Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
A Y L I K H İ L E O N D E R G İ S İ<br />
LAKIRTI<br />
M I R A Y D A N E R
dergi teknik editörü<br />
müşkülman<br />
@yinemimuskul<br />
editör<br />
büşra<br />
@helenıstıkba<br />
yasmin<br />
@lc_lapsuscalami<br />
poemist<br />
@lionmelissa<br />
vanellope<br />
@vonnschweetz<br />
lenore<br />
@metallicablue<br />
tasarım departmanı<br />
müşkülman<br />
@yinemimuskul<br />
bobby<br />
@hileonbee<br />
valerie<br />
@valeriastagones<br />
gaye<br />
@gaye_sky2<br />
LAKIRTI<br />
İletişim<br />
Twitter @lakirtidergisi<br />
İnstagram /lakirtidergisi<br />
Facebook /lakirti<br />
E-posta lakirtidergisi@gmail.com
1<br />
sabır ya tahammül… Tam gaza gelmişiz oh mis gibi barbarlardı,<br />
Ya<br />
HiLeon gümbür gümbür geliyor derken bizim genç kızların<br />
Andreas’tı,<br />
zamanlı koruyucusu Teğ-Man çıksın zavallı mı zavallı, evleneceği<br />
tam<br />
sözde şiddet gören ve tarihteki ilk feministlerden olan Cevdet<br />
beyden<br />
Yıldız ile evlenmek istediğini söylesin. Hem de en söylenmemesi<br />
kızı<br />
kişi olan ‘Veronika The İzdivaç Lover’a. Bu gereksiz isteğin<br />
gereken<br />
nelere mal olduğunu da bildikçe Leon’u Smyrna sokakla-<br />
ilerde<br />
hunharca elimde zil “Shame shame” diye gezdiresim geli-<br />
rında<br />
Allah’ım bir de Veronika "Emin misin?" diye üsteledikçe,<br />
yor.<br />
“Evet.” diye onaylaması aklıma geldikçe Halit İkbal yazı-<br />
onun<br />
sı görmüş Vasili gibi çıldırasım geliyor.<br />
akımının öncülerinden Leonidas Papadoupoulos’un,<br />
Romantizm<br />
di- ğer romantik Cevdet kızı Hilal’e yazdığı bir mektup var ki;<br />
bir<br />
okuyup okuyup uykuya dalmalık… Ki kızımız da öyle<br />
gece<br />
Her ne kadar bu mektup fandom için kabusa<br />
yapıyordu.<br />
olsa da, üzerine portakal ka- bukları koyduğumuz<br />
dönüşecek<br />
gibi içimizi ısıtacak cinstendi. Tabi biz ‘Partners in crime’<br />
sobalar<br />
kadar verip bizi müşküllerden müşküllere savuracak<br />
olmaya<br />
ve Azize’yi hesaba katmamıştık… Hilal de hesaba<br />
Veronika<br />
elbet. Tüm kalbiyle mektuba cevap veriyor iken<br />
katmamıştı<br />
dalan ‘Azize The Anti-leonist’ tarafından dile getirilen “<br />
odaya<br />
efendiler seninle evlenmek istiyormuş Yıldız!” sözü<br />
Leon<br />
kalbine Hamilton bombası gibi düştü.<br />
Hilal’in<br />
gerisini merak ettiğimiz bir mektup daha bitmeden buruşturulup Eftelya gibi kenara atılmış oldu.<br />
Hepimizin<br />
Bedbaht Leon’umuz da dün yediği hurmalar yüzünden mektubun cevabını Hilal’den değil, Halit İkbal’den<br />
Bizim<br />
oldu. Hem de bu cevap bırak aynı kıyıya varmayı, bizzat Leon’u denize dökülmeye layık görecek kadar<br />
almış<br />
dolu bir cevaptı. Sahibine ulaşacak nice mektuplar umduk, ne bulduğumuzdan bahsetmek bile istemiyorum.<br />
öfke<br />
2<br />
Umduk Ne Bulduk<br />
by@turuncuesarp<br />
Ne<br />
DILLERIN NE DER LEONIDAS?!<br />
TEĞMEN,<br />
“Binimli ivlinmisini istiyirim.”<br />
DÜN YEDIĞIN HURMALAR…<br />
3
Leonidas Efendi… Demek ki neymiş? Bu işler öyle “Binimli<br />
Yaa<br />
istiyirim.”la olmuyormuş. Gerçek aşk gelir adamı bir çift<br />
ivlinmisini<br />
göze mahkûm edermiş. Neyse Yıldız meselesi rafa kalktı falan diye<br />
mavi<br />
mutlu olmayalım ama mutluyduk. Hele bir de şu fotoğraf<br />
Lucy’den<br />
boyoz görmüş Tevfik gibiydi fandom. Allah’ım dedim işte o gün<br />
düşünce<br />
Fandom heyecanlı, fandom coşkulu, fandom umutlu… Sonra ne mi<br />
bugün!<br />
Ekip bu sahneyi ekmek keser gibi kesti! Şu güzelim sahneyi iki<br />
oldu?<br />
bitirdiler. Leon Hilal’i kurtardıktan sonra ne olduğunu, ne<br />
saniyede<br />
ne hissettiklerini bilmemiz çok gelmiş olsa gerek.<br />
konuştuklarını,<br />
biz yine fandomca çok şey beklemediğimiz halde iki saniyelik<br />
Yani<br />
GÜN, FANDOMUN BAĞRINA BIR ATEŞ<br />
O<br />
DÜŞTÜ...<br />
fotoğrafı gören fandomu şu an uzaklara dalmış olarak hayal<br />
Bu<br />
Bir patlama vardı ortada, bir de şu fotoğraf. Tabi bu<br />
edebiliyorum.<br />
hala umudumuzu taze tuttuğumuz, içimizdeki Polyanna’nın kötü<br />
bölümler<br />
düşmediği bölümlerdi. Biz de içimizdeki Polyanna’nın bize verdiği<br />
yola<br />
dayanarak fotoğraftakileri Hilal ve Leon ilan ettik. Tabi senaristler<br />
yetkiye<br />
mu? Yapıştırmış cevabı: "Durun, siz kardeşsiniz!".<br />
durur<br />
sahne ile ilgili umduklarımız; genç kızların sevgilisi ve en büyük<br />
Bu<br />
Teğ-Man’in Hilal’i o ateş çemberi içinde kolları arasına alması<br />
koruyucusu<br />
iki aşığın birbirlerine sığınmasıydı. Şimdi bu beklentiden daha doğal ne<br />
ve<br />
olabilir?<br />
ailenin en ilgiye muhtaç bireyinin ağır yaralanması oldu.<br />
Bulduğumuzsa<br />
sığınan Hilal ve Leon sahnesi de vardı şimdi günahlarını<br />
Birbirlerine<br />
sevgili ekibimizin. Hilal’in Leon’u suçladığı, Azize’nin Leon’un<br />
almayalım<br />
neşterle falan yürüdüğü çok ponçik sahneler de yok değildi. Bir<br />
üstüne<br />
acımasız bir kumandan, babalığı beceremeyen bir baba,<br />
Onu<br />
en azılı ‘Halit İkbal Hater’ ve Türklerden intikam almaya<br />
tarihteki<br />
bir ‘The Vasili Remembers’ olarak izledik sezon boyunca.<br />
yeminli<br />
boyu türlü türlü huyuyla kimi zaman güldürdü, çoğu<br />
Küçücük<br />
sövdürdü kendine Vasili. Hepimiz nefret ettik Leon’a<br />
zamansa<br />
ve bir komutan olarak yaptıklarından. Ama yine<br />
davranışlarından<br />
kimse böyle bir son beklemiyordu Vasili için. Vasili önemli<br />
de<br />
de işin içinde Leon vardı dediğinizi duyar gibiyim. “Yaptığı<br />
değil<br />
şeyden sonra hak etti, az bile oldu!” diyenler vardır. Belki de<br />
onca<br />
bile olsa bunu hak etmedi.” diyenler. Ama hepimizin<br />
“Vasili<br />
olduğu kısım ise; Leon babasıyla hiç yüzleşemedi ve bir<br />
hemfikir<br />
olsun sevildiğini babasından duyamadı. İşin kötüsü bir daha da<br />
kez<br />
duyamayacak. Fandom olarak hep babasına hislerini haykıran<br />
asla<br />
Leon hayal etmedik mi? Meczup fandoma baba-oğul dertleşme<br />
bir<br />
çok görüldü elbette. Vasili ölü, Leon bedbaht, fandom<br />
sahnesi<br />
bitik…<br />
SEN YILDIZ’LA EVLENMEK İSTERSIN,<br />
3<br />
CENAZENE HILAL GELIR…<br />
sahneyle yetinmek zorunda kaldık.<br />
YA?! YOK CANIM ÖLMEMIŞTIR…<br />
4 NASIL<br />
5<br />
kez daha şu hayatta Leon olmamayı diledik hamdolsun.<br />
4
E N B I '<br />
U N U T U L M A.<br />
Z<br />
S A H N E S I<br />
"Efendiler, ben buraya bir evladın<br />
vicdanından geçtim de geldim!"<br />
Misak-ı Milli kararlarının kabul<br />
edildiği bu sahnenin izi yıllar geçse<br />
de unutulmayacaktır.<br />
misak-i milli<br />
^<br />
U. N U T A M A D I G I M I Z Z A.. M A.. N S..<br />
I Z<br />
H I L E O N F R A G M A N I O L U M U<br />
stavro<br />
vals<br />
Ah o internet özel fragmanı yok mu!<br />
Vals yaptıklarını gördüğümüz zaman<br />
halaya durduğumuzu hatırlar<br />
gibiyim. Sanırım en unutulmaz 14<br />
Şubat olabilir.<br />
Elektriklerin prensi Stavros. Bir<br />
baktık birden ölüvermiş. Daha Halit<br />
İkbal'i bulmaya çalışacaktı,<br />
çatışmalar yaşayacaktık. Yarım<br />
kaldık efendiler...<br />
5
..<br />
Y. U R E K B U R K A N . Y A R. I M K A L.<br />
A N<br />
H I L E O N S A H N E S I H I K A Y E S I<br />
^<br />
kabil degil<br />
Papadopoulos<br />
ailesi<br />
Neredeyse her sahnemiz yürek<br />
burksa da şüphesiz en çok<br />
yüreğimizi burkan "Kabil değil"<br />
sahnesiydi. Bu sahne o kadar içimize<br />
oturdu ki hala malum cümleyi<br />
duyduğumuzda tüylerimiz ürperiyor.<br />
. .<br />
U N U T U L M A Z T A.<br />
R I H I<br />
K A R A K T E R I<br />
Başlığı okuyunca bir çoğunuzun aklına<br />
aynı isim gelmiştir herhalde. O da tabi<br />
ki Kara Fatma. Küçüklüğümüzden beri<br />
anlatılan Kurtuluş Destanında en<br />
büyük payı olanlardan biri şüphesiz<br />
Kara Fatma'dır. Bu uğurda ailesini bile<br />
feda etmekten çekinmeyen yürekli<br />
kadın kahramanımızı dizide Demet<br />
Evgar başarı ile canlandırdı.<br />
Kara Fatma<br />
Biricik Papadopoulos ailesi... Hikayeleri hiç<br />
beklemediğimiz bir yerde yarım kaldı. Vasili<br />
çocuklarına babalık yapamadan öldü, Veronika<br />
hiç dönmemek üzere ülkesine geri döndü. Leon<br />
ise hiçbir zaman baba şefkatini tadamadı.<br />
Toparlanamadan daha beter dağılıverdiler.<br />
@xblackseaxys<br />
@eleutheromaniat<br />
6
sevgili okuyucularımız ,<br />
Merhaba<br />
ayki sayımızda, yeni sezonun da ufaktan başlamasıyla sizlere bir sürpriz yapmak istedik. Ekibimizin renkli<br />
Bu<br />
turuncuesarp'ın kaleme aldığı vahşi Smyrna ortamında kıyasıya bir mücadeleye şahit olacağınız<br />
siması<br />
Smyrna köşemiz, bu aydan itibaren her sayıda sizlerle olacaktır. Keyifle okumanız dileğiyle...<br />
Survivor<br />
geldiğinden beri ne huzurumuz kaldı ne<br />
İzmir’e<br />
mutluluğumuz. Ülkemizi işgal etmeye<br />
de<br />
yetmezmiş gibi erimi de elimden aldın.<br />
geldiğin<br />
benim boyumu gerek Cevdet’in bana<br />
Gerek<br />
bağlılığını, geldiğin günden beri kıskandın.<br />
olan<br />
bir de Cevdet’e yaptığın baskılarla<br />
Yetmedi<br />
boşamasına neden oldun. Burada olmayı<br />
beni<br />
etmiyorsun. Sana Atina yolunda iyi<br />
hak<br />
SURVIVOR<br />
SMYRNA<br />
Smryna'daki ilk konseyde neler yaşandı?<br />
Kim kimi, neden yazdı?<br />
Smryna'ye ilk veda eden kim olacak?<br />
Azize Hemşire<br />
yolculuklar kumandan.<br />
7
adım attığım günden beri kâbusum<br />
Smyrna’ye<br />
Tüm Osmanlı’yı bize karşı kışkırttığın<br />
oldun.<br />
gibi yakışıklılığını babasından,<br />
yetmezmiş<br />
miterasından almış olan oğlumu da<br />
boyunu<br />
hayran bırakmayı başardın. Koskoca<br />
kendine<br />
orduları komutanı Vasili Papadopoulos’u<br />
Yunan<br />
koşturup durdun ama artık yeter!<br />
peşinde<br />
ideallerine uzatmaktan çekinmediğin<br />
Helen<br />
bela, orada Mehmet. Ya da şöyle mi<br />
Nerede<br />
Nerede Hilal orada Mehmet! Kendin<br />
desek?<br />
bela içinde olduğun yetmiyormuş gibi<br />
sürekli<br />
de benim civcivimi peşinden sürüklüyorsun.<br />
bir<br />
seninle aynı vatanı sevmiyormuşuz, yok<br />
Yok<br />
duayı etmiyormuşuz falan bir artistlikler<br />
aynı<br />
şekiller. Hadi kardeş hadi, biz seni yavaştan<br />
bir<br />
kenara alalım.<br />
şöyle<br />
dedik, kalleş çıktın. Vatan<br />
Kardeş<br />
göz diktiğin yetmedi, beni<br />
topraklarımıza<br />
vurdun ve hiç utanmadan zevceme<br />
sırtımdan<br />
göz diktin. Yokluğumda ailemle gününü gün<br />
de<br />
anamın patlıcanlı büreklerini götürdün.<br />
ettin,<br />
vatanı satarken ben vatanım için hain<br />
Sen<br />
yedim eyy Mirliva Tevfik! Ama ışıltılı<br />
damgası<br />
geride kaldı kardeşim. ‘’Herkes hak<br />
günlerin<br />
gibi yaşıyor, senin gibiler çabuk<br />
ettiği<br />
demiş ünlü bir düşünür. Hadi sana<br />
unutuluyor.’’<br />
Kumandan Vasili<br />
dilin ve sana iyi yolculuklar!<br />
Teğmen Leon<br />
General Cevdet<br />
iyi uçuşlar kardeşim.<br />
8
Gözümü açtığım günden beri hep<br />
Cevdet…<br />
yedin. Kardeş dedik, bağrımıza bastık<br />
hakkımı<br />
beğendiğimiz kıza nikahı bastın! Kusura<br />
ama<br />
Cevdet! Benim için önce para, sonra aşk<br />
bakma<br />
en son dostluk geliyor. Sırtından vurmam da<br />
ve<br />
bundan yani, çok şey yapma sen. Yıllardır<br />
hep<br />
defa sahip olduğum huzurun da Smyrna’ye<br />
ilk<br />
vadesi doldu sanıyorsun lakin<br />
dönmenle<br />
kardeşim. Tek gidişlik biletin<br />
yanılıyorsun<br />
tercihim de cehennem yanı.<br />
benden,<br />
yemek masasında silahlarla şov yaptığın<br />
Dün<br />
dön de bir bak istedim Vasili… Vatanımı<br />
kıza<br />
etmeye geldin ve onca cana kıydın.<br />
işgal<br />
bir de utanmadan benim dalyan gibi<br />
Yetmedi,<br />
psikolojisine göz diktin. Sana ne<br />
bekleyenimin<br />
ne Leon’u ne de Halit İkbal’i yediririm<br />
vatanımı<br />
Vasili! Umarım yüzme konusunda<br />
Kumandan<br />
kayınbabacığım. Sana Halit İkbal’in<br />
iyisindir<br />
veda ediyorum: ‘‘Sizler denize<br />
selamıyla<br />
layıksınız!’’<br />
dökülmeye<br />
derdin, görecek kötü günlerin varmış<br />
Çekecek<br />
Hasibe… Benim patlıcanlı büreklerle<br />
be<br />
evlat gitsin, domuz yiyen Yunan<br />
büyüttüğüm<br />
komutan olsun. Ne olursa olsun<br />
ellerine<br />
dedim ama yaptıkları boyunu aştı artık.<br />
evlattır<br />
Yunan ordularının Albayı Cevdet! Evladım<br />
Ey<br />
evladım değilsın, evladım değilsın!<br />
değilsın,<br />
de, İzmir’de de yerin yok senin.<br />
Kalbimde<br />
Mirliva Tevfik<br />
Hilal Hemşire<br />
Hasibe Ana<br />
9
yarım bıraktığı işi ben<br />
Ağabeyimin<br />
Vasili Efendi. Kendin İzmir’e<br />
tamamlıyorum<br />
oldun, yetmedi bir de kılkuyruk oğlunu<br />
musallat<br />
başımıza. Ağabeyimi öldürdü, bunun<br />
sardın<br />
zaten verecek de peki benim çalgıcı<br />
hesabını<br />
niye spor olsun diye dövüyor lan<br />
arkadaşlarımı<br />
herif?! Hilal’in, hatta Ali Kemal ve Lütfü’nün<br />
bu<br />
aklını çeldi. Hele seni bir postalayayım,<br />
bile<br />
kurumadan oğlunu da postalayacağım<br />
mührün<br />
etme kumandan. Hadi yallah<br />
merak<br />
adaya ilk geldiği günden beri insanlarla olan uyumsuzluğu ve sinirlenirken ayakları üstünde<br />
Ve<br />
ile bilinen, Atina’dan Vasili’ye veda ediyoruz bu ay. Hoşça kal küçük adam…<br />
yükselmeleri<br />
Mehmet<br />
cehenneme!<br />
Smryna noterinin huzurunda sayılan oylar sonucu bu ay Smryna' ye veda eden ilk ismimiz ...<br />
Kumandan Vasili ...<br />
@turuncuesarp<br />
10
omantik komediler ile ağır aile<br />
Hafif<br />
bunaldığımız şu son<br />
dramlarından<br />
anlatmayı seçtiği zaman ve<br />
dönemlerde,<br />
karakterleri ile taze bir nefes gibi<br />
ilginç<br />
giriverdi Vatanım Sensin.<br />
evlerimize<br />
kısmımız tam da yukarıda bahsedilen<br />
Bir<br />
daima aynı şeyleri izliyormuşuz<br />
tarzda,<br />
uyandıran dizilerden bunalmıştı,<br />
hissini<br />
ise Binbir Gece’de<br />
bazılarımızı<br />
izlediğimiz iki oyuncunun<br />
hayranlıkla<br />
bir araya gelmesi çok<br />
yeniden<br />
Bununla birlikte<br />
heyecanlandırmıştı.<br />
Sensin’de çoğumuzun dikkatini<br />
Vatanım<br />
dizi yapımcılarının uzun zamandır<br />
çeken<br />
almadığı bir dönemin, Milli Mücadele<br />
ele<br />
işlenecek olmasıydı. Diğer<br />
Dönemi’nin,<br />
deyişle Vatanım Sensin,izleyiciye pek<br />
bir<br />
şey vaat ediyordu. Merak uyandırıcı<br />
çok<br />
dönemi arka fona alarak savaşın<br />
bir<br />
ve aileler üzerindeki etkilerini,<br />
kişiler<br />
her şeye rağmen aralarındaki<br />
ailelerin<br />
bağ ile nasıl ayakta durduğunu<br />
kuvvetli<br />
gayesiyle yola çıkmıştı.<br />
anlatma<br />
İzmir’in işgali ve sonrasındaki<br />
Merkezine<br />
oturtarak birbirinden farklı<br />
süreci<br />
üzerinden dönemin politik,<br />
karakterleri<br />
ve kültürel özelliklerini anlatmayı<br />
sosyal<br />
hedefliyordu.<br />
da<br />
yavaş “düşman dosta,<br />
Yavaş<br />
sevdaya” dönüştü.<br />
dost<br />
11
süreçte Binbaşı Cevdet ile Miralay Tevfik<br />
Bu<br />
esas çatışmasını başarıyla yansıtan,<br />
dönemin<br />
bir geçmişi paylaşan iki karakter olarak<br />
ortak<br />
Binbaşı Cevdet, kendisinden ve<br />
seçilmişti.<br />
vazgeçerek vatanı uğruna Yunan<br />
ailesinden<br />
sızmak zorunda kalan bir Milli Mücadele<br />
ordusuna<br />
olarak karşımıza çıktı. Ailesi ve diğerleri<br />
neferi<br />
bir “haindi” Albay Cevdet. Miralay Tevfik ise<br />
için<br />
kendisini ve cebini doldurmayı düşünen,<br />
yalnızca<br />
Osmanlı subayı maskesinin ardında<br />
vatansever<br />
ve harici bedhahlar” ile işbirliği halinde bir<br />
“dâhili<br />
Bu geçmişin en önemli parçası ise her iki<br />
haindi.<br />
de tutkuyla bağlı olduğu Azize Hemşire<br />
erkeğin<br />
Azize Hemşire, kocasını kaybetmesine, üç<br />
idi.<br />
ve yaşlı kayınvalidesi ile bir başına<br />
çocuğu<br />
ve yaşadığı toprakları terk etmek<br />
kalmasına<br />
bırakılmasına rağmen ayakta duran,<br />
zorunda<br />
parasını kazanan, kimseden yardım almadan<br />
kendi<br />
tırnaklarıyla hayata tutunan ve bu süreçte<br />
eliyle,<br />
ve hatta bir miktar evlatlarını bile<br />
kendisini<br />
çatışma bu üçlü<br />
Esas<br />
var olacak gibi<br />
arasında<br />
de dizinin bir de<br />
görünse<br />
cephesi vardı.<br />
“gençler”<br />
farklı<br />
Birbirinden<br />
sahip Hilal,<br />
karakterlere<br />
ve Ali Kemal bu<br />
Yıldız<br />
merkezindeydi.<br />
cephenin<br />
tam da Binbaşı<br />
Hilal,<br />
kızı olan, gözü<br />
Cevdet’in<br />
vatanını kendisinin<br />
kara,<br />
koyan bir “gizli”<br />
önüne<br />
olarak merhaba<br />
yazar<br />
bizlere. Yıldız ise<br />
dedi<br />
tam tersiydi. O, kız<br />
Hilal’in<br />
aksine, kendi<br />
kardeşinin<br />
istikbalini hayatının<br />
şahsi<br />
haline getirmişti.<br />
hedefi<br />
olup bitenler<br />
Vatanında<br />
umurunda değildi.<br />
pek<br />
A İ L E S I V E D İ Ğ E R L E R I I Ç I N B I R “ H A İ N D İ ” A L B A Y<br />
C E V D E T .<br />
unutan bir kadındı.<br />
12
olan “bastığı yeri titreten”, maddi açıdan<br />
Önemli<br />
makam, mevki sahibi bir koca bulup rahata<br />
güçlü,<br />
çünkü babaları gittiğinden beri çok zordu<br />
ermekti,<br />
Ali Kemal ise on üç – on dört yaşında<br />
hayatları.<br />
olduğunu öğrenen, bundan sonra da kimlik<br />
evlatlık<br />
kurtulamayan, üstüne bir de<br />
bunalımlarından<br />
büyüdüğü “kız kardeşi” Yıldız’a tarif<br />
birlikte<br />
arzular duyan ve bu sebeplerle<br />
edemediği<br />
Edib’in güçlü kadınlarından ise Yıldız ile Ali<br />
Halide<br />
Yakup Kadri’nin romanlarında sıkça<br />
Kemal<br />
karakterlerindendi (“Sodom ve<br />
eleştirdiği<br />
okuyup da aklına Yıldız ve Ali Kemal<br />
Gomore”yi<br />
yoktur desek yanlış olmaz herhalde).<br />
gelmeyen<br />
ne kadar esas olarak bu beş karakteri<br />
Her<br />
gibi görünsek de işin bir de “Yunan<br />
izleyecek<br />
vardı. Bu kanatta ise ağırlık İşgal komutanı<br />
kanadı”<br />
karısı Veronika ve oğulları Leon’daydı. Vasili,<br />
Vasili,<br />
düşmanı acımasız bir Yunan askeri olarak<br />
Türk<br />
çıkarken Veronika yıllar önce kaybettiği<br />
karşımıza<br />
yasını tutmaya devam eden, kendisini<br />
oğlunun<br />
ölümüyle adeta diri diri mezara gömen bir<br />
oğlunun<br />
olarak gösterdi kendisini. Dizinin gençler<br />
kadın<br />
önemli bir rolü olan oğulları Leon ise<br />
cephesinde<br />
kardeşin gölgesinde büyümek zorunda<br />
kaybedilen<br />
kendisini babasına kanıtlamak için kendisine<br />
kalan,<br />
de uymayan bir mesleği, askerliği, seçmek<br />
pek<br />
kalan, yalnızlığını, acılarını türlü<br />
zorunda<br />
gizlemeye çalışan bir Yunan<br />
maskelerle<br />
Dizinin bir belgesel olmadığı, esas<br />
teğmeniydi.<br />
yukarıda bahsi geçen karakterler vasıtasıyla<br />
olarak<br />
bireyler üzerindeki etkilerinin anlatılacağı<br />
savaşın<br />
Taylan Biraderler tarafından da dile<br />
yönetmen<br />
de dizi, “romantik” çağrışımlar yapan bir<br />
getirilse<br />
ile adlandırılmıştı. Sahi “Vatan Haini” ve “Bir<br />
cümle<br />
Tuttu Bizi” isimlerinden neden vazgeçilmişti<br />
Fırtına<br />
“Vatanım Sensin” isminde karar kılınmıştı?<br />
de<br />
çoğumuz Azize ve Cevdet’in büyük aşkına<br />
Başta<br />
yapıldığını düşündük elbette. Azize’nin<br />
vurgu<br />
Cevdet’in de Azize’ye bu cümleyi<br />
Cevdet’e,<br />
bekledik. Fazla yanılmamıştık aslında.<br />
söylemesini<br />
bize ne kadar büyük bir<br />
Zira<br />
yaşadıkları gerek<br />
aşk<br />
yapılan atıflarla<br />
geçmişe<br />
kocası bir Yunan<br />
gerek<br />
haline gelse de ona<br />
askeri<br />
aşkına karşı<br />
olan<br />
kocasını<br />
koyamayan,<br />
her şeyin önüne<br />
herkesin,<br />
Azize ile sık sık<br />
koymuş<br />
Zaten Azize de<br />
hatırlatıldı.<br />
ilk bölümden vatanının<br />
daha<br />
olduğunu dile<br />
Cevdet<br />
Yine de sanki eksik<br />
getirdi.<br />
şeyler vardı. Öncelikle<br />
bir<br />
ile evlenen Azize<br />
Tevfik<br />
bu aşkı. Sonra gördük<br />
sarstı<br />
mevzu bahis vatansa ne<br />
ki<br />
zor olsa dahi aile de<br />
kadar<br />
eş de teferruat olabiliyordu<br />
için. Hoş, onu<br />
Cevdet<br />
suçlayabilirdik ki?<br />
hangimiz<br />
Cevdet’in sırrı her ne<br />
Ayrıca<br />
“dağdan ağır” olsa<br />
kadar<br />
bu sır haricinde Azize ve<br />
da<br />
arasında hiçbir<br />
Cevdet<br />
hiçbir çatışma<br />
imkânsızlık,<br />
yoktu.<br />
olan bitene ilgisiz, tamamen içine<br />
etrafında<br />
bir karakter olarak karşımıza çıktı. Hilal,<br />
kapanmış<br />
13
de milleti birdi, dili birdi, dini<br />
İkisinin<br />
İkisinin de vatanı birdi. Acaba<br />
birdi.<br />
cephesinde bu ismin hakkını<br />
gençler<br />
bir çift olabilir miydi? Önce<br />
veren<br />
ve Leon çıktı karşımıza.<br />
Yıldız<br />
peşinde koşan, bu uğurda<br />
Maddiyat<br />
vatanını da ailesini de<br />
gerektiğinde<br />
gelebilecek olan Yıldız ile<br />
görmezden<br />
bilmediği bir ülkede karşısına<br />
hiç<br />
ilk güzel kadınla flört eden<br />
çıkan<br />
teğmen Leon’un yüreklere<br />
çapkın<br />
dokunmayan ilişkilerinin<br />
zerrece<br />
adının hakkını veremeyeceği<br />
dizinin<br />
Sonra ilişkilerini kavramakta<br />
aşikârdı.<br />
çektiğimiz Yıldız ve Ali Kemal’e<br />
güçlük<br />
yüzümüzü. Bu çiftte de<br />
çevirdik<br />
halen aynı evde yaşayıp<br />
bellemiş,<br />
kadına ana, aynı erkeğe baba<br />
aynı<br />
olanlar birçoğumuzu<br />
yaşanabilecek<br />
etti. Bir de tüm bunlara ek<br />
rahatsız<br />
herkesi, her değeri yok<br />
olarak<br />
Leon’un peşini ısrarla<br />
sayarak<br />
Yıldız’ı ve sevdiğini iddia<br />
bırakmayan<br />
kadını kendi elleriyle<br />
ettiği<br />
çalışan, sorumsuz bir<br />
evlendirmeye<br />
Kemal’i izledikçe karakterlerden<br />
Ali<br />
yavaş kendisini göstermeye<br />
yavaş<br />
bizlere. O çift ki gittikçe<br />
başladı<br />
haline gelecek,<br />
fenomen<br />
ayda bir milyon küsur<br />
hayranlarına<br />
attıracak, sadece sosyal<br />
tweet<br />
etkilemekle kalmayacak aynı<br />
medyayı<br />
on iki yaşındaki bir genç<br />
zamanda<br />
da seksen yaşındaki bir teyzeyi<br />
kızı<br />
da amcayı da kendilerine hayran<br />
ya<br />
O çift Hilal ve Leon<br />
bıraktıracaktı.<br />
nam-ı diğer HiLeon’du. O<br />
çiftiydi,<br />
ilmek ilmek işlendiler o kadar<br />
kadar<br />
yavaş, fark ettirmeden<br />
yavaş<br />
sızdılar ki bir noktadan<br />
kalbimize<br />
hiçbirimiz onları kalplerimizden<br />
sonra<br />
atamaz olduk. Aradığımız çifti<br />
söküp<br />
Hilal ve Leon iki<br />
bulmuştuk!<br />
önceleri. Biri ölümü göze<br />
düşmandı<br />
İzmir’i uyandırmaya çalışan<br />
alarak<br />
İkbal’di. Taparcasına sevdiği<br />
Halit<br />
bile Yunan ordusuna<br />
babasını<br />
için kalbine gömmek zorunda<br />
geçtiği<br />
babasına da Yunan işgal<br />
kalan,<br />
General Vasili’ye de kafa<br />
komutanı<br />
olan Hilal’di. İçinde hâlâ<br />
tutabilecek<br />
bir kız çocuğunu yaşatan<br />
ufak<br />
Cevdet’in serçesiydi. Diğeri<br />
Binbaşı<br />
babasının idealleri uğruna kendi<br />
ise<br />
geri plana atan Teğmen<br />
ideallerini<br />
Leon’du.<br />
çiftten de iyice uzaklaştık. İşte<br />
de<br />
da bu esnada bir çift yavaş<br />
tam<br />
bir şeyler vardı.Öncelikle<br />
olmayan<br />
bir yaşa kadar birbirlerini kardeş<br />
belli<br />
14<br />
diyen iki kişinin arasında
abisinin ölümü nedeniyle Türklere<br />
O;<br />
olarak yetiştirilmiş Leon’du.<br />
düşman<br />
gölgesinde yaşamaya<br />
Abisinin<br />
edilmiş, hak ettiği değeri ve<br />
mahkûm<br />
daha sonra arzuya ortak oldu.<br />
sırra<br />
Leon, Hilal’e nefes oldu.<br />
Ardından<br />
de Leon’un renksiz hayatına<br />
Hilal<br />
gözleriyle umut vererek<br />
masmavi<br />
geri getiren kadın oldu.<br />
renklerini<br />
ve değiştirdiler<br />
Değiştiler<br />
iyileştirdiler. İdealleri<br />
birbirlerini,<br />
vatanları farklıydı, milletleri<br />
farklıydı,<br />
dilleri farklıydı, dinleri<br />
farklıydı,<br />
Bununla birlikte karakterleri<br />
farklıydı.<br />
o kadar aynıydı. Farklılıklarını<br />
bir<br />
ortak bir paydada<br />
umursamadılar,<br />
bu farklılıkları,<br />
birleştirdiler<br />
harmanladılar.<br />
benzerlikleriyle<br />
birbirlerine her yeni<br />
Direndiler,<br />
yeni bir umut oldular. Öyle ki<br />
günde<br />
yeri geldi İzmir’e ayak<br />
Leon<br />
beri aradığı Halit İkbal’i<br />
bastığından<br />
kurtardı, yeri geldi sırf Hilal<br />
ipten<br />
görmesin diye Anadolu’ya silah<br />
zarar<br />
göz yumdu. Hilal ise<br />
kaçırılmasına<br />
canını hiç düşünmeden<br />
gerektiğinde<br />
vatanını işgale gelen bir<br />
vereceği<br />
her şeyi göze alarak,<br />
işgalciye<br />
'Her zerrem sana<br />
dönüşüyor.'<br />
Ö Y L E K İ L E O N Y E R I G E L D İ İ Z M İ R ’ E<br />
A Y A K B A S T I Ğ I N D A N B E R İ A R A D I Ğ I<br />
H A L İ T İ K B A L ’ İ İ P T E N K U R T A R D I ,<br />
Y E R İ G E L D I S I R F H I L A L Z A R A R<br />
G Ö R M E S I N D I Y E A N A D O L U ’ Y A S I L A H<br />
K A Ç I R I L M A S I N A G Ö Z Y U M D U .<br />
hiçbir zaman görememiş<br />
sevgiyi<br />
İşte bu iki düşman önce bir<br />
Leon’du.<br />
kimseyi umursamayarak âşık oldu.<br />
15
ir zaman geldi ki dava<br />
Öyle<br />
Mehmet’e karşı gelerek<br />
arkadaşı<br />
Hilal ve Leon, birbirlerinin<br />
dönüştü;<br />
oldu. Hilal ve Leon, nam-ı<br />
vatanı<br />
HiLeon, “Vatanım Sensin”in<br />
diğer<br />
yansıtan, anlatmaya<br />
ismini<br />
aktaran çift oldu.<br />
çalıştıklarını<br />
da belirttiğimiz üzere bu<br />
Yukarıda<br />
bolca gururlandık, bolca<br />
sezon<br />
Amasya Genelgesi’nde,<br />
ağladık.<br />
ve Sivas Kongrelerinde,<br />
Erzurum<br />
Millî’de belirlenen hedefler,<br />
Misak-ı<br />
oldu. Halide Edib’in İzmir<br />
hedefimiz<br />
verdirdiği sözler, bizim<br />
halkına<br />
oldu. Kara Fatma ile Türk<br />
sözlerimiz<br />
izledikçe göğsümüz kabardı,<br />
kadınını<br />
vicdanından geçip de<br />
evladının<br />
Rıza Bey ile birlikte gözyaşı<br />
gelen<br />
Azize’nin ve Cevdet’in her<br />
döktük.<br />
rağmen vazgeçemedikleri<br />
şeye<br />
hayran olduk. Hilal ve Leon<br />
aşklarına<br />
ise aşkı tanıdık, onlarla birlikte<br />
ile<br />
âşık olduk. Bununla birlikte<br />
onlara<br />
boyunca çeşitli sıkıntılar<br />
sezon<br />
zamanlar da olmadı<br />
yaşadığımız<br />
Bunların en başında ne yazık<br />
değil.<br />
kopuk kopuk olan, başı ve sonu<br />
ki<br />
olmayan sahneler gelmekte.<br />
belli<br />
ek olarak, olayların<br />
Buna<br />
hizmet etmesi<br />
karakterlere<br />
karakterlerin olaylara<br />
gerekirken<br />
edip köşelerine çekilmesi<br />
hizmet<br />
sezonun önemli sorunları<br />
geçen<br />
sayılabilir. Ayrıca<br />
arasında<br />
bazında da ciddi<br />
karakterler<br />
mevcut.<br />
sıkıntılar<br />
Cevdet’in tek işlevi<br />
Örneğin<br />
çözmek olan, adeta ilahî<br />
sorunları<br />
güce sahipmişçesine her sorunun<br />
bir<br />
gelen bir deux ex<br />
üstesinden<br />
(makineden tanrı) haline<br />
machina<br />
hikâyenin inandırıcılığını<br />
gelmesi<br />
(benzer problemi tek<br />
zedeledi<br />
sorunları çözmekte Cevdet’e<br />
vazifesi<br />
olmak olan Yakup’ta da<br />
yardımcı<br />
mümkün). Aynı şekilde<br />
görmek<br />
karikatürize bir kötü haline<br />
gittikçe<br />
Tevfik’in de her olaydan bir<br />
gelen<br />
sıyrılması izleyiciyi bir<br />
şekilde<br />
sonra bezdirdi. Azize’nin<br />
noktadan<br />
bilmeyen “alık”lıkları ve<br />
bitmek<br />
yanlış hamleler yapması bir<br />
daima<br />
boyunca izleyiciyi çıldırttı.<br />
sezon<br />
tek işlevi öksürmek olan<br />
Hikâyede<br />
ise her gördüğümüzde<br />
Lucy’i<br />
bizler de sıkıntıdan<br />
gayriihtiyari<br />
başladık. Bunlara ek<br />
öksürmeye<br />
Tevfik gibi Yıldız’ın da yaptığı<br />
olarak<br />
şeyin yanına kâr<br />
her<br />
üstüne her durumda<br />
kalması,<br />
gibi üste çıkması ve<br />
zeytinyağı<br />
için hiçbir öneminin kalmayışı<br />
hikâye<br />
“Yıldız ölsün” noktasına<br />
insanları<br />
sürükledi. Başlarda küçük<br />
kadar<br />
vatanseverliği için küçük gören<br />
kızını<br />
birden ateşli vatansever<br />
Azize’nin<br />
gelip bir hatibe dönüşmesi ile<br />
haline<br />
başından beri meyhanede<br />
sezon<br />
ve “Yıldııaaazz” diye bağırmak<br />
içmek<br />
bir iş yapmayan Ali Kemal’in<br />
dışında<br />
Kuvvacı’ya dönüşüp matbaa<br />
aniden<br />
başına geçişi ne yazık ki<br />
ekibinin<br />
gözünde iki karakterin<br />
seyircinin<br />
zedeledi.<br />
inandırıcılığını<br />
canını Leon için hiçe saydı. Yavaş<br />
yavaş “düşman dosta, dost sevdaya”<br />
16
ki son bölüme geldiğimizde<br />
Kaldı<br />
için hâlâ Cevdet’in her şeyden<br />
Azize<br />
oluşu, kendisini bir bölüm önce<br />
önemli<br />
Kuvvacı” olarak tanıtan Ali<br />
“Selanikli<br />
ise sezon finalinde kendisini<br />
Kemal’in<br />
giden bir gemide bulması bu<br />
Atina’ya<br />
karakterin “direnişçi” kimliğinin<br />
iki<br />
oturmadığının da bir<br />
hâlâ<br />
birlikte bu iki<br />
göstergesiydi.Bununla<br />
aksine Hilal’in vatansever<br />
karakterin<br />
ve direnişçi yanının geri<br />
kişiliğinin<br />
atılışı,Leon’un Hilal’den, Hilal’in<br />
plana<br />
ayrı bir hikâyesinin<br />
Leon’dan<br />
ikilinin gittikçe kısalan ve<br />
kalmayışı,<br />
yalnızca HiLeoncuları değil<br />
sahneleri<br />
de bezdirdi.İkinci sezondan<br />
seyirciyi<br />
dileğimiz bu sorunların çözülerek<br />
tek<br />
bir dönemin ve harika<br />
böyle<br />
bu sıkıntılar ile<br />
oyunculukların<br />
Dizinin kadınlarının<br />
harcanmaması.<br />
kurtulup Milli Mücadele<br />
alıklıktan<br />
güçlü Türk kadınını<br />
Döneminde<br />
hepimiz arzusu. Ayrıca<br />
seyredebilmek<br />
adeta “bebeği” haline<br />
hepimizin<br />
HiLeon’un da hakkının verilerek<br />
gelen<br />
Leon’un deyişiyle “tek<br />
işlenmesi,<br />
Daha çok<br />
gayemiz”.<br />
gülümseyeceğimiz,<br />
gururlanacağımız,<br />
alacağımız bir ikinci sezon<br />
keyif<br />
dileğiyle…<br />
özensizleşen<br />
17
senesinde, henüz 20 yaşında Harp<br />
1903<br />
mezun oldu Ahmet oğlu Yakup<br />
Akademisi'nden<br />
Manastır’da 6. Nizamiye Piyade<br />
Cemil.<br />
Makineli bölüğüne atandı. Görevine<br />
Tümeni'nin<br />
sıralar yolları Enver Paşa ile kesişti.<br />
başladığı<br />
ve Terakki’ye katıldı. Rumeli’de Balkan<br />
İttihad<br />
karşı amansız bir mücadele verdi.<br />
çetecilere<br />
kara bir vatan sevdalısıydı. Öfkelendiği<br />
Gözü<br />
yanında bulunmak istemezdiniz.<br />
zaman<br />
korkmaz bildiğini okurdu, öyle ki<br />
Kimseden<br />
olduğu siyasi oluşumun başını da kendi<br />
bağlı<br />
derde sokardı.<br />
gibi<br />
RUMELİ KOMİTACISI<br />
görevinin ardından İran’da bir<br />
Balkanlardaki<br />
çıkarma gayesi ile İran’a doğru yol<br />
ayaklanma<br />
da, 31 Mart Ayaklanması’nın çıkması ile<br />
alsa<br />
payitahta geri dönmek zorunda<br />
birlikte<br />
Sıkı bir Abdülhamid ve İstibdat<br />
kaldı.<br />
Teşkilat-ı Mahsusa’nın şüphesiz en<br />
düşmanıydı.<br />
elemanıydı. Henüz yaşarken bir efsaneye<br />
gözde<br />
bu sebeple henüz o yaşarken hayaller,<br />
dönüştü,<br />
@volteriabacon<br />
Y A K U P Y Ü Z B A S I<br />
A S L I N D A K I M ?<br />
Hepimiz Fatih Artman’ın canlandırdığı Yakup Yüzbaşı karakterini çok sevdik. Yine hepimiz<br />
Yakup Yüzbaşı ile vatansever Hilal’in sahnelerini izlemek için bekledik, olmadı. Yakup<br />
Yüzbaşı’yı Eftelya ile de shipledik bir vakitler. Ancak shipimiz beş dakika kadar sürdü. Eftelya<br />
‘Hık!’ diye ölünce hayallerimiz de yerle yeksan oldu. Yakup Yüzbaşı yine dünyanın en yalnız<br />
vatanperveri oldu. Vatan müdafaası sırasında her zaman Cevdet Bey’in imdadına yetişti.<br />
Akşamları oturup Cevdet Bey’in dertlerini dinleyip sırtını sıvazladı. Bir kere kendi derdinden<br />
bahsetmedi. Hiç duymadık Yakup Yüzbaşı’nın hikayesini, anası babası kim? Sevdiği var mıdır?<br />
Peki gerçekte kim bu temiz Anadolu çocuğu? Herkesin tahmini, Yakup Yüzbaşı karakterinin<br />
İttihat ve Terakki’nin en büyük fedaisi sayılan Yakup Cemil karakterinden esinlenilerek<br />
yazıldığı. Peki kim bu Yakup Cemil ?<br />
gerçekler ve yalanlar birbirine karıştı.<br />
18
Cemil giderek kontrol edilemez bir<br />
Yakup<br />
almıştır. Enver ve Talat Paşalar onu<br />
hal<br />
geldiğince payitahttan uzak<br />
ellerinden<br />
çalışmaktadırlar. Tüm bunlar<br />
tutmaya<br />
patlak veren Umumi Harp’te Kafkas<br />
olurken<br />
gönderildi. Ancak burada da rahat<br />
cephesine<br />
Yakup Cemil, önce Bitlis’e sonra<br />
durmayan<br />
Bağdat’a sürgün edildi. Ancak sonra<br />
da<br />
dönen Yüzbaşı Yakup Cemil,<br />
İstanbul’a<br />
rütbesine terfi ettirildi. Daha önce<br />
Binbaşı<br />
yaşarken bir efsaneye dönüştüğünü ve<br />
onun<br />
yalan ve gerçeğin birbirine<br />
hakkında<br />
söylemiştim. Yakup Cemil, Enver<br />
karıştığını<br />
darbe ve suikast girişimi<br />
Paşa’ya<br />
idama mahkum edildi. Enver<br />
suçlamasıyla<br />
onun idamına gönlü el vermese de,<br />
Paşa’nın<br />
Paşa’nın telkini üzerine 11 Eylül 1916<br />
Talat<br />
Kağıthane’ye götürü Yakup Cemil.<br />
sabahı<br />
idama götüren idam mangasındaki<br />
Kendisini<br />
''Susamışlardır.'' diyerek karpuz<br />
askerlere<br />
Bir Eylül sabahı Kağıthane<br />
ısmarladı.<br />
önünde kurşuna dizilecekti. Fakat<br />
deresinin<br />
bulunan askerlerden hiç kimse<br />
mangada<br />
emrini vermek istemiyordu. Kendi<br />
infaz<br />
emrini verdi Yakup Cemil. Son<br />
infaz<br />
''Yaşasın İttihat ve Terakki!'' oldu.<br />
sözleri<br />
tam 14 kurşun çıkarıldı. Onu<br />
Vücudundan<br />
ettiren İttihat ve Terakki, ailesine maaş<br />
idam<br />
Cemal Süreya’nın söylediğine göre<br />
bağladı.<br />
Cemil, hayatının ilk ve son<br />
Yakup<br />
ölmeden hemen önce art arda<br />
sigaralarını<br />
Onunla ilgili söyleyecek çok şey<br />
içmiştir.<br />
Ama yazıda defalarca kez söylediğim<br />
var.<br />
gerçek ile yalan birbirine karışmış o söz<br />
gibi,<br />
olduğunda. Bu sebepten tek bir şey<br />
konusu<br />
onun hakkında: Yakup Cemil<br />
bilelim<br />
@volteriabacon<br />
YAKUP CEMİL TRABLUSGARP’TA<br />
1911 senesinde İtalyan işgaline karşı savunulan Libya’ya gönüllü olarak gitti. Ancak<br />
burada "nöbette uyuduğunu" iddia ederek, bir Türk subayına ateş açınca geri çağrıldı.<br />
1913 senesinde Bab-ı Ali’ye karşı yapılan İttihat ve Terakki darbesinde büyük rol<br />
oynadı. Kendisi, Nazır Nazım Paşa’yı arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında gözünü<br />
bile kırpmadan vurmuştur. Böylece darbe başarı ile nihayetlenmiştir.<br />
Bu olay zamanının Fransız gazetelerinden birinde şu şekilde resmedilmiştir.<br />
çok sevdi, gerisi teferruattı.<br />
vatanını<br />
19
iğne’’ tabirini kullanmıştır. Henüz âleme gözlerini yeni açmaya başlamış Osmanlı kadını için bu<br />
Osmanlı toplumunda kadınlar birtakım<br />
Esasen<br />
alıyordu. Genellikle şehirli kadınların<br />
eğitimler<br />
mahallenin sıbyan mektepleriyle sınırlı<br />
eğitimi,<br />
Varlıklı aileler de özel hocalar vasıtasıyla<br />
kalıyordu.<br />
evlatlarının eğitimine katkıda bulunuyordu.<br />
kız<br />
kızların ise eğitim alma şansı yoktu.<br />
Taşradaki<br />
eğitim faaliyetleri taşraya ancak II.<br />
Devletin<br />
döneminde ulaşacaktı. Namık Kemal<br />
Abdülhamid<br />
adlı makalesinde kadınların eğitilmesinin<br />
Maarif<br />
vurgulamış, toplumun yarısını oluşturan bu<br />
zaruretini<br />
üzerinde durmuştu. Esasen Osmanlı<br />
gerçeğinin<br />
modern eğitim hayatı bazı<br />
kadınlarının<br />
neticesi olarak başlamıştı.İlk kez,<br />
zaruretlerin<br />
oranlarının düşürülmesi amacıyla<br />
doğum-ölüm<br />
yılında ebelik eğitimi verilmeye başlandı.<br />
1842<br />
getirilen ebe ve hemşireler, genç<br />
Avrupa’dan<br />
dersler vermeye başladı. 1845 yılında<br />
kızlara<br />
ilk defa ortaokul seviyesinde öğrenim<br />
kadınlar<br />
hakkı elde ettiler. İlk kız rüştiyeleri<br />
görme<br />
bu tarihte kuruldu. 1869’da ise ilk Kız<br />
(ortaokul)<br />
. .<br />
T A N Z I M A T T A N C U M H U R I Y E T E<br />
O S M A N L I ' D A K A D I N<br />
@volteriabacon<br />
Tanzimat Fermanı’nın ilanı, Osmanlı toplumunu karşı konulamaz bir değişim sürecine<br />
sürükledi. Bu fermanda her ne kadar kadın hakları ile alakalı bir ibare bulunmamış olsa da bu<br />
olay ve akabindeki süreç, Osmanlı kadınının hayatını oldukça etkilemiştir. Kadının varlığı,<br />
amacı, toplumdaki yeri ve hakları sorgulanmaya başlanmıştır. Dönemin en büyük ikilemi olan<br />
eski ve yeni mücadelesi, Türk kadınının hayatının en önemli sorunlarından birini teşkil etmiştir.<br />
Esasında bu ferman, hukuki açıdan cüzi şeyler ifade etse de imparatorluk için büyük bir<br />
reformun temelini atmıştır. Şinasi dönemin kadınlarını anlatırken ‘’Bir elinde kitap bir elinde<br />
benzetme oldukça yerinde bir tabirdir, zira Türk kadını için bu süreç bir uyanış devresidir. Bu<br />
uyanıştaki en büyük etken de yapılan eğitim reformlarıdır.<br />
20<br />
kesimin yalnız tüketici konumunda olduğu<br />
Sanat Okulu açıldı.
Fermanı ile başlayan eğitim reformlarıyla birlikte yayımlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi<br />
Islahat<br />
ilk kez 6-11 yaş arasındaki kız çocuklarına eğitim zorunluluğu getirildi. Bu yıllarda kadınlar yüksek<br />
ile<br />
yapma şansına sahip değildi. Zira Osmanlı topraklarında genç kızlara eğitim verecek kadın<br />
tahsil<br />
pek yoktu. Bu açığı gidermek üzere 1870 senesinde kız muallim mektepleri açıldı.<br />
muallim<br />
ile başlayıp II.Meşrutiyet’in ilanına<br />
Tanzimat<br />
süren dönemde, evvela kadın haklarının<br />
kadar<br />
aydın erkekleri tarafından<br />
dönemin<br />
söylemekte fayda var. Namık<br />
savunulduğunu<br />
Şinasi ve Ahmet Mithat Efendi gibi<br />
Kemal,<br />
saygısını kazanmış olan bir aydın<br />
toplumun<br />
Osmanlı kadınının gerçekleşen bu<br />
zümresi,<br />
köklü bir parçasını oluşturacağını<br />
değişimin<br />
rolü, kölelik ve cariyelik kurumları sık sık<br />
ailedeki<br />
1856 yılında bir adım atılıp kölelik<br />
eleştirilmiştir.<br />
cariyelik yasaklanmış olsa da bu müesseseler<br />
ve<br />
ilanına kadar varlığını<br />
Cumhuriyetin<br />
1858 Arazi Kanunnamesi ile<br />
sürdürmüştür.<br />
kız ve erkek çocuklar mirastan eşit pay<br />
birlikte,<br />
21<br />
hayatın ekseni hızla Avrupa’ya<br />
Toplumsal<br />
başlarken eski ve yeni her cephede<br />
kaymaya<br />
bir savaş halindeydi.<br />
amansız<br />
Temmuz 1908 yılında ilan edilen<br />
23<br />
II. Meşrutiyet’in ilk yarısında oluşan<br />
başlatmıştı.<br />
ortamından kadınlar olabildiğince<br />
özgürlük<br />
başlamışlardı. Bu dönemde oluşan<br />
yararlanmaya<br />
kadın zümresi, hem kendi haklarını<br />
aydın<br />
için mücadele etmiş hem de<br />
genişletmek<br />
konularda fikir beyan edip kanayan<br />
toplumsal<br />
merhem olmaya çalışmıştı. Halide Edip,<br />
yaralara<br />
Hanım ve Türk edebiyatının ilk kadın<br />
Nigar<br />
yazarı olan Fatma Aliye Hanım dönemin<br />
roman<br />
simalarındandı. Dönemin en önemli kadın<br />
parlak<br />
ise Kadınlar Dünyası Dergisi idi.<br />
platformu<br />
kadınlar tarafından oluşan seçkin<br />
Tamamı<br />
ile Osmanlı kadınının çıkardığı en gür<br />
kadrosu<br />
oluşturuyordu. Dergi kadrosu, sık sık<br />
sesi<br />
eğitim almasına karşı çıkanları vatan<br />
kadınların<br />
olarak nitelendirmiştir. Aynı zamanda<br />
haini<br />
yayımlanan yazılarda kadın<br />
dergide<br />
sorumluluğu vurgulanarak onları<br />
muallimlerin<br />
eğitimi konusunda vazife başına<br />
kızların<br />
çağırmışlardır.<br />
hâlihazırda kendini yetiştirmiş<br />
II.Meşrutiyet,<br />
Osmanlı kadını için bir kendini ispat süreci<br />
olan<br />
Dönem romanlarında da ‘’Kadın’’<br />
savunmuştur.<br />
sıkça işlenmiş, kadının toplumdaki ve<br />
konusu<br />
alma hakkına da sahip olmuştur.
Dünyası Dergisi’nin dışında bu dönemde Mehasin, Kadın Bahçesi, Kadın Hayatı gibi pek çok<br />
Kadınlar<br />
dergisi de yayımlanmıştır.<br />
kadın<br />
ilanı ile birlikte kadınlar yükseköğrenim hakkına da sahip olmuşlardır. 1914 yılında ilk<br />
II.Meşrutiyetin<br />
yüksekokulu olan İnas Darülfünunu kurulmuştur. Aynı yıl Avrupa’ya kız öğrenci gönderilmeye<br />
kadın<br />
1917’de kadınlar tıp, eczacılık ve dişçilik eğitimi alma hakkı kazanmışlardır. Yine<br />
başlanmış,<br />
ilanı ile birlikte, kadınlar nispeten daha aktif bir çalışma hayatına sahip olmuşlardır. Devlet<br />
Meşrutiyetin<br />
genellikle kadın istihdamını arttırıp iş gücü elde etmek üzerine olmuş, hatta Naciye Sultan’ın<br />
politikaları<br />
kurulan Kadınları Çalıştırma Cemiyeti bu konuda çalışmalarda bulunmuştur.<br />
önderliğinde<br />
harbin başlamasıyla birlikte cepheye giden erkeklerden kalan iş gücü açığını kadınlar<br />
Umumi<br />
çalışmış, ilk devlet memureleri 12 kişi olmak üzere bu dönemde işe alınmıştır. Erkek<br />
yüklenmeye<br />
çok daha verimli şekilde çalıştıkları kaydedilen memureler, savaşın bitimiyle birlikte<br />
memurlardan<br />
bırakmak zorunda kalmış ve bu durum basın tarafından oldukça eleştirilmiştir. Meşrutiyet<br />
görevlerini<br />
yapılan önemli bir değişiklik de 1917 senesinde yayımlanan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile<br />
döneminde<br />
kız çocuklarının evlilik yaşının 17 ile sınırlandırılması olmuştur. Bu dönemde kadınlar tarafından<br />
birlikte<br />
103 derneğin aktif olduğunu görmekteyiz. Bunlar arasında Hilal-i Ahmer’in kadın kolları ve<br />
kurulmuş<br />
Edip’in önderliğinde kurulan Kadınların Yükselme Cemiyeti örnek olarak gösterilebilir.<br />
Halide<br />
Meşrutiyet kadınları, Türk kadın hakları açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Kadınlar bu<br />
II.<br />
gerek siyasi olarak gerek sosyal hayatta aktif rol oynamışlardır. Osmanlı toplumunda güvertede<br />
dönemde<br />
bile yasak olan kadınlar yazılar yazmışlar, eylemler yapmışlar ve mücadelelerini sonuna<br />
oturmaları<br />
sürdürmüşlerdir. Sadece kendi hakları için değil, vatanlarının kurtuluşu için mücadele edip<br />
kadar<br />
kalemlerini bu iş için kullanmışlardır. Nigar Hanım’ın Türk dilinin sadeleşmesi için verdiği<br />
bilhassa<br />
tam da bu duruma örnek olarak gösterebiliriz. Bunun yanında Fatma Aliye Hanım da çok<br />
mücadeleyi<br />
eşlilik üzerine yazdığı makalelerle Türk kadınının on yılda kat ettiği yolu gözler önüne sermiştir.<br />
@ v o l t e r i a b a c o n<br />
22
DÖRT GENCİN HAYATINDA BİR BABA FİGÜRÜ OLARAK "CEVDET "<br />
BÖLÜM 1<br />
Cevdet ve Hilal<br />
Galiba konu Vatanım Sensin olduğunda, en çok sevilen ve akla gelen baba-evlat<br />
ilişkisi Cevdet ile kızı Hilal’indir. Onların çalkantılı, yürekleri dağlayan ve maalesef<br />
ki bir elin parmaklarını geçmeyen sahneleri, her zaman özlenen ve beklenen<br />
sahneler arasında yer almayı başarmıştır. Hatta ikinci bölümün o meşhur baba kız<br />
karşılaşması sahnesi ile diziye başlayanlar bile çok. Büyük usta Halit Ergenç ve<br />
<strong>Miray</strong> <strong>Daner</strong> bir araya geldiğinde, ekran karşısında oturan bizleri gerçekten de<br />
ikilinin baba kız olduklarına ikna eden performansları da bu sahnelerin mumla<br />
aranmasında büyük bir faktör elbette.<br />
Dizinin ilk bölümünde gördüğümüz kadarıyla Hilal, annesinden çok babasıyla yakın<br />
olan bir kızmış. Öyle ki, ablası Yıldız’ın kırmızı toka meselesinde söylediği sözler ile<br />
canı sıkılan minik Hilal, güzelliği konusunda aklına takılan sorularını soracağı ve<br />
derdini paylaşacağı kişi olarak annesi Azize’yi değil, babası Cevdet’i seçmiş. Hilal,<br />
babasının cephede savaşıp yurdunu düşmanlardan kurtararak çok büyük ve kutlu<br />
bir görevi yerine getirdiğine inanıyormuş. Büyük adammış babası, belki de onun<br />
fikirlerine bu yüzden daha çok önem veriyormuş.<br />
Ancak bir gün gelen o kara haberle babasının bu topraklar için şehit düştüğünü<br />
öğrenmiş. Üstüne kara bir trene binip yurdu bildiği yerden de ayrılmak zorunda<br />
kalmış. Evden çıkarken elinden bırakmadığı kitapları ile İzmir’in yolunu tutmuş.<br />
Hilal, bundan sonra babasının yarım kalan misyonunu elinden geldiği kadar devam<br />
ettirme görevini yüklenmiş minik omuzlarına. Babasından kalan bir miras gibi<br />
sahiplenmiş onun ülküsünü, kavgasını. Onun davasını kendi davası yapmış.<br />
Gerekirse Hasan abisine de dediği gibi bu yolda ölecekmiş Hilal, çok sevdiği<br />
babasının peşinden gidecekmiş. Hem de alnı ak olarak…<br />
Ancak bildiğimiz üzere, Cevdet bir Yunan askeri olarak döner ve Hilal önce inanmak istemese de gözleriyle görünce kabullenmek<br />
zorunda kalır. Uğradığı hayal kırıklığını ikinci bölümdeki o sahnede Cevdet’i çeşitli yaklaşımlarla sıkıştırarak, değerlerinin her<br />
birini yüzüne vurarak yapar.<br />
Onun milliyetini, dinini, insanlığını ve<br />
en son da kendisine olan sevgisini<br />
sorgular. Cevdet, yıllar sonra gördüğü<br />
ve kendi yetiştirse belki de bu kadar<br />
mükemmel olmayacak<br />
Hilal’e, gözlerinde gururla ve yılların<br />
getirdiği özlemle bakar. Ancak<br />
içindekileri yeni görevi uğruna dışa<br />
vuramaz. Hilal ve Cevdet bu yönden<br />
de birbirine benzemektedir aslında.<br />
Cevdet, ailesi ve vatanı arasında bir<br />
seçim yapmak zorunda kaldığında her<br />
daim ön plana vatanını koymuş,<br />
ailesini de yapabiliyorsa zekâsının<br />
kıvraklığını kullanarak vatanının yanı<br />
sıra kurtarmıştır.<br />
23<br />
Kendi mutluluğunu hep işgalin<br />
bitiminden sonraya ertelemiştir.<br />
Aynı zihniyeti Hilal’de de görürüz.<br />
Hilal, Leon’un kendisi ile birlikte bu<br />
savaşın içinden çıkıp kendi<br />
mutluluklarını yaşama tekliflerine her<br />
zaman önce, bu toprakların<br />
kurtuluşunu görmek istediğini, aksi<br />
halde hep yarım kalacağını ve tam<br />
olarak mutlu olamayacağını belirterek<br />
olumsuz yanıt vermiştir. Bu ne<br />
Cevdet’in ailesini ne de Hilal’in Leon’u<br />
sevmediğini gösterir elbette.<br />
@metallicablue
Yediden yetmişe herkesi ekran karşısında gözyaşlarına boğan o hapishane sahnesi de<br />
şüphesiz Cevdet ve Hilal için ayrı bir mihenk taşıdır. Hilal o soğuk hücrede yaşam ve ölüm<br />
arasında gidip gelirken en çok babasına ihtiyaç duymuş, içindeki hep o babasını kaybettiği<br />
küçük yaşta kalan ve büyümeyen yanı ortaya çıkmıştır. <strong>Miray</strong> <strong>Daner</strong>, o sahnelerde adeta<br />
hem ölüme başı dik gitmeye çalışan vatansever bir genç kadını hem de o küçük kız<br />
çocuğunun korkusunu, kırılganlığını dozunda vererek ekranda devleşmiştir. Cevdet, Hilal<br />
serbest kalırken onun görevinin bu olanları yazıp gelecek nesillere aktarmak olduğunu<br />
söyler. Yani bir nevi Hilal’in kendi gibilerin emekleriyle ve belki de canları pahasına<br />
kurulacak olan aydınlık bir geleceğin mimarlarından, aydınlarından olmasını istediğini<br />
belirtir. Hakikaten de Hilal, Halit İkbal sesiyle bir dönemin anlatıcılığını yaparak onların nasıl<br />
uyanıp ayaklandığını anlatır izleyicilere. Bu yüzden de bence dizinin sonunda mutlu sona<br />
erecek ve Cevdet’in Selanik’teki ölümü ile yüklendiği misyonu yerine onun kendine<br />
yüklediği bu asıl misyonu devam ettirecektir.<br />
Ancak son zamanlarda senaryoda yaşanan bazı sıkıntılar yüzünden belirli aralıkla işlenmesi<br />
gereken ve dizinin çatışma noktalarından biri olan ikilinin bu bağı geri planda kalarak olması<br />
gerektiği gibi işlenemedi. Yeni sezonda telafisi temennimiz olan şeylerden biri de bu hiç<br />
şüphesiz.<br />
Cevdet ve Leon<br />
Evet, öz baba oğul değiller ancak; bu iki karakterin de<br />
arasındaki dinamik herkesin malumu. Halit Ergenç ve Boran<br />
Kuzum bir araya geldiğinde ortaya çıkan seyir zevki hiçbir<br />
kitle tarafından yadsınamaz bence. Üzgünüm Serap, seni<br />
kitleden saymıyoruz.<br />
Karakterlerin geçmişlerine bakacak olursak, ikisinin de bir<br />
abi kaybettiğini görüyoruz. Leon her ne kadar<br />
ailesinin acısına saygı duysa da, onun ölümde<br />
bile kendisini gölgede bırakmasına<br />
içerlemiş, bu yüzden abi fikrine biraz<br />
duyarsızlık ve hatta dargınlık<br />
geliştirmiş. Ancak Cevdet<br />
kaybettiği abisinin adını oğlunda<br />
yaşatmaya karar vermiş. Bu iki<br />
adamın davranışlarındaki fark,<br />
annelerinin tutumlarındaki farkta<br />
yatıyor elbette. Veronika ölen oğlunun<br />
yasını tutarken diğer oğlunu görmeyerek tüm<br />
hayatını onun yarı farkında olarak geçirmiş ancak belli ki<br />
Hasibe sağlıklı bir seçim yaparak Cevdet’e bu şekilde<br />
davranmamış.<br />
Cevdet ile Leon arasında dizinin ilk bölümlerinden beri bir<br />
düşmanlıkla karışık saygı duyma ve hatta yer yer karşılıklı<br />
beğeni duyguları hâkim. Dizinin ilk bölümlerinde at<br />
üstündeki sahnelerinde Leon Cevdet’in Yunan ordusuna olan<br />
sadakatini babasının kararları üzerinden sorgularken,<br />
Cevdet bu baba-oğul arasındaki düşünce ayrılığını görüp<br />
birinin güvenini kazanmakla ilgili Leon’a ilk nasihatini<br />
veriyor. Leon silahları gördükten sonra odasında saklanırken<br />
Cevdet geliyor. Bir yandan ceset taşımak yerine yardım<br />
taşımayı yeğleyen bu genç teğmenin konuşmamasını garanti<br />
altına alırken bir yandan da onda gördüğü cevheri hangi<br />
yolda ve nasıl kullanabileceğinin ipuçlarını veriyor aslında.<br />
24<br />
Cevdet, asker olarak başka bir yol yaratılmadığı için<br />
mecburiyetten bu işi yaptığını ama Leon gibi barış için kalem<br />
oynatacak hakka, hukuka inanan düşünürler olursa, bu<br />
mesele çözüleceğini söylüyor bir nevi. Tabii Leon o sırada bu<br />
imayı anlamak için fazla vicdan yükü altında ancak sezon<br />
sonunda Cevdet’in onu görmek istediği noktaya geliyor.<br />
Hac Bektaşi Veli sahnesini bilir misiniz? Cevdet<br />
ve<br />
Leon sezon boyunca geliştirdikleri bu<br />
garip<br />
ilişkiye burada bir isim veriyorlar.<br />
aslında.<br />
Ayrı ayrı sebeplerden de yansalar,<br />
beraber yandıklarını ve dost<br />
olduklarını belirtiyor Cevdet.<br />
Leon’un o<br />
Soğuk hapishane hücresinde kendi<br />
babasından görmediği duygusal<br />
desteği yine ondan görüyor.<br />
Leon içinde yaşadığı yabancı toplumu en<br />
iyi yazarlarının kalemiyle tanıyabileceğine<br />
inanan biri. O yüzdendir ki, Hacı Bektaşi Veli’den<br />
haberdar, hatta ondan bir alıntı yapabilecek kadar<br />
yazdıklarına vakıf. O hücrede bir de edebiyat sevgilerini<br />
paylaşıyor bu ikili.<br />
Bu iki erkeğin arasında bir fark var ki, o da Leon’un sevdiği<br />
kadın için vatanını geri plana atması. Bildiğimiz üzere<br />
Cevdet’in mottosu bunun tam tersi.<br />
Sezonun sonunda Leon ve Cevdet’in arasına Vasili’nin ölümü<br />
girdi. Yeni sezonda nasıl bir dinamik içinde olacakları merak<br />
konusu. Umarız #CevLeon harcanmaz.<br />
@metallicablue
DÖRT GENCİN HAYATINDA BİR BABA FİGÜRÜ OLARAK<br />
"CEVDET "<br />
BÖLÜM 2<br />
Cevdet ve Ali Kemal<br />
Yakılmış, kül edilmiş bir köy… Annesi ve babasından çok uzakta, mahzende ağlayan bir bebek… İşte böyle bir anda<br />
buluyor Cevdet onu. Alıyor, kendi evladı yapıp evine getiriyor. Canından çok sevdiği Azize’sinin kollarına<br />
bırakıyor. Bu bebek ikisinin de ilk göz ağrıları oluyor. Öz evlat gibi büyütülüyor ve hiçbir zaman diğerlerinden<br />
ayrılmıyor. Hatta Cevdet ona ölen ağabeyinin adını veriyor: Ali Kemal.<br />
Evlatlık olduğunu öğrenmeden önce Ali<br />
Kemal’in babasını örnek aldığı,<br />
büyüyünce tıpkı onun gibi olmak istediği<br />
aşikâr. Eline dabancasını da alıp savaşa<br />
gitmek onun tek arzusu. Kimle niçin<br />
savaşacağını bilmiyor belki ama<br />
babasının yaptığı şeyin yanlış<br />
olmayacağını düşünüyor. Ancak her<br />
şeyin tersine döndüğü o günde evlatlık<br />
olduğunu öğreniyor. Birden kendisini<br />
yabancı hissedip doğduğundan itibaren<br />
onunla olan ailesinden ayrılmak istiyor.<br />
O andan beri artık belki de tek arzusu<br />
gerçek ailesini aramak oluyor.<br />
Daha sonra dizi günümüze geldiğinde<br />
Ali Kemal’i meyhanelerde içerken<br />
görüyoruz. Yedi yıl içerisinde, takriben<br />
14-15 yaşlarındayken üvey olduğunu<br />
öğrendiği kız kardeşi Yıldız’a karşı<br />
birtakım duygular hisseder olmuş.<br />
Asker olup vatanı için savaşmak<br />
isteyen o çocuk görünürlerde yok.<br />
Babasının ölümü üzerine ona “ailenin<br />
eri” olma görevi yüklense de kimlik<br />
bunalımı ve bence Yıldız’a olan<br />
duyguları bu görevi yerine getirmesine<br />
engel olmuş.<br />
Hâlâ öz kardeşi gibi bildiği<br />
Hilal’i korumak için Vasili’ye<br />
silah çekme suçunu üstlenince<br />
kendisini birden yıllar önce öldü<br />
bildiği babasının karşısında<br />
buluyor. Cevdet, Yunan<br />
üniforması içinde onu<br />
sorgulamaya başlayınca kalbi<br />
kırılıyor. Ali Kemal de “Sen<br />
benim babam değilmişsin,<br />
öğrendim.” diyerek Cevdet’i<br />
sarsmaya çalışıyor.<br />
Daha sonra yıldızı hiç barışmayan<br />
bu baba-oğulun gerilimi, Cevdet’in<br />
herkesin içinde Ali Kemal’i dövmesi<br />
ve cebinden küçükken ona hediye<br />
ettiği kurşun askeri almasıyla zirve<br />
noktasına ulaşıyor. Büyüyüp koca<br />
adam olmuş oğlunun hep çocuk<br />
kalan yanını görüyor Cevdet. Her ne<br />
kadar Ali Kemal’in o oyuncağı<br />
saklamasına şaşırıp duygulansa da<br />
bir şey belli edemiyor. Her zamanki<br />
gibi duygularını gömüyor.<br />
@metallicablue<br />
25
Ali Kemal’in babasını meyhanede öldürtmeye yeltendiği sahne Kubilay Aka’nın dizi<br />
boyunca sergilediği en iyi performanstı bence. Cevdet bir oğlu olduğunu, artık<br />
soyunun ondan devam edebileceğini, Ali Kemal öyle uygun görürse şu an orada<br />
ölmesinde bir beis olmadığını söylerken kimin içi sızlamadı? Ali Kemal onun oğlu<br />
olmadığını, babasından nefret ettiğini ve utandığını haykırırken kimin yüreği<br />
titremedi? Her an ölebileceğini bilen Cevdet’in, hayattayken dolu dolu sarılamadığı<br />
evladına en azından ona sarılarak ölmek istemesi karşısında kimin gözleri dolmadı?<br />
Ali Kemal’in sonunda babasına kıyamamasına ne demeli peki?<br />
Annesinden ziyade babasıyla daha yakın bir gönül bağı olan Ali Kemal’in sezon<br />
finalinde Cevdet’le sahnesinin olmaması büyük eksiklikti zannımca. Ne diyelim,<br />
yolu açık olsun!<br />
Cevdet ve Yıldız<br />
Yıldız’ı “en güzel” ilan edilmeye takıntılı bir çocuk olarak görüyoruz ilk defa. Ta o zamandan,<br />
onu kendince herkesten daha üstün yapan özelliğini bellemiş, güçlü yanına oynamakta<br />
kararlı. Babasının ölümünü öğrendiği anda, ailesinin diğer üyeleri gibi hayatı<br />
değişiyor. Apar topar Selanik’ten İzmir’e geliyor. Zorunlu göç yüzünden belki de aile<br />
üyeleri içindeki en büyük psikolojik darbeyi Yıldız alıyor. Başlarında bir babanın olmayışı<br />
yüzünden annesinin hemşirelik maaşıyla kıt kanaat geçinmekten bıkıyor. O da<br />
bu yoksulluktan kurtulmanın yolunu iyi bir evlilik yapmakta görüyor. Modernleşmek<br />
istemesi, daha iyi bir hayat istemesi suç değil elbette. Fakat bu amaçlarını elde etmek için<br />
seçtiği yol yanlış.<br />
Cevdet’in yaşadığını öğrenen Yıldız, bir an önce onu görmek istiyor ve nasıl biri olarak geldiğini<br />
önemsemiyor. Hatta kendisinin yaşamlarına özendiği ve arasına katılmak istediği Yunan<br />
camiasına mensup olarak dönmesini bir fırsat olarak görüyor.Babasının da onu onaylayıp<br />
mutlu olacağını düşünüyor.<br />
Yıldız istikrarlı bir şekilde her zaman babasını savundu. Biz de babasını gerçekten sevdiğini<br />
düşündük. Her zaman ailesinin Cevdet’e kucak açması gerektiğini düşündüğünü<br />
belirten Yıldız, Leon ile izdivacı mevzu bahis olunca birden evlenmek isteyenlerin önünde<br />
durulmaması gerektiğini söyleyerek Azize ve Tevfik evliliğine yeşil ışık yaktı. Nişan<br />
törenine hazırlanırken çok sevdiği babasına aynı saatlerde evlerinde gerçekleşen ve hepimize<br />
saç baş yolduran o evliliği, nasıl olduysa haber vermekte başarısız oldu. Kendini bekleyen<br />
saadetten başı dönmüş olsa gerek…<br />
Osmanlı’nın çökmüş olduğu gerçeğini ikisi de kabul etse de, babasının vatan ve bağımsızlık sevgisini paylaşmıyor<br />
Yıldız. Bu Cevdet’i içten içe üzüyor fakat kafasının karıştığını ve zamanla yanlışlarından döneceğini düşünüyor<br />
kızını seven bir baba olarak.<br />
Pınar Deniz özellikle yüksek sahnelerdeki başarılı performansıyla karakterin iç dünyasını bize elinden geldiğince<br />
yansıtmaya çalışsa da, Yıldız’la sezon boyunca ne yapmaya çalıştıklarını biz bir türlü anlayamadık. Onu yine en<br />
güzel babası özetliyor aslında: Yıldız… Yıldız işte.<br />
26<br />
@metallicablue
AŞKLARI<br />
VE NACİYE<br />
ENVER<br />
sonuçlanmış nice aşk hikâyesi... Ya tarihi<br />
TARİHİN<br />
UNUTULMAYAN<br />
Bazı aşklar vardır ki üzerinden ne kadar<br />
zaman geçerse geçsin asla unutulmazlar.<br />
Başroller yitip gider, aradan uzun yıllar geçer<br />
ve ne o aşklar ne de hikâyenin kahramanları<br />
unutulur. Her biri, sandıkta kalan eski bir<br />
kitap gibi zamanı gelince hatırlatır kendisini.<br />
Kiminin içinde herkesi imrendirecek bir<br />
saadet, kiminin içinde yürek yakan bir dram<br />
saklıdır. Bazısı vuslata ermiş bazısı hüsranla<br />
oyuncak etmişlerdir aşklarına ya da tarihin<br />
elinde oyuncak olmuştur aşkları. Kadın ve<br />
adam olur bu hikâyenin anlatıcısı, biz ise<br />
dinleyicisi. Onlar anlatır, bizler masalmış<br />
gibi dinleriz ama gerçektir yaşananlar. Acılar<br />
da gerçektir sevinçler de tâbi tutuldukları<br />
büyük sınavlar da gerçektir aşk için<br />
yaptıkları da. En nihayetinde bize anlatılan<br />
kadardır hepsi. Susar kadın ve adam. Biter<br />
hikâye. Aslolan ne varsa ikisinin arasında,<br />
ebediyete gider onlarla birlikte. Aklımızdan<br />
geçiririz “Ne büyük aşkmış,” diye. Yıllar<br />
geçer, izi kalır geride.<br />
27
HASRETİ SEVDAYA KARMIŞ BİR AŞKIN HİKAYESİ:<br />
kötü her güçlü adamın belki de<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
NACIYE SULTAN VE ENVER PAŞA<br />
Siyasi ve askeri yönden adını<br />
Halbuki çoğu da her şeyden öte<br />
tarihe yazdırmış adamların ortak<br />
bir erkek, bir aşık, bir baba,<br />
bir paydası vardır: Yalnızlık.<br />
“O<br />
bir evlattır nihayetinde.<br />
Büyük adamlar her daim derin<br />
Hiç şüphesiz bu adamlardan<br />
bir yalnızlık içerisinde<br />
birisi de Enver Paşa’dır.<br />
İMPARATORLUĞU<br />
olmuşlardır ne yazık ki. İyi veya<br />
Hakkında onlarca kitap<br />
yazılan, kimi kesime göre<br />
DA SENİN<br />
en çocuk yanı olmuştur etrafını<br />
vatan haini, kimi kesime göre<br />
kahraman kabul edilen Enver<br />
AYAKLARININ<br />
saran yalnızlığı. Bizler ise onları<br />
sadece madalyonun görünen<br />
Paşa tarihin en tartışmalı<br />
kısmıyla, eğrileri doğrularıyla,<br />
isimlerinden birisidir. Tarih<br />
ALTINA<br />
siyasi ve askeri yönden<br />
onu aldığı kararlar, yaptığı<br />
yargılamışız; tüm bunların<br />
tercihler ve fikirleri ile<br />
SERECEĞİM<br />
gerisinde onların da hayatlarında<br />
hatırlayacaktır elbet ama şimdi<br />
kalp kırıklıklarına, büyük<br />
madalyonun diğer tarafına<br />
NACİYE’M.”<br />
aşklara, yarım kalan hayallere<br />
bakma zamanı biraz.<br />
etmişizdir.<br />
28<br />
yer olduğunu göz ardı
ırakılmış üç çocuk ve yüzlerce<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Diğer güçlü adamlar gibi Enver Paşa da yalnızlıktan<br />
nasibini almıştır. Elinde bulundurduğu güce ve azme<br />
rağmen hayalperestliğinin, hırsının ve aldığı kararların<br />
kurbanı olan, yenilgiyi kabul etmeyen ve gittikçe<br />
yalnızlaşan bir adamdır Enver Paşa. Ne var ki dört bir yanı<br />
yalnızlıkla örülüyken her şeyi sadece bir kişi için yaptığını<br />
söylemiştir kendisi: Karısı Naciye Sultan için. “Bir İslam<br />
İmparatorluğu kuracağım.” der Naciye’ye yazdığı bir<br />
mektubunda ve devam eder. “O imparatorluğu da senin<br />
ayaklarının altına sereceğim Naciye’m.”<br />
İşte biraz sonra anlatılacak her şey,<br />
bilinen Enver Paşa hakkında değil<br />
aşık bir adam, seven bir erkek ve<br />
Naciye’nin kocası Enver hakkındadır.<br />
Enver ve Naciye… Sonu hasretle<br />
biten ve tarihin aşıkları ayrı<br />
düşürdüğü bir hikayenin baş<br />
rolündeler. Biri İttihat ve Terakki’nin<br />
askeri kanadının en güçlü ismi,<br />
diğeri Sultan Abdülmecit’in torunu<br />
saraylı bir genç kız. Siyasi<br />
nedenlerle yapılan ve sonradan aşka<br />
dönüşen bir evlilik, beklentiyle ve<br />
özlemle geçen bir ömür, geride<br />
mektup…<br />
Enver Paşa<br />
29
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
GÖRMEDEN SEVMEK<br />
Sene 1909… İttihat ve Terakki’nin etkin olduğu dönemler. Yapılacak çok iş,<br />
alınması gereken uzun bir yol var. Sivil ve askeri gücü elinde bulunduran İttihat ve<br />
Terakki siyasi yönden de gücünü perçinlemek isteyince, askeri kanadın en etkin ismi<br />
Enver Paşa devreye girer. Amaç bellidir aslında. İttihat ve Terakki ile saray arasında<br />
bir nevi köprü vazifesi görmek için saraya damat olması ve siyasi bir evlilik yapması<br />
gereklidir. Böylece talip olur yüzünü bile görmediği Naciye Sultan’a. Naciye Sultan<br />
kimdir? Tahttan indirilen Abdülhamit’in, Sultan Reşat’ın ve Vahdettin’in yeğeni,<br />
Abdülmecit’in torunu. Erken yaşta ölen babası Süleyman’dan yadigâr kalan, el bebek<br />
gül bebek yetişmiş bir kız çocuğu.<br />
Enver Paşa’nın da içinde bulunduğu birkaç taliplisinin fotoğrafı önüne<br />
koyulduğunda henüz 12 yaşındadır Naciye Sultan. Adını ve methini etraftan duyduğu,<br />
ağabeyinin hayranlık beslediği Enver Paşa’yı ilk defa o zaman görür genç kız.<br />
Amcalarının ve validesinin söylediği üzere yaşı gelmiştir ve taliplerinin arasından<br />
birini seçmesi gerekmektedir. Beğenir fotoğraftaki adamı. Eli uzansa da fotoğrafa<br />
utanır beğenisini dile getirmeye. Lakin okunur niyeti gözlerinden. Kararını amcası<br />
Vahdettin ve Sultan Reşat da destekleyince karar verilir. Böylece, Berlin’de<br />
büyükelçilik görevinde bulunan Enver Paşa’nın yokluğunda nişan yapılır. Artık Naciye<br />
Sultan, askeriyenin en etkin ve lider durumundaki ismi Enver Paşa’nın nişanlısıdır.<br />
Birbirlerini göremeden nişanlanan çift, yine birbirlerini mektupla tebrik edebilirler<br />
sadece.<br />
30
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Nişanlı olmalarına rağmen iki yabancıdırlar birbirleri için. Mektuplaşmaya<br />
başlarlar. Ne var ki başlarda son derece resmi olan mektuplaşmalar zamanla başka bir<br />
hal almaya başlar. Satırlara farklı anlamlar yüklenir. Hitap şekilleri değişir, mesafeli<br />
cümlelerin yerini edebi ve duygusal cümleler alıverir zaman ilerledikçe. Gönül bu ya,<br />
siyasi amaçlarla kurulan münasebet aşka dönüşmeye başlar her ikisi için de.<br />
Birbirlerini görmeden severler. Enver Paşa fotoğrafını bile görmediği ve adından başka<br />
hiçbir şeyini bilmediği bu kadına mektuplarla tutuluverir. Hatta bu konuda o kadar<br />
muzdariptir ki üzüntüsünü Naciye Sultan’a yazdığı mektubunda da dile getirir.<br />
sadece.<br />
“İki gözüm, Sultanım, Efendim,<br />
Siz hiç olmazsa benim resmimi gördünüz, ya<br />
bendenizde o da yok. Karanlıkta gözlerimi kapar,<br />
sizin hayalinizi gözümün önüne getirmek isterim.<br />
Yatarken Allah’ımdan hiç olmazsa rüyada olsun<br />
sizi bir kerecik göstermesini dilerim. Fakat<br />
şimdiye kadar hiç muvaffak olamadım. Haşa<br />
sümmehaşa, nasıl Cenab-ı Hakk’ı bir şekil<br />
vermeden seviyorsam, sizi de şimdi bir ruh-u latif<br />
olarak, şeklinizi düşünmeden seviyorum. Artık<br />
sizin hayalinizle meşgul olarak yatağıma<br />
gireceğim. Bundan evvel bütün kalbimle<br />
saadetinizi temenni ederek sizi kucaklar,<br />
gözlerinizden öperim iki gözüm.<br />
Enver’iniz”<br />
24 Temmuz- 1911 Berlin<br />
31
edemiyorum,” der ve devam eder: “Resminizi ne yaptığımı biliyor musunuz? Büyük<br />
geçer. Sonrası ise hasret dolu sürgün yılları…<br />
gölgesinde<br />
Paşa’nın Almanya’ya yakın bir politika gözetmesi sebebiyle müdahil olunan<br />
Enver<br />
çökmüş olan Osmanlı Devleti’nin sonunu getirir. Gerçeğe dönüşemeyen hayaller,<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Neyse ki bir süre geçtikten sonra Edirne’nin geri alınmasını izleyen günlerde Enver<br />
Paşa’ya gönderdiği bir mektuba hediye olarak fotoğrafını iliştiriverir Naciye Sultan.<br />
Böylece Enver Paşa da mazhar olur sevdiğinin yüzüne. Enver Paşa, bu olay üzerine<br />
yazdığı mektubunda “Sizi gördüğüm zaman ne hisse kapılacağımı tahmin dahi<br />
yazı masamın ön gözüne koydum. Günde bilmem kaç defa açarak kalbim çarparak<br />
seyrediyor, sonra öpüp kilitliyorum. Fakat en meşgul zamanlarımda bile fasılaların on<br />
dakikadan fazla olmadığını söylersem gülmezsiniz değil mi ruhum?”<br />
HASRETLE GEÇEN BİR ÖMÜR<br />
Seneler süren bir nişanlılık dönemi geçirir Naciye Sultan ve Enver Paşa. Görmeden,<br />
konuşmadan geçirilen yıllar boyu ikisi de aslında hayallerindeki Naciye ile Enver’e<br />
aşık olurlar. Zaman geçer ve I. Dünya Harbi'nin başladığı 1914 senesinde nihayet<br />
yan yana gelirler. Düğünleri yapılır. Ne yazık ki kavuşmak için yıllarca bekleyen<br />
çiftin evlilikleri sadece 8 yıl sürer. Evliliklerinin ilk dört yılı, Dünya Harbi’nin<br />
savaş, zorlukla geçen savaş yılları, birer birer mağlup olunan cepheler zaten fiilen<br />
siyasi hırs ve Paşa’nın tutkusu ile birleşince hem Osmanlı’yı hem de Enver Paşa ve<br />
beraberindekileri felakete sürükler. Alınan yenilgi onlara pahalıya mal olur. Kasım<br />
1918’de Enver Paşa ve yanındakiler ülkeyi terk eder. Önce Kırım’a giden Enver<br />
Paşa, oradan eşi ve çocuklarının yanına, Almanya’ya geçer.<br />
32
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Fakat durmaz Enver Paşa. I. Dünya<br />
Harbi'nde aldığı yenilgiyi bir türlü<br />
hazmedemez. Milli Mücadele'nin başına<br />
geçip direnişi yönetmek istese de<br />
mümkün olmaz bu. İstiklal Savaşı'na<br />
katılmak istemesine rağmen işler<br />
umduğu gibi gitmeyince 1920 senesinde<br />
karısını ve üç çocuğunu kardeşi Kamil<br />
Efendi’ye emanet edip önce Moskova’ya<br />
oradan da Orta Asya’ya gider. Adeta<br />
hayalperest yanının peşinden giderek bir<br />
maceraya atıverir kendisini. Olmayacak<br />
yollar, gerçekleşmeyecek hayaller<br />
dener.<br />
Ancak bir çılgının yapabileceği<br />
türden bir planlarla Orta Asya’da<br />
yanına çektiği Müslümanlar ile<br />
birlikte bir ordu kurup Anadolu’ya<br />
girme hayali kurar ve bunu icraata<br />
dökmek ister. Yıllarca orada kalır.<br />
Tek başına! Başarısızlığa uğrayan<br />
politikalarını ve kaybettiği gücünü<br />
telafi çabası mıydı yoksa<br />
Naciye’sinin yanına bir mağlup<br />
olarak dönmek istemeyişinden miydi<br />
bilinmez ama dönmez bir daha Enver<br />
Paşa karısının yanına. Naciye<br />
Almanya’da kalır, Enver uzak<br />
diyarlarda.<br />
33
Güçlü adamlar yalnız olur demiştik ya hani, Enver Paşa da özelikle son yıllarında içine<br />
düştüğü derin yalnızlığını bu mektuplarla gidermiş. Naciye’den çok Naciye’sinin<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
HASRETLE GEÇEN BİR ÖMÜR<br />
Sevda yan yana ve el ele yaşanırsa güzeldir elbet ama kimi için sevda demek özlemdir,<br />
beklemektir. Hele savaş zamanlarında başa gelmişse sevda, kaçınılmazdır bu<br />
bekleyişler. Kimi limandan kara bir gemiyle uğurladığı sevdiğini yine bir geminin<br />
getirmesini bekler. Kimi çorak bir arazide sevdiğinden haber getirecek bir pusulayı<br />
bekler. Kimiyse ardında bıraktığı sevdiğine günün birinde dönüp aynı kıyıda<br />
buluşmayı bekler. Naciye ve Enver için de öyle olmuştur. Suretlerini görmeden<br />
nişanlandıkları günden Enver Paşa’nın son anına kadar birbirlerine hasret şekilde<br />
yaşamıştır karı koca. Beklemişlerdir birbirlerini evliliklerinin son anına kadar. Vuslata<br />
ermeyen aşklarının en büyük şahitleri ise Enver Paşa’dan Naciye Sultan’a giden 400’e<br />
yakın mektup ve Naciye’den Enver’e giden nicesi olmuştur. Sahibine ulaşan ama<br />
sahipleri birbirine kavuşamayan mektuplar…<br />
hayaline tutunmuş yalnızlığından kaçarken. Uzakta bir başınayken yoldaş olmuş o<br />
mektuplar kendisine. O yüzdendir ki mesafeyi, gurbeti hesaba katmadan yazmış yıllar<br />
boyu karısına. Ankara Hükümeti’nin, yabancı gizli servislerin eline geçme riskine,<br />
mektupların açılıp başkaları tarafından okunması riskine aldırmadan yazmaya devam<br />
etmiş. Ama ne derin, ne edebi mektuplar! Muhakkak ki bir şairin ya da yazarın elinden<br />
çıkma eserleri aratmayan mektuplar… “Naciye’m”, “Ruhum”, “Biriciğim”,“Pek güzel<br />
mukaddes meleğim” diye seslendiği ve “Enver’in” diyerek bitirdiği mektuplar yollamış<br />
karısına ömrünün son demine kadar. Ne ilginçtir ki tüm bu mektupları yazarken ileride<br />
bir gün bunların bulunup kitaplaşacağını biliyor gibi “Bunları sakla.” diyerek göndermiş<br />
mektuplarını.<br />
34
için.” demiş, yeri gelmiş “Dünya’yı<br />
artmış içindeki kıskançlık. Ne fena bir şeydir şu his! İçine kurt düşürdü mü insanın,<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Enver Paşa geride nasıl bir ün bıraktı,<br />
verdiği kararlarda haklı mıydı haksız<br />
mıydı çok tartışılır. Ama “Paşa”<br />
sıfatından arınıp da Enver olduğu vakit,<br />
yazdığı mektuplardan bile aşkını her şeyin<br />
üstünde tuttuğunu görüyor insan. Onca<br />
siyasi çatışmanın ve devlet meselesinin,<br />
menfaat çatışması ve güç gösterisinin<br />
içinde asla vazgeçmemiş karısına olan<br />
sevgisinden. Yeri gelmiş sevdiği kadına<br />
“İstanbul’daki tahtı parçalarım senin<br />
ayakların altına sererim.” demiş.<br />
Anlayacağınız derin sevmiş Enver Paşa.<br />
Hasretle yoğruldukça daha da derinleşmiş<br />
karısına duyduğu sevgisi. Ayrı kaldıkça<br />
sevgisinin hududu artmış. Ve bu da<br />
inanılmaz bir kıskançlık getirmiş<br />
beraberinde ne yazık ki.<br />
Görmek isteyip göremediği, gitmek isteyip gidemediği karısına kavuşamadıkça daha da<br />
bitmez tükenmez bir endişeli hale bürünür aşık insan. Sevdiği insanın başkasına<br />
bakacak olma endişesi, o gözlerin başkasına bakabileceği ihtimali yemiş bitirmiş Enver<br />
Paşa’nın içini yıllarca. Bu yüzden ömrünün son yıllarında yazdığı her mektupta<br />
aralarındaki sadakat bağını hatırlatarak bitirmiş mektuplarını Enver Paşa. Hikayenin el<br />
ilginç yanı budur belki de. Seneler boyu herkese karşı otoriter ve güçlü yanını gösteren<br />
Enver Paşa, yalnızlıkla sınandığı son yıllarında tek tutunduğu dal olarak bu aşkı<br />
gördüğünden olsa gerek aşık olduğu kadından sevgisini ve sadakatini istemiş bütün<br />
kalbiyle. Yıllar boyu sayısız yabancı devlet adamı ve düşman ülkelerle karşılaşıp<br />
duruşundan taviz vermemeye çalışan adam, sevdiği kadının karşısında adeta diz çöker<br />
hale gelmiş. Karısına yazdığı her mektubu sevgi ve sadakat dilenerek bitirir olmuş.<br />
35
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
“... Ah! Naciye beni<br />
“... Seni bütün<br />
unutma, sev ve sadık kal.<br />
ruhumla kucaklar,<br />
Düşün ki yalnız seni<br />
öper, yavrularımla<br />
düşünen ve dünyayı yalnız<br />
birlikte Allah’a emanet<br />
seninle güzel görecek birisi<br />
ederim. Naciye,<br />
uzaklarda senden sadakat<br />
inşallah beni unutmaz,<br />
ve muhabbet dileniyor.<br />
bana sadık kalırsın.<br />
Seni kucaklar, öper,<br />
Yoksa hepimizin hayatı<br />
yavrularımla birlikte<br />
zehirlenir ruhum...”<br />
Hakk’a emanet ederim.”<br />
(7 Aralık 1921 tarihli<br />
(2 Ocak 1922 tarihli<br />
mektubundan)<br />
mektubundan)<br />
“... İşte sevgilim, bu gece de yine seninle yalınkat<br />
yorgan parçasına uzanacağım. Acaba sen ne<br />
yapıyorsun? Beni düşünüyor musun? O maraz<br />
arkadaşın olan ... seni nelere götürüyor? Ah! Naciye<br />
bana ve sana ve yavrularıma acı, beni sev ve sadık kal.<br />
Birbirimizin yüzüne baktığımızda saf kalbindeki bir<br />
leke bulunmasın. Senin kıymetine değecek halel hem<br />
seni hem beni hem de yavrularımızı mahveder. Neyse<br />
yine saçmalamaya başladım…”<br />
(5 Ocak 1922 tarihli mektubundan)<br />
36
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
“... Ah! Naciye, beni seviyor musun?<br />
Bana sadık mısın? Seni buselerimle<br />
boğar, sonra canını yakarım. Beni<br />
sev ve öp Naciyeciğim. Ruhum<br />
efendiciğim...”<br />
(27 Mart 1922 tarihli mektubundan)<br />
“... Kimler bilir, cicim, ben bu satırları<br />
yazarken kaçıncı uykudadır. Hamdolsun o eski<br />
asabi rahatsızlığı geçmiş olduğundan artık bu<br />
zamanda yardım için kimsenin seni rahatsız<br />
etmemekte olduğunu ve Kâmil’in de lüzumsuz<br />
dediye-koduya sebep olan gece yarısı<br />
yardımlarına hacet kalmadığını kaviyyen<br />
tahmin ediyorum. Ruhum! Ah benim bu fena<br />
kalbime bilmem nasıl söz geçireceğim...”<br />
37
ÇAKIMLA KAZIDIM ADINI”<br />
“KARAAĞACA<br />
4 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, Türkistan’ın Pamir dağlarının eteklerinde<br />
Takvimler<br />
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
bir Rus mitralyözüne doğru yürür Enver Paşa, bir elinde kılıcı diğer elinde silahıyla.<br />
Anında vurulur ve orada ölür. Avrupa basınında öldüğüne dair haberler çıkmaya<br />
başlayınca Berlin’de bulunan Naciye Sultan başta inanmak istemez kocasının<br />
öldüğüne. Daha evvelden konuştukları gibi Paşa’nın bir ölüm haberi yayacağını ve<br />
izini kaybettirdikten sonra yanına gelip birlikte sözleştikleri gibi İsviçre’ye<br />
gideceklerini düşünür. Ne yazık ki 3-4 ay sonra Paşa’nın yaveri İsmet Bey’in gelişiyle<br />
gerçeği anlar Naciye Sultan. Eşi Enver Paşa ölmüştür. Gerideyse ölümünden sadece on<br />
gün önce karısına yazdığı ve bizzat diktiği deri bir mahfaza içerisine geceler boyu<br />
altında uyuduğu karaağaçtan kopardığı ufak bir dal ve tek bir çiçekle beraber<br />
gönderdiği son mektubu kalır. “Karaağaca çakımla kazıdım adını.” diye biten son<br />
mektubu.<br />
“Naciyeciğim, sevgili sultanım, cici efendiciğim!<br />
Bugün pek sıkıntılı bir hava, tuhaf bir sis, güneş görünmüyor.<br />
Düşmandan bir hareket yok. Fakat henüz sabahtır. Hastalarımı<br />
geri gönderdim ve Afgan emirinin askerinin ve muavenetinin<br />
çekilmesinin iyi olmadığını ve Bolşevikler’e emniyet caiz<br />
olamayacağını bildirdim. Ve hiç olmazsa eczá-yı tıbbiye ve sair<br />
malzemesinin iadesini istedim. Bakalım, ne olacak? Bir de Hacı<br />
Sami ve diğer arkadaşların bu tarafa geçmesine müsaade<br />
olunmasını talep ettim. İşte efendiciğim, hemen şu satırları<br />
yazarak mektubumu kapatıyorum ve içine her gün sana<br />
topladığım buranın yabani çiçeklerinden koyuyorum. Ayrıca kaç<br />
gecedir altında yattığım karaağaçtan kopardığım ufak bir dalı<br />
leffediyorum. Seni öper, sever, kucaklar, bu mevcudiyet-i<br />
maddiyemle aşk ve hasretimle sarılarak canını yakar, Hüda’nın<br />
birliğine yavrularımla beraber emanet ederim, ruhum<br />
efendiciğim. Karaağaca çakımla ismini yazdım. Enver’in”<br />
25 Temmuz 1922<br />
38
@LC_LAPSUSCALAMI<br />
Sevileni geri döner umuduyla beklemek başkadır elbet ama dönmeyecek birini<br />
beklemek ne fenadır bekleyen için. Yapamamıştır Naciye Hanım da. Üç çocuğu ile tek<br />
başına kalmış, Enver Paşa’nın ölümünden iki yıl sonra da Paşa’nın kardeşi Kamil<br />
Efendi ile evlenmiştir. İkinci evliliği hayli tartışmalı olsa da sevmiştir belli ki Naciye<br />
Hanım da yeniden. 1952 yılına kadar Almanya’da kalan Naciye Hanım, Türkiye’ye<br />
döndükten dört yıl sonra vefat etmiştir. Ölmeden evvel dönemin Vatan Gazetesi’nde<br />
hatıraları yayınlanan Naciye Hanım’ın o yıllara ilişkin en yürek burkan cümlesi ise<br />
Enver ve Naciye’nin hikayesini özetler niteliktedir.<br />
"İnsana evvelden başına gelecekleri anlatsalar: 'Ben bu kadar<br />
cefâya dayanamam, bu derecede üzülmeye tahammül edemem.'<br />
diye kadere isyân eder. Fakat dayanılmayacak cefâ ve üzüntü<br />
yoktur." Vatan Gazetesi- 1953<br />
39
KAVAFIS<br />
KONSTANTINOS<br />
BARBARLARI<br />
BEKLERKEN<br />
ŞEHİRLERE GURBET<br />
40<br />
KALDIK
KONSTANTINOS<br />
kültürünü yakından<br />
@MUPTEZELEDIBE<br />
bir ruh,<br />
Ama bu dalgalı hayat,<br />
KAVAFIS<br />
İstanbullu<br />
YENI BIR ÜLKE<br />
gurbetin ve ötekilerden<br />
şairimizin sanatını olumlu<br />
yönde etkilemiştir. Farklı<br />
olmanın yükünü sırtlayan,<br />
söz büyücüsü bir şair.<br />
BULAMAZSIN,<br />
kültürlerle tanışmış, farklı<br />
diller konuşmuş, şiirlerini<br />
BAŞKA BIR<br />
Konstantinos Kavafis, 29<br />
besleyecek yeni damarlar<br />
Nisan 1863’te<br />
bulmuştur. Özellikle Batı<br />
İskenderiye’de varlıklı bir<br />
DENIZ<br />
tanımış, hatta ilk<br />
ailenin oğlu olarak<br />
doğmuştur. Ama fırtınalı<br />
şiirlerinin bazılarını<br />
BULAMAZSIN.<br />
bir hayatı olmuştur.<br />
İngilizce ve Fransızca<br />
BU ŞEHIR<br />
olarak yazmış ama her<br />
Babasını küçük yaşta<br />
kaybetmiş, ailesi farklı<br />
zaman kendisini Bizans’a,<br />
ülkelerde yaşamak<br />
nu s<br />
ARKANDAN<br />
yani İstanbul’a yakın<br />
41<br />
zorunda kalmıştır.<br />
öylemiştir.<br />
bulduğu<br />
GELECEKTIR.
abartmış olmayız. İstanbul’da<br />
@MUPTEZELEDIBE<br />
İlk şiirlerinde gurbeti, özlemleri, acımasız<br />
Şairlik sürecinde ilk desteği<br />
ailesinden aldığını söylersek<br />
ve karanlık tarihi işlerken zamanla şiirleri,<br />
cinsel tercihinin biçimlendirdiği hazza<br />
yönelik şiirler, bir yanda felsefe, bir yanda<br />
yaşayan dedesi Yorgo Fotiadis<br />
onun adeta akıl hocası olur.<br />
tarih ile yoğrulur. Aslında her şiirinde<br />
bunların hepsi birlikte kendini gösterir.<br />
Konstantinos’a, İstanbul’da<br />
yazmaya başladığı biyografisi için<br />
Bazen de kendine dair duyguları tarihteki<br />
kimi olaylarla yoğurarak anlatır. Kavafis’in<br />
ilk şevki o verir. On dokuz<br />
yaşındaki şair, yine dedesinin<br />
kullandığı yöntem, yaşanılan anla sonsuzluk<br />
arasında bağlantı kurmaktır. Bu bağlantıyı<br />
yönlendirmesiyle İstanbul’un<br />
entelektüelleriyle tanışır, Bizans<br />
kurarken sadece anlatmakla yetinmez, kendi<br />
duruşunu da açıkça belli eder. Aşkı bile<br />
tarihi ve çağdaş Yunan şairlerini<br />
okur. Şiirler yazmaya başlar,<br />
kaleminden tarihi bir gerçekliğe dönüşür.<br />
bunları İskenderiye’ye gönderir.<br />
Şiirlerini konularına göre<br />
bölmeye çalışmak, organik bir<br />
yapıyı parçalamaya benzer<br />
ve sonuçsuz kalır. Kavafis’in<br />
politik şiirleri nerdeyse yok<br />
denecek kadar azdır. Ama onun<br />
tarafsız bir şair olduğunu<br />
söylemek haksızlık olacaktır. O<br />
da tüm namuslu sanatçılar gibi<br />
hep kaybedenlerin yanında yer<br />
alacaktır. O büyük çoğunluğun, o<br />
ezici benzerlik yerine; azınlığın,<br />
farklı olanın kederini<br />
yansıtacaktır. Çünkü vatan dediği<br />
her toprağın ırkıyla, diniyle ve<br />
42<br />
ötekisinde kalır.<br />
cinsel tercihiyle azınlıkların dahi<br />
1800 sonları, Rumeli Hisarı
@MUPTEZELEDIBE<br />
Onun her şiiri, bir roman hatta insanı beyninden vuran bir öğüt kitabı<br />
mahiyetindedir. Bir yanda 'Barbarları Beklerken' şiirinde toplumların kendi<br />
içinde çözülüşünü hicvederken, bir yanda 'Şehir' şiiriyle bir topraktan ve bir<br />
toplumdan vazgeçilemeyeceğini yüze tokat gibi vurur. Bir yanında o nefret<br />
ettiği bekleyen toplamalarının içinde olmadığından mutlu, bir yandan<br />
vazgeçemeyişine üzgün kalmıştır hep.<br />
mutlu muyum, mutsuz muyum, sorgulamıyorum.<br />
lakin memnuniyetle bir şeyi hep aklımda tutuyorum -<br />
o kadar çok sayısı olan o büyük toplamada<br />
(o toplama ki ondan nefret ediyorum),<br />
ben orada değilim, onca rakamlardan bir tanesinde bile ben<br />
yokum.<br />
bu sonuncu toplamada ben sayılmadım. ve bu mutluluk benim<br />
için yeterli.<br />
43
@MUPTEZELEDIBE<br />
Babalarını kaybetmeleriyle yollara düşen iki<br />
Kavafis'in hayatını detaylı<br />
insan Kavafis ve Halit İkbal, kalemlerini ilk<br />
inceleme şerefine dergi sayesinde<br />
göçüp gitmek zorunda oldukları topraklar için<br />
nail olduğum zaman farkettim ki -<br />
oynattılar. Kavafis karamsar ve ümitsizken<br />
bilerek ya da bilmeyerek- Leon'un<br />
Halit İkbal, inatla ve ümitle meydan<br />
o gün Hilal'in karşısında<br />
hatipliğine soyunmuştu adeta. Bu kargaşanın<br />
Kavafis'ten bahsetmesi muhteşem<br />
içinde filizlenen aşkla her şey iki sanatçı için<br />
bir güzellemeydi aslında. Leon<br />
bambaşka bir boyut aldı elbet. Kavafis<br />
zaman içinde bunu farketme<br />
karamsarlığını ateşe attı ve bütün ötekiliğine<br />
fırsatı buldu mu bilmem ama<br />
rağmen ona tutundu. Dönemin hicvine, tarihin<br />
gerçek bir benzerlik yakaladığını<br />
tozlu sayfalarına işledi onu. Halit İkbal de en<br />
ben söyleyebilirim.<br />
az onun kadar büyük bir cesaretle meydanlarda<br />
hicvinin arasına bir nakış gibi işledi.<br />
İşte bu yüzden bir Yunan şairi ile bir Türk şairi benzer yazgılarda aynı hiddeti<br />
paylaştılar. Hilal bunu bilmez, Leon gördü mü bilinmez. Bundan sonra<br />
söyleyeceklerim tamamen Leon'a sözlerim olacaktır. Ta o bölümlerde kalan bir<br />
"Bunları yüzüne söylemeliyim!" feryadımdır sadece. İlerleyen bölümlerde olmasını<br />
umduğum bu feryad ne yazık ki bize doğrudan hiç verilmedi. Kızıyordu Halit<br />
İkbal'e, yüreğinde yanan ateşin aşkla kıvılcımlanmaması ona gülünç geliyordu. Halit<br />
İkbal'in hezeyanlarını dinlemek hatırlattı ona Kavafis'i belli ki. Sahi Kavafis'i ne<br />
kadar iyi tanıyordu Leon? Onun öfkesini bilir miydi mesela? Aslında Halit İkbal ile<br />
ne kadar benzediğini biliyor muydu? Ya da sonradan mı farketti, gerçek Halit İkbal'i<br />
tanıyınca?<br />
44
kalmış bir adam esasen. Yollar ona<br />
@MUPTEZELEDIBE<br />
Kavafis birkaç defa toprağına hasret<br />
çocukluktan açılmış ve hayatının sonuna<br />
kadar bu göç sürüp gitmiş. Öfkesi<br />
buradan geliyor onun; şehirleri terk<br />
edişinden, insanları kaybedişinden ve<br />
her defasında vatan dediği topraktan<br />
ayrılışından. Ne kadar da Halit İkbal'in<br />
hikayesine benzer değil mi? Ne kadar da<br />
aynı öfke yaşanılan ve ne kadar da bir<br />
Türk ile bir Yunan'ın aynı toprağa<br />
söylediği türküler aslında, onca<br />
kelimeler.<br />
Kavafis'e şiiri öğretendi bu öfke, Halit<br />
İkbal'i yazılara sürükleyen de aynı öfkeydi.<br />
Peki onun 'Aşk!' feryadı, o nerede girdi<br />
hayatına Kavafis'in? Vatana duyduğu aşktan<br />
doğdu içine. Vatan bir anda sevdiğinin<br />
gözlerine, ellerine dönüştü Kavafis'in. Aşkla<br />
şiir duruldu, fırtınası hafif bir ılık rüzgar<br />
oldu bir anda. Lakin bilirsiniz, aşk öyle<br />
gönüle girdiği gibi kalmaz. Büyüdükçe<br />
büyür, büyüdükçe yanar ve yandıkça insana<br />
tarifsiz bir feryad koparır. O zaman bir<br />
feryad ile kalemine tutundu ve insanın<br />
beyninde depremler tutturan, kalbine<br />
ulaştığında geriye ağıtlarını bırakan şiirler<br />
yazdı. Aşkı sormuştu ya hani, aşk ancak bir<br />
insanı bulduğunda o feryadı kopartır. Ondan<br />
öncesi Kavafis'in de Halit İkbal'in de safi<br />
vatan sevdasıdır.<br />
45
@MUPTEZELEDIBE<br />
Beni bilen sevgili arkadaşlarım, bir sanatçıdan bahsettikten sonra onu teşekkür<br />
etmeyi kendime borç bildiğimi iyi bilirler. Bana şehirleri terk etmenin mümkün<br />
olmadığını ve ilk nefesimi aldığım topraklardan umudumu kesmememi söylediğin<br />
için teşekkür ederim Üstad.<br />
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.<br />
Bu şehir arkandan gelecektir.<br />
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.<br />
Aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek<br />
saçlarına.<br />
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.<br />
Başka bir şey umma - Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol<br />
yok.<br />
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, öyle<br />
tükettin demektir bütün yeryüzünde de.<br />
Bu yazıdan sonra size önerim, Ezgi'nin Günlüğü'nden sözlerinin Kavafis'in ünlü şiiri<br />
Şehir'den alınan 'Şehir' adlı şarkıyı dinlemenizdir.<br />
İmzası<br />
Kavafis'in<br />
46
@MUPTEZELEDIBE<br />
FLÖRTLEŞEN HILEON BAHÇESI<br />
Vincent Van Gogh'un "Flörtleşen Çiftler Bahçesi" adlı 1887 yılında tamamladığı eseri.<br />
Eser günümüzde diğer Van Gogh eserleri gibi Hollanda'daki Van Gogh Museum'da<br />
bulunuyor.<br />
Size uzun uzun eserin analizini yapmak yerine bu tabloyu görür görmez aklıma gelen o<br />
hayal kırıklığını anlatmak istiyorum. Bu güzel sanat eserini televizyon ekranında izleme<br />
şansına sahip olacakken yılanların kendini yakışıklı teğmenlere yamama çabalarını izlemek<br />
elbette gönül kırıcı oldu. Sağ tarafta gördüğümüz çifti, televizyon ekranlarında görmemiz<br />
mümkün müydü? Pekâlâ mümkündü! Kordelya'nın adı gibi güzel havasında yürüyen bir<br />
HiLeon izlemekten âlâ ne isterdi mahcup gönüllerimiz?<br />
47
@MUPTEZELEDIBE<br />
Hangimiz istemedik, güneş yavaş yavaş şehri terk ederken arkasında bıraktığı<br />
kızıllığın bahçelerde renk cümbüşü yaratmasını ve bu cümbüşün içinde<br />
HiLeon'u görmeyi? Utançtan kızaran yanakları, Leon'un eğilerek ufacık bir<br />
öpücük bırakmasını Hilal'in pamuk ellerine... İstemez miydik? Leon'un<br />
bahçeden bir çiçek kopartıp Hilal'in saçlarına sıkıştırmasını ve çiceklerden<br />
bile daha güzel olduğunu fısıldamasını... Hava karardığında, Leon'un<br />
yanaklarına masum bir öpücük kondurduktan sonra "Beni merak ederler..."<br />
demesini istemez miydik? Hilal'in giderken devamlı arkasına bakmasını,<br />
Leon'un daha o an özlemeye başlamasını görmek istemez miydik?<br />
Ne kadar isterdik Kordelya'ya, Flörtleşen HiLeon Bahçesi demeyi...<br />
Harcadılar, acımadan harcadılar... Böylece harcanan bir ikindi yürüyüşünü bu<br />
eşsiz tabloyla tekrardan yad etmiş olduk biz de. Son bir şey de benden: Sanat<br />
eseri gibi çifte, sanat eserlerinden güzellemeler yapın artık!<br />
48
çevrilmiş haliyle Esrar Bitti, James Mills’in<br />
“bağımlılık” yaratacak oyunculuklarının ilk<br />
@MUPTEZELEDIBE<br />
THE PANIC IN<br />
NEEDLE PARK:<br />
BORAN<br />
KUZUM VE<br />
MIRAY DANER<br />
FARKI İLE<br />
Bağımlılıktır aşk; tıpkı eroin gibi…<br />
Damarlarından girip kanına karıştığı<br />
zaman, artık onun olmuşsundur. İnsana<br />
yaptıramayacağı şey yok denecek kadar<br />
azdır herhalde. İlk karşılaştığında<br />
kendileriyle, durumun vehametinin<br />
farkında değilsindir. Ne kadar etkili<br />
olabilir ki ? Ne denli sürükleyebilir ki<br />
seni peşinden? Heh! Bir de en güzeli :<br />
İstediğin zaman bırakabilirsin, mesele<br />
değil !!! Öyle değil mi ?<br />
Aşkın ve eroinin insana neler<br />
yaptırabileceğine dair benzerlikleri trajedik<br />
olaylar silsilesiyle birlikte ele alan 1971<br />
yapımı The Panic In Needle Park, Türkçe’ye<br />
film ile aynı isimli kitabından, Joan Didion<br />
ve John G. Dunne’nin ortak senaryosu ile<br />
sinemaya uyarlanmış. Filmin başrollerinde;<br />
adımlarından birini atan Bobby karakteriyle<br />
oynamakta.<br />
49<br />
Al Pacino ve Helen karakteriyle Kitty Winn
Büründüğü karakteri izleyiciye yaşatan ve<br />
@MUPTEZELEDIBE<br />
Al Pacino'ya The Godfather'daki rolünü<br />
“bekleyin sinema dünyası, ben geliyorum”<br />
veren ve onu sektördeki "Bakışlarıyla<br />
konuşan adam" olarak zirveye oturtan film<br />
dercesine oyunculuk sergileyen Al Pacino<br />
bu filmle birlikte gerçekten göz doldurmaya<br />
işte bu filmdi. Film boyunca çiğnediği<br />
sakızı ve bakışları onun zirveye yükselirken<br />
başlıyor. Oyunculuğun başarısında en<br />
önemli kıstaslardan biri olan mimiklerini,<br />
ki ayak sesleridir adeta. Bu filmi izlerken Al<br />
Pacino'nun rolünde Boran Kuzum'u hayal<br />
ait olduğu role uygun kullanan Al Pacino<br />
kadar Kitty Winn’in de hakkını vermek<br />
ettim. O bakışlarını kullanışı, jestleriyle<br />
duygusunu gösterişi ve temiz oyunculuğu ile<br />
gerekli. Bir kadının aşkını ve ne olursa<br />
olsun aşkına olan bağlılığını izleyene<br />
muhteşem bir Bobby olabilirdi. Film her<br />
sahnesiyle sadeliğini ortaya koyarken Boran<br />
hissettirebilmek kolay olmasa gerek ki ben<br />
o rolle Güneş ışığı gibi parlardı eminim.<br />
bunu hissedebildim.<br />
50
kapılmış bir kız. <strong>Miray</strong> <strong>Daner</strong>'in o duru, su gibi yüzüne çok yakışacağını düşündüğüm bir<br />
@MUPTEZELEDIBE<br />
Film seyirciyi sanki bir izleyici değil, o iki aşığın bir dostu gibi içine alıyor adeta. Sanki<br />
karakterlerin hayatları devam ederken bir kamera konmuş, bu karakterlerin belli bir<br />
zamanları çekilmiş. Senaryosu olan ama senaryosu olmadığını hissettiren filmlerden.<br />
Beni bu filmde en çok etkileyen karakter Helen'in kendisi oldu. Oldukça kusurlu<br />
bulacağınız karakter, aslında o kadar temiz bir mizaca sahipken kötüleşen hayatına<br />
karakter oldu bu sebeple. Büyük, korkunç hatalar yapan bir kızı canlandıran bir <strong>Daner</strong><br />
görmeyi çok isterdim açıkçası. Kötü bir karakter değil ama yanlış bir karakter onun o<br />
duru yüzüne muhteşem bir tezatlık oluşturur ve onun o güzel oyunculuğunun tadına<br />
doyasıya varırdık.<br />
The Panic In The Needle Park, diğer uyuşturucu bağımlılarını anlatan filmlerden<br />
çok farklı ve gerçekçi havasıyla "Keşke Türkiye'de Boran ve <strong>Miray</strong>'in oynadığı<br />
güzel bir uyarlaması çekilse." dedirten bir film benim için.<br />
51<br />
<strong>Miray</strong> <strong>Daner</strong> ve Boran Kuzum<br />
fotoğrafları Boran Kuzum & <strong>Miray</strong><br />
<strong>Daner</strong>: Aşkın en saf halinin ekrandaki<br />
yansıması HiLeon adlı çekimden<br />
alıntıdır.
taya çıkmaya başlamış,<br />
öncüleri de<br />
çıkabilirmiş. Öylesine başarılıymış ki sınır<br />
zaman bir<br />
Ne<br />
çıksa<br />
kavga<br />
çalgısı<br />
denizcileri<br />
yatıştırır, kürek<br />
ile<br />
ne zaman<br />
çekenler<br />
onları<br />
yorulsa<br />
ile müziği<br />
dingin<br />
sakinleştirip<br />
onların<br />
yalnızca<br />
huzurunu<br />
sağlamakla<br />
büyülü<br />
kalmamış,<br />
ile denizcileri kandırarak kendilerine<br />
sesleri<br />
Sirenlerden de kurtarmış tayfasını.<br />
çeken<br />
eline lirini ve o sesleri bastıran ezgiler<br />
Almış<br />
başlamış. Tehlikeli bölgeden çıkana<br />
çalmaya<br />
da çalmaya devam etmiş. Böylelikle<br />
kadar<br />
başarıyla tamamlamışlar.<br />
seferi<br />
hayatında çok kısa bir sürede birçok<br />
Orpheus<br />
elde etmiş: Başarı, saygı, maddi ve<br />
şeyi<br />
şeyi etkileyebilirmiş ama onun kalbini<br />
her<br />
kişi bir türlü çıkmamış. Ta ki bir gün<br />
çalacak<br />
parıldayan dalgalı saçlarıyla o kadar<br />
parıl<br />
ki Orpheus adeta efsunlanmış. Onu<br />
güzelmiş<br />
baktığında hayal alemine sürükleyen o<br />
her<br />
gözlerine vurulmuş.<br />
masmavi<br />
LEON'DAN HILAL'E<br />
EFSANELER<br />
O R P H E U S V E E U R Y D I K E<br />
@ l i o n m e l i s s a<br />
Orpheus Antik<br />
Yunan’ın ünlü o-<br />
zanlarından biriymiş<br />
esasen. O za-<br />
manlarda musiki<br />
daha yeni yeni or-<br />
çıkarırmış.<br />
sulara<br />
öyle ki<br />
Hatta<br />
aslında Olimpos’lu<br />
tanrılarmış. Tanrılardan<br />
Apollon öy-<br />
le güzel, öyle etkileyici ezgiler çıkararak lir<br />
çalarmış ki Olimposluların hepsi dinlerken<br />
adeta büyülenir, mest olurlarmış. Müzik<br />
ölümlüleri de derinden etkilemiş ve onların<br />
arasından da Tanrılara erişecek kadar<br />
yetenekli insanlar ortaya çıkmaya başlamış.<br />
Bunlardan en önemlisi ise Orpheus’muş.<br />
her şey... Tek bir eksik varmış o da aşk!<br />
manevi<br />
çalgısıyla herkesin gönlünü kazanabilir,<br />
Belki<br />
Annesi Musalardan Kalliope, babası da<br />
Thrakia prensi Oiagros olan Orpheus’un<br />
isimli bir kız karşısına çıkana kadar.<br />
Eurydike<br />
Süt beyazı teni, çilek sarısı parıl<br />
Eurydike...<br />
karşısına çıksa çıksa ancak bir ölümsüz<br />
tanımayan bir gücü varmış. Hiçbir şey<br />
kesemezmiş onun önünü. Bir gün Ianus’un<br />
önderliğinde yapılan bir deniz seferine<br />
katılmış.<br />
52
udaklanmış. Daha fazla bekleyemeden<br />
Eurydike, ölümün onu en mutlu gününde<br />
çekiyormuş. Karar vermiş o an ölüler ülkesine<br />
gücü müziğiyle birleşince koskoca<br />
Aşkının<br />
tanrısı Hades'i bile ikna etmiş. Hades<br />
yeraltı<br />
ona geri vermiş. Lakin Hades<br />
Eurydike'i<br />
gördüğü en kurnaz tanrıymış. Bir<br />
Olimpos'un<br />
koşmuş demiş ki "Yeryüzünden çıkıncaya<br />
şart<br />
sen önden eşin arkadan yürüyecek ve<br />
kadar<br />
kere dahi bakmayacaksın ona." Orpheus<br />
bir<br />
kabul etmiş. Başını öne eğmiş ve<br />
çaresizce<br />
yürümeye. İki sevgili yola<br />
başlamış<br />
ancak o şüphe hissi bir türlü<br />
koyulmuşlar<br />
Güç bela yukarı tırmanmışlar ve<br />
gitmiyormuş.<br />
ışığına çıkmışlar. Orpheus çıktığı gibi<br />
gün<br />
arkasına dönmüş. Fakat o an aslında<br />
telaşla<br />
ettiğini anlamış çünkü Eurydike daha<br />
acele<br />
Kız oradan çıkmadan<br />
mağaradaymış.<br />
baktığı için Hades Eurydike'i geri<br />
arkasına<br />
Belli belirsiz görmüş yüzünü ancak o<br />
çekmiş.<br />
bakış bile Hades'in şartını bozmaya<br />
ufacık<br />
Yüreği paramparça olan Orpheus<br />
yetmiş.<br />
girmek istemiş ama hiçbir ölümlü<br />
yeniden<br />
kez giremezmiş yeraltı dünyasına. Bu<br />
ikinci<br />
tanrılar izin vermemiş ona. Böylece<br />
yüzden<br />
sonsuza kadar kalbinin sahibinden<br />
Orpheus<br />
düşmüş. Eşinden başka kimseyi<br />
ayrı<br />
Aşksız bir yürek de onun en<br />
sevememiş.<br />
ıstırabı olmuş. Öyle ya Thrakia'nın<br />
büyük<br />
ıssızlığına sığınmış; dur durak<br />
yabani<br />
dinlenmeden sadece çalgısını<br />
bilmeden,<br />
Bir gün Maenadlara rastlamış, onlar<br />
çalmış.<br />
Orpehus'u parçalara ayırıp öldürmüşler.<br />
da<br />
Hebros ırmağına atmışlar, Hebros da<br />
Kafasını<br />
Lesbos kıyılarına kadar ulaştırmış. En<br />
kafayı<br />
Musalar bulmuş onu ve alıp adanın<br />
sonunda<br />
gömmüşler. Kemiklerini de<br />
tapınağına<br />
dağının eteklerindeki bir mezara<br />
Olimpos<br />
İşte o günden beri Olimpos<br />
koymuşlar.<br />
ne zaman bir bülbül şakısa<br />
eteklerinde<br />
Orpheus'un büyüleyici ezgisi olduğu<br />
bunun<br />
Bülbüllerin sesi geride tatlı<br />
düşünülürmüş.<br />
bir o kadar da hüzünlü bir yakarış<br />
ama<br />
Orpheus en nihayetinde o gözlerle aynı kıyıya<br />
varmak için çalgısının hünerlerini<br />
konuşturmuş ve içinde izah edilemez<br />
boyutlara ulaşmış aşkına karşılık bulmuş.<br />
Aşkları gün geçtikçe tutunduğu yeri sararak<br />
çoğalan begonvil çiçekleri gibi dallanıp<br />
evlenmişler. Ancak sevinçleri çok kısa sürmüş.<br />
Mutluluk nidaları birden kesilmiş. Etraflarını<br />
saran yakıcı güneşin aydınlığı bir anda<br />
çekilmiş kapkaranlık gecelerin koynuna.<br />
Düğünün ardından Eurydike arkadaşları ile<br />
eğlenmeye giderken yabani otların arasından<br />
fırlayan yılan onun eceli olmuş. Zavallı<br />
bulacağını hiç bilmezmiş. Bilse de ansızın<br />
gelecek ölüme nasıl engel olabilirmiş ki?<br />
Oracıkta can vermiş dünyalar güzeli Eurydike.<br />
Aşkını son bir kez göremeden kapanmış<br />
okyanus gözleri.<br />
Bunu görünce Orpheus'un içini dayanılmaz<br />
bir acı kaplamış. Sanki her yanını alevler<br />
sarmış gibi tahammül edilemez bir ıstırap<br />
gidip sevgilisini kurtarmaya. Çalgısının<br />
tellerine dokunduğu anda üç başlı köpek<br />
Kerberos'u kendinden geçirmiş, Iksion çarkı<br />
ansızın durmuş, Sisyphos kayasının üzerine<br />
çıkıp oturmuş, Tantalos susuzluğunu<br />
unutmuş, Erinsylerin gözleri yaşlarla dolmuş.<br />
Hades ve Tanrıçası Persephone de çalgının<br />
bırakmış.<br />
büyüsüne kapılmışlar.<br />
53
Bıçakçı, Ender ve Çetin isimli iki çocukluk arkadaşının baştan beri süregelen hikayelerini ve aşık oldukları kız<br />
Barış<br />
Nihal'in hayatlarına girdikten sonra yaşadıklarını kaleme almış. Bu kitaptaki baş karakterimiz ve anlatıcımız, Ender.<br />
olan<br />
bu kitap Ender karakteri tarafından Çetin'e yazılmış 167 sayfalık bir mektup olarak da düşünülebilir. Ender<br />
Aslında<br />
lise yıllarını ve üniversitede birlikte kurdukları hayatı eğrisiyle doğrusuyla anlatır kitap boyunca. Zaman<br />
küçüklüklerini,<br />
Çetin ile ayrı kalışlarını, akıl almaz derecede güçlü dostluk bağlarını, mantıklı veya saçma sebeplerden çıkan<br />
zaman<br />
en ince detayına kadar aktarır. Nihal ise hikayedeki o büyük ve çözümlenmesi zor çaresizlik olur. Nihal,<br />
tartışmalarını<br />
yakınlarının kızıdır esasen. Üvey abisi Fikret, Amerika'ya dönmek zorunda olduğundan Nihal'in yalnız kalmasını<br />
aile<br />
ve onun üniversite eğitimi süresince Çetin ile Ender'in evinde kalmasını rica eder. Bu yaşları geçmiş, işinde<br />
istemez<br />
üslubunu öyle sevdim ki her bir tasvirini aklıma kazımak istedim.<br />
Yazarın<br />
tarzı sizi hiç yormuyor, aksine kafanızı dinlendiriyor lakin bir<br />
Anlatış<br />
da düşüncelere boğup acaba bu işin sonu ne olacak diye de merak<br />
yandan<br />
Kitap süresince o büyük çaresizliği okuyucuya aşılıyor. Öyle ki<br />
ettiriyor.<br />
sanki size yazılmış, bu hikayenin merkezinde siz varmışsınız gibi<br />
hikaye<br />
Bunun yanı sıra mekan tasvirleri de harikaydı. Ankara'yı<br />
hissettiriyor.<br />
parsel bildiği için okurken adeta orada yaşadığınızı düşündürtüyor.<br />
parsel<br />
bu sebepler kitabı bir solukta bitirmenizi sağlıyor. Karakterlere<br />
Tüm<br />
Ender benim için çok başka bir adam oldu. Aşkı anlatışı,<br />
gelirsek,<br />
şeylerle mutlu olunabileceğinin farkındalığını sağlayışı, öyle<br />
küçücük<br />
püslü cümleler kurmadan tüm duyguları dile getirişi inanılmazdı!<br />
süslü<br />
Nihal'i betimlediği her an, ona olan yüce aşkını sözlere döktüğü<br />
Ender'in<br />
saniye, o ufacık detayları gözünüzün önüne serdiği her sayfa siz de<br />
her<br />
Çetin ise Ender'e göre biraz daha toy ve uçarı kalıyor.<br />
büyüleniyorsunuz.<br />
yanlarının verdiği umarsızlıklarla hareket ediyor, fakat zekasını da<br />
Sığ<br />
yakaladığı an konuşturuyor ve sizi derinden yaralıyor. Hele bir<br />
fırsatını<br />
vardı ki o an sanki kalbime bir bıçak saplandı. Emin olun<br />
cümlesi<br />
anlayacaksınız. Sanırım yapabileceğim tek eleştiri, Çetin<br />
okuduğunuzda<br />
kitapta biraz muamma olarak kalması olur. Çünkü onu hep<br />
karakterinin<br />
gözünden görüyoruz. Nihal derseniz... O da koskocaman bir<br />
Ender'in<br />
çözümlenmesi gereken ve o içinden çıkılamayan yegane durum.<br />
boşluk,<br />
da uzatmadan her şeyiyle beni etkileyen bu güzel eseri okumanızı<br />
Daha<br />
@LionMelissa<br />
BİR TÜRK EDEBİYATI<br />
BİZİM BÜYÜK<br />
ÇARESİZLİĞİMİZ<br />
BARIŞ BIÇAKÇI<br />
gücünde iki adam da Nihal'i ortada bırakmaz ve üçünün aynı evde yaşamasıyla hikayemiz başlar.<br />
"Benden okumak için kitap<br />
önermemi isteyenlerin, kalbimi<br />
de istediklerini sanıyordum.<br />
Hala da öyle..."<br />
kesinlikle tavsiye ediyorum.<br />
54
ait bir hayatı yok. Var olduğunu biliyor, her geçen gün bunu iliklerine kadar hissediyor lakin hep başkasının<br />
kendine<br />
ortasına ansızın düşüyor. Yine de ne girdiği bedenlerin hayat akışını bozuyor ne de olabildiğince kendi<br />
hayatının<br />
vazgeçiyor. Bir insanı tam anlamıyla birey yapan geçmişi, yaşadıkları, sahip oldukları, içinde<br />
benliğinden<br />
değil midir? Fakat onun geçmişi, bugünü ya da geleceği her daim başkalarına ait. Bu yüzden akışına<br />
barındırdıkları<br />
ve girdiği bedenlerin yaşayışlarına zarar vermemeye çalışıyor. Yine de ne olursa olsun onun da hisleri var.<br />
bırakmaya<br />
belki tam anlamıyla ona ait değiller ama varlar. Bunu bile bile her seferinde hissetmek için çabalar mı insan? İşte<br />
Evet,<br />
tam da öyleydi, o çok farklıydı. O biriydi, her gün başkası ama yine de biri. Ertesi gün başka bir bedeni, başka bir<br />
A<br />
başka bir odası, hiç bilmediği arkadaşları oluyor ve olay sadece bunlarla bitmiyor. Bir gün Justin isimli bir erkek<br />
ailesi,<br />
Justin'in bitik ruh haline rağmen hayatında sahip olduğu tek güzellik Rhiannon'u tanıyınca tepetaklak oluyor, aynı<br />
A,<br />
da tüm bu kaybolmuşluğun içinde kendini buluyor. Kıza hayatının en güzel gününü yaşatıyor ve ne kadar<br />
zamanda<br />
kısıtlamaya çalışsa da ona aşık olmaktan kendini alamıyor. Hayatında ilk kez kendine izin veren A, umutsuzca<br />
kendini<br />
kıza kapılıyor. İlklerini, aslında tüm bu karmaşanın içinde yalnızca kendi benliğine ait bir şeylere sahip olabileceğini<br />
bu<br />
kez onunla öğreniyor. Hikayemiz de bu aşk üzerinden ilerliyor. Her gün farklı bedende, her gün başka biri ama hep<br />
ilk<br />
kıza tutkun. Kadınmış, erkekmiş, toplumun getirdiği sınırlamalar onun için bir şey ifade etmiyor. O her kim olursa<br />
aynı<br />
yalnızca Rhiannon'ı seviyor ve ben de yazarın yarattığı bu olguya bayıldım! Aşkın, hissedilen kişinin benliğine<br />
olsun,<br />
yüce bir duygu olduğunu öyle güzel anlatmış ki etkilenmemek elde değil. Güzel-yakışıklı, kadın-erkek gibi<br />
duyulabilen<br />
reddederek, yalnızca özüyle sevmek ancak böyle anlatılabilirdi. Gerek karakter tahlilleri gerek ikilinin<br />
sınıflandırmaları<br />
beni derinden sarstı. Durumun zorluğuna rağmen sahip oldukları hayatı yaşamaya çalışmaları biz okuyucularda<br />
ilişkisi<br />
farkındalık yaratıyor. Konunun işlenişi, karakterlerin verdiği reaksiyonlar, kısacası her şey yerli yerindeydi.<br />
adeta<br />
fantastik aşk türünde olmasına rağmen, işin fantastik tarafının sadece A'nın beden değiştirmesi olarak kalması<br />
Roman<br />
abartılmaması da son derece güzel bir detaydı. Bunun yanı sıra, ara ara serpiştirilmiş gizemsel öğeler de kitabı daha<br />
ve<br />
kıldı. Sonuç olarak her şey naif bir şekilde tadında kalıyor. Bana kalırsa David Levithan, Her Gün'de bedeni<br />
sürükleyici<br />
birinin hayatından çok daha fazlasını anlatıyor. A aslında bize gönderilmiş bir elçi gibiydi. Bana göre, satır<br />
olmayan<br />
gizlenmiş her detay hayatımızın bir gerçeğini vurguluyordu. Her Gün kesinlikle okunmalı.<br />
aralarına<br />
@LionMelissa<br />
BİR KURGU<br />
HER GÜN<br />
DAVID LEVITHAN<br />
Baş karakterimiz her gün farklı bir bedende uyanan biri. O aslında bir birey ama aynı zamanda da hiç kimse. Çünkü<br />
bedeninde uyandığında ise her şey değişiyor.<br />
55<br />
“İnsanlar hakkında birçok şeyi,<br />
anlattıkları hikayeden anlamak mümkün<br />
ama onları tanımak için şarkılara eşlik<br />
etme şekillerine, pencereleri açık mı<br />
kapalı mı tuttuklarına, haritaya göre mi<br />
dünyaya göre mi yaşadıklarına,<br />
okyanusun çekimini hissedip<br />
hissetmediklerine de bakılabilir.”
aş karakterimiz Werther'in Wilhelm isimli arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Sevgili Werther,<br />
Kitap,<br />
adında bir kasabaya yerleşmesi üzerine arkadaşı Wilhelm'e oradaki hayatını anlatmaya başlar. Nasıl bir<br />
Wahlheim<br />
olduğundan, kasabadan, çevresinden, aklınıza gelebilecek her şeyden bahseder arkadaşına. Hikayemiz de<br />
yaşantısı<br />
şekillenmeye başlar. Werther her ne kadar gözlem yaparak bir sürü anı biriktirse de aslında fazla sosyal biri<br />
böylelikle<br />
İnsanlarla iletişim kurmakta zorlanan, içinde kopan fırtınaları aktarmakta genel olarak güçlük çeken bir karaktere<br />
değil.<br />
Fakat bir gün dans gecesinde Lotte isimli bir kadınla tanışır ve hayatı tümüyle değişir. İşte tam o an da ruhlarının<br />
sahip.<br />
öylesine örtüştüğünü düşünür ki kadına delicesine aşık olur. Ancak kadın, Albert isimli bir beyefendi ile zaten<br />
birbirine<br />
Yine de Werther ne kadar uğraşsa da kalbine söz geçiremez ve duyduğu aşk gitgide akılalmaz derecede<br />
nişanlıdır.<br />
mektubunda bir başka güzel anlatır Lotte'u ve ona duyduğu umutsuz, bir<br />
Her<br />
kadar da yüce aşkı. Zaman zaman aşkının karşılıklı olduğuna kendini<br />
o<br />
ümitlenir lakin Lotte her defasında sadakatin en önemli şey<br />
inandırır,<br />
vurgular. Werther yine uzak kalamaz Lotte'den ve yakın olma<br />
olduğunu<br />
onların aile dostları olur. İşte tam da buradan sonra hikayemiz<br />
pahasına<br />
bir hal alır. Daha fazla içerik hakkında detay verip kitabın<br />
bambaşka<br />
bozmak kesinlikle haddim değil. Goethe, böylesine derin ve uçsuz<br />
büyüsünü<br />
duygular besleyen bir karakteri öyle sevgi dolu anlatmış ki güzel<br />
bucaksız<br />
yetersiz hatta hakaret kalır dersem abartmış olmam. Üslubundan<br />
demek<br />
karakterleri olaylarla harmanlayışına kadar her şey inanılmazdı. Onun<br />
tutun,<br />
acıyı ancak ve ancak tahmin edebilirim. Son kısımları o kadar<br />
çektiği<br />
ki etkisinden çıkmak için belli bir süre geçmesi gerekti. Özellikle<br />
sarsıcıydı<br />
20 sayfa, beni en derinden etkileyen kısım oldu. Fazlasıyla içime işledi<br />
son<br />
Werther'in verdiği kararları uzun süre düşünmekten kendimi<br />
ve<br />
Okurken her bir satırı aklınıza kazımak istiyorsunuz, bu da<br />
alıkoyamadım.<br />
de daha kalıcı bir etki yaratıyor. Werther'in düşünce yapısı size yabancı<br />
siz<br />
çünkü toplumsal koşullar yüzünden melankolik bir yapıya sahipti.<br />
gelebilir<br />
nedenle romanın zamanında birçok kişiyi ölüme sürüklemesine<br />
Bu<br />
lazım. O yüzden okuyucuları şimdiden uyarıyorum,<br />
şaşırmamak<br />
iyi olduğu bir an okuyun. Goethe, Werther'in yaptığı kötü<br />
psikolojinizin<br />
bile dünyanın en güzel şeyiymiş gibi anlatma yeteneğine sahip bir<br />
şeyleri<br />
olduğu için taktir edilesi bir durum söz konusu. Son olarak, kitabı<br />
yazar<br />
önce fazla araştırma yapmayıp direkt başlamanızı tavsiye ederim.<br />
okumadan<br />
da uzatmadan şiddetle önerdiğim muazzam bir eser.<br />
Daha<br />
@LionMelissa<br />
BİR KLASİK<br />
GENÇ<br />
WERTHER'IN<br />
ACILARI<br />
GOETHE<br />
büyür.<br />
"İhmalkarlık ve yanlış<br />
anlamalar belki de bu dünyada<br />
hilekarlık ve kötülükten daha<br />
fazla hata ve yanılgılara sebep<br />
olmaktadır."<br />
56
Stephen Daldry'nin yaptığı Bernhard Schlink’in Der Vorleser<br />
Yönetmenliğini<br />
uyarlanan film, II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’sında geçmektedir.<br />
kitabından<br />
şey 1958 yılında 15 yaşındaki Michael Berg’in yolda rahatsızlanması sonucu,<br />
Her<br />
yaşındaki Hanna Schmitz’in ona yardım etmesiyle başlar. Bu olaydan sonra çift<br />
36<br />
olmaya başlar ve filmdeki en çarpıcı nokta da isminden anlaşılacağı üzere<br />
birlikte<br />
boyunca Michael’ın Hanna’ya kitap okumasıdır.<br />
ilişkileri<br />
Dünya Savaşı sırasında, bir toplama kampında üç yüz Yahudi kadının bir kilisede<br />
II.<br />
ölmesine izin vermekten yargılanan Alman kadınların mahkemesi<br />
yanarak<br />
ve bu mahkeme Michael’ın hayatının geri kalanını kökten değişime<br />
görülmektedir<br />
uğratacaktır.<br />
Reader bir kadının “utanç” duygusu sebebiyle göze aldıklarını ve buna göz yuman bir gencin hayatlarının kesiştiği<br />
The<br />
göz önüne sermektedir. Bu film, klişeleşmiş dram ve gereksiz romantizm içermeden de bir filmin insanı<br />
noktayı<br />
etkileyebileceğinin en güzel örneklerinden biri. Cinselliğin cesurca sergilendiği bir aşk hikayesi ve Nazi<br />
derinden<br />
anlatan bir savaş hikayesi ancak bu kadar güzel harmanlanabilirdi! Hiç şüphe yok ki filmi diğer romantik<br />
dönemini<br />
ayıran nokta da bu.<br />
dramlardan<br />
Reader’ın tipik aşk filmlerinden sıyrılmasında en büyük etkenlerden biri de Kate Winslet ve Ralp Fiennes’in göz<br />
The<br />
90’lara kadar geniş bir zamana ev sahipliği yapan film, bu<br />
1950’lerden<br />
doğasını oldukça usta bir şekilde yansıtmayı başarmış.<br />
yılların<br />
Iglesias’ın yaptığı müzikler de içinde bulunulan yılların<br />
Albertino<br />
havasını izleyiciye hissettirebilmiş. Savaş sonrası atmosferi<br />
kasvetli<br />
çok başarılı olsa da makyaj konusunda aynı şeyi söylemek<br />
anlatmada<br />
mümkün görünmüyor.<br />
pek<br />
Reader bize gösteriyor ki süslü romantizm olmadan da aşk<br />
The<br />
ve kan dolu sahneler olmadan da savaş dönemini anlatan<br />
anlatılabilir<br />
film yapılabilir. Salt iyi-kötü algısından kopan bir film arıyorsanız The<br />
bir<br />
sizi kesinlikle tatmin edecektir.<br />
Reader<br />
FİLM KÖŞESİ<br />
1966 yılına geldiğimizde, Hanna ve Michael’ın hayatında da çok şey değişmiştir.<br />
kamaştırıcı oyunculukları. Kate Winslet, “Hanna Schmitz” rolüyle aldığı Oscar ödülünü sonuna kadar hak ediyor.<br />
" BİR SIRRI KORUMAK İÇİN NE KADAR İLERİ GİDERSİN?"<br />
THE READER<br />
(OKUYUCU)<br />
Tür: Dram, Romantik<br />
Süre: 124 dakika<br />
Yıl: 2008<br />
Yönetmen: Stephen Daldry<br />
Oyuncular: Ralph Fiennes, Kate<br />
Winslet, Bruno Ganz<br />
IMDB: 7.6/10<br />
-@helenistikba<br />
57
Said'in aynı adlı romanından uyarlanan ve yönetmenliğinin BAFTA ödüllü<br />
Kurban<br />
Kapadia tarafından yapıldığı Ali ve Nino filmi, Müslüman bir aristokrat genç<br />
Asif<br />
Ali Han ile Gürcü ve Hristiyan bir prenses olan Nino'nun masalsı aşk hikayesini<br />
olan<br />
almaktadır.<br />
konu<br />
Müslümanlık ile Hristiyanlık, Doğu ile Batı içe içe bir harmoni şeklinde<br />
Filmde<br />
Ali ve Nino; din, kültür ve millet farklılığına rağmen birbirinden hiç<br />
gösterilmiştir.<br />
iki tutkulu aşıktır. Aşkları bir dünya savaşı ve bağımsızlık mücadelesi ile<br />
kopamayan<br />
Azerbaycan’ın da bağımsızlık savaşı verdiği bu kaotik ortamda; tüm<br />
sınanacaktır.<br />
sürekli kaçma ve kovalamaca içerisinde geçen hayatlarına rağmen<br />
imkansızlıklara,<br />
olan bağlılıkları, tutkuları hiç eksilmiyor. Kahramanlarımızın hikayesi<br />
birbirlerine<br />
bir kez daha dil, din ve ırk dinlemediğini gösteriyor. Bu durum bize HiLeon<br />
aşkın<br />
anımsatıyor.<br />
çiftini<br />
savaşın ve bağımsızlık<br />
Filmde<br />
etkisini birçok<br />
mücadelesinin<br />
karakter üzerinden<br />
farklı<br />
Filmin bana göre<br />
görebiliyoruz.<br />
kalan tek yanı,<br />
eksik<br />
esas<br />
Cumhuriyet’in<br />
olan Mehmet<br />
kurucularından<br />
Rasulzade‘nin adının<br />
Emin<br />
Türkler için<br />
geçmemesidir.<br />
ne anlam taşıyorsa<br />
Atatürk<br />
da Mehmet Emin<br />
Azerbaycan’da<br />
herkes için öyledir.<br />
Rasulzade<br />
ne yazık değeri<br />
Lakin<br />
bilinmemektedir.<br />
Adam Bakri, Maria<br />
Başrollerini<br />
Mandy Patinkin, Connie<br />
Valverde,<br />
ve Halit Ergenç’in<br />
Nielsen<br />
film Azerbaycan’da<br />
canlandırdığı<br />
Film; çekildiği mekanlar,<br />
çekildi.<br />
ve kullanılan müzikler<br />
kostümler<br />
Ergenç temiz İngiliz aksanıyla<br />
Halit<br />
çekerken bir kez daha<br />
dikkat<br />
kalitede bir oyuncu<br />
uluslararası<br />
hatırlatıyor ve kendisi<br />
olduğunu<br />
Fatali Han oluyor.<br />
adeta<br />
alarak bir detaya değinmek<br />
Son<br />
Filmin tutkulu aşıkları Ali<br />
istiyorum.<br />
Nino’dan esinlenerek Batum’da<br />
ve<br />
kenarında yapılmış olan<br />
deniz<br />
bir heykel vardır. Bu<br />
olağanüstü<br />
eseri onların aşk hikayesini<br />
sanat<br />
adeta. Sessiz sessiz<br />
anlatır<br />
birbirlerine doğru<br />
konuşan,<br />
eden ve kısa süreliğine<br />
hareket<br />
ardından birbirlerini<br />
kavuşup<br />
bırakan iki heykel herkesi<br />
arkada<br />
“DÜNYA DAĞILMAKTAYKEN BİLE ONLAR BİRBİRLERİNİ SEVDİLER.”<br />
ile yüksek bir seyir keyfi veriyor.<br />
Ali ve Nino<br />
Tür: Dram, Romantik<br />
Yıl: 2016<br />
Süre: 100 dakika<br />
Oyuncular: Adam Bakri, Maria<br />
Valverde, Mandy Patinkin,<br />
Connie Nielsen, Halit Ergenç,<br />
Ekin Koç<br />
IMDB: 7.3/10<br />
kendine hayran bırakmaktadır.<br />
-@marinaa1213<br />
58
Orduları, Alman Ordusu Weirmaht’ı püskürterek hızla Berlin’e<br />
Sovyet<br />
ilerlemektedir. Nazi İmparatorluğu, Stalin’in nefesini<br />
doğru<br />
başlamışken Führer kendi dünyasına çekilip sessizliğe<br />
hissetmeye<br />
İşte Downfall II. Dünya Savaşı'nın bu günlerini, Hitler’in<br />
gömülmüştür.<br />
Traudl Junge’nin gözünden anlatmaktadır. Traudl’un gerçek<br />
sekreteri<br />
da kullanıldığı bu film, bir bağlamda belgesel-film<br />
röportajlarının<br />
Downfall savaşın taraflarından biri olan Almanlar<br />
niteliğindedir.<br />
yapılmış olsa da gerçekçi duruşuyla konu açısından<br />
tarafından<br />
olan filmlerden sıyrılıyor. Yalnız Hitler’in ve karargahında<br />
benzeri<br />
değil, Berlin’in düşüşünü yaşamış başka kimselerin<br />
yaşayanların<br />
da değinen film, sürekli değişen sahneleriyle tempoyu<br />
hayatlarına<br />
düşürmüyor.<br />
asla<br />
yıldızı hiç şüphe götürmeyecek bir şekilde "Hitler’e Hitler'den<br />
Filmin<br />
benzeyen adam" benzetmesiyle sık sık anılan Bruno Ganz. Onun<br />
çok<br />
filmi izlemek için başlı başına bir sebep. Dönemin merak<br />
oyunculuğu,<br />
olayları; Hitler’in beraber ölüme yürüdüğü on dokuz yaşındaki<br />
edilen<br />
Eva Braun’dan, son ana kadar Hitler’in en yakınında olup<br />
sevgilisi<br />
ona ihanet eden SS lideri Himmler’e kadar pek çok<br />
sonunda<br />
muazzam oyunculuklarla hayat verilerek aktarılmış. Eğer II.<br />
karaktere<br />
Savaşı ile alakalı filmler izlemeyi seviyorsanız Downfall<br />
Dünya<br />
muhakkak favori listenizin ilk beşinde yer alacak.<br />
- @volteriabaconna<br />
DOWNFALL<br />
(ÇÖKÜŞ)<br />
Tür : Tarih, Dram, Savaş<br />
Süre: 150 dakika<br />
Yıl: 2005<br />
Yönetmen: Oliver Hirschbiegel<br />
Oyuncular: Bruno Ganz, Heino<br />
Ferch, Alexandra Marie Lara,<br />
Rolf Kanies<br />
IMDB: 8.3/10<br />
59
A Ş K V E M U C I Z E L E R I N H I K A Y E S I "<br />
"<br />
KIMI NO NA WA<br />
K i m i N o N a W a ; M a k o t o S h i n k a i ' n i n g e ç t i ğ i m i z y ı l e n b e k l e n e n y a p ı t ı y d ı . Ü n l ü y ö n e t m e n b u<br />
f i l m i n ç i z i m l e r i v e k u r g u s u y l a ö y l e u ğ r a ş m ı ş k i i z l e y i c i y i e t k i s i a l t ı n a a l m a m a i h t i m a l i n i<br />
t a m a m e n o r t a d a n k a l d ı r m ı ş . " A ş k v e M u c i z e l e r i n H i k a y e s i " o l a r a k t a n ı t ı l a n f i l m i n b a ş<br />
k a r a k t e r l e r i , k ı r s a l k e s i m d e y a ş a y a n M i t s u h a v e T o k y o ' d a y a ş a y a n T a k i ' d i r . M i t s u h a ,<br />
k a s a b a d a y a ş a m a k t a n , g e l e n e k l e r e g ö r e h a r e k e t e d i p b a b a s ı n ı n s e ç i m k a m p a n y a s ı n a d e s t e k<br />
o l m a k t a n y ı l m ı ş , h a y a l l e r i o l a n v e m ü t e m a d i y e n ş e h i r h a y a t ı n ı a r z u l a y a n b i r k ı z d ı r . T a k i<br />
i s e T o k y o ' d a y a ş a y a n , m i m a r i v e g ü z e l s a n a t l a r a i l g i d u y a n , y a r ı z a m a n l ı o l a r a k b i r İ t a l y a n<br />
r e s t o r a n ı n d a ç a l ı ş ı p a r k a d a ş l a r ı y l a e ğ l e n e n k e n d i h a l i n d e b i r i d i r . B u i k i l i n i n h a y a t l a r ı b i r<br />
g ü n a k ı l a l m a z b i r ş e k i l d e k e s i ş i r . T a k i d a h a ö n c e h i ç g i t m e d i ğ i b u k a s a b a d a M i t s u h a ' n ı n<br />
b e d e n i n d e u y a n d ı ğ ı b i r r ü y a g ö r ü r . E r t e s i g ü n M i t s u h a d a u y u d u ğ u n d a k e n d i n i T a k i ' n i n<br />
b e d e n i n d e v e o n u n y a ş a n t ı s ı n d a b u l u r . İ k i s i d e n e o l d u ğ u n d a n v e b i r b i r l e r i n d e n b i h a b e r k e n<br />
y a v a ş y a v a ş o l a n b i t e n i ç ö z m e y e b a ş l a r l a r v e o l a y l a r b u r a d a n i t i b a r e n g e l i ş i r . İ k i l i n i n b u<br />
s e r ü v e n e s n a s ı n d a b i r b i r l e r i n i t a n ı d ı k ç a a ş ı k o l m a l a r ı , g e r e k k e n d i h a y a t l a r ı g e r e k b a ş k a<br />
m ü c a d e l e l e r i ç i n e g i r m e l e r i i l e h e r ş e y i n s e y r i d e ğ i ş i r v e a k s i y o n t a v a n y a p a r . H i k a y e d e k i<br />
b u s a f a ş k v e i ş l e n e n f a n t a s t i k ö ğ e l e r s i z i o k a d a r b ü y ü l ü y o r k i a d e t a ı ş ı ğ ı y l a g ö z ü n ü z<br />
k a m a ş ı y o r . İ ş i n t e k n i k k ı s m ı n a g e l i r s e k g ö r s e l l e r i t e k k e l i m e y l e m u a z z a m d ı ! S e n a r y o<br />
d e s e n i z b i r o k a d a r ö z g ü n d ü . A n l a y a c a ğ ı n ı z b u f i l m t a m b i r ş ö l e n . H i s s e d i l e n d u y g u l a r ı<br />
ö y l e g ü z e l a k t a r m ı ş l a r k i k a l b i m i n d e f a l a r c a s ı k ı ş t ı ğ ı n ı s i z l e r e s ö y l e m e l i y i m . A n i m e / Ç i z g i<br />
d i y e k e s i n l i k l e ö n y a r g ı l ı o l m a y ı n . B i r ç o k H o l l y w o o d f i l m i n e t a ş ç ı k a r t a c a k k a d a r g ü z e l v e<br />
ö z e l b i r f i l m d i . F a n t a s t i k - A ş k s e v e r l e r e ş i d d e t l e ö n e r i y o r u m .<br />
60<br />
@ L I O N M E L I S S A
DİZİ KÖŞESİ<br />
OUTLANDER<br />
Amerikalı yazar Diana Gabaldon’ın aynı isimli kitap serisinden uyarlanmış olan<br />
bu dizi, 1945 yılında savaş hemşireliği yapan Claire Randall’ın, kocasıyla ikinci<br />
balayına gittiği İskoçya’da, dikili bir taş olan Craigh Na Dun'a yanlışlıkla<br />
dokunmasıyla gizemli bir şekilde 1743 yılına gitmesi sonucu başına gelenleri<br />
anlatıyor. Önce bunu eşi Frank’in yaptığı bir şaka zannetse de, en sonunda<br />
bunun gerçek olduğunu kabulleniyor ve geldiği yoldan kendi zamanına geri<br />
dönme planları yapıyor. Fakat misafir edildiği Jakobite yanlısı İskoçların onu<br />
ajan sanması yüzünden bu planını hayata geçirmekte bir hayli zorlanıyor. Bu<br />
süreçte hiç ummadığı kişilerle bağlar kuran Claire’i zor bir seçim bekliyor:<br />
Taştan geçip kendi zamanına geri mi dönecek? Yoksa önce zorla<br />
evlendirilmesine rağmen aşık olduğu İskoç savaşçı Jamie ile mi kalacak?<br />
Tarih, aşk, macera ve biraz da bilim kurgu izlemek isteyenlerin çok seveceği<br />
dizi, üçüncü sezonuyla Starz’da dolu dizgin devam ediyor. Kitapları<br />
okuyanların beklediklerini de, bilgisi olmadan izleyenlerin de bir diziden aradığı<br />
her şeyi karşılıyor.<br />
Oyuncu kadrosu ise özenle seçilmiş. Caitriona Balfe ve Sam Heughan,<br />
Gabaldon’ın sözcüklerle yarattığı karakterlerin ete ve kemiğe bürünmüş hali<br />
adeta. Dönem dizisi izlemeyi sevenlere eşsiz bir seyir zevki sunan Outlander,<br />
kesinlikle izlenilmesi gereken dizilerden biri.<br />
- @metallicablue<br />
Oyuncular: Caitriona<br />
Balfe, Sam Heughan,<br />
Tobias Menzies,<br />
Duncan Lacroix<br />
Ülke: ABD<br />
Tür: Drama, Romantik,<br />
Bilim Kurgu<br />
Bölüm Sayısı: 34<br />
61
GENIUS<br />
Her sezon farklı bir dahinin hayatını anlatmayı planlayan National Geographic<br />
dizisi Genius’ın ilk sezondaki seçimi, ünlü fizikçi Albert Einstein. Belki de dahi<br />
denildiği zaman akla ilk gelen isim olan Einstein’ın, o hepimizin bildiği ünlü<br />
fizikçiye dönüşme sürecini flashback ve flashforward’larla anlatan dizi;<br />
Einstein’ın yanı sıra Max Planck, Marie Curie, Weber, Bohr, Heisenberg gibi<br />
ünlü bilim insanlarından, hatta kısa bir an da olsa Franz Kafka’dan bile<br />
bahsediyor.<br />
Einstein ve diğer bilim insanlarından bahsedince sanılmasın ki dizi sadece<br />
bilim üzerine. Dizinin esas konusu; genç bir adamın, bilim adamı olma yolunda<br />
önce ailesi, sonra hocaları ve en nihayetindeyse dönemin otorite bilim<br />
adamlarıyla ve onların değişime ve gelişime açık olmayan fikirleriyle verdiği<br />
mücadele. Einstein bir yandan bilim dünyasına kendisini ispatlamaya<br />
çalışırken bir yandan da ailesine bakmak için istemediği işlerde çalışmak<br />
zorunda kalıyor. Tüm bunların yanında, hem gençliğinde hem de özellikle Nazi<br />
dönemine denk geldiği için rüştünü ispatladıktan sonra, bir Yahudi olarak<br />
sürekli ırkçılıkla da mücadele etmek zorunda kalıyor.<br />
Dizi Einstein’ın yaşadığı zorlukların yanı sıra, o dönemde bir kadının bilim<br />
üzerine çalışmasının ne derece zor olduğunu Einstein’ın ilk karısı Mileva Maric<br />
üzerinden çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Sadece kadın olduğu için alınmadığı<br />
okulların ve yüzüne kapanan kapıların yanı sıra küçümseyici bakışlara da<br />
maruz kalan Mileva için, evlendikten ve çocukları olduktan sonra her şey daha<br />
da zorlaşıyor. Bu yüzden izleyici için belki de empati yapması en kolay<br />
karakter haline geliyor.<br />
Einstein’ın gençlik yıllarından ölümüne kadar tüm hayatını anlatan dizi, onun<br />
atom bombasının kullanılmasına karşı verdiği mücadeleye ve savaş<br />
karşıtlığına da değinmeden geçmiyor.<br />
İkinci sezonunda başka bir dahi olan Picasso’nun hayatını anlatacak dizinin<br />
yeni sezonunu da heyecanla bekliyoruz.<br />
- @vonnschweetz<br />
Oyuncular: Geoffrey<br />
Rush, Johnny Flynn,<br />
Emily Watson,<br />
Samantha Colley,<br />
Micheal McElhatton,<br />
Ralph Brown, Seth<br />
Gabel<br />
Tür: Biyografi, Dram<br />
Bölüm Sayısı: 10<br />
62
BIG LITTLE LIES<br />
HBO’nun bu seneki Emmy Ödülleri’ne damga vuran mini dizisi Big Little Lies, aslında<br />
kurgusunu Liane Moriarty’nin aynı adlı plaj romanından alıyor. California/Monterey’de<br />
geçen bu hikâye; anneliği kendine kariyer edinmiş, lüks hayatlar yaşayan ev<br />
hanımlarının, çocukları üzerinden birbirleriyle yarışmasını bir cinayetin ışığı altında<br />
anlatıyor. Son bölüme gelene dek karakterler birçok kırılma yaşayıp değişim geçiriyor<br />
ve ölen kişinin kimliği bir sır olarak kalıyor. İkinci evliliğini yapmış, iki kız çocuğu annesi<br />
ve sözünü hiç kimseden sakınmayan Madeline; çevresindeki kadınların aksine,<br />
anneliği kendine meslek edinmeyi reddetmiş ve oldukça başarılı bir iş kadını olan<br />
Renata ile sürekli münakaşa içindedir. Trajik bir geçmişe sahip genç bir anne olan<br />
Jane’in, oğluyla Monterey’e taşınması üzerine bu iki kadın tanışır. Birlikte aynı okula<br />
giden çocuklar, ilk gün çok kötü bir olay yaşarlar: İçlerinden biri Renata’nın kızı<br />
Amabella’ya şiddet uygulamıştır. Korkan küçük kız, bunu kimin yaptığını ilk başta<br />
kimseye söylemek istemese de daha sonra failin Jane’in oğlu Ziggy olduğunu işaret<br />
eder. Renata’nın sert tavrı üzerine Jane’i anında kanatlarının altına alan Madeline,<br />
onunla olan savaşına bu konu üzerinden devam eder. Jane ayrıca Madeline<br />
aracılığıyla onun evlenmeden önce başarılı bir avukat olan fakat çocuk sahibi olunca<br />
çalışmayı bırakan arkadaşı ve yine o okulda ikiz oğulları olan Celeste ile tanışır.<br />
Celeste ve kocası Perry, birbirlerine duydukları aşkı gösterme konusunda kıskanılıp<br />
parmakla gösterilen mükemmel bir çifttir. Ancak hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı<br />
ikili yalnız kaldığında anlaşılır. Dizi; evlilik içi şiddet, zorbalık, tecavüz ve mahalle<br />
baskısı gibi toplumsal konuları çeşitli karakterler üzerinden ve aynı zamanda<br />
dedikoduların ışığında yürütülen bir cinayet soruşturmasının ışığında anlatıyor. Ve en<br />
sonunda verdiği mesajla aslında anlatmak istediği şeyin, farklılıklarını geride<br />
bırakabilmiş kadınların dayanışması olduğunu çok başarılı ve gerçekçi bir şekilde<br />
vurguluyor. Dizi, bu kadar değerli sosyal mesajlar içermese dahi kendini sırf meraktan<br />
da olsa izletecek kaliteli bir oyuncu kadrosuna sahip. Reese Witherspoon oyunculuk<br />
kariyerinin zirvesini yaşayıp adeta Madeline olurken Nicole Kidman’ın şiddet mağduru<br />
kadın tasviri sizi derinden etkiliyor. Shailene Woodley geçmişinin hayaletiyle yaşayan<br />
ve oğluna iyi bir anne olmaya çalışan genç bir kadını temiz bir performansla size<br />
sunarken şimdiye kadar hep sevilen karakterlere can vermiş olan Alexander Skarsgard<br />
ise ona olan sevginizi sorgulatacak derecede sizi ürkütmeyi başarıyor. Yedi bölümde<br />
hem içeriğiyle hem de oyuncu performanslarıyla size adeta görsel bir şölen sunacak<br />
olan Big Little Lies mutlaka izlenmesi gereken dizilerden biri.<br />
- @metallicablue<br />
Oyuncular: Reese<br />
Witherspoon, Nicole<br />
Kidman, Shailene<br />
Woodley, Alexander<br />
Skarsgard, Laura Dern<br />
Ülke: ABD<br />
Tür: Dram, Suç, Gizem<br />
Bölüm Sayısı: 7<br />
63
Bonomo içimizdeki deliliği notalarda yaşatan adam. Birçoğumuzun<br />
Can<br />
yolu 2012 Eurovison şarkı yarışmasıyla kesişmiş olsa da, onu<br />
kendisiyle<br />
yapan birçok güzel şarkısı, sanatçının müzik dünyasına getirdiği<br />
Bonomo<br />
bir nefes olmuş ve gönlümüzdeki yerini de gün geçtikçe<br />
taze<br />
Müzikten şiire , şiirden resime sanatın birçok dalıyla<br />
sağlamlaştırmıştır.<br />
Bonomo, etnik tınıları ve indie melodileri harmanladığı tarzını<br />
ilgilenen<br />
Müziği'' olarak tanımlıyor.<br />
''İstanbul<br />
de, eserleri en az kişiliği kadar renkli olan Bonomo’nun son albümü<br />
Biz<br />
Sustu'yu sizler için dinledik ve albüm hakkında ufak bir inceleme<br />
Kainat<br />
İşte kulağımıza dolan tınılardan aklımızda kalanlar …<br />
yaptık.<br />
ve müziklerinin kendisine ait olduğu 8 şarkı, 1 cover ve 1 düetten<br />
Söz<br />
albümde bizi en çok etkileyen parçadan başlamak istedik.<br />
oluşan<br />
sözlerini Ahmed Arif’in ''33 Kurşun''<br />
Parçanın<br />
dörtlükler oluşturuyor. Şiir 1943 yılın-<br />
şiirinden<br />
Muğlalı Olayı’nda infaz edilen 32 kişinin<br />
da<br />
Ahmed Arif’in yazdığı bir ağıttır as-<br />
ardından<br />
Bestesi ise Fikret Kızılok’a ait. Can ta-<br />
lında.<br />
coverlanan parça, gerek sözleri ge-<br />
rafından<br />
sözlerinin dayandığı yaşanmışlıklar<br />
rekse<br />
ruhunuza dokunuyor. İnsanı içine<br />
sebebiyle<br />
bir şeyleri ölçüp tartmaya itiyor.<br />
yönlendirip<br />
düşündüren sorgulatan bir şarkı olan<br />
Dinlerken<br />
bir aşığın aşkını haykırışı gibi, bize Leon’un Hilal’ e olan tutkusunu<br />
Tutkun<br />
Şarkı, aynı zamanda Can’ın bu albümde video klip çektiği tek<br />
hatırlatıyor.<br />
Klip ise şarkıyla tam olarak bütünleşmiş. Aşkı sadece bedende<br />
parça.<br />
ruhta ve zihinde de en dibine kadar hissettiğimizi bir kez daha<br />
değil,<br />
önüne koyuyor. İzleyen herkesin kendinden, kendi aşk<br />
gözler<br />
bir parça bulabileceği klibin düzenlemesi yine Can Saban’a<br />
hikayesinden<br />
KAİNAT SUSTU VE O KONUŞTU<br />
CAN BONOMO<br />
Vurulmuşum<br />
Vurulmuşum da bizim favorilerimizden biri oluyor.<br />
Kal Bugün<br />
ait.<br />
@hileonbee &@marina1213<br />
64
sıcacık sözlerinde bolca kendimizden parçalar bulabileceğimiz bir<br />
Yine<br />
Kırgınlıklarımızı önümüze döküp ateşe vermişiz de alevlerin<br />
şarkı.<br />
aksine biz şarkıyı ellerimizi serbest, bisikletlerimizi yokuştan<br />
İsminin<br />
bırakmışız gibi keyifli bir şekilde dinledik. Dinamizmi hiç durmayan<br />
aşağı<br />
parça, gün aydıran şarkımız oldu bizim. Yaz Gelsin ve Sakla için<br />
bu<br />
aynı his geçerli. Müziği son ses açıp dans etmek geliyor bizim<br />
de<br />
ile yapılan bu düette ise kulaklarımızı tırmalayan bir uyumsuzluk<br />
Ceza<br />
gibiydi. Sözler müziğin altında çok ezilmiş ve bu durum dinlerken<br />
var<br />
odaklanmayı neredeyse imkansız hale getirmiş. Maalesef ki bu<br />
sözlere<br />
içimize sindiremedik. Bu parça da bizim için albümün nazar<br />
parçayı<br />
gelindiğini, ayrılık vaktinin kapıda bizi beklediğini biliriz de, yine<br />
Sonuna<br />
bir umut bekleriz ya... İşte burada da ''Yalan esmerse kanmayı seçer<br />
de<br />
dizelerinde tam da bu duyguya kapılıyoruz. Kandırılmak istiyoruz.<br />
insan''<br />
bizi kandırsın, kendi benliği altında gerçeklerden koparsın<br />
Aşk<br />
baktığımızda yeni albümünde de klasik tarzını devam ettirmiş<br />
Geneline<br />
Bey. Biraz yenilik, ufak bir tat değişikliği arayanları biraz boynu<br />
Can<br />
bırakacak olsa da, dinlerken düşündüğümüz ve de keyif aldığımız<br />
bükük<br />
albüm olmuş Kainat Sustu. Biz keyifle dinledik, keyifle<br />
bir<br />
aya sizlerle görüşmek ümidiyle...<br />
Gelecek<br />
kalın ...<br />
Müzikle<br />
Yan<br />
ışığında yolumuzu bulmaya çalışıyormuşuz gibi.<br />
Keyfim Kaçık Acık, Yaz Gelsin, Sakla, Bravo<br />
içimizden. Ve öyle de yapıyoruz.<br />
Terslik Var (feat Ceza)<br />
boncuğu olmuş oldu.<br />
Esmer<br />
istiyoruz. İşte biz Esmer'den tam da bu duyguyu alıyoruz.<br />
yorumladık. Umarız siz de hem okurken hem dinlerken keyif alırsınız.<br />
@hileonbee &@marina1213<br />
65
Bonomo Latincede iyi adam anlamına geliyor.<br />
•<br />
Meczup albümünün kapağındaki artwork Can’a ait.<br />
•<br />
Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen bir resim sergisi var.<br />
•<br />
İllüstrasyon yapmak ve fotoğraf çekmekle ilgileniyor.<br />
•<br />
Nilüfer’in Erkekler Ağlamaz şarkısını ters yüz ettiği<br />
•<br />
de Ağlar adlı bir single’ı var.<br />
Erkekler<br />
Kendini sanatçı olarak değil icracı olarak tanımlıyor.<br />
•<br />
Kendisinin yayımlanmış iki şiir kitabı vardır.<br />
•<br />
Hileonu anımsatan<br />
Bize<br />
şarkılar<br />
Lost on you – LP<br />
•<br />
Koop island blues – Koop<br />
•<br />
I can’t go on without you –<br />
•<br />
Kaleo<br />
Numb – Sia<br />
•<br />
•<br />
Autumn leaves – Cannonball<br />
•<br />
Adderley<br />
Warrisome heart – Melody<br />
•<br />
Gardot<br />
Love me or leave me – Nina<br />
•<br />
Simone<br />
All you need is love – Jamie<br />
•<br />
Lancester<br />
Arrival of the birds – London<br />
•<br />
Orchestra<br />
Metropolitan<br />
Silent flight , sleeping dawn –<br />
•<br />
Mono<br />
Happiness does not wait –<br />
•<br />
Arnalds<br />
Olafur<br />
A thousand times goodnight –<br />
•<br />
Korzeniowski<br />
Abel<br />
Bye bye Manchester – Melanie<br />
•<br />
Pain<br />
Tuca tuca – Pink Martini<br />
•<br />
Sincerita – Arisa<br />
•<br />
Porque – Pochill<br />
•<br />
•<br />
Can hakkında kısa kısa …<br />
• 9 yaşında annesinden aldığı gitarla müzik hayatına adım attı.<br />
Belki dinlemek istersiniz diye ...<br />
Kelimelerin bir tık öncesi<br />
Dikkat burada caz var !<br />
•<br />
Dünyadan Sesler<br />
•<br />
@hileonbee &@marina1213<br />
66
IZLEDIK?'' KÖŞESINDE BU AY, POPÜLARITESINI HIÇBIRIMIZIN GÖZ ARDI<br />
A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
V<br />
Başlangıçta genel hatlarıyla değerlendirecek olursak<br />
Vanellope:<br />
Gözlü Kuzgun’u...<br />
Neler İzledik?<br />
BUNDAN SONRA HER AY SIZ OKURLARLA BULUŞACAĞIMIZ ''NELER<br />
EDEMEYECEĞI GAME OF THRONES DIZISINI ELE ALACAĞIZ. HEM BU DERGI<br />
GRUBUNUN BIR ARAYA GELMESINE VESILE OLMASIYLA, HEM DE ZAMAN<br />
ZAMAN KENDIMIZI KOLTUKLARDAN ATMAMIZA YAHUT UFAK ÇAPLI SINIR<br />
KRIZLERI GEÇIRMEMIZE SEBEP OLMASIYLA, GAME OF THRONES'UN<br />
KALPLERIMIZDE ÖZEL BIR YERI VAR. BIZ DE HAZIR SEZON YENI BITMIŞKEN<br />
SICAĞI SICAĞINA KONUŞMAK IÇIN HARIKA BIR SECIM OLDUĞUNU<br />
DÜŞÜNDÜK. ÖZELLIKLE FANDOMDAKI IZLEYICI SAYISINI DA HESABA<br />
KATARSAK GAME OF THRONES BU AYKI SAYI IÇIN IDEAL BIR SEÇIM.<br />
@yinemimuskul<br />
@vonnschweetz<br />
Müşkülman: Ne de doğru söylemiş! Bu sezon koyunlar<br />
bizi yeterince tatmin etmeyen bir sezon olduğunu söyleyebiliriz<br />
gerçekten de birer birer öldü.<br />
sanırım. Sen ne dersin Müşkülman?<br />
Vanellope: Sadece koyunlar değil bu sezon bir tilkiye de<br />
Müşkülman: Vanellope'ciğim aynen katılıyorum. Gerek<br />
veda ettik. Oysaki ne kadar da emindi planının<br />
diyaloglarıyla, gerek entrikalarıyla ağızlarımızı açık bırakan<br />
işleyeceğinden. Fakat o da bir kuzgunu gözden kaçırdı. Üç<br />
GoT bu sene beklentilerimi pek karşılamadı.<br />
Vanellope: Sanırım ejderha sahnelerinin diziyi beğenmemize<br />
Müşkülman: Bir an Littlefinger'ın planının işleyeceğini<br />
yeteceğini düşündüler. Ama bu diziyi herkes ejderha görmek için<br />
düşünüp çok korkmuştum. Ama sonra Stark Kardeşler olayı<br />
izlemiyor elbette.<br />
çok güzel idare ettiler. Sansa hakim, Bran tanık, Arya ise<br />
MüşkülMan: Elbette. Buraya ''Halk ulukurt görmek istiyor.''<br />
cellat... Güzel bir üçlü oldular.<br />
feryadımı da sıkıştırayım o zaman. Bu sezon Ghost'u<br />
görmediğimiz ilk sezon oldu. Gelecek sezona kadar göremeyecek<br />
Vanellope: Evet birlikte Arya ve Sansa’ya sövüşümüzü<br />
olmak beni gerçekten çok üzüyor. Neyse, konumuza dönelim.<br />
unutamam ama haklarını yemişiz. Uzun zamandır<br />
Starklardan zekice bir plan görmemiş olmamız da bunun<br />
Her ne kadar sezonu genel olarak beğenmemiş olsam da hala<br />
sebebi olabilir tabi ki. Sansa demişken, bu sezon gerçekten<br />
ekranlardaki en başarılı dizilerden biri olduğu konusunda<br />
hemfikiriz sanırım. Bazı sahneler gerçekten etkileyiciydi. İlk<br />
Sansa’nın kendini ne kadar geliştirdiğini de görmüş olduk<br />
bölümün ilk sahnesi mesela...<br />
sanırım. Jon’a herkesin içinde karşı çıkmak gibi ufak tefek<br />
Vanellope: Aynen öyle. Sadece görsellik değil, GoT’u<br />
hatalar dışında bu sezonun en iyi karakterlerinden biriydi<br />
sevmemizin esas sebeplerinden biri olan etkileyici cümleler<br />
vardı. Arya’nın Walder Frey görünümündeki konuşması çok<br />
güzeldi. Neydi o cümle? “Eğer bir kurdu sağ bırakırsanız<br />
67<br />
şüphesiz. Tam bir leydi olmuş ve belli ki yönetme işinde de<br />
bir yeteneğe sahip.<br />
koyunlar asla güvende olmaz.”
A N S A , B R A N V E<br />
S<br />
R Y A S O N U N D A<br />
A<br />
K A V U Ş T U !<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
Müşkülman: Sansa'ya bu sezon BA-YIL-DIM. Evet Jon'a<br />
Arya bence Sur'un ötesinden henüz geçmiş bulunan Gece Kralı ve<br />
herkesin önünde karşı çıkması biraz yersiz bir hareketti ama onun<br />
ordusunun elinde hayata veda edecek eğer onun için bir ölüm söz<br />
dışında gerçekten çok şey öğrendi ilk sezondan bu yana. Tam bir<br />
konusu olursa. Cersei'ye gelince... Cersei her zaman dizinin bir<br />
leydi olmuş. Yaşayan Starklar arasında şu anda en akıllısı o ve bu<br />
numaralı kötülerinden biri oldu. Bu sezon kendini aştı ve deliliğin<br />
kitap/dizi serisinden sağ çıkması garanti olan isimler arasında<br />
sınırında dans etmekten deliliğe resmi olarak terfi etti. Üstelik zeki<br />
bana kalırsa.<br />
bir deli. Bu da onu herkesten daha tehlikeli yapıyor. Deli Kral ile o<br />
Vanellope: Ben de kesinlikle sağ çıkacağını düşünüyorum<br />
kadar benzeştiği nokta var ki ben artık kendisini Deli Kraliçe<br />
Sansa’nın. Arya’nın da sağ çıkanlardan olacağını düşünüyordum<br />
olarak anmaktan sakınmıyorum.<br />
bu sezona kadar ama bu listesini temizleme kısmını abartması beni<br />
Vanellope: Kesinlikle ben de sakınmıyorum. Arya bence de<br />
biraz korkutuyor. Sanki gittiği yolun sonu kötü gibi. Sen ne<br />
Cersei'yi öldürecek. Maalesef ne kadar istesek de Jamie’den geçmiş<br />
düşünüyorsun Arya hakkında?<br />
gibi gözüküyor bu konu çünkü. Ama ben bunu Arya’nın kendi<br />
Müşkülman: Arya beni daha geçen sezondan korkutmaya<br />
sonunu getirmesine engel olarak görmüyorum. Bakalım Arya’yı ne<br />
başlamıştı. Hatta Walder Frey'i gözünü dahi kırpmadan<br />
gibi bir son bekliyor, ya da bir son bekliyor mu? Jamie'ye<br />
öldürmesine değindiğimde herkes onun haklı bir intikam olduğunu<br />
dönersek, her ne kadar sezon finalinde Cersei'ye sonunda posta<br />
ve Arya'nın gayet normal olduğunu söylemişti. Ben de haklı bir<br />
koyup gitse de ben dizinin bunu çok geç gerçekleştirdiğini<br />
intikam olduğunu düşünüyorum ama Arya'nın ardında bıraktığı<br />
düşünüyorum. Özellikle 4.sezonda izlediğimiz Jamie’den sonra<br />
cesetlerin sayısı iki elin parmaklarını geçti artık. Birini öldürmek<br />
karakter gelişimi bu yönde devam etseydi biz de böylesine tutarsız<br />
su içmek kadar normal bir şey haline geldi onun için. Bir de<br />
bir karakter izlemezdik gibi. O zaman Arya’nın Cersei’yi öldürme<br />
Arya'nın yaşının pek fazla olmadığını düşünürsek... Psikolojisini<br />
ihtimalinden bahsetmemize de gerek kalmazdı diye düşünüyorum.<br />
pek normal bulmuyorum ve fevri bir hareketin kendi ölümünü<br />
Müşkülman: Hala Valonqar kehaneti aklımın bir köşesinde. Ama<br />
getirebileceğini düşünüyorum. Neyse ki King’s Landing yerine<br />
hem kitaplarda hem de dizide kehanetlerin birebir çıkmak yerine<br />
Winterfell’e gitmeyi seçti. Bu da biraz içime su serpti doğrusu.<br />
daha değişik yollardan çıkması gibi bir huyları olduğundan ben<br />
Vanellope: Sonuna kadar katılıyorum. Şu an listesinden geriye en<br />
Jamie yerine Cersei'yi Arya'nın öldüreceğine inanıyorum. Sonuçta<br />
zorluları kalmış durumda. Beric Dondarrion, Lady Melisandre,<br />
Valonqar küçük kardeş demek. Kimin küçük kardeşi olduğuna<br />
The Mountain ve Cersei. Bir sonraki hedefi de, özellikle<br />
değinilmemiş kehanette. Jamie'nin King's Landing'i terk etmesi<br />
Melisandre ve Beric’in Jon için yaptıklarını öğrendikten, sonra<br />
beni çok sevindirdi. Kendisi benim en sevdiğim karakterlerden biri<br />
Cersei olacaktır. Ve bu yolda ısrar ederse ben de kendi sonunu<br />
olur çünkü ve Cersei’den sonunda kurtuldu. Geç olsun güç olmasın.<br />
getirebileceğine inanıyorum. Malum Cersei de “Deli Kraliçe”<br />
Özellikle Brienne ile karşılaşmaları içimi ısıttı. Umarım gelecek<br />
olma yolunda emin adımlarla ilerleyen ve düşmanlarına en ufak<br />
sezon daha çok bir arada görürüz onları. Hazır Lannisterlardan<br />
bir acıması olmayan biri.<br />
konuşuyorken biraz da Tyrion'dan bahsedelim. Casterly Rock planı<br />
Müşkülman: Ben sonunun Cersei'den geleceğini sanmıyorum,<br />
elinde patladığından beri Dany pek ona güvenmiyor gibi. Sen ne<br />
hatta ve hatta Cersei'nin ölümünün Arya'nın elinden geleceğine<br />
dersin Vanellope?<br />
neredeyse eminim. (Çok da emin olmayayım, GoT’da her şey<br />
mümkün.)<br />
68
‘twist’ beklemiyorum. Ejderha Kraliçesi Dragonstone’a ilk<br />
EJDERHALARIN<br />
ANNESİ<br />
YUVASINA<br />
DÖNDÜ!<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
Vanellope: Bence de güvenmiyor ve bu konuda kendisine hak<br />
Aegon’un küçük bir ordusu ve üç ejderhası dışında bir şeyi<br />
veriyorum. Çünkü bu sezon Tyrion'ın verdiği hiçbir tavsiye işe<br />
yokken Dorne hariç tüm Westeros’u hakimiyeti altına almıştı fakat<br />
yaramadı. Üstelik savaştıkları taraf da kendi ailesi. Ben elbette<br />
Dany daha gelir gelmez hem Dorne'u hem de Highgarden'ı kaybetti,<br />
Tyrion'ın ihanet etmeyeceğini biliyorum ama karşı taraf ailesi<br />
donanması yandı, Lekesizler Casterly Rock'ta sıkışıp kaldı.<br />
olduğu için daha yumusak planlar yaptığı da bir gerçek. Dany'e<br />
Müşkülman: Açık olmak gerekirse, ben Daenerys Targaryen<br />
ejderhalarıyla saldırmamasını söyledi ama ikinci sezonda Karasu<br />
karakterinden pek hoşlanmıyorum. Çok seveni var ama ben<br />
Savaş’ında gemileri çılgın ateşle yaktığını unutmadık. Zaten<br />
soğudum. Güzel bir şekilde başlayıp devamında tavırları,<br />
kendisi de ailesinin ölmesini istemediğini itiraf etti. Lakin bunun<br />
hareketleri ve olaylara verdiği tepkilerden dolayı soğuttu beni<br />
dışında sanki altı sezondur zeki bildiğimiz karakterlerin geri plana<br />
kendinden. Sanırım bunda kitapların da etkisi büyük ama diziden<br />
atılıyor olduğu ya da biraz aptallaştırıldığı da aşikar. Tyrion ve<br />
konuştuğumuz için diziye bağlı kalacağım. Her ne kadar Dany'den<br />
Littlefinger aptallaşanlardanken, Varys de geri plana atıldı. Bu<br />
hoşlanmıyor olsam da, Dragonstone semalarında ejderhaları<br />
sezon kendisinden Dany ile olan kısa diyalogları hariç hiç akıllıca<br />
görünce bir yükseldim doğrusu. Gerçekten de duygusal bir<br />
bir hamle görmedik sanırım.<br />
sahneydi benim için. Hem de artık Meeren'den kurtulmamızın vakti<br />
Müşkülman: Evet. Aslında benim de en şikayetçi olduğum nokta<br />
gelmişti. Dorne ve Highgarden'ı bu kadar çabuk kaybetmesini<br />
bu. Karakterler aptallaşıyor, diyalogların içi boşaltılıyor. Belli bir<br />
beklemiyordum. Ama bu Dany'den çok Tyrion'ın hatası. Fakat<br />
son var ve amaç ona ulaşmak sanki. Nasıl ulaşıldığının da pek bir<br />
Dany'nin “Ejderhalarım var yakarım yıkarım.” politikasını da pek<br />
önemi yokmuş gibi geliyor bana. Eskiden Tyrion ve Varys'in<br />
doğru bulmuyorum. Maalesef kendisi ejderhaları doğduğundan beri<br />
konuşmalarından zevk alırdım. Littlefinger'ın ''Kaos bir<br />
bu tavır içerisinde. Örneğin Tarlyleri yakması ileride başına bir<br />
merdivendir.'' konuşması TV tarihinin en başarılı<br />
şekilde dert olacağa benziyor. Bu tavırla da halkın ve diğer<br />
konuşmalarındandır bana göre. Sanırım bunun sebebi kitaplardan<br />
hanelerin sevgisini ve saygısını kazanabilir mi? Bilemiyorum.<br />
uzaklaşmaları. Ellerinde kaynak olarak kullanabilecekleri bir<br />
Vanellope: Kesinlikle aynı fikirdeyim. Ben de kendisinden<br />
materyal olmayınca biraz bocaladılar sanki. Tyrion'ın aptallaştığı<br />
hazzetmiyorum ve bunun sebebi de daima büründüğü “Ben oldum.”<br />
bir gerçek, bakalım gelecek sezon onun için neler olacak? En son<br />
hali ama üzülerek söylemek gerekirse pek de bir şeyin olmadığını<br />
malum tekne sahnesindeki bakışlarını her izlediğimde farklı bir<br />
bu sezon gördük. Yönetmekten de savaş stratejisinden de anlamıyor<br />
şekilde yorumluyorum. Aklımdan geçenlerden biri de olası bir<br />
maalesef ve en başta Tyrion ne derse onu yaparken daha sonrasında<br />
gizli anlaşma. Tabi Dany'e yanık olabilir o da mümkün. Gelelim<br />
o çok güvendiği ve zaten onun bu günlere gelmesinin yegane<br />
Ejderha Kraliçesi’ne... Bu konu hakkında neler söylemek istersin<br />
sebebi olan ejderhalarını kullanmaya başladı. Tıpkı dediğin gibi<br />
sevgili Vanellope?<br />
kendisine boyun eğmeyenleri yakmakla tehdit etmeye başladı. Bu<br />
Vanellope: Öncelikle kısaca Tyrion’a dönersem ben aşık<br />
tam da Deli Kral’ın yapacağı bir hareket. Bir Targaryen<br />
olduğunu düşünüyorum. Çünkü dediğin gibi, kitaplardan<br />
doğduğunda tanrılar zar atarmış “Deli mi dahi mi olacak?” diye.<br />
ayrıldıklarından beri boş sahneler arttı. O yüzden burada bir<br />
Acaba biz iki deli Targaryen’dan sonra üçüncü bir deli<br />
Targaryen’la mı karşı karşıya kalacağız? Son sezon iki deli<br />
çıktığında hepimiz coştuk tabi ki.Westeros’a ilk ayak basışının<br />
kraliçenin savaşını mı izleyeceğiz? Yoksa bunlara gerek kalmadan<br />
kendi atalarının memleketinden olması ve Baratheon Flaması’nı<br />
Night King saldırısıyla bu iş kökünden çözülecek mi? Merakla<br />
indirmesi heyecan vericiydi. Devamında da tıpkı atası Fatih Aegon<br />
bekliyorum.<br />
gibi üç ejderhası ile birlikte Westeros’u fethetmeye başladı. Fakat<br />
Aegon kadar akıllıca davrandığını söyleyemeyiz sanırım.<br />
69
Gözlü Kuzgun Bran ve Azor Ahai olduğundan neredeyse emin<br />
TAHTIN<br />
GERÇEK<br />
VARİSİ<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
Müşkülman: Vanellope, NightKingFC'nin en güzide üyelerinden<br />
bu yüzden Lands of Always Winter’a çekildiği düşüncesindeyim.<br />
biri olarak lafı Night King'e getirmeyi başardın. Night King<br />
Yalnız dizinin geldiği nokta beni ürkütüyor. Sanki fanlar ne isterse<br />
gerçekten eli çok kuvvetli bir şekilde geliyor. Her geçen gün<br />
onu vermenin peşindeler gibi. Bu fan isteği mevzusuna en büyük<br />
genişleyen ordusunun yanı sıra bir de ejderhası var artık. Ah<br />
örnek de sanırım Jonerys shipi. Çünkü ben GRRM'nin kendi<br />
Viserion ah... Ölümün çok üzdü güzel ejderha. Westeros sakinleri<br />
yazdığı karakterini bu denli bozacağını düşünmüyorum. Karakter<br />
bu tam gaz gelen güce nasıl karşı koyacaklar bilemiyorum. Hem<br />
derken Jon’dan bahsediyorum tabi ki. Jon bir Targaryen olsa da<br />
artık onları bu ordudan ayıran bir Sur da yok.<br />
Stark ailesine mensup olarak Stark adetlerine göre büyümüş biri.<br />
Vanellope: Night King kesinlikle çok güçlü geliyor. Ölen her<br />
Halasıyla ilişkisini kabullenmesi de karakterine ve geleneklerine<br />
insan, hayvan, yaratık onun ordusuna ekleniyor. Üstelik sınırını<br />
sonuna kadar aykırı. Bunu elbette şu an bilmiyor ama öğrenince de<br />
bilmesek de bir büyü gücüne sahipler. Yaşayanlar tarafında büyü<br />
ilişki aynen devam edecek gibi duruyor maalesef. Birlikte el ele<br />
olarak nitelendirebileceğimiz iki ejderha, Lady Melisandre, Üç<br />
White Walkerlara karsı savaşacakları bir sezon izleyeceğiz sanırım.<br />
Beni bu noktada en çok üzen de “Ice and Fire”'ın Jon ve Dany<br />
olduğumuz Jon var ve kesin olarak savaşın kilit karakterleri<br />
olarak görülmesi.<br />
bunlar. Jon Azor Ahai ise ne yapıp da Ölü Ordusunu durduracak;<br />
Müşkülman: Jon Snow... Ben dirildiğinden beri IQ seviyesinde bir<br />
şu an maalesef belirsiz. Acaba Night King’i öldürmek bu ölü<br />
düşüş olduğunu düşünüyorum. Berric Dondarion her dirildiğinde<br />
ordusunu durdurmak için yeterli olacak mı? Yoksa daha fazlası mı<br />
kendinden bir şeyin eksildiğini söylüyor. Sanırım Jon dirilme<br />
gerekiyor? Aslında buna dair altıncı bölümde küçük bir ipucu<br />
esnasında hatırı sayılır miktarda beyin hücresi kaybetti. Çünkü bazı<br />
vardı. Gördük ki eğer bir White Walker’ı öldürürsen onun<br />
hareketlerine cidden anlam veremiyorum. Neyse... Buraya girersem<br />
yönettiği wightlar da onunla birlikte ölüyor. Belki de çözümü<br />
burada aramalıyız, ne dersin?<br />
hiç çıkamam o yüzden direk Jonerys shipinden bahsedeyim. Halayeğen<br />
olduklarını vurgulamak istiyorum çünkü hala onları kardeş<br />
Müşkülman: Mümkün ama işin aslı şu ki birçok wight zaten<br />
sananlar var. Hoş, böyle sananlar da shipliyor, bir şey<br />
Night King'in eseri. Hardhome'da tek hareketiyle binlerce ölü<br />
diyemiyorum. Ama bu ilişkinin ensestliğinin ötesinde beni rahatsız<br />
dirilttiğini unutmak imkansız. Ayrıca ben Night King'in diğer<br />
eden esas unsur bu eşleştirmenin klişeliği. Game of Thrones,<br />
White Walker'lardan biraz daha farklı olduğunu düşünüyorum.<br />
hikayesiyle ve karakterleriyle alışılagelmiş fantastik hikayelerden<br />
Hatta ve hatta bu savaşın bir kazanan tarafı olacağını da<br />
her zaman farklı oldu. Gri karakterler, iyileri süründürüp kötüleri<br />
sanmıyorum. Daha çok iki ucun, yani buz ve ateşin dengesinin<br />
mükafatlandıran olay örgüleri, Brienne ve Jamie gibi<br />
sağlanarak bir barış ortamı sağlanacağını ve White Walkerların<br />
konvansiyonel olmayan çiftler... Böyle bir hikayenin takipçisi<br />
“Lands of Always Winter” diye andığımız bölgeye geri dönüp<br />
olarak Dany ve Jon eşleştirmesini pek beklemiyordum. Eğer<br />
inzivaya çekileceklerini düşünüyorum. Bir de dikkatimi çeken bir<br />
sıradan bir hikaye olsaydı bundan daha doğal bir şey yok derdim.<br />
başka şey bu yaratıkların neden durup dururken sekiz bin yıl sonra<br />
Çünkü tam bir klişe. Biraz da bunun fan servisi olduğunu<br />
ortaya çıktığı. Şu anda dizide bunun için bir neden gösterilmiş<br />
düşünüyorum doğrusu. En azından kitaplarda bu ilişkinin daha<br />
değil. Bunların da kendilerince bir müşkülleri var herhalde ki<br />
farklı bir şekilde gelişeceğine ve aralarındaki akrabalık bağının<br />
toplanıp güneye inmenin peşindeler. Bunun arkasında yatan sebebi<br />
ortaya çıkmasıyla birlikte en azından Jon'un bu ilişkide daha farklı<br />
çok merak ediyorum. Hazır buz ve ateşin dengesi demişken, biraz<br />
bir tavır takınacağına dair inancım tam. Esasen merak ettiğim konu<br />
Jon Snow'a bakalım, kendi aramızdaki tabiriyle 'Çiçek Çocuk'a.<br />
Dany Jon'un tahtın gerçek varisi olmasına nasıl bir tepki verecek?<br />
Vanellope: Ben de bu savaşın bir galibi olmaması taraftarıyım ve<br />
Bu sezon sonu gördüğümüz üzere Jon sadece Rhaegar ve<br />
en azından kitaplarda öyle olacağını düşünüyorum. İlk Azor<br />
Lyanna'nın çocuğu değil, onların MEŞRU çocuğu. Tahmin ettiğim<br />
Ahai’nin de bir barış sağladığını ve White Walkerların<br />
gibi evli çıktılar. Bu da Jon'u Demir Taht'ın tek varisi yapar.<br />
70
sağ çıkarsa tabi. Malum White Walkerlar duvarı yıkıp gelmişken<br />
sağ çıkma ihtimalinin neredeyse sıfır olduğunu da düşünürsek<br />
EJDERHA<br />
VE<br />
KURT<br />
yinemimuskul<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
Vanellope: Kesinlikle. Jonerys, bence klişe bir çift. Resmen<br />
Buz ve Ateş Rhaegar ve Lyanna ise şarkıları da Jon’dur. Bu da<br />
“Bunlar başrol. Biri güzel biri yakışıklı. İkisi de çok acı çekti ve<br />
tıpkı bizim dünyamızdaki gibi o evrende de bir kitabin adıdır.<br />
şimdi biri kral biri kraliçe oldu. O zaman çift olsunlar.” durumu<br />
Sam'in yazdığı bir kitap... Citadel'in tavanındaki usturlapla dizi<br />
var. Dany'nin, Jon’un tahtın meşru varisi olduğunu kabul edip<br />
jeneriğinin başındaki usturlabın aynı olması ve Sam'in “Bir kitap<br />
etmemesine gelirsek, ben bunun Dany’nin kabulleneceği bir şey<br />
yazsaydım daha şairane bir isim koyardım.” demesi de bu teoriyi<br />
olduğunu düşünmüyorum. Çünkü 7 sezondur izlediğimiz Dany’nin<br />
destekler nitelikte. Sen ne dersin?<br />
tüm motivasyonu o tahta oturmak üzerine kurulu. Bunu da sürekli<br />
Müşkülman: Kesinlikle aynı fikirdeyim. Buz ve Ateş’in Şarkısı<br />
dillendiriyor kendisi. Şimdi o tahta oturmak için bu kadar<br />
Sam'in kaleminden çıkacak bir kitap olacak. Çok ipucu vardı buna<br />
uğraşmışken bir anda karşısına çıkan Jon’un varisliğini kabul<br />
dair. Bu seride hiçbir şeyin boşa söylenmediğini artık öğrendik.<br />
etmeyecek. Ama bunu savaş sonrasına bırakacak. Eğer ölmez de<br />
Bakalım 8. sezonda neler olacak? 2019'u bulur diyorlar gelmesi.<br />
Yine bir müşkül...<br />
kimseden tahtı düşünmesini bekleyemeyiz. Dany’nin o savaştan<br />
Vanellope: Burnumuz ne zaman müşkülden çıktı ki... Bu kadar<br />
kızsak da değil iki yıl, beş yıl sonra çıksa da izleyeceğimize ve<br />
onun ne düşündüğünün pek de önemi yok sanırım.<br />
yine aynı heyecanla yorumlayacağımıza eminim. Evet bizden Game<br />
Müşkülman: Haklısın. Bu hikayenin sonunda Jon da Dany de<br />
of Thrones’un son sezonunun yorumu bu kadar. Gelecek ay başka<br />
ölecek bence. Bakalım göreceğiz. Ama Dany'nin bu durumu<br />
bir dizinin yorumunda görüşmek üzere!<br />
kabulleneceğini sanmıyorum, dediğin gibi White Walkerlardan<br />
MüşkülMan: Ben de pek sevgili hanemin sözlerini tekrarlayarak<br />
sonraya bırakır. Gerçi Jon’un da tahtı sahipleneceğini pek<br />
''Winter is coming...'' diyorum. Gelecek ay görüşmek üzere!<br />
sanmıyorum. Gelelim GoT hikayesinin varlığını borçlu<br />
olduğumuz, Jon'cuğumuzun ebeveynleri, Rhaegar Targaryen ve<br />
Lyanna Stark'a. Ejderha ve Kurt, Buz ve Ateş... Sonunda bu sezon<br />
ikisini birden görebildik. Her ne kadar sahne beni pek tatmin<br />
etmese de ve Rhaegar için seçilen oyuncu hayallerimdeki gibi<br />
olmasa da, 6 yıldır bunu bekleyen sıkı bir takipçi olarak oldukça<br />
duygulandım. Biraz da Bran'e kızdım. Hiç mi merak etmemiş bu<br />
Rhaegar Lyanna'yı kaçırmış mı kaçırmamış mı diye? Sonunda<br />
gördük o yüzden çok laf etmeyeceğim. Sağ olsun bizi Dornelara<br />
kadar götürdü Bran. Çok güzel değiller miydi Vanellope?<br />
Vanellope: Kesinlikle çok güzellerdi fakat çok kısa sürdü. Bu da<br />
bizi tatmin etmeyen kısım tabi ki. Sonunda tüm seriye adını veren<br />
Gelecek ay ''Neler İzledik?'' köşesinde Stephen<br />
King'in aynı adlı kitabından uyarlama olan<br />
buz ve ateşi izleyebildik. Bizler elbette ortada bir kaçırılma ve<br />
tecavüz olmadığını biliyorduk ama sonunda bunu görmek, aksini<br />
11.22.63 minidizisini ele alacağız. Dizide 60'lı<br />
iddia edenlerle yıllardır verdiğimiz savaşı kazanmak kadar tatmin<br />
yıllara zaman yolculuğu yapan ve JFK'nin<br />
eden de bir şey yok.<br />
suikastını önlemesi gerektiğine inanan bir<br />
İngilizce öğretmeni anlatılıyor. Siz de bizimle<br />
71<br />
izlemeye ne dersiniz?
HARMANLAYAN, BİR SOLUKTA İZLEYEBİLECEĞİNİZ HEYECAN VERİCİ DİZİ<br />
KISACA, ZAMANDA GERİYE GİDEREK JOHN F. KENNEDY CİNAYETİNİ<br />
Neler İzledik?<br />
BU AY NELER İZLEDİK KÖŞESİNDE BİLİM-KURGU, DRAM VE GERİLİMİ<br />
11.22.63'Ü ELE ALACAĞIZ. GEÇEN AY ÖNERİLERİMİZDE YER VERDİĞİMİZ DİZİ<br />
ÇÖZMEYE ÇALIŞAN BİR ADAMIN YAŞADIKLARINI ANLATIYOR. UMARIZ SİZ<br />
DE ÖNERİMİZİ DİKKATE ALIP İZLEMİŞSİNİZDİR VE BU İNCELEME YAZISINI<br />
@yinemimuskul<br />
@vonnschweetz<br />
KEYİFLE OKURSUNUZ.<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
MüşkülMan: Benim biraz ön yargıyla yaklaştığım bir dizi<br />
MüşkülMan: Dizinin en güzel tarafı zaman yolculuğundan<br />
olmuştu aslında. Genelde bu tip zamanda yolculuk hikâyeleri<br />
ziyade karakterlere ve olaylara odaklanmasıydı. Dizinin ana aksı<br />
klişe olmakla beraber, arkasındaki bilimi de açıklamaya<br />
olan JFK suikastinin, bugün hala gizemini koruması ve hakkında<br />
çalıştığı için biraz da komik geliyordu bana. 11.22.63 beni<br />
birçok komplo teorisi üretilmesini kullanarak ortaya gerçekten<br />
bu yönden şaşırttı. Bazı klişeler içermesine rağmen bunları<br />
çok başarılı bir gizem-gerilim türü çıkarmışlar. Lee Harvey<br />
Oswald her ne kadar Amerikan tarihinin en nefret edilen<br />
çok başarılı işlemesinin yanı sıra, zaman yolculuğunu<br />
bilimsel olarak açıklamakla uğraşmaması ile benim kalbimi<br />
figürlerinden biri olsa da empati yapılabilinecek bir karakter<br />
olarak karşımıza çıkıyor. Daha sonra bölümler ilerledikçe Lee'nin<br />
fethetti ve en beğendiğim diziler arasında yerini aldı.<br />
nasıl bir suikastçıya evrildiğini görüyoruz. Dizide karakter<br />
Vanellope: Kesinlikle. Ben özellikle hikâyenin sonunda, her<br />
gelişimleri çok başarılı bir şekilde anlatılmış. Üç senelik bir<br />
zaman yolculuğu hikâyesinde olduğu gibi işlerin karışacağını<br />
zaman dilimini sekiz bölüme sığdırdıklarını düşününce daha da<br />
düşünmüştüm fakat bu meselenin üstesinden hakkıyla<br />
etkileniyor insan.<br />
gelmişler. Dizide zaman yolculuğunun nasıl işlendiğinden<br />
Vanellope: Aslında zaman yolculuğu, dizi için 60’lara dönme<br />
kısaca bahsedip okuyuculara hatırlatmak gerekirse ana<br />
aracı olmaktan pek fazla ileriye gitmiyor. 60'larda geçmesinden<br />
karakterimizin her zaman uğradığı lokantanın deposunda bir<br />
tek farkı, Jake'in ne olacağını bilerek hareket etmeye çalışması.<br />
adet tavşan deliği var. Bu delik her zaman 21 Ekim 1960<br />
Bunda da çoğu zaman başarısız oluyor. Al ve Jake karakterlerinin<br />
tarihine açılıyor ve orada ne kadar kalırsan kal geri<br />
"zamanın itmesi" olarak bahsettiği bir konu var. Jake ne zaman<br />
döndüğünde yalnızca iki dakika geçmiş oluyor. Eğer<br />
geçmişte tarihi değiştirecek bir şey yapmaya çalışsa zaman onu<br />
sıfırlanıyor.<br />
72<br />
döndükten sonra tekrar gidersen de ilk yaptığın her şey<br />
engellemeye çalışıyor ve karşısına bir sürü engel çıkarıyor.
A M A N A<br />
Z<br />
A R Ş I Ü Ç<br />
K<br />
K A D I N<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
Bir anda telefon arızalanıyor, kulübeye araba çarpıyor, etrafı<br />
MüşkülMan: Umarım. Sadie'nin kendisinden boşanıp başka<br />
hamam böcekleri sarıyor, yangın çıkıyor. Ve Jake zamana karşı<br />
birisiyle birlikte olmasını sindiremeyen psikopat kocası gibilerini<br />
yarışmak deyiminin hakkını her iki şekilde de vermek zorunda<br />
maalesef hala gazetelerde okuyoruz. Eski kocasının Sadie'yi takip<br />
kalıyor.<br />
edip yüzünü kesmesi, Jake'i çamaşır suyu içmek için zorlaması ve<br />
MüşkülMan: Ne de güzel söyledin! Gerçekten Jake hem zamanın<br />
daha nicesi… Gerçekten berbat bir durum. John'un geçmişte çok<br />
kendisine hem de yolculuk ettiği döneme karşı bir savaş<br />
dindar bir aileden geldiğine dair bir gönderme olan ''mandal'' da<br />
içerisinde. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de gönlünü<br />
enteresan ve bir o kadar da korkunç bir durumdu. John'un bu şiddet<br />
kütüphaneci Sadie'ye kaptırıyor. Sadie demişken biraz hikâyedeki<br />
ve taciz eğiliminin de bu fanatik dindar ailenin mandal tipli<br />
kadınlardan bahsetmek istiyorum. Ön plana çıkan üç kadın var:<br />
uygulamalarından geldiğini düşünüyorum. Maalesef John gibi<br />
Sadie, Ms. Mimi ve Marina. Üçü de toplumun dışladığı bireyler.<br />
insanlar hala var. Eşleri tarafından terk edilmeyi kabullenemeyip<br />
Sadie boşanmış bir kadın, Ms. Mimi siyahi ve Marina Rus. Dizinin<br />
terör estirenler.<br />
bu konuları da gayet güzel işlediğini düşünüyorum. Örneğin<br />
Vanellope: Maalesef öyle. Dizinin ana aksına dönecek olursak<br />
Jake'in Ms. Mimi'ye olan iyi niyetli davranışlarının<br />
aslında kocasının Sadie'yi rehin alıp Jake'i çağırması ve onu<br />
çevresindekiler tarafından tuhaf algılanması, Ms. Mimi'nin<br />
oyalaması da zamanın Jake'e karşı yaptığı müdahalelerden biriydi.<br />
dilediği yerden benzin alamıyor olması gibi olaylarla 60’lardaki<br />
Jake, o gün Walker adında bir diplomatı izleyecekti çünkü onu<br />
Sivil Haklar Hareketi'ne yapılan ince göndermeleri çok yerinde<br />
vuran silah JFK'yi vuranla aynıydı ve cinayeti gerçekten Oswald'ın<br />
buldum. Nitekim Sadie'nin de işe girerken boşanmış olduğunu<br />
işleyip işlemediğini anlayabileceği en iyi yöntemdi. Fakat gidemedi<br />
söylememesi kadınların o dönemki durumunu çok başarılı bir<br />
ve bu savaşta da zaman galip geldi. Bir de Bill meselesi var.<br />
şekilde yansıtıyor.<br />
Başlarda Jake'e yardım ediyor olsa da sonrasında zamanın Jake'e<br />
Vanellope: Özellikle Ms. Mimi karakterinin işlenişi kesinlikle<br />
karşı kullandığı insanlardan birisi o da.<br />
harikaydı. Jake'in en başta her şeyi kendi zamanındaki gibi<br />
MüşkülMan: Kesinlikle. Bill çok ilginç bir karakter. Önceleri Jake<br />
düşünüp bu zenci-beyaz ayrımcılığına anlam verememesi, zenciler<br />
ne derse yapabilecek biriyken daha sonra Jake'in onu yalnız<br />
için barakadan bir tuvalet varken beyazlar için son derece temiz ve<br />
bırakması ve birçok bilgiyi paylaşmaktan kaçınması ile birlikte<br />
düzgün tuvaletlerin olduğunu görüp yadırgaması ırkçılığın<br />
Jake'e karşı cephe aldı. Tabi bunda Marina'ya olan aşkının da etkisi<br />
şiddetinin sadece elli yıl öncesinde bile ne kadar ağır olduğunu<br />
büyük. Kendini Lee Harvey'e de sevdirerek Jake'in en büyük<br />
gözler önüne seriyor. Ms. Mimi ve okul müdürü arasında gizli<br />
dostuyken bir anda bir numaralı düşmanının en yakın arkadaşı<br />
saklı yaşanan aşk da o dönem bir siyahi ve bir beyazın birbirine<br />
oldu.<br />
aşık olmalarının bile yasak olduğunu gösteriyor. Bu durum elbette<br />
günümüzdeki yaşamında zenci eşinden boşanmak üzere olan Jake<br />
için epey tuhaf ama bir o kadar da üzücü olsa gerek. Sadie'nin o<br />
dönemde yaşadıkları ise günümüzde hala doğu toplumlarında ve<br />
maalesef bizim ülkemizin bazı bölgelerinde varlığını sürdürüyor.<br />
Boşanmanın bir kadın için utanılacak bir şey olarak görülmesi<br />
cehaletinden umarım bir gün biz de tamamen kurtuluruz.<br />
73
günü oradan uzaklaştırmak istiyor fakat bu durum ters tepiyor ve<br />
öldürdüğünü gören Bill de ona hayran oluyor ve peşine düşüyor.<br />
ölümünü engelleyerek ona yardımcı olduğunu sanıyor. Fakat bu ve<br />
BEKLENMEDİK<br />
BİR SON<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
Vanellope: Bill gerçekten ilginç bir karakter. Hazır ondan<br />
Tavşan deliğinden ilk geçtiğinde Jake'in karşısına dikilen bu adam<br />
bahsetmişken hikâyenin başına dönüp onunla nasıl tanıştıklarını<br />
her seferinde "Burada olmamalısın." diyerek onu uyarıyor.<br />
hatırlayalım. Çünkü o kısım da çok ilginç. Jake kendi zamanında<br />
Başlangıçta zamanın kendisi olarak düşündüğüm bu sarı kartlı<br />
öğretmenlik yaparken gece okulunda tanıştığı yaşlı bir adam var:<br />
adamın sonraları ise Jake gibi bir zaman yolcusu olduğunu ve ölen<br />
Harry Dunning. Harry hayatın sillesini yemiş bir karakter ve<br />
kızını geri getirmek için defalarca deneme yaptığını öğreniyoruz.<br />
dizinin en başında öğreniyoruz ki annesi ve iki kardeşi babası<br />
Fakat bu denemeler başarıyla sonuçlanmadığı gibi daha kötü<br />
tarafından feci şekilde katledilmiş. Bu da Harry’de geri onulmaz<br />
şeylere de yol açıyor ki Jake'i sürekli uyarıyor. Buradan<br />
yaralar bırakmış. Jake Harry'nin durumuna çok üzülüyor ve<br />
anladığımız bir şey daha var o da tek bir tavşan deliği olmadığı<br />
geçmişe döndüğü zaman aklına ilk olarak Harry'nin ailesini<br />
fakat hepsinin aynı zamana açıldığı.<br />
kurtarmak geliyor. Frank Dunning, bir kasap mezbahası olan<br />
MüşkülMan: İtiraf ediyorum sarı kartlı adam beni ciddi bir şekilde<br />
oldukça gaddar bir adam. Karısına sürekli şiddet gösteren ve<br />
korkuttu. Ama Jake gibi ben de uyarılarını pek dikkate almadım.<br />
hayvanları öldürmekten zevk alan biri. Jake en başta aileyi katliam<br />
Sonuç olarak haklı çıktı. JFK belki kurtarıldı ama sonuçlar çok acı<br />
oldu. JFK'yi kurtararak Amerika’yı, hatta ve hatta dünyayı daha iyi<br />
Frank'ın karısına daha çok öfkelenmesine sebep oluyor. Jake ise en<br />
bir yer yapacağına inanan Jake, zamanla oynamanın ne kadar<br />
son çare olarak Frank'i öldürmek zorunda kalıyor ve bu işlediği ilk<br />
tehlikeli olduğunun bir göstergesi. Bu üç yıllık zorlu maceranın<br />
cinayet oluyor. Bill ise Frank'in eski karısının kardeşi. Frank o<br />
sonunda sebep olduğu yegane şeyin büyük çapta bir yıkım<br />
karısını da aynı şekilde katledip bu işten bir şekilde sıyrılmayı<br />
olduğunu görmesi büyük bir travma olsa gerek.<br />
başarmış. Kendi yapamadığını Jake'in yaptığını yani Frank'ı<br />
Vanellope: Kesinlike öyle. Geriye döndüğü zaman harap olmuş bir<br />
Amerika bulmayı eminim ki beklemiyordu. Oysa Al teoride ne de<br />
Jake de ona her şeyi anlatmak zorunda kalıyor. Bunun sonuçları<br />
güzel anlatmıştı. Eğer Kennedy yaşasaydı Vietnam Savaşı’nın<br />
ise başlarda iyi gibi görünse de az önce bahsettiğimiz gibi<br />
olmayacağından ve hem Amerika’nın hem de dünyanın daha iyi bir<br />
sonrasında gittikçe kötüleşiyor.<br />
yer olacağından emindi. Ama kelebek etkisi dediğimiz şey her<br />
MüşkülMan: Harry'den bahsetmen iyi oldu zira Harry dizide az<br />
zaman istenildiği yönde etki etmeyebiliyor ve zamanla oynamak da<br />
görünmesine rağmen zamanı manipüle etmenin doğurduğu<br />
gerçekten hiç iyi şeylere yol açmıyor. Çünkü Jake geçmişe giderek<br />
sonuçların gözlemlenmesinde büyük bir rol oynuyor. Jake,<br />
sadece geleceği daha kötü bir hala getirmedi, yaşadığı geçmişi de<br />
Harry'nin bu karanlık geçmişi dolayısıyla ona acıyor ve ailesinin<br />
bozdu. Sadie'nin ölümü de bunun en büyük kanıtı sanırım. Jake geri<br />
döndükten ve tekrar kısa bir anlığına geçmişe gidip her şeyi<br />
daha birçok olayla beraber gördüğümüz üzere zamanın iyi niyetle<br />
sıfırladıktan sonra görüyoruz ki eğer Jake geçmişe gitmeseymiş<br />
de olsa manipüle edilmesi pek parlak bir şekilde sonuçlanmıyor.<br />
Sadie'nin uzun ve mutlu bir hayatı olacakmış.<br />
Vanellope: Evet, Jake bunu elbette zamanda sürekli git-gel<br />
MüşkülMan: Final bölümünün sonunda yaşlanmış Sadie ile dans<br />
yapamadığı için göremiyor ve en son kendi zamanına döndüğünde<br />
eden ve ona iltifatlar eden Jake beni çok duygulandırdı. Her ne<br />
çarpıcı gerçekle karşılaşıyor. Bir de Jake en başta geçmişe gittiği<br />
kadar klişe bir sahne olsa da ve daha önce birçok zaman yolculuğu<br />
zaman ve daha sonrasında da ara ara karşımıza çıkan bir karakter<br />
temalı yapımda kullanılmış bir durum olsa da bu dizide işlenişini<br />
var.<br />
çok başarılı buldum. Bunda oyuncuların da etkisi büyük tabii.<br />
74
JAKE&SADIE:<br />
SON BİR DANS<br />
V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />
Vanellope: Açıkçası o dans benim de yüzümde buruk bir tebessüm oluşturdu. Hem hüzünlü hem de mutlu bir sondu<br />
benim için. Ayrı da olsalar en azından Sadie'nin mutlu bir hayat sürmüş olması, Jake'in onu unutamayacak olmasının<br />
bir tesellisi benim için. Açıkçası dizinin en başından itibaren Jake'in Sadie için geçmişte kalacağı veya Sadie'nin<br />
onunla gideceği bir sonu olmasından korkmuştum ama ikisi de olmadı çok şükür. Diziye çok yakışacak bir sonla veda<br />
ettiler. Geriye de Jake ve Sadie'nin hüzünlü biten aşk hikâyesi ve olur da bir gün zaman yolculuğu gerçekten<br />
bulunursa geçmişi pek de kurcalamamak gerektiği dersi kaldı sanırım.<br />
MüşkülMan: Aynı fikirdeymişiz. Her ne kadar çok güzel bir aşk yaşamış olsalar da Sadie'nin Jake ile geleceğe<br />
dönmesini ya da Jake'in Sadie uğruna geçmişe takılı kalmasını hiç istemedim. Neyse ki dizi böyle bir son izlemek<br />
mecburiyetinde bırakmadı. Dizinin verdiği mesaj da bütün olayların bir nedeni olduğu ve kelebek etkisinin ne kadar<br />
önemli olduğu oldu.<br />
Gelecek ay ne izledik köşemizde ikinci<br />
sezonuna başlamak üzere olan Stranger<br />
Things adlı diziyi ele alacağız. Siz de bizimle<br />
izlemeye ve ikinci sezon heyecanını birlikte<br />
yaşamaya ne dersiniz?<br />
75
EYLÜL 2017<br />
LAKIRTI TRENDS<br />
TEST<br />
@vonnschweetz<br />
@hileonmudur<br />
H ANGİ VATANIM SENSİN<br />
K ARAKTERİSİN?<br />
Severek izlediğimiz dizide bakalım sen<br />
hangi karaktere daha çok benziyorsun?<br />
Durma test et !<br />
1<br />
H a n g i V s r e p l i ğ i s e n i<br />
d a h a ç o k e t k i l e m i ş t i ?<br />
4<br />
F a n d o m d a v a k t i n i e n ç o k<br />
n e y l e g e ç i r i y o r s u n ?<br />
A)Hürriyetin kıymetini bana babam öğretti.(5)<br />
B)Aşksız bir yürek çorak bir ülkedir hiçbir şey<br />
yetişmez orda.(4)<br />
C)Mustafa Kemal Paşa emretsin, o vakit ölüm<br />
şifa gelir bize.(7)<br />
D)Kadınlar gezebiliyor mu da ayakkabıları<br />
eskisin? (1)<br />
E)İnancı olmayanın hürriyeti de olamaz.(6)<br />
F)İster payitahtı ister Mustafa Kemal’i savunun<br />
gayemiz bir değil mi bizim?(2)<br />
G)Demek ki bir yolu var birbirimizi anlamanın,<br />
kardeşçe yaşamanın.(3)<br />
A) Feels okumak, en sevdiğim. Ayy bersu<br />
nerde kaldı?(4)<br />
B) Kaoslar. Ortalık karışınca zevke<br />
geliyorum.(1)<br />
C) Hileon ile ilgili analiz kasmak, flood<br />
yapmak.(6)<br />
D) Diğer fandomlara cevap vermek. Kimse<br />
sabrımızı sınamasın!(5)<br />
E) Komik tweetler ve capslere gülüyorum<br />
ya en çok.(3)<br />
F) Malumat yok mu malumat?(2)<br />
G) Ben tüketici değil üreticiyim<br />
(feels,caps,shop)(7)<br />
2<br />
H a y a t n a s ı l g İ d İ y o r ?<br />
A) Doluya koyuyorum almıyor,boşa<br />
koyuyorum dolmuyor. (6)<br />
B) Toz pembe hayaller vardı pembesi gitti<br />
tozu kaldı.(3)<br />
C) Benim nasıl olduğum önemli değil ailem<br />
iyi olsun yeter.(4)<br />
D) Düzenimi bozanın düzenini bozarım!(1)<br />
E) Hiçbir şeyi kafaya takmıyorum. ohh<br />
kebap!(2)<br />
F) Soru mu bu? Görmüyor musun<br />
memleketin halini?(7)<br />
G) Ben yoruldum hayat, gelme üstüme!(5)<br />
5<br />
B u s ö z l e r d e n h a n g i s i n i<br />
d a h a ç o k s e v d i n ?<br />
A) Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir<br />
orman gibi kardeşcesine.(6)<br />
B) Tüm dünya vazgeç dediğinde umut fısıldar:<br />
bir kez daha dene.(3)<br />
C) Bir köle olarak yaşamaktansa özgürlük<br />
savaşçısı olarak ölmeyi tercih ederim.(7)<br />
D) Beni güldürmeyen hiçbir şeyi ciddiye<br />
almam.(1)<br />
E) Kuvvetinde adalet olmayınca zalimlerden<br />
olursun,gerçek kuvvet merhamettir.(5)<br />
F) Hiçbir şey yapmamak için her şeyi<br />
yaparım.(2)<br />
G) Kurnazlığı zeka zannedenlerin toprağında<br />
nezaketiniz sizi aptal gösterebilir(4)<br />
7 b ü y ü k g ü n a h t a n h a n g İ s İ n e<br />
3<br />
k a r ş ı k o y a m a z s ı n ?<br />
B u r c u n u z u n b u l u n d u ğ u<br />
ş ı k k ı s e ç i n i z<br />
A) Kibir (3) B)Aç Gözlülük(1) C)Oburluk(4)<br />
D)Öfke(7) E)Şehvet(5) F)Kıskançlık(6)<br />
G)Tembellik (2)<br />
76<br />
6<br />
A) Boğa-Koç (6) B)Yengeç(4) C)İkizler Kova(2)<br />
B) D)Yay-Başak(4) E)Balık-Akrep(1)<br />
F)Terazi-Aslan(7) G)Oğlak(5)
EYLÜL 2017<br />
LAKIRTI TRENDS<br />
7<br />
8<br />
9<br />
P e k i i d e a l e r k e k n a s ı l<br />
o l m a l ı ?<br />
A) Yakışıklı olsun, şöyle taş gibi.(3)<br />
B) Sözü geçen biri olsun, bastığı yeri titretmeli.<br />
(2)<br />
C) Ailesine, çevresine karşı iyi, saygılı, edepli<br />
olmalı.(5)<br />
D) Zeki olmalı, çünkü sapyoseksüellik ;) (7)<br />
E) Güçlü olmalı,ailesini koruyup kollamalı.(4)<br />
F) Bana saygı gösteren, beni kendiyle eşit<br />
tutan biri olmalı. (6)<br />
G) Zenginlik önemli, her şey para bu devirde.<br />
(1)<br />
S e n c e a ş k ?<br />
A) Varlığımın sebebi, hayatımın anlamı. (6)<br />
B) Sevgilim, ömrümü adadığım.(7)<br />
C) Hayallerimi süsleyen ama bir türlü<br />
bulamadığım.(4)<br />
D) Kendime karşı hislerim(johny bravoyum<br />
evet)(2)<br />
E) Acıtsa da vazgeçemediğim.(5)<br />
F) Onun için her kötülüğü yapabileceğim.(3)<br />
G) Önemsiz, para mutluluk için daha önemli.(1)<br />
A ş a ğ ı d a k i ş i i r d i z e l e r i n d e n<br />
h a n g i s i s e n i d a h a ç o k c e z p<br />
e d i y o r ?<br />
A) Daha nen olayım isterdin,<br />
Onursuzunum senin.(2)<br />
B) Keşkülünün delik çıkmasın dibi<br />
Ariften anlasın seçsin garibi.(1)<br />
C) Hürriyet gibi aydınlık oldu odam,<br />
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.(7)<br />
D) Gönlü dilberden kesilmezse aceb mi aşığın<br />
Gamzesiyle ta ezelden aşinadır neylesin.(6)<br />
E) Sen beni öpersen belki de<br />
Ben Fransız olurum.(5)<br />
F) Ne şeb ki kuyuna yüz sürmesem o şeb<br />
ölürüm<br />
Ne gün ki kametüni görmesem kıyamet olur.(4)<br />
G) İçimde muhakkak bir yer<br />
Paramparça olmuştu ki ağlayamıyordum.(3)<br />
K e n d i n i b a ş k a b i r y ü z y ı l d a ,<br />
10<br />
b a m b a ş k a b i r y a ş a n t ı n ı n<br />
i ç i n d e h a y a l e t . B u h a n g i s i<br />
o l u r d u ?<br />
A) Ortaçağ Avrupası’nda güçlü bir büyücü.(1)<br />
B) Ramses Mısırı’nda bir şifacı.(5)<br />
11<br />
12<br />
13<br />
14<br />
C) Nazi Almanyası’nda soylu bir katil. (4)<br />
D) Osmanlı Sarayı’nda zeki ve güzel bir<br />
cariye.(2)<br />
E) Tudor İngilteresi’nde yalnız bir düşes.(3)<br />
F) Platon’un akademisinde bir öğrenci.(6)<br />
G) İskenderiye Kütüphanesi’nin baş katibi.<br />
(7)<br />
H a y a t ı n ı z b o y u n c a t e k b i r<br />
k i t a p o k u m a h a k k ı n ı z<br />
o l s a y d ı b u h a n g i s i<br />
o l u r d u ?<br />
A) Gurur ve Önyargı-Jane Austen(6)<br />
B) Körlük –Jose Saramago (4)<br />
C) Tutunamayanlar-Oğuz Atay(3)<br />
D) Saatleri Ayarlama Enstütüsü-Ahmet<br />
Hamdi Tanpınar(7)<br />
E) Silahlara Veda-Ernest Hemingway(5)<br />
F) Anna Karenina-Lev Tolstoy(2)<br />
G) Savaş Sanatı-Sun Tzu(1)<br />
B u d ü n y a d a s e n i e n ç o k<br />
n e k o r k u t u r ?<br />
A) Tüm ailemi kaybetmek.(3)<br />
B) Ülkemin işgale uğraması.(7)<br />
C) Bir anda tüm mal varlığımı yitirmek.(1)<br />
D) Sevdiğime asla kavuşamamak.(5)<br />
E) Leon ve türevi erkek ırkının tükenmesi.(6)<br />
F) Gerçek ailemin farklı insanlar çıkması.(2)<br />
G) Sevdiklerim arasında bir tercih yapmak<br />
zorunda kalmak.(4)<br />
H a n g i G o T e v r e n i h a n e s i<br />
n i n s ö z ü n ü b e n i m s e r d i n ?<br />
A) Hear me roar! (2)<br />
B) Winter is coming(7)<br />
C) Fire and blood!(6)<br />
D) Family, duty, honor.(5)<br />
E) Unbowed, unbent, unbroken.(4)<br />
F) Ours is the fury!(3)<br />
G) Growing strong.(1)<br />
G e l m i ş g e ç m i ş e n i y i ç i f t<br />
s e n c e h a n g i s i d i r ?<br />
A) Dany-Jon (Game of Thrones)(3)<br />
B) Alex-Zarife (Elveda Rumeli)(7)<br />
C) Bihter-Behlül (Aşk-ı Memnu)(2)<br />
D) Walter White-Skyler White(Breaking Bad)<br />
(1)<br />
E) Ali Haydar-Hanım (İkinci Bahar)(5)<br />
F) Romeo-Juliet (6)<br />
G) Anna-Vronski (Anna Karenina)(4)<br />
77
EYLÜL 2017<br />
LAKIRTI TRENDS<br />
A ş a ğ ı d a k i e v l e r i n h a n g i s i n d e s o n s u z a d e k y a ş a r ı m d e r s i n ?<br />
15<br />
A)<br />
(6)<br />
B)<br />
(3)<br />
C)<br />
(5)<br />
D)<br />
(4)<br />
E)<br />
(7)<br />
DEĞERLENDİRME<br />
9 5 - 1 0 5 a r a s ı C E V D E T<br />
Sen adeta Cevdet’in 21. yüzyılda vücut bulmuş<br />
halisin.Bu zekanın ve kararlılığın başka bir<br />
açıklaması olamaz çünkü.Helal olsun sana<br />
yiğidim!<br />
8 5 - 9 5 a r a s ı H İ L A L<br />
Yani biraz sakin olsana kuzum sen.Ne bu şiddet<br />
bu celal? O naif yanını daha çok ortaya çıkarsan<br />
keşke. Gerçi senin her halin çok güzel ve özel.<br />
Bilge bir kadının yüreği var sende.Mutlu kal.<br />
7 5 - 8 5 a r a s ı L E O N<br />
Bu kadar mükemmellik yormuyor mu? Arada<br />
ufak hatalar yapsan da sende tertemiz bir kalp<br />
ve zeka var.Ve de yetenek.Bunlar bir araya<br />
gelince de ortaya böyle bir tablo çıkıyor demek<br />
ki.Sevgiyle kal.<br />
6 5 - 7 5 a r a s ı A Z İ Z E<br />
Ah benim yardımsever hemşirem!İyisin hoşsun<br />
da şu aklını çalıştırman gereken yerde bu<br />
alıklık neden?Görmek istemediğin şeyleri böyle<br />
göz ardı edersen hiçbir kazancın olmaz şu<br />
dünyada.Ayık ol cancağızım!<br />
5 5 - 6 5 a r a s ı V E R O N İ C A<br />
Şu dünyanın görüp görebileceği en zarif kadına<br />
da bak sen!<br />
78<br />
Gelmiş burada test çözüyor. Gerçi senin çektiğin<br />
acı da yeter biraz keyifli vakit geçirmek senin de<br />
hakkın.Veronica tadında çok güzel ve özelsin<br />
sen.Sevgiler...<br />
4 5 - 5 5 a r a s ı A L İ K E M A L<br />
Kendini arayan ama bulamayan adam ünvanı<br />
senindir güle güle kullan.Bu gereksiz öfke sadece<br />
sana zarar verir.Tamam en aslan sensin,hadi sus!<br />
3 5 - 4 5 a r a s ı V A S İ L İ<br />
İnsanlara azap çektirmeyi bırak ve özüne dön.Ne<br />
ara bu denli zalim bir insan oldun sen.Bir yanın<br />
ailesine sevgi dolu bakan bir çiftçi diğer yanın zalim<br />
ve sürekli yanlış adımlar atan bir komutan.Kendini<br />
bul güzel insan!<br />
2 5 - 3 5 a r a s ı Y I L D I Z<br />
Bir hayvan olsaydın hangisi olurdun biliyorsun<br />
değil mi?Bu sinsilikle başka bir şey olmaz zaten<br />
senden.Sürekli hata yapıp sonra kendin dışında<br />
herkeste suç bulmayı bırak.Dünya senin etrafında<br />
dönmüyor,bırak artık kademe atlama sevdasını.Sen<br />
neysen osun!<br />
1 7 - 2 5 a r a s ı T E V F İ K<br />
Tilki seni! Başarıya ulaşmak için her yol mübah<br />
sana göre.Bu kurnazlığının altında tatlı da bir<br />
yüzün yok değil şimdi.Sana bol şerefsizlikler<br />
tatlım şans seninle olsun!
OKYANUS HIRÇINLIĞINDA<br />
Bir Boğa Kadını<br />
.<br />
CEVDET KIZI HILAL<br />
Işığı fazla kıramadığı için diğer taşlara göre daha az parlak<br />
görünür zümrüt taşı. Halbuki içindeki cevherden sonsuz bir<br />
sevgi yükselir gökyüzüne ve bu da zümrüdü ’Efsanelerin Taşı’<br />
yapar. Asi çehresinin altında değer verdiği herkesi sarıp<br />
sarmalayan sevgi dolu bir kalp taşıyan boğa burcu kadınının<br />
taşının da zümrüt olması pek şaşırtıcı değil o yüzden.<br />
Boğa burcu kadını kendine güvenir. Ancak bu fiziksel özellikleri<br />
aşan bir güvendir ki Hilal’in çocukluğundan itibaren ablasının ona<br />
uyguladığı pasifleştirme politikasını hesaba katarsak, kimse bu<br />
kızın neden güzelliğinin farkında olmadığını sormuyor elbette.<br />
Çünkü biz cevabını bildiğimiz soruları sormayız. Hilal’imiz de<br />
burcunun bir gereği olarak kendisine olan güvenini karşıdaki<br />
insana elbette hissettiriyor. Ancak bunu naif bir şekilde yapıyor.<br />
Çoğu zaman alevlenmesinin sebebini sorarsanız, bu boğa<br />
burcunun saldırı tehdidi hissettiğinde kendini sertçe koruma<br />
içgüdüsüne sahip olmasından kaynaklanıyor.<br />
Boğa burcu kadınının son derece üstün bir espri<br />
yeteneği vardır. Peki biz bunu Hilal’de görebildik<br />
mi? Elbette hayır. Kızımız ilk günden son güne kadar<br />
acı dehlizlerinde çırpındığı için bu pek mümkün<br />
olmadı. Ablası ‘Yüce konak aşkına!’ diye kendini<br />
kaybedip sevdiği adamla fingirdeşme çabaları<br />
içindeyken bu kızdan espri yapmasını<br />
bekleyemezdik zaten, hakkını yemeyelim.<br />
Sevdiği erkeğe daima sadıktır boğa kadını. Aynı<br />
şekilde hayatına ve alışkanlıklarına da sadıktır.<br />
(Bkz. turuncu eşarp) Koca sezon HiLeon’un tüm<br />
dertlerini sırtlanan o eşarptan uzun süre<br />
vazgeçemedi kızımız. O eşarp hem bir boğanın<br />
aşka ilk düşüşüne hem de sevdiği adamı çat diye<br />
göğsünden vurmasına şahit olarak koca sezonu<br />
kapattı.<br />
79
ta ki evvelimde olmayan<br />
Doğuştan sanatçıdır Venüs’ün zümrüdü.<br />
Halit İkbal kimliğine bürünüp;<br />
bir his ezelim olana dek<br />
’’Ta ki evvelimde olmayan bir his ezelim<br />
oluncaya dek.''<br />
’’Kim derdi ki bu uğurda düşman dosta,<br />
dost bir sevdaya dönüşecek.’’ cümlelerini<br />
sarf ederek bize bunu göstermedi mi<br />
Hilal?<br />
Sanıldığının aksine epey de kırılgandır bu<br />
burcun kadını. Ve kırıldığında asla sessiz<br />
kalamaz. Dik duruşlu Hilal’in isyanını ve<br />
hıncını her kırıldığında nasıl ortaya çıkardığını<br />
gördük. Kahramanı bildiği babasına sessiz<br />
kalamadı ve ilk karşılaşmalarından<br />
sonuncusuna<br />
kadar onun asker kimliğini zerre<br />
umursamadan kırgınlığını zehir zemberek<br />
sözlerle dile getirmekten geri kalmadı.<br />
Telgrafı bozan ve casusluk yapan Leon’a<br />
kandırılmışlık hissiyle tüm öfkesini<br />
püskürdü. Bir tek ablasının karşısında her<br />
defasında sinir bozucu bir şekilde sustu,<br />
ta ki o sesinin ahengiyle kulakları<br />
büyüleyen tokada kadar.<br />
Deve kadar da kindardır boğa kadını.<br />
Kızımız sevgilisiyle olan ilk resmi<br />
ayrılığında direkt eski defterleri açtı<br />
ve geçmişte Yıltıs ile olan talihsiz<br />
münasebetine değinerek kin<br />
tutmada da en az kalemi kadar usta<br />
olduğunu gösterdi.<br />
80
'<br />
Gelelim boğa kadınının aşk hayatına.<br />
Derler ki Boğa<br />
hayati<br />
burcu kadını için<br />
birliktelik delici aşk anlamına gelir.<br />
ask<br />
Bilin<br />
bakalım, bu hikayede kim hem kendini<br />
hem de sevdiceğini bizzat delik deşik<br />
etti? Üstelik sevgilisini öyle sözde ve<br />
ruhen değil bizzat fiziki anlamda delik<br />
deşik etti.<br />
’’Ve Tanrı Boğa Burcu Kadını İçin<br />
Oğlak Burcu Erkeğini Yarattı’’<br />
Eylül ayında tüm boğa kadınlarına<br />
birkaç tavsiyem olacak. Bu ay sizin<br />
için adeta şans ayı. Özellikle eğitim<br />
alanında karşınıza çesitli fırsatlar<br />
çıkabilir. Aman diyeyim, Hilallik<br />
yapıp geri tepmeyin ve de seçici<br />
olun! Verdiğiniz yanlış kararlar<br />
sizin için tecrübeden öte büyük<br />
pişmanlıklara yol açabilir. Aşk<br />
konusunda sizin için karmaşık bir<br />
ay olacağını belirtmek isterim.<br />
Yeni birliktelikler için aceleci<br />
davranmayayım derken<br />
hayatınızın aşkını kaçırabilirsiniz.<br />
Halihazırda bir ilişkisi olanlar ise<br />
yine çok şanslı, eylül size yeni<br />
heyecanlar getirecek. Aşkla kalın.<br />
@hileonmudur<br />
Bu kadınlar kendisine olumlu yaklaşan, romantik, entelektüel, merhametli, kendine güvenen ve<br />
sadık erkeklerden hoşlanırlar. Bu da tamı tamına bir oğlak erkeğine denk gelir. Bilin balakım kim<br />
bu oğlak erkeği? Normal şartlarda bir boğa burcu kadını olan Hilal, içi böylesine kuvvetli bir vatan<br />
sevgisiyle dolup taşarken bir Yunan teğmenine aşık olmazdı. Ancak ona en çaresiz anlarında ışığı<br />
gösteren, canı pahasına koruma yemini eden, aşk ile ilgili tohumlarına yüreğine ilk defa serpen<br />
Leonidas’a karşı koyamadı ve ona şah damarı kadar yakın olmayı arzular hale geldi.<br />
Arzulardan bahsediyorsak Boğa burcu kadınının doğal bir cazibeye sahip olduğundan<br />
bahsetmekte fayda var. Kılını kıpırdatmasa bile bir şekilde dikkatleri üzerine çekebilir zümrüt<br />
kraliçesi. Farketmese bile baştan çıkarma konusunda yeteneklidir. Yoksa siz bir pansuman<br />
esnasında defalarca yutkunan teğmeni görmediniz mi? Peki bir Osmanlı evinin bahçesinde<br />
korkusuzca sevgilisinin dudaklarını dudaklarına hapseden kaçağı? (Bu sahnede eğer<br />
Alike tarafından baskın olmasaydı Leon ile ayaküstü sevişecek bir de Hilal yok muydu<br />
şimdi? Ben demiyorum ayol Venüs diyor boğa kadını cinselliğe düşkündür diye!)<br />
Yahu her defasında dudaklarını ıslatma ihtiyacı duyan Çiko’yu da mı görmediniz!?<br />
Boğa kadını, gerçekten aşıksa sevdiği adam ‘'Benimle gel.'’ derse, '‘Nereye?'’<br />
diye sormaz, direkt gider. Fakat bizim kız gitmez, gitmedi de. Çünkü<br />
yükselen bebeğim yükselen! Ki bu etkeni göz ardı etsek bile hem<br />
ailesine hem vatanına bağlı bir boğadan o şartlar altında farklı<br />
bir hareket beklemek haksızlık olur.<br />
81
AMBER & LALİN BULUŞMASI<br />
:<br />
L E O N I D A S<br />
P A P A D O P O U L O S<br />
Ağacın gövdesi zarar gördüğünde yaralı bir bölge açığa çıkar.<br />
Bu bölge salgılanan reçine ile ağacın şifa bulmasına ve<br />
kehribarın oluşumuna şahitlik eder. Kehribar taşı, böyle ağır<br />
bir yaranın eseridir aslında. Oğlak burcu erkeği Leon’un bir<br />
yansıması işte bu yaralı “Kehribar”dır. Ancak bu zorlu yolda<br />
“Lal” oğlağı yalnız bırakmaz ve onun bir parçasına sımsıkı<br />
tutunur. ‘’Ölümsüzlük Taşı’’ olarak görülen lalin Orta Çağ’da<br />
yaralardan korunmak için şövalyelerin kılıcını ve kalkanını<br />
süslediğini bilmek, sizi pek de şaşırtmaz o halde.<br />
“Oğlak burcu erkeği dünyamıza bahşedilmiş bir nimettir.” derler.<br />
Kendinden emin olması ve güçlü kişiliği oğlak burcu erkeğini sert<br />
mizaçlı ve katı yürekli biri gibi gösterebilir. Ama bu oğlağın sadece<br />
görünen yüzüdür. Aslında buz gibi soğuk ve sert görümünün<br />
altında ‘’Kehribarın sıcaklığı’’ ve ‘’Lalin tutkusu’’ yatar.<br />
Oğlak burcu erkekleri genelde yakışıklı, uzun boylu<br />
ve güzel çehreli olurlar. Özellikle bacakları onların<br />
gücünü ve güzelliğini açıkça ortaya serer. Son<br />
derece özel bir zevkleri olduğu için giyinmeyi de iyi<br />
bilirler. Bu da onları en cazibeli burçlar arasında en<br />
ön sıraya yerleştirir. Tüm bu fiziksel özellikler size<br />
kimi hatırlatıyor acaba?<br />
Oğlak burcu için ‘’Zaman Perisi’’ derler. Çünkü<br />
zamanı iyi değerlendirmesini bilirler. Bu yetenekleri<br />
onlara hem aşkta hem işte büyük bir ivme<br />
kazandırır. Peki biz Leonidas’da çoğunlukla hangisini<br />
görmekteyiz? Hiç kuşkusuz aşk! Kendisi Hilal’i<br />
kazanma konusunda hiçbir fırsatı kaçırmamaya<br />
gayret etti. Öyle ki görevini yapmakta olduğu sırada<br />
bile genç kızdan ilk öpücüğünü koparmayı başardı.<br />
Oğlak bu, yapar.<br />
82
oğlak erkeğinin amacı daima galip gelmektir. Ancak bildiğiniz üzere<br />
Bir<br />
de son derece göz kamaştırıcıdır bu savaşçıların.<br />
mağlubiyetleri<br />
Fiziksel ilişki konusunda oğlak burcu erkekleri en tutkulu burçlardan biridir diyebiliriz.<br />
Cinsellik konusunda isteklidirler ancak bu onları çapkın değil, sadık yapar. Çünkü bir oğlak<br />
erkeği hem bedeniyle hem de ruhuyla sadece sevdiği kadına aidiyet hisseder. Özellikle<br />
boğa burcu kadınıyla aralarındaki duygusal bağ çok kuvvetli olduğu için bu fiziksel<br />
ilişkilerine de yansır. Bir araya geldiklerinde ortamın ne kadar ısındığını tahmin bile<br />
edemezsiniz. Durun, ya da edersiniz!<br />
Bir oğlak erkeğinin aşkını mı kazanmak istiyorsunuz? Bunun çok<br />
basit ama bir o kadar da güçlü bir yolu var: paylaşımda bulunmak.<br />
Leon Hilal’e ne zaman aşık oldu bunu kesin olarak bilemeyiz. Ancak<br />
ne zaman ki birlik olup Andreas’ı kurtardılar işte o andan sonra<br />
aralarında “Aşk”ın bahsi geçmeye başladı.<br />
Oğlak burcu erkeğinin boğa burcu kadını için yaratıldığını söylemiş<br />
miydik? Çünkü boğa kadını tam da oğlağın iç dünyasına hitap<br />
etmektedir. Ve bu özellik de buzdan oğlağı eritmeye yeter. Bkz.<br />
Cevdet kızı Hilal’in Leonidas Papadopoulos’a etkisi.<br />
Oğlak burcu erkeği karşısındaki kadına tebessüm ediyorsa tehlike<br />
yok demektir. Ancak söz konusu oğlak, Teğmen Leon olunca biz<br />
bundan pek de emin olamıyoruz. Zira kendisi ne zaman o büyüleyici<br />
tebessümünü sunsa ardından cesurca bir atak gelmekteydi.<br />
83
Bkz. Cevdet kızı Hilal’in Leonidas Papadopoulos’a etkisi;<br />
Azimli, entelektüel ve bilge bir kişiliğe sahip oğlak burcu erkeğinin en kötü özelliği ise çabuk<br />
öfkelenmesidir. Biz Leon’da babası “Mad King” Vasili’nin öfkesini pek görmedik çünkü aniden<br />
parladığı gibi çabucak da söner oğlağın öfkesi. Sadece o anlarda yanına pek yaklaşmamaya<br />
çalışın, zira döverken çok düşünmezler!<br />
hilalden önce hilalden sonra<br />
Bir diğer kötü özelliği de fazla tutucu olmalarıdır. Her ne kadar aslında oğlak burcunun<br />
parayı amaç değil araç olarak kullandığı gerçeği ortada olsa da Leon’un bizim kıza tek çöp<br />
hediye etmediğini gerçeğini de unutmayalım. Gerçi çocuk hastane yatağından kalkabildi mi<br />
ki hediye alsın dediğinizi duyar gibiyim, siz de haklısınız tabi.<br />
Savaşa karşı çıkan birçok insanın oğlak burcu olduğu görülmektedir. Leon her ne kadar<br />
kendini sevdirmeye çalıştığı babasının değerleri uğruna çocukluk arkadaşının ölüm emrini<br />
vererek ağır bir bedel ödemiş olsa da sonunda savaşın bitmesi ve kardeşçe yaşama<br />
arzusuna tutunmuştur. Ve bu uğurda “Teğmen” üniformasından sıyrılıp “Andreas”<br />
olabilmiştir.<br />
Yani dertler derya olmuşsa ve ağlayacak bir omuz arıyorsanız buyurun, karşınızda oğlak<br />
erkeği! Kendinizi onun şifalı kollarına bırakın ve onuncu evin huzurunu hissedin. Oğlağın<br />
tutkusu daima sizinle olsun. Aşkla kalın!<br />
- @helenistikba<br />
84
Burak Kanbir: Bir Vatanım<br />
Sensin Meselesi<br />
@LionMelissa @AyuzawaMisakich @vonnschweetz<br />
@Marinaa1213 @Sea_lnn<br />
Set ekibinden biz izleyicilerle en çok iletişim kuran, sorularımıza cevap veren<br />
dizimizin görüntü yönetmeni Burak Kanbir röportaj köşemizin bu ayki konuğu.<br />
Kendisine bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiği ve öyle mesajla değil,<br />
yüz yüze buluşup biz izleyicilere verdiği değeri bir kez daha gösterdiği için<br />
teşekkür ederiz. Daha geldiği ilk andan itibaren sanki uzun süredir<br />
tanışıyormuşuz gibi bizlerle sohbet eden ve sadece sorduğumuz sorulara cevap<br />
vermekle kalmayıp bizleri de dinleyen çok samimi ve konuşkan bir insan. Hem<br />
dizi, hem kendisi hem de dizi sektörüyle ilgili sohbet havasında çok keyifli bir<br />
röportaj gerçekleştirdik. Kendisi ilgi alanının dışında olduğunu söylese de<br />
bizler tabi ki HiLeon konusunda da zorlayıp düşüncelerini aldık. Hem dizi<br />
hakkında genel ve HiLeon özelinde beklentilerimizi anlattık hem de bizlerden<br />
bekleneni dinledik. Çok keyif alarak yaptığımız bu sohbeti umarız siz de<br />
keyifle okursunuz.<br />
85
verilmiş kararlarla ortaya çıkmış bir sonucu seyrediyorsunuz.<br />
yapalım.’’ demek yerine, ‘’Hayır, biz sarı yapalım çünkü şöyle<br />
Lakırtı: Sahneleri oluştururken ne gibi hazırlıklar<br />
Lakırtı: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Bize<br />
sektöre nasıl dâhil olduğunuzu anlatır mısınız? Bundan<br />
yapıyorsunuz? Çekim sürecinden ve işin teknik kısmından<br />
bize genel olarak bahseder misiniz?<br />
önce nelerle uğraşırdınız?<br />
B.K: Mimar Sinan Üniversitesi, fotoğraf bölümü mezunuyum.<br />
B.K: Bir senaryo alıyorsunuz. Senaryo sadece yazılı bir<br />
metinden ibaret. Yazılı bir metni okurken zaten görsel bir şeyler<br />
Fotoğraf bölümüne girmeden önce asistanlık yapıyordum.<br />
Focus puller'lık yaptım. Uzun süre reklam çektim. 2012 yılında<br />
canlanmaya başlıyor zihinde. Eğer dönemin fotoğrafları,<br />
müzikleri, renkleri ve kostümleri ulaşılabiliyor ise bunun da<br />
ise dizi çekmeye başladım. İlk girişimi Taylan Biraderlerle<br />
Muhteşem Yüzyıl projesi ile yaptım. Arkasından 13-15 bölüm<br />
epeyce katkısı oluyor. Muhteşem Yüzyıl’da öyle bir şey yoktu,<br />
minyatür baktım ben hep. O dönem için yapılmış başka işleri<br />
Maral çektim. Gecenin Kraliçesi’ni çektim daha sonra yine<br />
Taylan Biraderlerle. Ve derken Vatanım Sensin projesine<br />
seyretmekten özel olarak kendi adıma kaçınıyorum. Çünkü<br />
hazırlanmaya başladık. Beni yoran sıkı bir hazırlık vardı. 31<br />
bölüm de Vatanım Sensin çektik.<br />
Ben ister istemez bir sonuçtan yola çıkmak yerine, dönem ile<br />
ilgili bir şeyler okuyor veya dinliyor, kendim bir şeyleri<br />
Lakırtı: Vatanım Sensin ekibine nasıl dâhil oldunuz?<br />
B.K: Taylan Biraderlerin elinde bir süredir bu projenin<br />
didikliyor ve bunun sonucunda aldığım şahsi kararlarla hareket<br />
ediyorum. Şöyle ki kafamda bir renk paleti var ise ve sanat ekibi<br />
olduğunu zaten biliyordum. Yapım şirketi ile görüştüler<br />
sonrasında ise "Kanbir, hadi gel başlıyoruz." dediler. Ardından<br />
ile konuşuyorsam, ‘‘Başka işin duvarları yeşilmiş, biz de yeşil<br />
işin ekonomik kısmını prodüksiyon ile konuşuyorsunuz,<br />
istediğiniz malzemeyi ve beraber çalışmak istediğiniz insanları.<br />
olsun, bunun sebebi de bence bu.’’ demeyi tercih ediyorum.<br />
Lakırtı: Dönem işi olması sizi teknik açıdan zorluyor mu?<br />
Nasıl ki yönetmenin birlikte çalışmak istediği bir görüntü<br />
yönetmeni olabiliyorsa elbette ki sizin de ekibinizde istediğiniz<br />
B.K: Elbette zorluyor. Modern bir dizi çekerken mekânınız bol.<br />
Bir kafeye gidebilirsiniz, bir yol geçişi çekebilirsiniz. Bizde ise<br />
kamera asistanları, kameramanlar, ışık şefleri oluyor. Onları da<br />
prodüksiyona ekliyorsunuz. En son dekor için sanat ekibi ile<br />
en basitinden şöyle: Bir at geçişi için mekâncılar mekan arıyor,<br />
atlar oraya gidiyor. Bir de üstünden uçak geçmesin veya tel<br />
konuşuyorsunuz ve işe koyuluyorsunuz.<br />
olmasın gibi ayrıntılara dikkat ediliyor. Beykoz Kundura dışında<br />
böyle mekânları çok zor buluyoruz. Açıkçası bizi çok zorluyor<br />
86<br />
dönem işi olması.
Lakırtı: Şu ana kadar çektiğiniz sahneler<br />
arasında sizi en çok etkileyen sahne hangisi<br />
oldu?<br />
B.K: Halit Bey’in (Ergenç) Atatürk fotoğrafını<br />
alıp "Mustafa" dediği sahne çok güzeldi. O<br />
sabah bize ek sahne olarak geldi o ve çok<br />
samimi söylüyorum, ben sabah o bir buçuk, iki<br />
sayfayı okumadım. Ek sahne bizim çok<br />
sevdiğimiz bir şey değil zaten, çekmemiz<br />
gereken çok şey var bir de ek sahne gelmiş.<br />
İçeriğinden habersiz girdim sabah, sahneyi<br />
çekerken farklı bir şey oldu. Sonra zaten<br />
aramızda konuştuk onu. Nadiren oluyor böyle<br />
şeyler, sahne sahnelikten çıkıyor ve hakikat<br />
haline geliyor. Orada Halit Ergenç gerçekten<br />
Mustafa Kemal ile göz göze geldi. O odada ben<br />
de göz göze geldim. Çok garip bir şey oldu.<br />
Böyle bir an, paşanın kendisi oradaydı sanki.<br />
Ben bunun benzerini yıllar önce bir İş Bankası<br />
reklamında yaşadım. Bir şey oldu yine, çekim<br />
Lakırtı: Hilal ve Leon’un yan çift<br />
olmasına rağmen bu kadar ilgi görmesi<br />
arasındaydık. Haluk Bey’in (Bilginer) yüzünde<br />
Atatürk makyajı var. Küçük çocuk ile<br />
hakkındaki fikirleriniz neler?<br />
B.K: Yan çift olarak bu kadar ilgi görmesi şu<br />
konuşuyor, set içerisinde kamerayı hazırlıyorum<br />
an benim konum değil. Fakat bunu<br />
ben de. O sırada bir an "Gel buraya çocuk." dedi<br />
ve gerçekten de tüylerim diken diken oldu. O<br />
incelenmesi gereken sosyolojik bir şey olarak<br />
görüyorum. Normalde bizim Türk seyircisi<br />
adam oldu bir anda, çok acayip bir enerji bu. O<br />
sahne de gerçekten çok ayrı ve güzeldi.<br />
iki tane sarışın karakteri pek sevmez aslında.<br />
Çocuğun Yunan olması mı cazip, kızın<br />
milliyetçi durumdan beslenmesi mi cazip<br />
bunu aslında size sormak lazım. Benim<br />
gözlemlediğim kadarıyla iki karakter de<br />
klasik Türk dizilerindekilerden farklı. Hilal<br />
genç ve tecrübesiz olmasına rağmen güçlü bir<br />
kadın profili çiziyor. Leon ise kültürlü, bilgili<br />
olmasının yanı sıra tüm zorluluklarına ve<br />
engellere rağmen aşkına tutunan, kadına<br />
saygı duyan bir erkek imajı ile karşımıza<br />
çıkıyor. Hal böyle olunca zengin patron-<br />
asistan kız tiplemelerinden fersah fersah uzak<br />
olmaları siz seyircilerde baya etki<br />
uyandırıyor. Tabi bu ne kadar güzel bir şey<br />
olsa da benim için dizinin odağı her daim<br />
Azize ve Cevdet olacaktır.<br />
87
Lakırtı: Sezon boyunca herkesin çok merak ettiği<br />
Lakırtı: Yunan teğmeniyle vatansever Türk kızının aşkı<br />
bir kez daha herkese aşkın din, dil, ırk dinlemediğini<br />
bir sahne var: HiLeon intihar sahnesi. Onun<br />
devamı var mıydı? Varsa neden kesildi?<br />
ispatladı ve sonucunda oldukça üretken bir fandom<br />
yarattı. Birçok shop, video, hikâye ortaya çıktı ve en<br />
B.K: O sahne zaten o kadar uzun bir sahne değildi.<br />
Ama RTÜK'ten dolayı kanal tarafından çok kısa bir<br />
nihayetinde bir de dergi çıkardı. Siz ne düşünüyorsunuz<br />
bu konuda?<br />
kısmı kesildi. Sebebi de intihar sahnesinin, ekranda<br />
kendini asmaya teşvik olarak algılanabilecek olması.<br />
B.K: Bayağı çaba sarf ediliyor tabi ki hepsine. Sizin<br />
şahsınızda eli değen herkesin ellerine sağlık. Çok emek<br />
O yüzden bunu açık açık göstermek de doğru bir şey<br />
değil.<br />
vermişsiniz. Açıkçası bu kadar kapsamlı bir dergi olacağını<br />
düşünmemiştim. İnceledikten sonra sadece HiLeon'a değil<br />
Lakırtı: Yeni sezonda Hilal ve Leon sahnelerinin<br />
süresinde artım görebilecek miyiz?<br />
farklı konulara da yer vererek okuyucularınıza geniş bir skala<br />
sunduğunuzu gördüm. Amatör bir ekip olmanıza rağmen<br />
B.K: Bizim hikayemiz Azize, Cevdet ve Tevfik'in de<br />
dahil olduğu Milli Mücadele dönemini anlatan bir<br />
ortaya çıkardığınız bu güzel dergi için size bu denli ilham<br />
hikaye. Tabi ki diğer akışlar da var mutlaka. Fakat bu<br />
olmak beni de fazlasıyla memnun etti. Ayrıca içinizden kim<br />
yapıyor, kim uğraşıyor bilmiyorum ama şarkıyı söyleyen<br />
hikayenin içinde seyirci çok sevdi, üç yüz bin tweet<br />
attı diye asıl konunun dışına çıkılıp başka bir<br />
yazan ekibin yaptığı da çok takdir edilecek bir şey. Çok<br />
enteresan şeyler yapıyorsunuz, bütün bunlar çok güzel her<br />
hikayeye ağırlık verilmesi pek mümkün değil. Tabi ki<br />
kimse tamamen göz ardı etmiyor bu dediklerinizi,<br />
birimizi çok heyecanlandırıyor, yüzümüzü güldürüyor.<br />
Yalnız şarkı yapıldıktan sonra bunu müzisyene yollayalım,<br />
genel olarak bir ses var orda bir uğultu var, HiLeon<br />
diye bir stadyum dolusu insan bağırıyor. Ama takdir<br />
bu sahnede kullanılsın gibi istekleri oluyor. Aslında olmaz da<br />
değil, olur ama bunun için çok büyük bir interaksiyon lazım.<br />
edersiniz ki interaktif bir iş değil bu. Anlık tepkilere<br />
göre şekillendiremeyiz hikayeyi. Açıkçası size bir<br />
Bu bir dizi ve bizler çekenleriyiz, sizler de seyircisisiniz.<br />
Biraz sabır göstermek, seyirci çizgisinde azıcık durmak<br />
HiLeon spin-off lazım.<br />
lazım. Yani müdahale edemezsiniz, bu teknik olarak<br />
teknik ekibin alacağı bir karar.<br />
88<br />
mümkün bir şey değil. Hangi sahnede ne yapılacağı tamamen
Lakırtı: Hilal ve Leon ekseninde olmayacak ama genel olarak<br />
Lakırtı: Vatanım Sensin ikinci sezona başlama<br />
sürecinin bu kadar ertelenmesindeki etkenler<br />
o dönemde hiç bayram geçmiyor mu? O dönemin insanları<br />
bayramları nasıl kutluyor bunları bir dakikalık bile olsa dizide<br />
neler?<br />
B.K: Gecikmedeki en büyük etken aslında genel<br />
görmemiz mümkün değil mi?<br />
B.K: Aslında bu dediğiniz bir manada da işe yarar bir şey. Mesela,<br />
olarak senaryodan kaynaklı oldu. Senarist ekibinin<br />
yeniden oluşturulması gibi bir durum söz konusuydu.<br />
bir Ramazan Bayramı olsa bir bölüm dolu dolu bu sahneleri<br />
verebiliriz. Bunlar aslında tamamen senaryoyla alakalı. Bir<br />
Bu da bir adaptasyon süreci gerektiriyordu.<br />
dönem hikaye akışı çok hızlandı sizin de bildiğiniz gibi. Bazen üç<br />
Senaryomuzun yeterli bir olgunluğa erişmesi için bu<br />
bölümde anlatabilinecek olayı bir bölüm içinde vermek durumunda<br />
kadar zaman bekledik. Sizlere en güzelini<br />
kaldık. Hal böyle olunca da bu dediğiniz detaylara yer kalmadı.<br />
verebilmek, yapabileceğimizin en iyisini hazırlamak<br />
Senaryoda yer alırsa biz de keyifle çekeriz tabi ki neden olmasın?<br />
için uğraşıyoruz. Bu da zaman alabiliyor haliyle.<br />
Lakırtı: Dizide ne kadar sürelik zaman atlaması planlanıyor?<br />
Umarız en iyi şekilde, hepimizin içine sinen güzel bir<br />
Açıkçası her ne olursa olsun, Milli Mücadele döneminin<br />
işle karşınıza çıkabiliriz.<br />
atlanmasını istemeyiz. İzmir'in kurtuluşu, Cumhuriyet'in<br />
kuruluşu ve pek tabi inkılaplar en görmeyi umduğumuz şeyler.<br />
Lakırtı: İkinci sezondaki bu gecikme sizce diziyi<br />
B.K: Bir süre atlayacağız sanırım. Ama ne kadarlık bir atlama tam<br />
nasıl etkiler?<br />
B.K: Normalde elimizde iki üç bölüm stok oluyordu.<br />
olarak bilmiyorum. Çok büyük bir atlama olacağını<br />
düşünmüyorum ben de. Senaryo hali hazırda mevcut ama benim<br />
Şimdi stok yapma şansımız da az olacak. Kolay bir<br />
sezon olmayacak en başında bizim için. Umarım ve<br />
elime gelmedi henüz. Aileler bir tarafa dağıldı, Tevfik yerde kaldı,<br />
Cevdet karargahtaki durumu meçhul. Şimdi ne oldu ne bitti tabi ki<br />
dilerim ki kaldığımız yerden seyircinin sempatisi ve<br />
ilgisiyle devam ederiz. Şahsen ben dizinin erken<br />
hep beraber öğreneceğiz. Bu tip durumlarda iki metot kullanılır. Ya<br />
zaman atlaması olur ya da kalınan yerden aynen devam eder. Fakat<br />
bitmesini hiç istemem. Dizinin gerçekleştiği dönemi<br />
de anlatılan hikayeyi de seviyorum ve sizin gibi<br />
hangi metodun seçildiği şu an itibariyle sete başlayınca öğrenilecek<br />
bir şey. Tek diyebileceğim, Milli Mücadele döneminin çok<br />
merakla takip ediyorum. Tabi ki zaman zaman hataya<br />
atlanmayacağı, bundan emin olabilirsiniz. Çünkü bizim<br />
düşüyoruz, hepimiz insanız. Çok insanın içinde<br />
bulunduğu işlerde, bazen birçok hata kolektif hale<br />
beslendiğimiz yer burası, bu işin yapılma sebebi bu. Biz bir ülkenin<br />
yeniden doğuşunu anlatıyoruz, bunu es geçmemiz mümkün değil.<br />
geliyor ama bilinçli ihmal edilmiş, kaytarılmış hiçbir<br />
Ayrıca Milli Mücadele tabanı olmasa, bu ayrılıkların ve zıtlıkların<br />
şey yok. Çok fazla insan çok fazla emek veriyor. Tek<br />
çekim gücü olmasa Hilal ve Leon da bir işe yaramayacak. Yani<br />
dileğimiz bu emeğimizin karşılığını en güzel şekilde<br />
ikisi aynı toplumda komşu çocuğu olsa sizi bu kadar<br />
alabilmek.<br />
etkilemeyecek. Dolayısıyla dilerim ki en doğru şekilde karşınıza<br />
89<br />
çıkarız.
kötü davranamazsın." demek doğru değil. Kimse<br />
Lakırtı: Birkaç hafta önce fandom ile tatsız bir olay<br />
oldu, böyle olmasını eminiz kimse istemezdi. Bu<br />
konuyla ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı, sizi<br />
en çok kıran ne oldu? Bunu bizce burada tatlıya<br />
bağlarsak çok güzel olur çünkü sizin fandom ile olan<br />
etkileşiminiz bizim için çok değerli.<br />
B.K: Hiçbir şey yok. Herkes kendinden mesul. O<br />
akşamla ilgili diyebileceğim bir şey yok çünkü o kaos<br />
artık beni ilgilendirmiyor. Yani hadsizlikle ilgili bir<br />
mesele var ortada. Beni kötü algılayacak olan varsa da<br />
algılasın. Benim kimseye iyi kimseye kötü gözükmek<br />
gibi bir derdim yok. Kimseden özür dilenecek bir durum<br />
da yok. Bir kişiye söylediğim bir şeyi burası internet<br />
istediğim gibi yayınlarım da değil olay. Karşımdaki<br />
insana saygımdan ona cevap veriyorum. Yani bir kişi<br />
bana soru sormuş ben de onun şahsına cevap vermişim.<br />
Aradan alıp "Sen bize böyle davranıyorsun, seyirciye<br />
Dizide zaman zaman seyircinin de gözünden kaçmayan<br />
sıklntılar meydana geldi. Gerek sahne devamsızlıkları,<br />
kimseye kötü davranamaz, seyirci de bana kötü<br />
davranmasın o zaman. Çok magazin oldu, aslında hiç<br />
gerek Leonun kalbinden vurulup karnından ameliyatı.<br />
Bu gibi sıkıntıları neye bağlıyorsunuz?<br />
gerek yoktu. Bir dizinin, benim çalıştığım, çektiğim,<br />
yönetmeni olduğum bir dizinin iki karakterini<br />
B.K: Aslında bunlara dikkat eden çok adam var,<br />
devamlılıkçı, yönetmenler ve tabi ki oyuncunun kendisi<br />
sahiplenip, o iki karakterle ilgili bir şeyler söyleyip, bu<br />
niye böyle olmuyor diye sorgulamak da ne bileyim<br />
var. "Benim buramdan vurdunuz böyle niye oldu?"<br />
diyebilir ama olabiliyor atlıyorsunuz. 6 günde 130 dakika<br />
arkadaşlar o kadar iyi biliyorsanız, siz yapın diyesi<br />
geliyor insanın. Çünkü bu diziyi yapanlar biziz. Sadece<br />
çekiyoruz. Bu bir bahane değil mutlaka dikkat etmemiz<br />
lazım. Fakat durumu size şöyle izah edeyim: Mesela<br />
ben de değilim aslında ben de bir parçayım bazı<br />
durumlara hiç etkim yok, bazı durumların ise etkeniyim.<br />
Leon'u Pazartesi günü sabah 9'da vuruyoruz, Leon'un<br />
sedyeyle hastaneye getirilmesi sahnesini Perşembe günü<br />
Ama bu dizinin senaristi var, yönetmeni var, oyuncusu<br />
var, yapımcısı var. Daha bana gelene kadar bir sürü<br />
öğleden sonra saat 4'te çekiyoruz. Ama sen onu Leon<br />
vuruluyor, sedyeyle getiriliyor olarak 30 sn de izliyorsun.<br />
karar mekanizması var. Ben de onların tercihlerine<br />
uymak zorundayım, uyacağımı da söylüyorum. Ben bu<br />
Arada adam vuruluyor, kalkıyor, vurulmadan önceki<br />
işe imza atıyorum, en önemlisi bu işten ekmek yiyorum.<br />
sahnesini oynuyor geliyor, 4 gün sonra bir daha vurulduğu<br />
sahneyi oynuyor. Yani bu aslında her işte böyle. Parça<br />
Lakin beni yanlış anlayan yanlış anlama noktasındaysa<br />
şu anda da, yanlış anlamalarına lütfen devam etsinler.<br />
parça çekiliyor. Arkadaşlarımız da çok çalışıyor, diziyi<br />
yetiştirebilmek için insan üstü efor sarf ediyoruz. Herkes<br />
Ben herhalde dizinin görüntü yönetmeniyle kavga edeni<br />
ilk defa gördüm. Bu heyecanınızı, bu samimiyetinizi çok<br />
kendi mucizesini yaratıyor. Keza yönetmenler, oyuncular<br />
da öyle. Ama zaman zaman bizimde gözümüzden kaçan<br />
sevdiğim için vaktim de varsa, mümkün olduğu kadar<br />
bireysel olarak da herkese cevap vermeye çalışıyorum.<br />
detaylar olabiliyor. Sonuçta diyorum ya biz de insanız.<br />
Elimizden geldiğince gereken özeni verip buna göre<br />
Şimdi benim de durmam gereken bir çizgi var, her şeyi<br />
söyleyemem takdir edersiniz ki. Dolayısıyla seyircinin<br />
hareket ediyoruz.<br />
de durması gereken yer olmalı.<br />
90
Öz eleştiri yapar mısınız? İzledikten sonra<br />
beğenmediğiniz bir daha çekseydim keşke dediğiniz bir<br />
sahne oldu mu?<br />
B.K: Çok garip bir şekilde şöyle söyleyeyim işin hızından<br />
dolayı, yapım şeklinden, alışkanlıklardan dolayı pek olmuyor<br />
açıkçası. Zaten bir sahneyi bir kerede çekmiyorsun en az 4-5<br />
kez tekrar çekiyorsun. Şöyle bir örnek vereyim mesela. Azize<br />
hapiste, Cevdet geldi kurtaracak, ikisi karşı karşıya<br />
konuşuyorlar. Mesela onun bir tarafını bir kere diğer tarafını<br />
bir kere ayrı ayrı çektik. Çünkü çok yüksek bir sahne. Herkes<br />
ağlıyor, fısır fısır konuşuyor, bir kere yakalanacak bir sahne,<br />
çok da güzel oldu. Yani orda ikinci kere çekelim deme gibi<br />
bir şansım yok. Tiyatro oyunu gibi aslında, tiyatrocu repliğini<br />
ezber yapıyor, çıkıyor bir buçuk saat oynuyor ve gidiyor.<br />
Benim için de sahne kendi payıma öyle. Mümkün olduğu<br />
kadar hazırlanıyorum. Diyelim ki ilk tekrarda bir şey oldu<br />
yarıda kesebilir yönetmen ya da oyuncu baştan almak<br />
istiyorum diyebilir, kaldı ki benim de öyle bir hakkım var.<br />
Lakırtı: Son olarak bu mesleği yapmak isteyenlere<br />
Sahne devam ederken ben onu sahne içinde gözlemleyip,<br />
verebileceğiniz tavsiyeler var mı?<br />
kestikleri anda şeffaf bir şekilde yapmaya çalışıyorum<br />
B.K: Var tabi ki. Öncelikle sabırlı olacaklar. Gerçekten ne<br />
kimsenin dikkatini çekmeden. Orda benim önceliğim<br />
yapıyorlarsa, mesela şu anda kamera asistanı olarak<br />
yönetmene, oyuncuya zaman vermek, onları konforlu bir<br />
başlıyorsa, en iyi kamera asistanı olacak, kostüm asistanıysa<br />
şekilde işlerine konsantre etmek. İşi bölmeden kendi işimi<br />
en iyi kostüm asistanı olmak için için çalışacak, en iyi<br />
yapmak. O gördüğünüz fotoğrafları, seyrettiğiniz görüntüleri<br />
kostüm şefi olmak için çalışmayacak. Önce bulunduğu<br />
belli bir teknik olgunluğa eriştirmek, ama bunu herkesin<br />
pozisyonun en iyisi olmak için çaba sarf edecek ki emin<br />
gözüne parmak soka soka değil, aralarda şeffaf olarak ve<br />
adımlarla yürüyebilsin. Çok kısa sürede iki adım ötesini<br />
hızla yapmaya çalışıyorum. Bu sayede keşke tekrar<br />
düşünürse, çok genç bir nüfus var, aynı pozisyona talip çok<br />
çekseydim demeye gerek duymuyorum.<br />
genç adam var. Çok şanslısısınız çok genç adamlı bir<br />
nüfusumuz var ama aynı zamanda, çok şansızsınız çünkü<br />
sabır gösteren kimse yok. Kostüm asistanı veya kostüm şefi<br />
dizaynır olmak istiyor, daha çanta taşımayı bilmeyen kamera<br />
asistanı hemen görüntü yönetmeni olmak istiyor. Ama önce<br />
o çantayı düşürmeden, içindeki lensleri dökmeden taşımayı<br />
öğrenmeli insan. Üç beş sene sonra görüntü yönetmeni de<br />
olursun, belki de olamazsın. Zaten yükseleceksin. En üst<br />
basamağı hedefleyen en iyi görüntü yönetmeni zaten olacak.<br />
Sabır göstermeleri, gerçekten çok çalışmaları, literatüre<br />
etmeleri, fotoğraf bakmaları lazım. Mesela ben kendi adıma<br />
konuşacak olursam, ben film seyretmeyi sevmiyorum bitmiş<br />
bir şey olduğu için. Color-grading yapılmış, montajı bitmiş.<br />
Ben ham bir şey görmeyi seviyorum, fotoğraf bakmayı<br />
seviyorum. Fotoğraf ve dergilere baksınlar sık sık. En baştan<br />
sağlam bir şekilde ilerlesinler.<br />
91