />

özel olarak hazırlanır.<br />

Bağışıklık sistemini<br />

güçlendirir, kalbi ve vücut<br />

sağlığını korur. Çocukların<br />

büyüme ve gelişmesine<br />

yardımcı olur. 55 TL<br />

NUTRAXIN<br />

Nutraxin’in geliştirdiği yeni<br />

ve ayrıcalıklı bir ürün...<br />

Omega-3 ile KoenzimQ-<br />

10’i tek bir kapsülde<br />

birleştirir. Vücutta enerji<br />

üretiminde görev alır, kalp<br />

sağlığını destekler. Cildin<br />

genç yapısını korur. İçeriği<br />

trigliserit formdadır. 139 TL<br />

OMEPA Q10<br />

OmePa-Q10’in içeriğindeki<br />

Koenzim Q10, vücudun<br />

daha çok yararlanması için<br />

ubikuinol formundadır ve<br />

Omega-3 ile birlikte vücuda<br />

gereken enerjiyi sağlar,<br />

bağışıklık sistemini korur.<br />

Türkiye’de iki özelliği birlikte<br />

sunan tek üründür. 119 TL<br />

GINVIT<br />

Panax Ginseng standart<br />

Panax ginseng ekstresi,<br />

yeşil çay, guarana, lutein,<br />

12 vitamin ve 11 mineral<br />

ile kronik yorgunluğu<br />

giderir. Diyette vitamin<br />

ve mineral ihtiyacını<br />

karşılar, zihinsel ve fiziksel<br />

performansı artırır. 51 TL<br />

REDOXON<br />

Redoxon Efervesan,<br />

C Vitamini ve çinko<br />

ile yetersiz beslenme,<br />

hastalık sonrası tedavi<br />

aşamasında bünyeyi<br />

güçlendirir. Soğuk<br />

algınlığı, kırgınlık, nezle ve<br />

gribin destek tedavisinde<br />

de etkilidir. 29,90 TL<br />

SOLGAR<br />

Solgar VM 2000,<br />

yetişkinlerin ihtiyaç<br />

duyduğu vitamin,<br />

mineraller, amino asitler<br />

ve antioksidanlar içerir.<br />

Hava kirliliği, besin katkı<br />

maddeleri, zararlı güneş<br />

ışınları gibi faktörlere karşı<br />

bünyeyi korur. 61,50 TL<br />

EASY FISHOIL<br />

Concordix teknolojisiyle<br />

üretilen Easy Fishoil<br />

şekersiz ve doğaldır.<br />

Çiğnenebilir jel tablet<br />

halindedir. Balık yağı<br />

kokmaz. Çocukların dikkat<br />

ve öğrenme hızı; beyin ve<br />

sinir sistemlerinin sağlığı<br />

üzerinde etkilidir. 59 TL<br />

48 / <strong>Sonbahar</strong> 2013 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Çocuk & Aile<br />

ÇOCUKTA ÖZGÜVEN EKSİKSE<br />

TELAFİ ETMENİN<br />

YOLLARI VAR!<br />

Her anne ve baba çocuğunun kendine güvenen bireyler olmasını ister ancak özgüven<br />

ne doğuştan gelir ne de bir günde kazanılır. Çocuğun özgüven temeli, doğumdan itibaren<br />

ve yine anne-baba tarafından atılır.<br />

H<br />

emen her çocuk anne-babasından şu cümleleri<br />

duyar: “Pısırık olma, girişken ol. Ezilme, hakkını<br />

yedirme. Çık sen de konuş, niye çekiniyorsun?<br />

Koca çocuk oldun, kendin yap. Beceriksizsin! Sen<br />

adam olmazsın!” Bunun bir sebebi ebeveynlerin çocuklarıyla<br />

gurur duymak istemesiyse bir diğer nedeni de kendilerinin<br />

olmadığı bir dünyada çocuklarının kendi ayakları üzerinde<br />

durabilmesini arzulamalarıdır. Haliyle asıl istedikleri şey,<br />

kendine güvenen çocuklar yetiştirmek, çocuklarının sahip<br />

olduğu özgüvenle hayatta karşılarına çıkacak engelleri<br />

aşmasıdır. Ancak çoğumuz şunu bilmez ya da önemsemez:<br />

Özgüven, çocuğun genetik olarak sahip olduğu bir duygu<br />

değildir. Bebeklikten başlayarak adım adım gelişir ve ergenliğin<br />

tamamlandığı 18 yaş ve sonrasında da sabitlenir. Özgüvenin<br />

gelişimi ise tamamen anne-babalara bağlıdır; onların<br />

davranışları, yaklaşımları, sözleri sayesinde çocuğun kendine<br />

güveni perçinlenir.<br />

Peki, özgüveni bebeklikten başlayarak nasıl kuracağız? Aşağıda,<br />

bebeklikten başlayarak yapmanız gerekenleri, çocuğun<br />

hayatındaki önemli dönemler paralelinde listeledik...<br />

50 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


0-12 ay:<br />

Yakın temas<br />

Bebeğin doğum sonrasında anne ile temasının son derece önemli<br />

olduğu artık çok iyi biliniyor. Bu sebeple, herhangi bir tıbbi<br />

engel yoksa yenidoğanları ilk kaba temizliklerini yaptıktan sonra<br />

direkt annelerinin kucağına vermek artık klasik bir doğum odası<br />

geleneği haline geldi. Çünkü ilk 12 ay, yani ilk bir yıl bebeğin<br />

annesini tensel olarak hissetmesine önem veriliyor. Bunun<br />

sebebi de şu: İlk 12 ay, bebek kendisini annesiyle bir bütün olarak<br />

algılıyor. Annesiyle kendisini tek vücutmuş gibi hissetme ihtiyacı<br />

duyuyor. Çevresinde olup bitenleri ve yine çevresindeki insanları<br />

pek umursamıyor çünkü bunları fark etmiyor. Bu aşamada,<br />

bebeğin güven hissi iki şeye bağlı olarak gelişiyor: Öncelikle<br />

bebeğin hayatında sürprizlere yer yok: Beslenecek, tuvaletini<br />

yapacak, uykusunu uyuyacak, okşanıp sevilecek ve bunlar sürekli<br />

tekrarlanacak, aksamayacak. İşte bu rutin, bebeğin kendisine<br />

bakanlara, özellikle de anneye güven duymasını sağlıyor. Güven<br />

hissinin bağlı olduğu ikinci şey ise ilişkilerdeki tutarlılık. Bunun<br />

için de anne-babanın duyguları, bebeğe yaklaşımları, yüz ve<br />

vücut hareketleri tutarlılık içinde olacak ve öyle de devam<br />

edecek. Örneğin anne bebeğine şefkat dolu cümlelerle hitap edip<br />

uyumaya direndiğinde öfkeleniyorsa bebeğin tedirgin olması ve<br />

kendini güvensiz hissetmesi kaçınılmaz hale geliyor.<br />

Öneri: Güven duygusu, sevgi dolu kucaklamalar, sevgi dolu<br />

bakışlar ve sevecen davranışlar kadar ses tonundaki yumuşaklıkla<br />

bile inşa edilir. Bebeği sık sık kucaklamak, sırtına, ayaklarının<br />

altına, karnına yumuşak dokunuşlarla masajlar yapmak, başını<br />

okşamak, sarılmak, (anlamasa bile) onunla sevgi dolu cümleler<br />

aracılığıyla konuşmak bebeğe şu mesajı verir: “Seni seviyorum,<br />

varlığını önemsiyorum, seninle ilgilenmekten çok mutluyum.<br />

Hayatımda var olduğun için seviniyorum.”<br />

Çocuklardaki özgüven duygusu<br />

genetik değildir. Gelişimi<br />

bebeklik çağlarında başlar ve<br />

18 yaş sonrasında da sabitlenir.<br />

12 ay-3 yaş:<br />

Keşfederken dikkat!<br />

Bu dönemde bebekler “ayaklanır” ve minik adımlarla<br />

bulundukları yerde gezebileceklerini keşfeder. İlgisini<br />

çeken her şeye ve her yere gitmek için tek başına, başkasına<br />

bağımlı olmadan yürüyebilir. Bu yaş aralığındaki<br />

çocukların kendine güveni de işte bu keşiflerle gelişir.<br />

Ama nasıl? Çevresindekilerin cesaretlendiren ve güven<br />

veren, bazen de “Hayır, henüz bunun için çok küçüksün”<br />

gibi sınırlayan uyarılarıyla… Çocuk, bu telkinleri<br />

kendisine eşlik eden, cesaretlendiren uyarılar olarak<br />

karşılar. Anne-babalar fazla tedirgin ya da fazla tedbirli<br />

davrandığında ise çocuk kendi becerisinden şüphe etmeye<br />

başlar. Sadece yemek masasından koltuğa yürümesine<br />

bile izin verilmeden kucaklanıp koltuğa oturtulan çocuk,<br />

“yapamazsın, bunun için yeterli değilsin” mesajı alır.<br />

Bu mesajın arkası iki şekilde gelir: Ya iki adım atmaya<br />

bile çekinir ya da kendi bağımsızlığını ilan etme aşkıyla<br />

yapmaması gerekenleri yapmaya başlar: Pencere önlerine<br />

çıkar, sokak kapısı açılınca apartmanın içine kaçar vs.<br />

Öneri: Çocuğa ufak görevler vererek işe<br />

başlayabilirsiniz. Örneğin kendi kendine yıkanmasına izin<br />

vermeniz, elde ettiği bu bağımsızlıkla gurur duymasını<br />

sağlayacaktır. Çocuklar yaklaşık 18 aylık olduklarında bazı<br />

seçimleri de kendileri yapabilir. Örneğin hangi ayakkabıyı,<br />

hangi çorabı giyeceğini, hangi kitabı alacağını seçebilir.<br />

Bu, çocuğun kişisel tercihlerini yapabilme becerisini<br />

ortaya koyar. Bunun dışında, size de beğenilerini ortaya<br />

serebildiği konusunda mesaj verir. Artık yavaş yavaş<br />

“birey” haline gelmektedir.<br />

<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 51


Çocuk & Aile<br />

3-6 yaş: İlk kopuş: Okul!<br />

Bir çocuğun hayatındaki en önemli dönemeçlerden biri okula<br />

başlamaktır. Okul ve sınıf ortamında çocuk artık kendi yaşıtları<br />

arasında bulunmaya başlar. Evindekinden farklı otorite ile<br />

tanışır ve o otoritenin onay ve yasaklarına uymaya başlar. Bu<br />

noktada önemli olan, arkadaşlarıyla veya okulla ilgili herhangi<br />

bir sıkıntı yaşadığında, ebeveynlerinin yanında olacağını ve<br />

buna istekli olacağını bilmesidir. Okulla birlikte çocuğun evde<br />

anlattıklarını dinlemek, desteklemek; anlattıklarına karşı<br />

onaylamak ya da yine destekler tonda “aslında nasıl davransa iyi<br />

olurdu” onu anlatmak önemlidir. Özetle, çocuk okula başlayınca<br />

üzerindeki sorumluluğunuz okula devredilmez, tam tersine<br />

belki daha da artar. Bu, çocuğun kendine duyduğu güveni de<br />

tazeleyen bir süreçtir. 3-6 yaş civarında çocuklar ebeveynlerinden<br />

ayrı geçirdikleri, sadece kendilerine ait bir zaman dilimine<br />

ihtiyaç duyarlar. Bu hem gerginliği azaltmaya hem de çocuğun<br />

alanını sahiplenmesine yarar. İhtiyaç duyduğunda yalnız vakit<br />

geçirebilen, gerektiğinde çevresiyle ilişki kurabilen bir çocuk<br />

da ileride özerk bir yetişkin olabilir. Bu şekilde kendi arzularına<br />

kulak vermeyi, kendi isteklerini tatmin etmeyi ve suçluluk<br />

duymadan “hayır” diyebilmeyi ve kendine güvenmeyi öğrenir.<br />

Öneri: Çocuk okula başladıktan sonra kurduğu toplumsal<br />

ilişkilerden, okul hayatından, korku ve şüphelerinden<br />

bahsederken onu özenle dinlemek çok önemlidir. Çocuklar bu<br />

yaş aralığında yaptıkları ve ebeveynlerinin beğenisine sundukları<br />

resimler veya el becerisi ürünü çalışmalarla yaratıcılıklarını<br />

ortaya koymaya başlar. Yapılması gereken, abartıya kaçmadan<br />

ortaya çıkardığı eserleri taktirle karşılamaktır. Abartılı bir beğeni,<br />

çocuğun yargılarınız karşısında şüphe duymasına yol açar; bu<br />

da kendini değerlendirmede güçlük çekmesine sebep olur. Aynı<br />

şekilde sürekli eleştirmek, yaptıklarına yetişkin olarak yaklaşmak<br />

da çocuğun hem becerilerinden şüphelenmesine hem de sadece<br />

anne-babasını memnun etmeye çabalamasına yol açar.<br />

6-10 yaş:<br />

Başkaları ne diyor?<br />

Bu yaşlarla birlikte anne-babalar, çocukları için tek ve<br />

biricik ayna, mihenk taşı olmaktan çıkar. Artık arkadaşları<br />

ve öğretmenleri tarafından da değerlendirilen çocuk,<br />

yetenekleriyle birlikte zayıflıklarını da idare etmeyi<br />

öğrenmek, çevresindeki arkadaşları arasında kendine<br />

bir yer edinmek durumundadır. Bu noktada anne-baba<br />

yaklaşımlarının da ilk etkileri görülmeye başlanır: Çok<br />

korunaklı büyütülen ya da tam tersi fazla serbest bırakılan<br />

çocuklar toplumsal hayatı ve dış dünyayı endişeyle<br />

algılamaya başlar. Yapılan hatalara, alınan düşük notlara<br />

gösterilen yaklaşım, çocuğa hata yapa yapa yol alabileceğini<br />

gösterir türden olmazsa çocuk kendinden şüphe etmeye,<br />

yaptıklarının sorumluluğunu reddetmeye başlar. Yine bu<br />

yaşlarda çocukların arkadaşlarıyla ilişkileri de bir gün iyi bir<br />

gün kötü şeklinde inişli çıkışlı bir seyir izler. Çocuğun bu<br />

gibi krizleri aşma becerisi, ailesinin destek olma ve burnunu<br />

sokup hale yola koyma yaklaşımlarıyla doğrudan alakalıdır.<br />

Öneri: Bu yaşlarda, çocuğa yanında olduğunuzu<br />

hissettirmek, anlattıklarını dikkatle dinlemek, dinlediğinizi<br />

belli edecek şekilde yorumlarda bulunmak her zamankinden<br />

daha gereklidir. Onunla empati kurmak güven duygusunu<br />

perçinler. Bir yetişkin olarak onu desteklerken, “ben”<br />

diyebileceği bir alan bırakmayı da unutmamak gerekir.<br />

Çocuğa ilişkiler hakkında anlattıklarına karşı “Daha<br />

sağlam dur” demek ya da “O senin arkadaşın, sorunu kendi<br />

aranızda halledin” demek, hayatını kendi başına idare<br />

etmeyi öğrenmesi yolunda talimatlar niteliğindedir ve bunun<br />

için de biraz erkendir. Çünkü çocuk, bu gibi talimatlar<br />

karşısında kendiyle ilgili çelişkiye düşebilir.<br />

Okul, her çocuk için önemli bir<br />

dönüm noktasıdır. Onun okulla<br />

ilgili duygu ve düşüncelerini<br />

öğrenmek bu yüzden önemlidir.<br />

52 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Çocuk & Aile<br />

14-18 yaş:<br />

Dayanak noktası kaç tane?<br />

Bu yaş aralığında ergenler, becerilerinden şüpheye<br />

düşmeye meyillidir ve bu da kendileri için yıpratıcı olur.<br />

Ebeveynlerin bu yaş aralığındaki çocuklarına karşı<br />

yaptığı en büyük yanlış, ders notlarına odaklanıp, başarıbaşarısızlık<br />

çizgisini notlara paralel değerlendirmeleridir.<br />

Oysa bu yaş grubunun ilgi ve kendini bulma alanı birden<br />

çoktur. Vücutlarındaki fiziksel değişikliklere odaklanırlar<br />

ancak henüz yetişkin değildirler. Kendilerini bir şeylere<br />

adama eğilimindedirler ancak bunun ne olacağını tam<br />

olarak bilemezler. Önceki yaşlarda sahip oldukları ilgi<br />

alanları değişir ve yetişkin muamelesi görmek isterler.<br />

Gelecekle ilgili planlar yapmaya, uzun vadeli hedefler<br />

koymaya başlarlar.<br />

10-13 yaş: Ergen geliyor!<br />

10-13 yaşlar, bir çocuğun ne çocuk ne de ergen olduğu bir ara<br />

dönemdir. Arkadaşlarının düşüncelerine ve arkadaş grubuyla<br />

bütünleşmeye özel bir önem verir ve ailesiyle arasına mesafe<br />

koymaya başlar. Giyimle ilgili zevkleri ve tarzı oluşmaya<br />

başlar. İlk aşk kıpırtılarıyla birlikte kendisi ve ailesine bakışı<br />

da değişikliğe uğrar. Çocuk bir yandan ebeveynlerinin<br />

beklentilerini boşa çıkarmamak için çabalayıp gelecek<br />

eleştirileri değerlendirirken bir yandan da anne-babasına karşı<br />

bağımsızlığını ilan etmenin yollarını arar. Bu bağımsızlık çabası,<br />

ancak ebeveynlerin çocuğa serbest ama aynı zamanda artısı<br />

eksisiyle açıklanmış bir alan bırakmasıyla başarıya ulaşır. Bu,<br />

çocukların ilk ergenlik dönemlerini sorunsuz yaşayabilmeleri için<br />

son derece gereklidir.<br />

Öneri: Bu yaş grubu genellikle aile ile ilişkilerin en<br />

zayıf olduğu yıllara denk düşer. Genç, artık ailenin küçük<br />

yumurcağı olmadığını bilir ama ne olduğuna dair kesin<br />

bir fikri de yoktur. Bu yaş grubuna karşı yaklaşımınız<br />

yönlendirme, yasaklar koyma, sınır belirlemeden ziyade<br />

“rehberlik etme” ağırlıklı olmalıdır. Onu toplumla daha<br />

sık iletişim kuracağı ortamlara hazırlamanız, sportif ve<br />

kültürel etkinliklere, oyunlara yönlendirmeniz yerinde<br />

olacaktır. Yaptığı gelecek odaklı planlarla ilgili olarak<br />

oturup karşılıklı konuşabilir, tartışabilirsiniz. Bu durum<br />

hem güvende olduğu hissini pekiştirir hem de sizden<br />

gelecek farklı fikirlerle ilgilenebilir. Bu yaş aralığındaki<br />

gençlerin beğenilerini yargılamaksızın onlarla ilgilenmek,<br />

tavsiyelerini istemek, girişimlerine kıymet vermek de<br />

“Sen değerlisin” mesajı verecektir.<br />

Öneri: Bu dönem, cep harçlığının idaresini gence bırakmanın<br />

tam zamanıdır. Genç, ergenliğin getirdiği fiziksel ve ruhsal<br />

değişimle ilgili zorlanıyorsa, üçüncü bir kişiye danışmanın da<br />

tam zamanıdır. Bu yaş aralığı aynı zamanda çocuğa evle alakalı<br />

görevlerin verilebileceği aralıktır: Artık odasını toplayabilir,<br />

ufak tefek alışverişleri halledebilir, bankaya gidip faturaları<br />

yatırabilir. Verilen bu küçük sorumluluklarla ebeveynler<br />

çocuğun kendine güveninin iki temel<br />

taşını sağlamlaştırmış olur: Ona<br />

evdeki önemini göstermiş ve<br />

sorumluluklarını yerine<br />

getirme konusunda<br />

da kendisine güven<br />

duyduklarını<br />

kanıtlamış olurlar.<br />

>Genç ergenlerden<br />

evdeki işleri<br />

paylaşmalarını<br />

istemek, onlara<br />

güvendiğinizin<br />

göstergesidir.<br />

54 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Güncel<br />

21 Eylül<br />

Dünya<br />

Alzheimer Günü<br />

Alzheimer, yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan<br />

ve ilk olarak unutkanlıkla başlayıp çeşitli<br />

zihinsel ve davranışsal sorunlarla devam<br />

eden ilerleyici bir beyin hastalığı… Bunama<br />

ya da demans olarak bilinen Alzheimer<br />

hastalığı, ilk olarak Alman psikiyatrist ve<br />

nöropatolog Alois Alzheimer tarafından<br />

tanımlandı. Alzheimer, günlük hayatın<br />

olağan akışında sürdürülmesini engelleyen,<br />

ilerleyici, kronik bir beyin hastalığı. Günlük<br />

yaşamsal faaliyetlerde azalma, zihinsel<br />

becerilerde bozulma ile kendini belli<br />

eden hastalığa davranış değişiklikleri de<br />

eşlik ediyor. Genellikle 65 yaş ve üzerini<br />

etkileyen Alzheimer’ın görülme sıklığı da<br />

giderek artıyor. Türkiye dâhil pek çok ülke,<br />

bugün orta yaş grubunda olan ve 30-40 yıl<br />

sonra yaşlanacak nüfusun en önemli sağlık<br />

sorunu olarak Alzheimer’ı gösteriyor. 21<br />

Eylül’ün “Dünya Alzheimer Günü” olarak<br />

belirlenmesinin amacı da bu: Hastalığa dikkat<br />

çekmek ve henüz vakit varken önlem almak…<br />

Çünkü Alzheimer’ın henüz bir tedavisi yok<br />

ve erken teşhis, bu hastalığın ilerlemesini<br />

yavaşlatmak bakımından çok önemli.<br />

Uzmanlar bol egzersiz yapmanın, düzenli<br />

ve dengeli beslenmenin, alkol ve sigaradan<br />

uzak durmanın, zihni faal tutacak meşgaleler<br />

bulmanın ve sosyalleşmenin hastalıktan<br />

korunmada etkili olduğunu belirtiyor.<br />

1-31 Ekim Meme Kanseri<br />

Bilinçlendirme Ayı<br />

Her 9 kadından 1’i, yaşamının herhangi bir evresinde meme kanserine<br />

yakalanıyor. Bunun sebebi de memede bulunan süt bezleri ve süt kanallarını<br />

oluşturan hücrelerin anormal biçimde ve kontrol dışı olarak çoğalması,<br />

vücudun başka bölümlerine, örneğin koltuk altındaki lenf bezlerine de<br />

sıçraması… Meme kanseri, tüm dünyada akciğer kanserinden sonra<br />

en fazla ölüme sebep olan kanser türü! Bu sebeple, özellikle kadınları<br />

konunun ciddiyetiyle ilgili uyarmak için her yılın Ekim ayı, Meme Kanseri<br />

Bilinçlendirme Ayı olarak değerlendiriliyor. Çünkü meme kanseri, erken<br />

teşhis edilebildiği taktirde büyük oranda tedavi edilebiliyor. Bu yüzden 20<br />

yaşından sonra her kadının düzenli olarak, özellikle de regl halinin 7’inci günü<br />

sonrasında kendilerini elle muayene etmesi gerekiyor. Muayene basit: Ayna<br />

karşısında, parmaklarla ve dairesel hareketlerle memede ele gelen kitle arama<br />

esasına dayanıyor. Menopoz dönemi ve sonrasını yaşayan kadınlar ise aynı<br />

muayeneyi herhangi bir gün de yapabiliyor. Klinik muayenenin 20 yaş sonrası<br />

2-3 yılda bir, 40 yaş sonrasında ise her yıl yapılması gerekiyor. Mamografinin<br />

ise 40 yaş sonrası iki yılda bir, 50 yaş sonrası ise her yıl çekilmesi şart!<br />

3-9 Kasım Organ<br />

Bağışı Haftası<br />

“Organ Bağışı”, kişinin hayattayken,<br />

serbest iradesiyle, tıbben yaşamı<br />

sona erdikten sonra, doku ve<br />

organlarının başka hastaların tedavisi<br />

için kullanılmasına izin vermesi<br />

demek. Türkiye’de arzu edenler, 2238<br />

sayılı yasaya göre 18 yaşından büyükse, akli<br />

dengesi de yerindeyse organlarının tamamını ya<br />

da bir bölümünü bağışlayabiliyor. Kişinin, organ bağışçısı<br />

olduğuna dair kartı daima yanında taşıması, ailesini ve<br />

yakınlarını durumdan haberdar etmesi de daha sonra<br />

çıkabilecek sorunları önlemek açısından önemli. Bağışlanabilen organlar ise<br />

böbrek, deri, karaciğer, kalp, akciğer, pankreas, ince bağırsak, kalp kapağı,<br />

kornea, kas dokusu, kıkırdak, kemik, kemik iliği, üst sindirim yolları, üst<br />

solunum yolu, sağ ve sol bacak, sağ ve sol kol, yüz ve saçlı deri. Türkiye’de<br />

organ nakliyle ilgili alt yapı ve uzman eksikliği yok. Tek sorun, bağışların son<br />

derece yetersiz olması. Öyle ki beyin ölümü gerçekleşen kimselerin organ<br />

vericisi olarak değerlendirilme oranı ABD’de yüzde 90’ın üzerindeyken<br />

ülkemizde bu oran sadece yüzde 10 civarında. Ve bir kişi organlarını<br />

bağışladığında, organ bekleyen 7-8 kişiye yaşama şansını da bağışlamış oluyor!<br />

56 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


2017 Eylül<br />

Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma<br />

Cumartesi Pazar<br />

3-9 Eylül<br />

Halk sağlığı<br />

haftası<br />

Dünya<br />

fizyoterapi<br />

günü<br />

Dünya<br />

ilkyardım<br />

günü<br />

Dünya<br />

intiharı<br />

önleme<br />

günü<br />

Lenfoma<br />

günü<br />

19-25 Eylül<br />

Dünya işitme<br />

engelliler<br />

haftası<br />

Dünya<br />

Alzheimer<br />

günü<br />

Dünya<br />

eczacılık<br />

günü<br />

Dünya<br />

doğum<br />

kontrol<br />

günü<br />

Dünya okul<br />

sütü günü<br />

Dünya<br />

kuduz günü<br />

Dünya kalp<br />

ve inme<br />

günü<br />

2017 Ekim<br />

Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma<br />

Cumartesi Pazar<br />

Meme kanseri<br />

bilinçlendirme ayı<br />

1-7 Ekim<br />

Emzirme haftası<br />

Dünya<br />

çocuk<br />

günü<br />

Dünya<br />

yürüyüş<br />

günü<br />

Dünya<br />

ruh sağlığı<br />

günü<br />

Dünya artrit<br />

günü<br />

Dünya<br />

görme<br />

günü<br />

Uluslararası<br />

afet<br />

risklerinin<br />

azaltılması<br />

günü<br />

Dünya palyatif<br />

bakım günü<br />

Dünya el<br />

yıkama günü<br />

Dünya meme<br />

sağlığı günü<br />

Dünya gıda<br />

günü<br />

Dünya<br />

anestezi günü<br />

Dünya<br />

menopoz<br />

günü<br />

Dünya<br />

osteoporoz<br />

günü<br />

Küresel iyot<br />

eksikliği günü<br />

Dünya<br />

kekemelik<br />

günü<br />

Hasta hakları<br />

günü<br />

Dünya kalp<br />

ve inme<br />

günü<br />

29 Ekim-4 Kasım<br />

Kızılay haftası<br />

2017 Kasım<br />

Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma<br />

Cumartesi Pazar<br />

2-8 Kasım<br />

Lösemili<br />

çocuklar<br />

haftası<br />

3-9 Kasım<br />

Organ bağışı<br />

haftası<br />

Dünya<br />

zatürree günü<br />

Afet eğitimi<br />

hazırlık günü<br />

Dünya<br />

diyabet<br />

günü<br />

Dünya KOAH<br />

günü<br />

Dünya akciğer<br />

kanseri günü<br />

Dünya<br />

prematüre<br />

günü<br />

Avrupa<br />

antibiyotik<br />

farkındalık<br />

günü<br />

Dünya çocuk<br />

hakları günü<br />

21-27 Kasım<br />

Ağız ve diş<br />

sağlığı haftası<br />

Dünya diş<br />

hekimliği<br />

günü


Dosya /Hipertansiyon<br />

İÇİNİZDEKİ<br />

KATİL:<br />

HİPERTANSİYON<br />

Yaşlıların, orta yaşlıların, gençlerin hatta çocukların bile hipertansiyona karşı<br />

kontrolden geçmesi gerekiyor. Çünkü sizin basit bir baş ağrısı zannettiğiniz,<br />

hipertansiyonun belirtisi olabilir!<br />

Hipertansiyon, bundan 30 sene öncesine kadar<br />

yaşlıların ya da genellikle ailesinde tansiyon sorunu<br />

olanların hastalığı olarak bilinirdi. Ancak zamanla<br />

ve beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle herkesi<br />

etkilemeye, hareketsiz ve stresli yaşam koşullarıyla birlikte<br />

gençleri hatta çocukları bile tehdit eden hastalıklar arasında<br />

yer almaya başladı.<br />

Hipertansiyon konusunda Türkiye’nin durumu hiç de parlak<br />

değil çünkü ülkemizde artık her üç kişiden biri hipertansiyon<br />

hastası… Yazının ilerleyen bölümlerinde de okuyacağınız gibi<br />

ülkemizde 15 milyon hipertansiyon hastası var. Bu hastalıkla<br />

ve ülkemizle ilgili ikinci sarsıcı gerçek de şu: İstatistiklere<br />

göre Türkiye, dünyanın en çok tuz tüketen ülkelerinden biri<br />

ve tuz da hipertansiyonun en önemli sebepleri arasında…<br />

Nedir bu hipertansiyon?<br />

Hipertansiyonun nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte;<br />

işin içinde pek çok risk faktörü var. İleri yaş, yüksek tuzlu<br />

diyet, obezite, aile öyküsü, aşırı alkol tüketimi, hareketsiz<br />

bir yaşam tarzı, diyabet, kolesterol yüksekliği ve bazı ilaçlar<br />

bunlardan birkaçı… Diğer hipertansiyon sebepleri de böbrek<br />

hastalıkları, böbreküstü bezinden fazla hormon salgılanması,<br />

böbrek dokusunu ve atardamarlarını tutan hastalıklar,<br />

tiroid ve paratiroid bezi hastalıkları, aortun kalpten çıktığı<br />

bölgedeki darlık ve kullanılan ilaçlar...<br />

Hipertansiyon, en çok kalp, damarlar, beyin, böbrek ve gözleri<br />

etkilediği için inme, kalp krizi, periferik damar hastalıkları,<br />

kronik böbrek hastalığı ve görme kayıpları gibi pek çok organ<br />

hasarına yol açıyor. Okan Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları<br />

Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Irmak Sayın Alan hipertansiyonu şöyle<br />

tanımlıyor: ‘’Riski artıran düzey her bireyde farklı olsa da,<br />

toplumun geneli ele alındığında Sistolik Kan Basıncının 140<br />

mmHg / Diyastolik Kan Basıncının 90 mmHg ve üzerinde<br />

olması, ayrıca kişinin anti-hipertansif ilaç kullanıyor olması<br />

hipertansiyon olarak tanımlanır.”<br />

Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ayşegül<br />

Karahan Zor ise tansiyon hastalığının ne olduğunu şöyle<br />

açıklıyor: “Kalp, dokuların canlılığı için gereken kanı<br />

vücuda pompalarken ritmik ve periyodik hareketler yapar.<br />

Bunlar kasılma ve gevşemelerdir. Kalp kasıldığı sırada kalp<br />

boşluğundaki kan atardamar sistemine doğru atılır. Bunun<br />

arkasından gevşeme dönemi gelir, bu dönemde kalp tekrar<br />

kan ile dolar. Bu işlem periyodik olarak devam eder. Belirli<br />

bir anda kanın atardamar duvarlarına yaptığı basınca kan<br />

basıncı (tansiyon) diyoruz. Kasılma anındaki tansiyona “büyük<br />

tansiyon”, gevşeme anındaki tansiyona ise “küçük tansiyon”<br />

adı verilir. Bu basınç değerleri, gün içindeki hareketlerimize<br />

ve duygularımıza göre değişir; değerler bazen alçalır<br />

bazen yükselir. Basıncın sürekli olarak yüksek olması yani<br />

hipertansiyon bir hastalıktır ve tedavi edilmesi gerekir.”<br />

58 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Acaba tansiyon hastası mıyım?<br />

Peki, kendinizde hipertansiyon olup olmadığını nasıl<br />

anlayacaksınız? Bu noktada en doğrusu elbette şüphe<br />

duyduğunuz anda bir doktora danışmak olmalı ancak biz yine<br />

de genel belirtileri sıralayalım: Hipertansiyon, kan basıncı<br />

180/110 mmHg gibi çok yüksek değerlerde olmadığı sürece<br />

genelde herhangi bir belirti vermiyor. Kan basıncının çok<br />

yükselmesiyle birlikte baş dönmesi, baş ağrısı, göğüs ağrısı,<br />

kulak çınlaması, nefes darlığı, çift veya bulanık görme, burun<br />

kanamaları ve düzensiz kalp atışları gibi belirtilere rastlanıyor.<br />

Bu noktada herkesin hipertansiyon riski altında olduğunu<br />

söyleyebiliriz. Onun için de 18 yaş ve üzerindeki tüm bireylerin<br />

belli aralıklarla kontrolden geçmesi gerekiyor. Yrd. Doç. Dr.<br />

Irmak Sayın Alan, o aralıkları şöyle sıralıyor:<br />

• 40 yaş ve üzeri bireylerde yılda bir kez,<br />

• 18-39 yaş arasındaki bireylerde (obezite gibi hipertansiyona<br />

davetiye çıkaran durumlar söz konusu ise ya da kan<br />

basınçları daha önce 130-139/85-89 mmHg gibi sınır<br />

değerlerde ölçüldü ise) yıllık,<br />

• 18-39 yaş arasındaki bireylerde (eğer risk faktörleri yok ise ve<br />

son yapılan kan basıncı ölçümü


Dosya /Hipertansiyon<br />

• Daha az hayvansal (doymuş) yağ tüketin. Etin görülen<br />

yağlarını ve tavuğun derisini ayırın. Beyaz eti kırmızı ete tercih<br />

edin. Paketlenmiş gıdaların düşük yağ içerenlerini veya yağsız<br />

olanlarını tercih edin.<br />

• Düzenli olarak balık yiyin. Haftada en az iki kez balık<br />

tüketmek kan basıncı denetimi açısından önemlidir.<br />

• Mineral ve lif gibi ek besin maddelerini alabilmek için tam tahıl<br />

içeren yiyecekleri tercih edin. Örneğin tam buğday ekmeği ya<br />

da tam tahıllardan yapılan diğer ürünler, meyve, sebze ve kuru<br />

baklagiller gibi…<br />

• Daha az şeker ve şekerli yiyecek tüketin. Şekersiz içecekleri<br />

tercih edip, yiyecek ve içeceklerinize şeker eklemekten kaçının.<br />

• Tuz tüketimini sınırlandırın. Tuz içeriği yüksek işlenmiş et,<br />

şarküteri ürünleri, sakatatları tüketmeyin; salamura, konserveler,<br />

kuru yemişler vb. abur cuburlar gibi fazla tuzlu yiyeceklerden<br />

kaçının.<br />

• Düzenli fiziksel aktivite tüm hastalıklarda olduğu gibi<br />

hipertansiyon tedavisinde de önemlidir. Bu nedenle çok hareket<br />

edin, düzenli olarak yürüyün.<br />

• Günlük sıvı tüketiminizi artırın, su içmeyi ihmal etmeyin.<br />

Hipertansiyonun, özellikle gençler için tehdit unsuru olduğu<br />

da günümüzün gerçeklerinden. Medical Park Gaziosmanpaşa<br />

Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Turfan, hastalığın<br />

artık ergenlik döneminde bile görülmeye başladığını belirterek,<br />

hipertansiyonun birçok nedene bağlı olarak ortaya çıktığını ve<br />

kan dolaşımı için damarlarımızda gerekli olan kan basıncının<br />

normalden fazla olması anlamına geldiğine işaret ediyor.<br />

Doç. Dr. Turfan, hipertansiyon görülme yaşının 25 yılda 60’lı<br />

yaşlardan 40’lı yaşlara düştüğüne dikkat çekiyor ve özellikle<br />

ergenlikte görülen burun kanamalarının hipertansiyon işareti<br />

olabileceğini vurguluyor. Doç. Dr. Turfan’ın hipertansiyonla<br />

ilgili uyarıları ise şöyle: “İlaç kullanımı, tedavinin sadece yüzde<br />

30’una tekabül eder. Yeme-içme alışkanlıklarınız, hayat tarzınız<br />

ise yüzde 70 etkilidir. Bu nedenle hipertansiyon hastaları düzenli<br />

fiziksel aktive yapmalı.” Turfan’ın tuz ile ilgili uyarıları da var:<br />

“Türkiye’nin günlük tuz tüketimi 18 gram, ideal olan ise 5<br />

gram! Bir ekmekte bile 9 gram tuz bulunuyor. Yemeklerde sofra<br />

tuzu kullanımı ile beraber 18 gramın üzerinde tuz tüketiyoruz.<br />

Hipertansiyon hastası olmak istemiyorsanız tuzdan uzak<br />

durmanız, fast-food tüketirken dikkatli olmanız gerekiyor.”<br />

Gençler tehdit altında!<br />

Konuyla ilgili bir diğer ilginç veri ise Dünya Sağlık Örgütü<br />

WHO’dan… Dünya Sağlık Örgütü’ne göre hipertansiyon<br />

dünyada bir milyardan fazla insanı etkiliyor ve her yıl 9 milyon<br />

insan hipertansiyona bağlı sebeplerden ölüyor. Gelişmekte<br />

olan ülkelerde hipertansiyonun görülme oranı giderek artarken<br />

WHO araştırmaları, 2025 yılında dünyada 1,6 milyar<br />

hipertansiyon hastası olacağına dikkat çekiyor. İlginç bir veri<br />

daha: Yine WHO verilerine göre dünya genelinde her 4 kişiden<br />

birinde, ABD gibi bazı gelişmiş ülkelerde ise her 3 kişiden birinde<br />

görüldüğü halde dünyadaki hipertansiyon hastaların yarısı<br />

hastalıklarının farkında bile değil!<br />

60 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Dosya /Hipertansiyon<br />

Hipertansiyonda<br />

9 gizli tehlike<br />

Acıbadem International Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Güliz<br />

Erdem kontrol altına alınmayan hipertansiyonun yol açabildiği<br />

9 tehlikeyi şöyle sıralıyor:<br />

• Kalp krizi: Kalp kasını besleyen koroner damarların daralmasında<br />

ve tıkanmasında kontrolsüz hipertansiyon en önemli risk<br />

faktörlerinden biri. Bu durumda kalbi besleyecek oksijenden<br />

zengin, yeterli kan akımının sağlanamaması sonucu oluşan göğüs<br />

ağrısı, göğüste rahatsızlık hissi, nefes darlığı kalp krizinin en sık<br />

görülen belirtileri olarak öne çıkıyor.<br />

• İnme: Kontrolsüz yüksek kan basıncı, beyin damarlarının hasar<br />

görmesi ve daralmasına, çatlamasına sebep olabiliyor. Bunun yanı<br />

sıra kan basıncı yüksekliğinin de oluşmasında etken olduğu pıhtının,<br />

beyin damarını tıkaması da inmeye yol açabiliyor.<br />

• Kalp yetmezliği: Yüksek kan basıncı olduğu zaman kalp kası,<br />

kanı vücuda pompalamak için kalınlaşıyor. Zamanla kalınlaşmış<br />

kalp kası, yeterli kanı pompalamak için gerekli fonksiyonunu yerine<br />

getiremiyor ve kalp yetmezliği oluşuyor.<br />

• Hafıza sorunları: Beyin damarlarına kan basıncı yüksekliğinin<br />

verdiği zarar; hafıza, düşünme ve konuşma becerilerini olumsuz<br />

yönde etkiliyor.<br />

• Böbrek hastalığı: Böbreklerin kandaki atıkları süzebilmesi;<br />

düzenli sıvı, hormon, tuz, asit dengesini sağlayabilmesi için sağlıklı<br />

damarlara ihtiyacı var. Yüksek kan basıncına bağlı olarak bu<br />

sistemdeki düzenin bozulması, çeşitli böbrek hastalıklarına yol açar.<br />

Vücudun kan basıncını düzenlemesi de daha da zorlaşır.<br />

• Periferal damar hastalıkları: Bacak damarlarında, damar<br />

sertliğinin oluşması sonucu kan akımı etkilenirse, ayaklarda ve<br />

bacaklarda ağrı, kramp, uyuşma oluşabilir.<br />

• Göz damarlarında kalınlaşma, daralma: Kan basıncı yüksekliği<br />

tedavi edilmezse gözde retinaya giden hassas damarlara zarar<br />

verebilir; kalıcı görme kaybına kadar farklı seviyelerde görme<br />

sorunlarına sebep olabilir.<br />

• Cinsel fonksiyon bozuklukları: Hem erkek hem de kadın,<br />

kan basıncı yüksek olanlarda cinsel fonksiyon bozuklukları,<br />

hipertansiyonu olmayan kişilere göre daha fazladır.<br />

• Aort anevrizması: Kan basıncının yüksek olması, damarın<br />

bir kesiminde genişleme ve anevrizma olarak tanımlanan<br />

balonlaşmaya sebep olabilir. Anevrizma sıklıkla aortta meydana<br />

gelir ve yırtılarak hayatı tehdit eden kanamalara sebep olabilir.<br />

15 milyon hipertansiyon hastası!<br />

Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere Türkiye’de 15 milyonu<br />

bulan hipertansiyon hastası var ve bunların yaklaşık 10<br />

milyonu hastalığından haberdar bile değil. Anadolu Sağlık<br />

Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ayşegül Karahan Zor da<br />

hipertansiyonda erken tanının önemine dikkat çekiyor ve<br />

rakamları doğruluyor: “Hipertansiyonun ülkemizde 18 yaş<br />

üzeri popülasyonda görülme sıklığı yüzde 31,8. Erkeklerin<br />

yüzde 27,5’i ve kadınların yüzde 36,1’i, yani yaklaşık<br />

15 milyon kişi hipertansiyon hastası ancak her 3 hastadan<br />

2’si hastalığından haberdar değil!”<br />

Dr. Karahan Zor, hipertansiyonun kendi başına öldürücü<br />

olmadığını fakat tedavi edilmediğinde sonuçlarının öldürücü<br />

olduğunu da belirtiyor. Hipertansiyon vakalarının yaklaşık<br />

yüzde 90-95’inde herhangi bir neden bulunmadığını, ancak<br />

şişmanlık, sigara, kötü beslenme, ailesel yatkınlık gibi risk<br />

faktörlerinden söz edilebildiğini vurgulayan Dr. Karahan<br />

Zor, bu durumun artık çocukları da tehdit ettiğini dile<br />

getiriyor: “Eskiden çocuklarda hipertansiyon gördüğümüz<br />

zaman bunun genelde bir başka hastalık nedeniyle ortaya<br />

çıktığını düşünürdük. Bu hastalıklar arasında böbrek<br />

fonksiyon bozuklukları, aort koarktasyonu olarak bilinen<br />

aort damarının hastalığı ve çocuklardaki birtakım hormonal<br />

hastalıklar sayılabilir. Ancak çocukluk ve çocukluk çağında<br />

da artık esansiyel hipertansif hastaları görüyoruz. Çocuklarda<br />

da erişkinlerde olduğu gibi obezite, insülin direnci, kan<br />

yağları, hareketsizlik ve kan basıncı arasında direkt bir<br />

ilişki var. Çocuklukta kazanılan aşırı kilolar genç erişkinde<br />

kardiyovasküler riskin önemli bir belirleyicisi. Hipertansif<br />

çocuk obez ise zayıflatılmalı ve erişkinlerde olduğu gibi<br />

çocuklarda da tuz ve kalori kısıtlaması yapılmalı…”<br />

WHO verilerine göre dünya<br />

genelinde her 4 kişiden birinde,<br />

ABD gibi gelişmiş ülkelerde<br />

ise her 3 kişiden birinde<br />

görüldüğü halde dünyadaki<br />

hipertansiyon hastaların<br />

yarısı hastalıklarının farkında<br />

değil! WHO, 2025 yılında<br />

tüm dünyada 1,6 milyar<br />

hipertansiyon hastası<br />

olacağını da söylüyor.<br />

62 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Dosya /Hipertansiyon<br />

Hipertansiyonla<br />

mücadele şart!<br />

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden<br />

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Baltalı, hipertansiyonun<br />

birçok olayın tetikleyicisi olduğuna dikkat çekiyor: “Koroner<br />

arter hastalığı dediğimiz kalp damarlarında plak oluşumu,<br />

ölümcül olabilen kalp krizi bakımından ciddi bir risk faktörüdür.<br />

Felç ve beyin kanaması da hipertansiyonun yol açtığı ciddi<br />

sorunlardır. Böbrek yetmezliğine ve körlüğe kadar giden görme<br />

bozukluklarına neden olabilir.” Prof. Dr. Mehmet Baltalı,<br />

hastaların mutlaka egzersiz yapmaları gerektiğini de dile<br />

getiriyor: “Egzersizler kas geliştirme şeklinde değil, daha çok<br />

yürüyüş, koşma, tenis, aerobik ve yüzme gibi egzersizler şeklinde<br />

yapılmalıdır. Bunlar da 20 ile 30 dakika arasında haftada en az<br />

3-4 defa yapılmasını öneriyoruz. Alkol alımının da kısıtlanmasını<br />

ve sigaranın bırakılmasını öneriyoruz. Şişmanlıktan kaçınmak,<br />

kilo almamaya özen göstermek gerekiyor.” Prof. Dr. Baltalı’nın<br />

dikkat çektiği bir konu daha var: “Kan basıncı normal seviyelere<br />

gelmemişse çok sıcak ve çok soğuk havalarda aşırı aktivite<br />

yapmamak gerekiyor.”<br />

İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim<br />

Üyesi ve Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD)<br />

Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler, “Yapılan tüm çalışmalara<br />

rağmen kalp damar hastalıkları son 20 yılda büyük bir artış<br />

göstererek dünyadaki hastalık kaynaklı ölümlerin 3’te 1’inin<br />

nedeni olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine<br />

göre 2005 yılında 17,5 milyon kişi hipertansiyon ve onun<br />

oluşturduğu hastalıklarla hayatını kaybetmiştir. 2020 yılında<br />

bu rakamın 23,4 milyona yükseleceği öngörülmektedir” diyerek<br />

hipertansiyonun gelecekte yaşamı daha fazla tehdit edeceğine<br />

dikkat çekiyor. Hastaların, hipertansiyonu ciddiye almadığını<br />

da belirten Prof. Dr. Kerim Güler, Türkiye’de hipertansiyon<br />

tedavisi gören hastaların ancak %54’ünde istenen tansiyon<br />

değerine ulaşılabildiğini belirtiyor. Hastaların genellikle “benim<br />

tansiyonum asabi”, “başım ağrıyınca ilacı alıyorum”, “benim<br />

küçük tansiyonum iyi”, “ilaçların yan etkisi fazla” gibi birtakım<br />

bahaneler bulup tedaviye önem vermediğini belirten Prof. Dr.<br />

Güler, “Hipertansiyon genellikle beyin üzerinde oluşan basıncın<br />

etkisiyle ortaya çıkan baş ağrısı, baş dönmesi, yüzde kızarıklık;<br />

kalp çarpıntısı, kolay yorulma gibi belirtiler gösterir. Bir de<br />

hiçbir belirti vermeyen hipertansiyon tipleri vardır. Biz bu tip<br />

hipertansiyona ‘sessiz katil’ diyoruz. Hastanın haberi olmadığı<br />

için önlem almıyor, hipertansiyonun yapacağı zararlı şeylere çok<br />

daha açık şekilde maruz kalıyor” diyor.<br />

Hipertansiyonun en büyük zararı kalbe verdiğini belirten Prof.<br />

Dr. Kerim Güler, “Kalp, kaslardan oluşur ve hipertansiyon kalbi<br />

büyütür. Kalp büyümesine rağmen kalbi besleyen damarlar<br />

büyümediği için, kalp kası yeterince beslenemez. Zamanla<br />

genişlemeye ve kan pompalama görevini yerine getirememeye<br />

Tuz, ülkemizde sofrada<br />

sürekli bulunuyor. Bu da<br />

tansiyon hastaları için ciddi<br />

bir tehdit. Oysa aldığımız<br />

gıdaların içindeki tuz<br />

miktarı yeterli ve ilave tuz<br />

kullanmaya gerek yok.<br />

başlar. Bundan bütün organlar etkilenir. Kalp yeterli düzeyde<br />

çalışmayınca hastada kalp yetmezliği bulguları izlenir.<br />

Ayrıca hipertansiyon sonucu basıncın artması beyindeki<br />

damarların yırtılmasına, beyin kanamalarına neden olabilir.<br />

Gözler ve böbreklerde de kalıcı hasar yaratabilir” sözleriyle<br />

hipertansiyonda erken tanının önemine dikkat çekiyor.<br />

Prof. Dr. Güler, evde yapılacak elektronik tansiyon ölçümlerini<br />

de kesinlikle tavsiye ediyor ve “Tansiyonun doğru ölçülmesi<br />

için hastanın rahat bir ortamda bulunması lazım ve ev<br />

bunun için en iyi ortam. Evde ölçülen tansiyon 135’e 85’in<br />

üzerindeyse hastada hipertansiyon var demektir” diyor.<br />

Tansiyon neden yükselir?<br />

• Ailesel nedenler: Ailesel hipertansiyon, tüm vakalarının yaklaşık<br />

yüzde 95-97’sini oluşturuyor. Yapılan çalışmalara göre; birinci veya<br />

ikinci derece yakınlarında hipertansiyon öyküsü olan kişilerde bu<br />

hastalığın gelişme riski normal popülasyona nazaran 5-6 kat artıyor.<br />

• Aşırı tuz tüketimi: Tuz alımı ile kan basıncı arasındaki ilişkiyi<br />

gösteren INTERSALT araştırmasına göre günlük 6 gramlık tuz artışı<br />

büyük tansiyonun 9 mmHg yükselmesine neden oluyor.<br />

• Böbrek hastalıkları: Böbreğe gelen damarlarda daralma,<br />

kireçlenme veya plaklaşma nedeniyle kan akımı bozulduğunda<br />

böbrekten salgılanan bazı maddeler damarları kasarak kalbin daha<br />

hızla çalışmasına, bunun sonucunda da hipertansiyona yol açıyor.<br />

Hipertansiyon da böbrekte hasar oluşturduğu için durum bir süre<br />

sonra kırılması gereken zincir haline dönüyor.<br />

• Obezite: Hareketsiz yaşamla gelen kilo artışıyla kalp daha fazla<br />

kan pompalamak zorunda kalıyor. Kalp ve damarlar için aşırı yük<br />

oluşturan bu durum kan basıncını da yükseltiyor.<br />

• Hatalı beslenme: Aşırı yağlı ve karbonhidrattan zengin<br />

beslenmeyle vücutta artan yağ dokusunda kan basıncını artıran<br />

bazı maddeler salgılanıyor. Bu maddeler de damarların daha fazla<br />

kasılmalarına ve böylece tansiyonun yükselmesine yol açıyor.<br />

• Diyabet: Diyabet hastalarında hipertansiyon gelişme riski normal<br />

popülasyona oranla daha fazla. Bu hastalık damar direncini, damar<br />

duvarındaki yapısal liflerde değişkenliği ve damarlarda sertleşmeyi<br />

artırdığı için hipertansiyona zemin hazırlıyor.<br />

• Uyku apnesi: Uyku apnesi olan kişilerde hipertansiyon gelişme<br />

riski normalin iki katı… Uyku apnesi tedavi edilmezse yüksek<br />

tansiyon kronik hale dönüşebiliyor.<br />

• Stres: Stres, her insanın tansiyonu yükselten bir faktör ancak<br />

fiziksel ya da psikolojik rahatlamadan yarım saat sonra bile kan<br />

basıncı yüksekse tansiyondan şüphelenmek gerekiyor.<br />

• Sigara: Sigara kullanımı tansiyonu doğrudan yükseltmese de uzun<br />

vadede damarların kalınlaşmasına ve kireçlenmesine neden oluyor.<br />

Bunun sonucunda da hipertansiyon gelişiyor.<br />

• Alkol: Aşırı alkol kullanımı da karaciğer tahribatı, aşırı<br />

yağlanma, gereksiz kalori artışı ve beslenme bozuklukları yaparak<br />

hipertansiyonu ikincil etken olarak artırabiliyor.<br />

• Endokrin hastalıklar: Tiroit hormonları, adrenalin, seratonin<br />

ve östrojenlerin yanı sıra böbrek üstü bezinden salgılanan renin,<br />

aldosteron ile kortizon gibi hormonların düzensiz ya da fazla<br />

salgılanmaları da kan basıncını doğrudan etkiliyor.<br />

• İlaçlar: Bazı ağrı kesiciler ve hormonal ilaçlar, uzun dönem<br />

kullanılan bazı kortizon türevi ilaçlar, grip ve nezle için kullanılan<br />

bazı ilaçlar da kan basıncında geçici yükselmelere yol açabiliyor.<br />

64 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Röportaj<br />

GÜZELLİĞE liderlik<br />

L’Oréal’in bilgi birikimi ve güçlü ekibiyle Türkiye’de eczaneyi en fazla tercih edilen<br />

güzellik kanalına çevirme çabasını L’Oréal Aktif Kozmetik Genel Müdürü<br />

Sinem Sandıkçı Gökçen ve yönetim ekibinden dinledik<br />

L’Oréal’i ve Aktif Kozmetik’i bize<br />

anlatır mısınız?<br />

L’Oréal’de 100 yılı aşkın bir süredir<br />

tek işimiz güzellik. Sektör lideri olarak<br />

güzelliğin hayatları değiştirme gücüne<br />

inanıyoruz. Aktif Kozmetik ise L’Oréal’in<br />

dört iş bölümünden biri. Bizler, L’Oréal’in<br />

sağlık misyonunu üstleniyoruz. Dünyada<br />

ve Türkiye’de dermokozmetiğin kurucusu<br />

ve lideri olarak varoluş sebebimiz<br />

güzelliğe sağlık katmak; çünkü sağlık<br />

güzelliğin geleceği!<br />

Eczane ve dermo kozmetik<br />

pazarında L’Oréal - Aktif Kozmetik<br />

Divizyonu olarak oynadığınız<br />

rol nedir?<br />

Türkiye’de dermokozmetik pazarı Vichy<br />

markasını 1998 yılında lanse etmemizle<br />

başladı. L’Oréal - Aktif Kozmetik olarak<br />

Türkiye’deki pek çok eczacıya bu pazarı,<br />

pazarın dinamiklerini, gereklerini ve<br />

dermokozmetik ürünleri tanıtan, yepyeni<br />

bir kanal ve yeni müşteriler getiren<br />

ilk firmayız. Ve 20 yıldır bu sektörü<br />

geliştirerek liderliğimizi koruyoruz. Şu<br />

an sektörümüz bir dönüm noktasında.<br />

Bir tarafta artan politik ve ekonomik<br />

baskılar, diğer kanallara kaybettiğimiz<br />

müşteriler, yeterince faydalanamadığımız<br />

perakendecilikteki gelişmeler ve teknolojik/<br />

dijital dönüşüm! Diğer tarafta ise yükselen<br />

sağlıklı yaşam trendi, artan sağlık<br />

endişeleri, daha bilinçli ve uzmanlık<br />

arayan tüketiciler, sağlık profesyonellerine<br />

ve önerdikleri dermokozmetik ürünlere<br />

olan güven. L’Oréal - Aktif Kozmetik<br />

olarak en büyük sorumluluğumuzu<br />

sektörümüzü dönüştürmek olarak<br />

görüyoruz. Mottomuz “METAMORFOZ”<br />

yani sürekli ve yenilenen bir dönüşüm<br />

hareketi. Bu dönüşüme içeriden,<br />

kendimizden başladık ve hızlıca sektöre<br />

yaymaya devam ediyoruz. Tüketici<br />

öngörüsü ve davranışları, alışveriş ve<br />

tüketici deneyimi, perakendecilik, kaliteli<br />

servis, dijitalleşme konularındaki global<br />

ve lokal donanımlarımızı iş ortaklarımıza<br />

aktararak yapıyoruz. En iddialı olduğumuz<br />

iki konu ise perakende dinamikleri ve<br />

dijital dönüşüm. Eczacı, uzman, doktor<br />

tüm sağlık profesyonellerine yaptığımız iş<br />

ortaklığı ile ezcaneyi hak ettiği gibi tercih<br />

edilen ve referans gösterilen güzellik satış<br />

noktası yapma hedefindeyiz.<br />

4 İş Geliştirmede Metamorfoz:<br />

Hep yaptığımız eczane danışmanlığı<br />

işini 2016’da yeni bir boyuta taşıdık.<br />

Yönetim danışmanlarımızla verdiğimiz<br />

hizmetle uzmanlığımızı ve bilgi<br />

birikimimizi aktarmak için sürekli ve<br />

noktaya özel hale getirdik. Amacımız,<br />

her noktanın dinamiğini göz önünde<br />

tutarak, iş ortaklarımızın ve tüketicilerin<br />

beklentilerine cevap vermek. Süregelen<br />

“Profesyonel Master” eğitimlerimizi<br />

çeşitlendirip geliştirdik. Tüketici<br />

beklentilerinin değişmesiyle yeni<br />

teknolojik ürünler ve kategorilerle, nokta<br />

içi düzenleme ve kategori yönetimi ile<br />

eczanenin perakende sektöründe daha<br />

önemli bir rol oynamaya başlaması için<br />

beklentilere cevap veriyoruz. Modern<br />

perakende dinamikleri her gün değişiyor<br />

ve bu hızlı değişim beklentilere cevap<br />

vermemizi gerektiriyor. Daha profesyonel,<br />

uzman, sağlam bir yapı ile eczane<br />

sektörünü ve dermokozmetik kategorisini<br />

hak ettiği yerde görmeyi amaçlıyoruz.<br />

4 Satışta Metamorfoz:<br />

Satışta en önemli değişikliği ekibimizin<br />

düşünce ve çalışma sisteminde yaptık.<br />

Artık “satış” kelimesini kullandığımızda<br />

ekipteki herkes bunu eczaneye değil,<br />

son müşteriye yani tüketiciye satış<br />

olarak düşünüp, tüm iş planlarını buna<br />

göre yapmaya başladı. Amacımız tüm<br />

ekibimiz ile hem pazarı geliştirmek hem<br />

de eczacılarımızın desteği ile daha çok<br />

son tüketiciye ulaşmak. Güvenilir, işini<br />

L’Oréal Aktif Kozmetik Divizyonu (Soldan Sağa) Burcu Ünvan: Tedarik Zinciri Müdürü, Sibel Ayata: İş ve Perakende Gelişim Müdürü,<br />

Sinem Sandıkçı Gökçen: Genel Müdür, Ali Çiftçi: Satış Müdürü, Özlem Keskin Çoban: Vichy Marka Müdürü, Elçin İlyasoğlu: Finans Müdürü<br />

66 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Röportaj<br />

geliştiren, eczaneye değer katan, şeffaf ve<br />

adil bir iş ortağı olmak. Satış ekibimize<br />

verdiğimiz yoğun ve profesyonel eğitimlerle<br />

danışman, eğitimci, merchandiser olarak<br />

sahada maksimum destek vermelerini<br />

sağlamaktayız. L’Oréal’in bilgi birikimini,<br />

sahadaki satış ekibimiz aracılığı ile<br />

eczanelerimize anlatarak, var olan eczane<br />

pazarımızı çok daha büyük, güvenilir ve en<br />

fazla tercih edilen pazar haline getirmeye<br />

çalışıyoruz.<br />

Markalarınızın bu metamorfozdaki<br />

rolü nedir?<br />

Birbirini tamamlayan üç markamız var.<br />

Hepsinin ortak amacı bu metamorfoza<br />

katkıda bulunmak. Yenilikleri, servisleri<br />

ile trafik yaratmak ve yeni tüketici<br />

kazandırmak. Her üç markamızdaki güçlü<br />

medikal yatırımlarla doktorlarımızın<br />

gücünü eczanelerimize getirmek. Vichy<br />

sağlıklı güzelliğin yenilikçi, ulaşılabilir<br />

markası; hızlı tüketim kanallarına<br />

karşı rekabet markamız. Bir yandan<br />

pazara yenilikçi ürünler sunuyoruz,<br />

diğer yandan tüketiciye sunduğumuz<br />

kampanyalar ile hızlı tüketim kanalının<br />

dinamik atmosferini ezcaneye taşıyoruz.<br />

Özellikle yenilenen kimliği ile hayatının<br />

her evresinde (ergenlik, hızlı hayat,<br />

stres, hamilelik, menopoz vs. gibi)<br />

tüketiciye eşlik ediyoruz. Senelerin verdiği<br />

uzmanlığı, gençlerin yaşam tarzları ile<br />

birleştiriyoruz. Yeni nesil cilt bakımı<br />

kavramını doğru ürünlerle tüketiciye<br />

sunuyoruz. Tek bir mottomuz var: Vichy<br />

ile #guzellikeczanede! La Roche-Posay<br />

dermatolojinin kozmetikteki izdüşümü ve<br />

problemli ciltler için daha iyi bir yaşam<br />

sunarak hayatları değiştiren markamız.<br />

İddialı büyümesi ve aşk markası olması<br />

ile fark yaratıyor. Medikal reçete<br />

gücünün yanısıra tüketicilerimize dijital<br />

ortamda dermatolog ve blogger işbirliği<br />

ile doğru bilinen yanlışları, doğru güneş<br />

korumasını, yağlı cilt bakımını, doğru<br />

bebek cildi bakımı gibi bilinmeyenleri<br />

öğretiyor. SkinCeuticals ile estetik<br />

dünyasını yakından takip eden, lüksü<br />

deneyimlemek isteyen tüketicileri eczaneye<br />

kazandırıyoruz. Profesyonel cilt bakımı<br />

konsepti ile eczane tüketicilerimize farklı<br />

bir servis sağlıyoruz. Saf içerik ve yüksek<br />

konsantrasyona sahip formüllerimiz ile<br />

en üst seviyede etkinlik vaad ediyoruz. Bu<br />

arada, yeni bir unvana da layık görüldük:<br />

Tüm dünyada profesyonel olarak dağıtımı<br />

yapılan 1 numaralı cilt bakım markasıyız!<br />

Sosyal sorumluluk projeniz var mı?<br />

Günümüzde markaların ve şirketlerin<br />

başarıları ekonomik performanslarından<br />

çok topluma olan faydaları ile ölçülüyor.<br />

Biz bu konuda çok aktifiz. Daha iyi<br />

bir yaşam için La Roche-Posay ile cilt<br />

kanserine karşı bilinçlendirme ve tüm<br />

kanserli hastaların yaşam kalitesini<br />

artırma, Vichy ile menopoz farkındalığı<br />

yaratma, SkinCeuticals’da imkânı<br />

olmayanlara yüz hasarları konusunda<br />

estetik cerrahi müdahalelerle destek verme<br />

gibi projelerimiz var. Çevreyle ilgili karbon<br />

emilimi, atık yönetimi, enerji/su tüketimi<br />

gibi konularda ciddi taahhütlerimiz var.<br />

Ya son trendlerle yeni ürünleriniz...<br />

Global trendleri güzellik ve<br />

dermokozmetiğe uyarlamakta öncü<br />

olduğumuz için bunları markalarımızdan<br />

takip edebilirsiniz.<br />

4 Cilde uyarlanabilen sağlıklı yaşam:<br />

Bunun en son örneği “probiyotikler”.<br />

Probiyotikler bağışıklık sistemimizi<br />

güçlendirirken aynı zamanda doğru formda<br />

kullanılırsa cilt bariyerini de güçlendiriyor<br />

ve cildin direncini artırıyor. Vichy’den<br />

bir ilk olan probiyotikli bakım serisi<br />

Slow Âge, klinik olarak kanıtlanmış çok<br />

güçlü bir formüle sahip. UV ışınları, hava<br />

kirliliği, stres, düzensiz beslenme, sigara<br />

gibi çevresel faktörler ve yaşam tarzından<br />

kaynaklanan yaşlanma belirtilerini<br />

yavaşlatan probiyotik türevi bifidus,<br />

antioksidan bitki kökü Baicalin ve Vichy<br />

15 mineralli Termal Suyu ile cilt bariyerini<br />

güçlendiriyor, leke ve ince çizgiler gibi<br />

yaşlanma belirtilerini azaltıyor, UV<br />

ışınlarına karşı cildi koruyor. Bir nevi<br />

cildin yaş yönetiminde önemli günlük<br />

probiyotik dozu oluyor.<br />

4 Saçlarda trend sözünü tutan, etkili saç<br />

yoğunlaştırıcılar:<br />

Saç uzmanı Vichy Dercos’un Densi<br />

Solutions serisi daha yoğun, daha çok ve<br />

daha dayanıklı saçlar için geliştirildi. Yeni<br />

saç çıkarma konusunda en iddialı içerik<br />

Stemoxydine’i, anti-aging’in yıldız içerikleri<br />

“resveratrol” ve “rhamnose” ile birleştiriyor.<br />

4 Pratik ve S.O.S. bakım ürünleri:<br />

Atopik ciltler için kaşıntıyı anında<br />

rahatlatan, her an her yerde ve her yaşta<br />

kullanılabilen Lipikar Stick AP+; NASA<br />

teknolojisi ve kendi ağırlığının kat be kat<br />

üzerinde sıvıyı emme özelliği olan Airlicium<br />

moleküllü güneş koruması pratik Anthelios<br />

Face Mist, her çantada bulunması gereken<br />

yara, yanık, kuruluk, tahriş ve benzeri her<br />

türlü durumda kullanılabilecek Cicaplast<br />

Baume B5...<br />

4 Estetik uygulama etkili ürünler:<br />

Skinceuticals’ın teknoloji ve bilimin<br />

sınırlarını zorladığı muhteşem HA<br />

Intensifier serumu, kadınların arzu ettiği<br />

gibi dolgun, sıkı ve pürüzsüz bir cilde sahip<br />

olmalarını sağlıyor. Hyalüronik asit içeren<br />

formülü sayesinde, her yaş için cildin uzun<br />

süre nemini korumasına; ağız, yanak ve<br />

göz çevresindeki kırışıklık görünümü/<br />

sarkmaları engellemeye yardımcı oluyor.<br />

Özellikle dolgu uygulamalarından sonra da<br />

tamamlayıcı olarak kullanılıyor.<br />

4 Alışveriş noktası olarak “Eczane”:<br />

Problemleri kapatmaktan çok kalıcı olarak<br />

çözmek, sade ve doğal bir görüntüye sahip<br />

olmak gibi trendler nedeniyle eczaneler<br />

doğru cilt bakımı için bilinçli tüketicilerin<br />

olmazsa olmazı olmaya devam edecek.<br />

Eczacılardan ve sektörden<br />

beklentileriniz neler?<br />

Eczane sektöründe en büyük eksiğimiz<br />

dataya bağlı gerçek bilgi. Tüm sektör<br />

oyuncularının bu yönde çaba sarf<br />

edip yatırım yapmalarını bekliyoruz.<br />

Doğru data ve analizler resmi daha net<br />

görmemizi sağlayıp yatırımlarımızı doğru<br />

şekillendirecektir. Bu sektörü beraber<br />

büyütmek için kısa dönem faydalar yerine<br />

uzun dönemli sürdürülebilir iş ortaklarına<br />

ihtiyaç var.<br />

Son olarak eklemek istedikleriniz…<br />

Türkiye’de 20 senelik bir geçmişimiz<br />

var ve özellikle son iki yıldır yaptığımız<br />

atılımlarla 2017’de en güçlü senelerimizden<br />

birini yaşıyoruz. Tek tutkumuz bu sektörde<br />

sağlık profesyonellerinin en güçlü iş ortağı<br />

olarak “güzelliğe, güzellikle liderlik etmek”<br />

yani sorumlu, etik ve sürdürülebilir bir<br />

şekilde işimizi dönüştürmek. Sizlerin ve<br />

diğer sektör paydaşlarımızın da desteği<br />

ile bu dönüşümün çok kısa sürede<br />

gerçekleşeceğine inancımız sonsuz.<br />

68 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Alışveriş<br />

AİLENİZ İÇİN en İyİsİ...<br />

Bu sayfadaki ürünlerin hepsi de aileniz ve sizin<br />

ihtiyaçlarınız düşünülerek üretildi. Eczacınızın<br />

danışmanlığında size en uygun olanı bulabilirsiniz.<br />

4<br />

9<br />

1<br />

3<br />

7<br />

5<br />

10<br />

11<br />

8<br />

6<br />

2<br />

12<br />

1- DUCRAY<br />

Dexyane MeD Creme, yüz ve vücut üzerinde kullanılabilen<br />

egzama karşıtı, yatıştırıcı onarım kremidir. Çok kuru<br />

ve atopik ciltlerdeki kaşıntı, kızarıklık ve tahrişe karşı<br />

etkilidir. Ciltteki enflamasyonu içerdiği gliserin, shea yağı ve<br />

trigliseridli bileşimiyle azaltır. 55 TL<br />

2- ZERDEÇALFLEX<br />

Patendli fitozom teknolojisiyle üretilen ve yeni nesil Zerdeçal<br />

ekstratı içeren takviye edici gıda. Biyoyararlanımı ve<br />

emilimi artırılmış her bir kapsül, 2 kg. zerdeçala eşdeğerdir.<br />

Yetişkinler günde 1-2 kapsül kullanabilir. 205,90 TL<br />

3- SAMBUCOL<br />

Grip ve soğuk algınlığının ilk belirtilerinde, bağışıklık<br />

sistemi güçlendirmede ve gripten korunmak için kara mürver<br />

ve Vitamin C içerikli Sambucol’ün pastil (23 TL), şurup<br />

(49 TL), efervesan tablet (39 TL), ve 1-12 yaş çocuklar için<br />

şurup (46TL), formlarını eczanenizden satın alabilirsiniz.<br />

4- MUSTELA<br />

Vitamin Barrier Cream 1.2.3 Pişik Kremi, tek adımda üç<br />

yönlü destek sunar. Avokado Perseose ile cildi korur, Alcacea<br />

Oxeoline ile rahatsızlığı yatıştırır ve ayçiçeği yağı distilatı ile<br />

cildi nemlendirir. Her bez değişiminde kullanılabilir. % 98<br />

doğaldır. 50 ml: 17,50 TL / 100 ml: 32,50 TL<br />

5- WHITE & GLO<br />

White Glo Çay ve Kahve Tüketenlere Özel Beyazlatıcı Diş<br />

Macunu, içeriğindeki Mikro-Wax koruyucu kalkanı ve kaliteli<br />

florürle yeni leke oluşumunu önler ve diş çürümelerine karşı<br />

korur. Beyazlatıcı diş fırçası ve özel kürdanla komple ağız<br />

bakımı sunar. 18,50 TL<br />

6- INCIA<br />

Incia Besleyici ve Koruyucu Vücut ve Saç Bakım Yağı, doğal<br />

bitkilere soğuk sıkım teknolojisi uygulanarak üretilmiştir.<br />

Vücudun doğal florası ile uyumludur. Çupuaçu yağının<br />

mucizevi nemlendirme etkisine sahiptir. Cildi ve saçları<br />

besler, nemlendirir ve yumuşatır. 75 TL<br />

7- URINONVEF<br />

TAB İlaç tarafından üretilen Urinonvef, içeriğindeki PAC’ler<br />

ve idrarı asitleştirme özelliği ile E.coli’nin idrar yolu duvarına<br />

yapışmasına ve canlı kalmasına engel olur. Böylece sistit<br />

oluşumunu ve tekrarlamasını engeller. 39,50TL<br />

8- CETAPHIL<br />

Cetaphil Nemlendirici Losyon, özel formülüyle kuruyan<br />

ciltlere ihtiyacı olan nemi sunar, nem kaybını önler ve vücutta<br />

su tutulumunu sağlar. Cildi korur, rahatlatır ve yumuşatır.<br />

Koku maddeleri, lanolin içermez. 58,30 TL<br />

9- URGO<br />

URGO Tırnak Yeme Önleyici, güzel tırnaklara sahip olmak<br />

için 2’si 1 arada etki sağlar. Tırnak yeme ve parmak emme<br />

sorununu önler, içeriğindeki vitamin E sayesinde tırnak<br />

yapısını güçlendirir. 3 yaş sonrası kullanılabilir. 27,95 TL<br />

10- BETADINE<br />

Aktif bileşeni povidon-iyot olan Betadine®, etkili ve güvenli<br />

bir antiseptiktir. Bakteri, mantar ve virüsleri öldürerek<br />

enfeksiyon gelişimini önler. Kesik, sıyrık, yanık, ağız içi ve<br />

çevresi ile saçlı deri üzerinde etkilidir. 18,50 TL<br />

11- EURHO VITAL<br />

EuRho Vital Zinc Plus Juice, çocuklara yönelik olarak<br />

hazırlanmış bir gıda takviyesidir. İçeriğinde Çinko, B vitamini<br />

kompleksi ve C vitamini bulunur. Beslenmeye ek olarak<br />

günde 1 tatlı kaşığı alınması yeterlidir. 35,50 TL<br />

12- SUPRADYN<br />

Multivitamin, mineral ve koenzim Q10 içeren Supradyn<br />

All Day 30’luk efervesan tablet, portakal aromalı bir gıda<br />

takviyesidir. Vücut enerjisinin düzenlenmesi, vitamin ya da<br />

mineral eksiğinin takviye edilmesi için idealdir. 45,07 TL<br />

72 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Alışveriş<br />

16<br />

13<br />

14 15<br />

17<br />

18<br />

20<br />

19<br />

21<br />

23<br />

22<br />

13- ABCDERM<br />

ABCDerm Change Intensif bakım kremi, formülündeki d-panthenol<br />

ile bez bölgesindeki tahriş ve kızarıklıkları gideren su bazlı bakım<br />

kremidir. Formülündeki gliserin ile nem desteği sağlar, bebek<br />

cildinin pH dengesini korur, parfüm ve paraben içermez. 59,50 TL<br />

14- SOLGAR<br />

Solgar Vitamin C, günde 1 adet ve yemeklerden sonra kullanılır.<br />

Yüksek miktarda C vitamini içerir. Bağışıklık sistemini destekler.<br />

Şeker, tuz, maya, buğday, glüten, süt ve nişasta içermez. İçerdiği C<br />

vitamini diş ve kemiklerin gelişiminde etkilidir. 62,95 TL<br />

15- IMUNOGLUKAN<br />

Imunoglukan Likit, okul çocukların hastalıklardan korunmasını<br />

sağlar ve ailelerin de hayat kalitesini artırır. Mg açısından yüksek<br />

beta glukan ve C vitamini içerir. Glüten, koruyucu madde,<br />

tatlandırıcı ve alkol içermez. Çölyak ve diyabet hastaları da<br />

rahatlıkla kullanabilir. 74,80 TL. Imunoglukan Actis ise beş günlük<br />

kullanım içindir. Her bir kapsülde 300 mg imunoglukan, 160 mg<br />

C vitamini ve 10 mg çinko bisglisinat bulunur. Akut solunum yolu<br />

enfeksiyonlarında etkilidir. Yorgunluğu giderir, stresi azaltır ve<br />

vücut direncini artırıp enerji verir. 56,10 TL<br />

16- EVOMÈRE<br />

Bebeklerin ve annelerin günlük bakımı için %100 doğal, güvenilir ve<br />

etkin çözümler sunan Evomère’nin Pişik Kremi, içerdiği shea yağı,<br />

çinko oksit, bisabolol, aynısefa ve ebegümeci özleriyle bebeklerin<br />

pişik sorunlarını giderir. Ürünün doğallığı sertifikalıdır. 22,90 TL<br />

17- SENSODYNE<br />

Sensodyne Hızlı Rahatlama, geliştirilmiş formülüyle diş hassasiyeti<br />

ağrısına karşı 60 saniyede rahatlama ve uzun süreli koruma sağlar.<br />

İlk fırçalamadan itibaren etki göstermeye başlar. 8 haftalık kullanım<br />

sonunda diş hassasiyetinde %64 azalma sağlar. 24 TL<br />

18- ENTEROGERMINA<br />

Asit, alkali ve antibiyotiklere karşı dayanıklıdır. Renksiz ve<br />

kokusuzdur. Laktoz, glüten ve şeker içermez. Kullanımı kolaydır.<br />

11 yaş ve üzeri bireyler günde 1 adet kullanabilir. Gaz, kabızlık,<br />

şişkinlik, ishal ve bağırsak florası dengesizliğinde kullanılır.<br />

10 Flakton: 44,90 TL / 20 Flakton: 59,90 TL<br />

19- WEE BABY<br />

Wee Baby’nin bebeklere özel bitki özlü pişik kremi, bebek pudrası<br />

ve bebekler için özel olarak hazırlanan ıslak havlusu, üçlü olarak<br />

bebeklerin pişik sorununa çözüm getirir. Pudra, pişiği ve tahrişi<br />

önlerken bebeklerin tenine de kolayca yayılır. Bez değişimi ve<br />

banyo sonrası ciltteki ıslaklığı kurutur ve cildi rahatlatır. Özellikle<br />

hassas ciltli yetişkinler de rahatlıkla kullanabilir. 12 TL. Wee Baby<br />

Pişik Kremi ise zeytinyağı, badem yağı, papatya ekstresi gibi doğal<br />

içerikle hazırlanmıştır. Bileşiminde ayrıca %15 çinko oksit ve lanolin<br />

bulunur. Paraben içermez. 15 TL<br />

20- EFA ONE<br />

Kronik rahatsızlıklardan korunmak ve tek kapsülde maksimum<br />

düzeyde omega 3 almak için yüksek doz omega 3 ihtiyacının<br />

karşılanmasına yardımcı olur. Her bir kapsülde 1020 mg Omega-3<br />

bulunur. Balık jelatini ve blister ambalajda sunulur. 129 TL<br />

21- BEE’O UP<br />

BEE’O UP Propolis Damla, virüs ve bakterileri yok ederek vücudun<br />

hastalıklarla savaşmasına yardımcı olur, bağışıklığı güçlendirir.<br />

Propolis Damla’yı çocuklar da yetişkinler de kullanabilir.<br />

Yetişkinlerin her gün 20, çocukların 10 damlayı yoğurt veya ekmek<br />

üzerine damlatarak tüketmesi yeterlidir. 49,90 TL<br />

22- STERIMAR<br />

Sterimar %100 Doğal Deniz Suyu Burun Spreyi, günlük burun<br />

temizliğinde ve burun tıkanıklığının giderilmesinde etkilidir.<br />

Sterimar bebek serisini 0-3 yaş bebekler ve çocuklar, Sterimar<br />

yetişkini ise 3 yaşından itibaren herkes kullanabilir.<br />

100ml 40 TL; 50ml 30 TL<br />

23- IMUTOR<br />

Imutor beta glukan içeren ve bağışıklık sistemini desteklemeye<br />

yarayan bir gıda takviyesidir. Vücuda ihtiyacı olan direnci<br />

kazandırırken bir yandan da enfeksiyonlarla mücadele eden beyaz<br />

kan hücrelerini aktive eder. Özellikle uçuk gibi hasarlı dokuların<br />

daha çabuk iyileşmesini sağlar. 54,89 TL<br />

74 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Psikoloji<br />

“BURADA BİR<br />

PRİZVAR MI?”<br />

Şarj Bağımlılığı (Plagomani), giderek insanların ruh sağlığını tehdit ediyor. Pek çok kişi, eline<br />

telefonu alır almaz, şarj seviyesine bakıp, etrafta bir priz aramaya başlıyor. Peki neden?<br />

Akıllı telefonlar hayatımıza<br />

gireli beri pek çok insan<br />

adeta cep telefonuna yapışık<br />

yaşamaya başladı. Bu durum<br />

da “plagomani” denen şarj bağımlılığını<br />

gündeme getirdi. Konuyu Nöroloji Uzmanı<br />

Dr. Mehmet Yavuz’a danıştık ve ilginç<br />

yanıtlar aldık.<br />

Sayın Mehmet Yavuz, şarj bağımlılığı<br />

ne zamandan beri gündemde olan bir<br />

bağımlılık türü?<br />

Kabul etmemiz gereken bir gerçek var;<br />

Dünya değişiyor. Dünya değişip teknoloji<br />

geliştikçe birçok yenilik hayatımıza<br />

giriyor hatta hayatımızın bir parçası<br />

haline geliyor. Tıpkı, akıllı telefonlar ve<br />

tabletlerde olduğu gibi. Akıllı telefonların<br />

ve tabletlerin kullanımının artması ve<br />

insan hayatında vazgeçilmez bir hal<br />

almasıyla beraber yeni türde hastalıklar<br />

da kendini göstermeye başladı. Şunu<br />

söyleyebiliriz, ne zaman akıllı telefonlar<br />

hayatımızın odak noktası oldu şarj<br />

bağımlılığı da o zaman bir hastalığa<br />

dönüştü.<br />

Bir şarj bağımlısını nasıl tanırız?<br />

Ne gibi davranışlar sergiler?<br />

Eğer bir kişi;<br />

• Seyahat yapacağı otobüste veya oturacağı<br />

kafede ilk baktığı şey priz ise,<br />

• Yanında sürekli yedek batarya ya da<br />

taşınabilir şarj aleti taşıyorsa,<br />

• Şarj etmek için arkadaşlarıyla<br />

yarışıyorsa,<br />

• Şarj seviyesine göre morali değişiyorsa,<br />

• Uyandığında ilk olarak telefonunun<br />

şarjına bakıyorsa,<br />

• Gün içinde sürekli olarak telefonunun<br />

şarj durumunu kontrol ediyorsa şarj<br />

bağımlısı demektir.<br />

Sürekli iletişim halinde olmamızı<br />

sağlayan taşınabilir bir aletin “çalışır<br />

halde” olmasını istemek neden bağımlılık<br />

olarak değerlendiriliyor?<br />

Eğer istediğiniz, iletişim kurmak için<br />

bir aletin ‘çalışır halde’ olması ise bir<br />

bağımlılıktan söz edemeyiz. Ancak<br />

gittiğiniz yerde ilk baktığınız yer priz<br />

ilk sorduğunuz soru ise prizin nerede<br />

olduğuysa, şarjınız bitince bütün moraliniz<br />

alt üst oluyor bir priz bulana kadar<br />

moraliniz düzelmiyorsa, powerbank’lar<br />

olmadan sokağa adımınızı atamıyorsanız<br />

bu durumu ancak bağımlılık olarak<br />

değerlendirebiliriz.<br />

Aynı şekilde şu ya da bu sebeple sürekli<br />

ulaşılabilir olması gereken insanlar<br />

var. Bunların kimi ailevi, kimi mesleki<br />

sebeplerle ulaşılabilir olmak zorunda. Bu<br />

durumdaki insanların şarjlarını sürekli<br />

kontrol etmesi de mi bağımlılık?<br />

Konular, şartlara göre değerlendirildiğinde<br />

farklı manzaralar çıkabilir. Eğer kişi,<br />

çeşitli sebeplerle şarjını kontrol ediyor ve<br />

şartlar değiştiğinde şarjının kaç olduğu<br />

çok da ilgisini çekmiyorsa bu durumu<br />

bağımlılık olarak değerlendiremeyiz. Yani<br />

mesele, neyi niçin yaptığımızdır.<br />

Bu bağımlılık türü günlük hayatımızı,<br />

sağlığımızı ve psikolojimizi nasıl<br />

etkiliyor?<br />

Cihazların şarj durumu, kişilerin<br />

güne nasıl başlayacağına doğrudan<br />

etken bir hale geldi. İnsanlar kalkar<br />

kalmaz şarjlarına bakıp, şarjlarının<br />

durumuna göre güne mutlu ya da mutsuz<br />

başlayabiliyorlar. Şarj bağımlılığı olan<br />

insanlarda depresyona girme olasılığı<br />

diğer insanlara göre daha fazladır.<br />

Çünkü aklı sürekli telefonunun şarjında<br />

olan ve o telefonu kullanmak için can<br />

atan insanlar otomatikman yalnızlığa<br />

sürüklenecektir. Ayrıca şarja bağımlı<br />

kalmak insanda takıntılara yol açar ve<br />

bu durum ilerleyen süreçlerde obsesif<br />

kompulsif bozukluğa neden olabilir. Şarj<br />

bağımlılığının bir başka olumsuz etkisi<br />

ise bu tarz insanların kendilerini hayatın<br />

normal akışına verememesidir. Yani okul,<br />

iş ya da sosyal hayatlarında akıllarında<br />

hep telefonlarının veya tabletlerinin şarj<br />

durumu olduğu için kendilerini o anda<br />

ilgilendikleri şeye odaklayamazlar. Bu<br />

durum da beraberinde mutsuzluğu ve<br />

başarısızlığı getirir.<br />

Tüm bunlara ek olarak; melatonin,<br />

bedeninizin gevşeme ve rahatlaması<br />

için beyniniz tarafından bedeninize<br />

salgılanan bir hormondur. Sürekli<br />

olarak aklı telefonunda olan insanlarda<br />

otomatik olarak bu hormonun<br />

salgılanması, vücut kendini uyku ve<br />

dinlenme pozisyonuna sokamadığı için<br />

gecikecektir. Uyumadan hemen önce<br />

telefonla veya telefonun şarj aletiyle<br />

ilgilenen kişilerin beyni sürekli uyarılır.<br />

Kişinin, beyni ve bedeni telefona o kadar<br />

çok konsantre olur ki vücut rahatlayamaz<br />

ve uyku pozisyonuna geçemez. Kişi,<br />

uykusuna ayıracağı zamanı telefonuyla<br />

ilgilenmeye ayırdığı için uykusunu<br />

alamaz. Tabi bu durum gün içinde kişiye<br />

sıkıntılar yaratabilir.<br />

76 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Psikoloji<br />

Nöroloji Uzmanı Dr.<br />

Mehmet Yavuz<br />

Bir şarj cihazı ve bir elektrik prizinin<br />

olduğu her yerde cihazlar şarj<br />

edilebilirken, hatta cadde üstlerinde bile<br />

şarj servisi sunan üniteler varken, şarj<br />

bağımlılığı ne kadar ciddiye alınmalı?<br />

Bu konuyu bir örnekle açıklamak<br />

istiyorum. Ne kadar uç bir örnek olsa<br />

da konunun ehemmiyetini anlamak<br />

için açıklayıcı olduğunu düşünüyorum.<br />

Şöyle ki; uyuşturucu bağımlısı olan biri<br />

için uyuşturucunun kolay bir şekilde<br />

ulaşılabilir olması bu durumu ciddiye<br />

almamamız için sebep değildir. Şarj<br />

bağımlısı biri için de bunların ulaşılabilir<br />

olması bu durumu ortadan kaldıramadığı<br />

gibi şarj bağımlılığını bir anlamda besler.<br />

Çünkü şarj bağımlısı telefonunu şarj<br />

edebilecek bir yere ulaştığında bile sürekli<br />

telefonunu ve şarjının dolup dolmadığını<br />

kontrol eder, prizden çektiğinde ne kadar<br />

dayanacağını hesaplar. Yani ulaşılabilirlik<br />

çözüm üretmez sadece bir bağımlının<br />

endişelerini erteler.<br />

Bu durum bir tür takıntı olabilir mi?<br />

Sürekli cüzdanını, anahtarını,<br />

gözlüğünü alıp almadığını kontrol eden<br />

insanlardaki gibi bir durum olabilir mi?<br />

Bu duruma takıntı demek hayli iyimser bir<br />

bakış açısı olur. Bu durum bir takıntıdan<br />

ziyade bir bağımlılıktır. Durumu şu<br />

şekilde açıklayabiliriz; nikotin ve kafein<br />

bağımlılık seviyeleri yüksek düzeyde<br />

olan insanlarla şarj bağımlılığı yüksek<br />

olan insanların beyin özellikleri birbirine<br />

oldukça benzer özellikler göstermektedir.<br />

İnsanlar, beyinlerinin zevk merkezlerinde,<br />

diğer bağımlılık çeşitlerinde olduğu<br />

gibi aynı uyarıma sahip olurlar, zihin ve<br />

bedenleri, tıpkı uyuşturucu bağımlısının<br />

uyuşturucu için krize girmesi gibi telefonu<br />

veya tabletini şarj edip kullanmak için<br />

fiziksel anlamda can çekişir.<br />

Telefon (laptop, netbook, notebook vs.)<br />

bağımlılığı ile şarj bağımlılığı için bir<br />

anlamda “kardeş bağımlılıklar”<br />

diyebilir miyiz? Zira biri yoksa<br />

diğeri de yok…<br />

Eğer elinizden telefon düşmüyor, mesaj<br />

veya bildirim sesi gelmemesine rağmen<br />

sürekli telefona bakıyorsanız telefon<br />

bağımlısı olabilirsiniz. Aslına bakılırsa<br />

iki bağımlılık da benzer semptomlar<br />

gösterir ve benzer sonuçlara yol açar.<br />

Her iki bağımlılıkta depresyona girme<br />

riski fazladır. Bir çeşit obsesif-kompulsif<br />

bozukluğa sahip olma olasılığı daha<br />

yüksektir. Her iki bağımlılık da sosyal<br />

beceri eksikliğine sebep olur ve beyinleri<br />

uyuşturucu bağımlılığına benzer belirtiler<br />

gösterir. Daha buna benzer birçok ortak<br />

belirtiye sahip olan iki bağımlılık için bu<br />

anlamda kardeş bağımlılıklar diyebiliriz.<br />

Şarj bağımlılığı, kurtulmak gereken bir<br />

bağımlılık mı? O kadar ciddi mi?<br />

Daha önce de söylediğim gibi şarj<br />

bağımlılığı öylesine değil bilimsel<br />

veriler ışığında verilmiş bir isimdir.<br />

Uyuşturucu ve alkol bağımlılığı nasıl ciddi<br />

sonuçlara sebep oluyorsa şarj bağımlılığı<br />

da tahribatlara yol açıyor. Psikolojik<br />

etkilerinin yanı sıra fizyolojik etkilerini<br />

göz önünde bulundurduğumuzda evet, o<br />

kadar ciddi bir bağımlılıktır. Bu konuda<br />

şöyle bir değerlendirme yaparsak; akıllı<br />

telefonlardan uzak geçirilen dakikaların<br />

bir ömre bedel olduğu bu dönemde, telefon<br />

bağımlısı olduğu kadar şarj bağımlısı<br />

olan birey ne kadar günlük ve iş hayatına<br />

odaklanabilir? Bu anlamda söyleyebiliriz<br />

ki evet, şarj bağımlılığı kurtulmak gereken<br />

bir bağımlılıktır.<br />

Peki, nasıl kurtulabiliriz?<br />

Öncelikle kişinin telefona ve şarj aletine<br />

bağımlı olduğunu kabul etmesi ve bu<br />

durum için arayışlar içinde olması gerekir.<br />

Böylelikle uygulanacak yöntemlerde daha<br />

başarılı olunur ve tedavi süreci minimum<br />

zamana iner.<br />

İlk olarak sürekli şarjınızı kontrol<br />

etmemeye gayret edin. Ayrıca yanınızda<br />

taşınabilir şarj veya şarj aleti taşımayın.<br />

Başlarda zor gelebilir fakat ilerleyen<br />

günlerde rahat ettiğinizi siz de<br />

hissedeceksiniz. Her anınızda telefon<br />

yanınızda olmasın. Yemek yerken, yatakta<br />

uyumaya çalışırken telefonla veya tabletle<br />

ilgilenmek şarjınızı azaltacağı için aklınız<br />

sürekli telefonunuzda olacaktır. Okuma<br />

alışkanlıklarınızı akıllı cihazlarınızdan<br />

gidermeyin. Böylece şarjınız azalmayacak,<br />

okumanın ve sayfa karıştırmanın da<br />

keyfine varacaksınız. Aklınıza telefonunuz<br />

geldiği zamanlar kendinizi frenlemeye<br />

çalışın. Bildirimleri ve mobil veriyi<br />

kapatın. Bu sayede hem telefonunuzun şarj<br />

süresi uzayacak hem de aklınız telefona<br />

gitmemiş olacaktır. İş yerinde, toplantıda<br />

veya arkadaşlarınızla bir kafede otururken<br />

akıllı cihazınızı saklayın. Kendinizi<br />

içinde bulunduğunuz ortama bırakın ve<br />

yaptığınız işe veya etkinliğe kendinizi<br />

verin.<br />

21. yüzyılın teknolojisi bizlere birçok<br />

imkân ve kolaylık sunuyor. Biz de bu<br />

teknolojileri hayatımızın bir parçası<br />

haline getiriyor hatta odak noktası<br />

yapıyoruz. Ancak teknolojiyi doğru<br />

ve bilinçli kullanmadığımız takdirde<br />

onun egemenliğine gireriz. Tıpkı, şarj<br />

bağımlılığında olduğu gibi... Tam da bu<br />

sebeple teknolojinin üzerinizde egemenlik<br />

kurmasına izin vermeyin.<br />

>Şarj bağımlılığı,<br />

tıpkı uyuşturucu<br />

ve alkol gibi,<br />

psikolojik<br />

tahribata yol<br />

açıyor.<br />

78 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


dokunsun<br />

yeter<br />

Yağlı Krem hafif yanık, küçük kesik ve<br />

sıyrıklarda tüm zararlı mikropları yok ederek<br />

ve yara çevresinin nemlenmesini sağlayarak<br />

iyileşmeye destek olur. 1,2<br />

60<br />

YIL<br />

ULUSLARARASI MARKA GÜVENCESİ<br />

PVP-I<br />

1. Cooper RA. Int Wound Journal. 2007; 00. 1-4. 2. http://www.surgerysupplements.com/keep-wounds-moist-or-dry<br />

Betadine antiseptik yağlı krem %10 Povidon iyot içerir. Bakterisidal, Antifungal, Antiviral. CAS 25655-41-8. Ürün tipi 1. İnsan Hijyeni ile ilgili Biyosidal Ürün. Güvenli kullanınız. Kullanmadan<br />

önce her zaman ürün etiketi ve kullanım talimatını okuyunuz. Ruhsat tarih ve no: 30.06.2016, 2016/124 Ruhsat sahibi: Mundipharma Ecza Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. Levent Yapı Kredi Plaza<br />

C-Blok No:40-41 K-17 Beşiktaş, İstanbul Tel: 02123174757 e-posta: info@mundipharma.com.tr Daha geniş bilgi için firmamıza başvurunuz.<br />

BET_MP_6_Q317


Kimyasal katkı maddesi<br />

içermeyen ürün almak<br />

bir lüks değil sağlık için<br />

bir zarurettir<br />

Uzm. Dr. Nilgün Ünal<br />

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı<br />

Bebekler için hazırlanan ürünlerin risksiz, doğal<br />

olduğunu düşünseniz de gerçek böyle değil. Bu<br />

ürünlerde de pek çok toksin bulunabilmekte. Bu<br />

toksinlerin hepsi potansiyel ve irritan alerjendir.<br />

Sadece cilt yüzeyinde etki etmekle kalmazlar,<br />

ciltten emilip iç organları etkileyebilirler. Deriden<br />

emilen bu toksik maddeler bebeklerin<br />

idrarlarında görülebilmektedir. Sadece<br />

şampuanlar, losyonlar değil ev temizlik maddeleri<br />

de bebeklerde ve tüm ev halkında sağlık<br />

problemlerine neden olabilir.<br />

Amerika’daki Çevresel Çalışma Grubu<br />

(Environmental Working Group) Amerika’da<br />

satışta bulunan 2.000 temizlik malzemesini<br />

incelemiş, 8 ana toksin ve zararlarını şöyle<br />

özetlemiş:<br />

1) ASTIM: Kokulu temizlik ve banyo ürünleri<br />

sağlıklı kişilerde astımı başlatabilmekte ve<br />

astımı olanlarda krizi tetikleyebilmektedir.<br />

2) KANSER: Hemen hemen tüm toksinler uzun<br />

süreli maruziyette kanserojen etki<br />

göstermektedir.<br />

3) ALERJİ, EGZEMA<br />

4) HORMON SİSTEMİNİN BOZULMASI:<br />

Çocuklarda erken ergenlik, erkek çocukta<br />

meme büyümesi, erişkinlerde üremede hasar.<br />

5) KİMYASAL YANIK VE ZEHİRLENMELER<br />

6) DOĞUMSAL DEFEKTLER: Gebeliğinde temizlik<br />

işinde çalışanların bebeklerinde doğumsal<br />

anomalilere daha sık rastlanmıştır.<br />

Tüm bu sağlık tehditlerine rağmen pek çok üretici<br />

bu toksinleri kullanmakta ve içerik bölümünde<br />

bunları belirtmemektedirler. Hepimiz, evde, işte,<br />

okulda, yuvada bu toksinlere maruz kalmaktayız.<br />

Ürün seçerken içeriğine dikkat etmeli aşağıdaki<br />

toksinleri içeriyor mu diye kontrol etmeliyiz:<br />

1) FİTALATLAR: Kokulu temizlik, banyo<br />

malzemeleri, sabunlar, şampuanlar kremler,<br />

rollonlar ve deodrantlarda bulunur.<br />

2) PERKLOROETİLEN: Leke çıkarıcılar, halı ve<br />

mobilya temizlik malzemelerinde bulunur.<br />

3) TRİKLOSAN: Antibakteriyel özellikli temizlik<br />

malzemeleri ve sabunlarda bulunur.<br />

4) KATERNER AMONYUM BİLEŞİKLERİ: Çamaşır<br />

yumuşatıcılar ve antibakteriyel ürünlerde<br />

bulunur.<br />

5) BUTOKSİETANOL: Cam temizleyici ve çok<br />

amaçlı ev temizlik malzemeletinde bulunur.<br />

6) AMONYAK: Cam temizliyeciler ve banyo<br />

temizleme malzemelerinde bulunur.<br />

7) KLOR: Tuvalet temizleyiciler ve beyazlatıcılarda<br />

bulunur.<br />

8) SODYUMHİDROKSİT: Fırın temizleyici ve<br />

lavabo açıcılarda bulunur.<br />

Bu toksinlerden Sodyumhidroksit ani etki gösterir<br />

cilt ve solunum sistemini yakar, çocuklar<br />

tarafından ağıza götürülürse ölümle<br />

sonuçlanabilir! Evdeki zehir!<br />

Görüldüğü gibi kimyasal katkı maddesi<br />

içermeyen ürün almak bir lüks değil sağlık için bir<br />

zarurettir.


Zayıflama<br />

KİLO<br />

VERİRKEN<br />

YAĞ YAKTIĞINIZDAN<br />

EMİN MİSİNİZ?<br />

Yoğun egzersizler, spor salonlarında geçirilen saatler, yapılan diyetler ve tartıldığınızda<br />

değişmeyen sonuç… Sonra sil baştan daha yoğun egzersizler, daha yoğun diyetler vesaire.<br />

Hiç düşündünüz mü, belki de bir şeyleri yanlış yapıyorsunuzdur…<br />

Zayıflamak, kilo vermek istiyorsanız öncelikle<br />

bedeninizin nasıl çalıştığını bilmeniz gerekiyor.<br />

Vücut, sahip olduğu enerjiyi iki yoldan elde<br />

edebiliyor: Ya yağ yakıyor ya da kandaki şekeri<br />

yakıyor; yani glukozu enerjiye çeviriyor. Burada önemli olan<br />

şu: Vücut aynı anda hem yağ hem de kandaki şekeri yakamıyor.<br />

O yüzden harcadığınız tüm efor ve elde ettiğiniz tüm enerjide<br />

vücut ya yağ yakıyor ya da şeker. Bu arada bu iş sırasıyla da<br />

olmuyor. Yani şu saatler arasında yağ, bu saatler arasında şeker<br />

yakarsınız diye bir şey yok. Çünkü ne yaktığınız doğrudan<br />

enerjiyi nasıl harcadığınızla ilgili…<br />

Her an yağ yakıyoruz<br />

Biraz daha açıklayıcı olmak gerekirse, vücudun enerji ihtiyacı<br />

fazla değilse, o anda harcadığınız eforla yağ yakıyorsunuz.<br />

Örneğin yürürken, merdiven inip çıkarken, otomobil<br />

kullanırken, ofiste çalışırken, uyurken… Bu durumlarda<br />

vücudun enerji ihtiyacı çok düşük olduğu için bunu yaktığı<br />

yağla elde edebiliyor. Ancak, gösterdiğiniz performansın dozu<br />

yüksekse işte o anda işler karışıyor ve vücut, bir an önce ihtiyaç<br />

duyduğu enerjiyi yaratabilmek için kan şekerine yükleniyor.<br />

Bunun da basit bir nedeni var: Kan şekeri, yağdan çok daha hızlı<br />

biçimde enerjiye dönüşebiliyor! Buna örnek olarak bir yerlere,<br />

82 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Zayıflama<br />

bir şeylere yetişmek için aniden koşmaya başladığımız anları<br />

gösterebiliriz. Sebebi ise şu: Siz aniden koşmaya başlayınca<br />

kalp atışlarınız, soluk alıp-vermeniz de hızlanıyor. Bu da<br />

vücudun ani ve yoğun enerjiye ihtiyaç duyması anlamına<br />

geliyor ve sistem, kolayca yakıp enerjiye çevirebileceği kan<br />

şekerine yükleniyor.<br />

Düzenli olarak yapılan yorucu egzersizler, kısa sürede vücudu<br />

yağ yerine kan şekeri yakmaya programlı hale getiriyor.<br />

Zaten son yıllarda tüm dünyada aerobic, jogging gibi ağır ve<br />

zorlayıcı egzersizler yerine pilates, yoga, yürüyüş gibi çok<br />

daha hafif ve yavaş egzersizlerin yaygınlaşma sebebi de bu…<br />

Yalnız burada bir noktayı da açıklığa kavuşturmak gerekir:<br />

Yürümenin yararı çok<br />

Aerobic gibi, jogging gibi yorucu ve nefes açıcı egzersizler<br />

asla işe yaramaz değil! Tam tersine bu tür egzersizler<br />

kalp, akciğerler ve dolaşım sistemi için çok faydalı ancak<br />

dikkat etmeniz gereken şey şu: Bu egzersizler size kilo<br />

verdirmiyor, o yüzden bu tür egzersizleri “zayıfladıktan<br />

sonra” yapmanız gerekiyor.<br />

Peki, madem hedef yağ yakmak, ne yapmamız gerekiyor?<br />

Aslında en kolayı bu: Yürüyeceksiniz… Hatta uzun ve yavaş<br />

yürüyüşlere çıkacaksınız. Çünkü bu uzun ve acele etmeden<br />

gerçekleştirdiğiniz yürüyüşlerle hem yağ yakacaksınız hem<br />

yağ yakma sistemini “kullanılır hale” getireceksiniz hem<br />

de yavaş yavaş oluşan kaslarla vücudunuzu yağ yakmaya<br />

programlamış olacaksınız…<br />

Hedefiniz yoğun olarak yağ yakmak<br />

ise bunun en kolay yolu yürümek!<br />

Hatta çıktığınız uzun ve yavaş<br />

yürüyüşler, daha yoğun ve kalıcı<br />

olarak yağ yakmanızı sağlıyor.<br />

Dönelim konunun en başına: Zayıflamak için bunca çaba<br />

gösterirken yağ yakmanız gerekiyor. Peki, yağ tabakasının<br />

hemen altında ne var? Bildiniz: Kaslarınız var. Dolayısıyla yağı<br />

yakarken kas yapmak son derece önemli çünkü yaptığınız o<br />

kaslar da yağları eritiyor! Bu yüzden zayıflamak isteyenlere<br />

düzenli yürüyüşün yanında önerilen şey genellikle ağırlık<br />

kaldırmak oluyor. Böylece ağırlık kaldırarak yaptığınız kaslar<br />

vücuttaki fazla yağları yakıyor.<br />

Bunun açıklaması da şu: Bilinçsizce yapılan diyetler yağları<br />

yakmadığı gibi kasları zayıflatıp sizi iyice hareketsizliğe<br />

mahkûm ediyor. Yaptığınız kaslar ise oluşum aşamasından<br />

başlayarak kendine yer açmak için yağ tabakasını eritmeye<br />

başlıyor. Bu iş için 2 ila 4 kilo arasındaki ağırlıklarla, her gün ya<br />

da gün aşırı en fazla 20 dakika çalışmak da yeterli! Dolayısıyla<br />

şöyle bir formül sunabiliriz: Düzenli olarak yağ yakmak için,<br />

haftanın bir günü yürüyüş yapıp, ertesi günü ağırlık çalışarak 6<br />

günü tamamlayın. Pazar günü de dinlenin… Yürüyüş için bir<br />

anda günde 3-4 kilometre yürümeye başlarsanız hem bünyeniz<br />

isyan eder hem de motivasyonunuzu kaybedersiniz. Onun için<br />

en iyisi günde 10 dakikalık yürüyüşlerle başlayıp yavaş yavaş 40<br />

dakikaya kadar çıkmak…<br />

Su içmek çok önemli<br />

Egzersiz yapalım, ağırlık kaldıralım ve yağlarımızı yakarak<br />

zayıflayalım, kan şekerimize yüklenmeyelim ama şunu da<br />

unutmayalım: Herkesin bünyesi farklıdır. Bu da herkesin sahip<br />

olduğu yağ miktarının da farklı olduğu anlamına gelir. Aynı<br />

kiloda, aynı boyda iki ayrı kişi her gün aynı egzersizi yapsa bile<br />

yaktıkları yağ ve verdikleri kilo farklı olacaktır. Bunu da bir ara<br />

not olarak belirtelim.<br />

Madem kas kütlemizi artırarak yağlarımızla vedalaşmaya karar<br />

verdik, o zaman bu konuda da bilmemiz gerekenleri öğrenelim:<br />

Vücuttaki kas kitlesi artmaya başlayınca su ihtiyacı da<br />

artacak. Bu da yakılan her bir kaloriye karşılık bir mililitre su<br />

tüketilmesi gerekiyor demek. Peki, kas yapmak için egzersizde<br />

maksimum performansı nasıl sergileyeceğiz? Aşağıdaki ipuçları<br />

bu konuyu da açıklıyor:<br />

• Egzersizden 1 - 1,5 saat önce karbonhidrat ağırlıklı bir öğün<br />

tüketin, asla aç kalmayın.<br />

• Egzersiz programınız sabah saatlerindeyse, kahvaltınızda<br />

ekmek bulundurmayı ihmal etmeyin.<br />

• Kahvaltıdan önce veya akşam iş çıkışında spor yapacaksanız,<br />

karbonhidrat açısından zengin olan meyve, kuru meyve, süt ve<br />

yulaf tüketmeye gayret edin.<br />

• Egzersizden önce su içmemek gibi bir hataya düşmeyin. Tam<br />

tersine bol bol su için.<br />

• Su içmeye egzersiz esnasında da devam edin. Her yarım<br />

saatte bir bardak su içmek hem performansınızı artırır hem de<br />

vücudunuzdan toksinlerin atılmasına yardımcı olur.<br />

84 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Zayıflama<br />

• Egzersizin ardından ilk bir saat içinde yağsız et, tavuk, balık<br />

gibi yağsız protein kaynaklarına, makarna, ekmek, çorba gibi<br />

karbonhidratlara ve salata veya meyve gibi antioksidan zengini<br />

besinlere sofranızda yer açın.<br />

• Egzersizden sonraki ilk bir saat içinde idrar çıkışınız varsa,<br />

egzersiz sırasında yeterli miktarda su tüketmişsiniz demektir.<br />

Aksi durumda ise böbreklere aşırı yük binmesi, vücut<br />

sıcaklığının yükselmesi gibi olumsuz durumlarla karşı karşıya<br />

kalabilirsiniz.<br />

• Egzersizden sonra su tüketimine devam edin. Böylece hem<br />

iştahınızı kontrol altına almanız kolaylaşır hem de egzersiz<br />

sırasında su kaybınız olduysa, bunu telafi edersiniz.<br />

Kasları koruyarak kilo verin<br />

Kas kaybetmeden nasıl kilo vereceğinize gelince...<br />

• Kilo verebilmek için her gün harcadığınızdan daha az kalori<br />

almanız gerekiyor. Bunu da aç kalarak değil tok tutan gıdaları<br />

daha az tüketerek başarabilirsiniz. Çünkü size lazım olan<br />

günlük kalori miktarının altına indiğinizde vücuttaki kortizol<br />

hormonu yükselmeye başlar ve bu da kaslarınızın erimesine<br />

sebep olur. Kaloriyi fazla kısmanız ise protein sentezlemesini<br />

azaltır ve sonuçta kendinizi yorgun ve egzersiz yapamayacak<br />

kadar bitkin hissedersiniz. Formül şu: Günlük ihtiyacınızın %<br />

20 daha azını almak... Bu noktada belirleyici olan da ne kadar<br />

yağlı olduğunuz... Diyelim boyunuz 1.80 ve kilonuz 120. O<br />

zaman aldığınız kaloriyi % 30 kısabilirsiniz. Ama boyunuz<br />

1.80 ve kilonuz 90 ise ve siz 85 kiloya düşmeyi hedefliyorsanız,<br />

kalorinizi % 10 kısmanız yeterli...<br />

• Protein, diyetinizin ve yağ yakma egzersizlerinizin en önemli<br />

maddesi. Protein sizi daha uzun süre tok tutar ve daha az<br />

yemenizi sağlar. Yağ yakmak için en etkili makro besin olan<br />

protein, diyet sırasında kaslarınızı korur, erimelerini önler.<br />

Çünkü kaslar amino asitlerden yapılır ve amino asitler de<br />

proteinlerin yapı taşı, her hücrenin anahtar bileşenidir.<br />

Aldığınız kaloriyi fazla azaltırsanız<br />

kendinizi egzersiz yapamayacak<br />

kadar yorgun ve bitkin hissedersiniz.<br />

Yapmanız gereken ise basit: Sadece<br />

günlük ihtiyacınızı % 20 azaltmak!<br />

• Haftada bir gün ara verin ve o gün, çoğunlukla<br />

karbonhidratlardan oluşacak şekilde % 20 daha fazla kalori alın.<br />

Çünkü karbonhidrat vücuttaki leptin seviyesini artırır ve bir<br />

günlüğüne de olsa aldığınız kaloriyi artırmak vücudunuzdaki<br />

kortizol seviyesini düşürür. Dahası, kaslarınızdaki glikojen<br />

depoları da dolar ve bir sonraki gün daha yüksek performansla<br />

enerji yakmaya devam edersiniz.<br />

• Diyetin ve egzersizin de bir süresi olduğunu unutmayın.<br />

Bu süre de genellikle 4 aydır. Çünkü 4 ayı aşkın diyetlerde<br />

kas kaybı hızlanmaya, hem diyetin hem egzersizin<br />

randımanı düşmeye başlar. Önerilen ise şu:<br />

4 ay diyet artı egzersiz yaptıktan sonra<br />

bir ay ara verin. O bir ayda sadece<br />

ihtiyacınız kadar kalori tüketin.<br />

Bu, vücuttaki hormon dengesini de<br />

düzenleyecektir.<br />

86 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Probleme<br />

Nokta Atışı


Çocuk & Aile<br />

ÇOCUK HİÇ BİRİNİ İNADINA YAPMIYOR:<br />

TİKLER VE<br />

NEDENLERİ<br />

Daha çok çocuklarda görülen, aynı hareketi tekrarlamak olarak kendini gösteren tikler,<br />

çocukların hayatını da sosyal gelişimini de olumsuz etkiliyor.<br />

S<br />

ürekli gözünü kırpan, bir eliyle sürekli kendine hafifçe<br />

vuran, tuhaf sesler çıkaran çocuklara rastlamışsınızdır.<br />

Bunlara genel olarak tik adı verilir ve genellikle de<br />

çocuklarda görülür. Söz konusu tik ve takıntılar ise<br />

çocukların sosyal gelişimlerini olumsuz etkiler. Bu noktada<br />

uzmanların altını çizdiği bir konuya da dikkat çekelim:<br />

Tikleri olan birine takıntı ve dikkat eksikliği de eşlik edebiliyor.<br />

Tikleri olan çocukların aileleri ise konuya dikkatle yaklaşmak<br />

zorunda çünkü ailelerin en büyük yanlışı, çocukların bu<br />

hareketleri bilerek ve isteyerek, dikkat çekmek için hatta<br />

inadına yaptığını düşünmeleri. Bu noktada çocuğu dışlamanın,<br />

cezalandırmanın hatta (ne yazık ki) dövmenin hiçbir anlamı<br />

ve faydası da olmuyor.<br />

Uzmanlara göre söz konusu tik ve takıntılar aslında<br />

biyolojik kaynaklı. Dahası, stres ve kaygı durumları da<br />

bu durumu tetikliyor. Öte yandan tikler ve takıntılar<br />

da ayrı şeyler. Tik söz konusu olduğunda vücuttaki bazı<br />

kaslar istemsiz olarak kısa süreliğine kasılıyor ve belli bir<br />

hareket veya ses ortaya çıkıyor. Belli bir hareket ortaya<br />

çıkıyorsa buna “motor tik”, ses ortaya çıkıyorsa “ses tiki”<br />

deniyor. Motor tik göz kırpma, burnu yukarı doğru ittirme,<br />

boğazını temizleme, eliyle sürekli kendine vurma vs. ise<br />

ses tiki de sürekli burnunu çekme, damağını şaklatma vb.<br />

hareketlerle kendini gösteriyor. Her iki tik de vücuttaki<br />

belli bazı kasların istem dışı, hızlı, aritmik ve kısa süreli<br />

kasılmalarıyla ortaya çıkıyor.<br />

88 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


ÇOK KURU CİLT<br />

ÇOK KURU CİLDE ÖZEL<br />

DOĞUMDAN İTİBAREN<br />

KORUMA<br />

5 ÇOCUKTAN 1’İNDE<br />

ÇOK KURU CİLT GÖZLENİR *<br />

YENİ FORMÜLLER<br />

C İ L D İ<br />

RAHATLATIR **<br />

MEMNUN KALANLARIN ORANI<br />

60 YILI AŞKIN UZMANLIK<br />

TAAHHÜTLERİMİZ<br />

DOĞAL KÖKENLİ<br />

İÇERİKLERE ÖNCELİK VERİLMİŞTİR<br />

PARFÜM - PARABEN<br />

FITALAT - FENOKSİETANOL<br />

ÇEVRE DOSTU<br />

*Watson 2011, Isaac 1998<br />

**Dermatolojik gözlem altında yapılan klinik çalışmadaki gönüllü değerlendirmesi<br />

MUSTELA ® , HER ŞEY CİLT İLE BAŞLAR


Çocuk & Aile<br />

Tiklerin sebebi var<br />

Yaşam koşullarının bir yandan modern hale gelmesi ve aynı<br />

şekilde karmaşıklaşması tikleri ortaya çıkaran nedenlerden<br />

biri… Çocuk, sıradan hayatının rutini içinde bile bu karışıklığın<br />

içinde yaşamak zorunda kalıyor. Bu da yetmiyor, okuldaki<br />

rekabet ortamında var olma mücadelesi içine giriyor. Okula uyum<br />

sorunları, sınav stresi, başarısızlık, kavgalar, türlü kaygılar, bazen<br />

okulda verilen cezalar, ailelerin mükemmel çocuk beklentisi ve<br />

çocuk üzerinde kurdukları baskı da tikleri tetikliyor. Otoriter<br />

anne-baba ya da tam tersine disiplinsizlik, sınırsızlık; aileye<br />

katılan yeni kardeş, aile içindeki geçimsizlik, mali sorunların<br />

çocuğa yansıması, yaşanan sağlık sorunları, boşanmalar, istismar,<br />

ihmal gibi sebeplerle de tikler başlayabiliyor. Yapılan gözlemler<br />

ise çocukların en az yüzde 60’ında bu tip istem dışı hareketlerden<br />

en az birinin görüldüğünü kanıtlıyor.<br />

Tiklerle karıştırılan takıntıda ise durum farklı. Takıntı<br />

dediğimizde kişinin zihninde istemeden yer eden ve onu<br />

huzursuz eden düşünceleri, hayalleri ya da dürtüleri göz önüne<br />

almak gerekiyor. Takıntısı olan kişiler de bunların yarattığı<br />

sıkıntıdan kurtulmak için birtakım davranışlarda bulunuyor<br />

ve ancak o zaman kendini rahat hissediyor. Her ne kadar ikisi<br />

birbirinden farklı da olsa, yine de birbiriyle ilişkili iki durumdan<br />

söz ediyoruz. Zira hem tik hem de takıntının ortaya çıkmasında<br />

beyindeki benzer bölgeler rol oynuyor. Ancak şu da var: Tiklerin<br />

tedavisi farklı, takıntılarınki farklı…<br />

Öte yandan tiklerin takıntıya dönüşme riski yok fakat takıntısı<br />

olan çocuklarda tikler olabileceği de bilinen bir gerçek…<br />

Tik ve takıntılar beynimizin benzer bölgelerindeki işlevsel<br />

sorunlar yüzünden ortaya çıkıyor ve genellikle tik problemiyle<br />

doktora başvuran çocuklarda takıntı da gözlemleniyor. Bunun<br />

sıklığı ise %50 civarında… Bu arada, ergenlerdeki tiklere biraz<br />

daha serinkanlı yaklaşmak gerekiyor çünkü bunlar genelde gelip<br />

geçici tikler oluyor. Eğer tikler dönem dönem artıp azalıyorsa, bir<br />

yıldan daha kısa süredir gözlemleniyorsa, çocuğun işlevselliğini<br />

fazla bozmayan göz kırpması, yüz buruşturma gibi hareketler<br />

veya hafif sesler çıkarma şeklinde seyrediyorsa bunlar yaşla<br />

beraber iyileşebiliyor. Zaten bu tür tikler için de genellikle tıbbi<br />

tedavi ya da ilaç tedavisine başlanmıyor. Ergenler dışındaki<br />

Tiklerin takıntıya dönüşme riski<br />

yok ancak takıntılı çocuklarda<br />

tik görülebiliyor. Fakat şunu da<br />

unutmamak gerek: Tiklerin ve<br />

takıntıların tedavisi farklı...<br />

yaş gruplarında gözlenen tiklerde kişi tekrarladığı davranışlara<br />

belki bir süreliğine engel olabiliyor ama üzerinden biraz<br />

zaman geçince, farkına bile varmadan yeniden başlıyor. Tedavi<br />

aşamasında akılda tutulması gereken bir gerçek de var: Birinde,<br />

özellikle de bir çocukta tik varsa, bünyesinde tik geliştirmeye<br />

karşı biyolojik bir yatkınlık da bulunuyor. Çünkü tik oluşumunda<br />

biyolojik faktörler rol oynuyor! Beynimizin belli bölgelerindeki<br />

işlevsel problemler tike neden oluyor. Tiklerde çevresel stres<br />

kaynakları da önemli. Bu stres kaynakları, tiklerin başlamasına<br />

yol açıyor ya da başladıktan sonra herhangi bir stres durumunda<br />

tiklerde artış olabiliyor. Çocuk mutluysa tikleri azalabiliyor.<br />

Psikiyatrik sorunlar ve tikler<br />

Çocuğun tiklere karşı biyolojik bir yatkınlığının olması gerekiyor<br />

demiştik. Zaten tedavi için başvurulduğu zaman da ailenin<br />

yapısı, çocuğun duygusal yapısı, okul ortamı dahil çok kapsamlı<br />

bir inceleme yapılıyor. Dahası, tik şikayetiyle doktora getirilen<br />

çocuklarda farklı psikiyatrik sorunlar da tespit ediliyor ve en çok<br />

obsesif kompulsif bozukluğa (OKB) rastlanıyor.<br />

Tik sahibi çocuğu, ailesini ve yakın çevresini rahatsız etse bile<br />

tiklerin vücuda verdiği bir zarar yok! Zaten çoğunlukla çevreden<br />

gelen tepkiler nedeniyle tedaviye başvuruluyor. Çocuk okulda,<br />

arkadaş çevresinde alaylara ve aşağılamalara maruz kaldığı gibi<br />

bir anda yaftalanıp dışlanabiliyor da… Bu hareketleri çocuğun<br />

bilerek, isteyerek, inadına, ilgi ya da dikkat çekmek için yaptığını<br />

düşünmemek gerekiyor. Kısacası bu durumun çocuğun elinde<br />

olmadığını peşinen kabullenmek, çocuğa baskı yapmamak,<br />

küçümsememek, hele hele asla şiddet uygulamamak gerekiyor.<br />

Dikkat eksikliği de var<br />

Son yapılan çalışmalarda tikleri olan çocuklarda hem fazla<br />

takıntı hem de dikkat eksikliği olduğu tespit edildi. Kısacası<br />

tikleri olan çocukta hem takıntı hem de dikkat eksikliği<br />

bulunuyor. Bu noktada çocuğun zihnindeki sıkıntıyı yaratan<br />

düşüncelerden kurtulması için neler yapılabileceği araştırılıyor<br />

ve özellikle takıntı sorgulanıyor. En sık rastlanan takıntılardan<br />

biri kalemleri gerekli gereksiz açma, uçlarını sivriltme… Çünkü<br />

çocukların derse konsantre olması için çöp kutusunun başına<br />

gidip kalemlerini açmaları yasaklanıyor. Öte yandan uzun süre<br />

oturmaktan sıkılan çocuklar da sıkılıp ayağa kalkmak, birkaç<br />

adım ötede bile olsa farklı bir noktaya gitmek istiyor. Uzmanlar,<br />

bu gibi çocuklara görevler verilmesini öneriyor.<br />

Tikler 7-8 yaşlarında başlıyor. Genellikle sırada oturup derse<br />

kendini veremeyen, ödevlerine yoğunlaşamayan öğrenciler<br />

tikli oluyor. Çocukta takıntı da varsa ilaç tedavisi uygulanıyor.<br />

Kullanılan ilaçlar söz konusu yaş grubuna özel olduğu için<br />

ailelerin huzursuz olmaması isteniyor. Bu arada tikli ve takıntılı<br />

çocuklara uygulanan tedavide okula, aileye ve öğretmene de iş<br />

düşüyor ve işbirliğiyle daha kısa sürede sonuç alınıyor.<br />

90 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Röportaj<br />

“MASUM HER İNSAN,<br />

DÜNYAYI<br />

DEĞİŞTİREBİLİR!”<br />

Metin Hara, “lidersiz bir iyilik hareketi” olarak tanımladığı<br />

İnsanagüven Akademi’nin kurucusu. Kendi yaralarını sarmak<br />

için başkalarının yaralarını sarmasına yardım eden biri.<br />

Yarattığı ekol, yazdığı kitaplar bir yana çok daha fazlasına<br />

sahip olan biri… Röportaj: Yaşar Burak MERİÇ Fotoğraflar: Erhan TARLIĞ<br />

Yazar, kişisel gelişimci,<br />

fizyoterapist…<br />

Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?<br />

Beni şu an İnsanagüven kurucusu ve<br />

yazar diye tanımlıyorlar. Hiçbir zaman<br />

kişisel gelişimci olarak tanımladım<br />

kendimi. Sonuçta Çapa Tıp Fakültesi<br />

mezunu bir bilim insanıyım. Kişisel<br />

gelişimin biraz muğlak olduğunu<br />

düşünüyorum. Ucu bucağı belli olmayan,<br />

iddiasının sınırları bulunmayan bir alan.<br />

Pek çok değerli hoca var ama ben<br />

onlardan biri değilim. Bazıları “Guru<br />

musun?” diyor. Asla böyle bir şey<br />

değilim. Sadece kendi yolunda ilerleyen,<br />

kendilerinin yaralarını sarmak için<br />

başkalarının yaralarını sarmasına yardım<br />

eden, kalbi yaralanmış, genç, masum<br />

her insanın dünyayı değiştirebileceğini<br />

savunan biriyim.<br />

Kendinizde bir takım özel<br />

yetenekler olduğunu düşünüyor<br />

musunuz? Bu özel yeteneklerin<br />

farkına ne zaman ve nasıl vardınız?<br />

12 yaşında yeteneklerimin farkını<br />

varmaya başladım. 15’inde biri<br />

tarafından keşfedildim. Zihinsel<br />

anlamda insanoğlunun normalde sokakta<br />

görmeye alışmadığı şeyleri yapabilmeye<br />

başladım. 18’inde eğitim vermeye<br />

başladım. Eğitim verirken insanlar bana<br />

inanmadığında zihinlerini okumak gibi<br />

pek çok farklı teknik gösteriyordum.<br />

Olay zamanla istediğim noktanın çok<br />

dışına çıktı. Metin Hara’nın yetenekleri<br />

konuşulmaya başladı. Oysa mesaj onların<br />

yetenekleriydi. Bu yaştan itibaren<br />

verdiğim eğitimler yoğun ilgi görmeye<br />

başladı. Aslında benim böyle bir meslek<br />

edinme arzum yoktu. 2,5-3 sene sonra<br />

bütün kurguyu değiştirdim. Bu ilginç<br />

deneyimleri insanlara göstermek yerine<br />

tamamen sessizliğe gömüldüm ve<br />

insanlara bu deneyimleri hissettirmeye<br />

ve insanların bu mucizeleri yaratmasını<br />

sağlamaya çalıştım.<br />

2007 yılında çekilen “Dinle<br />

Neyden” adlı filmin başrol<br />

oyuncusuydunuz ve 2008’de<br />

Uluslararası Ankara Film<br />

Festivali’nde En İyi Genç Yetenek<br />

ödülünü aldınız. Bildiğim kadarıyla<br />

pek çok reklam filminde de<br />

oynadınız? Bize biraz oyunculuk<br />

yönünüzden bahseder misiniz?<br />

18 yaşındayken babam trafik kazası<br />

geçirdiği ve hastane süreci 1,5 sene<br />

devam ettiği için çok büyük bir<br />

maddi yükümlülük söz konusuydu.<br />

O dönem tek şansım vardı; nereden,<br />

ne bulabilirsem yapmak. Koşullar<br />

o dönem avantajıma değildi; kendi<br />

rüzgârımı kendim yaratmak, bazen ayak<br />

çırpmak bazen fırtınaya sırtımı dönmek<br />

durumundaydım. Deli gibi çalıştım; fizik<br />

tedavi yaptım, reklamlarda, dizilerde,<br />

filmlerde oynadım. Bunların hepsi çok<br />

fazla şey kattı ama oyunculuk dönemi<br />

daha canhıraş bir biçimde kendi yönümü<br />

bulmaya çalıştığım bir süreçti. Şimdi<br />

oyunculuk yapmıyorum ama hâlâ teklifler<br />

geliyor. Şu an için öyle bir şey söz konusu<br />

değil. “Sen oyuncu musun?” derseniz<br />

ödül almama rağmen “hayır” derim.<br />

92 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Röportaj<br />

2008 yılında “Trusthuman -<br />

İnsanagüven” projesini hayata<br />

geçirdiniz. Bize bu projenizden<br />

ve “Başka Bir Dünya Mümkün”<br />

felsefenizden bahseder misiniz?<br />

2000 yılında yola çıktığımda birçok<br />

farklı yerde eğitim veriyordum. O<br />

yıllarda kişisel gelişim furyasının iç<br />

dünyasını gördüğümde bunun bir<br />

parçası olmamam gerektiğini anladım.<br />

2007 yılında mezun olmuştum ve<br />

yepyeni bir ekolle, kendi ilkelerimle<br />

bir şey yapmak istedim. İnsanları<br />

sömürmeyen, tıbbi etik değerlere sahip<br />

çıkan, tıbbın içindeki aksakları gören<br />

ama eleştirmek yerine buna emek<br />

vermeyi yeğleyen, hayal ticareti asla<br />

yapmayan bir ekol kurdum. Bunun<br />

içinde ne tıbbın soğukluğu vardı ama<br />

akılcılığı terkedilmemişti, ne de kişisel<br />

gelişimin muğlaklığı dâhil edilmişti.<br />

İnsanagüven’i kurduktan sonra çok<br />

büyük bir furya oldu. Dünyanın dört<br />

bir yanından insanlar gelmeye başladı.<br />

Zaman içinde tek başına dünyayı<br />

değiştiremeyeceğimi anladım ve<br />

insanları yetiştirmeye karar verdim.<br />

Böylece bu hareket “İnsanagüven<br />

Akademi” adını aldı. Binlerce öğrencimin<br />

arasından her sene 30-35 kişi seçiliyor,<br />

Acıbadem Hastanesi’yle birlikte<br />

yürütülen sertifikalı bir programa<br />

alınıyor. İlk yardımdan paganizme,<br />

sunum tekniklerinden oyunculuğa,<br />

danstan fizik tedaviye, ergonomiden<br />

hastayla iletişime kadar üç sene boyunca<br />

süren yoğun bir programdan geçiyor.<br />

Şu anda İnsanagüven benimle öncülüğü<br />

yapılmış, mantalite olarak lidersiz<br />

bir iyilik hareketi. O yüzden burası<br />

Metin Hara merkezi değil. Mesajı olan<br />

samimi, yetkin her insan buraya gelip<br />

o mesajı paylaşabilir. Burada savunma<br />

sanatları dersi de var, pilates de…<br />

Sağlıklı kafemiz de var.<br />

2014 yılında üç kitaptan oluşacak<br />

“Aşkın İstilası” serisinin ilk<br />

kitabı olan “Yol”, sadece ilk üç<br />

ayda 100.000’in üzerinde sattı.<br />

2016’nın Ekim ayında ise serinin<br />

ikinci kitabı “Dem” okuyucularla<br />

buluştu. Bu kitaplarınızda neler<br />

anlatıyorsunuz? Bu başarıyı<br />

bekliyor muydunuz?<br />

“Yol” 16 senedir verdiğim “İllüzyonu<br />

Aşmak” seminerimin kitaplaşmış hali.<br />

Bu seminerimde gittiğim her şehirde<br />

boş koltuk hiç görmedim. O yüzden<br />

beni tanıyan herkes ve yayınevim bu<br />

başarıyı biliyordu. Yine de bunu görmek<br />

ve yaşamak bambaşka bir şey. Bunun<br />

“Amacım, ne olduğumu<br />

anlatmak ve aktarmak<br />

değil, insanlara neler<br />

yapabileceğini göstermek”<br />

diyen Hara, yeteneklerini<br />

ve farklı yönlerini 12<br />

yaşında keşfetmeye<br />

başlamış ve kendi<br />

yolundan hiç ayrılmamış.<br />

nedeni sahnede, yazarken, insanlara<br />

dokunurken emek vermem. Mesela bir<br />

çocuk kitabı çıkacak; tahminim o ki iki<br />

kitabın başarısını ikiye katlayacak. Naif<br />

cümlelerle insanlara bir şeyler anlatmaya<br />

çalışacağız. Serinin üçüncü kitabı<br />

olan “Bir”in içeriği hazır. Ancak ben<br />

bütün kitaplarıma hakikaten çok emek<br />

veriyorum. Örneğin “Dem” 2,5 senede,<br />

“Yol” 4,5 senede çıktı.<br />

“Bir” ne zaman raflarda olur?<br />

“Bir”in de nereden baksanız daha 1,5<br />

senesi var. Demlenmesi, oturması ve<br />

okuyucuya 3’üncü seviyedeki çok ileri<br />

teknikleri anlatabilmesi için “Bir”in<br />

gerçekten çok iyi bir noktada olması<br />

gerekiyor. Kitapların içinde birçok<br />

bilimsel çalışma var. Tamamen sol<br />

beyni harekete geçirip doygunluk ve<br />

güven hissi verecek çalışmalar bunlar.<br />

Etrafta çok görülebilen ve duyulabilen<br />

çalışmalar değil. Hayatımdan çok<br />

duygusal anlar var, bunlar sağ beyni<br />

hareket geçiriyor. Pratik uygulamalar<br />

var. Bu uygulamalarla kitap gibi iki<br />

boyutlu cansız bir nesne tabiri caizse<br />

yaşama kavuşuyor.<br />

Akademi’deki eğitimler ne tür<br />

şeyler içeriyor?<br />

Örneğin ilk eğitimde 30 dakika sonra<br />

düşünce güçleriyle ölçülebilir, bilimsel<br />

olarak kanıtlanabilir bir mucize<br />

yaratıyorlar. Yedinci derste hastalıkları<br />

hissetmeyle, biofoton ölçümleriyle, en<br />

sonunda ise düşünce gücüyle maddeye<br />

hükmetmek gibi birçok şey öğreniyorlar.<br />

İkinci kurda zihin okuma, altıncı his,<br />

hücresel hafıza çalışmaları, farklı farklı<br />

tedavi ekolleri var. Üçüncü kurda kırık<br />

camlar üzerinde yürütüyorum. Daha<br />

ileri eğitimlerde ateşte yürütüyorum;<br />

boğazlarında inşaat demiri, ok<br />

kırdırıyorum. Askeri eğitime alıyorum.<br />

Volkanik taşlar içerisine gömüp o<br />

sıcakta farklı bir uygulama yapıyorum.<br />

Amacım, benim ne olduğumu anlatmak<br />

ve aktarmak değil, insanlara neler<br />

yapabileceğini göstermek. O yüzden<br />

ilk başta benim yeteneklerim varmış<br />

gibi algılandı. Ancak son sekiz-dokuz<br />

senedir insanlara sorduğunuzda<br />

benim hiçbir şey yaptığımı görmezler.<br />

Sadece onlardaki yetenekleri<br />

uyandırdığımı görürler. Ki bunun daha<br />

dengeli, daha yayılabilir ve daha doğru<br />

bir kurgu olduğunu düşünüyorum.<br />

94 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Kişisel Gelişim<br />

GÜLMEK<br />

İYİLEŞTİRİR<br />

Aslı Bastıyalı, gerçekte ODTÜ Kimya Bölümü mezunu ve uzun yıllar kurumsal hayatta görev<br />

almış bir anne. Hayata baktığı pencere küçük kızına lösemi teşhisi konmasıyla değişince, o<br />

da hayata bakışını ve yaklaşımını değiştirmiş. Bu, belki de Aslı Bastıyalı’nın sadece kendisinin<br />

değil, kendisi gibi “farklı bir bakış ve yaklaşım” arayanların kişisel gelişimi için de önemli bir<br />

adım olmuş… Aslı Bastıyalı, o adımın hikâyesini Pharmetic Sağlık okurları için kaleme aldı…<br />

Aslı Bastıyalı<br />

Gülmek İyileştirir<br />

Derneği Kurucusu, Yazar<br />

Hayatın her ânı bir imtihan ve bu konuda herkes<br />

hemfikir. Yalnız bu imtihan, bizim alışkın<br />

olduğumuz; çoktan seçmeli, kafadan atsan bile doğru<br />

cevabı tutturma şansın olan imtihanlardan değil.<br />

Kulağa bir Ümit Besen şarkısı gibi gelen “Hayat İmtihanı” bence<br />

bir tür kompozisyon sınavı. Bu sınavda sadece konu veriliyor<br />

ve hikâyeyi bizim yazmamız gerekiyor. Sınav bittiğinde insan<br />

kendi yazdığı kompozisyonu beğenmezse hayat hikâyesinden<br />

memnun kalamıyor.<br />

Yaşamın sırrını 4 yaşında çözmüş, 9 yaşında doktorasını<br />

almış gibi kendimden emin yazdığıma bakmayın; bu “hayat<br />

imtihanı” konusunu fark edişim birkaç yıl öncesine dayanıyor.<br />

33 yaşıma kadar zorluk seviyesi olarak Cin Ali serisinden hallice<br />

sınavlarla karşılaştıktan sonra 2014 yılında sınavım bir anda<br />

boyut değiştirdi ve hayat âdeta, “geç bakalım şöyle, gerçek bir<br />

imtihana girme vaktin geldi” dedi.<br />

Bir soru ve uyanış!<br />

Kompozisyon sorum; 3,5 yaşındaki kızına bir anda<br />

lösemi teşhisi konan Aslı’nın tepetaklak olan dünyasında<br />

yaşayacaklarıydı. Ve böylece, planladığımız Ko Samui adası<br />

tatiline, işte çıkan sorunlar sebebi ile gidemeyişimin beni<br />

dünyanın en şanssız insanı yaptığını düşündüğüm uykumdan,<br />

yataktan kafa üstü yere düşerek uyandım.<br />

Hayat tam da planlandığım gibi giderken, bir anda insanın<br />

başına gelebilecek en kötü olaylardan biriyle karşılaştığımda<br />

verdiğim ilk tepki elbette ki “Ne kadar da komik bir olay, iyisi<br />

mi gülelim, gülerek iyileşelim” olmadı.<br />

Kompozisyon sınavımda yazdığım ilk denemeler gözyaşı, isyan,<br />

dram ve bunalım doluydu. Nasıl olmasındı ki? Bir tanecik<br />

kızım lösemi olmuştu, tedavisi her şey yolunda giderse bile 2,5<br />

yıl sürecekti, okula gidemeyecek, dışarıya bile pek çıkamayacak,<br />

o upuzun saçları dökülecekti, tünelin sonundaki ışık bir yana,<br />

içerideki uyarı levhalarını bile göremez haldeydim.<br />

96 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Değişen yazım şekli<br />

Sonra bir gün, Bahar’ın tedavisinin en zorlu döneminde şunu<br />

fark ettim: Ben kızımı iyileştirmek için her şeyi yapsam da,<br />

ilaçlarını bir dakika bile aksatmasam da, günlerce haftalarca<br />

uyumadan, bilinen tüm duaları okusam da hiçbir şey benim<br />

kontrolüm altında değildi. Bunu hissettiğim anda içimde teslim<br />

olma isteği doğdu. Hem de hastane odamızın dezenfektan<br />

kokusundan başımı döndüren tuvaletinde. Direnmek yerine<br />

akışta kalmaya, hayatın getirdiği ve getireceği her şeyi<br />

koşulsuzca kabul etmeye karar verdiğim günden sonra mucizevi<br />

bir şekilde her şey değişti. Değişen şey, içinde bulunduğumuz<br />

durum değildi tabii… Benim hayatı algılayış ve kompozisyonu<br />

yazış şeklim değişti.<br />

İçine düştüğümüz durumu kabul ettikten ve bir süreyi sadece<br />

üzülerek geçirdikten sonra bu engebeli yolda karşılaştığımız<br />

(ciddi tehlikesi olmayan) tüm sorunları, sıkıntıları şakaya<br />

vurmaya, komik olayları cımbızla bulup çıkarmaya, her<br />

günümüze neşeli bir aktivite katmaya başladım. Aslında bunu<br />

önceleri, Bahar’ı rahatlatmak ve güldürmek için yapıyordum,<br />

sonra hepimize çok iyi geldiğini anladım. Biz güldükçe<br />

gülünecek şeyler hep çoğaldı.<br />

Korktuğunuz bir şeye gülmeyi başardığınızda o şey ciddiyetini,<br />

korkunçluğunu kaybetmeye başlıyor. Ayrıca gülmek; endorfin,<br />

serotonin gibi mutluluk hormonlarının salgısını artırıp, stres<br />

hormonlarını azaltıyor, bağışıklığı kuvvetlendiriyor, ağrı eşiğini<br />

bile yükseltiyor.<br />

ve toplumda zor durumda olan, gülmeye ihtiyaç duyan ama<br />

destek alamayan kişilere yardımcı olabilmek. Hayata geçirmeye<br />

çalıştığımız projelerden en önceliklisi, İstanbul’da kanser<br />

tedavisi gören çocuklara özel bir “Hijyenik Oyun Merkezi”<br />

kurmak. Bağışıklıkları baskı altında olduğu için okula<br />

gidemeyen bu çocukların arkadaşları ile sosyalleşebilmelerini,<br />

daha çok gülebilmelerini sağlamak. Bu amaca ulaşmak için<br />

sürekli kafa yoruyor, atılabilecek tüm adımları atıyoruz. Mesela,<br />

12 Kasım’da İstanbul Maratonu’na katılarak adımlarımızı<br />

gerçek anlamda da bu proje için atacağız. Sizler de maratona<br />

Gülmek İyileştirir Derneği takımına dâhil olarak katılabilir ve<br />

bu gülüşlere destek olabilirsiniz. (www.istanbulmarathon.org)<br />

Yine sonbaharda, çok değerli Pharmetic Girişimci Eczacılar<br />

Derneği ile birlikte, eczanelere giren herkesi gülümsetmek,<br />

daha iyi hissettirmek için bir adım atacağız. Heyecanlıyız.<br />

Bu proje de yine Hijyenik Oyun Merkezimiz için kaynak<br />

sağlayacak.<br />

Hayat, kalemi elimize alıp hikâyemizi yazmaya başlayınca,<br />

hikâyeyi yazarken gülmeyi ve en çok da güldürmeyi başarınca<br />

güzel. Siz de öyle düşünüyorsanız derneğimize katılmak için<br />

bize ulaşın. (www.gulmekiyilestirir.org.tr)<br />

Gülüşünüz hiç eksik olmasın!<br />

Bir dernek ve bir amaç doğuyor<br />

2,5 yıllık lösemi maceramız çok sarsıcı ve hayat değiştiren cinsten<br />

bir deneyimdi. Yüreğimizi ağzımıza getirdi ama şükürler olsun<br />

ki mutlu bitti. Biterken, teslim olabilmenin, anda kalabilmenin<br />

ve her koşulda gülümseyecek bir şeyler bulabilmenin insana tüm<br />

ilaçlardan daha çok şifa verdiğini de öğretti.<br />

2016 yılında Gülmek İyileştirir Derneği doğdu. Kalbim yine<br />

heyecanla, hayallerle atmaya başladı ve aynı zamanda yeni bir<br />

sınav da başladı. Bu sefer sınav korkutucu değil ama hikâyenin<br />

çok iyi düşünülmesi, özenle, çabayla yazılması gerekiyor.<br />

Derneğimizin amacı; gülmenin iyileştirici gücü fikrini yaymak<br />

<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 97


Seyahat<br />

Asıl yerin, Türk<br />

milletinin yüreği!<br />

ANITKABİR<br />

Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938’de sonsuzluğa göçtü. Nereye defnedileceğinden anıt<br />

mezarının nasıl olacağına kadar uzun bir araştırma sürecinin ardından Anıtkabir’in inşasına<br />

başlandı. Atatürk 10 Kasım 1953’ten bu yana Türk milletinin yüreğinde uyuyor.<br />

Mustafa Kemal, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />

başkenti olarak Ankara’yı seçmişti. Kent, tarihi<br />

çok zengin bir coğrafyanın tam ortasındaydı.<br />

Yontma taş devrinde ilk sakinlerini ağırlayan bölge,<br />

Hititler’den Frigyalılar’a, Lidyalılar’dan Persler’e, Makedonya<br />

İmparatorluğu’ndan Galatlar’a, Romalılar’dan Bizans’a ve<br />

Selçuklular’dan Osmanlılar’a kadar pek çok uygarlığı ağırlamış,<br />

pek çok istilaya, zafere tanık olmuş, Sardes’ten Susa’ya kadar<br />

uzanan tarihi Kral Yolu üzerinde bulunduğu için ziyaretçisi eksik<br />

olmamıştı. Selçuklu ve Osmanlı devletleri, özellikle Ankara<br />

Yazı: Damla KURÇAK<br />

Kalesi’ni, sınır noktası kabul ettikleri için korunmasına ve<br />

takviyesine büyük önem vermişlerdi. Ankara’nın geniş ovalarında<br />

iyi cins tahıl ve meyvenin yanı sıra koyun, keçi ve atın da iyisi<br />

yetiştirilir; koyun ve keçilerin yünü, tiftiği yerel fabrikalarda<br />

işlenerek Mısır’dan Avrupa’ya kadar geniş bir coğrafyaya satılırdı.<br />

Ne olduysa 19. yüzyılda oldu. Kent batının sanayi devrimini<br />

yakalayamadı. Osmanlı’nın yüzyıllar boyu devam eden savaşları<br />

nedeniyle İmparatorluk’un orta yerinde unutuldu, ihmal edildi.<br />

Yangınlar yüzünden ovaları terk edildi, etrafını bataklıklar sardı<br />

ve halkı sıtma salgınlarıyla iyiden iyiye güçsüz düştü.<br />

98 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Ankara’nın dirilişi<br />

Ankara’nın dirilişi Cumhuriyet ile birlikte yaşandı dersek yanlış<br />

olmaz. Öncelikle Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti’nin sahip<br />

olduğu toprakların tam ortasında ve başkent İstanbul’dan,<br />

savaştan, tehditten uzak olduğu için Ankara’yı bir anlamda üs<br />

olarak benimsedi. 23 Nisan 1920’de, henüz Osmanlı Devleti<br />

hayattayken Büyük Millet Meclisi’ni yine Ankara’da açma sebebi<br />

de buydu. Bir sonraki büyük adım ise 13 Ekim 1923’te, yani<br />

Cumhuriyet’in ilanından sadece 16 gün önce Ankara’yı başkent<br />

ilan etmesi oldu.<br />

Cumhuriyet öncesinde Ankara sadece Kaletepe çevresinde<br />

yerleşilmiş bir kasaba görünümündeydi. Cumhuriyet’le birlikte<br />

bataklıklar kurutuldu, sıtmaya karşı başarılı bir mücadele<br />

yürütüldü. Kentin susuz kalmaması için Çubuk Barajı inşa edildi.<br />

“Yaşanabilir” hale gelmesiyle nüfusu da giderek arttı. Örneğin<br />

1926 yılındaki sayım denemesinde 57,800 olan nüfusun 1927’deki<br />

asıl nüfus sayımında 74,553’e yükselmesi dahi Ankara’nın ilk<br />

yıllarında bile ne kadar gözde bir kent olduğunu kanıtlamaya<br />

yeter… Ankara günümüzde Türkiye’nin en kalabalık ikinci kenti<br />

ve nüfusu yaklaşık 5,5 milyon.<br />

>Görsel Yönetmenimiz Damla Kurçak, Anıtkabir’i Pharmetic Sağlık<br />

okurları için gezdi ve bize rehberlik eden yazısını kaleme aldı.<br />

<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 99


Seyahat<br />

>Atatürk’ün<br />

vefat ettiği<br />

günün ertesinde<br />

yayınlanan gazete<br />

manşetleri.<br />

Şoke eden vefat<br />

Mustafa Kemal Atatürk’ün hastalığı uzun süredir bilinmekle<br />

birlikte kimse 10 Kasım 1938’de vefatını beklemiyordu. Doğal<br />

olarak hiç kimse nereye defnedileceğini de düşünmemişti.<br />

Dahası, Atatürk ne kendisi için bir mezar yaptırmış ne de<br />

gömüleceği yer için vasiyette bulunmuştu. Yalnız küçük bir ipucu<br />

vardı: 1923 yılında bir sohbet sırasında Atatürk; “Elbet bir gün<br />

öleceğim, beni Çankaya’ya gömer, hatıramı yaşatırsınız” demiş<br />

ve eklemişti: “Beni milletim nereye isterse oraya gömsün. Fakat<br />

benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır.”<br />

Çankaya böyle gündeme geldi. Çankaya derken, bugünkü halini<br />

düşünmemek gerek… 1938 yılının Çankaya’sı da Ankara ile<br />

aynı kaderi paylaşıyordu. Anıt mezar nereye yapılırsa yapılsın,<br />

çevrede büyük oranda bir iyileştirme yapmak, anıt mezarın inşa<br />

edileceği bölgede az da olsa kamulaştırma çalışmalarına girmek<br />

gerekecekti. Özel bir komisyon kuruldu ve uygun yerlerin bir<br />

listesi çıkarıldı. Çankaya ilk sıradaydı. Etnoğrafya Müzesi’nden<br />

Ankara Kalesi’ne, Gençlik Parkı’ndan Gazi Orman Çiftliği’ne<br />

kadar seçenekler bu listede yer aldı. Ancak her birinin “uygunsuz”<br />

bir yanı vardı. Kimi tarihi bir mekândı, kimi şehirle fazla iç<br />

içeydi. Kimi merkezden fazla uzaktı kimi de eğlence yeriydi.<br />

Hilalin kucakladığı yıldız:<br />

17 Ocak 1939 tarihindeki son komisyon toplantısında Trabzon<br />

Milletvekili Mithat Aydın, bugün Anıttepe dediğimiz Rasattepe’yi<br />

önerdi. Zaten Çankaya ilçesinde bulunan Rasattepe, şehrin<br />

ortasındaydı. Anıtkabir Rasattepe’ye yapılırsa, çok uzaklardan<br />

bile görülebilirdi. Kütahya Milletvekili Süreyya Özgeevren ise<br />

ilginç bir ayrıntıyı dile getirdi: Rasattepe, bir ucu Dikmen’de<br />

diğer ucu Etlik’te bulunan bir hilalin karşısındaki bir yıldız<br />

gibiydi. Anıtkabir’in Rasattepe’ye yapılması, Ankara’nın<br />

kollarını açıp Atatürk’ü kucaklaması anlamına gelecekti.<br />

100 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Böylece Atatürk’ü bayrağımızdaki hilalin karşısında duran<br />

yıldız yerine yatırmış olacaktık. Bu konuşmalardan sonra İçel<br />

Milletvekili Emin İnankur söz aldı. Atatürk ile zamanında bir<br />

Ankara gezisi yaptıklarını, Rasattepe’ye gittiklerini ve Atatürk’ün<br />

buradan Ankara’yı seyredip, “Bu tepe ne güzel bir anıt yeri”<br />

dediğini anlattı. Komisyon, aynı gün oy çokluğuyla Anıtkabir’in<br />

Rasattepe’ye kurulmasını kabul etti. Rasattepe’deki kamulaştırma<br />

çalışmalarına da 7 Temmuz 1939 tarihinde başlandı.<br />

Projeler yarışıyor<br />

Anıtkabir’in nasıl bir eser olacağını belirlemek üzere bir Anıtkabir<br />

Proje Yarışması düzenlendi. Yarışmaya Türkiye, Almanya,<br />

İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya’dan toplam<br />

49 eser sunuldu ve üçü de birbirinden üstün olmamak üzere ve<br />

onaylanması halinde her üçü üzerinde de değişikliğe gidilmesi<br />

kaydıyla üç eser birinciliğe layık görüldü. Bunlardan biri, bugün<br />

artık yerinde olmayan ve Almanya’nın 1. Dünya Savaşı’nda Prusya<br />

cephesindeki en kesin zaferi onuruna inşa edilen Tannenberg<br />

Anıtı’nın mimarı Johannes Kruger’in çalışmasıydı. Diğeri,<br />

İtalya’nın önemli mimarlarından, Roma’daki La Sapienza<br />

Üniversitesi’nin bazı bölümlerini ve günümüzde İtalyan Dışişleri<br />

Bakanlığı olarak kullanılan ancak zamanında Mussolini’nin<br />

Faşist Parti Merkezi olarak tasarlanan binanın mimarı Arnaldo<br />

Foschini’nin çalışmasıydı. Birinci olan son proje ise iki Türk<br />

mimara aitti: İstanbul Mimarlık Fakültesi Dekanı Profesör Emin<br />

Halit Onat ve Doçent Ahmet Orhan Arda… Profesör Emin<br />

Onat (Sedat Hakkı Eldem ile) İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat<br />

Fakültesi ve İstanbul Adalet Sarayı, Ankara Üniversitesi Fen<br />

Fakültesi gibi eserleriyle tanınan bir Türk mimarıydı. Doçent<br />

Orhan Arda ise projenin gerek hazırlık gerekse tamamlanma<br />

aşamalarında Emin Onat’ın adeta sağ kolu olan daha çok<br />

akademisyen kimliğiyle tanınan bir Türk mimarıydı. Sonuç<br />

olarak istenen değişikliklerin de tamamlanmasıyla birlikte 18<br />

Kasım 1943 tarihinde projenin uygulanmasına karar verildi.<br />

Rasattepe civarındaki kamulaştırma çalışmalarına da başlandı ve<br />

Anıtkabir’in inşaatına 9 Ekim 1944 günü saat 10.00’da görkemli<br />

bir temel atma töreni ile başlandı.<br />

ADIM ADIM ANITKABİR<br />

Anıtkabir’in inşası 1 Eylül 1953’te tamamlandı. Her yıl<br />

milyonlarca Türk ve yabancı misafirini ağırlayan Anıtkabir,<br />

750 bin metrekarelik bir alan üzerinde ve 907 metre yüksekte<br />

yer alıyor. Anıtkabir’de yer alacak heykel, kabartma ve<br />

yazılar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki hayatı ile Türk<br />

İnkılapları’ndan seçilmiştir ve tamamı “temsili” olarak ortaya<br />

çıkarılmıştır. Girişin sağında ve solunda iki kule yer alır.<br />

Sağdaki İstiklâl Kulesi’nin önünde ulusal kıyafetler içinde<br />

üç kadından oluşan heykel grubu vardır. Öndeki iki kadın,<br />

yere kadar uzanan, buğday başaklarından yapılma çelenkle<br />

bereketli Türkiye topraklarını simgeler. Soldaki kadın, elinde<br />

tuttuğu kâse ile Atatürk için Tanrı’dan rahmet diler.<br />

<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 101


Seyahat<br />

Anıtkabir’in girişinde karşılıklı iki<br />

heykel grubu yer alır. Her ikisi de<br />

Hüseyin Özkan’ın eseridir biri<br />

Türk kadınlarını diğeri de Türk<br />

erkeklerini simgeler.<br />

Orta arkadaki kadın, bir eliyle yüzünü kapamış ağlamaktadır.<br />

Soldaki Hürriyet Kulesi önünde ise üç erkekten oluşan heykel<br />

grubu bulunur. Bu üç erkekten biri Türk askerini, diğeri Türk<br />

gençliğini ve Türk aydınını, biraz gerideki yerel kıyafetli<br />

erkek ise Türk köylüsünü temsil eder. Her iki heykel grubu da<br />

Hüseyin Özkan’ın eseridir.<br />

Girişten, Tören Meydanı’na uzanan yolun (Aslanlı Yol)<br />

üzerinde kuvveti ve sükûneti temsil eden, ikişerli gruplar<br />

halinde ve Hitit üslubunda, Hüseyin Özkan’ın eseri 24 adet<br />

aslan heykeli bulunmaktadır. Bu aslanlar, 24 Oğuz Boyu’nu<br />

simgeler.<br />

Aslanlı Yol’un sonunda ve Tören Meydanı’nın hemen girişinde,<br />

yine sağ ve solda Müdafaa-i Hukuk Kulesi ile Mehmetçik Kulesi<br />

yer alır. Tören Meydanı 15 bin kişi kapasitelidir. Zemini siyah,<br />

kırmızı, sarı ve beyaz renkli traverten taşlardan oluşan 373<br />

adet halı ve kilim deseniyle bezelidir. Tören Alanı’na girişte ve<br />

tam karşıda yer alan bayrak direği ise Anıtkabir’e verilen en<br />

anlamlı hediyelerden biridir. Türk asıllı Amerikan vatandaşı<br />

Nazmi Cemal’in, kendi bayrak direği fabrikasında özel olarak<br />

imal ettiği direk, 1946 yılında Anıtkabir’e hediye edilir. Direk,<br />

4850 kg ağırlığında ve 33 metre 53 cm uzunluğuna sahiptir<br />

ve hem o gün hem de bugün Avrupa’daki en yüksek çelik<br />

bayrak direğidir. Yalnız, aradan geçen uzun yılların ve hava<br />

koşullarının yıprattığı direk, Ekim 2014’te, orijinaline uygun<br />

hazırlanan yenisi ile değiştirilmiştir. Tören Meydanı’nın sağ<br />

tarafında Zafer Kulesi ve Barış Kulesi bulunur. Bu iki kulenin<br />

ortasında ise İsmet İnönü’nün lahdi yer alır.<br />

Türk milleti, savaş ve zafer<br />

Şeref Holü, Mozole’ye ulaşan güzergâhta bir ara birimdir ve<br />

42 basamaklı merdiveni çıkarak bu hole ulaşılır. Söz konusu<br />

merdivenlerin sağında ve solunda iki kabartma bulunur. Bu<br />

kabartmalardan sağ tarafta bulunan, Sakarya Meydan Savaşı<br />

konulu kabartmadır ve savaş başlamadan önceki dönem, savaşın<br />

ilk aşamaları, yurt savunması için yollara düşen insanlar ve<br />

muzaffer Türk ordusu sembolik olarak gösterilir. Eser, İlhan<br />

Koman’a aittir. Sol taraftaki kabartma ise Başkomutanlık<br />

Meydan Savaşı, milletçe savaşa hazırlık dönemi, Atatürk’ün<br />

ordulara ilk hedef olarak Akdeniz’i göstermesi, Türk ordusunun<br />

özverisi ve kahramanlıkları; taarruz ve zafer yine sembolik<br />

olarak ifade edilmiştir. Çalışma Zühtü Müridoğlu’na aittir.<br />

Şeref Holü’ne çıkan merdivenlerin tam ortasında Hitabet<br />

Kürsüsü yer alır ve kürsünün de ortasında Atatürk’ün<br />

“Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir!” sözüne yer verilmiştir.<br />

Kürsü, Kenan Yontuç’un eseridir. Yontunç, aynı zamanda<br />

ölümünden sonra Atatürk’ün yüz kalıbını alan ve tüm<br />

Anıtkabir’i kuş evleriyle donatan isimdir.<br />

102 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Seyahat<br />

Şeref Holü’nün dört yanı köşeli sütunlarla çevrelenmiştir.<br />

Kare biçimindeki sütunların gövdeleri betondur ve yüzeyleri<br />

traverten kaplıdır. Şeref Holü’ne bronz kapılardan girilir. Girişin<br />

ön cephesindeki iki yanda Atatürk’ün Gençliğe Hitabı ile<br />

Cumhuriyetin 10’ncu Yıl Nutku yazılıdır. Her ikisi de Emin Barın<br />

tarafından ve taş ustası Sabri İltaş ile birlikte hazırlanmıştır.<br />

Girişin sağ ve sol duvarında ise İsmet İnönü’nün, Atatürk’ün<br />

vefatını Türk milletine duyuran açıklaması ve Atatürk’ün Türk<br />

ordusuna son mesajı yer alır. Her iki metin de yine Emin Barın<br />

tarafından taş ustası Mehmet Akgünler ile hazırlanmıştır.<br />

Vatanın bağrında uyumak<br />

Girişin tam karşısında Mozole yer alır. Mozole, Anıtkabir’in en<br />

önemli birimi, adeta kalbidir. Anıtkabir’in inşasında da ağırlık<br />

ve önem merkezi bu bölüm olmuştur. Atatürk’ün sembolik<br />

lahdi ve hemen altında toprakla buluştuğu kabri bu bölümdedir.<br />

Üst bölümdeki sembolik lahit, tüm ziyaretçilere açıktır ancak<br />

toprakla buluştuğu asıl kabir bölümü ziyarete kapalıdır. Bu<br />

bölümde Atatürk doğrudan toprağa kazılmış, kıble yönüne<br />

bakan bir mezarda uyumaktadır ve üzerinde de kırmızı mermer<br />

sanduka bulunmaktadır. Atatürk’ün defnedildiği toprak, yurdun<br />

dört bir yanından getirilerek harmanlanmış ve mezar toprağı<br />

bu şekilde hazırlanmıştır. Yine kırmızı mermer sandukanın<br />

çevresinde de pirinç vazolar içinde Türkiye’nin 81 ilinden,<br />

KKTC’den, Azerbaycan’dan, Suriye’deki Ceber Kalesi’nden,<br />

Kore’deki Türk Şehitliği’nden ve Atatürk’ün doğduğu,<br />

Selanik’teki evin bahçesinden getirilen topraklar bulunmaktadır.<br />

10 ayrı kule<br />

Anıtkabir kompleksi içinde ve farklı noktalarda 10 ayrı kule<br />

vardır. Bunlar girişten itibaren sırasıyla Hürriyet, İstiklal,<br />

Müdafaa-i Hukuk, Cumhuriyet, İnkılap, Misak-ı Milli, 23<br />

Nisan, Barış, Zafer ve Mehmetçik Kulesi’dir. İstiklal Kulesi’nde<br />

Anıtkabir’in birebir ebatta küçültülmüş maketi ve Anıtkabir’i<br />

tanıtıcı ışıklı panolar bulunur. Hürriyet Kulesi’nde, Anıtkabir’in<br />

inşaatında kullanılan mermer, taş ve traverten örnekleri<br />

sergilenir. Burada ayrıca Anıtkabir’in inşa aşamalarını kronolojik<br />

sırayla anlatan fotoğraf ve belgeler de yer alır. Müdafaa-i Hukuk<br />

Kulesi, sergi salonu olarak hizmet verir ve yıl boyunca Atatürk ve<br />

Milli Mücadele konulu sergiler düzenlenir. Cumhuriyet Kulesi,<br />

Sanat Galerisi’nin girişidir. İçinde Atatürk’ün ilkeleri ve bu<br />

konudaki özlü sözlerini gösteren ışıklı panolar ile Anıtkabir’deki<br />

kabartmaların bir bölümünün tanıtıldığı tanıtım panoları<br />

bulunur. İnkılap Kulesi’nde, Atatürk’ün giysileri sergilenir.<br />

Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in yaptığı Atatürk’ün gerçek<br />

boyutlarındaki balmumu heykeli de buradadır. Misak-ı Milli<br />

Kulesi’nde, Anıtkabir’de icra edilen törenlere katılan heyetlerin<br />

özel defteri imzaladığı imza kürsüsü ile Anıtkabir’de yapılan<br />

törenlere ait fotoğraflar sergilenir. 23 Nisan Kulesi’nde Türkiye<br />

İş Bankası’nın Atatürk’e armağan ettiği ve Gazi’nin 1936-<br />

1938 yılları arasında kullandığı Cadillac marka özel otomobil<br />

sergilenir. Barış Kulesi ise Atatürk’ün Lincoln marka makam ve<br />

tören otomobillerini barındırır. Atatürk bu otomobilleri 1935-<br />

1938 yılları arasında kullanmıştır. Zafer Kulesi’ndeki top arabası,<br />

Atatürk’ün naaşını 19 Kasım 1938 de Dolmabahçe Sarayı’ndan<br />

Sarayburnu’na taşıyan, üzerinde bayrağa sarılı orijinal tabutun<br />

bulunduğu araçtır. Mehmetçik Kulesi’nde ise yerli ve yabancı<br />

ziyaretçilere danışma hizmeti verilir, Anıtkabir ve milli Mücadele<br />

konulu kitaplar ile hatıra eşyalar satılır. Ayrıca, Misak-ı Milli<br />

ve İnkılap Kuleleri arasında kalan, dikdörtgen plana sahip<br />

alan Anıtkabir Atatürk Müzesi olarak faaliyettedir. Müzede,<br />

Atatürk’ün şahsi eşyaları, kendisine armağan edilen eşyalar<br />

teşhir edilmektedir.<br />

Ağaçlarda kök salan barış<br />

Anıtkabir; Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” özdeyişinden<br />

ilham alınarak, çeşitli yabancı ülkelerden ve Türkiye’nin<br />

bazı bölgelerinden getirilen fidanlarla oluşturulan Barış Parkı<br />

içinde yükselir. Afganistan, A.B.D., Almanya, Avusturya,<br />

Belçika, Çin, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hindistan, Irak,<br />

İngiltere, İspanya, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Kıbrıs,<br />

Mısır, Norveç, Portekiz, Yugoslavya ve Yunanistan’dan Barış<br />

Parkı için çeşitli ağaç ve fidanlar getirilmiştir. Bugün Barış<br />

Parkı’nda 104 ayrı türden yaklaşık 48.500 adet süs ağacı, bodur<br />

ağaç ve süs bitkisi bulunmaktadır. Anıtkabir’i ziyaret eden<br />

yabancı devlet başkanlarının Barış Parkı’na fidan dikmesi de<br />

anlamlı bir gelenektir.<br />

104 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Hukuk<br />

SORULARLA İŞÇİ HAKLARI -II-<br />

Ankara Barosu Avukatlarından Gönül Apaydın, işçilerin haklarını anlattığı yazısına devam<br />

ediyor. Özellikle iş kazası ve söz konusu kazayla ilgili işçinin talep edebileceği haklar, önemli!<br />

Av. Gönül Apaydın<br />

Ankara Barosu Avukatı<br />

1) İşyerinin satılması/devredilmesi durumunda<br />

işçinin hakları nasıl etkilenecektir?<br />

4857 Sayılı İş Kanunu 6. maddesi gereğince,<br />

işyerinin satılması veya devredilmesi durumunda<br />

işçiler satım/devir tarihine kadar kazandıkları<br />

tüm haklarıyla birlikte aynı şartlarla (yıllık izin,<br />

kıdem tazminatı vb.) devralan yeni işverenin<br />

yanında çalışmaya devam ederler ve işçi için<br />

herhangi bir hak kaybı doğmaz. İşyerinin<br />

devredilmiş olması işçiye haklı nedenlerle, kıdem<br />

tazminatını alarak işten ayrılma hakkı vermez.<br />

Ücret, fazla mesai,ulusal bayram ve genel tatil<br />

çalışma ücreti vb ücrete ilişkin haklarda; işçi,<br />

devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde<br />

ödenmesi gereken bu alacak kalemlerini devreden<br />

veya devralan işverenden talep edebilir. İşyerini<br />

devreden eski işverenin bu sorumluluğu devir<br />

tarihinden itibaren iki yıl süreyle sınırlıdır.<br />

Devirden sonraki ücret alacaklarında ise işçinin<br />

muhatabı sadece işyerini devralan yeni işverendir.<br />

İhbar tazminatı; İhbar tazminatının süresi eski<br />

ve yeni işverendeki çalışma süreleri toplanarak<br />

belirlenecektir. İşçi ihbar tazminatını sadece<br />

işyerini devralan yeni işverenden talep edebilir.<br />

Kıdem tazminatı; İşyeri devri öncesi ve sonrasında<br />

geçen sürenin tamamı için kıdem tazminatı<br />

hesaplanmalıdır. Kıdem tazminatı bakımından<br />

işçi kıdem tazminat alacağının tamamını iş<br />

yerini devralan işverenden talep edebilecektir.<br />

Ancak, devreden işveren de kendi dönemi ve<br />

devir tarihindeki son ücreti ile sınırlı olmak üzere<br />

kıdem tazminatının bir kısmından sorumludur.<br />

2)İşçinin vefatı durumunda mirasçıları kıdem<br />

tazminatı talep edebilir mi?<br />

İşçinin ölümü halinde, iş sözleşmesi sona ermiş<br />

sayılacağından şayet işçinin son işyerindeki<br />

çalışma süresinin bir yılı dolmuş ise yasal<br />

mirasçıları, miras payları oranında işçinin hak<br />

kazandığı kıdem tazminatını talep edebilir.<br />

İşçinin vefatı durumunda Türk Borçlar Kanunu<br />

gereğince işveren, işçinin eşi, ergin olmayan<br />

18 yaş altı çocukları; işçi bekarsa bakmakla<br />

yükümlü olduğu anne-babası için tazminat<br />

ödemekle yükümlüdür. Bu tazminatın tutarı;<br />

işçi o işyerinde beş yıldan az çalışmış ise işçinin<br />

bir aylık ücreti, beş yıldan çok çalışmış ise iki<br />

aylık ücretidir.<br />

3)İşçinin yıllık ücretli izin hakkı ne kadardır ve<br />

kullanım şekline ilişkin kurallar var mıdır?<br />

İş Kanunun 53. maddesi uyarınca işyerinde bir<br />

yıllık çalışma süresini dolduran işçi, yıllık ücretli<br />

izne hak kazanır. İşçinin yıllık izin süreleri<br />

çalışma sürelerine göre belirlenir. İşyerinde, 1-5<br />

yıl arası çalışanlar 14 gün; 6-14 yıl arası çalışanlar<br />

20 gün; 15 ve daha fazla çalışanlar 26 gün izin<br />

kullanabilir. 18 ve daha küçük yaştaki işçilerle<br />

50 yaşından büyük işçilere, çalışma süresi<br />

ne olursa olsun 30 günden az izin verilemez.<br />

2016 yılı Nisan ayında İş Kanunu’nda yapılan<br />

değişiklikle işçinin izin süresinin ancak tarafların<br />

anlaşması ile bölünerek kullandırılabileceği; izin<br />

süresinin bölünmesinde sınır olmadığı ancak bir<br />

bölümünün en az 10 gün olması gerektiği kabul<br />

edilmiştir. İşçi iznini çalıştığı şehirden başka bir<br />

şehirde geçirecekse bilet vb. belgelerini işverene<br />

sunarak ayrıca yol izni talep edebilir. Yol izni<br />

(4) günü aşamaz. İşçinin işyerinden ayrılması<br />

halinde kullanamadığı izinlerin ücreti kendisine<br />

ödenmelidir. İşveren, işçinin izin haklarını<br />

kullandığını, işçinin imzasını içeren izin defteri<br />

veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamak zorundadır.<br />

4)Fazla çalışma nedir; işçi fazla çalışırsa talep<br />

edebileceği hakları nelerdir?<br />

Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar<br />

çerçevesinde, haftalık kırk beş saati aşan<br />

çalışmalardır. Her ne kadar haftalık kırk beş<br />

saati aşan çalışmalar fazla çalışma sayılacak<br />

ise de işçi her durumda günde 11 saatten fazla<br />

çalıştırılamaz ve fazla çalışma süresinin toplamı<br />

bir yılda 270 saatten fazla olamaz. İşçi, fazla<br />

çalışması durumunda fazla çalışma ücreti talep<br />

edebilir. Bu ücret, her bir saat fazla çalışma için,<br />

işçinin normal bir saatlik çalışma ücretinin<br />

yüzde elli fazlasıdır. İşçinin, işveren veya işveren<br />

vekilinin talimatı ve bilgisi olmadan normal<br />

çalışma süresinin dışında işyerinde çalışması veya<br />

bulunması fazla çalışma sayılmaz. Fazla çalışma<br />

ücreti en fazla beş yıl geriye dönük olarak talep<br />

edilebilir. Ayrıca, fazla çalışma yapan işçi, isterse<br />

işverene yazılı olarak başvurmak koşuluyla, bu<br />

çalışmaların karşılığı olan zamlı ücret yerine,<br />

fazla her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı<br />

serbest zaman olarak kullanabilir. İşçinin hak<br />

ettiği serbest zaman altı ay içinde kullanılmalıdır.<br />

5)İş Kazası nedir ve işçinin iş kazasına uğraması<br />

durumunda talep edebileceği hakları nelerdir?<br />

5510 Sayılı Kanun uyarınca sigortalı işçi<br />

yönünden iş kazası;<br />

• Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,<br />

İşveren tarafından yürütülmekte olan iş<br />

nedeniyle,<br />

• Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının,<br />

görevli olarak işyeri dışında başka bir yere<br />

gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın<br />

geçen zamanlarda,<br />

• Hizmet akdi ile çalışan emziren kadın<br />

sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt<br />

vermesi için ayrılan zamanlarda,<br />

• Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin<br />

yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında birdenbire,<br />

dıştan gelen etkenle onu bedensel veya ruhsal<br />

zarara uğratan olaydır. Kazaya uğrayan işçiye<br />

gerekli sağlık yardımları ile geçici yahut<br />

sürekli iş göremezlik yardımlarının yapılması<br />

sağlanabilecektir. Bu yardımlar iş kazası<br />

tarihinden itibaren (5) yıl içinde talep edilmelidir.<br />

Bunun yanı sıra iş kazası nedeniyle bedenen veya<br />

ruhen zarara uğrayan işçi, işverenden maddi ve<br />

manevi tazminat talep etmek hakkına da sahiptir.<br />

Buna göre, işçinin işverenden maddi- manevi<br />

tazminat talep edebilmesi için;<br />

• Meydana gelen kazada işverenin kusuru<br />

olmalıdır,<br />

• Kaza sonucu işçi zarara uğramış olmalıdır,<br />

• Kaza, işçinin yaptığı işle ilgili olmalıdır,<br />

• Zarar işçinin uğradığı kaza sonucunda<br />

oluşmalıdır.<br />

İşçinin iş kazası sonucu vefatı halinde<br />

yakınlarının da destekten yoksun kalma<br />

tazminatı talep edebilmesi mümkündür.<br />

106 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


PRO-TR-00023


Gündem<br />

“FARMAFİKİR” START ALDI<br />

Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği’nin, Geleceğin Eczacılığı’na katkı sağlayan<br />

inovatif uygulama ve örnekleri çoğaltabilmek amacıyla 2017 yılında eczacılık fakülteleri<br />

öğrencileri arasında düzenlediği “Geleceğin Eczacılığı İle İlgili İnovatif Uygulamalar’’<br />

konulu yarışmanın ikincisine, Yeditepe Üniversitesi’nden start verildi.<br />

Yazan: PGED Derrnek Danışmanı Zafer Şarlayan<br />

Üniversite eczacılık fakülteleri ve öğrencileri tarafından büyük<br />

bir heyecanla beklenen Farmafikir 2017 çalışmalarını başlatan<br />

Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Ecz. Armağan Ener, Farmafikir2016’da birinciliği alan Yeditepe<br />

Üniversitesi Dekanı Prof. Dr. Meriç Köksal Akkoç’u ziyaret<br />

etti. Farmafikir 2017 yol haritasının belirlendiği toplantıda;<br />

tanıtım çalışmaları, başvuru takvimi, tören hazırlıkları, proje<br />

değerlendirme ilkeleri ve jüri üyeleri gözden geçirildi.<br />

Farmafikir Projesi; Pharmetic Girişimci Eczacılar<br />

Derneği, Pharmetic Akademi Yürütme Kurulu<br />

tarafından 2016 yılında Türkiye ve KKTC Eczacılık<br />

Fakülteleri’nde öğrenim gören eczacılık öğrencileri<br />

arasında “Geleceğin Eczacılığı’ için genç beyinlerin fikir,<br />

düşünce ve projelerini oluşturmayı hedefleyerek 29 üniversitede<br />

başlamıştı. 12 üniversitenin katıldığı yarışmada Yeditepe<br />

Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Eskişehir Anadolu<br />

Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi finale kalmıştı.<br />

Yarışmanın son başvuru tarihi değişti<br />

Türkiye ve KKTC eczacılık fakültelerinde öğrenim gören tüm<br />

eczacılık öğrencilerinin başvurabildiği yarışmaya başvurular<br />

internet üzerinden ve mail olarak farmafikir@pharmetic.<br />

org adresine veya CD, DVD formatında dernek adresine<br />

gönderilebiliyor. Öğrencilerin son başvuru tarihi<br />

12 Kasım 2017, değerlendirme tarihi 15 Kasım 2017 ve tören<br />

tarihi de 25 Kasım 2017 olarak belirlendi. Üniversite eczacılık<br />

fakülteleri ve öğrenciler yarışma için detaylı bilgilere<br />

www.pharmetic.org adresinden ulaşabilecekler. Heyecanla<br />

beklenen FARMAFİKİR 2017’ye eczacılık fakültesi<br />

öğrencilerinin yüksek katılımı bekleniyor.<br />

108 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Ç<br />

i<br />

easyVit ®<br />

Doğal Limon ve doğal Portakal aromalı Balık Yağı<br />

• Tadı mükemmel<br />

• Kolayca çiğnenebilir ve kokusuz<br />

• Şeker ilavesiz<br />

• Tazeliğini ilk günkü gibi koruyan özel ambalajlı<br />

• Reflü ve gaz şikayetlerini ortadan kaldıran patentli özel formunda<br />

• Standart balık yağlarına göre %44 daha fazla emilir<br />

n e n e b<br />

eker ilavesiz<br />

30<br />

i<br />

l<br />

ir<br />

T a b<br />

l<br />

Je<br />

let<br />

Norwegian<br />

Produce<br />

Telefon: 0 216 540 1281<br />

www.easyfishoil.com


Uzman Görüşü<br />

Uzman Dr. Kerem Dündar<br />

Nöro Sağlık Beyin<br />

Araştırmaları ve Uygulamaları<br />

Merkezi Kurucusu<br />

Neurofeedback, DEHB<br />

tanılı çocuklara sahip<br />

ebeveynlerin yöneldikleri,<br />

tüm dünyada kullanılan<br />

bir yöntemdir. Bilimsel<br />

geçerliliği kabul edilmiştir<br />

ve üzerine birçok bilimsel<br />

makale yazılmıştır.<br />

Neurofeedback'in etkinliği<br />

ile ilgili araştırmalar 40 yıl<br />

öncesine dayanır.<br />

DİKKAT EKSİKLİĞİ<br />

Çocuğunuzun Başarısızlığının<br />

Çözülebilir Sebebi<br />

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu<br />

(DEHB) çocukluk döneminde yaygın<br />

olarak görülen bir sorundur. Tüm okul<br />

çağı çocuklarında görülebilen bir bozukluk<br />

olduğundan DEHB’li çocuklar orta ya da<br />

üst seviyede bir zekâya sahip olsalar bile,<br />

eğitimlerine yeterince odaklanamadıkları<br />

için, okul hayatlarında başarısızlık<br />

yaşayacaklardır. Dikkat eksikliği olan bir<br />

çocuk aynı zamanda üstün yetenekli ise<br />

DEHB tanısının konulması da oldukça<br />

güçtür. DEHB’nin temel belirti kümeleri<br />

şu şekilde sıralanabilir:<br />

Dikkat Eksikliği:<br />

• Dikkatin kolayca dağılması<br />

• Başlanan işin yarım bırakılması<br />

• Etkinlikler için gereken eşyaları<br />

kaybetme<br />

• Organizasyon sorunu<br />

• Günlük işlerin unutulması<br />

• Başkalarını dinleme ve talimatları<br />

izlemede güçlük çekme<br />

• Detayları gözden kaçırma<br />

• Düzensiz görünme<br />

Aşırı Hareketlilik ve<br />

Dürtüsellik:<br />

• Oturduğu yerde kıpırdanma, ellerin<br />

ayakların oynatılması<br />

• Sakin bir biçimde oyun oynayamama ya<br />

da başka bir işle uğraşma<br />

• Çok konuşma<br />

• Gereksiz yere sağ sola koşturma, eşyalara<br />

tırmanma<br />

• Sorulan soru tamamlanmadan yanıt<br />

verme<br />

• Başkalarının sözünü kesme ya da<br />

oyunlarında araya girme<br />

• Belirli bir süre bir yerde oturamama,<br />

sürekli hareket etme<br />

• Sırasını beklemekte güçlük çekme<br />

Yukarıda sıralanan belirtiler birçok<br />

ortamda ve pek çok kez kendini göstermiş<br />

olmalıdır.<br />

Çocuklarda dikkat eksikliği sorununu<br />

çözebilmek için ebeveynlerin çocuklara<br />

destek olması büyük önem taşır. DEHB<br />

olan çocuğa sahip ebeveynler durumu<br />

kabul etmeli, diğer ebeveynlere oranla bazı<br />

zorluklar yaşayacaklarını bilmelidirler.<br />

Sorunu bilip kabul etmek sorun çözmenin<br />

temel basamağıdır. Anne-babanın<br />

kendi arasındaki ve anne-baba ile çocuk<br />

arasındaki ilişki sağlıklıysa problemlerin<br />

hayata etkisini kontrol etmek mümkündür.<br />

Aynı zamanda ev ortamı huzurluysa,<br />

anne-baba beklentilerini netleştirebilmiş<br />

ve kendi sorumluluklarını üstlenmeye<br />

hazır iseler çocuğun gelişiminin aksaması<br />

önlenebilir.<br />

DEHB olan çocuklar genellikle<br />

davranışlarını kontrol edemezler.<br />

Ebeveynler ise dikkatle çocuklarının<br />

davranışlarını izlemeli ve bu davranışlara<br />

uygun bir şekilde yanıt vermeyi<br />

öğrenmelidir.<br />

Tekrar üzerinden geçecek olursak; Dikkat<br />

Eksikliği Bozukluğu, Başlıca Hiperaktif-<br />

Dürtü Tipi (DEHB) olan bireyler genellikle<br />

hiperaktivite ve dürtüsellik altı veya<br />

daha fazla semptom ve altıdan daha<br />

az dikkatsizlik semptomu sergilerler.<br />

Hiperaktivitede, kıpır kıpır olma,<br />

huzursuzluk, aşırı konuşma, yerli yersiz<br />

koşu ve tırmanma, çoğu zaman 'hareket<br />

halindeyken' bekleyememe, başkalarını<br />

kesip dürtüsel davranma gözlemlenir.<br />

110 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Birçok kişi, dikkat eksikliği bozukluğunun<br />

üç tipinden herhangi birine dâhil<br />

olabilecek semptomları gösterir. Bir Dikkat<br />

Eksikliği Bozukluğu, örneğin DEB veya<br />

DEHB olan bireyler genellikle öğrenme,<br />

konsantrasyon, okul veya iş başarısı,<br />

davranış kontrolü, sosyal ilişkiler ve benlik<br />

saygısı ile ciddi zorluklar yaşarlar. Ayrıca,<br />

Dikkat Eksikliği Bozuklukları, Öğrenme<br />

Bozuklukları, Karşıtlık ve Davranış<br />

Bozuklukları, Tourette, Anksiyete ve<br />

Depresyon gibi diğer bozukluklarla sıklıkla<br />

bağlantılıdır. Nöroterapi, dikkat eksikliği<br />

bozukluklarının üç tipinin yanı sıra ilişkili<br />

bazı bozuklukları olan bireyleri tedavi<br />

etmek için kullanılabilir.<br />

Ben veya çocuğum DEB /<br />

DEHB ise nasıl bilebilirim?<br />

Bir kişi önceki bölümde belirtilen<br />

belirtilerin çoğuna sahipse o kişinin<br />

DEB veya DEHB'si olabilir. DEB veya<br />

DEHB tanısının uygun olup olmadığını<br />

belirlemek için, birey, profesyoneller<br />

tarafından kapsamlı bir değerlendirmeye<br />

tabi tutularak teşhis edilmelidir. Aile<br />

doktorunuz, bir çocuk doktoru, psikiyatrist<br />

veya psikolog, böyle bir teşhisin uygun<br />

olup olmadığını belirlemek için uygun<br />

değerlendirmeyi yapabilir veya size tanı<br />

koyabilecek birine yönlendirir.<br />

Nöroterapi Nedir?<br />

Neurotherapy'ye "EEG Biofeedback"<br />

ve "Neurofeedback" denir. Bir kişinin<br />

dikkatini artırmak, dürtüselliği azaltmak<br />

ve hiperaktif davranışları kontrol altına<br />

almak için beyin dalgası etkinliğini nasıl<br />

değiştireceğini öğrenmesine yardımcı<br />

olmayı içerir. Bireyin beyin dalgası<br />

etkinliği hakkında bilgi edinmesine ve<br />

bu bilgiyi beyin dalgası aktivitesinde<br />

değişiklikler üretmek için kullanmasına<br />

izin veren ağrısız bir tedavi yaklaşımıdır.<br />

Mevcut araştırmalar, DEB / DEHB olan<br />

bireylerin, beyindeki bazı bölgelerde beyin<br />

dalgası aktivitesinde çok az ve / veya diğer<br />

bazı beyin dalgası aktivitelerinden çok<br />

fazla olanı, bozukluğa sahip olmayanlara<br />

kıyasla çok az gösterir. Nöroterapide<br />

kişiler, beyin dalgası aktivitelerini<br />

değiştirmek için bilgisayarlı biofeedback<br />

ekipmanı kullanılarak eğitilir. Beyin<br />

dalgası aktivitesi değiştirildiğinde veya<br />

beyin Nöroterapi sürecinde belirli<br />

şekillerde çalışmak üzere eğitildiği zaman<br />

DEB / DEHB semptomları genellikle<br />

azalır. NFT'den önce, beyin aktivitesinin<br />

ve psikolojik durumun objektif bir<br />

değerlendirmesi yapılır. Eğitim sırasında<br />

sensörler kafa derisine yerleştirilir ve<br />

daha sonra belirli beyin aktivitesini<br />

algılayan, güçlendiren ve kaydeden hassas<br />

elektronik ve bilgisayar yazılımlarına<br />

bağlanır. Elde edilen bilgiler, geribildirim<br />

sinyalindeki değişikliklerin, danışanın<br />

beyin aktivitesinin belirlenmiş aralıkta<br />

olup olmadığını belirten kavramsal<br />

anlayışla danışana hemen geri bildirim<br />

verir. Bu geribildirime dayanarak, beyin<br />

kalıplarındaki değişiklikler meydana<br />

gelir ve bunlar fiziksel, duygusal ve<br />

bilişsel haldeki olumlu değişimlerle<br />

ilişkilidir. Çoğu zaman, danışan, bu gibi<br />

olumlu değişikliklerin "hissi" duygusunu<br />

edinmesine ve geri bildirim oturumu<br />

dışında bu haklara erişebilmelerine<br />

rağmen, genellikle bu tür değişiklikler<br />

gerçekleştirilen mekanizmaların bilinçli<br />

olarak farkında değildir.<br />

Araştırmalar<br />

40 yıl öncesine dayanıyor<br />

DEHB tanılı çocuklara sahip ebeveynlerin<br />

yöneldikleri, tüm dünyada kullanılan<br />

bir yöntemdir Neurofeedback. Bilimsel<br />

geçerliliği kabul edilmiş, üzerine birçok<br />

bilimsel makale yazılmış bir yöntem.<br />

Neurofeedback'in etkinliğini gösteren<br />

40 yıllık araştırmalar var. Klinik<br />

araştırmalar, Neurofeedback'in dikkat<br />

eksikliği / hiperaktivite bozukluğunun<br />

(DEHB) tedavisinde etkili olabileceğini<br />

göstermektedir.<br />

Neurofeedback herkesin beyin<br />

fonksiyonunu optimize eder, bu nedenle<br />

sporcular ve yöneticiler en yüksek<br />

performans optimizasyonu için onu<br />

kullanırlar. Dolayısıyla beyin optimizasyonu<br />

için bir araç (beslenme ve egzersiz gibi)<br />

olarak görürsek, Neurofeedback'in uyku,<br />

seviye iyileştirme, odaklamayı iyileştirme<br />

ve işleme hızını artırmanın harika bir yolu<br />

olduğunu görürüz.<br />

Neurofeedback, insanları sağlıklı yaşam<br />

için bir yola sokan ve onları ne olduğu için<br />

görmesi gereken uzun süren değişiklikler<br />

üretiyor: Beyin fonksiyonlarını ve zihinsel<br />

sağlığı iyileştirmek için geçerli ve güvenli<br />

bir seçenek.<br />

Neurofeedback, kendisini değiştirmek<br />

için bilinçaltını güçlendirmenin basit bir<br />

işlemi boyunca çalışır. Neurofeedback,<br />

bilinçaltında çalıştığı için çeşitli koşulları<br />

güvenli ve etkili bir şekilde değerlendirir.<br />

Ölçüm ve takviye işlemi yoluyla yeni<br />

elektriksel aktivite yaratarak beyinde<br />

kalıcı değişiklikler yaratır. Oldukça basit<br />

bir şekilde, beyin dalgalarını bilinçaltında<br />

bilgisayarlar vasıtasıyla değiştirmek için<br />

güçlendirilmiştir. Beyin; sinir sistemini<br />

sakinleştiren, semptomları azaltan veya<br />

ortadan kaldıran kendinden regülasyonu<br />

öğrenir. Neredeyse herhangi bir beyin,<br />

işlev düzeyine (veya işlev bozukluğuna<br />

bakılmaksızın) daha iyi çalışacak şekilde<br />

eğitilebilir…<br />

Neurofeedback, okuma ve matematik gibi<br />

problemlerin çözülmesi gibi eğitimsel<br />

hedeflerin gerçekleştirilmesinde etkili bir<br />

şekilde uygulanmıştır. Üstelik sporcuların,<br />

sanatçıların ve yöneticilerin performansını<br />

en üst düzeye çıkarmak için kullanılmıştır.<br />

Başarılı NFT'den sonra kalıcı olumlu<br />

değişiklikler belgelenmiştir. Uluslararası<br />

Neurofeedback ve Araştırma Derneği<br />

(www.isnr.org ), NFT’nin uygulanması,<br />

öğretilmesi ve araştırılması ile ilgili en çok<br />

lisanslı profesyonel gruptur.<br />

<strong>PharmeticSağlık</strong> / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / 111


Pharmetic Akademi<br />

Ecz. Şengül Uygun<br />

İlim Eczanesi,<br />

İzmit - Kocaeli<br />

Bağışıklık sisteminin<br />

desteklenmesinde<br />

kullanılan en önemli<br />

maddeler A, E, C, B<br />

vitaminleri, karotenler,<br />

demir, çinko ve<br />

selenyumdur.<br />

Vücudumuzun Askerleri:<br />

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ<br />

Bu yazıda sizi fazla sıkmadan,<br />

karışık kelimeler kullanmadan<br />

nasıl daha dirençli<br />

olabileceğinizi anlatmaya<br />

çalışacağım. Söze önce dirençli<br />

olabilmenin yolunun güçlü bir bağışıklık<br />

sisteminden geçtiğini hatırlayarak<br />

başlayalım. Bağışıklık sistemi; insan<br />

vücudunu hastalıklara karşı koruyan,<br />

zararlı mikrop ve hastalıkları fark edip<br />

yok etmeye çalışan bir sistemdir. Zayıf bir<br />

bağışıklık sistemi enfeksiyona yol açar.<br />

Enfeksiyon vücüt direncini zayıflatır ve<br />

bu da sisteme zarar verir. Günümüzde<br />

doğal ya da bir takım bağışıklık<br />

sistemini güçlendirici takviyeler ile<br />

bazı hastalıkların önüne geçmek ve<br />

tedavi sürecini kısaltmak mümkündür.<br />

Bu askerleri güçlendirmenin yolu<br />

özellikle beslenmeden ve bir takım<br />

önlemlerden geçer. Düzenli uyku,<br />

sigarasız yaşam, düzenli egzersiz gibi...<br />

Bağışıklık sisteminin desteklenmesinde<br />

kullanılan en önemli maddeler A, E, C,<br />

B vitaminleri, karotenler, demir, çinko<br />

ve selenyumdur. Peki, nedir bu besinler?<br />

Gelin hep birlikte göz atalım.<br />

Tam buğday ekmeği:<br />

• Bağışıklık sistemini koruyucu etkisi<br />

olan B6, pantotenik asit, folat, B12,<br />

riboflavinin gibi B grubu vitaminler<br />

içerir.<br />

• B grubu vitaminler ayrıca sinir sistemi<br />

için de önem taşır.<br />

Ayrıca sarmısak, zencefil, yeşil çay,<br />

papaya, kivi, ay çekirdeği de bağışıklık<br />

sistemini güçlendiren besinler<br />

arasındadır.<br />

Balık:<br />

• Hem protein hem de iyi bir selenyum<br />

ve çinko kaynağıdır<br />

• Selenyum özellikle hücre yaşlanmasını<br />

önler ve kalp sağlığını korur.<br />

• Çinko, hücrelerin korunmasında<br />

önemli bir rol üstlenir.<br />

• Ayrıca vücudun üretmediği ve<br />

besinlerle alınması gereken omega 3<br />

açısından oldukça zengin bir besindir.<br />

• Haftada 2-3 defa balık tüketmeyi<br />

ihmal etmeyin.<br />

Maydanoz:<br />

• Askorbit asit vücudu enfeksiyonlara<br />

karşı korur, bolca C vitamini içerir.<br />

• C vitamini vücutta bazı toksik<br />

öğelerin etkisini azaltır ve yara<br />

iyileşmesinde etkilidir.<br />

• Maydanoz ödemin vücuttan<br />

atılmasında etkilidir.<br />

Yumurta:<br />

• Yumurta beyazı protein açısından<br />

oldukça zengin bir besindir.<br />

• Sarısı ise hem demir hem de yine<br />

antioksidan olan A vitamini içerir.<br />

Badem-ceviz:<br />

• Antioksidan özelliğe sahip olan E<br />

vitamini içerir.<br />

• Tok tutma özelliği nedeni ile<br />

diyetlerde de sıkça kullanılır.<br />

• Her gün 2 bütün ceviz veya 10 adet<br />

çiğ badem yemenizde fayda var.<br />

Yoğurt:<br />

• Vücudumuzdaki yararlı bakteriler<br />

olan probiyotikler nedeniyle bağışıklık<br />

sistemi için önemlidir.<br />

• Probiyotikler dışarıdan gelen<br />

mikroplara karşı vücudumuzu,<br />

özellikle de sindirim sistemimizi korur.<br />

• Probiyotikler kabızlık ve ishal gibi<br />

durumlarda da etkili olabilir.<br />

• Her gün 1 kâse yoğurt yemek gerekir.<br />

Portakal:<br />

• İçerdiği C ve A vitaminleri sayesinde<br />

bağışıklık sistemini destekleyen en<br />

önemli besinlerden biridir.<br />

• Portakal suyu yerine portakalın<br />

kendisini tüketmeye özen gösterin. Bu<br />

hem lif, hem de şeker alımı açısından<br />

daha sağlıklıdır.<br />

Ispanak:<br />

• A ile C vitaminleri barındıran güçlü<br />

bir antioksidandır. Bu antioksidanlar<br />

hücrelerimizi korur ve bağışıklık<br />

sistemimizin zayıflamasını önler.<br />

• Güçlü bir bağışıklık sistemi için<br />

haftada iki kez ıspanak yemeye özen<br />

gösterin.<br />

• A vitaminlerinin etkili olabilmesi<br />

için ıspanağı haşlayarak değil, içine<br />

yağ katılarak yapılmış sebze yemeği<br />

halinde tüketin.<br />

112 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


Pharmetic Akademi<br />

Ecz. Şule Dilek Yağcı Tüysüz<br />

Şükrübey Eczanesi,<br />

Ataşehir – İstanbul<br />

Grip aşısında aktif<br />

olmayan virüsler kullanılır<br />

ve bunlar hastalığa yol<br />

açmaz. Aksine, 2-3 hafta<br />

içinde ortaya çıkan ve bir<br />

yıl boyunca devam eden<br />

etkisiyle, sağlıklı bireylerde<br />

gribe karşı koruma sağlar<br />

ve gripten kaynaklanan<br />

ekonomik ve sosyal<br />

kayıpları önler.<br />

GRİP AŞISI İLE İLGİLİ<br />

NE BİLİYORSUNUZ?<br />

Grip, Influenza A ve Influenza<br />

B virüslerinin sebep olduğu<br />

bir enfeksiyon hastalığıdır.<br />

Genellikle kış aylarında sıkça<br />

görülen grip; yüksek ateş, baş ağrısı,<br />

halsizlik, öksürük şikâyetleri ile seyreder.<br />

Virüsler solunum yolu ile vücuda girerek<br />

üst solunum yolunda enfeksiyona yol<br />

açar. Riskli kişilerde ise diğer solunum<br />

yolu enfeksiyonları ile birleşerek ağır<br />

vakalara yol açabilir. Özellikle 65 yaş<br />

üstü kronik hastalıklara sahip olanlarda<br />

ölümle sonuçlanacak kadar ciddi sonuçlar<br />

doğurabilir. Grip aşısı virüsten korunmanın<br />

en etkili yoludur. Her yıl, kış aylarında<br />

görülmesi beklenen grip virüslerine göre<br />

özel olarak yeniden hazırlanır. Genellikle<br />

Eylül-Kasım aylarında yapılır. Grip aşısı<br />

inaktif (ölü) virüsler içerir. 3 veya 4 inaktif<br />

virüsten oluşan 2 tip grip aşısı vardır. Bu<br />

yıl üçlü grip aşısında Influenza A (H1N1),<br />

Influenza A (H3N2) ve Influenza B virüsleri<br />

bulunmaktadır. Dörtlü grip aşısında<br />

bunlara ek olarak bir Influenza B virüsü<br />

daha bulunmaktadır.<br />

3-8 yaş arası: 4 hafta ara ile 2 tam doz<br />

(0,50ml)<br />

9 yaş çocuklar ve yetişkinler: 1 kez tam<br />

doz (0,50ml)<br />

Kimler grip aşısı olmalı?<br />

T.C. Sağlık Bakanlığı’nın önerisine göre;<br />

• Astım, KOAH, diyabet, kalp ve kronik<br />

böbrek hastaları,<br />

• 65 yaş üstü bireyler,<br />

• 6 ay-5 yaş arası çocuklar,<br />

• Hamileler (gebeliğin ilk 3 ayından<br />

sonra),<br />

• Emziren anneler,<br />

• Uzun süreli Aspirin tedavisi gören<br />

çocuk ve adolesanlar (6 ay-18 yaş<br />

arasındakiler),<br />

• Grip nedeni ile Reye Sendromu<br />

geçirme riski olanlar,<br />

• Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler;<br />

kanser hastalığı, organ ve kemik iliği<br />

nakli yapılanlar, HIV taşıyanlar ve bu<br />

kişilerle aynı evde yaşayanlar,<br />

• Hasta bakımı ile ilgilenen sağlık<br />

çalışanları…<br />

Nasıl etki eder?<br />

Grip aşısı yapıldıktan sonra bağışıklık<br />

sistemi virüslere karşı antikorlar<br />

oluşturur. Oluşan bu antikorlar, aktif<br />

virüsle karşılaşınca hastalığın oluşumunu<br />

engeller veya hafif geçmesini sağlar. Aşının<br />

koruyucu etkisi, yapıldıktan 2-3 hafta sonra<br />

ortaya çıkar ve 1 yıl sürer.<br />

Nasıl uygulanır?<br />

Grip aşısı yetişkinlerde üst kol kasına<br />

çocuklarda üst bacak kasına yapılır. Aşı<br />

uygulandıktan sonra uygulama bölgesinde<br />

hafif ağrı hissi olabilir. Bazı durumlarda<br />

1-2 gün süren hafif ateş ve kas ağrıları<br />

görülebilir. Sistemik ve lokal etkiler 24-48<br />

saat içinde kaybolur. Grip aşısında aktif<br />

virüs olmadığı için hastalığa yol açma<br />

ihtimali yoktur.<br />

Grip aşısının yaş gruplarına göre dozları ise<br />

aşağıdaki gibidir:<br />

3 yaş altı: İlk kez aşılanıyor ise 4 hafta ara<br />

ile iki kez yarım doz (0,25ml). Eğer geçen<br />

yıl aşılandı ise; 1 kez yarım doz (0,25ml)<br />

Kimler grip aşısı olmamalı?<br />

• 6 aydan küçük bebekler,<br />

• Grip aşısı tavuk yumurtasından<br />

yapıldığı için, tavuk yumurtasına ciddi<br />

alerjisi olanlar,<br />

• Geçmişte grip aşısı ile ilgili şiddetli<br />

alerji öyküsü olan kişiler,<br />

• Gullian-Borre sendromu olan kişiler,<br />

• Orta veya şiddetli derece ateşli<br />

hastalığı olanlar…<br />

Grip aşısının amacı komplikasyon<br />

geliştirme yönünden en yüksek risk<br />

grubunda olanları korumaktır. Grip<br />

bulaşıcı olduğu gibi, bronşit, pnömoni<br />

gibi daha ciddi hastalıklara da sebep<br />

olur ve hastanede yatarak tedavi<br />

gerektirebilir. Özellikle yaşı ileri ve<br />

kronik hastalıkları bulunan insanlarda<br />

ölümle sonuçlanabilir. Sağlıklı bireylerde<br />

de gribe karşı koruma sağlayarak iş gücü<br />

kaybının yanı sıra ekonomik ve sosyal<br />

kayıplara da engel olur.<br />

Grip ve grip aşısı ile merak ettikleriniz<br />

için eczacınız en yakın danışmanınızdır!<br />

114 / <strong>Sonbahar</strong> 2017 / <strong>PharmeticSağlık</strong>


ESTHE-WHITE<br />

BRIGHTENING EYE CARE<br />

Hypopigmentaline Teknolojisi<br />

Repair Patenti<br />

Kafein ve Escin<br />

Marin EPS<br />

AYDINLIK,<br />

RENK TONU EŞİT VE<br />

IŞILTILI BİR GÖZ ÇEVRESİ<br />

www.esthederm.com.tr e tr Institut Esthederm erm Türkiye<br />

EsthedermTr s h<br />

erm<br />

Esthederm_Tr erm_Tr<br />

SADECE ECZANELERDE


Sébium<br />

Global Cover<br />

AKNE EĞİLİMLİ VE SİYAH NOKTALI CİLTLER İÇİN<br />

CİLT PÜRÜZLERİNİ GİDERMEYİ HEDEFLEYEN<br />

YÜKSEK KAPATICILIK SAĞLAYAN RENKLİ BAKIM KREMİ<br />

Özel Renkli Doku<br />

&<br />

Kızarıklık Karşıtı Yeşil Kapatıcı<br />

Kalıcı<br />

12 s<br />

&<br />

Mat<br />

2’li<br />

Etki<br />

Mat Bir Cilt Görünümü<br />

Eşitlenmiş Bir Cilt Tonu<br />

Özel Patent<br />

TEKNOLOJİSİ<br />

#artıksaklanma<br />

SADECE ECZANELERDE SATILIR.<br />

www.bioderma.com.tr<br />

www.biopuan.com<br />

/biodermatr /biodermaturkiye /biodermaturkiye

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!