You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
+21<br />
ASYA’NIN BAHTININ MİFTAHI, MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR<br />
ŞUBAT 2013 PERŞEMBE ÜCRETSİZ İLAVEDİR<br />
3<br />
G E R Ç E K T E N H A B E R V E R İ R
+<br />
28 ŞUBAT SÜRECİNDE YENİ ASYA’NIN MÜCADELESİ<br />
Ye ni As ya Ga ze te ci lik Mat ba a cý lýk ve Ya yýn cý lýk<br />
Sa na yi ve Ti ca ret A.Þ. a dý na im ti yaz sa hi bi<br />
Meh met KUT LU LAR<br />
Ge nel Ya yýn Mü dü rü<br />
Kâ zým GÜ LEÇ YÜZ<br />
“HERKESİ HİZAYA GETİRDİK, BİR TEK<br />
YENİ ASYA’YA BOYUN EĞDİREMEDİK”<br />
YENİ ASYA’YI SUSTURMAK İÇİN HERŞEY YAPILDI<br />
17 AĞUSTOS DEPREMİNDEN SONRA BASKILAR ŞİDDETLENDİ<br />
“İLÂHÎ İKAZ: DEPREM” BROŞÜRÜMÜZ “OLAY” OLDU<br />
10 YAZARIMIZ İSTANBUL DGM’DE İFADE VERMEYE ÇAĞRILDI<br />
BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINA KARŞI EN KARARLI VE TAVİZSİZ MÜCADELEYİ<br />
Ge nel Mü dür<br />
Re cep TAÞ CI<br />
Ya yýn Ko or di na tö rü<br />
Mustafa DÖKÜLER<br />
YENİ ASYA VERDİ<br />
BEDİÜZZAMAN MEVLİDİNE KARŞI DGM HAREKETE GEÇİRİLDİ<br />
SUSKUNLUK PERDESİNİ KONFERANS VE<br />
PANELLERİMİZLE DE YIRTMAYA ÇALIŞTIK<br />
28 ŞUBAT YARGISININ HAKSIZ KARARLARI AİHM’DEN DöNDÜ<br />
...VE BİR AY KAPATILDIK<br />
BÇG RAPORLARINDA YENİ ASYA<br />
BALYOZ’DA TUTUKLANACAK<br />
GAZETECİLERDEN BİRİ DE KÂZIM GÜLEÇYÜZ’DÜ<br />
İLÂHî ADALET<br />
28 ŞUBAT HUKUKUNA BOYUN EĞMEDİK<br />
Ya zý Ýþ le ri Mü dü rü<br />
Re cep BOZ DAÐ<br />
Rek lam Ko or di na tö rü<br />
Me sut ÇO BAN<br />
Gör sel Yö net men<br />
Ýb ra him ÖZ DA BAK<br />
Tasarım<br />
Murat SAYAN<br />
Mer kez: Gül ba har Cd., Gü nay Sk., No: 4 Gü neþ li 34212 Ýs tan bul Tel:<br />
(0212) 655 88 59 Ya zý iþ le ri fax: (0212) 515 67 62 Ki tap sa týþ fax:<br />
(0212) 651 92 09 Ga ze te da ðý tým: Te le fax (0212) 630 48 35 Ý lân-<br />
Rek lam ser vi si fax: 515 24 81 Ca ða loð lu: Ce mal Na dir Sk., Nur Ýþ ha -<br />
ný, No: 1/2, 34410 Ýs tan bul. Tel: (0212) 513 09 41 AN KA RA TEM SÝL CÝ LÝ -<br />
ÐÝ: Meþ ru ti yet Cad. A li bey Ap. No: 29/24, Tel: (312) 418 95 46, 418<br />
14 96, Fax: 425 03 36 AL MAN YA: Zep pe lin Str. 25, 59229 Ah len,<br />
Tel: 004923827668631, Fax: 004923827668632 KKTC TEM SÝL CÝ LÝ -<br />
ÐÝ: Av ni E fen di Sok., No: 13, Lef ko þa. Tel: 0 542 859 77 75 Bas ký: Ye -<br />
ni As ya Mat ba a cý lýk Da ðý tým: Do ðan Da ðý tým Sat. ve Paz. A.Þ.<br />
www.yeniasya.com.tr ISSN 13017748<br />
4<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
28 ŞUBAT<br />
SÜRECİNDE<br />
YENİ ASYA’NIN<br />
MÜCADELESİ<br />
Kurulduğu günden<br />
itibaren zulüm ve baskılara<br />
boyun eğmeyen, insan<br />
hakları, demokrasi ve hürriyet<br />
gibi temel değerleri<br />
esas alan Yeni Asya,<br />
mücadelesini 28 Şubat<br />
sürecinde de yılmadan<br />
sürdürdü. Antidemokratik<br />
ve hukuksuz kararlara<br />
karşı yayınlarıyla cesaretle<br />
mücadele etti. Bu yüzden<br />
toplatıldı, imtiyaz sahibi<br />
ve yazarları hakkında<br />
davalar açıldı.<br />
Herkesin sindiği o ortamda<br />
Yeni Asya, kamuoyunu<br />
doğru bilgilendirmeye<br />
yönelik yayınlar yaptı ve o<br />
uğurda ağır bedeller ödedi.<br />
Elinizdeki çalışma, Yeni<br />
Asya’nın o dönemde<br />
verdiği mücadelenin kısa<br />
bir hikâyesini ve ödediği<br />
bedellerin bilançosunu<br />
ihtiva ediyor.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 5 +
28 ŞUBAT SÜRECİNDE<br />
+’NIN MÜCADELESİ<br />
28 Şubatçılar Yeni Asya’yı gazete toplatma, kapatma,<br />
yazarlarını da TCK’nın 312., 151. maddelerini kullanarak<br />
susturmaya çalıştı. Ama Yeni Asya ve yazarları yine de<br />
doğruları haykırmaktan vazgeçmedi. Hiç bir baskıya<br />
boğun eğmedi. Daima “hakikatin gür sesi” oldu.<br />
+ 6<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
O DÖNEMDE “irtica” ile suçlanarak<br />
hedefe konulan ve susturulmak<br />
istenen yayın<br />
organlarının başında Yeni Asya<br />
vardı.<br />
Risale-i Nur’dan aldığı ölçülerle<br />
ortaya koyduğu “kendisine<br />
has” yayın çizgisini 28 şubat<br />
sürecinde büyük bir dikkat ve<br />
hassasiyetle devam ettiren Yeni<br />
Asya, haksızlıklara her zaman<br />
olduğu gibi yine kararlı bir<br />
şekilde karşı çıktı.<br />
Son dönemde 4+4+4 teklifi<br />
ile düzeltilmeye çalışılan kesintisiz<br />
zorunlu eğitim dayatmasına<br />
itiraz etti.<br />
“HERKESİ HİZAYA GETİRDİK, BİR TEK<br />
YENİ ASYA’YA BOYUN EĞDİREMEDİK”<br />
BAşÖRTÜSÜ yasağına karşı<br />
manşetleri, köşe ve dizi yazılarıyla<br />
yoğun ve kararlı bir mücadele verdi.<br />
Peş peşe açtığı kampanyalarla,<br />
yasağa karşı mücadele azmini diri<br />
tutmaya çalıştı.<br />
Bu yayınlarından dolayı DGM<br />
savcılarının talebiyle defalarca<br />
toplatıldı ve hakkında birçok dâvâ<br />
açıldı.<br />
Hele 17 Ağustos depreminden<br />
sonra, bu dehşetli afeti manevî<br />
boyutlarıyla tahlil edip 28 Şubat<br />
kaynaklı haksızlıklarla<br />
irtibatlandıran yazı ve<br />
yorumlarımız, Yeni Asya’nın tam<br />
anlamıyla hedef haline getirilmesini<br />
netice verdi.<br />
Mehmet Kutlular “Deprem İlâhî<br />
ikazdır” dediği için DGM tarafından<br />
hapse mahkûm edildi ve 276 gün<br />
cezaevinde tutuldu.<br />
Yine bu mânâdaki yorumları sebebiyle,<br />
bu mahkemelerde<br />
yargılanmayan ve mahkûm<br />
edilmeyen yazarımız neredeyse<br />
kalmadı.<br />
Açılan bu dâvâlarda Yeni Asya<br />
mensupları hakkında kaba bir<br />
hesapla toplam 7000 güne (221 ay<br />
veya 18.5 yıla) yakın hapis<br />
cezalarına hükmedildi.<br />
Ama bir kısmının infazı için<br />
erteleme kararı verildiğinden, bir<br />
kısmı da ilgili kanunda daha sonra<br />
yapılan değişiklikler sebebiyle,<br />
Kutlular’a verilen dışındaki cezalar<br />
uygulanamadı.<br />
Bu toplu cezalar dış dünyada da<br />
yankılandı. AB’nin ilerleme ve ABD<br />
Dışişleri Bakanlığının insan hakları<br />
raporlarına girdi.<br />
Yeni Asya’nın o dönemdeki önemli<br />
hizmet ve başarılarından biri de,<br />
28 Şubat iradesinin hazırladığı<br />
“irtica kanunları”na karşı yürüttüğü<br />
kararlı mücadele idi.<br />
Devlette “irtica” ile suçlanan<br />
kadroların tasfiye edilmesi başta<br />
olmak üzere, antidemokratik ve<br />
hukuk dışı düzenlemeler içeren<br />
yasa paketleri ne zaman gündeme<br />
getirildiyse, Yeni Asya her defasında<br />
işbaşındaki hükümetlerin,<br />
başbakanların ve bakanların, parti<br />
yönetimlerinin, ilgili Meclis<br />
komisyonlarının telefon ve faks<br />
numaralarını yayınlayarak,<br />
okuyucularını demokratik tepkilerini<br />
iletmeye çağırdı.<br />
Böylece, bu kampanyalarla<br />
harekete geçirilen kamuoyu<br />
duyarlılığı, söz konusu paketlerin<br />
yasalaşmasını engelleyen bir set<br />
oluşturdu.<br />
Başörtüsü meselesinde de Yeni<br />
Asya’nın ortaya koyduğu kararlılığın<br />
kitlelere mal olması, tavizkâr<br />
fetvalar ve haklı iken haksız duruma<br />
düşüren radikal eylemlerle<br />
engellenmemiş olsaydı, sıkıntı bu<br />
noktalara varmazdı.<br />
Yeni Asya’nın tamamen meşru<br />
zeminde ve hukuk çerçevesinde<br />
kalarak verdiği müsbet ve kararlı<br />
mücadele, kapalı kapılar ardında<br />
yapılan değerlendirmelerde, 28<br />
Şubat’ın sivri isimlerinden birine<br />
“Herkesi hizaya getirdik, bir tek<br />
Yeni Asya’ya boyun eğdiremedik”<br />
dedirtti.<br />
Şimdi gelinen nokta,<br />
mücadelesini verdiği her alanda<br />
Yeni Asya’nın haklılığını tarih ve millet<br />
önünde yine teyid ediyor.<br />
Buna karşılık, o zaman güç ve<br />
iktidarı ellerinde tutuyor olmalarına<br />
güvenerek her kademede Yeni<br />
Asya’yı hedefe koyanlar ise, belki de<br />
hiç beklemedikleri yerlerden gelen<br />
kader silleleriyle çok ağır tokatlar<br />
yediler.<br />
Ve yaptıkları ya da alet oldukları<br />
zulümlerin cezasını daha bu dünyada<br />
iken çekmeye başladılar.<br />
Bunun bizzat müşahede ettiğimiz<br />
pek çok ibretli örneği var. Kendileri<br />
başta olmak üzere, bilen biliyor...<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 7 +
+ 8<br />
28 Şubat sürecinde uygulanan<br />
kararlar Türkiye’de siyasî, idarî,<br />
hukukî ve toplumsal alanlarda<br />
büyük değişimlere sebep oldu.<br />
Türkiye siyasî tarihine geçen bu<br />
kararlar ve 28 Şubat sürecinde<br />
yaşananlar, postmodern darbe<br />
olarak da adlandırılmıştır.<br />
Yeni Asya, bu postmodern darbenin<br />
gerek siyasî, gerekse sosyal<br />
olarak toplumu dönüştürme<br />
çalışmalarına, yaptığı yayın ile<br />
engel olmak, kamuoyunu<br />
aydınlatmak ve kamuoyu<br />
oluşturmak vazifelerini elinden<br />
geldiğince yerine getirdi.
YENİ ASYA’YI SUSTURMAK İÇİN HERŞEY YAPILDI<br />
28 şUBAT sürecinde Yeni Asya’yı susturmak için her<br />
yola başvuruldu. Kapatılmaktan amansız bir<br />
ekonomik ambargoya, dahilî darbelerden yıpratma<br />
ve karalama kampanyalarına, görmezlikten gelip<br />
nisyana mahkûm etmekten adlî takip ve tazyiklere<br />
varıncaya kadar her yol denendi.<br />
28 Şubat’ın haksız ve yanlış uygulamalarını<br />
eleştiren Yeni Asya, bu tavrından dolayı, özellikle<br />
17 Ağustos 1999 depreminin ardından, giderek<br />
yoğunlaşan baskılara hedef oldu. Önce DGM<br />
savcılarının gazete toplatma kararlarıyla başlayan<br />
bu süreç, Ekim ayı başlarında neredeyse bütün<br />
yazarlarımızın savcılık talimatıyla ifade vermeye<br />
çağrılması ile zirveye çıktı.<br />
Bu gelişmeye ilk tepkisini 9 Ekim 1999 tarihli<br />
manşetinde “Susturulmak mı isteniyoruz?”<br />
sorusuyla dile getiren Yeni Asya, takip eden<br />
günlerdeki “Gözdağına büyük tepki,” “Gerçekler<br />
gizlenemez,” “Dualar bizimle” manşetleriyle<br />
konuyu gündemde tutmayı sürdürdü.<br />
İfadeye çağrılan yazarlarımıza bilâhare<br />
DGM’lerde 312. maddeden davalar açıldı, cezalar<br />
verildi. Cezaların bir kısmı ertelendi, bir kısmı<br />
kanunda yapılan değişikliklere bağlı olarak yapılan<br />
iade-i muhakemelerde tekrar değerlendirildi. Ve<br />
bazılarında, bunca yasa değişikliklerine rağmen<br />
cezalarda ısrar edildi.<br />
Bu baskılar ve Yeni Asya’nın bunlara karşı<br />
hukuk zemininde verdiği meşru mücadele,<br />
dış dünyada yankılandı. Yeni Asya davaları<br />
AB’nin Türkiye için hazırladığı ilerleme ve<br />
ABD Dışişleri Bakanlığının insan hakları<br />
raporlarında kayıtlara geçti.<br />
Sonuçta Yeni Asya mensuplarını<br />
yargılayan ve mahkum eden DGM’ler<br />
kalktı; bu mahkemelerdeki<br />
konumlarını hukuksuzluğa alet eden<br />
kimi hâkimler hukuk adamlığıyla<br />
bağdaşmayacak karanlık ve kirli<br />
ilişkilere adlarının karışması sebebiyle<br />
tenzil-I rütbe ederek başka<br />
yerlere sürülürken, baskılarda<br />
alet olarak kullanılan bazı<br />
savcılar da benzer<br />
akıbetlere uğradı;<br />
mahkumiyetlere dayanak gösterilen 312. madde<br />
defalarca değiştirildi. Yeni Asya ise, hak bildiği<br />
yolda onurlu ve kararlı yürüyüşünü hâlâ devam<br />
ettiriyor.<br />
Yeni Asya’ya o dönemde yapılanlar karşısında,<br />
birkaç vicdan sahibi dışında, medyada yer tutan<br />
çoğunluğun kılı bile kıpırdamadı.<br />
En olmadık konularda ahkâm kesip geyik muhabbeti<br />
yapmaya bayılan ekran ve kalem erbabı, köklü<br />
bir gazetenin göz göre göre çökertilmek<br />
istenmesine kayıtsız kaldı.<br />
Yeri geldiğinde en sıradan bir olayı bile abartıp<br />
köpürterek ortalığı ayağa kaldırmakta fevkalâde<br />
mahir olan, habbeyi kubbe yapma hünerlerini<br />
+ 10<br />
defalarca ispatlamış bulunan ateşli medyatörler,<br />
Yeni Asya’ya reva görülen haksızlığı, istiflerini bile<br />
bozmadan seyretmeye devam ettiler.<br />
Yeni Asya, temel zihniyeti bu olan, kaynağı belirsiz<br />
sermaye gücü ve devlet desteğiyle ayakta duran<br />
bir medya dünyasında, Allah’ın yardımı ve bir avuç<br />
inanmış okuyucusunun sarsılmaz desteği ile yola<br />
çıktı, inanılmaz engel ve badireleri aşarak alnının<br />
akı ile bugünlere erişmeyi başardı.<br />
Bu noktaya gelişinde kimseye en ufak bir minnet<br />
borcu olmayan Yeni Asya, bundan sonra da aynı<br />
yolda ihlâs ve kararlılıkla yürümeye devam edecek;<br />
hiçbir güç, onu hak bildiği yoldaki tavizsiz<br />
yürüyüşünden alıkoyamayacak inşaallah.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
17 AĞUSTOS DEPREMİNDEN<br />
SONRA BASKILAR şİDDETLENDİ<br />
17 AĞUSTOS depreminden sonra 28 Şubat süreci<br />
şiddetlenerek devam etti.<br />
10 Ekim’de Kocatepe Camiinde okutulan 9. Bediüzzaman<br />
mevlidi, bu süreçte son derece önemli bir kilometre taşı oldu.<br />
Mevlid, 28 Şubat şemsiyesi altında, “irtica ile mücadele”<br />
bahanesiyle dine ve dindarlara yönelik baskı ve<br />
dayatmaların yoğunlaştığı bir dönemde tertiplenmişti.<br />
Bu yeni tazyik ve taarruz dalgasının ilk işareti, 17<br />
Ağustos sonrasında depremin “ilâhî ikaz” olma cihetine<br />
dair yorumlardan duyulan rahatsızlığın açığa vurulması ile<br />
kendisini gösterdi.<br />
Bu çerçevede, depremzedelere götürülen gönüllü<br />
yardımların bir kısmı “İrtica propagandası yapılıyor”<br />
gerekçesiyle engellendi.<br />
Ardından, önce imam-hatip liselerinde, bilâhare üniversitelerde<br />
yeni ders yılı, daha da şiddetlenen ve yaygınlaşan<br />
bir başörtüsü yasağı uygulaması ile açıldı.<br />
Birçok yerde imam-hatip liseleri, huzur içinde okumaktan<br />
başka bir talepleri olmayan öğrencilerle velilerini okul yöneticileri<br />
ile karşı karşıya getiren acıklı ve göz yaşartıcı görüntülere<br />
sahne oldu.<br />
Bu baskılara karşı halkın tepkisini ve infialini dile getiren<br />
yayınları kıskaca alma harekâtı başladı.<br />
Baskı ve dayatmalara tepki gösteren gazeteler toplatıldı;<br />
radyo ve televizyonlara kapatma cezaları verildi. Yayın<br />
organları hakkında ard arda dâvâlar açıldı.<br />
Bu meyanda, bir yıl içinde defalarca toplatılıp, hakkında<br />
kapatma talebiyle dâvâ açılan Yeni Asya’ya yönelik bir<br />
DGM operasyonu daha gündeme getirildi. 15 yazar polis<br />
zoruyla savcılığa celb edilmek istendi.<br />
Yeni Asya’nın yayınladığı “İlâhî İkaz: Deprem” broşürü<br />
ile, gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın<br />
Kocatepe’deki Bediüzzaman mevlidinde gazetecilerin<br />
sorularına verdiği cevaplar gündem geldi.<br />
312 dâvâlarında adeta bir “patlama” yaşandı, bizzat Yeni<br />
Asya’ya ard arda dâvâlar açıldı.<br />
“Deprem İlâhî ikazdır” diyen Mehmet Kutlular ve Yeni<br />
Asya yazarları bu çerçevede yargılanıp mahkûm oldu.<br />
Kartelci medya organlarının, birbirleriyle kıyasıya<br />
boğuştukları bir esnada, Kutlular’ın sözlerine “ortak tepki”<br />
vermek için adeta sözleşmişçesine ağız birliği etmeleri,<br />
aralarındaki kader ortaklığının da tezahürüydü.<br />
17 Ağustos depreminde hâk ile yeksan olan sistem ve<br />
bu sisteme vücut veren müstebit zihniyet, yaşadığı<br />
mutlak çöküşü örtbas edip gizleyebilmek için elindeki<br />
son kozları kullanma telâş ve paniği içine düşmüştü.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 11 +
17 AĞUSTOS 1999’da meydana<br />
gelen Gölcük merkezli deprem<br />
tüm Marmara’yı etkiledi. Büyük<br />
yıkım ve can kayıplarına sebep<br />
olan bu depremden sonra Yeni<br />
Asya, Bediüzzaman’ın<br />
eserlerinden derlediği<br />
“İlâhî İkaz: Deprem” broşürünü<br />
yayınladı. Fakat bu broşür<br />
“suç unsuru” sayıldı.<br />
O dönemde tartışmalar<br />
“Deprem ilâhî ikaz mı, değil<br />
mi?” noktası üzerinde<br />
yoğunlaştı.<br />
“İlâhiyatçı” kimliği ile arz-ı<br />
endam eden birtakım kişiler ard arda konuşmaya<br />
başladılar.<br />
Bu konuşmaların ortak noktalarından biri, deprem<br />
broşüründe ve Kutlular’ın beyanlarında, musibetten Türk<br />
Silâhlı Kuvvetlerinin sorumlu tutulduğu iddiası idi.<br />
Ne broşürde, ne de Kutlular’ın Kocatepe Camii avlusunda<br />
gazetecilerin sorularına verdiği cevaplarda orduya<br />
yönelik bir herhangi bir suçlama yoktu.<br />
Aksine, Kutlular son derece açık bir şekilde “Ordumuzu<br />
tenzih ediyoruz” diyordu.<br />
Hele broşürde ordunun adı bile geçmiyordu ve Gölcük<br />
Donanma Komutanlığından ise hiç söz edilmiyordu.<br />
Zaten broşür baştan sona Bediüzzaman Said Nursî’nin<br />
eserlerinden alınmış bahislerden ibaretti. O da 1960’ta<br />
vefat ettiğine göre, onun telif ettiği bu yazılarda 28<br />
Şubat’tan, Gölcük’ten, 57. hükümetin yayınladığı türban<br />
genelgesinden söz edilmesi imkânsızdı.<br />
Ne var ki, Hürriyet gazetesiyle başlayarak, bir kısım<br />
medyada deprem broşürü bu yönde saçma sapan, tümüyle<br />
+ 12<br />
“İLÂHÎ İKAZ: DEPREM”<br />
BROŞÜRÜMÜZ “OLAY” OLDU<br />
yalan ve iftiradan ibaret yayınlarla karalandı.<br />
Aynı şey Kutlular’ın açıklamaları için de söz<br />
konusuydu.<br />
Başörtüsü yasağının şiddetlenmesi, 28<br />
Şubat’ın ürünüydü. Din ve Kur’ân<br />
eğitimindeki kısıtlamalar, yine<br />
28 Şubat’ın zorlamasıyla<br />
çıkan 8 yıl kanununun sonucuydu.<br />
Ve Türkiye’de yaşayan<br />
büyük çoğunluk, bu<br />
uygulamalardan hoşnut değil,<br />
aksine ciddî şekilde rahatsızdı.<br />
Kutlular bu rahatsızlığı dile<br />
getiriyordu. Ama bunu yaparken<br />
ordunun şahs-ı manevîsini tenzih ediyor,<br />
devlete ve kurumlara<br />
yönelik genellemelerden<br />
kaçınıyordu.<br />
İşin aslı bu iken, bir kısım<br />
medya her zamanki çığırtkan<br />
tavrı ile, meseleyi çarpıtıyordu.<br />
Broşürde ve Kutlular’ın<br />
konuşmalarında orduya hakaret<br />
edildiği iftirasını ortaya atarak işi<br />
başka mecralara çekmek istiyordu.<br />
Üzücü olan şey, bazı ilâhiyat profesörlerinin,<br />
meselenin aslını esasını<br />
tahkik etmeden, medyanın<br />
dolduruşuna gelerek, uluorta suçlamalarda<br />
bulunmalarıydı. Halbuki bizzat<br />
Kur’ân, “fâsıkların yaydığı haberler”in<br />
tahkiksiz şekilde kabulünü men<br />
ediyordu.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
10 YAZARIMIZ İSTANBUL DGM’DE İFADE VERMEYE ÇAĞRILDI<br />
DEPREM yorumlarımızla halkı yöneticiler<br />
aleyhine kışkırtmak, kin ve düşmanlığa tahrik<br />
etmekle suçlandık, hakkımızda 312/2’den<br />
soruşturma açıldı.<br />
Savcının söylediğine göre, bir-iki yerde<br />
depremi vesile ederek devlet ve ordu aleyhine<br />
konuşmalar olmuştu. Bu konuşmaların tahrik<br />
kaynağını araştırdıklarında ise, suçlu ve<br />
sorumlu olarak Yeni Asya’nın 10 yazarını<br />
tesbit etmişlerdi! Soruşturma da onun için<br />
açılmıştı!<br />
Herşeyden önce hukukun temel ölçülerinden<br />
olan illiyet bağı, yani sebep-sonuç<br />
ilişkisi açısından tümüyle sakat bir<br />
soruşturma girişimiyle karşı karşıya idik.<br />
İstanbul DGM Savcısı Enver Çoban’ın, 10<br />
yazarımızın “memur refakatinde celb ve<br />
ihzar”ı için gönderdiği ekip, 8 Ekim Cuma<br />
günü gazetemize geldi.<br />
Ama o gün de listedeki isimlerin hiçbiri<br />
gazetede olmadığı için, bu durum, gelen<br />
emniyet ekibi tarafından bir tutanakla tesbit<br />
edilerek, Savcılığın yazarlarla ilgili celb talebi<br />
Genel Müdürümüze resmen tebliğ edildi.<br />
Böyle bir ihzar ve celb teşebbüsü,<br />
herşeyden önce medenî ve çağdaş bir hukuk<br />
sistemine yakışmıyordu.<br />
Ayrıca, CMUK’un “Kişi, ifade alınması veya<br />
sorgu için celpname ile davet olunur.<br />
Gelmezse zorla getirileceği davetiyeye yazılır”<br />
diyen 132 ve sadece “hakkında tutuklama<br />
müzekkeresi kesilmesi için kâfi sebepler<br />
bulunan sanığın ihzarının emredilebileceği”ni<br />
öngören 133. maddelerinin açık bir ihlâlini<br />
oluşturuyordu.<br />
Kutlular’ı çağırırken çok acele eden savcı,<br />
akabinde işi ağırdan aldı. Yemek paydosuna<br />
çıktı, elinde başka bir dosya bulunduğunu<br />
söyleyerek sorguyu geciktirdi, ayrıca da<br />
Kutlular’la Döküler’i DGM girişindeki<br />
karakolda gözaltına aldırdı.<br />
Kâzım Güleçyüz, Mustafa Döküler, Şaban<br />
Döğen, Cemil Tokpınar, Cevher İlhan, Hüseyin<br />
Gültekin, Sami Cebeci, Ali Ferşadoğlu, Halil<br />
Akgünler, Mustafa Özcan ve Abdil Yıldırım da<br />
“Deprem ilâhî ikazdır” mesajını işleyen<br />
yazıları sebebiyle hapis ve para cezasına<br />
çarptırılmak istendiler (20’şer ay hapis, 100’er<br />
milyon para cezası)<br />
+ 14<br />
Hadisenin çok kısa bir özetini verecek olursak:<br />
Bir gazete, bütün dünyanın ve Türkiye’nin gözü önünde,<br />
imtiyaz sahibinden başlayıp üst düzey yöneticileriyle ve<br />
yazarlarıyla devam eden, bu zamana kadar hiç benzeri<br />
görülmemiş bir DGM operasyonu ile çökertilmek isteniyor;<br />
Yeni Asya’nın şahsında, fikir, ifade, vicdan, basın ve haber alma<br />
hak ve hürriyetleri başta olmak üzere, bilumum temel hak ve<br />
özgürlükler göz göre göre katlediliyordu.<br />
FOTOĞRAF: YENİ ASYA ARŞİV<br />
Yeni Asya’yı mahkemeleri<br />
kullanarak susturmak<br />
isteyenler, hiçbir hukukî<br />
gerekçeye dayanmayan<br />
kararlarla susturmaya<br />
çalıştılar. İmtiyaz Sahibi<br />
Mehmet Kutlular’ı hukuk<br />
dışı kararlarla hapse<br />
atarken, yazarlarına da<br />
onlarca dâvâ açtılar. Bunlar<br />
da yetmedi, gazete toplatma,<br />
kapatma, ilan kesme<br />
cezaları verdiler.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
28 Şubat döneminde başörtülü<br />
oldukları gerekçesiyle kız öğrencilerin<br />
eğitim hakları elinden alındı.<br />
Memurlar işlerinden atıldı veya<br />
sürüldü. Eşinin başı örtülü olduğu,<br />
dindarlığı gerekçe gösterilerek memur<br />
ve asker binlerce kişinin görevlerine<br />
son verildi. Çok büyük mağduriyetler<br />
yaşatıldı. Bütün bunların yaşandığı<br />
dönemde Türkiye, Gölcük merkezli<br />
“İlâhî bir ikaz”la sarsıldı. İnsanımız<br />
bu büyük acının yarasını sarmaya<br />
çalışırken, 28 Şubatçılar, insanları<br />
“irticacı” damgasıyla damgalama<br />
peşinde kararlar alıyordu.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 15 +
BAŞöRTÜSÜ YASAĞINA KARŞI<br />
EN KARARLI VE TAVİZSİZ MÜCADELEYİ<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE<br />
YENİ ASYA VERDİ<br />
YENI ASYA başörtüsü yasağına karşı başından beri en<br />
kararlı ve tavizsiz mücadeleyi veren gazete oldu.<br />
28 Şubat kararlarından sonra başlayan ve hızla yayılan<br />
başörtüsü yasağına karşı manşetleriyle karşı koyarken,<br />
yasağın kalkmasına ve mağduriyetlerin giderilmesine<br />
yönelik üç ayrı kampanya başlattı.<br />
Bunlardan biri, Ekim 1998’de başlayan<br />
“Başörtüsü yasağı kalksın “ kampanyası idi.<br />
Büyük ilgi gören bu kampanya, aynı zamanda<br />
Yeni Asya’ya karşı DGM’ler kullanılarak ve<br />
TCK’nın 312. maddesine dayanılarak başlatılan<br />
yoğun baskıların ilk gerekçelerinden birini oluşturdu. Bu<br />
kampanya için gönderilen bir okur mektubu üzerine gazete<br />
hakkında önce toplatma kararı alındı, ardından dava açıldı. Bu<br />
toplatma ve davalar birbirini izledi; 17 Ağustos depreminden<br />
sonra topyekûn bir yıldırma operasyonuna dönüştü.<br />
Başörtüsü için açtığımız ikinci kampanya, Kasım<br />
1998’de başlayan “Dava açın, hakkınızı arayın”<br />
kampanyası idi. Mağdurların sokaklara dökülüp güvenlik<br />
güçleriyle karşı karşıya getirilmesini önlemek ve hak arayışının<br />
hukuk zemininde yürütülmesini teşvik için açtığımız bu kampanya<br />
ile, birçok yasak mağduruna hukuk danışmanlığı hizmeti<br />
verdik ve yasağa karşı çok sayıda dava açılmasını sağladık. 28<br />
Şubat’ta yargı üzerinde yoğunlaşam malûm baskılar sebebiyle bu<br />
davalardan olumlu bir sonuç çıkmadıysa da, mağdurların herşeye<br />
rağmen hukuk zemininde kalmasını sağlayarak olayın provakatörlerce<br />
istismarına engel olmaya çalıştık.<br />
Üçüncü kampanyamız ise, yasak mağdurlarının, her biri diğerinden acı ve<br />
ibretli mağduriyet hikayelerini anlatmalarını teşvik için yaptığımız “Söz<br />
mağdurların” çağrısıyla başladı. Bu çağrıya gelen cevaplar haftalarca gazetemiz<br />
sayfalarında yayınlandı ve bunların içinden yapılan seçmeler Faruk Çakır tarafından<br />
derlenerek kitaplaştırıldı.<br />
19<br />
28 Şubat sürecinde<br />
başörtüsü taktığı sebebiyle<br />
mağdur edilen öğrenci,<br />
memure ve diğer alanlarda<br />
çalışan hanımların dramı<br />
yazarımız Faruk Çakır<br />
tarafından kitap haline<br />
getirildi.<br />
+
+ 20<br />
YENİ ASYA, yasağı kaldırma girişimlerinde de<br />
doğru yöntem ve stratejiler izlenmesi gereğine<br />
dikkat çekti ve yapıcı uyarılarda bulundu.<br />
Başından beri samimî, tavizsiz ve kararlı bir<br />
tavırla başörtüsü mücadelesinin yanında yer alan<br />
Yeni Asya, hemen herkesin bezginlik ve ümitsizlik<br />
içinde pes ettiği, tavizkâr fetvalara uyarak teslim<br />
bayrağı çektiği veya konuyu unutmaya terk ettiği<br />
zamanlarda manşetleriyle bu mücadeleyi sürekli<br />
gündemde tutmaya çalıştı.<br />
Konjonktürden aldıkları cür’etle ard arda<br />
piyasaya sürülen “28 Şubat uleması”nın verdiği<br />
“Başörtüsü farz değildir, ama devlete itaat<br />
farzdır” gibi “fetva”lara karşı, “dinini dünyaya<br />
satanlar” zümresinde olmadıklarına inanmak<br />
istediğimiz din âlimleri cenahından, topluca,<br />
“Hayır, öyle değildir ve olamaz. Başörtüsü dinin<br />
emridir ve farzdır. Devlet dine ve vicdanlara müdahale<br />
edemez” diyen yürekli bir ses yükselemedi.<br />
Yeni Asya bu mücadelede, başörtüsünün “dinin<br />
kesin emri” olduğu noktasından hareketle,<br />
tavizkâr fetvalara kesinlikle iltifat etmedi ve karşı<br />
çıktı. İşin “demokratik hak” boyutunu vurguladı.<br />
Ve mücadelenin mutlaka müsbet ve meşru<br />
zeminde verilmesi gereğinin de sürekli altını<br />
çizdi.<br />
Yeni Asya’nın, her türlü bedeli ödemeyi göze<br />
alarak ve ödeyerek sürdürdüğü bu kararlı ve<br />
samimî gayretleri, başörtüsüne özgürlük mücadelesinde<br />
çok müstesna bir yere sahip.<br />
Ve gelinen noktada yasakçı zihniyet önemli<br />
ölçüde mevzî kaybedip özgürlük alanı nisbeten de<br />
olsa genişlediyse, bunda Yeni Asya’nın yıllardır<br />
verdiği emeğin çok büyük payı var.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 21 +
BEDİÜZZAMAN MEVLİDİNE KARŞI<br />
DGM HAREKETE GEÇİRİLDİ<br />
YENİ ASYA’NIN 1990 yılında<br />
Kocatepe Camiinde okuttuğu ilk<br />
mevlid de anlamsız ve saçma sapan<br />
bağlantılar kurularak bir “rejim”<br />
meselesi hâline getirilmek istenmiş;<br />
gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet<br />
Kutlular ve on arkadaşımıza günlerce<br />
DGM ve gözaltı çilesi çektirilmişti.<br />
Medyanın yine başı çektiği tahrik<br />
ve provokasyon kampanyası on beş<br />
gün sonra boşa çıkmış; Savcı Nusret<br />
Demiral’ın keyfî şekilde sonuna<br />
kadar kullandığı gözaltı süresi<br />
bitince arkadaşlarımız serbest<br />
kalmıştı.<br />
O esnada Külliyatı yeni baştan<br />
tetkik ederek “suç unsurları”nı tesbit<br />
etme gibi bir hevese de kapılan<br />
Demiral, 163. maddeye istinaden<br />
dâvâ açmış; ama açtığı dâvâ 163’ün<br />
Meclis eliyle lağvı üzerine düşmüştü.<br />
On sene sonra, 1999 yılında aynı<br />
+ 22<br />
hadise yine tekrarlanıyordu.<br />
Tek değişiklik, emekli olup Türkçe<br />
ezana çarpıldıktan sonra tamamen<br />
gündem dışı kalan Demiral’ın yerini<br />
İstanbul ve Ankara’da başka isimlerin<br />
almasıydı.<br />
“Düğmeye basıldıktan” sonra<br />
önce, gazetemiz hakkında ard arda<br />
toplatma kararları verildi. Sonra 15<br />
yazarımız birden polis zoruyla<br />
DGM’ye celb edilmek istendi.<br />
Ardından da, Bediüzzaman mevlidi<br />
bahane edilerek yeni bir terör<br />
dalgası estirildi.<br />
Bu yeni dalganın “hukukî”<br />
dayanağı ise, TCK’nın bilhassa 28<br />
Şubat sürecindeki anormal uygulama<br />
ve kararlarla çığırından çıkarılan 312<br />
ve 159. maddeleri idi.<br />
Herşey bir tarafa; mevlid gibi bir dinî<br />
merasimin soruşturma konusu<br />
yapılabilmesi, inanılmaz bir garabetti.<br />
FOTOĞRAFLAR: YENİ ASYA ARŞİV<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
BU MEvLİD, gazete anons ve ilânları,<br />
radyo duyuruları ve afişlerde<br />
belirtildiği gibi, başta Peygamberimiz<br />
olmak üzere bütün Peygamberlerin,<br />
Sahabe-i Kiramın, evliyaullahın, İslâm<br />
mücahitlerinin, şehitlerimizin, 17<br />
Ağustos depreminde Hakkın<br />
rahmetine kavuşan kardeşlerimizin,<br />
bütün ehl-i imanın ve Bediüzzaman’ın<br />
ruhlarına ithaf edilmek üzere<br />
okunmuştu.<br />
Ne garip tecellî ki, deprem<br />
şehitlerine gönderecek bir duaları<br />
dahi olmayan ve “tesellî”yi “Onlar artık Avustralya’ya gitti, bir daha<br />
dönmeyecekler” saçmalığında arayan maneviyat fukaraları,<br />
Kocatepe mevlidi ile deprem şehitlerinin ruhlarını serinleten<br />
hamiyet sahiplerini, akıl almaz çarpıtmalarla suçlamaya<br />
kalkıyorlardı.<br />
Hakikat gün gibi orta yerde duruyorken bu çarpıtmalarla bir yere<br />
varabileceklerini zannediyorlardı.<br />
Halbuki, gazetemizin daha önce yayınladığı ve mevlidde de<br />
dağıttığı “İlâhî İkaz: Deprem” broşürü, baştan sona Bediüzzaman<br />
Said Nursî’nin eserlerinden, konuyla ilgili bölümlerin bir araya getirilmesiyle<br />
oluşan bir kitapçıktı.<br />
Bu broşürde ne Gölcük Donanma Komutanlığının, ne de türban genelgesinin adı geçiyordu. Medyada buna dair yer<br />
alan iddialar, tamamen kendi uydurmalarıydı.<br />
Kutlular’ın sözleri de herhangi bir tevile mahal bırakmayacak kadar açıktı. Bu sözlerle orduya hakaret edildiğini ileri<br />
sürebilmek için, çarpıtma ve saptırma yeteneğinin olağanüstü derecede gelişmiş olması gerekiyordu.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 23 +<br />
FOTOĞRAFLAR: YENİ ASYA ARŞİV
SUSKUNLUK PERDESİNİ KONFERANS VE<br />
PANELLERİMİZLE DE YIRTMAYA ÇALIŞTIK<br />
YENİ ASYA, 28 Şubat’ı takip eden günlerde<br />
Türkiye’nin hemen her yerinde<br />
panel, konferans, seminer, sergi ve kermes<br />
gibi sosyal faaliyetler düzenledi.<br />
Son derece sakin, olgun ve seviyeli<br />
bir atmosferde gerçekleşen bu<br />
faaliyetlerde en küçük bir nahoş hadise<br />
yaşanmadı.<br />
Bazı yerlerde emniyet güçlerinin<br />
program başlarken çeşitli sebeplerle<br />
yaşadığı tedirginlikler ise, kısa sürede<br />
izale oldu. Hiçbir konuda sorun<br />
çıkarmayacak son derece olgun ve<br />
duyarlı insanlarla karşı karşıya<br />
olduklarını çabucak fark eden polisler,<br />
ilerleyen dakikalarda iyice rahatladılar<br />
ve girişte üstlerini aradıkları<br />
dinleyicilerin arka sıralarında<br />
konuşmaları dikkatle takibe başladılar.<br />
Bu rahatlamanın ve daha ötesinde programdan<br />
onların da çok istifade ettiğinin işaretini ise<br />
dağılış sırasındaki tavırlarından ve yüzlerinden<br />
okumak mümkündü.<br />
“Konuşan Türkiye” idealinin ağır yaralar aldığı<br />
ve hoşa gitmeyen sözlerin DGM’ler eliyle<br />
cezalandırılabildiği bir süreçte, hiç değilse böylesi<br />
programların önünün tıkanmaması, herşeye<br />
rağmen sevindirici ve ümit vericiydi.<br />
Yeni Asya olarak biz, ülkenin üzerine çöken<br />
suskunluk perdesini cesur, dengeli, müsbet ve<br />
yapıcı bir tavır ve üslûpla kaldırmayı hedefleyen<br />
sosyal faaliyetlerimizin de, bu yönde tarihî bir<br />
misyon ifa ettiği kanaatindeyiz.<br />
O dönemdeki konuşmacılarımızdan İlnur<br />
Çevik’in her fırsatta tekrarladığı gibi, Türkiye<br />
80’li yıllardaki 12 Eylül baskılarını,<br />
Bediüzzaman’a gönül verenlerin samimî<br />
gayretleriyle aşmış; “konuşan ve yasaksız<br />
Türkiye” hedefine doğru ciddî adımlar atmıştı.<br />
Bu gayretler bir yere kadar geldi ve<br />
sonrasında mâlûm sebeplerle<br />
tıkanmalar yaşanmaya başlandı. Ve<br />
Türkiye, 12 Eylül’ü dahi gölgede<br />
bırakan icraat ve tasarruflarla 28<br />
Şubat sürecinin darboğazına<br />
sürüklendi.<br />
+ 26<br />
FOTOĞRAFLAR: YENİ ASYA ARŞİV<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
+ 30<br />
28 Şubat yargısının haksız kararları<br />
AİHM’den döndü<br />
BİLİNDİĞİ gibi, cumhuriyet adı altında tesis edilen istibdad-ı mutlak rejiminin bir numaralı hedefi<br />
Bediüzzaman ve talebeleriydi.<br />
Said Nursî, asılsız iddia ve ithamlarla defalarca gözaltına alınıp tutuklandı, senelerce zindanlarda tutuldu,<br />
yargılandı, iddialar ispat edilemediği için bırakıldığında da sürgün ve tecrit zulmüne maruz bırakıldı.<br />
Talebeleri de aynı şekilde.<br />
Ama bunca zulüm ve eziyete rağmen Bediüzzaman ve talebeleri,<br />
en çok masumların zarar görmesine sebebiyet verecek fiilî mukabelelerden<br />
kaçınarak, asayişin muhafazasını sağlayan müsbet<br />
hareket prensibini hassasiyetle uygulayıp, mücadelelerini hukuk<br />
zemininde verdiler.<br />
Çıkarıldıkları her mahkemede, kendilerine yöneltilen ağır<br />
suçlamaları, eşsiz birer hukuk belgesi olarak tarihe geçen<br />
müdafaalarıyla çürüterek püskürttüler.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
Ve 1935'teki Eskişehir mahkemesinde Tesettür Risalesi'nden dolayı verilen cüz’î ve çok<br />
tartışmalı mahkûmiyet kararı dışında, mahkemelerin hepsi beraatle sonuçlandı.<br />
Aynı netice, Üstadın 1960’ta vefatından sonra Nur talebelerine açılan 2000’i aşkın<br />
dâvâda da tecellî etti ve bu hadise, benzeri olmayan bir rekor olarak dünya<br />
adalet tarihine geçti.<br />
“Risale-i Nur’un medyadaki dili” olma misyonuyla yola çıkan ve<br />
bu çizgide 43. yılını dolduran Yeni Asya da, bilhassa 12<br />
Eylül’de ve ardından 28 Şubat’ta çok ağır baskı ve<br />
zulümlere muhatap oldu.<br />
12 Eylül döneminde, bir yıllık kısmı,<br />
bugün herkesin yerden yere vurduğu ihtilâl<br />
anayasasını o günün ortamında, referanduma<br />
sunulmadan önceki günlerde eleştirdiği ve “Bu<br />
anayasa ile demokrasi olmaz” diye manşet attığı<br />
için olmak üzere, toplam 470 gün kapatıldı.<br />
28 Şubat’ta da, başörtüsü yasağı başta olmak<br />
üzere o dönemde yapılan haksızlıklara karşı<br />
çıktığı için defalarca toplatıldı, 2001<br />
Eylül ve Ekim’inde bir ay süreyle<br />
kapatıldı, neredeyse bütün yazarları<br />
yargılanıp mahkûm edildi.<br />
Dahası, gazetemizin İmtiyaz Sahibi Mehmet<br />
Kutlular, 17 Ağustos depremine “İlâhî ikaz”<br />
dediği ve 28 Şubat’ın haksız uygulamalarını<br />
eleştirdiği için 2 yıl 1 gün hapse mahkûm edildi.<br />
Ve bu cezanın 276 günlük kısmı infaz edildi.<br />
Eğer cezanın yasal dayanağı olarak gösterilen TCK 312,<br />
büyük mücadeleler ve AB'nin de yakın takibi sonucu<br />
değiştirilmemiş olsaydı, daha yatacaktı. Ama değişti ve<br />
hapis süresini tamamlamasına az bir zaman kala Kutlular<br />
bırakıldı.<br />
Sonra, hakkındaki mahkûmiyet kararı Avrupa İnsan<br />
Hakları Mahkemesine götürüldü. Ve AİHM, söz<br />
konusu kararla ifade özgürlüğünün ihlâl<br />
edildiği gerekçesiyle Türkiye’yi haksız bulup<br />
mahkûm etti.<br />
AİHM aynı yönde benzer bir kararı, yine depremi<br />
“İlâhî ikaz” olarak yorumlayan yazıları sebebiyle<br />
mahkûm edilen, hattâ yasadaki değişikliklere bağlı<br />
olarak iade-i muhakeme prosedürlerinin devam ettiği<br />
süreçte bir ara hukuk dışı bir emrivaki ile gözaltına alınıp<br />
tutuklanarak cezaevine konulan ve itirazımız üzerine bırakılan<br />
Cevher İlhan için de verdi.<br />
Ve son olarak, e. Org. Doğu Aktulga hakkındaki bir yazısı sebebiyle<br />
Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz’ü tazminat ödemeye mahkûm<br />
eden karar da AİHM’den döndü.<br />
Dahası, Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu dâvâda, söz konusu mahkeme<br />
kararını savunmaya çalışmanın beyhude bir çaba olduğunu görerek, AİHM’in<br />
önerdiği “dostane çözüm” formülünü tercih ve Yeni Asya’ya tazminat ödemeyi<br />
kabul etti.<br />
Güleçyüz’ü mahkûm eden kararda, hiçbir hukuk ölçü ve kriteri ile bağdaştırılması<br />
mümkün olmayan bir yaklaşımla, Kemalizmin “kutsal metin”lerinden sayılan 10. Yıl Marşı<br />
övülüyor ve dayanak gösteriliyordu.<br />
Bu bile başlı başına bir hukuk skandalıydı.<br />
Ve bu skandal, AİHM duvarına çarptı.<br />
Bu yönüyle AİHM’de varılan sonuç, hukuk tanımaz Kemalist zihniyetin, Yeni Asya’nın temsil<br />
ettiği misyon karşısında diz çöküp boyun eğmesi anlamına da geliyor.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 31 +
+<br />
...Ve bir ay kapatýldýk<br />
YAZARIMIZ Halil Akgünler’in<br />
daha önce toplatma kararýna<br />
gerekçe yapılan “Siyasî deprem<br />
kapýda” yazýsý sebebiyle Yeni<br />
Asya 1 ay susturuldu. 12 Eylül<br />
döneminde askerî idare tarafýndan<br />
470 gün kapatýlan gazetemiz, bu kez<br />
yargý yoluyla engellendi.<br />
Halil Akgünler, dâvâ konusu yazýda,<br />
28 Þubat’la beraber gelen uygulamalarý<br />
eleþtirmiþ ve aklýmýzý baþýmýza almazsak<br />
musibetlerin devam edeceði uyarýsýnda<br />
bulunmuþtu.<br />
Ýddianamede, yazarýn, görevi devletin koyduðu<br />
kurallarý uygulamak olanlarýn inanmadýklarýný<br />
ileri sürerek, halký inananlar ve inanmayanlar<br />
þeklinde ayýrdýðý iddia ediliyordu. Yazýda Allah’ýn<br />
insanlarý depremle ikaz ettiði, halkýn din duygularýný<br />
sömürerek inanmayanlar þeklinde ortaya<br />
koyduðu bu kesime karþý kin ve<br />
düþmanlýða alenen tahrik<br />
ettiði öne sürülüyordu.<br />
Halbuki, Akgünler ne<br />
yönetenlerin inançsýz olduðundan<br />
bahsediyor, ne de halký<br />
inananlar ve inanmayanlar diye ikiye<br />
ayýrýyordu.<br />
Yazýda, uygulamadaki yanlýþlar<br />
eleþtiriliyor ve Kur’ân baþta olmak<br />
üzere mukaddes kitaplarda bahsi geçen<br />
“Ýlâhî ikaz”a vurgu yapýlýyordu. Bu vurgu<br />
da, yazarýn inançlarýný ifade etmesinden<br />
ibaretti ki, kimsenin -bir hukuk devletindebuna<br />
karýþmaya hakký olmamasý gerekirdi.<br />
Sakat bir laiklik anlayýþý<br />
Yeni Asya’nýn Ýstanbul 3 No’lu DGM’ye verdiði<br />
savunmada, iddianamedeki laiklik anlayýþý eleþtirildi.<br />
Zira, savcýlýk, depremin “Ýlâhî ikaz” olarak deðerlendirilmesinin<br />
ve konularýn din açýsýndan ele alýnmasýnýn<br />
laikliðe aykýrý olduðunu ileri sürüyordu (Her ne<br />
kadar 312. madde, laikliðe aykýrý fiilleri suç sayan bir<br />
hüküm içermiyor ise de).<br />
“Laiklik dinsizlik olmadýðý gibi, her türlü dinî inanýþ,<br />
görüþ açýklama ve tezahürlerin boðulmasý anlamýna<br />
gelmediði, din ve devlet iþlerinin ayrýlýp, devletin de çeþitli dinî<br />
ve felsefî anlayýþ ve dünya görüþleri karþýsýnda tarafsýz olmasýdýr.<br />
Bu anlamda laiklik, yine anayasada teminat altýna alýnan din ve<br />
vicdan hürriyetinin de güvencesidir” denilen savunmada, din<br />
düþmanlýðý þeklindeki laiklik anlayýþýnýn demokrasi ve hukuka<br />
olduðu kadar laikliðe de aykýrý olduðuna vurgu yapýlýyordu.<br />
34<br />
Kur’ân ve Sünnette de var<br />
Akgünler’in yazýsýndaki, “Kâinatta abes, boþ iþ ve yersiz<br />
bir hareket olmadýðýna göre; deprem, sel, fýrtýna gibi<br />
unsurlarý harekete geçiren Allah’týr. Öyleyse bunun bir sebebi<br />
vardýr. Ýnsanlar ikaz edilmektedir” yorumunun subjektif<br />
bir deðerlendirme olmadýðý, Kur’ân’da, Sünnette, Diyanet<br />
Ýþleri Baþkanlýðý’nýn açýklamalarýnda ve hatta Tevrat ve<br />
Ýncil’de de yer alan hususlar olduðu hatýrlatýlan savunmada,<br />
bu þekilde bir düþünce açýklamanýn, din ve vicdan hürriyeti<br />
gereðince kýnanamayacaðý ve hukukî himaye altýnda olduðu,<br />
anayasanýn 24 ve 25. maddelerine istinaden belirtiliyordu.<br />
28 Þubat demokrasiyle baðdaþmýyor<br />
Savunmada 28 Þubat uygulamalarý da eleþtiriliyor ve<br />
“Laikliðin sanki din ve dindar karþýtlýðýymýþ gibi yanlýþ<br />
anlaþýlmasý, 28 Þubat’ýn esasen hukukun genel ilkelerine ve<br />
demokratik devlet, sosyal devlet ve hukuk devleti<br />
ilkeleriyle de baðdaþmayan uygulamalarý ve kavramlarýn<br />
ters yüz edilmesi hukukçularýn da kafasýný karýþtýrmýþtýr. Bu<br />
sebeptendir ki iddianamede, ‘Okullarda öðrencilerin,<br />
devlet dairelerinde memurlarýn baþörtüsü ile bulunamayacaklarý<br />
kurallar gereðidir’ denirken esas hakkýndaki mütalaada<br />
ise tam zýddýnýn; ‘Okullarda öðrencilerin, dairelerde<br />
memurlarýn baþörtüsü ile bulunamayacaklarý ve engellendiklerinden<br />
bahsetmek mümkün deðildir’ denmektedir.<br />
Bu önermeler tenakuz teþkil ettiklerine göre hangisi<br />
doðrudur? Baþörtüsü yasaðýnýn kanun gereði olduðu mu?<br />
Yoksa böyle bir yasak ve engelleme olmadýðý mý? Maalesef<br />
ikisi de doðru deðildir” deniliyordu.<br />
Kim kimi tahrik edÝyor?<br />
Halkýn yüzde 99’unun Müslüman, kalan yüzde 1’in<br />
Hýristiyan ve Musevi olduðu belirtilen savunmada, “Halkýn<br />
hangi kesimi hangi kesimine karþý açýkça tahrik edilmiþ<br />
oluyor?” diye soruluyor ve “Zira Tevrat ve Ýncil’e göre de<br />
Allah deprem ve sair felâketlerle insanlarý ikaz eder. Ayrýca<br />
yazýda Hýristiyan ve Musevilerin hiçbir þekilde geçmediði<br />
aþikârdýr” ifadesine yer veriliyordu.<br />
Yayın politikamýz<br />
tahrike müsait deðil<br />
Yeni Asya’nýn 32 yýllýk bir gazete olduðu hatýrlatýlarak,<br />
yayýn politikasýnýn tahrike müsait olmadýðýna iþaret edilen<br />
savunmada, Bediüzzaman’ýn fikirlerine atýfta bulunularak,<br />
Risâle-i Nur Külliyatýnda müsbet hareketin, asayiþi<br />
muhafazanýn, birlik beraberliðin, cumhuriyet ve<br />
demokrasinin, dinin siyasete asla alet edilmemesi<br />
gereðinin, müspet ilim ve fenlerin esas alýndýðýna dikkat<br />
çekiliyor ve ayrýca, mahkemeye söz konusu risâleler delil<br />
olarak sunuluyordu.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
Mahkeme savunmayý<br />
dikkate almadý<br />
Ýstanbul 1 No’lu DGM, toplam 8 sayfalýk<br />
savunmada dikkat çekilen hiçbir<br />
hususu nazara almadan, “kin ve düþmanlýða<br />
tahrik” suçunun “sabit”<br />
olduðuna karar vererek, hukuk ve<br />
basýn tarihi açýsýndan düþündürücü bir<br />
kararýn altýna imza attý.<br />
Mahkeme, Yazýiþleri Müdürümüz<br />
Mustafa Döküler’i para cezasýna çarptýrýrken,<br />
Halil Ý. Akgünler’i hapse<br />
mahkum etti ve Yeni Asya’yý da bir ay<br />
süreyle susturdu.<br />
Kapatma sebebi<br />
gösterilen yazı,<br />
sonra beraat etti<br />
Ýstanbul DGM’nin verdiði hukuka aykýrý kararý<br />
temyiz mercii olarak ele alan Yargýtay 8. Ceza<br />
Dairesi savunmamýzý dikkate almadan ve<br />
kanunu çiðneyen hususlarý görmeden, söz<br />
konusu kararý onayarak, tarihte hiç de iyi yad<br />
edilmeyecek bir karara imza attý.<br />
Sonuçta karar infaz edildi ve Yeni Asya 11<br />
Eylül-10 Ekim 2001 tarihleri arasýnda bir ay<br />
süreyle kapatýldý. Bunun üzerine o dönemde<br />
Asya gazetesini yayýnladýk.<br />
Sürecin bir sonraki aþamasýnda ise, kapatma<br />
gerekçesi olarak gösterilen yazý, TCK 312’de<br />
yapýlan deðiþiklikler kapsamýnda tekrar yargýlandý<br />
ve bu defa beraat kararý verildi. Böylece<br />
Yeni Asya’yý kapatan kararýn haksýzlýðý da<br />
tescil edilmiþ oldu. Ama Yeni Asya kapatýldýðý<br />
ile kaldý. Bakalým 28 Þubat’a karþý baþlatýlan<br />
yargýlama sürecinde, bu haksýz kararýn yol<br />
açtýðý kayýplarýn telafisine yönelik yeni kararlar<br />
verilebilecek mi?<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 35 +
17 Aralık 2012 tarihli “BÇG: Yeni Asya,<br />
Risale-i Nur’u geniş kitlelere yaydı”<br />
manşetimizin haberi özetle şöyle idi:<br />
BÇG<br />
RAPORLARINDA<br />
YENİ ASYA<br />
“28 Şubat döneminde kurulan BÇG’nin hazırladığı raporlarda<br />
Yeni Asya’nın Risale-i Nur’u geniş kitlelere ulaştırma yönündeki<br />
çalışmalarının da tehlike olarak değerlendirildiği ortaya çıktı. Milat<br />
gazetesi Ankara Temsilcisi Aslan Değirmenci’nin haberine göre, BÇG<br />
raporunda ‘Nurcu Yeni Asya Grubunun; Said Nursî’nin ölümünden<br />
sonra eserlerini çoğaltarak geniş kitlelere ulaşmasını sağladığı, ‘Yeni<br />
Asya’nın 1970’li yıllarda yayına başladığı, 12 Eylül’de bu gazetenin<br />
kapatılmasının ardından Yeni Nesil’in çıkarıldığı, sonra tekrar Yeni<br />
Asya’nın çıkarılmaya başlandığı, Köprü, Can Kardeş, Bizim Aile isimli<br />
dergilerin de çıkarıldığı, cemaatin Said Nursî’nin bütün eserlerini internet<br />
ortamına taşıdığı, faaliyetlerin Yeni Asya Vakfı bünyesinde yürütüldüğü’ gibi<br />
bilgilere yer veriliyor.”<br />
Bu da 19 Ekim 2012 tarihli<br />
“Bediüzzaman mevlidine BÇG takibi”<br />
sürmanşetimizin haberi :<br />
“BÇG’nin, Yeni Asya tarafından Ankara Kocatepe<br />
Camiinde okutulan Bediüzzaman mevlidlerini de<br />
takip altına aldığı ortaya çıktı. Buna göre, mevlidlere<br />
katılan veya telgraf gönderen siyasetçilerin hepsi tek<br />
tek fişlenmiş. Bunlar arasında eski Başbakan Tansu<br />
Çiller de var. BÇG raporunda ‘Bu mevlidlerin ilki 28<br />
Ekim 1990’da, 7’ncisi 19 Ekim 1997’de, 8’incisi ise<br />
Cumhuriyetin 75’inci yılı için el ele yürüyüşünün<br />
yapıldığı gün olan 25.10.1998’de yapılmıştır’ denilirken,<br />
1999’daki mevlidde 17 Ağustos depremini ‘İlâhî ikaz’<br />
olarak nitelediği için 267 gün hapis yatan Kutlular’ın da<br />
fişlendiği görülüyor.”<br />
Farzımuhal başka hiçbir şey olmasa, Yeni Asya’nın hizmet<br />
ve misyonunu anlatmak için bu iki haber dahi yetmez mi?<br />
+ 40<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
Abdullah Aymaz Abdullah Yıldız Abdurrahman Dilipak Ahmet Altan Ahmet Taşgetiren Akif Emre<br />
Ali Bayramoğlu Ali İhsan Karahasanoğlu<br />
Cengiz Çandar Ekrem Dumanlı<br />
Emre Aköz Etyen Mahçupyan<br />
Fehmi Koru Gülay Göktürk<br />
BALYOZ’DA<br />
TUTUKLANACAK<br />
GAZETECİLERDEN<br />
BİRİ DE KÂZIM<br />
GÜLEÇYÜZ’DÜ<br />
CUMHURİYETİ koruma ve kollama yetkisini kendilerinde<br />
gören 28 Şubatçıların, iç düşman olarak<br />
gördüğü kesimlerden biri de gazetecilerdi.<br />
Eline silah almayan, sadece kalemiyle mücadele<br />
eden insanların tutuklanması için bir “kara liste”<br />
hazırlamışlardı. Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan<br />
tarafından hazırlanan Balyoz darbe planında<br />
gazetecilere ilişkin ayrıntılı bilgiler de yer alıyordu.<br />
Planda gazeteciler iki gruba ayrılıyor, tutuklanacak 36<br />
gazetecinin ismini sayılırken, ki bunlar arasında Genel<br />
Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz de vardı, 137<br />
gazeteciden de faydalanılması planlanıyordu.<br />
(Alfabetik sırayla)<br />
Abdullah Aymaz<br />
Abdullah Yıldız<br />
Abdurrahman<br />
Dilipak<br />
Ahmet Altan<br />
Ahmet Taşgetiren<br />
Akif Emre<br />
Ali Bayramoğlu<br />
Ali İhsan<br />
Karahasanoğlu<br />
Cengiz Çandar<br />
Ekrem Dumanlı<br />
Emre Aköz<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 41<br />
Etyen Mahçupyan<br />
Fehmi Koru<br />
Gülay Göktürk<br />
Haluk Örgün<br />
Hasan Celal Güzel<br />
Hasan Karakaya<br />
Hidayet Karaca<br />
Hrant Dink<br />
Hüseyin Gülerce<br />
Kazım Güleçyüz<br />
Mehmet Altan<br />
Mehmet Ocaktan<br />
Murat Belge<br />
Kazım Güleçyüz Mehmet Altan<br />
Haluk örgün Hasan Celal Güzel<br />
Hasan Karakaya Hidayet Karaca<br />
Hrank Dink Hüseyin Gülerce<br />
Mehmet Ocaktan Murat Belge<br />
+
İlâhî adalet<br />
28 şUBAT döneminde Yeni Asya üzerinde yoğunlaşan baskıların<br />
icracıları bugün ne durumda?<br />
Belli başlı örneklerine bakalım:<br />
Kutlular’ın 17 Ağustos depremiyle ilgili olarak 1999’daki<br />
Bediüzzaman mevlidi sırasında söylediği sözlerle ilgili olarak “jet<br />
hızıyla” soruşturma başlattıktan sonra, Kutlular’ı Ankara’dan<br />
İstanbul’a gönderdiği özel ekiple gözaltına aldıran ve dâvâ açıp<br />
cezalandırılmasını isteyen DGM Savcısı, utanç verici bir skandal<br />
sonucu makamından oldu ve tenzilen başka bir alt düzey göreve<br />
atandı. Sonra emekli oldu.<br />
Yerine gelen savcı da, 312 değişikliğini takiben Ankara 1 no’lu<br />
DGM’nin Kutlular için verdiği beraat kararını bozulması talebiyle<br />
temyiz ettikten bir süre sonra, başka bir sebeple benzer âkıbete<br />
uğradı ve “düz savcı” yapılıp emekliye ayrıldı.<br />
Mahkûmiyet kararını veren DGM, diğer bütün DGM’lerle birlikte<br />
lâğvedilerek ağır ceza mahkemesine dönüştürüldü. Şimdi,<br />
hakkındaki tartışma ve iddialar açıklığa kavuşmadan emekli olan<br />
eski başkanıyla üyelerinin yerini alan yeni heyetlerle, önündeki<br />
dâvâlara bakıyor.<br />
Benzer gelişmeler, yine 28 Şubat uygulamalarını eleştirip “Deprem<br />
İlâhî ikazdır” diye yazılar yazan Yeni Asya yazarlarının yargılandığı<br />
İstanbul DGM’de de yaşandı. Meselâ bu dâvâları açan savcı<br />
çok geçmeden başka bir ile atandı.<br />
Yazarlarımızın tamamını<br />
mahkûm eden 3<br />
no’lu<br />
DGM’nin başkanı ise, ünlü bir uyuşturucu kaçakçısıyla çıkar ilişkisi<br />
içine girdiği suçlamasıyla tenzilen başka bir vilâyete gönderildi.<br />
Bazı DGM’lerin verdiği haksız 312 mahkûmiyetlerini adeta otomatiğe<br />
bağlanmışçasına onaylayan Yargıtay 8. Ceza Dairesine gelince:<br />
Bu onaylarda aktif rol alan Başkanı emekli oldu, artık esamesi<br />
bile okunmuyor.<br />
Dahası, hakkımızda verilen haksız kararların tümü, Türkiye’yi<br />
tazminata mahkûm ettiren utanç örnekleri olarak AİHM’den<br />
döndü.<br />
O süreçte konumunu kullanarak Yeni Asya ile uğraşmayı<br />
kendisine iş edinen bir başkası, bugün tek başına ve itibarsız bir<br />
şekilde hayatını sürdürüyor.<br />
Bunlar, İlâhî adaletin bu dünyada da işlediğini gösteren, yargı<br />
cenahında yaşanmış ibretli ve düşündüren örneklerden sadece birkaçı.<br />
Benzerlerini başka alanlarda da görebiliriz.<br />
Meselâ en başta siyaset. Sırf “Deprem ilâhî ikazdır” dediği için<br />
bir gazete sahibinin hapsedilmesine, yazarlarının yargılanıp ceza<br />
almasına, gazetenin ihtilâl dönemlerini hatırlatan bir uygulamayla<br />
bir ay kapatılmasına-el altından yürüttükleri sinsi çalışmalarlakatkısı<br />
olan, alkış tutan veya sessiz kalan o dönem siyasetçilerinin<br />
hiçbiri bugün sahnede yok. Hepsi silindi.<br />
Benzer bir tavır sergileyen medya gruplarının ve yazar-çizeryorumcu<br />
takımının da önemli bir kısmı aynı âkıbete uğradı. Bilgin<br />
ve Uzan grupları darma dağın olurken, Doğan grubunda da büyük<br />
değişimler gerçekleşti ve o dönemde tetikçilik yapan birçok kişi<br />
bugün sahneden çekilmiş durumda.<br />
Keza 28 Şubat’ın unutulmaz Oramirali Güven Erkaya. Kutlular’ın<br />
kendisine hakaret ettiği iddiasıyla Yeni Asya’ya tazminat dâvâsı<br />
açan Erkaya, dâvâ sonuca ulaşmadan hayata veda etti.<br />
Ve o süreçte bir şekilde rol oynayanların<br />
pek çoğu bugün yargı önünde<br />
hesap veriyor.<br />
Yeni Asya ise tavizsiz<br />
istikrar çizgisinde yoluna<br />
devam ediyor.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 43 +
28 Şubat<br />
dönemindeki<br />
Yazı İşleri<br />
Müdürümüz<br />
Mustafa Döküler:<br />
28 şUBAT’TA bazı komutanların<br />
gazetelere direkt müdahale<br />
ettiklerini biliyoruz. Sizin<br />
yazıişleri müdürü olduğunuz<br />
dönemde Yeni Asya gazetesine<br />
böyle müdahallere oldu mu?<br />
Bildiğiniz gibi, 28 Şubat döneminde<br />
Genelkurmay tarafından,<br />
pek çok kesime olduğu gibi, yargı<br />
mensuplarına da brifingler verildi.<br />
Bu, hukuk devleti ve bağımsız<br />
yargı açısından esef verici bir<br />
durumdu. Bize yapılan baskılar da<br />
yargı yoluyla oldu. Askerler bizi<br />
yargıya şikâyet ediyor, yargı da<br />
onların şikâyeti üzerine<br />
gazetemize soruşturma ve dâvâ<br />
açıyordu. Bunu bizzat dâvâları<br />
açan savcılardan dinlediğim için<br />
söylüyorum. Bu şikâyetlerle ilgili<br />
resmî evraklar dâvâ hazırlık<br />
dosyalarının içinde mevcuttur.<br />
Bazı askerler savcılara “Gidin,<br />
Yeni Asya gazetesine dâvâ açın”<br />
mı diyormuş?<br />
Askerî makamlar, gazetemizde<br />
yayınlanan yazıları takip ederek,<br />
kendilerince suç olduğunu<br />
düşündükleri yazıları, savcılara<br />
şikâyet ediyorlarmış. Onlar da,<br />
kimi zaman TCK’nın eski 312.<br />
(yeni 216.) maddesine, kimi<br />
zaman da bugünün 301. maddesi<br />
olan TCK’nın 159. maddesine istinaden<br />
TSK’yı tahkir ve tezyif<br />
ithamından benim ve<br />
yazarlarımız hakkında dâvâ<br />
açıyorlardı.<br />
Savcılar anlattınız dediniz.<br />
Ne anlattılar size?<br />
Tabiî bu, savcı<br />
beylerle yaptığımız<br />
sohbetlerimiz<br />
sırasında bize<br />
verdikleri bilgiydi.<br />
“Şikâyeti askerler<br />
yapmış, bizim<br />
28 Şubat hukukuna<br />
boyun eğmedik<br />
28 Şubat sürecinde hakkında DGM ve Ağır Ceza<br />
Mahkemelerinde onlarca dâvâ açılan Yazıişleri eski<br />
Müdürümüz Mustafa Döküler, gazetemize ve yazarlarımıza<br />
yapılan baskıları anlatırken, “Maruz kaldıklarımız hukuk adına<br />
utanç vericiydi. Türkiye’yi küçük düşüren bu dönemde,<br />
28 Şubat hukukuna boyun eğmedik. Pek çok gazete ve<br />
gazeteci o dönemde yapılan haksızlıklara karşı-kendilerince<br />
çeşitli gerekçelerle-sessiz kalırken, biz doğruları hiç çekinmeden<br />
savunduk. Bugün de aynı çizgimizde yürüyoruz” dedi.<br />
+ 44<br />
FOTOĞRAF: MURAT SAYAN / YENİ ASYA<br />
yapacağımız birşey yok” diyorlardı.<br />
Herhalde kendilerinin sıkıntı<br />
yaşamasını istemiyorlardı. Dâvâyı<br />
açıp, kararı mahkemenin vermesini<br />
istiyorlardı sanırım. Bu belgeler<br />
savcıların resmî kayıtlarında vardır.<br />
Ayrıca eski 159. yeni 301. maddeden<br />
açılan dâvâlarda askerlerin şikâyeti<br />
Adalet Bakanlığının onayından<br />
geçerek savcılıklara iletiliyordu.<br />
Dolayısıyla bu durum resmî<br />
kayıtlarda mevcuttur.<br />
O dönemde size açılan dâvâlar<br />
hangi yayınlarınıza yönelikti?<br />
Başörtüsü yasağını eleştirdiğimiz<br />
yazı ve haberlere, 1999 yılında meydana<br />
gelen Gölcük depremi için<br />
“İlâhî ikaz” görüşümüz<br />
doğrultusunda yazılmış yazılara,<br />
Türkiye’de uygulanan laiklik<br />
anlayışını ve ordunun siyasete<br />
müdahalesini eleştiren<br />
görüşlerimize yönelikti.<br />
O dönemde gazetemiz yazarları<br />
için istenilen hapis cezası yedi bin<br />
güne yakındı. Bu; iki yüz yirmi bir<br />
ay, ya da diğer bir deyişle on sekiz<br />
yıla tekabül ediyor...<br />
Yazılarımız dolayısıyla 1999’da<br />
açılan dâvâlarda uzun yıllar<br />
yargılandık. Bu yargılamalar<br />
yazdığımız yazıların geçmişe yönelik<br />
tehlike oluşturduğu gibi bir iddiayı da<br />
ortaya çıkarıyordu. Geçmişe yönelik<br />
tehlike olur mu? Eğer bizim<br />
yayınlarımızdan halk birbirine düşman<br />
olacak olsaydı, çoktan olurdu. Bunun<br />
yanı sıra pek çok hukuksuzluk da<br />
yaşadık. Ankara eski Temsilcimiz<br />
Cevher İlhan’a İstanbul 1. Ağır Ceza<br />
Mahkemesi (eski DGM) 312’den ceza<br />
kararı verdi. Üstelik gıyabında. Ve<br />
verdiği cezayı infaza bildirdi. Halbuki<br />
bu mahkeme, bu dâvâya-değişen<br />
kanun sebebiyle-bakmakta yetkisizdi.<br />
Yetkisizlik bildirip, dâvâyı ilgili Asliye<br />
Ceza Mahkemesi’ne göndermesi<br />
gerekirken, cezaya hükmetmişti.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
Sizin yayınlarınıza yöneltilen<br />
suçlamalar arasında TSK’yı tezyif ve<br />
tahkir olduğunu söylediniz. Orduyu<br />
yıpratmayı mı amaçladınız?<br />
Kesinlikle böyle bir niyetimiz yoktu.<br />
Biz Türkiye’nin çağdaş dünyaya yakışır<br />
bir demokrasiye ve hukuk devletine<br />
sahip olmasını istediğimiz için, yanlış<br />
gördüğümüz beyanları, antidemokratik<br />
uygulamaları işaret<br />
ederek, bir takım eleştirilerde<br />
bulunuyorduk.<br />
TSK yetkilileri, diğer gazetelere<br />
olduğu gibi, Yeni Asya gazetesiyle<br />
direkt temaslarda bulundu mu?<br />
Bizim askerlerle bir ilişkimiz yoktu.<br />
Ne onlardan bize böyle bir talep geldi,<br />
ne de bizden onlara böyle bir talep<br />
gitti. Biz zaten, TSK’nın siyasî<br />
içerikli açıklamalar yapmasını<br />
hiçbir şekilde doğru bulmuyoruz.<br />
Demokratik hukuk devleti yönetiminde<br />
TSK’nın olması gerektiği<br />
yerde durmasını istiyor ve<br />
bekliyoruz. TSK’nın gazete ve<br />
gazetecilerle ilişkilerinin de, ancak<br />
kendi görevleri ile ilgili olarak sınırlı<br />
olması gerektiği düşüncesindeyiz.<br />
Savcıların askerlerden etkilendiğini<br />
söylediniz, peki, mahkeme<br />
safahatında nasıl bir tabloyla karşı<br />
karşıya kaldınız?<br />
28 Şubat dönemiyle birlikte, yine o<br />
dönemde görevli bir DGM savcısı üzerimize<br />
psikolojik baskı uygulamaya<br />
başladı. İfade vermeye gittiğimde-<br />
DGM’nin çalışma sistemini gerekçe<br />
göstererek-avukatımı içeri almıyordu.<br />
İçeri girdiğimde tehditkâr üslûbu ve asık<br />
suratıyla “Şurada bekleyeceksiniz,<br />
DGM’lerde ifade ayakta alınır, ben de<br />
sizin ifadenizi ayakta alacağım” diyordu.<br />
Bu, hukuk adamına yakışmayan kabalığı<br />
diğer basın savcılarında görmedim...<br />
Peki, mahkeme safahatında nasıl<br />
bir muameleye muhatap oldunuz?<br />
10 yazarımız ve bana açılan toplu<br />
dâvâya bakan 3 Numaralı DGM’deki ilk<br />
duruşmamızda mahkeme başkanı,<br />
“Devletin ve hükümetin aldığı kararları<br />
neden eleştiriyorsunuz?” diye bizi<br />
azarlamaya kalktı. Biz de, gazeteci<br />
olduğumuzu, dolayısıyla hükümetlerin,<br />
yetkililerin yaptıklarını<br />
sorgulama ve eleştirmenin<br />
görevlerimiz arasında olduğunu<br />
söyledik. Mahkeme başkanı galiba<br />
karşısındakilerin kim olduğunu<br />
unutmuştu.<br />
Yine aynı dâvânın ikinci<br />
duruşmasında mahkeme başkanı<br />
değişmişti. Yeni başkan savunmamızı<br />
alırken umursamaz ve kısıtlayıcı bir<br />
davranış sergiliyordu. Ben ifade<br />
verirken, mahkeme başkanı kalktı,<br />
arkasında duran dolapları karıştırmaya<br />
başladı, yardımcılarından biri spor<br />
gazetesini açıp okudu, diğeri bizi din-<br />
liyor gibi yapıp, önündeki dosyalarını<br />
karıştırdı. Savcı ise bir sonraki<br />
duruşmanın dosyalarını karıştırıyordu.<br />
Bu mahkemede görülen dâvâlarımızda<br />
hepimiz mahkûm olduk.<br />
Bu inanılmaz bir durum. Dâvâ<br />
edilenin savunmasını umursamaz bir<br />
yargı...<br />
O dönemde bize yöneltilen suçlar ne<br />
TCK’nın 312. ve 159. maddesi<br />
kapsamındaydı, ne de hukukî bir<br />
dayanağı vardı. DGM savcısı,<br />
hazırladığı neredeyse tüm iddianamelerde<br />
bizi ima yoluyla laikliğe ve laiklere<br />
hakaret etmek ve halk arasında<br />
kin ve düşmanlığa sebebiyet vermekle<br />
itham ediyordu. Bir kere 312.<br />
maddenin kapsamı içinde laiklikle ilgili<br />
hiçbir ifade yoktu. Kaldı ki “ima yoluyla”<br />
demek ne demek? Kanunda<br />
“açıkça” ifadesi vardı. Yani niyetler,<br />
zihinler okunuyordu. Bize mutlaka<br />
ceza vermek isteniyordu, gerisi<br />
bahaneydi...<br />
Bu baskılar üzerine yayın<br />
hayatınızda otosansüre gittiniz mi?<br />
Gitmediğimiz için, haftada iki defa,<br />
üç defa gazetemiz toplatıldı.<br />
Hakkımızda onlarca dâvâ açıldı.<br />
Hakkın hatırını âli tutarak<br />
yayınlarımıza devam ettik...<br />
Hakkımızda gayr-ı hukukî gerekçelerle onlarca dâvâ açan<br />
bir savcı, daha sonra rütbe düşürülerek başka bir yere<br />
tayin edildi. Ayrıca, yazarlarımıza ve bana ceza veren<br />
3 No’lu DGM’nin başkanı, yargıladığı bir uyuşturucu<br />
kaçakçısı ile münasebeti olduğu gerekçesiyle suçlandı ve<br />
rütbe düşürülerek başka bir yere sürüldü. Fakat bu<br />
süreçte, fikir ve basın hürriyetine saygılı, dâvâlarda<br />
hukukun üstünlüğünü esas alan, 28 Şubat hukukuna<br />
direnen Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı bir hakim<br />
ise daha sonra Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine<br />
kadar yükseldi. Anlayacağınız, haksızlık kimsenin<br />
yanında kalmadığı gibi, hakkı ve hukuku teslim eden<br />
insanlar da yükseliyor.<br />
Maruz kaldıklarımız hukuk adına<br />
utanç vericiydi. Türkiye’yi küçük<br />
düşüren bu dönemde, 28 Şubat<br />
hukukuna boyun eğmedik. Pek çok<br />
gazete ve gazeteci o dönemde yapılan<br />
haksızlıklara karşı-kendilerince çeşitli<br />
gerekçelerle-sessiz kalırken, biz<br />
doğruları hiç çekinmeden savunduk.<br />
Doğruları dile getirmekten ve yazmaktan<br />
geri durmadık. Bugün de aynı<br />
çizgimizde yürüyoruz. Yayınlarımız<br />
buna delildir.<br />
Yayınlarınıza destek geliyor<br />
muydu?<br />
Okuyucularımız, yayınlarımız<br />
konusunda daima arkamızdaydı-tıpkı<br />
bugün olduğu gibi. O günlerde de<br />
yoğun bir şekilde bunu bize ilettiler.<br />
Öte yandan gazetemize gelip desteklerini<br />
bildiren hukukçular ve sivil<br />
toplum kuruluşları oldu. Gelen<br />
ziyaretçilerimizin büyük çoğunluğu,<br />
“Yayınlarınızdaki cesaretten dolayı sizi<br />
tebrik ederiz. Biz sizin kadar cesur<br />
olamıyoruz” diyorlardı.<br />
Cesaretinizi nereden alıyordunuz<br />
peki?<br />
Başta Allah’tan başkasından korkmamak<br />
var. Hakkın hatırını âli tutmak ve<br />
hiçbir hatıra feda etmemek düsturu<br />
var. Bunun yanında bir dâvâya inanmak,<br />
samimiyet ve ihlâs çok önemli…<br />
Yeni Asya gazetesinin tirajının fazla<br />
olmaması, siyaseten etkisiz olması<br />
anlamına mı gelir?<br />
Hak daima güçlüdür bir kere... Biz<br />
hakkı ve hukuku savunduğumuz için,<br />
kendimizi hiçbir zaman zayıf hissetmedik.<br />
Öyle olsaydı neden bizim<br />
üstümüze bu kadar gelinsindi ki?<br />
Etkisiz olsak, DGM’lerde onlarca dâvâ<br />
neden açılsın?<br />
Bu kadar dâvâ şahsî olarak sizi<br />
nasıl etkiledi?<br />
Ben, bu süreç içerisinde;<br />
ülkemizin, yargımızın adaletsiz ve<br />
antidemokratik görüntü vermesinden,<br />
yara almasından rahatsız<br />
oldum. Yoksa mahkemelere gidip<br />
gelmişim, ifade vermişim, gözaltına<br />
alınmışım, ceza almışım, bunlar beni<br />
yıpratmadı. Aksine beni daha da<br />
motive etti. Çünkü Allah beni, kendi<br />
dâvâmda imtihana tutuyordu...<br />
Peki, 28 şubat sürecinde malî<br />
kaynaklarınız noktasında bir baskı<br />
gördünüz mü?<br />
O dönemde, Basın İlan Kurumu<br />
yoluyla gazetemize 3 günlük resmî ilan<br />
cezası verildi. Yazarımız Ali<br />
Ferşadoğlu’nun “Sivil örgütler ve<br />
Bediüzzaman” başlıklı yazısının<br />
Atatürk ilke ve inkılâplarına<br />
aykırı olduğu iddiasıyla<br />
üç gün resmî<br />
ilanlarımız<br />
kesilmişti.<br />
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 45 +
+<br />
2