07.04.2018 Views

DERGİİ

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

SOYUT SENSİN,FİGÜRATİF BABANDIR!<br />

Gazetenin 9 Şubat 1991 tarihli sayısının son sayfası ‘Soyut Sensin Figüratif Babandır’ manşeti altında bütünüyle Lale Filoğlu’nun haberine<br />

ayrılmıştı. 1990’lı yılların başında o zamanki adıyla Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ndeki eğitim ortamının<br />

durumunu sergilemesi bakımından tarihi bir önem taşıyan haber resim bölümü hocalarının figüratif resim-soyut resim ayrımı yüzünden<br />

birbirlerine girmesini konu ediniyor. Haberin spotlarından biri şöyle: ”Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde<br />

bir ‘kavga’ yaşanıyor. Hocalar görünürde iki kampa ayrılmış gibiler: Soyut ve figüratif eğilimliler. İki yıl önce bölümden ayrılan beş figüratif<br />

eğilimli hocanın geri dönmesine Anasanat Dalı Başkanı, soyut eğilimli Özdemir Altan tepki gösterince ortalık karıştı. Hocalar birbirlerini<br />

‘ruh hastası’ gibi deyimlerle suçluyor”<br />

1910’lu yılların başlarında Wassily Kandinsky, František Kupka gibi sanatçıların ilk örneklerini verdikleri soyut resim sanatçılar tarafından<br />

her dönemde yorumlanmış, farklı yaklaşımlarla gündemde yer almıştır. Tarihte soyut resmin ortaya çıkışından beri Mimar Sinan<br />

Üniversitesi’ndeki gibi bir kavganın yaşanıp yaşanmadığını bilmiyorum ama soyut resmin öncüsü Kandinsky ile Franz Marc gibi figüratif<br />

resim yapan bir sanatçının beraber 20.yüzyıl sanat tarihinin en önemli belgelerinden Der Blaue Reiter Almanağı’nı yayınladıkları<br />

ortadayken soyut resmin ortaya çıkmasından seksen sene sonra gerçekleşen bu kavganın absürd olduğunu iddia etmek yerinde olacaktır.<br />

1991 yılında basına konu olmasına karşın MSÜ Resim Bölümü’ndeki gerilimin kökü daha eskiye dayanıyor. Soyut eğilimli Özdemir Altan’ın<br />

bölüm başkanlığı esnasında ortaya çıkan gerilim nedeniyle figüratif eğilimli Özer Kabaş, Neşe Erdok, Hüsnü Koldaş, Kemal İskender,<br />

Necdet Sekban Kasım 1988 tarihinde Grafik Bölümü’ne geçiyorlar (Özer Kabaş’ın 1957-1962 yılları arasında Yale Üniversitesi’nde soyut<br />

resmin önde gelen sanatçılarından Joseph Albers’in öğrencisi olması ilginçtir). İki yıl boyunca soğuyan kavga beş sanatçının akademik<br />

kariyer olarak yükselmeleriyle Haziran 1990’da yeniden resim bölümüne geçme talebiyle alevleniyor. Bölüm başkanı Özdemir Altan bu<br />

talebi geri çeviriyor ancak YÖK Kanunu’na göre bölüm atamalarında bölüm başkanının değil rektörün sözü geçerli olduğundan beş<br />

figüratif sanatçının resim bölümüne yeniden atanması rektörün önermesiyle senato kararı sonucu gerçekleşiyor. Zekai Ormancı, Asım İşler<br />

ve Şükrü Aysan ikinci görev olarak yer aldıkları resim atölyesi hocalığından alınıp uygulama atölyesi hocalığına devam ediyorlar. Onların<br />

görev yaptığı atölyelere ise Neşe Erdok, Özer Kabaş ve Kemal İskender atanıyor. O tarihte rektör olan Gündüz Gökçe, Özdemir Altan<br />

yönetimindeki resim bölümünün dışarıdan ‘teksesli’ eğitim verdiğine dair eleştirilere uğradığını, yapılan atamaların bu eleştiriden<br />

kaynaklandığını belirtiyor.<br />

Atama kararına direndiği için disiplin kuruluna sevk edilen Özdemir Altan bölüm başkanlığı görevinden alınıyor. Altan’a göre atamalara<br />

karşı çıkış resim bölümünü eritip yok etme, gücünü öldürme çabasına direnmek anlamına geliyor. Dekan Sadi Diren ve yardımcısı Devrim<br />

Erbil’in kendisini soruşturan ekipte yer alması Altan’a göre yüz yıllık resim bölümü tarihine geçecek bir olay zira bu isimler kavganın<br />

tarafları. Altan’dan önce resim bölümü başkanlığını yürüten, daha sonra bir süre Yıldız Üniversitesi’nde hocalık yaptıktan sonra Mimar<br />

Sinan Üniversitesi’ne dönen Devrim Erbil, Filoğlu’nun haberinde verdiği görüşte yapılan atamalarla Akademi’de yeniden gerçek sanat<br />

eğitimine geçileceğini iddia ediyor. Erbil’e göre kendi bölüm başkanlığından sonra iki buçuk yıl boyunca öğrenciler temel bilgilerden<br />

yoksun bırakılmış, henüz ikinci sınıf öğrencilerine bile kavramsal sanat eğitimi verilmişti. Erbil haberde Özdemir Altan’ın figüratif eğitim<br />

veren hocaların atölyelerine ‘toplu baskınlar’ düzenlediğini iddia ediyor.<br />

Özdemir Altan’ın bölüm başkanlığında resim atölyesi hocalığını sürdüren Şükrü Aysan, Zekai Ormancı ve Asım İşler, Devrim Erbil’in<br />

eleştirilerine şöyle yanıt veriyorlar: “Bizim her atölyemizde modelle çalışıldı ve temel uygulamalar öğrencinin önüne konuldu. Geleneksel<br />

sanata saygılıyız ve çağdaş sanatın da bu Akademi’de belirli bir yer alması için çalışıyoruz. Çünkü 90’ların Akademisi^yiz. Çokseslilik gerçek<br />

anlamda bu şekilde olur. Biz hiçbir şeyi empoze etmeyiz. ‘Soyut yap’, ‘figüratif yap’ demeyiz. Asıl olan ‘iyi resim’ yapmalarıdır”<br />

1980li yıllarda Avrupa ve Amerika’da resim sanatında yeni dışavurumculuk gibi akımlarla figür yeniden gündeme geldi. Nitekim yukarıda<br />

bahsi geçen figüratif ressamlar 1988’de açtıkları bir serginin broşüründe buna değiniyorlar. Lakin o dönemde ön plana çıkan sanatçılardan<br />

örneğin Anselm Kiefer figüratif resmin yanı sıra aynı zamanda ‘İşgaller’ gibi performans/fotoğraf kitapları, heykeller, yerleştirmeler de<br />

yapıyordu. Keza figüratif resimleriyle ünlenen Gerhard Richter’in aynı zamanda soyut resimler de yapması Mimar Sinan’daki<br />

yenilikçi/gelenekçi ayrımına dayanan kavganın saçmalığını ortaya koyuyor. İfade biçimlerinde hiyerarşi kurma gayreti gösteren buna<br />

benzer bir saçmalık Türkiye sanat ortamında ilerleyen yıllarda yeniden baş gösterdi. Bir dönem gündemde olan Türkiye’de güncel sanat<br />

ortamında tuval resminin yerinin olmadığına dair absürd düşünce başka bir yazının konusu olabilir.<br />

Özdemir Asaf, 1923 yılında Ankara'da<br />

doğdu. Galatasaray Lisesi'nin ilk kısmında<br />

ve Kabataş Erkek Lisesi'nde okudu. Hukuk<br />

Fakültesi'ne kaydolan Özdemir Asaf, daha<br />

sonra buradaki öğrenimini yarıda<br />

bırakarak önce İktisat Fakültesi'ne daha<br />

sonra da Gazetecilik Enstitüsü'ne girdi.<br />

Fakat buradaki öğrenimini de yarıda<br />

bıraktı ve yazı hayatına atıldı.<br />

İlk yazısı Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde<br />

yayınlandı. Tanin ve Zaman gazetelerinde<br />

çalışan Özdemir Asaf, 1951 yılında Sanat<br />

Basımevi'ni kurdu. İlk kitabı "Dünya Kaçtı<br />

Gözüme" 1955 yılında yayımlandı.<br />

Özdemir Asaf, eserlerinde düşünceye<br />

önem vererek ses ve şekil unsuruna fazla<br />

değer vermemiştir. Ahenkten ve ince<br />

hayallerden uzak, şiirden çok vecizeye<br />

benzer eserler vermiştir.<br />

Özdemir Asaf, 28 Ocak 1981 tarihinde<br />

İstanbul'da hayatını kaybetti.<br />

LAVİNİA<br />

Sana gitme demeyeceğim.<br />

Üşüyorsun ceketimi al.<br />

Günün en güzel saatleri bunlar.<br />

Yanımda kal.<br />

Sana gitme demeyeceğim.<br />

Gene de sen bilirsin.<br />

Yalanlar istiyorsan yalanlar<br />

söyleyeyim,<br />

İncinirsin.<br />

Sana gitme demeyeceğim,<br />

Ama gitme, Lavinia.<br />

Adını gizleyeceğim<br />

Sen de bilme, Lavinia.<br />

1957<br />

Özdemir Asaf

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!