Matematiğin tarihçesi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
MATEMATİK TARİHİ<br />
<strong>Matematiğin</strong> <strong>tarihçesi</strong> olarak bilinen çalışma alanı, öncelikle matematikteki keşifler ve matematiksel<br />
yöntemlerin gelişimi üzerinde durur.<br />
Modern çağ’dan ve bilginin dünya çapında yayılmasından önce, yeni matematiksel gelişmelerin yazılı<br />
örnekleri sadece bölgesel olarak mevcuttu. Bilinen en eski matematiksel metinler Plimpton 322 (Babil<br />
matematiği tahminen M.Ö. 1900), Rhind Matematik Papirüsü (Antik Mısır matematiği tahminen M.Ö.<br />
2000-1800) ve Moskova Matematik Papirüsu'dur (Antik Mısır matematiği tahminen M.Ö. 1890). Bu<br />
metinlerin tamamı, en eski ve yaygın matematiksel gelişme olarak görülen temel aritmetik ve<br />
geometriden sonraki çalışmalardır.<br />
Matematiği etüdü, özünde bir konu olarak M.Ö. 6. yüzyılda matematiği talimat konusu anlamına<br />
gelen μάθημα (mathema) teriminin bir deyimi olarak ifade eden antik Mısır’dan Pisagor yanlıları<br />
tarafından başlar. Mısırlı matematikçiler (Özellikle tümdengelim ve matematiksel kesinlik tanıtım<br />
yoluyla olmak üzere) özellikle önemli ölçüde geliştirdiler ve matematiğin konusunu genişlettiler.<br />
Bir basamaklı sayma sistemi dahil, Çin matematiği vaktinden önce katkılarda bulundu. Bu gün<br />
dünyanın her tarafında kullanılmakta olan Hint’- Arap rakamları sistemi, ve onun işlemlerinin kullanım<br />
kuralları, muhtemelen Hindistan'da ilk bin (M.S.) yıl boyunca gelişti ve Muhammed ibn Musa el-<br />
Harezmi'nin çalışmaları ile İslam matematiği yoluyla batıya aktarıldı. İslam matematiği, böylece, bu<br />
medeniyetler tarafından bilinen matematik olarak geliştirilmiş ve genişlemiştir. Matematik<br />
konusunda düzenlenmiş birçok Yunan ve Arap metinleri, daha sonra, orta çağ Avrupa’sında geçerli<br />
matematiğin daha da geliştirilmesine yol açacak bir dil olan Latince’ye çevrildi.<br />
Ortaçağ boyunca antik çağlardan itibaren, matematiksel yaratıcılık hamlelerini çoğu kez ekonomik<br />
durgunluk içindeki yüzyıllar izledi. Yeni bilimsel keşifler ile karşılıklı etkilenen matematiksel<br />
gelişmeler, 16. yüzyılda Rönesans İtalya’sında başlayarak günümüze dek devam eden artan bir<br />
ilerleme hızı oluşturdu.<br />
Tarih öncesi dönem<br />
Matematiksel düşünce kökenleri Sayı, büyüklük ve form kavramları ile kaim oldu. Hayvan kavramına<br />
ilişkin modern çalışmalar, bu kavramların insanlara özgü olmadığını göstermiştir. Söz konusu bu tür<br />
kavramlar, avcı-toplayıcı toplumlarda gündelik hayatın bir parçası olurdu.<br />
Zamanla yavaş yavaş gelişen "numara" kavramı düşüncesi, iki sayısından daha büyük bir sayı<br />
olmayan, "bir", "iki", ve “birçok” arasındaki ayrımı koruyan dillerin varlığı ile desteklenir.<br />
Bilinen en eski matematiksel nesne, Svaziland Lebombo dağlarında keşfedilmiş ve yaklaşık M.Ö.<br />
35.000 şüpheli –tartışma konusu ][12 ] tarihine ait Lebombo kemiği’dir - Bu kemik, bir babun<br />
(maymun) kaval kemiğine şüpheli –tartışma konusu ][13 ] oyulmuş 29 ayrı çentikten oluşur.<br />
Ayrıca , 35.000 ila 20.000 yaş[14] arasındaki zamana ait, Afrika ve Fransa'da keşfedilen tarih öncesi<br />
eserler (ilk insanların yaptığı sanat eseri), zamanı ölçmek [15] için erken girişimleri önermektedir.<br />
Nil Nehri (Kuzeydoğu Kongo) ırmak yakınında bulunan ve kemik uzunluğu boyunca işlenmiş, üçerli<br />
basamaklar halinde oyulmuş bir dizi birli sayı sistemini içeren Ishango kemiği, 20.000 yaşına kadar<br />
eski olabilecektir. Ortak yorumlar, Ishango kemiğinin ya asal sayı[16] dizilerinin bilinen en eski<br />
gösterimi ya da altı aylık bir ay takviminin gösterimini gösterdiği şeklindedir.<br />
Matematik nasıl ortaya çıktı kitabında: Peter Rudman, ilk 50,000 yılda, asal sayıların muhtemelen<br />
yaklaşık M.Ö. 500 yılına kadar anlaşılmadığı, asal sayılar kavramının gelişmesinin M.Ö. 10,000 den<br />
sonraki bir tarihe ait bölme işlemi kavramından sonra ortaya çıkmış olabileceğini iddia etmektedir. O,<br />
aynı zamanda “ bir şeyin çetelesinin tutulması ile, ikinin katlarının, 10 ila 20 arasındaki asal sayıların
ve hemen hemen 10’un katları[17] olan bazı sayıların açıklanmasının sağlanması konusunda niçin<br />
hiçbir çaba gösterilmemiş olduğunu” yazar.<br />
Bilgin Alexander Marshack’ a göre, Ishango kemiğine bazı girişler yapılmış olması gibi, Ishango<br />
kemiğinin Mısır da matematiğin son gelişmelerden etkilenmiş olabileceğini, Mısır aritmetiğinin ayrıca<br />
2 ile çarpma işleminden yararlanılmış olacağını söylerse de buna karşı [18] çıkılmıştır.<br />
M.Ö. 5. Milenyum’un Hanedanlık Öncesi Dönem Mısır ‘ ın resimsel gösterimli geometrik tasarımları.<br />
M.Ö. 3. Milenyum tarihinden itibaren, İngiltere ve İskoçya’daki anıt heykellerin tasarımlarında [19]<br />
daireler, elipsler ve Pisagor üçlüleri gibi geometrik fikirleri içerdiği iddia edilmiştir. Bununla birlikte<br />
yukarıda belirtilenlerin tümüne karşı çıkılmış ve şu anda, karşı çıkılmamış en eski matematiksel<br />
kullanım, Babil ile ilgili olanlar ve hanedana ait Mısır kaynaklarıdır. Böylece, matematiğin bunun gibi<br />
gelişmesi, davranış çağdaşçılığının ve dilinin elde edilmesinden sonra insanoğlunun en azından 45,000<br />
yılını (genel olarak bundan daha uzun bir süre söz konusudur) aldı.<br />
Antik Dönem<br />
Babil Matematiği<br />
M. Ö. 1800 tarihine ait Plimpton 322 Babil matematiği<br />
tableti.<br />
Sümerler döneminin başlarından Helenistik çağ boyunca<br />
Hıristiyanlığın başlangıcına kadar, Mezopotamya<br />
(modern Irak) insanlarının herhangi bir matematiği<br />
olarak adlandırılan Babile ait matematik, bir çalışma yeri<br />
olarak merkezi rol oynayan Babil olması nedeniyle Babil<br />
matematiği olarak adlandırılmıştır. Daha sonra Arap<br />
imparatorluğu yönetimi altındaki Mezopotamya, özellikle Bağdat, bir kez daha matematiğin önemli<br />
bir çalışma merkezi durumuna gelmiştir.<br />
Mısır matematiği kaynaklarının azlığının aksine, Babil matematiğine ilişkin bilgimiz 1850'lerden<br />
itibaren topraktan çıkarılan 400'den fazla kil tabletten türetilmiştir.<br />
Çivi yazısı yazılmış tabletler kil nemli durumda iken tablet üzerine yazılmış ve bir fırında ya da güneş<br />
ışığı altında tabletler sert bir şekilde fırında pişirilmiştir. Bunlardan bazılarının bir derecelendirilmiş ev<br />
ödevi olacağı görülmektedir.<br />
Yazılı matematiğin en eski kanıtı, Mezopotemya ‘daki ilk medeniyeti kuran antik Sümerlere kadar<br />
geçmişe uzanır. Onlar, M.Ö. 3000 tarihinden sonra metrolojinin karmaşık sistemini geliştirmişlerdir.<br />
Yaklaşık M.Ö. 2500 tarihinden sonra Sümerler, kil tabletler üzerine çarpım tablolarını yazdılar ve<br />
geometrik alıştırmalar ve bölme problemleri ile uğraştılar. Babil sayıları ile ilgili en eski izler de bu<br />
döneme kadar geçmişe dayanmaktadır.<br />
M. Ö. 1800 den 1600’a dek geri kazanılmış kil tabletlerinin çoğu, kesirler, cebir, dörtgen gibi ve kübik<br />
denklemleri, ders anlatımlarını ve düzenli karşıt çift sayıların hesaplanmasını içermektedir. Söz<br />
konusu tabletler ayrıca, doğrusal ve ikinci derece denklemlerin çözümüne ilişkin çarpım tabloları ve<br />
yöntemlerini de içermektedir. Babil tableti YBC 7289, beş adet ondalık yerlere bir doğru √2 yaklaşma<br />
değeri vermektedir. Babil matematiği, altmışlı kesirli (60 tabanlı) bir sayısal sistem kullanılarak<br />
yazılmıştı. Bundan, bir dakika içinde 60 saniyenin, bir saat içinde 60 dakikanın ve bir daire içinde 360<br />
(60 x 6) dereceni ve bunların yanı sıra saniyelerin ve dakikaların ve bir derecenin kesirlerinin
gösterilmesi için yay dakikaları gibi çağdaş günün kullanılması türetilir. Matematikte gelişmiş Babil, 60<br />
ın birçok tam bölen sayıları olduğu gerçeği ile kolaylaştırılmış idi. Ayrıca, Mısırlılar, Yunanlar ve<br />
Romalılar’dan farklı olarak Babilliler, desimal sistemde çokça olduğu gibi, daha büyük değerler ile<br />
temsil edilen basamakların sol sütunda yazılmış olduğu bir gerçek yer değeri sistemine sahipti.<br />
Bununla birlikte, ondalık noktanın eşdeğeri yoktu ve böylece bir sembolün yer değerinin çoğunlukla<br />
bağlamdan çıkarılır olması gerekiyordu.<br />
Diğer yandan, bu "kusur" kayan noktalı aritmetik günümüz kullanımına eşdeğerdir; dahası, 60<br />
tabanının kullanımı, 60 bölenlerinin bir katsayısı olan bir tam sayının herhangi bir karşıtının zorunlu<br />
olarak 60 tabanının bir sonlu açılımına sahip olduğu anlamına gelir. (ondalık aritmetikte, sadece 2 ve<br />
5’in katlarının tek karşıtlarının sonlu ondalık açılımları bulunmaktadır.)<br />
Buna göre, Eski Babil tarzı aritmetiğin güncel kullanıma nazaran çok daha sofistike olduğu hakkında<br />
güçlü bir argüman vardır. Pisagor üçgenleri bağlamında anlamlı oluşunun gerçekleşmesinin ardından,<br />
Plimton 322’nin yorumlanması yıllardır tartışma kaynağı oldu. Tarihsel bağlamda, üçgenin eşit alanlar<br />
halinde yeniden bölünmesi ve ikizkenar yamuk (tam sayı boyu tarafları ile birlikte) sahalarının soya<br />
çekim problemleri, 2 nin kare kökünün hesaplanması ihtiyacı içinde hızlı bir şekilde dönüştürülmesi<br />
sağlanması, ya da tam sayılar halinde “ Pisagor Teoremi”’nin çözülmesi ile ilgilidir.<br />
Bir karenin iki karenin toplamı olarak dikkate alınmasından ziyade, biz eşit bir biçimde bir kareyi, iki<br />
karenin bölümü olarak dikkate alabileceğiz. Bir pisagor üçlüsü oluşturan a, b ve c nin tam sayılar<br />
olmasına izin verelim: a^2 + b^2 = c^2. Daha sonra, c^2 - a^2 = b^2, ve iki adet kare farkı için açılımı<br />
kullanarak (c-a) (c+a) = b^2 yi elde edebileceğiz.<br />
b^2 ye bölündüğünde, 1: (c/b - a/b) (c/b + a/b) = 1 yi veren iki rasyonel sayının ürünü olacaktır.<br />
Tersleri (karşıtları) olan ve 2 (a/b) den farklı olan iki rasyonel sayıya ihtiyaç duymaktayız. Bu karşıt<br />
çiftin bir tablosuna başvurularak kolayca çözülür. Ör. (1/2) (2) = 1, 3/2 = 2(a/b) den farklı olan bir<br />
karşıt çifttir, böylece, a = 3, b = 4 ü veren a/b = ¾ tür ve bu nedenle c = 5 olur. 2x, x^2-1, x^2+1 olan<br />
Pisagor üçlülerinden bir x rasyonel sayısı seçmek suretiyle, böylece orijinal denklem çözümleri<br />
oluşturulur. Diğer üçlüler, bir tam sayı ile ölçeklendirilmek suretiyle (ölçeklenen tam sayı, en büyüğü<br />
arasındaki farkın yarısı olarak ve bir diğeri diğer tarafta olarak) oluşturulur. Tüm Pisagor üçlüleri, bu<br />
yolla oluşturulur ve Plimpton 322 de verilen örnekler, modern standartlar tarafından ondalık<br />
rakamlar ve şekiller sitemi gösterimi şeklinde (4601, 4800, 6649) gibi bazı oldukça büyük numaraları<br />
içermektedir.
Mısır Matematiği<br />
Ana makale: Mısır matematiği<br />
Problem 14 ün görüntüsü Moskova Matematiği<br />
papirüsünden alınmıştır. Problem, kesik<br />
piramidin boyutlarını gösteren bir şema<br />
içermektedir.<br />
Mısır matematiği, Mısır dilinde yazılmış<br />
matematik ifade eder. Helenistik dönemden<br />
itibaren, Yunanca, Mısırlı alimlerinin yazılı dil olarak Arapça ile değiştirildi. Daha sonra, Arapça Mısırlı<br />
bilim adamlarının yazı dili olunca, Mısır'da Matematik çalışma, İslam'i matematiğin bir parçası olarak<br />
Arap İmparatorluğu altında devam etti.<br />
En kapsamlı Mısır matematiksel metin tahminen M.Ö. 1650 tarihli (bazen aynı zamanda bu papirüsün<br />
yazarı olan Ahmes Papirüs de denir) Rhind papirüsüdür ancak, M.Ö. yaklaşık 2000 -1800 tarihli Orta<br />
krallıktan alınmış eski bir belgenin olası bir kopyasıdır. Bu papirüs, aritmetik ve geometride öğrenciler<br />
için bir talimat el kitabı niteliğindedir. Çarpma, bölme ve birim kesirler için formüllerin ve yöntemlerin<br />
verilmesinin yanı sıra, bileşik sayılar (kendisi ve bir sayısı dışındaki bir sayı ile bölündüğü zaman kalan<br />
bırakmayan sayılar) ve asal sayılar dahil, o ayrıca diğer matematiksel bilginin; aritmetiğin, geometrik<br />
ve harmonik araçların; ve hem eratosthenes süzgecinin hem de mükemmel sayı teorisinin (yani 6<br />
sayısının) basit anlayışının kanıtını da içermektedir. O, aynı zamanda, aritmetik ve geometrik dizilerin<br />
yanı sıra, birinci dereceden lineer denklemlerin nasıl çözüleceğini göstermektedir. Önemli diğer bir<br />
matematiksel Mısır metni ise, tahminen M.Ö. 1890 tarihli Mısır Orta Krallık Dönemine ait, Moskova<br />
papirüsüdür.<br />
Bugün görünüşte eğlence olarak amaçlanmış kelime problemleri veya hikâye sorunları olarak bu gün<br />
adlandırılanları içermektedir. Bir problem, bir kesik koninin hacminin bulunması için bir yöntem<br />
sağladığından, özellikle önemli addedilir: “size düşey yüksekliği 6, tabanı 4 ve üst tanı 2 olan bir kesik<br />
piramit söylendiğinde 4 ün karesini aldığınızda 16 elde edersiniz, 4 ü 2 ile çarpar 8 elde edersiniz, 2<br />
nin karesini alır 4 elde edersiniz, bu değere 16, 8 ve 4 ü eklersiniz, sonuç 28 dir. 6 nın üçte birini<br />
alırsanız 2 elde edersiniz, biraz önce elde ettiğiniz 28 i 2 ile çarparsanız 56 sayısını elde edersiniz.<br />
Sonuca baktığınızda 56 yı görürsünüz ki doğru sayıyı bulduğunuzu görürsünüz.”<br />
Son olarak, Berlin Papirüsü 6619 (tahminen. M.Ö.1800), antik Mısır’ın bir ikinci derece cebir<br />
denklemini çözebileceğini görürsünüz.
Yunan Matematiği<br />
Ana madde: Yunan matematiği<br />
Pisagor teoremi. Pisagor yanlıları genellikle teoremin ilk<br />
kanıt olduğuna inanırlar.<br />
Yunan matematikçileri, zaman zaman Miletli Thales’in (~ M.Ö.<br />
600) Atina Akademisinin M.S. 529 tarihinde kapatılmasına dek, yazdığı<br />
Yunanca<br />
matematiğe atıfta bulunurlar. Yunan matematikçiler, İtalya’dan Kuzey<br />
Afrika’ya<br />
dek, Doğu Akdeniz’in tamamına yayılan kentlerde yaşadılarsa da kültür ve dil<br />
bakımından birleştiler. Büyük İskender’i takip eden dönemin Yunan matematikçileri bazen Helenistik<br />
matematikçiler olarak da adlandırılır.<br />
Yunan matematikçiler, daha önceki kültürler tarafından geliştirilmiş olan matematikten çok daha<br />
fazla sofistike idiler. Hayatta kalan tüm Yunan Matematikçiler öncesi kayıtlar, başparmak kuralını<br />
kurmak için kullanılan tekrarlanan gözlemler olan tüme varımlı usa vurmanın kullanımını<br />
göstermektedir. Yunan Matematikçiler, buna karşın tumden gelimli usa vurmayı kullandılar. Yunanlar,<br />
tanımlamalar ve aksiyomlardan sonuçlar çıkartmak için mantığı ve bunları kanıtlamak amacıyla ise,<br />
matematiksel titizliği kullandılar. Yunan Matematikçiler, Miletli Thales (M.Ö. tahminen. 624 – 546) ve<br />
Samos’lu Pisagor (M.Ö. tahminen 582–. 507) ile başlanılmasını düşündüler.<br />
Etkisinin boyutu tartışmalı olmasına rağmen, muhtemelen Mısır ve Babil matematiğinden<br />
esinlenmişlerdi. Efsaneye göre, Pisagor, Mısırlı rahiplerden matematik, geometri, astronomi ve<br />
öğrenmek için Mısır'a gitti.<br />
Öklit’in Öğelerinin hayatta kalan en eski bölümleri tahminen<br />
M.S. 100 tarihli olarak Oxyrhynchus de bulundu. Kitap II, Öneri<br />
5 e eşlik eden şema.<br />
Thales, piramitlerin yüksekliği ve gemilerin sahile mesafesi<br />
gibi problemlerin çözülmesi için geometriyi kullandı. O,Thales<br />
Teoreminin dört sonucunu türeterek, geometriye uygulanan tümden gelimli usavurmanın ilk<br />
kullanımına bunu sağlayan kişi olarak itibar etti. Sonuç olarak, ilk gerçek matematikçi ve bir<br />
matematiksel buluşun kendisine atfedilerek selamlandığı bilinen ilk kişi unvanını aldı. Pisagor, Pisagor<br />
Okulunu kurdu.<br />
Pisagor, doktrinleri, “matematik evreni yönetiyor” ve sloganı "Her şey sayıdır" (Her şey sayılardan<br />
yapılmıştır ve her şeyin nedeni sayılardır) olan Pisagor Okulunu kuruldu. Matematik terimini bulan<br />
Pisagor’du ve onunla beraber ve onun için Matematik çalışması başlar. Teoreminin ifadesi uzun bir<br />
geçmişi vardır, ve Oransız sayıların varlığının kanıtı, ve Pisagor teoremi ile sağlanan ilk kanıt sonucu<br />
Pisagorcular bunu sağlayan kişi olarak itibar kazandı .<br />
Arşimet pi değerini yaklaşık olarak değerlendirmek amacıyla<br />
Tüketme yöntemini (tanıtlama) kullandı.
Plato (M.Ö. 428 / 427 – M.Ö. 348 / 347) adı, matematik tarihinde diğerlerine ilham vermek ve onları<br />
yönlendirmek bağlamında önem taşır. M.Ö. 4. Yüz yılda onun Atina’daki Platonik Akademisi,<br />
dünyanın matematik merkezi oldu ve bu okuldan ortaya çıkanlar olarak, bu okul, aynı zamanda<br />
<strong>Matematiğin</strong> temellerini tartıştı, Eudoxus of Cnidus, Plato gibi günün önde gelen matematikçilerini<br />
barındırdı bazı tanımlamalara (ör. “genişliksiz uzunluk” olarak bir çizgi) netlik kazandırdı ve kabulleri<br />
yeniden organize etti. Pisagor üçlülerini elde etmek için kullanılan bir formül onun adını taşırken,<br />
Çözümleyici yöntem Plato’ya atfedilir.<br />
Eudoxus (tahminen M.Ö. 408 – 355), modern tümlev hesaplamanın başlangıcı olarak Tüketme<br />
yöntemini ve oransız büyüklüklerin problemlerini önleyen oranlar teorisini geliştirdi. Tüketme<br />
yöntemi, eğri çizgisel rakamların alan ve hacimlerinin hesaplamalarına olanak sağlarken, oranlar<br />
teorisi de sonradan gelen geometri uzmanlarına geometride önemli gelişmeler sağlamalarını<br />
mümkün kıldı. Herhangi bir özel teknik matematiksel keşifler yapmamış olsa da, Aristo (tahminen<br />
M.Ö. 384 – 322) mantığının temellerini atarak matematiğin gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur.<br />
M.Ö. 3. yüzyılda, matematik eğitimi ve araştırma önemli merkezi İskenderiye Müzesi oldu. Orada<br />
Euclid (tahminen. M.Ö. 300) öğretisi vardı, ve yaygın olarak tüm zamanların en başarılı ve etkili ders<br />
kitabı olarak kabul Elements’i (Elementler) yazdı. The Elements, aksiyomatik yöntemi ile<br />
matematiksel titizlik’i tanıttı ve tanımlama, aksiyom, teorem ve ispat hala bugün matematikte<br />
kullanılan biçimin en erken örneğidir. The Elements’in birçok içeriğinin o zamanlar zaten bilinmesine<br />
rağmen, tek bir Öklid, onları tekli, evre uyumlu tutarlı bir mantıksal çerçeve içine düzenlenmiştir.<br />
The Elements 20. yüzyılın ortalarına kadar Batı'da eğitim görmüş bütün insanlar için bilinen bir eser<br />
olmuştur ve onun içeriği bugün hala geometri derslerinde öğretilir.<br />
Öklid geometrisinin tanıdık teoremleri yanı sıra, Öklid geometrisinin tanıdık teoremleri yanı sıra,<br />
ikinin kare kökünün irrasyonel olduğunun ve sonsuz sayıda asal sayıların olduğunun ispatları dahil,<br />
The Elements sayılar teorisi, cebir ve katı geometri, gibi zamanın tüm matematik konularının bir ders<br />
kitabına giriş anlamında idi. Öklit, ayrıca, konik ara kesitler, optikler, küresel geometri ve mekanik gibi<br />
diğer konularda da oldukça fazla yazı yazdıysa da bu yazıtların sadece yarısı hayatta kalmıştır. Tarihte<br />
kayda geçmiş ilk kadın matematikçi, İskenderiyeli Hypatia (M.S. 350 - 415) idi. O, Büyük Kütüphane de<br />
kitaplık görevlisi iken başarıya ulaştı ve Matematik ile ilgili birçok çalışmaya imza attı. Bir politik<br />
anlaşamazlık nedeni ile soyunduğu ve çıplak derisine istiridye kabuğu (bazıları çatı kiremiti der) ile<br />
kazıdığı gerekçesi ile İskenderiye’deki Hıristiyan toplumu onu cezalandırdı.<br />
Bergamalı Apollonius,konik ara kesitüzerindeki<br />
çalışmalarda önemli ilerlemeler kaydetti.<br />
Arşimet (tahminen M.Ö.287– 212), modern kalkülüsten<br />
fazla benzemezlik olmayan bir yöntem ile, bir sonsuz<br />
serilerin toplaması ile, bir parabolün yayı altındaki alanın<br />
hesaplanmasında Tüketme yöntemini (tanıtlama) kullandı ve birçok kişi tarafından antik çağların<br />
matematikçisi olarak addedildi . O da ayrıca, bir kişinin, ne kadar hassas olmak isterse, o kadar<br />
hassasiyet ile, π değerini hesaplamak amacıyla, tüketme yöntemini (tanıtlama) kullanabileceğini ve π<br />
nin bilinen 3 10⁄71 < π < 3 10⁄70 en doğru değerini elde edebileceğini gösterdi. O, ayrıca kendi adına,<br />
elde ettiği dönen (paraboloit, elipsoit, hiperboloit) yüzeylerin hacimleri ile ilgili formülleri içeren spiral<br />
yataklar ve oldukça büyük sayıları ifade eden bir yetenekli sistem konusunda çalışma yaptı. O, ayrıca<br />
fiziğe ve çeşitli gelişmiş mekanik cihazlara katları bilinirken, Arşimet, düşündüğü ürünleri ve genel<br />
matematik ilkeleri hakkında çok daha büyük değer verdi.<br />
O, en büyük başarısı olarak bu 2/3 yüzey alanı ve küreyi çevreleyen bir silindir hacmi olduğunu<br />
kanıtlayarak elde ettiği yüzey alanı ve bir kürenin hacmi, onun bulgusudur. Bergamalı Apollonius
(muhtemelen M.Ö. 262 – 190) konik ara kesitlerle ilgili çalışmada önemli ilerlemeler kaydetmesi, bir<br />
“double-napped” koniyi kesen düzlem açısının değişmesi ile koni kesitlerinin üç çeşidinin tamamı elde<br />
edilebileceğini göstermektedir. O, aynı zamanda konik kesitler için bu gün kullanımda olan<br />
terminolojiyi yani parabolü (“yandaki yer” ya da “kıyaslama”), “elips” (“eksiklik”) ve hiperbol (ötesine<br />
atmak” şeklinde belirledi. Onun koni geometrisi çalışması, antik çağlardan beri en iyi bilinen ve<br />
korunmuş matematiksel çalışmalardan biridir ve onun içinde, Isaac Newton gibi Yörünge konusunda<br />
çalışma yapan sonraki matematikçilere ve gökbilimcilerine paha biçilmezliği kanıtlayacak konik<br />
kesitler ile ilgili birçok teoremi türetmektedir. Ne Apollonius ne de diğer herhangi Yunan<br />
matematikçileri geometriyi koordine etmek için herhangi bir sıçrama yapamazken, Apollonius’un<br />
eğrilerle ilgili işlemi bazı bakımlardan modern ele alış biçimine benzerdir ve onun çalışmalarından<br />
bazıları, yaklaşık1800 yıl sonra Descartes tarafından analitik geometrinin gelişmesinin önceden<br />
tahmin edilmesi olarak görülür.<br />
Aynı zaman dilimi civarında, Eratosthenes (muhtemelen M.Ö. 276 – 194) asal sayıları bulmak<br />
amacıyla Eratosthenes süzgecini geliştirdi. M. Ö. 3 . yüz yıla, bundan böyle soyut matematikte<br />
göreceli sapma olarak yararlanılan genellikle Yunan matematikçilerinin “Altı Çağı” olarak bakılır.<br />
Bununla birlikte, önemli ilerlemeleri takip eden, uygulamalı matematikte, en dikkat çekeni,<br />
trigonometride büyük çapta astronomların ihtiyaçlarına hitap edilmiş olmasıdır. İparhos (M.Ö.<br />
tahminen. 190 - 120) bilinen ilk trigonometrik tabloyu derlediği ve e 360 derecelik daireyi sistematik<br />
kullanması nedeniyle de trigonometri kurucusu kabul edilir. İskenderiyeli Heron’a (muhtemelen M. S.<br />
10 – 70) bir eşkenar üçgenin alanını bulmak için Heron formülü ile kareköke sahip negatif sayılar<br />
olasılığını tanıyan ilk kişi olma özelliği ile itibar edilmektedir.<br />
İskenderiyeli Menelaus (muhtemelen M.S. 100) Menelaus teoremi aracılığıyla küresel trigonometriye<br />
öncülük etmiştir. Batlamyus (muhtemelen M.S. 90 – 168), bir dönüm Antik çağda, en eksiksiz ve etkili<br />
trigonometrik çalışmalar ile kimin trigonometrik tablolarının önümüzdeki bin yıl boyunca astronomlar<br />
tarafından kullanılacak olduğunu belirten astronomik tez olmuştur. Batlamyus, aynı zamanda<br />
trigonemetrik miktarların türetilmesi konusundaki Batlamyus’ un teoremi ve Çin’in dışındaki en<br />
yanlışsız π değeri ile ortaçağa ait dönemine kadar bunu sağlayan kişi olarak itibar kazandı 3.1416.<br />
Batlamyus sonrasında, bir durgunluk döneminin ardından, M.S. 250 ve 350 arasındaki dönem, bazen<br />
Yunan matematiğin "Gümüş Çağı" olarak adlandırılır. Bu dönem sırasında, Diophantus, özellikle<br />
"Diophantine analysis" olarak da bilinen belirsiz analizler olmak üzere cebirde önemli ilerlemeler<br />
sağladı. Diophant denklemleri ile ilgili çalışmalar ve Diophantine yaklaşımları bu güne kadar önemli<br />
bir araştırma alandır.<br />
Onun ana işi, belirli ve belirsiz denklemler için tam çözümler ile ilgili 150 adet cebirsel problemin bir<br />
koleksiyonu olan The Arithmetica oldu. the Arithmetica da (bir kareyi iki kareye bölen) okumuş<br />
olduğu bir problemi genelleştirmeye çalıştıktan sonra, meşhur Last Theorem (Son Teorem) ile başarı<br />
kazanan Pierre de Fermat gibi, daha sonraki matematikçiler üzerinde önemli bir etkiye sahip oldu .<br />
Diophantus ayrıca, cebirsel sembolizmin ve senkopda ilk derece olarak, rakamlar ve işaretler<br />
sisteminde önemli gelişmeler sağladı .<br />
Çin Matematiği<br />
Sayı sayma çubukları
Matematiksel sanatın 9 bölümü, en erken hayatta kalan<br />
matematiksel metinlerin biri.<br />
Çin(MS 2. yüzyıl)).<br />
İlk Çin matematiği, bağımsız gelişimini varsaymanın makul<br />
olduğu, dünyanın diğer bölgelerinden bu denli farklıdır. Yaklaşık<br />
M.Ö. 300 yıllarında bir tarih makul görünüyor olsa da, Çin'den<br />
gelen günümüze kadar gelen, en eski matematiksel metin, MÖ<br />
1200 ile 100 yılları arasında değişik tarihlere ait Chou Pei Suan<br />
Ching, dir.<br />
Özellikle belirtmek gereken husus, 1 ila 10 arasında sayıların kullanıldığı belirgin şifrelerin kullanıldığı<br />
“Sayı sayma çubukları” olarak adlandırılan ondalık konumsal yazım sisteminin Çin Matematiği ve<br />
onun kuvvetlerine ilişkin şifrelerdir. Böylece, 123 sayısı "3" için sembolün ardından "100" için<br />
sembolün ardından "1" için sembolü, "10" için sembolün ardından "2" için daha sonra sembol<br />
kullanılarak yazılmış olacaktır. Bu, milattan önce, o zaman, çeşitli yüzyıllar boyunca görünürde<br />
kullanımda olan ve Hindistan sayısal sisteminin gelişmesinden önce, dünyanın en gelişmiş sayı sistemi<br />
oldu.<br />
Sayı sayma çubukları, numaraların istenilen büyüklükte temsil edilmesine ve Sayı boncuğu, ya da Çin<br />
sayı boncuğu ile hesaplamaların yapılmasına olanak sağladı. Sayı boncuklarının keşif tarihi belli<br />
değildir. Ancak MS 190 da yazılmış en önceki sözü edilen tarihlerdeki yazım, Xu Yue's Sayıların Sanatı<br />
hakkındaki Tamamlayıcı notlarıdır. Çin de geometri hakkında mevcut en eski çalışma, Mozi (M.Ö. 470<br />
– 390) taraftarları tarafından derlenmiş felsefi Mohistcanon (muhtemelen M.Ö. 330 tarihli) dır.<br />
Mo Jingdescribed çeşitli fiziksel bilim ile ilgili birçok alanda bakış açıları ile birlikte, az sayıda<br />
geometrik teoremleri sağladı. M.Ö. 212 tarihinde, İmparator Qin Shi Huang (Shi Huang-ti) Çin<br />
İmparatorluğu tarafından resmen onaylanmış olanlar dışındaki başka tüm kitapların yakılmasını<br />
emretti. Bu buyruk, evrensel olarak itaat edilmedi, ama bu düzenin bir sonucu olarak biraz bu<br />
tarihten önceki eski Çin matematiği hakkında çok az şey bilinmektedir.<br />
M.Ö.212 tarihindeki söz konusu kitap yakma işleminden sonra, Han hanedanı (MÖ 202 - MS 220)<br />
muhtemelen şimdi kayıp eserler üzerinde genişletilmiş matematik eserlerini üretti. Bunlardan en<br />
önemlisi olan dokuz bölüm halindeki Matematiksel Sanat, MS 179 da tam başlık halinde ortaya çıktı,<br />
ama önceden başka başlıklar altında kısmen mevcuttu. Bu eser, Çin pagoda kuleleri, mühendislik için<br />
yükseklik açıklıkları ve boyut oranlarını şekillendirmek için tarım, iş, geometri kullanımı içeren 246<br />
kelimelik sorunları ve doğru üçgenler ile π değerleri materyali içermektedir. Bu eser, pisagor<br />
teoreminin ve gauss eleme yönteminin matematiksel ispatını oluşurdu.[ alıntı gerekir]. Liu Hui, MS 3.<br />
yüzyılda çalışma hakkında düşüncesini açıkladı ve 5 ondalık basamaklı olarak yanlışsız olarak π’nin bir<br />
değerini verdi.<br />
Her ne kadar kurumsal anlayışa nazaran hesaba dayalı bir dayanma gücünden daha fazlası ise de,MS<br />
5. yüzyılda Zu Chongzhi, π değerini 7 ondalık basamaklı olarak hesapladı ve bu hesaplama, hemen<br />
hemen gelecek 1000 yıl için π nin en doğru değeri olarak kaldı. O daha sonra kürenin hacmini bulmak<br />
için Cavalieri prensibi denebilecek bir yöntem kurmuştur. Çin matematiğinin yüksek su izi, Çin<br />
cebirinin gelişimi ile, 13. yüzyılda (Sung döneminin ikinci kısmı) oluşur.<br />
O dönemde en önemli metin, Horner yöntemine benzer bir yöntem kullanılarak eşzamanlı Yüksek<br />
mertebeden cebirsel denklemlerin çözümü ile ilgili Chu Shih-Chieh (fl. 1280 - 1303) tarafından
yaratılan "Dört Elementin Değerli Aynası" dır[78]. Değerli Ayna aynı zamanda Binom açılımı katsayıları<br />
ile birlikte, sekizinci kuvvet vasıtası ile, her ikisi de 1100 tarihi kadar eski Çin çalışmalarında da<br />
görünse de, Paskal’ın üçgeninin bir şemasını içermektedir[80] . Çince, aynı zamanda, antik<br />
zamanlarda tarif edilen ve Yang Hui (MS 1238 – 1298).[80]tarafından mükemmelleştirilen sihirli kare<br />
ve sihirli daireler olarak bilinen karmaşık tümleşik diyagramdan da yararlandı.<br />
Avrupa matematiği, Rönesans sırasında gelişmeye başladığından sonra dahi, Avrupa ve Çin<br />
matematiğine farklı geleneklere sahipti, 13. yüzyıldan itibaren gerileme önemli Çinli matematiksel<br />
çıkışı ile, önemli Çin Matematiği çıkışı, 13. yüzyıldan ileriye doğru gerileme gösterdi. Her ne kadar bu<br />
noktada çok daha matematiksel fikirler Çin’e çıkmaktan ziyade girmesine rağmen, Matteo Ricci gibi<br />
Cizvit misyonerleri, matematiksel fikirleri, 16. yüz yıl ile 18. yüz yıl arasında ileri geri taşıdılar.<br />
Hint Matematiği<br />
yazmalarında kullanılan sayılar.<br />
MÖ 2. yüz yıl ile 2 yüz yıl arası tarihe<br />
ait Bakhshali el<br />
Hindistan da 1. yüz<br />
yılda Brahmi sayıları (alt sıra).<br />
Hint Yarımadasındaki en eski medeniyet, Endüs ırmağı bölgesinde, MÖ 2600 ila 1900 yılları arasında<br />
gelişen Endüs vadisi Medeniyetidir. Bu medeniyetin şehirleri bir düzenlilik dahilinde kuruldu ise de bu<br />
medeniyetten arta kalan herhangi bir matematiksel doküman bilinmemektedir.<br />
Hindistan’dan günümüze kadar gelen en eski matematiksel kayıtlar ,kareler, dikdörtgenler, paralel<br />
kenarlar ve diğerleri gibi çeşitli şekillerin sunaklarının inşası için basit kurallar ortaya koyan dini<br />
metinlere ekler, Sulba Sutras’ dır (MÖ 8. yüz yıl ila MS 2. yüz yıl arasında çeşitli tarihlere ait). Mısır'da<br />
olduğu gibi, tapınak fonksiyonları ile kaygı dini ritüelde bir matematik kökeni işaret etmektedir. Sulba<br />
Sutras π değerinin birkaç farklı yaklaşımları anlamını ima ederek, belirli bir kare ile yaklaşık olarak aynı<br />
alana sahip bir daire oluşturmak için yöntemler sağlar.<br />
Buna ek olarak, onlar Pisagor teoremine bir anlam yükleyerek Pisagor üçlüsü listelediler ve birkaç<br />
ondalık basamak sayısı vererek 2 nin karekökünü hesapladılar. Bu sonuçların hepsi, Mezopotamya<br />
etkisini göstererek, Babil matematiğinde verilir. Sulba Sutras’ın hangi ölçüde sonraki Hindistan<br />
matematiği üzerinde etkili olduğu bilinmemektedir. Çin Matematiği açısından, Hint (Hindistan)<br />
matematiğinde süreklilik yoktur; belirli ilerlemeler uzun süreli hareketsizlik ile birbirlerinden ayrılırlar.<br />
Pāṇini (muhtemelen MÖ 5. yüzyıl), Sanskrit gramerinin kurallarını formüle etmiştir.Onun notasyonu,<br />
modern matematik notasyonu ile benzerdi ve meta kuralları, şekil değiştirmeleri ve öz yinelemeyi<br />
kullandı.<br />
Pingala (kabaca MÖ 3. - 1. yüz yıllar), ilmi vezin tekniği eserinde ikili rakam sistemine karşılık gelen bir<br />
araç kullanır. [88][89] Metre kombinasyonculara yönelik tartışması, binomial teoreminin bir<br />
ilköğretim sürümüne karşılık gelir. Pingala’nın çalışması da ayrıca, Fibonacci serisinin (mātrāmeru<br />
denir) temel fikirlerini içerir.
Sulba sutra’dan sonra Hindistan'dan sonraki önemli matematiksel belgeler, MS 4. ve 5. yüz yıllardan<br />
(Gupta dönemi) gelen ve güçlü bir Helenistik etki gösteren astronomik bilimsel eserler olan<br />
Siddhantas’tır. Bu eserler, batlamyos'a ait trigonometride olduğu şekilde tam akorlu yerine, modern<br />
trigonometri de olduğu gibi, yarı akoru esas alan ilk derece trigonometrik ilişkileri içermekte<br />
olduklarından çok önem taşırlar. Sanskritçe de "jiya" ve "kojiya"dan türetilmiş bir dizi çeviri hataları<br />
sonucu, “sinüs” ve “kosinüs” kelimeleri oluşmuştur. MS 5. yüzyılda, Aryabhata, her ne kadar mantık<br />
ya da tümden gelim yöntem bilimi için hiçbir duygu içermiyor ise de, astronomi ve matematik<br />
ölçümlerinde kullanılan ve hesaplama kurallarına ek ve manzum olarak kaleme alınmış olan<br />
Aryabhatiya,ı ince bir cilt halinde yazdı. Her ne kadar, yaklaşık girdilerin yarısı yanlışsa da, Aryabhatiya<br />
da desimal basamaklı sayma sistemi ilk defa ortaya çıkmaktadır. Çeşitli yüz yıllar sonra, Müslüman<br />
matematikçi Abu Rayhan Biruni, Aryabhatiya ‘ı “ortak çakıl taşlarının karışım ve pahalı kristaller olarak<br />
tanımlamıştır. 7. yüzyılda, Brahmagupta Brahmagupta teoremi Brahmagupta'nın kimliğini ve<br />
Brahmagupta'nın formülü tespit ve ilk defa, Brahma-sphuta-Siddhanta'yı tanımladı, o açık seçik<br />
olarak hem bir kalınan yer imi hem de ondalık sayı basamağı olarak sıfırın kullanımını ve Hint Arap<br />
rakam sistemini açıkladı. Bu sistem, Arapça rakamlar olarak adapte edilmiş bu sayısal sisteme<br />
tanıtılan İslam matematikçilerinin (yak 770) matematiği hakkındaki bu Hint metinden yapılmış bir<br />
çeviri idi. Bu sayı sistemi hakkındaki bilgiyi 12. yüzyılda İslam bilginleri Avrupa’ya taşıdı ve şu anda, bu<br />
sayı sistemi dünyanın her tarafında tüm eski sayı sisteminin yerini aldı. 10. yüzyılda Halayudha’nın<br />
Pingala'snın çalışması hakkındaki açıklaması, Fibonacci serisi ve Paskal’ın üçgeni hakkındaki bir etüdü<br />
içermekte ve matris formasyonunu tarif etmektedir.<br />
12. yüzyılda, Bhāskara güney Hindistan da yaşadı ve o zaman bilinene tüm matematik dalları<br />
hakkında çok kapsamlı yazılar yazdı. Onun çalışması eşdeğer ya da sonsuz küçük değerlerde,<br />
türevlere, ortalama değer teoremine ve sinüs fonksiyonlarının türevine neredeyse eşit matematiksel<br />
nesneleri içermektedir. Cebir icadının matematik tarihçileri arasında hangi uzunlukta tartışmaya yol<br />
açan bir konu olduğunu tahmin etti.<br />
Yuktibhāṣā (Cebirin ilk metin kitabı) içinde sinüs kuralının açıklanması.<br />
14. yüzyılda, Kerala Matematik Okulunun kurucusu olan Sangamagrama’lı<br />
Madhava,(Hint matematikçisi) Madhava – Leibniz serilerini buldu ve 21 adet<br />
bilimsel terim kullanarak, π’nin değerini 3.14159265359 olarak hesapladı.<br />
Madhava, aynı zamanda ark tanjantı belirlemek için, Madhava – Gregory dizilerini,<br />
sinüs ve kosinüsü belirlemek için Madhava - Newton kuvvet serilerini ve sinüs ve<br />
kosinüs fonksiyonları için Taylor yaklaştırmasını buldu. 16. yüzyılda Jyesthadeva, Yukti-bhāṣā da<br />
birçok Kerale Okulu gelişmelerini ve teoremlerini birleştirdi. Ancak, Kerale Okulu, türevleme ve<br />
integrasyon ile ilgili bir sistematik teoriyi formüle etmediği gibi, onun sonuçlarının Kerala dışına<br />
iletilmiş olduğuna ilişkin herhangi bir kanıt da bulunmamaktadır. Hindistan da İslam'i kuralların tesis<br />
edilmesi ile bilimin diğer sahaları ile birlikte, matematikte gelişmede durgunluk yaşandı.<br />
İslam matematiği<br />
Muhammad ibn Mūsā al - Khwārizmī (muhtemelen MS 820) tarafından Sonuçlandırma ve Dengeye<br />
almanın Hesaplaması hakkındaki Özet kitap tan alıntı yapılan sayfa.<br />
8. Yüz yılda, İran, Orta Doğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, İberya ve Hindistan’ın bir Bölümü boyunca<br />
kurulan İslam imparatorluğu (Hilafet) matematiğe önemli katkılarda bulunmuştur. Her ne kadar<br />
matematik konusunda yazılmış olan İslam'i metinlerin çoğu Arapça yazılmışsa da, birçoğu, Helenistik<br />
dünyada Yunancanın durumuna benzediğinden, Arapça, İslam dünyasının başından sonuna dek, o<br />
zaman, Arap olmayan Bilginlerin yazılı dili olarak kullanıldığından Araplar tarafından yazılmamıştır.
9. Yüz yılda İranlı matematikçi Muhammed ibn Mūsā al-Khwārizmı, için Hint – Arap sayı sistemi ve<br />
denklemlerin çözülmesi için yöntemler hakkında çeşitli önemli kitaplar yazdı. Al-Kind nin çalışması ile<br />
birlikte, onun, yaklaşık 825 yılında yazdığı Hint sayı sistemleri ile hesaplama hakkındaki kitabı, Hint<br />
matematiğinin ve Hint sayı sisteminin Batıya yayılması konusunda etkili olmuştur. Algoritma kelimesi,<br />
Algoritma’nın adının Latince'ye çevrilmesinden türetilmiştir ve Cebir kelimesi ise, onun<br />
çalışmalarından birinin başlığından alınmıştır , Al-Kitāb al-mukhtaṣar fī hīsāb al-ğabr wa’l-muqābala<br />
(Sonuçlandırma ve Dengeye almanın Hesaplaması hakkındaki Özet kitap) . O, artı köklü [106] ikinci<br />
dereceden denklemlerin cebirsel çözümü konusunda geniş kapsamlı ve ayrıntılı bir açıklama yapmış<br />
olup, temel biçimde ve kendi iyiliği için cebiri öğreten ilk kişi idi[107]. O, aynı zamanda, denklemin artı<br />
taraflarında benzer terimlerin iptali olan çıkartma işlemi uygulanmış terimlerin denklemin diğer<br />
tarafına aktarılmasına istinaden uygulanan temel “indirgeme” ve “dengeleme” yöntemini tartıştı. Bu,<br />
al-jabr olarak başlangıçta tarif edilen operasyondur. [108] Onun cebiri, artık çözülmesi gereken bir<br />
dizi problem ile ilgili değildi, ancak, açıklama, bundan böyle açıkça çalışmanın doğru nesnesini<br />
oluşturan denklemler için olası tüm prototipleri vermesi gereken içinde kombinasyonlar bulunan ilkel<br />
terimler ile başlayan bir açıklamadır”. O, aynı zamanda kendi menfaati açısından bir denklem<br />
üzerinde çalıştı ve bir soysal tarzda, basit şekilde problemin çözümü esnasında ortaya çıkmayacak<br />
şekilde olduğu kadar, ancak sonsuz sınıftaki problemlerin tanımlanması için özellikle başvuruldu.”.<br />
[109]<br />
Al-Karaji tarafından cebirdeki diğer gelişmeler oldu onun İlmi eserinde bilinmeyen miktarların tam<br />
sayının kuvvetlerini ve tem sayının köklerini birleştirmek için yöntem bilimini genişlettiği durumda al-<br />
Fakhri bu işlemleri uyguladı. Bazen matematiksel tümevarım ile ispat edilmeye yakın durum, MS 1000<br />
yılında Al-Karaji tarafından yazılan bir kitapta ortaya çıkar ve o, binomial teoremi ve Paskal’ın üçgenini<br />
ve integral küplerini [110] ispat için onu kullandı. Matematik tarihçisi F. Woepcke,[111] Al-Karaji yi<br />
“cebirsel hesapların teoerisini ilk açıklayan kişi olarak” övdü. Ayrıca, 10. yüz yılda Abul Wafa,<br />
Diophantus’un çalışmalarını Arapça ‘ya çevirdi. Ibn al-Haytham, herhangi entegral kuvvetlerinin<br />
toplamı için genel formülü tespit etmek amacıyla, dördüncü kuvvetlerin toplamı için formül türeten<br />
ilk matematikçi idi.<br />
O, bir paraboloitin hacmini bulmak amacıyla bir integrasyon işlemi yaptı ve dördüncü dereceye kadar<br />
polinomların entegrali için bulduğu sonucu genelleştirebilecek idi. O, böylece, polinomların entegrali<br />
için bir genel formül bulmaya çok yaklaştı ancak o, dördüncü kuvvetin üstündeki herhangi<br />
polinomlarla ilgili değildi. [112]<br />
11 yüz yılın sonlarında, Ömer Hayyam, Öklitte yaşanan güçlüklerle ilgili tartışmaları ele alan bir kitap<br />
yazdı. Bu kitap, Öklidin elemanları içindeki kusurları algılayan bu kitap özellikle paralel postülat<br />
üzerinde yoğunlaşmış idi. O, ayrıca kübik denklemlerin genel geometrik çözümünü bulan ilk kişi idi.[<br />
alıntı gerekli]. O, aynı zamanda takvim reformu konusunda çok etkili idi. 13. yüz yılda, Nasir al-Din<br />
Tusi (Nasireddin), küresel geometri konusunda ilerlemeler gösterdi. O, aynı zamanda Öklit’in paralel<br />
postülatı konusunda etkili çalışmaları yazdı.<br />
15. yüz yılda, Ghiyath al-Kashi, π nin değerini 16. ondalık basamağa kadar hesapladı.<br />
Kashi aynı zamanda, daha sonra Ruffini ve Horner tarafından birçok yüzyıl sonra verilen yöntemlerin<br />
özel bir durumu olan n’nin köklerini hesaplamak için bir algoritmaya sahip idi.<br />
Bu dönem içinde Müslüman matematikçilerin diğer edinimleri ondalık nokta notasyonundan Arap<br />
sayı sistemlerine ilaveyi içermektedir, sinüs dahil, tüm modern trigonometrik fonksiyonların<br />
keşfedilmesi için Al-Kindi'nin şifre analizi ve frekans analizinin takdimi, analitik geometrinin Ibn al-<br />
Haytham tarafından geliştirilmesi, Ömer hayam tarafından cebirsel geometrinin başlangıcı ve al-<br />
Qalasādī tarafından cebirsel notasyonun geliştirilmesi de diğer edinimler olarak sayılabilir. [113]
15. yüzyıldan itibaren, Osmanlı İmparatorluğu ve Safevi Hanedanı dönemi esnasında İslam'i<br />
matematiğin gelişmesi durgunluğa girdi. Ortaçağ Avrupası matematiği [düzenlendi]<br />
Matematik ile ilgilenen Ortaçağ Avrupası, modern matematikçilerin ilgisinden oldukça farklı olarak<br />
ele alındı. Bu konuyu işleten öğelerden biri, matematiğin doğanın yaratılmasının anlaşılması için<br />
anahtar sağladığı inancı, sıkça Plato’nun Timeos de gerekçelendirildi ve “Tanrı, ölçüm, sayı ve ağırlık<br />
olarak her şeyi emretti” şeklinde incile ait (Akıl kitabındaki) pasaj oldu. [114]<br />
Boethius, aritmetiğin, geometrinin, astronomi ve müziğin tarif edilmesi amacıyla quadrivium terimi<br />
için bir ad bulduğunda, 6. yüz yılda matematik için müfredat programında bir yer sağladı. O, Öklidin<br />
Elemanlarından alınmış bir dizi alıntı olan Nicomachus’un Yunanca ‘dan serbest (ücretsiz) çeviride<br />
Aritmetiğe Girişinde, De institutione arithmetica’ı yazdı; De institutione musica, da ayrıca Yunan<br />
kaynaklarından türetilmiştir. Onun çalışmaları pratik değil, teorik idi ve Yunan ve Arapça matematik<br />
çalışmalarının keşfine dek bu çalışmalar matematik çalışmanın dayanakları idi. [115][116].<br />
12. Yüz yılda, Avrupa’lı bilim adamları, özellikle al-Khwārizmī'nın tarafından yazılmış ve Robert of<br />
Chester, tarafından Latince’ye çevrilmiş olan Sonuçlandırma ve Dengeye almanın Hesaplaması<br />
hakkındaki Özet kitabı ve Adelard of Bath, Herman of Carinthia, and Gerard of Cremona.[117][118]<br />
tarafından çeşitli sürümleri çevrilmiş metinler dahil, bir bilimsel Arapça metin aramak amacıyla<br />
İspanya ye gittiler.<br />
Ayrıcai, bkz: 12. Yüzyılın çevirileri<br />
Bu yeni kaynaklar, matematiğin yenilenmesini harekete geçirdiler. Fibonacci, 1202 yılında özgür<br />
abaküs de yazı yazarak ve bu yazıyı 1254 de güncelleştirerek, Avrupa da Eratosthenes zamanından<br />
beri bin yıldan fazla bir boşluktan sonra ilk dikkate değer matematiği üretti. Hint – Arap sayı<br />
sistemleri çalışması Avrupa ya sunuldu ve diğer birçok matematik problemi tartıştı.<br />
14. yüz yıl, geniş kapsamlı problemlerin araştırılması için yeni matematiksel kavramların<br />
geliştirilmesini gördü. [119] Önemli bir katkı, yerel hareketin matematiğinin geliştirilmesi idi.<br />
Thomas Bradwardine, , F Kuvvetinin R direncine oranı geometrik orantıda artarken V hızının aritmetik<br />
orantıda artacağını önerdi. Bradwardine, bunu bir dizi özel örnek ile açıkladı, ancak logaritma henüz<br />
tasarlanmış olmayacağından, : V = log (F/R) yazarak sonucu içinde bulunulan döneme uygun<br />
düşmeyen bir biçimde ifade edebileceğiz. [120]<br />
Bradwardine'nin analizi, ilaçların terkiplerinin doğasının farklı fiziksel bir probleme sayılaştırılması<br />
amacıyla, al-Kindi ve Arnald of Villanova tarafından kullanılan matematiksel tekniğin aktarılması<br />
konusunda bir örnektir. [121]<br />
14 Yüz yıl Oxford hesaplamacılardan biri olan William Heytesbury, diferansiyel hesabı ve sınırların<br />
kavramı olmaksızın, anlık hızın ölçülmesini önerdi. "tarif edilmesi gereken yöntem ile [bir gövde ] ile<br />
eğer... o daima, içinde verilen anda hareket ederek, aynı tarzda, aynı hız derecede hareket etmiş ise”<br />
[122]<br />
Heytesbury ve diğerleri “düzgün olarak hızlanan bir harekete maruz bir gövde (bu gün integrasyon ile<br />
çözümlendi) ile kaplı mesafeyi, bir hareketli gövdenin daima aynı tarzda [hız] (hızın) artımını elde<br />
etmesi ya da kaybetmesi şeklinde, orta derece bir hızla devamlı hareket halinde ise, verilen bir süre<br />
içinde enine geçeceğini matematiksel olarak tespit etti. [123]<br />
Paris üniversitesinde, Nicole Oresme ve Italyan Giovanni di Casali,hattın altındaki alanın sabit ivmeyi<br />
gösterdiğini ve seyredilen toplam mesafeyi temsil ettiğini iddia ederek, bağımsız şekilde bu ilişki<br />
konusunda grafik gösterimler sağladılar.[124] Öklidin elemanlarının daha sonraki matematiksel<br />
açıklamasında Oresmo, bir gövdenin tek sayıları arttıracak şekilde, herhangi bir niteliğin elde
edileceğini göstererek her bir ardışık süre artımında daha ayrıntılı bir analiz yaptı. Öklit tek sayıların<br />
toplamının tam kare sayılar olduğunu, gövde tarafından elde edilen toplam niteliğin, sürenin karesi<br />
olarak artacağını göstermiştir. [125]<br />
Rönesans<br />
Luca Pacioli’nin Portresi, geleneksel olarak Jacopo<br />
de Barbariye atfedilen bir resim, 1495 (Museo di<br />
Capodimonte.<br />
Rönesans sırasında matematik ve muhasebenin gelişimi<br />
iç içe geçmiştir.[126] Cebir ile muhasebe arasında<br />
doğrudan bir ilişki yoktu ama yayınlanan konuların ve<br />
kitapların öğretimi genelde, hesap okullarına (Flanders<br />
ve Almanya) veya abaküs okullarına (İtalya ‘da abbaco<br />
olarak bilinir) gönderilen tüccar çocuklarına yönelikti. Bu çocuklar bu okullarda ticaret konusunda<br />
yararlı beceriler öğreniyordu. Muhasebecilik işlemlerini gerçekleştirmek için muhtemelen cebire<br />
gerek yoktu, ancak karmaşık takas işlemleri veya bileşik faiz hesaplama için temel aritmetik bilgisi<br />
zorunlu idi ve cebir bilgisi çok yararlı oluyordu. Luca Pacioli'nin "Summa de Arithmetica, Geometria,<br />
Proportioni et Proportionalità" adlı eseri (İtalyanca: "Aritmetik, Geometri, Oran ve Orantı<br />
İncelemesi") ilk olarak 1494 yılında Venedik'te basılmış ve yayınlanmıştı. Bu eser, muhasebe üzerine<br />
27 sayfalık bir bilimsel inceleme içeriyordu: "Particularis de Computis et Scripturis" (İtalyanca:<br />
"Hesaplama ve Kayıt Detayları "). Bu eser öncelikle tüccarlar için yazılmıştı ve ağırlıklı olarak<br />
tüccarlara satılmıştı. Bu tüccarlar bu kitabı bir referans metin olarak, içerdiği matematiksel<br />
bulmacalardan dolayı bir zevk kaynağı olarak ve çocuklarının eğitimine yardımcı olmak için<br />
kullanıyordu. [127] Pacioli, Summa Arithmetica ‘da artı ve eksi sembollerini basılı bir kitapta ilk kez<br />
ortaya koydu. Bu semboller İtalyan Rönesans matematiğinde standart notasyon (gösterim) haline<br />
geldi. Ayrıca Summa Arithmetica cebir içeren İtalya'da basılmış ilk kitap oldu. Şunu belirtmek<br />
önemlidir ki Pacioli, Piero Della Francesca ‘nın çalışmasının çoğunu almıştır ve onun çalışmalarını<br />
intihal etmiştir. İtalya'da 16. yüzyılın ilk yarısında, Scipione del Ferro ve Niccolò Fontana Tartaglia<br />
üçüncü dereceden denklemler için çözümler keşfetti. Gerolamo Cardano 1545 tarihli Ars Magna adlı<br />
kitabında, dördüncü dereceden denklemler için öğrencisi Lodovico Ferrari tarafından keşfedilen bir<br />
çözüm ile birlikte bunları yayınladı. 1572 yılında Rafael Bombelli üçüncü dereceden denklemleri<br />
çözmek için kullanılan Cardano'nın formülünde ortaya çıkabilecek sanal miktarların nasıl ele<br />
alınacağını gösterdiği L'Algebra adlı eserini yayınladı. Simon Stevin'in ondalık gösterime olan ilk<br />
sistematik yaklaşımı içeren kitabı De Thiende ('ondalıklar sanatı') ilk olarak 1585 yılında Flemenkçe<br />
yayınlandı. Bu kitap, gerçek sayı sistemi hakkında daha sonra yapılan tüm çalışmaları etkiledi.<br />
Navigasyon talepleri ve büyük alanların ayrıntılı haritaları konusunda artan ihtiyaç ile önem kazanan<br />
trigonometri matematiğin önemli bir dalı olarak gelişti. Bartholomaeus Pitiscus 1595 yılında<br />
Trigonometria adlı kitabını yayınlayarak bu kelimeyi kullanan ilk kişi oldu. Regiomontanus'un sinüs ve<br />
kosinüs tablosu 1533 ‘te yayınlandı.[128]<br />
Rönesans sırasında, yeniden keşfedilmiş Yunan felsefesi ile birlikte sanatçıların doğal dünyayı gerçekçi<br />
bir şekilde tasvir etme arzusu, sanatçıları matematik çalışmaya yönlendirdi. Onlar ayrıca o zamanın<br />
mühendisleri ve mimarları idi ve bu yüzden her durumda matematiğe ihtiyaçları vardı. Perspektifle<br />
resim yapma sanatı ve geometrideki gelişmeler yoğun olarak araştırıldı.[129]
Modern Dönem<br />
17. yüzyıl<br />
Gottfried Wilhelm Leibniz.<br />
17. yüzyılda Avrupa genelinde matematiksel ve bilimsel fikirlerde benzeri<br />
görülmemiş bir patlama görüldü. Galileo, Hollanda'dan ithal ettiği bir<br />
oyuncağı temel alan bir teleskop kullanarak Jüpiter'in uyduları gözlemledi.<br />
Tycho Brahe gökyüzündeki gezegenlerin konumlarını açıklayan çok büyük<br />
miktarda matematiksel veri topladı. Brahe'nin asistanı olarak Johannes<br />
Kepler gezegen hareketleri konusunu ciddi bir şekilde ele alan ilk kişiydi.<br />
Kepler'in hesaplamaları, John Napier ve Jost Bürgi tarafından logaritmanın<br />
eşzamanlı keşfi ile basitleştirildi. Kepler, gezegen hareketlerinin matematiksel yasalarını formüle<br />
etmeyi başardı. René Descartes (1596–1650) tarafından geliştirilen analitik geometri bu yörüngelerin<br />
bir grafik üzerine Kartezyen koordinatlarda çizilebilmesine olanak verdi. Simon Stevin (1585) rasyonel<br />
ya da irrasyonel tüm sayıları tanımlayabilen modern ondalık gösterimin temelini oluşturdu. Isaac<br />
Newton, kendinden önce yaşamış birçok bilim adamı tarafından yapılan çalışmalar üzerine inşa<br />
ederek Kepler Yasalarını açıklayan fizik kanunlarını keşfetti ve günümüzde kalkulus olarak bilinen<br />
kavramları bir araya getirdi. Muhtemelen 17. yüzyılın en önemli matematikçilerinden biri olan<br />
Gottfried Wilhelm Leibniz kalkulusu ve bugün bile hala kullanılan kalkulus notasyonunun çoğunu<br />
bağımsız bir şekilde geliştirdi. Bilim ve matematik uluslararası bir çaba haline gelmişti ve yakında tüm<br />
dünyaya yayılacaktı. Gökler ile ilgili çalışmalara matematiğin uygulanmasına ek olarak uygulamalı<br />
matematik Pierre de Fermat ile Blaise Pascal.’ın yazışması ile yeni alanlara doğru genişlemeye başladı.<br />
Pascal ve Fermat bir kumar oyunu hakkındaki tartışmalarında olasılık teorisi araştırmaları ve ilgili<br />
kombinatorik kuralları için zemin hazırladı. Pascal, dine adamış bir yaşamı savunarak, başarı olasılığı<br />
küçük olsa bile ödüllerin sonsuz olduğu gerekçesiyle yeni gelişen olasılık teorisi kullanmaya teşebbüs<br />
etti. Bu bir anlamda, fayda teorisinin 18.-19. yüzyılda gelişeceğinin bir habercisi idi.<br />
18. yüzyıl<br />
Leonhard Euler by Emanuel Handmann.<br />
18. yüzyılın en etkili matematikçisi muhtemelen Leonhard Euler idi.<br />
Yaptığı katkılar, Königsberg ‘in Yedi Köprüsü problemi ile birlikte grafik<br />
teorisi çalışmasını kurmaktan, birçok modern matematiksel terimi ve<br />
gösterimi standartlaştırmaya kadar uzanır. Örneğin eksi 1 ‘in karekökünü i<br />
sembolü ile adlandırmıştır ve çemberin çevresinin çapına oranı anlamına<br />
gelen Yunan harfi ‘nin kullanımını popüler hale getirmiştir. Topoloji, grafik<br />
teorisi, kalkulus, kombinatorik ve karmaşık analiz çalışmalarına sayısız<br />
katkılarda bulunmuştur; onun adının verildiği teoremlerin ve notasyonların çokluğu bunu<br />
kanıtlamaktadır. 18. yüzyılın diğer önemli Avrupa matematikçileri arasında Joseph Louis Lagrange ve<br />
Laplace da bulunmaktadır. Lagrange, sayılar teorisi, cebir, diferansiyel hesap ve varyasyon hesabı<br />
konusunda öncü çalışmalar yapmıştır ve Laplace, Napolyon çağında gök mekaniği ve istatistiğin<br />
temelleri hakkında önemli çalışmalara yapmıştır.<br />
Modern Matematik
19. yüzyıl<br />
Carl Friedrich Gauss.<br />
19. yüzyıl boyunca matematik giderek soyut hale geldi. 19. yüzyılda Carl Friedrich<br />
Gauss yaşamıştı (1777–1855). Bilime yaptığı birçok katkıyı bir kenara bırakırsak,<br />
saf matematikte karmaşık değişkenli fonksiyonlar, geometri ve dizilerin<br />
yakınsaklığı hakkında devrimci çalışmalar yaptı. Temel cebir teoreminin ve ikinci dereceden karşıtlık<br />
yasasının ilk tatmin edici ispatlarını sundu.<br />
(Hiperbolik, Öklidsel, Eliptik)Her üç tür geometri içinde ortak bir dikeyi olan çizgilerin davranışı.<br />
Bu yüzyılda Öklidsel olmayan geometrinin iki biçiminin gelişimi gözlendi ve Öklid geometrisinin<br />
paralellik postülatı artık geçerli değildi. Rus matematikçi Nikolai Ivanovich Lobachevsky ve rakibi,<br />
Macar matematikçi János Bolyai birbirlerinden bağımsız bir şekilde hiperbolik geometriyi tanımlanmış<br />
ve bunun üzerinde çalışmışlardır. Bu geometride paralelliklerin benzersizliği artık geçerli değildi. Bu<br />
geometride bir üçgenin iç açılarının toplamı 180° ‘den küçüktür. Daha sonra 19. yüzyılda Alman<br />
matematikçi Bernhard Riemann tarafından Eliptik geometri geliştirildi. Bu geometride hiçbir paralel<br />
bulunamaz ve bir üçgenin iç açılarının toplamı 180° ‘den büyüktür. Riemann ayrıca Riemannian<br />
geometrisini de geliştirdi. Bu geometri üç tip geometriyi birleştiriyor ve büyük ölçüde<br />
genelleştiriyordu. Ve Bernhard Riemann ayrıca, eğri ve yüzey fikirlerini genelleştiren amanifold<br />
kavramını tanımladı. 19. yüzyılda soyut cebirin büyük bir bölümünün başlangıcı görüldü. Almanya’dan<br />
Hermann Grassmann Vektör Uzaylarının ilk versiyonunu sundu ve İrlanda’dan William Rowan<br />
Hamilton nonkomutatif cebiri geliştirdi. İngiliz matematikçi George Boole sayıları sadece 0 ve 1 olan<br />
ve günümüzde Boolean cebiri olarak adlandırılan bir cebir tasarladı. Boole cebri matematiksel<br />
mantığın başlangıç noktasıdır ve bilgisayar biliminde önemli uygulamalara sahiptir. Augustin-Louis<br />
Cauchy, Bernhard Riemann ve Karl Weierstrass kalkulusu daha titiz bir şekilde yeniden formüle etti.<br />
Ayrıca ilk defa, <strong>Matematiğin</strong> sınırları keşfedildi. bir Norveçli Niels Henrik Abel ve bir Fransız Évariste<br />
Galois dördüncü dereceden daha büyük polinom denklemlerin çözümü için hiçbir genel cebirsel<br />
yöntem olmadığını kanıtladı (Abel–Ruffini teoremi).<br />
Diğer 19. yüzyıl matematikçileri, verilen bir küpün iki katı hacmindeki bir küpün kenarını oluşturmak<br />
ya da verilen bir dairenin alanına eşit bir kare oluşturmak amacıyla gelişigüzel bir açıyı üçe bölmek için<br />
yalnızca cetvel ve pergelin yeterli olmadığını ispat ederken bunu kullandı. Eski Yunanlardan beri<br />
matematikçiler tüm bu problemleri çözmek için boşuna uğraştı. Diğer taraftan, 19. yüzyılda<br />
geometrideki üç boyut sınırlaması parametre uzayı ve hiper-kompleks sayılar vasıtasıyla aşıldı.<br />
Çeşitli polinom denklemlerin çözümleri ile ilgili Abel ve Galois ‘in yaptığı araştırmalar, grup teorisinin<br />
ve soyut cebirin ilişkili alanlarının daha da gelişmesi için zemin hazırladı. 20. yüzyılda fizikçiler ve diğer<br />
bilim adamları simetri üzerinde çalışmak için ideal bir yol olarak grup teorisini gördü. 19. yüzyılın<br />
sonlarında Georg Cantor küme teorisinin ilk temellerini kurdu. Bu teori sonsuzluk kavramının sıkı bir<br />
şekilde ele alınmasına olanak verdi ve neredeyse tüm matematiğin ortak dili haline geldi. Cantor'un<br />
küme teorisi ve matematiksel mantığın Peano, L. E. J. Brouwer, David Hilbert, Bertrand Russell ve<br />
A.N. Whitehead ‘in ellerinde yükselmesi matematiğin temelleri hakkında uzun soluklu bir tartışma
aşlattı. 19. yüzyılda bir dizi ulusal matematik derneği kuruldu: Londra Matematik Derneği (1865),<br />
Société Mathématique de France (1872), Circolo Matematico di Palermo (1884), Edinburgh<br />
Matematik Derneği (1883) ve Amerikan Matematik Derneği (1888). İlk uluslararası özel dernek<br />
Quaternion Society, bir vektör tartışması bağlamında 1899 yılında kuruldu.<br />
1897 yılında Hensel p-sel sayıları ortaya koydu.<br />
20. yüzyıl MATEMATİĞİ<br />
Dört Renk Teorisini gösteren bir harita<br />
20. yüzyılda matematik önemli bir meslek haline geldi. Her yıl,<br />
binlerce yeni matematik doktorası verildi ve hem öğretim hem<br />
de sanayide istihdam mevcut idi. Matematik alanlarını ve<br />
uygulamalarını kataloglama çabası Klein's encyclopedia ‘da<br />
yapıldı. Uluslararası Matematikçiler Kongresinde yapılan 1900<br />
tarihli bir konuşmada David Hilbert 23 adet çözülmemiş<br />
matematik problemi listesi ortaya koydu. <strong>Matematiğin</strong> birçok<br />
alanına yayılan bu problemler 20. yüzyıl matematiğinin çoğu<br />
için merkezi bir odak oluşturdu. Günümüzde bunların 10 ‘u<br />
çözüldü, 7 ‘si kısmen çözüldü ve 2 ‘si hala açık. Geri kalan 4<br />
tanesi, çözüldü ya da çözülmedi olarak ifade etmek için çok<br />
genel formüle edildi. Önemli tarihsel varsayımlar nihayet<br />
ispatlandı. 1976 yılında Wolfgang Haken ve Kenneth Appel dört<br />
renk teorisini kanıtlamak için bir bilgisayar kullandı. Andrew Wiles, başkalarının çalışmalarını<br />
geliştirerek 1995 yılında Fermat'ın Son Teoremini ispat etti. Paul Cohen ve Kurt Gödel süreklilik<br />
hipotezinin küme teorisinin standart aksiyomlarından bağımsız (ispatlanamaz ya da çürütülemez)<br />
olduğunu ispatladı. 1998 yılında Thomas Callister Hales, Kepler varsayımını ispatladı.<br />
Görülmemiş büyüklükte ve kapsamda matematiksel işbirlikleri gerçekleşti. Buna bir örnek sonlu basit<br />
gruplarının sınıflandırılmasıdır ("enormous theorem” olarak da bilinir "). Bu teorinin ispatı, 1955 ile<br />
1983 arasında yaklaşık 100 yazar tarafından yazılan 500 küsur dergi makalesi ve on binlerce sayfanın<br />
doldurulmasını gerektirmiştir. "Nicolas Bourbaki" takma adıyla yayın yapan Jean Dieudonné ve André<br />
Weil dahil olmak üzere bir grup Fransız matematikçi bilinen tüm matematiği tutarlı bir bütün olarak<br />
sergilemeyi denedi. Elde edilen birkaç düzine cildin matematik eğitimi üzerinde tartışmalı bir etkisi<br />
olmuştur.
Bir yıldızın etrafında dolanan yalnız bir gezegenin Newton<br />
(kırmızı) - Einstein yörüngesi (mavi)<br />
Diferansiyel geometri Einstein onu genel görelilikte<br />
kullandığında kendini gösterdi. Matematiksel mantık, topoloji<br />
ve John von Neumann ‘ın oyun teorisi gibi matematiğin tüm<br />
yeni alanları matematiksel yöntemlerle cevaplanabilecek<br />
soruların türünü değiştirdi. Her türlü yapı aksiyomları<br />
kullanarak soyutlanmıştır ve bunlara metrik uzaylar, topolojik<br />
uzaylar vb. gibi isimler verilmiştir. Matematikçiler yapmak gibi,<br />
soyut bir yapının kendi konsepti soyutlanmıştır ve kategori teorisine neden olur. Grothendieck ve<br />
Serre demet teorisini kullanarak cebirsel geometriyi değiştirdi. Poincaré ‘in 1890 'larda başladığı<br />
dinamik sistemlerin nitel çalışmasında büyük ilerlemeler sağlanmıştır. Ölçüm kuramı 19. Yüzyılın<br />
sonlarında ve 20. Yüzyılın başlarında geliştirildi. Ölçüm uygulamaları arasında Lebesgue integrali,<br />
olasılık teorisinin ve ergodik teorisinin Kolmogorov aksiyomatizasyonu bulunmaktadır. Düğüm teorisi<br />
büyük ölçüde genişletilmiştir. Kuantum mekaniği fonksiyonel analizin gelişmesine yol açmıştır. Diğer<br />
yeni alanlar şunlardır: Laurent Schwartz'ın dağıtım teorisi, sabit nokta teorisi, tekillik teorisi ve René<br />
Thom felaket teorisi, model teorisi ve Mandelbrot'un Fraktalları. Lie grupları ve Lie cebirleri ile birlikte<br />
Lie teorisi en önemli çalışma alanlarından biri oldu.<br />
Abraham Robinson tarafından ortaya konan standart-dışı analiz, gerçek sayılar alanını sonsuz ve<br />
sınırsız miktarları içeren hiper-gerçek sayılara genişleterek limitler teorisinin lehine itibardan düşmüş<br />
kalkülüse sonsuz-küçük yaklaşımı düzeltti. Daha da büyük bir sayı sistemi gerçeküstü sayılar<br />
kombinatoryal oyunlar ile bağlantılı olarak John Horton Conway tarafından keşfedildi.<br />
Bilgisayarların sürekli olarak gelişmesi, ilk olarak mekanik analog makineler ve daha sonra dijital<br />
elektronik makineler, seri üretimi & dağıtımı ve iletişimi kolaylaştırmak için endüstrinin gittikçe daha<br />
büyük miktarda veri ile başa çıkmasına olanak verdi. Ve bunun ile başa çıkmak için yeni matematik<br />
alanları geliştirildi: Alan Turing'in hesaplanabilirlik kuramı; karmaşıklık teorisi; Derrick Henry<br />
Lehmer'in ileri sayı teorisi için ENIAC kullanması ve Lucas Lehmer testi; Claude Shannon'un bilgi<br />
kuramı; sinyal işleme; veri analizi; optimizasyon ve yöneylem araştırmasının diğer alanları. Önceki<br />
yüzyıllarda matematiksel odağın çoğu kalkülüs ve sürekli fonksiyonların üzerinde idi, ancak bilgisayar<br />
ve iletişim ağlarının yükselişi ayrık kavramların öneminin artmasına ve grafik teorisi de dahil olmak<br />
üzere kombinatoriğin genişlemesine yol açtı. Bilgisayarların hızı ve veri işleme yetenekleri kalem ve<br />
kağıt hesaplamaları ile çok zaman alıcı olan matematik problemleri ile başa çıkılmasını sağladı. sayısal<br />
analiz ve sembolik hesaplama gibi alanlara. 20. yüzyılın en önemli yöntemlerinden ve<br />
algoritmalarından bazıları şunlardır: simpleks algoritması, Hızlı Fourier Dönüşümü, hata düzeltme<br />
kodları, kontrol teorisinden Kalman filtresi ve RSA genel anahtar şifreleme algoritması.<br />
Aynı zamanda, matematiğin sınırlamaları hakkında derin sezgiler geliştirilmiştir. 1929 ve 1930<br />
yıllarında doğal sayılar artı toplama ve çarpmadan biri ile ilgili formüle edilen tüm ifadelerin gerçekliği<br />
veya sahteliğinin karar verilebilir olduğu, yani bir algoritma ile tespit edilebilir olduğu ispatlandı. 1931<br />
yılında, Kurt Gödel, doğal sayılar artı hem toplama hem de çarpmada durumun böyle olmadığını<br />
tespit etti. Peano aritmetiği olarak bilinen bu sistem aslında tamamlanamaz idi. (Peano aritmetiği,<br />
asal sayı kavramı da dahil olmak üzere sayı teorisinin büyük bölümü için yeterlidir.) Gödel ‘in iki<br />
eksiklik teorisinin bir sonucu şudur ki, Peano aritmetiği içeren herhangi bir matematiksel sistemde<br />
(tüm analiz ve geometri dahil olmak üzere) doğruluk mutlaka ispatı geçer (yani sistem içinde ispat<br />
edilemeyen doğru ifadeler vardır). Dolayısıyla matematik, matematiksel mantığına indirgenemez ve<br />
David Hilbert'in matematiğin tümünü eksiksiz ve tutarlı yapma rüyasının yeniden formüle edilmesi<br />
gerekir.
Kompleks düzlemde Gamma fonksiyonunun mutlak değeri.<br />
20. yüzyıl matematiğinin en renkli isimlerinden biri Srinivasa<br />
Aiyangar Ramanujan (1887–1920) idi. O, yüksek derecede<br />
kompozit sayıların özellikleri, üleşim işlevi & onun<br />
asimptotikleri ve mock teta fonksiyonları dahil olmak üzere<br />
3000 ‘in üzerinde teoriyi varsayan veya ispatlayan Hint bir<br />
otodidakt idi. Ayrıca gama fonksiyonları, modüler formlar,<br />
ıraksak diziler, hipergeometrik diziler ve asal sayılar teorisi<br />
alanlarında önemli araştırmalar yaptı. Paul Erdős onunla işbirliği içinde çalışan yüzlerce kişi ile birlikte<br />
tarihteki tüm diğer matematikçilerden daha fazla makale yayınlandı. Matematikçiler, bir<br />
matematikçinin Erdős sayısına götüren Kevin Bacon Oyununa eşdeğer bir oyuna sahipti. Bu,<br />
matematiksel makalelerin ortak yazarlığı ile ölçülen, bir kişi ile Paul Erdos arasındaki "işbirlikçi<br />
mesafeyi" açıklar. Emmy Noether birçok kişi tarafından matematik tarihinin en önemli kadını olarak<br />
tanımlanmıştır. O, halkalar, alanlar ve cebirler kuramlarında devrim yapmıştır.<br />
Bilim çağında bilginin patlaması birçok çalışma alanında olduğu gibi uzmanlaşmaya yol açtı: yüzyılın<br />
sonuna kadar matematikte yüzlerce uzmanlık alanı oluştu ve Matematik Konuları Sınıflandırması<br />
düzinelerce sayfa uzunluğundaydı. Gittikçe daha fazla matematik dergisi yayımlandı ve yüzyılın<br />
sonuna kadar “world wide web” in gelişmesi online yayıncılığı doğurdu.<br />
21. yüzyıl<br />
2000 yılında Clay Matematik Enstitüsü Ödüllü Yedi Milenyum Problemini duyurdu ve 2003 yılındathe<br />
Poincaré varsayımı Grigori Perelman (bu noktada bir ödül almayı reddetti) tarafından çözüldü.<br />
Çoğu matematiksel derginin basılmış versiyonlarının yanında şimdi online versiyonları da var ve<br />
sadece online yayın yapan birçok dergi yayın hayatına başladı. İlk olarak arXiv tarafından<br />
yaygınlaştırılan açık erişimli yayıncılığa doğru artan bir yönelim var.<br />
<strong>Matematiğin</strong> Geleceği<br />
Ana makale: <strong>Matematiğin</strong> geleceği<br />
Matematikte birçok gözlemlenebilir eğilim var, en dikkate değer olanları şunlar: Konu her<br />
zamankinden daha çok büyük büyüyor, bilgisayarlar giderek daha önemli ve güçlü hale geliyor,<br />
matematiğin biyoinformatiğe uygulanması hızla genişliyor, bilim & endüstri tarafından üretilen ve<br />
bilgisayarlar tarafından kolaylaştırılarak analiz edilmesi gereken verilerin hacmi çok hızlı genişliyor.
Atatürk Ve Matematik<br />
Günümüzün bilim ve teknolojisinin bel kemiği<br />
olan matematik, kendine özgü doğulara,<br />
yanlışlara ve dile sahiptir. Bir dile sahiptir<br />
diyorum çünkü, sadece matematik ile<br />
yakından ilgilenenlerin anlayabileceği veya<br />
"üçgen, kare, dikdörtgen, çember, daire vb.."<br />
gibi herkesin yakından bildiği terimler ve<br />
çeşitli sembolik gösterimlere sahiptir<br />
matematik. Hiç düşündünüz mü, nereden geliyor bu terimler? Kim, neden üç kenarı olan kapalı eğriye<br />
üçgen adını vermiş diye. Bu konu üzerine bir araştırma yaptığınızda karşınıza çıkacak tek isim vardır ki<br />
O da şüphesiz önünde saygıyla eğildiğimiz, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'tür.<br />
Cumhuriyetten önce çeşitli okullarda okutulmuş bir matematik kitaplarını incelerseniz; içlerinde Arap<br />
harfleriyle yazılmış formüller; müselles, murabba veya hatt-ı mümas gibi günümüz matematiğinde bir<br />
anlam ifade etmeyen bir çok terim görürsünüz. Günümüzde Atatürk sayesinde kullandığımız<br />
terimlere baktığımızda, bu eski Arapça terimlerin anlaşılmasının ve hatırlanmasının ne denli güç<br />
olduğuna siz de hak verirsiniz elbet. Bir düşünün "Müsellesin sathı yatalay, dikeley zarbının<br />
müsavatına müsavidir." Cümlesinden ne anlıyorsunuz? Belki anneanne ve dedelerimiz bize bu cümle<br />
içinden bir kaç kelimeyi günümüz Türkçe'sine çevirebilir ama birçoğunuz gibi ben de bu cümleyi ilk<br />
okuduğumda hiç bir şey anlamamıştım. Oysa bu cümle "üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin<br />
çarpımının yarısına eşittir." Demektir. Belki sadece bu cümledeki kavram anlaşılmazlığı bile bize<br />
Atatürk'ün bu konuda matematiğe ve dolayısıyla diğer ilimlere ne denli değerli bir çalışma bıraktığını<br />
anlamamız için yeterli olacaktır. Mesela, Müselles sözcüğünü ele alalım. Müselles Arapça 'sülüs'<br />
sözcüğünden türetilmiştir. Arapçadaki sülüs ile müselles sözcüklerinin arasındaki ilişkiyi<br />
kavrayabilmek, Arapça bilmeyenler için oldukça zordur. Sülüs sözcüğünün Türkçede karşılığı 'üç'<br />
kelimesidir. Üç'ün yanına 'gen' getirirsek üçgen sözcüğü oluşur. Bu müselles sözcüğünden daha kolay<br />
anlaşılmaktadır. Atatürk'ün matematik dünyasına kazandırdığı diğer bazı terimlerden de şöyle<br />
örnekler verebiliriz;<br />
Yeni İsmi >>>> Eski İsmi<br />
Bölen >>>> Maksumunaleyh<br />
Bölme >>>> Taksim<br />
Bölüm >>>> Haric-i Kısmet<br />
Bölünebilme >>>> Kabiliyet-i Taksim
Çarpı >>>> Zarb<br />
Çarpan >>>> Mazrup<br />
Çarpanlara Ayırma >>>> Mazrubata Tefrik<br />
Çember >>>> Muhit-i Daire<br />
Çıkarma >>>> Tarh<br />
Dikey >>>> Amudi<br />
Limit >>>> Gaye<br />
Ondalık >>>> Aşar'i<br />
Parabol >>>> Kat'ı Mükafti<br />
Piramit >>>> Ehram<br />
Prizma >>>> Menşur<br />
Sadeleştirme >>>> İhtisar<br />
Pay >>>> Suret<br />
Payda >>>> Mahrec<br />
Teğet >>>> Hatt-ı Mümas
Bu Arapça kökenli kelimelerle matematik yapmanın ve yapılanların ne ifade etmek istediğini<br />
anlayarak çağdaşlık yolunda ilerlemenin ne denli zor ve zahmetli olacağını anlatmaya gerek olmasa<br />
sanırım. Atatürk'ün bulduğu bu ve bunlar gibi birçok terimler günümüzde hala geçerliliğini korumakta<br />
ve matematiği bizler için daha anlaşılır kılmaktadır.<br />
Atatürk bu terimlerin yer aldığı 1937 yılında yayımlanan bir de geometri kitabı yazmıştır. Bu kitapta<br />
kullanılan yeni terimler ayrıntılarıyla açıklanmış ve üzerlerine örnekler de verilmiştir. Bu kitap<br />
geometri öğretenlere ve bu konuda bilgi edinmek isteyenlere kılavuz olarak Kültür Bakanlığınca<br />
yayınlanmıştır.<br />
Mustafa Kemal bu geometri kitabını yazarak matematiğe daha anlaşılır yeni terimler kazandırmak<br />
isteğini Sivas'ta girdiği bir geometri dersinde ortaya koymuştur. Atatürk 13 Kasım 1937 tarihinde<br />
Sivas'a gitmiş ve 1919 yılında Sivas kongresinin yapıldığı lise binasında bir geometri (o zamanki adıyla<br />
hendese) dersine girmiştir. Bu derste öğrencilerle konuşmuş ve geometri üzerine çeşitli sorular<br />
yöneltmiştir. Ders esnasında eski terimlerle matematik öğreniminin ve öğretiminin zorluğunu bir kez<br />
daha saptayan Atatürk "Bu anlaşılmaz terimlerle bilgi verilemez. Dersler Türkçe terimlerle<br />
anlatılmalıdır." Diyerek bu konudaki kesin yargısını açıkladıktan sonra, dersi kendi buluşu olan Türkçe<br />
terimlerle ve çizimleriyle anlatmıştır. Bu sırada derste Pisagor teoremini de çözümlemiştir.<br />
Elbette ki, matematik ve geometri bilgisi yeterli olmayan bir insanın bilimsel ve dolayısıyla toplumsal<br />
açıdan bu denli önemli bir çalışmayı ortaya çıkararak nesiller boyu kabul edilebilir bir forma sokması<br />
mümkün değildir. Böylece Atatürk sadece siyasi ve idari alandaki dehasıyla değil, sayısal dünyadaki<br />
üstün başarısıyla da karşımıza çıkmış oluyor.<br />
Sizin de gördüğünüz gibi Atatürk’ün yaşamında matematiğin önemi bugüne kadar bildiğimiz veya<br />
ilkokullarda öğrenmiş olduğumuz gibi matematik öğretmeninin ona "Kemal" ismini vermesinden çok<br />
ötedir. <strong>Matematiğin</strong> bilimsel gelişme acısından anlaşılır bir dilde öğretilmesi gerektiği düşüncesi ve bu<br />
konudaki çalışmaları sayesinde bize kazandırdığı onca güzelliğe bir yenisini daha eklemiştir. Umarım<br />
bu yazıyla birlikte onun başlattığı bilimsel gelişme arzusunun bizler için de ne kadar gerekli olduğunu<br />
hatırlar ve bunun yanında sade ve anlaşılır bir dile sahip olmanın bir toplumda her alanda ne denli<br />
gerekli olduğunu daha iyi anlamış oluruz.<br />
Matematik ve Sanat<br />
Altın oran<br />
Vikipedi, özgür ansiklopedi<br />
Altın oran, matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en<br />
yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır.<br />
Eski Mısırlılar ve Yunanlar tarafından keşfedilmiş, mimaride ve sanatta kullanılmıştır.
Altın Oran; CB / AC = AB / CB = 1,618033988749894<br />
Bir doğru parçasının |AB| Altın Oran'a uygun biçimde iki parçaya bölünmesi gerektiğinde, bu doğru<br />
öyle bir noktadan (C) bölünmelidir ki; küçük parçanın |AC| büyük parçaya |CB| oranı, büyük parçanın<br />
|CB| bütün doğruya |AB| oranına eşit olsun.<br />
Altın Oran, pi (π) gibi irrasyonel bir sayıdır ve ondalık sistemde yazılışı; 1,618033988749894...'tür. -<br />
noktadan sonraki ilk 15 basamak- Bu oranın kısaca gösterimi:<br />
için kullanılan sembol, Fi yani Φ'dir.<br />
olur. Altın Oranın ifade edilmesi<br />
İçindekiler<br />
1Tarihçe<br />
2Fibonacci Sayıları ve Altın Oran<br />
3Altın Oran'ın oluşumu<br />
4Beş Kenarlı Simetri<br />
5Büyük Piramit ve Altın Oran<br />
6Ayrıca bakınız<br />
7Kaynaklar<br />
Tarihçe<br />
Altın Oran, matematikte ve fiziksel evrende ezelden beri var olmasına rağmen, insanlar tarafından ne<br />
zaman keşfedildiğine ve kullanılmaya başlandığına dair kesin bir bilgi mevcut değildir.
Leonardo da Vinci'nin günlüklerinin birinde bulunan, insan ve doğayı birbiriyle ilgilendirmebütünleştirme<br />
çalışması için bir dönüm noktası kabul edilen ve insan<br />
vücudundaki oranlarıgösteren Vitruvius Adamı çalışması (1492).<br />
Euclid (M.Ö. 365 – M.Ö. 300), "Elementler" adlı tezinde, bir doğruyu 1.6180339... noktasından<br />
bölmekten bahsetmiş ve bunu, bir doğruyu ekstrem ve önemli oranda bölmek diye adlandırmıştır.<br />
Mısırlılar keops Piramidi'nin tasarımında hem pi hem de phi oranını kullanmışlardır.<br />
Yunanlar, Parthenon'un tüm tasarımını Altın Oran'a dayandırmışlardır. Bu oran, ünlü Yunan<br />
heykeltıraş Phidias tarafından da kullanılmıştır. Leonardo Fibonacci adındaki İtalyan<br />
matematikçi, adıyla anılan nümerik serinin olağanüstü özelliklerini keşfetmiştir. Leonardo da<br />
Vinci, 1509'da Luca Pacioli'nin yayımladığı İlahi Oran adlı bir çalışmasına resimler vermiştir. Bu<br />
kitapta Leonardo da Vinci tarafından yapılmış Five Platonic Solids (Beş Platonik Cisim) adlı<br />
resimler bulunmaktadır. Bunlar, bir küp, bir Tetrahedron, bir Dodekahedron,<br />
bir Oktahedron ve bir Ikosahedronunresimleridir. Altın Oran'ın Latince karşılığını ilk<br />
kullanan muhtemelen Leonardo da Vinci 'dir. Rönesans sanatçıları Altın Oran'ı tablolarında ve<br />
heykellerinde denge ve güzelliği elde etmek amacıyla sıklıkla kullanmışlardır. Örneğin Leonardo<br />
da Vinci, Son Yemek adlı tablosunda, İsa'nın ve havarilerin oturduğu masanın boyutlarından,<br />
arkadaki duvar ve pencerelere kadar Altın Oran'ı uygulamıştır. Güneş etrafındaki gezegenlerin<br />
yörüngelerinin eliptik yapısını keşfeden Johannes Kepler (1571-1630), Altın Oran'ı şu şekilde<br />
belirtmiştir: "Geometrinin iki büyük hazinesi vardır; biri Pythagoras'ın teoremi, diğeri, bir<br />
doğrunun Altın Oran'a göre bölünmesidir." Bu oranı göstermek için, Parthenon'un mimarı ve bu oranı<br />
resmen kullandığı bilinen ilk kişi olan Phidias'a ithafen, 1900'lerde Yunan
alfabesindeki Phi harfini Amerika'lı matematikçi Mark Barr kullanmıştır. Aynı zamanda Yunan<br />
alfabesindekine karşılık gelen F harfi de, Fibonacci'nin ilk harfidir.<br />
Altın Oran, bir sayının insanlık, bilim ve sanat tarihinde oynadığı inanılmaz bir roldür. Phi, evren ve<br />
yaşamı anlama konusunda bizlere yeni kapılar açmaya devam etmektedir. 1970'lerde Roger<br />
Penrose, o güne kadar imkânsız olduğu düşünülen, "yüzeylerin beşli simetri ile katlanması"nı Altın<br />
Oran sayesinde bulmuştur.<br />
2014 yılında yayınlanan "İstatistikte Altın Oran" adlı bir kitapta, simetrik olmayan<br />
(Çarpık) dağılımları parametrize edebilmek için, Altın Oran tabanlı yeni<br />
bir ortalama ve sapma hesaplama metodu tanımlanmıştır [1]<br />
Fibonacci Sayıları ve Altın Oran<br />
kenar uzunlukları ardışık Fibonacci sayıları olan kareler<br />
bir Fibonacci spirali ardışık Fibonacci karelerinin dairesel karşı köşe bağlantılarının çizimiyle<br />
oluşturulabilir; bunun için kullanılan kare boyutları 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, ve 34. bkz Altın oran.<br />
Fibonacci dizisi, her sayının kendinden öncekiyle toplanması sonucu oluşan bir sayı dizisidir. Bu<br />
şekilde devam eden bu dizide sayılar birbirleriyle oranlandığında altın oran ortaya çıkar, yani bir sayı<br />
kendisinden önceki sayıya bölündüğünde altın orana gittikçe yaklaşan bir dizi elde edilir. Bu<br />
durumda genel olarak n'inci Fibonacci sayısı F(n) şu şekilde ifade edilir:<br />
Bu da bir Fibonacci dizisidir:4, 4, 8, 12, 20, 32, 52, … Çünkü Fibonacci dizisi herhangi iki sayıdan<br />
başlayabilir.
Fibonacci sayı dizisindeki sayıların birbirleriyle oranı olan ve altın oran denilen 1,618 sayısı ise<br />
doğada, sanatta ve hayatın her alanında görülen ve estetik ile bağdaştırılan bir sayıdır.<br />
Ayrıca Pascal Üçgeninde de fibonacci sayı dizisi bulunmaktadır.<br />
Altın Oran'ın oluşumu<br />
Altın Oran'ı anlatmanın en iyi yollarından biridir.<br />
Bir kareyi tam ortasından iki eşit dikdörtgen oluşturacak şekilde ikiye bölelim.<br />
Dikdörtgenlerin ortak kenarının, karenin tabanını kestiği noktaya pergelimizi koyalım.<br />
Pergelimizi öyle açalım ki, çizeceğimiz daire, karenin karşı köşesine değsin, yani yarı çapı, bir<br />
dikdörtgenin köşegeni olsun.<br />
Sonra, karenin tabanını, çizdiğimiz daireyle kesişene kadar uzatalım.<br />
Yeni çıkan şekli bir dikdörtgene tamamladığımızda, karenin yanında yeni bir dikdörtgen elde etmiş<br />
olacağız.
İşte bu yeni dikdörtgenin taban uzunluğunun (B) karenin taban uzunluğuna oranı Altın Oran'dır.<br />
Karenin taban uzunluğunun (A) büyük dikdörtgenin taban uzunluğuna (C) oranı da Altın Oran'dır. A /<br />
B = 1.6180339 = Altın Oran C / A = 1.6180339 = Altın Oran<br />
Elde ettiğimiz bu dikdörtgen ise, bir Altın dikdörtgendir. Çünkü uzun kenarının, kısa kenarına<br />
oranı 1.6180339... dur, yani Altın Oran'dır.<br />
Artık bu dikdörtgenden her bir kare çıkardığımızda elimizde kalan, bir Altın Dikdörtgen olacaktır.
İçinden defalarca kareler çıkardığımız bu Altın Dikdörtgen'in karelerinin kenar uzunluklarını yarıçap<br />
alan bir çember parçasını her karenin içine çizersek, bir Altın Spiral elde ederiz. Altın Spiral, birçok<br />
canlı ve cansız varlığın biçimini ve yapı taşını oluşturur. Buna örnek olarak Ayçiçeği bitkisini<br />
gösterebiliriz. Ayçiçeğinin çekirdekleri altın oranı takip eden bir spiral oluşturacak şekilde<br />
dizilirler.<br />
Bu karelerin kenar uzunlukları sırasıyla Fibonacci sayılarını verir.<br />
Beş Kenarlı Simetri<br />
Phi'yi göstermenin bir yolu da, basit bir beşgen kullanmaktır. Yani, birbiriyle beş eşit açı oluşturarak<br />
birleşen beş kenar. Basitçe Fi, herhangi bir köşegenin herhangi bir kenara oranıdır.<br />
AC / AB = 1,617 = Fi<br />
Beşgenin içine ikinci bir köşegen ([BD]) çizelim. AC ve BD birbirlerini O noktasında keseceklerdir.
Böylece her iki çizgi de, bir noktadan ikiye bölünmüş olacaktır ve her parça diğeriyle Fi oranı ilişkisi<br />
içindedir. Yani AO / OC =Phi, AC / AO = Phi, DO / OB = Phi, BD / DO = Phi. Bir diğeri ile bölünen her<br />
köşegende, aynı oran tekrarlanacaktır.<br />
Bütün köşegenleri çizdiğimiz zaman ise, beş köşeli bir yıldız elde ederiz.<br />
Bu yıldızın içinde, ters duran diğer bir beşgen meydana gelir (yeşil). Her köşegen, başka iki köşegen<br />
tarafından kesilmiştir ve her bölüm, daha büyük bölümlerle ve bütünle, Fi oranını korur. Böylece,<br />
içteki ters beşgen, dıştaki beşgenle de Fi oranındadır.<br />
Bir beşgenin içindeki beş köşeli yıldız, pentagram diye adlandırılır ve Pythagoras'ın kurduğu<br />
antik Yunan Matematik Okulu'nun sembolüdür. Eski gizemciler Fi'yi bilirlerdi ve Altın Oran'ın fiziksel<br />
ve biyolojik dünyamızın kurulmasındaki önemli yerini anlamışlardı<br />
Bir beşgenin köşegenlerini birleştirdiğimizde, iki değişik Altın üçgen elde ederiz. Mavi üçgenin<br />
kenarları tabanı ile ve kırmızı üçgenin tabanı da kenarı ile Altın Oran ilişkisi içerisindedir.<br />
Fi, kendini tekrarlayan bir özelliğe de sahiptir. Altın Orana sahip her şekil, Altın Oranı kendi içinde<br />
sonsuz sayıda tekrarlayabilir. Aşağıdaki şekilde, her beşgenin içinde meydana gelen pentagramı ve<br />
her pentagramın oluşturduğu beşgeni ve bunun makro kozmik ve mikro kozmik sonsuza kadar Altın<br />
Oranı tekrarlayarak devam ettiğini görebiliriz.
Beşgen, Altın Oranı açıklamak için oldukça basit ve iyi bir yöntem olmakla birlikte, bu oranın<br />
belirtilmesi gereken çok daha karmaşık ve anlaşılması zor bir takım özellikleri de vardır. Altın Oran<br />
daha iyi anlaşıldıkça, biyolojik ve kozmolojik birçok büyük uygulama örnekleri daha iyi<br />
görülebilecektir.<br />
Büyük Piramit ve Altın Oran<br />
Yandaki diagram, Altın Oran'ın bir çember yarıçapı üzerinde nasıl bulunabileceğini gösterir. Kenar<br />
uzunluğu dairenin yarıçapına eşit olan FCOG karesinin FC kenarının orta noktası olan T'den GO<br />
kenarının orta noktası olan A'ya dik çizilen bir çizgi ile ikiye bölünmesinden elde edilen TCOA<br />
dikdörtgeninin köşegenini (AC) bir ikizkenar üçgenin kenarlarından biri olarak kabul edip ABC üçgenini<br />
oluşturursak, üçgenin yüksekliğini 1 kabul ettiğimizde (ki bu dairenin yarıçapıdır) COB üçgeninin OB<br />
kenarı, Altın Oran olan 1.618034 olur.<br />
Bir trigonometrik cetvelden baktığımızda, OCB açısının 31"43' ve dolayısıyla OBC açısınında 58"17'<br />
olduğunu buluruz. Yukarıdaki diyagram önemini korumak şartıyla bizi başka bir konstrüksiyona<br />
götürür ki, bu belki de Mısır'lı rahiplerce çok daha önemli bulunmuş olabilir.<br />
Yandaki diagramda, üçgenin dik açıya ortak kenarlarından biri yine yarıçapın 0.618034'üdür fakat bu<br />
defa 1'e yani yarıçapa eşit olan komşu kenar değil, hipotenüstür. Yine bir trigonometrik tablo
yardımıyla, 0.618034'ün karşı açısının 38"10' ve diğer açının da 51"50' olduğunu görürüz. Pisagor<br />
Teoremini kullanarak, OD kenarının uzunluğunun da yarıçapın 0.78615'i olduğu görülür.<br />
Bu konstrüksiyonda onu özel yapan iki önemli nokta vardır. Birincisi; ED kenarının uzunluğu<br />
(0.618034) OD kenarının uzunluğuna (0.78615) bölünürse sonuç OD kenarının uzunluğuna (0.78615)<br />
eşit çıkmaktadır. Trigonometrik ilişkiler açısından bu şu anlama gelmektedir: 38"10' un tanjantı (karşı<br />
kenar ÷ komşu kenar), 38"10' un cosinüsüne (komşu kenar ÷ hipotenüs) eşittir. Tersi, 51"50' nin<br />
kotanjantı, 51"50' nin sinüsüne eşittir.<br />
İkinci ve belki en önemli husus: OD kenar uzunluğu (0.78615) 4 ile çarpıldığında 3.1446 yı verir ki bu,<br />
hemen hemen Pi'ye (3.1416) eşittir. Bu buluş, 38"10' açıya sahip bir dik üçgenin Pi oranı ile Altın<br />
Oran fenomeninin çok özel ve ilginç bir kesişimini kapsadığını ortaya koymaktadır.<br />
Kadim Mısır Krallığı döneminin rahipleri bu üçgenin özelliklerinden haberdar mıydılar? Bu<br />
diagram Büyük Piramit'in dış hatlarını göstermektedir. Bilinçli olarak ya da değil, bu piramit<br />
38"10' lık bir üçgeni ihtiva edecek biçimde inşa edilmiştir. Yüzeyinin eğimi, çok kesin bir şekilde yerle<br />
51"50' lık açı yapmaktadır. Bu piramit kesitini bir önceki ile kıyaslarsak, BC uzunluğunun yarıçapın<br />
0.618034'ü olduğunu, AB uzunluğunun 0.78615 olduğunu ve AC uzunluğunun 1 yani yarıçap<br />
olduğunu görebiliriz.<br />
Keops Piramidi'nin gerçek ölçüleri şöyledir (feet ölçüsünden metreye çevrilmiştir):<br />
AB=146.6088m BC=115.1839m AC=186.3852m).<br />
Bu XXX noktadan itibaren işler biraz karmaşık ama çok çok ilginç bir hale gelmektedir.<br />
Görüleceği gibi, BC uzunluğu, piramitin kenar uzunluğunun yarısıdır. Bu nedenle piramitin çevresinin<br />
uzunluğu BC x 8 dir. Yani piramitin relatif çevresi 0.618034 x 8 = 4.9443 dür. Yine piramitin relatif<br />
yüksekliği 0.78615 in bir çemberin yarıçapı olduğu farzedilirse bu çemberin uzunluğu (çevresi) yine<br />
4.9443 olacaktır.<br />
Bu beklenmedik uyum şu şekilde gerçekleşmektedir:<br />
1)38"10'lık üçgene gore 0.618034 ÷ 0.78615 = 0.78615 dir (yukarıda bahsedilmişti). Demek ki, 8 x<br />
0.618034 olarak belirlenen piramit çevresi 8 x 0.78618 x 0.78615 şeklinde de gösterilebilir.<br />
2)Yine yukarıda, 4 x 0.78615 in Pi (Π) ye çok yakın bir değer verdiğini söylemiştik. Demek ki 2Π' nin de<br />
8 x 0.78615 e çok yakın bir değer olduğu görülür. Böylelikle, yarıçapı 0.78615 olan bir dairenin çevresi<br />
şu şekilde ifade edilebilir: C= = (8 x 0.78615) x 0.78615
Bundan şu sonuç çıkmaktadır: Büyük Piramit, yatay bir düzlem üzerinden ölçüm yapıldığında sahip<br />
olduğu kare şeklindeki çevre uzunluğunun aynına, düşey bir düzlem üzerinde yapılan ölçümde de bu<br />
defa daire şeklinde olmak üzere sahiptir.<br />
Birkaç ilginç bilgi olmak kaydıyla şu gerçeklere de kısaca bir göz atalım: Keops Piramidi'nin gerçek<br />
taban kenar uzunluğunun (230.3465m) 8 katı ya da çevre uzunluğunun iki katı, boylamlar arasındaki 1<br />
dakikalık açının ekvatordaki uzunluğunu vermektedir. Piramitin kenar uzunluğunun, ekvatordaki 1<br />
dakikalık mesafenin 1/8 ine eşit olması ve piramit yüksekliğinin 2 nin 1/8 ine eşit olması<br />
korelasyonunu irdelememiz, örneklemeyi evrensel boyutlara taşıdığımızda, dünya ile evrenin Pi ve<br />
Altın Oran sabitlerinin ilişkilerini algılamada küçük bir girişim, samimi bir başlangıç sayılabilir.<br />
Şunu akılda tutmak gerekir ki; piramitin kenar uzunluğunun 230.3465m olması tamamen tesadüf de<br />
olabilir. Fakat karşılıklı ilişkiler yenilerini doğuruyor ve bunlara yenileri ekleniyorsa, bu korelasyonların<br />
kasti düzenlenmiş olduğu ihtimali de ciddi olarak dikkate alınmalıdır.
Ünlü Türk Matematikçiler<br />
Osmanlı-Türk matematikçileri ülkenin fen bilimlerindeki geri kalmışlığı nedeniyle zaman ve enerjilerini<br />
genellikle eğitime ayırmışlardır. Ancak 19. yüzyılın sonlarında araştırma yapmak ve yeni bilgiler<br />
üretmek fırsatını bulabilmişlerdir. Bu faaliyetlerin başladığı ilk yüzyıl içinde uluslararası düzeyde<br />
araştırma ve yayın yapmış olmak kriteriyle tarandığında aşağıdaki isimlere rastlanmaktadır. 20.<br />
yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu kritere uyan matematikçi sayımız epey artmıştır ancak henüz<br />
hayatta olan matematikçilerimizi, bu listenin biraz da tarihi bir değer taşımasını hedeflediğimizden,<br />
bu listeye almadık.
Bugünkü Türk matematik ortamının oluşmasına ciddi katkılar yapmış pek çok matematikçimiz bu<br />
çabaları sonucu kendileri araştırma ve yayın yapmaya zaman bulamadıkları için kendilerine duyulan<br />
minnettarlık kendisini bu listede ifade edememektedir. Bu listeyi, tarihin insafsızlığına sığınarak,<br />
yalnızca kendi dönemlerinin güncel araştırmalarında başarıya ulaşmış ve artık hayatta olmayan<br />
matematikçilerimize ayırdık. Yine de listenin tam ya da eksik olduğu zaman içinde yapılacak arşiv<br />
araştırmalarıyla belli olacaktır.<br />
Ali Kuşçu<br />
(1474-1525)<br />
Türk İslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri arasında, ortaya<br />
koyduğu eserleriyle haklı bir şöhrete sahip Ali Kuşçu, Osmanlı Türkleri’nde,<br />
astronominin önde gelen bilgini sayılır. “Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15.<br />
yüzyılda yetişen müstesna bir alim olarak tanır.” Öyle ki; müsteşrik W<br />
.Barlhold, Ali Kuşcu’yu “On Beşinci Yüzyıl Batlamyos’u” olarak<br />
adlandırmıştır. Babası, Uluğ Bey’in kuşcu başısı (doğancıbaşı) idi. Kuşçu<br />
soyadı babasından gelmektedir. Asıl adı Ali Bin Muhammet’tir. Doğum yeri<br />
Maveraünnehir bölgesi olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi<br />
şehrinde ve hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmektedir.<br />
Ancak doğum şehri Semerkant, doğum yılının ise 15. yüzyılın ilk dörtte biri içerisinde olduğu kabul<br />
edilmektedir. 16 Aralık 1474 (h. 7 Şaban 879) tarihinde İstanbul’da ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan<br />
Türbesi hareminde bulunmaktadır. Ölüm tarihi; torunu meşhur astronom Mirim Çele-bi’nin (ölümü,<br />
Edirne 1525) Fransça yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır. Mezar yerinin 1819 yılına<br />
kadar belirli olduğu ve hüsn-ü muhafazasının yapıldığı; ancak 1819 yılından sonra, Ali Kuşcu’ya ait<br />
mezarın yerine, zamanının nüfuzlu bir devlet adamının mezar taşının konmuş olduğu anlaşılmaktadır.<br />
Uluğ Bey’in Horasan ve Maveraünnehir hükümdarlığı sırasında, Semerkant’ta ilk ve dini öğrenimini<br />
tamamlamıştır. Küçük yaşta iken astronomi ve matema-tiğe geniş ilgi duymuştur.<br />
Devrinin en büyük bilginlerinden; Uluğ Bey , Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddün Cemşid ve Mu’in al-<br />
Din el-Kaşi’den astronomi ve matematik dersi almıştır. Önce,Uluğ Bey, tarafından 1421 yılında<br />
kurulan Semerkant Rasathanesi ilk müdürü, Gıyaseddün Cemşid’in, kısa süre sonra da Rasathanenin<br />
ikinci müdürü Kadızade Rumi’nin ölümü üzerine, Uluğ Bey Rasathaneye müdür olarak Ali Kuşcu’yu<br />
görevlendirmiştir. Uluğ Bey Ziyc’inin tamamlanmasında büyük emeği geçmiştir. Nasirüddün Tusi’nin<br />
Tecrid-ül Kelam adlı eserine yazdığı şerh, bu konuda da gayret ve başarısının en güzel delilini teşkil<br />
etmektedir. Ebu Said Han’a ithaf edilen bu şerh, Ali Kuşcu’nun ilk şöhretinin duyulmasına neden<br />
olmuştur. Kaynakların değerlendirilmesi sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih eseriyle değil,<br />
talim ve irşadıyle devrini aşan bir bilgin olarak tanınmaktadır. Öyle ki; telif eserlerinin dışında, torunu<br />
Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve Molla Lütfi (Sarı Lütfi) gibi astronomların da yetişmesine sebep<br />
olmuştur. Bu bilginlerle beraber, Ali Kuşcu’yu eski astronominin en büyük bilginlerinden birisi olarak<br />
belirtebiliriz.
Cahit Arf<br />
(1910-1997)<br />
1910 yılında Selanik’te doğdu. Yüksek öğrenimini Fransa’da Ecole Normale Superieure’de tamamladı<br />
(1932). Bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi<br />
Fen Fakültesi’nde doçent adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya’ya gitti. 1938 yılında<br />
Göttingen Üniversitesi’nde doktorasını bitirdi. Yurda döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen<br />
Fakültesi’nde profesör ve ordinaryus profersörlüğe yükseldi. Burada 1962 yılına kadar çalıştı. Daha<br />
sonra Robert Koleji’nde Matematik dersleri vermeye başladı.1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik<br />
Araştırma Kurumu (Tübitak) bilim kolu başkanı oldu.<br />
Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya<br />
Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1967 yılında yurda dönüşünde Orta Doğu<br />
Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine getirildi. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan<br />
sonra TÜBİTAK’a bağlı Gebze Araştırma Merkezi’nde görev aldı. 1985 ve 1989 yılları arasında Türk<br />
Matematik Derneği başkanlığını yaptı.<br />
Arf İnönü Armağanı’nı (1948) ve Tübitak Bilim Ödülü’nü kazandı (1974). Cebir ve Sayılar Teorisi<br />
üzerine uluslararası bir sempozyum 1990′da 3 ve 7 Eylül tarihleri arasında Arf’in onuruna Silivri’de<br />
gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve Geometri üzerine ilk konferanslarda 1984′te İstanbul’da yapılmıştır.<br />
Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur. Cahit Arf 1997 yılının Aralık ayında<br />
bir kalp rahatsızlığı nedeniyle aramızdan ayrıldı.
Kerim Erim<br />
(1894-1952)<br />
İstanbul Yüksek Mühendis mektebi’ni bitirdikten (1914) sonra Berlin Üniversitesi’nde Albert<br />
Einstein’in yanında doktorasını yaptı (1919). Türkiye’ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak<br />
çalışmaya başladı. Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı. Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi<br />
Fen Fakültesi’nde analiz profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi’nde de ders<br />
vermeye devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülünce<br />
buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul Üniversitesi’nde çalışmaya devam etti. Daha sonra burada<br />
ordinaryüs profesör oldu. 1948 yılında Fen Fakültesi Dekanlığı’na getirildi.<br />
1940-1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı Matematik Enstitüsü’nün<br />
başkanlığını yaptı. Türkiye’de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş<br />
matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı. Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da<br />
öncülük etti. Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda bulunan<br />
Erim’in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:<br />
Nazari Hesap (1931), Mihanik (1934), Diferansiyel ve İntegral Hesap (1945), Über die Traghe-itsformen<br />
eines modulsystems (Bir modül sisteminin süredurum biçimleri üstüne – 1928)<br />
Ömer Hayyam<br />
(1048-1131)<br />
Asıl adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’dır. 18 Mayıs 1048′de İranın Nişabur kentinde<br />
doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden<br />
almıştır. Fakat o soyisminin çok ötesinde işlere imza atmıştır. Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan<br />
sonra Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik, astronomi, cebir,<br />
geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları olan Ömer Hayyam için zamanın bütün<br />
bilgilerini bildiği söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almadı, oysa<br />
O ismini çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara<br />
dayanılarak Ömer Hayyam’ın çalışmaları şöyle sıralanabilir.
Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet,<br />
Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri<br />
Cebir Risalesi’dir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri incelemiş ve bu<br />
denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri,<br />
sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini amaçlayan bilim olarak tanımlardı. Matematik<br />
bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar<br />
yapmıştır. Nitekim, Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır. Denklemleri çoğunlukla<br />
geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler zekice seçilmiş konikler üzerine<br />
dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için<br />
köklerin bir geometrik çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır.<br />
Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur. Binom teoerimini ve bu açılımdaki kat sayıları<br />
bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam<br />
üçgenidir). Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine bugünlere kadar uzanacak bir ün<br />
kazandıran Cebir Risaliyesi’ni ve Rubaiyat’ı Semerkant’ta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi<br />
Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Dönemin hakanı<br />
Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri Nizamül-mülk’e çok<br />
güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkant’ta tanışan Nizam onu İsfahan’a davet eder. Orada<br />
buluştuklarında O’na devlet hülyasından bahseder ve bu büyük hayalinin gerçekleşmesi için<br />
Hayyam’dan yardım ister. Fakat Hayyam devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. 4<br />
Aralık 1131′de doğduğu yer olan Nişabur’ da fani dünyaya veda eder.<br />
Matrakçı Nasuh<br />
(Bilinmiyor-1553)<br />
Türk, minyatürcü. Ayrıca matematik ve tarih konularında kitaplar da yazmış çok yönlü bir bilgindir.<br />
Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533′ü vermekteyse de, bunun doğru<br />
olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli kaynaklarda onun 1547′den, 1551′den, 1553′ten sonra ölmüş<br />
olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna<br />
yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır.<br />
Enderun’da okumuştur. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran sopalarla oynandığı ve<br />
eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen “matrak” oyununda çok usta olmasından ve<br />
belki de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir. Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu<br />
nedenle Silahî adıyla da anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle Osmanlı<br />
ülkesinde “üstad” ve “reis” olarak tanınması için 1530′da I. Süleyman (Kanuni) tarafından verilmiş bir<br />
beratı da vardı. Çeşitli silahların nasıl kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü’l-Guzât<br />
adlı bir kılavuz kitap bile yazmıştı.<br />
Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini<br />
gösteren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe<br />
ilişkin iki kitabı Cemâlü’l-Küttâb ve Kemalü’l- Hisâb ile Umdetü’l-Hisâb’ı I. Selim (Yavuz) döneminde
yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak<br />
kullanılmıştır.<br />
Gelenbevi İsmail Efendi<br />
(1730-1790)<br />
1730 yılında şimdiki Manisa’nın Gelenbe kasabasında doğan Gelenbevi<br />
İsmail Efendi, Osmanlı İmparatorluğu matematikçilerindendir. Asıl adı<br />
İsmail’dir. Gelenbe kasabasında doğduğu için ikinci adı onun bu doğduğu<br />
kasabadan gelir. Daha çok Gelenbevi adıyla ün kazanmıştır. Önce, kendi<br />
çevresindeki bilginlerden ilk bilgilerini almıştır. Daha sonra, öğrenimini<br />
tamamlamak üzere İstanbul’a gitmiştir. Burada, çok değerli ve kültürlü<br />
öğretmenlerden yararlanıp matematik bilgisini oldukça ilerletmiştir.<br />
Müderrislik sınavına kazananarak 33 yaşında müderris olmuştur. Bundan<br />
sonra kendisini tümüyle ilme verip çalışmalarına devam etmiştir.<br />
Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen son Osmanlı matematikçisidir. Sadrazam Halil Hamit Paşa ve<br />
Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın istekleri üzerine, Kasımpaşa’da açılan Bahriye Mühendislik<br />
Okulu’na altmış kuruşla matematik öğretmeni olarak atandı. Bu atama ona parasal yönden bir<br />
rahatlık getirdi. Hakkında şöyle bir öykü anlatılır: ‘Bazı silahların hedefi vurmaması, padişah III. Selim’i<br />
kızdırmış ve bunun üzerine Gelenbevi’yi huzuruna çağırarak ona uyarıda bulunmuştur. Gelenbevi<br />
bunun üzerine hedefe olan uzaklıkları tahmin ederek gerekli silahlardaki düzeltmeleri yapmış ve<br />
topların hedefi vurmalarını sağlamıştır. Gelenbevi’nin bu başarısı padişahın dikkatini çekmiş ve<br />
padişah tarafından ödüllendirilmiştir. Gelenbevi, Türkçe ve Arapça olmak üzere tam otuz beş eser<br />
bırakmıştır. Türkiye’ye logaritmayı ilk sokan Gelenbevi İsmail Efendi’dir.<br />
Salih Zeki Bey<br />
(1864-1921)<br />
1864 yılında İstanbul’da yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Boyabatlı Hasan Ağa,<br />
annesi Saniye Hanımdır. Anne ve babasının ölümü üzerine ninesi tarafından on yaşındayken<br />
Darüşşafaka’ya verildi. 1882 yılında Darüşşafaka’yı birincilikle bitirdi. Aynı yıl Posta ve Telgraf Nezareti<br />
Telgraf Kalemi (Fen Şubesi)’ne memur olarak atandı. 1884 yılında Nezaretin Avrupa’da uzman telgraf<br />
mühendisi ve fizikçi yetiştirme kararı üzerine birkaç arkadaşıyla birlikte Paris’e gönderildi ve burada<br />
Politeknik Yüksekokulu’nda elektrik mühendisliği öğrenimi gördü. 1887 yılında İstanbul’a döndü ve<br />
eski dairesinde elektrik mühendisi ve müfettiş olarak çalıştı. Ek görev olarak Mekteb-i Mülkiye’de<br />
(bugün Ankara Üniversitesi’ne bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi) fizik ve kimya dersleri verdi (1889-1900).<br />
Bu arada Rasathane-i Amire müdürlüğünde ve II. Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Maarif Nezareti<br />
Meclis-i Maarif üyeliğinde bulundu. 1910’da Mekteb-i Sultani (bugün Galatasaray Lisesi)<br />
müdürlüğüne atandı. 1912’de Maarif Nezareti müsteşarı, 1913’te Darülfünün-ı Osmani (bugün<br />
İstanbul Üniversitesi) rektörü oldu. 1917’de rektörlükten ayrıldıysa da üniversitedeki görevini Fen
Şubesi (Fakültesi) Müderrisi (Profesör) olarak sürdürdü. Ömrünün sonuna doğru aklî dengesini<br />
kaybetti ve tedavi altındayken 1921 yılında Şişli’deki Fransız Hastanesi’nde öldü. Fatih Camiinin<br />
bahçesine gömüldü.<br />
3 kez evlenmiş olan Salih Zeki, bu evliliklerden birini Halide Edip’le (Adıvar) yapmış, ölümünden kısa<br />
bir süre önce ayrılmıştı. Salih Zeki, önde gelen son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendi.<br />
İkdam, Darüşşafaka ve İktisadiyat gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız katkıda bulundu.<br />
Dönemin ünlü bilginleriyle matematik ve fen bilimleri konusunda yazılı tartışmalara girdi ve bu<br />
konularda bir kısmı ders kitabı olmak üzere çok sayıda yapıt verdi.<br />
Yapıtları: Hendese (Geometri) [lise ders kitabı]; Hikmet-i Tabiiye (Fizik) [lise ders kitabı]; Mebhas-ı<br />
Savt (Fonetik); Mebhas-ı Elektrik-i Miknatisi (Elektro Magnetizma); Mebhas-ı Hararet-i Harekiye<br />
(Termodinamik); Mebhas-ı Cazibeyi Umumiye (Genel Çekim); Mebhas-ı Elektrikiyet ve Şariyet<br />
(Elektrik ve Kılcallık); Hesab-ı İhtimali (İhtimaller Hesabı); Mebhas-ı Hareket-i Seyalat (Akışkanların<br />
Hareketi); Hendese-i Tahliliye (Analitik Geometri); Mebhas-ı Nazariye-i Temevvücat (Dalga Teorisi);<br />
Heyet-i Riyaziye (Matematik Astronomi); Kamus-u Riyaziyat (Matematik Ansiklopedisi); Asar-ı Bakiye<br />
(Ölmez Eserler). Son iki yapıtın tamamı, ayrıca Henri Poincare’den çevirdiği dört kitap basılmamıştır.<br />
Masatoşi Gündüz İkeda<br />
(1926-2003)<br />
Cebirsel sayılara katkılarıyla tanınan Japon asıllı Türk matematik bilgini. 1948′de Osaka Üniversitesi<br />
Matematik Bölümü’nü bitirdi. 1953′te doktor, 1955′te de doçent unvanlarını aldı. 1957-59 arasında<br />
Almanya’da Hamburg Üniversitesi’nde Helmuth Hasse’nin yanında araştırmalar yaptı. Hasse’nin<br />
önerisi üzerine 1960′ta Türkiye’ye gelerek Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde İstatistik dersleri vermeye<br />
başladı. 1961′de aynı üniversitenin fen fakültesinde yabancı uzmanlığa atandı. 1964′te Türk uyruğuna<br />
geçerek, 1965′te doçent, 1966′da profesör oldu. 1968′de Ege Üniversitesi’nin izniyle bir yıl süreyle<br />
çalışmak üzere Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne gitti. İzninin bitiminde Orta Doğu Teknik<br />
Üniversitesi’nin sürekli kadrosuna girdi. Çeşitli tarihlerde Hamburg, ABD’deki California ve Ürdün’deki<br />
Yermuk üniversitelerinde konuk öğretim üyesi,1976′da Princeton’daki Yüksek Araştırma<br />
Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalıştı. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nun (Tübitak)<br />
Temel Bilimler Araştırma Kurumunda yer aldı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Pür Matematik<br />
Araştırma Ünitesi başkanlığı yaptı. Cebir ve sayılar kuramına katkılarından dolayı 1979′da Tübitak<br />
Bilim Ödülü’nü kazandı. Japonya’da bulunduğu dönemde halkalar kuramı ve grupların matrisle<br />
gösterimi üzerine araştırmalar yapan İkeda, 1970′lerde cebirsel sayılar kuramına yönelerek, rasyonel<br />
sayılar cisminin salt Galois grubunun otomorfizimleri ve tümelliği konularında önemli çalışmalar<br />
gerçekleştirdi. Ünlü matematik dergisi Crelle’s Journal’da yayımlanan bir çalışmasında Galois<br />
grubunun çok özel bir yapıda olduğunu gösterdi.<br />
Ali Nesin<br />
(1956-)
1956′da İstanbul’da doğdu. İlkokuldan sonra ortaokulu İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde, liseyi de<br />
İsviçre’nin Lozan kentinde tamamlayan Nesin 1977-1981 yılları arasında Paris VII Üniversitesi’nde<br />
matematik öğrenimi gördü. Daha sonra ABD’de Yale Üniversitesi’nde matematiksel mantık ve cebir<br />
konularında doktora yapan Ali Nesin, 1985-1986 arasında Kaliforniya Üniversitesi Berkeley<br />
Kampusü’nde öğretim üyeliği yaptı. Türkiye’ye kısa dönem askerlik görevi için geldiği sırada “orduyu<br />
isyana teşvik” iddiasıyla tutuklanarak yargılandı. Yargılanma sonunda beraat ettiği halde pasaport<br />
verilmediği için işine dönemeyen Nesin, sonunda yeniden passaport alarak yurtdışına gitti. 1987-1989<br />
arasında Notre Dame Üniversitesi’nde yardımcı doçent, ardından 1995′e kadar Kaliforniya<br />
Üniversitesi Irvine Kampusü’nde doçent ve daha sonra profesör olarak görev yaptı. 1993-1994<br />
Öğretim Yılı’nı Bilkent Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi olarak geçirdi. 1995′te, babası Aziz<br />
Nesin’in ölümü üzerine yurda kesin dönüş yaptı ve Nesin Vakfı yöneticiliğini üstlendi. Ayrıca Bilgi<br />
Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı olan Ali Nesin iki çocuk sahibidir. Kasım 2004′den beri de<br />
Nesin Yayınevi genel yönetmenliğini yapmaktadır.<br />
Ali Nesin’in Matematik ve Korku, Matematik ve Doğa, Matematik ve Sonsuz, Develerle Eşekler,<br />
Önermeler Mantığı adlı kitaplarının yanısıra çeşitli dergilerde çıkmış bilimsel makaleleri ve İngilizce bir<br />
kitabı bulunmaktadır. Matematiksel araştırma alanı “Morley mertebesi sonlu gruplar”dır. Aynı<br />
zamanda, üç ayda bir yayımlanan, Matematik Dünyası adlı bir matematik dergisi çıkarmaktadır.<br />
Matematik araştırmaları, bölüm başkanlığı ve Nesin Vakfı yöneticiliğinin yanı sıra yağlıboya resim,<br />
desen ve portre çalışmaları da yapmaktadır.<br />
El Harzemi (Ebu Abdullah Muhammed bin Musa el Harezmi)<br />
(Harizm 780 – Bağdat 850)<br />
Ebu Abdullah Muhammed bin Musa el-Harezmi, matematik, gökbilim ve coğrafya alanlarında çalışmış<br />
bir bilimadamıdır. Fars veya Türk olduğu düşünülmektedir. 780 yılında Harzem bölgesinin Hive<br />
şehrinde dünyaya gelmiştir. 850 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Türk kökenli Matematik ve<br />
Astronomi bilginidir. Cebir ve Astronomi bilimlerinde önemli eserler yazmıştır. Harizmi’nin Ahmed,<br />
Muhammed ve Hasan adlı üç çocuğu olup, hepsi de Matematik bilimi üzerinde ciddi çalışmalarıyla<br />
tanınır.
Cebir sözcüğü de Harezmi’nin “El’Kitab’ül-Muhtasar fi Hısab’il Cebri ve’l-Mukabele” (Cebir ve<br />
Denklem Hesabı Üzerine Özet Kitap) adlı eserinden gelmektedir. Bu eser aynı zamanda doğu ve<br />
batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır.<br />
Matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da<br />
sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını<br />
saptamıştır. Harezmî’nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latince’ye<br />
tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına<br />
sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci<br />
dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî<br />
(Diophantus ile birlikte) “cebirin babası” olarak da bilinir. İngilizcedeki “algebra” ve bunun Türkçedeki<br />
karşılığı olan “cebir” sözcüğü, Harezmî’nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme<br />
yöntemlerinden biri olan “el-cebr”den gelmektedir.<br />
Hive bölgesinde bir Türk şehri olan Harizm’den Bağdat’a gelerek zamanın alimlerinden ders aldı ve<br />
kendini yetiştirdi. Harizmi, zamanın Abbasi Halifesi Me’mun’dan yardım ve destek gördü. Bağdat’taki<br />
Saray Kütüphanesi’nin idaresi kendisine verildi. Matematik ve Astronomide araştırmalar yaptı.<br />
Doğu ve Batı ilim aleminde Cebir’e yaptığı katkılarla ün yapıp, tanınan Harizmi; bu sahada ilk eser<br />
sahibidir. Eserlerinde Avrupa’nın bilmediği “sıfır”ı kullanıp, cebir işlemlerini geometrik düşüncelerle<br />
temellendirdi. Harizmi, “Kitab’ül Muhtasar fi Hesab’il Cebri Mukabele” adlı eserinde, “cebir”<br />
kelimesini Matematiğe kazandırdı. Cebir konuları metodik ve sistematik olarak ilk defa ortaya koydu.<br />
Zamanın matematiğine yeni bir yön vermiştir.<br />
Latince’ye çevrilip, Avrupa’da yüzyıllarca faydalanılan, “Kitab’ül Muhtasar fi Hesab’il Cebri Mukabele”<br />
‘nin Arapça aslıyla Batı dillerine tercümesi Avrupa ve Amerika’da yayınlandı. Eser; bir önsöz, beş<br />
bölüm ve bir de ek bölümden meydana geliyordu. Muhteva olarak; birinci ve ikinci dereceden<br />
denklemlerin çözüm şekilleri, bilinmeyenleri, çeşitli cebir hesaplamalarını misallerle açıkladıktan<br />
sonra; nazari ve tatbiki hesaplama şekilleri, zamanın hükümet işlerine ait hesapların yapılması,<br />
kanalların açılması, bina yapımı, esnaf ve tüccar için lüzumlu işaretleri kapsıyordu. İkinci önremli<br />
eseri: “Kitab-el Muhtasar fi hisaballindi” isimli kitabıdır. Arapça aslı mevcut olmayan, Cambridge<br />
Üniversitesi’nde bulunan ve “Algoritmi de numero indoram” adlı Latince kitaptır. Bugünkü<br />
“logaritma” terimi, Harizmi’nin bu eserinde Latice, “algazizmi” olarak geçtiği sanılmaktadır.<br />
Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve<br />
kum yuvaları konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.<br />
Bazı Eserleri<br />
Matematik ile ilgili eserleri<br />
El- Kitab’ul Muhtasar fi’l Hesab’il Cebri ve’l Mukabele<br />
Kitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind<br />
El-Mesahat<br />
Matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da<br />
sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin (bkz. onluk sistem)<br />
kullanıldığını saptamıştır. Harezmî’nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla<br />
Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır 12. yüzyılda batı<br />
dünyasına sunulmuştur.<br />
Astronomi ile ilgili eserleri
Zîc-ul Harezmî<br />
Kitab al-Amal bi’l Usturlab<br />
Kitab’ul Ruhname<br />
Coğrafya ile ilgili eserleri<br />
Kitab surat al-arz<br />
Tarih ile ilgili eserleri<br />
Kitab’ul Tarih<br />
El-Birûni<br />
(973-1048)<br />
Bîrûnî (4 Eylül 973 – 13 Aralık 1048), Fars kökenli İslam bilgini. Türk kökenli olduğunu iddia edenler de<br />
olmuştur. Tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî’dir. Batı dillerinde adı Alberuni veya<br />
Aliboron olarak geçer. Gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla<br />
tanınır.<br />
Bîrûnî, Merkezî Asya’da tarihi bir bölge olan Harezm’de doğdu. Küçük yaşta babasını kaybetti.<br />
Harizmşahlar tarafından korundu, sarayda matematik ve astronomi eğitimi aldı. Buradaki hocaları<br />
İbn-i Irak ve Abdussamed bin Hakîm’dir. Bu dönemde daha 17 yaşındayken ilk kitabını yazdı.<br />
Harizmşah Devleti Me’mûnîler tarafından alınınca Bîrûnî de İran’a giderek bir süre burada yaşadı.<br />
Daha sonra ise Ziyârîler tarafından korunmaya başlandı. El Âsâr’ul Bâkiye adlı kitabını Ziyârîlerin<br />
sarayında yazmıştır. İki yıl da burada çalıştıktan sonra memleketine geri döndü ve Ebu’l Vefâ ile gök<br />
bilimi üzerine çalışmaya başladı.<br />
1017′de Gazneli Mahmut, Harezm Devleti’ni yıkınca Bîrûnî de Gazni şehrine gelerek burada<br />
Gazneliler’in himayesine girdi. Sarayda büyük itibar gördü ve Gazneli Mahmut’un Hindistan seferine<br />
katıldı. Burada Hintli bilim adamlarının dikkatini çekti ve Hind ülkesi alınınca da Nendene şehrine<br />
yerleşerek bilimsel çalışmalarına burada devam etti. Sanskritçeyi öğrenerek Hind toplumunun yaşamı<br />
ve kültürü üzerine çalıştı.<br />
Buradan tekrar Gazni şehrine döndü ve yaşamının geri kalan kısmını bu şehirde tamamladı. Bu dönem<br />
Bîrûnî’nin en verimli zamanı sayılmaktadır.Uzun zamandır hazırladığı Tahdîdu Nihâyet’il Emâkin adlı<br />
eserini bu döneme denk gelen 1025 yılında yayınladı. Astronomi üzerine yazdığı Kanûn-i Mes’ûdî adlı<br />
eserini Gazneli Mahmud’un oğlu Sultan Mesud’a ithaf etmiştir.<br />
El Birûni, astronomi üzerine yaptığı en iyi çalışmayı Gazneli Mahmut’un oğlu Mesut’a sundu. Sultan<br />
Mesut da bunun üzerine kendisine bir fil yükü gümüşü hediye edince, “Bu armağan beni baştan<br />
çıkarır, bilimden uzaklaştırır.” diyerek bu hediyeyi geri çevirdi. Aslında Birûni eczacılıkta uygulamalı
eğitime, kitaplardan çok daha fazla önem vermiştir. Birûni, elle tutarak ve gözlemleyerek veri<br />
toplamanın insana, kitap okumaktan çok daha fazla yarar sağladığına inanmış ve bunu uygulamıştır.<br />
Gerçek bir bilim anlayışına sahip olan Birûni, ırk kavramına da önem vermezdi. Başka bir halkın ileri<br />
kültüründen derin bir saygıyla söz ederdi. Aynı şekilde dinler ve düşünceler konusundaki anlatımı<br />
sırasında o dinler hakkında itiraz veya eleştiride bulunmadığı gibi, o dindeki deyimleri aynen<br />
kullanmasıyla da dikkat çekmektedir. Sanskrit dilinden Arapça’ya çevirdiği Potancali adlı kitabının<br />
önsözünde “İnsanların düşünceleri türlü türlüdür, dünyadaki gelişmişlik ve esenlik de bu farklılığa<br />
dayanır.” şeklinde yazmıştır.<br />
Çok yönlü bir bilim adamı olan El Bîrûnî, ilk öğrenimini Yunan bir bilginden aldı. Tanınmış ve seçkin bir<br />
aileden gelen Harezmli matematikçi ve gökbilimci Ebu Nasr Mansur tarafından kollanan El Bîrûnî, ilk<br />
çalışmalarını bu alimin yanında yaptı. İlk eseri, “Asar-ül Bakiye”dir.<br />
El-Bîrûnî’nin eserlerinin sayısı yüz seksen civarındadır. Yetmiş adet astronomi ve yirmi adet de<br />
matematik kitabı bulunmaktadır. Tıp, biyoloji, bitkiler, madenler, hayvanlar ve yararlı otlar üzerinde<br />
bir dizin oluşturmuştur. Ancak bu eserlerden sadece yirmi yedisi günümüze kadar gelebilmiştir.<br />
Özellikle Bîrûnî’nin eserlerinin Ortaçağ’da Latince’ye çevrilmemiş olması, kitaplarının ağır bir dille<br />
yazılmış olmasının bir sonucudur. Ancak Bîrûnî kendisinin de dediği gibi, yapıtlarını sıradan insanlar<br />
için değil bilginler için yazmaktaydı.<br />
Yine Harezmi “Zîci’nin Temelleri” adlı yapıtının 12. yüzyılda Abraham ben Ezra tarafından İbranice’ye<br />
çevrildiği bilinmektedir. Batı’nın Birûni ilgisi ise 1870′lerde başladı. O günden bugüne Birûni<br />
eserlerinin bazılarının tamamı veya bir kısmı Almanca ve İngilizce’ye çevrildi.<br />
Mektuplarından, Bîrûnî’nin Aristo’yu bildiği anlaşılır. İbn Sînâ gibi önemli bilginlerle beraber çalışan<br />
Bîrûnî, Hindistan’a birçok kez gitti. Bu nedenle Hindistan’ı konu alan bir kitap yazdı. Onun bu kitabı<br />
birkaç dile çevrildi. Birkaç dile çevirilen bu kitap çoğu bilgine örnek oldu.Birûni’nin bir tane de romanı<br />
vardır.<br />
Bîrûnî’nin matematikçi yönü, en çok bilinen yönüdür. Yaşadığı yüzyılın en büyük matematikçisi olan<br />
Bîrûnî, trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın bir birim olarak kabul edilmesini öneren ilk kişi olup<br />
sinüs ve kosinüs gibi fonksiyonlara sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını ilave etmesidir.<br />
Bîrûnî’nin bu yönü Batı Dünyası tarafından ancak iki asır sonra keşfedilip kullanılabilmiştir. Öte<br />
yandan Bîrûnî’nin yeryüzünde yükseltisi bilinen bir noktadan ufuk alçalması açısının ölçülmesi yoluyla<br />
merdiven yayı uzunluğunu hesaplaması da geometri açısından önemli bir çalışmasıdır. Merdiven yayı<br />
uzunluğunun ilk kez Bîrûnî tarafından bu yöntemle bulunması yaygın bir kanıdır. Ancak Bîrûnî bu<br />
yöntemi başka bir bilginden aldığını belirtmiştir.<br />
Bîrûnî’nin astronomi alanında yaptığı çalışmaların başında Sultan Mesut’a 1010′da sunduğu “Mesudî<br />
fi’l Heyeti ve’n-Nücum” adlı yapıtı gelmektedir. Bu yapıt günümüze gelmiş olup bu konuda yaptığı<br />
çalışmalarının bir kısmı kayıptır. Kanun adlı eserinde Aristo ve Batlamyus’un görüşlerini tartışma<br />
konusu yaparak Dünya’nın kendi ekseninde dönüyor olma olasılığı üzerinde durması bilim tarihi<br />
açısından önemlidir. Ancak bu konuda kesin bir sonuca varamadığı varsayılan Bîrûnî’nin günümüze<br />
değin bu konuda bir eseri ulaşmamıştır.<br />
“Nihâyâtü’l-Emâkin” (Türkçe: Mekânların Sonları) adlı yapıtı, coğrafyadan, jeoloji ve jeodeziye kadar<br />
bir dizi konudaki yazılarını içerir. Sultan Mesut’a sunduğu “el-Kanunü’l-Mesudi”, Bîrûnî’nin astronomi<br />
alanındaki en önemli yapıtıdır. Bilim tarihçilerine göre o, Kopernik’le başlayan çağdaş astronominin<br />
temellerini atmıştır.<br />
Ayrıca gerilim düzleminin gök apsisine göre eğikliğini de (enlem eğikliği) Kas, Gürgenç ve Gazne’de<br />
yaptığı çeşitli hesaplamalarla aslına çok uzak değerlerde bulmuştur. Ayrıca birçok elementli ve<br />
bileşikli hesaplayabilmiştir. Boylamın belirlenmesi gerilimininkine nazaran daha zor olduğundan<br />
Bîrûnî, iki nokta arasındaki boylam farkını enleme ve aradaki toplam uzaklığa dayanan bir formülle
hesaplama yoluna gitmiş, ölçme ve gözlemlerinde hata payını en aza indirgemek için uğraşmıştır.<br />
Bunun yanında gözlem aletlerinin boyutunu büyütmek yerine onları çapraz çizgilere bölmeleyerek<br />
duyarlılığı arttıracağını keşfederek verniye ilkesinin temellerini atmıştır.<br />
Bîrûnî, “Kitâbü’l-Camahir fi Mârifeti’l-Cevâhir” (Türkçe: Cevherlerin özellikleri üstüne) adlı yapıtında<br />
23 katı maddenin ve altı sıvının özgül ağırlıklarını bugünkü değerlerine çok yakın olarak saptamıştır.<br />
Aynı şekilde Hint tarihi hakkında da kitap yazan Bîrûnî, Hintlilerin inandığı boş inançları, inanışlarını,<br />
yaşam biçimlerini ve gelenek-görenekleri çok ayrıntılı olarak anlatmış, bunu yaparken tamamen<br />
tarafsız ve önyargılardan uzak davranmıştır.<br />
Tıp alanında da birçok eser veren Birûni, döneminde bir kadını sezaryenle doğum yaptırmayı<br />
başarmıştır. Şifalı otlar ve birtakım ilaçlar üzerine yazdığı “Kitabu’s Saydane”, Birûni’nin son yapıtı<br />
olmakla beraber 1050′de yazılmıştır. Bu kitapta üç bin kadar bitkinin neye yaradığını ve nasıl<br />
kullanıldığı yazmaktadır. İlaçların yanında o bitkinin Arapça, Farsça, Yunanca, Sanskritçe ve Türkçe gibi<br />
başka dillerdeki adının yer alması etimolojik açısından çok önemli bir gelişmedir.<br />
Bilimsel bakış açısı olarak İbn Sînâ’nın Aristo tarzı düşüncesine karşı çıkan Bîrûnî, tek tanrı inancını<br />
benimseyerek Evren’in bir başlangıcının olduğunu, öncesiz bir Evren’in tanrının gereksiz sayılması<br />
demek olduğunu savunmuştur. İbn Sînâ’nın bu tarz yaklaşımına sürekli karşı çıkan Bîrûnî’nin İbn Sînâ<br />
ile yazışırken yaptığı tartışmalardan bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır.<br />
Öte yandan Bîrûnî, astroloji gibi bilim sayılmayan bir konuyla da ilgilenmiş ve “Kitâbu’t Tefhim fî Evâili<br />
Sanaati’t-Tencîm” adında bir astroloji eseri yazmıştır. Ancak simya, efsun, büyü gibi diğer akıl dışı<br />
alanlar üzerinde çalışmadığı gibi bunlara karşı çıkmıştır. Bunun yanında Bîrûnî, devletlerin tarihlerini<br />
incelerken ekonomik nedenleri araştırarak devletlerin ilişkilerinin altında dînî nedenler aranmasının<br />
yanlış olduğunu öne sürmüştür.<br />
Batı’da “Aliboron” adıyla bilinen Bîrûnî’nin yapıtları birçok Batı diline çevrilmiştir. Bîrûnî, hiçbir<br />
eserinde tek bir bilime veya konuya bağlı kalmadan bilimi tek bir bütün olarak gören bir<br />
ansiklopedisttir.<br />
Bîrûnî’nin onlarca yapıtı arasında en çok bilinenleri aşağıdaki gibidir:<br />
El-Âsâr’il-Bâkiye an’il-Kurûni’i-Hâli-ye<br />
El-Kanûn’ül-Mes’ûdî<br />
Kitâb’üt-Tahkîk Mâ li’l-Hind<br />
Tahdîd’ü Nihâyeti’l-Emâkin li Tas-hîh-i Mesâfet’il-Mesâkin<br />
Kitâbü’l-Cemâhir fî Mâ’rifet-i Cevâ-hir<br />
Kitâbü’t-Tefhîm fî Evâili Sıbaâti’t-Tencîm<br />
Kitâbü’s-Saydele fî Tıp<br />
Bîrûnî, günümüzde en bilinen İslâm bilginlerinden biridir. Tüm Dünya’daki çeşitli ülkelerde Bîrûnî’yi<br />
anmak için sempozyumlar, kongreler düzenlendi, pullar bastırıldı. Türk Tarih Kurumu 68. sayısını<br />
“Bîrûnî’ye Armağan” adıyla Bîrûnî‘ye tahsis etti. 1973 yılında Türkiye’de basılan pullar arasında<br />
Bîrûnî’ye de yer verildi. UNESCO’nun 25 dilde çıkardığı Conrier Dergisi 1974 Haziran sayısını Bîrûnî’ye<br />
ayırdı. Kapak fotoğrafının altına, “1000 yıl önce Orta Asya’da yaşayan evrensel dâhî Bîrûnî; Astronom,<br />
Tarihçi, Botanikçi, Eczacılık uzmanı Jeolog, Şair, Mütefekkir, Matematikçi, Coğrafyacı ve Hümanist”<br />
diye yazılarak tanıtıldı. Bîrûnî’ye ait bir minyatür, İstanbul’daki Topkapı Müzesi’nde bulunmaktadır.
Uluğ Bey<br />
(1393-1449)<br />
Uluğ Bey, Mīrzā Mohammad Tāregh bin Shāhrokh; d. 1393 – ö. 1449), Timur İmparatorluğu’nun 4.<br />
sultanı.Türk Matematikçi ve gökbilimci.<br />
Timur’un erkek torunudur ve Timur İmparatorluğu’nun 2. hükümdarı olan Şahruh’un oğludur. 1393<br />
yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Timur’un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkant’ta<br />
bulunuyordu. Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan’ın saldırısı ve işgali üzerine babasının yanına gitmek<br />
zorunda kalmıştır. Babası buraları yeniden yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey’e<br />
yönetimini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümeti yönetmiş ve hem de öğrenimine<br />
devam etmiştir.<br />
Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir hükümdardı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular<br />
üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu<br />
kitabı sözcüğü sözcüğüne hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri<br />
oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından<br />
öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile<br />
oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey’in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve<br />
sonunda Uluğ Bey’in korktuğu başına gelmiştir.<br />
Uluğ Bey, Semerkant’ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye<br />
başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant’a<br />
çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin<br />
manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir<br />
harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir.<br />
Gözlemevinin yönetimini Bursalı Kadızade Rumi ile Cemşid’e vermiştir. Cemşid, gözlemlere başlandığı<br />
sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden ölmüştür. Gözlemevinin tüm işleri o zaman genç olan Ali<br />
Kuşçu’ya kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, ünlü Zeycini düzenlemiş ve bitirmiştir. Zeyç Kürkani<br />
veya Zeyç Cedit Sultani adı verilen bu eser, birkaç yüzyıl doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser<br />
olmuştur. Zeyç Kürkani, bazı kimseler tarafından açıklanmış ve Zeyç’in iki makalesi 1650 yılında<br />
Londra’da ilk olarak basılmıştır. Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 yılında cetvelleri<br />
Fransızca tercümeleriyle birlikte, asıl eser de 1846 yılında aynen basılmıştır. Zeyç Kürkani’nin asıl<br />
kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye’ye getirilmiş ve halen Ayasofya<br />
kütüphanesindedir.Uluğ Bey’in yönetimi zamanında fetihlerden çok babası zamanında olduğu gibi<br />
yönetim güçlendirilmiş ve önemli bilimsel gelişmeler yaşanmıştır.<br />
Uluğ Bey, bir hile ile oğlu Abdüllatif tarafından 1449 yılında öldürülmüştür.
Hüseyin Tevfik Paşa<br />
(1832-1901)<br />
Vidinli Hüseyin Tevfik Paşa (1832-1901) bir Osmanlı generali ve bilim adamıdır. İstanbul’da 1892<br />
yılında İngilizce olarak yazdığı özgün bir eser olan “Linear Algebra” (Lineer Cebir) adlı eseri dünya<br />
çapında çağın en önemli Matematik kitaplarından biridir.<br />
Hüseyin Tevfik Paşa 1832 yılında günümüzde Bulgaristan sınırları içinde olan, o zamanlar Osmanlı<br />
Devleti’ne bağlı Vidin kentinde doğdu. Babası Hasan Tahsin Efendi’ydi. Ailesi İmamzadeler olarak<br />
tanınırdı[1]. İlköğrenimini Vidin’de tamamladıktan sonra 14-15 yaşlarında İstanbul’a gitti ve Maçka’da<br />
bulunan Mekteb-i İdadi-i Askeriye’de okudu. Daha sonra Harbiye Mektebi’ni bitirdi ve Erkan-ı<br />
Harbiye’ye kabul edildi.<br />
Harbiye Mektebi’nde matematik derslerindeki yeteneğiyle Cambridge Üniversitesi’nden mezun<br />
olmuş olan matematik hocası Tahir Paşa’nın dikkatini çekmiş ve Tahir Paşa kendisine özel dersler<br />
vermiştir. Mezun olduktan sonra kendisi de Harbiye’de cebir cebir dersleri vermeye başladı, Tahir<br />
Paşa ölünce onun matematik dersleri de Hüseyin Tevfik Paşa’ya kaldı. Harbiye’deki hocalığı devam<br />
ederken, Tophâne Tecrübe ve Muayene Komisyonu’na da getirildi. 1868′de Paris’teki Mekteb-î<br />
Osmanî’ye müdür muavini olarak gönderildi ve aynı zamanda balistik ve tüfek imalatı üzerine<br />
incelemelerde bulunmakla görevlendirildi. Bu arada matematik bilgisini geliştirmek için Paris’te<br />
üniversiteye devam etti ve Paris’te kaldığı iki yıl boyunca makaleler yayımladı ve bilimsel toplantılara<br />
katıldı.<br />
Hüseyin Tevfik Paşa, 1872′de Osmanlı Devleti’nin Amerikan silah fabrikalarına ısmarladığı tüfeklerin<br />
imalatını ve şartnâmeye uyulup uyulmadığını kontrol etme göreviyle ABD’ye gönderildi. 1878 yılına<br />
kadar ABD’nin Rhode Island eyaletinde kaldı ve bu süre içinde matematikle uğraştı; Lineer Cebir adlı<br />
İngilizce kitabını bu sırada yazmış ve Argand’ın kompleks sayılarla ilgili teorisinde ileri sürdüğü çarpımı<br />
üç boyutlu uzaya uygulamanın bir yolunu bulmuştur.<br />
1878 yılında II. Abdülhamit tarafından Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn’un başına Mühendishane<br />
Nazırı olarak atandı. Bu görevde kısa bir süre kaldı. 1883-1886 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin<br />
Washington Büyükelçiliği görevini sürdürdü. 1889 yılında Ticaret ve Nafia Nazırı görevine atandı.<br />
Ölümüne kadar padişah II. Albdülhamit’in yaveri olarak görev yaptı. 16 Haziran 1901 tarihinde vefat<br />
etti. Mezarı Eyüp semtinde bulunmaktadır.<br />
Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile birlikte 1865 yılında kurduğu Cemiyet-i Tedrisiyye-i<br />
İslâmiye sonradan Darüşşafaka Lisesi’ne dönüşmüştür.<br />
Eserleri<br />
Hüseyin Tevfik Paşa’nın eserleri şunlardır:<br />
Zeyl-i usul-i Cebir
Cebr-i Âlâ<br />
Fenn-i Makina<br />
Mebahis-i İlmiye Mecuasmda yazdığı makaleler (Hesab-ı Müsenna = Dual Aritmetique)<br />
Tahir Paşa’nın Usul-i Cebir adlı eserine yazdığı ek<br />
Usul-i llm-i Hesap<br />
Astronomi<br />
Mahsusat ve Gayrı Mahsusat<br />
Linear Algebra<br />
Lineer Cebir eserinin önsözünde Hüseyin Tevfik Paşa söyle yazmıştır: “Bu kitapta incelenen lineer<br />
cebir, dünyanın Sir William Hamilton’a borçlu olduğu quaterniyonlara çok benzer. Lineer cebir,<br />
quaterniyonların bütün potansiyellerine sahiptir ve güçlüğü daha azdır. Quaterniyonlar<br />
üniversitelerde öğretilmektedir ve kabul görmüş bir bilgidir. Lineer cebirin de aynı kabulü görüp<br />
görmeyeceğini, hattâ quaterniyonların yerini alıp almayacağını şimdiden bilmiyorum”. Kendi<br />
sisteminin üstünlüğünü ise şöyle ifade etmiştir: “Quaterniyonların çarpımı, isim olarak bile düzlem<br />
geometride ele alındığında, bizi üç boyutlu uzayda çalışmaya zorlamaktadır; hâlbuki lineer cebirde<br />
yalnızca iki boyut ele alındığı zaman bir üçüncü boyutu düşünme durumunda değiliz”.<br />
Hüseyin Tevfik Paşa’nın bu eseri tercüme değildir ve konuya özgün katkı yapması açısından çok<br />
önemlidir.<br />
Tevfik Paşa’nın başka pek çok görevleri olmuş, Fransa ve ABD’de kaldığı sıralarda Fransızca ve<br />
İngilizce’yi, bu dillerde kitap yazabilecek kadar iyi öğrenmiştir. Burada matematik dersleri vermiş, yine<br />
bu sıralarda arkadaşlarıyla çıkarttığı Mebâhis-i İlmiyye adlı aylık dergiye makaleler yazmıştır. Bu<br />
dergide yayımladığı makaleleri arasında “Mahsûsât ve Gayr-ı Mahsûsât” isimli felsefî bir yazısı, ayrıca<br />
türev ve fonksiyonlar üzerine yazıları bulunur.<br />
Hüseyin Tevfik Paşa, daima devlet memuriyetiyle görevli olmasına rağmen, matematik bilimlerle<br />
ilgilenmeye zaman ayırabilmiş, zengin bir kütüphane oluşturmuş, çevresindeki Sâlih Zekî gibi<br />
yetenekli gençlere, vakit ayırmış, periyodik yayınlarla entellektüel bir ortamın oluşmasına gayret sarf<br />
etmiştir.Gelecek nesillere katkıda bulunmuştur.
Feza Gürsey<br />
(1921-1992)<br />
Feza Gürsey, (d. 7 Nisan 1921, İstanbul – ö. 13 Nisan 1992, New Haven). Türk fizikçi ve matematikçi.<br />
7 Nisan 1921′ de İstanbul’da Prof. Dr. Remziye Hisar (1902-1992) ve Dr. Reşit Süreyya Gürsey’in<br />
(1889-1962) ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Dr. Reşit Süreyya Gürsey, tıp doktoru, fizikçi ve<br />
öğretmen olmasının yanı sıra bilime ve sanata büyük ilgisi olan bir aydındır. Annesi Prof. Dr. Remziye<br />
Hisar, Darülfünun’un fen okuyan ilk kız öğrencilerinden olup, Avrupa’da kadınların pek azının kariyer<br />
yapabildiği bir dönemde Sorbonne’da Devlet Kimya Doktorası yapmayı başarmış bir bilim insanıdır.<br />
Feza Gürsey, İstanbul Anadoluhisarı’nda, Remziye Hanım’ın Otağtepe’deki aile evinde doğmuştur.<br />
İlkokula Paris’te Jeanne d’Arc okulunda başlamış ve öğretmenlerinin hayranlığını kazanmıştır.<br />
Kızkardeşi Deha Gürsey Owen’ın anlattığı üzere, öğretmeni Madame Denizot, herşeyi çabucak<br />
öğrendiği için Feza Gürsey’i çok seviyor, onu yanından ayırmıyormuş.<br />
İlkokul üçüncü sınıfa Galatasaray Lisesi’nde devam eden Gürsey, okulun sevilen, hayran olunan bir<br />
öğrencisi olmuştur. Sınıf arkadaşı Emekli Büyükelçi Özer F. Tevs bir yazısında Feza Gürsey’i şöyle<br />
anlatmıştı:<br />
“39 Feza Gürsey, zamanının bütün Galatasaray Liselilerini ve yerli yabancı kıymetli hocalarını<br />
etkilemiş bir talebe idi. Ortaokul üçüncü sınıfta, akşam etüdünde, bakardık, Feza bir köşede Proust’un<br />
“Yitik Zamanı Araştırırken” adlı felsefi hikâyelerini okuyor veya Cézanne’ın röprodüksüyonlarını<br />
inceliyor… Fransız hocalarımız büyük teneffüslerde onu muallimler odasına çağırır sohbet ederlerdi…<br />
Bizden iki sınıf daha büyük, çok çalışkan bir öğrenci daha vardı. Mezun olduktan sonra Fransız<br />
hocalardan birisine, ‘Feza mı yoksa diğer öğrenci mi daha üstündü’ diye sormuşlar. O da, ‘bir köy<br />
öğretmeni ile bir ordinaryüs profesör arasında ne kadar fark varsa, Feza ile diğer öğrenci arasında o<br />
kadar fark vardı’ demiş.<br />
Feza Gürsey, fizik okumaya lise yıllarında karar vermiştir. Galatasaray Lisesi’ni 1940 yılında birincilikle<br />
bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi öğrencisi olmuş, 1944 yılında Fizik-Matematik<br />
bölümünden de birincilik ile mezun olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı sınavını kazanarak İngiltere<br />
Imperial College’a gitmeye hak kazanmış, burada 1945-1950 yılları arasında Prof. Dr. H. Jones’ın<br />
danışmanlığı altında doktora çalışmalarını yapmıştır. Bu dönem içerisinde “Tek boyutlu bir istatiksel<br />
sistem” ve “İki bileşenli dalga denklemleri üzerine” başlıklı iki önemli makale yayımlamıştır. 1951-<br />
1957 yılları arasında Cahit Arf’ın desteği ile İstanbul Üniversitesi Tatbiki Matematik Kürsüsü’ne asistan<br />
olarak tayin edilmiştir. 1953 yılında “Spinli elektronların klasik ve dalga mekaniği” adlı tezi ile doçent<br />
ünvanını almış, bir yıl sonra Tatbiki Matematik Kürsüsü’ne doçent olarak atanmıştır.<br />
1952 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi asistanlarından Suha Pamir ile evlenmiş ve 1954<br />
yılında Suha ve Feza çiftinin tek çocukları Yusuf dünyaya gelmiştir. 1957-1961 yılları arasında, eşi ve<br />
oğlu ile birlikte Atom Enerjisi Komisyonu’nun bursu ile ABD’de Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı<br />
Laboratuvarı’nda bulunmuştur. Bu dönemde Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarı, Princeton
İleri Çalışmalar Enstitüsü ve Columbia Üniversitesi’nde fizik dünyasında en ileri seviyede çalışma<br />
yapanlar ile birlikte çeşitli çalışmalar yapmıştır. Feza Gürsoy’un bu çevrede adını duyuran ilk çalışması<br />
yük bağımsızlığı ve Baryon korunumu ile Pauli Transformasyonunun ilgisini gösteren makalesidir.<br />
Wolfgang Pauli ünlü Rus fizikçisi Landau’ya yazdığı mektupta ilgisini çeken bu makaleden<br />
bahsetmekte ve Heisenberg ile çalışmalarında bu simetriyi kendi spinor modellerinde kullanmayı<br />
düşündüğünü söylemektedir. W.Pauli, kendisinden Princeton Enstitüsünde çalışmalarına devam<br />
etmesi için referans isteyen Feza Gürsey’a gönderdiği mektupta şöyle diyor:<br />
“Ben, seni tavsiye edebilir miyim diye düşünmüyorum, tam tersi, Princeton Enstitüsü’nü sana tavsiye<br />
edebilir miyim diye düşünüyorum.”<br />
1961 yılında Türkiye’ye dönen Gürsey, 1974 yılına kadar Prof. Dr. Erdal İnönü’nün ısrarları ve uğraşları<br />
sonucunda Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Teorik Fizik Bölümü’nde profesör olarak çalışmıştır.<br />
Bu dönem içinde Türkiye’de teorik fizik alanında yapılan çalışmaları canlandırmaya çalışımıştır.<br />
Princeton ve Yale üniversitesinden ünlü fizikçileri ODTÜ’ye davet ederek bir çok konferansın<br />
düzenlenmesini sağlamıştır. 1968 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü almıştır.<br />
1965-1974 yılları arasında Yale Üniversitesi’nin Teorik Fizik Bölümü’ne teklifi üzerine ODTÜ’deki<br />
görevinden ayrılmak istemeyen Gürsey, Yale Üniversitesinde konuk profesörlük görevini kabul etmiş<br />
ve ODTÜ-Yale üniversiteleri arasında dönüşümlü olarak lineer olmayan kiral modeller, konform<br />
simetri, genel görelilik üzerinde çalışmalarını sürdürmüştür.<br />
1974 yılında Feza Gürsey’in Yale Üniversitesi Fizik Bölümün’ndeki profesörlüğü daimi hale gelmiş, izni<br />
kaldırılmış ve ODTÜ’den ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Gürsoy bunun nedenlerini, Prof. Dr. Mustafa<br />
Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı’nca verilen Bilim Hizmeti ve Onur Ödülü töreninde anlatmıştır:<br />
“Birincisi, sık sık ve ücretli izinli olarak dışarıdaki bilim merkezlerinde çalışmam ve bu bilimsel<br />
alışverişe öğrencilerimi de katmam. İkincisi, Türkiye’mizin seviyesine ve ihtiyaçlarına uygun olmayan<br />
üst düzeyde bir araştırma yaparak gençliğe zararlı bir örnek olmam.”<br />
Feza Gürsey 1971 yılından 1991 yılındaki emekliliğine kadar Yale Üniversitesi Fizik Bölümü’nde<br />
çalışmıştır. 19 Ocak 1977′de temel parçacık fiziğine yaptığı katkılardan dolayı Sheldon Glashow ile<br />
birlikte Oppenheimer Ödülü’nü aldı. Ödül için kendisini tebrik eden öğrencilerine “Ödül, Yale ile<br />
Harvard arasında paylaşıldı yazıldı. İsterdim ki, ODTÜ ve Harvard arasında paylaşıldı desinler”<br />
demiştir.<br />
1991 yılındaki emekliliğinden sonra Türkiye’ye dönmüş, Boğaziçi Üniversitesi’nin davetini kabul<br />
ederek Fizik bölümündeki odasına yerleşmiştir. Bu sene içerisinde yakalandığı prostat kanseri nedeni<br />
ile 13 Nisan 1992′de Yale Üniversitesi’nin hastahanesinde vefat etmiştir. Naaşı Anadoluhisarı’nda aile<br />
mezarlığına defnedilmiştir.<br />
Ödülleri<br />
1969 – Tübitak Bilim Ödülü<br />
1977 – S. Glashow ile birlikte J.R. Oppenheimer Ödülü ; R. Griffiths ile Doğa *Bilimlerinde A. Cressey<br />
Morrison Ödülü<br />
1979 – Einstein Madalyası<br />
1981 – College de Franceda konuk profesör ve College de France Madalyası<br />
1984 – İtalya Cumhurbaşkanı’nın Commendatore Nişanı<br />
1986 – Roma’da Konuk Profesörlük ödülü
1989 – Türk Amerikan Bilimcileri ve Mühendisleri Derneğinin Seçkin Bilimci Ödülü<br />
1990 – Galatasaray Vakfı Madalyası<br />
Uluslararası Matematik Olimpiyatları (UMO) her yıl düzenlenen iki gün süren dünya çapındaki lise<br />
öğrencilerinin katıldığın en eski uluslararası bilim olimpiyatıdır.<br />
Geçmiş olimpiyatlar<br />
Soldan sağa ;Gabriel Carroll, ABD, Reid Barton, ABD, Zhiqiang Zhang, Çin, ve Liang Xiao, Çin, 2007<br />
yılında en iyi derece yapan grup<br />
# [2] Şehir/Şehirler Ülke Tarih [1] Kaynaklar<br />
1 Braşov ve Bükreş Romanya<br />
2 Sinaia Romanya<br />
3 Veszprém Macaristan<br />
4 České Budějovice Çekoslovakya<br />
5 Varşova ve Varşova Polonya<br />
1959 23 Haziran – 30<br />
Haziran<br />
1960 18 Temmuz – 25<br />
Temmuz<br />
1961 6 Temmuz – 16<br />
Temmuz<br />
1962 7 Temmuz – 15<br />
Temmuz<br />
1963 5 Temmuz – 13<br />
Temmuz<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
6 Moskova<br />
Sovyetler<br />
Birliği<br />
1964 30 Haziran –- 10<br />
Temmuz<br />
[3]<br />
7 Berlin<br />
Alman<br />
Demokratik<br />
Cumhuriyeti<br />
1965 13 Temmuz – 13<br />
Temmuz<br />
[3]
8 Sofia Bulgaristan<br />
9 Cetinje Yugoslavya<br />
1966 Temmuz 3 –<br />
Temmuz 13<br />
1967 7 Temmuz – 13<br />
Temmuz<br />
[3]<br />
[3]<br />
10 Moskova<br />
Sovyetler<br />
Birliği<br />
1968 5 Temmuz – 18<br />
Temmuz<br />
[3]<br />
11 Bükreş Romanya<br />
12 Keszthely Macaristan<br />
13 Žilina Çekoslovakya<br />
14 Toruń Polonya<br />
1969 Temmuz 5 – 20<br />
Temmuz<br />
1970 Temmuz 8 – 22<br />
Temmuz<br />
1971 10 Temmuz – 21<br />
Temmuz<br />
1972 5 Temmuz – 17<br />
Temmuz<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
15 Moskova<br />
Sovyetler<br />
Birliği<br />
1973 5 Temmuz – 16<br />
Temmuz<br />
[3]<br />
16 Erfurt ve Doğu Berlin<br />
Alman<br />
Demokratik<br />
Cumhuriyeti<br />
1974 4 Temmuz – 17<br />
Temmuz<br />
[3]<br />
17 Burgas ve Sofia Bulgaristan<br />
18 Lienz Avusturya<br />
19 Belgrat Yugoslavya<br />
20 Bükreş Romanya<br />
21 Londra İngiltere<br />
1975 3 Temmuz – 16<br />
Temmuz<br />
1976 2 Temmuz – 21<br />
Temmuz<br />
1977 Temmuz 1 –<br />
Temmuz 13<br />
1978 3 Temmuz – 10<br />
Temmuz<br />
1979 30 Haziran – 9<br />
Temmuz<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
22 Washington, DC<br />
Birleşik<br />
Devletler<br />
1981 Temmuz 8 –<br />
Temmuz 20<br />
[3][4]<br />
23 Budapeşte Macaristan<br />
1982 Temmuz 5 –<br />
Temmuz 14<br />
[3]
24 Paris Fransa<br />
25 Prag Çekoslovakya<br />
26 Joutsa Finlandiya<br />
27 Varşova Polonya<br />
28 Havana Kuba<br />
29 Sydney ve Canberra Avustralya<br />
1983 Temmuz 3 –<br />
Temmuz 12<br />
1984 Haziran 29 –<br />
Temmuz 10<br />
1985 Haziran 29 –<br />
Temmuz 11<br />
1986 Temmuz 4 –<br />
Temmuz 15<br />
1987 Temmuz 5 –<br />
Temmuz 16<br />
1988 Temmuz 9 –<br />
Temmuz 21<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
30 Brunswick<br />
Almanya<br />
Federal<br />
Cumhuriyeti<br />
1989 Temmuz 13 –<br />
Temmuz 24<br />
[3]<br />
31 Pekin Çin<br />
32 Sigtuna İsveç<br />
33 Moskova Rusya<br />
34 İstanbul Türkiye<br />
1990 Temmuz 8 –<br />
Temmuz 19<br />
1991 Temmuz 12 –<br />
Temmuz 23<br />
1992 Temmuz 10 –<br />
Temmuz 21<br />
1993 Temmuz 13 –<br />
Temmuz 24<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
[3]<br />
35 Hong Kong Çin [5] 1994 Temmuz 8 –<br />
Temmuz 20<br />
[3]<br />
36 Toronto Kanada<br />
37 Mumbai Hindistan<br />
38 Mar del Plata Arjantin<br />
39 Taipei Taiwan<br />
1995 Temmuz 13 –<br />
Temmuz 25<br />
1996 Temmuz 5 –<br />
Temmuz 17<br />
1997 Temmuz 18 –<br />
Temmuz 31<br />
1998 Temmuz 10 –<br />
Temmuz 21<br />
[6]<br />
[7]<br />
[8]<br />
[9]
40 Bükreş Romanya<br />
41 Daejeon Güney Kore<br />
42 Washington, DC ABD<br />
43 Glasgow Birleşik Krallık<br />
44 Tokyo Japonya<br />
45 Atina Yunanistan<br />
46 Mérida Meksika<br />
47 Ljubljana Slovenya<br />
48 Hanoi Vietnam<br />
1999 10 Temmuz – 22<br />
Temmuz<br />
2000 13 Temmuz – 25<br />
Temmuz<br />
2001 1 Temmuz – 14<br />
Temmuz<br />
2002 19 Temmuz – 31<br />
Temmuz<br />
2003 7 Temmuz – 19<br />
Temmuz<br />
2004 6 Temmuz – 18<br />
Temmuz<br />
2005 8 Temmuz – 19<br />
Temmuz<br />
2006 6 Temmuz – 18<br />
Temmuz<br />
2007 19 Temmuz – 31<br />
Temmuz<br />
[10]<br />
[11]<br />
[12]<br />
[13]<br />
[14]<br />
[15]<br />
[16]<br />
[17]<br />
[18]
İLGİNÇ MATEMATİK HABERLERİ<br />
Teknoloji<br />
Sosyal medya bu sorunun yanıtını arıyor<br />
Facebook’ta yayımlanan bir matematik problemi, sosyal medyada kısa sürede viral oldu.<br />
Yayın Tarihi: 2017-11-25 02:14:02<br />
Foto Analiz<br />
Bu zeka sorusunu çözene dahi deniyor!<br />
<strong>Matematiğin</strong>izin ne kadar iyi olduğunu düşünüyorsanız önce bu soruyu yanıtlamanızda fayda var. Sayı<br />
dizilerinden oluşan bu zekâ testi, interneti kasıp kavuruyor.<br />
Yayın Tarihi: 2017-08-18 04:21:07
Güncel<br />
Sınava yetişmeye çalışan öğrenci, alkışlar arasında okula girdi<br />
LYS'nin Matematik oturumu dün yapıldı. Bütün uyarılara rağmen 15 dakika kuralına takılanlar oldu.<br />
Sınava yetişebilmek için maraton koşucularına taş çıkartan kız öğrenciye vatandaşlar alkışlar ve<br />
tezahüratlarla destek verdi. Sınava 15 dakika kala kapıların kapanmasının ardından görevliler, sınava<br />
geç kalan adayların içeri alınmayacağını söyledi. LYS sınavına geç kalan bir öğrenci ise sınava<br />
alınmayınca demir kapıya vurarak içeri girmek istedi.<br />
Yayın Tarihi: 2017-06-12 09:35:37<br />
Güncel<br />
Beyin yakan matematik sorusu<br />
Sarı Mikrofon ekibi, sokaktaki insanlara "Saatte 100 km hızla giden bir araç, 20 dakikada kaç km yol<br />
alır?" sorusunu sordu. Ortaya ise birbirinden komik cevaplar çıktı.<br />
Yayın Tarihi: 2017-04-25 11:20:36
Güncel<br />
Bu matematik sorusunu çözene ödül var<br />
Samsun'da daha önce yayınladığı soruyu bilene 93 ay süresince emekli maaşını vereceğini söyleyen<br />
matematik öğretmeni Aydın Cerit, cumhuriyet altını ödüllü yeni bir soru hazırladı.<br />
Yayın Tarihi: 2017-01-23 14:50:16<br />
Sağlık<br />
Tiroid fonksiyon bozukluğu olan annelerin çocuklarında “matematik derslerinde” başarı oranı düşük<br />
1985-1986 yılları arasında 9362 gebe kadın 9479 bebek dünyaya getirmiş.<br />
Yayın Tarihi: 2017-01-11 11:13:12
Güncel<br />
Eğitimde keskin düşüş<br />
Fen, matematik ve okuma becerilerini ölçen PISA 2015 açıklandı. Türkiye keskin bir düşüşe geçti ve<br />
2003 yılı seviyesine geriledi. Uzmanlar bunun nedenini, eğitimin dindarlaştırılmasına bağladı.<br />
Yayın Tarihi: 2016-12-07 08:25:16<br />
Güncel<br />
Matematik sorusunu çözdü, ödülü istemedi<br />
Samsun'da yaşayan emekli matematik öğretmeninin çözene 93 emekli maaşını vaadettiği soru<br />
çözüldü.<br />
Yayın Tarihi: 2016-12-01 11:12:18<br />
İlginç Haberler<br />
Bu restoranın internetinden sadece matematik dehaları yararlanabilir<br />
Bu restoranda internete ücretsiz bağlanmak için sonucunda wifi şifresine ulaşacağınız matematik<br />
sorusunu çözmeniz gerekiyor.
Yayın Tarihi: 2016-11-01 11:19:55<br />
Dünya<br />
Nijeryalı profesör Riemann Hipotezi’ni çözdü<br />
156 yıldır çözülemeyen problemi çözerek tarihe geçen Enoch, ayrıca 1 milyon dolarlık (2 milyon 866<br />
bin TL) ödülün de sahibi oldu<br />
Yayın Tarihi: 2015-11-19 08:46:58<br />
Dünya<br />
'Matematik korkusu' nedir?<br />
Akıldan hesap yapmak çoğu kişi için stres kaynağı olabilir. Bazı insanlarda sayı korkusu vardır. Sayılarla<br />
uğraşırken beyni felce uğratan nedir?<br />
Yayın Tarihi: 2015-06-22 14:45:02
Dünya<br />
Singapurlu öğrencilere sorulan matematik sorusu viral oldu<br />
Singapur'un elit liselerinden birinde sorulan matematik sorusu, dünyanın dört bir yanından soruyu<br />
çözme girişimlerini ve eğlenceli yorumları beraberinde getirdi.<br />
Yayın Tarihi: 2015-04-14 18:45:03<br />
Güncel<br />
Almanlar 'üstün yetenekli', Türk öğretmen 'anlamıyor' demiş<br />
Almanya’da matematikte üstün yetenekli bulunan, Türkiye’de ise öğretmenin bu dersten<br />
anlamadığını öne sürdüğü Refet Polat, Ege Üniversitesi Matematik Bölümü’nü birincilikle kazanıp<br />
mezun oldu.<br />
Yayın Tarihi: 2014-12-15 11:01:02
Eğitim<br />
En çok izlenen 10 dersten 6’sının konusu matematik<br />
STFA Grubu tarafından, eğitimde fırsat eşitliğine destek amacıyla Türkçeye kazandırılan Khan<br />
Academy Türkçe portalında, en çok izlenen 10 ders videosunda ağırlık matematikte.<br />
Yayın Tarihi: 2014-05-22 16:26:52<br />
Güncel<br />
"Bu soruyu kimse çözemez"<br />
Matematikçi Aydın Cerit, bir matematik sorusu hazırladığını belirterek, dünyadaki tüm<br />
matematikçilerin bu soruyu çözemeyeceğini iddia etti.<br />
Yayın Tarihi: 2014-02-04 11:09:04
Güncel<br />
SBS'ye giren öğrenciler din sorularını çok zor buldu<br />
Seviye Belirleme Sınavı’ndan çıkan öğrenciler, din bilgisi sorularının çok zor ve ağır olduğundan dert<br />
yanarak 'İmam mıyız' biz şeklinde tepki gösterdiler...<br />
Yayın Tarihi: 2013-11-28 15:46:09<br />
Dünya<br />
Matematik sorusuna pornolu yanıt<br />
Iowa Üniversitesi'nde matematik dersine giren bir asistan, öğrencilerin ev ödevine ait cevapları<br />
göndereyim derken kişisel porno görüntülerini gönderdi.<br />
Yayın Tarihi: 2013-10-24 17:16:37
Dünya<br />
10 yaşında üniversitede öğrenim görecek<br />
İsviçre'de "eğlence olsun diye" girdiği matematik sınavından en iyi notu alan 10 yaşındaki Maximilian<br />
Janisch, Zürih Üniversitesi'nde özel öğrenim görecek.<br />
Yayın Tarihi: 2013-10-03 00:15:09<br />
Güncel<br />
1150 sayfalık matematik kitabı<br />
Talim Terbiye Kurulu’nun 9’uncu sınıf ders kitapları üzerine yaptığı çalışmayla ortaya çıkan 1.150<br />
sayfalık matematik ders kitabı tartışma yarattı.<br />
Yayın Tarihi: 2013-08-28 17:41:07
Güncel<br />
Dünyanın matematikçileri biraraya geliyor<br />
Dünyanın önde gelen matematikçileri, "Patrick Smith ve John Clark'ın 70. Doğum Yıl Dönümü<br />
Onuruna Uluslararası Cebir Konferansı" için Balıkesir'de buluşacak<br />
Yayın Tarihi: 2013-08-06 11:56:19<br />
MATEMATİK VE MİZAH
KAYNAKÇA<br />
^ (Boyer 1991, "Euclid of Alexandria" p. 119)<br />
^ J. Friberg, "Methods and traditions of Babylonian mathematics. Plimpton 322, Pythagorean triples,<br />
and the Babylonian triangle parameter equations", Historia Mathematica, 8, 1981, pp. 277—318.<br />
^ Neugebauer, Otto (1969) [1957]. The Exact Sciences in Antiquity (2 bas.). Dover<br />
Publications. ISBN 978-0-486-22332-2. Chap. IV "Egyptian Mathematics and Astronomy", pp. 71–96.<br />
^ Heath. A Manual of Greek Mathematics. s. 5.<br />
Ek kaynaklar<br />
Eves, Howard, An Introduction to the History of Mathematics, Saunders, 1990, ISBN 0-03-029558-0,<br />
Grattan-Guinness, Ivor (2003). Companion Encyclopedia of the History and Philosophy of the<br />
Mathematical Sciences. The Johns Hopkins University Press. ISBN 0-8018-7397-5.<br />
Bell, E. T. (1937). Men of Mathematics. Simon and Schuster.<br />
Burton, David M. The History of Mathematics: An Introduction. McGraw Hill: 1997.<br />
Katz, Victor J. A History of Mathematics: An Introduction, 2nd Edition. Addison-Wesley: 1998.<br />
Scimone, Aldo (2006). Talete, chi era costui? Vita e opere dei matematici incontrati a scuola.<br />
Palermo: Palumbo Pp. 228.<br />
Books on a specific period<br />
Gillings, Richard J. (1972). Mathematics in the Time of the Pharaohs. Cambridge, MA: MIT Press.<br />
Heath, Sir Thomas (1981). A History of Greek Mathematics. Dover. ISBN 0-486-24073-8.<br />
Katz, Victor J., haz. (2007). The Mathematics of Egypt, Mesopotamia, China, India, and Islam: A<br />
Sourcebook. Princeton, NJ: Princeton University Press, 685 pages, pp 385-514. ISBN 0-691-11485-4.<br />
Maier, Annaliese (1982), At the Threshold of Exact Science: Selected Writings of Annaliese Maier on<br />
Late Medieval Natural Philosophy, edited by Steven Sargent, Philadelphia: University of Pennsylvania<br />
Press.<br />
Plofker, Kim (2009). Mathematics in India: 500 BCE–1800 CE. Princeton, NJ: Princeton University<br />
Press. Pp. 384.. ISBN 0-691-12067-6.<br />
van der Waerden, B. L., Geometry and Algebra in Ancient Civilizations, Springer, 1983, ISBN 0-387-<br />
12159-5.<br />
Books on a specific topic<br />
Hoffman, Paul, The Man Who Loved Only Numbers: The Story of Paul Erdős and the Search for<br />
Mathematical Truth. New York: Hyperion, 1998 ISBN 0-7868-6362-5.<br />
Stigler, Stephen M. (1990). The History of Statistics: The Measurement of Uncertainty before 1900.<br />
Belknap Press. ISBN 0-674-40341-X.<br />
Menninger, Karl W. (1969). Number Words and Number Symbols: A Cultural History of Numbers. MIT<br />
Press. ISBN 0-262-13040-8.
Documentaries<br />
BBC (2008). The Story of Maths.<br />
MacTutor History of Mathematics archive (John J. O'Connor and Edmund F. Robertson; University of<br />
St Andrews, Scotland). An award-winning website containing detailed biographies on many historical<br />
and contemporary mathematicians, as well as information on notable curves and various topics in<br />
the history of mathematics.<br />
History of Mathematics Home Page (David E. Joyce; Clark University). Articles on various topics in the<br />
history of mathematics with an extensive bibliography.<br />
The History of Mathematics (David R. Wilkins; Trinity College, Dublin). Collections of material on the<br />
mathematics between the 17th and 19th century.<br />
History of Mathematics (Simon Fraser University).<br />
Earliest Known Uses of Some of the Words of Mathematics (Jeff Miller). Contains information on the<br />
earliest known uses of terms used in mathematics.<br />
Earliest Uses of Various Mathematical Symbols (Jeff Miller). Contains information on the history of<br />
mathematical notations.<br />
Mathematical Words: Origins and Sources (John Aldrich, University of Southampton) Discusses the<br />
origins of the modern mathematical word stock.<br />
Biographies of Women Mathematicians (Larry Riddle; Agnes Scott College).<br />
Mathematicians of the African Diaspora (Scott W. Williams; University at Buffalo).<br />
Fred Rickey's History of Mathematics Page<br />
A Bibliography of Collected Works and Correspondence of Mathematicians archive dated<br />
2007/3/17 (Steven W. Rockey; Cornell University Library).<br />
Organizations<br />
International Commission for the History of Mathematics<br />
Journals<br />
Historia Mathematica<br />
Convergence, the Mathematical Association of America's online Math History Magazine<br />
Directories<br />
Links to Web Sites on the History of Mathematics (The British Society for the History of Mathematics)<br />
History of Mathematics Math Archives (University of Tennessee, Knoxville)<br />
History/Biography The Math Forum (Drexel University)<br />
History of Mathematics [ölü/kırık bağlantı] (Courtright Memorial Library).<br />
History of Mathematics Web Sites (David Calvis; Baldwin-Wallace College)<br />
DMOZ'nde History of mathematics
Historia de las Matemáticas (Universidad de La La guna)<br />
História da Matemática (Universidade de Coimbra)<br />
Using History in Math Class<br />
Mathematical Resources: History of Mathematics (Bruno Kevius)<br />
History of Mathematics (Roberta Tucci)<br />
^ a b "Old IMOs". University of Eindhoven. 25 Aralık 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Kaynak<br />
hatası: Geçersiz etiketi: "eind" adı farklı içerikte birden fazla tanımlanmış. (Bkz: Kaynak<br />
gösterme)<br />
^ "Year by Year International Mathematical Olympiads". Canadian Mathematical Society. 9 Temmuz<br />
2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-02-06.<br />
^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v w x y z aa ab ac ad ae af ag ah ai (Lord 2001, sayfa1–3)<br />
^ The 1980 IMO was canceled due to political problems in Mongolia, the planned host country.<br />
^ At the time of the olympiad, Hong Kong was not possessed by the People's Republic of China.<br />
^ "IMO 1995". Canadian Mathematical Society. 9 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi.<br />
Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />
^ "IMO 1996". Canadian Mathematical Society. 9 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi.<br />
Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />
^ "IMO 1997". Argentina. 3 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />
^ "IMO 1998". Republic of China. 27 Ekim 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-<br />
03-17.<br />
^ "IMO 1999". Canadian Mathematical Society. 9 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi.<br />
Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />
^ "IMO 2000". Wolfram. 10 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />
^ "IMO 2001". Canadian Mathematical Society. 17 Haziran 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi.<br />
Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />
^ Andreescu, Titu (2004) (en), USA & International Mathematical Olympiads 2002, Mathematical<br />
Association of America, ISBN 978-0883858158<br />
^ "IMO 2003". Japan. 2 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />
^ "IMO 2004". Greece. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />
^ "IMO 2005". Mexico. 12 Haziran 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />
^ "IMO 2006". Slovenia. 17 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />
^ "IMO 2007". Vietnam. 17 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.
http://www.mynet.com/haber/haberler/matematik<br />
HAZIRLAYAN: NAZİF ALTINEL 6/G No:138