27.06.2013 Views

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>İÇİNDEKİLER</strong><br />

GİRİŞ VE AMAÇ...................................................................................................................1<br />

GENEL BİLGİLER ...............................................................................................................3<br />

OVERİEL ANATOMİ VE HİSTOLOJİ ...................................................................3<br />

NORMAL OVER SİKLUSU VE NÖROENDOKRİN REGÜLASYONU..................6<br />

GnRH AGONİSTLERİ ...........................................................................................10<br />

GnRH ANTAGONİSTLERİ....................................................................................12<br />

KEMOTERAPİ.......................................................................................................14<br />

KEMOTERAPÖTİK AJANLAR VE ETKİ MEKANİZMALARI ..........................15<br />

KEMOTERAPİNİN OVERLERE ETKİLERİ........................................................18<br />

KEMOTERAPİ NEDENLİ İNFERTİLİTEDEN KORUNMA YÖNTEMLERİ......19<br />

GEREÇ VE YÖNTEMLER ................................................................................................22<br />

BULGULAR..........................................................................................................................25<br />

TARTIŞMA...........................................................................................................................34<br />

SONUÇLAR..........................................................................................................................44<br />

ÖZET .....................................................................................................................................46<br />

İNGİLİZCE ÖZET...............................................................................................................48<br />

KAYNAKLAR ......................................................................................................................50<br />

EKLER


GİRİŞ VE AMAÇ<br />

Günümüzde kanser tedavisindeki gelişmeler sayesinde üreme çağındaki birçok kadın<br />

hastanın yaşam süresi uzamış ya da tamamen hastalıktan kurtulmaya başlamıştır. Ancak<br />

tedavi sırasında gerek kemoterapi (KT) gerekse radyoterapiye (RT) bağlı olarak akut ve<br />

kronik yan etkiler gelişmektedir. Kanser tedavisine bağlı akut toksisite kemik iliği, cilt ve<br />

gastrointestinal sistem epiteli gibi kendi kendine hızla yenilenebilen hücrelerde meydana<br />

gelerek, pansitopeni, alopesi, bulantı, kusma ve ishale neden olur. Bu akut toksik etkiler<br />

tedavinin kesilmesi sonrası düzelir. Ancak, overdeki foliküller gibi, kendini yenileyemeyen<br />

hücrelerde meydana gelen hasar geri dönüşümsüz olup kanser tedavisinin kronik yan<br />

etkilerinden biri olarak karşımıza çıkar. Kanser tedavisine bağlı olarak overlerde meydana<br />

gelen hasar amenore, prematür menapoz, overiel yetmezlik ve infertilite olarak ortaya<br />

çıkmaktadır (1,2).<br />

KT ve RT’ye bağlı olarak gelişen overiel yan etkileri önlemek amacı ile oral<br />

kontraseptifler, progesteron, gonadotropin serbestleştirici hormon (GnRH) agonistleri<br />

(GnRH-a) gibi medikal tedaviler denenmiş ve primordial folikül (PMF) rezervi üzerine<br />

olumlu etkileri gösterilmiştir. Bunların yanında oositlerin dondurulması veya dondurularak<br />

saklanmış overiel dokunun transplantasyonu gibi cerrahi girişim ve yüksek teknoloji<br />

gerektiren, maliyeti yüksek yöntemler de denenmiştir (2,3).<br />

GnRH-a’ların, KT öncesi ve sırasında kullanımının, KT’ye bağlı overiel yan etkileri<br />

azalttığını gösteren klinik ve deneysel birçok çalışma mevcuttur. Ancak GnRH<br />

antogonistlerinin (GnRH-an) böyle bir etkinliğinin olup olmadığı bugüne kadar yeterince<br />

araştırılmamıştır. GnRH-an’lar, tüp bebek tedavisinde ve çeşitli jinekolojik hastalıkların<br />

1


tedavisinde (örneğin uterus myomları) (4) GnRH-a’lara alternatif olarak kullanıma girmiştir.<br />

Antagonistler, GnRH reseptörlerine kompetetif olarak bağlanarak, GnRH-a’lar gibi öncelikli<br />

alevlenmeye “flare-up effect” neden olmadan, gonadotropin salınımının düşmesine “down<br />

regülasyon”a neden olurlar.<br />

Meme kanserli farelerde yapılan çalışmalarda GnRH-an’ların over ağırlığında<br />

belirgin azalmaya yol açtığının gösterilmiş olması (5), bu ilacın hem sistemik hem overiyel<br />

seviyede etkilerinin olduğunu göstermektedir. Ayrıca sıçanlarda yapılan farklı çalışmalarda<br />

ovulasyonu 2-5 gün baskıladığı (6), gonadotropinler- estradiol- progesteronu süprese ettiği,<br />

over ağırlığında azalmaya yol açtığı (7) gösterilmiştir.<br />

Bütün bunlardan yola çıkarak siklofosfamid KT’sine bağlı overiel yan etkileri<br />

önlemede GnRH-an’ların etkili olup olmayacağını araştırmak ve GnRH-an’ların PMF<br />

rezervine etkilerini, GnRH-a’ların etkileri ile karşılaştırmak amacı ile mevcut çalışmayı<br />

uyguladık.<br />

2


GENEL BİLGİLER<br />

OVERİEL ANATOMİ VE HİSTOLOJİ<br />

Overler pelviste yerleşmiştir. 3 cm uzunluğunda, 1,5-2 cm genişliğinde ve 1 cm<br />

kalınlığındadır. Overler, uterusun broad ligamenti içine mezoovaryum denilen bağla<br />

asılmıştır. Mezoovaryum peritonun overe kan damarı götüren çıkıntısıdır. Her bir over<br />

korteks ve medulla denen iki kısımdan oluşur. Korteks ile medulla bölgeleri arasında kesin<br />

bir sınır görülmez. Korteks hücresel olarak zengin iken medulla kanlanması fazla olan bağ<br />

dokusundan ibarettir. Overin etrafını saran yüzey epiteli modifiye periton olup, germinal<br />

epitel olarak adlandırılır. Bu epitelin hemen altı tunika albugineadır. Tunika albuginea, over<br />

yüzeyine paralel kollajen lifleri olan, zayıf olarak damarlanmış, yoğun, düzensiz bir bağ<br />

doku kapsülüdür (8,9).<br />

Overiel Korteks<br />

Over korteksi stroma, gelişimin farklı evrelerindeki overien foliküller ve fibroblast<br />

benzeri stromal hücrelerden oluşur. Oogonya denen primordiyal germ hücreleri gestasyonun<br />

1. ayından kısa bir süre sonra yolk kesesinde oluşur. Mitoz bölünmelere uğrar ve gelişen<br />

overlerin korteksini oluşturmak üzere germinal kutba göç ederler. Burada fetal hayatın 5. ayı<br />

sonuna kadar mitoz bölünmeye devam ederler. Bu dönemde her bir over büyük çoğunluğu<br />

atreziye giden 3 milyon civarında oogonya içerir. Atreziye uğramayan oogonyalar son mitoz<br />

bölünmelerine girerek primer oositi oluşturur. Bu hücreler 1. mayoz bölünmenin profaz<br />

safhasına girerler ve mayoz bölünme bu aşamada durur. Primer oositler ovulasyona kadar bu<br />

fazda kalırlar. Menarşta bir genç bayanda yaklaşık 400.000 folikül mevcuttur ve genellikle<br />

3


gelecek 30-40 yılda, her 28 günde bir oosit yumurtlama olayına maruz kalırken ovule olacak<br />

oosit ile beraber gelişim sürecine girmiş olan diğer foliküller dejenere olur ve aynı periodda<br />

ölürler (8,10).<br />

Overien foliküller: Overien foliküller korteksin stroması içinde yer alır. Bir folikül,<br />

bir ya da daha fazla tabaka oluşturmuş folikül hücreleriyle çevrili bir oositten meydana gelir<br />

(11). Foliküler gelişmenin, folikülün büyümesi ve oositin gelişimine dayalı 4 tanımlanabilir<br />

evresi vardır. (Şekil 1)<br />

Şekil 1: Overiel foliküllerin şematik çizimi (11)<br />

4


a- Primordial foliküller: PMF’ler ön primitif foliküller olup doğum öncesi gebeliğin<br />

20. haftası civarında yaklaşık 6-7 milyon iken, doğumla birlikte sayıları azalan foliküllerdir.<br />

PMF tek sıra yassı foliküler hücre ile çevrelenmiş primer oositten oluşur. PMF’deki oosit 25<br />

µm çapında küre şeklinde bir hücredir. Tek nükleolus içeren büyük asentrik bir nükleusu<br />

vardır. Kromozomlar çoğunlukla açılmış haldedir ve koyu boyanmazlar. Sitoplazmadaki<br />

organeller nükleusa yakın bir küme oluşturma eğilimi gösterirler. Sitoplazmada çok sayıda<br />

mitokondri, birkaç golgi kompleksi ve endoplazmik retikulum sisternası bulunur (8,9,11).<br />

b- Primer foliküller: PMF’ler primer oosit, foliküler hücreler ve çevreleyen stromal<br />

dokudaki değişiklikler sonucunda primer foliküllere dönüşür. Primer oositin çapı artarak<br />

100-150 µm’ye çıkar. Nükleus büyür. Bazı golgi kompleksleri hücreden dışarı çıkar,<br />

endoplazmik retikulum ribozomdan zengin hale gelir, mitokondri sayısında artış olur.<br />

Foliküler hücreler kübik hale gelir. Oositi tek tabaka folikül hücresi çevrelediğinden foliküle<br />

tek katlı primer folikül denir. Foliküler hücreler çoğalıp primer oosit etrafında birkaç tabaka<br />

oluşturunca folikül çok katlı primer folikül adını alır ve foliküler hücreler granulosa hücreleri<br />

olarak adlandırılır. Bu evre sırasında zona pellusida denen amorf madde oluşur ve oositi onu<br />

çevreleyen foliküler hücrelerden ayırır. Stromal hücreler çok katlı primer folikül etrafında<br />

organize olarak damardan zengin bir hücresel tabaka olan teka interna ve bağ dokusundan<br />

zengin teka eksternayı oluşturur (8,9,11).<br />

c- Sekonder (Antral) folikül: Çok katlı primer folikül büyümeye devam ederek çapı<br />

200 µm’nin üzerine çıkar. Folikül büyümesi esas olarak granüloza hücrelerinin<br />

büyüklüklerinin ve çaplarının artmasıyla olur. Granüloza hücrelerinin bu proliferasyonu<br />

folikül stimüle edici hormona (FSH) bağımlıdır. Primer oositin etrafında granuloza hücre<br />

katmanlarının oluşmasıyla büyük küresel bir folikül oluşur. Granuloza hücreleri arasında<br />

folikül sıvısı denen sıvı toplanmaya başlar. Bu sıvı plazmanın eksüdası olup<br />

glikozaminoglikanlar ve granulosa hücrelerince üretilen steroid hormon bağlayıcı proteinler<br />

dışında progesteron, estradiol, inhibin, aktivin, folistatin gibi luteinize edici hormon (LH) ve<br />

FSH salınımını regüle eden hormonlarıda içerir. Çok katlı primer folikül, folikül sıvısı<br />

görülmesi ile sekonder folikül adını alır. Daha fazla sıvı üretildikçe, sıvı içeren boşluklar<br />

birleşerek antrum denen tek bir boşluk oluşturur (8,9,11).<br />

d- Olgun (Graaf) folikül: Granuloza hücrelerinin proliferasyona ve folikül sıvısının<br />

oluşumunun devam etmesi çapı ovulasyon zamanı 2,5 cm’e ulaşan olgun folikülün<br />

oluşmasına neden olur. Granuloza hücreleri tekrar düzenlenerek folikül duvarı üzerinde belli<br />

bir yerde daha fazla yoğunlaşır. Bu bölgede granuloza hücreleri, duvardan antruma doğru<br />

5


uzanan ve primer oositide içeren, kumulus ooforus denen çıkıntıyı oluşturular. Primer oositi<br />

çevreleyen bu granuloza hücre tabakasına corona radiata denir. Olgun folikül overin<br />

yüzeyinde, neredeyse overin kendisi büyüklüğünde, transparan bölge gibi görülebilir. Folikül<br />

duvarının foliküler hücrelerine membrana granuloza denir. Folikül sıvısının oluşumuna<br />

devam etmesi, primer oosit, korona radiata ve beraberindeki folikül hücrelerini içeren,<br />

kumulus ooforusun tabanından ayrılmasına ve folikül sıvısında serbest hale gelmesine neden<br />

olur (8,11).<br />

e- Atretik Foliküller: Overler gelişimin birçok safhasında folikülleri içerir.<br />

Foliküllerin çoğu olgun evreye gelmeden dejenere olurlar. Fakat her adet siklusunda bir<br />

olgun folikül gelişir. Olgun folikül yırtılıp içindeki sekonder oosit ve bağlantılı hücreleri<br />

bıraktığında, olgunlaşmakta olan foliküller atreziye gider ve atretik foliküller makrofajlar<br />

tarafından fagosite edilir. Foliküler atrezi folikülün gelişmesinin herhangi bir safhasında<br />

olabilir. Bu süre granuloza hücrelerinde mitozun durması, granuloza hücrelerinin bazal<br />

laminadan ayrılması ve oositin ölümü ile karakterizedir. Foliküler atrezi doğum öncesinden,<br />

menapozun birkaç yıl sonrasına dek görülmesine karşın özellikle şiddetlendiği bazı dönemler<br />

vardır. Maternal hormonların etkisinin ortadan kalktığı doğumdan hemen sonraki dönem ile,<br />

kalitatif ve kantitatif hormonal değişikliklerin görüldüğü puberta ve gebelik sırasında<br />

oldukça belirginleşir. Atrezi sırasında bazı granulosa hücreleri dejenere olmayarak menapoza<br />

kadar küçük miktarlarda androjen salgılayan interstisyel bezlere dönüşürler (8,11).<br />

Overiel Medulla<br />

Medulla overin merkez bölgesi olup, elastik lifler içeren, kollajenden zengin bir ağ<br />

içine gevşek olarak yerleşmiş, fibroblastlardan oluşur. Büyük kan ve lenf damarları ile sinir<br />

lifleri içerir. Menstruasyon öncesi insan overinin medullası, östrojen salgılayan birkaç takım<br />

epiteloid intertisyel hücrelere sahiptir. Over medullasındaki bir başka epiteloid hücre grubu<br />

hilus hücreleridir. Bu hücreler organellerinin şekli ve sitoplazmalarının içerikleri açısından<br />

testisteki leydig hücrelerine benzer. Kanıtlar bu hücrelerin androjen salgıladıklarını<br />

göstermektedir (8).<br />

NORMAL OVER SİKLUSU VE NÖROENDOKRİN REGÜLASYONU<br />

Overler tarafından gamet üretimi, overin kendi endokrin aktivitesi ile koordine edilir.<br />

Overler, devam eden bir periodda anormal sayıda gamet üreten testisten farklı olarak, birkaç<br />

oosit üretirler ve bunların salınımı ovulasyonda yada 4 haftada bir olur. Overlerden yumurta<br />

6


serbestlenmesi fiziksel, nöronal ve hepsinin dışında hipotalamus, hipofiz ve over hormonları<br />

arasındaki bağlantıları içeren endokrin mekanizmalarca kontrol edilir (12). Şekil 2’de<br />

nöroendokrin aks özetlenmiştir.<br />

Overiyel foliküllerin maturasyonu ve ovulasyon FSH ve LH tarafından regüle<br />

edilmektedir. Bu gonadotropik hormonların sekresyonu hipotalamusta, arkuat nükleustaki<br />

nöronlar tarafından üretilen ve bir dekapeptid olan GnRH tarafından kontrol edilir (8,13).<br />

GnRH kromozom 8p21’deki bir gen tarafından kodlanır ve 92 aminoasitli prekürsörünün<br />

proteolitik yıkımı sonrası matur GnRH üretilir. GnRH’nın hipotalamustan salınımını<br />

mediobazal hipotalamustaki sinirsel uyarı merkezi kontrol eder (14). GnRH aynı anda iki<br />

hormonun (FSH ve LH) sekresyonunu düzenleyen tek serbestleştirici hormondur. GnRH,<br />

hızlı proteolitik yıkım nedeni ile çok kısa bir yarılanma ömrüne (2-4 dakika) sahip<br />

olduğundan sürekli olarak pulsatil şekilde salgılanması gereklidir. İnsanlarda GnRH pulsları<br />

arasındaki süre yaklaşık 90 dakikadır. Bu pulsatil sekresyonun frekans ve amplitüdü<br />

menstrüel siklus süresince farklılık göstermektedir. Erken foliküler fazda amplitüdler sık ve<br />

küçük iken, geç foliküler fazda pulsların frekans ve amplitüdleri artar. Luteal fazda ise<br />

frekans ve amplitüd azalmaktadır (13,15).<br />

GnRH’nın hipofiz ön lobtaki reseptörlerine bağlanması fosfolipaz aktivitesini stimüle<br />

eder ve hücre içi kalsiyum konsantrasyonunu arttırarak, FSH ve LH’ nın sentez ve salınımını<br />

stimüle eder (14). GnRH salınımının pulsatil biçimde olması, FSH ve LH salınımınında<br />

pulsatil olmasına neden olur. FSH ve LH glikoprotein yapısında ve büyük moleküllü<br />

hormonlardır. Her bir molekül alfa (α) ve beta (β) alt birimlerinden oluşur. FSH ve LH’nın<br />

biyolojik etkilerinden β alt birimleri sorumludur. FSH ve LH’ nın overlerdeki spesifik<br />

reseptörlerine bağlanması overde folikül büyümesi ve olgunlaşmasını, hipofiz ve<br />

hiptalamusa feedback regülasyon gösteren östrojen ve progesteronun üretilmesini sağlar<br />

(13,15,16).<br />

Primordial ve primer folikül gelişimini stimüle eden impuls kesin olarak<br />

bilinmemekle birlikte, primer folikülden sonraki gelişim FSH bağımlıdır. Salınan FSH’nın<br />

çok katlı primer foliküldeki granuloza hücrelerine bağlanması bu foliküllerin sekonder<br />

foliküle dönüşümünü stimüle eder. FSH etkisi ile granulosa hücreleri çoğalır ve FSH<br />

reseptör sayıları artar. LH’ da granuloza hücrelerince FSH reseptörlerinin ekspresyonunu<br />

indükleyerek FSH etkisinde rol oynamaktadır. FSH etkisi ile granuloza hücrelerinde 17 β<br />

estradiol üretimini sağlayan aromataz aktivitesi artar. Ancak granuloza hücrelerinde steroid<br />

sentezinin daha önceki aşamalarında gerekli enzimlerin tümü olmadığından bu hücrelerin<br />

7


aromatizasyonda substrat olarak androjenlere ihtiyacı vardır. Bu androjenler ise LH<br />

uyarısına cevap olarak LH reseptörlerinin bulunduğu teka interna hücreleri tarafından<br />

üretilir. LH’nın teka interna hücrelerindeki reseptörlerine bağlanması, teka hücrelerinin<br />

oksidazlar ve 3 β-hidroksisteroid dehidrogenaz ile kolesterolü, androjenlere (androstenedion<br />

ve testosterona) çevirmesini arttırmakta ve sentez edilen androjenler granuloza hücrelerine<br />

transfer edilerek östrojene aromatize edilmektedir. Bu olay “iki hücre-iki gonadotropin<br />

teorisi” olarak adlandırılmaktadır. Sekonder folikülün granuloza hücreleri, FSH salınımının<br />

regülasyonunda rol alan inhibin, aktivin, folistatin gibi diğer bazı hormanlarıda üretir.<br />

Östrojen gibi inhibin salgısını da FSH uyarmakta ve salgılanan inhibin, LH salınımına etki<br />

etmeden, FSH sekresyonu üzerinde negatif feed back etki yapmaktadır. Aktivin ise<br />

hipofizden FSH salgısını uyarmakta ve FSH’ nın overdeki etkisini arttırmaktadır. Hem FSH<br />

hem de östrojen granuloza hücrelerinin çoğalmasını, FSH reseptör sentezini ve östrojen<br />

üretimini daha da arttırıcı etki yaparlar (8,10,13,17).<br />

Periferik kandaki östrojen düzeyi yükseldikçe hipotalamus ve hipofiz üzerine negatif<br />

feed back etki yaparak FSH ve LH’nın sentez ve salınımını düşürür. Ayrıca overde inhibin<br />

üretiminin artması FSH üretimini daha da azaltır. Foliküller içerisinde en fazla FSH<br />

reseptörüne sahip olan ve östrojen içeriği en fazla olan folikül, FSH azalmasından<br />

etkilenmeksizin, büyümeye devam ederek olgun folikül halini alırken diğer foliküller<br />

atreziye gider (13,16).<br />

Androjenlerin foliküler gelişmede iki farklı düzenleyici rolü mevcuttur. Düşük<br />

konsantrasyonlarda aromataz aktivitesini uyarırken yüksek konsantrasyonlarda 5 alfa<br />

redüktaz (Androjenleri aromatize edilmesi mümkün olmayan formlara çevirir.) aktivitesini<br />

uyarır. Foliküler fazın ilerleyen safhalarında 5 alfa redüktaz aktivitesinin artması ile<br />

androjenler artmakta bu da granuloza hücrelerinde FSH reseptör ekspresyonunu inhibe<br />

ederek aromataz aktivitesini engellemekte ve folikülü atrezi yoluna sokmaktadır (13).<br />

Siklus ortasında, östrojen düzeyinin 36 saatten fazla süreyle 200-250 pg/ml üzerine<br />

yükselmesi, gonadotropin salınımı üzerine pozitif feedback etki yaparak, ovulasyon öncesi<br />

LH ve FSH dalgasına neden olur. LH’daki ani yükselme FSH’ya göre çok daha fazladır. Bu<br />

ani LH sekresyonu primer oositin I. mayoz bölünmeyi tamamlasını ve II. mayoz bölünmeye<br />

geçerek metafazda duraklayan sekonder oosite dönüşmesini stimüle eder. Bu olaylarla eş<br />

zamanlı olarak dominant foliküldeki lokal östrojen-FSH etkileşimleri granuloza hücrelerinde<br />

LH reseptörlerini uyarmaktadır. Böylece yüksek düzeyde LH’ya maruz kalan dominant<br />

folikülde granuloza hücreleri luteinize olmakta, progesteron üretimi başlamakta ve<br />

8


ovulasyonun tetiği çekilmektedir. Siklus ortasındaki ani LH artışı folikül duvarındaki<br />

prostoglandin ve proteolitik enzim konsantrasyonunda artışa neden olarak sekonder oositin<br />

folikül duvarında açılan bir delikten atılmasına neden olur (8,13,16,17).<br />

Şekil 2. Nöroendokrin aks<br />

( - ) ( - )<br />

( + )<br />

HİPOTALAMUS<br />

GnRH<br />

( - ) ( - )<br />

( + )<br />

( - )<br />

( + )<br />

HİPOFİZ<br />

FSH LH<br />

OVER<br />

östrojen progesteron<br />

inhibin<br />

aktivin<br />

Ovulasyondan sonra yırtılan foliküldeki granuloza ve teka interna hücreleri LH etkisi<br />

altında sırasıyla granuloza lutein ve teka lutein hücrelerine dönüşerek korpus luteumu<br />

oluşturur. Korpus luteumun başlıca salgısı progesteron olup, esas olarak granulosa lutein<br />

hücrelerince sentezlenir. Progesteron dışında inhibin, aktivin ve folistatin gibi FSH salınımı<br />

regülasyonunda rol oynayan hormonlarda korpus luteum tarafından üretilmeye devam edilir.<br />

Korpus luteumdan salgılanan progesteron ve östrojen, merkezi negatif feed back etkiyle FSH<br />

9


ve LH sekresyununu azaltır. Ayrıca salgılanan inhibinde FSH’daki azalmayı arttırır. Over<br />

içerisinde üretilen progesteron ve azalmış FSH başka folikül seçilmesini ve gelişmesini<br />

inhibe etmektedir. Fertilizasyon ve implantasyon gerçekleşmez ise korpus luteumun<br />

sekretuar aktivitesi yaklaşık 14 gün devam eder. Bu yapıya menstrüasyon korpus luteumu<br />

denir. Korpus luteumdaki lutein hücreler otolize uğrar. Bu gerileme sonunda korpus albikans<br />

denen hyalin skar oluşur. Progesteron ve östrojenin kandaki düzeylerinin azalmasıyla<br />

merkezi negatif feed back ortadan kalkmakta, FSH yeniden yükselerek başka bir grup<br />

folikülün gelişmeye başlamasını sağlamaktadır. Fertilizasyon ve implantasyon gerçekleşirse<br />

korpus luteum büyüyerek gebelik korpus luteumu adını alır. Bu yapı gebeliğin 9-10.<br />

haftalarına kadar progesteron ve östrojen salgılayarak gebeliğin devamını sağlar (8,13,17).<br />

GNRH AGONİSTLERİ<br />

GnRH Agonistlerinin Gelişimi ve Etki Mekanizması<br />

1971 yılında GnRH’nın amino asit dizisinin keşfi, birçok GnRH agonist ve GnRH-an<br />

geliştirilmesine öncü olmuştur. Bir ya da iki amino asidin değiştirilmesi ile, klinik olarak<br />

güvenli GnRH-a’ların geliştirilmesi nispeten daha basittir. Günümüzde klinik olarak<br />

kullanılan GnRH-a’lar ve GnRH-an’lar ile amino asid dizileri tablo 1’de gösterilmiştir (18).<br />

Tablo 1. GnRH ve GnRH agonist ve antagonistlerinin yapısal formülleri (18)<br />

Amino asit dizisi<br />

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />

pGlu His Trp Ser Tyr Gly Leu Arg Pro Gly-NH 2<br />

Doğal GnRH 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />

GnRH agonist<br />

Leuprorelin 1 2 3 4 5 d-Leu 7 8 9- N-Et-NH2<br />

Buserelin 1 2 3 4 5 d-Ser(Bu t ) 7 8 9- N-Et-NH2<br />

Goserelin 1 2 3 4 5 d-Ser(Bu t ) 7 8 9- AzaGly-NH2<br />

Histrelin 1 2 3 4 5 d-His(lmbzl) 7 8 9- N-Et-NH2<br />

Deslorelin 1 2 3 4 5 d-Trp 7 8 9- N-Et-NH2<br />

Nafarelin 1 2 3 4 5 (d-Nal)2 7 8 9 Gly-NH 2<br />

Triptorelin 1 2 3 4 5 d-Trp 7 8 9 Gly-NH 2<br />

GnRH antagonist<br />

Cetrorelix D-Nal D-Phe D-Pal 4 5 D-Cit 7 8 9 D-Ala<br />

Ganirelix D-Nal D-Phe D-Pal 4 5 D-hArg 7 HArg 9 D-Ala<br />

Glu: Glutamic acid, His: Histidine, Trp: Tryptophan, Ser: Serine Tyr: Tyrosine, Gly:<br />

Glycine, Leu: Leucine, Arg: Arginine, Pro: Proline, D-cit: D-citrulline, Ala: Alanine,<br />

Phe: Phenylalanine, D-Pal: Pyridylalanine, N-Et-NH2: N-ethylamide, Bu t : t butyl,<br />

AzaGly-NH2: Azaglycylamide, Gly-NH2: Glycylamide, (d-Nal)2: 3-(2-naphthyl)-Dalanyl,<br />

Imbzl: İmidobenzyl<br />

10


GnRH-a’lar, GnRH reseptörlerine bağlandıktan sonra gonadotropin sekresyonunda<br />

doğal GnRH’ya benzer etkiye sahiptirler. Aralarındaki fark, agonistlerin yarı ömrü 2-4<br />

dakika olan GnRH’ya göre daha geniş etki ve daha uzun aktivite göstermeleridir. Bu fark,<br />

doğal GnRH’nın 6. pozisyonundaki değişimlerin GnRH-a’ları proteolize karşı koruması ve<br />

C terminalindeki değişimlerin reseptöre bağlanma afinitesini arttırmasindan kaynaklanır. Bu<br />

ilaçların sürekli kullanımları, öncelikle LH ve FSH’da “flare-up effect”e neden olurlar.<br />

GnRH-a uygulaması devam ettiğinde gonadotropin ve seks steroidlerinin üretimini inhibe<br />

ederler. Bu etki, hipofizde gonadotrop hücrelerin hormona karşı desensitizasyonu ve GnRH<br />

reseptörlerinin down regülasyonuna bağlıdır. Bu medikal hipofizektomi ve dolayısıyla<br />

ooferektomi çeşitli durumlarda tedavi amacı ile kullanılabilir (14,15,18).<br />

GnRH Agonist Tipleri<br />

Geliştirilmiş ve klinik olarak kullanılan 7 GnRH-a mevcuttur: Leuprelin, buserelin,<br />

goserelin, histrelin, deslorelin, nafarelin ve triptorelin. Bu agonistler intranazal, ve parenteral<br />

(subcutan veya intramusküler) kullanılabilir. İntranazal kullanım, efektif ilaç<br />

konsantrasyonunu sağlayabilmek için, günlük 2 ila 4 uygulama gerektirir. İntranazal<br />

kullanımda, proteoliz ve yutma sonucu ilacın dozunda oluşan kayıp desensitizasyon<br />

seviyesinde dalgalanmalara yol açar. GnRH-a’ların parenteral uygulamaya özgü üç şekli<br />

vardır; kısa etkili enjeksiyonluk solüsyon, matriksi vücutta yavaş hidrolizlenen ve<br />

kullanılacağı zaman süspansiyon haline getirilen depo preparatları, ciltaltına uygulanan<br />

implant şekli. Kısa etkili preparatlar günlük 250 µg olarak kullanılırken, depo preparatlar ve<br />

implantlar ayda bir ya da üç ayda bir uygulanır (14,15,18).<br />

GnRH Agonistlerinin Yan Etkileri<br />

Bu ilaçların yan etkileri, overde steroid üretiminin inhibisyonuna bağlı sıcak basması,<br />

vajinal atrofi ve kuruluk, kemik dansitesinde azalmadır. Seyrek olarak bulantı, kabızlık,<br />

periferik ödem ve döküntü, saç dökülmesi ve ciltte gevşeme yapabilirler. Erkeklerde, prostat<br />

kanseri tedavisinin başlarında anti-androjenler ile kullanılmazlarsa kanserin ve metastazların<br />

geçici büyümesine yol açabilirler (14,15).<br />

GnRH Agonistlerinin Kullanım Yerleri<br />

- Gonadotropin bağımlı erken pubertenin tedavisi<br />

11


- Polikistik over sendromunda (PCOS), kısmen LH salgısındaki artmaya ve onun<br />

yaptığı folikül gelişmesindeki ve ovulasyondaki bozukluğa bağlı olan infertiliteyi olguların<br />

bir kısmında düzelttikleri bulunmuştur. Bu endikasyonda saflaştırılmış FSH preparatı veya<br />

insan menapozal gonadotropin preparatı ile birlikte kullanılırlar.<br />

- Endometriozis, uterus leiomyomları ve akut intermittant porfiri gibi steroid bağımlı<br />

durumlarda kullanılırlar. Endometriozis tedavisinde danazol kadar etkilidirler ve yan etkileri<br />

bakımından danazolden daha elverişlidirler. Uterus leimyomlarında 4-6 ay süre GnRH-a<br />

tedavisi myomda küçülmeye neden olur. Ancak östrojen eksikliğine bağlı kemik<br />

dansitesininin azalmasını engellemek için östrojen ile destek tedavisi verilmiyor ise tedavi 6<br />

ay ile sınırlandırılmalıdır.<br />

- Hipogonadotropik hipogonadizmde hasarın hipotalamustan mı yoksa hipofizden mi<br />

kaynaklı olduğunu saptamada kullanılırlar.<br />

- Tüp bebek uygulamalarında, ovulasyon indüksiyonunun zamanlanması için<br />

kullanılırlar. Ovulasyon indüksiyonu protokollerinde GnRH-a’lar, hipofiz desensitizasyonu<br />

yaparak, ovulasyon öncesi endojen LH dalgasını baskılamak ve erken foliküler<br />

luteinizasyonundan korunmak için kullanılırlar (14,15). Bu ilaçların siklusun hangi<br />

zamanında kullanılacağı tedavi protokolüne göre değişiklik gösterir. Örneğin uzun yada<br />

desensitizasyon protokolü uygulanacaksa agonist uygulamasına bir önceki siklusun luteal<br />

fazında başlanmalıdır (18).<br />

- Steroid hormon bağımlı tümörlerin ve metastazların (erkekerde prostat kanseri ve<br />

kadınlarda meme kanseri gibi) tedavisinde kullanılırlar. Prostat kanseri tedavisinde,<br />

başlangıçta testosteron salgılanmasında yaptıkları geçici artmaya bağlı tümör alevlenmesini<br />

önlemek için kısa bir süre siproteran asetatla birlikte verilirler (14,15).<br />

GNRH ANTAGONİSTLERİ<br />

GnRH Antagonistlerinin Gelişimi ve Etki Mekanizması<br />

Prostat kanseri tedavisinde, medikal hipofizektomi ve medikal kastrasyon amacı ile,<br />

kullanılan GnRH-a’lar hipofiz-gonad sisteminde öncelikle “flare-up effect” e neden olarak<br />

tedavinin başlarında hastalıkta alevlenmeye neden olmaktadırlar. Bu sebebten dolayı, bu<br />

etkileri olmayan GnRH-an’lar geliştirilmiştir. GnRH-an’larda, GnRH-a’lar gibi doğal<br />

GnRH’nın amino asit dizisinde yapılan değişikler ile elde edilmişlerdir. Antagonistlerin daha<br />

önceki jenerasyonları (I-II), histamin salınımına bağlı anaflaksi ve ödem gibi yan<br />

12


etkilerinden dolayı, klinik kullanıma uygun değillerdi. Amino asit dizisinin 1., 2., 3., 6. ve<br />

10. aminoasitlerindeki modifikasyonlarla bu yan etkileri olmayan III. jenerasyonun<br />

üretilmesi sonucu GnRH-an’larda klinik kullanıma girmiştir (14,19,20).<br />

GnRH-an’lar, GnRH reseptörlerine kompetetif olarak bağlanarak reseptörleri bloke<br />

ederler ve GnRH-a’lar gibi gonadotropin salınımda “flare-up effect”e neden olmaksızın<br />

gonadotropin salınımını 8 saat gibi bir süre içinde inhibe ederler. Ayrıca GnRH-a’lar gibi<br />

reseptör down regülasyonu yapmadıklarından, tedavi kesildikten kısa bir süre sonra gonad<br />

fonksiyonları düzelir (14,20,21).<br />

GnRH Antagonist Tipleri<br />

Günümüzde klinik olarak kullanılan iki tip GnRH-an mevcuttur; ganirelix ve<br />

cetrorelix. Ganirelix, cetrorelixten amino asid diziliminin 6. pozisyonunda D-homoarjinin, 8.<br />

pozisyonunda homoarjinin içermesiyle farklıdır. Cetrorelixte bu pozisyonlarda sırasıyla Dsitrulin<br />

ve arjinin bulunur. Her iki ilaçta subcutan olarak 250 µg dozunda kullanılır (14,18).<br />

GnRH Antagonistlerinin Kullanım Yerleri<br />

- Günümüzde GnRH-an’lar in vitro fertilizasyon (IVF) sikluslarında kontrollü overiel<br />

hiperstimülasyon sağlamak amacı ile kullanılmaktadır. GnRH-a’lara göre avantajları tedavi<br />

siklusunda foliküler fazın geç dönemlerinde uygulanabilmesidir (14,18). Her ne kadar,<br />

LH’nın neredeyse hemen süpresyonu teorik olarak IVF siklusu süresinde kısalma ve overiel<br />

uyarının daha iyi kontrolünü sağlayacak tedavi gibi görünsede, bu bileşiklerin IVF’de<br />

rollerini saptamak için daha fazla klinik çalışma gerekmektedir (14).<br />

- Tüp bebek uygulanacak PCOS’lu hastalarda GnRH-an kullanımı en azından iki<br />

nedenle daha avantajlı görünmektedir: 1) Ovulasyon indüksiyonunda kullanılan<br />

gonadotropin dozunda azalma 2) Folikül maturasyonunun tamamlanmasında hCG yerine bir<br />

GnRH-a’ nın kullanılabilmesi. Bu iki özellik overiel hiperstimülasyon sendrom riskini<br />

azaltmaktadır (21). Ayrıca GnRH-an ile tedavide GnRH-a’ ara göre enjeksiyon sayısının<br />

daha az olması tedaviye hasta uyumunu arttırmaktadır (22).<br />

- Uterin leimyomların ve endometriozisin tedavisinde GnRH-an’ların başarılı<br />

olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Ancak bu çalışmaların klinik kullanım için<br />

desteklenmesi gerekmektedir (4,23-25).<br />

- GnRH-an’ların uzun süreli etkileri henüz tam olarak saptanmamış olsada, prostat<br />

kanserinin yönetiminde testosteron seviyesini baskılamak ve PSA’yı düşürmek için efektif<br />

13


ir imkan olarak görünmektedir. GnRH-an’ların, GnRH-a’lara göre avantajları başlangıçtaki<br />

“flare-u effect” in yokluğu, hızlı etkileri, tedavide antiandrojenlerle kombinasyona ihtiyaç<br />

olmaması ve bu sayede tedavinin daha basitleştirilmesidir. (26).<br />

KEMOTERAPİ<br />

Bakteri ve protozoon infeksiyonlarında ilaç tedavisinin başarılı sonuçlar vermesi,<br />

memeli hücrelerinin kontrolsüz, aşırı ve istilacı bir şekilde patolojik proliferasyonuna bağlı<br />

olan malign neoplazmalarında kimyasal etkenler tarafından iyi edilebileceği olasılığını<br />

düşündürmüştür. Bu noktadan hareketle antineoplastik ilaçlar konusunda geniş araştırmalar<br />

yapılmış ve birçok sentetik veya doğal kaynaklı ilaç tedaviye sokulmuştur (27).<br />

Kanser KT’sinde amaçlanan kullanılan ilaçlarla tümörün büyümesini engelleyecek<br />

letal bir sitotoksik etki sağlamaktır. İdeal olarak bu ilaçların sadece malign hücreleri<br />

etkilemesi esastır. Ancak kullanımda olan ilaçlar kanser hücrelerine spesifik etki<br />

göstermemekte ve prolifere olan tüm normal ve anormal hücreleri etkilemektedir (28).<br />

Malign tümör hücrelerinde hücre bölünmesi, proliferasyondaki normal hücrelere göre<br />

çok daha fazla olduğundan antikanser ilaçların selektif sitotoksik etkileri malign hücrelerde<br />

daha fazladır. Ancak antikanser ilaçların selektivitesi genellikle fazla olmadığından kanser<br />

hücrelerini yok ettikleri gibi çoğalmakta olan normal hücreleride (barsak ve mukoza epiteli,<br />

kemik iliğinin hemopoetik hücreleri vb.) yok edebilirler (27,29).<br />

Hücre siklusu ve kemoterapi<br />

Antikanser ilaçların önemli bir ortak özelliği, hemen hemen hepsinin hücre<br />

bölünmesini ve dolayısıyla çoğalmasını inhibe etmeleridir. Bu yüzden onların etki<br />

mekanizmalarının ve kullanılışları ile ilgili ana kavramların iyi anlaşılabilmesi için hücre<br />

siklusunun dönemlerinin ve ilacın etkinliğinin bu dönemlerle ilişkisinin iyi bilinmesi gerekir.<br />

Hücre siklusunda S, G1, G2 ve M fazları olarak 4 faz ayırtedilir (27,30).<br />

1- G1 fazı (İnterfaz): Mitoz sonucunda oluşan ikiz hücrelerde, daha sonraki<br />

bölünmeye hazırlık olmak üzere, yeni deoksiribonükleik asit (DNA) zincirinin sentezi için<br />

gerekli yapıtaşlarının üretimi ve diğer işlemler ile ilgili enzimlerin, nükleotidlerin ve<br />

histonların sentezinin yapıldığı dönemdir. Süresi en uzun olan ve en fazla değişkenlik<br />

gösteren dönemdir. Yavaş çoğalan tümörlerde bu dönem daha uzundur; bu durumda onların<br />

çoğalmak üzere istirahat döneminde oldukları kabul edilir ve G1 yerine G0 dönemi deyimi<br />

kullanılır. G1 fazına spesifik ilaçlar: L- asparaginaz<br />

14


2- S fazı (DNA sentezi): Çift zincir DNA sarmalı açılarak her bir zincirin oluşturduğu<br />

kalıba göre yeni birer DNA zinciri sentez edilir. S fazına spesifik ilaçlar: Prokarbazin,<br />

antimetabolitler, hidroksiüreler, kamptotekinler<br />

3- G2 fazı (Mitoza hazırlık): DNA sentezi biter, protein ve ribonükleik asit (RNA)<br />

sentezi devam eder ve mitoz iğciğinin mikrotübüler öncüleri üretilir. G2 fazına spesifik<br />

ilaçlar: Bleomisin, vinka alkaloidleri, taksanlar<br />

4- M fazı (Mitoz): S döneminde ikişer tane DNA çift zinciri içerir hale gelen<br />

hücrelerin mitoz ile iki kardeş hücreye bölünmesi dönemidir. Mitozun tamamlanmasından<br />

sonra oluşan yeni hücreler G0 yada G1 fazına girer. M fazı spesifik ilaçlar: Vinka<br />

alkaloidleri, taksanlar<br />

Sitotoksik ajanlar hücre siklusuna etkilerine göre faza spesifik ve faza spesifik<br />

olmayan ajanlar olarak sınıflandırılabilir (30).<br />

A- Faza Spesifik Ajanlar: Hücre siklusunun belli bir döneminde olan kanser<br />

hücresine etki eden ajanlardır. Belirli bir dozdan sonra dozun arttırılması daha fazla hücrenin<br />

ölümüne neden olmaz. Ancak ilaç konsantrasyonu belirli süre sağlanırsa daha fazla hücre<br />

siklusun spesifik letal fazına girer ve bu sayede daha fazla hücrenin ölümü sağlanır.<br />

B- Faza Spesifik Olmayan Ajanlar: Bu ajanlar bölünen hücreleri hücre siklusunun<br />

herhangi bir noktasında (alkilleyici ajanlar, platin bileşikleri, hücre sinyal inhibitörleri) ya da<br />

bölünmeyen hücreleri (siklusa spesifik olmayan ajanlar: steroid hormonlar, bleomisin<br />

dışındaki antitümör antibiyotikler) öldürebilirler. Faza spesifik olmayan ajanların dozları<br />

arttıkça öldürülen hücre sayısı artar.<br />

KEMOTERAPÖTİK AJANLAR VE ETKİ MEKANİZMALARI<br />

Alkilleyici Ajanlar<br />

Alkilleyici ajanlar, sitotoksik etkilerini hücre yapısında bulunan fosfat, amino,<br />

sülfidril, hidroksil, karboksil ve imidazol gibi nükleofilik gruplara kovalan bağlanarak<br />

gösterirler. Bağlandıkları yer genellikle guaninin yedinci nitrojen atomudur (N7). Bu yerin<br />

alkillenmesi sonucu üç önemli değişiklikten biri oluşur; i) Guaninin sitozin yerine timin ile<br />

baz eşleşmesi yapmasına neden olur. Anormal baz çiftinin oluşması genetik kodun yanlış<br />

okunmasına neden olarak DNA zincirinde ve messenger RNA (mRNA) moleküllerinde<br />

önemli bozukluklara yol açar. ii) Guaninin imidazol halkası açılır ve guanin parçalanır. DNA<br />

zinciri bu noktadan kırılmış olur. iii) İlacın reaktif metaboliti iki ayrı zincirdeki guanin<br />

15


arasında köprü yapar ve bu durumda DNA’nın replikasyonu ve transkripsiyonu olmaz.<br />

Alkilleyici ajanlar hücre siklusundaki hücreleri faza spesifik olmadıklarından herhangi bir<br />

fazda etkileyebilir. Bu ilaçların etkileri artan dozlarla artar. Sitotoksitiye ek olarak mutajenik<br />

ve karsinojeniktirler. Lösemi gibi sekonder kanserlere yol açabilirler (27,30-32).<br />

Siklofosfamid (cyc): Alkilleyici ilaçlardan en fazla kullanılanı bu ilaçtır. Akut<br />

lenfositik lösemi ve akut myelositik lösemi, kronik lenfositik lösemi, kronik myelositik<br />

lösemi, over kanseri ve meme kanserini içeren birçok durumda kullanılan bir ilaçtır.<br />

Bunların dışında immünolojik böbrek hastalıkları, bazı granülomatöz hastalıklar veya<br />

vaskülit tipleri ve klasik tedaviye dirençli romatoid artrit siklofosfamid ile etkin biçimde<br />

tedavi edilmektedir. Doğal ajan inaktif olup plazma ve periferal dokularda akrolein ve<br />

alkilleyici metaboliti olan fosforamid hardalına dönüşen bir aldehid oluşturmak için<br />

karaciğer mikrozomal oksidaz sistemi ile aktive edilmesi gerekir. Metabolitleri yine<br />

karaciğer tarafından inaktif bileşiklere metabolize edilir. Karaciğer hastalıkları toksisitesini<br />

azaltırken, mikrozomal enzimleri indükleyen barbitürat, antikonvülzanlar gibi ilaçlar<br />

toksisiteyi artırır. Doğal ilaç proteinlere bağlanmazken, aktif ürünleri % 50 proteine bağlanır.<br />

İlacın aktif ve inaktif metabolitleri idrarla atılır (27,30,31).<br />

İlacın sık görülen yan etkileri bulantı, kusma, alopesi, stomatit, aspermi, amenore ve<br />

çabuk başlayıp kısa süre baş ağrısıdır. Daha az olarak deri ve tırnaklarda hiperpigmentasyon,<br />

enjeksiyon sırasında metalik tat, alerji, halsizlik, karaciğer enzimlerinde yükselme görülür.<br />

Yüksek dozlarda verildiğinde nadirde olsa hipotiroidi, katarakt, sarılık, kardiak nekroz ve<br />

çok masif dozlarda akut myoperikardite neden olabilir. Akut lösemi ve mesane kanseride<br />

nadir yan etkilerindendir. İlacın en önemli ve doz sınırlaması gerektiren yan etkileri kemik<br />

iliği süpresyonu (Özellikle lökopeni) ve mesanede fibrozise neden olabilen hemorajik<br />

sistitdir. Hemorajik sistit, kemik iliği naklindeki gibi, masif dozlar kullanıldığında daha sık<br />

ve ciddidir. Sistit atakları olmadan mesane fibrozisi meydana gelebilir. Mesane kanseri<br />

gelişebilir. Hemorajik sistitden idrarla atılan ve siklofosfamidin aktif metaboliti olan akrolein<br />

sorumludur. Hastanın yeterli derecede hidrasyonu ve intravenöz olarak, toksik bileşikleri<br />

inaktive eden MESNA’nın (sodyum 2-merkaptoetan sulfonat) uygulanması hemorajik sistit<br />

riskini en aza indirir (27,30,32).<br />

Antimetabolitler<br />

Neoplazmların tedavisinde kullanılan antimetabolitler DNA, RNA, proteinler ve<br />

diğer temel hücre komponentlerinin sentez zincirinin değişik basamaklarında substrat veya<br />

16


koenzim olarak rol oynayan doğal metabolitlerin analoglarıdır. Genellikle pürin ve pirimidin<br />

nükleotid prekürsörlerinin sentezini engelleyerek ya da DNA ve RNA sentezinde bunların<br />

yerini alarak etkili olurlar. En güçlü sitotoksik etkilerini S fazında gösterirler (27,28).<br />

Doğal Ürünler<br />

Bu grupta çeşitli bitki ve mikroorganizmalardan elde edilen ve etkilerini farklı<br />

mekanizmalarca gösteren antineoplastik ilaçlar bulunur (27,32).<br />

Vinka alkoloidleri: Tübüline spesifik olarak bağlanarak proteinlerden mikrotübüllerin<br />

sentezini bloke eder. Hücre bölünmesini metafaz safhasında durdururlar. M fazına spesifik<br />

ilaçlardır.<br />

Taksanlar: Bu ilaçlar tübülin sentezini aktive ederek hücrede mikrotübül yapımını ve<br />

dayanıklılığını artırırlar. Daha önceden oluşmuş olan normal mikrotübüllere bağlanarak<br />

onları stabilize ederler. Sonuçta oluşan çok sağlam mikrotübüller normal fonksiyon<br />

gösteremezler. Bu da hücre ölümüne neden olur.<br />

Epipodofilotoksinler: Özellikle topoizomeraz II enzimi üzerine etkilidirler. İlacın<br />

DNA-topoizomeraz II kompleksine bağlanması, DNA çift sarmalında meydana gelen kırığın<br />

topoizomeraz II tarafından tamirini engeller. Hücre siklusunu S-G2 interfazında durdururlar.<br />

Kamptotekin Analogları: Bu ilaçlar Topoizomeraz I enzimini inhibe ederek DNA tek<br />

zincirinde meydana gelen kırıkların tamirine engel olurlar. Hücre siklusunu G2 fazında<br />

durdururlar.<br />

Antibiotikler: Her ilacın farklı etki mekanizması mevcuttur. Her iki DNA zincirine<br />

bağlanarak interkalasyon yapan, DNA ve RNA polimerazların fonksiyonlarını engelleyerek<br />

DNA replikasyonunu ve mRNA transkripsiyonunu bozan ve ayrıca topoizomeraz II<br />

inhibisyonu ve serbest radikallerin oluşmasına yol açarak etkilidirler.<br />

Enzimler: L-Asparaginaz, asparginin aspartik asit ve amonyuma hidrolizini katalize<br />

ederek, bazı tümör hücrelerinde protein sentezi için gerekli olan bu yapı taşını ortadan<br />

kaldırır ve hücre ölümüne neden olur (27,32).<br />

Hormonlar ve Benzeri Ajanlar<br />

Hormon veya hormon antagonisti niteliğindeki ilaçlar sitotoksik etki değil, sitostatik<br />

etki yaparlar. Ancak kortikosteroidler (örneğin; prednizon) lenfomada sitotoksik etki<br />

gösterebilir. Hormon uyarısının, hormona bağımlı tümörlerin tedavisi amacıyla ortadan<br />

kaldırılması cerrahi olarak sağlanabilir; örneğin geç dönem prostat kanserinde uygulanan<br />

17


orşiektomi. Aynı etki, antiöstrojen etkili tamoksifenin meme kanserinin tedavisinde<br />

kullanılmasında olduğu gibi, ilaçlar yoluylada sağlanabilir. Bu hormonlar etkilerini, duyarlı<br />

hücrelerde bulunan spesifik sitoplazmik reseptörlerine bağlanarak gösterirler (27,30).<br />

Diğer Kemoterapötik İlaçlar<br />

Platin koordinasyon kompleksleri: DNA’nın N7 guaninine bağlanarak her bir DNA<br />

zinciri içinde veya çift sarmalı oluşturan zincirler arasında çapraz bağlar oluşturlar. Oluşan<br />

sitotoksik lezyon DNA ve RNA sentezini inhibe eder.<br />

Hidroksiüre: Ribonüklezid difosfat redüktazı inhibe ederek, DNA sentezinde önemli<br />

bir basamak olan ribonükleotidlerin deoksiribonükleotidlerini dönüşümünü durdurur.<br />

Prokarbazin: DNA’ yı metilleyerek etki eder (27,28,32).<br />

KEMOTERAPİNİN OVERLERE ETKİLERİ<br />

Over folikülleri iyonize radyasyon ve kemoterapotik ajanlar gibi DNA hasarına<br />

neden olan ajanlara belirgin olarak duyarlıdır. KT’ye bağlı olarak overlerde öncelikli olarak<br />

görülen histolojik lezyon sıklıkla atrofi ve azalmış folikül deposudur. Birçok vakada<br />

histolojik kesitler postmenapozal dönemdeki over histolojisine benzemektedir (1,33).<br />

Familiari ve ark. (34) KT uygulaması sonrası over foliküllerini elektron mikroskop ile<br />

incelemiş ve foliküler hücrelerin sitoplazmik elementleri içerecek şekilde büyüdüğünü ve<br />

ayrıca pregranuloza hücrelerindeki çekirdeğin büyüdüğünü saptamışlardır. Ayrıca PMF’nin<br />

genellikle kalın bir bazal tabaka ile çevrelendiği görülmüştür.<br />

Klinik olarak overiel yan etki kendisini amenore ve adet düzeni bozuklukları ile<br />

gösterir. Overiel yetmezlik FSH ve LH’nın serum konsantrasyonunda artma, östrojenin<br />

serum konsantrasyonunda azalma ile konfirme edilir. Vajinal atrofi ve endometrial hipoplazi<br />

meydana gelirken birçok hasta sıcak basmaları, huzursuzluk, uykusuzluk, libidoda azalma<br />

gibi menapozal semptomlardan şikayetçi olur. Vajinal kuruluk ve disparoni gibi östrojen<br />

eksikliği semptomları sıkça görülür (1).<br />

KT’ye bağlı overiel yan etkilerde; kullanılan ajan, tedavi protokolü ve tedavi<br />

sırasında hastanın yaşı önemli rol oynamaktadır (2).<br />

Kullanılan ajan: Overiel hasarda en çok suçlanan kemoterapötik ajanlar cyc, melfalan<br />

ve klorambusil gibi alkilleyici ajanlardır. Ayrıca sisplatin ve vinka alkaloidleri gibi diğer<br />

bazı ajanlarda suçlanmaktadır. Kombine KT overiel yan etkileri daha da arttırmaktadır (2).<br />

Erken menapoz ve infertilite riski çocukluk çağı kanseri tedavisi almış 719 kadın hastada<br />

18


araştırılmıştır (35). Tedavi sonunda menapoza girmeyen hastaların analiz edildiği bu<br />

çalışmada alkilleyici ajanlar ve radyasyona maruz kalanların erken menapoz açısından daha<br />

fazla risk altında olduğu görülmüştür. Yine aynı çalışmada erken menapoz ve infertilite<br />

riskinin radyasyon ve alkilleyici ajanların artan dozları ile arttığı gösterilmiştir.<br />

Tedavi protokolü: Kemoterapötik ajanın dozu, tedavi süresi, ve uygulanan toplam<br />

doz overiel hasarın miktarını etkileyen önemli faktörlerdir. Birkaç siklus KT uygulanan<br />

hastalarda daha ciddi overiel yetmezlik gelişmektedir (2). Meirow ve arkadaşları (36),<br />

sıçanlarda farklı siklofosfamid dozları ile yaptıkları çalışmada, cyc dozu arttıkça foliküler<br />

hasarın arttığını saptamışlardır.<br />

Hastanın yaşı: Klinik çalışmalar kemoterapinin over fonksiyonu üzerine etkilerini<br />

belirlemede yaşın önemli bir belirleyici faktör olduğu üzerinde durmuştur. Whitehead ve<br />

arkadaşlarının (37) Hodgkin Lenfoma nedeni ile MVPP ( Nitrojen mustard, vinblastin,<br />

prokarbazin, prednizon ) tedavisi uygulanan 44 hastada yaptığı çalışmada ileri yaşlarda<br />

amenorenin daha fazla geliştiği gösterilmiştir. Meirow ve ark. (38) konvansiyonel KT<br />

sonrası overiel yetmezlik riskini saptamak için 168 hasta içeren çalışma yapmışlardır. Bu<br />

çalışmaya non-hodgkin lenfoma, akut myelositik lösemi ve meme kanseri tanısı alan 13-40<br />

yaş arasında, normal over fonksiyonlarına sahip hastalar dahil edilmiştir. Çalışmada<br />

kullanılan kemoterapötik ajanlar alkilleyici ajanlar, platin deriveleri, bitki alkaloidleri ve<br />

antimetabolitler ve antibiotikler olarak 5 grupta incelenmiş. Çalışma sonunda yaşın artması<br />

ile overiel yetmezlik riskinin arttığı, alkilleyici ajanların overiel yetmezlik açısından en<br />

yüksek riskli ilaçlar olduğu saptanmıştır.<br />

Yaşlı kadınlardaki artmış overiel yetmezlik insidansı, yaşlı kadınların overinde zaten<br />

azalmış olan folikül rezervi nedeni ile olabilir. KT’ye bağlı folikül hasarı her yaşta meydana<br />

geliyor olsada, foliküler rezervi fazla olan genç kadınlarda meydana gelen folikül hasarı<br />

overiel yetmezliğe neden olacak kadar olmayabilir. Ancak bu hastalar foliküler atrezi nedeni<br />

ile foliküler rezervdeki ilerleyen azalmaya bağlı olarak erken menapoz riski altındadır (35).<br />

KEMOTERAPİ NEDENLİ İNFERTİLİTEDEN KORUNMA YÖNTEMLERİ<br />

Oral Kontraseptifler<br />

Hodgkin lenfoma nedeni ile KT veya KT ile beraber oral kontraseptif kullanan<br />

hastaların over biopsi bulguları karşılaştırılmış ve KT ile birlikte oral kontraseptif kullanan<br />

hastalarda PMF sayısının daha fazla olduğu saptanmıştır (39).<br />

19


Progesteron veya Aktif Analogları<br />

Montz ve arkadaşları (40), sıçanlarda yaptıkları çalışmada progesteron ve cyc’nin<br />

kombine kullanımının fertiliteyi GnRH-a’lara göre daha iyi koruduklarını ve bunlarda<br />

gebelik oranlarının daha iyi olduğunu saptamışlardır.<br />

Familiari ve arkadaşları (34) 12 hodgkin lenfomalı hastada yaptıkları çalışmada<br />

medroksiprogesteron asetatın (MPA) overi KT’nin akut etkisinden koruduğunu<br />

göstermişlerdir. Çalışmanın sonunda over biopsilerinin incelemesi MPA verilen kadınlarda<br />

PMF sayısında belirgin azalma olmasına karşın, MPA verilmeyen kadınlardaki PMF<br />

sayısına göre anlamlı olarak daha fazla folikül saptanmıştır. Elektron mikroskobik<br />

incelemede, her ne kadar PMF sayısı fazla olsada, foliküllerin kalitelerinin düşük olduğu ve<br />

kalın bazal membran, çeşitli nükleer değişiklikler, mitokondri şeklinde değişiklik gibi hücre<br />

içi hasar belirtileri gösterdikleri saptanmıştır. Bu durum progesteronun overi koruyucu etkisi<br />

hakkında şüphe uyandırmıştır (2).<br />

GnRH Agonistleri<br />

Bu hormon gonadotropin indüksiyonunu bloke ederek foliküllerin büyümesini ve<br />

mitoz bölünmeye uğramalarını engeller. GnRH’nın bu etkisinin mekanizması, overdeki<br />

GnRH reseptörlerini direk olarak baskılayarak, gelişmiş olan foliküllerin atreziye uğramasını<br />

sağlaması ve aynı zamanda küçük foliküllerin büyüyen folikül havuzuna geçişini önlemesini<br />

içeriyor olabilir (41,42). GnRH-a’ların, folikül gelişiminde cyc’den daha erken evrede etki<br />

ederek, foliküllerin KT’ye duyarlı evreye ulaşmasını engellediği düşünülmektedir (41,43).<br />

Günümüzde sitotoksisiteye bağlı overiel hasarı önlemede en umut verici yaklaşımın GnRHa’lar<br />

ile ek tedavi olduğu düşünülmektedir (44).<br />

Oosit ya da Embriyonun Dondurularak Saklanması<br />

Oositlerin dondurularak saklanması KT ya da RT uygulanması gereken kadınlarda<br />

fertiliteyi sağlamak için potansiyel gerçekçi bir tekniktir. Oositin dondurularak<br />

saklanmasında esas problem, oositlerin hayatta kalım ve fertilizasyon oranları ile ilgilidir<br />

(45). Ovule oositler, II. mayoz bölünmenin metafazında, mayotik iğciğin mikrotübüllerine<br />

bağlanmış 23 çift kromozomla birlikte, bloke edilmişlerdir. Oositler 0 derecenin altında<br />

tutulduklarında hücre iskeletinde düzensizlik, kromozom ve DNA anormallikleri, iğcikte<br />

dağılma, zona pellüsida hasarı ve plazma membranının geçirgenliğinde değişikler meydana<br />

20


gelir. Bütün bunlar dondurulmuş oositin gelişmesine zarar verir. Bununla birlikte dondurma<br />

işleminde kullanılabilecek daha koruyucu maddelerin ve intrasitoplazmik sperm<br />

enjeksiyonunun gelişimi ile dondurulmuş oositin fertilizasyon ve gebelik oranları artmıştır<br />

(46).<br />

Dondurulmuş embriyonun saklanması IVF merkezlerinde standart bir prosedür haline<br />

gelmesine rağmen hala üreme potansiyelini korumada güvenilirlikten uzaktır (46).<br />

Embriyonun saklanması, sadece evli veya eşi olan kadınlarda mümkündür. Bekar genç<br />

kadınlarda uygulanamaz ve alternatif olarak donör sperm kullanımını reddeden birçok<br />

kadında kabul edilemez (46-48). Yumurta toplama için IVF öncesi yapılan farmakolojik<br />

hiperstimülasyon kemoterapinin ertelenmesini gerektirir ki buda birçok hematolog ve<br />

onkolog tarafından kontrendike kabul edilir. Ayrıca overiel hiperstimülasyon ile artan<br />

östrojen düzeyleri, meme kanseri yada östrojene duyarlı diğer kanserleri de agreve edebilir.<br />

Genel olarak gebelik garanti edilemez ve kanser tedavisi öncesi IVF için yeterli zaman<br />

olmayabilir (2,46,49,50).<br />

Overiel Dokunun Dondurularak Saklanması<br />

KT sonrası fertilitenin korunmasında overiel dokunun dondurularak saklanması yeni<br />

ve ümit verici bir konu olarak tartışılmaktadır. Bu prosedür KT öncesinde veya kürler<br />

arasında uygulanarak yüzlerce immatur oositin dondurularak saklanmasını sağlar. Prosedür<br />

çok kısa bir zamanda uygulanabildiğinden RT ve KT’ nin ertelenmesine gerek kalmaz (49).<br />

Oositlerin çoğunluğu over korteksindeki PMF’lerdedir. Overiel kortikal dokunun<br />

dondurularak saklanması daha fazla sayıda oositin dondurulmasına olanak verir (51).<br />

PMF’deki oositler; daha küçük olmaları, daha az farklılaştıkları, daha az organel içerdikleri,<br />

zona pellüsida ve kortikal granülleri olmadığından dondurularak saklanmaya daha uygundur.<br />

Ayrıca bu foliküllerin, uzayan büyüme fazlarında, organellerinde ve hücresel yapılarında<br />

meydana gelen hasarı tamir edebilecekleri zaman vardır (2,48-50). Bu prosedürde kanser<br />

hücrelerininde dondurulma riski olup, bu hücrelerin tedavi olmuş hastaya geriye transferi<br />

prosedürün ana riskini oluşturmaktadır. Her hastalık için, malign hücrelerin dondurulma ve<br />

transfer edilme riski, malignite tipi, hastalığın aktivitesi (işlem öncesi remisyonun sağlanıp<br />

sağlanmadığı), malign hücrelerin moleküler biyoloji ve histokimyasal boyama ile<br />

saptanabilirliği test edilmelidir (38,49).<br />

21


GEREÇ VE YÖNTEMLER<br />

Çalışmamız Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu onayı alınarak, Trakya<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi Deneysel Araştırma ve Geliştirme Labaratuvarı’ nda yapıldı.<br />

Ağırlıkları 150-210 gram arasında değişen, 104-116 günlük, matur, dişi Spraque<br />

Dawley cinsi, 60 adet sıçan çalışmaya alındı. Sıçanlar randomize olarak her birinde 20 sıçan<br />

olan üç ana gruba (Grup I, II ve III) ayrıldı. Her ana grupta kendi içerisinde, her birinde 5<br />

sıçan olan dört alt gruba (A, B, C, D) ayrıldı. Sıçanlar çalışma sonuna kadar gruplar halinde<br />

ayrı kafeslerde, 12 saat ışık-12 saat karanlık dönemlerle, 21±1 0 C sıcaklık ve % 40-60 nem<br />

ihtiva eden standartların sağlandığı labaratuvar koşullarında, standart rat yemi ve su ile<br />

beslendi.<br />

Çalışma 15 gün olarak planlandı.<br />

Ana grup I; yalnızca cyc uygulanan grup<br />

Grup IA (n=5, kontrol grubu); çalışmanın 7. günü 0.8 ml izotonik intraperitoneal (ip)<br />

olarak uygulandı.<br />

Grup IB (n=5); çalışmanın 7. günü 0.8 ml olacak şekilde 50 mg/kg cyc ip olarak<br />

uygulandı.<br />

Grup IC (n=5); çalışmanın 7. günü 0.8 ml olacak şekilde 75 mg/kg cyc ip olarak<br />

uygulandı.<br />

Grup ID (n=5); çalışmanın 7. günü 0.8 ml olacak şekilde 100 mg/kg cyc ip olarak<br />

uygulandı.<br />

Ana grup II; cyc ile birlikte GnRH-a uygulanan grup.<br />

Grup IIA (n=5, ana grup II için kontrol grubu); çalışmanın birinci gününden sonuna<br />

22


kadar, 12 saat ara ile (saat 07 30 ve 19 30 ’da) 2,5 microgram (µg) GnRH-a subcutan (sc)<br />

uygulandı. Çalışmanın 7. günü 0,8 ml izotonik ip olarak uygulandı.<br />

Sıçanlarda yapılan bir çalışmada 2,5 µg/12 saat dozunda yapılan GnRH-a’nın,<br />

cyc’nin neden olduğu folikül kaybını azalttığı gösterilmiştir (41). GnRH-a’nın overdeki<br />

mitotik aktiviteyi 5 günde inhibe ettiği daha önce gösterildiğinden (52), Bu bilgiler ışığında<br />

ratlara 12 saatte 2.5 µg GnRH-a uygulamasına, cyc uygulamasından 7 gün önce başlanmıştır.<br />

Grup IIB (n=5); çalışmanın birinci gününden sonuna kadar, 12 saat ara ile (saat 07 30<br />

ve 19 30 ’da) 2,5 µg GnRH-a sc uygulandı. Çalışmanın 7. günü 0.8 ml olacak şekilde 50<br />

mg/kg cyc ip olarak uygulandı.<br />

Grup IIC (n=5); çalışmanın birinci gününden sonuna kadar, 12 saat ara ile (saat 07 30<br />

ve 19 30 ’da) 2,5 µg GnRH-a sc uygulandı. Çalışmanın 7. günü 0.8 ml olacak şekilde 75<br />

mg/kg cyc ip olarak uygulandı.<br />

Grup IID (n=5); çalışmanın birinci gününden sonuna kadar, 12 saat ara ile (saat 07 30<br />

ve 19 30 ’da) 2,5 µg GnRH-a sc uygulandı. Çalışmanın 7. günü 0.8 ml olacak şekilde 100<br />

mg/kg cyc ip olarak uygulandı.<br />

Ana Grup III; cyc ile birlikte GnRH-an uygulanan grup.<br />

Grup IIIA (n=5, ana grup III için kontrol grubu); Çalışmanın 4. gününden sonuna<br />

kadar, 48 saatte bir 25 µg GnRH-an sc uygulandı. Çalışmanın 7. günü 0,8 ml izotonik ip<br />

olarak uygulandı.<br />

Ooferektomi uygulanmış sıçanlarda 100 µg/kg (25 µg/sıçan) dozunda uygulanan<br />

GnRH-an’ın serum FSH ve LH seviyelerini 48 saat boyunca süprese ettiği gösterilmiştir<br />

(53). Ayrıca sıçanlarda ovulasyonu inhibe eden en düşük GnRH-an dozunun 5 µg olduğu<br />

gösterilmiştir (54). İmmature sıçanlarda yapılan bir çalışmada beklenen ovulasyon gününden<br />

hemen önce, günde 2 kez 10 µg/sıçan dozunda yapılan GnRH-an’ın ovulasyonu 2 ile 5 gün<br />

arasında geciktirdiği gösterilmiştir (6). Bu bilgilere dayanarak 48 saatte bir 25 µg GnRH-an<br />

uygulanmasına karar verilmiştir.<br />

Grup IIIB (n=5); Çalışmanın 4. gününden sonuna kadar, 48 saatte bir 25 µg GnRHan<br />

sc uygulandı. Çalışmanın 7. günü 0.8 ml olacak şekilde 50 mg/kg cyc ip olarak uygulandı.<br />

Grup IIIC (n=5); Çalışmanın 4. gününden sonuna kadar, 48 saatte bir 25 µg GnRHan<br />

sc uygulandı. Çalışmanın 7. günü 0.8 ml olacak şekilde 75 mg/kg cyc ip olarak uygulandı.<br />

Grup IIID (n=5); Çalışmanın 4. gününden sonuna kadar, 48 saatte bir 25 µg GnRHan<br />

sc uygulandı. Çalışmanın 7. günü 0.8 ml olacak şekilde 100 mg/kg cyc ip olarak<br />

uygulandı.<br />

23


Çalışmanın 15. günü ratlara ketamin (35 mg/kg) ve xylazine-hidroklorür (15 mg/kg)<br />

verilerek genel anestezi sağlandı. Sıçanların karın cildi temizlenerek laparatomi uygulandı.<br />

Her iki over çıkartılarak, sağ ve sol over ayrı ayrı olmak üzere, formol içeren şişelerde fikse<br />

edildi. Ardından sıçanlar boyunları kesilerek sakrifiye edildi.<br />

Formolde fikse edilen sağ overler Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji<br />

Anabilim Dalı Laboratuarı’nda kasetlendi, standart doku işlemine alındı ve parafin bloklara<br />

gömüldü. Parafin blok 5 µm kalınlığında seri kesitler halinde kesildi. Her 10. kesit inceleme<br />

için lama alınarak hematoksilen eozin ile boyandı. Kesitler, tedavi protokolleri hakkında<br />

bilgilendirilmemiş bir patolog tarafından ışık mikroskobunda incelenerek PMF sayıldı. Tek<br />

tabaka yassı foliküler hücre ile çevrelenmiş oositin net olarak izlendiği foliküller PMF olarak<br />

tanımlandı. Toplam PMF sayısına ulaşmak için incelemede saptanan PMF sayısı 10 ile<br />

çarpıldı (55).<br />

İstatistiksel değerlendirmeler Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı Bilgi İşlem<br />

Merkezindeki S0064 Minitab release 13 paket programı (Lisans No: WCP 1331.00197)<br />

kullanılarak Trakya Üniversitesi Merkez Kütüphanesi İstatistik ve Çevre Bürosu’ nda<br />

yapıldı. Deneyin sonuçları, değişkenlerin normal dağılıma uygunlukları açısından Tek Örnek<br />

Kolmogorov-Smirnov Testi ile değerlendirildi. Grupların değişkenler açısından<br />

karşılaştırılmasında tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanıldı. ANOVA sonrası anlamlı<br />

çıkanlara Post-hoc yöntemlerinden Scheffe yöntemi uygulandı. Doz ile folikül sayısı<br />

arasındaki ilişki Pearson korelasyon analizi ile değerlendirildi. Yapılan değerlendirmeler<br />

sonucunda p≤0.05 anlamlı olarak kabul edildi.<br />

Çalışmada kullanılan ilaçlar;<br />

1- GnRH-an; Ganirelix (Orgalutran ® , 0.25 mg/0.5 ml enjeksiyonluk çözelti,<br />

N.V.Organon, Oss, Hollanda)<br />

2- GnRH-a; Leuprolide acetate (Lucrin ® Subcutan Enjeksiyon, 2.8 ml flakon ve 14<br />

enjektör içeren kit, Abbott France S.A. Saint remy. Sur Avre., France)<br />

3- Siklofosfamid (Endoxan ® Flakon 500 mg, Baxter Oncology GmBH, Halle,<br />

Almanya)<br />

4- Anestezikler;<br />

a- Ketamin (Ketalar ® 50 mg/ml 10 ml’lik flakon, Phizer İlaçları Ltd. Şti. Ortaköy,<br />

İstanbul)<br />

b- Xylasine Hydrochlorid (Rompun ® %2 solusyon, 50 cc’lik flakon, Bayer-Türk<br />

Kimya San. Ltd. Şti. Ümraniye, İstanbul)<br />

24


BULGULAR<br />

Çalışma esnasında yapılan medikal tedaviden dolayı ölen sıçan olmamış ve<br />

çalışmaya alınan tüm sıçanlar çalışmayı tamamlamışlardır.<br />

Tablo 2’de Grup I’in (cyc grubu) alt gruplarında her bir sıçanın PMF sayıları, Tablo<br />

3’de ise grup I’de, her alt gruptaki 5 sıçan için PMF’ lerin ortalama sayısı, standart sapma<br />

(SD), standart hata (SE) ve p değerleri ANOVA ile hesaplanarak verilmiştir.<br />

Tablo 2. Grup I'in alt gruplarında her bir sıçan için PMF sayıları<br />

PMF<br />

sayısı<br />

Grup IA<br />

İzotonik<br />

IB<br />

50 mg/kg cyc<br />

25<br />

IC<br />

75 mg/kg cyc<br />

ID<br />

100 mg/kg cyc<br />

Sıçan 1 980 570 330 430<br />

Sıçan 2 1370 610 230 110<br />

Sıçan 3 1020 420 550 180<br />

Sıçan 4 1080 550 450 280<br />

Sıçan 5 1000 580 630 380<br />

cyc: Cyclophosphamide, PMF: Primordial folikül


Tablo 3. Grup I’de, her alt gruptaki 5 sıçan için PMF’ lerin ortalama sayıları, SD, SE<br />

ve p değerleri<br />

Grup Ortalama SD<br />

IA 1090 160.935 71.972<br />

IB 546 73.689 32.955<br />

IC 438 161.617 72.271<br />

ID 276 133.529 59.716<br />

Ortalama, SD, SE, p değerleri ANOVA ile hesaplanmıştır.<br />

26<br />

SE<br />

p<br />

0.0001<br />

Grup I’deki 4 alt grubun PMF sayıları ANOVA ile karşılaştırıldığında, 4 alt grup<br />

arasında anlamlı fark bulundu (p


(p


Ortalama PMF sayısı<br />

1400<br />

1200<br />

1000<br />

800<br />

600<br />

400<br />

200<br />

0<br />

Grup IIA Grup IIB Grup IIC Grup IID<br />

Alt grup<br />

cyc+GnRH-a (Ana<br />

grup II)<br />

*<br />

Grafik 2. Ana grup II'deki alt gruplar için ortalama PMF sayıları±SD değerleri<br />

*: Grup IIA ile karşılaştırıldığında PMF anlamlı olarak daha az, p=0.015<br />

†: Grup IIA ile karşılaştırıldığında PMF anlamlı olarak daha az, p=0.001<br />

Grup IIC ve grup IID’nin PMF sayıları grup IIA’dan anlamlı olarak daha azdı<br />

(sırasıyla ‘*’; p=0.015 ve ‘†’; p=0,001)(Grafik 2). Grup IIA ve Grup IIB, Grup IIB ve IIC,<br />

IIB ve IID, IIC ve IID arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05).<br />

Tablo 6’da Grup III’ün (cyc+GnRH-an grubu) alt gruplarında her bir sıçanın PMF<br />

sayıları, Tablo 7’de ise grup III’de her alt gruptaki 5 sıçan için PMF’lerin ortalama sayısı,<br />

SD, SE ve p değerleri ANOVA ile hesaplanarak verilmiştir.<br />

Tablo 6. Grup III'ün alt gruplarında her bir sıçan için PMF sayıları<br />

PMF<br />

sayısı<br />

Grup IIIA<br />

İzotonik+<br />

GnRH-an<br />

28<br />

†<br />

IIIB<br />

50 mg/kg cyc+<br />

GnRH-an<br />

IIIC<br />

75mg/kgcyc+<br />

GnRH-an<br />

IIID<br />

100mg/kg cyc+<br />

GnRH-an<br />

Sıçan 1 950 460 490 320<br />

Sıçan 2 970 930 300 270<br />

Sıçan 3 980 620 770 410<br />

Sıçan 4 900 680 470 350<br />

Sıçan 5 1370 490 520 240<br />

GnRH-an: Gonadotropin releasing hormone antagonist


Tablo 7. Grup III’de her alt gruptaki 5 sıçan için PMF’lerin ortalama sayıları, SD, SE<br />

ve p değerleri<br />

Grup Ortalama<br />

SD<br />

IIIA 1034 190.342 85.123<br />

IIIB 636 187.697 83.940<br />

IIIC 510 168.671 75.432<br />

IIID 318 66.858 29.900<br />

Ortalama, SD, SE, p değerleri ANOVA ile hesaplanmıştır.<br />

29<br />

SE<br />

p<br />

0.0001<br />

Grup III’deki 4 alt grup için, PMF sayıları ANOVA ile karşılaştırıldığında 4 alt grup<br />

arasında anlamlı fark bulundu (p


Ortalama PMF sayısıı<br />

1400<br />

1200<br />

1000<br />

800<br />

600<br />

400<br />

200<br />

0<br />

0 mg/kg (IA-IIA-IIIA) 50 mg/kg (IB-IIB-IIIB) 75 mg/kg (IC-IIC-IIIC) 100 mg/kg (ID-IID-<br />

IIID)<br />

cyc dozu ve alt gruplar<br />

30<br />

cyc (Ana grup I)<br />

Grafik 4.Tüm alt gruplar için ortalama PMF sayısı±SD değerleri<br />

Cyc+GnRH-a (Ana grup II)<br />

cyc+GnRH-an (Ana grup III)<br />

Grup IA (1090±160.935), IIA (1066±265.387) ve IIIA (1034±190.342)’daki PMF<br />

sayıları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0.05).<br />

Grup IB (546±73.935), IIB (696±173.003) ve IIIB (636±187.697)’deki PMF sayıları<br />

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0.05).<br />

Grup IC (438±161617), IIC (582±206.930) ve IIIC (510±168±671)’deki PMF<br />

sayıları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0.05).<br />

Grup ID (276±133529), IID (360±151658) ve IIIC (318±66.858)’deki PMF sayıları<br />

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0.05).<br />

Over kesitlerinde PMF, tek katlı ve çok katlı primer folikül, sekonder (antral) folikül,<br />

olgun (graaf) folikül resim1-6’da gösterilmiştir.


Resim 1. Over kesiti X 400, hematoksilen eosin<br />

Resim 2. Over kesiti X 200, hematoksilen eosin, TKPF: Tek katlı primer folikül<br />

31


Resim 3. Over kesiti X 400, hematoksilen eosin, ÇKPF: Çok katlı primer folikül<br />

Resim 4. Over kesiti X 100, hematoksilen eosin, ÇKPF: Çok katlı primer folikül<br />

32


Resim 5. Over kesiti X 100, hematoksilen eosin<br />

Resim 6: Over kesiti X 100, hematoksilen eosin<br />

33


TARTIŞMA<br />

Günümüzde kanser tedavisindeki gelişmeler sayesinde üreme çağındaki birçok kadın<br />

hastanın yaşam süresi uzamış yada tamamen hastalıktan kurtulmaya başlamıştır. Ancak<br />

tedavi sırasında gerek KT gerekse RT’ye bağlı olarak akut ve kronik yan etkiler<br />

gelişmektedir. Kanser tedavisine bağlı akut toksisite kemik iliği, cilt ve gastrointestinal<br />

sistem epiteli gibi kendi kendine hızla yenilenebilen hücrelerde meydana gelerek<br />

pansitopeni, alopesi, bulantı, kusma ve ishale neden olur. Bu akut toksik etkiler tedavinin<br />

kesilmesi sonrası düzelir. Ancak overdeki foliküller gibi kendini yenileyemeyen hücrelerde<br />

meydana gelen hasar geri dönüşümsüz olup kanser tedavisinin kronik yan etkilerinden biri<br />

olarak karşımıza çıkar. Kanser tedavisine bağlı olarak overlerde meydana gelen hasar<br />

amenore, prematür menapoz, overiel yetmezlik ve infertilite olarak ortaya çıkmaktadır (1,2).<br />

Overler üzerine en toksik kemoterapötik ilaç grubu alkilleyici ajanlar olup, bu<br />

gruptan en fazla suçlanan ve kullanılan ilaç cyc’dir. Çalışmamızda cyc’nin, ratlarda PMF<br />

rezervi üzerine etkilerini önlemede GnRH-a ve GnRH-an’nın etkinliğini araştırmayı ve bu<br />

iki farklı ilaç grubunun PMF rezerv üzerine koruyucu etkilerini birbirleri ile karşılaştırmayı<br />

amaçladık.<br />

KT ile birlikte GnRH-a tedavisinin bir arada uygulanmasının, KT’nin neden olduğu<br />

overiel hasarı önlemede en etkili medikal tedavi yöntemi olduğu düşünülmektedir<br />

(38,42,44). Ancak KT’nin olumsuz etkilerini azaltmada GnRH-an’ların etkili olup<br />

olmadığını gösteren çalışma sayısı kısıtlıdır ve mevcut olan çalışmaların (56,57) sonuçlarıda<br />

birbirleri ile çelişmektedir. GnRH-an’lar, GnRH-a’lardan farklı olarak, GnRH reseptörlerine<br />

kompetetif olarak bağlanarak reseptörleri bloke ederler ve GnRH-a’lar gibi “flare up effect”e<br />

34


neden olmadan gonadotropin salınımını daha hızlı inhibe ederler (14,20,21). Bu özellikleri<br />

sayesinde, KT’ye bağlı over hasarını önlemede, GnRH-an kullanımı ile hipofiz ve over<br />

fonkisyonları GnRH-a’lara göre daha hızlı inhibe edilmiş olacaktır. Buna bağlı olarakta, KT<br />

öncesinde hipofiz ve over fonksiyonlarının tam olarak baskılanması için geçen zaman<br />

kaybının önlenebilecek olması, GnRH-an’lerin en büyük avantajını oluşturmuş olacaktır. Bu<br />

sayede, KT’nin gecikmesi ile hastalıkta meydana gelebilecek ilerleme önlenmiş olur.<br />

Çalışmamızdaki 1. deney grubunda artan dozlarda cyc’nin (0, 50, 75, 100 mg/kg)<br />

PMF rezerv üzerine etkilerini inceledik. Cyc uygulanan gruplarda PMF sayısının kontrol<br />

grubuna (izotonik grubu) göre anlamlı olarak azaldığını saptadık (p


hidroperoksisiklofosfamid) oosit üzerine etkilerini incelemişler ve aktive cyc’nin kumulus<br />

çözülmesini inhibe ettiğini, döllenme ve erken yarıklanma oranlarını azalttığını<br />

saptamışlardır. Cyc metabolitlerinin oosit fonksiyonlarını etkilediği sonucuna varmışlardır.<br />

Ataya ve ark. (61) gebe kısrak serum gonadotropini uygulayarak folikül stimülasyonu<br />

yapılan immatur sıçanlarda, cyc’nin hücre düzeyindeki etkilerini incelemişler ve cyc<br />

uygulaması sonrası overlerdeki granuloza hücre sayısında anlamlı azalma saptamışlardır.<br />

Cyc uygulamasından 4 saat sonra, granuloza hücre çekirdeğinin ortalama boyutunda anlamlı<br />

azalma olduğunu bildirmişlerdir.<br />

Nicosia ve ark. (62) gonad dışı solid tümörler nedeni ile KT uygulanan ve tedavi<br />

bitiminden sonraki 2 ay içinde ölen ergenlik öncesi, ergenlik dönemi ve ergenlik dönemini<br />

geçmiş 21 hastada overlerin histolojisini incelemiştir. Araştırmacılar lokal veya yaygın<br />

kortikal fibroz, over kapsülünde kalınlaşma, folikül sayısında azalma ve folikül<br />

olgunlaşmasında bozulma saptamışlar ve ergenlik öncesinde bile uygulansa KT’nin ileride<br />

üreme yeteneğini bozulabileceğini öne sürmüşlerdir.<br />

KT, kanser hastaları için gerekli bir tedavi olmakla birlikte KT’deki gelişmeler<br />

sayesinde kanser hastalarının yaşamı uzamış ve KT’nin ikincil malignite ve infertilite gibi<br />

geç dönem yan etkileri gündeme gelmeye başlamıştır. Özellikle, çocuk isteği olan, genç<br />

hastalarda kemoradyoterapi sonrası gelişen overiel yetmezlik ve infertilite önemli bir<br />

komplikasyon olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte bu yan etkileri önlemek amacı ile çeşitli<br />

yollar denenmeye başlamıştır. Bu yollardan en önemlisi ve en ümit verici olanın, KT öncesi<br />

başlayıp kemoterapi süresince devam edilen, GnRH-a tedavisi olduğu düşünülmektedir.<br />

(38,42,44).<br />

Çalışmamızda artan dozlarda cyc uygulanan sıçan grupları (Grup I; A-B-C-D) ile<br />

yine artan dozlarda cyc ile birlikte GnRH-a uyguladığımız sıçan gruplarını (grupII; A-B-C-<br />

D) PMF sayıları bakımından karşılaştırdığımızda, cyc ile birlikte GnRH-a uygulanan<br />

gruplarda PMF sayılarının daha fazla olduğunu ancak bunun istatistiksel olarak anlamlı<br />

düzeyde olmadığını saptadık (p>0.05). Grup IA (Sadece izotonik) ile grup IB (50 mg/kg<br />

cyc)arasında ve grup IIIA (izotonik+GnRH-an) ile grup IIIB (50 mg/kg cyc+GnRH-an)<br />

arasında PMF sayısı bakımından anlamlı fark saptadık (sırasıyla p0.05). Bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı olmasada, GnRHa’nın<br />

folikül kaybını kısmende olsa azalttığını ve bu etkinin GnRH-an’a göre daha fazla<br />

olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca grup IB (50 mg/kg cyc) ile grup ID (100 mg/kg cyc)<br />

36


arasında ve grup IIIB (50 mg/kg cyc+GnRH-an) ile grup IIID (100 mg/kg cyc+GnRH-an)<br />

arasında da PMF sayısı bakımından anlamlı fark saptadık (sırasıyla p=0.05 ve p=0.05).<br />

Ancak bu anlamlı istatistiksel sonucu, grup IIB (50 mg/kg cyc+GnRH-a) ile grup IID (100<br />

mg/kg cyc+GnRH-a) arasında saptamadık (p>0.05). Bu bulgu da, istatistiksel olarak anlamlı<br />

olmasada, GnRH-a’nın folikül kaybını kısmende olsa azalttığını ve bu etkinin GnRH-an’a<br />

göre daha fazla olduğu görüşümüzü desteklemektedir.<br />

Ataya ve ark. (63) GnRH-a’ nın uzun süre kullanımının over foliküllerinin sayı ve<br />

büyüklükleri üzerine etkilerine incelemek için erişkin dişi sıçanlarda iki deney yapmışlardır.<br />

Çalışmaları sonucunda GnRH-a’nın sıçanları persisten diestrusa soktuğunu ve GnRH-a<br />

uygulananlarda folikül sayıları ile 35 µm’den küçük foliküllerinin oranının kontrol grubuna<br />

göre anlamlı olarak fazla olduğunu saptamışlardır. Folikül sayısındaki fazlalığın esas olarak<br />

primordial folikül sayısındaki fazlalıktan kaynaklandığını ve GnRH-a’nın bunu<br />

foliküllerdeki büyüme sürecini inhibe ederek sağladığını öne sürmüşlerdir. Bu çalışmada<br />

over ağırlıkları da ölçülmüş ve GnRH-a grubunda overlerin anlamlı olarak daha düşük<br />

olduğunu saptamışlardır. Bu GnRH-a’nın overlere direk etkisi olduğunu düşündürmektedir.<br />

Ataya ve ark. (41) yaptıkları başka bir çalışmada, sıçanlarda cyc öncesi ve sırasında<br />

GnRH-a uygulaması ile PMF kaybının azaldığını göstermişlerdir. Bu çalışmada 4 grup<br />

sıçana sırasıyla izotonik, cyc, cyc+GnRH-a ve GnRH uygulanmış ve sadece cyc uygulanan<br />

grupta folikül sayısında kontrol grubuna (izotonik) göre anlamlı azalma saptamışlardır. Bu<br />

azalmanın daha çok orta ve büyük foliküllerde olması, cyc’nin esas olarak bu folikülleri<br />

etkilemesine bağlanmıştır. Sadece GnRH-a uygulanan grupta folikül sayısı, kontrol grubuna<br />

göre, daha fazla saptanmakla birlikte bunun istatistiksel olarak anlamlı olmadığı<br />

belirtilmiştir. Cyc+GnRH-a grubundaki toplam folikül sayısı ile sadece cyc uygulanan<br />

gruptaki toplam folikül sayısı arasında anlamlı fark olmasada (p>0.05), PMF sayısının<br />

sadece cyc uygulanan gruba göre anlamlı olarak fazla olduğunu saptamışlardır (p


doz cyc uyguladık. Ataya ve ark.’nın GnRH-a dozu ile bizim çalışmamızda kullandığımız<br />

doz aynı (2.5 µg/12 saat) olmakla birlikte , Ataya ve ark. GnRH-a uygulamaya cyc’den 2<br />

gün önce başlayıp deney sonuna kadar (toplam 23 gün) devam etmişlerdir. Biz ise<br />

çalışmamızda toplam 15 gün GnRH-a uyguladık.<br />

KT nedenli over hasarını önlemede GnRH-a’nın koruyucu etkilesinin mekanizmasını<br />

araştırmak amacı ile Ataya ve ark. (52), kontrol ve GnRH-a implante edilmiş sıçanların<br />

overlerinde işaretlenmiş timidin (3HT) tutulumunu araştırmışlardır. Çalışma sonucunda,<br />

ratlarda, overiel mitotik aktivitenin bir göstergesi olan, 3HT tutulumunun GnRH-a<br />

uygulaması ile baskılandığını ve bu baskılanmanın GnRH-a uygulamasından 5 gün sonra<br />

başladığını saptamışlardır. Otoradyografik incelemede GnRH-a uygulanmayan sıçanlarda<br />

3HT tutulumunun çoğunlukla granuloza hücrelerinde olduğu gösterilmiştir. Bu bilgiler<br />

ışığında, GnRH-a tarafından overiel mitotik aktivitenin baskılanmasının, primer olarak<br />

granuloza hücrelerinin mitozundaki azalmayı gösterdiğini öne sürmüşlerdir.<br />

Ataya ve ark. (64) maymunlarda yaptıkları çalışmada GnRH-a uygulamasının<br />

cyc’nin neden olduğu PMF kaybını azalttığını ayrıca günlük folikül kaybını azalttığını<br />

saptamışlardır. Bu çalışmada araştırmacılar 6 maymunda tek taraflı ooferektomi<br />

uygulamışlardır. Ooferektomi sonrası 3 maymuna depo GnRH-a, 3 maymuna ise plasebo<br />

tedavi uygulamışlardır. Çalışmadaki tüm maymunlara cyc uygulanmış ve haftalık estradiol,<br />

progesteron, FSH değerlendirilmiştir. Çalışma sonunda maymunların diğer overide alınarak<br />

incelemeye alınmıştır. Çalışma sonucunda sadece cyc uygulanan grupta serum FSH’da<br />

anlamlı artış olurken, cyc ile birlikte GnRH-a uygulanan grupta FSH’nın anlamlı olarak<br />

düştüğü tespit edilmiştir. Ayrıca sadece cyc uygulanan grupta PMF kaybı % 64.6±2.8 iken<br />

cyc ile beraber GnRH-a uygulanan grupta bu kaybın % 28.9±9.1 olduğu saptanmıştır<br />

(p


Yüce ve ark. (65) yaptıkları çalışmada, tedaviye eklenen GnRH-a’nın 50 mg/kg cyc<br />

ve 75 mg/kg cyc uygulanan gruplarda cyc’nin neden olduğu folikül kaybını engellemediğini,<br />

ancak 100 mg/kg cyc+GnRH-a uygulanan gruptaki PMF sayısının sadece 100 mg/kg cyc<br />

uygulanan gruba göre anlamlı olarak yüksek olduğunu saptamışlardır. Bu, GnRH-a’nın bu<br />

cyc dozunda PMF üzerine koruyucu etkisi olduğunu göstermektedir. Bizim çalışmamızda ise<br />

GnRH-a’ların böyle bir koruyucu etkisi saptanmamıştır. Bu farklı sonucun sebebi, türler<br />

arasında overyel yapıda fark bulunması ve GnRH-a’lara farklı yanıtın oluşması olabilir.<br />

Yüce ve ark.’nın çalışmalarında fare, bizim çalışmamızda ise sıçan kullanılmışıtır. İki<br />

çalışma arasında bir diğer farklılıkta Yüce ve ark.’nın günlük 0.1 mg/kg dozunda GnRH-a,<br />

bizim 12 saatte bir 2.5 µg (yaklaşık 0.125 mg/kg)dozunda GnRH-a kullanmamız olabilir.<br />

Ataya ve ark. (66) GnRH-a tedavisinin fertiliteye etkisini inceledikleri çalışmalarında<br />

4 grup sıçana sırasıyla izotonik, cyc, GnRH-a, cyc+GnRH-a uygulamışlardır. Bu tedaviler<br />

sonrasında sıçanlar çiftleştirilerek grupların fertilite oranları incelenmiş ve GnRH-a verilen 2<br />

gruptaki fertilite oranlarının diğer 2 gruptan anlamlı olarak daha iyi olduğunu saptamışlardır<br />

(p


Literatürde GnRH-a’nın KT nedenli over hasarını korumadığını gösteren klinik<br />

çalışmalarda mevcuttur. Waxman ve ark. (69) kombine KT uygulanacak erkek ve bayan<br />

hastalara, KT’den bir hafta önce başlanarak, KT bitiminden sonra 3 gün daha devam<br />

edilecek şekilde intranazal buserelin uygulamışlardır. Çalışma sonunda buserelin uygulanan<br />

8 bayandan 4’ünde, kontrol grubundaki 9 bayanın 6’sında amenore gelişmiştir. Çalışmaya<br />

alınan tüm erkekler 3 yıl boyunca takip edilmiş ve oligospermik olarak saptanmışlardır.<br />

Araştırmacılar buserelinin fertiliteyi korumada etkisiz olduğunu bildirmişlerdir. Çalışmada<br />

her KT siklusundan 1 hafta önce ve KT’nin ilk günü hastalara GnRH stimulasyon testi<br />

yapılmış ve tüm hastalarda GnRH’ya pik LH cevabının baskılandığı, ancak GnRH’ya FSH<br />

cevabı başlangıçta süprese olsada devamlılığının olmadığı saptanmıştır. Bu durum<br />

uygulanan dozun yetersiz kaldığını ve bu nedenle çalışma sonucunda koruyucu etki<br />

saptanmadığını düşündürmektedir.<br />

Montz ve ark. (40) sıçanlarda progesteron ve GnRH-a’nın fertilite ve fekundite (Bir<br />

menstrüel siklusta canlı bir doğum yapabilme kabiliyeti) üzerine etkilerini incelemişlerdir.<br />

Bu çalışmada, araştırmacılar 2 farklı deney grubu oluşturmuşlardır. 1. deneyde alt gruplara<br />

artan dozlarda cyc, haftada 5 gün olmak üzere 4 hafta boyunca uygulanmış, cyc bitimini<br />

takiben ve 1 ay sonra olmak üzere ratlar 2 kez çiftleştirilmiştir. 2 kez doğuran ya da cyc<br />

sonrası döngüsü başlamamış ratların overleri incelenmiştir. Bu deneyin sonunda, cyc dozu<br />

arttıkça fertilite ve fekundite oranlarının azaldığı ve yine doz arttıkça folikül kaybının arttığı<br />

saptanmıştır. Montz ve ark. (40) çalışmalarındaki 2. deneyde, sıçanları 5 gruba ayırmışlar ve<br />

1. gruba 3 hafta boyunca (haftada 5 gün) sadece cyc, 2. gruba cyc ile birlikte 80 µg/kg<br />

leuprolid asetat, 3. gruba gruba cyc ile birlikte günde iki kez 40 µg/kg leuprolid asetat, 4.<br />

gruba cyc ile birlikte progesteron içeren kapsüller implante edilmiş, 5. gruba (kontrol) ise<br />

plasebo tedavi uygulanmıştır. Çalışma sonunda sıçanlar çiftleştirilerek fertilite ve fekundite<br />

oranları saptanmıştır. Deney sonunda cyc grubunda fertilite ve fekunditenin azaldığı,<br />

progesteron uygulanan grupta ise fertilite ve fekundite oranlarının kontrol grubundan farklı<br />

olmadığını saptamışlardır. Bu progesteronun gonadları cyc’ye karşı koruduğunu<br />

göstermektedir. Günde bir kez uygulanan leuprolid asetatın fertilite ve fekundite üzerine<br />

koruyucu etkisi saptanmamış, ancak günde 2 kez uygulanan leuprolid asetatının fertiliteyi<br />

korurken fekunditeyi koruyamadığı saptanmıştır. Bu durum progesteronun KT nedenli over<br />

hasarını önlemede progesteronun GnRH-a’dan daha iyi olduğunu göstermektedir.<br />

Familiari ve ark. (34) Hodgkin lenfoma nedeni ile kemoterapi uygulanacak 12<br />

kadında depo progesteronun PMF’nin sayı ve morfolojisine etkilerini incelemişlerdir.<br />

40


Çalışmada hastalar 3 gruba ayrılmış ve 1. gruba herhangi bir tedavi verilmeden, 2. gruba<br />

aylık depo medroksiprogesteron asetat (MPA) tedavisi sonrası-kemoterapi öncesi, 3. gruba<br />

ise 2. gruptaki gibi MPA tedavisi uygulanıp çoklu kemoterapi bitiminden 4-5 menstruasyon<br />

sonra over biopsisi uygulanmış. Biopsi materyalleri PMF sayısı ve morfolojisi açısından<br />

incelendiğinde grup 1 ve 2’de over korteksinde mm 3 ’de 28.55±6.59 PMF saptanırken, grup<br />

3’de 19.37±3.41 PMF saptanmıştır. Araştırmacılar bu azalmayı, KT’ye karşı koruma<br />

verilmediğinde görülen belirgin azalmaya göre hafif bir azalma olarak değerlendirmişlerdir.<br />

Ancak, PMF morfolojileri incelendiğinde grup 3’de folikül kalitelerinin bozulduğu<br />

saptanmıştır. Araştırmacılar sonuç olarak, MPA’nın PMF sayısını koruyabildiğini ancak<br />

morfolojiyi koruyamadığını, bununda fertilite sürelerinin kısalması ile sonuçlanabileceğini<br />

öne sürmüşlerdir. Bu çalışmada, grup 3’te PMF sayısı tedaviyi takiben (MPA+KT)<br />

değerlendirilmiş, ancak grup 1 ve 2’de değerlendirilmemiştir. Buna bağlı olarak, bu<br />

çalışmanın MPA’nın PMF sayısı üzerine etkisi olup olmadığını göstermede literatüre katkısı<br />

tartışmalıdır. Grup 3 için uygun bir kontrol grubu olmadığından, araştırmacıların, PMF<br />

sayısında hafif azalma olarak değerlendirdikleri bulgunun MPA’nın koruyucu etkisinden mi,<br />

yoksa KT’nin overlere daha az toksik etki yapmasından mı kaynakladığını saptamak<br />

mümkün değildir.<br />

GnRH-an’lar GnRH reseptörlerine kompetetif olarak bağlanarak reseptörleri bloke<br />

ederler ve GnRH-a’lar gibi gonadotropin salınımda “flare-up effect”e neden olmaksızın<br />

gonadotropin salınımını 8 saat gibi bir süre içinde inhibe ederler. Ayrıca GnRH-a’lar gibi<br />

reseptör down regülasyonu yapmadıklarından, tedavi kesildikten kısa bir süre sonra gonad<br />

fonksiyonları düzelir (14,20,21).<br />

KT nedenli overiel hasarı önlemede GnRH-a’ nın etkinliği deneysel ve klinik olarak<br />

çeşitli çalışmalarda denenmiş olmasına rağmen, günümüzde IVF programlarında GnRH-a<br />

gibi yaygın olarak kullanılan ve GnRH-a’ya göre daha hızlı gonadotropin süpresyonu<br />

yaptığından avantajlı olan GnRH-an’ların KT nedenli over hasarını önlemede etkisi olup<br />

olmadığını inceleyen sadece 2 çalışma (56,57) mevcuttur. Sonuçları birbirleri ile tam olarak<br />

zıt olan bu çalışmaların ikisi de bizim bu çalışmayı planlayıp, deneyi bitirmemizden sonra<br />

yayınlanmıştır.<br />

Yayınlanan ilk çalışmada, Meirow ve ark. (56) Balb7/c farelerde, cyc’in neden<br />

olduğu PMF kaybını önlemede GnRH-an’ın (cetrorelix) etkinliğini araştırmışlardır.<br />

Araştırmacılar çalışmada üç gruba, 16 gün boyunca 0.5 mg/kg GnRH-an uygulamış ve<br />

çalışmanın 9. günü bu üç gruba sırasıyla izotonik, 50 mg/kg cyc ve 75 mg/kg cyc<br />

41


uygulamışlardır. Deneyde farklı üç gruba aynı cyc dozları uygulanmış ancak tedaviye<br />

GnRH-an eklenmemiştir. Çalışmanın 16. günü overler çıkarılmış ve PMF sayıları açısından<br />

incelenmiştir. Çalışma sonunda GnRH-an uygulanmayan gruplarda, bizim çalışmamız ile<br />

korele olarak, 50 ve 75 mg/kg cyc uygulanan gruplardaki PMF sayısını izotonik grubuna<br />

göre anlamlı olarak düşük bulmuşlardır (p


saptanmıştır (p


SONUÇLAR<br />

Günümüzde kanser tedavisindeki gelişmeler sayesinde, kanser nedeni ile tedavi<br />

gören üreme çağındaki birçok kadın hastanın yaşam süresi uzamış yada tamamen hastalıktan<br />

kurtulmaya başlamıştır. Ancak kanser tedavisine bağlı olarak overlerde hasar meydana<br />

gelmekte ve bu hasar klinik olarak amenore, prematür menapoz, overiel yetmezlik ve<br />

infertilite olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden KT’ye bağlı over hasarını önlemede<br />

kullanılabilecek yöntemler ve tedavi modaliteleri araştırmacıların ilgi odağı olmaktadır.<br />

Çalışmamızda, sıçanlarda, cyc’nin neden olduğu PMF kaybını önlemede GnRH-a ve<br />

GnRH-an’ların etkinliğini inceledik ve bu etkileri birbirleri ile karşılaştırdık.<br />

Artan dozlarda cyc uygulan gruplarda ( IB, IC, ID) PMF sayılarının sadece izotonik<br />

uygulanan kontrol grubuna (IA) göre anlamlı olarak daha az olduğunu (p0.05). Grup IA (izotonik) ve IB (50 mg/kg cyc) arasındaki anlamlı PMF kaybının, Grup<br />

IIA (izotonik+GnRH-a) ve IIB (50 mg/kg cyc+GnRH) arasında olmamasını, 50 mg/kg<br />

dozundaki cyc’nin PMF sayısı üzerindeki olumsuz etkisinin GnRH-a tedavisi ile istatistiksel<br />

olarak anlamlı olmasa da kısmen engellendiği şeklinde yorumladık.<br />

44


Çalışmamızın 3. ana grubunda GnRH-an’ın, cyc nedenli PMF kaybı üzerine etkileri<br />

incelendi. Cyc+GnRH-an uygulanan gruplarda (IIIB, IIIC, IIID), aynı doz cyc uygulanıp<br />

GnRH-an uygulanmayan kontrol gruplarına (IB, IC, ID) göre PMF sayılarının daha fazla<br />

olduğunu, ancak bunun istatistiksel olarak anlamlı olmadığını saptadık (p>0.05).<br />

GnRH-a ve GnRH-an uygulanan gruplar PMF sayısı bakımından karşılaştırıldığında,<br />

GnRH-a gruplarında PMF’nin daha fazla olduğunu, ancak bunun da istatistiksel olarak<br />

anlamlı olmadığını saptadık (p>0.05).<br />

Sonuç olarak, siklofosfamidin primordial foliküler rezervde anlamlı kayba neden<br />

olduğunu bulduk. İstatistiksel olarak anlamlı olmasa da, bu yıkıcı etki GnRH agonist ve<br />

antagonist uygulamaları ile kısmen önlenebilir. Kemoterapi sırasında, primordial foliküler<br />

rezervi koruma açısından GnRH agonist ve antagonistinin etkinliği benzerdir. İstatistiksel<br />

olarak anlamlı sonuçlar elde etmek için bu ilaçların farklı doz şemaları ile farklı hayvan<br />

türlerinin beraber kullanıldığı daha geniş, karşılaştırmalı çalışma gruplarında uygulanarak<br />

araştırılması gerektiğini düşünmekteyiz.<br />

Bildiğimiz kadarıyla, bu çalışma GnRH-an’ların KT öncesinde PMF rezervi<br />

korumadaki etkinliğinin araştırıldığı ilk sıçan çalışmasıdır.Bu konuda daha önce yapılmış ve<br />

sonuçları birbirleri ile çelişkili olan sadece iki fare çalışması olduğu; ayrıca GnRH-a ve<br />

GnRH-an gibi ilaçların türlere spesifik etkileri olduğu göz önüne alınacak olursa, bizim<br />

çalışmamızın metodolojisi ve sonuçları ileride yapılacak olan sıçan çalışmalarına bir temel<br />

oluşturabilir.<br />

45


ÖZET<br />

Bu çalışmada, siklofosfamidin neden olduğu primordial folikül kaybını önlemede<br />

GnRH agonist ve antagonistinin etkinliğini araştırma ve karşılaştırmayı amaçladık.<br />

Altmış sıçan, randomize olarak, 4 alt gruptan (A-B-C-D) oluşan 3 gruba (I-II-III)<br />

ayrıldı. Alt gruplardaki tüm sıçanlara, çalışmanın 7. günü artan dozlarda siklofosfamid<br />

(sırasıyla; A’da 0 mg/kg, B’de 50 mg/kg, C’de 75 mg/kg ve D’de 100 mg/kg) uygulandı.<br />

Aynı siklofosfamid tedavisine ek olarak, grup II’deki sıçanlara GnRH agonisti (Çalışmanın<br />

1. günü başlanıp çalışma boyunca, günde iki kez), grup III’deki sıçanlara GnRH antagonisti<br />

(4. gün başlayıp çalışma boyunca, 48 saatte bir) uygulandı. Çalışmanın 15. günü sıçanlar<br />

sakrifiye edildi ve her iki over çıkarıldı. Sağ overler parafine gömüldü ve 5 µm’lik kesitler<br />

halinde seri olarak kesildi. Her 10. kesit primordial folikül sayısı açısından incelendi.<br />

Grup IB (546±73.689), IC (438±161.617) ve ID (276±133.529)’deki primordial<br />

foliküllerin ortalama±SD sayısı, grup IA (1090±160.935)’dakinden anlamlı olarak daha azdı<br />

(p0.05).<br />

Bildiğimiz kadarıyla, bu çalışma GnRH agonist ve antagonistinin overi koruyucu<br />

etkilerinin karşılaştırıldığı ilk sıçan çalışmasıdır. Siklofosfamidin primordial foliküler<br />

46


ezervde anlamlı kayba neden olduğunu bulduk. İstatistiksel olarak anlamlı olmasada, bu<br />

yıkıcı etki GnRH agonist ve antagonist uygulamaları ile kısmen önlenebilir. Kemoterapi<br />

sırasında, primordial foliküler rezervi koruma açısından GnRH agonist ve antagonistinin<br />

etkinliği benzerdir.<br />

Anahtar Kelimeler: GnRH agonist, GnRH antagonist, siklofosfamid, primordial<br />

folikül<br />

47


EFFICIENCY OF GNRH AGONIST AND ANTAGONIST CO-<br />

ADMINISTRATION ON PROTECTION OF PRIMORDIAL<br />

FOLLICULAR RESERVE DURING CYCLOPFOSPHAMIDE<br />

CHEMOTHERAPY: A COMPARATIVE, EXPERIMENTAL STUDY<br />

SUMMARY<br />

In this study, we aimed to evaluate and compare the efficiency of GnRH agonists and<br />

antagonists for prevention of primordial follicular loss induced by cyclophosphamide.<br />

Sixty rats have been randomly divided into 3 groups (I-II-III) which consisted of 4<br />

subgroups (A-B-C-D). All rats in the subgroups received increasing doses of<br />

cyclophosphamide (0 mg/kg in A, 50 mg/kg in B, 75 mg/kg in C, and 100 mg/kg in D,<br />

respectively) on day 7 of the study. In addition to the similar cyclophosphamide therapy, rats<br />

have been treated with GnRH agonist (twice daily started on day 1 of the study, throughout<br />

the study) in group II and with GnRH antagonist (every 48 hours, started on day 4 and<br />

continued through the study) in group III. On day 15 of the study, the rats were sacrificed<br />

and both ovaries were removed. Right ovaries were embedded in paraffin and serially<br />

sectioned to 5 µm slices, every 10th section examined for the number of primordial follicles.<br />

The mean±SD number of primordial follicles in the subgroups of group II and III was<br />

higher than those in the subgroups of group I but the difference was not statistically<br />

significant (p>0.05). When the equivalent subgroups of group II and III were compared for<br />

primordial follicle count, the number primordial follicles in group II was higher than those in<br />

group III, but the difference did not reach statistically significance.<br />

48


To our knowledge, this is the first study comparing ovarian protective effects of<br />

GnRH agonists and GnRH antagonists in rats. We found that cyclophosphamide causes<br />

significant loss of primordial follicular reserve. Although not statistically significant, this<br />

damaging effect can partially be prevented by co-administration of GnRH agonist and<br />

antagonist. With respect to protection of primordial follicular reserve during chemotherapy,<br />

efficiency of GnRH agonists and antagonists is similar.<br />

Key Words: GnRH agonists, GnRH antagonists, cyclophosphamide, primordial<br />

follicle<br />

49


KAYNAKLAR<br />

1- Gradishar WJ, Schilsky RL. Ovarian function following radiation and chemotherapy for<br />

cancer. Semin Oncol 1989; 16(5):425-36.<br />

2- Abir R, Fisch B, Raz A, Nitke S, Ben-Rafael Z. Preservation of fertility in women<br />

undergoing chemotherapy: current approach and future prospects. J Assist Reprod Genet<br />

1998; 15(8):469-77.<br />

3- Posada MN, Kolp L, Garcia JE. Fertility options for female cancer patients: facts and<br />

fiction. Fertil Steril 2001; 75(4):647-53.<br />

4- Gonzalez-Barcena D, Alvarez RB, Ochoa EP, Cornejo IC, Comaru-Schally AM, Schally<br />

AV, et all. Treatment of uterine leiomyomas with luteinizing hormone-releasing hormone<br />

antagonist Cetrorelix. Hum Reprod 1997; 12(9):2028-35.<br />

5- Redding TW, Schally AV. Inhibition of mammary tumor growth in rats and mice by<br />

administration of agonistic and antagonistic analogs of luteinizing hormone-releasing<br />

hormone. Proc Natl Acad Sci USA 1983; 80(5):1459-62.<br />

6- Meijs-Roelofs HM, Kramer P, van Cappellen WA, Schuiling GA. Inhibition of first<br />

ovulation: administration of an LHRH antagonist to immature female rats. J Endocrinol<br />

1987; 112(3):407-15.<br />

7- Nekola MV, Coy DH. Direct and indirect inhibition of ovulation in rats by an antagonist<br />

of luteinizing hormone-releasing hormone. Endocrinology 1985; 116(2):756-60.<br />

8- Gartner LP, Hiatt JL. Color text book of histology. Philedelphia: WB Saunders Company,<br />

1997: 382-402.<br />

9- Ross MH, Kaye GI, Pawlina W. Histology A Text and Atlas. 4 th ed. Baltimore:<br />

50


Lippincott Williams& Wilkins, 2003:726-8.<br />

10- Macklon NS, Fauser BCJM. Aspects of ovarian follicle development throughout life.<br />

Horm Res 1999; 52(4):161-70.<br />

11- Junqueira LC, Carneiro J, Kelley RO (Çeviri: Aytekin Y, Solakoğlu S, Akıshak B).<br />

Temel histoloji. İstanbul: Barış Kitabevi/ Appleton&Lange; 1998:423-47<br />

12- Pocock G, Richards DC, Human physiology the basis of medicine. 1 th ed. New York:<br />

Oxford University Press, 1999:437-56.<br />

13- Berek JS, Adashi EY, Hillard PA (Çeviri: Erk A.). Novak Jinekoloji. 12.Baskı. İstanbul:<br />

Nobel Tıp Kitabevleri; 1998:149-72.<br />

14- Parker KL, Schimmer BP. Pituitary hormones and their hypothalamic releasing factors.<br />

In: Hardman JG, Limbird LE (Eds.). Goodman& Gilman’s the pharmacological basis of<br />

therapeutics. 10 th ed. New York: McGraw Hill Co; 2001.p.1541-62<br />

15- Kayaalp SO. Hipofiz ve hipotalamus hormonları. Kayaalp SO (Editör). Kayaalp<br />

Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji’ de. Ankara: Hacettepe-Taş Kitapçılık;<br />

2002:s.1356-82.<br />

16- Loose-Mitchell DS, Stancel GM. Estrogens and progestins. In: Hardman JG, Limbird LE<br />

(Eds.). Goodman& Gilman’s the pharmacological basis of therapeutics. 10 th ed. New<br />

York: McGraw Hill Co; 2001.p.1597-1634.<br />

17- Şeftalioğlu A. Kadın üreme organları embriyoloji ve histolojisi. Kişnişçi HA, Gökşin E,<br />

Durukan T, Üstay K, Ayhan A, Gürgan T, Önderoğlu LS (Editörler). Temel Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum Bilgisi’ nde. Ankara: Güneş Kitabevi; 1996.s.24-70.<br />

18- van Loenen AC, Huirne JA, Schats R, Hompes PG, Lambalk CB. GnRH agonists,<br />

antagonists, and assisted conception. Semin Reprod Med 2002; 20(4):349-64.<br />

19- Emons G, Schally AV. The use of luteinizing hormone releasing hormone agonists and<br />

antagonists in gynaecological cancers. Hum Reprod 1994; 9(7):1364-79.<br />

20- Olivennes F, Cunha-Filho JS, Fanchin R, Bouchard P, Frydman R. The use of GnRH<br />

antagonists in ovarian stimulation. Hum Reprod Update 2002; 8(3):279-90.<br />

21- Albano C, Platteau P, Devroey P. Gonadotropin-releasing hormone antagonist: how good<br />

is the new hope? Curr Opin Obstet Gynecol 2001; 13(3):257-62.<br />

22- Cardone VS. GnRH antagonists for treatment of polycystic ovarian syndrome. Fertil<br />

Steril 2003; 80 Suppl 1:S25-31.<br />

23- Felberbaum RE, Germer U, Ludwig M, Riethmuller-Winzen H, Heise S, Buttge I, et all.<br />

Treatment of uterine fibroids with a slow-release formulation of the gonadotrophin<br />

51


eleasing hormone antagonist Cetrorelix. Hum Reprod 1998; 13(6):1660-8.<br />

24- Martha PM, Gray ME, Campion M, Kuca B,Garnick MB. Abarelix-Depot, A Potent Pure<br />

GnRH Antagonist, Rapidly Induced Sustained Suppression of the Pituitary-Gonadal Axis<br />

in Women With Endometriosis ABSTRACT Fertility and Sterility 1999; 71(4 suppl 1):S.<br />

25- Wong SL, Dmowski WP, DePaoli A, Gray ME, Martha PM. Comparative<br />

Pharmacodynamic Effects of Abarelix Depot-F vs. Lupron Depot® in Women with<br />

Endometriosis-Associated Pain. ABSTRACT Fertility and Sterility 2000; 274(3 suppl<br />

1):S118.<br />

26- Weckermann D, Harzmann R. Hormone therapy in prostate cancer: LHRH antagonists<br />

versus LHRH analogues. Eur Urol 2004; 46(3):279-83.<br />

27- Türker A, Kayaalp SO. Kanser kemoterapisinin esasları ve antineoplastik ilaçlar. Kayaalp<br />

SO (Editör). Kayaalp Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji’ de. Ankara:<br />

Hacettepe- Taş Kitapçılık; 2002.s.380-415.<br />

28- Mycek MJ, Harvey RA, Champe PC ( Çeviri: Atagündüz P ). Lippincot’ s Illustrated<br />

Review Serisinden: Farmakoloji. 2. baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitapevleri; 1998: 373-<br />

400<br />

29- Dökmeci İ. Farmakoloji temel kavramlar. Edirne: Nobel Tıp Kitapevleri, 2000: 976-1008<br />

30- Papageorgio C, McLeod HL. Chemoterapy: Principles and Pharmacology. In: Govindan<br />

R, Arquette MA (Eds.). The Washington Manual of Oncology. Philadelphia: Lippincot<br />

Williams & Wilkins; 2002.p.11-49.<br />

31- Kayaalp SO. İmmün sistem bozuklukları ve immünomodülatör ilaçlar. Kayaalp SO<br />

(Editör). Kayaalp Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji’ de.Ankara: Hacettepe-<br />

Taş Kitapçılık; 2002.s.416-26.<br />

32- Chabner BA, Ryan DP, Paz-Ares L, Garcia-Carbonero, Calabresi P. Antineoplastic<br />

agents. In: Hardman JG, Limbird LE ( Eds.). Goodman& Gilman’s the pharmacological<br />

basis of therapeutics. 10 th ed. New York: McGraw Hill Co; 2001.p.1389-1459<br />

33- Meirow D, Nugent D. The effects of radiotherapy and chemotherapy on female<br />

reproduction. Hum Reprod Update 2001; 7(6):535-43.<br />

34- Familiari G, Caggiati A, Nottola SA, Ermini M, Di Bendetto MR, Motta PM.<br />

Ultrastructure of human ovarian primordial follicles after combination chemotherapy for<br />

Hodgkin’s disease Hum Reprod 1993; 8(12):2080-7.<br />

35- Chiarelli AM, Marrett LD, Darlington G. Early menopause and infertility in females after<br />

treatment for childhood cancer diagnosed in 1964-1988 in Ontario, Canada. Am J<br />

52


Epidemiol 1999; 150(3):245-54.<br />

36- Meirow D, Lewis H, Nugent D, Epstein M. Subclinical depletion of primordial follicular<br />

reserve in mice treated with cyclophosphamide: clinical importance and proposed<br />

accurate investigative tool. Hum Reprod 1999; 14(7):1903-7.<br />

37- Whitehead E, Shalet SM, Blackledge G, Todd I, Crowther D, Beardwell CG. The effect<br />

of combination chemotherapy on ovarian function in women treated for Hodgkin's<br />

disease. Cancer 1983; 52(6):988-93.<br />

38- Meirow D, Nugent D. The effects of radiotherapy and chemotherapy on female<br />

reproduction. Hum Reprod Update 2001; 7(6):535-43.<br />

39- Chapman RM, Sutcliffe SB. Protection of ovarian function by oral contraceptives in<br />

women receiving chemotherapy for Hodgkin's disease. Blood 1981; 58(4):849-51.<br />

40- Montz FJ, Wolff AJ, Gambone JC. Gonadal protection and fecundity rates in<br />

cyclophosphamide-treated rats. Cancer Res 1991; 51(8):2124-6.<br />

41- Ataya KM, McKanna JA, Weintraub AM, Clark MR, LeMaire WJ. A luteinizing<br />

hormone-releasing hormone agonist for the prevention of chemotherapy-induced ovarian<br />

follicular loss in rats. Cancer Res 1985; 45(8):3651-6.<br />

42- Ataya K, Moghissi K. Chemotherapy-induced premature ovarian failure: mechanisms<br />

and prevention. Steroids 1989; 54(6):607-26.<br />

43- Ataya KM, Pydyn EF, Sacco AG. Effect of "activated" cyclophosphamide on mouse<br />

oocyte in vitro fertilization and cleavage. Reprod Toxicol 1988; 2(2):105-9.<br />

44- Blumenfeld Z, Haim N. Prevention of gonadal damage during cytotoxic therapy. Ann<br />

Med 1997; 29(3):199-206.<br />

45- Fabbri R, Porcu E, Marsella T, Rocchetta G, Venturoli S, Flamigni C. Human oocyte<br />

cryopreservation: new perspectives regarding oocyte survival. Hum Reprod<br />

2001;16(3):411-6.<br />

46- Revel A, Laufer N. Protecting female fertility from cancer therapy. Mol Cell Endocrinol<br />

2002; 187(1-2):83-91.<br />

47- Blumenfeld Z. Ovarian rescue/protection from chemotherapeutic agents. J Soc Gynecol<br />

Investig 2001; 8(1 Suppl Proceedings):S60-4.<br />

48- Blumenfeld Z. Gynaecologic concerns for young women exposed to gonadotoxic<br />

chemotherapy. Curr Opin Obstet Gynecol 2003; 15(5):359-70.<br />

49- Meirow D, Ben Yehuda D, Prus D, Poliack A, Schenker JG, Rachmilewitz EA et al.<br />

Ovarian tissue banking in patients with Hodgkin's disease: is it safe? Fertil Steril 1998;<br />

53


69(6):996-8.<br />

50- Oktay K, Newton H, Aubard Y, Salha O, Gosden RG. Cryopreservation of immature<br />

human oocytes and ovarian tissue: an emerging technology? Fertil Steril 1998; 69(1):1-7.<br />

51- Hovatta O. Cryopreservation and culture of human primordial and primary ovarian<br />

follicles. Mol Cell Endocrinol 2000; 169(1-2):95-7<br />

52- Ataya KM, Palmer KC, Blacker CM, Moghissi KS, Mohammad SH. Inhibition of rat<br />

ovarian [3H]thymidine uptake by luteinizing hormone-releasing hormone agonists: a<br />

possible mechanism for preventing damage by cytotoxic agents. Cancer Res 1988; 48(24<br />

Pt 1):7252-6.<br />

53- Ayalon D, Farhi Y, Comaru-Schally AM, Schally AV, Eckstein N, Vagman I et al.<br />

Inhibitory effect of a highly potent antagonist of LH releasing hormone (SB-75) on the<br />

pituitary gonadal axis in the intact and castrated rat. Neuroendocrinology 1993;<br />

58(2):153-9.<br />

54- Kovacs M, Mezo I, Seprodi J, Csernus V, Teplan I, Flerko B. Effects of long-term<br />

administration of a superactive agonistic and an antagonistic GnRH analog on the<br />

pituitary-gonad system. Peptides 1989; 10(5):925-31.<br />

55- Smith BJ, Plowchalk DR, Sipes IG, Mattison DR. Comparison of random and serial<br />

sections in assessment of ovarian toxicity. Reprod Toxicol 1991; 5(4):379-83.<br />

56- Meirow D, Assad G, Dor J, Rabinovici J. The GnRH antagonist cetrorelix reduces<br />

cyclophosphamide-induced ovarian follicular destruction in mice. Hum Reprod<br />

2004;19(6):1294-99.<br />

57- Danforth DR, Arbogast LK, Friedman CI. Acute depletion of murine primordial follicle<br />

reserve by gonadotropin-releasing hormone antagonists. Fertil Steril 2005; 83(5):1333-8.<br />

58- Plowchalk DR, Meadows MJ, Mattison DR. Reproductive toxicity of cyclophosphamide<br />

in the C57BL/6N mouse: 2. Effects on uterine structure and function. Reprod Toxicol<br />

1992; 6(5):423-9.<br />

59- Jarrell J, Lai EV, Barr R, McMahon A, Belbeck L, O'Connell G. Ovarian toxicity of<br />

cyclophosphamide alone and in combination with ovarian irradiation in the rat. Cancer<br />

Res 1987; 47(9):2340-3.<br />

60- Warne GL, Fairley KF, Hobbs JB, Martin FI. Cyclophosphamide-induced ovarian failure.<br />

N Engl J Med 1973; 289(22):1159-62.<br />

61- Ataya KM, Valeriote FA, Ramahi-Ataya AJ. Effect of cyclophosphamide on the<br />

immature rat ovary. Cancer Res 1989; 49(7):1660-4.<br />

54


62- Nicosia SV, Matus-Ridley M, Meadows AT. Gonadal effects of cancer therapy in girls.<br />

Cancer 1985, 55(10): 2364-72.<br />

63- Ataya K, Tadros M, Ramahi A. Gonadotropin-releasing hormone agonist inhibits<br />

physiologic ovarian follicular loss in rats. Acta Endocrinol (Copenh) 1989; 121(1):55-60.<br />

64- Ataya K, Rao LV, Lawrence E, Kimmel R. Luteinizing hormone-releasing hormone<br />

agonist inhibits cyclophosphamide-induced ovarian follicular depletion in rhesus<br />

monkeys. Biol Reprod 1995; 52(2):365-72.<br />

65- Yüce MA, Balkanlı Kaplan P, Gucer F, Doğanay L, Altaner S, Canda T et all. Prevention<br />

of cyclophosphamide-induced ovarian damage by concomitant administration of GnRHa<br />

in mice: A dose-dependent relationship? Eur J Gynaec Oncol 2004; 628-31.<br />

66- Ataya K, Ramahi-Ataya A. Reproductive performance of female rats treated with<br />

cyclophosphamide and/or LHRH agonist. Reprod Toxicol 1993; 7(3):229-35.<br />

67- Blumenfeld Z, Avivi I, Linn S, Epelbaum R, Ben-Shahar M, Haim N. Prevention of<br />

irreversible chemotherapy-induced ovarian damage in young women with lymphoma by<br />

a gonadotrophin-releasing hormone agonist in parallel to chemotherapy. Hum Reprod<br />

1996; 11(8):1620-6.<br />

68- Pereyra Pacheco B, Mendez Ribas JM, Milone G, Fernandez I, Kvicala R, Mila T et al.<br />

Use of GnRH analogs for functional protection of the ovary and preservation of fertility<br />

during cancer treatment in adolescents: a preliminary report Gynecol Oncol 2001;<br />

81(3):391-7.<br />

69- Waxman JH, Ahmed R, Smith D, Wrigley PF, Gregory W, Shalet S, Crowther D et al.<br />

Failure to preserve fertility in patients with Hodgkin's disease. Cancer Chemother<br />

Pharmacol 1987; 19(2):159-62.<br />

70- Limonta P, Bardin CW, Ladishenskaya A, Pavlou S, Sundaram K, Thau RB. Species<br />

differences in the sensitivity to a GnRH antagonist. Contraception 1985;32(1):75-85.<br />

71- Canning J, Takai Y, Tilly JL. Evidence for genetic modifiers of ovarian follicular<br />

endowment and development from studies of five inbred mouse strains. Endocrinology<br />

2003;144(1):9-12.<br />

72- Yano T, Yano N, Matsumi H, Morita Y, Tsutsumi O, Schally AV et all.Effect of<br />

luteinizing hormone-releasing hormone analogs on the rat ovarian follicle development<br />

Horm Res. 1997;48 Suppl 3:35-41.<br />

73- Parborell F, Irusta G, Vitale A, Gonzalez O, Pecci A, Tesone M. Gonadotropin-releasing<br />

hormone antagonist antide inhibits apoptosis of preovulatory follicle cells in rat ovary.<br />

55


Biol Reprod 2005;72(3):659-66.<br />

56

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!