You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İÇİNDEKİLER<br />
4<br />
Diyaeddin ŞAHİN - BAŞLARKEN...<br />
Mehmet UZUNER- Dünden Bugüne HURSAD<br />
HURSAD Akademi<br />
Ayşe ARMAN - Eşsiz Umre<br />
Demet SABANCI - Anlatmakla Değil, Yaşamakla Anlaşılır<br />
Kâbe’yi Gördüm<br />
Erdem BAYAZIT - Savaş Risalesi<br />
UHUD<br />
Peygamber Efendimizin Uhud Savaşında Okuduğu Dua<br />
Yükseltiṅ Sesiṅiżi ̇“Lebbeyk” Diye<br />
Medine Hurmasının Serüveni: Acve Hurması<br />
Ravza-İ Mutahhara’daki 8 Sütûnun Hikmeti<br />
Ebu Lubabe (r.a.)<br />
Hadislerde Hac ve Umre<br />
Bünyamin BAKİ - Hacı Murat Efsanesi<br />
Özel Röportaj: Ampute Milli takımı - Azmin Sonu Zafer<br />
Engin UZUN - Sri Lanka: Büyük Cennet<br />
Osman HAZIR - Filistin’de Halil İbrahim Sofrası “El Halil”<br />
Dr. Neslihan ÖZSOY - Kutsal Topraklarda<br />
Dikkat Edilmesi Gerekenler<br />
Kitap Köşesi<br />
Güncel Haberler<br />
Manşetlerin Dilinden<br />
Bulmaca Sayfası<br />
2<br />
4<br />
8<br />
10<br />
12<br />
14<br />
18<br />
20<br />
24<br />
25<br />
26<br />
28<br />
31<br />
32<br />
34<br />
38<br />
46<br />
50<br />
54<br />
57<br />
58<br />
59<br />
60<br />
Mehmet UZUNER<br />
Dünden Bugüne HURSAD<br />
10<br />
Ayşe ARMAN<br />
Eşsiz Umre<br />
12<br />
Demet SABANCI<br />
Anlatmakla Değil, Yaşamakla Anlaşılır<br />
38<br />
ÖZEL RÖPORTAJ<br />
Ampute Milli takımı: “Azmin Sonu Zafer”<br />
46<br />
Engin UZUN<br />
Siri Lanka: BÜYÜK CENNET<br />
HURSAD DERGİ<br />
KÜLTÜR, SANAT VE SEYAHAT DERGİSİ<br />
KÜNYE<br />
SAYI: 1<br />
Mart <strong>2019</strong><br />
İMTİYAZ SAHİBİ: Hac, Umre ve<br />
Seyahat Acenteleri Derneği<br />
Yayın Türü: Süreli / 3 Aylık<br />
COPYRIGHT @ <strong>2019</strong><br />
Bu yayının tüm hakları Hac, Umre ve<br />
Seyahat Acenteleri Derneği’ne aittir.<br />
Dergi içeriği izin alınmadan elektronik<br />
veya basılı şekilde kullanılamaz,<br />
çoğaltılamaz. Kaynak göstermek<br />
suretiyle alıntı yapılabilir. Yazıların<br />
sorumluluğu yazarlarına aittir.<br />
GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />
Diyaeddin Şahin<br />
YAYIN KOORDİNATÖRÜ<br />
Nurcan Özökten<br />
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />
Murat Kundak<br />
EDİTÖR:<br />
Bünyamin Baki<br />
FİNANS<br />
Nevzat Altıner<br />
YAYIN KURULU<br />
Muharrem Güldemir<br />
Yasin Öztürk<br />
Harun Yurdakul<br />
Selami Çaylı<br />
Mehmet Ali Menteşe<br />
Murat Kundak<br />
YAYIN KURULU DANIŞMANI<br />
Mehmet Uzuner<br />
GÖRSEL YÖNETMEN<br />
Melih Cem Kılıç<br />
İLETİŞİM<br />
0 212 525 33 33<br />
iletisim@hursad.org<br />
ADRES<br />
Akşemsettin Mahallesi Ocaklı<br />
Sokak Adalet Apt. No: 9/4<br />
FATİH / İSTANBUL<br />
BASIM YERİ<br />
Altın Tepsi Mahallesi Kazım<br />
Karabekir Cd. No 70<br />
Bayrampaşa / İSTANBUL<br />
0533 483 61 17
2<br />
Başlarken...<br />
Yeltendiğimiz tüm başlangıçların selamete<br />
ermesini umarak Bismillah.<br />
Bir işi bitiririr<br />
bitirmez giriştiğimiz<br />
diğer işlerimizin<br />
selametini niyaz ederek Bismillah.<br />
Bismillah her hayrın<br />
başıdır.<br />
Tüm uğraşlarımızla hayra vesile olma<br />
umudunu taşıyarak Bismillah…<br />
Fertler olarak bizlerden başlayarak,<br />
toplumumuzun, milletimizin, ümmetimizin<br />
yeni başlangıçlara ihtiyacı var.<br />
Her şeyden evvel insanlığımızı yeniden<br />
inşa etmeliyiz. Yeniden inşaya tam da<br />
buradan başlarsak, bir yetimin gözyaşını<br />
silerken buluruz kendimizi. Komşusu<br />
açken tok yatamaz olur, yitirilen canlarla<br />
beraber, insanlığımızın da her geçen gün<br />
nasıl da yittiğini fark ederiz. Ve sonra her<br />
şeye ama her şeye yeniden başlamalıyız.<br />
Aşka, sevgiye…<br />
Duymaya, görmeye, hissetmeye,<br />
hislenmeye yeniden başlamak…<br />
Eskiyen, körelen, bozulan sistemlerin<br />
değişmesine ihtiyacımız var. Artık<br />
köhneleşmiş bakış açılarıyla daha ileri<br />
gitme şansımız olmadığı için yeniden<br />
inşaya başlamalıyız.<br />
Kültürden sanata, eğitimden mimariye,<br />
şehircilikten tarıma, güvenlikten özgürlük<br />
anlayışına kadar her şeye yeniden...<br />
Hem de birçok işe belki de aynı anda<br />
girişmeliyiz.<br />
Onararak değil yeniden inşa ederek,<br />
makyajla şeklini değiştirerek değil bizatihi<br />
kendisini değiştirerek…<br />
Güçlendirerek değil, güçlü bir şekilde<br />
yeniden yaparak.<br />
Toplum olarak yeniden bir inşa sürecine<br />
girmeliyiz.<br />
Her fert, her aile, her mahalle, her<br />
semt, her kent; görünen görünmeyen<br />
şantiyelere dönüşmeli, harıl harıl inşa<br />
faaliyeti olmalı ki değişsin makus kaderi<br />
insanlığımızın. Ki gören gözler, işiten<br />
kulaklar, hislenebilen kalplerimiz olsun.<br />
HURSAD, işte böyle bir hassasiyet, kaygı<br />
hatta ihtiyaçtan zuhur etti.<br />
Bir tek kişinin, zümrenin veya kliğin<br />
uhdesinde, keyfi uygulamaların ayyuka<br />
çıkardığı adaletsiz düzene isyandık<br />
önceleri.<br />
Sonra değişim talep eden çığlığa dönüşüp<br />
çığ gibi büyüdük.<br />
Korku dağlarını yerle bir eden büyük bir<br />
dayanışma örneği gösterdik.<br />
Birlikte göğüs gererek itibarlı, yetkin<br />
ve samimi bir topluluk olmanın verdiği
3<br />
güvenle Allah’ın misafirlerine<br />
hizmet anlayışını yeniden inşa etme<br />
çabasındayız.<br />
Şimdi hizmette kaliteyi rekabetin<br />
merkezine koyan yepyeni bir sektörel<br />
anlayışa bürünme hedefindeyiz.<br />
Bu itibarla tüm çabalarımızın<br />
merkezine, hacıların hak ettikleri<br />
hizmeti alma ülküsünü yerleştirdik.<br />
Gücümüzün üstünde bir çabayla,<br />
piyasadaki haksız rekabete mâni<br />
olmaya, damping sebebiyle hizmet<br />
kalitesinin yerle bir olmasına engel<br />
olmaya gayret ettik.<br />
Ancak bunların hiçbiri yeterli değil<br />
elbette.<br />
Her şeye yeniden başlamak, sektörün<br />
istenen, arzulanan kalite ve düzeye<br />
erişmesini sağlamak adına devrim<br />
niteliğinde atılımların yapılmasına<br />
öncülük etmemiz lazım.<br />
Yeni bir başlangıç da ancak kendi<br />
birliğimizin yasal statüye sahip<br />
olmasıyla tam anlamıyla mümkün<br />
olabilecektir.<br />
Kızıl Elma’mıza ulaşmak için hiç<br />
durmadan ve yılmadan mücadele<br />
etmeye devam edeceğiz.<br />
Tüm bu süreçte, yanımızda göründüğü<br />
halde hiçbir etkinliğimize iştirak<br />
etmeyen veya yanımızda görünüp<br />
kuruluş ilke ve felsefemize aykırı<br />
tavır takınanların da farkındayız. Bir<br />
taraftan Birliğimiz içinde görünüp<br />
bize zarar vermek için uğraşanlar da<br />
dikkatimizden kaçmamıştır.<br />
İnşallah ciddi bir arınma sürecine<br />
girerek, kuruluş sürecimizi de yeniden<br />
başlatacağız.<br />
Yasa değişikliği...<br />
1618 Sayılı yasada yapılması düşünülen<br />
değişikliklerle ilgili çalışmaları yakından<br />
takip etmekteyiz.<br />
Bu değişikliklerin sektörümüze<br />
muhtemel etkilerini göz önünde<br />
bulundurarak çalışmalara katkı<br />
sağlayacağız.<br />
İlgili yasadaki değişikliklerin, yeni<br />
haksızlıklara ve tekelleşmelere sebep<br />
olmaması için kamuoyunu harekete<br />
geçirmek hususunda da kararlıyız.<br />
Yeniden başlama için bir fırsat olarak<br />
gördüğümüz yasa değişikliği ile<br />
ilgili sektörümüzün bilgilendirilmesi<br />
konusunda girişimlerimiz olacaktır.<br />
HURSAD AKADEMİ ile başladığımız<br />
eğitim atağına, yakın zamanda<br />
bilgilendirici animasyon filmleri ile<br />
devam edeceğiz.<br />
Gençlerin ve çocukların kutsal<br />
topraklara yönelik ilgisini ve bu<br />
husustaki bilgilerini arttırmak gayesi<br />
ile düzenli aralıklarla çalışmalar<br />
yürüteceğiz.<br />
Ve nihayet elinizde olan bu dergimiz,<br />
yeni başlangıçlarımızdan bir başlangıç<br />
olarak üç ayda bir yayınlanacaktır.<br />
Kültür-sanat hayatımıza bir katkı<br />
sağlamanın yanı sıra Birliğimizin hür bir<br />
sedası olarak sesimiz olacak inşallah.<br />
Hiçbir kimseye, gruba veya oluşuma<br />
angaje olmadık, olmayacağız.<br />
Sektörümüze tehdit olarak gördüğümüz<br />
tüm girişimlere en sert ve gür seda bu<br />
sayfalardan yükselecek inşallah.<br />
Saygı ve hürmetlerimle…<br />
Diyaeddin ŞAHİN<br />
HURSAD BAŞKANI
4<br />
DÜNDEN<br />
BUGÜNE<br />
HURSAD<br />
16 Seyahat acentamızın<br />
1988/1989 hac<br />
döneminde yetki alarak<br />
hac organizasyonuna<br />
başlamasının ardından<br />
30 yıl geçti.<br />
Mehmet UZUNER<br />
30 yıl içerisinde hac ve umre<br />
yetkisi alan acenta sayımız<br />
250’ye ulaştı.<br />
Hac ve umre, seyahat<br />
acentaları faaliyetleri<br />
arasında önemli bir konuma<br />
da gelmiştir.<br />
Yılda 400 bine yaklaşan<br />
umre ve 30 bin civarındaki<br />
hac yolcu sayısı ile sektör<br />
600 milyon dolarlık bir<br />
seviyeye ulaşmıştır.<br />
Sürekli değişen ve gelişen<br />
sektör dinamikleri ile<br />
hac ve umre konularının<br />
diğer seyahat acentalığı<br />
faaliyetlerinden farklı<br />
olarak, 1618 sayılı seyahat<br />
acentaları kanunu ve<br />
633 sayılı Diyanet İşleri<br />
Başkanlığı Kanunu’na<br />
uyulmasını gerektiriyor.<br />
Aynı zamanda, TÜRSAB ve<br />
Diyanet İşleri Başkanlığı<br />
ilgili yönetmelikleri, Diyanet<br />
İşleri Başkanlığı hac ve umre<br />
talimatnamesi, Suudi<br />
Arabistan Hac Bakanlığı<br />
kararları ve iki ülke<br />
arasında imzalanan<br />
mahdar anlaşmasına uyma<br />
zorunluluğu da vardır.<br />
Dolayısı ile işi sadece<br />
hac ve umre olan bir<br />
STK oluşumuna ihtiyaç<br />
duyulmuştur.<br />
Geçen yıllar süresince<br />
gerek TÜRSAB çatısı<br />
altında gerekse bireysel<br />
mücadele ile uzun bir<br />
zaman geçilmesine rağmen<br />
münferiden ve dönemin<br />
TÜRSAB idari anlayışı ile bir<br />
kazanım elde edilemeyeceği<br />
ve sektöre bir katkı<br />
sağlanamayacağının<br />
anlaşılması üzerine bir grup<br />
arkadaşımız ile zor ve uzun<br />
bir yola adım atarak HURSAD<br />
çatısı altında toplandık.<br />
Son 20 yıl içerisinde<br />
TÜRSAB yönetimleri, Hac<br />
ve Umre acentalarının<br />
desteğini kaybetmemek<br />
için sektörel değil siyasi bir<br />
tavır sergilemiş, sektörün<br />
sorunlarını çözmektense<br />
günü geçirmeyi tercih ederek<br />
ileriye dönük sektöre en<br />
büyük zararı vermiştir.<br />
Nitekim bu anlayış<br />
neticesinde suçun cezasız<br />
kaldığını gören bazı<br />
kişiler, işleri vatandaşı<br />
dolandırmaya kadar<br />
götürmüştür. Fatura ise tüm<br />
acentalara kesilmiştir.<br />
HURSAD, hac ve umre<br />
seyahat acentalarına destek<br />
ve kutsal yolculuğa çıkacak<br />
vatandaşlarımıza hizmet<br />
amacı ile kurulmuştur.<br />
Zaman içerisinde dönemin<br />
TÜRSAB yönetimine de<br />
yapıcı ikazlarda bulunmuştur.<br />
Bu ikazlara sürekli kayıtsız<br />
kalınması ve aynı hatalarının<br />
tekrar tekrar yapılması<br />
üzerine sektörün önündeki<br />
en büyük problemin zamanın
Dünden Bugüne HURSAD<br />
5<br />
TÜRSAB yönetimi olduğu<br />
inancıyla bu yönetimle<br />
yollarını ayırma kararı<br />
almıştır.<br />
Bu yol ayrımı kolay olmadığı<br />
gibi HURSAD’a yönelik<br />
baskı ve zorlamaların<br />
da başlayacağı dönem<br />
olmuştu.<br />
Üyelerimizin merkez<br />
ve şubelerine sürekli<br />
denetimler yapılıyor,<br />
Arabistan’da özellikle<br />
üyelerimiz denetlenirken<br />
her türlü sahtekârlık<br />
yapanlara göz yumularak<br />
HURSAD dışında kalan<br />
acentalar elde tutulmaya<br />
çalışılıyordu.<br />
Yola çıktığımız arkadaşlar<br />
gerek dönemin TÜRSAB<br />
Başkanı gerekse hac ve<br />
umreden sorumlu yönetim<br />
kurulu üyesi tarafından<br />
aranılarak seçimle geldikleri<br />
TÜRSAB yönetimlerinden<br />
istifaya zorlanıyordu.<br />
Bu görevde kalmanın<br />
tek şartının HURSAD’tan<br />
istifa etmeleri olduğu<br />
söyleniyordu.<br />
Bakanlıklararası hac ve<br />
umre kurulu kararlarında<br />
“bir ücret ödenmeksizin<br />
tüm seyahat acentalarına<br />
ve yolcularına hizmet etme<br />
şartı” konulan TÜRSAB,<br />
Suudi Arabistan’da en<br />
üst seviye profesyonel<br />
kadro tarafından<br />
“Başkan talimatı”<br />
ile HURSAD üyelerine<br />
ve onların hacılarına<br />
hizmet vermeyeceklerini<br />
belirtiyordu.<br />
Yola çıkanların, her türlü<br />
sonucu göze aldığı zor ve<br />
uzun bir süreç yaşanıyordu.<br />
Manevi baskı bir yana,<br />
acentalarımız kullanılarak<br />
vatandaşlarımızı da gelir<br />
kapısı haline getiren<br />
bu idari anlayışa “dur”<br />
denilmesi gerekiyordu.<br />
Dönemin TÜRSAB yönetimi<br />
hiçbir seyahat faaliyetinde<br />
diğer acentalardan bir ücret<br />
almıyordu.<br />
Ne bilet satanlar bilet<br />
başına, ne diğerleri<br />
yolcu başına 1 sent bile<br />
ödemiyordu.<br />
Oysa bu branşlar için her<br />
türlü etkinlikler yapılıyor,<br />
istihdam sağlanıyor,<br />
yurtiçi ve yurtdışı fuar ve<br />
etkinliklerde bulunuluyordu.<br />
Buna karşılık hiçbir destek<br />
sağlanmayan sadece hacda<br />
göstermelik hizmet verilen<br />
hac, umre sektöründe<br />
durum çok farklıydı. Umre<br />
yolcuları için kişi başı 10<br />
USD (X 350.000 kişi), hac<br />
yolcuları için kişi başı 25<br />
USD alınıyordu. (X 30 veya<br />
40.000 kişi).<br />
Diğer taraftan hacılara<br />
verilmesi zorunlu olan<br />
hac malzemeleri zamanın<br />
TÜRSAB yönetimi<br />
tarafından organize<br />
ediliyor, bunlardan da gelir<br />
sağlanıyordu.<br />
Çin malı malzemeler<br />
acentalara 95 EURO<br />
karşılığı satılıyordu. (Aynı<br />
malzemeler Desa çanta ve<br />
Bahariye dokuma kumaş<br />
olmak kaydı ile HURSAD<br />
tarafından o dönemde 40<br />
USD ye yaptırılmıştır)<br />
Suudi Arabistan’da<br />
yolcularımızın değişik<br />
dönemlerde yemeklerine de<br />
el atan dönemin TÜRSAB<br />
yönetimi 27-28 Riyale<br />
alınan yemekleri, 40<br />
Riyale satmaya teşebbüs<br />
etmiş, önceki yıllarda da
6<br />
acentalarımızın 18-19<br />
Riyale satın aldığı yemekler<br />
yine dönemin yönetimi<br />
tarafında mönü aynı olmak<br />
kaydı ile hatta sağlayıcı<br />
firma aynı olması kaydı ile<br />
26 riyale satılmıştır.<br />
Gelir öyle büyük olmalı ki,<br />
dönemin TÜRSAB yönetimi<br />
içindeki nemalanma<br />
çabası kendi içlerinde<br />
parçalanmalara da sebep<br />
olmuştur.<br />
2018 yılında yapılan TÜRSAB<br />
genel kurulu öncesi muhalefete<br />
desteğini açıklayan ilk STK,<br />
HURSAD olmuş ve ülke genelinde<br />
çalışmalar gerçekleştirmiştir.<br />
Firari FETÖ sanığı sigorta<br />
genel müdürünün deyimi<br />
ile kendilerine “maliyeti<br />
mürekkep ve kâğıt”<br />
olan sigorta gelirlerinden<br />
sağlanan milyonlarca<br />
liranın ise net rakamını<br />
bilemiyoruz.<br />
HURSAD bir yandan<br />
vatandaşların maliyetlerini<br />
düşürmek diğer yanda<br />
özgür ve hür iradesi ile tüm<br />
seyahat acentaları gibi işini<br />
yapmak isterken, karşısında<br />
gelirleri bırakmak<br />
istemeyen idareciler,<br />
kanunla kurulmuş ve<br />
seyahat acentaları adına<br />
tek söz sahibi devasa<br />
birliğin yönetimi ile<br />
de uğraşmak zorunda<br />
kalmıştır.<br />
Hukuki yollardan da açılan<br />
davalar neticesinde rekabet<br />
kurumu da yapılanlara karşı<br />
haklılığımızı onaylamıştır.<br />
Bir elin parmakları kadar<br />
arkadaş, kimi zaman<br />
umutsuzluğa kapılsak da<br />
geceli gündüzlü çalıştık.<br />
Tehditler, zorlamalar<br />
ve baskılar bir tek<br />
arkadaşımızı bile yolundan<br />
döndüremedi.<br />
Geçen zaman içerisinde,<br />
Türkiye’nin tüm<br />
bölgelerinden HURSAD’a<br />
katılımlar geliyor, kimi<br />
zaman korkularını<br />
aşamayan arkadaşlarımız<br />
üye olmaksızın desteklerini<br />
vererek HURSAD ile beraber<br />
hareket ediyordu.<br />
2018 yılında yapılan<br />
TÜRSAB genel kurulu<br />
öncesi muhalefete<br />
desteğini açıklayan ilk<br />
STK, HURSAD olmuş ve<br />
ülke genelinde çalışmalar<br />
gerçekleştirmiştir.<br />
HURSAD bugün 250’nin<br />
üzerinde üye seyahat<br />
acentası (incelemede<br />
olanlar hariç) ve bu<br />
acentaların, bayi seyahat<br />
acentaları ile ülke<br />
genelinde 800’lere ulaşan<br />
bir yapıya kavuşmuştur.<br />
Birlikte hareket edebilme<br />
kabiliyetine sahip bu yapı<br />
inanıyoruz ki, yapacağı<br />
çalışmalar ile çok daha<br />
büyük başarılara imza<br />
atacaktır.<br />
HURSAD, acenta ve<br />
vatandaşlarımızın<br />
maliyetlerini düşürerek<br />
sektöre destek sağlamış,<br />
alınan haraçlara son<br />
vermiştir. İlgili kurumlarda<br />
her geçen gün daha fazla<br />
dikkate alınan önemli bir<br />
STK olmuştur.<br />
Sosyal sorumluluklarını<br />
da unutmayan HURSAD,<br />
Ampute Milli Takımımızı<br />
umreye, derece almış<br />
bayan hafızlarımızı Kudüs’e<br />
götürerek ödüllendirmiş,<br />
nakdi yardımlarla Halep,<br />
yurtdışı camilerin imarı<br />
ve iftar sofralarına kadar<br />
acentaların verdiği güçle<br />
Diyanet Vakfı ve Kızılay<br />
eliyle yapılan yardımlara da<br />
destek olmuştur.<br />
Bir devrin kapanması<br />
ile sonuçlanan TÜRSAB<br />
genel kurulu sonrası,<br />
yeni TÜRSAB Başkanı,<br />
acentalarımızın dolayısı ile<br />
vatandaşlarımızın cebinden<br />
TÜRSAB’ın elini çekmiştir.<br />
Her ne kadar yönetim<br />
içerisindeki bazı kişiler hac<br />
ve umre acentalarımızdan<br />
yani vatandaşlarımızdan<br />
haraç alınmasına devam<br />
edilmesini talep etse de<br />
TÜRSAB Genel Başkanı<br />
tarafından bu görüş
Dünden Bugüne HURSAD<br />
7<br />
benimsenmemiştir.<br />
Elbette acentalarımız<br />
ekstra talepleri olması<br />
ve taleplerin ödenen<br />
aidatların üzerine çıkması<br />
halinde birliğimize maddi<br />
ve manevi desteği de<br />
kendi rızaları ile verecek<br />
anlayıştadır.<br />
TÜRSAB genel seçimi ve<br />
zorluklarla geçen beş yıl<br />
sonrasında yorgunluğun<br />
ilk görüldüğü yerlerden<br />
biri de şüphesiz HURSAD<br />
Başkanlık makamı oldu.<br />
HURSAD için de yeni<br />
bir dönemin başlaması<br />
gerekiyordu.<br />
Başkanlık görevini ve<br />
bayrağı daha genç,<br />
dinamik ve başarılı<br />
olacağına inandığım genç<br />
kardeşlerimin alma zamanı<br />
gelmişti. Kendimizce bir<br />
şeyler başarmış olsak<br />
da tamamlayamadığımız<br />
projeler de olmuştu.<br />
Bunlardan en önemlisi hacı<br />
ve umrecilerimizin eğitimi<br />
konusunda adına HURSAD<br />
AKADEMİ dediğimiz, genç<br />
arkadaşlarıma da yarım<br />
bırakılan bir projemiz<br />
vardı.<br />
Üniversite ve değerli<br />
akademisyenlerden<br />
faydalanılarak hazırlanan<br />
ve ücret karşılığı<br />
ulaşılabilen bir proje satın<br />
alınarak hac ve umreye<br />
gidecek veya öğrenme<br />
amacındakilere hac,<br />
umre ve kutsal beldeler<br />
hakkında bilgilere tek<br />
bir yerden ulaşabilme<br />
imkânı sağlayan eğitim<br />
programı satın alınarak<br />
yeni yönetimimiz<br />
tarafından çok kısa bir<br />
sürede ücretsiz olarak<br />
vatandaşlarımızın<br />
kullanımına açıldı.<br />
Yine bu hac döneminde<br />
HURSAD AKADEMİ hac,<br />
umre, ziyaret yerleri,<br />
gerekli bilgi ve dualardan<br />
oluşan akıllı telefon<br />
uygulaması da IOS ve<br />
ANDROID marketlerde<br />
ücretsiz yer alacak.<br />
Kısa bir sürede yaptıkları<br />
özellikle eğitim çalışmaları<br />
için HURSAD Başkanımız<br />
ve tüm yönetimine ne<br />
kadar teşekkür etsek azdır.<br />
HURSAD bundan sonra<br />
da hac, umre ve inanç<br />
turları konularında<br />
vatandaşlarımızın<br />
bilgilendirilmesi ve eğitimi<br />
için çok daha büyük<br />
çalışmalara imza atacaktır.<br />
Desteği ile sebep<br />
olduklarımız için<br />
Rabbimize sonsuz<br />
hamd ederek, yapmak<br />
istediklerimiz için<br />
yardımını diliyoruz.<br />
İlk yola çıkarken<br />
söylediğimiz gibi,<br />
inanıyoruz ki,<br />
Hizmetimiz kadar,<br />
mükâfatımız olacaktır.<br />
Mehmet UZUNER<br />
HURSAD Onursal<br />
Başkanı
8<br />
Bu çalışmadaki amacımız, hacca veya umreye giden tüm<br />
kardeşlerimizin, ibadetlerini ve yolculuklarını daha bilinçli<br />
bir şekilde yapmalarını sağlamak. Medine’yi, Mekke’yi ve<br />
buralardaki kutsal mekanları bilmenin; yapılan ibadetleri<br />
daha şuurlu yapmanın, ruhuna vakıf olmanın gereği<br />
olarak görmekteyiz. Kutsal topraklara giden bütün<br />
kardeşlerimizin daha bilgili olmaları, ibadetlerinin kalitesi<br />
ve feyzini arttıracaktır.<br />
Bu çalışma, Hac Umre Seyahat Acentaları Derneği’nin<br />
bütün Müslümanlara hediyesidir.<br />
ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE / ERZURUM
9<br />
Neden Hürsad<br />
Akademi?<br />
Kutsal topraklara ibadet<br />
maksadıyla giden<br />
insanımızın, bilgi ve eğitim<br />
eksikliğini gidermek,<br />
ibadet aşkının artmasını<br />
sağlamak, ziyaret edilen<br />
kutsal mekanların tarihini<br />
ve tüm bunların temsil<br />
ettiği ruhu anlamalarına<br />
katkıda bulunmak çok<br />
zamandır dillendirdiğimiz<br />
bir ihtiyaçtı.<br />
Bu sebeple daha önce<br />
detaylı çalışmalar<br />
sonucu ortaya çıkan ve<br />
acentalarımızın parayla<br />
satın alıp kullandıkları<br />
bir yazılımı satın alarak<br />
Allah’ın misafirlerinin<br />
kullanımına ücretsiz olarak<br />
sunduk.<br />
Neden İhtiyaç Duyduk?<br />
Uzun bekleme ve hazırlık<br />
süresine rağmen bazı<br />
hacı adaylarımızın Hac<br />
ile ilgili yeterli bilgiye<br />
sahip olmadan kutsal<br />
topraklara gittiğini üzüntü<br />
ile gözlemliyoruz.<br />
Bu durumun başlıca<br />
sebepleri arasında,<br />
merkeze uzak beldelerde<br />
yaşayan hacı adaylarının<br />
hac toplantılarına<br />
katılamaması, ülkemizde<br />
yeterli çoklukta hac<br />
eğitimi verilmemesi, hacı<br />
adayının bu eğitimlere<br />
ilgi göstermemesi gibi<br />
durumlar sıralanabilir.<br />
Teknolojik imkanların<br />
geliştiği, her türlü<br />
bilgi ve belgeye hızlıca<br />
erişilebildiği günümüzde,<br />
HURSAD olarak hac<br />
eğitimini hacı adayının<br />
ayağına götürme amacıyla<br />
yola çıktık.<br />
Nasıl Kullanılır?<br />
akademi.hursad.org<br />
adresinden ad, soyadı,<br />
telefon numarası ve bir<br />
e-mail adresi girilerek<br />
veya “Facebook ile Üye Ol”<br />
butonuna tıklanarak üye<br />
olunabilir.<br />
Üye olduktan sonra mail<br />
adresi ve oluşturulan<br />
şifre ile giriş yapılır ve<br />
kolaylıkla video izlemeye<br />
başlanılabilir.<br />
Seçenekler arasında<br />
daha önce izlediğiniz<br />
videoları görebilir,<br />
daha sonra izlemek<br />
üzere işaretleyebilir<br />
veya videoları sosyal<br />
medya hesaplarınızda<br />
paylaşabilirsiniz. Konu<br />
testleri bölümünde fıkıh<br />
ve siyer, Umre ve Hac<br />
bölümünde yer alan<br />
soruları cevaplayarak<br />
kendi seviyenizi<br />
ölçebilirsiniz.<br />
HURSAD Akademi<br />
Nedir?<br />
HURSAD Akademi, yöntem<br />
olarak açık öğretim ve<br />
uzaktan eğitim sistemlerinde<br />
kullanılan video ders<br />
anlatım, konu testleri ve ders<br />
notları metodlarını kullanarak<br />
hazıladığımız bir hac, umre<br />
hazırlık programıdır.<br />
Bu doğrultuda<br />
akademisyenlerden oluşan<br />
uzman bir kadro oluşturduk.<br />
Hac ve umre ibadetini, bu<br />
ibadetler sırasında dikkat<br />
edilmesi gereken hususları,<br />
Mekke ve Medine’nin<br />
tarihini, bu bölgelerdeki<br />
kutsal ziyaretlerinin tarihi<br />
ve önemini anlatan videolar<br />
hazırladık.<br />
Bu videoları;<br />
akademi.hursad.org<br />
adresinde yayına sunduk.<br />
Bir sosyal platforma dönüşen<br />
web sitemizde artık hacca<br />
veya umreye gitmek isteyen<br />
tüm hacı adaylarımız ücretsiz<br />
bir şekilde bu platforma<br />
üye olup ihtiyacı olan tüm<br />
bilgilere ulaşabilecekler.<br />
Bu bilgiler hem video şeklinde<br />
hem de yazılı bir şekilde web<br />
sitemizde bulunmaktadır.<br />
Ayrıca her konudan sonra<br />
hazırlanmış küçük testlerle<br />
hacı adaylarımız kendilerini<br />
sınama imkanı da elde<br />
edebilecek...
10<br />
EŞSİZ<br />
UMRE<br />
Ayşe ARMAN<br />
Hayatımın en “eşsiz”<br />
deneyimlerinden biriydi.<br />
Tarif edecek başka bir sıfat<br />
bulamadım.<br />
“Eşsiz...”<br />
Budur!<br />
Yemin ederim Umre’den dönmek<br />
istemedim.<br />
Ama ben, gazeteci gibi gitmedim.<br />
Ayrım şu…<br />
Herhangi bir yere, gazeteci<br />
olarak gittiğinde başka bir şeye<br />
dönüşüyorsun.<br />
İçinden yaratık çıkıyor, böcek çıkıyor.<br />
Gözlerini hırs bürüyor.<br />
İşin gücün haberi bulmak, çekip<br />
almak, süslemek, kotarmak oluyor.<br />
Kendini bırakmıyorsun,<br />
bırakamıyorsun, direksiyonda<br />
oluyorsun ve “Fotoğrafları çekelim,<br />
hikayeleri dinleyelim, bilgi alalım,<br />
insanlarla konuşalım…”<br />
Normal gazetecilik faaliyetleri yani.<br />
O zaman da beynin sürekli kontrol<br />
ediyor, her şeye hakim olmaya<br />
çalışıyor.<br />
“Şeklen” yaşıyorsun birtakım şeyleri,<br />
“kalben” değil.<br />
Duygularına teslim olamıyorsun.<br />
Oysa, ben Umre’ye öyle gitmedim.<br />
Aklımdan çok kalbim devredeydi,<br />
düşüncelerimden çok duygularım.<br />
Bıraktım kendimi.<br />
İstedim, çok istedim, bir tura<br />
katıldım ve gittim.<br />
Milyonlarca insan gibi.<br />
Ve teslim oldum!<br />
Akışa, o kalabalığa, o enerjiye ve<br />
Allah’a…<br />
Ben orada, normal hayatla<br />
bağlantımı kestim.<br />
Zaman durdu.<br />
Her şeyi geride bıraktım.<br />
Sevgilimi ve kızımı bile.<br />
Sanki onlar başka bir hayattaydı,<br />
ben başka bir hayatta.<br />
Onlarla telefonla konuşurken bile,<br />
istiyordum ki hemen kapatalım<br />
ben tekrar bu dünyama döneyim,<br />
seccademi kapayım, namaza<br />
gideyim…<br />
Bir iç yolculuğa çıktım.<br />
Biliyorum tuhaf geliyor bunlar,<br />
inanın bana da öyle geliyor, ama<br />
n’apim, olan bu, yukarıda Allah<br />
var, ben içimde başka bir ben<br />
keşfettim…<br />
Medine’de ayrı, Mekke’de ayrı şeyler<br />
hissettim.<br />
Ve çok şaşırdım.<br />
Sizden çok, ben kendime şaşırdım.<br />
Hatta, hayret ettim.<br />
“Bu, ben miyim?” dedim.<br />
Medine’deki Ravza Cami’nin ve<br />
Mekke’deki Kâbe’nin önünde<br />
binlerce insan namaz kılarken<br />
kendimden geçtim.<br />
Öyle oluyorsun.<br />
Öyle bir kalabalığın, aynı anda, aynı<br />
eylemi yapmasından, büyük bir<br />
güce yakarmasından etkileniyorsun,<br />
elinde değil…<br />
Orada, birlikte olduğun insanların<br />
enerjisi sana yansıyor.<br />
Hepsi iyi niyetlerle gelmiş,<br />
temizlenmeye, arınmaya gelmiş…<br />
Oradan bir müthiş bir enerji<br />
yayılıyor, olumlu bir enerji. Aksi<br />
olsa, oradaki o kadar insan aklından<br />
kötülük, haset geçirse nefes alamaz<br />
hale gelirsin, öyle bir karanlık basar<br />
içine.<br />
İşte kutsal topraklarda tam tersine<br />
ben aydınlığı, ışığı hissettim.<br />
Herkesle “bir” oldum. Kâbe’ye<br />
çekildim, mıktanıs gibi…<br />
Etrafında tavaf ederken sanki uçan<br />
bir halının üzerinde gibiydim.<br />
Kesik, kesik anlatıyorum, kusura<br />
bakmayın.
Eşsiz Umre<br />
11<br />
Önce bir dökeyim içimi, sonra gün<br />
be gün anlatırım.<br />
Ama sizi uyarıyorum, ben<br />
böyle biriyim, duygularımı uçta<br />
yaşıyorum, belki de hislerimi<br />
abartıyorum, belki başkaları benim<br />
gibi hissetmeyebilir…<br />
Ama ben, benim gibi hisseden bir<br />
grupla gittim.<br />
Kuantumcu mu istersiniz,<br />
şaman mı, cerrah mı, mücevher<br />
tasarımcısı mı, iş adamı mı, avukat<br />
mı, mimar mı strateji uzmanı mı…<br />
Birbirinden renkli, birbirinden<br />
değişik insanlar!<br />
Hepimizin enerjisi tuttu. Aramızda<br />
bir “çıkıntı” yoktu. Müthiş<br />
uyumluyduk.<br />
Ve başımızda iki muazzam hoca<br />
vardı. Biri Hafız Selman Okumuş,<br />
diğeri İlahiyatçı Recep Can.<br />
Kutsal Topraklar’a onlarla gitmek<br />
de bir şanstı.<br />
Düz, duygusuz, sadece bilgi<br />
verici açıklamalar yerine, katman<br />
katman din tarihi ve kültürü<br />
dinledik.<br />
Ben 45 yaşındayım ve şimdiye<br />
kadar hiç namaz kılmadım.<br />
Orada 4 gün boyunca, 5 vakit<br />
kıldım. Tanla ve ben, grubun<br />
çocuğu gibiydik, onlar da bizim<br />
abimiz, ablamız gibiydi.<br />
Bize gösterdiler, duaları öğrettiler.<br />
Tarifi olmayan bir mutluluk<br />
içindeydik.<br />
Namaz kılmanın insanı müthiş<br />
rahatlatan bir yanı varmış.<br />
Hele secde etmek, inanılmaz bir<br />
teslimiyetmiş.<br />
Milyonlarca insanın arasında “hiç<br />
kimse” olmak, teslim olmak,<br />
kendini oradaki enerjiye bırakmak,<br />
bütün hayatımı gözden geçirmeme<br />
sebep oldu…<br />
O 4 günü, ben 40 günmüş gibi<br />
yaşadım!<br />
Bir de çeneme vurdu, herkese<br />
Umre anlatıyorum.<br />
“Mutlaka gidin” diyorum.<br />
Reklama ihtiyacı yok ama Allah’ın<br />
evinin reklamını yapıyorum!<br />
“Perşembe-Pazar da olabilir. Önce<br />
Medine, sonra Mekke” diye yol<br />
yordam anlatıyorum, “Mutlaka<br />
bizimki gibi bilgili, hoşgörülü<br />
hocalarla gidin” diye bir de akıl<br />
veriyorum…<br />
Sevindirik oldum.<br />
Allah affetsin, biraz da görgüsüz<br />
oldum.<br />
Çünkü ben o kadar insanla “hiç”<br />
olmaya aşık oldum!<br />
Ben orada, o kadar insanla “hiç”<br />
olurken, “bir” oldum.<br />
Ben orada kaybolmayı sevdim.<br />
Kimliklerden, sıfatlardan,<br />
süslerden, püslerden sıyrılmayı,<br />
arınmayı sevdim.<br />
En çok da şunu fark ettiğime<br />
sevindim: Orası hepimizinmiş.<br />
Kimsenin tekelinde değilmiş.<br />
Ne Arapların, ne Suudilerin, ne<br />
sofuların, ne koyu dindarların ne<br />
de dininin bütün vecibelerini yerine<br />
getirenlerin…<br />
Benim gibi getirmeyenlerin de<br />
yeriymiş.<br />
Giderken biraz mahcuptum,<br />
sanki orada yerim yokmuş gibi<br />
hissediyordum, dua ederken<br />
ellerimi çekingen bir şekilde<br />
kaldırıyordum, Allah-ü Ekber<br />
derken sesimi yükseltmekten<br />
utanıyordum…<br />
Sanki bir parmak uzanacakmış,<br />
“Senin burada ne işin var!”<br />
diyecekmiş gibi…<br />
Gittim, gördüm. Ve artık biliyorum.<br />
Öyle bir şey yok. Orası herkesin,<br />
hepimizin.<br />
Kalbinizden geçiriyorsanız, gidin<br />
arkadaşlar!<br />
Teslim olmaya gidin. Allah’la<br />
buluşmaya gidin.<br />
Haa bundan sonra hayatım<br />
değişecek mi? Bence her deneyim,<br />
bizi değiştiriyor, zenginleştiriyor.<br />
Ama hayat tarzım, hayata bakışım<br />
tabii ki değişmeyecek.<br />
Kapanmayacağım da merak<br />
etmeyin!<br />
Fakat ezan yükseldiğinde bir<br />
minareden bir an uzaklara<br />
dalıyorum, hep etkilenirdim<br />
o sesten, şimdi daha çok<br />
etkileniyorum.<br />
İşin içine siyaset karıştırmadan<br />
ibadetini gerçekleştiren herkese<br />
artık sonsuz saygı duyuyorum.<br />
Bekle beni kutsal topraklar, sana<br />
yine geleceğim!
12<br />
Anlatmakla Değil Yaşamakla Anlaşılır<br />
“Anlatmakla<br />
Değil,<br />
Yaşamakla<br />
Anlaşılır”<br />
Demet SABANCI<br />
Şüphesiz, hayatımda Rabbimin yaşattığı<br />
muazzam günlerden bir demetti, Umre<br />
seyahatim...<br />
Gerçekten hep söylendiği gibi<br />
“Anlatmakla değil, yaşamakla anlaşılır”<br />
diye...<br />
Oraya gittiğinizde hiçbir şey aklınıza<br />
gelmiyor, her şeyi unutuyorsunuz.<br />
Hayatla bağlantınızın kesildiği, zamanın<br />
durduğu...<br />
Akıldan çok kalbin, düşüncelerden çok<br />
duyguların devreye girdiği, herkesin bir<br />
olduğu ve Allah-u Teala’ya teslim olunan<br />
çok özel bir yer...<br />
Manevi anlamda, tüm duyguları aynı<br />
anda yaşarken annemle yaşadığımız bir<br />
olayı asla unutamadım.<br />
Dizlerindeki rahatsızlık sebebiyle<br />
annem benimle birlikte ama tekerlekli<br />
sandalyede tavaf ediyorduk.<br />
Tam o an bir böceğin annemin omzuna<br />
konduğunu fark ettim. Böcek, hiç<br />
kıpırdamadan bizimle birlikte tavafı<br />
tamamladı. Sanki bize eşlik ediyordu.<br />
Sanki varlığı ile bizim tavafımızı<br />
paylaşıyordu. Bu böcek bir Yusufçuktu…<br />
Annemin sol omzuna konuşunu tanık<br />
olmuştum. Ancak, annem fark etmemişti<br />
bile. Yusufçuk, annemin omzunda<br />
koruyucu bir melek gibi bize eşlik etti.<br />
Bu olaydan çok derin etkilendim.<br />
Herkese nasip olacak bir şey değil diye<br />
düşündüm. Tıpkı annemin tesadüfü bir<br />
olayla Kâbe’nin içine girebilmesi gibi…<br />
Allah-u Teala tüm Müslümanlara hac ve<br />
Umre yapmayı nasip etsin...
14<br />
KÂBE’Yİ GÖRDÜM
Kâbe’yi Gördüm<br />
<strong>15</strong><br />
“Hacı Olma Vasıflarını<br />
Hayat Boyu<br />
Taşıyabilmek…”<br />
Hacca gitmek, benim manevi<br />
yolculuğumda kabulüne belki de en<br />
çok sevindiğim duamdır diyebilirim.<br />
Daha önce birkaç kez<br />
Umre’ye gitmiştim.<br />
O muhteşem havayı solumuştum.<br />
Bunun yanında uzun zamandır farzımızı<br />
da tamamına erdirmek istiyordum.<br />
Altı yıl boyunca gönlümüzü<br />
Kâbe’nin kapısına koyup heyecanla<br />
sıramızın gelmesini bekledik.<br />
Nihayet altı yılın sonunda sıramız<br />
geldi ve bize de nasip oldu.<br />
Bir farzımızı daha icra etmek<br />
üzere ailemle birlikte Kâbe-i<br />
Şerif’in huzuruna çıktık.<br />
Bir hacı adayı olarak Kâbe’yi<br />
gördüğümde ettiğim ilk dua “Hacı olma<br />
vasıflarını hayat boyu taşıyabilmek<br />
ve lâyıkıyla sürdürebilmek” oldu.<br />
Rabbimiz içten dua eden<br />
herkese Beytullah’a yüz sürmeyi<br />
nasip etsin inşallah…<br />
Galip ATAR<br />
(2017 Ferrari 458 Challenge<br />
Avrupa Şampiyonu/Dünya Üçüncüsü)<br />
Kâbe’yi ilk<br />
gördüğümde<br />
Dünyanın birçok ülkesine gitmeme<br />
rağmen kendimi ait olarak<br />
hissettiğim tek yer Kâbe…<br />
Aslında nasıl bir cahillikle gittiğimi<br />
bilseniz gülersiniz bana…<br />
Lakin şimdilerde hayatımın her<br />
dakikasını hatta hayatımdan<br />
geriye kalan kısmını geçirmek<br />
istediğim tek yer orası.<br />
Öyle ki sanki orada doğup büyümüş,<br />
hayat tecrübelerimi orda kazanmış<br />
gibiyim. Mesleğimle alakalı olarak<br />
dünyayı geziyorum. Asya kıtası<br />
neredeyse bitmek üzere…<br />
Gerçekten dünya çok farklı ama<br />
farkın zirvesi bana göre Kâbe.<br />
Rabbim gören görmeyen,<br />
isteyen herkese nasip etsin.<br />
2017 haccım da şöyle bir dua<br />
etmiştim: “Allah’ım beni buraya<br />
memur kıl” Rabbim de beni bu<br />
kutsal topraklara, mesleğimle<br />
memur kıldı, Elhamdülillah…<br />
Bunun hikayesini inşallah diğer<br />
sayılarda anlatacağım…<br />
Engin Uzun<br />
Fotoğraf Sanatçısı
16<br />
“Kabe-i Muazzama’ya<br />
girerken heyecandan<br />
her şeyi unutmuşum”<br />
İlk Hac ziyaretim, 1989 yılında Salih<br />
Özcan ağabeyin aracılığıyla Kral Fahd<br />
tarafından gelen davet üzerine oldu.<br />
O kafilede 120 kişiydik. Aramızda ünlü boksör<br />
Muhammed Ali Clay gibi tanınan simalar da vardı.<br />
Çok güzel hatıralar yaşadık...<br />
Kâbe-i Muazzama’ya girerken<br />
heyecandan her şeyi unutmuşum.<br />
Neyse ki yanımda Şam Emeviyye Camii’nin<br />
imamı vardı. Kâbe’ye girdim ve hemen<br />
Tahiyyetü’l Mescid namazı kılmak istedim.<br />
O imam birden benim elimden tutarak:<br />
“Hata ediyorsun, zira Kâbe-i Muazzama’yı ilk ziyaret<br />
eden insanın yapması gereken kudüm tavafıdır.” dedi.<br />
Birçok kez fıkıh kitaplarını okumuş ve ders<br />
olarak okutmuş birisiyim, o büyük heyecandan<br />
dolayı böyle bir hale büründüm. Allah<br />
herkese bu heyecanı nasip etsin inşallah.<br />
Bundan bir sene sonra ise yine Kral Fahd’ın davetlisi<br />
olarak hacca gittiğimizde ise Elhamdülillah çok az<br />
hacıya nasip olacak bir bahtiyarlığa mazhar oldum.<br />
Kâbe-i Muazzama’nın içinde sekiz rekat namaz<br />
kıldım. Hala hiçbir ayrıntısı aklımdan çıkmaz...*<br />
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz<br />
Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü<br />
“Kudret neymiş ben<br />
o zaman anladım”<br />
İlk gidişim 1999 yılında çok sevdiğim bir<br />
kardeşim vesilesiyle gerçekleşti.<br />
Muhabbet esnasında “Haydi gidin<br />
bir umre yapın” dedi.<br />
Ve ekledi “Ben ayarlayacağım, siz karışmayın.”<br />
Allah razı olsun biz o zaman Diyanet İşleri<br />
Başkanlığımızın davetlisi olarak gittik.<br />
İnsanın içindeki heyecan daha haber<br />
ulaşır ulaşmaz başlıyor.<br />
Kutsal topraklara indiğimizde benim nabız fırladı.<br />
Ellerim buz gibi ve ter içindeydim. Bayılacağımı<br />
hissediyorum ama öyle bir şey olsun da<br />
istemiyorum. O anı idrak etmek istiyorum.<br />
Sütunların kenarından Beytullah’ın köşesini<br />
gördüm. Hiç planda yokken Kelime-i Şahadet<br />
getirdim ve “Vallahi alemlerin Rabbi olan<br />
Allah sensin, Sen’in evin budur.” dedim.<br />
Kudret neymiş ben o zaman anladım.<br />
Kâbe’nin kudreti beni adamakıllı sallamıştı. Tüm<br />
taşların bir maneviyatı var. Taşın içinde bir şey var<br />
sanki. Beytullah ile selamlaşıyorsun gibi. Hacerü’l<br />
Esved de aynı şekilde canlı gibi geliyor bana.<br />
İlk gittiğimde baya kalabalıktı. Etrafı<br />
bir sürü insan doluydu.<br />
“Niye böyle yapıyoruz ki biz?” dedim.<br />
Çünkü orada sürekli bir itiş kakış vardı.<br />
Kendi kendime sanki Hacerü’l Esved’le<br />
konuşuyormuş gibi dedim ki:<br />
“Bak ben şimdi büyük sünneti yerine getirmek<br />
istiyorum, seni şöyle bir koklasam, bir öpsem diyorum<br />
ama bu itiş kakışın içinde istemiyorum” dedim.<br />
Bir de baktım ki o karmaşanın içerisinde bir<br />
asker gözünü dikmiş bana bakıyor. Eliyle işaret<br />
ederek beni çağırdı. Yanına gittim. Etrafımdaki<br />
insanları açtı. Benim durduğum yeri ferahlattı<br />
ve ben Hacerü’l Esved’in yanına gitmeyi<br />
başardım. Allah o askerden razı olsun...*<br />
M. Engin Noyan<br />
(Tiyatro Yönetmeni | Yazar)
Kâbe’yi Gördüm<br />
17<br />
“Dizlerimin bağı<br />
çözüldü”<br />
1999 yılındaki ilk umrem o günlere denk geldi<br />
ve böyle bir şey yaşadım. Cenab-ı Hakk’ın ne<br />
zaman, neyi, nasıl nasip edeceği belli olmuyor.<br />
İlk ziyaretimde önce Medine’ye gitmiştim.<br />
Orayı görünce öyle sevdim ki, sanki<br />
eskiden terk edip şimdi yeniden gördüğüm<br />
memleketim gibi gelmişti bana Medine.<br />
Çok ağladım. Ciddi bir korkuya kapıldım<br />
ve “Eyvah! Ya ben Mekke’yi gördüğümde<br />
böyle sevemezsem?” diye çok ürktüm.<br />
Hadislerde Kabe’yi ilk gördüğünüzde edilen duaların<br />
kabul olduğu söylenir. Önceden hazırlandım.<br />
Dualar ezberledim, ceplerime yazıp koydum.<br />
İlk edeceğim dua çok önemliydi.<br />
Ama orada pek çok insan gibi dizlerimin<br />
bağı çözüldü. O esnada yürüyemiyorsunuz,<br />
dizinizin üstüne düşüyorsunuz ve<br />
bütün hesaplarınız altüst oluyor.<br />
Hazırladığım bütün duaları unutarak Cenab-ı<br />
Allah’a çok teşekkür etmeye başladım.<br />
Çünkü bizi kapısından içeri evine buyur ediyor.<br />
Bunun için çok hamd ettim. “Mü’minlere,<br />
müslümanlara şeref ver, bizi bu zilletten kurtar<br />
ya Rabbi” diye bir dua çıktı ağzımdan.<br />
Sürekli bunu söylüyordum, bu da benim hiç<br />
planlamadığım bir dua idi. Başka söylemek<br />
istediğim bir sürü duam vardı ama ben<br />
Kabe’de hep bu dua ile döndüm dolaştım.<br />
Allah herkese bu duyguyu nasip etsin. *<br />
Sibel Eraslan<br />
Gazeteci | Yazar<br />
“Ayağım yere<br />
basmıyor, adım<br />
atamıyordum”<br />
İlk ziyaretimi 1996 yılında hac olarak<br />
gerçekleştirdim. Tabii insan hac veya umreyi<br />
hep sona bırakıyor. Bizim statümüzde yaşayan<br />
insanlarda, mali bir külfet de getirdiği için<br />
sürekli üç beş kuruşu bir kenara koyup<br />
bekliyoruz. Memur olduğum için dedim ki:<br />
“Rahat olsun hem böyle bir birikim temin<br />
edilsin hem de emekli ikramiyemi eşim ve<br />
kendim için hacca gitmek için harcayayım.”<br />
O dönem Almanya’da yaşıyordum ve o<br />
zamanki şartlarda Türkiye’den gelip gitmek<br />
zordu. Daha rahat daha kolay ve daha iç<br />
dünyamızın daha hazır hale gelebileceği<br />
bir zaman diliminde madden ve mânen<br />
hazırlıklı olabileceğim emeklilik ikramiyesi<br />
üzerine kurulmuştu ve öyle de oldu.<br />
Cidde’den Mekke’ye doğru yola çıktığımızda<br />
sanki Çanakkale cephesine sipere giden askerler<br />
gibi kimseden çıt çıkmıyordu. Öyle bir sessizlik<br />
anı vardı ki otobüsün gürültüsü ve arada bir<br />
Arap şoförün anlamadığımız sözleri dışında<br />
bir ses yoktu. Kabe’yi ilk gördüğüm anda<br />
İmam-ı Azam’ın o meşhur duasını yaptık...<br />
Hacerü’l Esved’i öpmeye teşebbüs etmedik<br />
ama Kabe duvarına elimiz değsin gibi bir<br />
duygu içindeydik hep. Tavaf ederken sanki<br />
ben yürümüyordum, vücuduma bir motor<br />
takmışlar ve ben enerji harcamıyordum.<br />
Ayağım yere basmıyor, adım atamıyordum.<br />
Yerden bir karış yükseklikte o aletin<br />
tesiriyle ben böyle uçarak geçiyorum gibi<br />
manevi bir cezbe haline kapıldım.<br />
Her şeyin ilk heyecan derinliği bakımından<br />
müthiştir ama orada yaşananlar<br />
gerçekten anlatılamaz, tam kelimelere<br />
dökülemez bir heyecandı. *<br />
Vehbi Vakkasoğlu<br />
Yazar<br />
* Kaynak: Kâbe’yi İlk Gördüğümde / İsmail TONGAR
18<br />
SAVAŞ RİSALESİ<br />
ERDEM BAYAZIT<br />
“Bir depremle<br />
Sarsılıyordu arz.<br />
Gerilmisti<br />
altlarımızda<br />
atlarımız “<br />
(Ben sıcak savaslara<br />
girmedim daha<br />
Kılıçların çeliğine<br />
Su katmadı gözyaşlarım<br />
Ama<br />
Savaş için geldim<br />
Bu bilinçle bilendim<br />
Bildim bileli kendimi<br />
Hep düşlerimde yasadim Bedir’i)<br />
Kardeşin biri bir safta<br />
Öbür safta diğeri<br />
Bir yanda<br />
Baba.<br />
Oğul<br />
Bir yanda.<br />
Ve toprak gibi güçlü bir ana<br />
Yedi erkek doğuran<br />
Yedisini birlikte<br />
Bedr’e yollayan<br />
Ey Afra kadın!<br />
Kalacak adın<br />
Bu dünyada<br />
Kadınlar er kişiler doğurdukça.<br />
Mutlaka bir sınav olacaktı<br />
Çünkü Sünnetullahti.<br />
Uhud’ta savas vardı<br />
Bu savas bir imtihandi<br />
Gerçi her savaş bir imtihandı<br />
Tüm yaşam bir imtihandı<br />
Ama<br />
Uhud<br />
İmtihan içinde bir imtihandı.<br />
O demişti: Savunmak da<br />
Savaşlardan<br />
Bir savaştir.<br />
Savaşçilar demişti: Bu<br />
gün o gündür<br />
Düsmanı cepheden vurmak<br />
Nasipse eğer<br />
Cennet kapılarına varmak<br />
Kevserle kanmak<br />
İsteriz<br />
O dedi: Mübarek olsun savaşınız<br />
Sabrederseniz eğer<br />
Sizindir zafer
Savaş Risalesi<br />
19<br />
Savaşçılar uçmağa varmış gibi<br />
Şehitlik umuduyla sarhoş gibi.<br />
Muaz dedi: Eyvahlar<br />
olsun siz ne yaptınız?<br />
Hudayr dedi: O’nun reyine<br />
karşı reyde mi bulundunuz?<br />
Savaşçıların içinde<br />
bir tel titremişti<br />
Başlarını önlerine eğdiler<br />
O’nun kapısına dayandılar<br />
O zırhını kuşanmıştı<br />
Hikmetlerden bir hikmet daha<br />
Noktalanmıştı.<br />
Öyleyse ey ümmet<br />
Ey kurtulmuş millet<br />
Kutku olsun şuranız<br />
Kutlu olsun savaşınız.<br />
-Feda olsun sana<br />
Anam<br />
Babam<br />
At ya Sa’d!<br />
Müşriklerin çarpılmış suratları<br />
Altlarında talihsiz atları<br />
Çarparak çeliğin ışıklı yalımına<br />
Paralandılar<br />
Parçalandılar.<br />
Uhut’tan<br />
Koşup gelen<br />
Birkaç müslüman:<br />
Eyvahlar olsun, eyvahlar olsun<br />
Yeryüzü efendisini kaybetti<br />
eyvahlar olsun<br />
Sümeyra kadın ekmek yapıyordu<br />
Elleri sakindi<br />
Gözleri dalıp gidiyordu<br />
Sanki maverayı seyrediyordu<br />
İçinde bir mahşer kaynıyordu<br />
Yüreğinde uhut dalgalanıyordu.<br />
-Resulullah nerede?<br />
Dediler:<br />
-Ey Sümeyra kadın başın sağ olsun<br />
Bilmiyoruz Resulullah nerede<br />
Ama<br />
Bu gömdüğümüz kardeşindir,<br />
Allah katında<br />
Şehittir.<br />
Sümeyra dedi:<br />
-Allah rahimdir<br />
O’na bu rütbe<br />
Mübarek olsun.<br />
Ama ben Resulullah’ı soruyorum.<br />
Sümeyra seyirtti<br />
Gitti gitti<br />
Yeniden bir topluluk gördü<br />
Durmayıp sordu:<br />
-Resulullah nerede?<br />
Dedi mü’minler:<br />
-Bilmiyoruz. Ama<br />
gömdüğümüz erkeğindir<br />
Muradına erendir<br />
Elbisesiyle gömülendir.<br />
Ey ok atan<br />
Ey hayat coşkunluk katan<br />
Kutlu olsun savaşın<br />
Konuşan O’ydu:<br />
-Bu kılıcın hakkını kim verir<br />
-Nedir o kılıcın hakkı<br />
ya Resulullah<br />
-Düşmanın yüzünde<br />
parçalanmaktır<br />
-Öyleyse o iş bana haktır<br />
dedi savaşçı<br />
Kılıcı eline aldı<br />
Koltukları kabardı<br />
Ve yürüdü meydana<br />
Salına salına.<br />
-Bu yürüyüşü sevmez Allah<br />
dedi Resulullah<br />
Ama bu hal müstesna<br />
O gün içinceye dek<br />
şehitlik şerbetini<br />
Savaşçı<br />
Döne döne<br />
Savaştı.<br />
Apansız sıçradı<br />
Çocukları göz nuru gençlerin<br />
yürek aydınlığı<br />
İhtiyarların dilde duası<br />
gönülde umudu<br />
Evrenin efendisine ne olmuştu<br />
O’na bir halmi olmuştu.<br />
Sıçradı kalktı Sümeyra kadın<br />
Başörtüsü havada dalgalanıyordu<br />
Unlar toprağa saçıldı,<br />
küller hamura karıştı<br />
Medine sokakları hızla kayıyordu<br />
evler bir bir tükeniyordu<br />
Sümeyra kadın bendinden<br />
boşanmıştı<br />
bağrını döğüyordu.<br />
Sonra uhut göründü<br />
Sonra mü’minlerden bir<br />
kalabalık gördü<br />
Koştu yanlarına erişti<br />
Dedi Sümeyra:<br />
-Hamd olsun, ona şehitlik kutlu olsun<br />
Ama bir haber verin<br />
Resulullah nerede?<br />
Sonra gördü O’nu<br />
-Hamd olsun<br />
Dostlarını gördü<br />
-Hamd olsun<br />
Buluştular<br />
Görüştüler<br />
Biliştiler mü’minler<br />
-Hamd olsun.<br />
Yaratana hamd olsun<br />
Yaratıp imtihan edene<br />
İmtihandan geçirip zafere erdirene<br />
Bilinçleri bileyip sabırlar verene<br />
Rahman olana<br />
Rahim olana<br />
Muin olana<br />
Hamd olsun.<br />
Erdem Bayazıt<br />
(Ankara 1979)
20<br />
uhud<br />
Dursun Ali Erzincanlı’nın şiiriyle<br />
adeta gözümüzde canlandırdığı<br />
Uhud Savaşı, İslam tarihinin en<br />
önemli olaylarının başında gelir.<br />
UHUD<br />
Dursun Alİ ERZİNCANLI<br />
Günlerden cuma...<br />
Uhud’a gelenler var.<br />
Medine yolu toz duman...<br />
Uhud’a gelenler var.<br />
Bir dağılsa da şu hava,<br />
Görsek Medine-i Münevvere’den Uhud’a gelenleri.<br />
Bir görsek Allah Rasulü’nü<br />
Ve eroğlu erleri...<br />
Bakın göründüler işte;<br />
Atının üzerinde Evrenin Efendisi!<br />
Cihanın gözbebeği!<br />
Uhud’un sevgilisi!<br />
Sağında ve solunda Ashab-ı Güzin<br />
Önündeyse iki üveyk yürüyor;<br />
Biri Sad bin Muaz,<br />
Diğeri Sad bin Übade.<br />
Allah’ım bu ne edep<br />
Atlarının bile başı yerde...<br />
Uhud; bir yenilgiden alınacak<br />
dersler,<br />
Uhud; bir nefis mücadelesi,<br />
Uhud; bir endişe,<br />
Uhud; bir sevinç,<br />
Uhud; bir strateji dehası,<br />
Uhud; bir zafer,<br />
Uhud; ümmete sarsıcı bir derstir.<br />
“Hani sen sabah erkenden<br />
savaşmak için müminleri<br />
mevzilere yerleştirmek üzere<br />
ailenden ayrılmıştın. Allah<br />
her şeyi hakkıyla işitendir,<br />
bilendir.”<br />
Al-i İmran Sûresi, 121. ayet<br />
Diyanet İşleri Başkanlığı Meâli<br />
Kur’an-ı Kerim’de bu ayetlerle<br />
anlatılmaya başlanılan savaşın<br />
yaşandığı Medine’deki Uhud Dağı<br />
biz Müslümanlar için sayısız öğütler<br />
vermekte.<br />
23 Mart 625’te Müslümanlar<br />
ile Mekkeli müşrikler arasında<br />
gerçekleşen savaşın günümüze<br />
uzanan dersleri insanın içini titretir.<br />
Peygamber Efendimiz’in<br />
görevlendirdiği okçuların yerini terk<br />
etmesiyle birlikte iki ateş arasında<br />
kalan Müslümanlardan Hz. Hamza<br />
ile birlikte 70 sahabe şehit oldu.<br />
Peygamber Efendimiz ciddi şekilde<br />
yaralandı.<br />
Yaşanan şiddetli savaşın adeta<br />
canlı hatıralarıyla dolu Uhud Dağı<br />
ve çevresi günümüzde de Umre
Uhud<br />
21<br />
Ensâr’dan Selimeoğulları’nın reisi<br />
Amr bin Cemûh, topal bir kimse<br />
idi. Kendisinin dört oğlu olup<br />
Allâh Resûlü ile birlikte savaşlara<br />
katılırlardı. Resûl-i Ekrem<br />
Efendimiz Uhud Gazvesi’ne<br />
çıkacağı sırada Amr da sefere<br />
katılmak istedi. Oğulları:<br />
“–Sen cihâd ile mükellef değilsin.<br />
Allâh Teâlâ seni özür sâhibi<br />
olarak kabûl etti. Biz senin yerine<br />
gidiyoruz.” dediler. Amr:<br />
“–Siz Bedir günü benim cennete<br />
girmeme mânî oldunuz. Vallâhi<br />
ben bugün sağ kalsam dahî,<br />
muhakkak bir gün şehîd olup<br />
cennete gireceğim!” dedi. Sonra<br />
hanımına da:<br />
SAHABENİN ŞEHADET AŞKI<br />
“–Herkes şehîd olup cennete<br />
giderken ben sizin yanınızda<br />
oturup duracak mıyım?” diyerek<br />
çıkıştı. Hemen kalkanını aldı ve:<br />
“–Allâh’ım! Beni âileme geri<br />
çevirme!” diye duâ ettikten<br />
sonra Resûlullâh’ın yanına gitti.<br />
Peygamber Efendimiz’e:<br />
“–Oğullarım beni Medîne’de<br />
bırakmak istiyorlar. Beni, Sen’inle<br />
birlikte savaşa çıkmaktan<br />
menediyorlar. Vallâhi, ben şu<br />
topal hâlimle cennete ayak<br />
basmayı arzuluyorum.” dedi.<br />
Allâh Resûlü:<br />
“–Allâh Teâlâ seni mâzur<br />
görmüştür. Sana cihâd farz<br />
değildir.” buyurdu. Amr:<br />
“–Yâ Resûlallâh! Sen benim<br />
Allâh yolunda ölünceye kadar<br />
savaşarak şehîd olup şu topal<br />
ayağımla cennette yürümemi<br />
uygun görmez misin?” dedi.<br />
Nebiyy-i zî-şân Efendimiz:<br />
“–Evet, uygun görürüm.”<br />
buyurdu. Amr’ın oğullarına da:<br />
“–Artık babanızı savaştan<br />
menetmeyiniz. Umulur ki,<br />
Allâh ona şehâdet nasîb eder.”<br />
buyurdu. Amr kıbleye döndü ve:<br />
“Allâh’ım! Bana şehîdlik nasîb et!<br />
Beni mahrum ve me’yûs olarak<br />
ev halkımın yanına döndürme!”<br />
diyerek duâ etti ve cihâda katıldı.<br />
ziyaretçilerinin uğrak noktası.<br />
İki cihan nuru Peygamber Efendimiz’in<br />
(S.A.V.) yaralandığı, sahabe<br />
efendilerimizin şehit edildiği, meşhur<br />
okçuların nöbet tuttuğu yerler halen<br />
o günü bize yaşatırcasına hatıraların<br />
tazeliğini koruyor.<br />
Suud yönetiminin “şirk tehlikesi”<br />
gerekçesiyle her ne kadar Peygamber<br />
Efendimiz’in (S.A.V.) tedavi edildiği<br />
mağarayı betonla kaplaması gibi yanlış<br />
uygulamalar bulunsa da her bir santimi<br />
bizler için çok anlamlı olan bu coğrafya<br />
ümmete bir olmanın, iri olmanın, diri<br />
olmanın önemini anlatıyor.<br />
“Hani sen sabah erkenden savaşmak için<br />
müminleri mevzilere yerleştirmek üzere<br />
ailenden ayrılmıştın. Allah her şeyi hakkıyla<br />
işitendir, bilendir.<br />
O zaman sizden iki bölük, Allah onların velîsi<br />
olduğu halde bozulup çekilmeye yüz tutmuştu;<br />
müminler yalnız Allah’a güvensinler.”<br />
Al-i İmran Sûresi, 121 ve 122. ayetler | Diyanet İşleri Başkanlığı Meâli<br />
Uhud Dağı, Okçular Tepesi, İslam<br />
ordusunun ordugâhı, Mekkeli<br />
Müşriklerin ordugahı, sahabelerin<br />
mezar yerleriyle adeta bizler için<br />
yaşayan bir mekân... Uhud; stratejİk,<br />
tarihi, ilmi, dini birçok konuda bizlere<br />
ışık tutmakta.
22<br />
ŞEHİTLERİN EFENDİSİ<br />
HZ. HAMZA<br />
Savaşın en şiddetli olduğu anlardan biri…<br />
Toz bulutu içinde bir o yana bir bu yana koşup duran<br />
İslâm’ın yiğit cengâveri Hazreti Hamza…<br />
Vahşî’nin attığı bir mızrakla şehit oldu.<br />
Uhud’a giden kutlu yolcular Hz. Hamza’nın kabrini de<br />
ziyaret ederek bu büyük cengâvere son görevlerini<br />
yerine getirirler.<br />
Bu sırada yine hüzünlenir, yine mahzunlaşırlar.<br />
Çok bilinmez ama hanım sahabelerden Ümmü Umâre<br />
da Uhud Savaşı’na katılarak oku ve yayı ile düşmanla<br />
çarpışanlardan biridir. Savaştan sonra Medîne’ye dönen<br />
Allâh Resûlü:<br />
“−Harp esnâsında sağıma soluma döndükçe hep Ümmü<br />
Umâre’nin yanıbaşımda çarpıştığını görüyordum.”<br />
demiştir.<br />
(İbn-i Hacer, el-İsâbe, IV, 479)<br />
UHUD ŞEHİTLERİ<br />
Müşrikler Uhud’u tamamen terk ettikten sonra Allah<br />
Resulü, harp sahasına inerek şehitleri defnettiler. Tam<br />
yetmiş şehit verilmişti. Bunların arasında Hazret-i Hamza<br />
gibi cengâverler ve Mus’ab bin Umeyr gibi yiğitler de<br />
vardı.<br />
“BİZ UHUD’U SEVERİZ, UHUD DA BİZİ SEVER!”<br />
Uhud’un, Rasûlullâh’ın gönlünde müstesnâ bir yeri vardı.<br />
Fahr-i Kâinât -aleyhi ekmelü’t-tahiyyât- Efendimiz,<br />
ömrü boyunca Uhud’u ve Uhud şehîdlerini sık sık ziyâret<br />
etmişlerdir. Zaman zaman da:<br />
“Biz Uhud’u severiz, Uhud da bizi sever!” buyururlardı.<br />
(Buhârî, Cihâd, 71; Müslim, Hacc, 504)<br />
Bu nebevî iltifât ile tekrîm edilen şehîdler meşhedi Uhud,<br />
Allâh Rasûlü’nün muhabbetiyle sırılsıklam ıslanmış bir<br />
mekân olarak, kıyâmete kadar gelecek ümmete azîz<br />
hâtıralarla dolu bir ziyâretgâh olmuştur.
23<br />
ALLAH’IN ASLANI<br />
HZ. HAMZA’NIN KABRİ<br />
- uHUD
24<br />
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN UHUD<br />
SAVAŞI’NDA OKUDUĞU DUA<br />
İşte müşrikler, kalplerine<br />
düşen bu korkunun da<br />
tesiriyle, müslümanlara<br />
karşı sağladıkları geçici<br />
galebeye rağmen<br />
tamâmen müdâfaasız olan<br />
Medîne’yi istîlâya teşebbüs<br />
edemediler.<br />
Üstelik yanlarında bir tek<br />
müslüman esir bile olmadığı<br />
hâlde geri dönüyorlardı.<br />
Şüphesiz ki bu, Allâh’ın,<br />
Peygamberi’ne ve<br />
mü’minlere olan bir lütfu<br />
idi. Uhud’da müşrikler<br />
dönüp giderken, Allâh<br />
Resûlü:<br />
“–Saf olunuz, Rabbime duâ<br />
ve senâda bulunayım!”<br />
buyurdu. Ashâb-ı kirâm<br />
Allâh Rasûlü’nün arkasında<br />
saf oldular. Peygamber<br />
Efendimiz şöyle duâ etti:<br />
“Allâh’ım! Bütün hamd<br />
ü senâlar Sana âittir!<br />
Allâh’ım! Sen’in yayıp<br />
bollaştırdığını daraltacak<br />
yok, Sen’in daralttığını da<br />
açıp yayacak yok! Sen’in<br />
saptırdığını doğrultacak<br />
yok, Sen’in hidâyet<br />
verdiğini de saptıracak<br />
yok! Sen’in vermediğini<br />
verecek yok, Sen’in<br />
verdiğini de engelleyecek<br />
yok! Sen’in uzaklaştırdığını<br />
yaklaştıracak yok,<br />
Sen’in yaklaştırdığını da<br />
uzaklaştıracak yok!<br />
Allâh’ım! Rahmet ve<br />
bereketini, fazl-u keremini<br />
üzerimize saç! Allâh’ım!<br />
Sen’den aslâ değişmeyecek<br />
ve hiçbir zaman zâil<br />
olmayacak ebedî nîmetler<br />
isterim. Allâh’ım! Sen’den<br />
yoksulluk gününde nîmet,<br />
korkulu günde emniyet<br />
dilerim! Allâh’ım! Hem<br />
verdiklerinin hem de<br />
vermediklerinin şerrinden<br />
Sana sığınırım!<br />
Allâh’ım! Îmânı bize sevdir,<br />
gönüllerimizi onunla<br />
zînetlendir!<br />
Bizi küfür, azgınlık ve<br />
isyandan nefret ettir! Bizleri<br />
din ve dünya için faydalı<br />
olan şeyleri bilenlerden,<br />
doğru yola erenlerden eyle!<br />
Allâh’ım! Bizi müslüman<br />
olarak öldür, müslüman<br />
olarak yaşat! Şeref ve<br />
haysiyetimizi yitirmeden,<br />
fitnelere mâruz kalmadan,<br />
sâlihler zümresine ilhâk<br />
eyle!<br />
Allâh’ım! Sen’in<br />
peygamberlerini yalanlayan,<br />
insanları Sen’in yolundan<br />
alıkoyan kâfirler gürûhunu<br />
kahreyle! Onların üzerine<br />
musîbetini ve azâbını indir.<br />
Allâh’ım! Kendilerine kitap<br />
verilen kâfirleri de kahreyle!<br />
Ey hak ve gerçek olan İlâh!<br />
Âmîn!”
25<br />
Mekke’nin kavrulmuş<br />
sıcağında, kuş uçmaz<br />
kervan geçmez<br />
kayalıklarla kaplı<br />
dağlarında, kurbanlık<br />
oğlundan başka kimsesi<br />
olmayan Halil’in<br />
sesini kim duyacak, o<br />
sese kim “Lebbeyk”<br />
diyecekti?<br />
Kimsesizlerin Kimsesi,<br />
seslendi ona…<br />
YÜKSELTİN SESİNİZİ<br />
“LEBBEYK”<br />
DİYE...<br />
“Sen seslen Ey<br />
İbrahim” diye<br />
buyurdu…<br />
“Hz. İbrahim, bu emir<br />
üzerine bir an duraklamış<br />
ve “Ya Rabbi, şu ıssız,<br />
sessiz, kimsesiz, ot<br />
bitmez, kervan geçmez<br />
çölde beni kim duyar, kim<br />
benim davetime icabet<br />
eder?” deyivermişti.<br />
“Bana hiçbir şeyi eş<br />
tutma, tavaf edenler,<br />
ayakta ibadet edenler,<br />
rükû ve secdeye varanlar<br />
için evimi temiz tut.”<br />
“İnsanlar arasında haccı<br />
ilan et ki; gerek yaya<br />
olarak, gerekse nice uzak<br />
yoldan gelen yorgun<br />
develer üzerinde sana<br />
gelsinler.” diye buyuruldu<br />
İbrahim’e…<br />
Bu, Allah’ın evine<br />
davetiydi, hiç mümkün mü<br />
ki; akıl sahibi bir insan bu<br />
davete icabet etmesin…<br />
Hiç mümkün mü ki;<br />
akıl sahibi bir insan bu<br />
davete icabet etmekte<br />
tereddüt etsin…Ve bugün<br />
Hz. İbrahim’in davetine<br />
milyonlarca insan cevap<br />
verdi.<br />
Cenab-ı Hakk, Hz.<br />
İbrahim’in davetini yerle<br />
gök arasına duyurdu.<br />
Bugün de bu çağrıya<br />
uyan, hasret ve hicranla<br />
yollara dökülen müminler,<br />
“Lebbeyk...” diyorlar...<br />
“Bismillahirrahmanirrahim”<br />
Lebbeyk Allahümme lebbeyk<br />
Lebbeyk la şerike leke lebbeyk<br />
İnne’l-hamde ve’inni’mete leke<br />
Ve’l-mülk, la şerike leke.<br />
“Allah’ım! Davetine uydum.<br />
Emrine boyun eğdim.<br />
Senin hiçbir ortağın yoktur.<br />
Davetine icabet ederek<br />
huzuruna geldim.<br />
Hamd sana mahsustur. Nimet<br />
ve mülk senindir.<br />
Senin hiçbir ortağın yoktur.”<br />
LEBBEYK...<br />
Hac esnasında ihrama girildiği<br />
andan itibaren bayramın birinci<br />
günü (Zilhicce’nin 10.günü)<br />
Cemre-i Akabe’de ilk taşın<br />
atılmasına değin yüksek sesle<br />
okunan, ilahi ve kudsi olan<br />
mana yüklü davete iştirak...
26<br />
MEDİNE<br />
HURMASININ<br />
SERÜVENİ:<br />
Acve Hurması<br />
Acve… Cennet meyvesi… Peygamber<br />
Efendimiz (s.a.v) hastalığa karşı ve<br />
şifayı bulmak için yenmesini istediği<br />
hurma… Acve, içeriği itibariyle<br />
adeta bir sağlık hazinesi.<br />
Birçok hadiste de yer aldığı üzere,<br />
Acve’nin özellikle insan sağlığı<br />
üzerindeki etkisine atıfta bulunuluyor.<br />
Vücut direncini dengeleyen bu meyve, kalp, karaciğer,<br />
sarılık gibi birçok derde de dermandır.<br />
Kısırlığın önüne de geçtiği birçok kaynakta mevcuttur.<br />
Ayrıca tadı olarak her ne kadar şekerli olsa bile<br />
kolesterole de iyi geldiği bilimektedir.<br />
Peygember Efendimiz (s.a.v.) birçok hadisinde<br />
Acve’ye yer vermiştir.<br />
Sâd İbn-i Ebî Vakkas (r.a.) hasta olduğunda<br />
Resûlûllah (s.a.v.) Efendimiz hasta ziyaretine giderler.<br />
“Mübarek ellerini göğsüme koydu. Hatta ben mübarek elinin<br />
soğukluğunu kalbimde hissettim. Sonra “Sen kalp hastalığına<br />
yakalanmışsın! Sakif’in kardeşi Haris İbn-i Kelede’ye git.<br />
Tedavi ol. O tabib birisidir. Medine’nin Acve hurmasından yedi<br />
tane alsın, onları çekirdekleri ile beraber dövsün (öğütsün)<br />
sonra onu süt ile yağ ile sulandırarak sana yedirsin.”<br />
Sâd (r.a.) böylece bu hastalıktan kurtulmuştur.
27<br />
Peygamber Efendimiz (s.a.v) de bir hadislerinde lohusalık<br />
döneminde hurma yemenin öneminden bahsediyor:<br />
“Kadınlarınıza lohusa döneminde hurma yediriniz.<br />
Kim loğusalığında hurma yerse onun çocuğu<br />
akıllı ve ağırbaşlı olur. Çünkü hurma, Hz. Meryem’in<br />
lohusalığındaki yiyeceği idi.<br />
Acve hurmasının mucizevi yönleri vardır.<br />
Sağlığa olan müthiş faydalarının yanı sıra manevi özellikleri de<br />
bulunur. Acve hurma ağaçlarını Peygamber Efendimiz (S.a.v.)<br />
mübarek elleriyle Medine şehrinin etrafına dikmiştir. Özellikle<br />
hamile olamayan kadınlara yemeleri tavsiye edilmiştir. Günümüzde<br />
halen bu peygamber elleriyle dikilen ağaçlardan bulunmaktadır.<br />
Acve Hurmasının Faydaları…<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
Acve Hurması, rahim kaslarını<br />
güçlendirir.<br />
İçerdiği fruktozdan dolayı vücut için<br />
enerji kaynağıdır.<br />
B grubu vitaminleri içerdiği için<br />
karaciğere çok faydalıdır.<br />
Sarılık hastalığına yakalanma riskini<br />
düşürür.<br />
5 Kısırlığın önüne geçer.<br />
6 Bağrsakları çalıştırır ve iştah açar.<br />
7<br />
A vitamini muhtevasından dolayı<br />
göz sağlığı için önemlidir.<br />
8 Vücuttaki toksin atımını kolaylaştırır.<br />
9 Hazmı kolaylaştırır.<br />
10 Bol miktarda demir içerir. Kan Yapar<br />
11<br />
Muhtevası bakımından (fosfor,<br />
potasyum) bebeklerin gelişiminde<br />
çok önemlidir.<br />
12 Damar sertliğini ortadan kaldırır.<br />
13 Kolesterolü bitirir.<br />
14 Vücuttaki şeker seviyesini ayarlar.<br />
<strong>15</strong><br />
İç kanama geçirenlerin kanamasını<br />
durdurur.<br />
(Ebu Hureyre r.a.)<br />
“Acve denen hurma Cennet’tendir<br />
ve zehire karşı şifadır.”<br />
(Hz. Aişe r.a.)<br />
Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “(Medine’nin necd<br />
cihetinde yer alan) Aliye acvesinde şifa vardır. O<br />
sabahın ilk vaktinde (yenirse) panzehirdir.”<br />
(Sa’d bin ebi Vakkas r.a.)<br />
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdular:<br />
“Kim sabah aç karnına<br />
yedi tane acve hurması yerse<br />
o gün ona ne sihir ne de zehir tesir eder.”<br />
(Meryem Suresİ (23-26 ayetler)<br />
“Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına<br />
sürükledi. Dedi ki: ‘Keşke bundan önce ölseydim<br />
de, hafızalardan silinip unutuluverseydim.’<br />
Altından (bir ses) ona seslendi: ‘Hüzne kapılma,<br />
Rabb’in senin altında bir su arkı kılmıştır.<br />
“Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun<br />
hurma dökülsün. Artık, ye, iç, gözün aydın olsun.”
28<br />
Ravza-İ<br />
Mutahhara’dakİ<br />
8 Sütunun Hİkmetİ<br />
Bahçelerin en güzeli, cennet kokusunu hissettiren Ravza-i<br />
Mutahhara yani “tertemiz bahçe anlamındaki alan kutsal<br />
topraklara yolculuk edenlerin hayran kaldığı yerlerin başında gelir.<br />
“Evimle<br />
minberimin<br />
arası Cennet<br />
bahçelerinden<br />
bir bahçedir<br />
ve minberim<br />
de Cennet<br />
bahçelerinin<br />
üzerindedir.”<br />
“Evimle<br />
minberimin<br />
arası, Cennet<br />
bahçelerinden<br />
bir bahçedir<br />
ve minberim<br />
havzımın<br />
üzerindedir.”<br />
(bk. Buhârî, Fadlı<br />
Salati Mescidi Mekke,<br />
5; Müslim, Hac, 92;<br />
Müsned, 2/36, 236,<br />
450, 534; 4/41)<br />
Mescid-i Nebevi’nin<br />
Müslümanlar için bu<br />
en önemli noktasında<br />
İslamiyet’in ilk<br />
yıllarından kalma sayısız<br />
anı ve bu anıların<br />
yaşandığı noktaların<br />
başında da o yıllarda<br />
dikilen sütunlar gelir.<br />
Hz. Peygamber’in<br />
(S.A.V.) mescidi ilk<br />
inşa ettirdiği günlerde<br />
Ravza-i Mutahhara’da<br />
çatıyı tutmak için hurma<br />
ağaçları bulunuyordu.<br />
Daha sonraki yıllarda<br />
bu hurma ağaçlarının<br />
tam da bulunduğu<br />
yere daha sağlam<br />
olması için sütunlar<br />
yerleştirildi. Lâkin<br />
hiçbir zaman yerleri<br />
değiştirilmedi. Şu an<br />
hâlâ Peygamberimiz<br />
zamanındaki hurma<br />
ağaçlarının yerlerinde<br />
duruyorlar.<br />
Bu sütunlardan 8<br />
tanesinin çok özel<br />
bir kıymeti var. Her<br />
biri peygamberimizin<br />
hatıralarıyla süslenmiş<br />
bu 8 sütunun üzerine<br />
Osmanlı padişahı<br />
3. Selim tarafından<br />
isimleri yazılmıştı.<br />
Ravza-i Tâhire,<br />
Medine’deki Mescid-i<br />
Nebevi’nin içinde bulunan<br />
Peygamberimizin türbesi<br />
ile minberi arasına verilen<br />
isim. Bu ismi bizzat<br />
Peygamberimiz takmış ve<br />
sağda belirtilmiş hadis-i<br />
şerifleri buyurmuştur:<br />
“Minberimin<br />
ayakları Cennet<br />
üzerindedir.”<br />
(Ahmed, b. Hanbel, VI<br />
289, 292, 318; Nesaî,<br />
Mesâcid, 8).
29<br />
HZ.PEYGAMBER’İN<br />
HEP YANINDA<br />
NAMAZ KILDIĞI<br />
SÜTUN<br />
kokulu sütunun yanında<br />
kılınan namazdır”<br />
buyurmuştu.<br />
MUHACİRLER<br />
SÜTUNU<br />
Hz. Peygamber’in daima<br />
yanında namaz kıldığı<br />
sütundur.<br />
Peygamber Efendimiz<br />
(S.A.V.) ‘in namaz<br />
kıldırdığı yerde<br />
bulunduğu için sahabeler<br />
tarafından bu sütunun<br />
üzerine esans sürülür,<br />
güzel kokması sağlanırdı.<br />
Bu yüzden “Kokulu<br />
Sütun” ismini almıştı.<br />
Kıble tarafından Mihrab-ı<br />
Nebeviye bitişik olan bu<br />
sütunun yanında namaz<br />
kılmak için sahabeler<br />
adeta birbirleriyle<br />
yarışırlardı.<br />
Maliki mezhebinin<br />
kurucusu Malik bin<br />
Enes: “Nafile kılınan<br />
namazların en faziletlisi,<br />
Mekke’den Medine’ye<br />
hicret eden muhacirler,<br />
genellikle burada<br />
toplanıp sohbet ettikleri<br />
için, sütunun bir diğer<br />
ismi de Muhacirler<br />
Sütunu olmuştu.<br />
Peygamberimizin<br />
hanımı Hz. Ayşe,<br />
teheccüd namazlarını<br />
bu sütunun<br />
yanında kılardı. Hz.<br />
Peygamber’in, farz<br />
namazları bir süre<br />
bu sütunun yanında<br />
kıldırdığı rivayet edilir.<br />
Hz. Ebu Bekir ve Hz.<br />
Ömer de bu sütunun<br />
yanında namaz kılmayı<br />
alışkanlık hâline<br />
getirmişlerdi.<br />
Sultan 3. Murat’ın Yaptırdığı Minber
30<br />
Ravza-i Mutahhara’daki 8 Sütunun Hikmeti<br />
EBU LÜBABE, ALTI<br />
GÜN SÜTUNA BAĞLI<br />
YAŞADI<br />
Tevbe Sütunu-Ebu<br />
Lübâbe Sütunu<br />
minber tarafından<br />
dördüncü, maksure<br />
tarafından ikinci,<br />
kıble tarafından da<br />
üçüncü sütundur.<br />
Peygamberimizin<br />
kabrinin, hatta<br />
başının hizasındadır.<br />
Tevbe Sûresi’ne konu<br />
olan Ebu Lubabe,<br />
kendini bu sütuna<br />
bağladığı için adını bu<br />
olaydan alır.<br />
YABANCI<br />
HEYETLERİN KABUL<br />
SÜTUNU<br />
Hz. Peygamber’in,<br />
mescide girip çıktığı<br />
kapının solundaki<br />
sütundur. Hz.<br />
Peygamber, yabancı<br />
heyetleri burada<br />
kabul ederdi.<br />
ÎTİKÂF-YATAK<br />
SÜTUNU<br />
Minber tarafından<br />
beşinci, maksure<br />
tarafından birinci<br />
sütundur.<br />
Peygamberimiz her<br />
Ramazan ayında,<br />
Kadir gecesini<br />
değerlendirmek<br />
maksadıyla mescitte<br />
itikâfa çekilirdi.<br />
Yatağını buraya<br />
serdiği için sütun, bu<br />
ismi aldı.<br />
MUHÂFIZLAR<br />
SÜTUNU<br />
HZ. ALİ SÜTUNU<br />
Hz. Peygamber’in,<br />
mescide girip çıktığı<br />
kapının sağındaki<br />
sütundur.<br />
Peygamberimizi<br />
koruyan ve başlarında<br />
Hz. Ali’nin bulunduğu<br />
muhafızlar, Hz.<br />
Ayşe’nin evinin<br />
kapısının önündeki<br />
bu sütunun<br />
yanında beklerlerdi.<br />
Nihâyet, “Allah<br />
seni insanlardan<br />
korur” (Mâide-67)<br />
ayeti inince,<br />
Peygamberimiz<br />
muhafızları gönderdi.<br />
MARBAATÜL-KABR<br />
SÜTUNU<br />
CİBRİL SÜTUNU<br />
Batı duvarının,<br />
kuzeye büküldüğü<br />
köşe ile Heyetler<br />
Sütunu’nun<br />
yakınındadır. Hz.<br />
Peygamber’in kabrini<br />
çevreleyen duvarın<br />
iç tarafında kaldığı<br />
için görmek mümkün<br />
değildir. Makam-ı<br />
Cibril de denen bu<br />
sütun, Hz. Fatıma’nın<br />
odasının yanındaydı.<br />
TEHECCÜD SÜTUNU<br />
Kıble tarafından,<br />
Hz. Fâtımâ’nın<br />
evinin arkasındadır.<br />
Resûlüllah (S.A.V.),<br />
teheccüd namazlarını<br />
dâimâ bu sütunun<br />
yanında kılardı.<br />
Peygamberimizin<br />
burada teheccüd<br />
namazı kıldığını<br />
farkeden ashâp<br />
da O’na katılmaya<br />
başladılar. Bir zaman<br />
sonra gece namazları<br />
bu sütunun yanında,<br />
vakit namazları<br />
gibi kalabalık bir<br />
cemaatle edâ edilmeye<br />
başlandı. Bu yüzden<br />
Peygamberimiz (farz<br />
olarak algılanmasın<br />
diye) gece namazlarını<br />
evinde kılmaya<br />
başladı. Şu an hâlen<br />
bu sütunlar, Sultan<br />
3. Selim tarafından<br />
isimleri süslü çelenk<br />
kabartmalar içinde<br />
yazılı haldedir.
Ebû Lübâbe (r.a.)<br />
31<br />
Ebû Lübâbe (r.a.)<br />
Hz. Ebû Lübâbe<br />
(r.a.) Ensar’dandır.<br />
Hicret’ten önce<br />
Müslüman olmuştu.<br />
İkinci Akabe<br />
Biatı’na katılan 75<br />
sahabiden birisi<br />
de Ebû Lübâbe idi.<br />
İslam’ın Medine’de<br />
yayılmasında büyük<br />
gayret sarf etmiştir.<br />
İslam tarihine geçen<br />
ve Ebu Lubâbe’nin<br />
(r.a.) tanınmasını<br />
sağlayan olay ise<br />
şöyle gelişti.<br />
Hendek savaşında<br />
önce Peygamberimiz<br />
(s.a.v.) ile anlaşma<br />
yapan Benî<br />
Kurayza Yahudileri<br />
Hendek Savaşı gibi<br />
kritik bir devrede<br />
ahitlerini bozdular.<br />
Müslümanlara<br />
yardım edecekleri<br />
yerde müşriklere<br />
destek oldular.<br />
Hendek Savaşı<br />
bittiğinde Yahudiler’e<br />
gereken cevap<br />
verilecekti. 20<br />
günden fazla süren<br />
muhasaranın<br />
ardından Yahudiler<br />
anlaşma yapmak<br />
istediler. Bu<br />
sırada kendileriyle<br />
görüşmeye giden<br />
Ebû Lübâbe<br />
bir hareketiyle<br />
Peygamberimizin<br />
(s.a.v.) bir sırrını<br />
açığa vurmuştu.<br />
Bunu anladığındaysa<br />
hata ettiğini anladı<br />
ve pişman oldu.<br />
Ardından kendisini<br />
Mescid-i Nebevi‘deki<br />
direğe bağlattı.<br />
Tevbe Sûresi’nin ilgili<br />
ayetleri inene kadar<br />
da orada bağlı kaldı.<br />
Sonunda inen ayetler<br />
Ebû Lübâbe’nin<br />
tövbesinin<br />
kabul edildiğini<br />
bildiriyordu.<br />
“Bir başka grup iyi<br />
işe bir de kötü iş<br />
karıştırmış olarak<br />
sonra günahlarını<br />
itiraf etmişlerdir.<br />
Umulur ki Allah<br />
onların tövbesini<br />
kabul eder. Şüphesiz<br />
Allah çok esirgeyici<br />
çok bağışlayıcıdır.”<br />
(Tövbe, 9/102)<br />
Ashâb, onu bağlı<br />
bulunduğu direkten<br />
çözüp salıvermek<br />
için koşuştular.<br />
Ebû Lübâbe,<br />
“Hayır, vallahi beni<br />
Resûlullah (s.a.v.)<br />
eliyle salıvermedikçe<br />
bağlandığım direkten<br />
ayrılmam!” dedi.<br />
Peygamberimiz<br />
sabah namazına<br />
giderken, yanına<br />
uğrayıp onu<br />
salıverdi.<br />
İşte bu direk halen<br />
yaşanmış bu<br />
olayın hatırasını<br />
yaşatmakta.
32<br />
HADİSLERDE<br />
HAC VE UMRE İBADETİ<br />
1 Hz. Ömer (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:<br />
“Hac ve umreyi peşi peşine yapınız. Bu ikisi, körüğün; demir, altın ve gümüşün<br />
pasını yok ettigi gibi, fakirliği ve günâhları yok eder. Mebrûr haccın sevabı ancak<br />
cennettir”<br />
(Tirmizî, “Hac”, 2; Nesâî, “Hac”, 6; İbn Mâce, “Menâsik”, 3)<br />
2<br />
Abdurrahman b. Ya’mer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:<br />
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:<br />
“Hac arafattır, Hac arafattır, Hac arafattır, Minâ günleri ise üç gündür.”<br />
“... Kim iki gün içerisinde Minâ’dan Mekke’ye dönerse ona günah yoktur, kim de<br />
geri kalırsa yolunu Allah ve kitapla bulduğu takdirde günaha girmemiş olur...”<br />
(Bakara,2/ 2<strong>03</strong>)<br />
3<br />
İbn-i Abbas’tan (r.a.) rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:<br />
“Rasûlullah (s.a.v.) bize hitap ederek şöyle buyurdu:<br />
“Ey insanlar! Hac size farz kılındı”<br />
Bunun üzerine el-Akra’ b. Hâbis ayağa kalkarak:<br />
“Ey Allah’ın elçisi! Hac her yıl mı (bize) farzdır? diye sordu”<br />
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)şöyle buyurdu:<br />
“Yok, hayır. Bir defadır. Kim daha fazla yapacak olursa, o nâfiledir.”<br />
(Müslim; “Hac”, 412; Tirmizî, “Hac”, 5, Tefsir-i Sûre (5), <strong>15</strong>. Nesâî, “Menâsik”; “ 1. İbn-i Mâce; “Menâsik”, 2;<br />
Dârimî; “Menâsik”; 4; Ahmed b. Hanbel, I, 255, 292, 301, 321, 325; II- 508. )<br />
4 Ebû Hüreyre (r.a.) dedi ki, ben Resûlullah (s.a.v.) ‘ın şöyle buyurduğunu işittim:<br />
“Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden<br />
doğduğu gündeki gibi günahsız olarak (evine) döner.”<br />
(Buhârî, “Hac”, 4, “Muhsar”, 10)<br />
5 Ebû Hüreyre (r.a.) ‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:<br />
“Hac ve Umre yapanlar Allah’ın misafirleridir. O’ndan birşey isterlerse, onlara<br />
cevap verir. Af isterlerse, onları affeder.“<br />
(İbn Mâce, “Menâsik”, 5).
34<br />
HACI<br />
MURAT<br />
EFSANESİ<br />
Türkiye’de takvimler 1971 baharını<br />
gösterdiğinde, Bursa TOFAŞ<br />
Otomobil fabrikasında montajlanan<br />
bir araç, ülkemizde üretilen ilk<br />
yabancı lisanslı otomobil olacaktı.<br />
Araç, o dönemde FIAT 124 olarak<br />
üretilmiş ve 1967 yılında Avrupa’da<br />
Yılın Otomobili ödülünü almış<br />
olan markanın Türkçe versiyonu<br />
olarak kabul edilen Murat 124<br />
adıyla satışa sunuldu. Dönemin<br />
Murat 124’ü, şimdinin Mercedes’i,<br />
BMW’si gibi ilgi görmüş, tabiri<br />
caizse ortalığı kasıp kavurmuştu.<br />
Galata’dan bu araçla geçmek<br />
dönemin prestij göstergesi haline<br />
gelmiş, siyasilerin, sanatçıların<br />
ve futbolcuların da kullandığı bir<br />
otomobil olmuştu. Gel zaman git<br />
zaman, Kuş Serisi olarak bilinen<br />
TOFAŞ marka araçların da yollara<br />
düşmesiyle birlikte eski şaşalı<br />
dönemlerini kaybeden Murat<br />
124, önce orta sınıfa hitap eden<br />
bir otomobil oldu. Akabinde ise<br />
tüm teknoloji-sanayi ürünlerinin<br />
kaçınılmaz sonu olan “modası<br />
geçmiş ürün” kategorisinde yerini<br />
almıştı bile. Ancak Murat 124’ü<br />
diğerlerinden farklı kılan bir özellik<br />
de literatüre kazandırılmıştı. Araca<br />
kimse orijinal ismi olan Murat 124<br />
olarak hitap etmiyordu. Bunun<br />
yerine halk arasında bilnen ismi ise<br />
“Hacı Murat” olmuştu. Peki neden?
35
36<br />
Konu ile ilgili araştırma<br />
yapıldığında birkaç rivayete<br />
rastlamak mümkün. Bunlardan<br />
en kuvvetli olanı ise 1974<br />
yılında Türkiye’de araçla<br />
Hacca gitmenin yasal hale<br />
gelmesi ile başlayan süreç...<br />
Söylenene göre Hacca araçla<br />
gitme serbestisi geldikten<br />
sonra birçok kişi Murat 124<br />
lerle kutsal topraklara gitmiş.<br />
Geri döndüklerinde ise<br />
sahipleriyle birlikte, araçların<br />
kendileri de ‘Hacı’ ünvanını<br />
almış. Hacca bu araçla<br />
gidenlerin sayısı o kadar<br />
çokmuş ki, halk arasında bu<br />
aracın motorunda tozlu yollar<br />
için özel üretilmiş bir filtre<br />
bulunduğu inancı bile yayılmış.<br />
Diğer bir rivayet ise 84 yılında<br />
‘Kuş Serisi’ otomobillerin<br />
üretimine kadar geçen<br />
süreçte dayanıklılığıyla<br />
vitrinden düşmeyen Murat<br />
124, Doğan, Kartal, Serçe<br />
gibi araçların üretilmesinden<br />
sonra artık halk gözünde<br />
emekliye ayrılmış. 90’lı yılların<br />
sonunda artık yaşlanmış<br />
bir model olan bu araçlara<br />
Hacı tabiri kullanılmaya<br />
başlanmış ve öylece kalmış.<br />
“Hacı Murat ismi<br />
aslında ülkemize<br />
Murat 124 ile<br />
girmiş değil...“<br />
Hala günümüzde Hacı Murat<br />
olarak anılan bu arabanın,<br />
kendisini hiç görmemiş<br />
nesle bile lakabını kabul<br />
ettirmesinin arkasında belki<br />
de bambaşka bir sebep vardır,<br />
kim bilir? Belki de tarihimizin<br />
–dolayısıyla da insanımızınbu<br />
isim kombinasyonuna<br />
kulak aşinalığının olması,<br />
Hacı Murat kalıbının kabul<br />
görmesini sağlamıştır.<br />
Konuyu burada biraz<br />
duraklatmak isterim.<br />
Hacı Murat ismi aslında<br />
ülkemize Murat 124 ile<br />
girmiş değil. Bu isim çok<br />
daha öncesinden bilinen bir<br />
kahramanın adıdır aslında.<br />
Gelin 74 Türkiye’sinden 19.<br />
Yüzyıl Rusya’sına doğru<br />
gidelim. Ünlü Rus yazar<br />
Lev Tolstoy’un bir romanına<br />
konuk olalım: Hacı Murat.<br />
Ünlü yazar Tolstoy,<br />
ölümünden 2 yıl sonra<br />
yayınlanan bu romanda<br />
Şeyh Şamil tarafından<br />
öldürülmek istendiği için<br />
Ruslara katılan Hacı Murat
Hacı Murat Efsanesi<br />
37<br />
isimli kişinin “ibret dolu”<br />
hikayesini anlatır. Romanda<br />
Hacı Murat ilk başlarda<br />
Şeyh Şamil’in sağ kolu iken,<br />
sonra aralarında geçen bir<br />
husumet nedeniyle ona<br />
düşman olur. Daha sonra bu<br />
ikili bir kan davası sebebiyle<br />
birbirlerine düşman kesilirler.<br />
Tolstoy bu hikayeyi gerçek<br />
kaynaklara dayandırarak<br />
anlattığını söyler. Ancak<br />
atladığı bazı noktalar vardır<br />
elbette. Ünlü yazar, romanını<br />
Rus kaynaklarını kullanarak<br />
hazırlamıştır. Bu nedenle<br />
tam anlamıyla objektif bir<br />
bakış açısından bahsetmemiz<br />
mümkün değildir. Hacı<br />
Murat, hayatı boyunca<br />
bilfiil Şeyh Şamil’in yanında<br />
durmuş, Kafkasya’nın<br />
bağımsızlığı için savaşmıştır.<br />
Şimdi sadece kulak<br />
aşinalığımızın olduğu Hacı<br />
Murat’ın hikayesine biraz<br />
daha derinden bakalım.<br />
Rus kaynaklardan değil de,<br />
bir de kendi kaynaklarımızı<br />
inceleyelim. Konunun aslı<br />
Tarık Mümtaz Göztepe<br />
tarafından kaleme alınan,<br />
Şeyh Şamil’in küçük oğlu<br />
Kamil Paşa tarafından<br />
incelenen ve torunu Said<br />
Şamil Bey tarafından tetkik<br />
ve tashih edilen “Dağıstan<br />
Aslanı İmam Şamil” adlı<br />
eserde anlatılır. Tarık Mümtaz<br />
konuyu şu şekilde ele alır;<br />
“Gürcistan’ın Rus orduları<br />
tarafından şiddetli surette<br />
takviye edilmesi ve sıkı<br />
bir kontrol altına alınması<br />
üzerine, hariçten silah<br />
tedariki imkansız hale<br />
gelmişti. Şamil’in büyük ve<br />
şaşırtıcı dehası, bu hayati<br />
ihtiyacı düşmandan temin<br />
ve tedarik etmekten aciz<br />
olmadığını göstermek için<br />
harükulade cüretli ve akıllara<br />
hayret verici bir teşebbüse<br />
geçti. Bu teşebbüse göre,<br />
Hacı Murat, İmam’a isyan<br />
edecek, Yahut Şamil<br />
tarafından idama mahkum<br />
edilecektir. Bunun üzerine<br />
hayatını kurtarmak için<br />
başını alıp kaçarak Ruslara<br />
iltihak edecek ve onların<br />
emniyetini kazandıktan sonra,<br />
mükemmel Rus silahlarıyla<br />
mücehhez bir ordu teşkil<br />
edip güya Şamil’in üzerine<br />
yürüyecek ve bu silahları<br />
Şamil’e teslim edecekti.”<br />
Olayın aslı buydu ancak<br />
Rus kaynaklarının bunu<br />
yazmaları mümkün değildi.<br />
Tolstoy da kitabında bu<br />
hikayeyi anlatıyor ancak<br />
hakikati bildiğini de<br />
belli eden bazı mesajlar<br />
veriyordu. Üstüne üstlük satır<br />
aralarında Rus kaynaklarına<br />
güvenilmemesi gerektiğinden<br />
bile bahsediyordu. Sonuç<br />
olarak ortaya muallak bir<br />
tarih çıkıyordu. Kafkaslar<br />
için efsane olan Hacı Murat,<br />
Ruslar için de önemli bir<br />
kişilik oluyor, tarihi bir<br />
muallaklığa ismi gömülüyordu<br />
belki de. Adına yazılmış<br />
rivayetler kendi topraklarıyla<br />
sınırlı kalmıyor, yıllar sonra<br />
üretilmiş bir otomobilde, kim<br />
bilir belki tesadüfen, belki de<br />
isminin hatırlanması, tarihte<br />
tekerrür etmesi için Türk’lerin<br />
diline pelesenk oluyordu.<br />
Her ne kadar birçok kişi Hacı<br />
Murat’ın aslında çok önemli<br />
tarihi bir karakter olduğunu<br />
bilmese bile, en azından<br />
isminden haberdar oluyordu.<br />
Bir araba lakabı<br />
olarak değil de, bir<br />
kahraman olarak<br />
hatırlanması gereken<br />
Hacı Murat ismi<br />
kıyamete kadar var<br />
olsun. Ruhu şad,<br />
mekanı cennet olsun.
38<br />
1. Bölüm<br />
AZMİN<br />
SONU<br />
ZAFER…<br />
Ampute Futbolu Türkiye’den<br />
sorulacak dediler…<br />
Öyle de oldu… Dünya’da<br />
adından söz ettiren<br />
Ampute Milli Takımımız,<br />
HURSAD Dergimize çok özel<br />
açıklamalarda bulundu…<br />
Ampute futbolu nasıl<br />
gelişti?<br />
Dünyanın konuştuğu<br />
başarılar nasıl geldi?<br />
Gelecekteki hedefler neler?<br />
Biz sorduk, ampute<br />
futbolunun kahramanları<br />
cevapladı…
s<br />
40<br />
Röportaj<br />
Bünyamin Baki<br />
-Türkiye’deki Ampute<br />
futbolundan bahseder<br />
misiniz?<br />
Uğur Özcan<br />
(A Milli Takımlar Teknik<br />
Direktörü): Ampute<br />
futbolu Türkiye’de<br />
20<strong>03</strong> yılında Türk Silahlı<br />
Kuvvetleri Rehabilitasyon<br />
Merkezi’nde gazilerin<br />
rehablitasyonları için<br />
kurulan bir branş idi.<br />
“Ampute<br />
futbolu<br />
Türkiye’den<br />
soruluyor”<br />
İlk başlarda sadece 16 oyuncumuz vardı. O zamanlar<br />
İlhan hocamla beraberdik ve sadece onunla başlamıştık.<br />
Tabii ki bu ilerleyen yıllarda gelişti. Şimdi ise süper<br />
ligimiz var, birinci ligimiz var ve ikinci ligimiz var.<br />
Toplamda ise 28 takımımız var. Süper ligde 10 takım,<br />
birinci ligde 10 takım, ikinci ligde 8 takım var.<br />
-Dünya genelinde durum nedir? Bizim Dünya’ya ve<br />
Avrupa’ya göre pozisyonumuz nedir?<br />
Uğur Özcan (A Milli Takımlar Teknik Direktörü):<br />
Tabi kuruluş olarak Dünya’da gerisinde olduğumuz<br />
birçok ülke var. Özellikle Avrupa’da ampute futbolu<br />
bizden çok önce kuruldu. 90’lı yıların başına denk<br />
geliyor. Ama şu anda durum çok farklı. 2007 yılında<br />
verdiğimiz bir söz vardı Cumhurbaşkanımıza, –tabii<br />
o zamanlar başbakandı kendisi- “Ampute futbolu<br />
Türkiye’den sorulacak” demiştik.<br />
Ve bugün Türkiye’den soruluyor. Biz, ampute<br />
futbolunda çok büyük söz sahibiyiz, Dünya’da ve<br />
Avrupa’da.<br />
-Bu verdiğiniz sözden sonra yükselişe geçtik<br />
sanırım?<br />
Uğur Özcan (A Milli Takımlar Teknik Direktörü):<br />
Tabii, biz 2007’den sonra dört Dünya üçüncülüğü,<br />
iki Avrupa ikinciliği, bir Dünya ikinciliği ve bir Avrupa<br />
şampiyonluğu kazandık. Son Dünya kupasında hedef<br />
şampiyonluktu ama penaltı atışlarında kaçan bir<br />
penaltı yüzünden maalesef kupayı alamadık. Osman<br />
kaptan bizi son attığı golle Avrupa şampiyonu yapmıştı.<br />
Yine son penaltıyı atıp şampiyonluğu bekledik ama<br />
kısmet olmadı. ‘Nasip değilmiş’ diye bakacaksın.<br />
Sonuçta bu penaltı atışı... Belki de yüce Rabbim “Size<br />
iki şampiyonluk fazla, siz biraz daha bekleyin” dedi…<br />
(gülüyor) Bunu böyle yorumlamak lazım.
Azmin Sonu Zafer<br />
41<br />
- Nazarlık olsun diyelim. Hocam<br />
Dünya kupalarına bakarken belli<br />
bir sıra görmedim. Organizasyonda<br />
bir düzensizlik mi söz konusu?<br />
Uğur Özcan (A Milli Takımlar<br />
Teknik Direktörü): Önceden evet,<br />
karışıktı bu. Bir yapılıyordu sonra<br />
beş yıl yapılmıyordu mesela. Sonra<br />
2 yılda bir yapıldı. 3 yıl beklendi<br />
bir daha yapıldı vs… Ama şu anda<br />
düzene girdi. 2020’de Polonya’da<br />
Avrupa şampiyonası olacak. Dünya<br />
kupası da 2022 de olacak. Ev<br />
sahibi henüz belli değil. Bu konuda<br />
Cumhurbaşkanımız talimat verdi,<br />
başvurumuzu yaparsak inşallah bize<br />
verirler diye düşünmekteyiz.<br />
-Ampute futboluna gördüğümüz<br />
kadarıyla milli takımlar bazında<br />
destek geliyor. Peki bu durum<br />
kulüpler bazında nasıl?<br />
Tahir Güven (Genç milli takımlar<br />
antrenörü): Kulüpler bazında biz<br />
sponspor bulmakta çok zorlanıyoruz.<br />
Özellikle süper ligdeki takımların<br />
yüzde 40’ı ancak destek alabiliyorlar.<br />
Bu destekler de büyükşehir veya<br />
ilçe belediyelerinden geliyor. Yine<br />
de genel anlamda sponsor desteği<br />
maalsef bulunamıyor. Sponsor<br />
desteği geldiği takdirde ben<br />
Türkiye’de ampute futbolunun,<br />
koşan futboldan daha öne<br />
geçeceğine inanıyorum. Özellikle<br />
Avrupa şampiyonu olduğumuz<br />
dönemde A milli futbol takımındaki<br />
başarısızlık, ampute futbolunu<br />
bir anda vitrine çıkardı. Ülkede<br />
çığır açtı diyebilirim. 7’den 70‘e<br />
herkes dualarla birlikte gece<br />
gündüz evlatlarımızın yanındaydı.<br />
Bu da bizim için çok büyük itici bir<br />
güç oldu. Dolayısıyla daha etkin<br />
sponsor desteği sağlandığı takdirde,<br />
kulüplerimizin ve belediyelerimizin<br />
ampute futbolunda çok daha ileriye<br />
gideceğini, hocamızın da değindiği<br />
gibi Avrupa ve Dünya’da lider<br />
konuma rahatlıkla gelebileceğimize<br />
inanıyorum.<br />
- Ampute liginde genel manada<br />
destek belediyelerden mi geliyor<br />
takımlara?<br />
Tahir Güven (Genç milli takımlar<br />
antrenörü): Evet genelde<br />
belediyelerden destek alıyoruz.<br />
Zaten onlar da olmasa ayakta durma<br />
şansımız yok.<br />
-Hocam peki tesis durumları<br />
nedir? Mesela sizin oynadığınız<br />
son Dünya kupası finalini izledim,<br />
zemin çok kötüydü.<br />
Uğur Özcan (A Milli Takımlar<br />
Teknik Direktörü): Patates<br />
tarlasıydı.
42<br />
“Birçok kulübümüz<br />
altyapı çalışmalarını<br />
tamamladı ve bunda<br />
en büyük etken Spor<br />
İl Müdürlükleri ve<br />
belediyelerdir.”<br />
-(Hep birlikte gülüyoruz) Türkiye’de nasıl<br />
peki? Stat ve antrenman tesislerimizde<br />
durum nedir?<br />
Tahir Güven (Genç milli takımlar<br />
antrenörü): Türkiye’de ampute futbolunda<br />
Cumhurbaşkanımız ve Gençlik Spor<br />
Bakanlığımızın da desteği sayesinde Gençlik ve<br />
Spor İl Müdürlüklerimiz kendi sentetik sahalarını<br />
bizlere tahsis etmekteler. Özellikle birçok<br />
kulübümüz altyapı çalışmalarını tamamladı ve<br />
bunda en büyük etken Spor İl Müdürlükleri ve<br />
belediyelerdir. TSK rehabilitasyonun sahası, eski<br />
Osmanlıspor’un sahası, Malatya’da Büyükşehir<br />
Belediyesi’nin özel sahası, Antalya Gençlik<br />
Spor İl Müdürlüğü ve Valimizin desteğiyle<br />
açılan saha... Bunlar bizi baya rahatlattı. İzmir<br />
Büyükşehir Belediyesi yeni bir saha yapıyor<br />
şu anda mesela. Kayseri’de buna yönelik bir<br />
çalışma başladı. Konya keza bu yönde çalışıyor.<br />
Altyapı, tesis ve saha konusunda tahminimce<br />
birkaç yıl içerisinde hiçbir sıkıntımız kalmayacak.<br />
Sponsor da bulduğumuz takdirde ben<br />
inanıyorum ki ampute futbolu, koşan futbolun<br />
önüne geçecektir.<br />
-Ampute futbolu sahası, koşan futbol<br />
sahasından biraz daha farklı sanırım?<br />
Tahir Güven (Genç milli takımlar antrenörü):<br />
Tabii. Ampute futbolu genelde sentetik çimde<br />
oynanır. Biz de öyle tercih ediyoruz aslında.<br />
Dünya kupasında oynadığımız sahalar, tabiri<br />
caizse patates tarlaları çimdi ama sentetik<br />
olması daha büyük avantaj sağlıyor. Çim saha<br />
daha çabuk bozuluyor ve kontrol daha zor.<br />
Alt bilgi, maçları 40’a 60 sahada oynuyoruz,<br />
kalemiz de 2.10 metreye 5 metre…<br />
-Marka olma yolunda emin adımlarla<br />
ilerliyoruz sanırım. Peki ligimizdeki yabancı<br />
oyuncu durumu nedir?<br />
İlhan Elmalı (Kaleci antrenörü): Şimdi<br />
tabii belediye takımları ve kendi yerel<br />
yönetimlerinden destek alan takımlar daha<br />
profesyonel hareket edebiliyorlar. Samsun<br />
Engelli Gücü olarak 9 yıldır Medical Park bizim<br />
ana sponsorumuz. Bu tarz takımların üst seviye<br />
transferleri var. Ülkemizde mevcut sporcu<br />
çocukların haricinde dış transferlerimiz de<br />
var tabii. Şu anda liglerimizde oynayan 50’ye<br />
yakın yabancı oyuncu var. İmkanı olan kulüpler<br />
bu oyuncuları alabiliyor. Bu sayıların tabii<br />
ben artmasını isterim. Böyle firmalar büyük<br />
şirketler destek verdiği sürece biz de bu işi daha<br />
profesyonel yaparız.<br />
-Ligimizde yabancı sınırı ne durumda?<br />
İlhan Elmalı (Kaleci antrenörü): İlk etapta<br />
2+0’dı, sonra 2+1 oldu, sonra 3 yapıldı, şu<br />
anda ise 4+1 yabancı kontenjanı var. Ampute
Azmin Sonu Zafer<br />
43<br />
futbolu 6 oyuncu, 1 kaleciyle oynanıyor.<br />
Yani toplam 7 kişi ve bir o kadar da yedekle<br />
oynanıyor. Bu sayı bence biraz fazla.<br />
Biz Genç Milli Takım olarak şu anda 37<br />
sporcumuzla burada kamptayız. Tesislerde,<br />
bir turnuva ön hazırlığını da yapıyoruz.<br />
Ama şu anda biz genç yeteneklerin<br />
tamamını getirebilseydik yaklaşık 60 tane<br />
genç futbolcumuz olabilirdi. Bu arkadaşlar<br />
ailevi, okul, sakatlık gibi sebeplerden dolayı<br />
katılamadılar. İnanıyorum ki gençlerimiz<br />
ampute futboluna ne kadar çok girerse,<br />
hem aktif yaşama daha çok dahil olacak<br />
hem de ampute futbolu daha da gelişecek.<br />
Şu anda 4 yabancı oynatıldığı zaman, geriye<br />
sadece 2 oyuncu kontenjanı kalıyor bizim<br />
futbolularımıza. Yabancı oyunculara asla<br />
karşı değilim ama odaklanmamız gereken<br />
asıl noktanın, bizim kendi futbolcularımız<br />
olması gerektiğini düşünüyorum... Ben,<br />
bu yüzden ampute futbolunda yabancı<br />
sınırının düşürülmesinden yanayım. Düşmeli<br />
ki bizler kendi evlatlarımıza daha çok<br />
odaklanabilelim.<br />
İlhan Elmalı (Kaleci antrenörü): O konuda<br />
bir altyazı geçmek istiyorum. Mesela, benim<br />
kendi kulübümde (Medical Park Samsun<br />
Engelli Gücü) şehir dışından bile çocuk yok.<br />
Hep Samsun’lu çocuklar. Hedefmiz de bu.<br />
Ayrıca sponsorlarımızla da görüşürken onlar<br />
da bize bunu söylüyorlar. Çünkü bu aktivite<br />
biraz da sosyal sorumluluk projesi olarak<br />
öne geliyor. Ve bu projede şehrin çocukları<br />
spor yapsın istiyoruz. Bu doğrultuda da<br />
yetenekleri geliştirmeye çalışıyoruz.<br />
Murat Bahar Hoca (Antrenör): Tabii şimdi<br />
başarılı takımlara baktığınızda ülkemizde,<br />
mesela Antalya’da hiç yabancı futbolcu yok.<br />
Uğur hocam ampute futbolunun gelişiminde<br />
en büyük pay sahibi hocadır, kendi<br />
kulübünde hiç yabancı yok. Altını çiziyorum<br />
yabancılara karşı değiliz, onlar da bizim<br />
evladımız, onların da sevinmesini istiyoruz<br />
ama ampute futbolunda istiyoruz ki genç<br />
yetenekler daha fazla süre alsın ve biz bu<br />
şekilde söz sahibi olalım. Yani bu sayı biraz<br />
fazla gibi. Düzenleme getirilebilir.
44<br />
“Türkiye’de<br />
ligimiz çok<br />
kaliteli,<br />
dünyada sayılı<br />
örnekleri var”<br />
-Hocam hazır siz söz almışken<br />
antrenman teknikleri olarak, koşan<br />
futbol ile ampute futbolu arasında<br />
ne gibi farklar var?<br />
Murat Bahar: Farklılıklar olmakla<br />
beraber, çok çok büyük farklar yok<br />
aslında. Ama tabi bizim kendimize<br />
özgü materyallerimiz var. Bunlar<br />
üzerine de yaptığımız çalışmalar<br />
var. Koşan futbolda oyunun şiddeti,<br />
yüklenmesi, dakikası, yüklenme<br />
yöntemleri ampute futbolunda<br />
minimize edilmiş durumda. Ampute<br />
futbolunda bilimsel çalışmalar şimdiye<br />
kadar olmamış. İzmir Büyükşehir<br />
Belediyesi bünyesinde yeni bir şey<br />
deniyoruz şu anda. Benim de başında<br />
olduğum bir ekip, Ege Üniverstesi<br />
işbirliğinde futbolcuların tamamını<br />
sezon başında bir teste sokarak bir<br />
araştırma yapacak. Bu anlaşma yapıldı<br />
ve gelecek sezon hayata geçecek. Önce<br />
bu verileri toplayıp analiz ettikten sonra<br />
şiddet, yükleme ve diğer antrenman<br />
tekniklerini buna göre yeniden<br />
düzenleyeceğiz. Bu da aslında dünyada<br />
devrim niteliğinde bir çalışma olacak.<br />
-Peki bizden yurt dışında<br />
transfer olan bir futbolcu var<br />
mıdır?<br />
Tahir Güven (Genç milli<br />
takımlar antrenörü): Yok. Bizim<br />
ligden yurtdışına transfer söz<br />
konusu değil ama yurt dışından<br />
yaklaşık 50 civarı yabancı<br />
oyuncu var Türkiye’de. Çünkü<br />
bizim ligimiz çok daha kaliteli.<br />
Ayrıca Avrupa’da ampute<br />
futboluna bizim kadar önem<br />
veren başka bir ülke de yok.<br />
Yani Cumhurbaşkanlığımızdan<br />
tüm kulüplerdeki hocalarımıza<br />
kadar herkes büyük titizlikle<br />
bu işin üzerinde duruyorlar.<br />
Ciddi bir emek var. Yurt<br />
dışında sanıyorum, Rusya’da<br />
ve İngiltere’de lig var sadece.<br />
Geri kalan ülkelerde varsa bile<br />
turnuva şeklinde. Bizdeki gibi çift<br />
maç deplasmanlı, lig usulü sistem<br />
başka yerde yok. Gürcistan’da<br />
mesela ampute futbolu bu sene<br />
başladı.
Azmin Sonu Zafer<br />
45<br />
-Kulüpler bazında bir<br />
şampiyonlar ligi var mıdır?<br />
Uğur Özcan Hoca (A Milli<br />
Takımlar Teknik Direktörü):<br />
Evet bu sene ilk defa resmi hale<br />
geldi. Mayıs ayında Gürcistan’da<br />
6 takımlık bir turnuva olacak,<br />
Şampiyonlar Ligi şeklinde... Tüm<br />
Avrupa ülkelerinin şampiyonları<br />
katılacak.<br />
(DEVAM EDECEK...)<br />
GELECEK SAYI<br />
• AMPUTE KAHRAMANLARI NASIL<br />
YETİŞİYOR?<br />
• HURSAD TARAFINDAN UMRE’YE<br />
GİTTİKLERİNDE NE HİSSETTİLER?<br />
• GÜNLÜK HAYATLARINDA NELER<br />
YAPIYORLAR?<br />
• BAŞARILARIN SIRRI NE?<br />
Biz sorduk, Ampute Futbolu Kahramanları<br />
yanıtladı…<br />
GELECEK<br />
SAYI<br />
HAZİRAN’DA
46<br />
Sri Lanka<br />
BÜYÜK<br />
CENNET<br />
5 yıldır dünyayı gezerek<br />
mesleğimin neredeyse<br />
zirvesini yaşıyorum, hatta<br />
çevremden duyduğum en<br />
çok söz; “Ne güzel işin var.”<br />
diye… Evet hep şükrediyorum,<br />
lakin benim dünyayı gezme<br />
sebebim sadece yetimler...<br />
Engin UZUN<br />
İHH’nın yetimhanelerini gezerek, oradaki<br />
yetimlerin fotoğraflarını, yaşadıkları yerleri<br />
görüntülüyorum ki insanların haberi olsun.<br />
Hatta niyetim tamamen şu; bir kişinin<br />
merhamet duygusunu harekete geçirsem<br />
benim için kâfi. Ve gerçekten işe yaradığını,<br />
ben o ülkeden daha dönmeden gelen bir<br />
sürü mesajla anlıyorum, elhamdülillah…<br />
Yıllar içinde şöyle bir karar aldım. Rabbim<br />
de nasip etti, gittiğim her ülkeden bir yetim<br />
sponsorluğu alıyorum. Maşallah, bu sayede<br />
bir sürü yetimim oldu. (Herkes sayıyı soruyor,<br />
asla söylemem:))<br />
Şimdi en kısa zamandaki niyetim Yemen’e<br />
gitmek. Çok zor olduğunu söylüyorlar ama<br />
inşallah oraya gidip tüm dünyaya olan biteni<br />
göstereceğim.<br />
Bazen bir kare fotoğraf tüm dünyayı<br />
değiştirir.<br />
İşte o karelerin çekildiği yerlerden biri Sri Lanka…
47<br />
Sri Lanka, resmî adıyla Sri Lanka<br />
Demokratik Sosyalist Cumhuriyeti,<br />
Güney Asya’da, Hindistan’ın 31<br />
kilometre güneyinde ve Hint<br />
Okyanusu’nda bulunan bir ada ülkesi.<br />
1972 yılından önce Seylan olarak<br />
bilinirdi. Hint Okyanusu’nun İncisi<br />
olarak da adlandırılan ülkede yaklaşık<br />
21 milyon kişi yaşıyor.<br />
Hükümet güçleri ve Tamil Eelam<br />
Özgürlük Kaplanları ya da diğer<br />
adıyla Tamil Kaplanları arasında<br />
gerçekleşen iç savaş 1983 yılından<br />
beri sürmekteydi. Tamil Kaplanları’nın,<br />
adanın kuzeyinde ve doğusunda Tamil<br />
Eelam adında bağımsız bir devlet<br />
kurmak için verdikleri mücadele, 2009<br />
yılında hükümet güçlerinin zaferiyle<br />
sonuçlandı.
48<br />
Sri Lanka yolculuğumda enteresan gelen yerlerden biri de fil yetimhanesi idi.<br />
Burada dişleri için insanlar tarafından hunharca öldürülen ya da bir şekilde yetim kalan yavru<br />
fillerin bakımı yapılıyor.<br />
1976 yılında devlet desteği ile kurulan, dünyadaki ilk ve tek fil yetimhanesi…<br />
1976 yılında 6 fille başlayan yetimhanede şu an 93 fil bulunuyor.<br />
Sri: Büyük, güzel, şaşaalı ve önemli.<br />
Lanka ise; Cennet anlamına geliyor.<br />
Bir rivayete göre Hz. Âdem’in cennetten kovulduktan sonra geldiği yerin Sri Lanka olduğu söyleniyor.<br />
Lakin gerçekten de tüm yeşil ülkeyi görünce doğruluk payını hissedebiliyorsunuz...<br />
Belgesel çekmek için bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum, hele ki bu kartalın nasıl<br />
balık yakaladığını çekince…
Sri Lanka Büyük Cennet<br />
49<br />
Sri Lanka’da halkın tamamına yakını fakir.<br />
Zengin sayılabilecek bir kesim var ki onlara sokaklarda rastlamak zor.<br />
Çocukların yüzleri o kadar güzel ki hangisini çekeceğimi şaşırdığım ender yerlerden...<br />
Düğün merasimleri de enteresan hatta damat gelin hanımdan daha süslü:)
50<br />
FİLİSTİN’DE<br />
HALİL İBRAHİM<br />
SOFRASI:<br />
EL HALİL<br />
Ben Filistin’i hep uzaktan<br />
sevdim. Gençliğim, Filistin<br />
ve Mescid-i Aksa merkezli<br />
bilinç kuşanması ile geçti.<br />
Osman HAZIR<br />
Düşünce ve aksiyon<br />
dünyamın olgunlaşmasında<br />
Beytülmakdis coğrafyasının<br />
tartışılmaz etkisi vardır. Bu<br />
nedenle, hasreti vuslata<br />
dönüştürmek için, ruhi<br />
ve zihni bir hazırlık süreci<br />
de yaşamaya çalıştım.<br />
Evet, Filistin ve Kudüs<br />
bir sevdadır, aşktır. Her<br />
sevda gibi onu sevmek<br />
de bedel ister. Ben bu<br />
bedele talibim. Bir şeref<br />
madalyası gibi taşımaktan<br />
onur duyduğum aşkımın hiç<br />
kimse tarafından, özellikle<br />
de işgalci İsrail tarafından<br />
söndürülmesi mümkün<br />
değildir.<br />
Yollar Hz. İbrahim’e çıkar<br />
El Halil’e gidiyorsanız;<br />
Misafiri olmadan sofraya<br />
oturmayan ve yemeğe<br />
başlamayan misafirperver bir<br />
büyüğe misafir olabilmeyi<br />
umut ediyorsunuzdur. Hem<br />
de gelişinizden rahatsız<br />
olmayacağına kesin bir<br />
şekilde emin olarak. Bu ev<br />
sahibi öyle cömert biridir ki,<br />
ondan ilham alınarak, sofrası<br />
açık ve cömert herkesin<br />
sofrası için ; “Halil İbrahim<br />
Sofrası” denmiş. Bu ifade<br />
artık darbı mesel olmuş,<br />
deyimleşmiştir.<br />
Hem sofrası hem de gönlü<br />
açık. Aynı zamanda da size<br />
kendinizi en özel misafir<br />
olarak hissettiren bir ev<br />
sahibinden bahsediyorum.<br />
Düşünsenize; tanımadığı<br />
gençler “Allah Misafiri”<br />
olarak geldiklerinde dahi<br />
danasını kesip önlerine<br />
koyacak kadar cömert. Biz<br />
“ücretini ödemediğimiz<br />
yemeği yemeyiz” diye mertlik<br />
gösteren gençlere; “Bu<br />
yemeğin ücreti öncesinde<br />
Allah’ı zikir, sonunda ise<br />
Allah’a şükürdür” diyerek<br />
mertliğin zirvesinde bir<br />
nebevi duruş sergileyen bir<br />
ev sahibi.<br />
Evet böyle bir ev sahibinin<br />
mirasının da aynı çizgi<br />
üzere devam etmesini<br />
beklemek akla en yatkın<br />
olandır. Beklenti, aynı<br />
misafirperverlik ve<br />
cömertlikle karşılanmak ve<br />
ağırlanmak yönündedir. Ama<br />
heyhat ki o defter kapanalı<br />
çok zaman oldu.<br />
Peki ya gerçek durum nedir?<br />
Gerçek durum; 1917’de<br />
ümmetin iradesinin Filistin<br />
topraklarından çekilmek<br />
zorunda kalmasından beri,<br />
cimriliği, kabalığı ve vahşeti<br />
bir sembol gibi üzerinde<br />
taşımaktan zevk alan miras
Filistin’de Halil İbrahim Sofrası: El Halil<br />
51<br />
yedi siyonist bir güruhtan<br />
beklenen ne ise o.<br />
Yani Atamız Hz İbrahim’i<br />
ziyaret edemez miyiz?<br />
Edersiniz elbette! Tabi eğer<br />
İşgalci Terör Devletinin<br />
Hz.İbrahim Camii’nin<br />
girişine yerleştirdiği,<br />
turnikeli kapılardan,<br />
x-ray cihazlarından,<br />
dedektörlerden, üst ve<br />
çanta aramalarından<br />
geçebilirseniz, atamız,<br />
peygamberimiz Hz. İbrahim’i<br />
ziyaret edebilir, camisinde<br />
namaz kılabilirsiniz.<br />
En azından biz böyle girdik<br />
Halilullah’ın yanına. Hani şu,<br />
1994 yılında Yahudi terör<br />
devletinin organizasyonu ve<br />
bir Yahudi’nin uygulaması<br />
ile Ramazan ayında, sabah<br />
namazı esnasında 60’tan<br />
fazla Müslüman’ın şehadeti<br />
ile sonuçlanan katliamdan<br />
sonra %60’ı fiilen gasp<br />
edilen Hz. İbrahim<br />
Camii’nden bahsediyorum.<br />
Yine, minaresi Yahudiler<br />
tarafında kaldığı için<br />
her ezan vakti Yahudi<br />
askerlerince keyfi olarak<br />
müezzinin minarede ezan<br />
okumasını geciktirip, nerede<br />
ise hiçbir ezanın vaktinde<br />
okunamadığı Hz. İbrahim<br />
Camii’nden...<br />
Müslümanlar ibadet<br />
ederken, gürültü yaparak<br />
huzursuzluk çıkardıklarını<br />
daha önceden duymuştum.<br />
Hafızlık öğrencilerimizin,<br />
duasını Mescid-i Aksa’da<br />
yapmak üzere bana emanet<br />
ettikleri hatimler vardı.<br />
Ancak Mescid-i Aksa’da<br />
mümkün olmayınca bu<br />
hatim duasını Hz İbrahim<br />
Camii’nde yapmak<br />
istediğimde, Kur’an ve dua<br />
sesini bastırmak için bilinçli<br />
ve ısrarlı şekilde gürültü<br />
yaptılar. Böylece işgalci<br />
Yahudilerin bu ahlaksızlığına<br />
bizzat ben de şahit oldum.<br />
Siyonist rejim camiye<br />
girişleri engelleyen kendi<br />
değilmişçesine, cemaatin<br />
az olduğunu bahane ederek<br />
caminin geri kalanına<br />
da el koymanın hesabını<br />
yapmakta. Bu da bizim<br />
hesabımızı zorlaştırmakta.<br />
Gitmeli, en azından cemaat<br />
olmalıyız. İşimiz zor.<br />
Ancak şuna da dikkat<br />
edilmeli; Kudüs ve Filistin<br />
ziyaretleri atalarımızın<br />
yaptıkları hizmetlerle gözü<br />
kamaşıp, göğsü kabaran<br />
bir formata mahkûm<br />
edilmemeli.<br />
Peki ne olmalı? En<br />
basitinden onlar<br />
sorumluluklarını yerine<br />
getirdi. Bugün için bana<br />
düşen tarihi sorumluluğum<br />
nedir? sorusunun cevabını<br />
arayıp alternatifler üreten<br />
bir anlayış geliştirilmeli.<br />
Peki, bu mümkün<br />
mü? Bence mümkün;<br />
zira rivayete göre Hz.<br />
İbrahim’den (as) beri faal<br />
olduğu kabul edilen aşevi<br />
TİKA tarafından yeniden<br />
restore edilip hizmete<br />
açılmış, sabah akşam<br />
yemek verilmekte. Demek ki<br />
sorumluluğunu bilen birileri<br />
var oldukça bir şeyler<br />
olmakta.
52<br />
Filistin’de Halil İbrahim Sofrası: El Halil<br />
Gidin namaz kılın. Gidemezseniz<br />
kandillerinde yakılmak üzere<br />
Uzun vadede ne yapalım?<br />
Hem cesareti ile Calut’u<br />
alnının ortasından<br />
vurabilecek, hem de<br />
muhteşem sesi ile Aksa’nın<br />
minarelerinde ezanları<br />
yükseltebilecek Davud’lar<br />
yetiştirmeliyiz/olabilmeliyiz.<br />
Allah’ın kutsadığı beldeye<br />
kulluğun zirvesini taşıyacak<br />
bir mescid inşaası için;<br />
İnsten, cinne emrine<br />
verilen varlığın tamamını<br />
harcayarak hedefe varan<br />
Süleymanlar yetiştirmeliyiz/<br />
olabilmeliyiz.<br />
İffet abidesi<br />
Meryem’lerimiz olursa<br />
kundaktaki bebeklerimiz<br />
de Beytülmakdis’in<br />
mahremiyetine şahid<br />
olur. İsa’ları doğuracak<br />
Meryem’ler yetiştirmeliyiz,<br />
ya da olabilmeliyiz.<br />
Hz. Musa gibi gösterilen<br />
hedefe gitme azminde<br />
sebat edecek nesiller<br />
olabilmeli, ama önümüze<br />
düşen liderliğimizi yarı yolda<br />
bırakanlar gibi olmadan<br />
uğrunda savaşacak iradeyi<br />
göstermeliyiz.<br />
İşgal altında iken bile; “Gidin<br />
namaz kılın. Gidemezseniz<br />
kandillerinde yakılmak<br />
zeytinyağı gönderin<br />
üzere zeytinyağı gönderin”<br />
diyen Nebiyy-i Muhterem’in<br />
çizdiği “duruş” ve gösterdiği<br />
“ufku” hedeflemeli ve<br />
gençliğimizi de buna göre<br />
yetiştirebilmeliyiz.<br />
Efendiler Efendisi’nin<br />
gösterdiği hedefe uygun bir<br />
azimle, fethedilen Mübarek<br />
toprakların anahtarını<br />
teslim almaya giderken,<br />
bineğine hizmetkârı ile<br />
dönüşümlü olarak binecek<br />
kadar adil ve merhametli,<br />
ibadet özgürlüklerine halel<br />
gelmesin diye Kilisede<br />
namaz kılmayacak kadar<br />
hoşgörülü ve ileri görüşlü,<br />
kavgadan, çekişmeden uzak<br />
bir Kudüs oluşturabilme<br />
adına çağlar boyunca çıkış<br />
noktası kabul edilecek bir<br />
“Emanname” veren Hz. Ömer<br />
gibi yöneticilerimiz olmalı.<br />
Çocukluk ve gençlik<br />
çağından beri ilim, irfan<br />
ve Kudüs bilinci ile<br />
yetişmiş, Kudüs’le yatıp<br />
Kudüs’le kalkmış, hedefe<br />
ulaşmak için hamasete<br />
kurban edilmiş bir çabanın<br />
yetmeyeceğini bilerek, İslam<br />
birliğini ve Müslümanların<br />
vahdetini gerçekleştirmek<br />
için çalışıp sonunda da<br />
Kudüs’ün fethine ulaşan<br />
Selahaddin’leri yetiştirecek<br />
gayretimizi büyütmeliyiz.<br />
Son kertede pratik ve<br />
kısa vadede uygulanabilir<br />
bazı çözüm önerileri de<br />
sunmak gerektiğinden yola<br />
çıkarak bir şey söylemek<br />
gerekmez mi? Elbette<br />
gerekir. Telif hakkı bana ait<br />
olmayan bununla birlikte<br />
uygulanmasını mümkün<br />
gördüğüm bazı hususları<br />
bir yol haritası olarak<br />
paylaşmak istedim;<br />
Kudüs ve Filistin için<br />
bir yol haritam olsun<br />
istiyorsan;<br />
Boykot: İsrail Mallarını<br />
boykot et.<br />
Bilinçlendirme: Kudüs<br />
ve Filistin hakkında<br />
çevrendekileri bilinçlendir.<br />
Etkinliklere katılım: Filistin<br />
ve Kudüs ile ilgili etkinliklere<br />
katıl.<br />
Kitap oku: Filistin ve Kudüs<br />
ile alakalı okumalar yap.<br />
Haberler: Haberleri doğru<br />
ve güvenilir kaynaklardan<br />
oku.<br />
Maddi destek: Kudüs ve<br />
Filistin için maddi destek<br />
sağla.<br />
Son olarak da Kudüs<br />
ziyareti : Bu konuda<br />
THY’nin özel ve indirimli<br />
kampanyaları olmalı ve<br />
gidip Aksa Ribatı (Nöbet)<br />
anlamına gelecek çabalara<br />
destek olmalı.<br />
Çabamız ve gayretimiz özgür<br />
Kudüs ve Filistin olsun diye<br />
dua ile…<br />
Vesselam..!<br />
Osman HAZIR<br />
Yazar
54<br />
Hac ve Umrede<br />
Sık Görülen<br />
Solunum Yolu<br />
Enfeksiyonları<br />
ve Önlenmesi<br />
Dr. Neslihan ÖZSOY<br />
Hac, İslâm’ın beş şartından<br />
biridir ve dünyadaki en büyük<br />
kitlesel toplanma şeklidir.<br />
Ani kalabalıkların artışı,<br />
iklim şartları ve kalabalıktaki<br />
insanların yaş ve kronik<br />
hastalıkları enfeksiyonlara da<br />
davetiye çıkarmaktadır.<br />
Enfeksiyon sıklığının<br />
nedenleri:<br />
• Hac dönemindeki yoğun<br />
nüfus artışı<br />
• İklim şartları nedeniyle<br />
klimaların kullanılması<br />
• Hac ziyaretinde bulunanların<br />
genelde ileri yaşı ve kronik<br />
hastalıkları<br />
• Yüksek fiziksel aktivite ve<br />
korunma önlemlerindeki<br />
eksiklik<br />
Kitlesel olarak bir araya gelen<br />
bireyler, sıklıkla solunum<br />
yollarıyla bulaşan grip ya da<br />
tıbbi ismiyle influenzaya ve<br />
özellikle toplumda gelişen<br />
pnömokok enfeksiyonları ve<br />
solunum yoluyla bulaşan diğer<br />
bulaşıcı hastalıklara maruz<br />
kalmaktadır.<br />
Grip (influenza) her yıl<br />
dünyada yaklaşık 3-5 milyon<br />
kişiyi etkileyen, 250-500 bin<br />
kişinin ölümüne neden olan<br />
influenza virüsünün yol açtığı bir<br />
enfeksiyon hastalığıdır.<br />
İnfluenza virüsünün yapısı<br />
kolaylıkla değişebilir.<br />
Küçük yapısal değişiklikler her<br />
yıl hastalığa yakalanmamızın<br />
nedenidir.<br />
Her 10-30 yılda bir ortaya çıkan<br />
büyük yapısal değişiklikler ise<br />
pandemi dediğimiz, tüm dünyayı<br />
etkileyen büyük salgınlara -kuş<br />
gribi gibi- yol açar.<br />
Hastalığın belirtileri:<br />
Grip, ani başlangıçlı ateş,<br />
öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı,<br />
burun akıntısı, kas ve eklem<br />
ağrıları ile seyreder.<br />
Ateş, eklem ve kas ağrılarının<br />
olmaması nezle gibi daha hafif<br />
seyreden diğer solunum yolu<br />
hastalıklarını düşündürür.<br />
Öksürük şiddetli olabilir, iki hafta<br />
veya daha fazla sürebilir.<br />
Ateşin uzun sürmesi, koyu renkli<br />
balgam, göğüs yan ağrısı ve/<br />
veya nefes darlığı yakınmaları<br />
akciğerlere bakteriyel<br />
enfeksiyonun eklendiğini<br />
düşündürür.<br />
Öne eğilmekle artan baş ağrısı,<br />
koyu renkli burun akıntısı ve<br />
kulak ağrısı sinüslere ve orta<br />
kulağa bakterilerin ulaşarak<br />
sinüzit ve otit tablolarına<br />
neden olması da hastalığın<br />
istenmeyen, antibiyotik<br />
tedavisi gerektirebilecek<br />
sonuçlarındandır.<br />
Hastalık nasıl bulaşır?<br />
Grip (influenza) virüsü damlacık<br />
yoluyla bulaşır.<br />
Öksüren hapşıran kişi, virüs<br />
içeren çok sayıda damlacığı<br />
etrafa yayar. Bu damlacıkların<br />
ağız, burun ya da gözlerimize<br />
ulaşması ile hastalık bulaşır.<br />
Nasıl korunmalı?<br />
Gripli bir kişi virüsü etrafa<br />
yaymamak için öksürüp<br />
hapşırırken ağzını bir mendille,<br />
mendil bulamıyorsa kolun iç<br />
yüzü ile kapatmalıdır.<br />
Ellere hapşırmak en tehlikeli<br />
olanıdır. Ellere bulaşan virüs<br />
buradan dokunulan her yere<br />
yayılır.<br />
Gripli kişi sık sık ellerini<br />
yıkamalıdır. Su ve sabun<br />
bulunamadığı durumda
Kutsal Topraklarda Hac Sağlığı<br />
55<br />
el antiseptikleri ile eller<br />
ovalanarak da temizlik<br />
sağlanabilir.<br />
Kimleri tehdit eder?<br />
• Grip, tüm yaştaki bireyleri<br />
etkiler<br />
• Risk grubundaki;<br />
• Özellikle 65 yaş<br />
üstündekiler, 5 yaş<br />
altındakiler<br />
• Kronik akciğer hastalığı,<br />
astım ve koah olanlar<br />
• Kronik kalp hastalığı ve<br />
kronik böbrek hastalığı,<br />
karaciğer yetmezliği olanlar<br />
• Kanser, şeker hastaları<br />
veya ilaçlar nedeniyle<br />
bağışıklık sistemi<br />
baskılanmış hastalar<br />
• Organ nakli yapılanlar<br />
• Beden kitle indeksi >40<br />
olan aşırı şişman kişiler<br />
• Gebeler<br />
gripten daha çok<br />
etkilenirler.<br />
Tedavi süreci/<br />
yöntemi:<br />
Grip, hastaneye yatışlara<br />
hatta ölümlere neden<br />
olmaktadır.Tedavide viral<br />
yayılımdan kaçınma, bol<br />
sıvı alımı ve dinlenme<br />
önerilir. Ağrılar için<br />
parasetamol ve ibuprofen<br />
içeren ilaçlar alınabilir.<br />
Ciddi klinik vakalarda uygun<br />
antiviral tedavi 48 saat içinde<br />
başlanır.<br />
Aşılar:<br />
Hac vazifesi öncesi aşılama<br />
büyük öneme sahiptir ve en<br />
etkili korunma yoludur.<br />
Ülkemizde iki tip grip aşısı,<br />
inaktif (cansız) virüs aşısı vardır.<br />
Bunlar; üç ayrı influenza virüs<br />
tipi içeren üç valan inaktive<br />
influenza aşısı (İİV3) ve dört<br />
ayrı influenza virüs tipi içeren<br />
dört valan inaktive influenza<br />
aşısı (İİV4)’dür. Bu aşılar ölü<br />
aşılar olduğundan kesinlikle<br />
grip hastalığına yol açmazlar.<br />
İİV4 aşısı diğer aşıdan farklı<br />
olarak, fazladan bir B virüsü<br />
antijenini daha içermektedir.<br />
Bu nedenle bu aşının<br />
koruyuculuğunun daha fazla<br />
olması beklenmektedir.<br />
Risk grubundaki kişiler, gribin<br />
en önemli komplikasyonu<br />
ve ölümlerin büyük oranda<br />
nedeni olan pnömoni (zatürre)<br />
açısından da risk altındadırlar.<br />
Pnömokok aşılaması, ileri yaş<br />
ve kronik ek hastalıkları olan<br />
kişilerde pnömoni görülme<br />
sıklığını ve ölüm oranlarını<br />
azaltmaktadır. Doktorlarından<br />
bilgi alarak pnömokok aşısı da<br />
olmalıdırlar.<br />
MERS-co Virüsü<br />
Hac ve Umre ziyaretleri MERS-<br />
CoV (Middle East Respiratory<br />
Syndrome- Coronavirus)<br />
enfeksiyonu riski de<br />
taşımaktadır.<br />
Kuluçka dönemi ortalama<br />
5 gün (2-14 gün) olup, ateş<br />
yükselmesi, öksürük, nefes<br />
darlığı, akciğer filminde<br />
infiltrasyon, kusma ve/veya<br />
ishal, yakınmaları ile başlar.<br />
Akut ciddi solunum yetersizliği<br />
ile %30 ölüm riski taşır.<br />
Tek hörgüçlü deve konak olup,<br />
2 yaşından küçük yavru<br />
develerde akut enfeksiyon daha<br />
sıktır. Bu durum Nisan ve Mayıs<br />
aylarındaki enfeksiyon artışını<br />
açıklayabilir.<br />
MERS-coV enfeksiyonu<br />
önlenmesi için Dünya Sağlık<br />
Örgütü (WHO) şu önerileri<br />
yapmıştır.<br />
• Diyabet, kronik böbrek<br />
yetersizliği, bağışıklık<br />
sistemi baskılanmış ve<br />
kronik akciğer hastalığı<br />
olanların deve ile hiç temas<br />
etmemesi<br />
• Çiğ deve sütü veya deve<br />
idrarı içmemesiyi pişmemiş<br />
• deve eti yenmemesi<br />
• Rutin bakımda ise cerrahi<br />
maske ve damlacık<br />
izolasyonu, aerosol<br />
oluşacak işlemlerde<br />
koruyucu maske(N95)<br />
kullanılmasını<br />
• Enfekte hastalara 1 metre<br />
mesafeden durmayı ve<br />
hijyen kurallarına<br />
• dikkat edilmesini<br />
önermektedir.<br />
• Özetle; Hac ve Umrede<br />
sık rastlanılan solunum<br />
yolu enfeksiyonlarından<br />
korunmak için grip aşısı ve<br />
doktorunuza danışılarak<br />
zatürre aşısı yapılması en<br />
önemli koruyucu önlemdir.<br />
• Kalabalık ortamlarda<br />
özellikle Mescid-i Haram’da<br />
maske takılması<br />
• Su ve sabunla yapılacak el<br />
temizliği ile hijyene dikkat<br />
edilmesi<br />
• Su bulunamadığında<br />
alkolsüz el temizleme jelleri<br />
kullanılması<br />
• Konaklama<br />
mekanlarındaki klimaların<br />
direkt vücudunuza<br />
yönlendirilmemesi<br />
• Odaların sık sık<br />
havalandırılması<br />
• Günde en az 2.5- 3 litre su<br />
tüketilmesi<br />
• Dengeli beslenmeye dikkat<br />
edilmesi gereklidir.
Kitap Köşesi<br />
57<br />
Hac<br />
Ali ŞERİATİ<br />
Anne Ben Terörist miyim?<br />
Osman HAZIR<br />
Leyla ile Mecnun<br />
İskender PALA<br />
Umrandan Uygarlığa<br />
Cemil MERİÇ
58<br />
MORO MÜSLÜMANLARI ÖZERKLİK<br />
HAKKI KAZANDI<br />
Filipinler’in Moro<br />
Yarımadası’nda çoğunluğu<br />
Müslümanların oluşturduğu<br />
halk, yapılan referanduma<br />
yüzde 85 oranında ‘evet’ oyu<br />
vererek daha geniş özerklik<br />
hakkı kazandı.<br />
Moro Müslümanları, kendilerine<br />
daha geniş özerklik hakkı<br />
verilmesi için, Bansamoro<br />
Organik Yasasıyla (BOL)<br />
yapılan referanduma yüzde<br />
85 çoğunlukla ‘evet’ oyu vererek<br />
daha geniş bir özerklik hakkına<br />
kavuştu.<br />
MISIR, AF ÖRGÜTÜNÜN<br />
ÇAĞRILARINI DİNLEMEDİ!<br />
9 GENCİ İDAM ETTİ<br />
2013 yılında binlerce kişiyi öldürerek<br />
iktidara gelen darbeci Sisi, Körfez ve<br />
Batı’dan aldığı cesaretle katletmeye<br />
devam ediyor. Cuntanın kontrolündeki<br />
Mahkeme 9 genci idam etti.<br />
İşkenceye maruz kalarak suçu zorla kabul<br />
etmeleri sağlanan sanıkların idamının<br />
durdurulması için Uluslararası Af<br />
Örgütü harekete geçmişti.<br />
Kabul edilen kanun ile Mindanao bölgesi 3 yıllık<br />
geçici yönetimin ardından seçimlere giderek<br />
seçilecek milletvekilleri ile yeni bir özerk hükümet kuracak.<br />
PAKİSTAN VE HİNDİSTAN’A HAC MÜJDESİ<br />
Suudi Arabistan Veliaht<br />
Prensi Muhammed Bin<br />
Selman’ın Asya turunda<br />
yapılan hac kotasının<br />
artırılması talebinin<br />
ardından Pakistan ve<br />
Hindistan’ın hac kotası<br />
200’er bine yükseltildi.<br />
FİLİSTİNLİLER 16 YIL SONRA<br />
RAHMET KAPISI’NDA NAMAZ KILDI<br />
Filistinliler, İsrail güçleri tarafından<br />
20<strong>03</strong>’te kapatılan Mescid-i Aksa’nın<br />
Rahmet Kapısı’nın içinde cuma namazı<br />
kıldı. Alanda kılınan cuma namazı<br />
sonrası, toplanan Müslümanlar, Filistin<br />
Bayrağı açarak, İsrail aleyhine sloganlar attı.<br />
Filistinliler, İsrail polisince 20<strong>03</strong>’te<br />
kapatılan Mescid-i Aksa’nın Rahmet<br />
Kapısı’nın içinde cuma namazı kıldı.
Manşetlerin Dilinden 59<br />
28 ŞUBAT<br />
POST-MODERN DARBE’NİN<br />
UTANÇ MANŞETLERİ
BULMACA