07.01.2018 Views

Matematiğin tarihçesi

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

MATEMATİK TARİHİ<br />

<strong>Matematiğin</strong> <strong>tarihçesi</strong> olarak bilinen çalışma alanı, öncelikle matematikteki keşifler ve matematiksel<br />

yöntemlerin gelişimi üzerinde durur.<br />

Modern çağ’dan ve bilginin dünya çapında yayılmasından önce, yeni matematiksel gelişmelerin yazılı<br />

örnekleri sadece bölgesel olarak mevcuttu. Bilinen en eski matematiksel metinler Plimpton 322 (Babil<br />

matematiği tahminen M.Ö. 1900), Rhind Matematik Papirüsü (Antik Mısır matematiği tahminen M.Ö.<br />

2000-1800) ve Moskova Matematik Papirüsu'dur (Antik Mısır matematiği tahminen M.Ö. 1890). Bu<br />

metinlerin tamamı, en eski ve yaygın matematiksel gelişme olarak görülen temel aritmetik ve<br />

geometriden sonraki çalışmalardır.<br />

Matematiği etüdü, özünde bir konu olarak M.Ö. 6. yüzyılda matematiği talimat konusu anlamına<br />

gelen μάθημα (mathema) teriminin bir deyimi olarak ifade eden antik Mısır’dan Pisagor yanlıları<br />

tarafından başlar. Mısırlı matematikçiler (Özellikle tümdengelim ve matematiksel kesinlik tanıtım<br />

yoluyla olmak üzere) özellikle önemli ölçüde geliştirdiler ve matematiğin konusunu genişlettiler.<br />

Bir basamaklı sayma sistemi dahil, Çin matematiği vaktinden önce katkılarda bulundu. Bu gün<br />

dünyanın her tarafında kullanılmakta olan Hint’- Arap rakamları sistemi, ve onun işlemlerinin kullanım<br />

kuralları, muhtemelen Hindistan'da ilk bin (M.S.) yıl boyunca gelişti ve Muhammed ibn Musa el-<br />

Harezmi'nin çalışmaları ile İslam matematiği yoluyla batıya aktarıldı. İslam matematiği, böylece, bu<br />

medeniyetler tarafından bilinen matematik olarak geliştirilmiş ve genişlemiştir. Matematik<br />

konusunda düzenlenmiş birçok Yunan ve Arap metinleri, daha sonra, orta çağ Avrupa’sında geçerli<br />

matematiğin daha da geliştirilmesine yol açacak bir dil olan Latince’ye çevrildi.<br />

Ortaçağ boyunca antik çağlardan itibaren, matematiksel yaratıcılık hamlelerini çoğu kez ekonomik<br />

durgunluk içindeki yüzyıllar izledi. Yeni bilimsel keşifler ile karşılıklı etkilenen matematiksel<br />

gelişmeler, 16. yüzyılda Rönesans İtalya’sında başlayarak günümüze dek devam eden artan bir<br />

ilerleme hızı oluşturdu.<br />

Tarih öncesi dönem<br />

Matematiksel düşünce kökenleri Sayı, büyüklük ve form kavramları ile kaim oldu. Hayvan kavramına<br />

ilişkin modern çalışmalar, bu kavramların insanlara özgü olmadığını göstermiştir. Söz konusu bu tür<br />

kavramlar, avcı-toplayıcı toplumlarda gündelik hayatın bir parçası olurdu.<br />

Zamanla yavaş yavaş gelişen "numara" kavramı düşüncesi, iki sayısından daha büyük bir sayı<br />

olmayan, "bir", "iki", ve “birçok” arasındaki ayrımı koruyan dillerin varlığı ile desteklenir.<br />

Bilinen en eski matematiksel nesne, Svaziland Lebombo dağlarında keşfedilmiş ve yaklaşık M.Ö.<br />

35.000 şüpheli –tartışma konusu ][12 ] tarihine ait Lebombo kemiği’dir - Bu kemik, bir babun<br />

(maymun) kaval kemiğine şüpheli –tartışma konusu ][13 ] oyulmuş 29 ayrı çentikten oluşur.<br />

Ayrıca , 35.000 ila 20.000 yaş[14] arasındaki zamana ait, Afrika ve Fransa'da keşfedilen tarih öncesi<br />

eserler (ilk insanların yaptığı sanat eseri), zamanı ölçmek [15] için erken girişimleri önermektedir.<br />

Nil Nehri (Kuzeydoğu Kongo) ırmak yakınında bulunan ve kemik uzunluğu boyunca işlenmiş, üçerli<br />

basamaklar halinde oyulmuş bir dizi birli sayı sistemini içeren Ishango kemiği, 20.000 yaşına kadar<br />

eski olabilecektir. Ortak yorumlar, Ishango kemiğinin ya asal sayı[16] dizilerinin bilinen en eski<br />

gösterimi ya da altı aylık bir ay takviminin gösterimini gösterdiği şeklindedir.<br />

Matematik nasıl ortaya çıktı kitabında: Peter Rudman, ilk 50,000 yılda, asal sayıların muhtemelen<br />

yaklaşık M.Ö. 500 yılına kadar anlaşılmadığı, asal sayılar kavramının gelişmesinin M.Ö. 10,000 den<br />

sonraki bir tarihe ait bölme işlemi kavramından sonra ortaya çıkmış olabileceğini iddia etmektedir. O,<br />

aynı zamanda “ bir şeyin çetelesinin tutulması ile, ikinin katlarının, 10 ila 20 arasındaki asal sayıların


ve hemen hemen 10’un katları[17] olan bazı sayıların açıklanmasının sağlanması konusunda niçin<br />

hiçbir çaba gösterilmemiş olduğunu” yazar.<br />

Bilgin Alexander Marshack’ a göre, Ishango kemiğine bazı girişler yapılmış olması gibi, Ishango<br />

kemiğinin Mısır da matematiğin son gelişmelerden etkilenmiş olabileceğini, Mısır aritmetiğinin ayrıca<br />

2 ile çarpma işleminden yararlanılmış olacağını söylerse de buna karşı [18] çıkılmıştır.<br />

M.Ö. 5. Milenyum’un Hanedanlık Öncesi Dönem Mısır ‘ ın resimsel gösterimli geometrik tasarımları.<br />

M.Ö. 3. Milenyum tarihinden itibaren, İngiltere ve İskoçya’daki anıt heykellerin tasarımlarında [19]<br />

daireler, elipsler ve Pisagor üçlüleri gibi geometrik fikirleri içerdiği iddia edilmiştir. Bununla birlikte<br />

yukarıda belirtilenlerin tümüne karşı çıkılmış ve şu anda, karşı çıkılmamış en eski matematiksel<br />

kullanım, Babil ile ilgili olanlar ve hanedana ait Mısır kaynaklarıdır. Böylece, matematiğin bunun gibi<br />

gelişmesi, davranış çağdaşçılığının ve dilinin elde edilmesinden sonra insanoğlunun en azından 45,000<br />

yılını (genel olarak bundan daha uzun bir süre söz konusudur) aldı.<br />

Antik Dönem<br />

Babil Matematiği<br />

M. Ö. 1800 tarihine ait Plimpton 322 Babil matematiği<br />

tableti.<br />

Sümerler döneminin başlarından Helenistik çağ boyunca<br />

Hıristiyanlığın başlangıcına kadar, Mezopotamya<br />

(modern Irak) insanlarının herhangi bir matematiği<br />

olarak adlandırılan Babile ait matematik, bir çalışma yeri<br />

olarak merkezi rol oynayan Babil olması nedeniyle Babil<br />

matematiği olarak adlandırılmıştır. Daha sonra Arap<br />

imparatorluğu yönetimi altındaki Mezopotamya, özellikle Bağdat, bir kez daha matematiğin önemli<br />

bir çalışma merkezi durumuna gelmiştir.<br />

Mısır matematiği kaynaklarının azlığının aksine, Babil matematiğine ilişkin bilgimiz 1850'lerden<br />

itibaren topraktan çıkarılan 400'den fazla kil tabletten türetilmiştir.<br />

Çivi yazısı yazılmış tabletler kil nemli durumda iken tablet üzerine yazılmış ve bir fırında ya da güneş<br />

ışığı altında tabletler sert bir şekilde fırında pişirilmiştir. Bunlardan bazılarının bir derecelendirilmiş ev<br />

ödevi olacağı görülmektedir.<br />

Yazılı matematiğin en eski kanıtı, Mezopotemya ‘daki ilk medeniyeti kuran antik Sümerlere kadar<br />

geçmişe uzanır. Onlar, M.Ö. 3000 tarihinden sonra metrolojinin karmaşık sistemini geliştirmişlerdir.<br />

Yaklaşık M.Ö. 2500 tarihinden sonra Sümerler, kil tabletler üzerine çarpım tablolarını yazdılar ve<br />

geometrik alıştırmalar ve bölme problemleri ile uğraştılar. Babil sayıları ile ilgili en eski izler de bu<br />

döneme kadar geçmişe dayanmaktadır.<br />

M. Ö. 1800 den 1600’a dek geri kazanılmış kil tabletlerinin çoğu, kesirler, cebir, dörtgen gibi ve kübik<br />

denklemleri, ders anlatımlarını ve düzenli karşıt çift sayıların hesaplanmasını içermektedir. Söz<br />

konusu tabletler ayrıca, doğrusal ve ikinci derece denklemlerin çözümüne ilişkin çarpım tabloları ve<br />

yöntemlerini de içermektedir. Babil tableti YBC 7289, beş adet ondalık yerlere bir doğru √2 yaklaşma<br />

değeri vermektedir. Babil matematiği, altmışlı kesirli (60 tabanlı) bir sayısal sistem kullanılarak<br />

yazılmıştı. Bundan, bir dakika içinde 60 saniyenin, bir saat içinde 60 dakikanın ve bir daire içinde 360<br />

(60 x 6) dereceni ve bunların yanı sıra saniyelerin ve dakikaların ve bir derecenin kesirlerinin


gösterilmesi için yay dakikaları gibi çağdaş günün kullanılması türetilir. Matematikte gelişmiş Babil, 60<br />

ın birçok tam bölen sayıları olduğu gerçeği ile kolaylaştırılmış idi. Ayrıca, Mısırlılar, Yunanlar ve<br />

Romalılar’dan farklı olarak Babilliler, desimal sistemde çokça olduğu gibi, daha büyük değerler ile<br />

temsil edilen basamakların sol sütunda yazılmış olduğu bir gerçek yer değeri sistemine sahipti.<br />

Bununla birlikte, ondalık noktanın eşdeğeri yoktu ve böylece bir sembolün yer değerinin çoğunlukla<br />

bağlamdan çıkarılır olması gerekiyordu.<br />

Diğer yandan, bu "kusur" kayan noktalı aritmetik günümüz kullanımına eşdeğerdir; dahası, 60<br />

tabanının kullanımı, 60 bölenlerinin bir katsayısı olan bir tam sayının herhangi bir karşıtının zorunlu<br />

olarak 60 tabanının bir sonlu açılımına sahip olduğu anlamına gelir. (ondalık aritmetikte, sadece 2 ve<br />

5’in katlarının tek karşıtlarının sonlu ondalık açılımları bulunmaktadır.)<br />

Buna göre, Eski Babil tarzı aritmetiğin güncel kullanıma nazaran çok daha sofistike olduğu hakkında<br />

güçlü bir argüman vardır. Pisagor üçgenleri bağlamında anlamlı oluşunun gerçekleşmesinin ardından,<br />

Plimton 322’nin yorumlanması yıllardır tartışma kaynağı oldu. Tarihsel bağlamda, üçgenin eşit alanlar<br />

halinde yeniden bölünmesi ve ikizkenar yamuk (tam sayı boyu tarafları ile birlikte) sahalarının soya<br />

çekim problemleri, 2 nin kare kökünün hesaplanması ihtiyacı içinde hızlı bir şekilde dönüştürülmesi<br />

sağlanması, ya da tam sayılar halinde “ Pisagor Teoremi”’nin çözülmesi ile ilgilidir.<br />

Bir karenin iki karenin toplamı olarak dikkate alınmasından ziyade, biz eşit bir biçimde bir kareyi, iki<br />

karenin bölümü olarak dikkate alabileceğiz. Bir pisagor üçlüsü oluşturan a, b ve c nin tam sayılar<br />

olmasına izin verelim: a^2 + b^2 = c^2. Daha sonra, c^2 - a^2 = b^2, ve iki adet kare farkı için açılımı<br />

kullanarak (c-a) (c+a) = b^2 yi elde edebileceğiz.<br />

b^2 ye bölündüğünde, 1: (c/b - a/b) (c/b + a/b) = 1 yi veren iki rasyonel sayının ürünü olacaktır.<br />

Tersleri (karşıtları) olan ve 2 (a/b) den farklı olan iki rasyonel sayıya ihtiyaç duymaktayız. Bu karşıt<br />

çiftin bir tablosuna başvurularak kolayca çözülür. Ör. (1/2) (2) = 1, 3/2 = 2(a/b) den farklı olan bir<br />

karşıt çifttir, böylece, a = 3, b = 4 ü veren a/b = ¾ tür ve bu nedenle c = 5 olur. 2x, x^2-1, x^2+1 olan<br />

Pisagor üçlülerinden bir x rasyonel sayısı seçmek suretiyle, böylece orijinal denklem çözümleri<br />

oluşturulur. Diğer üçlüler, bir tam sayı ile ölçeklendirilmek suretiyle (ölçeklenen tam sayı, en büyüğü<br />

arasındaki farkın yarısı olarak ve bir diğeri diğer tarafta olarak) oluşturulur. Tüm Pisagor üçlüleri, bu<br />

yolla oluşturulur ve Plimpton 322 de verilen örnekler, modern standartlar tarafından ondalık<br />

rakamlar ve şekiller sitemi gösterimi şeklinde (4601, 4800, 6649) gibi bazı oldukça büyük numaraları<br />

içermektedir.


Mısır Matematiği<br />

Ana makale: Mısır matematiği<br />

Problem 14 ün görüntüsü Moskova Matematiği<br />

papirüsünden alınmıştır. Problem, kesik<br />

piramidin boyutlarını gösteren bir şema<br />

içermektedir.<br />

Mısır matematiği, Mısır dilinde yazılmış<br />

matematik ifade eder. Helenistik dönemden<br />

itibaren, Yunanca, Mısırlı alimlerinin yazılı dil olarak Arapça ile değiştirildi. Daha sonra, Arapça Mısırlı<br />

bilim adamlarının yazı dili olunca, Mısır'da Matematik çalışma, İslam'i matematiğin bir parçası olarak<br />

Arap İmparatorluğu altında devam etti.<br />

En kapsamlı Mısır matematiksel metin tahminen M.Ö. 1650 tarihli (bazen aynı zamanda bu papirüsün<br />

yazarı olan Ahmes Papirüs de denir) Rhind papirüsüdür ancak, M.Ö. yaklaşık 2000 -1800 tarihli Orta<br />

krallıktan alınmış eski bir belgenin olası bir kopyasıdır. Bu papirüs, aritmetik ve geometride öğrenciler<br />

için bir talimat el kitabı niteliğindedir. Çarpma, bölme ve birim kesirler için formüllerin ve yöntemlerin<br />

verilmesinin yanı sıra, bileşik sayılar (kendisi ve bir sayısı dışındaki bir sayı ile bölündüğü zaman kalan<br />

bırakmayan sayılar) ve asal sayılar dahil, o ayrıca diğer matematiksel bilginin; aritmetiğin, geometrik<br />

ve harmonik araçların; ve hem eratosthenes süzgecinin hem de mükemmel sayı teorisinin (yani 6<br />

sayısının) basit anlayışının kanıtını da içermektedir. O, aynı zamanda, aritmetik ve geometrik dizilerin<br />

yanı sıra, birinci dereceden lineer denklemlerin nasıl çözüleceğini göstermektedir. Önemli diğer bir<br />

matematiksel Mısır metni ise, tahminen M.Ö. 1890 tarihli Mısır Orta Krallık Dönemine ait, Moskova<br />

papirüsüdür.<br />

Bugün görünüşte eğlence olarak amaçlanmış kelime problemleri veya hikâye sorunları olarak bu gün<br />

adlandırılanları içermektedir. Bir problem, bir kesik koninin hacminin bulunması için bir yöntem<br />

sağladığından, özellikle önemli addedilir: “size düşey yüksekliği 6, tabanı 4 ve üst tanı 2 olan bir kesik<br />

piramit söylendiğinde 4 ün karesini aldığınızda 16 elde edersiniz, 4 ü 2 ile çarpar 8 elde edersiniz, 2<br />

nin karesini alır 4 elde edersiniz, bu değere 16, 8 ve 4 ü eklersiniz, sonuç 28 dir. 6 nın üçte birini<br />

alırsanız 2 elde edersiniz, biraz önce elde ettiğiniz 28 i 2 ile çarparsanız 56 sayısını elde edersiniz.<br />

Sonuca baktığınızda 56 yı görürsünüz ki doğru sayıyı bulduğunuzu görürsünüz.”<br />

Son olarak, Berlin Papirüsü 6619 (tahminen. M.Ö.1800), antik Mısır’ın bir ikinci derece cebir<br />

denklemini çözebileceğini görürsünüz.


Yunan Matematiği<br />

Ana madde: Yunan matematiği<br />

Pisagor teoremi. Pisagor yanlıları genellikle teoremin ilk<br />

kanıt olduğuna inanırlar.<br />

Yunan matematikçileri, zaman zaman Miletli Thales’in (~ M.Ö.<br />

600) Atina Akademisinin M.S. 529 tarihinde kapatılmasına dek, yazdığı<br />

Yunanca<br />

matematiğe atıfta bulunurlar. Yunan matematikçiler, İtalya’dan Kuzey<br />

Afrika’ya<br />

dek, Doğu Akdeniz’in tamamına yayılan kentlerde yaşadılarsa da kültür ve dil<br />

bakımından birleştiler. Büyük İskender’i takip eden dönemin Yunan matematikçileri bazen Helenistik<br />

matematikçiler olarak da adlandırılır.<br />

Yunan matematikçiler, daha önceki kültürler tarafından geliştirilmiş olan matematikten çok daha<br />

fazla sofistike idiler. Hayatta kalan tüm Yunan Matematikçiler öncesi kayıtlar, başparmak kuralını<br />

kurmak için kullanılan tekrarlanan gözlemler olan tüme varımlı usa vurmanın kullanımını<br />

göstermektedir. Yunan Matematikçiler, buna karşın tumden gelimli usa vurmayı kullandılar. Yunanlar,<br />

tanımlamalar ve aksiyomlardan sonuçlar çıkartmak için mantığı ve bunları kanıtlamak amacıyla ise,<br />

matematiksel titizliği kullandılar. Yunan Matematikçiler, Miletli Thales (M.Ö. tahminen. 624 – 546) ve<br />

Samos’lu Pisagor (M.Ö. tahminen 582–. 507) ile başlanılmasını düşündüler.<br />

Etkisinin boyutu tartışmalı olmasına rağmen, muhtemelen Mısır ve Babil matematiğinden<br />

esinlenmişlerdi. Efsaneye göre, Pisagor, Mısırlı rahiplerden matematik, geometri, astronomi ve<br />

öğrenmek için Mısır'a gitti.<br />

Öklit’in Öğelerinin hayatta kalan en eski bölümleri tahminen<br />

M.S. 100 tarihli olarak Oxyrhynchus de bulundu. Kitap II, Öneri<br />

5 e eşlik eden şema.<br />

Thales, piramitlerin yüksekliği ve gemilerin sahile mesafesi<br />

gibi problemlerin çözülmesi için geometriyi kullandı. O,Thales<br />

Teoreminin dört sonucunu türeterek, geometriye uygulanan tümden gelimli usavurmanın ilk<br />

kullanımına bunu sağlayan kişi olarak itibar etti. Sonuç olarak, ilk gerçek matematikçi ve bir<br />

matematiksel buluşun kendisine atfedilerek selamlandığı bilinen ilk kişi unvanını aldı. Pisagor, Pisagor<br />

Okulunu kurdu.<br />

Pisagor, doktrinleri, “matematik evreni yönetiyor” ve sloganı "Her şey sayıdır" (Her şey sayılardan<br />

yapılmıştır ve her şeyin nedeni sayılardır) olan Pisagor Okulunu kuruldu. Matematik terimini bulan<br />

Pisagor’du ve onunla beraber ve onun için Matematik çalışması başlar. Teoreminin ifadesi uzun bir<br />

geçmişi vardır, ve Oransız sayıların varlığının kanıtı, ve Pisagor teoremi ile sağlanan ilk kanıt sonucu<br />

Pisagorcular bunu sağlayan kişi olarak itibar kazandı .<br />

Arşimet pi değerini yaklaşık olarak değerlendirmek amacıyla<br />

Tüketme yöntemini (tanıtlama) kullandı.


Plato (M.Ö. 428 / 427 – M.Ö. 348 / 347) adı, matematik tarihinde diğerlerine ilham vermek ve onları<br />

yönlendirmek bağlamında önem taşır. M.Ö. 4. Yüz yılda onun Atina’daki Platonik Akademisi,<br />

dünyanın matematik merkezi oldu ve bu okuldan ortaya çıkanlar olarak, bu okul, aynı zamanda<br />

<strong>Matematiğin</strong> temellerini tartıştı, Eudoxus of Cnidus, Plato gibi günün önde gelen matematikçilerini<br />

barındırdı bazı tanımlamalara (ör. “genişliksiz uzunluk” olarak bir çizgi) netlik kazandırdı ve kabulleri<br />

yeniden organize etti. Pisagor üçlülerini elde etmek için kullanılan bir formül onun adını taşırken,<br />

Çözümleyici yöntem Plato’ya atfedilir.<br />

Eudoxus (tahminen M.Ö. 408 – 355), modern tümlev hesaplamanın başlangıcı olarak Tüketme<br />

yöntemini ve oransız büyüklüklerin problemlerini önleyen oranlar teorisini geliştirdi. Tüketme<br />

yöntemi, eğri çizgisel rakamların alan ve hacimlerinin hesaplamalarına olanak sağlarken, oranlar<br />

teorisi de sonradan gelen geometri uzmanlarına geometride önemli gelişmeler sağlamalarını<br />

mümkün kıldı. Herhangi bir özel teknik matematiksel keşifler yapmamış olsa da, Aristo (tahminen<br />

M.Ö. 384 – 322) mantığının temellerini atarak matematiğin gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur.<br />

M.Ö. 3. yüzyılda, matematik eğitimi ve araştırma önemli merkezi İskenderiye Müzesi oldu. Orada<br />

Euclid (tahminen. M.Ö. 300) öğretisi vardı, ve yaygın olarak tüm zamanların en başarılı ve etkili ders<br />

kitabı olarak kabul Elements’i (Elementler) yazdı. The Elements, aksiyomatik yöntemi ile<br />

matematiksel titizlik’i tanıttı ve tanımlama, aksiyom, teorem ve ispat hala bugün matematikte<br />

kullanılan biçimin en erken örneğidir. The Elements’in birçok içeriğinin o zamanlar zaten bilinmesine<br />

rağmen, tek bir Öklid, onları tekli, evre uyumlu tutarlı bir mantıksal çerçeve içine düzenlenmiştir.<br />

The Elements 20. yüzyılın ortalarına kadar Batı'da eğitim görmüş bütün insanlar için bilinen bir eser<br />

olmuştur ve onun içeriği bugün hala geometri derslerinde öğretilir.<br />

Öklid geometrisinin tanıdık teoremleri yanı sıra, Öklid geometrisinin tanıdık teoremleri yanı sıra,<br />

ikinin kare kökünün irrasyonel olduğunun ve sonsuz sayıda asal sayıların olduğunun ispatları dahil,<br />

The Elements sayılar teorisi, cebir ve katı geometri, gibi zamanın tüm matematik konularının bir ders<br />

kitabına giriş anlamında idi. Öklit, ayrıca, konik ara kesitler, optikler, küresel geometri ve mekanik gibi<br />

diğer konularda da oldukça fazla yazı yazdıysa da bu yazıtların sadece yarısı hayatta kalmıştır. Tarihte<br />

kayda geçmiş ilk kadın matematikçi, İskenderiyeli Hypatia (M.S. 350 - 415) idi. O, Büyük Kütüphane de<br />

kitaplık görevlisi iken başarıya ulaştı ve Matematik ile ilgili birçok çalışmaya imza attı. Bir politik<br />

anlaşamazlık nedeni ile soyunduğu ve çıplak derisine istiridye kabuğu (bazıları çatı kiremiti der) ile<br />

kazıdığı gerekçesi ile İskenderiye’deki Hıristiyan toplumu onu cezalandırdı.<br />

Bergamalı Apollonius,konik ara kesitüzerindeki<br />

çalışmalarda önemli ilerlemeler kaydetti.<br />

Arşimet (tahminen M.Ö.287– 212), modern kalkülüsten<br />

fazla benzemezlik olmayan bir yöntem ile, bir sonsuz<br />

serilerin toplaması ile, bir parabolün yayı altındaki alanın<br />

hesaplanmasında Tüketme yöntemini (tanıtlama) kullandı ve birçok kişi tarafından antik çağların<br />

matematikçisi olarak addedildi . O da ayrıca, bir kişinin, ne kadar hassas olmak isterse, o kadar<br />

hassasiyet ile, π değerini hesaplamak amacıyla, tüketme yöntemini (tanıtlama) kullanabileceğini ve π<br />

nin bilinen 3 10⁄71 < π < 3 10⁄70 en doğru değerini elde edebileceğini gösterdi. O, ayrıca kendi adına,<br />

elde ettiği dönen (paraboloit, elipsoit, hiperboloit) yüzeylerin hacimleri ile ilgili formülleri içeren spiral<br />

yataklar ve oldukça büyük sayıları ifade eden bir yetenekli sistem konusunda çalışma yaptı. O, ayrıca<br />

fiziğe ve çeşitli gelişmiş mekanik cihazlara katları bilinirken, Arşimet, düşündüğü ürünleri ve genel<br />

matematik ilkeleri hakkında çok daha büyük değer verdi.<br />

O, en büyük başarısı olarak bu 2/3 yüzey alanı ve küreyi çevreleyen bir silindir hacmi olduğunu<br />

kanıtlayarak elde ettiği yüzey alanı ve bir kürenin hacmi, onun bulgusudur. Bergamalı Apollonius


(muhtemelen M.Ö. 262 – 190) konik ara kesitlerle ilgili çalışmada önemli ilerlemeler kaydetmesi, bir<br />

“double-napped” koniyi kesen düzlem açısının değişmesi ile koni kesitlerinin üç çeşidinin tamamı elde<br />

edilebileceğini göstermektedir. O, aynı zamanda konik kesitler için bu gün kullanımda olan<br />

terminolojiyi yani parabolü (“yandaki yer” ya da “kıyaslama”), “elips” (“eksiklik”) ve hiperbol (ötesine<br />

atmak” şeklinde belirledi. Onun koni geometrisi çalışması, antik çağlardan beri en iyi bilinen ve<br />

korunmuş matematiksel çalışmalardan biridir ve onun içinde, Isaac Newton gibi Yörünge konusunda<br />

çalışma yapan sonraki matematikçilere ve gökbilimcilerine paha biçilmezliği kanıtlayacak konik<br />

kesitler ile ilgili birçok teoremi türetmektedir. Ne Apollonius ne de diğer herhangi Yunan<br />

matematikçileri geometriyi koordine etmek için herhangi bir sıçrama yapamazken, Apollonius’un<br />

eğrilerle ilgili işlemi bazı bakımlardan modern ele alış biçimine benzerdir ve onun çalışmalarından<br />

bazıları, yaklaşık1800 yıl sonra Descartes tarafından analitik geometrinin gelişmesinin önceden<br />

tahmin edilmesi olarak görülür.<br />

Aynı zaman dilimi civarında, Eratosthenes (muhtemelen M.Ö. 276 – 194) asal sayıları bulmak<br />

amacıyla Eratosthenes süzgecini geliştirdi. M. Ö. 3 . yüz yıla, bundan böyle soyut matematikte<br />

göreceli sapma olarak yararlanılan genellikle Yunan matematikçilerinin “Altı Çağı” olarak bakılır.<br />

Bununla birlikte, önemli ilerlemeleri takip eden, uygulamalı matematikte, en dikkat çekeni,<br />

trigonometride büyük çapta astronomların ihtiyaçlarına hitap edilmiş olmasıdır. İparhos (M.Ö.<br />

tahminen. 190 - 120) bilinen ilk trigonometrik tabloyu derlediği ve e 360 derecelik daireyi sistematik<br />

kullanması nedeniyle de trigonometri kurucusu kabul edilir. İskenderiyeli Heron’a (muhtemelen M. S.<br />

10 – 70) bir eşkenar üçgenin alanını bulmak için Heron formülü ile kareköke sahip negatif sayılar<br />

olasılığını tanıyan ilk kişi olma özelliği ile itibar edilmektedir.<br />

İskenderiyeli Menelaus (muhtemelen M.S. 100) Menelaus teoremi aracılığıyla küresel trigonometriye<br />

öncülük etmiştir. Batlamyus (muhtemelen M.S. 90 – 168), bir dönüm Antik çağda, en eksiksiz ve etkili<br />

trigonometrik çalışmalar ile kimin trigonometrik tablolarının önümüzdeki bin yıl boyunca astronomlar<br />

tarafından kullanılacak olduğunu belirten astronomik tez olmuştur. Batlamyus, aynı zamanda<br />

trigonemetrik miktarların türetilmesi konusundaki Batlamyus’ un teoremi ve Çin’in dışındaki en<br />

yanlışsız π değeri ile ortaçağa ait dönemine kadar bunu sağlayan kişi olarak itibar kazandı 3.1416.<br />

Batlamyus sonrasında, bir durgunluk döneminin ardından, M.S. 250 ve 350 arasındaki dönem, bazen<br />

Yunan matematiğin "Gümüş Çağı" olarak adlandırılır. Bu dönem sırasında, Diophantus, özellikle<br />

"Diophantine analysis" olarak da bilinen belirsiz analizler olmak üzere cebirde önemli ilerlemeler<br />

sağladı. Diophant denklemleri ile ilgili çalışmalar ve Diophantine yaklaşımları bu güne kadar önemli<br />

bir araştırma alandır.<br />

Onun ana işi, belirli ve belirsiz denklemler için tam çözümler ile ilgili 150 adet cebirsel problemin bir<br />

koleksiyonu olan The Arithmetica oldu. the Arithmetica da (bir kareyi iki kareye bölen) okumuş<br />

olduğu bir problemi genelleştirmeye çalıştıktan sonra, meşhur Last Theorem (Son Teorem) ile başarı<br />

kazanan Pierre de Fermat gibi, daha sonraki matematikçiler üzerinde önemli bir etkiye sahip oldu .<br />

Diophantus ayrıca, cebirsel sembolizmin ve senkopda ilk derece olarak, rakamlar ve işaretler<br />

sisteminde önemli gelişmeler sağladı .<br />

Çin Matematiği<br />

Sayı sayma çubukları


Matematiksel sanatın 9 bölümü, en erken hayatta kalan<br />

matematiksel metinlerin biri.<br />

Çin(MS 2. yüzyıl)).<br />

İlk Çin matematiği, bağımsız gelişimini varsaymanın makul<br />

olduğu, dünyanın diğer bölgelerinden bu denli farklıdır. Yaklaşık<br />

M.Ö. 300 yıllarında bir tarih makul görünüyor olsa da, Çin'den<br />

gelen günümüze kadar gelen, en eski matematiksel metin, MÖ<br />

1200 ile 100 yılları arasında değişik tarihlere ait Chou Pei Suan<br />

Ching, dir.<br />

Özellikle belirtmek gereken husus, 1 ila 10 arasında sayıların kullanıldığı belirgin şifrelerin kullanıldığı<br />

“Sayı sayma çubukları” olarak adlandırılan ondalık konumsal yazım sisteminin Çin Matematiği ve<br />

onun kuvvetlerine ilişkin şifrelerdir. Böylece, 123 sayısı "3" için sembolün ardından "100" için<br />

sembolün ardından "1" için sembolü, "10" için sembolün ardından "2" için daha sonra sembol<br />

kullanılarak yazılmış olacaktır. Bu, milattan önce, o zaman, çeşitli yüzyıllar boyunca görünürde<br />

kullanımda olan ve Hindistan sayısal sisteminin gelişmesinden önce, dünyanın en gelişmiş sayı sistemi<br />

oldu.<br />

Sayı sayma çubukları, numaraların istenilen büyüklükte temsil edilmesine ve Sayı boncuğu, ya da Çin<br />

sayı boncuğu ile hesaplamaların yapılmasına olanak sağladı. Sayı boncuklarının keşif tarihi belli<br />

değildir. Ancak MS 190 da yazılmış en önceki sözü edilen tarihlerdeki yazım, Xu Yue's Sayıların Sanatı<br />

hakkındaki Tamamlayıcı notlarıdır. Çin de geometri hakkında mevcut en eski çalışma, Mozi (M.Ö. 470<br />

– 390) taraftarları tarafından derlenmiş felsefi Mohistcanon (muhtemelen M.Ö. 330 tarihli) dır.<br />

Mo Jingdescribed çeşitli fiziksel bilim ile ilgili birçok alanda bakış açıları ile birlikte, az sayıda<br />

geometrik teoremleri sağladı. M.Ö. 212 tarihinde, İmparator Qin Shi Huang (Shi Huang-ti) Çin<br />

İmparatorluğu tarafından resmen onaylanmış olanlar dışındaki başka tüm kitapların yakılmasını<br />

emretti. Bu buyruk, evrensel olarak itaat edilmedi, ama bu düzenin bir sonucu olarak biraz bu<br />

tarihten önceki eski Çin matematiği hakkında çok az şey bilinmektedir.<br />

M.Ö.212 tarihindeki söz konusu kitap yakma işleminden sonra, Han hanedanı (MÖ 202 - MS 220)<br />

muhtemelen şimdi kayıp eserler üzerinde genişletilmiş matematik eserlerini üretti. Bunlardan en<br />

önemlisi olan dokuz bölüm halindeki Matematiksel Sanat, MS 179 da tam başlık halinde ortaya çıktı,<br />

ama önceden başka başlıklar altında kısmen mevcuttu. Bu eser, Çin pagoda kuleleri, mühendislik için<br />

yükseklik açıklıkları ve boyut oranlarını şekillendirmek için tarım, iş, geometri kullanımı içeren 246<br />

kelimelik sorunları ve doğru üçgenler ile π değerleri materyali içermektedir. Bu eser, pisagor<br />

teoreminin ve gauss eleme yönteminin matematiksel ispatını oluşurdu.[ alıntı gerekir]. Liu Hui, MS 3.<br />

yüzyılda çalışma hakkında düşüncesini açıkladı ve 5 ondalık basamaklı olarak yanlışsız olarak π’nin bir<br />

değerini verdi.<br />

Her ne kadar kurumsal anlayışa nazaran hesaba dayalı bir dayanma gücünden daha fazlası ise de,MS<br />

5. yüzyılda Zu Chongzhi, π değerini 7 ondalık basamaklı olarak hesapladı ve bu hesaplama, hemen<br />

hemen gelecek 1000 yıl için π nin en doğru değeri olarak kaldı. O daha sonra kürenin hacmini bulmak<br />

için Cavalieri prensibi denebilecek bir yöntem kurmuştur. Çin matematiğinin yüksek su izi, Çin<br />

cebirinin gelişimi ile, 13. yüzyılda (Sung döneminin ikinci kısmı) oluşur.<br />

O dönemde en önemli metin, Horner yöntemine benzer bir yöntem kullanılarak eşzamanlı Yüksek<br />

mertebeden cebirsel denklemlerin çözümü ile ilgili Chu Shih-Chieh (fl. 1280 - 1303) tarafından


yaratılan "Dört Elementin Değerli Aynası" dır[78]. Değerli Ayna aynı zamanda Binom açılımı katsayıları<br />

ile birlikte, sekizinci kuvvet vasıtası ile, her ikisi de 1100 tarihi kadar eski Çin çalışmalarında da<br />

görünse de, Paskal’ın üçgeninin bir şemasını içermektedir[80] . Çince, aynı zamanda, antik<br />

zamanlarda tarif edilen ve Yang Hui (MS 1238 – 1298).[80]tarafından mükemmelleştirilen sihirli kare<br />

ve sihirli daireler olarak bilinen karmaşık tümleşik diyagramdan da yararlandı.<br />

Avrupa matematiği, Rönesans sırasında gelişmeye başladığından sonra dahi, Avrupa ve Çin<br />

matematiğine farklı geleneklere sahipti, 13. yüzyıldan itibaren gerileme önemli Çinli matematiksel<br />

çıkışı ile, önemli Çin Matematiği çıkışı, 13. yüzyıldan ileriye doğru gerileme gösterdi. Her ne kadar bu<br />

noktada çok daha matematiksel fikirler Çin’e çıkmaktan ziyade girmesine rağmen, Matteo Ricci gibi<br />

Cizvit misyonerleri, matematiksel fikirleri, 16. yüz yıl ile 18. yüz yıl arasında ileri geri taşıdılar.<br />

Hint Matematiği<br />

yazmalarında kullanılan sayılar.<br />

MÖ 2. yüz yıl ile 2 yüz yıl arası tarihe<br />

ait Bakhshali el<br />

Hindistan da 1. yüz<br />

yılda Brahmi sayıları (alt sıra).<br />

Hint Yarımadasındaki en eski medeniyet, Endüs ırmağı bölgesinde, MÖ 2600 ila 1900 yılları arasında<br />

gelişen Endüs vadisi Medeniyetidir. Bu medeniyetin şehirleri bir düzenlilik dahilinde kuruldu ise de bu<br />

medeniyetten arta kalan herhangi bir matematiksel doküman bilinmemektedir.<br />

Hindistan’dan günümüze kadar gelen en eski matematiksel kayıtlar ,kareler, dikdörtgenler, paralel<br />

kenarlar ve diğerleri gibi çeşitli şekillerin sunaklarının inşası için basit kurallar ortaya koyan dini<br />

metinlere ekler, Sulba Sutras’ dır (MÖ 8. yüz yıl ila MS 2. yüz yıl arasında çeşitli tarihlere ait). Mısır'da<br />

olduğu gibi, tapınak fonksiyonları ile kaygı dini ritüelde bir matematik kökeni işaret etmektedir. Sulba<br />

Sutras π değerinin birkaç farklı yaklaşımları anlamını ima ederek, belirli bir kare ile yaklaşık olarak aynı<br />

alana sahip bir daire oluşturmak için yöntemler sağlar.<br />

Buna ek olarak, onlar Pisagor teoremine bir anlam yükleyerek Pisagor üçlüsü listelediler ve birkaç<br />

ondalık basamak sayısı vererek 2 nin karekökünü hesapladılar. Bu sonuçların hepsi, Mezopotamya<br />

etkisini göstererek, Babil matematiğinde verilir. Sulba Sutras’ın hangi ölçüde sonraki Hindistan<br />

matematiği üzerinde etkili olduğu bilinmemektedir. Çin Matematiği açısından, Hint (Hindistan)<br />

matematiğinde süreklilik yoktur; belirli ilerlemeler uzun süreli hareketsizlik ile birbirlerinden ayrılırlar.<br />

Pāṇini (muhtemelen MÖ 5. yüzyıl), Sanskrit gramerinin kurallarını formüle etmiştir.Onun notasyonu,<br />

modern matematik notasyonu ile benzerdi ve meta kuralları, şekil değiştirmeleri ve öz yinelemeyi<br />

kullandı.<br />

Pingala (kabaca MÖ 3. - 1. yüz yıllar), ilmi vezin tekniği eserinde ikili rakam sistemine karşılık gelen bir<br />

araç kullanır. [88][89] Metre kombinasyonculara yönelik tartışması, binomial teoreminin bir<br />

ilköğretim sürümüne karşılık gelir. Pingala’nın çalışması da ayrıca, Fibonacci serisinin (mātrāmeru<br />

denir) temel fikirlerini içerir.


Sulba sutra’dan sonra Hindistan'dan sonraki önemli matematiksel belgeler, MS 4. ve 5. yüz yıllardan<br />

(Gupta dönemi) gelen ve güçlü bir Helenistik etki gösteren astronomik bilimsel eserler olan<br />

Siddhantas’tır. Bu eserler, batlamyos'a ait trigonometride olduğu şekilde tam akorlu yerine, modern<br />

trigonometri de olduğu gibi, yarı akoru esas alan ilk derece trigonometrik ilişkileri içermekte<br />

olduklarından çok önem taşırlar. Sanskritçe de "jiya" ve "kojiya"dan türetilmiş bir dizi çeviri hataları<br />

sonucu, “sinüs” ve “kosinüs” kelimeleri oluşmuştur. MS 5. yüzyılda, Aryabhata, her ne kadar mantık<br />

ya da tümden gelim yöntem bilimi için hiçbir duygu içermiyor ise de, astronomi ve matematik<br />

ölçümlerinde kullanılan ve hesaplama kurallarına ek ve manzum olarak kaleme alınmış olan<br />

Aryabhatiya,ı ince bir cilt halinde yazdı. Her ne kadar, yaklaşık girdilerin yarısı yanlışsa da, Aryabhatiya<br />

da desimal basamaklı sayma sistemi ilk defa ortaya çıkmaktadır. Çeşitli yüz yıllar sonra, Müslüman<br />

matematikçi Abu Rayhan Biruni, Aryabhatiya ‘ı “ortak çakıl taşlarının karışım ve pahalı kristaller olarak<br />

tanımlamıştır. 7. yüzyılda, Brahmagupta Brahmagupta teoremi Brahmagupta'nın kimliğini ve<br />

Brahmagupta'nın formülü tespit ve ilk defa, Brahma-sphuta-Siddhanta'yı tanımladı, o açık seçik<br />

olarak hem bir kalınan yer imi hem de ondalık sayı basamağı olarak sıfırın kullanımını ve Hint Arap<br />

rakam sistemini açıkladı. Bu sistem, Arapça rakamlar olarak adapte edilmiş bu sayısal sisteme<br />

tanıtılan İslam matematikçilerinin (yak 770) matematiği hakkındaki bu Hint metinden yapılmış bir<br />

çeviri idi. Bu sayı sistemi hakkındaki bilgiyi 12. yüzyılda İslam bilginleri Avrupa’ya taşıdı ve şu anda, bu<br />

sayı sistemi dünyanın her tarafında tüm eski sayı sisteminin yerini aldı. 10. yüzyılda Halayudha’nın<br />

Pingala'snın çalışması hakkındaki açıklaması, Fibonacci serisi ve Paskal’ın üçgeni hakkındaki bir etüdü<br />

içermekte ve matris formasyonunu tarif etmektedir.<br />

12. yüzyılda, Bhāskara güney Hindistan da yaşadı ve o zaman bilinene tüm matematik dalları<br />

hakkında çok kapsamlı yazılar yazdı. Onun çalışması eşdeğer ya da sonsuz küçük değerlerde,<br />

türevlere, ortalama değer teoremine ve sinüs fonksiyonlarının türevine neredeyse eşit matematiksel<br />

nesneleri içermektedir. Cebir icadının matematik tarihçileri arasında hangi uzunlukta tartışmaya yol<br />

açan bir konu olduğunu tahmin etti.<br />

Yuktibhāṣā (Cebirin ilk metin kitabı) içinde sinüs kuralının açıklanması.<br />

14. yüzyılda, Kerala Matematik Okulunun kurucusu olan Sangamagrama’lı<br />

Madhava,(Hint matematikçisi) Madhava – Leibniz serilerini buldu ve 21 adet<br />

bilimsel terim kullanarak, π’nin değerini 3.14159265359 olarak hesapladı.<br />

Madhava, aynı zamanda ark tanjantı belirlemek için, Madhava – Gregory dizilerini,<br />

sinüs ve kosinüsü belirlemek için Madhava - Newton kuvvet serilerini ve sinüs ve<br />

kosinüs fonksiyonları için Taylor yaklaştırmasını buldu. 16. yüzyılda Jyesthadeva, Yukti-bhāṣā da<br />

birçok Kerale Okulu gelişmelerini ve teoremlerini birleştirdi. Ancak, Kerale Okulu, türevleme ve<br />

integrasyon ile ilgili bir sistematik teoriyi formüle etmediği gibi, onun sonuçlarının Kerala dışına<br />

iletilmiş olduğuna ilişkin herhangi bir kanıt da bulunmamaktadır. Hindistan da İslam'i kuralların tesis<br />

edilmesi ile bilimin diğer sahaları ile birlikte, matematikte gelişmede durgunluk yaşandı.<br />

İslam matematiği<br />

Muhammad ibn Mūsā al - Khwārizmī (muhtemelen MS 820) tarafından Sonuçlandırma ve Dengeye<br />

almanın Hesaplaması hakkındaki Özet kitap tan alıntı yapılan sayfa.<br />

8. Yüz yılda, İran, Orta Doğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, İberya ve Hindistan’ın bir Bölümü boyunca<br />

kurulan İslam imparatorluğu (Hilafet) matematiğe önemli katkılarda bulunmuştur. Her ne kadar<br />

matematik konusunda yazılmış olan İslam'i metinlerin çoğu Arapça yazılmışsa da, birçoğu, Helenistik<br />

dünyada Yunancanın durumuna benzediğinden, Arapça, İslam dünyasının başından sonuna dek, o<br />

zaman, Arap olmayan Bilginlerin yazılı dili olarak kullanıldığından Araplar tarafından yazılmamıştır.


9. Yüz yılda İranlı matematikçi Muhammed ibn Mūsā al-Khwārizmı, için Hint – Arap sayı sistemi ve<br />

denklemlerin çözülmesi için yöntemler hakkında çeşitli önemli kitaplar yazdı. Al-Kind nin çalışması ile<br />

birlikte, onun, yaklaşık 825 yılında yazdığı Hint sayı sistemleri ile hesaplama hakkındaki kitabı, Hint<br />

matematiğinin ve Hint sayı sisteminin Batıya yayılması konusunda etkili olmuştur. Algoritma kelimesi,<br />

Algoritma’nın adının Latince'ye çevrilmesinden türetilmiştir ve Cebir kelimesi ise, onun<br />

çalışmalarından birinin başlığından alınmıştır , Al-Kitāb al-mukhtaṣar fī hīsāb al-ğabr wa’l-muqābala<br />

(Sonuçlandırma ve Dengeye almanın Hesaplaması hakkındaki Özet kitap) . O, artı köklü [106] ikinci<br />

dereceden denklemlerin cebirsel çözümü konusunda geniş kapsamlı ve ayrıntılı bir açıklama yapmış<br />

olup, temel biçimde ve kendi iyiliği için cebiri öğreten ilk kişi idi[107]. O, aynı zamanda, denklemin artı<br />

taraflarında benzer terimlerin iptali olan çıkartma işlemi uygulanmış terimlerin denklemin diğer<br />

tarafına aktarılmasına istinaden uygulanan temel “indirgeme” ve “dengeleme” yöntemini tartıştı. Bu,<br />

al-jabr olarak başlangıçta tarif edilen operasyondur. [108] Onun cebiri, artık çözülmesi gereken bir<br />

dizi problem ile ilgili değildi, ancak, açıklama, bundan böyle açıkça çalışmanın doğru nesnesini<br />

oluşturan denklemler için olası tüm prototipleri vermesi gereken içinde kombinasyonlar bulunan ilkel<br />

terimler ile başlayan bir açıklamadır”. O, aynı zamanda kendi menfaati açısından bir denklem<br />

üzerinde çalıştı ve bir soysal tarzda, basit şekilde problemin çözümü esnasında ortaya çıkmayacak<br />

şekilde olduğu kadar, ancak sonsuz sınıftaki problemlerin tanımlanması için özellikle başvuruldu.”.<br />

[109]<br />

Al-Karaji tarafından cebirdeki diğer gelişmeler oldu onun İlmi eserinde bilinmeyen miktarların tam<br />

sayının kuvvetlerini ve tem sayının köklerini birleştirmek için yöntem bilimini genişlettiği durumda al-<br />

Fakhri bu işlemleri uyguladı. Bazen matematiksel tümevarım ile ispat edilmeye yakın durum, MS 1000<br />

yılında Al-Karaji tarafından yazılan bir kitapta ortaya çıkar ve o, binomial teoremi ve Paskal’ın üçgenini<br />

ve integral küplerini [110] ispat için onu kullandı. Matematik tarihçisi F. Woepcke,[111] Al-Karaji yi<br />

“cebirsel hesapların teoerisini ilk açıklayan kişi olarak” övdü. Ayrıca, 10. yüz yılda Abul Wafa,<br />

Diophantus’un çalışmalarını Arapça ‘ya çevirdi. Ibn al-Haytham, herhangi entegral kuvvetlerinin<br />

toplamı için genel formülü tespit etmek amacıyla, dördüncü kuvvetlerin toplamı için formül türeten<br />

ilk matematikçi idi.<br />

O, bir paraboloitin hacmini bulmak amacıyla bir integrasyon işlemi yaptı ve dördüncü dereceye kadar<br />

polinomların entegrali için bulduğu sonucu genelleştirebilecek idi. O, böylece, polinomların entegrali<br />

için bir genel formül bulmaya çok yaklaştı ancak o, dördüncü kuvvetin üstündeki herhangi<br />

polinomlarla ilgili değildi. [112]<br />

11 yüz yılın sonlarında, Ömer Hayyam, Öklitte yaşanan güçlüklerle ilgili tartışmaları ele alan bir kitap<br />

yazdı. Bu kitap, Öklidin elemanları içindeki kusurları algılayan bu kitap özellikle paralel postülat<br />

üzerinde yoğunlaşmış idi. O, ayrıca kübik denklemlerin genel geometrik çözümünü bulan ilk kişi idi.[<br />

alıntı gerekli]. O, aynı zamanda takvim reformu konusunda çok etkili idi. 13. yüz yılda, Nasir al-Din<br />

Tusi (Nasireddin), küresel geometri konusunda ilerlemeler gösterdi. O, aynı zamanda Öklit’in paralel<br />

postülatı konusunda etkili çalışmaları yazdı.<br />

15. yüz yılda, Ghiyath al-Kashi, π nin değerini 16. ondalık basamağa kadar hesapladı.<br />

Kashi aynı zamanda, daha sonra Ruffini ve Horner tarafından birçok yüzyıl sonra verilen yöntemlerin<br />

özel bir durumu olan n’nin köklerini hesaplamak için bir algoritmaya sahip idi.<br />

Bu dönem içinde Müslüman matematikçilerin diğer edinimleri ondalık nokta notasyonundan Arap<br />

sayı sistemlerine ilaveyi içermektedir, sinüs dahil, tüm modern trigonometrik fonksiyonların<br />

keşfedilmesi için Al-Kindi'nin şifre analizi ve frekans analizinin takdimi, analitik geometrinin Ibn al-<br />

Haytham tarafından geliştirilmesi, Ömer hayam tarafından cebirsel geometrinin başlangıcı ve al-<br />

Qalasādī tarafından cebirsel notasyonun geliştirilmesi de diğer edinimler olarak sayılabilir. [113]


15. yüzyıldan itibaren, Osmanlı İmparatorluğu ve Safevi Hanedanı dönemi esnasında İslam'i<br />

matematiğin gelişmesi durgunluğa girdi. Ortaçağ Avrupası matematiği [düzenlendi]<br />

Matematik ile ilgilenen Ortaçağ Avrupası, modern matematikçilerin ilgisinden oldukça farklı olarak<br />

ele alındı. Bu konuyu işleten öğelerden biri, matematiğin doğanın yaratılmasının anlaşılması için<br />

anahtar sağladığı inancı, sıkça Plato’nun Timeos de gerekçelendirildi ve “Tanrı, ölçüm, sayı ve ağırlık<br />

olarak her şeyi emretti” şeklinde incile ait (Akıl kitabındaki) pasaj oldu. [114]<br />

Boethius, aritmetiğin, geometrinin, astronomi ve müziğin tarif edilmesi amacıyla quadrivium terimi<br />

için bir ad bulduğunda, 6. yüz yılda matematik için müfredat programında bir yer sağladı. O, Öklidin<br />

Elemanlarından alınmış bir dizi alıntı olan Nicomachus’un Yunanca ‘dan serbest (ücretsiz) çeviride<br />

Aritmetiğe Girişinde, De institutione arithmetica’ı yazdı; De institutione musica, da ayrıca Yunan<br />

kaynaklarından türetilmiştir. Onun çalışmaları pratik değil, teorik idi ve Yunan ve Arapça matematik<br />

çalışmalarının keşfine dek bu çalışmalar matematik çalışmanın dayanakları idi. [115][116].<br />

12. Yüz yılda, Avrupa’lı bilim adamları, özellikle al-Khwārizmī'nın tarafından yazılmış ve Robert of<br />

Chester, tarafından Latince’ye çevrilmiş olan Sonuçlandırma ve Dengeye almanın Hesaplaması<br />

hakkındaki Özet kitabı ve Adelard of Bath, Herman of Carinthia, and Gerard of Cremona.[117][118]<br />

tarafından çeşitli sürümleri çevrilmiş metinler dahil, bir bilimsel Arapça metin aramak amacıyla<br />

İspanya ye gittiler.<br />

Ayrıcai, bkz: 12. Yüzyılın çevirileri<br />

Bu yeni kaynaklar, matematiğin yenilenmesini harekete geçirdiler. Fibonacci, 1202 yılında özgür<br />

abaküs de yazı yazarak ve bu yazıyı 1254 de güncelleştirerek, Avrupa da Eratosthenes zamanından<br />

beri bin yıldan fazla bir boşluktan sonra ilk dikkate değer matematiği üretti. Hint – Arap sayı<br />

sistemleri çalışması Avrupa ya sunuldu ve diğer birçok matematik problemi tartıştı.<br />

14. yüz yıl, geniş kapsamlı problemlerin araştırılması için yeni matematiksel kavramların<br />

geliştirilmesini gördü. [119] Önemli bir katkı, yerel hareketin matematiğinin geliştirilmesi idi.<br />

Thomas Bradwardine, , F Kuvvetinin R direncine oranı geometrik orantıda artarken V hızının aritmetik<br />

orantıda artacağını önerdi. Bradwardine, bunu bir dizi özel örnek ile açıkladı, ancak logaritma henüz<br />

tasarlanmış olmayacağından, : V = log (F/R) yazarak sonucu içinde bulunulan döneme uygun<br />

düşmeyen bir biçimde ifade edebileceğiz. [120]<br />

Bradwardine'nin analizi, ilaçların terkiplerinin doğasının farklı fiziksel bir probleme sayılaştırılması<br />

amacıyla, al-Kindi ve Arnald of Villanova tarafından kullanılan matematiksel tekniğin aktarılması<br />

konusunda bir örnektir. [121]<br />

14 Yüz yıl Oxford hesaplamacılardan biri olan William Heytesbury, diferansiyel hesabı ve sınırların<br />

kavramı olmaksızın, anlık hızın ölçülmesini önerdi. "tarif edilmesi gereken yöntem ile [bir gövde ] ile<br />

eğer... o daima, içinde verilen anda hareket ederek, aynı tarzda, aynı hız derecede hareket etmiş ise”<br />

[122]<br />

Heytesbury ve diğerleri “düzgün olarak hızlanan bir harekete maruz bir gövde (bu gün integrasyon ile<br />

çözümlendi) ile kaplı mesafeyi, bir hareketli gövdenin daima aynı tarzda [hız] (hızın) artımını elde<br />

etmesi ya da kaybetmesi şeklinde, orta derece bir hızla devamlı hareket halinde ise, verilen bir süre<br />

içinde enine geçeceğini matematiksel olarak tespit etti. [123]<br />

Paris üniversitesinde, Nicole Oresme ve Italyan Giovanni di Casali,hattın altındaki alanın sabit ivmeyi<br />

gösterdiğini ve seyredilen toplam mesafeyi temsil ettiğini iddia ederek, bağımsız şekilde bu ilişki<br />

konusunda grafik gösterimler sağladılar.[124] Öklidin elemanlarının daha sonraki matematiksel<br />

açıklamasında Oresmo, bir gövdenin tek sayıları arttıracak şekilde, herhangi bir niteliğin elde


edileceğini göstererek her bir ardışık süre artımında daha ayrıntılı bir analiz yaptı. Öklit tek sayıların<br />

toplamının tam kare sayılar olduğunu, gövde tarafından elde edilen toplam niteliğin, sürenin karesi<br />

olarak artacağını göstermiştir. [125]<br />

Rönesans<br />

Luca Pacioli’nin Portresi, geleneksel olarak Jacopo<br />

de Barbariye atfedilen bir resim, 1495 (Museo di<br />

Capodimonte.<br />

Rönesans sırasında matematik ve muhasebenin gelişimi<br />

iç içe geçmiştir.[126] Cebir ile muhasebe arasında<br />

doğrudan bir ilişki yoktu ama yayınlanan konuların ve<br />

kitapların öğretimi genelde, hesap okullarına (Flanders<br />

ve Almanya) veya abaküs okullarına (İtalya ‘da abbaco<br />

olarak bilinir) gönderilen tüccar çocuklarına yönelikti. Bu çocuklar bu okullarda ticaret konusunda<br />

yararlı beceriler öğreniyordu. Muhasebecilik işlemlerini gerçekleştirmek için muhtemelen cebire<br />

gerek yoktu, ancak karmaşık takas işlemleri veya bileşik faiz hesaplama için temel aritmetik bilgisi<br />

zorunlu idi ve cebir bilgisi çok yararlı oluyordu. Luca Pacioli'nin "Summa de Arithmetica, Geometria,<br />

Proportioni et Proportionalità" adlı eseri (İtalyanca: "Aritmetik, Geometri, Oran ve Orantı<br />

İncelemesi") ilk olarak 1494 yılında Venedik'te basılmış ve yayınlanmıştı. Bu eser, muhasebe üzerine<br />

27 sayfalık bir bilimsel inceleme içeriyordu: "Particularis de Computis et Scripturis" (İtalyanca:<br />

"Hesaplama ve Kayıt Detayları "). Bu eser öncelikle tüccarlar için yazılmıştı ve ağırlıklı olarak<br />

tüccarlara satılmıştı. Bu tüccarlar bu kitabı bir referans metin olarak, içerdiği matematiksel<br />

bulmacalardan dolayı bir zevk kaynağı olarak ve çocuklarının eğitimine yardımcı olmak için<br />

kullanıyordu. [127] Pacioli, Summa Arithmetica ‘da artı ve eksi sembollerini basılı bir kitapta ilk kez<br />

ortaya koydu. Bu semboller İtalyan Rönesans matematiğinde standart notasyon (gösterim) haline<br />

geldi. Ayrıca Summa Arithmetica cebir içeren İtalya'da basılmış ilk kitap oldu. Şunu belirtmek<br />

önemlidir ki Pacioli, Piero Della Francesca ‘nın çalışmasının çoğunu almıştır ve onun çalışmalarını<br />

intihal etmiştir. İtalya'da 16. yüzyılın ilk yarısında, Scipione del Ferro ve Niccolò Fontana Tartaglia<br />

üçüncü dereceden denklemler için çözümler keşfetti. Gerolamo Cardano 1545 tarihli Ars Magna adlı<br />

kitabında, dördüncü dereceden denklemler için öğrencisi Lodovico Ferrari tarafından keşfedilen bir<br />

çözüm ile birlikte bunları yayınladı. 1572 yılında Rafael Bombelli üçüncü dereceden denklemleri<br />

çözmek için kullanılan Cardano'nın formülünde ortaya çıkabilecek sanal miktarların nasıl ele<br />

alınacağını gösterdiği L'Algebra adlı eserini yayınladı. Simon Stevin'in ondalık gösterime olan ilk<br />

sistematik yaklaşımı içeren kitabı De Thiende ('ondalıklar sanatı') ilk olarak 1585 yılında Flemenkçe<br />

yayınlandı. Bu kitap, gerçek sayı sistemi hakkında daha sonra yapılan tüm çalışmaları etkiledi.<br />

Navigasyon talepleri ve büyük alanların ayrıntılı haritaları konusunda artan ihtiyaç ile önem kazanan<br />

trigonometri matematiğin önemli bir dalı olarak gelişti. Bartholomaeus Pitiscus 1595 yılında<br />

Trigonometria adlı kitabını yayınlayarak bu kelimeyi kullanan ilk kişi oldu. Regiomontanus'un sinüs ve<br />

kosinüs tablosu 1533 ‘te yayınlandı.[128]<br />

Rönesans sırasında, yeniden keşfedilmiş Yunan felsefesi ile birlikte sanatçıların doğal dünyayı gerçekçi<br />

bir şekilde tasvir etme arzusu, sanatçıları matematik çalışmaya yönlendirdi. Onlar ayrıca o zamanın<br />

mühendisleri ve mimarları idi ve bu yüzden her durumda matematiğe ihtiyaçları vardı. Perspektifle<br />

resim yapma sanatı ve geometrideki gelişmeler yoğun olarak araştırıldı.[129]


Modern Dönem<br />

17. yüzyıl<br />

Gottfried Wilhelm Leibniz.<br />

17. yüzyılda Avrupa genelinde matematiksel ve bilimsel fikirlerde benzeri<br />

görülmemiş bir patlama görüldü. Galileo, Hollanda'dan ithal ettiği bir<br />

oyuncağı temel alan bir teleskop kullanarak Jüpiter'in uyduları gözlemledi.<br />

Tycho Brahe gökyüzündeki gezegenlerin konumlarını açıklayan çok büyük<br />

miktarda matematiksel veri topladı. Brahe'nin asistanı olarak Johannes<br />

Kepler gezegen hareketleri konusunu ciddi bir şekilde ele alan ilk kişiydi.<br />

Kepler'in hesaplamaları, John Napier ve Jost Bürgi tarafından logaritmanın<br />

eşzamanlı keşfi ile basitleştirildi. Kepler, gezegen hareketlerinin matematiksel yasalarını formüle<br />

etmeyi başardı. René Descartes (1596–1650) tarafından geliştirilen analitik geometri bu yörüngelerin<br />

bir grafik üzerine Kartezyen koordinatlarda çizilebilmesine olanak verdi. Simon Stevin (1585) rasyonel<br />

ya da irrasyonel tüm sayıları tanımlayabilen modern ondalık gösterimin temelini oluşturdu. Isaac<br />

Newton, kendinden önce yaşamış birçok bilim adamı tarafından yapılan çalışmalar üzerine inşa<br />

ederek Kepler Yasalarını açıklayan fizik kanunlarını keşfetti ve günümüzde kalkulus olarak bilinen<br />

kavramları bir araya getirdi. Muhtemelen 17. yüzyılın en önemli matematikçilerinden biri olan<br />

Gottfried Wilhelm Leibniz kalkulusu ve bugün bile hala kullanılan kalkulus notasyonunun çoğunu<br />

bağımsız bir şekilde geliştirdi. Bilim ve matematik uluslararası bir çaba haline gelmişti ve yakında tüm<br />

dünyaya yayılacaktı. Gökler ile ilgili çalışmalara matematiğin uygulanmasına ek olarak uygulamalı<br />

matematik Pierre de Fermat ile Blaise Pascal.’ın yazışması ile yeni alanlara doğru genişlemeye başladı.<br />

Pascal ve Fermat bir kumar oyunu hakkındaki tartışmalarında olasılık teorisi araştırmaları ve ilgili<br />

kombinatorik kuralları için zemin hazırladı. Pascal, dine adamış bir yaşamı savunarak, başarı olasılığı<br />

küçük olsa bile ödüllerin sonsuz olduğu gerekçesiyle yeni gelişen olasılık teorisi kullanmaya teşebbüs<br />

etti. Bu bir anlamda, fayda teorisinin 18.-19. yüzyılda gelişeceğinin bir habercisi idi.<br />

18. yüzyıl<br />

Leonhard Euler by Emanuel Handmann.<br />

18. yüzyılın en etkili matematikçisi muhtemelen Leonhard Euler idi.<br />

Yaptığı katkılar, Königsberg ‘in Yedi Köprüsü problemi ile birlikte grafik<br />

teorisi çalışmasını kurmaktan, birçok modern matematiksel terimi ve<br />

gösterimi standartlaştırmaya kadar uzanır. Örneğin eksi 1 ‘in karekökünü i<br />

sembolü ile adlandırmıştır ve çemberin çevresinin çapına oranı anlamına<br />

gelen Yunan harfi ‘nin kullanımını popüler hale getirmiştir. Topoloji, grafik<br />

teorisi, kalkulus, kombinatorik ve karmaşık analiz çalışmalarına sayısız<br />

katkılarda bulunmuştur; onun adının verildiği teoremlerin ve notasyonların çokluğu bunu<br />

kanıtlamaktadır. 18. yüzyılın diğer önemli Avrupa matematikçileri arasında Joseph Louis Lagrange ve<br />

Laplace da bulunmaktadır. Lagrange, sayılar teorisi, cebir, diferansiyel hesap ve varyasyon hesabı<br />

konusunda öncü çalışmalar yapmıştır ve Laplace, Napolyon çağında gök mekaniği ve istatistiğin<br />

temelleri hakkında önemli çalışmalara yapmıştır.<br />

Modern Matematik


19. yüzyıl<br />

Carl Friedrich Gauss.<br />

19. yüzyıl boyunca matematik giderek soyut hale geldi. 19. yüzyılda Carl Friedrich<br />

Gauss yaşamıştı (1777–1855). Bilime yaptığı birçok katkıyı bir kenara bırakırsak,<br />

saf matematikte karmaşık değişkenli fonksiyonlar, geometri ve dizilerin<br />

yakınsaklığı hakkında devrimci çalışmalar yaptı. Temel cebir teoreminin ve ikinci dereceden karşıtlık<br />

yasasının ilk tatmin edici ispatlarını sundu.<br />

(Hiperbolik, Öklidsel, Eliptik)Her üç tür geometri içinde ortak bir dikeyi olan çizgilerin davranışı.<br />

Bu yüzyılda Öklidsel olmayan geometrinin iki biçiminin gelişimi gözlendi ve Öklid geometrisinin<br />

paralellik postülatı artık geçerli değildi. Rus matematikçi Nikolai Ivanovich Lobachevsky ve rakibi,<br />

Macar matematikçi János Bolyai birbirlerinden bağımsız bir şekilde hiperbolik geometriyi tanımlanmış<br />

ve bunun üzerinde çalışmışlardır. Bu geometride paralelliklerin benzersizliği artık geçerli değildi. Bu<br />

geometride bir üçgenin iç açılarının toplamı 180° ‘den küçüktür. Daha sonra 19. yüzyılda Alman<br />

matematikçi Bernhard Riemann tarafından Eliptik geometri geliştirildi. Bu geometride hiçbir paralel<br />

bulunamaz ve bir üçgenin iç açılarının toplamı 180° ‘den büyüktür. Riemann ayrıca Riemannian<br />

geometrisini de geliştirdi. Bu geometri üç tip geometriyi birleştiriyor ve büyük ölçüde<br />

genelleştiriyordu. Ve Bernhard Riemann ayrıca, eğri ve yüzey fikirlerini genelleştiren amanifold<br />

kavramını tanımladı. 19. yüzyılda soyut cebirin büyük bir bölümünün başlangıcı görüldü. Almanya’dan<br />

Hermann Grassmann Vektör Uzaylarının ilk versiyonunu sundu ve İrlanda’dan William Rowan<br />

Hamilton nonkomutatif cebiri geliştirdi. İngiliz matematikçi George Boole sayıları sadece 0 ve 1 olan<br />

ve günümüzde Boolean cebiri olarak adlandırılan bir cebir tasarladı. Boole cebri matematiksel<br />

mantığın başlangıç noktasıdır ve bilgisayar biliminde önemli uygulamalara sahiptir. Augustin-Louis<br />

Cauchy, Bernhard Riemann ve Karl Weierstrass kalkulusu daha titiz bir şekilde yeniden formüle etti.<br />

Ayrıca ilk defa, <strong>Matematiğin</strong> sınırları keşfedildi. bir Norveçli Niels Henrik Abel ve bir Fransız Évariste<br />

Galois dördüncü dereceden daha büyük polinom denklemlerin çözümü için hiçbir genel cebirsel<br />

yöntem olmadığını kanıtladı (Abel–Ruffini teoremi).<br />

Diğer 19. yüzyıl matematikçileri, verilen bir küpün iki katı hacmindeki bir küpün kenarını oluşturmak<br />

ya da verilen bir dairenin alanına eşit bir kare oluşturmak amacıyla gelişigüzel bir açıyı üçe bölmek için<br />

yalnızca cetvel ve pergelin yeterli olmadığını ispat ederken bunu kullandı. Eski Yunanlardan beri<br />

matematikçiler tüm bu problemleri çözmek için boşuna uğraştı. Diğer taraftan, 19. yüzyılda<br />

geometrideki üç boyut sınırlaması parametre uzayı ve hiper-kompleks sayılar vasıtasıyla aşıldı.<br />

Çeşitli polinom denklemlerin çözümleri ile ilgili Abel ve Galois ‘in yaptığı araştırmalar, grup teorisinin<br />

ve soyut cebirin ilişkili alanlarının daha da gelişmesi için zemin hazırladı. 20. yüzyılda fizikçiler ve diğer<br />

bilim adamları simetri üzerinde çalışmak için ideal bir yol olarak grup teorisini gördü. 19. yüzyılın<br />

sonlarında Georg Cantor küme teorisinin ilk temellerini kurdu. Bu teori sonsuzluk kavramının sıkı bir<br />

şekilde ele alınmasına olanak verdi ve neredeyse tüm matematiğin ortak dili haline geldi. Cantor'un<br />

küme teorisi ve matematiksel mantığın Peano, L. E. J. Brouwer, David Hilbert, Bertrand Russell ve<br />

A.N. Whitehead ‘in ellerinde yükselmesi matematiğin temelleri hakkında uzun soluklu bir tartışma


aşlattı. 19. yüzyılda bir dizi ulusal matematik derneği kuruldu: Londra Matematik Derneği (1865),<br />

Société Mathématique de France (1872), Circolo Matematico di Palermo (1884), Edinburgh<br />

Matematik Derneği (1883) ve Amerikan Matematik Derneği (1888). İlk uluslararası özel dernek<br />

Quaternion Society, bir vektör tartışması bağlamında 1899 yılında kuruldu.<br />

1897 yılında Hensel p-sel sayıları ortaya koydu.<br />

20. yüzyıl MATEMATİĞİ<br />

Dört Renk Teorisini gösteren bir harita<br />

20. yüzyılda matematik önemli bir meslek haline geldi. Her yıl,<br />

binlerce yeni matematik doktorası verildi ve hem öğretim hem<br />

de sanayide istihdam mevcut idi. Matematik alanlarını ve<br />

uygulamalarını kataloglama çabası Klein's encyclopedia ‘da<br />

yapıldı. Uluslararası Matematikçiler Kongresinde yapılan 1900<br />

tarihli bir konuşmada David Hilbert 23 adet çözülmemiş<br />

matematik problemi listesi ortaya koydu. <strong>Matematiğin</strong> birçok<br />

alanına yayılan bu problemler 20. yüzyıl matematiğinin çoğu<br />

için merkezi bir odak oluşturdu. Günümüzde bunların 10 ‘u<br />

çözüldü, 7 ‘si kısmen çözüldü ve 2 ‘si hala açık. Geri kalan 4<br />

tanesi, çözüldü ya da çözülmedi olarak ifade etmek için çok<br />

genel formüle edildi. Önemli tarihsel varsayımlar nihayet<br />

ispatlandı. 1976 yılında Wolfgang Haken ve Kenneth Appel dört<br />

renk teorisini kanıtlamak için bir bilgisayar kullandı. Andrew Wiles, başkalarının çalışmalarını<br />

geliştirerek 1995 yılında Fermat'ın Son Teoremini ispat etti. Paul Cohen ve Kurt Gödel süreklilik<br />

hipotezinin küme teorisinin standart aksiyomlarından bağımsız (ispatlanamaz ya da çürütülemez)<br />

olduğunu ispatladı. 1998 yılında Thomas Callister Hales, Kepler varsayımını ispatladı.<br />

Görülmemiş büyüklükte ve kapsamda matematiksel işbirlikleri gerçekleşti. Buna bir örnek sonlu basit<br />

gruplarının sınıflandırılmasıdır ("enormous theorem” olarak da bilinir "). Bu teorinin ispatı, 1955 ile<br />

1983 arasında yaklaşık 100 yazar tarafından yazılan 500 küsur dergi makalesi ve on binlerce sayfanın<br />

doldurulmasını gerektirmiştir. "Nicolas Bourbaki" takma adıyla yayın yapan Jean Dieudonné ve André<br />

Weil dahil olmak üzere bir grup Fransız matematikçi bilinen tüm matematiği tutarlı bir bütün olarak<br />

sergilemeyi denedi. Elde edilen birkaç düzine cildin matematik eğitimi üzerinde tartışmalı bir etkisi<br />

olmuştur.


Bir yıldızın etrafında dolanan yalnız bir gezegenin Newton<br />

(kırmızı) - Einstein yörüngesi (mavi)<br />

Diferansiyel geometri Einstein onu genel görelilikte<br />

kullandığında kendini gösterdi. Matematiksel mantık, topoloji<br />

ve John von Neumann ‘ın oyun teorisi gibi matematiğin tüm<br />

yeni alanları matematiksel yöntemlerle cevaplanabilecek<br />

soruların türünü değiştirdi. Her türlü yapı aksiyomları<br />

kullanarak soyutlanmıştır ve bunlara metrik uzaylar, topolojik<br />

uzaylar vb. gibi isimler verilmiştir. Matematikçiler yapmak gibi,<br />

soyut bir yapının kendi konsepti soyutlanmıştır ve kategori teorisine neden olur. Grothendieck ve<br />

Serre demet teorisini kullanarak cebirsel geometriyi değiştirdi. Poincaré ‘in 1890 'larda başladığı<br />

dinamik sistemlerin nitel çalışmasında büyük ilerlemeler sağlanmıştır. Ölçüm kuramı 19. Yüzyılın<br />

sonlarında ve 20. Yüzyılın başlarında geliştirildi. Ölçüm uygulamaları arasında Lebesgue integrali,<br />

olasılık teorisinin ve ergodik teorisinin Kolmogorov aksiyomatizasyonu bulunmaktadır. Düğüm teorisi<br />

büyük ölçüde genişletilmiştir. Kuantum mekaniği fonksiyonel analizin gelişmesine yol açmıştır. Diğer<br />

yeni alanlar şunlardır: Laurent Schwartz'ın dağıtım teorisi, sabit nokta teorisi, tekillik teorisi ve René<br />

Thom felaket teorisi, model teorisi ve Mandelbrot'un Fraktalları. Lie grupları ve Lie cebirleri ile birlikte<br />

Lie teorisi en önemli çalışma alanlarından biri oldu.<br />

Abraham Robinson tarafından ortaya konan standart-dışı analiz, gerçek sayılar alanını sonsuz ve<br />

sınırsız miktarları içeren hiper-gerçek sayılara genişleterek limitler teorisinin lehine itibardan düşmüş<br />

kalkülüse sonsuz-küçük yaklaşımı düzeltti. Daha da büyük bir sayı sistemi gerçeküstü sayılar<br />

kombinatoryal oyunlar ile bağlantılı olarak John Horton Conway tarafından keşfedildi.<br />

Bilgisayarların sürekli olarak gelişmesi, ilk olarak mekanik analog makineler ve daha sonra dijital<br />

elektronik makineler, seri üretimi & dağıtımı ve iletişimi kolaylaştırmak için endüstrinin gittikçe daha<br />

büyük miktarda veri ile başa çıkmasına olanak verdi. Ve bunun ile başa çıkmak için yeni matematik<br />

alanları geliştirildi: Alan Turing'in hesaplanabilirlik kuramı; karmaşıklık teorisi; Derrick Henry<br />

Lehmer'in ileri sayı teorisi için ENIAC kullanması ve Lucas Lehmer testi; Claude Shannon'un bilgi<br />

kuramı; sinyal işleme; veri analizi; optimizasyon ve yöneylem araştırmasının diğer alanları. Önceki<br />

yüzyıllarda matematiksel odağın çoğu kalkülüs ve sürekli fonksiyonların üzerinde idi, ancak bilgisayar<br />

ve iletişim ağlarının yükselişi ayrık kavramların öneminin artmasına ve grafik teorisi de dahil olmak<br />

üzere kombinatoriğin genişlemesine yol açtı. Bilgisayarların hızı ve veri işleme yetenekleri kalem ve<br />

kağıt hesaplamaları ile çok zaman alıcı olan matematik problemleri ile başa çıkılmasını sağladı. sayısal<br />

analiz ve sembolik hesaplama gibi alanlara. 20. yüzyılın en önemli yöntemlerinden ve<br />

algoritmalarından bazıları şunlardır: simpleks algoritması, Hızlı Fourier Dönüşümü, hata düzeltme<br />

kodları, kontrol teorisinden Kalman filtresi ve RSA genel anahtar şifreleme algoritması.<br />

Aynı zamanda, matematiğin sınırlamaları hakkında derin sezgiler geliştirilmiştir. 1929 ve 1930<br />

yıllarında doğal sayılar artı toplama ve çarpmadan biri ile ilgili formüle edilen tüm ifadelerin gerçekliği<br />

veya sahteliğinin karar verilebilir olduğu, yani bir algoritma ile tespit edilebilir olduğu ispatlandı. 1931<br />

yılında, Kurt Gödel, doğal sayılar artı hem toplama hem de çarpmada durumun böyle olmadığını<br />

tespit etti. Peano aritmetiği olarak bilinen bu sistem aslında tamamlanamaz idi. (Peano aritmetiği,<br />

asal sayı kavramı da dahil olmak üzere sayı teorisinin büyük bölümü için yeterlidir.) Gödel ‘in iki<br />

eksiklik teorisinin bir sonucu şudur ki, Peano aritmetiği içeren herhangi bir matematiksel sistemde<br />

(tüm analiz ve geometri dahil olmak üzere) doğruluk mutlaka ispatı geçer (yani sistem içinde ispat<br />

edilemeyen doğru ifadeler vardır). Dolayısıyla matematik, matematiksel mantığına indirgenemez ve<br />

David Hilbert'in matematiğin tümünü eksiksiz ve tutarlı yapma rüyasının yeniden formüle edilmesi<br />

gerekir.


Kompleks düzlemde Gamma fonksiyonunun mutlak değeri.<br />

20. yüzyıl matematiğinin en renkli isimlerinden biri Srinivasa<br />

Aiyangar Ramanujan (1887–1920) idi. O, yüksek derecede<br />

kompozit sayıların özellikleri, üleşim işlevi & onun<br />

asimptotikleri ve mock teta fonksiyonları dahil olmak üzere<br />

3000 ‘in üzerinde teoriyi varsayan veya ispatlayan Hint bir<br />

otodidakt idi. Ayrıca gama fonksiyonları, modüler formlar,<br />

ıraksak diziler, hipergeometrik diziler ve asal sayılar teorisi<br />

alanlarında önemli araştırmalar yaptı. Paul Erdős onunla işbirliği içinde çalışan yüzlerce kişi ile birlikte<br />

tarihteki tüm diğer matematikçilerden daha fazla makale yayınlandı. Matematikçiler, bir<br />

matematikçinin Erdős sayısına götüren Kevin Bacon Oyununa eşdeğer bir oyuna sahipti. Bu,<br />

matematiksel makalelerin ortak yazarlığı ile ölçülen, bir kişi ile Paul Erdos arasındaki "işbirlikçi<br />

mesafeyi" açıklar. Emmy Noether birçok kişi tarafından matematik tarihinin en önemli kadını olarak<br />

tanımlanmıştır. O, halkalar, alanlar ve cebirler kuramlarında devrim yapmıştır.<br />

Bilim çağında bilginin patlaması birçok çalışma alanında olduğu gibi uzmanlaşmaya yol açtı: yüzyılın<br />

sonuna kadar matematikte yüzlerce uzmanlık alanı oluştu ve Matematik Konuları Sınıflandırması<br />

düzinelerce sayfa uzunluğundaydı. Gittikçe daha fazla matematik dergisi yayımlandı ve yüzyılın<br />

sonuna kadar “world wide web” in gelişmesi online yayıncılığı doğurdu.<br />

21. yüzyıl<br />

2000 yılında Clay Matematik Enstitüsü Ödüllü Yedi Milenyum Problemini duyurdu ve 2003 yılındathe<br />

Poincaré varsayımı Grigori Perelman (bu noktada bir ödül almayı reddetti) tarafından çözüldü.<br />

Çoğu matematiksel derginin basılmış versiyonlarının yanında şimdi online versiyonları da var ve<br />

sadece online yayın yapan birçok dergi yayın hayatına başladı. İlk olarak arXiv tarafından<br />

yaygınlaştırılan açık erişimli yayıncılığa doğru artan bir yönelim var.<br />

<strong>Matematiğin</strong> Geleceği<br />

Ana makale: <strong>Matematiğin</strong> geleceği<br />

Matematikte birçok gözlemlenebilir eğilim var, en dikkate değer olanları şunlar: Konu her<br />

zamankinden daha çok büyük büyüyor, bilgisayarlar giderek daha önemli ve güçlü hale geliyor,<br />

matematiğin biyoinformatiğe uygulanması hızla genişliyor, bilim & endüstri tarafından üretilen ve<br />

bilgisayarlar tarafından kolaylaştırılarak analiz edilmesi gereken verilerin hacmi çok hızlı genişliyor.


Atatürk Ve Matematik<br />

Günümüzün bilim ve teknolojisinin bel kemiği<br />

olan matematik, kendine özgü doğulara,<br />

yanlışlara ve dile sahiptir. Bir dile sahiptir<br />

diyorum çünkü, sadece matematik ile<br />

yakından ilgilenenlerin anlayabileceği veya<br />

"üçgen, kare, dikdörtgen, çember, daire vb.."<br />

gibi herkesin yakından bildiği terimler ve<br />

çeşitli sembolik gösterimlere sahiptir<br />

matematik. Hiç düşündünüz mü, nereden geliyor bu terimler? Kim, neden üç kenarı olan kapalı eğriye<br />

üçgen adını vermiş diye. Bu konu üzerine bir araştırma yaptığınızda karşınıza çıkacak tek isim vardır ki<br />

O da şüphesiz önünde saygıyla eğildiğimiz, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'tür.<br />

Cumhuriyetten önce çeşitli okullarda okutulmuş bir matematik kitaplarını incelerseniz; içlerinde Arap<br />

harfleriyle yazılmış formüller; müselles, murabba veya hatt-ı mümas gibi günümüz matematiğinde bir<br />

anlam ifade etmeyen bir çok terim görürsünüz. Günümüzde Atatürk sayesinde kullandığımız<br />

terimlere baktığımızda, bu eski Arapça terimlerin anlaşılmasının ve hatırlanmasının ne denli güç<br />

olduğuna siz de hak verirsiniz elbet. Bir düşünün "Müsellesin sathı yatalay, dikeley zarbının<br />

müsavatına müsavidir." Cümlesinden ne anlıyorsunuz? Belki anneanne ve dedelerimiz bize bu cümle<br />

içinden bir kaç kelimeyi günümüz Türkçe'sine çevirebilir ama birçoğunuz gibi ben de bu cümleyi ilk<br />

okuduğumda hiç bir şey anlamamıştım. Oysa bu cümle "üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin<br />

çarpımının yarısına eşittir." Demektir. Belki sadece bu cümledeki kavram anlaşılmazlığı bile bize<br />

Atatürk'ün bu konuda matematiğe ve dolayısıyla diğer ilimlere ne denli değerli bir çalışma bıraktığını<br />

anlamamız için yeterli olacaktır. Mesela, Müselles sözcüğünü ele alalım. Müselles Arapça 'sülüs'<br />

sözcüğünden türetilmiştir. Arapçadaki sülüs ile müselles sözcüklerinin arasındaki ilişkiyi<br />

kavrayabilmek, Arapça bilmeyenler için oldukça zordur. Sülüs sözcüğünün Türkçede karşılığı 'üç'<br />

kelimesidir. Üç'ün yanına 'gen' getirirsek üçgen sözcüğü oluşur. Bu müselles sözcüğünden daha kolay<br />

anlaşılmaktadır. Atatürk'ün matematik dünyasına kazandırdığı diğer bazı terimlerden de şöyle<br />

örnekler verebiliriz;<br />

Yeni İsmi >>>> Eski İsmi<br />

Bölen >>>> Maksumunaleyh<br />

Bölme >>>> Taksim<br />

Bölüm >>>> Haric-i Kısmet<br />

Bölünebilme >>>> Kabiliyet-i Taksim


Çarpı >>>> Zarb<br />

Çarpan >>>> Mazrup<br />

Çarpanlara Ayırma >>>> Mazrubata Tefrik<br />

Çember >>>> Muhit-i Daire<br />

Çıkarma >>>> Tarh<br />

Dikey >>>> Amudi<br />

Limit >>>> Gaye<br />

Ondalık >>>> Aşar'i<br />

Parabol >>>> Kat'ı Mükafti<br />

Piramit >>>> Ehram<br />

Prizma >>>> Menşur<br />

Sadeleştirme >>>> İhtisar<br />

Pay >>>> Suret<br />

Payda >>>> Mahrec<br />

Teğet >>>> Hatt-ı Mümas


Bu Arapça kökenli kelimelerle matematik yapmanın ve yapılanların ne ifade etmek istediğini<br />

anlayarak çağdaşlık yolunda ilerlemenin ne denli zor ve zahmetli olacağını anlatmaya gerek olmasa<br />

sanırım. Atatürk'ün bulduğu bu ve bunlar gibi birçok terimler günümüzde hala geçerliliğini korumakta<br />

ve matematiği bizler için daha anlaşılır kılmaktadır.<br />

Atatürk bu terimlerin yer aldığı 1937 yılında yayımlanan bir de geometri kitabı yazmıştır. Bu kitapta<br />

kullanılan yeni terimler ayrıntılarıyla açıklanmış ve üzerlerine örnekler de verilmiştir. Bu kitap<br />

geometri öğretenlere ve bu konuda bilgi edinmek isteyenlere kılavuz olarak Kültür Bakanlığınca<br />

yayınlanmıştır.<br />

Mustafa Kemal bu geometri kitabını yazarak matematiğe daha anlaşılır yeni terimler kazandırmak<br />

isteğini Sivas'ta girdiği bir geometri dersinde ortaya koymuştur. Atatürk 13 Kasım 1937 tarihinde<br />

Sivas'a gitmiş ve 1919 yılında Sivas kongresinin yapıldığı lise binasında bir geometri (o zamanki adıyla<br />

hendese) dersine girmiştir. Bu derste öğrencilerle konuşmuş ve geometri üzerine çeşitli sorular<br />

yöneltmiştir. Ders esnasında eski terimlerle matematik öğreniminin ve öğretiminin zorluğunu bir kez<br />

daha saptayan Atatürk "Bu anlaşılmaz terimlerle bilgi verilemez. Dersler Türkçe terimlerle<br />

anlatılmalıdır." Diyerek bu konudaki kesin yargısını açıkladıktan sonra, dersi kendi buluşu olan Türkçe<br />

terimlerle ve çizimleriyle anlatmıştır. Bu sırada derste Pisagor teoremini de çözümlemiştir.<br />

Elbette ki, matematik ve geometri bilgisi yeterli olmayan bir insanın bilimsel ve dolayısıyla toplumsal<br />

açıdan bu denli önemli bir çalışmayı ortaya çıkararak nesiller boyu kabul edilebilir bir forma sokması<br />

mümkün değildir. Böylece Atatürk sadece siyasi ve idari alandaki dehasıyla değil, sayısal dünyadaki<br />

üstün başarısıyla da karşımıza çıkmış oluyor.<br />

Sizin de gördüğünüz gibi Atatürk’ün yaşamında matematiğin önemi bugüne kadar bildiğimiz veya<br />

ilkokullarda öğrenmiş olduğumuz gibi matematik öğretmeninin ona "Kemal" ismini vermesinden çok<br />

ötedir. <strong>Matematiğin</strong> bilimsel gelişme acısından anlaşılır bir dilde öğretilmesi gerektiği düşüncesi ve bu<br />

konudaki çalışmaları sayesinde bize kazandırdığı onca güzelliğe bir yenisini daha eklemiştir. Umarım<br />

bu yazıyla birlikte onun başlattığı bilimsel gelişme arzusunun bizler için de ne kadar gerekli olduğunu<br />

hatırlar ve bunun yanında sade ve anlaşılır bir dile sahip olmanın bir toplumda her alanda ne denli<br />

gerekli olduğunu daha iyi anlamış oluruz.<br />

Matematik ve Sanat<br />

Altın oran<br />

Vikipedi, özgür ansiklopedi<br />

Altın oran, matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en<br />

yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır.<br />

Eski Mısırlılar ve Yunanlar tarafından keşfedilmiş, mimaride ve sanatta kullanılmıştır.


Altın Oran; CB / AC = AB / CB = 1,618033988749894<br />

Bir doğru parçasının |AB| Altın Oran'a uygun biçimde iki parçaya bölünmesi gerektiğinde, bu doğru<br />

öyle bir noktadan (C) bölünmelidir ki; küçük parçanın |AC| büyük parçaya |CB| oranı, büyük parçanın<br />

|CB| bütün doğruya |AB| oranına eşit olsun.<br />

Altın Oran, pi (π) gibi irrasyonel bir sayıdır ve ondalık sistemde yazılışı; 1,618033988749894...'tür. -<br />

noktadan sonraki ilk 15 basamak- Bu oranın kısaca gösterimi:<br />

için kullanılan sembol, Fi yani Φ'dir.<br />

olur. Altın Oranın ifade edilmesi<br />

İçindekiler<br />

1Tarihçe<br />

2Fibonacci Sayıları ve Altın Oran<br />

3Altın Oran'ın oluşumu<br />

4Beş Kenarlı Simetri<br />

5Büyük Piramit ve Altın Oran<br />

6Ayrıca bakınız<br />

7Kaynaklar<br />

Tarihçe<br />

Altın Oran, matematikte ve fiziksel evrende ezelden beri var olmasına rağmen, insanlar tarafından ne<br />

zaman keşfedildiğine ve kullanılmaya başlandığına dair kesin bir bilgi mevcut değildir.


Leonardo da Vinci'nin günlüklerinin birinde bulunan, insan ve doğayı birbiriyle ilgilendirmebütünleştirme<br />

çalışması için bir dönüm noktası kabul edilen ve insan<br />

vücudundaki oranlarıgösteren Vitruvius Adamı çalışması (1492).<br />

Euclid (M.Ö. 365 – M.Ö. 300), "Elementler" adlı tezinde, bir doğruyu 1.6180339... noktasından<br />

bölmekten bahsetmiş ve bunu, bir doğruyu ekstrem ve önemli oranda bölmek diye adlandırmıştır.<br />

Mısırlılar keops Piramidi'nin tasarımında hem pi hem de phi oranını kullanmışlardır.<br />

Yunanlar, Parthenon'un tüm tasarımını Altın Oran'a dayandırmışlardır. Bu oran, ünlü Yunan<br />

heykeltıraş Phidias tarafından da kullanılmıştır. Leonardo Fibonacci adındaki İtalyan<br />

matematikçi, adıyla anılan nümerik serinin olağanüstü özelliklerini keşfetmiştir. Leonardo da<br />

Vinci, 1509'da Luca Pacioli'nin yayımladığı İlahi Oran adlı bir çalışmasına resimler vermiştir. Bu<br />

kitapta Leonardo da Vinci tarafından yapılmış Five Platonic Solids (Beş Platonik Cisim) adlı<br />

resimler bulunmaktadır. Bunlar, bir küp, bir Tetrahedron, bir Dodekahedron,<br />

bir Oktahedron ve bir Ikosahedronunresimleridir. Altın Oran'ın Latince karşılığını ilk<br />

kullanan muhtemelen Leonardo da Vinci 'dir. Rönesans sanatçıları Altın Oran'ı tablolarında ve<br />

heykellerinde denge ve güzelliği elde etmek amacıyla sıklıkla kullanmışlardır. Örneğin Leonardo<br />

da Vinci, Son Yemek adlı tablosunda, İsa'nın ve havarilerin oturduğu masanın boyutlarından,<br />

arkadaki duvar ve pencerelere kadar Altın Oran'ı uygulamıştır. Güneş etrafındaki gezegenlerin<br />

yörüngelerinin eliptik yapısını keşfeden Johannes Kepler (1571-1630), Altın Oran'ı şu şekilde<br />

belirtmiştir: "Geometrinin iki büyük hazinesi vardır; biri Pythagoras'ın teoremi, diğeri, bir<br />

doğrunun Altın Oran'a göre bölünmesidir." Bu oranı göstermek için, Parthenon'un mimarı ve bu oranı<br />

resmen kullandığı bilinen ilk kişi olan Phidias'a ithafen, 1900'lerde Yunan


alfabesindeki Phi harfini Amerika'lı matematikçi Mark Barr kullanmıştır. Aynı zamanda Yunan<br />

alfabesindekine karşılık gelen F harfi de, Fibonacci'nin ilk harfidir.<br />

Altın Oran, bir sayının insanlık, bilim ve sanat tarihinde oynadığı inanılmaz bir roldür. Phi, evren ve<br />

yaşamı anlama konusunda bizlere yeni kapılar açmaya devam etmektedir. 1970'lerde Roger<br />

Penrose, o güne kadar imkânsız olduğu düşünülen, "yüzeylerin beşli simetri ile katlanması"nı Altın<br />

Oran sayesinde bulmuştur.<br />

2014 yılında yayınlanan "İstatistikte Altın Oran" adlı bir kitapta, simetrik olmayan<br />

(Çarpık) dağılımları parametrize edebilmek için, Altın Oran tabanlı yeni<br />

bir ortalama ve sapma hesaplama metodu tanımlanmıştır [1]<br />

Fibonacci Sayıları ve Altın Oran<br />

kenar uzunlukları ardışık Fibonacci sayıları olan kareler<br />

bir Fibonacci spirali ardışık Fibonacci karelerinin dairesel karşı köşe bağlantılarının çizimiyle<br />

oluşturulabilir; bunun için kullanılan kare boyutları 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, ve 34. bkz Altın oran.<br />

Fibonacci dizisi, her sayının kendinden öncekiyle toplanması sonucu oluşan bir sayı dizisidir. Bu<br />

şekilde devam eden bu dizide sayılar birbirleriyle oranlandığında altın oran ortaya çıkar, yani bir sayı<br />

kendisinden önceki sayıya bölündüğünde altın orana gittikçe yaklaşan bir dizi elde edilir. Bu<br />

durumda genel olarak n'inci Fibonacci sayısı F(n) şu şekilde ifade edilir:<br />

Bu da bir Fibonacci dizisidir:4, 4, 8, 12, 20, 32, 52, … Çünkü Fibonacci dizisi herhangi iki sayıdan<br />

başlayabilir.


Fibonacci sayı dizisindeki sayıların birbirleriyle oranı olan ve altın oran denilen 1,618 sayısı ise<br />

doğada, sanatta ve hayatın her alanında görülen ve estetik ile bağdaştırılan bir sayıdır.<br />

Ayrıca Pascal Üçgeninde de fibonacci sayı dizisi bulunmaktadır.<br />

Altın Oran'ın oluşumu<br />

Altın Oran'ı anlatmanın en iyi yollarından biridir.<br />

Bir kareyi tam ortasından iki eşit dikdörtgen oluşturacak şekilde ikiye bölelim.<br />

Dikdörtgenlerin ortak kenarının, karenin tabanını kestiği noktaya pergelimizi koyalım.<br />

Pergelimizi öyle açalım ki, çizeceğimiz daire, karenin karşı köşesine değsin, yani yarı çapı, bir<br />

dikdörtgenin köşegeni olsun.<br />

Sonra, karenin tabanını, çizdiğimiz daireyle kesişene kadar uzatalım.<br />

Yeni çıkan şekli bir dikdörtgene tamamladığımızda, karenin yanında yeni bir dikdörtgen elde etmiş<br />

olacağız.


İşte bu yeni dikdörtgenin taban uzunluğunun (B) karenin taban uzunluğuna oranı Altın Oran'dır.<br />

Karenin taban uzunluğunun (A) büyük dikdörtgenin taban uzunluğuna (C) oranı da Altın Oran'dır. A /<br />

B = 1.6180339 = Altın Oran C / A = 1.6180339 = Altın Oran<br />

Elde ettiğimiz bu dikdörtgen ise, bir Altın dikdörtgendir. Çünkü uzun kenarının, kısa kenarına<br />

oranı 1.6180339... dur, yani Altın Oran'dır.<br />

Artık bu dikdörtgenden her bir kare çıkardığımızda elimizde kalan, bir Altın Dikdörtgen olacaktır.


İçinden defalarca kareler çıkardığımız bu Altın Dikdörtgen'in karelerinin kenar uzunluklarını yarıçap<br />

alan bir çember parçasını her karenin içine çizersek, bir Altın Spiral elde ederiz. Altın Spiral, birçok<br />

canlı ve cansız varlığın biçimini ve yapı taşını oluşturur. Buna örnek olarak Ayçiçeği bitkisini<br />

gösterebiliriz. Ayçiçeğinin çekirdekleri altın oranı takip eden bir spiral oluşturacak şekilde<br />

dizilirler.<br />

Bu karelerin kenar uzunlukları sırasıyla Fibonacci sayılarını verir.<br />

Beş Kenarlı Simetri<br />

Phi'yi göstermenin bir yolu da, basit bir beşgen kullanmaktır. Yani, birbiriyle beş eşit açı oluşturarak<br />

birleşen beş kenar. Basitçe Fi, herhangi bir köşegenin herhangi bir kenara oranıdır.<br />

AC / AB = 1,617 = Fi<br />

Beşgenin içine ikinci bir köşegen ([BD]) çizelim. AC ve BD birbirlerini O noktasında keseceklerdir.


Böylece her iki çizgi de, bir noktadan ikiye bölünmüş olacaktır ve her parça diğeriyle Fi oranı ilişkisi<br />

içindedir. Yani AO / OC =Phi, AC / AO = Phi, DO / OB = Phi, BD / DO = Phi. Bir diğeri ile bölünen her<br />

köşegende, aynı oran tekrarlanacaktır.<br />

Bütün köşegenleri çizdiğimiz zaman ise, beş köşeli bir yıldız elde ederiz.<br />

Bu yıldızın içinde, ters duran diğer bir beşgen meydana gelir (yeşil). Her köşegen, başka iki köşegen<br />

tarafından kesilmiştir ve her bölüm, daha büyük bölümlerle ve bütünle, Fi oranını korur. Böylece,<br />

içteki ters beşgen, dıştaki beşgenle de Fi oranındadır.<br />

Bir beşgenin içindeki beş köşeli yıldız, pentagram diye adlandırılır ve Pythagoras'ın kurduğu<br />

antik Yunan Matematik Okulu'nun sembolüdür. Eski gizemciler Fi'yi bilirlerdi ve Altın Oran'ın fiziksel<br />

ve biyolojik dünyamızın kurulmasındaki önemli yerini anlamışlardı<br />

Bir beşgenin köşegenlerini birleştirdiğimizde, iki değişik Altın üçgen elde ederiz. Mavi üçgenin<br />

kenarları tabanı ile ve kırmızı üçgenin tabanı da kenarı ile Altın Oran ilişkisi içerisindedir.<br />

Fi, kendini tekrarlayan bir özelliğe de sahiptir. Altın Orana sahip her şekil, Altın Oranı kendi içinde<br />

sonsuz sayıda tekrarlayabilir. Aşağıdaki şekilde, her beşgenin içinde meydana gelen pentagramı ve<br />

her pentagramın oluşturduğu beşgeni ve bunun makro kozmik ve mikro kozmik sonsuza kadar Altın<br />

Oranı tekrarlayarak devam ettiğini görebiliriz.


Beşgen, Altın Oranı açıklamak için oldukça basit ve iyi bir yöntem olmakla birlikte, bu oranın<br />

belirtilmesi gereken çok daha karmaşık ve anlaşılması zor bir takım özellikleri de vardır. Altın Oran<br />

daha iyi anlaşıldıkça, biyolojik ve kozmolojik birçok büyük uygulama örnekleri daha iyi<br />

görülebilecektir.<br />

Büyük Piramit ve Altın Oran<br />

Yandaki diagram, Altın Oran'ın bir çember yarıçapı üzerinde nasıl bulunabileceğini gösterir. Kenar<br />

uzunluğu dairenin yarıçapına eşit olan FCOG karesinin FC kenarının orta noktası olan T'den GO<br />

kenarının orta noktası olan A'ya dik çizilen bir çizgi ile ikiye bölünmesinden elde edilen TCOA<br />

dikdörtgeninin köşegenini (AC) bir ikizkenar üçgenin kenarlarından biri olarak kabul edip ABC üçgenini<br />

oluşturursak, üçgenin yüksekliğini 1 kabul ettiğimizde (ki bu dairenin yarıçapıdır) COB üçgeninin OB<br />

kenarı, Altın Oran olan 1.618034 olur.<br />

Bir trigonometrik cetvelden baktığımızda, OCB açısının 31"43' ve dolayısıyla OBC açısınında 58"17'<br />

olduğunu buluruz. Yukarıdaki diyagram önemini korumak şartıyla bizi başka bir konstrüksiyona<br />

götürür ki, bu belki de Mısır'lı rahiplerce çok daha önemli bulunmuş olabilir.<br />

Yandaki diagramda, üçgenin dik açıya ortak kenarlarından biri yine yarıçapın 0.618034'üdür fakat bu<br />

defa 1'e yani yarıçapa eşit olan komşu kenar değil, hipotenüstür. Yine bir trigonometrik tablo


yardımıyla, 0.618034'ün karşı açısının 38"10' ve diğer açının da 51"50' olduğunu görürüz. Pisagor<br />

Teoremini kullanarak, OD kenarının uzunluğunun da yarıçapın 0.78615'i olduğu görülür.<br />

Bu konstrüksiyonda onu özel yapan iki önemli nokta vardır. Birincisi; ED kenarının uzunluğu<br />

(0.618034) OD kenarının uzunluğuna (0.78615) bölünürse sonuç OD kenarının uzunluğuna (0.78615)<br />

eşit çıkmaktadır. Trigonometrik ilişkiler açısından bu şu anlama gelmektedir: 38"10' un tanjantı (karşı<br />

kenar ÷ komşu kenar), 38"10' un cosinüsüne (komşu kenar ÷ hipotenüs) eşittir. Tersi, 51"50' nin<br />

kotanjantı, 51"50' nin sinüsüne eşittir.<br />

İkinci ve belki en önemli husus: OD kenar uzunluğu (0.78615) 4 ile çarpıldığında 3.1446 yı verir ki bu,<br />

hemen hemen Pi'ye (3.1416) eşittir. Bu buluş, 38"10' açıya sahip bir dik üçgenin Pi oranı ile Altın<br />

Oran fenomeninin çok özel ve ilginç bir kesişimini kapsadığını ortaya koymaktadır.<br />

Kadim Mısır Krallığı döneminin rahipleri bu üçgenin özelliklerinden haberdar mıydılar? Bu<br />

diagram Büyük Piramit'in dış hatlarını göstermektedir. Bilinçli olarak ya da değil, bu piramit<br />

38"10' lık bir üçgeni ihtiva edecek biçimde inşa edilmiştir. Yüzeyinin eğimi, çok kesin bir şekilde yerle<br />

51"50' lık açı yapmaktadır. Bu piramit kesitini bir önceki ile kıyaslarsak, BC uzunluğunun yarıçapın<br />

0.618034'ü olduğunu, AB uzunluğunun 0.78615 olduğunu ve AC uzunluğunun 1 yani yarıçap<br />

olduğunu görebiliriz.<br />

Keops Piramidi'nin gerçek ölçüleri şöyledir (feet ölçüsünden metreye çevrilmiştir):<br />

AB=146.6088m BC=115.1839m AC=186.3852m).<br />

Bu XXX noktadan itibaren işler biraz karmaşık ama çok çok ilginç bir hale gelmektedir.<br />

Görüleceği gibi, BC uzunluğu, piramitin kenar uzunluğunun yarısıdır. Bu nedenle piramitin çevresinin<br />

uzunluğu BC x 8 dir. Yani piramitin relatif çevresi 0.618034 x 8 = 4.9443 dür. Yine piramitin relatif<br />

yüksekliği 0.78615 in bir çemberin yarıçapı olduğu farzedilirse bu çemberin uzunluğu (çevresi) yine<br />

4.9443 olacaktır.<br />

Bu beklenmedik uyum şu şekilde gerçekleşmektedir:<br />

1)38"10'lık üçgene gore 0.618034 ÷ 0.78615 = 0.78615 dir (yukarıda bahsedilmişti). Demek ki, 8 x<br />

0.618034 olarak belirlenen piramit çevresi 8 x 0.78618 x 0.78615 şeklinde de gösterilebilir.<br />

2)Yine yukarıda, 4 x 0.78615 in Pi (Π) ye çok yakın bir değer verdiğini söylemiştik. Demek ki 2Π' nin de<br />

8 x 0.78615 e çok yakın bir değer olduğu görülür. Böylelikle, yarıçapı 0.78615 olan bir dairenin çevresi<br />

şu şekilde ifade edilebilir: C= = (8 x 0.78615) x 0.78615


Bundan şu sonuç çıkmaktadır: Büyük Piramit, yatay bir düzlem üzerinden ölçüm yapıldığında sahip<br />

olduğu kare şeklindeki çevre uzunluğunun aynına, düşey bir düzlem üzerinde yapılan ölçümde de bu<br />

defa daire şeklinde olmak üzere sahiptir.<br />

Birkaç ilginç bilgi olmak kaydıyla şu gerçeklere de kısaca bir göz atalım: Keops Piramidi'nin gerçek<br />

taban kenar uzunluğunun (230.3465m) 8 katı ya da çevre uzunluğunun iki katı, boylamlar arasındaki 1<br />

dakikalık açının ekvatordaki uzunluğunu vermektedir. Piramitin kenar uzunluğunun, ekvatordaki 1<br />

dakikalık mesafenin 1/8 ine eşit olması ve piramit yüksekliğinin 2 nin 1/8 ine eşit olması<br />

korelasyonunu irdelememiz, örneklemeyi evrensel boyutlara taşıdığımızda, dünya ile evrenin Pi ve<br />

Altın Oran sabitlerinin ilişkilerini algılamada küçük bir girişim, samimi bir başlangıç sayılabilir.<br />

Şunu akılda tutmak gerekir ki; piramitin kenar uzunluğunun 230.3465m olması tamamen tesadüf de<br />

olabilir. Fakat karşılıklı ilişkiler yenilerini doğuruyor ve bunlara yenileri ekleniyorsa, bu korelasyonların<br />

kasti düzenlenmiş olduğu ihtimali de ciddi olarak dikkate alınmalıdır.


Ünlü Türk Matematikçiler<br />

Osmanlı-Türk matematikçileri ülkenin fen bilimlerindeki geri kalmışlığı nedeniyle zaman ve enerjilerini<br />

genellikle eğitime ayırmışlardır. Ancak 19. yüzyılın sonlarında araştırma yapmak ve yeni bilgiler<br />

üretmek fırsatını bulabilmişlerdir. Bu faaliyetlerin başladığı ilk yüzyıl içinde uluslararası düzeyde<br />

araştırma ve yayın yapmış olmak kriteriyle tarandığında aşağıdaki isimlere rastlanmaktadır. 20.<br />

yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu kritere uyan matematikçi sayımız epey artmıştır ancak henüz<br />

hayatta olan matematikçilerimizi, bu listenin biraz da tarihi bir değer taşımasını hedeflediğimizden,<br />

bu listeye almadık.


Bugünkü Türk matematik ortamının oluşmasına ciddi katkılar yapmış pek çok matematikçimiz bu<br />

çabaları sonucu kendileri araştırma ve yayın yapmaya zaman bulamadıkları için kendilerine duyulan<br />

minnettarlık kendisini bu listede ifade edememektedir. Bu listeyi, tarihin insafsızlığına sığınarak,<br />

yalnızca kendi dönemlerinin güncel araştırmalarında başarıya ulaşmış ve artık hayatta olmayan<br />

matematikçilerimize ayırdık. Yine de listenin tam ya da eksik olduğu zaman içinde yapılacak arşiv<br />

araştırmalarıyla belli olacaktır.<br />

Ali Kuşçu<br />

(1474-1525)<br />

Türk İslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri arasında, ortaya<br />

koyduğu eserleriyle haklı bir şöhrete sahip Ali Kuşçu, Osmanlı Türkleri’nde,<br />

astronominin önde gelen bilgini sayılır. “Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15.<br />

yüzyılda yetişen müstesna bir alim olarak tanır.” Öyle ki; müsteşrik W<br />

.Barlhold, Ali Kuşcu’yu “On Beşinci Yüzyıl Batlamyos’u” olarak<br />

adlandırmıştır. Babası, Uluğ Bey’in kuşcu başısı (doğancıbaşı) idi. Kuşçu<br />

soyadı babasından gelmektedir. Asıl adı Ali Bin Muhammet’tir. Doğum yeri<br />

Maveraünnehir bölgesi olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi<br />

şehrinde ve hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmektedir.<br />

Ancak doğum şehri Semerkant, doğum yılının ise 15. yüzyılın ilk dörtte biri içerisinde olduğu kabul<br />

edilmektedir. 16 Aralık 1474 (h. 7 Şaban 879) tarihinde İstanbul’da ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan<br />

Türbesi hareminde bulunmaktadır. Ölüm tarihi; torunu meşhur astronom Mirim Çele-bi’nin (ölümü,<br />

Edirne 1525) Fransça yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır. Mezar yerinin 1819 yılına<br />

kadar belirli olduğu ve hüsn-ü muhafazasının yapıldığı; ancak 1819 yılından sonra, Ali Kuşcu’ya ait<br />

mezarın yerine, zamanının nüfuzlu bir devlet adamının mezar taşının konmuş olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Uluğ Bey’in Horasan ve Maveraünnehir hükümdarlığı sırasında, Semerkant’ta ilk ve dini öğrenimini<br />

tamamlamıştır. Küçük yaşta iken astronomi ve matema-tiğe geniş ilgi duymuştur.<br />

Devrinin en büyük bilginlerinden; Uluğ Bey , Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddün Cemşid ve Mu’in al-<br />

Din el-Kaşi’den astronomi ve matematik dersi almıştır. Önce,Uluğ Bey, tarafından 1421 yılında<br />

kurulan Semerkant Rasathanesi ilk müdürü, Gıyaseddün Cemşid’in, kısa süre sonra da Rasathanenin<br />

ikinci müdürü Kadızade Rumi’nin ölümü üzerine, Uluğ Bey Rasathaneye müdür olarak Ali Kuşcu’yu<br />

görevlendirmiştir. Uluğ Bey Ziyc’inin tamamlanmasında büyük emeği geçmiştir. Nasirüddün Tusi’nin<br />

Tecrid-ül Kelam adlı eserine yazdığı şerh, bu konuda da gayret ve başarısının en güzel delilini teşkil<br />

etmektedir. Ebu Said Han’a ithaf edilen bu şerh, Ali Kuşcu’nun ilk şöhretinin duyulmasına neden<br />

olmuştur. Kaynakların değerlendirilmesi sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih eseriyle değil,<br />

talim ve irşadıyle devrini aşan bir bilgin olarak tanınmaktadır. Öyle ki; telif eserlerinin dışında, torunu<br />

Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve Molla Lütfi (Sarı Lütfi) gibi astronomların da yetişmesine sebep<br />

olmuştur. Bu bilginlerle beraber, Ali Kuşcu’yu eski astronominin en büyük bilginlerinden birisi olarak<br />

belirtebiliriz.


Cahit Arf<br />

(1910-1997)<br />

1910 yılında Selanik’te doğdu. Yüksek öğrenimini Fransa’da Ecole Normale Superieure’de tamamladı<br />

(1932). Bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi<br />

Fen Fakültesi’nde doçent adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya’ya gitti. 1938 yılında<br />

Göttingen Üniversitesi’nde doktorasını bitirdi. Yurda döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen<br />

Fakültesi’nde profesör ve ordinaryus profersörlüğe yükseldi. Burada 1962 yılına kadar çalıştı. Daha<br />

sonra Robert Koleji’nde Matematik dersleri vermeye başladı.1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik<br />

Araştırma Kurumu (Tübitak) bilim kolu başkanı oldu.<br />

Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya<br />

Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1967 yılında yurda dönüşünde Orta Doğu<br />

Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine getirildi. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan<br />

sonra TÜBİTAK’a bağlı Gebze Araştırma Merkezi’nde görev aldı. 1985 ve 1989 yılları arasında Türk<br />

Matematik Derneği başkanlığını yaptı.<br />

Arf İnönü Armağanı’nı (1948) ve Tübitak Bilim Ödülü’nü kazandı (1974). Cebir ve Sayılar Teorisi<br />

üzerine uluslararası bir sempozyum 1990′da 3 ve 7 Eylül tarihleri arasında Arf’in onuruna Silivri’de<br />

gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve Geometri üzerine ilk konferanslarda 1984′te İstanbul’da yapılmıştır.<br />

Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur. Cahit Arf 1997 yılının Aralık ayında<br />

bir kalp rahatsızlığı nedeniyle aramızdan ayrıldı.


Kerim Erim<br />

(1894-1952)<br />

İstanbul Yüksek Mühendis mektebi’ni bitirdikten (1914) sonra Berlin Üniversitesi’nde Albert<br />

Einstein’in yanında doktorasını yaptı (1919). Türkiye’ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak<br />

çalışmaya başladı. Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı. Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi<br />

Fen Fakültesi’nde analiz profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi’nde de ders<br />

vermeye devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülünce<br />

buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul Üniversitesi’nde çalışmaya devam etti. Daha sonra burada<br />

ordinaryüs profesör oldu. 1948 yılında Fen Fakültesi Dekanlığı’na getirildi.<br />

1940-1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı Matematik Enstitüsü’nün<br />

başkanlığını yaptı. Türkiye’de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş<br />

matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı. Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da<br />

öncülük etti. Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda bulunan<br />

Erim’in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:<br />

Nazari Hesap (1931), Mihanik (1934), Diferansiyel ve İntegral Hesap (1945), Über die Traghe-itsformen<br />

eines modulsystems (Bir modül sisteminin süredurum biçimleri üstüne – 1928)<br />

Ömer Hayyam<br />

(1048-1131)<br />

Asıl adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’dır. 18 Mayıs 1048′de İranın Nişabur kentinde<br />

doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden<br />

almıştır. Fakat o soyisminin çok ötesinde işlere imza atmıştır. Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan<br />

sonra Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik, astronomi, cebir,<br />

geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları olan Ömer Hayyam için zamanın bütün<br />

bilgilerini bildiği söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almadı, oysa<br />

O ismini çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara<br />

dayanılarak Ömer Hayyam’ın çalışmaları şöyle sıralanabilir.


Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet,<br />

Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri<br />

Cebir Risalesi’dir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri incelemiş ve bu<br />

denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri,<br />

sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini amaçlayan bilim olarak tanımlardı. Matematik<br />

bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar<br />

yapmıştır. Nitekim, Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır. Denklemleri çoğunlukla<br />

geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler zekice seçilmiş konikler üzerine<br />

dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için<br />

köklerin bir geometrik çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır.<br />

Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur. Binom teoerimini ve bu açılımdaki kat sayıları<br />

bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam<br />

üçgenidir). Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine bugünlere kadar uzanacak bir ün<br />

kazandıran Cebir Risaliyesi’ni ve Rubaiyat’ı Semerkant’ta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi<br />

Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Dönemin hakanı<br />

Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri Nizamül-mülk’e çok<br />

güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkant’ta tanışan Nizam onu İsfahan’a davet eder. Orada<br />

buluştuklarında O’na devlet hülyasından bahseder ve bu büyük hayalinin gerçekleşmesi için<br />

Hayyam’dan yardım ister. Fakat Hayyam devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. 4<br />

Aralık 1131′de doğduğu yer olan Nişabur’ da fani dünyaya veda eder.<br />

Matrakçı Nasuh<br />

(Bilinmiyor-1553)<br />

Türk, minyatürcü. Ayrıca matematik ve tarih konularında kitaplar da yazmış çok yönlü bir bilgindir.<br />

Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533′ü vermekteyse de, bunun doğru<br />

olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli kaynaklarda onun 1547′den, 1551′den, 1553′ten sonra ölmüş<br />

olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna<br />

yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır.<br />

Enderun’da okumuştur. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran sopalarla oynandığı ve<br />

eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen “matrak” oyununda çok usta olmasından ve<br />

belki de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir. Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu<br />

nedenle Silahî adıyla da anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle Osmanlı<br />

ülkesinde “üstad” ve “reis” olarak tanınması için 1530′da I. Süleyman (Kanuni) tarafından verilmiş bir<br />

beratı da vardı. Çeşitli silahların nasıl kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü’l-Guzât<br />

adlı bir kılavuz kitap bile yazmıştı.<br />

Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini<br />

gösteren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe<br />

ilişkin iki kitabı Cemâlü’l-Küttâb ve Kemalü’l- Hisâb ile Umdetü’l-Hisâb’ı I. Selim (Yavuz) döneminde


yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak<br />

kullanılmıştır.<br />

Gelenbevi İsmail Efendi<br />

(1730-1790)<br />

1730 yılında şimdiki Manisa’nın Gelenbe kasabasında doğan Gelenbevi<br />

İsmail Efendi, Osmanlı İmparatorluğu matematikçilerindendir. Asıl adı<br />

İsmail’dir. Gelenbe kasabasında doğduğu için ikinci adı onun bu doğduğu<br />

kasabadan gelir. Daha çok Gelenbevi adıyla ün kazanmıştır. Önce, kendi<br />

çevresindeki bilginlerden ilk bilgilerini almıştır. Daha sonra, öğrenimini<br />

tamamlamak üzere İstanbul’a gitmiştir. Burada, çok değerli ve kültürlü<br />

öğretmenlerden yararlanıp matematik bilgisini oldukça ilerletmiştir.<br />

Müderrislik sınavına kazananarak 33 yaşında müderris olmuştur. Bundan<br />

sonra kendisini tümüyle ilme verip çalışmalarına devam etmiştir.<br />

Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen son Osmanlı matematikçisidir. Sadrazam Halil Hamit Paşa ve<br />

Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın istekleri üzerine, Kasımpaşa’da açılan Bahriye Mühendislik<br />

Okulu’na altmış kuruşla matematik öğretmeni olarak atandı. Bu atama ona parasal yönden bir<br />

rahatlık getirdi. Hakkında şöyle bir öykü anlatılır: ‘Bazı silahların hedefi vurmaması, padişah III. Selim’i<br />

kızdırmış ve bunun üzerine Gelenbevi’yi huzuruna çağırarak ona uyarıda bulunmuştur. Gelenbevi<br />

bunun üzerine hedefe olan uzaklıkları tahmin ederek gerekli silahlardaki düzeltmeleri yapmış ve<br />

topların hedefi vurmalarını sağlamıştır. Gelenbevi’nin bu başarısı padişahın dikkatini çekmiş ve<br />

padişah tarafından ödüllendirilmiştir. Gelenbevi, Türkçe ve Arapça olmak üzere tam otuz beş eser<br />

bırakmıştır. Türkiye’ye logaritmayı ilk sokan Gelenbevi İsmail Efendi’dir.<br />

Salih Zeki Bey<br />

(1864-1921)<br />

1864 yılında İstanbul’da yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Boyabatlı Hasan Ağa,<br />

annesi Saniye Hanımdır. Anne ve babasının ölümü üzerine ninesi tarafından on yaşındayken<br />

Darüşşafaka’ya verildi. 1882 yılında Darüşşafaka’yı birincilikle bitirdi. Aynı yıl Posta ve Telgraf Nezareti<br />

Telgraf Kalemi (Fen Şubesi)’ne memur olarak atandı. 1884 yılında Nezaretin Avrupa’da uzman telgraf<br />

mühendisi ve fizikçi yetiştirme kararı üzerine birkaç arkadaşıyla birlikte Paris’e gönderildi ve burada<br />

Politeknik Yüksekokulu’nda elektrik mühendisliği öğrenimi gördü. 1887 yılında İstanbul’a döndü ve<br />

eski dairesinde elektrik mühendisi ve müfettiş olarak çalıştı. Ek görev olarak Mekteb-i Mülkiye’de<br />

(bugün Ankara Üniversitesi’ne bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi) fizik ve kimya dersleri verdi (1889-1900).<br />

Bu arada Rasathane-i Amire müdürlüğünde ve II. Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Maarif Nezareti<br />

Meclis-i Maarif üyeliğinde bulundu. 1910’da Mekteb-i Sultani (bugün Galatasaray Lisesi)<br />

müdürlüğüne atandı. 1912’de Maarif Nezareti müsteşarı, 1913’te Darülfünün-ı Osmani (bugün<br />

İstanbul Üniversitesi) rektörü oldu. 1917’de rektörlükten ayrıldıysa da üniversitedeki görevini Fen


Şubesi (Fakültesi) Müderrisi (Profesör) olarak sürdürdü. Ömrünün sonuna doğru aklî dengesini<br />

kaybetti ve tedavi altındayken 1921 yılında Şişli’deki Fransız Hastanesi’nde öldü. Fatih Camiinin<br />

bahçesine gömüldü.<br />

3 kez evlenmiş olan Salih Zeki, bu evliliklerden birini Halide Edip’le (Adıvar) yapmış, ölümünden kısa<br />

bir süre önce ayrılmıştı. Salih Zeki, önde gelen son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendi.<br />

İkdam, Darüşşafaka ve İktisadiyat gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız katkıda bulundu.<br />

Dönemin ünlü bilginleriyle matematik ve fen bilimleri konusunda yazılı tartışmalara girdi ve bu<br />

konularda bir kısmı ders kitabı olmak üzere çok sayıda yapıt verdi.<br />

Yapıtları: Hendese (Geometri) [lise ders kitabı]; Hikmet-i Tabiiye (Fizik) [lise ders kitabı]; Mebhas-ı<br />

Savt (Fonetik); Mebhas-ı Elektrik-i Miknatisi (Elektro Magnetizma); Mebhas-ı Hararet-i Harekiye<br />

(Termodinamik); Mebhas-ı Cazibeyi Umumiye (Genel Çekim); Mebhas-ı Elektrikiyet ve Şariyet<br />

(Elektrik ve Kılcallık); Hesab-ı İhtimali (İhtimaller Hesabı); Mebhas-ı Hareket-i Seyalat (Akışkanların<br />

Hareketi); Hendese-i Tahliliye (Analitik Geometri); Mebhas-ı Nazariye-i Temevvücat (Dalga Teorisi);<br />

Heyet-i Riyaziye (Matematik Astronomi); Kamus-u Riyaziyat (Matematik Ansiklopedisi); Asar-ı Bakiye<br />

(Ölmez Eserler). Son iki yapıtın tamamı, ayrıca Henri Poincare’den çevirdiği dört kitap basılmamıştır.<br />

Masatoşi Gündüz İkeda<br />

(1926-2003)<br />

Cebirsel sayılara katkılarıyla tanınan Japon asıllı Türk matematik bilgini. 1948′de Osaka Üniversitesi<br />

Matematik Bölümü’nü bitirdi. 1953′te doktor, 1955′te de doçent unvanlarını aldı. 1957-59 arasında<br />

Almanya’da Hamburg Üniversitesi’nde Helmuth Hasse’nin yanında araştırmalar yaptı. Hasse’nin<br />

önerisi üzerine 1960′ta Türkiye’ye gelerek Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde İstatistik dersleri vermeye<br />

başladı. 1961′de aynı üniversitenin fen fakültesinde yabancı uzmanlığa atandı. 1964′te Türk uyruğuna<br />

geçerek, 1965′te doçent, 1966′da profesör oldu. 1968′de Ege Üniversitesi’nin izniyle bir yıl süreyle<br />

çalışmak üzere Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne gitti. İzninin bitiminde Orta Doğu Teknik<br />

Üniversitesi’nin sürekli kadrosuna girdi. Çeşitli tarihlerde Hamburg, ABD’deki California ve Ürdün’deki<br />

Yermuk üniversitelerinde konuk öğretim üyesi,1976′da Princeton’daki Yüksek Araştırma<br />

Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalıştı. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nun (Tübitak)<br />

Temel Bilimler Araştırma Kurumunda yer aldı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Pür Matematik<br />

Araştırma Ünitesi başkanlığı yaptı. Cebir ve sayılar kuramına katkılarından dolayı 1979′da Tübitak<br />

Bilim Ödülü’nü kazandı. Japonya’da bulunduğu dönemde halkalar kuramı ve grupların matrisle<br />

gösterimi üzerine araştırmalar yapan İkeda, 1970′lerde cebirsel sayılar kuramına yönelerek, rasyonel<br />

sayılar cisminin salt Galois grubunun otomorfizimleri ve tümelliği konularında önemli çalışmalar<br />

gerçekleştirdi. Ünlü matematik dergisi Crelle’s Journal’da yayımlanan bir çalışmasında Galois<br />

grubunun çok özel bir yapıda olduğunu gösterdi.<br />

Ali Nesin<br />

(1956-)


1956′da İstanbul’da doğdu. İlkokuldan sonra ortaokulu İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde, liseyi de<br />

İsviçre’nin Lozan kentinde tamamlayan Nesin 1977-1981 yılları arasında Paris VII Üniversitesi’nde<br />

matematik öğrenimi gördü. Daha sonra ABD’de Yale Üniversitesi’nde matematiksel mantık ve cebir<br />

konularında doktora yapan Ali Nesin, 1985-1986 arasında Kaliforniya Üniversitesi Berkeley<br />

Kampusü’nde öğretim üyeliği yaptı. Türkiye’ye kısa dönem askerlik görevi için geldiği sırada “orduyu<br />

isyana teşvik” iddiasıyla tutuklanarak yargılandı. Yargılanma sonunda beraat ettiği halde pasaport<br />

verilmediği için işine dönemeyen Nesin, sonunda yeniden passaport alarak yurtdışına gitti. 1987-1989<br />

arasında Notre Dame Üniversitesi’nde yardımcı doçent, ardından 1995′e kadar Kaliforniya<br />

Üniversitesi Irvine Kampusü’nde doçent ve daha sonra profesör olarak görev yaptı. 1993-1994<br />

Öğretim Yılı’nı Bilkent Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi olarak geçirdi. 1995′te, babası Aziz<br />

Nesin’in ölümü üzerine yurda kesin dönüş yaptı ve Nesin Vakfı yöneticiliğini üstlendi. Ayrıca Bilgi<br />

Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı olan Ali Nesin iki çocuk sahibidir. Kasım 2004′den beri de<br />

Nesin Yayınevi genel yönetmenliğini yapmaktadır.<br />

Ali Nesin’in Matematik ve Korku, Matematik ve Doğa, Matematik ve Sonsuz, Develerle Eşekler,<br />

Önermeler Mantığı adlı kitaplarının yanısıra çeşitli dergilerde çıkmış bilimsel makaleleri ve İngilizce bir<br />

kitabı bulunmaktadır. Matematiksel araştırma alanı “Morley mertebesi sonlu gruplar”dır. Aynı<br />

zamanda, üç ayda bir yayımlanan, Matematik Dünyası adlı bir matematik dergisi çıkarmaktadır.<br />

Matematik araştırmaları, bölüm başkanlığı ve Nesin Vakfı yöneticiliğinin yanı sıra yağlıboya resim,<br />

desen ve portre çalışmaları da yapmaktadır.<br />

El Harzemi (Ebu Abdullah Muhammed bin Musa el Harezmi)<br />

(Harizm 780 – Bağdat 850)<br />

Ebu Abdullah Muhammed bin Musa el-Harezmi, matematik, gökbilim ve coğrafya alanlarında çalışmış<br />

bir bilimadamıdır. Fars veya Türk olduğu düşünülmektedir. 780 yılında Harzem bölgesinin Hive<br />

şehrinde dünyaya gelmiştir. 850 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Türk kökenli Matematik ve<br />

Astronomi bilginidir. Cebir ve Astronomi bilimlerinde önemli eserler yazmıştır. Harizmi’nin Ahmed,<br />

Muhammed ve Hasan adlı üç çocuğu olup, hepsi de Matematik bilimi üzerinde ciddi çalışmalarıyla<br />

tanınır.


Cebir sözcüğü de Harezmi’nin “El’Kitab’ül-Muhtasar fi Hısab’il Cebri ve’l-Mukabele” (Cebir ve<br />

Denklem Hesabı Üzerine Özet Kitap) adlı eserinden gelmektedir. Bu eser aynı zamanda doğu ve<br />

batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır.<br />

Matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da<br />

sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını<br />

saptamıştır. Harezmî’nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latince’ye<br />

tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına<br />

sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci<br />

dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî<br />

(Diophantus ile birlikte) “cebirin babası” olarak da bilinir. İngilizcedeki “algebra” ve bunun Türkçedeki<br />

karşılığı olan “cebir” sözcüğü, Harezmî’nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme<br />

yöntemlerinden biri olan “el-cebr”den gelmektedir.<br />

Hive bölgesinde bir Türk şehri olan Harizm’den Bağdat’a gelerek zamanın alimlerinden ders aldı ve<br />

kendini yetiştirdi. Harizmi, zamanın Abbasi Halifesi Me’mun’dan yardım ve destek gördü. Bağdat’taki<br />

Saray Kütüphanesi’nin idaresi kendisine verildi. Matematik ve Astronomide araştırmalar yaptı.<br />

Doğu ve Batı ilim aleminde Cebir’e yaptığı katkılarla ün yapıp, tanınan Harizmi; bu sahada ilk eser<br />

sahibidir. Eserlerinde Avrupa’nın bilmediği “sıfır”ı kullanıp, cebir işlemlerini geometrik düşüncelerle<br />

temellendirdi. Harizmi, “Kitab’ül Muhtasar fi Hesab’il Cebri Mukabele” adlı eserinde, “cebir”<br />

kelimesini Matematiğe kazandırdı. Cebir konuları metodik ve sistematik olarak ilk defa ortaya koydu.<br />

Zamanın matematiğine yeni bir yön vermiştir.<br />

Latince’ye çevrilip, Avrupa’da yüzyıllarca faydalanılan, “Kitab’ül Muhtasar fi Hesab’il Cebri Mukabele”<br />

‘nin Arapça aslıyla Batı dillerine tercümesi Avrupa ve Amerika’da yayınlandı. Eser; bir önsöz, beş<br />

bölüm ve bir de ek bölümden meydana geliyordu. Muhteva olarak; birinci ve ikinci dereceden<br />

denklemlerin çözüm şekilleri, bilinmeyenleri, çeşitli cebir hesaplamalarını misallerle açıkladıktan<br />

sonra; nazari ve tatbiki hesaplama şekilleri, zamanın hükümet işlerine ait hesapların yapılması,<br />

kanalların açılması, bina yapımı, esnaf ve tüccar için lüzumlu işaretleri kapsıyordu. İkinci önremli<br />

eseri: “Kitab-el Muhtasar fi hisaballindi” isimli kitabıdır. Arapça aslı mevcut olmayan, Cambridge<br />

Üniversitesi’nde bulunan ve “Algoritmi de numero indoram” adlı Latince kitaptır. Bugünkü<br />

“logaritma” terimi, Harizmi’nin bu eserinde Latice, “algazizmi” olarak geçtiği sanılmaktadır.<br />

Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve<br />

kum yuvaları konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.<br />

Bazı Eserleri<br />

Matematik ile ilgili eserleri<br />

El- Kitab’ul Muhtasar fi’l Hesab’il Cebri ve’l Mukabele<br />

Kitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind<br />

El-Mesahat<br />

Matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da<br />

sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin (bkz. onluk sistem)<br />

kullanıldığını saptamıştır. Harezmî’nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla<br />

Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır 12. yüzyılda batı<br />

dünyasına sunulmuştur.<br />

Astronomi ile ilgili eserleri


Zîc-ul Harezmî<br />

Kitab al-Amal bi’l Usturlab<br />

Kitab’ul Ruhname<br />

Coğrafya ile ilgili eserleri<br />

Kitab surat al-arz<br />

Tarih ile ilgili eserleri<br />

Kitab’ul Tarih<br />

El-Birûni<br />

(973-1048)<br />

Bîrûnî (4 Eylül 973 – 13 Aralık 1048), Fars kökenli İslam bilgini. Türk kökenli olduğunu iddia edenler de<br />

olmuştur. Tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî’dir. Batı dillerinde adı Alberuni veya<br />

Aliboron olarak geçer. Gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla<br />

tanınır.<br />

Bîrûnî, Merkezî Asya’da tarihi bir bölge olan Harezm’de doğdu. Küçük yaşta babasını kaybetti.<br />

Harizmşahlar tarafından korundu, sarayda matematik ve astronomi eğitimi aldı. Buradaki hocaları<br />

İbn-i Irak ve Abdussamed bin Hakîm’dir. Bu dönemde daha 17 yaşındayken ilk kitabını yazdı.<br />

Harizmşah Devleti Me’mûnîler tarafından alınınca Bîrûnî de İran’a giderek bir süre burada yaşadı.<br />

Daha sonra ise Ziyârîler tarafından korunmaya başlandı. El Âsâr’ul Bâkiye adlı kitabını Ziyârîlerin<br />

sarayında yazmıştır. İki yıl da burada çalıştıktan sonra memleketine geri döndü ve Ebu’l Vefâ ile gök<br />

bilimi üzerine çalışmaya başladı.<br />

1017′de Gazneli Mahmut, Harezm Devleti’ni yıkınca Bîrûnî de Gazni şehrine gelerek burada<br />

Gazneliler’in himayesine girdi. Sarayda büyük itibar gördü ve Gazneli Mahmut’un Hindistan seferine<br />

katıldı. Burada Hintli bilim adamlarının dikkatini çekti ve Hind ülkesi alınınca da Nendene şehrine<br />

yerleşerek bilimsel çalışmalarına burada devam etti. Sanskritçeyi öğrenerek Hind toplumunun yaşamı<br />

ve kültürü üzerine çalıştı.<br />

Buradan tekrar Gazni şehrine döndü ve yaşamının geri kalan kısmını bu şehirde tamamladı. Bu dönem<br />

Bîrûnî’nin en verimli zamanı sayılmaktadır.Uzun zamandır hazırladığı Tahdîdu Nihâyet’il Emâkin adlı<br />

eserini bu döneme denk gelen 1025 yılında yayınladı. Astronomi üzerine yazdığı Kanûn-i Mes’ûdî adlı<br />

eserini Gazneli Mahmud’un oğlu Sultan Mesud’a ithaf etmiştir.<br />

El Birûni, astronomi üzerine yaptığı en iyi çalışmayı Gazneli Mahmut’un oğlu Mesut’a sundu. Sultan<br />

Mesut da bunun üzerine kendisine bir fil yükü gümüşü hediye edince, “Bu armağan beni baştan<br />

çıkarır, bilimden uzaklaştırır.” diyerek bu hediyeyi geri çevirdi. Aslında Birûni eczacılıkta uygulamalı


eğitime, kitaplardan çok daha fazla önem vermiştir. Birûni, elle tutarak ve gözlemleyerek veri<br />

toplamanın insana, kitap okumaktan çok daha fazla yarar sağladığına inanmış ve bunu uygulamıştır.<br />

Gerçek bir bilim anlayışına sahip olan Birûni, ırk kavramına da önem vermezdi. Başka bir halkın ileri<br />

kültüründen derin bir saygıyla söz ederdi. Aynı şekilde dinler ve düşünceler konusundaki anlatımı<br />

sırasında o dinler hakkında itiraz veya eleştiride bulunmadığı gibi, o dindeki deyimleri aynen<br />

kullanmasıyla da dikkat çekmektedir. Sanskrit dilinden Arapça’ya çevirdiği Potancali adlı kitabının<br />

önsözünde “İnsanların düşünceleri türlü türlüdür, dünyadaki gelişmişlik ve esenlik de bu farklılığa<br />

dayanır.” şeklinde yazmıştır.<br />

Çok yönlü bir bilim adamı olan El Bîrûnî, ilk öğrenimini Yunan bir bilginden aldı. Tanınmış ve seçkin bir<br />

aileden gelen Harezmli matematikçi ve gökbilimci Ebu Nasr Mansur tarafından kollanan El Bîrûnî, ilk<br />

çalışmalarını bu alimin yanında yaptı. İlk eseri, “Asar-ül Bakiye”dir.<br />

El-Bîrûnî’nin eserlerinin sayısı yüz seksen civarındadır. Yetmiş adet astronomi ve yirmi adet de<br />

matematik kitabı bulunmaktadır. Tıp, biyoloji, bitkiler, madenler, hayvanlar ve yararlı otlar üzerinde<br />

bir dizin oluşturmuştur. Ancak bu eserlerden sadece yirmi yedisi günümüze kadar gelebilmiştir.<br />

Özellikle Bîrûnî’nin eserlerinin Ortaçağ’da Latince’ye çevrilmemiş olması, kitaplarının ağır bir dille<br />

yazılmış olmasının bir sonucudur. Ancak Bîrûnî kendisinin de dediği gibi, yapıtlarını sıradan insanlar<br />

için değil bilginler için yazmaktaydı.<br />

Yine Harezmi “Zîci’nin Temelleri” adlı yapıtının 12. yüzyılda Abraham ben Ezra tarafından İbranice’ye<br />

çevrildiği bilinmektedir. Batı’nın Birûni ilgisi ise 1870′lerde başladı. O günden bugüne Birûni<br />

eserlerinin bazılarının tamamı veya bir kısmı Almanca ve İngilizce’ye çevrildi.<br />

Mektuplarından, Bîrûnî’nin Aristo’yu bildiği anlaşılır. İbn Sînâ gibi önemli bilginlerle beraber çalışan<br />

Bîrûnî, Hindistan’a birçok kez gitti. Bu nedenle Hindistan’ı konu alan bir kitap yazdı. Onun bu kitabı<br />

birkaç dile çevrildi. Birkaç dile çevirilen bu kitap çoğu bilgine örnek oldu.Birûni’nin bir tane de romanı<br />

vardır.<br />

Bîrûnî’nin matematikçi yönü, en çok bilinen yönüdür. Yaşadığı yüzyılın en büyük matematikçisi olan<br />

Bîrûnî, trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın bir birim olarak kabul edilmesini öneren ilk kişi olup<br />

sinüs ve kosinüs gibi fonksiyonlara sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını ilave etmesidir.<br />

Bîrûnî’nin bu yönü Batı Dünyası tarafından ancak iki asır sonra keşfedilip kullanılabilmiştir. Öte<br />

yandan Bîrûnî’nin yeryüzünde yükseltisi bilinen bir noktadan ufuk alçalması açısının ölçülmesi yoluyla<br />

merdiven yayı uzunluğunu hesaplaması da geometri açısından önemli bir çalışmasıdır. Merdiven yayı<br />

uzunluğunun ilk kez Bîrûnî tarafından bu yöntemle bulunması yaygın bir kanıdır. Ancak Bîrûnî bu<br />

yöntemi başka bir bilginden aldığını belirtmiştir.<br />

Bîrûnî’nin astronomi alanında yaptığı çalışmaların başında Sultan Mesut’a 1010′da sunduğu “Mesudî<br />

fi’l Heyeti ve’n-Nücum” adlı yapıtı gelmektedir. Bu yapıt günümüze gelmiş olup bu konuda yaptığı<br />

çalışmalarının bir kısmı kayıptır. Kanun adlı eserinde Aristo ve Batlamyus’un görüşlerini tartışma<br />

konusu yaparak Dünya’nın kendi ekseninde dönüyor olma olasılığı üzerinde durması bilim tarihi<br />

açısından önemlidir. Ancak bu konuda kesin bir sonuca varamadığı varsayılan Bîrûnî’nin günümüze<br />

değin bu konuda bir eseri ulaşmamıştır.<br />

“Nihâyâtü’l-Emâkin” (Türkçe: Mekânların Sonları) adlı yapıtı, coğrafyadan, jeoloji ve jeodeziye kadar<br />

bir dizi konudaki yazılarını içerir. Sultan Mesut’a sunduğu “el-Kanunü’l-Mesudi”, Bîrûnî’nin astronomi<br />

alanındaki en önemli yapıtıdır. Bilim tarihçilerine göre o, Kopernik’le başlayan çağdaş astronominin<br />

temellerini atmıştır.<br />

Ayrıca gerilim düzleminin gök apsisine göre eğikliğini de (enlem eğikliği) Kas, Gürgenç ve Gazne’de<br />

yaptığı çeşitli hesaplamalarla aslına çok uzak değerlerde bulmuştur. Ayrıca birçok elementli ve<br />

bileşikli hesaplayabilmiştir. Boylamın belirlenmesi gerilimininkine nazaran daha zor olduğundan<br />

Bîrûnî, iki nokta arasındaki boylam farkını enleme ve aradaki toplam uzaklığa dayanan bir formülle


hesaplama yoluna gitmiş, ölçme ve gözlemlerinde hata payını en aza indirgemek için uğraşmıştır.<br />

Bunun yanında gözlem aletlerinin boyutunu büyütmek yerine onları çapraz çizgilere bölmeleyerek<br />

duyarlılığı arttıracağını keşfederek verniye ilkesinin temellerini atmıştır.<br />

Bîrûnî, “Kitâbü’l-Camahir fi Mârifeti’l-Cevâhir” (Türkçe: Cevherlerin özellikleri üstüne) adlı yapıtında<br />

23 katı maddenin ve altı sıvının özgül ağırlıklarını bugünkü değerlerine çok yakın olarak saptamıştır.<br />

Aynı şekilde Hint tarihi hakkında da kitap yazan Bîrûnî, Hintlilerin inandığı boş inançları, inanışlarını,<br />

yaşam biçimlerini ve gelenek-görenekleri çok ayrıntılı olarak anlatmış, bunu yaparken tamamen<br />

tarafsız ve önyargılardan uzak davranmıştır.<br />

Tıp alanında da birçok eser veren Birûni, döneminde bir kadını sezaryenle doğum yaptırmayı<br />

başarmıştır. Şifalı otlar ve birtakım ilaçlar üzerine yazdığı “Kitabu’s Saydane”, Birûni’nin son yapıtı<br />

olmakla beraber 1050′de yazılmıştır. Bu kitapta üç bin kadar bitkinin neye yaradığını ve nasıl<br />

kullanıldığı yazmaktadır. İlaçların yanında o bitkinin Arapça, Farsça, Yunanca, Sanskritçe ve Türkçe gibi<br />

başka dillerdeki adının yer alması etimolojik açısından çok önemli bir gelişmedir.<br />

Bilimsel bakış açısı olarak İbn Sînâ’nın Aristo tarzı düşüncesine karşı çıkan Bîrûnî, tek tanrı inancını<br />

benimseyerek Evren’in bir başlangıcının olduğunu, öncesiz bir Evren’in tanrının gereksiz sayılması<br />

demek olduğunu savunmuştur. İbn Sînâ’nın bu tarz yaklaşımına sürekli karşı çıkan Bîrûnî’nin İbn Sînâ<br />

ile yazışırken yaptığı tartışmalardan bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır.<br />

Öte yandan Bîrûnî, astroloji gibi bilim sayılmayan bir konuyla da ilgilenmiş ve “Kitâbu’t Tefhim fî Evâili<br />

Sanaati’t-Tencîm” adında bir astroloji eseri yazmıştır. Ancak simya, efsun, büyü gibi diğer akıl dışı<br />

alanlar üzerinde çalışmadığı gibi bunlara karşı çıkmıştır. Bunun yanında Bîrûnî, devletlerin tarihlerini<br />

incelerken ekonomik nedenleri araştırarak devletlerin ilişkilerinin altında dînî nedenler aranmasının<br />

yanlış olduğunu öne sürmüştür.<br />

Batı’da “Aliboron” adıyla bilinen Bîrûnî’nin yapıtları birçok Batı diline çevrilmiştir. Bîrûnî, hiçbir<br />

eserinde tek bir bilime veya konuya bağlı kalmadan bilimi tek bir bütün olarak gören bir<br />

ansiklopedisttir.<br />

Bîrûnî’nin onlarca yapıtı arasında en çok bilinenleri aşağıdaki gibidir:<br />

El-Âsâr’il-Bâkiye an’il-Kurûni’i-Hâli-ye<br />

El-Kanûn’ül-Mes’ûdî<br />

Kitâb’üt-Tahkîk Mâ li’l-Hind<br />

Tahdîd’ü Nihâyeti’l-Emâkin li Tas-hîh-i Mesâfet’il-Mesâkin<br />

Kitâbü’l-Cemâhir fî Mâ’rifet-i Cevâ-hir<br />

Kitâbü’t-Tefhîm fî Evâili Sıbaâti’t-Tencîm<br />

Kitâbü’s-Saydele fî Tıp<br />

Bîrûnî, günümüzde en bilinen İslâm bilginlerinden biridir. Tüm Dünya’daki çeşitli ülkelerde Bîrûnî’yi<br />

anmak için sempozyumlar, kongreler düzenlendi, pullar bastırıldı. Türk Tarih Kurumu 68. sayısını<br />

“Bîrûnî’ye Armağan” adıyla Bîrûnî‘ye tahsis etti. 1973 yılında Türkiye’de basılan pullar arasında<br />

Bîrûnî’ye de yer verildi. UNESCO’nun 25 dilde çıkardığı Conrier Dergisi 1974 Haziran sayısını Bîrûnî’ye<br />

ayırdı. Kapak fotoğrafının altına, “1000 yıl önce Orta Asya’da yaşayan evrensel dâhî Bîrûnî; Astronom,<br />

Tarihçi, Botanikçi, Eczacılık uzmanı Jeolog, Şair, Mütefekkir, Matematikçi, Coğrafyacı ve Hümanist”<br />

diye yazılarak tanıtıldı. Bîrûnî’ye ait bir minyatür, İstanbul’daki Topkapı Müzesi’nde bulunmaktadır.


Uluğ Bey<br />

(1393-1449)<br />

Uluğ Bey, Mīrzā Mohammad Tāregh bin Shāhrokh; d. 1393 – ö. 1449), Timur İmparatorluğu’nun 4.<br />

sultanı.Türk Matematikçi ve gökbilimci.<br />

Timur’un erkek torunudur ve Timur İmparatorluğu’nun 2. hükümdarı olan Şahruh’un oğludur. 1393<br />

yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Timur’un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkant’ta<br />

bulunuyordu. Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan’ın saldırısı ve işgali üzerine babasının yanına gitmek<br />

zorunda kalmıştır. Babası buraları yeniden yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey’e<br />

yönetimini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümeti yönetmiş ve hem de öğrenimine<br />

devam etmiştir.<br />

Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir hükümdardı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular<br />

üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu<br />

kitabı sözcüğü sözcüğüne hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri<br />

oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından<br />

öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile<br />

oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey’in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve<br />

sonunda Uluğ Bey’in korktuğu başına gelmiştir.<br />

Uluğ Bey, Semerkant’ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye<br />

başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant’a<br />

çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin<br />

manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir<br />

harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir.<br />

Gözlemevinin yönetimini Bursalı Kadızade Rumi ile Cemşid’e vermiştir. Cemşid, gözlemlere başlandığı<br />

sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden ölmüştür. Gözlemevinin tüm işleri o zaman genç olan Ali<br />

Kuşçu’ya kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, ünlü Zeycini düzenlemiş ve bitirmiştir. Zeyç Kürkani<br />

veya Zeyç Cedit Sultani adı verilen bu eser, birkaç yüzyıl doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser<br />

olmuştur. Zeyç Kürkani, bazı kimseler tarafından açıklanmış ve Zeyç’in iki makalesi 1650 yılında<br />

Londra’da ilk olarak basılmıştır. Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 yılında cetvelleri<br />

Fransızca tercümeleriyle birlikte, asıl eser de 1846 yılında aynen basılmıştır. Zeyç Kürkani’nin asıl<br />

kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye’ye getirilmiş ve halen Ayasofya<br />

kütüphanesindedir.Uluğ Bey’in yönetimi zamanında fetihlerden çok babası zamanında olduğu gibi<br />

yönetim güçlendirilmiş ve önemli bilimsel gelişmeler yaşanmıştır.<br />

Uluğ Bey, bir hile ile oğlu Abdüllatif tarafından 1449 yılında öldürülmüştür.


Hüseyin Tevfik Paşa<br />

(1832-1901)<br />

Vidinli Hüseyin Tevfik Paşa (1832-1901) bir Osmanlı generali ve bilim adamıdır. İstanbul’da 1892<br />

yılında İngilizce olarak yazdığı özgün bir eser olan “Linear Algebra” (Lineer Cebir) adlı eseri dünya<br />

çapında çağın en önemli Matematik kitaplarından biridir.<br />

Hüseyin Tevfik Paşa 1832 yılında günümüzde Bulgaristan sınırları içinde olan, o zamanlar Osmanlı<br />

Devleti’ne bağlı Vidin kentinde doğdu. Babası Hasan Tahsin Efendi’ydi. Ailesi İmamzadeler olarak<br />

tanınırdı[1]. İlköğrenimini Vidin’de tamamladıktan sonra 14-15 yaşlarında İstanbul’a gitti ve Maçka’da<br />

bulunan Mekteb-i İdadi-i Askeriye’de okudu. Daha sonra Harbiye Mektebi’ni bitirdi ve Erkan-ı<br />

Harbiye’ye kabul edildi.<br />

Harbiye Mektebi’nde matematik derslerindeki yeteneğiyle Cambridge Üniversitesi’nden mezun<br />

olmuş olan matematik hocası Tahir Paşa’nın dikkatini çekmiş ve Tahir Paşa kendisine özel dersler<br />

vermiştir. Mezun olduktan sonra kendisi de Harbiye’de cebir cebir dersleri vermeye başladı, Tahir<br />

Paşa ölünce onun matematik dersleri de Hüseyin Tevfik Paşa’ya kaldı. Harbiye’deki hocalığı devam<br />

ederken, Tophâne Tecrübe ve Muayene Komisyonu’na da getirildi. 1868′de Paris’teki Mekteb-î<br />

Osmanî’ye müdür muavini olarak gönderildi ve aynı zamanda balistik ve tüfek imalatı üzerine<br />

incelemelerde bulunmakla görevlendirildi. Bu arada matematik bilgisini geliştirmek için Paris’te<br />

üniversiteye devam etti ve Paris’te kaldığı iki yıl boyunca makaleler yayımladı ve bilimsel toplantılara<br />

katıldı.<br />

Hüseyin Tevfik Paşa, 1872′de Osmanlı Devleti’nin Amerikan silah fabrikalarına ısmarladığı tüfeklerin<br />

imalatını ve şartnâmeye uyulup uyulmadığını kontrol etme göreviyle ABD’ye gönderildi. 1878 yılına<br />

kadar ABD’nin Rhode Island eyaletinde kaldı ve bu süre içinde matematikle uğraştı; Lineer Cebir adlı<br />

İngilizce kitabını bu sırada yazmış ve Argand’ın kompleks sayılarla ilgili teorisinde ileri sürdüğü çarpımı<br />

üç boyutlu uzaya uygulamanın bir yolunu bulmuştur.<br />

1878 yılında II. Abdülhamit tarafından Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn’un başına Mühendishane<br />

Nazırı olarak atandı. Bu görevde kısa bir süre kaldı. 1883-1886 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin<br />

Washington Büyükelçiliği görevini sürdürdü. 1889 yılında Ticaret ve Nafia Nazırı görevine atandı.<br />

Ölümüne kadar padişah II. Albdülhamit’in yaveri olarak görev yaptı. 16 Haziran 1901 tarihinde vefat<br />

etti. Mezarı Eyüp semtinde bulunmaktadır.<br />

Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile birlikte 1865 yılında kurduğu Cemiyet-i Tedrisiyye-i<br />

İslâmiye sonradan Darüşşafaka Lisesi’ne dönüşmüştür.<br />

Eserleri<br />

Hüseyin Tevfik Paşa’nın eserleri şunlardır:<br />

Zeyl-i usul-i Cebir


Cebr-i Âlâ<br />

Fenn-i Makina<br />

Mebahis-i İlmiye Mecuasmda yazdığı makaleler (Hesab-ı Müsenna = Dual Aritmetique)<br />

Tahir Paşa’nın Usul-i Cebir adlı eserine yazdığı ek<br />

Usul-i llm-i Hesap<br />

Astronomi<br />

Mahsusat ve Gayrı Mahsusat<br />

Linear Algebra<br />

Lineer Cebir eserinin önsözünde Hüseyin Tevfik Paşa söyle yazmıştır: “Bu kitapta incelenen lineer<br />

cebir, dünyanın Sir William Hamilton’a borçlu olduğu quaterniyonlara çok benzer. Lineer cebir,<br />

quaterniyonların bütün potansiyellerine sahiptir ve güçlüğü daha azdır. Quaterniyonlar<br />

üniversitelerde öğretilmektedir ve kabul görmüş bir bilgidir. Lineer cebirin de aynı kabulü görüp<br />

görmeyeceğini, hattâ quaterniyonların yerini alıp almayacağını şimdiden bilmiyorum”. Kendi<br />

sisteminin üstünlüğünü ise şöyle ifade etmiştir: “Quaterniyonların çarpımı, isim olarak bile düzlem<br />

geometride ele alındığında, bizi üç boyutlu uzayda çalışmaya zorlamaktadır; hâlbuki lineer cebirde<br />

yalnızca iki boyut ele alındığı zaman bir üçüncü boyutu düşünme durumunda değiliz”.<br />

Hüseyin Tevfik Paşa’nın bu eseri tercüme değildir ve konuya özgün katkı yapması açısından çok<br />

önemlidir.<br />

Tevfik Paşa’nın başka pek çok görevleri olmuş, Fransa ve ABD’de kaldığı sıralarda Fransızca ve<br />

İngilizce’yi, bu dillerde kitap yazabilecek kadar iyi öğrenmiştir. Burada matematik dersleri vermiş, yine<br />

bu sıralarda arkadaşlarıyla çıkarttığı Mebâhis-i İlmiyye adlı aylık dergiye makaleler yazmıştır. Bu<br />

dergide yayımladığı makaleleri arasında “Mahsûsât ve Gayr-ı Mahsûsât” isimli felsefî bir yazısı, ayrıca<br />

türev ve fonksiyonlar üzerine yazıları bulunur.<br />

Hüseyin Tevfik Paşa, daima devlet memuriyetiyle görevli olmasına rağmen, matematik bilimlerle<br />

ilgilenmeye zaman ayırabilmiş, zengin bir kütüphane oluşturmuş, çevresindeki Sâlih Zekî gibi<br />

yetenekli gençlere, vakit ayırmış, periyodik yayınlarla entellektüel bir ortamın oluşmasına gayret sarf<br />

etmiştir.Gelecek nesillere katkıda bulunmuştur.


Feza Gürsey<br />

(1921-1992)<br />

Feza Gürsey, (d. 7 Nisan 1921, İstanbul – ö. 13 Nisan 1992, New Haven). Türk fizikçi ve matematikçi.<br />

7 Nisan 1921′ de İstanbul’da Prof. Dr. Remziye Hisar (1902-1992) ve Dr. Reşit Süreyya Gürsey’in<br />

(1889-1962) ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Dr. Reşit Süreyya Gürsey, tıp doktoru, fizikçi ve<br />

öğretmen olmasının yanı sıra bilime ve sanata büyük ilgisi olan bir aydındır. Annesi Prof. Dr. Remziye<br />

Hisar, Darülfünun’un fen okuyan ilk kız öğrencilerinden olup, Avrupa’da kadınların pek azının kariyer<br />

yapabildiği bir dönemde Sorbonne’da Devlet Kimya Doktorası yapmayı başarmış bir bilim insanıdır.<br />

Feza Gürsey, İstanbul Anadoluhisarı’nda, Remziye Hanım’ın Otağtepe’deki aile evinde doğmuştur.<br />

İlkokula Paris’te Jeanne d’Arc okulunda başlamış ve öğretmenlerinin hayranlığını kazanmıştır.<br />

Kızkardeşi Deha Gürsey Owen’ın anlattığı üzere, öğretmeni Madame Denizot, herşeyi çabucak<br />

öğrendiği için Feza Gürsey’i çok seviyor, onu yanından ayırmıyormuş.<br />

İlkokul üçüncü sınıfa Galatasaray Lisesi’nde devam eden Gürsey, okulun sevilen, hayran olunan bir<br />

öğrencisi olmuştur. Sınıf arkadaşı Emekli Büyükelçi Özer F. Tevs bir yazısında Feza Gürsey’i şöyle<br />

anlatmıştı:<br />

“39 Feza Gürsey, zamanının bütün Galatasaray Liselilerini ve yerli yabancı kıymetli hocalarını<br />

etkilemiş bir talebe idi. Ortaokul üçüncü sınıfta, akşam etüdünde, bakardık, Feza bir köşede Proust’un<br />

“Yitik Zamanı Araştırırken” adlı felsefi hikâyelerini okuyor veya Cézanne’ın röprodüksüyonlarını<br />

inceliyor… Fransız hocalarımız büyük teneffüslerde onu muallimler odasına çağırır sohbet ederlerdi…<br />

Bizden iki sınıf daha büyük, çok çalışkan bir öğrenci daha vardı. Mezun olduktan sonra Fransız<br />

hocalardan birisine, ‘Feza mı yoksa diğer öğrenci mi daha üstündü’ diye sormuşlar. O da, ‘bir köy<br />

öğretmeni ile bir ordinaryüs profesör arasında ne kadar fark varsa, Feza ile diğer öğrenci arasında o<br />

kadar fark vardı’ demiş.<br />

Feza Gürsey, fizik okumaya lise yıllarında karar vermiştir. Galatasaray Lisesi’ni 1940 yılında birincilikle<br />

bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi öğrencisi olmuş, 1944 yılında Fizik-Matematik<br />

bölümünden de birincilik ile mezun olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı sınavını kazanarak İngiltere<br />

Imperial College’a gitmeye hak kazanmış, burada 1945-1950 yılları arasında Prof. Dr. H. Jones’ın<br />

danışmanlığı altında doktora çalışmalarını yapmıştır. Bu dönem içerisinde “Tek boyutlu bir istatiksel<br />

sistem” ve “İki bileşenli dalga denklemleri üzerine” başlıklı iki önemli makale yayımlamıştır. 1951-<br />

1957 yılları arasında Cahit Arf’ın desteği ile İstanbul Üniversitesi Tatbiki Matematik Kürsüsü’ne asistan<br />

olarak tayin edilmiştir. 1953 yılında “Spinli elektronların klasik ve dalga mekaniği” adlı tezi ile doçent<br />

ünvanını almış, bir yıl sonra Tatbiki Matematik Kürsüsü’ne doçent olarak atanmıştır.<br />

1952 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi asistanlarından Suha Pamir ile evlenmiş ve 1954<br />

yılında Suha ve Feza çiftinin tek çocukları Yusuf dünyaya gelmiştir. 1957-1961 yılları arasında, eşi ve<br />

oğlu ile birlikte Atom Enerjisi Komisyonu’nun bursu ile ABD’de Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı<br />

Laboratuvarı’nda bulunmuştur. Bu dönemde Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarı, Princeton


İleri Çalışmalar Enstitüsü ve Columbia Üniversitesi’nde fizik dünyasında en ileri seviyede çalışma<br />

yapanlar ile birlikte çeşitli çalışmalar yapmıştır. Feza Gürsoy’un bu çevrede adını duyuran ilk çalışması<br />

yük bağımsızlığı ve Baryon korunumu ile Pauli Transformasyonunun ilgisini gösteren makalesidir.<br />

Wolfgang Pauli ünlü Rus fizikçisi Landau’ya yazdığı mektupta ilgisini çeken bu makaleden<br />

bahsetmekte ve Heisenberg ile çalışmalarında bu simetriyi kendi spinor modellerinde kullanmayı<br />

düşündüğünü söylemektedir. W.Pauli, kendisinden Princeton Enstitüsünde çalışmalarına devam<br />

etmesi için referans isteyen Feza Gürsey’a gönderdiği mektupta şöyle diyor:<br />

“Ben, seni tavsiye edebilir miyim diye düşünmüyorum, tam tersi, Princeton Enstitüsü’nü sana tavsiye<br />

edebilir miyim diye düşünüyorum.”<br />

1961 yılında Türkiye’ye dönen Gürsey, 1974 yılına kadar Prof. Dr. Erdal İnönü’nün ısrarları ve uğraşları<br />

sonucunda Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Teorik Fizik Bölümü’nde profesör olarak çalışmıştır.<br />

Bu dönem içinde Türkiye’de teorik fizik alanında yapılan çalışmaları canlandırmaya çalışımıştır.<br />

Princeton ve Yale üniversitesinden ünlü fizikçileri ODTÜ’ye davet ederek bir çok konferansın<br />

düzenlenmesini sağlamıştır. 1968 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü almıştır.<br />

1965-1974 yılları arasında Yale Üniversitesi’nin Teorik Fizik Bölümü’ne teklifi üzerine ODTÜ’deki<br />

görevinden ayrılmak istemeyen Gürsey, Yale Üniversitesinde konuk profesörlük görevini kabul etmiş<br />

ve ODTÜ-Yale üniversiteleri arasında dönüşümlü olarak lineer olmayan kiral modeller, konform<br />

simetri, genel görelilik üzerinde çalışmalarını sürdürmüştür.<br />

1974 yılında Feza Gürsey’in Yale Üniversitesi Fizik Bölümün’ndeki profesörlüğü daimi hale gelmiş, izni<br />

kaldırılmış ve ODTÜ’den ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Gürsoy bunun nedenlerini, Prof. Dr. Mustafa<br />

Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı’nca verilen Bilim Hizmeti ve Onur Ödülü töreninde anlatmıştır:<br />

“Birincisi, sık sık ve ücretli izinli olarak dışarıdaki bilim merkezlerinde çalışmam ve bu bilimsel<br />

alışverişe öğrencilerimi de katmam. İkincisi, Türkiye’mizin seviyesine ve ihtiyaçlarına uygun olmayan<br />

üst düzeyde bir araştırma yaparak gençliğe zararlı bir örnek olmam.”<br />

Feza Gürsey 1971 yılından 1991 yılındaki emekliliğine kadar Yale Üniversitesi Fizik Bölümü’nde<br />

çalışmıştır. 19 Ocak 1977′de temel parçacık fiziğine yaptığı katkılardan dolayı Sheldon Glashow ile<br />

birlikte Oppenheimer Ödülü’nü aldı. Ödül için kendisini tebrik eden öğrencilerine “Ödül, Yale ile<br />

Harvard arasında paylaşıldı yazıldı. İsterdim ki, ODTÜ ve Harvard arasında paylaşıldı desinler”<br />

demiştir.<br />

1991 yılındaki emekliliğinden sonra Türkiye’ye dönmüş, Boğaziçi Üniversitesi’nin davetini kabul<br />

ederek Fizik bölümündeki odasına yerleşmiştir. Bu sene içerisinde yakalandığı prostat kanseri nedeni<br />

ile 13 Nisan 1992′de Yale Üniversitesi’nin hastahanesinde vefat etmiştir. Naaşı Anadoluhisarı’nda aile<br />

mezarlığına defnedilmiştir.<br />

Ödülleri<br />

1969 – Tübitak Bilim Ödülü<br />

1977 – S. Glashow ile birlikte J.R. Oppenheimer Ödülü ; R. Griffiths ile Doğa *Bilimlerinde A. Cressey<br />

Morrison Ödülü<br />

1979 – Einstein Madalyası<br />

1981 – College de Franceda konuk profesör ve College de France Madalyası<br />

1984 – İtalya Cumhurbaşkanı’nın Commendatore Nişanı<br />

1986 – Roma’da Konuk Profesörlük ödülü


1989 – Türk Amerikan Bilimcileri ve Mühendisleri Derneğinin Seçkin Bilimci Ödülü<br />

1990 – Galatasaray Vakfı Madalyası<br />

Uluslararası Matematik Olimpiyatları (UMO) her yıl düzenlenen iki gün süren dünya çapındaki lise<br />

öğrencilerinin katıldığın en eski uluslararası bilim olimpiyatıdır.<br />

Geçmiş olimpiyatlar<br />

Soldan sağa ;Gabriel Carroll, ABD, Reid Barton, ABD, Zhiqiang Zhang, Çin, ve Liang Xiao, Çin, 2007<br />

yılında en iyi derece yapan grup<br />

# [2] Şehir/Şehirler Ülke Tarih [1] Kaynaklar<br />

1 Braşov ve Bükreş Romanya<br />

2 Sinaia Romanya<br />

3 Veszprém Macaristan<br />

4 České Budějovice Çekoslovakya<br />

5 Varşova ve Varşova Polonya<br />

1959 23 Haziran – 30<br />

Haziran<br />

1960 18 Temmuz – 25<br />

Temmuz<br />

1961 6 Temmuz – 16<br />

Temmuz<br />

1962 7 Temmuz – 15<br />

Temmuz<br />

1963 5 Temmuz – 13<br />

Temmuz<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

6 Moskova<br />

Sovyetler<br />

Birliği<br />

1964 30 Haziran –- 10<br />

Temmuz<br />

[3]<br />

7 Berlin<br />

Alman<br />

Demokratik<br />

Cumhuriyeti<br />

1965 13 Temmuz – 13<br />

Temmuz<br />

[3]


8 Sofia Bulgaristan<br />

9 Cetinje Yugoslavya<br />

1966 Temmuz 3 –<br />

Temmuz 13<br />

1967 7 Temmuz – 13<br />

Temmuz<br />

[3]<br />

[3]<br />

10 Moskova<br />

Sovyetler<br />

Birliği<br />

1968 5 Temmuz – 18<br />

Temmuz<br />

[3]<br />

11 Bükreş Romanya<br />

12 Keszthely Macaristan<br />

13 Žilina Çekoslovakya<br />

14 Toruń Polonya<br />

1969 Temmuz 5 – 20<br />

Temmuz<br />

1970 Temmuz 8 – 22<br />

Temmuz<br />

1971 10 Temmuz – 21<br />

Temmuz<br />

1972 5 Temmuz – 17<br />

Temmuz<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

15 Moskova<br />

Sovyetler<br />

Birliği<br />

1973 5 Temmuz – 16<br />

Temmuz<br />

[3]<br />

16 Erfurt ve Doğu Berlin<br />

Alman<br />

Demokratik<br />

Cumhuriyeti<br />

1974 4 Temmuz – 17<br />

Temmuz<br />

[3]<br />

17 Burgas ve Sofia Bulgaristan<br />

18 Lienz Avusturya<br />

19 Belgrat Yugoslavya<br />

20 Bükreş Romanya<br />

21 Londra İngiltere<br />

1975 3 Temmuz – 16<br />

Temmuz<br />

1976 2 Temmuz – 21<br />

Temmuz<br />

1977 Temmuz 1 –<br />

Temmuz 13<br />

1978 3 Temmuz – 10<br />

Temmuz<br />

1979 30 Haziran – 9<br />

Temmuz<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

22 Washington, DC<br />

Birleşik<br />

Devletler<br />

1981 Temmuz 8 –<br />

Temmuz 20<br />

[3][4]<br />

23 Budapeşte Macaristan<br />

1982 Temmuz 5 –<br />

Temmuz 14<br />

[3]


24 Paris Fransa<br />

25 Prag Çekoslovakya<br />

26 Joutsa Finlandiya<br />

27 Varşova Polonya<br />

28 Havana Kuba<br />

29 Sydney ve Canberra Avustralya<br />

1983 Temmuz 3 –<br />

Temmuz 12<br />

1984 Haziran 29 –<br />

Temmuz 10<br />

1985 Haziran 29 –<br />

Temmuz 11<br />

1986 Temmuz 4 –<br />

Temmuz 15<br />

1987 Temmuz 5 –<br />

Temmuz 16<br />

1988 Temmuz 9 –<br />

Temmuz 21<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

30 Brunswick<br />

Almanya<br />

Federal<br />

Cumhuriyeti<br />

1989 Temmuz 13 –<br />

Temmuz 24<br />

[3]<br />

31 Pekin Çin<br />

32 Sigtuna İsveç<br />

33 Moskova Rusya<br />

34 İstanbul Türkiye<br />

1990 Temmuz 8 –<br />

Temmuz 19<br />

1991 Temmuz 12 –<br />

Temmuz 23<br />

1992 Temmuz 10 –<br />

Temmuz 21<br />

1993 Temmuz 13 –<br />

Temmuz 24<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

[3]<br />

35 Hong Kong Çin [5] 1994 Temmuz 8 –<br />

Temmuz 20<br />

[3]<br />

36 Toronto Kanada<br />

37 Mumbai Hindistan<br />

38 Mar del Plata Arjantin<br />

39 Taipei Taiwan<br />

1995 Temmuz 13 –<br />

Temmuz 25<br />

1996 Temmuz 5 –<br />

Temmuz 17<br />

1997 Temmuz 18 –<br />

Temmuz 31<br />

1998 Temmuz 10 –<br />

Temmuz 21<br />

[6]<br />

[7]<br />

[8]<br />

[9]


40 Bükreş Romanya<br />

41 Daejeon Güney Kore<br />

42 Washington, DC ABD<br />

43 Glasgow Birleşik Krallık<br />

44 Tokyo Japonya<br />

45 Atina Yunanistan<br />

46 Mérida Meksika<br />

47 Ljubljana Slovenya<br />

48 Hanoi Vietnam<br />

1999 10 Temmuz – 22<br />

Temmuz<br />

2000 13 Temmuz – 25<br />

Temmuz<br />

2001 1 Temmuz – 14<br />

Temmuz<br />

2002 19 Temmuz – 31<br />

Temmuz<br />

2003 7 Temmuz – 19<br />

Temmuz<br />

2004 6 Temmuz – 18<br />

Temmuz<br />

2005 8 Temmuz – 19<br />

Temmuz<br />

2006 6 Temmuz – 18<br />

Temmuz<br />

2007 19 Temmuz – 31<br />

Temmuz<br />

[10]<br />

[11]<br />

[12]<br />

[13]<br />

[14]<br />

[15]<br />

[16]<br />

[17]<br />

[18]


İLGİNÇ MATEMATİK HABERLERİ<br />

Teknoloji<br />

Sosyal medya bu sorunun yanıtını arıyor<br />

Facebook’ta yayımlanan bir matematik problemi, sosyal medyada kısa sürede viral oldu.<br />

Yayın Tarihi: 2017-11-25 02:14:02<br />

Foto Analiz<br />

Bu zeka sorusunu çözene dahi deniyor!<br />

<strong>Matematiğin</strong>izin ne kadar iyi olduğunu düşünüyorsanız önce bu soruyu yanıtlamanızda fayda var. Sayı<br />

dizilerinden oluşan bu zekâ testi, interneti kasıp kavuruyor.<br />

Yayın Tarihi: 2017-08-18 04:21:07


Güncel<br />

Sınava yetişmeye çalışan öğrenci, alkışlar arasında okula girdi<br />

LYS'nin Matematik oturumu dün yapıldı. Bütün uyarılara rağmen 15 dakika kuralına takılanlar oldu.<br />

Sınava yetişebilmek için maraton koşucularına taş çıkartan kız öğrenciye vatandaşlar alkışlar ve<br />

tezahüratlarla destek verdi. Sınava 15 dakika kala kapıların kapanmasının ardından görevliler, sınava<br />

geç kalan adayların içeri alınmayacağını söyledi. LYS sınavına geç kalan bir öğrenci ise sınava<br />

alınmayınca demir kapıya vurarak içeri girmek istedi.<br />

Yayın Tarihi: 2017-06-12 09:35:37<br />

Güncel<br />

Beyin yakan matematik sorusu<br />

Sarı Mikrofon ekibi, sokaktaki insanlara "Saatte 100 km hızla giden bir araç, 20 dakikada kaç km yol<br />

alır?" sorusunu sordu. Ortaya ise birbirinden komik cevaplar çıktı.<br />

Yayın Tarihi: 2017-04-25 11:20:36


Güncel<br />

Bu matematik sorusunu çözene ödül var<br />

Samsun'da daha önce yayınladığı soruyu bilene 93 ay süresince emekli maaşını vereceğini söyleyen<br />

matematik öğretmeni Aydın Cerit, cumhuriyet altını ödüllü yeni bir soru hazırladı.<br />

Yayın Tarihi: 2017-01-23 14:50:16<br />

Sağlık<br />

Tiroid fonksiyon bozukluğu olan annelerin çocuklarında “matematik derslerinde” başarı oranı düşük<br />

1985-1986 yılları arasında 9362 gebe kadın 9479 bebek dünyaya getirmiş.<br />

Yayın Tarihi: 2017-01-11 11:13:12


Güncel<br />

Eğitimde keskin düşüş<br />

Fen, matematik ve okuma becerilerini ölçen PISA 2015 açıklandı. Türkiye keskin bir düşüşe geçti ve<br />

2003 yılı seviyesine geriledi. Uzmanlar bunun nedenini, eğitimin dindarlaştırılmasına bağladı.<br />

Yayın Tarihi: 2016-12-07 08:25:16<br />

Güncel<br />

Matematik sorusunu çözdü, ödülü istemedi<br />

Samsun'da yaşayan emekli matematik öğretmeninin çözene 93 emekli maaşını vaadettiği soru<br />

çözüldü.<br />

Yayın Tarihi: 2016-12-01 11:12:18<br />

İlginç Haberler<br />

Bu restoranın internetinden sadece matematik dehaları yararlanabilir<br />

Bu restoranda internete ücretsiz bağlanmak için sonucunda wifi şifresine ulaşacağınız matematik<br />

sorusunu çözmeniz gerekiyor.


Yayın Tarihi: 2016-11-01 11:19:55<br />

Dünya<br />

Nijeryalı profesör Riemann Hipotezi’ni çözdü<br />

156 yıldır çözülemeyen problemi çözerek tarihe geçen Enoch, ayrıca 1 milyon dolarlık (2 milyon 866<br />

bin TL) ödülün de sahibi oldu<br />

Yayın Tarihi: 2015-11-19 08:46:58<br />

Dünya<br />

'Matematik korkusu' nedir?<br />

Akıldan hesap yapmak çoğu kişi için stres kaynağı olabilir. Bazı insanlarda sayı korkusu vardır. Sayılarla<br />

uğraşırken beyni felce uğratan nedir?<br />

Yayın Tarihi: 2015-06-22 14:45:02


Dünya<br />

Singapurlu öğrencilere sorulan matematik sorusu viral oldu<br />

Singapur'un elit liselerinden birinde sorulan matematik sorusu, dünyanın dört bir yanından soruyu<br />

çözme girişimlerini ve eğlenceli yorumları beraberinde getirdi.<br />

Yayın Tarihi: 2015-04-14 18:45:03<br />

Güncel<br />

Almanlar 'üstün yetenekli', Türk öğretmen 'anlamıyor' demiş<br />

Almanya’da matematikte üstün yetenekli bulunan, Türkiye’de ise öğretmenin bu dersten<br />

anlamadığını öne sürdüğü Refet Polat, Ege Üniversitesi Matematik Bölümü’nü birincilikle kazanıp<br />

mezun oldu.<br />

Yayın Tarihi: 2014-12-15 11:01:02


Eğitim<br />

En çok izlenen 10 dersten 6’sının konusu matematik<br />

STFA Grubu tarafından, eğitimde fırsat eşitliğine destek amacıyla Türkçeye kazandırılan Khan<br />

Academy Türkçe portalında, en çok izlenen 10 ders videosunda ağırlık matematikte.<br />

Yayın Tarihi: 2014-05-22 16:26:52<br />

Güncel<br />

"Bu soruyu kimse çözemez"<br />

Matematikçi Aydın Cerit, bir matematik sorusu hazırladığını belirterek, dünyadaki tüm<br />

matematikçilerin bu soruyu çözemeyeceğini iddia etti.<br />

Yayın Tarihi: 2014-02-04 11:09:04


Güncel<br />

SBS'ye giren öğrenciler din sorularını çok zor buldu<br />

Seviye Belirleme Sınavı’ndan çıkan öğrenciler, din bilgisi sorularının çok zor ve ağır olduğundan dert<br />

yanarak 'İmam mıyız' biz şeklinde tepki gösterdiler...<br />

Yayın Tarihi: 2013-11-28 15:46:09<br />

Dünya<br />

Matematik sorusuna pornolu yanıt<br />

Iowa Üniversitesi'nde matematik dersine giren bir asistan, öğrencilerin ev ödevine ait cevapları<br />

göndereyim derken kişisel porno görüntülerini gönderdi.<br />

Yayın Tarihi: 2013-10-24 17:16:37


Dünya<br />

10 yaşında üniversitede öğrenim görecek<br />

İsviçre'de "eğlence olsun diye" girdiği matematik sınavından en iyi notu alan 10 yaşındaki Maximilian<br />

Janisch, Zürih Üniversitesi'nde özel öğrenim görecek.<br />

Yayın Tarihi: 2013-10-03 00:15:09<br />

Güncel<br />

1150 sayfalık matematik kitabı<br />

Talim Terbiye Kurulu’nun 9’uncu sınıf ders kitapları üzerine yaptığı çalışmayla ortaya çıkan 1.150<br />

sayfalık matematik ders kitabı tartışma yarattı.<br />

Yayın Tarihi: 2013-08-28 17:41:07


Güncel<br />

Dünyanın matematikçileri biraraya geliyor<br />

Dünyanın önde gelen matematikçileri, "Patrick Smith ve John Clark'ın 70. Doğum Yıl Dönümü<br />

Onuruna Uluslararası Cebir Konferansı" için Balıkesir'de buluşacak<br />

Yayın Tarihi: 2013-08-06 11:56:19<br />

MATEMATİK VE MİZAH


KAYNAKÇA<br />

^ (Boyer 1991, "Euclid of Alexandria" p. 119)<br />

^ J. Friberg, "Methods and traditions of Babylonian mathematics. Plimpton 322, Pythagorean triples,<br />

and the Babylonian triangle parameter equations", Historia Mathematica, 8, 1981, pp. 277—318.<br />

^ Neugebauer, Otto (1969) [1957]. The Exact Sciences in Antiquity (2 bas.). Dover<br />

Publications. ISBN 978-0-486-22332-2. Chap. IV "Egyptian Mathematics and Astronomy", pp. 71–96.<br />

^ Heath. A Manual of Greek Mathematics. s. 5.<br />

Ek kaynaklar<br />

Eves, Howard, An Introduction to the History of Mathematics, Saunders, 1990, ISBN 0-03-029558-0,<br />

Grattan-Guinness, Ivor (2003). Companion Encyclopedia of the History and Philosophy of the<br />

Mathematical Sciences. The Johns Hopkins University Press. ISBN 0-8018-7397-5.<br />

Bell, E. T. (1937). Men of Mathematics. Simon and Schuster.<br />

Burton, David M. The History of Mathematics: An Introduction. McGraw Hill: 1997.<br />

Katz, Victor J. A History of Mathematics: An Introduction, 2nd Edition. Addison-Wesley: 1998.<br />

Scimone, Aldo (2006). Talete, chi era costui? Vita e opere dei matematici incontrati a scuola.<br />

Palermo: Palumbo Pp. 228.<br />

Books on a specific period<br />

Gillings, Richard J. (1972). Mathematics in the Time of the Pharaohs. Cambridge, MA: MIT Press.<br />

Heath, Sir Thomas (1981). A History of Greek Mathematics. Dover. ISBN 0-486-24073-8.<br />

Katz, Victor J., haz. (2007). The Mathematics of Egypt, Mesopotamia, China, India, and Islam: A<br />

Sourcebook. Princeton, NJ: Princeton University Press, 685 pages, pp 385-514. ISBN 0-691-11485-4.<br />

Maier, Annaliese (1982), At the Threshold of Exact Science: Selected Writings of Annaliese Maier on<br />

Late Medieval Natural Philosophy, edited by Steven Sargent, Philadelphia: University of Pennsylvania<br />

Press.<br />

Plofker, Kim (2009). Mathematics in India: 500 BCE–1800 CE. Princeton, NJ: Princeton University<br />

Press. Pp. 384.. ISBN 0-691-12067-6.<br />

van der Waerden, B. L., Geometry and Algebra in Ancient Civilizations, Springer, 1983, ISBN 0-387-<br />

12159-5.<br />

Books on a specific topic<br />

Hoffman, Paul, The Man Who Loved Only Numbers: The Story of Paul Erdős and the Search for<br />

Mathematical Truth. New York: Hyperion, 1998 ISBN 0-7868-6362-5.<br />

Stigler, Stephen M. (1990). The History of Statistics: The Measurement of Uncertainty before 1900.<br />

Belknap Press. ISBN 0-674-40341-X.<br />

Menninger, Karl W. (1969). Number Words and Number Symbols: A Cultural History of Numbers. MIT<br />

Press. ISBN 0-262-13040-8.


Documentaries<br />

BBC (2008). The Story of Maths.<br />

MacTutor History of Mathematics archive (John J. O'Connor and Edmund F. Robertson; University of<br />

St Andrews, Scotland). An award-winning website containing detailed biographies on many historical<br />

and contemporary mathematicians, as well as information on notable curves and various topics in<br />

the history of mathematics.<br />

History of Mathematics Home Page (David E. Joyce; Clark University). Articles on various topics in the<br />

history of mathematics with an extensive bibliography.<br />

The History of Mathematics (David R. Wilkins; Trinity College, Dublin). Collections of material on the<br />

mathematics between the 17th and 19th century.<br />

History of Mathematics (Simon Fraser University).<br />

Earliest Known Uses of Some of the Words of Mathematics (Jeff Miller). Contains information on the<br />

earliest known uses of terms used in mathematics.<br />

Earliest Uses of Various Mathematical Symbols (Jeff Miller). Contains information on the history of<br />

mathematical notations.<br />

Mathematical Words: Origins and Sources (John Aldrich, University of Southampton) Discusses the<br />

origins of the modern mathematical word stock.<br />

Biographies of Women Mathematicians (Larry Riddle; Agnes Scott College).<br />

Mathematicians of the African Diaspora (Scott W. Williams; University at Buffalo).<br />

Fred Rickey's History of Mathematics Page<br />

A Bibliography of Collected Works and Correspondence of Mathematicians archive dated<br />

2007/3/17 (Steven W. Rockey; Cornell University Library).<br />

Organizations<br />

International Commission for the History of Mathematics<br />

Journals<br />

Historia Mathematica<br />

Convergence, the Mathematical Association of America's online Math History Magazine<br />

Directories<br />

Links to Web Sites on the History of Mathematics (The British Society for the History of Mathematics)<br />

History of Mathematics Math Archives (University of Tennessee, Knoxville)<br />

History/Biography The Math Forum (Drexel University)<br />

History of Mathematics [ölü/kırık bağlantı] (Courtright Memorial Library).<br />

History of Mathematics Web Sites (David Calvis; Baldwin-Wallace College)<br />

DMOZ'nde History of mathematics


Historia de las Matemáticas (Universidad de La La guna)<br />

História da Matemática (Universidade de Coimbra)<br />

Using History in Math Class<br />

Mathematical Resources: History of Mathematics (Bruno Kevius)<br />

History of Mathematics (Roberta Tucci)<br />

^ a b "Old IMOs". University of Eindhoven. 25 Aralık 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Kaynak<br />

hatası: Geçersiz etiketi: "eind" adı farklı içerikte birden fazla tanımlanmış. (Bkz: Kaynak<br />

gösterme)<br />

^ "Year by Year International Mathematical Olympiads". Canadian Mathematical Society. 9 Temmuz<br />

2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-02-06.<br />

^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v w x y z aa ab ac ad ae af ag ah ai (Lord 2001, sayfa1–3)<br />

^ The 1980 IMO was canceled due to political problems in Mongolia, the planned host country.<br />

^ At the time of the olympiad, Hong Kong was not possessed by the People's Republic of China.<br />

^ "IMO 1995". Canadian Mathematical Society. 9 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi.<br />

Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />

^ "IMO 1996". Canadian Mathematical Society. 9 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi.<br />

Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />

^ "IMO 1997". Argentina. 3 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />

^ "IMO 1998". Republic of China. 27 Ekim 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-<br />

03-17.<br />

^ "IMO 1999". Canadian Mathematical Society. 9 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi.<br />

Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />

^ "IMO 2000". Wolfram. 10 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />

^ "IMO 2001". Canadian Mathematical Society. 17 Haziran 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi.<br />

Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />

^ Andreescu, Titu (2004) (en), USA & International Mathematical Olympiads 2002, Mathematical<br />

Association of America, ISBN 978-0883858158<br />

^ "IMO 2003". Japan. 2 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />

^ "IMO 2004". Greece. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />

^ "IMO 2005". Mexico. 12 Haziran 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />

^ "IMO 2006". Slovenia. 17 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.<br />

^ "IMO 2007". Vietnam. 17 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2008-03-17.


http://www.mynet.com/haber/haberler/matematik<br />

HAZIRLAYAN: NAZİF ALTINEL 6/G No:138

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!