01.12.2017 Views

53644dfc73a7302c24465b02a00542154fb95d403a003

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

engisu<br />

Tarsus Cengiz Topel Anadolu Lisesi Okul Dergisi<br />

Mayıs 2015 Sayı: 7<br />

Tohum saç bitmezse toprak utansın<br />

Hedefe varmayan mızrak utansın<br />

Hey gidi küheylan, koşmana bak sen<br />

Çatlarsa, doğuran kısrak utansın.<br />

N.F.KISAKÜREK<br />

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol<br />

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol<br />

Hoşgörüde deniz gibi ol<br />

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol<br />

Alçak gönüllülükte toprak gibi ol MEVLANA


3<br />

EDİTÖRDEN<br />

İlk göz ağrımız “Bengisu”un ilk sayısını Nisan 2009 yılında<br />

çıkardığımızda okul olarak hem bunun mutluluğunu hem de<br />

onurunu yaşamıştık. Yıl 2015…. Devam ediyoruz. Hem de daha<br />

coşkulu ve daha bir gayretle yedinci sayıyı çıkarmış bulunmanın<br />

sevinci ve gururunu yaşıyoruz.<br />

Her yıl dergimizi çıkarmak için hiçbir tereddüt göstermedik.<br />

Çünkü tereddüt ettiğimiz anda dergi çıkarmanın tercihsizlik<br />

içerisinde yok olacağını biliyorduk. Bir eğitim kurumunda da ümidin ve kararlılığın önemini<br />

dergilerimizi çıkarırken gördük.<br />

Sevgili gençler, sizler her hâlukârda ümidinizi yitirmeden kararlılığınızı sürdürerek<br />

çalışmanıza devam ederseniz aşamayacağınız engeller olmayacaktır. “Ümit, azim ve<br />

kararlılık; iman dolu bir kalbe girince, beşeri normlar aşılır.”der Alphonse Karr. Bir kurbağa<br />

hikayesi vardır. Kurbağa sürüsü ormanda ilerlerken içlerinden ikisi, bir çukura düşer. Diğer<br />

bütün kurbağalar çukurun etrafında toplandılar. Çukur bir hayli derindi ve arkadaşlarının<br />

zıplayıp dışarı çıkması mümkün gözükmüyordu. Yukarıdaki kurbağalar, boşuna<br />

çabalamamalarını söylediler arkadaşlarına: “Çukur çok derin. Dışarı çıkmanız imkânsız.”<br />

Ancak, çukura düşen kurbağalar onların söylediklerine aldırmayıp çukurdan çıkmak için<br />

mücadeleye devam ettiler. Yukarıdakiler ise hâlâ boşuna çırpınıp durmamalarını, ölümün<br />

onlar için kurtuluş olduğunu söylüyorlardı. Sonunda kurbağalardan birisi söylenenlerden<br />

etkilendi ve mücadeleyi bıraktı. Diğeri ise çabalamaya devam etti. Yukarıdakiler de, çırpınıp<br />

durarak daha çok acı çektiğini söylemeyi sürdürdüler. Ne var ki, çukurdaki kurbağa son bir<br />

hamle daha yaptı, bu kez daha yükseğe sıçramayı başardı ve çukurdan çıktı. Çünkü, bu<br />

kurbağa sağırdı. O yüzden, arkadaşlarının ümit kırıcı sözlerine kulak asmamıştı.<br />

O halde ümidimizi, kararlılığımızı kıracak her türlü söze karşı sağır olmalıyız, ümidimizi kıracak,<br />

kararlılığımızı sarsacak her türlü şeyden uzak durmalıyız.<br />

Bu vesileyle önümüzdeki sayılarda daha zenginleşeceğine inandığımız dergimizin<br />

çıkarılmasında katkılarını esirgemeyen okul müdürümüz ve öğretmenlerimiz ile tüm<br />

öğrencilerimize saygı ve sevgilerimi sunarım.<br />

Mahmut ALTUN<br />

Editör<br />

İmtiyaz Sahibi:<br />

Ali KAYA<br />

Okul Müdürü<br />

Yazı İşleri Müdürü ,Yayın Yönetmeni ve Grafik Tasarım: Mahmut ALTUN<br />

(T.D.ve Edebiyatı Öğrt.)<br />

Yayın Danışmanları: Mahmut Yıldırım, Ayhan Çetin, Mehmet Gürkan, Savaş Hoy, Ayten Polat Suiçmez<br />

Yayın Ekibi: Hatice Tosun, Gamze Aydın,Gamze Demirkafa, Kübra Marmara, Furkan Özer, Fatma Şenbaş,<br />

Ayşegül Çiçekalp, Mine Karaman, Aysima Şimşek, Merve Kır, Tuba Aritürk<br />

İletişim: 0324 627 38 58 Email: ctlbengisu@hotmail.com


4<br />

EĞİTİMİN HEDEFLEDİĞİ İNSAN<br />

Eğitim-öğretim sadece okullara tevdi edilecek bir süreç değildir. İnsanın yetişmesinde<br />

aile, okul ve çevre faktörleri rol oynamaktadır. Okullar, ağırlıklı olarak akademik öğretime<br />

odaklanmış kurumlardır. Burada dikkat çekici husus nedir? Akademik bilgilerle donanmış<br />

öğrenci kâmil insan mıdır? Ülke meselelerini özümseyebilmiş midir, bunun üzerinde durmak<br />

gerekir. Nasıl ki bir bitkinin yetişmesi için hava, su, toprak ve güneşe ihtiyaç varsa, insanın<br />

eğitimi ve yetiştirilmesi için de adalet, merhamet, iyilik duygusu ve hikmete ihtiyaç vardır.<br />

“Bu değerler olmadan insan eğitilemez mi, yetiştirilemez mi?” soruları akıllara geliyor.<br />

Yetişir ama nasıl ….. İpek böceği kozasından çıkmak için kanatlarıyla çırpınırken, bunu gören<br />

bir insan kozayı kırar, ipek böceğini serbest bırakır. Fakat ipek böceği hayatını devam<br />

ettiremez. Sebebi ipek böceği, kozadan kendi kanatlarını geliştirerek çıkmadığı için uçma<br />

yeteneğini kaybetmiştir. İşte kişinin gelişimi için yapması gerekenleri kendi yapmazsa eğitim<br />

amacına ulaşamaz. Topluma faydası olacak insanların yetişmesi noktasında eğitim görevi<br />

yapılmamış olunur. Böylece bizler insan yetiştirememiş, kişiler kendileri yetişmiş olur. Bu<br />

açıdan doğru yerde doğru eğitimin verilmesi elzemdir.<br />

Evvela bu ülkenin milli ve manevi değerlerini özümsemiş; kendisine, ailesine ve<br />

memleketine yararlı olmayı temel ilke olarak benimsemiş nesiller yetiştirmek lazımdır.<br />

Bunların mesleği ne olursa olsun bu değerlerle mücehhez olmuş insanlar her zaman yarınlar<br />

adına ümit vericidir. Nihai hedefte ise elbet de hem akademik kariyerini yapmış münevver<br />

beyinler, hem de değerlerini sahiplenen insanlar daha önemlidir. Ancak toplumları, liderler<br />

yönetir. Herkesin toplumda lider olması beklenemez. Ama liderin gösterdiği hedeflere<br />

inanmış topluma ihtiyaç vardır. İşte bu yüzden özüyle bütünleşen nesiller öğretmen<br />

yetiştirmekle mükelleftir. Aile ve çevrenin bu yöndeki eksikliğini giderdiğimiz müddetçe<br />

Türkiye’mizde EN GÜR SÂDÂ EZAN, EN KOYU GÖLGE AY YILDIZ olmaya devam<br />

edecektir.<br />

Sorumluluğunu bilen insanları yetiştirmek dileğiyle….<br />

Ali KAYA<br />

Cengiz Topel Anadolu Lisesi Müdürü


5<br />

ANNE - BABA TUTUMU VE<br />

OKUL BAŞARISI<br />

Öğrenme- öğretme sürecine<br />

ilişkin yapılan araştırmalar, okul<br />

başarısında aile ve okul işbirliğinin<br />

önemli bir etken olduğunu<br />

göstermiştir.<br />

Aile içi uyum, sağlıklı iletişim;<br />

anne-baba-çocuk ilişkisi, ilgiilgisizlik<br />

ve korku-gerginlik okul<br />

başarısını etkilemektedir. İletişimi<br />

kuvvetli olan ailelerde yetişen<br />

bireylerin zeka gelişimleri, toplumsal uyumları, ruhsal olgunluk düzeyleri oldukça yüksektir.<br />

Okul ve aile, iki farklı toplumsal kurumdur; ancak her iki kurum da benzer beklentilere<br />

sahiptir. Çocukların eğitimleri ve uyumlu birer birey olmaları konusunda çıkar birliğine<br />

sahiptirler. Destekleyici ve ilgili bir tutuma sahip ailelerin çocuklarının okul başarısı daha<br />

yüksektir.<br />

Çocuğa verilen fırsatlar, motivasyonlar, rehberlik, öğretmen-veli işbirliği; çocuğun<br />

toplumsal alanda sağlıklı gelişimini sağlar. Aile ve okulun bir arada çalışması, okulda verilen<br />

eğitimin desteklenmesi ve pekiştirilmesi bu sürecin kalıcı olmasını sağlar. İki kurum<br />

arasındaki işbirliği, çocukların; mutlu, başarılı ve yaşadığı topluma faydalı olmaları, hayata<br />

hazırlanmaları konusunda çok önemlidir. Okulun bu önemli görevini yerine getirmesini<br />

sağlayacak en önemli unsur, en etkin faktör öğretmenlerdir. Çünkü; eğitim seviyesinin yüksek<br />

olması öğretmenlerce sağlanır. Öğretmen, çocuğun toplumla sağlıklı bir bütünleşmesini<br />

sağlayacak bir liderdir.<br />

Öğretmenler, bir milletin medeniyetinin oluşmasında büyük görevler üstlenirler. Bir<br />

milletin şanlı tarihi varsa, o milletin kültür ve medeniyeti güçlü olduğu için canlıdır.<br />

Toplumun tarihinin oluşmasında önemli bir görev edinen öğretmenlerimize saygı<br />

sevgi ve minnet duymalıyız. Tarihi ve kültürel mirası şekillendirip geleceğimize yön veren<br />

eğitimciler, okul ve aile işbirliğini ve iletişimini sağlayan en önemli faktördür.<br />

Türk kültür yapısının en hassas ve en ince dokusu;<br />

büyüklere saygı, küçüklere sevgidir. Aile fertleri, birbirine<br />

derin bir sevgi bağı ile bağlıdır. Sevgi özümsenerek saygıyı<br />

oluşturur. Anne ve babasına saygı duyan bireyler;<br />

öğretmenleri başta olmak üzere, kendisine emek verenvermeyen<br />

yaşça büyük<br />

olan her kişiye saygı<br />

duyar<br />

Milli kültürümüzde;<br />

büyüğe saygı, küçüğe sevgi ve şefkat vardır. Milli<br />

şuurumuza ve geleneklerimize saygı duyan bireyler<br />

olabilmemiz inancıyla selam ve dualarım sizinle olsun.<br />

Emel AKGÖL<br />

Müdür Yardımcısı


6<br />

AZRAİLİ GÖREN ADAM<br />

Yıllarca köyden şehre, şehirden köye yolcu taşımacılığı<br />

yapan izzet amca artık yaşlanmıştır. Kendisi gibi arabası da<br />

yaşlıdır. Yılların yorgunluğu kendisinde ve arabasında<br />

görülmektedir.<br />

Günlerden bir gün İzzet Amca sabah erkenden kalkar.<br />

Yaşlı ekmek teknesini çalıştırır. Ancak güçlükle çalışan,<br />

patlamış egzozuyla gürültüler çıkaran aracı, yorgun ve bitkin bir<br />

halde işe gitmek istemeyen insan gibi homurdanır.<br />

İzzet Amca yaşlanmıştır. Bağkurunu zamanında<br />

yatırmadığı için ilerleyen yaşına rağmen emekli olamamış hala<br />

çalışmak zorundadır. Arabasını yenileyemediği için müşterileri<br />

şehre gidiş geliş için başka araçları tercih etmekte ve izzet amca<br />

yolcu bulamamaktadır. O da köyün şehirde çalışan usta, kalfa,<br />

çırak gibi yolcularını sabah erkenden alıp akşam geç vakitte geri<br />

getirmekte ve böylece geçimini temin etmektedir. Güçlükle<br />

çalışan aracıyla yola çıkmaya hazırlanan İzzet Amca, evinin yakınındaki yolcuları alır ve ana<br />

yola doğru harekete geçer. Yolcularından bir kısmı köyün diğer mahallesinde oturmaktadır.<br />

Onlara yaklaşırken İzzet Amca, aracını yolun sağına çekerken “Hadi ulan sende bin “ diyerek<br />

birine seslenir ve başını aracın orta kapısına çevirir. İki mahalle arasında bir hayli mesafe<br />

vardır. Yolun tam ortasında acaba<br />

kim binecektir dolmuşa. İçerdeki<br />

yolcular orta kapısının açılmasını<br />

beklerler ve hep beraber kapıya<br />

bakarlar. Ama kapı açılmamıştır.<br />

Acaba kim binecek, kapı neden<br />

açılmadı diye İzzet Amcaya sormak<br />

için dönerler. Bir de ne görsünler<br />

İzzet Amca, aracın direksiyonunun<br />

üzerine elleri ve başını koymuş<br />

sessizce durmakta. Bu durumu gören<br />

yolcular: “İzzet Amca, İzzet Amca”<br />

diye bağırırlar ancak İzzet Amcadan<br />

hiç ses çıkmaz. Anlarlar ki İzzet<br />

Amca vefat etmiş. Demek ki İzzet Amcanın “Hadi ulan sende bin.” dediği sıradan bir yolcu<br />

değil de Azrail imiş binen.<br />

Unutmayın bir gün sizin de karşınıza ansızın çıkacaktır. Çünkü hiçbir insan dünyadan<br />

ölmeden ayrılmayacaktır.<br />

Hikmet ULUSOY<br />

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni<br />

Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten<br />

“Ne yapalım, kaderimiz böyle.” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir.<br />

Kader, yolun tamamını değil, sadece yol ayırımlarını verir. Güzergah<br />

bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının<br />

hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin.<br />

EDİTÖR


EDEBİYATTAN KATRELER 7<br />

Zaten aşk gönüldedir,<br />

“ Gönüle giren gözden ırak değildir. “<br />

Yusuf olup kuyulara atılmak,<br />

Köle olup pazarlarda satılmak,<br />

Zindanlardan tahta ermektir.<br />

Züleyha olup, “ anlatılınca dile düşen<br />

“AŞK “I BİLMEK<br />

Anlatılmayıp yürek deşendir.”<br />

Elif olmaktır.<br />

Kaf kef’lerin siluetinde<br />

Gölgelendirmeden canı;<br />

“ Benim kaderim kaf ile değil de<br />

Kef ile yazılmış “ demeden canana,<br />

Sunmaktır bir kadehte canı…<br />

Mansur olup,<br />

“ Ene “ derken kovmaktır benliği,<br />

“ Ben “ i her şeyi damgalayan<br />

Bedenlere inat…<br />

Bu zulmetle, boğulsa da kainat,<br />

Küllerin Dicle’yi ettiği gün Fırat,<br />

Mansur’un hırkasıyla kurtulmuştur Bağdat…<br />

Ötelerden gelen muştuyla<br />

Hırka’ya yüzünü sürebilmektir.<br />

Sevdayı kader edinen ruhlarda,<br />

Terennüm eder Mecnun.<br />

Vuslatı yoktur onun…<br />

“ Aşkın vuslatı ancak mezardadır. “<br />

Vuslata aşık gönül susmaya razıdır.<br />

Ve bilir ki Mecnun,<br />

“ Her ne var âlemde sade aşktır. “<br />

“ Naçar olacak yerde<br />

Nagah açılır perde<br />

Derman olur her derde “ demek,<br />

Eyyüb ‘ ün sırrına ermektir<br />

Yakup olup bu sırla gözlerini yitirse de,<br />

Yusuf’u kalp gözüyle görmektir.<br />

Ey Yusuf! Tabiri olmayan rüyalarda kayboldum.<br />

Dilsiz acılarımla atıldım dipsiz bir kuyuya,<br />

Deşip deşip kendime bir yol bulamadım.<br />

Sınırları karıştırdım, mevsimleri şaşırdım…<br />

Avcıyı ceylan vurdu…<br />

Ebabiller geçti ufuklarımdan…<br />

Sesime isyanlar kattım,<br />

Ünlemler yazdım adından önce,<br />

Tekil şahıs zamirleriyle,<br />

Çentikler attım yüreğime…<br />

Neredeyim, neredesin, nerede?<br />

Hayal miydi, düş müydü bilemedim…<br />

“Bu bir imtihan” diyebilmektir<br />

İlim bilmektir, kendin bilmektir.<br />

“Bilmem “ diye diye onu bilmektir.<br />

Tapduk’un kapısına odun getirmek değil,<br />

Tapduk’un kapısında od’a girmektir.<br />

İbrahim misali od’u<br />

Gül bahçesine çevirmektir…<br />

Dönmemek için geriye, gemiler yakmak değil;<br />

Eğlenceli aynalarda,<br />

Devleşen bedenlerimize,<br />

Yitirdiğimiz yüreklerimizi bulmak için,<br />

Azgın sularında batmayacak masivanın,<br />

Nuh’un gemileri yapmaktır.<br />

Bilmem Kaf dağının ardında,<br />

Bilmem zümrüd-ü anka kuşunun kanatlarında,<br />

Kavuşulması güç bir hayal olsa da,<br />

Mehlika Sultan’a âşık yedi genç misali,<br />

Gurbeti içinde görebilmektir…<br />

Gidip de geriye dönememektir…


8<br />

Yap-ma dünyalarımızda,<br />

Yap-ma sevgililerimize,<br />

Yap-ma güller sunmak değil,<br />

Bülbül misali,<br />

“gece ağaran vakte kadar ağlayıp” dalında;<br />

Gül’ün aşkıyla can verebilmektir.<br />

O aşk ki güle yaraşır.<br />

O aşkla “garip” olabilmek bülbüle,<br />

Ben gibi gedalara yakışan ise,<br />

Lalenin yüreğindeki karadır.<br />

Şems’in vurduğu gönülleri,<br />

Ney’in sırrına erdirebilmektir.<br />

Şem’in ışığında dönen pervane gibi,<br />

“bir âşık vardı maşuğuna kanatlandı” deyip<br />

Aşkın ateşinde yanabilmektir.<br />

O yanışı “düğün” edebilmektir.<br />

Sus ey biçare gönül!<br />

Aşkı bilmek için âşık olmak yetmiyor.<br />

Âşık olmak için aşkı bilmek yetmiyor.<br />

Su yakar suya hasret bozkır topraklarımı.<br />

Ateş yakar ateşe hasret yağmur sağanaklarımı.<br />

Azad ettim gönül zindanlarımda;<br />

Her ne varsa, senden önce, senden sonra.<br />

Yağmurdan nasiplenmemiş bozkır topraklarıma,<br />

Ayrı(lı)klar ekme;<br />

Kaderim bildiğime, keder dedirtme!<br />

“Yeter, gel artık !”diyebilmektir.<br />

Ayten POLAT SUİÇMEZ<br />

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni<br />

AŞK-I ÇERAĞ<br />

Bu hazan,<br />

Ne zaman nevbahar olur sevgili?<br />

Güvercinler bir gün,<br />

Seni bana getirir mi?<br />

Hicran yağmur olmuş, ruhuma yağıyor…<br />

Hicran sis misali, dört yanımı sarıyor…<br />

Düştüm peşine derbeder sürgünlerin,<br />

Menzili sen olan bir baht aradım.<br />

Haramiler yol gösterdi,<br />

Ferhat dost oldu dağlara,<br />

Kerem kına yaktı Aslı’nın saçlarına,<br />

Bülbül lal oldu gülün bağında;<br />

Yalan oldu hikâyeler hep yalan…<br />

Anlamaz oldular tevriyeden cinastan…<br />

Süveydada gördüğümü gözlerin sandım,<br />

Yüreğimi gözlerinde rehin bıraktım…<br />

Sensiz bahtıma düşen koca bir yalanla,<br />

Bir bilsen nasıl aldandım.<br />

Tahir olmak da zormuş,<br />

Zühre olmak da.<br />

Aşk yüzünden ölmek de zormuş…<br />

Ne yar olabildim sana ne ağyar;<br />

Ne ağyar olabildin bana ne yar…<br />

Yolların aklımı çeldiği vakit,<br />

Mat oluyorum hıçkırıklarıma.<br />

Ne bir ensar,<br />

Ne bir muhacir olabildim yollarda…<br />

Piyon çıktı dostlarda bir bir…<br />

Zaptettiler kalelerimi,<br />

Şimdi bende atan,<br />

Yitirilmiş bir sevdanın yüreğidir…<br />

Hüzünlü bir surettir senden geriye kalan,<br />

Şerhedimemiş şiirlerin mısralarında.<br />

Gün batımıyla gelen çığlığım,<br />

Seherde son çırpınışım,<br />

Elimin eremediği, gözümün göremediği…<br />

Sevgili/vurma yüzüme/sensizliğimi…<br />

Sevgili/yüzüme vurma/sessizliğimi…<br />

Mahşer bendedir<br />

Susayan dudaklarım/ruhum derya denizdir.<br />

Yokluğun karanlık/varlığın yürektedir<br />

Aşk-ı çerağ yürektir.<br />

Ayten POLAT SUİÇMEZ<br />

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni


9<br />

İLMİ FİZİK<br />

NİÇİN FİZİK?<br />

İnsanlar, yaşadığı ve yaşayamadığı mekanların (uzay boşluğunun)<br />

sırlarını merak etmiş ve araştırmak istemiştir.Bu doğrultuda bilim<br />

insanları olağan üstü çaba sarf ederek çalışmalarını sürdürmektedir.<br />

Görebildiğimiz ya da göremediğimiz daha birçok olay keşfedilmeyi<br />

bekliyor.<br />

Fizik, evrenimizdeki doğal olayların anlaşılmasıyla ilgili deneysel<br />

gözlemler ve nicel ölçümlere dayanan temel bir bilim dalıdır. Fizik,<br />

doğayı anlama, doğal olayların neden ve sonuçlarını öğrenme ve bunları<br />

matematiksel metotlarla ifade etme işidir.<br />

Burada amaç doğaya insanlığın yararına olacak<br />

şekilde yön verebilmektir. Tüm doğa<br />

bilimlerinin kaynağı fiziktir ve tüm mühendislik dalları fizik<br />

prensiplerini kullanır.<br />

O halde fiziksiz bir hayat düşünülebilir mi?<br />

Fizik Dersi Alan Bir Öğrenci:<br />

1. Bilim ve teknolojinin tarihsel gelişimini anlar.<br />

2. Fizikte kullanılan araştırma metotlarını anlar ve uygular.<br />

3. Birçok bilim dalını anlar.<br />

4. Toplumdaki ve teknolojideki değişmeleri değerlendirirken<br />

fizikteki bilgileri kavramları ve metotları kullanabilir.<br />

5. Fiziği bir insan etkinliği olarak takdir eder ve içinde<br />

bulunduğumuz dünyayı anlamamıza yardım eden birkaç yoldan biri olarak anlar.<br />

Fiziğin Günlük Hayatımızdaki Yeri<br />

Fizik, günlük hayattaki bir çok olayda vardır. Bunun listesini yapmaya kalksak epey vakit<br />

harcamak gerekir ve oldukça büyük bir liste olur. Birkaç örnek verecek olursak.<br />

Dünya üzerinde durabiliyorsak burada fizik vardır. Dünya üzerinde durmamızı sağlayan<br />

şey kütle çekim kuvvetidir. Dünya tarafından bize uygulanan kuvvettir.<br />

Fizik denilince akla enerji gelir. Temiz enerji kaynağı olan yenilenebilir enerji<br />

kaynakları (Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi , jeotermal enerji ve dalga enerjisi gibi.) fizik<br />

çalışmaları sonucunda kullanılabilir. Akşamları hava karardığında ışıkları açtığınız zaman<br />

işte burada da fizik tam yanı başınızda. Aydınlatma için<br />

kullandığınız tüm araçlarda fizik var. Aydınlatma kavramı zaten<br />

başlı başına bir fizik konusu.<br />

Doktora gittiğinizde sizin için yapılan tahlillerin sonucu,<br />

fizik bilimi kullanılarak yapılan araçlar sayesinde gerçekleşir.<br />

Elektrikli bir aygıt kullanıyorsanız, işte yine fizik tam orada.<br />

Elektrik de fizik biliminin ilgi alanlarından bir diğeri.<br />

Cep telefonu kullanıyorsanız yine fizik yanı başınızda. Cep telefonu ile konuşmanızı<br />

sağlayan elektromagnetik dalgalar da fiziğin alt dallarından birisi.Televizyon, radyo, sac<br />

kurutma makinesi gibi elektrikli tüm araçlarda fizik var. Bu liste çok çok uzun. Çevrenize<br />

bakın; hemen hemen her olayda fizik vardır. Futbol, kayak, basketbol vs. tüm sporlarda,<br />

uzay teknolojilerinde ve her alanda.<br />

Kısacası yaşadığımız hayatta bir şeyler anlamak, öğrenmek ve uygulamak istiyorsak fizik<br />

dersine önem verip bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Çünkü fiziksiz bir yaşam<br />

düşünülemez.<br />

Uğur ÜNALDI<br />

Fizik öğretmeni


10<br />

TARİHİN TOZLU RAFLARINDAN<br />

TÜRKİYE UÇAK SANAYİ VE NURİ DEMİRAĞ<br />

Nuri Demirağ, Mühürzade Mehmet Nuri Bey Türk iş adamı,<br />

siyasetçi.<br />

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları inşaatının ilk<br />

müteahhitlerindendir. Türkiye’nin 10 bin km'lik demiryolu ağının 1250 km’lik<br />

bölümünün inşasını gerçekleştirmiş ve bu nedenle kendisine Mustafa Kemal<br />

Atatürk tarafından “Demirağ” soyadı verilmiştir. Cumhuriyet döneminin sayılı<br />

zenginleri arasına girmiş ve hayırseverliği ile tanınmış bir iş adamıdır.<br />

Türkiye’de ilk uçak fabrikasının kuruluşu, ilk sigara kağıdı üretimi, ilk yerli<br />

paraşüt üretimi gibi ilkleri gerçekleştiren, İstanbul Boğazı üzerine köprü yapılması, Keban’a büyük bir<br />

baraj yapılması düşüncelerini ilk kez gündeme getiren kişidir. Özellikle havacılık sanayisinde<br />

başarıları ile anılır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk muhalafet partisi olan Milli Kalkınma Partisi’nin de<br />

kurucusudur.<br />

HAYATI: 1886 yılında, Sivas'ın Divriği ilçesinde dünyaya geldi. Babası Mühürzade Ömer Bey,<br />

annesi Ayşe Hanım’dır. Üç yaşında iken babasını kaybetti, annesi tarafından<br />

büyütüldü.Ortaöğrenimini Divriği Rüştiye Mektebi’nde tamamladıktan sonra<br />

okuldaki başarısı nedeniyle öğretmen yardımcısı olarak bir süre kendi<br />

okulunda görev yaptı. 1903’de Ziraat Bankası’nın açtığı memurluk sınavını<br />

kazanarak Kangal kazasındaki şubeye, bir yıl sonra ise Koçgiri Şubesi’ne<br />

atandı. 1906-1909 arasında Erzurum vilayetinde kıtlık yaşanmıştı. Nuri<br />

Bey, 1909'da, depolarda bırakılan buğday ve tahılları kişisel insiyatifini<br />

kullanarak halka uygun bedelle sattı. Bu yüzden hakkında soruşturma açıldı<br />

ve aklandı. 1910’da Maliye Bakanlığı’nın sınavını kazandı ve maliye<br />

memuru oldu. Beyoğlu Gelirler Müdürlüğü’nde memur olarak İstanbul’a<br />

atandı. Kısa süre sonra Hasköy Mal Müdürü oldu. Maliyenin her<br />

kademesinde çalıştı. Bir yandan da Maliye Mekteb-i Alisi’nde gece<br />

derslerine katılarak yüksek öğrenimini yaptı. 1918’de maliye müfettişi oldu. Beyoğlu ve Galata<br />

dolaylarında görev yaparken I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış bir devletin memuru olarak bazı<br />

hakaretlere maruz kalmıştı. Bu hakaretleri sindiremediği için istifa etti.Mesude Hanım ile evlenen<br />

Mehmet Nuri Bey’in bu evlilikten iki oğlu, ve altı tane de kızları dünyaya geldi. Karikatürist Salih<br />

Memecan'ın eşi AK Parti milletvekili Nursuna Memecan onun torunudur.<br />

DEMİRYOLU İNŞAATI: Kurtuluş Savaşı’ndan bağımsız bir devlet olarak çıkan Türkiye<br />

Cumhuriyeti, ülkenin ulaşım sorununa demiryolları ile el atmıştı; amaç, en kısa sürede demiryolu ağını<br />

genişletmekti. 1926’da Samsun-Sivas demiryolu yapımını üstlenen Fransız şirketi işi bırakınca ilk<br />

etapta yapılacak yedi kilometrelik kısım için açılan ihaleye giren Mehmet Nuri Bey, çok düşük bir<br />

fiyat vererek ihaleyi aldı. İşin geri kalan kısmı da denemek üzere kendisine verildi. Tapu dairesinde<br />

mühendis olan kardeşi Abdurrahman Naci Bey’i de memuriyetinden istifa ettirip kendisine ortak<br />

yapan Mehmet Nuri Bey artık Türkiye Cumhuriyetinin ilk demiryolu müteahhidi olmuştu. Kardeşi ile<br />

birlikte çalışarak Samsun-Erzurum, Sivas-Erzurum ve Afyon-Dinar hattını 1012 kilometrelik<br />

demiryolunu bir yıl gibi kısa bir sürede tamamladı. Çok dağlık ve kayalık arazide balyozlarla dağları<br />

delerek tünel açmak zorunda kalmalarına rağmen işlerini zamanında tamamladılar. Başarılarından<br />

ötürü 1934 yılında Atatürk kendisine ve kardeşi Abdurrahman Naci Bey’e Demirağ soyadını verdi.<br />

UÇAK FABRİKASI VE GÖK OKULU: Devrin en zengin iş adamı olan Demirağ, 1936 yılında<br />

devletin ilk uçak fabrikasını kurma girişimine başladı. O yıllarda ordunun uçak ihtiyacı halktan ve<br />

zengin işadamlarından toplanan bağışlarla karşılanmaktaydı. Kendisinden uçak satın almak için<br />

başlatılan bir bağış kampanyasına katılması istendiğinde “Benden bu millet için bir șey istiyorsanız,<br />

en mükemmelini istemelisiniz. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama<br />

vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.”<br />

sözleriyle karşılık vermişti.<br />

Fabrikayı memleketi Divriği’de kurmayı planlamıştı. Ancak öncelikle İstanbul’da bir deneme<br />

atölyesi kurulacaktı. Bu amaçla Çekoslovak bir şirketle anlaştı. İstanbul’da Barbaros Hayrettin Paşa<br />

İskelesinin yanında atölye binası inşa edildi (Deniz Müzesi’nin solunda bulunan büyük sarı bina).


11<br />

Deneme uçuşlarını yapabilmek için Yeşilköy’deki Elmaspaşa Çiftliği’ni satın aldı ve üzerinde<br />

büyük bir uçuş sahası, hangarlar ve uçak tamir atölyesi yaptırdı. Uçuş sahası, Avrupa’nın en büyük<br />

havalimanı olan Amsterdam Havalimanı büyüklüğünde idi. Bu alan, günümüzde Uluslararası İstanbul<br />

Atatürk Havalimanı olarak kullanılır.<br />

Uçakları kullanacak Türk pilotların yetişmesi için bir havacılık okulu kurmak gerekiyordu. Pistin<br />

bulunduğu arazide Gök Okulu kuruldu. Okul, 1943 yılında kadar 290 pilot yetiştirdi. Yeşilköy’deki<br />

Gök Okulu’ndan önce Divriği’de de bir Gök Ortaokulu açtı. Sivas’ın hiçbir ilçesinde ortaokul yokken<br />

açılmış bu okulda öğrencilerin tüm masrafları karşılanıyor; öğrenciler havacılığa özenmeleri için<br />

İstanbul’a getirtilip uçuş dersleri veriliyordu.<br />

Beşiktaş’taki uçak fabrikasında üretilecek uçak ve planörlerin planını Türkiye’nin ilk uçak<br />

mühendislerinden Selahattin Reşit Alan çizdi. 1936’da ilk tek motorlu uçak üretildi ve Nu.D-36 adı<br />

verildi. 1938’de Nu.D-38 adlı çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yapıldı. NuD-38, 1944 yılında dünya<br />

havacılığı yolcu uçakları A sınıfına alındı. İlk uçak siparişini 1938 yılında Türk Hava Kurumu verdi.<br />

Nuri Demirağ, havacılık alanında çalışmalarına 1939’da Türkiye’nin ilk yerli paraşüt üretimini<br />

gerçekleştirerek devam etti. 1941’de tamamen Türk yapımı ilk uçak İstanbul’dan Divriği’ye uçtu. Nuri<br />

Demirağ’ın oğlu ve Gök Okulu’nun ilk mezunlarından olan Galip Demirağ, bu uçuşta pilot idi. THK<br />

tarafından sipariş edilen 65 planör kısa sürede teslim edildikten sonra; NuD-36 adlı 24 eğitim uçağı<br />

tamamlanmış, deneme uçuşları İstanbul’da gerçekleşmişti.<br />

NURİ DEMİRAĞ’IN UÇAK FABRİKASI NEDEN KAPATILDI ? THK’nın siparişi olan ve son<br />

olarak İstanbul’dan Eskişehir’e uçan uçakların teslimi için Eskişehir’de bir kez daha test uçuşu<br />

yapılması talep edilmiştir. Selahattin Reşit Alan, 1938'de Nu.D-36 uçağıyla iniş yaparken, çevredeki<br />

hayvanlar hava alanına girmesin diye pistte açılan hendeği görmez ve hendeğe düşer. Reşit Alan bu<br />

kazada vefat eder. Bu kazadan sonra THK siparişi iptal etti. Nuri Demirağ, mahkemeye verdiği THK<br />

ile yıllar süren bir mahkeme sürecine girdi. Mahkeme THK lehine sonuçlandı. Ayrıca uçakların<br />

yurtdışına satılamaması için bir de kanun çıkartılır. Bu yüzden sipariş alamayan fabrika 1944 yılında<br />

kapanır. Beşiktaş'ta üretilen uçakların uçuş deneme testleri ve gök okulu için yapılan pistler, hangarlar,<br />

üzerlerindeki bütün yapılı binalar o yıllarda dünyanın en büyük havalimanı Amsterdam Havalimanı<br />

büyüklüğündeki bütün kurulu tesisler istimlak edildi. Bu havalimanı günümüzdeki Atatürk Hava<br />

limanıdır.<br />

İspanya, İran ve Irak’tan alınan siparişler engellendi; elde kalan uçaklar hurdacıya satıldı. Nuri<br />

Demirağ’ın davayı kaybettikten sonra hükümet üyeleri ve cumhurbaşkanına mektuplar yazarak<br />

yanlışlığın düzeltilmesi için yaptığı girişimler başarısız oldu; fabrika tekrar açılamadı.<br />

Böylece gizli eller, Türkiye’nin hava sanayisinin yok olmasına sebep oldu. Bunu düşünmeye ne<br />

dersiniz….?<br />

Mehmet GÜRKAN<br />

Tarih Öğretmeni<br />

İnsanlar, dağların zirvelerini, denizin<br />

dalgalarını, büyük nehirlerin ve zengin okyanusun<br />

muhteşemliğini temaşa ederler; fakat en büyük<br />

mucize olan kendilerini görmeden geçip giderler.<br />

Kendimizi eleştirebilsek, başkalarını<br />

eleştirdiğimiz gibi, başkalarını affedebilsek kendimizi<br />

affettiğimiz gibi!!!<br />

Editör.


12<br />

BİYOLOJİ DÜNYASI<br />

BİYOLOJİDEKİ<br />

GELİŞMELER<br />

Çağımızda ileri<br />

düzeydeki<br />

teknolojilerin<br />

biyoloji alanında<br />

uygulanması ile<br />

biyolojide de son<br />

derece önemli<br />

gelişmeler ortaya<br />

çıkmıştır.<br />

. Bu gelişmeler<br />

genlerin<br />

saflaştırılması, nükleotit dizilerinin belirlenmesi ,<br />

manipülasyonu, çoğaltılması işlemleri ;<br />

klonlama , kök hücre , nano teknoloji ve<br />

biyosensör konularında son derece önemli<br />

gelişmeler kaydedilmiştir .<br />

Günümüzde biyolojinin önemi de giderek<br />

artmıştır. Bunun nedeni de çevre sorunları ,<br />

teknolojik çalışmalar , biyolojik ıslah yöntemleri<br />

, genetik mühendisliği ve tıp alanındaki<br />

gelişmelerdir .<br />

Bugün bakıldığı zaman Dünyada da insan<br />

nüfusu hızla artmakta bununla birlikte tüketim<br />

çeşidi ve miktarı da hızla artmaktadır . Dünyanın<br />

da kaynaklarının sınırlı olmasından dolayı<br />

ihtiyaçların karşılanmasında yetersiz kalınmakta ;<br />

deniz ve iç sular , toprak ve atmosfer kirlenmekte<br />

bunun sonucu tüm canlılık cansız öğelerle<br />

birlikte tehlikeye girmektedir .<br />

Bugün tüm insanların gördüğü , anladığı ve<br />

yaşamını etkileyen bu olumsuzluklar çözümsüz<br />

mü ?.. Tabi ki değil.Çünkü çözüm Biyoloji<br />

bilimine dayanmaktadır .<br />

Tıp alanında özellikle aşı üretim teknolojisi<br />

hızla gelişmekte, genetik hastalıkların kalıtım<br />

şekillerinin anlaşılması ile yeni tedavi şekilleri<br />

önem kazanacaktır . Örneğin eksik olan genin<br />

yerine konması gibi .<br />

Enkapsüle hücre tedavisi ( hücre zarı<br />

çıkartılmış ) immün ( bağışıklık ) sisteminin yol<br />

açtığı uyuşmazlık problemine karşı önemli bir<br />

alternatiftir . Kök hücreler kullanılarak<br />

Parkinson hastalığı gibi bazı nörolojik<br />

hastalıklar deneysel olarak tedavi<br />

edilebilmektedir .<br />

Bilgisayar teknolojisinden yararlanılarak<br />

hastaların bilgileri ve tahlil sonuçları<br />

paylaşılabilmekte ve başka doktorların görüşü<br />

alınabilmektedir .Nano teknoloji alanındaki<br />

gelişmelerle çok küçük aletlerin geliştirilmesi ile<br />

vücut parametrelerini damardan takip<br />

edilebilmesi gibi imkanlar sağlanabilmektedir .<br />

Gezegenimiz dışındaki ortamlarda yaşam var<br />

olabilir mi !..Gezegenimiz dışında bir karasal<br />

yaşam nasıl var olur ? ve adaptasyon ne şekilde<br />

gerçekleşir gibi sorulara cevap aranırken son<br />

zamanlarda oldukça gündemde olan bitkisel<br />

tedavi ve tamamlayıcı tıp konularında bilim<br />

insanlarına ,biyologlara önemli görevler<br />

düşmektedir .<br />

Mimoza bitkisi(küstüm otu) dokunulduğunda<br />

yapraklarını geri çeker. Bunu böceklere karşı<br />

savunma amacıyla yapar. Bitkiye bayıltıcı eter<br />

verildiğinde acaba ne olur ? Eter insan ve<br />

hayvanlarda anestezi türü olarak kullanılmıştır<br />

(sinirlerin sinyal göndermesini engellediğinden )<br />

Mimoza bitkisinin de eter verildiğinde tepki<br />

vermediği görülüyor!.. Oysa bitkilerde sinir<br />

yoktur .<br />

Utah çölü 47 dereceye çıkabilen sıcaklık ile<br />

canlılar için son derece zor bir yaşam alanıdır .<br />

Yaz yıldırımlarının sebep olduğu yangınlar tüm<br />

bitki örtüsünü yok eder .Uyku halindeki Yabani<br />

tütün bitkisi için bir fırsat doğmuştur. Bunu<br />

değerlendirip yangının külleri arasından gelişir.<br />

Aç böcekler ( çekirgeler ) büyük bir iştahla<br />

yapraklarını yemeye başlar; saldırı altındaki bitki<br />

yapraklarına nikotin ( zehir ) pompalar.<br />

Yapraklara gönderilen nikotin yoğunluğu<br />

böcekleri felç edecek yoğunlukta olduğundan<br />

bitkileri bırakırlar ve hızla ortadan kaybolurlar .<br />

Ancak bu durum fazla sürmez , gün batımıyla<br />

topraktan Tütün güveleri çıkar. Tütün<br />

güvelerinin yetişkinleri yaprak çiğnemez ama<br />

güve yavruları çiğnediğinden yetişkinler<br />

yaprakların üstüne yumurtalarını serper .<br />

Güvenin tırtılları bir haftada yumurtadan çıkar<br />

ve yaprak yemeye başlarlar . Bitki tekrar<br />

yapraklarını nikotinle doldurur ; bitki bu<br />

durumda gaz bombası diyebileceğimiz son<br />

derece kötü bir gaz salgılar . Kokuyu algılayan<br />

Koca gözlü böcekler gelir ve tırtılları yemeye<br />

başlar .<br />

. Yabani tütün bitkisi zehir alarmı; koku<br />

alarmı çağrısı ve muhafızlarını birleştirerek<br />

böcek saldırısına karşılık veriyor .<br />

Bitkiler kendilerini korumada olduğu gibi<br />

yiyeceklerini avlanmada da ‘’özellikle parazit ve<br />

etçil bitkiler’’ üreme konularında da ilginç , sıra<br />

dışı ve son derece etkili yöntemler<br />

geliştirmişlerdir.<br />

Bitkiler, kendilerine has bir yöntemle<br />

hissedebilir; koklayabilir hatta duyabilir mi? !....<br />

Ne dersiniz?...<br />

Doğan TUNÇ<br />

Biyoloji Öğretmeni


13<br />

İNGİLİZCE<br />

CEVAP<br />

VERELİM<br />

Read the<br />

passages and<br />

choose the<br />

correct<br />

options<br />

according to the<br />

readings.<br />

One of my favorite vacation places is<br />

Mexico. I really like the weather there<br />

because it never gets cold. The people<br />

are very nice too. They never laugh at<br />

my bad Spanish. The food is really good.<br />

Mexico City is a very interesting place to<br />

visit. It has some great museums and<br />

lots of fascinating old buildings. The<br />

hotels are too expensive to stay but there<br />

are more affordable options. For<br />

example, you can stay at one of the<br />

beach resorts like Acapulco. If you are<br />

planning to visit Mexico, you should<br />

definitely see the Mayan temples near<br />

Merida.<br />

1.<br />

A) Sam likes warm weather<br />

B) Sam doesn't like warm weather at all<br />

C) Sam hates warm water<br />

D) Sam likes cold weather<br />

2.<br />

A) His Spanish is very good<br />

B) He speaks Spanish very well<br />

C) He is Spanish<br />

D) He doesn't speak Spanish very well<br />

3.<br />

A) There's a lot to see and do in Mexico<br />

B) There aren't a lof of beautiful places<br />

in Mexico<br />

C) Mexico is a dirty place<br />

D) Tourists never come to Mexico<br />

4.<br />

A) Hotels are very cheap in Mexico<br />

B) The hotels aren't comfortable there<br />

C) Hotels are all poor in Mexico<br />

D) The hotels in Mexico are pretty<br />

expensive<br />

Last summer, we decided to spend our<br />

vacation at the beach because the<br />

weather was very hot in the mountains.<br />

The travel agent said that traveling by<br />

bus was the cheapest way, but we went<br />

by plane because it was faster. We<br />

wanted to have more time to spend at<br />

the beach. The weather was beautiful<br />

and we had a great time.<br />

5. We decided to go to the beach because<br />

----.<br />

A) it was cheaper than going to the<br />

mountains<br />

B) the travel agent said that it was the<br />

cheapest<br />

C) of the hot weather in the mountains<br />

D) we wanted to spend time at the beach<br />

6. The bus was the ---- way to travel.<br />

A) best<br />

B) easiest<br />

C) cheapest<br />

D) slowest<br />

7. Traveling by plane was ---- than by<br />

bus.<br />

A) more fun<br />

B) cheaper<br />

C) expensive<br />

D) faster<br />

8. 8. We ---- our vacation.<br />

A) hated<br />

B) didn't like<br />

C) enjoyed<br />

D) regretted<br />

9. We had very ---- weather during our<br />

vacation.<br />

A) good<br />

B) hot<br />

C) warm<br />

D)cold<br />

Anıl AYDIN<br />

Cetal İngilizce Öğretmeni


14<br />

BİR İNSAN DEĞİŞİR ÇOK ŞEY DEĞİŞİR.<br />

Davasına sâdakatle inanmış bir insan çok şeyi değiştirir. Zayıfın güçlüyü ezdiği, hak<br />

ve hukuk esamesinin okunmadığı, insanlığın karanlık zulmetine boyun eğdiği bir devirde bir<br />

İnsan gelir. Ve adalet ve hakkaniyet adına değişimi başlatır Evet O bir insan. Yesrib’e<br />

(kuraklık, kıtlık yerine) gider. Oranın adı Medine-i Münevvere olur. Karanlıklar O’nun<br />

getirdiği nurlu soluklarla dağılır. Birbiri ile mücadele eden o insanlar yıldızlar gibi, O yüce<br />

kâmetten aldıkları rahle-i tedrisle Dünya’yı aydınlatırlar.<br />

Evet bir insan değişince çok şey değişmiştir. Bu değişimin Mimarı gün gelir vazifesini<br />

bihakkın ifa ederek ruhunun ufkuna yürür. Ama getirdiği alemşümül ziyalar cihan durdukça<br />

nur saçmaya devam edecektir. O Nur’un kaynağı Medine’de Ravza-i Mutahharenin altında<br />

bulunmaktadır. Ceddimiz aldığı bu nurla üç kıtaya hükmetmiştir. Osmanlı padişahları Mekke<br />

ve Medine’de yaptırdıkları eserlerin üzerine önce Resullullahın ismini, altına da kendi<br />

isimlerini yazdırmışlardır.<br />

Medine demek bugün için de dün<br />

için de Resullullah ve Ravza<br />

demektir. Ravzanın bulunduğu yer<br />

İslam’ın ilk mescidi olan Mescidi<br />

Nebevi’dir. İslam Dünyasında bir çok<br />

caminin dikdörtgen olması, özellikle<br />

mihrab ve minberin bulunduğu<br />

cephenin uzun olması, ilk safta kılınan<br />

namazın efdaliyetinden dolayıdır.<br />

Mescid-i Nebevi’nin dış avlusunu<br />

sistemli olarak öne ve arkaya<br />

genişleten Emevi halifesi Velid ile<br />

Abbasi halifesi Mehdi’dir. Son düzenlemeyi ecdadımız Osmanlı yapmıştır. Yeşil Kubbe ise<br />

Osmanlı Sultanı II.Mahmut dönemine aittir. Bugün Mescidi Nebevide 3 ayrı mihrab vardır. I.<br />

minber Resullah(s.a.v)’in namaz kıldırdığı, ravzanın hemen sağında Peygamber<br />

Efendimiz(s.a.v.) bir hadisinde buyurduğu “Evim ile minberim arası cennet bahçelerinden<br />

bir bahçedir. Minberim de cennette havuzumun üstündedir” Cennet bahçesi diye<br />

nitelendirilen ve yeşil halı ile kaplı kısımdadır. II minber ise Abbasi mihrabıdır. Sonuncusu<br />

ise bugün en öndeki Osmanlı dönemine aittir. Mescitte önceleri bir hurma kütüğüne<br />

yaslanarak cemaate hitap eden Peygamberimiz için hicretin 7. yılında iki basamaklı bir<br />

minber yapılmıştır. Sonraları defalarca değişen ve yenilenen minber son olarak Osmanlı<br />

Sultanı III. Murat tarafından 1590 yılında yapılarak mescide konulmuştur. İşte bu minber o<br />

zamandan beri duran minberdir.<br />

Mescidi Nebevide altı ayrı sütun vardır. Bunlar: Toplantı<br />

sütunu, Muhafız sütunu, . İtikaf sütunu, Tevbe sütunu (Ebu<br />

Lubabe direği), Hz. Ayşe sütunu (muhacir direği), Muhallaka<br />

sütunu (ağlayan kütük) Peygamber mihrabının bitişiğindeki<br />

sütun. Bu sütunların ayrı ayrı anlamları vardır.<br />

Mescidin avlusunda bugün elekrik enerjisiyle<br />

kendiliğinden açılan 250’ye yakın elektronik şemsiye<br />

insanları güneşten korumaktadır. Medinede hac ve umre<br />

ziyaretleri yapanlar selam kapısından girerek İki Cihan<br />

Güneşini selamlamaktadır.<br />

Bir İnsan, Kainatın uğruna yaratıldığı Hatem’ül<br />

Enbiya, (s.a.v.) yaşayışıyla, davasıyla her yanlışı düzeltti.<br />

Mescidi ile Müslüman alemine mimarlıkta ışık tuttu.<br />

Selam ve salat O’nun (s.a.v) üzerine olsun.<br />

Fatih SENCER


15<br />

***Gülmekten karnıma ağrı, belime Van girdi.<br />

***Çocuğunuz oldu, gözünüz aydın, kulağınız Mersin.<br />

***Adamın evi yanmış odası da düz.<br />

***Seni görünce gözlerim Dolar, kulaklarım Euro<br />

***Dünya dönermiş, Ay da çiğköfte<br />

***Adam kısırmış, karısı da mantı.<br />

***Ali sınavda batmış, ben de yüzüyorum.<br />

***Her yerim tutuldu, sadece kulaklarım tutulmadı.<br />

Bari kulaklarımı kiraya vereyim.<br />

***Haberi duyunca şoka girdi, ben de Bim’e girdim.<br />

*** --Benimle çıkar mısın?<br />

--Hayır.<br />

--Neden?<br />

--Çünkü sözlüm var.<br />

--Tamam işte. Benim de yazılım var,<br />

beraber çalışırız.<br />

***--Dayımın sana selamı var<br />

--Hangi dayın?<br />

--Dönülmez akşamın ufkundayım.<br />

***Karıncanın biri zenci bir adamın koluna düşünce ne demiş?<br />

--“Kara-kola düştüm” demiş.<br />

Cebrail AKBALIK<br />

10 / E<br />

Cengiz Topel Anadolu Lisesi Spor Kulübü 2014-2015 eğitim ve öğretim yılına; her yıl<br />

olduğu gibi bu yıl da birçok sportif branşta okullar arası spor müsabakalarına katılmıştır.<br />

Futbolda Beden Eğitimi Öğretmenimiz Alper Dönmez, Basketbolda Beden Eğitimi<br />

Öğretmenimiz Hakan Akgöl, Voleybol branşında ise Beden Eğitimi Öğretmenlerimiz Serdar<br />

Özen ve Ayhan Tatlı yönetiminde, ilçemiz bazında önemli başarılar gerçekleştirmiştir.<br />

Katılmış olduğumuz yarışmaların tümünde takımlarımız gruplarında birincilik elde<br />

ederek, okulumuzu ve ilçemizi Mersin ilinde temsil etmeye hak kazanmıştır.<br />

Müsabakalarımız halen devam etmekte olup bizleri bu yolda yalnız bırakmayan okul<br />

yönetimimiz başta olmak üzere okulumuz öğretmenlerine, öğrencilerimize ve bu başarıların<br />

mimarı olan sporcu kardeşlerimize teşekkür eder, Cengiz Topel Anadolu Lisesi Ailesi olarak<br />

bundan sonra da bu başarıları kazanabilmek için birlik ve beraberlik içinde çalışmalarımızın<br />

devam edeceğini bildirmek isteriz. Saygılarımızla… Cengiz Topel Anadolu Lisesi<br />

Spor Kulübü


16<br />

GÜZEL AHLAK<br />

İNSANI YÜCELTİR.<br />

Ahlak, bir<br />

toplumun insanların<br />

uymak zorunda<br />

oldukları davranış<br />

kurallardır. Bu<br />

kurallara uymak<br />

insanın elindedir.<br />

Uymayanlar toplum<br />

tarafından dışlanmaya<br />

mahkumdur.<br />

Her insanın kendine has bir ahlak yapısı vardır.<br />

Bu ahlak çerçevesinde kişiliği oluşur.<br />

İyi ahlak, kötü ahlak ayırımı toplumun<br />

öngördüğü şekilde gelişir. İyi huylu, mütevazi,<br />

yardımsever, güler yüzlü, nerede nasıl<br />

davranacağını bilen kişilere güzel ahlaklı<br />

diyebiliriz. Güzel ahlakla ilgili şu güzel sözlere<br />

bakın: "Güzel ahlakın en azı, meşakkatlere<br />

göğüs germek, yaptığı iyiliklerden karşılık<br />

beklememek, bütün insanlara karşı şefkatli<br />

olmaktır. Kötü ahlak, öyle bir fenalıktır ki,<br />

onunla yapılan birçok iyilikler fayda vermez.<br />

Güzel ahlak, öyle bir iyiliktir ki, onunla yapılan<br />

günahlar bile affa uğrar."<br />

Bilindiği gibi çocuk, aileden sonra; çevreden,<br />

arkadaş ortamından gördüğüyle etkilenir. Bu da<br />

ahlak yapısının oluşmasında önemli bir etkendir.<br />

Ahlakın, oluştuktan sonra değişmesi zordur. Bu<br />

açıdan oluşma aşamasına dikkat etmek gerekir.<br />

İnsanın özüne uygun olarak yetiştirilmesi güzel<br />

ahlakın gereğidir. Şair, şiirinde ne güzel demiş:<br />

Erdemidir insanın, aslolan yapı taşı<br />

Karakter değil mi ki, gerçek dostluğun aşı<br />

Yürek gücüdür asıl, bir bir silen gözyaşı<br />

Gönül gözünü açık, KILACAK güzel ahlak<br />

Mustafa Kemal : “Ben sporcunun zeki, çevik,<br />

aynı zamanda güzel ahlaklısını severim.”<br />

demiştir.<br />

Atatürk, bu sözünde sporculardan bahsederken<br />

güzel ahlakı vurgulamadan geçmemiş, buna<br />

değer verdiğini bunun önemli olduğunu da<br />

belirtmekten geri durmamıştır. O halde neden biz<br />

de güzel ahlaklı olup sevilmeyelim ki? Çünkü<br />

güzel ahlaklı kişiler her daim kazanır ve güzel<br />

ahlak sayesinde yücelir. Yücelen bu küçük çocuk<br />

gibi.. Cüzdanını çaldıran yaşlı kadına, otobüse<br />

binip eve gidebilmesi için cebindeki harçlığını<br />

düşünmeden veren çocuk ne erdemli bir<br />

çocuktur. "Güzel ahlak güler yüzlülük,<br />

cömertlik ve kimseyi üzmemek demektir." Şairin<br />

bu sözüne de bir kulak verelim:<br />

Kötülükte yok kazanç, gösterelim merhamet<br />

Yoksulu doyuralım, malda bize emanet<br />

Yapılan her hizmette, gözetilsin adalet<br />

Değişse de değerler, KALACAK güzel ahlak<br />

Ne dersiniz arkadaşlar, bizler de anılmak<br />

isteyenlerden olamaz mıyız? Yoksa şu sözün<br />

akıbetine mi uğrarız. "Kötü ahlaklı, parçalanmış<br />

testiye benzer. Ne yamanır, ne de eskisi gibi<br />

çamur olur."<br />

O halde yaşadığımız dünyayı güzel hale<br />

getirmek için kişilikli bireyler olarak yaşayıp<br />

geleceğe umutla bakmak neden olmasın. Bu yola<br />

baş koyup, güzel ahlaklı bir hayatı üç beş günlük<br />

dünyada neden yaşamayalım. Yine şaire kulak<br />

verelim.<br />

Malın varsa sevinme, hürmete esas değil<br />

Soyun sopun evladın, saymaya kısas değil<br />

Adamlığın mihengi, paraya da has değil<br />

Seni üstün sadece, KILACAK güzel ahlak<br />

Ne zaman sevgi-saygı vazgeçilmez olursa<br />

İyi niyet, hoşgörü hep öncelik bulursa<br />

Maneviyat maddeye daim galip gelirse<br />

O zaman anlamını BULACAK güzel ahlak<br />

"Güzel ahlak, haramlardan kaçıp helalı aramak,<br />

diğer insanlarla olduğu gibi aile bireyleriyle de<br />

iyi geçinip onların gönüllerini almak demektir.<br />

Güzel ahlak, eziyet vermemek ve sıkıntılara<br />

katlanmaktır. Güzel ahlak, kimseyle çekişmemek<br />

ve kimseyi çekiştirmemektir. Güzel ahlak,<br />

genişlikte ve darlıkta insanları razı etmeye<br />

çalışmak demektir."<br />

Var mısınız ahlaklı ve güzel bir hayat<br />

yaşamaya? Ben varım, ya siz ?<br />

ZEHRA<br />

BOLAT<br />

9 / E


17<br />

DEĞER Mİ ???<br />

İnanmıyorum yalan hayatın yalancı insanlarına<br />

Neden kalbim yoksun kaldı, bilmiyorum ama<br />

Yine sensiz bir akşamdan yazıyorum sabaha<br />

Mutluydum aslında; yoktun<br />

Ve mutluydum ilk defa.<br />

Unutuldum biliyorum; ama unuttum mu acaba ???<br />

Kafama takıldı birkaç soru sonra…<br />

Değmez, dedim yalan hayatın yalancı insanlarına.<br />

Sonra sabah oldu birden.<br />

Ne zaman geçmişti zaman ve…<br />

Ne çabuk batmıştı bir gemi daha ???<br />

Hatice TOSUN<br />

10 / A<br />

Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak<br />

yerine; sevmek ve sevilmek için çareler arayın.<br />

editör


18<br />

ANTİ OKSİDANLAR VE SERBEST RADİKALLER.<br />

Antioksidanlar kimyasal bir maddedir. Vücudumuz<br />

tarafından üretildiği gibi dışarıdan gıda yoluyla da alınır.<br />

Dışarıdan gıda yoluyla alınan en önemli antioksidanlar A, C, E<br />

vitaminleri ve Selenyum’dur. Bu kimyasallar vücuda<br />

alındıklarında metabolik faaliyetler sonucu oluşan serbest<br />

radikallerin oluşumunu önler. Serbest radikallerin hücreye zarar<br />

vermesini engelleyen antioksidanlar böylece yaşlanmanın<br />

olumsuz etkilerini de geciktirici özelliğe sahiptir<br />

Antioksidanlar, sadece gıdaların son kullanma tarihlerini<br />

uzatmakla kalmaz. Aynı zamanda uzun yaşamamızı ve sağlıklı<br />

kalmamızı sağlar. Kişiler serbest radikallerden kaçamazlar, antioksidanlarla beslenerek serbest<br />

radikallerin zararını azaltabilirler.<br />

Antioksidanların öyküsü serbest radikallerle başlar. Bu yüksek aktiviteye sahip bileşikler; kirli<br />

havalarda, sigara dumanlarında, radyasyonda, bitki koruma ilaçlarında, bozulmuş gıdalarda ve<br />

normal vücut metabolizmasında bulunur.<br />

Serbest radikaller, vücudumuz oksijen kullanırken meydana gelen atık maddelerdir. Bu<br />

maddeler yüksek oranda tahrip edici özelliğe sahiptir. Temas ettikleri moleküllerin yapısında<br />

bozucu etki gösterirler.<br />

Serbest radikaller, vücuttaki hücrelere saldırır ve tahrip eder. İlk saldırıda öncelikli olarak yeni<br />

bir serbest radikal ve kontrol edilemeyen zincirleme bir reaksiyon başlar.<br />

Serbest radikaller, hücre zarındaki yağlardan birine saldırdığında yağ molekülü değişime uğrar.<br />

Hücre zarının yapısı ve fonksiyonları zarara uğrar. Hücre zarı; gıdaların, oksijenin ve suyun uzun<br />

süreli olarak transferini yapamaz, harcanan ürünlerin atılmasını düzenleyemez. Serbest radikal<br />

saldırısının devamı; hücre zarının yapısında bulunan yağların parçalanmasına, bitki zarının<br />

yırtılmasına ve hücre bileşenlerinin dağılmasına sebep olur.<br />

Serbest radikallerin rol oynadığı önemli hastalıklar, nörolojik bozuklukları ve kataraktı kapsar.<br />

Katarakt oluşumunun, göz merceği proteininde merceğin şeffaflığını yitirmesine neden olan<br />

serbest radikal hasarı oluşmasını kapsadığı düşünülmektedir.<br />

Antioksidanların çoğu, meyve ve sebzelerde doğal olarak bulunur.. Oksidasyon, DNA’ya,<br />

kansere yol açacak şekilde zarar verebilir ve çoklu doymamış yağ asitlerini kalp krizi ve felçlere<br />

neden olacak forma dönüştürebilir. Antioksidan tüketiminin arttırılması, kansere ve kalp<br />

hastalığına karşı koruyucu bir etki gösterebilmektedir.<br />

Genel olarak sıralamak gerekirse birçok sebze, meyve, ceviz, fındık, bitkisel yağlar, kırmızı ve<br />

beyaz et, balık tahıl gibi gıdalar antioksidan açısından oldukça zengindir.<br />

Antioksidan türlerine göre genel anlamda gıdaları sıralamak gerekirse:<br />

A Vitamini ve Karotenoid : Havuç, kabak, brokoli, tatlı<br />

patates, domates, kara lahana, kavun, şeftali, kayısı (açık renkli<br />

meyveler) C Vitamini : Turunçgiller ve narenciyeler, brokoli,<br />

yeşil biber, yeşil yapraklı sebzeler, çilek, domates E Vitamini<br />

: Fındık ve çeviz gibi sert kabuklu yemişler, yeşil yapraklı<br />

sebzeler, bitkisel yağlar. Selenyum : Balık ve deniz kabukluları, kırmızı et, tahıl, yumurta, tavuk,<br />

sarımsak. bBu gıdaların dışında bazı fotokimyasalları ve vitamin-benzerleri vardır. Örnek vermek<br />

gerekirse; Flavonoid ve polyphenol : Soya sosu, mor üzüm, nar, kızılcık, çay Likopen : Domates<br />

ve domates ürünleri, greyfurt, karpuz Lutein : Brokoli, kivi, brüksel lahanası ve ıspanak gibi<br />

koyu yeşil sebzeler Lignan : Keten tohumu, yulaf ezmesi, arpa, çavdar<br />

O halde antioksidanları hayatınızdan eksik etmeyelim.<br />

Serpil DOĞAN<br />

10 / D


19<br />

AY YÜZLÜ GÜZEL KONÇUY<br />

Mestim bugün aşkınla ay yüzlü güzel konçuy,<br />

Gönlümde esip çınla, ay yüzlü güzel konçuy.<br />

Şevkinle serab ettin, aşkınla harab ettin,<br />

Payında türab ettin, ay yüzlü güzel konçuy.<br />

Sensiz yaşamak boştur, birlikte ölüm hoştur,<br />

Coştum, daha çok coştur, ay yüzlü konçuy.<br />

Sevginle geçip serden, bildim yaralar nerden;<br />

Eyvah kara gözlerden, ay yüzlü güzel konçuy.<br />

Zulmetteki mahımsın, gönlümdeki ahımsın,<br />

Ömrümde günahımsın, ay yüzlü güzel konçuy.<br />

Leblersücü, bir tas ver; hem neş`e ve hem yas ver;<br />

Hançer mi o kirpikler, ay yüzlü güzel konçuy.<br />

Almış beni albızlar, gönlümde yaran sızlar,<br />

Kurban sana Atsızlar, ay yüzlü güzel konçuy...<br />

Mehmet KIRSEVER<br />

9 / D<br />

ŞİİR BİR AYNA MIDIR?<br />

Duygular, ah şu duygular… Bilir misiniz nasıl dile gelir bu<br />

duygular? Ben şahsen duygularımı kendime has bir yolla dile<br />

getiririm. Ancak bir şiir var ki benim duygularımı terennüm<br />

ederek bana tercüman oluvermiş.<br />

Şairler, şiirleriyle duygularını dile getirirken birçok kişinin<br />

de duygularına tercüman oluverirler. Tıpkı “Ay Yüzlü Güzel<br />

Konçuy” şiiri gibi duygularıma tercüman olan şiir…<br />

1945 yılında Hüseyin Nihal Atsız’ın yazdığı bu şiir benim<br />

gibi birçok dertlinin feryadını yansıtıyor. O günden bu yana<br />

değerini hiç kaybetmemiş, aksine bugün bile karagözlü bir<br />

sevgiliye hitap aracı olarak kullanılabilmektedir. “Konçuy” eski<br />

Türkçede; prenses, sevgili gibi anlamlara gelmektedir. İşte bu<br />

şiir, sevdiğim kişiye karşı duygularımı bütün samimiyeti ile<br />

yansıtmaktadır. Umarım, aşağıda sizlerle paylaşmak istediğim<br />

bu şiiri siz de seveceksiniz.


20<br />

İŞBİRLİĞİNE NE DERSİNİZ ?<br />

Elinizde bir pinpon topu var .Bu pinpon topunu 1 metre yükseklikten<br />

yere bırakıyorsunuz. Top yerden 33 cm yükseliyor. Sonra elinize başka<br />

büyük bir top alıyorsunuz. Bu topu da aynı yükseklikten bırakıyorsunuz,<br />

bu top da 33 cm yükseliyor. Ancak amacınız toplardan en az birini 4 metre<br />

yükseltmek.<br />

Bunu nasıl yapabileceğinizi düşünüyorsunuz. Toplardan birini hızla<br />

yere çarpmayı düşünüyorsunuz. Ama oyunun kuralı şiddet kullanmayı<br />

içermiyor. Yine de siz hızlı hareketle pinpon topunu olanca gücünüzle<br />

yere çarpıyorsunuz ama top sadece 90 cm yükseliyor.<br />

Size verilmiş olan bir süre var. 4 dakika içinde bu sorunu çözmeniz<br />

gerekiyor. Birkaç defa daha deniyorsunuz ; ama her iki top da aynı ölçüde<br />

yükseliyor. Eğer toplar 1/3 oranında yükseliyorsa 12 metre yükseklikten<br />

bırakılan top 4 metre yükselir diyorsunuz. Ancak içinde bulunduğunuz<br />

odanın tavanı 4 metre. Oyunu kuran kişi , üstelik bu oyunu kuranlardan<br />

birinin, topu 1 metre yükseklikten yere bırakmak olduğunu belirtiyor.<br />

Hızla düşünüyorsunuz, neler yapabileceğinizi ama bir türlü çözümü bulamıyorsunuz. Sürenin<br />

sonuna doğru ,oyunu size oynatan kişi, ’’Toplar birbirine yardım edebilir mi ? ‘’ diye soruyor. Siz bu<br />

soruyu dahi anlamıyorsunuz . Top birbirine nasıl yardım etsin ki ! Sürenin sonunda oyunu oynatan<br />

kişi ,iki topu alıyor. Pinpon topunu büyük topun üstüne eliyle koyuyor ve iki topu ayna anda bırakıyor.<br />

İki top bir metre yükseklikten yere düşüyor ve pinpon topu 4 metre yükseliyor.<br />

Bu yaşamda büyük sonuçlara ulaşmak istiyorsak, daha önce denenmemiş yöntemleri denememiz<br />

gerekiyor. Yepyeni bir bakış açısıyla problemlere ve hatta çözümlere yaklaşmak gerekiyor. Bu<br />

problemin çözümünde büyük top küçük topa yardım ediyor. Büyük top yere düşerken önce yere<br />

çarparak küçük topu tavana kadar sıçratıyor.<br />

Biz de kendi yaşamımızda ilerlemek istiyorsak yardım etmeye ve yardım almaya açık olmalıyız.<br />

Dünyadaki büyük başarıların hemen hepsinin arkasında birilerinin yardımı ya da yapılan işbirliği<br />

vardır.<br />

İşbirliğine kapalı olan insanların bu dünyada alabileceği sonuçlar oldukça kısıtlı. Örneğin, kolye<br />

satan iki sokak tezgahını düşünün. İkisi de rakip ve diğerinin daha az kolye satmasını istiyor. Sonuçta<br />

ikisi de diğerinin işini baltalamaya çalışıyor ve her ikisi de az kolye satıyor. Çocuklarını girişimci<br />

yapmak isteyen baba, iki çocuğuna iki kasa elma alıyor. Çocuklar sokağın kenarında elma satmaya<br />

çalışıyorlar ; ama işler iyi gitmiyor. Her ikisi de birinci günü pek para kazanmadan bitiriyor. Geceleyin<br />

ne yapabiliriz , diye düşünüyorlar ve bir formül buluyorlar. İkisi de elmalara farklı fiyat koyuyor . Bir<br />

tanesinde elmanın kilosu 4 TL , diğerinde ise 3 TL. Böylece oradan geçenler. elmaların aynı olduğunu<br />

görünce ucuz olan 3 TL’lik elmalardan alıyor. 3 TL den elma satanın elmaları bitince 4 TL’lik<br />

elmalardan takviye yapıyorlar ve akşama kadar bu modelle elmaları bitiriyorlar. Günün sonunda da<br />

kazandıkları parayı paylaşıyorlar. Halbuki iki kardeş, işbirliği yapmasaydı ikisi de belki de hiç elma<br />

satmayacak ya da çok az satacaktı.<br />

BAŞARININ SIRRI; İŞBİRLİĞİ, UYUM VE YENİ FİKİRLERİ UYGULAMAKTAN GEÇER.<br />

Buse UYAR<br />

9 / E


21<br />

ADAM<br />

A GÖRE<br />

ADAM<br />

İncili<br />

Çavuş,<br />

Osmanlı<br />

elçisi<br />

olarak<br />

Fransa<br />

kralına gönderildiğinde elbisenin bazı<br />

yerlerinde yama varmış. Kral bunu görünce<br />

dayanamayıp: “Bana senden başka<br />

gönderecek adam bulamadılar mı?” diye<br />

sormuş. İncili Çavuş: “Osmanlı, adamına göre<br />

adam gönderir, beni sana göndermelerinin<br />

nedeni bu olsa gerek.” cevabını vermiş.<br />

MEYVELİ AĞAÇ<br />

Padişah Nuşirevan, atına binmiş<br />

dolaşırken beli bükülmüş bir yaşlının ağaç<br />

dikmeye çalıştığını görür.<br />

--Ey ihtiyar, ancak birkaç günlük ömrün<br />

kalmış, sen ise ağaç dikmeye çalışıyorsun.<br />

Onlar ne zaman meyve verecek de sen<br />

yiyeceksin, dedi. İhtiyar:<br />

--Bizden öncekiler yiyip yiyemeyeceklerini<br />

düşünmeden diktikleri için bugün biz meyve<br />

yiyebiliyoruz. Biz de başkaları için dikelim.<br />

Doğru değil mi, diye cevap verdi. Bu söz<br />

Nuşirevan’ın hoşuna gider. Hemen bir kese<br />

altını ihtiyar adama verir. İhtiyar adam<br />

gülerek:<br />

---Gördün mü padişahım, ağacım şimdiden<br />

meyvesini verdi.<br />

PERHİZ<br />

Doktor, hastasını muayene ettikten sonra<br />

belirlediği perhiz programını yazıyormuş:<br />

“Sabahları bir dilim ekmekle 100 gram peynir,<br />

öğleyin biraz salata ve haşlama et, akşamlar<br />

bir dilim ekmek yağsız süt ve bol meyve<br />

yiyeceksiniz… Hasta:<br />

--Peki, Doktor Bey, bu yazdıklarınızı<br />

yemekten sonra mı yiyeceğim, yemekten önce<br />

mi?<br />

ÇİN SEDDİ<br />

Öğretmen Çin Seddi’nin yapılışını<br />

anlatıyormuş. Ali ise dersi dinlemeyip dalgın<br />

bir şekilde etrafa bakınıp duruyormuş.<br />

Öğretmen, Ali’nin dinlemediğini görünce ona<br />

Çin Seddi’ni kimin yaptığını sormuş. Ali ise<br />

soruyu anlamamış ve öğretmenin kendisini<br />

azarladığını sanarak, “Vallahi bilahi, ben<br />

yapmadım öğretmenim,”demiş. Ali’ye kızan<br />

öğretmen, onu aldığı gibi müdür odasına<br />

götürmüş ve:<br />

--Müdür Bey, ben Ali’ye Çin Seddi’ni kim<br />

yaptı diye soruyorum, o ise bana vallahi<br />

billahi ben yapmadım diyerek dalga geçiyor.<br />

demiş. Müdür öğretmene bakıp, anlamlı<br />

anlamlı başını sallamış ve şöyle demiş:<br />

--Hep böyleler hocam, demiş. Bunlar yaparlar<br />

yaparlar, sonra da ben yapmadım derler.<br />

YARDIMSEVER ÇOCUK<br />

--Anne bana iki lira verir misin?<br />

--Yine dondurma alacaksın değil mi?<br />

--Hayır anne, şurada yaşlı bir amca var da ona<br />

vereceğim.<br />

--Aferim canım oğlum, ben de yine<br />

dondurma alacaksın sandım. Annesi iki lira<br />

verir oğluna ve sorar:<br />

--Peki nerede o yaşlı adam?<br />

--Şu köşede dondurma satıyor.<br />

APTAL ÇOCUK<br />

Berber, müşterisini tıraş ederken bir yandan<br />

sohbet etmektedir. O sırada kapının önünde<br />

bir çocuk geçer. Berber, müşterisine, “Bu<br />

çocuk var ya dünyanın en aptal çocuklarından<br />

biridir, bak şimdi,” der. Çocuğa seslenip<br />

çağırır. Çocuk gelir ve yüzünde aptal bir<br />

sıratmayla berberi selamlar. Berber,<br />

müşterisinin kulağına eğilip, “Bak şimdi ne<br />

olacak,” der. Bir elinde beş, diğer elinde ise<br />

elli lira var. Çocuğa, “Hangisini istiyorsan<br />

alabilirsin,”<br />

der. Çocuk saf saf bakar ve beş lirayı alıp<br />

gider. Berber, müşterisine döner ve gülerek,<br />

“Gördün mü? Sana söylemiştim” der. Tıraş<br />

bitince sokağa çıkar ve az ilerde çocuğu<br />

görür. Yanına giderek, “Neden elli lirayı değil<br />

de beş lirayı aldın be oğlum!” der. Çocuk,<br />

“Elli lirayı almış olursam oyun biter, bir daha<br />

beni çağırmaz da!”<br />

Emine SÜREN<br />

10 / E


22<br />

KENDİN OLMAK<br />

Kendin olmak yaşamaktır.<br />

Hayatının tadını çıkararak yaşamak<br />

Sabah uyanıp akşamı bekleyerek değil de<br />

Bugünden eceline zamanı doldurmaktır.<br />

Kendin olmak, sahip çıkmaktır.<br />

Karşındaki kalbi boş insana değil de<br />

Sana emanet verilen iffetine, iradene<br />

Arma gibi temsil eden şerefine sahiplenmektir.<br />

Kendin olmak düşünmektir.<br />

Bugünde neler olduğu değil de<br />

Geleceği nasıl yaşayacağım diyerek<br />

Ömrünün sonsuz yoluna adak adamaktır.<br />

Kendin olmak; aşktır, sanattır.<br />

Amaç kendini ön planda tutmak<br />

Kendini örnek davranışlarla sergilemek;<br />

Hayal duvarına çerçeveyle asmaktır<br />

Kendin olmak, zamanı korumaktır.<br />

Her şeyi son zamana gecikerek değil<br />

Tam zamanında tadını kaçırmadan<br />

Her şeye rağmen taşları yerine oturtmaktır.<br />

Özentiliğe kapılıp başkasına benzeme !<br />

Sadece kendi tarzınla KENDİN OLMAKTIR<br />

YAREN SEYREK<br />

10 / E<br />

ÖRNEK İŞ GÜNEŞ ENERJİSİ<br />

OSMAN KAPLAN<br />

GMK BULVARI VİRANŞEHİR MAH. ULAŞ İŞ HANI NO:703 / E ZİRAAT<br />

BANKASI KARŞISI MEZİTLİ/MERSİN<br />

TLF: 0324 358 02 02 - 0533 562 02 78


23<br />

SEVGİLİM<br />

Yanıktır sevgilim, bu bağrım yanık<br />

Söndüren sular var içilmiyor ki<br />

Gözlerim uyuyor, kalbim uyanık<br />

Uykuda hayaller seçilmiyor ki<br />

İSYAN<br />

Baharı bekler gibi<br />

Seni bekliyorum<br />

Sensizlik kış mevsimi<br />

Çok üşüyorum<br />

Baharı özler gibi<br />

Gözlerini özlüyorum<br />

Yalnızlık solgun bir yaprak<br />

Üzüntülerle boğulup gidiyorum.<br />

Baharı sever gibi<br />

Seni seviyorum<br />

Ayrılık gelecek diye<br />

Çok korkuyorum.<br />

Ahmet YILDIRIM<br />

10 / H<br />

Yıprandı örüm hiç halim kalmadı<br />

Haberler yolladım mektup salmadı<br />

Diledim Allah’tan canım almadı<br />

Vakfettim bu ömrüm geçilmiyor ki<br />

Gün ışığında yüzünü görmedim<br />

Saçın tellerini azcık sevmedim<br />

Kalbim sanadır ağyara vermedim<br />

Aşkın zehirdir be içilmiyor ki


24<br />

DOSTLUK<br />

Dostluk; paylaşmak ,güven ve fedakarlıktır. Birçok güzel duyguyu hissettirir sana<br />

dostluk. En önce paylaşmayı öğretir. Acılarını, mutluluklarını, dinlediğin güzel bir şarkıyı ve<br />

izlediğin güzel bir filmi kısaca her şeyini paylaşabilirsin dostunla. Çünkü açık sözlülüktür<br />

dostluk.<br />

Gerçek dost asla bitmez, ihanet etmez, yarı yolda bırakmaz. Bu güveni çok sınırlı sayıda<br />

insan hissettirebilir sana. Annen gibi, kardeşin gibi asla bitmez bir bağdır dostluk. Hatta bazen<br />

kardeşinle annenle paylaşamadıklarını paylaşırsın dostunla. Bu en güzel tarafıdır dostlukların.<br />

Çünkü dostlar genelde benzer huylara zevklere sahip olduklarından benzer şeyler<br />

yaşayabilirler ve bu konuda destek olabilirler birbirlerine. Ve ona bir şey danışırken anlatırken<br />

herhangi bir çekince hissetmezsin. Çünkü o seni yadırgamaz muhtemelen buna benzer bir<br />

şeyler yaşamıştır ya da isterse yaşamasın o dosttur ,çünkü dostlar birbirlerini yadırgamazlar.<br />

Destek olurlar aksine. Hata yapabiliriz, bu çok doğal. Dost demek hatanı gözlerinin önüne<br />

sermek demektir. Görevi bundandır ki "Dost acı söyler" demiştir atalarımız. Belki anne ve<br />

babamızın bizi eleştirmesi bize ağır gelebilir bazen; ama dost acı söyleyince kabul edersin<br />

hatanı. Yaşların yakınlığından kaynaklanır belki de ağırına gitmez. Sonra fedakarlık öğretir<br />

insana. Hesapsız kitapsız destek olursun dostuna o da senden esirgemez desteğini. Seni hep<br />

sıkılmadan saatlerce dinler beraber gözyaşı döker. Seni kötü alışkanlık ve arkadaşlıklardan<br />

koruyabilecek bir karakter de budur. Zaten bu duyguları hissettiriyor ise öyledir zaten güven,<br />

fedakarlık, paylaşmak....Ve daha anlatamadığım bir çok güzel anının duygunun kaynağıdır<br />

dost ve dostluk.<br />

Eğer gerçek bir dostunuz varsa sıkıca tutunun ona. Bu zamanda bulunmaz bir hazineye<br />

sahipsiniz demektir. Ve siz de onun için bulunmaz bir hazine olun. Birbirinizin değerini bilin<br />

Çünkü iyi bir dost her zaman bulunmaz..<br />

Gamze ÖZ<br />

11.Sınıf


25<br />

MESLEK SEÇİMİ YAŞAM SEÇİMİDİR!<br />

İnsan hayatının her aşamasında birçok kararlar alır. Aldığı<br />

kararlar iyisiyle kötüsüyle geleceğine yön verir. Kişinin mutlu olup<br />

olmaması işte buna bağlıdır. Bu nedenle de seçim yaparken iyice<br />

düşünüp karar vermelidir. İşte bunlar içerisinde en önemli olanı ise<br />

meslek seçimidir.<br />

Kişinin gelecekte kuracağı<br />

aileyi, içinde bulunacağı sosyal<br />

hayatı ve her şeyden önemlisi<br />

mutluluğu meslek seçimi<br />

kararına bağlıdır. Ne yazık ki<br />

günümüzde genç arkadaşlar<br />

meslek seçimi kararını verirken<br />

birçok yanlışa düşmektedir. Ya ailesinin baskısıyla toplumda<br />

daha çok saygı gören mesleklere yönelmekte ya da üniversite<br />

sınavından aldığı puana göre meslek seçimi kararını vermektedir.<br />

Oysa ki insan daha ergenlik döneminden itibaren kendisini<br />

yeterince tanımalı ve yapabileceğine ,mutlu olacağına inandığı<br />

mesleğe yönelip bu doğrultuda bıkıp usanmadan mücadele vermelidir.<br />

Hayatındaki mesleği yapmayıp sadece ailesine hayır diyemediği için ailesinin istediği meslek<br />

seçimini kabullenip bütün hayatını pişmanlıklarla geçiren bir insanı yakından tanıyorum.<br />

Çocukluğundan itibaren müzisyen olmak isteyen Arzu Abla, ilköğretim ve lisede başarılı bir öğrenci<br />

olunca, bütün anne babaların istediği gibi onlar da kızlarının doktor olmasını istiyor ve bu konuda<br />

baskı yapıyorlar ve Arzu Abla<br />

da onları kıramadığı için tıp<br />

fakültesine gidiyor.<br />

Üniversiteyi de yüksek bir<br />

dereceyle bitiriyor. Şu anda<br />

Türkiye ‘de çok iyi bir<br />

1959<br />

hastanede doktorluk yapıyor.<br />

Ancak çok iyi bir kariyere,<br />

çok iyi yaşam standartlarına<br />

sahip olmasına rağmen tam<br />

anlamıyla mutlu değil. Çünkü<br />

kendini gerçekleştirememiş.<br />

Müzisyenlik içinde bir uhde<br />

olarak kalmış. Bazı<br />

enstrümanları çok iyi<br />

çalabilmesine rağmen yine de<br />

bu onu mutlu etmiyor. Ve her<br />

zaman söylediği söz şudur : “<br />

Ne kadar zor olursa olsun<br />

hayalinizi gerçekleştirmekten<br />

asla vazgeçmeyin”<br />

Keşkesiz bir yaşam<br />

istiyorsanız kendinizi<br />

yeterince tanıyıp sadece kendi<br />

istediğiniz, mutlu<br />

olabileceğiniz bir mesleği<br />

seçin<br />

Gizem ÜNAL<br />

12 / B


26<br />

SEVDİĞİNİZİ SÖYLEYİN<br />

Öğretmen, yetişkin sınıflardan birisine şöyle bir ödev<br />

verir. “Sevdiğiniz birine gidin ve ona kendisini sevdiğinizi<br />

söyleyin.” Bir sonraki derste öğrencilerden birisi söze şöyle<br />

başlar: Geçen hafta bize bu ödevi verdiğinizde size sinirlenmiş,<br />

bu sözleri söyleyebileceğim kimse olmadığını düşünüyordum.<br />

Eve giderken bir anda yüreğimin sesine kulak verdim. İşte o<br />

zaman kime, “Seni seviyorum” diyeceğimi anladım.<br />

Bundan beş yıl önce babamla aramızda bir tartışma<br />

çıkmış, o günden bu yana bu sorunu çözememiştik. Önemli<br />

aile toplantılarının dışında birbirimizi görmemeye çalışıyorduk<br />

ve hemen hemen hiç<br />

konuşmuyorduk. Ve eve<br />

vardığımda babama kendisini çok sevdiğimi söylemeye<br />

hazırdım. Saat beş buçukta annemle babamın evinin<br />

kapısını çaldığımda kapıyı babamın açması için dua ettim.<br />

Çünkü kapıyı annem açarsa kendimi tutamayıp ona kendisini<br />

sevdiğimi söylememekten korkuyordum. Allah yardım etti<br />

ve kapıyı babam açtı. Eşikten<br />

adımımı attım ve “Baba, buraya<br />

seni sevdiğimi söylemeye geldim.” dedim. Babam sanki bir anda<br />

bambaşka bir adam olmuştu. Yüzündeki sert ifade yumuşadı,<br />

kırışıklıklar yok oldu ve ağlamaya başladı. “Ben de seni seviyorum<br />

kızım; ama bunu hiçbir zaman dile getiremedim.” dedi.<br />

İki gün sonra babam bir kalp krizi geçirdi ve halen hastanede<br />

yaşam savaşı veriyor. Şimdi düşünüyorum da … Ya babama olan<br />

sevgimi ifade etmek için hâlâ düşünüyor, bekliyor olsaydım?!?!<br />

Kader FİDANOĞLU<br />

12 / D


28<br />

“Güzel sanatlardan muvaffakiyet; bütün<br />

inkılapların muvaffakiyet olduğunun en kat’i<br />

delilidir. Bundan muvaffak olmayan milletlere<br />

ne yazıktır. Onlar, bütün muvaffakiyetlerine<br />

rağmen medeniyet alanında yüksek insanlık<br />

sıfatı ile anılmaktan daima mahrum<br />

kalacaktır.” İstanbul 19-07-1936<br />

M.Kemal Atatürk<br />

SANATA GÖNÜL VERMEK<br />

Sanat eğitimi ile görsel algısı gelişmiş, kendini<br />

sanatsal yollarla ifade edebilen, içinde yaşadığı<br />

kültürü önce tanıyan, öğrenen, koruyan ve<br />

gelecek nesillere taşıma sorumluluğunu üstlenen, dünya kültür mirasına saygılı, yaratıcı ve<br />

yapıcı bireyler yetiştirilmesi hedeflenir. Sanat eğitiminin bu amaçlarını<br />

gerçekleştirebilmesi için eğitimin her kademesinde, kesintiye uğramadan, seviyeye uygun<br />

programlarla yerini alması önemlidir. Özellikle teknolojinin hızla ilerlediği, makineleşmenin<br />

bazı sorunları da beraberinde getirdiği günümüzde çocuğa/gence kendini farklı sanatsal<br />

yollarla ifade edebilme ortamları hazırlamak mutlu ve üretken nesillerin oluşması için de<br />

gereklidir<br />

Sanata ilişkin en önemli özellik anlatımdır. Kişinin çok özel iç dünyası, imgeleri, düşünceleri<br />

ve duyguları sanat ile görselleşir. Bu çok özel dünyanın dışa aktarılması, bir başka deyişle<br />

anlatımı, insan için bir ihtiyaçtır. Hangi sanat formu olursa olsun yaratma eylemi anlatılmak<br />

isteneni izleyiciye iletme amacını güder. Sanatın insana kazandırdığı bu niteliksel zenginlik,<br />

değerlerle düşünme gücü her incelemede biraz daha gelişir. Buna görsel duyarlılık ya da<br />

"görsel okur yazarlık" denilebilir.<br />

Sanat eğitimi çocuğun çok yönlü düşünmesini sağlar. Üreten, seçen, beğenen, kendini<br />

ifade edebilen çocuk; içinde yaşadığı toplumun bir üyesi, geleceğinin temsilcisidir. Sanat<br />

için insana özgü duyguların düşüncelerin türlü araç ve gereçlerle anlatımı dışavurumudur<br />

diyebiliriz. Güzellikler sanatla yaratılır. Yaşamı yüceltmek daha anlamlı kılmak sanatla<br />

mümkündür. Sanat insana yaşamının her kesiminde güç ve zevk verebilir.<br />

Sanat “insandaki estetik yanın irdelenmesi algılanması duyumsanması sorgulanması ve<br />

insan nesne arasındaki güzele varma çabasıdır” biçiminde tanımlanabilir. Sanat toplumsal<br />

değişmeleri kolaylaştırır; bireylerin anlama düşünme algılama yetilerini açık tutar<br />

duygusal yanlarını harekete geçirir. Sanat aynı zamanda evrensel bir dildir. Öğrencilerimizden<br />

9.sınıfta okuyan SERKAN KIZIL ve 11.sınıfta okuyan RUKİYE TOK sanata gönül vermiş<br />

iki başarılı sanatçı olma yolunda ilk adımları atmakta olduklarını çizimleriyle bize<br />

göstermektedirler. Bu çizimlerin birkaç örneğini sunuyoruz.<br />

Esin KÜÇÜKTATIL<br />

Resim Öğretmeni


YUKARIDAKİ RESİMLER 11-C SINIFINDA RÜKİYE TOK TARAFINDAN<br />

ÇİZİLMİŞTİR.<br />

YUKARIDAKİ RESİMLER<br />

ÇİZİLMİŞTİR.<br />

9-A SINIFINDA SERKAN KIZIL TARAFINDAN


30<br />

GÖKYÜZÜ NEDEN MAVİDİR.<br />

Gökyüzünün mavi olmasının tek sebebi kırılma<br />

hadisesidir. Güneş ışınları atmosfere geldiğinde<br />

atmosferdeki gaz moleküllerine ve toz<br />

parçacıklarına çarparak saçılır. Gün ışığı değişik<br />

dalga boylu birçok ışından oluşur. En kısa dalga<br />

boylu mavi ışınlar atmosferin üst tabakalarındaki<br />

küçük parçacıklar tarafından hemen saçılır. Fakat<br />

kırmızı ışık (en büyük dalga boylu ışık) saçılmak<br />

için daima büyük parçacıklara çarpmak<br />

zorundadır. Gökyüzü açık olduğunda mavi ışık<br />

diğer ışıklara oranla en fazla saçılan ışıktır. Bu<br />

yüzden de gökyüzü mavi görünür. Mesela;<br />

gökyüzü yoğun bulutlarla veya dumanla dolu<br />

olduğunda tüm ışınlar nerede ise aynı oranda<br />

saçılır Bu da gökyüzünün gri renkte görünmesine neden olur.<br />

DENİZLER NEDEN MAVİDİR?<br />

Ütün renklerin spektrumu beyaz ışığı<br />

oluşturur. Bu renkler; kırmızı, turuncu, sarı,<br />

yeşil, mavi, çivit ve mordur. Mavi görünen bir<br />

nesneye baktığımızda bu nesneden yansıyan<br />

spektrumun mavi ışığını görürüz. Bu<br />

nesnedeki diğer bütün renkler emilmiştir.<br />

Sadece mavi yansır. Yani kırmızı ışık deniz<br />

üzerinden kırılır kırılmaz emilmiştir. Yaklaşık<br />

yedi buçuk metreye gelindiğinde kırmızı ışık<br />

tamamen kaybolur. Örneğin, dalgıcın<br />

kullandığı parlak kırmızı dalış tüpü yeşilimsi<br />

mavi bir renkte görünür. Çünkü görülebilir sarı ışık su tarafından emilmiştir. Bununla beraber daha<br />

kısa dalga ışınların hemen hemen hepsi 30 metreye kadar emilir. Geriye kalanlar, en kısa dalga boylu<br />

ışınlar; mavi, çivit mavisi ve mor, 30 metre ve daha altında emilir. Bundan sonra bütün ışınlar tek<br />

renk, yani mavi renkte görülür. Bu yüzden deniz saf ve berrak olduğunda, spektrumdaki mavi su<br />

tarafından en az emildiği için gözümüze ulaşan tek renk olarak kalır<br />

Tutku AYDIN<br />

10 / D<br />

ÇANKAYA MH. İSTİKLALv CD. NO: 75 / 10 HACIOĞLU İŞHANI<br />

Tel: 0324 238 33 38 Fax: 0324 238 88 84 AKDENİZ / MERSİN


31<br />

Bir kuş çarpardı da tam şuramda,<br />

Bir dal uzatmazdı ellerin<br />

Bir içim suydun gözümde oysa<br />

Sen bir kaşık su olmayı seçtin…<br />

O SÖZLER OLMASIN!<br />

Ellerimi cebime koydum yürüyorum.<br />

Harcı şanstan yapılmış kader denen tuzlu yolda…<br />

Yalnızlığımı yüzüme vuran<br />

Soğuk bir düş idi varlığın.<br />

Nefes kesen hülyalarımız vardı,<br />

Başımı omuzuna yaslayıp düşlediğimizi<br />

Bir nefeste kesti attı o sözün<br />

Kayan yıldız misali söndü geleceğimiz….<br />

Eyvallahım olmazdı benim kimseye<br />

Beni benden alan senden başka…<br />

Gülmezdi gözlerim kalpten.<br />

Göz göze iken gözlerime öldüğün kadar…<br />

GAMZE AŞİRET<br />

10 / E<br />

EN BÜYÜK<br />

İNSAN<br />

Amerikalı bilim adamı Michael Hart, bir araştırma yaparak, dünyanın<br />

gelmiş geçmiş en büyük ve en etkili ismini belirlemek istemiştir. Büyük insanların<br />

kabiliyetlerini, mücadelelerini, icraat ve başarılarını bilgisayarına kaydeder.<br />

Birden 100’e kadar büyük insanları sıralamak ister. Aylar<br />

süren çalışmadan sonra bilgisayardan, veriler ışığında<br />

dünyanın en büyük ismini seçmesini ister. Bilgisayarın<br />

vardığı sonuç, Hz. Muhammed’dir (a.s.m.). Sonuç özellikle<br />

Hıristiyan dünyasında çokça tartışılsa da Michael Hart,<br />

sıralamayı bilgisayarın yaptığını vurgulayarak tarafsız bir<br />

araştırma yaptığını söyler.<br />

Emine SÜREN<br />

10 / E


32<br />

İLGİNÇ BİLGİLERE NE DERSİNİZ…<br />

**Güvelerin midesi yoktur.<br />

**Balinalar, geri geri yüzemez.<br />

**Sadece dişi sivrisinekler ısırır.<br />

**İnsanın kalça kemiği betondan daha sağlamdır.<br />

**Salyangoz bir şey yemeden üç yıl uyur.<br />

**Kirpiler, suyun üzerinde batmadan kalabilirler.<br />

**Bir bukalemunun dili bedeninin iki katı uzunluğundadır.<br />

**Sabahları bir elma, kahveden daha çok uykumuzu açar.<br />

**On gramlık bir sümüklü böcek bir kilogramlık yükü çekebilir.<br />

**Bir cam kırıldığında ufalanan parçalar, saatte üç bin millik bir hızla etrafa saçılır.<br />

İLGİNÇ BİLMECELER<br />

& Bize ait olduğu halde başkalarının da kullandığı şey nedir?<br />

&İnsan ne yiyince üzülür?<br />

&Hiçbir şey bilmeyen zenciye ne denir?<br />

&Termometrenin düşmesi neyi gösterir<br />

&Hangi bankadan para çekilmez?<br />

(adımız)(kazık)(kara cahil)?<br />

(çivinin iyi çakılmadığını)<br />

(soru bankasından)(futbol<br />

kalesi)(fizik dersine geç<br />

kalır.)(çukur)(nüfus cüzdanına)<br />

&Tarihî olmayan kale hangi kaledir?<br />

&Can bedenden çıkmayınca ne olur?<br />

&İçini boşalttıkça büyüyen nedir?<br />

&Hangi cüzdana para konmaz?<br />

Emine YAĞIZ<br />

10 / F


33<br />

ALİ<br />

KAYA<br />

M.EMİN YILMAZ OKAY BAL MUSA UÇAR EMEL AKGÖL<br />

ALİ TÜRER ALPER DÖNMEZ ANIL AYDIN AYHAN ÇETİN AYHAN TATLI AYŞE KOCAOĞLU<br />

AYTEN P.SUİÇMEZ BAYRAM DURAMAZ BURCU D. AKKOYUN ÇİĞDEM YILDIRIM DOĞAN TUNÇ EMEL CAN<br />

EMİNE YILDIRIM EMRAH KAPLAN ERCAN GÖKTAŞ FATİH TÜRKMEN FATMA AS FATMA ŞEKER FATMA ÖZ<br />

FEYZA CİHAN FEYZA Y. TOKMAKOĞLU GANİ BİLİCİ HATİCE ŞEN CAN HALİL PEHİVAN HALİS BAYINDIR<br />

HİKMET ULUSOY MAHMUT ALTUN MAHMUT YILDIRIM MEHMET AMBAR MEHMET GÜRKAN METİN KÜÇÜKÖZEN M.EMİN GÖZÜBÜYÜK


34<br />

MUSTAF NAZ MUSTAFA ŞAHİN MUTALLİP SARI NİGAR ALTEKİN Ö.HAKAN AKGÖL ÖZGÜR KAYA SİBEL DURNA<br />

SEBİLE SOSAR S.ESİN KÜÇÜKTATİL SEHER COŞKUN SERDAR ÖZEN SERVET DARENDEOĞLU SEVGİ PARÇA<br />

SEVİNÇ ÇOBAN SAVAŞ HOY ŞEMSETTİN TOPAL TEVFİK ADIGÜZEL UĞUR ÜNALDI YUSUF HAYTA<br />

CENGİZ TOPEL LİSESİ AİLESİNİ HATIRLAMAK VE HATIRLANMAK…..<br />

Cengiz Topel Lisesi, 1961-1962 öğretim yılında Dumlupınar İlkokulunda (bugünkü<br />

Halk Eğitim Merkezinde) Merkez Ortaokulu olarak öğretime açılmıştır. Okul; ismini<br />

Öğretmenler kurulu kararıyla, 1964 yılında Kıbrıs’ a yapılan hava harekatında şehit düşen<br />

Hava Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel DÖĞÜ’ nün adından almıştır. Ve bu günkü binaya da<br />

aynı yılda taşınmıştır. 1969 yılında da lise olmuştur. Kuruluşundan itibaren öğrenci ve<br />

öğretmen kadrosu olarak okulumuz, Tarsus’taki en köklü ve kaliteli eğitim kurumlarından<br />

biridir. Mezunlarımız arasında kaymakam, doktor, mühendis, öğretmen, maarif müfettişi,<br />

diplomat başta olmak üzere Türkiye’ye her alanda hizmet eden meslek sahibi bireyler<br />

vardır. Şu an okulumuzda görev yapan öğretmenlerimizin beşi CengizTopel Lisesi<br />

mezunudur. Bu sebeple hem öğrencilerimizi ve hem de kurumda görev yapan<br />

öğretmenlerimizi hatırlamak ve onlar tarafından hatırlanmak amacıyla Bengisu dergisinin<br />

bu sayısına “Bir zamanlar Cengiz Topel Lisesi” sayfasını eklemeyi uygun bulduk.<br />

Günümüzde Tarsus ve Mersin’de belediye başkanından, meslek odası temsilcisine, okul<br />

müdüründen, iş adamına kadar şehrimizde etkili olan bireylerin eğitim yolu Cengiz Topel<br />

Lisesinden geçtiği için, bizler Cengiz Topel Lisesi ailesi olarak bu değerli insanları<br />

hatırlamayı bir vazife olarak kabul ediyoruz. Ülkemize ve şehrimize hizmet eden Cengiz<br />

Topel Lisesi Ailesi üyelerine görevlerinde başarılar ve mutluluklar diliyoruz. Gelecek<br />

sayımızda Cengiz Topel Lisesi mezunlarından bahsetmek dileğiyle….


35<br />

CENGİZ TOPEL LİSESİ MÜDÜRLERİ<br />

RESUL IŞIK HASAN CELAL TAŞ ÇETİNKAYA DÜNDAR ALİ KAYA<br />

A.GÖKHAN GÖKTÜRK ALİ ŞAHİN ARİF ATLI AHMET YILDIRIM AHMET BÖREKÇİ AYTEN KELEŞ<br />

AYŞEGÜL TÜRKER BAHİR DEDİĞİDOĞRU BENAY YİĞİT BURCU BURMALI<br />

BURHANETTİN KOCAMAZ BURHAN ARIK<br />

BÜLENT KESKİN CEM ÖZBEYLİ CUMALİ BİÇER CUMALİ DAL DEMET HARPUTLUOĞLU ERKAL ŞENGÜL<br />

EBAMÜSLÜM BARIŞ EKREM TÜRKMEN EMİNE KORKUT ESRA ZAFER ETHEM AYDOS EYÜP KAYA<br />

FİLİZ KONUK FULYA BATMAZ GÜLŞAH ÇULHA HAVVA ÖRSEL HASAN YÜREĞİR HÜSEYİN GÜDÜL


36<br />

İBRAHİM BAL İHSAN ŞENOL İLKER DURAN ÖZ İLKNUR BAŞAR İLYAS TAN KEMAL GÜÇLÜ<br />

KÜRŞAD BİLGE M SALİH ÖZÇİFTÇİ MELEK KAPLANOĞLU METİN CANBAY MUAMMER EŞİYOK MUSTAFA ALICI<br />

MUSTAFA TEK MUSTAFA ÖZÇELİK MUHAMMET ÇİMEN NAİM BAHTİYAR NAİL ŞİMŞEK NAZAN ÖZER<br />

NAZAN ÖZÜBEK NEVZAT SUCU NURİ TEKERLEK NİLGÜN CAN OSMAN KAÇAN OSMAN BAHA DENİZ<br />

ORHAN BAŞ ÖZLEM AYHAN PERİHAN ISSI RAMAZAN ÖZTÜRK SAADET G. UNAT SEÇİL GÜNBEYİ<br />

SENEM ALTUNBAKIR SERKAN YAVUZ ŞEFİK ONAT TÜRKAN ŞAHİN SEHER Ş. LALEK TÜLAY H. UÇAN<br />

TUFAN GÜVEL YUSUF ÖZTURAN YUSUF KARAHAN Y.HAYRİYE DİREN ZEHRA ATAŞ ZİYA ÖZDEMİR ZERRİN YÜKSEL


37<br />

BİR ZAMANLAR PERSONELİMİZDİLER<br />

MEVLÜT KIVRATMA MUSTAFA YALÇIN CELAL CAN MEHMET AVŞAR<br />

ÇALIŞAN CETAL PERSONELİ<br />

AYLİN GEÇER<br />

METİN ÖZDOST CENGİZ CİNCİOĞLU UFUK ABACI RECEP DURMAZ TESLİME GÖK CAFER PIRLAK<br />

GEÇMİŞİN HÜZNÜ.<br />

Dün ile yarın… Bazen dün ile yarını birbirine giriyor insanın.<br />

Bazen sadece yazmakta buluyor insan bu acımasız hayatı. Bazen<br />

ise bırakıp gidenlerin ihaneti sarıyor bedenini.<br />

İnsanlara, yaşanmışlıklara karşı düşüyor insan bu hayatta. Peki,<br />

sizce insan o düştüğü yerden kalkabilir mi yolsa hayata teslim mi<br />

olmalı? Hani şair der ya “Bir insanın ne kadar düştüğü değil, o<br />

düştüğü yerden kaç defa ayağa kalkabildiği önemlidir.” diye. Ne<br />

olursa olsun, insanın başına ne gelirse gelsin, kalkmalı insan;<br />

özlemlere, yaşanmışlıklara bu hayata karşı kalkmalı. Evet, insan<br />

bazen bu hayatta düşer, bir daha düşer, o da yetmez, yine düşer.<br />

Herkes ayağa kalkar mı bilmem. Ancak bu kadar çabalamışken, bu<br />

kadar istiyorken vazgeçemez. Ben bunu yaptım sadece. Evet, düştüm. Ben de herkes gibi<br />

düştüm hayatta. Fakat düştüğüm yerden bir o kadar da hırslı ayağa kalkmayı da bildim. Kolay<br />

olmadı tabi. İnsan, kanadı kırılmış, incinmiş bir kuş misali yaşama devam ediyor işte.<br />

Hayat, sahnede oynanan bir oyundur. Ve herkesin bu oyunda bir rolü vardır. Peki perde<br />

kapandığında ne olacak? İşte insan bunu düşünemiyor. İnsanlar, bu oyundaki rollerine o kadar<br />

kendilerini kaptırmışlar ki bir gün bu perdenin kapanacağını bile unutmuşlar. Aslında bizim<br />

de bu hayatta rollerimiz vardır. Bu rolleri icra ederken umarım ki perde kapanmada gerçeğin<br />

farkına varırız. Siz hiç sevdiğinizi kaybettiniz mi. Yaşadığınız sürece, insanlar hayatımıza<br />

giriyor, çıkıyor. Ve ben bundan nefret ediyorum. Neden biliyor musunuz? Çünkü akıbet güzel<br />

değildir. Bir yerlerden ipler kopuyor artık. Arkaya dönüp baktığında sadece kanadı kırık bir<br />

özlem kalıveriyor. Özlem mi pişmanlık mı, bu hayata karşı hissettiklerim, bilmem ama… Ne<br />

olursa olsun hayat devam ediyor işte. Ve yaşadığı sürede anlıyor ki galiba en acısı da<br />

sevdiklerini kaybetmekmiş bu hayatta. İnsan her şeye alışıyor da buna alışamıyor. Her şeye<br />

katlanıyor da buna katlanamıyor işte. Ve bir gün sadece acıları dindirmeyi gitmelerde buluyor<br />

insan. Bazen düşünüyor ya arkada kalanlar… Ya hayal kırıklıkları ya yarım kalan hikayeler.<br />

Bir şeyler hayatımızda hep yarım kalıyor.<br />

İnsan, ayrılığı bu hayata hatta kalbine bile sindiremiyor. Ama ne olursa olsun, başına ne<br />

gelirse gelsin, yaşıyor insan sadece. Hayal kırıklıklarıyla, ayrılıklarla onca şeye, onca<br />

yaşanmışlıklara rağmen. Bu saatten sonra kalbinin atmayacağını bile bile yaşıyor işte….<br />

Kadriye KUTALANOĞULLARI<br />

11 / G


38<br />

OKULUMUZUN RESİM SERGİSİNDEN GÖRÜNTÜLER.


18 MART 2015 ÇANAKKALE ZAFERİNİ ANMA PROGRAMINDAN<br />

KESİTLER 39


2015- GELENEKSEL KARBOĞAZI GEZİSİNDEN GÖRÜNTÜLER<br />

40


41<br />

ÖĞRENCİNİN GÖZÜYLE TARSUS<br />

Tarsus’un Genel Görünümü<br />

Tarsus’un Genel Görünümü<br />

Tarsus’ta Hıristiyanlar İçin Kutsal Sayılan Sempol Kuyusu<br />

Tarsus Tarihi Roma Yolu<br />

Makam Camisindeki Hazreti Danyal Peygamberin Mezarı Şerifleri<br />

Makam Camisinde Tarihi Kalıntılar<br />

Tarsus Tarihi Hamamı


42<br />

Tarsus Şehitliği<br />

Tarsus Ulu Camisi<br />

Tarsus Eshabı Kef Mağarası<br />

Eski Tarsus’tan<br />

Tarihi İpek Yolu Jüstinyen’in Yaptırdığı Baç Köprüsü Tarsus Müzesi<br />

Tarsus Kleopatra Kapısı<br />

Tarsus’un Tarihi evleri<br />

Tarsus Kırkkaşık Bedesteni Nusrat Mayın Gemisi Tarsus Şelalesi<br />

. Hazırlayan: Hatice TOSUN 10 / A

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!