Inovatif Kimya Dergisi Sayi 61
Inovatif Kimya Dergisi Sayi 61
Inovatif Kimya Dergisi Sayi 61
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Kimya</strong><br />
<strong>Dergisi</strong><br />
İNOVATİF<br />
<strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong><br />
YIL:6 SAYI:<strong>61</strong> AĞUSTOS 2018<br />
MUMYALAR
EKİBİMİZ<br />
YAVUZ SELİM KART<br />
PELİN TANTOĞLU<br />
HATİLE MOUMİNTSA<br />
TUĞBA NUR AKBABA<br />
ÖZGENUR GERİDÖNMEZ<br />
MERVE ÇÖPLÜ<br />
HACER DEMİR<br />
NURSELİ GÖRENER<br />
BUSE ÇAKMAK<br />
MELİS YAĞMUR AKGÜNLÜ<br />
ZELİŞ GİRGİN<br />
RABİYE BAŞTÜRK<br />
NESLİHAN YEŞİLYURT<br />
ELİF AYTAN<br />
ÖMER AKSU<br />
EBRU DOĞUKAN<br />
SİMGE KOSTİK<br />
PETEK AKSUNGUR<br />
SUDE ÖZÇELİK<br />
HATİCE KÜBRA ÇETİNKAYA<br />
DİLARA AKMAN<br />
CANAN MOLLA<br />
AYŞEGÜL KAVRUL<br />
RABİA ÖNEN<br />
KÜBRA ÇELEN<br />
BAŞAK SULTAN DOĞAN<br />
MELİS KIRARSLAN<br />
SEDA SEVAL URUN<br />
BURAK TEKİN<br />
İPEK AKHTAR<br />
MELİKE OYA KADER<br />
AYŞE GÜLER<br />
BERNA KUZU<br />
BETÜL ULAŞ<br />
HAYRİ KORU<br />
DİCLE OĞUZ<br />
ELİF BAŞARA<br />
SENA SAATÇİ<br />
SENA AŞKIM TEMİR<br />
KÜBRA KARA<br />
MUAZ TOĞUŞLU<br />
CEREN BAKIR<br />
EDA AKIN<br />
LEYLA YEŞİLÇINAR<br />
DERGİYİ OKUMADAN ÖNCE<br />
İnovatif <strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong> yazılarını herhangi bir makalenizde veya yazınızda<br />
kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış<br />
olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak belirtmek durumundasınız.<br />
Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu<br />
hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız.<br />
Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da<br />
işlerden dergi sorumlu değildir.<br />
Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları info@inovatifkimyadergisi.com<br />
mail adresine göndermelisiniz. Gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editör<br />
tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır.<br />
Dergi ekibi gönüllü kişilerden oluşmuştur. Dergi ilk kurulduğu andan beri böyle<br />
ilerlemiştir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen kişilere<br />
en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran,<br />
huzur bozan kişiler ekipten çıkarılır. Siz de bu ekip içinde yer almak istiyorsanız<br />
web sitemiz üzerinden kuralları okuyarak başvurabilirsiniz.<br />
Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar.<br />
İNOVATİF KİMYA DERGİSİ<br />
REKLAM VERMEK İÇİN<br />
reklam@inovatifkimyadergisi.com<br />
adresinden web site ve e-dergi için fiyat teklifi alabilirsiniz.<br />
http://www.inovatifkimyadergisi.com<br />
https://www.facebook.com/<strong>Inovatif</strong><strong>Kimya</strong><strong>Dergisi</strong><br />
https://twitter.com/<strong>Inovatif</strong><strong>Kimya</strong><br />
https://instagram.com/inovatifkimyadergisi<br />
https://www.linkedin.com/in/inovatif-kimya-dergisi-00629484/
REKLAM<br />
İÇİN<br />
reklam@inovatifkimyadergisi.com<br />
BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE<br />
ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE<br />
REKLAM VERİN<br />
BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN
ANTİBİYOTİKLERİN KARANLIK YÜZÜ<br />
6<br />
TUNCELİ DAĞLARINDA TOPLADIĞI<br />
BİTKİLERLE DOĞAL KOZMETİK<br />
ÜRÜNLERİ ÜRETİYOR<br />
9<br />
ENSTRÜMENTAL ANALİZ CİHAZLARI<br />
11<br />
İTÜ'DE BİLİM İNSANLARI YAPAY<br />
DAMAR TASARLADILAR<br />
13<br />
MISIR’IN GİZEMLİ DÜNYASINDAN BİR<br />
DETAY : MUMYALAR<br />
15<br />
ADANAYA GİRİŞİMCİLİK MERKEZİ VE<br />
KİMYA VADİSİ KURULUYOR<br />
17<br />
HİDROJEN ENERJİSİNİN ARAÇLARDA<br />
YAKIT OLARAK KULLANIMI<br />
18
VANLI GENÇ GİRİŞİMCİ ESNEK ÖZELLİKLİ<br />
POLİMER MALZEMEDEN KALICI VE IŞIKLI<br />
YOL ÇİZGİSİ ÜRETTİ<br />
22<br />
KAKA HAPLARI<br />
24<br />
KANSERİ YİYEN İLAÇ ÜRETİLDİ<br />
26<br />
YENİ NESİL ELEKTRİKLİ ARAÇLAR İÇİN<br />
KULLANILAN BATARYA TÜRLERİ<br />
27<br />
KAĞIT BENZERİ TAŞINABİLİR GÜNEŞ<br />
PANELİ SAYESİNDE, TELEFONUNUZ<br />
HİÇ SARJSIZ KALMAYACAK!<br />
30
6<br />
ANTİBİYOTİKLERİN<br />
KARANLIK YÜZÜ<br />
Ülkemizde çok yüksek oranda bir ilaç kullanımı var.<br />
Ama öyle bir ilaç grubu var ki dünya çapında en çok<br />
kullanan ülkeyiz ve bu oldukça zararlı. Ne mi? Tabi<br />
ki “antibiyotikler”. Hepimiz en az 1 kere hatta bir<br />
çok kere kullandık ve kullanmaya devam ediyoruz<br />
antibiyotikleri. Ancak kaçını gerçekten gerektiği için<br />
kullandık? Gereksiz antibiyotik kullanımının nelere<br />
yol açacağını hiç düşündünüz mü? Bu yazımda<br />
antibiyotiklerin aslında dostumuz olmadığını ve bu<br />
konuda yapabileceklerimizi anlatacağım.<br />
Antibiyotik; günümüzde doktorlar için sık tercih<br />
edilen bir çözüm yolu olup hastalar içinse güvenli<br />
bir dost olarak görülür ancak bu her zaman için<br />
böyle değildir. Dünya’da antibiyotik kullanımında<br />
ülkemiz 1.sırada bulunmasına rağmen bizler<br />
antibiyotik konusunda yeterli bilgiye sahip değiliz.<br />
Antibiyotiklerin gereksiz kullanımı, fazlaca kullanımı<br />
bakteriler üzerinde direnç gelişimine neden olmakta<br />
ve bağırsak floramızı oldukça etkilemektedir.<br />
Antibiyotik direnci bugün her yaşta, her kökenden<br />
insanı etkileyebilir; insan yaşamı ve gıda güvenliği<br />
için en büyük tehdittir. Antibiyotik direnci genellikle<br />
doğal olarak gelişen bir süreçtir. Ancak antibiyotiğin<br />
insanlar veya hayvanlarda yanlış kullanımı bu<br />
süreci hızlandırır. Antibiyotik direnci ayrıca daha<br />
uzun hastanede yatışa, pahalı tedavi maliyetine ve<br />
ölümlerde artışa neden olur. “Beni ilgilendirmiyor,<br />
ben ilaç kullanmıyorum.” demek ise maalesef ki<br />
bir çözüm değil. Çünkü antibiyotik direnci öyle bir<br />
şey ki ailemizden biri, komşumuz veya yaşadığımız<br />
bölgelerdeki insanların antibiyotik kullanması direnç<br />
gelişimine neden olarak bizleri de etkilemektedir. Ve<br />
direnç kazanan bakteriye karşı bizim kullanacağımız<br />
antibiyotik etki etmeyecektir. Yani toplumsal olarak<br />
bilinçlenmek şarttır. Şimdi gelin antibiyotikleri biraz<br />
inceleyelim.<br />
Antibiyotikler, bakteriyel enfeksiyonları önlemek<br />
amacıyla ve enfeksiyonları tedavi etmede kullanılır.<br />
Eski zamanlarda Antik Mısır, Yunanistan ve<br />
Çin gibi ülkelerde bazı mikrobiyal enfeksiyon<br />
tedavi yönetimleri belgelenmiştir. Ancak modern<br />
antibiyotik dönemi 1928 yılında Sir Alexander<br />
Fleming tarafından penisilinin keşfiyle başlamıştır.<br />
Bu önemli buluştan sonra, antibiyotikler modern
7<br />
tıbbı değiştirmiş ve milyonlarca insanı kurtarmıştır.<br />
1940'lı yıllarda ciddi enfeksiyonları tedavi etmek için<br />
antibiyotikler reçete edilmiştir. Penisilin, II. Dünya<br />
Savaşı’nda askerlerin bakteriyel enfeksiyonlarını<br />
kontrol etmede oldukça başarılı olmuştur.<br />
Enfeksiyon kaynağı bakterinin; tedaviye cevabın<br />
değişimi, antibiyotik direncini meydana getirir.<br />
Antibiyotiğe dirençli bir bakterinin neden olacağı<br />
enfeksiyonun tedavisi, antibiyotik direnci olmayan<br />
bir bakteriye oranla çok daha zorludur. Bu nedenle<br />
penisilinin başarısından kısa bir süre sonra, penisilin<br />
direnci önemli bir klinik problem haline gelmiştir.<br />
1950'lerde, önceki on yıla dair ilerlemelerinin<br />
birçoğu tehdit altındaydı. Buna karşın, yeni nesil<br />
beta-laktam antibiyotikler keşfedildi, geliştirildi ve<br />
antibiyotiğe yeniden güven sağlandı. Bununla birlikte,<br />
metisiline dirençli Staphylococcus aureus'un (MRSA)<br />
ilk vakası aynı on yılda, Birleşik Krallık'ta 1962'de ve<br />
1968'de Amerika Birleşik Devletleri'nde tespit edildi.<br />
Ne yazık ki geliştirilen antibiyotiklerin neredeyse<br />
hepsinde direnç gözlenmiştir. Bunun sonucunda<br />
1972 yılında Vankomisin, metisilin dirençli koagülaz<br />
negatif stafilakoklar ve S.aureus enfeksiyonlarının<br />
tedavisi için piyasaya sunulmuştur. Ancak 1979 ve<br />
1983 yıllarında vankomisine de direnç gözlenmiştir.<br />
İlerleyen yıllarda ilaç endüstrisi, direnç sorunlarına<br />
karşı yeni antibiyotikler geliştirmeye ve piyasaya<br />
sunmaya devam etmiştir.<br />
Peki ne yapmalıyız? Bu kadar tehlikeli olabilecek<br />
olan konuya dikkat çekmeli ve acilen antibiyotiğe<br />
yaklaşımlar değiştirilmelidir. Toplum bilinçlendirilmeli<br />
ve antibiyotiğe olan istek azaltılmalıdır. Çünkü yeni<br />
ilaçlar geliştirilse bile davranışlarımızı değiştirmezsek<br />
antibiyotik direnci hala büyük bir tehdit olarak<br />
kalacaktır. Davranış değişikliklerinin yanında ayrıca<br />
enfeksiyon yayılımı; aşılama, el yıkama, güvenli<br />
cinsel ilişki ve gıda hijyeni gibi faktörler aracılığıyla<br />
azaltılabilir.<br />
Reçetesiz antibiyotik alınabilen yerlerde, direnç<br />
ortaya çıkışı ve yayılımı giderek artar. Yine benzer<br />
şekilde, standart tedavi kılavuzu olmayan ülkelerde<br />
antibiyotikler sağlık çalışanları tarafından olması<br />
gerekenden fazla reçetelenir ve toplumda kullanımı<br />
yükselir.<br />
Antibiyotik direnci de dahil olmak üzere<br />
antimikrobiyal direnç üzerine küresel bir eylem planı,<br />
Mayıs 2015'te WHO tarafından onaylanmıştır. Bu<br />
küresel eylem planı, bulaşıcı hastalıkların güvenli ve<br />
etkili ilaçlarla önlenmesini ve tedavisini sağlamayı<br />
amaçlamaktadır.
8<br />
Antimikrobiyal direnç konusunda küresel eylem planı<br />
5 stratejik hedefe sahiptir:<br />
- Antimikrobiyal direncin farkındalığını ve anlayışını<br />
geliştirmek.<br />
- Sürevelans ve araştırmayı güçlendirmek.<br />
Peki bizler bu konuda neler yapabiliriz?<br />
• Doktor yazmadığı sürece antibiyotik talep<br />
etmemeli ve antibiyotik içme konusunda ısrarcı<br />
olmamalıyız.<br />
• Antibiyotik kullanırken mutlaka doktor veya<br />
eczacıların önerilerini dikkate almalıyız. (Uygun saat<br />
aralığına ve kullanım dozuna uymalıyız.<br />
• İlacınızı başkasıyla paylaşmamalı ve önceden kalmış<br />
- Enfeksiyon insidansını azaltmak<br />
- Antimikrobiyal ilaçların kullanımını optimize etmek<br />
- Antimikrobiyal direncine karşı mücadelede<br />
sürdürülebilir yatırımlar sağlamak.<br />
ilacı bilinçsizce kullanmamalıyız.<br />
• İyileştiğimizi düşünerek antibiyotik tedavisini<br />
yarıda bırakmamalıyız.<br />
• Toplumu, hastayı bilinçlendirmeli ve eğitmeliyiz.<br />
• Vücudumuzu probiyotiklerle destekleyerek<br />
bağırsak floramızı düzenlemeliyiz.<br />
Kaynaklar<br />
The Antibiotic Resistance Crisis, C. Lee Ventola<br />
http://www.who.int<br />
Ders notları<br />
Özgenur Geridönmez<br />
Eczacı (Lisans Öğrencisi)<br />
ozgenurgeridonmez@gmail.com
TUNCELİ DAĞLARINDA TOPLADIĞI BİTKİLERLE<br />
DOĞAL KOZMETİK ÜRÜNLERİ ÜRETİYOR<br />
TUNCELİ'de kimya mühendisi Semra Yeşil,<br />
günlük kullandığı kimyasal madde katkılı temizlik<br />
ve kozmetik ürünleri kendisinde alerjiye neden<br />
olunca, dağlarda topladığı bitkilerle doğal kozmetik<br />
ürünleri üretti. Yeşil, "Hiçbir şekilde kimyasal<br />
madde kullanmıyorum. Bitkileri kendim topluyor<br />
ve onlardan bitki özü elde ettikten sonra üretim<br />
aşamasına geçerek sabun ve kremleri üretiyorum"<br />
diye konuştu.<br />
<strong>Kimya</strong>sal katkı maddeleri ile üretilen kozmetiklere<br />
alerjisi olan kimya mühendisi Semra Yeşil, dağlarda<br />
topladığı bitkilerle doğal kozmetik üretimi yapmaya<br />
başladı.Yeşil, Tunceli'de, kurduğu atölyede, cilt<br />
lekelerini ortadan kaldıran, egzama ve daha<br />
birçok cilt hastalığına iyi gelen bitki özlü sabun ve<br />
kremler üreterek insanların doğal kozmetik ürünler<br />
kullanmasını hedefliyor.<br />
Hiçbir Şekilde <strong>Kimya</strong>sal Madde Kullanmıyorum<br />
Tamamen doğal ürünlerden elde edilen bitki özlerini<br />
kullandığını anlatan Yeşil, "Asla atık yağ kullanmam,<br />
zeytin yağı kullanıyorum. Hiçbir şekilde kimyasal<br />
madde kullanmıyorum. Bitkileri kendim topluyor<br />
ve onlardan bitki özü elde ettikten sonra üretim<br />
aşamasına geçerek sabun ve kremleri üretiyorum.<br />
Ürünlerimizi alanlar çok memnun kalıyor.<br />
9<br />
Piyasada satılan kimyasal kozmetik ve temizlik<br />
ürünlerine karşı alerjisi olduğu için böyle bir<br />
girişimde bulunduğunu anlatan Yeşil, "Doğal<br />
kozmetik ürünlerini bulamıyordum. Bulduklarımda<br />
da kimyasal maddeler bulunuyordu. Bu durum<br />
beni çok zorladı. Sürekli rahatsızlandım. İstanbul<br />
Üniversitesi <strong>Kimya</strong> Fakültesi'nden mezun olduktan<br />
sonra, doğal ve organik kozmetik ve temizlik<br />
maddeleri üretme kararı aldım. Memleketimde bu<br />
işi yapmaya karar verdim. Tunceli'de binlerce bitki<br />
türü var, özellikle çiçekli bitkiler. Ben de Tunceli'nin<br />
dağlarında yetişen bitki özlerinden birçok sabun<br />
çeşidi ve krem çeşidi üretmeyi başardım. Bu sabun<br />
ve kremler, doğal ve organik olduğu için vücuda<br />
birçok konuda yararlı da oluyor" dedi.<br />
Ürünlerimizi özellikle kadınlar çok alıyor. Kullananlar<br />
memnun kalınca çevresine öneriyorlar, özellikle<br />
yurt dışı ve İstanbul'dan çok talep var. Bizden<br />
kozmetik ürünü alanlar, evlerinde bir daha kimyasal<br />
içerikli hiçbir temizlik ürünü kullanmadıklarını ve<br />
memnuniyetlerini belirtiyorlar" diye konuştu.
10<br />
Sabunlar, Birçok Deri Hastalığına İyi Geliyor<br />
Ürettikleri bitki sabunlarının birçok deri hastalığına<br />
iyi geldiğini belirten Semra Yeşil, sözlerini şöyle<br />
sürdürdü:<br />
"Ürettiğimiz sabunların tamamı organik. Hiçbir<br />
katkı ve kimyasal madde yok. Mesela ısırgan otu ve<br />
biberiye özünden ürettiğimiz sabun, saç yıkaması<br />
ve bakımında kullanılıyor. Özellikle saç dökülmesine<br />
ve saç yağlanmasına karşı çok etkili ve faydalıdır.<br />
Saç dökülmesini engelliyor. Keçi sütü ve baldan<br />
ürettiğimiz sabunlar ise özellikle egzama ve sedef<br />
problemi olan vatandaşların sıklıkla tercih ettiğidir.<br />
Cildi çok rahatlatıyor ve nemlendiriyor. Özellikle<br />
kuru cilde sahip olanların kullandığı bir sabun.<br />
Kekik sabunumuz da çok talep ediliyor. Sabunun<br />
içinde kekik özü ve yaprağı bulunuyor, tamamen<br />
doğal. Bu sabun antiseptik özellik taşıyor ve vücudu<br />
mikroplardan koruma özelliğine sahip, yağlı ve<br />
sivilceli ciltlere çok iyi geliyor. Lavanta ve yöredeki<br />
kil toprağı ile ürettiğimiz bir sabun çeşidimiz var.<br />
Kil zaten deriyi çok iyi temizleyip koruyan maddeler<br />
içeriyor. Çok eski yıllardan beridir bu yörelerde<br />
kullanılır. Doğal ortamda dağlarda var olan kömürü<br />
kullanarak bunun içine en az 5 çeşit bitki özü<br />
karıştırarak siyah sabun ürettik. Tamamen doğal<br />
ve vücuttaki deri lekelerini yok ediyor. Özellikle<br />
kadınlar bu sabunu çok fazla talep ediyor. Birçok<br />
kadın müşterimiz vücutlarındaki lekelerin bu sabunu<br />
kullandıktan sonra yok olduğunu söylediler ve deriyi<br />
koruma özelliği de var."<br />
Yeşil, yetkililere çağrıda bulunarak, kamu<br />
kurumlarında kullanılan kimyasal ürünlerin<br />
kullanılmaması gerektiğini de ifade ederek,<br />
"Hastaneler, okullar ve diğer kurumlarda bizim<br />
ürettiğimiz doğal ve organik sabunları kullanırsa,<br />
hem insanlarımız zararlı hastalıklardan ve<br />
kimyasallardan korunur, hem de bize katkı olur"<br />
diye konuştu.
11<br />
ENSTRÜMENTAL<br />
ANALİZ CİHAZLARI<br />
Laboratuvarda en çok kullanılan cihazlardan zannediyorum ki sizi mesleğinizde öne çıkaran<br />
bazılarını topladığım bir yazı ile karşınızdayım.Bu bir özellik.Meslek hayatınızda en çok göreceğiniz<br />
cihazları bilmek ve çıkan sonuçları yorumlayabilmek cihazlardan bazıları GC,HPLC,UV,IR dır.<br />
1)HPLC(High Pressure Liquid Chromatography)<br />
HPLC uçucu olmayan kimyasal ve biyolojik<br />
bileşenlerin ayrımı için kullanılır. Yaygın olarak<br />
kullanılan analitik tekniklerden bir tanesidir.Hareketli<br />
bir sıvı faz kullanılarak yüksek basınçta karışımı<br />
HPLC’de Dedektör<br />
HPLC için ideal bir dedektör; geniş konsantrasyon<br />
aralığında yüksek duyarlılığa, düşük gürültü<br />
seviyesine ve kolonda akan bileşiklere duyarlı<br />
olmalıdır.<br />
Kullanılacak dedektör sistemi, analizi yapılacak<br />
HPLC DİAGRAMI<br />
ayırma işlemi gerçekleştirilir.HPLC cihazında küçük<br />
boyutlu paslanmaz çelik kolonlar kullanılır ve örnek<br />
ihtiyacı azdır.Hızlı analiz kabiliyetiyle diğer cihazların<br />
önüne geçmektedir.<br />
numunenin cinsine uygun olmalıdır.<br />
Sıvı kromatografisinde en çok kullanılan dedektörler,<br />
ultraviyole veya görünür ışığın absorpsiyonuna<br />
dayanırlar.<br />
2)GAZ KROMATOGRAFİ<br />
Gaz kromatografisi kimya alanında gazların ve uçucu<br />
maddelerin analizleri ve ayrılmasında kullanılan cihazdır.<br />
Verilen bir numune içindeki uçucu maddelerin sayısının<br />
tayini; verilen numuneden elde edilen her pik ayrı bir<br />
maddeyi gösterir. Bir maddenin saf olup olmadığının<br />
araştırılması; saflığı kontrol edilen madde birden fazla<br />
pik vermişse, safsızlık var demektir. İzomerler dahil<br />
çok karmaşık örneklerin bileşenlerine ayrılabilir. Çok<br />
az düzeyde (mikrolitre) örnek gerektirir. FID (Flame<br />
Lonization Dedector) ile ECD yani (Electron Capture<br />
Dedector) olmak üzere iki tane dedektör sistemi<br />
bulunmaktadır.
12<br />
3)UV VIS SPEKTROFOTOMETRE<br />
Ultraviyole ve görünür ışık (UV-Vis)absorbsiyon<br />
spektroskopisi bir ışın demetinin bir örnekten geçtikten<br />
sonra ışının şiddetinin azalmasının ölçülmesidir. Işının<br />
şiddeti azaldıkça absorbsiyon artar. UV-Vis spektroskopisi<br />
genellikle çözeltideki moleküller veya inorganik iyon ve<br />
komplekslerin ölçümünde kullanılır. Bir başka amaçla Uv-<br />
Visible spektrofotometre 190-900 nanometre arasındaki<br />
renkli anorganik kompleksler ve organik bileşiklerin<br />
kalitatif ve kantitatif belirlenmesinde kullanılır.UV VIS<br />
spektrofotometre aşağıdaki amaçlar için kullanılabilir.<br />
Derişimi bilinmeyen bir çözeltinin derişiminin bulunması<br />
Karışımlarının Analizi<br />
Asitlik sabitinin belirlenmesi<br />
Hidrojen bağının hesaplanması<br />
4)IR<br />
Infrared spektroskopisine titreşim spektroskopisi de diyebiliriz Bunun sebebi kızılötesi ışınları molekülün<br />
titreşim hareketleri tarafından absorblanmasıdır. Çünkü kızılötesi ışıması UV VIS ışıması gibi elektronik<br />
geçişleri sağlayacak kadar yüksek enerjili değildir. Ancak moleküldeki dönme ve titreşim düzeyleri arasındaki<br />
geçişleri sağlayabilir.<br />
Bir molekülün kızılötesi ışımasını absorblayabilmesi için dipol momentinde bir değişim olması gerekmektedir<br />
( IR aktif). Moleküllerin infrared absorpsiyon bandlarında iki bölge tanımlanır.<br />
İnfrared bölgesinin 4000-1000 cm-1 arasında kalan kısmı fonksiyonel grup bölgesidir; < 1000 cm-1 bölgesi<br />
parmak izi bölgesidir.<br />
Kaynaklar<br />
https://www.chemguide.co.uk/analysis/chromatography/hplc.html<br />
http://www.waters.com/waters/en_TR/How-Does-High-Performance-Liquid-Chromatography-Work%3F/<br />
nav.htm?cid=10049055&locale=en_TR<br />
https://teaching.shu.ac.uk/hwb/chemistry/tutorials/chrom/gaschrm.htm<br />
http://web.hitit.edu.tr/dersnotlari/gokcemerey_13.10.2015_6S3D.pdf<br />
http://merlab.metu.edu.tr/tr/uv-vis-spektrofotometresi<br />
Rabia Önen<br />
<strong>Kimya</strong>ger (Lisans Öğrencisi)<br />
onenrabia06@gmail.com
13<br />
İTÜ'DE BİLİM İNSANLARI YAPAY<br />
DAMAR TASARLADILAR<br />
İTÜ'de görev yapan bilim insanları, kalp ve damar<br />
hastalıkları için kullanılması hedeflenen katmanlı<br />
biyobozunur yapay damar tasarladı.<br />
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Doktor Öğretim<br />
Üyesi İpek Yalçın Eniş, katmanlı biyobozunur yapay<br />
damar geliştirdi.<br />
Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, Eniş, İTÜ<br />
Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi Tekstil<br />
Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Telem<br />
Gök Sadıkoğlu'nun danışmanlığında yürütülen<br />
doktora tezi kapsamında, gerçek damar yapısını<br />
taklit eden katmanlı biyobozunur damar üretmeyi<br />
başardı.<br />
Üretilen yapay damar sayesinde baypas ile damar<br />
değişimine ihtiyaç duyan hastalar için çare olabilecek<br />
bir çalışmaya imza atıldı.<br />
Günümüz teknolojisi yapay damar üretimine imkan<br />
verse de küçük çaplı yapay damarların değişimi<br />
noktasında çeşitli güçlükler yaşandığına dikkat<br />
çeken Eniş, 8 yıllık çalışmanın sonucunda damar<br />
tasarımında önemli adımlar attı.<br />
Türkiye'de bu konuda ilk kez araştırma<br />
yaparak bilim dünyasına adını yazdıran Eniş, gerçek<br />
damar histolojisinin kompleks yapısının ancak her<br />
katmanında farklı tasarım ölçütlerine sahip, katmanlı<br />
yapay damarlar ile sağlanabileceği sonucuna ulaştı.<br />
Üretilen yapay damar, klinik öncesi testlerden<br />
başarıyla geçti. Deneysel çalışmaların bir kısmı<br />
Liberec Teknik Üniversitesi'nde Prof. Dr. David<br />
Lukas, CSc. eş danışmanlığında gerçekleştirildi.<br />
Üretilen damarlar küçük hayvan modelleri üzerinde<br />
denenerek, ilk bulgulardan başarılı sonuçlar<br />
elde edildi. Büyük hayvan modelleri üzerinde ise<br />
çalışmalar devam ediyor.<br />
Ayrıca TÜBİTAK 1001 projesi kapsamında kan<br />
akışını taklit edecek biyoreaktör tasarımı ile dinamik<br />
hücre ekimine dair ön çalışmalar da gerçekleştirildi.<br />
Açıklamada görüşlerine yer verilen Dr. İpek Yalçın<br />
Eniş, hedefin uzun vadede vücuda kendi yapacağı<br />
damar için bir iskelet üretebilmek olduğunu, yapay<br />
damar konusu üzerinde çalışmaya başladıklarında<br />
uluslararası literatürde kısıtlı sayıda çalışmanın<br />
yapıldığını belirtti.
14<br />
Bu konuda ulusal deneysel çalışmanın olmadığını<br />
aktaran Eniş, "Proje konusunda tekstil mühendisleri<br />
olarak yapay damar numunelerinin konstrüksiyon<br />
özelliklerinin tasarımı üzerine yoğunlaştık. Son<br />
yıllarda, araştırma konusu, ulusal ve uluslararası<br />
araştırmacıların ilgi odağı haline geldi." ifadelerini<br />
kullandı.<br />
Çalışmaya Katkıda Bulunan Kurumlar ve Bilim İnsanları<br />
Ülke açısından çok önemli olan çalışmaya, İTÜ'nün<br />
ev sahipliğinde Uludağ Üniversitesi, mühendislik ve<br />
tıp fakültelerinden akademisyenler de katkı sağladı.<br />
Proje ekibinde, Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi,<br />
Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.<br />
Dr. Gülşah Çeçener ve Prof. Dr. Berrin Tunca<br />
ve Mühendislik Fakültesi, Tekstil Mühendisliği<br />
Bölümü'nden Prof. Dr. Aslı Hockenberger de<br />
araştırmacı olarak yer aldı.
15<br />
MISIR’IN GİZEMLİ DÜNYASINDAN<br />
BİR DETAY : MUMYALAR<br />
Aslında hep biliriz Antik Mısır Dönemi kendi içinde<br />
bir gizem barındırır. Kimi zaman anlayabildiğimiz<br />
kimi zaman da hala anlaşılmayan bir dönem. Sanırım<br />
Mumyalarla ilk tanışma çizgi filmlerle başlıyor.<br />
Ne olduğunu bilmeden “mumya” terimi çocukluk<br />
dönemimizden itibaren hayatımıza giriyor. Sanki bir<br />
ceset sargı bezleri ile sarıp sarmalanmış ve yıllarca bu<br />
şekilde muhafaza edilmiş gibi. Halbuki mumyalama<br />
tamamen kimya ile ilgili bir işlem.<br />
Mumyalama işleminden önce kalp bazen de böbrekler<br />
vücuttan çıkarılarak bir kavanozda muhafaza edilirken<br />
beyin küçük parçalar halinde çıkarıldıktan sonra atılıyor.<br />
Kalp ve beyin vücuttan uzaklaştırıldıktan sonra vücut<br />
kurutulur ve kuru göl yataklarında doğal yollarla<br />
oluşan sodyum karbonat/ sodyum bikarbonat tuz<br />
karışımı (bu tuz karışımı düşük miktarlarda sodyum<br />
klorür ve sodyum sülfat içerir) ile kaplanır. Suyu<br />
kolayca absorbladığı için tuzlama işlemi Eski Mısır<br />
Dönemi’nde yaygın olarak kullanılmıştır. Tuzlama<br />
işlemi sayesinde ceset 40 gün boyunca bozulmadan<br />
kalmıştır. Normal bir şekilde böyle bir durumun<br />
mümkün olmadığının hepimiz farkındayız.
16<br />
Ceset tamamen kuruduktan sonra tuz uzaklaştırılır<br />
ve cesetteki boşluklar keten, talaş ile doldurulur.<br />
Keten ve talaşın haricinde tarçın, buhur hatta<br />
soğan bile kullanılmıştır. Eski Mısır Dönemi’nde<br />
biliniyor muydu bilmesek de tarçın ve soğan<br />
antibakteriyal özelliği sayesinde cesedin çürümesine<br />
neden olabilecek bakterilerin oluşmasını önlemiştir.<br />
Soğanın Ramesses IV’ün göz ve kulak boşluklarına<br />
yerleştirildiği kaynaklarda yer almaktadır. Ceset<br />
için bu ön işlemlerin ardından vücut yağlanır,<br />
keten bandajlar reçinelere daldırılır ve ceset keten<br />
bandajlarla sarılır. Böylelikle hava ile teması kesilen<br />
cesedin kokması, çürümesi önlenmiştir.<br />
Günümüzde bilim insanları hem<br />
bitkisel hem de hayvansal kalıntı içeren<br />
bozunmuş yapıda bulunan mumyadaki<br />
organik kimyasalların tanınması ve<br />
karakterizasyonu için moleküler<br />
ayırma ve tanımlama yöntemlerini<br />
kullanmaktadırlar. HPLC, LC/MS<br />
sayesinde polar yapıdaki kimyasal<br />
türler ve GC, LC/MS ile reçine gibi polar<br />
olmayan yapıdaki kimyasal türlerin tayini<br />
gerçekleştirilmektedir.<br />
Özellikle mumya içeriğinde reçine, yağ gibi<br />
kalıntıların sayesinde mumyalama sırasında hangi<br />
maddelerin kullanıldığını belirleyebilmektedirler.<br />
Mumya bandajlarının analizleri yapılırken HPLC, gaz<br />
kromatografisi ve kütle spektrometresi kullanılarak<br />
biomarkerler tayin edilir ve kimyasallar belirlenebilir.<br />
Kozalaklı ağaçlardan elde edilen dehihroabietik asit<br />
gibi terpenoid biyomarkerlar ve sedir yağından<br />
guaiacol gibi elde edilen fenoller mumyalama<br />
maddelerine yönelik bilgi vermektedir.<br />
Kaynaklar<br />
Compound Interest-2016<br />
rsc.org-2011<br />
storiografia.blog.cz<br />
University of York- Department of Archaeology<br />
Tuğba Nur Akbaba<br />
<strong>Kimya</strong>ger (Yüksek Lisans Öğrencisi)<br />
tugba.nur.25@gmail.com
ADANAYA GİRİŞİMCİLİK MERKEZİ<br />
VE KİMYA VADİSİ KURULUYOR<br />
ADANA Valisi Mahmut Demirtaş başkanlığında,<br />
Çukurova Kalkınma Ajansı (ÇKA) desteği ile<br />
Çukurova Üniversitesi tarafından yürütülecek olan<br />
Adana Girişimcilik Merkezi projesi ile <strong>Kimya</strong>sal<br />
Madde Üretim Teknolojileri Merkezi <strong>Kimya</strong> Vadisi<br />
güdümlü projesi için imza töreni gerçekleştirildi.<br />
Adana Valiliğinde gerçekleştirilen törene, Adana<br />
Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü,<br />
Çukurova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa<br />
Kibar, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü Prof.<br />
Dr. Mehmet Tümay, Seyhan Belediye Başkanı Zeydan<br />
Karalar, Bilim ve Sanayi İl Müdürü Remzi Özdoğan<br />
Adana Ticaret Odası Başkanı Atila Menevşe, Mersin<br />
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ayhan Kızıltan,<br />
Adana Sanayi Odası Meclis Başkanı İsrafil Uçurum,<br />
Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölge Müdürü Mustafa<br />
Keskin, KOSGEB Adana İl Müdürü Mücahit Alper<br />
Karcı, Çukurova Teknoloji Geliştirme Bölgesi Genel<br />
Müdürü Hamdi Soydan, ÇKA Genel Sekreteri Dr.<br />
Lutfi Altunsu ve proje paydaşlarından yetkililer<br />
katıldı.<br />
ekonomine ivme kazandıracak bu projelerin kent için<br />
hayırlı olmasını temenni etti.<br />
ÇKA Genel Sekreteri Dr. Lutfi Altunsu, her iki proje<br />
ile Adanada ilklerin gerçekleşeceğine vurgu yaparak;<br />
<strong>Kimya</strong>sal Madde Üretim Teknolojileri Merkezi <strong>Kimya</strong><br />
Vadisi projesi ülkemizde alanında kurulacak ilk<br />
Ar-Ge merkezidir. Girişimcilik Merkezi projesi ise<br />
Adana ilimizin cazibe merkezi programı kapsamında<br />
desteklenen ilk projesidir. Ayrıca merkez Türkiyede<br />
ilk dijital ve film endüstrisini içerisinde bulunduran<br />
merkez olacaktır dedi.<br />
<strong>Kimya</strong>sal Madde Üretim Teknolojileri Merkezi <strong>Kimya</strong><br />
Vadisi Proje Koordinatörü Prof. Dr. Selahattin Serin<br />
ve Adana Girişimcilik Merkezi Proje Koordinatörü<br />
Prof. Dr. Selçuk Çolak proje ile ilgili sunum yaptı.<br />
Proje sunumunun ardından Çukurova Üniversitesi<br />
Rektörü Prof Dr. Mustafa Kibar ile ÇKA Genel<br />
Sekreteri Dr. Lutfi Altunsu arasında sözleşmeler<br />
imzalandı.<br />
Adana Valisi Mahmut Demirtaş, desteklerinden dolayı<br />
Kalkınma Bakanlığına teşekkürlerini ileterek, kent<br />
17
18<br />
HİDROJEN ENERJİSİNİN<br />
ARAÇLARDA YAKIT<br />
OLARAK KULLANIMI<br />
Dünyanın enerji gereksiniminin büyük bölümünü<br />
karşılayan fosil kaynaklar hem gittikçe azalmakta<br />
hem de önemli seviyede çevre ve hava kirliliğine<br />
sebep olmaktadır. Hidrojen, bir enerji taşıyıcısı<br />
olarak bu sorunların çözümü için bir potansiyel<br />
oluşturmaktadır. Bu sebeple son yıllarda hidrojen<br />
enerjisi üzerinde yoğun araştırma ve geliştirme<br />
faaliyeti sürdürülmektedir.<br />
Hidrojen bir doğal yakıt olmayıp, birincil enerji<br />
kaynaklarından yararlanılarak su, fosil yakıtlar ve<br />
biyokütle gibi değişik hammaddelerden üretilebilen<br />
sentetik bir yakıttır. Üretilmesi aşamasında buhar<br />
iyileştirme, atık gazların saflaştırılması, elektroliz,<br />
fotosüreçler, termokimyasal süreçler, radyoliz<br />
gibi alternatif birçok hidrojen üretim teknolojileri<br />
mevcuttur.<br />
Hidrojen bilinen tüm yakıtlar içerisinde birim<br />
kütle başına en yüksek enerji içeriğine sahiptir.<br />
1 kg hidrojen 2,1 kg doğal gaz veya 2,8 kg<br />
petrolün içerdiği enerjiye sahiptir. Ancak birim<br />
enerji başına hacmi yüksektir [1]. Isı ve patlama<br />
Hidrojen Yakıtlı İçten Yanmalı Motorlar<br />
Hidrojen; benzin, dizel yakıtı, LPG, doğalgaz ve<br />
kerosen gibi içten yanmalı motorlarda yakıt olarak<br />
kullanılabilmektedir. Yakıt içerisindeki kimyasal bağ<br />
enerjisi gerektiren her alanda kullanımı temiz<br />
ve kolay olan hidrojenin yakıt olarak kullanıldığı<br />
enerji sistemlerinde, hidrokarbon yakıtlarda<br />
görülen CO, CO 2<br />
, SO gibi gazlar ve yanmamış<br />
hidrokarbonlar oluşmamaktadır. Böylece yanma<br />
ürünlerinin oluşturduğu asit yağmuru, fotokimyasal<br />
sis, sera etkisi gibi olaylar hidrojenin yakıt olarak<br />
kullanımında söz konusu değildir [2]. Hidrojen petrol<br />
yakıtlarına göre ortalama %33 daha verimli bir<br />
yakıttır. Hidrojenden enerji elde edilmesi esnasında<br />
su buharı dışında çevreyi kirletici ve sera etkisini<br />
artırıcı hiçbir gaz ve zararlı kimyasal madde üretimi<br />
söz konusu değildir [1].<br />
Ulaşım sektörü, alternatif yakıt arayışının temel<br />
sebebi olan petrol rezervlerinin azalmasından en çok<br />
etkilenecek alandır. Bu sebeple, hidrojenin kullanımı<br />
üzerine araştırma geliştirme çalışmalarının en çok<br />
yapıldığı alan da ulaşımdır. Hidrojen yakıtlı motorlar<br />
güç üretim yöntemi bakımından hidrojen yakıtlı içten<br />
yanmalı motorlar ve hidrojen yakıt pilli motorlar<br />
olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.<br />
enerjisi yanma sonrası ısıya ve buradan da mekanik<br />
enerjiye dönüştürülmektedir.
19<br />
Hidrojenin kendiliğinden tutuşma sıcaklığının yüksek oluşu<br />
(1 atm basınç ve 847-867 K) ve oktan sayısının yüksekliği<br />
hidrojenin dizel motorlardan çok, karbüratörlü otto<br />
motorlarda daha uygun bir yakıt olacağını göstermektedir.<br />
Hidrojen yakıtlı motorlarda, fosil yakıtlarda görülen<br />
buhar tıkacı, soğuk yüzeylerde yoğuşma, yeterince<br />
buharlaşamama, zayıf karışım gibi sorunlar yoktur.<br />
Yüksek alev hızına, geniş alev cephesine ve yüksek<br />
detenasyon sıcaklığına sahip olup, kontrolsüz yanmaya<br />
karşı dayanıklıdır. Sahip olduğu bu yüksek alev hızı, otto<br />
motorlarda ideale yakın bir yanma ve ısıl verimde artışlar<br />
sağlar. Ayrıca düşük alev parlaklığı ile yanıyor olması<br />
radyasyon yoluyla gerçekleşen ısı transferi miktarını da<br />
azaltmaktadır. Hidrojen yakıtlı motorun ısıl verimi benzin<br />
motorununkine oldukça yakındır. Hatta sıkıştırma oranının<br />
arttırılması ve fakir karışım sağlanmasıyla ısıl verimde %<br />
25'lik bir artış sağlanabildiği tespit edilmiştir. Hidrojenhava<br />
karışımını ateşlemek için gerekli enerji miktarı da<br />
diğer yakıtlara oranla çok düşüktür ve bu da tutuşma<br />
garantisini sağlayarak özellikle benzinli motorlarda bir<br />
avantaj oluşturmaktadır. Yanma sonunda fosil yakıtlarda<br />
söz konusu olan CO, CO 2<br />
, CnHm, NOx vb. zehirli ve zararlı<br />
atıklardan yalnızca NOx 'in oluştuğu hidrojenli motorlarda<br />
bu emisyonun miktarı da karışım oranının ayarlanmasıyla<br />
azaltabilmektedir. Hidrojenin yanması sonucu partikül<br />
madde oluşmadığından bujiler de kirlenmez. Dolayısıyla<br />
hidrojen yakıtlı içten yanmalı motorlarda yalnızca NOx ve<br />
su oluşmaktadır. Bu da, günümüz fosil yakıtlarının önemli<br />
bir dezavantajı olan O3(ozon) tabakası, ekolojik dengeye<br />
zararlı emisyon salınımının yok denecek kadar az olmasını<br />
sağlayarak, çevreye uyumluluğunu da göstermektedir [3].<br />
Hidrojen Yakıt Pilli Motorlar<br />
Yakıt pilinde gaz yakıtlardaki kimyasal enerjiyi,<br />
düşük enerjili minimum hareket içeren ve hava<br />
kirliliğine sebep olmayan elektrokimyasal bir<br />
prensiple temel olarak elektrik ve ısı enerjisine<br />
dönüştürülür. Yakıt pili, yakıt (direkt kullanımda;<br />
hidrojen, dolaylı kullanımda ise; doğal gaz, LPG,<br />
metanol vb.) ve oksitleyicinin (hava veya oksijen)<br />
kimyasal enerjisini doğrudan elektrik ve ısı formunda<br />
enerjiye çeviren güç üretim cihazıdır.<br />
teknolojisinde izlenen veya oksijen kimyasal enerjisini<br />
doğrudan elektrik ve ısı formunda enerjiye çeviren<br />
güç üretim cihazıdır.<br />
Yakıt pilleri düşük gürültü seviyesinde az kirletici<br />
açığa çıkararak yüksek verimle çalışabilmektedirler.<br />
Direkt hidrojen kullanımında tek yan ürünleri saf<br />
sudur.<br />
Yakıt pilli taşıtlar, hidrojenin ya da reforme edilerek<br />
hidrokarbon yakıtların kullanıldığı, yakıt pili<br />
sistemleriyle üretilen ve DC'den (doğru akımdan)<br />
AC'ye (alternatif akıma) dönüşümü gerçekleştirilen<br />
elektrik akımının kullanılarak, AC elektrik motorları<br />
ile aracın tahriki prensibine dayanır. Yani klasik araç
20<br />
Şekil 1: Yakıt Hücreli Araba Çalışma Prensibi Şematik Gösterimi<br />
Böylece çok yüksek sıcaklık ve basınçlarda, çok<br />
yüksek gürültü seviyelerinde gerçekleştirilen,<br />
kompleks parçaların oluşturduğu, büyük atalet<br />
kuvvetlerinin ve titreşimlerin meydana geldiği bir<br />
mekanizma ortadan kakmaktadır. Bunun yerini<br />
nispeten oldukça düşük sıcaklıklarda çalışan, çok<br />
düşük gürültü seviyesine sahip ve kompleks hareketli<br />
parçalar içermeyen, düşük titreşim seviyeli bir<br />
sistemle güç üretilmektedir. Bu güçle aracın hareketi<br />
gerçekleştirilmektedir.<br />
akım dönüştürücü ve elektrik motor/motorlarından<br />
oluşmaktadır. Bununla birlikte; sistemin genel<br />
kontrol ünitesi, akü, soğutma sistemi ve çeşitli<br />
aktarma organları sistemin temel tamamlayıcı<br />
donanımlarıdır. Ayrıca direkt hidrojen kullanılmayan<br />
hidrojen yakıt pilli sistemlerde, kullanılan yakıtın<br />
(metanol, doğalgaz vb.) yeniden şekillendirilerek<br />
hidrojen yakıt piline hazır hale getirildiği şekillendirici<br />
(reformer) bulunur. Yakıt pilli motorlarda verim,<br />
geleneksel motorların 2 katına çıkabilmektedir [3].<br />
Sistem temelde; yakıt tankı, yakıt pili sistemi, AC/DC<br />
Hidrojen Enerjisinin Araçlarda Kullanımına Bazı Örnekler<br />
Şekil 2: Toyota Firmasının Hidrojen<br />
Yakıtlı Otomobili “Mirai”<br />
Yakıt pilli otobüs üretimini gerçekleştiren Kanada'nın Ballard<br />
Şirketinin yanı sıra, General Motors, Ford, Chrysler, Toyota,<br />
Honda, BMW, Renault yakıt pilleri ile çalışan otomobilleri ticari<br />
anlamda üretmek çabasındadırlar. 1993'ten bu yana çok sayıda<br />
prototip araç üretilmiştir. Alman Daimler Chrysler'in ürettiği,<br />
yakıt pilini Ballard'dan sağladığı, NECAR4 (sıvı hidrojenle çalışır)<br />
ve metanol dönüştürücülü NECAR5, General Motors'un Opel,<br />
'Zafira' adı verilen ve 75 kW' lık Ballard 'tescilli' yakıt pili taşıyan<br />
aracı, Ford tarafından üretilen 'Think FC5'ler, Toyota'nın RAV-<br />
4 ve Fine-N'i, Nissan Renessa ve Mitsubishi, Daihatsu, Honda<br />
ve Mazda ortaklığı Demio FCEV, Renault'un 30 kW Nora cell<br />
kullanan Lagunası prototiplere birer örnektir.
21<br />
İzlanda’da hükümet, üniversiteler, taşıma şirketleri,<br />
fabrikalar ve çok uluslu otomobil ve petrol şirketleri<br />
konsorsiyumu oluşturulmuş ve 2030 yılına kadar<br />
İzlanda’nın tamamen hidrojen enerjisine geçmesi<br />
planlanmıştır. Dünyanın ilk hidrojen dolum istasyonu<br />
Shell tarafından İzlanda’da açılmıştır [4].<br />
Şekil 3: Toyota Firmasının<br />
Japonya’da seri<br />
üretimine geçtiği hidrojen yakıtlı<br />
otobüsü “Sora”<br />
Japonya’da otomotiv, enerji ve teknoloji alanlarında<br />
önde gelen 11 firmanın ortaklaşa yürüteceği<br />
istasyon ağı projesi, hidrojen yakıt hücresi ile çalışan<br />
otomobillere ülke çapında 160 noktada dolum imkanı<br />
sağlayacaktır. Toyota’nın resmi açıklamasına göre bu<br />
proje hükümetin “Hidrojen ve Yakıt Hücre Stratejik<br />
Yol Haritası” (Strategic Roadmap for Hydrogen<br />
and Fuel Cells) programı üzerine hazırlanmıştır.<br />
Programda 2020 yılına kadar 160 hidrojen yakıt<br />
istasyonu ve 40 bin yakıt hücreli araba satışı<br />
hedeflenmektedir.<br />
Şekil 4: Dünyanın ilk hidrojen dolum<br />
istasyonu<br />
Projeyi destekleyen firmalar şu şekilde listelenmiştir:<br />
Toyota, Honda, Nissan, Tokyo Gas, Toho Gas, Air<br />
Liquide Japan, Toyota Tsusho, JXTG Nippon Oil &<br />
Energy, Idemitsu Kosan, Iwatani ve Japonya Gelişim<br />
Bankası (Development Bank of Japan). Anlaşmaya<br />
imza atan 11 firmanın tamamı, Japonya’da hidrojen<br />
yakıtlı araçların ve hidrojen dolum istasyonlarının<br />
gelişmesi ve bu kültürün yaygınlaşması yönünde aktif<br />
rol oynayacaklarının sözünü vermişlerdir [5].<br />
Kaynaklar<br />
[1] http://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Hidrojen-Enerjisi (Erişim Tarihi 03.07.2018)<br />
[2] Kahraman, N., Akansu, O., Albayrak, B. (2007).“İçten Yanmalı Motorlarda Alternatif Yakıt Olarak<br />
Hidrojen Kullanılması”, Mühendis Makine, cilt 48, sayı 569, s 10.<br />
[3] http://www.nukte.org/node/140 (Erişim Tarihi 03.07.2018)<br />
[4] https://www.bilgiustam.com/hidrojen-yakit-pilinin-kullanim-alanlari-ve-dunya-uzerindeki-gelisimi/ (Erişim<br />
Tarihi 10.07.2018)<br />
[5] https://www.xtrlarge.com/2017/05/27/japonya-hidrojen-yakit-hucresi-istasyon/ (Erişim Tarihi<br />
15.07.2018)<br />
Başak Sultan Doğan<br />
<strong>Kimya</strong> Mühendisi (Mezun)<br />
basaksultandogann@gmail.com
VANLI GENÇ GİRİŞİMCİ ESNEK ÖZELLİKLİ POLİMER<br />
MALZEMEDEN KALICI VE IŞIKLI YOL ÇİZGİSİ ÜRETTİ<br />
Vanlı genç girişimci Tarkan Ebeperi, esnek özellikli<br />
polimer malzemeden kalıcı ve ışıklı yol çizgisi üretti.<br />
Van’ın İpekyolu ilçesine bağlı Selimbey Mahallesi’nde<br />
ikamet eden 24 yaşındaki genç girişimci Tarkan<br />
Ebeperi, bundan 3 yıl önce silinen yol çizgilerinin<br />
ekonomiye zarar verdiğini tespit etti. Bunun üzerine<br />
“Akıllı Yaya, Tünel ve Pist” projesi üzerinde çalışma<br />
başlatan genç girişimci Ebeperi, silinen yaya geçidi,<br />
tünel ve uçak pistlerindeki şerit çizgilerin yerine<br />
kullanılacak, polimer malzemeden üretilen kalıcı yol<br />
çizgileri üretti.<br />
İHA muhabirine konuşan genç girişimci Tarkan<br />
Ebeperi, yaklaşık 350 tona dayanıklı, fleksi özellikli<br />
ve ekonomik polimer yol çizgileri buluşu için<br />
patent başvurusunda bulunduğunu belirtti. Patent<br />
başvurusunun kabul gördüğünü ifade eden Ebeperi,<br />
ürünün Türkiye ve Avrupa’da araştırıldığını söyledi.<br />
Şu an patent sahibi görüldüğünü dile getiren<br />
Ebeperi, ürünün Türkiye’ye teknoloji anlamında bir<br />
yenilik kazandıracağına dikkat çekti. Ebeperi, “3<br />
yıl önce havalimanlarının pistlerinde boyama olayını<br />
22<br />
gördüm. Bu ekonomi anlamında oldukça zararlı<br />
olduğu için buna bir çözüm bulalım istedik. Bunun<br />
sonucunda böyle bir proje yaptık. Bu projenin patent<br />
çalışmaları da dahil 3,5 yıllık bir süre ve emek<br />
harcadık. Tabi bu işin sonunda başarıya ulaştık” dedi.<br />
Polimer malzemenin içinde bulunan LED’lerin güneş<br />
enerjisiyle yandığını dile getiren Ebeperi, “Bu projede<br />
kullanmış olduğumuz ekipmanlar; polimer plastik<br />
dediğimiz bir malzemedir. Bu fleksi malzemenin<br />
ışık yayıcı bir özelliği var. Tabi bu malzemeyi<br />
Çin’den istedik. Türkiye’de de belli başlı yerlerde<br />
polimer üretiliyor. İçinde bulunan rezistans, güneş<br />
panellinden aldığı enerjiyi flaş LED’ler sayesinde<br />
polimer malzemeye yayıyor. Çizgilere mat ve beyaz<br />
bir özellik veriyor. Bu şekilde kalıcı bir çizgi elde<br />
ediyoruz” diye konuştu.<br />
Biz Kalıcı Bir Çözüm Ürettik<br />
Boya ile çizilen yol çizgilerinin yıl içinde tekrar<br />
yenilenmesi gerektiğini ve bunun da ekonomiye zarar<br />
verdiğini belirten Ebeperi, sözlerini şöyle sürdürdü:
23<br />
“Öncelikle biz yaptığımız bu projenin 3 ana bölgede<br />
kullanılmasını öngörüyoruz. Bunlar tünel içerisindeki<br />
şerit çizgileri, yaya geçişindeki şerit çizgiler ve uçak<br />
pistlerindeki şerit çizgiler olmak üzere 3 ana kısımda<br />
biz bunu kullanmayı hedefliyoruz. Özellikle bu ana<br />
kısımda ekonomimizi oldukça zarara uğratıyor. Biz<br />
bunu hem ekonomi, hem de Türkiye’ye teknoloji<br />
anlamında yenilik kazandıracağımıza inanıyoruz.<br />
8’li kavşaklarda boyanan normal yaya çizgileri 2<br />
bin 200 liraya maliyeti olurken, bu projenin ise 3<br />
bin lira bir maliyeti oluyor. Tabi bizim yaptığımız<br />
kalıcı bir çözüm olurken, boya çizgiler ise 2 ayda bir<br />
yenileniyor.”<br />
Başvurumuz alındı. Şu an Türkiye ve Avrupa’da<br />
araştırma raporunda, araştırma talebinde<br />
bulunmuştuk. Bizler de onun sonucunu bekliyoruz.<br />
Tabi patentimizin ön başvurusunu aldık.<br />
Şu an paten sahibi görünüyoruz. Bu konuda birkaç<br />
belediye ile görüştük. Bu konuda belediyelerden<br />
teklifler aldık. Tabi şimdi bu konuda yetkililerden<br />
destek istiyoruz. Bu çizgiler, Türkiye genelinde 3 ana<br />
bölgede kullanılırsa hem ekonomi anlamında yüzde<br />
100 kazanç sağlarız, hem de yenilik anlamında bir<br />
çağ atlamış oluruz” şeklinde konuştu.<br />
Belediyelerden Teklifler Aldık<br />
Şimdiden belediyelerden teklif aldıklarını dile<br />
getiren Ebeperi, “Patent için ön başvuruyu yaptık.
KAKA HAPLARI<br />
Fekal mikrobiyota transplantasyonu (Fecal<br />
microbiota transplantation) (FMT), antibiyotik<br />
tedavisinin ardından gelişen ve inatçı şekilde kendini<br />
tekrarlayan Clostridium difficile enfeksiyonu (CDI)<br />
için oldukça etkili bir tedavi olarak ortaya çıkmıştır.<br />
Bağırsak mikrobiyota, C. diff. bakterisinin yaşam<br />
döngüsü üzerinde büyük etkilere sahip olan<br />
kolondaki safra asitlerinin metabolizmasında kritik<br />
bir rol oynar [1].<br />
Clostridium difficile enfeksiyonu (CDI), bağırsak<br />
mikrobiyotasına yönelik çeşitli nedenlerle ilişkili<br />
olduğuna inanılan gastrointestinal bir hastalıktır.<br />
İnsan bağırsağında ~ 300-500 mikroorganizma<br />
türü vardır her gram dışkı yaklaşık 10 12 bakteri<br />
hücresini barındırır. Bu organizmalar, karmaşık<br />
karbonhidratların sindirimi, enerji depolama,<br />
bağışıklık fonksiyonları ve patojenler tarafından<br />
istilaya karşı korunma dahil olmak üzere çeşitli<br />
işlevlere yardımcı olurlar. C. diff. patogenezi<br />
için yaygın olarak kabul edilen model, geniş<br />
spektrumlu antimikrobiyallerin kullanımının bağırsak<br />
mikrobiyotasının dengesini değiştirdiğidir, bu da C.<br />
diff.' nin patojenik suşlarının bağırsakları enfekte<br />
etmesine izin verir. Standart tedavi başarısız<br />
olduğundan bağırsak mikrobiyota transplantasyonu<br />
(intestinal microbiota transplantation) (IMT) CDI<br />
olan hastalar için alternatif bir tedavidir. IMT,<br />
bağırsak mikroorganizmalarını (sağlıklı donör dışkı<br />
süspansiyonunda) mikrobiyotayı düzeltmek için bir<br />
hastanın bağırsağına infüze etmeyi içerir. Gough ve<br />
arkadaşlarının (2011) yaptığı çalışmada; 27 vaka<br />
serisinde ve raporda tedavi edilen 317 hastada,<br />
IMT oldukça etkili olduğu ve vakaların % 92' sinde<br />
hastalığa çözüm gösterdiği sonucuna varılmıştır [2].<br />
Çok sayıda antibiyotiğin varlığına rağmen, C.<br />
diff.' nin neden olduğu bazı enfeksiyonların<br />
tekrarlaması, klinik bir sorun olmuştur. Sorunun<br />
temeli, antibiyotiklerin bağırsak komensallerinin<br />
işlevi ve bileşimi üzerindeki zararlı etkisidir. C.<br />
diff.’ nin tedaviye gösterdiği dirence ve tekrarlayan<br />
enfeksiyona karşı koymak için, bilim adamları sağlıklı<br />
bir mikrobiyotanın korunmada mikrobiyal katkı<br />
maddelerini tanımlamak ve hedefe yönelik probiyotik<br />
bazlı tedavileri geliştirmek için bu patojeni nasıl<br />
koruyabildiğini anlamaya çalışmışlardır [3].<br />
Son yıllarda, C. diff. ile ilişkili hastalıklar (CDAD )<br />
daha sık ve daha şiddetli, standart tedaviye daha<br />
24
25<br />
fazla dirençli ve tekrarlama olasılığı daha yüksektir.<br />
Bu model Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve<br />
Avrupa' da yaygın olarak görülmektedir ve NAP1 / BI<br />
/ 027 olarak adlandırılan yeni bir C. diff. gerginliğine<br />
bağlanmaktadır. 2002' den bu yana, bu yeni suşun<br />
bir salgını, Quebec' teki 30 hastaneye yayılarak ve<br />
30 günlük ölüm oranı % 23’ lere çıkmıştır [4].<br />
Jennifer, gastroparezi adı verilen bir mide<br />
rahatsızlığı nedeniyle 2009 yılının bir bölümünü<br />
bir hastanede geçirmiştir. Hastalık kanlı ishal ile<br />
başlamış ve çok sayıda pahalı antibiyotik tedavisi işe<br />
yaramamıştır. Hastalığı tetikleyenin sebebi C. diff.<br />
bakterisi olduğu anlaşılmıştır. C. diff.; sağlık bakımı<br />
ortamlarında sıklıkla yayılan, hayati ve potansiyel<br />
olarak yaşamı tehdit eden bir bakteriyel enfeksiyonla<br />
uğraşır. Jennifer’ ın hastalığına çözümünü<br />
gastroenterolog Dr. Neil Stollman dışkıda bulmuştur.<br />
Stollman, C. diff hastalarını fekal mikrobiyota<br />
transplantasyonu olarak bilinen bir prosedürle<br />
tedavi etmektedir. Sağlıklı bir donörden (genellikle<br />
eş, akraba veya hastanın güvendiği biri) bir dışkı<br />
örneği almayı ve "milkshake benzeri" bir kıvam<br />
oluşturmak için tuzlu su ile karıştırmayı içerir, bu<br />
da daha sonra lavman yoluyla C. diff. hastasına<br />
verilir. (Kolonoskopi veya burun tüpü yoluyla da<br />
uygulanabilir.) Donörün dışkısındaki bakteriler,<br />
hastanın sağlıklı bakteri dengesini geri yükler.<br />
Çalışmalara göre, prosedürün şiddetli veya<br />
tekrarlayan C. diff' in tedavisinde etkinliği % 90' ın<br />
üzerindedir.<br />
Kaynaklar<br />
Jennifer’ ın 4 yıl boyunca hastalığı çekmesinin<br />
üzerine bu tedaviden 1 hafta sonra kendisini daha iyi<br />
hissettiğini ve kısa süre içerisinden normal hayatına<br />
geri döndüğü bilinmektedir.<br />
Stollman'a göre fekal transplantasyonların on<br />
binlerce hastaya yardım etmesi olasıdır. Son yıllarda,<br />
C. diff görülme sıklığı daha sık, şiddetli ve tedavi<br />
edilmesi zor bir hale gelmiştir. Enfeksiyon genellikle<br />
antibiyotiklerle tedavi edilir. En sık kullanılan ilaç<br />
vankomisindir ve bu yöntemin başlangıçtaki başarı<br />
oranı % 90' dan yüksek iken, C. diff ‘ ün nüks ettiği<br />
hastalarda bu oranlar % 15 ila 35 arasındadır.<br />
Yakın zamanda yayımlanan bir raporda, Hastalık<br />
Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), C. diff<br />
enfeksiyonlarının tehdit seviyesinin artık “acil” olarak<br />
kabul edildiğini belirtmiştir. C. diff, 250.000' den<br />
fazla Amerikalıyı zayıflatır ve her yıl tahmini 14.000'<br />
i öldürür ve sağlık harcamalarında en az 1 milyar<br />
dolara mal olur. Semptomlar diyare, ateş, iştahsızlık,<br />
karın ağrısı ve mide bulantısını içerebilir. CDC' ye<br />
göre, insanlar, bakteri içeren dışkı ile kirlenmiş<br />
yüzeylere temas ettikleri ve daha sonra ağızlarına<br />
veya mukoza zarlarına temas ettikleri takdirde<br />
enfekte olabilirler. Yaşlılar ve uzun süreli antibiyotik<br />
kullanımına ihtiyaç duyan hastalıkları olan kişiler,<br />
C. diff almak için daha büyük risk taşırlar, çünkü<br />
antibiyotikler enfeksiyonla savaşmak için gerekli<br />
olan bağırsak bakterilerini öldürür. Genellikle sağlık<br />
çalışanlarından hastalara yayılır ve “sağlık hizmeti ile<br />
ilişkili enfeksiyon” olarak sınıflandırılır [5].<br />
[1]. Weingarden AR, Chen C, Bobr A, et al (2014). Microbiota transplantation restores normal fecal<br />
bile acid composition in recurrent Clostridium difficile infection. Am J Physiol Gastrointest Liver Physiol.<br />
306(4):G310-G319. doi:10.1152/ajpgi.00282.2013.<br />
[2]. Gough E, Shaikh H, Manges AR (2011). Systematic review of intestinal microbiota transplantation<br />
(fecal bacteriotherapy) for recurrent clostridium difficile infection. Clin Infect Dis. 53(10):994-1002.<br />
doi:10.1093/cid/cir632.<br />
[3]. Taur Y, Pamer EG (2014). Harnessing microbiota to kill a pathogen infections. Nat Publ Gr.20(3):246-<br />
247. doi:10.1038/nm.3492.<br />
[4]. Guo B, Harstall C, Louie T, Veldhuyzen Van Zanten S, Dieleman L a. (2012) Systematic review: Faecal<br />
transplantation for the treatment of Clostridium difficile-associated disease. Aliment Pharmacol Ther.<br />
;35(8):865-875. doi:10.1111/j.1365-2036.2012.05033.x<br />
[5]https://www.eastbayexpress.com/oakland/the-future-of feces/Content?oid=3762163&showFullText=true<br />
Leyla Yeşilçınar<br />
<strong>Kimya</strong>ger (Doktora Öğrencisi)<br />
leylayasilcinar@stu.comu.edu.tr
26<br />
KANSERİ YİYEN İLAÇ<br />
ÜRETİLDİ<br />
ABD’li bilim insanları, ‘vücudu istila eden kanserli<br />
hücreleri yiyerek yok eden’ özel bir ilaç ürettiğini<br />
açıkladı. Yapılan denemelerde ilaç meme ve deri<br />
kanserinde umut verdi.<br />
Amerikalı bilim insanları, kanser tedavilerinde devrim<br />
yaratacak bir ilaç geliştirildiğini duyurdu. Harvard<br />
Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde Dr. Ashish<br />
Kulkarni öncülüğündeki ekibin, Nature Biodemical<br />
Engineering <strong>Dergisi</strong>’nde yayınlanan makalesine göre,<br />
söz konusu ilaç “bağışıklık sisteminin beyaz kan<br />
hücrelerini harekete geçirip kanserli hücreleri yiyip<br />
yok etmesini” sağlıyor.<br />
İlaç, histiyosit adlı beyaz kan hücrelerinin etkinliğini<br />
artırıyor. Bağışıklık sistemi, histiyositi, istenmeyen<br />
‘işgalci hücreleri’ yiyip yok etmek için kullanıyor.<br />
İlacın, laboratuvar hayvanları üzerindeki<br />
denemelerinde, meme ve deri kanseri tömürlerinde<br />
etkili olduğu görüldü.<br />
Çalışmalar Artış Gösteriyor<br />
İlacın üretilmesini sağlayan ABD’li bilim insanları,<br />
tedaviyi birkaç yıl içinde insanlar üzerinde de<br />
denemeye başlamayı hedeflediklerini söyledi.<br />
Kanserle mücadelede bağışıklık sistemine odaklanan<br />
çalışmalar, tıp alanında küresel çapta artış<br />
gösteriyor.<br />
‘İmmünoterapi’ denilen bu yöntemde, bağışıklık<br />
sisteminin savaşçı hücrelerinin kanserli hücreleri<br />
tanıması ve onlarla savaşması sağlanıyor.<br />
Ancak bugüne kadar geliştirilen yöntemler arasında<br />
bir ilaç bulunmuyordu.
YENİ NESİL ELEKTRİKLİ ARAÇLAR İÇİN<br />
KULLANILAN BATARYA TÜRLERİ<br />
Artan çevresel kaygılar ve petrolün mevcut kaynak<br />
sınırlamalarından dolayı otomotiv endüstrisi, çeşitli<br />
alternatif yakıtlı araçlar geliştirmeye çalışmaktadır.<br />
Petrol kullanmayan tüm potansiyel çözümlerde,<br />
pil destekli elektrikli araçlar (BEV'ler), yaygın ve<br />
en popüler seçeneklerden biridir. BEV'lerin başlıca<br />
avantajlarından biri, bu araçların sıfır emisyona sahip<br />
olması ( yani, sera gazı veya kirletici içermemesi)<br />
dır. Bu nedenle BEV'ler daha temiz havaya katkıda<br />
bulunur ve çevre için daha iyidir. Ayrıca, bu araçlar<br />
daha yenilenebilir ve çevre dostu üretilebilen<br />
elektrikle çalışırlar. Şekil 1’den de görülebileceği<br />
üzere yollarda, daha ekonomik Nissan Leaf'den üst<br />
seviye Tesla Model’e kadar, ticari olarak başarılı<br />
BEV'lerin birçok farklı modeli vardır.<br />
Ayrıca, altyapının desteklenmesi için bataryalıelektrikli<br />
araçlar üzerine büyük yatırımlar olduğu<br />
için, otomotiv pazarında tüketiciler için büyük ölçüde<br />
uygulanabilir bir seçenek haline gelmiştirler. Şekil<br />
2’de görüldüğü gibi, geleneksel petrol kaynaklı içten<br />
yanmalı aracın aksine, BEV araçları, şarj edilebilir bir<br />
Şekil 1: (a) Tesla Model S and Nissan LEAF<br />
yerleşik akü sistemi ile beslenen büyük bir elektrik<br />
motoru ile çalışmaktadır. BEV üretim modellerinin<br />
çoğunda bir tür batarya kullanmasına rağmen,<br />
batarya elektrikli araçlarda uygulanan birkaç farklı<br />
tipte batarya vardır.<br />
Şekil 2: Piller ve Motorları gösteren Tesla Model S'nin şasisi.<br />
Kurşun Asit Aküleri ve Nikel Metal Hidrit Piller<br />
Hem kurşun asit piller hem de nikel metal hidrit BEV'ler de ana enerji depolama kaynağı olarak<br />
(NiMH) piller olgun pil teknolojileridir. Bu tür piller kullanımlarına ilişkin olarak modası geçmiş kabul<br />
orijinal olarak General Motors EV1 gibi ilk olarak edilirler. Kurşun-asit piller, içten yanmalı benzinli<br />
elektrikli araçlarda kullanıldı. Ancak, şimdilerde, veya dizel motorlarda kullanılmakta olup, nispeten<br />
27
28<br />
ucuzdurlar. Ancak, bu batarya türü, zayıf spesifik<br />
enerji yoğunluğuna (34Wh/kg) sahiptir.<br />
NiMH bataryalar, kurşun-asit bataryalara kıyasla<br />
neredeyse iki kat fazla enerji yoğunluğuna (68Wh/<br />
kg) sahip oldukları için, daha üstün ve cazip<br />
görülürler. Kullanılan NiMH piller, elektrikli<br />
araçların önemli ölçüde daha hafif ve daha düşük<br />
maliyetli olmasını sağlar. Ayrıca, NiMH piller,<br />
kurşun-asitli pillere kıyasla daha fazla enerji<br />
yoğunluğuna sahip oldukları için daha küçük hacimli<br />
üretilebilmektedirler. NiMH piller, diğer pillere göre<br />
Lityum İyon Piller<br />
Lityum iyon (Li-iyon) piller, günümüzde bataryalı<br />
modern elektrikli araçlar için standart güç kaynağı<br />
olarak görülmektedir. Farklı karakteristik özelliklere<br />
sahip pek çok Li-iyon pil türevi vardır. Fakat, araç<br />
üreticileri üstün uzun ömürlere sahip varyantlar<br />
üzerine odaklanmaktadırlar. Çünkü, Li-iyon diğer<br />
pil türevlerine göre pek çok üstün özellikler<br />
sunmaktadır. Örneğin, lityum iyon pillerin spesifik<br />
enerji yoğunlukları 140 Wh/kg olup, aylık sadece<br />
%5’lik bir enerji kaybı yaşamaktadır. NiMH pillere<br />
oranla çok üstün özelliklere sahip Li-iyon piller,<br />
günümüzdeki hibrit araçlarda en fazla tercih edilen<br />
pil türevidir. Her pil’de olduğu gibi lityum iyon<br />
daha düşük şarj-deşarj verimi (coulombic efficiency)<br />
gibi bazı dezavantajlara sahiptir. Ayrıca, Bu pillerin,<br />
yüksek sıcaklıklarda daha da şiddetlenen kendi<br />
kendine deşarj olma gibi büyük sorunları vardır. Bu<br />
durum, NiMH pillerinin, daha yüksek sıcaklıktaki<br />
çevre koşulları altında popülaritesini düşürmektedir.<br />
Dahası, geniş kapsamlı NiMH pillerle ilgili olarak<br />
yasal tartışmalar olmuştur. Bu nedenle elektrikli<br />
araçlarda kullanılması çok ta tercih edilmemektedir.<br />
Birkaç yıl öncesine kadar Mitsubishi araba firmasının<br />
kullandığı bir batarya türüdür.<br />
pillerinde bazı dezavantajları mevcuttur. En büyük<br />
dezavantajlarından birisi, aşırı kullanıldıkları için<br />
rezervlerinin hızlı tükenmesi, bu pillerin ham madde<br />
maliyetini hızlı bir şekilde artırmaktadır. Bunun yanı<br />
sıra, araçlarda yanma veya patlama gibi sorunlara<br />
neden olabilecek aşırı şarj-deşarj problemlerinin<br />
getirdiği bazı güvenlik problemleri de mevcuttur.<br />
Tesla’nın Model S türü aracında, dalgalanan şarj<br />
etme problemi nedeniyle kötü şöhret kazanmış<br />
bazı lityum iyon pilli hibrit araçları mevcuttur (Şekil<br />
2). Ancak, lityum iyon pilleri kullanacak olan hibrit<br />
araçların güvenliğini artırmak için yoğun çalışmalar<br />
yürütülmektedir.<br />
Şekil 2: Tesla Model S aracının yangın anı görüntüsü<br />
Sonuç olarak, akülü elektrikli araçlar otomotiv<br />
pazarının önemli bir parçası haline gelmiştir.<br />
Mükemmel özgül enerjiye ve düşük kendi kendine<br />
deşarj oranına sahip olması, Li-ion ve varyantlarının<br />
şu anda BEV’ler de kullanılan baskın tip olduğunu<br />
göstermektedir. Bu arada, kurşun asit ve NiMH piller<br />
artık kullanım için uygun görünmüyor, ancak bu<br />
piller hala otomotiv endüstrisinde sıklıkla kullanılıyor.<br />
Günümüzde elektrikli araçlarda ilgili firmaların<br />
kullandığı pil türleri, kapasiteleri ve menzil ömürleri<br />
aşağıdaki tabloda verilmiştir[4].
29<br />
Kaynaklar<br />
[1] A. F. Burke, "Batteries and Ultracapacitors for Electric, Hybrid, and Fuel Cell Vehicles," Proc. IEEE<br />
, 606 (2007).<br />
[2] F. Feng and D. Northwood, "Self-Discharge Characteristics of a Metal Hydride Electrode for Ni-MH<br />
Rechargeable Batteries," Int. J. Hydrogen Energy 30, 1367 (2005).<br />
[3] B. Klayman, "Tesla Grapples With Impact of Battery Fire in U.S.," Reuters, 3 Oct 13.<br />
[4] Ghassan Zubi, "The lithium-ion battery: State of the art and future perspectives," Renewable and<br />
Sustainable Energy Reviews 89 (2018) 292–308,<br />
Burak Tekin<br />
<strong>Kimya</strong> Mühendisi (Doktora Öğrencisi)<br />
burak.tekin@omu.edu.tr
30<br />
KAĞIT BENZERİ TAŞINABİLİR GÜNEŞ<br />
PANELİ SAYESİNDE, TELEFONUNUZ HİÇ<br />
SARJSIZ KALMAYACAK!<br />
Dış mekanlarda şarj problemine çözüm olarak ince ve<br />
hafif portatif güneş panelleri alternatif taşınabilir şarj<br />
cihazı olarak piyasada yerini alacak. Akıllı tasarımıyla<br />
daha şimdiden gereken finansmanın yarısını topladı.<br />
Vaktinin çoğunu seyahat ederek geçirenler için<br />
mobil cihazları şarj etmek, yaşanan en büyük<br />
sorunlardan biri. Bu küçük portatif güneş panelleri,<br />
seyahat esnasında cihazları şarj etmek için popüler<br />
bir seçenek haline geliyor. Solar şarj cihazı az yer<br />
kaplayan, sırt çantanızda taşıyabileceğiniz akıllı<br />
tasarıma sahip ve uzun süreli şarj imkanı sağlıyor.<br />
Soul Solar Scroll, bu hafta başında Kickstarter'da<br />
piyasaya sürüldü. Cihazın üretime geçmesi için elde<br />
edilmesi gereken finansmanın neredeyse yarısını bir<br />
hafta içinde topladı. Solar Scroll, hareket halindeyken<br />
mobil cihazların şarj problemine hafif ve kolay bir<br />
çözüm olarak tasarlandı. 5,400 mAh batarya ve hızlı<br />
şarjlı bir USB portuna sahip cihaz, 1 ya da 2 kez<br />
akıllı telefonunuzu şarj etmek için yeterli.<br />
Piyasa da birçok taşınabilir şarj şekli mevcut, Soul<br />
Solar Scroll’u bunlardan ayıran ise cihazın güneşten<br />
enerji toplamak için rulo haline getirilebilen ince,<br />
esnek ve hafif bir fotovoltaik malzemeden yapılmış<br />
olması. 5 watt’a kadar enerji üretebileceği iddia<br />
edilen portatif güneş paneli, güneş enerjisiyle 5 – 6<br />
saatte şarj olabilecek.
REKLAM<br />
İÇİN<br />
reklam@inovatifkimyadergisi.com<br />
BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE<br />
ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE<br />
REKLAM VERİN<br />
BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN
Hareket Halindeki Moleküller<br />
Çıplak gözle anlaşılmıyor fakat içtiğimiz su molekülleri<br />
kendi içinde sürekli hareket halinde.Soğuk su dolu<br />
olan bir behere (solda) mavi, sıcak su dolu olan behere<br />
(sağda) ise sarı renkte gıda boyaları damlatılarak<br />
moleküllerin hareketi görünür hale getirildi. Sıcaklık<br />
arttıkça moleküllerin hızları da artar, bu nedenle sıcak<br />
beherdeki boya damlaları çok daha hızlı bir şekilde<br />
karışır. Sıcak su molekülleri, enerjinin bir kısmını<br />
boyalara aktarır ve su molekülleri arasında, soğuk<br />
sudan daha hızlı yayılmasına yardımcı olur. Aşağıda<br />
gösterilen bu fotoğraf boyalar damlatıldıktan bir iki<br />
dakika sonra karıştırılmadan çekilmiştir.<br />
Zeliş Girgin