15.01.2018 Views

Miray Daner Kolaj

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

A Y L I K H İ L E O N D E R G İ S İ<br />

LAKIRTI<br />

M I R A Y D A N E R


dergi teknik editörü<br />

müşkülman<br />

@yinemimuskul<br />

editör<br />

büşra<br />

@helenıstıkba<br />

yasmin<br />

@lc_lapsuscalami<br />

poemist<br />

@lionmelissa<br />

vanellope<br />

@vonnschweetz<br />

lenore<br />

@metallicablue<br />

tasarım departmanı<br />

müşkülman<br />

@yinemimuskul<br />

bobby<br />

@hileonbee<br />

valerie<br />

@valeriastagones<br />

gaye<br />

@gaye_sky2<br />

LAKIRTI<br />

İletişim<br />

Twitter @lakirtidergisi<br />

İnstagram /lakirtidergisi<br />

Facebook /lakirti<br />

E-posta lakirtidergisi@gmail.com


1<br />

sabır ya tahammül… Tam gaza gelmişiz oh mis gibi barbarlardı,<br />

Ya<br />

HiLeon gümbür gümbür geliyor derken bizim genç kızların<br />

Andreas’tı,<br />

zamanlı koruyucusu Teğ-Man çıksın zavallı mı zavallı, evleneceği<br />

tam<br />

sözde şiddet gören ve tarihteki ilk feministlerden olan Cevdet<br />

beyden<br />

Yıldız ile evlenmek istediğini söylesin. Hem de en söylenmemesi<br />

kızı<br />

kişi olan ‘Veronika The İzdivaç Lover’a. Bu gereksiz isteğin<br />

gereken<br />

nelere mal olduğunu da bildikçe Leon’u Smyrna sokakla-<br />

ilerde<br />

hunharca elimde zil “Shame shame” diye gezdiresim geli-<br />

rında<br />

Allah’ım bir de Veronika "Emin misin?" diye üsteledikçe,<br />

yor.<br />

“Evet.” diye onaylaması aklıma geldikçe Halit İkbal yazı-<br />

onun<br />

sı görmüş Vasili gibi çıldırasım geliyor.<br />

akımının öncülerinden Leonidas Papadoupoulos’un,<br />

Romantizm<br />

di- ğer romantik Cevdet kızı Hilal’e yazdığı bir mektup var ki;<br />

bir<br />

okuyup okuyup uykuya dalmalık… Ki kızımız da öyle<br />

gece<br />

Her ne kadar bu mektup fandom için kabusa<br />

yapıyordu.<br />

olsa da, üzerine portakal ka- bukları koyduğumuz<br />

dönüşecek<br />

gibi içimizi ısıtacak cinstendi. Tabi biz ‘Partners in crime’<br />

sobalar<br />

kadar verip bizi müşküllerden müşküllere savuracak<br />

olmaya<br />

ve Azize’yi hesaba katmamıştık… Hilal de hesaba<br />

Veronika<br />

elbet. Tüm kalbiyle mektuba cevap veriyor iken<br />

katmamıştı<br />

dalan ‘Azize The Anti-leonist’ tarafından dile getirilen “<br />

odaya<br />

efendiler seninle evlenmek istiyormuş Yıldız!” sözü<br />

Leon<br />

kalbine Hamilton bombası gibi düştü.<br />

Hilal’in<br />

gerisini merak ettiğimiz bir mektup daha bitmeden buruşturulup Eftelya gibi kenara atılmış oldu.<br />

Hepimizin<br />

Bedbaht Leon’umuz da dün yediği hurmalar yüzünden mektubun cevabını Hilal’den değil, Halit İkbal’den<br />

Bizim<br />

oldu. Hem de bu cevap bırak aynı kıyıya varmayı, bizzat Leon’u denize dökülmeye layık görecek kadar<br />

almış<br />

dolu bir cevaptı. Sahibine ulaşacak nice mektuplar umduk, ne bulduğumuzdan bahsetmek bile istemiyorum.<br />

öfke<br />

2<br />

Umduk Ne Bulduk<br />

by@turuncuesarp<br />

Ne<br />

DILLERIN NE DER LEONIDAS?!<br />

TEĞMEN,<br />

“Binimli ivlinmisini istiyirim.”<br />

DÜN YEDIĞIN HURMALAR…<br />

3


Leonidas Efendi… Demek ki neymiş? Bu işler öyle “Binimli<br />

Yaa<br />

istiyirim.”la olmuyormuş. Gerçek aşk gelir adamı bir çift<br />

ivlinmisini<br />

göze mahkûm edermiş. Neyse Yıldız meselesi rafa kalktı falan diye<br />

mavi<br />

mutlu olmayalım ama mutluyduk. Hele bir de şu fotoğraf<br />

Lucy’den<br />

boyoz görmüş Tevfik gibiydi fandom. Allah’ım dedim işte o gün<br />

düşünce<br />

Fandom heyecanlı, fandom coşkulu, fandom umutlu… Sonra ne mi<br />

bugün!<br />

Ekip bu sahneyi ekmek keser gibi kesti! Şu güzelim sahneyi iki<br />

oldu?<br />

bitirdiler. Leon Hilal’i kurtardıktan sonra ne olduğunu, ne<br />

saniyede<br />

ne hissettiklerini bilmemiz çok gelmiş olsa gerek.<br />

konuştuklarını,<br />

biz yine fandomca çok şey beklemediğimiz halde iki saniyelik<br />

Yani<br />

GÜN, FANDOMUN BAĞRINA BIR ATEŞ<br />

O<br />

DÜŞTÜ...<br />

fotoğrafı gören fandomu şu an uzaklara dalmış olarak hayal<br />

Bu<br />

Bir patlama vardı ortada, bir de şu fotoğraf. Tabi bu<br />

edebiliyorum.<br />

hala umudumuzu taze tuttuğumuz, içimizdeki Polyanna’nın kötü<br />

bölümler<br />

düşmediği bölümlerdi. Biz de içimizdeki Polyanna’nın bize verdiği<br />

yola<br />

dayanarak fotoğraftakileri Hilal ve Leon ilan ettik. Tabi senaristler<br />

yetkiye<br />

mu? Yapıştırmış cevabı: "Durun, siz kardeşsiniz!".<br />

durur<br />

sahne ile ilgili umduklarımız; genç kızların sevgilisi ve en büyük<br />

Bu<br />

Teğ-Man’in Hilal’i o ateş çemberi içinde kolları arasına alması<br />

koruyucusu<br />

iki aşığın birbirlerine sığınmasıydı. Şimdi bu beklentiden daha doğal ne<br />

ve<br />

olabilir?<br />

ailenin en ilgiye muhtaç bireyinin ağır yaralanması oldu.<br />

Bulduğumuzsa<br />

sığınan Hilal ve Leon sahnesi de vardı şimdi günahlarını<br />

Birbirlerine<br />

sevgili ekibimizin. Hilal’in Leon’u suçladığı, Azize’nin Leon’un<br />

almayalım<br />

neşterle falan yürüdüğü çok ponçik sahneler de yok değildi. Bir<br />

üstüne<br />

acımasız bir kumandan, babalığı beceremeyen bir baba,<br />

Onu<br />

en azılı ‘Halit İkbal Hater’ ve Türklerden intikam almaya<br />

tarihteki<br />

bir ‘The Vasili Remembers’ olarak izledik sezon boyunca.<br />

yeminli<br />

boyu türlü türlü huyuyla kimi zaman güldürdü, çoğu<br />

Küçücük<br />

sövdürdü kendine Vasili. Hepimiz nefret ettik Leon’a<br />

zamansa<br />

ve bir komutan olarak yaptıklarından. Ama yine<br />

davranışlarından<br />

kimse böyle bir son beklemiyordu Vasili için. Vasili önemli<br />

de<br />

de işin içinde Leon vardı dediğinizi duyar gibiyim. “Yaptığı<br />

değil<br />

şeyden sonra hak etti, az bile oldu!” diyenler vardır. Belki de<br />

onca<br />

bile olsa bunu hak etmedi.” diyenler. Ama hepimizin<br />

“Vasili<br />

olduğu kısım ise; Leon babasıyla hiç yüzleşemedi ve bir<br />

hemfikir<br />

olsun sevildiğini babasından duyamadı. İşin kötüsü bir daha da<br />

kez<br />

duyamayacak. Fandom olarak hep babasına hislerini haykıran<br />

asla<br />

Leon hayal etmedik mi? Meczup fandoma baba-oğul dertleşme<br />

bir<br />

çok görüldü elbette. Vasili ölü, Leon bedbaht, fandom<br />

sahnesi<br />

bitik…<br />

SEN YILDIZ’LA EVLENMEK İSTERSIN,<br />

3<br />

CENAZENE HILAL GELIR…<br />

sahneyle yetinmek zorunda kaldık.<br />

YA?! YOK CANIM ÖLMEMIŞTIR…<br />

4 NASIL<br />

5<br />

kez daha şu hayatta Leon olmamayı diledik hamdolsun.<br />

4


E N B I '<br />

U N U T U L M A.<br />

Z<br />

S A H N E S I<br />

"Efendiler, ben buraya bir evladın<br />

vicdanından geçtim de geldim!"<br />

Misak-ı Milli kararlarının kabul<br />

edildiği bu sahnenin izi yıllar geçse<br />

de unutulmayacaktır.<br />

misak-i milli<br />

^<br />

U. N U T A M A D I G I M I Z Z A.. M A.. N S..<br />

I Z<br />

H I L E O N F R A G M A N I O L U M U<br />

stavro<br />

vals<br />

Ah o internet özel fragmanı yok mu!<br />

Vals yaptıklarını gördüğümüz zaman<br />

halaya durduğumuzu hatırlar<br />

gibiyim. Sanırım en unutulmaz 14<br />

Şubat olabilir.<br />

Elektriklerin prensi Stavros. Bir<br />

baktık birden ölüvermiş. Daha Halit<br />

İkbal'i bulmaya çalışacaktı,<br />

çatışmalar yaşayacaktık. Yarım<br />

kaldık efendiler...<br />

5


..<br />

Y. U R E K B U R K A N . Y A R. I M K A L.<br />

A N<br />

H I L E O N S A H N E S I H I K A Y E S I<br />

^<br />

kabil degil<br />

Papadopoulos<br />

ailesi<br />

Neredeyse her sahnemiz yürek<br />

burksa da şüphesiz en çok<br />

yüreğimizi burkan "Kabil değil"<br />

sahnesiydi. Bu sahne o kadar içimize<br />

oturdu ki hala malum cümleyi<br />

duyduğumuzda tüylerimiz ürperiyor.<br />

. .<br />

U N U T U L M A Z T A.<br />

R I H I<br />

K A R A K T E R I<br />

Başlığı okuyunca bir çoğunuzun aklına<br />

aynı isim gelmiştir herhalde. O da tabi<br />

ki Kara Fatma. Küçüklüğümüzden beri<br />

anlatılan Kurtuluş Destanında en<br />

büyük payı olanlardan biri şüphesiz<br />

Kara Fatma'dır. Bu uğurda ailesini bile<br />

feda etmekten çekinmeyen yürekli<br />

kadın kahramanımızı dizide Demet<br />

Evgar başarı ile canlandırdı.<br />

Kara Fatma<br />

Biricik Papadopoulos ailesi... Hikayeleri hiç<br />

beklemediğimiz bir yerde yarım kaldı. Vasili<br />

çocuklarına babalık yapamadan öldü, Veronika<br />

hiç dönmemek üzere ülkesine geri döndü. Leon<br />

ise hiçbir zaman baba şefkatini tadamadı.<br />

Toparlanamadan daha beter dağılıverdiler.<br />

@xblackseaxys<br />

@eleutheromaniat<br />

6


sevgili okuyucularımız ,<br />

Merhaba<br />

ayki sayımızda, yeni sezonun da ufaktan başlamasıyla sizlere bir sürpriz yapmak istedik. Ekibimizin renkli<br />

Bu<br />

turuncuesarp'ın kaleme aldığı vahşi Smyrna ortamında kıyasıya bir mücadeleye şahit olacağınız<br />

siması<br />

Smyrna köşemiz, bu aydan itibaren her sayıda sizlerle olacaktır. Keyifle okumanız dileğiyle...<br />

Survivor<br />

geldiğinden beri ne huzurumuz kaldı ne<br />

İzmir’e<br />

mutluluğumuz. Ülkemizi işgal etmeye<br />

de<br />

yetmezmiş gibi erimi de elimden aldın.<br />

geldiğin<br />

benim boyumu gerek Cevdet’in bana<br />

Gerek<br />

bağlılığını, geldiğin günden beri kıskandın.<br />

olan<br />

bir de Cevdet’e yaptığın baskılarla<br />

Yetmedi<br />

boşamasına neden oldun. Burada olmayı<br />

beni<br />

etmiyorsun. Sana Atina yolunda iyi<br />

hak<br />

SURVIVOR<br />

SMYRNA<br />

Smryna'daki ilk konseyde neler yaşandı?<br />

Kim kimi, neden yazdı?<br />

Smryna'ye ilk veda eden kim olacak?<br />

Azize Hemşire<br />

yolculuklar kumandan.<br />

7


adım attığım günden beri kâbusum<br />

Smyrna’ye<br />

Tüm Osmanlı’yı bize karşı kışkırttığın<br />

oldun.<br />

gibi yakışıklılığını babasından,<br />

yetmezmiş<br />

miterasından almış olan oğlumu da<br />

boyunu<br />

hayran bırakmayı başardın. Koskoca<br />

kendine<br />

orduları komutanı Vasili Papadopoulos’u<br />

Yunan<br />

koşturup durdun ama artık yeter!<br />

peşinde<br />

ideallerine uzatmaktan çekinmediğin<br />

Helen<br />

bela, orada Mehmet. Ya da şöyle mi<br />

Nerede<br />

Nerede Hilal orada Mehmet! Kendin<br />

desek?<br />

bela içinde olduğun yetmiyormuş gibi<br />

sürekli<br />

de benim civcivimi peşinden sürüklüyorsun.<br />

bir<br />

seninle aynı vatanı sevmiyormuşuz, yok<br />

Yok<br />

duayı etmiyormuşuz falan bir artistlikler<br />

aynı<br />

şekiller. Hadi kardeş hadi, biz seni yavaştan<br />

bir<br />

kenara alalım.<br />

şöyle<br />

dedik, kalleş çıktın. Vatan<br />

Kardeş<br />

göz diktiğin yetmedi, beni<br />

topraklarımıza<br />

vurdun ve hiç utanmadan zevceme<br />

sırtımdan<br />

göz diktin. Yokluğumda ailemle gününü gün<br />

de<br />

anamın patlıcanlı büreklerini götürdün.<br />

ettin,<br />

vatanı satarken ben vatanım için hain<br />

Sen<br />

yedim eyy Mirliva Tevfik! Ama ışıltılı<br />

damgası<br />

geride kaldı kardeşim. ‘’Herkes hak<br />

günlerin<br />

gibi yaşıyor, senin gibiler çabuk<br />

ettiği<br />

demiş ünlü bir düşünür. Hadi sana<br />

unutuluyor.’’<br />

Kumandan Vasili<br />

dilin ve sana iyi yolculuklar!<br />

Teğmen Leon<br />

General Cevdet<br />

iyi uçuşlar kardeşim.<br />

8


Gözümü açtığım günden beri hep<br />

Cevdet…<br />

yedin. Kardeş dedik, bağrımıza bastık<br />

hakkımı<br />

beğendiğimiz kıza nikahı bastın! Kusura<br />

ama<br />

Cevdet! Benim için önce para, sonra aşk<br />

bakma<br />

en son dostluk geliyor. Sırtından vurmam da<br />

ve<br />

bundan yani, çok şey yapma sen. Yıllardır<br />

hep<br />

defa sahip olduğum huzurun da Smyrna’ye<br />

ilk<br />

vadesi doldu sanıyorsun lakin<br />

dönmenle<br />

kardeşim. Tek gidişlik biletin<br />

yanılıyorsun<br />

tercihim de cehennem yanı.<br />

benden,<br />

yemek masasında silahlarla şov yaptığın<br />

Dün<br />

dön de bir bak istedim Vasili… Vatanımı<br />

kıza<br />

etmeye geldin ve onca cana kıydın.<br />

işgal<br />

bir de utanmadan benim dalyan gibi<br />

Yetmedi,<br />

psikolojisine göz diktin. Sana ne<br />

bekleyenimin<br />

ne Leon’u ne de Halit İkbal’i yediririm<br />

vatanımı<br />

Vasili! Umarım yüzme konusunda<br />

Kumandan<br />

kayınbabacığım. Sana Halit İkbal’in<br />

iyisindir<br />

veda ediyorum: ‘‘Sizler denize<br />

selamıyla<br />

layıksınız!’’<br />

dökülmeye<br />

derdin, görecek kötü günlerin varmış<br />

Çekecek<br />

Hasibe… Benim patlıcanlı büreklerle<br />

be<br />

evlat gitsin, domuz yiyen Yunan<br />

büyüttüğüm<br />

komutan olsun. Ne olursa olsun<br />

ellerine<br />

dedim ama yaptıkları boyunu aştı artık.<br />

evlattır<br />

Yunan ordularının Albayı Cevdet! Evladım<br />

Ey<br />

evladım değilsın, evladım değilsın!<br />

değilsın,<br />

de, İzmir’de de yerin yok senin.<br />

Kalbimde<br />

Mirliva Tevfik<br />

Hilal Hemşire<br />

Hasibe Ana<br />

9


yarım bıraktığı işi ben<br />

Ağabeyimin<br />

Vasili Efendi. Kendin İzmir’e<br />

tamamlıyorum<br />

oldun, yetmedi bir de kılkuyruk oğlunu<br />

musallat<br />

başımıza. Ağabeyimi öldürdü, bunun<br />

sardın<br />

zaten verecek de peki benim çalgıcı<br />

hesabını<br />

niye spor olsun diye dövüyor lan<br />

arkadaşlarımı<br />

herif?! Hilal’in, hatta Ali Kemal ve Lütfü’nün<br />

bu<br />

aklını çeldi. Hele seni bir postalayayım,<br />

bile<br />

kurumadan oğlunu da postalayacağım<br />

mührün<br />

etme kumandan. Hadi yallah<br />

merak<br />

adaya ilk geldiği günden beri insanlarla olan uyumsuzluğu ve sinirlenirken ayakları üstünde<br />

Ve<br />

ile bilinen, Atina’dan Vasili’ye veda ediyoruz bu ay. Hoşça kal küçük adam…<br />

yükselmeleri<br />

Mehmet<br />

cehenneme!<br />

Smryna noterinin huzurunda sayılan oylar sonucu bu ay Smryna' ye veda eden ilk ismimiz ...<br />

Kumandan Vasili ...<br />

@turuncuesarp<br />

10


omantik komediler ile ağır aile<br />

Hafif<br />

bunaldığımız şu son<br />

dramlarından<br />

anlatmayı seçtiği zaman ve<br />

dönemlerde,<br />

karakterleri ile taze bir nefes gibi<br />

ilginç<br />

giriverdi Vatanım Sensin.<br />

evlerimize<br />

kısmımız tam da yukarıda bahsedilen<br />

Bir<br />

daima aynı şeyleri izliyormuşuz<br />

tarzda,<br />

uyandıran dizilerden bunalmıştı,<br />

hissini<br />

ise Binbir Gece’de<br />

bazılarımızı<br />

izlediğimiz iki oyuncunun<br />

hayranlıkla<br />

bir araya gelmesi çok<br />

yeniden<br />

Bununla birlikte<br />

heyecanlandırmıştı.<br />

Sensin’de çoğumuzun dikkatini<br />

Vatanım<br />

dizi yapımcılarının uzun zamandır<br />

çeken<br />

almadığı bir dönemin, Milli Mücadele<br />

ele<br />

işlenecek olmasıydı. Diğer<br />

Dönemi’nin,<br />

deyişle Vatanım Sensin,izleyiciye pek<br />

bir<br />

şey vaat ediyordu. Merak uyandırıcı<br />

çok<br />

dönemi arka fona alarak savaşın<br />

bir<br />

ve aileler üzerindeki etkilerini,<br />

kişiler<br />

her şeye rağmen aralarındaki<br />

ailelerin<br />

bağ ile nasıl ayakta durduğunu<br />

kuvvetli<br />

gayesiyle yola çıkmıştı.<br />

anlatma<br />

İzmir’in işgali ve sonrasındaki<br />

Merkezine<br />

oturtarak birbirinden farklı<br />

süreci<br />

üzerinden dönemin politik,<br />

karakterleri<br />

ve kültürel özelliklerini anlatmayı<br />

sosyal<br />

hedefliyordu.<br />

da<br />

yavaş “düşman dosta,<br />

Yavaş<br />

sevdaya” dönüştü.<br />

dost<br />

11


süreçte Binbaşı Cevdet ile Miralay Tevfik<br />

Bu<br />

esas çatışmasını başarıyla yansıtan,<br />

dönemin<br />

bir geçmişi paylaşan iki karakter olarak<br />

ortak<br />

Binbaşı Cevdet, kendisinden ve<br />

seçilmişti.<br />

vazgeçerek vatanı uğruna Yunan<br />

ailesinden<br />

sızmak zorunda kalan bir Milli Mücadele<br />

ordusuna<br />

olarak karşımıza çıktı. Ailesi ve diğerleri<br />

neferi<br />

bir “haindi” Albay Cevdet. Miralay Tevfik ise<br />

için<br />

kendisini ve cebini doldurmayı düşünen,<br />

yalnızca<br />

Osmanlı subayı maskesinin ardında<br />

vatansever<br />

ve harici bedhahlar” ile işbirliği halinde bir<br />

“dâhili<br />

Bu geçmişin en önemli parçası ise her iki<br />

haindi.<br />

de tutkuyla bağlı olduğu Azize Hemşire<br />

erkeğin<br />

Azize Hemşire, kocasını kaybetmesine, üç<br />

idi.<br />

ve yaşlı kayınvalidesi ile bir başına<br />

çocuğu<br />

ve yaşadığı toprakları terk etmek<br />

kalmasına<br />

bırakılmasına rağmen ayakta duran,<br />

zorunda<br />

parasını kazanan, kimseden yardım almadan<br />

kendi<br />

tırnaklarıyla hayata tutunan ve bu süreçte<br />

eliyle,<br />

ve hatta bir miktar evlatlarını bile<br />

kendisini<br />

çatışma bu üçlü<br />

Esas<br />

var olacak gibi<br />

arasında<br />

de dizinin bir de<br />

görünse<br />

cephesi vardı.<br />

“gençler”<br />

farklı<br />

Birbirinden<br />

sahip Hilal,<br />

karakterlere<br />

ve Ali Kemal bu<br />

Yıldız<br />

merkezindeydi.<br />

cephenin<br />

tam da Binbaşı<br />

Hilal,<br />

kızı olan, gözü<br />

Cevdet’in<br />

vatanını kendisinin<br />

kara,<br />

koyan bir “gizli”<br />

önüne<br />

olarak merhaba<br />

yazar<br />

bizlere. Yıldız ise<br />

dedi<br />

tam tersiydi. O, kız<br />

Hilal’in<br />

aksine, kendi<br />

kardeşinin<br />

istikbalini hayatının<br />

şahsi<br />

haline getirmişti.<br />

hedefi<br />

olup bitenler<br />

Vatanında<br />

umurunda değildi.<br />

pek<br />

A İ L E S I V E D İ Ğ E R L E R I I Ç I N B I R “ H A İ N D İ ” A L B A Y<br />

C E V D E T .<br />

unutan bir kadındı.<br />

12


olan “bastığı yeri titreten”, maddi açıdan<br />

Önemli<br />

makam, mevki sahibi bir koca bulup rahata<br />

güçlü,<br />

çünkü babaları gittiğinden beri çok zordu<br />

ermekti,<br />

Ali Kemal ise on üç – on dört yaşında<br />

hayatları.<br />

olduğunu öğrenen, bundan sonra da kimlik<br />

evlatlık<br />

kurtulamayan, üstüne bir de<br />

bunalımlarından<br />

büyüdüğü “kız kardeşi” Yıldız’a tarif<br />

birlikte<br />

arzular duyan ve bu sebeplerle<br />

edemediği<br />

Edib’in güçlü kadınlarından ise Yıldız ile Ali<br />

Halide<br />

Yakup Kadri’nin romanlarında sıkça<br />

Kemal<br />

karakterlerindendi (“Sodom ve<br />

eleştirdiği<br />

okuyup da aklına Yıldız ve Ali Kemal<br />

Gomore”yi<br />

yoktur desek yanlış olmaz herhalde).<br />

gelmeyen<br />

ne kadar esas olarak bu beş karakteri<br />

Her<br />

gibi görünsek de işin bir de “Yunan<br />

izleyecek<br />

vardı. Bu kanatta ise ağırlık İşgal komutanı<br />

kanadı”<br />

karısı Veronika ve oğulları Leon’daydı. Vasili,<br />

Vasili,<br />

düşmanı acımasız bir Yunan askeri olarak<br />

Türk<br />

çıkarken Veronika yıllar önce kaybettiği<br />

karşımıza<br />

yasını tutmaya devam eden, kendisini<br />

oğlunun<br />

ölümüyle adeta diri diri mezara gömen bir<br />

oğlunun<br />

olarak gösterdi kendisini. Dizinin gençler<br />

kadın<br />

önemli bir rolü olan oğulları Leon ise<br />

cephesinde<br />

kardeşin gölgesinde büyümek zorunda<br />

kaybedilen<br />

kendisini babasına kanıtlamak için kendisine<br />

kalan,<br />

de uymayan bir mesleği, askerliği, seçmek<br />

pek<br />

kalan, yalnızlığını, acılarını türlü<br />

zorunda<br />

gizlemeye çalışan bir Yunan<br />

maskelerle<br />

Dizinin bir belgesel olmadığı, esas<br />

teğmeniydi.<br />

yukarıda bahsi geçen karakterler vasıtasıyla<br />

olarak<br />

bireyler üzerindeki etkilerinin anlatılacağı<br />

savaşın<br />

Taylan Biraderler tarafından da dile<br />

yönetmen<br />

de dizi, “romantik” çağrışımlar yapan bir<br />

getirilse<br />

ile adlandırılmıştı. Sahi “Vatan Haini” ve “Bir<br />

cümle<br />

Tuttu Bizi” isimlerinden neden vazgeçilmişti<br />

Fırtına<br />

“Vatanım Sensin” isminde karar kılınmıştı?<br />

de<br />

çoğumuz Azize ve Cevdet’in büyük aşkına<br />

Başta<br />

yapıldığını düşündük elbette. Azize’nin<br />

vurgu<br />

Cevdet’in de Azize’ye bu cümleyi<br />

Cevdet’e,<br />

bekledik. Fazla yanılmamıştık aslında.<br />

söylemesini<br />

bize ne kadar büyük bir<br />

Zira<br />

yaşadıkları gerek<br />

aşk<br />

yapılan atıflarla<br />

geçmişe<br />

kocası bir Yunan<br />

gerek<br />

haline gelse de ona<br />

askeri<br />

aşkına karşı<br />

olan<br />

kocasını<br />

koyamayan,<br />

her şeyin önüne<br />

herkesin,<br />

Azize ile sık sık<br />

koymuş<br />

Zaten Azize de<br />

hatırlatıldı.<br />

ilk bölümden vatanının<br />

daha<br />

olduğunu dile<br />

Cevdet<br />

Yine de sanki eksik<br />

getirdi.<br />

şeyler vardı. Öncelikle<br />

bir<br />

ile evlenen Azize<br />

Tevfik<br />

bu aşkı. Sonra gördük<br />

sarstı<br />

mevzu bahis vatansa ne<br />

ki<br />

zor olsa dahi aile de<br />

kadar<br />

eş de teferruat olabiliyordu<br />

için. Hoş, onu<br />

Cevdet<br />

suçlayabilirdik ki?<br />

hangimiz<br />

Cevdet’in sırrı her ne<br />

Ayrıca<br />

“dağdan ağır” olsa<br />

kadar<br />

bu sır haricinde Azize ve<br />

da<br />

arasında hiçbir<br />

Cevdet<br />

hiçbir çatışma<br />

imkânsızlık,<br />

yoktu.<br />

olan bitene ilgisiz, tamamen içine<br />

etrafında<br />

bir karakter olarak karşımıza çıktı. Hilal,<br />

kapanmış<br />

13


de milleti birdi, dili birdi, dini<br />

İkisinin<br />

İkisinin de vatanı birdi. Acaba<br />

birdi.<br />

cephesinde bu ismin hakkını<br />

gençler<br />

bir çift olabilir miydi? Önce<br />

veren<br />

ve Leon çıktı karşımıza.<br />

Yıldız<br />

peşinde koşan, bu uğurda<br />

Maddiyat<br />

vatanını da ailesini de<br />

gerektiğinde<br />

gelebilecek olan Yıldız ile<br />

görmezden<br />

bilmediği bir ülkede karşısına<br />

hiç<br />

ilk güzel kadınla flört eden<br />

çıkan<br />

teğmen Leon’un yüreklere<br />

çapkın<br />

dokunmayan ilişkilerinin<br />

zerrece<br />

adının hakkını veremeyeceği<br />

dizinin<br />

Sonra ilişkilerini kavramakta<br />

aşikârdı.<br />

çektiğimiz Yıldız ve Ali Kemal’e<br />

güçlük<br />

yüzümüzü. Bu çiftte de<br />

çevirdik<br />

halen aynı evde yaşayıp<br />

bellemiş,<br />

kadına ana, aynı erkeğe baba<br />

aynı<br />

olanlar birçoğumuzu<br />

yaşanabilecek<br />

etti. Bir de tüm bunlara ek<br />

rahatsız<br />

herkesi, her değeri yok<br />

olarak<br />

Leon’un peşini ısrarla<br />

sayarak<br />

Yıldız’ı ve sevdiğini iddia<br />

bırakmayan<br />

kadını kendi elleriyle<br />

ettiği<br />

çalışan, sorumsuz bir<br />

evlendirmeye<br />

Kemal’i izledikçe karakterlerden<br />

Ali<br />

yavaş kendisini göstermeye<br />

yavaş<br />

bizlere. O çift ki gittikçe<br />

başladı<br />

haline gelecek,<br />

fenomen<br />

ayda bir milyon küsur<br />

hayranlarına<br />

attıracak, sadece sosyal<br />

tweet<br />

etkilemekle kalmayacak aynı<br />

medyayı<br />

on iki yaşındaki bir genç<br />

zamanda<br />

da seksen yaşındaki bir teyzeyi<br />

kızı<br />

da amcayı da kendilerine hayran<br />

ya<br />

O çift Hilal ve Leon<br />

bıraktıracaktı.<br />

nam-ı diğer HiLeon’du. O<br />

çiftiydi,<br />

ilmek ilmek işlendiler o kadar<br />

kadar<br />

yavaş, fark ettirmeden<br />

yavaş<br />

sızdılar ki bir noktadan<br />

kalbimize<br />

hiçbirimiz onları kalplerimizden<br />

sonra<br />

atamaz olduk. Aradığımız çifti<br />

söküp<br />

Hilal ve Leon iki<br />

bulmuştuk!<br />

önceleri. Biri ölümü göze<br />

düşmandı<br />

İzmir’i uyandırmaya çalışan<br />

alarak<br />

İkbal’di. Taparcasına sevdiği<br />

Halit<br />

bile Yunan ordusuna<br />

babasını<br />

için kalbine gömmek zorunda<br />

geçtiği<br />

babasına da Yunan işgal<br />

kalan,<br />

General Vasili’ye de kafa<br />

komutanı<br />

olan Hilal’di. İçinde hâlâ<br />

tutabilecek<br />

bir kız çocuğunu yaşatan<br />

ufak<br />

Cevdet’in serçesiydi. Diğeri<br />

Binbaşı<br />

babasının idealleri uğruna kendi<br />

ise<br />

geri plana atan Teğmen<br />

ideallerini<br />

Leon’du.<br />

çiftten de iyice uzaklaştık. İşte<br />

de<br />

da bu esnada bir çift yavaş<br />

tam<br />

bir şeyler vardı.Öncelikle<br />

olmayan<br />

bir yaşa kadar birbirlerini kardeş<br />

belli<br />

14<br />

diyen iki kişinin arasında


abisinin ölümü nedeniyle Türklere<br />

O;<br />

olarak yetiştirilmiş Leon’du.<br />

düşman<br />

gölgesinde yaşamaya<br />

Abisinin<br />

edilmiş, hak ettiği değeri ve<br />

mahkûm<br />

daha sonra arzuya ortak oldu.<br />

sırra<br />

Leon, Hilal’e nefes oldu.<br />

Ardından<br />

de Leon’un renksiz hayatına<br />

Hilal<br />

gözleriyle umut vererek<br />

masmavi<br />

geri getiren kadın oldu.<br />

renklerini<br />

ve değiştirdiler<br />

Değiştiler<br />

iyileştirdiler. İdealleri<br />

birbirlerini,<br />

vatanları farklıydı, milletleri<br />

farklıydı,<br />

dilleri farklıydı, dinleri<br />

farklıydı,<br />

Bununla birlikte karakterleri<br />

farklıydı.<br />

o kadar aynıydı. Farklılıklarını<br />

bir<br />

ortak bir paydada<br />

umursamadılar,<br />

bu farklılıkları,<br />

birleştirdiler<br />

harmanladılar.<br />

benzerlikleriyle<br />

birbirlerine her yeni<br />

Direndiler,<br />

yeni bir umut oldular. Öyle ki<br />

günde<br />

yeri geldi İzmir’e ayak<br />

Leon<br />

beri aradığı Halit İkbal’i<br />

bastığından<br />

kurtardı, yeri geldi sırf Hilal<br />

ipten<br />

görmesin diye Anadolu’ya silah<br />

zarar<br />

göz yumdu. Hilal ise<br />

kaçırılmasına<br />

canını hiç düşünmeden<br />

gerektiğinde<br />

vatanını işgale gelen bir<br />

vereceği<br />

her şeyi göze alarak,<br />

işgalciye<br />

'Her zerrem sana<br />

dönüşüyor.'<br />

Ö Y L E K İ L E O N Y E R I G E L D İ İ Z M İ R ’ E<br />

A Y A K B A S T I Ğ I N D A N B E R İ A R A D I Ğ I<br />

H A L İ T İ K B A L ’ İ İ P T E N K U R T A R D I ,<br />

Y E R İ G E L D I S I R F H I L A L Z A R A R<br />

G Ö R M E S I N D I Y E A N A D O L U ’ Y A S I L A H<br />

K A Ç I R I L M A S I N A G Ö Z Y U M D U .<br />

hiçbir zaman görememiş<br />

sevgiyi<br />

İşte bu iki düşman önce bir<br />

Leon’du.<br />

kimseyi umursamayarak âşık oldu.<br />

15


ir zaman geldi ki dava<br />

Öyle<br />

Mehmet’e karşı gelerek<br />

arkadaşı<br />

Hilal ve Leon, birbirlerinin<br />

dönüştü;<br />

oldu. Hilal ve Leon, nam-ı<br />

vatanı<br />

HiLeon, “Vatanım Sensin”in<br />

diğer<br />

yansıtan, anlatmaya<br />

ismini<br />

aktaran çift oldu.<br />

çalıştıklarını<br />

da belirttiğimiz üzere bu<br />

Yukarıda<br />

bolca gururlandık, bolca<br />

sezon<br />

Amasya Genelgesi’nde,<br />

ağladık.<br />

ve Sivas Kongrelerinde,<br />

Erzurum<br />

Millî’de belirlenen hedefler,<br />

Misak-ı<br />

oldu. Halide Edib’in İzmir<br />

hedefimiz<br />

verdirdiği sözler, bizim<br />

halkına<br />

oldu. Kara Fatma ile Türk<br />

sözlerimiz<br />

izledikçe göğsümüz kabardı,<br />

kadınını<br />

vicdanından geçip de<br />

evladının<br />

Rıza Bey ile birlikte gözyaşı<br />

gelen<br />

Azize’nin ve Cevdet’in her<br />

döktük.<br />

rağmen vazgeçemedikleri<br />

şeye<br />

hayran olduk. Hilal ve Leon<br />

aşklarına<br />

ise aşkı tanıdık, onlarla birlikte<br />

ile<br />

âşık olduk. Bununla birlikte<br />

onlara<br />

boyunca çeşitli sıkıntılar<br />

sezon<br />

zamanlar da olmadı<br />

yaşadığımız<br />

Bunların en başında ne yazık<br />

değil.<br />

kopuk kopuk olan, başı ve sonu<br />

ki<br />

olmayan sahneler gelmekte.<br />

belli<br />

ek olarak, olayların<br />

Buna<br />

hizmet etmesi<br />

karakterlere<br />

karakterlerin olaylara<br />

gerekirken<br />

edip köşelerine çekilmesi<br />

hizmet<br />

sezonun önemli sorunları<br />

geçen<br />

sayılabilir. Ayrıca<br />

arasında<br />

bazında da ciddi<br />

karakterler<br />

mevcut.<br />

sıkıntılar<br />

Cevdet’in tek işlevi<br />

Örneğin<br />

çözmek olan, adeta ilahî<br />

sorunları<br />

güce sahipmişçesine her sorunun<br />

bir<br />

gelen bir deux ex<br />

üstesinden<br />

(makineden tanrı) haline<br />

machina<br />

hikâyenin inandırıcılığını<br />

gelmesi<br />

(benzer problemi tek<br />

zedeledi<br />

sorunları çözmekte Cevdet’e<br />

vazifesi<br />

olmak olan Yakup’ta da<br />

yardımcı<br />

mümkün). Aynı şekilde<br />

görmek<br />

karikatürize bir kötü haline<br />

gittikçe<br />

Tevfik’in de her olaydan bir<br />

gelen<br />

sıyrılması izleyiciyi bir<br />

şekilde<br />

sonra bezdirdi. Azize’nin<br />

noktadan<br />

bilmeyen “alık”lıkları ve<br />

bitmek<br />

yanlış hamleler yapması bir<br />

daima<br />

boyunca izleyiciyi çıldırttı.<br />

sezon<br />

tek işlevi öksürmek olan<br />

Hikâyede<br />

ise her gördüğümüzde<br />

Lucy’i<br />

bizler de sıkıntıdan<br />

gayriihtiyari<br />

başladık. Bunlara ek<br />

öksürmeye<br />

Tevfik gibi Yıldız’ın da yaptığı<br />

olarak<br />

şeyin yanına kâr<br />

her<br />

üstüne her durumda<br />

kalması,<br />

gibi üste çıkması ve<br />

zeytinyağı<br />

için hiçbir öneminin kalmayışı<br />

hikâye<br />

“Yıldız ölsün” noktasına<br />

insanları<br />

sürükledi. Başlarda küçük<br />

kadar<br />

vatanseverliği için küçük gören<br />

kızını<br />

birden ateşli vatansever<br />

Azize’nin<br />

gelip bir hatibe dönüşmesi ile<br />

haline<br />

başından beri meyhanede<br />

sezon<br />

ve “Yıldııaaazz” diye bağırmak<br />

içmek<br />

bir iş yapmayan Ali Kemal’in<br />

dışında<br />

Kuvvacı’ya dönüşüp matbaa<br />

aniden<br />

başına geçişi ne yazık ki<br />

ekibinin<br />

gözünde iki karakterin<br />

seyircinin<br />

zedeledi.<br />

inandırıcılığını<br />

canını Leon için hiçe saydı. Yavaş<br />

yavaş “düşman dosta, dost sevdaya”<br />

16


ki son bölüme geldiğimizde<br />

Kaldı<br />

için hâlâ Cevdet’in her şeyden<br />

Azize<br />

oluşu, kendisini bir bölüm önce<br />

önemli<br />

Kuvvacı” olarak tanıtan Ali<br />

“Selanikli<br />

ise sezon finalinde kendisini<br />

Kemal’in<br />

giden bir gemide bulması bu<br />

Atina’ya<br />

karakterin “direnişçi” kimliğinin<br />

iki<br />

oturmadığının da bir<br />

hâlâ<br />

birlikte bu iki<br />

göstergesiydi.Bununla<br />

aksine Hilal’in vatansever<br />

karakterin<br />

ve direnişçi yanının geri<br />

kişiliğinin<br />

atılışı,Leon’un Hilal’den, Hilal’in<br />

plana<br />

ayrı bir hikâyesinin<br />

Leon’dan<br />

ikilinin gittikçe kısalan ve<br />

kalmayışı,<br />

yalnızca HiLeoncuları değil<br />

sahneleri<br />

de bezdirdi.İkinci sezondan<br />

seyirciyi<br />

dileğimiz bu sorunların çözülerek<br />

tek<br />

bir dönemin ve harika<br />

böyle<br />

bu sıkıntılar ile<br />

oyunculukların<br />

Dizinin kadınlarının<br />

harcanmaması.<br />

kurtulup Milli Mücadele<br />

alıklıktan<br />

güçlü Türk kadınını<br />

Döneminde<br />

hepimiz arzusu. Ayrıca<br />

seyredebilmek<br />

adeta “bebeği” haline<br />

hepimizin<br />

HiLeon’un da hakkının verilerek<br />

gelen<br />

Leon’un deyişiyle “tek<br />

işlenmesi,<br />

Daha çok<br />

gayemiz”.<br />

gülümseyeceğimiz,<br />

gururlanacağımız,<br />

alacağımız bir ikinci sezon<br />

keyif<br />

dileğiyle…<br />

özensizleşen<br />

17


senesinde, henüz 20 yaşında Harp<br />

1903<br />

mezun oldu Ahmet oğlu Yakup<br />

Akademisi'nden<br />

Manastır’da 6. Nizamiye Piyade<br />

Cemil.<br />

Makineli bölüğüne atandı. Görevine<br />

Tümeni'nin<br />

sıralar yolları Enver Paşa ile kesişti.<br />

başladığı<br />

ve Terakki’ye katıldı. Rumeli’de Balkan<br />

İttihad<br />

karşı amansız bir mücadele verdi.<br />

çetecilere<br />

kara bir vatan sevdalısıydı. Öfkelendiği<br />

Gözü<br />

yanında bulunmak istemezdiniz.<br />

zaman<br />

korkmaz bildiğini okurdu, öyle ki<br />

Kimseden<br />

olduğu siyasi oluşumun başını da kendi<br />

bağlı<br />

derde sokardı.<br />

gibi<br />

RUMELİ KOMİTACISI<br />

görevinin ardından İran’da bir<br />

Balkanlardaki<br />

çıkarma gayesi ile İran’a doğru yol<br />

ayaklanma<br />

da, 31 Mart Ayaklanması’nın çıkması ile<br />

alsa<br />

payitahta geri dönmek zorunda<br />

birlikte<br />

Sıkı bir Abdülhamid ve İstibdat<br />

kaldı.<br />

Teşkilat-ı Mahsusa’nın şüphesiz en<br />

düşmanıydı.<br />

elemanıydı. Henüz yaşarken bir efsaneye<br />

gözde<br />

bu sebeple henüz o yaşarken hayaller,<br />

dönüştü,<br />

@volteriabacon<br />

Y A K U P Y Ü Z B A S I<br />

A S L I N D A K I M ?<br />

Hepimiz Fatih Artman’ın canlandırdığı Yakup Yüzbaşı karakterini çok sevdik. Yine hepimiz<br />

Yakup Yüzbaşı ile vatansever Hilal’in sahnelerini izlemek için bekledik, olmadı. Yakup<br />

Yüzbaşı’yı Eftelya ile de shipledik bir vakitler. Ancak shipimiz beş dakika kadar sürdü. Eftelya<br />

‘Hık!’ diye ölünce hayallerimiz de yerle yeksan oldu. Yakup Yüzbaşı yine dünyanın en yalnız<br />

vatanperveri oldu. Vatan müdafaası sırasında her zaman Cevdet Bey’in imdadına yetişti.<br />

Akşamları oturup Cevdet Bey’in dertlerini dinleyip sırtını sıvazladı. Bir kere kendi derdinden<br />

bahsetmedi. Hiç duymadık Yakup Yüzbaşı’nın hikayesini, anası babası kim? Sevdiği var mıdır?<br />

Peki gerçekte kim bu temiz Anadolu çocuğu? Herkesin tahmini, Yakup Yüzbaşı karakterinin<br />

İttihat ve Terakki’nin en büyük fedaisi sayılan Yakup Cemil karakterinden esinlenilerek<br />

yazıldığı. Peki kim bu Yakup Cemil ?<br />

gerçekler ve yalanlar birbirine karıştı.<br />

18


Cemil giderek kontrol edilemez bir<br />

Yakup<br />

almıştır. Enver ve Talat Paşalar onu<br />

hal<br />

geldiğince payitahttan uzak<br />

ellerinden<br />

çalışmaktadırlar. Tüm bunlar<br />

tutmaya<br />

patlak veren Umumi Harp’te Kafkas<br />

olurken<br />

gönderildi. Ancak burada da rahat<br />

cephesine<br />

Yakup Cemil, önce Bitlis’e sonra<br />

durmayan<br />

Bağdat’a sürgün edildi. Ancak sonra<br />

da<br />

dönen Yüzbaşı Yakup Cemil,<br />

İstanbul’a<br />

rütbesine terfi ettirildi. Daha önce<br />

Binbaşı<br />

yaşarken bir efsaneye dönüştüğünü ve<br />

onun<br />

yalan ve gerçeğin birbirine<br />

hakkında<br />

söylemiştim. Yakup Cemil, Enver<br />

karıştığını<br />

darbe ve suikast girişimi<br />

Paşa’ya<br />

idama mahkum edildi. Enver<br />

suçlamasıyla<br />

onun idamına gönlü el vermese de,<br />

Paşa’nın<br />

Paşa’nın telkini üzerine 11 Eylül 1916<br />

Talat<br />

Kağıthane’ye götürü Yakup Cemil.<br />

sabahı<br />

idama götüren idam mangasındaki<br />

Kendisini<br />

''Susamışlardır.'' diyerek karpuz<br />

askerlere<br />

Bir Eylül sabahı Kağıthane<br />

ısmarladı.<br />

önünde kurşuna dizilecekti. Fakat<br />

deresinin<br />

bulunan askerlerden hiç kimse<br />

mangada<br />

emrini vermek istemiyordu. Kendi<br />

infaz<br />

emrini verdi Yakup Cemil. Son<br />

infaz<br />

''Yaşasın İttihat ve Terakki!'' oldu.<br />

sözleri<br />

tam 14 kurşun çıkarıldı. Onu<br />

Vücudundan<br />

ettiren İttihat ve Terakki, ailesine maaş<br />

idam<br />

Cemal Süreya’nın söylediğine göre<br />

bağladı.<br />

Cemil, hayatının ilk ve son<br />

Yakup<br />

ölmeden hemen önce art arda<br />

sigaralarını<br />

Onunla ilgili söyleyecek çok şey<br />

içmiştir.<br />

Ama yazıda defalarca kez söylediğim<br />

var.<br />

gerçek ile yalan birbirine karışmış o söz<br />

gibi,<br />

olduğunda. Bu sebepten tek bir şey<br />

konusu<br />

onun hakkında: Yakup Cemil<br />

bilelim<br />

@volteriabacon<br />

YAKUP CEMİL TRABLUSGARP’TA<br />

1911 senesinde İtalyan işgaline karşı savunulan Libya’ya gönüllü olarak gitti. Ancak<br />

burada "nöbette uyuduğunu" iddia ederek, bir Türk subayına ateş açınca geri çağrıldı.<br />

1913 senesinde Bab-ı Ali’ye karşı yapılan İttihat ve Terakki darbesinde büyük rol<br />

oynadı. Kendisi, Nazır Nazım Paşa’yı arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında gözünü<br />

bile kırpmadan vurmuştur. Böylece darbe başarı ile nihayetlenmiştir.<br />

Bu olay zamanının Fransız gazetelerinden birinde şu şekilde resmedilmiştir.<br />

çok sevdi, gerisi teferruattı.<br />

vatanını<br />

19


iğne’’ tabirini kullanmıştır. Henüz âleme gözlerini yeni açmaya başlamış Osmanlı kadını için bu<br />

Osmanlı toplumunda kadınlar birtakım<br />

Esasen<br />

alıyordu. Genellikle şehirli kadınların<br />

eğitimler<br />

mahallenin sıbyan mektepleriyle sınırlı<br />

eğitimi,<br />

Varlıklı aileler de özel hocalar vasıtasıyla<br />

kalıyordu.<br />

evlatlarının eğitimine katkıda bulunuyordu.<br />

kız<br />

kızların ise eğitim alma şansı yoktu.<br />

Taşradaki<br />

eğitim faaliyetleri taşraya ancak II.<br />

Devletin<br />

döneminde ulaşacaktı. Namık Kemal<br />

Abdülhamid<br />

adlı makalesinde kadınların eğitilmesinin<br />

Maarif<br />

vurgulamış, toplumun yarısını oluşturan bu<br />

zaruretini<br />

üzerinde durmuştu. Esasen Osmanlı<br />

gerçeğinin<br />

modern eğitim hayatı bazı<br />

kadınlarının<br />

neticesi olarak başlamıştı.İlk kez,<br />

zaruretlerin<br />

oranlarının düşürülmesi amacıyla<br />

doğum-ölüm<br />

yılında ebelik eğitimi verilmeye başlandı.<br />

1842<br />

getirilen ebe ve hemşireler, genç<br />

Avrupa’dan<br />

dersler vermeye başladı. 1845 yılında<br />

kızlara<br />

ilk defa ortaokul seviyesinde öğrenim<br />

kadınlar<br />

hakkı elde ettiler. İlk kız rüştiyeleri<br />

görme<br />

bu tarihte kuruldu. 1869’da ise ilk Kız<br />

(ortaokul)<br />

. .<br />

T A N Z I M A T T A N C U M H U R I Y E T E<br />

O S M A N L I ' D A K A D I N<br />

@volteriabacon<br />

Tanzimat Fermanı’nın ilanı, Osmanlı toplumunu karşı konulamaz bir değişim sürecine<br />

sürükledi. Bu fermanda her ne kadar kadın hakları ile alakalı bir ibare bulunmamış olsa da bu<br />

olay ve akabindeki süreç, Osmanlı kadınının hayatını oldukça etkilemiştir. Kadının varlığı,<br />

amacı, toplumdaki yeri ve hakları sorgulanmaya başlanmıştır. Dönemin en büyük ikilemi olan<br />

eski ve yeni mücadelesi, Türk kadınının hayatının en önemli sorunlarından birini teşkil etmiştir.<br />

Esasında bu ferman, hukuki açıdan cüzi şeyler ifade etse de imparatorluk için büyük bir<br />

reformun temelini atmıştır. Şinasi dönemin kadınlarını anlatırken ‘’Bir elinde kitap bir elinde<br />

benzetme oldukça yerinde bir tabirdir, zira Türk kadını için bu süreç bir uyanış devresidir. Bu<br />

uyanıştaki en büyük etken de yapılan eğitim reformlarıdır.<br />

20<br />

kesimin yalnız tüketici konumunda olduğu<br />

Sanat Okulu açıldı.


Fermanı ile başlayan eğitim reformlarıyla birlikte yayımlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi<br />

Islahat<br />

ilk kez 6-11 yaş arasındaki kız çocuklarına eğitim zorunluluğu getirildi. Bu yıllarda kadınlar yüksek<br />

ile<br />

yapma şansına sahip değildi. Zira Osmanlı topraklarında genç kızlara eğitim verecek kadın<br />

tahsil<br />

pek yoktu. Bu açığı gidermek üzere 1870 senesinde kız muallim mektepleri açıldı.<br />

muallim<br />

ile başlayıp II.Meşrutiyet’in ilanına<br />

Tanzimat<br />

süren dönemde, evvela kadın haklarının<br />

kadar<br />

aydın erkekleri tarafından<br />

dönemin<br />

söylemekte fayda var. Namık<br />

savunulduğunu<br />

Şinasi ve Ahmet Mithat Efendi gibi<br />

Kemal,<br />

saygısını kazanmış olan bir aydın<br />

toplumun<br />

Osmanlı kadınının gerçekleşen bu<br />

zümresi,<br />

köklü bir parçasını oluşturacağını<br />

değişimin<br />

rolü, kölelik ve cariyelik kurumları sık sık<br />

ailedeki<br />

1856 yılında bir adım atılıp kölelik<br />

eleştirilmiştir.<br />

cariyelik yasaklanmış olsa da bu müesseseler<br />

ve<br />

ilanına kadar varlığını<br />

Cumhuriyetin<br />

1858 Arazi Kanunnamesi ile<br />

sürdürmüştür.<br />

kız ve erkek çocuklar mirastan eşit pay<br />

birlikte,<br />

21<br />

hayatın ekseni hızla Avrupa’ya<br />

Toplumsal<br />

başlarken eski ve yeni her cephede<br />

kaymaya<br />

bir savaş halindeydi.<br />

amansız<br />

Temmuz 1908 yılında ilan edilen<br />

23<br />

II. Meşrutiyet’in ilk yarısında oluşan<br />

başlatmıştı.<br />

ortamından kadınlar olabildiğince<br />

özgürlük<br />

başlamışlardı. Bu dönemde oluşan<br />

yararlanmaya<br />

kadın zümresi, hem kendi haklarını<br />

aydın<br />

için mücadele etmiş hem de<br />

genişletmek<br />

konularda fikir beyan edip kanayan<br />

toplumsal<br />

merhem olmaya çalışmıştı. Halide Edip,<br />

yaralara<br />

Hanım ve Türk edebiyatının ilk kadın<br />

Nigar<br />

yazarı olan Fatma Aliye Hanım dönemin<br />

roman<br />

simalarındandı. Dönemin en önemli kadın<br />

parlak<br />

ise Kadınlar Dünyası Dergisi idi.<br />

platformu<br />

kadınlar tarafından oluşan seçkin<br />

Tamamı<br />

ile Osmanlı kadınının çıkardığı en gür<br />

kadrosu<br />

oluşturuyordu. Dergi kadrosu, sık sık<br />

sesi<br />

eğitim almasına karşı çıkanları vatan<br />

kadınların<br />

olarak nitelendirmiştir. Aynı zamanda<br />

haini<br />

yayımlanan yazılarda kadın<br />

dergide<br />

sorumluluğu vurgulanarak onları<br />

muallimlerin<br />

eğitimi konusunda vazife başına<br />

kızların<br />

çağırmışlardır.<br />

hâlihazırda kendini yetiştirmiş<br />

II.Meşrutiyet,<br />

Osmanlı kadını için bir kendini ispat süreci<br />

olan<br />

Dönem romanlarında da ‘’Kadın’’<br />

savunmuştur.<br />

sıkça işlenmiş, kadının toplumdaki ve<br />

konusu<br />

alma hakkına da sahip olmuştur.


Dünyası Dergisi’nin dışında bu dönemde Mehasin, Kadın Bahçesi, Kadın Hayatı gibi pek çok<br />

Kadınlar<br />

dergisi de yayımlanmıştır.<br />

kadın<br />

ilanı ile birlikte kadınlar yükseköğrenim hakkına da sahip olmuşlardır. 1914 yılında ilk<br />

II.Meşrutiyetin<br />

yüksekokulu olan İnas Darülfünunu kurulmuştur. Aynı yıl Avrupa’ya kız öğrenci gönderilmeye<br />

kadın<br />

1917’de kadınlar tıp, eczacılık ve dişçilik eğitimi alma hakkı kazanmışlardır. Yine<br />

başlanmış,<br />

ilanı ile birlikte, kadınlar nispeten daha aktif bir çalışma hayatına sahip olmuşlardır. Devlet<br />

Meşrutiyetin<br />

genellikle kadın istihdamını arttırıp iş gücü elde etmek üzerine olmuş, hatta Naciye Sultan’ın<br />

politikaları<br />

kurulan Kadınları Çalıştırma Cemiyeti bu konuda çalışmalarda bulunmuştur.<br />

önderliğinde<br />

harbin başlamasıyla birlikte cepheye giden erkeklerden kalan iş gücü açığını kadınlar<br />

Umumi<br />

çalışmış, ilk devlet memureleri 12 kişi olmak üzere bu dönemde işe alınmıştır. Erkek<br />

yüklenmeye<br />

çok daha verimli şekilde çalıştıkları kaydedilen memureler, savaşın bitimiyle birlikte<br />

memurlardan<br />

bırakmak zorunda kalmış ve bu durum basın tarafından oldukça eleştirilmiştir. Meşrutiyet<br />

görevlerini<br />

yapılan önemli bir değişiklik de 1917 senesinde yayımlanan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile<br />

döneminde<br />

kız çocuklarının evlilik yaşının 17 ile sınırlandırılması olmuştur. Bu dönemde kadınlar tarafından<br />

birlikte<br />

103 derneğin aktif olduğunu görmekteyiz. Bunlar arasında Hilal-i Ahmer’in kadın kolları ve<br />

kurulmuş<br />

Edip’in önderliğinde kurulan Kadınların Yükselme Cemiyeti örnek olarak gösterilebilir.<br />

Halide<br />

Meşrutiyet kadınları, Türk kadın hakları açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Kadınlar bu<br />

II.<br />

gerek siyasi olarak gerek sosyal hayatta aktif rol oynamışlardır. Osmanlı toplumunda güvertede<br />

dönemde<br />

bile yasak olan kadınlar yazılar yazmışlar, eylemler yapmışlar ve mücadelelerini sonuna<br />

oturmaları<br />

sürdürmüşlerdir. Sadece kendi hakları için değil, vatanlarının kurtuluşu için mücadele edip<br />

kadar<br />

kalemlerini bu iş için kullanmışlardır. Nigar Hanım’ın Türk dilinin sadeleşmesi için verdiği<br />

bilhassa<br />

tam da bu duruma örnek olarak gösterebiliriz. Bunun yanında Fatma Aliye Hanım da çok<br />

mücadeleyi<br />

eşlilik üzerine yazdığı makalelerle Türk kadınının on yılda kat ettiği yolu gözler önüne sermiştir.<br />

@ v o l t e r i a b a c o n<br />

22


DÖRT GENCİN HAYATINDA BİR BABA FİGÜRÜ OLARAK "CEVDET "<br />

BÖLÜM 1<br />

Cevdet ve Hilal<br />

Galiba konu Vatanım Sensin olduğunda, en çok sevilen ve akla gelen baba-evlat<br />

ilişkisi Cevdet ile kızı Hilal’indir. Onların çalkantılı, yürekleri dağlayan ve maalesef<br />

ki bir elin parmaklarını geçmeyen sahneleri, her zaman özlenen ve beklenen<br />

sahneler arasında yer almayı başarmıştır. Hatta ikinci bölümün o meşhur baba kız<br />

karşılaşması sahnesi ile diziye başlayanlar bile çok. Büyük usta Halit Ergenç ve<br />

<strong>Miray</strong> <strong>Daner</strong> bir araya geldiğinde, ekran karşısında oturan bizleri gerçekten de<br />

ikilinin baba kız olduklarına ikna eden performansları da bu sahnelerin mumla<br />

aranmasında büyük bir faktör elbette.<br />

Dizinin ilk bölümünde gördüğümüz kadarıyla Hilal, annesinden çok babasıyla yakın<br />

olan bir kızmış. Öyle ki, ablası Yıldız’ın kırmızı toka meselesinde söylediği sözler ile<br />

canı sıkılan minik Hilal, güzelliği konusunda aklına takılan sorularını soracağı ve<br />

derdini paylaşacağı kişi olarak annesi Azize’yi değil, babası Cevdet’i seçmiş. Hilal,<br />

babasının cephede savaşıp yurdunu düşmanlardan kurtararak çok büyük ve kutlu<br />

bir görevi yerine getirdiğine inanıyormuş. Büyük adammış babası, belki de onun<br />

fikirlerine bu yüzden daha çok önem veriyormuş.<br />

Ancak bir gün gelen o kara haberle babasının bu topraklar için şehit düştüğünü<br />

öğrenmiş. Üstüne kara bir trene binip yurdu bildiği yerden de ayrılmak zorunda<br />

kalmış. Evden çıkarken elinden bırakmadığı kitapları ile İzmir’in yolunu tutmuş.<br />

Hilal, bundan sonra babasının yarım kalan misyonunu elinden geldiği kadar devam<br />

ettirme görevini yüklenmiş minik omuzlarına. Babasından kalan bir miras gibi<br />

sahiplenmiş onun ülküsünü, kavgasını. Onun davasını kendi davası yapmış.<br />

Gerekirse Hasan abisine de dediği gibi bu yolda ölecekmiş Hilal, çok sevdiği<br />

babasının peşinden gidecekmiş. Hem de alnı ak olarak…<br />

Ancak bildiğimiz üzere, Cevdet bir Yunan askeri olarak döner ve Hilal önce inanmak istemese de gözleriyle görünce kabullenmek<br />

zorunda kalır. Uğradığı hayal kırıklığını ikinci bölümdeki o sahnede Cevdet’i çeşitli yaklaşımlarla sıkıştırarak, değerlerinin her<br />

birini yüzüne vurarak yapar.<br />

Onun milliyetini, dinini, insanlığını ve<br />

en son da kendisine olan sevgisini<br />

sorgular. Cevdet, yıllar sonra gördüğü<br />

ve kendi yetiştirse belki de bu kadar<br />

mükemmel olmayacak<br />

Hilal’e, gözlerinde gururla ve yılların<br />

getirdiği özlemle bakar. Ancak<br />

içindekileri yeni görevi uğruna dışa<br />

vuramaz. Hilal ve Cevdet bu yönden<br />

de birbirine benzemektedir aslında.<br />

Cevdet, ailesi ve vatanı arasında bir<br />

seçim yapmak zorunda kaldığında her<br />

daim ön plana vatanını koymuş,<br />

ailesini de yapabiliyorsa zekâsının<br />

kıvraklığını kullanarak vatanının yanı<br />

sıra kurtarmıştır.<br />

23<br />

Kendi mutluluğunu hep işgalin<br />

bitiminden sonraya ertelemiştir.<br />

Aynı zihniyeti Hilal’de de görürüz.<br />

Hilal, Leon’un kendisi ile birlikte bu<br />

savaşın içinden çıkıp kendi<br />

mutluluklarını yaşama tekliflerine her<br />

zaman önce, bu toprakların<br />

kurtuluşunu görmek istediğini, aksi<br />

halde hep yarım kalacağını ve tam<br />

olarak mutlu olamayacağını belirterek<br />

olumsuz yanıt vermiştir. Bu ne<br />

Cevdet’in ailesini ne de Hilal’in Leon’u<br />

sevmediğini gösterir elbette.<br />

@metallicablue


Yediden yetmişe herkesi ekran karşısında gözyaşlarına boğan o hapishane sahnesi de<br />

şüphesiz Cevdet ve Hilal için ayrı bir mihenk taşıdır. Hilal o soğuk hücrede yaşam ve ölüm<br />

arasında gidip gelirken en çok babasına ihtiyaç duymuş, içindeki hep o babasını kaybettiği<br />

küçük yaşta kalan ve büyümeyen yanı ortaya çıkmıştır. <strong>Miray</strong> <strong>Daner</strong>, o sahnelerde adeta<br />

hem ölüme başı dik gitmeye çalışan vatansever bir genç kadını hem de o küçük kız<br />

çocuğunun korkusunu, kırılganlığını dozunda vererek ekranda devleşmiştir. Cevdet, Hilal<br />

serbest kalırken onun görevinin bu olanları yazıp gelecek nesillere aktarmak olduğunu<br />

söyler. Yani bir nevi Hilal’in kendi gibilerin emekleriyle ve belki de canları pahasına<br />

kurulacak olan aydınlık bir geleceğin mimarlarından, aydınlarından olmasını istediğini<br />

belirtir. Hakikaten de Hilal, Halit İkbal sesiyle bir dönemin anlatıcılığını yaparak onların nasıl<br />

uyanıp ayaklandığını anlatır izleyicilere. Bu yüzden de bence dizinin sonunda mutlu sona<br />

erecek ve Cevdet’in Selanik’teki ölümü ile yüklendiği misyonu yerine onun kendine<br />

yüklediği bu asıl misyonu devam ettirecektir.<br />

Ancak son zamanlarda senaryoda yaşanan bazı sıkıntılar yüzünden belirli aralıkla işlenmesi<br />

gereken ve dizinin çatışma noktalarından biri olan ikilinin bu bağı geri planda kalarak olması<br />

gerektiği gibi işlenemedi. Yeni sezonda telafisi temennimiz olan şeylerden biri de bu hiç<br />

şüphesiz.<br />

Cevdet ve Leon<br />

Evet, öz baba oğul değiller ancak; bu iki karakterin de<br />

arasındaki dinamik herkesin malumu. Halit Ergenç ve Boran<br />

Kuzum bir araya geldiğinde ortaya çıkan seyir zevki hiçbir<br />

kitle tarafından yadsınamaz bence. Üzgünüm Serap, seni<br />

kitleden saymıyoruz.<br />

Karakterlerin geçmişlerine bakacak olursak, ikisinin de bir<br />

abi kaybettiğini görüyoruz. Leon her ne kadar<br />

ailesinin acısına saygı duysa da, onun ölümde<br />

bile kendisini gölgede bırakmasına<br />

içerlemiş, bu yüzden abi fikrine biraz<br />

duyarsızlık ve hatta dargınlık<br />

geliştirmiş. Ancak Cevdet<br />

kaybettiği abisinin adını oğlunda<br />

yaşatmaya karar vermiş. Bu iki<br />

adamın davranışlarındaki fark,<br />

annelerinin tutumlarındaki farkta<br />

yatıyor elbette. Veronika ölen oğlunun<br />

yasını tutarken diğer oğlunu görmeyerek tüm<br />

hayatını onun yarı farkında olarak geçirmiş ancak belli ki<br />

Hasibe sağlıklı bir seçim yaparak Cevdet’e bu şekilde<br />

davranmamış.<br />

Cevdet ile Leon arasında dizinin ilk bölümlerinden beri bir<br />

düşmanlıkla karışık saygı duyma ve hatta yer yer karşılıklı<br />

beğeni duyguları hâkim. Dizinin ilk bölümlerinde at<br />

üstündeki sahnelerinde Leon Cevdet’in Yunan ordusuna olan<br />

sadakatini babasının kararları üzerinden sorgularken,<br />

Cevdet bu baba-oğul arasındaki düşünce ayrılığını görüp<br />

birinin güvenini kazanmakla ilgili Leon’a ilk nasihatini<br />

veriyor. Leon silahları gördükten sonra odasında saklanırken<br />

Cevdet geliyor. Bir yandan ceset taşımak yerine yardım<br />

taşımayı yeğleyen bu genç teğmenin konuşmamasını garanti<br />

altına alırken bir yandan da onda gördüğü cevheri hangi<br />

yolda ve nasıl kullanabileceğinin ipuçlarını veriyor aslında.<br />

24<br />

Cevdet, asker olarak başka bir yol yaratılmadığı için<br />

mecburiyetten bu işi yaptığını ama Leon gibi barış için kalem<br />

oynatacak hakka, hukuka inanan düşünürler olursa, bu<br />

mesele çözüleceğini söylüyor bir nevi. Tabii Leon o sırada bu<br />

imayı anlamak için fazla vicdan yükü altında ancak sezon<br />

sonunda Cevdet’in onu görmek istediği noktaya geliyor.<br />

Hac Bektaşi Veli sahnesini bilir misiniz? Cevdet<br />

ve<br />

Leon sezon boyunca geliştirdikleri bu<br />

garip<br />

ilişkiye burada bir isim veriyorlar.<br />

aslında.<br />

Ayrı ayrı sebeplerden de yansalar,<br />

beraber yandıklarını ve dost<br />

olduklarını belirtiyor Cevdet.<br />

Leon’un o<br />

Soğuk hapishane hücresinde kendi<br />

babasından görmediği duygusal<br />

desteği yine ondan görüyor.<br />

Leon içinde yaşadığı yabancı toplumu en<br />

iyi yazarlarının kalemiyle tanıyabileceğine<br />

inanan biri. O yüzdendir ki, Hacı Bektaşi Veli’den<br />

haberdar, hatta ondan bir alıntı yapabilecek kadar<br />

yazdıklarına vakıf. O hücrede bir de edebiyat sevgilerini<br />

paylaşıyor bu ikili.<br />

Bu iki erkeğin arasında bir fark var ki, o da Leon’un sevdiği<br />

kadın için vatanını geri plana atması. Bildiğimiz üzere<br />

Cevdet’in mottosu bunun tam tersi.<br />

Sezonun sonunda Leon ve Cevdet’in arasına Vasili’nin ölümü<br />

girdi. Yeni sezonda nasıl bir dinamik içinde olacakları merak<br />

konusu. Umarız #CevLeon harcanmaz.<br />

@metallicablue


DÖRT GENCİN HAYATINDA BİR BABA FİGÜRÜ OLARAK<br />

"CEVDET "<br />

BÖLÜM 2<br />

Cevdet ve Ali Kemal<br />

Yakılmış, kül edilmiş bir köy… Annesi ve babasından çok uzakta, mahzende ağlayan bir bebek… İşte böyle bir anda<br />

buluyor Cevdet onu. Alıyor, kendi evladı yapıp evine getiriyor. Canından çok sevdiği Azize’sinin kollarına<br />

bırakıyor. Bu bebek ikisinin de ilk göz ağrıları oluyor. Öz evlat gibi büyütülüyor ve hiçbir zaman diğerlerinden<br />

ayrılmıyor. Hatta Cevdet ona ölen ağabeyinin adını veriyor: Ali Kemal.<br />

Evlatlık olduğunu öğrenmeden önce Ali<br />

Kemal’in babasını örnek aldığı,<br />

büyüyünce tıpkı onun gibi olmak istediği<br />

aşikâr. Eline dabancasını da alıp savaşa<br />

gitmek onun tek arzusu. Kimle niçin<br />

savaşacağını bilmiyor belki ama<br />

babasının yaptığı şeyin yanlış<br />

olmayacağını düşünüyor. Ancak her<br />

şeyin tersine döndüğü o günde evlatlık<br />

olduğunu öğreniyor. Birden kendisini<br />

yabancı hissedip doğduğundan itibaren<br />

onunla olan ailesinden ayrılmak istiyor.<br />

O andan beri artık belki de tek arzusu<br />

gerçek ailesini aramak oluyor.<br />

Daha sonra dizi günümüze geldiğinde<br />

Ali Kemal’i meyhanelerde içerken<br />

görüyoruz. Yedi yıl içerisinde, takriben<br />

14-15 yaşlarındayken üvey olduğunu<br />

öğrendiği kız kardeşi Yıldız’a karşı<br />

birtakım duygular hisseder olmuş.<br />

Asker olup vatanı için savaşmak<br />

isteyen o çocuk görünürlerde yok.<br />

Babasının ölümü üzerine ona “ailenin<br />

eri” olma görevi yüklense de kimlik<br />

bunalımı ve bence Yıldız’a olan<br />

duyguları bu görevi yerine getirmesine<br />

engel olmuş.<br />

Hâlâ öz kardeşi gibi bildiği<br />

Hilal’i korumak için Vasili’ye<br />

silah çekme suçunu üstlenince<br />

kendisini birden yıllar önce öldü<br />

bildiği babasının karşısında<br />

buluyor. Cevdet, Yunan<br />

üniforması içinde onu<br />

sorgulamaya başlayınca kalbi<br />

kırılıyor. Ali Kemal de “Sen<br />

benim babam değilmişsin,<br />

öğrendim.” diyerek Cevdet’i<br />

sarsmaya çalışıyor.<br />

Daha sonra yıldızı hiç barışmayan<br />

bu baba-oğulun gerilimi, Cevdet’in<br />

herkesin içinde Ali Kemal’i dövmesi<br />

ve cebinden küçükken ona hediye<br />

ettiği kurşun askeri almasıyla zirve<br />

noktasına ulaşıyor. Büyüyüp koca<br />

adam olmuş oğlunun hep çocuk<br />

kalan yanını görüyor Cevdet. Her ne<br />

kadar Ali Kemal’in o oyuncağı<br />

saklamasına şaşırıp duygulansa da<br />

bir şey belli edemiyor. Her zamanki<br />

gibi duygularını gömüyor.<br />

@metallicablue<br />

25


Ali Kemal’in babasını meyhanede öldürtmeye yeltendiği sahne Kubilay Aka’nın dizi<br />

boyunca sergilediği en iyi performanstı bence. Cevdet bir oğlu olduğunu, artık<br />

soyunun ondan devam edebileceğini, Ali Kemal öyle uygun görürse şu an orada<br />

ölmesinde bir beis olmadığını söylerken kimin içi sızlamadı? Ali Kemal onun oğlu<br />

olmadığını, babasından nefret ettiğini ve utandığını haykırırken kimin yüreği<br />

titremedi? Her an ölebileceğini bilen Cevdet’in, hayattayken dolu dolu sarılamadığı<br />

evladına en azından ona sarılarak ölmek istemesi karşısında kimin gözleri dolmadı?<br />

Ali Kemal’in sonunda babasına kıyamamasına ne demeli peki?<br />

Annesinden ziyade babasıyla daha yakın bir gönül bağı olan Ali Kemal’in sezon<br />

finalinde Cevdet’le sahnesinin olmaması büyük eksiklikti zannımca. Ne diyelim,<br />

yolu açık olsun!<br />

Cevdet ve Yıldız<br />

Yıldız’ı “en güzel” ilan edilmeye takıntılı bir çocuk olarak görüyoruz ilk defa. Ta o zamandan,<br />

onu kendince herkesten daha üstün yapan özelliğini bellemiş, güçlü yanına oynamakta<br />

kararlı. Babasının ölümünü öğrendiği anda, ailesinin diğer üyeleri gibi hayatı<br />

değişiyor. Apar topar Selanik’ten İzmir’e geliyor. Zorunlu göç yüzünden belki de aile<br />

üyeleri içindeki en büyük psikolojik darbeyi Yıldız alıyor. Başlarında bir babanın olmayışı<br />

yüzünden annesinin hemşirelik maaşıyla kıt kanaat geçinmekten bıkıyor. O da<br />

bu yoksulluktan kurtulmanın yolunu iyi bir evlilik yapmakta görüyor. Modernleşmek<br />

istemesi, daha iyi bir hayat istemesi suç değil elbette. Fakat bu amaçlarını elde etmek için<br />

seçtiği yol yanlış.<br />

Cevdet’in yaşadığını öğrenen Yıldız, bir an önce onu görmek istiyor ve nasıl biri olarak geldiğini<br />

önemsemiyor. Hatta kendisinin yaşamlarına özendiği ve arasına katılmak istediği Yunan<br />

camiasına mensup olarak dönmesini bir fırsat olarak görüyor.Babasının da onu onaylayıp<br />

mutlu olacağını düşünüyor.<br />

Yıldız istikrarlı bir şekilde her zaman babasını savundu. Biz de babasını gerçekten sevdiğini<br />

düşündük. Her zaman ailesinin Cevdet’e kucak açması gerektiğini düşündüğünü<br />

belirten Yıldız, Leon ile izdivacı mevzu bahis olunca birden evlenmek isteyenlerin önünde<br />

durulmaması gerektiğini söyleyerek Azize ve Tevfik evliliğine yeşil ışık yaktı. Nişan<br />

törenine hazırlanırken çok sevdiği babasına aynı saatlerde evlerinde gerçekleşen ve hepimize<br />

saç baş yolduran o evliliği, nasıl olduysa haber vermekte başarısız oldu. Kendini bekleyen<br />

saadetten başı dönmüş olsa gerek…<br />

Osmanlı’nın çökmüş olduğu gerçeğini ikisi de kabul etse de, babasının vatan ve bağımsızlık sevgisini paylaşmıyor<br />

Yıldız. Bu Cevdet’i içten içe üzüyor fakat kafasının karıştığını ve zamanla yanlışlarından döneceğini düşünüyor<br />

kızını seven bir baba olarak.<br />

Pınar Deniz özellikle yüksek sahnelerdeki başarılı performansıyla karakterin iç dünyasını bize elinden geldiğince<br />

yansıtmaya çalışsa da, Yıldız’la sezon boyunca ne yapmaya çalıştıklarını biz bir türlü anlayamadık. Onu yine en<br />

güzel babası özetliyor aslında: Yıldız… Yıldız işte.<br />

26<br />

@metallicablue


AŞKLARI<br />

VE NACİYE<br />

ENVER<br />

sonuçlanmış nice aşk hikâyesi... Ya tarihi<br />

TARİHİN<br />

UNUTULMAYAN<br />

Bazı aşklar vardır ki üzerinden ne kadar<br />

zaman geçerse geçsin asla unutulmazlar.<br />

Başroller yitip gider, aradan uzun yıllar geçer<br />

ve ne o aşklar ne de hikâyenin kahramanları<br />

unutulur. Her biri, sandıkta kalan eski bir<br />

kitap gibi zamanı gelince hatırlatır kendisini.<br />

Kiminin içinde herkesi imrendirecek bir<br />

saadet, kiminin içinde yürek yakan bir dram<br />

saklıdır. Bazısı vuslata ermiş bazısı hüsranla<br />

oyuncak etmişlerdir aşklarına ya da tarihin<br />

elinde oyuncak olmuştur aşkları. Kadın ve<br />

adam olur bu hikâyenin anlatıcısı, biz ise<br />

dinleyicisi. Onlar anlatır, bizler masalmış<br />

gibi dinleriz ama gerçektir yaşananlar. Acılar<br />

da gerçektir sevinçler de tâbi tutuldukları<br />

büyük sınavlar da gerçektir aşk için<br />

yaptıkları da. En nihayetinde bize anlatılan<br />

kadardır hepsi. Susar kadın ve adam. Biter<br />

hikâye. Aslolan ne varsa ikisinin arasında,<br />

ebediyete gider onlarla birlikte. Aklımızdan<br />

geçiririz “Ne büyük aşkmış,” diye. Yıllar<br />

geçer, izi kalır geride.<br />

27


HASRETİ SEVDAYA KARMIŞ BİR AŞKIN HİKAYESİ:<br />

kötü her güçlü adamın belki de<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

NACIYE SULTAN VE ENVER PAŞA<br />

Siyasi ve askeri yönden adını<br />

Halbuki çoğu da her şeyden öte<br />

tarihe yazdırmış adamların ortak<br />

bir erkek, bir aşık, bir baba,<br />

bir paydası vardır: Yalnızlık.<br />

“O<br />

bir evlattır nihayetinde.<br />

Büyük adamlar her daim derin<br />

Hiç şüphesiz bu adamlardan<br />

bir yalnızlık içerisinde<br />

birisi de Enver Paşa’dır.<br />

İMPARATORLUĞU<br />

olmuşlardır ne yazık ki. İyi veya<br />

Hakkında onlarca kitap<br />

yazılan, kimi kesime göre<br />

DA SENİN<br />

en çocuk yanı olmuştur etrafını<br />

vatan haini, kimi kesime göre<br />

kahraman kabul edilen Enver<br />

AYAKLARININ<br />

saran yalnızlığı. Bizler ise onları<br />

sadece madalyonun görünen<br />

Paşa tarihin en tartışmalı<br />

kısmıyla, eğrileri doğrularıyla,<br />

isimlerinden birisidir. Tarih<br />

ALTINA<br />

siyasi ve askeri yönden<br />

onu aldığı kararlar, yaptığı<br />

yargılamışız; tüm bunların<br />

tercihler ve fikirleri ile<br />

SERECEĞİM<br />

gerisinde onların da hayatlarında<br />

hatırlayacaktır elbet ama şimdi<br />

kalp kırıklıklarına, büyük<br />

madalyonun diğer tarafına<br />

NACİYE’M.”<br />

aşklara, yarım kalan hayallere<br />

bakma zamanı biraz.<br />

etmişizdir.<br />

28<br />

yer olduğunu göz ardı


ırakılmış üç çocuk ve yüzlerce<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Diğer güçlü adamlar gibi Enver Paşa da yalnızlıktan<br />

nasibini almıştır. Elinde bulundurduğu güce ve azme<br />

rağmen hayalperestliğinin, hırsının ve aldığı kararların<br />

kurbanı olan, yenilgiyi kabul etmeyen ve gittikçe<br />

yalnızlaşan bir adamdır Enver Paşa. Ne var ki dört bir yanı<br />

yalnızlıkla örülüyken her şeyi sadece bir kişi için yaptığını<br />

söylemiştir kendisi: Karısı Naciye Sultan için. “Bir İslam<br />

İmparatorluğu kuracağım.” der Naciye’ye yazdığı bir<br />

mektubunda ve devam eder. “O imparatorluğu da senin<br />

ayaklarının altına sereceğim Naciye’m.”<br />

İşte biraz sonra anlatılacak her şey,<br />

bilinen Enver Paşa hakkında değil<br />

aşık bir adam, seven bir erkek ve<br />

Naciye’nin kocası Enver hakkındadır.<br />

Enver ve Naciye… Sonu hasretle<br />

biten ve tarihin aşıkları ayrı<br />

düşürdüğü bir hikayenin baş<br />

rolündeler. Biri İttihat ve Terakki’nin<br />

askeri kanadının en güçlü ismi,<br />

diğeri Sultan Abdülmecit’in torunu<br />

saraylı bir genç kız. Siyasi<br />

nedenlerle yapılan ve sonradan aşka<br />

dönüşen bir evlilik, beklentiyle ve<br />

özlemle geçen bir ömür, geride<br />

mektup…<br />

Enver Paşa<br />

29


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

GÖRMEDEN SEVMEK<br />

Sene 1909… İttihat ve Terakki’nin etkin olduğu dönemler. Yapılacak çok iş,<br />

alınması gereken uzun bir yol var. Sivil ve askeri gücü elinde bulunduran İttihat ve<br />

Terakki siyasi yönden de gücünü perçinlemek isteyince, askeri kanadın en etkin ismi<br />

Enver Paşa devreye girer. Amaç bellidir aslında. İttihat ve Terakki ile saray arasında<br />

bir nevi köprü vazifesi görmek için saraya damat olması ve siyasi bir evlilik yapması<br />

gereklidir. Böylece talip olur yüzünü bile görmediği Naciye Sultan’a. Naciye Sultan<br />

kimdir? Tahttan indirilen Abdülhamit’in, Sultan Reşat’ın ve Vahdettin’in yeğeni,<br />

Abdülmecit’in torunu. Erken yaşta ölen babası Süleyman’dan yadigâr kalan, el bebek<br />

gül bebek yetişmiş bir kız çocuğu.<br />

Enver Paşa’nın da içinde bulunduğu birkaç taliplisinin fotoğrafı önüne<br />

koyulduğunda henüz 12 yaşındadır Naciye Sultan. Adını ve methini etraftan duyduğu,<br />

ağabeyinin hayranlık beslediği Enver Paşa’yı ilk defa o zaman görür genç kız.<br />

Amcalarının ve validesinin söylediği üzere yaşı gelmiştir ve taliplerinin arasından<br />

birini seçmesi gerekmektedir. Beğenir fotoğraftaki adamı. Eli uzansa da fotoğrafa<br />

utanır beğenisini dile getirmeye. Lakin okunur niyeti gözlerinden. Kararını amcası<br />

Vahdettin ve Sultan Reşat da destekleyince karar verilir. Böylece, Berlin’de<br />

büyükelçilik görevinde bulunan Enver Paşa’nın yokluğunda nişan yapılır. Artık Naciye<br />

Sultan, askeriyenin en etkin ve lider durumundaki ismi Enver Paşa’nın nişanlısıdır.<br />

Birbirlerini göremeden nişanlanan çift, yine birbirlerini mektupla tebrik edebilirler<br />

sadece.<br />

30


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Nişanlı olmalarına rağmen iki yabancıdırlar birbirleri için. Mektuplaşmaya<br />

başlarlar. Ne var ki başlarda son derece resmi olan mektuplaşmalar zamanla başka bir<br />

hal almaya başlar. Satırlara farklı anlamlar yüklenir. Hitap şekilleri değişir, mesafeli<br />

cümlelerin yerini edebi ve duygusal cümleler alıverir zaman ilerledikçe. Gönül bu ya,<br />

siyasi amaçlarla kurulan münasebet aşka dönüşmeye başlar her ikisi için de.<br />

Birbirlerini görmeden severler. Enver Paşa fotoğrafını bile görmediği ve adından başka<br />

hiçbir şeyini bilmediği bu kadına mektuplarla tutuluverir. Hatta bu konuda o kadar<br />

muzdariptir ki üzüntüsünü Naciye Sultan’a yazdığı mektubunda da dile getirir.<br />

sadece.<br />

“İki gözüm, Sultanım, Efendim,<br />

Siz hiç olmazsa benim resmimi gördünüz, ya<br />

bendenizde o da yok. Karanlıkta gözlerimi kapar,<br />

sizin hayalinizi gözümün önüne getirmek isterim.<br />

Yatarken Allah’ımdan hiç olmazsa rüyada olsun<br />

sizi bir kerecik göstermesini dilerim. Fakat<br />

şimdiye kadar hiç muvaffak olamadım. Haşa<br />

sümmehaşa, nasıl Cenab-ı Hakk’ı bir şekil<br />

vermeden seviyorsam, sizi de şimdi bir ruh-u latif<br />

olarak, şeklinizi düşünmeden seviyorum. Artık<br />

sizin hayalinizle meşgul olarak yatağıma<br />

gireceğim. Bundan evvel bütün kalbimle<br />

saadetinizi temenni ederek sizi kucaklar,<br />

gözlerinizden öperim iki gözüm.<br />

Enver’iniz”<br />

24 Temmuz- 1911 Berlin<br />

31


edemiyorum,” der ve devam eder: “Resminizi ne yaptığımı biliyor musunuz? Büyük<br />

geçer. Sonrası ise hasret dolu sürgün yılları…<br />

gölgesinde<br />

Paşa’nın Almanya’ya yakın bir politika gözetmesi sebebiyle müdahil olunan<br />

Enver<br />

çökmüş olan Osmanlı Devleti’nin sonunu getirir. Gerçeğe dönüşemeyen hayaller,<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Neyse ki bir süre geçtikten sonra Edirne’nin geri alınmasını izleyen günlerde Enver<br />

Paşa’ya gönderdiği bir mektuba hediye olarak fotoğrafını iliştiriverir Naciye Sultan.<br />

Böylece Enver Paşa da mazhar olur sevdiğinin yüzüne. Enver Paşa, bu olay üzerine<br />

yazdığı mektubunda “Sizi gördüğüm zaman ne hisse kapılacağımı tahmin dahi<br />

yazı masamın ön gözüne koydum. Günde bilmem kaç defa açarak kalbim çarparak<br />

seyrediyor, sonra öpüp kilitliyorum. Fakat en meşgul zamanlarımda bile fasılaların on<br />

dakikadan fazla olmadığını söylersem gülmezsiniz değil mi ruhum?”<br />

HASRETLE GEÇEN BİR ÖMÜR<br />

Seneler süren bir nişanlılık dönemi geçirir Naciye Sultan ve Enver Paşa. Görmeden,<br />

konuşmadan geçirilen yıllar boyu ikisi de aslında hayallerindeki Naciye ile Enver’e<br />

aşık olurlar. Zaman geçer ve I. Dünya Harbi'nin başladığı 1914 senesinde nihayet<br />

yan yana gelirler. Düğünleri yapılır. Ne yazık ki kavuşmak için yıllarca bekleyen<br />

çiftin evlilikleri sadece 8 yıl sürer. Evliliklerinin ilk dört yılı, Dünya Harbi’nin<br />

savaş, zorlukla geçen savaş yılları, birer birer mağlup olunan cepheler zaten fiilen<br />

siyasi hırs ve Paşa’nın tutkusu ile birleşince hem Osmanlı’yı hem de Enver Paşa ve<br />

beraberindekileri felakete sürükler. Alınan yenilgi onlara pahalıya mal olur. Kasım<br />

1918’de Enver Paşa ve yanındakiler ülkeyi terk eder. Önce Kırım’a giden Enver<br />

Paşa, oradan eşi ve çocuklarının yanına, Almanya’ya geçer.<br />

32


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Fakat durmaz Enver Paşa. I. Dünya<br />

Harbi'nde aldığı yenilgiyi bir türlü<br />

hazmedemez. Milli Mücadele'nin başına<br />

geçip direnişi yönetmek istese de<br />

mümkün olmaz bu. İstiklal Savaşı'na<br />

katılmak istemesine rağmen işler<br />

umduğu gibi gitmeyince 1920 senesinde<br />

karısını ve üç çocuğunu kardeşi Kamil<br />

Efendi’ye emanet edip önce Moskova’ya<br />

oradan da Orta Asya’ya gider. Adeta<br />

hayalperest yanının peşinden giderek bir<br />

maceraya atıverir kendisini. Olmayacak<br />

yollar, gerçekleşmeyecek hayaller<br />

dener.<br />

Ancak bir çılgının yapabileceği<br />

türden bir planlarla Orta Asya’da<br />

yanına çektiği Müslümanlar ile<br />

birlikte bir ordu kurup Anadolu’ya<br />

girme hayali kurar ve bunu icraata<br />

dökmek ister. Yıllarca orada kalır.<br />

Tek başına! Başarısızlığa uğrayan<br />

politikalarını ve kaybettiği gücünü<br />

telafi çabası mıydı yoksa<br />

Naciye’sinin yanına bir mağlup<br />

olarak dönmek istemeyişinden miydi<br />

bilinmez ama dönmez bir daha Enver<br />

Paşa karısının yanına. Naciye<br />

Almanya’da kalır, Enver uzak<br />

diyarlarda.<br />

33


Güçlü adamlar yalnız olur demiştik ya hani, Enver Paşa da özelikle son yıllarında içine<br />

düştüğü derin yalnızlığını bu mektuplarla gidermiş. Naciye’den çok Naciye’sinin<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

HASRETLE GEÇEN BİR ÖMÜR<br />

Sevda yan yana ve el ele yaşanırsa güzeldir elbet ama kimi için sevda demek özlemdir,<br />

beklemektir. Hele savaş zamanlarında başa gelmişse sevda, kaçınılmazdır bu<br />

bekleyişler. Kimi limandan kara bir gemiyle uğurladığı sevdiğini yine bir geminin<br />

getirmesini bekler. Kimi çorak bir arazide sevdiğinden haber getirecek bir pusulayı<br />

bekler. Kimiyse ardında bıraktığı sevdiğine günün birinde dönüp aynı kıyıda<br />

buluşmayı bekler. Naciye ve Enver için de öyle olmuştur. Suretlerini görmeden<br />

nişanlandıkları günden Enver Paşa’nın son anına kadar birbirlerine hasret şekilde<br />

yaşamıştır karı koca. Beklemişlerdir birbirlerini evliliklerinin son anına kadar. Vuslata<br />

ermeyen aşklarının en büyük şahitleri ise Enver Paşa’dan Naciye Sultan’a giden 400’e<br />

yakın mektup ve Naciye’den Enver’e giden nicesi olmuştur. Sahibine ulaşan ama<br />

sahipleri birbirine kavuşamayan mektuplar…<br />

hayaline tutunmuş yalnızlığından kaçarken. Uzakta bir başınayken yoldaş olmuş o<br />

mektuplar kendisine. O yüzdendir ki mesafeyi, gurbeti hesaba katmadan yazmış yıllar<br />

boyu karısına. Ankara Hükümeti’nin, yabancı gizli servislerin eline geçme riskine,<br />

mektupların açılıp başkaları tarafından okunması riskine aldırmadan yazmaya devam<br />

etmiş. Ama ne derin, ne edebi mektuplar! Muhakkak ki bir şairin ya da yazarın elinden<br />

çıkma eserleri aratmayan mektuplar… “Naciye’m”, “Ruhum”, “Biriciğim”,“Pek güzel<br />

mukaddes meleğim” diye seslendiği ve “Enver’in” diyerek bitirdiği mektuplar yollamış<br />

karısına ömrünün son demine kadar. Ne ilginçtir ki tüm bu mektupları yazarken ileride<br />

bir gün bunların bulunup kitaplaşacağını biliyor gibi “Bunları sakla.” diyerek göndermiş<br />

mektuplarını.<br />

34


için.” demiş, yeri gelmiş “Dünya’yı<br />

artmış içindeki kıskançlık. Ne fena bir şeydir şu his! İçine kurt düşürdü mü insanın,<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Enver Paşa geride nasıl bir ün bıraktı,<br />

verdiği kararlarda haklı mıydı haksız<br />

mıydı çok tartışılır. Ama “Paşa”<br />

sıfatından arınıp da Enver olduğu vakit,<br />

yazdığı mektuplardan bile aşkını her şeyin<br />

üstünde tuttuğunu görüyor insan. Onca<br />

siyasi çatışmanın ve devlet meselesinin,<br />

menfaat çatışması ve güç gösterisinin<br />

içinde asla vazgeçmemiş karısına olan<br />

sevgisinden. Yeri gelmiş sevdiği kadına<br />

“İstanbul’daki tahtı parçalarım senin<br />

ayakların altına sererim.” demiş.<br />

Anlayacağınız derin sevmiş Enver Paşa.<br />

Hasretle yoğruldukça daha da derinleşmiş<br />

karısına duyduğu sevgisi. Ayrı kaldıkça<br />

sevgisinin hududu artmış. Ve bu da<br />

inanılmaz bir kıskançlık getirmiş<br />

beraberinde ne yazık ki.<br />

Görmek isteyip göremediği, gitmek isteyip gidemediği karısına kavuşamadıkça daha da<br />

bitmez tükenmez bir endişeli hale bürünür aşık insan. Sevdiği insanın başkasına<br />

bakacak olma endişesi, o gözlerin başkasına bakabileceği ihtimali yemiş bitirmiş Enver<br />

Paşa’nın içini yıllarca. Bu yüzden ömrünün son yıllarında yazdığı her mektupta<br />

aralarındaki sadakat bağını hatırlatarak bitirmiş mektuplarını Enver Paşa. Hikayenin el<br />

ilginç yanı budur belki de. Seneler boyu herkese karşı otoriter ve güçlü yanını gösteren<br />

Enver Paşa, yalnızlıkla sınandığı son yıllarında tek tutunduğu dal olarak bu aşkı<br />

gördüğünden olsa gerek aşık olduğu kadından sevgisini ve sadakatini istemiş bütün<br />

kalbiyle. Yıllar boyu sayısız yabancı devlet adamı ve düşman ülkelerle karşılaşıp<br />

duruşundan taviz vermemeye çalışan adam, sevdiği kadının karşısında adeta diz çöker<br />

hale gelmiş. Karısına yazdığı her mektubu sevgi ve sadakat dilenerek bitirir olmuş.<br />

35


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

“... Ah! Naciye beni<br />

“... Seni bütün<br />

unutma, sev ve sadık kal.<br />

ruhumla kucaklar,<br />

Düşün ki yalnız seni<br />

öper, yavrularımla<br />

düşünen ve dünyayı yalnız<br />

birlikte Allah’a emanet<br />

seninle güzel görecek birisi<br />

ederim. Naciye,<br />

uzaklarda senden sadakat<br />

inşallah beni unutmaz,<br />

ve muhabbet dileniyor.<br />

bana sadık kalırsın.<br />

Seni kucaklar, öper,<br />

Yoksa hepimizin hayatı<br />

yavrularımla birlikte<br />

zehirlenir ruhum...”<br />

Hakk’a emanet ederim.”<br />

(7 Aralık 1921 tarihli<br />

(2 Ocak 1922 tarihli<br />

mektubundan)<br />

mektubundan)<br />

“... İşte sevgilim, bu gece de yine seninle yalınkat<br />

yorgan parçasına uzanacağım. Acaba sen ne<br />

yapıyorsun? Beni düşünüyor musun? O maraz<br />

arkadaşın olan ... seni nelere götürüyor? Ah! Naciye<br />

bana ve sana ve yavrularıma acı, beni sev ve sadık kal.<br />

Birbirimizin yüzüne baktığımızda saf kalbindeki bir<br />

leke bulunmasın. Senin kıymetine değecek halel hem<br />

seni hem beni hem de yavrularımızı mahveder. Neyse<br />

yine saçmalamaya başladım…”<br />

(5 Ocak 1922 tarihli mektubundan)<br />

36


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

“... Ah! Naciye, beni seviyor musun?<br />

Bana sadık mısın? Seni buselerimle<br />

boğar, sonra canını yakarım. Beni<br />

sev ve öp Naciyeciğim. Ruhum<br />

efendiciğim...”<br />

(27 Mart 1922 tarihli mektubundan)<br />

“... Kimler bilir, cicim, ben bu satırları<br />

yazarken kaçıncı uykudadır. Hamdolsun o eski<br />

asabi rahatsızlığı geçmiş olduğundan artık bu<br />

zamanda yardım için kimsenin seni rahatsız<br />

etmemekte olduğunu ve Kâmil’in de lüzumsuz<br />

dediye-koduya sebep olan gece yarısı<br />

yardımlarına hacet kalmadığını kaviyyen<br />

tahmin ediyorum. Ruhum! Ah benim bu fena<br />

kalbime bilmem nasıl söz geçireceğim...”<br />

37


ÇAKIMLA KAZIDIM ADINI”<br />

“KARAAĞACA<br />

4 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, Türkistan’ın Pamir dağlarının eteklerinde<br />

Takvimler<br />

@LC_LAPSUSCALAMI<br />

bir Rus mitralyözüne doğru yürür Enver Paşa, bir elinde kılıcı diğer elinde silahıyla.<br />

Anında vurulur ve orada ölür. Avrupa basınında öldüğüne dair haberler çıkmaya<br />

başlayınca Berlin’de bulunan Naciye Sultan başta inanmak istemez kocasının<br />

öldüğüne. Daha evvelden konuştukları gibi Paşa’nın bir ölüm haberi yayacağını ve<br />

izini kaybettirdikten sonra yanına gelip birlikte sözleştikleri gibi İsviçre’ye<br />

gideceklerini düşünür. Ne yazık ki 3-4 ay sonra Paşa’nın yaveri İsmet Bey’in gelişiyle<br />

gerçeği anlar Naciye Sultan. Eşi Enver Paşa ölmüştür. Gerideyse ölümünden sadece on<br />

gün önce karısına yazdığı ve bizzat diktiği deri bir mahfaza içerisine geceler boyu<br />

altında uyuduğu karaağaçtan kopardığı ufak bir dal ve tek bir çiçekle beraber<br />

gönderdiği son mektubu kalır. “Karaağaca çakımla kazıdım adını.” diye biten son<br />

mektubu.<br />

“Naciyeciğim, sevgili sultanım, cici efendiciğim!<br />

Bugün pek sıkıntılı bir hava, tuhaf bir sis, güneş görünmüyor.<br />

Düşmandan bir hareket yok. Fakat henüz sabahtır. Hastalarımı<br />

geri gönderdim ve Afgan emirinin askerinin ve muavenetinin<br />

çekilmesinin iyi olmadığını ve Bolşevikler’e emniyet caiz<br />

olamayacağını bildirdim. Ve hiç olmazsa eczá-yı tıbbiye ve sair<br />

malzemesinin iadesini istedim. Bakalım, ne olacak? Bir de Hacı<br />

Sami ve diğer arkadaşların bu tarafa geçmesine müsaade<br />

olunmasını talep ettim. İşte efendiciğim, hemen şu satırları<br />

yazarak mektubumu kapatıyorum ve içine her gün sana<br />

topladığım buranın yabani çiçeklerinden koyuyorum. Ayrıca kaç<br />

gecedir altında yattığım karaağaçtan kopardığım ufak bir dalı<br />

leffediyorum. Seni öper, sever, kucaklar, bu mevcudiyet-i<br />

maddiyemle aşk ve hasretimle sarılarak canını yakar, Hüda’nın<br />

birliğine yavrularımla beraber emanet ederim, ruhum<br />

efendiciğim. Karaağaca çakımla ismini yazdım. Enver’in”<br />

25 Temmuz 1922<br />

38


@LC_LAPSUSCALAMI<br />

Sevileni geri döner umuduyla beklemek başkadır elbet ama dönmeyecek birini<br />

beklemek ne fenadır bekleyen için. Yapamamıştır Naciye Hanım da. Üç çocuğu ile tek<br />

başına kalmış, Enver Paşa’nın ölümünden iki yıl sonra da Paşa’nın kardeşi Kamil<br />

Efendi ile evlenmiştir. İkinci evliliği hayli tartışmalı olsa da sevmiştir belli ki Naciye<br />

Hanım da yeniden. 1952 yılına kadar Almanya’da kalan Naciye Hanım, Türkiye’ye<br />

döndükten dört yıl sonra vefat etmiştir. Ölmeden evvel dönemin Vatan Gazetesi’nde<br />

hatıraları yayınlanan Naciye Hanım’ın o yıllara ilişkin en yürek burkan cümlesi ise<br />

Enver ve Naciye’nin hikayesini özetler niteliktedir.<br />

"İnsana evvelden başına gelecekleri anlatsalar: 'Ben bu kadar<br />

cefâya dayanamam, bu derecede üzülmeye tahammül edemem.'<br />

diye kadere isyân eder. Fakat dayanılmayacak cefâ ve üzüntü<br />

yoktur." Vatan Gazetesi- 1953<br />

39


KAVAFIS<br />

KONSTANTINOS<br />

BARBARLARI<br />

BEKLERKEN<br />

ŞEHİRLERE GURBET<br />

40<br />

KALDIK


KONSTANTINOS<br />

kültürünü yakından<br />

@MUPTEZELEDIBE<br />

bir ruh,<br />

Ama bu dalgalı hayat,<br />

KAVAFIS<br />

İstanbullu<br />

YENI BIR ÜLKE<br />

gurbetin ve ötekilerden<br />

şairimizin sanatını olumlu<br />

yönde etkilemiştir. Farklı<br />

olmanın yükünü sırtlayan,<br />

söz büyücüsü bir şair.<br />

BULAMAZSIN,<br />

kültürlerle tanışmış, farklı<br />

diller konuşmuş, şiirlerini<br />

BAŞKA BIR<br />

Konstantinos Kavafis, 29<br />

besleyecek yeni damarlar<br />

Nisan 1863’te<br />

bulmuştur. Özellikle Batı<br />

İskenderiye’de varlıklı bir<br />

DENIZ<br />

tanımış, hatta ilk<br />

ailenin oğlu olarak<br />

doğmuştur. Ama fırtınalı<br />

şiirlerinin bazılarını<br />

BULAMAZSIN.<br />

bir hayatı olmuştur.<br />

İngilizce ve Fransızca<br />

BU ŞEHIR<br />

olarak yazmış ama her<br />

Babasını küçük yaşta<br />

kaybetmiş, ailesi farklı<br />

zaman kendisini Bizans’a,<br />

ülkelerde yaşamak<br />

nu s<br />

ARKANDAN<br />

yani İstanbul’a yakın<br />

41<br />

zorunda kalmıştır.<br />

öylemiştir.<br />

bulduğu<br />

GELECEKTIR.


abartmış olmayız. İstanbul’da<br />

@MUPTEZELEDIBE<br />

İlk şiirlerinde gurbeti, özlemleri, acımasız<br />

Şairlik sürecinde ilk desteği<br />

ailesinden aldığını söylersek<br />

ve karanlık tarihi işlerken zamanla şiirleri,<br />

cinsel tercihinin biçimlendirdiği hazza<br />

yönelik şiirler, bir yanda felsefe, bir yanda<br />

yaşayan dedesi Yorgo Fotiadis<br />

onun adeta akıl hocası olur.<br />

tarih ile yoğrulur. Aslında her şiirinde<br />

bunların hepsi birlikte kendini gösterir.<br />

Konstantinos’a, İstanbul’da<br />

yazmaya başladığı biyografisi için<br />

Bazen de kendine dair duyguları tarihteki<br />

kimi olaylarla yoğurarak anlatır. Kavafis’in<br />

ilk şevki o verir. On dokuz<br />

yaşındaki şair, yine dedesinin<br />

kullandığı yöntem, yaşanılan anla sonsuzluk<br />

arasında bağlantı kurmaktır. Bu bağlantıyı<br />

yönlendirmesiyle İstanbul’un<br />

entelektüelleriyle tanışır, Bizans<br />

kurarken sadece anlatmakla yetinmez, kendi<br />

duruşunu da açıkça belli eder. Aşkı bile<br />

tarihi ve çağdaş Yunan şairlerini<br />

okur. Şiirler yazmaya başlar,<br />

kaleminden tarihi bir gerçekliğe dönüşür.<br />

bunları İskenderiye’ye gönderir.<br />

Şiirlerini konularına göre<br />

bölmeye çalışmak, organik bir<br />

yapıyı parçalamaya benzer<br />

ve sonuçsuz kalır. Kavafis’in<br />

politik şiirleri nerdeyse yok<br />

denecek kadar azdır. Ama onun<br />

tarafsız bir şair olduğunu<br />

söylemek haksızlık olacaktır. O<br />

da tüm namuslu sanatçılar gibi<br />

hep kaybedenlerin yanında yer<br />

alacaktır. O büyük çoğunluğun, o<br />

ezici benzerlik yerine; azınlığın,<br />

farklı olanın kederini<br />

yansıtacaktır. Çünkü vatan dediği<br />

her toprağın ırkıyla, diniyle ve<br />

42<br />

ötekisinde kalır.<br />

cinsel tercihiyle azınlıkların dahi<br />

1800 sonları, Rumeli Hisarı


@MUPTEZELEDIBE<br />

Onun her şiiri, bir roman hatta insanı beyninden vuran bir öğüt kitabı<br />

mahiyetindedir. Bir yanda 'Barbarları Beklerken' şiirinde toplumların kendi<br />

içinde çözülüşünü hicvederken, bir yanda 'Şehir' şiiriyle bir topraktan ve bir<br />

toplumdan vazgeçilemeyeceğini yüze tokat gibi vurur. Bir yanında o nefret<br />

ettiği bekleyen toplamalarının içinde olmadığından mutlu, bir yandan<br />

vazgeçemeyişine üzgün kalmıştır hep.<br />

mutlu muyum, mutsuz muyum, sorgulamıyorum.<br />

lakin memnuniyetle bir şeyi hep aklımda tutuyorum -<br />

o kadar çok sayısı olan o büyük toplamada<br />

(o toplama ki ondan nefret ediyorum),<br />

ben orada değilim, onca rakamlardan bir tanesinde bile ben<br />

yokum.<br />

bu sonuncu toplamada ben sayılmadım. ve bu mutluluk benim<br />

için yeterli.<br />

43


@MUPTEZELEDIBE<br />

Babalarını kaybetmeleriyle yollara düşen iki<br />

Kavafis'in hayatını detaylı<br />

insan Kavafis ve Halit İkbal, kalemlerini ilk<br />

inceleme şerefine dergi sayesinde<br />

göçüp gitmek zorunda oldukları topraklar için<br />

nail olduğum zaman farkettim ki -<br />

oynattılar. Kavafis karamsar ve ümitsizken<br />

bilerek ya da bilmeyerek- Leon'un<br />

Halit İkbal, inatla ve ümitle meydan<br />

o gün Hilal'in karşısında<br />

hatipliğine soyunmuştu adeta. Bu kargaşanın<br />

Kavafis'ten bahsetmesi muhteşem<br />

içinde filizlenen aşkla her şey iki sanatçı için<br />

bir güzellemeydi aslında. Leon<br />

bambaşka bir boyut aldı elbet. Kavafis<br />

zaman içinde bunu farketme<br />

karamsarlığını ateşe attı ve bütün ötekiliğine<br />

fırsatı buldu mu bilmem ama<br />

rağmen ona tutundu. Dönemin hicvine, tarihin<br />

gerçek bir benzerlik yakaladığını<br />

tozlu sayfalarına işledi onu. Halit İkbal de en<br />

ben söyleyebilirim.<br />

az onun kadar büyük bir cesaretle meydanlarda<br />

hicvinin arasına bir nakış gibi işledi.<br />

İşte bu yüzden bir Yunan şairi ile bir Türk şairi benzer yazgılarda aynı hiddeti<br />

paylaştılar. Hilal bunu bilmez, Leon gördü mü bilinmez. Bundan sonra<br />

söyleyeceklerim tamamen Leon'a sözlerim olacaktır. Ta o bölümlerde kalan bir<br />

"Bunları yüzüne söylemeliyim!" feryadımdır sadece. İlerleyen bölümlerde olmasını<br />

umduğum bu feryad ne yazık ki bize doğrudan hiç verilmedi. Kızıyordu Halit<br />

İkbal'e, yüreğinde yanan ateşin aşkla kıvılcımlanmaması ona gülünç geliyordu. Halit<br />

İkbal'in hezeyanlarını dinlemek hatırlattı ona Kavafis'i belli ki. Sahi Kavafis'i ne<br />

kadar iyi tanıyordu Leon? Onun öfkesini bilir miydi mesela? Aslında Halit İkbal ile<br />

ne kadar benzediğini biliyor muydu? Ya da sonradan mı farketti, gerçek Halit İkbal'i<br />

tanıyınca?<br />

44


kalmış bir adam esasen. Yollar ona<br />

@MUPTEZELEDIBE<br />

Kavafis birkaç defa toprağına hasret<br />

çocukluktan açılmış ve hayatının sonuna<br />

kadar bu göç sürüp gitmiş. Öfkesi<br />

buradan geliyor onun; şehirleri terk<br />

edişinden, insanları kaybedişinden ve<br />

her defasında vatan dediği topraktan<br />

ayrılışından. Ne kadar da Halit İkbal'in<br />

hikayesine benzer değil mi? Ne kadar da<br />

aynı öfke yaşanılan ve ne kadar da bir<br />

Türk ile bir Yunan'ın aynı toprağa<br />

söylediği türküler aslında, onca<br />

kelimeler.<br />

Kavafis'e şiiri öğretendi bu öfke, Halit<br />

İkbal'i yazılara sürükleyen de aynı öfkeydi.<br />

Peki onun 'Aşk!' feryadı, o nerede girdi<br />

hayatına Kavafis'in? Vatana duyduğu aşktan<br />

doğdu içine. Vatan bir anda sevdiğinin<br />

gözlerine, ellerine dönüştü Kavafis'in. Aşkla<br />

şiir duruldu, fırtınası hafif bir ılık rüzgar<br />

oldu bir anda. Lakin bilirsiniz, aşk öyle<br />

gönüle girdiği gibi kalmaz. Büyüdükçe<br />

büyür, büyüdükçe yanar ve yandıkça insana<br />

tarifsiz bir feryad koparır. O zaman bir<br />

feryad ile kalemine tutundu ve insanın<br />

beyninde depremler tutturan, kalbine<br />

ulaştığında geriye ağıtlarını bırakan şiirler<br />

yazdı. Aşkı sormuştu ya hani, aşk ancak bir<br />

insanı bulduğunda o feryadı kopartır. Ondan<br />

öncesi Kavafis'in de Halit İkbal'in de safi<br />

vatan sevdasıdır.<br />

45


@MUPTEZELEDIBE<br />

Beni bilen sevgili arkadaşlarım, bir sanatçıdan bahsettikten sonra onu teşekkür<br />

etmeyi kendime borç bildiğimi iyi bilirler. Bana şehirleri terk etmenin mümkün<br />

olmadığını ve ilk nefesimi aldığım topraklardan umudumu kesmememi söylediğin<br />

için teşekkür ederim Üstad.<br />

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.<br />

Bu şehir arkandan gelecektir.<br />

Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.<br />

Aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek<br />

saçlarına.<br />

Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.<br />

Başka bir şey umma - Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol<br />

yok.<br />

Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, öyle<br />

tükettin demektir bütün yeryüzünde de.<br />

Bu yazıdan sonra size önerim, Ezgi'nin Günlüğü'nden sözlerinin Kavafis'in ünlü şiiri<br />

Şehir'den alınan 'Şehir' adlı şarkıyı dinlemenizdir.<br />

İmzası<br />

Kavafis'in<br />

46


@MUPTEZELEDIBE<br />

FLÖRTLEŞEN HILEON BAHÇESI<br />

Vincent Van Gogh'un "Flörtleşen Çiftler Bahçesi" adlı 1887 yılında tamamladığı eseri.<br />

Eser günümüzde diğer Van Gogh eserleri gibi Hollanda'daki Van Gogh Museum'da<br />

bulunuyor.<br />

Size uzun uzun eserin analizini yapmak yerine bu tabloyu görür görmez aklıma gelen o<br />

hayal kırıklığını anlatmak istiyorum. Bu güzel sanat eserini televizyon ekranında izleme<br />

şansına sahip olacakken yılanların kendini yakışıklı teğmenlere yamama çabalarını izlemek<br />

elbette gönül kırıcı oldu. Sağ tarafta gördüğümüz çifti, televizyon ekranlarında görmemiz<br />

mümkün müydü? Pekâlâ mümkündü! Kordelya'nın adı gibi güzel havasında yürüyen bir<br />

HiLeon izlemekten âlâ ne isterdi mahcup gönüllerimiz?<br />

47


@MUPTEZELEDIBE<br />

Hangimiz istemedik, güneş yavaş yavaş şehri terk ederken arkasında bıraktığı<br />

kızıllığın bahçelerde renk cümbüşü yaratmasını ve bu cümbüşün içinde<br />

HiLeon'u görmeyi? Utançtan kızaran yanakları, Leon'un eğilerek ufacık bir<br />

öpücük bırakmasını Hilal'in pamuk ellerine... İstemez miydik? Leon'un<br />

bahçeden bir çiçek kopartıp Hilal'in saçlarına sıkıştırmasını ve çiceklerden<br />

bile daha güzel olduğunu fısıldamasını... Hava karardığında, Leon'un<br />

yanaklarına masum bir öpücük kondurduktan sonra "Beni merak ederler..."<br />

demesini istemez miydik? Hilal'in giderken devamlı arkasına bakmasını,<br />

Leon'un daha o an özlemeye başlamasını görmek istemez miydik?<br />

Ne kadar isterdik Kordelya'ya, Flörtleşen HiLeon Bahçesi demeyi...<br />

Harcadılar, acımadan harcadılar... Böylece harcanan bir ikindi yürüyüşünü bu<br />

eşsiz tabloyla tekrardan yad etmiş olduk biz de. Son bir şey de benden: Sanat<br />

eseri gibi çifte, sanat eserlerinden güzellemeler yapın artık!<br />

48


çevrilmiş haliyle Esrar Bitti, James Mills’in<br />

“bağımlılık” yaratacak oyunculuklarının ilk<br />

@MUPTEZELEDIBE<br />

THE PANIC IN<br />

NEEDLE PARK:<br />

BORAN<br />

KUZUM VE<br />

MIRAY DANER<br />

FARKI İLE<br />

Bağımlılıktır aşk; tıpkı eroin gibi…<br />

Damarlarından girip kanına karıştığı<br />

zaman, artık onun olmuşsundur. İnsana<br />

yaptıramayacağı şey yok denecek kadar<br />

azdır herhalde. İlk karşılaştığında<br />

kendileriyle, durumun vehametinin<br />

farkında değilsindir. Ne kadar etkili<br />

olabilir ki ? Ne denli sürükleyebilir ki<br />

seni peşinden? Heh! Bir de en güzeli :<br />

İstediğin zaman bırakabilirsin, mesele<br />

değil !!! Öyle değil mi ?<br />

Aşkın ve eroinin insana neler<br />

yaptırabileceğine dair benzerlikleri trajedik<br />

olaylar silsilesiyle birlikte ele alan 1971<br />

yapımı The Panic In Needle Park, Türkçe’ye<br />

film ile aynı isimli kitabından, Joan Didion<br />

ve John G. Dunne’nin ortak senaryosu ile<br />

sinemaya uyarlanmış. Filmin başrollerinde;<br />

adımlarından birini atan Bobby karakteriyle<br />

oynamakta.<br />

49<br />

Al Pacino ve Helen karakteriyle Kitty Winn


Büründüğü karakteri izleyiciye yaşatan ve<br />

@MUPTEZELEDIBE<br />

Al Pacino'ya The Godfather'daki rolünü<br />

“bekleyin sinema dünyası, ben geliyorum”<br />

veren ve onu sektördeki "Bakışlarıyla<br />

konuşan adam" olarak zirveye oturtan film<br />

dercesine oyunculuk sergileyen Al Pacino<br />

bu filmle birlikte gerçekten göz doldurmaya<br />

işte bu filmdi. Film boyunca çiğnediği<br />

sakızı ve bakışları onun zirveye yükselirken<br />

başlıyor. Oyunculuğun başarısında en<br />

önemli kıstaslardan biri olan mimiklerini,<br />

ki ayak sesleridir adeta. Bu filmi izlerken Al<br />

Pacino'nun rolünde Boran Kuzum'u hayal<br />

ait olduğu role uygun kullanan Al Pacino<br />

kadar Kitty Winn’in de hakkını vermek<br />

ettim. O bakışlarını kullanışı, jestleriyle<br />

duygusunu gösterişi ve temiz oyunculuğu ile<br />

gerekli. Bir kadının aşkını ve ne olursa<br />

olsun aşkına olan bağlılığını izleyene<br />

muhteşem bir Bobby olabilirdi. Film her<br />

sahnesiyle sadeliğini ortaya koyarken Boran<br />

hissettirebilmek kolay olmasa gerek ki ben<br />

o rolle Güneş ışığı gibi parlardı eminim.<br />

bunu hissedebildim.<br />

50


kapılmış bir kız. <strong>Miray</strong> <strong>Daner</strong>'in o duru, su gibi yüzüne çok yakışacağını düşündüğüm bir<br />

@MUPTEZELEDIBE<br />

Film seyirciyi sanki bir izleyici değil, o iki aşığın bir dostu gibi içine alıyor adeta. Sanki<br />

karakterlerin hayatları devam ederken bir kamera konmuş, bu karakterlerin belli bir<br />

zamanları çekilmiş. Senaryosu olan ama senaryosu olmadığını hissettiren filmlerden.<br />

Beni bu filmde en çok etkileyen karakter Helen'in kendisi oldu. Oldukça kusurlu<br />

bulacağınız karakter, aslında o kadar temiz bir mizaca sahipken kötüleşen hayatına<br />

karakter oldu bu sebeple. Büyük, korkunç hatalar yapan bir kızı canlandıran bir <strong>Daner</strong><br />

görmeyi çok isterdim açıkçası. Kötü bir karakter değil ama yanlış bir karakter onun o<br />

duru yüzüne muhteşem bir tezatlık oluşturur ve onun o güzel oyunculuğunun tadına<br />

doyasıya varırdık.<br />

The Panic In The Needle Park, diğer uyuşturucu bağımlılarını anlatan filmlerden<br />

çok farklı ve gerçekçi havasıyla "Keşke Türkiye'de Boran ve <strong>Miray</strong>'in oynadığı<br />

güzel bir uyarlaması çekilse." dedirten bir film benim için.<br />

51<br />

<strong>Miray</strong> <strong>Daner</strong> ve Boran Kuzum<br />

fotoğrafları Boran Kuzum & <strong>Miray</strong><br />

<strong>Daner</strong>: Aşkın en saf halinin ekrandaki<br />

yansıması HiLeon adlı çekimden<br />

alıntıdır.


taya çıkmaya başlamış,<br />

öncüleri de<br />

çıkabilirmiş. Öylesine başarılıymış ki sınır<br />

zaman bir<br />

Ne<br />

çıksa<br />

kavga<br />

çalgısı<br />

denizcileri<br />

yatıştırır, kürek<br />

ile<br />

ne zaman<br />

çekenler<br />

onları<br />

yorulsa<br />

ile müziği<br />

dingin<br />

sakinleştirip<br />

onların<br />

yalnızca<br />

huzurunu<br />

sağlamakla<br />

büyülü<br />

kalmamış,<br />

ile denizcileri kandırarak kendilerine<br />

sesleri<br />

Sirenlerden de kurtarmış tayfasını.<br />

çeken<br />

eline lirini ve o sesleri bastıran ezgiler<br />

Almış<br />

başlamış. Tehlikeli bölgeden çıkana<br />

çalmaya<br />

da çalmaya devam etmiş. Böylelikle<br />

kadar<br />

başarıyla tamamlamışlar.<br />

seferi<br />

hayatında çok kısa bir sürede birçok<br />

Orpheus<br />

elde etmiş: Başarı, saygı, maddi ve<br />

şeyi<br />

şeyi etkileyebilirmiş ama onun kalbini<br />

her<br />

kişi bir türlü çıkmamış. Ta ki bir gün<br />

çalacak<br />

parıldayan dalgalı saçlarıyla o kadar<br />

parıl<br />

ki Orpheus adeta efsunlanmış. Onu<br />

güzelmiş<br />

baktığında hayal alemine sürükleyen o<br />

her<br />

gözlerine vurulmuş.<br />

masmavi<br />

LEON'DAN HILAL'E<br />

EFSANELER<br />

O R P H E U S V E E U R Y D I K E<br />

@ l i o n m e l i s s a<br />

Orpheus Antik<br />

Yunan’ın ünlü o-<br />

zanlarından biriymiş<br />

esasen. O za-<br />

manlarda musiki<br />

daha yeni yeni or-<br />

çıkarırmış.<br />

sulara<br />

öyle ki<br />

Hatta<br />

aslında Olimpos’lu<br />

tanrılarmış. Tanrılardan<br />

Apollon öy-<br />

le güzel, öyle etkileyici ezgiler çıkararak lir<br />

çalarmış ki Olimposluların hepsi dinlerken<br />

adeta büyülenir, mest olurlarmış. Müzik<br />

ölümlüleri de derinden etkilemiş ve onların<br />

arasından da Tanrılara erişecek kadar<br />

yetenekli insanlar ortaya çıkmaya başlamış.<br />

Bunlardan en önemlisi ise Orpheus’muş.<br />

her şey... Tek bir eksik varmış o da aşk!<br />

manevi<br />

çalgısıyla herkesin gönlünü kazanabilir,<br />

Belki<br />

Annesi Musalardan Kalliope, babası da<br />

Thrakia prensi Oiagros olan Orpheus’un<br />

isimli bir kız karşısına çıkana kadar.<br />

Eurydike<br />

Süt beyazı teni, çilek sarısı parıl<br />

Eurydike...<br />

karşısına çıksa çıksa ancak bir ölümsüz<br />

tanımayan bir gücü varmış. Hiçbir şey<br />

kesemezmiş onun önünü. Bir gün Ianus’un<br />

önderliğinde yapılan bir deniz seferine<br />

katılmış.<br />

52


udaklanmış. Daha fazla bekleyemeden<br />

Eurydike, ölümün onu en mutlu gününde<br />

çekiyormuş. Karar vermiş o an ölüler ülkesine<br />

gücü müziğiyle birleşince koskoca<br />

Aşkının<br />

tanrısı Hades'i bile ikna etmiş. Hades<br />

yeraltı<br />

ona geri vermiş. Lakin Hades<br />

Eurydike'i<br />

gördüğü en kurnaz tanrıymış. Bir<br />

Olimpos'un<br />

koşmuş demiş ki "Yeryüzünden çıkıncaya<br />

şart<br />

sen önden eşin arkadan yürüyecek ve<br />

kadar<br />

kere dahi bakmayacaksın ona." Orpheus<br />

bir<br />

kabul etmiş. Başını öne eğmiş ve<br />

çaresizce<br />

yürümeye. İki sevgili yola<br />

başlamış<br />

ancak o şüphe hissi bir türlü<br />

koyulmuşlar<br />

Güç bela yukarı tırmanmışlar ve<br />

gitmiyormuş.<br />

ışığına çıkmışlar. Orpheus çıktığı gibi<br />

gün<br />

arkasına dönmüş. Fakat o an aslında<br />

telaşla<br />

ettiğini anlamış çünkü Eurydike daha<br />

acele<br />

Kız oradan çıkmadan<br />

mağaradaymış.<br />

baktığı için Hades Eurydike'i geri<br />

arkasına<br />

Belli belirsiz görmüş yüzünü ancak o<br />

çekmiş.<br />

bakış bile Hades'in şartını bozmaya<br />

ufacık<br />

Yüreği paramparça olan Orpheus<br />

yetmiş.<br />

girmek istemiş ama hiçbir ölümlü<br />

yeniden<br />

kez giremezmiş yeraltı dünyasına. Bu<br />

ikinci<br />

tanrılar izin vermemiş ona. Böylece<br />

yüzden<br />

sonsuza kadar kalbinin sahibinden<br />

Orpheus<br />

düşmüş. Eşinden başka kimseyi<br />

ayrı<br />

Aşksız bir yürek de onun en<br />

sevememiş.<br />

ıstırabı olmuş. Öyle ya Thrakia'nın<br />

büyük<br />

ıssızlığına sığınmış; dur durak<br />

yabani<br />

dinlenmeden sadece çalgısını<br />

bilmeden,<br />

Bir gün Maenadlara rastlamış, onlar<br />

çalmış.<br />

Orpehus'u parçalara ayırıp öldürmüşler.<br />

da<br />

Hebros ırmağına atmışlar, Hebros da<br />

Kafasını<br />

Lesbos kıyılarına kadar ulaştırmış. En<br />

kafayı<br />

Musalar bulmuş onu ve alıp adanın<br />

sonunda<br />

gömmüşler. Kemiklerini de<br />

tapınağına<br />

dağının eteklerindeki bir mezara<br />

Olimpos<br />

İşte o günden beri Olimpos<br />

koymuşlar.<br />

ne zaman bir bülbül şakısa<br />

eteklerinde<br />

Orpheus'un büyüleyici ezgisi olduğu<br />

bunun<br />

Bülbüllerin sesi geride tatlı<br />

düşünülürmüş.<br />

bir o kadar da hüzünlü bir yakarış<br />

ama<br />

Orpheus en nihayetinde o gözlerle aynı kıyıya<br />

varmak için çalgısının hünerlerini<br />

konuşturmuş ve içinde izah edilemez<br />

boyutlara ulaşmış aşkına karşılık bulmuş.<br />

Aşkları gün geçtikçe tutunduğu yeri sararak<br />

çoğalan begonvil çiçekleri gibi dallanıp<br />

evlenmişler. Ancak sevinçleri çok kısa sürmüş.<br />

Mutluluk nidaları birden kesilmiş. Etraflarını<br />

saran yakıcı güneşin aydınlığı bir anda<br />

çekilmiş kapkaranlık gecelerin koynuna.<br />

Düğünün ardından Eurydike arkadaşları ile<br />

eğlenmeye giderken yabani otların arasından<br />

fırlayan yılan onun eceli olmuş. Zavallı<br />

bulacağını hiç bilmezmiş. Bilse de ansızın<br />

gelecek ölüme nasıl engel olabilirmiş ki?<br />

Oracıkta can vermiş dünyalar güzeli Eurydike.<br />

Aşkını son bir kez göremeden kapanmış<br />

okyanus gözleri.<br />

Bunu görünce Orpheus'un içini dayanılmaz<br />

bir acı kaplamış. Sanki her yanını alevler<br />

sarmış gibi tahammül edilemez bir ıstırap<br />

gidip sevgilisini kurtarmaya. Çalgısının<br />

tellerine dokunduğu anda üç başlı köpek<br />

Kerberos'u kendinden geçirmiş, Iksion çarkı<br />

ansızın durmuş, Sisyphos kayasının üzerine<br />

çıkıp oturmuş, Tantalos susuzluğunu<br />

unutmuş, Erinsylerin gözleri yaşlarla dolmuş.<br />

Hades ve Tanrıçası Persephone de çalgının<br />

bırakmış.<br />

büyüsüne kapılmışlar.<br />

53


Bıçakçı, Ender ve Çetin isimli iki çocukluk arkadaşının baştan beri süregelen hikayelerini ve aşık oldukları kız<br />

Barış<br />

Nihal'in hayatlarına girdikten sonra yaşadıklarını kaleme almış. Bu kitaptaki baş karakterimiz ve anlatıcımız, Ender.<br />

olan<br />

bu kitap Ender karakteri tarafından Çetin'e yazılmış 167 sayfalık bir mektup olarak da düşünülebilir. Ender<br />

Aslında<br />

lise yıllarını ve üniversitede birlikte kurdukları hayatı eğrisiyle doğrusuyla anlatır kitap boyunca. Zaman<br />

küçüklüklerini,<br />

Çetin ile ayrı kalışlarını, akıl almaz derecede güçlü dostluk bağlarını, mantıklı veya saçma sebeplerden çıkan<br />

zaman<br />

en ince detayına kadar aktarır. Nihal ise hikayedeki o büyük ve çözümlenmesi zor çaresizlik olur. Nihal,<br />

tartışmalarını<br />

yakınlarının kızıdır esasen. Üvey abisi Fikret, Amerika'ya dönmek zorunda olduğundan Nihal'in yalnız kalmasını<br />

aile<br />

ve onun üniversite eğitimi süresince Çetin ile Ender'in evinde kalmasını rica eder. Bu yaşları geçmiş, işinde<br />

istemez<br />

üslubunu öyle sevdim ki her bir tasvirini aklıma kazımak istedim.<br />

Yazarın<br />

tarzı sizi hiç yormuyor, aksine kafanızı dinlendiriyor lakin bir<br />

Anlatış<br />

da düşüncelere boğup acaba bu işin sonu ne olacak diye de merak<br />

yandan<br />

Kitap süresince o büyük çaresizliği okuyucuya aşılıyor. Öyle ki<br />

ettiriyor.<br />

sanki size yazılmış, bu hikayenin merkezinde siz varmışsınız gibi<br />

hikaye<br />

Bunun yanı sıra mekan tasvirleri de harikaydı. Ankara'yı<br />

hissettiriyor.<br />

parsel bildiği için okurken adeta orada yaşadığınızı düşündürtüyor.<br />

parsel<br />

bu sebepler kitabı bir solukta bitirmenizi sağlıyor. Karakterlere<br />

Tüm<br />

Ender benim için çok başka bir adam oldu. Aşkı anlatışı,<br />

gelirsek,<br />

şeylerle mutlu olunabileceğinin farkındalığını sağlayışı, öyle<br />

küçücük<br />

püslü cümleler kurmadan tüm duyguları dile getirişi inanılmazdı!<br />

süslü<br />

Nihal'i betimlediği her an, ona olan yüce aşkını sözlere döktüğü<br />

Ender'in<br />

saniye, o ufacık detayları gözünüzün önüne serdiği her sayfa siz de<br />

her<br />

Çetin ise Ender'e göre biraz daha toy ve uçarı kalıyor.<br />

büyüleniyorsunuz.<br />

yanlarının verdiği umarsızlıklarla hareket ediyor, fakat zekasını da<br />

Sığ<br />

yakaladığı an konuşturuyor ve sizi derinden yaralıyor. Hele bir<br />

fırsatını<br />

vardı ki o an sanki kalbime bir bıçak saplandı. Emin olun<br />

cümlesi<br />

anlayacaksınız. Sanırım yapabileceğim tek eleştiri, Çetin<br />

okuduğunuzda<br />

kitapta biraz muamma olarak kalması olur. Çünkü onu hep<br />

karakterinin<br />

gözünden görüyoruz. Nihal derseniz... O da koskocaman bir<br />

Ender'in<br />

çözümlenmesi gereken ve o içinden çıkılamayan yegane durum.<br />

boşluk,<br />

da uzatmadan her şeyiyle beni etkileyen bu güzel eseri okumanızı<br />

Daha<br />

@LionMelissa<br />

BİR TÜRK EDEBİYATI<br />

BİZİM BÜYÜK<br />

ÇARESİZLİĞİMİZ<br />

BARIŞ BIÇAKÇI<br />

gücünde iki adam da Nihal'i ortada bırakmaz ve üçünün aynı evde yaşamasıyla hikayemiz başlar.<br />

"Benden okumak için kitap<br />

önermemi isteyenlerin, kalbimi<br />

de istediklerini sanıyordum.<br />

Hala da öyle..."<br />

kesinlikle tavsiye ediyorum.<br />

54


ait bir hayatı yok. Var olduğunu biliyor, her geçen gün bunu iliklerine kadar hissediyor lakin hep başkasının<br />

kendine<br />

ortasına ansızın düşüyor. Yine de ne girdiği bedenlerin hayat akışını bozuyor ne de olabildiğince kendi<br />

hayatının<br />

vazgeçiyor. Bir insanı tam anlamıyla birey yapan geçmişi, yaşadıkları, sahip oldukları, içinde<br />

benliğinden<br />

değil midir? Fakat onun geçmişi, bugünü ya da geleceği her daim başkalarına ait. Bu yüzden akışına<br />

barındırdıkları<br />

ve girdiği bedenlerin yaşayışlarına zarar vermemeye çalışıyor. Yine de ne olursa olsun onun da hisleri var.<br />

bırakmaya<br />

belki tam anlamıyla ona ait değiller ama varlar. Bunu bile bile her seferinde hissetmek için çabalar mı insan? İşte<br />

Evet,<br />

tam da öyleydi, o çok farklıydı. O biriydi, her gün başkası ama yine de biri. Ertesi gün başka bir bedeni, başka bir<br />

A<br />

başka bir odası, hiç bilmediği arkadaşları oluyor ve olay sadece bunlarla bitmiyor. Bir gün Justin isimli bir erkek<br />

ailesi,<br />

Justin'in bitik ruh haline rağmen hayatında sahip olduğu tek güzellik Rhiannon'u tanıyınca tepetaklak oluyor, aynı<br />

A,<br />

da tüm bu kaybolmuşluğun içinde kendini buluyor. Kıza hayatının en güzel gününü yaşatıyor ve ne kadar<br />

zamanda<br />

kısıtlamaya çalışsa da ona aşık olmaktan kendini alamıyor. Hayatında ilk kez kendine izin veren A, umutsuzca<br />

kendini<br />

kıza kapılıyor. İlklerini, aslında tüm bu karmaşanın içinde yalnızca kendi benliğine ait bir şeylere sahip olabileceğini<br />

bu<br />

kez onunla öğreniyor. Hikayemiz de bu aşk üzerinden ilerliyor. Her gün farklı bedende, her gün başka biri ama hep<br />

ilk<br />

kıza tutkun. Kadınmış, erkekmiş, toplumun getirdiği sınırlamalar onun için bir şey ifade etmiyor. O her kim olursa<br />

aynı<br />

yalnızca Rhiannon'ı seviyor ve ben de yazarın yarattığı bu olguya bayıldım! Aşkın, hissedilen kişinin benliğine<br />

olsun,<br />

yüce bir duygu olduğunu öyle güzel anlatmış ki etkilenmemek elde değil. Güzel-yakışıklı, kadın-erkek gibi<br />

duyulabilen<br />

reddederek, yalnızca özüyle sevmek ancak böyle anlatılabilirdi. Gerek karakter tahlilleri gerek ikilinin<br />

sınıflandırmaları<br />

beni derinden sarstı. Durumun zorluğuna rağmen sahip oldukları hayatı yaşamaya çalışmaları biz okuyucularda<br />

ilişkisi<br />

farkındalık yaratıyor. Konunun işlenişi, karakterlerin verdiği reaksiyonlar, kısacası her şey yerli yerindeydi.<br />

adeta<br />

fantastik aşk türünde olmasına rağmen, işin fantastik tarafının sadece A'nın beden değiştirmesi olarak kalması<br />

Roman<br />

abartılmaması da son derece güzel bir detaydı. Bunun yanı sıra, ara ara serpiştirilmiş gizemsel öğeler de kitabı daha<br />

ve<br />

kıldı. Sonuç olarak her şey naif bir şekilde tadında kalıyor. Bana kalırsa David Levithan, Her Gün'de bedeni<br />

sürükleyici<br />

birinin hayatından çok daha fazlasını anlatıyor. A aslında bize gönderilmiş bir elçi gibiydi. Bana göre, satır<br />

olmayan<br />

gizlenmiş her detay hayatımızın bir gerçeğini vurguluyordu. Her Gün kesinlikle okunmalı.<br />

aralarına<br />

@LionMelissa<br />

BİR KURGU<br />

HER GÜN<br />

DAVID LEVITHAN<br />

Baş karakterimiz her gün farklı bir bedende uyanan biri. O aslında bir birey ama aynı zamanda da hiç kimse. Çünkü<br />

bedeninde uyandığında ise her şey değişiyor.<br />

55<br />

“İnsanlar hakkında birçok şeyi,<br />

anlattıkları hikayeden anlamak mümkün<br />

ama onları tanımak için şarkılara eşlik<br />

etme şekillerine, pencereleri açık mı<br />

kapalı mı tuttuklarına, haritaya göre mi<br />

dünyaya göre mi yaşadıklarına,<br />

okyanusun çekimini hissedip<br />

hissetmediklerine de bakılabilir.”


aş karakterimiz Werther'in Wilhelm isimli arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Sevgili Werther,<br />

Kitap,<br />

adında bir kasabaya yerleşmesi üzerine arkadaşı Wilhelm'e oradaki hayatını anlatmaya başlar. Nasıl bir<br />

Wahlheim<br />

olduğundan, kasabadan, çevresinden, aklınıza gelebilecek her şeyden bahseder arkadaşına. Hikayemiz de<br />

yaşantısı<br />

şekillenmeye başlar. Werther her ne kadar gözlem yaparak bir sürü anı biriktirse de aslında fazla sosyal biri<br />

böylelikle<br />

İnsanlarla iletişim kurmakta zorlanan, içinde kopan fırtınaları aktarmakta genel olarak güçlük çeken bir karaktere<br />

değil.<br />

Fakat bir gün dans gecesinde Lotte isimli bir kadınla tanışır ve hayatı tümüyle değişir. İşte tam o an da ruhlarının<br />

sahip.<br />

öylesine örtüştüğünü düşünür ki kadına delicesine aşık olur. Ancak kadın, Albert isimli bir beyefendi ile zaten<br />

birbirine<br />

Yine de Werther ne kadar uğraşsa da kalbine söz geçiremez ve duyduğu aşk gitgide akılalmaz derecede<br />

nişanlıdır.<br />

mektubunda bir başka güzel anlatır Lotte'u ve ona duyduğu umutsuz, bir<br />

Her<br />

kadar da yüce aşkı. Zaman zaman aşkının karşılıklı olduğuna kendini<br />

o<br />

ümitlenir lakin Lotte her defasında sadakatin en önemli şey<br />

inandırır,<br />

vurgular. Werther yine uzak kalamaz Lotte'den ve yakın olma<br />

olduğunu<br />

onların aile dostları olur. İşte tam da buradan sonra hikayemiz<br />

pahasına<br />

bir hal alır. Daha fazla içerik hakkında detay verip kitabın<br />

bambaşka<br />

bozmak kesinlikle haddim değil. Goethe, böylesine derin ve uçsuz<br />

büyüsünü<br />

duygular besleyen bir karakteri öyle sevgi dolu anlatmış ki güzel<br />

bucaksız<br />

yetersiz hatta hakaret kalır dersem abartmış olmam. Üslubundan<br />

demek<br />

karakterleri olaylarla harmanlayışına kadar her şey inanılmazdı. Onun<br />

tutun,<br />

acıyı ancak ve ancak tahmin edebilirim. Son kısımları o kadar<br />

çektiği<br />

ki etkisinden çıkmak için belli bir süre geçmesi gerekti. Özellikle<br />

sarsıcıydı<br />

20 sayfa, beni en derinden etkileyen kısım oldu. Fazlasıyla içime işledi<br />

son<br />

Werther'in verdiği kararları uzun süre düşünmekten kendimi<br />

ve<br />

Okurken her bir satırı aklınıza kazımak istiyorsunuz, bu da<br />

alıkoyamadım.<br />

de daha kalıcı bir etki yaratıyor. Werther'in düşünce yapısı size yabancı<br />

siz<br />

çünkü toplumsal koşullar yüzünden melankolik bir yapıya sahipti.<br />

gelebilir<br />

nedenle romanın zamanında birçok kişiyi ölüme sürüklemesine<br />

Bu<br />

lazım. O yüzden okuyucuları şimdiden uyarıyorum,<br />

şaşırmamak<br />

iyi olduğu bir an okuyun. Goethe, Werther'in yaptığı kötü<br />

psikolojinizin<br />

bile dünyanın en güzel şeyiymiş gibi anlatma yeteneğine sahip bir<br />

şeyleri<br />

olduğu için taktir edilesi bir durum söz konusu. Son olarak, kitabı<br />

yazar<br />

önce fazla araştırma yapmayıp direkt başlamanızı tavsiye ederim.<br />

okumadan<br />

da uzatmadan şiddetle önerdiğim muazzam bir eser.<br />

Daha<br />

@LionMelissa<br />

BİR KLASİK<br />

GENÇ<br />

WERTHER'IN<br />

ACILARI<br />

GOETHE<br />

büyür.<br />

"İhmalkarlık ve yanlış<br />

anlamalar belki de bu dünyada<br />

hilekarlık ve kötülükten daha<br />

fazla hata ve yanılgılara sebep<br />

olmaktadır."<br />

56


Stephen Daldry'nin yaptığı Bernhard Schlink’in Der Vorleser<br />

Yönetmenliğini<br />

uyarlanan film, II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’sında geçmektedir.<br />

kitabından<br />

şey 1958 yılında 15 yaşındaki Michael Berg’in yolda rahatsızlanması sonucu,<br />

Her<br />

yaşındaki Hanna Schmitz’in ona yardım etmesiyle başlar. Bu olaydan sonra çift<br />

36<br />

olmaya başlar ve filmdeki en çarpıcı nokta da isminden anlaşılacağı üzere<br />

birlikte<br />

boyunca Michael’ın Hanna’ya kitap okumasıdır.<br />

ilişkileri<br />

Dünya Savaşı sırasında, bir toplama kampında üç yüz Yahudi kadının bir kilisede<br />

II.<br />

ölmesine izin vermekten yargılanan Alman kadınların mahkemesi<br />

yanarak<br />

ve bu mahkeme Michael’ın hayatının geri kalanını kökten değişime<br />

görülmektedir<br />

uğratacaktır.<br />

Reader bir kadının “utanç” duygusu sebebiyle göze aldıklarını ve buna göz yuman bir gencin hayatlarının kesiştiği<br />

The<br />

göz önüne sermektedir. Bu film, klişeleşmiş dram ve gereksiz romantizm içermeden de bir filmin insanı<br />

noktayı<br />

etkileyebileceğinin en güzel örneklerinden biri. Cinselliğin cesurca sergilendiği bir aşk hikayesi ve Nazi<br />

derinden<br />

anlatan bir savaş hikayesi ancak bu kadar güzel harmanlanabilirdi! Hiç şüphe yok ki filmi diğer romantik<br />

dönemini<br />

ayıran nokta da bu.<br />

dramlardan<br />

Reader’ın tipik aşk filmlerinden sıyrılmasında en büyük etkenlerden biri de Kate Winslet ve Ralp Fiennes’in göz<br />

The<br />

90’lara kadar geniş bir zamana ev sahipliği yapan film, bu<br />

1950’lerden<br />

doğasını oldukça usta bir şekilde yansıtmayı başarmış.<br />

yılların<br />

Iglesias’ın yaptığı müzikler de içinde bulunulan yılların<br />

Albertino<br />

havasını izleyiciye hissettirebilmiş. Savaş sonrası atmosferi<br />

kasvetli<br />

çok başarılı olsa da makyaj konusunda aynı şeyi söylemek<br />

anlatmada<br />

mümkün görünmüyor.<br />

pek<br />

Reader bize gösteriyor ki süslü romantizm olmadan da aşk<br />

The<br />

ve kan dolu sahneler olmadan da savaş dönemini anlatan<br />

anlatılabilir<br />

film yapılabilir. Salt iyi-kötü algısından kopan bir film arıyorsanız The<br />

bir<br />

sizi kesinlikle tatmin edecektir.<br />

Reader<br />

FİLM KÖŞESİ<br />

1966 yılına geldiğimizde, Hanna ve Michael’ın hayatında da çok şey değişmiştir.<br />

kamaştırıcı oyunculukları. Kate Winslet, “Hanna Schmitz” rolüyle aldığı Oscar ödülünü sonuna kadar hak ediyor.<br />

" BİR SIRRI KORUMAK İÇİN NE KADAR İLERİ GİDERSİN?"<br />

THE READER<br />

(OKUYUCU)<br />

Tür: Dram, Romantik<br />

Süre: 124 dakika<br />

Yıl: 2008<br />

Yönetmen: Stephen Daldry<br />

Oyuncular: Ralph Fiennes, Kate<br />

Winslet, Bruno Ganz<br />

IMDB: 7.6/10<br />

-@helenistikba<br />

57


Said'in aynı adlı romanından uyarlanan ve yönetmenliğinin BAFTA ödüllü<br />

Kurban<br />

Kapadia tarafından yapıldığı Ali ve Nino filmi, Müslüman bir aristokrat genç<br />

Asif<br />

Ali Han ile Gürcü ve Hristiyan bir prenses olan Nino'nun masalsı aşk hikayesini<br />

olan<br />

almaktadır.<br />

konu<br />

Müslümanlık ile Hristiyanlık, Doğu ile Batı içe içe bir harmoni şeklinde<br />

Filmde<br />

Ali ve Nino; din, kültür ve millet farklılığına rağmen birbirinden hiç<br />

gösterilmiştir.<br />

iki tutkulu aşıktır. Aşkları bir dünya savaşı ve bağımsızlık mücadelesi ile<br />

kopamayan<br />

Azerbaycan’ın da bağımsızlık savaşı verdiği bu kaotik ortamda; tüm<br />

sınanacaktır.<br />

sürekli kaçma ve kovalamaca içerisinde geçen hayatlarına rağmen<br />

imkansızlıklara,<br />

olan bağlılıkları, tutkuları hiç eksilmiyor. Kahramanlarımızın hikayesi<br />

birbirlerine<br />

bir kez daha dil, din ve ırk dinlemediğini gösteriyor. Bu durum bize HiLeon<br />

aşkın<br />

anımsatıyor.<br />

çiftini<br />

savaşın ve bağımsızlık<br />

Filmde<br />

etkisini birçok<br />

mücadelesinin<br />

karakter üzerinden<br />

farklı<br />

Filmin bana göre<br />

görebiliyoruz.<br />

kalan tek yanı,<br />

eksik<br />

esas<br />

Cumhuriyet’in<br />

olan Mehmet<br />

kurucularından<br />

Rasulzade‘nin adının<br />

Emin<br />

Türkler için<br />

geçmemesidir.<br />

ne anlam taşıyorsa<br />

Atatürk<br />

da Mehmet Emin<br />

Azerbaycan’da<br />

herkes için öyledir.<br />

Rasulzade<br />

ne yazık değeri<br />

Lakin<br />

bilinmemektedir.<br />

Adam Bakri, Maria<br />

Başrollerini<br />

Mandy Patinkin, Connie<br />

Valverde,<br />

ve Halit Ergenç’in<br />

Nielsen<br />

film Azerbaycan’da<br />

canlandırdığı<br />

Film; çekildiği mekanlar,<br />

çekildi.<br />

ve kullanılan müzikler<br />

kostümler<br />

Ergenç temiz İngiliz aksanıyla<br />

Halit<br />

çekerken bir kez daha<br />

dikkat<br />

kalitede bir oyuncu<br />

uluslararası<br />

hatırlatıyor ve kendisi<br />

olduğunu<br />

Fatali Han oluyor.<br />

adeta<br />

alarak bir detaya değinmek<br />

Son<br />

Filmin tutkulu aşıkları Ali<br />

istiyorum.<br />

Nino’dan esinlenerek Batum’da<br />

ve<br />

kenarında yapılmış olan<br />

deniz<br />

bir heykel vardır. Bu<br />

olağanüstü<br />

eseri onların aşk hikayesini<br />

sanat<br />

adeta. Sessiz sessiz<br />

anlatır<br />

birbirlerine doğru<br />

konuşan,<br />

eden ve kısa süreliğine<br />

hareket<br />

ardından birbirlerini<br />

kavuşup<br />

bırakan iki heykel herkesi<br />

arkada<br />

“DÜNYA DAĞILMAKTAYKEN BİLE ONLAR BİRBİRLERİNİ SEVDİLER.”<br />

ile yüksek bir seyir keyfi veriyor.<br />

Ali ve Nino<br />

Tür: Dram, Romantik<br />

Yıl: 2016<br />

Süre: 100 dakika<br />

Oyuncular: Adam Bakri, Maria<br />

Valverde, Mandy Patinkin,<br />

Connie Nielsen, Halit Ergenç,<br />

Ekin Koç<br />

IMDB: 7.3/10<br />

kendine hayran bırakmaktadır.<br />

-@marinaa1213<br />

58


Orduları, Alman Ordusu Weirmaht’ı püskürterek hızla Berlin’e<br />

Sovyet<br />

ilerlemektedir. Nazi İmparatorluğu, Stalin’in nefesini<br />

doğru<br />

başlamışken Führer kendi dünyasına çekilip sessizliğe<br />

hissetmeye<br />

İşte Downfall II. Dünya Savaşı'nın bu günlerini, Hitler’in<br />

gömülmüştür.<br />

Traudl Junge’nin gözünden anlatmaktadır. Traudl’un gerçek<br />

sekreteri<br />

da kullanıldığı bu film, bir bağlamda belgesel-film<br />

röportajlarının<br />

Downfall savaşın taraflarından biri olan Almanlar<br />

niteliğindedir.<br />

yapılmış olsa da gerçekçi duruşuyla konu açısından<br />

tarafından<br />

olan filmlerden sıyrılıyor. Yalnız Hitler’in ve karargahında<br />

benzeri<br />

değil, Berlin’in düşüşünü yaşamış başka kimselerin<br />

yaşayanların<br />

da değinen film, sürekli değişen sahneleriyle tempoyu<br />

hayatlarına<br />

düşürmüyor.<br />

asla<br />

yıldızı hiç şüphe götürmeyecek bir şekilde "Hitler’e Hitler'den<br />

Filmin<br />

benzeyen adam" benzetmesiyle sık sık anılan Bruno Ganz. Onun<br />

çok<br />

filmi izlemek için başlı başına bir sebep. Dönemin merak<br />

oyunculuğu,<br />

olayları; Hitler’in beraber ölüme yürüdüğü on dokuz yaşındaki<br />

edilen<br />

Eva Braun’dan, son ana kadar Hitler’in en yakınında olup<br />

sevgilisi<br />

ona ihanet eden SS lideri Himmler’e kadar pek çok<br />

sonunda<br />

muazzam oyunculuklarla hayat verilerek aktarılmış. Eğer II.<br />

karaktere<br />

Savaşı ile alakalı filmler izlemeyi seviyorsanız Downfall<br />

Dünya<br />

muhakkak favori listenizin ilk beşinde yer alacak.<br />

- @volteriabaconna<br />

DOWNFALL<br />

(ÇÖKÜŞ)<br />

Tür : Tarih, Dram, Savaş<br />

Süre: 150 dakika<br />

Yıl: 2005<br />

Yönetmen: Oliver Hirschbiegel<br />

Oyuncular: Bruno Ganz, Heino<br />

Ferch, Alexandra Marie Lara,<br />

Rolf Kanies<br />

IMDB: 8.3/10<br />

59


A Ş K V E M U C I Z E L E R I N H I K A Y E S I "<br />

"<br />

KIMI NO NA WA<br />

K i m i N o N a W a ; M a k o t o S h i n k a i ' n i n g e ç t i ğ i m i z y ı l e n b e k l e n e n y a p ı t ı y d ı . Ü n l ü y ö n e t m e n b u<br />

f i l m i n ç i z i m l e r i v e k u r g u s u y l a ö y l e u ğ r a ş m ı ş k i i z l e y i c i y i e t k i s i a l t ı n a a l m a m a i h t i m a l i n i<br />

t a m a m e n o r t a d a n k a l d ı r m ı ş . " A ş k v e M u c i z e l e r i n H i k a y e s i " o l a r a k t a n ı t ı l a n f i l m i n b a ş<br />

k a r a k t e r l e r i , k ı r s a l k e s i m d e y a ş a y a n M i t s u h a v e T o k y o ' d a y a ş a y a n T a k i ' d i r . M i t s u h a ,<br />

k a s a b a d a y a ş a m a k t a n , g e l e n e k l e r e g ö r e h a r e k e t e d i p b a b a s ı n ı n s e ç i m k a m p a n y a s ı n a d e s t e k<br />

o l m a k t a n y ı l m ı ş , h a y a l l e r i o l a n v e m ü t e m a d i y e n ş e h i r h a y a t ı n ı a r z u l a y a n b i r k ı z d ı r . T a k i<br />

i s e T o k y o ' d a y a ş a y a n , m i m a r i v e g ü z e l s a n a t l a r a i l g i d u y a n , y a r ı z a m a n l ı o l a r a k b i r İ t a l y a n<br />

r e s t o r a n ı n d a ç a l ı ş ı p a r k a d a ş l a r ı y l a e ğ l e n e n k e n d i h a l i n d e b i r i d i r . B u i k i l i n i n h a y a t l a r ı b i r<br />

g ü n a k ı l a l m a z b i r ş e k i l d e k e s i ş i r . T a k i d a h a ö n c e h i ç g i t m e d i ğ i b u k a s a b a d a M i t s u h a ' n ı n<br />

b e d e n i n d e u y a n d ı ğ ı b i r r ü y a g ö r ü r . E r t e s i g ü n M i t s u h a d a u y u d u ğ u n d a k e n d i n i T a k i ' n i n<br />

b e d e n i n d e v e o n u n y a ş a n t ı s ı n d a b u l u r . İ k i s i d e n e o l d u ğ u n d a n v e b i r b i r l e r i n d e n b i h a b e r k e n<br />

y a v a ş y a v a ş o l a n b i t e n i ç ö z m e y e b a ş l a r l a r v e o l a y l a r b u r a d a n i t i b a r e n g e l i ş i r . İ k i l i n i n b u<br />

s e r ü v e n e s n a s ı n d a b i r b i r l e r i n i t a n ı d ı k ç a a ş ı k o l m a l a r ı , g e r e k k e n d i h a y a t l a r ı g e r e k b a ş k a<br />

m ü c a d e l e l e r i ç i n e g i r m e l e r i i l e h e r ş e y i n s e y r i d e ğ i ş i r v e a k s i y o n t a v a n y a p a r . H i k a y e d e k i<br />

b u s a f a ş k v e i ş l e n e n f a n t a s t i k ö ğ e l e r s i z i o k a d a r b ü y ü l ü y o r k i a d e t a ı ş ı ğ ı y l a g ö z ü n ü z<br />

k a m a ş ı y o r . İ ş i n t e k n i k k ı s m ı n a g e l i r s e k g ö r s e l l e r i t e k k e l i m e y l e m u a z z a m d ı ! S e n a r y o<br />

d e s e n i z b i r o k a d a r ö z g ü n d ü . A n l a y a c a ğ ı n ı z b u f i l m t a m b i r ş ö l e n . H i s s e d i l e n d u y g u l a r ı<br />

ö y l e g ü z e l a k t a r m ı ş l a r k i k a l b i m i n d e f a l a r c a s ı k ı ş t ı ğ ı n ı s i z l e r e s ö y l e m e l i y i m . A n i m e / Ç i z g i<br />

d i y e k e s i n l i k l e ö n y a r g ı l ı o l m a y ı n . B i r ç o k H o l l y w o o d f i l m i n e t a ş ç ı k a r t a c a k k a d a r g ü z e l v e<br />

ö z e l b i r f i l m d i . F a n t a s t i k - A ş k s e v e r l e r e ş i d d e t l e ö n e r i y o r u m .<br />

60<br />

@ L I O N M E L I S S A


DİZİ KÖŞESİ<br />

OUTLANDER<br />

Amerikalı yazar Diana Gabaldon’ın aynı isimli kitap serisinden uyarlanmış olan<br />

bu dizi, 1945 yılında savaş hemşireliği yapan Claire Randall’ın, kocasıyla ikinci<br />

balayına gittiği İskoçya’da, dikili bir taş olan Craigh Na Dun'a yanlışlıkla<br />

dokunmasıyla gizemli bir şekilde 1743 yılına gitmesi sonucu başına gelenleri<br />

anlatıyor. Önce bunu eşi Frank’in yaptığı bir şaka zannetse de, en sonunda<br />

bunun gerçek olduğunu kabulleniyor ve geldiği yoldan kendi zamanına geri<br />

dönme planları yapıyor. Fakat misafir edildiği Jakobite yanlısı İskoçların onu<br />

ajan sanması yüzünden bu planını hayata geçirmekte bir hayli zorlanıyor. Bu<br />

süreçte hiç ummadığı kişilerle bağlar kuran Claire’i zor bir seçim bekliyor:<br />

Taştan geçip kendi zamanına geri mi dönecek? Yoksa önce zorla<br />

evlendirilmesine rağmen aşık olduğu İskoç savaşçı Jamie ile mi kalacak?<br />

Tarih, aşk, macera ve biraz da bilim kurgu izlemek isteyenlerin çok seveceği<br />

dizi, üçüncü sezonuyla Starz’da dolu dizgin devam ediyor. Kitapları<br />

okuyanların beklediklerini de, bilgisi olmadan izleyenlerin de bir diziden aradığı<br />

her şeyi karşılıyor.<br />

Oyuncu kadrosu ise özenle seçilmiş. Caitriona Balfe ve Sam Heughan,<br />

Gabaldon’ın sözcüklerle yarattığı karakterlerin ete ve kemiğe bürünmüş hali<br />

adeta. Dönem dizisi izlemeyi sevenlere eşsiz bir seyir zevki sunan Outlander,<br />

kesinlikle izlenilmesi gereken dizilerden biri.<br />

- @metallicablue<br />

Oyuncular: Caitriona<br />

Balfe, Sam Heughan,<br />

Tobias Menzies,<br />

Duncan Lacroix<br />

Ülke: ABD<br />

Tür: Drama, Romantik,<br />

Bilim Kurgu<br />

Bölüm Sayısı: 34<br />

61


GENIUS<br />

Her sezon farklı bir dahinin hayatını anlatmayı planlayan National Geographic<br />

dizisi Genius’ın ilk sezondaki seçimi, ünlü fizikçi Albert Einstein. Belki de dahi<br />

denildiği zaman akla ilk gelen isim olan Einstein’ın, o hepimizin bildiği ünlü<br />

fizikçiye dönüşme sürecini flashback ve flashforward’larla anlatan dizi;<br />

Einstein’ın yanı sıra Max Planck, Marie Curie, Weber, Bohr, Heisenberg gibi<br />

ünlü bilim insanlarından, hatta kısa bir an da olsa Franz Kafka’dan bile<br />

bahsediyor.<br />

Einstein ve diğer bilim insanlarından bahsedince sanılmasın ki dizi sadece<br />

bilim üzerine. Dizinin esas konusu; genç bir adamın, bilim adamı olma yolunda<br />

önce ailesi, sonra hocaları ve en nihayetindeyse dönemin otorite bilim<br />

adamlarıyla ve onların değişime ve gelişime açık olmayan fikirleriyle verdiği<br />

mücadele. Einstein bir yandan bilim dünyasına kendisini ispatlamaya<br />

çalışırken bir yandan da ailesine bakmak için istemediği işlerde çalışmak<br />

zorunda kalıyor. Tüm bunların yanında, hem gençliğinde hem de özellikle Nazi<br />

dönemine denk geldiği için rüştünü ispatladıktan sonra, bir Yahudi olarak<br />

sürekli ırkçılıkla da mücadele etmek zorunda kalıyor.<br />

Dizi Einstein’ın yaşadığı zorlukların yanı sıra, o dönemde bir kadının bilim<br />

üzerine çalışmasının ne derece zor olduğunu Einstein’ın ilk karısı Mileva Maric<br />

üzerinden çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Sadece kadın olduğu için alınmadığı<br />

okulların ve yüzüne kapanan kapıların yanı sıra küçümseyici bakışlara da<br />

maruz kalan Mileva için, evlendikten ve çocukları olduktan sonra her şey daha<br />

da zorlaşıyor. Bu yüzden izleyici için belki de empati yapması en kolay<br />

karakter haline geliyor.<br />

Einstein’ın gençlik yıllarından ölümüne kadar tüm hayatını anlatan dizi, onun<br />

atom bombasının kullanılmasına karşı verdiği mücadeleye ve savaş<br />

karşıtlığına da değinmeden geçmiyor.<br />

İkinci sezonunda başka bir dahi olan Picasso’nun hayatını anlatacak dizinin<br />

yeni sezonunu da heyecanla bekliyoruz.<br />

- @vonnschweetz<br />

Oyuncular: Geoffrey<br />

Rush, Johnny Flynn,<br />

Emily Watson,<br />

Samantha Colley,<br />

Micheal McElhatton,<br />

Ralph Brown, Seth<br />

Gabel<br />

Tür: Biyografi, Dram<br />

Bölüm Sayısı: 10<br />

62


BIG LITTLE LIES<br />

HBO’nun bu seneki Emmy Ödülleri’ne damga vuran mini dizisi Big Little Lies, aslında<br />

kurgusunu Liane Moriarty’nin aynı adlı plaj romanından alıyor. California/Monterey’de<br />

geçen bu hikâye; anneliği kendine kariyer edinmiş, lüks hayatlar yaşayan ev<br />

hanımlarının, çocukları üzerinden birbirleriyle yarışmasını bir cinayetin ışığı altında<br />

anlatıyor. Son bölüme gelene dek karakterler birçok kırılma yaşayıp değişim geçiriyor<br />

ve ölen kişinin kimliği bir sır olarak kalıyor. İkinci evliliğini yapmış, iki kız çocuğu annesi<br />

ve sözünü hiç kimseden sakınmayan Madeline; çevresindeki kadınların aksine,<br />

anneliği kendine meslek edinmeyi reddetmiş ve oldukça başarılı bir iş kadını olan<br />

Renata ile sürekli münakaşa içindedir. Trajik bir geçmişe sahip genç bir anne olan<br />

Jane’in, oğluyla Monterey’e taşınması üzerine bu iki kadın tanışır. Birlikte aynı okula<br />

giden çocuklar, ilk gün çok kötü bir olay yaşarlar: İçlerinden biri Renata’nın kızı<br />

Amabella’ya şiddet uygulamıştır. Korkan küçük kız, bunu kimin yaptığını ilk başta<br />

kimseye söylemek istemese de daha sonra failin Jane’in oğlu Ziggy olduğunu işaret<br />

eder. Renata’nın sert tavrı üzerine Jane’i anında kanatlarının altına alan Madeline,<br />

onunla olan savaşına bu konu üzerinden devam eder. Jane ayrıca Madeline<br />

aracılığıyla onun evlenmeden önce başarılı bir avukat olan fakat çocuk sahibi olunca<br />

çalışmayı bırakan arkadaşı ve yine o okulda ikiz oğulları olan Celeste ile tanışır.<br />

Celeste ve kocası Perry, birbirlerine duydukları aşkı gösterme konusunda kıskanılıp<br />

parmakla gösterilen mükemmel bir çifttir. Ancak hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı<br />

ikili yalnız kaldığında anlaşılır. Dizi; evlilik içi şiddet, zorbalık, tecavüz ve mahalle<br />

baskısı gibi toplumsal konuları çeşitli karakterler üzerinden ve aynı zamanda<br />

dedikoduların ışığında yürütülen bir cinayet soruşturmasının ışığında anlatıyor. Ve en<br />

sonunda verdiği mesajla aslında anlatmak istediği şeyin, farklılıklarını geride<br />

bırakabilmiş kadınların dayanışması olduğunu çok başarılı ve gerçekçi bir şekilde<br />

vurguluyor. Dizi, bu kadar değerli sosyal mesajlar içermese dahi kendini sırf meraktan<br />

da olsa izletecek kaliteli bir oyuncu kadrosuna sahip. Reese Witherspoon oyunculuk<br />

kariyerinin zirvesini yaşayıp adeta Madeline olurken Nicole Kidman’ın şiddet mağduru<br />

kadın tasviri sizi derinden etkiliyor. Shailene Woodley geçmişinin hayaletiyle yaşayan<br />

ve oğluna iyi bir anne olmaya çalışan genç bir kadını temiz bir performansla size<br />

sunarken şimdiye kadar hep sevilen karakterlere can vermiş olan Alexander Skarsgard<br />

ise ona olan sevginizi sorgulatacak derecede sizi ürkütmeyi başarıyor. Yedi bölümde<br />

hem içeriğiyle hem de oyuncu performanslarıyla size adeta görsel bir şölen sunacak<br />

olan Big Little Lies mutlaka izlenmesi gereken dizilerden biri.<br />

- @metallicablue<br />

Oyuncular: Reese<br />

Witherspoon, Nicole<br />

Kidman, Shailene<br />

Woodley, Alexander<br />

Skarsgard, Laura Dern<br />

Ülke: ABD<br />

Tür: Dram, Suç, Gizem<br />

Bölüm Sayısı: 7<br />

63


Bonomo içimizdeki deliliği notalarda yaşatan adam. Birçoğumuzun<br />

Can<br />

yolu 2012 Eurovison şarkı yarışmasıyla kesişmiş olsa da, onu<br />

kendisiyle<br />

yapan birçok güzel şarkısı, sanatçının müzik dünyasına getirdiği<br />

Bonomo<br />

bir nefes olmuş ve gönlümüzdeki yerini de gün geçtikçe<br />

taze<br />

Müzikten şiire , şiirden resime sanatın birçok dalıyla<br />

sağlamlaştırmıştır.<br />

Bonomo, etnik tınıları ve indie melodileri harmanladığı tarzını<br />

ilgilenen<br />

Müziği'' olarak tanımlıyor.<br />

''İstanbul<br />

de, eserleri en az kişiliği kadar renkli olan Bonomo’nun son albümü<br />

Biz<br />

Sustu'yu sizler için dinledik ve albüm hakkında ufak bir inceleme<br />

Kainat<br />

İşte kulağımıza dolan tınılardan aklımızda kalanlar …<br />

yaptık.<br />

ve müziklerinin kendisine ait olduğu 8 şarkı, 1 cover ve 1 düetten<br />

Söz<br />

albümde bizi en çok etkileyen parçadan başlamak istedik.<br />

oluşan<br />

sözlerini Ahmed Arif’in ''33 Kurşun''<br />

Parçanın<br />

dörtlükler oluşturuyor. Şiir 1943 yılın-<br />

şiirinden<br />

Muğlalı Olayı’nda infaz edilen 32 kişinin<br />

da<br />

Ahmed Arif’in yazdığı bir ağıttır as-<br />

ardından<br />

Bestesi ise Fikret Kızılok’a ait. Can ta-<br />

lında.<br />

coverlanan parça, gerek sözleri ge-<br />

rafından<br />

sözlerinin dayandığı yaşanmışlıklar<br />

rekse<br />

ruhunuza dokunuyor. İnsanı içine<br />

sebebiyle<br />

bir şeyleri ölçüp tartmaya itiyor.<br />

yönlendirip<br />

düşündüren sorgulatan bir şarkı olan<br />

Dinlerken<br />

bir aşığın aşkını haykırışı gibi, bize Leon’un Hilal’ e olan tutkusunu<br />

Tutkun<br />

Şarkı, aynı zamanda Can’ın bu albümde video klip çektiği tek<br />

hatırlatıyor.<br />

Klip ise şarkıyla tam olarak bütünleşmiş. Aşkı sadece bedende<br />

parça.<br />

ruhta ve zihinde de en dibine kadar hissettiğimizi bir kez daha<br />

değil,<br />

önüne koyuyor. İzleyen herkesin kendinden, kendi aşk<br />

gözler<br />

bir parça bulabileceği klibin düzenlemesi yine Can Saban’a<br />

hikayesinden<br />

KAİNAT SUSTU VE O KONUŞTU<br />

CAN BONOMO<br />

Vurulmuşum<br />

Vurulmuşum da bizim favorilerimizden biri oluyor.<br />

Kal Bugün<br />

ait.<br />

@hileonbee &@marina1213<br />

64


sıcacık sözlerinde bolca kendimizden parçalar bulabileceğimiz bir<br />

Yine<br />

Kırgınlıklarımızı önümüze döküp ateşe vermişiz de alevlerin<br />

şarkı.<br />

aksine biz şarkıyı ellerimizi serbest, bisikletlerimizi yokuştan<br />

İsminin<br />

bırakmışız gibi keyifli bir şekilde dinledik. Dinamizmi hiç durmayan<br />

aşağı<br />

parça, gün aydıran şarkımız oldu bizim. Yaz Gelsin ve Sakla için<br />

bu<br />

aynı his geçerli. Müziği son ses açıp dans etmek geliyor bizim<br />

de<br />

ile yapılan bu düette ise kulaklarımızı tırmalayan bir uyumsuzluk<br />

Ceza<br />

gibiydi. Sözler müziğin altında çok ezilmiş ve bu durum dinlerken<br />

var<br />

odaklanmayı neredeyse imkansız hale getirmiş. Maalesef ki bu<br />

sözlere<br />

içimize sindiremedik. Bu parça da bizim için albümün nazar<br />

parçayı<br />

gelindiğini, ayrılık vaktinin kapıda bizi beklediğini biliriz de, yine<br />

Sonuna<br />

bir umut bekleriz ya... İşte burada da ''Yalan esmerse kanmayı seçer<br />

de<br />

dizelerinde tam da bu duyguya kapılıyoruz. Kandırılmak istiyoruz.<br />

insan''<br />

bizi kandırsın, kendi benliği altında gerçeklerden koparsın<br />

Aşk<br />

baktığımızda yeni albümünde de klasik tarzını devam ettirmiş<br />

Geneline<br />

Bey. Biraz yenilik, ufak bir tat değişikliği arayanları biraz boynu<br />

Can<br />

bırakacak olsa da, dinlerken düşündüğümüz ve de keyif aldığımız<br />

bükük<br />

albüm olmuş Kainat Sustu. Biz keyifle dinledik, keyifle<br />

bir<br />

aya sizlerle görüşmek ümidiyle...<br />

Gelecek<br />

kalın ...<br />

Müzikle<br />

Yan<br />

ışığında yolumuzu bulmaya çalışıyormuşuz gibi.<br />

Keyfim Kaçık Acık, Yaz Gelsin, Sakla, Bravo<br />

içimizden. Ve öyle de yapıyoruz.<br />

Terslik Var (feat Ceza)<br />

boncuğu olmuş oldu.<br />

Esmer<br />

istiyoruz. İşte biz Esmer'den tam da bu duyguyu alıyoruz.<br />

yorumladık. Umarız siz de hem okurken hem dinlerken keyif alırsınız.<br />

@hileonbee &@marina1213<br />

65


Bonomo Latincede iyi adam anlamına geliyor.<br />

•<br />

Meczup albümünün kapağındaki artwork Can’a ait.<br />

•<br />

Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen bir resim sergisi var.<br />

•<br />

İllüstrasyon yapmak ve fotoğraf çekmekle ilgileniyor.<br />

•<br />

Nilüfer’in Erkekler Ağlamaz şarkısını ters yüz ettiği<br />

•<br />

de Ağlar adlı bir single’ı var.<br />

Erkekler<br />

Kendini sanatçı olarak değil icracı olarak tanımlıyor.<br />

•<br />

Kendisinin yayımlanmış iki şiir kitabı vardır.<br />

•<br />

Hileonu anımsatan<br />

Bize<br />

şarkılar<br />

Lost on you – LP<br />

•<br />

Koop island blues – Koop<br />

•<br />

I can’t go on without you –<br />

•<br />

Kaleo<br />

Numb – Sia<br />

•<br />

•<br />

Autumn leaves – Cannonball<br />

•<br />

Adderley<br />

Warrisome heart – Melody<br />

•<br />

Gardot<br />

Love me or leave me – Nina<br />

•<br />

Simone<br />

All you need is love – Jamie<br />

•<br />

Lancester<br />

Arrival of the birds – London<br />

•<br />

Orchestra<br />

Metropolitan<br />

Silent flight , sleeping dawn –<br />

•<br />

Mono<br />

Happiness does not wait –<br />

•<br />

Arnalds<br />

Olafur<br />

A thousand times goodnight –<br />

•<br />

Korzeniowski<br />

Abel<br />

Bye bye Manchester – Melanie<br />

•<br />

Pain<br />

Tuca tuca – Pink Martini<br />

•<br />

Sincerita – Arisa<br />

•<br />

Porque – Pochill<br />

•<br />

•<br />

Can hakkında kısa kısa …<br />

• 9 yaşında annesinden aldığı gitarla müzik hayatına adım attı.<br />

Belki dinlemek istersiniz diye ...<br />

Kelimelerin bir tık öncesi<br />

Dikkat burada caz var !<br />

•<br />

Dünyadan Sesler<br />

•<br />

@hileonbee &@marina1213<br />

66


IZLEDIK?'' KÖŞESINDE BU AY, POPÜLARITESINI HIÇBIRIMIZIN GÖZ ARDI<br />

A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

V<br />

Başlangıçta genel hatlarıyla değerlendirecek olursak<br />

Vanellope:<br />

Gözlü Kuzgun’u...<br />

Neler İzledik?<br />

BUNDAN SONRA HER AY SIZ OKURLARLA BULUŞACAĞIMIZ ''NELER<br />

EDEMEYECEĞI GAME OF THRONES DIZISINI ELE ALACAĞIZ. HEM BU DERGI<br />

GRUBUNUN BIR ARAYA GELMESINE VESILE OLMASIYLA, HEM DE ZAMAN<br />

ZAMAN KENDIMIZI KOLTUKLARDAN ATMAMIZA YAHUT UFAK ÇAPLI SINIR<br />

KRIZLERI GEÇIRMEMIZE SEBEP OLMASIYLA, GAME OF THRONES'UN<br />

KALPLERIMIZDE ÖZEL BIR YERI VAR. BIZ DE HAZIR SEZON YENI BITMIŞKEN<br />

SICAĞI SICAĞINA KONUŞMAK IÇIN HARIKA BIR SECIM OLDUĞUNU<br />

DÜŞÜNDÜK. ÖZELLIKLE FANDOMDAKI IZLEYICI SAYISINI DA HESABA<br />

KATARSAK GAME OF THRONES BU AYKI SAYI IÇIN IDEAL BIR SEÇIM.<br />

@yinemimuskul<br />

@vonnschweetz<br />

Müşkülman: Ne de doğru söylemiş! Bu sezon koyunlar<br />

bizi yeterince tatmin etmeyen bir sezon olduğunu söyleyebiliriz<br />

gerçekten de birer birer öldü.<br />

sanırım. Sen ne dersin Müşkülman?<br />

Vanellope: Sadece koyunlar değil bu sezon bir tilkiye de<br />

Müşkülman: Vanellope'ciğim aynen katılıyorum. Gerek<br />

veda ettik. Oysaki ne kadar da emindi planının<br />

diyaloglarıyla, gerek entrikalarıyla ağızlarımızı açık bırakan<br />

işleyeceğinden. Fakat o da bir kuzgunu gözden kaçırdı. Üç<br />

GoT bu sene beklentilerimi pek karşılamadı.<br />

Vanellope: Sanırım ejderha sahnelerinin diziyi beğenmemize<br />

Müşkülman: Bir an Littlefinger'ın planının işleyeceğini<br />

yeteceğini düşündüler. Ama bu diziyi herkes ejderha görmek için<br />

düşünüp çok korkmuştum. Ama sonra Stark Kardeşler olayı<br />

izlemiyor elbette.<br />

çok güzel idare ettiler. Sansa hakim, Bran tanık, Arya ise<br />

MüşkülMan: Elbette. Buraya ''Halk ulukurt görmek istiyor.''<br />

cellat... Güzel bir üçlü oldular.<br />

feryadımı da sıkıştırayım o zaman. Bu sezon Ghost'u<br />

görmediğimiz ilk sezon oldu. Gelecek sezona kadar göremeyecek<br />

Vanellope: Evet birlikte Arya ve Sansa’ya sövüşümüzü<br />

olmak beni gerçekten çok üzüyor. Neyse, konumuza dönelim.<br />

unutamam ama haklarını yemişiz. Uzun zamandır<br />

Starklardan zekice bir plan görmemiş olmamız da bunun<br />

Her ne kadar sezonu genel olarak beğenmemiş olsam da hala<br />

sebebi olabilir tabi ki. Sansa demişken, bu sezon gerçekten<br />

ekranlardaki en başarılı dizilerden biri olduğu konusunda<br />

hemfikiriz sanırım. Bazı sahneler gerçekten etkileyiciydi. İlk<br />

Sansa’nın kendini ne kadar geliştirdiğini de görmüş olduk<br />

bölümün ilk sahnesi mesela...<br />

sanırım. Jon’a herkesin içinde karşı çıkmak gibi ufak tefek<br />

Vanellope: Aynen öyle. Sadece görsellik değil, GoT’u<br />

hatalar dışında bu sezonun en iyi karakterlerinden biriydi<br />

sevmemizin esas sebeplerinden biri olan etkileyici cümleler<br />

vardı. Arya’nın Walder Frey görünümündeki konuşması çok<br />

güzeldi. Neydi o cümle? “Eğer bir kurdu sağ bırakırsanız<br />

67<br />

şüphesiz. Tam bir leydi olmuş ve belli ki yönetme işinde de<br />

bir yeteneğe sahip.<br />

koyunlar asla güvende olmaz.”


A N S A , B R A N V E<br />

S<br />

R Y A S O N U N D A<br />

A<br />

K A V U Ş T U !<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

Müşkülman: Sansa'ya bu sezon BA-YIL-DIM. Evet Jon'a<br />

Arya bence Sur'un ötesinden henüz geçmiş bulunan Gece Kralı ve<br />

herkesin önünde karşı çıkması biraz yersiz bir hareketti ama onun<br />

ordusunun elinde hayata veda edecek eğer onun için bir ölüm söz<br />

dışında gerçekten çok şey öğrendi ilk sezondan bu yana. Tam bir<br />

konusu olursa. Cersei'ye gelince... Cersei her zaman dizinin bir<br />

leydi olmuş. Yaşayan Starklar arasında şu anda en akıllısı o ve bu<br />

numaralı kötülerinden biri oldu. Bu sezon kendini aştı ve deliliğin<br />

kitap/dizi serisinden sağ çıkması garanti olan isimler arasında<br />

sınırında dans etmekten deliliğe resmi olarak terfi etti. Üstelik zeki<br />

bana kalırsa.<br />

bir deli. Bu da onu herkesten daha tehlikeli yapıyor. Deli Kral ile o<br />

Vanellope: Ben de kesinlikle sağ çıkacağını düşünüyorum<br />

kadar benzeştiği nokta var ki ben artık kendisini Deli Kraliçe<br />

Sansa’nın. Arya’nın da sağ çıkanlardan olacağını düşünüyordum<br />

olarak anmaktan sakınmıyorum.<br />

bu sezona kadar ama bu listesini temizleme kısmını abartması beni<br />

Vanellope: Kesinlikle ben de sakınmıyorum. Arya bence de<br />

biraz korkutuyor. Sanki gittiği yolun sonu kötü gibi. Sen ne<br />

Cersei'yi öldürecek. Maalesef ne kadar istesek de Jamie’den geçmiş<br />

düşünüyorsun Arya hakkında?<br />

gibi gözüküyor bu konu çünkü. Ama ben bunu Arya’nın kendi<br />

Müşkülman: Arya beni daha geçen sezondan korkutmaya<br />

sonunu getirmesine engel olarak görmüyorum. Bakalım Arya’yı ne<br />

başlamıştı. Hatta Walder Frey'i gözünü dahi kırpmadan<br />

gibi bir son bekliyor, ya da bir son bekliyor mu? Jamie'ye<br />

öldürmesine değindiğimde herkes onun haklı bir intikam olduğunu<br />

dönersek, her ne kadar sezon finalinde Cersei'ye sonunda posta<br />

ve Arya'nın gayet normal olduğunu söylemişti. Ben de haklı bir<br />

koyup gitse de ben dizinin bunu çok geç gerçekleştirdiğini<br />

intikam olduğunu düşünüyorum ama Arya'nın ardında bıraktığı<br />

düşünüyorum. Özellikle 4.sezonda izlediğimiz Jamie’den sonra<br />

cesetlerin sayısı iki elin parmaklarını geçti artık. Birini öldürmek<br />

karakter gelişimi bu yönde devam etseydi biz de böylesine tutarsız<br />

su içmek kadar normal bir şey haline geldi onun için. Bir de<br />

bir karakter izlemezdik gibi. O zaman Arya’nın Cersei’yi öldürme<br />

Arya'nın yaşının pek fazla olmadığını düşünürsek... Psikolojisini<br />

ihtimalinden bahsetmemize de gerek kalmazdı diye düşünüyorum.<br />

pek normal bulmuyorum ve fevri bir hareketin kendi ölümünü<br />

Müşkülman: Hala Valonqar kehaneti aklımın bir köşesinde. Ama<br />

getirebileceğini düşünüyorum. Neyse ki King’s Landing yerine<br />

hem kitaplarda hem de dizide kehanetlerin birebir çıkmak yerine<br />

Winterfell’e gitmeyi seçti. Bu da biraz içime su serpti doğrusu.<br />

daha değişik yollardan çıkması gibi bir huyları olduğundan ben<br />

Vanellope: Sonuna kadar katılıyorum. Şu an listesinden geriye en<br />

Jamie yerine Cersei'yi Arya'nın öldüreceğine inanıyorum. Sonuçta<br />

zorluları kalmış durumda. Beric Dondarrion, Lady Melisandre,<br />

Valonqar küçük kardeş demek. Kimin küçük kardeşi olduğuna<br />

The Mountain ve Cersei. Bir sonraki hedefi de, özellikle<br />

değinilmemiş kehanette. Jamie'nin King's Landing'i terk etmesi<br />

Melisandre ve Beric’in Jon için yaptıklarını öğrendikten, sonra<br />

beni çok sevindirdi. Kendisi benim en sevdiğim karakterlerden biri<br />

Cersei olacaktır. Ve bu yolda ısrar ederse ben de kendi sonunu<br />

olur çünkü ve Cersei’den sonunda kurtuldu. Geç olsun güç olmasın.<br />

getirebileceğine inanıyorum. Malum Cersei de “Deli Kraliçe”<br />

Özellikle Brienne ile karşılaşmaları içimi ısıttı. Umarım gelecek<br />

olma yolunda emin adımlarla ilerleyen ve düşmanlarına en ufak<br />

sezon daha çok bir arada görürüz onları. Hazır Lannisterlardan<br />

bir acıması olmayan biri.<br />

konuşuyorken biraz da Tyrion'dan bahsedelim. Casterly Rock planı<br />

Müşkülman: Ben sonunun Cersei'den geleceğini sanmıyorum,<br />

elinde patladığından beri Dany pek ona güvenmiyor gibi. Sen ne<br />

hatta ve hatta Cersei'nin ölümünün Arya'nın elinden geleceğine<br />

dersin Vanellope?<br />

neredeyse eminim. (Çok da emin olmayayım, GoT’da her şey<br />

mümkün.)<br />

68


‘twist’ beklemiyorum. Ejderha Kraliçesi Dragonstone’a ilk<br />

EJDERHALARIN<br />

ANNESİ<br />

YUVASINA<br />

DÖNDÜ!<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

Vanellope: Bence de güvenmiyor ve bu konuda kendisine hak<br />

Aegon’un küçük bir ordusu ve üç ejderhası dışında bir şeyi<br />

veriyorum. Çünkü bu sezon Tyrion'ın verdiği hiçbir tavsiye işe<br />

yokken Dorne hariç tüm Westeros’u hakimiyeti altına almıştı fakat<br />

yaramadı. Üstelik savaştıkları taraf da kendi ailesi. Ben elbette<br />

Dany daha gelir gelmez hem Dorne'u hem de Highgarden'ı kaybetti,<br />

Tyrion'ın ihanet etmeyeceğini biliyorum ama karşı taraf ailesi<br />

donanması yandı, Lekesizler Casterly Rock'ta sıkışıp kaldı.<br />

olduğu için daha yumusak planlar yaptığı da bir gerçek. Dany'e<br />

Müşkülman: Açık olmak gerekirse, ben Daenerys Targaryen<br />

ejderhalarıyla saldırmamasını söyledi ama ikinci sezonda Karasu<br />

karakterinden pek hoşlanmıyorum. Çok seveni var ama ben<br />

Savaş’ında gemileri çılgın ateşle yaktığını unutmadık. Zaten<br />

soğudum. Güzel bir şekilde başlayıp devamında tavırları,<br />

kendisi de ailesinin ölmesini istemediğini itiraf etti. Lakin bunun<br />

hareketleri ve olaylara verdiği tepkilerden dolayı soğuttu beni<br />

dışında sanki altı sezondur zeki bildiğimiz karakterlerin geri plana<br />

kendinden. Sanırım bunda kitapların da etkisi büyük ama diziden<br />

atılıyor olduğu ya da biraz aptallaştırıldığı da aşikar. Tyrion ve<br />

konuştuğumuz için diziye bağlı kalacağım. Her ne kadar Dany'den<br />

Littlefinger aptallaşanlardanken, Varys de geri plana atıldı. Bu<br />

hoşlanmıyor olsam da, Dragonstone semalarında ejderhaları<br />

sezon kendisinden Dany ile olan kısa diyalogları hariç hiç akıllıca<br />

görünce bir yükseldim doğrusu. Gerçekten de duygusal bir<br />

bir hamle görmedik sanırım.<br />

sahneydi benim için. Hem de artık Meeren'den kurtulmamızın vakti<br />

Müşkülman: Evet. Aslında benim de en şikayetçi olduğum nokta<br />

gelmişti. Dorne ve Highgarden'ı bu kadar çabuk kaybetmesini<br />

bu. Karakterler aptallaşıyor, diyalogların içi boşaltılıyor. Belli bir<br />

beklemiyordum. Ama bu Dany'den çok Tyrion'ın hatası. Fakat<br />

son var ve amaç ona ulaşmak sanki. Nasıl ulaşıldığının da pek bir<br />

Dany'nin “Ejderhalarım var yakarım yıkarım.” politikasını da pek<br />

önemi yokmuş gibi geliyor bana. Eskiden Tyrion ve Varys'in<br />

doğru bulmuyorum. Maalesef kendisi ejderhaları doğduğundan beri<br />

konuşmalarından zevk alırdım. Littlefinger'ın ''Kaos bir<br />

bu tavır içerisinde. Örneğin Tarlyleri yakması ileride başına bir<br />

merdivendir.'' konuşması TV tarihinin en başarılı<br />

şekilde dert olacağa benziyor. Bu tavırla da halkın ve diğer<br />

konuşmalarındandır bana göre. Sanırım bunun sebebi kitaplardan<br />

hanelerin sevgisini ve saygısını kazanabilir mi? Bilemiyorum.<br />

uzaklaşmaları. Ellerinde kaynak olarak kullanabilecekleri bir<br />

Vanellope: Kesinlikle aynı fikirdeyim. Ben de kendisinden<br />

materyal olmayınca biraz bocaladılar sanki. Tyrion'ın aptallaştığı<br />

hazzetmiyorum ve bunun sebebi de daima büründüğü “Ben oldum.”<br />

bir gerçek, bakalım gelecek sezon onun için neler olacak? En son<br />

hali ama üzülerek söylemek gerekirse pek de bir şeyin olmadığını<br />

malum tekne sahnesindeki bakışlarını her izlediğimde farklı bir<br />

bu sezon gördük. Yönetmekten de savaş stratejisinden de anlamıyor<br />

şekilde yorumluyorum. Aklımdan geçenlerden biri de olası bir<br />

maalesef ve en başta Tyrion ne derse onu yaparken daha sonrasında<br />

gizli anlaşma. Tabi Dany'e yanık olabilir o da mümkün. Gelelim<br />

o çok güvendiği ve zaten onun bu günlere gelmesinin yegane<br />

Ejderha Kraliçesi’ne... Bu konu hakkında neler söylemek istersin<br />

sebebi olan ejderhalarını kullanmaya başladı. Tıpkı dediğin gibi<br />

sevgili Vanellope?<br />

kendisine boyun eğmeyenleri yakmakla tehdit etmeye başladı. Bu<br />

Vanellope: Öncelikle kısaca Tyrion’a dönersem ben aşık<br />

tam da Deli Kral’ın yapacağı bir hareket. Bir Targaryen<br />

olduğunu düşünüyorum. Çünkü dediğin gibi, kitaplardan<br />

doğduğunda tanrılar zar atarmış “Deli mi dahi mi olacak?” diye.<br />

ayrıldıklarından beri boş sahneler arttı. O yüzden burada bir<br />

Acaba biz iki deli Targaryen’dan sonra üçüncü bir deli<br />

Targaryen’la mı karşı karşıya kalacağız? Son sezon iki deli<br />

çıktığında hepimiz coştuk tabi ki.Westeros’a ilk ayak basışının<br />

kraliçenin savaşını mı izleyeceğiz? Yoksa bunlara gerek kalmadan<br />

kendi atalarının memleketinden olması ve Baratheon Flaması’nı<br />

Night King saldırısıyla bu iş kökünden çözülecek mi? Merakla<br />

indirmesi heyecan vericiydi. Devamında da tıpkı atası Fatih Aegon<br />

bekliyorum.<br />

gibi üç ejderhası ile birlikte Westeros’u fethetmeye başladı. Fakat<br />

Aegon kadar akıllıca davrandığını söyleyemeyiz sanırım.<br />

69


Gözlü Kuzgun Bran ve Azor Ahai olduğundan neredeyse emin<br />

TAHTIN<br />

GERÇEK<br />

VARİSİ<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

Müşkülman: Vanellope, NightKingFC'nin en güzide üyelerinden<br />

bu yüzden Lands of Always Winter’a çekildiği düşüncesindeyim.<br />

biri olarak lafı Night King'e getirmeyi başardın. Night King<br />

Yalnız dizinin geldiği nokta beni ürkütüyor. Sanki fanlar ne isterse<br />

gerçekten eli çok kuvvetli bir şekilde geliyor. Her geçen gün<br />

onu vermenin peşindeler gibi. Bu fan isteği mevzusuna en büyük<br />

genişleyen ordusunun yanı sıra bir de ejderhası var artık. Ah<br />

örnek de sanırım Jonerys shipi. Çünkü ben GRRM'nin kendi<br />

Viserion ah... Ölümün çok üzdü güzel ejderha. Westeros sakinleri<br />

yazdığı karakterini bu denli bozacağını düşünmüyorum. Karakter<br />

bu tam gaz gelen güce nasıl karşı koyacaklar bilemiyorum. Hem<br />

derken Jon’dan bahsediyorum tabi ki. Jon bir Targaryen olsa da<br />

artık onları bu ordudan ayıran bir Sur da yok.<br />

Stark ailesine mensup olarak Stark adetlerine göre büyümüş biri.<br />

Vanellope: Night King kesinlikle çok güçlü geliyor. Ölen her<br />

Halasıyla ilişkisini kabullenmesi de karakterine ve geleneklerine<br />

insan, hayvan, yaratık onun ordusuna ekleniyor. Üstelik sınırını<br />

sonuna kadar aykırı. Bunu elbette şu an bilmiyor ama öğrenince de<br />

bilmesek de bir büyü gücüne sahipler. Yaşayanlar tarafında büyü<br />

ilişki aynen devam edecek gibi duruyor maalesef. Birlikte el ele<br />

olarak nitelendirebileceğimiz iki ejderha, Lady Melisandre, Üç<br />

White Walkerlara karsı savaşacakları bir sezon izleyeceğiz sanırım.<br />

Beni bu noktada en çok üzen de “Ice and Fire”'ın Jon ve Dany<br />

olduğumuz Jon var ve kesin olarak savaşın kilit karakterleri<br />

olarak görülmesi.<br />

bunlar. Jon Azor Ahai ise ne yapıp da Ölü Ordusunu durduracak;<br />

Müşkülman: Jon Snow... Ben dirildiğinden beri IQ seviyesinde bir<br />

şu an maalesef belirsiz. Acaba Night King’i öldürmek bu ölü<br />

düşüş olduğunu düşünüyorum. Berric Dondarion her dirildiğinde<br />

ordusunu durdurmak için yeterli olacak mı? Yoksa daha fazlası mı<br />

kendinden bir şeyin eksildiğini söylüyor. Sanırım Jon dirilme<br />

gerekiyor? Aslında buna dair altıncı bölümde küçük bir ipucu<br />

esnasında hatırı sayılır miktarda beyin hücresi kaybetti. Çünkü bazı<br />

vardı. Gördük ki eğer bir White Walker’ı öldürürsen onun<br />

hareketlerine cidden anlam veremiyorum. Neyse... Buraya girersem<br />

yönettiği wightlar da onunla birlikte ölüyor. Belki de çözümü<br />

burada aramalıyız, ne dersin?<br />

hiç çıkamam o yüzden direk Jonerys shipinden bahsedeyim. Halayeğen<br />

olduklarını vurgulamak istiyorum çünkü hala onları kardeş<br />

Müşkülman: Mümkün ama işin aslı şu ki birçok wight zaten<br />

sananlar var. Hoş, böyle sananlar da shipliyor, bir şey<br />

Night King'in eseri. Hardhome'da tek hareketiyle binlerce ölü<br />

diyemiyorum. Ama bu ilişkinin ensestliğinin ötesinde beni rahatsız<br />

dirilttiğini unutmak imkansız. Ayrıca ben Night King'in diğer<br />

eden esas unsur bu eşleştirmenin klişeliği. Game of Thrones,<br />

White Walker'lardan biraz daha farklı olduğunu düşünüyorum.<br />

hikayesiyle ve karakterleriyle alışılagelmiş fantastik hikayelerden<br />

Hatta ve hatta bu savaşın bir kazanan tarafı olacağını da<br />

her zaman farklı oldu. Gri karakterler, iyileri süründürüp kötüleri<br />

sanmıyorum. Daha çok iki ucun, yani buz ve ateşin dengesinin<br />

mükafatlandıran olay örgüleri, Brienne ve Jamie gibi<br />

sağlanarak bir barış ortamı sağlanacağını ve White Walkerların<br />

konvansiyonel olmayan çiftler... Böyle bir hikayenin takipçisi<br />

“Lands of Always Winter” diye andığımız bölgeye geri dönüp<br />

olarak Dany ve Jon eşleştirmesini pek beklemiyordum. Eğer<br />

inzivaya çekileceklerini düşünüyorum. Bir de dikkatimi çeken bir<br />

sıradan bir hikaye olsaydı bundan daha doğal bir şey yok derdim.<br />

başka şey bu yaratıkların neden durup dururken sekiz bin yıl sonra<br />

Çünkü tam bir klişe. Biraz da bunun fan servisi olduğunu<br />

ortaya çıktığı. Şu anda dizide bunun için bir neden gösterilmiş<br />

düşünüyorum doğrusu. En azından kitaplarda bu ilişkinin daha<br />

değil. Bunların da kendilerince bir müşkülleri var herhalde ki<br />

farklı bir şekilde gelişeceğine ve aralarındaki akrabalık bağının<br />

toplanıp güneye inmenin peşindeler. Bunun arkasında yatan sebebi<br />

ortaya çıkmasıyla birlikte en azından Jon'un bu ilişkide daha farklı<br />

çok merak ediyorum. Hazır buz ve ateşin dengesi demişken, biraz<br />

bir tavır takınacağına dair inancım tam. Esasen merak ettiğim konu<br />

Jon Snow'a bakalım, kendi aramızdaki tabiriyle 'Çiçek Çocuk'a.<br />

Dany Jon'un tahtın gerçek varisi olmasına nasıl bir tepki verecek?<br />

Vanellope: Ben de bu savaşın bir galibi olmaması taraftarıyım ve<br />

Bu sezon sonu gördüğümüz üzere Jon sadece Rhaegar ve<br />

en azından kitaplarda öyle olacağını düşünüyorum. İlk Azor<br />

Lyanna'nın çocuğu değil, onların MEŞRU çocuğu. Tahmin ettiğim<br />

Ahai’nin de bir barış sağladığını ve White Walkerların<br />

gibi evli çıktılar. Bu da Jon'u Demir Taht'ın tek varisi yapar.<br />

70


sağ çıkarsa tabi. Malum White Walkerlar duvarı yıkıp gelmişken<br />

sağ çıkma ihtimalinin neredeyse sıfır olduğunu da düşünürsek<br />

EJDERHA<br />

VE<br />

KURT<br />

yinemimuskul<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

Vanellope: Kesinlikle. Jonerys, bence klişe bir çift. Resmen<br />

Buz ve Ateş Rhaegar ve Lyanna ise şarkıları da Jon’dur. Bu da<br />

“Bunlar başrol. Biri güzel biri yakışıklı. İkisi de çok acı çekti ve<br />

tıpkı bizim dünyamızdaki gibi o evrende de bir kitabin adıdır.<br />

şimdi biri kral biri kraliçe oldu. O zaman çift olsunlar.” durumu<br />

Sam'in yazdığı bir kitap... Citadel'in tavanındaki usturlapla dizi<br />

var. Dany'nin, Jon’un tahtın meşru varisi olduğunu kabul edip<br />

jeneriğinin başındaki usturlabın aynı olması ve Sam'in “Bir kitap<br />

etmemesine gelirsek, ben bunun Dany’nin kabulleneceği bir şey<br />

yazsaydım daha şairane bir isim koyardım.” demesi de bu teoriyi<br />

olduğunu düşünmüyorum. Çünkü 7 sezondur izlediğimiz Dany’nin<br />

destekler nitelikte. Sen ne dersin?<br />

tüm motivasyonu o tahta oturmak üzerine kurulu. Bunu da sürekli<br />

Müşkülman: Kesinlikle aynı fikirdeyim. Buz ve Ateş’in Şarkısı<br />

dillendiriyor kendisi. Şimdi o tahta oturmak için bu kadar<br />

Sam'in kaleminden çıkacak bir kitap olacak. Çok ipucu vardı buna<br />

uğraşmışken bir anda karşısına çıkan Jon’un varisliğini kabul<br />

dair. Bu seride hiçbir şeyin boşa söylenmediğini artık öğrendik.<br />

etmeyecek. Ama bunu savaş sonrasına bırakacak. Eğer ölmez de<br />

Bakalım 8. sezonda neler olacak? 2019'u bulur diyorlar gelmesi.<br />

Yine bir müşkül...<br />

kimseden tahtı düşünmesini bekleyemeyiz. Dany’nin o savaştan<br />

Vanellope: Burnumuz ne zaman müşkülden çıktı ki... Bu kadar<br />

kızsak da değil iki yıl, beş yıl sonra çıksa da izleyeceğimize ve<br />

onun ne düşündüğünün pek de önemi yok sanırım.<br />

yine aynı heyecanla yorumlayacağımıza eminim. Evet bizden Game<br />

Müşkülman: Haklısın. Bu hikayenin sonunda Jon da Dany de<br />

of Thrones’un son sezonunun yorumu bu kadar. Gelecek ay başka<br />

ölecek bence. Bakalım göreceğiz. Ama Dany'nin bu durumu<br />

bir dizinin yorumunda görüşmek üzere!<br />

kabulleneceğini sanmıyorum, dediğin gibi White Walkerlardan<br />

MüşkülMan: Ben de pek sevgili hanemin sözlerini tekrarlayarak<br />

sonraya bırakır. Gerçi Jon’un da tahtı sahipleneceğini pek<br />

''Winter is coming...'' diyorum. Gelecek ay görüşmek üzere!<br />

sanmıyorum. Gelelim GoT hikayesinin varlığını borçlu<br />

olduğumuz, Jon'cuğumuzun ebeveynleri, Rhaegar Targaryen ve<br />

Lyanna Stark'a. Ejderha ve Kurt, Buz ve Ateş... Sonunda bu sezon<br />

ikisini birden görebildik. Her ne kadar sahne beni pek tatmin<br />

etmese de ve Rhaegar için seçilen oyuncu hayallerimdeki gibi<br />

olmasa da, 6 yıldır bunu bekleyen sıkı bir takipçi olarak oldukça<br />

duygulandım. Biraz da Bran'e kızdım. Hiç mi merak etmemiş bu<br />

Rhaegar Lyanna'yı kaçırmış mı kaçırmamış mı diye? Sonunda<br />

gördük o yüzden çok laf etmeyeceğim. Sağ olsun bizi Dornelara<br />

kadar götürdü Bran. Çok güzel değiller miydi Vanellope?<br />

Vanellope: Kesinlikle çok güzellerdi fakat çok kısa sürdü. Bu da<br />

bizi tatmin etmeyen kısım tabi ki. Sonunda tüm seriye adını veren<br />

Gelecek ay ''Neler İzledik?'' köşesinde Stephen<br />

King'in aynı adlı kitabından uyarlama olan<br />

buz ve ateşi izleyebildik. Bizler elbette ortada bir kaçırılma ve<br />

tecavüz olmadığını biliyorduk ama sonunda bunu görmek, aksini<br />

11.22.63 minidizisini ele alacağız. Dizide 60'lı<br />

iddia edenlerle yıllardır verdiğimiz savaşı kazanmak kadar tatmin<br />

yıllara zaman yolculuğu yapan ve JFK'nin<br />

eden de bir şey yok.<br />

suikastını önlemesi gerektiğine inanan bir<br />

İngilizce öğretmeni anlatılıyor. Siz de bizimle<br />

71<br />

izlemeye ne dersiniz?


HARMANLAYAN, BİR SOLUKTA İZLEYEBİLECEĞİNİZ HEYECAN VERİCİ DİZİ<br />

KISACA, ZAMANDA GERİYE GİDEREK JOHN F. KENNEDY CİNAYETİNİ<br />

Neler İzledik?<br />

BU AY NELER İZLEDİK KÖŞESİNDE BİLİM-KURGU, DRAM VE GERİLİMİ<br />

11.22.63'Ü ELE ALACAĞIZ. GEÇEN AY ÖNERİLERİMİZDE YER VERDİĞİMİZ DİZİ<br />

ÇÖZMEYE ÇALIŞAN BİR ADAMIN YAŞADIKLARINI ANLATIYOR. UMARIZ SİZ<br />

DE ÖNERİMİZİ DİKKATE ALIP İZLEMİŞSİNİZDİR VE BU İNCELEME YAZISINI<br />

@yinemimuskul<br />

@vonnschweetz<br />

KEYİFLE OKURSUNUZ.<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

MüşkülMan: Benim biraz ön yargıyla yaklaştığım bir dizi<br />

MüşkülMan: Dizinin en güzel tarafı zaman yolculuğundan<br />

olmuştu aslında. Genelde bu tip zamanda yolculuk hikâyeleri<br />

ziyade karakterlere ve olaylara odaklanmasıydı. Dizinin ana aksı<br />

klişe olmakla beraber, arkasındaki bilimi de açıklamaya<br />

olan JFK suikastinin, bugün hala gizemini koruması ve hakkında<br />

çalıştığı için biraz da komik geliyordu bana. 11.22.63 beni<br />

birçok komplo teorisi üretilmesini kullanarak ortaya gerçekten<br />

bu yönden şaşırttı. Bazı klişeler içermesine rağmen bunları<br />

çok başarılı bir gizem-gerilim türü çıkarmışlar. Lee Harvey<br />

Oswald her ne kadar Amerikan tarihinin en nefret edilen<br />

çok başarılı işlemesinin yanı sıra, zaman yolculuğunu<br />

bilimsel olarak açıklamakla uğraşmaması ile benim kalbimi<br />

figürlerinden biri olsa da empati yapılabilinecek bir karakter<br />

olarak karşımıza çıkıyor. Daha sonra bölümler ilerledikçe Lee'nin<br />

fethetti ve en beğendiğim diziler arasında yerini aldı.<br />

nasıl bir suikastçıya evrildiğini görüyoruz. Dizide karakter<br />

Vanellope: Kesinlikle. Ben özellikle hikâyenin sonunda, her<br />

gelişimleri çok başarılı bir şekilde anlatılmış. Üç senelik bir<br />

zaman yolculuğu hikâyesinde olduğu gibi işlerin karışacağını<br />

zaman dilimini sekiz bölüme sığdırdıklarını düşününce daha da<br />

düşünmüştüm fakat bu meselenin üstesinden hakkıyla<br />

etkileniyor insan.<br />

gelmişler. Dizide zaman yolculuğunun nasıl işlendiğinden<br />

Vanellope: Aslında zaman yolculuğu, dizi için 60’lara dönme<br />

kısaca bahsedip okuyuculara hatırlatmak gerekirse ana<br />

aracı olmaktan pek fazla ileriye gitmiyor. 60'larda geçmesinden<br />

karakterimizin her zaman uğradığı lokantanın deposunda bir<br />

tek farkı, Jake'in ne olacağını bilerek hareket etmeye çalışması.<br />

adet tavşan deliği var. Bu delik her zaman 21 Ekim 1960<br />

Bunda da çoğu zaman başarısız oluyor. Al ve Jake karakterlerinin<br />

tarihine açılıyor ve orada ne kadar kalırsan kal geri<br />

"zamanın itmesi" olarak bahsettiği bir konu var. Jake ne zaman<br />

döndüğünde yalnızca iki dakika geçmiş oluyor. Eğer<br />

geçmişte tarihi değiştirecek bir şey yapmaya çalışsa zaman onu<br />

sıfırlanıyor.<br />

72<br />

döndükten sonra tekrar gidersen de ilk yaptığın her şey<br />

engellemeye çalışıyor ve karşısına bir sürü engel çıkarıyor.


A M A N A<br />

Z<br />

A R Ş I Ü Ç<br />

K<br />

K A D I N<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

Bir anda telefon arızalanıyor, kulübeye araba çarpıyor, etrafı<br />

MüşkülMan: Umarım. Sadie'nin kendisinden boşanıp başka<br />

hamam böcekleri sarıyor, yangın çıkıyor. Ve Jake zamana karşı<br />

birisiyle birlikte olmasını sindiremeyen psikopat kocası gibilerini<br />

yarışmak deyiminin hakkını her iki şekilde de vermek zorunda<br />

maalesef hala gazetelerde okuyoruz. Eski kocasının Sadie'yi takip<br />

kalıyor.<br />

edip yüzünü kesmesi, Jake'i çamaşır suyu içmek için zorlaması ve<br />

MüşkülMan: Ne de güzel söyledin! Gerçekten Jake hem zamanın<br />

daha nicesi… Gerçekten berbat bir durum. John'un geçmişte çok<br />

kendisine hem de yolculuk ettiği döneme karşı bir savaş<br />

dindar bir aileden geldiğine dair bir gönderme olan ''mandal'' da<br />

içerisinde. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de gönlünü<br />

enteresan ve bir o kadar da korkunç bir durumdu. John'un bu şiddet<br />

kütüphaneci Sadie'ye kaptırıyor. Sadie demişken biraz hikâyedeki<br />

ve taciz eğiliminin de bu fanatik dindar ailenin mandal tipli<br />

kadınlardan bahsetmek istiyorum. Ön plana çıkan üç kadın var:<br />

uygulamalarından geldiğini düşünüyorum. Maalesef John gibi<br />

Sadie, Ms. Mimi ve Marina. Üçü de toplumun dışladığı bireyler.<br />

insanlar hala var. Eşleri tarafından terk edilmeyi kabullenemeyip<br />

Sadie boşanmış bir kadın, Ms. Mimi siyahi ve Marina Rus. Dizinin<br />

terör estirenler.<br />

bu konuları da gayet güzel işlediğini düşünüyorum. Örneğin<br />

Vanellope: Maalesef öyle. Dizinin ana aksına dönecek olursak<br />

Jake'in Ms. Mimi'ye olan iyi niyetli davranışlarının<br />

aslında kocasının Sadie'yi rehin alıp Jake'i çağırması ve onu<br />

çevresindekiler tarafından tuhaf algılanması, Ms. Mimi'nin<br />

oyalaması da zamanın Jake'e karşı yaptığı müdahalelerden biriydi.<br />

dilediği yerden benzin alamıyor olması gibi olaylarla 60’lardaki<br />

Jake, o gün Walker adında bir diplomatı izleyecekti çünkü onu<br />

Sivil Haklar Hareketi'ne yapılan ince göndermeleri çok yerinde<br />

vuran silah JFK'yi vuranla aynıydı ve cinayeti gerçekten Oswald'ın<br />

buldum. Nitekim Sadie'nin de işe girerken boşanmış olduğunu<br />

işleyip işlemediğini anlayabileceği en iyi yöntemdi. Fakat gidemedi<br />

söylememesi kadınların o dönemki durumunu çok başarılı bir<br />

ve bu savaşta da zaman galip geldi. Bir de Bill meselesi var.<br />

şekilde yansıtıyor.<br />

Başlarda Jake'e yardım ediyor olsa da sonrasında zamanın Jake'e<br />

Vanellope: Özellikle Ms. Mimi karakterinin işlenişi kesinlikle<br />

karşı kullandığı insanlardan birisi o da.<br />

harikaydı. Jake'in en başta her şeyi kendi zamanındaki gibi<br />

MüşkülMan: Kesinlikle. Bill çok ilginç bir karakter. Önceleri Jake<br />

düşünüp bu zenci-beyaz ayrımcılığına anlam verememesi, zenciler<br />

ne derse yapabilecek biriyken daha sonra Jake'in onu yalnız<br />

için barakadan bir tuvalet varken beyazlar için son derece temiz ve<br />

bırakması ve birçok bilgiyi paylaşmaktan kaçınması ile birlikte<br />

düzgün tuvaletlerin olduğunu görüp yadırgaması ırkçılığın<br />

Jake'e karşı cephe aldı. Tabi bunda Marina'ya olan aşkının da etkisi<br />

şiddetinin sadece elli yıl öncesinde bile ne kadar ağır olduğunu<br />

büyük. Kendini Lee Harvey'e de sevdirerek Jake'in en büyük<br />

gözler önüne seriyor. Ms. Mimi ve okul müdürü arasında gizli<br />

dostuyken bir anda bir numaralı düşmanının en yakın arkadaşı<br />

saklı yaşanan aşk da o dönem bir siyahi ve bir beyazın birbirine<br />

oldu.<br />

aşık olmalarının bile yasak olduğunu gösteriyor. Bu durum elbette<br />

günümüzdeki yaşamında zenci eşinden boşanmak üzere olan Jake<br />

için epey tuhaf ama bir o kadar da üzücü olsa gerek. Sadie'nin o<br />

dönemde yaşadıkları ise günümüzde hala doğu toplumlarında ve<br />

maalesef bizim ülkemizin bazı bölgelerinde varlığını sürdürüyor.<br />

Boşanmanın bir kadın için utanılacak bir şey olarak görülmesi<br />

cehaletinden umarım bir gün biz de tamamen kurtuluruz.<br />

73


günü oradan uzaklaştırmak istiyor fakat bu durum ters tepiyor ve<br />

öldürdüğünü gören Bill de ona hayran oluyor ve peşine düşüyor.<br />

ölümünü engelleyerek ona yardımcı olduğunu sanıyor. Fakat bu ve<br />

BEKLENMEDİK<br />

BİR SON<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

Vanellope: Bill gerçekten ilginç bir karakter. Hazır ondan<br />

Tavşan deliğinden ilk geçtiğinde Jake'in karşısına dikilen bu adam<br />

bahsetmişken hikâyenin başına dönüp onunla nasıl tanıştıklarını<br />

her seferinde "Burada olmamalısın." diyerek onu uyarıyor.<br />

hatırlayalım. Çünkü o kısım da çok ilginç. Jake kendi zamanında<br />

Başlangıçta zamanın kendisi olarak düşündüğüm bu sarı kartlı<br />

öğretmenlik yaparken gece okulunda tanıştığı yaşlı bir adam var:<br />

adamın sonraları ise Jake gibi bir zaman yolcusu olduğunu ve ölen<br />

Harry Dunning. Harry hayatın sillesini yemiş bir karakter ve<br />

kızını geri getirmek için defalarca deneme yaptığını öğreniyoruz.<br />

dizinin en başında öğreniyoruz ki annesi ve iki kardeşi babası<br />

Fakat bu denemeler başarıyla sonuçlanmadığı gibi daha kötü<br />

tarafından feci şekilde katledilmiş. Bu da Harry’de geri onulmaz<br />

şeylere de yol açıyor ki Jake'i sürekli uyarıyor. Buradan<br />

yaralar bırakmış. Jake Harry'nin durumuna çok üzülüyor ve<br />

anladığımız bir şey daha var o da tek bir tavşan deliği olmadığı<br />

geçmişe döndüğü zaman aklına ilk olarak Harry'nin ailesini<br />

fakat hepsinin aynı zamana açıldığı.<br />

kurtarmak geliyor. Frank Dunning, bir kasap mezbahası olan<br />

MüşkülMan: İtiraf ediyorum sarı kartlı adam beni ciddi bir şekilde<br />

oldukça gaddar bir adam. Karısına sürekli şiddet gösteren ve<br />

korkuttu. Ama Jake gibi ben de uyarılarını pek dikkate almadım.<br />

hayvanları öldürmekten zevk alan biri. Jake en başta aileyi katliam<br />

Sonuç olarak haklı çıktı. JFK belki kurtarıldı ama sonuçlar çok acı<br />

oldu. JFK'yi kurtararak Amerika’yı, hatta ve hatta dünyayı daha iyi<br />

Frank'ın karısına daha çok öfkelenmesine sebep oluyor. Jake ise en<br />

bir yer yapacağına inanan Jake, zamanla oynamanın ne kadar<br />

son çare olarak Frank'i öldürmek zorunda kalıyor ve bu işlediği ilk<br />

tehlikeli olduğunun bir göstergesi. Bu üç yıllık zorlu maceranın<br />

cinayet oluyor. Bill ise Frank'in eski karısının kardeşi. Frank o<br />

sonunda sebep olduğu yegane şeyin büyük çapta bir yıkım<br />

karısını da aynı şekilde katledip bu işten bir şekilde sıyrılmayı<br />

olduğunu görmesi büyük bir travma olsa gerek.<br />

başarmış. Kendi yapamadığını Jake'in yaptığını yani Frank'ı<br />

Vanellope: Kesinlike öyle. Geriye döndüğü zaman harap olmuş bir<br />

Amerika bulmayı eminim ki beklemiyordu. Oysa Al teoride ne de<br />

Jake de ona her şeyi anlatmak zorunda kalıyor. Bunun sonuçları<br />

güzel anlatmıştı. Eğer Kennedy yaşasaydı Vietnam Savaşı’nın<br />

ise başlarda iyi gibi görünse de az önce bahsettiğimiz gibi<br />

olmayacağından ve hem Amerika’nın hem de dünyanın daha iyi bir<br />

sonrasında gittikçe kötüleşiyor.<br />

yer olacağından emindi. Ama kelebek etkisi dediğimiz şey her<br />

MüşkülMan: Harry'den bahsetmen iyi oldu zira Harry dizide az<br />

zaman istenildiği yönde etki etmeyebiliyor ve zamanla oynamak da<br />

görünmesine rağmen zamanı manipüle etmenin doğurduğu<br />

gerçekten hiç iyi şeylere yol açmıyor. Çünkü Jake geçmişe giderek<br />

sonuçların gözlemlenmesinde büyük bir rol oynuyor. Jake,<br />

sadece geleceği daha kötü bir hala getirmedi, yaşadığı geçmişi de<br />

Harry'nin bu karanlık geçmişi dolayısıyla ona acıyor ve ailesinin<br />

bozdu. Sadie'nin ölümü de bunun en büyük kanıtı sanırım. Jake geri<br />

döndükten ve tekrar kısa bir anlığına geçmişe gidip her şeyi<br />

daha birçok olayla beraber gördüğümüz üzere zamanın iyi niyetle<br />

sıfırladıktan sonra görüyoruz ki eğer Jake geçmişe gitmeseymiş<br />

de olsa manipüle edilmesi pek parlak bir şekilde sonuçlanmıyor.<br />

Sadie'nin uzun ve mutlu bir hayatı olacakmış.<br />

Vanellope: Evet, Jake bunu elbette zamanda sürekli git-gel<br />

MüşkülMan: Final bölümünün sonunda yaşlanmış Sadie ile dans<br />

yapamadığı için göremiyor ve en son kendi zamanına döndüğünde<br />

eden ve ona iltifatlar eden Jake beni çok duygulandırdı. Her ne<br />

çarpıcı gerçekle karşılaşıyor. Bir de Jake en başta geçmişe gittiği<br />

kadar klişe bir sahne olsa da ve daha önce birçok zaman yolculuğu<br />

zaman ve daha sonrasında da ara ara karşımıza çıkan bir karakter<br />

temalı yapımda kullanılmış bir durum olsa da bu dizide işlenişini<br />

var.<br />

çok başarılı buldum. Bunda oyuncuların da etkisi büyük tabii.<br />

74


JAKE&SADIE:<br />

SON BİR DANS<br />

V A N E L L O P E & M Ü Ş K Ü L M A N<br />

Vanellope: Açıkçası o dans benim de yüzümde buruk bir tebessüm oluşturdu. Hem hüzünlü hem de mutlu bir sondu<br />

benim için. Ayrı da olsalar en azından Sadie'nin mutlu bir hayat sürmüş olması, Jake'in onu unutamayacak olmasının<br />

bir tesellisi benim için. Açıkçası dizinin en başından itibaren Jake'in Sadie için geçmişte kalacağı veya Sadie'nin<br />

onunla gideceği bir sonu olmasından korkmuştum ama ikisi de olmadı çok şükür. Diziye çok yakışacak bir sonla veda<br />

ettiler. Geriye de Jake ve Sadie'nin hüzünlü biten aşk hikâyesi ve olur da bir gün zaman yolculuğu gerçekten<br />

bulunursa geçmişi pek de kurcalamamak gerektiği dersi kaldı sanırım.<br />

MüşkülMan: Aynı fikirdeymişiz. Her ne kadar çok güzel bir aşk yaşamış olsalar da Sadie'nin Jake ile geleceğe<br />

dönmesini ya da Jake'in Sadie uğruna geçmişe takılı kalmasını hiç istemedim. Neyse ki dizi böyle bir son izlemek<br />

mecburiyetinde bırakmadı. Dizinin verdiği mesaj da bütün olayların bir nedeni olduğu ve kelebek etkisinin ne kadar<br />

önemli olduğu oldu.<br />

Gelecek ay ne izledik köşemizde ikinci<br />

sezonuna başlamak üzere olan Stranger<br />

Things adlı diziyi ele alacağız. Siz de bizimle<br />

izlemeye ve ikinci sezon heyecanını birlikte<br />

yaşamaya ne dersiniz?<br />

75


EYLÜL 2017<br />

LAKIRTI TRENDS<br />

TEST<br />

@vonnschweetz<br />

@hileonmudur<br />

H ANGİ VATANIM SENSİN<br />

K ARAKTERİSİN?<br />

Severek izlediğimiz dizide bakalım sen<br />

hangi karaktere daha çok benziyorsun?<br />

Durma test et !<br />

1<br />

H a n g i V s r e p l i ğ i s e n i<br />

d a h a ç o k e t k i l e m i ş t i ?<br />

4<br />

F a n d o m d a v a k t i n i e n ç o k<br />

n e y l e g e ç i r i y o r s u n ?<br />

A)Hürriyetin kıymetini bana babam öğretti.(5)<br />

B)Aşksız bir yürek çorak bir ülkedir hiçbir şey<br />

yetişmez orda.(4)<br />

C)Mustafa Kemal Paşa emretsin, o vakit ölüm<br />

şifa gelir bize.(7)<br />

D)Kadınlar gezebiliyor mu da ayakkabıları<br />

eskisin? (1)<br />

E)İnancı olmayanın hürriyeti de olamaz.(6)<br />

F)İster payitahtı ister Mustafa Kemal’i savunun<br />

gayemiz bir değil mi bizim?(2)<br />

G)Demek ki bir yolu var birbirimizi anlamanın,<br />

kardeşçe yaşamanın.(3)<br />

A) Feels okumak, en sevdiğim. Ayy bersu<br />

nerde kaldı?(4)<br />

B) Kaoslar. Ortalık karışınca zevke<br />

geliyorum.(1)<br />

C) Hileon ile ilgili analiz kasmak, flood<br />

yapmak.(6)<br />

D) Diğer fandomlara cevap vermek. Kimse<br />

sabrımızı sınamasın!(5)<br />

E) Komik tweetler ve capslere gülüyorum<br />

ya en çok.(3)<br />

F) Malumat yok mu malumat?(2)<br />

G) Ben tüketici değil üreticiyim<br />

(feels,caps,shop)(7)<br />

2<br />

H a y a t n a s ı l g İ d İ y o r ?<br />

A) Doluya koyuyorum almıyor,boşa<br />

koyuyorum dolmuyor. (6)<br />

B) Toz pembe hayaller vardı pembesi gitti<br />

tozu kaldı.(3)<br />

C) Benim nasıl olduğum önemli değil ailem<br />

iyi olsun yeter.(4)<br />

D) Düzenimi bozanın düzenini bozarım!(1)<br />

E) Hiçbir şeyi kafaya takmıyorum. ohh<br />

kebap!(2)<br />

F) Soru mu bu? Görmüyor musun<br />

memleketin halini?(7)<br />

G) Ben yoruldum hayat, gelme üstüme!(5)<br />

5<br />

B u s ö z l e r d e n h a n g i s i n i<br />

d a h a ç o k s e v d i n ?<br />

A) Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir<br />

orman gibi kardeşcesine.(6)<br />

B) Tüm dünya vazgeç dediğinde umut fısıldar:<br />

bir kez daha dene.(3)<br />

C) Bir köle olarak yaşamaktansa özgürlük<br />

savaşçısı olarak ölmeyi tercih ederim.(7)<br />

D) Beni güldürmeyen hiçbir şeyi ciddiye<br />

almam.(1)<br />

E) Kuvvetinde adalet olmayınca zalimlerden<br />

olursun,gerçek kuvvet merhamettir.(5)<br />

F) Hiçbir şey yapmamak için her şeyi<br />

yaparım.(2)<br />

G) Kurnazlığı zeka zannedenlerin toprağında<br />

nezaketiniz sizi aptal gösterebilir(4)<br />

7 b ü y ü k g ü n a h t a n h a n g İ s İ n e<br />

3<br />

k a r ş ı k o y a m a z s ı n ?<br />

B u r c u n u z u n b u l u n d u ğ u<br />

ş ı k k ı s e ç i n i z<br />

A) Kibir (3) B)Aç Gözlülük(1) C)Oburluk(4)<br />

D)Öfke(7) E)Şehvet(5) F)Kıskançlık(6)<br />

G)Tembellik (2)<br />

76<br />

6<br />

A) Boğa-Koç (6) B)Yengeç(4) C)İkizler Kova(2)<br />

B) D)Yay-Başak(4) E)Balık-Akrep(1)<br />

F)Terazi-Aslan(7) G)Oğlak(5)


EYLÜL 2017<br />

LAKIRTI TRENDS<br />

7<br />

8<br />

9<br />

P e k i i d e a l e r k e k n a s ı l<br />

o l m a l ı ?<br />

A) Yakışıklı olsun, şöyle taş gibi.(3)<br />

B) Sözü geçen biri olsun, bastığı yeri titretmeli.<br />

(2)<br />

C) Ailesine, çevresine karşı iyi, saygılı, edepli<br />

olmalı.(5)<br />

D) Zeki olmalı, çünkü sapyoseksüellik ;) (7)<br />

E) Güçlü olmalı,ailesini koruyup kollamalı.(4)<br />

F) Bana saygı gösteren, beni kendiyle eşit<br />

tutan biri olmalı. (6)<br />

G) Zenginlik önemli, her şey para bu devirde.<br />

(1)<br />

S e n c e a ş k ?<br />

A) Varlığımın sebebi, hayatımın anlamı. (6)<br />

B) Sevgilim, ömrümü adadığım.(7)<br />

C) Hayallerimi süsleyen ama bir türlü<br />

bulamadığım.(4)<br />

D) Kendime karşı hislerim(johny bravoyum<br />

evet)(2)<br />

E) Acıtsa da vazgeçemediğim.(5)<br />

F) Onun için her kötülüğü yapabileceğim.(3)<br />

G) Önemsiz, para mutluluk için daha önemli.(1)<br />

A ş a ğ ı d a k i ş i i r d i z e l e r i n d e n<br />

h a n g i s i s e n i d a h a ç o k c e z p<br />

e d i y o r ?<br />

A) Daha nen olayım isterdin,<br />

Onursuzunum senin.(2)<br />

B) Keşkülünün delik çıkmasın dibi<br />

Ariften anlasın seçsin garibi.(1)<br />

C) Hürriyet gibi aydınlık oldu odam,<br />

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.(7)<br />

D) Gönlü dilberden kesilmezse aceb mi aşığın<br />

Gamzesiyle ta ezelden aşinadır neylesin.(6)<br />

E) Sen beni öpersen belki de<br />

Ben Fransız olurum.(5)<br />

F) Ne şeb ki kuyuna yüz sürmesem o şeb<br />

ölürüm<br />

Ne gün ki kametüni görmesem kıyamet olur.(4)<br />

G) İçimde muhakkak bir yer<br />

Paramparça olmuştu ki ağlayamıyordum.(3)<br />

K e n d i n i b a ş k a b i r y ü z y ı l d a ,<br />

10<br />

b a m b a ş k a b i r y a ş a n t ı n ı n<br />

i ç i n d e h a y a l e t . B u h a n g i s i<br />

o l u r d u ?<br />

A) Ortaçağ Avrupası’nda güçlü bir büyücü.(1)<br />

B) Ramses Mısırı’nda bir şifacı.(5)<br />

11<br />

12<br />

13<br />

14<br />

C) Nazi Almanyası’nda soylu bir katil. (4)<br />

D) Osmanlı Sarayı’nda zeki ve güzel bir<br />

cariye.(2)<br />

E) Tudor İngilteresi’nde yalnız bir düşes.(3)<br />

F) Platon’un akademisinde bir öğrenci.(6)<br />

G) İskenderiye Kütüphanesi’nin baş katibi.<br />

(7)<br />

H a y a t ı n ı z b o y u n c a t e k b i r<br />

k i t a p o k u m a h a k k ı n ı z<br />

o l s a y d ı b u h a n g i s i<br />

o l u r d u ?<br />

A) Gurur ve Önyargı-Jane Austen(6)<br />

B) Körlük –Jose Saramago (4)<br />

C) Tutunamayanlar-Oğuz Atay(3)<br />

D) Saatleri Ayarlama Enstütüsü-Ahmet<br />

Hamdi Tanpınar(7)<br />

E) Silahlara Veda-Ernest Hemingway(5)<br />

F) Anna Karenina-Lev Tolstoy(2)<br />

G) Savaş Sanatı-Sun Tzu(1)<br />

B u d ü n y a d a s e n i e n ç o k<br />

n e k o r k u t u r ?<br />

A) Tüm ailemi kaybetmek.(3)<br />

B) Ülkemin işgale uğraması.(7)<br />

C) Bir anda tüm mal varlığımı yitirmek.(1)<br />

D) Sevdiğime asla kavuşamamak.(5)<br />

E) Leon ve türevi erkek ırkının tükenmesi.(6)<br />

F) Gerçek ailemin farklı insanlar çıkması.(2)<br />

G) Sevdiklerim arasında bir tercih yapmak<br />

zorunda kalmak.(4)<br />

H a n g i G o T e v r e n i h a n e s i<br />

n i n s ö z ü n ü b e n i m s e r d i n ?<br />

A) Hear me roar! (2)<br />

B) Winter is coming(7)<br />

C) Fire and blood!(6)<br />

D) Family, duty, honor.(5)<br />

E) Unbowed, unbent, unbroken.(4)<br />

F) Ours is the fury!(3)<br />

G) Growing strong.(1)<br />

G e l m i ş g e ç m i ş e n i y i ç i f t<br />

s e n c e h a n g i s i d i r ?<br />

A) Dany-Jon (Game of Thrones)(3)<br />

B) Alex-Zarife (Elveda Rumeli)(7)<br />

C) Bihter-Behlül (Aşk-ı Memnu)(2)<br />

D) Walter White-Skyler White(Breaking Bad)<br />

(1)<br />

E) Ali Haydar-Hanım (İkinci Bahar)(5)<br />

F) Romeo-Juliet (6)<br />

G) Anna-Vronski (Anna Karenina)(4)<br />

77


EYLÜL 2017<br />

LAKIRTI TRENDS<br />

A ş a ğ ı d a k i e v l e r i n h a n g i s i n d e s o n s u z a d e k y a ş a r ı m d e r s i n ?<br />

15<br />

A)<br />

(6)<br />

B)<br />

(3)<br />

C)<br />

(5)<br />

D)<br />

(4)<br />

E)<br />

(7)<br />

DEĞERLENDİRME<br />

9 5 - 1 0 5 a r a s ı C E V D E T<br />

Sen adeta Cevdet’in 21. yüzyılda vücut bulmuş<br />

halisin.Bu zekanın ve kararlılığın başka bir<br />

açıklaması olamaz çünkü.Helal olsun sana<br />

yiğidim!<br />

8 5 - 9 5 a r a s ı H İ L A L<br />

Yani biraz sakin olsana kuzum sen.Ne bu şiddet<br />

bu celal? O naif yanını daha çok ortaya çıkarsan<br />

keşke. Gerçi senin her halin çok güzel ve özel.<br />

Bilge bir kadının yüreği var sende.Mutlu kal.<br />

7 5 - 8 5 a r a s ı L E O N<br />

Bu kadar mükemmellik yormuyor mu? Arada<br />

ufak hatalar yapsan da sende tertemiz bir kalp<br />

ve zeka var.Ve de yetenek.Bunlar bir araya<br />

gelince de ortaya böyle bir tablo çıkıyor demek<br />

ki.Sevgiyle kal.<br />

6 5 - 7 5 a r a s ı A Z İ Z E<br />

Ah benim yardımsever hemşirem!İyisin hoşsun<br />

da şu aklını çalıştırman gereken yerde bu<br />

alıklık neden?Görmek istemediğin şeyleri böyle<br />

göz ardı edersen hiçbir kazancın olmaz şu<br />

dünyada.Ayık ol cancağızım!<br />

5 5 - 6 5 a r a s ı V E R O N İ C A<br />

Şu dünyanın görüp görebileceği en zarif kadına<br />

da bak sen!<br />

78<br />

Gelmiş burada test çözüyor. Gerçi senin çektiğin<br />

acı da yeter biraz keyifli vakit geçirmek senin de<br />

hakkın.Veronica tadında çok güzel ve özelsin<br />

sen.Sevgiler...<br />

4 5 - 5 5 a r a s ı A L İ K E M A L<br />

Kendini arayan ama bulamayan adam ünvanı<br />

senindir güle güle kullan.Bu gereksiz öfke sadece<br />

sana zarar verir.Tamam en aslan sensin,hadi sus!<br />

3 5 - 4 5 a r a s ı V A S İ L İ<br />

İnsanlara azap çektirmeyi bırak ve özüne dön.Ne<br />

ara bu denli zalim bir insan oldun sen.Bir yanın<br />

ailesine sevgi dolu bakan bir çiftçi diğer yanın zalim<br />

ve sürekli yanlış adımlar atan bir komutan.Kendini<br />

bul güzel insan!<br />

2 5 - 3 5 a r a s ı Y I L D I Z<br />

Bir hayvan olsaydın hangisi olurdun biliyorsun<br />

değil mi?Bu sinsilikle başka bir şey olmaz zaten<br />

senden.Sürekli hata yapıp sonra kendin dışında<br />

herkeste suç bulmayı bırak.Dünya senin etrafında<br />

dönmüyor,bırak artık kademe atlama sevdasını.Sen<br />

neysen osun!<br />

1 7 - 2 5 a r a s ı T E V F İ K<br />

Tilki seni! Başarıya ulaşmak için her yol mübah<br />

sana göre.Bu kurnazlığının altında tatlı da bir<br />

yüzün yok değil şimdi.Sana bol şerefsizlikler<br />

tatlım şans seninle olsun!


OKYANUS HIRÇINLIĞINDA<br />

Bir Boğa Kadını<br />

.<br />

CEVDET KIZI HILAL<br />

Işığı fazla kıramadığı için diğer taşlara göre daha az parlak<br />

görünür zümrüt taşı. Halbuki içindeki cevherden sonsuz bir<br />

sevgi yükselir gökyüzüne ve bu da zümrüdü ’Efsanelerin Taşı’<br />

yapar. Asi çehresinin altında değer verdiği herkesi sarıp<br />

sarmalayan sevgi dolu bir kalp taşıyan boğa burcu kadınının<br />

taşının da zümrüt olması pek şaşırtıcı değil o yüzden.<br />

Boğa burcu kadını kendine güvenir. Ancak bu fiziksel özellikleri<br />

aşan bir güvendir ki Hilal’in çocukluğundan itibaren ablasının ona<br />

uyguladığı pasifleştirme politikasını hesaba katarsak, kimse bu<br />

kızın neden güzelliğinin farkında olmadığını sormuyor elbette.<br />

Çünkü biz cevabını bildiğimiz soruları sormayız. Hilal’imiz de<br />

burcunun bir gereği olarak kendisine olan güvenini karşıdaki<br />

insana elbette hissettiriyor. Ancak bunu naif bir şekilde yapıyor.<br />

Çoğu zaman alevlenmesinin sebebini sorarsanız, bu boğa<br />

burcunun saldırı tehdidi hissettiğinde kendini sertçe koruma<br />

içgüdüsüne sahip olmasından kaynaklanıyor.<br />

Boğa burcu kadınının son derece üstün bir espri<br />

yeteneği vardır. Peki biz bunu Hilal’de görebildik<br />

mi? Elbette hayır. Kızımız ilk günden son güne kadar<br />

acı dehlizlerinde çırpındığı için bu pek mümkün<br />

olmadı. Ablası ‘Yüce konak aşkına!’ diye kendini<br />

kaybedip sevdiği adamla fingirdeşme çabaları<br />

içindeyken bu kızdan espri yapmasını<br />

bekleyemezdik zaten, hakkını yemeyelim.<br />

Sevdiği erkeğe daima sadıktır boğa kadını. Aynı<br />

şekilde hayatına ve alışkanlıklarına da sadıktır.<br />

(Bkz. turuncu eşarp) Koca sezon HiLeon’un tüm<br />

dertlerini sırtlanan o eşarptan uzun süre<br />

vazgeçemedi kızımız. O eşarp hem bir boğanın<br />

aşka ilk düşüşüne hem de sevdiği adamı çat diye<br />

göğsünden vurmasına şahit olarak koca sezonu<br />

kapattı.<br />

79


ta ki evvelimde olmayan<br />

Doğuştan sanatçıdır Venüs’ün zümrüdü.<br />

Halit İkbal kimliğine bürünüp;<br />

bir his ezelim olana dek<br />

’’Ta ki evvelimde olmayan bir his ezelim<br />

oluncaya dek.''<br />

’’Kim derdi ki bu uğurda düşman dosta,<br />

dost bir sevdaya dönüşecek.’’ cümlelerini<br />

sarf ederek bize bunu göstermedi mi<br />

Hilal?<br />

Sanıldığının aksine epey de kırılgandır bu<br />

burcun kadını. Ve kırıldığında asla sessiz<br />

kalamaz. Dik duruşlu Hilal’in isyanını ve<br />

hıncını her kırıldığında nasıl ortaya çıkardığını<br />

gördük. Kahramanı bildiği babasına sessiz<br />

kalamadı ve ilk karşılaşmalarından<br />

sonuncusuna<br />

kadar onun asker kimliğini zerre<br />

umursamadan kırgınlığını zehir zemberek<br />

sözlerle dile getirmekten geri kalmadı.<br />

Telgrafı bozan ve casusluk yapan Leon’a<br />

kandırılmışlık hissiyle tüm öfkesini<br />

püskürdü. Bir tek ablasının karşısında her<br />

defasında sinir bozucu bir şekilde sustu,<br />

ta ki o sesinin ahengiyle kulakları<br />

büyüleyen tokada kadar.<br />

Deve kadar da kindardır boğa kadını.<br />

Kızımız sevgilisiyle olan ilk resmi<br />

ayrılığında direkt eski defterleri açtı<br />

ve geçmişte Yıltıs ile olan talihsiz<br />

münasebetine değinerek kin<br />

tutmada da en az kalemi kadar usta<br />

olduğunu gösterdi.<br />

80


'<br />

Gelelim boğa kadınının aşk hayatına.<br />

Derler ki Boğa<br />

hayati<br />

burcu kadını için<br />

birliktelik delici aşk anlamına gelir.<br />

ask<br />

Bilin<br />

bakalım, bu hikayede kim hem kendini<br />

hem de sevdiceğini bizzat delik deşik<br />

etti? Üstelik sevgilisini öyle sözde ve<br />

ruhen değil bizzat fiziki anlamda delik<br />

deşik etti.<br />

’’Ve Tanrı Boğa Burcu Kadını İçin<br />

Oğlak Burcu Erkeğini Yarattı’’<br />

Eylül ayında tüm boğa kadınlarına<br />

birkaç tavsiyem olacak. Bu ay sizin<br />

için adeta şans ayı. Özellikle eğitim<br />

alanında karşınıza çesitli fırsatlar<br />

çıkabilir. Aman diyeyim, Hilallik<br />

yapıp geri tepmeyin ve de seçici<br />

olun! Verdiğiniz yanlış kararlar<br />

sizin için tecrübeden öte büyük<br />

pişmanlıklara yol açabilir. Aşk<br />

konusunda sizin için karmaşık bir<br />

ay olacağını belirtmek isterim.<br />

Yeni birliktelikler için aceleci<br />

davranmayayım derken<br />

hayatınızın aşkını kaçırabilirsiniz.<br />

Halihazırda bir ilişkisi olanlar ise<br />

yine çok şanslı, eylül size yeni<br />

heyecanlar getirecek. Aşkla kalın.<br />

@hileonmudur<br />

Bu kadınlar kendisine olumlu yaklaşan, romantik, entelektüel, merhametli, kendine güvenen ve<br />

sadık erkeklerden hoşlanırlar. Bu da tamı tamına bir oğlak erkeğine denk gelir. Bilin balakım kim<br />

bu oğlak erkeği? Normal şartlarda bir boğa burcu kadını olan Hilal, içi böylesine kuvvetli bir vatan<br />

sevgisiyle dolup taşarken bir Yunan teğmenine aşık olmazdı. Ancak ona en çaresiz anlarında ışığı<br />

gösteren, canı pahasına koruma yemini eden, aşk ile ilgili tohumlarına yüreğine ilk defa serpen<br />

Leonidas’a karşı koyamadı ve ona şah damarı kadar yakın olmayı arzular hale geldi.<br />

Arzulardan bahsediyorsak Boğa burcu kadınının doğal bir cazibeye sahip olduğundan<br />

bahsetmekte fayda var. Kılını kıpırdatmasa bile bir şekilde dikkatleri üzerine çekebilir zümrüt<br />

kraliçesi. Farketmese bile baştan çıkarma konusunda yeteneklidir. Yoksa siz bir pansuman<br />

esnasında defalarca yutkunan teğmeni görmediniz mi? Peki bir Osmanlı evinin bahçesinde<br />

korkusuzca sevgilisinin dudaklarını dudaklarına hapseden kaçağı? (Bu sahnede eğer<br />

Alike tarafından baskın olmasaydı Leon ile ayaküstü sevişecek bir de Hilal yok muydu<br />

şimdi? Ben demiyorum ayol Venüs diyor boğa kadını cinselliğe düşkündür diye!)<br />

Yahu her defasında dudaklarını ıslatma ihtiyacı duyan Çiko’yu da mı görmediniz!?<br />

Boğa kadını, gerçekten aşıksa sevdiği adam ‘'Benimle gel.'’ derse, '‘Nereye?'’<br />

diye sormaz, direkt gider. Fakat bizim kız gitmez, gitmedi de. Çünkü<br />

yükselen bebeğim yükselen! Ki bu etkeni göz ardı etsek bile hem<br />

ailesine hem vatanına bağlı bir boğadan o şartlar altında farklı<br />

bir hareket beklemek haksızlık olur.<br />

81


AMBER & LALİN BULUŞMASI<br />

:<br />

L E O N I D A S<br />

P A P A D O P O U L O S<br />

Ağacın gövdesi zarar gördüğünde yaralı bir bölge açığa çıkar.<br />

Bu bölge salgılanan reçine ile ağacın şifa bulmasına ve<br />

kehribarın oluşumuna şahitlik eder. Kehribar taşı, böyle ağır<br />

bir yaranın eseridir aslında. Oğlak burcu erkeği Leon’un bir<br />

yansıması işte bu yaralı “Kehribar”dır. Ancak bu zorlu yolda<br />

“Lal” oğlağı yalnız bırakmaz ve onun bir parçasına sımsıkı<br />

tutunur. ‘’Ölümsüzlük Taşı’’ olarak görülen lalin Orta Çağ’da<br />

yaralardan korunmak için şövalyelerin kılıcını ve kalkanını<br />

süslediğini bilmek, sizi pek de şaşırtmaz o halde.<br />

“Oğlak burcu erkeği dünyamıza bahşedilmiş bir nimettir.” derler.<br />

Kendinden emin olması ve güçlü kişiliği oğlak burcu erkeğini sert<br />

mizaçlı ve katı yürekli biri gibi gösterebilir. Ama bu oğlağın sadece<br />

görünen yüzüdür. Aslında buz gibi soğuk ve sert görümünün<br />

altında ‘’Kehribarın sıcaklığı’’ ve ‘’Lalin tutkusu’’ yatar.<br />

Oğlak burcu erkekleri genelde yakışıklı, uzun boylu<br />

ve güzel çehreli olurlar. Özellikle bacakları onların<br />

gücünü ve güzelliğini açıkça ortaya serer. Son<br />

derece özel bir zevkleri olduğu için giyinmeyi de iyi<br />

bilirler. Bu da onları en cazibeli burçlar arasında en<br />

ön sıraya yerleştirir. Tüm bu fiziksel özellikler size<br />

kimi hatırlatıyor acaba?<br />

Oğlak burcu için ‘’Zaman Perisi’’ derler. Çünkü<br />

zamanı iyi değerlendirmesini bilirler. Bu yetenekleri<br />

onlara hem aşkta hem işte büyük bir ivme<br />

kazandırır. Peki biz Leonidas’da çoğunlukla hangisini<br />

görmekteyiz? Hiç kuşkusuz aşk! Kendisi Hilal’i<br />

kazanma konusunda hiçbir fırsatı kaçırmamaya<br />

gayret etti. Öyle ki görevini yapmakta olduğu sırada<br />

bile genç kızdan ilk öpücüğünü koparmayı başardı.<br />

Oğlak bu, yapar.<br />

82


oğlak erkeğinin amacı daima galip gelmektir. Ancak bildiğiniz üzere<br />

Bir<br />

de son derece göz kamaştırıcıdır bu savaşçıların.<br />

mağlubiyetleri<br />

Fiziksel ilişki konusunda oğlak burcu erkekleri en tutkulu burçlardan biridir diyebiliriz.<br />

Cinsellik konusunda isteklidirler ancak bu onları çapkın değil, sadık yapar. Çünkü bir oğlak<br />

erkeği hem bedeniyle hem de ruhuyla sadece sevdiği kadına aidiyet hisseder. Özellikle<br />

boğa burcu kadınıyla aralarındaki duygusal bağ çok kuvvetli olduğu için bu fiziksel<br />

ilişkilerine de yansır. Bir araya geldiklerinde ortamın ne kadar ısındığını tahmin bile<br />

edemezsiniz. Durun, ya da edersiniz!<br />

Bir oğlak erkeğinin aşkını mı kazanmak istiyorsunuz? Bunun çok<br />

basit ama bir o kadar da güçlü bir yolu var: paylaşımda bulunmak.<br />

Leon Hilal’e ne zaman aşık oldu bunu kesin olarak bilemeyiz. Ancak<br />

ne zaman ki birlik olup Andreas’ı kurtardılar işte o andan sonra<br />

aralarında “Aşk”ın bahsi geçmeye başladı.<br />

Oğlak burcu erkeğinin boğa burcu kadını için yaratıldığını söylemiş<br />

miydik? Çünkü boğa kadını tam da oğlağın iç dünyasına hitap<br />

etmektedir. Ve bu özellik de buzdan oğlağı eritmeye yeter. Bkz.<br />

Cevdet kızı Hilal’in Leonidas Papadopoulos’a etkisi.<br />

Oğlak burcu erkeği karşısındaki kadına tebessüm ediyorsa tehlike<br />

yok demektir. Ancak söz konusu oğlak, Teğmen Leon olunca biz<br />

bundan pek de emin olamıyoruz. Zira kendisi ne zaman o büyüleyici<br />

tebessümünü sunsa ardından cesurca bir atak gelmekteydi.<br />

83


Bkz. Cevdet kızı Hilal’in Leonidas Papadopoulos’a etkisi;<br />

Azimli, entelektüel ve bilge bir kişiliğe sahip oğlak burcu erkeğinin en kötü özelliği ise çabuk<br />

öfkelenmesidir. Biz Leon’da babası “Mad King” Vasili’nin öfkesini pek görmedik çünkü aniden<br />

parladığı gibi çabucak da söner oğlağın öfkesi. Sadece o anlarda yanına pek yaklaşmamaya<br />

çalışın, zira döverken çok düşünmezler!<br />

hilalden önce hilalden sonra<br />

Bir diğer kötü özelliği de fazla tutucu olmalarıdır. Her ne kadar aslında oğlak burcunun<br />

parayı amaç değil araç olarak kullandığı gerçeği ortada olsa da Leon’un bizim kıza tek çöp<br />

hediye etmediğini gerçeğini de unutmayalım. Gerçi çocuk hastane yatağından kalkabildi mi<br />

ki hediye alsın dediğinizi duyar gibiyim, siz de haklısınız tabi.<br />

Savaşa karşı çıkan birçok insanın oğlak burcu olduğu görülmektedir. Leon her ne kadar<br />

kendini sevdirmeye çalıştığı babasının değerleri uğruna çocukluk arkadaşının ölüm emrini<br />

vererek ağır bir bedel ödemiş olsa da sonunda savaşın bitmesi ve kardeşçe yaşama<br />

arzusuna tutunmuştur. Ve bu uğurda “Teğmen” üniformasından sıyrılıp “Andreas”<br />

olabilmiştir.<br />

Yani dertler derya olmuşsa ve ağlayacak bir omuz arıyorsanız buyurun, karşınızda oğlak<br />

erkeği! Kendinizi onun şifalı kollarına bırakın ve onuncu evin huzurunu hissedin. Oğlağın<br />

tutkusu daima sizinle olsun. Aşkla kalın!<br />

- @helenistikba<br />

84


Burak Kanbir: Bir Vatanım<br />

Sensin Meselesi<br />

@LionMelissa @AyuzawaMisakich @vonnschweetz<br />

@Marinaa1213 @Sea_lnn<br />

Set ekibinden biz izleyicilerle en çok iletişim kuran, sorularımıza cevap veren<br />

dizimizin görüntü yönetmeni Burak Kanbir röportaj köşemizin bu ayki konuğu.<br />

Kendisine bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiği ve öyle mesajla değil,<br />

yüz yüze buluşup biz izleyicilere verdiği değeri bir kez daha gösterdiği için<br />

teşekkür ederiz. Daha geldiği ilk andan itibaren sanki uzun süredir<br />

tanışıyormuşuz gibi bizlerle sohbet eden ve sadece sorduğumuz sorulara cevap<br />

vermekle kalmayıp bizleri de dinleyen çok samimi ve konuşkan bir insan. Hem<br />

dizi, hem kendisi hem de dizi sektörüyle ilgili sohbet havasında çok keyifli bir<br />

röportaj gerçekleştirdik. Kendisi ilgi alanının dışında olduğunu söylese de<br />

bizler tabi ki HiLeon konusunda da zorlayıp düşüncelerini aldık. Hem dizi<br />

hakkında genel ve HiLeon özelinde beklentilerimizi anlattık hem de bizlerden<br />

bekleneni dinledik. Çok keyif alarak yaptığımız bu sohbeti umarız siz de<br />

keyifle okursunuz.<br />

85


verilmiş kararlarla ortaya çıkmış bir sonucu seyrediyorsunuz.<br />

yapalım.’’ demek yerine, ‘’Hayır, biz sarı yapalım çünkü şöyle<br />

Lakırtı: Sahneleri oluştururken ne gibi hazırlıklar<br />

Lakırtı: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Bize<br />

sektöre nasıl dâhil olduğunuzu anlatır mısınız? Bundan<br />

yapıyorsunuz? Çekim sürecinden ve işin teknik kısmından<br />

bize genel olarak bahseder misiniz?<br />

önce nelerle uğraşırdınız?<br />

B.K: Mimar Sinan Üniversitesi, fotoğraf bölümü mezunuyum.<br />

B.K: Bir senaryo alıyorsunuz. Senaryo sadece yazılı bir<br />

metinden ibaret. Yazılı bir metni okurken zaten görsel bir şeyler<br />

Fotoğraf bölümüne girmeden önce asistanlık yapıyordum.<br />

Focus puller'lık yaptım. Uzun süre reklam çektim. 2012 yılında<br />

canlanmaya başlıyor zihinde. Eğer dönemin fotoğrafları,<br />

müzikleri, renkleri ve kostümleri ulaşılabiliyor ise bunun da<br />

ise dizi çekmeye başladım. İlk girişimi Taylan Biraderlerle<br />

Muhteşem Yüzyıl projesi ile yaptım. Arkasından 13-15 bölüm<br />

epeyce katkısı oluyor. Muhteşem Yüzyıl’da öyle bir şey yoktu,<br />

minyatür baktım ben hep. O dönem için yapılmış başka işleri<br />

Maral çektim. Gecenin Kraliçesi’ni çektim daha sonra yine<br />

Taylan Biraderlerle. Ve derken Vatanım Sensin projesine<br />

seyretmekten özel olarak kendi adıma kaçınıyorum. Çünkü<br />

hazırlanmaya başladık. Beni yoran sıkı bir hazırlık vardı. 31<br />

bölüm de Vatanım Sensin çektik.<br />

Ben ister istemez bir sonuçtan yola çıkmak yerine, dönem ile<br />

ilgili bir şeyler okuyor veya dinliyor, kendim bir şeyleri<br />

Lakırtı: Vatanım Sensin ekibine nasıl dâhil oldunuz?<br />

B.K: Taylan Biraderlerin elinde bir süredir bu projenin<br />

didikliyor ve bunun sonucunda aldığım şahsi kararlarla hareket<br />

ediyorum. Şöyle ki kafamda bir renk paleti var ise ve sanat ekibi<br />

olduğunu zaten biliyordum. Yapım şirketi ile görüştüler<br />

sonrasında ise "Kanbir, hadi gel başlıyoruz." dediler. Ardından<br />

ile konuşuyorsam, ‘‘Başka işin duvarları yeşilmiş, biz de yeşil<br />

işin ekonomik kısmını prodüksiyon ile konuşuyorsunuz,<br />

istediğiniz malzemeyi ve beraber çalışmak istediğiniz insanları.<br />

olsun, bunun sebebi de bence bu.’’ demeyi tercih ediyorum.<br />

Lakırtı: Dönem işi olması sizi teknik açıdan zorluyor mu?<br />

Nasıl ki yönetmenin birlikte çalışmak istediği bir görüntü<br />

yönetmeni olabiliyorsa elbette ki sizin de ekibinizde istediğiniz<br />

B.K: Elbette zorluyor. Modern bir dizi çekerken mekânınız bol.<br />

Bir kafeye gidebilirsiniz, bir yol geçişi çekebilirsiniz. Bizde ise<br />

kamera asistanları, kameramanlar, ışık şefleri oluyor. Onları da<br />

prodüksiyona ekliyorsunuz. En son dekor için sanat ekibi ile<br />

en basitinden şöyle: Bir at geçişi için mekâncılar mekan arıyor,<br />

atlar oraya gidiyor. Bir de üstünden uçak geçmesin veya tel<br />

konuşuyorsunuz ve işe koyuluyorsunuz.<br />

olmasın gibi ayrıntılara dikkat ediliyor. Beykoz Kundura dışında<br />

böyle mekânları çok zor buluyoruz. Açıkçası bizi çok zorluyor<br />

86<br />

dönem işi olması.


Lakırtı: Şu ana kadar çektiğiniz sahneler<br />

arasında sizi en çok etkileyen sahne hangisi<br />

oldu?<br />

B.K: Halit Bey’in (Ergenç) Atatürk fotoğrafını<br />

alıp "Mustafa" dediği sahne çok güzeldi. O<br />

sabah bize ek sahne olarak geldi o ve çok<br />

samimi söylüyorum, ben sabah o bir buçuk, iki<br />

sayfayı okumadım. Ek sahne bizim çok<br />

sevdiğimiz bir şey değil zaten, çekmemiz<br />

gereken çok şey var bir de ek sahne gelmiş.<br />

İçeriğinden habersiz girdim sabah, sahneyi<br />

çekerken farklı bir şey oldu. Sonra zaten<br />

aramızda konuştuk onu. Nadiren oluyor böyle<br />

şeyler, sahne sahnelikten çıkıyor ve hakikat<br />

haline geliyor. Orada Halit Ergenç gerçekten<br />

Mustafa Kemal ile göz göze geldi. O odada ben<br />

de göz göze geldim. Çok garip bir şey oldu.<br />

Böyle bir an, paşanın kendisi oradaydı sanki.<br />

Ben bunun benzerini yıllar önce bir İş Bankası<br />

reklamında yaşadım. Bir şey oldu yine, çekim<br />

Lakırtı: Hilal ve Leon’un yan çift<br />

olmasına rağmen bu kadar ilgi görmesi<br />

arasındaydık. Haluk Bey’in (Bilginer) yüzünde<br />

Atatürk makyajı var. Küçük çocuk ile<br />

hakkındaki fikirleriniz neler?<br />

B.K: Yan çift olarak bu kadar ilgi görmesi şu<br />

konuşuyor, set içerisinde kamerayı hazırlıyorum<br />

an benim konum değil. Fakat bunu<br />

ben de. O sırada bir an "Gel buraya çocuk." dedi<br />

ve gerçekten de tüylerim diken diken oldu. O<br />

incelenmesi gereken sosyolojik bir şey olarak<br />

görüyorum. Normalde bizim Türk seyircisi<br />

adam oldu bir anda, çok acayip bir enerji bu. O<br />

sahne de gerçekten çok ayrı ve güzeldi.<br />

iki tane sarışın karakteri pek sevmez aslında.<br />

Çocuğun Yunan olması mı cazip, kızın<br />

milliyetçi durumdan beslenmesi mi cazip<br />

bunu aslında size sormak lazım. Benim<br />

gözlemlediğim kadarıyla iki karakter de<br />

klasik Türk dizilerindekilerden farklı. Hilal<br />

genç ve tecrübesiz olmasına rağmen güçlü bir<br />

kadın profili çiziyor. Leon ise kültürlü, bilgili<br />

olmasının yanı sıra tüm zorluluklarına ve<br />

engellere rağmen aşkına tutunan, kadına<br />

saygı duyan bir erkek imajı ile karşımıza<br />

çıkıyor. Hal böyle olunca zengin patron-<br />

asistan kız tiplemelerinden fersah fersah uzak<br />

olmaları siz seyircilerde baya etki<br />

uyandırıyor. Tabi bu ne kadar güzel bir şey<br />

olsa da benim için dizinin odağı her daim<br />

Azize ve Cevdet olacaktır.<br />

87


Lakırtı: Sezon boyunca herkesin çok merak ettiği<br />

Lakırtı: Yunan teğmeniyle vatansever Türk kızının aşkı<br />

bir kez daha herkese aşkın din, dil, ırk dinlemediğini<br />

bir sahne var: HiLeon intihar sahnesi. Onun<br />

devamı var mıydı? Varsa neden kesildi?<br />

ispatladı ve sonucunda oldukça üretken bir fandom<br />

yarattı. Birçok shop, video, hikâye ortaya çıktı ve en<br />

B.K: O sahne zaten o kadar uzun bir sahne değildi.<br />

Ama RTÜK'ten dolayı kanal tarafından çok kısa bir<br />

nihayetinde bir de dergi çıkardı. Siz ne düşünüyorsunuz<br />

bu konuda?<br />

kısmı kesildi. Sebebi de intihar sahnesinin, ekranda<br />

kendini asmaya teşvik olarak algılanabilecek olması.<br />

B.K: Bayağı çaba sarf ediliyor tabi ki hepsine. Sizin<br />

şahsınızda eli değen herkesin ellerine sağlık. Çok emek<br />

O yüzden bunu açık açık göstermek de doğru bir şey<br />

değil.<br />

vermişsiniz. Açıkçası bu kadar kapsamlı bir dergi olacağını<br />

düşünmemiştim. İnceledikten sonra sadece HiLeon'a değil<br />

Lakırtı: Yeni sezonda Hilal ve Leon sahnelerinin<br />

süresinde artım görebilecek miyiz?<br />

farklı konulara da yer vererek okuyucularınıza geniş bir skala<br />

sunduğunuzu gördüm. Amatör bir ekip olmanıza rağmen<br />

B.K: Bizim hikayemiz Azize, Cevdet ve Tevfik'in de<br />

dahil olduğu Milli Mücadele dönemini anlatan bir<br />

ortaya çıkardığınız bu güzel dergi için size bu denli ilham<br />

hikaye. Tabi ki diğer akışlar da var mutlaka. Fakat bu<br />

olmak beni de fazlasıyla memnun etti. Ayrıca içinizden kim<br />

yapıyor, kim uğraşıyor bilmiyorum ama şarkıyı söyleyen<br />

hikayenin içinde seyirci çok sevdi, üç yüz bin tweet<br />

attı diye asıl konunun dışına çıkılıp başka bir<br />

yazan ekibin yaptığı da çok takdir edilecek bir şey. Çok<br />

enteresan şeyler yapıyorsunuz, bütün bunlar çok güzel her<br />

hikayeye ağırlık verilmesi pek mümkün değil. Tabi ki<br />

kimse tamamen göz ardı etmiyor bu dediklerinizi,<br />

birimizi çok heyecanlandırıyor, yüzümüzü güldürüyor.<br />

Yalnız şarkı yapıldıktan sonra bunu müzisyene yollayalım,<br />

genel olarak bir ses var orda bir uğultu var, HiLeon<br />

diye bir stadyum dolusu insan bağırıyor. Ama takdir<br />

bu sahnede kullanılsın gibi istekleri oluyor. Aslında olmaz da<br />

değil, olur ama bunun için çok büyük bir interaksiyon lazım.<br />

edersiniz ki interaktif bir iş değil bu. Anlık tepkilere<br />

göre şekillendiremeyiz hikayeyi. Açıkçası size bir<br />

Bu bir dizi ve bizler çekenleriyiz, sizler de seyircisisiniz.<br />

Biraz sabır göstermek, seyirci çizgisinde azıcık durmak<br />

HiLeon spin-off lazım.<br />

lazım. Yani müdahale edemezsiniz, bu teknik olarak<br />

teknik ekibin alacağı bir karar.<br />

88<br />

mümkün bir şey değil. Hangi sahnede ne yapılacağı tamamen


Lakırtı: Hilal ve Leon ekseninde olmayacak ama genel olarak<br />

Lakırtı: Vatanım Sensin ikinci sezona başlama<br />

sürecinin bu kadar ertelenmesindeki etkenler<br />

o dönemde hiç bayram geçmiyor mu? O dönemin insanları<br />

bayramları nasıl kutluyor bunları bir dakikalık bile olsa dizide<br />

neler?<br />

B.K: Gecikmedeki en büyük etken aslında genel<br />

görmemiz mümkün değil mi?<br />

B.K: Aslında bu dediğiniz bir manada da işe yarar bir şey. Mesela,<br />

olarak senaryodan kaynaklı oldu. Senarist ekibinin<br />

yeniden oluşturulması gibi bir durum söz konusuydu.<br />

bir Ramazan Bayramı olsa bir bölüm dolu dolu bu sahneleri<br />

verebiliriz. Bunlar aslında tamamen senaryoyla alakalı. Bir<br />

Bu da bir adaptasyon süreci gerektiriyordu.<br />

dönem hikaye akışı çok hızlandı sizin de bildiğiniz gibi. Bazen üç<br />

Senaryomuzun yeterli bir olgunluğa erişmesi için bu<br />

bölümde anlatabilinecek olayı bir bölüm içinde vermek durumunda<br />

kadar zaman bekledik. Sizlere en güzelini<br />

kaldık. Hal böyle olunca da bu dediğiniz detaylara yer kalmadı.<br />

verebilmek, yapabileceğimizin en iyisini hazırlamak<br />

Senaryoda yer alırsa biz de keyifle çekeriz tabi ki neden olmasın?<br />

için uğraşıyoruz. Bu da zaman alabiliyor haliyle.<br />

Lakırtı: Dizide ne kadar sürelik zaman atlaması planlanıyor?<br />

Umarız en iyi şekilde, hepimizin içine sinen güzel bir<br />

Açıkçası her ne olursa olsun, Milli Mücadele döneminin<br />

işle karşınıza çıkabiliriz.<br />

atlanmasını istemeyiz. İzmir'in kurtuluşu, Cumhuriyet'in<br />

kuruluşu ve pek tabi inkılaplar en görmeyi umduğumuz şeyler.<br />

Lakırtı: İkinci sezondaki bu gecikme sizce diziyi<br />

B.K: Bir süre atlayacağız sanırım. Ama ne kadarlık bir atlama tam<br />

nasıl etkiler?<br />

B.K: Normalde elimizde iki üç bölüm stok oluyordu.<br />

olarak bilmiyorum. Çok büyük bir atlama olacağını<br />

düşünmüyorum ben de. Senaryo hali hazırda mevcut ama benim<br />

Şimdi stok yapma şansımız da az olacak. Kolay bir<br />

sezon olmayacak en başında bizim için. Umarım ve<br />

elime gelmedi henüz. Aileler bir tarafa dağıldı, Tevfik yerde kaldı,<br />

Cevdet karargahtaki durumu meçhul. Şimdi ne oldu ne bitti tabi ki<br />

dilerim ki kaldığımız yerden seyircinin sempatisi ve<br />

ilgisiyle devam ederiz. Şahsen ben dizinin erken<br />

hep beraber öğreneceğiz. Bu tip durumlarda iki metot kullanılır. Ya<br />

zaman atlaması olur ya da kalınan yerden aynen devam eder. Fakat<br />

bitmesini hiç istemem. Dizinin gerçekleştiği dönemi<br />

de anlatılan hikayeyi de seviyorum ve sizin gibi<br />

hangi metodun seçildiği şu an itibariyle sete başlayınca öğrenilecek<br />

bir şey. Tek diyebileceğim, Milli Mücadele döneminin çok<br />

merakla takip ediyorum. Tabi ki zaman zaman hataya<br />

atlanmayacağı, bundan emin olabilirsiniz. Çünkü bizim<br />

düşüyoruz, hepimiz insanız. Çok insanın içinde<br />

bulunduğu işlerde, bazen birçok hata kolektif hale<br />

beslendiğimiz yer burası, bu işin yapılma sebebi bu. Biz bir ülkenin<br />

yeniden doğuşunu anlatıyoruz, bunu es geçmemiz mümkün değil.<br />

geliyor ama bilinçli ihmal edilmiş, kaytarılmış hiçbir<br />

Ayrıca Milli Mücadele tabanı olmasa, bu ayrılıkların ve zıtlıkların<br />

şey yok. Çok fazla insan çok fazla emek veriyor. Tek<br />

çekim gücü olmasa Hilal ve Leon da bir işe yaramayacak. Yani<br />

dileğimiz bu emeğimizin karşılığını en güzel şekilde<br />

ikisi aynı toplumda komşu çocuğu olsa sizi bu kadar<br />

alabilmek.<br />

etkilemeyecek. Dolayısıyla dilerim ki en doğru şekilde karşınıza<br />

89<br />

çıkarız.


kötü davranamazsın." demek doğru değil. Kimse<br />

Lakırtı: Birkaç hafta önce fandom ile tatsız bir olay<br />

oldu, böyle olmasını eminiz kimse istemezdi. Bu<br />

konuyla ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı, sizi<br />

en çok kıran ne oldu? Bunu bizce burada tatlıya<br />

bağlarsak çok güzel olur çünkü sizin fandom ile olan<br />

etkileşiminiz bizim için çok değerli.<br />

B.K: Hiçbir şey yok. Herkes kendinden mesul. O<br />

akşamla ilgili diyebileceğim bir şey yok çünkü o kaos<br />

artık beni ilgilendirmiyor. Yani hadsizlikle ilgili bir<br />

mesele var ortada. Beni kötü algılayacak olan varsa da<br />

algılasın. Benim kimseye iyi kimseye kötü gözükmek<br />

gibi bir derdim yok. Kimseden özür dilenecek bir durum<br />

da yok. Bir kişiye söylediğim bir şeyi burası internet<br />

istediğim gibi yayınlarım da değil olay. Karşımdaki<br />

insana saygımdan ona cevap veriyorum. Yani bir kişi<br />

bana soru sormuş ben de onun şahsına cevap vermişim.<br />

Aradan alıp "Sen bize böyle davranıyorsun, seyirciye<br />

Dizide zaman zaman seyircinin de gözünden kaçmayan<br />

sıklntılar meydana geldi. Gerek sahne devamsızlıkları,<br />

kimseye kötü davranamaz, seyirci de bana kötü<br />

davranmasın o zaman. Çok magazin oldu, aslında hiç<br />

gerek Leonun kalbinden vurulup karnından ameliyatı.<br />

Bu gibi sıkıntıları neye bağlıyorsunuz?<br />

gerek yoktu. Bir dizinin, benim çalıştığım, çektiğim,<br />

yönetmeni olduğum bir dizinin iki karakterini<br />

B.K: Aslında bunlara dikkat eden çok adam var,<br />

devamlılıkçı, yönetmenler ve tabi ki oyuncunun kendisi<br />

sahiplenip, o iki karakterle ilgili bir şeyler söyleyip, bu<br />

niye böyle olmuyor diye sorgulamak da ne bileyim<br />

var. "Benim buramdan vurdunuz böyle niye oldu?"<br />

diyebilir ama olabiliyor atlıyorsunuz. 6 günde 130 dakika<br />

arkadaşlar o kadar iyi biliyorsanız, siz yapın diyesi<br />

geliyor insanın. Çünkü bu diziyi yapanlar biziz. Sadece<br />

çekiyoruz. Bu bir bahane değil mutlaka dikkat etmemiz<br />

lazım. Fakat durumu size şöyle izah edeyim: Mesela<br />

ben de değilim aslında ben de bir parçayım bazı<br />

durumlara hiç etkim yok, bazı durumların ise etkeniyim.<br />

Leon'u Pazartesi günü sabah 9'da vuruyoruz, Leon'un<br />

sedyeyle hastaneye getirilmesi sahnesini Perşembe günü<br />

Ama bu dizinin senaristi var, yönetmeni var, oyuncusu<br />

var, yapımcısı var. Daha bana gelene kadar bir sürü<br />

öğleden sonra saat 4'te çekiyoruz. Ama sen onu Leon<br />

vuruluyor, sedyeyle getiriliyor olarak 30 sn de izliyorsun.<br />

karar mekanizması var. Ben de onların tercihlerine<br />

uymak zorundayım, uyacağımı da söylüyorum. Ben bu<br />

Arada adam vuruluyor, kalkıyor, vurulmadan önceki<br />

işe imza atıyorum, en önemlisi bu işten ekmek yiyorum.<br />

sahnesini oynuyor geliyor, 4 gün sonra bir daha vurulduğu<br />

sahneyi oynuyor. Yani bu aslında her işte böyle. Parça<br />

Lakin beni yanlış anlayan yanlış anlama noktasındaysa<br />

şu anda da, yanlış anlamalarına lütfen devam etsinler.<br />

parça çekiliyor. Arkadaşlarımız da çok çalışıyor, diziyi<br />

yetiştirebilmek için insan üstü efor sarf ediyoruz. Herkes<br />

Ben herhalde dizinin görüntü yönetmeniyle kavga edeni<br />

ilk defa gördüm. Bu heyecanınızı, bu samimiyetinizi çok<br />

kendi mucizesini yaratıyor. Keza yönetmenler, oyuncular<br />

da öyle. Ama zaman zaman bizimde gözümüzden kaçan<br />

sevdiğim için vaktim de varsa, mümkün olduğu kadar<br />

bireysel olarak da herkese cevap vermeye çalışıyorum.<br />

detaylar olabiliyor. Sonuçta diyorum ya biz de insanız.<br />

Elimizden geldiğince gereken özeni verip buna göre<br />

Şimdi benim de durmam gereken bir çizgi var, her şeyi<br />

söyleyemem takdir edersiniz ki. Dolayısıyla seyircinin<br />

hareket ediyoruz.<br />

de durması gereken yer olmalı.<br />

90


Öz eleştiri yapar mısınız? İzledikten sonra<br />

beğenmediğiniz bir daha çekseydim keşke dediğiniz bir<br />

sahne oldu mu?<br />

B.K: Çok garip bir şekilde şöyle söyleyeyim işin hızından<br />

dolayı, yapım şeklinden, alışkanlıklardan dolayı pek olmuyor<br />

açıkçası. Zaten bir sahneyi bir kerede çekmiyorsun en az 4-5<br />

kez tekrar çekiyorsun. Şöyle bir örnek vereyim mesela. Azize<br />

hapiste, Cevdet geldi kurtaracak, ikisi karşı karşıya<br />

konuşuyorlar. Mesela onun bir tarafını bir kere diğer tarafını<br />

bir kere ayrı ayrı çektik. Çünkü çok yüksek bir sahne. Herkes<br />

ağlıyor, fısır fısır konuşuyor, bir kere yakalanacak bir sahne,<br />

çok da güzel oldu. Yani orda ikinci kere çekelim deme gibi<br />

bir şansım yok. Tiyatro oyunu gibi aslında, tiyatrocu repliğini<br />

ezber yapıyor, çıkıyor bir buçuk saat oynuyor ve gidiyor.<br />

Benim için de sahne kendi payıma öyle. Mümkün olduğu<br />

kadar hazırlanıyorum. Diyelim ki ilk tekrarda bir şey oldu<br />

yarıda kesebilir yönetmen ya da oyuncu baştan almak<br />

istiyorum diyebilir, kaldı ki benim de öyle bir hakkım var.<br />

Lakırtı: Son olarak bu mesleği yapmak isteyenlere<br />

Sahne devam ederken ben onu sahne içinde gözlemleyip,<br />

verebileceğiniz tavsiyeler var mı?<br />

kestikleri anda şeffaf bir şekilde yapmaya çalışıyorum<br />

B.K: Var tabi ki. Öncelikle sabırlı olacaklar. Gerçekten ne<br />

kimsenin dikkatini çekmeden. Orda benim önceliğim<br />

yapıyorlarsa, mesela şu anda kamera asistanı olarak<br />

yönetmene, oyuncuya zaman vermek, onları konforlu bir<br />

başlıyorsa, en iyi kamera asistanı olacak, kostüm asistanıysa<br />

şekilde işlerine konsantre etmek. İşi bölmeden kendi işimi<br />

en iyi kostüm asistanı olmak için için çalışacak, en iyi<br />

yapmak. O gördüğünüz fotoğrafları, seyrettiğiniz görüntüleri<br />

kostüm şefi olmak için çalışmayacak. Önce bulunduğu<br />

belli bir teknik olgunluğa eriştirmek, ama bunu herkesin<br />

pozisyonun en iyisi olmak için çaba sarf edecek ki emin<br />

gözüne parmak soka soka değil, aralarda şeffaf olarak ve<br />

adımlarla yürüyebilsin. Çok kısa sürede iki adım ötesini<br />

hızla yapmaya çalışıyorum. Bu sayede keşke tekrar<br />

düşünürse, çok genç bir nüfus var, aynı pozisyona talip çok<br />

çekseydim demeye gerek duymuyorum.<br />

genç adam var. Çok şanslısısınız çok genç adamlı bir<br />

nüfusumuz var ama aynı zamanda, çok şansızsınız çünkü<br />

sabır gösteren kimse yok. Kostüm asistanı veya kostüm şefi<br />

dizaynır olmak istiyor, daha çanta taşımayı bilmeyen kamera<br />

asistanı hemen görüntü yönetmeni olmak istiyor. Ama önce<br />

o çantayı düşürmeden, içindeki lensleri dökmeden taşımayı<br />

öğrenmeli insan. Üç beş sene sonra görüntü yönetmeni de<br />

olursun, belki de olamazsın. Zaten yükseleceksin. En üst<br />

basamağı hedefleyen en iyi görüntü yönetmeni zaten olacak.<br />

Sabır göstermeleri, gerçekten çok çalışmaları, literatüre<br />

etmeleri, fotoğraf bakmaları lazım. Mesela ben kendi adıma<br />

konuşacak olursam, ben film seyretmeyi sevmiyorum bitmiş<br />

bir şey olduğu için. Color-grading yapılmış, montajı bitmiş.<br />

Ben ham bir şey görmeyi seviyorum, fotoğraf bakmayı<br />

seviyorum. Fotoğraf ve dergilere baksınlar sık sık. En baştan<br />

sağlam bir şekilde ilerlesinler.<br />

91

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!