PDF Page Organizer - Foxit Software - Brain Campaign
PDF Page Organizer - Foxit Software - Brain Campaign
PDF Page Organizer - Foxit Software - Brain Campaign
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Beyin hassas bir organdır. Kazalar beyin hasarlarına<br />
neden olabilir, böylece beyin hastalanabilir ve normal<br />
çalışmasını durdurabilir. Beyin hastalıkları şaşkınlık<br />
yaratan belirtiler gösterebilir ve bunların<br />
anlaşılabilmesi zor olabilir. Beyin bozukluklarının<br />
değerlendirilmesi çok iyi biyomedikal analizler ve<br />
beyin görüntülemesinin yanı sıra nörolog veya<br />
psikiyatrın yatak başındaki klinik becerisini<br />
gerektirir. Beyin bozuklukları ile ilgili araştırmalar<br />
oldukça geniş bir alanda uzmanlık gerektirmektedir.<br />
Epilepsi ve depresyon gibi bazı bozukluklar çocuklarda<br />
ve gençlerde bile oldukça yaygın görülmektedir.<br />
Şizofreni gibi diğerleri daha az yaygındır veya<br />
Alzheimer gibi hastalıklar sadece yaşlılıkta ortaya<br />
çıkar, fakat bunların oluşturacağı maluliyet önemlidir.<br />
Hastalıkların çoğu güçlü bir genetik bileşene sahiptir<br />
ve bizi hasta edecek böyle mutasyonlara sahip<br />
olmamız halinde bunu öğrenmek isteyip<br />
istemeyeceğimiz gibi zor bir soruyla karşılaşmamıza<br />
neden olur.<br />
Düzensiz sinyaller – Epilepsi<br />
Epileptik bir nöbet sırasında kişi bilincini kaybedebilir,<br />
yere düşebilir, kaskatı hale gelebilir veya sarsılabilir.<br />
Kişiler önceki hallerine döndüklerinde dillerini ısırmış<br />
veya altlarını ıslatmış olabilirler. Kişiler, nöbetin<br />
ardından sersem gibi veya uykulu olabilirler. Epilepsi bir<br />
çok çocuğu etkilemektedir. Bazı çocuklar yaşamlarının<br />
geri kalan bölümünde çok az atak yaşarlarken ne yazık<br />
ki bazıları için bu ataklar her hafta, hatta her gün<br />
devam edebilir.<br />
Peki ters giden nedir? Nöbetler sırasında, nöronların<br />
aksiyon potansiyeli oluşturmalarındaki artışı,<br />
uyarılabilirliğin zayıfladığı bir dönem izlemektedir. Bu<br />
çevrimsel süreç, inhibitör (GABA) ve eksitatör<br />
(glutamat) nörotransmiterler tarafından<br />
değiştirilmektedir. Uyarılabilirlikteki zayıflama<br />
tamamlanmadığı zaman nöbetler komşu nöronların<br />
kontrol edilemeyen takviyesiyle tetiklenir. Bu takviye,<br />
yerel olarak sınırlandırılabilir (parsiyel nöbet) veya tüm<br />
kortekse yayılabilir (jeneralize nöbet). Jeneralize<br />
nöbet sırasında, elektroansefologramın (EEG) normal<br />
alfa ritmi, her iki serebral yarıkürede gözlenen daha<br />
büyük, yavaş ve eşzamanlı bir elektriksel aktivite haline<br />
gelir (sayfanın arka planına bakınız).<br />
Bir kez ortaya çıkan nöbetler oldukça yaygındır.<br />
Tekrarlayan epilepsi nöbetleri ise daha seyrek, ancak<br />
daha sıkıntılı olur. Bunun doğrudan nedeni hala açık<br />
değildir. Epilepsi hastalarında ataklar yorgunlukla,<br />
atlanan öğünlerle, kan şekerinin düşmesiyle, alkolle veya<br />
televizyon ekranındaki görüntülerin titreşmesiyle<br />
ortaya çıkabilir. Epilepsi hastaları dikkatli olmalıdırlar.<br />
Sayfadaki yazıların arka planında epilepsi sırasında<br />
kayıtlanan EEG deseni görülmektedir.<br />
Sinirbilim araştırmaları, epilepsi hastalarının yaşam<br />
kalitesinin geliştirilmesine iki önemli katkı sağlamıştır.<br />
Birincisi, uyarıcı iletimin anlaşılmasındaki gelişmelerle<br />
normal beyin aktivitesini baskılamaksızın, normal dışı<br />
nöbet aktivitesini sönümlendiren ilaçların planlanabilmiş<br />
olmasıdır. Eski ilaçlar genel yatıştırıcılar olarak etki<br />
etme eğilimi taşırken, modern ilaçlar daha fazla<br />
seçicidir. İkincisi, beynin görüntülenmesinin<br />
kalitesindeki gelişmelerdir. Bu ise şiddetli nöbetler<br />
nedeniyle beynini kullanamayan kişilerde nöbetlerin<br />
kaynağının oldukça doğru konumlandırılabileceği anlamını<br />
taşır. Böyle bir durumda, bazen, bu hastalıklı beyin<br />
dokusunun bir beyin cerrahı tarafından çıkarılması<br />
nöbet sıklığında azalmaya ve hastalığın henüz<br />
etkilenmemiş olan beyin dokularına yayılması riskinde<br />
zayıflamaya götürür. Epilepsinin cerrahi tedavisi çoğu<br />
zaman ağır bir tedavi olarak nitelendirilse de hangi<br />
sıklıkta işe yaradığı dikkate değerdir.<br />
Baş ağrısı ve Migren<br />
Pek çok kişi zaman zaman baş ağrısı çeker. Bu duruma<br />
genellikle kas kasılması neden olur ve endişelenecek<br />
ciddi bir durum yoktur. Nadiren, baş ağrısının<br />
kökeninde (özellikle çok hızlı ortaya çıkıyor veya cilt<br />
kızarıklığı ve kusma ile birlikte görülüyorsa) ciddi bir<br />
neden olabilir. Bu koşullarda ağrı beynin kendisinden<br />
değil, fakat beyin zarının iltihabı veya gerilmesinden<br />
ortaya çıkar.<br />
Baş ağrısının çok yaygın<br />
nedeni migrendir. Baş<br />
ağrısıyla birlikte (sıklıkla<br />
başın bir tarafı), kişi<br />
bulantı hisseder, parlak<br />
ışık ve gürültüyü rahatsız<br />
edici bulur ve yanıp sönen<br />
ışıklardan veya sivri ve<br />
pürüzlü çıkıntılı<br />
çizgilerden oluşan bir<br />
ortamla (migren aurası)<br />
çevrelendiği hissini yaşar.<br />
Aura, genel olarak baş<br />
ağrısından önce olur.<br />
Günümüzde migrenin, beyni besleyen damarlardan<br />
gelen ağrıyı değerlendiren beyin bölgelerinde<br />
başladığı düşünülmektedir. Beyin görüntüleme<br />
teknikleri, migrenin başlaması sırasında bu bölgelerde<br />
aktivite artışı olduğunu açığa çıkarmıştır. Sonuçta,<br />
yerel kan akımındaki kısa süreli bir artış (ışık<br />
çakmasına benzer belirtilere neden olan) ve bunu<br />
takiben akımda azalma (geçici zayıflıkla kendini<br />
gösteren) gözlenir.<br />
Son on yılda, serotonin (5-HT) reseptörlerinin<br />
anlaşılmasındaki ilerlemelerin ardından migren ataklarının<br />
tedavisinde gelişmeler görülmüştür.<br />
47
48<br />
Serotonin reseptörlerinin özel bir alt grubunu<br />
aktifleştiren yeni bir ilaç türü keşfedilmiştir.<br />
Triptan’lar olarak adlandırılan bu ilaçlar, migren<br />
baş ağrısını oluştuğu yerde durdurmada çok<br />
etkilidir. Bu, dünyadaki milyonlarca kişinin yaşam<br />
kalitesinin iyileştirilmesine katkı sağlayan bir çok<br />
sinirbilim araştırmasından bir tanesidir.<br />
Yetersiz enerji – İnme<br />
Bir kişinin vücudunun bir tarafında ani bir güçsüzlük<br />
oluştuğunda bunun nedeni, beyindeki karşılığı olan zıt<br />
yarıküreyi etkileyen inmedir. Bu durumda denge, duyu<br />
fonksiyonları ve konuşma da etkilenebilir. Bazen bu<br />
normal dışı durumlar zamanla iyileşebilir fakat, inme<br />
hala ölümün ve sakatlığın çok yaygın bir nedenidir.<br />
İnme farklı biçimler ve şiddetlerde ortaya çıkar ve<br />
sonuçları beynin etkilenen bölümüne çok bağlıdır.<br />
Burada ters giden şey, beynin fonksiyonlarını yerine<br />
getirirken gereksinim duyduğu enerji kaynağının<br />
kesilmesidir. Nöronlar ve glia, çalışmak ve yaşamak<br />
için besine ihtiyaç duyarlar. Besinler, beyni besleyen<br />
dört ana kan damarı ile sağlanır. En önemli besin<br />
oksijen ve glukoz formundaki karbonhidrattır. Bunlar<br />
birlikte, hücrelerin geçerli enerjisi olan ATP – yi<br />
oluşturmak için gerekli ham maddeyi sağlarlar. Bu<br />
enerji (2. ve 3. konulara bakınız) nöronların<br />
elektriksel etkinliğinin altında yatan iyonik yük<br />
hareketini sürdürmek için gereklidir. Nöronların<br />
enerjisinin yaklaşık üçte ikisi, aksiyon potansiyeli<br />
oluşmasının ardından sodyum ve potasyum iyonik<br />
gradyentlerini yeniden oluşturan ve Sodyum/<br />
Potasyum ATP-az olarak adlandırılan enzimi beslemek<br />
için kullanılır.<br />
Bir inmede beyin hasarını gösteren şekil ve onun<br />
çevresinde hasar riski altında bulunan yarı gölgeli<br />
(penumbral) bölge.<br />
Geçici iskemik atakda (transient ischaemic attack,<br />
TIA) beynin bir bölümüne yönelik kan akımı bozulur ve<br />
ATP desteği kesilir. Nöronlar iyonik gradyentlerini<br />
yeniden oluşturamazlar ve aksiyon potansiyellerini<br />
uzun süre iletemezler. Örneğin, sol yarı-küreye ait<br />
motor korteksin kan desteği kesilmişse sağ kol ve<br />
bacak felçli hale gelecektir. Kan akımındaki tıkanma<br />
çabucak geçerse, nöronlar yeniden ATP üretebilir,<br />
hücre zarlarını yeniden yükleyebilir ve normal<br />
fonksiyonlarına yeniden kavuşabilirler. Şanslı olarak<br />
TIA da kalıcı hasar oluşmaz.<br />
İnme daha tehlikelidir. Kan desteği uzunca bir dönem<br />
kesilirse, geri dönüşü olmayan bir hasar ortaya<br />
çıkabilir. ATP yokluğunda, hücreler homeostazisi<br />
sürdüremezler ve şişerek patlarlar. Nöronlar,<br />
glutamat gibi potansiyel olarak toksik<br />
nörotransmiterleri salarak kendiliğinden depolarize<br />
olabilirler. Normalde fazla glutamatı ATP-bağımlı<br />
pompa ile temizleyen glial hücreler de çalışmayı<br />
bırakabilir. Enerji yokluğunda, beyin hücrelerinin<br />
yaşamı tehdit altında kalır.<br />
İnme sırasında neler olduğunu inceleyip araştıran<br />
sinirbilimciler yeni tedavi şekilleri geliştirmişlerdir.<br />
İnmelerin çoğu kan pıhtılarının damarları tıkaması ile<br />
doku plazminojen aktivatör (tissue plasminogen<br />
activator, TPA) olarak adladırılan “pıhtı-çözücü” ilaç<br />
pıhtıyı parçalayabilir ve kan akımını eski haline<br />
döndürebilir. DPA yeterince çabuk verildiğinde, sonuç<br />
üzerinde çok heyecan verici etkiye sahip olabilir.<br />
Maalesef, ne olup bittiğinin mağdurun ailesince çok açık<br />
anlaşılamaması yüzünden, böyle bir ilacı inmeli kişiye<br />
çabucak vermek pek kolay değildir.<br />
Diğer bir yeni tedavi şekli ise inme sırasında toksik<br />
düzeye kadar artan ve glutamatı da içine alan<br />
nörotransmiterleri bloke eden ilaç grubunu<br />
kullanmaktır. Bu ilaçlar ya glutamat reseptörlerini<br />
veya glutamat tarafından çalıştırılan hücre içi sinyal<br />
yollarını engellerler. Bunun gibi birçok ilaç geliştirilme<br />
aşamasındadır. Ne yazık ki henüz hiçbiri inme üzerinde<br />
etkili değildir.<br />
Genetik hastalıklar<br />
Etkilenen bölgeye göre ortaya çıkan beyin hastalıkları<br />
uzun süreden beri doktorlar tarafından bilinmektedir.<br />
Birçok hastalık için konulan isim, ters gidiyor gibi<br />
görünen neyse ve beynin hangi bölgesi buna<br />
katılıyorsa, örneğin “parietal apraxia” da olduğu gibi<br />
onun Latince veya Yunanca’daki tanımlanmasıdır. Son<br />
on yılda genetik bilgilerdeki patlama herşeyi tümü ile<br />
değiştirmiştir. Birçok kalıtsal hastalık için sorun başka<br />
yerlerdedir.<br />
Bazı kişiler kalıtımsal olarak, yıllar ilerledikçe ayakta<br />
kararlı durmalarını güçleştiren bir artışla,<br />
hareketlerinin incelikli kontrolünü yapamazlar.<br />
Adlandırılmasındaki klasik hikayeyi yansıtan ve<br />
spinoserebellar ataksi olarak adlandırılan hastalığın,<br />
günümüzde ona neden olan gen kusurluluğundan<br />
kaynaklandığını biliyoruz. Diğer birçok durum, onu<br />
oluşturan nedene göre sınıflandırılabilir ve tanısal<br />
genetik testler, spinoserebellar ataksi veya diğer<br />
genetik kusurluluk olduğu kuşkulanılan hastalar için<br />
günlük sıradan bir uygulamadır. Artık bu hastalığın<br />
tanısı, eskiden olduğundan çok çabuk ve çok daha<br />
büyük doğrulukla yapılabilmektedir.
Öğrenme güçlüğü ve şizofreniye eğilimli bir ailenin soy<br />
ağacı. Bu sorunun bazen bir kuşağı nasıl atladığına dikkat<br />
ediniz.<br />
Durumu ilk tanımlayan doktorun adı ile adlandırılan<br />
Huntington hastalığı,vücudun istem dışı ve normal<br />
olmayan hareketlerinin gözlendiği bir nörodejeneratif<br />
hastalıktır. Bu hastalık insan genomunda huntingtin<br />
olarak adlandırılan en büyük genlerden birindeki<br />
tekrarlayan mutasyon nedeni ile ortaya çıkar.<br />
Hareketlerin yavaşlamasına, kas sertliğine, titremeye<br />
ve dengesizliğe neden olan Parkinson hastalığının bazı<br />
erken görülen biçimleri Parkin olarak kodlanan<br />
genlerdeki sorunlardan kaynaklanır. Tanıya yardımcı<br />
olması kadar diğer aile üyelerinde, hastalığın ortaya<br />
çıkmasıyla veya çocuklarına geçirmeleriyle ilgili riskler<br />
konusunda yapılacak bilgilendirilmeler için genetik<br />
testler kullanılabilir.<br />
Bununla birlikte, genetik devrim her ne kadar<br />
doktorların sinir sistemi hastalıklarıyla ilgilenme yönünü<br />
değiştirse de o sadece uzun bir keşif yolculuğunun<br />
başlangıcıdır. Aynı gen kusuru farklı kişilerde farklı<br />
hastalıklara, farklı gen kusurları ise çok benzer<br />
hastalıklara neden olabilirler. Bu farklılığı neyin<br />
oluşturduğunun ve genetik bileşimimizin yaşadığımız ve<br />
etrafımızda kurduğumuz dünya ile nasıl etkileştiğinin<br />
anlaşılması, yaşadığımız genomik çağdaki en büyük<br />
engellerden biridir.<br />
Tartışma Noktası<br />
Bir genetik hastalık ile ilgili risk taşıdığınızı fark etseniz<br />
bundan emin olmak ister misiniz? Genleri doğumdan önce<br />
belirlemek ve hastalığın gelişeceği bebeklerin doğumunu<br />
engellemek doğru mudur? Hastalıktan yakınanların, hastalık<br />
ortaya çıkmadan önce yaşadığı tüm yararlı ve üretken<br />
yıllara ne olacak?<br />
Öğrenme güçlüğü<br />
Şizofreni<br />
İnflamasyon-Multipl Skleroz (MS)<br />
Multipl skleroz, genç yetişkinlerin hastalığıdır. Birkaç<br />
hafta süren, kuvvetsizlik, uyuşma, çift görme veya<br />
denge noksanlığı hikayeleri ile karakterizedir.<br />
Tekrarlayan hastalık dönemleri arasındaki hafifleme<br />
hastalığın özelliğidir.<br />
Multipl skleroz, sinir sisteminde birdenbire ortaya<br />
çıkan ve ardından yeniden durulan bir<br />
inflamasyondan kaynaklanır. Bağışıklık sistemimiz<br />
bakteri veya virusların neden olduğu enfeksiyonlarla<br />
savaşmak için planlanmıştır. Bu sistem, bazen hatalı<br />
çalışır ve onların yerine bizim kendi organlarımızla<br />
savaşır. Bu durumu otoimmün hastalıklar olarak<br />
adlandırırız ve bu hastalıklar her dokuyu<br />
etkileyebilir. Bağışıklık sistemi, sinir hücrelerinin<br />
çevresini saran miyelin kılıfına saldırırsa miyelin<br />
kılıfının ortadan kalkmasına (demiyelinizasyon)<br />
neden olan yerel inflamasyon (yangı) gerçekleşir.<br />
Zamanla bu inflamasyon yatışır, miyelin tamir edilir<br />
ve işler normale döner. Bu inflamasyon kıvılcımını<br />
neyin başlattığı açık değildir ve bir çok kişide bu<br />
durum yalnızca kısa süren bir döneme sahiptir.<br />
Bununla birlikte, bazı kişiler beynin farklı bölümlerini<br />
etkileyen tekrarlayan hastalık nöbetlerine sahip olma<br />
eğilimi taşırlar.<br />
Henüz multipl sklerozdaki inflamasyonu neyin<br />
tetiklediğini bilmediğimizden, bu hastalığı tümü ile<br />
durduramamaktayız. Bununla birlikte, steroidler gibi<br />
bağışıklık sistemini baskılayan ilaçları kullanarak<br />
atakların süresini kısaltabileceğimizi biliyoruz. Bazı<br />
doktorlar, ağır MS hastalarında, bağışıklık sisteminin<br />
belli bölümlerinin azathioprin veya ß-interferon gibi<br />
ilaçlarla kalıcı olarak baskılanmasının yararlı<br />
olabileceğine inanmaktadır. Bu ilaçların kullanımında<br />
hala belirsizlik vardır.<br />
Bağışıklık sistemi, myastenia gravis olarak<br />
adlandırılan hastalığa neden olacak şekilde sinirlerin<br />
kaslar ile bağlandığı kavşaklara veya Guillain Barré<br />
sendromu olarak adlandırılan durumla sonuçlanacak<br />
şekilde omurilikten çıkan sinirlere de saldırabilir.<br />
Jacqueline du Pré : MS<br />
den zarar gören ve çok<br />
iyi bilinen bir müzisyen<br />
49
50<br />
Nörodejenerasyon –<br />
Alzheimer hastalığı<br />
Beynimiz: farklı durumlara nasıl tepki göstereceğimizi,<br />
kime aşık olacağımızı, nelerden korkacağımızı, neyi<br />
hatırlayacağımızı belirleyerek bizi biz yapar. İnsan<br />
doğasının bu temel yönü, beynimizin Alzheimer<br />
hastalığı olarak bilinen ilerleyen bozukluğa yakalanması<br />
ile açığa çıkar. Alzheimer hastalığı, yaklaşık olarak 65<br />
yaşındakilerin % 5 inde, 85 yaş ve üzerindekilerin ise<br />
% 25 inde yeteneklerin kaybolduğu bir tür demanstır.<br />
Bu, genellikle bellek kaybı ile başlayan, normal bir<br />
insan olduğunu unutmakla ilerleyerek ölümle sonuçlanan<br />
yürek burkan bir hastalıktır. Hasta yakınları açısından,<br />
sevdikleri birisinin bu tarzda kendini yitirmesi ise son<br />
derece zor bir durumdur. Sonunda, hasta kendisine en<br />
yakın olanları bile tanıyamayabilir ve giyinme, yemek<br />
yeme, banyo yapma ve tuvalete gitme gibi günlük<br />
ihtiyaçlarında bile desteğe gereksinim duyar. Onlara<br />
bakan kişilerin yaşamları da beklenmeyen bir biçimde<br />
değişikliğe uğrar.<br />
“Bugünlerde babam kim olduğumu bilmiyor. Beni hiçbir<br />
şekilde hatırlamıyor. Kızıyor ve en küçük şeyden korkuyor.<br />
Çevresinde neler olup bittiğini anladığını zannetmiyorum.<br />
Başlangıçta daima birşeyleri kaybeden unutkan biri gibi<br />
görünmüştü. Sonra daha kötü oldu. Yatmaya gitmiyordu,<br />
saatin kaç olduğunu hatta nerede olduğunu bilmiyordu.<br />
Şimdi büyük tuvaletini kontrol edemiyor ve yeme ile<br />
giyinmede yardıma ihtiyacı var. Başa çıkamıyorum.”<br />
Ters giden ne? Alzheimer hastalığı ilerledikçe, beyin<br />
hücreleri ölür: beyin kabuğu incelir ve karıncıklar<br />
(beyinde sıvı ile dolu bölgeler) genişler. Tanı genellikle<br />
kişi hayatını sürdürürken karakteristik klinik<br />
özelliklere göre yapılır, fakat hastalığı kesin olarak<br />
doğrulamak ölümden sonra yapılacak beynin<br />
mikroskopik incelenmesiyle hücre kaybının, amiloid<br />
plaklardaki yaygın amiloid protein tortularının ve<br />
beyin hücrelerinin normal bileşenleri olan çubuk<br />
benzeri proteinlerin karmakarışık fibriler yumaklar<br />
halini aldığının gösterilmesi ile mümkündür.<br />
Günümüz araştırma projeleri, erken dönemdeki<br />
Alzheimer hastalarında görülen mental değişiklikleri,<br />
diğer hastalıklarda (örneğin depresyonda) görülen<br />
değişikliklerden ayırmaya odaklanmış yeni<br />
nörofizyolojik testlerle yaşam sırasında tanı koymayı<br />
geliştirmeyi amaçlamaktadır.<br />
Beynin boyanması, amiloid<br />
plakları (yandaki kare) ve<br />
koyu renkli olarak boyanmış<br />
yumakları (ok) görünür hale<br />
getirir.<br />
Yine genetik, amiloid öncül proteini (amiloidi yapan<br />
protein) ve presenilini (öncül proteini yıkan enzimi<br />
kodlayan) kodlayan genlerdeki mutasyona dikkatimizi<br />
çekerek bu hastalığı anlamaya başlamamız için<br />
tutunacak bir dal sağlamıştır. Apolipoprotein E (apoE)<br />
genindeki özel bir değişimin mirası olan apoE-4 de<br />
hastalıkta en büyük risk faktörüdür. Bununla birlikte,<br />
genetik faktörler tüm hikayeyi açıklamaz. Toksinler<br />
gibi çevresel faktörler ve travmatik beyin hasarı gibi<br />
diğer etkiler de önemli rol oynayabilir. Fakat, genetiği<br />
değiştirilmiş olarak yetiştirilen laboratuar<br />
hayvanlarının hastalığın özelliklerini göstermesi<br />
genetik faktörlerin önemini vurgulamaktadır.<br />
Ancak bu araştırmalar hastalık süreçlerini<br />
kavramamızda vazgeçilmezdir ve bu konularda yapılan<br />
araştırmaların sonuçları çok dikkatle açıklanmalı ve<br />
lüzumsuz açıklamalar yapılmamalıdır,<br />
Hayvan araştırmalarının çok kıymetli olmasına ve ısrarla<br />
tedavi şekillerinin geliştirilmeye çalışılmasına rağmen,<br />
Alzheimer hastalığındaki ilerlemeyi engelleyecek tedaviler<br />
henüz mevcut değildir. Özellikle asetilkolin transmiterini<br />
kullanan sinir hücrelerinin hastalık koşullarındaki<br />
saldırılara karşı savunmasız olduğu bilinmektedir. Bu<br />
nörotransmiteri yıkan enzimin etkisini engelleyerek arta<br />
kalan astilkolinin etkisini güçlendiren ilaçlar, hayvan<br />
modelleri ve bazı klinik durumların her ikisinde de bir<br />
miktar iyileştirici etkiye sahiptir. Bununla birlikte, bu<br />
ilaçlar henüz tedavi edilemeyen bu hastalığın ilerlemesini<br />
yavaşlatacak bir şey yapamazlar. Genetik ipuçlarını<br />
birleştirmek, beyin kimyası ile psikolojik fonksiyonlar<br />
arasındaki ilişkileri anlamak ve hücrelerde hasar oluşturan<br />
mekanizmalar hakkında daha çok şey öğrenmek, sonunda<br />
bu bozukluğu yenmek için uygun bir yol olarak<br />
gözükmektedir.<br />
Depresif Bozukluk<br />
Depresyon ve nörodejenerasyonun birbiriyle ilişkili<br />
olabileceğini öğrenmek sizi şaşırtabilir, fakat<br />
günümüzde ağır depresyon geçiren kişilerin beyin<br />
hücrelerini yitirebileceklerini biliyoruz.<br />
Depresif bir bozukluk,<br />
hepimizin zaman zaman<br />
yaşadığı güçsüzlük<br />
hissinden oldukça<br />
farklıdır. Burada, zayıf<br />
ruh halinin haftalarca ve<br />
aylarca devam ettiği<br />
gerçekten ciddi bir<br />
hastalık durumuyla<br />
ilgilenmekteyiz. Bu durum<br />
hastaların ölmek istediği<br />
ve kendini öldürmeyi<br />
deneyebileceği noktaya kadar uzayan her şeye teslim<br />
olunmasıyla başlar. Hastalar uyku bozukluğu, iştahsızlık,<br />
konsantrasyon ve bellek zayıflığı ile yaşama karşı<br />
ilgisizlik gibi diğer karakteristik belirtiler de<br />
gösterirler. Neyse ki bu durum büyük ölçüde tedavi<br />
edilebilmektedir. Serotonin ve nöradrenalin gibi<br />
nöromodülatör transmiterlerin etkilerini artıran<br />
antidepresan ilaçlar, hastalığı hızla (haftalar içinde)<br />
tedavi edebilirler. Özel konuşma tedavileri de etkilidir.<br />
Kimyasal ve psikolojik<br />
tedavilerin birlikte<br />
uygulanması özellikle<br />
yararlıdır. Bu hastalık,<br />
şaşırtıcı bir şekilde<br />
yaygındır ve her 5 kişiden<br />
biri yaşamının bir<br />
bölümünde bir miktar<br />
depresif bozukluk yaşar.<br />
Ağır ve uzun süreli<br />
depresif olmak, stresli<br />
durumlarda (Bölüm 12) kısa<br />
süreli salınan ve yararlı<br />
olan kortizol gibi stres<br />
hormonlarının kontrolü<br />
üzerinde denge bozucu bir<br />
etkiye sahiptir.<br />
Vincent Van Gogh,<br />
depresyon hastası<br />
olan empresyonist<br />
ressam.
Bununla birlikte, stres hormonları uzun süre aktive<br />
olduklarında, özellikle beynin frontal ve temporal<br />
loblarında olmak üzere, beyin hücreleri üzerinde<br />
gerçekten hasar oluşturabilirler. Yakın zamanlarda<br />
antideprasan ilaçların beyin hücrelerinin bütünlüğünü<br />
geliştirdiği ve hipokampusta yeni sinir hücresi oluşma<br />
hızını artırdığı bulunmuştur. Böylece, bu ilaçlar beyni<br />
strese karşı korumak ve hatta stresin beyin<br />
üzerindeki toksik etkilerini tersine döndürmeye<br />
yönelik bir etkide bulunabilirler.<br />
Şizofreni<br />
Beyin kimyası ve beyin yapılarının birlikte normal dışı<br />
davranışını oluşturan diğer bir psikiyatrik bozukluk<br />
şizofrenidir. Bu hastalık, ilerleyen ve potansiyel olarak<br />
kişinin yaşamını engelleyen bir durum yaratır ve her<br />
100 kişiden 1 ini etkiler. Çoğunlukla yetişkinliğin erken<br />
döneminde başlayan bu durumun kanserden daha çok<br />
yıkıma neden olduğu söylenir.<br />
Şizofreninin en büyük belirtileri yanlış inanış (normal<br />
dışı inanışlar, yaygın olarak rahatsız edici tarzda garip<br />
düşünceler) ve halüsinasyonlardır (hastanın, olmadığı<br />
halde sesler işitme gibi duyusal izlenimler edindiği<br />
algılama bozukluğu). Farkında olma yeteneğinde,<br />
sosyal etkileşimde ve iş yapabilme yeteneğinde<br />
gittikçe artan bir azalma vardır.<br />
Bu durum çok yanlış anlaşılmıştır. Çoğunlukla<br />
karıştırıldığı “çift kişilik” ile hiç ilgisi yoktur ve bu<br />
hastaların şiddet yanlısı olduğu da doğru değildir.<br />
Gerçekten de, şizofrenili pek çok kişi tehlikeli<br />
olmaktan daha ziyade korkaktır. Hastalığın<br />
başlangıcında genetik faktörler açıkça rol oynar fakat,<br />
çevre ve stresle ilgili diğer koşullar da önemlidir.<br />
Bununla birlikte, belli psikolojik değişikliklere rağmen,<br />
karşılaşılan durum öncelikle bir beyin hastalığıdır.<br />
Uzun zamandan beri, beynin karıncıklarının bu<br />
hastalıkta genişlediği ve frontal lobların aktivitesinin<br />
bozulduğu bilinmektedir.<br />
“Önceleri kız kardeşimiz Sue’ya neler olduğunu<br />
bilmiyorduk. O üniversiteye sağlıklı başladı ve ilk<br />
yıldaki sınavların üstesinden kolayca geldi. Ardından<br />
değişmeye başladı, sessizleşti ve evde iken içine<br />
kapandı. Tek başına dışarı çıkan o eski haline hiç<br />
benzemiyordu. Arkadaşlarını görmemeye başladı.<br />
Sonraları okula da gitmediğini ve bütün gün<br />
yataktan çıkmadığını gördük. Bir gün, bize<br />
televizyondan onun özel güçlere sahip olduğunu<br />
söyleyen özel bir haber aldığını ve uyduların onun<br />
düşüncelerini telepati ile kontrol ettiklerini söyledi.<br />
Hiç bir neden yokken gülüyor, daha sonra ağlıyordu.<br />
Kuşkusuz ki bazı şeyler ters gidiyordu. Etrafında<br />
bulunan ve yaptığı her şeyle ilgili olarak konuşan<br />
birilerinin seslerini işittiğini söylüyordu. Onun<br />
şizofreniden rahatsız olduğu ortaya çıktı.<br />
Sue, ilk olarak iki aylığına hastaneye yattı. Şimdi<br />
düzenli olarak tıbbi tedavi alıyor. Son zamanlarda,<br />
uydularla ilgili garip düşüncelerden söz etmeyip<br />
daha iyi olmasına rağmen, hala bazı şeyler ilgisini<br />
çekmiyor. Üniversite eğitimini bırakmak zorunda<br />
kaldı. Kısa bir süre için yerel bir dükkanda<br />
çalışmaya başlamakla birlikte, tekrar iki haftalığına<br />
hastaneye yatmak zorunda kaldığı için işini<br />
kaybetti. O artık aynı kişi değil.“<br />
Dopamin reseptörlerini bloke eden ilaçlar, belirtilerin<br />
şiddeti ve sıklığını azaltmakla birlikte, durumu tedavi<br />
etmezler. En son çalışmalar, amfetamin gibi ilaçlar<br />
kullanılarak deneysel olarak aktive edildiğinde, şizofreni<br />
hastalarında dopamin salınmasındaki normal dışı<br />
durumun detekte edilebileceğini göstermiştir. Ölüm<br />
sonrası yapılan çalışmalar, gelişme sırasında sinirler<br />
arasında normal dışı bağlantılar olabileceğini ve<br />
glutamat gibi diğer nörotransmiter sistemlerinde<br />
fonksiyon bozukluğu görülebileceğini düşündürmektedir<br />
ve bu bozukluk hakkında keşfedilmesi gereken çok şey<br />
vardır.<br />
Mental bozuklukların doğasını anlamaya yönelik<br />
çabalarımız, medikal sinirbilim açısından gelinen son<br />
büyük noktayı gösterir. Medikal Araştırma Meclisi ve<br />
Wellcome Vakfı (Medical Research Council ve Wellcome<br />
Trust) önümüzdeki on yılda da mental sağlıkla ilgili<br />
araştırmaları gündemlerinde tutacaktır. Risk altındaki<br />
ailelerde (şekle bakınız) hastalığı geleceğe yönelik<br />
olarak incelemek için hem genetik bilgiden hem de beyin<br />
tarama araçlarından yararlanma günümüzün önemli<br />
projelerden biridir. “Moleküllerden hasta başına” kadar<br />
aradaki boşlukları tamamlamak, araştırma çabalarının en<br />
büyük engellerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir.<br />
Araştırmada Gelinen Son Nokta<br />
Sonuç<br />
Araştırmacılar<br />
Psikiyatrlar<br />
Pratisyen Hekimler<br />
Kişiler<br />
Yüksek Riskli<br />
Aileler<br />
Şizofreninin gelecekteki incelenmesi<br />
Nörolojik ve psikiyatrik hastalık araştırmalarının<br />
çoğu daha önceden bu hastalığa sahip olanlar<br />
üzerinde yürütülmektedir. İskoçya’daki<br />
araştırmacılar, bu durumun gelişmesi riski olan aile<br />
üyelerini incelemede, genetik bilgiyi kullanmaktadır.<br />
Hastalığın henüz yeni gelişmekte olduğunu gösteren<br />
markerlar teşhis edilebilir mi diye, beyin tarama ve<br />
mental fonksiyon ile fiziksel özellik testleri düzenli<br />
aralıklarla yürütülmektedir. Bu bilgi, yeni tedavilerin<br />
gelişmesinde çok yarar sağlayacaktır.<br />
İlgili İnternet Sayfaları: Beyin ve omurilik vakfı: http://www.bbsf.org.uk<br />
İngiliz epilepsi birliği: http://www.epilepsy.org.uk İnme: http://www.strokecenter.org<br />
Ulusal nörolojik bozukluklar ve inme Enstitüsü: http://www.ninds.nih.gov<br />
51