Program Yönetimi - Savunma Sanayii MüsteÅarlıÄı
Program Yönetimi - Savunma Sanayii MüsteÅarlıÄı
Program Yönetimi - Savunma Sanayii MüsteÅarlıÄı
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ISSN 1307-8380<br />
2011/4 SAYI 17<br />
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Söyleşi<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarı<br />
Murad BAYAR
Elimizdeki programın ruhu, bizi yalnız bir kısım vatandaşla alâkalı<br />
kalmaktan meneder. Biz, büyük Türk Milleti'nin hizmetindeyiz.<br />
(1937)
ISSN 1307-8380<br />
2011/4 SAYI 17<br />
Bu<br />
sayımızda<br />
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Söyleşi<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarı<br />
Murad BAYAR<br />
06<br />
Bir Konuk Bir Söyleşi<br />
Sn. Murad BAYAR<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarı<br />
Yayın Sahibi<br />
Danışma Kurulu<br />
Yayın Kurulu<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
Müsteşarlığı Adına<br />
Murad BAYAR<br />
Prof. Dr. Canan ÇİLİNGİR<br />
Prof. Dr. Aydın KÖKSAL<br />
Dr. Veysel YAYAN<br />
Dr. Faruk YARMAN<br />
Mehmet AKÇAY<br />
Necip BERKMAN<br />
Turgut ŞENOL<br />
Demet YAKIŞIR (Başkan)<br />
Murat AKSOY (Başkan Yardımcısı)<br />
Ayşegül TOKATLI<br />
Bülent Ecevit BEYOĞLU<br />
Canan KOŞAR<br />
Ersoy AKSOY<br />
Füsun KAYAALP<br />
Gökhan UÇAR<br />
İbrahim Sami EREL<br />
İrfan ŞAHİN<br />
Jale KARAKAŞ<br />
Kemal UYAR<br />
Muhsin Tamer ÖZDEMİR<br />
Murat ÇİZGEL<br />
Murat ULAÇ<br />
Necmi KOLDAŞ<br />
Önder BARAN<br />
Sinan DAL<br />
Tutku ÖNEL<br />
12<br />
18<br />
22<br />
<strong>Savunma</strong> Planlama ve<br />
Sistem Tedariki Sürecinde<br />
Proje, <strong>Program</strong> ve<br />
Portföy Yönetimi<br />
FNSS<br />
Proje Yönetimi<br />
Stratejik Yönetişim:<br />
Bütünleşik Proje,<br />
<strong>Program</strong> Portföy Yönetimi<br />
Sorumlu<br />
Yazı İşleri Müdürü<br />
Fotoğraflar<br />
Yayın İdare Adresi<br />
Necmi KOLDAŞ<br />
Veli YILDIRIM<br />
T.C. M.S.B.<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı<br />
Nasuh Akar Mah.<br />
Ziyabey Caddesi 1407. Sokak<br />
No: 4 (06520) Balgat / ANKARA<br />
Tel: +90 312 411 90 00<br />
Faks: +90 312 411 93 86<br />
www.ssm.gov.tr<br />
yk@ssm.gov.tr<br />
27<br />
Uzay <strong>Program</strong>ında<br />
Dört Ana Eksen<br />
Yayın Türü<br />
Yayın Şekli<br />
Ulusal Süreli Yayın<br />
3 Aylık - Türkçe<br />
Yayın Tarihi Ocak 2012<br />
Tasarım ve<br />
Baskı<br />
"Tüm yayın hakkı <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı'na ait olup, ücretsizdir.<br />
Parayla satın alınmaz. Yazıların sorumluluğu yazarına aittir.<br />
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
YAYIN KURULUNDAN<br />
Değerli okuyucular,<br />
2011 yılının “<strong>Program</strong> Yönetimi” temalı son sayısında sizlerle birlikteyiz. Bu<br />
sayımızda; <strong>Savunma</strong> Planlama ve Sistem Tedariki Sürecinde Sistem Mühendisliği,<br />
Proje, <strong>Program</strong> ve Portföy Yönetimi ve daha pek çok alanda, sektörümüze fikirsel<br />
katkı sağlayacağını değerlendirdiğimiz çalışmaları sizlerle paylaşıyoruz. Söyleşi<br />
bölümünde ise <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı’nın 2012-2016 Stratejik Planına<br />
dolayısıyla sektörün geleceğine ilişkin olarak önemli bilgilerin yer aldığı, Sn. Murad<br />
BAYAR’ın açıklamaları yer almaktadır.<br />
Dergimizin teması olarak belirlenen <strong>Program</strong> Yönetimi, yeni Stratejik Planımızın dört<br />
stratejik amacından birisidir. Bu konuyu öne çıkaran husus, Müsteşarlığımızda bugün<br />
itibarı ile yürütülmekte olan toplamda 27 milyar $ bedelli 280’in üzerinde projedir.<br />
Büyük çeşitlilik gösteren bu proje portföyünü bütünsel ve uzun vadeli bir bakış<br />
açısıyla ele almak ve bunun sistematiğini oluşturmak büyük önem taşımaktadır. Aksi<br />
halde mevcut yapı, kişileri sorumlu olduğu projelerde ürünü bir an evvel envantere<br />
sokma hedefi çerçevesinde faaliyetlerini yürütmeye zorlamakta; bu da büyük resmin<br />
gözden kaçmasına sebep olabilmektedir.<br />
<strong>Program</strong> Yönetimini, ilişkili tüm faaliyetleri bir program hedefi çerçevesinde<br />
örgütleyen bir yaklaşım olarak tanımlayabiliriz. Tedarik edilecek savunma<br />
ürünlerinin, oluşturulacak program çatıları altında, bütünsel ve uzun vadeli bir<br />
yaklaşımla ele alınacağı; elde edilmek istenen faydaya yönelik olarak<br />
projeler arasındaki ilişkilerin tanımlanacağı bir kurguyu içerecek<br />
süreçlerin ve organizasyonun geliştirilmesi hedeflenmektedir.<br />
Bir sonraki sayımızda buluşmak dileğiyle,<br />
Esen kalın.
33<br />
Geleceğe Yolculukta<br />
Sistem Mühendisliği ve<br />
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
64<br />
GÜNDEM<br />
Ziyaretler,<br />
İmza Törenleri ve<br />
Fuarlar<br />
Haberler<br />
37<br />
A400<br />
Ulaştırma Uçağı Projesi<br />
69<br />
Ulusal Eelektromanyetik<br />
40<br />
Bomba Geliştirme <strong>Program</strong>ı<br />
49<br />
Müşterek<br />
Taarruz Uçağı Projesi<br />
TeoridevePratikte<br />
56<br />
<strong>Program</strong> Yönetimi
Bir Konuk Bir Söyleşi<br />
Sn. Murad BAYAR<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarı<br />
Sn. Müsteşarım, son dönemde savunma<br />
sanayimizde dikkate değer bir gelişim süreci<br />
gözlemekteyiz. Dergimizin bu sayısında, bu<br />
gelişimin arkasında payı bulunan kamu<br />
politikalarını ve gelecek döneme ilişkin<br />
hedef ve stratejileri okuyucularımıza<br />
aktarmayı arzuluyoruz. Öncelikle, SSM’nin<br />
2007-2011 Stratejik Planını ve hedeflerin<br />
gerçekleşme durumunu değerlendirebilir<br />
misiniz?<br />
Bilindiği üzere kamu idarelerinde stratejik<br />
yönetim anlayışının hayata geçirilmesine<br />
yönelik çalışmalar 5018 sayılı Kamu Mali<br />
Yönetimi ve Kontrol Kanunu çerçevesinde bir<br />
yükümlülük olarak gündeme gelmiştir.<br />
Devamında, Yüksek Planlama Kurulu Kararları<br />
uyarınca pilot kamu idareleri belirlenerek<br />
stratejik planlama çalışmaları başlatılmıştır.<br />
Müsteşarlığımız bu süreçte gönüllü olarak pilot<br />
kurumlar arasına girmiş ve 2007-2011 Stratejik<br />
Planı’nı hazırlamıştır.<br />
Sektördeki gelişim ve dönüşümün bir benzeri<br />
de Müsteşarlığımız içerisinde yaşanmaktadır ki<br />
bunun itici gücü stratejik yönetim uygulamaları<br />
olmuştur. Stratejik planlama çalışmaları sayesinde<br />
resmin bütünü görülmeye başlanmış;<br />
içinde bulunduğumuz durum hakkında ciddi<br />
bir farkındalık oluşmuş ve geleceğe yönelik<br />
sistematik bir yaklaşım ortaya konmuştur. SSM<br />
için ilk planlama dönemini, süreci içselleştirme<br />
adımı olarak görmekteyim. Bu dönemde<br />
kurumsal standartların oluşması sağlandı. Stratejik<br />
Plan ve buradaki hedefler, sektörle derli<br />
toplu bir iletişim aracı olarak hizmet vererek,<br />
planlı çalışma kavramını gündeme getirdi. Bu,<br />
sektörde de kullanıcı tarafında da yürütülen
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
07<br />
faaliyetlere zemin olmuş ve Müsteşarlığımıza<br />
etkinlik kazandırmıştır.<br />
2007-2011 planımızı geriye doğru yorumlarsak;<br />
mevcut yapı içerisinde, yani yapısal bir<br />
düzeltme olmaksızın neler yapılabilir düşüncesi<br />
içinde olduk ve koyduğumuz hedefleri<br />
önemli ölçüde başardığımızı görebiliyoruz. Bu<br />
değerlendirmeyi biraz daha detaylandırırsak;<br />
planımızdaki hedefleri iki ana çatı altında ele<br />
alabiliriz. Birinci grup, Müsteşarlık çatısı altında<br />
yürütülen faaliyetlerin iyileştirilmesi ve iyi<br />
uygulamaların kurumsallaştırılması adına<br />
oluşturulan hedefleri; ikinci grup ise sanayi için<br />
konulan zorlayıcı hedefleri kapsamaktadır.<br />
Kurumsal gelişimimize yönelik hedefler çerçevesinde:<br />
TSK ihtiyaçlarının karşılanmasında üstlendiğimiz<br />
sorumluluklar artırılmış; yürüttüğümüz<br />
proje sayısı 60'dan 260'a çıkmış,<br />
Teşkilatımız etkin bir yapıya kavuşturulmuş;<br />
4 Müsteşar Yardımcılığı ve 16 Daire<br />
Başkanlığı altında uzmanlık grup müdürlükleri<br />
kurulmuş,<br />
Birimlerin ve pozisyonların iş tanımları<br />
oluşturulmuş,<br />
Etkin bir İç Kontrol sistemi kurulmuş,<br />
Yönetim Sistem Dokümanları (iç yönergeler)<br />
bütünsel yaklaşımla yeniden yapılandırılmış,<br />
Sözleşme standartları oluşturulmuş,<br />
Proje Beratı ve Proje Yönetim Planı uygulamaları<br />
başlatılmış,<br />
Maliyet Artı sözleşme tipi için pilot<br />
uygulamalar hayata geçirilmiş,<br />
Elektronik imza ve kağıtsız ofis için EDASYS<br />
sistemi devreye alınmış,<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<strong>Savunma</strong> ve havacılık ürünleri ihracatı 1<br />
milyar $ seviyelerine ulaşmış,<br />
Yerli yan sanayiye %20 iş payı verme<br />
zorunluluğu getirilmiş,<br />
Sektörel Stratejiler, Yan Sanayi Bütünleştirme<br />
Prosedürü, İhracat Stratejisi, Teknoloji<br />
Yönetim Stratejisi gibi tamamlayıcı<br />
strateji ve politika unsurları yazılı hale<br />
getirilmiş,<br />
NATO Ajansları ihalelerinde kazanım/<br />
harcama dengesinde 1’in üzerine çıkılmış,<br />
Firmalarımızın uluslararası tedarik zincirlerinde<br />
yer almasını teminen 9 adet işbirliği<br />
anlaşması ve 20 adet temel sipariş anlaşması<br />
imzalanmış,<br />
TOBB <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Sektör Meclisi ve<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> İhracatçılar Birliği kurularak<br />
sektörün kurumsallaşması yönünde<br />
önemli adımlar atılmıştır.<br />
Buna karşın sektörde kişi başı ciro rakamının<br />
250.000 $’a ulaşması, bir adet çok uluslu<br />
projeye sanayimizin liderlik etmesi hedeflerine<br />
ulaşılamamıştır.<br />
Milyon $<br />
3.000<br />
2.500<br />
2.000<br />
1.500<br />
1.000<br />
500<br />
0<br />
1.301<br />
1.337<br />
2003 2004<br />
1.720<br />
1.591<br />
2.010 2.317 2.319 2.733<br />
2005 2006 2007 2008 2009 2010<br />
Grafik 1: <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> dolaysız Sektör Cirosu<br />
60<br />
52,1<br />
50<br />
44,2 45,7<br />
41,6<br />
40<br />
36,7<br />
30 25<br />
20<br />
10<br />
0<br />
2003 2006 2007 2008 2009 2010<br />
Grafik 2: TSK İhtiyaçlarının Yurtiçinden Karşılanma Oranı %<br />
Milyon $<br />
200 400 600 800 1000<br />
0<br />
832<br />
853<br />
784<br />
615<br />
487<br />
331 337<br />
196<br />
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010<br />
Garfik 3: <strong>Savunma</strong> ve Havacılık İhracatı<br />
Grafik 4: İthalat - İhracat Sıralaması<br />
Özetle, “savunma sanayiine yön veren uzman<br />
tedarik kurumu” olma hedefi çerçevesinde<br />
gerçekleştirilen faaliyetlerin ne derecede<br />
Her kademede çalışanlarımız için eğitim<br />
planları oluşturulmuş,<br />
Yüksek nitelikli personel istihdamı (kamuda<br />
talep edilen en yüksek KPSS ve KPDS<br />
kriterleri) sağlanmış,<br />
Stratejik yönetim sürecinin rutinleri kurumsallaştırılmıştır.<br />
Buna karşın proje yönetim sürelerinin kısaltılması<br />
alanında hedeflenen iyileşme sağlanamamıştır.<br />
Sanayinin gelişimine esas hedefler<br />
kapsamında:<br />
TSK ihtiyaçlarının yurtiçinden karşılanma<br />
oranı (YİKO) %50’nin üzerine çıkarılmış,<br />
GENEL BAŞARI DEĞERLENDİRMESİ<br />
6. Offset ticeretini koordine etmek<br />
5. <strong>Savunma</strong> sanayii ürünleri ihracatını<br />
desteklemek<br />
4. Araştırma ve geliştirmeyi desteklemek<br />
3. <strong>Savunma</strong> sanayii sektörünün<br />
yönlendirilmesi<br />
2. Yerli savunma sanayiinin gelişimine<br />
katkı sağlanması<br />
1. TSK ihtiyaçlarının karşılanması<br />
2,52<br />
2,82<br />
2,64<br />
2,65<br />
3,21<br />
3,00<br />
3,51<br />
3,65<br />
3,57<br />
3,65<br />
4,05<br />
3,97<br />
3,95<br />
3,60<br />
0,00 0,50 1,00 1,50 2,00 2,50 3,00 3,50 4,00 4,50<br />
2010<br />
2005
Bir Konuk Bir Söyleşi<br />
sonuç verdiğini görmenin en doğrudan yolu<br />
paydaşların değerlendirmelerine başvurmaktır.<br />
Biz de, geçmiş beş yıldaki çalışmaların<br />
dışarıda nasıl bir algı yarattığını ölçmek ve<br />
Müsteşarlığımızdan beklentileri almak amacıyla<br />
100 kişiyle yüz yüze görüşmeler gerçekleştirdik<br />
ve performansımızı 5 puan üzerinden<br />
değerlendirmelerini istedik. 2005 yılına göre<br />
tüm sorumluluk alanlarımızda ilerleme kaydettiğimizi<br />
tespit ettik.<br />
<strong>Savunma</strong> sanayimizin bugün ulaştığı seviyeyi<br />
nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
Bugün özgün ürünleri, ihracatı, ana yüklenicileri,<br />
alt yüklenicileri, KOBİ’leri ile ülkemizde,<br />
olgunlaşmış bir savunma sanayi sektörünün<br />
varlığından söz edebiliriz. Türk savunma<br />
sanayii; MKEK, TSKGV ve SSM bağlısı şirketler,<br />
askeri fabrikalar, TÜBİTAK Enstitüleri ve özel<br />
sermayeli firmalardan oluşan karma bir yapı<br />
sergilemektedir. Sektörde, yaklaşık 50.000 kişi<br />
istihdam edilmekte; dolaylı ve dolaysız toplam<br />
3,5 milyar $ ciro yapılmakta ve 850 milyon $<br />
ihracat gerçekleştirilmektedir.<br />
<strong>Savunma</strong> sanayimiz hacim olarak hala küçük<br />
bir sektör olmakla birlikte; son yıllarda yüksek<br />
teknolojiyi haiz silah sistemlerinin yurtiçinde<br />
geliştirilmesine başlanmıştır. Bunlara, ALTAY<br />
ana muharebe tankı, ANKA insansız hava<br />
araçları, MİLGEM korveti, piyade tüfekleri,<br />
roket ve füzeler ve daha pek çok örnek<br />
verebiliriz. Gelinen noktanın, bundan sonrası<br />
için cesaret verici olduğunu söyleyebilirim.<br />
Ancak, dünya ölçeğindeki örnekleri de dikkate<br />
aldığımızda henüz yolun başlarında olduğumuzu<br />
hep aklımızda bulundurmalıyız.<br />
Burada belirli kısıtlar altında bir mücadele<br />
verildiğini söyleyebilirim. Şöyle ki; savunma<br />
sanayisi gelişmiş ülkelere baktığımızda, bu<br />
ülkelerin sanayilerinin de gelişmiş olduğunu<br />
görüyoruz. Oysa ülkemizde teknoloji geliştirme<br />
tecrübesine sahip bir sanayiden bahsedemeyiz.<br />
Dolayısıyla platform geliştiricisi ve alt<br />
sistem tasarımcısı firmaların oluşması, bu kültürün<br />
yerleşmesi zaman almaktadır. Sanayinin<br />
teknoloji geliştirme arayışında olmadığı bir<br />
ortamda araştırma kuruluşları ve üniversitelerimizden<br />
de yeterince katkı alabildiğimizi<br />
söyleyemeyiz. Diğer taraftan firmalarımızın<br />
belirli alanlara odaklanması ve ihtisaslaşmasında<br />
sıkıntı görülmektedir. Bu da uluslararası<br />
pazarda marka yaratmamızı zorlaştırmaktadır.<br />
Geçtiğimiz dönemde eksik kaldığını veya<br />
gerçekleştirilemediğini değerlendirdiğiniz<br />
hedef veya bir çalışma var mı?<br />
Bu konuya stratejik plan bağlamında söyleşimizin<br />
ilk bölümünde biraz değinmiştim. Zaten<br />
“tüm hedeflerimize ulaştık” değerlendirmesi<br />
fazlaca iyimserlik olur. Ulaşılan her hedefi, bir<br />
sonraki aşamanın ilk adımı olarak almak<br />
gerekir.<br />
Bugün savunma sanayimizde, ana yüklenici<br />
yani platform tasarımcısı olarak hizmet veren<br />
birinci seviye firmalar ve bunlara destek sunan<br />
çok sayıda KOBİ oluşmuş durumdadır. Ancak,<br />
sağlıklı bir sanayi yapısından bahsedeceksek bu<br />
ikisi arasında yer alacak alt sistem geliştirebilen,<br />
tasarım bazlı iş paketi sorumluluğu<br />
alabilen firmaların oluşmasına ihtiyaç duyulmaktadır.<br />
Bu yolla, hem alt sistem düzeyinde<br />
bağımlılıklar azaltılabilir hem de envanterde<br />
ağırlığı artmaya başlayan yerli sistemlerin<br />
bakım idamesinde kendi sanayimizin daha<br />
fazla sorumluluk üstlenmesi sağlanabilir. Halen<br />
kullanımda olan savunma ürünlerinin lojistik<br />
desteğinde önemli hacimde bir kaynak<br />
yurtdışına kaçmaktadır.<br />
TÜBİTAK Enstitülerinin ileri teknolojiler geliştirme<br />
anlamında önemli bir kaynak olduğu;<br />
buna karşın bu potansiyelden yeterince yararlanılamadığını<br />
düşünmekteyim. Enstitülerin<br />
sistem geliştirme alanında sanayiye rakip değil;<br />
sanayinin teknoloji geliştirme faaliyetlerine<br />
destek olması sağlanmalıdır.<br />
Diğer taraftan, firmalarımızın ürün portföylerini<br />
geliştirmelerine destek olacak, Ar-Ge<br />
faaliyetlerinin daha sistematik bir yapıda<br />
yürütülmesini sağlayacak ve ihracatı teşvik<br />
edecek kaynak yaratma mekanizmalarını<br />
oluşturmak durumundayız. Bahsettiğim tüm<br />
bu eksiklikler önümüzdeki dönemin hedeflerinin<br />
ipuçlarını vermektedir.<br />
Bu yıl, yeni Stratejik Plan yürürlüğe giriyor.<br />
Hazırlık çalışmalarına büyük çaba<br />
harcandığını biliyoruz. Planlama sürecine<br />
kısaca değinebilir misiniz?<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı 2012-2016<br />
Stratejik Planı bir buçuk yıl süren planlı<br />
faaliyetler dizisinin ürünü olarak orta-ya<br />
çıkarılmıştır. Çalışmanın bilimsel altyapısını<br />
Dengeli Kurumsal Karne (Balanced Scorecard)<br />
tekniğini esas alarak oluşturduk. Planlama<br />
sürecini bir proje olarak ele alıyoruz. İlk olarak<br />
dengeli bir kurumsal temsil sağlayan planlama<br />
ekibi oluşturduk ve proje takvimini belirledik.<br />
Mart 2010’da gerçekleştirdiğimiz başlama<br />
toplantısı ile yaklaşık bir yıl sürecek çalışmalara<br />
ilk adımı attık. Planlama Ekibi aksatmaksızın<br />
haftada bir kez salı toplantılarında bir araya<br />
geldi. Durum analizine büyük önem verildi ve<br />
analizler yaklaşık altı ay sürdü.<br />
Bu dönemde, çözüm üretme telaşına<br />
kapılmaksızın araştırmalar sürdürüldü. İç ve dış<br />
çevrenin kapsamlı analizi için Paydaş Analizi, İç<br />
Tarama Anketi, Kurum içi Çalıştaylar, Daire<br />
Başkanları Çalıştayı, GZFT Analizi, PEST Analizi<br />
Bugün özgün ürünleri,<br />
ihracatı, ana yüklenici-leri,<br />
alt yüklenicileri, KOBİ’leri<br />
ile ülkemizde, olgunlaşmış<br />
bir savunma sanayi<br />
sektörünün varlığından söz<br />
edebiliriz.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
09<br />
ile kullanıcı ve sanayi temsilcileriyle Vizyon<br />
Paylaşım toplantıları gerçekleştirildi. Burada<br />
paydaş analizi kapsamında gerçekleştirilen<br />
mülakatlara tekrar değinmek istiyorum; çünkü<br />
sektöre etki eden herkesin düşüncelerini<br />
önemsiyoruz. Kurumumuzun geçmiş beş<br />
yıldaki çalışmalarının dışarıda nasıl bir algı<br />
yarattığını ölçmek ve Müsteşarlığımızdan<br />
beklentileri anlamak amacıyla; çeşitli kademelerden<br />
30 TSK, 48 sanayi, 22 üniversite, basın ve<br />
STK temsilcisi ile yüz yüze mülakatlar<br />
gerçekleştirildi.<br />
Tüm bu çalışmalar neticesinde ortaya çıkarılan<br />
bilgi, tespit ve öneriler yorumlanarak Durum<br />
Analizi Raporu’nda kâğıda döküldü. Strateji<br />
geliştirme çalıştaylarında bu rapor, fikir<br />
oluşturma sürecinin zemini olarak kullanıldı.<br />
Her bir strateji geliştirme çalıştayının ardından<br />
ortaya çıkan tablo Üst Yönetimin değerlendirmelerine<br />
sunularak, alınan geri beslemelerle<br />
bir sonraki aşamaya geçildi. Dolayısıyla<br />
planımızın, yukarıdan dikte edilen stratejilerden<br />
değil tüm paydaşların fikirlerinden<br />
esinlenerek hazırlandığını; sürecin ciddiyetle<br />
yürütüldüğünü ve katılımcılığı yüksek bir süreç<br />
yaşandığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı 2012-2016<br />
Stratejik Planında hedef ve stratejiler hangi<br />
temel tespitler üzerine kuruldu? Planın ana<br />
çerçevesini ve fark yaratmasını beklediğiniz<br />
unsurlarını paylaşabilir misiniz?<br />
Genel eğilimlere baktığımızda Türkiye’nin<br />
bölgesel ve hatta küresel öneminin arttığını<br />
görüyoruz. Bu husus sektörün ihracat performansına<br />
da olumlu yansıyor. Buna karşın<br />
uluslararası rekabet artıyor. İhracatın söz<br />
konusu olduğu pek çok alıcı ülke, kendi<br />
sanayilerine yatırım talep etmekteler. Diğer<br />
taraftan, tehditlerde çeşitlenme paralelinde iç<br />
güvenlik ihtiyacı da artıyor. Otonom sistemler,<br />
nanoteknoloji, alternatif enerjiler, enerji<br />
depolama, uzay, insansız araçlar, siber harp,<br />
ileri malzemeler, uzaktan algılama, siber istihbarat<br />
gibi ileri teknoloji alanları ve bunların<br />
savunma uygulamaları öne çıkıyor. Doğal<br />
olarak Ar-Ge çalışmalarına olan ihtiyaç her<br />
zamankinden fazla hissediliyor. Kullanıcılarda<br />
beşikten mezara çözüm beklentisi oluşuyor; bu<br />
da bir sistemin tasarımından envanterden<br />
çıkarıldığı ana kadar tüm süreçte sanayi,<br />
tedarikçi ve kullanıcı işbirliğini gerekli kılıyor. Bu<br />
süreçte harekât ihtiyaçlarının teknik isterlere<br />
dönüştürülmesinden, teslim edilen sistemlerin<br />
lojistik desteğinin sağlanmasına kadar pek çok<br />
alanda sanayinin üstlendiği rol gelişiyor. Gün<br />
geçtikçe karmaşıklaşan rekabet ortamında<br />
nitelikli insan kaynağı yetiştirmek en önemli<br />
konulardan biri haline geliyor.<br />
Bu tespitler ve birinci planlama döneminden<br />
edindiğimiz birikimin üzerine koyarak hazırladığımız<br />
2012-2016 stratejik planımız; sanayide<br />
ve teknolojide derinleşme, program yönetimine<br />
geçiş, stratejiler ile kaynak ilişkisinin<br />
daha iyi kurulması, lojistik ihtiyaçlara çözüm<br />
üretmek gibi oldukça zorlu hedefler içeriyor.<br />
2007-2011<br />
<strong>Savunma</strong> sanayiine yön veren uzman<br />
tedarik kurumu olmak...<br />
I. ETKİN TEDARİK<br />
Proje sürelerini kısaltma: %10<br />
Kalite ve Sanayi Güvenliği Uyum Sertifikası<br />
Proje yönetiminde kurumsal stratejiler ile uyum<br />
II. ÖZGÜN ÇÖZÜM ÜRETEN SANAYİ<br />
%50 YİKO<br />
250.000 $/kişi<br />
%20 KOBİ<br />
Ar-Ge ve Müknet’ler için kaynak<br />
III. ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ<br />
1 Milyar $ ihracat<br />
NATO ihalelerinden daha fazla pay<br />
IV. ETKİN KURUMSAL YAPI<br />
Eğitim<br />
Bilgi Yönetimi<br />
Stratejik yönetim<br />
2012-2016<br />
<strong>Savunma</strong> ve güvenlik teknolojilerinde<br />
Türkiye’yi üstün kılmak...<br />
I. PROGRAM YÖNETİMİ<br />
<strong>Program</strong> yönetiminde olgunluk<br />
İhtiyaç yönetimine sanayi katkısı<br />
Strateji ve kaynak ilişkisi<br />
II. SÜRDÜRÜLEBİLİR SANAYİ<br />
Etkin, verimli sektör<br />
Sektör derinliği, tasarımcı yan sanayi (%70 SK/O; %30<br />
KOBİ<br />
Lojistik sözleşmeleri<br />
İhracat hedefi: 2 Milyar $<br />
Ciro hedefi: 8 Milyar $<br />
III. TEKNOLOJİK YETKİNLİK<br />
Özgün geliştirme projeleri<br />
Teknoloji derinliği<br />
Test merkezleri<br />
IV. DEĞER YARATAN-DEĞER GÖREN ÇALIŞMALAR<br />
Kurumsal yetkinlik ve birikim<br />
Kurum kimliği ve iletişimin geliştirilmesi<br />
Çalışan motivasyonu<br />
Yeni planda hedeflerimiz kurumsal gelişimden<br />
ziyade içinde bulunduğumuz sistemin<br />
iyileştirilmesine odaklanmaktadır. Vizyonumuz<br />
“<strong>Savunma</strong> ve güvenlik teknolojilerinde<br />
ülkemizi üstün kılmak” olarak ifade buluyor.<br />
Projelerimizi, program yönetimi yaklaşımıyla<br />
ele almayı; savunma ürünlerinin lojistik destek<br />
sürecinde sanayinin daha fazla rol almasını;<br />
sanayi ve teknoloji tabanının derinleştirilmesini<br />
hedefliyoruz. Dolayısıyla yeni planımız<br />
kontrolü tek başına Müsteşarlığımızda olmayan,<br />
vadesi orta-uzun, etki derecesi yüksek pek<br />
çok hedef ve proje içermektedir. Doğal olarak<br />
ikinci dönemde hedeflere ulaşma noktasında<br />
Müsteşarlığımızı görece zor bir süreç beklemektedir.<br />
2012-2016 Planımızda önceliklerimizi dört<br />
başlık altında ele alıyoruz:
Bir Konuk Bir Söyleşi<br />
1- <strong>Savunma</strong> sanayimizin rekabetçiliğini ve<br />
sürdürülebilirliğini sağlamak,<br />
2- Projelerimizi bütünsel program yönetimi<br />
yaklaşımıyla ele almak,<br />
3- Teknolojik yetkinliklerimizi geliştirmek,<br />
4- Değer yaratan ve değer gören çalışanlara<br />
sahip olmak.<br />
<strong>Savunma</strong> sanayimiz bugün çok sayıda geliştirme<br />
projesinin sorumluluğunu üstlenmiş<br />
olmakla birlikte çıktılar yeni yeni görülmeye<br />
başlandı. Bu sürecin başarıya ulaşmasını ve<br />
sanayimizde birikmiş olan güncel bilgi ve<br />
teknoloji, ürün portföyü, insan kaynağı,<br />
motivasyon ve diğer her türlü yetkinliğin<br />
önümüzdeki on yıllara taşınabilmesini başlı<br />
başına bir stratejik konu olarak değerlendiriyoruz.<br />
Bunun yanı sıra, uzun zamandır gündemde<br />
olanlar dahil, TSK savunma sistem ihtiyaçlarının<br />
büyük çoğunluğu son dönemde<br />
sözleşmeye bağlanarak sektöre iş hacmi olarak<br />
yansıdı. Önümüzdeki dönemde, proje hacminin<br />
aynı şekilde sürmesi beklenmemelidir.<br />
Buradan hareketle 2015 yılından itibaren<br />
yaşanabilecek sıkıntıların aşılabilmesi için bir<br />
takım tedbirler öngörmeliyiz. İlk stratejik<br />
amacımız olan sürdürülebilirlik ve rekabetçilik<br />
başlığı altında firmalarımızın tedarik zincirlerinin<br />
geliştirilmesi; sanayinin ürün ömür<br />
devrinin tamamında etkin rol alması; ihracatın<br />
teşvik edilmesi ve sektörde rasyonelleşmenin<br />
sağlanması adına faaliyetler yürütmeyi<br />
planlamaktayız.<br />
Son dönemde, insansız hava araçları, yüzücü<br />
köprüler, zırhlı araçlar gibi elle tutulur olmaya<br />
başlayan özgün ürünlerimiz için ciddi bir<br />
kaynak tahsisi gerçekleştirdik; ancak bunu<br />
ciddi bir Ar-Ge ile aşağıdan besleyebildiğimizi<br />
söyleyemeyiz. Gelişmiş ülkelere baktığımızda,<br />
savunma bütçelerinin %5-15’i arasında bir<br />
oranını Ar-Ge’ye ayırdıklarını görüyoruz.<br />
Ülkemiz için %5 oranını bile esas alsak, yıllık<br />
500 milyon $’ın üzerinde bir kaynak ihtiyacı<br />
ortaya çıkar. Tedarik projelerine paralel olarak<br />
ayrılması gereken bu rakam teknoloji tabanını<br />
ve hatta geleceği beslemek anlamına gelir.<br />
Bugün sanayimiz gemi, tank, kara araçları<br />
geliştiriyor; ancak bu programlarda sistem<br />
mühendisliği, ürün geliştirme yapılmakta; ciddi<br />
bir teknoloji geliştirme yapılmamaktadır.<br />
Dolayısıyla alt kırılımlarda kritik malzemeleri<br />
hala ithal ediyoruz. Bu noktada, Silahlı<br />
Kuvvetlerimizi geleceğin muharebe ortamına<br />
hazırlayacak teknolojilerde yetkinlik geliştirmeyi<br />
kritik önemde değerlendiriyoruz ve bu<br />
hususu ikinci bir stratejik amaç olarak ele<br />
alıyoruz. Yeni planımız ihtiyaç duyulan bu<br />
teknolojik yetkinliği besleyecek bir Ar-Ge<br />
kapasitesinin geliştirilmesine; tasarım için<br />
elzem olan “test merkezi” ihtiyaçlarının<br />
projelendirilmesine ve özgün geliştirme<br />
projelerinin sürdürülmesine vurgu yapmaktadır.<br />
Üçüncü başlığımız proje yönetiminde edindiğimiz<br />
tecrübeyi program yönetimi yaklaşımı<br />
ile bir üst düzeye çıkarmaya ilişkin hedeflerimizi<br />
kapsamaktadır. Bu itibarla, ülkemizin<br />
kültür ve şartlarına özgü bir program yönetimi<br />
yaklaşımının geliştirilmesi, savunma ihtiyaçlarının<br />
yönetilmesine sanayinin, bilim adamlarının<br />
ve Müsteşarlığımızın katkısının artırılması,<br />
stratejilerimiz ile kaynaklarımızın daha iyi<br />
şekilde ilişkilendirilmesi yönünde çalışmalar<br />
planlamaktayız.<br />
Diğer taraftan Müsteşarlığımız, özellikle son<br />
dönemde büyük bir iş yükü ve sorumluluk<br />
altına girmiştir. Uluslararası örneklerde proje<br />
başına 5-7 çalışan öngörülürken; Müsteşarlığımızda<br />
proje başına personel sayısı yıllar itibarı<br />
ile 1,3’e kadar düşmüştür. Üstlenilen sorumluluğun<br />
başarı ile yerine getirilebilmesi için<br />
çalışanların yaratacağı değer büyük önem<br />
taşımaktadır. Buradan hareketle nitelikli personel<br />
istihdam etmek, bu personelin üretkenliğini<br />
artıracak eğitim ve altyapı imkânlarını<br />
sağlamak, yetişmiş işgücünü elde tutabilmek<br />
hedefleri çerçevesinde üç ayaklı bir insan<br />
kaynakları stratejisini esas almaktayız.<br />
Tüm bu anlattıklarım yeni stratejik planımızın<br />
ana eksenlerini özetle ortaya koymaktadır.<br />
Özetin özeti olarak ifade etmek gerekirse, 2023<br />
yılı için hedefimiz, savunma sanayimizin ilk 10<br />
ülke arasına girmesini sağlamaktır. Bu yolda,<br />
2016 yılı savunma ve havacılık ihracatının 2<br />
Milyar $; sektör cirosunun 8 Milyar $’a<br />
ulaşmasını öngörüyoruz. Tüm kara ve deniz<br />
araçları ile helikopter ve insansız hava<br />
<strong>Program</strong> yönetimini, ilişkili<br />
tüm faaliyetleri bir<br />
program hedefi<br />
çerçevesinde örgütleyen<br />
bir yaklaşım olarak<br />
özetleyebiliriz<br />
araçlarının yurtiçinde geliştirilmesi için çaba<br />
sarf ediyoruz.<br />
Hazır siz de değinmişken, dergimizin teması<br />
olarak tespit edilen “program yönetimi”<br />
başlığı için ayrı bir paragraf açmak isteriz.<br />
<strong>Program</strong> Yönetimi yaklaşımına geçiş ile tam<br />
olarak neyi vurgulamak istiyorsunuz? Biraz<br />
açabilir misiniz?<br />
Kuruluşundan bugüne geçen 26 yılda, Müsteşarlığımızda<br />
proje yönetimi konusunda ciddi<br />
bir tecrübe biriktirdik. Bugün itibarıyla toplamda<br />
27 milyar $ bedelli, 280’in üzerinde<br />
proje yürütüyoruz. Bu hacim, büyük bir<br />
sorumluluk ve aynı zamanda etkili şekilde<br />
kullanılması gereken bir kaynak. Bunları<br />
bütünsel ve uzun vadeli bir bakış açısıyla ele<br />
almak ve bunun sistematiğini oluşturmak<br />
büyük önem taşıyor. Aksi halde mevcut yapı,<br />
kişileri sorumlu olduğu projelerde ürünü bir an<br />
evvel envantere sokma hedefi çerçevesinde<br />
faaliyetlerini yürütmeye zorluyor, maalesef. Bu<br />
da bazen büyük resmin gözden kaçmasına<br />
sebep olabilmektedir.<br />
<strong>Program</strong> yönetimini, ilişkili tüm faaliyetleri bir<br />
program hedefi çerçevesinde örgütleyen bir<br />
yaklaşım olarak özetleyebiliriz. Bir programın<br />
hedefi; silahlı kuvvetlerin yetenek ihtiyacı ile<br />
sanayiden beklenen yetkinlik düzeyi esas<br />
alınarak oluşturulan, takvim ve bütçe kısıtları<br />
çerçevesinde nihayetlendirilen bir optimizasyondur.<br />
Silahlı Kuvvetlerin yetenek<br />
ihtiyacı çerçevesinde<br />
sanayinin sahip<br />
olduğu yetkinlik açığı<br />
göz önüne alınarak,<br />
sistem ve teknoloji<br />
geliştirme ihtiyaçlarının<br />
projelendi-
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
11<br />
rilmesi yapılabilecektir. Teknik anlamda<br />
projelendirmenin paralelinde finansman,<br />
altyapı, lojistik, insan kaynağı ve uluslararası<br />
işbirliği geliştirme boyutları da dahil edilerek<br />
bir programın ana çatısı oluşturulmuş olacaktır.<br />
Burada dikkat çekmek istediğim bir diğer konu<br />
da, program hedefinin ürünün ömür devrini<br />
esas almasıdır. Mevcut sistemimizde ihtiyacın<br />
tanımlanması, tedarik süreci ve ürünün<br />
envantere alındıktan sonraki bakım-idame<br />
lojistiği üç bağımsız süreç olarak yürütülmektedir.<br />
Oysa bu işlerin tamamı bir bütünün<br />
parçalarıdır. Üç süreç de birbirinden aşırı<br />
derecede etkilenmektedir.<br />
Sonuç olarak, program yönetimi yaklaşımını iki<br />
boyutta ele alıyoruz. Birincisi, ilişkili tüm<br />
projelerin bütünsel bir hedef çerçevesinde ele<br />
alınmasıdır. İkincisi ise projeye konu sistemin<br />
ihtiyaç tanımından envanterden çıkarılmasına<br />
kadarki ömür devrinin bütünsel olarak ele<br />
alınmasıdır.<br />
Bahsettiğiniz hedeflere ulaşılması ancak<br />
birlikte çaba sarf edildiğinde mümkün<br />
görülüyor. Bu kapsamda SSM’nin<br />
paydaşlarından beklentileri nelerdir?<br />
Bugüne kadar yaşanan olumlu gelişmelerde,<br />
hem siyasi hem de askeri iradenin en üst<br />
düzeyde temsil edildiği <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> İcra<br />
Komitesi’nin, sanayimize duydukları güven ve<br />
bize sağlamış oldukları hareket alanının kritik<br />
önemde olduğunu ifade etmeliyim.<br />
Bugün %70’i Ar-Ge ve yurtiçi geliştirme<br />
modeliyle olmak üzere 170’ten fazla projeyi<br />
sözleşmeye bağlamış durumdayız. Sorumluluk<br />
artık sanayimize geçti. Kabul etmek gerekir ki<br />
burada önemli bir risk alındı. Daha önce de<br />
belirttiğim üzere tasarım altyapısı ve kültürü<br />
yeterince gelişmemiş bir sanayi üzerine<br />
savunma sanayii inşa etmeye çalışan ülkeyiz.<br />
Kolay olmayacaktır; özgün ürünler somutlaştıkça<br />
yaşanacak sıkıntılar da artacaktır. Bu<br />
noktada hepimiz sabırlı olmalıyız. Bu alana<br />
büyük bir yatırım yaptık ve girdiğimiz yolun<br />
dönüşü yok. Aldığımız kararların ve koyduğumuz<br />
hedeflerin arkasında hep birlikte<br />
durmalıyız.<br />
Mevcut yapının ülkemizi taşıyabileceği<br />
performansın sınırlarına yaklaşıldığını düşünüyoruz.<br />
Bundan sonra performansta sıçrama<br />
yaratabilmek adına ortak vizyon doğrultusunda<br />
hareket etmeliyiz. Bu noktada tüm<br />
paydaşlarımızın kendilerine düşen yapısal<br />
dönüşümü cesaretle gerçekleştirmesi gerekecektir.<br />
Bu vesileyle bugüne kadarki çalışmalarımızda<br />
gördüğümüz destekten ötürü başta TSK ve<br />
sanayimiz olmak üzere şükranlarımı sunmak<br />
isterim.<br />
Sn. Müsteşarım, Müsteşarlığın hedeflerini ve<br />
düşüncelerinizi bizlerle paylaştığınız için<br />
teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar<br />
dileriz.
<strong>Savunma</strong> Planlama ve<br />
Sistem Tedariki Sürecinde<br />
Proje, <strong>Program</strong> ve Portföy Yönetimi<br />
Giriş<br />
Politik ortamın ve karşıt kuvvetlerin sürekli<br />
değişen kimlik ve karakteri dolayısıyla her<br />
geçen gün daha belirsizleşen ve asimetrik hale<br />
gelen tehdit ortamı, Silahlı Kuvvetlerin<br />
görevlerini ve sorumluluklarını artırmakta ve<br />
daha karmaşık hale getirmektedir. Bu yeni<br />
tehdit ortamı Silahlı Kuvvetleri, daha özgün ve<br />
otonom savunma sistemlerine sahip olmaya,<br />
dolayısıyla yurt içi özgün tasarım ve geliştirme<br />
temelinde bilim ve araştırma yoğun bir tedarik<br />
modelini benimsemeye, daha az bütçe ile daha<br />
etkin, daha hassas ve çok amaçlı silah<br />
sistemlerine sahip olmaya zorlamaktadır.<br />
Bu durum, Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik<br />
konumu nedeniyle görevleri ve sorumlulukları<br />
her geçen gün daha da artan Türk Silahlı<br />
Kuvvetleri (TSK)’nde ve savunma sistem<br />
tedariki hizmetini yürüten Milli <strong>Savunma</strong><br />
Bakanlığı (MSB)’nda, harekat ihtiyacı tanımlama<br />
ve proje yönetim çalışmalarında yeni<br />
model/yaklaşım arayışları ile kendini göstermektedir.<br />
Bu kapsamda, MSB <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
Müsteşarlığı (SSM)’nın, 2000’li yıllardan<br />
itibaren öncelikli tedarik modeli olarak<br />
kullanmaya başladığı “yurt içi özgün tasarım ve<br />
geliştirme tedarik modeli” ile; savunma<br />
sanayimizin yurt içi yeteneklerinin arttırılmasını,<br />
ihtiyaçların özgün tasarımlarla karşılanmasını<br />
ve savunma sistem tedarikine ayrılan<br />
kaynakların ulusal ekonomiye yönlendirilmesini<br />
hedeflediğini biliyoruz. SSM ve Türk<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> için bir sınav niteliği taşıyan<br />
bu tedarik/proje modeli aslında, artan iş<br />
yapma kapasitesini ve artan organizasyonel<br />
değeri de beraberinde getirmektedir.<br />
Bu makalede, sayısı ve teknoloji derinliği her<br />
geçen gün artan “yurt içi geliştirme” ve diğer<br />
tedarik modelleri ile yönetilen projeler<br />
arasında daha sağlıklı ilişkilerin kurulmasını<br />
sağlayacak, bu savunma projelerinin daha<br />
bütünsel ve uzun vadeli yaklaşımla yönetilmesine<br />
yardımcı olabilecek ve anılan sınavın<br />
başarı ile geçilebilmesine katkı sağlayabilecek,<br />
SSM’nin 2012-2016 Stratejik Planı’nda da yer<br />
alan program yönetimi yaklaşımı ile ilgili<br />
kavramlar ve yaklaşımlar incelenecek, ülkemize<br />
ve savunma sanayimize özgü bir program<br />
ve portföy yönetimine ilişkin süreçlere,<br />
standartlara ve yaklaşımlara yönelik görüş ve<br />
önerilere yer verilecektir.<br />
Proje, <strong>Program</strong> ve Portföy Nedir?<br />
Proje, benzersiz bir ürün, hizmet veya sonuca<br />
ulaşmak için yürütülen geçici ve özgün bir<br />
girişimdir. Başka bir tanımlama ile proje, belirli<br />
bir zaman içerisinde bir grup amacı başarmayı<br />
hedefleyen ve probleme özgü bir defa yapılan<br />
işlemler bütünüdür. (1)<br />
Her proje, benzersiz bir ürün, hizmet veya<br />
sonuç yaratır. Bazı projeler, teslimatlarında<br />
tekrar eden unsurlar bulundurabilir. Ama bu<br />
tekrarlar proje çalışmasının benzersizlik<br />
durumunu değiştirmez. Projeleri geçici bir<br />
girişim olarak tanımladığımız için belirli bir<br />
başlangıç ve bitiş tarihi olmak zorundadır.<br />
Özgünlük ise, projelerin daha önce yapılmamış<br />
işler olmasını ifade etmektedir. Bir ürün veya<br />
hizmetin ait olduğu proje grubu büyük olsa<br />
bile, bu ürün veya hizmet özgün olabilmektedir.<br />
Projelerin içinde tekrarlanan unsurların<br />
bulunması onların özgünlüğünü ortadan<br />
kaldırmamaktadır.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ 13<br />
Portföylerin ve programların parçaları olan<br />
projeler, çoğu zaman stratejik planlar veya<br />
tedarik programları kapsamındaki amaçlara ve<br />
hedeflere ulaşmak için birer araç niteliğindedir.<br />
Bir program altındaki projeler grubu, bağımsız<br />
faydalar sağlamakla birlikte, aynı zamanda<br />
programdan beklenen stratejik faydalara ve<br />
kuruluşların portföy hedeflerine de katkıda<br />
bulunmak zorundadırlar.<br />
<strong>Program</strong> ise, tek tek yönetildiğinde sağlanamayan<br />
faydayı ve kontrolü elde etmek veya<br />
artırmak için koordinasyon içerisinde yönetilen<br />
bağlantılı projeler grubu olarak tanımlanabilir.<br />
(örneğin: uzay programı, füze programı, hava<br />
savunma programı vb.). Bir proje, bir programın<br />
parçası olabilir veya olmayabilir ama her<br />
programın içinde mutlaka projeler vardır.<br />
Örneğin birbirleri ile ilişkili tank projelerinin<br />
(tank modernizasyonu, modern tank geliştirilmesi,<br />
zırh geliştirilmesi, tank mühimmatı<br />
geliştirilmesi vb. projeler) birlikte ve bir<br />
sistematik içerisinde yönetimini, izlenmesini<br />
ve kontrolünü sağlayacak olan bir üst yapı<br />
kurulması durumunda bu program olmaktadır.<br />
<strong>Program</strong> öğrenen bir organizasyondur. Burada<br />
öğrenen organizasyon, stratejik hedeflere ve<br />
daha sonraki projelerdeki kararları da<br />
etkileyecek ilk çıktılara odaklanmıştır. <strong>Program</strong><br />
tipleri (2), aşağıda açıklanan dört grup altında<br />
ele alınabilir.<br />
Birden Fazla Projeden Oluşan <strong>Program</strong>lar<br />
Bu program kapsamında birbirleri ile<br />
paralel yürüyen ilişkili bir çok proje vardır.<br />
Bu program tanımı altında yer alacak<br />
projelerin ortak özellikleri olarak; benzer alt<br />
sistemler, bileşenler ve teknolojiler ile ilgili<br />
iş tanımlarına sahip olmaları, aynı müşterilere<br />
yönelik olmaları, benzer kaynakları<br />
kullanmaları vb. özellikler sayılabilir.<br />
Buradaki ana amaç, farklı isimler altında<br />
fakat ayrı başlıklar altında kategorize<br />
edilmiş ve tanımlanmış projeler arasındaki<br />
sinerjiyi artırmak ve azami faydayı elde<br />
etmektir.<br />
Stratejik <strong>Program</strong>lar<br />
Bu programlar stratejik amaçlar ve hedefler<br />
temelinde sistem bazlı (seyir füzesi vb.)<br />
veya yetenek bazlı (hava savunma, bilgi<br />
üstünlüğü vb.) hazırlanır. Örneğin, uçak<br />
veya helikopter gibi yeni bir platformun<br />
tasarımı, geliştirilmesi ve üretimi veya<br />
yüksek teknolojili bir sistemin tasarımı ve<br />
geliştirilmesi (seyir füzesi, hassas güdüm<br />
kiti, kızıl ötesi sensör, scram-jet motor vb.)<br />
bu kapsamdaki programlardır.<br />
Operasyonel <strong>Program</strong>lar<br />
Bu programlar, envantere girmiş bileşenler,<br />
alt sistemler, sistemler ve platformlar ile<br />
ilgili olarak harekat/çatışma ortamından<br />
gelen güncel/plansız istekleri desteklemeye<br />
odaklanmış programlardır. Bu<br />
programlar, kullanımdaki herhangi bir<br />
savunma sisteminin harekat etkinliğini<br />
/değerini artırmak ve bakım - onarım<br />
süresini kısaltmak vb. konulardaki<br />
faaliyetleri içerirler. Genellikle bu<br />
kapsamdaki proje tanımlarına temel teşkil<br />
eden ihtiyaçlar, devam eden operasyonlar<br />
kapsamında edinilen derslerden gelir.<br />
Mega Projeler<br />
Ülkeye çok özel bir değer katan proje tipidir.<br />
Bu tip projeler, tipik proje tanımından<br />
oldukça farklı ve çok daha büyük ölçekli<br />
projelerdir. Yıldız savaşları, füze kalkanı vb.<br />
projeler bu kapsamda düşünebilecek<br />
projelerdir.<br />
Portföy, stratejik amaçların ve hedeflerin<br />
gerçekleştirilmesi süreci kapsamında<br />
tedarik yönetiminin daha etkili yapabilmesi<br />
için bir araya getirilmiş/gruplanmış projeler<br />
ve programlar bütünüdür. Portföydeki<br />
projeler veya programlar karşılıklı olarak<br />
bağımsız veya doğrudan ilişkili olabilirler.<br />
İhtiyaç ve tedarik makamları, projelerini ve<br />
programlarını birkaç portföyden oluşan bir<br />
yapıda veya tek bir portföy olarak yönetebilirler.<br />
TSK Planlama, <strong>Program</strong>lama ve<br />
Bütçeleme Sistemi (PPBS) kapsamında<br />
hazırlanan Stratejik Hedef Planı (SHP) ve On<br />
Yıllık Tedarik <strong>Program</strong>ı (OYTEP) ile SHP’nin<br />
Ek’i olan <strong>Savunma</strong> Araştırma, Geliştirme ve<br />
Teknoloji Planı (SAGTEP) ve OYTEP’in Ek’i<br />
olan <strong>Savunma</strong> Araştırma, Geliştirme ve<br />
Teknoloji <strong>Program</strong>ı (SAGTEPR) bir portföydür.<br />
(Şekil-1) Çünkü bu dokümanlar<br />
kapsamındaki programların ve projelerin<br />
hepsi birbirleri ile doğrudan ilişkili değildir.<br />
Anılan dokümanlar kapsamında yer alan<br />
projeler ve programlar, kaynaklar ve takvim<br />
bakımından takip gerektirdiği için hep<br />
birlikte bir portföy olarak düşünülebilir.<br />
PPBS ve Portföy Tanımı<br />
İSM<br />
GNKUR<br />
BŞK.LIĞI<br />
MSB<br />
ve İSM<br />
GNKUR<br />
BŞK.LIĞI<br />
MSB<br />
SSM<br />
GNKUR<br />
BŞK.LIĞI<br />
H<br />
İ<br />
P<br />
D<br />
Görev İhtiyacı<br />
PTD<br />
HİP<br />
SHP PL.<br />
DİREKTİFİ<br />
ÖYE<br />
Maliyet-Etkinlik<br />
Portföy Analizi<br />
SHP<br />
PORTFÖY<br />
OYTEP PL.<br />
DİREKTİFİ<br />
YE<br />
Fayda-Değer<br />
Portföy Analizi<br />
OYTEP<br />
PORTFÖY<br />
HİAD<br />
Değ. Kriterleri<br />
Hrk. Arşt.<br />
Tekno. Anlz.<br />
Müşterek<br />
Yetenek<br />
Hareket İhtiyacı<br />
PTD<br />
SAGTEP<br />
Portföy<br />
PTD<br />
SAGTEP<br />
Portföy<br />
İhtiyaçların Tanımlanması Planlama <strong>Program</strong>lama<br />
Şekil 1 : PPBS ve Portföy İlişkisi
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Proje, <strong>Program</strong> ve Portföy Yönetimi Nedir?<br />
Dünyada bu üç yönetim yaklaşımı arasında,<br />
fark var mı yok mu tartışmalarının hala devam<br />
ettiğini biliyoruz. Bu yüzden, uygulama<br />
açısından ülkemiz için yeni kavramlar olan<br />
program ve portföy yönetimi ile proje yönetimi<br />
arasındaki farkların doğru anlaşılmasının ve<br />
doğru uygulanmasının kısıtlı kaynaklarımızın<br />
daha maliyet-etkin ve fayda-değer kullanılması<br />
için çok önemli olduğu değerlendirilmektedir.<br />
Bu kavramlar arasındaki farkları tanımlamak,<br />
daha sonra en uygun yönetim yaklaşımını<br />
bulmak ve uygulamak, bugün dünyada savunma<br />
planları ve programlarının belirlenmesi ile<br />
tedarik sürecinde karşılaşılan en önemli<br />
sorunlar arasındadır.<br />
En genel anlamda, bu üç kavram arasında Şekil-<br />
2’de de gösterildiği gibi; stratejik bakış-ürün<br />
bakışı, hedefler, belirsizlik-kesinlik, kapsam ve<br />
yönetim bileşenleri açılarından farklar<br />
vardır.(3) Portföy ve program yönetimi, proje<br />
yönetimine göre; daha fazla belirsizlik içerir,<br />
somut çıktılar yerine daha genel sonuçların<br />
elde edilmesini hedefler, ürün odaklı değil<br />
stratejik bakış açısı temelinde sonuç elde<br />
edilmesine odaklanmıştır, zaman-maliyetkalite<br />
bileşenleri yerine risk-fayda-performans<br />
bileşenleri temelinde yönetimi esas alır.<br />
Proje yönetimi, farklı kişiler tarafından farklı<br />
anlamlar ile algılanabilir ve kullanılabilir. Bir<br />
kısım yöneticiler, zaten yürüyen projeleri<br />
olduğunu ve bu yüzden, kendilerinin halihazırda<br />
proje yönetimi uyguladıklarını düşünebilmektedir.<br />
Başka bir grup yönetici ise, proje<br />
yönetimini, "yapılsa iyi olur" şeklinde düşünmektedir.<br />
Diğer bir grup yönetici de, teknolojik<br />
gelişmelerin ve derinliğin, çok disiplinli<br />
Portföy<br />
<strong>Program</strong><br />
Proje<br />
İş Paketi<br />
Görev / İş<br />
Belirsizlik<br />
Geniş Kapsam<br />
Kesinlik<br />
Şekil 2: Proje, <strong>Program</strong> ve Portföy Yönetimi<br />
Proje, <strong>Program</strong> ve Portföy Yönetimi<br />
Dar Kapsam<br />
ihtiyaçların tedarik aşamalarına etkilerini<br />
kontrol edebilmek için proje yönetimini bir<br />
disiplin aracı olarak görmektedirler.<br />
Aslında proje yönetimi, bazı projeleri<br />
uygulamaya koymak ve yürütmek değil, işin<br />
doğrudan proje yönetimi mantığı, yaklaşımları<br />
ve standartları ile yapılandırılması sonucunda<br />
ortaya çıkmaktadır. Proje yönetimi, kuruluş<br />
içinde kaynakların dikey ve yatay hareketlerini<br />
daha etkili organize ve kontrol ederek<br />
yapılmaktadır. Buna göre dikey ve yatay<br />
sorumlulukların nasıl oluşturulacağı proje<br />
yönetimi tekniğinin özünü oluşturmaktadır. Bu<br />
anlayışla proje yönetimi, bir kuruluşun<br />
potansiyel işlere cevap verecek fonksiyonel<br />
birimler olarak değil, amaçları, iş paketleri ve<br />
çıktıları doğru, açık ve net tanımlanmış, ürün ve<br />
maliyet kırılımları yapılmış ve bu kırılımlar<br />
temelinde uygulama takvimi belirlenmiş,<br />
personeli uygun bir şekilde kadrolanmış ve<br />
finanse edilmiş faaliyetlerin planlanması,<br />
yürütülmesi, izlenmesi ve kontrol edilmesi<br />
olarak tanımlanabilir. Bu durumun gerçekleşebilmesi<br />
için de, kuruluş yapılanmasının klasik<br />
dikey bürokratik hiyerarşiler yerine, yatay bilgi<br />
ve beceri ilişkileri temelinde timlerden oluşması<br />
gerekmektedir.<br />
<strong>Program</strong> yönetimi, proje sayılarının ve<br />
bütçelerinin büyümesi, teknolojik derinliğin<br />
artması ile ortaya çıkan bir kavramdır. <strong>Program</strong><br />
yönetimi, birden çok birbiri ile ilişkili ve benzer<br />
stratejik amaçlara ve hedeflere sahip projenin;<br />
merkezi olarak planlanmasını, yönetimini, en<br />
maliyet-etkin şeklide ve azami fayda-değer ile<br />
tamamlanmasını sağlayacak bir yönetim yaklaşımı<br />
olarak tanımlanabilir. <strong>Program</strong> yönetimi,<br />
projelerin bağımlılıklarına odaklanır. Bu<br />
bağımlılıklar ile ilgili gerçekleştirlebilecek bazı<br />
faaliyetler şunlar olabilir.<br />
Sonuçlar Diğer<br />
Stratejik<br />
Bakış<br />
Çıktılar Diğer<br />
Ürün Odaklı<br />
Bakış<br />
Hedef<br />
Risk<br />
Maliyet<br />
Performans<br />
Zaman<br />
Fayda<br />
Kalite<br />
Denge Kurma<br />
Stratejik hedef planı ve tedarik programında<br />
yer alan projeleri etkileyen kaynak<br />
kısıtlarını ve çatışmaları çözmek,<br />
<strong>Program</strong>ların ve projelerin amaçlarını ve<br />
hedeflerini etkileyen stratejik ve organizasyonel<br />
ilişkileri müştereklilik temelinde<br />
analiz etmek,<br />
<strong>Program</strong>ların ve projelerin içsel ve dışsal<br />
ilişkilerini/problemlerini ve değişiklik yönetimini,<br />
müşterek bir yönetişim içerisinde<br />
ele almak.<br />
Portföy yönetimi ise, bir veya daha fazla<br />
programın (stratejik, operasyonel, proje grubu<br />
veya mega proje) merkezi yönetimi anlamına<br />
gelir ve kurumun/kuruluşun stratejik hedeflerine<br />
ulaşmak için projelerini, programlarını ve<br />
diğer bağlantılı işlerini bütünsel olarak<br />
belirleme, önceliklendirme, onaylama, yönetme<br />
ve kontrol etme işlerini içerir. Portföy<br />
yönetimi, kaynak tahsisinde öncelikleri<br />
belirlemek üzere projelerin ve programların<br />
gözden geçirilmesini ve portföy yönetiminin,<br />
kurumun/kuruluşun stratejileri ile uyumlu<br />
olmasını sağlamaya odaklanır.<br />
Portföy ve program yönetimi, “doğru iş<br />
yapmaya”, proje yönetimi ise “işi doğru<br />
yapmaya” odaklanmıştır. Portföy yöneticileri<br />
program yöneticilerini, program yöneticileri de<br />
proje yöneticilerini yönetirler, proje yöneticileri<br />
ise teknoloji tabanlı sistem, alt sistem ve<br />
bileşen geliştirirler.<br />
Proje, <strong>Program</strong> ve Portföy Yönetimi Neden<br />
Gereklidir ? Ne Zaman ve Nasıl<br />
Kullanılmaktadır?<br />
Nicelik ve bütçe olarak sürekli artan nitelik<br />
olarak her geçen gün derinleşen çok boyutlu<br />
birçok projenin birbirlerinden bağımsız olarak<br />
planlanması, programlanması, bütçelenmesi<br />
ve yönetilmesi birçok sorunu da beraberinde<br />
getirmektedir. Bu sorunlar arasında; stratejik<br />
amaçlar ve hedeflerle ilişkinin kurulamaması,<br />
Ar-Ge ve modernizasyon projeleri arasında<br />
entegrasyonun sağlanamaması, bağımsız<br />
yürüyen modernizasyon ve Ar-Ge projeleri<br />
sonucunda elde edinilen bileşenlerin ve<br />
teknolojik kazanımların yeni veya devam eden<br />
projelerde değerlendirilememesi, projelerde<br />
yaşanan sorunların kısıtlı kaynaklarla ve diğer<br />
ilişkili projelerden bağımsız olarak çözülmeye<br />
çalışılması, yeni başlatılacak projeler ve<br />
programlar ile devam eden projeler ve<br />
programlar arasında potansiyel etkileşimlerin<br />
görülememesi, ihtiyacın tanımında ve
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
15<br />
tedarikinde standardizasyonun sağlanamaması,<br />
projelerin ve programların farklı<br />
aşamalarında geçici personel artışı veya<br />
personelin atıl kalması gibi hususlar sayılabilir.<br />
Portföy ve program yönetimi yaklaşımını<br />
yıllardır kullanan ülkelerin, planlama, programlama<br />
ve tedarik yönetimi çalışmalarındaki<br />
en önemli işlerinden birisi, projelerin müşterek<br />
yönlerine karar vermek, müştereklilik içeren<br />
projeleri “komuta, kontrol, haberleşme,<br />
bilgisayar, istihbarat, keşif ve gözetleme<br />
(C4ISR)”, “kimyasal, biyolojik, radyolojik ve<br />
nükleer”, “insansız araçlar” gibi portföy ve<br />
program başlıkları altında kategorize etmek ve<br />
müteakiben, kategorize edilmiş projeleri<br />
müşterek portföy ve program ofisleri vasıtası<br />
ile yönetmektir. Projelerin kategorizasyonu,<br />
“teknoloji, sistem ve yetenek dönüşümü”,<br />
“ihtiyaç, yetenek ve sistem geçişi”, “sistem,<br />
yetenek ve kullanım geçişi” faaliyetleri ile<br />
birlikte başlamaktadır. Proje topolojisi ve<br />
kategorizasyonu kriterleri endüstri tabanlı<br />
değildir. Projeler doğal karekteristikleri üzerine<br />
kategorize edilirler.<br />
<strong>Program</strong> yönetiminin nasıl kullanıldığını<br />
örneklendirmek anlamında, Amerika Birleşik<br />
Devletleri’nin 2007 yılına ait “C4ISR” başlığı<br />
altındaki “tedarik” ile “Ar-Ge, test ve<br />
mühendislik” planları altındaki kategorilere<br />
baktığımızda, yukarıdaki açıklamalara benzer<br />
şekilde müştereklilik ve yetenek tabanlı bir<br />
ilişkilendirmenin esas alındığını görüyoruz.(4)<br />
Burada en üstte, “C4ISR” başlığının ana<br />
kategori olarak “program” kavramına uygun<br />
olarak yer aldığını görüyoruz. C4ISR ana<br />
kategorisi altındaki “tedarik programı” ise<br />
kullanıcı makamlar olarak, Kara, Deniz ve Hava<br />
ile <strong>Savunma</strong> Bilgi Sistemleri Teşkilatı ve Özel<br />
Operasyonlar Komutanlığı başlıkları altında<br />
uçak, uçak modernizasyonu, haberleşme ve<br />
elektronik ekipman vb. alt başlıklar altında<br />
kategorize edilmiştir. Yine C4ISR ana kategorisi<br />
altındaki “Ar-Ge, test ve mühendislik<br />
programı”nın ise, Kara, Deniz ve Hava ile<br />
<strong>Savunma</strong> Araştırma Teşkilatı, <strong>Savunma</strong><br />
Bakanlığı Ofisi ve Özel Operasyonlar<br />
Komutanlığı altında, uygulamalı araştırma,<br />
teknoloji geliştirme, bileşen geliştirme ve<br />
prototip üretimi, sistem geliştirme ve gösterim<br />
ile operasyonel sistem geliştirme başlıkları<br />
altında toplandığını görüyoruz.<br />
<strong>Savunma</strong> tedarik sürecinde bütünselliği<br />
artırmayı hedefleyen ülkeler, portföy ve<br />
program yönetimi süreçlerini ve yaklaşımını,<br />
sistem ihtiyaçlarının tanımlanması aşaması<br />
dahil, planlama ve programlama, sözleşme,<br />
sistem isterleri analizi, tasarım, geliştirme,<br />
entegrasyon ve test ile işletme-idame<br />
aşamalarında ana yönetim yaklaşımı olarak<br />
kullanmaktadır.<br />
<strong>Savunma</strong> Planlama ve Tedarik Sürecinde<br />
<strong>Program</strong> ve Portföy Yönetimi ile ilgili Mevcut<br />
Uygulamalardaki Tespitler ve Öneriler<br />
<strong>Savunma</strong> planlama ve tedarik sistemi sürecinde,<br />
savunma platformlarını, sistemlerini ve<br />
alt sistemlerini özgün olarak geliştirmek, alt<br />
sistemleri ve bileşenleri mevcut platformlara<br />
ve sistemlere entegre edebilmek için bir çok<br />
büyük bütçeli ve uzun soluklu proje çalışmalarının<br />
Ar-Ge dahil 7 ana kategori altında<br />
sürdürüldüğünü SSM’nin Yıllık Faaliyet<br />
Raporları’ndan biliyoruz.(5),(6),(7) Bu faaliyet<br />
raporlarını detaylı incelediğimizde; proje<br />
sayısının her yıl ortalama % 20-30 arttığı,<br />
tedarik proje modellerinin adet olarak<br />
ortalama % 70-75’in “yurt içi geliştirme” ve “Ar-<br />
Ge” ağırlıklı olduğu, proje başına personel<br />
sayısının ise her yıl ortalama %10-15 düştüğü<br />
görülmektedir. SSM’nin 2008 Yılı Faaliyet<br />
Raporu’nda yedi ana kategori (Kara, Deniz,<br />
Hava, MEBS, Elektronik Harp ve Algılayıcılar,<br />
Roket Füze ve Mühimmat, Ar-Ge) altında 172<br />
adet projenin yer aldığı 18 proje grubu, 2011<br />
yılında 9 ana kategoriye, 27 adet proje grubuna<br />
ve 269 adet projeye ulaşmıştır.<br />
Bu büyük bütçeli portföyün proje sayısındaki<br />
artış ve tek tek yönetilen projelerindeki artan<br />
sorunlar, hem görev ve harekat ihtiyacının<br />
platform ve sistem tanımlarına dönüştürecek<br />
hem bu platformları ve sistemleri müştereklilik<br />
temelinde tedarik edecek hem de bu platformları<br />
ve sistemleri tasarlayacak, geliştirecek,<br />
üretecek, işletme ve bakımını yapacak<br />
tüm birimlerin (ihtiyaç ve tedarik makamları,<br />
araştırma merkezleri, endüstri) proje tanımlama<br />
ve yönetim organizasyonlarında,<br />
süreçlerinde, standartlarında ve yöntemlerinde<br />
sürekli değişim ihtiyacını tetiklediği<br />
düşünülmektedir. Bu değişim, özellikle SSM’de<br />
ve ana entegratör firmalarda, sürekli güncellenen<br />
strateji dokümanları, yeniden yapılanma<br />
çalışmaları, projeleri gruplama çabaları,<br />
bilgisayar destekli proje, süreç, kalite, risk ve<br />
konfigürasyon yönetim sistemlerinin artan<br />
kullanımı, nitelikli personel arayışındaki artış<br />
ve sürekli eğitim olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
Bu değişim çalışmalarına katkıda bulunmak<br />
anlamında öncelikle ele alınması gereken<br />
konulardan bazıları aşağıdaki maddelerde<br />
açıklanmıştır.<br />
Stratejik Plan, Portföy,<br />
<strong>Program</strong> ve Proje ilişkisi<br />
bir bilgi sistemi temelinde<br />
tek elden yönetilmelidir.<br />
Stratejik plan, portföy, program ve proje<br />
ilişkisi, karar destek sistemlerini de içeren<br />
bir bilgi sistemi temelinde tek elden<br />
yönetilmelidir. Mevcut uygulamalara<br />
bakıldığında projeden stratejiye doğru<br />
aşağıdan yukarıya doğru kurulan bu ilişkinin<br />
yukarıdan aşağıya doğru kurulması ve<br />
yönetilmesi ile ilgili bir sistem ve süreç<br />
çalışmasının başlatılmasının uygun olacağı<br />
düşünülmektedir.<br />
Projeler, program tanımları (stratejik,<br />
operasyonel, proje grubu, mega proje vb.)<br />
temelinde mümkün olduğunca program<br />
başlıkları altında yönetilmelidir. Bu<br />
maksatla, proje sınıflandırma metodolijisi<br />
geliştirilmeli, sınıflandırma ile ilgili terminolojiyi,<br />
topolojiyi, süreçleri, modelleri ve<br />
standartları içeren bir “proje kategorizasyon<br />
sistemi” geliştirilmelidir.<br />
SHP aşamasında hazırlanan “ön yapılabilirlik<br />
etüdü” ile OYTEP aşamasında hazırlanan<br />
“yapılabilirlik etüdü” içeriğinde “proje<br />
sınıflandırma” başlığı olmalı ve bu kapsamda,<br />
“proje kategorizasyon sistemi”ne uygun<br />
analizler yapılmalıdır.<br />
Tüm projeler, tanımlanma aşamasından<br />
itibaren müştereklilik ve gerekirse yetenek<br />
temelinde analizlere tabi tutulmalıdır.<br />
Üniversite laboratuvarlarının ve araştırma<br />
merkezlerinin, TÜBİTAK araştırma birimlerinin,<br />
tedarik makamlarının ve endüstrinin<br />
portföy ve program yönetimi başlıkları<br />
ışığında yeniden yapılanması ile ilgili tüm<br />
tarafların/paydaşların katılacağı bir çalışma<br />
başlatılmalıdır. Bu kapsamda SAGTEP, SHP,<br />
SAGTEPR ve OYTEP ile NATO Araştırma ve<br />
Teknoloji Teşkilatı gruplamaları dahil,<br />
MSB.lığı Teknoloji Panelleri, SSM ana<br />
program kategorileri ve proje grupları,<br />
TÜBİTAK Vizyon 2023, Mükemmeliyet<br />
Ağları gruplamaları, TÜBİTAK kaynaklı Ar-<br />
Ge proje gruplamaları ile ana entegratör<br />
firmaların proje gruplamaları müştereklilik<br />
bakış açısı analiz edilmelidir.
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Üniversite ve araştırma merkezlerinin<br />
/enstitülerinin yoğun katılım sağlayacağı<br />
“program odaklı proje tanımlama ve<br />
yönetim yaklaşımı”nın (Şekil-3) kullanımı ve<br />
yaygınlaştırılması ile ilgili çalışma başlatılmalıdır.<br />
Fayda - Değer<br />
Proje ve program yönetimi kapsamında<br />
sadece ürün odaklı bakış açısı yerine<br />
ihracat, sanayileşme, test alt yapısı, lojistik<br />
destek ve nitelikli personel istihdamı ve<br />
sürekliliği temelinde bütünsel bir yaklaşım<br />
esas alınmalıdır. Bu kapsamda, portföylerin<br />
ve programların bütünsel hedeflerinin<br />
sürekli ölçülmesi (performans, risk, ihracat<br />
potansiyeli vb.) ve kaynak optimizasyonu<br />
2011<br />
Şekil 3: <strong>Program</strong> Odaklı Proje Tanımlama ve Yönetimi<br />
için süreç bazlı yönetim, analiz ve karar<br />
destek sistemleri geliştirilmelidir.<br />
<strong>Program</strong> başlıkları temelindeı simülasyon<br />
tabanlı tedarik sistemleri geliştirilmelidir.<br />
Sonuç olarak, “<strong>Savunma</strong> Planlama ve<br />
Tedarik Sistemi”mize özgü bir program<br />
yönetim yaklaşımının geliştirilmesine ve bu<br />
yaklaşım temelinde uygun süreçlerin, standartların<br />
ve organizasyonların tanımlanmasına<br />
ve hayata geçirilmesine ihtiyaç<br />
olduğu düşünülmektedir.<br />
Sonuç<br />
Zaman<br />
Bilim teknik araştırmayı tetikler.<br />
Sistem-Platform teknik araştırmayı çeker<br />
Bu makalede portföy ve program yönetiminin,<br />
“<strong>Savunma</strong> Planlama ve Tedarik Sistemi”<br />
<strong>Program</strong> Odaklı Proje Tanımlama ve Yönetimi<br />
Teknoloji, Yenilik ve ARGE Yol Haritaları karmaşık<br />
ara hedefler belirlenmesi zorunlu<br />
%100<br />
Hava<br />
<strong>Savunma</strong>sı<br />
20XX<br />
sürecindeki sinerjinin ve bütünselliğin artırılmasına,<br />
tekrarların azaltılmasına sağlayacağı<br />
katkı kabaca incelenmiş ve değerlendirilmiştir.<br />
SSM proje portföyünün, hem parasal hem<br />
nicelik hem de nitelik olarak her yıl büyüdüğü<br />
görülmektedir. Her yönü ile büyüyen bu<br />
portföyün, program odaklı yönetilmesi<br />
hususunun öncelikli stratejik amaçlar arasında<br />
yer alması önemlidir. Bu amaç kapsamında da,<br />
ihtiyacın tanımında ve tedarikinde müştereklilik,<br />
ortak proje ve hatta program amaçları,<br />
hedefleri ve süreçleri mümkün olduğunca ön<br />
plana çıkarılmalıdır. Bu maksatla, SHP ve<br />
OYTEP’den başlayarak C4ISR, Elektronik Harp,<br />
İnsansız Araçlar, Ağ Merkezli Harekat vb.<br />
kategorileme/gruplama yaklaşımının, planlama<br />
ve tedarik sürecindeki tüm birimlerde<br />
benzer anlayışla ele alınması için çalışmalar<br />
başlatılmalıdır. Böylece, ulusal savunma sanayi<br />
stratejisinde askeri öncelikler ile teknolojik<br />
fırsat kesişiminin artacağı ve ülkemizin<br />
kaynaklarının daha fayda-değer harcanacağı<br />
değerlendirilmektedir.<br />
Ülkemizde “savunma planlama ve tedarik<br />
sistemi” sürecinde portföy ve program<br />
yönetimi yeteneğinin artması, savunma<br />
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik araştırma,<br />
tasarım, geliştirme, üretim ve lojistik destek<br />
faaliyetlerinin hızlandırılmasının önündeki<br />
engellerden birisi olan yönetsel alt yapı<br />
açığının kapatılmasını ve birbirlerinden<br />
bağımsız olarak yönetilen projelerdeki başarı<br />
oranının yükseltilmesini sağlayacaktır.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
17<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Proje Yönetimi Bilgi Birikimi (PMBOK) Kılavuzu (4ncü Baskı), PMI-TR, 2009.<br />
2. Global Alliance for Project Performans Standarts : <strong>Program</strong>me Types, 2006<br />
3. <strong>Program</strong>mes or Projects? : Does it matter?, Moorhouse Consulting Ltd., 2006<br />
4. C4ISR Procurement Plan, Lisa Zilka Chavez, C4ISR Journal 2008<br />
5. SSM Faaliyet Raporu, SSM, 2008<br />
6. SSM Faaliyet Raporu, SSM, 2009<br />
7. SSM Faaliyet Raporu, SSM, 2010<br />
Ziya İPEKKAN<br />
2007 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’nden Albay rütbesi ile emekli olan Ziya İpekkan, Kara Harp<br />
Okulu Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünden 1981 yılında lisans, ABD Deniz Yüksek<br />
Lisans Okulu Yöneylem Araştırması bölümünden yüksek lisans derecelerini aldı. 1990-1991<br />
yılları arasında NATO Komuta-Kontrol ve Danışmanlık Teşkilatı (NC3A)’nda yöneylem<br />
araştırması uzmanı olarak çalışan Ziya İpekkan, uzun yıllar Genelkurmay BİLKARDEM<br />
Bşk.lığında harekat araştırması uzmanı, analiz timi lideri ve projeler genel koordinatörü<br />
konumlarında görev yapmıştır.<br />
Genelkurmay BİLKARDEM Bşk.lığındaki görevi süresinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin; bilimsel<br />
karar destek organizasyonlarının ve süreçlerinin tanımlanması ve hayata geçirilmesi,<br />
modernizasyon ihtiyaçlarına yönelik birçok araştırma ve teknoloji geliştirme projesinin bir<br />
sistem bütünlüğü içerisinde ve yol haritası temelinde tanımlanması, planlanması, yönetilmesi<br />
ve kontrolu ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin silah, malzeme ve teçhizat ihtiyaçları ile ilgili birçok<br />
yöneylem/harekat araştırma analiz çalışmasını yönetmiştir.<br />
Ziya İpekkan halihazırda, Ankara Teknoloji Geliştirme Bölgesi Cyberpark’da konuşlu SARTEK<br />
Süreç ve Teknoloji Yönetimi Mühendislik, Danışmanlık ve Tic.Ltd.Şti.nde Şirket Müdürü, ODTÜ<br />
Teknokent’de konuşlu SimBT Simülasyon Bilim ve Teknolojileri Mühendislik, Danışmanlık ve<br />
Tic.Ltd.Şti.nde de Genel Koordinatör olarak çalışmaktadır.
FNSS<br />
Proje Yönetimi<br />
FNSS 1989 yılında, Türk Silahlı Kuvvetleri için<br />
1698 adet, 4 farklı konfigürasyonda, Zırhlı<br />
Muharebe Aracı(ZMA) üretmek üzere ilk<br />
projesini başlatmıştır. Bu projeyi 1999 yılında<br />
Birleşik Arap Emirlikleri, 2001 yılında Türk<br />
Silahlı Kuvvetleri 2. ZMA projesi ve Malezya<br />
projeleri izlemiştir.<br />
FNSS’de proje yönetimi uygulamaları, lisans<br />
altında üretimi yapılan ZMA programı ile<br />
başlamış, ilerleyen dönemlerde lisans altında<br />
çoklu proje dönemine geçilmiştir. Mevcut<br />
durumda, FNSS’in geliştirdiği ürünlere ilişkin<br />
programlar ile lisans altında çoklu üretim<br />
yapılan programlar paralel olarak yürütülmeye<br />
devam etmektedir.<br />
PROJELER<br />
FNSS’de yürütülen projeler 2 grup altında<br />
toplanmaktadır:<br />
1. Kontrat kapsamında yürütülen projeler:<br />
a. Mevcut ürünler<br />
FNSS’in daha önce üretmiş olduğu değişik<br />
konfigürasyonlardaki paletli zırhlı muharebe<br />
araçlarının, kontrat kapsamında modifikasyonu/modernizasyonu,<br />
teslimat ve satış<br />
sonrası destek hizmetlerini içermektedir<br />
Örnek olarak; Suudi Arabistan ordusu<br />
paletli zırhlı muharebe araçları modernizasyonu,<br />
Malezya ordusu paletli zırhlı<br />
muharebe araçları.<br />
b. Geliştirme ürünleri<br />
FNSS’in yeni geliştirdiği araçların kontrat<br />
kapsamında tasarımı, üretimi, teslimatı ve<br />
satış sonrası destek hizmetlerini içerir.<br />
Örnek olarak; SSM’ye teslimatları yapılmakta<br />
olan Seyyar Yüzücü Hücum Köprüsü<br />
(SYHK), Amfibik Zırhlı Muharebe İş Makinası<br />
(AZMİM), ASELSAN’a teslimatları yapılacak<br />
olan Hava <strong>Savunma</strong> Platformu, Malezya<br />
ordusuna teslimatları yapılacak olan 12<br />
farklı konfigürasyonda 8X8 tekerlekli zırhlı<br />
muharebe araçları.<br />
2. FNSS kaynaklı projeler:<br />
a. Ürün Geliştirme<br />
FNSS kaynakları ile yeni ürünlerin geliştirilmesi<br />
veya mecvut ürünlerin modifikasyonu/modernizasyonunu<br />
içerir.<br />
Örnek olarak; PARS 6X6 tekerlekli zırhlı<br />
muharebe aracı, PENÇE uzaktan komutalı<br />
kule, sürtünme karıştırma kaynağı için<br />
yöntem geliştirme, mayına karşı koruma<br />
sistemleri geliştirme, malzeme ve korozyon<br />
teknolojileri entegrasyonu<br />
b. İyileştirme projeleri<br />
Yeni yatırımlar, yeni süreç entegrasyonları<br />
Örnek olarak; CAD sistem iyileştirmeleri,<br />
yeni ERP sistemi entegrasyonu,<br />
PROJE YÖNETİMİ SÜRECİ<br />
FNSS’deki proje yönetimi uygulamaları, PMI<br />
PMBOK Rev4’te tanımlanan proje yönetimi<br />
süreçlerinin firmanın organizasyonel yapısı ve<br />
en iyi uygulamaları ile birleştirilerek oluşturulmuştur.<br />
FNSS proje yönetimi iş akışı, ilgili iş<br />
paketlerini ve sorumlularını gösterecek biçimde<br />
Şekil 1’de tanımlanmıştır. Bu süreçlerin<br />
organizasyona entegrasyonu aşağıdaki gibidir :
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
19<br />
PROJE BAŞLANGICI (INITIATION):<br />
FNSS Yönetimi ilgili proje için Proje<br />
Yöneticisini atar,<br />
Proje Yöneticisi proje hedeflerini, üst seviye<br />
teknik gereksinimleri, üst seviye bütçeyi,<br />
üst seviye takvimi, projenin kabul gereksinimlerini<br />
ve teslimat cezalarını tanımlayacak<br />
şekilde Proje Beratını (Project<br />
Charter) oluşturup yönetime onay için<br />
sunar. Proje beratı, projenin başlangıcında<br />
firma içinde proje ile ilgili farkındalık<br />
sağlaması dolayısıyla projeye bilinçli bir<br />
düzeyde katılım sağlanması açısından<br />
önemlidir.<br />
Proje Yöneticisi, Proje Beratının onaylanmasının<br />
ardından İş Tanımı (eğer varsa) ve<br />
Kontratın (eğer varsa) ilgili kısımları ile<br />
beraber gerekli bölüm sorumlularına<br />
dağıtır.<br />
PROJE PLANLAMASI (PLANNING):<br />
Proje Yöneticisi, proje teknik lideri ve<br />
projeye atanmış sistem mühendisleri ile<br />
beraber iş paketlerini, İş Kırılım Ağacını,<br />
organizasyonel dağılım ağacını ve proje<br />
kapsamında uygulanacak teknik kuralları<br />
(modelleme ve teknik resimlerle ilgili<br />
kurallar, teknik resimlerin numaralandırılması,<br />
isimlendirmesi, teknik resim<br />
kontrol ve revizyonları vb. ile ilgili kurallar)<br />
hazırlar.<br />
FNSS’te İş Dağılım Ağacı, ürün ağacı mantığı<br />
ile hazırlanmaktadır. Genel olarak her bir alt<br />
sistemin tasarımcısı ilgili alt sistemin ortaya<br />
çıkarılmasından, dolayısıyla bilfiil yaptığı<br />
tasarım faaliyetine ilave olarak prototip<br />
parçaların satın alma, üretim ve alt sistem<br />
testleri koordinesinden sorumludur. Bu<br />
anlamda, her bir iş paketi küçük birer proje<br />
gibi değerlendirildiğinde, FNSS’te tasarım<br />
mühendisleri proje yönetimi prensiplerini<br />
pratikte uygulayacak şekilde yönlendirilmektedir.<br />
Bunun sonucu olarak çalışanın işi<br />
sahiplenme ve tatmin düzeyi artmakta,<br />
ayrıca FNSS program yönetimi, delegasyon<br />
metodu ile proje yönetimi verimini<br />
artırarak, üst yönetim ile beraber verilecek<br />
karar mekanizmalarına daha donanımlı<br />
olarak dahil olabilmektedir. İş Dağılım Ağacı<br />
hazırlandıktan sonra ilgili bölüm yöneticilerine<br />
iletilerek gerekli sorumluların iş<br />
paketlerine atanması sağlanır.<br />
Atanmış olan iş paketi sorumluları ile<br />
beraber iş paketi tanımları hazırlanır ve iş<br />
paketi sorumlularının bilgi ve deneyim<br />
seviyelerini göz önüne alarak proje detay<br />
takvimi ürün ağacı mantığı ile hazırlanır.<br />
Proje detay takvimi hazırlanmasındaki<br />
birinci amaç proje aktivitelerinin zamana<br />
göre takip edilebilmesidir. Bu anlamda,<br />
takvim somut çıktılar verecek (örn: 3D<br />
resimlerin yayınlanması, satın alma talebinin<br />
verilmesi, alt sistem test sonuçlarının<br />
ortaya çıkması, ilgili parçaların firmaya<br />
ulaşması, vb.) şekilde hazırlanır.<br />
Daha sonra Proje Yöneticisi, Proje Yönetim<br />
Planını ve ilgili eklerini hazırlar ya da ilgili<br />
bölümlerin hazırlamasını sağlar. İlgili ekler,<br />
Bütçeyi;<br />
Üretimin ve montajın proje takvimini ve<br />
bütçeyi destekleyecek şekilde hangi<br />
unsurlar dahilinde yapılacağını tanımlayan<br />
Üretim ve Montaj Planını;<br />
Satın alınacak parçaları, alt sistemleri ve<br />
bunlara ilişkin detay takvimleri, satın alma<br />
emirlerinde ve alt sistem kontratlarında<br />
ana kontrattan yansıtılması gereken ve<br />
projeye spesifik olan hangi açıklamaların<br />
yer alması gerektiğini gösterir notları ve<br />
alt sistem kontrat tiplerini içeren Satın<br />
Alma Planını;<br />
Proje kapsamında uyulması gereken kalite<br />
gereksinimlerini ve hangi kalite kontrol<br />
süreçlerinin projenin hangi fazında ne<br />
şekilde uygulanacağını detaylandıran<br />
Kalite Yönetim Planını;<br />
Proje kapsamında konfigürasyon aktivitelerinin<br />
yapılış şeklini tanımlayan Konfigürasyon<br />
Yönetim Planını;<br />
Proje risklerinin ne şekilde tanımlanacağı,<br />
derecelendirileceği ve takip edileceğini<br />
tanımlayan Risk Yönetim Planını<br />
içerir.<br />
Planlar, Yönetim tarafından onaylanmasının<br />
ardından proje takımına dağıtılır.<br />
PROJE İCRASI (PROJECT EXECUTION):<br />
Proje, planlama safhasında hazırlanmış<br />
olan planlar, kontrat (eğer varsa) ve iş tanımı<br />
(eğer varsa) doğrultusunda yürütülür.<br />
Projenin icrası süresince oluşan geri<br />
bildirimler ilgili planlama kaynağına yansıtılarak<br />
güncellenmesi ya da düzeltilmesi<br />
sağlanır.<br />
İcra süreci,<br />
İş paketi sorumluları tarafından ilgili ürün<br />
ağacı unsurunun ortaya çıkartılmasına<br />
ilişkin faaliyetleri;<br />
Bu iş paketlerinin durumlarına ilişkin<br />
proje yöneticisini bilgilendirmelerini;<br />
Gerekli değişiklik önerilerinin yayınlamasını;<br />
Süreçlerin doğruluğunu sürekli olarak<br />
gözlemleyecek kalite güvence faaliyetlerini;<br />
Alt yüklenici seçim faaliyetlerini;<br />
Proje takımının ve ilgili tasarım fonksiyonlarının<br />
yönetilmesi faaliyetlerini;<br />
Kontrat yönetimi ve müşteri ilişkileri<br />
yönetimini ve üst yönetimin proje<br />
faaliyetleri ile ilgili bilgilendirilmesi<br />
faaliyetlerini<br />
içerir.<br />
PROJE KONTROLÜ (PROJECT MONITOR &<br />
CONTROL)<br />
Proje kontrol sürecinde, projenin icrasına<br />
ilişkin sonuçlar ile planlar arasındaki<br />
sapmalar değerlendilerek gerekli düzeltici<br />
işlemler devreye alınır.<br />
Bu kapsamda, iş paketlerine ilişkin riskler,<br />
detay takvim, bütçe ve proje kapsamı, proje<br />
kapsamında ortaya çıkartılan alt sistem ve<br />
ürünlere ilişkin kalite kontrol ve tedarikçi<br />
faaliyetlerinin kontrolü ve takibi yapılır.<br />
Ayrıca yine proje kontrol faaliyetleri kapsamında,<br />
proje kontrol ve proje icra faaliyetleri<br />
sonucunda ortaya çıkan değişiklik<br />
önerileri, ilgili her bölüm temsilcisinin<br />
katılımı ile oluşturulan değişiklik kontrol<br />
kurulunda bahse konu değişikliğin herhangi<br />
bir bölüme olan olası etkilerinin tartışılması<br />
suretiyle değerlendirilir.<br />
PROJE KAPANIŞI (PROJECT CLOSING)<br />
Bu faaliyetler, projenin bütün teslimatlarının<br />
tamamlandığını ve açık işlem<br />
maddelerinin kalmadığını temin etmek<br />
amacıyla yürütülmektedir.<br />
Proje faaliyeti sonrasında öğrenilmiş<br />
dersler çıkartılarak sonraki projelerin<br />
uygulamalarında faydalı olabilecek bilgiler<br />
ve riskler değerlendirilerek kayıt altına<br />
alınır.
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Şekil 1: FNSS Proje Yönetimi İş Akışı<br />
PROJE UYGULAMALARINA ÖRNEKLER<br />
FNSS’de yürütülen projeler ve proje yönetim<br />
süreci aşağıda iki farklı proje ile ele alınmıştır.<br />
1. TSK için üretilen Seyyar Yüzücü Hücum<br />
Köprüsü,<br />
2. Malezya ordusuna teslimatları yapılacak<br />
olan 12 farklı konfigürasyonda 8X8 tekerlekli<br />
zırhlı muharebe araçları.<br />
Seyyar Yüzücü Hücum Köprüsü (SYHK)<br />
Türkiye’de SSM tarafından ihale edilen ilk<br />
özgün kara sistemi geliştirme projesi olan<br />
Seyyar Yüzücü Hücum Köprüsü (SYHK) Sistemi,<br />
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin muharebe sahasında<br />
sulu açıklıklardan süratle ve emniyetle geçişini<br />
sağlayacak nakliye takımı ve köprü sistemidir<br />
(Şekil 2).<br />
Şekil 2: Seyyar Yüzücü Hücum Köprüsü (SYHK)<br />
Tamamen yurt içi tasarım ve geliştirme, büyük<br />
ölçüde yurt içi üretim yolu ile hayata geçirilen<br />
SYHK projesi kapsamında yapılan tasarım<br />
çalışmalarında FNSS’in yapısal tasarım,
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
21<br />
malzeme teknolojileri, kaynak teknolojileri,<br />
hidrolik elektronik sistem tasarımı vb. kabiliyetleri<br />
kullanılmıştır. Yapılan tasarım çalışmalarında,<br />
üniversitelerin modelleme ve simülasyon<br />
altyapılarından yararlanılmış, üniversiteler<br />
ve araştırma kurumlarıyla işbirliği<br />
yapılmıştır.<br />
Proje kapsamında, prototip üretim döneminde<br />
3 adet, pilot üretim döneminde 2 adet, seri<br />
üretim döneminde ise 47 adet SYHK sistemi<br />
üretilmektedir.<br />
SYHK projesi, <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı ile<br />
imzalanan Sözleşmenin İş Tanımı kapsamında,<br />
4 dönem halinde gerçekleştirilmektedir. Bu<br />
dönemler, MIL-STD-1521 ve MIL-STD-499’da<br />
tanımlanan Sistem Mühendisliği süreçlerini<br />
içerecek şekilde tanımlanmıştır. Yukarıda FNSS<br />
proje yönetimi iş akış diagramında tanımlanan<br />
prosesler her bir dönem için ayrı ayrı<br />
uygulanmakta, süreç içerisinde ortaya çıkan<br />
değişiklikler planlara yansıtılmaktadır.<br />
1. Tasarım Dönemi<br />
a. Gereksinim Analizi ve Kavram Geliştirme<br />
b. Sistem/Alt Sistem İlk Tasarımı<br />
c. Sanal Prototip/Model Geliştirme ve<br />
İnceleme<br />
d. Ön Tasarım<br />
e. Kritik Tasarım<br />
2. Prototip Geliştirme Dönemi<br />
a. Alt Sistem Geliştirme/Üretim/Tedarik<br />
b. Prototip Sistem Entegrasyonu<br />
c. Kalifikasyon Testleri – Sistem/Alt Sistem<br />
Onayı<br />
3. Deneme Üretimi Dönemi<br />
a. Üretime Hazırlık Gözden Geçirme<br />
b. Deneme Üretimi<br />
c. Üretim Hattı Kalifikasyonu<br />
4. Seri Üretim Dönemi<br />
a. Seri Üretim<br />
b. Garanti<br />
8X8 Tekerlekli Zırhlı Muharebe Araçları<br />
Türkiye’nin tek kalemde yaptığı en büyük<br />
ihracat sözleşmesi kapsamında Malezya<br />
ordusuna 12 farklı konfigürasyondan oluşan<br />
toplam 257 adet 8x8 tekerlekli zırhlı muharebe<br />
aracı teslim edilecektir (Şekil 3).<br />
Şekil 3: 8X8 Tekerlekli Zırhlı Muharebe Aracı (Keskin Nişancı<br />
Kule konfigürasyonu)<br />
FNSS, bu projede Malezya’daki bir ana yüklenici<br />
(DEFTECH) firma ile birlikte çalışarak araç<br />
geliştirme, üretim faaliyetleri ile beraber araç<br />
entegratörü sorumluluğunu da üstlenmektedir.<br />
FNSS bu proje kapsamında aşağıdaki faaliyetleri<br />
gerçekleştirecektir:<br />
Tasarım<br />
12 farklı konfigürasyon için Araç Gereksinim<br />
Analizi çalışmaları,<br />
12 farklı konfigürasyon için baz araç tasarımı,<br />
bir konfigürasyon için keskin nişancı<br />
kulesi tasarımı ve prototip geliştirme üretim<br />
ve alt sistem entegrasyon çalışmaları,<br />
Alt sistem ve sistem kalifikasyon test<br />
çalışmaları.<br />
Üretim<br />
Malezya DEFTECH firması tesislerinin<br />
üretime hazır hale getirilmesi çalışmaları,<br />
Araç gövdesi üretim ve alt sistem tedarik<br />
çalışmaları,<br />
Alt sistem kabul muayene ve kontrol test<br />
çalışmaları,<br />
Gövde/alt sistem montaj çalışmaları,<br />
Araç kabul muayene ve kontrol test<br />
çalışmaları.<br />
Entegre Lojistik Destek Çalışmaları<br />
Bakım Destek çalışmaları ve Eğitimleri,<br />
Yedek Parça,<br />
Destek Teçhizatı,<br />
Teknik Dokümantasyon ve El Kitapları.<br />
Teknoloji Transferi Çalışmaları<br />
Sistem Mühendisliği Teknolojisi transferi<br />
çalışmaları<br />
Tasarım Teknolojisi transferi çalışmaları,<br />
Üretim Teknolojisi transferi çalışmaları,<br />
Kalite Yönetimi Teknolojisi transferi çalışmaları,<br />
Tasarım ve Üretim Test Teknolojisi transferi<br />
çalışmaları,<br />
Konfigürasyon Yönetimi Teknolojisi transferi<br />
çalışmaları,<br />
Entegre Lojistijk Destek Teknolojisi transferi<br />
çalışmaları,<br />
Lokalizasyon ve Lokal Alt Yüklenici Geliştirme<br />
Teknolojisi transferi çalışmaları,<br />
Araç ve Keskin Nişancı Kulesi Simülatör<br />
Geliştirme Teknolojisi transferi çalışmaları.<br />
SONUÇ<br />
FNSS’de, Lisanslı ürünler kapsamındaki proje<br />
yönetim süreçleri, SYHK projesi ile tasarım ve<br />
geliştirme süreçlerini de içerecek şekilde<br />
yeniden tanımlanmış, SSM’nin kontrat gereksinimlerini<br />
de karşılayacak hale getirilmiştir. Bu<br />
nedenle PMBOK’a göre Proje Yönetim<br />
Prosedürü oluşturulmuştur. Tüm projeler,<br />
gerek TSK için, gerekse yurtdışı veya FNSS<br />
kaynaklı olsun, bu süreç ve proosedüre uygun<br />
olarak yönetilmekte ve yürütülmektedir.<br />
Semiha YAŞAR<br />
Makina Yüksek Mühendisi, Geliştirme <strong>Program</strong>ları Direktörü, FNSS <strong>Savunma</strong> Sistemleri<br />
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nden 1983 yılında mezun oldu.<br />
Aynı bölümde yüksek lisans çalışmalarını yaparken ASELSAN’da mekanik tasarım mühendisi<br />
olarak işe başladı. Yüksek lisans çalışmalarını 1986 yılında tamamladı. 1990 yılında FNSS’de,<br />
Mühendislik ve Ar-Ge bölümünde uzman mühendis olarak çalışmaya başladı. Daha sonra aynı<br />
bölümde şef ve müdür olarak devam etti. Ağustos 2009’dan itibaren FNSS’de Geliştirme<br />
<strong>Program</strong>ları Direktörü olarak devam ediyor. Geliştirme <strong>Program</strong>ları Direktörlüğü’nün yanı sıra,<br />
FNSS Ar-Ge Merkezi Direktörlüğü görevini de yürütüyor.
Stratejik Yönetişim:<br />
Bütünleşik Proje, <strong>Program</strong> Portföy Yönetimi<br />
Günümüzde uluslararası büyük kuruluşların<br />
proje yönetimi felsefe ve tekniklerini tek başına<br />
uygulamaları yetmemekte, stratejik amaç ve<br />
hedeflere bir bütün olarak yönelmede<br />
kaynakların optimizasyonu ve süregiden işlerle<br />
bütünlük sağlanması gerekmektedir. Bu<br />
gereklilik ABD Askeri Birimlerinde 2. Dünya<br />
savaşının hemen sonrasında görülmüş, ABD<br />
Deniz Kuvvetleri içinde yer alan Özel Proje<br />
Ofisinin yapılandırılması ve organizasyonunda<br />
<strong>Program</strong> Yönetimi kavramı kullanılarak sualtı<br />
balistik füze sistemlerinin geliştirilmesinde<br />
hedef bulma, takip, vurma, sistem kurulumu ve<br />
navigasyon gibi işlemlerin koordinasyonu<br />
sağlanmıştır. Zaman içinde bu özel proje ofisi<br />
daha sonra <strong>Program</strong> Yönetim Ofisi haline<br />
gelmiştir. 1971 yılında daha sonraları <strong>Savunma</strong><br />
Sistemleri Yönetimi Koleji adını alacak,<br />
<strong>Savunma</strong> Yönetim Okulu 20 haftalık <strong>Program</strong><br />
Yönetimi derslerine ilk öğrencilerini almaya<br />
başlamıştır. 1993 yılından itibaren Defence<br />
Acquisition University (DAU) adını alan kurum<br />
daha geniş akademik öğrenime ve program<br />
yönetimi araştırmalarına olanak sağlamıştır.<br />
Aynı dönemde, Boeing, Lockheed gibi büyük<br />
havacılık şirketleri Projeler, <strong>Program</strong>lar ve<br />
bunlardan oluşan Portföyü, şirketlerinin niyet,<br />
yön ve gelişiminin en doğru ölçümünü yansıtan<br />
araçlardan biri olarak görmüşlerdir. Günümüzde<br />
bu üçlü yapının yönetimi artık “Stratejik<br />
Yönetişim” olarak ele alınmaktadır. Bu yazının<br />
amacı Stratejik Yönetişim kavramı içinde proje,<br />
program ve portföy yönetiminin temel<br />
ilkelerini vermeye çalışmak, bu üçlü arasındaki<br />
karşılıklı ilişkileri tartışmaktır.<br />
Yönetim ve Yönetişim<br />
Yönetişim (Governance) Dünya Bankası<br />
tarafından, “Politik yetkinin yerine getirilmesi<br />
ve kurumsal kaynakları kullanarak toplumun<br />
sorunların çözümlenmesi” olarak tanımlanmıştır.<br />
Bu tanımda Yönetişim, yönetme irade,<br />
güç, süreç ve eylemini ifade eden bir terim<br />
olarak tanımlanmıştır. Yönetim ise, kapalı bir<br />
sistemde, biçimsel (formel) ve dikey hiyerarşik<br />
ilişkiler içindeki eylemleri ifade eder.<br />
Yönetişim, yönetimin teknik süreç gereksinimlerini<br />
karşılayan, ancak yatay ilişkiler<br />
içinde işbirliği, eşgüdüm, katılım ve paylaşım<br />
gibi mekanizmaları devreye sokan ve biçimsel<br />
olmayan etik kurallar ile gelenekleri de dikkate<br />
alan tümleşik bir yaklaşımdır. Günümüzde<br />
yönetişim terimi ağırlıklı olarak iki bağlamda<br />
kullanılmakta:<br />
Kamusal yönetişim (public governance)<br />
Kurumsal yönetişim (corporate<br />
governance)<br />
Kamusal iyi yönetişimin sağlanamadığı bir<br />
ortamda kurumsal düzeyde iyi yönetişim<br />
beklentileri gerçekçi olamayacaktır. Bu yazı<br />
çerçevesinde kurumsal yönetişim dikkate<br />
alınmıştır. Sermaye Piyasası Kurumu geniş<br />
anlamda kurumsal yönetişimi “İyi Şirket<br />
Yönetimi” olarak değerlendirmiş ve “İyi şirket<br />
yönetimi için sadece paydaşların haklarını<br />
önceden belirlemek ve bunları yasal çerçeve<br />
içerisine güvenceye almanın ötesinde değişim<br />
yönetimi, stratejik yönetim, proje yönetimi,<br />
toplam kalite yönetimi, insan kaynakları
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Aşağıdaki tabloda bu üç kavramın özellikleri karşılıklı olarak verilmiştir.<br />
Alan<br />
Projeler <strong>Program</strong>lar Portföy<br />
Kapsam<br />
Belirli teslimat kalemleriyle belirlenmiş<br />
Organizasyonun yarar beklentilerine<br />
Organizasyonun stratejik<br />
dar bir kapsama sahiptir.<br />
göre değişebilen daha geniş kapsama<br />
hedeflerine göre değişebilen iş<br />
sahiptir.<br />
kapsamına sahiptir.<br />
Değişiklik<br />
Proje yöneticisi değişiklikleri en<br />
<strong>Program</strong> yöneticileri değişimi beklerler<br />
Portföy yöneticileri daha geniş<br />
alt düzeyde tutmaya çalışır.<br />
hatta zorlarlar.<br />
bakış açısında değişiklikleri<br />
sürekli izlerler.<br />
Başarı<br />
Başarı, işin zamanında, bütçesinde<br />
Başarı yatırımın geri dönüşü (ROI),<br />
Başarı portföy bileşenlerinin<br />
bitirilmesine ve ürünlerin öngörülen<br />
kazanılan yeni kabiliyetler ve yarar<br />
sağladıkları sonuçlarla<br />
özeliklere göre teslimatıyla ölçülür<br />
artırımı ile ölçülür.<br />
(performans) ölçülür.<br />
Liderlik<br />
Liderlik, başarı ölçütlerine ulaşmak<br />
Liderlik, ilişkilere ve çatışma çözümüne<br />
Liderlik, stratejik kararlardaki<br />
üzere görevlerin tamamlanmasına ve<br />
odaklanmıştır. <strong>Program</strong> Yöneticisi,<br />
katma değere odaklanır.<br />
yönlendirilmesine odaklanır.<br />
paydaşlar yönetiminin politik yanının<br />
yönetimine yardımcı olur ve sağlar.<br />
Yönetim<br />
Proje yöneticisi geçici elemanlardan<br />
<strong>Program</strong> yöneticisi proje yöneticilerini<br />
Portföy yöneticileri portföy<br />
oluşan proje ekibini yönetir.<br />
yönetir.<br />
yönetim elemanlarını yönetir<br />
veya koordine eder.<br />
Takım<br />
Bilgi ve becerilerini kullanarak<br />
Görü ve liderlik sağlayan önderlerdir.<br />
Görü ve bütünleştirme sağlayan<br />
Çalışması<br />
güdülenme sağlayan takım elemanıdır.<br />
liderlerdir.<br />
Planlama<br />
Proje yöneticileri proje ürünlerinin<br />
<strong>Program</strong> yöneticileri projelerde detaylı<br />
Portföy yöneticileri portföy<br />
teslimatını yönetmek üzere detaylı<br />
planların yapılmasına yön gösterici olan<br />
bütünleştirilmesi için gerekli<br />
planlama yaparlar.<br />
üst düzey planları oluştururlar.<br />
süreçler ve iletişimi oluşturur ve<br />
sürdürürler.<br />
İzleme<br />
Proje yöneticileri proje ürünlerini<br />
<strong>Program</strong> yöneticileri yönetişim yapısı<br />
Portföy yöneticileri bütünleştirilmiş<br />
ortay koyan görev ve işleri izler ve<br />
içinde projeler ve süregiden işleri izlerler.<br />
sonuç (performans) ve değer<br />
kontrol ederler.<br />
göstergelerini izlerler.<br />
Tablo 1: Stratejik Yönetim Sıradüzeni<br />
Kurumsal Planlamada Proje, <strong>Program</strong> ve<br />
Portföy Yönetimi – Stratejik Yönetişim<br />
Organizasyon içinde program yönetiminin ana<br />
çerçevesi kurumsal planların oluşturulması ve<br />
uygulanmasıdır. <strong>Program</strong>lar, işlerin (work)<br />
çeşitli iş (business) kanallarına yönlendirildiği<br />
üst düzey çalışmalar olarak düşünülebilir.<br />
Bununla birlikte, programlar tek bir iş<br />
çalışmasının dar alanını veya kurumun işlevsel<br />
bir alanını destekleyebilir. <strong>Program</strong><br />
yönetiminden kurumun ne ölçüde başarı<br />
sağladığı, politika ve kontrol mekanizmalarının<br />
olgunluğu ve kurumsal amaçların belirlendiği,<br />
iletildiği ve düzenlendiği yönetişiminin<br />
yetkinliği ile ölçülür.<br />
Proje ve programlarla karşılaştırıldığında<br />
portföy şirket/kurumun iş hedeflerine daha<br />
yakındır. Bu nedenle yatırım kararları bu<br />
düzeyde verilir. Portföy yönetimi, kurumsal<br />
stratejilere hizmet etmek üzere proje ve<br />
programların kaynaklara göre öncelik verilmesine<br />
odaklanır. <strong>Program</strong> yönetimi portföyle<br />
uyumlu yararların gerçekleştirilmesine odaklanır<br />
(Portföy, programlarla stratejik iş hedefleri<br />
arasında ilişki kurar). Bir şirket/ kurumun iş<br />
niyet ve yönelimlerine (veya stratejilerine)<br />
ilişkin bilgi almak için portföyüne bakmak<br />
gerekir. Bu yapı, “Stratejik Yönetişim” olarak<br />
adlandırılmaktadır. Aşağıda bütünleşik stratejik<br />
yönetişim süreci tipik olarak verilmiştir.<br />
Stratejik Yönetişim Süreçleri<br />
Mevcut Durum<br />
Türkiye’de savunma sektöründe son 30 yıldır iş<br />
yapma yöntemi olarak proje yönetim araç,<br />
yöntem ve teknikleri kullanılmaktadır. Kurum/<br />
Şirketlerde Proje Yönetiminin ana yetenek ve<br />
yetkinlik olarak kabul görmesi son 5-6 yıl içinde<br />
olabilmiş; projelerin birlikte program ve<br />
portföy olarak yönetilmesi ise yeni yeni dile<br />
getirilmeye başlanmıştır.<br />
Nedenler:<br />
Proje yönetimi çalışanların iş programlarını<br />
yaptıkları birer çizelge/takvim aracı olarak<br />
görülmüştür.<br />
Takvimler çalışanları bağlayıcı bir araç<br />
olarak görüldüğünden proje yönetimine üst<br />
yönetimin daha yakından bakmasına gerek<br />
duyulmamış, kurumsal düzeyde yararlarının<br />
görülmesi gecikmiştir.<br />
Proje yönetiminin ana yetenek ve yetkinlik
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ 25<br />
olarak algılanması yetkinin paylaşılmasını<br />
ve bazı kararların proje yöneticisi<br />
tarafından verilme zorunluluğu üst yönetim<br />
tarafından yetkinin paylaşımı anlamına<br />
gelmiş ve dirençle karşılanmıştır.<br />
Projelerde sistematik yaklaşımların sonuçları<br />
hemen görülememekte, proje “başarısı/<br />
başarısızlığı” sistemden çok kişilere mal<br />
edilmektedir.<br />
Proje sürecinde veya sonucunda oluşan<br />
enformasyon bilgiye, kazanılan yetenekler<br />
yetkinliğe dönüştürülememektedir.<br />
Ülkeler, kendi yönetim kültürleri, stratejik<br />
amaç ve hedeflerine göre “özgün” sistematiklerini<br />
oluşturmuşlar ve bu sistematiği “ihraç”<br />
etmeye başlamışlardır. Öncelikle yazılım<br />
sektöründe görülen bu sistematik, Yetkinlik<br />
Olgunluk Modeli Entegrasyonu (CMMI-<br />
Capability Maturity Model Integration) ile<br />
Software Engineering Institute (SEI) tarafından<br />
standart olarak tanımlanmış ve ABD’den hızla<br />
tüm dünyaya yayılmıştır. Günümüzde, CMMI<br />
üçüncü düzeyde olmayan kuruluşlar uluslararası<br />
yazılım ihalelerine katılamamaktadırlar.<br />
Benzer standartlaşma proje-program-portföy<br />
yönetimleri için de öngörülmüş ABD’de PMI<br />
tarafından Kurumsal Proje Yönetimi Olgunluk<br />
Modeli (OPM3 - Organizatioanal Project<br />
Management Maturity Model), İngiltere’de<br />
OGC tarafından ise P3M3 (Project - <strong>Program</strong>me<br />
- Portfolio - Management - Maturity - Model)<br />
geliştirilmiştir. Özellikle İngiltere’de ve son<br />
dönemlerde NATO bünyesinde projelerde yer<br />
alacak kuruluş ve projeleri yönetecek kişilerin<br />
bu standartları karşılaması sözleşme maddelerine<br />
konulmaya başlanmıştır. Ülkemizde<br />
kurumsal düzeyde başarılı örnekler olmakla<br />
birlikte bu sistematik henüz özgün bir standart<br />
haline getirilerek yaygınlaştırılmamıştır.<br />
Öngörülen bu sistematiğin gerçekleştirilmesi<br />
<strong>Program</strong> Yönetim Ofisleri – PgYO (<strong>Program</strong><br />
Management Office – PMO) üzerinden<br />
sağlanmaktadır. Pek çok örgüt PgYO oluşturmanın<br />
ve kullanmanın yararlarının farkındadır.<br />
Bu farkındalık, başta matris örgütlenme yapısı<br />
kullanan örgütler olmak üzere proje tabanlı<br />
örgütlenme yapısında ve özellikle eşzamanlı<br />
yürütülen birden çok proje ile uğraşan örgütler<br />
için söz konusu olmaktadır. PgYO içinde proje<br />
yöneticisinden farklı olarak “<strong>Program</strong> Yöneticisi”<br />
görevlendirilir. Aşağıda proje ve program<br />
yöneticileri arasındaki farklar verilmiştir:<br />
Proje yöneticileri ve program yöneticisi<br />
farklı gereksinimlere ve hedefler sahiptir.<br />
Fakat her ikisi de kurumun stratejik<br />
hedeflerine yönelik görev yaparlar.<br />
Proje yöneticisi mevcut şartlar altında proje<br />
hedeflerine ulaşmaktan sorumludur,<br />
program yöneticisi ise kurumun genel<br />
çerçevesi içinde çalışan örgütün bir parçasıdır.<br />
Proje yöneticisi proje hedeflerine odaklanırken,<br />
program yöneticisi programların<br />
kapsam değişikliklerine odaklanarak daha<br />
iyi iş fırsatlarının oluşturulmasına çalışır.<br />
Proje yöneticisi kendisine verilmiş olan<br />
proje kaynakları ile proje hedeflerine en iyi<br />
şekilde ulaşmayı hedeflerken program<br />
yöneticisi örgüt kaynaklarının en uygun<br />
şekilde paylaşılmasını hedefler.<br />
Proje yöneticisi kapsam, zaman planı,<br />
maliyet, ürün kalitesini yönetirken, program<br />
yöneticisi tüm projelerin toplam<br />
riskini, genel fırsatları ve projeler arasındaki<br />
bağımlılığı kontrol eder.<br />
Proje yöneticisi proje gelişmelerini ve diğer<br />
projeye özgü bilgileri raporlarken, program<br />
yöneticisi tüm projeleri içeren ve projelerin<br />
kurum bakış açısı ile değerlendiren raporlar<br />
hazırlar.<br />
Aşağıda şemada proje ve program arasındaki<br />
yönetimsel ilişki verilmiştir.<br />
Şekil 1: Proje ve program arasındaki yönetimsel ilişki<br />
Sonuç ve Değerlendirme<br />
Yetenekler sahip olduğumuz özelliklerimizdir.<br />
Yetkinlik ise yeteneklerin amaca yönelik<br />
eylemlere dönüştürülerek sistematik bir<br />
yapıya kavuşturulmasıdır. Kurumlar sahip<br />
oldukları yeteneklerini yetkinliğe dönüştüremedikleri<br />
sürece olgunlaşma gerçekleşmeyecektir.<br />
Proje-program- portföy yönetimlerini<br />
içinde barındıran Stratejik Yönetişim, kurumun<br />
yeteneklerini yetkinliğe dönüştürmede<br />
kullanılan verimli ve etkili bir yaklaşımdır.<br />
Yaklaşımın temel amacı, etkin ve verimli bir<br />
proje yönetimi alt yapısı üzerine oluşturulacak<br />
<strong>Program</strong>-Portföy Yönetimi modeliyle tüm<br />
şirket/kurumun stratejik iş yönetiminin tek çatı<br />
altında toplanıp yönetimi sağlanarak “Stratejik<br />
Yönetişimi” stratejik planlama çalışmalarıyla<br />
bütünleşik bir şekilde gerçekleştirilmesidir.<br />
Stratejik yönetişimin uygulanması sonucunda<br />
kurum/şirketin aşağıdaki yararları sağlaması<br />
hedeflenmektedir:<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Proje yönetim süreçlerinin diğer kurumsal<br />
süreçlerle bütünleşmesi,<br />
Üst yönetim tarafından güvence altına<br />
alınmış kurumsal uyumun sağlanması,<br />
Proje ve program performansına yönelik<br />
sağlam çözümlemelerin yapılması,<br />
Tahminler yapılması ve iş programlarının<br />
hazırlanmasında kurumsal özelliklere göre<br />
standartlaşmaya gidilmesi,<br />
Kurumsal proje - program yönetimine üst<br />
yönetim aktif olarak katılımının sağlanması,<br />
Stratejik planlama ile proje ve programları<br />
arasında izlenebilir ilişkinin kurulması,<br />
Sonuçlar üzerinde nitel ve nicel çözümlemelerin<br />
yapılması, uygulamalar bu çözümlere<br />
göre değerlendirilmesi,<br />
Projelere kurumsal destek, yönlendirme,<br />
standartlar ve eğitim sağlayan <strong>Program</strong><br />
Yönetim Ofislerinin kurulması.<br />
Tüm projelerde kaynak deneyimleri ve<br />
teslimat kalemlerinin etkileşimli bütünleşmesinin<br />
sağlanması,<br />
Tüm birimlerce uygulanan ve benimsenen<br />
kurumsal Proje, <strong>Program</strong> ve Portföy<br />
Yönetimi süreçlerinin oluşturulması,<br />
Süreç etkinliğini değerlendirmede ve<br />
sapmaları azaltmada kullanılarak enformasyonun<br />
bilgiye dönüştürülmesi,<br />
Gelişmiş, seçenekli yönetim araç ve<br />
tekniklerinin kuruma özgü olarak güncelleştirilmesi,<br />
Projelerin desteklediği Stratejik planlamanın<br />
yapılması,<br />
Kurumsal süreç performansı ölçülmesi,<br />
Proje yönetiminin niceliksel ve niteliksel<br />
olarak ön plana çıkartılması,<br />
Yönetim yapısından Yönetişim yapısına<br />
geçmiş bir organizasyon sağlanması.
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
KAYNAKLAR<br />
1. APM Introduction to <strong>Program</strong>me Management. ISBN: 978-1-903494-63-9<br />
2. The Standard for <strong>Program</strong> Management—Second Edition. Project Management Institute.<br />
ISBN 978 1 933 89052<br />
3. The Standard for Portfolio Management—Second Edition. Project Management Institute.<br />
ISBN 978 1 933 89051-7<br />
4. Portfolio, <strong>Program</strong>me and Project Management Maturity Model (P3M3®) Introduction and<br />
Guide to P3M3 Version 2.1, The Office of Government Commerce (OGC)<br />
5. The Definitive Guide to Project Management. Nokes, Sebastian. 2nd Ed.n. London (Financial<br />
Times / Prentice Hall): 2007. ISBN: 978 0 273 71097.<br />
6. Reiss, Geoff; Malcolm Anthony, John Chapman, Geof Leigh, Adrian Pyne and Paul Rayner.<br />
Gower Handbook of <strong>Program</strong>me Management. ISBN: 978-0-566-08603-8<br />
7. Managing Successful <strong>Program</strong>mes. The Stationery Office. ISBN: 9780113310401<br />
8. Understanding PRINCE 2, Ken Bradley’s, SPOCE Project Management Limited Homelife<br />
House Oxford Road Bournemouth, Dorset BH8 8EZ, ISBN 1 902192 00 1<br />
9. A Perspective on <strong>Program</strong>me Management Decision Support Information By Duncan<br />
Haughey, http://www.projectsmart.co.uk, April 2001 - Version 1.0<br />
10. Cooper, Robert G.; Scott J. Edgett, and Elko J. Kleinschmidt (1998). Portfolio Management for<br />
New Products. Reading, Mass.: Addison-Wesley. ISBN 0-201-32814-3<br />
Murat DENGİZ<br />
1957 doğumlu G. MURAT DENGİZ, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden (ODTÜ) 1981 yılında<br />
Fizik bölümünden mezun olmuştur. Ulusal ve uluslararası askeri/sivil programlarda 20 yılı aşkın<br />
proje yönetim tecrübesine sahiptir. <strong>Program</strong> geliştirme ve izleme, teklif hazırlama, yeni iş<br />
olanakları geliştirme, fizibilite ve örgütlenme konularında tecrübeyle yoğrulmuş güçlü teknik<br />
bilgi birikimi danışmanlık ve eğitim faaliyetlerinin belkemiğini oluşturmaktadır.<br />
Çalışmalarında, bütçeleme, maliyetlendirme ve kontrol raporlama sistemi, program kontrol<br />
sistemi ile konfigürasyon ve bilgi yönetiminde genel yönetim sorumluluğu almış 20’dan fazla<br />
projeye liderlik etmiştir. Özellikle yeni programların teklif aşamasından üretim aşamasına<br />
aktarılmasında koordinasyon ve yönlendirme faaliyetlerinde bulunmuştur. ABD’de Liderlik<br />
Enstitüsüne giren ilk 25 kişi arasında “törensel sınıf” içinde yer alarak, bir yıllık liderlik<br />
geliştirme çalışmasına katılmıştır. Kamu ve özel kuruluşlara yeniden yapılandırma ve kalite<br />
yönetimi (ISO ve AQAP) konularında eğitim ve danışmanlık hizmetleri veren Dengiz, son<br />
dönemde Stratejik Planlama, Proje Döngüsü Yönetimi (AB Projeleri), “Yetkinlik Olgunluk<br />
Modeli – CMMI” ve ISO/IEC 12207 standartlarının uygulanmasına yönelik çalışmalara<br />
kurumsal düzeyde danışman ve eğitmen olarak katılmıştır. PMI ve PRINCE2 metodolojilerine<br />
hakim olan Dengiz, bu metodolojilerin kurumsallaştırılması, uygulanması ve süreçlerinin<br />
yapılandırılmasında kurum ve kuruluşlara eğitim ve danışmanlık hizmeti vermiştir. Milli Eğitim<br />
Bakanlığı Temel Eğitim II ve Orta Öğretim ile Sağlık Bakanlığı Sağlıkta Dönüşüm<br />
<strong>Program</strong>larında Dünya Bankası danışmanı/eğitmeni olarak görev yapmıştır. Halen, çeşitli kamu<br />
ve özel kuruluşlara proje yönetim sisteminin kurulması, işletilmesi, proje planlarının<br />
hazırlanması ve uygulanmasına yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermektedir.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
27<br />
Uzay <strong>Program</strong>ında<br />
Dört Ana Eksen<br />
1950’li yıllardan itibaren uzay faaliyetleri<br />
ülkelere askeri, ekonomik ve politik alanlarda<br />
çeşitli stratejik kazanımlar sunmaktadır. Çok<br />
sayıda ülke bu alana ayırdığı kaynakları etkili ve<br />
verimli kullanabilmek amacıyla kısa-orta-uzun<br />
vade hedefleri barındıran uzay programları<br />
oluşturmakta ve faaliyetlerini bu programlara<br />
uygun olarak yürütmektedir.<br />
Uzay programları tasarlanırken dikkate<br />
alınması gereken yetenekler “uzay destek”,<br />
“kuvvet destekleme”, “güç uygulama” ve “uzay<br />
kontrol” olmak üzere dört ana eksen etrafında<br />
toplanmaktadır. Söz konusu yeteneklere<br />
geçmeden önce uzayın stratejik önemine<br />
değinmekte fayda görülmektedir.<br />
Uzayın Stratejik Önemi<br />
Uzay ve uzaya yönelik çalışmalar, askeri alanda<br />
kazandırdığı yetenekler, ekonomiye ve<br />
toplumsal refaha katkısı, beraberinde getirdiği<br />
politik güç ve saygınlık sebebiyle stratejik<br />
öneme sahiptir.<br />
Uzayın Askeri Önemi<br />
20. yüzyıl “Hava”yı kontrol etmek zorunda<br />
olduğunuzu ispatlamıştır.<br />
21. yüzyıl “Uzay”ı kontrol etmek zorunda<br />
olduğunuzu ispatlayacaktır.<br />
Uzayda faaliyet gösterilmesiyle askeri alanda<br />
önemli avantajlar kazanılmaktadır. Ülkeler<br />
genel olarak barış döneminde caydırıcı güce<br />
sahip olmak; olası bir savaş esnasında ise<br />
operasyonlarını desteklemek için uzayı<br />
kullanmaktadırlar.<br />
Askeri anlamda sert ve yumuşak olmak üzere<br />
iki güç unsuru dile getirilmektedir. Sert güç,<br />
askeri unsurların kullanımı iken; yumuşak güç<br />
karşı taraf üzerinde baskı kurarak zor<br />
kullanmadan ikna etme sürecidir ve gelişmiş<br />
ülkelerin sıklıkla başvurdukları bir araç<br />
durumundadır. Uzay sistemleri ve yetenekleri<br />
ile düşmanın olası bir hareketinin fayda,<br />
maliyet ve sonuçları üzerindeki hesaplamaları<br />
ile karar alma süreçlerini etkileyerek, eyleme<br />
geçmemesi için ikna edilmesi mümkün<br />
Askeri Üstünlük Ekonomik Kazanım Politik Güç<br />
(Caydırıcılık, İstihbarat,<br />
Haberleşme,<br />
Konumlama, Güç<br />
Uygulama...)<br />
(İstihdam, İhracat<br />
Teknolojik Gelişim,<br />
Toplumsal Refah)<br />
(Saygınlık, Dış Politika)<br />
Uzay Alanında Faaliyetler<br />
Şekil 1: Uzayın Stratejik Önemi
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
olabilmektedir. Bir başka deyişle, uzay<br />
yetenekleri stratejik caydırıcılık sağlayabil-<br />
Faaliyetler<br />
Bütçe<br />
Milyar Dolar<br />
Faaliyetler<br />
Bütçe<br />
Milyar Dolar<br />
mektedir.<br />
Ticari Altyapı Faaliyetleri<br />
81,97<br />
Televizyon ve Radyo Yayıncılığı<br />
72,01<br />
Savaşın önlenemediği ve harekât ihtiyacının<br />
Uydu Üretimi (Ticari)<br />
5,60<br />
Altyapı Destek Faaliyetleri<br />
1,14<br />
belirdiği durumlarda, uzay sistemleri yine<br />
Fırlatma (Ticari)<br />
1,97<br />
Bağımsız Ar-Ge<br />
0,18<br />
stratejik rol oynamaktadır. Modern savaşların<br />
özellikle görüntüleme, haberleşme, istihbarat<br />
ve konumlama gibi alanlarda “ağ destekli<br />
yetenekler” çerçevesinde yürütüldüğü;<br />
uydulara sahip ülkelerin rakipleri karşısında<br />
Yer İstasyonları ve Ekipmanları<br />
Ticari Uydu Hizmetleri<br />
Sabit Uydu Hizmetleri<br />
Mobil Uydu Hizmetleri<br />
74,40<br />
91,00<br />
16,79<br />
2,20<br />
Sigorta<br />
Ticari Uzay Ulaştırma Hizmetleri<br />
ABD Hükümeti Uzay Bütçesi<br />
Diğer Hükümetlerin Uzay Bütçesi<br />
0,95<br />
0,04<br />
66,63<br />
16,44<br />
savaşın sonucunu değiştirebilecek derecede<br />
avantaja sahip olduğu söylenebilir.<br />
Çizelge 1: Küresel Ölçekte Uzay Pazarı, 2008<br />
Uzayın askeri amaçla kullanılmaya başlandığı<br />
günden itibaren teknolojik gelişmelere paralel<br />
olarak işlevleri çeşitlenen ve yetenekleri artan<br />
uydular, güç çarpanı etkisiyle ülkelere uzayı<br />
kendi hedefleri doğrultusunda kullanma<br />
imkânı sağlamaktadır.<br />
Uzay sistemlerinin askeri operasyonlara destek<br />
amacıyla kullanıldığı ilk büyük olay ise Körfez<br />
Savaşı olmuştur. Bu savaşla birlikte savaş<br />
stratejisinde önemli bir değişim görülmüştür.<br />
ABD ordusu kara, hava ve denizdeki birliklerini<br />
tamamlamak ve desteklemek için askeri ve sivil<br />
uyduları kullanmıştır. Savaşta uzay kaynaklı bir<br />
silah kullanılmamış ancak uzay sistemleri,<br />
yerdeki taktik savaşı komuta ve kontrol etmek<br />
için etkin bir biçimde kullanılmıştır. 1991’deki<br />
Körfez Savaşı’nda mühimmatların %10’u<br />
uydular tarafından yönlendirilmiş iken<br />
2004’teki Irak Savaşı sırasında bu oran %68<br />
olmuştur.<br />
Uzayın Ekonomik Önemi<br />
Soğuk savaş döneminde askeri rekabetin itici<br />
güç olduğu uzay faaliyetlerinin, ülkelerin<br />
ekonomik kalkınmasına da katkıda bulunduğu<br />
görülmüştür. Uydulara ve uzay tabanlı<br />
hizmetlere olan talebin artması ile bu alanda<br />
küresel ölçekte bir pazar oluşmuştur. Uydu<br />
üretimi ve fırlatma faaliyetleri ile haberleşme<br />
ve görüntüleme gibi alanlarda ticari uydu<br />
hizmetleri birçok ülkeye ihracat olanağı<br />
sağlamıştır. Uzay alanına yatırım yapan ülkeler<br />
teknolojik gelişimini hızlandırmış ve nitelikli<br />
işgücüne istihdam imkanı sunmuşlardır.<br />
2008 yılı verilerine göre, küresel ölçekte yıllık<br />
olarak yaklaşık 257 milyar dolar büyüklüğünde<br />
bir uzay pazarı bulunmaktadır. Sektör<br />
içerisinde alt-pazarlara göre bütçeler Çizelge<br />
1’de görülmektedir. Çizelgede gelir sıralamasında<br />
ilk sırada ticari uydu hizmetlerinin<br />
geldiği, ticari altyapı hizmetlerinin onu takip<br />
ettiği görülmektedir. Ticari altyapı içerisinde<br />
çoğunlukla sivil kullanıcıların günlük yaşamda<br />
kullandıkları yer ekipmanları (uydu anteni, GPS<br />
alıcısı, uydu telefonu, vb.) en büyük pazarı<br />
oluşturmaktadır.<br />
ABD, 66,63 milyar dolarlık bütçesi ile uzay<br />
pazarının %26’sını oluşturmakla birlikte, diğer<br />
ülke hükümetlerinin de uzay alanına önemli<br />
kaynaklar ayırdığı görülmektedir.<br />
Uzay araştırmaları toplumsal refahın artmasına<br />
yönelik teknolojilerin geliştirilmesine de<br />
fırsat oluşturmuştur. İlk olarak askeri amaçlar<br />
için kullanılan haberleşme, görüntüleme,<br />
konumlama uyduları gibi sistemler, zaman<br />
içerisinde toplumun gündelik yaşamını<br />
kolaylaştıran ve sivil alanda katma değer<br />
yaratan uygulamalarda kullanılmaya başlanmıştır.<br />
Uzay sektörünün yan ürünleri, yaşantımızı<br />
iyileştirerek günlük hayatımıza girmiştir.<br />
Uzay programından yararlanılarak geliştirilmiş<br />
ve günlük hayatımıza girmiş çok sayıda ürün<br />
olduğu bilinmektedir. Tıbbi tedaviler ve teşhis<br />
sistemleri (bilgisayar destekli tomografi, lazer<br />
tedavisi, karmaşık ameliyatlar için robotik<br />
kollar, vb.) ile dijital kamera, şarj edilebilir güç<br />
araçları ve duman detektörleri gibi ekipmanlar<br />
bu ürünlere örnek verilebilir. Teflon kaplama,<br />
cam elyaf, dayanıklı ve esnek ısıl yalıtım<br />
malzemeleri, bozulmaya karşı dayanıklı lehimkaynak<br />
gibi birçok yeni malzeme de uzay<br />
araştırmaları sayesinde geliştirilmiştir.<br />
Uzayın sivil kullanımına örnek olarak iklim<br />
hareketlerini izlemek, doğal afetlerin zararlarını<br />
tespit etmek, uzayda yeni yaşam alanları<br />
bulmak ve gezegenlerin oluşumunu açıklamak<br />
gibi tüm insanlığa fayda sağlayacak çalışmalar<br />
dikkat çekmektedir. Mevcut kullanım alanlarından<br />
farklı olarak uzaydan ne gibi faydalar<br />
elde edilebileceği konusunda araştırmalar<br />
devam etmektedir. Örneğin, uzaydan yerküreye<br />
enerji getirilebileceği düşünülmektedir.<br />
Uzayın Politik Önemi<br />
Uzay sistemlerine sahip olan ülkeler bu<br />
kabiliyetlerini diğer ülkelere karşı dış politika<br />
aracı olarak da kullanmaktadır. Bir başka<br />
ifadeyle, askeri alanda uzaya yatırım yapan<br />
ülkeler uluslararası arenada politik güçlerini<br />
artırma, müzakerelere avantajlı başlama<br />
imkânı bulmaktadır.<br />
Uzay alanındaki başarılar ve yetkinlikler,<br />
ülkelere teknoloji yarışında önde olma, daha<br />
güçlü ülke olma gibi saygınlık kazanımlarını da<br />
beraberinde getirmektedir. Soğuk Savaş<br />
döneminde, ABD ve Sovyetler Birliği’nin söz<br />
konusu saygınlığı elde etmek için, uzaya ilk<br />
olarak uydu gönderme veya ilk insanlı uzay<br />
uçuşunu gerçekleştirme gibi başarıları kullandıkları<br />
bilinmektedir.<br />
Uzay <strong>Program</strong>ının Eksenleri<br />
Uzay programları tasarlanırken esas alınabilecek<br />
dört ana eksenin “uzay destek”,<br />
“kuvvet destekleme”, “güç uygulama” ve “uzay<br />
kontrol” olduğu yazının başında belirtilmişti.<br />
Bu eksenler etrafında yer alan yeteneklerin<br />
neler olduğuna bakılacak olursa,<br />
uzay destek ekseninde fırlatma ve bakımonarım-kurtarma;<br />
kuvvet destekleme ekseninde görüntüleme,<br />
haberleşme, konumlama, istihbarat,<br />
erken uyarı ve meteoroloji uyduları;<br />
güç uygulama ekseninde uydusavar,<br />
yönlendirilmiş enerji silahı ve kinetik enerji<br />
silahı teknolojileri;<br />
uzay kontrol ekseninde ise karıştırma,<br />
kriptolama ve durumsal farkındalık<br />
yeteneklerinin yer aldığı belirtilebilir.<br />
Söz konusu yetenekler özet olarak Çizelge 2’de<br />
görülmektedir.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
29<br />
Uzay Destek Kuvvet Destekleme Güç Uygulama Uzay Kontrol<br />
Fırlatma Görüntüleme<br />
ASAT (Uydu-savar)<br />
Karıştırma<br />
Bakım<br />
Haberleşme Yönlendirilmiş Enerji Silahları Kriptolama<br />
Onarım<br />
Konumlama<br />
Kinetik Enerji Silahları Durumsal Farkındalık<br />
Kurtarma<br />
İstihbarat<br />
Erken Uyarı<br />
Meteoroloji<br />
Çizelge 2: Uzayın Askeri Kullanımına Yönelik Yetenekler<br />
1980 yılında kurulan ve fırlatma alanında<br />
dünyanın önde gelen hizmet sağlayıcılardan<br />
olan Arianespace firmasının 10 Avrupa<br />
ülkesinden (Almanya, Belçika, Danimarka,<br />
İspanya, Fransa, İtalya, Norveç, Hollanda,<br />
İsveç, İsviçre) 21 ortağı bulunmaktadır. Fransa<br />
Uzay Ajansı’nın %34, Astrium’un %30 pay<br />
sahibi olduğu firmada, %36’lık pay farklı oranlarla<br />
Ariane 5 fırlatma araçlarının üretimine<br />
katılan firmalar arasında paylaşılmaktadır.<br />
Yakın zamana kadar, uzay sistemlerinin kullanımı<br />
ilk iki eksene yönelik olmuştur. Uzay teknolojileri,<br />
geleneksel yöntemleri desteklemek<br />
için bir güç çarpanı olarak kullanılmıştır. Son<br />
zamanlarda uzay sistemleri güç uygulama ve<br />
uzay kontrol amacıyla da kullanılmaya<br />
başlanmıştır.<br />
Ülke<br />
ABD<br />
Rusya<br />
Avrupa<br />
Fransa<br />
Almanya<br />
Srtateji<br />
Bağımsız Fırlatma, Konsorsiyum<br />
Bağımsız Fırlatma; Konsorsiyum; Hizmet Alımı<br />
Bağımsız Fırlatma<br />
Hizmet Alımı; Konsorsiyum<br />
Hizmet Alımı; Konsorsiyum<br />
Örnek<br />
Cape Canaveral Üssü; ILS, Sea Launch<br />
Baikonur Üssü; ILS, Eurockot; Arianespace<br />
Arianespace<br />
Hindistan (ISRO); Arianespace<br />
Rusya (Baikonur); Arianespace<br />
1. Uzay Destek Yetenekleri<br />
İngiltere<br />
Bağımsız; Hizmet Alımı<br />
Black Arrow (1970); ABD (NASA), Arianespace<br />
Uzay destek yetenekleri fırlatma yeteneği ve<br />
uzaydaki sistemlerin bakımı, onarımı ile<br />
gerektiğinde kurtarılması yeteneğini ifade<br />
etmektedir.<br />
Fırlatma<br />
Fırlatma yeteneği genel olarak uzay sistemlerinin<br />
(uydu, uzay istasyonu bileşeni, vb.)<br />
fırlatma araçları ile uzaya taşınması olarak<br />
ifade edilebilir.<br />
İtalya Hizmet Alımı, Konsorsiyum<br />
Çin Bağımsız Fırlatma<br />
Hindistan Bağımsız Fırlatma<br />
Güney Kore Bağımsız Fırlatma (Deneme); Hizmet Alımı<br />
İran Bağımsız Fırlatma; Hizmet Alımı<br />
İsrail Bağımsız Fırlatma; Hizmet Alımı<br />
Çizelge 3: Fırlatma Yeteneğinin Kazanımına Yönelik Stratejiler<br />
ABD (Boeing), Hindistan (ISRO); Arianspace<br />
Xichang Fırlatma Üssü<br />
Satish Dhawan Üssü<br />
NARO Uzay Merkezi; Arianespace<br />
Semnan Fırlatma Üssü; Rusya (Plesetsk)<br />
Palmachim Üssü; Hindistan (ISRO)<br />
Roket teknolojisi esas alınarak geliştirilen fırlatma<br />
araçları, tekrar kullanılabilirlik özelliklerine<br />
göre “harcanabilir fırlatma araçları<br />
(ELV’ler)” ve “tekrar kullanılabilir fırlatma<br />
araçları (RLV’ler)” olmak üzere iki sınıfta<br />
incelenmektedir.<br />
Harcanabilir fırlatma araçları, bir kez fırlatıldıktan<br />
sonra kullanılamaz duruma gelen araçlardır.<br />
ELV kategorisinde önde gelen fırlatma<br />
araçlarının Atlas, Delta, Ariane, Soyuz, Proton<br />
ve Long March olduğu belirtilebilir.<br />
Dünya genelinde fırlatma yeteneğini kazanmak<br />
için izlenen stratejiler incelendiğinde bağımsız<br />
fırlatma, konsorsiyumlara katılma ve hizmet<br />
alımı şeklinde üç stratejiden biri veya birkaçının<br />
tercih edildiği görülmektedir. Bağımsız fırlatma,<br />
ülke içerisinde geliştirilmiş bir fırlatma aracının,<br />
yine ülke içerisinde bir fırlatma üssünden<br />
uzaya gönderilebilmesini ifade etmektedir.<br />
Konsorsiyumlara katılma birkaç ülkenin birlikte<br />
kurduğu fırlatıcı firmalarına ortak olma, hizmet<br />
alımı ise fırlatma hizmetinin başka bir ülkeden<br />
satın alınması anlamında kullanılmaktadır.<br />
Çizelge 3’te fırlatma yeteneğinin kazanımına<br />
yönelik izlenen stratejiler yer almaktadır.<br />
Fırlatma operasyonunu hizmet alımı yoluyla<br />
yapmak zorunda olan veya bu yöntemle<br />
çalışmayı tercih eden ülkeler, ticari fırlatma<br />
hizmetleri pazarının doğmasını sağlamışlardır.<br />
Söz konusu pazarda, 2004-2008 yılları arasında<br />
ülkeler bazında fırlatma sayıları ve bu sayılara<br />
karşılık gelen pazar payları Çizelge 4’te<br />
görülmektedir<br />
Ülke<br />
Rusya<br />
Avrupa<br />
Çok-uluslu<br />
ABD<br />
Çin<br />
Hindistan<br />
Top. Fırlatma Sayısı<br />
Ticari Fırlatma<br />
Sayısı<br />
45<br />
22<br />
19<br />
18<br />
1<br />
1<br />
106<br />
Pazar<br />
Payı<br />
%42<br />
%21<br />
%18<br />
%17<br />
1<br />
1<br />
Çizelge 4: Ticari Uydu Fırlatma Hizmetleri (2004-2008)<br />
106<br />
Ticari fırlatma hizmetleri yüksek teknik bilgi ve<br />
maliyet gerektiren bir alan olduğundan, bu<br />
alanda etkin uluslararası işbirliği görülmektedir.<br />
Yine çok uluslu bir konsorsiyum niteliğindeki<br />
Sea Launch’un %40’ı ABD’li Boeing firmasının,<br />
%25’i Rus “S.P. Korolev Rocket and Space<br />
Corporation Energia” firmasının, %20’si<br />
Norveçli Aker ASA firmasının, %15’i Ukraynalı<br />
SDO Yuzhnoye/NPO firmasınındır.<br />
Bakım, Onarım, Kurtarma<br />
Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) gibi uzay<br />
ortamında bilimsel araştırmalar yapmak üzere<br />
kurulan istasyonlar ile Hubble uzay teleskopu<br />
gibi büyük uydular için belirli aralıklarla bakım,<br />
onarım ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesi<br />
gerekmektedir. ABD ve Rusya insanlı uzay<br />
uçuşları ile söz konusu faaliyetleri yerine<br />
getirebilmektedir.<br />
2. Kuvvet Destekleme Yetenekleri<br />
Uydular aracılığıyla askeri birliklerin, platform<br />
ve mühimmatların kabiliyetlerini geliştirmek<br />
“kuvvet destekleme” olarak tanımlanmaktadır.<br />
Uydu sistemlerinin yeteneklerini geleneksel<br />
askeri donanımlara eklemek bu donanımların<br />
toplam kabiliyetini ciddi ölçüde arttırdığından,<br />
söz konusu sistemler askeri alanda bir güç<br />
çarpanı olarak görülmektedir.
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Görüntüleme uydularından alınan görüntüler,<br />
haberleşme uydularının sağladığı işlevler, istihbarat<br />
uydularının sağladığı bilgiler, konumlama<br />
ve meteoroloji uydularından alınan veriler<br />
“kuvvet destekleme” kapsamında değerlendirilmektedir.<br />
Kuvvet destekleme amacına yönelik en iyi<br />
örneklerden biri küresel konumlama teknolojisinin<br />
füzelere eklenmesi ile hassasiyetin<br />
önemli ölçüde arttırılmasıdır. Uzay sistemleri,<br />
birbirinden ayrı yerlerde ve mobil olan tank,<br />
savaş gemisi, uçak gibi araçların birbirleriyle<br />
konuşmasını ve birinin gördüğü bir hedefe<br />
diğerinin hedefleme yapabilmesini sağlamak<br />
için kullanıldığında da kuvvet destekleme<br />
amacına örnek oluşturmaktadır.<br />
Bu noktada, kuvvet destekleme yeteneği<br />
sağlayan uyduların genel olarak hangi alt<br />
sistemlerden oluştuğunun belirtilmesi faydalı<br />
olarak değerlendirilmektedir. Bir uydu<br />
üzerinde yer alan alt sistemler Şekil 2’de<br />
görülmektedir.<br />
Güneş<br />
Paneli<br />
Şekil 2: Uydu Alt Sistemleri<br />
Isıl<br />
Alt Sistemi<br />
Güç<br />
Alt Sistemi<br />
Uydu üretim aşamasında genel olarak izlenen<br />
strateji, her alt sistemin değil, kritik önemdeki<br />
alt sistemlerin (kamera, uydu aktarıcısı, radar<br />
gibi faydalı yükler; görev bilgisayarı, yönelim ve<br />
yörünge kontrol alt sistemi gibi alt sistemler)<br />
özgün olarak geliştirilmesi olmaktadır. Uydu<br />
üreticisi ana yükleniciler temininde ve<br />
kullanımında sorun yaşanmayan alt sistemleri<br />
genellikle dünyada ilgili alanlarda uzmanlaşmış<br />
ve çoğu zaman uzay-tarihçeli ürünlere sahip<br />
olan alt yüklenicilerden temin etmektedir.<br />
3. Güç Uygulama Yetenekleri<br />
Güç uygulama, uzay içerisinde, uzay içerisinden<br />
veya uzay içerisine askeri güç uygulama<br />
olarak tanımlanabilir. Bu eksendeki yetenekler,<br />
yerküreden uzay sistemlerine saldırılar ile<br />
uzaydan uzaya veya uzaydan yerküreye yönelik<br />
saldırıları içermektedir.<br />
Zaman içerisinde uzayın askeri kullanımı<br />
kuvvet destekleme amacının ötesine uzanmış,<br />
güç uygulama ekseninde çeşitli uzay silahları ve<br />
uzay harbi yetenekleri geliştirilmeye başlanmıştır.<br />
Gelecekte uzayın askeri kullanımı<br />
içerisinde güç uygulama yeteneklerine olacak<br />
talebi değerlendirmek için iyimser ve kötümser<br />
olmak üzere iki yaklaşım bulunmaktadır.<br />
İyimser yaklaşım, teknik yapılabilirlik ile karar<br />
alma süreci sonrasında yapılabilirlik arasında<br />
ayrım yapmaktadır. Bu yaklaşıma göre ticari<br />
yatırımların hükümet harcamalarına oranla<br />
daha fazla artması, mevcut durumda uzayı<br />
kullanan ülkelerin her geçen gün sahip<br />
oldukları uzay sistemlerini arttırması ve uzay<br />
Faydalı Yük<br />
Görev Bilgisayarı<br />
Yönelim ve Yörünge<br />
Kontrol Alt Sistemi<br />
Yapısal Alt Sistemi<br />
İtki Alt Sistemi<br />
Haberleşme<br />
(TM/TC)<br />
Alt Sistemi<br />
Algılayıcılar<br />
sistemlerine bağımlı ülke sayısının artması,<br />
uzay atıkları konusunda uluslararası boyutta<br />
taşınan endişeler gibi sebeplerle ülkelerin uzay<br />
sistemlerine yönelik saldırılarda bulunması<br />
zorlaşmaktadır.<br />
Kötümser yaklaşıma göre uzay, kara, deniz ve<br />
havadan sonra ortaya çıkan yeni ve ayrı bir<br />
savaş ortamıdır. Bu yaklaşıma sahip olanlar<br />
görüşlerini diğer kuvvetlerin tarihsel gelişimi<br />
ile analoji yaparak desteklemektedir. Deniz<br />
ticaretinin arttığı dönemlerde, ülkeler ticari<br />
çıkarlarını desteklemek ve güçlendirmek için<br />
deniz kuvvetleri kurmuşlardır. Hava kuvvetleri<br />
ilk kurulduğunda temel amacı kara ve deniz<br />
operasyonlarını desteklemek ve güçlendirmek<br />
iken zaman içerisinde ayrı bir savaş ortamı<br />
haline dönüşmüştür. Uzay kuvvetleri de deniz<br />
ve hava kuvvetlerinin tarihsel gelişimine<br />
benzer bir gelişim sergileyecek, 21. yüzyıl<br />
içerisinde ülkelerin askeri ve ekonomik çıkarları<br />
için “güç kullanımı” esasıyla da kullanılacaktır.<br />
Uydusavar (ASAT)<br />
Uydusavar (ASAT) yeteneği yerküre üzerinden<br />
ateşlenen bir füze ile uzayda yer alan bir<br />
uydunun imha edilmesini ifade etmektedir.<br />
ABD, Çin ve Rusya gibi küresel güçlerin sahip<br />
olduğu bir yetenektir. Uzay atıkları oluşturduğu<br />
ve uzayın güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle<br />
kazanımı ve kullanımı uluslararası toplumda<br />
tepki doğurmaktadır.<br />
Çin’in Ocak 2007’de, LEO yörüngedeki bir<br />
uydusunu balistik bir füze ile imha ederek<br />
savaşın boyutlarını uzaya kadar genişletebileceğini<br />
göstermesi ile bu teknoloji özellikle son<br />
yıllarda önemi artan bir konu olmuştur. Çinli bir<br />
analiste göre, “ABD ile yapılacak bir savaşı tank<br />
ve uçaklar ile kazanamayacak bir ülke için<br />
ABD’nin uzay sistemlerine saldırmak daha<br />
uygun bir tercih olabilmektedir.”<br />
Uzaya fırlatma veya balistik füze geliştirme<br />
yeteneği olan tüm ülkelerin, yörüngesi tahmin<br />
edilen uyduları vurabilecek temel yeteneğe<br />
sahip olduğu söylenebilir.<br />
Yönlendirilmiş Enerji Silahları<br />
Yönlendirilmiş enerji silahları, teknoloji olarak<br />
enerjinin belirli bir yöne iletimine dayanmaktadır.<br />
Bu tür silahlar, hedef üzerinde istenilen<br />
miktarda zarar oluşturabilme imkânı sağlamaktadır.<br />
EM radyasyon ile uydu operasyonlarını<br />
bozacak şekilde elektriksel etkiler oluşturabilmekte,<br />
elektronik ekipmanlar bozulabilmekte<br />
ve malzemeler bozulma noktalarından ileri<br />
noktalardaki sıcaklıklara kadar ısıtabilmektedir.<br />
Bu tür silahlar yönlendirilmiş RF ve yönlendirilmiş<br />
lazer silahları olarak sınıflandırılmaktadır.<br />
Kinetik Enerji Silahları<br />
Kinetik enerji silahları, hedeflerini patlayıcı<br />
özellikte harp başlıkları ile değil, düşük bir<br />
sürtünme ortamında hızlandırılan yüksek<br />
kinetik enerjili kütlenin hedefe çarptırılması<br />
prensibiyle tahrip etmektedir. Bu tür silahlarla,<br />
uzay ortamının çevresel şartlarına dayanıklı ve<br />
hedefi tahrip edebilecek yapıda bir kütlenin<br />
uydu üzerine yüklenmesi, uydu ile birlikte
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
31<br />
Uzay ve uzaya yönelik<br />
çalışmalar, askeri alanda<br />
kazandırdığı yetenekler,<br />
ekonomiye ve toplumsal<br />
refaha katkısı,<br />
beraberinde getirdiği<br />
politik güç ve saygınlık<br />
sebebiyle stratejik öneme<br />
sahiptir.<br />
yörüngede döndürülmesi, kinetik enerji<br />
kazanması ve istenildiğinde hedefe çarptırılması<br />
sağlanmaktadır. Ayrıca, uydu üzerinde<br />
yüklü kütlenin yörüngeden çıkarılıp atmosfere<br />
girdirilmesi ve yerde bulunan bir hedefin imha<br />
edilmesi prensibine dayanan silah geliştirme<br />
çalışmaları da yürütülmektedir. Çalışma<br />
prensibinden dolayı yapay göktaşı olarak da<br />
adlandırılabilecek bu tür silahlarda atmosfere<br />
gönderilen kütlenin komuta edilmesi henüz<br />
mümkün olmadığından, hedefi bulma ihtimali<br />
düşük olmaktadır. Söz konusu durum, bu tür<br />
silahların yakın gelecekte kullanılma ihtimalini<br />
düşürmektedir.<br />
4. Uzay Kontrol Yetenekleri<br />
Karıştırmaya karşı kullanılabilecek korunma<br />
tedbirleri temelde vericinin RF çıkış gücünü<br />
artırmak, veri haberleşme hızını azaltmak ve<br />
daha geniş bantta yayılacak bir dalga şekli<br />
kullanmak olarak belirtilebilir.<br />
Kriptolama<br />
Kripto, haberleşme sinyalinin üçüncü şahıslar<br />
tarafından elde edilmesine rağmen sinyal<br />
içindeki anlamlı verinin kripto anahtarını/ algoritmasını<br />
kırmadan elde edilememesini sağlayan<br />
donanımsal ya da yazılımsal uygulamadır.<br />
Kripto donanımları farklı yörüngelerdeki<br />
uydularda, yörünge isterlerindeki radyasyon<br />
seviyesine dayanaklı olarak tasarlanmaktadır.<br />
Ayrıca kripto donanımlarında haberleşme<br />
sistemindeki veri hızı da tasarımı belirleyici bir<br />
faktör olmaktadır. Düşük veri hızları için ihtiyaç<br />
duyulan kripto donanımı ile yüksek hıza sahip<br />
bir veri bağlantısının kripto donanımı farklı<br />
özellikler taşımaktadır.<br />
Durumsal Farkındalık<br />
Uzayda durumsal farkındalık sağlayan sistemler,<br />
uzayın kontrolü için önem taşımaktadır.<br />
Uzayda saldırı veya savunma amaçlı bir<br />
operasyona geçmeden önce orada neler<br />
olduğu bilgisine ihtiyaç duyulmaktadır. Rakip<br />
ülkelerin casus uydularının tespit edilebilmesi<br />
için de söz konusu bilgiye ulaşmak gerekmektedir.<br />
Ancak bu bilgiyi edinmek, uzaklık<br />
sebebiyle (GEO yörünge için 35800 km) teknik<br />
olarak güç olmaktadır. Askeri olarak kullanılabilecek<br />
yörüngeleri barındıran uzayın hacminin,<br />
hava araçları tarafından kullanılan hava<br />
bölgesinin hacminden kat kat büyük olduğu<br />
bilinmektedir. Bu kadar büyük bir hacimde,<br />
uzay atıklarının bulunup kataloglanması zorlaşmaktadır.<br />
ABD’nin dünyanın çeşitli yerlerine dağıtılmış<br />
radar ve optik görüntüleme algılayıcılarından<br />
oluşan Uzay Gözetleme Ağı (SSN) ile yörüngede<br />
neler olduğu ve uzaydaki nesnelerin özellikleri<br />
hakkında bilgi elde edilmektedir. Sistem ile<br />
yörüngesinden sapan uydular, meteorlar ve<br />
uzay atıkları hakkında uyarı bilgileri elde<br />
edilerek uydular için görece daha güvenilir<br />
yörüngeleri ve fırlatma pencerelerini tespit<br />
etmek mümkün olmaktadır. Ayrıca yine bu<br />
sistemle, uydulara yönelik potansiyel tehditler<br />
izlenebilmektedir. Uyduların kaybolması<br />
durumunda, bunun tamamen doğal sebeplerle<br />
mi meydana geldiği, yoksa herhangi bir askeri<br />
eylemle mi gerçekleştirildiği tespit edilebilmektedir.<br />
Sonuç<br />
Türkiye’nin uzayın askeri kullanımına yönelik<br />
yeteneklerde Teknoloji Hâkimiyet Seviyesi<br />
(THS) aşağıdaki gibi değerlendirilmektedir.<br />
Anlaşılacağı üzere, kuvvet destekleme ekseninde<br />
özellikle görüntüleme ve haberleşme<br />
uydularına yönelik bir tasarım ve üretim<br />
altyapısı oluşmuş olmakla birlikte, genel olarak<br />
uzay alanında Türkiye’nin önünde kat edilecek<br />
önemli mesafeler bulunmaktadır. Bu alanda<br />
gelişmiş ülkeler arasına katılmak için bir uzay<br />
programı çerçevesinde hareket etmek faydalı<br />
olarak değerlendirilmektedir.<br />
Uzay kontrol yetenekleri temel olarak uzayın<br />
sunduğu avantajlardan kesintisiz olarak<br />
yararlanılırken, düşmanı uzay sistemlerinden<br />
yararlanamaz duruma getirmek amacıyla yürütülen<br />
faaliyetleri içermektedir. Bu faaliyetlerin<br />
temelinde elektronik harp yetenekleri yer<br />
almaktadır.<br />
Karıştırma<br />
Uydular ile alıcı birimler arasında kurulan veya<br />
kurulması muhtemel haberleşmeyi kesmek/<br />
engellemek/geciktirmek amacıyla uygulanan<br />
bir tekniktir. Kasıtlı olarak oluşturulmuş müdahale<br />
olarak da tanımlanabilecek karıştırma, ITU<br />
düzenlemeleriyle yasaklanmış olsa da ülkelerin<br />
uzayın kontrolü çerçevesinde kullandıkları bir<br />
elektronik harp yeteneğidir. GPS, GLONASS gibi<br />
konumlama sistemlerinin sinyallerinin karıştırma<br />
yoluyla bozulması sıklıkla başvurulan<br />
teknikler arasındadır.<br />
Yetenek<br />
Uzay<br />
Destek<br />
Kuvvet Destek<br />
Güç<br />
Uygulama<br />
Uzay<br />
Kontrol<br />
Fırlatma<br />
Bakım, Onarım, Kurtarma<br />
Görüntüleme<br />
Haberleşme<br />
Konumlama<br />
İstihbarat<br />
Erken Uyarı<br />
Meteoroloji<br />
ASAT<br />
Yönlendirilmiş Enerji Silahları<br />
Kinetik Enerji Silahları<br />
Karıştırma<br />
Kriptolama<br />
Durumsal Farkındalık<br />
Çizelge 5: Uzayın Askeri Kullanımına Yönelik Yeteneklerde Teknoloji Hakimiyet Seviyesi<br />
Teknoloji Hakimiyet Seviyesi<br />
Az<br />
Yok<br />
Yeterli<br />
Orta<br />
Az<br />
Az<br />
Az<br />
Az<br />
Az<br />
Az<br />
Yok<br />
Az<br />
Orta<br />
Yok
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Uzay programı oluşturmak için öncelikle askeri<br />
ve sivil ihtiyaçlar dikkate alınarak kısa-ortauzun<br />
vade hedeflerin belirlenmesi gerekmektedir.<br />
Söz konusu hedeflerin belirlenmesinde<br />
ilgili tüm sivil ve askeri kurumların bir araya<br />
gelerek,<br />
Uzay destek yeteneği ihtiyaçları (Fırlatma<br />
yeteneği ihtiyacı)<br />
Kuvvet destekleme yeteneği ihtiyaçları<br />
(Uydu ihtiyaçları; alt sistem geliştirme<br />
ihtiyaçları)<br />
Güç uygulama yeteneği ihtiyaçları<br />
Uzay kontrol yeteneği ihtiyaçları<br />
Sanayileşme hedefleri (Firmaların kazanması<br />
gereken yetenekler, insan kaynağı<br />
ihtiyacı, vb.)<br />
İhracat hedefleri (Uydu ve/veya uydu alt<br />
sistemi üretimi, test ve entegrasyon<br />
hizmetleri, ticari uydu operatörlüğü, vb.)<br />
Yörünge hakları (Mevcut ve kazanılabilecek<br />
haklar)<br />
Uluslararası anlaşmalar<br />
Uluslararası işbirliği olanakları<br />
hususlarını ele alan ortak bir çalışma gerçekleştirmesinin<br />
elzem olduğu değerlendirilmektedir.<br />
<strong>Program</strong> oluşturulurken mevcut üretim ve test<br />
altyapısının, sektördeki bilgi birikimi ve<br />
tecrübenin, finansal kaynakların göz önünde<br />
bulundurulması; sistemlerin stratejik önemleri<br />
dikkate alınarak bir önceliklendirme yapılması<br />
ve teknik olarak alt sistem Ar-Ge projeleri ile<br />
sistem projeleri arasında öncüllük ilişkileri<br />
kurulması kaynakların verimli kullanımı açısından<br />
kritik önem taşımaktadır.<br />
İçinde bulunduğumuz yüzyılın askeri rekabetteki<br />
belirleyicisinin uzay olacağı; son 10 yıldaki<br />
gelişmenin ve çabaların bir uzay programı<br />
çerçevesinde sürdürülmesi halinde bu alanda<br />
önde gelen ülkeler arasında yer bulunabileceği<br />
değerlendirilmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Arianespace, http://www.arianespace.com/about-us/service-solutions.asp.<br />
2. COHEN, Goal, Technology Transfer, Sage Publications, 2004.<br />
3. JAPCC NATO Space Operations Assessment, Joint Air Power Competence Centre (JAPCC), Germany 2009’dan Col Daniel Lewandowski, JAPCC,<br />
2008<br />
4. The Parliamentary Office of Science and Technology (POST), Military Uses of Space, Postnote, Number 273, London, 2006,<br />
5. Raja Menon, Strategic Space, Editors: Ajey Lele, Gunjan Singh, Space Security and Global Cooperation, Academic Foundation, India 2009, s. 76-<br />
77.<br />
6. Abdul Kalam, Can Space Cooperation Lead to Space Security, Editors: Ajey Lele, Gunjan Singh, Space Security and Global Cooperation,<br />
Academic Foundation, India 2009<br />
7. JOHNSON-FREESE, Joan, Space As A Strategic Asset, Columbia University Press, New York, 2007.<br />
8. Space Foundation, The Space Report 2009: The Authoritative Guide to Global Space Activity, Washington, DC, 2009.<br />
9. WATTS, Barry D., The Military Use of Space: A Diagnostic Assessment, Center for Strategic and Budgetary Assessments, Washington, DC, 2001.<br />
10. WONG, Wilson W.S. Wong ve FERGUSON, James, Military Space Power, Praeger ABC-CLIO, LLC, Santa Barbara, California, 2010.<br />
Ersoy AKSOY<br />
Uzman <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı<br />
1979 yılında Elazığ’da doğdu. 2002 yılında Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği<br />
Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitede 2006 yılında İşletme Yüksek Lisans eğitimini<br />
tamamladı. İş yaşamına İstanbul’da, internet tabanlı bir iş geliştirme projesi ile başladı; proje<br />
yöneticisi ve şirket kurucu ortağı olarak görev yaptı. Üç yıllık girişimcilik tecrübesinden sonra,<br />
bir yıl süreyle TÜBİTAK Kamu Araştırmaları Destek Grubu’nda çalıştı. 2007 yılında <strong>Savunma</strong><br />
<strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri Daire Başkanlığı’nda göreve<br />
başladı. Uzmanlığını “Uzayın Askeri Kullanımına İlişkin Sektör Stratejisi Önerisi” konulu teziyle<br />
aldı. 2011 yılı itibariyle Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı’nda görevini sürdürmektedir.<br />
İngilizce bilmektedir.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
33<br />
Geleceğe Yolculukta<br />
Sistem Mühendisliği ve<br />
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
İnsanoğlu tarafından geliştirilen sistemlerin<br />
karmaşıklık düzeyi hızla artarken, bu sistemleri<br />
geliştirecek ve geliştirme sürecini yönetecek<br />
yöntemlerin de benzer şekilde gelişmesi<br />
gerekiyor. Bu yazıda bilimsel, teknolojik<br />
ilerlemelerin, mühendislik ve yönetim üzerindeki<br />
etkileri incelenecek ve bu çerçevede<br />
program yönetimi ve sistem mühendisliği<br />
arasındaki ilişkiler değerlendirilecektir.<br />
Bilim, Teknoloji ve Değişim<br />
Buların yanı sıra biyolojik varlık – makina<br />
etkileşiminde önemli ilerlemeler sağlandı.<br />
Teknolojik medyadan takip edilebildiği<br />
kadarıyla, 2009’da MIT Technology Review<br />
dergisi tarafından potansiyel etkileri nedeniyle<br />
yılın gelişen teknolojileri arasında değerlendirilen<br />
biyolojik makinalar (Şekil 1: Michel<br />
Maharbiz tarafından geliştirilen canlı varlık -<br />
makina arayüzü (MEMS uygulaması)), iki yıl<br />
içerisinde roboböcek ordusuna dönüştü.<br />
Bilgisayarların tasarlanmasını sağlayan işlemcilerle<br />
birlikte insan ırkının entelektüel kapasitesi,<br />
yapabileceği şeyler inanılmaz ölçüde<br />
arttı. Bu artış paralelinde gelişen teknoloji,<br />
günlük yaşamı vazgeçilmez şekilde değiştirdi ve<br />
değiştirmeye devam edecek. Fizikçi ve<br />
gelecekçi (futurist) Michio Kaku’nun 2057<br />
yılındaki yaşamı anlattığı belgeselde, bugünün<br />
laboratuvar çalışmalarının yarının yaşamı üzerindeki<br />
etkisi net olarak görülüyor. Yarınlarda<br />
olağan hale gelecek, sipariş üzerine basılan<br />
organlar, herhangi bir problemde kalp masajı<br />
dahil bir takım müdahaleleri yapabilen giysiler,<br />
felçli kişilerin yürümesini sağlayan beyin<br />
yongaları, dikine havalanabilen arabalar<br />
bunlardan sadece bazıları.<br />
Ürünlerde kullanılan bilgi birikimi de hem<br />
girişerek çeşitleniyor, hem de ayrıntı düzeyi<br />
artıyor. Girişim sadece mühendislik bilimleri<br />
içerisinde değil, mühendislikle yaşam bilimleri<br />
arasında da görülmeye başlandı. Mühendisliğin<br />
doğayı taklit etmeye çalışmasıyla ortaya<br />
çıkan yepyeni malzemelerle, hamur robotlardan,<br />
yüzen elektronik devrelere kadar pek<br />
çok karmaşık sistemin geliştirilmesi başarıldı.<br />
Şekil 1: Michel Maharbiz tarafından geliştirilen canlı varlık -<br />
makine arayüzü (MEMS uygulaması)<br />
Diğer taraftan çağımızın en önemli problemlerine,<br />
sosyo-teknik bütünsel çözümler<br />
getirilmeye çalışılıyor. Çözüm için mühendislik<br />
bilimleri, yaşam bilimleri ve sosyal bilimler<br />
disiplinler ötesi (transdisciplinary) anlayışla bir<br />
araya getiriliyor.
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Ürün - Sistem Geliştirme ve Sistem<br />
Mühendisliği<br />
Günlük hayatta kullanılmaya başlanılan<br />
ürünler giderek akıllanıyor, yetenekleri artıyor<br />
ve bizlere bütünleşik (birbirleriyle bir bütün<br />
oluşturan) ve bağlantılı (her an her yerde<br />
ağyapıya bağlı) bir yaşam ortamı sağlıyor.<br />
Geçenlerde, 15 Kasım 1971’de Intel tarafından<br />
piyasaya sürülen 4004 modeli ilk mikroişlemcinin<br />
40. yaşı kutlandı. Şimdilerde dudak<br />
bükerek bakılan 2300 transistöre sahip, 4 bitlik<br />
işlemci, bugünün 995 milyon transistöre sahip<br />
Core-i7 işlemcisi ile karşılaştırıldığında, işlem<br />
gücündeki muazzam gelişmeyi gözler önüne<br />
seriyor.<br />
İşlemci gücünde yaşanan artış, mühendislik<br />
ürünlerinin gerçekleştirilmesinde kullanılan<br />
yöntemlerin de geliştirilmesini gerekli kıldı. Bu<br />
ihtiyacı karşılayacak şekilde geliştirilen sistem<br />
ve sistem mühendisliği yaklaşımı ilk kez 1950’li<br />
yıllarda, askeri projelerde kullanılmaya<br />
başlandı. Başarılı sistemlerin gerçekleştirilmesinde<br />
“Kullanıcı ihtiyacının, ürün ve hizmet<br />
çözümlerine dönüştürülmesini sağlayan,<br />
disiplinlerarası teknik çalışmalar ve yönetim<br />
faaliyetleri” olarak tanımlanan yaklaşım, artık<br />
yaygın olarak sivil alanda da kullanılıyor.<br />
Yaşanan gelişmeler paralelinde, sistem<br />
mühendisliği kavramı da evrilerek, ürün sistem<br />
mühendisliğinden, sistem mühendisliği<br />
yönetimine, sistemlerin sistemi uygulamalarından,<br />
organizasyonları da içine alan kuruluş<br />
sistem mühendisliğine ve hatta sosyoteknik<br />
boyutları da içeren karmaşık uyabilen<br />
sistemlerin sistemi mühendisliğine doğru bir<br />
değişim geçiriyor.<br />
Karmaşıklık<br />
İlk başlarda gereksinim analizi, işlevsel analiz,<br />
tasarım sentezi, sistem analiz ve kontrolü,<br />
doğrulama çalışmalarını içeren sistem<br />
mühendisliği, daha sonra teknik yönetim<br />
konularını da kapsamaya başladı. Bu temelde<br />
oluşturulan ve teknik geliştirmeyle yönetimin<br />
birlikte ele alındığı Bütünleşik Yetenek<br />
Olgunluk Modeli - Geliştirme ve ISO/IEC 15288:<br />
Sistem Mühendisliği - Sistem Ömür Devri<br />
Süreçleri yaygın olarak kabul gören standartlar<br />
haline geldi.<br />
Öte yandan günümüz mühendislik ürünlerinin,<br />
kullanıcı ve birbirleriyle etkileşimli, farklı<br />
nitelikteki parçalardan oluşan, anlaşılması,<br />
tanımlanması, tasarlanması ve yönetilmesi<br />
giderek zorlaşan sistemlerin sistemi haline<br />
gelmesiyle, sistem mühendisliği uygulamalarının,<br />
artık bir sistemin çok daha ötesine<br />
geçmek zorunda olduğu görülüyor. Bir araya<br />
geldiklerinde (birbirlerine ağyapı ile bağlandıklarında)<br />
daha büyük bir amacı gerçekleştiren ve<br />
parçaları sistemlerden oluşan bir sistemi anlatan<br />
kavramın, anlamı üzerindeki tartışmalar<br />
halen devam ediyor. 90’lı yıllarda sistemlerin<br />
1950 - 1960s 1970s 1980s 1990s 2000s 2010+<br />
Şekil 2: Sistem Mühendisliği Kavramındaki Değişimler<br />
Detay Seviyesi<br />
Tanım<br />
Uygulama<br />
Devamlı<br />
Uygulama<br />
Kavramsal<br />
Tasarım<br />
Şekil 3: Sistem Mühendisliği Standartları<br />
sistemi kavramı, bağımsız olarak işletilebilen ve<br />
yönetilebilen sistemleri anlatırken, 2000’li<br />
yıllarda bunlara coğrafi dağılım, ortaya çıkan<br />
davranış ve evrimsel gelişim şeklinde üç yeni<br />
özellik daha eklendi. Bu durum büyük ölçüde,<br />
pek çok çalışmada kullanılan kavramın,<br />
uygulandığı değişik disiplin ve alanlara bağlı<br />
olarak, farklı anlam ve özellikleri içermesinden<br />
kaynaklanıyor.<br />
Sistemlerin Sistemi geliştirilirken yapılan<br />
sistem mühendisliği i)Yetenek hedeflerinin<br />
Sistem Ömür Devri<br />
Geliştirme Üretim Kullanım Destek Kullanımdan<br />
Kaldırma<br />
çözümlenmesi; ii)Sistemler ve aralarındaki<br />
bağlantıların anlaşılması; iii)Yetenek hedeflerine<br />
göre performansın değerlendirilmesi,<br />
iv)Sistemlerin sisteminin mimarisinin oluşturulması;<br />
v)Gereksinimlerin ve çözüm seçeneklerinin<br />
belirlenmesi; vi)Değişikliklerin<br />
izlenmesi ve değerlendirilmesi ve vii)Tüm<br />
geliştirme ve güncelleştirme çalışmalarının<br />
eşgüdümü faaliyetlerini içeriyor.<br />
Bunun yanı sıra aşağıda sıralanan yapılar da<br />
sistem mühendisliği uygulamaları ile ilişkili<br />
olarak değerlendiriliyor;<br />
Kuruluş Sistem Mühendisliği (Enterprise<br />
Systems Engineering): Daha etkili ve<br />
başarılı kuruluşlar oluşturmak için kuruluşun<br />
sistem olarak ele alındığı yapılar bu<br />
kapsamda görülüyor.<br />
Sistemler Ailesi: Sistem olarak değerlendirilmeyen<br />
ancak geliştirme çalışmalarının<br />
bir arada yönetilmesinde avantaj görülen<br />
yapılar (örneğin füze ailesi ya da uçak ailesi<br />
ürün hattını ilgilendiren sistemlerden<br />
oluşan yapılar) bu kapsamda ele alınıyor.<br />
Sistemler Federasyonu: Bağımsız sistemlerin,<br />
büyük bir sistemin parçası olma ya da
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
35<br />
olmama kararlarını verebildikleri yapılar bu<br />
grup altında değerlendiriliyor.<br />
Karmaşık Sistemler (Complex Systems): Çok<br />
sayıda sistem parçasını ve bunların bir<br />
birleriyle etkileşimini içeren sistemler bu<br />
kapsamda çalışılıyor.<br />
Karmaşık Uyabilen Sistemler (Complex<br />
Adaptive Systems): İnsanların da sistemlerin<br />
bir parçası olarak değerlendirildiği,<br />
uyum yeteneği olan, dinamik karmaşıklık<br />
içeren sistemler bu kapsamda inceleniyor.<br />
Ürün/Sistem Geliştirme ve Proje Yönetimi<br />
Bilimsel yönetim tekniklerinin kullanımı<br />
Frederic Taylor ile başladı, onun etkisinde olan<br />
Henri Fayol ve Henry Gantt (Gantt Şemalarının<br />
yaratıcısı) ile devam etti. Daha sonra 40'lı<br />
yıllarda atom bombasının geliştirilmesinde<br />
uygulanan yöntemlerle birlikte modern proje<br />
yönetimi yaklaşımının temelleri oluşturuldu.<br />
60'lı yıllarda NASA’da yürütülen Mercury,<br />
Gemini ve Apollo projelerinde iş dağılım ağacı,<br />
program değerlendirme ve gözden geçirme,<br />
maliyet ve zamanlama takibine ilişkin yöntemler<br />
kullanılmaya başlandı. Amerika Birleşik<br />
Devletlerinde 1969’da kurulan PMI (Project<br />
Management Institute) ve bu kuruluş tarafından<br />
ilk taslağı 1986’da yayınlanan Proje<br />
Yönetimi Bilgi Birikimi (PMBoK, Project<br />
Management Body of Knowledge) kitabıyla<br />
birlikte, bütün bu yöntemler sivil uygulamalara<br />
yaygınlaşarak hızla gelişti. Günümüzde proje<br />
yönetimi, hemen her kurum ve kuruluşun<br />
işlerini yürütmesinde önemli bir araç olarak<br />
kullanılıyor.<br />
Proje başarısında, sistem mühendisliği uygulamalarının<br />
rolü ve önemi öteden beri biliniyor.<br />
Bu konuda, yakınlarda, INCOSE (International<br />
Council on Systems Engineering), NDIA<br />
(National Defense Industrial Association),<br />
IEEE/AESS ve Carnegie Mellon, Üniversitesi<br />
Yazılım Mühendisliği Enstitüsü (Software<br />
Engineering Institute, SEI) tarafından yürütülen<br />
bir çalışmada sistem mühendisliği<br />
yetkinliği ile projelerin başarısı arasındaki ilişki<br />
incelenmiş. Elde edilen sonuçlara göre (Şekil 4)<br />
fazla zorluk taşımayan projelerden, teknik<br />
karmaşıklık içeren, ömür devri fazları,<br />
büyüklük, işgücü ve süre açısından çeşitli<br />
zorluklar taşıyan projelere kadar tüm<br />
spektrumda sistem mühendisliği uygulamalarının<br />
başarıyı arttırdığı görülüyor.<br />
PROJECT PERFORMANCE vs. REQUIREMENTS + TECHNICAL<br />
SOLUTION CAPABILITY controlled by PROJECT CHALLENGE<br />
1.00<br />
0.75<br />
0.50<br />
0.50<br />
0.00<br />
1.00<br />
0.75<br />
0.50<br />
0.50<br />
0.00<br />
25%<br />
25%<br />
50%<br />
Lower<br />
Capability<br />
(x < 2.8)<br />
N = 8<br />
43%<br />
57%<br />
Lower<br />
Capability<br />
(x < 2.8)<br />
N = 7<br />
Best<br />
Performance<br />
(x > 3.0)<br />
LOW PROJECT CHALLENGE<br />
HIGH PROJECT CHALLENGE<br />
57%<br />
43%<br />
33%<br />
67%<br />
Moderate<br />
Capability<br />
(2.8< x 3.1)<br />
N = 6<br />
Gamma = 0.57<br />
Moderate<br />
Capability<br />
(2.8< x 3.1)<br />
N = 7<br />
Gamma = 0.54<br />
Moderate<br />
Performance<br />
(2.5 < x < 3.0)<br />
p=0.02<br />
p=0.03<br />
Higher<br />
Capability<br />
(x 3.1)<br />
N = 7<br />
36%<br />
36%<br />
27%<br />
72%<br />
14%<br />
14%<br />
Higher<br />
Capability<br />
(x 3.1)<br />
N = 11<br />
Lower<br />
Performance<br />
(x < 2.5)<br />
Şekil 4: Sistem mühendisliği yetkinliği ve proje başarısı<br />
arasındaki ilişki.<br />
Sistemlerden, sistemlerin sistemine doğru olan<br />
geçişe benzer bir gelişme, proje yönetimi<br />
alanında yaşandı. Artık tek başına proje<br />
yönetimi yetmez oldu, 2000'li yıllardan<br />
itibaren program ve portföy yönetimlerinde de<br />
standartlaşma başladı. PMI tarafından 2006<br />
yılında <strong>Program</strong> Yönetimi Standardı ve Portföy<br />
Yönetim Standardı yayımlandı. <strong>Program</strong><br />
Yönetiminde, birbirleri ile ilişkili projelerin bir<br />
arada yürütülmesiyle daha önemli yararlar<br />
elde edilmesi hedefleniyor. Portföy Yönetiminde<br />
ise kuruluşların stratejik hedefleriyle<br />
tutarlı, tahmin edilebilir ve başarılı, program ve<br />
projelerin gerçekleştirilmesi hedefleniyor.<br />
Proje ve program yönetimi işin doğru<br />
yapılmasına odaklanırken, portföy yönetimi<br />
doğru işin yapılmasına odaklanıyor.<br />
<<br />
<<br />
<strong>Program</strong> Yönetimi ve Sistem Mühendisliği<br />
Uygulamaları<br />
Yukarıda sıralanan gelişmeler mühendislik ve<br />
teknoloji yönetimini kuruluşların ön plana<br />
almalarına neden oldu. Kuruluşlar, Sistem<br />
Mühendisliği ve <strong>Program</strong> Yönetimi uygulamalarına<br />
özel önem veriyorlar. Ancak bu<br />
uygulamaların tam anlamıyla başarılı olduğu<br />
söylenemez.<br />
Sistem mühendisliğinin, özellikle geliştirme<br />
çalışmalarının, başlangıcında iyi uygulanamaması<br />
önemli problemleri de beraberinde<br />
getiriyor. Amerikan Sayıştay’ının (United States<br />
Government Accountability Office) savunma<br />
alanında uzun dönemli zorlukların üstesinden<br />
gelebilmek için yapılması gerekenleri incelediği<br />
bir çalışmada program seviyesinde<br />
yaşanan problemlerin, büyük ölçüde sistem<br />
mühendisliği uygulamalarının yetersizliğinden<br />
kaynaklandığı görüşüne yer verilmiş.<br />
Kuruluşlar teknoloji yönetimi, proje yönetimi,<br />
program yönetimi, portföy yönetimi, sistem<br />
mühendisliği uygulamalarını organizasyonlarının<br />
önemli yetenekleri arasında değerlendiriyor<br />
ve geliştirmek için özel çaba sarf ediyor.<br />
Bu çabaların mühendislik eğitimi ile de<br />
desteklenmesi gerekiyor. Ancak mühendislik<br />
eğitimi incelendiğinde özellikle program<br />
yönetimi ve sistem mühendisliğinde önemli<br />
eksiklikler olduğu görülüyor. Proje Yönetimine<br />
ilişkin dersler Endüstri Mühendisliği Lisans<br />
programlarında çok uzun süreden beri yer<br />
almasına rağmen program yönetimine ilişkin<br />
dersler pek görülmüyor. Ayrıca bazı programlarla<br />
desteklense bile sistem mühendisliği<br />
eğitiminin halen kuruluşlar tarafından özel<br />
olarak ele alınması gereken bir konu olduğu<br />
biliniyor.<br />
INCOSE ve PMI’ın başkanlarının ortaklaşa<br />
yayımladıkları bir yazıda Sistem Mühendisliği<br />
ve <strong>Program</strong> Yönetimi’nin hayati konularda aynı<br />
hedefi paylaştıkları değerlendirilmiş:<br />
Müşteri ve son kullanıcılar için değer ve<br />
yarar sunmak,<br />
Hedeflere erişmek için gerekli deneyim,<br />
bilgi ve rollerin bütünleştirilmesi ve<br />
girişimlerin tamamlanması,<br />
<strong>Program</strong> gereksinimlerinin ve çıktılarının<br />
açık olarak tariflenemediği ya da yönetilmesi<br />
gereken çok sayıda bileşenin olduğu<br />
karmaşık ortamlarda etkili bir işlevsellik<br />
göstermek.
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Aynı yazıda program yönetimi ve sistem<br />
mühendisliği aralarındaki kültürel bariyerler<br />
ele alınarak bu bariyerlerin yepyeni bir<br />
zihniyetle aşılabileceği eklenmiş. INCOSE ve<br />
PMI organizasyonları, bu bariyerin, tıpkı<br />
üniversitelerdeki ana dal ve yan dal çalışmaları<br />
gibi bir yaklaşımla aşılabileceğini düşünüyor.<br />
Önümüzdeki dönemde her iki kuruluş bir araya<br />
gelerek bu konuda çalışacaklarını belirtiyor.<br />
Eğer bugün bu problemler yaşanıyorsa<br />
gelecekte daha büyük problemlerin yaşanacağı<br />
çok açık. Geleceğin mühendislerinin, sahip<br />
olması gereken özellikler sistem düşüncesi,<br />
mantıksal soyutlama, analitik yaklaşım, merak,<br />
açık zihin, güçlü iletişim, belirsizliğe karşı<br />
tahammül, çoklu görev yapabilme şeklinde<br />
sıralanıyor. Yapılan tartışmalarda, ilk ve orta<br />
öğretimi içeren K12 seviyesinde, bu karakteristik<br />
özellikleri taşıdığı tespit edilen<br />
öğrencilerin teknik alanlara yönlendirilmesi<br />
gerekliliği değerlendiriliyor.<br />
Sonuç<br />
Ülkemizde de özellikle savunma sanayiine ürün<br />
geliştiren kuruluşlarda hem sistem mühendisliği<br />
hem de proje yönetimi 90'lı yıllardan<br />
itibaren kullanılmaya başlandı.<br />
Üniversitelerin endüstri mühendisliği bölümlerinde<br />
proje yönetimi ders olarak okutuluyor.<br />
Ayrıca, farklı alanlardaki mühendislik programları,<br />
proje yönetiminin de işlendiği bitirme<br />
projelerini, programlarının bir parçası haline<br />
getirdiler. Ancak, özellikle sistem mühendisliği<br />
eğitiminde önemli bir boşluk olduğu görülüyor.<br />
<strong>Program</strong> yönetimine geçişte başarının arttırılması<br />
için bu konunun özel olarak ele alınması<br />
gerekiyor.<br />
Elif BAKTIR<br />
ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünden 1987’de lisans 1990’da yüksek lisans,<br />
Portland Eyalet Üniversitesi Mühendislik ve Teknoloji Yönetimi bölümünden 2001 yılında<br />
(ikinci) yüksek lisans derecelerini aldı.<br />
İş hayatına 1986’da ASELSAN ArGe bölümünde başladı. ArGe mühendisi, sistem mühendisi ve<br />
mühendislik planlama yöneticiliği görevlerini yürüttü. 2005 yılında ASELSAN Mikrodalga ve<br />
Sistem Grubu’ndan emekli oldu. 2005 yılından beri TEKİM -Teknolojik ve Kurumsal İşbirliği<br />
Merkezi’nde çalışmaktadır.<br />
2004 yılından beri Kara Harp Okulu’nda Teknoloji Yönetimine Giriş ve ArGe Yönetimi Yüksek<br />
Lisans dersleri vermektedir.<br />
Uzmanlık alanları Teknoloji yönetimi, mühendislik yönetimi, yenileşim yönetimi, ekip<br />
oluşturma, proje yönetimi ve sistem mühendisliği konularıdır.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
37<br />
A400 M<br />
Ulaştırma Uçağı Projesi<br />
“Geleceğin Büyük Uçağı” olarak 2010‘lu<br />
yıllarda Avrupa`da ortaya çıkacak nakliye uçağı<br />
ihtiyacını karşılamak amacıyla başlatılan proje<br />
7 ülkenin ortaklığıyla yürütülmektedir.<br />
Projenin tarihçesine kısaca göz attığımızda;<br />
Avrupa ülkeleri tarafından bugüne kadar<br />
geliştirilmiş askeri nakliye uçaklarının düşük<br />
kapasiteli olması nedeniyle, uluslararası harekât<br />
ve NATO görevlerinde genellikle büyük<br />
ABD uçaklarının kullanıldığı görülmektedir.<br />
Daha yüksek kapasiteli Avrupalı bir uçağa sahip<br />
olunarak Avrupa ülkeleri Hava Kuvvetleri’nin<br />
2010‘lu yıllarda ortaya çıkacak nakliye uçağı<br />
ihtiyacını karşılamak amacıyla, modern bir<br />
taktik nakliye uçağının uluslararası bir işbirliği<br />
programı çerçevesinde ortak olarak geliştirilmesi<br />
ve üretilmesi kararlaştırılmıştır.<br />
1985 yılında Bağımsız Avrupa <strong>Program</strong> Grubu<br />
(IEPG) projesi olarak başlatılan, Türkiye adına<br />
1989 yılında katıldığımız ve bugün 7 Avrupa<br />
ülkesi tarafından desteklenen bir konsorsiyum<br />
projesi olan A400M <strong>Program</strong>ı’nın yürütme<br />
sorumluluğu 1993 yılında <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
Müsteşarlığı’na verilmiş ve Fizibilite Çalışmalarına<br />
katılım kararı alınmıştır. Bu proje ile, Türk<br />
Hava Kuvvetleri’nin envanter dışı bırakacağı<br />
C-160 Transall uçaklarının yerine yeni nesil<br />
ulaştırma uçaklarının konulması ve Türkiye’nin<br />
tasarım çalışmalarına da dahil olacağı en<br />
yüksek yerli katılımın gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir.<br />
Proje kapsamında, 1992 yılında ön-fizibilite,<br />
1993-1995 yıllarında ise fizibilite çalışmaları<br />
tamamlanmıştır. 1996-1998 tarihlerinde Başlangıç<br />
Öncesi Faaliyetler (Pre-Launch<br />
Activities) safhası icra edilmiştir. Ocak 1999<br />
tarihinde, Airbus Military Company (AMC)<br />
tarafından A400M uçağının teklifleri katılımcı<br />
ülkelere sunulmuş ve değerlendirme safhası<br />
başlatılmıştır.<br />
27 Temmuz 2001 tarihinde Almanya, Belçika,<br />
Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya ve Türkiye<br />
<strong>Savunma</strong> Bakanları Farnborough Havacılık<br />
Fuarı’nda ortak bir açıklama ile proje çerçevesinde<br />
tedarik etmeyi planladıkları uçak<br />
sayılarını ilan etmişlerdir. Bu aşamada Türkiye<br />
26 adet A400M uçağı tedarik etme niyetini<br />
beyan etmiştir.<br />
Sonraki süreçte, Türkiye’nin proje kapsamında<br />
tedarik edeceği uçak sayısı yeniden gözden<br />
geçirilmiş ve sayı 10 uçak olarak tespit<br />
edilmiştir. Mevcut durum itibariyle ülkeler<br />
tarafından tedarik edilecek uçak miktarları şu<br />
şekildedir;<br />
Ülke<br />
Siparişler<br />
ALMANYA<br />
53<br />
FRANSA<br />
50<br />
İSPANYA<br />
27<br />
İNGİLTERE<br />
22<br />
TÜRKİYE<br />
10<br />
BELÇİKA<br />
7<br />
LÜKSENBURG<br />
1
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Katılımcı ülkeler arasındaki hukuksal, idari ve<br />
mali düzenlemeleri gerçekleştirmek üzere<br />
hazırlanan Mutabakat Muhtırası (Memorandum<br />
of Understanding) katılımcı ülke <strong>Savunma</strong><br />
Bakanları tarafından; OCCAR (Ortak Silahlanma<br />
İşbirliği Teşkilatı) ile katılımcı ülkeler arasındaki<br />
ilişkileri ve proje yönetimini düzenleyen<br />
<strong>Program</strong> Üst Kurulu Kararı (<strong>Program</strong>me<br />
Board Decision) ise ülke temsilcileri tarafından<br />
22 Mayıs 2003 tarihinde imzalanmış ve yürürlüğe<br />
girmiştir. A400M Sözleşmesi katılımcı<br />
ülkeler adına OCCAR ile ana yüklenici AMSL<br />
(Airbus Military Konsorsiyumu) arasında 27<br />
Mayıs 2003 tarihinde Bonn’da imzalanarak<br />
yürürlüğe girmiştir.<br />
Mach; 30 ton faydalı yük ile azami menzili<br />
4.535 km; seyir irtifası 9.500 m; havada yakıt<br />
ikmali yapabilen, paraşütçü ve yük atabilen bir<br />
uçak olarak tasarlanmıştır.<br />
Yüklenici AMSL firması Aralık 2008’de yaptığı<br />
resmi açıklama ile motorun ve bazı askeri<br />
sistemlerin geliştirilmesinde yaşanan sorunlardan<br />
dolayı uçak teslimat takviminin ötelenmesini,<br />
teknik ve mali hususların yeniden<br />
gözden geçirilmesini talep etmiştir.<br />
Bu çerçevede 2009 başı itibarıyla AMSL firması<br />
ve katılımcı ülkeler arasında programın teknik,<br />
mali ve idari hususlarına yönelik konuların<br />
A400M Uçağı Nihai Montaj Hattı Ağustos<br />
2007’de açılmıştır. A400M Uçağı’nın nihai<br />
montaj hattından uçuş hattına verilme töreni<br />
26 Haziran 2008 tarihinde İspanya’da<br />
gerçekleştirilmiştir. A400M Uçağının ilk uçuşu<br />
11 Aralık 2009 tarihinde gerçekleştirilmiştir.<br />
Uçağın teknik özelliklerinden bahsetmek<br />
gerekirse; A400M uçağı dört turboprop<br />
motorlu, azami kalkış ağırlığı 141 ton; azami<br />
faydalı yükü 32 ton; azami seyir hızı 0.68-0.72<br />
yeniden düzenlenmesi amacıyla sözleşme<br />
değişikliği görüşmelerine başlanmıştır. Yaklaşık<br />
2 yıl devam eden müzakereler neticesinde<br />
taraflar arasında mutabakat sağlanmıştır. Bu<br />
çerçevede teslimat takvimi yaklaşık 4 yıl<br />
ötelenmiş, mali ve teknik bazı konularda yeni<br />
düzenlemeler yapılmıştır. Üzerinde uzlaşma<br />
sağlanan son Sözleşme Değişikliğine göre,<br />
Türkiye’nin alacağı 10 adet uçağın teslimatlarının<br />
2013-2018 yılları arasında, tüm katılımcı<br />
ülkelere uçak teslimatlarının ise 2024 yılında<br />
tamamlanması planlanmaktadır.<br />
A400M (Geleceğin Büyük Uçağı) projesinin<br />
Türkiye açısından yerli katkı oranı ve teknoloji<br />
kazanımı en yüksek projelerden biri olması<br />
hedeflenmiştir. Uçak gövdesi uçağın yaklaşık<br />
%55’ini, motorları %20’sini ve ekipmanları da<br />
kalan %25’ini oluşturmaktadır. Gövde üzerinde<br />
TUSAŞ, Türkiye’nin katılım payı oranında<br />
(%5,56) yapısal iş payı almış olup, bu çerçevede;<br />
A400M Uçağı’nın Ön Orta Gövde, Arka<br />
Gövde Üst Bölümü, Paraşütçü Kapıları, Acil<br />
Çıkış Kapısı, Arka Üst Kaçış Kapağı ve Kuyruk<br />
Konisi gibi ana yapısal komponentlerinin yanı<br />
sıra en önemli uçuş kontrol yüzeylerinden olan<br />
Kanatçık (Aileron) ve Sürat Frenleri’nin (Spoiler)<br />
tasarım ve üretimini gerçekleştirmektedir. <strong>Program</strong><br />
içindeki ülkelere ve daha sonra program dışı<br />
ülkelere satılacak tüm uçakların bu bölümlerinin<br />
üretimini TUSAŞ gerçekleştirecektir.<br />
Yapısal komponentlere ilave olarak, A400M<br />
Uçağı’nın tüm iç ve dış aydınlatma sistemleri ile<br />
temiz/atık su sistemlerinin birinci derece<br />
tasarım ve tedarik sorumluluğu da TUSAŞ<br />
tarafından üstlenilmiş bulunmaktadır. Ayrıca,<br />
A400M uçağının tüm gövde kablo donanımı<br />
TUSAŞ mühendis ve teknisyenleri tarafından<br />
imal edilmektedir.<br />
A400M programı ile TUSAŞ, “hazır tasarımdan<br />
/teknik çizimden ürüne” konseptinden “gereksinimden/teknik<br />
isterlerden ürüne” konseptine<br />
geçerek uç teknolojilerin kullanıldığı<br />
havacılık endüstrisinde bir üst sınıfa atlamıştır.<br />
Tasarım ve üretim alanında eriştiği yeterliliğin<br />
uluslararası gereksinimlere uygun olduğunu<br />
geçirdiği denetimler sonucu kanıtlayan TUSAŞ,<br />
Avrupa Havacılık Otoritesinin (EASA-European<br />
Aviation Safety Agency) Part-21 standardı
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
39<br />
gereği Airbus’ın Tasarım Organizasyon Onayı<br />
(DOA-Design Organization Approval) kapsamında<br />
yerini almış ve Üretim Organizasyon<br />
Onayına (POA-Production Organization<br />
Approval) sahip olmuştur.<br />
A400M <strong>Program</strong>ı ile TUSAŞ, dünyadaki iki<br />
büyük uçak üreticisinden birisi olan Airbus’ın<br />
güvenilir bir tasarım/üretim endüstriyel ortağı<br />
olmuş, gelecekteki Airbus programlarından<br />
pay alma konusunda bir üstünlük elde etmiştir.<br />
Bu paralelde A400M <strong>Program</strong>ı için kurulan<br />
Airbus Military S.L. (AMSL) şirketinde Airbus,<br />
EADS-CASA ve Flabel ile birlikte kurucu ortak<br />
olarak yer alan TUSAŞ, Avrupa’nın büyük uçak<br />
üretici firmaları ile uzun dönemli ticari ilişkiler<br />
için de sağlam temeller oluşturmuştur.<br />
Proje kapsamında Türkiye’de ilk kez FAR21<br />
/JAR21 uyumlu bir tasarım organizasyonu<br />
TUSAŞ’ta oluşturulmuştur.<br />
Diğer yandan TUSAŞ Motor <strong>Sanayii</strong> (TEI) ise,<br />
A400M uçağının motor üretimini gerçekleştirmekte<br />
olan TP400 motor konsorsiyumu (EPI)<br />
ile konsorsiyumun İspanyol ortağı ITP<br />
üzerinden iş payı almaktadır. Bu işbirliği TEI’ye<br />
özellikle Avrupa motor projelerinde önemli<br />
kapılar açmaktadır.<br />
A400M Projesi, ülkeler adına Ortak Silahlanma<br />
İşbirliği Teşkilatı (OCCAR - “Organisme Conjoint<br />
de Coopération en matiére d’Armament”)<br />
tarafından yönetilmektedir.<br />
OCCAR ajansı; Almanya, Fransa, İngiltere ve<br />
İtalya tarafından 1996 yılında kurulmuş olan bir<br />
Ortak Silahlanma İşbirliği Teşkilatıdır. Ajans,<br />
Avrupa ülkeleri arasında gerçekleştirilmekte<br />
olan işbirliği projelerini kendi personeli ile en<br />
etkin şekilde yönetmek, sözleşmelerini imzalamak<br />
amacıyla kurulmuştur. Teşkilat Konvansiyonu<br />
üye 4 ülke tarafından imzalanmış ve 28<br />
Ocak 2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir.<br />
Merkezi Almanya’nın Bonn şehrinde olan<br />
OCCAR’a İspanya ve Belçika sırasıyla 2003 ve<br />
2005 yıllarında üye olmuştur. Bununla birlikte<br />
Finlandiya, Lüksemburg, Hollanda, Polonya,<br />
İsveç ve Türkiye OCCAR’a üye olmaksızın çeşitli<br />
OCCAR programlarında yer almaktadır.<br />
OCCAR bünyesinde yürütülmekte olan diğer<br />
projelere paralel olarak A400M programını<br />
yürütmek üzere bir Proje Yönetim Ofisi<br />
Fransa’nın Toulouse şehrinde faaliyete geçmiştir.<br />
Proje yönetiminde tüm katılımcı ülkeler<br />
(OCCAR üyesi olan ve olmayan) eşit söz<br />
sahibidir ve bu ofiste uluslararası statüde<br />
personel bulundurmaktadır.<br />
Projeye ilişkin en üst düzey kararların alındığı<br />
ve politikaların belirlendiği bir Proje Yönetim<br />
Kurulu ve onun altında proje yöneticilerinin yer<br />
aldığı <strong>Program</strong> Komitesi ile <strong>Program</strong> Çalışma<br />
Grubu mevcuttur. Projeye ilişkin teknik, lojistik,<br />
ticari ve hukuksal konular, kurulmuş bulunan<br />
birçok alt çalışma grubunda ülkelerin uzman<br />
personeli tarafından incelenmekte ve gerekli<br />
dokümanlar oluşturulmaktadır. Tüm grupların<br />
faaliyetleri, düzenli olarak veya ihtiyaca göre<br />
gerçekleştirilen uluslararası toplantılar yoluyla<br />
sağlanmaktadır.<br />
Yukarıdaki paragraflardan da fark edileceği<br />
üzere, Proje yapısı <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı<br />
tarafından yürütülmekte olan diğer<br />
projelerden birkaç açıdan farklılıklar içermektedir.<br />
İlk olarak belirtilmesi gereken husus<br />
projeyi Türkiye adına yürütmekten OCCAR’ın<br />
sorumlu olmasıdır. Türkiye’nin çeşitli düzeylerde<br />
katıldığı toplantılarda alınan kararlar<br />
çerçevesinde OCCAR’a verilen yönlendirmeler<br />
ışığında program tüm ülkelerin çıkarını gözetecek<br />
şekilde OCCAR tarafından yürütülmektedir.<br />
OCCAR A400M Proje Yönetim Ofisine personel<br />
seçimlerinde ülkelerin uçak alım oranları<br />
gözetilmekte olup bu kapsamda şu ana kadar<br />
Türkiye’den 4 uzman görev almıştır. Türkiye<br />
yakın dönemde OCCAR’a üyelik için başvuru<br />
yapmış bulunmaktadır. OCCAR üyeliği ile,<br />
OCCAR merkez yönetimine katılım ve Avrupa<br />
Silahlanma İşbirliği ajansı vasıtasıyla Avrupa<br />
ortak askeri çözümlere erişim sağlanmış<br />
olacaktır.<br />
A400M Projesinin ülkemiz için önemine<br />
değinmek gerekirse, 1985 yılında başlatılan ve<br />
Avrupa’nın en önemli ortak tedarik projelerinden<br />
biri olan A400M projesine katılım,<br />
ülkemiz açısından Avrupa’da <strong>Savunma</strong> İşbirliği<br />
konusuna verdiğimiz önemi vurgulamak<br />
açısından büyük önem taşımaktadır.<br />
Ayrıca, Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterden<br />
çıkaracağı C-160 Transall uçaklarının yeni nesil<br />
nakliye uçakları ile yenilenmesi amacıyla dahil<br />
olunmuş olan proje, Türkiye’nin tasarım<br />
aşamasından itibaren eşit haklarla dahil<br />
olduğu önemli bir havacılık projesidir. A400M<br />
projesi kapsamında, yerli katılımın ve teknoloji<br />
kazanımının en yüksek oranda olması hedeflenmiştir.<br />
Buna ilave olarak, katılımcı ülkeler<br />
dışındaki ülkelere yapılacak uçak ihracatlarında,<br />
belirli ihracat rakamı aşıldıktan sonra,<br />
geliştirme maliyetlerini ödeyen katılımcı<br />
ülkelere belirli oranda pay (levy) ödemesi söz<br />
konusu olacaktır. Bu durumda hem devletin<br />
ödediği paranın bir kısmı geri dönmüş olacak,<br />
hem de üretilecek her ilave uçak için Türk<br />
sanayiinde iş imkanı devam edecektir.<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı Uçak Daire Başkanlığı Uçak Projeleri Grubu<br />
Bedriye CİCİOĞLU, Hüseyin AVŞAR, Ahmet Tolga SAYIN, Osman SOYLU, Esra ÜNSAL,<br />
Halil İlhami YURDAKUL, Sancak Emre GÜÇLÜ
Ulusal Eelektromanyetik<br />
Bomba Geliştirme <strong>Program</strong>ı<br />
Birçok uzman ve araştırmacı tarafından<br />
geleceğin muharebe ortamının vazgeçilmez bir<br />
parçası olacağı değerlendirilen Enerji<br />
Silahları’na yönelik çalışmalar birçok ülke<br />
tarafından farklı isimler altındaki programlarla<br />
(Tactical High Energy Laser Advanced Consept<br />
Technology Demonstrater-THEL ACTD,<br />
Airborne Laser-ABL, Vigilant Eagle, Ranets-E,<br />
vb.) yürütülmektedir. Yüksek Enerjili Lazer ve<br />
Yüksek Güçlü Mikrodalga teknolojilerini temel<br />
almakta olan söz konusu programlar kapsamında<br />
birçok silah sistemi geliştirilmiş olup, bu<br />
silah sistemlerinden birçoğu (THEL ACTD, ABL,<br />
Vigilant Eagle, Ranets-E, Active Denial System,<br />
DSB-110B, vb.) operasyonel olarak kullanılabilir<br />
seviyeye ulaşmıştır.<br />
Makale kapsamında Yüksek Güçlü Mikrodalga<br />
silahların kapsamında bulunan ve taktik<br />
hedeflerden stratejik hedeflere kadar geniş bir<br />
hedef spektrumu içinde TSK’ya harekat<br />
üstünlüğü kazandıracağı değerlendirilen<br />
elektromanyetik bomba konsepti incelenmiş,<br />
elektromanyetik bombaların milli imkanlarla<br />
geliştirilmesine yönelik başlatılması gereken<br />
çalışmalar araştırılmış ve Ulusal Elektromanyetik<br />
Bomba Geliştirme <strong>Program</strong>ı’na<br />
yönelik bir yol haritası ortaya konulmuştur.<br />
Enerjinin Silah Olarak Kullanılması Fikri<br />
Enerjinin bir silah olarak kullanılması fikri uzun<br />
yıllar boyunca insanların belleklerinde yer<br />
edinmiştir. Söz konusu fikrin yer aldığı<br />
kaynaklardan biri de H.G. Wells’in 1898 yılında<br />
kaleme aldığı Dünyalar Savaşı adlı bilimkurgu<br />
romanıdır. H.G. Wells’in romanında ölümcül ısı<br />
ışınları teknolojisi tanımlanmıştır. Kitapta,<br />
Londra yakınlarına düşen silindir şeklindeki<br />
kapsüllerin içinden çıkan Marslıların, inşa<br />
ettikleri üçayaklı devasa savaş makinelerinin<br />
kullandığı ısı ışını ile kara duman gibi teknolojik<br />
silahlarla kısa sürede insanları öldürmeye ve<br />
dehşet saçmaya başladığı anlatılmaktadır.<br />
Her ne kadar tarihçiler tarafından doğruluğu<br />
halihazırda teyit edilmemiş olsa da Siraküza<br />
savunmasında, Arşimet’in güneş ışınlarını bir<br />
takım yansıtıcı levhalar kullanarak Roma<br />
Donanması’na karşı kullanması belki de<br />
enerjinin savaş alanında kullanımın ilk örneği<br />
olarak gösterilebilir. (Şekil-1)<br />
Şekil 1 - Siraküza <strong>Savunma</strong>sına Yönelik Temsili Bir Resim<br />
Geçmişte bilim kurgu romanlarına konu olan<br />
enerjinin savaş alanında bir silah olarak<br />
kullanılması düşüncesi, günümüzde gelişen<br />
teknolojiler ve bilimsel çalışmalar kapsamında<br />
kazanılan bilgi birikimi sayesinde bir hayal<br />
olmaktan çıkmış, enerji silahlarının alt<br />
kırılımlarını oluşturan Yüksek Enerjili Lazer<br />
(High Energy Laser-HEL), Yüksek Güçlü<br />
Mikrodalga (High Power Microwave-HPM) ve<br />
Akustik silahlar harekat alanında kullanılabilecek<br />
seviyeye gelmiştir. Tanecik Işın Demeti<br />
(Particle Beam) silahlarına yönelik ARGE<br />
çalışmaları ise halihazırda devam etmektedir.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
41<br />
1973 yılında Amerikan Hava Kuvvetleri Silah<br />
Laboratuvarı tarafından lazer silahlarının hava<br />
tehditlerine karşı kullanılabilirliğine yönelik<br />
2<br />
kara konuşlu CO lazer kullanılarak gerçekleştirilen<br />
gösterimde 200 mil/saat hızla uçan<br />
bir hedef uçağı düşürülmüş olup, bu gösterim<br />
geleceğin muhabere ortamında lazer silahlarının<br />
konumunun da ilk gösterimi olarak<br />
değerlendirilebilir.<br />
Yüksek Güçlü Mikrodalga teknolojileri 1930’lu<br />
yıllarda radar ve elektromanyetik darbe<br />
alanında başlatılan sivil ve askeri çalışmaların<br />
bir sonucu olarak ortaya çıkmış, gelişimi<br />
teknolojik ve bilimsel çalışmalara paralel olarak<br />
devam etmiştir.<br />
Günümüzde her ne kadar hiçbir ülke tarafından<br />
bir elektromanyetik bombanın geliştirildiği ve<br />
silah olarak envanterlerine girdiği açıklanmamış<br />
olsa da elektromanyetik bombaların<br />
üretilmesine yönelik birçok ülke tarafından<br />
başlatılan çalışmaların devam etmekte olduğu<br />
bilinmektedir. Ayrıca, açık kaynaklarda İkinci<br />
Körfez Savaşı sırasında ABD tarafından<br />
kullanılmış olabileceği belirtilmektedir. Görgü<br />
tanıkları, harekat sırasında iki adet elektromanyetik<br />
bombanın kullanıldığını ve bombaların<br />
havada şiddetli bir gürültü ile infilak<br />
etmesi sonrasında bazı elektronik cihazların<br />
yandığı, bazılarının eridiği bazılarının da<br />
arızalandığını belirtmişlerdir.<br />
ELEKTROMANYETİK BOMBA<br />
Gelişimi<br />
Nükleer patlamalar sonrasında elektromanyetik<br />
dalgaların oluştuğu 1945’li yıllardan<br />
itibaren bilinmesine rağmen, yüksek güçlü<br />
elektromanyetik darbelerin elektronik cihazlar<br />
üzerindeki etkilerinin fark edilebilmesi 1962’ye<br />
dayanmaktadır. 1962 yılınınTemmuz ayında<br />
ABD tarafından Pasifik Okyanusu’nda<br />
gerçekleştirilen bir yüksek irtifa nükleer<br />
patlama denemesi sonrasında, testlerin<br />
gerçekleştiği bölgeye yaklaşık 1445 km<br />
uzaklıkta olan Hawai’de sokak lambaları ve<br />
alarm sistemlerinin bir bölümü arızalanmış<br />
veya çalışamaz hale gelmiştir. Konuya yönelik<br />
yapılan incelemede, arızalara Pasifik Okyanusu’nda<br />
gerçekleşen nükleer patlama<br />
sonucunda oluşan yüksek irtifa elektromanyetik<br />
darbenin neden olduğu anlaşılmıştır.<br />
O an için basit bir bulgu olarak gözükse de,<br />
sonraki dönemlerde yüksek enerjili<br />
elektromanyetik darbelerin elektronik cihazlar<br />
üzerindeki etkileri üzerine yapılan araştırmalar<br />
ve bu etkinin bir silah olarak kullanılabileceği<br />
fikrini oluşturması, elektromanyetik bomba<br />
silah konseptinin doğmasına neden olmuştur.<br />
Elektromanyetik bombanın çalışma prensiplerini<br />
açıklamadan önce, oluşturduğu<br />
yüksek güçlü elektromanyetik alan dolayısıyla<br />
elektronik cihazlar üzerinde elektromanyetik<br />
bomba ile aynı etkileri yaratan, fakat yapısı ve<br />
oluşumu bakımından elektromanyetik<br />
bombadan farklılıklar gösteren yüksek irtifa<br />
elektromanyetik darbe kavramının açıklanması<br />
uygun olacaktır.<br />
Yüksek İrtifa Elektromanyetik Darbe<br />
Yüksek İrtifa Elektromanyetik Darbe (High<br />
AltitudeElectromagneticPulse-HEMP) bir<br />
nükleer patlama sonucunda ortaya çıkan radyasyon<br />
sonucu atmosferin üst katmanlarında<br />
oluşan anlık elektromanyetik enerji alanı<br />
olarak kabul edilebilir. HEMP’in etki mesafesi<br />
ve elektronik cihazlar üzerindeki etkileri,<br />
nükleer patlamanın gücüne ve patlama<br />
yüksekliğine bağlı olarak değişmektedir.<br />
Yüksek İrtifa Elektromanyetik Darbe ile<br />
elektromanyetik bomba karşılaştırıldığında,<br />
Yüksek İrtifa Elektromanyetik Darbe’yi oluşturan<br />
sistemlerin elektromanyetik bombaya<br />
göre daha büyük boyutlarda olması, nükleer<br />
bir patlama gerektirmesi ve uygun irtifaya<br />
çıkabilmek için yüksek irtifa füzelerine ihtiyaç<br />
duyuyor olması belirgin farklar olarak<br />
gösterilebilir.<br />
Ayrıca nükleer patlamaların çok yüksek güçler<br />
oluşturabilmeleri Yüksek İrtifa Elektromanyetik<br />
Darbe’nin etkilerini elektromanyetik<br />
bombalara göre çok daha yüksek kılmaktadır.<br />
Şekil 2’de farklı irtifalarda gerçekleşen nükleer<br />
patlamaların oluşturacağı Yüksek İrtifa<br />
Elektromanyetik Darbe kapsama alanları<br />
görülmektedir. 30 mil yüksekliğinde gerçekleştirilecek<br />
bir patlama, 480 mil yarıçap<br />
içerisinde kalan tüm bölgeleri, 300 mil<br />
yüksekliğinde gerçekleştirilecek bir patlama ise<br />
ABD üzerindeki askeri ya da sivil tüm elektronik<br />
cihazları etkileyecektir.<br />
Şekil 2 - İrtifaya Göre Değişen Yüksek İrtifa Elektromanyetik<br />
Darbe Kapsama Alanları<br />
Elektromanyetik Bombayı Oluşturan<br />
Bileşenler<br />
Elektromanyetik bomba elektromanyetik bir<br />
şok dalgası yaratmak için Yüksek İrtifa<br />
Elektromanyetik Darbe için gerekli olan<br />
nükleer bir patlama yerine; konvansiyonel bir<br />
bombadan yararlanmaktadır. Halen hiçbir ülke<br />
tarafından bir elektromanyetik bombanın<br />
geliştirildiği ve silah olarak envanterlerine<br />
girdiği açıklanmamış olsa da konuya yönelik<br />
araştırma yapan araştırmacılar ve bilim<br />
adamları tarafından günümüzün teknolojisiyle<br />
elektromanyetik bombaların geliştirilebileceği<br />
farklı makalelerde açıklanmıştır.<br />
Elektromanyetik bombaların yapısına yönelik<br />
en önemli çalışmalar Avustralyalı yüksek<br />
teknolojili savaş uzmanı Carlo Kopp’un<br />
makaleleri olup, söz konusu makalelerde<br />
elektromanyetik bombanın yapısı, askeri<br />
önemi, uygulanabilirliği, yan etkileri ve bazı<br />
tasarım stratejileri yer almaktadır. Carlo<br />
Kopp’un yazmış olduğu makalelerde yer alan<br />
kavramsal elektromanyetik bomba modeli<br />
Şekil 3’de yer almaktadır.<br />
Güç Kaynağı<br />
Batarya<br />
Darbeli Güç<br />
Birimi<br />
Şekil 3 - Kavramsal Elektromanyetik Bomba Modeli<br />
Batarya/Güç Kaynağı<br />
Batarya/Güç Kaynağı, Darbeli Güç Biriminin<br />
ihtiyacı olan nispeten düşük güçteki elektriği<br />
uzun darbeler halinde ya da sürekli olarak<br />
sağlar.<br />
Darbeli Güç Birimi<br />
Darbe<br />
Şekillendirici<br />
Akı Sıkıştırma<br />
Jeneratörü<br />
(1. Seviye)<br />
Akı Sıkıştırma<br />
Jeneratörü<br />
(2. Seviye)<br />
Dielektrik<br />
Koruyucu<br />
Kapak<br />
Anten<br />
Virkatör<br />
Darbeli Güç Birimi’nde kullanılan darbelendirilmiş<br />
güç kaynaklarına Cockroft Walton<br />
Gerilim Yükselteci, Marx Jeneratörü ve Tesla<br />
Transformatörü örnek gösterilebilir. İstenen<br />
darbe karakteristiklerinin sağlanması için<br />
sistemlerde kondansatör ve bobinlerden<br />
oluşan darbe biçimlendirme ağları bulunmaktadır.<br />
Yüksek gerilim elde etmek için<br />
Cockroft Walton Gerilim Yükselteci ve Marx<br />
Jeneratörü’nde kapasitör, Tesla Transformatörü’nde<br />
ise bobinler kullanılır.
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Şekil 9 - Elektromanyetik Bombanın Yer Hedeflerine Karşı<br />
Kullanımı<br />
alan haberleşme, komuta kontrol, istihbarat<br />
unsurları ve bunları oluşturan bilgisayar<br />
sistemleri başta olmak üzere tüm elektronik<br />
cihazlar elektronik bomba tehdidiyle karşı<br />
karşıyadır.<br />
Yukarıda yer alan hususlar değerlendirildiğinde<br />
askeri cihazların, sistemlerin, platformların ve<br />
tesislerin elektromanyetik bombalara karşı<br />
zafiyetleri bulunduğu ve bu zafiyetlerin giderilmesi<br />
için sistem tasarımından sonra gerçekleştirilecek<br />
korunma yöntemlerinin ise her<br />
zaman etkili olmadığı görülmektedir. Ayrıca<br />
atıldığı bölgede etki alanı içindeki tüm ağ<br />
merkezli savaş unsurlarını devre dışı bırakabilme<br />
yetenekleri olan elektromanyetik bombaları<br />
envanterlerinde bulunduran orduların<br />
sadece taktik değil aynı zamanda stratejik bir<br />
üstünlüğe sahip olacakları değerlendirilmektedir.<br />
Ulusal Elektromanyetik Bomba Geliştirme<br />
Yol Haritası<br />
Geleceğin muharebe ortamının vazgeçilmez<br />
bir parçası olacağı değerlendirilen elektromanyetik<br />
bombaları yurtiçi imkan ve kabiliyetlerle<br />
geliştirilmesi amacıyla başlatılacak çalışmalar<br />
kapsamında, yurtiçi imkan ve kabiliyetlerle<br />
elektromanyetik bomba geliştirilmesine<br />
yönelik tasarım altyapısı ve tecrübesinin<br />
kazanılması birinci önceliğe sahip alan olarak<br />
belirlenmiştir. Çalışmalar kapsamında geliştirilecek<br />
elektromanyetik harp başlığı, saha<br />
testlerinin başarıyla tamamlanmasını müteakip<br />
farklı silah sistemleri ile mühimmatlara<br />
entegre edilecektir.<br />
Geliştirilecek elektromanyetik bombanın ürün<br />
kırılımı aşağıda yer almaktadır.<br />
Elektromanyetik Bomba Ürün Kırılımı:<br />
1. Gövde<br />
2. Elektromanyetik Harp Başlığı<br />
2.1. Başlangıç Akım Kaynağı<br />
2.1.1. Batarya<br />
2.2. Darbeli Güç Birimi<br />
2.3. Akı Sıkıştırma Jeneratörü<br />
2.3.1. Armatür Tüp<br />
2.3.2. Bakır Sargı<br />
2.3.3. Patlayıcı<br />
2.4. Yüksek Güçlü Mikrodalga (HPM) Cihazı<br />
2.4.1. Virkatör<br />
2.5. Darbe şekillendirici<br />
2.6. Anten<br />
3. Hassas Güdüm Kiti/Taktik Balistik Füze/Seyir<br />
Füzesi<br />
Ulusal Elektromanyetik Bomba Geliştirilmesi<br />
<strong>Program</strong>ı 2 faz olarak yürütülmelidir:<br />
1. fazda elektromanyetik bomba sistem<br />
gereksinimleri belirlenecek, elektromanyetik<br />
bombayı oluşturan kritik teknolojiler<br />
öğrenilecek, tasarım tecrübesi kazanılacak,<br />
prototip cihazların üretimi yapılacak ve<br />
laboratuvar/saha testleri gerçekleştirilecektir.<br />
2. fazda ise 1. faz kapsamında elde edilen<br />
bilgi birikimi kullanılarak, 1. faz kapsamında<br />
üretilen cihazlar elektromanyetik harp<br />
başlığı için gerekli boyutlara indirgenecek,<br />
elektromanyetik harp başlığı üretilecek ve<br />
başlığın Mk-84 genel maksat bombası,<br />
taktik balistik füze ve seyir füzesine<br />
entegrasyonu yapılacaktır.<br />
Faz 1<br />
Elektromanyetik bombanın sistem gereksinimleri<br />
tamamen kullanım konseptine bağlı olup,<br />
tasarıma yön vermesi amacıyla sistem gereksinimlerinin<br />
Faz 1 kapsamında belirlenmesi<br />
kritik önem arz etmektedir. Geliştirilecek olan<br />
elektromanyetik harp başlığı virkatör kullanılmadan<br />
sadece dalga şekillendiriciler ve antenler<br />
kullanılarak çok geniş bir frekans aralığına<br />
yönelik tasarlanabilir. Fakat harekat ihtiyaçlarının<br />
ortaya koyacağı gereksinimler doğrultusunda<br />
tehditlerin bulunduğu frekans aralıklarına<br />
özel yapılacak bir tasarım elektromanyetik<br />
harp başlığının etkinliğini artıracaktır. Bu<br />
aşamada, birincil gereksinim tehditlerin<br />
çalıştığı frekans aralıkları ile tehditlerle en çok<br />
bağlaşımın gerçekleştiği frekans aralıklarının<br />
belirlenmesidir. Ülkemizde yer alan mevcut<br />
test alt yapısı ile tehdit değerlendirmesinin<br />
yapılabileceği öngörülmektedir. Elektromanyetik<br />
harp başlığının bant genişliği, darbe<br />
süresi, ışınma zamanı, çıkış gücü belirlenmesi<br />
gereken diğer önemli gereksinimlerdir.<br />
Faz 1 kapsamında, elektromanyetik bombayı<br />
oluşturan kritik teknolojilere yönelik tasarım<br />
altyapısı ve tecrübesinin kazanılması hedeflenmektedir.<br />
Bu teknoloji kazanımında önemli<br />
olan teknolojilerin, akı sıkıştırma jeneratörü ve<br />
virkatör olacağı değerlendirilmektedir.<br />
Yüksek GÜÇLÜ MİKRODALGA enerji üretilmesi<br />
için akı sıkıştırma jeneratörü veya patlayıcı<br />
tarafından sürülen MDH Jeneratörü kullanılabilir.<br />
Fakat patlayıcı tarafından sürülen MDH<br />
Jeneratörünün tasarımı akı sıkıştırma jeneratörü<br />
kadar henüz olgunlaşmadığı için program<br />
kapsamında kullanılması uygun değerlendirilmemektedir.<br />
Akı sıkıştırma jeneratörünün<br />
ülkemizde faaliyet göstermekte olan savunma<br />
sanayi firmaları, TÜBİTAK ve üniversitelerin<br />
katılımıyla geliştirilebileceği değerlendirilmektedir.<br />
Akı sıkıştırma jeneratöründe oluşan çıkış<br />
gücünü odaklamak amacıyla kullanılabilecek<br />
cihazlar arasında virkatör, magnetron, göreceli<br />
klistron, vb. yer almakta olup, aralarında en çok<br />
tercih edilen cihaz olan virkatörün program<br />
kapsamında kullanılması uygun değerlendirilmektedir.<br />
Virkatörharekat ihtiyaçları<br />
doğrultusunda belirlenen frekans bantlarına<br />
uygun olarak tasarlanacaktır.<br />
Prototip sistemlerin üretilmesini takiben<br />
cihazlar laboratuvar testlerine tabi tutulacaklardır.<br />
Laboratuvar testlerinin tamamlanmasına<br />
müteakip sistemlerin saha testleri<br />
gerçekleşecektir. Sistemlerin saha testlerinin<br />
başarıyla tamamlanmasıyla <strong>Program</strong>da Faz 1<br />
tamamlanmış olacak ve Faz 2 aşamasına<br />
geçilecektir.<br />
Faz 1 tamamlanmasına müteakip oluşan<br />
teknoloji birikiminin ve öğrenilmiş derslerin bir<br />
çalıştay düzenlenerek SSM ve TSK koordinatörlüğünde<br />
olmak üzere <strong>Savunma</strong> Sanayi ile<br />
paylaşılmasının müteakip Yüksek Güçlü<br />
Mikrodalga Projelerine yol gösterici olacağı<br />
değerlendirilmektedir.<br />
Faz 2<br />
2. Faz kapsamında istenen boyutlarda bir<br />
elektromanyetik harp başlığı için elektromanyetik<br />
harp başlığını oluşturacak cihazların<br />
boyut gereksinimleri belirlenecek ve 1. Faz<br />
kapsamında elde edilen bilgi birikimi kullanılarak<br />
cihazlar tasarlanacaktır. Tasarlanan<br />
cihazlar laboratuvar testlerine tabi tutulacak<br />
ve başlangıç gereksinimleri sağlamaları<br />
durumunda elektromanyetik harp başlığının<br />
üretimi için cihazların birbirleriyle entegrasyonları<br />
sağlanacaktır.<br />
Elektromanyetik harp başlığının tamamlanmasına<br />
müteakip gerçekleştirilecek saha
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
7- SONNEMANN F., BOHL J., Susceptibility and Vulnerability of Semiconductor Components<br />
and Circuits Against HPM, sy.4, 11.09.2010, (çevrimiçi),<br />
www.ursi.org/Proceedings/ProcGA02/papers/p1352.pdf<br />
8- BAKER George, STOUDT David.,GRAHAM William ve HAMMAR Patricia, High Power RF<br />
Source Scaling, NATO SCI Workshop, Kopenhag Haziran 2007.<br />
9- DUNN Richard J. Operational Implications of Laser Weapons, Northrop Grumman, Eylül<br />
2005, 06.10.2010 (çevrimiçi),<br />
Hamit DEMİRAY<br />
SSM Uzman<br />
1982 yılı Zonguldak doğumludur. İlk ve orta öğretimini Zonguldak’ta tamamlamıştır. 2007<br />
yılında ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Meslek hayatına<br />
Türk Telekomünikasyon A.Ş. firmasında Ar-Ge Mühendisi olarak başlamış olup, 2007 yılında<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı Elektronik Harp ve Algılayıcılar Daire Başkanlığı’nda Uzman<br />
Yardımcısı olarak göreve başlamıştır. 2011 yılında “Yönlendirilmiş Enerji Silahları ve<br />
Yönlendirilmiş Enerji Silahlarının Yurtiçi İmkanlarla Geliştirilmesi” konulu tez çalışmasıyla<br />
Uzman olmuştur.<br />
Görev süresi boyunca çok sayıda elektronik harp projesinde çalışmış, ayrıca Sektörel Strateji<br />
Dokümanı ile <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı 2012-2016 Stratejik Planı’nın hazırlanması<br />
çalışmalarında görev almıştır.<br />
Ocak 2011 tarihinden beri Uçak Daire Başkanlığı Özgün Uçak Geliştirme Grup Müdürlüğü’nde<br />
Jet Eğitim Uçağı ve Muharip Uçak Kavramsal Tasarım Projesi ile Milli Görev Bilgisayarı<br />
Geliştirilmesi (ÖZGÜR) projelerinin yürütülmesinde görev almaktadır. İngilizce bilmektedir.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ 49<br />
Müşterek<br />
Taarruz Uçağı Projesi<br />
Müşterek Taarruz Uçağı (Joint Strike Fighter –<br />
JSF) projesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin<br />
2010’lu yıllardan itibaren ortaya çıkacak yeni<br />
nesil savaş uçağı ihtiyacını karşılamak için<br />
başlatılmış, tüm zamanların en büyük savunma<br />
sistemleri tedarik projesi olarak nitelendirilen<br />
bir konsorsiyum projesidir.<br />
JSF Öncesi<br />
1960’larda üretilmiş olan MiG-25, Harrier ve F-<br />
4’ler gibi 3. nesil savaş uçakları, ses üstü hızlar,<br />
gelişmiş motorlar ve gelişmiş silah sistemleri ile<br />
ön plana çıkarken, 1970’lerden 1990’lara kadar<br />
üretilmiş olan 4. nesil savaş uçaklarında, dijital<br />
aviyonikler, gelişmiş silah sistemleri ve arttırılmış<br />
manevra kabiliyeti göze çarpmaktaydı. 4.<br />
Nesil savaş uçaklarının başlıca örnekleri<br />
arasında F-16, F/A-18 ve MiG-29 bulunmaktadır.<br />
1990’larda üretilmeye başlanan ve<br />
başlıca örnekleri F-16C/D/E/F, Eurofighter<br />
Typhoon, F/A-18E/F, Rafale olan 4.5. nesil ise<br />
gelişmiş aviyonikler ve yüksek manevra<br />
kabiliyetine sahiptir.<br />
5. nesil savaş uçağı olan Müşterek Taarruz<br />
Uçağı, ya da diğer adıyla F-35, F-22’nin de<br />
aralarında bulunduğu diğer 5. nesil savaş<br />
uçakları gibi, düşük görünürlük, gelişmiş<br />
entegre aviyonik sistemler gibi özellikleriyle<br />
önceki nesillere göre üstünlük sağlamaktadır.<br />
Türkiye, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın<br />
ekonomik ömürlerini doldurmaya başlayacak<br />
olan F-4 ve F-16 uçaklarının yerini almak üzere<br />
ortaya çıkacak yeni nesil savaş uçağı gereksinimini<br />
göz önüne alarak, 1999 yılında projeye<br />
katılım sağlamıştır.<br />
Tarihçe<br />
Müşterek Taarruz Uçağı Projesi, birçok farklı<br />
projenin birleşiminden ortaya çıkmış ve sadece<br />
savunma sanayiini değil, tüm havacılık<br />
sanayiini etkilemekte olan bir proje halini<br />
almıştır.<br />
Projenin başlangıcı, 1970’lerde ABD’nin<br />
Hawker-Siddley’den Harrier uçaklarını almasını<br />
takiben kendi dikey iniş yapabilen uçağını<br />
yapma girişimine dayanır. 1980’lerde de<br />
devam eden çeşitli askeri havacılık projeleri<br />
girişimleri sonrasında ABD <strong>Savunma</strong> Bakanlığı,<br />
1989 yılında ABD Hava Kuvvetleri’nin General<br />
Dynamics F-16A/B, General Dynamics F-<br />
111D/E/F ve Fairchild A-10 uçaklarının yerlerini<br />
almak üzere “Çok Maksatlı Avcı” (Multi-Role<br />
Fighter - MRF) programını başlatmıştır. 1991<br />
yılında ise, ABD Donanması için A-6F, F-18C/D<br />
ve F-14D uçaklarının yerini alması maksadıyla<br />
“Gelişmiş Saldırı Uçağı” (Advanced Strike<br />
Fighter - A/FX) programı başlatılmıştır. 1993<br />
yılında yapılan değerlendirmelerde, her bir<br />
Amerikan servisi için bağımsız bir taktik<br />
havacılık modernizasyonunun gerçekleştirilmesinin<br />
oldukça maliyetli olacağı farkedilmiş,<br />
bu nedenle 1989 yılında başlatılmış olan “Çok<br />
Maksatlı Avcı” (Multi-Role Fighter - MRF) ve<br />
“Gelişmiş Saldırı Uçağı” (Advanced Strike<br />
Fighter – A/FX) programları iptal edilmiştir. Söz<br />
konusu maliyet artışları Ocak 1994’te tüm<br />
servislerin taleplerinin bir program altında<br />
toplanmasına neden olmuş ve bu program<br />
“Müşterek Gelişmiş Saldırı Teknolojisi” (Joint<br />
Advanced Strike Technology - JAST) olarak
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
adlandırılmıştır. JAST <strong>Program</strong>ı, 1994 yılı<br />
ortasında kongreden onay almış ve onay<br />
sürecinde yapılan değerlendirmelerde üç<br />
servisin de (ABD Hava Kuvvetleri, ABD<br />
Donanması, ABD Deniz Piyadeleri) ihtiyacını<br />
karşılamak üzere bir uçağın geliştirilmesinin en<br />
maliyet etkin çözüm olduğu görülmüştür.<br />
JAST <strong>Program</strong>ının onaylanmasından sonraki<br />
süreçte iki kritik karar alınmıştır: JAST ailesi<br />
uçakları tek pilotlu ve tek motorlu olacaktı. Bu<br />
karar, iki motorlu uçak kullanma tercihi olan<br />
ABD Donanması için büyük bir adımdı.<br />
2 Aralık 1994'te yayımlanan Konsept Tanımlama<br />
ve Tasarım Araştırması (Concept<br />
Definition and Design Research) resmi ihale<br />
şartnamesiyle teklif vermeye davet edilen<br />
firmalar 1995 Kasım’ında tekliflerini sundular.<br />
İhale bedelleri Aralık 1995’te açıklandı ve 99.8<br />
Milyon ABD Doları tutarındaki ön araştırma<br />
projesinden 4 firmaya aşağıdaki paylar ayrıldı:<br />
Boeing: 27.6 Milyon ABD Doları<br />
Lockheed Martin: 19.9 Milyon ABD Doları<br />
Mcdonnell Douglas: 28.2 Milyon ABD Doları<br />
Northrop Grumman: 24.1 Milyon ABD Doları<br />
Kalan 28 milyon ABD Doları ilgili aviyonik,<br />
hammadde, model geliştirme ve çeşitli<br />
simülasyonlar için ayrılmıştır.<br />
Weapons System Concept Demonstration<br />
(Silah Sistemi Konsept Geliştirme) adlı son<br />
aşama için Boeing, Lockheed Martin ve<br />
Mcdonnell Douglas/British Aerospace/<br />
Northrop Grumman firmalarının kendi<br />
prototip tasarımlarını oluşturmak üzere aday<br />
JAST <strong>Program</strong>ı’nın amacı<br />
tüm ABD kuvvetlerinin<br />
harekat gereksinimlerini<br />
en maliyet etkin<br />
şekilde karşılamaktı<br />
olmalarının ardından her üç firma da Pratt &<br />
Whitney F119 motorunun çeşitli türevlerini<br />
seçtiler. Kasım 1995’te Pratt & Whitney’e JSF<br />
motorunun ilk tasarımı için fon sağlanmıştır.<br />
Ayrıca, 1996 yılında General Electric GE F110 ya<br />
da YF120 motorları temel alınarak<br />
tasarlanacak alternatif bir motor için fonlandı.<br />
Aynı yılın başında YF120 motorunun proje için<br />
uygun olduğu belirlendi ve GE ilk tasarımlara<br />
başladı. Son ihale teklifleri 1996 Mart’ında ilgili<br />
firmalara gönderildi. Haziran 1996’da ise<br />
programın adı Joint Strike Fighter (JSF) olarak<br />
değiştirildi.<br />
JAST <strong>Program</strong>ı’nın başlıca amacı tüm ABD<br />
kuvvetlerinin harekat gereksinimlerini en<br />
maliyet etkin şekilde karşılamak olarak<br />
belirlenmişti. Temel ilkelerinden biri tek bir<br />
uçak gövdesi tasarımıyla üç ayrı uçak versiyonunun<br />
oluşturulması, böylece versiyonlar<br />
arasında ortak yapının en üst düzeyde<br />
tutularak (%60-70 oranında) maliyetlerin<br />
aşağıya çekilmesiydi. Ayrıca, tüm bu isterlere<br />
ek olarak, JAST <strong>Program</strong>ı MRF projesinin<br />
maliyetlerinden daha az maliyetli olmak<br />
zorundaydı. Buna göre,<br />
a. Konvansiyonel İniş Kalkış Yapabilen<br />
(Conventional Take-Off and Landing – CTOL)<br />
versiyonun, ABD Hava Kuvvetleri’nin F/A-<br />
22A Raptor uçaklarına ek olarak F-16 ve O/A-<br />
10A Thunderbolt uçaklarının,<br />
b. Kısa Kalkış – Dikine İniş Yapabilen (Short<br />
Take-Off and Vertical Landing - STOVL)<br />
versiyonun, ABD Deniz Piyadeleri’nin AV-8B<br />
Harrier ve F/A-18D Hornet uçaklarının,<br />
c. Uçak Gemisine İnebilen (Carrier Variant –<br />
CV) versiyonun, ABD Donanması’nın F/A-18<br />
E/F Super Hornet uçaklarının yerini alması<br />
planlanmıştı.<br />
JAST <strong>Program</strong>ı’nın bir dönüm noktası olarak<br />
görülmesinin en büyük sebebi bu üç versiyon<br />
arasındaki ortak yapının en üst düzeyde<br />
tutulmasının gözetilmesiydi.<br />
<strong>Program</strong>a teklif veren 3 grup aşağıda yer<br />
almaktadır:<br />
1. Boeing Military Aircraft<br />
2. McDonnell-Douglas Aircraft Co.<br />
3. Lockheed-Martin Skunk Works<br />
16 Kasım 1996'da dönemin ABD <strong>Savunma</strong><br />
Bakanı William J Perry, Mcdonnell Douglas’ın<br />
süreçten elendiğini açıkladı, böylece ihale<br />
sürecinde Lockheed Martin ve Boeing<br />
yarışacaktı. Bu süreçte, sanayiideki gelişmeler<br />
devam etmekteydi, McDonnell-Douglas<br />
Boeing ile çalışmaya başlarken, Northrop<br />
Grumman ve British Aerospace Lockheed<br />
Martin’in takımına katıldı. Boeing ve Lockheed<br />
Martin, Konsept Gösterim Evresi için fonlandı.<br />
Bu evrede oluşturulan uçaklar Konsept<br />
Gösterim Uçağı (Concept Demonstration<br />
Aircraft-CDA) olarak tanımlandı.<br />
Boeing, 2 adet Konsept Gösterim Uçağı<br />
tanımlıyordu:<br />
1. X-32A: Hem ABD Hava Kuvvetleri’nin hem de<br />
ABD Donanması’nın ihtiyaçları olan CTOL ve<br />
CV versiyonlarını karşılamak için,<br />
2. X-32B: ABD Deniz Piyadeleri’nin STOVL<br />
ihtiyacını karşılamak için.<br />
Lockheed Martin, 2 adet Konsept Gösterim<br />
Uçağı’ndan 3 konfigürasyon oluşturmaktaydı:<br />
1. X-35A: CTOL versiyonu<br />
2. X-35B: X-35A temel alınarak oluşturulan<br />
STOVL versiyonu,<br />
3. X-35C: Yaklaşma hızını azaltmak adına daha<br />
büyük kanatlara sahip CV versiyonu.<br />
LM’in oluşturmuş olduğu tüm JSF modelleri<br />
hükümet tarafından belirlenen uçuş test<br />
gereklerini Ekim 2000 ile Haziran 2001<br />
arasında karşılamıştır. Ayrıca, X-35C konfigürasyonu,<br />
geliştirilmekte olan bir uçakla gerçekleştirilen<br />
ilk kıtalararası uçuşu gerçekleştirmiş,<br />
X-35B konfigürasyonu JSF <strong>Program</strong>ı’nın ilk<br />
dikey iniş ve kalkışını 23 Haziran 2001 tarihinde<br />
gerçekleştirmiştir.<br />
ABD <strong>Savunma</strong> Bakanlığı, 26 Ekim 2001<br />
tarihinde tüm test uçuşları tamamlandıktan<br />
sonra ihaleyi sonuçlandırdı ve LM, NGC ve BAE<br />
Systems’tan oluşan takımın kazandığını<br />
açıkladı.<br />
ABD <strong>Savunma</strong> Bakanlığı, 1996 yılında JSF<br />
tasarım çalışmalarını Konsept Geliştirme<br />
(Concept Demonstration Phase – CDP) ve Silah<br />
Sistemi Konsepti Geliştirme (Weapons System<br />
Concept Demonstration-WSCD) olmak üzere<br />
iki fazlı bir geliştirme programına dönüştürmeye<br />
karar verdi. WSCD fazı daha sonra,<br />
Mühendislik ve Üretim Geliştirme<br />
(Engineering and Manufacturing Development<br />
– EMD) ve ilk üretim fazı olmak üzere iki alt faza<br />
ayrıldı. İlk üretim fazının Düşük Yoğunluklu İlk
Teoride ve Pratikte<br />
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
SSM 2012-2016 Stratejik Planı’nda “program<br />
yönetimi” tabirine yer verilmesi, önümüzdeki<br />
beş yılda tedarik faaliyetlerinin performansının<br />
değerlendirilmesinde zeminin ne olacağını da<br />
tayin etmiş olmaktadır:<br />
“Müsteşarlığımızda 2011 yılı itibarıyla 280’in<br />
üzerinde projeden oluşan ve büyük çeşitlilik<br />
gösteren bir proje portföyü bulunmaktadır.<br />
Bunları bütünsel ve uzun vadeli bir bakış<br />
açısıyla ele almak ve bunun sistematiğini<br />
oluşturmak büyük önem taşımaktadır. Aksi<br />
halde mevcut yapı herkesi, sorumlu olduğu<br />
projelerde ürüne odaklı bir biçimde ve bir an<br />
evvel envantere alma ana hedefi çerçevesinde<br />
faaliyetlerini yürütmeye zorlamaktadır.<br />
Müsteşarlığımızca karşılanan savunma<br />
ihtiyaçlarının Sektörel Strateji Dokümanı’ndan<br />
hareketle oluşturulacak program çatıları<br />
altında “bütünsel ve uzun vadeli” bir<br />
yaklaşımla ele alınacağı; beklenen faydaya<br />
yönelik olarak projeler arasındaki ilişkilerin<br />
tanımlanacağı ve programın bütünsel<br />
hedeflerinin (sanayileşme, ihracat, bakımidame,<br />
teknoloji tabanı, rekabetçilik, İK<br />
altyapısı vb.) dikkate alınacağı bir kurguyu<br />
içerecek süreçlerin ve organizasyonun<br />
geliştirilmesi adına “<strong>Program</strong> Yönetimine Geçiş<br />
Çalışması” yürütülecektir.”<br />
Her ne kadar sanayimizde “program yöneticisi”<br />
unvanlı kişiler yıllardır görev yapıyor olsa da<br />
sektörümüzde olgunlaşmış bir program<br />
yönetimi kavramından bahsetmemiz güçtür.<br />
Bu çalışma önümüzdeki döneme hem teorik,<br />
hem de pratik açıdan ışık tutmak amacıyla<br />
gerçekleştirilmiştir.<br />
A. TEORİ<br />
Bugün <strong>Program</strong> Yönetimi yazınının yeterince<br />
geliştiğini söyleyemeyiz. Bu alandaki çalışmalar<br />
proje yönetimi temeli üzerine inşa edilmektedir.<br />
İngiltere, Office of Government<br />
Commerce (OGC) organizasyonu eliyle<br />
program yönetimi çalışmalarına önemli kaynak<br />
ayırmıştır. Konuya süreçler temelinde yaklaşan<br />
PRINCE2 (Projects In Controlled Environment)<br />
metodolojisi bu kaynaklar sayesinde geliştirilmiştir.<br />
OGC adına Prince2 sertifikasyon<br />
faaliyetlerini yürüten APMG organizasyonu,<br />
program yönetimi için Managing Successful<br />
<strong>Program</strong>mes (MSP®) yaklaşımını kullanmaktadır.<br />
Diğer taraftan The Association for Project<br />
Management (APM) organizasyonu,<br />
metodolojisini APM Body of Knowledge<br />
Introduction to <strong>Program</strong>me Management ile<br />
tanımlanmaktadır. Ayrıca Project Management<br />
Association of Japan (PMAJ) organizasyonu<br />
Project and <strong>Program</strong> Management for<br />
Enterprise Innovation (P2M) başlıklı standart<br />
çerçevesinde sertifikasyon sağlamaktadır.<br />
Genel kabul gören bir diğer yaklaşım ise<br />
(Project Management Institute) tarafından<br />
geliştirilen PMBOK (A guide to the Project<br />
Management Body of Knowledge) ve The<br />
Standard for <strong>Program</strong> Management’tır. PMI,<br />
1969 yılında kurulmuş; ilk yıllarında ağırlıklı<br />
olarak savunma ve inşaat sanayine yönelik<br />
metotlar geliştirmiş; 80’li yıllarda bilişim<br />
sektörünün de gelişimiyle yaygınlaşmıştır.<br />
İlerleyen bölümlerde aktarılan teori The<br />
Standart for <strong>Program</strong> Managament (PMI)<br />
metodolojisini yansıtmaktadır.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
57<br />
1. PROGRAM KAVRAMI<br />
PMI tanımıyla program, “ayrı ayrı proje<br />
<strong>Program</strong> X<br />
yönetimiyle elde edilemeyen bazı faydalar ve<br />
kontroller için, koordinasyon içerisinde<br />
Proje 1<br />
Çıktı<br />
yürütülen bir grup proje” olarak tanımlanabilir.<br />
Organizasyonlar kimi projelerini ölçeğinin<br />
büyüklüğünden dolayı program olarak<br />
Proje 2<br />
Çıktı<br />
Fayda/Sonuç<br />
adlandırma eğiliminde olabilmektedirler.<br />
Gerçekte bu, çeşitli faaliyetlerin kombinasyo-<br />
Proje n<br />
Çıktı<br />
nundan oluşan büyük bir projeden fazlası<br />
olmayabilir.<br />
Proje-dışı çalışmalar<br />
Proje, belirli bir ürün, hizmet veya sonuç<br />
yaratmak için gerçekleştirilen geçici çalışmalardır.<br />
Önceden belirlenmiş bir başlangıç ve<br />
bitiş tarihi arasında tanımlanan “çıktı”yı<br />
(output) elde etmek için tasarlanır. <strong>Program</strong><br />
faaliyetleri ise, arzulanan “fayda/sonuç” a<br />
(benefit/outcome) yönelik olarak, çok sayıda<br />
somut projenin uyumlu bir şekilde yürütülmesinin<br />
yanı sıra, projelerin kapsamı dışında kalan<br />
bir takım ilişkili işleri (non-project work) de<br />
kapsar.<br />
Yürütülmekte olan faaliyetlerle, program<br />
öğeleri (proje ve proje-dışı çalışmalar)<br />
arasındaki bağımlılıkların yönetimi, program<br />
yönetiminin sorumluluk alanıdır. Bu sorumluluk,<br />
beklenen faydanın sağlanması ve istenen<br />
sonuçlara ulaşılması amacıyla yerine getirilir.<br />
<strong>Program</strong> yönetimi, karmaşık planlama<br />
faaliyetlerinin koordinasyonunu ve kaynakların<br />
optimum kullanımını temin eder. Çıktıların<br />
süregiden faaliyetlerle entegrasyonunu sağlar.<br />
<strong>Program</strong> kavramını somutlaştırabilmek için,<br />
Konu Proje Yönetimi <strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Odak Net ürünler ve çıktılar Kurumsal hedefler, beklenen fayda ve sonuçlar, değer<br />
Ekip<br />
Faaliyet Sıralaması<br />
Kontrol<br />
Müşteriler<br />
Yönetici Katılımı<br />
Kalite Kontrol<br />
Gereksinimler<br />
Gereksinim Değişimi<br />
Başarı ölçütü<br />
Görece küçük gruplar<br />
İstenen çıktıyı elde etmek için<br />
gerekli mantıksal adımlar<br />
Kritik yol en önemli kontrol aracı<br />
Belirli<br />
Proje yöneticisi, proje ekibiyle<br />
birlikte çıktılar üzerinde çalışır;<br />
odaklanma genellikle iç çevreyedir.<br />
Teslimatların başarısı için kalite<br />
planları önem taşır.<br />
Odaklanma somut ürünedir.<br />
Proje kısıtlarına odaklanır<br />
Başarı, çıktının elde edilmesi, takvim<br />
ve maliyetle ölçülür.<br />
Farklı kurumlardan, farklı seviyelerden çalışanları içeren<br />
ekipler<br />
Kurumsal strateji, teknik ve politik gereksinimlere dayalı<br />
olarak faaliyet sıralama<br />
Birden çok kritik yol ve algılama, politik ajanda, risk<br />
yönetimi gibi faktörler kontrol için önemli<br />
Farklı beklentilerde ve çok sayıda müşteri; program<br />
süresince değişebilen müşteriler<br />
<strong>Program</strong> yöneticisi kolaylaştırıcı ve eğitmen olarak çalışır;<br />
odaklanma programın çevresine ve yaratılan sonuçlaradır.<br />
Entegrasyonların kalite kontrolü ve zorunlu denetimler<br />
kritik önemdedir.<br />
Gereksinimler büyük resme bakılarak, kurumsal stratejiler<br />
doğrultusunda belirlenir.<br />
Stratejik değişimlere cevaben gereksinimler<br />
zenginleştirilebilir veya değiştirilebilir.<br />
Başarı çıktıdan ziyade (yetenek kazanımı, pazar payı,<br />
büyüme, verimlilik vb.) belirlenen iş hedeflerine ve<br />
sonuçlara ulaşmayla ölçülür.<br />
Finansman Genellikle tek fonlayıcı bulunur. Çok sayıda fonlayıcı olabilir.<br />
Risk<br />
Müzakere<br />
Riskler genellikle projenin çıktısı ile<br />
ilgilidir.<br />
Genellikle müşteri ile ekip<br />
arasındadır.<br />
Odaklanma çoğunlukla dışsal riskleredir.<br />
Tek müşteri ile ekip arasında olabileceği gibi çok sayıda<br />
müşteri ile ekip arasında; müşterilerin kendi aralarında<br />
(öncelik almak vb. maksatlı); ekip ile fonlayıcı arasında;<br />
müşteri ile fonlayıcı arasında olabilir.<br />
Süre Belirli bir son tarih bulunur. Uzun süreli, daha esnek bir takvime sahiptir.
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
program yönetiminin proje yönetiminden<br />
farklı olarak neyi vadettiğine bakmak anlatımı<br />
kolaylaştırıcı olacaktır. Aşağıda verilen tablo bu<br />
farklara işaret etmektedir:<br />
<strong>Program</strong>-Proje-Strateji İlişkisi<br />
<strong>Program</strong> yönetim ofisi, proje yönetim<br />
standartlarını belirlemek ve projelere destek<br />
olmakla yükümlüdür. Proje performansları<br />
takip edilir; birbirleri ile ilişkileri koordine<br />
edilir; ilişkili ancak proje harici işler yürütülür.<br />
Rekabet analizi<br />
Kurumsal mülahazalar<br />
<strong>Program</strong> tanımı<br />
Uygulama planları<br />
<strong>Program</strong> yönetimi yaklaşımı, değerini<br />
kazanılacak fayda ve elde edilecek sonuca<br />
İş Çevresi<br />
odaklanmasından kazanır. Ayırt edici bir<br />
özelliği program amaçlarının stratejik amaçlara<br />
uyumudur. Organizasyonun stratejik amaçla-<br />
<strong>Program</strong> Çevresi<br />
rına ulaşmasını sağlayacak sistematik bir<br />
yaklaşım ve hesap verilebilirlik sağlar.<br />
<strong>Program</strong><br />
Sponsoru<br />
<strong>Program</strong><br />
Yöneticisi<br />
Proje Çevresi<br />
STRATEJİ<br />
<strong>Program</strong><br />
Yönetim Ofisi<br />
Proje<br />
Yöneticisi<br />
Proje Yönetim<br />
Ofisi<br />
Proje<br />
Yöneticisi<br />
Proje Yönetim<br />
Ofisi<br />
Mevcut<br />
Durum<br />
PROGRAM<br />
Ulaşılmak<br />
İstenen Durum<br />
<strong>Program</strong>lar, strateji uygulama sürecinde<br />
bugünkü durumdan gelecekte ulaşılmak<br />
istenen duruma geçişi güvenceye almaktadır.<br />
2. PROGRAM YÖNETİMİ SÜRECİ<br />
PMI standartları esas alındığında program<br />
yönetiminde beş temel aşamadan söz<br />
edilebilir:<br />
<strong>Program</strong> ön hazırlıkları aşamasında;<br />
<strong>Program</strong> amaçları ile organizasyonun<br />
amaçları (misyonu, vizyonu, değerleri ve<br />
hedefleri) arasında uyumun nasıl sağlanacağı<br />
tanımlanır.<br />
Proje<br />
<strong>Program</strong> X<br />
Çıktı<br />
Ön Hazırlık Başlatma Kurma<br />
Faydaların<br />
Temini<br />
Kapanış<br />
Proje<br />
Çıktı<br />
Proje-dışı çalışmalar<br />
Hedefler/Stratejiler<br />
STRATEJİK AMAÇLAR<br />
Proje<br />
2.1. <strong>Program</strong> Ön Hazırlıkları<br />
Bu fazın amacı stratejik amaç doğrultusunda<br />
tasarlanacak program eliyle karşılanması<br />
beklenen faydaları tespit etmektir. Bu amacı<br />
gerçekleştirmek için programın faydalarını açık<br />
bir şekilde tespit ve tarif eden güçlü, üst<br />
seviyede bir İş Gerekçesi (<strong>Program</strong> Bussiness<br />
Case) geliştirilir. Ana hatlarıyla İş Gerekçesi,<br />
kritik paydaşlar tarafından onaylanır.<br />
<strong>Program</strong>dan beklenen stratejik faydalar<br />
belirlenir.<br />
<strong>Program</strong>ın yapılabilirliğini ve gerekçelendirmesini,<br />
gereksinimlerini, faydalarını<br />
kapsayan üst seviyede bir iş planı geliştirilir.<br />
Hazırlıkların yeterli seviyeye ulaşmasının<br />
ardından <strong>Program</strong> Başlatma Aşamasına<br />
geçilmesine karar verilir.<br />
<strong>Program</strong> Y<br />
Proje<br />
Çıktı<br />
Proje<br />
Çıktı<br />
Proje-dışı çalışmalar<br />
Organizasyonun hedefleri doğrultusunda<br />
tasarlanan programlar ve bunların kapsamına<br />
giren projelerde kaynakların optimizasyonu<br />
sağlanabilmektedir. Maliyet ve takvimin<br />
yönetilmesi adına eldeki imkanların ve insan<br />
kaynağının paylaşımı (matris yapılanma, havuz<br />
vb.) gündeme alınabilmektedir.<br />
Türkçe’de henüz netleşmiş bir karşılığı<br />
olmamakla birlikte, teoride “<strong>Program</strong> İş<br />
Gerekçesi” aşağıdaki başlıklardan oluşur:<br />
Yönetici özeti<br />
İş fırsatı ya da ihtiyacı<br />
Fayda<br />
Alternatifler<br />
Maliyet<br />
Finansman<br />
Varsayımlar<br />
Riskler<br />
Kısıtlar<br />
Pazar araştırması<br />
<strong>Program</strong>lar, strateji uygulama araçlarıdır.<br />
Dolayısıyla kurumsal strateji programların<br />
belirleyicisidir. Organizasyonun stratejik<br />
amaçları ile programın amaçları arasındaki<br />
bağlantı açık ve net olmalıdır. Müşteri<br />
hizmetleri iyileştirmesi, pazar payı artışı, ürünhizmet<br />
portföyü genişletme, müşteri<br />
beklentilerindeki değişimi tahmin etme veya<br />
cevaplama, operasyonel verimlilik artışı,<br />
küresel değişimlere uyum çabaları tipik iş<br />
ihtiyaçlarına örnektir. Stratejik planlama süreci<br />
program çerçevesini ortaya çıkarır, stratejik<br />
amaçlara hizmet edecek iş ihtiyaçlarını belirler.<br />
Bu faaliyetlerin çoğu program müdürü<br />
atanmadan önce gerçekleştirilir; atamanın<br />
öncesinde İş Gerekçesi belirlenmiş olmalıdır.<br />
<strong>Program</strong> müdürü, program ömrü boyunca
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
59<br />
Misyon<br />
Vizyon<br />
Kurumsal<br />
Strateji<br />
Stratejik<br />
Amaçlar<br />
<strong>Program</strong> <strong>Program</strong> <strong>Program</strong><br />
<strong>Program</strong><br />
Hedefleri<br />
Değerler<br />
Proje Proje Proje<br />
Arzu edilen sonuçlar<br />
<strong>Program</strong> kapsamı<br />
Beklenen fayda<br />
İlk bileşenler (genelde mevcut projelerdir)<br />
İhtiyaç duyulan kaynaklar<br />
Kritik paydaşlar<br />
Yönetim süreçleri ve yapısı<br />
Başarı kriterleri<br />
Kısıtlar<br />
Varsayımlar<br />
Riskler<br />
Yol haritası<br />
<strong>Program</strong> aşamaları (Kilometre taşları)<br />
<strong>Program</strong> yöneticisinin yetki ve<br />
sorumlulukları<br />
Diğer roller ve sorumluluklar<br />
gerekli güncellemeleri teklif etmek ve<br />
yapmakla yükümlüdür. Diğer taraftan,<br />
programların bir üst şemsiyede toplandığı<br />
yapılara portföy; bunların yönetimine de<br />
portföy yönetimi denilmektedir.<br />
İş Gerekçesi yapılabilirliğin, gerekçelendirmenin<br />
ve yatırımın geri dönüşünün gözden<br />
geçirildiği bir çalışmadır. Amacı programa<br />
finansal ve diğer kaynakları ayırmanın neden<br />
doğru olduğunu anlatmak; programın cazip,<br />
tutarlı ve başarılabilir olup olmadığı kararının<br />
verilebilmesine destek olmaktır. Burada<br />
programın potansiyel faydaları sayısallaştırılarak<br />
açıklanır. Daha sonra geliştirilecek olan<br />
program beratı için hazırlık niteliğindedir.<br />
İş gerekçelerinin geliştirilmesinde farklı<br />
yaklaşımlar kullanılabilmektedir. İş gerekçeleri<br />
bir birim sorumluluğunda geliştirilebileceği<br />
gibi, birimler arası bir ekip tarafından da<br />
üretilebilir. <strong>Program</strong> müdürü bu çalışmalara<br />
katılabilir veya katılmayabilir. Ancak her<br />
durumda program müdürü iş gerekçesini tam<br />
anlamıyla sindirmeli; program ömrü süresince<br />
faaliyetleri buna dayalı olarak koordine<br />
etmelidir.<br />
<strong>Program</strong> iş gerekçesinin gözden geçirilmesinde<br />
aşağıdaki sorulara cevap aranır:<br />
<strong>Program</strong> için yeterli kaynak ayrılmış<br />
durumda mı?<br />
Sonuçlar başarılabilir mi (gerçekçi mi)?<br />
Ayrılan kaynağın karşılığı alınabilecek mi<br />
(değer mi)?<br />
Farklı alternatifler değerlendirmeye alındı<br />
mı?<br />
2.2. <strong>Program</strong> Başlatma<br />
Bu aşamada;<br />
Kritik paydaşlar belirlenir (<strong>Program</strong><br />
sponsoru, karar alıcılar, program<br />
sonuçlarından etkilenecek paydaşlar,<br />
kaynaklara katkı sağlayacak diğer<br />
paydaşlar).<br />
<strong>Program</strong> yöneticisi atanır.<br />
<strong>Program</strong> beratı hazırlanır.<br />
<strong>Program</strong> yöneticisinin aşağıdaki özelliklere<br />
sahip olması beklenir:<br />
Büyük resmi görme ve vizyon geliştirme<br />
Liderlik ve ekip kurma<br />
İletişim becerisi<br />
Etkileme ve müzakere becerisi<br />
Uyuşmazlık çözümü<br />
Paydaş yönetimi<br />
Planlama ve kaynak yönetimi<br />
<strong>Program</strong>/proje yönetim araç ve<br />
tekniklerine hâkimiyet<br />
<strong>Program</strong> beratı paydaşlarla iletişim aracı olarak<br />
kullanılır. <strong>Program</strong> ekibi ve müdürü tarafından<br />
hazırlanan program beratının içeriği aşağıdaki<br />
gibidir:<br />
<strong>Program</strong>ın gerekçelendirilmesi<br />
Vizyon<br />
Kurumsal stratejilerle uyum<br />
Bu aşama, program sponsorunun belirlenmesi,<br />
program yöneticisinin atanması ve program<br />
beratının onaylanması ile sona erer.<br />
2.3. <strong>Program</strong> Kurma<br />
Kapsam, hedefler, ihtiyaçlar ve “<strong>Program</strong> İş<br />
Kırılım Ağacı”nın (PWBS) yer aldığı <strong>Program</strong><br />
Planının ilk sürümünün hazırlandığı; program<br />
mimarisinin oluşturulduğu; faaliyetlerin,<br />
süreçlerin ve altyapı ihtiyaçlarının tasarlandığı;<br />
izleme, değerlendirme ve kontrol için<br />
ölçütlerin geliştirildiği aşamadır.<br />
<strong>Program</strong> kurma aşamasında iki paralel<br />
planlama çalışması yapılır:<br />
1. <strong>Program</strong> yönetim planının oluşturulması<br />
2. <strong>Program</strong>ı yönetmek için gerekli altyapı ve<br />
süreçlerin planlanması<br />
<strong>Program</strong> Yönetim Planı, program kapsamı,<br />
amaçları, gerekleri, program iş kırılım ağacı,<br />
fayda/sonuç temini, program mimarisi ve<br />
program bileşenleri ile diğer süreçler hakkında<br />
detayları içerir. “İş Gerekçesi” stratejik<br />
seviyede iken, “<strong>Program</strong> Yönetim Planı” taktik<br />
özellik taşır. Çok sayıda yapı ve plan ile<br />
desteklenir:<br />
<strong>Program</strong> Organizasyon Şeması<br />
<strong>Program</strong> Yol Haritası ve Ana Takvimi<br />
Fayda Gerçekleştirme Planı<br />
Finansal Yönetim Planı<br />
Kaynak Yönetim Planı<br />
Paydaş Yönetim Planı<br />
İletişim Planı
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
Risk Yönetim Planı<br />
Tedarik Yönetim Planı<br />
Kalite Yönetim Planı<br />
Konfigürasyon Yönetim Planı<br />
Değişim Yönetim Planı<br />
2.4. <strong>Program</strong> Faydalarının Temini<br />
<strong>Program</strong> hedeflerinden yola<br />
çıkılarak oluşturulacak olan<br />
iş kırılım ağacı kalemleri<br />
(PWBS), projelendirilmesine<br />
ihtiyaç duyulan hususları<br />
işaret eder. Organizasyonun<br />
halen sahip olduğu proje<br />
portföyü ile program iş<br />
kırılım ağacı arasındaki fark<br />
yeni proje ihtiyaçlarıdır.<br />
Paralelde sürdürülen yönetsel süreçlerin ve<br />
altyapının oluşturulması çalışmalarında ise<br />
<strong>Program</strong> Yönetim Ofisinin kurulması;<br />
onaylama ve raporlama süreçleri ile izleme ve<br />
kontrol maksatlı ölçütlerin geliştirilmesi<br />
faaliyetleri yürütülür. PMI program yönetimi<br />
standartlarında oluşturulması önerilen yapı<br />
aşağıda sunulmaktadır:<br />
<strong>Program</strong><br />
Yönetim Ofisi<br />
Projeler yoluyla, programın arzu edilen<br />
sonuçlarının elde edildiği aşamadır. Stratejik<br />
amaçlar ve program hedefleri çerçevesinde<br />
projeler başlatılır; uygulamalar ve<br />
gerçekleşmeler program yönetim planına göre<br />
izlenir; programı etkileyebilecek iç ve dış<br />
çevredeki değişimler analiz edilir; program<br />
öncelikleri kapsamında kaynaklar yönetilir; risk<br />
ve problemler analiz edilir ve önleyici tedbirler<br />
alınır; arzu edilen faydanın temin durumu<br />
ölçülür; gelişmelerin paydaşlar ile iletişimi<br />
sağlanır.<br />
PROGRAM KURULU<br />
Sponsor<br />
<strong>Program</strong><br />
Yöneticisi<br />
(NOT: ESI International tarafından verilen <strong>Program</strong> Management Seminer Dokümanı’ndan alıntıdır.)<br />
<strong>Program</strong> Direktörü<br />
2.5. <strong>Program</strong> Kapanışı<br />
Kapanış, sürecin doğal bir sonucudur. Farklı<br />
olan bu aşamanın kontrollü bir şekilde<br />
gerçekleştirilmesidir. Kapanışta kontrol<br />
edilecek hususlar şunlardır:<br />
Paydaşlarla birlikte beklenen faydanın<br />
temin edilme durumunun onaylanması<br />
<strong>Program</strong> ekibinin dağıtılması ve uygun<br />
şekilde yeni pozisyonlarında görevlendirilmeleri<br />
<strong>Program</strong> kapsamındaki teslimat kalemlerinin<br />
bakım, müşteri destek ve hata<br />
düzeltme süreçlerinin düzenlenmesi;<br />
gerekli arayüzlerin sağlanması<br />
Öğrenilmiş Derslerin yazılı hale getirilerek<br />
kurumsal bilgi havuzuna sunulması<br />
Gelecek fırsatlar için geri besleme ve<br />
önerilerin ilgili yerlere sunulması<br />
Denetim ve geri dönüş ihtiyaçları için<br />
düzenli bir dokümantasyonun arşivlenmesi<br />
<strong>Program</strong><br />
Ekibi<br />
<strong>Program</strong><br />
Ofisi<br />
Proje Yöneticisi Proje Yöneticisi Proje Yöneticisi<br />
B. PRATİK<br />
DURUM ANALİZİ<br />
Mevcut uygulamalar çerçevesinde bir durum<br />
değerlendirmesi yapıldığında:<br />
Türk savunma sanayii firmalarında her ne<br />
kadar program yöneticiliği tesis edilmiş<br />
durumda olsa da; istisnaları gözardı<br />
edersek, portföy ve program yönetimi<br />
uygulamalarının yeterince gelişmiş
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
61<br />
olduğundan bahsetmek güçtür. Dolayısıyla,<br />
sanayinin halen proje bazlı çalıştığı<br />
söylenebilir. Sanayi kanadında portföy ve<br />
program yönetiminin olgunlaşmasına<br />
ihtiyaç olduğu değerlendirilmekle birlikte,<br />
çalışmanın ana teması bu olmadığından<br />
detaylara girilmeyecektir.<br />
Tedarik yönetimi kanadında resmi bir<br />
program yönetimi sistematiği bulunmamakla<br />
birlikte; özellikle büyük projelerin<br />
bir program gibi ele alındığına şahit<br />
olunabilmektedir. Ancak her durumda,<br />
proje yönetiminin doğasında yer alan<br />
zaman, maliyet baskısı ve çıktı odaklı<br />
yaklaşım ağırlığını hissettirmektedir.<br />
Diğer taraftan mevcut tedarik süreci, aksi<br />
bir zorunluluk olmadıkça birbirinden<br />
ayrışmış, ardışık üç aşama şeklinde<br />
yürütülmektedir.<br />
İhtiyaç Belirleme Tedarik Kullanım ve Lojistik<br />
Oysa ürün ömür devrindeki her bir aşama,<br />
kendisinden sonraki süreçleri dramatik<br />
denilebilecek düzeyde etkileme gücüne<br />
sahiptir. Dolayısıyla “beşikten-mezara” ürün<br />
ömür devrinin bütünleşik tek bir süreç olarak<br />
ele alınması kaçınılmazdır. Bu noktada,<br />
İngiltere’nin uygulamakta olduğu yetenek bazlı<br />
ihtiyaç yönetimi ve tedarik süreci döngüsü<br />
dikkat çekici bir örnektir.<br />
PROGRAM YÖNETİMİ YAKLAŞIMININ<br />
UYGULANMASI<br />
1. <strong>Program</strong>ların Belirlenmesi ve <strong>Program</strong><br />
Hedeflerinin Yazılı Hale Getirilmesi<br />
<strong>Savunma</strong> planlamasında, tehdit tabanlı<br />
yaklaşım proje yönetimiyle daha fazla<br />
örtüşürken, yetenek tabanlı yaklaşım program<br />
yönetimini gerektirmektedir. Yine İngiltere<br />
örneğinden devam edersek, 4 ana yetenek<br />
alanı altında 19 yetenek grubu tanımlanmıştır.<br />
Strategic<br />
Deployment<br />
Above Water<br />
Battlespace<br />
Under Water<br />
Battlespace<br />
1<br />
Air Lift<br />
Sustainability from<br />
1<br />
the Sea<br />
Strategic Weapon<br />
Systems<br />
Bu yaklaşımda kaynaklar kuvvetler bazında<br />
değil, yetenek ihtiyaçları bazında tahsis<br />
edilmekte; doğrudan sonuç yaratılması<br />
hedeflenmektedir.<br />
Benzeri bir sonuç odaklı yaklaşımı tedarik<br />
sistemimizde hayata geçirebilmek için ihtiyaç<br />
Four Capability Areas<br />
olacaktır. Bu alandaki sanayileşme hedefi de<br />
program çatısını oluşturan diğer ana eksendir.<br />
Bu iki ana eksende diğer tüm unsurlar, mevcut<br />
kaynaklar ve kısıtlar çerçevesinde optimize<br />
edilir.<br />
Bir örnekle somutlaştırmak gerekirse;<br />
Türkiye’nin uzayın askeri kullanımına ilişkin<br />
program hedefi (yalnızca örnekleme maksatlı<br />
yazılmıştır) şöyle olabilir:<br />
Strike Manoeuvre Information<br />
Superiority<br />
Theatre Airspace<br />
Deep Strike<br />
1<br />
Tactical Mobility<br />
Direct Battledield<br />
Engagement<br />
Indirect Battledield<br />
Engagement<br />
Manoeuvre<br />
Support<br />
Combat Service<br />
Support<br />
Special Projects<br />
NBC Defence 1<br />
1<br />
Command<br />
1<br />
ISTAR<br />
Information<br />
Warfare<br />
Information<br />
1<br />
Infrastructure<br />
Simulation and<br />
Joint Training<br />
“2023 yılından itibaren<br />
Türkiye, yurtiçinde<br />
geliştirilen kuvvet<br />
destekleme maksatlı<br />
haberleşme, görüntüleme,<br />
konumlama ve erken uyarı<br />
uydularını, yörüngeye kendi<br />
fırlatma teknolojisiyle<br />
yerleştirecektir.”<br />
Bu itibarla, program yönetimi yaklaşımı<br />
çerçevesinde tedarik sistemin geliştirilmesi<br />
adına atılabilecek adımlara aşağıda yer<br />
verilmiştir.<br />
duyulan ilk adım, proje tanımlama<br />
dokümanları içeriğinin üründen ziyade<br />
yetenek tanımlayacak şekilde tasarlanmasıdır.<br />
Söz konusu yetenek ihtiyacı oluşturulacak<br />
programların ana yönlendiricilerinden birisi<br />
Böylesi bir program hedefinin kırılımları, 2023<br />
yılına kadar geliştirilmesi gereken uydular ve<br />
bunların alt sistemleri ile sahip olunması<br />
gereken teknolojileri işaret etmektedir.<br />
Mevcut uydu projeleri ile program iş kırılımı<br />
arasındaki fark yeni proje ihtiyaçlarını ortaya<br />
çıkaracaktır.<br />
2. Projelendirme<br />
Yeni proje ihtiyaçları, program hedefine<br />
ulaşma yolundaki tüm destek unsurlarını<br />
kapsar. Yukarıda belirtilen fiktif uzay programı<br />
üzerinden devam etmek gerekirse, programda
<strong>Program</strong> Yönetimi<br />
aşağıda belirtilen (ilk akla gelen) projeler ile<br />
sınırlı kalmamak kaydıyla çok sayıda destek<br />
unsurunun planlanması, projelendirilmesi ve<br />
büyük resim içerisinde uyumlu şekilde<br />
sonuçlandırılması gerekecektir:<br />
• Haberleşme Uydusu geliştirme projesi<br />
Görev bilgisayarı geliştirme<br />
UHF, X-Band ve Ku-Band uydu aktarıcıları<br />
geliştirme<br />
• Görüntüleme Uyduları geliştirme projesi<br />
SAR teknolojisi geliştirme<br />
40 cm altı çözünürlükte elektro-optik<br />
kamera geliştirme<br />
Kullanılmayan kapasitenin ticarileştirilmesi<br />
fizibilitesi<br />
• Konumlama Uyduları geliştirme projesi<br />
Atomik saat geliştirme<br />
• Erken İhbar Uydusu geliştirme projesi<br />
Görev bilgisayarı geliştirme<br />
Haberleşme alt sistemi geliştirme<br />
• Geliştirilmekte olan tüm uydular için Montaj,<br />
Entegrasyon ve Test Merkezi kurma projesi<br />
• LEO, MEO ve GEO yörüngelere uydu yerleştirebilecek<br />
bir fırlatma altyapısı kurma projesi<br />
Fırlatma ortaklığı geliştirme fizibilitesi<br />
Fırlatma üssü kurulumu<br />
Fırlatma teknolojisi geliştirme<br />
• Roket yakıtı geliştirme<br />
Uzay alanında İleri Teknoloji Araştırmaları<br />
Merkezinin kurulması<br />
Nano, mikro ve mini uydu araştırmaları<br />
projesi<br />
Uzay çalışmaları için ihtiyaç duyulan İnsan<br />
Kaynağını geliştirme projesi<br />
Bu noktada program yönetiminin yaratacağı<br />
katma değer projelendirme sürecine bütünsel<br />
bakış acısı katması ve önceliklendirmeyi<br />
kolaylaştırmasıdır. <strong>Program</strong>lar yeteneklere<br />
katkılarına göre; projeler ise program<br />
hedeflerine sağlayacakları katkılara göre<br />
önceliklendirilir. Bu yapı sayesinde kaynakların<br />
daha sağlıklı tahsis edilmesi sağlanabilecek;<br />
hesap verilebilirlik kolaylaşacaktır. Bu bakış<br />
açısıyla, proje yönetimi yaklaşımının nerede<br />
eksik kaldığı da daha net ortaya çıkmaktadır.<br />
Projelendirmeye ilişkin vurgulanmasına ihtiyaç<br />
duyulan bir diğer önemli husus, kısıtların<br />
sürece etkisidir. Hedefler açısından tasarlanan<br />
program, nihai halini takvim, bütçe, doğal<br />
limitler, kritiklik değerlendirmesi, bağımlılık<br />
alanları vb. mülahazalar ile alır.<br />
3. Uygulama ve Organizasyon<br />
Yetenek tabanlı ve beşikten-mezara tüm süreci<br />
kapsayacak şekilde program yönetimine<br />
bugünden yarına geçilmesi beklenmemelidir.<br />
Bu dönüşüm zaman alacaktır. Halen SSM<br />
tarafından yürütülmekte olan 280’in üzerinde<br />
proje bulunmaktadır. İlk aşamada bunların<br />
tasnif edilmeleri, gruplandırılmaları ve<br />
program çatıları altında organize edilmeleri<br />
makul bir başlangıç olacaktır. Zaman içerisinde,<br />
programların TSK’nın yetenek alanları ile<br />
paralelleşmesi beklenebilir. Ortaya çıkan proje<br />
grupları -yani programlar- için süreçler<br />
çalıştırılmaya başlanır ve ilk program hedefleri<br />
yazılı hale getirilir. Bu hedeflere ulaşmak için<br />
program kırılımı yapılır ve ortaya çıkan yeni<br />
proje ihtiyaçları, mevcut sisteme geri besleme<br />
işlevi görür. PPBS sürecinde kaynak tahsis<br />
edilmemiş olan bu ilave ihtiyaçlar, esasen<br />
stratejik önemdedir. Stratejik önemden kastı<br />
biraz açmak gerekirse; bu yeni projeler, büyük<br />
resmin gösterdiği stratejik hedefe ulaşılmasında<br />
eksik kalan parçaları temsil etmektedir.<br />
Bu noktada en büyük problem olan kaynak<br />
yaratma sorununun çözümü de SSDF’den bu<br />
maksatla yararlanmak olacaktır.<br />
Operasyonel alana inildiğinde, programların<br />
yönetilmesi için, öncelikle SSM bünyesinde<br />
yeni bir organizasyon anlayışına geçilmesine<br />
ihtiyaç duyulacaktır. Yetenek alanlarının<br />
netleşmesi ve programların oluşturulmasıyla<br />
birlikte, alan uzmanlıklarına duyulacak ihtiyacı<br />
artıracaktır. Yani, proje yönetimi uzmanlığının<br />
yetersiz kalacağı durumlar ortaya çıkabilecektir.<br />
Oluşacak uzmanlık birikiminin verimli<br />
kullanılabilmesi adına özellikle insan kaynaklarının<br />
havuz olarak kullanılması gündeme<br />
gelebilecektir.<br />
Mevcut yapı proje grupları ve proje yöneticileri<br />
üzerine kurulmuştur. Yeni yaklaşımda ilave<br />
olarak bir “program yönetim ofisleri” ve<br />
“program yöneticiliği” kademesi oluşturulması<br />
gündeme gelecektir. <strong>Program</strong> yöneticileri ilk<br />
aşamada farklı birimlerde yürütülmekte olan<br />
projelerden de sorumlu olabileceklerdir. Bu<br />
durum sorumluluk ilişkilerinin karmaşıklığını<br />
artıracaktır.<br />
Diğer taraftan, SSM’de son dönemde -<br />
Genelkurmay Başkanlığı’nın talebi üzerinelojistik<br />
yapılanma çalışmaları başlatılmıştır.<br />
Uzun vadede, lojistik sözleşmelerin de<br />
program grupları bünyesine yürütülmesi olası<br />
değerlendirilmektedir.<br />
Sonuç olarak “<strong>Program</strong> Yönetimi” doğası itibarı<br />
ile büyük resme odaklandığından ciddi<br />
manada bir işbirliği, eşgüdüm ve ortak akıl<br />
gerektirmektedir. Önceki bölümlerde değinildiği<br />
üzere ihtiyaç tanımı-tedarik-lojistik<br />
süreçleri bir bütün olarak ele alınmalı; tedarik<br />
sisteminin tüm unsurları ortak akıl çerçevesinde<br />
hareket etmelidir. Tedarik sisteminde<br />
ortak aklın oluşturulduğu ve el sıkışıldığı zemin,<br />
program yönetimi zemini olabilir.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
63<br />
Bülent E. BEYOĞLU<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı, Stratejik Planlama Müdürü<br />
bebeyogl@ssm.gov.tr<br />
İlk, orta ve lise öğrenimini Bilecik’te tamamladıktan sonra, 1999 yılında ODTÜ Makina<br />
Mühendisliği bölümünden lisans, 2006 yılında Kara Harp Okulu <strong>Savunma</strong> Bilimleri Enstitüsü,<br />
<strong>Savunma</strong> Yönetimi Ana Bilim Dalından yüksek lisans derecesini almıştır. Halen Teknoloji<br />
Yönetimi alanında doktora çalışmalarını yürütmektedir. 1999 yılından bugüne SSM’de görev<br />
yapmakta olup İngilizce bilmektedir.<br />
Ersoy AKSOY<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı, Stratejik Planlama Müdürlüğü, Uzman<br />
eaksoy@ssm.gov.tr<br />
1979 yılında Elazığ’da doğdu. 2002 yılında Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği<br />
Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitede 2006 yılında İşletme Yüksek Lisans eğitimini<br />
tamamladı. İş yaşamına İstanbul’da, internet tabanlı bir iş geliştirme projesi ile başladı; proje<br />
yöneticisi ve şirket kurucu ortağı olarak görev yaptı. Üç yıllık girişimcilik tecrübesinden sonra,<br />
bir yıl süreyle TÜBİTAK Kamu Araştırmaları Destek Grubu’nda çalıştı. 2007 yılında <strong>Savunma</strong><br />
<strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri Daire Başkanlığı’nda göreve<br />
başladı. Uzmanlığını “Uzayın Askeri Kullanımına İlişkin Sektör Stratejisi Önerisi” konulu teziyle<br />
aldı. 2011 yılı itibariyle Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı’nda görevini sürdürmektedir.<br />
İngilizce bilmektedir.<br />
Hakkı Burak SaĞ<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı, İnsan Kaynakları Geliştirme Müdürü<br />
hbsag@ssm.gov.tr<br />
1999 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler bölümünden<br />
lisans, 2003 yılında ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalından ve<br />
2010 yılında Manchester Üniversitesi Makine, Havacılık ve İnşaat Mühendisliği Fakültesi’nden<br />
Proje Yönetimi yüksek lisans derecesini almıştır. İlave olarak, Ankara Üniversitesi Sosyal<br />
Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı’nda Doktora <strong>Program</strong>ına başlamış, 2006<br />
yılında Doktora Yeterliliğini başarı ile vermiş olup, halihazırda “ABD Ulusal Güvenlik<br />
Stratejisinin Dönüşümü” başlıklı Doktora tezini hazırlamaktadır. 2001 yılından bugüne SSM’de<br />
görev yapmakta olup, iyi derecede İngilizce bilmektedir.
GÜNDEM<br />
Ziyaretler, Toplantılar ve Törenler<br />
TERSANE ZİYARETLERİ (27 EYLÜL 2011)<br />
27 Eylül 2011 tarihinde Milli <strong>Savunma</strong> Bakanı Sn. İsmet Yılmaz, Bakan Yardımcısı Sn. Hasan Kemal<br />
Yardımcı, <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarı Sn. Murad Bayar’ın ve SSM Üst Düzey Yönetiminin<br />
katılımları ile TSL Projeleri kapsamında Tuzla Bölgesinde faaliyet gösteren Yonca-Onuk, Dearsan,<br />
RMK Marine, Adik, İstanbul Denizcilik Tersaneleri ziyaret edilerek, tersane faaliyetleri ve inşa<br />
ettikleri askeri projeler hakkında bilgi alınmış, halihazırda inşası devam eden gemiler/botlar<br />
yerinde incelenmiştir.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
65<br />
TEDARİK, TEKNOLOJİ VE LOJİSTİKTEN SORUMLU KURULUŞ AT&L MÜSTEŞAR VEKİLİ FRANK KENDAL’IN ZİYARETİ (10 EKİM 2011)<br />
Türkiye ve ABD arasındaki savunma sanayii işbirliğini geliştirmek amacıyla ABD <strong>Savunma</strong> Bakanlığı'na bağlı Tedarik, Teknoloji ve Lojistikten sorumlu<br />
kuruluş AT&L Müsteşar Vekili Frank Kendall ve beraberindeki heyet, <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarı Sn. Murad Bayar'ın davetlisi olarak 09-11 Ekim<br />
2011 tarihlerinde Türkiye'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir.<br />
Türk ve Amerikan firma temsilcileri ile TAI A.Ş. tesislerinde bir araya gelen Kendall’a Müsteşarlığımızı ziyaretinde sektöre ilişkin bilgi verilmiş,<br />
Türkiye’nin savunma sanayii vizyonu paylaşılmış ve Türk Amerikan savunma sanayii işbirliğinin geliştirilmesi konusunda görüş alışverişinde<br />
bulunulmuştur.<br />
BOSNA HERSEK ENDÜSTRİ BAKAN YARDIMCISI ENVER<br />
MUJEZINOVIC’İN ZİYARETİ (11 EKİM 2011)<br />
Bosna Hersek Endüstri Bakan Yardımcısı Enver MUJEZINOVIC ve<br />
beraberindeki heyet Sayın Müsteşarımıza bir nezaket ziyaretinde<br />
bulunmuşlardır.<br />
MOĞOLİSTAN CUMHURİYETİ SAVUNMA BAKANI LUVSANVANDAN<br />
BOLD’UN ZİYARETİ (20 EKİM 2011)<br />
Moğolistan Cumhuriyeti <strong>Savunma</strong> Bakanı Luvsanvandan BOLD ve<br />
beraberindeki heyet Sayın Müsteşarımıza bir nezaket ziyaretinde<br />
bulunmuşlar ve kendilerine <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı hakkında bir<br />
brifing verilmiştir.<br />
İSVEÇ TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI GUNNAR OOM’UN ZİYARETİ<br />
(19 EKİM 2011)<br />
İsveç Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Gunnar OOM ve beraberindeki heyet<br />
Sayın Müsteşarımıza bir nezaket ziyaretinde bulunmuşlar ve kendilerine<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı hakkında bir brifing verilmiştir.<br />
AFGANİSTAN SAVUNMA BAKANLIĞI MADDİ VE TEKNİK İŞLERDEN<br />
SORUMLU BAKAN YARDIMCISI KORG. MOHEBULLAH MOHEZ’İN<br />
ZİYARETİ (29 KASIM 2011)<br />
Afganistan <strong>Savunma</strong> Bakanlığı Maddi ve Teknik İşlerden Sorumlu Bakan<br />
Yardımcısı Korg. Mohebullah MOHEZ ve beraberindeki heyet Sayın<br />
Müsteşarımıza bir nezaket ziyaretinde bulunmuşlar ve kendilerine<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı hakkında bir brifing verilmiştir.
Toplantı, Konferans, Seminer<br />
MİLLİ HELİKOPTER ORTAK AKIL BULUŞMASI<br />
TOPLANTISI (29 EYLÜL 2011)<br />
çalıştay’a uluslararası işbirliği daire başkanı<br />
Lütfi Varoğlu, kara araçları konulu çalıştay’a<br />
kara araçları daire başkanı Levent Şenel<br />
oturum başkanlığı yapmıştır.<br />
29 Eylül 2011 tarihinde Atılım Üniversitesi<br />
işbirliği ile SSM ev sahipliğinde Milli Helikopter<br />
Ortak Akıl Buluşması adı altında toplam 70<br />
kamu kurum, kuruluş, üniversite, araştırma<br />
kurumu, savunma sanayii firması, işletmeci,<br />
belediye ve sivil toplum örgütünden 150<br />
temsilcinin katıldığı Türkiye hangi sınıf ve tipte<br />
bir helikopteri nasıl bir organizasyon altında<br />
tasarlayıp üretmelidir sorularına cevap<br />
arandığı ve bu kapsamda 1513 adet fikrin<br />
üretildiği bir ortak akıl buluşması gerçekleştirilmiştir.<br />
Milli helikopter hedefinin ortak akılla<br />
masaya yatırıldığı bu toplantıda üretilen fikirler<br />
bilimsel yöntemlerle analiz edilecek, elde<br />
edilen sonuçlar üzerinden milli helikopter<br />
tasarım ve üretimine ilişkin olarak temel<br />
strateji belirlenecektir.<br />
AVRUPA HAVACILIK, UZAY VE SAVUNMA<br />
SANAYİCİLER DERNEĞİ (ASD) 2011 YILI<br />
KONVANSİYONU (6-7 EKİM 2011, İSTANBUL)<br />
ASD 2011 yılı konvansiyonu, müsteşarlığımızın<br />
girişimleri sonucunda SASAD’ın sorumluluğunda<br />
ve müsteşarlığımızın desteğiyle bu yıl<br />
06-07 Ekim 2011 tarihlerinde İstanbul, Hilton<br />
Konvansiyon Merkezi’nde düzenlenmiştir.<br />
Konvansiyon’un ikinci günü Milli <strong>Savunma</strong><br />
Bakan Yardımcısı Sn. Kemal Yardımcı’nın<br />
konuşması ile açılmıştır. Ayrıca, konvansiyon’un<br />
bu yılki temasını oluşturan “küresel<br />
güvenliğin sağlanması” ile ilgili olarak <strong>Savunma</strong><br />
<strong>Sanayii</strong> Müsteşarı Sn. Murad Bayar, EDA<br />
başkanı Claude-France Arnould, NATO<br />
<strong>Savunma</strong> Yatırımları Genel Sekreter Yardımcısı<br />
ve CNAD Başkanı Patrick Auroy’un da katıldığı<br />
üst düzey paneller düzenlenmiştir.<br />
Konvansiyonun bitiminde ASD 2012 yılı<br />
başkanlığı görevini yerine getirmek üzere<br />
Rheinmetall şirketinin başkanı Klaus Eberhardt<br />
görevlendirilmiştir.<br />
KAZAKİSTAN BÜYÜKELÇİLİĞİ RESEPSİYONU<br />
(11 EKİM 2011)<br />
Kazakistan Cumhuriyeti <strong>Savunma</strong> Bakanı A.<br />
Jaksıbekov’un kararnamesi ile uluslararası<br />
Askeri-Teknik alanında işbirliğinin geliştirilmesine<br />
katkılarından dolayı Müsteşarımız Sn.<br />
Murad Bayar’a 11 Ekim 2011 tarihinde<br />
Kazakistan Büyükelçiliğin de düzenlenen<br />
törende Kazakistan Büyükelçisi Canseyit<br />
Tüymebayev tarafından madalya takdim<br />
edilmiştir.<br />
sahipliğinde, ASELSAN ve HAVELSAN’ın ana<br />
sponsorluğunda 17-18 Ekim 2010 tarihlerinde<br />
ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde Deniz<br />
Sistemleri Semineri’nin 4 üncüsü düzenlenmiştir.<br />
Seminerde ODTÜ Rektörü’ne vekâleten<br />
Rektör Danışmanı Prof. Dr. İrem Dikmen,<br />
Müsteşarımız Sn. Murad Bayar ve (E) Y. Müh.<br />
Kd. Alb. A. Zafer Betoner konuşma yapmışlardır.<br />
TÜRK-AMERİKAN İŞ KONSEYİ (ATC) 30. YILLIK<br />
KONFERANSI<br />
Türkiye ve ABD arasındaki ticari, savunma,<br />
teknoloji ve kültürel alanlarda işbirliğini geliştirmek<br />
maksadıyla her yıl düzenlenen Türk-<br />
Amerikan İş Konseyi 30. Konferansı çerçevesinde<br />
31 Ekim-02 Kasım 2011 tarihleri arasında<br />
Washington D.C.ye yapılan ziyarete MSB<br />
Bakanı Sn. İsmet Yılmaz, <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
Müsteşarı Murad Bayar başkanlığında bir SSM<br />
heyeti iştirak etmiştir.<br />
Konferans sırasında düzenlenen oturumlarda<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarı Murad BAYAR,<br />
“Defense Industrial Cooperation: Building on a<br />
Strong Foundation to Meet Future Challenges”<br />
başlıklı oturuma; Sanayi Hizmetleri Müsteşar<br />
Yardımcısı Sedat GÜLDOĞAN “Defense<br />
4’ÜNCÜ DENİZ SİSTEMLERİ SEMİNERİ (ODTÜ<br />
KKM – 17-18 EKİM 2011)<br />
Konvansiyon’a bu yıl Avrupa havacılık, uzay,<br />
savunma ve güvenlik sektöründe faaliyet<br />
gösteren 500’ün üzerinde devlet ve firma<br />
temsilcisi ile uluslararası şirketlerin yöneticileri,<br />
Nato, Avrupa <strong>Savunma</strong> Ajansı, Avrupa<br />
Komisyonu gibi uluslararası kuruluşların<br />
yetkilileri iştirak etmiştir. Konvansiyonun bu<br />
yılki temasını “küresel güvenlik” oluşturmuştur.<br />
Konvansiyon’un ilk günü sivil havacılık, insansız<br />
hava sistemleri, kara, deniz sistemleri ve<br />
güvenlik de dahil olmak üzere bir çok alanda<br />
çalıştaylar düzenlenmiştir. “gelişmekte olan<br />
savunma pazarlarına açılım: Türkiye” (Turkey<br />
as a gateway to emerging markets) konulu<br />
Deniz sistemleri konusundaki ortak bilgi<br />
birikiminin artırılması, karşılıklı işbirliklerinin<br />
geliştirilmesi, ilgili üniversite/araştırma<br />
kuruluşlarının ve firmaların yetenekleri<br />
hakkındaki farkındalığın sağlanması, söz<br />
konusu sistemlerin tasarımı ve üretimine<br />
yönelik oluşturulan yol haritası ve stratejilerin<br />
paylaşılması amacıyla müsteşarlığımız ev<br />
Industrial Co-operation: Impact on Defense<br />
Acquisition Requirements and Turkey’s 2023<br />
Objectives” başlıklı oturuma, Uzay ve Havacılık<br />
Sektörü Müdürü Dinçer BATIRBEK Industrial<br />
Perspective: Industrial Participation and its<br />
Effect on Affordability” oturumuna panelist<br />
olarak iştirak etmişlerdir.<br />
ATC Konferansı sırasında Milli <strong>Savunma</strong><br />
Bakanımız İsmet YILMAZ, ABD Dışişleri Bakanı<br />
Hillary CLINTON ve ABD Genelkurmay başkanı<br />
General Martin E. Dempsey onur konukları<br />
olarak konuşmalar yapmışlar ve iki ülke<br />
işbirliğinin her alanda daha da geliştirilmesi<br />
yönündeki beklentilerini dile getirmişlerdir.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
67<br />
MÜSTEŞARLIĞIMIZIN 26. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ KUTLAMALARI (30 KASIM 2011)<br />
Müsteşarlığımızın 26. kuruluş yıldönümü 30 Kasım 2011 tarihinde müsteşarlığımız konferans salonunda gerçekleştirilen etkinlikle kutlanmıştır.<br />
Etkinlik çerçevesinde Prof. Dr. Acar Baltaş “ işe adanma ve kültürel değerlerle yönetim” konulu bir konuşma yapmış ve ardından müsteşarlığımızda<br />
20 hizmet yılını dolduran personelimize plaket verilmiştir. 26. yıl kutlama pastasının kesildiği bir kokteyl ile etkinlik sona ermiştir.<br />
Törenler<br />
SAVUNMA SANAYİİ İÇİN ARAŞTIRMACI YETİŞTİRME PROGRAMI (SAYP) PROTOKOLÜ İMZA TÖRENİ (04 EKİM 2011)<br />
<strong>Savunma</strong> sanayii alanında faaliyet gösteren<br />
şirketlerde çalışan ve aynı zamanda ODTÜ’de<br />
lisansüstü programlara kayıtlı öğrenciler<br />
(“araştırmacı”) tarafından yapılacak veya halen<br />
yapılmakta olan lisansüstü tez çalışmalarının;<br />
şirketlerin orta ve uzun vadeli araştırma ve<br />
geliştirme stratejileri doğrultusunda ve<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı’nın belirlediği<br />
öncelikli alanlarda gerçekleştirilecek şekilde<br />
TUSAŞ arasında <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> için Araştırmacı<br />
Yetiştirme <strong>Program</strong>ı (SAYP) mutabakat<br />
metinleri imza töreni 4 Ekim 2011 tarihinde;<br />
Müsteşarımız Sn. Murad BAYAR, ODTÜ Rektörü<br />
Prof.Dr. Ahmet ACAR, ASELSAN Genel Müdürü<br />
Cengiz ERGENEMAN, ROKETSAN Genel Müdürü<br />
Hüseyin BAYSAK, TUSAŞ Genel Müdürü<br />
Muharrem DÖRTKAŞLI ve beraberlerindeki<br />
heyetin katılımıyla gerçekleştirilmiştir.<br />
güdümlü projeler olarak yapılandırılması<br />
amacıyla “sanayi için araştırmacı yetiştirme<br />
programı (SAYP)” başlatılmıştır.<br />
Bu kapsamda, savunma sanayii firmalarında<br />
çalışan ve orta doğu teknik üniversitesi<br />
(“ODTÜ”)’de lisansüstü eğitim gören/görecek<br />
öğrencilere yönelik olarak; <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
Müsteşarlığı ve ODTÜ ile ASELSAN, ROKETSAN,<br />
DENİZALTI KURTARMA ANA GEMİSİ PROJESİ VE KURTARMA VE YEDEKLEME GEMİSİ PROJESİ İMZA TÖRENİ (28 EKİM 2011)<br />
28 Ekim 2011 tarihinde Müsteşarlığımız<br />
Konferans Salonunda <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
Müsteşarlığı (SSM) ile İstanbul Denizcilik Gemi<br />
İnşa Sanayi ve Ticaret A.Ş. arasında, Deniz<br />
Kuvvetleri Komutanlığı’nın ihtiyacına binaen,<br />
denizaltılarda meydana gelebilecek kaza ve<br />
arıza durumlarında, satha gelemeyen denizaltı<br />
personeline yaşam desteğinin sağlanması ve<br />
denizaltıdan personel kurtarma faaliyetlerini<br />
icra edecek 1 (bir) adet Denizaltı Kurtarma Ana<br />
Gemisi ile yara alan, karaya oturan, arıza yapan<br />
gemilerin kurtarılması, yedeklenmesi, gemi<br />
yangınlarına müdahale ve denizaltıdan<br />
personel kurtarma faaliyetlerine destek<br />
görevlerini icra edecek 2 (iki) adet Kurtarma ve<br />
Yedekleme Gemisi’nin tedarikine yönelik<br />
olarak “Denizaltı Kurtarma Ana Gemisi Tedarik<br />
Sözleşmesi ve Kurtarma ve Yedekleme Gemisi<br />
Tedarik Sözleşmesi” imzalanmıştır.<br />
İmza Törenine Milli <strong>Savunma</strong> Bakanımız Sn.<br />
İsmet YILMAZ, Deniz Kuvvetleri Komutanımız<br />
Oramiral E. Murat BİLGEL, Milli <strong>Savunma</strong> Bakan<br />
Yardımcısı Kemal YARDIMCI, <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
Müsteşarı Murad BAYAR ile Genelkurmay<br />
Başkanlığı, Milli <strong>Savunma</strong> Bakanlığı, Deniz<br />
Kuvvetleri Komutanlığı ve <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
Müsteşarlığı’ndan üst düzey askeri ve sivil<br />
yetkililer katılmışlardır.
Törenler<br />
TEKNOPARK İSTANBUL AR-GE BİNASI TEMEL<br />
ATMA TÖRENİ (18 KASIM 2011)<br />
Müsteşarlığımızca yürütülen İleri Teknoloji<br />
Endüstri Parkı ve Havaalanı Projesi (ITEP)<br />
kapsamında, <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı ile<br />
İstanbul Ticaret Odası’nın ana ortaklığında<br />
kurulan Teknopark İstanbul’un ilk Ar-Ge<br />
binasının temeli 18 Kasım 2011 tarihinde Bilim<br />
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sn. Nihat ERGÜN,<br />
M.S.B. Bakan Yardımcısı Sn. Hasan Kemal<br />
YARDIMCI ve Müsteşarımız Sn. Murad<br />
BAYAR’ın katılımlarıyla atılmıştır.<br />
Uluslararası bir teknoloji üssü olması<br />
hedeflenen Teknopark İstanbul Teknoloji<br />
Geliştirme Bölgesi’nde, önümüzdeki 15 yıllık<br />
2<br />
bir süreçte yaklaşık 950.000 m ’lik kapalı<br />
çalışma alanı yaratılarak ileri teknoloji ve<br />
inovasyon odaklı yerli ve yabancı şirketlere<br />
tahsis edilmesi öngörülmektedir.<br />
Temeli atılan bina toplam 52.000 m² olup,<br />
binanın 2012 yılının son çeyreğinde tamamlanması<br />
planlanmaktadır. Teknopark İstanbul<br />
ilk Ar-Ge binasının ilk aşamasında yaklaşık 100<br />
firmaya yer verilebilecektir.<br />
YFYİ FİNAL TÖRENİ<br />
ODTÜ ve ODTÜ Teknokent A.Ş.’nin, Elginkan<br />
Vakfı ana sponsorluğunda gerçekleştirdiği Yeni<br />
Fikirler Yeni İşler Yarışması (YFYİ) 2011 yılı Final<br />
Töreni 19 Kasım 2011 tarihinde ODTÜ KKM’de<br />
gerçekleştirilmiştir. <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı<br />
olarak 2008 yılından itibaren <strong>Savunma</strong><br />
<strong>Sanayii</strong> Özel Ödülü ile desteklemekte olduğumuz<br />
yarışmada bu sene <strong>Savunma</strong> kategorisinde<br />
<br />
<br />
Heavyscience Grubu, savunma sistemlerinde<br />
yüksek hızın getirdiği avantajlardan<br />
olan yüksek menzillere çıkabilmek ve<br />
yüksek tahrip oluşturmak amacıyla hazırladıkları<br />
özgün tasarım projesi ile birinci<br />
olarak 50 bin TL'lik <strong>Savunma</strong> Sanayi Özel<br />
Ödülünü;<br />
Nanosis Grubu, bütünleşik bir algılama ve<br />
görüntüleme sistemiyle her türlü molekülün<br />
yüksek hassasiyetle tespit edilerek<br />
analizini mümkün kılmayı hedefleyen<br />
tasarım projesi ile ikinci olarak 10 bin TL<br />
TL'lik <strong>Savunma</strong> Sanayi Özel Ödülünü<br />
almaya hak kazanmışlardır.
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
69<br />
HABERLER<br />
01 Ekim 2011<br />
MİLLİ HELİKOPTER İÇİN ORTAK AKIL<br />
OLUŞTURULUYOR<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> İcra Komitesi'nin 15 Haziran<br />
2010 tarih ve 533 sayılı kararı çerçevesinde<br />
başlatılan Hafif Sınıf Özgün Helikopter (Eğitim<br />
Helikopteri / Hafif Genel Maksat Helikopteri)<br />
Projesi kapsamında yenilikçi yaklaşımlara<br />
ihtiyaç duyulduğunu değerlendiren <strong>Savunma</strong><br />
<strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı (SSM), bir ilki daha hayata<br />
geçirdi. Atılım Üniversitesi iş birliği ile 29<br />
Eylül’de, SSM Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen<br />
"Milli Helikopter Ortak Akıl<br />
Buluşması”nda, katılımcılar tarafından, 1513<br />
fikir üretildi.<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarı Murad Bayar ve<br />
Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim<br />
Özgenoğlu'nun konuyla ilgili birer<br />
konuşma yaptığı toplantıda, SSM Helikopter<br />
Daire Başkanı Köksal Liman, Türkiye'nin<br />
helikopter geçmişini ve SSM'nin helikopter<br />
sanayisi vizyonunu katılımcılarla paylaştığı bir<br />
sunum yaptı.<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarı Murad Bayar'ın ev<br />
sahipliğinde gerçekleştirilen ve moderatörlüğünü<br />
Atılım Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr.<br />
Savaş Zafer Şahin’in yaptığı toplantıda,<br />
aralarında, üniversiteler, araştırma kurumları,<br />
savunma sektöründen firmalar, belediyeler ve<br />
sivil toplum örgütlerinin de bulunduğu 120<br />
civarında kurum ve kuruluştan yaklaşık 150<br />
temsilci bir araya getirildi. Fikir üretimi için özel<br />
bir yöntemin kullanıldığı bu özel etkinlikte,<br />
toplantı katılımcıları tarafından, yerli<br />
helikopter üretimine ilişkin 1513 fikir üretildiği<br />
gibi, üretilen fikirlerin önceliklendirilmesi de<br />
yapıldı.<br />
Hangi tip ve sınıfta bir helikopterin, nasıl bir<br />
organizasyon içerisinde tasarlanması gerektiğinden,<br />
üretim mekânına yer seçimine kadar<br />
birçok konuda fikirlerin üretildiği toplantıda,<br />
farklı kurum ve kuruluşların temsilcileri tarafından,<br />
milli helikopter tasarım ve üretiminin<br />
erişilebilir bir hedef olduğu da teyit edildi. Milli<br />
helikopter hedefinin masaya yatırıldığı ve<br />
özgün bir helikopterin geliştirilmesi kapsamında,<br />
yerli helikopterin tasarımı, üretim<br />
örgütlenmesi, üretimi ve işletme modeline<br />
kadar çeşitli aşamaların da konuşulduğu<br />
toplantıda ortaya konan fikirlerin, Atılım<br />
Üniversitesi tarafından, bilimsel yöntemlerle<br />
analiz edilmesi ve elde edilen sonuçların, milli<br />
helikopterin tasarım ve üretimine ilişkin temel<br />
stratejinin belirlenmesinde kullanılması öngörülüyor.<br />
MİLLİ Helikopter İçin Yenilikçi Yaklaşımlar<br />
Türkiye'nin 2023 Vizyonu çerçevesinde ortaya<br />
koyduğu yeni sanayi yöneliminin; yenilikçi<br />
yaklaşımların ortaya konmasını, mevcut üretim<br />
kapasitemizin geliştirilerek daha iyi kullanılması<br />
ve küreselleşen dünya ekonomisine<br />
entegrasyon için yeni fırsatlar sunduğunu<br />
belirten SSM yetkilileri, bu fırsatlar arasında<br />
görülen "Milli Helikopter" üretiminin, üretim<br />
örgütlenmesinden tasarıma, tasarımdan üretime<br />
ve işletme modeline kadar birçok aşamanın<br />
değerlendirilmesini gerektiren çok önemli<br />
bir yere sahip olduğuna dikkat çekiyorlar.<br />
Helikopter kullanımı açısından dünyanın önde<br />
gelen ülkelerinden birisi olan Türkiye'nin, kendi<br />
milli helikopterini tasarlaması ve üretmesi,
Haberler<br />
Türkiye'nin kalkınma sürecinde, birçok farklı<br />
sektörde teknolojik gelişmeyi ve büyümeyi<br />
sağlayacak olması açısından da savunma<br />
sanayisinde önemli bir aşama olarak kabul<br />
ediliyor.<br />
Sürdürülebilir Türk helikopter sanayisinin<br />
gelişimine yönelik olarak SSM; tasarımı Türk<br />
mühendislerce yapılan, alt sistemlerinin ülke<br />
ihtiyaçlarına özel olarak belirlenerek üretileceği<br />
ve uluslararası sivil sertifikasyonunun<br />
alınacağı, rekabet edebilir performans ve<br />
fiyatta bir helikopterin, öncelikle Türk pazarına<br />
ve oluşturulacak uygun iş modelleri çerçevesinde,<br />
dünya pazarına da sunulmasının<br />
sağlanması şeklinde bir hedef belirlemiş<br />
durumda. Bu tür bir hedefe ulaşılabilmesi için<br />
ise birçok konuda iş birliklerinin geliştirilmesi,<br />
yeni ufukların araştırılması, stratejik bir<br />
yaklaşımın izlenmesi ve ezberlerin bozulması<br />
gerekliliği, toplantıda öne çıkan hususlar<br />
arasında yer aldı.<br />
Milli helikopter hedefinin böylesi özel bir<br />
toplantı ile başlatılmasının, SSM'nin bilimsel,<br />
öğrenen, katılımcı ve stratejik yaklaşıma olan<br />
inancını gösterdiğini belirten SSM yetkilileri,<br />
sürecin bundan sonraki aşamalarının da<br />
benzer bir yaklaşımla sürdürüleceği bilgisini<br />
verdiler.<br />
02 Ekim 2011<br />
MİLLİ UÇAK 2023'TE SEMALARDA<br />
Offset sistemiyle savunma sanayiinde<br />
Türkiye'nin, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)<br />
ihtiyaçlarının yüzde 52'sini karşılayabilir hale<br />
geldiğini söyleyen Bakan Nihat Ergün, "Türkiye<br />
2023 yılında kendi yerli savaş uçağını, gerekirse<br />
yolcu uçağını da yapabilecek imkân ve<br />
kabiliyetie sahiptir" dedi.<br />
Yerli otomobil için düğmeye basan Bilim,<br />
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Cumhuriyetin<br />
100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılına kadar<br />
yerli savaş ve yolcu uçağını yapmayı da<br />
hedefliyor. Tıbbi cihazlar ve cerrahi el aletleri<br />
sektöründe dünyanın üçüncü büyük kümelenme<br />
merkezi olan Samsun'da Makina<br />
Mühendisleri Odası Samsun Şubesi'nin<br />
düzenlediği 'Tıbbi Cihaz Sektörü ve Soranları'<br />
konulu toplantıya katılan Bilim, Sanayi ve<br />
Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, "Şimdi diyoruz ki:<br />
Türkiye 2023 yılında kendi yerli savaş uçağını da<br />
gerekirse yolcu uçağını da yapabilecek imkan<br />
ve kabiliyete sahiptir. Böyle bir hedef<br />
koyabiliyoruz" dedi.<br />
Offsetle Gelen Fırsat<br />
Offset sistemiyle savunma sanayiinde TSK'nın<br />
ihtiyaçlarının yüzde 52'sini karşılayabilir hale<br />
geldiklerini söyleyen Bakan Nihat Ergün, 2023<br />
hedefine de değindi. Ergün, "Offset uygulamalarının<br />
savunma sanayiindeki faydalarını<br />
böyle görmüş oluyoruz. Bunlar bize helikopter<br />
üretmek, yerli savaş uçağı üretmek, uçak<br />
motoru üretmek gibi imkânları ve fırsatları da<br />
sundu. Şimdi diyoruz ki Türkiye 2023 yılında<br />
kendi yerli savaş uçağını da gerekirse yolcu<br />
uçağını da yapabilecek imkan ve kabiliyete<br />
sahiptir. Böyle bir hedef koyabiliyoruz"<br />
ifadelerini kullandı.<br />
Kümelenmelere Destek<br />
Samsun Organize Sanayi Bölgesi'nde tıbbi cihaz<br />
ve cerrahi el aletleri üreten firmaları gezerek<br />
ürünleri de inceleyen Nihat Ergün, daha sonra<br />
da KOSGEB İl Müdürlüğü'nde sektör<br />
temsilcileriyle buluştu. Konuşmasında tıbbi<br />
cihazlarda olduğu gibi tüm kümelenmeleri<br />
destekleyen bir yaklaşım sergilediklerini ifade<br />
eden Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı, sektörü<br />
değerlendirip yerli üreticilerin gelişmesi ve<br />
uluslararası şirketlerle rekabet edebilir hale<br />
gelebilmesi için bakanlık olarak atacakları<br />
adımları açıkladı.<br />
Sağlıklı Sektörler<br />
Son yıllarda sağlık alanında yapılan köklü<br />
reformların ve yatırımların birçok sektörün<br />
oluşmasına katkı sağladığına dikkat çeken<br />
Bakan Nihat Ergün, şöyle konuştu: "Bunun<br />
önemli nedenlerinden biri Türkiye'nin sağlık<br />
hizmetleri alanında son yıllarda çok ciddi<br />
atılımlar yapmasıdır. Çok muhteşem hastaneler<br />
inşa ediyoruz. Sağlık hizmetlerinde sadece<br />
yurt içine değil yurt dışına da hizmet<br />
verebilecek, sağlık turizmi hizmeti verebilecek<br />
bir noktaya geliyoruz. Kendi insanımıza çok<br />
daha kaliteli sağlık hizmeti sunacak ve sağlık ile<br />
ilgili harcamaların çapının büyüdüğü bir iklime<br />
geçiş yapıyoruz."<br />
03 Ekim 2011<br />
SABİHA GÖKÇEN EN İYİ 100 HAVALİMANI<br />
ARASINA GİRECEK, TEK EKSİK THY<br />
İstanbul'un Anadolu yakasında faaliyet gösteren<br />
Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı,<br />
bölgede inşası planlanan Teknopark İstanbul,<br />
İleri Teknoloji Endüstri Parkı ve Havaalanı<br />
Projesi sayesinde cazibesini artırıyor. Artan<br />
trafikle yıl sonunda dünyanın en çok yolcuya<br />
hizmet sunan ilk 100 havalimanı arasına<br />
gireceklerini belirten şirketin CEO'su Gökhan<br />
Buğday, THY'nin de uçuşlara başlamak üzere<br />
çalışma yürüttüğünü söyledi.<br />
Dünyanın en hızlı büyüyen havalimanı İstanbul<br />
Sabihana Gökçen, yılsonunda yolcu sayısı<br />
bakımından ilk 100 havalimanı arasına girmeye<br />
hazırlanıyor. Pegasus Havayolları'nın yüzde 52<br />
pazar payına sahip olduğu havalimanı, gelecek<br />
yıl Türk Hava Yolları'nın (THY) da uçuşlara<br />
başlamasıyla yolcu ve uçak trafiği sıralamasında<br />
hızla yükselecek.<br />
Sabiha Gökçen CEO'su ve Genel Müdürü<br />
Gökhan Buğday, İstanbul'un Anadolu yakasında<br />
bulunan Sabiha Gökçen Uluslararası<br />
Havalimanı'ndaki yolcu ve uçak trafiği ile yeni<br />
projeleri Zaman'a anlattı. <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
Müsteşarlığı ve İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO)<br />
girişimi Teknopark İstanbul'un, Sabiha Gökçen<br />
Havalimanı'nı da içeren İleri Teknoloji Endüstri<br />
Parkı ve Havaalanı Projesi (İTEP) kapsamında<br />
kurulacağına dikkat çeken Buğday, projenin<br />
Sabiha Gökçen Havalimanı'nı cazibe merkezi<br />
haline getireceğini söyledi. Buğday, projenin<br />
yerli ve yabancı firmalar tarafından yakından<br />
takip edildiğini ifade ederek, "Tüm merkezini<br />
buraya kaydırmayı planlayan Bosch, 18 dönüm<br />
yer istedi. Proje, Silikon Vadisi'nin daha geniş<br />
alana yayılmışı gibi olacak. Temeli yeni atıldı. 1<br />
yılda şirketler yerleşecek." dedi. Buğday, artan<br />
trafik ile yılsonunda dünyanın en çok yolcuya<br />
hizmet sunan ilk 100 havalimanı arasına<br />
gireceklerini bildirdi.<br />
Buğday, Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı'nı<br />
devraldıklarında dünya klasmanında<br />
298. sırada bulunduklarına işaret ederek,<br />
"2011 rakamları ile ilk 100 arasına gireceğiz.<br />
Böylece 5 milyonun üzerindeki 900 havalimanı<br />
arasında yerimizi alacağız." şeklinde konuştu.<br />
CEO Gökhan Buğday, havalimanının kapasitesini<br />
artıracak yeni paralel pist için 2012<br />
Haziran'ında ihaleye çıkılabileceğini açıkladı.<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı'nın açacağı<br />
ihaleyi kazanan firmanın 3 yılda inşaatı<br />
tamamlayacağını anlatan Buğday, "Başbakan'ımız,<br />
temel atma törenine geleceğini ve<br />
müteahhit ile görüşüp süreyi yarıya düşüreceğini<br />
söyledi. Burası da 30 ayda tamamlanacaktı<br />
ama Başbakan söz aldı ve 18 ayda açtık."<br />
diye konuştu. Buğday, ikinci pist için 210<br />
hektarlık alanın TOKİ kanalıyla kamulaştırılacağını,<br />
kamulaştırma için 450 milyon lira<br />
gerektiğini ve 150 milyon lirasının aktarıldığını<br />
söyledi. Kamulaştırmanın gelecek yıl nisana<br />
kadar bitirilmesinin hedeflendiğini dile getiren
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
71<br />
Buğday, "Kamulaştırma ne kadar çabuk biterse<br />
ihale o kadar çabuk gerçekleşecek. 21 uçak<br />
park alanı ihalesi bitti. Mart ayına kadar bunlar<br />
teslim edilecek. Toplam 70 park alanı olacak,<br />
ikinci pistle bu rakam 120'ye kadar çıkacak."<br />
dedi. Uçakların havalimanına yaklaşmasıyla<br />
ilgili Hamitabat Elektrik Üretim A.Ş. (HEAŞ) ile<br />
Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMI)<br />
arasında protokol imzalandı. Gelecek yıl hayata<br />
geçecek uygulamayla Sabiha Gökçen Uluslararası<br />
Havalimanı'na inecek uçaklar, Atatürk<br />
Havalimanı'na inenlerin arkasında sıra<br />
beklemeyecek. Uçaklar, başka bir yoldan<br />
Atatürk Havalimanı'ndaki yaklaşma koordinesinden<br />
bağımsız şekilde Sabiha Gökçen’e inişe<br />
geçecek. Böylece Atatürk Havalimanı'ndaki iş<br />
yoğunluğu da azalacak. Aynı şekilde buradaki<br />
uçaklar kalkış için Atatürk Havalimanı'nın<br />
trafiğini beklemeyecek. Pegasus Havayolları,<br />
Sabiha Gökçen'de yüzde 52 pazara sahip.<br />
THY'nin uçuşlara başlamasıyla havalimanındaki<br />
trafikte büyük artış olacak.<br />
THY'nin alt markası Anadolu Jet ile uçuş<br />
gerçekleştirdiğine dikkat çeken Gökhan<br />
Buğday, THY'nin de uçuş için çalışma yürüttüğünü<br />
söyledi. "Tek eksiğimiz THY." diyen<br />
Buğday, "Anadolu yakasında yolcuların yüzde<br />
60'ı bulunuyor. Yolcular, milli havayolu ve ürün<br />
kalitesi sebebiyle THY ile de uçmak istiyor."<br />
dedi. Buğday, 'yoğun trafik yaşayan Atatürk<br />
Havalimanı'na yeni uçuşlara izin verilmesi'<br />
yönündeki görüşlere ise ilginç bir yaklaşımda<br />
bulunuyor. "Ben de havayolu olsam oraya<br />
uçmak isterim." diyen Buğday, yolcu potansiyelini<br />
dikkate alan şirketlerin oraya sefer<br />
yapmayı istediklerini söyledi.<br />
Buğday, 'rötarsız ve en ucuz seyahatin adresinin'<br />
ise Sabiha Gökçen olduğuna işaret ediyor:"<br />
Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı'nda,<br />
havayolu şirketleri' nin zamanında kalkış<br />
oranlan yüzde 96-97'ye ulaşıyor. 'En hızlı ve<br />
en ucuz bir yere nasıl ulaşırsınız?' dendiğinde<br />
adres burası çıkıyor." Buğday ayrıca, günlük 25<br />
lira olan otopark ücretini yaklaşık yüzde 20<br />
düşürmeyi planladıklarını açıkladı.<br />
04 Ekim 2011<br />
FÜZE GEMİLERİ TÜRKİYE YOLUNDA<br />
FÜZE kalkanı radarının bu yıl sonuna kadar<br />
Malatya Kürecik'te kurulması planlanırken,<br />
imha edici füzeleri taşıyan Amerikan savaş<br />
gemileri de Türkiye'de görev yapmak için<br />
hazırlanıyor. NATO kaynaklarından edinilen<br />
bilgiye göre SM-2-Blok3B füzesi taşıyan AEGIS<br />
firkateynleri Doğu Akdeniz'de konuşlanacak.<br />
Füze kalkanı projesinde hedefin İran olduğu<br />
resmi ağızlar tarafından dile getirilmese de<br />
planlar bu ülkeden gelecek olası saldırıya göre<br />
yapılıyor. NATO, Lizbon Zirvesi kararlarına<br />
uygun olarak Malatya Kürecik Köyü'nde<br />
kurulacak radar istasyonunun yanı sıra uydu,<br />
destekleyici radar istasyonları ve füze<br />
rampaları kurulması çalışmalarına başladı. ABD<br />
bu plan çerçevesinde İran'ı uzaydan gözetleyecek.<br />
Romanya'da Karadeniz kıyısına kurulacak<br />
SM3 füze rampası da hazırlıklarını<br />
tamamlamak için gün sayıyor. ABD'ye ait SM2-<br />
Blok3B füzeleriyle havada füze vuran ve çok<br />
uzak menzilden füze hareketlerini izleyen,<br />
yörünge hesaplayan AEGIS radarı ile donatılmış<br />
savaş gemileri Doğu Akdeniz'de göreve<br />
başlama hazırlığı yapıyor. AEGIS firkateynleri<br />
sahip oldukları yüksek atış gücü ile Doğu<br />
Akdeniz'de uluslararası sularda görev yapacak.<br />
Limana yanaşmadan aylarca denizde görev<br />
yapabilen gemi çevre ülkelerdeki hareketliliği<br />
gözetleyecek. Gözetlenecek ülkenin (resmi<br />
olarak isim verilmese de bununla İran kast<br />
ediliyor) füze rampalarını ülkenin kuzeyine<br />
yerleştirmesi halinde, bu firkateynlerin radar<br />
menzil sorunu gündeme gelebilecek. Böyle bir<br />
durumda savaş gemilerinin Montrö Anlaşması<br />
kapsamında zaman zaman Karadeniz'e<br />
çıkmasının gündeme gelebileceği ileri<br />
sürülüyor. ABD'nin Rus işgaline uğrayan<br />
Gürcistan'a insani yardım amaçlı olarak<br />
gönderdiği 75 bin tonluk Mercy askeri hastane<br />
gemisi Montrö Antlaşmasındaki tonaj sınırı<br />
nedeniyle boğazlan geçememişti.<br />
14 Ekim 2011<br />
YERLİ HELİKOPTER 5 YIL İÇİNDE<br />
HAVALANACAK<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı Helikopter<br />
<strong>Program</strong>ları Daire Başkanı Koksal Liman, Özgün<br />
Helikopter Projesi için karar alındığını,<br />
helikopterin nasıl yapılacağı konusunda<br />
çalışmalar yaptıklarını söyledi.<br />
Kalite Şölenine katılmak üzere Eskişehir'e gelen<br />
Liman, Türkiye'nin çevresindeki ülkelerle<br />
ilişkilerini geliştirdiğini, buna bağlı olarak<br />
ülkede üretilmesi planlanan helikopterlerin de<br />
komşu ülkelere satılabileceğini kaydetti.<br />
Türkiye'nin kendi başına helikopter tasarlayıp<br />
üretmek için iyi bir pazar olduğunu belirten<br />
Liman, şöyle konuştu: "Özgün Helikopter<br />
Projesi'nin startı veriliyor, karan alındı. Şu anda<br />
nasıl yapılacağı konusunda çalışmalar<br />
yapıyoruz. Türkiye helikopter kullanımında<br />
dünyada 9. sırada, ancak sanayi noktasında<br />
henüz sıralamaya giremedik. Türkiye iyi bir<br />
helikopter pazarı. Pazar olarak iyi olmamız,<br />
para harcamamız nedeniyle bu sanayiyi<br />
geliştirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye<br />
doğa koşullan nedeniyle dikine iniş-kalkış<br />
yapabilen bir hava aracına ihtiyaç duyuyor.<br />
Bunu çevre ülkelerle birlikte değerlendirdiğimizde<br />
aslında o ülkelerde de böyle bir pazar<br />
olduğunu görüyoruz. Önümüzde büyük bir<br />
pazar var. Bunun da yurt içinde yapılan<br />
üretimlerle karşılanmasını hedefliyoruz."<br />
En Az 4 Model Üretilecek<br />
Liman, tekrarlanan maliyetlerde dünya<br />
ölçeğinde rekabet edebilecek bir ürün<br />
yapılabileceğini ifade ederek, tekrarlanmayan<br />
maliyetler konusunda çok değişik verilere<br />
sahip olduklarını bildirdi. Yıllık planlarının<br />
olacağını anlatan Liman, şunları kaydetti:<br />
"Bununla ilgili olarak bütçe planlarımızı da<br />
hazırlamış durumundayız. Bu tek bir helikopterin<br />
projesi değil, helikopter ailesine geçiştir.<br />
En az 4 model üretmeyi hedefliyoruz. Böylece<br />
yurt dışı pazarlara açılabilecek fırsatları da<br />
yakalayacağız. Ayağı yere basan değerlendirmelerimiz,<br />
5 yıl içinde helikopterimizi üretip<br />
havalandıracağımız yönünde. ATAK Projesi<br />
bunun göstergesidir. Üretimin ne kadar süre<br />
aldığını ATAK Projesi'nde gördük, İtalyanlarla<br />
çok ciddi bir işbirliğimiz var. Buradan hareketle<br />
planlarımızı yapıyoruz. Eğer hata yapmazsak 5.<br />
yılın sonunda bir helikopterin uçması hayal<br />
değil. Türkiye'deki 24 helikopter programı<br />
çalışmalarında yer alıyorum. 'Satabilir bir<br />
helikopter' diyorsak bunun birim maliyetini<br />
düşünerek çalışma yürütmemiz gerekir.<br />
Maliyet açısından çok ciddi pazar analizlerimiz<br />
var. Hedef kitle, ürettiğimiz helikopterin<br />
dünyada kaç tane satacağı ve ne kadara mal<br />
olacağı yönünde çalışmalarımız var. Uluslararası<br />
noktada rekabet edebilir bir ürün ortaya<br />
koymak için fiyatlan da göz önüne alarak<br />
üretim gerçekleştirmeliyiz."<br />
ATAK Projesi'nde Sona Gelindi<br />
ATAK Projesi'nin Türkiye için kritik bir proje<br />
olduğunu anlatan Liman, "ATAK Projesi'nde<br />
İtalyanlar ile ortaklık söz konusuydu. Projede<br />
yavaş yavaş sona geliniyor. İtalya ve Türkiye'de<br />
uçuş testleri devam ediyor. Bu yıl sonunda atış<br />
testlerine de başlayacağız. Gelecek yılın nisan<br />
ayında ilk helikopterimizi Türk Silahlı<br />
Kuvvetleri'ne teslim etmeyi amaçlıyoruz. Atak<br />
helikopterini eğer İtalya ve Türkiye dışında
Haberler<br />
üçüncü bir ülkeye satarsak Türkiye'deki üretim<br />
hattından çıkan modeller diğer ülkelere ihraç<br />
edilecek" diye konuştu.<br />
17 Ekim 2011<br />
HELİKOPTER ÜSSÜ ÖNERİSİ<br />
Milli Helikopter için Ortak Akıl Toplantısında<br />
biraraya gelen konunun uzmanları helikopter<br />
üretiminin Ankara'da yapılması konusunda<br />
ortak görüş bildirdi.<br />
SSM'de geçtiğimiz günlerde düzenlenen Milli<br />
Helikopter için Ortak Akıl Toplantısında<br />
moderatörlük yapan Atılım Üniversitesi<br />
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şahin, "Ankara hem<br />
<strong>Savunma</strong> Sanayi birikimi hem de AR-GE<br />
çalışmasıyla Milli Helikopter üretiminin merkez<br />
üssü için en önemli adaydır" dedi.<br />
Son dönemlerin en önemli projeleri arasında<br />
yer alan milli helikopterin Türkiye'de tasarlanması<br />
ve üretilmesiyle ilgili geçtiğimiz günlerde<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı’nda (SSM)<br />
düzenlenen Ortak Akıl Buluşması'nın moderatörü<br />
Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç.<br />
Dr. Savaş Zafer Şahin, "Ankara milli helikopter<br />
altyapısının geliştirilmesine ilişkin üretilecek<br />
fikirlerin merkez üssü olmalıdır" dedi.<br />
SSM'nin ev sahipliğinde 70 kurumdan 150<br />
temsilciliğin bir araya geldiğini ve 1513 fikrin<br />
üretildiğini belirten Şahin "Milli Helikopter için<br />
Ortak Akıl Buluşması"yla ilgili şu bilgileri verdi:<br />
"Türkiye 2023 vizyonunun en önemli bileşenlerinden<br />
birisini Milli Helikopter'in Türkiye'nin<br />
kendi olanaklarıyla tasarlanması ve üretilmesi<br />
oluşturuyor.<br />
Ezber Bozulmalı<br />
Önceki yıllarda savunma sanayisinde uçak,<br />
insansız hava aracı, uydu gibi hava araçları<br />
konusunda önemli gelişmeler kaydeden<br />
Türkiye'nin kendi helikopterini üreterek başta<br />
kendi iç pazarı olmak üzere çevre ülkelere<br />
pazarlamasının Türkiye'nin kalkınmasına<br />
önemli katkılarda bulunacağı düşünülüyor.<br />
Helikopter kullanımı açısından dünyanın önde<br />
gelen ülkelerinden birisi olan Türkiye'nin kendi<br />
helikopterini tasarlaması ve üretmesi,<br />
Türkiye'nin kalkınma sürecinde birçok farklı<br />
sektörde teknolojik gelişmeyi ve büyümeyi<br />
sağlayacak olması açısından savunma<br />
sanayisinde önemli bir aşama olarak kabul<br />
ediliyor. Bu hedefin gerçekleştirilmesi ise<br />
birçok konuda işbirliklerinin geliştirilmesini,<br />
yeni ufukların araştırılmasını, stratejik bir<br />
yaklaşımın izlenmesini ve ezberlerin bozulmasını<br />
gerektiriyor.<br />
70 Kurumdan 1513 Fikir<br />
Bu amaçla yola çıkan <strong>Savunma</strong> Sanayi<br />
Müsteşarlığı 29 Eylül'de Ankara'da bir "Ortak<br />
Akıl Buluşması" gerçekleştirdi. 70 kamu kurum,<br />
kuruluş, üniversite, araştırma kurumu, savunma<br />
sanayii firması, işletmeci, belediye ve sivil<br />
toplum örgütünden 150 temsilcinin bir araya<br />
getirilmesiyle yerli helikopter üretimine ilişkin<br />
1513 fikir üretildi, üretilen fikirler önceliklendirildi.<br />
Hangi tip ve sınıfta bir helikopterin nasıl bir<br />
organizasyon tarafından tasarlanması gerektiğinden,<br />
üretim mekanının yer seçimine kadar<br />
bir çok konuda fikir üretilen toplantıda 70<br />
kadar farklı kurumdan temsilci milli helikopter<br />
üretiminin erişilebilir bir hedef olduğunu kabul<br />
etti.<br />
<strong>Savunma</strong> sanayi birikimi ve Ar-Ge kapasitesiyle<br />
milli helikopter üretimi için en güçlü<br />
adaylardan birisinin Ankara kenti olduğu da<br />
yine katılımcıların ortak görüşü olarak karşımıza<br />
çıktı. Tıpkı katılımcıların genelinin<br />
belirttiği gibi Ankara gerek araştırma geliştirme<br />
kapasitesi, üniversiteleri ve araştırma kuruluşları,<br />
ileri teknoloji kullanabilen sanayi<br />
firmaları, sayıları hızla artan organize sanayi<br />
bölgeleriyle; gerekse yenilikçi ve yaratıcı<br />
projeler için ayrılan insan gücüyle, Avrupa<br />
Birliği gibi uluslararası ve ulusal kuruluşlarla<br />
birlikte yürütülen çok sayıda araştırma projesi,<br />
güçlü sivil toplum altyapısı, eğitim düzeyi<br />
yüksek kentlilerden oluşan nüfusu, hava-karademiryolu<br />
ağı ile milli helikopterin merkez üssü<br />
olma potansiyeline sahiptir."<br />
18 Ekim 2011<br />
AVRUPA'NIN SAVUNMA SANAYİİ TÜRKİYE'Yİ<br />
TAKDİRLE SEYREDİYOR<br />
Avrupa savunma sanayiinin gelecekteki seyri,<br />
6-7 Ekim 2011 tarihlerinde iki kıtanın birleştiği<br />
İstanbul'da gerçekleştirilen ASD (Avrupa Uzay,<br />
Havacılık ve <strong>Savunma</strong> Sanayileri Birliği) yıllık<br />
toplantısında tartışıldı ve bir ölçüde belirlendi.<br />
Ev sahibi ülke olarak bu yıl Türkiye'nin<br />
seçilmesi, ülkenin bölgedeki önemli ve istekli<br />
rolü dikkate alındığında mantıklı gelmekte.<br />
Bölgede siyasi, sosyal ve ekonomik konularda<br />
doğal bir lider konumundaki Türkiye, hiç<br />
şüphesiz gündemi belirliyor. Önümüzdeki on<br />
yılın sonunda dünyanın 10. en büyük<br />
ekonomisi olmayı hedefleyen ülke, ulaşımdan<br />
enerjiye, turizmden savunmaya kadar önemli<br />
projeler hazırlıyor.<br />
Türkiye'ye yeni ortaklar<br />
ASD, Avrupa'nın 20 ülkesinde 28 üye ve temsil<br />
ettiği 2.000 şirketin yanı sıra, pek çoğu küçük ve<br />
orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) olan<br />
80.000 tedarikçiyi de temsil ediyor. ASD'nin<br />
çatısı altında toplanan şirketlerin toplam cirosu<br />
155 milyar euronun üzerinde ve yaklaşık<br />
696.000 kişiyi istihdam etmekteler. BAE<br />
Systems'ın kurucu üyeleri arasında yer aldığı<br />
ASD, 2004 yılında kurulmuş ve Avrupa'nın<br />
Havacılık, Uzay, <strong>Savunma</strong> ve Güvenlik sanayiini<br />
kalkındırma hedefleri çerçevesinde, Avrupa<br />
sathında ortak bir sanayi gündemini takip<br />
etmekte.<br />
Birlik üyeleri, bu büyüklükten aldıkları güçle,<br />
savunma ekipmanlarının net ihracatçısı olma<br />
yönündeki iddialı hedefini gerçekleştirmede<br />
Türkiye için önemli birer ortak olabilirler.<br />
ASD'nin hedefleri, Türkiye'nin milli savunma<br />
sanayiini geliştirme stratejisiyle örtüşmekte.<br />
Türk savunma sanayisinin otoritesi olan<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı (SSM) tarafından<br />
da belirtildiği üzere, Türkiye çokuluslu<br />
savunma ve güvenlik projelerine aktif olarak<br />
katılmak konusunda kararlı. SSM, Ar-Ge ve<br />
teknolojik uzmanlığın paylaşılması, imalat,<br />
pazarlama ve uluslararası pazarlara ihracatı<br />
kapsayan kapsamlı ve stratejik bir işbirliği<br />
yaklaşıma sahip.<br />
SSM uzun yıllardır bu stratejiyi hava, kara ve<br />
deniz alanlarında başarılı bir şekilde uygulamakta.<br />
Aralarında ulusal taarruz helikopteri T-<br />
129 ATAK programı, FNSS'nin PARS zırhlı araç<br />
programı, kısa bir süre önce imzalanan BLACK<br />
HAWK Helikopter programı ve MİLGEM ulusal<br />
savaş gemisi programının bulunduğu<br />
programlar, SSM'nin güçlü liderliğinin birer<br />
kanıtı.<br />
SSM'nin stratejisi geliştikçe daha fazla projenin<br />
geliştirilmesine tanık olacağımız konusunda<br />
hiçbir şüphemiz bulunmuyor. Daha fazla proje<br />
ise, daha fazla sayıda Türk KOBİ'sinin savunma<br />
sanayiine katılımı anlamına gelmekte. KOBİ'ler,<br />
Türkiye ekonomisinin genelinde olduğu gibi<br />
savunma sanayiinde de ülkenin taşıyıcı<br />
unsurları eninde sonunda olacaktır.<br />
Cazip Teklif Olasılığı<br />
İstanbul'daki ASD yıllık toplantısında, savunma<br />
gündemine yönelik kapsamlı görüşmeler
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
73<br />
gerçekleştirildi. Gruplar, geleceğe yönelik<br />
savunma tehditleri, sınır güvenliği, NATO<br />
işbirliği ve insansız uçak gibi geleceğin<br />
sektörlerini tartıştı. İngiltere hükümeti ve<br />
bizlerin gündeminde olan ana konu ise deniz<br />
güvenliği ve denizcilik sektörüydü.<br />
Denizcilik konusunda işbirliği, son derece<br />
güncel bir konu ve bu olasılıkları inceleme<br />
konusunda halihazırda Türkiye ve İngiltere<br />
arasında olumlu ve devam eden bir diyalog<br />
bulunmakta. Her iki ülkenin denizcilik<br />
alanındaki güçlü tarihi ve uzmanlığı, geleceğe<br />
dönük işbirliği potansiyelini de arttırmakta.<br />
İngiltere, denizcilik kapasitesinin ortaklaşa<br />
geliştirilmesi konusunda Türkiye'yle stratejik<br />
bir ortaklık kurmak istiyor. İşbirliği yapabileceğimiz<br />
potansiyel alanlardan biri, Küresel<br />
Savaş Gemisi (GCS) programı. Bu program,<br />
gelecek 10-20 yıl içinde küresel boyutta<br />
ülkelerin denizcilik alanındaki savunma<br />
ihtiyaçlarını en gelişmiş teknolojilerle donatılmış<br />
savaş gemileri üretimiyle karşılamayı<br />
hedefliyor.<br />
Bu tarz bir girişim, paylaşılan tasarım ve satın<br />
almayla ölçek ekonomisi sağlayarak, Türkiye'de<br />
inşa edilen gemileri içerebilir. Bu yaklaşım,<br />
maliyetleri düşürebilir ve eğitim, bakım ve<br />
destek programlarında önemli bir tasarruf<br />
sağlayabilir ve ayrıca uluslararası satış fırsatları<br />
da oluşturabilir. 2023 yılı itibariyle Türkiye<br />
savunma ekipmanlarının net bir ihracatçısı<br />
olma hedefini benimsediğinden, gelişmiş savaş<br />
gemilerinin ortaklaşa inşa edilmesi cazip bir<br />
teklif olabilir.<br />
Türkiye, olağanüstü ekonomik büyümesine<br />
devam ederken ve bölgede iş yapmak üzere en<br />
çok tercih edilen ortak olarak profilini<br />
yükseltirken, İstanbul, Avrupa savunma<br />
sanayiine daha da aşina olmayı sürdürmekte.<br />
Geçen günlerde gerçekleştirilen ASD toplantısı,<br />
bu bağlamda önemli bir kilometre taşı<br />
olarak, Türkiye'nin yükselişinin Avrupa<br />
savunma sanayii tarafından kabulü olarak<br />
tarihe not düşülmüştür.<br />
26 Ekim 2011<br />
İNSANSIZ HAVA ARACI ANKA TEST UÇUŞUNU<br />
BAŞARIYLA GEÇTİ, TERÖRİST İZLEMEYE HAZIR<br />
Türkiye, terörle mücadelede kritik öneme<br />
sahip yerli insansız hava uçağı ANKA'ya<br />
kavuşmak için gün sayıyor. Şimdiye kadarki en<br />
başarılı test uçuşunu gerçekleştiren ANKA,<br />
yaklaşık 2 saat 10 dakika havada kaldı. Bir<br />
sonraki uçuşunu gece ve gündüz görüş<br />
kameraları takılarak yapacak olan hava aracı,<br />
bu testi de başarıyla geçerse ilk kez terörle<br />
mücadelede kullanılacak.<br />
Terörle mücadeleye büyük katkı sağlayan<br />
insansız hava aracı konusunda İsrail ile yaşanan<br />
Heron krizinden sonra hızlanan çalışmalar<br />
meyvesini verdi. Türkiye'nin ilk yerli yapım<br />
insansız hava aracı ANKA son yapılan test<br />
uçuşlarını başarıyla tamamladı. <strong>Savunma</strong><br />
sanayiinde dışa bağımlılığı bitirmek isteyen<br />
Türkiye, ANKA'da mutlu sona çok yakın. Türk<br />
Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ'nin (TUSAŞ)<br />
geliştirdiği ve 30 Aralık 2010'dan bu yana uçuş<br />
testlerine devam edilen ANKA İnsansız Hava<br />
Aracı Sistemi, son yapılan testte 2 saat 10<br />
dakikalık bir uçuş gerçekleştirdi.<br />
3 gün önce gerçekleşen test uçuşunu da<br />
başarıyla tamamlayan ANKA, bin fit irtifaya<br />
sorunsuz ulaştı ve bir seri test manevrasını<br />
başarıyla tamamladı. Bir sonraki aşamada<br />
otomatik kalkış/ iniş sistemi, buzdan koruma<br />
sistemi ve gece/gündüz görüş sağlayacak<br />
kameralar takılarak tekrar havalanacak. Bu<br />
donanımla birlikte yapılacak yeni testlerin<br />
ardından ANKA terörle mücadeleye hazır hale<br />
gelecek. Uçuş testlerinin bir kısmı ise doğrudan<br />
iç güvenlik harekât bölgesinde gerçekleştirilecek.<br />
ANKA, böylece TSK envanterine<br />
girmeden önce terörist kovalayarak kendini<br />
ispatlayacak.<br />
Milli <strong>Savunma</strong> Bakanı İsmet Yılmaz, ANKA'nın<br />
2012'de TSK'ya teslim edileceğini açıklamıştı.<br />
<strong>Savunma</strong> kaynakları, Türk insansız hava<br />
aracının nisan ayında operasyonlara katılacağını<br />
ifade etti.<br />
Hava aracının uçuş özelliklerini sistematik<br />
olarak belirleme amacıyla bir uçuş zarfı<br />
genişletme programı yapıldığı, önümüzdeki<br />
birkaç uçuşta da irtifa, uçuş süresi ve menzil<br />
olarak bu zarfın genişletileceği ifade edildi.<br />
TUSAŞ, uçuş test programını desteklemek<br />
amacıyla 2. prototip hava aracının da hazır<br />
olduğunu ve diğerlerinin de montaj çalışmalarına<br />
devam edildiğini bildirdi. Ayrıca<br />
prototiplerin sayısının artmasıyla ANKA'nın<br />
gökyüzündeki yerini alacağı müjdesi verildi.<br />
29 Ekim 2011<br />
TÜRKİYE KENDİ DENİZALTI KURTARMA<br />
GEMİSİNİ YAPACAK<br />
MİLLİ <strong>Savunma</strong> Bakam İsmet Yılmaz, İstanbul<br />
Tersanesi'nde yapılacak denizaltı kurtarma ana<br />
gemisi ve yedekleme gemilerinin çalışanlarına<br />
güven vereceğini belirterek, "Kendi uçağımızı,<br />
gemimizi ve denizaltı kurtarma gemimizi<br />
yapma çalışmamız var. Türkiye'nin her ne<br />
ihtiyacı varsa, onların hepsini Türkiye'de<br />
yapacağız" dedi.<br />
Yapımı üç yıl sürecek<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı (SSM) ile İstanbul<br />
Tersanesi arasındaki 'Denizaltı Kurtarma<br />
Ana Gemisi ve Yedekleme Gemisi Tedarik<br />
Sözleşmesi' için yapılan imza töreninde<br />
konuşan Yılmaz, projenin tasarımından<br />
sözleşme aşamasına kadar üç yıl geçtiğini ve<br />
yapımının da yaklaşık üç yıl süreceğini söyledi.<br />
İstanbul Tersanesi, sözleşme gereği bir<br />
denizaltı kurtarma ana gemisiyle iki kurtarma<br />
ve yedekleme gemisini Deniz Kuvvetleri<br />
Komutanlığı'na teslim edecek. MSB İsmet<br />
Yılmaz, bir şeyi kafada kurgulama, ihtiyaçları<br />
belirleme ve imza aşamasına kadar getirmenin<br />
imal etmekten daha zor olduğunu kaydetti.<br />
<strong>Savunma</strong> Sanayi Müsteşarı Murad Bayar da,<br />
31 Ekim 2011<br />
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın ihtiyaç<br />
duyduğu gemileri özel sektör tersanelerinde<br />
yapmak için yoğun bir gayret içinde olduklarını<br />
belirterek, "Üç yıla yalan bir zamandır proje için<br />
çalışıyoruz" dedi.<br />
TÜRKİYE SAVUNMADA MADEN BULDU !<br />
Bor alüminyum bileşiminden, çelikten daha<br />
sağlam ve hafif zırh üretildi. Bu yeni zırh,<br />
güvenlik güçlerine büyük kolaylık sağlayacak.<br />
Türkiye savunmada maden buldu. Bor<br />
alüminyumla birleşti; üretilen zırha kurşun<br />
işlemedi. Benzerlerinden daha hafif ve sağlam<br />
yapıdaki zırhın, özellikle terörle mücadelede<br />
güvenlik güçlerine büyük kolaylık sağlaması<br />
bekleniyor. Bor ile alüminyum bileşiminden<br />
üretilen zırha kurşun işlemiyor. Bu adım Dünya<br />
bor rezervlerinin yüzde 65'ine sahip Türkiye'de<br />
yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Yakıttan<br />
sağlığa 250'ye yakın sektörde kullanılan<br />
maden, yıllarca ihmal edildi. Ham olarak yurt<br />
dışına gönderilen bor artık ülkemizde<br />
işlenmeye başladı.
Haberler<br />
Konuyla ilgili konuşan Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />
Bakanı Nihat Ergün, "Bor madenini Allah<br />
vermiş taş toprak gibi sattık. Başkası da onun<br />
içindeki cevheri, keşfedilmemişi keşfedip<br />
sattılar. Şimdi bizde bu rezervimizi, keşfedilmemiş<br />
alanları keşfediyoruz" dedi.<br />
Benzerlerinden 3 Kat Hafif ve Daha Sağlam<br />
Son yıllarda maden üzerine yapılan çalışmalar<br />
ilk meyvelerini vermeye başladı. Kırklareli ‘deki<br />
nanoteknoloji merkezinde alüminyum ile bor<br />
birleştirildi ve savunma sanayinde önemli bir<br />
buluş ortaya çıktı, imal edilen zırh, benzerlerinden<br />
3 kat hafif; üstelik çelikten daha<br />
sağlam.<br />
Yakın Mesafeden de Geçit Vermiyor<br />
Buluş, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat<br />
Ergün'ün izlediği denemede yakın mesafeden<br />
yapılan atışlara geçit vermedi. Benzerlerinden<br />
daha hafif ve sağlam yapıdaki zırhın, özellikle<br />
terörle mücadelede güvenlik güçlerini korurken<br />
rahat hareket imkanı sağlayacak. Bileşim,<br />
savunma teknolojisinin yanı sıra dayanıklılık<br />
gerektiren pek çok alanda kullanılabilecek.<br />
01 Kasım 2011<br />
MSI MİKES'ten Yüksek Performanslı 5ayısal<br />
Sinyal İşleme Çözümü: D5P-3UVPX<br />
Üstlendiği projeler kapsamında çeşitli alt<br />
bileşenler geliştiren MİKES Mikrodalga<br />
Elektronik Sistemler Sanayi ve Ticaret A.Ş.<br />
(MİKES), geliştirdiği bu bileşenleri, başta Türk<br />
Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarına yönelik<br />
yürütülenler olmak üzere, çeşitli projelerde<br />
kullanılması amacıyla savunma sanayisinin<br />
hizmetine de sunuyor. Bu çalışmaları kapsamında<br />
firma, yakın geçmişte geliştirdiği,<br />
görüntü ve ses işleme donanımları, radar ve<br />
elektronik harp sistemleri, sinyal işleme<br />
kartları, haberleşme bandı sentezör modülleri,<br />
karıştırma teknik üreteç birimleri gibi önemli<br />
alt bileşenlere, bir yenisini daha ekledi: DSP-<br />
3UVPX, yüksek performans sayısal sinyal<br />
işleme kartı.<br />
MİKES, geliştirme çalışmalarına Haziran ayında<br />
başladığı DSP-3UVPX kartını, ticari ve askeri<br />
uygulamalarda kullanılabilecek iki farklı<br />
konfigürasyonda tasarladı. Askeri kullanım<br />
alanları arasında, özellikle çok hızlı matematiksel<br />
işlem ihtiyacı duyulan elektronik harp ve<br />
radar sistemlerini sayabileceğimiz kartın<br />
başlıca sivil kullanım alanlarının ise yine yüksek<br />
işlem gücü gerektiren, video veya görüntü<br />
işleme uygulamaları ve üniversitelerde<br />
yürütülen Ar-Ge faaliyetleri olması öngörülüyor.<br />
MİKES, öz kaynaklarını kullanarak<br />
geliştirdiği DSP-3UVPX kartını, RAHAT (Rafta<br />
Hazır Ticari / Commercial Off-The Shelf / COTS)<br />
ürün olarak, sadece yurt içinde değil, yurt<br />
dışında da pazarlamayı hedefliyor.<br />
Üzerlerinde sayısal işaret işlemeye yönelik<br />
işlemciler ve programlanabilir sayısal tümleşik<br />
devre elemanları (Field <strong>Program</strong>mable Gate<br />
Array / FPGA) bulunan sinyal işleme kartları,<br />
çok hızlı matematiksel işlem ihtiyacı duyulan<br />
günümüz savunma sanayisi uygulamalarının<br />
önemli yapı taşları arasında yer alıyor.<br />
<strong>Savunma</strong> sanayimizin gelişmesi MİKES'in<br />
görüntü / ses isleme, veri işleme ve veri<br />
sıkıştırma birimleri ile birlikte yurt içi kullanım<br />
miktarı giderek artan bu tür ürünleri,<br />
ülkemizde RAHAT malzeme olarak üreten<br />
firmalar henüz bulunmuyor. Bu kartlar, genellikle<br />
yurt dışından hazır olarak tedarik ediliyor<br />
veya teknolojik yeterliliği olan firmalar<br />
tarafından, kendi ihtiyaçları doğrultusunda<br />
geliştiriliyor ve pazara da sunulmuyor. DSP-<br />
3UVPX ile MİKES, böylesi durumlarda ortaya<br />
çıkan, benzer ürünler için mükerrer tasarım ve<br />
geliştirme harcamaları yapılmasının da önüne<br />
geçmeyi amaçlıyor.<br />
DSP-3UVPX'in tasarımı safhasında MİKES,<br />
henüz ticari olarak piyasaya sürülmemiş son<br />
teknoloji ürünü işlemcisini kartın üzerinde<br />
kullanmak için. Texas Instruments (Tl) firması<br />
ile de görüştü. Tl 'dan yakında piyasaya çıkması<br />
beklenen çok çekirdekli bu işlemcinin erken<br />
prototip yanı sıra kullanımı için gerekli teknik<br />
desteği de alan MİKES, böylece, DSP-3UVPX'in<br />
piyasada bulunan kartlara göre yüksek veri<br />
işleme, değerlendirme, hızlı sonlandırma ve<br />
çeşitli ara yüzleri destekleme yeteneklerine<br />
kavuşmasını da sağlamış oldu. MİKES ayrıca,<br />
kartın, yurt içi ve yurt dışı tanıtımlarının Tl<br />
firması ile koordineli olarak yapılması için de<br />
girişimlerde bulundu. Bu iş birliği sayesinde,<br />
Tl’nin da kendi ürününü gösterebileceği güncel<br />
bir platforma kavuşacağını söyleyebiliriz.<br />
İhtiyaca göre 2 veya 8 çekirdekli işlemcilerle<br />
üretilebilen kartın, farklı uygulama ihtiyaçlarına<br />
yönelik, bellek ve iletişim altyapıları<br />
bulunuyor. Farklı hafıza ihtiyaçlarına da cevap<br />
verebilen kart, PCI Express, Aurora, RS422 ve<br />
RS 485 gibi çeşitli iletişim ara yüzlerini de<br />
destekliyor.<br />
Piyasada bulunan kartlara göre daha yüksek<br />
veri işleme kapasitesi sunan ve sahip olduğu<br />
iletişim altyapısı ile çok çeşitli uygulamaları ek<br />
bir iletişim ara yüzüne ve tasarım değişikliğine<br />
ihtiyaç duymadan destekleyen kartın, ITAR<br />
(International Traffic in Arms Regulations /<br />
Uluslararası Silah Dolaşım Düzenlemesi)<br />
kısıtlaması olmaksızın farklı platformlarda ve<br />
sistemlerde kullanılabilmesi sayesinde de fark<br />
yaratması bekleniyor.<br />
MİKES yetkilileri, aynı amaçlarla üretilmiş olan<br />
kartlardan teknolojik olarak daha üstün<br />
olduğuna dikkat çektikleri ve fiyat olarak da<br />
müşterilerine avantaj sağlayacağını vurguladıkları<br />
DSP-3UVPX'in ihracat başarıları<br />
kazanmasını amaçlıyor. Kartın, pazarlama<br />
faaliyetleri kapsamında, çeşitli fuarlarda<br />
sergilenmesi düşünülüyor. Tl firması ile yapılan<br />
koordinasyon sonucunda ayrıca, karta, Tl<br />
firması tarafından çeşitli firmalara düzenli<br />
olarak gönderilen ürün kataloglarında da yer<br />
verilmesi planlanıyor.<br />
ABD'de düzenlenecek çeşitli organizasyonlarda,<br />
kartın, MİKES personeli tarafından Tl<br />
firmasının standında, sergilenmesi için<br />
görüşmeler ise devam ediyor. Hâlihazırda<br />
prototipi üzerinde tasarım doğrulama testleri<br />
devam eden DSP-3UVPX'in, tüm test faaliyetlerinin<br />
Aralık sonunda MİKES 'in sentezörleri ve<br />
sinyal üreteçleri bitirilmesi ve seri üretim<br />
faaliyetlerine başlanması öngörülüyor.<br />
RAHAT ürün yelpazesini genişletme çalışmalarına<br />
aralıksız devam eden MİKES, görüntü /<br />
ses işleme, RF sinyal üreteçleri, sentezörler,<br />
veri işleme ve veri sıkıştırma birimlerinde dışa<br />
bağımlılığın azaltılması yönünde, ihracatın da<br />
dikkate alındığı faaliyetlerini sürdürüyor.<br />
01 Kasım 2011<br />
MİLLİ MÜHENDİSLİK GÜCÜMÜZÜN İSPATİ:<br />
MİLGEM<br />
"Dış pazarlardan satın alınan gemilerle<br />
donanma yapılamadığını siz de biliyorsunuz.<br />
Donanma sadece kıyıyı koruyacak bir kuvvet<br />
değil, bundan daha önemli olarak deniz<br />
yollarının güvenliğini sağlayacak bir kuvvettir.<br />
Anadolu'da yaşadıkça, bu bakımdan ihtiyacımız<br />
daha büyüktür. Evvela çekirdek bir<br />
donanma tedarik etmekle yetinip, deniz sanayi<br />
ve ticaretimizi geliştirmeliyiz. Bundan sonra<br />
memleket sanayinden fışkıracak donanmayı<br />
yapmak da kolay olacaktır."<br />
Atatürk<br />
Ulu Önder Atatürk"ün. 1924 yılında Hamidiye<br />
Kruvazörü ile yaptığı Karadeniz gezisi sırasında,
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
75<br />
gemi komutanı Binbaşı Hüsamettin Ünsal ile<br />
yaptığı konuşmada söylediği bu sözler, deniz<br />
sanayi ve ticaretimiz ile kuvvetli bir donanmanın<br />
gelişimine yönelik vizyonu ortaya<br />
koyuyor. Bu paralelde, gecikmeli de olsa bu<br />
vizyonun hayata geçirilebilmesi için atılan en<br />
önemli adımlardan biri olan Milli Gemi<br />
(MİLGEM) projesi kapsamında, ilk gemi TCG<br />
HEYBELİADA (F-511)'nın Deniz Kuvvetleri<br />
Komutanlığı (Dz.K.K.lığı)'na teslim edilmesi ile<br />
askeri gemi inşa potansiyelimizi oluşturan tüm<br />
unsurların bir araya getirilerek savunma<br />
sanayimizin millileştirilmesi ve kurumsallaştırılması<br />
yolunda önemli bir kilometre taşı daha<br />
geride bırakıldı. Yine bu vizyon doğrultusunda,<br />
bugün, MİLGEM'in dışında, Yeni Tip Karakol<br />
Botu, Sahil Güvenlik Arama ve Kurtarma<br />
Gemisi ve Denizaltı Kurtarma Ana Gemisi gibi<br />
projelerle donanmamızın su üstü platform<br />
ihtiyaçlarını milli imkanlarla karşılamanın haklı<br />
gururunu yaşıyoruz.<br />
MİLGEM projesinin kavramsal olarak başladığı<br />
2004 yılından bu yana, projeyle ilgili birçok<br />
gelişmeyi sayfalarımız aracılığıyla sizlerle<br />
paylaştık. Donanmamızın milli gemileri<br />
kullanmasıyla ilgili iradenin. Atatürk tarafından<br />
ta 1924 yılında ortaya konduğunu göz önünde<br />
bulundurduğumuzda, Dz.K.K.lığına teslim<br />
edilen ilk milli korvet unvanını taşıyan TCG<br />
HEYBELİADA'nın anlamının ve kabiliyetlerinin<br />
halkımıza aktarılmasını önemli bir görev olarak<br />
addediyoruz. Bu paralelde, 14 Ekim'de İstanbul<br />
Tersanesi Komutanlığı tarafından düzenlenen.<br />
TCG HEYBELİADA Basın Turu vesilesiyle,<br />
MİLGEM projesi ve savunma sanayimizin proje<br />
kapsamında neler yaptığını, ana hatlarıyla<br />
sizlere aktaracağız.<br />
Teknolojik Bir Atılım Projesi<br />
2004 yılında başlatılan ve 12 adet korvet<br />
inşasını kapsayan MİLGEM projesinin detay<br />
tasarım faaliyetlerine, 2007 yılında başlandı.<br />
Tamamen milli imkanlarla tasarlanan ve inşa<br />
edilen gemilerin ilki olan TCG HEYBELİADA<br />
2008 de denize indirildi ve geçtiğimiz Eylül<br />
ayında da Dz.K.K.lığı’na teslim edildi.<br />
27 Eylülde, projenin ikinci gemisi olan<br />
BÜYÜKADA lF-5121'nın denize indirilme töreni<br />
ile aynı gün Gemi Komutanı Binbaşı Erdinç<br />
Kuşçu'ya teslim edilen ve TCG ön adını alan<br />
HEYBELİADA'nın, tören alanından daha uzakta<br />
borda etmiş olması sebebiyle, esas önem teşkil<br />
eden bu teslimatın biraz gölgede kaldığını<br />
değerlendirmiştik. Fakat daha sonra gerçekleştirilen<br />
bu basın turu sayesinde, TCG<br />
HEYBELİADA'nın ve projede emeği geçen<br />
herkesin hakkı teslim edilmiş oldu. Savaş<br />
sistemlerinin entegrasyonu da dahil olmak<br />
üzere, tüm dizayn, entegrasyon ve analiz<br />
çalışmaları İstanbul Tersanesi Komutanlığı<br />
tarafından gerçekleştirilen TCG HEYBELİ-<br />
ADA'nın inşası, yaklaşık 11.000 resim ve<br />
doküman ile 160.000 adam günde tamamlandı.<br />
1000 tona yakın gemi inşa çeliği, yaklaşık<br />
10 km boru, 240 km kablo ile 10.000 adet<br />
ekipman ve teçhizat kullanılarak tamamlanan<br />
TCG HEYBELİADA'nın inşası için, yerli firmalarla,<br />
toplam 74 farklı sistem, malzeme ve<br />
hizmet alımı sözleşmesi imzalanarak, teknolojik<br />
ve askeri açıdan kritik sistemlerde azamı<br />
düzeyde milli çözümler kullanıldı ve proje<br />
maliyetinde, yüzde 65 oranında yerli katkı<br />
sağlandı.<br />
Tüm bu bilgileri yaptığı sunumda bize aktaran<br />
İstanbul Tersanesi Komutanlığı Plan, Keşif ve<br />
Dizayn Müdürü Albay Enis Perçin, gerçek<br />
anlamda bir teknolojik atılım projesi olan<br />
MİLGEM sayesinde, yurt içinde mevcut, ancak<br />
dağınık olan bilgi ve tecrübe birikiminin bir<br />
araya getirilerek geliştirildiğini; ülkemizde bilgi<br />
ve tecrübe eksikliği mevcut olan sahalarda ise<br />
bu birikimin tesis edilmeye çalışıldığını, dizayn<br />
ve entegrasyonun milli olarak gerçekleştirilmesiyle<br />
de çok sayıda yerli firmanın projeye<br />
dahil olmasının sağlandığını belirtti.<br />
MİLGEM korvetlerinin savaş yönetim sisteminde<br />
kullanılan; milli sonar sistemi, düşman<br />
elektromanyetik yayınlarının tespit edilerek<br />
kimliklendirilmesinde kullanılan elektronik<br />
destek sistemi, STAMP 12,7 mm'lik stabilize<br />
makinalı tüfek sistemi, güdümlü mermilerden<br />
korunmak için karıştırıcı atım sistemi ve kızıl<br />
ötesi arayıcı başlıklı güdümlü mermilere karşı<br />
savunma maksadıyla kullanılan kızıl ötesi iz<br />
yönetim sistemi gibi sistemleri, milli olarak<br />
geliştirilen savaş ve savunma sistemlerine<br />
örnekler olarak sıralayan Albay Perçin, ilk kez<br />
bu boyutta bir geminin form optimizasyonunun,<br />
model deneylerinin ve manevra ve<br />
denizcilik hesaplarının da yurt içinde<br />
yapıldığını belirtti. Sunumunun devamında,<br />
sonlu elemanlar analizi, 3 boyutlu modelleme,<br />
elektrik sistemleri dizaynı da yerli imkânlarla<br />
gerçekleştirilen MİLGEM'in tasarımının klaslandığını<br />
ve patent alınarak tescillendiğini<br />
söyleyen Albay Perçin, tüm bu gerçeklerden<br />
hareketle, MİLGEM projesinin salt bir dizayn ve<br />
entegrasyon projesi değil, ulusal savunma<br />
sanayimizi oluşturan unsurların koordinasyonu,<br />
ulusal ekonomimiz açısından katma<br />
değer yaratıl-ması, dışa bağımlılığın azaltılması<br />
ve ülkemizin sahip olduğu potansiyelin en<br />
önemli unsurla-rından olan milli mühendislik<br />
gücümüzün tüm dünyaya ispat edilmesi<br />
açısından da gerçek anlamda teknolojik bir<br />
atılım projesi olduğu-nun bir kez daha altını<br />
çizdi.<br />
Yurt İçi İmkan ve Kabiliyetler<br />
Bu noktada, MİLGEM projesi kapsamında,<br />
savunma sanayimizin neler yaptığına da<br />
değinmek istiyoruz. Dizayn, entegrasyon ve<br />
inşasının Dz.K.K.lığı tarafından yürütüldüğü<br />
denizaltı savunma harbi keşif ve karakol gemisi<br />
MİLGEM'in, tekne inşası ve donatımı için<br />
gerekli olan sistem, malzeme ve hizmetler ile<br />
bir kısım dizayn hizmetinin azami ölçüde yurt<br />
içinden tedarik edilmesi ve bu sayede, askeri<br />
gemi inşa alanında yurt içi imkan ve olanakların<br />
tespit edilerek geliştirilmesi amacıyla.<br />
"Prototip Gemi ve İkinci Gemi Dizayn<br />
Hizmetleri ve Platform İnşa Donatım Malzeme<br />
ve Hizmetleri Tedariki"ni sağlamak üzere,<br />
STM, 22 Haziran 2005 tarihli <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
İcra Komitesi kararıyla görevlendirildi.<br />
Savaş sistemi tedariki ve entegrasyonu için ise<br />
ortak üretim proje modeliyle görevlendirilen<br />
ASELSAN HAVELSAN iş ortaklığı ile <strong>Savunma</strong><br />
<strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı arasında 23 Mayıs 2005'te<br />
sözleşme imzalandı. Bu paralelde, ASELSAN<br />
HAVELSAN iş ortaklığında Pilot Kuruluş olarak<br />
görev alan ASELSAN, MİLGEM korveti için<br />
aşağıdaki çözüm ve sistemleri geliştirerek<br />
gemiye entegre etti:<br />
Entegre muhabere sistemi,<br />
X-Bant uydu haberleşme sistemi,<br />
Elektronik harp sistemi,<br />
Düşük tespit edilme olasılıklı seyir radarı<br />
(ALPER],<br />
Gemi topları için geliştirilen top atış kontrol<br />
sistemi,<br />
Asimetrik tehditlere karşı savunma amaçlı<br />
stabilize makinalı tüfek platformu,<br />
Lazer tehditlerini tespit ve teşhis eden lazer<br />
ikaz sistemi,<br />
Fiber optik cayro teknolojisine sahip<br />
ataletsel seyrüsefer sistemi,<br />
En üst teknolojiye sahip termal kamera ve<br />
optik sistemler.<br />
Bunlara ek olarak, inşa edilecek sonraki<br />
MİLGEM korvetlerinde kullanılması hedeflenen<br />
ve performans testleri ve üretimi devam
Haberler<br />
eden torpidolara karşı Milli Torpido Karıştırma<br />
Aldatma Sistemi (Milli TKAS) ile yine milli<br />
olarak geliştirilen KULAÇ Derinlik Ölçme Sonarı<br />
(iskandil) da ASELSAN tarafından tedarik edilecek<br />
ve ihtiyaç makamına önerilecek.<br />
Sistem mühendisliği, savaş sistemi entegrasyonu<br />
ve entegre lojistik destek faaliyetlerini<br />
ASELSAN ile birlikte yürüten HAVELSAN, bu<br />
temel faaliyetlerin dışında, kendi iş payında yer<br />
alan savaş yönetim sistemi geliştirilmesi ve<br />
entegrasyonu kapsamında;<br />
G-Sınıfı firkateynlerin modernizasyonunda<br />
başarısını kanıtlayan GENESİS savaş yönetim<br />
sistem yazılımı ve donanımını, MİLGEM<br />
korvetinin savaş sistemini oluşturan silah ve<br />
sensör konfigurasyonuna göre uyarlayarak<br />
platforma entegre etti.<br />
Gemi Platform Veri Sensörlerinden (Cayro,<br />
GPS, İskandil, Parakete, Meteorolojik<br />
Sensörler, Manyetik Pusula vb.) üretilen<br />
bilgileri (rota, sürat, mevki, rüzgâr yönü ve<br />
sürati, akıntı yönü ve sürati vb.) çeşitli<br />
arayüzlerle (RS-422, Ethernet, Sinkro,<br />
Discrete gibi) toplayan, yedeklemeli bir<br />
şekilde işleyen, önceliklendiren ve savaş<br />
sistemini oluşturan ve farklı standartlarda<br />
iletişim özelliği olan alt sistemler arasında<br />
uyarlanarak dağıtılmasını sağlayan Gemi<br />
Veri Dağıtım Sistemi (GVDS) ve Gemi<br />
Zaman Sistemi (GZS)'ni özgün olarak<br />
MİLGEM platformu için tasarlayıp geliştirerek<br />
üretti ve gemilere uyguladı.<br />
Gemi Muhabere Kamarası'nda kullanılan<br />
Otomatik Mesaj İşletim Sistemi’ne yeni bir<br />
kullanım konsepti oluşturarak, geminin<br />
savaş harekât merkezi (SHM)'ndeki konsollardan<br />
otomatik mesaj dağıtımı, hazırlanması<br />
ve gönderilmesini mümkün kılan<br />
yazılımı özgün olarak tasarladı.<br />
Geminin idari faaliyetleri için kullanacağı<br />
NATO ve Milli askeri standartlara sahip<br />
Dahili Alan Ağı'nı tasarlayarak üretti.<br />
İngiliz Ultra Electronics firmasından tedarik<br />
edilen Sea Sentor torpido karşı tedbir<br />
sistemini, GENESİS yazılımına entegre etti.<br />
Bunların yanı sıra HAVELSAN, muhtelif<br />
entegrasyon ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde<br />
de aşağıdaki ara birimleri tasarlayarak<br />
çözümler sundu:<br />
Analog tabanlı torpido kontrol panelinin,<br />
savaş yönetim sistemine entegre modern<br />
bir kontrol paneli ile değiştirilmesi,<br />
Sayısal-Analog Sinkro Çeviricisi,<br />
Video dağıtım şebekesinde muhtelif radar<br />
görüntülerinin optimum olarak dağıtılmasını<br />
sağlayan ara birim,<br />
Karaya konuşlu test sisteminde kullanılan<br />
radar görüntü simülatörleri.<br />
Alt Yüklenicilerin Görevleri de Kritik<br />
MİLGEM projesinde görev alan bir diğer<br />
mühendislik firması olan FİGES'in proje<br />
kapsamında yaptığı en önemli çalışmalar,<br />
global model üzerinde gerçekleştirilen analizlerdi.<br />
Bu analizler kapsamında, örneğin<br />
geminin tamamı; dalga çukuru, dalga tepesi,<br />
sakın su ve dalga çukurunda dövünme<br />
senaryolarından oluşan, 4 deniz durumu için<br />
kontrol edildi. Global ve lokal mukavemet<br />
analizleri dışında FİGES;<br />
Türkiye'de ilk kez su altı patlama analizlerini,<br />
Hava emiş ve egzoz sistemlerinin tasarımı,<br />
imalat resimlerinin çizilmesi ve parça<br />
listelerinin oluşturulmasını.<br />
Trafoların düşürülmüş şok yükü altında<br />
mukavemet analizlerini,<br />
Mobilya ekipmanları mukavemet analizlerini,<br />
Kaporta mukavemet analizlerini ve<br />
Jeneratör mukavemet analizlerini gerçekleştirdi.<br />
MİLGEM projesinin ilk korveti TCG HEYBELİ-<br />
ADA'nın savaş yönetim sistemi kapsamında<br />
görev alan bir diğer firma da YALTES. Operatör,<br />
komuta ve link konsolları, sistem arayüz<br />
kabinetleri ve savaş sistemi video ağı<br />
sistemlerini ilk gemi için teslim eden YALTES,<br />
yazılım tarafında ise; 3 boyutlu arama radarı,<br />
atış kontrol radarı, nokta savunma güdümlü<br />
mermi sistemi, lazer ikaz sistemi ve torpido atış<br />
kontrol sistemini savaş yönetim sistemine<br />
entegre etti. Ayrıca mesaj işletim sistemi ve<br />
karar destek sistemi yazılımlarını da geliştiren<br />
YALTES, bu projede, STM'nın alt yüklenicisi<br />
olarak da entegre platform kontrol ve izleme<br />
sistemi (EPKİS) ve köprü üstü sistemini de ilk<br />
gemi için tedarik etti.<br />
Projede görev alan ana oyuncuların iş paylarını<br />
genel hatlarıyla aktarmaya çalıştık. Basın<br />
turuna geri dönecek olursak, gemide, bizleri<br />
heyecanlandıran bir diğer konu ise, geminin<br />
ana görev fonksiyonları olan denizaltı savunma<br />
harbi, su üstü ve hava savunma harbinin<br />
komuta edildiği savaş harekât merkezinin<br />
kapılarının açılmasıydı. Savaş harekât merkezinde<br />
bulunan 5 adet operatör konsolu, 2 adet<br />
de taktik konsol hakkında savaş harekât<br />
subayları tarafından bilgi verilmesinin<br />
ardından da geminin seyir emniyetinin sağlandığı<br />
ve seyir fonksiyonlarının yürütüldüğü<br />
köprü üstüne çıktık. Köprü üstünde bulunan<br />
entegre platform kontrol ve izleme konsolu,<br />
seyir masası ve 12,7 mm'lik STAMP sistemlerinin<br />
kontrol edildiği kumanda konsolunu<br />
içeren 3 ayrı konsol grubu hakkında da bilgi<br />
aldıktan sonra TCG HEYBELİADA ziyaretimizin<br />
sonuna geldik. Marmara Denizi'nde icra<br />
edilecek bir eğitim seyri öncesi bizi gemide<br />
ağırlayan gemi personeline ve basın turunun<br />
en başından, tersaneden ayrılana kadar basın<br />
mensuplarına eşlik eden İstanbul Tersanesi<br />
Komutanı Tuğamiral Ahmet Çakıra, ilgilerinden<br />
ve misafirperverliklerinden dolayı teşekkür<br />
ediyoruz.<br />
01 Kasım 2011<br />
TÜRKİYE: SAVUNMA SANAYİNDE BEN DE<br />
VARIM...<br />
Milli <strong>Savunma</strong> Bakanı İsmet Yılmaz Eylül ayı<br />
başlarında savunma sanayinde yüzde yüz yerli<br />
üretime geçileceğinin işaretini verdi. Türkiye<br />
bütünüyle dışa bağımlılıktan kurtulmak adına,<br />
dev atımlar atıyor.<br />
Türkiye'nin savunma sanayindeki yerlileşme<br />
açılımı son zamanlarda hız kazanmış durumda.<br />
Yapılan çalışmalar hayata geçirilen projeler<br />
bunun en güzel göstergesi... Kara, deniz ve<br />
hava kuvvetlerinin ihtiyacı olan her türlü ana ve<br />
yardımcı donanımlar ve on binlerce kalemlik<br />
bir envanteri meydana getirmekteler. Zaten<br />
öncelikle Kara Kuvvetleri envanterine ait<br />
tanklar ve zırhlı taşıyıcılar yanında, çok ileri<br />
teknolojilerle donatılmış tesir gücü yüksek<br />
silahlar da "Türk Malı" kişiliğiyle denenmekte<br />
ve hizmete verilmekte. Biryanda silah sanayi,<br />
diğer yanda silahlı kuvvetlerin ihtiyacı olduğu<br />
tanklar, zırhlı araçlar, uçaklar, yardımcı ve ana<br />
savaş gemilerinin yapımı için hummalı bir Ar-<br />
Ge çalışması sürdürülmekte. <strong>Savunma</strong> sanayi<br />
alanında beyaz yakalıların hakim olacağı bir<br />
sanayi doğuyor.<br />
Kendi Gemini Kendin Yap<br />
“Kendi Gemini Kendin Yap” çağrısı, Türkiye’ye<br />
ambargo konulduğu yıllardan kalmadır. O<br />
zaman anlaşılmıştır ki, bunca asırlık Türk Adası<br />
Kıbrıs'taki çığlıklara yetişecek çıkartma gemileri<br />
bile yoktur. Türkiye savaş gemilerinin
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
77<br />
onarımını dahi ABD tersanelerinde yaptırabildiği<br />
geride kalmış yıllardan bugün denizaltı<br />
inşaatlarıyla, yardımcı savaş gemilerine ve<br />
nihayet milli bir proje olan Heybeliada korveti<br />
ile deniz savunmasında köşe noktasına ulaştı.<br />
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı koordinatörlüğünde<br />
İTO işbirliğiyle Eylül ayında İstanbul<br />
Dünya Ticaret Merkezi’nde gerçekleştirilen 3.<br />
Malzeme Yerleştirme Sergisi’nde yer alan sekiz<br />
bin kalem malzemenin dört bini için yerli<br />
üretici bulunması hedefleniyordu. Sergide,<br />
Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları<br />
ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil<br />
Güvenlik Komutanlığı'nın yurt içinden temin<br />
imkânlarını araştırdığı sekiz bin kalem malzeme,<br />
ilgili kuvvetlere ayrılmış olan stantlarda<br />
sergilendi. Ziyaret için gelen sanayiciler ile söz<br />
konusu ürünlerin üretiminde birlikte çalışabilme<br />
imkânları görüşüldü ve TSK yetkilileri<br />
sanayicilerle yüz yüze görüşmeler yaptılar.<br />
İTO Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş,<br />
Malzeme Yerleştirme Sergisi ile TSK'nın ihtiyaçlarının<br />
yerli kaynaklardan temin etmesini<br />
sağlarken, Türk sanayinin de kalite ve standart<br />
açısından daha yüksek noktalara ulaşmasını<br />
hedeflediklerini açıkladı ve şöyle dedi:<br />
"Bugüne kadar yürütülen yerlileştirme çabaları<br />
sayesinde dokuz bin firma yurt içi olarak kayda<br />
alındı. Toplamda elde edilen tasarruf yirmibeş<br />
milyon doları buldu. <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong><br />
Müsteşarlığı'nın 2011 yılında yürüttüğü<br />
projelerin toplam değeri 24 milyar dolara<br />
ulaştı. 2002 yılından bu yana uygulanan tedarik<br />
politikaları sayesinde, nakdi olarak, alımların<br />
yaklaşık yüzde 50'si yurt içinden yapılır hale<br />
gelmiştir. <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı<br />
tarafından yapılan alımların yanında, Türk<br />
Silahlı Kuvvetleri de doğrudan, bakım ve<br />
onarım amaçlı alımlar yapmaktadır. Bu<br />
kapsamda Deniz Kuvvetleri tarafından yapılan<br />
alımların toplamı yıllık 70 Milyon Dolar<br />
ölçeğindedir. Deniz Kuvvetleri'nin öncülük<br />
ettiği Malzeme Sergisi etkinliği ile bu alımların<br />
yerli üreticiden teminini hedefliyoruz."<br />
Savaş sanayinde birçok alanda dışa bağımlı<br />
olunduğu için sesini çıkaramayan Türkiye<br />
istediği sonuçları almaya başladı. Askeri<br />
alandaki başarılı yatırımlar izlenen politikada<br />
etkili oldu. Türkiye, dışa bağımlılıktan<br />
kurtulmak amacıyla son yıllarda deniz<br />
kuvvetleri için kendi dizaynı olan savaş gemisi<br />
olan Heybeliada'yı hizmete hazır hale getirdi.<br />
Türkiye son dokuz yılda savunma sanayi<br />
ihracatını 247 Milyon Dolardan 1 Milyar Dolara<br />
çıkarttı. Hatta ihracat portföyüne Malezya,<br />
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri,<br />
Hollanda, Ürdün, Pakistan ve Güney Kore'yi<br />
ekledi. Makine ve Kimya Enstitüsü'nün 2002<br />
yılındaki ihracatı 2 Milyon Dolarken, bu rakam<br />
33 Milyon Dolara yükseldi. <strong>Savunma</strong> Sanayi ile<br />
ilgili Ar-Ge araştırmaları da 50 Milyon Dolardan<br />
500 Milyon Dolara çıkartıldı.<br />
ASELSAN- Dünya <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong>nde<br />
Yükselen Yıldız<br />
Geçtiğimiz beş yıllık süreçte ASELSAN'ın<br />
dünyanın ilk dev 100 savunma sanayi<br />
markasından biri haline geldiğini yazan ABD'de<br />
yayınlanan "Defense News" dergisidir. Bir<br />
sektör uzmanlık yayını olan Defence News,<br />
Aselsan'ı bu yıl geçen seneye nazaran daha da<br />
hızlı büyüme göstermesiyle 100 dev savunma<br />
firması arasında 80'inci sıraya taşımıştır.<br />
ASELSAN, 2010'da 86'ncı sıradaydı. 2009'da ise<br />
93'üncü sırada olduğu hatırlanırsa nasıl hızlı bir<br />
büyüme gösterdiği anlaşılacaktır. ASELSAN bu<br />
listede yer alan tek Türk savunma sanayi<br />
grubudur. Ancak ASELSAN birçok ABD, Rus ve<br />
İsrail firmasını geride bırakmıştır. Defense<br />
News'un 2011 listesinde ABD'li Lockheed<br />
Martin birinci sıradadır, ikinci firma İngiltere'den<br />
BAE Systems'dir. 2 bin 250 mühendisin<br />
yer aldığı 4 bin 150 kişilik dev kadrosuyla<br />
ASELSAN, yıllık bütçesinin yüzde 7'sini<br />
araştırma ve geliştirme projelerine ayırmakta.<br />
Bir İlk, Heybeliada<br />
<strong>Savunma</strong> sanayinde önemli bir adımda<br />
denizcilik sektöründe gerçekleşti. Genelkurmay<br />
Başkanlığı, MİLGEM Projesi adı altında,<br />
İstanbul Tersanesi Komutanlığı'nda, 2007<br />
tarihinde inşasına başlanan Heybeliada F-511<br />
Korveti'nin 2008 yılında denize indirildiğini<br />
hatırlamakta fayda var. 2010 tarihinde ise ilk<br />
seyrine çıktığını duyurdu. MİLGEM Projesiyle,<br />
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir savaş<br />
gemisinin savaş sistemleri de dahil olmak üzere<br />
tüm tasarım, entegrasyon ve analiz aşamalarını<br />
tamamen milli olarak gerçekleştirildi.<br />
09 Kasım 2011<br />
MİLLİ TANK VE GEMİ İÇİN YERLİ MOTOR<br />
ÜRETME PLANI<br />
TÜRK milli tankı Altay için kolları sıvayan<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı (SSM), milli<br />
imkanlarla motor üretilmesi için düğmeye<br />
bastı. Geçmişte bu amaçla bir konferans<br />
düzenleyen müsteşarlık vizyonunu çizdi ve<br />
aralarında OTOSAN, Pi Makina, Hema Dişli, İTÜ<br />
gibi pek çok kuruma davet gönderdi. <strong>Savunma</strong><br />
<strong>Sanayii</strong> Müsteşarı Murad Bayar, motorla ilgili<br />
planlarını şöyle özetledi:<br />
Araçlara Motor<br />
Yalnız Altay tankı için motor üretmenin yatırım<br />
maliyetleri çok yüksek olur. Biz yalnız tanka<br />
değil, yüksek motor gücüne ihtiyaç duyan zırhlı<br />
kara araçlarına ve deniz araçlarına bu motoru<br />
koyacağız. İhtiyaca göre motorun özellikleri<br />
değişse de temeli aynı olacak. Böylece bir<br />
motor ailesinden bahsedebiliriz. Bu durumda<br />
yatırım maliyetleri çok daha karşılanabilir<br />
olacak.<br />
Çok Sayıda Firma<br />
Motor ve güç aktarımı konusunda çalışan pek<br />
çok firma var ancak bu tek bir firmanın altından<br />
kalkabileceği bir konu değil. Firmalara ne<br />
beklediğimizi, kriterlerimizi anlattık. Maliyeti<br />
çok kaba hatlarıyla belli oldu ancak şu aşamada<br />
rakam söylemek doğru olmaz.<br />
Yabancı Tasarımcı<br />
Yabancı motor firmalarıyla bağlantımız var<br />
ancak onlar da motor tasarımından uzaklar.<br />
Türkiye'de bu konuda tecrübesi olan bir büro<br />
yok. Yabancı motor firmalarının çalıştığı<br />
tasarım firmalarıyla beraber çalışacağız ve<br />
bütün mülkiyet hakları bize ait olan bir motoru<br />
beraber geliştireceğiz.<br />
25 Kasım 2011<br />
TÜRKİYE'NİN EN İYİ TEKNOPARKINI KURMAK<br />
İÇİN İLK TEMEL ATILDI<br />
TEKNOPARK İstanbul'un Ar-Ge binalarının<br />
temel atma töreni Kurtköy'de 18 Kasım'da<br />
gerçekleştirildi. Proje kapsamında 15 yıl içinde<br />
toplam 2 Milyar doların üzerinde yatırım<br />
yapılacak. Kurulacak tesiste yüksek nitelikli<br />
30.000 personele istihdam sağlanacak. Bine<br />
yakın ileri teknoloji şirketinin yer alacağı<br />
bölgede yılda yaklaşık 6-7 Milyar dolarlık ilave<br />
iş hacmi yaratılması öngörülüyor. 52 bin<br />
metrekarelik 5 bloktan ve çok katlı bir<br />
otoparktan oluşan binalar, Eylül 2012'de teslim<br />
edilecek. İlk aşamada 80 kadar firmaya yer<br />
verilebilecek kapasiteye sahip Ar-Ge blokları<br />
için başvuran firma sayısı 450'ye ulaştı.<br />
Teknopark İstanbul Geliştirme Bölgesi'nde<br />
önümüzdeki 15 yıl içinde 950.000 metrekarelik<br />
kapalı alan inşa edilecek.<br />
Teknopark İstanbul Ar-Ge Merkezine Rekor<br />
Başvuru<br />
İstanbul Ticaret Odası'nın ana ortağı olduğu
Haberler<br />
Teknopark İstanbul'da Ar-Ge binalarının temeli<br />
atıldı. İlk aşamada 80 firmaya yer verilebilecek<br />
binalar için 450 firma başvurdu.<br />
Neden Teknopark İstanbul?<br />
Gelir ve Kurumlar Vergisi muafiyeti<br />
Yüksek offset çarpanı<br />
SSM ve İTO'nun gücü<br />
Kuluçka merkezleri<br />
Risk sermayesi imkanı<br />
Eşsiz ulaşım ağı<br />
Bitişik alanda bacasız/hafif imalat imkanı<br />
Çevrede yedi üniversite ile bağ<br />
Her kademede ve nitelikte işgücü<br />
Öncelikli Teknoloji Alanları<br />
Uzay ve havacılık teknolojileri<br />
<strong>Savunma</strong> sanayi<br />
Denizcilik<br />
Enerji<br />
İleri elektronik<br />
İleri malzemeler<br />
Endüstriyel yazılımlar<br />
Kira Beklentisi Yok<br />
<strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarı ve Teknopark<br />
İstanbul A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Murad<br />
Bayar, "Bu ideal bir kamu-özel sektör<br />
ortaklığıdır. Burada <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı<br />
işin bir tarafı; İTO ve tüm İstanbul iş<br />
dünyası diğer tarafıdır. Kurduğumuz teknopark<br />
bir özel sektör yatırımıdır esasında. Burada<br />
kamunun cebinden beş kuruş para çıkmıyor"<br />
diye konuştu.<br />
Murad Bayar, amaçlarının Türkiye'nin en iyi<br />
teknoparkını kurmak olduğunu belirtti. Bayar,<br />
"Bu bir üniversiteye münhasır bir teknopark<br />
değil. İTİCÜ ortaklarımızdan bir tanesi, fakat bu<br />
bölgedeki ve İstanbul'daki tüm üniversitelerle<br />
çalışacağız. Onların da araştırma merkezleri bu<br />
Teknopark'ın içinde yer alacak. Biz burada<br />
Türkiye'nin en iyi teknoparkını kurmak istiyoruz.<br />
Burada ortakların bir kira gelir beklentisi<br />
bulunmuyor. <strong>Savunma</strong> <strong>Sanayii</strong> Müsteşarlığı ve<br />
İTO olarak birinci hedefimiz bu teknoparktan<br />
kira geliri elde ermek değil; burada Türkiye'nin<br />
en iyi teknoparkını kurmaktır. Tabii uzun<br />
vadede o geliri de kazanacağız; ondan hiç<br />
şüphemiz yok" şeklinde konuştu.<br />
80 Firma Yer Alacak<br />
Teknopark İstanbul A.Ş. Genel Müdürü Turgut<br />
Şenol ise Teknoloji Geliştirme Bölgesi Projesi<br />
hakkında bilgi verdi. Şenol, "52.000 metrekarelik<br />
5 bloktan ve çok katlı bir otoparktan<br />
oluşan binalarımız, hızlı bir inşaat uygulamasıyla<br />
Eylül 2012'de teslim alınacak. Çok kiracılı<br />
olarak tanımlanan ve ilk aşamada 80 kadar<br />
firmaya yer verilebilecek kapasiteye sahip Ar-<br />
Ge bloklarımız için hali hazırda 450'ye yakın<br />
firma başvurmuş bulunmaktadır. Uluslararası<br />
bir teknoloji üssü olması hedeflenen<br />
Teknopark İstanbul Geliştirme Bölgesi'nde<br />
önümüzdeki 15 yıl içinde yaklaşık 950.000<br />
metrekarelik kapalı alan inşası gerçekleştirilecek"<br />
dedi.<br />
Üç Ana Bölgeden Oluşuyor<br />
TEKNOPARK İstanbul Teknoloji Geliştirme<br />
Bölgesi ve ilişkili arazi, üç ana bölgeden<br />
oluşuyor. Bunlar doğu istikametinde 1.4 milyon<br />
metrekarelik orman alanını da kapsayan ve<br />
Teknopark İstanbul'u destekleyecek bölge. Batı<br />
yönünde büyük ölçekli firmaların Teknopark ile<br />
entegre üretim yapma imkanı bulacakları 200<br />
bin metrekarelik özel yatırım bölgesi ve<br />
yaklaşık 1 milyon metrekarelik Teknokent ana<br />
arazisidir. Teknopark İstanbul'da çevre, yeşil<br />
bilinci ve çok yüksek standartlı çalışma ortamı<br />
yaratmak da öncelikli hedefler arasında yer<br />
alıyor. Teknopark İstanbul'da 15 yıl içinde<br />
toplam 2 milyar doların üzerinde yatırım<br />
gerçekleştirilecek. 30 bin yüksek nitelikli personele<br />
istihdam olanağı sağlanacak. Bine yakın<br />
ileri teknoloji şirketinin yer alacağı bölgede<br />
yıllık yaklaşık 6-7 milyar dolarlık ilave iş hacmi<br />
yaratılacağı öngörülmektedir.<br />
Kuluçka Merkezleri Kurulacak<br />
TEKNOPARK İstanbul, katılımcılarına çok<br />
önemli avantajlar sağlayacak. Bunlar arasında;<br />
gelir ve kurumlar vergisi muafiyeti, yeni kurulacak<br />
ve gelişme potansiyeli bulunan şirketler<br />
için kuluçka merkezleri, İTO tarafından<br />
sağlanacak kaynaklarla risk sermayesi kullanma<br />
imkanı, Sabiha Gökçen Havaalanı, TEM<br />
otoyolu, E5, Pendik Limanı, İstanbul Anadolu<br />
Tren hattı gibi eşsiz bir ulaşım ağı ile çok yakın<br />
çevrede yerleşik 7 üniversite ile organik bağlar<br />
sayılabilir.<br />
03 Aralık 2011<br />
AVRUPA HELİKOPTERİNE TÜRK FÜZESİ<br />
Dev helikopter üreticisi Eurocopter, önümüzdeki<br />
dönemde Türk füzelerini kullanacağını<br />
açıkladı.<br />
Fransız, Alman ve İspanyol ortaklı şirketin<br />
ürettiği EC-635 helikopterler ASELSAN'ın<br />
görüntüleme sistemleri ve ROKETSAN 'ın<br />
"Cirit" roketiyle donatılacak. Küresel pazara da<br />
bu haliyle satılacak. Firmanın Avrupa pazarlama<br />
ve satıştan sorumlu Başkan Yardımcısı<br />
Thomas Hein, bu konuda Türk savunma<br />
sanayiine güvendiklerini söyledi. <strong>Savunma</strong><br />
muhabirleriyle bir araya gelen Hein, proje ile<br />
ilgili bilgiler verdi. Türkiye'den benzer başka<br />
ürünler almak istediklerini anlatan Hein,<br />
"Bunun için devam eden görüşmelerimiz var."<br />
dedi. Uzun zamandır bulundukları Türkiye ile<br />
ilişkilerde yeni bir adım atmayı istediklerini<br />
anlatan Hein, önümüzdeki dönem gerçekleştirmek<br />
istedikleri projeyle ilgili olarak şunları<br />
söyledi: "Helikopterlerin silah sistemlerinin<br />
testlerini Güney Afrika'da yapıyoruz. Yeni<br />
hedefimiz bu süreci Türkiye'ye taşımak.<br />
Eurocopter olarak yeni mühendislere de<br />
ihtiyaç duyuyoruz. Bu konuda Türk üniversiteleriyle<br />
işbirliği yapmak istiyoruz."<br />
Avrupa merkezli Eurocopter firması, yıllık 4,8<br />
milyar Euro ciro yapıyor. Öte yandan<br />
Eurocopter, Emniyet Genel Müdürlüğünün<br />
alacağı 15 helikopterden oluşan ihalede İtalyan<br />
Agusta Westland ve Amerikan Bell firmalarıyla<br />
çekişiyor.<br />
04 Aralık 2011<br />
TÜBİTAK YENİ RADAR GELİŞTİRDİ<br />
Yüzey Dalgalı Yüksek Frekans Radarı Proje Baş<br />
Uzmanı Dr. Yıldırım Bahadırlar, "TÜBİTAK<br />
Bilişim Teknolojileri Enstitüsü'nde geliştirdiğimiz<br />
deniz radarı, ufuk ötesini gözlemlemek,<br />
deniz yüzeyi akıntılarını ve dalga yüksekliği<br />
ölçmek üzere tasarlandı" dedi.<br />
TÜBİTAK tarafından, deniz üzerinde ufuk<br />
ötesine kadar ölçme yapabilen 'yüzey dalgalı<br />
yüksek frekans' radarı geliştirildi. TÜBİTAK<br />
BİLGEM Bilişim Teknolojileri Enstitüsü'nde<br />
halen geliştirilmeye devam edilen cihaz,<br />
denizlerden ilk yüzey dalgalı yüksek frekans<br />
radar sinyallerini almayı başardı.<br />
Yüzey Dalgalı Yüksek Frekans Radarı Proje Baş<br />
Uzmanı Dr. Yıldırım Bahadırlar, deniz radarına<br />
ilişkin bir açıklamada bulunarak, "TÜBİTAK<br />
Bilişim Teknolojileri Enstitüsü'nde geliştirdiğimiz<br />
deniz radarı, ufuk ötesini gözlemlemek,<br />
deniz yüzeyi akıntılarını ve dalga yüksekliği<br />
ölçmek üzere tasarlanan bir radar" dedi.<br />
Bahadırlar, sahil hattına gelindiğinde sadece 27<br />
ila 30 kilometre ötesinin görülebileceğini<br />
belirterek, var olan mikro radarların da bu<br />
özelliği barındırdığını söyledi. Bahadırlar, ufuk
SAVUNMA SANAYİİ GÜNDEMİ<br />
79<br />
ötesi radarın ise 200 kilometrelere kadar<br />
gözetim yapabileceğine dikkat çekti.<br />
Bahadırlar, ufuk ötesi radarların kullanım alanı<br />
ile ilgili olarak, "Ufuk ötesi deniz radarı, deniz<br />
yüzeyindeki akıntıları, dalga yüksekliğini yani<br />
deniz durumunu binlerce kilometre kare<br />
alanda bir harita olarak verebilmekte. Dolayısıyla,<br />
birçok sektöre faydası olmakta radarın bu<br />
ölçümlerinin. Bunlar, yatçılık, yelkencilik, deniz<br />
kirliliğinin dağılımını tespit etmek anlamında.<br />
Taşımacılıkta enerji korunumu açısından, bazı<br />
gözetilemeyen, kaçakçılığa yönelik faaliyetlerin<br />
yürütülmesini tespit anlamında, yüksek faydalarının<br />
olacağına inanıyoruz" diye konuştu.<br />
Deniz akıntılarının haritasını çok büyük alanda<br />
ve 10 dakikalık bir zamanda radarın tespit<br />
edebileceğini söyleyen Bahadırlar, "Dolayısıyla<br />
bu akıntıları modellere girdiğinizde küçük<br />
konteynırın, küçük bir nesnenin nereye<br />
sürükleneceğini modeller ve radarlar aracılığıyla<br />
saatler sonra bu nesnelerin nerede<br />
olabileceğini bulabilmeniz mümkün. Daraltılmış<br />
o alana giderek, nesneyi yakalamanız veya<br />
görmeniz mümkün" dedi.<br />
Japonya'daki son depremde, Amerika<br />
kıyılarından ve Japonya'dan bu radarlarla<br />
alarma geçildiğini vurgulayan Bahadırlar, "Bu<br />
radarlarla tsunami dalgasının geldiği tespit<br />
edilebildi. Bizim gibi kapalı denizlerde henüz<br />
yapılmış bir deneysel çalışma yok. Bu çalışmaya<br />
ihtiyaç var, algılama ihtimali halen var tabii"<br />
şeklinde konuştu. Bu radarın, dünyada 40 yılı<br />
aşkın bir süredir kullanıldığına dikkat çeken<br />
Bahadırlar, geliştirilen radarın dünya çapında<br />
kullanılan radarların seviyesine çıkarıldığını<br />
söyledi.<br />
Bahadırlar, radarın Devlet Meteoroloji Genel<br />
Müdürlüğünün çalışmaları kapsamında<br />
Türkiye'ye kazandırıldığını ve yaygınlaştırılma<br />
çalışmalarına da devam edildiğini belirtti.<br />
Cihazın yılda bir periyodik bakımlarının<br />
yapılması gerektiğine dikkat çeken Bahadırlar,<br />
uzun yıllar hizmet verebilecek öğelerden<br />
oluştuğunu kaydetti.<br />
05 Aralık 2011<br />
MKEK, MİLLİ PİYADE TÜFEĞİNİN SERİ<br />
ÜRETİMİNE TEMMUZ'DA BAŞLAYACAK<br />
GAZİANTEP- Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu<br />
(MKEK) Genel Müdürü Ünal Önsipahioğlu,<br />
gelecek yılın Temmuz ayında Milli Piyade<br />
Tüfeğinin seri üretimine başlayacaklarını<br />
kaydetti.<br />
Önsipahioğlu ve beraberindeki heyet,<br />
Gaziantep Sanayi Odası'nı (GSO) ziyaret etti.<br />
Sanayicilerle bir araya gelen MKEK Genel<br />
Müdürü Ünal Önsipahioğlu, ziyarette yaptığı<br />
konuşmada, Temmuz ayında seri üretimine<br />
başlayacakları milli piyade tüfeğinin bir kısım<br />
parçalarının da Gaziantep'te yapılacağını<br />
belirtti. Ünal Önsipahioğlu şöyle konuştu:<br />
"Biz bunlarla gurur duyuyoruz, inanıyoruz ki<br />
daha çok silah üreteceğiz ve sizlerle büyümeye<br />
devam edeceğiz. Örneğin milli makineli tüfek<br />
bunu takip ediyor. Milli 105lik obüs bunu takip<br />
ediyor. Milli tank bunu takip ediyor. Bunlar hep<br />
özgün projeler. Milli taarruz helikopteri, milli<br />
savaş uçağı takip ediyor. MKEK bütün bu<br />
projelerde yer alıyor. Benim özlemim de<br />
üniversite-sanayi işbirliğini başlatmaktı. Bugün<br />
üniversite ile bu konuda bir Ar-Ge anlaşması<br />
imzalayacağız. Bazı projeleri de burada<br />
başlatacağız. Böylelikle biz Gaziantep'in<br />
savunma sanayinde hak ettiği yere gelmesini<br />
ve daha üst noktalara taşımayı planlıyoruz.<br />
MKEK bugün savunma sanayinde lider ve<br />
lokomotif konumunda. İşte bugün burada<br />
fabrika müdürleri arkadaşlarımızla bulunmamızın<br />
sebebi de budur. Şunu bilin ki MKEK artık<br />
Ankara'da oturup kendisine iş üreten bir kurum<br />
olmayacak. Biz arkadaşlarımız ile birlikte her<br />
zaman sanayicilerle birlikte olacağız. Biz,<br />
bizimle iş yapan, iş yapma potansiyeli olan<br />
herkesle çalışmaya hazırız. Biz inanıyoruz ki<br />
hem ülke savunma sanayii hem de arkadaşlarımız<br />
standartlarını yükseltecekler."<br />
Türkiye'nin sanayi envanterini çıkardıklarını<br />
dile getiren Ünal Önsipahioğlu, "Sanayicimizin<br />
ayağına giderek işbirliği yapmak istiyoruz.<br />
MKEK, Türkiye'de sanayinin oluşmasında bir<br />
okul ve ekol olmuştur. Bu görevimize de devam<br />
ediyoruz. Türk insanı kafasına koyduğu, aklına<br />
koyduğu her şeyi yapar. Gaziantep'te bunun<br />
için buradayız. Gaziantep'in potansiyellerini<br />
biliyoruz. Gelin, görün, fabrikalarımızı gezin.<br />
Biz birlikte çalışmaya hazırız" diye konuştu.<br />
MKEK'nin Türkiye'de sanayinin oluşmasında<br />
bir okul ve ekol olduğunu yineleyen<br />
Önsipahioğlu, "Türkiye'nin neresine giderseniz<br />
gidin, sanayinin içerisinde bir MKEK'li buluyoruz.<br />
Bu görevimizi de halen devam ettiriyoruz"<br />
dedi. Önsipahioğlu, bugün 1024 alt<br />
yüklenicilerinin olduğunu belirterek, şöyle<br />
devam etti: "Bunlar ciddi, önemli silah ve<br />
mühimmat parçaları yapan şirketler. Öyle<br />
şirketler var ki, kapısını açıp içeri girdiğiniz<br />
zaman tamamen bize çalışıyor. Mesela namlu<br />
kaplama işi yapıyoruz. MKEK'de namlu<br />
kaplama tesisi kurmaya kalksak, 20-25 milyon<br />
dolar paraya ihtiyaç var. Ama bu işi Konya'da,<br />
Adapazarı' nda yapan sanayici var. Niye tekrar<br />
onun için yatırım yapayım? İşi ona veriyorum,<br />
kalkıyor o da bana geri veriyor.<br />
İhracata çok büyük önem verdiklerini,<br />
MKEK'nin yıllık ihracatının 6 yıl önce en fazla<br />
4,5 milyon dolarken bugün 45 milyon dolar<br />
olduğunu söyleyen Önsipahioğlu, "Bugün<br />
ihracat yapıp da parasını cebimize koyduğumuz<br />
ihracat miktarı 45 milyon dolar. İmzaladığımız<br />
kontrat miktan 297 milyon dolar. Biz bugün<br />
Latin Amerika'nın hepsine ABD'ye, Kuzey<br />
Afrika'nın hepsine, Afrika ülkelerinin bazılarına,<br />
Arap ülkelerinin bütününe 61 ülkeye<br />
bugün itibariyle ihracat yapıyoruz. Bizimle<br />
beraber hareket eden bütün alt yüklenicilerin<br />
burada önü açılıyor" ifadelerini kullandı.<br />
Ar-Ge'ye önem verdiklerini kaydeden<br />
Önsipahioğlu, "Bizim olan ürünleri yapmanın<br />
zamanıdır. Türkiye'de bu güç vardır. Alt<br />
yüklenici olan sanayiciler ve siz arkadaşlarımla<br />
beraber her türlü ürünü başarabiliriz" şeklinde<br />
konuştu. MKE'nin tam 117 Ar-Ge projesini<br />
takip ettiğine vurgu yapan Önsipahioğlu, bu<br />
çalışmaların da bir yerden teknoloji transferi<br />
olmadığını dile getirdi. Önsipahioğlu, Ar-Ge<br />
çalışmalarının kendi mühendisleri, teknikerleri,<br />
teknisyenleri ve işçileri tarafından yapıldığını<br />
kaydetti.