You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Sayı: 15 / 25-31 Ekim 2013<br />
❱ TUNA KİREMİTÇİ<br />
TAM BİR ‘İŞLER-GÜÇLER’ KAFASI<br />
❱ BELGİN ELÇİOĞLU<br />
KONTRABAS, 20 YILDIR<br />
BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR<br />
❱ BARIŞ AKPOLAT<br />
MACKLEMORE, AMERİKAN<br />
MÜZİK ÖDÜLLERİNİ ALIR<br />
RÖPORTAJlar<br />
❱ SEVİM GÖZAY,<br />
MARİO LEVİ İLE KONUŞTU:<br />
SİNEMA BİR TÖRENDİR,<br />
BİR AYİNDİR<br />
❱ FAYSAL SOYSAL<br />
TÜRK SİNEMASINDA BİR<br />
SÜRREALİST AKIM OLMADI<br />
OKAN ARPAÇ YAZDI<br />
KAPTAN<br />
PHILLIPSSinir bozacak kadar gerçek bir korsan öyküsü
EDİTÖR<br />
Neşe Mesutoğlu<br />
Yayın Yönetmeni<br />
nese.mesutoglu@mybilet.com<br />
“Bir filme gidilmez,<br />
sinemaya gidilir…”<br />
Bu sözler, bu hafta röportajlarıyla MyBilet e-dergi’ye katılan<br />
Sevim Gözay’ın sohbet ettiği ünlü yazar Mario Levi’ye ait.<br />
Çocukluğunun geçtiği İstanbul’da 60’lı yıllarda sinemaya<br />
gitmenin bir töreni andırdığını anlatan Levi, sinemaya olan<br />
sevgimizin hayallere duyulan ihtiyaçtan kaynaklandığını<br />
söylüyor.<br />
Sevim Gözay, bizi bu keyifli röportajıyla zamanda yolculuğa<br />
çıkartırken, yazarlarımız sanat dünyasının gündemini takip<br />
etmemiz için ışık tutuyor.<br />
Okan Arpaç ‘Kaptan Phillips’, Tuna Kiremitçi ‘Buraya Kadar’<br />
isimli filmleri yorumladı. Belgin Elçioğlu, Devlet Tiyatrosu’nun<br />
sahnelediği Patrick Süskind’in ‘Kontrabas’ isimli oyununu yazdı.<br />
Sanatın, sanatçının bizleri davet ettiği hayal dünyasına her<br />
girdiğimizde belki de özgürlüğe bir adım daha yaklaşıyoruz,<br />
daha önce farkında bile olmadığımız yeni kapılar bambaşka bir<br />
yaşam sunuyor bizlere.<br />
Cumhuriyet’in 90’ıncı yılına girerken, özgürlüğün hayatınıza<br />
anlamlı keşifler getirmesini dileriz.<br />
Saygı ve sevgilerimle...<br />
2 www.mybilet.com
İÇİNDEKİLER<br />
sayfaya<br />
git<br />
8<br />
KAPAK<br />
Okan Arpaç yazdı: Bildiğiniz tüm ‘korsan’ filmlerini unutun! İzleyeceklerimiz<br />
gerçek olaylara dayanıyor… Bu defa ‘kötü’ olarak algıladığımız korsanların neyi<br />
neden yaptıklarını da anlatmaya çalışıyor film…<br />
21<br />
sayfaya<br />
git<br />
TUNA KİREMİTÇİ<br />
‘Buraya Kadar’; fırlama,<br />
anasının gözü, hem kendisiyle<br />
hem de izleyiciyle kafa bulan<br />
bir öyküden bahsediyor.<br />
Daha da önemlisi, böyle bir<br />
mizaha hayat şansı verecek<br />
kadar özgürleşmiş, özgüveni<br />
yüksek bir kültürde anlatılan<br />
bir öyküden.<br />
sayfaya<br />
git<br />
29<br />
BELGİN ELÇİOĞLU<br />
Kontrabas, ülkemizde 1992’den beri<br />
oynanan tek kişilik bir oyun. Bu bir<br />
saatlik oyun, eğlendirerek, düşündürerek,<br />
duygudan duyguya akarak ‘rüzgar gibi<br />
geçiyor’ adeta.<br />
3 www.mybilet.com
İÇİNDEKİLER<br />
36<br />
sayfaya<br />
git<br />
KIRMIZI GÖZLÜKLÜ KIZ<br />
Mariah Carey, eşinin yönetmenliğini yaptığı klip<br />
çekimleri sırasında geçirdiği kazanın izlerini hala<br />
taşıyor. Alçıdaki kolu için modacılara özel tasarımlar<br />
hazırlatan seksi şarkıcı, şıklığından ödün vermiyor…<br />
25<br />
sayfaya<br />
git<br />
RÖPORTAJ<br />
Televizyoncu-yazar<br />
Sevim Gözay, bundan<br />
böyle her hafta sürpriz<br />
bir ismi sinemaya davet<br />
edecek ve onun sinema<br />
kültürü-alışkanlıklarını<br />
öğrenmeye çalışacak.<br />
Gözay’ın ilk konuğu<br />
son romanı ‘Sana<br />
Pandispanya Yaptım’ ile<br />
‘çok satanlar’ raflarında<br />
yerini alan ünlü yazar<br />
Mario Levi.<br />
VİZYONDAKİLER: Bu<br />
hafta gösterime giren<br />
diğer filmlere de göz<br />
atmakta fayda var.<br />
AJANDA: Bu hafta öne<br />
çıkan etkinlikler arasından<br />
seçim yapmak zor.<br />
Kaçırılmaması gerekenleri<br />
hatırlatalım dedik.<br />
4 www.mybilet.com
İÇİNDEKİLER<br />
sayfaya<br />
git<br />
17<br />
RÖPORTAJ<br />
Bu hafta gösterime giren ‘Üç Yol’un<br />
senarist ve yönetmeni Faysal Soysal,<br />
Begüm Yılmaz’ın sorularını yanıtladı.<br />
Sürrealist bir çalışmaya imza atan<br />
Soysal “Bu nostaljik bir yapı olarak<br />
algılanabilir” diyor.<br />
33<br />
sayfaya<br />
git<br />
BARIŞ AKPOLAT<br />
Müzik sektörü, muhteşem bir kapitalist<br />
düzen. Her yıl yeni yeni öğütülecek<br />
işler çıkarır, ağzımıza sakız eder. Şu<br />
Macklemore denen adam da bu kadar<br />
sıradan mı göreceğiz.<br />
KÜNYE<br />
MyBilet e-dergi<br />
YAYIN YÖNETMENİ<br />
Neşe Mesutoğlu<br />
GÖRSEL YÖNETMEN<br />
Murat Çavdar<br />
EDİTÖR<br />
Belgin Elçioğlu<br />
KATKIDA BULUNANLAR<br />
Barış Akpolat, Okan Arpaç,<br />
Sevim Gözay, Tuna Kiremitçi,<br />
Begüm Yılmaz, Zeynep Geylan<br />
İLETİŞİM<br />
Muallim Naci Caddesi No:47<br />
Ortaköy 34347 İSTANBUL<br />
Telefon: 0212 259 20 60<br />
e-dergi@mybilet.com<br />
MyBilet e-dergi’de kullanılan<br />
tüm yazılar, kaynak gösterilerek<br />
yayınlanabilir.<br />
5 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
21’İNCİ YÜZYIL KORSANLARINA KARŞI:<br />
KAPTAN PHILLIPS<br />
Okan Arpaç<br />
okan.arpac@mybilet.com<br />
ORİJİNAL ADI Captain Phillips<br />
YÖNETMEN Paul Greengrass<br />
OYUNCULAR Tom Hanks,<br />
Barkhad Abdi, Barkhad<br />
Abdirahman, Faysal Ahmed,<br />
Mahat M. Ali, Catherine<br />
Keener<br />
YAPIM 2013 ABD<br />
SÜRE 134 dk.<br />
DAĞITIM Warner Bros.<br />
Bildiğiniz tüm ‘korsan’<br />
filmlerini unutun! Kılıç<br />
şakırtıları, tek göze takılı<br />
siyah bant, omuzda papağan,<br />
kancadan bir kol, kurukafa logolu<br />
bayrak gibi alametifarikalar yok<br />
bu filmde. Açık denizlerde geçen<br />
klasikleri geçtik, gişe rekorları<br />
kıran, 7’den 70’e herkesin ayıla<br />
bayıla izlediği, içine gülmeceyle<br />
birlikte ürkütücü detaylar da<br />
katılmış ‘Karayip Korsanları’nın<br />
(Pirates of the Caribbean) görkemi<br />
de binlerce mil uzakta... Belki<br />
bu seriden sadece ‘heyecan’<br />
unsurunun ödünç alındığı<br />
söylenebilir. Sezonun iddialı<br />
prodüksiyonlarından ‘Kaptan<br />
Phillips’, sinir bozacak kadar gerçek<br />
bir korsan öyküsü anlatıyor. Öykü<br />
de demeyelim, zira gerçek olaylara<br />
dayanıyor izleyeceklerimiz.<br />
Birkaç yıl önce bizim medyaya da<br />
konu olan, Somali’deki ‘modern’<br />
korsanların gerçekleştirdikleri bir<br />
eylemi neredeyse dakika dakika<br />
izliyoruz filmde. Açlığın ve<br />
fakirliğin simge ismi konumundaki<br />
Somali açıklarında, 2009 yılında<br />
yaşanan bu şaşırtıcı, dehşet verici<br />
inanılmaz olay, Kaptan Richard<br />
Phillips’in ‘A Captain's Duty:<br />
Somali Pirates, Navy SEALS,<br />
and Dangerous Days at Sea’ adlı<br />
kitabından yola çıkılarak perdeye<br />
taşınmış.<br />
8 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
Birkaç yıl önce bizim medyaya da konu olan, Somali’deki<br />
‘modern’ korsanların gerçekleştirdikleri bir eylemi, neredeyse<br />
dakika dakika izliyoruz filmde<br />
Kaptanımızla Amerika’da<br />
karşılaşıyoruz ilkin. Ailesinin<br />
yanında, evinde rastladığımız<br />
Kaptan Phillips, onca yükü<br />
arasında Somali halkına yiyecek<br />
yardımı da bulunan Amerikan<br />
bandıralı 'Maersk Alabama' adlı<br />
gemiyle denize açılmak üzere<br />
yola koyuluyor. O sıralar Somali<br />
açıklarında korsan saldırıları<br />
olduğunu da biliyorlar, hatta ne<br />
olur ne olmaz diyerek tatbikat<br />
bile yapıyorlar. Sonra birden<br />
‘efsane’ gerçeğe dönüşüyor ve<br />
radarda süratle kendilerine doğru<br />
yaklaşan iki motor beliriyor.<br />
Deneyimli kaptan, gelenlerin<br />
sıradan balıkçılar olmadıklarını<br />
hissediyor ve alarma geçiyor. Tüm<br />
savuşturma çabalarına karşın gözü<br />
dönmüş korsanlar sonunda gemiye<br />
çıkıyorlar ve ellerinde silahlarla<br />
kaptanı tehdit etmeye başlıyorlar.<br />
Geminin kasasındaki 30 bin dolar<br />
nakit parayı verip tehlikeyi atlatmak<br />
isteyen Kaptan, korsanların<br />
gözünün milyon dolarlarda<br />
olduğunu anlayınca, adrenalin<br />
isteyen dakikalar da başlıyor.<br />
Şoförlük yaparken keşfedildi<br />
Yaklaşık 2 saat 15 dakika süren<br />
film, kimi anlarında sarkacak gibi<br />
olsa da kendini hemen toparlıyor<br />
ve temposunu korumayı başarıyor.<br />
Özellikle ikinci yarıdan itibaren<br />
soluksuz bir seyir keyfi vaat ettiğini<br />
söyleyebiliriz. Tom Hanks, 33 yıllık<br />
oyunculuk deneyiminin olgunluk<br />
döneminde var gücüyle rolüne<br />
asılırken, asıl sürpriz ‘korsanlar’dan<br />
geliyor. Özellikle hiçbir oyunculuk<br />
deneyimi olmayan, şoförlük<br />
yaparken ‘Kaptan Phillips’in<br />
oyuncu kadrosuna seçilen Barkhad<br />
Abdi, Tom Hanks’in karşısında<br />
neredeyse Oscar’lık bir performans<br />
sergiliyor. Nitekim profesyonel<br />
oyuncu olmayan diğer ‘korsanlar’<br />
da aynı seviyede gayet inandırıcı<br />
portreler çiziyorlar. Kimi anlarında<br />
belgesele yakın bir ton tutturan<br />
film, aynı şekilde ‘korsan’ların<br />
da ‘aktör’ değil, gerçekten korsan<br />
olduklarını düşündürüyor çoğu<br />
kez. Bu başarıda yönetmen Paul<br />
Greengrass’ın da payı çok büyük.<br />
Bizi daha önce ‘Uçuş 93’te (United<br />
93, 2006) 11 Eylül’de kaçırılan<br />
bir uçağın içine sokan, ‘Medusa<br />
Darbesi’ (The Bourne Supremacy,<br />
2004), ‘Son Ültimatom’ (The<br />
Bourne Ultimatum, 2007), ‘Yeşil<br />
Bölge’ (Green Zone, 2010) ile<br />
aksiyona doyuran ünlü yönetmen,<br />
türe yatkınlığını unutmadan<br />
9 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
çok gerçekçi bir ton tutturmayı<br />
başarıyor. Bu anlamda, Bin Ladin<br />
operasyonunu anlatan ve ABD<br />
güzellemesinden öteye gidemeyen<br />
Kathryn Bigelow’un o sevimsiz<br />
‘00:30 - Zero Dark Thirty’sinin<br />
fersah fersah ötesinde bir yapıt<br />
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.<br />
Ayakta kalabilmek adına aptal<br />
ve ürkütücü bir savaş<br />
Kaptan ve mürettebatı,<br />
akla ‘Uzay Yolu’ (Star Trek)<br />
dizisini de getiriyor. Dizide de<br />
Atılgan’ın kontrolünün zaman<br />
zaman ‘kötüler’in eline geçtiğini,<br />
Kaptan Kirk’ün canını dişine<br />
takarak gemisini ve mürettebatı<br />
kurtarmaya çalıştığını hatırlarsak,<br />
benzer bir durumun günümüzde,<br />
açık denizlerde yaşandığını<br />
düşünebiliriz... Tabii aradaki<br />
fark, ne eski korsan filmlerinde<br />
ne de ‘Uzay Yolu’nda pek fazla<br />
kuramadığımız ‘empati’. Bu<br />
defa ‘kötü’ olarak algıladığımız<br />
korsanların neyi neden yaptıklarını<br />
da anlatmaya çalışıyor film. Kendi<br />
gerçeklikleri içinde, eylemlerinin<br />
sebebini, tükenmiş ve yarınsız<br />
hayatlarını da okuyabiliyoruz.<br />
Gemiye de, kaybedecekleri<br />
herhangi bir şey olmadan,<br />
‘ölümüne’ saldırmaları ondan... Öte<br />
yandan insani zaafları da yansıyor<br />
perdeye. Korsanlardan birinin<br />
ayağına cam kırıkları batınca<br />
gözyaşları dökülüyor, görüyoruz<br />
ki onların da canları acıyor, acı<br />
çekiyorlar.<br />
Komutayı Kaptan Phillips’ten<br />
devralan elebaşları Muse, bir ara<br />
gıda yardımı filan istemediklerini, en<br />
büyük hayalinin New York’a gidip<br />
bir araba almak ve gezmek olduğunu<br />
söylüyor. Velhasıl hepsinin istediği<br />
aslında milyon dolarlarla birlikte,<br />
o meşhur ‘Amerikan Rüyası’na<br />
kavuşmak. Ama girdikleri yolun<br />
onları artık oraya götürmeyeceğini<br />
de biliyoruz. İşte tam da bu<br />
noktada korsanların kötü mü, iyi<br />
mi oldukları konusunda ikileme<br />
düşüyoruz.<br />
Filmi başa sardığımızdaysa,<br />
yönetmen Greengrass’ın vermek<br />
istediği mesaj netleşiyor. Kaptan<br />
Phillips sefere çıkmadan hemen<br />
önce, karısıyla arabada havaalanına<br />
giderken sohbet ediyor. Zamanın<br />
artık ne kadar hızlı aktığından,<br />
dünyanın yeni teknolojilerle<br />
inanılmaz bir hız kazandığından<br />
konuşuyorlar. Derken laf,<br />
çocuklarına geliyor. Phillips,<br />
çocuklarının derslerine iyi çalışması<br />
ve çok okuması gerektiğini,<br />
dünyanın (iş dünyasının) çok<br />
değiştiğini, ekmeğin aslanın ağzında<br />
olduğunu dile getiriyor. Dahası,<br />
bu hız yüzünden çocuklarının<br />
yaşayacağı gelecekteki dünyanın nasıl<br />
bir yer olacağını kestiremediklerini<br />
anlatıyor karı-koca birbirine... Bu<br />
sözler onların ağzından dökülürken;<br />
Amerika’da da olsa, Somali’de de<br />
olsa her insanın kaygısının aynı<br />
olduğu, kurtlar sofrasından pay<br />
kapabilmek ve ayakta kalabilmek<br />
adına aptal ve ürkütücü bir savaş<br />
vermenin zorunluluğu, yaşamın<br />
en ağır yükü olarak çöküyor<br />
omuzlarımıza ister istemez... ❏<br />
10 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
BABASIZ BİR<br />
ÇOCUKLA BAŞBAŞA<br />
İngiliz yazar Henry James’in 1897 tarihli romanından günümüze uyarlanan ‘Arada<br />
Kalan’ filmi bu hafta vizyonda. Filmde Maisie’nin üvey babası barmen Lincoln’ü<br />
canlandıran Alexander Skarsgård, MSN Movies’e verdiği röportajda filmden ve rol<br />
arkadaşı çocuk oyuncu Onata Aprile’den bahsetti Çeviri: Belgin Elçioğlu<br />
Filmin yönetmenleri Scott<br />
McGeehee ve David Siegel<br />
daha önce muhteşem<br />
filmlere imza atmıştı.<br />
Peki siz onlarla nasıl bir araya<br />
geldiniz?<br />
Birkaç yıl önce ‘Dipsiz’i<br />
seyretmiştim. Mükemmel bir<br />
filmdi. ‘Arada Kalan’ın senaryosu<br />
bana menajerim aracılığıyla<br />
geldiğinde Scott ve David’i henüz<br />
şahsen tanımıyordum. Romanı<br />
daha önce okumuştum. Onlar da<br />
okumuştu ve proje onlar kadar<br />
beni de heyecanlandırdı. Bilirsiniz,<br />
klasik eserlerin uyarlamaları<br />
genellikle yuvarlak bir çivinin kare<br />
şeklindeki bir boşluğa çakılması<br />
kadar alakasız sonuçlar verebilir,<br />
ama bu film hiç öyle değil; son<br />
derece ilginç. Buradaki Lincoln<br />
romandaki Sir Claude’dan oldukça<br />
farklı. Bunun oyunculukta daha<br />
önce hiç yaşamadığım bir deneyim<br />
olacağını hissettim. Julie (Julianne<br />
Moore) ile birlikte çalışma fırsatı<br />
da beni çok heyecanlandırdı<br />
doğrusu. Ama henüz Maisie’yi<br />
kimin oynayacağı belli değildi.<br />
Onu canlandıracak oyuncu hayati<br />
öneme sahipti, çünkü film onun<br />
etrafında dönüyor. Sonra New<br />
York’ta Onata (Aprile) ile tanıştılar.<br />
Onata, hem güçlü, hem de kırılgan<br />
yapısıyla aradığımız oyuncuydu.<br />
Çocuk oyuncular büyük<br />
Alexander<br />
Skarsgård<br />
11 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
yaştaki oyuncuların minik birer<br />
kopyasıdır çoğunlukla. Çok iyi<br />
prova yapmış, mesela ağlaması<br />
gerektiğinde hemen ağlayabilen...<br />
Sorun da burada işte. Çok<br />
haklısınız. Hollywood’daki bazı<br />
çocuk oyuncularla karşılaştığımda<br />
hissettiğim tam olarak bu.<br />
Bazılarının oyunculukta benden<br />
fazla deneyimi var neredeyse.<br />
“Şekerim, daha altı yaşındasın<br />
sen. Normalde büyükannenin<br />
adını bile bilmiyor olman gerekir”<br />
diyesim geliyor onlara. Ebeveynleri<br />
de genellikle bilinçaltlarına baskı<br />
yapıyor. Kendimden biliyorum,<br />
İsveç’te çocuk oyuncuydum, ama<br />
bu baskı hiç hoşuma gitmediği için<br />
13 yaşındayken bu işi bıraktım.<br />
Her yerde tanınmak da hiç<br />
hoşuma gitmemeye başlamıştı.<br />
Babam ise, kendisi de oyuncu<br />
olduğundan bütün bunları anladı<br />
ve beni destekledi. Bana “Bu işi<br />
kendin için yapıyorsun, başka<br />
kimse için değil. Tutkun yoksa,<br />
değmeyeceğini düşünüyorsan,<br />
başka bir şey yap” dedi. Bence bu<br />
çok önemli. Çocukların<br />
sırf anne-babalarını veya<br />
menajerlerini memnun<br />
etmek için, bazen hiç<br />
hoşlarına gitmese de bu işi<br />
yapmaları beni gerçekten<br />
üzüyor. Ama Onata çok<br />
başka. Annesi Val, onun<br />
ayaklarının yere basmasını<br />
sağlıyor.<br />
Sizin çocuğunuz var mı?<br />
Hayır, yok. Ama benden küçük<br />
yedi kardeşim var, bu yüzden<br />
de etrafta çocukların olmasına<br />
alışkınım.<br />
Peki bir babayı canlandırmak<br />
nasıldı?<br />
Çok eğlenceli, ama benim için<br />
farklı bir duygu. Lincoln ilginç bir<br />
karakter bence. Çocuk onun değil,<br />
bunu istemeyen ve beklemeyen<br />
biri. Filmin başında onu bir nevi<br />
‘kaybolmuş’, kendine hiç dikkat<br />
etmeyen biri olarak görüyoruz.<br />
Bence yetenekli ve akıllı, ama çok<br />
hırslı değil. Susanna “Çocuğumun<br />
velayetini kaybetmek üzereyim,<br />
benimle evlenir misin?” deyince<br />
nezaketen bunu kabul ediyor.<br />
Ama sonra kadın gidince bakıma<br />
muhtaç bir çocukla yalnız kalıyor.<br />
Tuhaf bir durum. Sonra bu minik<br />
çocuğu sevmeye başlaması, ilk kez<br />
birinin bakımını üstlenmesi güzel<br />
bir hikaye. Bu süreçte büyüyor ve<br />
olgunlaşıyor. ❏<br />
12 www.mybilet.com
ÇOCUKLARIM İÇİN BAKICIYA<br />
İHTİYAÇ DUYMUYORUM<br />
Hollywood’un kızıl saçlı güzel yıldızı Julianne Moore, özel hayatında ev<br />
işlerini ve iki çocuğunun bakımını kendisi üstleniyor. 53 yaşındaki ünlü<br />
oyuncu, bu hafta gösterime giren ‘Arada Kalan’ adlı filmde ise rock yıldızı<br />
ilgisiz bir anneyi canlandırıyor Çeviri: Begüm Yılmaz<br />
Julianne Moore, Julie Anne<br />
Smith olarak 3 Aralık 1960’ta<br />
Amerika’da doğdu. Sinema<br />
Oyuncuları Derneği’ne<br />
(SAG) kayıt olurken, adının çeşitli<br />
varyasyonlarının bile önceden<br />
alınmış olması nedeniyle iki adını<br />
birleştirdi ve babasının ikinci ismi<br />
olan ‘Moore’u da kendine soyadı<br />
olarak seçti. Askeri yargıç olan<br />
babasının mesleği gereği 18 yaşına<br />
kadar 23 kez taşınmak zorunda<br />
kalan Moore, dokuz farklı okula<br />
gitti. Verdiği röportajlarda kendini<br />
bir yere ait hissedememenin ne<br />
denli zor olduğuna dikkat çeken<br />
Moore, “Çok sık yer değiştirmek<br />
okul çağında bir çocuğu güvensiz<br />
bir birey haline dönüştürebiliyor<br />
ve arkadaşlık ilişkilerinde sorunlar<br />
yaşamasına sebep olabiliyor.<br />
Fakat tüm bu zorluklara<br />
rağmen, bu gezgin yaşam tarzı<br />
ileride kariyerinize katkıda<br />
bulunabiliyor. Ne kadar çok<br />
gezerseniz karakteriniz de o yönde<br />
şekillenebiliyor” diyor. Boston’a<br />
taşındıktan sonra bir yere kök<br />
salmaya yavaş yavaş alışan Moore,<br />
Gösteri Sanatları Bölümü’nden<br />
mezun olduktan sonra New York’a<br />
gitti. Her ne kadar ilk yönetmeni<br />
ona kızıl saçları yüzünden özellikle<br />
SİNEMA<br />
Julianne Moore<br />
13 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
tiyatroda bazı rolleri alamayacağını<br />
söylemiş olsa da, kısa sürede<br />
canlandırdığı rollerle entelektüel<br />
çevre tarafından tanınan bir yüz<br />
olmayı başardı.<br />
Özel hayatımı ihmal ettim<br />
‘The Edge of Night’, ‘As The<br />
World Turns’, ‘Outstanding<br />
Ingénue Daytime’ gibi televizyon<br />
dizilerinde bir süre rol alan ünlü<br />
oyuncu, 1990 yılında John<br />
Harrison’un yönetmenliğini<br />
üstlendiği ‘Korku Günleri’ (Tales<br />
from the Darkside: The Movie)<br />
adlı filmle beyazperdeye geçiş yaptı.<br />
1993’de oyunculuk kariyerinin<br />
dönüm noktası olan ‘Kaçak’ (The<br />
Fugitive) adlı filmde Harrison Ford<br />
ve Tommy Lee Jones ile oynama<br />
fırsatını buldu. 1995 yılında henüz<br />
22 yaşındayken evlendiği ve altı yıl<br />
evli kaldığı aktör eşi John Gould<br />
Rubin’den boşandı. Özel hayatı<br />
hakkında basına karşı mesafeli<br />
duran Moore, o dönemde Daily<br />
Mail Online’a vermiş olduğu<br />
bir röportajda, “20’li yaşlarımı<br />
çoğunlukla mesleğime konsantre<br />
olarak geçirdim ve bu süreçte özel<br />
hayatımı ihmal ettim. Fakat özgür<br />
kaldıktan sonra gerçekten ‘kendime<br />
ait bir hayat’ istediğimi anladım”<br />
diyor. 1996’da Sundance Film<br />
Festivali’nde jüri üyeliği yapan<br />
güzel yıldız, başrollerini Anthony<br />
Hopkins ile paylaştığı, ünlü<br />
ressam Pablo Picasso’nun hayatını<br />
konu alan ‘Picasso ile Yaşamak’<br />
(Surviving Picasso) adlı filmde rol<br />
aldı. 1997 yılında Amerika’nın<br />
dahi yönetmenlerinden Paul<br />
Thomas Anderson’un genç yaşta<br />
çekmiş olduğu ‘Ateşli Geceler’<br />
(Boogie Nights) filminde gösterdiği<br />
performansla ‘En İyi Yardımcı<br />
Kadın Oyuncu’ dalında Oscar’a<br />
aday gösterildi. Coen Kardeşler'in<br />
efsane filmi ‘Büyük Lebowski'de<br />
(The Big Lebowski) Jeff Bridges<br />
ile başrolü paylaşan Moore,<br />
14 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
filmde zengin bir<br />
adamın histerik kızını<br />
canlandırıyordu.<br />
Çekimler<br />
tamamlandığında oğlu<br />
Caleb Freundlich’e<br />
bir aylık hamileydi.<br />
2002 yılında rol aldığı<br />
filmlerden ‘Cennetten<br />
Çok Uzakta’ (Far From<br />
Heaven) adlı filmde<br />
ise kızı Liv’e 4 aylık<br />
hamile olan Moore,<br />
canlandırdığı Cathy<br />
Whitaker karakteriyle<br />
üç yıl sonra yeniden<br />
‘En iyi Kadın Oyuncu<br />
Dalında’ Oscar’a aday<br />
gösterilmişti.<br />
Her şey bir insanı<br />
sevmekle başlıyor<br />
Ünlü oyuncu, 2003<br />
yılında çocuklarının<br />
babası olan, kendisinden<br />
on yaş küçük yönetmensenarist<br />
Bart Freundlich<br />
ile evlendi. 1996’da ‘The<br />
Myth of Fingerprints’<br />
filminin setinde tanışan<br />
ve ilk görüşte birbirlerine<br />
aşık olan çift uzun bir<br />
süre Manhattan’da yaşadı.<br />
Normal bir aile yaşantısı<br />
sürdürdüklerini belirten çift,<br />
çocukları için bakıcıya ihtiyaç<br />
duymuyor, alışveriş ve yemek<br />
dahil tüm ev işlerini kendileri<br />
yapıyor. Güzel yıldız, “İş ve<br />
aile hayatınızdaki dengeyi nasıl<br />
kuruyorsunuz?” sorusuna ise<br />
“Bunun cevabını bilmiyorum,<br />
sadece deniyoruz. Aile hayatımızın<br />
en önemli parçası ve aslında her<br />
şey bir insanı sevmekle başlıyor”<br />
cevabını veriyor. Başarılarla dolu<br />
oyunculuk kariyerinin yanı sıra<br />
çocuk kitabı yazarlığı da yapan<br />
ünlü aktrisin kendi çocukluk<br />
deneyimlerinden ilham alarak<br />
yazdığı ‘Çilli Begonya’ (Freckleface<br />
Strawberry) serisi çocuklara<br />
“Engelleri aşın” mesajını veriyor.<br />
Çocukların kendi problemlerini<br />
kendi başlarına çözmeleri<br />
gerektiğine dikkat çeken Moore,<br />
Eylül ayında seriden ayrı olarak<br />
çıkardığı ‘My Mom is a Foreigner,<br />
But Not to Me’ adlı kitabında ise<br />
farklı milletten olan bir anneyle<br />
büyümeyi anlatıyor. ❏<br />
2013<br />
2013<br />
2013<br />
2003<br />
2002<br />
1988<br />
1997<br />
ÖDÜLLERİ<br />
Altın Küre - En İyi Aktris Ödülü, Game<br />
Change<br />
Sinema Oyuncuları Derneği Ödülü (SAG) -<br />
En Göze Çarpan Kadın Oyuncu Performans<br />
Ödülü, Game Change<br />
Primetime Emmy Ödülleri - En İyi Kadın<br />
Oyuncu Ödülü, Game Change<br />
Berlin Uluslararası Film Festivali - ‘En iyi Kadın<br />
Oyuncu’ Gümüş Ayı Ödülü, Saatler (The Hours)<br />
Venedik Film Festivali - ‘En iyi Kadın<br />
Oyuncu’ Volpi Kupası, Cennetten Çok<br />
Uzakta (Far From Heaven)<br />
Daytime Emmy Ödülleri - En Göze Çarpan<br />
Oyuncu Performans Ödülü, As the World<br />
Turns<br />
AFI Ödülü – En İyi Kadın Oyuncu, Oscar and<br />
Lucinda<br />
15 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
PİŞMANLIKLA<br />
YÜZLEŞME<br />
Faysal<br />
Soysal<br />
Üç Yol, 1990'lı yıllarda Avrupa'nın göbeğinde, Bosna-Hersek'te yaşanan savaş<br />
yıllarına ayna tutuyor. Türk Sineması’nda, Ömer Kavur ve Atıf Yılmaz’ın ilk<br />
filmlerinden sonra sürrealist filmlere rastlanmadığını belirten senarist-yönetmen<br />
Faysal Soysal, sürrealist bir çalışmayla izleyiciye sesleniyor Röportaj: Begüm Yılmaz<br />
Kısa filmleriniz ‘Yasak<br />
Rüya’ ve ‘Kayıp Zaman<br />
Düşleri’nde, ‘Üç Yol’da<br />
da olduğu gibi geçmiş<br />
ve şimdiki zaman arasındaki<br />
geçişleri ‘rüya’ ve ‘hayal’<br />
metaforlarıyla verdiğinize tanık<br />
oluyoruz. ‘Üç Yol’u bu özellikleri<br />
açısından sürrealist bir film<br />
olarak nitelendirebilir miyiz?<br />
Evet. Ömer Kavur ve Atıf<br />
Yılmaz’ın ilk filmlerinden sonra<br />
sürrealist film örneklerine Türk<br />
sinemasında pek rastlanmadı.<br />
Ancak Fransa’daki gibi bir<br />
‘sürrealist sinema akımı’ da<br />
olmadı. Modern dönemde insanlar<br />
ucuzculuğu ve kolaycılığı tercih<br />
ediyor. O kadar meşguller ki bir<br />
şeylerle. Kafalarını kaldırıp derin<br />
derin bir resme, bir filme bakmaya<br />
vakitleri yok. Benimkisi bu yönüyle<br />
biraz nostaljik, biraz da demode<br />
bir yapı olarak algılanabilir.<br />
Duyguların ve inançların bir<br />
gün gelip daha değerli olacağına<br />
inanan insanların var olduğunu<br />
biliyorum. Bu bir rüya... İşte ben<br />
bu rüyanın hakikatini resmetmek<br />
istiyorum. Sadece sürrealist, sadece<br />
şiirsel, sadece rüya sineması olarak<br />
sınırlandırmak doğru değil.<br />
Bünyamin hikayede beni temsil<br />
ediyor<br />
Yarı Boşnak yarı Sırp bir<br />
psikolog ile Batmanlı bir şairin<br />
aşk hikayesi ekseninde gelişen<br />
filmin alt metninde ‘Yusuf ile<br />
17 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
FAYSAL SOYSAL KİMDİR?<br />
Yönetmen, şair ve çevirmen olarak tanınan<br />
Faysal Soysal 1979 yılında Batman’da doğdu.<br />
Eczacılık fakültesinden mezun olduktan<br />
sonra ‘Türk Şiiri’ ve ‘Sinema Yönetmenliği’<br />
bölümlerinde yüksek lisans yaptı. Ulusal ve<br />
uluslararası festivallerde ödül alan altı kısa<br />
film çalışmasına imza atan Soysal, 2010’dan<br />
beri Yeryüzü Doktorları Derneği’nin tanıtım<br />
ve medya ilişkilerini yürütüyor ve sivil<br />
toplum kuruluşlarında gönüllü olarak görev<br />
alıyor.<br />
Züleyha’ hikayesinin modern bir<br />
yorumuna rastlıyoruz. Fakat bu<br />
sefer anlatılanları Yusuf’un değil<br />
de Bünyamin’in gözünden izliyor<br />
ve kendi iç hesaplaşmasına tanık<br />
oluyoruz. Bu yer değişiminin<br />
sebebi nedir?<br />
Her ne kadar İran Sineması’ndaki<br />
sadeliği ve hayata ayna tutuşu<br />
seviyor olsam da esas büyülü ve<br />
güçlü gördüğüm aslında Rus<br />
Sineması’dır. Davshenko’dan<br />
başlayan, Tarkovski, Parajanov,<br />
Losiliani, Sakurov’un sinemasındaki<br />
imgeleri daha şairane bulurum.<br />
Bu yüzden de, “Bir hikaye<br />
anlatacaksam bu benim hikayem<br />
olmalı ve farklı katmanları olmalı”<br />
diyerek Bünyamin üzerinden yola<br />
çıktım. Zira o kenarda unutulan bir<br />
kahramandı.<br />
Bu filmde kendi hikayenizi mi<br />
anlattınız?<br />
Aslında beni, yani şairi temsil<br />
ediyor hikayede. Yusuf yine o<br />
kemal ve güzelliğiyle kusursuz<br />
olarak duruyor. İnsanoğlunun<br />
kendi içindeki kavgalarını, iç<br />
çekişmelerini, günah ve tövbelerini<br />
Yusuf ile anlatamazdım. Zira o<br />
ulaşılması gereken doruk, ama<br />
Bünyamin benim gibi... Kusurlu,<br />
inatçı, kıskanç, idealist, dünyayı<br />
kelimeleriyle değiştirmek isteyen bir<br />
şair.<br />
Bünyamin, toplu mezarlarla<br />
karşılaştıktan sonra kendisine<br />
ve zamana karşı yabancılaşıyor.<br />
Rüyalarında kendisini Yusuf<br />
olarak görüyor ve kendi<br />
kuyusunu arıyor. Buradan<br />
hareketle yaşamın tekdüzeliği<br />
altında günümüz insanının<br />
kendine olan kayıtsızlığına mı<br />
18 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
dikkat çekmek istediniz?<br />
Bir o, bir de başkası olma<br />
problemi. Aslında gerçek hayatta<br />
hepimizi birilerine benzemek<br />
isteriz, ama bunu gizleriz. Rüyalar<br />
bu gerçeği gizlemez. Bünyamin<br />
zaten çocukluğundan beri Yusuf’u<br />
kıskanıyor. Yusuf’un sevdiği kızın<br />
ölümüne sebep olmuş. Babası<br />
sürekli Yusuf’u kollamış. Düşen<br />
Zeliha’nın yerine başka bir Züleyha<br />
arıyor Yusuf’u... Rüyaların tam<br />
olarak karşılığı bu. Toplu mezar<br />
arama oradan ceset çıkarma<br />
bile aslında bir yönüyle kuyuda<br />
Yusuf’un kaderini arama, yani<br />
Züleyha’yı bulma gayesi.<br />
Toplu mezar sahnelerinin<br />
çekimlerini nasıl<br />
gerçekleştirdiniz?<br />
Bizim başvuru yaptığımız sene<br />
Sırplar da Birleşmiş Milletler’den<br />
basının toplu mezarlarda çekim<br />
yapmasını engelleyebilmek için<br />
bir karar çıkartmış. Haliyle<br />
gerçek bir toplu mezar çekiminin<br />
yolu kapanmış oluyordu bize.<br />
Yılmadık. Uluslararası Kayıp<br />
Kişiler Komisyonu’ndan (ICMP)<br />
bir İngiliz uzmanla, Ian Hudson’la<br />
çalıştık. Türkiye’den orijinale<br />
yakın kemik ithal ettik. Onları<br />
parçaladık ve kazdığımız toplu<br />
mezara gömdük. Ancak iç tarafta<br />
kullanılan 63 adet numaralı kemik,<br />
yeni bulunmuş bir toplu mezardan<br />
çıkarılmıştı. Onu nasıl çektiğimizi<br />
söylemeyelim. Orası biraz sır.<br />
Filmde kadın intiharları,<br />
sular altında kalma ve kültürel<br />
hazinesini yitirme tehlikesi<br />
altında olan Hasankeyf ilçesi<br />
gibi sosyolojik olaylara da çeşitli<br />
göndermelerde bulunuyorsunuz.<br />
Bunun izleyici üzerinde<br />
nasıl bir algı yaratacağını<br />
düşünüyorsunuz?<br />
Bunlar yaşadığım coğrafyanın<br />
var olan gerçekleri. Bunlara<br />
kayıtsız kalamazdım. Malabadi,<br />
Mostar, Hasankeyf, Poçitel, kadın<br />
intiharları, savaş sonrası intiharlar,<br />
sular altında kalacak olan mezarlar<br />
ve Bosna’daki toplu mezarlar aslında<br />
iç içe geçmiş farklı uzunlukta<br />
bedenleri andırıyorlar. Ben bunları<br />
bir bütün olarak görüyorum. ❏<br />
19 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
Tuna Kiremitçi<br />
tuna.kiremitci@mybilet.com<br />
Buraya kadar<br />
dostum<br />
Superbad tayfasının yeni filmi<br />
‘Buraya Kadar’, insana ilk<br />
bakışta bizim ‘İşler-Güçler’<br />
dizisini hatırlatıyor. Hatta<br />
başroldeki James Franco ile Ahmet<br />
Kural’ın benzerliği bile dikkat<br />
çekici.<br />
Aktörlerin gerçek isimleriyle<br />
oynayarak kendi kendilerini<br />
acımasızca hicvetmeleri, yan<br />
rollerdeki meşhurların da geyiğe<br />
katılmaları, sanatçı tayfasını<br />
iğneleyici sahneler falan, tam<br />
bir ‘İşler-Güçler’ ya da ‘Leyla ile<br />
Mecnun’ kafası.<br />
Tabii aynı kafanın daha özgür,<br />
hatta zincirinden boşanmış, açık<br />
bir kültürde yeşermiş hali bu. Sivri,<br />
pervasız, hatta münasebetsiz espriler<br />
gırla. Kendi kendiyle alay eden bir<br />
maçoluk… Tam bugünkü genç<br />
izleyicinin seveceği türden!<br />
Tabii Superbad’in daha büyük<br />
imkânlarla ve daha mesaj kaygılı bir<br />
kafayla yapılmış hali de denilebilir.<br />
Filmin özeti şu: Bir grup çiçeği<br />
burnunda, şımarık ve bencil<br />
Hollywood meşhuru, bir partide<br />
çılgınca eğlenirken kıyamet<br />
kopuyor.<br />
21 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
Evet, bildiğimiz kıyamet. Resmen<br />
mahşer günü…<br />
Dünyanın sonu üzerine grotesk<br />
komedi denemesi<br />
Partidekilerin çoğu hemen telef<br />
olduktan sonra altı eleman, partinin<br />
verildiği evde mahsur kalıyor.<br />
Durum kötüye gittikçe başlıyorlar<br />
kendi karakter defolarıyla tek tek<br />
yüzleşmeye.<br />
Hollywood filmlerinde çokça<br />
gördüğümüz ‘Kapalı Kutu’ diye bir<br />
senaryo biçimi var. Özetle, bir grup<br />
kel alaka tip kendi istekleri dışında<br />
bir yerde mahsur kalır ve olaylar<br />
gelişir.<br />
Söz konusu arızalı bir asansör de<br />
olabilir, Lost’taki gibi esrarengiz bir<br />
ada da. Önemli olan karakterlerin<br />
oradan çıkamaması ve aralarındaki<br />
çatışmalar.<br />
‘Buraya Kadar’, işte bu mantığın<br />
iyice abartılmış, acımasızca<br />
komikleştirilmiş hali. Dünyanın<br />
sonu üzerine grotesk komedi<br />
denemesi de denilebilir.<br />
Kıyamet günü, Hıristiyanlık,<br />
cennet-cehennem, Tanrı’nın<br />
varlığı, iyilik ve kötülük gibi süper<br />
ciddi kavramlar üzerinde sulu<br />
sepken bir komedi yapmaksa, ancak<br />
‘Superbad’ tayfasından beklenirdi<br />
zaten!<br />
Gerçi bir yerden sonra sürpriz<br />
yapıp ‘kemale erme’ üzerine,<br />
söyleyecek sözü olan bir öyküye<br />
22 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
dönüşerek ayaklarını basacak bir<br />
zemin buluyor. Başta 12 yaşındaki<br />
oğlan çocukları gibi davranan<br />
elemanlar şartların zorlamasıyla<br />
olgunlaşarak bencilliklerinden,<br />
şımarıklıklarından kurtulmaya<br />
çalışıyorlar.<br />
Zaten Hollywood’un bayıldığı<br />
(aslında ta kadim anlatılara dayalı)<br />
bir diğer öykü türü de, karakterlerin<br />
olgunlaşmasıyla ilgili olanlardır.<br />
‘Buraya Kadar’ bununla ‘Kapalı<br />
Kutu’ stilini vahşice birleştirerek<br />
özgün bir film yapmayı, saçma<br />
Başta 12 yaşındaki oğlan çocukları<br />
gibi davranan elemanlar şartların<br />
zorlamasıyla olgunlaşarak<br />
bencilliklerinden, şımarıklıklarından<br />
kurtulmaya çalışıyorlar<br />
sapan bir şekilde de olsa gayet güzel<br />
başarmış arkadaşlar!<br />
Doğruya doğru: Aslında filmde<br />
verilen mesaj daha az mahir ellerde<br />
komedinin canına okuyabilirmiş.<br />
Ama vaaz vermenin kıyısına kadar<br />
gelip son anda nanik yaparak işin<br />
içinden çıkmışlar.<br />
Recep İvedik sevenler için cazip<br />
Şahsen ‘The Simpsons’un gerçek<br />
insanlarla çekilmiş versiyonunu<br />
izlermiş gibi hissettim kendimi. O<br />
mizah anlayışını seven bencileyin<br />
faniler için, her türlü eğlenceli.<br />
Fırlama, anasının gözü, hem<br />
kendiyle hem de izleyiciyle kafa<br />
bulan bir öyküden bahsediyoruz.<br />
Daha da önemlisi, böyle bir<br />
mizaha hayat şansı verecek kadar<br />
özgürleşmiş, özgüveni yüksek bir<br />
kültürde anlatılan bir öyküden.<br />
Tabii ki herkese göre olduğunu ya<br />
da ailece rahat rahat izlenebileceğini<br />
falan söyleyemeyiz. Ama ‘Recep<br />
İvedik’ sevenlerle ‘The Simpsons’<br />
hayranlarını aynı karanlık salonda<br />
buluşturabilecek kadar da matrak.<br />
Hani kaba-saba ama sevimli<br />
ergenlerle muhabbet etmekten<br />
bazen zevk alır ya insan, işte aynen<br />
o hesap! ❏<br />
23 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
Sevim Gözay<br />
sevim.gozay@mybilet.com<br />
SİNEMA BİR TÖRENDİR,<br />
BİR AYİNDİR<br />
Mario Levi ile<br />
‘Yerçekimi’ seansı:<br />
Merhaba. Artık sizler için her hafta sürpriz bir ismi sinemaya davet edeceğim<br />
ve onun sinema kültürünü-alışkanlıklarını ve hatta sırlarını öğrenmeye<br />
çalışacağım. İlk konuğum, bugünlerde son romanı ‘Sana Pandispanya<br />
Yaptım’ ile ‘çok satanlar’ raflarında görülen ünlü yazar Mario Levi. Kendisiyle,<br />
vizyonun ses getiren filmi ‘Yerçekimi’ni (Gravity) izlemek üzere buluştuk ve<br />
kahvelerimizi içerken sinemadan konuştuk:<br />
Merhaba Mario Levi, filme<br />
bir saat var ve kayıttayız.<br />
Merhaba Sevim! Bu<br />
randevu bana nasıl<br />
hissettirdi, biliyor musun?<br />
Nasıl?<br />
14-15 yaşlarındayım ve ilk<br />
defa bir kızla buluşup sinemaya<br />
gidiyorum!<br />
Aa, işte bu çok tatlı! Sinema<br />
randevusu daima heyecan demek<br />
değil mi?<br />
Hem de nasıl! Sinema bir<br />
törendir, bir ayindir. Sinemaya<br />
gitmeden önce karşılıklı oturup<br />
kahve içiyoruz şimdi mesela. Bu çok<br />
hoş. Benim kültürümdeki sinema<br />
da böyledir. Bir önceki kitabım<br />
‘İçimdeki İstanbul Fotoğrafları’nda<br />
25 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
hatırı sayılır bir bölüm<br />
var sinemayla ilgili. Uzun<br />
yıllar önemli olan hep şu<br />
oldu benim için; bir filme<br />
gidilmez, sinemaya gidilir.<br />
Bu benim aldığım bir<br />
terbiyedir aynı zamanda.<br />
Annemle babamın<br />
sinemaya kombine<br />
biletleri olurdu. 60’lı yıllar ve ben<br />
çocuğum. İki sinema için alınan<br />
kombine biletleri hatırlıyorum. Biri<br />
Osmanbey’deki Site Sineması, öteki<br />
Nişantaşı’ndaki Konak Sineması.<br />
Çok orta halli bir aileydik. Zaman<br />
zaman evin kirasının bile biraz<br />
zor ödendiği dönemlerdi. Ama o<br />
kombine biletler alınırdı.<br />
Sinemadan taviz yok?!<br />
Yok. Çatışma ise şu: Annem,<br />
film başlamadan en az yarım<br />
saat önce sinemada olmak ister.<br />
Babam sıkılır, elinden gelse ışıklar<br />
söndüğünde sinemaya girmek<br />
ister. Tartışma bu! Annemin orada<br />
göreceği arkadaşları var çünkü...<br />
Onlarla konuşulacak, bir hafta<br />
önceki filmin kritiği yapılacak.<br />
Kritik derken, “Liz Taylor’un<br />
giysisi iyi miydi, değil miydi?”<br />
mesela...<br />
Oo, Hollywood magazini<br />
yapıyorlar… Peki ya sizin sinema<br />
maceranız?<br />
Pazarları bana ait saatler vardı.<br />
Pazar sabahları 11.00 matinesi.<br />
Babamla sinemaya gidiyoruz.<br />
Beyoğlu sinemalarını keşfettiğim<br />
zamanlar ve aynı zamanda<br />
babamla yaşadığım ortak saatler. O<br />
dönemden sonra hiç o kadar yakın<br />
olmadım babamla...<br />
Hangi yaş aralığı bu?<br />
9-14 yaşlarım. Nerelere<br />
giderdik? Emek Sineması, Rüya,<br />
Yeni Ar… İki tür film izlenirdi;<br />
kovboy filmleri ve savaş filmleri…<br />
Öncesinde ise İnci Pastanesi’ne<br />
gidilir, profiterol yenirdi. Veya<br />
bazen de, fare şeklinde, içi<br />
çikolatalı küçük pastalardan…<br />
Hatırladığınız iki film desem?<br />
‘Ben-Hur’ ve ‘Spartacus’. İkisini<br />
de sinemada izledim o yıllarda.<br />
Ya Türk sineması?<br />
Türk sineması eğitimimi<br />
annemle aldım tamamen.<br />
Şişli Sıracevizler’deki Kervan<br />
Sineması. Orada sadece yerli<br />
filmler oynatılırdı. Mendil ıslatan<br />
filmler…<br />
O dönemden unutamadığınız<br />
bir film?<br />
Sadri Alışık-Ayla Algan, ‘Ah<br />
Güzel İstanbul’…<br />
Hâlâ hatırımdadır.<br />
Favori sinemanız<br />
ve seansınız?<br />
Şişli’deki Kent<br />
sineması, Cumartesi<br />
17.00 seansı. Ergenlik<br />
zamanlarımız.<br />
Kızlar için gidiyoruz<br />
sinemaya! Ama<br />
çıktığımız kızlar<br />
değil henüz. Geçen<br />
hafta gördüğümüz kız mesela,<br />
tekrar gelecek mi? Ya da görüp<br />
beğendiğimiz kız… Göz göze<br />
gelecek miyiz onunla? Kızla gitmek<br />
ise çok daha farklı…<br />
Nasıl farklı?<br />
Kızla gitmek ‘çıkmak’ demek.<br />
Çıkmanın başlangıcı… Sinemaya<br />
gidildikten sonrası da var tabii.<br />
Paramıza göre ne yapardık, hemen<br />
açıklayayım. Şişli-Nişantaşı-<br />
Taksim-Elmadağ arası bir yerdeyiz.<br />
70’li yıllar. Paramız varsa, kızı<br />
davet edebileceğimiz en prestijli yer<br />
Harbiye’de açılan Pizza Pino. Biraz<br />
daha paramız varsa, Nişantaşı’ndaki<br />
İlyas Et Lokantası. Daha daha<br />
paramız varsa, Pub Divan! Hiç<br />
paramız yoksa da (orada da şans<br />
denenebilir!) sandviççiye gidilir ve<br />
26 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
sosisli sandviç yenirdi. O da bir<br />
jesttir…<br />
Harika! En çok kiminle<br />
gitmişsinizdir sinemaya?<br />
Saint Michel Lisesi’ndeki<br />
arkadaşlarımla ve anne babamla...<br />
Ama üniversite yıllarımda tek<br />
başıma da çok gittim. Özellikle<br />
İstanbul Film Festivali. Sinema<br />
Günleri’ydi o zamanki adı.<br />
Tercih yapmanız gerekse<br />
günümüz sineması mı, klasikler<br />
mi?<br />
Benim için klasikler. Çünkü<br />
onlarda daha çok hikaye var…<br />
Son yıllarda izleyip hayran<br />
olduğunuz filmler çıkıyor mu?<br />
Arada çıkıyor tabii, ‘Okuyucu’<br />
(Reader) mesela. Her filmini<br />
merakla beklediğim yönetmenler<br />
de var... Mesela Coen Kardeşler,<br />
mesela Woody Allen’ın filmleri<br />
hâlâ! Mesela Michael Haneke…<br />
Türk yönetmenlerden<br />
favorileriniz?<br />
Nuri Bilge Ceylan’ı çok<br />
seviyorum. Reha Erdem, çok<br />
önemsediğim bir yönetmen.<br />
Eski kuşaktan kimler var?<br />
"Jean Seberg.<br />
O benim için<br />
güzelliğin<br />
tarifidir" diyor<br />
yazar Mario Levi<br />
Şahsen tanışma bahtına erdiğim<br />
ve ne yazık ki çok genç yaşta<br />
kaybettiğimiz Ömer Kavur. Sonra<br />
Atıf Yılmaz… Bu iki yönetmen<br />
benim için çok önemli. Metin<br />
Erksan sonra, Türk sinemasının<br />
kilometre taşlarından biridir ve en<br />
az Yılmaz Güney kadar önemlidir.<br />
Ve ‘Yorgun Savaşçı’, Halit Refiğ…<br />
Favori aktör ve aktristiniz<br />
kimler, dünya sinemasından?<br />
Kadınlarım kalabalıktır... Bir<br />
kere Romy Schneider. İkincisi,<br />
Catherine Deneuve. Üçüncüsü,<br />
Faye Dunaway. Dördüncüsü,<br />
Julie Christie. Ve bütün bunların<br />
yanında, aktrisliğiyle değil ama<br />
yüzüyle benim bir numaram…<br />
Fransız sinemasında çok boy<br />
göstermiş olan Amerikalı, Jean<br />
Seberg. Benim için güzelliğin<br />
tarifidir o… Günümüz sinemasında<br />
ise Scarlett Johansson’u çok<br />
beğeniyorum. Ve Penélope Cruz.<br />
Ve Meg Ryan. Erkekleri de<br />
hatırlayacağım, dur…<br />
Ha ha ha, peki! Sinemayı neden<br />
bu kadar seviyoruz ki acaba?<br />
Hayale duyulan ihtiyaç... Galiba<br />
sinemanın en önemli özelliği bu.<br />
Dar zamanlarda “İmdat” diye<br />
sarıldığınız filmler var mı?<br />
Son zamanlarda bana böyle<br />
hissettiren film, Woody Allen’ın<br />
‘Paris’te Gece Yarısı’. Gülmek için<br />
seyrettiğim ise Peter Sellers’tır. Bir<br />
de Fransız ekolünden gelenlerin<br />
bileceği Louis de Funés. Ona da<br />
bayılırım.<br />
Bugüne kadar sinemada<br />
başınıza gelen en tuhaf şey?<br />
Sinema Günleri zamanı, akşam,<br />
Osmanbey Gazi Sineması’na<br />
yakın bir yerdeyim. Birden karar<br />
verdim, sinemaya gideceğim.<br />
Amerikalı bağımsız yönetmen<br />
John Cassavetes’in bir filmi var.<br />
Tam gişeye yaklaştım, genç, hoş<br />
bir kadın... Ve diyor ki, “Bir bilet<br />
fazlam var”... Olur dedim, gişeden<br />
alacağıma sizden alayım, ne fark<br />
eder? Aldım. İnanamayacaksın ama<br />
salonda bizden başka hiç kimse<br />
yok! Tanışmıyoruz etmiyoruz,<br />
yan yana oturduk, filmi seyrettik,<br />
Allahaısmarladık deyip ayrıldık.<br />
Beni durduran bir şey oldu<br />
çünkü… Kızın alyansı vardı!<br />
Yüzünü hiç hatırlamıyorum. Ama<br />
bu bir anı olarak bende yer etti.<br />
Romanlarınız sinemaya<br />
uyarlanacak olsa, ilk 3<br />
sıralamanız nasıl olur?<br />
İlk tercihim, ‘Karanlık Çökerken<br />
Neredeydiniz?’ İkincisi, ‘Lunapark<br />
Kapandı’. Üçüncüsü ise, ‘İstanbul<br />
Bir Masaldı.’<br />
İşte böyle sevgili MyBilet severler.<br />
Sohbete doyamadık ama zaman<br />
hızlı geçiyor ve Mario Levi’yle 19.00<br />
seansındaki yerlerimizi alıyoruz.<br />
Işıklar yavaşça sönüyor, 3D gözlükler<br />
takılıyor ve kendimizi Yerçekimi’ne<br />
bırakıyoruz. Haftaya yeni bir<br />
vizyon seansında, sürpriz bir isimle<br />
buluşmak üzere. İyi seyirler. ❏<br />
27 www.mybilet.com
TİYATRO<br />
Bitmeyen çelişkiler<br />
Alman yazar Patrick Süskind'in pek çok dilde oynanan oyunu ‘Kontrabas’,<br />
Devlet Tiyatrosu yorumuyla Küçük Sahne’de. Bu tek kişilik oyunda, bir<br />
müzisyen üzerinden toplumun, bireyin, müziğin, cinselliğin, hiyerarşinin ve<br />
daha pek çok şeyin dedikodusu yapılıyor<br />
Belgin Elçioğlu<br />
belgin.elcioglu@mybilet.com<br />
Patrick Süskind’i severiz. Hem<br />
de çok… İşte tam da bu<br />
yüzden, bayağı bir süre ara<br />
verdiğim tiyatro izlemeye<br />
yeniden başlamak için ilk tercihim<br />
‘Kontrabas’ oldu. Dünyanın en<br />
çok satan kitabı ‘Koku’nun yazarı<br />
Süskind bu ilk oyununu 1980’de<br />
yazmış. Tatlı tatlı okunan, kırk<br />
küsur sayfalık minicik bir kitap bu.<br />
Yazarımız kendisi hakkında verdiği<br />
kısacık bilgide kontrbas değil,<br />
piyano çalmasını bildiğini söylemiş.<br />
Buna karşın bu enstrümanla ilgili<br />
bu kadar ayrıntıyı nasıl bir araya<br />
getirdiği ise bizler için tam bir<br />
muamma doğrusu.<br />
Ülkemizde 1992’den beri<br />
oynanan bu tek kişilik oyunun<br />
yönetmeni ve oyuncusu Metin<br />
Belgin, bir röportajında kontrbas<br />
çalmasını bilmediğini, bu<br />
enstrümana yalnızca oyunda<br />
gerekli sesleri çıkaracak kadar aşina<br />
29 www.mybilet.com
TİYATRO<br />
olduğunu söylüyor. Ama “Oyunun<br />
böyle yıllarca oynanacağını<br />
bilseydim okuluna giderdim”<br />
diyor ve ekliyor: “Süskind’in<br />
yaratığı olarak; bireyi, toplumu,<br />
hiyerarşiyi ve tutkuyu klasik müzik<br />
üzerinden tartışmak tiyatrocuya<br />
heyecan veren bir duygu. Bunca<br />
yıl bitmeyen ilgisiyle seyirciyle<br />
buluşmak da.”<br />
Bunca yıl bitmeyen ilginin<br />
kanıtı, geçtiğimiz salı günü oyunun<br />
yine kapalı gişe oynanmasıydı tabii<br />
ki. Salonun neredeyse tamamı<br />
gençlerden, belki ufak bir kısmı<br />
da bizim gibi ‘Gönlü gençlerden’<br />
oluşuyordu. ‘Kontrabas’, yıllar<br />
içerisinde değişen, yalınlaşan<br />
dekoruyla bu kez Beyoğlu Atlas<br />
Pasajı’ndaki Küçük Sahne’deydi.<br />
Oyun başlamadan önce, perdesiz<br />
sahnede gördüklerimiz; buzdolabı,<br />
sallanan sandalye, ayna, askıda<br />
asılı duran smokin, yatağında<br />
uzanan kontrbasçı ve başroldeki<br />
meşhur ‘kontrbas’. O sıra henüz<br />
durum sakin. Daha seyirciler tam<br />
olarak yerlerine oturmamışken<br />
kontrbasçımız kalkıyor, bornozuyla<br />
sallanan sandalyeye kuruluyor,<br />
sigarasını tellendiriyor. (Bu arada,<br />
unutmadan, girişteki panoda<br />
“Oyunda Sigara Kullanılmaktadır”<br />
uyarısı yer alıyor.)<br />
‘Hem kontra, hem bas’<br />
Oyunun başlama saati geliyor,<br />
sigara bitiyor, kontrbasçımız<br />
bize önce enstrümanını ne çok<br />
sevdiğini, onu niye seçtiğini<br />
anlatıyor. Sonra vakit geçip<br />
monoloğu ilerledikçe, çaldığı<br />
devlet orkestrasında arka planda<br />
kalmaktan aslında ne kadar<br />
bunaldığını görüyoruz. Öyle<br />
ya, en az altı kişilik bir grubun<br />
içinde, en arkada. Kimse ona<br />
bakmıyor. Üstelik hem sanatçı,<br />
hem de maaşlı memur. Belki de<br />
İNTERNET GİŞESİ<br />
http://www.mybilet.com/event/10460/<br />
sİTEYE<br />
git<br />
Yazan: Patrick Süskind<br />
Çeviren: Hale Kuntay<br />
Yöneten-Oyuncu: Metin Belgin<br />
Dekor Tasarımı: Ethem Özbora<br />
Kostüm Tasarımı: Serpil Tezcan<br />
Işık Tasarımı: Yakup Çartık<br />
Müzik Danışmanı: Kerim Soysal<br />
Sahne Amiri: Şafak Doğan Yalçın<br />
Kondüvit: Cem Dağlı<br />
Işık Kumanda: Hakan Çağlı<br />
30 www.mybilet.com
TİYATRO<br />
bu çelişkiler nedeniyle<br />
oyunun adı ‘Kontrbas’<br />
değil ‘Kontra-bas’.<br />
‘Kontra’ sözcüğünün<br />
verdiği karşıtlık<br />
anlamı kullanılmak<br />
isteniyor muhtemelen.<br />
Zaten kontrbasçımız,<br />
orkestrada<br />
enstrümanına<br />
taban tabana zıt<br />
konumda gördüğü<br />
müzisyene, ufak tefek<br />
mezzosoprano Sarah’ya<br />
aşık olduğunu itiraf<br />
ediyor.<br />
Tek farkım frak<br />
giymek<br />
Ünlü besteciler<br />
Mozart’a, Wagner’e verip<br />
veriştiriyor. Kontrbası<br />
önce kimsenin kendisiyle<br />
ilgilenmediğinden şikayet eden<br />
dayısına benzetiyor, daha sonra<br />
birden Sarah’ya dönüşüyor bu<br />
‘hantal’ enstrüman. Pencereyi<br />
açıyor, dışarıdaki gürültüleri<br />
duyuyor, sonra da “Gerek<br />
duyulan bir gürültü sadece” diyor<br />
enstrümandan çıkardığı sesler<br />
için. “Beni bir muhasebeciden,<br />
fotoğrafçıdan, memurdan ayıran<br />
tek şey işimi ara sıra frak giyerek<br />
görüyor olmam” demeyi ihmal<br />
etmiyor.<br />
Usta oyuncu Metin Belgin,<br />
yıllardır oynadığı bu oyunu<br />
yıllar içerisinde iyice damıtmış,<br />
içselleştirmiş. Kitabı okuduysanız<br />
hayalinizde canlanmış olan adam<br />
işte o. Artık ‘arkadaşı’ kıvamına<br />
gelmiş olan kontrbasla birlikte<br />
muhteşem bir ikili onlar. Tek<br />
perdelik, bir saatlik bir oyun.<br />
Hiç zorlamadan, bunaltmadan,<br />
eğlendirerek, düşündürerek,<br />
duygudan duyguya akarak ‘rüzgar<br />
gibi geçiyor’ adeta. Küçücük sahne,<br />
küçücük salon, seyirci ve oyuncu<br />
iç içe. Kontrbası ise unutmak<br />
mümkün mü?<br />
Kontrbasçı belki de söylediğini<br />
yapıp o akşamki gösteride eyalet<br />
başbakanının da yer aldığı<br />
seyircilerin önünde, Sarah’ya<br />
aşkını bağırarak ilan edecek, işten<br />
kovulacak, Sarah da sayesinde<br />
meşhur olacak, kimbilir? O gösteri<br />
için hazırlanıp çıkarken, kontrbasta<br />
ulaşmayı dilediği zirveyi dinliyoruz<br />
plaktan: Schubert’ten Alabalık<br />
Beşlisi.<br />
Çıkışta merdivenlerden<br />
inerken, fotoğrafından bizi<br />
izleyen Sadri Alışık’la selamlaştım<br />
sessizce… Kontrbasçının da<br />
dediği gibi “Zamanın akışı<br />
iyi’nin karşısında”ydı… İstiklal<br />
Caddesi’nde bir genç viyolonsel<br />
çalıyordu… Hani kontrbasın bir<br />
küçüğü, solo enstrüman olmaya<br />
daha müsait olan… Yüzüme<br />
yerleşen küçük, belki azıcık<br />
müstehzi bir gülümseme. Ortasında<br />
olduğumuz, bizi bitiren, kendileri<br />
bir türlü bitmeyen çelişkiler… ❏<br />
31 www.mybilet.com
MÜZİK<br />
Barış Akpolat<br />
baris.akpolat@mybilet.com<br />
Macklemore Amerikan<br />
Müzik Ödüllerini alır<br />
Müzik sektörü ve dünyası muhteşem bir kapitalist düzen. Her yıl yeni yeni<br />
öğütülecek işler çıkarır, ağzımıza sakız eder. Şu Macklemore denen adam da bu<br />
kadar sıradan mı göreceğiz. Ben öyle olduğunu pek düşünmüyorum ama...<br />
Her yeni ‘sanatçının’<br />
dedikodusunu yapar,<br />
hakkında konuşur, fakat bir yıl<br />
sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi<br />
davranmaya devam ederiz. Boşuna<br />
yazıp çizmiş oluruz. Bu muhteşem<br />
kapitalist çarkların ürettiği ürünün<br />
yüzde 80’i unutulur gider. Peki<br />
Macklemore da unutulur mu? Pek<br />
sanmam.<br />
Çünkü yaptığı iş boş değil.<br />
Bu yıl karşımıza ‘Thrift<br />
Shop’ ile çıktığında dikkatimi<br />
hemen çekmemişti. Şarkının<br />
güzelliğini farketmiş, ama yeteri<br />
kadar ilgilenmemiştim. ‘The<br />
Heist’ albümünü baştan sona<br />
dinlediğimde ise doğrusu daha fazla<br />
karşı koyamadım.<br />
Adam çok<br />
iyi müzisyen.<br />
Tabii ki onu<br />
destekleyen<br />
prodüktör Ryan<br />
Lewis’in de<br />
33 www.mybilet.com
MÜZİK<br />
Haftanın albümü<br />
Trivium - Vengeance Falls /<br />
Roadrunner Records<br />
“Bu hafta çok pop ve R&B’den bahsettik,<br />
biraz da rock severlere hizmet verelim”<br />
diyerek bu albümü tanıtıyorum. Trivium,<br />
Megadeth, Machine Head gibi fikrine saygı<br />
duyduğumuz pek çok Rock/Metal müzisyeni<br />
tarafından metal müziğin kurtarıcısı<br />
olarak görülüyordu. Bu beklentiyi boşa<br />
çıkarmayacaklarını geçen yıl yayınladıkları<br />
‘In Waves’ albümüyle kanıtlamışlardı.<br />
Bu albümden çıkan ilk single ‘Brave This<br />
Storm’dan biraz korkmuş olsam da albümün<br />
altına imzamı atarım. Uzun zamandır bu<br />
kadar güzel melodilerle dolu bir metal<br />
albümü dinlememiştim. Özellikle ‘Villany<br />
Thrives’, ‘At The End Of This War’, ‘Through<br />
Blood And Dirt And Bone’ ve ‘Strife’ı dikkatle<br />
dinlemenizi tavsiye ederim.<br />
hakkını yememek lazım. Bu yıl her<br />
şey onların hakkıdır.<br />
American Music Awards<br />
(Amerikan Müzik Ödülleri)<br />
adayları açıklandı bayram tatilinden<br />
bir süre önce. Macklemore da<br />
hakettiği gibi altı dalda aday oldu.<br />
Onun ardından beşer adaylıkla<br />
Justin Timberlake ve Taylor Swift<br />
geliyor. Amerikan ve Dünya<br />
müzik piyasasının göbeğinde<br />
çok iyi işler yapan Timberlake’in<br />
adaylıkta Macklemore’un ardında<br />
kalması önemli bir durum. Gerçi<br />
yarışmalara pek güvenmem.<br />
Macklemore’un hiçbir ödül<br />
almaması gibi bir durum bile<br />
olabilir. Gerçi bu çok da mümkün<br />
değil gibi görünüyor; ama dedim ya,<br />
bu işlere güven olmaz.<br />
Macklemore hangi dallarda aday<br />
gösterilmiş, ona bir bakalım: Yılın<br />
Sanatçısı, Yılın Yeni Çıkış Yapan<br />
Sanatçısı, Yılın Single’ı (Thrift<br />
Shop), En İyi Grup veya İkili<br />
(Ryan Lewis’le beraber), En İyi<br />
Rap Sanatçısı, En İyi Albüm (The<br />
Heist).<br />
Açıkçası bazı adaylıklarında<br />
karşısında Justin Timberlake ya<br />
da ‘Magna Carta...Holy Grail’<br />
albümüyle Jay-Z çıktığı için işi<br />
zorlaşıyor; ama yine de en az dört<br />
ödülle döner gibi görünüyor.<br />
Playlist<br />
Amerikan Müzik Ödülleri’ne<br />
yakından bakış için:<br />
1- Macklemore & Ryan Lewis -<br />
Thrift Shop<br />
2- Macklemore & Ryan Lewis -<br />
Can't Hold Us<br />
3- Justin Timberlake - TKO<br />
4- Jay-Z - Holy Grail<br />
5- Robin Thicke - Blurred Lines<br />
6- Mumford & Sons - Broken<br />
Crown<br />
7- Rihanna - Diamonds<br />
8- Maroon 5 - Lucky Strike<br />
9- Taylor Swift - Everything’s<br />
Changed<br />
10- Pink - True Love ❏<br />
Bu komik ikiliye kulak kabartın<br />
“Ylvis de kim?” demek istemiyorsanız biraz yaklaşın. Bu adamlar, Mirkelam’ın ‘Her<br />
Gece’ klibiyle bir gecede ortaya çıkıp ‘Koşan Adam’ adıyla meşhur olması gibi bir<br />
şey yaşadı. Norveç, Bergen’li Bard ve Vegard Ylvisaker ikilisi 2000’de sahnelere çıkıp<br />
komedi şovları yapmaya başlamışlar, bayağı da başarılılarmış hani. Televizyon ve<br />
radyolarda başarılı programlar yapmışlar. Son günlerdeyse Youtube’da ‘The Fox’ adlı<br />
şarkıları fazlasıyla dönüyor. Herkes paylaşmaya başlayınca çeşitli stream servislerinden<br />
kontrol ettim. Sonuç inanılmaz: Spotify Amerika’da sadece geçen<br />
hafta 480 binden fazla, dünya genelinde ise toplamda 3 milyar<br />
kez dinlenmişler ve 20 binden fazla takipçileri var. Deezer’da<br />
2000’den fazla takipçileri var. Youtube’un onlar için oluşturduğu<br />
kanalda 10 binden fazla abone var, izlenme sayıları ise kaba bir<br />
hesapla 10 milyonun rahat üstünde. Bu komik ikiliye bir kulak<br />
kabartın. Komik dediysem aklınıza Komedi Dans Üçlüsü gibi bir<br />
şey gelmesin, şarkıları bayağı güzel.<br />
34 www.mybilet.com
MAGAZİN<br />
Kırmızı Gözlüklü Kız<br />
belgin.elcioglu@mybilet.com<br />
Kol kırılır süs içinde kalır<br />
Mariah Carey, geçirdiği kaza sonucu aldığı yaralardan hâlâ<br />
kurtulamadı. Kaza, kocasının yönettiği<br />
'#Beautiful’şarkısının klibi çekilirken meydana gelmişti. Carey<br />
Access Hollywood’a verdiği röportajda, çektiklerini “Sadece<br />
kolum da değil... Pek bir şey belli etmemeye çalıştım, ama<br />
omzumda kırık ve çıkık var, kaburgalarımda kırık var ve sinir<br />
hasarı oldu” sözleriyle anlatıyor. Ünlü şarkıcı, durumunun<br />
düzelmekte olduğunu, ama henüz tam olarak iyileşemediğini<br />
belirtiyor ve ekliyor “Böyle şey daha önce hiç başıma gelmemişti,<br />
düşmanımın bile başına gelsin istemem.”<br />
Karanlık dünyanın pamuk prensesi<br />
Natalie Portman,<br />
ülkemizde de yakında<br />
vizyona girecek olan<br />
‘Thor: Karanlık Dünya’nın<br />
Londra’daki galasında<br />
Christian Dior imzalı<br />
metalik eteğiyle bütün<br />
bakışları üzerinde topladı.<br />
Hello dergisinin haberine<br />
göre, 32 yaşındaki oyuncu,<br />
pırıl pırıl parlayan eteğini<br />
klasik uzun kollu siyah bir<br />
bluz ve atkuyruğu yaptığı<br />
saçlarıyla tamamlamış,<br />
makyajını belli belirsiz<br />
yapmayı tercih etmişti.<br />
Geceye kocası Benjamin<br />
Millepied ile birlikte katılan<br />
Portman, hiç sıkılmadan<br />
poz verdi, hayranlarına<br />
imza dağıttı.<br />
36 www.mybilet.com
MAGAZİN<br />
355 milyon dolar’dan bir kuruş alamayacak<br />
Oscar ödüllü yönetmen Clint Eastwood’un<br />
ikinci eşi boşanmak için geçen ay mahkemeye<br />
başvurdu. Dina Eastwood boşanma dilekçesinde,<br />
aralarında aşılması imkansız farklılıkların olduğunu<br />
belirtti.Access Hollywood’un haberine göre, 48<br />
yaşındaki eski gazeteci, nafaka talebinde bulundu ve<br />
16 yaşındaki kızlarının velayetini istedi. Ancak Daily<br />
Mail gazetesinin haberine çift evlilik öncesi sözleşme<br />
imzaladığı için Clint Eastwood, 355 milyon dolarlık<br />
servetini muhafaza edecek.<br />
Dina Eastwood, 83 yaşındaki ünlü aktörün sekiz<br />
çocuğundan sadece birinin annesi. 1996’dan beri evli<br />
olan çift, yeni aşklara yelken açmış bile. Dina, lisedeki<br />
aşkı Fisher ile yeniden görüşürken, Eastwood 40'lı<br />
yaşlarında sarışın bir güzeli Los Angeles Havalimanı'na<br />
bırakırken görüntülendi.<br />
Dört dörtlük bir yıl<br />
44 yaşındaki Renée Zellweger nihayet hayatının aşkını<br />
buldu ve ona şöhreti getiren yalnız kadın Bridget Jones<br />
karakterinin lanetinden de kurtulmuş oldu. Aralarında<br />
ünlü oyuncu Bradley Cooper ve bir süre nişanlı kaldığı Jim<br />
Carrey’nin de bulunduğu ilişkileri ve şarkıcı Kenny Chesney<br />
ile kısa evliliği başarısızlıkla sonuçlanan Oscar ödüllü oyuncu,<br />
Eric Clapton’ın gitaristi Doyle Bramhall II ile mutluluğu<br />
yakalamış görünüyor. 1990’da tanışan Zellweger ve Bramhall,<br />
2012’de yeniden karşılaşınca birbirlerine aşık olmuş. Çiftin<br />
çocuk sahibi olmak istediği konuşuluyor. Ünlü yıldız, hamile<br />
kalıp çocuk dünyaya getirme fırsatını kaçırdığını düşünüyor<br />
olmalı ki, evlat edinme seçeneği gündemdeymiş.<br />
Kadro tamamlanıyor<br />
‘Grinin Elli Tonu’ (Fifty Shades of Gray)<br />
filminde milyarder Christian Gray’i kimin<br />
canlandıracağı belli oldu gibi. insidemovies.<br />
ew.com’un haberine göre, yapımcılar tarafından<br />
henüz doğrulanmamış olsa da, İrlandalı oyuncu<br />
Jamie Dornan ile rol için görüşmelerde son aşamaya<br />
gelindiği bazı yakın kaynaklardan öğrenildi. Ünlü<br />
oyuncu Charlie Hunnam’ın kısa bir süre önce<br />
aniden projeden ayrılmasından sonra yeni oyuncu<br />
arayışına girilmişti. Dornan, başrolde Dakota Johnson<br />
ile birlikte yer alacak. Çekimlere Kasım ayının<br />
ortalarında başlanması planlanıyor.<br />
37 www.mybilet.com
KÜLTÜR - SANAT<br />
BLUES EFSANELERİ<br />
ANADOLU’DA<br />
‘Blues Festival 24 ile Birlikte Hayata’, 1 Kasım – 26 Kasım tarihleri arasında<br />
Türkiye’nin 17 farklı şehrinde Blues müziğini seyirciyle buluşturacak<br />
Festivalde bu yıl, 60’lardan bu yana<br />
sayısız Blues, Gospel ve R&B<br />
albümüne imza atarak pek çok ödülün<br />
sahibi olan gitarist, şarkıcı, şarkı yazarı<br />
ve yapımcı Joe Louis Walker, köklerini<br />
çağdaş Blues ve Soul ile harmanlayan<br />
gitarist, şarkıcı, şarkı yazarı Jimmy Burns<br />
ve olağanüstü sesiyle güçlü bir tarz yaratan<br />
Katherine Davis yer alacak.<br />
Festival Programı<br />
1 Kasım 2013 Cuma Denizli Anemon Denizli Oteli<br />
2 Kasım 2013 Cumartesi Antalya Radama Plaza Hotel<br />
3 Kasım 2013 Pazar Konya Dedenan Otel<br />
5 Kasım 2013 Salı Kayseri Hilton Kayseri<br />
7 Kasım 2013 Perşembe Mersin Mer-Yat Merada Center<br />
8 Kasım 2013 Cuma Adana HiltonSA Otel<br />
9 Kasım 2013 Cumartesi Hatay Anemon Antakya Otel<br />
11 Kasım 2013 Pazartesi KKTC Jasmine Court Hotel – Disco<br />
13 Kasım 2013 Çarşamba Gaziantep Dedeman Hotel<br />
15 Kasım 2013 Cuma Diyarbakır Liluz Hotel<br />
17 Kasım 2013 Pazar Trabzon Zorlu Grand Hotel<br />
19 Kasım 2013 Salı Samsun Büyük Samsun Otel<br />
21 Kasım 2013 Çarşamba Eskişehir Dedepark Hotel<br />
22 Kasım 2013 Cuma Bursa Crown Plaza<br />
23 Kasım 2013 Cumartesi Balıkesir Asya Pamukçu Termal Otel<br />
25 Kasım 2013 Pazartesi Çanakkale Kolin Hotel<br />
26 Kasım 2013 Salı Edirne Margi Hotel<br />
39 www.mybilet.com
KÜLTÜR - SANAT<br />
ROXY 20 YAŞINDA<br />
1994’ten bu yana<br />
pek çok ünlü ismi<br />
ağırlayan Roxy’nin<br />
sezon açılış partisi<br />
25 Ekim Cuma günü<br />
gerçekleşiyor. Müzik<br />
kariyerine iki yıl<br />
İsveç’te devam ettikten<br />
sonra Türkiye’ye geri<br />
dönen Bora Uzer hem<br />
DJ setiyle hem de canlı<br />
performansıyla Roxy<br />
sahnesinde olacak. Gece<br />
sokak dansçılarının<br />
performansıyla devam<br />
edecek. Kapı açılışı saat<br />
21.30’da.<br />
Gonca Vuslateri ve<br />
Keremcem DJ setinde<br />
Roxy’nin geçen yıl başladığı ve<br />
yakın arkadaş olan ünlüleri<br />
DJ setinde buluşturduğu<br />
Gold’n Rock projesi, ünlü<br />
oyuncu Gonca Vuslateri ve müzisyen<br />
Keremcem’in katılımıyla yeni sezona<br />
başlıyor. Vuslateri ve Keremcem<br />
en beğendikleri şarkılarla 26 Ekim<br />
Cumartesi günü Roxy’de olacak. Kapı<br />
açılışı saat 22.00’de.<br />
40 www.mybilet.com
AJANDA<br />
30 EKİM – 1 KASIM<br />
Etkinlik<br />
Sakıp Sabancı Müzesi, Akbank’ın kuruluşunun 65’inci yılı dolayısıyla, sponsorluğunu<br />
üstlendiği ‘Anish Kapoor İstanbul’da’ sergisi kapsamında çocukları Anish Kapoor’un<br />
sanatıyla tanıştırıyor. Sanatçının eserlerinde yaratmaya çalıştığı ‘ağır, hafif, boşluklu ve<br />
soyut olma’ algılarını yansıtacak üç boyutlu ‘Taş Ağır mıdır?’ isimli atölye çalışması saat 30<br />
Ekim’de saat 10.00’da başlayacak ve 1 Kasım’a kadar devam edecek. Telefon: 0212 277 22 00<br />
29 EKİM<br />
Etkinlik<br />
İstanbul Bosphorus Hotel’in en üst katındaki Bar 212, yetmiş<br />
metre yükseklikten Cumhuriyet coşkusuna ev sahipliği yapıyor.<br />
Bayram kutlaması saat: 20.00’de, cumhuriyet müzikleri<br />
eşliğinde başlayacak. Telefon: 0212 347 03 30<br />
24 EKİM – 3 KASIM<br />
Etkinlik<br />
İstanbul Modern Sinema, ünlü yönetmenlerden<br />
Hartmut Bitomsky ve Bent Hamer’in filmlerinin<br />
yer aldığı programa ev sahipliği yapıyor. 24<br />
Ekim’de başlayan Bitomsky filmleri programı<br />
26 Ekim’de son bulacak. Hamer filmlerinin yer<br />
aldığı program ise, 31 Ekim’de saat 19.00’da<br />
yönetmenin katılacağı söyleşiyle başlayacak ve<br />
3 Kasım’a kadar devam edecek.<br />
Telefon: 0212 334 73 00<br />
31 EKİM<br />
Etkinlik<br />
Usta yazar Ahmet Ümit, ‘Video Oyunları ve<br />
Edebiyat Arasındaki İlişki: Assasin’s Creed<br />
Örneği’ başlıklı söyleşide, başarılı video oyunu<br />
‘Assassin’s Creed’in yaratıcısı Patrice Désilets ile<br />
bir araya geliyor. Bilgisayar oyunları alanında<br />
uzman siyasetbilimci ve oyun tasarımcısı Olivier<br />
Mauco’nun moderatörlüğünde gerçekleşecek<br />
buluşma, izleyicileri İstanbul’u roman ve video<br />
oyunlarında (yeniden) keşfetmeye çağırıyor.<br />
Söyleşi saat 19.00’da İstanbul Fransız Kültür<br />
Merkezi’nde. Telefon: 0212 393 81 11<br />
31 EKİM- 24 KASIM<br />
Etkinlik<br />
Disney Channel’ın en çok izlenen<br />
programlarından ‘Mickey Fare’nin Kulüp<br />
Evi’, Türkiye turuna çıkıyor. Tur kapsamında<br />
programın temasıyla tasarlanmış özel bir<br />
minibüs, 31 Ekim-3 Kasım’da Ankara Etlik<br />
Real’de, 7-10 Kasım’da Konya Real’de,<br />
14-17 Kasım’da Antalya Real’de ve 21-24<br />
Kasım’da Adana Real’de minik ziyaretçileriyle<br />
buluşacak. Telefon: 0212 352 71 20<br />
42 www.mybilet.com
VİZYONDAKİLER<br />
BENİM DÜNYAM<br />
Sekiz yaşına kadar hayatla ilgili hiçbir şey bilmeden yaşayan Ela ile aynı<br />
durumdaki ablasını trajik bir biçimde yitirdikten sonra hayatını engellilere<br />
adayan Mahir Hoca’nın yollarının kesişmesiyle, siyahtan beyaza giden bu<br />
yolculukta sadece bir kelimeye yer yoktur: İmkansız. Film, Mahir Hoca’nın<br />
karanlığın içindeki Ela’nın elinden tutarak onu üniversite sıralarına kadar<br />
taşımasını, Ela’nın umut ve vefa hikayesini anlatıyor.<br />
Türü: Dram<br />
Süre: 108 dakika<br />
Yönetmen: Uğur Yücel<br />
Oyuncular: Beren Saat, Uğur Yücel, Ayça Bingöl<br />
ŞEVKAT YERİMDAR<br />
Şevkat Yerimdar, Balat’ın tarihi çarşısında yumurtacı dükkanı işleten<br />
sıradan, ama her sıradan insan gibi bazı arızaları da olan bir adamdır.<br />
Çevresi tarafından çok sevilen, iyi kalpli, fakat öfke kontrolünü zor sağlayan<br />
Şevkat’in yumurtacı dükkanına bir gün bir araba bodoslama girer. Bunun<br />
ardından gelişen olaylarla hayatı alt üst olur.<br />
Türü: Komedi<br />
Süre: 101 dakika<br />
Yönetmen: Bülent İşbilen<br />
Oyuncular: Özgür Can Çevik, Cezmi Baskın, Tarık Papuççuoğlu<br />
AŞK AĞLATIR<br />
Lale ve Atıf birlikte büyüyen ve birbirlerini seven iki gençtir. Fakat Lale, Barış’ı<br />
tanıdıktan sonra ona aşık olur ve bunu Atıf’a itiraf eder. Aşk acısı yaşayan Atıf,<br />
dedesini aramak için evine gelen küçük kız Melis ile karşılaşır. Melis çok hastadır.<br />
Atıf, yalnız yaşayan bu çocuğun izini sürer ve onu yanına alır. Atıf’a aşık olan<br />
Melis’in büyük dramı burada başlar.<br />
Türü: Dram<br />
Süre: 95 dakika<br />
Yönetmen: Mehmet Taşdiken<br />
Oyuncular: Melih Selçuk, Ceyda Ateş, Yağmur Tanrısevsin<br />
44 www.mybilet.com
VİZYONDAKİLER<br />
ÜÇ YOL<br />
1990’lı yıllarda Bosna-Hersek’te yaşanan savaşa ayna tutan film, savaşta<br />
yakınlarını kaybedenlerin öyküsünü konu alıyor. Bünyamin çocukluğunda<br />
yaşadığı kıskançlık nedeniyle kardeşinin ölümüne sebep olmuş ve bu<br />
travmanın etkisiyle ailesinden kaçmıştır. Bir süredir Bosna’da toplu<br />
mezarlardan ceset çıkaran bir kuruluşta çalışmaktadır. Türkiye’ye dönmesine<br />
günler kala Mostar Köprüsü’nde intihar etmeye çalışan Zrinka ile tanışır. Ve<br />
ikili kendilerini ilginç gelişmeler içerisinde bulur.<br />
Türü: Dram<br />
Süre: 116 dakika<br />
Yönetmen: Faysal Soysal<br />
Oyuncular: Turgay Aydın, Rıza Akın, Nik Xhelilaj<br />
BAŞKA SÖZE GEREK YOK (ENOUGH SAID)<br />
Masörlük yapan Eva, boşanmanın ardından kızının hayatını idame<br />
ettirebilmek için yoğun bir tempoda çalışmaktadır. Bu sıkıntılı<br />
dönemde tanıştığı Albert, Eva’yı etkiler. Aralarındaki ilişki romantik bir hal<br />
almaya başlar. Sürekli eski eşinin arkasından konuşan Marianne ise Eva’nın<br />
en sevdiği müşterisidir. Beklenmedik bir şekilde Marianne’in eski eşinin<br />
Albert olabileceği ihtimaliyle karşılaşan Eva, ilişkisini gözden geçirmek<br />
zorunda kalır.<br />
Türü: Komedi<br />
Süre: 93 dakika<br />
Yönetmen: Nicole Holofcener<br />
Oyuncular: Julia Louis-Dreyfus, James Gandolfini,<br />
Catherine Keener<br />
ARADA KALAN (WHAT MAISIE KNEW)<br />
Altı yaşındaki Maisie, anne-babasının evliliğinin kötü gitmesine çok üzülüyor gibi<br />
görünmese de bu durumdan fazlasıyla rahatsızdır. Sonra bir gün babası evden<br />
taşınır ve çok sevdiği dadısı onunla birlikte gider. Annesi de bir barmenle evlenir.<br />
Maisie iki ev arasında gidip gelmektedir. Fakat bir gün, oyun oynamak istemediğine<br />
karar verir ve her şey değişir.<br />
Türü: Dram, Aile<br />
Süre: 93 dakika<br />
Yönetmen: Scott McGehee, David Siegel<br />
Oyuncular: Alexander Skarsgård, Julianne Moore,<br />
Steve Coogan<br />
45 www.mybilet.com
Fidan 7630’a<br />
yaz gönder<br />
*<br />
*<br />
gönder<br />
SMS bedeli 5 dir.<br />
Sadece faturalı hatlardan gönderilir.<br />
Her yıl bizim için milyonlarca ağaç kesiliyor.<br />
Gücü tükenen tabiat bize bir fatura çıkardı.<br />
Bencilliğe hakkımız yok. Bu faturayı ödeyelim<br />
Fidanlar dikilsin, borçlar silinsin.<br />
1999 yılında çeşitli meslek gruplarından oluşan çevre gönüllüleri tarafından İstanbul’da kurulan ve çevreye<br />
duyarlı bir kamuoyu oluşturmaya çalışan Çevre Kuruluşları Dayanışma Derneği (ÇEKÜD), 73 il temsilcisi ve 33<br />
bin gönüllüsü ile Bakanlar Kurulu Kararı ile kamu yararı statüsünde hizmet veren bir sivil toplum kuruluşudur.