Ege Journal of Education - Eğitim Fakültesi - Ege Üniversitesi
Ege Journal of Education - Eğitim Fakültesi - Ege Üniversitesi
Ege Journal of Education - Eğitim Fakültesi - Ege Üniversitesi
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ISSN : 1302 -9835<br />
EGE EĞİTİM DERGİSİ<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Education</strong><br />
<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Education</strong><br />
2003 (3): 1
EGE EĞİTİM DERGİSİ<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Education</strong><br />
Sahibi<br />
Owner<br />
Sorumlu Yayın Yönetmeni<br />
Editor<br />
Yayın Kurulu<br />
Editorial Board<br />
Yayın Koordinatörleri<br />
Coordinators<br />
Dağıtım Sorumluları<br />
Distribution Office<br />
Yazışma Adresi<br />
: Pr<strong>of</strong>. Dr. İbrahim DÖNMEZER<br />
<strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> adına<br />
: Pr<strong>of</strong>. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />
: Doç. Dr. Şevket TOKER<br />
: Yard. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />
: Pr<strong>of</strong>. Dr. İbrahim DÖNMEZER<br />
Pr<strong>of</strong>. Dr. A. Kadir ASLAN<br />
Pr<strong>of</strong>. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />
Doç. Dr. Şevket TOKER<br />
Doç. Dr. Hülya YILMAZ<br />
Yard. Doç. Dr. L. Neşe ASLAN<br />
Yard. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />
Yard. Doç. Dr. Aytül GÜVEN<br />
Yard. Doç. Dr. Ilgın BAŞARAN<br />
Yard. Doç. Dr. Oğuzhan KAVAKLI<br />
: Öğr. Gör. Dr. Yılmaz TONBUL<br />
Öğr. Gör. Hasan ACAR<br />
Araş. Gör. Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />
Araş. Gör. Tarık KIŞLA<br />
Araş. Gör. Serkan DENİZLİ<br />
Araş. Gör. Y. Deniz ARIKAN<br />
Araş. Gör. Türkan ÖZAYDIN<br />
Araş. Gör.Barış YAKA<br />
: Öğr. Gör. Mehmet TEYFUR<br />
Öğr. Gör. Turhan ŞENGÖNÜL<br />
Araş. Gör. Derya BEYAZKÜRK<br />
: <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
<strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
E.Ü. <strong>Eğitim</strong> Fak. 35040 Bornova-İZMİR<br />
Tel (0232) 3733575<br />
Fax (0232) 3734713<br />
e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr<br />
tonbul@bornova.ege.edu.tr<br />
phcavas@mail.ege.edu.tr<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi yılda iki kez yayınlanır.<br />
ISSN 1302-9835
E.Ü. EĞİTİM FAKÜLTESİ<br />
3. SAYININ HAKEMLERİ<br />
1- Pr<strong>of</strong>. Dr. Bülent MİRAN E.Ü. Ziraat <strong>Fakültesi</strong><br />
2- Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN D.E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
3- Pr<strong>of</strong>. Dr. İbrahim DÖNMEZER E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
4- Pr<strong>of</strong>. Dr. Kadir ASLAN E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
5- Pr<strong>of</strong>. Dr. Münevver YALÇINKAYA E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
6- Pr<strong>of</strong>. Dr. Nevzat KAVCAR D.E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
7- Pr<strong>of</strong>. Dr. Oya SOMER E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />
8- Pr<strong>of</strong>. Dr. Oya SORİAS E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />
9- Pr<strong>of</strong>. Dr. Ömer Faruk HUYUGÜZEL E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />
10- Pr<strong>of</strong>. Dr. Önal SAYIN E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />
11- Pr<strong>of</strong>. Dr. Rengin AKBOY D.E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
12- Pr<strong>of</strong>. Dr. Rıza FİLİZOK E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />
13- Pr<strong>of</strong>. Dr. Seda SARACALOĞLU A. M. Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
14- Pr<strong>of</strong>. Dr. Sönmez GÜLER E.Ü. Fen <strong>Fakültesi</strong><br />
15- Pr<strong>of</strong>. Dr. Süleyman DOĞAN E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
16- Pr<strong>of</strong>. Dr. Şeyda AKSEL E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />
17- Pr<strong>of</strong> Dr. Tayfun ÖZKAYA E.Ü. Ziraat <strong>Fakültesi</strong><br />
18- Pr<strong>of</strong>. Dr. Teoman KESERCİOĞLU D.E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
19- Doç Dr. Gamze SANER E.Ü. Ziraat <strong>Fakültesi</strong><br />
20- Doç. Dr. Şevket TOKER E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />
21- Yrd. Doç. Dr. Aytül GÜVEN E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
22- Yrd. Doç. Dr. Ilgın BAŞARAN E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
23- Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
24- Yrd. Doç. Dr. Neşe ASLAN E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
25- Yrd. Doç. Dr. Yaşar YAVUZ D.E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong>
İÇİNDEKİLER<br />
9-12 Yaş Çocuklarının Kaygı Düzeylerinin Bazı Değişkenlere Göre İncelemesi<br />
Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİZ, Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ 1<br />
Öğretim Elemanı ve Öğrencilerin Danışmanlık Hizmeti İle İlgili Görüşleri ve Beklentileri<br />
Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay<br />
ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI, Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör.<br />
Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL 10<br />
Çalışan Ergenlerin Sosyodemegrafik ve Çalışma Koşullarına İlişkin Özellikleri<br />
Uzm. Dr. Tezan BİLDİK 24<br />
İlköğretim Öğretmenlerinin Umutsuzluk ve Tükenmişlik Düzeyleri Üzerine Bir Araştırma<br />
Yard. Doç. Dr. Şüheda ÖZBEN, Öğr. Gör. Yasemin ARGUN 36<br />
İnşacı Persfektife Göre 4E Fen Öğretim Döngüsü<br />
Doç.Dr.Hülya YILMAZ, Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ 49<br />
Temel <strong>Eğitim</strong> Türkçe Ders Kitaplarına Dair Bazı Dikkatler<br />
Safiye AKDENİZ 59<br />
Doğal Yöntemin Kullanıldığı Japonca Derslerinde Öğretmen Davranışlarının<br />
Değerlendirilmesi<br />
Yrd.Doç.Dr.Salih USUN 71<br />
Eğitici Gelişim Programları: Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> Deneyimi<br />
Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL 81<br />
Yüksek Öğretim Kurumlarında Aktif Öğrenmeyi Uygulamada Gerekli Örgütsel Yapı<br />
Dr. Yılmaz TONBUL 89<br />
<strong>Eğitim</strong>in Toplumsal Değişme Sürecindeki Gücü<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER 102<br />
<strong>Ege</strong> Bölgesi’nde Köy Öğretmeni-Tarım İlişkileri Üzerine Bir Araştırma<br />
Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ, Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ 113<br />
Başaçıkma Stratejisi Ölçeğinin Türkçe Formunun Oluşturulması<br />
Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN 123<br />
Rasyonel-Yaşantısal Düşünme Stilleri Ölçeği’nin Güvenirlik ve Geçerliği<br />
Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ 133
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 1-9<br />
9-12 YAŞ ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE<br />
GÖRE İNCELENMESİ<br />
(A Study On The Chıldren’ Anxıety Levels Accordıng To Some Varıables)<br />
ÖZ<br />
Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİZ<br />
Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ<br />
Bu araştırma cinsiyet, kardeş sayısı, anne ve baba öğrenim düzeyi, annenin çalışma durumu ve anne- baba<br />
mesleği gibi değişkenlerin çocukların durumluk-sürekli kaygı puanlarında farklılığa neden olup olmadığını<br />
belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmanın örneklemine Ankara ilinde bulunan ilköğretim okullarına devam<br />
eden 9 yaşından 300, 12 yaşından 300 olmak üzere toplam 600 çocuk alınmıştır. Çocuklara yüzyüze görüşme<br />
yöntemi ile “Çocuklar İçin Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri” uygulanmıştır. Araştırma sonucunda kız<br />
çocuklarının durumluk-sürekli kaygı puan ortalamalarının erkek çocukların durumluk-sürekli kaygı puan<br />
ortalamalarından yüksek olduğu, çocukların kardeş sayısı arttıkça durumluk-sürekli kaygı düzeylerinin arttığı,<br />
anne ve baba öğrenim düzeyi arttıkça durumluk-sürekli kaygı düzeyinin azaldığı tespit edilmiştir.<br />
Anahtar Kelimeler: Kaygı, durumluk-sürekli kaygı.<br />
ABSTRACT<br />
This study aimed at investigating state-trait anxiety levels <strong>of</strong> the 9-12 age children. The subjects <strong>of</strong> the<br />
study were 600 children between 9-12 ages. They were given “State-Trait Anxiety Inventory for Children ”. The<br />
data collected were evaluated in terms <strong>of</strong> variables such as sex, sibling number, parents’ education levels,<br />
maternal employment, parent’ vocations. In the analysis <strong>of</strong> the data, t-test, variance analyis and Tukey HSD test<br />
were used. Results show that children’ sex, sibling number, parents’ education levels, were statistically<br />
significant factors on the state-trait anxiety levels.<br />
Key Words: Anxiety, State-trait anxiey.<br />
GİRİŞ<br />
Kaygı rahatsız edici ve acı verici bir<br />
duygu olsa da genel olarak insanın varoluşu<br />
için gerekli yaşamsal bir güçtür. İç ve dış<br />
dünyadan kaynaklanan bir tehlike olasılığı<br />
ya da kişi tarafından tehlikeli olarak<br />
algılanıp yorumlanan herhangi bir durum<br />
karşısında yaşanabilmektedir. Kişi kendisini<br />
bir alarm durumunda ve sanki bir şey<br />
olacakmış gibi bir duygu içinde<br />
hissetmektedir (Işık, 1996).<br />
Kaygı patolojik olmayan boyutlarda<br />
ilkel insanlarda düşünme yeteneğinin<br />
gelişmesini ve kendini korumak için<br />
sembolleri ve araçları keşfedip bulmayı<br />
sağlamıştır. Çağımız insanında ise canlılığın,<br />
yaşamla mücadele etmenin, yeni şeyler<br />
keşfetme ve yaratabilmenin, rekabet<br />
ortamında daha olumlu işler yapmanın ve<br />
kendini kabul ettirebilmenin bir gereği<br />
olarak yaşanmaktadır (Çifter, 1985; Çevik,<br />
1993 ).<br />
İnsanın dış çevreden gelen tehlikelere<br />
karşı doğal tepkisi olan kaygı, kişinin<br />
olayların içerdikleri tehlikelerle orantısız,<br />
uygunsuz ve abartılmış yanıtlar vermesine<br />
de neden olabilmektedir. Kişinin kendine<br />
olan güven duygusunun yetersizliği ya da<br />
kendisiyle ilgili yetersizlik, beceriksizlik<br />
gibi kendini olumsuz yönde algılamasının<br />
fazlalığı oranında, uygunsuz yanıtlar verme<br />
olasılığı da çok olacaktır. Ayrıca tehlikeli<br />
uyaran ortadan kalktıktan sonra bile, kişinin<br />
savunucu tutumu ve uygunsuz yanıtları<br />
devam edebilecektir (Geçtan, 1995; Işık<br />
1996).<br />
Speilberger kaygıyı durumluk ve<br />
sürekli kaygı olarak ele almıştır. Durumluk<br />
kaygı; bireyin içinde bulunduğu stresli<br />
durumdan dolayı hissettiği sübjektif bir<br />
korkudur. Fizyolojik olarak da otonom sinir<br />
sisteminde meydana gelen bir uyarılma<br />
sonucu terleme, sararma, kızarma ve titreme<br />
gibi fiziksel değişmeler bireyin gerilim ve<br />
*Gazi <strong>Üniversitesi</strong> Mesleki <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Çocuk Gelişimi ve <strong>Eğitim</strong>i Anabilim Dalı
Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİ ve Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ<br />
huzursuzluk duygularının göstergeleridir.<br />
Sürekli kaygı ise; bireyin kaygı yaşantısına<br />
olan yatkınlığıdır. Buna kişinin içinde<br />
bulunduğu durumları genellikle stresli olarak<br />
algılama ya da stres olarak yorumlama<br />
eğilimi neden olabilir. Objektif kriterlere<br />
göre nötr olan durumların birey tarafından<br />
tehlikeli ve özünü tehdit edici(küçültücü)<br />
olarak algılanması sonucu oluşan<br />
hoşnutsuzluk ve mutsuzluk duygusudur. Bu<br />
tür kaygı seviyesi yüksek olan bireylerin<br />
kolaylıkla incindikleri ve karamsarlığa<br />
büründükleri görülmektedir. Bu bireyler<br />
durumluk kaygıyı da diğerlerinden daha sık<br />
ve yoğun bir şekilde yaşamaktadırlar<br />
(Zaichkowsky et al., 1980; Öner ve<br />
LeCompte, 1983).<br />
Gelişimsel olarak bebeklik<br />
döneminden itibaren görülen normal kaygı<br />
yaşantıları yetişkinlik döneminde görülür bir<br />
neden olmadan patolojik kaygıya<br />
dönüşebilmektedir. Görünür geçerli bir<br />
neden olmadığı için bu tepkiler patolojik<br />
olarak değerlendirilir. Örneğin yok olma<br />
kaygısı, ayrılma kaygısı, kastrasyon (iğdiş<br />
etme) kaygısı çocuklarda görülen, çeşitli<br />
kişilerden çocuğa empati yoluyla<br />
geçebilmektedir. Çocuğun çevresinde<br />
bulunan kötü ve yıkıcı otorite figürleri<br />
(anne-baba, öğretmen gibi) çocukta kaygı<br />
duygusunun oluşmasına neden<br />
olabilmektedir. Anne yada bakıcının sürekli<br />
olarak incitici davranışlarda bulunmaları<br />
çocukta kaygı duygusunun yerleşmesinde<br />
etken olabilmektedir. Reddedici ve küçük<br />
düşürücü tutumlar kaygı ve güvensizlik<br />
duyguları geliştirebilmektedir. Özellikle<br />
ergenlik döneminde anne-baba ya da diğer<br />
yetişkinlerin alaycı ve küçük düşürücü<br />
tutumları çocuk üzerinde yıkıcı etkiler<br />
bırakmaktadır.<br />
Sullivan kaygı yaratıcı etmenler<br />
arasında çocuğun ilk toplumsallaşma<br />
deneyimlerinin de yer alabileceğinden söz<br />
etmektedir. Çocuk kendi yaşıtlarıyla da<br />
başedebilmek için bazı yöntemler<br />
geliştirmek zorundadır. Arkadaş ilişkilerinde<br />
karşılaştığı itici ve küçük düşürücü<br />
davranışlar gibi benzer tepkilerle (özellikle<br />
tepkilerle ortaya çıkması beklenen normal<br />
kaygılardır. Ancak bunlar ileri yaşlarda<br />
bireyin günlük fonksiyonlarını ve<br />
performansını etkileyecek boyutlarda ortaya<br />
çıkarsa patolojik olarak değerlendirilir. 1-2<br />
yaş arasındaki çocuğun annesinden<br />
ayrılmaya bağlı olarak gösterdiği ayrılma<br />
kaygısı doğal karşılanırken, çok iyi imkanlar<br />
verilmesine rağmen yaşadığı bir şehirden<br />
başka bir yere gidemeyen bir kişinin kaygısı<br />
pek doğal karşılanmaz. Yani kaygı içinde<br />
bulunulan yaşa göre de normal veya<br />
patolojik olarak değerlendirilmektedir<br />
(Çifter, 1985; Çevik, 1993; Sims and Owen,<br />
1993).<br />
Kaygının oluşumuna neden olan<br />
faktörlerin başında kişinin yetişmesinde<br />
etkin olan etmenler gelmektedir. Bu ilişkiler<br />
çocuğun ana-babası ve öğretmenleri gibi<br />
yetişkinlerin yanı sıra ev dışındaki sosyal<br />
çevreyi de içermektedir. Aşırı kaygı<br />
özellikle çocuğun yakın çevresinde kaygılı<br />
insanların varlığı ile gelişmektedir. Bulaşıcı<br />
bir nitelik gösteren kaygı anneden ya da<br />
onun yerini almış olan<br />
evde) karşılaşıyorsa çocukta yıkıcı izler<br />
bırakabilir. Kaygının yoğunluğu oranında<br />
çocuğun davranışları da aksayabilmekte,<br />
algılama ve dikkat bozuklukları ortaya<br />
çıkabilmektedir (Çifter, 1985).<br />
Bu gün bir çok alanda genel eğilim<br />
problem ortaya çıkınca çözüm yolları<br />
aramak değil, önceden tedbir alarak<br />
problemin ortaya çıkmasını engellemektir.<br />
Bu nedenle yetişkinlikte görülebilecek<br />
sürekli kaygı duygusunun temellerinin<br />
çocukluk yıllarına dayandığı göz önüne<br />
alınarak belli aralıklarla çocukların kaygı<br />
düzeylerinin incelenmesinin ve sonuçlara<br />
göre tedbir almanın önemi daha çok ortaya<br />
çıkmaktadır. Bu araştırma cinsiyet, kardeş<br />
sayısı, anne ve baba öğrenim düzeyi,<br />
annenin çalışma durumu, anne ve baba<br />
mesleği gibi değişkenlerin çocukların<br />
durumluk-sürekli kaygı puanlarında<br />
farklılığa neden olup olmadığı belirlemek<br />
amacıyla yapılmıştır.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 1-9 2
9-12 YAŞ ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ<br />
YÖNTEM<br />
Çalışmanın örneklemine Ankara ilinde<br />
bulunan ilköğretim okullarına devam eden 9<br />
yaşından 300, 12 yaşından 300 olmak üzere<br />
toplam 600 çocuk alınmıştır. Çocuklara<br />
yüzyüze görüşme yöntemi ile Spielberger’ ın<br />
1973’ de geliştirmiş olduğu “State-Trait<br />
Anxiety Scale For Children”ın Özusta<br />
(1993)’nın Türkçe’ye uyarlaması, geçerlik<br />
ve güvenirliğini yapmış olduğu “Çocuklar<br />
İçin Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri”<br />
uygulanmıştır. Cinsiyet, kardeş sayısı, anne<br />
ve baba öğrenim düzeyi, annenin çalışma<br />
durumu, anne ve baba mesleği gibi<br />
değişkenlerin çocukların durumluk-sürekli<br />
kaygı puanlarında farklılığa neden olup<br />
olmadığı araştırılmıştır. Verilerin analizinde<br />
çocukların durumluk-sürekli kaygı<br />
puanlarında cinsiyet ve annenin çalışma<br />
durumu gibi değişkenlerin farklılığa neden<br />
olup olmadığının belirlenmesi için t testi,<br />
kardeş sayısı, anne-baba öğrenim durumu,<br />
anne ve babanın mesleğinin farklılığa neden<br />
olup olmadığının belirlenmesi için de<br />
varyans analizi yapılmıştır. Farklılığın<br />
farklılığın istatistiksel olarak anlamlı<br />
olduğu tespit edilmiştir (p < 0.05).<br />
Araştırma bulgularıyla paralel olarak<br />
yapılan bir çok araştırmada da kızların<br />
kaygı puan ortalamalarının erkeklerden<br />
yüksek olduğu belirlenmiştir (Reynolds<br />
and Richmond, 1978; Ök, 1990; Girgin,<br />
1990; Sargın, 1990; Özusta, 1993; Dong et<br />
anlamlı bulunduğu varyans analizlerinde<br />
farklılığın hangi gruptan kaynaklandığını<br />
belirlemek içinse Tukey HSD testi<br />
yapılmıştır.<br />
BULGULAR VE TARTIŞMA<br />
Tablo 1: Araştırmaya Alınan Çocukların<br />
Cinsiyetleri ile Durumluk-Sürekli<br />
Kaygı Puanlarına İlişkin<br />
Ortalamalar, Standart Hatalar ve t<br />
Testi Sonuçları.<br />
CİNSİYET N DURUMLUK KAYGI SÜREKLİ KAYGI<br />
PUAN ORTALAMASI PUAN ORTALAMASI<br />
Kız 300 33.58 ± 0.41 36.48 ± 0.43<br />
Erkek 300 31.73 ± 0.40 34.58 ± 0.42<br />
t TESTİ SONUÇLARI t =3.16 t = 3.20<br />
p < 0.05 p < 0.05<br />
Tablo 1 incelendiğinde kız<br />
çocukların durumluk-sürekli kaygı puan<br />
ortalamalarının erkek çocukların<br />
ortalamalarından yüksek olduğu<br />
görülmektedir. t testi sonucunda<br />
al., 1994; Ronan et al., 1994; Aral, 1997;<br />
Gümüş, 1997; Ulutaş, 1999).<br />
Tablo 2: Araştırmaya Alınan Çocukların Kardeş Sayıları İle Durumluk-Sürekli Kaygı<br />
Puanlarına İlişkin Ortalamalar, Standart Hatalar ve Varyans Analizi Sonuçları.<br />
KARDEŞ SAYISI N DURUMLUK KAYGI SÜREKLİ KAYGI<br />
PUAN ORTALAMALARI PUAN ORTALAMALARI<br />
Tek Çocuk 66 31.55 ± 0.85 34.45 ± 0.84<br />
2-3 Kardeş 386 32.26 ± 0.36 35.13 ± 0.37<br />
4 ve Daha 148 34.17 ± 0.58 37.05 ± 0.65<br />
Fazla Kardeş<br />
VARYANS ANALİZİ F=4.80 F=4.45<br />
SONUÇLARI p
Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİ ve Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ<br />
Tablo 2’de çocukların kardeş sayıları<br />
arttıkça durumluk-sürekli kaygı puan<br />
ortalamalarının da arttığı dikkati<br />
çekmektedir. Varyans analizi ile gruplar<br />
arası farkın istatistiksel olarak anlamlı<br />
olduğu belirlenmiştir (p
9-12 YAŞ ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ<br />
mezunu olan çocuklardan kaynaklandığını<br />
belirlemiştir.<br />
Tablo 4: Araştırmaya Alınan Çocukların Babalarının Öğrenim Düzeyleri İle Durumluk-<br />
Sürekli Kaygı Puanlarına İlişkin Ortalamalar, Standart Hatalar ve Varyans Analizi Sonuçları.<br />
BABA ÖĞRENİM N DURUMLUK KAYGI SÜREKLİ KAYGI<br />
DÜZEYİ PUAN ORTALAMALARI PUAN ORTALAMALARI<br />
Okur yazar 19 36.63 ± 1.37 36.74 ± 1.61<br />
İlkokul Mezunu 156 33.84 ± 0.58 36.48 ± 0.59<br />
Ortaokul Mezunu 94 34.09 ± 0.73 36.43 ± 0.81<br />
Lise Mezunu 177 32.37 ± 0.56 35.82 ± 0.55<br />
Yüksek Öğr. Mezunu 154 30.41 ± 0.49 33.54 ± 0.56<br />
VARYANS ANALİZİ F=7.75 F=4.03<br />
SONUÇLARI p
Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİ ve Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ<br />
Tablo 5: Araştırmaya Alınan Çocukların Annelerinin Çalışma Durumları İle Durumluk-<br />
Sürekli Kaygı Puanlarına İlişkin Ortalamalar, Standart Hatalar ve Varyans Analizi<br />
Sonuçları.<br />
ANNENİN ÇALIŞMA N DURUMLUK KAYGI SÜREKLİ KAYGI<br />
DURUMU PUAN ORTALAMALARI PUAN ORTALAMALARI<br />
Çalışıyor 124 31.48 ± 0.63 35.35 ± 0.63<br />
Çalışmıyor 476 32.96 ± 0.33 35.58 ± 0.35<br />
t TESTİ SONUÇLARI t=-2.1 p 0.05<br />
Tablo 5’ de annenin çalışma<br />
durumunun çocukların sürekli kaygı<br />
düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir<br />
farklılığa neden olmadığı(p>0.05), durumluk<br />
kaygı düzeylerinde ise istatistiksel olarak<br />
anlamlı bir farklılığa neden olduğu (p0.05 p >0.05<br />
Tablo 6’da çocukların durumluksürekli<br />
kaygı düzeylerinde annelerinin<br />
mesleklerinin istatistiksel olarak anlamlı<br />
farklılığa neden olmadığı tespit edilmiştir<br />
(p>0.05). Araştırma bulgularıyla paralel<br />
.<br />
olarak Ulutaş (1999) da annelerin<br />
mesleğinin çocukların durumluk-sürekli<br />
kaygı puan ortalamalarında istatistiksel<br />
olarak anlamlı bir farklılığa neden<br />
olmadığını saptamıştır<br />
Tablo 7: Araştırmaya Alınan Çocukların Babalarının Meslekleri İle Durumluk-Sürekli Kaygı<br />
Puanlarına İlişkin Ortalamalar, Standart Hatalar ve Varyans Analizi Sonuçları.<br />
BABA MESLEĞİ N DURUMLUK KAYGI SÜREKLİ KAYGI<br />
PUAN ORTALAMALARI PUAN ORTALAMALARI<br />
<strong>Eğitim</strong> ile İlgili meslekler(öğretmen, okul müd. vb.) 96 30.53 ± 0.65 33.76 ± 0.67<br />
Sağlık ile İlgili Meslekler(doktor, hemşire, eczacı vb.) 83 32.59 ± 0.93 36.25 ± 0.79<br />
Teknik Alanla İlgili Meslekler(Mühendis, mimar, vb.) 305 32.68 ± 0.38 35.83 ± 0.42<br />
Diğer( İşçi, serbest meslek vb.) 50 34.10 ± 1.09 35.00 ± 1.13<br />
VARYANS ANALİZİ F=3.47 F=2.41<br />
SONUÇLARI p0.05<br />
TUKEY HSD TESTİ. <strong>Eğitim</strong> ile ilg.mes.- Teknik alan.ilg.mes.-<br />
SONUÇLARI <strong>Eğitim</strong> ile ilg.mes. Diğer mes.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 1-9 6
9-12 YAŞ ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ<br />
Tablo 7’de çocukların sürekli kaygı<br />
düzeylerinde babalarının mesleklerinin<br />
istatistiksel olarak anlamlı farklılığa neden<br />
olmadığı (p>0.05), fakat durumluk kaygı<br />
düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı<br />
farklılığa neden olduğu (p
Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİ ve Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ<br />
duygularını anlatarak rahatlamasına<br />
fırsat verilmelidir. Gerektiğinde<br />
çocukla konuşarak olayları algılaması<br />
sağlanmalıdır.<br />
• Çocuk kardeşinin doğumu, yeni bir<br />
eve taşınma, okula başlama veya başka<br />
bir okula geçiş yapma gibi günlük<br />
yaşantılarından farklı olan durumlara<br />
önceden hazırlanmalıdır. Değişikliğin<br />
neden gerektiği ve yeni durumda onu<br />
neler beklediği ile ilgili konuşulabilir.<br />
Açıklamalar yapılarak çocuğun bu<br />
durumlara hazırlanması onun kaygısını<br />
azaltacaktır<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 1-9 8
9-12 YAŞ ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ<br />
KAYNAKLAR<br />
Aral, N. (1997). Fiziksel İstismar ve Çocuk. Ankara: Tekışık Veb Ofset Tesisleri.<br />
Çevik, A. (1993). Yaygın Anksiyete Bozukluğu Kliniği. II. Anksiyete Bozuklukları Sempozyumu Kitabı.<br />
Yayın Sorm: Doç. Dr. Orhan Doğan. Sivas: Cumhuriyet <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> Basımevi.<br />
Çifter, İ. (1985). Psikiyatri I. Ankara: Gata <strong>Eğitim</strong> Yayınları No:6.<br />
Işık, E. (1996). Nevrozlar. Ankara: Kent Matbaası.<br />
Dong, Q.,Yang, B. and Ollendick T.H. (1994). “Fears in Chnese Children and Adolescent and Their Relations to<br />
Anxiety and Depression”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Child Psychology and Psychiatry, 35(2):351-363.<br />
Geçtan, E. (1995). Psikodinamik Psikiyatri ve Normal Dışı Davranışlar. İstanbul: Remzi Kitabevi,11. Basım.<br />
Girgin, G. (1990). Farklı Sosyo-Ekonomik Kesimden 13-15 Yaş Grubu Öğrencilerinde Kaygı Alanları ve Kaygı<br />
Düzeyinin Başarıyla İlişkisi. Yüksek Lisans Tezi(basılmamış). İzmir: Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong>.<br />
Gümüş-Eren A. (1997). Üniversite Öğrencilerinin Sosyal Kaygı Düzeylerinin Çeşitli Değişkenlere Göre<br />
İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi (basılmamış). Ankara: Gazi <strong>Üniversitesi</strong>.<br />
Ök, M. (1990) .13-15 Yaş Grubu Ortaöğretim Öğrencilerinde Kaygı Düzeyi. Yüksek Lisans Tezi (basılmamış).<br />
İzmir: Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong>.<br />
Öner, N., Lecompte, A. (1983). Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri El Kitabı. İstanbul: Boğaziçi <strong>Üniversitesi</strong><br />
Yayınları. No: 333.<br />
Özusta, Ş. (1993). Çocuklar İçin Durumluk-Sürekli Kaygı Envanterinin Uyarlama, Geçerlik ve Güvenirlik<br />
Çalışması. Yüksek lisans tezi (basılmamış).Ankara: Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>.<br />
Peker, M. R. (1999). Tek Çocuk Olanlar ile Kardeşleri Olan Çocukların Durumluk-Sürekli Kaygı<br />
Düzeyleri İle Sınav Kaygıları. 8. Ulusal <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Kongresi Program ve Bildiri Özetleri El Kitabı.<br />
Reynolds, C. R. and Richmond, B. (1978). “What I Think and Feel: Received Measure <strong>of</strong> Children’s Manifest<br />
Anxiety”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Abnormal Child Psychology, 6:271-280.<br />
Ronan, K. R., Kendall, P. C. and Rowe, M. (1994). “Negative Affectivity in Children”. Cognative Therapy and<br />
Research, 18(6);509-528.<br />
Sargın, N. (1990) .Lise I,ve Lise III, Sınıf Öğrencilerinin Durumluk-Sürekli Kaygı Düzeylerinin Belirlenip<br />
Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi (Basılmamış). İzmir: Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong>.<br />
Sims, A. and Owen, D. (1993). Psychiatry. Sixth edition. London: Bailliere Tindal Limited.<br />
Ulutaş, İ. (1999). İlköğretim Okullarına Devam Eden On Yaş Çocuklarının Denetim Odağı ve Kaygı<br />
Düzeylerinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi (Basılmamış). Ankara: Ankara <strong>Üniversitesi</strong>.<br />
Varol, Ş. (1990). Lise Son Sınıf Öğrencilerinin Kaygı Düzeylerini Etkileyen Bazı Etmenler. Yüksek Lisans Tezi<br />
(Basılmamış). Samsun: Ondokuz Mayıs <strong>Üniversitesi</strong>.<br />
Zaichkowsky, L. D., Zaıchkowsky, L.B., and Martinec, T.J. (1980). Growth and Development. U.S.A.: The C.<br />
V. Mosby Company.<br />
9<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 1-9
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23<br />
ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN<br />
DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />
(The Determination <strong>of</strong> The Opinions and Expectations <strong>of</strong> Lecturers and Students About Counselling Service)<br />
ÖZ<br />
Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR * , Yrd.Doç.Asiye AKYOL*, Öğr.Gör.Fahriye VATAN*,<br />
Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK*, Arş.Gör.Fatma DEMİR*, Arş.Gör.Dilek SARI*,<br />
Arş.Gör.Oya KAVLAK*, Arş.Gör. Yelda CANDAN*, Arş.Gör.Hatice BAL*,<br />
Arş.Gör.Aynur UYSAL*<br />
Bu araştırmanın amacı, <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu öğrencilerinin ve öğretim<br />
elemanlarının, okulda verilen danışmanlık hizmetlerinin yeterliliği konusundaki görüş ve beklentilerini<br />
belirlemektir. Araştırmanın örneklemini <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu 1998-1999 eğitim ve öğretim<br />
döneminde öğrenim gören ve araştırmaya katılmayı kabul eden 260 öğrenci ve eğitim veren 41 öğretim elemanı<br />
oluşturmuştur. Araştırmacılar tarafından ilgili literatür doğrultusunda hazırlanan anket formu aracılığı ile<br />
toplanan veriler, SPSS versiyon 6.0 istatistik programında değerlendirilmiştir. Araştırmanın sonucunda; öğretim<br />
elemanlarının öğrencilere verdikleri danışmanlık hizmetinde kendilerini yeterli bulmalarına karşın öğrencilerin<br />
danışmanlık hizmetinden memnun olmadıkları saptanmıştır.<br />
Anahtar Sözcükler: Danışmanlık hizmeti, danışmanlık, öğrenci danışmanlığı<br />
ABSTRACT<br />
The objective <strong>of</strong> the research is to determine opinions and expectations <strong>of</strong> lecturers and students about<br />
counselling service given in the school. The sample <strong>of</strong> the research was composed <strong>of</strong> 260 students who attended<br />
to <strong>Ege</strong> University School <strong>of</strong> Nursing in 1998 -1999 semester and accepted to join , and 41 lecturers who gave<br />
education. The data that were collected via questionnaire form prepared according to literature involved by<br />
researchers were evaluated by statistical program SPSS, version 6.0. At the end <strong>of</strong> the research, it was<br />
determined that although lecturers thought themselves sufficient in counselling service given to students,<br />
students were not content with counselling service.<br />
Key words: Counselling service, counselling, counselling student<br />
GİRİŞ<br />
Çağdaş, demokratik ve özgürlükçü<br />
toplumda eğitim uygulamalarına verilen<br />
değerin önemi gün geçtikçe artmaktadır.<br />
Toplum eğitimden, bireyin bilgili<br />
kılınmasını, kişiliğini geliştirmesinin yanı<br />
sıra, bireyde istendik davranışların<br />
kazanılmasını, gelişen toplum ve yaşam<br />
değişikliklerine uyum sağlamasını ve yön<br />
vermesini istemektedir.<br />
Yüksek öğrenim gençliği ergenlikten<br />
çıkıp yetişkinliğe geçiş döneminin getirdiği<br />
bazı sorunlar yanında gelecekteki iş ve<br />
mesleği konusunda da yetişkin rol<br />
sorumluluklarını yüklenme ve kendi<br />
kimliğini bulma sorunlarıyla da karşı karşıya<br />
kalmaktadır (Fadıloğlu, 1989:61-68).<br />
Özellikle hemşirelik gibi stres verici bir<br />
mesleğe aday olan öğrenci hemşirelerin,<br />
ailelerinden uzak olmaları, mesleği<br />
rastlantısal seçmeleri, mesleğin özellikleri ve<br />
zorlukları, üniversite yaşamı gibi nedenlerin<br />
öğrencilerin ruh sağlıklarını etkilediği ve<br />
yeterli destek hizmetlerinin verilmediği<br />
saptanmıştır. Bu nedenle genç öğrencilere<br />
ulaşabilmek ve yeterli destek hizmetlerinin<br />
verilebilmesi için rehberlik ve danışmanlık<br />
hizmetlerinin verilmesi zorunlu hale<br />
gelmektedir (Bayık, 1993:47-57).<br />
Rehberlik ve danışmanlığın kapsamlı<br />
olarak tanımı yapılacak olursa rehberlik;<br />
bireyi yeterlilikleri ve yetenekleri ile en üst<br />
düzeyde geliştirerek, gereksinimlerini<br />
karşılama, benliğe uygun rol kavramları ile<br />
uygun problem çözme, karar vermede bilgi,<br />
beceri kazanmasında ve mutlu bir yaşam<br />
* <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu Öğretim Elemanı
ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />
sürdürmesinde pr<strong>of</strong>esyonel kişilerce yapılan,<br />
bilimsel ve sistematik bir yardım sürecidir<br />
(Fadıloğlu, 1989:61-68).<br />
Danışmanlık ise; öğrenciye öğrenimi<br />
süresince 2547 sayılı kanunun amaç ve<br />
ilkeleri doğrultusunda öğrencinin devamını,<br />
öğrenim durumunu izlemek, idare ile olan<br />
ilişkilerinde aracılık yapmak, fiziksel,<br />
ruhsal, sosyal ve kültürel konularıyla<br />
ilgilenmek ve yol göstermek, gerekli<br />
durumlarda öğrenciyi ve ailesini uyarmak<br />
gibi konularda rehberlik etme ve yardımcı<br />
olmaktır. 2547 sayılı Yüksek Öğrenim<br />
Yasası ile üniversitelerde “Rehberlik ve<br />
Psikolojik Danışmanlık Merkezleri” nin<br />
kurulması ve bu hizmetlerin sağlanması için<br />
de her üniversitede bulunan “Mediko-Sosyal<br />
Sağlık, Kültür ve Spor İşleri Dairesi”<br />
tarafından yürütülmesi karara bağlanmıştır<br />
(Fadıloğlu 1989:61-68).<br />
Bu kadar geniş tanımlamaları olan<br />
görevlerin yerine getirilebilmesi için; eğitim<br />
kurumlarına, öğretmenlere ve okul<br />
danışmanlarına büyük sorumluluklar<br />
düşmektedir. Öğrencilerin gelecekteki<br />
akademik ve mesleki gelişmesine yön veren<br />
çok çeşitli özelliklerin biçimlendirilmesinde<br />
rol alan öğretim elemanlarının vereceği etkin<br />
danışmanlık hizmeti, eğitimin niteliğini ve<br />
öğrencinin başarısını ve mesleğe bakış<br />
açısını önemli ölçüde etkilemektedir.<br />
Araştırmanın Amacı<br />
Bu araştırma; <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Hemşirelik Yüksekokulu öğrencilerinin ve<br />
öğretim elemanlarının okulda verilen<br />
danışmanlık hizmetlerinin yeterliliği<br />
konusundaki görüş ve beklentilerini<br />
değerlendirmek amacıyla planlanmıştır.<br />
Sayıltılar<br />
Bu araştırma, çalışmaya katılan<br />
öğrencilerin ve öğretim elemanlarının<br />
görüşlerini içtenlikle yansıttıkları ve<br />
kaynaklardan sağlanan bilgilerin gerçeği<br />
ifade ettiği temel sayıltılarına<br />
dayanmaktadır.<br />
Sınırlılıklar<br />
Bu araştırma; <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Hemşirelik Yüksekokulu 1998-1999 öğretim<br />
döneminde öğrenim gören ve eğitim veren<br />
41 öğretim elemanı ile sınırlandırılmıştır.<br />
YÖNTEM<br />
Evren ve örneklem<br />
Tanımlayıcı olarak planlanan<br />
araştırmanın çalışma evreni olarak, <strong>Ege</strong><br />
<strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu<br />
öğrencileri ve eğitim veren öğretim<br />
elemanları seçilmiştir. Araştırmanın<br />
örneklemini ise; <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik<br />
Yüksekokulu 1998-1999 öğretim döneminde<br />
öğrenim gören ve araştırmaya katılmayı<br />
kabul eden 260 öğrenci ve eğitim veren 41<br />
öğretim elemanı oluşturmuştur.<br />
Veri Toplama Araçları<br />
Bu çalışmada, örneklemde yer alan<br />
öğrencilere ve öğretim elemanlarına<br />
araştırmacılar tarafından ilgili literatür<br />
doğrultusunda hazırlanan anket formu<br />
uygulanmıştır.<br />
Hazırlanan anket formunun öğretim<br />
elemanlarına ait bölümünde; öğretim<br />
elemanlarına akademik unvan ve idari<br />
görevleri ile ilgili 2 soru, tez ve tez dışı<br />
danışmanlık yaptığı öğrenci sayıları,<br />
verdikleri danışmanlık hizmetlerinden<br />
memnun olma durumları, danışmanlık<br />
sırasında karşılaştığı sorunlar ve bu<br />
sorunlara yönelik önerilerine ilişkin toplam<br />
7 soru sorulmuştur.<br />
Öğrencilere ait bölümde öğrencilere ise;<br />
sosyo-demografik özelliklere ait 14 soru,<br />
okuldaki sosyo-kültürel faaliyetlere ilişkin 3<br />
soru, okula ilişkin beklentilerine ait 2 soru,<br />
aile, yönetim ve arkadaşları ile ilişkilerinden<br />
memnuniyet durumları ile ilgili 1 soru,<br />
danışmanlık hizmetlerine ilişkin 4 soru,<br />
danışmanlık hizmetlerinden beklentilerine<br />
ilişkin 19 soru ve genel sorunlarına ilişkin<br />
32 soru sorulmuştur.<br />
Verilerin Analizi ve Yorumlanması<br />
Elde edilen veriler, araştırmacılar<br />
tarafından kodlanmış olup, SPSS versiyon<br />
6.0 istatistik programında<br />
değerlendirilmiştir.<br />
11<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23
Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />
Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />
BULGULAR VE TARTIŞMA<br />
Tablo 1: Öğretim Elemanlarının<br />
Görevlerine Göre Dağılımı<br />
AKADEMİK<br />
SAYI YÜZDE (%)<br />
UNVAN<br />
Ar. Gör. (Y.L. 10 24.4<br />
Öğrencisi)<br />
Ar. Gör. (Doktora 5 12.2<br />
Öğrencisi)<br />
Dr. Ar. Gör. 1 2.4<br />
Öğr. Gör. 3 7.3<br />
Yard. Doç. 12 29.3<br />
Doç. Dr. 5 12.2<br />
Pr<strong>of</strong>. Dr. 5 12.2<br />
Toplam 41 100<br />
İDARİ GÖREV<br />
Müd. Yard. 2 4.9<br />
Bölüm Başk. 5 12.2<br />
Yön. Kur. Üyesi 2 4.9<br />
A.S.M.Y.O. Böl. 1 2.4<br />
Başk.<br />
Toplam 10 24.4<br />
Araştırma kapsamına alınan öğretim<br />
elemanlarının %12.2’si Pr<strong>of</strong>. Dr., %12.2’si<br />
Doç. Dr., %29.3’ü Yard. Doç. Dr., %7.3’ü<br />
Öğretim görevlisi ve %39’u Araştırma<br />
Görevlisidir (Tablo 1).<br />
Tablo 2: Öğretim Elemanlarının<br />
Danışmanlık Yaptığı (Tez Dışı) Öğrenci<br />
Sayısına Göre Dağılımı<br />
ÖĞRENCİ SAYI YÜZDE (%)<br />
SAYISI<br />
1-10 kişi 22 53.7<br />
11-20 kişi 16 39.0<br />
Yanıt yok 3 7.3<br />
Toplam 41 100<br />
Tablo 2’de öğretim elemanlarının<br />
danışmanlık yaptığı öğrenci sayısı<br />
görülmektedir. Buna göre; öğretim<br />
elemanlarının %53.7’si 1-10 öğrenciye,<br />
%39’u ise 11-20 öğrenciye danışmanlık<br />
vermektedir.<br />
Tablo 3: Öğretim Elemanlarının<br />
Danışmanlık Hizmeti İçin (Tez Dışı)<br />
Belirttikleri İdeal Öğrenci Sayısına Göre<br />
Dağılımı<br />
İDEAL<br />
ÖĞRENCİ<br />
SAYISI<br />
ÖĞRETİM ELEMANI<br />
SAYI YÜZDE (%)<br />
2 kişi 1 2.4<br />
3 kişi 4 9.8<br />
4 kişi 4 9.8<br />
5 kişi 18 43.9<br />
6 kişi 1 2.4<br />
7 kişi 1 2.4<br />
8 kişi 1 2.4<br />
9 kişi 1 2.4<br />
10 kişi 5 12.2<br />
Yanıt yok 5 12.2<br />
Toplam 41 100<br />
Öğretim elemanlarının danışmanlık<br />
için belirttikleri ideal öğrenci sayısı tablo<br />
3’de gösterilmiş olup, ideal bir danışmanlık<br />
hizmeti için öğretim elemanlarının<br />
belirttikleri öğrenci sayısı %43.9 oranında 5<br />
öğrenci olarak saptanmıştır.<br />
Tablo 4: Öğretim Elemanlarının Tez<br />
Danışmanlığı Yaptığı Öğrenci Sayısına Göre<br />
Dağılımı<br />
ÖĞRETİM ELEMANI<br />
ÖĞRENCİ SAYI YÜZDE (%)<br />
SAYISI<br />
4 kişi 19 46.4<br />
5 kişi 3 7.3<br />
6 kişi 3 7.3<br />
7 kişi 3 7.3<br />
8 kişi 1 2.4<br />
9 kişi 3 7.3<br />
10 kişi 1 2.4<br />
11 kişi 2 4.9<br />
12 kişi 3 7.3<br />
13 kişi 1 2.4<br />
14 kişi 2 4.9<br />
Toplam 41 100<br />
Öğretim elemanlarının danışmanlık<br />
hizmeti dışında tez danışmanlığı verdiği<br />
öğrenci sayısı tablo 4’te verilmiştir. Buna<br />
göre; öğretim elemanlarının %46.4’ünün<br />
danışmanlık dışında 4 öğrenciye,<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 12
ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />
%21.9’unun 10 ve üzeri öğrenciye tez<br />
danışmanlığı verdiği belirlenmiştir.<br />
Tablo 5: Öğretim Elemanlarının Tez<br />
Danışmanlığı İçin Belirttikleri İdeal Öğrenci<br />
Sayısına Göre Dağılımı<br />
İDEAL<br />
ÖĞRENCİ<br />
SAYISI<br />
ÖĞRETİM ELEMANI<br />
SAYI YÜZDE (%)<br />
1 3 7.3<br />
2 5 12.2<br />
3 4 9.8<br />
4 4 9.8<br />
5 2 4.9<br />
Yanıt yok 23 56.0<br />
Toplam 41 100<br />
Tablo 5’te öğretim elemanlarının tez<br />
danışmanlığı için ideal gördükleri öğrenci<br />
sayıları yer almaktadır. Buna göre öğretim<br />
elemanlarının %12.2’si tez danışmanlığı için<br />
ideal öğrenci sayısını 2, %9.8’i tez<br />
danışmanlığı için ideal öğrenci sayısını 3 ve<br />
yine %9.8’i tez danışmanlığı için ideal<br />
öğrenci sayısını 4 olarak belirtmişlerdir.<br />
Tablo 6: Öğretim Elemanlarının Verdikleri<br />
Danışmanlık Hizmetlerinden Memnun Olma<br />
Durumlarına Göre Dağılımı<br />
MEMNUN SAYI YÜZDE (%)<br />
OLMA<br />
DURUMU<br />
Evet 6 14.6<br />
Hayır 2 4.9<br />
Yanıt yok 33 80.5<br />
Toplam 41 100<br />
Tablo 6’da öğretim elemanlarının verdikleri<br />
danışmanlık hizmetlerinden memnun olma<br />
durumları yer almaktadır. Buna göre,<br />
öğretim elemanlarının %80.5’i bu soruyu<br />
yanıtlamazken, %14.6’sı verdikleri<br />
danışmanlık hizmetlerinden memnun<br />
olduklarını ifade etmişlerdir.<br />
Tablo 7: Öğretim Elemanlarının<br />
Danışmanlık Sırasında Karşılaştıkları<br />
Sorunlarına Göre Dağılımı<br />
ÖĞRETİM ELEMANI<br />
KARŞILAŞILAN SAYI YÜZDE (%)<br />
SORUNLAR<br />
Öğrenci Sayısı 21 51.2<br />
Fazla<br />
Öğrencilerle<br />
4 9.8<br />
Görüşememe<br />
Tez Danışmanlığı<br />
İçin Yeterliyim 6 14.6<br />
Diğer<br />
Danışmanlıklar<br />
İçin Yetersizim<br />
Zaman Yok ve 1 2.4<br />
Öğrenci ile<br />
Görüşülemiyor<br />
Yanıt yok 9 22.0<br />
Toplam 41 100<br />
Öğretim elemanlarının danışmanlık<br />
sırasında karşılaştıkları sorunlar tablo 7’de<br />
görülmekte olup, öğretim elemanlarının<br />
%51.2’si öğrenci sayısının fazla olduğunu,<br />
%14.6’sı ise tez danışmanlığı konusunda<br />
yeterli olduklarını fakat diğer danışmanlık<br />
hizmetlerinde yeterli olmadıklarını<br />
belirtmişlerdir.<br />
Bayık (1993), Karaaslan ve Gürkan<br />
(1994) ve Görak ve ark (1997)’nın yapmış<br />
oldukları araştırmalarda, öğretim<br />
elemanlarının danışmanlık hizmetlerini<br />
yeterince yerine getirememesinde, öğrenci<br />
sayısının fazla olması, aşırı iş yükü, zaman<br />
darlığı, ayrı çalışma odalarının olmaması,<br />
yönetici ve çalışma arkadaşlarından sosyal<br />
desteğin az olması gibi nedenlerin etkili<br />
olduğu ortaya konmuştur. Bu bağlamda elde<br />
edilen bulgularla sözü edilen araştırma<br />
sonuçları paralellik göstermektedir.<br />
13<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23
Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />
Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />
Tablo 8: Öğretim Elemanlarının Danışmanlıkta Karşılaşılan Sorunları Gidermek İçin<br />
Sundukları Önerilere Göre Dağılımı<br />
ÖĞRETİM ELEMANI<br />
ÖNERİLER SAYI YÜZDE (%)<br />
Öğrenci<br />
11 26.8<br />
Sayısının<br />
Azaltılması<br />
Uygun Ortam 27 65.9<br />
Sağlanması<br />
İş Yükünün<br />
1 2.4<br />
Azaltılması<br />
Yanıt yok 2 4.9<br />
Toplam 41 100<br />
Öğretim elemanlarının danışmanlık<br />
hizmetlerinde karşılaştıkları sorunları<br />
gidermeye ilişkin önerileri incelenmiş ve<br />
bulgular tablo 8’de yer almıştır. Tablo 8’de<br />
görüldüğü gibi, öğretim elemanlarının<br />
%65.9’u danışmanlık hizmetleri için uygun<br />
ortam oluşturulmasını, %26.8’i öğrenci<br />
sayısının azaltılmasını önermişlerdir.<br />
Karaaslan ve Gürkan (1994) tarafından<br />
yapılan araştırmada, öğretim elemanlarının<br />
durum ve koşullarının gerektiği gibi olmadığı<br />
ve bunun öğrencilere yansıdığı belirtilmiştir.<br />
Elde edilen bu sonuç araştırma bulgularını<br />
destekler niteliktedir.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 14
ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />
.Tablo 9: Öğrencilerin Sosyo- Demografik Özelliklerine Göre Dağılımı<br />
SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ SAYI YÜZDE(%)<br />
SINIF<br />
1. Sınıf<br />
69<br />
26.5<br />
2. Sınıf<br />
10<br />
3.8<br />
3. Sınuf<br />
97<br />
37.3<br />
4. Sınıf<br />
84<br />
32.3<br />
MEZUN OLDUĞU OKUL<br />
Lise<br />
SML<br />
Diğer<br />
EN UZUN YAŞADIĞI YER<br />
Köy<br />
Kasaba<br />
Kent<br />
Büyükşehir<br />
KARDEŞ SAYISI<br />
1-4<br />
5-8<br />
OKUYAN KARDEŞ SAYISI<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
Yok<br />
AİLENİN GELİR DÜZEYİ<br />
Gelir gideri dengeler<br />
Gelir giderden az<br />
Gelir giderden yüksek<br />
AİLEDE ÇALIŞANLAR<br />
Anne<br />
Baba<br />
Anne ve Baba<br />
Baba ve Kendi<br />
Baba ve Kardeşler<br />
Abla yada Ağabey<br />
Anne ve Kardeşler<br />
Yanıt yok<br />
KALDIĞI YER<br />
Ailesiyle<br />
Yurt<br />
Arkadaş<br />
Akraba<br />
Diğer(kendi başına)<br />
AİLE TİPİ<br />
Çekirdek<br />
Geniş<br />
Parçalanmış<br />
AİLEDEN AYRILAN BÜTÇE<br />
Çok yeterli<br />
Yeterli<br />
Yetersiz<br />
Yanıtsız<br />
BÜTÇEYE KATKIDA BULUNMA<br />
Evet<br />
Hayır<br />
Yanıt yok<br />
OKULU İSTEYEREK SEÇME<br />
Evet<br />
Hayır<br />
Yanıt yok<br />
TERCİH SIRASI<br />
1-5<br />
6-12<br />
13-18<br />
Yanıt yok<br />
OKULU SEÇME NEDENİ<br />
Meslek sahibi olma<br />
Mesleği sevme<br />
Rahat iş bulma<br />
Ailenin isteği<br />
Diğer<br />
Yanıt yok<br />
21<br />
53<br />
21<br />
27<br />
18<br />
120<br />
8.1<br />
20.4<br />
8.1<br />
10.4<br />
6.9<br />
46.1<br />
Toplam 260 100.0<br />
Tablo 9’da öğrencilerin sosyodemografik<br />
özelliklerine göre dağılımları<br />
yer almaktadır. Buna göre öğrencilerin<br />
%37.3’ü 3. sınıf öğrencisi, %87.7’si lise<br />
228<br />
17<br />
15<br />
11<br />
37<br />
85<br />
127<br />
221<br />
39<br />
87<br />
69<br />
32<br />
10<br />
5<br />
57<br />
192<br />
47<br />
21<br />
2<br />
132<br />
51<br />
11<br />
33<br />
14<br />
15<br />
2<br />
98<br />
110<br />
33<br />
10<br />
9<br />
228<br />
27<br />
5<br />
17<br />
146<br />
96<br />
1<br />
44<br />
213<br />
3<br />
109<br />
139<br />
12<br />
39<br />
74<br />
134<br />
13<br />
87.7<br />
6.5<br />
5.8<br />
4.2<br />
14.2<br />
32.7<br />
48.9<br />
85<br />
15<br />
33.5<br />
26.5<br />
12.3<br />
3.8<br />
1.9<br />
21.9<br />
73.8<br />
18.1<br />
8.1<br />
0.8<br />
50.7<br />
19.6<br />
4.2<br />
12.6<br />
5.4<br />
5.8<br />
0.8<br />
37.7<br />
42.3<br />
12.7<br />
3.8<br />
3.5<br />
87.7<br />
10.4<br />
1.9<br />
6.5<br />
56.2<br />
36.9<br />
4<br />
16.9<br />
81.9<br />
1.2<br />
41.9<br />
53.5<br />
4.6<br />
15<br />
28.5<br />
51.5<br />
5<br />
mezunu, %48.9’unun en uzun süre<br />
yaşadığı yerin büyük şehir olduğu,<br />
%85’inin kardeş sayısının (1-4) olduğu,<br />
%33.5’inin 1 okuyan kardeşi olduğu,<br />
15<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23
Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />
Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />
%73.8’inin ailelerinin gelir durumunun<br />
gideri dengelediği görülmektedir. Yine<br />
öğrencilerin %50.7’sinin ailesinde sadece<br />
babanın çalıştığı ve %19.6’sının ailede<br />
hem annenin hem de babanın çalıştığı<br />
belirlenmiştir. %87.7’sinin çekirdek aile<br />
tipine sahip olduğu, %56.2’sinin<br />
kendilerine ayrılan bütçenin yeterli olduğu,<br />
%81.9’unun aile bütçesine katılmadığı,<br />
%42.3’ünün yurtta kaldığı saptanmıştır.<br />
Özgüven (1990)’in yapmış olduğu bir<br />
araştırmada kız öğrencilerin %31’inin<br />
psikolojik problemlerinin kaynağı olarak<br />
yurttaki durumları gösterdiği görülmüştür.<br />
Bu durum, öğrencilerin yurtta kalmasının<br />
onların ruhsal sağlık ve uyumlarını<br />
olumsuz yönde etkileyebileceğini<br />
düşündürmektedir.<br />
Tablo 9’da, öğrencilerin, %53.5’inin<br />
okulu istemeden seçmiş olduğu ve<br />
%51.5’ininde 13-18. tercihleri arasında bu<br />
okulu tercih ettikleri görülmektedir.<br />
Öğrencilerin hemşirelik yüksekokulunu<br />
seçme nedenlerine göre dağılımına<br />
bakıldığında ise; %20.4’ü mesleği sevme,<br />
%10.4’ü ailenin isteği, %8.1’i meslek<br />
sahibi olma, yine aynı oranda rahat iş<br />
bulma (%8.1) olduğu görülmektedir.<br />
Dramalı ve ark. (1998) ve Atalay ve<br />
ark. (1993)’nın yapmış oldukları<br />
çalışmalarda, hemşirelik yüksekokulu<br />
öğrencilerinin istemedikleri halde<br />
hemşirelik yüksekokullarına ÖSYM<br />
tercihlerinde son sıralarda yer verdikleri,<br />
okula başladıkları ve devam ettikleri<br />
belirlenmiştir. Bu sonuç araştırma<br />
bulguları ile paralellik göstermektedir.<br />
Fadıloğlu ve ark. (1986), Dramalı ve ark.<br />
(1988), Karadakovan (1995) ve Erdemir<br />
(1997) tarafından yapılan diğer<br />
çalışmalarda ise, hemşirelik yüksek<br />
okulunu seçme nedeni olarak mezuniyet<br />
sonrası iş bulma kolaylığı gösterilirken,<br />
büyük çoğunluğu ise rastlantı sonucu<br />
olduğunu belirtmişlerdir. Bu sonuçlar,<br />
araştırma bulguları ile benzer niteliktedir.<br />
Tablo 10: Öğrencilerin Okuldaki Sosyo-Kültürel Faaliyetlere İlişkin Görüş ve Beklentilerinin<br />
Dağılımı<br />
OKULUN SOSYO-KÜLTÜREL FAALİYETLERİNİ DEĞERLENDİRME<br />
Yeterli<br />
Yetersiz<br />
Kısmen yeterli<br />
YETERSİZSE NELER YAPILMALI<br />
Spor<br />
Müzik<br />
Folklor<br />
Güzel sanatlar<br />
Hepsi<br />
Spor+Müzik+G.S<br />
Spor+G.S.+Folklor<br />
Müzik+G.S.<br />
Okuma kulüpleri<br />
Yanıtsız<br />
DERS DIŞI SOSYO-KÜLTÜREL FAALİYETLERE KATILMA<br />
Spor<br />
Tiyatro<br />
Müzik<br />
Fotoğraf<br />
Resim+tiyatro<br />
Sinema+tiyatro<br />
Fotoğraf+ tiyatro<br />
Folklor+müzik<br />
Tema vakfı+Ebru kursları<br />
Dil kursu<br />
Yanıtsız<br />
SAYI<br />
34<br />
214<br />
12<br />
28<br />
25<br />
5<br />
55<br />
41<br />
37<br />
12<br />
20<br />
4<br />
33<br />
ÖĞRENCİ<br />
YÜZDE (%)<br />
10.1<br />
80.3<br />
9.6<br />
37<br />
4<br />
16<br />
5<br />
5<br />
24<br />
4<br />
19<br />
4<br />
4<br />
138<br />
14.2<br />
1.5<br />
6.2<br />
1.9<br />
1.9<br />
9.2<br />
1.6<br />
7.3<br />
1.6<br />
1.6<br />
53.0<br />
Toplam 260 100.0<br />
10.8<br />
9.6<br />
1.9<br />
21.2<br />
15.8<br />
14.2<br />
4.7<br />
7.7<br />
1.6<br />
12.7<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 16
ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />
Tablo 10’da öğrencilerin okuldaki<br />
sosyo-kültürel faaliyetlere ilişkin görüş ve<br />
beklentileri incelenmiştir. Buna göre<br />
öğrencilerin %80.3’ü okulun kültürel<br />
faaliyetlerini “yetersiz” olarak<br />
değerlendirmişlerdir. Bu durum üniversite<br />
eğitiminin “kültürlü birey yetiştirme”<br />
amacına ters düşmektedir. Öğrencilerin<br />
%21.2’ si güzel sanatlar konusunda kültürel<br />
faaliyetler yapılmasını önermişlerdir.<br />
Öğrencilerin ders dışı sosyo-kültürel<br />
faaliyetlerden en çok (%14.2) spor<br />
faaliyetlerine katıldıkları saptanmıştır.<br />
Görak ve ark (1988) tarafından<br />
Florance Nightingale Hemşirelik<br />
Yüksekokulu öğrencileri ile yapılan bir<br />
çalışmada; öğrencilerin boş zamanlarını<br />
değerlendirmede en fazla oranla kitap<br />
okuma, müzik dinleme, sinema ve tiyatroya<br />
giderek değerlendirdikleri belirlenmiştir.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek<br />
Okulu öğrencileri ile yapılan benzer bir<br />
çalışmada da; öğrencilerin boş zamanlarını<br />
değerlendirmede en fazla oranla sinema,<br />
tiyatro ve konsere gittikleri belirlenmiştir<br />
(Fadıloğlu ve ark., 1986:28-38; Eşer ve<br />
Dereli, 1993:322-328; Alpar, Ecevit ve ark.,<br />
1997:329-334). Yapılan bu çalışmaların<br />
sonuçları araştırma bulguları ile paralellik<br />
göstermektedir<br />
Genel olarak öğrencilerin sosyokültürel<br />
faaliyetlere yeterince katılamama<br />
nedenleri arasında; bütçelerinin yetersiz<br />
olması, bu etkinliklere yalnız gidememe<br />
yada kız oldukları için ailenin izin<br />
vermemesi sayılabilir.<br />
Öğrencilerin sosyo-kültürel<br />
faaliyetlere katılım göstermemesinde;<br />
üniversitenin ve yüksek okulların bu tür<br />
faaliyetlere bütçelerinden yeterli pay<br />
ayırmamaları da önemli bir diğer etkendir.<br />
Tablo 11: Öğrencilerin Okula İlişkin Beklentilerinin Dağılımı<br />
OKUL İLE İLGİLİ BEKLENTİ<br />
Beklentilerimin altında<br />
Beklentilerim doğrultusunda<br />
Beklentilerimin üstünde<br />
Yanıtsız<br />
OKUL İLE İLGİLİ BEKLENTİLERİNİ KARŞILAMADAKİ GÜÇLÜKLER<br />
1- Kampüsten uzak, erkek arkadaşım yok<br />
2- Öğretim elemanları otoriter, arkadaşlıktan uzak<br />
3- Üniversite öğrencisi muamelesi yok<br />
4- İletişim bozuk<br />
5- Malzeme eksik<br />
6- Sosyal etkinlikler az<br />
7- Öğretim elemanları otoriter, arkadaşlıktan uzak+ İletişim bozuk+ Sosyal<br />
etkinlikler az<br />
8- Motivasyon azlığı, mesleğe uyumun olmaması<br />
9- Teoriğin fazla olması ve hızlı geçmesi, sürekli not tutma, derslerin çok zaman<br />
alması<br />
10- Öğretim elemanları otoriter, arkadaşlıktan uzak+ Motivasyon azlığı, mesleğe<br />
uyumun olmaması<br />
11- Staj değerlendirmesi yetersiz, sınav soruları çok uzun<br />
12- Yanıt yok<br />
ÖĞRENCİ<br />
SAYI YÜZDE<br />
5 1.9<br />
73 28.1<br />
Toplam 260 100.0<br />
207<br />
35<br />
1<br />
17<br />
16<br />
15<br />
31<br />
36<br />
9<br />
29<br />
11<br />
5<br />
28<br />
2<br />
79.6<br />
13.5<br />
0.4<br />
6.5<br />
6.2<br />
5.8<br />
11.9<br />
13.9<br />
3.5<br />
11.2<br />
4.2<br />
2.5<br />
10.9<br />
8.0<br />
17<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23
Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />
Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />
Tablo11’de Öğrencilerin okul ile ilgili<br />
beklentileri ve bu beklentilerin karşılanmasındaki<br />
güçlükler incelenmiştir. Buna<br />
göre öğrencilerin %79.6’sının okul ile ilgili<br />
beklentilerinin, beklentileri altında olduğu<br />
görülmektedir. Öğrencilerin %13.9’u<br />
iletişim bozukluğu, %11.9’u üniversite<br />
öğrencisi muamelesi olmadığı ve %11.2’si<br />
sosyal etkinliklerin az olması nedeni ile<br />
bu beklentileri gerçekleştiremediklerini<br />
belirtmişlerdir. Bu sonuç, Tablo 7’deki<br />
sonuçlar ve literatür ile uygunluk<br />
göstermektedir.<br />
Nitekim, Fadıloğlu ve ark (1986), Karaaslan<br />
ve Gürkan (1994) ve Görak ve ark (1997)<br />
tarafından yapılan araştırmalarda da benzer<br />
sonuçlar elde edilmiştir.<br />
Tablo 12: Öğrencilerin Aile, Yönetim Ve Arkadaşları İle İlişkilerinden Memnuniyet<br />
Durumlarının İncelenmesi<br />
Memnun değil Kısmen Memnun Yanıtsız<br />
memnun<br />
SAYI % SAYI % SAYI % SAYI %<br />
Aile 137 52.7 30 11.5 82 31.5 11 4.3<br />
Okul yöneticileri 52 20.0 133 51.2 74 28.5 1 0.4<br />
Öğretim elemanları 35 13.5 171 65.8 53 20.4 1 0.4<br />
Arkadaşlar 109 41.9 80 30.8 67 25.8 4 1.6<br />
Tablo 12’de öğrencilerin aileleri okul<br />
yöneticileri ve arkadaşları ile olan<br />
ilişkilerinden memnuniyet durumları<br />
incelenmiştir. Buna göre öğrencilerin<br />
%52.7’sinin aileleri ile olan ilişkilerinden<br />
“memnun olmadığı” ve %11.5’inin “kısmen<br />
memnun” olduğu, %51.2’sinin okul<br />
yönetiminden “kısmen memnun” olduğu,<br />
%65.8’inin öğretim elemanlarından “kısmen<br />
memnun” olduğu ve %41.9’unun arkadaşları<br />
ile olan ilişkilerinden “memnun olmadığı”<br />
görülmektedir.<br />
Karaaslan ve Gürkan (1994) tarafından<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu<br />
öğrencileri ile yapılan çalışma sonuçlarına<br />
göre; öğrencilerin aileleri ve arkadaşları ile<br />
olan ilişkilerinden “memnun” oldukları; okul<br />
yöneticileri ile olan ilişkilerinden ise<br />
“memnun olmadıkları” saptanmıştır. Bu<br />
sonuçlar elde edilen araştırma bulguları ile<br />
paralellik göstermemiştir. Bu durum<br />
öğrencilerin gençlikten çıkıp yetişkinliğe<br />
adım attığı bu dönemde, aile içinde duygusal<br />
.<br />
rahatsızlıkların, gerilim ve çatışmaların<br />
yaşandığını düşündürmektedir.<br />
Aile içindeki etkileşim; bazen anlamlı<br />
ve bütün doyumların kaynağı olabildiği gibi<br />
bazen de büyük duygusal rahatsızlık ve<br />
çatışmaların kaynağı olabilir. Çocukluk<br />
yıllarından itibaren, bireyin diğer aile üyeleri<br />
ile olan ilişkileri ileri gelişim dönemlerinde<br />
çevre ile olan uyumunu etkileyebilmektedir<br />
(Karaaslan ve Gürkan, 1994:31-44).<br />
Öğrenci, hemşire ve öğretim elemanı,<br />
öğretim süreci içinde ders, ders dışı ve klinik<br />
alan olmak üzere değişik ortam ve<br />
süreçlerde ilişki içindedirler. Bu nedenle<br />
ilişkilerin niteliği, öğrencilere rol modeli<br />
olma açısından oldukça önemlidir.<br />
Yaşam süreci içinde arkadaşlık<br />
ilişkilerinin büyük önem taşıdığı<br />
düşünülürse, öğrencilerin arkadaşları ile olan<br />
ilişkilerinden memnun olmayışlarının<br />
danışmanlık hizmetlerinden beklentilerinin<br />
daha fazla olmasına yol açacağı sonucuna<br />
varılabilir.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 18
ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />
Tablo 13: Öğrencilerin Danışmanlık Hizmetine İlişkin Görüşlerinin Dağılımı<br />
PROBLEM OLDUĞUNDA YARDIM ALMA KAYNAKLARI<br />
Kendisi<br />
Aile ve yakınları<br />
Arkadaşları<br />
Danışmanı<br />
Hepsi<br />
Diğer (Kendisi ve arkadaşları vb)<br />
OKULDAKİ DANIŞMANLIKTAN MEMNUN OLMA DURUMU<br />
Memnun<br />
Kısmen memnun<br />
Memnun değil<br />
DANIŞMANLIKTAN MEMNUN OLMAMA NEDENLERİ<br />
1- Deneyimsiz Ar.Gör./danışman<br />
2- Danışmanı bulamama/hiç görüşememe/güvensizlik<br />
3- Zaman ayıramama<br />
4- Çok resmi ve kopuk iletişim<br />
5- Danışmanın öğrenciyi tanımaması<br />
6- Danışmanın idari işleri iyi bilmemesi<br />
7- 2+3+4<br />
8- Danışmanlığın faydalarını bilmeme<br />
9- Yanıtsız<br />
DANIŞMANLIK HANGİ KONULARDA OLMALI<br />
1- <strong>Eğitim</strong><br />
2- Ekonomi<br />
3- Bireysel<br />
4- Sağlık<br />
5- <strong>Eğitim</strong> + Ekonomi+ Bireysel+ Sağlık<br />
6- Psikolojik/Uzman<br />
7- Yanıtsız<br />
ÖĞRENCİLER<br />
SAYI YÜZDE<br />
25<br />
79<br />
61<br />
29<br />
29<br />
37<br />
18<br />
77<br />
155<br />
7<br />
30<br />
54<br />
35<br />
30<br />
2<br />
8<br />
5<br />
89<br />
46<br />
6<br />
64<br />
6<br />
103<br />
31<br />
4<br />
9.6<br />
30.4<br />
23.5<br />
11.2<br />
11.2<br />
14.2<br />
6.9<br />
29.6<br />
59.6<br />
2.7<br />
11.5<br />
20.8<br />
13.5<br />
11.6<br />
0.8<br />
3.1<br />
1.9<br />
34.2<br />
17.7<br />
2.3<br />
24.6<br />
2.3<br />
39.7<br />
12.0<br />
1.5<br />
Öğrencilerin danışmanlığa ilişkin<br />
görüşleri tablo 13’de incelendiğinde,<br />
öğrencilerin %30.4’nün problemleri<br />
olduğunda aile ve yakınlarından ve<br />
%23.5’nin arkadaşlarından yardım<br />
aldıklarını belirttikleri saptanmıştır. Yine<br />
öğrencilerin %59.6’sının okuldaki<br />
danışmanlık hizmetlerinden “memnun<br />
olmadığı”, %29.6’sının “kısmen memnun”<br />
olduğu ve %6.9’unun “memnun” olduğu<br />
görülmektedir. Öğrencilerin %20.8’i<br />
kendilerine zaman ayrılmaması, %13.5’i çok<br />
resmi ve iletişim kopukluğu nedenlerini<br />
danışmanlık, hizmetlerinden memnun<br />
olmama nedenleri arasında belirtmişlerdir.<br />
Yine tablo 13’de öğrencilerin %24.6’sının<br />
kendilerine bireysel alanda, %17.7’sinin<br />
eğitim alanında ve %39.7’sinin eğitim,<br />
bireysel, ekonomi ve sağlık alanında<br />
danışmanlık hizmeti verilmesini önerdikleri<br />
görülmektedir. Bu sonuçlar; Karaaslan ve<br />
Gürkan’ın (1994) yaptığı çalışma sonuçları<br />
ile benzerlik göstermektedir.<br />
Yapılan araştırmalarda danışmanlığın<br />
beklendiği ve tanımlandığı gibi yeterli<br />
yapılmadığı vurgulanmakta olup,<br />
Avrupa’nın değişik ülkelerinde hemşirelik<br />
öğrencileri ile yapılan araştırmalarda;<br />
öğrencilerin danışmanlık hizmetlerinden<br />
memnun olmadıkları ve daha fazla<br />
beklentilerinin olduğu saptanmıştır (Erdemir<br />
1997:322-328). Karaaslan ve Gürkan’ın<br />
(1994) yaptığı çalışmada öğrencilerin en<br />
fazla eğitim ve bireysel alanda danışmanlık<br />
hizmeti istedikleri, ekonomik konularda<br />
danışmanlığın ise en son sırada yer aldığı<br />
belirlenmiştir. Bulunan sonuçlar, bu<br />
çalışmadaki sonuçlarla paralellik<br />
göstermektedir.<br />
19<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23
Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />
Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />
Tablo 14: Öğrencilerin Danışmanlık Hizmetlerinden Beklentilerine Göre Dağılımı<br />
OLMASI GEREKEN ŞU AN VERİLEN<br />
EVET HAYIR EVET HAYIR<br />
DANIŞMAN Sayı % Sayı % Sayı % Sayı %<br />
Mesleki yayınları okuma alışkanlığı<br />
239 91.9 17 5.7 55 21.2 171 65.8<br />
kazandırmalıdır<br />
Araştırma yapmaya teşvik etmelidir 246 94.6 9 3.5 53 20.4 173 66.5<br />
Mesleği benimsemede katkıda bulunmalıdır 245 94.2 8 3.1 85 32.7 143 55.0<br />
Bağımsız karar verme becerisini<br />
230 88.5 20 7.7 58 22.3 166 63.8<br />
geliştirmelidir<br />
Kişilerarası ilişki kurma becerisini<br />
220 84.6 29 11.2 59 22.7 165 63.5<br />
geliştirmelidir<br />
Anlayışlı ve ilgili olmamı sağlamalıdır 214 82.3 33 12.7 75 28.8 145 55.8<br />
Öğrenciye olumsuz eleştiriden kaçınmalıdır 170 65.4 79 30.4 89 34.2 133 51.2<br />
Öğrencinin olumlu davranışını taktir etmelidir 242 93.1 10 3.9 86 15.0 135 33.1<br />
Öğretici ve bilgili olmalıdır 253 97.3 1 4.0 109 4.9 118 45.4<br />
İletişime açık olmalıdır 6 2.3 254 97.7 126 48.5 107 41.2<br />
Öğrenciye destek ve yardım sağlamalıdır 248 95.4 6 2.3 88 33.8 137 52.7<br />
Öğrenciye değer vermeli, saygı duymalıdır 250 96.2 3 1.2 124 47.7 105 40.4<br />
Öğrenciye güven duymalıdır 244 93.8 3 1.2 93 35.8 128 49.2<br />
Öğrenciye güven vermelidir 220 84.6 5 1.9 87 33.5 118 45.4<br />
Öğrenciye örnek olmalıdır 243 93.5 8 3.1 97 37.3 120 46.2<br />
Öğrenciye yeterli zaman ayırmalıdır 250 96.2 3 1.2 55 21.2 173 66.5<br />
Öğrenciyi cesaretlendirmelidir 249 95.8 4 1.5 59 22.7 161 61.9<br />
Öğrencinin haklarını korumalıdır 250 96.2 4 1.5 76 29.2 150 57.7<br />
Sosyo-kültürel faaliyetler açısından öğrenciyi<br />
desteklemelidir<br />
237 91.2 7 2.7 85 32.7 133 51.2<br />
Öğrencilerin danışmanlık hizmetleri<br />
ile ilgili beklentilerinin dağılımı tablo 14’de<br />
incelendiğinde, öğrencilerin %97.3’ü<br />
danışmanlık hizmetleri veren öğretim<br />
elemanlarından öğretici ve bilgili olmasını,<br />
%96.2’si öğrenciye değer verilmesini ve<br />
saygı duyulmasını, %96.2’si yeterli zaman<br />
ayrılmasını ve yine %96.2’si öğrenci<br />
haklarının korunmasını beklediğini ifade<br />
etmiştir. Ancak, %45.4’ünün<br />
danışmanlarında öğretici ve bilgili olma<br />
özelliği olmadığını, %40.4’ünün<br />
danışmanlarında öğrenciye değer verme ve<br />
saygı duyma özelliğini bulamadıklarını,<br />
%66.5’inin danışmanları tarafından<br />
kendilerine yeterli zamanın ayrılmadığını ve<br />
%57.7’sinin danışmanları tarafından öğrenci<br />
haklarını koruma özelliği olmadığını ve bu<br />
beklentilerinin gerçekleşmediğini<br />
belirttikleri saptanmıştır.<br />
Elde edilen bu bulguların Görak ve<br />
ark. (1997) tarafından yapılan araştırma<br />
sonuçları ile benzerlik gösterdiği<br />
düşünülmektedir.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 20
ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />
Tablo 15: Öğrencilerin Genel Sorunlara İlişkin Yanıtlarına Göre Dağılımı<br />
GENEL SORUN ALANLARI EVET HAYIR<br />
Sayı % Sayı %<br />
Okulun spor imkanları yetersiz 207 79.6 38 14.6<br />
Aileme yük olmaya devam ediyorum 185 71.2 66 25.4<br />
Eğlenmek için zaman yok 180 69.2 71 27.3<br />
Ders dışında başka faaliyetlere zamanım kalmıyor 177 68.1 74 28.5<br />
Ulaşım çok zamanımı alıyor 151 58.1 101 38.8<br />
Kültürel faaliyetlere katılamıyorum 189 72.7 61 23.5<br />
Aylık gelirim masraflarımı karşılamıyor 137 52.7 115 44.2<br />
Kişiliğimize saygı gösterilmiyor 183 70.4 69 26.5<br />
Gelecekte iş bulamayacağımdan korkuyorum 174 66.9 76 29.2<br />
Sağlıklı beslenemiyorum 149 57.3 102 39.2<br />
Rahatça ders çalışacağım yerim yok 104 40.0 143 55.0<br />
Ruh sağlığım iyi değil 81 31.2 163 62.7<br />
Evden ayrı kalmak beni üzüyor 69 26.5 178 68.5<br />
Beden sağlığım iyi değil 86 33.1 165 63.5<br />
Karşı cinsten bir arkadaşım yok 72 27.7 178 68.5<br />
Karşı cinsle problemlerim var 93 35.8 157 60.4<br />
Arkadaşlarımla rahat iletişim kuramıyorum 32 12.3 213 81.9<br />
Klinik uygulamalarda ekip ile rahat iletişim kuramıyorum 43 16.5 207 79.6<br />
Okuldaki öğretim elemanları ile rahat iletişim<br />
88 33.8 163 62.7<br />
kuramıyorum<br />
Kaldığım yerde sağlıklı bir temizlik ortamı yok 146 56.2 105 40.4<br />
Uykusuzluk çekiyorum 90 34.6 159 61.2<br />
Dersler yetersiz ve kısa süreli 120 46.2 130 50.2<br />
Öğretmen ve öğrenci ilişkileri yetersiz 112 43.1 136 52.3<br />
Sınıflar kalabalık 234 90.0 18 6.9<br />
Kitaplar pahalı 239 91.2 16 6.2<br />
Ders araç gereçleri yetersiz 217 83.5 34 13.1<br />
Uygulama ortamı iyi değil 206 79.2 46 17.7<br />
Dersler çekici değil 189 72.7 62 23.8<br />
Ders dışı yayınları izleyemiyorum 212 81.5 39 15.0<br />
Öğrencilik ile ilgili kurallar beni sıkıyor 211 81.2 36 13.8<br />
Derslerde not tutmaktan dersi anlayamıyorum 202 77.7 48 18.5<br />
Üniversitede başarılı olamayacağımdan endişe duyuyorum 207 79.6 45 17.3<br />
Tablo 15’de öğrencilerin genel sorunlara<br />
ilişkin yanıtlarının dağılımı görülmektedir.<br />
Tablo 15 incelendiğinde; öğrencilerin<br />
%79.6’sı okulun spor imkanlarının yetersiz<br />
olduğunu, %72.7’si kültürel faaliyetlere<br />
katılamadığını, %70.4’ü kişiliklerine saygı<br />
gösterilmediğini, %66.9’u gelecekte iş<br />
bulamayacağından korktuğunu, %57.3’ü<br />
21<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23
Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />
Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />
sağlıklı beslenemediğini, %90.0’ının<br />
sınıfların kalabalık olduğunu, %83.5’i ders<br />
araç-gereçlerinin yetersiz olduğunu,<br />
%79.2’si uygulama ortamının iyi olmadığını,<br />
%72.7’si derslerin ilgi çekici olmadığını,<br />
%81.5’i ders dışı yayınları izleyemediğini,<br />
%81.2’si öğrencilik ile ilgili kurallardan<br />
sıkıldığını, %77.7’si derslerde not tutmaktan<br />
dolayı dersi anlayamadığını, %79.6’sı<br />
eğitiminde başarılı olamayacağından<br />
endişelendiğini belirttikleri görülmektedir.<br />
Bu sonuçlar; Karanisaoğlu ve ark. (1988),<br />
Fadıloğlu ve ark. (1986) ile Dindar ve<br />
Şıpkı’nın (1996) sonuçları ile benzerlik<br />
göstermiştir.<br />
SONUÇ<br />
Yapılan araştırma sonucunda öğretim<br />
elemanlarının;<br />
• Danışmanlık ve tez danışmanlığı<br />
yaptıkları öğrenci sayısını fazla<br />
buldukları,<br />
• Danışmanlık hizmeti için yeterli<br />
olduklarını belirttikleri,<br />
Öğrencilerin;<br />
• Okuldaki kültürel faaliyetleri yetersiz<br />
buldukları,<br />
• Okul ile ilgili beklentilerini yeterli<br />
şekilde karşılayamadıkları,<br />
• Okuldaki danışmanlık hizmetinden<br />
memnun olmadıkları,<br />
• Öğretim elemanlarından öğretici ve<br />
bilgili olmalarını, kendilerine değer<br />
vermelerini ve saygı duymalarını,<br />
kendilerine yeterli zaman ayırmalarını,<br />
öğrenci haklarının korunmasını<br />
bekledikleri ancak bu beklentilerine<br />
ulaşamadıkları,<br />
• Sınıfları kalabalık ve ders araçgereçlerini<br />
yetersiz buldukları, derslerin<br />
ilgi çekici olmadığı ve not tutmaktan<br />
dersleri anlayamadıkları ve mezuniyetten<br />
sonra iş bulamamaktan endişe<br />
duydukları saptanmıştır.<br />
ÖNERİLER<br />
• Danışmanlık hizmetinin<br />
yaygınlaştırılması ve sürekli olması için<br />
öğrenci sayısının azaltılması,<br />
• <strong>Eğitim</strong>in ilk yıllarında öğrenci ile<br />
deneyimli ve mesleki bilgi ve birikimi<br />
daha fazla olan öğretim elemanlarının<br />
çalışması,<br />
• Folklor, tiyatro, koro, spor gibi kültürel<br />
etkinliklere öğrencilerin katılabilmeleri<br />
için gerekli ödeneğin ayrılması ve<br />
öğrencilerin motive edilmesi,<br />
• Öğrencilerin danışman öğretim<br />
elemanları ile 15 günde veya ayda bir<br />
düzenli toplantı yapmaları,<br />
• Öğretim elemanlarının öğrenciye iyi bir<br />
rol modeli olabilmesi ve rehberlik ve<br />
danışmanlık hizmetinin iyi ve etkin bir<br />
şekilde verilebilmesi için kendilerini<br />
sürekli yenilemesi, geliştirmesi ve bu<br />
konuda uzman olan kişilerle işbirliği<br />
sağlanması,<br />
• Öğrencilere etkin bir eğitimin<br />
verilebilmesi için aktif eğitim<br />
yöntemlerinin geliştirilmesi ve uygun<br />
fiziki yapının sağlanması,<br />
• Mesleğin öğrencilere benimsetilmesi için<br />
meslek felsefesinin ve moral değerlerinin<br />
kazandırılmasına destek olunması<br />
önerilmektedir.<br />
• Bu araştırmaya benzer nitelikteki<br />
araştırmalar üniversite genelinde yapılıp,<br />
öğrencilerin danışmanlık hizmetlerinden<br />
memnuniyet durumları saptanmalıdır.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 22
ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />
KAYNAKLAR<br />
Alpar Ş E ve ark. (1997). Marmara <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu Lisans Öğrencilerinin<br />
Hemşirelik Rollerini <strong>Eğitim</strong>de Kazanabilme Durumunun İncelenmesi, IV. Ulusal Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i<br />
Sempozyumu, İstanbul: Çevik Matbaacılık, 329-334.<br />
Atalay M, (1986). Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinin Hemşireliği İsteyerek Seçip Seçmeme<br />
Durumları İle Okuldaki Başarıları Arasındaki İlişkinin Açıklanması I. Ulusal Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i<br />
Sempozyumu, İstanbul , Hilal Matbaacılık, 117-124.<br />
Atalay M ve ark. (1993). Cumhuriyet <strong>Üniversitesi</strong> I.Sınıf Öğrencilerinin Klinik Uygulama Öncesi Ve Klinik<br />
Uygulama Sırasında Yaşadıkları Güçlüklerin Ve Bu Konudaki Yardım Beklentilerinin<br />
Belirlenmesi, III. Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi Ve Film<br />
Merkezi, 403-409.<br />
Bayık A, (1993). Öğrencilerin Hemşire <strong>Eğitim</strong>cilerde Etkili Eğiticilik Niteliklerini Değerlendirmeleri<br />
Üzerine Bir Çalışma III. Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi<br />
Ve Film Merkezi, 47-57.<br />
Dindar İ, Şıpkın S, (1996). Trakya <strong>Üniversitesi</strong> Edirne Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu<br />
Öğrencilerinin Sosyo-Ekonomik Özellikleri, Sorunları Ve Mesleksel Beklentilerinin Araştırılması,<br />
Türk Hemşireliğinde Yüksek Öğrenimin 40. Yılı Sempozyumu, İzmir, <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi, 49-57.<br />
Dramalı ve ark. (1988). <strong>Eğitim</strong>de Bugüne Kadar Yapılan Uygulamaların Çalışma Hayatına Katkısının<br />
İncelenmesi, III. Ulusal Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, Hilal Matbaacılık, 52-61.<br />
Erdemir F, (1997). Hemşirelik Yüksek Okulu I. Sınıf Öğrencilerinin Hemşirelik Yüksek Okulunu Tercih<br />
Etme, Okula Başlamaya Karar Verme ve Okula Devam Etmede Etkili Faktörler, IV. Ulusal<br />
Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi Ve Film Merkezi, 322-328.<br />
Eşer İ, Dereli N, (1993). <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinin Sosyo-kültürel<br />
Etkinliklere Katılma Durumlarının İncelenmesi, II. Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul,<br />
İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi ve Film Merkezi, 322-328.<br />
Fadıloğlu Ç ve ark. (1986). “<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinin Etkinlikleri Ve<br />
Sorunları” <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 2,3, 28-38.<br />
Fadıloğlu Ç ve ark. (1986). <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu Öğrencilerinin <strong>Eğitim</strong> Sorunları Ve<br />
Mesleksel Beklentilerinin Saptanması, I. Ulusal Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, Hilal<br />
Matbaacılık,110-116<br />
Fadıloğlu Ç, (1989). Psikolojik Danışmanlık Ve Rehberlik, <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu<br />
Dergisi, 5, 1, 61-68.<br />
Görak G ve ark. (1997). Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinin Hemşire Öğretmenleri İle İlişkilerini<br />
Algılayışları Ve Bu Algılayışlara Değişik Faktörlerin Etkisi, IV. Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu,<br />
İstanbul, Çevik Matbaacılık, 204-209.<br />
Görak G ve ark. (1988). Florance Nightingale Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinden Bir Grubun<br />
Sosyo- Ekonomik Kültürel Konumu, Mesleki Ve Diğer Yayınları İzleme Durumları, II. Ulusal<br />
Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul Hilala Matbaacılık, 137-143.<br />
Karaaslan A, Gürkan A, (1994). “Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinin Okuldaki Danışmanlık Hizmeti İle<br />
İlgili Görüş Ve Beklentilerinin İncelenmesi”, <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 10,1,<br />
31-44.<br />
Karadakovan A. (1995). <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu Öğrencilerinin <strong>Eğitim</strong>in Başlangıcında<br />
ve Mezuniyetten Önce Meslek Seçimi Beklentileri Ve Çalışmak İstedikleri Alanlar İle İlgili<br />
Görüşlerinin İncelenmesi. Türk Hemşireliğinde Yüksek Öğrenimin 40. Yılı Sempozyumu, İzmir, <strong>Ege</strong><br />
<strong>Üniversitesi</strong> Basımevi, 301-308.<br />
Karanisaoğlu H ve ark. (1998). İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> Florance Nightingale Hemşirelik Yüksek Okulu<br />
Öğrencilerinin Sorunları Ve Başarı Durumlarını Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi, II. Ulusal<br />
Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, Hilal Matbaacılık, 123-131.<br />
Özcan A ve ark. (1993). Farklı Öğretim Düzeylerindeki Öğrencilerin Hemşirelik Anlayışı Ve Mesleği<br />
Seçme Nedenleri, III. Hemşirelik <strong>Eğitim</strong> Sempozyumu, İstanbul, Hilal Matbaacılık, 85-93.<br />
Özgüven E. (1990). Yurtlarda Kalan Üniversite Öğrencilerinin Sağlık Ve Psikolojik Sorunları, V. Ulusal<br />
Psikoloji Kongresi, İzmir, <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi, 47-5<br />
23<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35<br />
ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA<br />
İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />
(The Working Conditions and Socio-Demographic Aspects <strong>of</strong> Working Adolescents)<br />
ÖZ<br />
Uzm. Dr. Tezan BİLDİK *<br />
Çocukların çalıştırılması gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir problemdir ve çocuğun bedensel, ruhsal ve<br />
sosyal gelişimini etkilemektedir. Bu çalışmada çalışan çocukların çalışma koşulları ve sosyo-demografik<br />
özelliklerinin ortaya konması hedeflenmiştir. Bu amaçla 77 çalışan çocukla görüşülmüştür. Bunların ortalama<br />
yaşı 16.35±1.43 olarak bulunmuştur. Araştırma 55 (%71.4) erkek ve 22 (%28.6) kızı kapsamaktadır. Çocukların<br />
çoğunluğunun 4’ten fazla kardeşi olduğu ve erken yaşta çalışmaya başladıkları belirlenmiştir. Günlük ortalama<br />
çalışma süresi 11.12±1.42 saat olarak saptanmıştır.<br />
Anahtar Sözcükler: çalışan çocuk, çocuk işgücü.<br />
ABSTRACT<br />
Employment <strong>of</strong> children is a serious problem in developing countries and affects the child’s biological,<br />
psychological and social development. In this study, it was aimed to display the working conditions and sociodemographic<br />
aspects <strong>of</strong> working children. For this purpose, 77 working children were interviewed. The mean<br />
age <strong>of</strong> these children was 16.35±1.43 years. The sample was consisted <strong>of</strong> 55 (71.4%) boys and 22 (28.6%) girls.<br />
The majority had more than 4 siblings and begun to work at early age. The mean working hours <strong>of</strong> these children<br />
was 11.12±1.42 hours.<br />
Key Words: working children, child labour.<br />
GİRİŞ<br />
Azgelişmiş ve gelişmekte olan<br />
ülkelerde çalışan çocuk sayısı giderek<br />
artmakta ve çok sayıda çocuk erken yaşta,<br />
sağlıksız koşullarda ve tümüyle korunmasız<br />
olarak çalışma yaşamına katılmaktadır.<br />
Sorun büyürken, sorunun çözümüne yönelik<br />
gerçekçi ve sorumlu politikalar<br />
üretilememekte, yalnızca uygulanmayan<br />
yasal düzenlemelerin yürürlüğe<br />
sokulmasıyla yetinilmekte ve milyonlarca<br />
çocuk üretim alanında kaderleriyle başbaşa<br />
bırakılmaktadır. Oysa, böylesi politikaların<br />
üretilmesi ve uygulanmasıyla, yakın erimde<br />
çocuk çalıştırılması önlenemese bile,<br />
çalıştırılan çocukların üretim alanından<br />
kaynaklanan risklerden korunmaları<br />
olanaklıdır.<br />
Bulutay’ın (1995) vurguladığı gibi<br />
çocuk çalıştırılmasının asıl nedeni farklı<br />
siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel<br />
nedenleri olmasına karşın, azgelişmişlik ve<br />
yoksulluktur ve bu iki olgu arasındaki kısır<br />
döngüdür. Kentsel yörelerde çalışan<br />
çocuklar genellikle geçinemediği için, son<br />
10 yılda kırdan kente göç etmiş, eğitim<br />
düzeyi düşük, sanayi bölgelerine yakın,<br />
altyapısı olmayan sağlıksız gecekondularda<br />
barınan, birden çok çocuğun aynı iş türünde,<br />
işyerinde ya da sokakta çalıştığı çok çocuklu<br />
yoksul ailelerin erkek çocuklarıdır. Bu<br />
çocuklar genellikle informel sektörde yer<br />
alan küçük ölçekli işletmelerde<br />
çalışmaktadır.<br />
Küçük ölçekli üretimi seçme<br />
zorunluluğu, çocuk işgücünü, uygun<br />
altyapıdan yoksun binalarda, eski ve<br />
koruyucusuz makinalarla ve el aletleriyle,<br />
zararlı maddelerle, ilkel üretim teknikleri ve<br />
geleneksel üretim ilişkileriyle sürdürülen,<br />
pazara bağımlı, küçük ölçekli, emekli yoğun<br />
üretimle bütünleştirecektir. Bu tür üretimin<br />
de pazarda tutunabilmek için uygun, ucuz ve<br />
uyumlu olan bu işgücünü kullanmaktan<br />
başka çıkış yolu yoktur. Çocuk işgücü ile<br />
küçük ölçekli üretimi ya da ailenin geçimini<br />
sağlamak ve aile gelirine katkıda bulunmak<br />
* Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Serbest Hekim
ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />
zorunda olan çocuğun iş ve gelir istemiyle<br />
pazarın sağlıksız, niteliksiz, geçici, kural<br />
dışı, düşük ücretli iş sunumunu ayrılmaz bir<br />
biçimde birbirine bağlayan da sunu ile istem<br />
arasındaki bu zorunlu uzlaşmadır, başka bir<br />
anlatımla da, yoksulluk ile azgelişmişlik<br />
arasındaki kurumsallaşmış kısırdöngüdür<br />
(Derrien, 1994: 91-100; İLO-İPEC Projesi,<br />
1995: 3-4).<br />
Çocuk işgücünü küçük ölçekli<br />
üretimle eklemleyen gerekçeler ne olursa<br />
olsun, bu eklemlenme, sonuçta, çocuk<br />
işgücü kullanımını zorunlu hale getiren<br />
koşulların yeniden üretilmesinden ve çocuk<br />
işgücü kullanan üretim modellerinin<br />
varlıklarını bir süre daha sürdürmelerini<br />
sağlamaktan başka bir işe yaramaz.<br />
Ayrıca, yeniden üretilmesine katkıda<br />
bulunduğu bu koşullar çocuk işgücünü<br />
geleceğin nitelikli işgücüne dönüşmesini<br />
sağlayacak eğitim sürecinden uzaklaştırarak,<br />
geleneksel üretim alışkanlıklarıyla<br />
bütünleştirmektedir. Aynı koşullar en fazla<br />
gereksinim duyduğu gelişim döneminde<br />
çocuğun sağlık hizmeti desteğinden ve her<br />
türlü korumadan yoksun kalmasına ve en<br />
üretken çağına geldiğinde tükenerek,<br />
üretimden dışlanmasına neden olmaktadır.<br />
Sağlığını ve üretme yeteneğini yitiren bu<br />
işgücü de azgelişmişliğin ve yoksulluğun<br />
başka bir anlatımla da çocuk işgücü<br />
kullanımının siyasal, ekonomik, toplumsal<br />
ve kültürel ortamının yeniden üretilmesini<br />
tarihsel bir zorunluluğa dönüştürecektir<br />
(İLO-İPEC Projesi, 1995: 4).<br />
GEREÇ VE YÖNTEM<br />
Bu araştırma E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />
Psikoloji Bölümü Gelişim Psikolojisi<br />
Anabilim Dalı ile E.Ü.T.F. Çocuk<br />
Psikiyatrisi Bilim Dalı tarafından planlanan<br />
ortak projenin ikinci aşamasıdır. Projenin ilk<br />
bölümünde İzmir Çıraklık <strong>Eğitim</strong><br />
Merkezi'nde 1996-1997 eğitim ve öğretim<br />
dönemine devam eden, bir işyerinde tam<br />
zamanlı olarak çalışan ve 20 ayrı meslek<br />
dalında eğitim gören tüm çırakların oranına<br />
uygun olarak oluşturulan 620 öğrenciye Kısa<br />
Semptom Envanteri uygulanmıştır. Kısa<br />
25<br />
semptom Envanteri toplam puan<br />
ortalamasının 1 standart sapma üstü ve 1<br />
standart sapma altı olmak üzere grup ikiye<br />
ayrılmış ve toplam puan ortalamasının 1<br />
standart sapma üstü olarak ayrılan 77 denek<br />
projenin ikinci bölümünün örneklemini<br />
oluşturmuştur.<br />
Kısa Semptom Envanteri (KSE),<br />
Batı’da geliştirilmiş adıyla Brief Symptom<br />
Inventory (BSI) (Derogatis, 1992), 90<br />
maddelik SCL-90 Semptom Belirleme<br />
Listesi üzerine temellendirilmiştir ve kendini<br />
değerlendirme türü ölçeklerin çeşitli<br />
özelliklerini üzerinde toplamaktadır. Yurt<br />
dışında ruh sağlığı alanında yapılan çeşitli<br />
çalışmalarda oldukça sıklıkla kullanılan bir<br />
ölçektir. KSE’nin, üniversite öğrencilerinin<br />
ruh sağlığını tarama çalışmalarında özellikle<br />
yararlı bir ölçek olduğu belirtilmektedir.<br />
Şahin ve ark. (1994) tarafından, ortaöğretim<br />
düzeyindeki ergenler, üniversite öğrencileri<br />
ve bir grup yetişkinden oluşan<br />
örneklemlerde ölçüm aracı olarak<br />
kullanılmıştır ve psikolojik sorunları<br />
güvenilir ve geçerli bir biçimde ölçen bir<br />
araç olduğu saptanmıştır.<br />
Ayrıca, çalışmada veri kaynağı olarak<br />
araştırmacı tarafından oluşturulan yüz yüze<br />
görüşme sırasında doldurulan sosyodemografik<br />
ve çalışma yaşamına ilişkin<br />
özellikleri içeren görüşme formu<br />
kullanılmıştır. 77 deneğin isim ve sınıfları<br />
saptandıktan sonra, tüm deneklere çağrı<br />
yapılmış ve okul yönetiminin yüz yüze<br />
görüşmelerin yapılması için ayırdığı sınıfta<br />
uygulama başlatılmıştır. Okul saatleri içinde<br />
o gün sınıfta saptanan deneklerle yüz yüze<br />
görüşülerek araştırmacı tarafından görüşme<br />
formu doldurulmuştur.<br />
Bulgular değerlendirilirken 14-16 yaş<br />
“orta ergenlik” ve 17-20 üstü yaş “geç<br />
ergenlik” olarak kabul edilmiştir Marans ve<br />
Cohen, 1996:163). Ayrıca, kentte doğanlarla<br />
kente 6 yaş veya öncesi gelenler KENT<br />
kökenli; kente 7 yaş sonrası gelenlerle<br />
kasabada doğanlar KÖY kökenli olarak<br />
gruplandırılmıştır (Fişek, 1986:15).<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35
Uzm. Dr. Tezan BİLDİK<br />
Tüm veriler, "SPSS 5-0-1 for<br />
Windows" paket programı kullanılarak;<br />
sıklık, ortalama ve ki-kare testleri<br />
uygulanmış ve istatistiksel değerlendirmeler<br />
gerçekleştirilmiştir.<br />
BULGULAR<br />
Sosyo-demografik Veriler<br />
Yaş: Araştırmaya katılan 77 deneğin yaş<br />
ortalaması, en küçük yaş 14 ve en büyük yaş<br />
20 olmak üzere 16.35±1.43 yaş olarak<br />
belirlenmiştir. Deneklerin çoğunlukla, 15-17<br />
yaşlar arasında yoğunlaştığı ve %53.2'nin<br />
(41 kişi) orta ergenlik dönemi, %46.8'nin (36<br />
kişi) geç ergenlik dönemi içinde olduğu<br />
saptanmıştır.<br />
Cinsiyet: Deneklerin %71.4’ü (55 kişi)<br />
erkek ve %28.6’sının (22 kişi) kız olduğu<br />
saptanmıştır. Kız deneklerin %63.6'sının (14<br />
kişi) orta ergenlik dönemi içinde olduğu ve<br />
geç ergenlik dönemindeki deneklerin<br />
%77.8'inin (28 kişi) erkek olduğu<br />
saptanmıştır.<br />
Deneklerin kökenleri: Araştırmamızda,<br />
deneklerin %40.3’ünün ailesinin çeşitli<br />
nedenlerle iç göç yapmış olduğu<br />
belirlenmiştir. Doğum yerleri ve kente geliş<br />
yaşının değerlendirilmesi sonucunda elde<br />
edilen bulgulara göre tüm denekler şöyle<br />
gruplandırılmıştır: 61 kişi (%79.2) kent<br />
kökenli, 16 kişi (%20.8) köy kökenli.<br />
Erişilen öğrenim düzeyi: Deneklerin<br />
%50.6'sının (39 kişi) ilkokul mezunu,<br />
%11.7’sinin (9 kişi) ortaokul mezunu,<br />
%36.4’ünün (28 kişi) ortaokul-terk,<br />
%1.3’ünün (1 kişi) lise mezunu olduğu<br />
belirlenmiştir.<br />
Okulu bırakma nedenleri: Deneklerin<br />
%54.5'i okulla ilgili güçlükler nedeniyle<br />
eğitimini sürdürememiştir: derslere<br />
ilgisizlik, okul ortamından hoşlanmama, ders<br />
başarısızlığı veya olumsuz arkadaş çevresi<br />
nedeniyle devamsızlıktan sınıfta kalma,<br />
öğretmen ve okul arkadaşlarıyla<br />
geçinememe, bir üst okulun giriş sınavını<br />
kazanamama.<br />
Deneklerin %19.5'i ailesiyle olan<br />
sorunlarının etkisiyle okul ortamını<br />
terketmiştir: ailesinin kız olduğu için<br />
okutmaması, ebeveynlerin ciddi evlilik<br />
problemleri nedeniyle derslere kendini<br />
verememe, ebeveyn ölümü, üvey anne ile<br />
çatışmalı ilişki nedeniyle evden ayrılma ve<br />
işe girme, okul başarısı için ailenin aşırı<br />
baskı yapması ve üvey babanın okutmaması.<br />
Tablo.1 Deneklerin okulu bırakma<br />
nedenleri<br />
n %<br />
Okulla ilgili güçlükler 42 54.5<br />
Geçim sıkıntısı nedeniyle işe<br />
girmek zorunda kalmak<br />
17 22.1<br />
Aile ile ilişkili sorunlar 15 19.5<br />
Okuyarak iyi bir meslek<br />
edinememe inancı<br />
3 3.9<br />
Aile yapısı: Deneklerin %61'i anne-baba ve<br />
çocuklardan oluşan çekirdek aile, %10.4'ü<br />
geniş aile, %28.6'sı bölünmüş aile ortamında<br />
yaşamaktadırlar. Bölünmüş aile ortamında<br />
olan denekler, tek ebeveynle ya da<br />
ebeveynlerinden uzak kardeşleriyle,<br />
akrabasıyla, tanıdıklarıyla ya da bir kaç<br />
arkadaşı ile birlikte yaşamaktadırlar.<br />
Kardeş sayısı: Deneklerin %46.7’sinin (4<br />
veya 4’ten fazla çocuk sayısı) çok çocuklu<br />
ailelerden geldikleri Tablo.2’de<br />
görülmektedir.<br />
Tablo.2 Deneklerin kardeş sayısına göre<br />
dağılımı<br />
n %<br />
1 kardeşi var 10 13.0<br />
2 kardeşi var 20 26.0<br />
3 kardeşi var 11 14.3<br />
4 kardeşi var 16 20.8<br />
5 veya daha fazla kardeşi<br />
var<br />
20 25.9<br />
Anne ve babanın eğitim durumu:<br />
Örneklem, ebeveynlerin eğitim durumu<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35 26
ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />
açısından incelendiğinde, ana-babaların<br />
büyük çoğunluğunun ilkokul mezunu olduğu<br />
görülmektedir.<br />
Tablo.3 Ana-Babanın eğitim durumu<br />
Okur-yazar<br />
değil<br />
Anne eğitim<br />
durumu<br />
Baba eğitim<br />
durumu<br />
n % N %<br />
15 19.5 1 1.3<br />
İlkokul 57 74.0 60 77.9<br />
Ortaokul 4 5.2 12 15.6<br />
Lise 0 0 4 5.2<br />
Üniversite 1 1.3 0 0<br />
Sosyoekonomik düzey: Deneklerin aile<br />
gelirini kendi algılarına göre, 69 kişi<br />
(%89.6) "orta halli", 8 kişi (%10.4) "fakir"<br />
olarak değerlendirdikleri görülmektedir.<br />
Annenin dışarıda çalışması: Deneklerin<br />
%80.5’inin (62 kişi) annesinin ev kadını<br />
olduğu ancak %19.5’inin (15 kişi) annesinin<br />
dışarıda çalıştığı saptanmıştır.<br />
Babanın eve düzenli maddi katkısı:<br />
Deneklerin %67.5'inin (52 kişi) babasının<br />
eve düzenli para verdiği, %32.5'inin (25 kişi)<br />
babasının ise hastalık nedeniyle her gün<br />
çalışamaması, iş buldukça çalışması, işsiz<br />
olması nedeniyle eve düzenli para<br />
veremediği belirlenmiştir.<br />
Deneklerin Çalışma Yaşamına İlişkin<br />
Özellikleri<br />
Çalışmaya katılma yaşı: Deneklerin<br />
çoğunlukla 6.-7.-8. sınıflarda çeşitli<br />
nedenlerle okuldan ayrılıp, iş yaşamına<br />
katıldıkları belirlenmiştir. Çalışma yaşamına<br />
katılma yaşı ortalaması 12.49±1.67, en<br />
küçük yaş 7 ve en büyük yaş 17 olarak<br />
saptanmıştır.<br />
Tablo.4 Çalışma yaşamına katılma yaşı<br />
n %<br />
7 yaş 2 2.6<br />
9 yaş 1 1.3<br />
10 yaş 3 3.9<br />
11 yaş 10 13.0<br />
12 yaş 24 31.2<br />
13 yaş 15 19.5<br />
14 yaş 16 20.8<br />
15yaş 5 6.5<br />
17yaş 1 1.3<br />
Çalışma nedeni: Deneklerin çalışma<br />
yaşamına katılma nedenleri araştırıldığında,<br />
ilk sırayı %55.8 (43 kişi) "meslek edinme<br />
kaygısı", ikinci sırayı ise %31.2 (24 kişi)<br />
"ailesine ekonomik katkıda bulunma<br />
zorunluluğu" almaktadır. Diğer nedenler,<br />
%7.8 (6 kişi) "ergenlik döneminin<br />
gereksinimleri" (evden uzaklaşmak, daha<br />
serbest olmak, ekonomik bağımsızlık elde<br />
etmek, hayatı tanımak, yeni arkadaşlar<br />
edinmek, öğretmenlerle çatışmalı ilişki, okul<br />
disiplininden kurtulmak) ve %5.2 (4 kişi)<br />
çalışan arkadaşlarına ve aile üyelerine<br />
özenmedir.<br />
Tablo.5 Deneklerin çalışma yaşamına<br />
katılma nedenleri<br />
n %<br />
Meslek edinme kaygısı 43 55.8<br />
Ailesine ekonomik katkıda<br />
bulunma zorunluluğu<br />
Ergenlik dönemi<br />
gereksinimleri<br />
Arkadaşlarına veya aile<br />
üyelerine özenmesi<br />
24 31.2<br />
6 7.8<br />
4 5.2<br />
Deneklerin işkollarına göre dağılımı:<br />
Deneklerin işkollarına göre dağılımına<br />
baktığımızda; 16 değişik işkoluna ayrıldığı<br />
belirlenmiştir. İşkolları, 7 ana meslek grubu<br />
27<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35
Uzm. Dr. Tezan BİLDİK<br />
şeklinde yeniden gruplandırılmıştır.<br />
Elektrik-Elektronik ana meslek grubu;<br />
Elektrikli Ev Aletleri Bakım ve Tamirciliği,<br />
Bobinajcılık, Bakım ve Onarım<br />
Elektrikçiliği, Radyo TV. Tamirciliği<br />
işkollarını içermektedir. Metal İşleri ana<br />
meslek grubu; Tornacılık, Soğuk Demircilik,<br />
Kaporta Tamirciliği, Sıhhi Tesisatçılık<br />
işkollarını içermektedir. Oto-bakım Onarım<br />
ana meslek grubu; Oto Motor Tamirciliği,<br />
Oto Elektrikçiliği, Ön Düzen Ayarcılığı<br />
işkollarını içermektedir. Ağaç İşleri ana<br />
meslek grubu; Mobilyacılık, Doğramacılık<br />
işkollarını içermektedir. Populasyonun<br />
özellikle, Diş protezciliği ve Kuaförlük<br />
işkolunda yoğunlaştığı görülmektedir.<br />
Tablo.6 Deneklerin işkollarına göre<br />
dağılımı<br />
n %<br />
Diş protez 19 24.7<br />
Bayan kuaförlüğü 17 22.1<br />
Elektrik-Elektronik 11 14.3<br />
Ağaç işleri 4 5.2<br />
Metal işleri 11 14.3<br />
Oto-bakım onarım 11 14.3<br />
Dış giyim 4 5.2<br />
Çalışmamızda kız deneklerin<br />
bulunduğu işkolları; Bayan kuaförlüğü, Dış<br />
giyim ve Diş protez olarak saptanmıştır ve<br />
kız populasyonunun en yoğun olarak<br />
kuaförlük (%88.2) alanında toplandığı<br />
görülmüştür.<br />
İstihdam süresi (Ay): İstihdam süresi<br />
ortalama 45.95±24.42 ay, en kısa süre 5 ay<br />
ve en uzun süre 132 ay olarak belirlenmiştir.<br />
Günlük çalışma süresi (saat): Günlük<br />
çalışma süresi ortalama 11.12±1.42 saat, en<br />
kısa süre 8 saat ve en uzun süre 14 saat<br />
olarak belirlenmiştir. Günlük çalışma süresi<br />
ile yaş, cinsiyet ve işkolu arasında<br />
istatistiksel anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.<br />
İşyeri değiştirme: Deneklerin %40.3’ü (31<br />
kişi) çalışma yaşamına katıldığından beri hiç<br />
işyeri değiştirmemiş iken, %59.8’inin (46<br />
kişi) çeşitli nedenlerle işyerini değiştirdiği<br />
saptanmıştır. Deneklerin Tablo.7’de işyeri<br />
değiştirme sıklığı gösterilmektedir.<br />
Tablo.7 İşyeri değiştirme sıklığı<br />
n %<br />
İlk işyerinde 31 40.3<br />
1 kez işyerini değiştirmiş 15 19.5<br />
2 kez işyerini değiştirmiş 16 20.8<br />
3 ve daha fazla işyerini<br />
değiştirmiş<br />
15 19.5<br />
46 deneğin işyeri değiştirme<br />
nedenlerini stresli iş boyutları açısından<br />
incelediğimizde, her deneğin birden fazla<br />
sayıda neden bildirdiği belirlenmiştir.<br />
Deneklerin işyeri değiştirme nedenleri<br />
Tablo.8’de gösterilmektedir.<br />
Tablo.8 İşyeri değiştirme nedenleri<br />
n %<br />
İşyerinde kötü muamele 25 54.3<br />
Düşük ücret ödenmesi 20 43.5<br />
İşinde gelişme isteği 11 23.9<br />
İşin yoğun ve yorucu olması 6 13.0<br />
Geç saate kadar çalışma ve<br />
çalışma saatlerinin belirsizliği<br />
5 10.9<br />
Ergonomik riskler 2 4.3<br />
Diğer stresli iş özellikleri olan<br />
müşterilerle ilişkilerde güçlükler ve öğle<br />
tatilinin olmaması, yıllık izin verilmemesi ve<br />
tatillerde çalışma zorunluluğunun,<br />
populasyonda işyeri değiştirme nedeni<br />
olarak dile getirilmediği dikkati<br />
çekmektedir.<br />
TARTIŞMA<br />
İzmir Çıraklık <strong>Eğitim</strong> Merkezi’nde<br />
1996-1997 eğitim ve öğretim dönemine<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35 28
ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />
devam eden ve bir işyerinde tam zamanlı<br />
olarak çalışan, 7 değişik işkolundan,<br />
kendilerine ulaşılabilen 77 ergene ait veriler<br />
toplanmıştır.<br />
Araştırmaya katılan 77 deneğin yaş<br />
ortalaması 16.35±1.43 yaş, en küçük yaş 14<br />
ve en büyük yaş 20 olarak belirlenmiştir.<br />
Örneklem orta ve geç ergenlik döneminde<br />
bulunan ergenlerden oluşmaktadır. Benzer<br />
bulgular Köksal ve Lordoğlu (1993: 105),<br />
ILO-IPEC (1995: 18-34-54-66-83-100-118)<br />
projesi çerçevesinde Adana, Mersin, Hatay,<br />
Gaziantep, Kahramanmaraş, Ankara,<br />
Eskişehir, Antalya, Isparta, Burdur, Bursa,<br />
Balıkesir, İstanbul, Tekirdağ, Çorlu, İzmir,<br />
Manisa, Salihli, Kula, Uşak, Denizli,<br />
Samsun, Çorum; Amasya ve Sinop illerinde<br />
gerçekleştirilen çalışmalarda da deneklerin<br />
orta ve geç ergenlik döneminde yoğunlaştığı<br />
saptanmıştır.<br />
Örneklem populasyonunun çoğunluğu<br />
erkek (%71.4) deneklerden oluşmaktadır. Bu<br />
bulgu, Köksal ve Lordoğlu (1993: 106),<br />
ILO-IPEC (1995:18-33-53-83-99-118)<br />
çerçevesinde hazırlanan raporda deneklerin<br />
çoğunluğunun erkek olduğu saptanmıştır.<br />
Benzer bulgular bize toplumumuzun gelenek<br />
ve göreneklerinin etkisiyle kızların iş<br />
yaşamına erkeklere göre daha az oranda<br />
katıldığını yansıtmaktadır.<br />
Araştırmamızda deneklerin büyük<br />
çoğunluğunun (%79.2) kent doğumlu ya da<br />
kente 6 yaş veya daha küçük gelen kırsal<br />
kökenli bireylerden oluştuğu görülmektedir.<br />
Fişek (1986:17) çalışmasında kent kökenli<br />
olanların oranını çalışan grupta %62,<br />
öğrencilerde ise %81.8 olarak saptamıştır.<br />
Köksal ve Lordoğlu (1993: 107) tarafından<br />
yapılan araştırmada da çocukların ağırlıklı<br />
bölümü “kent” doğumludur ancak<br />
çocukların babalarının doğum yerleri<br />
incelendiğinde çocukların kentte doğmuş ve<br />
büyümüş ikinci nesil göçmen oldukları<br />
bildirilmektedir. Benzer bulgu olarak<br />
araştırmamızda deneklerin %40.3’ünün<br />
ailesinin iç göç yapmış olduğu<br />
belirlenmiştir. Bu sonuç, Bakar (1993:42),<br />
ILO-IPEC (1995:199) ve Çamkuşu ve ark.<br />
29<br />
(1998:515) tarafından yapılan araştırmada<br />
saptanan bulgularla uyumludur. Gerçekten<br />
çalışan çocukların çoğu yaşadığı bölgede<br />
yoksullaşan ve o bölgede yaşama olanağı<br />
kalmayınca göç eden ailelerin bireyidir.<br />
Deneklerin %87’sinin ilkokul mezunu<br />
olduğu ve her iki cins arasında erişilen<br />
öğrenim düzeyi açısından istatistiksel<br />
anlamlı bir fark saptanmamıştır. Fişek<br />
(1986:20), Köksal ve Lordoğlu (1993: 115)<br />
ve ILO-IPEC (1995:199) çalışmasında<br />
benzer sonuçlar saptandığı görülmektedir.<br />
Araştırmamızda deneklerin okulu<br />
bırakma nedenlerini el aldığımızda, %54.5’i<br />
okulla ilgili güçlükler, %22.1’i geçim<br />
sıkıntısı nedeniyle işe girmek zorunluluğu,<br />
%19.5’i aile ile ilişkili sorunlar ve %3.9’u<br />
okuyanlar iş bulamadığı için iyi bir meslek<br />
edinme kaygısı nedeniyle okulu terk ettikleri<br />
belirlenmiştir. Fişek (1986:22) çalışmasında<br />
deneklerin %56.3’ünün okulla ilgili<br />
güçlükler, %24’ünün geçim sıkıntısı<br />
nedeniyle işe girmek zorunluluğu yüzünden<br />
okulu bıraktıklarını bildirmiştir. Köksal ve<br />
Lordoğlu (1993: 117) da “başarısızlık” ve<br />
“okulu sevmeme” gibi gerekçelerin %63.5<br />
oranında okulu terletmeye neden olduğunu<br />
saptamıştır. DİE Çocuk İşgücü<br />
Araştırmasında (1994) hem kentsel hem de<br />
kırsal kesimde en sık okuldan ayrılma<br />
nedeni okula ilgi duymama (%26.5) olarak<br />
bildirilmiştir (Zeytinoğlu, 2001:109-111).<br />
ILO-IPEC (1995: 199) çerçevesinde<br />
hazırlanan raporda ise çocukların aileleri<br />
yoksul olduğu için okuldan ayrıldığı ve<br />
ailesine katkıda bulunabilmek için üretime<br />
katıldığı belirlenmiştir.<br />
Abdalla’nın (1984) vurguladığı gibi<br />
eğitim ile çalışma arasındaki ilişki salt<br />
ekonomik bir sorun değildir. Bu sorunun<br />
temelinde eğitim sisteminin yapısal<br />
sorunları, ana babanın eğitim düzeyi, çok<br />
çocukluluk ve kadının aile-içi statüsü gibi<br />
diğer nedenler de rol oynamaktadır (Bequele<br />
ve Boyden, 1992:5).<br />
<strong>Eğitim</strong>in yapısal sorunları, eğitim<br />
programlarının yaşamla ve çocukların<br />
gelişim düzeyleriyle ilişkili olmaması, ders<br />
içeriklerinin ve öğretme yöntemlerinin<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35
Uzm. Dr. Tezan BİLDİK<br />
ezberden başka kavrama biçimine olanak<br />
vermemesi, öğretmenlerin akademik<br />
nitelikleri, değer yargıları, disiplin<br />
yöntemleri, meslek okullarında verilen<br />
eğitimin iş piyasasının taleplerine uygun<br />
olmaması, okumuş gençler arasında<br />
işsizliğin ve yaşam standardının düşüklüğü<br />
gibi olumsuzlukları kapsamaktadır<br />
(Zeytinoğlu, 2001:111). Çeşitli çalışmalar,<br />
eğitimin beklenen nitelikte olduğuna ve<br />
çocuklarına gelecekte daha çok gelir<br />
sağlayacağına inanan ailelerin, ekonomik<br />
katkılarını feda ederek, çocuklarını okula<br />
yollamaya hazır olduklarını göstermiştir.<br />
Engin (1994) çalışmasında çocuğu çalışan<br />
ailelerin de çoğunun çocuklarının<br />
eğitimlerini sürdürmelerini istediklerini<br />
belirlemiştir. Ekonomik olarak kendilerine<br />
katkı sağlayamayacak kadar yetersiz olan<br />
eğitim sistemi, ailelerin gözünde<br />
güvenirliğini kaybetmektedir. Çocuklar da<br />
niteliksiz eğitimden düş kırıklığına<br />
uğramakta ve okulu bırakabilmektedir. Bu<br />
durumdaki çocukların çoğunun tam gün<br />
çalışmaya başladığı düşünülmektedir<br />
(Karabulut, 1998:13).<br />
Çalışan çocuklar arasında okula<br />
devamın ana-babaların öğrenim durumuyla<br />
doğrudan bağlantılı olduğu görülmektedir.<br />
Eğer ana-babalar okula gitmemişlerse,<br />
yararlılığını öngöremezler; çocuklarının<br />
öğrenme çabalarını desteklemek için kendi<br />
deneyimlerine dayanarak girişimde<br />
bulunamazlar (Boidin, 1994:19-20).<br />
Araştırmamızda da, ebeveynlerin düşük<br />
eğitim düzeyine sahip olmasının çocukların<br />
okulu terk etmesini kolaylaştırdığı<br />
düşünülmektedir. Köksal ve Lordoğlu<br />
(1993:116) ve ILO-IPEC (1995:199)<br />
çerçevesinde hazırlanan raporda anne ve<br />
babaların çoğunluğunun ilkokul mezunu<br />
olduğu saptanmıştır. Örneklem<br />
populasyonunun %61’i çekirdek aile yapısı,<br />
%10.4'ü geniş aile yapısı ve %28.6’sı<br />
bölünmüş aile ortamında yaşamaktadırlar.<br />
Köksal ve Lordoğlu (1993: 110), ILO-IPEC<br />
(1995:199 ) projesi ve Çamkuşu ve ark.<br />
(1998:515) tarafından yapılan çalışmalarda<br />
çekirdek aile yapısı sırasıyla %63.7, %90 ve<br />
%80.5 olarak saptanmıştır.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35 30<br />
Deneklerin çoğunluğunun çok çocuklu<br />
(%46.7) ailelerden geldiği görülmektedir.<br />
Engin (1994:69) ve ILO-IPEC (1995:199)<br />
ve Çamkuşu ve ark. (1998:515)<br />
araştırmalarında çalışan kesimin çok çocuklu<br />
ailelerden geldiğini saptanmıştır. Kağıtçıbaşı<br />
(1980) araştırmasında, çocuğun<br />
ekonomik/faydacı değerinin çok<br />
çocuklulukla bağlantılı olduğunu, her ilave<br />
çocuğun ilave bir gelir kaynağı olduğunu ve<br />
çocuğun maddi değerinin “birikimli”<br />
olduğunu ancak çocuğun psikolojik<br />
değerinin birikimli olmadığını ve çok<br />
çocuklulukla bağlantılı olmadığını<br />
saptamıştır. Yani, çok çocuklu olma<br />
durumunda çocuğun psikolojik değeri<br />
önemsenmemektedir. Ayrıca, kalabalık aile<br />
ortamında yaşamanın ebeveynlerin<br />
çocuklarına gösterecekleri ilginin bir çok<br />
alana dağılmasına, rollerde kargaşa<br />
yaşanmasına ve çocuklarının okul ve okuldışı<br />
sorunlarıyla yeterince ilgilenemedikleri,<br />
yönlendirme yapamadıkları düşünülmektedir<br />
Örneklemde,<br />
ebeveynlerin<br />
çoğunluğunun düşük eğitim düzeyine sahip<br />
olduğu özellikle annelerin önemli bir<br />
bölümünün eğitimsiz olan grubu (%19.5)<br />
oluşturduğu belirlenmiştir. Babaların<br />
annelere göre daha yüksek eğitim seviyesine<br />
sahip olduğu saptanmıştır. Öke (1979),<br />
Uysal (1982), Gökçe (1984), Kozcu (1988),<br />
Argın (1989), Engin (1994) ve Çamkuşu ve<br />
ark. (1998) çalışan ergenlerin ailelerinin<br />
eğitim düzeylerinin öğrenci ailelerine göre<br />
daha düşük olduğunu ve özellikle çalışan<br />
ergenlerin annelerinin düşük eğitim<br />
düzeyine sahip olduğunu saptamışlardır.<br />
ILO-IPEC (1995:199 ) projesi raporunda da<br />
annelerin %34.3’ü hiç okula gitmemiştir.<br />
Ana-baba çocuğun en uzun süre ve en yakın<br />
iletişimde bulunduğu kişilerdir. Çocuk,<br />
kültürel değerlerini, temel alışkanlıklarını,<br />
gelişim görevlerine karşı yaklaşımlarını aile<br />
ortamında kazanır. Çocuğun olumlu bir<br />
benlik tasarımı oluşturmasında, yeterlik<br />
duygusu kazanmasında ana-babası ile<br />
etkileşimi sırasında aldığı geri bildirimler<br />
çok önemli rol oynar. Kültürel bakımdan<br />
avantajsız ailelerin çocuklarında dil ve<br />
kavram gelişiminin yetersiz oluşundan
ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />
kaynaklanan kronik başarısızlık, okulu terk<br />
etme, yeteneklerinin altında mesleklere<br />
yönelme, kendine güvensizlik ve düşük<br />
benlik tasarımı gibi davranış özellikleri<br />
sıklıkla gözlenmektedir (Kuzgun, 1991:191-<br />
192).<br />
Deneklerin büyük çoğunluğunun<br />
(%80.5) annesinin ev kadını olduğu<br />
saptanmıştır. Gökçe (1984) ve Çamkuşu ve<br />
ark. (1998) çalışmalarında çalışan ve öğrenci<br />
ergenlerin çoğunun annesinin ev kadını<br />
olduğunu bildirmişlerdir. ILO-IPEC<br />
(1995:199) projesi kapsamında hazırlanan<br />
raporda annelerin %13.9’unun ve Köksal ve<br />
Lordoğlu’nun (1993: 114) araştırmasında<br />
annelerin %8.7’sinin çalıştığı saptanmıştır.<br />
Engin (1994:85) araştırmasında çalışan<br />
çocuğa sahip annelerin çalışmama nedeni<br />
%68 erkeğin istememesi iken, bu oran<br />
çocuğu çalışmayan grupta %33.3’tür.<br />
Kadının çalışmasının, toplumumuzda<br />
yerleşik bir değer olmamasının en önemli<br />
nedeni; parayı kazananın erkek olması<br />
gerektiği yolundaki toplumsal değer olabilir.<br />
Yani, durumu iyi olan kadın çalışmayan<br />
kadındır ve kentsel kesimde de geçerli ve<br />
değerlidir. Görüldüğü gibi, kadının<br />
çalışması, erkeğin rolünde başarısız olduğu<br />
anlamına gelmektedir. Ancak, annenin iş<br />
yaşamı dışında kalması da, çocukların iş<br />
yaşamına katılımını kolaylaştırıyor gibi<br />
görünmektedir .<br />
Deneklerin %67.5'inin babasının eve<br />
düzenli para verdiği, %32.5'inin babasının<br />
ise hastalık nedeniyle her gün çalışamaması,<br />
iş buldukça çalışması, işsiz olması nedeniyle<br />
eve düzenli para veremediği belirlenmiştir.<br />
Fişek (1986:25) araştırmasında eve düzenli<br />
para getiren baba oranı, çalışan ergenlerde<br />
%67.6, öğrenci grubunda ise %89.7 olarak<br />
bildirmiştir. Görüldüğü gibi, çalışan grupta<br />
eve düzenli para sağlayan baba oranının<br />
daha düşük olması ve annenin de geleneksel<br />
değerler nedeniyle iş yaşamının dışında<br />
kalması çocukların iş yaşamına katılımını<br />
kolaylaştırmaktadır.<br />
Araştırmada çalışma yaşamına katılma<br />
yaşı ortalaması 12.49±1.67, en küçük yaş 7 ve<br />
31<br />
en büyük yaş 17 olarak saptanmıştır. Fişek’in<br />
(1986:22) çalışmasında olduğu gibi<br />
araştırmamızda da, tam zamanlı çalışan<br />
ergenlerin ortalama 12 yaşında çalışma<br />
yaşamına katıldıkları görülmektedir. Köksal<br />
ve Lordoğlu (1993:127) ve ILO-IPEC<br />
(1995:199) projesinde çocukların eğitim<br />
durumu ve çalışmaya başlama yaşı beraber<br />
değerlendirildiğinde, çalışmaya başlama<br />
yaşının ilkokulu bitirme yaşı ile aynı olduğu<br />
bildirilmektedir. Engin (1994:79) çalışmasında,<br />
çalışan çocuğa sahip ebeveynlerin<br />
yarısı çocuk için en uygun buldukları<br />
çalışma yaşını 13-15 yaş, çocuğu çalışmayan<br />
ebeveynlerin ise çoğu 18 ve üstü bir yaş<br />
olarak bildirmişlerdir. Bu çalışmada diğer<br />
önemli bir nokta da, çalışan çocuğu sahip<br />
ebeveynlerin %92’sinin kendisinin de<br />
çocukluğunda çalışması, hatta çocuğu<br />
çalışmayanlara göre daha küçük yaşta<br />
çalışmaya başlamasıdır. Ebeveynlerin<br />
çocuğun çalışmasına bakışı, çocukların daha<br />
erken yaşta iş yaşamına katılımını<br />
kolaylaştırmaktadır.<br />
Fişek (1986), DİE Çocuk İşgücü<br />
Anketi (1994) ve ILO-IPEC (1995)<br />
tarafından yapılan çalışmaların sonuçlarına<br />
göre, çocukların işteki önceliğinde<br />
ekonomik nedenlerin önemli bir rol<br />
oynadığını bildirmişlerdir. Ancak,<br />
araştırmamızın bulgularına göre çalışan<br />
ergenin işteki önceliğinde ilk sırayı (%55.8)<br />
"meslek edinme kaygısı", ikinci sırayı<br />
(%31.2) ise "ailesine ekonomik katkıda<br />
bulunma zorunluluğu" almaktadır.<br />
Şahinkesen (1985), ILO-IPEC (1995) ve<br />
Çamkuşu ve ark. (1998) çalışmasında da<br />
araştırmamıza benzer sonuçlar<br />
bildirilmektedir. Bu farklı sonuçlar DİE<br />
Çocuk İşgücü Anketi’nde (1994) kır-kent<br />
farklılıklarıyla açıklanabilir. Kentsel<br />
kesimdeki çocukların önemli bir bölümü “iş<br />
öğrenmek, meslek sahibi olmak” (%18.2)<br />
için çalıştıklarını belirtmişlerdir. Kırsal<br />
kesimde ise bu yanıt %3.7 oranında dile<br />
getirilmiştir. Çünkü kırsal kesimdeki<br />
çocuklar çalıştıkları işin kendilerine bir<br />
meslek kazandıramayacağının farkındadırlar<br />
(Zeytinoğlu, 2001:112). Engin (1994)<br />
ailelerle yaptığı çalışmasında, çalışan çocuğa<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35
Uzm. Dr. Tezan BİLDİK<br />
sahip ebeveynlerin diğer çocuklarını<br />
çalıştırmamasının en önemli nedeninin<br />
okulda başarılı olduğu saptanmıştır. Çocuğu<br />
çalışmayan ebeveynlerde de okul başarısı<br />
çalıştırılmamanın ilk nedenidir. Bu<br />
çalışmada ailelerin çoğunun çocuklarının<br />
eğitimlerini sürdürmelerini istedikleri ve<br />
özellikle meslek liselerini tercih ettikleri<br />
saptanmıştır. Ebeveynlerin çocuğun okulda<br />
başarısız olması durumunda, geleceğini<br />
güvence altına almak için, erken yaşta<br />
mesleki eğitime yönlendirdikleri<br />
görülmektedir.<br />
Özbay ve ark’nın.(1991:84) belirttiği<br />
gibi, ülkemizde çalışan ergenler Batı<br />
toplumlarında görüldüğü gibi part-time<br />
çalışarak mesleki kimlik geliştirme modeline<br />
uygun bir süreç izlememektedir.<br />
Araştırmamızda da, çeşitli nedenlerle okul<br />
ortamını terk eden çoğu çocuk, herhangi bir<br />
hazırlık eğitimi almadan doğrudan işe<br />
başlamaktadır ve daha kazançlı, daha zevkli<br />
ve güvenli işlere girmek için çok az fırsatları<br />
olmaktadır. Bunun sonucunda, çocuk<br />
çalışanlar beceri gereksinimi az ve tek düze<br />
işlerde yoğunlaşmaktadırlar.<br />
Çırakların çoğunun (%59.8) iş<br />
ortamından kaynaklanan çeşitli sorunlar<br />
nedeniyle işyerini terketmek zorunda kaldığı<br />
söylenebilir. ILO-IPEC (1995:200)<br />
projesinde de benzer oranda çocukların<br />
%60.8’inin iş değiştirdiği bildirilmektedir.<br />
Araştırmada deneklerin işyeri değiştirme<br />
nedenleri araştırıldığında, en sık sırasıyla<br />
işyerinde kötü muamele (bağırma-çağırma,<br />
aşağılanma, sürekli çalışmak için baskı,<br />
patronun özel işlerini yapmak vb.), düşük<br />
ücret ödenmesi ve işinde gelişme isteği<br />
olarak belirlenmiştir. Özellikle dikkat çekici<br />
bir bulgu da; uzun çalışma süreleri, işin<br />
yoğun ve yorucu olması, yıllık izin<br />
verilmemesi ve tatillerde çalışma<br />
zorunluluğu gibi nedenlerin işyeri<br />
değiştirmede daha az bir role sahip<br />
olmasıdır. Bu sonucun, örneklem<br />
populasyonunda yaygın olan meslek edinme<br />
kaygısıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir.<br />
ILO-IPEC (1995: 200) raporunda da<br />
sırasıyla çalışan çocuğun daha nitelikli iş,<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35 32<br />
daha yüksek ücret ve daha sağlıklı ve<br />
güvenli çalışma koşulları için iş<br />
değiştirdiklerini bildirmektedir. Ayrıca,<br />
raporda çocukların %54.6’sının ustadan,<br />
kalfadan ve işverenden korktuğu da<br />
bildirilmektedir ve bağırılma/kendisine<br />
kızılması başta gelen korkma nedenleridir.<br />
Bu bulgular araştırma sonuçlarıyla<br />
uyumludur. Görüldüğü gibi korku, çalışan<br />
çocukların çoğunun işyeri yönetimiyle<br />
ilişkilerini belirlemektedir. Köksal ve<br />
Lordoğlu (1993:94-95-136) tarafından<br />
yapılan çalışmada son bir yıl içinde<br />
işyerlerinin %63’ünde çırakların işi<br />
terkettiğini saptamışlardır. Ayrılan çırakların<br />
işyerlerini terketme en sık nedenleri<br />
işverenlerine göre ücret ve işin zorluğudur.<br />
İşverenler çırakların kendileriyle<br />
anlaşamama nedeniyle işten ayrıldıklarını<br />
küçük bir oranda (%11.1) düşünmektedir.<br />
Aynı çalışmada çırakların işyerinde kalış<br />
nedenleri araştırıldığında %57’si<br />
ustadan/işverenden/işyerinden/işten duyulan<br />
memnuniyet olarak bildirmişlerdir. Bu<br />
çalışmada çıraklar “ücret” alamama ve “kötü<br />
muamele” nedeniyle işi terkettiklerini<br />
bildirmişlerdir.<br />
Çırakların psikososyal sorunlarının,<br />
sağlık ve güvenlik sorunlarıyla iç içe girmiş<br />
bulunması ve çözümlerinin birbirinden<br />
bağımsız olmayışı nedeniyle, çalışma<br />
koşullarının sağlık, güvenlik ve psikososyal<br />
yönlerini birbirinden ayırmak olanaksızdır.<br />
Bu kaynaşmaya örnek olarak çalışma<br />
süreleri verilebilir. Uzun çalışma süreleri,<br />
çocuğun sağlığını olumsuz yönde<br />
etkileyerek, yorgunluk, bıkkınlık, dikkat<br />
yoğunluğunda azalma gibi fizyolojik<br />
tepkilere yol açar ve kaza olasılığını arttırır<br />
1475 sayılı İş Yasasının 61. ve 67. maddeleri<br />
gereğince, 16 yaşını doldurmamış çocukların<br />
günde 7.5 saatten fazla çalışması yasaktır<br />
(Fişek, 1986:64). Araştırmada günlük<br />
çalışma süresi ortalama 11.12±1.42 saat, en<br />
kısa süre 8 saat ve en uzun süre 14 saat<br />
olarak belirlenmiştir ve 16 yaşını<br />
doldurmamış çıraklar içinde bu yasaya<br />
uygun çalıştırılan tek denek saptanmamıştır.<br />
Yasada 16 yaşından büyük çocukların günde<br />
9 saatten fazla çalışmasının yasak olmasına
ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />
rağmen, çalışmamızda bu oran %16.7 olarak<br />
bulunmuştur. Deneklerimizin %84.5’i günde<br />
10 saat ve daha fazla süre çalıştırılmaktadır.<br />
Bu sonuçlar, Fişek (1986), Tekin (1989),<br />
Köksal ve Lordoğlu (1993) ve Çalışma ve<br />
Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Türkiye’de<br />
çalışan çocuklar saha araştırması ön raporu<br />
(1994), ILO-IPEC (1995) projesi ve<br />
Çamkuşu ve ark. (1998) bulguları ile<br />
uyumludur.<br />
ÖNERİLER<br />
Toplumumuzun gelecekteki<br />
özlem ve beklentilerine ulaşabilmesi için,<br />
çocukların yaşam kalitesinin yükseltilmesi;<br />
yaşama, gelişme, korunma ve katılım<br />
haklarının korunması ve oluşturulacak<br />
politikalarla engelleyici unsurların<br />
belirlenerek, önceliklerin saptanması, çözüm<br />
önerilerinin tanımlanması ve acilen<br />
uygulanması gerekmektedir.<br />
Kağıtçıbaşı’nın (1980) “çocuğun<br />
değeri” araştırmasındaki bulguları ve<br />
önerileri güncelliğini korumaktadır:<br />
Doğurganlığın temelinde yatan<br />
güdülenmeleri etkileyen etmenler,<br />
sosyoekonomik gelişme, kırdan kente göç,<br />
eğitim, kadın eğitimi uzmanlaşması, kadının<br />
aile-içi statüsünün yükselmesidir. Çocuğun<br />
çalışma yaşamına katılmasındaki önemli<br />
etmenlerden biri, kadının iş yaşamı dışında<br />
kalmasıdır. Kadının pr<strong>of</strong>esyonelleşmesiyle<br />
aile-içi statüsü, aile-içi rol paylaşımı ve<br />
eşlerin iletişimi artmaktadır. Kadının aile-içi<br />
statüsünün artmasıyla çocuğun ekonomik<br />
değeri azalmaktadır. Ayrıca, eşlerin iletişimi<br />
arttıkça, istenen, ideal ve sahip olunan çocuk<br />
sayısı azalmaktadır. Yani, aile-içi<br />
demokrasinin gelişmesi ve kadının<br />
statüsünün artmasıyla doğurganlık<br />
azalmaktadır. Sosyoekonomik gelişmeyle<br />
çocuğun ekonomik değeri azalmakta ve<br />
psikolojik değeri artmakta, doğum kontrol<br />
kullanımı artmakta ve sahip olunan çocuk<br />
sayısı azalmaktadır .<br />
Çocuğun psikolojik değeri, çok<br />
çocuklulukla bağdaşmayan, yüksek<br />
doğurganlığa yol açmayan niteliği nedeniyle<br />
özellikle vurgulanmalı ve çocuğun yararı<br />
33<br />
çok çocukluluktan ayrıştırılmalıdır. Bu<br />
yüzden, “kaliteli çocuk” kavramı temelinde,<br />
iyi yetiştirilmiş çocuğun yaşlılıkta daha fazla<br />
güvence sağlayabileceği ama, çok sayıda<br />
çocuğun da iyi yetiştirilemeyeceği<br />
vurgulanmalıdır.<br />
Çocukların maddi ve duygusal<br />
maliyetinin (yüklenen emek, yapılan maddi<br />
harcama, hastalık, yol açtıkları iş, disiplin<br />
sorunları v.b.) çocuk sayısıyla arttığı<br />
vurgulanmalı ve bu eğitim erken yaşlarda<br />
verilmelidir.<br />
Özoğlu (1982) bireyin eğitim yoluyla,<br />
en üst düzeyde gelişmesi, toplumsal<br />
yaşamda üstlenmesi gereken rolleri ve<br />
sorumlulukları, yeterliliklerinin ve<br />
yetersizliklerinin bilincinde olarak<br />
kavraması ve gerçekleştirmesi beklenir. Bu<br />
çerçevede eğitim, bir boyutuyla çocuğun,<br />
birey olarak özgün gereksinmeleri, istekleri,<br />
güdüleri ve tutkularıyla ilgilenmesine ve<br />
dolayısıyla gelişmesine yardımcı olmakta;<br />
diğer boyutuyla da, çocuğun yaşadığı<br />
toplumsal ortamın istemlerini de göz ardı<br />
etmeden bu gelişim sürecini<br />
desteklemektedir. Okulların eğitim<br />
programları ve uygulamaları çerçevesinde<br />
amaçlarına ulaşmasında Rehberlik ve<br />
Psikolojik Danışma etkinlikleri önemli bir<br />
işlev üstlenir. Bu etkinlikler, düzeltici ve<br />
sağaltıcı özelliklerinin ve işlevlerinin<br />
yanısıra, bireylere öğrenimleri ve kişisel<br />
gelişimleri için üretilmiş fırsatları ve<br />
olanakları kullanmaları ve değerlendirmeleri<br />
için yardımcı olmaktadır.<br />
Kuşkusuz, sağlık hizmetlerinin ve<br />
özellikle de akıl sağlığı ve okul sağlığı<br />
hizmetlerinin iyileştirici ve uyum sağlatıcı<br />
işlevleri de, rehberlik hizmetlerinin anlamı<br />
ve yaklaşımı ile yakından ilişkilidir.<br />
Ülkemizde, rehberlik anlayışı ve kavramı<br />
yeterince kavranamadığı için, gereksinimleri<br />
karşılayamamakta ve eğitim sistemindeki<br />
işlevlerini de gereğince gerçekleştirememektedir.<br />
Bireyin özellikle eğitsel ve<br />
mesleksel alanlarda karar vermesine, seçim<br />
yapma sürecinde ve becerisinde<br />
olgunlaşmasına yardım etmek, rehberliğin<br />
önemli temel işlevlerinden birisidir.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35
Uzm. Dr. Tezan BİLDİK<br />
Öğrencilere okullarda mesleksel gelişme<br />
anlayışı temelinde Mesleksel Rehberlik<br />
hizmetleri sağlanmalıdır.<br />
Çocukların genellikle yoğun fiziksel<br />
değişim geçirdikleri erken ergenlik<br />
döneminde çalışma yaşamına katılmaları ve<br />
aynı dönemde önemli çevresel ve sosyal<br />
değişikliklerden etkilenmeleri nedeniyle bu<br />
dönemin daha ayrıntılı incelenmesi<br />
gereklidir. İşçi çocukların orta ve küçük<br />
ölçekli işletmelerin yoğun olduğu<br />
bölgelerde, sanayi sitelerinde ve çıraklık<br />
eğitim merkezlerinde sağlık, güvenlik,<br />
rehberlik ve psikolojik danışmanlık<br />
hizmetleri içeren birimlerin ve sosyal<br />
tesislerin kurulması sağlanmalıdır. Bu<br />
birimlerde ekip çalışması yürütülmeli, bu<br />
ekipte iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili<br />
konularda uzmanlaşmış kişilerle birlikte,<br />
çocuk hastalıkları uzmanı, halk sağlığı<br />
uzmanı, psikolojik danışma ve rehberlik<br />
uzmanı ve sosyal hizmet uzmanı da<br />
görevlendirilmelidir. Bu birimlerde,<br />
çıraklarla özellikle ruhsal sorunlarıyla ilişkili<br />
eğitim ve tartışma grupları oluşturulmalıdır.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35 34
ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />
KAYNAKÇA<br />
Argın, Ş. (1989). Çıraklık Kurslarına Eğilimleri (Küçük Sanayiide Çalışan Çocuklara Yönelik Bir değerlendirme).<br />
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İzmir: E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı.<br />
Bakar, D. (1993). Çalışan ve Öğrenci Ergenlerin Benlik Tasarımına İlişkin Kaygı ve Depresyon Düzeylerindeki<br />
Farklılaşmalar. Yayınlanmamış Lisans Tezi. İzmir: E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong> Psikoloji Bölümü Gelişim<br />
Psikolojisi Anabilim Dalı.<br />
Bequele, A. ve Boyden, J. (1992). Çocuk Çalıştırılmasıyla Mücadele. Ankara: Uluslararası Çalışma Bürosu.<br />
Boidin, C. (1994). Çalışma Yaşamında Çocuk: Psikososyolojik Yaklaşım. Ankara:Uluslar arası Çalışma<br />
Bürosu, Çalışma Yönetimi Bölümü, Belge No:4.<br />
Bulutay, T. (1995). Türkiye’de Çalışan Çocuklar- Child Labour in Turkey. Ankara: Başbakanlık Devlet<br />
İstatistik Enstitüsü ve Uluslararası Çalışma Örgütü Ortak Yayını, No: 1840.<br />
Çamkuşu, B., Sala, G. ve Yıldız, A.N. (1998). Ahi Evran Çıraklık <strong>Eğitim</strong> Merkezi Son Sınıfta <strong>Eğitim</strong> Gören Oto<br />
Yan Sanayide Çalışan İşçilerin Psikolojik Semptom Dağılımı. 5. Ulusal Sosyal Psikiyatri Kongresi.<br />
Çanakkale.<br />
Derrien, J.M. (1994). Çocuk Çalıştırılmasıyla İlgili Politika Hazırlanması ve İş Denetimi (<strong>Eğitim</strong> Klavuzu).<br />
Ankara: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Uluslararası Çalışma Bürosu Ortak Yayını, No: 36.<br />
Engin, A. (1994). Çalışan ve Çalışmayan Çocukların Ailelerinin Yapısal ve Psikososyal Özellikleri Açısından<br />
Karşılaştırılması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İzmir: E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji<br />
Anabilim Dalı.<br />
Fişek, G. (1986). “Çocuk İşçilerin Medikososyal Sorunları Araştırması”. MEAWARDS tarafından desteklenen<br />
yayınlanmamış araştırma. Ankara<br />
Gökçe, B. (1984). Ortaöğretim Gençliğinin Beklenti ve Sorunları. Ankara: Milli <strong>Eğitim</strong> Gençlik ve Spor<br />
Bakanlığı Yayınları, No: 270, Tanıtıcı Yayınlar Dizisi, No:19.<br />
Kağıtçıbaşı, Ç. (1981). Çocuğun Değeri. İstanbul: Boğaziçi <strong>Üniversitesi</strong> İdari Bilimler <strong>Fakültesi</strong>.<br />
Karabulut, Ö. (1998). Çocuk İşçiliğine Karşı Sendikal Mücadele:TÜRK-İŞ Modeli. Ankara: Türk-İş Yayın,<br />
No:224.<br />
Kozcu, Ş. (1988). “Çıraklarla İlgili Bir Ön Çalışma”. Çocukların Kötü Muameleden Korunması I. Ulusal<br />
Kongresi. Ankara.<br />
Köksal, S.E ve Lordoğlu, K. Geleneksel Çıraklıktan Çocuk Emeğine: Bir Alan araştırması. Yayınlanmamış<br />
Araştırma Raporu. İstanbul: Friedrich-Ebert Vakfı.<br />
Kuzgun, Y. (1991). Rehberlik ve Psikolojik danışma. Ankara: ÖSYM Yayınları.<br />
Marans, S.; Cohen, D.J., (1996). Child Psychoanalytic Theories <strong>of</strong> Development, Child and Adolescent<br />
Psychiatry, A Comprehensive Textbook, Lewis, M.(ed.), Second Edition, sf. 163.<br />
Öke, K.M. (1979) “Ankara’da Çırakların Çalışma Koşulları Üzerine Toplumbilimsel Araştırma”. Çalışma<br />
Dergisi. 37-56.<br />
Özbay, H. ve ark. (1991). “Ergenlikte Benlik İmajı: Çalışan ve Öğrenciler Arasında Karşılaştırmalı Bir Çalışma”.<br />
Türk Psikiyatrisi Dergisi. 2, 2:82-95.<br />
Özoğlu, S.Ç. (1982). <strong>Eğitim</strong>de Rehberlik ve Psikolojik Danışma. İzmir: <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Matbaası.<br />
Şahin, N.H. ve Durak, A. (1994). “Kısa Semptom Envanteri (Brief Symptom Inventory-BSI): Türk Gençleri için<br />
Uyarlanması”. Türk Psikoloji Dergisi. 9, 31:44-56.<br />
Şahinkesen, A. (1985). Çıraklık <strong>Eğitim</strong>i. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara.<br />
T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. (1994). Türkiye’de Çalışan Çocuklar Saha Araştırması Ön<br />
Raporu. Ankara: İş Teftiş Kurulu Başkanlığı Yayını.<br />
T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. (1995). ILO-IPEC PROJESİ: Çalışan Çocukların Korunması<br />
İçin Politika ve Eylem Programı Yöntem Önerisi. Ankara.<br />
Tekin, M. (1989). “Çırak Olarak Çalışan Çocuklar Üzerinde Yapılan Bir Araştırma”. Çocukların Kötü<br />
Muameleden Korunması I. Ulusal Kongresi. Ankara.<br />
Uysal, M. (1982). Çıraklık <strong>Eğitim</strong>i. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara.<br />
Zeytinoğlu, Z. (2001). Çalışan Çocukların İstismarı ve İhmali. İzmir: E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong> Yayınları, No:<br />
113.<br />
35<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48<br />
ÖZ<br />
İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK<br />
DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA*<br />
( A Research On The Levels <strong>of</strong> The Elementary School Teachers’ Hopelessness and The Burnout)<br />
Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben**<br />
Öğr. Gör. Yasemin Argun***<br />
Bu araştırmanın amacı, sosyo demografik özellikler ve mesleki doyumla ilgili bazı değişkenlere göre<br />
ilköğretim öğretmenlerinin umutsuzluk ve tükenmişlik düzeylerini incelemektir. Araştırmanın örneklemi<br />
ilköğretim okullarında çalışmakta olan (38 kadın ve 44 erkek) toplam 82 öğretmenden oluşturulmuştur.<br />
Araştırmada veri toplama aracı olarak Kişisel Bilgi Formu, Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Maslach Tükenmişlik<br />
Ölçeği kullanılmıştır. Verilere tek yönlü varyans analizi , F, “t” ve Scheffe testleri uygulanmış; umutsuzluk ve<br />
tükenmişlik puanlarının korelasyon katsayıları hesaplanmıştır. Araştırmada ilköğretim öğretmenlerinin<br />
umutsuzluk ve tükenmişlik düzeyleri ile bazı değişkenler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık<br />
bulunmuştur. Ayrıca öğretmenlerin umutsuzluk ile tükenmişlik düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir<br />
ilişki görülmemiştir.<br />
Anahtar Sözcükler: tükenmişlik, umutsuzluk, ilköğretim öğretmenleri<br />
ABSTRACT<br />
The aim <strong>of</strong> this research is to investigate the relationship between the hopelessness and the burnout levels<br />
<strong>of</strong> the elementary school teachers according to some variables.<br />
The sample which is selected randomly consisted <strong>of</strong> a total <strong>of</strong> 82 elementary school teachers(38 female, 44<br />
male), working at different elementary schools in İzmir.<br />
In this study Beck Hopelessness Scale, Maslach Burnout Inventory, Personal Information Form are used.<br />
The statistical techniques used in this study are one way Anova, F test, t test and Scheffe test. The correlation<br />
coefficient between the scales determined. It is found to be a statistically significant relationship between the<br />
hopelessness and the burnout levels according to some <strong>of</strong> the variables.<br />
There is no statistically significant relationship between the hopelessness and the burnout levels <strong>of</strong> the<br />
elementary school teachers.<br />
Key Words: burnout, hopelessness, elementary school teacher<br />
________________<br />
* Bu araştırma 11-13 Eylül 2002 tarihleri arasında ODTÜ de düzenlenen Psikoloji Kongresinde poster bildiri<br />
olarak sunulmuştur<br />
**D.E.Ü Buca <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Bölümü Buca-İZMİR e-posta email.suheda.ozben@deu.edu.tr<br />
***D.E.Ü Buca <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> İlköğretim Bölümü Buca-İZMİR e-posta email. yasemin.argun.deu.edu.tr
İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
GİRİŞ<br />
Öğretmenlik insana bilgi, beceri,<br />
duygu, değer ve davranış kazandıran bir<br />
meslek olarak çok önemlidir. Öğretmenin<br />
işinde başarılı olabilmesi fiziksel, sosyal ve<br />
ruhsal açıdan sağlıklı olmasını gerektirir.<br />
Öğretmenin özellikleri ile iş yaşamının<br />
koşulları etkileşim halindedir. Bu<br />
etkileşimden hem tükenmişlik hem de<br />
umutsuzluk doğabilir.<br />
Tükenmişlik (Burnout)<br />
Maslach’a göre tükenmişlik; fiziksel,<br />
bitkinlik, uzun süren yorgunluk, çaresizlik<br />
ve umutsuzluk duygularını, olumsuz benlik<br />
duygularını; işe, yaşama ve diğer insanlara<br />
karşı olumsuz tutumları içeren fiziksel<br />
duygusal ve zihinsel boyutlu bir<br />
sendromdur. Duygusal tükenme (emotional<br />
exhaustion), çalışanların kendilerini yorgun<br />
ve duygusal yönden aşırı yıpranmış<br />
hissetmeleri olarak tanımlanmaktadır.<br />
Duyarsızlaşma (depersonalization), kişinin<br />
başkalarına karşı, bireylerin kendilerine<br />
özgü birer varlık olduklarını dikkate<br />
almaksızın, olumsuz ve alaycı bir şekilde<br />
davranmasıdır. Kişisel başarısızlık, kişinin<br />
kendini olumsuz değerlendirmesi ve kişisel<br />
başarı (personal accomplishment)<br />
noksanlığıdır (Maslach ve Jacson;1981).<br />
Tükenmişlik, bireyin işindeki görevlerinde<br />
yetersiz kaldığı, işe ilişkin stresi aşırı ve<br />
sürekli olduğu zaman ortaya çıkar. Stres ve<br />
tükenmişlik düzeyini etkileyen faktörler<br />
kişisel, çevresel ve örgütsel olarak<br />
sınıflandırılabilir. Kişisel faktörler: cinsiyet,<br />
yaş, kıdem, medeni durum, eğitim düzeyi;<br />
çevresel faktörler: öğrenci özellikleri, okul<br />
özellikleri ( özellikle elverişsiz bölge<br />
okulları); örgütsel faktörler: iklim, kültür,<br />
sosyal ve pr<strong>of</strong>esyonel destek, rol belirsizliği,<br />
aşırı sorumluluk, mesleğin tanımlanmamış<br />
olmasıdır ( Monfries, M. ve Hazel, G;<br />
2002).<br />
Tükenmişlik, fiziksel, zihinsel ve duygusal<br />
tükenme ile sonuçlanan aşırı ve kronik strese<br />
karşı bireyin verdiği fizyolojik ve psikolojik<br />
bir tepkidir. Öğretmen tükenmişliği; hayal<br />
kırıklığına uğrama, zihinsel çöküntü, aşırı<br />
üzüntü, depresyon, kaygı ve savunma<br />
mekanizması geliştirme gibi belirtilerle<br />
algılanmıştır. Bu tükenmişlik kendini<br />
olumsuz değerlendirme, öğrencilere karşı<br />
olumsuz tutum, öğretmenliği bırakma isteği<br />
ile sonuçlanan, cesaretsizlik ve çöküş gibi<br />
öğretmenliğe karşı güçlü olumsuz<br />
duygularla belirlenir (Friedman, 1993).<br />
Çocuklar beni sevecekler mi, bir hata<br />
yapacak mıyım, bütün cevapları bilecek<br />
miyim soruları öğretmenleri gergin hale<br />
getirmektedir. “Bir sınıfta çalışmak ağsız,<br />
yüksek bir telde yürümek gibidir.” diyen<br />
öğretmen kendini, çocukları daha iyi bir<br />
yaşam için hazırlayan ama yaptığı her hata<br />
ile felakete yol açabilecek olan bir yetişkin<br />
olarak görür. Sistemin politikası, etkisiz<br />
yöneticiler; saygısız, öğretmenin otoritesini<br />
sarsan, kontrolü zor olan öğrenciler; düşük<br />
ücret, bürokrasi mesleğe yeni başlayan<br />
öğretmenleri hayal kırıklığına uğratır<br />
(Surpuriya, ve Jordan, 2002).<br />
Öğretmenin iki çeşit tükenmişliği<br />
vardır. Bunlardan biri “durgunluk<br />
tükenmişliği”dir. Öğretmenler bu tür<br />
tükenmişlikte mesleklerini heyecansız, ilginç<br />
olmayan, sıkıcı, monoton, tekrarlamalı bir<br />
rutin olarak görürler. Mesleklerinde kişisel<br />
ve mesleki bir gelişme fırsatının olmadığını<br />
düşünürler. Bir düzlüğe (plato) ulaştıklarını<br />
hissederler. Durgunluk tükenmişliğinin<br />
erken tepkileri yaratıcılık ve enerji kaybı, içe<br />
çekilme; ezberden, düşünmeden çabasız<br />
öğretme ve can sıkıntısını içerir. “Acelecilik<br />
tükenmişliği” (fast-track burnout)<br />
denilebilecek ikinci tür tükenmişlikte,<br />
tükenmişliği yaşayan öğretmenler işlerini<br />
yoğun, sürekli ve stresli bir iş olarak<br />
görürler. Onlar sayısız roller, çeşitli işler,<br />
değişen ve baş edilmesi gereken durumlarda<br />
dengeli kalmalıdırlar. Bunun erken tepkileri,<br />
yüksek düzeyde kaygı, daha çok daha uzun<br />
ve daha hızlı çalışarak daha çok iş yapma<br />
ihtiyacı hissetmeleridir. Duyarsızlaşma<br />
aşamasında öğretmenler kendilerini aşırı<br />
stresten korumaya çalışırlar. Kendilerini,<br />
öğrencileri, arkadaşları, ailesi tarafından<br />
kuşatılmış olarak bulurlar. Başkalarıyla<br />
empati kuramazlar. Öğrencilerine kişiselliği<br />
olmayan bir varlık olarak davranmaya<br />
37<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48
Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />
başlarlar. Katı, duyarsız, aşırı mesafeli<br />
olurlar. Çok kolay kızarlar. Öğretimi<br />
“otomatik pilota” bağlarlar. İlgisiz olan diğer<br />
insanları bile cezalandırma duyguları<br />
taşırlar. Kişisel başarı duygusunun<br />
azalmasında öğretmenler, kendi meslek<br />
seçimlerini ve bundaki yeterliliklerini<br />
sorgulamaya başlarlar. Mesleki yaşamlarında<br />
ne yapacakları konusunda kendilerine<br />
güvenlerini kaybederler. Bunun en çarpıcı<br />
tarafı, artık meslekleriyle ilgili hiçbir doyum<br />
almadıklarını görmeleridir. Başarısızlık<br />
duyguları taşırlar. Amaçlarının ve düşlerinin<br />
azaldığını hissederler. İzolasyon aşamasında,<br />
sosyal aktiviteden kaçınırlar, iletişimi<br />
durdururlar. Derslerden sonra zamanın<br />
çoğunu yalnız geçirirler. Madde bağımlılığı<br />
geliştirirler. Uyuma istekleri artar. Fiziksel<br />
ve duygusal tükenmede, hem fiziksel hem<br />
de zihinsel olarak bittiklerini, tükendiklerini<br />
hissederler. Hiçbir şey için enerjileri<br />
kalmamıştır. Umutsuzluk duyguları, kendini<br />
olumsuz değerlendirme, duygusallıkta artma<br />
ve çaresizlik duygusu içindedirler. Çok<br />
uyudukları halde hala yorgundurlar (Kelly,<br />
2002).<br />
Umutsuzluk (Hopelessness)<br />
Seligman’ın öğrenilmiş çaresizlik,<br />
Abramson, Seligman ve Teasdale’nin<br />
çaresizlik kuramından sonra Abramson,<br />
Metalsky ve Alloy bunlardan daha karmaşık<br />
olan umutsuzluk kuramını geliştirmişlerdir.<br />
Bu kuramlara göre umutsuz olmadan önce<br />
birey, olumsuz bilişsel tavır ya da<br />
yüklemleme stili geliştirmiştir. Ayrıca bazı<br />
kötü ve stresli deneyimler yaşamıştır. Onlara<br />
göre umutsuz kişi, yaşamında kötü şeylerin<br />
olacağını, hiçbir zaman iyi bir şey<br />
olmayacağını ve kötü durumları<br />
değiştirmenin mümkün olamayacağını<br />
düşünür. Metalsky ve Joiner umutsuzluk<br />
hakkında üç bilişsel görüş ortaya<br />
attılar.Onlara göre umutsuz kişi: a. kötü<br />
olayları kaçınılmaz, kontrol edilemeyen<br />
nedenlere bağlar; b. kötü bir olaydan kendisi<br />
hakkında olumsuz bir sonuç çıkarır (“Ben<br />
değersizim”der.); c. kötü bir olayın gelecekte<br />
de kötü olaylara neden olacağını varsayar<br />
(Tucker; 2002).<br />
Araştırmacılar umut kavramını iki<br />
boyutlu olarak incelemişlerdir: “ Agency”<br />
adı verilen boyut “amaca ulaşmayı isteme ve<br />
amaca ulaşmak için kendisinde güç<br />
hissetme”; “ pathway” denilen diğer boyut<br />
ise “amaca ulaşabilmek için yollar bulabilme<br />
becerisi” diye tanımlanmıştır (Synder ve<br />
diğerleri,1991). Umudun karşıtı olan<br />
umutsuzluk, bir amacı gerçekleştirmede<br />
olumsuz beklentiler ve çözümsüzlük<br />
duyguları içinde olmadır.<br />
Beck(1963)’in bilişsel kuramına göre<br />
umutsuzluk, depresyonun temelidir. Beck,<br />
modelinde, depresyonu tanımlarken bilişsel<br />
üçlü, sessiz kabullenişler ve bilişsel hatalar<br />
kavramlarını kullanmıştır. Bilişsel üçlü<br />
kişinin kendini, çevresini ve geleceğini<br />
olumsuz değerlendirmesidir. Kişi kendini<br />
yetersiz ve kusurlu bulur. Çevresinin ona<br />
yardım etmediğini düşünür. Yaşamı engeller<br />
ve zorlayıcı olaylarla dolu olarak görür.<br />
Geleceğinden umutsuzdur. Sessiz<br />
kabullenişler (şemalar) kişinin inanç ve<br />
kurallarından oluşur. Ya “hep” ya da “hiç”<br />
türü düşünme, aşırı genelleme, zihinsel<br />
filtre, olumluyu geçersizleştirme, olumsuz<br />
sonuca varma, aşırı büyültme veya<br />
küçültme, duygusal mantık yürütme,”me”li<br />
“ma”lı cümleler, etiketleme ve yanlış<br />
etiketleme, kişiselleştirme, bilişsel hataların<br />
neden olduğu çarpıtmalardır. Beck’in<br />
bilişsel kuramı çerçevesinde umutsuzluk,<br />
bireylerin başarısızlıklarını tolere<br />
edemeyeceklerine, problemlerini hiçbir<br />
zaman çözemeyeceklerine, hiç kimsenin<br />
onlara yardım edemeyeceklerine inanmaları,<br />
objektif ve gerçekçi bir nedeni olmadığı<br />
halde deneyimlerine yanlış anlamlar<br />
yüklemeleri ve amaçlarına ulaşmak için çaba<br />
sarfetmedikleri halde bunlardan olumsuz<br />
sonuçlar beklemeleridir (Beck,1963).<br />
Depresyonda temel konunun umutsuzluk<br />
olduğu, umutsuzluğa eşlik eden kavramların<br />
değersizlik, çaresizlik, kararsızlık, eyleme<br />
geçememe, işlerini sürdürememe ve<br />
suçluluk duyguları olduğu vurgulanmıştır<br />
(Melges,1969). Umutsuzluk, şimdiki<br />
olumsuz algıların geleceğe yansıması ve<br />
bunların sonsuz olarak devam edeceğinin<br />
düşünülmesidir (Greene,1989). Bu noktada,<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 38
İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
olumsuz sonuç beklentisi ve bu sonuçları<br />
değiştirme konusundaki çaresizlik,<br />
umutsuzluğun nedenidir.<br />
Araştırmanın Amacı<br />
Bu çalışmanın amacı, bazı sosyo<br />
demografik özelliklere ve mesleki doyumla<br />
ilgili değişkenlere göre ilköğretim<br />
öğretmenlerinin umutsuzluk ve tükenmişlik<br />
düzeylerini incelemektir.<br />
Araştırmanın Problemi<br />
Yukarıdaki amaca ulaşılabilmesi için<br />
aşağıdaki alt problemlere yanıt aranmıştır.<br />
İlköğretim öğretmenlerinin<br />
umutsuzluk ve tükenmişlik düzeyleri<br />
arasında:<br />
1. Cinsiyet, yaş, medeni durum,<br />
mesleki kıdem, gibi sosyo<br />
demografik değişkenlere göre<br />
anlamlı bir farklılık var mıdır<br />
2. Gelirin yetip-yetmemesi, öğretmenlik<br />
mesleğini isteyerek seçipseçmeme,<br />
mesleki doyum<br />
durumu, emekliliği bir kurtuluş<br />
olarak görüp-görmeme, çalışma<br />
ortamından memnun olupolmama,<br />
öğretmenlik mesleğinin<br />
toplum içinde hak ettiği yerde<br />
bulunup-bulunmaması gibi<br />
mesleki doyumla ilgili<br />
değişkenlerine göre anlamlı bir<br />
farklılık bulunmakta mıdır<br />
3. Umutsuzluk ile tükenmişlik<br />
düzeyleri arasında anlamlı bir<br />
ilişki var mıdır<br />
YÖNTEM<br />
Örneklem<br />
Denekler İzmir İl merkezinde<br />
bulunan ilköğretim okullarında çalışmakta<br />
olan ve araştırmaya gönüllü olarak katılan<br />
öğretmenlerden oluşmuştur. Araştırmaya<br />
katılan ilköğretim öğretmenlerinin 38’i<br />
(%46) kadın, 44’ü (%54) erkektir.<br />
Örneklemin 36’sı (%44) 22-32, 29’u (%35)<br />
33-41, 17’si (%21) 42-51 yaşlarındadır; 61’i<br />
(%74) evli; 21’i (%26) bekardır. Deneklerin<br />
39<br />
25’i (%30) gelirinin yettiğini, 57’si (%70)<br />
yetmediğini; 65’i (%79) mesleğini isteyerek,<br />
17’si (%21) istemeyerek seçtiklerini; 18’i<br />
(%22) mesleki doyumlarının çok iyi, 59’u<br />
(%72) orta derecede, 5’i (%6) zayıf<br />
olduğunu ifade etmişlerdir. Katılımcıların<br />
9’u (%11) emekliliği bir kurtuluş gibi<br />
görmekte olduklarını, 73’ü (%89) bir<br />
kurtuluş gibi görmediklerini bildirmişlerdir.<br />
Çalışma ortamından 47’si (%57) memnun,<br />
34’ü (%43) memnun değildirler.<br />
Öğretmenlerin 9’u (%11) öğretmenlik<br />
mesleğinin toplum içinde hak ettiği yerde<br />
bulunduğunu, 73’ü (%89) bulunmadığını<br />
söylemişlerdir.<br />
Veri Toplama Araçları<br />
Araştırmada ilköğretim öğretmenlerinin<br />
tükenmişlik düzeylerini ölçmek için<br />
Maslach Tükenmişlik Envanteri (Maslach<br />
Burnout Inventory- MBI), umutsuzluk<br />
düzeylerini ölçmek için Beck Umutsuzluk<br />
Ölçeği ( Beck Hopelessness Scale)<br />
kullanılmıştır. Bazı sosyo demografik<br />
özellikler ve mesleki doyumla ilgili<br />
değişkenler kişisel bilgi formu ile<br />
saptanmıştır.<br />
Maslach Tükenmişlik Envanteri<br />
(Maslach Burnout Inventory- MBI)<br />
Maslach Tükenmişlik Envanteri<br />
Maslach ve Jackson( 1981) tarafından<br />
geliştirilmiş, Çam (1989) tarafından<br />
Türkçe’ye uyarlanmış, bu envanterin<br />
geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır.<br />
Envanter 22 maddeden oluşmaktadır. Bu<br />
envanter, duygusal tükenme ( emotional<br />
exhaustion-EE, 9 madde), duyarsızlaşma<br />
(depersonalization-DP,5 madde) ve kişisel<br />
başarı (personal accomplishment-PA,8<br />
madde) olmak üzere üç alt ölçekten<br />
oluşmaktadır. Envanter, likert tipi bir<br />
ölçektir. Her maddesinde duygunun<br />
yaşanma yoğunluğuna göre 0 ile 6<br />
arasındaki seçeneklerden biri işaretlenir.<br />
Duygusal tükenme ve duyarsızlaşma alt<br />
ölçeklerinden alınan puanların yüksek<br />
olması, kişisel başarı alt ölçeğinden alınan<br />
puanın ise düşük olması tükenmişliği<br />
gösterir. Çam, ölçeğin geçerlik çalışmasını<br />
birlikte geçerlik tekniğini (convergent<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48
Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 40<br />
validity) kullanarak yapmış, EE için<br />
t=0.46,p>0.01, DP için t=0.79,p>0.01, PA<br />
için t=0.85, p>0.01 değerlerini bulmuştur.<br />
Beck Umutsuzluk Ölçeği ( Beck<br />
Hopelessness Scale)<br />
Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ),<br />
Beck, Lester ve Trexler tarafından<br />
geliştirilmiştir. Ölçeğin geçerlik ve<br />
güvenirlik çalışması Seber tarafından<br />
yapılmıştır. Bu ölçek bireyin geleceğe<br />
yönelik karamsarlık düzeyini saptamayı<br />
amaçlayan, kağıt-kalem testi türü bir<br />
ölçektir. Ölçek, 20 maddeden oluşmaktadır.<br />
İfadelerden 11’inin doğru, 9’unun yanlış<br />
anahtar yanıtı vardır. Maddelerin 11<br />
tanesinde (2, 4, 7, 9, 11, 12, 14, 16, 17, 18,<br />
20) evet seçeneği, 9 tanesinde (1, 3, 5, 6, 8,<br />
10, 13, 15, 19)ise hayır seçeneği 1 puan alır.<br />
Ölçeği oluşturan ifadeler, duygusal,<br />
motivasyonel ve bilişsel boyutları<br />
kapsamaktadır. Gelecekle ilgili duygular<br />
1,6,13,15,19; motivasyon kaybı<br />
2,3,9,11,12,16,17,20; gelecekle ilgili<br />
beklentiler 4,7,14,18 numaralı maddelerle<br />
belirlenmektedir. Katılımcıdan kendisine<br />
uygun gelen ifadeler için “doğru”<br />
gelmeyenler için “yanlış” seçeneğini<br />
işaretlemesi istenir. Ölçek her uyumlu yanıt<br />
için “1”, uyumsuz yanıt için “0” puan<br />
verilerek puanlanır. Elde edilen aritmetik<br />
toplam, “umutsuzluk puanı”nı oluşturur.<br />
Puan ranjı 0-20 dir. Puanlar yüksek<br />
olduğunda umutsuzluğu, düşük olduğunda<br />
ise umudu gösterir (Öner;1994). Seber,<br />
Dilbaz, Kaptanoğlu ve Tekin’in (1993)<br />
yaptıkları umutsuzluk ölçeğinin güvenirlik<br />
çalışmasında ölçeğin iç tutarlılığına ilişkin<br />
Cronbach Alpha Katsayısı, .86 olarak<br />
saptanmıştır. Ölçeğin puan değişkenliğine<br />
ilişkin bulunan Pearson momentler çarpımı<br />
korelasyonu ile güvenirlik katsayısı r =.74<br />
olarak elde edilmiştir. Bu sonuç, ölçeğin<br />
puan değişkenliği açısından da güvenilir<br />
olduğunu göstermektedir.<br />
Kişisel Bilgi Formu<br />
Kişisel bilgi formunda cinsiyet, yaş,<br />
medeni durum, mesleki kıdem gibi sosyo<br />
demografik özelliklere ve gelirin yetipyetmemesi,<br />
mesleğin isteyerek seçilipseçilmemesi,<br />
mesleki doyum durumu,<br />
emekliliğin bir kurtuluş olarak görülüpgörülmemesi,<br />
çalışma ortamından memnun<br />
olup-olmama, öğretmenlik mesleğinin<br />
toplum içinde hak ettiği yerde bulunupbulunmaması<br />
gibi mesleki doyumla ilgili<br />
değişkenlere yer verilmiştir.<br />
Uygulama<br />
Uygulama öğretmenlerin okullarına<br />
gidilerek yapılmıştır. Veri toplama araçları<br />
gönüllü olan ilköğretim öğretmenlerine<br />
Nisan-Mayıs 2002’de uygun zamanlarda<br />
randevu alınarak verilmiştir. Kendilerine<br />
verecekleri cevapların gizli tutulacağı sadece<br />
araştırma amacıyla kullanılacağı söylenmiş<br />
ve onlardan cevaplarında samimi olmaları<br />
rica edilmiştir.<br />
Verilerin Analizi<br />
Araştırmadan elde edilen verilerin<br />
analizinde SPSS programında ANOVA<br />
çözümlemesi yapılmış, verilerin F ve “t”<br />
değerleri saptanmıştır. Tek yönlü varyans<br />
analizinde anlamlı bulunan farkların<br />
kaynağına Scheffe testi ile bakılmıştır.<br />
Umutsuzluk ve tükenmişlik puanları<br />
arasındaki ilişki, Pearson Korelasyon<br />
Katsayısı hesaplanarak belirlenmiştir.<br />
BULGULAR<br />
Birinci Alt Probleme İlişkin<br />
Bulgular<br />
Araştırmanın ilk alt problemi<br />
“ilköğretim öğretmenlerinin umutsuzluk ve<br />
tükenmişlik düzeyleri arasında cinsiyet, yaş,<br />
medeni durum ve mesleki kıdem gibi sosyo<br />
demografik değişkenlere göre anlamlı bir<br />
farklılık var mıdır” biçiminde ifade<br />
edilmiştir.<br />
Bu değişkenlerin umutsuzluk ve<br />
tükenmişlik ile ilişkili olabilecekleri<br />
düşünülerek alınan puanlar her iki ölçekten<br />
alınan puanlarla karşılaştırılmış bu amaçla<br />
ANOVA çözümü yapılmış ve bulgular tablo<br />
1 ve 2’de gösterilmiştir. Elde edilen veriler<br />
sırasıyla aşağıda yer almaktadır.<br />
Cinsiyet
İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
Cinsiyet değişkenine göre erkeklerin<br />
umutsuzluk düzeyleri kadınlarınkinden<br />
anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur<br />
(t = -2.173, p< .05). Kadınların duygusal<br />
tükenmişlik puan ortalamaları (X=20.92)<br />
erkeklerinkinden (X= 19.41) daha yüksektir.<br />
Erkeklerin duyarsızlaşma (X=4.39) ve<br />
kişisel başarı (X= 20.64) puan ortalamaları<br />
kadınların duyarsızlaşma (X=3.76) ve kişisel<br />
başarı (X=19.42) puan ortalamalarından<br />
daha yüksektir. Aralarındaki fark anlamlı<br />
değildir.<br />
Yaş<br />
Yaşlarına göre öğretmenlerin<br />
umutsuzluk puanları karşılaştırılmıştır. 42-<br />
51 yaşlarındaki öğretmenlerin umutsuzluk<br />
(X=7.41) puanları 33-41 (X=6.77) ve 22-32<br />
(X= 5.03) yaşlarında olanlardan daha yüksek<br />
çıkmıştır. Aralarındaki fark anlamlı değildir.<br />
Yaş ilerledikçe öğretmenlerin umutsuzluk<br />
puanları yükselmektedir. 22-32 yaşlarındaki<br />
öğretmenlerin duyarsızlaşma (X=4.94) ve<br />
kişisel başarı (X= 21.33) puanları, 33-41<br />
yaşlarındakilerin duyarsızlaşma (X=3.79) ve<br />
kişisel başarı (X=20.45) puanları, 42-51<br />
yaşlarındaki öğretmenlerin duyarsızlaşma<br />
(X=2.82) ve kişisel başarı (X=16.76)<br />
puanlarından daha yüksektir. Öğretmenlerin<br />
yaşları ilerledikçe duyarsızlaşma düzeyleri<br />
azalırken kişisel başarısızlık düzeyleri<br />
yükselmektedir. Genç öğretmenler kişisel<br />
başarı açısından kendilerini yaşlılardan daha<br />
yeterli görmektedirler. Duygusal tükenmişlik<br />
puanları arasında anlamlı derecede bir<br />
farklılık saptanmıştır. Duygusal tükenmişlik<br />
puanları bakımından 33-41 yaşlarında<br />
olanlar (X=22.28) ilk sırada bulunmakta,<br />
bunu 22-32 (X=20.81) ve 42-51 (X=14.94)<br />
yaşlarındakiler<br />
(F(2.85=3.368,p
Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />
Tablo1. Öğretmenlerin Umutsuzluk Puanlarının Sosyo Demografik Değişkenlere<br />
Göre Karşılaştırılması<br />
Değişkenler<br />
Cinsiyet<br />
Umutsuzluk<br />
__<br />
n X Ss t F<br />
Kadın 38 5.00 3.94 -2.173*<br />
Erkek 44 7.09 4.65<br />
Yaş<br />
22-32 36 5.03 3.84 2.133<br />
33-41 29 6.77 4.74<br />
42-51 17 7.41 4.84<br />
M. Durum<br />
Evli 61 6.18 5.54 .202<br />
Bekar 21 5.95 4.26<br />
Mesleki kıdem<br />
1-8 yıl 43 5.35 4.19 1.415<br />
9-16 yıl 21 6.81 4.42<br />
17 ve üstü 18 7.17 4.95<br />
Tablo 2. Öğretmenlerin Tükenmişlik Puanlarının Sosyo Demografik Değişkenlere Göre<br />
Karşılaştırılması<br />
Değişkenler Duygusal Tükenmişlik Duyarsızlaşma Kişisel Başarı<br />
__ __ __<br />
X Ss t F X Ss t F X Ss t F<br />
Cinsiyet<br />
Kadın 38 20.92 8.38 .696 3.76 3.90 -.614 19.42 10.04 -.477<br />
Erkek 44 19.41 10.88 4.39 5.09 20.64 12.65<br />
Yaş<br />
22-32 36 20.81 9.86 3.368* 4.94 5.25 1.359 21.33 10.53 .940<br />
33-41 29 22.28 9.99 3.79 4.07 20.45 9.77<br />
42-51 17 14.94 7.63 2.82 3.54 16.76 15.49<br />
M. Durum<br />
Evli 61 20.08 9.76 -.044 3.87 4.32 -.771 19.59 11.29 -.648<br />
Bekar 21 20.19 10.03 4.76 5.27 21.48 12.12<br />
Mesleki kıdem<br />
1-8 yıl 43 20.40 9.21 1.152 4.40 4.95 .213 22.00 10.29<br />
50<br />
9-16 yıl 21 21.95 11.20 3.62 4.44 17.00 10.07<br />
17 ve üstü 18 17.28 9.22 3.94 3.86 19.05 14.92<br />
İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgular<br />
Araştırmanın ikinci alt problemi<br />
“ilköğretim öğretmenlerinin umutsuzluk ve<br />
tükenmişlik düzeyleri arasında gelir durumu,<br />
öğretmenlik mesleğini isteyerek seçip<br />
seçmeme, emekliliği bir kurtuluş gibi görüp<br />
görmeme, çalışma ortamından memnun olup<br />
olmama öğretmenlik mesleğinin toplum<br />
içinde hak ettiği yerde bulunup<br />
bulunmaması ve mesleki doyum durumuna<br />
göre anlamlı bir farklılık var mıdır”<br />
biçiminde ifade edilmiştir. Bu alt probleme<br />
ilişkin elde edilen bulgular sırasıyla aşağıda<br />
verilmiş ve tablo 3 ve 4’de gösterilmiştir.<br />
Gelir durumu<br />
Gelir durumuna göre, geliri yetmeyen<br />
öğretmenlerin umutsuzluk puanları (X=6.67)<br />
geliri yeten (X=4.88) öğretmenlerden daha<br />
yüksektir. Geliri yetmeyen öğretmenlerin<br />
duygusal tükenmişlik (X=21.32),<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 42
İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
duyarsızlaşma (X=4.60) ve kişisel başarı<br />
(X=20.21) puanları geliri yetenlerin<br />
duygusal tükenmişlik (X=17.36),<br />
duyarsızlaşma (X=2.96) ve kişisel başarı<br />
(X=19.76) puanlarından daha yüksektir.<br />
Duyarsızlaşma açısından geliri yetmeyen<br />
öğretmenlerle geliri yeten öğretmenler<br />
arasındaki farklılık anlamlı çıkmıştır (t = -<br />
1.938,p
Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />
Tablo 3: Öğretmenlerin Umutsuzluk Puanlarının Mesleki Doyumla İlgili Değişkenlere<br />
Göre Karşılaştırılması<br />
Değişkenler __ Umutsuzluk<br />
n X Ss t F<br />
Gelir Durumu<br />
Yeten 25 4.88 4.00 -1.696<br />
Yetmeyen 57 6.67 4.55<br />
Mesleği isteyerek<br />
seçip-seçmeme<br />
İsteyerek seçen 65 5.86 4.42 -1.038<br />
İsteyerek seçmeyen 17 7.12 4.54<br />
Emekliliği kurtuluş<br />
Gibi görüp-görmeme<br />
Gören 9 8.00 5.19 1.351<br />
Görmeyen 73 5.89 4.32<br />
Çalışma ortamından<br />
Memnun olup-olmama<br />
Memnun olma 48 5.49 4.07 -1.680<br />
Memnun olmama 34 7.15 4.79<br />
Mesleğin hak ettiği<br />
Yerde olup-olmaması<br />
Bulunması 9 5.56 3.61 -.403<br />
Bulunmaması 73 6.19 4.55 .49<br />
Mesleki Doyum<br />
Çok iyi 18 5.06 3.98 3.232*<br />
Orta 59 6.07 4.42<br />
Zayıf 5 10.60 4.34<br />
Tablo4: Öğretmenlerin Tükenmişlik Puanlarının Mesleki Doyumla İlgili Değişkenlere<br />
Göre Karşılaştırılması<br />
Değişkenler Duygusal Tükenmişlik Duyarsızlaşma Kişisel Başarı<br />
__ __ __<br />
n X Ss t F X Ss t F X Ss t F<br />
Gelir Durumu<br />
Yeten 25 17.36 7.78 -1.707 2.96 2.47 -1.938* 19.7 12.19 -1.163<br />
Yetmeyen 57 6.67 4.55 21.32 10.36 4.60 5.16<br />
Mesleği isteyerek<br />
seçip-seçmeme<br />
İsteyerek seçen 65 19.72 9.40 -.698 3.52 3.89 -1.752 20.31 11.06 .360<br />
İsteyerek seçmeyen 17 21.59 11.29 6.29 6.21 19.18 13.20<br />
Emekliliği kurtuluş<br />
Gibi görüp-görmeme<br />
Gören 9 28.56 10.71 2.86** 7.22 6.44 1.595 24.00 10.52 1.091<br />
Görmeyen 73 19.07 9.20 3.71 4.18 19.59 11.54<br />
Çalışma ortamından<br />
Memnun olup-olmama<br />
Memnun olma 48 19.13 9.15 -1.266 3.79 3.95 -.804 19.83 11.34 -.457<br />
Memnun olmama 34 21.88 10.35 3.62 5.36 21.00 11.39<br />
Mesleğin hak ettiği<br />
Yerde olup-olmaması<br />
Bulunması 9 15.44 7.21 -1.531 1.89 2.09 -2.792** 24.78 11.18 1.311<br />
Bulunmaması 73 20.68 9.93 4.37 4.72 19.49 11.43<br />
Mesleki Doyum<br />
Çok iyi 18 14.06 8.06 10.505** 2.94 3.62 2.491 18.83 15.73 1.086<br />
Orta 59 20.80 9.04 4.12 4.48 18.85 10.16<br />
Zayıf 5 33.80 8.10 8.00 7.11 27.20 6.42<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 44
İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
Üçüncü Alt Probleme İlişkin<br />
Bulgular<br />
Araştırmanın üçüncü alt problemi<br />
“ilköğretim öğretmenlerinin umutsuzluk ve<br />
tükenmişlik düzeyleri arasında anlamlı bir<br />
ilişki var mıdır” biçiminde ifade edilmiştir.<br />
Örneklemin umutsuzluk puanları ile<br />
tükenmişlik puanları ve tükenmişlik alt<br />
ölçeklerinden aldıkları puanlar<br />
karşılaştırılmıştır. Aralarındaki ilişki tablo<br />
5’de verilmiştir. Umutsuzluk puanları ile<br />
tükenmişlik alt ölçeklerinden alınan puanlar<br />
arasında anlamlı bir ilişki çıkmamıştır.<br />
Tükenmişlik alt ölçeklerine bakıldığında,<br />
duyarsızlık ile duygusal tükenmişlik (r<br />
=.609, p
Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />
iyi; fakat veli iletişimi, fiziksel ortam,<br />
teknoloji donanımı gibi konularda zayıf<br />
algılamalara sahip oldukları, mesleği<br />
monoton buldukları, kendilerinin motive<br />
edici bir yönetim anlayışından yoksun<br />
gördükleri bulunmuştur (Özdayı;1998).<br />
Öğretmenlerin tükenmişlik puanlarına<br />
bakıldığında, duygusal tükenmişlikle ilgili<br />
anlamlı değişkenlerin yaş, emekliliği bir<br />
kurtuluş olarak görüp-görmeme ve mesleki<br />
doyum durumu olduğu belirlenmiştir. 33-41<br />
yaşlarındaki öğretmenlerin daha genç ve<br />
daha yaşlı olan öğretmenlerden daha çok<br />
duygusal tükenmişlik yaşadıkları<br />
anlaşılmıştır. Yaş ilerledikçe olayları daha<br />
olgun, soğukkanlı karşılayabilme sonucunda<br />
tükenmişlik duygusu aşılabilir. En genç ve<br />
en idealist öğretmenlerin tükenmişlik riski<br />
altında oldukları kaydedilmiştir. Genç<br />
öğretmenlerin duygusal tükenmişlik<br />
düzeyleri yaşlı öğretmenlerden daha<br />
yüksektir (Monfries; 2002). Bunda genç<br />
öğretmenlerin mesleğinin ilk yıllarında<br />
kendilerine doyum veren ya da vermeyen<br />
durumlar hakkında bilgilendirilmemeleri<br />
etkili olabilir. Mesleğe yeni başlayanlarda<br />
deneyimle elde edilen başa çıkma yolları,<br />
sezgi ve iç donanımdan yoksunluk, mesleğe<br />
henüz bağlanmamış olma gibi durumlar<br />
tükenmişliği arttırabilir (Ergin; 1993).<br />
Benzer bir bulgu da emekliliği bir kurtuluş<br />
olarak görüp-görmeme değişkeninde ortaya<br />
çıkmıştır. Emekliliği bir kurtuluş gibi gören<br />
öğretmenlerin duygusal tükenmişlik düzeyi<br />
görmeyenlerden daha fazladır. Emekliliği bir<br />
kurtuluş gibi gören öğretmenlerin<br />
meslekleriyle ilgili olumsuz düşüncelerinin<br />
olduğu açıktır. Emekliliği bir kurtuluş gibi<br />
görme ifadesi bir yerde öğretmenin<br />
yorgunluğunu, bıkkınlığını, bu işi yapmak<br />
için enerjisinin bittiğini, isteksizliğini ortaya<br />
koymaktadır. İşe ilişkin olumsuz duygular<br />
objeden kaçma, ortamı terk etme, fiziksel<br />
saldırı, zarar verme, eleştirme, işi<br />
yavaşlatma, savunma mekanizmaları<br />
kullanma gibi davranışsal sonuçlara yol açar<br />
(Locke;1976). Burada birey mesleğini<br />
sadece geçim kaygısıyla sürdürür. Bıkkınlık<br />
yaşar, ama yeni bir meslek edinmenin<br />
olanaksızlığı düşüncesi bireyin<br />
tükenmişliğini artırabilir. Bireyin mesleğiyle<br />
tüm ilişkilerini koparma isteği ve hayal<br />
kırıklığı tükenmişliğin doruk noktasını<br />
oluşturur. Bu bulgu, araştırmanın diğer<br />
önemli bir bulgusu olan mesleki doyum<br />
durumuyla da desteklenmektedir. Mesleki<br />
doyum alamayan öğretmenlerin daha fazla<br />
duygusal tükenmişlik yaşadıkları ortaya<br />
çıkmıştır. Öğretmenlerle yapılan<br />
araştırmalar, bu bulguyla paralellik<br />
göstermektedir. Mesleğiyle ilgili olumsuz<br />
düşünceleri olan öğretmenlerin tükenmişlik<br />
puanları diğerlerinden yüksektir. Baysal’ın<br />
araştırmasında, mesleği toplumsal<br />
zorunluluktan başka bir iş bulamama<br />
nedeniyle yapanlarda, meslekte verimsiz<br />
olduğunu ve mesleği hakkında kötümser<br />
düşünenlerde, iş ortamından ve eğitim<br />
sisteminden memnun olmayanlarda, bir<br />
başka mesleğe geçeceğim, ayrılıp<br />
çalışmayacağım diyenlerde tükenmişlik<br />
düzeyleri daha yüksek çıkmıştır<br />
(Baysal;1995). Gökçekan ve Özer (1999)<br />
mesleği istemeden seçen, mesleki işlevlerini<br />
orta ve kötü olarak değerlendiren<br />
öğretmenlerde tükenmişlik puanlarının<br />
diğerlerinden daha yüksek olduğunu<br />
görmüşlerdir. Tükenmişliği yaşayan kişi,<br />
genelde, kişisel mesleki doyumsuzluk ve<br />
yorgunluğun karmaşık bir duygulanımını<br />
yaşadığının farkına varır. Ancak, bu<br />
duyguların dile getirilmesinin acı oluşu ve<br />
belirgin belirtilerinin olmayışı, bu durumun<br />
sıklıkla göz ardı edilmesine neden olur.<br />
Bunun bedeli ise gittikçe artan bir şekilde<br />
işten soğumadır. Bu durumda kişide işe<br />
gitmeyi istememe, yüklenmişlik,<br />
tahammülsüzlük, kendinden şüphelenme ve<br />
kendilik imajına uygun olmayan şekillerde<br />
davranma görülür (Dolan;1987 akt:Çam<br />
1989).<br />
Öğretmenlerin duyarsızlaşma puanları<br />
değerlendirilmiş ve geliri yetenlerin<br />
yetmeyenlerden, mesleğinin toplum içinde<br />
hak ettiği yerde bulunmadığını düşünenlerin<br />
hak ettiği yerde bulunduğunu düşünenlerden<br />
daha yüksek puanı olduğu görülmüştür.<br />
Gelirin yetmemesi nedeniyle ortaya çıkan<br />
çözümsüzlükler ve bu konuda belki ek gelir<br />
olanaklarının sınırlılığı, öğretmenin<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 46
İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
duyarsızlaşma puanını yükseltebilir. Çünkü<br />
yeterli ücretin alınmaması çalışanları daha<br />
stresli hale getirmekte, iş doyumunu<br />
azaltmakta ve bireyi mutsuzlaştırmaktadır.<br />
Balcı (1985) çalışmasında en düşük iş<br />
doyumunun ücretle ilgili olduğunu<br />
saptamıştır. Mesleğinin toplum içinde hak<br />
ettiği yerde olması gerektiğini düşünen<br />
öğretmenlerin duyarsızlaşma puanlarının<br />
daha yüksek olması, mesleklerine verdikleri<br />
değerle ilgilidir. Çünkü, bireyin işi hem<br />
mesleğe hem de bireye saygınlık<br />
kazandırmaktadır.<br />
İlköğretim<br />
öğretmenlerinin uzun yıllar köylerde statüsü<br />
yüksek bir birey olarak hizmet verdikleri<br />
düşünülürse, meslekleriyle özdeşleşmeleri<br />
doğaldır. Bu çalışma İzmir İl merkezinde<br />
yapıldığı için öğretmenlik duyarsızlaşma<br />
puanlarının yükselmesi mesleğin şehir<br />
yaşamında gereken değeri görmemesine<br />
bağlanabilir. Bu noktada, ilköğretim<br />
öğretmenliğinin öneminin vurgulanmasına<br />
ihtiyaç vardır.<br />
ÖNERİLER<br />
Araştırma sonuçlarının değerlendirilmesi<br />
bağlamında belirlenen öneriler şöyle<br />
sıralanabilir:<br />
1. Bireysel ve toplumsal önlemlerle<br />
öğretmenlerin daha çok mesleki doyum<br />
almaları sağlanabilir. Okul ortamının<br />
iyileştirilmesi, yaşam standartlarının<br />
yükseltilmesi,dinlenme ve gezip-görme<br />
olanaklarının arttırılması mesleki doyumu<br />
sağlayacak yollardandır (maaş, lojman,<br />
sosyal ortam).<br />
2. Bir öğretmen olmanın değerini<br />
görebilmek için bireylerin motive<br />
edilmesinin önemi büyüktür. Çocukların<br />
daha iyi, mutlu ve yetişmiş insan olmaya<br />
ihtiyacı olduğunu ve öğretmenliğin bunu<br />
sağlayabileceğini onların daha adayken<br />
bilmeleri gerekir.<br />
3. Umutsuz durumlar karşısında<br />
daha iyi şeyler olacağını düşünme gibi<br />
olumlu beklenti alışkanlığı kazandırma; olup<br />
bitenlere karşı tolerans duygusu geliştirme;<br />
iyimserliği arttırma. . . yolunda stratejiler<br />
bulunmalıdır. Ya hep ya hiç tarzı düşünme,<br />
felaketleştirme, olumluyu geçersiz kılma,<br />
duygulara göre mantık yürütme, etiketleme,<br />
aşırı büyütme ve küçültme ve bunları<br />
zihinsel süzgeçten geçirme gibi olumsuz<br />
otomatik düşüncelerin sağaltımı yapılarak<br />
iyimserlik artırılabilir.<br />
4. Bazı eğitimciler zamanın<br />
çalınmasından “karşılaşma stresi’nden,<br />
bütün gün insanlarla uğraşmaktan<br />
yakınıyorlarsa bunları sürekli kılacak<br />
ilişkileri sınırlamalıdırlar. Öğretmenlik<br />
mesleğinin ne kadar stres içerdiğini;<br />
isteklerin çok olduğunu, hedeflerin büyük ve<br />
zamanın bunları karşılamada yetersiz<br />
olduğunu bilmekle, mesleğin içerdiği<br />
çatışma ve risklere hazır olmakla<br />
tükenmişlik önlenebilir. Gerektiğinde<br />
“hayır” demek, sorumluluğu dağıtmak,<br />
büyük projeleri daha kolay ele alınabilir<br />
parçalara ayırmak öğretmen tükenmişliğini<br />
önleyen stratejilerdendir (Gmelch, W.H.<br />
1998). Bunlara ek olarak destek için yardım<br />
isteme, görüşleri arkadaşlarla paylaşma,<br />
rahatsızlık veren şeyleri belirleme, bunlar<br />
arasından baş edilecekleri seçme, yaşamı<br />
dengeleme, kendine güven ve kendine<br />
saygıyı koruma gibi yollarla tükenmişlik<br />
önlenebilir.<br />
47<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48
Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />
KAYNAKÇA<br />
Balcı, A. (1985). <strong>Eğitim</strong> Yöneticisinin İş<br />
Bilimler Enstitüsü.<br />
Doyumu, Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: A.Ü. Sosyal<br />
Baysal, A. (1995). Lise ve Dengi Okul Öğretmenlerinde Meslekte Tükenmişliğe Etki Eden Faktörler.<br />
Yayınlanmamış Doktora Tezi. İzmir:D.E.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />
Beck,A.T. (1963).“Thinking and Depression”.Archieves <strong>of</strong> General Psychiatry. Vol:9, ss.324-333.<br />
Beck,A.T., A.Weisman.D. Lester, L. Trexler (1974). “ The Measurement <strong>of</strong> Pessimism. The Hopelessness<br />
Scale”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Consulting and Clinical Psychology.<br />
Çam, O. (1989). Tükenmişlik Envanterinin Geçerlik ve Güvenirliğinin Araştırılması, Ankara: Türk<br />
Psikologlar Derneği Yayını. VII. Ulusal Psikoloji Kongresi. 22-25 Eylül1992. Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>.<br />
Dilbaz, N. Seber, G. (1993). “ Umutsuzluk Kavramı; Depresyon ve İntiharda Önemi”, Kriz Dergisi 1(3),<br />
ss.134-138.<br />
Ergin,C. (1993). Doktor ve Hemşirelerde Tükenmişlik ve Maslach Tükenmişlik lçeğinin Uyarlanması.<br />
Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayını. VII.Ulusal Psikoloji Kongresi 22-25 Eylül1992.<br />
Hacettepe Üniv.<br />
Friedman, I. A.(1993). “Burnout in Teachers: The Concept and Its Uniqe Core Meaning” <strong>Education</strong>al<br />
Psychological Measurement V.53(4). http//www fultex. Asp Resultsetia (ziyaret tarihiş: Mart 2002).<br />
Gmelch, W.H. (1988). Theory İnt Practice. 22,1: 7-14<br />
Gökçekan, Z. Ve R. Özer (1999). Rehber Öğretmenlerde Tükenmişlik. No.9. Rize: Rize Rehberlik ve<br />
Araştırma Merkezi Müdürlüğü Yayınları.<br />
Greene, S.M. (1989). “The Relationship Between Depression and Hopelessness”. British <strong>Journal</strong> <strong>of</strong><br />
Psychiatry. 154,650-659.<br />
Kelly, K. (2002). Instructors and burnout. File://Burnout.htm. (ziyaret tarihi: Temmuz 2002).<br />
Locke, E.(1976). The Nature And Causes <strong>of</strong> Job Satisfaction, Handbook <strong>of</strong> Industrial And Organizational<br />
Psychology Ed:Duunette,USA.<br />
Maslach, C. Ve Jackson (1981). “The Measurement <strong>of</strong> Experienced Bournout”, <strong>Journal</strong> Of Occupational<br />
Behavior. 2.ss.99-113.<br />
Melges, F.T. (1969) “ Types <strong>of</strong> Hopelessness in Psychological Process”. Archieves <strong>of</strong> General psychiatry.<br />
20,690-699.<br />
Monfries, M. Ve Hazel,G. (2002). “ Teacher Stress:Cognitive İmplication For Teacher Bornout. Htm.<br />
File://MONFM9~I. (Ziyaret tarihi: Kasım 2002).<br />
Özdayı, N. (1998). “Liselerde Görev Yapan Öğretmenlerin <strong>Eğitim</strong> Ortamlarının İş Tatmini Ve Verimlilik<br />
Açısından Değerlendirilmesi” M.Ü.Atatürk <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Dergisi. S.10”<br />
Öner, N.(1997). Psikolojik Testler. İstanbul: Boğaziçi <strong>Üniversitesi</strong> Yayınları.<br />
Seber N., Dilbaz, Kaptanoğlu ve Tekin (1993). “Umutsuzluk Ölçeği Güvenirlik ve Geçerliği”<br />
Dergisi. ss.(3),s.139.<br />
Surpuriya, T. Ve M. Jordon (2002). Teacher Bournout. http://www. weeklywire. com/ww/ 10-27-97/<br />
memphis-crv.html. (ziyaret tarihi:temmuz 2002)<br />
Synder, C.R. ve diğerleri (1991). “The Will and Ways-Development and Validation <strong>of</strong> on Individual<br />
Differences Measure <strong>of</strong> Hope”. <strong>Journal</strong> and Social Psychology, vol:60 (4),ss.570-585.<br />
Tucker,C.L. (2002). Depression, Helplessness and Hopelessness. file://A:/Depression Helplessness and<br />
Hoplessness, Negative Views-Psychological Self-Help.htm. (ziyaret tarihi: Ağustos 2002).<br />
Kriz<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 48
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58<br />
İNŞACI PERSPEKTİFE GÖRE 4 E FEN ÖĞRETİM DÖNGÜSÜ<br />
(According to Constructivist Perspective 4 E Science Learning Cycle)<br />
Doç.Dr.Hülya YILMAZ *<br />
Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ **<br />
ÖZ<br />
Değişen ve gelişen teknoloji ile birlikte okullarda yapılan geleneksel eğitim yerini farklı bakış açılarına<br />
sahip teori ve uygulamalara dayanan yeni öğretim yöntem ve tekniklerine bırakmaktadır. Özellikle bu teorilerin<br />
arasında önemli bir yer tutan inşacı (constructivist) teorinin temelleri Piaget’in çalışmaları ile atılmış ve<br />
günümüzde de farklı söylemlerle karşımıza çıkmaktadır.<br />
Bu çalışmadaki amaç, ülkemizde teorisi pek yaygın olarak bilinmeyen ve dolayısıyla uygulamaya henüz<br />
geçirilememiş muhafazakar inşacılık kuramı açıklanarak bunun Fen Bilgisi Öğretiminde bir yansıması olarak<br />
karşımıza çıkan Fen Bilgisi Öğrenme Döngüsü (FBÖD) bir örnek üzerinde tanıtılmasıdır. Çalışmada baz alınan<br />
örnek ilköğretim 6.sınıfında yer alan “Yaşamımızı Yönlendiren Elektrik” ünitesindeki soyut bir kavram olan<br />
devre kavramıdır.<br />
Anahtar Sözcükler: İnşacılık, 4 E Fen Öğrenme Döngüsü, Elektrik, Devre.<br />
ABSTRACT<br />
Due to the changing and improving technology, the traditional education at schools is replaced by the<br />
newest teaching methods and techniques, which are based on different point <strong>of</strong> view. Especially, the<br />
constructivist theory, introduced by Piaget is one <strong>of</strong> the most important among the others and today it is still<br />
being used under different discourses.<br />
The aim <strong>of</strong> this study on one hand is to explain this conservative constructivist theory which is still not<br />
known widely in our country and thus not into practice and on the other hand to introduce it with an example<br />
which is accepted as the science learning cycle. This cycle is also the reflection <strong>of</strong> teaching science. The example<br />
which is taken as a basis in this study is an extract concept, called circuit, in the unit <strong>of</strong> “Electricity which direct<br />
our life” at the sixth level <strong>of</strong> primary school.<br />
Key Words: Constructivism, 4 E Science Learning Cycle, Electricity, Circuit.<br />
GİRİŞ<br />
İlköğretim okullarının 4. sınıfından<br />
itibaren okutulmakta olan fen bilgisi dersi<br />
fizik,kimya ve biyoloji konularını<br />
içermektedir. Fizik, kimya ve biyoloji<br />
dersleri ise lise ve dengi okullarda ayrı<br />
dersler olarak yer almaktadır.Bu nedenle fen<br />
bilgisi öğretimi bir anlamda fizik,kimya ve<br />
biyoloji öğretiminin başlangıcı sayılır. Fen<br />
bilgisi derslerinde öğrencilere daha sonraki<br />
öğrenim kademelerinde temel teşkil edecek<br />
bilgilerin kazandırılması yanında; onların,<br />
içinde yaşadıkları çevrede gelişen olaylara<br />
bilimsel düşünce çerçevesinde bakmaları,<br />
merak etmeleri, anlamaları ve böylelikle<br />
çevreye daha iyi uyum sağlamalarını da<br />
amaçlar(Akgün,1996:3).<br />
Batı ülkeleri ve Türkiye’deki Fen<br />
Bilgisi öğretiminde yapılan bir dizi köklü<br />
değişikliklerin özellikle Fen öğretiminde<br />
eğitim teknolojisinin etkin kullanılması ve<br />
öğretmen eğitimi alanlarında yapıldığı<br />
gözlenmektedir.Yeni düzenlemelerde, ders<br />
sırasında öğretmen ve öğrencilerin iş birliği<br />
içinde ders kitaplarına ek olarak çeşitli<br />
kaynaklara da bağlı olarak öğrenmeyi<br />
gerçekleştirmeleri önerilmektedir.Derslerde<br />
öğrencinin bilgiye kendisinin ulaşmayı<br />
becerebilmesi, diğer alanlarla öğrendiklerini<br />
ilişkilendirebilmesi ve bilimsel öğrenim<br />
sürecinde yapıcı–yaratıcı tarzda aktif olması<br />
esastır. Bu şekilde öğrenci merkezli<br />
eğitimden, öğretmenin ikinci planda kalması<br />
ve öğrencilerin kendi başlarına bırakılmaları<br />
anlaşılmamalıdır. Öğrenci merkezli eğitimde<br />
* <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> İlköğretim Bölümü, e-posta: hyilmaz@bornova.ege.edu.tr<br />
** <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> İlköğretim Bölümü, e-posta:pinarhuyuguzel@hotmail.com
Doç.Dr.Hülya YILMAZ ve Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />
eğitim-öğretim süreçlerini amaca uygun bir<br />
biçimde planlayıp, derste öğrenciyi<br />
yönlendirecek ve ona rehberlik edecek kişi<br />
öğretmendir.<br />
Fen bilimleri öğretiminde, öğrencilerin yaş<br />
ve düzeylerine uygun olarak yapılacak<br />
gözlem, model ve formül geliştirmeye kadar<br />
bir dizi aşamalar vardır.Bilimsel öğrenim<br />
süreci uygulanırken şu önemli noktalarda<br />
dikkate alınmalıdır.<br />
• Bilimsel bulguların ve kavramların<br />
geliştirilmesini sağlayan çeşitli teknikler<br />
içeren bilimsel süreçler uygulanmalıdır.<br />
• Etkileşmeler, benzerlikler, değişiklikler,<br />
çevre,toplum,bilim ve teknoloji ilişkileri<br />
vurgulanmalıdır.<br />
• Eleştirel düşünme etkinliklerine yer<br />
verilmelidir.<br />
• Öğrencilerin problem çözme becerilerini<br />
geliştirici etkinlikler göz önünde<br />
tutulmalıdır.<br />
Öğrencilerin bilgi, beceri, görüş,<br />
tutum ve davranışlardan oluşan<br />
kazanımlara ne derece ulaştıklarını<br />
ölçmek için değerlendirme yapılır.<br />
Öğretmen, öğrencileri değerlendirirken<br />
ölçme sonuçları ile birlikte, öğrencilerin<br />
sınıf içi etkinliklere katılımı, bilimsel<br />
tutum ve davranışları, gözlem yapma,<br />
araştırma-inceleme, bilimsel düşünme,<br />
sorumluluk alma, ekip çalışmalarına<br />
yatkınlıkları vb. gibi birçok gözleme<br />
dayalı öğrenci performansını göz önünde<br />
bulundurmalıdır (Rudolph, 2000 : 403 ;<br />
MEB, 2000 : 2518 ).<br />
Bu öneriler çerçevesinde son yıllarda<br />
anlamlı, kalıcı bir fen bilgisi öğreniminin en<br />
etkili şekilde inşacı (constructivist) öğretim<br />
yöntemi ile sağlanabileceği popular bir<br />
slogan haline gelmiştir (Martin ve<br />
ark.1998:48 ; Çepni ve ark.2001 : 183;<br />
Jenkins, 2000 :604). İnşacı öğrenme nasıl<br />
öğrendiğimizle ilgilenen bir kuramdır.<br />
Burada önemli olan bilginin bir kitap, bir<br />
öğretmen ya da her hangi bir kaynaktan<br />
hazır bir şekilde alınması değil, bilgiyi<br />
kişinin kendisinin inşa etmesi ve kendi<br />
bilgisini geliştirmesidir. Oluşturulacak inşacı<br />
sınıflar öğrenciye bilgilerin aktarılmasıyla<br />
değil, sorgulama, inceleme, problem<br />
geliştirme ve problem çözme gibi öğrencinin<br />
entelektüel aktiviteleri yoluyla derse teşvik<br />
edilmeleriyle biçimlendirilir.İnşacı bakış<br />
açısında öğrencinin ders içeriklerinde önemli<br />
görülen yerleri ezberleme gibi bir görevi<br />
yoktur. Daha ziyade öğrenciler kendi içerik<br />
ve kavramları üzerindeki perdeyi aralayan,<br />
keşfeden ve yansıtan kişiler olarak görülür.<br />
İnşacılık derinlemesine anlamaya odaklanır<br />
ve öğrencilerin bilgilerinin sadece<br />
gerektiğinde tekrarlamalarından daha çok<br />
bilgilerini nasıl uygulamaya geçirdikleri ile<br />
ilgilenir.( Horsley ve ark.,1990: 47; Marlowe<br />
ve Page, 1997: 9). Bu kuram öğrencinin hem<br />
fiziksel, hem zihinsel hem de sosyal olarak<br />
aktif olduğunu kabul eder ve öğrenmelerini<br />
bu bağlam içerisinde kurar.<br />
Bu çalışmada, inşacı öğretim<br />
yöntemi kısaca tanıtılarak, muhafazakar<br />
(conservative) inşacıların bakış açısından<br />
Fen Bilgisi Öğrenme Döngüsü ‘nün<br />
uygulanması bir örnekle açıklanmıştır.<br />
FEN BİLGİSİ ÖĞRETİMİNDE İNŞACI<br />
ÖĞRENME TEORİSİ<br />
İnşacı öğrenme, bilginin kişide<br />
yapılandırıldığını kabul eder ve bu bilginin<br />
nasıl inşa edildiğine odaklanır. Bu yaklaşıma<br />
göre bilgi ne çevresel uyarımlarla nede<br />
bireysel yapılara göre edinilir. İnşacı<br />
yaklaşımda öğretmen öğrencilerinin bilgiyi<br />
nasıl inşa ettiğini araştırırken, kendisinin<br />
düşünme biçimi ve bilgiyi nasıl inşa ettiğini<br />
de gözden geçirmektedir. Bu yaklaşım<br />
eleştirel düşünmeyi ön plana çıkarır. Diğer<br />
bir değişle bu yaklaşımın amacı, kişilerinin<br />
“neyi nasıl öğreniyorum”, “bu bilginin<br />
bireysel ve sosyal işlevi ne”, “bilgiyi<br />
aklımda nasıl tutuyorum” şeklinde<br />
kendilerine sorular sormalarını ve bu<br />
soruların yanıtlarını inşa etmelerine<br />
yönlendirmektir İnşacı perspektif öğrenen<br />
kişinin fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak<br />
aktif olmasını, öğrenen kişinin ön bilgileri<br />
ile yeni bilgilerinin karşılıklı etkileşimi<br />
süresinde bilginin aktif olarak<br />
oluşturulmasının önemini vurgular. Ön<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58 50
İNŞACI PERSPEKTİFE GÖRE 4 E FEN ÖĞRETİM DÖNGÜSÜ<br />
bilgiler ile yeni bilgiler arasındaki<br />
bağlantılar öğrenen kişiler tarafından kendi<br />
kendilerine kurulması esastır (Marlowe ve<br />
Page,1998:13). Appleton’a göre bir öğrenci<br />
yeni bir bilimsel olayla karşılaştığında<br />
öğrencide dört olası sonuç oluşabilir. Eğer<br />
yeni bilgi mevcut bilgi ile uyumlu ise<br />
öğrenci bu yeni bilgiyi özümler. Bu<br />
durumda onun doğru veya yanlış olabilen<br />
mevcut bilgileri takviye edilmiş olur.<br />
Öğrenci yeni bilginin mevcut bilgi ile<br />
uyumlu olmadığını düşünebilir. Bu durumda<br />
öğrenci bilişsel bir çelişki<br />
yaşamaktadır.Öğrencide üç olası sonuç<br />
oluşabilir: İlki,kendi mevcut bilgilerini<br />
yetersiz bulabilir ve yeniden<br />
yapılandırır.İkinci olarak, öğrenci<br />
düşüncelerini yeniden yapılandırmaz fakat<br />
bunun yerine kitapların veya öğretmenlerin<br />
ona “doğru”cevabı vermeleri bekler.Son<br />
olasılık da, öğrenci mevcut bilgilerinin<br />
yetersiz olduğunu düşünür, fakat ne onları<br />
uyum için zorlar ne de doğru cevap için<br />
bekler, o bilimsel olanı öğrenmekten<br />
vazgeçer (Henriques, 1997:19 )<br />
İnşacılığın esas önerisi, öğrenmenin<br />
kendi bilgilerimizi inşa ederek, yaratarak,<br />
keşfederek ve geliştirerek oluştuğu, diğer<br />
şekilde bilgilerin kitaplardan medyadan<br />
edinilebildiği fakat duyarak ve dışarıdan<br />
alınan bilginin kalıcı öğrenme<br />
oluşturmadığıdır.<br />
İnşacılık bir öğrenme- öğretme<br />
yaklaşımı değil bir öğrenme teorisidir. Bu<br />
teoriye göre geleneksel öğretmen anlayışı da<br />
değişmeli, öğretim yapan öğretmen<br />
öğrencilerinin nasıl öğrendikleri ile uyumlu<br />
bir tarzda öğretmelidir. Öğretmen,<br />
öğrencilerine bilgiyi direkt sunan kişi değil,<br />
öğrencide kavramın oluşturulmasını<br />
kolaylaştıran ve bunu gerçekleştirirken bir<br />
çok rollere, yeteneklere sahip olan kişidir.<br />
Tablo-1 de geleneksel sınıflar ile inşacı<br />
sınıflarda müfredatın, öğretmen ve<br />
öğrencinin durumu ve değerlendirme şekli<br />
karşılaştırmalı olarak verilmiştir.<br />
Tablo-1Geleneksel Sınıflar ile İnşacı Sınıfların Karşılaştırılması(Martin ve ark.,1997: 62)<br />
GELENEKSEL SINIFLAR<br />
İNŞACI (CONSTRUCTIVIST) SINIFLAR<br />
• Belirli bir ders programı vardır.<br />
• Parçadan bütüne doğru açıklanır, temel<br />
beceriler uygulanır.<br />
• Kesin bir şekilde ders kitaplarına bağlıdır.<br />
Müfredat<br />
Öğrenci<br />
• Bilginin öğretmen tarafından işlendiği yapboz<br />
tahtalarıdır.<br />
• Yalnız çalışır.<br />
• Genellikle öğretici tarzda davranır,<br />
öğrencilere bilgiler sunar.<br />
• Öğrencinin öğrenmesini destekleyici doğru<br />
cevap araştırır.<br />
• Öğretimden ayrı bir biçimde ele alınır. Sadece<br />
testlerle öğrencinin öğrenip öğrenmediğine<br />
bakılır.<br />
Öğretmen<br />
Değerlendirme<br />
• Öğrenci soruları ve ilgileri göz ardı edilemez.<br />
• Genelden özele doğru açıklanır ve düşünme<br />
becerileri uygulanır.<br />
• Bilgilerin ilk kaynağına ve geliştirici<br />
materyallere bağlıdır.<br />
• Dünya hakkında teoriler ortaya koyan,<br />
düşünen kişiler olarak görülür.<br />
• Gruplar halinde çalışır.<br />
• Öğrenci ile karşılıklı etkileşim içinde davranır.<br />
Öğrenciler için çevreyle arabuluculuk yapar.<br />
• Daha sonraki derslerde kullanılmak üzere<br />
öğrencilerin var olan bilgilerini anlamak için<br />
onların bakış açılarını araştırır.<br />
• Öğretimle iç içedir. Öğrencilerin çalışmalarını<br />
gözlemlerken performans değerlendirmesi<br />
yapılır.<br />
51<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58
Doç.Dr.Hülya YILMAZ ve Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />
İnşacı öğrenmenin temeli Jean<br />
Piaget, Lev Vygotsky, Jerome Bruner ve<br />
John Dewey’in araştırmalarında atılmıştır.<br />
Öğrenmede tek inşacı teori yoktur.<br />
Vygotsky’nin savunduğu sosyal inşacılıkta,<br />
öğrenme bireyler arasında fikirler<br />
paylaşılınca gerçekleşir düşüncesi vardır.<br />
Bilgi, sosyo-kültürel çevrede bireysel<br />
etkileşimler süresince oluşur. Radikal<br />
inşacılıkta (Ernst von Glaserfeld) öğrenci<br />
kendi kültürü ve sosyal geçmişine göre<br />
sınıfta benzersiz deneyimleri yaşayarak<br />
bilgisini kendi oluşturabilir. Her öğrenci<br />
olayları kendi anlamasına göre yorumlar ve<br />
öğrenci kendi kişisel bilgisinin yaratıcısı<br />
olarak aktiftir. Daha tutucu olan<br />
muhafazakar inşacılar ise, öğrencilerin<br />
aktiviteye ve problem çözmeye dayalı<br />
öğrenme deneyimlerini kullanmaları<br />
gerektiğini savunur ve öğrenme sırasında<br />
öğretmen kavram oluşumunu ilerletmek için<br />
, kavramı söylemeksizin öğrenen kişiye<br />
yardım ederek kavram yanılgılarının<br />
oluşmasını engeller. Şekil-2 öğrenme ve<br />
öğretmede inşacı öğretim yöntemleri ile<br />
geleneksel yöntemlerin durumu<br />
görülmektedir (Henriques, 1997: 26;<br />
Şahin,2001: 28).<br />
Öğrenenler daha aktiftir.<br />
Kişisel anlamlandırma<br />
Bilimsel<br />
Anlamlandırma<br />
Öğrenenler daha az aktiftir.<br />
Ezberleme<br />
Radikal<br />
inşacılar<br />
Muhafazakar<br />
inşacılar<br />
Geleneksel öğretme /<br />
öğrenme<br />
Şekil-1 Öğrenme / Öğretme Süreçlerinde İnşacı ve Geleneksel Yöntemlerin<br />
Karşılaştırılması<br />
Şekilden de görüldüğü gibi radikal<br />
inşacılar bilginin oluşturulmasında bireyin<br />
tamamen aktif olmasını ve ona kesinlikle<br />
müdahale edilmemesi gerektiğini, geleneksel<br />
öğretim yöntemini savunanlar ise öğrencinin<br />
pasif rol alması gerektiğine inanırlar ve en<br />
sağda yer alırlar.<br />
Jean Piaget’in araştırmaları ve<br />
bilişsel gelişim teorisi muhafazakar<br />
inşacıların görüşlerinin temeli olarak<br />
düşünülür. İnşacı yaklaşıma göre fen bilgisi<br />
öğretimi genellikle muhafazakar inşacıların<br />
yer aldığı görüş çerçevesinde yapılmaktadır<br />
(Martin ve ark.,1998 : 50 ).<br />
Bu bakış açısından fen bilgisi<br />
öğretiminde en yaygın olarak kullanılan<br />
metot fen bilgisi öğrenme döngüsü (science<br />
learning cycle ) olarak adlandırılmaktadır<br />
(Martin, Sexton ve Gerlovich, 2002: 11).<br />
FEN BİLGİSİ ÖĞRENME DÖNGÜSÜ<br />
(FBÖD)<br />
FBÖD, dersi planlama, öğretmeöğrenme<br />
ve müfredat geliştirmede kullanılan<br />
bir metottur. FBÖD öğrencilerin nasıl<br />
öğrendikleri ile uyumlu bir düşünme, bir<br />
davranış yolu ve etkin fen bilgisi öğretimi<br />
planlamasına ilişkin iyi bir yaklaşımdır.<br />
FBÖD aslında üç ana bölümden<br />
oluşmaktadır: keşfetme (exploration),<br />
kavram oluşturma, türetme (concept<br />
invention) ve uygulama (application)<br />
(Abruscato, 2001:39). Öğrenme kuramları<br />
ile çalışan eğitimciler bu modeli birbirini<br />
takip eden basamaklar şeklinde<br />
geliştirmişlerdir. Bu aşamaların sayısına<br />
göre de 4E, 5E, 7E öğrenme döngüsü olarak<br />
adlandırılmıştır.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58 52
İNŞACI PERSPEKTİFE GÖRE 4 E FEN ÖĞRETİM DÖNGÜSÜ<br />
Bu çalışmada keşfetme (exploration),<br />
açıklama(explanation), genişletme<br />
(expansion) ve değerlendirme (evaluation)<br />
şeklinde isimlendirilen 4E öğrenme döngüsü<br />
ile (Şekil-2), ilköğretim 6. sınıf<br />
müfredatında “Yaşamımızı Yönlendiren<br />
Elektrik” ünitesinde yer alan “devre”<br />
kavramının nasıl öğretilebileceği bir örnek<br />
üzerinden açıklanmıştır.<br />
Açıklama<br />
(explanation)<br />
Aşaması: Keşfetme<br />
aşamasında elde ettikleri<br />
gözlem ve verilerden<br />
ortaya<br />
çıkan kavramı bulmak<br />
için öğretmen ve<br />
öğrenciler etkileşim içine<br />
girerler.<br />
Değerlendirme<br />
(evaluation)<br />
Aşaması : Döngü<br />
boyunca formal ya da<br />
informal olabilir.<br />
Keşfetme<br />
(exploration)<br />
Aşaması :<br />
Öğrenciler<br />
materyaller ve<br />
birbirleri ile etkileşim<br />
halinde olurlar.<br />
Genişletme (expansion) Aşaması: Öğretmen<br />
öğrencileri kavramı uygulamaya, fikirlerini ve<br />
fen kullanımlarını genişletmeye yönlendirir.<br />
Şekil-2 4-E Fen Öğrenme Döngüsü ( Martin, Sexton ve Gerlovich, 2002: 12 ).<br />
1-) KEŞFETME (Exploration) :<br />
Bu aşamanın başlangıcında dersi planlamada<br />
öğretmenin kendisine aşağıdaki soruları<br />
sorması gerekir:<br />
• Öğrencilerin öğrenmelerini istediğim<br />
kavram/kavramlar nelerdir<br />
(amaçlar, hedefler, tutumlar,<br />
süreçler, ürünler)<br />
• Hangi kavram / kavramlar<br />
kazanılacaktır (fen bilgisi ürünleri)<br />
• Öğrenciler hangi aktiviteleri yaparsa<br />
o kavramla tanışır<br />
.<br />
• Öğrenciler hangi tip gözlem ve<br />
kayıtları yapmalıdır<br />
• Kavramı söylemeden öğrencilere bu<br />
bilgiyi nasıl verebilirim<br />
Öğrencilerin bu kavramı keşfetmeleri<br />
sırasında hangi tip soruları<br />
sormalıyım<br />
Öğrenilecek hedef kavram: Devre : Bir<br />
elektrik akımının bir güç kaynağından<br />
çıkarak lamba üzerinden geçip tekrar güç<br />
kaynağına dönerken izlediği yoldur (Martin,<br />
Sextoon, Gerlovich, 2001:229).<br />
53<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58
Doç.Dr.Hülya YILMAZ ve Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />
Bu aşamada öğrenciler hangi becerilerini<br />
kullanacaklar (gözlem, ön görme,<br />
sınıflandırma) Öğrenciler ne yapacak<br />
Şekil-3 Devre Elemanları<br />
• Öğretmen öğrencilerine “size verdiğim<br />
materyallerden (pil, bağlantı kablosu,<br />
lamba, anahtar, vb) sadece üçünü<br />
kullanarak bir ampulün ışık vermesini<br />
nasıl sağlarsınız “ şeklinde bir soruyla<br />
işe başlar ve daha sonra şöyle devam<br />
eder: lambanız yandığında, diğer<br />
denemelerinize geçiniz. Her bir<br />
denemenizde yalnızca 3 adet eleman<br />
kullanınız. Ve her bir denemeye ait<br />
şekli çizip altlarına yanıp yanmama<br />
durumlarını yazınız. Bu denemeleriniz<br />
esnasında kablonuzu nereye<br />
dokundurduğunuza ve ampulle pili<br />
nasıl bağladığınıza dikkat<br />
ediniz.Öğretmen öğrencilerine<br />
aşağıdaki keşfettirici soruları sorarak<br />
onları öğrenmesi hedeflenen kavrama<br />
doğru yönlendirir:<br />
• Bir pil ve bir bağlantı kablosuyla<br />
bir lambayı yakabilir miyim<br />
• Hangi durumlarda lamba<br />
yanmakta, hangi durumlarda<br />
yanmamaktadır<br />
Bu aşama öğrenci merkezlidir. Burada<br />
öğretmen öğrencilerine öğrenecekleri<br />
kavram ya da kavram ile ilgili yeterli<br />
malzeme ve talimatları vererek mümkün<br />
olan en az yardımla öğrencilerin birlikte<br />
çalışmalarını teşvik eder. Onları gözler ve<br />
dinler. Öğretmen yönlendirmelerinde<br />
öğrenciye kesinlikle ne öğrenmeleri<br />
gerektiğini söylemez ve kavramı açıklamaz.<br />
Bu aşamada öğretmenin rolü;<br />
• öğrencilerinin sorularına cevap<br />
vermek,<br />
• öğrencilerinin gözlemlerini<br />
yönlendirecek şekilde sorular<br />
sormak,<br />
• öğrencilerin düşünme becerilerinin<br />
gelişmesini desteklemektir.<br />
Bu aşamada deney yapılması sırasında<br />
öğrencilerin zihinlerinde konu hakkındaki<br />
ön bilgileri ile yeni karşılaştıkları olaylar<br />
arasında bir karmaşa oluşur. Ve öğrenciler<br />
zihinsel özümsemeye teşvik edilir. Burada<br />
öğrenciler somut maddelerle etkileşmeli ve<br />
edindikleri bilgileri kaydetmelidirler.<br />
2-) AÇIKLAMA (Explanation) :<br />
Bu aşamanın başlangıcında dersi planlamada<br />
öğretmenin kendisine aşağıdaki soruları<br />
sorması gerekir:<br />
• Öğrencilerden hangi çeşit bilgi ve<br />
bulgular hakkında konuşmaları<br />
beklenir<br />
• Öğrencilerin keşfetme aşamasında<br />
edindikleri bilgiler nasıl özetlenmeli<br />
veya nasıl yeniden gözden<br />
geçirilmelidir<br />
• Öğrencilerin anlamlandırmaları<br />
yanlış olsa bile öğrenmeleri<br />
hedeflenen kavramı söylemeden<br />
onlara nasıl yardımcı olabilirim<br />
• Öğrencilerin kavramı zihninde<br />
yapılandırmasına en uygun olan ifade<br />
veya sözcük ne olmalıdır<br />
Öğrenciler oluşturdukları düzenekleri<br />
çizmek üzere tahtaya gelirler. Burada<br />
lambası yanan öğrenciler olduğu gibi<br />
lambası yanmayan öğrencilerin de<br />
bulunması oldukça önemlidir. Tahtaya çıkan<br />
öğrencilerden kurdukları düzenekler<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58 54
İNŞACI PERSPEKTİFE GÖRE 4 E FEN ÖĞRETİM DÖNGÜSÜ<br />
hakkında bilgiler vermesi istenir. Ayrıca<br />
burada öğrenciler kurdukları düzeneklere<br />
kendi ifadeleriyle isimlendirme de<br />
yapabilirler. Lambanın yanıp yanmama<br />
koşullarının neler olabileceği tartışılır.<br />
Öğrenciler lambanın yanmama nedenini<br />
öğretmenin yönlendirmesi olmadan<br />
açıklayabilmelidir. Parmaklarını kullanarak<br />
öğrenciler çizdikleri düzeneklerde pilden<br />
lambaya ve lambadan tekrar pile dönen yol/<br />
yolları takip ederek lambanın yanıp<br />
yanmama durumunu açıklarlar. Öğrenciler<br />
kendi tanımlamalarını ve düşüncelerini<br />
kullanarak bir açıklama oluştururlar.Burada<br />
parmaklarıyla izledikleri yolu ya kendi<br />
kelime dağarcıklarından yararlanarak ya da<br />
öğretmen desteğiyle “devre” olarak<br />
adlandırırlar.Lambanın iki özel temas<br />
noktasının varlığı ve lambanın yanma<br />
koşulunun aynı anda bu iki noktaya<br />
değdirilmesi ile oluşturulduğu öğrencilere<br />
gösterilmelidir. Bunun için öğrenciler şöyle<br />
bir soru ile yönlendirilebilir: “ Lambanın<br />
yanması için kaç farklı noktasından temas<br />
ettirilmesi gerekir”<br />
Bu aşama daha az öğrenci<br />
merkezlidir. Öğretmenler için bu aşamanın<br />
amacı; öğrencilere kazandırılmak istenen<br />
kavram / kavramların öğretmen tarafından<br />
doğrudan vermeden, işbirlikli bir şekilde<br />
grup içerisinde öğrencileri düşünmeye teşvik<br />
etmektir. Bunu başarmak için öğretmen<br />
gerekli olan sınıf şartlarını kurar, düzenler<br />
ve öğrencilerden keşfetme aşaması sırasında<br />
karşılaştıkları olaylar hakkında bilgi<br />
vermelerini ister. Öğrencilerin bilgileri<br />
zihinlerinde düzenlemelerine yardımcı olur.<br />
Bilgiler zihinde düzenlenince, öğretmen<br />
kazandırılmak istenen kavram için gerekli<br />
olan tanımları bilimsel bir dille verir.<br />
3-) GENİŞLETME (Expansion) :<br />
Bu aşamanın hazırlanmasında<br />
öğretmenin kendisine aşağıdaki soruları<br />
sorarak dersi planlaması gerekir:<br />
Öğrencilerin kavram ile ilgili ön<br />
bilgileri nelerdir Öğrenilecek<br />
kavram ile deneyler arasında nasıl bir<br />
ilişkilendirme kurulabilir<br />
Öğrencilerin fen bilgisinin<br />
yararlarını, günlük hayattaki<br />
kullanım alanlarını öğrenmeleri ve<br />
fen, teknoloji ve toplum arasındaki<br />
ilişkileri anlamaları için onlara nasıl<br />
yardımcı olunabilir<br />
Kavramın önemini ve uygulamalarını<br />
anlamaları için öğrencilere nasıl<br />
cesaretlendirici sorular sorulabilir<br />
Bununla ilgili hangi ilave deneyler<br />
gereklidir<br />
Mevcut kavram ile ilişkili olan bir<br />
sonraki kavram nedir Bu yeni<br />
kavramın keşfi nasıl<br />
cesaretlendirilebilir<br />
Bu aşamada öğrenciler hangi<br />
becerilerini kullanacaklar (tahminler<br />
yapma, sınıflandırma ve değişkenleri kontrol<br />
etme)<br />
“Kavram nasıl uygulanacak ve nasıl<br />
genişletilecektir”<br />
Öğrenciler birden fazla lamba yakmak<br />
için teşvik edilir. Birden fazla pil bir araya<br />
getirilerek; bir lamba yatağı, bir anahtar ( bir<br />
ataçtan da yapılabilir) ve birden fazla kablo<br />
kullanarak yeni devreler oluşturulmaları<br />
istenir. Burada öğrencilere şu tarz sorular<br />
sorularak kavram genişletilir:<br />
Lambalardan biri gevşetildiğinde<br />
diğer lambaların da söndüğü bir<br />
devre kurabilir misiniz (seri bağlı<br />
devre)<br />
Lambalardan biri gevşetildiğinde<br />
diğer lambaların yanmalarına devam<br />
ettikleri bir devre kurabilir misiniz<br />
(paralel bağlı devre)<br />
Devrede kullandığınız anahtarın<br />
görevini açıklayabilir misiniz<br />
Bir elektrik devresi kurarken<br />
kullandığınız aletleri isimlendiriniz.<br />
55<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58
Doç.Dr.Hülya YILMAZ ve Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />
Devreler kaç farklı türde olabilir ve<br />
elektrik neden oluşur<br />
Araba farlarında güvenlik amaçlı<br />
olarak lambalardan biri kırıldığında<br />
ya da arızalandığında, diğer<br />
lambalar yanmalarına devam eder.<br />
Burada hangi türden bir elektrik<br />
devresi bulunmaktadır<br />
Thomas Edison yaptığı binlerce<br />
denemeden sonra elektriği<br />
bulmasaydı, dünyamız bugünkünden<br />
nasıl farklı olurdu<br />
Hangi mesleklerdeki kişilerin<br />
devreler hakkında bilgi sahibi<br />
olması gerekir<br />
Şekil-4 Bir El Lambası<br />
4-) DEĞERLENDİRME (Evaluation) :<br />
Öğrenme büyük bir zihinsel<br />
sıçramadan ziyade, genellikle bir süreç<br />
içerisinde küçük artışlar halinde oluşur. Bu<br />
nedenle bu tip inşacı öğrenme yönteminde<br />
bilinen geleneksel ünite sonu<br />
değerlendirmesi değil, süreçle iç içe<br />
performans değerlendirmesi yapılmalıdır.<br />
Performans değerlendirmesinde, ders<br />
boyunca öğretmen önceden belirlediği<br />
kriterlere göre öğrencilerde hangi bilişsel<br />
becerilerin gelişip gelişmediğini izler, notlar<br />
alır ve gözlemlerini öğrencileri ile paylaşır.<br />
Öğretmen öğrencileri ile kişisel görüşmeler<br />
yaparak, öğrencilerde bilginin nasıl inşa<br />
edildiğini anlamaya çalışır. FBÖD’ nün her<br />
bir aşamasındaki değerlendirmeler Tablo-2<br />
de gösterilmiştir.<br />
Tablo-2 FBÖD Aşamalarında Değerlendirme<br />
AŞAMA DEĞERLENDİRMENİN AMACI DEĞERLENDİRME TİPİ<br />
KEŞFETME<br />
AÇIKLAMA<br />
GENİŞLETME<br />
• Olası kavram ve yanılgıları belirlemek<br />
• Yeteneklerinin gelişimini takip etmek<br />
• Keşfetmeye cesaretlendirmek.<br />
• Sosyal yetenekleri ve etkileşimleri<br />
arttırmak.<br />
• Kavram oluşumlarını aydınlatmak.<br />
• Kavramsal değişim dokümanı elde<br />
etmek.<br />
• Öğrencilerin öğrendiklerini yeni<br />
durumlara taşıyabilmek, yeteneklerini<br />
belirlemek.<br />
• Yeni ilgileri uyandırmak, önceki<br />
öğrenilenler ile bağlantılar kurmak.<br />
• Soru sorma ve öğrenci<br />
cevapları, resimle<br />
değerlendirme.<br />
• Süreç becerileri takip<br />
çizelgesi. Gözlemlerin kaydı,<br />
tahminler yapma, gözlem<br />
soruları sorma.<br />
• Öğretmen gözlemleri, takip<br />
çizelgesi.<br />
• Grup tartışmaları, süreçteki<br />
datalar, modeller oluşturmak,<br />
yansıtıcı soru sormak.<br />
• Kavram haritalama,<br />
görüşmeler, resimle<br />
değerlendirme.<br />
• Açık uçlu yazılı sınavlar,<br />
öğrenci gözlem ve sunumları.<br />
• Raporlar, projeler, tartışmalar<br />
, kişisel gelişim dosyaları ve<br />
öğrencinin kendi kendini<br />
değerlendirmesi.<br />
Bu aşamada , ‣ Öğretmen öğrencilerden farklı tipte<br />
devre şekillerini içeren çalışma<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58 56
İNŞACI PERSPEKTİFE GÖRE 4 E FEN ÖĞRETİM DÖNGÜSÜ<br />
kağıtları dağıtarak, şekil üzerinde<br />
devrelerdeki lambaların yanıp<br />
yanmayacağını belirlemelerini ister.<br />
‣ Öğrenciler en az iki lamba ve bir<br />
anahtar ile seri ve paralel bağlı<br />
devreler oluşturarak, bu devrelerdeki<br />
lambaların<br />
parlaklıklarının<br />
karşılaştırırlar.<br />
‣ Öğretmen her bir öğrenciden anahtarı<br />
açılıp kapatıldığında lambası parlak bir<br />
şekilde yanıp sönen bir el lambası<br />
oluşturmalarını ister.<br />
‣ Her bir öğrenciden elektrik<br />
kazalarından korunma amaçlı en az üç<br />
önlem söylemeleri istenir.<br />
SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Görüldüğü gibi inşacı öğretme /<br />
öğrenme kültürü Fen Bilgisi gibi<br />
uygulamaya dayalı derslerde son derece<br />
önemlidir. Burada dikkat edilmesi gereken<br />
şey, yöntemimizi inşacı öğretimin hangi<br />
perspektifini kullanarak yapacağımıza net<br />
bir şekilde karar vermemiz ve bu bakış<br />
açısından dersi planlamamızdır.<br />
Özellikle ilköğretim dönemindeki<br />
öğrencilerin tek bir kitaba bağlı kalmaksızın,<br />
araştırıcı, çevresiyle etkileşim halinde ve<br />
olaylara değişik açılardan bakabilmesi<br />
onların gelecekteki yaşantılarında çok<br />
belirleyici olacaktır. Bu nedenle<br />
öğretmenlerin yeniliklere açık olmaları, yeni<br />
ve çağdaş öğretim yöntemleri hakkında bilgi<br />
edinmeleri gerekmektedir.<br />
İnşacı Fen Bilgisi öğretiminde,<br />
değişik ve zengin deney malzemeleri ile<br />
farklı özelliklerdeki kaynak kitapları içeren<br />
fen laboratuarları ve sınıf imkanlarına<br />
ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için okullar bu<br />
eksiklerini gidermek suretiyle, öğretmen ve<br />
öğrencileri için uygun ortamları hazırlamalı<br />
ve onları yaparak yaşayarak öğrenmeye<br />
teşvik etmelidir. Öğrenciler sınıfta aktif bir<br />
şekilde çalışırken, sınıftan çıkan seslerin<br />
gürültü olmadığı bilinmelidir. Bu konuda<br />
öğretmene düşen görev, bireysel ya da<br />
gruplar halinde çalışırken öğrencilerin<br />
gerekli sosyal beceri ve tutumları<br />
kazanmalarına yardımcı olmaktır.<br />
Bu öğrenme kuramında, öğrencilerin<br />
her şeyi öğrenecek şekilde bilgi hamalı<br />
olmaları değil, öğrendiklerini kalıcı şekilde<br />
ve derinlemesine öğrenmeleri esastır.Bu<br />
nedenle yıllık ders içerikleri yeniden gözden<br />
geçirilmeli, mümkünse öğretim<br />
programlarının içeriklerinin azaltılması<br />
gerekmektedir. Milli <strong>Eğitim</strong> Bakanlığı’nın<br />
2001-2002 öğretim yılından itibaren<br />
uygulamaya koyduğu yeni Fen Bilgisi<br />
öğretim programı ve bu programın nasıl<br />
uygulanacağına ilişkin açıklamalar yukarıda<br />
bahsi geçen muhafazakar inşacı öğretim<br />
yöntemine oldukça uygundur. Bu programda<br />
başarıya ulaşmak için, hem öğretmenlerin bu<br />
konuda bilgilendirilmesi ve hem de okul<br />
koşullarının uygun bir biçimde<br />
düzenlenmesi gerekmektedir.<br />
57<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58
Doç.Dr.Hülya YILMAZ ve Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />
KAYNAKÇA<br />
Abruscato, R. (2001). Teaching Children Science “Discovery Methods for the Elementary<br />
and Middle Grades”. Massachusetts: Allyn and Bacon Company.<br />
Akgün, Ş. (1996). Fen Bilgisi Öğretimi. Giresun: Zirve Ofset.<br />
Çepni, S., Şan, H. M., Gökdere, M. ve Küçük, M. (2001). “Fen Bilgisi Öğretiminde Zihinde<br />
Yapılanma Kuramına Uygun 7E Modeline Göre Örnek Etkinlik Geliştirme” Fen<br />
Bilimleri <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu. İstanbul : Maltepe <strong>Üniversitesi</strong>, 183-190.<br />
Henriques, N. (1997). A Study to Define and Verify a Model <strong>of</strong> Interactive-Constructive<br />
Elementary School Science Teaching. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Graduate<br />
College The University <strong>of</strong> Iowa.<br />
Jenkins, E.W. (2000). “Constructivism in School Science <strong>Education</strong>: Powerful Model or The<br />
Most Dangerous Intellectual Tendency“ Science and <strong>Education</strong>. 9:599-610<br />
Marlowe, B.A., Page, M.L. (1998). Creating and Sustaining the Constructivist Classroom.<br />
California: A Sage Publications Company.<br />
Martin, R., Sexton, C. ve Gerlovich, J.(1997). Teaching Science for All Children.<br />
Massachusetts: Allyn and Bacon Company.<br />
Martin, R., Sexton, C., Wagner, K. ve Gerlovich, J.(1998). Science for All Children:<br />
“Methods for Constructing Understanding”. Massachusetts: Allyn and Bacon<br />
Company.<br />
Martin, R., Sexton, C. ve Gerlovich, J.(2001). Teaching Science for All Children.<br />
Massachusetts: Allyn and Bacon Company.<br />
Martin, R., Sexton, C., ve Gerlovich, J.(2002). Teaching Science for All Children: Methods<br />
for Constructing Understanding”. Massachusetts: Allyn and Bacon Company.<br />
MEB (2000). Tebliğler Dergisi. İstanbul: Milli <strong>Eğitim</strong> Basımevi.<br />
Rudolph, J.L. (2000). “Reconsidering the Nature <strong>of</strong> Science As a Curriculum Component” J.<br />
Curriculum Studies. 32,3:403-419.<br />
Şahin, T. (2001). “İlköğretimde Oluşturmacı (Constructivist) Bir Sınıf Kültürü Yaratma”<br />
Yaşadıkça <strong>Eğitim</strong>. 72:27-32.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58 58
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70<br />
ÖZ<br />
TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI<br />
DİKKATLER<br />
(Some observation on the main teaching Course Book <strong>of</strong> the Türkish Lesson)<br />
Safiye AKDENİZ *<br />
Türkçe dersinin temel amacı öğrenciye duyduğunu, gördüğünü ve okuduğunu anlama, anladığını düzgün<br />
bir biçimde ifade etme yeteneği kazandırmaktır. Dolayısıyla bu dersin başarısı veya başarısızlığı sadece kendini<br />
değil, diğer dersleri ve toplumu da doğrudan doğruya ilgilendirmektedir. Bu durumda Türkçe dersinin<br />
öğretilmesi amacıyla kullanılan ders kitaplarının önemi de bir kat daha artmaktadır.<br />
İncelendiği vakit Türkçe ders kitaplarında konuların ortak başlıklar altında ele alındığı ve bunların da<br />
Türkçe dersinin amaçlarını karşılamaya yönelik olduğu görülmektedir. Ancak bu bölümlerin içeriklerinde<br />
aksayan bir çok yön bulunmaktadır: Seçilen parçaların düzeyinin uygun olup olmaması, soru sormada karşılaşılan<br />
yanlışlıklar, öğrencilere verilen bilgilerdeki hatalar veya ifade ediliş biçimindeki noksanlıklar bunlardan bir<br />
kaçıdır. İyi bir Türkçe öğretimi için bu gibi eksikliklerden arınmış iyi kitaplar çok büyük bir önem taşımaktadır.<br />
Anahtar Kelimeler:Türkçe öğretimi, Türkçe ders kitapları, metin analiz metotları<br />
ABSTRACT<br />
The main goal <strong>of</strong> the Turkish lesson is to enable the student to understand what s/he hears, sees and reads,<br />
and to express what he understands in a proper way. Therefore, the success or failure in this lesson is directly<br />
related not only to the lesson itself, but also to other subject areas and the society as well. For this reason, the<br />
importance <strong>of</strong> the Turkish course books to teach Turkish becomes more significant.<br />
When studied, it is observed that the subjects in the Turkish course books are organized under certain<br />
titles and they are to meet the goals <strong>of</strong> the Turkish lesson. However, in terms <strong>of</strong> content there are some problems<br />
in these parts: The appropriateness <strong>of</strong> the level <strong>of</strong> selected texts, mistakes in asking questions, errors or missing<br />
parts in the information given to student are but a few <strong>of</strong> these problems. Thus, to teach Turkish well it is<br />
important to have good course books free from such mistakes.<br />
Key Words:Teach <strong>of</strong> Turkish, Turkish course books, methods <strong>of</strong> text analysis<br />
Temel eğitim okulları Türkçe<br />
öğretiminin temel amacı “Görüp<br />
izlediklerini, dinlediklerini ve okuduklarını<br />
tam ve doğru olarak anlama, anladığını söz<br />
veya yazıyla düzgün bir biçimde ifade<br />
etmektir” (Kavcar-Oğuzkan-Sever, 1998:<br />
234). Her yıl yeni hedefler eklenmekle<br />
birlikte, birinci sınıftan sekizinci sınıfa hatta<br />
üniversiteye kadar öğretmenlerin tüm<br />
gayretleri bu amaç üzerine<br />
yoğunlaşmaktadır. Türkçe dersi amaçları ve<br />
içeriği itibariyle çok özel bir konuma<br />
sahiptir. Milli bilincin oluşmasında ve<br />
korunmasında büyük rol oynar. “Ulusal<br />
kültürümüzün yeni kuşaklara aktarılması,<br />
ortak bir kültür yoluyla kuşaklar arasında<br />
bağlılık kurulmasının sağlanması vb. birçok<br />
görevin yerine getirilmesinde en büyük<br />
ağırlık ve sorumluluk Türkçe dersine<br />
düşmektedir. Çünkü ulusal kültürümüzün en<br />
canlı, en birleştirici, milli şuuru en iyi<br />
biçimde yaratıcı, ulus ve yurt sevgisini<br />
besleyip güçlendirici örnekleri, Türkçe<br />
yazılmış sanat eserleridir ve çocuk, bu<br />
eserlerin ilk örnekleriyle Türkçe dersinde<br />
karşılaşacaktır” (Kavcar-Oğuzkan-Sever,<br />
1998: 236). Bu yüzden Türkçe dersinde elde<br />
edilecek başarı veya başarısızlık sadece bu<br />
dersi değil sonuçlarıyla tüm toplumu<br />
etkileyecektir. Bu durumda bu ve bunun gibi<br />
bir çok önemli amacın gerçekleştirilmesinde<br />
*Yrd.Doç.Dr.Safiye Akdeniz, Adnan Menderes <strong>Üniversitesi</strong>, Fen-Edebiyat <strong>Fakültesi</strong>, Türk Dili ve Edebiyatı<br />
Bölümü, Aydın.<br />
**Bu konu üzerinde çalışmam için beni teşvik eden ve makalenin yazımı sırasında değerli yardımlarını<br />
esirgemeyen hocam Pr<strong>of</strong>.Dr.Rıza Filizok’a çok teşekkür ederim.
Safiye AKDENİZ<br />
başlıca araç olan Türkçe ders kitaplarının<br />
önemi de bir kat daha artmaktadır. Bu<br />
nedenle biz bu yazımızda ilköğretim-veya<br />
bugünkü kullanımıyla temel eğitim- altıncı,<br />
yedinci ve sekizinci sınıf Türkçe ders<br />
kitaplarını metin inceleme yöntemleri<br />
açısından ele almaya çalışacağız. Öncelikle<br />
bu kitaplarda Türkçe dersinin amaçlarının<br />
gerçekleştirilmesi için yazarlar tarafından<br />
nasıl bir yol izlendiği, konuların hangi<br />
başlıklar altında ele alındığı ve bunların<br />
içerikleri hakkında bilgi verilecek; ardından<br />
yine bu başlıklar esas alınarak tespit edilen<br />
bazı yanlışlıklar üzerinde durulacaktır. Bu<br />
amaçla incelemeye tabi tutacağımız kitaplar<br />
şunlardır:<br />
1. Sakin Öner-İskender Pala-Rekin<br />
Ertem. Orta Okullar İçin Türkçe Ders Kitabı<br />
7-8, İstanbul 1996.<br />
2. Beşir Göğüş. Orta Okullar İçin<br />
Türkçe 7-8, İstanbul, 1994.<br />
3. Salih Sarıca-Mustafa Gündüz. Orta<br />
Okul Türkçe Ders Kitabı 6, İstanbul 1994.<br />
Salih Sarıca-Mustafa Gündüz. Orta<br />
Okul Türkçe Ders Kitabı 7, İstanbul 1993.<br />
4. Hüseyin Ağca-Sevilay Ererdem-<br />
Gıyasettin Aytaç-Sevilay Küçük. İlköğretim<br />
Türkçe 6-7-8, Eskişehir 1993.<br />
Yukarıda da görüldüğü üzere dört ayrı<br />
yazar grubunun 6-8 sınıflar arasında okunan<br />
ders kitapları seçilmiştir. Kitaplar, çok<br />
değişik yazarlar ve yazar grupları tarafından<br />
yazılmalarına rağmen, birbirlerini örnek<br />
almaları sebebiyle benzer özellikler<br />
taşımaktadırlar. Bu yüzden sayının<br />
arttırılması yoluna gidilmemiştir.<br />
Ele aldığımız kitaplarda metinlerin<br />
işlenişinde izlenen yolu şu ortak başlıklar<br />
altında toplayabiliriz.:<br />
a.Hazırlık Çalışmaları<br />
b.Söz bilgisi<br />
1.Kelimeler<br />
2.Deyimler, kelime grupları,<br />
tamlamalar<br />
c.Anlama, anlatma<br />
d.Tür ve şekil<br />
e.Dilbilgisi, imla<br />
f.Kompozisyon<br />
g.Yazar veya şair hakkında bilgi<br />
h.Test soruları<br />
Ele aldığımız ders kitaplarında her<br />
konu büyük ölçüde bu ortak başlıklar<br />
altında ele alınmaktadır. Ancak sayıca fazla<br />
olmasa da kitaptan kitaba farklılık gösteren<br />
bazı özellikler de bulunmaktadır. Fakat<br />
öncelikle ders kitaplarında tespit ettiğimiz<br />
ortak başlıkların içerikleri hakkında bilgi<br />
verilecek, ardından bu özelliklere<br />
değinilecektir.<br />
Hazırlık çalışmaları: Metin<br />
öncesinde yer alan bu bölümde amaç<br />
öğrenciyi işlenecek konuya hazırlamaktır.<br />
Bunu, konuyla ilgili genel sorular sorarak<br />
veya ödevler vererek gerçekleştirmeye<br />
çalışır. Sorulan soruların bir kısmı bilginin<br />
araştırılmasından ziyade öğrenciyi<br />
düşündürmeye veya şahsi<br />
değerlendirmelerini öğrenmeye yöneliktir.<br />
Bu bölüm için farklı kitaplarda “derse<br />
hazırlık”, “hazırlık” başlıkları da<br />
kullanılmaktadır.<br />
Söz bilgisi: Bu bölümde metinde<br />
geçen - öğrencinin bilme ihtimalinin<br />
nispeten az olduğu- bazı kelimelerin ve<br />
deyimlerin anlamlarının sözlükten<br />
öğrenilmesi ve cümle içerisinde kullanılması<br />
hedeflenmektedir. Böylece bu kelimelerin<br />
öğrenciye kazandırılması ve kelime<br />
hazinelerinin zaman içerisinde geliştirilmesi<br />
amaçlanmaktadır.<br />
Anlama ve anlatma: “Duygular,<br />
düşünceler”, “metnin işlenişi” gibi<br />
başlıklarla da verilen bu bölümde bazen<br />
sadece metinle ilgili sorular sorulduğunu,<br />
bazen de soruların yanısıra öğrencilere<br />
bilgiler verildiğini veya tavsiyelerde<br />
bulunulduğunu görmekteyiz.<br />
Tür ve şekil: “Tür, plan”, “tür<br />
kuruluş” başlıklarının da kullanıldığı<br />
bölümde, işlenen metnin hangi türe veya<br />
şekle ait olduğu ve tanımları verilmeye<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 60
TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI DİKKATLER<br />
çalışılıyor. Şiir, roman, tiyatro vb. türler<br />
arasındaki farklar öğretilmeye ve bunlarda<br />
uygulanan planlar aktarılmaya çalışılıyor.<br />
Dilbilgisi-imla:Öğrenciye öğretilmesi<br />
gereken dilbilgisi konuları ve imla kuralları<br />
metinden örnekler verilmek suretiyle<br />
öğrenciye anlatılmaya çalışılıyor.<br />
Kompozisyon: “Güzel konuşma<br />
yazma”, “yazma, konuşma konusu”, “sözlü<br />
ve yazılı anlatım çalışmaları” başlıklarına da<br />
yer verilen bölümde öğrencilere duygularını,<br />
düşüncelerini, sözlü veya yazılı olarak<br />
düzgün bir biçimde ifade etme yeteneği<br />
kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla,<br />
işlenen metinle de ilgisi olan yazma ve<br />
konuşma konuları veriliyor.<br />
Yazarımız-şairimiz:İşlenen metnin<br />
yazarı veya şairinin biyografisi ve edebi<br />
değeri hakkında kısa bilgi içermektedir.<br />
Test soruları:Bir kaç konu ardından,<br />
işlenen metinlerle ilgili test sorularından<br />
oluşmaktadır.<br />
Farklı olarak tespit ettiğimiz özellikleri<br />
ise şöyle özetleyebiliriz: Sakin Öner,<br />
İskender Pala ve Rekin Ertem tarafından<br />
kaleme alınan yedinci sınıf Türkçe kitabında<br />
konunun öncesinde “öğreneceklerimiz”<br />
başlığı altında öğretilmesi planlanan konular<br />
maddeler halinde verilmektedir. Aynı kitapta<br />
diğerlerinden farklı olarak “kitaplığımız”<br />
başlığı altında yazarın konuyla ilgili<br />
okunmasını tavsiye ettiği kitapların listesi,<br />
“uyarı” başlığı altında ise günlük hayatta<br />
uyulması gereken bazı görgü kuralları<br />
hakkında bilgiler bulunuyor. Ders<br />
kitaplarında test sorularının yer alması ortak<br />
bir özellik, ancak Beşir Göğüş yedinci<br />
sınıflar için hazırladığı ders kitabında test<br />
sorularının yanında yazılı sınav sorularına da<br />
yer vermiş. Kompozisyon konusu tüm ders<br />
kitaplarında ele alınırken sadece Salih<br />
Sarıca’nın altıncı sınıf Türkçe kitabında<br />
güzel yazı konusuna daha geniş yer<br />
ayrıldığını görmekteyiz.<br />
Milli <strong>Eğitim</strong> Bakanlığı tarafından bir<br />
komisyona hazırlatılan Türkçe kitabında yer<br />
alan “uygulama çalışmaları” başlıklı bölüm<br />
de diğer ders kitaplarında rastlamadığımız<br />
bir içeriğe sahip. Zaman zaman fotoğraflar<br />
veya resimlerle de desteklenen bu bölümde<br />
gazetelerden seçilmiş haberlerle güncel<br />
olaylara dikkat çekilmeye çalışıldığını<br />
görüyoruz. Bazen kötü şakalar yapılmaması,<br />
hastahane, sinema, otobüs vb. yerlerde<br />
yüksek sesle konuşulmaması gibi günlük<br />
hayatta uyulması gereken kurallarla ilgili<br />
uyarılarda bulunuluyor. Bazen de bir olayı<br />
aşama aşama anlatan resimler verilerek<br />
bunlardan anlamlı bir bütün teşkil edecek bir<br />
yazı yazılması veya sözlü olarak anlatılması<br />
isteniyor. Ayrıca öğrencilerin sorunlarını<br />
paylaşmaya yönelik karikatürler veriliyor.<br />
Yine aynı kitapta fotograflardan da<br />
faydalanıldığını görüyoruz.<br />
Aynı kitapta (Ağca ve ark., 1993a: 6)<br />
tespit ettiğimiz bir başka farklı özellik ise<br />
kitabın bölümlenmesinde izlenen yoldur.<br />
Diğer ders kitaplarından farklı olarak<br />
yazarlar, kitapta aşağıdaki bölümlemeyi<br />
uygulamışlar ve metinleri bu bölümlerin<br />
altında vermişlerdir.<br />
I-Anlama Teknikleri<br />
A-Gözlem Yoluyla Anlama<br />
B-Dinleme Yoluyla Anlama<br />
C-Okuma Yoluyla Anlama<br />
D-Yazının Planlanması<br />
E-İfade Çeşitleri<br />
II-Anlatım Teknikleri<br />
A-Yazılı Anlatım<br />
B-Sözlü Anlatım<br />
Bu bölümlemede ilk dikkati çeken<br />
eğitim teknikleriyle konunun yani dil<br />
öğretim tekniklerinin birbirine karıştırılmış<br />
olmasıdır. Dolayısıyla planlamayı öğretmeyi<br />
amaçlayan bu kitapta büyük bir planlama<br />
hatası yapılmıştır: “Anlama Teknikleri” üst<br />
başlığının altında yer alan gözlem, dinleme<br />
ve okuma yoluyla anlama, anlama biçimleri<br />
olarak kabul edilebilir; ancak bunlar eğitimci<br />
için gerekli bölümlemelerdir. Metinler, edebi<br />
metinler, okuma parçaları böyle bir<br />
bölümlemeyi asla kabul etmez. La<br />
Fontaine’in “Suda Kendini Gören Geyik”<br />
61<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70
Safiye AKDENİZ<br />
adlı fabl türünden yazısı “Gözlem Yoluyla<br />
Anlama” bölümünün altına konulmuştur.<br />
Buna karşılık Mahmut Yesari’nin “Çulluk”<br />
romanından alınan parça “Okuma Yoluyla<br />
Anlama” bölümünün altında yer almaktadır.<br />
Böyle bir bölümlemenin doğru olduğunu<br />
kabul etsek bile Mahmut Yesari’nin<br />
yazısının “Gözlem Yoluyla Anlama”<br />
başlığının altında bulunması daha doğru<br />
olurdu.<br />
Anlama Teknikleri ana bölümü,<br />
“İçindekiler” sayfasında ve kitabın<br />
bölümlenmesinde (A,B,C,D,E) maddeleriyle<br />
beş alt bölüme ayrılmıştır. Bunların ilk üçü,<br />
“A)Gözlem Yoluyla Anlama, B)Dinleme<br />
Yoluyla Anlama, C)Okuma Yoluyla<br />
Anlama”, metin bölümlemesi için uygun<br />
olmasa da kendi içinde tutarlı bir anlama<br />
sınıflandırmasıdır. Ancak, “D” alt bölümünü<br />
oluşturan “Yazının Planlanması”nın, “E” alt<br />
bölümünü oluşturan “ifade çeşitleri”nin<br />
“Anlama Teknikleri” üst başlığının altında<br />
bulunmaması gerektiğine inanıyoruz.<br />
“Yazının Planlanması” bölümü, bu kitapta<br />
yanlış bir planlama içinde sunulmuştur.<br />
“Anlatım Teknikleri” bölümünün “Sözlü<br />
Anlatım” alt bölümünde verilmesi, sözlü<br />
anlatımın ise yazılı metin parçaları<br />
vasıtasıyla sunulması uygun birşey değildir.<br />
Dolayısıyla bu bölümleme kendi içinde bir<br />
çok tutarsızlıklar taşımaktadır.<br />
Görüldüğü gibi kitaplarda ele alınan<br />
bölümler söz konusu dersler için milli<br />
eğitimin belirlediği amaçlara uygun olarak<br />
hazırlanmış bölümlerdir (Kavcar-Oğuzkan-<br />
Sever, 1998: 234). Dolayısıyla Kitaplar<br />
hakkında yapacağımız değerlendirmeler bu<br />
bölümlerden ziyade bölümlerin değişik<br />
yazarlar tarafından nasıl ele alındığıyla<br />
ilgilidir. Bu bilginin ardından şimdi de<br />
yazımıza konu olan kitaplarda tespit<br />
ettiğimiz yanlışlıkları veya eksiklikleri yine<br />
konuların işlenmesinde ele alınan başlıklara<br />
uygun olarak vermeye çalışacağız:<br />
Hazırlık Çalışmaları: “Bu bölümde<br />
amaç metne dayalı, yani metin incelendikten<br />
sonra yapılabilecek türden değil, metne<br />
götürücü nitelikte sorular sorarak veya<br />
araştırmalar yaptırarak öğrencilerin konuya<br />
ilgi duymasını sağlamaktır (Kavcar-<br />
Oğuzkan-Sever, 1998: 305)”. Ancak bazen<br />
yerine getirilmesi zor ve gerekli olmayan<br />
bazı isteklerde bulunularak veya çok soyut<br />
ifadelere yer verilerek amaçtan<br />
uzaklaşıldığını görmekteyiz.<br />
Kuloğlu’na ait bir koşmanın ardından<br />
yazar, “hazırlık” kısmında şu soruyu<br />
sormaktadır: “Bir fikrin anlatılması ve<br />
kavratılması amacıyla yazılmış şiirler<br />
okudunuz mu Eğer okumuşsanız anlatılmak<br />
istenen düşünceyi kavradınız mı Nasıl”<br />
(Öner-Pala-Ertem, 1996a: 69). Görüldüğü<br />
gibi ifade çok soyut ve yazarın tam olarak ne<br />
istediği veya metinle nasıl ilişkilendirdiği<br />
açık değil. Bazen de öğrencinin kolaylıkla<br />
ulaşamayacağı veya ulaşsa bile ona çok fazla<br />
bir şey kazandırmayacak bilgilerin<br />
sorulduğunu görmekteyiz. “Günümüzde<br />
ameliyatların nasıl yapıldığını araştırınız;<br />
eski yapılanlarla günümüzde yapılan<br />
ameliyatları karşılaştırınız” (Sarıca-Gündüz,<br />
1994: 75). Konuyla ilişkilendirmek<br />
gayretiyle bazen günlük hayatta herkes<br />
tarafından gerçekleştirilmesi mümkün<br />
olmayan durumların mümkünmüş gibi farz<br />
edilip sorular sorulduğunu görmekteyiz.<br />
“Gezmiş olduğunuz bir fabrikada, atölyede<br />
işlerin nasıl yapıldığını hatırlamaya<br />
çalışınız” (Göğüş, 1994a: 43).<br />
Bütün bunların dışında öğrencilere<br />
tavsiyelerde bulunulduğunu görmekteyiz.<br />
“Günlük gazete okuma alışkanlığı edininiz”<br />
(Öner-Pala-Ertem, 1996a: 102), “Toprağın<br />
insanoğlu için değeri ve önemi nedir Her<br />
öğrenci toprağın bir yönünü, özelliğini ve<br />
faydasını söylesin” (Öner-Pala-Ertem,<br />
1996a: 78), “Bir öğrenci olay kısımlarını;<br />
yazar, Hasan, Dadaruh, baba, Pervin gibi<br />
kişilerin konuşmalarını da birer öğrenci<br />
okusun; canlandırma yöntemini uygulayarak<br />
hikayeyi okuyunuz. Konuşmaları, kişilerin<br />
özelliklerine uygun olarak söylemeye dikkat<br />
ediniz” (Sarıca-Gündüz, 1994: 29) gibi.<br />
Ancak bize göre bu tür tavsiyeler veya<br />
yönlendirmeler, yazarın değil öğretmenin<br />
vazifesidir. Ders sırasında öğrenciyi<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 62
TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI DİKKATLER<br />
yönlendirecek olan öncelikle öğretmendir.<br />
Bu sebeple bunlar ders kitabında değil<br />
“öğretmenin kitabı”nda bulunması gereken<br />
bilgilerdir.<br />
Metnin yazarıyla ilgili bilgi<br />
bulunmayan ders kitaplarında genellikle bu<br />
bölümde öğrenciden metnin yazarı hakkında<br />
bilgi edinmesi istenmektedir. Ancak bu<br />
amaçla hazırlanan sorular aşağıdaki örnekte<br />
de görüleceği üzere hem üslup hem içerik<br />
açısından bazı hatalar barındırmaktadır.<br />
“Coşkun Ertepınar‘ın hayatını ve eserlerini<br />
“Yazarlar ve Şairler Antolojisi”nden kısaca<br />
yazınız. Beğenebileceğiniz bir başka şiirini<br />
arkadaşlarınıza okuyunuz” (Sarıca-Gündüz,<br />
1993: 25). Burada hem anlatım, hem yöntem<br />
yönünden yanlışlıklar vardır: Önerilen<br />
kaynağın genel bir gönderme mi yoksa özel<br />
bir kaynak mı olduğu belli değildir. Genele<br />
gönderme yapılıyorsa bir yazarın hayatı için<br />
bir antolojiden önce bir biyografi kitabına<br />
başvurulması önerilmeliydi; özel bir kaynak<br />
belirtiliyorsa eserin tam bibliyografyası<br />
verilmeliydi. Kitabın yazarları öğrencilere<br />
“metin yazarının hayatını ve eserlerini...<br />
kısaca yazınız” demektedirler. Yazarların<br />
hayatını öğrenmek eğitimin bir amacı<br />
değildir; yazar hayatına metni açıkladığı<br />
ölçüde gerek vardır. Öğrencinin kısa bir<br />
biyografide bu ilişkiyi çözümlemesi ise çok<br />
zordur. Bu ilişki kurulacaksa bizzat kitap<br />
yazarları yahut öğretmen tarafından<br />
kurulmalıdır. Diğer taraftan yazarın<br />
hayatının kısaca yazılması istenmektedir.<br />
Kısaca yazmak, özetlemedir. Özetleme ise<br />
dil öğretiminin temel kavramlarından<br />
birisidir. Üslup gereklilikleriyle bu<br />
kelimenin, yani asıl terimin kullanılmaması<br />
yanlıştır. Ayrıca, “hayatını ve eserlerini ...<br />
kısaca yazınız” anlatımı açık bir anlatım<br />
değildir. Öğrenci eserlerin kısaca<br />
yazılmasından ne anlayacaktır Verilen eser<br />
listesini keyfine göre elemeden mi<br />
geçirecektir, yoksa onlar hakkında verilen<br />
bilgiyi mi özetleyecektir Yahut eserleri mi<br />
özetleyecektir “Yazarlar ve Şairler<br />
Antolojisi” sözü geneli ifade ediyorsa<br />
durumun daha da karışacağı ortadadır.<br />
Görüldüğü gibi sorular bu halleriyle<br />
bölümün temel amacına hizmet edecek<br />
durumda değiller.<br />
Söz Bilgisi: “Kelime çalışması”<br />
başlığının da kullanıldığı bölümde metinde<br />
geçen kelimeler, kelime grupları veya<br />
deyimlerden yazarın belirlediklerinin<br />
anlamlarının sözlükten bulunması<br />
istenmektedir. Ancak bunun yanı sıra bazı<br />
kitaplarda öğrencilere yazarın belirlemiş<br />
olduklarının dışında kendilerinin<br />
bilmedikleri kelimeleri bulmaları da<br />
söylenmektedir (Ağca ve ark., 1993b: 76).<br />
Bu kelimelerin metindeki anlamı ve diğer<br />
anlamları sorulmakta veya cümle içinde<br />
kullanılmaları istenmektedir. Böylelikle<br />
öğrencilerin kelime hazineleri gelişecek ve<br />
sözlük kullanma alışkanlığı edinmiş<br />
olacaklardır. Milli <strong>Eğitim</strong> yayınları arasında<br />
çıkan ders kitabının bu konuda diğerlerine<br />
göre daha doyurucu bir içeriğe sahip<br />
olduğunu söyleyebiliriz.<br />
Anlama ve Anlatma: “Metnin<br />
işlenişi” başlığıyla da verilen bu bölümün iki<br />
kısımdan oluştuğunu söyleyebiliriz: Metin<br />
hakkında yazarın yaptığı açıklamalar ve<br />
öğrencinin okuduğunu veya dinlediğini<br />
doğru anlayıp anlamadığını ölçmeye yönelik<br />
sorular. Ele aldığımız kitapları bu açıdan<br />
değerlendirdiğimiz vakit çoğu kez soruların<br />
öğrenciyi düşünmeye, araştırmaya sevk<br />
etmediğini, doğrudan doğruya metindeki<br />
cümlelerin aktarılmasıyla yanıtlanabilecek<br />
sorular olduğunu görmekteyiz. Aşağıdaki<br />
sorular bunun için iyi bir örnek<br />
durumundadır.<br />
Evliya Çelebi’nin “Seyahatname”<br />
sinden alınan “Deri Diken Karıncalar”<br />
(Sarıca-Gündüz, 1994: 73-75). başlıklı<br />
yazıda Evliya Çelebi’nin şahit olduğu bir<br />
ameliyat aktarılmakta, cerrahın ameliyatın<br />
ardından karıncalardan faydalanarak<br />
kafatasını nasıl diktiği anlatılmaktadır. Bu<br />
parçanın ardından yazar şu soruları<br />
sormaktadır:<br />
1.Ameliyatın yapıldığı hastane<br />
nerededir, adı nedir, nasıl bir hastanedir,<br />
doktorları kimler ayarındadır<br />
63<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70
Safiye AKDENİZ<br />
2.Hasta neresinden yaralanmıştır<br />
Hastanın durumu nasıldır Kralın, görevini<br />
aksatanlara vermeyi düşündüğü ceza nedir;<br />
Bu ceza ağır mıdır<br />
Sorular bu şekilde devam etmektedir.<br />
Şimdi de bu soruların yanıtlarının yer aldığı<br />
parçayı aktaracağız. “Baç kentinin<br />
dolaylarında yedi yerde hastahane var. Ama<br />
bunların en bakımlı, gösterişli olanı Stefani<br />
kilisesi’nin hastahanesi. Kral bile hasta olsa<br />
buraya gelir; çünkü burada Platon,<br />
Hipokrat, Batlamyus, Filkos ayarında<br />
bilgeler bulunur....<br />
Rabe Suyu savaşında kralın<br />
akrabalarından birinin kafasına kulağı<br />
yanından bir kurşun saplanıp içerde kalır.<br />
Adam ne iyileşir ne ölür. Sonunda kral şöyle<br />
der: benim dedelerimin hastahanelerinde<br />
pek çok usta cerrahlar var. Bunlar benim bu<br />
akrabamı da iyileştirsinler. Yoksa hepsinin<br />
maaşlarını keserim.”<br />
Görüldüğü gibi sorulan sorular<br />
metinden aynen alınarak yanıtlanabilecek<br />
sorular. Hatta yazarın soru sorarken<br />
metindeki ifadeyi dahi değiştirmediğini<br />
yukarıdaki koyu renkli cümlelerden kolayca<br />
görmekteyiz. Dolayısıyla öğrenciyi<br />
düşünmeye, araştırmaya ve yorum yapmaya<br />
sevk etmeyen bu soruların yabancı dil<br />
öğrenmek isteyenler için uygun, ancak kendi<br />
anadilinde eğitim yapan öğrenciler için ideal<br />
olmayan sorular olduğunu söyleyebiliriz. Bu<br />
türden sorular sadece bu kitapta değil, tüm<br />
ders kitaplarında sıklıkla rastladığımız soru<br />
türüne girmektedir.<br />
Soruların bir kısmının öğrencinin<br />
düzeyinin çok üstünde olduğunu veya bazı<br />
hatalar içerdiğini görmekteyiz. Bazen bu,<br />
soruda geçen terimlerin veya kavramların<br />
anlamlarını soruyu soran kişinin<br />
bilmemesinden veya yeterince iyi<br />
kullanamamasından kaynaklanabiliyor.<br />
Aşağıda vereceğimiz soru buna örnek<br />
oluşturmaktadır. “Dünyada bütün canlılar<br />
farklı yaratılmışlardır. Her birinin kendine<br />
has avantaj ve dezavantaj oluşturan<br />
özellikleri vardır. Kainattaki bu denge<br />
hakkında görüşleriniz nelerdir” (Öner-Pala-<br />
Ertem, 1996a: 25). Bu soruda kainat<br />
kelimesiyle kast edilen dünyadır. Yani<br />
yazarın sormak istediği “dünyadaki<br />
denge”dir. Ancak “kainat” kelimesinin<br />
anlamı kozmosdur, dünya değil. Üstelik çok<br />
derin felsefi temelleri olan bu sorunu<br />
çözmek bu yaştaki öğrencilerin seviyesini<br />
aşmaktadır. Zaten bu konu, tam anlamıyla<br />
çözülmüş bir problem de değildir.<br />
Soruların bir kısmı ise öğrencinin<br />
düzeyinin çok altında veya anlamsız<br />
olabiliyor. “Kanepe nasıl bir eşyadır<br />
Oturmaya yarayan eşyaların adlarını<br />
söyleyiniz” (Göğüş, 1994a, 17) veya<br />
“İnsanın kendi sağlığına özen göstermesi<br />
gerekli midir” (Göğüş, 1994a, 20) gibi.<br />
Cevaplarını kendi içersinde barındıran<br />
sorular ise dikkatimizi çeken bir diğer<br />
özellik. Don Kişot adlı parçayla ilgili sorulan<br />
bir soru bu açıdan iyi bir örnek<br />
oluşturmaktadır: “Kürek mahkumları Don<br />
Kişot’un saflığından yararlanarak onu nasıl<br />
aldatıyorlar” (Öner-Pala-Ertem, 1996a: 21)<br />
sorusunda cevap zaten sorunun içinde yer<br />
almaktadır.<br />
Yazarların soru sorarken terim<br />
kullanmaktan çekinmelerini bir diğer<br />
aksayan yön olarak gösterebiliriz.<br />
“Okuduğunuz yazı hep konuşma<br />
biçimindedir...” (Göğüş, 1994a: 23), “Şiirin<br />
beşinci bölümünde, kullanılan sessiz<br />
harfler hangileridir” (Sarıca-Gündüz, 1994:<br />
25), “Nam salmak, nazar değmek sözlerinin<br />
parçada ne anlama geldiğini söyleyiniz”<br />
(Sarıca-Gündüz, 1994: 45), “Mahluk<br />
kelimesini Türkçede hangi kelimelerle<br />
karşılayabiliriz Örnek cümlelerde<br />
kullanarak söyleyiniz” (Öner-Pala-Ertem,<br />
1996a: 26). Yukarıdaki sorularda koyu<br />
biçimde yazılan kelimelerin hepsinin terim<br />
olarak karşılıkları bulunurken yazarlar<br />
diyalog yerine konuşma, kıta yerine bölüm,<br />
deyim yerine söz, eş anlamlı veya yakın<br />
anlamlı yerine “hangi kelimelerle<br />
karşılayabiliriz” demeyi tercih etmişlerdir.<br />
Halbuki bu tür genel kelimeler kullanmak<br />
yerine herkes için aynı şeyi ifade eden, bilim<br />
dalının gerektirdiği tanımı net olan terimler<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 64
TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI DİKKATLER<br />
kullanmak en doğru olanıdır. Ancak bu<br />
şekilde yanlış anlamaların önüne geçilebilir<br />
veya bu alışkanlık öğrenciye<br />
kazandırılabilir.<br />
Sorunun içeriğinden kaynaklanan<br />
hataların yanı sıra sorulma biçiminden,<br />
dilinden ve üslubundan kaynaklanan ve bu<br />
halleriyle pek de ince olmayan sorularla da<br />
karşılaşmaktayız. Aşağıdaki sorular değişik<br />
yönleriyle bu tespite örnek<br />
oluşturmaktadırlar. “Okuduğunuz şiirde<br />
toprak hangi yönleriyle ele alınmıştır Köy<br />
insanının toprağa bakışı ile düşünen insanın<br />
toprak anlayışı hakkında neler<br />
söyleyebilirsiniz” (Öner-Pala-Ertem, 1996a:<br />
79). Aşık Veysel’in “Kara Toprak” adlı şiirin<br />
ardından sorulan bu soruda “düşünen<br />
insan”la kast edilmek istenen kesim daha<br />
uygun kelimelerle ifade edilebilirdi.<br />
“Düşünen insan” denerek köylülerin<br />
düşünemediği ima ediliyor ki bu en başta bu<br />
güzel şiirin şairi için incitici bir itham<br />
olmaktadır. Dolayısıyla anlatmak istediğini<br />
uygun kelimelerle ifade etmeyi başaramayan<br />
kitap, bu haliyle gerçekleştirmek istediği en<br />
önemli amacını da sekteye uğratmış<br />
olmaktadır. Çünkü bilindiği üzere Türkçe<br />
ders kitaplarının en önemli görevi<br />
öğrencilerine duygularını ve düşüncelerini en<br />
iyi biçimde ifade etme yeteneği<br />
kazandırmaktır.<br />
Bir diğer örneğe ise yine aynı kitapta<br />
rastlamaktayız. “Bugünkü diller, sese<br />
dayanan, sesle var olan dillerdir. Çok<br />
eskiden insanlar ses olmadan resim yaparak,<br />
eşya kullanarak veya işaretler yaparak<br />
anlaşmışlardı. Bugün için insanoğlu, bu<br />
aşamaları tamamlayarak sesli dil dönemine<br />
geçmiştir. Sesle dil arasında sıkı bir ilişki<br />
vardır. Konuşma ve işitme özürü olanlara,<br />
sağlıklı insanlar gibi boğumlu, yani dalgalı<br />
sesler çıkaramadıkları için dilsiz denir”<br />
(Öner-Pala-Ertem, 1996a: 11). Dilbilgisi<br />
bahsi içinde verilen bu bilgilerin arasına hiç<br />
gerekli olmadığı halde konuşma özrü<br />
olanlara dilsiz dendiği ifadesi ekleniyor ve<br />
dilsiz kelimesi diğer kelimelerin aksine koyu<br />
yazılarak vurgulanıyor. Hiç gereği yokken<br />
böyle bir bilgi verilmesi konuşma özrü<br />
olanların sağlıksız olarak nitelendirilmesi ve<br />
“dilsiz” kelimesinin koyu yazılması, bir<br />
amacı da öğrencilere güzel davranışlar<br />
aşılamak olan Türkçe ders kitabına pek<br />
yakışmıyor.<br />
Metnin ana fikrini buldurmak tüm ders<br />
kitaplarında karşılaştığımız ortak bir soru.<br />
Bu soru öğrencinin metinden ne anladığını<br />
öğrenmek açısından gerekli görülebilir;<br />
ancak bu eğilim verilen hikayeyi, tiyatro<br />
eserini vb.ni tek bir cümleye indirgemesi<br />
veya bunu öğrencide alışkanlık haline<br />
getirmesi bakımından gelecek için zararlı<br />
olabilir. Öğrenciden anafikir istenirken<br />
ilerde okuyacağı tüm edebi eserlerde bunu<br />
gerçekleştirmesinin<br />
mümkün<br />
olamayabileceği veya edebi incelemenin de<br />
bundan apayrı bir şey olduğu öğrenciye<br />
belirtilmelidir. Anafikir genellikle öğrenciye<br />
buldurulurken, anafikrin bazen yazar<br />
tarafından hazır olarak verildiğini veya bir<br />
kaç şık verilerek bunlardan hangisinin doğru<br />
olduğunun sorulduğunu görmekteyiz. Bu her<br />
iki eğilim de öğrenciyi hazırcılığa<br />
alıştırması, düşünme ve ifade etme<br />
yeteneklerini engellemesi sebebiyle<br />
öğrenciye hiçbir fayda sağlamayacaktır.<br />
Yazarların soru sorarken Türkçeyi<br />
düzgün kullanmamaları ayrıca söz etmemiz<br />
gereken bir diğer husustur: “Hiç av yaptınız<br />
mı Söz gelimi balık avladınız mı Bir<br />
hatıranızı abartarak anlatınız.” sorusunda<br />
yazar “avlamak”veya “çıkmak” fiili yerine<br />
“yapmak” fiilini kullanarak böyle bir hataya<br />
düşüyor. Üstelik bu hatayı açıklama<br />
bölümünde de tekrarlıyor. “Artık kimse<br />
açlığını gidermek için av yapmamaktadır”<br />
(Öner-Pala-Ertem, 1996a: 42). Bu gibi<br />
ifadeler yani her şeyi yapmak fiiliyle<br />
karşılamaya çalışmak, ders kitabı üslubuna<br />
yakışmamaktadır.<br />
Tür ve şekil: Temel eğitimde,<br />
incelenen metnin türü ve şekil özellikleri<br />
üzerinde durulması, bunlar hakkında bilgi<br />
verilmesi doğru bir yaklaşımdır. Milli <strong>Eğitim</strong><br />
Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu<br />
tarafından kabul edilen bütün kitaplarda tür<br />
65<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70
Safiye AKDENİZ<br />
ve şekil incelemesine yer verilmektedir. İlke<br />
doğru olmakla birlikte uygulamanın pek de<br />
başarılı olmadığı gözlemlenmektedir:<br />
İncelediğimiz kitaplarda tür tanımları<br />
genellikle başarılı değildir. Diğer taraftan<br />
bazı metinler birkaç türün özelliklerine sahip<br />
olduğu halde -metnin bu özelliğine dikkat<br />
çekilecek yerde- metin zorlanarak belli bir<br />
türün örneğiymiş gibi gösterilmektedir.<br />
Doğru olan öğrencilerin temel türleri<br />
kavramalarını sağlamak, karışık nitelikte<br />
olan metinlerin de bu özelliğini görmelerine<br />
yardımcı olmaktır. Koşma hakkında yapılan<br />
aşağıdaki tanım bu açıdan iyi bir örnek<br />
oluşturmaktadır.<br />
“Sazla okunmak için hece ölçüsü ile<br />
yazılmış, ilk parçasının birinci ve ikinci ve<br />
dördüncü mısraları birbiriyle, kalan<br />
mısralarda kendi aralarında kafiyeli, konuları<br />
sevgi ve doğa olayları olan, Hecenin<br />
4+4+3=11’li kalıbıyla söylenen halk şiirine<br />
koşma denir” (Sarıca-Gündüz, 1993: 25, 84).<br />
Bu tanımda öncelikle yazım yanlışları<br />
dikkati çekmektedir. “mısralarda”<br />
kelimesinde “da” bağlacının ayrı yazılması<br />
“hecenin” kelimesinde ise “h” harfinin<br />
cümle içinde küçük olması gerekmekteydi.<br />
Diğer tarafdan tanımda verilen bilgiler de<br />
eksik ve yanlıştır: Koşmanın birinci dörtlüğü<br />
farklı biçimlerde de kafiyelenebilir. Yazarlar<br />
tarafından seçilen parça da farklı biçimde<br />
kafiyelenmiştir. “Kalan mısralar da kendi<br />
aralarında kafiyeli” tanımı da yanlıştır.<br />
Doğrusu “Kalan dörtlüklerin ilk üç mısraı<br />
kendi aralarında kafiyeli” olmalıydı.<br />
Koşmalar 4+4+3=11 kalıbına uyabilir.<br />
Ancak yazarlar tarafından seçilen metin de,<br />
koşmaların büyük bir çoğunluğu da 6+5=11<br />
kalıbına uyar. Oysa ki koşmanın doğru bir<br />
tanımı verilmiş olsaydı, öğrenciler verilen<br />
metinde bu özellikleri bulabilirlerdi.<br />
Sakin Öner, İskender Pala ve Rekin<br />
Ertem tarafından hazırlanan yedinci sınıf<br />
Türkçe ders kitabında hikaye ile ilgili<br />
yapılan tanımda da benzeri hataların<br />
tekrarlandığını görmekteyiz. “Hayatta olan<br />
veya olabilecek bir olayı, okuyanı<br />
duygulandıracak veya heyecanlandıracak bir<br />
biçimde anlatan yazılara hikaye denir”<br />
(Öner-Pala-Ertem, 1996a: 16). Bu tanımdan<br />
yola çıkarak bir metnin hikaye mi yoksa<br />
roman mı olduğunu anlamamız mümkün<br />
değildir. Benzeri bir duruma “tasvir”<br />
hakkında yapılan tanımda da şahit<br />
olmaktayız. “İnsan dışındaki canlı ve cansız<br />
varlıkların durumlarını, benzerlerinden<br />
ayrılan yönlerini anlatan, somut eşyayı<br />
görülür bir duruma getiren yazılara tasvir<br />
denir” (Öner-Pala-Ertem, 1996a: 26). Bu<br />
tanıma göre insanın tasvir edilmesi mümkün<br />
değildir. Bir diğer ders kitabında ise<br />
“Mustafa Kemal’in Kağnısı” adlı parçadan<br />
sonra metnin türü hakkında şu tanım<br />
yapılmaktadır. “Yurdunu kurtarmada<br />
emeğinin bulunması inancındaki güzelliği,<br />
görev duygusunun yüceliğini, kutsallığını<br />
duyurabildiği için, okuduğunuz yazının türü<br />
şiirdir” (Sarıca-Gündüz, 1994: 45).<br />
Tamamen subjektif değerlendirmeler içeren<br />
çapraşık ifadeli bu cümle herkesin de takdir<br />
edeceği üzere şiirin tanımı değildir. Bu çeşit<br />
keyfi ifadelerin öğrenciye tanım olarak<br />
sunulması öğrenciyi yanıltmaktan başka<br />
hiçbir işe yaramayacaktır.<br />
Şiirdeki kafiyelerin buldurulması tür<br />
ve şekil bahsinde sıklıkla karşılaştığımız<br />
soruların başında gelmektedir. Tüm ders<br />
kitaplarında yer alan bu ortak sorularda<br />
sadece bir bilginin metin üzerinde tespit<br />
edilip edilemediği ölçülmektedir. Yani<br />
burada sadece bir tespit söz konusudur.<br />
Oysaki bundan daha önemli olan bu tespitin<br />
anlamlandırılmasıdır. Bu da kafiye<br />
buldurmaktan çok, bu kafiyelerin şiirde ne<br />
gibi bir işlev yüklendiğinin sorulmasıyla<br />
gerçekleşebilecektir. Ancak bu yolla<br />
öğrencinin düşünme ve yorum yapma<br />
yeteneği geliştirilebilir.<br />
Dilbilgisi-İmla: “Dilbilgisi<br />
çalışmalarının diğer etkinlikler arasına<br />
onların normal ve mantıklı akışını<br />
bozmadan, aksine onlarla tam kaynaşacak,<br />
birleşecek, tamamlanacak bir şekilde<br />
yerleştirilmesi zorunludur” (Kavcar-<br />
Oğuzkan-Sever, 1998: 314). Yukarıdaki<br />
cümleden de anlaşılacağı üzere tüm<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 66
TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI DİKKATLER<br />
çalışmalarda olduğu gibi dilbilgisi bahsinde<br />
de konunun metinle ilişkilendirilmesi çok<br />
önemlidir. Metinden ayrı, kuru ve ezber<br />
bilgiler, öğrenciyi dersten soğutmak dışında<br />
hiçbir işe yaramaz. Bu yüzden öğretmenin<br />
metin işlenirken bu konulara dikkat<br />
çekmesi, bir ön hazırlık yapması gerekir.<br />
Ancak ders kitaplarında bu kurala tam<br />
anlamıyla uyulduğunu söylememiz mümkün<br />
değil. Genel olarak edindiğimiz izlenim<br />
yazarların belli konuları zihinlerinde<br />
önceden tespit ettikleri ve bunu bir plan<br />
dahilinde ancak metinlerle çok da fazla<br />
ilişkilendirmeden aktardıkları yönündedir.<br />
Birden fazla konunun ele alınması,<br />
tenkit edilecek bir diğer husustur. Ezbere<br />
dayalı bir çok tanımın birden verilmesi hem<br />
öğrencinin gözünü korkutmakta, hem de<br />
dilbilgisini öğrencinin gözünde<br />
sevimsizleştirmektedir.<br />
Kompozisyon: Bir metnin giriş,<br />
gelişme, sonuç bölümlerinden oluştuğu ve<br />
yazılacak tüm metinlerde bu kurala uymak<br />
gerektiği kompozisyon bahsinde öğrencilere<br />
verilen bilgilerin başında yer alıyor. Bu, tüm<br />
kitaplarda üzerinde ısrarla durulan bir bilgi<br />
olarak karşımıza çıkıyor. Ancak her metnin<br />
ille de bu şablona uymak gibi bir<br />
zorunluluğu yoktur. Bu şablonun<br />
uygulanmadığı metinler de mevcuttur. Bu<br />
yüzden öğrencilerin kompozisyon yazımı<br />
sırasında baştan bu şekilde koşullandırılması<br />
pek doğru bir davranış gibi<br />
gözükmemektedir.<br />
Şairimiz-yazarımız: Metnin yazarının<br />
veya şairinin tanıtılmasının hedeflendiği bu<br />
bölüme verilen önemin kitaptan kitaba<br />
değiştiğini ve bu haliyle bir standardın söz<br />
konusu olmadığını söyleyebiliriz. Kimi<br />
kitaplarda ayrı bir bölüm olarak verilmesine<br />
ve ayrıntılı bir içeriğe sahip olmasına<br />
rağmen kimi kitaplarda ayrı bir bölüm olarak<br />
değerlendirilmemekte ve tek bir cümleyle<br />
geçiştirilmektedir. Tüm yazarların tek bir<br />
cümleyle tanıtılmasının en önemli sakıncası,<br />
birinin diğerinden farkını veya edebiyat<br />
tarihimiz açısından taşıdıkları önemi<br />
hissettirememe tehlikesidir. Bu sebeple yazar<br />
veya şairlere ayrılan yerlerle bu kişilerin<br />
edebiyat tarihimiz açısından taşıdıkları önem<br />
arasında bir ilişki kurulması gerektiğini<br />
düşünmekteyiz. Böylece aradaki farkı<br />
öğrenciye bu şekilde de hissettirmek<br />
mümkün olacaktır.<br />
Şairler ve yazarlar hakkında verilen<br />
bilgilerin onların karakteristik özelliklerini<br />
ifade edecek şekilde seçilmesi bir diğer<br />
önemli husustur. Ancak çoğu kez bu<br />
özelliğin ihmal edildiğini görmekteyiz.<br />
Bahtiyar Vahapzade’nin tanıtılmaya<br />
çalışıldığı aşağıdaki metni buna örnek olarak<br />
verebiliriz. “1925 yılında Azerbaycan’ın<br />
Şeki Şehrinde doğdu. 1934’’te Bakü’ye göç<br />
etti. Azerbaycan Devlet <strong>Üniversitesi</strong>ni bitirip<br />
aynı öğretim kurumunda pr<strong>of</strong>esörlüğe kadar<br />
yükseldi.” (Ağca ve ark., 1993b: 139).<br />
Görüleceği gibi bu bilgiler yazarın sadece<br />
biyografisini aydınlatmakta edebiyat<br />
tarihindeki yeri, eserleri hakkında hiç bir<br />
bilgi içermemekte ve metni çözmemize<br />
yardımcı olmamaktadır. Aşağıdaki<br />
örneklerde de benzer özellikleri<br />
gözlemlemekteyiz. Kitabın yazarları, şair ve<br />
yazarlar arasındaki farkı ne ifadede ne de<br />
kişilere ayırdığı yerde hissettirmiyor. Tüm<br />
yazarları değişmeyen kalıp ifadelerle ve<br />
içerikle tanıtmaya çalışıyor. “Enis Behiç<br />
Koryürek (1891-1949) tanınmış<br />
şairlerimizdendir. Şiirlerini Miras adlı<br />
kitapta toplamıştır” (Göğüş, 1994a: 115),<br />
“Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974),<br />
tanınmış romancılarımızdandır. Kiralık<br />
Konak, Yaban, Bir Sürgün, Hüküm Gecesi,<br />
Zoraki Diplomat, Atatürk adlı eserleri<br />
tanınmıştır.” (Göğüş, 1994a: 182), “Mehmet<br />
Akif Ersoy (1873-1936), tanınmış<br />
şairlerimizdendir. Şiirlerini Safahat adlı yedi<br />
ciltlik bir kitapta toplamıştır” (Göğüş,<br />
1994a: 101). Yazar hakkındaki bilginin<br />
temel işlevinin metnin anlaşılması veya<br />
aydınlatılmasına hizmet olduğunu<br />
düşünürsek bu bilgilerin amaçlarından ne<br />
kadar uzak olduklarını da görürüz.<br />
Diğer bölümlerde olduğu gibi bu<br />
bölümde de zaman zaman yazarların<br />
Türkçeyi yeterince iyi kullanamadıklarını<br />
67<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70
Safiye AKDENİZ<br />
görmekteyiz. Cervantes’in tanıtıldığı<br />
aşağıdaki parçada böyle bir kullanıma şahit<br />
olmaktayız: “İspanyol milletinden olup ve<br />
dünya edebiyatının en büyük<br />
yazarlarındandır” (Öner-Pala-Ertem, 1996a:<br />
23). Hem gerundium hem de ardından bağlaç<br />
kullanmak ifadeyi çirkinleştirmekten başka<br />
bir işe yaramıyor. Ayrıca İspanyol<br />
milletinden yerine İspanyol yazar demesi<br />
daha doğru olurdu.<br />
Test soruları:Aslında test soruları,<br />
bugünkü kullanımı ve haliyle herkesin de<br />
takdir edeceği üzere Türkçe dersinin ne<br />
içeriğine ne de amaçlarına hizmet eden bir<br />
uygulama değildir. Ancak ülkenin mevcut<br />
koşulları içerisinde bir zorunluluk halini<br />
almıştır. Bu sorunun çözümü kitap<br />
yazarlarını aşmakla birlikte bazı yazarların<br />
yaptığı gibi test sorularının yanı sıra<br />
hazırlanmış yazılı sınav sorularını kısa<br />
vadede uygulanabilecek geçici bir çözüm<br />
olarak değerlendirebiliriz.<br />
Sonuç olarak kitaplarda ele alınan<br />
bölümlerin milli eğitimin amaçlarına uygun<br />
olarak tespit edilmiş, genellikle kitaptan<br />
kitaba pek farklılık göstermeyen bölümler<br />
olduğunu söyleyebiliriz. Kitaplarda<br />
eleştirilecek husus bu bölümlerden ziyade bu<br />
bölümlerin kitap yazarları tarafından ele<br />
alınış biçimidir. Buna bağlı olarak kitaplarda<br />
tespit ettiğimiz aksaklıkları şöyle<br />
özetleyebiliriz:<br />
1.Parçaların bir kısmının öğrencinin<br />
düzeyinin üstünde olması veya onun<br />
dikkatini çekecek içerikte olmaması.<br />
Parçanın seçimi sırasında daha çok verilecek<br />
mesajın gözönünde bulundurulması, bu<br />
sebeple fazla tanınmamış, estetik açıdan<br />
fazla değer taşımayan metinlere yer<br />
verilmesi.<br />
2.Metinle ilgili verilen bilgilerin<br />
zaman zaman yetersiz oluşu.<br />
3.Tür ve şekil bölümünde verilen<br />
tanımların çoğu kez yanlış, eksik veya<br />
subjektif olması.<br />
4.Dilbilgisi konularının metinle tam<br />
anlamıyla ilişkilendirilememesi.<br />
5.Metinle ilgili soruların çoğu kez<br />
metinden bulunma esasına dayalı, öğrenciyi<br />
düşündürmeye, araştırmaya ve metnin özünü<br />
kavratmaya sevk etmeyen sorular olması.<br />
6.Yazarlar hakkında verilen bilgilerin<br />
onların karakteristik özelliklerini<br />
içermemesi, yazarlara ayrılan yerin kitaptan<br />
kitaba farklılık göstermesi, bazen uzun<br />
bazen çok kısa olması. Yazarla eser<br />
arasındaki ilişkinin fark edilmesini<br />
sağlayacak açıklamalardan mahrum<br />
bulunması.<br />
7.Yazarların kullandığı Türkçenin<br />
zaman zaman aksaması, bazı anlatım<br />
bozukluklarına rastlanması, hatta imla<br />
hataları içermesi.<br />
8.Kompozisyon bahsinde tüm<br />
metinlerin giriş gelişme sonuç şablonuyla<br />
verilmesi aksi bir ihtimalin olabileceğine<br />
dair hiç bir şüphe yaratılmaması.<br />
9.Tüm metinlerde anafikir<br />
buldurularak metinlerin tek bir cümleye<br />
indirgenmesi.<br />
10.Bazen dilbilgisi bahsinde çok fazla<br />
konu ele alınarak veya soru sorularak<br />
öğrencilerin gözünde bu bölümün<br />
sevimsizleştirilmesi.<br />
11.Yazarların bazen öğrenciye karşı<br />
uygun bir dil kullanmamaları, örneğin<br />
“okuyun”, “yapacaksınız” gibi ifadeler<br />
kullanmaları. Halbuki bunların yerine<br />
“okuyabilirsiniz”, “yapmalısınız” gibi onları<br />
da başka insanlara karşı daha kibar olmaya<br />
teşvik edici bir dil kullanılabilir.<br />
12.İncelediğimiz kitaplarda yazarlar,<br />
“metin”leri daha çok bir “araç” olarak<br />
algılamışlar ve metin üzerinde yapılan<br />
çalışmalarda böyle bir anlayışa yönelik<br />
analizler yapmışlardır. Oysa ki incelenecek<br />
metinlerin bir düşünce ve duygu nesnesi<br />
olarak ele alınması ve analizin ona<br />
yönelmesi gerekir. Pedagojik amaçlara daha<br />
kolay bir biçimde ulaşmak analiz<br />
yöntemlerinde metnin merkeze alınmasıyla<br />
mümkün olacaktır.<br />
Bazı eğitim bilimciler, metinleri<br />
eğitim ve öğretim için, bir “araç” olarak<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 68
TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI DİKKATLER<br />
görme eğilimindedirler. Bu görüş, doğru<br />
olmakla birlikte eksiktir. Edebi veya didaktik<br />
metinler öğrencilerin anlama ve anlatma<br />
yeteneklerinin gelişmesinde, dilin doğru ve<br />
güzel kullanılmasında yararlanılacak en<br />
doğal malzemedir. Onlardan bu amaçlar için<br />
daima yararlanılmıştır. Ancak metinlerin<br />
bizzat kendilerinin estetik bir varlık olarak<br />
bir düşünüş ve algılayış nesnesi olarak bir<br />
değerleri olduğu unutulmamalıdır.<br />
Günümüzde metin analizlerinin asıl amacı,<br />
metnin anlaşılması ve çözümlenmesidir.<br />
Metinle ilgili bütün çalışmaların,<br />
sorgulamaların, soruların, araştırmaların<br />
amacı, metnin mahiyetinin kavranmasıdır.<br />
Böyle bir çalışma ve analiz yapılınca metin<br />
bütün olarak kavranır; bu kavrama, öğrenciyi<br />
ulaşmak istediğimiz eğitim ve öğretim<br />
hedeflerine dolaylı olarak götürür.<br />
Yukarıda bahsedilen özellikler bu ders<br />
kitaplarında tespit ettiğimiz başlıca<br />
aksaklıklardır. Bunların dışında kitapların<br />
basımında kullanılan kağıdın cinsi, kitapların<br />
düzenleniş biçimi, fotograf veya resimlerin<br />
kalitesi gibi bazı teknik konular da bu<br />
kitaplarda pek göz önünde bulundurulmayan,<br />
fakat bu yazının sınırlarını aşan hususlardır.<br />
Bütün bu sorunlar, öncelikle kitap yazımı<br />
gibi önemli bir konunun ciddiye alınmasıyla<br />
ve dünya standartlarının da gözönünde<br />
bulundurulmasıyla çözülebilir. Ancak<br />
bilindiği üzere eğitimin en önemli elemanı<br />
öğretmendir. Hazırlanan kitapların amacına<br />
ulaşması öğretmenin bilgi ve becerisine<br />
bağlıdır. Bu yüzden iyi kitapların yanı sıra<br />
onları işleyecek olan öğretmenlerin eğitimi<br />
de son derece önemlidir.<br />
69<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70
Safiye AKDENİZ<br />
KAYNAKLAR<br />
Ağca, H., Ererdem, S., Aytaç, G. ve Küçük, S. (1993a). İlköğretim Türkçe 6, Eskişehir: Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>,<br />
M.E.B. Yayını.<br />
Ağca, H., Ererdem, S., Aytaç, G. ve Küçük, S. (1993b). İlköğretim Türkçe 7, Eskişehir: Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>,<br />
M.E.B. Yayını.<br />
Ağca, H., Ererdem, S., Aytaç, G. ve Küçük, S. (1993c). İlköğretim Türkçe 8, Eskişehir: Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>,<br />
M.E.B. Yayını.<br />
Göğüş, B. (1994a). Orta Okullar için Türkçe 7, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.<br />
Göğüş, B. (1994b). Orta Okullar için Türkçe 8, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.<br />
Kavcar, C., Oğuzkan, F. ve Sever, S. (1998). Türkçe Öğretimi, Ankara: Engin Yayınevi.<br />
Öner, S., Pala, İ. ve Ertem, R. (1996a). Orta Okullar İçin Türkçe Ders Kitabı 7, İstanbul:Deniz Yayınevi.<br />
Öner, S., Pala, İ. ve Ertem, R. (1996b). Orta Okullar İçin Türkçe Ders Kitabı 8, İstanbul:Deniz Yayınevi.<br />
Sarıca, S., Gündüz, M. (1993). Orta Okul Türkçe Ders Kitabı 7, İstanbul: Fil Yayınevi.<br />
Sarıca, S., Gündüz, M. (1994). Orta Okul Türkçe Ders Kitabı 6, İstanbul: Fil Yayınevi.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 70
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80<br />
ÖZ<br />
DOĞAL YÖNTEMİN KULLANILDIĞI JAPONCA DERSLERİNDE ÖĞRETMEN<br />
DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
(A Review Of The Teacher Attitudes In The Japanese Courses Using Natural Method )<br />
Yrd.Doç.Dr.Salih USUN *<br />
Bu araştırmanın amacı doğal yöntemin kullanıldığı Japonca derslerinde öğrenci ve öğretim elemanı görüşlerine<br />
göre yabancı dil öğretim elemanlarının davranışlarını değerlendirmektir. Araştırmanın evrenini Çanakkale<br />
Onsekiz Mart <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i Anabilim Dalı öğrencileri oluşturmuştur.<br />
Verilerin toplanmasında öğrenci görüşlerini belirlemek amacı ile anket, öğretim elemanı görüşlerini belirlemek<br />
amacı ile görüşme formundan yararlanılmıştır. Araştırma örneklemini ise hazırlık ve birinci sınıflarda öğrenim<br />
gören 69 öğrenci ve 9 Japon uyruklu öğretim elemanı oluşturmuştur.<br />
Öğrencilerin anket sorularına vermiş oldukları cevaplar doğrultusunda Japon öğretim elemanlarının en sıklıkla<br />
gösterdikleri davranışlar, öncelik sırası ile şunlardır: l-Zamanı etkili kullanma 2-Sınıfta iletişimi arttırmak için<br />
sözel ve beden dilini kullanma, 3-Dersi sona erdirirken öğrencileri selamlama. Japon uyruklu öğretim<br />
elemanlarının görüşme formuna vermiş oldukları cevaplara göre program uzun olduğu için zamanında bitirmede<br />
güçlük çektikleri saptanmıştır. Tıpkı öğrencilerin de anket sorularına vermiş oldukları cevaplarda belirttikleri<br />
gibi, Japon uyruklu öğretim elemanlarının Japonca öğretiminde her zaman gösterdikleri davranış zamanı etkili<br />
kullanma davranışıdır. Bu bulgular doğrultusunda öğrenci görüşleri ile öğretim elemanı görüşleri arasında<br />
herhangi bir fark bulunmadığı ve öğretim elemanlarının derslerde doğal yöntemi etkili olarak kullandıkları<br />
saptanmıştır.<br />
Anahtar Sözcükler : Doğal Yöntem; Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i; Öğrenci Görüşleri; Öğretmen Davranışları.<br />
ABSTRACT<br />
The aim <strong>of</strong> this study is to evaluate the attitudes <strong>of</strong> the foreign language teachers in the Japanese classes, in<br />
which the natural method is being used, according to the views <strong>of</strong> the students and teachers. The population <strong>of</strong><br />
this study were the students and teachers <strong>of</strong> the department <strong>of</strong> the <strong>Education</strong> <strong>of</strong> the Japanese Language in the<br />
üniversity <strong>of</strong> Çanakkale Onsekiz Mart. The data were gathered from 69 students by an questionnaire and from 9<br />
teachers by a View Form. The data were analysed by the statistical techniques as frequence and percentage.<br />
According to the views <strong>of</strong> the students it is determined that the priority attitudes <strong>of</strong> the Japanese teachers are the<br />
following: l.Using <strong>of</strong> the time effectively, 2-Using <strong>of</strong> the Language <strong>of</strong> the verbal and body to increase the<br />
communication in the class, 3-Saluting the students in the end <strong>of</strong> Lesson. it is determined that the attitudes <strong>of</strong> the<br />
Japanese teachers are pr<strong>of</strong>ıt to the rurals <strong>of</strong> the natural method.<br />
According to the views <strong>of</strong> the Japanese teachers they have diffuculty in the length <strong>of</strong> the programme, to<br />
accomplish it.<br />
The Japanese teachers, as the students said used the time effectively in Japanese teaching. According to these<br />
findings, there are not differences between the views <strong>of</strong> the students and teachers and also the teachers used the<br />
natural method effectively.<br />
Key Words: Natural Method; Japanese Language <strong>Education</strong> ;Views <strong>of</strong> Students; Attittudes <strong>of</strong> teachers<br />
* Çanakkale Onsekiz Mart <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi
Yrd.Doç.Dr.Salih USUN<br />
BÖLÜM l<br />
GİRİŞ<br />
Problem<br />
İnsanları oluşturduğu toplumlarda<br />
kullanılan bir iletişim ve düşünme aracı<br />
olup, seslerden oluşan bir sistem olan dil, bir<br />
toplumda konuşma ve yazılı olmak üzere<br />
ikiye ayrılmaktadır. Dünya üzerinde bir çok<br />
dil (beşbinden fazla olduğunu ileri süren<br />
araştırmacılar vardır) bulunmasına karşın,<br />
gittikçe artan uluslar arası ilişkiler, ulusların<br />
kendi ana dilleriyle iletişim sağlamalarını<br />
yetersiz kılmakta ve bu nedenle diğer<br />
ülkelerin dillerini öğrenme ve dolayısıyla<br />
eğitimciler açısından öğretme gereksinimi<br />
ortaya çıkmıştır (Demirel, 1999). Anadilin<br />
dışında öğretilen ve öğrencilerin akademik,<br />
toplumsal ve meslekle ilgili gelişmelerine<br />
katkıda bulunmayı amaçlayan yabancı dil<br />
(Oğuzkan, 1993) öğretiminde öğretim<br />
teknolojisi, bu alan için programlarda<br />
öngörülen özel amaçlara ulaşılabilmesi için<br />
gerekli öğretim yapıları ve süreçlerden<br />
oluşan bir disiplin anlamındadır (Alkan ve<br />
Kurt, 1998, s. 112).<br />
Günümüzde yabancı dil öğretiminde<br />
bir tek yöntemden değil, birçok yöntemden<br />
söz edilebilir. Her bir yöntem bireyin çeşitli<br />
yönlerden bilgiyi kazanmasına yardımcı<br />
olmaktadır. Yabancı dil öğretiminde<br />
kullanılan yöntem ve tekniklere<br />
baktığımızda anlatım ve soru-cevap<br />
dışındaki bütün yöntem ve tekniklerde araca<br />
ihtiyaç vardır (Alkan ve Kurt, 1998, s. 122).<br />
Yabancı dil öğretiminde<br />
kullanılabilecek yöntem ve teknikler<br />
şunlardır (Demirel, 1999):<br />
a-Yöntemler<br />
1-Temel Yöntemler<br />
a.Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi<br />
b.Düzvarım Yöntemi<br />
c.Kulak-Dil Alışkanlığı Yöntemi<br />
d.Bilişsel Öğrenme Yöntemi<br />
e.Doğal Yöntem f.İletişimci Yöntem<br />
g. Seçmeli Yöntem<br />
2-Diğer Yöntemler<br />
a. Telkin Yöntemi<br />
b.Grupla Dil Öğretimi Yöntemi<br />
c.Sessizlik Yöntemi<br />
d.Tüm Fiziksel Tepki Yöntemi<br />
b-Teknikler<br />
1. Grupla Öğretim Teknikleri (Gösteri,<br />
Soru-Cevap, Rol Yapma-Drama, Benzetim,<br />
İkili ve Grup Çalışmaları, Mikro Öğretim,<br />
Eğitsel Oyunlarla Öğretim, İletişim ve<br />
Gramer Oyunları)<br />
2.Bireysel Öğretim Teknikleri<br />
(Bireyselleştirilmiş Öğretim, Programlı<br />
Öğretim ve Bilgisayar Destekli Öğretim)<br />
Yabancı dilin anadiline benzer biçimde<br />
öğretilmesi gerektiğini savunan Doğal<br />
Yöntem "yabancı dil öğrencilerine başından<br />
itibaren yalnızca, öğretmenin anadili olan<br />
yabancı dili kullanarak, sürekli konuşma<br />
yoluyla iletişim kurmak ve bu etkileşimi<br />
birbirleriyle . metin oluştururcasına<br />
bağlantılı ama dilbilgisi açıklaması<br />
yapılmaksızın anlaşılabilecek ölçüde yalın<br />
bir cümle dizisiyle gerçekleştirmek<br />
biçiminde tanımlanabilir. Doğal Yöntem,<br />
klasik yapıtların diline karşılık, "yaşayan"<br />
dilin yazılı dile karşılık "konuşma" dilinin<br />
öğretimini amaç edinmiştir (Demirel, 1999,<br />
s.48).<br />
Kısaca Doğal Yöntemde;<br />
1. Öğretmen konuşur, öğrenci dinler.<br />
2. Söyleneni erle ilgili olarak<br />
öğrenciye sık sık mimikle olmazsa yabancı<br />
dilde açıklama yapılır. Sözcük öğretiminde<br />
varsa eşdeşlere (cognates) öncelik verilir.<br />
3. Öğrenci, duyduğunu, anlamını tam<br />
çıkarmamış olsa bile tekrarlar. Telaffuz,<br />
doğrudan doğruya taklit etmeye dayanır.<br />
Çocuk öğrenirken etkin olmalı, tıpkı<br />
anadilini öğrenirken yaptığı gibi,<br />
yanlışlıklara aldırmadan elverdiğince<br />
konuşmalıdır. Yanlışlıklar öğretmen<br />
tarafından düzeltilir. Yapılar, alıştırma<br />
yoluyla pekiştirilir. Ara sıra yapılan sesli<br />
okuma ile öğrencinin yabancı dil telaffuzunu<br />
kavramasına yardım edilir öğrenci<br />
konuşmakta çekingen davranırsa, ona<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80 72
DOĞAL YÖNTEMİN KULLANILDIĞI JAPONCA DERSLERİNDE ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
kitaplardan günlük konuşma parçalan<br />
ezberletilir.<br />
4.Dil öğrenimi, doğal olarak her<br />
şeyden önce sözcük öğrenimidir. O nedenle,<br />
öğrenciye yabancı dilde sık kullanılan<br />
sözcükler seçilerek öğretilmelidir.<br />
5.Doğal Yöntemde orta zorlukta<br />
sözcükler öğretilir. Bu, öğrenciyi<br />
kendiliğinden anlama okuma olgunluğuna<br />
getirir. Sözcüklerin bağlam içinde tekrarı<br />
öğrencinin sözcüklerin semantik genişliğini<br />
zahmetsizce anlamasını sağlar. Konular<br />
baştan sona kendi kendine açıklanabilir.<br />
Anadiline başvurmadan, metinden anlam<br />
çıkarılabilir.<br />
Yabancı dil öğretimi, bir dili<br />
öğretirken, hedef dil dışında ara (yardımcı)<br />
dilin kullanılıp kullanılmamasına göre ikiye<br />
ayrılır. Örneğin, Japonca öğretiminde başka<br />
herhangi bir dilden faydalanmaksızın,<br />
Japonca ile Japonca'yı öğretme yöntemi<br />
"doğal yöntem" olup, hedef dildeki bir<br />
ifadeyi başka bir dili kullanmak suretiyle,<br />
öğretme yöntemi ise "dolaylı yöntem"<br />
şeklinde adlandırılmaktadır (Takayuki,<br />
1993, s.7).<br />
Yabancı dil öğretiminde, uygulanan<br />
yöntemden çok, sistemde görev alan<br />
yöneticilerin, uzmanların ve yabancı dil ile<br />
ilgili bilgileri öğrenciye sunmakla sorumlu<br />
olan öğretmenin tutumu önemlidir. Derste<br />
olumlu bir öğretim ortamının yaratılması,<br />
birçok öğretim etkinliklerinin etkili bir<br />
biçimde kullanılması, öğrencilerin<br />
gereksinim ve ilgilerinin göz önüne alınması<br />
ancak deneyimli ve iyi bir eğitim görmüş<br />
öğretmenin yardımı ile gerçekleşebilir.<br />
Öğretmen dersi öğrenciye sevdirecek tek<br />
kişi olup, öğretmenin yabancı dil bilgisi ve<br />
öğretim becerisi yetersizse öğrenci çevresi<br />
tarafından ne kadar dil öğrenmeye<br />
heveslendirilmiş olsa da başarı şansı azdır<br />
(Alkan ve Kurt, 1998, ss. 119-120).<br />
Yabancı dil öğretiminde öğretmenlerin<br />
sahip olması gereken beş önemli fonksiyon<br />
şunlardır (Nunan, 1998):<br />
1. Bilişsel fonksiyon<br />
2. Sınıf yönetimi fonksiyonu<br />
3. Pratik amaçlar<br />
4. Kişisel ve kişiler arası fonksiyon<br />
5. İçtenlik ve coşku.<br />
Türkiye'de<br />
yükseköğretim<br />
kademesinde üç üniversitede Japon Dili<br />
<strong>Eğitim</strong>i verilmektedir. Bunlardan Kayseri<br />
Erciyes ve Ankara Üniversitelerinde Fen-<br />
Edebiyat Fakültelerine bağlı olarak,<br />
Çanakkale Onsekiz Mart <strong>Üniversitesi</strong>'nde ise<br />
<strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong>ne bağlı olarak Japon Dili<br />
<strong>Eğitim</strong>i verilmektedir. Bunun yanı sıra Orta<br />
Doğu Teknik, Boğaziçi, Bilkent ve <strong>Ege</strong><br />
<strong>Üniversitesi</strong>'nde seçmeli ders olarak<br />
programlarda yer almaktadır.<br />
Ortaöğretim kurumunda ise 1992<br />
yılından itibaren Anadolu Ticaret ve Meslek<br />
Lisesi ile Ankara Radyo-Televizyon<br />
Endüstri Meslek Lisesi'nde Japonca<br />
öğretilmeye başlanmıştır. Bu kurumlarda ilk<br />
bir yıl hazırlık olup, kalan üç sene boyunca<br />
ise seçmeli ders olarak verilmektedir.<br />
Çanakkale Onsekiz Mart <strong>Üniversitesi</strong><br />
1992 yılında, Japonca Öğretmenliği bölümü<br />
ise 1993 yılında kurulmuştur. Yakın bir<br />
gelecekte Japonca dilinin, İngilizce'den<br />
sonra ikinci bir yabancı dil olarak bazı orta<br />
öğretim kurumlarında öğretilmeye<br />
başlanması durumunda ve bu dili öğretecek<br />
öğretmen eksikliğini ortadan kaldırmak<br />
amacıyla Ankara ve Erciyes<br />
Üniversitelerinde bulunan Japon Dili ve<br />
Edebiyatı bölümlerinden farklı olarak yalnız<br />
Türkiye'de değil tüm Ortadoğu bölgesindeki<br />
tek ve ilk Japonca Öğretmenliği bölümü<br />
Ç.O.M.Ü. bünyesinde öğretim hayatına<br />
başlamıştır.<br />
1993 yılından sonra, öğrenci sayısının<br />
artışına bağlı olarak öğretim görevlisi sayısı<br />
da artmıştır. Bugün ise bölümde 168 öğrenci<br />
ve 9 Japon uyruklu 2 Türk olmak üzere<br />
toplam 11 öğretim elemanı Japonca<br />
eğitimini sürdürmektedir.<br />
Çanakkale Onsekiz Mart <strong>Üniversitesi</strong><br />
Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i Ana Bilim Dalında<br />
hazırlık sınıfından itibaren beş yıl boyunca<br />
Japonca Dilbilgisi dersi programlarda yer<br />
almaktadır.<br />
73<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80
Yrd.Doç.Dr.Salih USUN<br />
Ç.O.M.Ü. Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i Anabilim<br />
Dalında fiilen ders vermekte olan öğretim<br />
elemanlarının tümü Japon uyruklu<br />
olduğundan dersler doğal yöntemle<br />
işlenmektedir. Resimler, gerçek nesneler,<br />
fotoğraflar yoluyla doğal bir ortam<br />
hazırlanmak suretiyle, Japonca ifadeler<br />
sadece Japonca ile verilmeye<br />
çalışılmaktadır. Gramer açıklaması<br />
verilmeksizin öğrencilerin kelime<br />
haznelerinde bulunan kelimeleri kullanarak,<br />
ifadenin nerede nasıl kullanılacağı<br />
kavratılmak suretiyle, ilk aşamada taklit<br />
(öğretmenin söylediğini söylediği şekilde<br />
tekrar), tahtaya yazılanı okuyarak sınıfça<br />
tekrar, öğretmenin öğrencilerini kontrol<br />
edebilmesi amacıyla teker teker söyletme<br />
şeklinde yeni kelime ya da cümle kalıbı<br />
verilmektedir. Bir başka deyişle, yeni cümle<br />
kalıpları daha önce öğrenilmiş olanlarla<br />
basamaklı ve birikerek sunulmaktadır.<br />
Yabancı dil öğretmenlerinin eğitim ve<br />
öğretim teknolojisi konusunda yeterlikleri ve<br />
bu konuda yetiştirilmelerine yönelik olarak<br />
16-26Haziran 1984 tarihinde İngiltere'de<br />
bir sempozyum düzenlenmiş<br />
ve<br />
yabancı dil öğretmenlerinin etkili<br />
öğretmen olabilmelerinde özel öğretim<br />
teknolojisi ve eğitim teknolojisi açısından<br />
gerekli formasyona sahip olmalarının<br />
önemi vurgulanmıştır (Toney 1985). Arnall<br />
(1992) ve Walling (1993) yabancı dil<br />
öğretiminde eğitim teknolojisinin önemini<br />
vurgulamış ve yabancı dil öğretmenlerinin<br />
öğrencilerine en iyi öğrenme ortamını<br />
hazırlayabilmelerinde eğitim ve öğretim<br />
teknolojilerinin sağlayabileceği katkılardan<br />
bahsetmiştir. Arnall'a göre bu konuda<br />
yararlanılabilecek teknolojilerden bazıları<br />
şunlardır: bilgisayar, video ve audio, CD-<br />
ROM, compact diskler, uydular, telefon vb.<br />
Japonya'da 1996 yılında Hiroşima<br />
kentinde düzenlenen Uluslar arası Yabancı<br />
Dil Öğretimi Konferansı'nda sunulmuş olan<br />
bildirilerde yabancı dil öğrenme-öğretme<br />
süreçlerinde eğitim ve öğretim<br />
teknolojilerinden yararlanmanın ve bu<br />
konuda öğretmenlerin nitelikli olarak<br />
yetiştirilmelerinin önemine değinilmiştir.<br />
Konferans bildirilerinde yabancı dil<br />
öğretiminde bilgisayar destekli öğretim,<br />
çoklu ortamlar (multi-media) internet ve<br />
video vb. teknolojilerden öğretmenler<br />
tarafından yeterince yararlanılması gereği<br />
üzerinde de durulmuştur. Bazı bildirilerde<br />
ise yabancı dil öğretiminde öğrencilerden<br />
kaynaklanan sorunlar bulunmasına rağmen,<br />
hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerle<br />
eğitim ve öğretim teknolojileri konusunda<br />
yeterli formasyon kazandırılmış olan<br />
öğretmenlerin bu sorunların üstesinden<br />
gelebilecekleri vurgulanmıştır (Cornwell;<br />
Sugino, 1996). Doğal yöntemin kullanıldığı<br />
Japonca derslerinde öğretmen<br />
davranışlarının öğrenci görüşlerine göre<br />
değerlendirilmesi bu araştırmanın temel<br />
problemidir.<br />
Amaç<br />
Bu araştırmanın temel amacı, doğal<br />
yöntemin kullanıldığı Japonca derslerinde<br />
öğretmen davranışlarının öğrenci ve<br />
öğretmen görüşlerine göre<br />
değerlendirilmesidir.<br />
Araştırmada bu amaca bağlı olarak<br />
aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır:<br />
1-Öğrencilere göre Japonca derslerinin<br />
öğrenme-öğretme süreçlerinde (Dikkat<br />
çekme, güdüleme, gözden geçirme, hedef<br />
davranışı söyleme, geçiş, geliştirme,<br />
özetleme, ödev verme, tekrar güdüleme ve<br />
kapanış) öğretmenlerin gösterdikleri<br />
davranışların sıklık dereceleri nasıldır<br />
2-Japon dili öğretiminde öğrenme<br />
öğretme süreçlerinde doğal yöntemden<br />
yararlanmada ortaya çıkan sorunlara yönelik<br />
olarak Japon uyruklu öğretim elemanlarının<br />
görüş ve önerileri nelerdir<br />
3-Doğal yöntemle Japonca öğretiminde<br />
öğretmen davranışlarına yönelik olarak<br />
öğrenci ve öğretmen görüşleri arasında fark<br />
var mıdır<br />
Önem<br />
Yabancı dil öğretiminde uygulanan<br />
yöntemden çok, sistemde görev alan<br />
öğretmenlerin yabancı dil ile ilgili bilişsel,<br />
duyuşsal ve devinimsel yeterlilikleri de<br />
oldukça önemlidir. Tüm dersler de olduğu<br />
gibi yabancı dil derslerinde de öğrenme-<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80 74
DOĞAL YÖNTEMİN KULLANILDIĞI JAPONCA DERSLERİNDE ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
öğretme süreçlerinde gösterdikleri<br />
davranışların sıklık dereceleri konusunda en<br />
objektif değerlendirmeleri yapabilecek<br />
kimselerin hedef kitleyi oluşturan öğrenciler<br />
olduğu kuşkusuzdur. Bu bağlamda araştırma<br />
ele aldığı konu açısından önem taşımaktadır.<br />
Ayrıca yabancı dil (Japonca) öğretiminde<br />
kullanılan yöntemlerden birisi olan "doğal<br />
yöntem" açısından öğretmen davranışlarının<br />
incelendiği bu araştırmanın ilgili literatüre<br />
ve gelecekte yabancı dil öğretiminde görev<br />
alacak yabancı (Japon) ve Türk öğretim<br />
elemanlarının gerçekleştirecekleri eğitimöğretim<br />
etkinliklerine katkıda<br />
bulunabileceği umulmaktadır.<br />
Sayıltılar<br />
1-Problem çözümünde seçilen<br />
araştırma yöntemi araştırma amacına<br />
uygundur.<br />
2-Öğrencilerin anket sorularına<br />
öğretim elemanlarının ise görüşme<br />
formlarına verdikleri cevaplar objektif ve<br />
kendi görüşlerini yansıtmaktadır.<br />
Sınırlılıklar<br />
Bu araştırma;<br />
1-Çanakkale Onsekiz Mart<br />
<strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yabancı Dil<br />
<strong>Eğitim</strong>i Bölümü Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i<br />
Anabilim Dalında öğrenim gören hazırlık ve<br />
birinci sınıf öğrencileri ile;<br />
2-Yabancı dil öğretim yöntemi<br />
açısından ise; "doğal yöntem" ile sınırlıdır.<br />
Kısaltmalar<br />
Ç.O.M.Ü: Çanakkale Onsekiz Mart<br />
<strong>Üniversitesi</strong><br />
BÖLÜM 2<br />
YÖNTEM<br />
Model<br />
Araştırmada amaçlara uygun olduğu<br />
düşünülen tarama modeli kullanılmıştır.<br />
Evren ve Örneklem<br />
Bu araştırmanın evrenini 2000-2001<br />
öğretim yılında Çanakkale Onsekiz Mart<br />
<strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yabancı Dil<br />
<strong>Eğitim</strong>i Bölümü Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i<br />
Anabilim Dalı'nda öğrenim görmekte olan<br />
öğrenciler ve öğretim elemanları<br />
oluşturmaktadır. Söz konusu Anabilim<br />
Dalı'nda hazırlık birinci, ikinci, üçüncü ve<br />
dördüncü sınıflar olmak üzere toplam 168<br />
öğrenci ve 9 Japon uyruklu 2 de Türk olmak<br />
üzere toplam 11 öğretim elemanı görev<br />
yapmaktadır. Dolayısıyla da araştırmanın<br />
evreni 168 öğrenci ve 11 öğretim<br />
elemanıdır. Hazırlık sınıfı (42 öğrenci) ve<br />
birinci sınıfta (27 öğrenci) öğrenim gören<br />
toplam 69 öğrenci ise örneklemi<br />
oluşturmuştur. Öğretim elemanları sayıca az<br />
oldukları için evrenden örneklem alınmadan<br />
evrenin tamamına ulaşılmıştır. Araştırmada<br />
örneklem (öğrenci) evren oram (69/168)<br />
yaklaşık %25 olarak gerçekleşmiş ve<br />
araştırma örnekleminin evreni yeterince<br />
tespit ettiği kabul edilmiştir.<br />
Verilerin Toplanması<br />
Araştırma için gerekli olan verilerin<br />
toplanmasında öğrenci görüşleri için anket,<br />
öğretim elemanları için ise görüşme<br />
formundan yararlanılmıştır. Anket ve<br />
görüşme formunun bazı özellikleri,<br />
hazırlanışı ve uygulanışı aşamalarına ilişkin<br />
bilgilere aşağıda yer verilmektedir.<br />
a-Anketin Bazı Özellikleri ve<br />
Hazırlanışı ve Uygulanışı<br />
Ankette kişisel bilgiler (cinsiyet ve<br />
sınıf) ile ilgili 2 soru, Japonca öğretiminde<br />
öğrenme-öğretme süreçlerinde öğretmen<br />
davranışlarının öğrenci görüşleri açısından<br />
değerlendirilmesine ilişkin olarak ise 25 soru<br />
olmak üzere toplam 27 soru yer almıştır.<br />
Anketin ikinci bölümünde yer alan 25<br />
sorunun bir dersin işleniş aşamalarına göre<br />
dağılımı şöyledir:<br />
Aşamalar ve Soru Sayıları<br />
1-Dikkat çekme l<br />
2-Güdüleme l<br />
3-Gözden geçirme l<br />
4-Hedef/Davranışı söyleme l<br />
5-Geçiş l<br />
6-Geliştirme (Sunu) 13<br />
75<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80
Yrd.Doç.Dr.Salih USUN<br />
7-Özetleme 2<br />
8-Ödev verme 2<br />
9-Tekrar güdüleme 2<br />
10-Kapanış l<br />
Toplam 27 sorudan oluşan anketin<br />
birinci bölümünde yer alan kişisel bilgiler ile<br />
ilgili 2 soru seçenekli (çoktan seçmeli),<br />
ikinci bölümde yer alan 25 soru ise likert tipi<br />
üçlü dereceleme ölçekli olarak<br />
hazırlanmıştır. Araştırmada öğrenci<br />
görüşlerine göre öğretim elemanlarının<br />
öğrenme-öğretme süreçlerinde gösterdikleri<br />
davranışların sıklık dereceleri ölçülmek<br />
istendiğinden üçlü ölçek "Her Zaman", "Ara<br />
Sıra" ve "Hiçbir Zaman" biçiminde<br />
hazırlanmıştır.<br />
Araştırmada veri toplama aracı olarak<br />
hazırlanan anketlerin görünüş geçerliliği<br />
konusunda uzman görüşlerine başvurulmuş<br />
ve gelen dönütler doğrultusunda sorularda<br />
bazı değişiklikler ve düzeltmeler yapılmıştır.<br />
Daha önce de belirttiğimiz gibi anket<br />
sorularını öğrenme-öğretme süreci (bir<br />
dersin işleniş aşamaları) oluşturduğundan,<br />
bu konuda ilgili literatür bulguları dikkate<br />
alınarak sorular hazırlanmış ve bu<br />
doğrultuda anketlerin kapsam geçerliliğinin<br />
yeterli olduğu kabul edilmiştir. Sonraki<br />
aşamada test tekrar test yöntemi ile 21 gün<br />
ara ile örneklem grubu oluşturan<br />
öğrencilerden 10 tanesine anketler<br />
uygulanmış ve güvenirlik katsayısı 0.73<br />
olarak hesaplanmıştır.<br />
Araştırmada veri toplama aracı olarak<br />
hazırlanan, geçerlilik ve güvenirlik<br />
çalışmaları yapılan anketler, örneklem<br />
olarak seçilen Çanakkale Onsekiz Mart<br />
<strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yabancı Dil<br />
<strong>Eğitim</strong>i Bölümü Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i<br />
Anabilim Dalı'nda öğrenim gören toplam 69<br />
öğrenciye uygulanmış ve iki öğrenci anketi<br />
doldurmadığından 67 öğrenciden gelen<br />
cevaplar doğrultusunda istatistiksel işlemler<br />
yapılmıştır. Anketlerin geri dönüş oranı<br />
(67/69) %91 olarak gerçekleşmiştir.<br />
b-Görüşme Formunun Bazı<br />
Özellikleri, Hazırlanışı ve Uygulanışı<br />
Araştırmada Japon dili öğretim<br />
elemanlarının, Japonca öğretiminde doğal<br />
yöntemden yararlanmada ortaya çıkan<br />
sorunlara yönelik olarak görüş ve<br />
önerilerinin alınması amacı ile kişisel<br />
bilgiler (3 soru) ve doğal yöntem ile ilgili<br />
sorular (3 soru) olmak üzere iki alt<br />
bölümden oluşan bir görüşme formundan<br />
yararlanılmıştır. Böylece toplam 6 sorudan<br />
oluşan görüşme formu, Çanakkale Onsekiz<br />
Mart <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yabancı<br />
Dil <strong>Eğitim</strong>i Bölümü Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i<br />
Anabilim Dalı'nda görevli toplam 9 Japon<br />
uyruklu öğretim elemanına yüz yüze<br />
uygulanmıştır.<br />
Verilerin Analizi ve Yorumu<br />
Araştırma verilerinin analizinde<br />
frekans, yüzde gibi istatiksel teknikler<br />
kullanılmıştır.<br />
BÖLÜM 3<br />
BULGULAR ve YORUM<br />
Bu bölümde araştırmanın birinci ve<br />
ikinci alt amaçlarına ilişkin bulgular ve<br />
yorumlara yer verilmektedir.<br />
1-Alt Amaca İlişkin Bulgular ve<br />
Yorum<br />
Tablo l' de görüldüğü gibi öğrenci<br />
görüşlerine göre Japon uyruklu öğretim<br />
elemanlarının "her zaman" gösterdikleri<br />
davranışlar öncelik sırasına göre 6.11, 6.12<br />
ve 10.1. soru maddelerinde belirtilen<br />
davranışlardır. 6.11. soru maddesinde yer<br />
alan zamanı etkili biçimde kullanma<br />
davranışı 60, 6.12. soru maddesinde yer alan<br />
sınıf içi etkili iletişimi sağlamak için sözel<br />
dili ve beden dilini kullanma davranışı 56,<br />
10.1. soru maddesindeki dersi sona<br />
erdirirken selamlama davranışı ise 55<br />
öğrenci tarafından öğretim elemanlarca "her<br />
zaman" gösterilen davranışlar olarak<br />
belirtilmiştir. Bu bulgular doğrultusunda<br />
Japon uyruklu öğretim elemanlarının<br />
öğretmenin öncelikli görevlerinden olan<br />
sınıfta zaman yönetiminde oldukça başarılı<br />
oldukları ve sınıf içi etkili iletişimi sağlamak<br />
için sözel dili ve beden dilini kullanma<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80 76
DOĞAL YÖNTEMİN KULLANILDIĞI JAPONCA DERSLERİNDE ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
davranışlarını doğal yönteme uygun biçimde<br />
(Demirel, 1999; Takayuki,1993; Nagaho,<br />
1995; Terado ve diğerleri, 1999) her zaman<br />
gösterdikleri söylenebilir.<br />
Tablo l'de görüldüğü gibi öğrenci<br />
görüşlerine göre Japon uyruklu öğretim<br />
elemanlarının en yüksek frekans ile "arasıra"<br />
gösterdikleri davranışlar öncelik sırası ile<br />
6.2, 6.8 ve 6.13 soru maddelerinde yer alan<br />
davranışlardır. 6.2. soru maddesinde yer alan<br />
içeriği öğrencinin giriş davranışları ve hazır<br />
bulunuşluk düzeyini dikkate alarak işleme<br />
davranışı 27 öğrenci tarafından "arasıra", 24<br />
öğrenci tarafından "her zaman", 14 öğrenci<br />
tarafından "hiçbir zaman" öğretim<br />
elemanlarınca gösterilmeyen davranışlar<br />
olarak belirtilmiştir.<br />
5.1. soru maddesindeki dersi sunmaya<br />
başlamadan önce bir takım açıklamalar<br />
yapma 6.8. soru maddesinde yer alan<br />
öğrencilere, sorulan sorulara doğru cevaplar<br />
gelmiyorsa ipuçları verme ve 6.13.soru<br />
maddesinde yer alan her konu sonunda<br />
biçimlendirme veya yetiştirmeye dönük<br />
değerlendirme yapma davranışları 26'şar<br />
öğrenci tarafından öğretim elemanlarınca<br />
"arasıra" gösterilen davranışlar olarak<br />
belirtilmiştir. 5.1, 6.2, ve 6.13. soru<br />
maddelerinde ara sıra ve hiçbir zaman<br />
seçeneklerinin toplamının her zaman<br />
seçeneğinden daha fazla olması, bu soru<br />
maddelerinde yer alan davranışların öğretim<br />
elemanlarınca her zaman gösterilmediği bu<br />
davranışları öğretim elemanlarının arasıra<br />
(ya da hiçbir zaman) gösterdiklerini ortaya<br />
koymaktadır. Japon uyruklu öğretim<br />
elemanlarının öğrenme-öğretme sürecinde<br />
geçiş aşamasına ve öğrencinin giriş<br />
davranışları ve hazır bulunuşluğuna ve her<br />
konu sonunda biçimlendirme veya<br />
yetiştirmeye dönük değerlendirme yapmaya<br />
pek fazla önem vermedikleri, bu bulguların<br />
da öğrenme-öğretme süreçlerinde doğal<br />
yöntemi kullanmalarından kaynaklandığı<br />
söylenebilir.<br />
Tablo l' de görüldüğü öğrenci<br />
görüşlerine göre Japon uyruklu öğretim<br />
elemanlarının en yüksek frekans ile hiçbir<br />
zaman göstermedikleri davranışlar öncelik<br />
sırası ile 6.2, 3.1, 8.2, 6.1, 6.3 ve 6,4. soru<br />
maddelerinde yer alan davranışlardır. 6.2.<br />
soru maddesinde yer alan içeriği<br />
öğrencinin giriş davranışları ve hazır<br />
bulunuştuk düzeyini dikkate alarak işleme;<br />
3.1. soru maddesinde yer alan öğrencilere<br />
neyi, nasıl öğrenecekleri konusunda bilgi<br />
verme ve 8.2. soru maddesinde yer alan<br />
öğrencileri araştırmaya sevk etmek için<br />
ödev verme davranışları 14'er öğrenci<br />
tarafından öğretim elemanlarınca hiçbir<br />
zaman gösterilmeyen davranışlar olarak<br />
belirtilmiştir. 6.1. soru maddesindeki<br />
içeriği öğrencinin bireysel, toplumsal ve<br />
kültürel yapı özelliklerine göre işleme<br />
davranışı 12, 6.3. soruda yer alan içeriği<br />
işlerken öğrenci seviyesi, eğitim ve<br />
öğretim teknolojisine en uygun yöntem ve<br />
tekniklerden yararlanma davranışı 11 ve<br />
6.4. soruda yer alan içeriği işlerken öğrenci<br />
seviyesi, konu ve yöntem-tekniğe uygun<br />
araç-gereç (teknoloji)den yararlanma<br />
davranışı ise 10 öğrenci tarafından öğretim<br />
elemanlarınca "hiçbir<br />
zaman"<br />
gösterilmeyen davranışlar olarak<br />
belirtilmiştir.<br />
Anket yolu ile görüşleri alınan<br />
öğrencilerin "hiçbir zaman" seçeneğini en<br />
yüksek katılım oranı ile işaretledikleri soru<br />
maddelerinin genelde eğitim programının<br />
"içerik" öğesi ile olduğu ve içeriğin<br />
öğrencinin giriş davranışları seviyesi,<br />
bireysel, toplumsal ve kültürel yapı<br />
özelliklerine göre işleme konularda<br />
yoğunlaştığı dikkati ekmektedir. Söz konusu<br />
soru maddelerine ilişkin bulguların<br />
öğrenme-öğretme süreçlerinde "doğal<br />
yöntem"in kullanılması ve öğretim<br />
elemanlarının Türk toplumunun sosyal ve<br />
kültürel özelliği konusunda yeterince fikir<br />
sahibi olmamalarından kaynaklandığı<br />
söylenebilir.<br />
2.ve 3. Alt Amaca İlişkin Bulgular ve<br />
Yorum<br />
Araştırmanın ikinci alt amacını<br />
gerçekleştirmek için Japon dili öğretiminde<br />
görevli öğretim elemanlarına uygulanan<br />
görüşme formuna yönelik olarak elde edilen<br />
77<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80
Yrd.Doç.Dr.Salih USUN<br />
bulgular ve yorumlarına aşağıda yer<br />
verilmektedir;<br />
2.1.Görüşme formunu dolduran 7<br />
Japon uyruklu öğretim elemanı (okutma)nın<br />
6 tanesi (%86) kadındır.<br />
2.2.Öğretim elemanlarının yıl olarak<br />
meslekî kıdemleri birbirlerinden farklı (1.5;<br />
2; 2.5; 3; 4; 5 ve 8) olup ortalama kıdem 3.7<br />
yıldır.<br />
2.3.Görüşme formunu dolduran 7<br />
Japon uyruklu öğretim elemanının l tanesi<br />
(%14) "Hiç", 3 tanesi (%43) "Az", 2 tanesi<br />
"Orta Derecede" %28), l tanesi ise (%14)<br />
"İyi Derecede" Türkçe bildiklerini<br />
belirtmişlerdir.<br />
2.4.Doğal yöntemle Japonca<br />
öğretiminde en çok güçlük çektikleri<br />
değişkenin ne olduğuna ilişkin soruya 3'ü<br />
(%43) "program" (programın * uzunluğu ve<br />
yetiştirme sorunu) şeklinde cevaplamıştır.<br />
Programın uzun olması ve programı<br />
zamanında tamamlama kaygısının Japon<br />
uyruklu öğretim elemanlarını "zamanı etkili<br />
kullanma" çabasına yöneltebileceği<br />
düşüncesi doğrultusunda, bu bulgunun<br />
öğrenci görüşleri ile tutarlı olduğu<br />
söylenebilir. Daha önce de belirttiğimiz gibi<br />
öğrenci görüşlerine göre Japon uyruklu<br />
öğretim elemanlarının öğrenme-öğretme<br />
süreçlerinde en çok sıklıkla her zaman<br />
gösterdikleri davranış "zamanı etkili<br />
kullanma"dır.<br />
Bu soru maddesine 2 öğretim elemanı<br />
(%28) öğrenci (seviye, algılama ve öğrenme<br />
sorunları), l öğretim elemanı (%14) ortam<br />
(bina, sınıf, araç-gereç vb.), l öğretim<br />
elemanı (%14) ise iletişim sorunları<br />
biçiminde cevap vermiştir.<br />
2.5.Görüşme formunu dolduran 7<br />
Japon uyruklu öğretim elemanının tamamı<br />
(%100) doğal yöntemle Japonca öğretiminde<br />
(öğrenme-öğretme süreçlerinde) her zaman<br />
gösterdikleri davranış olarak "zamanı etkili<br />
kullanma"yı belirtmişlerdir. Bu bulgu 2.4.<br />
maddede de belirttiğimiz gibi, öğrenci<br />
görüşleri ile tutarlıdır (Bkz. Tablo 1) 2.6.Bir<br />
dersin işlenişinde en çok zorlandıkları<br />
aşamanın ne olduğuna ilişkin soruya 3<br />
öğretim elemanı (%43) "Geçiş" (Ön<br />
Açıklama), 2 öğretim elemanı (%28)<br />
"Güdüleme", 2 öğretim elemanı (%28) ise<br />
"Tekrar Güdüleme" biçiminde cevap<br />
vermiştir. 4 öğretim elemanının (57)<br />
güdüleme ve tekrar güdüleme biçiminde<br />
verdikleri cevaplar doğrultusunda, Japon<br />
uyruklu öğretim elemanlarının genelde<br />
öğrencileri güdüleme (motive etme) kaygısı<br />
içerisinde oldukları söylenebilir. Ancak bu<br />
bulgu öğrenci görüşleri ile tutarlı değildir.<br />
Şöyle ki öğrenciler Japonca öğrenmeöğretme<br />
süreçlerinde Japon uyruklu öğretim<br />
elemanlarının söz konusu davranışları<br />
(güdüleme ve tekrar güdüleme) genelde her<br />
zaman gösterdiklerini belirtmişlerdir. Diğer<br />
bir deyişle bu soru maddelerinde<br />
öğrencilerin her zaman seçeneğine verdikleri<br />
cevaplar, hiç ve arasıra seçeneklerinden daha<br />
büyük frekans göstermiştir (Bkz. Tablo 1)<br />
Bir dersin işlenişinde en çok<br />
zorlandıkları aşama ile ilgili soruya 3<br />
öğretim elemanının (%43) vermiş olduğu<br />
("geçiş") cevapların, öğrenci görüşleri ile<br />
tutarlı olduğu dikkati çekmektedir. Yani, bu<br />
soru maddelerinde öğrencilerin "hiç" ve<br />
"arasıra" seçeneklerine verdikleri cevaplar,<br />
"her zaman" seçeneğinden daha büyük bir<br />
frekans göstermiştir.<br />
BÖLÜM 4<br />
SONUÇ ve ÖNERİLER<br />
Sonuç<br />
Araştırma bulguları doğrultusunda<br />
ulaşılan bazı önemli sonuçlara maddeler<br />
halinde aşağıda yer verilmektedir;<br />
Anket uygulaması yapılan öğrenci<br />
görüşlerine göre;<br />
1-Japon uyruklu öğretim elemanlarının<br />
öğrenme-öğretme süreçlerinde "her zaman"<br />
gösterdikleri davranışlar öncelik sırası ile;<br />
zamanı etkili kullanma, sınıf içi etkili<br />
iletişimi sağlamak için sözel dili ve beden<br />
dilini kullanma ve dersi sona erdirirken<br />
öğrencileri selamlama davranışlarıdır. Doğal<br />
yöntemin en önemli özelliklerinden birisi<br />
olan ara bir dilin kullanılmamasın, Japon<br />
uyruklu öğretim elemanlarını iletişim<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80 78
DOĞAL YÖNTEMİN KULLANILDIĞI JAPONCA DERSLERİNDE ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
sağlamada beden dilini kullanmaya<br />
yönelttiği düşünülebilir.<br />
2-Japon uyruklu öğretim elemanlarının<br />
öğrenme-öğretme süreçlerinde en yüksek<br />
frekans ve katılım oranı ile "ara sıra"<br />
gösterdikleri davranış, "içeriği öğrencinin<br />
giriş davranışları ve hazır bulunuşluk<br />
düzeyini dikkate alarak işleme" davranışıdır.<br />
3-Japon uyruklu öğretim elemanlarının<br />
öğrenme-öğretme süreçlerinde en yüksek<br />
frekans ve katılım oranı ile "hiçbir zaman"<br />
göstermedikleri davranışlar, öncelik sırası ile<br />
içeriği öğrencinin giriş davranışları ve hazır<br />
bulunuşluk düzeyini dikkate alarak işleme;<br />
öğrencilere neyi, nasıl öğrenecekleri<br />
konusunda bilgi verme ve öğrencileri<br />
araştırmaya sevk etmek için ödev verme<br />
davranışlarıdır. Öğretim elemanlarının<br />
öğrenme-öğretme süreçleri de "gözden<br />
geçirme" davranışını yeterince<br />
göstermedikleri, zamanı etkili biçimde<br />
kullanmada başarılı olmalarına rağmen,<br />
öğrenme-öğretme süreçlerinin "geliştirme"<br />
aşamasında hedef kitleyi oluşturan öğrenciyi<br />
ve öğrenciye görelik ilkesini göz ardı<br />
ettikleri düşünülebilir. Yine öğrenci<br />
görüşlerine göre öğretim elemanları<br />
öğrencileri araştırmaya sevk etmek için ders<br />
bitiminden önce ödev vermekten çok, sınıf<br />
içi öğrenmeleri destekleyici ödevleri verme<br />
davranışını (Bkz. Tablo 1; 8.1. madde) daha<br />
çok sıklıkla gerekleştirmektedirler.<br />
4-İçeriği işlerken öğrenci seviyesi ve<br />
eğitim-öğretim teknolojisine en uygun araçgereç<br />
(teknoloji) ve yöntem tekniklerden<br />
yararlanma konusunda verilen cevaplar<br />
doğrultusunda Japon uyruklu öğretim<br />
elemanlarının eğitim ve öğretim teknolojisi<br />
konusunda bilişsel ve devinişsel düzeyde<br />
yeterli olmadıkları düşünülebilir.<br />
Ancak öğrencilerin Japon uyruklu<br />
öğretim elemanlarının her zaman<br />
gösterdiklerini belirttikleri davranışın<br />
"zamanı etkili biçimde kullanma" olduğu<br />
dikkate alınırsa (Bkz. 6.11.) öğretim<br />
elemanlarının içeriği işlerken öğretmenin<br />
öncelikli görevlerinden birisi olan "zaman<br />
yönetimi" konusunda oldukça başarılı<br />
oldukları ancak hedef kitle olan öğrencinin<br />
iç koşullarından çok konuları zamanında<br />
yetiştirme kaygısı içerisinde bulundukları<br />
doğal yöntemle yabancı dil öğretiminin<br />
kural ve ilkelerine (Demirel, 1999) uydukları<br />
söylenebilir<br />
5-Görüşme formu ile görüşleri alınan 7<br />
Japon öğretim elemanına göre doğal<br />
yöntemle Japonca öğretiminde en çok<br />
güçlük çektikleri değişken programın<br />
uzunluğu ve programı yetiştirme zorluğudur.<br />
Yine öğretim elemanlarının tamamına göre<br />
Japonca derslerinde her zaman gösterdikleri<br />
davranış zamanı etkili kullanma, 4" ne göre<br />
(%57) bir dersin işlenişinde en çok<br />
zorlandıkları aşama güdüleme ve tekrar<br />
güdüleme aşamalarıdır. Bu bulgu öğrenci<br />
görüşleri ile tutarlı olmasa da, Japonca<br />
derslerinde "zamanı etkili kullanma"<br />
davranışının Japon öğretim elemanlarınca<br />
her zaman gösterildiği konusunda öğrenci ve<br />
öğretim elemanlarının aynı görüşte oldukları<br />
saptanmıştır.<br />
Öneriler<br />
l-Japon dilinin Kanji adı verilen<br />
alfabeyle ifade edilmesinden kaynaklanan<br />
özel durumu itibariyle, öğrenciyi<br />
araştırmaya sevk edecek ödevlerin<br />
verilmediği düşünülse de, hazırlık ve birinci<br />
sınıfta öğretilmekte olan sembol sayısını<br />
artırmak yoluna gidilebilir. Bunun için,<br />
Japonca ve Japon Dili konusunda uzman<br />
Türk öğretim elemanlarının en kısa sürede<br />
yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu yolla, Japon<br />
uyruklu öğretim elemanlarının bir kelimeyi<br />
ya da bir cümle kalıbını öğretmek için<br />
harcadıkları zaman ve enerji düşünülürse<br />
Türk öğretim elemanlarıyla ortak<br />
yürütülecek olan eğitim ile hazırlık ve<br />
birinci sınıfta verilecek Japonca bilgisi ve<br />
seviyesi daha iyi bir duruma gelecektir.<br />
2-Doğal yöntemin uygulanmasında<br />
yabancı öğretmen bulma konusunda sorunlar<br />
çıktığından Japonca öğretimi konusunda<br />
Türk öğretim elemanlarının yetiştirilmesi<br />
için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.<br />
3-Japonca’yı öğretmek amacı ile<br />
Türkiye'ye gelen Japon uyruklu öğretim<br />
elemanlarına Türkiye'de bulundukları süre<br />
boyunca Türkçe kursu verilmelidir.<br />
79<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80
Yrd.Doç.Dr.Salih USUN<br />
4-Doğal yöntemin sınırlılıkları dolayısı<br />
ile Japonca öğretiminde diğer yabancı dil<br />
öğretim yöntemlerinin etkililiği konusunda<br />
da araştırmalar yapılmalıdır.<br />
KAYNAKÇA<br />
Alkan, C ve Kurt. M. (1998) Özel Öğretim Yöntemleri: Disiplinlerin Öğretim Teknolojisi. Anı Yayıncılık,<br />
Ankara:<br />
Arnall, Gail. C. Innovations in Foreign Language, (1992)<strong>Education</strong> EDRS Price MFO/PCOZ, Plus Pustage,<br />
Cornwell, S ve Sugino, T." (1996).OnJALT96. Crossing Borders. Proceedings <strong>of</strong> the Annual JALT.<br />
International Conference on Language Teaching and Learning. 23 rd. Hiroshima. Japan.<br />
Demirel, Özcan. (l999).İlköğretim Okullarında Yabancı Dil Öğretimi M.E.B.Yayınları:3231, İstanbul:<br />
Nagaho, Sumio. (1995) İlk Kez Yabancıya Japonca Öğretecekler için Japonca Doğal Yöntem. ISBN4-<br />
87138-059-9 c0081 P1545E, Tokyo,<br />
Nunan, David. (1998) Language Teaching Methodology (A textbook for teachers) Printed in Great Britain by<br />
Redvvood Books. Trowbridge:<br />
Oğuzkan, Ferhan. (1993). <strong>Eğitim</strong> Terimleri Sözlüğü. Emel Matbaacılık, Ankara:<br />
Takayuki, Tomita. (1993) Doğal Yöntem El Kitabı , ISBN4-89358-232I,c308,Tokyo: Terada, Kazuko ve<br />
diğerleri. (1999)Japoncanın Öğretimi. ISBN4-87234-9156,cOOSl,Tokyo:<br />
-Toney, Terry. (1984) "Curriçulum and Syllabus Design in ELT. Report on the Dunford House Seminar.<br />
U.K.July, 16-26,<br />
Walling, Dunavan. (1993). English as a Second Language, 25 Questions Phi. Delta Kappapo Box.<br />
785,Bloomington.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80 80
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88<br />
EĞİTİCİ GELİŞİM PROGRAMLARI: DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP<br />
FAKÜLTESİ DENEYİMİ<br />
(Faculty Development Programs: Dokuz Eylül University School <strong>of</strong> Medicine Experience)<br />
Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL *<br />
(Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i Kurulu adına)<br />
ÖZ:<br />
Bu makalede Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong>’nde sürdürülen eğitici gelişim programlarının<br />
amacı, kapsamı ve yöntemi sunulmaktadır. Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong>’nde eğitici gelişim<br />
programları Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i Kurulu tarafından sürdürülmektedir. Eğitici gelişim programları, dörder günlük<br />
<strong>Eğitim</strong> Becerileri ve Probleme Dayalı Öğrenim kursları şeklinde iki aşamalı olarak organize edilmiştir. <strong>Eğitim</strong><br />
Becerileri kursu 27 kez, Probleme Dayalı Öğrenim kursları 44 kez uygulanmıştır. 1997-2000 yılları arasında<br />
%37.0’si diğer tıp fakültelerinden olmak üzere toplam 424 kişi <strong>Eğitim</strong> Becerileri kursuna katılmıştır. 1997-2002<br />
yılları arasında 587 kişi Probleme Dayalı Öğrenim kurslarına katılmıştır. Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp<br />
<strong>Fakültesi</strong>nde Probleme Dayalı Öğrenim kursları ve hizmet içi diğer eğitim etkinlikleri devam etmekte ve eğitim<br />
yönlendiricilerine yönelik ileri düzeyde kurslar planlanmaktadır.<br />
Anahtar sözcükler: Eğitici gelişim programı, Probleme Dayalı Öğrenim (PDÖ), eğitim yönlendiricisi<br />
ABSTRACT:<br />
This paper describes the goals, contents, methods <strong>of</strong> Dokuz Eylül School <strong>of</strong> Medicine. In Dokuz Eylül<br />
School <strong>of</strong> Medicine faculty development programs have being carried out by Trainers’ Training Committee.<br />
Faculty Development program was organized as two consecutive courses on “Training Skills Course” and<br />
“Problem-based Learning Course”. Each course lasted four days. Training Skills Courses and Problem-based<br />
Learning Courses were carried out 27 and 44 times respectively. A total <strong>of</strong> 424 teachers, 37.0% <strong>of</strong> whom were<br />
from other medical faculties attended to Training Skills Course between 1997-2000. A total <strong>of</strong> 587 teachers<br />
attended to Problem-based Learning course between 1997-2002. In Dokuz Eylül School <strong>of</strong> Medicine Problembased<br />
Learning courses and the other continuining education programs are being carried on and new courses on<br />
advanced tutoring skills are being planned for the near future.<br />
Key words: Faculty development program, Problem-based Learning (PBL), tutor<br />
GİRİŞ<br />
Dünyada eğitimde hız kazanan<br />
değişim ve gelişmelerin gereklerini yerine<br />
getirmek amacıyla tıp fakülteleri için yeni<br />
eğitim stratejileri belirleme zorunluluğu<br />
ortaya çıkmıştır. Klasik eğitim yöntemleri<br />
yerini öğrenci merkezli, probleme dayalı,<br />
entegre, topluma dayalı, sistematik ve<br />
bilimsel araştırmalara, kanıtlara dayalı ve<br />
öğrencileri yaşam boyu öğrenmeye<br />
hazırlamayı hedefleyen bir eğitim<br />
yaklaşımına bırakmaya başlamıştır<br />
(Harden,1986:20;Harden,Davis,<br />
Crosby,1997:31; Harden et al.,2000:34).<br />
Tıp eğitimindeki yenilik ve gelişmelere<br />
paralel olarak fakültelerde eğitim programı<br />
değişimi ve eğiticilerin eğitimine yönelik<br />
çalışmalar yoğunluk kazanmıştır. Dünya Tıp<br />
<strong>Eğitim</strong>i Birliği’nin 1988 Edinburgh<br />
bildirgesinde ve izleyen uluslar arası tıp<br />
eğitimi konferanslarında eğiticilerin<br />
eğitiminin önemine dikkat çekilmiştir. Tıp<br />
fakültelerinde eğiticilerin eğitsel<br />
sorumluluklarına araştırma ve hizmete göre<br />
daha az önem verildiği, eğitim becerilerinin<br />
geliştirilmesinin tıp eğitiminin geliştirilmesi<br />
için temel koşul olduğu ve eğitsel etkinliklerin<br />
ödüllendirilmesi, eğitime ilişkin yeterlilik<br />
ölçütlerinin tanımlanmasının gerekli olduğu<br />
belirtilmiştir. Eğiticilerin eğitim yöntemleri<br />
konusunda eğitilmeleri amacıyla eğitici<br />
gelişim programlarının düzenlenmesi<br />
* Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> Tıp <strong>Eğitim</strong>i Anabilim Dalı bmusal@deu.edu.tr<br />
**Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i Kurulu: Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL, Pr<strong>of</strong>.Dr.Hakan ABACIOĞLU, Pr<strong>of</strong>.Dr.Neşe<br />
ATABEY, Pr<strong>of</strong>.Dr.Oğuz DİCLE, Pr<strong>of</strong>.Dr.Sülen SARIOĞLU, Doç.Dr.Elif AKALIN, Yrd.Doç.Dr.Oğuz KILINÇ, Pr<strong>of</strong>.Dr.Adil ESEN,<br />
Pr<strong>of</strong>.Dr.Hasan ÖZKAN
Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL<br />
önerilmiştir (The Edinburgh Decleration,<br />
1988; Colles,1993:69; Barbero,1995:29).<br />
Özellikle eğitim programı reformu<br />
sürecine giren fakültelerde eğitici gelişim<br />
gelişim programlarının bu değişim<br />
sürecinin bir parçası olması gerektiği<br />
düşünülmektedir (Goldman,1982:57;<br />
Henley,<br />
Magelsen,1990:65;<br />
Evans,1995:70; Sachdeva,2000:75).<br />
Bu yazıda Tıp <strong>Eğitim</strong>inde eğitici<br />
gelişim programlarına ilişkin literatür<br />
bilgisinin ardından Dokuz Eylül<br />
<strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong>nde uygulanan<br />
programların sunulması amaçlanmıştır.<br />
TIP EĞİTİMİNDE EĞİTİCİ<br />
GELİŞİM PROGRAMLARI:<br />
Günümüz gereksinimlerine göre<br />
planlanan ve uygulanan eğitici gelişim<br />
programlarının hedefleri, kapsamı ve<br />
yöntemleri farklılıklar göstermektedir.<br />
Bazı eğitici gelişim programlarının<br />
tanımlanan amaçları; Eğiticilerin eğitim<br />
bilgi ve becerilerinin gelişmesi ve eğitim<br />
programlarına katkılarının artması, tıp<br />
eğitimi ve sağlık hizmetlerindeki<br />
değişimlere yanıt vermesi, önceki<br />
deneyimlerin üzerine yapılandırılması ve<br />
eğiticilerinin gelişen/değişen rollerine<br />
uyumlarını sağlayabilmesi olarak<br />
özetlenebilir (Rubeck, Witzke,1998:73;<br />
Steinert,2000:22):<br />
Yukarıda tanımlanan amaçlar<br />
doğrultusunda eğitici gelişim<br />
programlarının kapsamında da<br />
değişiklikler görülmektedir. Eğiticilerin<br />
daha iyi sunum yapmaları, küçük grup<br />
çalışmalarını kolaylaştırmaları amacıyla<br />
uygulanan tekniğe yönelik daha dar<br />
kapsamlı programların yanı sıra,<br />
fakültelerdeki değişim sürecinin, eğitim<br />
felsefesinin ve hedeflerinin paylaşılması,<br />
geliştirilmesi, eğitici, öğrenci rollerinin ve<br />
eğitim programı gelişim sürecinin<br />
irdelenmesine yönelik programlar da<br />
yürütülmektedir (Rubeck, Witzke,1998:73;<br />
Steinert,2000:22):<br />
İlgili kaynaklar incelendiğinde<br />
eğitim programı reformu/revizyonu<br />
gerçekleştirmeksizin eğitici gelişim<br />
programları değişimin temel bir bileşeni<br />
olarak gündeme gelmektedir. Eğitici<br />
programı uygulayan fakülte sayısının oldukça<br />
az sayıda olduğu, değişim sürecine giren<br />
fakültelerin hemen tümünde eğitici gelişim<br />
programlarının uygulandığı göze<br />
çarpmaktadır. Köklü bir değişim söz konusu<br />
olduğunda, örneğin eğitime bakışta yeni bir<br />
felsefe, yeni bir düşünce sistematiği ve<br />
yöntemler gündeme geldiğinde eğiticilerin bu<br />
değişimi tehdit edici bir etken olarak<br />
görmemeleri için bilgilendirilmeleri ve<br />
katılımlarının sağlanmasının gerektiği ve<br />
eğitici gelişim programlarının önem kazandığı<br />
belirtilmektedir. Probleme Dayalı Öğrenim<br />
(PDÖ) programı uygulamaya başlayan bazı<br />
fakültelerde eğitici gelişim programlarının,<br />
olabildiğince fazla sayıda öğretim üyesine<br />
ulaşmak ve kişileri sürece katılım konusunda<br />
cesaretlendirerek PDÖ yöntemi ve felsefesini<br />
anlayabilmeleri amacıyla uygulandığı<br />
belirtilmektedir (Holmes, Kaufman,1994:28;<br />
Branda, Sciarra,1995:8; Wetzel,1995:3;<br />
Evans, Taylor,1996:30; Irby,1996:1;<br />
Roebertsen, Schreurs,1998; Schreurs,<br />
Roebertsen, Bouhuijs,1998;).<br />
Eğiticilerin eğitimi amacıyla; uzman<br />
kişi veya ekiplerin eğitim vermek üzere davet<br />
edilmesi, dış gözlemciler tarafından izlenmek<br />
ve değerlendirilmek, diğer fakültelerin<br />
incelenmesi, eğitim programlarına katılım,<br />
bireysel gelişme, fakültenin eğitici gelişim<br />
ekibinin etkinlikleri (workshop, seminer, kısa<br />
kurslar, gözlem, danışmanlık)<br />
kullanılmaktadır (Holmes, Kaufman, 1994:28;<br />
Branda, Sciarra, 1995:8; Wetzel, 1995:3;<br />
Evans, Taylor, 1996:30; Roebertsen,<br />
Schreurs,1998; Schreurs, Roebertsen,<br />
Bouhuijs, 1998;).<br />
Eğiticilerin eğitimi sürecinde<br />
uygulanması önerilen ve Weimer tarafından<br />
tanımlanan beş temel basamak aşağıda<br />
sunulmuştur (Roebertsen, Schreurs,1998):<br />
1.Eğiticilerin kendi eğitici özelliklerini<br />
gözden geçirmeleri: Eğiticilerin sunumlar,<br />
eğitim yönlendiriciliği gibi çeşitli eğitim<br />
etkinliklerindeki davranışlarının farkına<br />
varmaları amacıyla kendilerini gözlemleme ve<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88 82
EĞİTİCİ GELİŞİM PROGRAMLARI: DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DENEYİMİ<br />
yansıtmaları şeklindeki etkinlikler<br />
önerilmektedir. Bu amaçla kişilerin eğitim<br />
etkinlikleri sırasında video banda<br />
kaydedilmesi, kendilerini izlemeleri ve<br />
ardından değerlendirmeleri sağlanabilir.<br />
2.Diğer kişilerin düşüncelerinin<br />
dikkate alınması: <strong>Eğitim</strong> emek gerektiren<br />
bir süreç olduğu için kişilerin kendilerini<br />
tarafsız şekilde değerlendirmelerinin güç<br />
olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle diğer<br />
eğiticiler ve öğrencilerin görüş ve<br />
düşüncelerinden<br />
yararlanmaları<br />
önerilmektedir. Diğer eğiticilerin,<br />
eğiticinin eğitim etkinliklerini<br />
gözlemleyerek yaklaşım ve kullanılan<br />
yöntemlere ilişkin yaptıkları<br />
değerlendirmeler ve öğrenci geri<br />
bildirimleri kullanılabilir.<br />
3.Değişiklikler hakkında karar<br />
verilmesi: Eğiticilerin kendi özelliklerini<br />
gözden geçirerek, meslektaşları ve<br />
öğrencilerden gelen geri bildirimleri<br />
değerlendirerek neyi ve nasıl<br />
değiştireceklerine karar vermeleri<br />
gerekmektedir.<br />
4.Uygulama: Eğiticiler karar<br />
verdikleri değişiklikleri yerine getirme<br />
planları yapmalıdırlar.<br />
5.Değişikliklerin değerlendirilmesi:<br />
Değişikliklerin değerlendirilebilmesi<br />
amacıyla video kayıtlar incelenebilir, diğer<br />
eğiticilerin<br />
gözlemlerinden,<br />
değerlendirmelerinden ve öğrenci geri<br />
bildirimlerinden yararlanılabilir.<br />
PDÖ programı uygulayan<br />
fakültelerde eğiticiler, eğitim<br />
yönlendiriciliği, senaryo yazarlığı, sunum<br />
yapma, beceri eğitiminde yetiştiricilik gibi<br />
çok farklı roller üstlenmektedirler. <strong>Eğitim</strong><br />
yönlendiricilerinin PDÖ oturumlarında<br />
öğrencileri bilgi sınırına getirici sorular<br />
sorma, problemle ilişkili temel ve klinik<br />
bilgilerin öğrenilmesine yönelik öğrenme<br />
hedeflerinin çıkarılmasını kolaylaştırma,<br />
grup dinamiklerini gözlemleme ve<br />
kolaylaştırma gibi işlevleri vardır.<br />
Eğiticinin öğrenme sürecinde kontrolü<br />
ağırlıklı olarak öğrenciye veren öğrenci<br />
merkezli öğrenimi benimsemesi<br />
gerekmektedir. PDÖ programında öğrenciler<br />
öğrenme hedeflerini eğitim yönlendiricisinin<br />
küçük yönlendirmeleriyle kendileri belirlerler<br />
ve kendi öğrenme hızlarını ayarlarlar. <strong>Eğitim</strong><br />
yönlendiricisi olmak pek çok eğitici için<br />
değişim gerektirir. Eğiticilerin bu<br />
rollere/değişime hazırlanabilmesi amacıyla<br />
PDÖ programı uygulayan Mc Master,<br />
Maastricht, Dalhousie, Harvard, Toronto, Ben<br />
Gurion gibi tıp fakültelerinde eğiticilere<br />
yönelik eğitim programları uygulanmaya<br />
başlanmıştır (Holmes, Kaufman,1994:28;<br />
Branda, Sciarra,1995:8; Mann, Kaufman,<br />
1995:29; Nayer,1995:7; Wetzel,1995:3;<br />
Evans, Taylor,1996:30; Roebertsen,<br />
Schreurs,1998; Schreurs, Roebertsen,<br />
Bouhuijs,1998; Wilkerson, Irby,1998:73;<br />
Benor, 2000:22) .<br />
Eğitici gelişim programlarına ilişkin<br />
çok sayıda makaleye rastlanmasına karşın<br />
programların etkinliğine yönelik araştırma<br />
sayısının çok az olduğu görülmektedir. Bu<br />
çalışmaların çoğunun katılımcı<br />
hoşnutluğu/doyumunu değerlendirme<br />
kapsamında kaldığı, bilişsel öğrenme ve<br />
performansa yönelik etkilerin araştırıldığı<br />
çalışmaların çok az olduğu anlaşılmaktadır.<br />
Programların uzun süreli etkilerini araştıran<br />
araştırma sayısının yok denecek kadar az<br />
olduğu belirtilmektedir. Kontrol ve<br />
karşılaştırma gruplarının oluşturulmasındaki<br />
güçlükler, örneklem gruplarının küçük olması,<br />
eğiticilerin<br />
performanslarının<br />
değerlendirilmesindeki sorunlar eğitici gelişim<br />
programlarının değerlendirilmesindeki başlıca<br />
güçlükler olarak tanımlanmaktadır (Rubeck,<br />
Witzke,1998:73, Steinert,2000:22).<br />
<strong>Eğitim</strong> programlarına yönelik olarak<br />
katılımcıların sözlü ve yazılı geri<br />
bildirimlerinin alınmasının programların<br />
geliştirilebilmesi açısından gerekli olduğu<br />
belirtilmektedir.<br />
Katılımcıların<br />
performanslarındaki<br />
değişimin<br />
değerlendirilmesi amacıyla çeşitli kantitatif<br />
ve kalitatif yöntemler önerilmektedir (Bar<strong>of</strong>fio<br />
et al.,1999:74; Hewson, Copeland,1999:74;<br />
Marks,1999:74).<br />
83<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88
Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL<br />
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİ-<br />
TESİ TIP FAKÜLTESİ’NDE EĞİTİCİ<br />
GELİŞİM PROGRAMLARI:<br />
Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp<br />
<strong>Fakültesi</strong>’nde 1996 yılında başlatılan PDÖ<br />
programına geçiş çalışmaları kapsamında<br />
eğitici gelişim programlarının gerekliliği<br />
gündeme gelmiştir. Bu amaçla yurt içi ve<br />
dışından konuk eğiticilerin uyguladıkları<br />
çeşitli eğitim programları, panel ve<br />
konferanslarla sağlanan yoğun bilgi<br />
akışının yanı sıra, öğretim üyeleri literatür<br />
araştırarak, yurt dışı gözlemlerini<br />
paylaşarak bilgi birikimi sağlamışlardır.<br />
Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong><br />
Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i Kurulu tarafından ilk<br />
aşamada temel eğitim becerisi kazanımına<br />
yönelik olarak <strong>Eğitim</strong> Becerileri Kurs<br />
Programları düzenlenmiştir (Musal,<br />
Sarıoğlu, Yemişcigil,1999:13). Aktif<br />
eğitim felsefesi, katılımcı eğitim<br />
yöntemleri, yeterliliğe dayalı eğitim<br />
ilkeleri, değerlendirme ilke ve yöntemleri<br />
ve grup dinamiklerine ilişkin bilgi ve<br />
beceri elde edilmesini hedefleyen 27 kurs<br />
programıyla %37.0’si fakülte dışından<br />
olmak üzere 424 kişiye ulaşılmıştır.<br />
İkinci aşama olarak 1997-98<br />
eğitim yılında Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong><br />
Tıp <strong>Fakültesi</strong>nde PDÖ programının<br />
uygulanması nedeniyle PDÖ kursları<br />
planlanmış ve uygulamaya başlanmıştır<br />
(Musal et al., 2002). 1997-2002 yılları<br />
arasında 44 kurs programıyla %40.7’si<br />
fakülte dışından olmak üzere 587 kişiye<br />
ulaşılmıştır.<br />
Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp<br />
<strong>Fakültesi</strong> bünyesinde Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i<br />
Kurulu etkinliği şeklinde sürdürülen kurs<br />
programlarına ilişkin bilgi aşağıda<br />
sunulmuştur:<br />
EĞİTİM BECERİLERİ KURS<br />
PROGRAMI:<br />
<strong>Eğitim</strong> Becerileri Kurs Programı,<br />
Johns Hopkins <strong>Üniversitesi</strong> ve Sağlık<br />
Bakanlığı işbirliğiyle 1993 yılından bu<br />
yana ortaklaşa yürütülen eğitici eğitimi<br />
programlarında eğitim alan ve daha sonra<br />
projede uzman eğitici olarak çalışan kişi<br />
(BM) tarafından proje kapsamında sürdürülen<br />
eğitim içeriğinden yararlanılarak fakülte<br />
gereksinimlerine göre planlanmıştır. Dört kurs<br />
programı, programı hazırlayan eğitici ve adı<br />
geçen projede eğitici olarak çalışan iki konuk<br />
öğretim üyesi tarafından uygulanmıştır. Daha<br />
sonra Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp<br />
<strong>Fakültesi</strong>nden bu kurs programlarına katılan<br />
iki eğiticiyle birlikte üç kişilik bir ekip<br />
tarafından programlar sürdürülmüştür.<br />
<strong>Eğitim</strong> Becerileri kurslarının amacı<br />
katılımcıların eğitim becerileri konusunda<br />
yeterlilik kazanmaları olup, aktif eğitim<br />
felsefesi, eğitim terminolojisine giriş, olumlu<br />
eğitim ortamı sağlama, görsel işitsel araçların<br />
etkin kullanımı, katılımcı eğitim yöntemleri,<br />
küçük grup çalışmalarının kolaylaştırılması,<br />
büyük gruplarda katılımcı eğitim<br />
yöntemlerinin kullanımı, klinik eğitimde<br />
gösterim ve yetiştiricilik ilkeleri,<br />
değerlendirme ilke ve yöntemleri, bilgi ve<br />
beceriye dayalı değerlendirme gereçlerinin<br />
hazırlanması, grup dinamikleri, sunum planı<br />
gibi konuları içermektedir. Bu kursların<br />
fakülte öğretim üyelerini PDÖ programına<br />
geçiş sürecine hazırlama açısından yarar<br />
sağladığı düşünülmektedir.<br />
Dört günlük programın ilk günü<br />
tanışma ve beklentilerin belirlenmesi ile<br />
başlamakta, ardından kursun amaç ve öğrenim<br />
hedefleri ile beklentiler karşılaştırılarak kurs<br />
programının çerçevesi netleştirilmektedir.<br />
Kursta yer alan konu başlıkları ile ilgili<br />
sorulardan oluşan kurs öncesi soru formu isim<br />
belirtmeksizin doldurularak toplanmakta, kurs<br />
öncesi grup performans çizelgesinde sorulara<br />
verilen doğru yanıtlar işaretlenerek kuramsal<br />
açıdan hangi konuların desteklenmesi<br />
gerektiği, hangi konulara daha az süre<br />
ayrılması gerektiği grupla paylaşılmaktadır.<br />
Kurs programında yer alan konu<br />
başlıklarıyla ilgili bilgi aşağıda sunulmuştur :<br />
Klinik eğitime yaklaşım: Tıp<br />
eğitiminin amacı, ilkeleri, aktif eğitim<br />
felsefesi, beceri eğitimi ile ilgili temel<br />
kavramlar, aktif eğitimde eğitici ve öğrenci<br />
rolü tartışılmış, ayrıca konu içinde yer alan<br />
kavramlarla ilgili küçük grup çalışması<br />
uygulanmıştır.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88 84
EĞİTİCİ GELİŞİM PROGRAMLARI: DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DENEYİMİ<br />
Olumlu eğitim ortamı:<br />
Yetişkinlerin öğrenme prensipleri ve<br />
beklentileri, sözlü, sözsüz iletişim<br />
teknikleri, geri bildirim ve ilkeleri,<br />
eğiticinin eğitim öncesi yapması gereken<br />
ön hazırlıklar ve eğitim ortamını olumlu<br />
bir şekilde sürdürebilmesi için eğitim sırası<br />
ve sonrasında uygulaması, dikkat etmesi<br />
gereken noktalara ilişkin öneriler gözden<br />
geçirilmiştir.<br />
Görsel işitsel araçların kullanımı:<br />
Saydam, slayt, yazı tahtası hazırlama<br />
teknikleri ve kullanımına ilişkin öneriler<br />
tartışılmış ve küçük grup çalışması<br />
uygulanmıştır.<br />
Katılımcı eğitim yöntemleri: Bir<br />
sunumun giriş, gövde, özet bölümünde<br />
kullanılabilecek katılımcı yöntemler, soru<br />
sorma teknikleri, küçük grup<br />
çalışmalarının kullanımı, büyük sınıflarda<br />
katılımcı yöntemlerin uygulanmasına<br />
ilişkin öneriler gözden geçirilmiştir.<br />
Sunuma farklı giriş yöntemlerinin<br />
(canlandırma, beyin fırtınası, olgu<br />
çalışması vb.) ve farklı özet yöntemlerinin<br />
kullanıldığı grup çalışmaları uygulanmıştır.<br />
Değerlendirme ilkeleri ve<br />
gereçlerinin kullanımı: Değerlendirme<br />
ilkeleri ve yöntemleri, bilgi ve beceriye<br />
dayalı değerlendirme gereçlerinin<br />
hazırlanması konuları tartışılmış ve beceri<br />
eğitiminde kullanılan eğitim rehberlerinin<br />
hazırlanmasına ilişkin grup çalışması<br />
uygulanmıştır.<br />
Demonstrasyon ve klinik eğitimde<br />
yetiştiricilik: Bir becerinin etkin şekilde<br />
gösterimi, model kullanmanın önemi,<br />
beceri eğitiminin ilkeleri gözden<br />
geçirilmiş, bir becerinin gösterimi ve<br />
uygulatılması ile ilgili grup çalışması<br />
uygulanmıştır.<br />
Grup dinamikleri: <strong>Eğitim</strong><br />
gruplarında gözlenebilen içerik ve sürece<br />
ilişkin davranış biçimleri tartışılmış ve bu<br />
amaca yönelik uygulama yapılmıştır.<br />
Sunum planı: Etkin bir sunumun<br />
hazırlanmasında göz önüne alınması<br />
gereken noktalar, sunum planının<br />
hazırlanması ve eğitici notlarının<br />
kullanımına ilişkin önerilerin ardından<br />
katılımcılar ikili veya üçlü gruplara bölünerek<br />
katılımcı bir sunum planı hazırlamışlardır.<br />
Kursun son gününde grup sunumları ve<br />
sunumların değerlendirilmesi yer almıştır.<br />
Gruplar 20 dakikalık süreyi aralarında<br />
bölüşerek istedikleri bir konuyu katılımcı<br />
yöntemler kullanarak sunmuşlardır. Grup<br />
sunumlarının ardından, sunum sırasında amaç<br />
ve öğrenim hedeflerinin açıklanması giriş,<br />
gövde ve özet bölümünde çeşitli, katılımcı<br />
yöntemlerin kullanılması, içeriğin amaç ve<br />
öğrenim hedeflerine uygun ve anlaşılır olması,<br />
görsel işitsel araçların kullanımı, sözlü, sözsüz<br />
iletişim tekniklerinin kullanımı ile ilgili<br />
olarak sunum grubuna eğitici ve katılımcılar<br />
tarafından sözlü geri bildirim verilmiştir.<br />
Sunum yapan her birey için ayrıca yazılı geri<br />
bildirim toplanmıştır.<br />
Kurs içeriğinde sürdürülen kuramsal<br />
konuların olabildiğince katılımcı yöntemlerle<br />
uygulanmasına özen gösterilmiş, beceride<br />
yeterliliğe ulaşılması amacıyla grup<br />
çalışmaları uygulanmıştır. Sabah ve öğleden<br />
sonraki bölümlerin öncesinde ve grubun<br />
gereksinimi olduğunda aralarda grup<br />
iletişimini güçlendirme, ortamı rahatlatma ve<br />
enerjiyi artırmaya yönelik çeşitli ısınma<br />
egzersizleri kullanılmıştır. Bölüm sonlarında<br />
eğitici görevini üstlenen kişiler için<br />
katılımcılardan yazılı geri bildirim alınmıştır.<br />
Eğiticilerin gelişimi açısından geri bildirim<br />
formlarının son derece yarar sağladığı<br />
düşünülmektedir. Her günün sonunda günün<br />
eğiticiler, katılımcılar ve eğitim açılarından<br />
değerlendirilmesi sağlanarak programın<br />
gereksinimlere göre şekillenmesi<br />
hedeflenmiştir. Kurs bitiminde konu başlıkları<br />
ve kursun geneliyle ilgili yararlanım<br />
düzeyleri, görüş ve önerilerin belirlenmesi<br />
amacıyla yazılı ve sözlü geri bildirim<br />
alınmıştır. Katılımcıların %93.0’ü kurs<br />
programını çok yararlı, %7.0’si çok yararlı<br />
bulduklarını belirtmişlerdir.<br />
PDÖ KURS PROGRAMI:<br />
1997-1998 öğretim yılında PDÖ<br />
programının yürürlüğe girmesiyle birlikte<br />
eğitim yönlendiricilerine yönelik ikinci kurs<br />
programı gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bu<br />
85<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88
Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL<br />
amaçla fakülte öğretim üyeleri arasından<br />
seçilen kuram ve uygulamaya ilişkin<br />
birikimi olan öğretim üyelerinden oluşan<br />
bir ekiple dört günlük kurs programı<br />
başlatılmıştır.<br />
Bu program, PDÖ tanım, ilke ve<br />
basamakları, grup dinamikleri,<br />
değerlendirme ilkeleri ve gereçleri, senaryo<br />
yazımı ve PDÖ uygulamalarını<br />
içermektedir.<br />
Kursun ilk günü, tanışma,<br />
beklentilerin belirlenmesi, amaç ve<br />
öğrenim hedeflerinin netleştirilmesinden<br />
sonra kurs içeriğine yönelik olarak<br />
hazırlanan kurs öncesi soru formu isim<br />
belirtmeksizin uygulanmıştır. Kurs öncesi<br />
soru formuyla grubun genel performansı<br />
belirlenerek, katılımcılarla paylaşılmış ve<br />
kurs ekibi tarafından grubun gereksinim<br />
düzeyine göre programının içeriğine ilişkin<br />
düzenlemeler yapılmıştır .<br />
İlk gün PDÖ tanım ve ilkeleri,<br />
eğitici ve öğrenci rolü, PDÖ basamakları<br />
işlenmiştir. Kurstan bir gün önce<br />
katılımcılar Dönem I, II veya III<br />
öğrencilerinin PDÖ oturumlarına gözlemci<br />
olarak katılmışlardır. Sunumlar,<br />
katılımcıların gözlemlerine ilişkin soru ve<br />
katkılarıyla zenginleştirilmiştir.<br />
Grup dinamikleri başlıklı bölümde,<br />
gruplarda gözlenebilen davranışlar<br />
örneklenmiş, eğitim grubunun gelişim<br />
evreleri tartışılmış ve her PDÖ<br />
canlandırmasının ardından grup<br />
dinamiklerine ilişkin değerlendirmeler<br />
yapılmıştır.<br />
Değerlendirme başlıklı bölümde,<br />
PDÖ’de geri bildirim ve değerlendirme<br />
ilke ve yöntemleri gözden geçirilmiş ve<br />
PDÖ gruplarındaki öğrencilerin belli<br />
başlıklarda değerlendirilmesine ilişkin<br />
grup çalışmaları yapılmış, Dokuz Eylül<br />
Üniversite Tıp <strong>Fakültesi</strong>nde kullanılan<br />
öğrenci ve eğitim yönlendiricisi<br />
değerlendirme formları tanıtılmıştır.<br />
Senaryo yazım ilkeleri ve<br />
yöntemleri tartışıldıktan sonra senaryo<br />
yazımı amaçlı grup çalışması<br />
uygulanmıştır. Katılımcılar belirlenen<br />
amaç ve öğrenim hedeflerine yönelik senaryo<br />
hazırlamış ve sunarak tartışmışlardır.<br />
PDÖ uygulamaları için katılımcılar iki<br />
gruba bölünmüş ve gruplar sırayla eğitim<br />
yönlendiricisi ve öğrenci rolünü üstlenerek<br />
kurs için hazırlanan iki senaryo<br />
canlandırılmıştır. Sabah ilk grup eğitim<br />
yönlendiricisi, ikinci grup öğrenci rolünü<br />
üstlenmiş, öğleden sonra grupların rolleri<br />
değişmiştir. <strong>Eğitim</strong> yönlendiriciliği bir oturum<br />
boyunca grup üyeleri arasında sırayla<br />
değişmiş, grup üyelerinden biri eğitim<br />
yönlendiriciliği yaparken diğerleri kurs<br />
programında eğitici ekipte görev alan<br />
deneyimli bir eğitim yönlendiricisinden geri<br />
bildirim almıştır. Bu şekilde eğiticilere eğitim<br />
yönlendiricisi ve öğrencinin rolü, görevi ve<br />
duygulanımlarını yaşama olanağı sağlanmıştır.<br />
Oturumlar bittikten sonra içerik ve sürece<br />
ilişkin tartışma başlatılmış, bu şekilde yöntem<br />
ve grup dinamiklerinin gözlemine ilişkin<br />
paylaşımlar sağlanmıştır. Kursun son günü<br />
sabahı katılımcılar Dönem I, II veya III<br />
öğrencilerinin PDÖ oturumlarına gözlemci<br />
olarak katılmış ve bu oturumlar öğleden sonra<br />
içerik ve süreç yönünden büyük grupta<br />
tartışılmıştır. Kurs sonunda, kurs programına<br />
ilişkin sözlü geribildirim ve yazılı<br />
geribildirim alınmıştır. Katılımcıların<br />
%92.0’si PDÖ kurslarını çok yararlı, %8.0’i<br />
yararlı bulduklarını belirtmişlerdir. Kursun<br />
amacına ulaşması, beklentilerin karşılanması,<br />
eğitim gereç ve yöntemlerinin kullanımı,<br />
eğiticilerle iletişim ve organizasyonu gibi<br />
farklı boyutlara 1 ile 5 (1: en az, 5: en çok)<br />
arasında puan vermeleri istenmiştir. Farklı<br />
boyutlara ilişkin katılımcıların verdikleri<br />
puanların ortalaması 5 üzerinden 4.4 ile 4.8<br />
arasında değişmektedir.<br />
Sonuç olarak <strong>Eğitim</strong> Becerileri Kurs<br />
programıyla PDÖ programına geçişte<br />
eğiticilerin sahip olması gereken temel bilgi<br />
ve becerilere ulaşılması hedeflenmiştir. Bu<br />
kurslara katılan öğretim üyelerine ikinci<br />
aşama olarak Probleme Dayalı Öğrenim<br />
Kursları başlatılmıştır. Bu kurslarla PDÖ<br />
ilkeleri ve yöntemine ilişkin kuramsal bilginin<br />
yanı sıra, PDÖ canlandırmalarıyla beceri<br />
kazanımı da hedeflenmiştir. <strong>Eğitim</strong><br />
gruplarında gözlenebilen içerik ve süreklilik<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88 86
EĞİTİCİ GELİŞİM PROGRAMLARI: DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DENEYİMİ<br />
davranışları daha yoğun biçimde ele<br />
alınmış, eğiticinin gözlemle elde<br />
edebileceği veriler, bu verilerin birey ve<br />
gruplara etkisi, eğitim gruplarının evreleri<br />
ve eğitici için önerilen yaklaşımlar<br />
tartışılmıştır. Bu tartışmaların büyük<br />
bölümü PDÖ canlandırmalarının ardından<br />
oturumlarda yaşanan veriler kullanılarak<br />
gerçekleştirilmiştir. Kurs programlarında,<br />
Weimer’ın tanımladığı (Roebertsen,<br />
Schreurs,1998) eğitici eğitimindeki<br />
basamaklardan kişilerin kendi eksiklerinin<br />
farkına varabilmelerini sağlayacak grup<br />
çalışmaları ve meslektaşlardan alınan geri<br />
bildirimlerin değerlendirilmesine önem<br />
verilmiştir. Kişilerin eğitim becerilerinin<br />
değerlendirilmesi ve beceride ustalık<br />
kazanmaları kurs sonrası PDÖ<br />
oturumlarına aktif katılımları sürecinde<br />
gerçekleşmektedir. Bu nedenle, dönem ve<br />
modül kurulları tarafından, halen eğitim<br />
yönlendiriciliği yapan kişilere yönelik<br />
sürdürülen modül hazırlık toplantısı ve<br />
haftalık değerlendirme toplantıları ile<br />
deneyimler paylaşılmakta, bilgi alışverişi<br />
sağlanmakta, öğrencilerle ilgili gözlemler<br />
tartışılmaktadır. Bu toplantılar eğitim<br />
yönlendiricilerine modülle ilgili içerik bilgide<br />
yoğunlaşma, ortaya çıkan öğrenme hedeflerini<br />
karşılaştırma ve eğitim yöntemlerini<br />
geliştirme ve standardize etme olanakları<br />
sağlamaktadır. Düzenli olarak sürdürülen<br />
hizmet içi eğitim niteliğindeki modül hazırlık<br />
ve değerlendirme toplantılarına gereksinimler<br />
doğrultusunda Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i Kurulu<br />
üyelerinin katılımları sağlanmaktadır.<br />
Öğrencilerden her eğitim etkinliği sonunda<br />
alınan sözlü ve yazılı geri bildirimler ve<br />
eğitim yönlendiricisi değerlendirme formları<br />
eğiticilerin eksiklerini fark etmeleri ve<br />
gelişimleri açısından katkı sağlamaktadır.<br />
Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp<br />
<strong>Fakültesi</strong>nde Probleme Dayalı Öğrenim<br />
kursları, fakültenin ve PDÖ programına geçiş<br />
kararı alan diğer fakültelerin gereksinimlerini<br />
karşılamaya yönelik olarak devam etmekte ve<br />
eğitim yönlendiricilerine yönelik ileri düzeyde<br />
kurslar planlanmaktadır.<br />
KAYNAKÇA<br />
Barbero, G.M.(1995).”Medical education in the light <strong>of</strong> the World Health Organization Health for All Strategy<br />
and the European Union”. Medical <strong>Education</strong>. 29: 3-12.<br />
Bar<strong>of</strong>fio, A., Kayser, B., Vermeulen, B., Jacquet, J., Vu, N.V. (1999).”Improvement <strong>of</strong> tutorial skills: An effect<br />
<strong>of</strong> workshops or experience”. Academic Medicine. 74(10) Suppl.: 75-77.<br />
Benor, D.E.(2000).” Faculty development, teacher training and teacher accreditation in medical education:<br />
twenty years from now”. Medical Teacher. 22, 5: 503-512.<br />
Branda, L.A., Sciarra, A.F.(1995).” Faculty development for problem-based learning”. Annals <strong>of</strong> Community-<br />
Oriented <strong>Education</strong>. 8: 195-208.<br />
Colles, C. (1993).”Developing Medical <strong>Education</strong> “.Postgraduate Medical <strong>Journal</strong>. 69:57-63.<br />
Evans, C.H.(1995).” Faculty development in a changing academic environment”. Academic Medicine. 70: 14-<br />
20.<br />
Evans, P.A., Taylor, D.C.M.(1996).” Staff development <strong>of</strong> tutor skills for problem based learning”.Medical<br />
<strong>Education</strong>. 30:365-366.<br />
Goldman, J.A.(1982).” Faculty development and human resources management in the academic medical<br />
setting”. Academic Medicine. 57: 860-865.<br />
Harden, R.M.(1986).” Ten questions to ask when planning a course or curriculum”. Medical <strong>Education</strong>. 20: 356-<br />
365.<br />
Harden, R.M., Crosby, J., Davis, M.H., Howie, P.W., Struthers, A.D.(2000)” Task-based learning: The answer to<br />
integration and problem-based learning in the clinical years”. Medical <strong>Education</strong>. 34:391-397.<br />
Harden, R.M., Davis, M.H., Crosby, J.R.( 1997).”The new Dundee medical curriculum: a whole that is greate<br />
than the sum <strong>of</strong> the parts”. Medical <strong>Education</strong>. 31: 264-271.<br />
Henley, C.E., Magelssen, D.(1990).” Faculty development and organizational systems behavior”. Academic<br />
Medicine. 65: 406-409.<br />
87<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88
Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL<br />
Hewson, M.G., Copeland, H.L.(1999).” Outcomes assessment <strong>of</strong> a faculty development program in medicine<br />
and pediatrics”. Academic Medicine. 74 (10) Suppl.: 68-71.<br />
Holmes, D.B., Kaufman, DM.(1994).” Tutoring in problem based learning:a teacher development process”.<br />
Medical <strong>Education</strong>. 28: 275-283.<br />
Irby, D.M.(1996).”Models <strong>of</strong> faculty development for problem-based learning”. Advances in Health Sciences<br />
<strong>Education</strong>.1: 69-81.<br />
Mann, K.V., Kaufman, D.M.(1995).” A response to the ACME-TRI Report: the Dalhousie problem-based<br />
learning curriculum”. Medical <strong>Education</strong>. 29: 13-21.<br />
Marks, M.B. (1999).”Academic careers in medical education: Perceptions <strong>of</strong> the effects <strong>of</strong> a faculty development<br />
program”. Academic Medicine. 74(10) Suppl.: 72-74.<br />
Musal, B., Abacıoğlu, H., Dicle, O., Akalın, E., Sarıoğlu, S., Esen, A.(2002).” Faculty development programs in<br />
Dokuz Eylül School <strong>of</strong> Medicine: In the process <strong>of</strong> curriculum change from traditional to PBL”.<br />
Medical <strong>Education</strong> Online (serial online) 7:2. Available from URL http:// www.med-ed-online.<br />
Musal, B., Sarıoğlu, S., Yemişcigil, A.(1999).” A trainer’s training program for clinical training skills from<br />
Dokuz Eylül Medical School”. Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Dergisi. 13,1:101-107.<br />
Nayer, M.(1995).” Faculty development for problem-based learning programs”. Teaching and Learning in<br />
Medicine. 7: 138-148.<br />
Roebertsen, H., Schreurs, M.L.(1998).” Faculty development project in a Faculty <strong>of</strong> Health Sciences. State <strong>of</strong> the<br />
art after two years”. Meeting <strong>of</strong> the Eary-Sign’s Higher <strong>Education</strong> and Teacher <strong>Education</strong>, Leiden.<br />
Rubeck, R.F., Witzke, D.B.(1998).” Faculty development: A field <strong>of</strong> dreams”. Academic Medicine. 73(9)<br />
Suppl.: 32-37.<br />
Sachdeva, A.K.(2000) Faculty development and support needed to integrate the learning <strong>of</strong> prevention in the<br />
curricula <strong>of</strong> medical schools. Academic Medicine. 75: 35-42.<br />
Schreurs, M.L., Roebertsen, H., Bouhuijs, P.A.J.(1998).” Leading the horse to the water: Teacher training for all<br />
teachers in a faculty <strong>of</strong> Health Sciences”. ICED Conference, Austin, Texas.<br />
Steinert, Y.(2000).” Faculty development in the new millennium key challenges and future directions”. Medical<br />
Teacher. 22(1): 44-50.<br />
The Edinburgh Declaration.(1988). World Conference on Medical <strong>Education</strong> Edinburgh.<br />
Wetzel, M.S.(1995).”Developing the role <strong>of</strong> the tutor/facilitator”. Harvard Medical School, Office <strong>of</strong><br />
<strong>Education</strong>al Development. 3:474-477.<br />
Wilkerson, L.A., Irby, DM.(1998).” Strategies for improving teaching practices: A comprehensive approach to<br />
faculty development”. Academic Medicine.73, 4: 387-396.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88 88
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101<br />
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA<br />
GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />
(The Required Organizational Structure to Apply Active Learning in Faculties)<br />
Dr. Yılmaz TONBUL*<br />
ÖZ<br />
Bir öğrenme modeli olarak aktif öğrenmeyi etkili biçimde yürütecek öğretim elemanlarının öğretime<br />
ilişkin tutum, değer ve davranışlarında geleneksel öğretime göre önemli bir değişim yaşanması gerekmektedir.<br />
Sözkonusu değişim ise, değişimi yönetecek uygun bir örgütsel yapıyı ve yönetsel işleyişi gerektirmektedir.<br />
Örgütte gerçekleştirilecek tüm yapısal ve yönetsel değişiklilikler sınıf içi öğrenme-öğretme süreçlerini<br />
destekleyecek ve işlevsel kılacak nitelikte olmalıdır. Sınıf ve okul boyutunun aynı modele göre örgütlenmesi,<br />
örgütün, bürokratik modelden açık sistem özellikleri gösteren katılımcı demokratik ve yerinden yönetime dayalı<br />
örgüt modeline dönüşmesi gerekmektedir. Bütün yetkilerin tek merkezde toplandığı dikey örgüt yapısının terk<br />
edilerek yatay örgütlenmeye geçilmesi ile öğretim kurumları daha verimli çalışabilecektir.<br />
Anahtar Sözcükler: Aktif öğrenme, örgütsel yapı<br />
ABSTRACT<br />
There must be some important changes on the attitudes, values, and behaviour <strong>of</strong> the teaching personnel<br />
who apply the active learning model in the classroom compared to traditional teaching. This changing process<br />
requires an appropriate organizational structure and managerial style to support and manage itself. Both the<br />
organizational structure and managerial style are to be organized to support teaching and learning processes in<br />
the classroom. The classroom and the school have to be organized as the same model type. Therefore the school<br />
organization must be transformed from bureaucratic model into an open system which enhances participation in<br />
the faculty. The hierartical organization which centralizes the power in the management is to be transformed<br />
into the vertical organization to make the faculty more productive.<br />
Key Words: Active learning, organizational structure<br />
GİRİŞ<br />
Her insan eşsiz ve kendine özgü bir<br />
birey olmanın yanısıra, farklı gruplarla<br />
birlikte yaşayan, etkileşen ve sorumluluk<br />
taşıyan bir homo socialist’tir. Ben, sen ve<br />
biz kavramları birbirinden ayrı tutulamazlar.<br />
Bu kavramlar insanın koreografisini<br />
oluşturmaktadır, bir başka anlatımla var<br />
olmamızın önkoşuludur Kendimizi<br />
gerçekleştirme, üstelik bunu paylaşarak,<br />
dayanışma ile sağlama: Öğretim kurumları<br />
bunu hedeflemeli, bu insan tipini<br />
yetiştirmelidir (Meyer ve Winckel, 1992,<br />
s.5).<br />
Son yıllarda ülkemizde de ilk, orta ve<br />
yükseköğretim kurumlarında Toplam Kalite<br />
Yönetimi felsefesi doğrultusunda kurumları<br />
yeniden yapılandırma çalışmalarına ağırlık<br />
verildiği görülmektedir. Öğretim<br />
kurumlarının yeniden yapılanmaları ilgili<br />
reform hareketlerine bakıldığında, yönetim,<br />
programlar ya da çevre ile etkileşim<br />
konularının öne çıktığı dikkat çekmektedir.<br />
<strong>Eğitim</strong>in niteliğini artırmayı hedefleyen tüm<br />
bu girişimlerin başarısı, günümüzde<br />
gereksinim duyulan insan tipinin<br />
yetiştirilmesine bağlı olacaktır.<br />
Günümüzde gereksinim duyulan insan<br />
tipi çok dilli, çok kültürlü, çok yönlü;<br />
eleştiren, sorgulayan, olaylara ve olgulara<br />
değişik açılardan ve bütüncül bakabilen;<br />
sürekli öğrenen ve kendini yenileyen;<br />
bölgesel, ulusal ve evrensel değişmeleri<br />
kavrayabilen ve bunlara uyum sağlayabilen,<br />
çoğul ve esnek bir insandır (Dönmezer,<br />
2002). Sözkonusu niteliklere sahip insanları<br />
yetiştirme sorumluluğu okullara yüklenmektedir.<br />
Oysa okullarda uygulanan<br />
geleneksel öğretim yöntemleri, çağın<br />
gereksinimlerini karşılamamakta (Açıkgöz-<br />
Ün, 2002) dolayısıyla bu kurumlar belirtilen<br />
özelliklere sahip insanları yetiştirme işlevini<br />
yerine getirmekten uzak bulunmaktadır.<br />
Günümüz insanına kazandırılması düşünülen<br />
bu özellikler, okulun atölyeleri olan<br />
sınıflarda, sınıf içi öğrenme ve öğretme<br />
süreçleriyle somut bir içerik kazanmaktadır.<br />
Hoy ve Miskel (1987) gibi yapısal değişim<br />
projeleri üzerinde çalışan araştırmacılar, bu<br />
tür değişim projelerinde okulun örgütsel<br />
yapısı ve sınıf içi ders işlenişinin uyumu<br />
konusunun açıklığa kavuşturulması<br />
*<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Bölümü Öğretim Görevlisi: e-mail: tonbul@bornova.ege.edu.tr
Dr. Yılmaz TONBUL<br />
gerektiğini ileri sürmektedir. Örgütsel<br />
değişim girişimleri, bu özellikteki bireylerin<br />
yetişmesi için gerekli tüm değişkenlerin<br />
(yöntem-teknikler, araç-gereç, müfredat,<br />
öğretim elemanı, örgütsel iletişim, yönetsel<br />
işleyiş, örgütsel yapı vb.) yeniden<br />
yapılanmasını, bunların eşgüdümünü ve<br />
uyumunu sağlamayı hedeflemelidir.<br />
Öğrenme ve öğretme süreçlerindeki<br />
değişimlerin, okulun yapısal ve yönetsel<br />
işleyişine etkileri konulu çalışmalara<br />
alanyazında fazla yer verilmediği<br />
görülmektedir (Huber, 1996). Bu çalışmada,<br />
son yıllarda ülkemiz eğitim sisteminde de<br />
sık sık gündeme gelen, kimi yüksek öğretim<br />
kurumlarında uygulanmaya çalışılan aktif<br />
öğrenme modelinin, kurumsal düzeyde<br />
uygulanabilmesi için, örgütsel yapıda ve<br />
yönetsel işleyişte nasıl bir değişimin<br />
yaşanması gerektiği konusu ele<br />
alınmaktadır.<br />
<strong>Eğitim</strong> Örgütlerinde Değişim<br />
Gereksinimi<br />
Başaran (1992)’a göre değişim, bir<br />
bütünün ögelerinde, ögelerin birbirleriyle<br />
ilişkilerinde, öncekine göre nicelik ve nitelik<br />
bakımından gözlenebilir bir ayrılığın<br />
oluşmasıdır. Bütünlerde gözlenebilir<br />
düzeyde ortaya çıkan bu ayrılık durumu,<br />
iletişim ve etkileşim içerisinde olunan çevre<br />
koşullarının gereksinimleri karşısında<br />
yetersiz kalınması durumunda, sözkonusu<br />
gereksinimleri karşılamak üzere yeniden<br />
yapılanmayı gerektirmektedir.<br />
Örgütsel değişimlerin sebeplerinden<br />
olan insana ve eğitime ilişkin paradigmalar,<br />
özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden<br />
itibaren büyük ölçüde değişmeye<br />
başlamıştır. Bir yandan beyin ile ilgili<br />
araştırma bulguları, diğer yandan bilişim ve<br />
iletişim alanındaki gelişmeler, öğrenme ve<br />
öğretme süreçlerinde köklü değişmelere yol<br />
açmaktadır. Özellikle bilgi, öğrenci ve<br />
öğretime ilişkin paradigmalarda farklılıklar<br />
görülmektedir. Örneğin bilgiyi, öğrencilere<br />
aktarılacak bir içerik, olarak değerlendiren<br />
paradigma, bugün için yerini “bilgi, öğrenen<br />
tarafından yapılandırılır” biçiminde bir<br />
anlayışa bırakmıştır. Bu bulgu ve gelişmeler<br />
şöyle özetlenebilir.<br />
Öğrenme, bilginin bellekte depolanması<br />
değildir. Öğrenme, bilgilerin günlük<br />
yaşama aktarılabilmesi, davranışa ve ürüne<br />
dönüştürülmesi, sorunların çözümünde<br />
kullanılabilmesi, toplumun geliştirilmesi,<br />
yeniden oluşturulması ve yaratılmasında<br />
kullanılabilmesidir. Bu tür bilgiyi, bireyin<br />
ancak kendisi özümleyebilir, içselleştirebilir,<br />
yapılandırabilir, daha sonra da davranışa<br />
ve ürüne dönüştürebilir. Bu da, bir<br />
başkasının öğretmesiyle değil, öğrencinin<br />
öğrenme sürecine etkin katılımıyla<br />
olanaklıdır. Bu nedenle, öğrenci öğrenmeyi<br />
öğrenmek, ve öğrenme sürecine birçok<br />
yönden ve etkin olarak katılmak zorundadır<br />
(Raelin, 1997).<br />
Yeniden yapılandırmacılar, geleneksel<br />
öğretime, nesnel dünyadan kopuk olma<br />
eleştirisini yöneltmişlerdir. Okulda<br />
gerçekleşen öğrenmenin araç odaklı<br />
olmaktan çok simgesel olduğu; içerikten ve<br />
nesnel bağlantılardan kopuk olduğu; grup<br />
öğrenmesinden çok bireysel öğrenmeye<br />
dayandığı, soruna odaklı olmaktan çok genel<br />
öğrenmenin gerçekleştiğini ileri<br />
sürmektedirler (Simon, 1996). Bu görüşe<br />
göre öğrenme içerikleri, günlük yaşantılarda<br />
karşılaşılan sorunlarla koşutluk göstermeli<br />
ve bu sorunların çözümüne hizmet edecek<br />
biçimde yapılandırılmalıdır.<br />
21. yüzyılda bilgi çok hızlı bir şekilde<br />
üretilmekte, kapsam ve içeriği sürekli bir<br />
şekilde değişmektedir. Bu nedenle, daha<br />
önce öğrenilmiş bilgiler, çok kısa sürede<br />
eskimektedir. Bu bilgilerin yerine ya<br />
yenilerinin konması ya da yeni bilgilerle<br />
desteklenmesi gerekmektedir. Kısaca,<br />
okulda öğrenilen bilgiler yeterli<br />
olmamaktadır. Bu da, yaşam boyu<br />
öğrenmeyi, sürekli öğrenmeyi gündeme<br />
getirmektedir. Sürekli öğrenmek için<br />
“öğrenmeyi öğrenmek” gerekmektedir. Bu<br />
bağlamda öğretim kurumlarının işlevi,<br />
öğrencinin öğrenme kapasitesini geliştirmek<br />
ve onda öğrenme isteği oluşturmaktır<br />
(Özden, 2002).<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 90
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />
Geleneksel eğitimde bilgi kaynakları,<br />
öğretmen ve kitaplar olarak son derece<br />
sınırlı iken; bugün iletişim teknolojisindeki<br />
hızlı gelişim nedeniyle çok çeşitlenmiş ve<br />
yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, ders kitapları<br />
yanında başka kitaplar, dergiler, gazeteler,<br />
sergi ve geziler, radyo, televizyon, müze,<br />
kütüphane, eğitim teknolojisi merkezleri ve<br />
bilgisayar ağları gibi diğer kaynaklardan da<br />
yararlanılmalıdır (Rıza, 2001). Özellikle<br />
internet aracılığıyla bilgiye ulaşmak<br />
kolaylaşmıştır. İletişim araçlarındaki<br />
gelişme, öğretimin sınıflarda ve sınırlı<br />
ortamlarda yapılması zorunluluğunu ortadan<br />
kaldırmış, açıköğretim, uzaktan öğretim<br />
gündeme gelmiştir. Kısaca, tek kanallı bilgi<br />
edinme ve öğrenme, çok kanallı öğrenmeye<br />
dönüşmüştür. Birey tek başına ve sürekli<br />
öğrenme olanağına kavuşmuştur. Bu durum<br />
öğrenmeyi öğrenmenin önemini daha da<br />
artırmıştır.<br />
Özetle, öğrenmenin bireysel bir olgu<br />
olması, bilginin ancak öğrenen tarafından<br />
yeniden yapılandırılabilmesi, kullanılması ve<br />
yeniden üretilmesi; bilgi kaynaklarının<br />
çoğalması vb. nedenlerle “sürekli öğrenme”,<br />
“yaşam boyu öğrenme” kavramları gündeme<br />
gelmiş, eğitim sistemleri “öğretme” yerine<br />
“öğrenmeyi öğrenme” konusuna<br />
odaklanmıştır (Özden, 2002).<br />
Niçin Aktif Öğrenme<br />
Aktif öğrenme, öğrenenin öğrenme<br />
sürecinin sorumluluğunu taşıdığı, öğrenene<br />
öğrenme sürecinin çeşitli yönleri ile karar<br />
alma ve özdüzenleme yapma fırsatlarının<br />
verildiği ve karmaşık öğretimsel işlerle<br />
öğrenenin öğrenme sırasında zihinsel<br />
yeteneklerini kullanmaya zorlandığı bir<br />
öğrenme sürecidir (Açıkgöz-Ün, 2002).<br />
Aktif öğrenmeye ilişkin aşağıdaki özellikler,<br />
geleneksel öğretimden farklı yanlarını<br />
vurgulamada önem kazanmıştır:<br />
• Aktif öğrenmeyle ilgili çalışmalarda,<br />
öğrenenin öğrenme sürecinde etkin bir<br />
katılımı olduğunu kabul edilmekte ve bu<br />
etkin katılımın, eğitim sürecinde nasıl<br />
sağlanacağı, bunun için etkili strateji ve<br />
teknikler üzerinde durulmaktadır. Aktif<br />
öğrenme çalışmalarında varoluşçu felsefe-<br />
nin bilişsel öğrenme kuramının, yeniden<br />
yapılandırmacı kuramın ilkeleriyle koşutluk<br />
gösteren bir dizi felsefi ve bilimsel<br />
çalışmanın işbirliğine dayalı etkisi göze<br />
çarpmaktadır Aktif öğrenmede öğrenciler<br />
bilgiyi ve öğrenme kapasitelerini<br />
etkinleştirebilecekleri girişimler aracılığı ile<br />
öğrenmektedir. Burada öğrenilen bilginin<br />
işlevselliği ve değeri, öğrenilenlerin<br />
uygulamaya dönüştürülebilirliği ile<br />
orantılıdır (Raelin, 1997).<br />
• Araştırmalar (Barkholz ve Homfeldt,<br />
1996), Öğretmenler arasında geleneksel<br />
öğretimin başarısına ilişkin olumsuz<br />
yargıların bulunduğunu ortaya koymaktadır.<br />
Bu görüşe göre bilgi aktarma ile<br />
bilgilenmeyi sağlamak aynı şeyler değildir.<br />
Yine bir şeyi tanımak veya bilmek, bu<br />
bilgiyi kullanabilmek ile aynı anlama<br />
gelmemektedir. Raelin (1997)’e göre, aktif<br />
öğrenmede öğretilmeyi bekleyen ve bilgiyi<br />
paketleyen edilgen öğrenci, yerini<br />
öğrenmede etkin olan, kendi öğrenme<br />
sorumluluğunu alan, araştırıcı ve bilgiyi<br />
keşfeden etkin öğrenene bırakmaktadır.<br />
Bunlara paralel olarak geleneksel anlayışta<br />
var olan sonuca yönelik nicel değerlendirme<br />
ve ürüne yapılan vurgu, yerini hem nicel<br />
hem de nitel değerlendirmeye ve sürece<br />
yapılan vurguya terk etmektedir.<br />
• Öğrenme içeriği ve öğrenme yöntemi<br />
üzerinde söz sahibi olma hakkı, öğrenilen<br />
bilgileri ön öğrenmelerle birleştirme, kendi<br />
gereksinim ve ilgilerine yoğunlaşma fırsatı<br />
verdiğinden öğrenenler üzerinde güdüleyici<br />
etki yapmaktadır (Simon, 1996).<br />
• Aktif öğrenme gruplarında, cinsiyet, ırk,<br />
statü, kültür ve özürlü öğrenciler gibi<br />
değişkenler bakımından sonuçların aktif<br />
öğrenme lehine çıkmasında, öğrenenlerin, bu<br />
modelde kendilerini ifade etme<br />
özgürlüğünün bulunması yatmaktadır (Basil,<br />
1996)<br />
• Gruplarda güvenin oluşmasına koşut<br />
olarak ortaya çıkacak duygu ve düşünce<br />
etkileşimi aracılığı ile öğrenciler, diğerlerini<br />
doğru algılayıp algılamadıkları- nı ya da<br />
kendilerinin doğru anlaşılıp anlaşılmadığını<br />
öğrenme olanağı bulacaklardır. Böylece<br />
91<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101
Dr. Yılmaz TONBUL<br />
aktif öğrenme, kişiler arası sorunların<br />
çözümü, kimlik kazanma, empati gelişimi ve<br />
toplumsallaşma gibi konularda öğrencinin<br />
yetkinlik kazanmasında aracı işlevi<br />
görmektedir. Bu kazanımların, dünya barışı,<br />
çatışma çözümü, cinsiyet ve ırk ayrımcılığı<br />
gibi konuların, öğrencilerin ilgi alanına<br />
girmesini beraberinde getireceği<br />
düşünülmektedir (Lewis ve Cowie, 1996).<br />
Aktif öğrenmenin beynin çalışmasına<br />
uygunluğu, yaşam boyu öğrenen bireylere<br />
duyulan gereksinim, geleneksel öğretimin<br />
çağın gereksinimlerini karşılayamaması,<br />
öğrenme-öğretme anlayışındaki gelişmeler,<br />
aktif öğrenmenin etkililiği, aktif öğrenmenin<br />
temel düşüncelerinin etkililiği ve aktif<br />
öğrenmenin avantajlarının çokluğu<br />
(Açıkgöz-Ün, 2002) gibi nedenler, aktif<br />
öğrenme konusuna artan oranda ilgi ve<br />
yönelimi sağlamıştır.<br />
Aşağıda sınıf içi öğrenme-öğretme<br />
süreçlerinde yaşanan bu değişimin nasıl bir<br />
kurumsal yapı ile yönetsel işleyişi<br />
gerektirdiği konusu ele alınmakta, aktif<br />
öğrenmeyi örgütsel boyutta uygulama<br />
sürecinde, değişimden etkilenen tarafların,<br />
rol ve sorumluluklarındaki değişime yer<br />
verilmektedir.<br />
Kurumsal Yapı ve Yönetsel İşleyiş<br />
Kurumsal yapı, örgütün haritasıdır. Bu<br />
harita, örgüt içerisindeki komisyonları,<br />
birimler, rolleri, sıradizinsel düzeyleri ve<br />
yetkeyi, personelin çalışma prosedürlerini ve<br />
programı kapsar (Everard; Morris, 1990).<br />
Araştırmalar (Shachar ve Sharan,<br />
1996), sınıf içi öğrenme ve öğretme<br />
süreçlerinde yapılacak değişiklikte<br />
karşılaşılan sorunların kaynağını, öğretim<br />
elemanlarının değişim sürecine karşı<br />
gösterdikleri dirençten çok kurumun örgütsel<br />
yapısında ve normlarında aranması<br />
gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu anlamda,<br />
öngörülen değişimin kurumsal yapı ile<br />
uyumlu olması gerektiği ileri sürülmektedir.<br />
Bundan dolayı, kurumsal yapının<br />
(bürokratik-klasik, hümanist, durumsal ya da<br />
sistem modeli) ne tür örgütsel yapı<br />
özellikleri gösterdiği, öngörülen değişim<br />
çalışmalarının başarısında oldukça önem<br />
taşımaktadır (Everard; Morris, 1990).<br />
Öğretim kurumları, mevcut haliyle<br />
örgütsel işleyişte merkezi-dışsal denetim,<br />
amaçlara ulaşmada standart yöntem ve<br />
işlemler, belirlenen amaçları gerçekleştirmeye<br />
uğraşan yöneticiler, sadece emirleri<br />
alan ve uygulayan öğretmenler, sunulan<br />
eğitim hizmetlerini alan,ancak okula yabancı<br />
kalan veli, belirsizliğin en aza indirgenmesi,<br />
düzenlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri dikkate<br />
alındığında merkezi yönetim biçeminin<br />
belirleyici olduğu bürokratik örgüt<br />
özellikleri göstermektedir (Shachar ve<br />
Sharan, 1996; Yavuz, 2001)<br />
<strong>Eğitim</strong> alanında ortaya çıkan sorunlara<br />
dönük çözüm önerilerinin daha çok öğretim<br />
kurumlarının dışından, yani merkezi yönetim<br />
tarafından geldiği görülmektedir: Bir öğretim<br />
kurumundaki sınıflar, örgütsel denetimden<br />
çok, kurumda görevli öğretim elemanları<br />
arasında oluşan uzlaşmaların etkili olduğu ve<br />
çalışana görece özerklik tanıyan mekanlardır.<br />
Öğretim kurumlarının işleyişine ilişkin<br />
genelgeler, yönergeler, genel ve özel<br />
hedeflerin belirlenmesi, ders planlarının<br />
gözden geçirilmesi, çalışanlara dönük eğitici<br />
seminerler gibi uygulamalar ilköğretim ve<br />
ortaöğretim okullarında merkez örgütü<br />
tarafından biçimlendiril- mekte, öğretmenler<br />
ise bunları uygulamakla yükümlü tutulmakta<br />
ve böylece krizden çıkılması<br />
öngörülmektedir (Erdoğan, 2002).<br />
Yükseköğretim kurumlarında merkezi<br />
yapının etkisi ilköğretim ve ortaöğretim<br />
okullarına göre daha az hissedilmekte, ancak<br />
burada da, öğretim elemanlarının hedef<br />
yazma, içerik oluşturma ve değerlendirme<br />
ölçütlerini belirleme gibi öğretimsel işlerde,<br />
aynı dersi okutan öğretim elemanlarının dahi<br />
farklı ve tutarsız uygulama içerisinde<br />
oldukları düşünülmektedir.<br />
Yukarıda ifade edilen kriz yönetiminin<br />
daha çok politik olduğu anlaşılmaktadır:<br />
Kriz, dışarıdan tanımlanmakta, içerdekilerin<br />
krizi nasıl algıladıkları, merkezi otoritenin<br />
krize ilişkin çözüm önerilerine hangi<br />
düzeyde katıldıkları göz ardı edilmektedir<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 92
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />
(Erdoğan, 2002). Merkezi otorite tarafından<br />
belirlenen eğitim politikaları ve<br />
programlarının, tüm fakültelere uygulanması<br />
sonucunda sonuçların da benzerlik<br />
göstereceği varsayımı, öğretim kurumlarını<br />
bürokratik örgütler olarak görme anlayışının<br />
ürünüdür. Öğretim kurumları, kaos<br />
ortamında sorulara yanıt arandığı ama aynı<br />
zamanda öngörülen çözümlere uygun<br />
soruların arandığı ortak çabanın ürünüdür<br />
(Barkholz ve Homfeldt, 1996). Oysa öğretim<br />
elemanının niteliği, kurumdaki kişiler arası<br />
ilişkiler, kurumda egemen olan öğretim<br />
anlayışı, kararların alınma biçimi gibi<br />
etkenler, merkezi otorite tarafından alınan<br />
kararların uygulanmasını etkilemektedir.<br />
Merkezi, hiyerarşik ve biçimsel örgüt<br />
yapılarında, kaynaklara zamanında ulaşma<br />
ve verimli kullanılmada sorunlar ortaya<br />
çıkmakta, değişime uyum sağlamada zaman<br />
kaybı yaşanmakta ve bütün bunların<br />
sonucunda maliyetler yükselmektedir.<br />
Atılacak tüm adımların bireyin dışında bir<br />
otorite tarafından sınırlarıyla birlikte<br />
belirlenmiş olması, öğretim elemanlarının<br />
güdüsünü azaltmakta ve verimliliğini<br />
düşürmektedir. Öğretim elemanları, ortaya<br />
konacak ürünün tümüne karşı bir sorumluluk<br />
hissetmemekte, yalnızca kendi payına düşeni<br />
yapmakta ve dersin bitiminde de kurumu<br />
terketmektedir. (Barkholz ve Homfeldt,<br />
1996).<br />
Bütün yetkilerin tek merkezde<br />
toplandığı dikey örgüt yapısının terk<br />
edilerek yatay örgütlenmeye geçilmesi ile<br />
öğretim kurumları daha verimli çalışacaktır<br />
Yatay örgütlenmenin sağlıklı işleyebilmesi<br />
için (a) kararlar, sonuçlardan etkilenen<br />
insanların katılımıyla alınmalı ve kararı<br />
alanlar sonuçlarından sorumlu olmalı, (b)<br />
yönetim, alınan kararların yerine getirilmesi<br />
için gerekli düzenlemeyi yapmalı,<br />
kolaylaştırıcılı işlevi görmeli ve (c)<br />
öğretmen ve yöneticilerin rol ve<br />
sorumluluklarına esneklik getirilmelidir<br />
(Özden, 2002).<br />
Örgütsel işleyişte katılımı azaltan ve<br />
sorumlulukların yeterince paylaşılmaması-na<br />
yol açan nedenlerden biri de yeterince yetki<br />
devri ya da yetki göçeriminde<br />
bulunmamaktır. Oysa yetkiyi devretmeme,<br />
iyileştirme düşüncelerinin uygulanamamasına,<br />
gelişmemesine ve gündemden<br />
düşmesine neden olmaktadır (Öğrenen<br />
Organizasyonlar Uzmanlık Grubu, 2000).<br />
Aktif öğrenme uygulamalarına kurumsal<br />
düzeyde işlerlik kazandırmada örgütün<br />
öğrenme potansiyelini geliştirmek, bu<br />
konuda gerekli yetki devrini de<br />
gerçekleştirmenin önemli olduğu<br />
görülmektedir.<br />
Örgüt kültürü ve yönetim biçeminin<br />
aktif öğrenmenin başarılı olarak<br />
uygulanmasında etkisi bulunmaktadır. Risk<br />
almayı, açıklığı, uzlaşmayı, özek<br />
davranışların yanı sıra sorun çözme<br />
becerilerin de destekleyen bir örgüt kültürü,<br />
aktif öğrenmeye geçişi kolaylaştırmaktadır.<br />
Örgütler, çalışanların ilgi, inanç ve<br />
becerilerinden bağımsız değildir. Değişimi<br />
destekleyecek bir örgüt kültürü yaratma<br />
süreci bu özellikleri dikkate almak<br />
durumundadır (Raelin, 1997). Yönetim,<br />
hedeflenen öğretimsel davranışları<br />
sergilemek için gereksinim duyulan bilgi ve<br />
becerilerin edinilmesi için gerekli kolaylığı<br />
sağlamalı, bu konuda düzenlenecek<br />
etkinliklerin eşgüdümünü yapmalıdır.<br />
Öğrenme kültürünün kurumsal işlerlik<br />
kazanması doğrultusunda uygun bir örgüt<br />
ikliminin yaratılması ve süreklilik kazanması<br />
için, kurum içerisinde düzenli aralıklarla<br />
bilgilenme toplantıları düzenlenmeli ve<br />
yapılan tüm etkinlikler tartışmaya<br />
açılmalıdır. Bu türden paylaşım<br />
toplantılarına, kurum dışından uzmanların<br />
gelmesi ve görüş bildirmeleri sağlanmalıdır.<br />
Sınıf içi ders etkinlikleri, öğretim<br />
elemanları tarafından izlenebilmeli,<br />
değerlendirmeler alınabilmelidir. Yönetim<br />
sistematik ve çok yönlü bir bilgi akışının<br />
gerçekleşmesini sağlamalı, farklı anabilim<br />
dallarındaki öğretim elemanlarının da<br />
birbiriyle etkileşmesini hedeflemelidir. Yine<br />
öğrenci ve öğretim elemanlarının<br />
oluşturdukları öğrenme takımlarının formal<br />
ve informal iletişim içerisinde olmalarının,<br />
uygulamalardaki başarıyı artırdığı<br />
görülmektedir (Shachar ve Sharan, 1996).<br />
93<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101
Dr. Yılmaz TONBUL<br />
Örgütsel yapının bileşenleri olarak<br />
adlandırılabilecek örgütsel sıradizin, örgütsel<br />
iletişim, yetki ve sorumlulukların dağılımı,<br />
kararların alınma biçimi gibi konularda,<br />
yönetim kademelerinde bulunan özellikle üst<br />
düzey yöneticilerin sahip oldukları<br />
yeterliliklerin, uygulamaların başarısında<br />
oldukça belirleyici olduğu anlaşılmaktadır.<br />
Bundan dolayı aktif öğrenme modelinin<br />
kurum düzeyinde uygulanmasında<br />
yönetimin gerekli becerilerle donatılmış<br />
olması gerekmektedir. Söz konusu beceriler<br />
(Barkholz ve Homfeldt, 1996), girişimi<br />
başlatma, fakülte ve bölüm içerisindeki<br />
engel ve sınırlılıkları tanıma, örgütsel yapıya<br />
özgü ayırt edici özellikleri ve mevcut örgüt<br />
iklimini hissedebilmedir. Bunun yanı sıra<br />
kaynakların yönetimi, ders ortamlarının<br />
hazırlanması, uygulamaların ne kadar<br />
önemsendiğini öğretim elemanlarına<br />
yansıtabilme ve tutarlı olma gibi konularda<br />
dikkatli olunması gerekmektedir.<br />
Değişim projelerinin çoğunluğu dışsal<br />
etkenlerin zorlaması ile başlamakta<br />
(Başaran, 1992), ancak belirli bir sürenin<br />
sonunda örgüt çalışanları tarafından<br />
sahiplenmeye ve içselleştirilmeye başlanmaktadır.<br />
Kurumsal değişim, tüm<br />
bileşenlerin eşgüdümünü gerektirdiğinden,<br />
örgüt yönetiminin desteklemediği bir<br />
değişim projesinin başarılı olma şansı<br />
düşüktür. Değişim gereksinimin tüm<br />
çalışanlar tarafından duyumsanması, örgütün<br />
iç dinamiklerinin zorlamasından çok, vizyon<br />
sahibi yöneticilerin, örgüt çalışanlarının<br />
değişimin gerekliliğinin kavranması ve<br />
uygulanabilmesi için gerekli girişimleri<br />
başlatması biçiminde gerçekleşmektedir<br />
(Lewis ve Cowie, 1996). Değişimin<br />
yeterince anlaşılmaması veya farklı<br />
yorumlanması, daha önce olumsuz<br />
deneyimler yaşanmış olması, alışkanlıklarda<br />
direnme, problem yönelimli olma gibi<br />
nedenlerden dolayı çalışanlar değişime<br />
direnebilmektedir (Erdoğan, 2002). Öte<br />
yandan İşinde gelişme fırsatları arayan<br />
öğretim elemanlarının, bu değişime gönüllü<br />
katıldıkları gözlenmektedir (Raelin, 1997).<br />
Yönetim desteğinin yanı sıra<br />
kurumdaki diğer öğretim elemanlarının da<br />
işbirliği olmaksızın, öğrencileri etkin birer<br />
öğrenen haline getirecek olan öğretim<br />
yöntemlerinin değiştirilmesi oldukça güçtür<br />
(Simon, 1996). Sözkonusu değişimi<br />
yönetecek olan yönetimin, örgütsel<br />
hedeflerle kişisel beklentileri buluşturma ve<br />
dengeleme sorumluluğu bulunmaktadır.<br />
Yönetim, kurum içerisinde istendik<br />
öğretimsel davranışların çerçevesini çizmeli<br />
ve bu davranışları gösteren öğretim<br />
elemanlarını desteklemeli, bu konuda tutarlı<br />
bir tutum sergilemelidir. Kurumun ödülteşvik<br />
stratejisi de bu çerçevede ele<br />
alınmalıdır ve yeniden yapılandırılmalıdır.<br />
Yönetim, aktif öğrenme uygulamaları<br />
için gerekli fiziksel düzeneği sağlamalı ve<br />
öğretim araç-gereçlerini çeşitlendirerek<br />
uygulayıcıların bunlardan diledikleri zaman<br />
yararlanabilmeleri sağlamalıdır. Bu anlamda<br />
işlevsel ve zengin bir kütüphane-materyal,<br />
öğrenci ve öğretim elemanının kullanımına<br />
sunulmalıdır.<br />
Geleneksel öğretimin yapıldığı<br />
sınıfların oturma düzenleri eğitim<br />
anlayışının yansımasıdır (Özden, 2002).<br />
Öğretmenin bilgi aktarıcısı olduğu,<br />
çoğunlukla tek yönlü bir iletişim ve<br />
etkileşimin yaşandığı sınıf ortamı,<br />
bürokratik örgütün sınıfa yansıması<br />
olmaktadır (Shachar ve Sharan, 1996).<br />
Sınıftaki oturma düzenleri, gerçekleştirilecek<br />
etkinliklere uygun olmalıdır.<br />
Bireysel ya da takımla yapılacak çalışmalar,<br />
farklı sıra düzenleri ve mekanları<br />
gerektirmektedir. Geleneksel öğretim<br />
anlayışı doğrultusunda düzenlenen sınıfların<br />
oturma düzenlerinin, aktif öğrenme<br />
uygulamalarına her durumda elverişli<br />
olmadığı görülmektedir<br />
Yukarıda sayılan sorunların temelinde<br />
öğretim kurumlarının ve sınıfların bürokratik<br />
örgüt modeli doğrultusunda yapılandırılmasının<br />
ve merkezi yönetim anlayışının<br />
örgütsel işleyiş üzerindeki etkilerinin olduğu<br />
düşünülmektedir. Burada önerilen örgütsel<br />
yapı açık sistem modeli; yönetim biçemi de<br />
okula dayalı yönetimdir<br />
Okula dayalı yönetim, yönetim<br />
ilkelerinin doğrudan birimin gereksinimle-<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 94
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />
rine ve özelliklerine göre belirlendiği,<br />
çalışanların katılımıyla okulun gelişimi,<br />
sorunlarının çözümü ve eğitim etkinliklerine<br />
ilişkin kararlarının alındığı, merkezi<br />
yönetimden görece bağımsız ve sorumluluğa<br />
sahip yönetim anlayışıdır (Yavuz, 2001).<br />
Öğretim Elemanı<br />
Aktif öğrenme uygulamalarında,<br />
öğretim elemanının sınıftaki rol ve<br />
sorumlulukları değişmektedir. öğretim<br />
elemanı, bilginin kaynağı ve otoritesi<br />
olmaktan çıkmaktadır. Bilgiyi sunan kişiden,<br />
öğrenme süreçlerini teşvik etmeye, gruplar<br />
ve sınıf arasındaki etkileşimi yönlendirmeye<br />
ve eşgüdümlemeye doğru bir değişim<br />
yaşanmaktadır (Raelin, 1997). Burada,<br />
öğretim elemanının öğrencilerin geçmiş<br />
öğrenmelerini yeni öğrenme içeriği ile<br />
bağdaştırabilme yeterliliği, öğrencileri<br />
güdüleme ve kendi öğrenme yöntemlerini<br />
bulmalarına yardımcı olma; öğrencinin<br />
değer yargılarında ve öğrenmeye ilişkin<br />
yaklaşımlarında köklü değişim yaratabilme<br />
performansı, aktif öğrenme çalışmalarının<br />
başarısında belirleyici bir öneme sahiptir<br />
(Shachar ve Sharan, 1996).<br />
Araştırmalar, özgüven ve özyeterlilik<br />
duyguları gelişmiş, iç denetim odaklı ve<br />
iletişime açık bireylerin aktif öğrenme<br />
uygulamalarında daha başarılı olduklarını<br />
ortaya koymaktadır. Diğer yandan<br />
savunmacı, bahane üretmeye yatkın ve dış<br />
denetim odaklı bireylerde öğrenci merkezli<br />
eğitime geçişte, stres ve nevrotik<br />
davranışların arttığı gözlenmektedir (Raelin,<br />
1997).<br />
Öğretim elemanlarının sahip oldukları<br />
değerler sistemi, aktif öğrenmenin sınıf<br />
içerisindeki başarısını etkilemektedir. Aktif<br />
öğrenme sınıflarını geleneksel öğretimden<br />
farklı kılan ögeler salt öğrenme ve öğretim<br />
yöntem ve teknikleri ile sınırlı değildir. Bu<br />
yaklaşım, öğrenme sorumluluğunu<br />
öğrencilerle paylaşmayı, farklı bakış<br />
açılarını ve deneyimlerin varlığını kabul<br />
etmeyi ve onaylamayı, başkalarının<br />
değerleriyle uzlaşabilmeyi beraberinde<br />
getirmektedir. Bu noktada geleneksel<br />
değerler ile değişimin gerektirdiği değerler<br />
çatışabilmektedir (Simon, 1996).<br />
Aktif öğrenme uygulamaları içerisinde<br />
bulunan öğretim elemanları ile yapılan<br />
görüşmeler, geçmişten gelen tutum ve<br />
alışkanlıkların, aktif öğrenme çalışmalarının<br />
gerektirdiği değerlerle çatıştığını<br />
göstermektedir. öğretim elemanları bir<br />
yandan görüşlerin özgürce ifade<br />
edilmesinden yana olduklarını açıklarken,<br />
diğer yandan denetime ve itaate de<br />
gereksinim duyduklarını belirtmişlerdir.<br />
Benzer bir durum, açıklığı onaylama, ancak<br />
belirli sınırlılıklar koyma; yeni yöntem ve<br />
teknikleri uygulama isteği, ancak<br />
bilinen/denemişleri tercih etme durumlarında<br />
da görülmektedir. Bazı öğretim<br />
elemanları işbirliğini, kendi istekleri ile<br />
öğrencilerin işbirliği yapması biçiminde<br />
yorumlamakta ve bundan dolayı sınıftaki<br />
yönergelere uymayanları işbirliğine açık<br />
olmamakla eleştirmektedir (Simon, 1996).<br />
Aktif öğrenmede öğretim elemanları,<br />
öğrencinin öğrenmesini kolaylaştıracak ve<br />
öğrenmeyi daha zevkli hale getirecek<br />
koşulları yaratmak durumundadır.<br />
Öğrenciler için geçerli olan bu koşulların<br />
öğretim elemanları için yok sayılması<br />
düşünülemez. Demokratik bir sınıf ikilimi<br />
yaratması beklenen öğretim elemanları,<br />
kurum içerisinde de benzer bir etkileşim<br />
içerisinde çalışmalıdır. Öğrencilerin tutum<br />
ve becerilerinde ciddi değişim sağlayacak<br />
olan bu uygulamalar, öğretim elemanlarının<br />
da kendilerini yenilemelerini<br />
gerektirmektedir. Ortak program geliştirme,<br />
değerlendirme ölçütleri ve biçimi<br />
konularında görüş birliği sağlama, yapılan<br />
etkinlikleri değerlendirme ve zaman zaman<br />
derslere birlikte girme-yürütmeye kadar bir<br />
dizi uygulamayı yaşama geçirmek<br />
gerekmektedir. Geleneksel öğretim tarzı<br />
dikkate alındığında öğretim üyelerinin,<br />
öğretime ilişkin algı ve tutumlarında ciddi<br />
bir dönüşümün yaşanması gerektiği<br />
görülmektedir. Sözkonusu dönüşümün, diğer<br />
meslektaşların ve yöneticilerin kuşkulu ve<br />
umursamaz yaklaşımlarına karşın<br />
yürütülebilmenin ve sürdürebilme- nin kolay<br />
olmayacağı anlaşılmaktadır.<br />
95<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101
Dr. Yılmaz TONBUL<br />
Bundan dolayı öğretim elemanlarına<br />
verilen aktif öğrenme uygulamalarına dönük<br />
yetiştirme programları, algı ve görüşleri<br />
eleştiri süzgecinden geçirme fırsatları<br />
yaratmalıdır. Öğrenme ve öğretmeye ilişkin<br />
yaklaşımlarda yaşanan bu değişim,<br />
statükoları alt üst etmektedir. Öğretim<br />
elemanları bu değişim sürecinde<br />
meslektaşları ile görüş alış verişinde<br />
bulunmalı, yönetim bu doğrultudaki<br />
girişimlere öncülük etmeli ve değişimin<br />
getireceği uyum sorunlarını atlatmada<br />
öğretim elemanlarına destek vermelidir<br />
(Lewis ve Cowie, 1996).<br />
Sınıflarında aktif öğrenme modelini<br />
uygulayacak öğretim elemanlarının yetiştirilme<br />
süresi ve bu programların niteliği de<br />
önem taşımaktadır. Bilgilendirme toplantıları<br />
ya da genele dönük seminerlerin,<br />
öğretim elemanlarını aktif öğrenmeye<br />
hazırlamada etkisiz olduğu görülmektedir.<br />
Yine salt yöntem ve tekniklere dayalı bir<br />
hazırlığın da, öğretim elemanlarında yeni<br />
değerler oluşturmada ve beceri kazandırmada<br />
yetersiz olduğu söylenebilir. Aktif<br />
öğrenmenin kuramsal temelinin yanı sıra<br />
uygulamada gerekli bilgi, beceri ve<br />
davranışların bir arada uygulayıcılara<br />
kazandırılması gerekmektedir. Uygulanan<br />
yetiştirme programlarındaki hedeflerin<br />
gerçekleşme düzeyi, öğretim elemanının<br />
uygulamasına katılarak, gözlem yaparak<br />
değerlendirilebilir. Yapılan gözlem ve<br />
görüşme sonunda öğretim elemanlarına<br />
verilen dönütlerin, onların uzmanlaşmasını<br />
hızlandırdığı görülmektedir (Lewis ve<br />
Cowie, 1996). Öğretim elemanları<br />
başlangıçta doğru işler mi yaptıklarına ve<br />
yapılan işi doğru mu yaptıklarına dair<br />
kuşkular taşımaktadırlar. Bu noktada,<br />
uzmanların, meslektaşların, özellikle de<br />
fakülte yönetiminin desteği oldukça önem<br />
taşımaktadır Uygulamaların başlangıcında<br />
uzman görüşleri daha değerli bulunurken,<br />
ilerleyen dönemlerde meslektaşların görüş<br />
ve önerilerinin daha önemsendiği<br />
görülmektedir (Cohen, 1996).<br />
Sınıf içi öğretim etkinliklerinden<br />
hareketle yürütülecek örgütsel değişim aynı<br />
zamanda otorite, sorumluluk, yönetim ve<br />
öğretim elemanları arasındaki çatışmalar<br />
gibi konuların yeniden değerlendirilmesi<br />
fırsatı vermektedir. Öğretim elemanlarının<br />
aktif öğrenme modeline uyumu, vizyon<br />
sahibi bir yönetimi ve uzun soluklu bir<br />
süreci beraberinde getirmektedir.<br />
Çalışanların örgütsel bilgiye kolayca<br />
ulaşabilmeleri ve etkileşim becerilerine<br />
sahip olmaları gerekmektedir. Öğretim<br />
elemanlarının yeniliğe karşı direnmesinde,<br />
yeniliğe uyumun sadece kendisinden<br />
beklendiği, örgütsel yapı ve yönetsel<br />
işleyişte köklü değişimlerin olmayacağı<br />
inancı yatmaktadır (Shachar ve Sharan,<br />
1996). Kurumdaki öğretim elemanlarının<br />
işbirliği olmaksızın, öğrencileri etkin birer<br />
öğrenen haline getirecek olan öğretim<br />
yöntemlerinin değiştirilmesi oldukça güçtür<br />
(Simon, 1996).<br />
Yukarıdaki açılamalardan anlaşılabileceği<br />
gibi, aktif öğrenme uygulamaları<br />
öğrenme sorumluluğunu öğrenciye<br />
yüklemekle birlikte, öğretim elemanını atıl<br />
kılmamakta, geleneksel öğretimden farklı bir<br />
öğretim elemanı tipini gerektirmektedir.<br />
Aktif öğrenmeyi etkili biçimde yürütecek<br />
öğretim elemanlarının öğretime ilişkin<br />
tutum, değer ve alışkanlıklarında geleneksel<br />
öğretime göre önemli bir değişim yaşanması<br />
gerektiği anlaşılmaktadır.<br />
Öğrenci<br />
Aktif öğrenme uygulamaları<br />
geleneksel öğretime göre öğrencilerin<br />
öğretimsel işleri yerine getirme ve örgütsel<br />
işleyişe katılma konularında farklılık<br />
yaratmaktadır: Öğrenciler, çerçeve program<br />
doğrultusunda öğrenme etkinliklerini ve<br />
bunları nasıl öğreneceklerini belirlemede<br />
etkindirler; öğrenme etkinlikleri takım<br />
üyelerinin yetenek ve ilgileri doğrultusunda<br />
katkıda bulunmasını teşvik eder; öğrenme<br />
takımları konuları farklı boyutlarıyla<br />
derinliğine çalışır; sonuçlar tümüyle önceden<br />
öngörülemez, takımlar önceden<br />
belirlenmeyen farklı hedef davranışları<br />
kazanabilir; soru sorma, planlamaya katılma,<br />
etkinlikleri başlatma, öğretme ve öğrenme<br />
etkinliklerine yüksek katılım, sınıf içi<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 96
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />
konularla ilgili her türlü karara katılım gibi<br />
davranışlar aktif öğrenme uygulamalarında<br />
öne çıkmaktadır (Shachar ve Sharan, 1996).<br />
Öğrencilerin öğrenme ve öğretmen<br />
kavramlarına ilişkin algıları, aktif öğrenmeyi<br />
uygulamayı kolaylaştırmakta ya da<br />
zorlaştırmaktadır. Öğrenmeye, kitaptaki ve<br />
öğretmenin kafasındaki bilgileri kopyalama<br />
biçiminde yaklaşanlar ile öğrenmenin ancak<br />
kişinin kendi etkinliği sonucunda<br />
gerçekleşen bir durum olarak algılayanlar<br />
arasında aktif öğrenmeye karşı tutum<br />
açısından farklılık görülmektedir. Yine<br />
isteklilik ve duyuşsal etkenlerin de aktif<br />
öğrenme uygulamalarının başarılı olmasında<br />
belirleyici olduğu görülmektedir (Simon,<br />
1996). İkinci grubun aktif öğrenmeye daha<br />
yatkın olduğu görülmektedir.<br />
Aktif öğrenme konulardan çok hedeflere<br />
dayalı yürütülmektedir. Değerlendirme<br />
de bireyin veya grubun hedeflerinin<br />
gerçekleşme düzeyine bağlı olarak<br />
yapılacağı için öğrenciler öğrenme<br />
sorumluluğunu üstlenmek durumundadır<br />
(Simon, 1996). Bu sorumluluk öğrencilere<br />
beraberinde iş yükü getirmekle birlikte, aktif<br />
öğrenme uygulamalarında görülen yöntem<br />
ve teknik çeşitliliğinin öğrenci katılımını<br />
artırdığı görülmektedir. Yine aktif öğrenme<br />
uygulamaları içerisinde olan öğretmenöğretim<br />
elemanları ile yapılan görüşmeler ve<br />
araştırmacının kendi sınıflarındaki<br />
uygulamaları dikkate alındığında,<br />
öğrencilerin aktif öğrenme uygulanan<br />
sınıflarda, başlangıçta kısa süreli bir<br />
bocalamanın ardından, yeni yöntem ve<br />
tekniklere uyum sağladıkları söylenebilir.<br />
Tablo 1’de örgütün bürokratik ya da<br />
açık sistem özelliği göstermesi durumuna<br />
göre öğretim elemanı, yönetici, öğrenci<br />
davranışları ile sınıf-okulun dışsal koşulları<br />
ve iletişim başlıkları, okul ve sınıf<br />
(geleneksel öğretim-aktif öğrenme)<br />
boyutunda karşılaştırılmaktadır.<br />
97<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101
Dr. Yılmaz TONBUL<br />
BÜROKRATİK VE AÇIK SİSTEM ÖZELLİKLERİNE GÖRE IF DÜZEYİNDE BİR KARŞILAŞTIRMA<br />
Sınıf Düzeyi<br />
Özellikler<br />
Bürokratik Örgütler (Geleneksel Sınıflar)<br />
Açık Sistemler (Aktif Öğrenme Sınıfları)<br />
Öğretim elemanı<br />
ve yönetici<br />
davranışları<br />
Öğretim<br />
sürecinin bir<br />
parçası olarak<br />
öğrenci ve<br />
öğretim elemanı<br />
davranışları<br />
Dışsal Koşullar<br />
• Okutulacak kitaplar, verilecek ödevler, öğretim süresi ve<br />
değerlendirme ölçütlerine öğretim elemanı ve yöneticiler karar verir.<br />
• Öğretimin akışı ve değerlendirme ölçütleri tüm sınıf için aynıdır.<br />
• “Üsttekiler” yapılacak işleri belirler ve “alttakilere”<br />
duyurur.Yukarıdan aşağıya (top-down) ya da hiyerarşik örgütün sınıfa<br />
yansıması da yapılacak işler ve nasıl yapılacağına başkalarının karar<br />
vermesi biçiminde olmaktadır.<br />
• Sınıftaki öğrenciler birbirine benzeyen dinleyiciler olarak görülür.<br />
• Öğretim elemanı, sınıftaki herkese aynı bilgiyi sunar.<br />
• Öğrenciler, yönetim süreçlerine katılım konusunda örgütsel<br />
basamağın en alt basamağında yer alırlar.<br />
• öğrenciler öğrenme etkinliklerinin, öğrenme hızının uygulanacak<br />
yöntemlerin ve değerlendirme ölçütlerinin belirlenmesinde<br />
edilgendirler.<br />
• Sınıfın oturma düzeni tüm öğrencilerin öğretim elemanından<br />
gelecek bilgileri almaya dönüktür.<br />
• Öğrenciler ders süresinin çoğunu masa başında geçirir. Öğrenme<br />
etkinliklerinin planlanması ve eşgüdümü gibi yönetsel etkinlikler<br />
öğretim elemanı tarafından yapıldığından farklı oturma düzenlerine<br />
gereksinim duyulmaz.<br />
• Her sınıfa bir öğretmen ilkesi.<br />
Öğretim elemanı, öğrencileri yönlendirir ve onların girişimciliğine<br />
destek verirler; öğrencileri, neyi nasıl öğreneceklerine ilişkin planlamaya ve<br />
kararlara katar.<br />
Öğretim elemanı, öğrenme takımlarının oluşumunda, öğrenme<br />
içeriklerinin belirlenmesi, konuların derinliğine işlenmesi, çalışma -<br />
araştırma strateji, yöntem ve teknikleri, iletişim becerileri, çatışma çözüm<br />
stratejileri, çalışmaları raporlaştırma ve değerlendirme ve kaynaklara ulaşma<br />
konularında öğrencileri yönlendirir.<br />
Öğrenme süresi etkinliklere ve görevlerin zorluk düzeyine göre<br />
farklılaşmaktadır.<br />
Öğrenciler, çerçeve program doğrultusunda öğrenme etkinliklerini ve<br />
bunları nasıl öğreneceklerini belirlemede etkindirler.<br />
Öğrenme etkinlikleri takım üyelerinin yetenek ve ilgileri doğrultusunda<br />
katkıda bulunmasını teşvik eder.<br />
İçerikler farklı boyutlarıyla derinliğine çalışılır. Sonuçlar tümüyle<br />
önceden öngörülemez. Öğrenciler, önceden belirlenmeyen farklı hedef<br />
davranışları kazanabilir.<br />
Soru sorma, planlamaya katılma, etkinlikleri başlatma, öğretme ve<br />
öğrenme etkinliklerine yüksek katılım, sınıf içi konularla ilgili her türlü<br />
karara katılım gibi davranışlar öne çıkar.<br />
Sınıfın oturma düzeni, öğrenme görevleri ve etkileşim türüne bağlı<br />
olarak değişkenlik göstermektedir.<br />
Öğrenciler zamanlarını kendi takımlarında, öğrenme birimlerinde,<br />
kütüphane, laboratuvar, okul dışında (gözlem, görüşme, inceleme), diğer<br />
sınıflarda geçirir.<br />
Sınıf düzenini oluşturma (sıraları, öğrenme istasyonlarını düzenleme) ve<br />
çalışmaları planlamada öğrenciler etkindir.<br />
Aynı, sınıf, grup ya da modül birden fazla öğretim elemanı ile de<br />
yürütülebilir.<br />
İletişim<br />
• Tek yönlü (sunum aşamasında öğr. elem öğrencilere dönük) veya<br />
karşılıklı (öğrenci-öğr. Elem.), öğretim elemanı yönlendiriciliğinde,<br />
güdümlü ve sınırlı bir iletişim.<br />
• Farklı ders işleme yöntemleri, vakit kaybı olarak algılanmakta ve<br />
yer verilmemektedir.<br />
Öğrenciler öğrenme takımları içerisinde arkadaşları ve öğr. elemanı,<br />
yönlendiriciliği olmaksızın çok yönlü bir iletişim kurarlar.<br />
Öğrenciler arasındaki iletişim, sınıfa dönük bir sunum yapma ya da<br />
spesifik sorulara yanıt verecek biçimde sınırlandırılmaz.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 98
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />
BÜROKRATİK VE AÇIK SİSTEM ÖZELLİKLERİNE GÖRE OKUL DÜZEYİNDE BİR KARŞILAŞTIRMA<br />
Özellikler<br />
Okul Düzeyi<br />
Bürokratik Örgütler<br />
Açık Sistemler<br />
Öğretmen ve<br />
yöneticilerin<br />
davranışları<br />
• Yüksek öğretim kurumları, üniversite ve fakülte yöneticileri öğretim elemanı ve<br />
öğrenciler biçiminde yukarıdan aşağıya doğru yetki ve sorumluluklar belirlenmiştir.<br />
Müfredat öğrenci dışında belirlenir.<br />
• Sınıfların oturma düzeni, öğrenci mevcutları, derslerin süresi, derslerde<br />
gereksinim belirleme ve öncelikleri saptama, hizmet içi eğitim programları<br />
düzenleme ve değişim programlarında söz sahibi olma gibi alanlarda öğretim<br />
elemanı edilgendir.<br />
• Öğretim elemanı, sınıftaki öğretime yoğunlaşır, bölümün- fakültenin genel<br />
sorunlarına karşı duyarlı değildir.<br />
Yönetici ve öğretim elemanı çerçeve program doğrultusunda, ders planlarının,<br />
değerlendirme ölçütlerinin, okulun politikalarının oluşturulması, değişim ve<br />
yenilenme etkinliklerinin yürütülmesi sürecine etkin bir biçimde katılmaktadır.<br />
Yönetim, öğretim elemanını uzman olarak değerlendirmekte, bürokrasi ile<br />
ortaya çıkan sorunlarda, personel lehine hafifletici tutum sergilemektedir.<br />
Yönetim, sorumluluk alan öğretim elemanına gerekli yetki göçeriminde<br />
bulunmaktadır. Öğretim elemanı bölümün-fakültenin sorunlarına karşı duyarlıdır,<br />
değişik komitelerde görev alarak, sorunların çözümünde için etkin olarak çalışır.<br />
Öğretim<br />
sürecinin bir<br />
parçası olarak<br />
öğrenci ve<br />
öğretmen<br />
davranışları<br />
• Öğretim elemanı, her öğrenciye aynı öğretim yöntemleri ile yaklaşır.<br />
Öğrencilerin yetenekleri ya da nasıl öğrendiği gibi konular yeterince önemsenmez.<br />
• Öğretilecek konular önceden belirlenmesine karşın, nasıl öğretileceği konusu<br />
açıktır, zira öğretim elemanlarının bunları bildiği varsayılır.<br />
• Değerlendirme ölçütleri ve yöntemleri önceden belirlenmiştir. Öğretmenlerin<br />
öğrenci gereksinimlerine dönük bir öğretim yapması baştan sınırlandırılmaktadır.<br />
• Kalite ölçütü çoğu kez çok şeyin öğretilmiş olması ilkesine dayanmakta,<br />
öğrenme içerikleri derinliğine tartışılmamaktadır.<br />
Öğretim elemanları, bölüm, fakülte ya da üniversite ile ilgili değişik sorunların<br />
tartışıldığı, planların yapıldığı ve kararların alındığı birimlerde etkin bir rol oynarlar.<br />
Öğretim elemanı, planlama ve karar süreçlerine katıldıklarında, sınıf içi<br />
uygulamalarda ortaya çıkmayan yetenek ve ilgileri işe koşulmaktadır.<br />
Öğretim elemanları, veri toplama, çözümleme program geliştirme ve<br />
değerlendirme, çok yönlü öğretim yöntem ve tekniklerini kullanma konularında<br />
eğitimlidir.<br />
Ders içerikleri derinliğine, farklı konu ve alanlarla etkileşim içerisinde işlenir.<br />
Dışsal Koşullar<br />
• “Bir sınıf, bir öğretmen, bir branş” anlayışına göre düzenleme yapılmıştır.<br />
Öğretim elemanı ders sırasında izole edilmiş durumdadır. Öğrenciler de yan yana<br />
oturmalarına karşın izole edilmişlerdir.Bu izole edilmişliğin öğrenci ve öğretmen<br />
doyumu üzerinde olumsuz etkilerini araştırmalar ortaya koymaktadır.<br />
Mekan, zaman ve kaynakların kullanım biçimi öğretim elemanlarının ortak<br />
kararlarına bağlı olarak sürekli değişkenlik gösterir.<br />
Öğretim elemanları kendi sınıfı dışındaki sınıfları sık sık ziyaret eder, öğretim<br />
etkinlikleri ve sonuçları tartışılır, değerlendirilir.<br />
İletişim<br />
• Yukarıdan –aşağıya, çoğunlukla yazılı yönergelerle; aynı dersleri okutan öğretim<br />
elemanları ile sınırlı bir iletişim.<br />
• Okulun sorunlarıyla ilgilenen çok az komisyon bulunmakta ya da bu<br />
komisyonlara gerekli yetki göçerimi yapılmamaktadır.<br />
Shachar ve Sharan, 1996, ss.45-46<br />
Sistematik ve çok yönlü bir bilgi akışı gerçekleşir. Değişik programlar yürüten<br />
grupların eşgüdümü sağlanır.<br />
Öğrenci ve öğretim elemalarının oluşturdukları öğrenme takımları formal ve<br />
informal iletişim içerisindedir.<br />
Dersin, konunun, öğrenme içeriğinin hedeflerine göre farklı anabilim<br />
dallarındaki öğretim elemanları da birbiriyle etkileşmektedir.<br />
99<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101
Dr. Yılmaz TONBUL<br />
Tablo 1 ve 2’de görüldüğü gibi<br />
örgütün bürokratik yapısı ile bu örgütlerdeki<br />
sınıfın yapısı örtüşmektedir. Yine aktif<br />
öğrenme uygulanan sınıfların da açık sistem<br />
modeli ile koşutluk gösterdiği<br />
anlaşılmaktadır. Merkezi yönetimle<br />
yönetilen ve bürokratik örgüt yapısı<br />
özellikleri gösteren yüksek öğretim<br />
kurumlarının, aktif öğrenmenin kurumsal<br />
düzeyde uygulanabilmesini kolaylaştırmadığı<br />
anlaşılmaktadır.<br />
SONUÇ<br />
Açık sistem kuramı incelendiğinde,<br />
bütünün parçalarının karşılıklı bağımlılık<br />
ilişkisi içerisinde olduğu görülmektedir.<br />
Burada dört etkenin belirleyici olduğu<br />
görülmektedir: (1) Sistem içerisindeki<br />
üyelerin etkileşimi (2) sistem içerisindeki<br />
üyeler arasında çok yönlü bilgi akışı (3)<br />
hiyerarşik örgütlenme yerine yatay<br />
örgütlenme (yönergelerin yukarıdan aşağıya<br />
doğru değil, kararların etkileşimli küçük<br />
takımlarda alınması) (4) uygulamalara ve<br />
gelecekte yapılması öngörülen etkinliklere<br />
dönük geribildirimler alınması.<br />
Ülkemizde eğitim örgütlerini<br />
geliştirme ile ilgili çalışmalar, aktif öğrenme<br />
çalışmaları ile koşutluk göstermelidir.<br />
Örgütte gerçekleştirilecek tüm yapısal ve<br />
yönetsel değişiklilikler sınıf içi öğrenmeöğretme<br />
süreçlerini destekleyecek.ve işlevsel<br />
kılacak nitelikte olmalıdır. Örgütün tümünde<br />
yapısal değişikliklere gidilmeden<br />
uygulamaya sokulacak aktif öğrenme<br />
uygulamalarının, kısa bir süre sonra<br />
bürokratik örgüt engeline takılacağı<br />
anlaşılmaktadır. Öğretim kurumları<br />
içerisinde bulunan yönetici, öğretim elemanı<br />
ve öğrencilerin davranışları, bu<br />
kurumlardaki öğretimsel işler ve bunların<br />
yerine getiriliş biçimi, kurumda bulunanlar<br />
arasındaki iletişim ile öğretimi<br />
destekleyecek araç-gereç ve donanımın<br />
kullanımına ilişkin işleyişin örgütsel yapı ile<br />
uyum içerisinde olması gerekmektedir. Bu<br />
noktada yeniden yapılanmanın yanı sıra<br />
öğretim kurumlarında yeniden<br />
kültürlenmeye (Açıkgöz-Ün, 2002) ve<br />
paylaşıma dayalı bir öğrenme kültürü<br />
oluşturmaya da gereksinim duyulmaktadır.<br />
Yukarıdaki tartışmalardan da<br />
anlaşılacağı gibi, sınıf ve okul boyutunun<br />
aynı modele göre örgütlenmesi<br />
gerekmektedir. Örgütsel norm ve kuralların<br />
bürokratik özellik gösterdiği bir kurumda,<br />
öğretimin aktif öğrenme modeline göre<br />
düzenlendiği sınıftaki etkinlikleri<br />
desteklemeyeceği ve bu tür girişimlerin uzun<br />
erimli olmayacağı söylenebilir.<br />
Yükseköğretim kurumları demokratik bir<br />
yönetim ve katılımcılığın sağlandığı okula<br />
dayalı bir yönetim anlayışını benimsemek ve<br />
yaşama geçirme görevi ile karşı karşıya<br />
bulunmaktadır. Örgütsel yapı ile uyumlu<br />
olmayan, sistemin yalnızca bir biriminde<br />
değişiklik (işlemsel değişme) yapılarak<br />
(örneğin salt öğretim yöntemlerini<br />
değiştirmek ya da okulların teknolojik<br />
donanımı artırmak vb.), gerçekleştirilmek<br />
istenen değişim girişimlerinin ömrünün,<br />
değişimi başlatanların görevde kalma<br />
süreleri sınırlı olduğu unutulmamalıdır.<br />
KAYNAKÇA<br />
Açıkgöz, Ü. K. (2002) Aktif Öğrenme, İzmir: <strong>Eğitim</strong> Dünyası Yayınları.<br />
Balcı, A. (2000) Örgütsel Gelişme, İkinci Baskı, Ankara: PEGEM Yayıncılık.<br />
Barkholz, U.; Homfeldt, G. (1996) “Gleiches Bewirkt nicht Gleiches:Die Bedeutung von Schulkultur für den<br />
Erfolg Praktischer Implementationen”, ” ed. Huber, G. Neue Perspektiven der Kooperation, ss. 38-<br />
45, Hohegehren: Schneider Yayınevi.<br />
Basil, R. (1993) “Kann Kooperatives Lernen eine Politik der Chancegleichheit Unterstüzen” Neue Perspektiven<br />
der Kooperation, ss.22-27, (ed),Huber, G., Hohengehren: Schneider Pub.<br />
Başaran, İ. E (1992) Örgütsel davranışın Yönetimi, Ankara: A. Ü. <strong>Eğitim</strong> Fak. Yayını.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 100
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />
Cohen, E. (1996) Implementation und Organisation des Kooperativen Lernens” Neue Perspektiven der<br />
Kooperation, ss. 45-54, Hohegehren: Schneider Pub.<br />
Dean, J. (1993) Managing the Secondary School, London.<br />
Dönmezer, İ. (2002) Yirmi Birinci Yüzyıla Girerken <strong>Eğitim</strong> Alanında Görülen Değişiklikler Ve Etkili<br />
Öğrenme”, Etkili Öğrenme ve Öğretmen Semineri Notları, 20-24 Ocak 2002, E.Ü. <strong>Eğitim</strong> Fak., İzmir.<br />
Erdoğan, İ. (2002) <strong>Eğitim</strong>de Değişim Yönetimi, Ankara:PEGEM Yayıncılık.<br />
Evans, R.; Antony, J. (1991) Active Learning: Students and the School Budget Process” Social Studies, ar/Apr.<br />
91, vol.82, Isuue 2, P.56, 6 p, 1 Chart, Academic Search Elite, AN:9105130462.<br />
Everard, B., Morris, G. (1990) Effective School Management, Liverpool: Paul Chapman Publshing.<br />
Gry, J.; Wilcox, B. (1995) Good School, Bad School, London.<br />
Hoy, W.,K.; Miskel, C. (1987) <strong>Education</strong>al Administration,New York: Random House.<br />
Huber, G., L. ; Stern, D. (1996) Active Learning for Students and Teachers, , Frankfurt am Main: Peter Lang<br />
Pub..<br />
Lewis, J.; Cowie,H. (1996) “Kooperative Gruppebarbeit:Versprechungen und Begrenzungen-Eine Unteruchung<br />
der Werte von Lehrern” ed. Huber, G. Neue Perspektiven der Kooperation, ss. 38-45, Hohegehren:<br />
Schneider Pub.<br />
Lezotte, L.. (1992) “Correlates <strong>of</strong> Effective Schools” ed: Contine, T.; Christensen, D Effective Schools and<br />
School Climate,<br />
Newton, C.; Tarrant, T. (1992) Managing Change in Schools, New York: Routledge.<br />
Öğrenen Organizasyonlar Uzmanlık Grubu (2000) Öğrenen Organizasyonlar II, İstanbul: Kal Der Yayınları,<br />
No:16<br />
Özden, Y (2002) <strong>Eğitim</strong>de Yeni Değerler, 4. Baskı, Ankara:PEGEM Yayıncılık.<br />
Özden, Y (2002) “Sınıf İçinde Öğrenme Öğretme Ortamının Düzenlenmesi”, Sınıf Yönetimi, ed. Emin Karip,<br />
ss.37-71, Ankara: PEGEM Yayıncılık.<br />
Raelin, J. (1997) “Individual and situational precourse <strong>of</strong> successful action learning” <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Management<br />
<strong>Education</strong>, Aug.97, Vol.21,Issue3, P368, 27p, 3charts, London.<br />
Rıza, E.T. (2001) <strong>Eğitim</strong>de Bilgisayar Teknolojisi, İkinci Baskı, İzmir: Kanyılmaz Matbaası.<br />
Shachar, H.; Sharan S. (1996) “Schulorganisation und kooperatives Lernen in Klassenzimmer: Eine<br />
Interdependenz. ed. Huber, G. Neue Perspektiven der Kooperation, ss. 38-45, Hohegehren: Schneider<br />
Pub.<br />
Simon, P. (1996) “ Definitions and Theories <strong>of</strong> Active Learning” ed. Huber, Active Learning for Students and<br />
Teachers, ss. 24-32,Frankfurt am Main: Peter Lang Yayınevi.<br />
Yavuz, Y (2001) “Yönetimde Çağcıl Yönelim:Okula Dayalı Yönetim”, Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Eğitim</strong><br />
Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir.<br />
101<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112<br />
EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />
(The Effects <strong>of</strong> The <strong>Education</strong> on The Social Change)<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />
ÖZ<br />
Geleneksel anlamda eğitim , bir toplumun ,genel-geçer değerlerini yetişmekte olan kuşaklara<br />
benimsetme etkinliği olarak tanımlanmaktadır. Oysa günümüzde eğitim yeni amaçlar, boyutlar ve işlevler<br />
yüklenmiştir.Bilimsel ve teknolojik alandaki çok hızlı gelişmeler , ve bu gelişmelerin sonucu olan bilgi<br />
patlaması, toplumların sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapılarını da hızla değiştirmektedir. Yaşanan bu<br />
değişim süreci , kültür aktarma aracı olarak bakılan ve bu işleviyle de tutucu bir nitelik taşıyan eğitimi,<br />
kültür aktarmanın ötesinde ,toplumsal,ekonomik,kültürel, siyasal, teknolojik v.b. değişmelerden hem etkilenen ,<br />
hem de bu değişmeyi etkileyen işlevsel bir kurum olmaya ve katkıda bulunmaya zorlamaktadır.<br />
Bu çalışmanın amacı eğitim sisteminin , tek başına , diğer kurumlardan bağımsız bir güç olarak ,<br />
planladığı ve istediği yönde toplumsal değişme sürecini başlatıp başlatamayacağı ya da çeşitli alanlarda<br />
başlamış olan toplumsal değişmelere bağlı olarak , kendisine yüklenen işlevleri mi yerine getirdiği<br />
tartışılacaktır.<br />
Anahtar Sözcükler: <strong>Eğitim</strong>, Toplumsal Değişme<br />
ABSTRACT<br />
In traditional contex, education is defined as activities related to acquiring <strong>of</strong> cultural values to the next<br />
generations.Whereas, todey, new goals, dimensions and functions are attributed to the education.A rapid<br />
development with domain <strong>of</strong> science and technology, and an information explosion as a result <strong>of</strong> these<br />
developments cause a severe change in socio-cultural and socio-economic structures.These social change<br />
processes put education in a situation beyond cultural transference as a tool and threfore because <strong>of</strong> this<br />
function as conservative.At the same time changes such as social, cultural, economic, political, technological<br />
and etc.force education to become a functional institution which contribute by influencing the process as well as<br />
being affected by the process.<br />
In this study it is aimed to discuss whether educational system alone by itself indipendent from other<br />
systems can start the change as planned in wanted direction or serve in the way <strong>of</strong> its own funtion attributed<br />
depending on social changing available in various fields.<br />
Key Words: <strong>Education</strong>, Social Change<br />
GİRİŞ<br />
Halen içinde yaşamakta olduğumuz<br />
21. yüzyılın temel niteliği, birçok köklü<br />
değişikliklerin farklı alanlarda ve aynı anda<br />
birbirleriyle ilgili olarak gerçekleşmesidir.<br />
Üstelik bu değişmelerin hızı, bilimsel ve<br />
teknolojik alanlardaki yenilik ve<br />
gelişmelerin etkisiyle gittikçe de artmaktadır<br />
(Hesapçıoğlu, 1997:20). Hızı artan bu<br />
değişme nedeniyle insan ilişkilerinde<br />
“geçicilik” ortaya çıkmakta ve buna bağlı<br />
olarak, bireysel, kurumsal ve toplumsal<br />
düzeyde birseri uyumsuzluklar ve sorunlar<br />
meydana gelmektedir (Tolan, 1981:227).<br />
Kuşkusuz, söz konusu değişimin<br />
meydana gelmesinde toplumun içinden ve<br />
dışından kaynaklanan nedenler etkili<br />
olmaktadır. Ne var ki, kaçınılması mümkün<br />
olmayan bu değişimler her zaman, veri<br />
toplumda istenilen ve beklenen şekilde<br />
olmamaktadır. Başka bir deyişle toplumun<br />
kalkınmasına ya da ilerlemesine katkıda<br />
bulunmadığı gibi, dengesinin bozulmasına<br />
yahut gerilemesine de neden olabilmektedir.<br />
Tabii ki, her toplum, koşulları<br />
ölçüsünde hem değişimin yarattığı<br />
olumsuzluklarla başetmek hem de değişimi<br />
kontrol ederek planladığı şekilde<br />
yönlendirmek ister. Bunu yaparken, çeşitli<br />
yol ve araçları da devreye sokar. Çağı ve<br />
ondan da öte geleceği yakalamak isteyen<br />
vizyoner devlet yöneticileri, doğayı ve<br />
toplumu dönüştürebilmenin, geleceğe<br />
*<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Bölümü
EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />
yönelik plan ve projelerin yapılabilmesinin<br />
yüksek düzeyde zihinsel etkinliğe sahip<br />
yetişmiş insan kaynakları ya da<br />
insangücüne bağlı olduğunun<br />
bilincindedirler. Hiç kuşkusuz, hem<br />
değişime (gelişme, kalkınma anlamında)<br />
açık hem de bu süreci başlatacak, insanın<br />
yetiştirilebilmesi, çok çeşitli ortamlarda<br />
(çoğunlukla da okullarda) verilebilen eğitim<br />
ile yakından bağlantılıdır.<br />
Peki, acaba eğitim, yukarda belirtilen<br />
niteliklerle donatılmış insanı yetiştirme gücü<br />
ve işlevine, "her şeyden bağımsız,<br />
kendiliğinden" mi sahip ya da her zaman ve<br />
zorunlu olarak, hiyerarşik bir yapı oluşturan<br />
toplumda egemenliği ya da iktidarı elinde<br />
bulunduran "güçler" mi yapılmasını veya<br />
yapılmamasını istedikleri şeyleri ve<br />
değişimi eğitime yüklemektedirler. Başka<br />
bir deyişle toplumsal değişme sürecinde,<br />
eğitim mi belirleyici bir güç ya da role<br />
sahiptir Yoksa eğitimin gücü toplumu<br />
yönetenlerin gücünden mi<br />
kaynaklanmaktadır İşte, makalenin temel<br />
hareket noktası da toplumsal değişim ve<br />
eğitim ilişkisi çerçevesinde bu sorulara<br />
cevap aramaktır.<br />
etkilenmesinin etken olduğu söylenebilir.<br />
Başka deyişle her toplumbilimci kendi görüş<br />
ve yaşantısına uygun olarak, toplumsal<br />
bütünlüğü oluşturan insanlararası ilişki,<br />
toplumsal birim ya da öğelerden birisini ya<br />
da bazılarını öne alarak tanım yapmaktadır<br />
(Duverger, 1980:7).<br />
Örneğin, işlevselciler (E. Durheim, A.<br />
Comte, T. Parsons, Robert K. Merton, W.<br />
Ogburn v.b) toplumu denge ya da düzene<br />
yönelen bir bütün olarak tanımlamaktadırlar.<br />
Bu gruptaki düşünürlerin temel kaygıları<br />
toplumsal düzenin nasıl sağlanacağı ve<br />
sürdürüleceğidir. Onlara göre toplumsal<br />
bütünleşmeyi sağlayan temel güç toplumsal<br />
değerler, normlar ve kurallardır (Erdoğan,<br />
1987:30; Tan, 1990:560).<br />
Çatışmacı kuramı savunanlar (T.<br />
Veblen, R. Dahrendorf, Levi A. Coser, J.<br />
Rex vb.) ise toplumu, temel gereksinimlerini<br />
en yüksek düzeyde karşılamak ve mümkün<br />
olduğu kadar daha çok kaynaklara sahip<br />
olmak için mücadele eden karşıt grupların<br />
oluşturduğu bir sistem olarak<br />
tanımlamaktadırlar(Erdoğan, 1987:34;<br />
Kızılçelik ve digerleri 1996:274).<br />
Tartışmalarımıza ışık tutması<br />
bakımından, konumuzla ilgili bazı temel<br />
kavramların tanımlanması gerekmektedir.<br />
Bunlar sırasıyla: Toplum ve Toplumsal<br />
yapı, Toplumsal Değişme kavramlarıdır.<br />
Daha sonra da esas konumuz olan <strong>Eğitim</strong>in<br />
Toplumsal Değişme ile ilişkisi, <strong>Eğitim</strong>in<br />
toplumsal değişme sürecindeki işlevleri<br />
konusunda farklı görüşler içeren, İşlevselci,<br />
Çatışmacı, Etkileşimci ve Yeniden<br />
Yapılanmacı kuramlarla ilgili<br />
açıklamalardan sonra Sonuç ve Önerilere<br />
yer verilecektir.<br />
TOPLUM: Toplumbilimciler, en basit, en<br />
genel kavramların tanımlanmasında bile<br />
görüş birliğine varamamaktadırlar. Bu<br />
konuda uzlaşı sağlanamamasının temel<br />
nedeni olarak da, her toplumbilimcinin,<br />
içinde yaşadığı toplumsal çevrenin maddi ve<br />
tinsel koşullarından farklı bir biçimde<br />
103<br />
Yukarda da belirtildiği gibi toplumu<br />
oluşturan çeşitli öğelerden hareket ederek<br />
çok sayıda toplum tanımı yapılabilir. Ancak<br />
konumuzun amacına uygun olacağı ve<br />
toplumla ilgili çok sayıda öğeyi ya da<br />
özellikleri de içeren şu tanım ile<br />
yetinilecektir. "Toplum, topluluğa göre<br />
üye sayısı daha fazla ve yoğun olan, ben<br />
duygusunun egemen olduğu, özgür<br />
iradeye dayalı ilişkilerin yaygın<br />
bulunduğu, ikincil ilişkilerin ağır bastığı,<br />
tinsel ve özdeksel öğeleri bulunan, sistem<br />
niteliği taşıyan, insan ömründen uzun<br />
olan, kendi kendini sürdüren, kendi<br />
kendine yeterli olan, örgütlenmiş,<br />
kurumlaşmış ve yapılaşmış bir toplumsal<br />
birliktir"(Sayın, 1985:.68).<br />
Toplumsal yapı kavramı ise,<br />
toplumdaki kalıcı, sürekli, örgütlenmiş<br />
ilişkilerin oluşturduğu temel grup ve<br />
kurumların bütünü (Tan, 1981:62) ve<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112
Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />
aralarında işlevsel bağ ve karşılıklı<br />
bağımlılık bulunan ve birbirini tamamlayan<br />
parçalardan meydana gelen bir bütün<br />
(Eserpek, 1981:123) olarak<br />
tanımlanmaktadır.<br />
TOPLUMSAL DEĞİŞME: Bilindiği üzere<br />
tek başına "değişim" kavramı, tüm nesne ve<br />
olayların var olma biçimi olup, önceki<br />
durum ya da davranıştan farklılaşmayı<br />
içerir. Burada değişime konu ya da tabi olan<br />
nesne, olgu, olay ve benzerlerinin nicel ya<br />
da nitel anlamda başkalaşması, biçim<br />
değiştirmesi ya da dönüşmesi söz konusudur<br />
(Tezcan, 1990:188; Ozankaya, 1984:.31;<br />
Hançerlioğlu, 1986:86).<br />
Toplumsal değişme ise, günümüzde en<br />
çok tartışılan konulardan biridir.<br />
Reddedilmez, hak edilmez, karşı konulmaz<br />
olan değişim, her yerde insanların<br />
bilinçlerine yerleşmiştir(Vugo, 1989, s.32).<br />
Zaten toplumsal değişme sosyolojinin de<br />
temel kavramlarından biridir. Bu kavramı<br />
ilk kullanan sosyologlardan birisi de W.<br />
Ogburn'dur. O, bu kavramı, sosyal dinamik<br />
ve bundan türetilen ilerleme, gelişme<br />
kavramlarının yerine kullanmıştır. Daha<br />
önceki klasikler toplumsal değişmeleri<br />
sosyal dinamik (güç), transformasyon,<br />
devrim, evrim, farklılaşma, çökme gibi<br />
katagorilerle anlatmaya çalışmışlardır. Don<br />
Martindal'e göre de toplumsal değişme:<br />
insanlararası ilişkilerin biçimlenmesi<br />
(formation) ve çözülmesidir. Dahrendorf<br />
toplumsal değişmeyi, otorite birliklerinin<br />
(Einheit) yönetim pozisyonlarındaki<br />
değişme olarak tanımlar. Loockwood ise,<br />
sosyal bir sistemin kurumsal yapısındaki ya<br />
da bir toplumun merkezî kurumsal<br />
düzenindeki bir değişme olarak<br />
tanımlamaktadır (Zapf, 1971:13).<br />
Zamanı, hızı, yönü, kapsamı ne olursa<br />
olsun, tüm toplumbilimcilerin üzerinde<br />
birleştiği temel gerçek, toplumsal<br />
değişmenin değişmezliği ve egemenliği<br />
yasasıdır. Toplumsal değişmeyle ilgilenen<br />
düşünürlerin, toplumsal değişme gerçeği<br />
üzerinde birleşmiş olmalarına karşın,<br />
değişmeyi açıklamak için; evrimci, dengeci,<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112 104<br />
çatışmacı, modernleşmeci vb. farklı<br />
modeller kullanmışlardır. Her biri toplumsal<br />
değişmenin nasıl meydana geldiği ve bu<br />
süreçte itici güçlerin neler oldukları<br />
bakımından birbirlerinden ayrılmaktadırlar<br />
(Kongar, 1981:.55; Kızılçelik, 1996:106).<br />
Kaçınılması mümkün olmayan toplumsal<br />
değişme sürecine bağlı olarak bir toplumsal<br />
yapıdan ya da ilişkiler dokusundan başka bir<br />
toplumsal yapıya; bir yapılar sisteminden<br />
başka bir yapılar sistemine<br />
geçilmektedir.(Ergun, 1987:100; Oskay,<br />
1990:43). Başka bir ifadeyle toplumsal yapı<br />
özellik itibariyle yapılaşma(struktierung),<br />
yapının bozulması (Destruktierung) ve<br />
yeniden yapılaşan sürekli bir hareketlilik<br />
içindedir. Aralarında çeşitli etkileşim<br />
biçimleri olan insanların oluşturduğu<br />
toplum, deyim yerindeyse, bir sosyal<br />
gerçeklik filmi gibi sürekli olarak bir<br />
değişim hali yaşamaktadır(de Jager, 1981:<br />
135) ve şayet toplum yeni bir yapılanma<br />
gerçekleştiremez ise yeni bir sosyal yapıya<br />
yer açacak biçimde parçalanır (Cassetti,<br />
1970:77).<br />
Sosyologlar, genelde dış etkilerden<br />
kaynaklanan (exogen) değişimle, toplumun<br />
iç dinamiklerinden kaynaklanan (endogen)<br />
değişimi ayırmaktadırlar. Dış etkenler<br />
bağlamında, bir toplumun başka bir<br />
toplumla kontakt kurması, savaş, işgal,<br />
turizm, misyonerlik vb. sayılabilir. Doğaldır<br />
ki, tüm bu değişmeler belli bazı koşulların<br />
meydana gelmesinin (konstellation)<br />
sonucudur. Yine doğaldır ki, normların,<br />
kurumların ve farklı düşüncelerin<br />
oluşturduğu toplumun herhangi bir alanında<br />
ya da öğesinde meydana gelen değişme<br />
sürecinin toplumun öteki alanlarını<br />
etkilememesi de düşünülemez (Kadelbach,<br />
1972: 324-326).<br />
TOPLUMSAL DEĞİŞME-EĞİTİM<br />
İLİŞKİSİ : Önceki sayfalarda da<br />
vurgulandığı gibi toplum, öğeleri ya da<br />
kurumları arasında işlevsel bağ bulunan bir<br />
sitemdir. Gerek iç, gerekse dış etmenlerden<br />
kaynaklansın, sistemde başlayan bir<br />
değişme, bir noktada durmamakta; devam
EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />
edip gitmektedir. Çünkü toplumu oluşturan<br />
öğelerin her biri kendi özgül nitelikleri<br />
doğrultusunda dinamik koşullardan sürekli<br />
olarak etkilenmekte ve toplumsal düzeyde<br />
değişime yol açabilecek birikimi<br />
sağlamaktadır (Oskay, 1983:11-12; Dinçer,<br />
1994:34). Bu birikimin baskısıyla, bir<br />
fiziksel ya da toplumsal gereksinimi<br />
karşılamak amacını taşıdıkları için gerek<br />
gereksinimin niteliğindeki değişiklik,<br />
gerekse, onun karşılanmasında ortaya çıkan<br />
yeni yöntem veya tarzlar kurumlarda köklü<br />
değişikliklere yol açmaktadır (Ergil, 1984:<br />
194). Kuşkusuz, dinamik bir toplumun<br />
herhangi bir öğesinde meydana gelen<br />
değişimden eğitim kurumu da etkilenir. Bu<br />
etki nedeniyle, eğitim sistemini oluşturan<br />
yapısal öğeler, diğer birimlerdeki<br />
değişmelerin zorunlu kıldığı değişikleri<br />
kendilerinde gerçekleştirip toplumsal<br />
gereksinimlerin yüklediği işlevleri yerine<br />
getirecek şekilde değişime uğrarlar<br />
(Kızılçelik ve diğerleri, 1996:107).<br />
<strong>Eğitim</strong>, seçilmiş ve kontrollü bir<br />
çevrenin (özellikle okulun) etkisi altında,<br />
toplumsal yeterlilik ve en üst düzeyde<br />
bireysel gelişmeyi sağlayan toplumsal bir<br />
süreçtir ( Fidan, Erden, 1987:11). Onun<br />
toplumsallık ve bireysellik yanları sosyoloji,<br />
felsefe, psikoloji, ekonomi, kültür ve siyaset<br />
gibi çeşitli değişkenleri içinde<br />
saklamaktadır. Başka bir ifadeyle eğitim,<br />
bilimsel, teknolojik, siyasal,psikolojik<br />
sosyo-ekonomik ve kültürel amaçları<br />
bulunan çok yönlü bir girişimdir . <strong>Eğitim</strong>in<br />
öneminin kavrandığı toplumlarda, eğitimle<br />
toplumsal değişme arasında güçlü bir<br />
ilişkinin varlığı bilindiği için, bütçeden<br />
eğitime ayrılan pay, diğer sektörlere göre<br />
oldukça yüksek miktarlara ulaşmaktadır.<br />
İstenen yönde değiştirme ve değişme<br />
zaten doğası ve tanımı gereği eğitimin en<br />
temel işlevlerinden biridir. <strong>Eğitim</strong>in işlevi,<br />
sadece, mevcut kültürel değerleri yeni<br />
kuşaklara aktararak toplumsal devamlılığı<br />
sağlamak olsa dahi, bunu yaparken bile,<br />
biyolojik bir varlık olan çocuğun<br />
davranışlarını değiştirerek sosyal bir varlık<br />
105<br />
haline getirmektedir. Bu açıklamalardan<br />
hareket ederek, eğitim ile bireysel ve<br />
dolayısıyla da toplumsal değişme arasında<br />
yakın bir ilişki olduğu söylenebilir. Kaldı ki,<br />
günümüzde eğitim kurumuna, toplumsal<br />
değişim sürecinin başlatıcısı olarak bakma<br />
eğilimi de giderek artmaktadır. Aşağıda<br />
değişik bazı kuramlara göre,eğitimin<br />
toplumsal değişme konusundaki işlevlerinin<br />
neler olduğuna ilişkin bilgiler verilecektir.<br />
İŞLEVSELCİ KURAMDA EĞİTİM<br />
Bu kurama göre, okullar veri toplumun<br />
temel düşünce ve değerlerini yetişmekte<br />
olan kuşaklara benimseterek<br />
benzeşmelerinde önemli bir etkiye sahiptir.<br />
Başka bir söyleyişle toplumun istekleri<br />
doğrultusunda bireyi toplumsallaştıran<br />
eğitim, ona, isteklerini sınırlandırmak,<br />
doyum verici bir yaşamı<br />
gerçekleştirebilecek çerçevenin norm ve<br />
değerlerini benimsetmek işlevini görür (Tan,<br />
1990:561, Kızılçelik ve diğerleri, 1996:19)<br />
<strong>Eğitim</strong>, yerine getirdiği bu tutucu işlevi<br />
sayesinde çocukları toplumsallaştırarak,<br />
toplumsal yapı ya da düzenin<br />
sürdürülmesine yardımcı olur. Aksi halde<br />
Durkheim’in ifadesiyle “anomik” durum<br />
ortaya çıkar. Öte yandan eğitim toplumun<br />
yetenekli kişilerini seçerek en başarılı ve<br />
azimli olanların yüksek konumlara<br />
gelmesini de sağlamaktadır. Böylece,<br />
toplumdaki hareketliliğin hız kazanmasına<br />
ve dolayısıyla toplumsal düzenin yeni<br />
görüşler ve değerler yönünde değişmesine<br />
de yol açmaktadır (Tatlıdil, 1993:7; Tan,<br />
1990:560; Eserpek, 1978:122; Tezcan,<br />
1990:212). Kısaca ifade edilirse,<br />
işlevselcilere göre, eğitim kurumunun,<br />
mevcut kültürün aktarılması, toplumsal ve<br />
siyasal bütünlüğün, toplumsal kontrol ve<br />
değişimin sağlanması gibi toplum açısından<br />
yaşamsal etkilere sahip görevleri vardır.<br />
Ancak, eğitimin söz konusu işlevleri<br />
sayesinde toplumların arzu edilen yönde<br />
değişebileceğini kabul eden işlevselcilere<br />
karşı bir alternatif olarak ortaya çıkan<br />
çatışmacı kuramlar eğitimin toplumsal<br />
değişmeye ilişkin işlevi konusunda farklı bir<br />
bakış açısı sergilemişlerdir. Aşağıda bu<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112
Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />
görüşe ilişkin bilgiler verilmeye<br />
çalışılacaktır.<br />
ÇATIŞMACI KURAMDA EĞİTİM<br />
Bu kuram toplumu, genelde ekonomik<br />
ya da kültürel üstünlüğü elinde<br />
bulunduranlarla, bunlara sahip olmak<br />
isteyen karşıt sınıf ya da grupların<br />
oluşturduğu bir sistem olarak görmektedir.<br />
Çatışmacı kuramda toplum, sürekli olarak<br />
denge halinde bir sistem olmayıp, aksine iç<br />
ya da dış etkenlerden kaynaklanan gerilim<br />
ya da çatışmanın üstesinden gelerek,<br />
toplumsal düzeni ve değişmeyi sağlamaya<br />
çalışan bir sistemdir (Wendt, 1980:81).<br />
Çatışmacı bakış açısına göre, eğitim ya<br />
da okul sistemi, siyasal ve ekonomik gücü<br />
elinde bulunduranların mevcut statülerini<br />
sürekli kılmak için başvurdukları önemli bir<br />
araçtır. Örneğin yeni Marx’çılar olarak da<br />
bilinen Samuel Bowlis ve Herbert Gintis,<br />
okulun, baskıcı kapitalist düzenin<br />
çıkarlarına hizmet ettiğini ve sınıf<br />
eşitsizliklerini pekiştirdiğini savunurlar. Bu<br />
kurama göre, egemen güçler, bir fabrika<br />
işçisiyle, yöneticisinin sosyo-ekonomik ve<br />
sosyo-kültürel yaşamda yerine getirecekleri<br />
rollere uygun nitelikte, farklı içerik ve<br />
düzeylerde eğitim görmelerini<br />
istemektedirler. (Tan, 1990:565; Kızılçelik<br />
ve diğerleri, 1996:13; Gök, 1998:2; Ünal ve<br />
Özsoy, 1998:72).<br />
Althusser ise Marxist kuramdan farklı<br />
bir biçimde üst yapı kurumlarının<br />
tamamını, kendisi de bir kurum olan<br />
devletin parçaları olarak görmekte ve devlet<br />
aygıtını ikiye ayırmaktadır. Bunlardan ilki,<br />
yasama, yürütme, yargı, polis ve ordudan<br />
oluşan “Baskıcı Devlet Aygıtı”, diğeri ise<br />
din, eğitim, aile, siyaset, hukuk ve vb.den<br />
oluşan “İdeolojik Devlet Aygıtı”dır. O’na<br />
göre, toplumdaki üretim ilişkilerinin<br />
ürtetilebilmesi, hem “Baskıcı Devlet<br />
Aygıtları” hem de egemen ideolojiyi yayan,<br />
“İdeolojik Devlet Aygıtları”ndan en<br />
etkilisi olan eğitimle çok yakından<br />
ilişkilidir. Çünkü eğitim, çocuğu en zayıf<br />
çağında ve zorunlu olarak yakalamakta ve<br />
ona gelecekteki kapitalist üretim biçiminin<br />
gerektirdiği bilgi, beceri ve teknikleri ve<br />
toplumun egemen ideolojisini<br />
benimsetmektedir (Tan, 1990:560; Gök,<br />
1998:2; Ergun, 1987:8).<br />
İllich’e göre de "fırsat eşitliği” adı<br />
altında eğitim yoluyla ayrıcalıklar<br />
yaratılmaktadır. O, eğitimin hayal<br />
kırıklığına neden olduğunu savunmaktadır.<br />
Okula giden ve yüksek öğrenim görenler,<br />
yüksek normlara ve parasal olanaklara sahip<br />
olmaktadırlar. Bu ise eşitsizliğe yol<br />
açmaktadır demektedir (Sönmez, 1998:170;<br />
Varış, 1987:15).<br />
Illich’e göre okullar ideolojik bir<br />
denetim aygıtı olup, mevcut toplumsal<br />
yapıyı yeniden üretir, insanları<br />
yabancılaştırır ve kurumların, uzmanların<br />
otoritesine bağımlı kılar. Gerçek özgürlük<br />
okulların ortadan kaldırılmasıyla<br />
gerçekleşebilir. O’na göre önemli olan<br />
okulların yerine konulacak “kamu hizmet<br />
kurumları” yoluyla, kurumların ve<br />
teknolojinin çalışma biçimini, bireylerin<br />
yararları doğrultusunda değiştirmektir<br />
(Ünal, 1996:129) .<br />
Çatışmacı görüşe mensup Randal<br />
Collins de işe girerken diploma koşulunun<br />
aranmasını akılcı bulmamaktadır. O’na göre<br />
çoğu insan birçok işi diplomasız da<br />
becerebileceği halde, uzun zaman , emek ve<br />
para harcamayı gerektiren diplomaları<br />
olmadığı için işe alınmamaktadır (İnal,<br />
1996:131).<br />
Makro sosyolojik bağlamda, eğitimin<br />
tutucu işlevlerine ilişkin olarak görüşlerine<br />
yer verilen işlevselci ve çatışmacı<br />
yaklaşımların eğitim ve toplumsal<br />
değişmeye dair söylemlerinden, hareket<br />
noktaları farklı olsa bile, son tahlilde her iki<br />
yaklaşımda da eğitimin mevcut toplumsal<br />
düzenin sürdürülmesinde etkili bir araç<br />
olduğu anlaşılmaktadır.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112 106
EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />
ETKİLEŞİMCİ YAKLAŞIMDA<br />
EĞİTİM<br />
Çok genel hatları ile, yukarıda<br />
verilmeye çalışılan işlevselci ve çatışmacı<br />
yaklaşımlara ilk eleştiri, konuya mikro<br />
sosyolojik açıdan bakan etkileşimcilerden<br />
gelmiştir. Etkileşimcilere göre makrososyolojik<br />
yaklaşımlar, insanları tümüyle<br />
toplumsallaşmanın bir ürünü<br />
saymaktadırlar. Böyle olunca da insan<br />
yaşamının zenginliği ve karmaşıklığı<br />
gerektiği gibi yansıtılamamakta; insanın<br />
yaratıcılığı ihmal edilmekte ve özgürlüğü<br />
yok sayılmaktadır.<br />
Etkileşimcilere göre, insan yaşamının<br />
yapı taşları gündelik yaşam etkinlikleridir.<br />
Böyle olunca da örneğin, okuldaki günlük<br />
yaşam gerçeklerini, öğretmenle öğrenciler<br />
arasındaki ince ve karmaşık, çok boyutlu<br />
örüntüleri makro sosyolojik yaklaşımla<br />
değerlendirebilmek olanağı yoktur. Günlük<br />
yaşam, birlikte eyleyen ve kendi eylem<br />
örüntülerini ve rollerini belli ölçüde özgür<br />
ve bağımsız olarak üreten kişilerin eseridir.<br />
Günlük yaşamı kavrayabilmek için,<br />
insanların davranışlarına nasıl bir anlam<br />
verdiklerini yakalamak gerekir (Tan,<br />
1993:67-68).<br />
Bu ise bireylerin kendi davranışlarına<br />
içerik ve biçim vermek için başkalarının<br />
davranışlarını hesaba katmak olarak<br />
tanımlanan etkileşim süreci yoluyla<br />
gerçekleşir. Empati kurma da denilen bu<br />
süreç sayesinde insanlar, diğerlerinin<br />
davranışlarını ya da eylemlerini<br />
yönlendirmek ya da değiştirmek konusunda<br />
göreceli olsa da özgür, diyaloga açık,<br />
sorgulayıcı, çözümleyici, etkin ve yaratıcı<br />
olarak davranabilmektedir (Ergil, 1984:6;<br />
Tan, 1990:74; Kale, 1997:102).<br />
Anımsanacağı gibi başta devlet olmak<br />
üzere, toplumsal yapıyı oluşturan tüm<br />
kurumların insan davranışlarını denetim<br />
altına almaya çalıştığı sosyolojik bir<br />
gerçektir. İnsanların toplumsal kontrol<br />
mekanizmalarından kurtulması da mümkün<br />
değildir. Ancak öğrenciler, toplumsal<br />
yapının sürdürülmesinde etkili bir araç olan<br />
eğitim sayesinde, "insanların iyiliği" için<br />
öğretilmeye çalışılan bilgi, beceri, davranış<br />
vb. tamamını içselleştirecek kadar da<br />
edilgen davranmamaktadırlar. Hatta kimi<br />
zaman ait olduğu toplumsal tabaka ya da<br />
sınıfının özelliklerini taşıyan çocuk, okulun<br />
pasifleştirici eğitimine de karşı çıkıp, aykırı<br />
davranabilmektedir (Gök, 1998:.3). Başka<br />
bir ifadeyle her türlü kurumsal kontrole<br />
rağmen farklılaşabilmektedir. Kaldı ki daha<br />
önce de ifade edildiği gibi paradoksal bir<br />
durum gibi gözükse de, temel eğitim<br />
yasalarında yer alan eğitimin amaçları<br />
arasında öğrencilere yeni toplumsal değerler<br />
üretebilecek eleştirel bakış açısının<br />
kazandırılması ilkesi yer almaktadır.<br />
Özetle söylenirse işlevselci ve<br />
çatışmacı yaklaşıma göre eğitim sistemi,<br />
toplumsal değişime katkısı yadsınmamakla<br />
birlikte, egemen kesimin istek ve iradelerine<br />
uygun olacak biçimde statükoyu ya da<br />
toplumdaki hiyerarşik yapıyı sürdürmek<br />
için, üyeleri üzerinde çok önemli bir<br />
toplumsal kontrol aracı olarak<br />
kullanılmaktadır.<br />
Etkileşimciler ise toplumsal değişme<br />
sürecine mikro düzeyden bakarak;<br />
insanların günlük yaşamı, azınlıklar, sınıf,<br />
öğretmen öğrenci vb. gibi toplumsal<br />
bütünlüğün parçaları arasındaki etkileşimini<br />
ön plana çıkartmaktalar ve toplumsal yaşamı<br />
düzenlemekte insanın da insiyatif sahibi<br />
olduğunu savunmaktadırlar (Tan, 1990:79).<br />
Başka bir ifadeyle toplumsal değişme<br />
sürecinde, bireyin temel kişilik özellikleri<br />
önemli rol oynamaktadır. Hiç kuşkusuz<br />
burada tek yönlü bir etkiden çok, karşılıklı<br />
bir etki tepki, yani etkileşim söz konusudur.<br />
Ancak, burada kişilik niteliklerinin topluma<br />
etkisinin, toplumun kişilik yapısına olan<br />
etkilerinden daha çok olduğu<br />
düşünülmektedir (Kongar, 1981:270).<br />
Ne var ki, toplumsal düzeni ve çeşitli<br />
gereksinmelerini karşılamak için, insanlar<br />
arası ilişkilerin bir dokusu olan kurumları<br />
yaratan insanlar, bu kurumları giderek daha<br />
etkin ve işlevsel bir hale getirmeye<br />
çalışmışlardır. Tarihsel süreç boyunca,<br />
107<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112
Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />
insanların daha çok güven ve konfor içinde<br />
yaşamak ve geleceklerini denetim altına<br />
almak için çaba harcadıkları bilinen bir<br />
olgudur. Bu amaca ulaşmak için de<br />
toplumsal kurumlardan kimi zaman dinsel<br />
inançları, ideolojiyi, kimi zaman da devlet,<br />
eğitim ve benzerlerini araç yada güç olarak<br />
kullanmışlardır. Böylece de doğada ve<br />
toplumda spontane bir biçimde oluşan<br />
değişme sürecinin hızı, yönü, amacı ve<br />
kapsamı üzerinde belirleyici bir rol<br />
oynamaya başlamışlardır.<br />
İşte bu düşünce ve çabaların<br />
etkisiyledir ki, bilim adamları, düşünürler,<br />
ekonomistler ve yönetim gücünü elinde<br />
bulunduranlar, toplumsal değişimin kontrol<br />
edilmesinde ya da başlatılmasında özellikle<br />
eğitimin çok etkili ve önemli olduğunu fark<br />
ederek daha da işlevsel bir hale getirmek<br />
için kafa yormaktadırlar.Yukarda da<br />
belirtildiği gibi toplumsal bütünleşmenin,<br />
sosyalleşmenin ve toplumsal değişimin<br />
gerçekleştirilmesinde, eğitime bir araç<br />
olarak bakanların yanında toplumsal<br />
değişimin öznesi ya da başlatıcısı olarak da<br />
bakanlar vardır.<br />
YENİDEN YAPILANMACILAR VE<br />
EĞİTİM<br />
<strong>Eğitim</strong>e toplumsal değişmenin<br />
başlatıcısı olarak bakan yeniden<br />
yapılanmacılara göre, eğitimciler, çocuğa,<br />
her şeyi içine alan ayrıntılı bir toplumsal<br />
reform programını öğreterek, kendi<br />
başlarına toplumu yeniden kurmaları için,<br />
çaba harcamalıdırlar. Başka bir ifadeyle<br />
yeniden yapılanmacılar, insan yaşamının<br />
devamını sağlamak ve insana en uygun<br />
uygarlığı yaratmak için insanların, değişme<br />
planları yapabilen ve istenen hedeflere<br />
ulaşmak için bilim ve teknolojiyi<br />
kullanabilen toplumsal mühendisler olarak<br />
yetiştirilebileceklerini savunmaktadırlar.<br />
Onlara göre, öğrenciler, toplumun<br />
yeniden oluşturulmasına engel olan kültürel<br />
değerleri, inançları ve adetleri<br />
sezebilmelidirler. Bilim ve teknoloji öncesi<br />
döneme ait olguları içeren ahlaksal ve<br />
ideolojik kültür aşılmalı; hoşgörüsüz, batıl,<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112 108<br />
ayrımcı düşünme biçimlerini içeren<br />
gelenekler ve klişeler (streotipler) belirlenip<br />
elimine edilmelidir. Aksi halde çatışan<br />
değerler nedeniyle insanlık tehdit edilebilir.<br />
Bu durumun önlenebilmesi için ırkların,<br />
ulusların, renklerin, cinslerin ve inançların<br />
uluslararası bir düzen bayrağı altında<br />
toplanması sağlanmalıdır.<br />
Bu bağlamda eğitimin hedefleri:<br />
Dünya uygarlığını kurma, insanlararası<br />
barışı, mutluluğu, sevgi ve işbirliğini, tutarlı<br />
değerlerin sürekliliğini sağlamak, bilimsel<br />
yöntemi ve eleştirel düşünmeyi kullanma,<br />
demokratik yaşam biçimini işe koşma,<br />
yaşamı sürekli yeniden kurma, gelecekte<br />
yapılması düşünülen işleri planlama, hiçbir<br />
bilgiyi mutlak doğru olarak kabul etmeme,<br />
insandaki gizli güçleri keşfedip geliştirme<br />
vb. olmalıdır. Bu kurama göre okulun işlevi<br />
toplumu sürekli olarak yeniden<br />
biçimlendirecek kişileri yetiştirebilecek<br />
programlar hazırlamak olmalıdır. Toplumu<br />
ve doğayı değiştirmede temel sorumluluk<br />
okul ve öğretmendedir (Aslan, 2000:128;<br />
Kale, 1997:331; Arslan, 1996:63; Dinçer,<br />
1997:.86; Sönmez, 2000:.47).<br />
Yeniden yapılanmacıların çağdaş<br />
formları olarak kabul edilen Gelişme<br />
Kuramı (Development) ve Gelecekçilik<br />
(fütürizm) kuramları da yeni toplumsal<br />
düzen yaratma da eğitimin ya da okulun çok<br />
önemli işlevi olduğunu savunmuşlardır.<br />
Çağdaş gelişim kuramcıları, küçük<br />
boyutlu yerel plan ve projelerle<br />
ilgilenmiştir. Buna karşılık fütüristler,<br />
teknolojik ve toplumsal değişim için<br />
öngörüde bulunmaya ve buna yönelik eğitim<br />
uygulamasına girişmişlerdir. Onların hedefi,<br />
teknolojik değişimle sosyal uyum arasındaki<br />
uçurumu ortadan kaldıracak ve aynı<br />
zamanda da değişimi yönlendirip kontrol<br />
edecekleri bilgi ve yöntemleri de bireylere<br />
kazandırmaktır. Fütüristler, okulların, bilgi<br />
toplumu olarak adlandırılan toplumun<br />
endüstri sonrası gereksinmelerinden ziyade,<br />
endüstriyel gereksinmelerine yönelik bir<br />
eğitim verdiklerini ileri sürmüşlerdir (Kale,<br />
1997:341).
EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />
<strong>Eğitim</strong> ve toplumsal değişme<br />
arasındaki ilişki konusunda görüş bildiren<br />
Tütengil de, (1966:45) gereksinme<br />
duyulduğunda toplumun istenilen yön, hız<br />
ve kapsamda değiştirilmesinde eğitimin<br />
güçlü bir araç olduğunu savunmuştur.<br />
Tütengil bu konuyla ilgili olarak "toplum<br />
yapısında değişikler yaparak insan gücünü<br />
etkilemek mümkün olduğu kadar, insan<br />
gücünü eğitim, plan ve ülkü gibi etkenlerle<br />
eylem haline getirerek, toplum yapısını<br />
değiştirmek de mümkündür" demiştir.<br />
Bilgiseven ise (1978:134), bu konuda<br />
"Toplumsal değişmenin kendiliğinden<br />
olumlu yönde meydana gelmediği az<br />
gelişmiş ülkelerde planlı ve istenilen yönde<br />
değişmenin gerçekleştirilmesinde eğitim<br />
kurumundan yararlanılmaktadır" demiştir.<br />
SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Buraya kadar anlatılanlardan, eğitime,<br />
ister toplumun devamının sağlanmasında,<br />
ister bireysel ve toplumsal değişmeyi<br />
başlatan bir süreç olarak bakılsın; son<br />
tahlilde eğitimin, toplumsal, ekonomik,<br />
kültürel vb. alanların gelişmesinde ya da<br />
kalkınmasında son derecede etkili bir kurum<br />
olduğu konusunda uzlaşıldığı<br />
görülmektedir. Son yıllarda da değişme<br />
kuramı yerine, daha çok yenilik kavramı<br />
kullanılmaya başlanmıştır. Bu anlamda<br />
yenilik, önceden tasarlanmış belirli bir<br />
değişme, bir rastlantıdan çok istenmiş ve<br />
planlanmış bir eylem olarak algılanmakta ve<br />
tanımlanmaktadır (Kaya, 1993:12;<br />
Büyükarslan, 1995:535). Yine aynı şekilde,<br />
toplumsal değişme Michellahd tarafından<br />
(Balamir, 1982:55) "çağdaşlaşma",<br />
Schumpeter tarafından ise "kalkınma"<br />
olarak ele alınmış ve bunların da eğitimin<br />
bir sonucu olduğu ifade edilmiştir. Bu<br />
belirleme ya da bakış açısı "çok çeşitli zeka<br />
ve yetenekler kolleksiyonu" olan bireyin,<br />
hem gizil güçlerini geliştirecek, hem de<br />
sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik, bilimsel,<br />
teknolojik ve benzeri alanlarda yenilikler<br />
üretebilecek yönde, davranışlarında değişme<br />
meydana getirme süreci olarak tanımlanan<br />
eğitim ile de örtüşmektedir.<br />
109<br />
Ancak, eğitim ve toplumsal değişme<br />
arasındaki neden sonuç ilişkisi netleşmiş<br />
değildir. Daha önce de ifade edildiği gibi<br />
toplumdaki değişmeler mi eğitimin<br />
sonucudur; yoksa toplumdaki değişmeler<br />
mi, eğitimi belirli yönde değiştirmektedir<br />
Bu tartışmaya ilişkin genel eğilim, başlangıç<br />
noktası olarak toplumun değişmesini almak<br />
ve eğitimin amaç ve işlevinin de bu<br />
değişime uygun biçimde değişebileceği<br />
yönündedir. Bu savlarına temel dayanak<br />
olarak da, geleneksel toplumlarda, çocuğu<br />
eğitme işlevini aile yerine getirirken,<br />
sanayileşmeyle birlikte bu işlevin okullara<br />
geçtiğini göstermektedirler (Eserpek,<br />
1978:124).<br />
Ancak, eğitimle toplumsal değişme<br />
arasında tek yönlü bir ilişkiden ziyade<br />
karşılıklı bir ilişki olduğunu söylemek daha<br />
gerçekçi olur. Yani eğitim toplumsal<br />
değişmenin hem etkileyicisi (öznesi) hem de<br />
etkileneni (nesnesi) olarak düşünülmelidir<br />
(Şişman, 2000:50). Zaten böyle bir yaklaşım<br />
toplum kavramının tanımına da uygun<br />
düşmektedir.<br />
Tüm bu açıklamalara rağmen akılda<br />
tutulması gereken temel bir gerçeğin altının<br />
çizilmesi gerekir. Bu da, ister toplumsal<br />
değişme eğitimi, isterse eğitimdeki<br />
değişmeler toplumu ya da karşılıklı olarak<br />
birbirini etkilesin; son tahlilde, etkileşme<br />
sürecine katılan tüm aktörlerin hangi rollere<br />
uygun olarak davranması gerektiği<br />
konusunda karar verecek olanlar veri<br />
toplumu yönetenlerdir.<strong>Eğitim</strong>e yüklenecek<br />
işlevlerin neler olacağı, ilgili toplumun nasıl<br />
yönetileceğiyle ya da o toplumda egemen<br />
olan siyasal rejimle (krallık, diktatörlük,<br />
meşruti yönetim, demokratik yönetim vb.)<br />
doğrudan ilişkilidir. Örneğin, hiç bir zaman<br />
teokratik bir yönetimde özgür insan<br />
yetiştirmek amaçlanmaz. Başka bir<br />
söyleyişle eğitimin, bireyi ya da toplumu<br />
hangi yönde ve ne ölçüde değiştireceği<br />
büyük ölçüde devlete egemen olanların<br />
iznine ve isteğine tabidir. Anımsanacağı<br />
üzere, zaten sanayi devriminin başlaması ile<br />
birlikte, genişleyen iç ve dış pazar için, daha<br />
çok ürün üretebilmek amacıyla mesleki,<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112
Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />
teknik ve yönetsel alanda çalışacak çok<br />
sayıda işgücüne gereksinme duyulmuştur.<br />
<strong>Ege</strong>men kesim söz konusu gereksinmeyi<br />
kendi işgücü kapasitesiyle karşılayamadığı<br />
gibi, üstelik, üst sınıf ya da tabakada<br />
doğmuş olmalarına karşın, mesleki, teknik<br />
ve yönetsel işlere karşı arzu ve yeteneği<br />
olmayanların alt tabakalara kaymasına da<br />
engel olamamışlardı (Krech, Crutchfiel,<br />
Çev: Turhan, 1971:85). Bu nedenle de çok<br />
farklı yeteneklerden oluşan "alt tabaka<br />
yetenek havuzundan" üretimde<br />
çalıştırılmak üzere zeki ve başarılı kişilerin<br />
bulunması için eğitimin "seçme işlevi"ne<br />
gereksinme duyulmuştur (Topçuoğlu,<br />
1971:15). Böylece kısmen de olsa yukarıya<br />
doğru dikey bir toplumsal hareketlilik ve<br />
değişme sürecinin de yolu açılmıştır.<br />
Kaldı ki, önceki sayfalarda da<br />
belirtildiği gibi, veri toplumun istek ve<br />
beklentilerine göre hazırlanan eğitim<br />
programlarına karşı, bazı öğrenciler, içinde<br />
yaşadıkları nesnel ve öznel koşullar<br />
nedeniyle tepki göstermektedirler. Öyle ki,<br />
bu tepkiler, çoğu zaman, söz konusu<br />
toplumun ekonomik, siyasal, kültürel vb.<br />
boyutlarında değişmelere neden olmaktadır.<br />
Örneğin dünyanın pek çok ülkesinde ve yanı<br />
sıra Türkiye'de de toplumsal gerilimlerin ve<br />
değişmelerin başlatılmasında kimi<br />
çevrelerin "örgütlenmiş anarşi yuvaları"<br />
dedikleri okullarda öğrenim gören<br />
öğrencilerin kayda değer ölçüde payları<br />
olmuştur. Örneğin 1968 kuşağınca başlatılan<br />
hareketler, genel olarak dünyada; özellikle<br />
de görece demokratik sayılan Batı<br />
ülkelerinde "egemen güçleri"sarsarak<br />
korkulu günler yaşamalarına neden<br />
olmuştur. Anımsanacağı üzere "68 kuşağı"<br />
her alanda daha çok özgürlük, daha çok<br />
demokrasi, daha çok insan hakları, doğal<br />
kaynakların kullanımı ve korunması<br />
konularında ve başta eğitim olmak üzere<br />
tüm toplumsal ve doğal olanaklardan eşit<br />
olarak yararlanma, göçmenler, etnik gruplar<br />
vb. konularda "fırsat eşitliği" çerçevesinde<br />
ve adil davranılmasını istemişlerdi.<br />
Bu taleplerin karşılanması için sınırlı<br />
da olsa adımlar atılmış ve bazı<br />
düzenlemelere de gidilmiştir. Tabii, söz<br />
konusu düzenlemeleri yaparken bile egemen<br />
kesimler kendi çıkarlarını ve güçlerini<br />
sürdürmeyi ihmal etmemişlerdir. Bu<br />
duruma, egemen güçlerin uluslararası<br />
ölçekte "globalleşme " adı altında bir araya<br />
gelmeleri örnek olarak gösterilebilir.<br />
Globalleşme olarak adlandırılan olgu,<br />
sermayenin, paranın ve metanın ulusal<br />
sınırların ötesinde dünya ölçeğinde hareket<br />
yeteneğinin artmasıdır. Bu süreç içinde<br />
vurgulanması gereken temel nokta, bireysel<br />
sermayelerin ayakta kalma mücadelesinin,<br />
diğer bir deyişle rekabetin önemli ölçüde<br />
artması olduğudur. Rekabeti belirleyen<br />
önemli değişken ise, artan rekabete bağlı<br />
olarak, hızla değişen üretim ve dolaşım<br />
süreci için gerekli bilgi donanımına sahip<br />
olmaktır. Bu nedenle daha önceleri sadece<br />
bireylerin uzmanlaşması için düşünülen<br />
eğitim, sermayenin yeniden yapılanma<br />
sürecinin önemli bir faktörüne dönüşmüştür<br />
(Ercan, 1998:30). Böylece ekonomik<br />
kalkınma ve bilimsel gelişme için gerekli<br />
bilgilerle donatılmış insan sermayesinin<br />
yetiştirildiği eğitim örgütleri önemli bir<br />
yatırım alanı olarak her zamanki önemini<br />
korumuştur.<br />
Kuşkusuz, globalleşme sürecinin<br />
Türkiye'de de yankı bulduğu, herkesin<br />
bilgisi dahilindedir. "Globalleşmenin<br />
gerekliliği ve yararlarını" anlatmak için de<br />
yine, egemen güçlerin güçlerine hizmet<br />
eden iletişim araçları ve eğitime<br />
başvurulduğu unutulmamalı. Kaldı ki, hangi<br />
siyasal rejimle ya da hangi toplumsal sınıf<br />
ya da tabaka adına yönetilirse yönetilsin,<br />
herhangi bir toplumun geldiği noktadan<br />
daha ileri bir aşamaya (şimdilik, bilgi<br />
toplumu olabilme isteği) gelebilmesi ya da<br />
ileri toplumlarla rekabet ederek konumlarını<br />
sürdürebilmeleri için dahi, egemen kesimin,<br />
teknolojik, bilimsel, yönetsel, sosyoekonomik<br />
vb. alanlara ilişkin bilgilerin<br />
üretildiği okullara gereksinmesi vardır.<br />
Sonuç olarak eğitim, gerçek anlamda<br />
kaliteli ve insanın tüm değer ve kurumların<br />
üstünde bir amaç olduğu demokratik yaşam<br />
için, bireysel ve dolayısıyla da toplumsal<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112 110
EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />
bir gereksinmedir. Böyle bir yaşamın<br />
gerektirdiği eğitimin, ayrım gözetmeksizin<br />
tüm insanlara zihinsel, duygusal ve fiziksel<br />
yapıları izin verdiği ölçüde, kazandırması<br />
gereken davranışlar şöyle özetlenebilir:<br />
Her şeyden önce çağımızın insanı,<br />
nasıl öğreneceğini bilen,bilgiyi çok değerli<br />
bir araç olarak gören, hiçbir anlamda mutlak<br />
doğrunun olamayacağını kabul eden<br />
şüpheci, kendisine öğretilen ya da<br />
verilenlerle yetinmeyen, eleştirici, bir<br />
değişim ajanı gibi davranan, yeniliklere açık<br />
ve yeni değerler üreten, siyasetle ilgilenen,<br />
çalışacağı alanda gerekli bilgi beceri ve<br />
hünerle donatılmış, demokratik, kişilikli,<br />
kimseye önyargılı davranmayan, hoşgörülü,<br />
düşünmeyi öğrenmiş, araştıran, mutlak<br />
şekilde üreten ve üretirken doğru olanı da<br />
araştırıp yapabilen, ürettiklerine<br />
yaratıcılığını kullanarak kendinden değerler<br />
katabilen insanı her zaman amaç olarak<br />
gören, doğal ve toplumsal olaylara karşı son<br />
derece duyarlı, kendisiyle barışık,<br />
özgürlüğünün, bireyselliğinin çok değerli<br />
olduğunun bilincinde olan, ve bunlardan<br />
ödün vermeyen, hayal güçleri sınırsız,<br />
özsaygısı, özgüveni olan vb. özelliklere<br />
sahip olmalıdır.<br />
Son söz olarak şu söylenebilir: <strong>Eğitim</strong>,<br />
toplumsal, siyasal, ekonomik vb. çok<br />
yönleri olan bir girişimdir ve yerine<br />
getirmekle sorumlu olduğu işlevlerini de,<br />
genellikle kendisi belirlemez. <strong>Eğitim</strong>,<br />
istenildiği takdirde, aynı yumurta<br />
ikizlerinden birisini “Hitler”, diğerini de<br />
“Gandi” olarak yetiştirecek kadar etkili ya<br />
da güçlü bir araçtır ve gücünü de çoğunlukla<br />
toplumsal düzeyde sosyo-ekonomik ve<br />
sosyo-kültürel politikaları belirleyenlerin<br />
amaç ve güçlerinden alır.<br />
Temel sürecin böyle işlediğini kabul<br />
etmekle beraber; “ toplum ve eğitimin<br />
karşılıklı konulmuş iki ayna gibi olduğu ve<br />
birinin diğerini tümüyle etkilemesinin de<br />
söz konusu olamayacağı” unutulmamalıdır.<br />
KAYNAKÇA<br />
Arslan, A. (1996). Felsefeye Giriş. Ankara: Vadi Yayınları.<br />
Aslan, K. (2000). Öğretmenlik Mesleğine Giriş. İzmir.<br />
Balamir, N. (1982). Kırsal Türkiye 'de <strong>Eğitim</strong> ve Toplum Yapısı. Ankara: Ara Yayınları.<br />
Bilgiseven, A. K. (1978). <strong>Eğitim</strong> Sosyolojisi. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını: 26.<br />
Büyükarslan, M. A. (1995). Toplumsal Kalkınma ve <strong>Eğitim</strong>. <strong>Eğitim</strong> Yönetimi. Yıl:1 Sayı: 4.<br />
Cassetti, G. (1970). Die Kategorie des Sozialen Wandels, İm Lichte Konflikt, Theori des Dialektischen<br />
Hyperempirusmus der feld Theori. Schweiz: Bei Universitatsverlag Freiburg.<br />
De Jager, H. (1981). Grundlegun der Soziologie. Köln: Verlag J.P. Bachem.<br />
Dinçer, M. (1997). <strong>Eğitim</strong>e Giriş. İzmir.<br />
Dinçer, M. (1994). Yurtdışı Deneyimli Öğrencilerin Başarılarında Rol Oynayan Sosyo-Ekonomik Etkenler.<br />
Yayınlanmamış Doktora Tezi . İzmir: EÜ.SBE.<br />
Duverger, M. (1980). Sosyal Bilimlere Giriş. İstanbul: Bilgi Yayınevi.<br />
Ercan, F. (1988). Küreselleşme ve Neoliberal <strong>Eğitim</strong> Politikaları. 75 yılda <strong>Eğitim</strong>. İstanbul: Tarih Vakfı Yayını.<br />
Erdoğan, N. (1984). Toplum ve Toplumsal Yapı Kuramları Üzerine. Sosyoloji Dergisi. İzmir: <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Edebiyat <strong>Fakültesi</strong> Yayını. Sayı:1. s.25-44.<br />
Ergil, D. (1987). Toplum ve İnsan. Ankara: Turkuaz Kitabevi Yayınları.<br />
Ergun, D. (1987). Sosyoloji ve <strong>Eğitim</strong>. Ankara: V Yayınları.<br />
Eserpek, A. (1978) <strong>Eğitim</strong> ve Toplusal Değişme. Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> Fak. Dergisi. 10, 1-4:. 12-125.<br />
Eserpek, A. (1981). Sosyoloji. Ankara: Ankara Üniv., Dil ve Tarih Coğrafya <strong>Fakültesi</strong> Yayınları, No:303.<br />
Fidan N.; Erden M. (1991). <strong>Eğitim</strong>e Giriş. Ankara: Feryal Matbaacılık.<br />
Gök, F. (1998). 75 Yılda İnsan Yetiştirme, <strong>Eğitim</strong>, Devlet. 75 Yılda <strong>Eğitim</strong>. İstanbul: Tarih Vakfı Yayını.<br />
Gtek, L G. (1997). <strong>Eğitim</strong>e Felsefi ve İdeolojik Yaklaşımlar. Çev: Kale, Nesrin. Ankara: Pegem Yayınları.<br />
Hançerlioğlu, O. (1986). Toplumbilim Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi.<br />
Hesapçıoğlu, M. (1997) Bilgi Toplumunda <strong>Eğitim</strong> ve Okulun Geleceğine İlişkin Düşünceler. Yeni Türkiye<br />
Dergisi: 21-28.<br />
İnal, K. (1996). <strong>Eğitim</strong>de İdeolojik Boyut. Ankara: Doruk Yayıncılık.<br />
Kadelbach, G. (1972). Wissenschaft und Gesellschaft. Frankfurt: Fischer Taschenbucn, Verlag Gimb H.<br />
Kale, N. (1997). Felsefiyat. Ankara: İmaj Yayıncılık.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112<br />
111
Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />
Kaya, Y. K. (1993). <strong>Eğitim</strong> Yönetimi. Ankara: Set Ofset Matbaacılık Ltd, Şti.<br />
Kreçh, C. B. (1971). Cemiyet İçinde Fert. Çev: Mümtaz Türkan. İstanbul: MEB Devlet Kitapları.<br />
Kızılçelik, S. ve diğerleri. (1996). <strong>Eğitim</strong> Sosyolojisi. Ankara: Saray Medikol Yayıncılık.<br />
Kongar, E. (1981). Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği. İstanbul: Remzi<br />
Kitabevi.<br />
Oskay, Ü. (1983). Geçiş Dönemi Tipi Olarak Zonguldak Kömür Havzası Maden İşçisi. İzmir: <strong>Ege</strong> Üniv.<br />
Edebiyat Fak. Yayınları No:25.<br />
Oskay, Ü. (1990). Sosyolojik Düşünce Tarihi. İzmir: <strong>Ege</strong> Üniv. Edebiyat Fak.<br />
Yayınları, No:55.<br />
Ozankaya, Ö. (1984). Toplumbilim Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi.<br />
Sayın, Ö. (1985). Sosyolojiye Giriş. İzmir: Erdem Kitabevi Bilim Dizisi.<br />
Sönmez, V. (1998). <strong>Eğitim</strong> Felsefesi. Ankara: Anı Yayıncılık.<br />
Sönmez, V. (2000). Öğretmenlik Mesleğine Giriş. Ankara: Anı Yayıncılık.<br />
Şişman, M. (2000). Öğretmenlik Mesleğine Giriş.<br />
Tan, E. M. (1981). Toplumbilime Giriş. Ankara: Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> Fak. Yayınları,<br />
No:97.<br />
Tan, E. M. (1990). İşlevselci Paradigma ve Çatışmacı Paradigma. Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> Bilimleri <strong>Fakültesi</strong><br />
Dergisi: 557-571.<br />
Tan, E. M. (1981). Yorumcu Paradigma. Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> Bilimleri<br />
Dergisi:<br />
67-89.<br />
Tatlıdil, E. (1993). Toplum <strong>Eğitim</strong> Öğretmen. İzmir: E.Üniv. Ed.Fak.Yayınları, No:71.<br />
Tezcan, M. (1990). <strong>Eğitim</strong> Sosyolojisi. Ankara: Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> Fak. Yayınları.<br />
Topçuoğlu, H. (1971). <strong>Eğitim</strong> Sosyolojisi (Kaynak Metinler). Ankara: Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
Yayınları, No:14.<br />
Tolan, B. (1981). Çağdaş Toplumun Bunalımı (Anomi ve Yabancılaşma).<br />
Ankara:<br />
İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi Yayınları.<br />
Tütengil, C. O. (1966).Az Gelişmiş Ülkelerin Toplumsal Yapısı. İstanbul.<br />
Ünal, I. ; Özsoy, S. (1998). Modern Türkiye'nin SİSYPOS Miti, <strong>Eğitim</strong> Fırsat Eşitliği. 75 Yılda <strong>Eğitim</strong>.<br />
İstanbul: Tarih Vakfı Yayını.<br />
Varış, F. (1987). <strong>Eğitim</strong> Bilimine Giriş. Ankara: Ankara <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Eğitim</strong><br />
Bilimleri <strong>Fakültesi</strong> Yayınları No:159.<br />
Wendt, B. (1980). Sozialstructur und Sozialwissenschaft. Freiburg/ Würzburg,: Verlag, Ploetz.<br />
Vugo, S. (1989). Social Change. New Jersey : Prentice-Hall, İnc.<br />
Zapf, W. (1971). Theorien des Sozialen Wandels. Deutschland: Verlag Kippenhauer und Witsch.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112 112
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122<br />
EGE BÖLGESİ’NDE KÖY ÖĞRETMENİ-TARIM İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR<br />
ARAŞTIRMA<br />
(A Research on the Relationships between Teachers in Villages and Agriculture in Aegean Region in Turkey)<br />
ÖZ<br />
Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE *<br />
Arş. Gör. Serkan DURMAZ **<br />
Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ ***<br />
Köy ögretmeni köy toplumunun bir parcasıdır. Bu nedenle de kırsal kalkınmanın bir aktörü olabilir. Bu olasılık<br />
İzmir örnegi ile test edilmistir. Bugünkü köy ögretmeninin böyle bir rol üstlenmesi için koşulların uygun olmadığı<br />
görülmüstür. Bu sonuca göre bazı önerilerde bulunulmustur.<br />
Anahtar Sözcükler : Kırsal kalkınma, köy öğretmeni, tarım<br />
ABSTRACT<br />
A teacher in a village is an important member <strong>of</strong> the village community. For this reason, he/she might play an<br />
important role in rural development. This possibility is tested with a case study in Izmir. We found out that<br />
conditions today are not appropriate for the teachers in villages to play such a role. Some propositions are presented<br />
based on this result.<br />
Key Words : Rural devolopment, teacher in village, agriculture<br />
1.GİRİŞ<br />
1.1. Konunun Önemi<br />
Kırsal kalkınma kavramının içeriğindeki<br />
en temel öğe tarımsal kalkınmadır. Çünkü<br />
kırsal kesimin en temel uğraşı tarımdır. Eldeki<br />
verilere göre, Türkiye genelinde kırsal<br />
kesimdeki toplam 4 741 818 olan aile<br />
(hanehalkı) sayısının %85.75’i tarımla<br />
uğraşmaktadır (DİE, 1991). Bu oran, gelişmiş<br />
bölgelerden azgelişmiş bölgelere doğru<br />
gidildikçe daha da artmakta ve örneğin, içinde<br />
Adıyaman ve Tunceli’nin de bulunduğu<br />
bölgede %92.09’a kadar çıkmaktadır.<br />
Diğer yandan, köy öğretmeni<br />
Cumhuriyet’in başından bu yana kırsal<br />
kalkınmanın baş aktörlerinden birisi ve belki<br />
de birincisi olarak görülmüştür. Nitekim<br />
köylüye ABECE’yi öğreten millet mektepleri,<br />
gezici eğitim sergileri, iki yıllık köy öğretmen<br />
okulları, eğitmen kursları, üç yıllık köy<br />
öğretmen okulu denemeleri ve Türk köyünü<br />
canlandırmak üzere kurulmuş olan Köy<br />
Enstitüleri bu anlayışın süregiden birer<br />
örnekleridirler.<br />
Bunun yanında, ülkemiz için kırsal<br />
kalkınma ve bunun alt başlıklarından birisi<br />
olan tarımsal kalkınma, dün olduğu gibi bugün<br />
de önemini korumakta ve öyle görülüyor ki<br />
çok kısa olmayan bir gelecekte de bu durum<br />
devam edeceğe benzemektedir. Dolayısı ile,<br />
tarımsal kalkınmamızdaki çeşitli rollerin yani<br />
yapılacak işlerin neler olduğu ve bu işleri<br />
üstlenebilecek aktörlerin kimler olabileceği<br />
sorularının yanıtları da aynı oranda önem<br />
taşımaktadır. Bu soruların yanıtları aranırken<br />
de, yine geçmişte olduğu gibi günümüzde de,<br />
köy öğretmenleri ilk akla gelen gruplardan<br />
birisi olmaktadır.<br />
1.2. Çalışmanın Amacı Ve Önemi<br />
* <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Ziraat <strong>Fakültesi</strong> Tarım Ekonomisi Bölümü<br />
** <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Ziraat <strong>Fakültesi</strong> Tarım Ekonomisi Bölümü<br />
*** <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Ziraat <strong>Fakültesi</strong> Tarım Ekonomisi Bölümü
Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ ve Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ<br />
Bu çalışmada, kırsal kalkınma ya da<br />
tarımsal kalkınmada köy öğretmenlerinin<br />
etkin bir rol sahibi oldukları ya da<br />
olabilecekleri bir varsayımdır. Bu varsayımın<br />
sınanması da eldeki çalışmanın ana amacını<br />
oluşturmaktadır. Bu çerçevede olmak üzere,<br />
çalışmanın amacı şöylece özetlenebilir :<br />
1) İzmir ili köy öğretmenlerinin,<br />
tarımsal kalkınma açısından önemli görülen<br />
özelliklerinin belirlenmesi.<br />
2) İzmir ili köy öğretmenlerinin görev<br />
yaptıkları yerde köy, köylü ve tarımla olan<br />
ilişkilerinin saptanması.<br />
3) İzmir ili köy muhtarlarının köy<br />
öğretmenlerine bakış açısı ve köy<br />
öğretmeninden beklentilerinin ortaya konması.<br />
ştir.<br />
4) İzmir ili örneği ile, köy öğretmeninin<br />
tarımsal kalkınmadaki yerinin irdelenmesi.<br />
Araştırmanın sonuçlarının kırsal<br />
kalkınma alanında çalışan planlamacılar,<br />
uygulamacılar ve diğer araştırmacılar<br />
tarafından kullanılabileceği ve yararlı<br />
olabileceği düşünülmektedir<br />
2. MATERYAL VE YÖNTEM<br />
Araştırmanın evreni İzmir ili köy<br />
öğretmenleri ve köy muhtarlarıdır. Bu<br />
evrenden basit tesadüfi yöntemle çekilen<br />
örneklem Çizelge 1’de verilmi<br />
Çizelge 1. Araştırmanın Örneklemi<br />
İli İlçesi Köy Sayısı Öğretmen Sayısı<br />
“ Aliağa 6 12<br />
“ Bayındır 8 16<br />
İzmir Bergama 9 13<br />
“ Kemalpaşa 4 10<br />
“ Kiraz 5 6<br />
“ Menderes 3 7<br />
“ Menemen 4 8<br />
“ Ödemiş 8 7<br />
“ Tire 7 19<br />
“ Torbalı 6 9<br />
Toplam 10 İlçe 60 107<br />
Araştırmanın materyali, bu örnekleme<br />
göre, köy öğretmenleri ve köy muhtarları ile<br />
yüzyüze yapılan anketler ile konuya değgin<br />
kaynak taramasından elde edilen verilerden<br />
oluşmaktadır. Köy muhtarları ile her biri 18<br />
soru kümesinden oluşan 60 ve köy<br />
öğretmenleri ile de yine her biri 28 soru<br />
kümesinden oluşan 107 anket olmak üzere<br />
toplam 167 anket yapılmıştır. Anketler 2001<br />
yılı kasım-aralık ayları içerisinde<br />
gerçekleştirilmiş ve anket verileri bilgisayar<br />
ortamında çeşitli sayısal yöntemlerle<br />
değerlendirilmiştir.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122 114
EGE BÖLGESİ’NDE KÖY ÖĞRETMENİ-TARIM İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
3. KÖY KALKINMASI VE<br />
ÖĞRETMEN<br />
3.1. Geçmişteki Durum<br />
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyük<br />
Millet Meclisi, daha 20 Nisan 1924 tarihli<br />
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu bile kabul<br />
etmeden önce 18 Mart 1924 tarihinde 442<br />
nolu Köy Kanunu’nu çıkarmıştır. O yıllarda,<br />
1927 Sayımına göre, 63 ilimiz, 328 ilçemiz ve<br />
40600 bucak ve köyümüz vardı. Yine o<br />
yıllarda nüfusumuzun %75. 78’i de köylerde<br />
yaşamaktaydı.<br />
Bugün de yürürlükte olan bu yasanın 20,<br />
23 ve 44. maddeleri şöyledir :<br />
“Madde 20- Her köyde bir köy derneği,<br />
bir köy muhtarı, bir de ihtiyar meclisi<br />
bulunur…”<br />
“Madde 23- köyün imamı ile muallimi<br />
veya başmuallimi ihtiyar meclisinin her zaman<br />
azasıdırlar…”<br />
“Madde 44-<br />
1) İhtiyar meclisi köylüye ait işleri<br />
konuşur ve hangi işlerin köylü tarafından<br />
kendileri çalışarak doğrudan doğruya ve hangi<br />
işlerin para ile veya ırgat ile görülebileceğine<br />
karar verir.<br />
2) …lüzumu halinde köy sınırı<br />
içindeki gayrimenkulleri değer pahası ile satın<br />
alır.<br />
3) Tarlası olmayan veya yetişmeyen<br />
köylüye köyün sınırı içinden boz haliden bir<br />
parça ayırıp verir…<br />
4) Köylünün kaçar gün çalışacağını<br />
kestirir.<br />
5) Köy işi için beher köylüye haline<br />
göre salınacak paranın ne olacağını keser.”<br />
Köy ihtiyar meclisi en az haftada bir<br />
defa toplanır ve köy işlerini en çok gerekli<br />
olandan başlayarak ve sıraya koyarak yaptırır.<br />
Görüldüğü gibi, 442 sayılı yasa köy<br />
öğretmenini köyün yönetiminde de<br />
yetkilendirmiş ve ona çocuk eğitimi dışında<br />
başka görevler de yüklemiştir.<br />
Köy öğretmeni ile ilgili bu anlayış ve<br />
köy öğretmeninden köy adına beklentiler<br />
yalnızca 442 sayılı yasa ile sınırlı kalmamış ve<br />
bu konuda daha sonraki yıllarda da çeşitli<br />
girişimler ve uygulamalar görülmüştür.<br />
Bu girişimlerden birisi, 1925 tarihli ve<br />
789 sayılı yasaya göre kurulan Köy<br />
Öğretmen Okulları’dır. Bu okullarda, köyün<br />
özelliklerine göre öğretmen yetiştirilmesi<br />
amaçlanıyor ve öğleden önce genel bilgi<br />
dersleri, öğleden sonra da tarım ve elsanatları<br />
dersleri işleniyordu. Tarım dersleri, özellikle<br />
hububat, sebze, bağcılık gibi konular çoklukla<br />
tarla ve bağda yapılıyor ve okulun sebze ve<br />
bağ işlerini öğrenciler yerine getiriyordu. Bu<br />
okullar 1932-33 döneminde kapatıldı<br />
(ÖZGEN, 1991).<br />
Bu girişimlerden bir diğeri Millet<br />
Mektepleri’dir. Yasası 1929’da çıkarılmıştır.<br />
Yasaya göre, 15-45 yaşları arasındaki<br />
yetişkinlerin bu mekteplere devam etmesi<br />
zorunluydu ve dersler okullarda, kahvelerde,<br />
cezaevlerinde, evlerde, bir ağacın altında ya<br />
da köyün herhangi bir yerinde yapılmaktaydı.<br />
Millet Mektepleri 1942’de kapanmıştır<br />
(BALAMİR, 1982).<br />
Hiç kuşkusuz ki bu girişimlerin en<br />
önemlisi 17 Nisan1940 yılında kurulan Köy<br />
Enstitüleri’dir. Verilen bilgilere göre, Köy<br />
Enstitüleri’nin amacı Türk köyünü<br />
canlandırmaktır. Köyün canlanması da,<br />
yalnızca çağdaş üretim yöntemleri ile tarımsal<br />
verimin artırılıp köyün varsıllaştırılması değil,<br />
aynı zamanda köylünün kendisi ve çevresi ile<br />
ilgili yurttaşlık haklarının bilinciyle<br />
donatılmasıdır (ÖZGEN,1995).<br />
Köy Enstitüleri, köy okulu çıkışlı<br />
sağlıklı çocukları almakta ve öğretmenler<br />
arasında da Orta Tarım Okulu çıkışlılar<br />
bulunmaktaydı. Dersler arasında tarla tarımı (<br />
10 saat), bahçe tarımı (20 saat), sanayi<br />
bitkileri tarımı (4 saat), zootekni (8 saat),<br />
kümes hayvancılığı (2 saat), arıcılık-<br />
115<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122
Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ ve Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ<br />
ipekböcekciliği (5 saat) ve balıkçılık-su<br />
ürünleri (4 saat) bulunmaktaydı (YÜCEL,<br />
1995). Bu okullar 1953 ders yılı sonunda<br />
kapatıldı.<br />
Kırsal kesim-öğretmen ilişkileri<br />
konusunda yukarıda kısaca özetlenen bu<br />
gelişmeler, kırdaki örgün temel eğitimin köye<br />
özgü eğitim olması gerekliliğine inanan ve<br />
bunu savunan bir temel görüşün olağan bir<br />
sonucu olarak görülmektedir (BALAMİR,<br />
1982). Dün olduğu gibi bugün de tartışılan bu<br />
görüşün gerekçeleri şunlardır:<br />
1) Köye özgü eğitim ya da<br />
kırsallaştırılmış temel eğitim, yurt ve dünya<br />
geleceği bakımından yaşamsal bir konu olan<br />
tarımsal kalkınmayı sağlayabilecektir.<br />
2) Kırsal nüfus öğrendiklerini uygulama<br />
olanağı bulacak ve böylelikle öğrenme eylemi<br />
anlam kazanacaktır.<br />
3) <strong>Eğitim</strong> bir gereksinimdir.<br />
Gereksinimler ise koşullara göre değişir.<br />
Kırsal koşullarla kentsel koşullar farklı olduğu<br />
için eğitim de farklı olmalıdır.<br />
Diğer yandan, Köy Enstitüleri’nin<br />
İlköğretmen Okullarına dönüştürülmesi ile<br />
köye özgü eğitim anlayışı değişmiştir. Bu<br />
değişikliğe de şu gerekçeler gösterilmektedir :<br />
1) Henüz hangi çalışma alanını seçeceği<br />
bilinmeyen çocukları, daha baştan kırsal<br />
uğraşılara yönlendirmek uygun değil. Kırsal<br />
uğraşılar, kırsal uğraşıyı seçme olasılığı olan<br />
bireylere değil bu uğraşıyı seçmiş olan<br />
bireylere öğretilmelidir.<br />
2) Kırsal çocuklar, temel eğitimde kırsal<br />
uğraşıları öğrenmek için zaman tüketirlerse<br />
ileri eğitimde kentsel çocuklarla aralarında ve<br />
aleyhlerine eşitsizlik ortaya çıkar.<br />
3.2. Günümüzdeki Durum<br />
Günümüze gelindiğinde de, köy<br />
kalkınması ve öğretmen ilişkileri bağlamında<br />
durum şöyledir :<br />
1) Günümüz Türkiye’sinde öğretmen<br />
yetiştirmeyi büyük oranda <strong>Eğitim</strong> Fakülteleri<br />
üstlenmiş durumdadır. Bu fakültelerin<br />
a) Sınıf Öğretmenliği,<br />
b) Türkçe Öğretmenliği,<br />
c) Sosyal Bilgiler Öğretmenliği,<br />
d) Fen Bilgisi Öğretmenliği<br />
e) Bilgisayar ve Teknolojileri<br />
Öğretmenliği<br />
olmak üzere 5 bölümü bulunmaktadır.<br />
Bu bölümlerin ders programları incelenmiştir.<br />
Bu programlarda doğrudan doğruya köy, köy<br />
yönetimi, köy ya da kırsal kalkınma ve tarım<br />
konularını içeren herhangi bir ders adı yoktur.<br />
Yalnızca 4 yılık tüm eğitim-öğretim dönemi<br />
için 6-9 saat arasında değişen seçmeli dersler<br />
bulunmaktadır. Yani bu tür konular işlenmek<br />
istenirse bu çapta bir olanak vardır.<br />
Dolayısı ile, bugünkü öğretmen<br />
yetiştirme politikaları içinde köye özgü<br />
öğretmen yetiştirme anlayışı yoktur yargısına<br />
varılabilir.<br />
2) Bugünkü İlköğretim Okulu ders<br />
programları da incelenmiştir. Bu programlarda<br />
da doğrudan doğruya köy, köy yönetimi, köy<br />
ya da kırsal kalkınma ve tarım konularını<br />
içeren bir ders adı bulunmamaktadır. Ancak<br />
programda 4. sınıftan başlamak üzere, İş<br />
<strong>Eğitim</strong>i adı altında toplam 12 saat ve Seçmeli<br />
Ders olarak da yine toplam 12 saat ders<br />
bulunmaktadır (MEB, 1991).<br />
İş <strong>Eğitim</strong>i ders konuları (paket üniteler)<br />
71 adettir. Bunların 15 adedi Tarım Paket<br />
Üniteleri’dir. Bunlar şunlardır :<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122 116
EGE BÖLGESİ’NDE KÖY ÖĞRETMENİ-TARIM İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
1. İlimizde Tarım 6. Ormancılık 11. Sığır Yetiştiriciliği<br />
2. Tavukçuluk 7. Toprak Muhafaza ve Sulama 12. Koyun Yetiştiriciliği<br />
3. Sebzecilik 8. Meteoroloji 13. İpekböcekciliği<br />
4. Süs Bitkileri 9. Tarla tarımı 14. Arıcılık<br />
5. Meyvecilik 10. Bağcılık 15. Su Ürünleri<br />
Diğer yandan, öğretim yılı başında<br />
okulun ve çevrenin koşulları ve öğrencilerin<br />
ilgi, istek ve gereksinimleri doğrultusunda<br />
velilerin görüşleri de dikkate alınarak<br />
oluşturulan Seçmeli Dersler listesinde tarım,<br />
turizm, el sanatları vb. konular da<br />
bulunabilmektedir.<br />
3) Olaya bugün yürürlükte olan Milli<br />
<strong>Eğitim</strong>le ilgili yasalar çerçevesinde<br />
bakıldığında da, öğretmen-tarım ilişkilerine<br />
değgin ayrıntılı hükümlere<br />
rastlanılmamaktadır. Ancak, 222 sayılı<br />
İlköğretim Yasası’nda “Her köy okulunun<br />
bitişiğinde ya da yakınında 2 dekardan az ve<br />
10 dekardan çok olmamak üzere bir uygulama<br />
bahçesi bulunur” denmekte ve okula ait<br />
arazilerin imece ile işletileceği<br />
bildirilmektedir (Md. 64-66).<br />
4. ANKET BULGULARI<br />
4.1. Muhtar Anketleri<br />
1) Örneğe giren 60 köye değgin bazı<br />
özellikler şöyledir :<br />
-Ortalama nüfus : 778.5<br />
- “ hane sayısı : 232.4<br />
- “ hane halkı nüfusu : 3.4<br />
- “ ilçeye uzaklık : 15.6 km<br />
- “ ile uzaklık : 83.8 km.<br />
-Yetiştirilen ürünler (Önem sırasına<br />
göre) : Zeytin, pamuk, buğday, tütün, mısır,<br />
bostan.<br />
2) Muhtarların verdikleri bilgilere göre,<br />
60 adet köyden yalnızca 4 adet köyde<br />
öğretmenlerden ancak bazıları tarımla<br />
uğraşmakta ve yalnızca 2 köyde öğretmen<br />
köylünün tarımsal faaliyetlerine yardımcı<br />
olmak için çaba göstermektedir. Oysa 14<br />
muhtar, bu konuda öğretmenlerden daha<br />
fazlasını beklediklerini de açıklamışlardır.<br />
Diğer yandan 34 muhtar, hiç değilse<br />
düşünce alış-verişi, sosyal faaliyetler,<br />
kütüphane işleri, resmi işler, kurslar vb. gibi<br />
tarım dışı konularda öğretmenler köye ve<br />
köylülere katkıda bulunabilirlerdi ve fakat<br />
bulunmuyorlar biçiminde görüş<br />
bildirmişlerdir.<br />
3) Muhtarlar, köylerinin tarımsal<br />
sorunları önem derecesine göre şöylece<br />
sıralamışlardır<br />
-Sulama sorunları %26.1<br />
-Örgütsüzlük %4.5<br />
-Ürün fiyatlarının düşüklüğü %12.0<br />
-Amaç dışı arazi kullanımı %4.5<br />
-Girdi fiyatlarının yüksekliği %12.0<br />
-Çevre kirliliği %3.3<br />
-Bilgi eksikliği %8.7<br />
-Arazi yetersizliği %3.3<br />
-Kredi yetersizliği %7.6<br />
-Sorun yok %2.2<br />
-Pazarlama sorunları %5.4<br />
-Diğerleri %5.9<br />
-Teknoloji yetersizliği %4.5<br />
-TOPLAM %100.0<br />
4) Muhtarlara göre, bağlı bulundukları<br />
tarım örgütleri görevlerini ancak %30.9<br />
düzeyinde yerine getirmektedirler. Muhtarlar,<br />
tarım örgütlerinde çalışan ziraat<br />
mühendislerine de tam not 10 üzerinden 4.8<br />
not vermişlerdir.<br />
117<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122
Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ ve Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ<br />
4.2. Öğretmen Anketleri<br />
1) Kendileri ile anket yapılan<br />
öğretmenlerin %57.0’ı erkek, %81.3’ ü evli,<br />
%69.2’si fakülte mezunu ve yaş ortalaması<br />
34.5’tir.<br />
2) Öğretmenlerin %57.3’ü <strong>Ege</strong> Bölgesi<br />
dışı doğumlu, ortalama öğretmenlik süresi 9.5<br />
yıl, ortalama çalıştığı yer sayısı 2.5 ve bir<br />
yerde ortalama çalışma süresi 3.8 yıldır.<br />
3) Köy öğretmenlerinin %14.9’u ilde,<br />
%48.7’si ilçede ve %36.4’ü de köyde<br />
oturmaktadır. Köyde oturmayan öğretmenlerin<br />
ilde oturanları ortalama 83.8 km ve ilçede<br />
oturanları da yine ortalama 15.6 km olmak<br />
üzere tamamı ortalama 31.6 km uzaklıktan<br />
okullarına gelip gitmektedirler.<br />
4) Öğretmenlerin ortalama aile<br />
büyüklüğü 3.3 kişi olup %9.3’ü annesi,<br />
%7.4’ü babası ve %5.6’sı da kardeşleri ile<br />
birlikte yaşamaktadırlar.<br />
5) Öğretmen eşlerinin %36.9’u ev<br />
hanımı konumunda bulunmakta ve<br />
öğretmenlerin de %4.8’i bir ek iş yapmakta.<br />
6) Bir gönenç(refah) göstergesi olarak<br />
öğretmenlerin sahip oldukları ev eşyası ve<br />
araç-gereç varlığı saptanmıştır. Buna göre<br />
durum şöyledir :<br />
-Evinde buzdolabı bulunanlar %100.0<br />
- Evinde TV bulunanlar %100.0<br />
-Evinde çamaşır makinesi bulunanlar<br />
%92.5,<br />
-Evinde müzik seti bulunanlar %84.1 ,<br />
-Evinde bulaşık makinesi bulunanlar<br />
%58.9,<br />
-Evinde bilgisayar bulunanlar %18.7,<br />
-Binek arabasına sahip olanlar %59.8<br />
(arabaların ortalama yaşı 7.4 yıl).<br />
7) Öğretmenlerin %38.3’ü kendi<br />
evlerinde, %32.7’si kirada ve %29.0’ı da<br />
hizmet evlerinde oturmakta olup oturulan<br />
evlerin %12.4’ü 2 odalı, %50.6’sı 3 odalı,<br />
%37.0’ı da 4 odalıdır. Ortalama oda sayısı ise<br />
3.2’dir.<br />
Isınmada %45.8 oranında kömür sobası,<br />
%25.8 oranında odun sobası, %10.8 oranında<br />
kalorifer, %7.5 oranında elektrik sobası, %5.8<br />
oranında tüplü soba, %3.5 oranında gaz sobası<br />
ve %0.8 oranında da klima kullanılmaktadır.<br />
8) Köy öğretmenleri köyün genel<br />
sorunlarını ve tarım-çiftçi sorunlarını Çizelge<br />
2’deki gibi sıralamaktadır.<br />
Çizelge 2. Köy Öğretmenlerine Göre Köy Sorunları<br />
Köy Sorunları (%) Tarım-Çiftçi Sorunları (%)<br />
<strong>Eğitim</strong> 18.9 Pazarlama 25.1<br />
Ulaşım 12.6 Bilgisizlik 15.4<br />
Ekonomi 10.9 Girdiler 8.7<br />
Sulama 10.9 Teknoloji Eksikliği 6.7<br />
Altyapı 7.4 Sulama 6.2<br />
Kanalizasyon 5.1 Kredi 6.2<br />
İçme Suyu 4.0 Arazi Parçalılığı 4.1<br />
Temizlik 4.0 Plansız Üretim 3.6<br />
İnsani İlişkiler 2.3 Verim Düşüklüğü 3.1<br />
Örgütlenme 2.3 Tek. Eleman Eksikliği 3.1<br />
Teknoloji Eksikliği 1.7 Top. Tah. Yapılmaması 3.1<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122 118
EGE BÖLGESİ’NDE KÖY ÖĞRETMENİ-TARIM İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
Pazarlama 1.7 İklim 1.5<br />
Elektrik Kesintisi 1.1 Üretim Riski 1.5<br />
İşsizlik 1.1 Kötü Politika 1.1<br />
Diğerleri 16.0 Diğerleri 10.6<br />
Toplam 100.0 Toplam 100.0<br />
Buna göre, öğretmenler en önemli köy<br />
sorununu kendi alanları yani eğitimle ilgili<br />
sorunlar olarak görmekte ve büyük olasılıkla<br />
köylerde oturmadıkları için ulaşım sorununu<br />
da ikinci sırada köy sorunu olarak<br />
belirtmektedirler. Öğretmenlerin %1’den daha<br />
az önem derecesinde gördüğü diğer köy<br />
sorunları arasında ise halkın güdüsüzlğü,<br />
dağınık yerleşim, sinek, çocukların<br />
psikolojik sorunları, beslenme,<br />
ağaçlandırma, sağlık vb sorunlar<br />
bulunmaktadır.<br />
Yine bu çizelgeye göre öğretmenler,<br />
tarım-çiftçi sorunları arasında ürün<br />
pazarlamasını birinci sıraya yerleştirirken<br />
ikinci sırada bilgi eksikliğini önemli<br />
görmektedirler. Diğer tarım-çiftçi sorunları<br />
arasında da sermaye yetersizliği, çevre<br />
kirliliği, tembellik, değişik ürünler<br />
yetiştirilmemesi vb sorunlar dile<br />
getirilmektedir.<br />
9) Öğretmenlerin 4’dü çalıştıkları köyde<br />
olmak üzere toplam 22’si yani %21.0’ı<br />
tarımsal uğraş içerisinde de bulunmakta ve bu<br />
%21.0’ın %4.8’ini bahçe tarımı, %3.9’unu<br />
zeytincilik, %2.9’unu hayvancılık ve<br />
%1.9’unu da tütün oluşturmaktadır.<br />
10) Öğretmenlerin ziraat mühendisleri<br />
ile ilgili düşünceleri Çizelge 3’te<br />
görülmektedir.<br />
Çizelge 3. Köy Öğretmenlerinin Ziraat Mühendisleri Hakkındaki Değerlendirmeleri<br />
Not Güven (%) Deneyim (%) Çiftçilerle iletişim Çiftçilere yararlılık Bilgi (%)<br />
(%)<br />
(%)<br />
1 10,64 9,68 22,11 22,34 10,00<br />
2 5,32 6,45 16,84 4,26 3,33<br />
3 8,51 11,83 9,47 6,38 3,33<br />
4 12,77 7,53 4,21 7,45 4,44<br />
5 10,64 12,90 6,32 11,70 5,56<br />
6 9,57 7,53 10,53 5,32 12,22<br />
7 10,64 17,20 9,47 11,70 8,89<br />
8 14,89 13,98 7,37 7,45 16,67<br />
9 9,57 4,30 7,37 13,83 18,89<br />
10 7,45 8,60 6,32 9,57 16,67<br />
Top 100,00 100,00 100,00 100,00 100,00<br />
Ort 5,63 5,55 4,51 5,32 6,78<br />
Not : (1) en düşük, (10) en yüksek nottur.<br />
119<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122
Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ ve Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ<br />
Buna göre, öğretmenler ziraat<br />
mühendislerinin bilgi düzeylerini iyi derecede<br />
değerlendirirken güven ve deneyim<br />
düzeylerini orta derecede görmektedirler.<br />
Ayrıca, ziraat mühendislerinin çiftçilerle<br />
iletişim kurma ve onlara yararlı olma<br />
düzeylerini de biraz önce belirtilen<br />
özelliklerden daha düşük düzeyde<br />
bulmaktadırlar.<br />
11) Köy öğretmenlerinin %25.8’i köy<br />
kökenli olmaları, %25.8’i kendi deneyimleri,<br />
%9.0’ı yayınlar, %7.7’si eğitimini alarak ve<br />
%7.7’si de tarımcılardan öğrenerek toplam<br />
%75.8’i tarım teknikleri konusunda bilgi<br />
sahibi olduklarını bildirmişlerdir.<br />
12) Size göre köy öğretmeninin tarıma<br />
ve çiftçiye ne gibi katkıları olabilir<br />
biçimindeki bir soruya karşılık alınan yanıtlar<br />
Çizelge 4’te verilmiştir.<br />
Çizelge 4. Köy Öğretmeninin Tarıma Ve Çiftçiye Yapabileceklerini Düşündükleri Katkı<br />
Katkı biçimi Yanıt Frekansı Yanıt %’si<br />
Öğrencilere tarımsal eğitim verebilir 69 29,49<br />
Okula ait alanlarda örnek çalışma yapabilir 68 29,06<br />
Tarım örgütlerine yardımcı olabilir 29 12,39<br />
Doğrudan bilgi aktarımı yapabilir 28 11,97<br />
Tarımsal uygulamalarla çiftçiye örnek olabilir 28 11,97<br />
Çiftçi ve ailelerine kurs verebilir 12 5,13<br />
Toplam 234 100,00<br />
Bu çizelgeye göre, köy öğretmenlerinde,<br />
niyet ve sözveri(vaat) düzeyinde olmak üzere,<br />
tarıma ve çiftçiye yardımcı olma eğiliminin<br />
bulunduğu söylenebilir.<br />
13) Çiftçilerin öğretmenlerden ne<br />
bekledikleri ve şimdiye dek ne tür isteklerde<br />
bulundukları konusunda alınan yanıtlar<br />
Çizelge 5’te verilmiştir.<br />
Çizelge 5. Köy Öğretmenlerine Göre Çiftçilerin Kendilerinden Beklentileri<br />
Frekans %<br />
Yok 87 82,08<br />
Çocukların eğitimi 8 7,55<br />
Resmi işler konusunda danışmanlık 3 2,83<br />
Okuma-yazma kursu 2 1,89<br />
Ekonomik yardım 2 1,89<br />
Tarım konusunda bilgi 2 1,89<br />
İş döneminde çocuklara izin 1 0,94<br />
Kütüphane 1 0,94<br />
Toplam 106 100,00<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122 120
EGE BÖLGESİ’NDE KÖY ÖĞRETMENİ-TARIM İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
Bu çizelgeden de anlaşılacağı gibi, köy<br />
öğretmenleri köylülerin kendilerinden önemli<br />
bir beklentilerinin bulunmadığını yani<br />
14) Acaba köy öğretmenleri, temel<br />
görevleri olan öğrenci eğitimi dışında ve<br />
gönüllü olarak köye ve köylülere ne gibi<br />
.<br />
çiftçilerin gözünde kendilerinin yerinin<br />
önemsenmediğini düşünmektedirler.<br />
hizmetlerde bulunabilirlerdi Bu konu ile ilgili<br />
olarak yöneltilen soruya öğretmenlerin<br />
verdikleri yanıtlar Çizelge 6’da özetlenmiştir<br />
Çizelge 6. Köy Öğretmenlerinin Köyde Gönüllü Olarak Yapabileceklerini Düşündükleri<br />
Hizmetler<br />
Hizmet Alanları Yanıt Frekans %<br />
Yok 36 33,03<br />
Danışmanlık 11 10,09<br />
Sağlık 10 9,17<br />
Okuma-yazma kursu 7 6,42<br />
Sosyal faaliyet 7 6,42<br />
Çocuklara okul dışı eğitim 5 4,59<br />
Biçki-dikiş ve benzeri kurslar 4 3,67<br />
Destekleyici 4 3,67<br />
kırda çalışma 3 2,75<br />
Kütüphanecilik 3 2,75<br />
Örgütlenme 3 2,75<br />
el işi 2 1,83<br />
Tarımsal uygulamalar 2 1,83<br />
ürün toplama 2 1,83<br />
köylüler yasal hakları konusunda bilgi 2 1,83<br />
suyu olmayanlara su çıkarmak 2 1,83<br />
kadınların eğitimi 2 1,83<br />
Toplam 109 100,00<br />
Çizelgeden de anlaşılacağı üzere, köy<br />
öğretmenlerinin %33’ü köy için gönüllü bir<br />
hizmete istekli değiller. Öğretmenlerin %10’u,<br />
danışmanlık, %9’u sağlık ve %6’sı da okumayazma<br />
konusunda gönüllü hizmet<br />
verebileceklerini bildirmişlerdir.<br />
5. SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Bu çalışmadan aşağıdaki sonuçlar<br />
çıkarılmıştır :<br />
1) Günümüzde, bazı politik söylemlerin<br />
ve ölü mevzuat hükümlerinin dışında,<br />
uygulamada köye özgü eğitim anlayışı tümü<br />
ile terkedilmiştir.<br />
121<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122
Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ ve Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ<br />
2) Başka bazı araştırmalarda da<br />
görüldüğü gibi, artık köy öğretmenleri<br />
köylünün yasal ve çoğu zaman da doğal lideri<br />
3) Bugünün köy öğretmenleri,<br />
öğretmene kırsal kalkınmada öncü rol veren<br />
anlayışa göre yetiştirilmiş öğretmenlerden<br />
tümü ile farklıdır. Bu sonuç daha önce<br />
yapılmış başka bazı araştırmaların sonuçları<br />
ile de örtüşmektedir (KAPLAN ve Ark.1993-<br />
ÖZGEN, 1993-ERÇELEBİ, 1993).<br />
4) Bugünün köy öğretmenleri, köy<br />
toplumunun kalkındırılmasında rol alabilecek<br />
koşul ve olanaklardan da yoksundur.<br />
5) Bugünkü koşullar çerçevesinde,<br />
tarım-öğretmen ilişkilerinden tarım ve köy<br />
kalkınması adına olumlu beklentiler içerisinde<br />
bulunmamak gerekir.<br />
Bu sonuçlar da dikkate alınarak şu temel<br />
öneride bulunulmaktadır :<br />
durumunda olan muhtarlarca köy ve kırsal<br />
kalkınma için etkin ve öncü bir rol sahibi<br />
olarak görülmemektedir (GÖKÇE, 1995).<br />
Köy öğretmeni köy toplumunun bir<br />
üyesidir. Bir toplumun kalkındırılmasında da<br />
o toplumun tüm üyeleri tüm yetenekleri ile<br />
görevli olmak zorundadır. Köyün temel uğraşı<br />
olan tarımın geliştirilmesi ve köy<br />
kalkınmasında, köy toplumunun bir üyesi olan<br />
köy öğretmeninin gücünden ve<br />
yeteneklerinden yararlanmamak ülke adına da,<br />
köy adına da, tarımsal ve kırsal kalkınma<br />
adına da akıl almaz bir savurganlıktır. Bu<br />
nedenle, köy öğretmeninin köy toplumu ile<br />
yeniden bütünleşmesi ve köy öğretmeninin de<br />
katkısı ile köy toplumunun kent toplumu ile<br />
bütünleşmesinin sağlanması için, bütüncül bir<br />
yaklaşımla yeni bir düzenlemeye gerek<br />
vardır.<br />
KAYNAKÇA<br />
BALAMİR, N., 1982, Kırsal Türkiye’de <strong>Eğitim</strong> Ve Toplum Yapısı, ODTÜ T6-06-82, Ankara.<br />
DİE, 1991, Genel Tarım Sayımı Muhtarlık Anketi Geçici Sonuçları, S. TSİD TRM 86, Ankara.<br />
ERÇELEBİ, H., 1993, Köy Enstitülerinin Çağdaş <strong>Eğitim</strong> Yöntemine Katkıları, Dikili Belediyesi Kültür Yayınları,<br />
İzmir.<br />
GÖKÇE, O., 1995, İzmir İli Kırsal Kesiminde Çevre Sosyolojisi Konusunda Bir Araştırma, E. Ü. Araştırma Fonu,<br />
93-ZRF-015 Nolu Proje, İzmir.<br />
KAPLAN, M. Ve Ark., 1993, Çağdaş <strong>Eğitim</strong> Ve Köy Enstitüleri, Dikili Belediyesi Kültür Yayınları, İzmir.<br />
MEB, 1991, İlköğretim Okulu İş <strong>Eğitim</strong>i Programı, S. 2449-228, Ankara.<br />
ÖZGEN, B., 1991, Köy Enstitülerinde Uygulanan <strong>Eğitim</strong>-Öğretim İlke Ve Yöntemleri, Duyallar Matbaası, İzmir.<br />
ÖZGEN, B., 1993, Çağdaş <strong>Eğitim</strong> ve Köy Enstitüleri, Dikili Belediyesi Kültür yayınları, İzmir.<br />
ÖZGEN, B., 1995, “Genel Boyutları İle Köy Enstitüleri <strong>Eğitim</strong>i” , Köy Enstitüleri Ve Tarım, TMMOB Ziraat<br />
mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yayını, İzmir.<br />
YÜCEL, T., 1995, “Köy Enstitülerinde Tarım Programları Ve Uygulamalar” , Köy Enstitüleri Ve Tarım, TMMOB<br />
Ziraat Mühendisleri odası İzmir şubesi Yayını, İzmir.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122 122
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132<br />
BAŞAÇIKMA STRATEJİSİ ÖLÇEĞİNİN<br />
TÜRKÇE FORMUNUN OLUŞTURULMASI<br />
(Turkish Version <strong>of</strong> Coping Strategy Indicator)<br />
Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN *<br />
ÖZ<br />
Bu çalışmada orijinal Başaçıkma Stratejisi Ölçeği’nin (BSÖ) Türkçe formunun oluşturulması ve dilsel<br />
eşdeğerliliğin sınanması amaçlanmıştır. Türkçe çevirisi yapılan ölçeğin çeviri geçerliği çalışması için Türkçe ve<br />
İngilizce'yi iyi bilen 118 üniversite ve lise öğrencisi teste alınmıştır. Elde edilen bulgular, Türkçe ve İngilizce<br />
olarak verilen ölçeklerin dil yönünden eşdeğerlik gösterdiği şeklinde yorumlanmıştır.<br />
Anahtar Kelimeler: Başaçıkma, dil geçerliği<br />
ABSTRACT<br />
The purpose <strong>of</strong> this study was to develop the Turkish version <strong>of</strong> Coping Strategy Indicator (CSI) and to test the<br />
transliteral equivalance <strong>of</strong> this scale. A total <strong>of</strong> 118 university and high school students who speak English fairly<br />
good participated in this study. Results show that, the new Turkish scale can be considered as having the high<br />
quality <strong>of</strong> transliteral equivalance to the original scale.<br />
Keywords: Coping, transliteral equivalance<br />
GİRİŞ<br />
Stresle ilgili olarak yapılan çalışmalar etkin<br />
başaçıkma stratejilerinin kullanımının bireyin<br />
psikolojik uyumu üzerinde olumlu etkisi olduğunu<br />
vurgulamaktadır (Endler ve Parker,<br />
1990). Başaçıkma stratejilerinin etkin kullanımının<br />
stresin oluşturacağı risk faktörlerini<br />
azaltması, stresle birlikte başaçıkma türleri<br />
üzerindeki çalışmaların yoğunlaştırılmasına da<br />
neden olmuştur. Başaçıkma önceleri süreklilik<br />
gösteren bir kişilik özelliği olarak incelenmiş<br />
ve kişilik testleri ile ölçülmüştür (Ör. Haan,<br />
1977; Vaillant, 1977). Başaçıkmanın<br />
kavramsallaştırılmasındaki değişiklik<br />
Lazarus’un (1966) önerdiği etkileşimsel<br />
yaklaşım doğrultusunda gerçekleşmiş ve<br />
büyük ölçüde kabul görmüştür. Söz konusu<br />
kavramsal analiz, başaçıkmayı süreklilik<br />
gösteren bir kişilik stilinden çok spesifik stres<br />
durumlarına tepki olarak gösterilen biliş ve<br />
davranışlar olarak ele almaktadır. Başaçıkma,<br />
bu anlamda, yaşanan durumla ilgili öznel<br />
değerlendirmelerle nesnel istemlere verilen<br />
tepkinin zaman içerisinde değişen dinamik bir<br />
süreci olarak ele alınmaktadır. Bireyin<br />
başaçıkma eylemi aynı zamanda içinde<br />
bulunduğu durumu değerlendirme biçimini de<br />
etkilemektedir.<br />
Etkileşimsel kuramın kabul görmesiyle<br />
birlikte başaçıkmanın ölçüldüğü yeni ölçme<br />
araçları geliştirilmiştir (Ör. Amirkhan, 1990;<br />
Billings ve Moos, 1981; Carver, Scheier ve<br />
Weintraub, 1989; Endler ve Parker, 1990).<br />
Sözkonusu araçlarda spesifik durumlarda<br />
(situation-specific) başaçıkmanın ölçülmesi<br />
amaçlanmaktadır. Başaçıkma envanterlerinde<br />
bireylerin son zamanlarda karşılaştığı bir stres<br />
durumunu düşünerek değerlendirme yapması<br />
ve bu durumla ilgili eylemlere ilişkin sorulara<br />
yanıt vermesi isstenmektedir. Başaçıkma<br />
stratejilerini değerlendirmek amacıyla geliştirilmiş<br />
envanterlerde çok çeşitli başaçıkma<br />
yolları belirlenmişse de araştırıcıların hemfikir<br />
olduğu husus başaçıkmanın temelde duyguda<br />
ve problemde odaklaşan olmak üzere iki ayrı<br />
odaklaşma noktasında değerlendirilmesidir.<br />
Başaçıkmayla ilgili araştırmalarda<br />
araştırıcıların üzerinde durduğu bir diğer konu<br />
da ölçeklerin oluşturulmasında benimsenen<br />
* D.E.Ü. Buca <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong>, <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Bölümü, Buca-İZMİR ferda.aysan@deu.edu.tr
Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN<br />
metodolojik yaklaşımlardır. Araçların<br />
psikometrik özellikleri, dayandıkları<br />
kavramsal temel ve başaçıkmanın yordama<br />
gücü araçlar arasındaki ayırıcı özellikleri<br />
oluşturmaktadır. Ölçeklerdeki başaçıkma<br />
maddelerinin çeşitli problem durumlarına<br />
uygulanabilirliği, başaçıkma stratejisinin<br />
stresin hangi evresiyle (iyileşme, hazırlık ve<br />
akut evresi) ilgili olarak değerlendirildiği ve<br />
bu değerlendirmenin sıklık, kalıcılık, çaba ve<br />
yararlılık gibi boyutlardan hangisinin<br />
düşünülerek yapıldığı önem kazanmaktadır<br />
(Stone, Greenberg, Moore ve ark., 1991).<br />
Başaçıkmanın ölçülmesinde<br />
hernekadar çeşitli problemlerin varlığı söz<br />
konusu olsa da başaçıkmaya ilişkin bilginin<br />
nesnel olarak ölçülmesinin bazı pratik<br />
yararları vardır. Psikolojik danışma ve<br />
psikoterapinin belli başlı amaçlarından biri de<br />
bireylerin problem çözme stratejilerindeki<br />
etkinliğini arttırmak (Nezu, 1985) olduğuna<br />
göre problem çözme becerilerini ölçen<br />
objektif ölçme araçlarından elde edilen<br />
bilginin bireyin psikolojik uyumunu etkileyen<br />
başaçıkma örüntüsünün ortaya çıkması ve<br />
yardım stratejilerinin belirlenmesinde önem<br />
kazanması söz konusudur.<br />
Başaçıkma stratejilerinin ölçülmesiyle<br />
ilgili problemler gözönünde<br />
bulundurulduğunda, başaçıkma ölçeklerinin<br />
kültürler arasında kıyaslamalar yapılmasının<br />
zor olması beklenebilir. Kaldı ki farklı<br />
kültürlerde geliştirilen ölçeklerin psikolojik<br />
kavramlar açısından aynılığı tartışılmaktadır.<br />
Kültürlerarası psikologlar (Ör. Poortigna,<br />
1989; Triandis, 1972) ancak üst düzeyde bir<br />
kavramsallaştırmada aynılığın varolacağını<br />
iddia etmektedirler. Bu noktada Batı<br />
kültüründe geliştirilmiş bir başaçıkma<br />
ölçeğinin farklı bir kültürdeki yordayıcı<br />
gücünün farklı olması beklenebilir.<br />
Etkileşimsel kuramda bireyin yaşadığı<br />
çevreyle olan etkileşiminin bilişsel düzeyde<br />
yorumlanması önem taşımaktadır. Bir başka<br />
deyişle, bireylerin duyuşsal tepkileri çevreyle<br />
etkileşimleri doğrultusunda belirlenmektedir<br />
(Lazarus ve Folkman, 1984). Sözkonusu bakış<br />
açısında stres durumunun birey tarafından<br />
öznel olarak değerlendirilmesindeki algısal<br />
yaklaşım önem kazanmaktadır. Konu bireyin<br />
yaşadığı kültürle varolan ilişkisi içerisinde<br />
değerlendirildiğinde, kültürün bireyin olayları<br />
yorumlaması ve yaşantılarını algılaması üzerindeki<br />
etkisini yadsımamak gerekir.<br />
Bireyin içinde yaşadığı kültürün stres<br />
süreci üzerindeki etkisini irdeleyen modelde<br />
(Multicultural Model <strong>of</strong> Stress Process)<br />
etkileşimsel yaklaşım doğrultusunda ele alınan<br />
stres süreci kültüre özgü ek bazı boyutlar<br />
dikkate alınarak irdelenmiştir (Slavin ve ark.,<br />
1991). Bu modele göre, potansiyel stres<br />
olayının varlığı, strese ilişkin olarak birincil ve<br />
ikincil bilişsel değerlendirmeler, başaçıkma<br />
stratejilerinin kullanımı ve buna bağlı olarak<br />
fiziksel ve akıl sağlığı ile ilgili sonuçlar<br />
bireyin yaşadığı kültür ve çevreyle olan<br />
etkileşimiyle ilişkilidir. Stres durumunun<br />
tanımı, olayın ne derece tehdit edici olarak<br />
algılandığı, bireyin kendi öz kaynaklarını<br />
kullanmasına ilişkin beklentisi, başaçıkma<br />
çabaları, yaşadığı kültürün normatif değerleri<br />
içerisinde değerlendirilmektedir.<br />
Söz konusu bilgiler ışığında<br />
danışmanların bireylerin başaçıkma stillerine<br />
ilişkin yardım stratejileri belirlerken<br />
danışanların strese ilişkin olarak yaptıkları<br />
değerlendirmelerin ne denli normatif ve ne<br />
denli patolojik olduğunun ayrımını yapmaları<br />
söz konusudur. Bireylere davranış<br />
repertuarlarına yeni başaçıkma becerileri<br />
kazandırma sürecinde yardımcı olurken<br />
stratejilerinin yaşanan kültürdeki potansiyel<br />
anlamı konusunda dikkatli olmaları gerekir.<br />
Bu çalışmada bireylerin başaçıkma<br />
stratejilerine ilişkin bilginin sağlanabileceği<br />
bir başaçıkma ölçeği olan Başaçıkma<br />
Stratejileri Ölçeği’nin (Amirkhan, 1990) Türk<br />
kültürüne uyarlanması sürecinde psikometrik<br />
özelliklerin araştırılması için önkoşul olarak<br />
kabul edilen psikolinguistik eşdeğerliliğin<br />
sınanması amaçlanmıştır. Söz konusu ölçeğin<br />
seçilmesindeki neden, gerek ölçeğin<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132 124
BAŞAÇIKMA STRATEJİSİ ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE FORMUNUN OLUŞTURULMASI<br />
geliştirilmesinde benimsenen metodolojik<br />
yaklaşımın üstünlüğü (tümden gelim ve<br />
tümevarım yaklaşımlarının birlikte kullanımı),<br />
gerekse belli başlı stratejilerin ölçülmesine<br />
bağlı olarak sadece kriter gruplarıyla sınırlı<br />
kalınmaması gibi pratik değerlerin olmasıyla<br />
ilgilidir. Çalışmanın deseninin belirlenmesinde<br />
Öner’in (1987) kültürlerarası ölçek<br />
uyarlamasında önerdiği yöntembilim<br />
modelinden yararlanılmıştır.<br />
ARAÇ<br />
Başaçıkma Stratejisi Ölçeği (BSÖ)<br />
Amirkhan (1990) tarafından geliştirilen ve<br />
bireylerin stres durumlarında başaçıkma<br />
stratejilerini kullanma derecesini ölçen bir<br />
kendini değerlendirme (self-report) aracıdır.<br />
Aracın geliştirilme sürecinde Amerika’da<br />
Güney California Eyaletinde toplumun çok<br />
geniş bir kesimini kapsayan 1923 bireyden<br />
oluşan bir örneklem grubu üzerinde<br />
çalışılmıştır.<br />
Başaçıkma Stratejisi Ölçeği’nde<br />
bireylerden son altı ay içerisinde yaşadıkları<br />
herhangibir stres durumunu düşünerek ölçek<br />
maddelerinde belirlenen başaçıkma stratejisini<br />
3 dereceli bir ölçek (uygun değil-kararsızımuygun)<br />
üzerinden ne derecede kullandıklarını<br />
belirtmeleri istenmektedir. Ölçek 15 dakikalık<br />
bir sürede yanıtlanmaktadır. Toplam 33<br />
maddeyi içeren ölçekte Problem Çözme,<br />
Sosyal Destek Arama ve Kaçınma olmak<br />
üzere eşit sayıdaki maddelerden oluşan üç alt<br />
ölçek bulunmaktadır. Alt ölçeklerden alınacak<br />
en düşük puan 11, en yüksek puan ise 33’tür.<br />
Yüksek puanlar ölçülen başaçıkma<br />
stratejisinin kullanım derecesinin yüksekliğini<br />
yansıtmaktadır.<br />
BSÖ’de alt ölçekler birbirinden<br />
bağımsız olup birbirleriyle olan korelasyonları<br />
yaklaşık sıfır düzeyindedir. Yalnız Problem<br />
Çözme ve Sosyal Destek Arama alt ölçekleri<br />
biraz binişiklik göstermektedir (r=.20). Alt<br />
ölçeklerin birbirinden bağımsız olması<br />
puanların yorumlanmasını büyük ölçüde<br />
basitleştirmektedir. Ölçekle ilgili olarak<br />
yapılan analizlerde Başaçıkma Stratejisi<br />
Ölçeği’nin demografik etkilerden bağımsız<br />
olduğu ve ölçek normlarının değişik örneklem<br />
grupları için yeniden belirlenmesi sorununu<br />
ortadan kaldırdığı belirlenmiştir.<br />
BSÖ’nin oldukça üst düzeyde<br />
güvenirlik ve geçerliği vardır. Güvenirliğe<br />
ilişkin olarak iç tutarlılık alfa korelasyonları<br />
Sosyal Destek Arama alt ölçeği için .928;<br />
Problem çözme için .894 ve Kaçınma için<br />
.839 olarak belirlenmiştir. Ölçek puanlarının<br />
zaman içindeki (4-8 haftalık zaman farkı)<br />
değişmezliğine ilişkin korelasyon aralıkları<br />
Problem Çözme ölçeği için .83-.77; Sosyal<br />
Destek Arama için .80-.86 ve Kaçınma alt<br />
ölçeği için .82-.79 olarak belirlenmiştir.<br />
BSÖ’nin benzer ölçekler geçerliliğinin<br />
sınanması sonucu elde edilen bulgularda,<br />
aracın mevcut başaçıkma ölçekleriyle yüksek<br />
düzeyde ilişkili olduğu belirlenmiştir.<br />
BSÖ’nin kriter geçerliği ise kişilik eğilimlerini<br />
ölçen ölçeklerle karşılaştırmaların<br />
yapılmasıyla sınanmıştır. Buna göre depresif<br />
eğilim ile Problem Çözme negatif yönde,<br />
Kaçınma ise pozitif yönde korelasyon<br />
göstermiştir. Problem Çözme içsel denetim<br />
odağı ile pozitif yönde ilişkili iken Kaçınma<br />
ve dışsal denetim odağı arasında önemli bir<br />
ilişki bulunmamıştır. Sosyal Destek Arama ise<br />
artan semptomatoloji ile ilgili görülmüştür.<br />
Söz konusu bulgular, başaçıkma ve kişilik<br />
eğilimleri arasında ilişkiye ilişkin olarak<br />
literatürde yer alan araştırma bulgularıyla<br />
tutarlılık içerisindedir (Glyshaw, Cohen ve<br />
Towbes, 1989; Vitaliano ve ark., 1985).<br />
Başaçıkma Stratejisi Ölçeği’nin<br />
Dilsel Eşitlik Çalışması<br />
Başaçıkma Stratejisi Ölçeği ilk olarak<br />
İngilizce’den Türkçe’ye çevrilmiş ve ilk<br />
Türkçe form İngilizce’ye çevrilmiştir.<br />
Böylelikle Başaçıkma Stratejisi Ölçeği’nin<br />
Türkçe formunun çeviri geçerliği geriyeçevirme<br />
tekniği ile sınanmıştır. Elde edilen ilk<br />
çeviri formu kıyaslanmış ve gerekli<br />
125<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132
Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN<br />
düzeltmeler yapılarak deneysel Türkçe form<br />
oluşturulmuştur.<br />
YÖNTEM<br />
Örneklem<br />
Bu çalışma yaşları 16 ile 25 arasında<br />
değişen İngilizce’yi iyi bilen Buca <strong>Eğitim</strong><br />
<strong>Fakültesi</strong> öğrencileri (37 kız, 17 erkek) ve<br />
İzmir Amerikan Lisesi öğrencilerinin (34 kız,<br />
30 erkek) oluşturduğu toplam 118 üniversite<br />
ve lise öğrenci grubundan oluşan bir örneklem<br />
üzerinde yürütülmüştür.<br />
İşlem<br />
BSÖ’nin çeviri geçerliliği (dilsel<br />
eşdeğerliği) BSÖ’nin dört formu oluşturularak<br />
sınanmıştır. Birinci form Orijinal İngilizce<br />
form (Form A), ikinci form geliştirilen Türkçe<br />
form (Form B), üçüncü form 17 maddesi<br />
Türkçe, 16 maddesi İngilizce olan karma-dil<br />
formu (Form C) ve dördüncü form ise 17<br />
İngilizce ve 16 Türkçe maddeden oluşan ikinci<br />
karma-dil formu (Form D) olarak<br />
belirlenmiştir. C ve D formlarındaki<br />
maddelerin Türkçe ve İngilizce olması<br />
seçkisiz yöntemle belirlenmiştir. İki haftalık<br />
bir ara ile iki defa uygulanan formların her<br />
öğrencinin hem İngilizce hem de Türkçe maddeleri<br />
yanıtlayacak sırada verilmesi<br />
sağlanmıştır.<br />
Beklentiler<br />
Bu çalışmada BSÖ’nin Türkçe ve<br />
İngilizce formlarından elde edilen puanlar<br />
arasındaki farklılıkların anlamlı bulunmaması<br />
temel beklenti olarak belirlenmiştir. Deneysel<br />
gruplar,deneysel formlar, tek-dil ve karma-dil<br />
ile Türkçe ve İngilizce maddeler arasındaki<br />
farkların anlamlı düzeyde olmaması Türkçe<br />
Formunun çeviri geçerliliğine işaret edecektir.<br />
BULGULAR<br />
BSÖ’nin dört deneysel formu (A, B, C<br />
ve D) deneysel gruplara testin veriliş sırasına<br />
göre uygulanmıştır. Buna göre A-B, B-A, C-D<br />
ve D-C formları söz konusu sırayla gruplara<br />
uygulanmıştır. Birinci grup (A-B) önce<br />
İngilizce sonra Türkçe formu; ikinci grup (B-<br />
A) önce Türkçe sonra İngilizce formu; üçüncü<br />
grup (C-D) önce karma dil C formunu sonra<br />
D formunu; dördüncü grup (D-C) önce karma<br />
dil D formunu sonra C formunu<br />
yanıtlamışlardır. Karma C formunda 17<br />
Türkçe ve 16 İngilizce madde; Karma D<br />
formunda 17 İngilizce ve 16 Türkçe madde<br />
vardır.<br />
Tablo I, Tablo II ve Tablo III<br />
incelendiğinde deneysel grupların birinci ve<br />
ikinci testlerden aldıkları puanların birbirine<br />
yakın olduğu; Problem Çözme ve Sosyal<br />
Destek Arama alt ölçeklerinden alınan<br />
puanların Kaçınma alt ölçeklerinden alınan<br />
puanlardan biraz daha yüksek olduğu<br />
görülmektedir.<br />
Deneysel gruplara (I, II, III ve IV)<br />
uygulanan I. test ve II. test arasındaki farkların<br />
önemli olup olmadığının belirlenmesi<br />
amacıyla eşleştirilmiş örnekler için t-testi<br />
uygulanmıştır. Tablo IV’te dört deneysel<br />
grubun ilk ve ikinci testlerindeki ölçeklerinden<br />
elde edilen puanların farklarının ortalamaları<br />
standart sapmaları ve t değerleri verilmiştir.<br />
Tablo IV’te görüleceği üzere birinci ve<br />
ikinci test uygulamalarında Problem Çözme,<br />
Sosyal Destek Arama ve Kaçınma alt<br />
ölçeklerine ilişkin olarak elde edilen puanların<br />
farklarının önemli olmadığı belirlenmiştir.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132 126
BAŞAÇIKMA STRATEJİSİ ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE FORMUNUN OLUŞTURULMASI<br />
Tablo 1<br />
Deneysel Grupların Birinci ve İkinci Testinden Elde Edilen (Problem Çözme Alt<br />
Ölçeğine İlişkin) Ortalama ve Standart Sapmalar<br />
Deneysel<br />
Gruplar<br />
Deneysel<br />
Formlar<br />
Kızlar Erkekler Toplam<br />
N X SS N X SS N X SS<br />
I<br />
A 1<br />
B 2<br />
15<br />
15<br />
26.67<br />
26.40<br />
3.94<br />
3.18<br />
16<br />
16<br />
26.69<br />
26.81<br />
3.32<br />
3.41<br />
31<br />
31<br />
26.68<br />
26.60<br />
3.62<br />
3.30<br />
II<br />
B 1<br />
A 2<br />
12<br />
12<br />
25.42<br />
25.75<br />
3.45<br />
4.35<br />
12<br />
12<br />
25.80<br />
25.83<br />
4.42<br />
3.35<br />
24<br />
24<br />
25.61<br />
25.79<br />
3.94<br />
3.85<br />
III<br />
C 1<br />
D 2<br />
19<br />
19<br />
27.00<br />
26.47<br />
3.76<br />
5.03<br />
14<br />
14<br />
26.32<br />
26.36<br />
4.74<br />
4.16<br />
33<br />
33<br />
26.96<br />
26.42<br />
4.17<br />
4.66<br />
IV<br />
D 1<br />
C 2<br />
25<br />
25<br />
24.96<br />
25.16<br />
5.44<br />
5.83<br />
5<br />
5<br />
27.80<br />
28.00<br />
3.11<br />
3.51<br />
30<br />
30<br />
25.48<br />
25.87<br />
5.11<br />
5.69<br />
1 Birinci Test 2 İkinci Test<br />
Tablo II<br />
Deneysel Grupların Birinci ve İkinci Testinden Elde Edilen (Sosyal Destek Arama Alt<br />
Ölçeğine İlişkin) Ortalama ve Standart Sapmalar<br />
Deneysel<br />
Gruplar<br />
Deneysel<br />
Formlar<br />
Kızlar Erkekler Toplam<br />
N X SS N X SS N X SS<br />
I<br />
A 1<br />
B 2<br />
15<br />
15<br />
26.20<br />
25.60<br />
6.10<br />
6.92<br />
16<br />
16<br />
22.87<br />
22.31<br />
4.59<br />
5.83<br />
31<br />
31<br />
24.43<br />
24.01<br />
5.29<br />
6.36<br />
II<br />
B 1<br />
A 2<br />
12<br />
12<br />
25.58<br />
25.17<br />
5.26<br />
6.07<br />
12<br />
12<br />
23.17<br />
23.17<br />
4.76<br />
6.29<br />
24<br />
24<br />
24.37<br />
24.17<br />
5.01<br />
6.18<br />
III<br />
C 1<br />
D 2<br />
19<br />
19<br />
25.58<br />
25.89<br />
5.66<br />
5.44<br />
14<br />
14<br />
24.79<br />
24.14<br />
3.98<br />
5.01<br />
33<br />
33<br />
25.24<br />
25.15<br />
4.96<br />
5.26<br />
IV<br />
D 1<br />
C 2<br />
25<br />
25<br />
24.40<br />
25.40<br />
5.52<br />
5.55<br />
5<br />
5<br />
23.60<br />
23.70<br />
2.19<br />
2.07<br />
30<br />
30<br />
24.27<br />
24.25<br />
5.04<br />
5.05<br />
1 Birinci Test 2 İkinci Test<br />
127<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132
Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN<br />
Tablo III<br />
Deneysel Grupların Birinci ve İkinci Testinden Elde Edilen (Kaçınma Alt Ölçeğine<br />
İlişkin) Ortalama ve Standart Sapmalar<br />
Deneysel<br />
Gruplar<br />
Deneysel<br />
Formlar<br />
Kızlar Erkekler Toplam<br />
N X SS N X SS N X SS<br />
I<br />
A 1<br />
B 2<br />
15<br />
15<br />
19.27<br />
19.33<br />
4.33<br />
4.32<br />
16<br />
16<br />
21.94<br />
20.50<br />
3.91<br />
4.94<br />
31<br />
31<br />
20.64<br />
19.94<br />
4.27<br />
4.61<br />
II<br />
B 1<br />
A 2<br />
12<br />
12<br />
20.33<br />
21.00<br />
4.48<br />
5.36<br />
12<br />
12<br />
22.42<br />
20.58<br />
4.72<br />
4.14<br />
24<br />
24<br />
21.38<br />
20.79<br />
4.62<br />
4.69<br />
III<br />
C 1<br />
D 2<br />
19<br />
19<br />
21.00<br />
21.21<br />
3.35<br />
3.71<br />
14<br />
14<br />
19.43<br />
19.79<br />
4.24<br />
4.84<br />
33<br />
33<br />
20.33<br />
20.61<br />
3.77<br />
4.21<br />
IV<br />
D 1<br />
C 2<br />
25<br />
25<br />
21.60<br />
21.92<br />
4.10<br />
3.56<br />
5<br />
5<br />
19.00<br />
18.80<br />
5.43<br />
5.72<br />
30<br />
30<br />
21.17<br />
21.40<br />
4.36<br />
4.05<br />
1 Birinci Test 2 İkinci Test<br />
Tablo IV<br />
Deneysel Grupların Birinci ve İkinci Testlerinden Elde Edilen Farkların Ortalamaları,<br />
Standart Sapmaları, t Değerleri ve Anlamlılık Düzeyleri<br />
Deneysel<br />
Gruplar<br />
Alt Ölçekler N X SS<br />
t-<br />
değeri<br />
Önemlilik<br />
Düzeyi<br />
I<br />
Problem Çözme<br />
Sosyal Destek Arama<br />
Kaçınma<br />
31<br />
31<br />
31<br />
.06<br />
.58<br />
.71<br />
2.70<br />
4.01<br />
2.77<br />
.13<br />
.81<br />
1.43<br />
.89<br />
.43<br />
.16<br />
II<br />
Problem Çözme<br />
Sosyal Destek Arama<br />
Kaçınma<br />
24<br />
24<br />
24<br />
-.87<br />
.21<br />
.58<br />
4.21<br />
3.68<br />
3.50<br />
-1.02<br />
.28<br />
.82<br />
.32<br />
.78<br />
.42<br />
III<br />
Problem Çözme<br />
Sosyal Destek Arama<br />
Kaçınma<br />
33<br />
33<br />
33<br />
.52<br />
.09<br />
-.27<br />
3.08<br />
2.07<br />
2.58<br />
.96<br />
.25<br />
-.61<br />
.34<br />
.80<br />
.55<br />
IV<br />
N = 118<br />
Problem Çözme<br />
Sosyal Destek Arama<br />
Kaçınma<br />
30<br />
30<br />
30<br />
-.10<br />
-.97<br />
-.23<br />
1.81<br />
2.77<br />
2.84<br />
-.30<br />
-1.91<br />
-0.45<br />
.76<br />
.07<br />
.66<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132 128
BAŞAÇIKMA STRATEJİSİ ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE FORMUNUN OLUŞTURULMASI<br />
Deneysel grupların tümü için iki test<br />
formu arasındaki korelasyonlar Pearson<br />
Momentler Çarpım korelasyonu tekniği ile<br />
hesaplanmıştır. Elde edilen korelasyonlar 1.<br />
Grup (A-B) için Problem Çözme .710, Sosyal<br />
Destek Arama .811 ve Kaçınma .808; II. Grup<br />
(B-A) için Problem Çözme .869, Sosyal<br />
Destek Arama .817 ve Kaçınma .716; III.<br />
Grup (C-D) için Problem Çözme .760, Sosyal<br />
Destek Arama .920 ve Kaçınma .797; IV.<br />
Grup (D-C) için Problem Çözme .948, Sosyal<br />
Destek Arama .853 ve Kaçınma .774 olarak<br />
belirlenmiştir. Türkçe ve İngilizce formlara<br />
ilişkin olarak elde edilen korelasyon<br />
katsayıları, her iki formdan elde edilen<br />
puanların yüksek derecede değişmezliğe sahip<br />
olduğuna işaret etmektedir.<br />
Deneysel formlar arasındaki (A, B, C<br />
ve D) farklılıkların araştırılması amacıyla tek<br />
yönlü varyans analizleri yapılmıştır. Buna<br />
göre hem birinci hem de ikinci testlerde BSÖ<br />
alt ölçeklerinden elde edilen puanların<br />
ortalama, standart sapma ve F değerleri<br />
hesaplanmıştır. F değerleri birinci testte<br />
Problem Çözme alt ölçeği için F (3,114) =<br />
1.73; Sosyal Destek Arama alt ölçeği için F<br />
(3,114) = .81 ve Kaçınma alt ölçeği için F<br />
(3,114) = .58 olarak belirlenmiştir. Elde edilen<br />
bulgularda deneysel formlar arasında anlamlı<br />
düzeyde farklılık bulunmamıştır. Deneysel<br />
formlara ilişkin farklar cinsiyet değişkenine<br />
göre sınandığında da önemli düzeyde farklılık<br />
bulunmamıştır.<br />
Kız öğrencilere uygulanan deneysel<br />
formların ilk uygulamada F değerleri Problem<br />
Çözme alt ölçeği için F (3,67) = 2.38; Sosyal<br />
Destek Arama alt ölçeği için F (3,67) ) =.36 ve<br />
Kaçınma alt ölçeği için F (3,67) = 1.11; ikinci<br />
uygulamada ise Problem Çözme alt ölçeği için<br />
F (3,67) = 1.10; Sosyal Destek Arama alt ölçeği<br />
için F (3,67) = .04 ve Kaçınma alt ölçeği<br />
için F (3,67) = 1.26 olarak belirlenmiştir. Elde<br />
edilen bulgularda kız öğrencilerin deneysel<br />
formlarından elde edilen puanların her iki uygulamada<br />
da farklılaşmadığı belirlenmiştir<br />
(p > .05).<br />
Erkek öğrencilere uygulanan deneysel<br />
formların ilk uygulamalarda F değerleri<br />
Problem Çözme alt ölçeği için F (3,43) = 2.30;<br />
Sosyal Destek Arama alt ölçeği için F (3,43) =<br />
2.58 ve Kaçınma alt ölçeği için F (3,43) =<br />
1.61; ikinci uygulamada ise Problem Çözme<br />
alt ölçeği için F (3,43) = 2.32; Sosyal Destek<br />
Arama alt ölçeği için F (3,43) = 1.63 ve Kaçınma<br />
alt ölçeği için F (3,43) = .22 olarak belirlenmiştir.<br />
Elde edilen bulgularda erkek öğrencilerin<br />
deneysel formlardan elde edilen<br />
puanların her iki uygulamada da farklılaşmadığı<br />
belirlenmiştir (p > .05).<br />
Deneysel gruplar (I, II, III ve IV)<br />
arasındaki farklılıkları araştırma amacıyla<br />
yapılan tek yönlü varyans analizleri<br />
sonucunda gruplar arasındaki farklar Problem<br />
Çözme için F (3,114) = 1,80; Sosyal Destek<br />
Arama için F (3,114) = 1,43; ve Kaçınma için<br />
F (3,114) = .65 olarak belirlenmiştir. Elde<br />
edilen değerler gruplar arasında BSÖ’nin üç<br />
alt ölçeğinden elde edilen puanlar açısından<br />
bir farklılık olmadığına işaret etmektedir (p ><br />
.05).<br />
Deneysel gruplara ilişkin farklar<br />
cinsiyet değişkenine göre sınandığında da<br />
gruplar arasında önemli düzeyde farklılığa<br />
rastlanmamıştır (p > .05).<br />
Testi tekdilde ya da karmadilde<br />
almanın farklılık oluşturup<br />
oluşturmayacağının araştırılması amacıyla<br />
önce testi tekdilde ve karmadilde alan<br />
grupların birinci ve ikinci testlerden elde<br />
ettikleri puanların farklarının önemliliği<br />
Wilcoxon testi ile sınanmıştır (Tablo 5).<br />
129<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132
Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN<br />
Tablo V<br />
Testi Karma ve Tek-Dilde Alan Öğrencilerin Birinci ve İkinci Testlerden Elde Ettikleri<br />
Puan Farklarının Ortalamaları, Standart Sapmaları, t Değerleri ve Önemlilik<br />
Düzeyleri<br />
Deneysel Formlar<br />
Alt Ölçekler (BSÖ)<br />
X<br />
SS<br />
Karma-Dil (n = 63) Tek-Dil (n = 55)<br />
t<br />
Değeri<br />
Önemlilik<br />
Düzeyi<br />
X<br />
SS<br />
t<br />
Değeri<br />
Önemlilik<br />
Düzeyi<br />
Problem Çözme<br />
.22<br />
2.56<br />
.69 .49<br />
-.35<br />
3.44<br />
-.75 .46<br />
Sosyal Destek Arama<br />
-.41<br />
2.47<br />
-1.33 .19<br />
.42<br />
3.84<br />
.81 .42<br />
Kaçınma<br />
-.25<br />
2.68<br />
-.75 .46<br />
.65<br />
3.08<br />
1.58 .12<br />
Tablo V’de görüleceği üzere öğrencilerin birinci<br />
ve ikinci testlerden elde ettikleri puanların<br />
farkları testi karmadil veya tekdilde almalarına<br />
bağlı olarak farklılaşmamaktadır.<br />
Tablo VI’da testi tekdilde ve karmadilde alan<br />
grupların birinci ve ikinci testlerden elde<br />
ettikleri puan farklarının kıyaslanmasına ilişkin<br />
fark ortalamaları, standart sapmaları, t<br />
değerleri ve önemlilik düzeyleri özetlenmiştir.<br />
Tablo VI<br />
Testi Tek-Dilde ve Karma-Dilde Alan Öğrencilerin Birinci ve İkinci Testlerinden Elde<br />
Edilen Farklarının Karşılaştırılmasına İlişkin Fark Ortalamaları, Standart Sapma, t<br />
Değeri ve Önemlilik Düzeyleri<br />
Alt Ölçekler (BSÖ) Deneysel Form N X SS t Değeri Önemlilik Düzeyi<br />
Problem Çözme<br />
Karma Dil<br />
Tek Dil<br />
63<br />
55<br />
.22<br />
-.35<br />
2.56<br />
3.44<br />
1.03 .31<br />
Sosyal Destek Arama<br />
Karma Dil<br />
Tek Dil<br />
63<br />
55<br />
-.41<br />
.42<br />
2.47<br />
3.84<br />
-1.42 .16<br />
Kaçınma<br />
Karma Dil<br />
Tek Dil<br />
63<br />
55<br />
-.25<br />
.65<br />
2.68<br />
3.08<br />
-1.71 .09<br />
df = 116<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132 130
BAŞAÇIKMA STRATEJİSİ ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE FORMUNUN OLUŞTURULMASI<br />
Tablo VII<br />
BSÖ’nin Türkçe ve İngilizce Maddelerinin Ortalama, Standart Sapma ve t Değerleri<br />
Alt Ölçek Madde N X SS t Değeri<br />
Problem Çözme<br />
İngilizce<br />
Türkçe<br />
118<br />
118<br />
26.50<br />
26.02<br />
4.30<br />
4.25<br />
.062<br />
Sosyal Destek Arama<br />
İngilizce<br />
Türkçe<br />
118<br />
118<br />
24.54<br />
24.44<br />
5.37<br />
5.43<br />
.142<br />
Problem Çözme<br />
İngilizce<br />
Türkçe<br />
118<br />
118<br />
20.77<br />
20.75<br />
4.18<br />
4.43<br />
.036<br />
N = 118<br />
Tablo VII’de görülebileceği gibi BSÖ alt<br />
ölçek maddelerinin İngilizce veya Türkçe<br />
olması t değerlerinde anlamlı bulunmamıştır<br />
(p > .05).<br />
Son olarak araştırma grubunun BSÖ alt<br />
ölçeklerinden aldıkları puanların cinsiyete<br />
göre farklı olup olmadığı sınanmıştı. Elde<br />
edilen bulgularda, birinci ve ikinci<br />
uygulamada kız öğrencilerin Sosyal<br />
Destek Arama puanları erkek öğrencilere<br />
göre daha yüksek bulunmuştur. Birinci<br />
uygulamada t değeri; t (71,47) = 297 p < .01);<br />
ikinci uygulamada ise t (71,47) ) =3.00 p <<br />
.01) dir.<br />
TARTIŞMA<br />
Başaçıkma Stratejisi Ölçeğinin (BSÖ)<br />
Türkçe’ye uyarlanması sürecinde dilsel<br />
eşitliğin sınandığı bu çalışmada deneysel<br />
gruplar, deneysel formlar ile tekdil ve<br />
karmadil formları arasında anlamlı<br />
farklılıkların bulunmadığı belirlenmiştir.<br />
Formlar tekdilde ya da karmadilde ve İngilizce<br />
ve Türkçe olarak farklı zamanlarda almanın<br />
önemli bir fark oluşturmaması ve Türkçe ve<br />
İngilizce form puanlarına ilişkin olarak elde<br />
edilen korelasyonların yüksek olması,<br />
puanların değişmezlik özelliğini doğruladığı<br />
gibi Türkçe formun orijinal İngilizce form ile<br />
karşılaştırılabilecek niteliğe sahip olduğunu<br />
göstermektedir.Türkçe ve İngilizce envanter<br />
maddelerinin ortalamaları arasında farklılıklar<br />
olup olmadığının araştırılması için Form A ve<br />
Form B’lerin ayrı ayrı ortalamaları ile Form C<br />
ve Form D’deki aynı dildeki maddelerin<br />
birlikte ortalamaları alınmış ve İngilizce ve<br />
Türkçe maddelerin ortalamaları t testi ile<br />
analiz edilmiştir (Tablo VII).<br />
SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Bu çalışmada BSÖ’nin dilsel eşitliği sınanmıştır<br />
ve elde edilen bulguların tatmin edici<br />
olduğu düşünülmektedir. Ancak çalışmanın<br />
kültürlerarası ölçek uyarlanmasında<br />
hedeflenen ilkelerin bazılarını karşıladığı;<br />
Türkçe form ile İngilizce form arasındaki iç<br />
tutarlılıklara ve maddetoplam korelasyonlarına<br />
ilişkin karşılaştırmaların yapılması ile<br />
çalışmanın tamamlanmış sayılabileceği<br />
belirtilmelidir.<br />
131<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132
Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN<br />
KAYNAKÇA<br />
Amirkhan, J.H. (1990). “A factor analitically derived measure <strong>of</strong> coping: the Coping Strategy<br />
Indicator”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social Psychology. 59, 10661074.<br />
Aysan, F. (1993). “Stresle başaçıkma stratejilerinin değerlendirilmesi”, Buca <strong>Eğitim</strong> Bilimleri<br />
Dergisi. 2 (4) 185192.<br />
Billings, A.G. ve Moos, R.H. (1981). “The role <strong>of</strong> coping responses and social resources in<br />
attenuating the stress <strong>of</strong> life events”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Behavioral Medicine. 4, 139157.<br />
Carver, S.C., Weintraub, J.K. ve Scheier, M. (1989). “Assessing Coping Strategies: a<br />
theoretically based apporoach”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social Psychology. 56<br />
(2), 267283.<br />
Endler, N.S. ve Parker, J.D.A. (1990). “Multidimensional Assessment <strong>of</strong> Coping: A.critical<br />
evaluation. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social Psychology. 58 (5), 844854.<br />
Glyshaw, K., Cohen, L.H. ve Towbes, L.C., (1989). “Coping strategies and psychological<br />
distress: prospective analyses <strong>of</strong> early and the middle adolescents”. American<br />
<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Community Psychology. 17 (5), 607623.<br />
Haan, N. (1982). “The assessment <strong>of</strong> coping, defense and stress”. L.S. Goldberger ve<br />
S.Breznitz’in edit ettiği Handbook <strong>of</strong> Stress kitabı. New York: Free Press.<br />
Lazarus, R.S. (1966). psychological stress and the coping process, New York: Mc GrawHill.<br />
Lazarus, R.S. ve Folkman, S. (1984). Stress, appraisal and coping. New York: Springer.<br />
Lesley, A.S. Rainer, K.L., Mc Creary, L. M. ve ark. (1991). “Toward a multicultural model <strong>of</strong><br />
the stress process”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Counseling and Development. 70, 156163.<br />
Nezu, A.M. (1985). “Differences in psychological distress between effective and in effective<br />
problem solvers”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Counseling and Development. 32 (1), 135138.<br />
Öner, N. (1987). “Kültürlerarası ölçek uyarlanmasında bir yöntembilim modeli”. Psikoloji<br />
Dergisi, 6 (21), 8083.<br />
Poortinga, Y.H. (1989) “Equivalance <strong>of</strong> crosscultural data: an overwiew <strong>of</strong> basic issues.”<br />
International <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Psychology. 24, 737756.<br />
Slavin, L.A., Rainer, K.L., Mc Crearg, M.L. ve Gowda, K.K. (1991). “Toward a multicultural<br />
model <strong>of</strong> the stress process”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Counseling and Development. 70, 156163.<br />
Stone, A. Greenberg, M.A. Moore, E.K. ve Newman, M.G. (1991). “Selfreport, situationspecific<br />
coping questionnaires: What are they measuring”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and<br />
Social Psychology. 61 (4), 648658.<br />
Vaillant, G.E. (1977). Adaptation to life. Boston: Little, Brown.<br />
Vitaliano, P.P., Russo, J., Carr, J.E., Maivro, R.D. ve Becker, J. (1985). “Ways <strong>of</strong> Coping<br />
Checklist: Revision and psychometric properties”. Multivariate Behavioral<br />
Research. 20, 326.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132 132
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138<br />
RASYONEL-YAŞANTISAL DÜŞÜNME STİLLERİ ÖLÇEĞİ’NİN<br />
GÜVENİRLİK VE GEÇERLİĞİ<br />
(Reliability and Validity <strong>of</strong> Rational-Experiential<br />
Thinking Styles Inventory)<br />
Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ ∗<br />
ÖZ: Bu araştırmada, düşünme stilleri kavramı tanıtılmaya ve bu kavramın ölçülmesinde kullanılabilecek bir<br />
ölçeğin öğretmen adayları için uyarlaması yapılmaya çalışılmıştır. Bulgular, ölçeğin oldukça güçlü bir iç<br />
tutarlılık, test-tekrar test güvenirliğine ve orta güçlükte bir yapı geçerliğine sahip olduğunu göstermiştir.<br />
Araştırmada ayrıca, düşünme stilleri kavramının eğitim açısından önemi üzerinde durulmuştur.<br />
Anahtar Kelimeler: Düşünme Stilleri, Rasyonel Düşünme, Sezgisel Düşünme, Öğretmen Adayları<br />
ABSTRACT: In this study, the concept <strong>of</strong> thinking styles was explained and a questionnaire which can be<br />
used to asses that construct, was adapted to Turkish. The results showed a high level <strong>of</strong> internal reliability<br />
consistency, test-retest reliability and a construct validity with average strength. In the study also, the educational<br />
importance <strong>of</strong> the concept <strong>of</strong> thinking styles was discussed.<br />
Key Words: Thinking Styles, Rational Thinking, Intuitive Thinking, Student Teachers<br />
GİRİŞ<br />
Kalıtımsal eğilimler ve özellikle ilk<br />
yaşantılar sonucu, her birey dünya ile<br />
ilişkisinde onu algılamada, hedeflediği<br />
amaçlara ulaşmada ve problem çözmede<br />
belirli metotlar - yaklaşımlar geliştirir. Bu<br />
süreçte birey, gerçeğin farklı yönlerine<br />
dikkat çeker, farklı türde veri toplar, bu<br />
verileri farklı şekillerde düzenler ve doğal<br />
olarak bunlardan farklı yargısal sonuçlar<br />
çıkarır, farklı kararlara ulaşır ve bu kararları<br />
da farklı biçimlerde uygular (Parlette ve<br />
Rae, 1993). Böylece bireyde farklı bilgi<br />
işleme biçimleri (düşünme stilleri) oluşur.<br />
Düşünme stili, Stenberg (1994) tarafından<br />
bireyin becerilerini kullanmada tercih ettiği<br />
yol, yöntem; Sternberg ve Grigorenko<br />
(1993) tarafından ise bireylerin kendileri için<br />
daha çok kullanılabilir ve uygun buldukları<br />
bilgi işleme biçimi olarak tanımlanmıştır.<br />
Düşünme stili kendi içinde bir beceri değil,<br />
daha çok bir tercihtir. Dolayısıyla iyi ya da<br />
kötü şeklinde sıfatlandırılacak bir stilden söz<br />
edilemez, ancak farklılıklarından söz<br />
edilebilir. Bu nedenle, içinde bulunulan<br />
duruma, karşılaşılan probleme bağlı olarak<br />
ve zaman içinde kullanılan düşünme stili<br />
değişebilir (Stenberg, 1994).<br />
Değişik yaklaşımları benimseyen<br />
psikologlar, temelde farklı ancak birbiriyle<br />
etkileşim içinde olan iki tür bilgi işleme<br />
şekli (düşünme stili) öne sürmüşlerdir. Bu<br />
stiller farklı kavramlarla adlandırıla<br />
gelmiştir. Bunlardan biri sezgisel (Jung,<br />
1964, 1968), yaşantısal (Epstein, 1983),<br />
diğeri ise düşünsel-kavramsal-mantıksal<br />
(Buck, 1985; Leventhal, 1984; Jung, 1964,<br />
1968), analitik-rasyonel (Epstein, 1983)<br />
düşünme stilidir (Epstein ve ark. 1996).<br />
Literatür incelendiğinde, düşünme<br />
stillerini tartışan çeşitli teorilerin öne<br />
sürüldüğü görülür. Tüm bu teorilerde,<br />
insanların nasıl düşündüğü açıklanmaya<br />
çalışılmıştır. Bunlardan biri Bilişsel-<br />
Yaşantısal Benlik Teorisi (Cognitive-<br />
Experiential Self Theory)’dir (Epstein, 1990,<br />
1991, 1993, 1994; Akt.: S. Epstein ve ark.,<br />
1996). Buna göre, insanlar birbirine paralel<br />
ve birbiriyle etkileşim içinde bulunan iki tür<br />
düşünme stili kullanırlar. Bunlardan analitikrasyonel<br />
düşünme stili temelde bilinç<br />
düzeyinde işlev görmektedir ve amaçlı,<br />
analitik, sözel ve göreceli olarak duygusal<br />
etkilerden bağımsızdır. Sezgisel-yaşantısal<br />
düşünme stili ise otomatik, bilinç öncelikli,<br />
çağrışıma dayalı, bütüncül (holistik), özde<br />
sözel olmayan ve anlık duygulardan<br />
∗ Pamukkale Üniv. <strong>Eğitim</strong> Fak. e-posta: mbulus@pamukkale.edu.tr
Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ<br />
etkilenerek işlev gören bir sistemdir (Epstein<br />
ve ark., 1992).<br />
Bilişsel-Yaşantısal Benlik Teorisi’ne<br />
göre, insanlar bilgi işleme ve böylece<br />
çevrelerine uyum sağlama sürecinde<br />
rasyonel ve yaşantısal düşünme biçimlerini<br />
kullanma derecelerinde önemli bireysel<br />
farklılıklar gösterirler. Çevre ile uyum<br />
sürecinde, bu iki düşünme biçimi, birçok<br />
değişik davranış ile ilişkisi açısından önem<br />
kazanır. Örneğin, başa çıkma becerisi,<br />
uyum, cinsiyet farklılıkları, başarı ve<br />
kişilerarası ilişkiler bu değişkenlerin<br />
birkaçını oluşturur (Epstein ve ark., 1996).<br />
Bilgi işleme biçimlerinin-süreçlerinin<br />
doğasını açıklamak üzere kapsamlı<br />
çalışmalar yapılmış olmasına karşın,<br />
bireylerin karakteristik olarak bu süreçlerden<br />
hangisini kullandıklarına ilişkin bireysel<br />
farklılıkları ölçen çok az araştırma<br />
yapılmıştır. Bu konuda ilk çalışmalar,<br />
önemli eksiklikleri içermesine rağmen,<br />
Briggs ve Myers (1976) Cacioppa ve Petty<br />
(1982) tarafından yapılmıştır (Epstein ve<br />
ark., 1996).<br />
Bu nedenle, bu çalışmada, söz konusu<br />
konu ile ilgili olarak yapılacak<br />
araştırmalarda veri toplamak amacıyla<br />
kullanılabilecek Rasyonel-Yaşantısal<br />
Düşünme Stilleri Ölçeği’ne (Epstein ve ark.,<br />
1996) ilişkin bir uyarlama çalışması<br />
yapılmaya çalışılmıştır.<br />
RASYONEL-YAŞANTISAL<br />
DÜŞÜNME STILLERI ÖLÇEĞI<br />
(RYDSÖ)<br />
RYDSÖ, insanların bilgi işlemede<br />
kullandıkları sezgisel-yaşantısal ve analitikrasyonel<br />
düşünme biçimlerinde gösterdikleri<br />
bireysel farklılıkları ölçmek amacıyla<br />
Epstein ve ark. (1996) tarafından<br />
geliştirilmiştir.<br />
Ölçeğin kuramsal temeli Bilişsel-<br />
Yaşantısal Benlik Teorisi’ne (Epstein,<br />
1990,1991,1993,1994) dayanmaktadır.<br />
Kuram’a göre, insanlar birbirinden farklı<br />
ancak birbiriyle etkileşim içinde bulunan ve<br />
farklı süreçlerle işleyen iki tür bilgi işleme<br />
(rasyonel ve yaşantısal) sistemi kullanırlar<br />
(Epstein ve ark., 1996).<br />
RYDSÖ 31 madde ve iki alt ölçekten<br />
oluşmaktadır. Bunlardan biri rasyonel<br />
düşünmeyi ölçmektedir ve Cacioppa ve<br />
Petty (1982) tarafından geliştirilen orijinal<br />
Biliş Gereksinimi (Need for Cognition)<br />
Ölçeği’nden (45 madde) alınan 19 madde ile<br />
hazırlanan kısa Biliş Gereksinimi Ölçeği’dir.<br />
Bu ölçek, orijinali gibi bireylerin bilişsel<br />
aktivitelerden hoşlanma ve bunlara katılma<br />
veya hoşlanmama ve bunlardan kaçınma<br />
düzeylerini ölçmektedir. Diğeri ise 12<br />
maddeden oluşan Sezgisel İnanç (Faith in<br />
Intuition) alt ölçeğidir ve bireylerin bilgi<br />
işlemede ve eylemlerde bulunmada<br />
duygularına ve ilk izlenimlerine güvenme<br />
düzeyini ölçmektedir.<br />
Ölçek maddelerine, “tamamen<br />
yanlış”tan “tamamen doğru”ya uzanan 5’li<br />
bir dereceleme üzerinden cevap<br />
verilmektedir. Biliş gereksinimi alt ölçeğinin<br />
1,2,4,5,6,7,9,10,11,13,15,16,18,ve 19.<br />
maddeleri tersten puanlanmaktadır. Sezgisel<br />
inanç alt ölçeğinin bütün maddeleri olumlu<br />
yönde ifade edildiğinden, puanlama<br />
tamamen yanlış (1), kısmen yanlış (2),<br />
tarafsızım (3), kısmen doğru (4), tamamen<br />
doğru (5) şeklinde yapılmaktadır. Böylece,<br />
RYDSÖ’nin biliş gereksinimi alt ölçeğinin<br />
puan aralığı 19 ile 95 arasında değişirken,<br />
sezgisel inanç alt ölçeğinin puan aralığı ise<br />
12 ile 60 arasında değişmektedir.<br />
Ölçeğin biliş gereksinimi alt ölçeği<br />
analitik-rasyonel düşünme stili, sezgisel<br />
inanç alt ölçeği ise sezgisel-yaşantısal<br />
düşünme stili olarak tanımlanmıştır.<br />
Orijinal RYDSÖ’nin Güvenirliği ve<br />
Faktör Yapısı<br />
Orijinal Biliş Gereksinimi Ölçeği’nden<br />
(45 madde) alınan 19 madde üzerinde<br />
yapılan analizlerde, kısa biliş gereksinimi<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138 134
RASYONEL-YAŞANTISAL DÜŞÜNME STİLLERİ ÖLÇEĞİ’NİN GÜVENİRLİK VE GEÇERLİĞİ<br />
formunun güvenirlik katsayısı ∝ = .87;<br />
sezgisel inanç alt ölçeğinin (12 madde) ise ∝<br />
= .77 olarak elde edilmiştir. Maddeler arası<br />
(inter-item) ortalama korelasyonlar Biliş<br />
Gereksinimi için .26, Sezgisel İnanç için ise<br />
.23 olarak bulunmuştur.<br />
Ölçeğin faktör yapısı, temel-bileşenler<br />
yöntemi varimax rotasyonu ile incelenmiştir.<br />
Scree test sonucunda, iki faktör için toplam<br />
varyansın %32.2’sini oluşturan bir varyans<br />
elde edilmiştir. Birinci faktör (%19.8) yeni<br />
biliş gereksinimi ölçeğindeki tüm maddeleri<br />
içerirken, ikinci faktör (%12.4) sezgisel<br />
inanç alt ölçeğini oluşturmuştur. Bütün<br />
maddeler .30’un üzerinde faktör yükü<br />
göstermiştir. Ölçeğin ortalaması ve standart<br />
sapması biliş gereksinimi için x = 64.29,<br />
ss = 10.54; sezgisel inanç için x = 41.13,<br />
ss = 6.08 olarak hesaplanmıştır.<br />
İki alt ölçekten alınan puanlar üzerinde<br />
yapılan analizler, ölçeklerin birbiriyle ilişkili<br />
olmadığını göstermiştir (r = -.07).<br />
Elde edilen sonuçlar, Biliş<br />
Gereksinimi ve Sezgisel İnanç alt<br />
ölçeklerinin güvenilir ve birbirinden farklı<br />
davranış alanlarını ölçtüklerinin göstergesi<br />
olarak kabul edilmiştir.<br />
Orijinal RYDSÖ’nin Geçerliği<br />
Ölçeğin yapı geçerliği (birleşici ve<br />
ayırt edici geçerlik) için bir dizi uygulamalar<br />
ve analizler yapılmıştır. Bu çalışmaların<br />
birinde, yaşantısal ve rasyonel bilgi işleme<br />
süreçlerinin başaçıkma becerisi (coping<br />
ability) ile ilişkisi incelenmiştir. Bu amaçla,<br />
Biliş Gereksinimi ve Sezgisel İnanç alt<br />
ölçeklerinin Kavramsal (Constructive)<br />
Düşünme Ölçeği (Epstein, 1990, 1992a,<br />
1992b; Epstein ve Meier, 1989, Akt. S.<br />
Epstein ve ark., 1996)’nin alt ölçekleriyle<br />
ilişkisine bakılmıştır. Elde edilen sonuçlar,<br />
başa çıkma ölçülerinin (alt ölçeklerinin) biliş<br />
gereksinimi ile daha güçlü korelasyonlar<br />
gösterdiğini (sezgisel inanç alt ölçeğine<br />
göre) belirtmektedir. Biliş Gereksinimi<br />
Kavramsal Düşünme Ölçeği ile .17, p< .05;<br />
alt ölçekleri olan Negatif Genelleme<br />
Yokluğu ile .26, p< .01, Davranışsal<br />
Başaçıkma (pozitif düşünme, eylem<br />
merkezlilik, vicdanlılık) ile .49, p< .001<br />
düzeyinde pozitif anlamlı ilişki gösterirken,<br />
aşırı iyimserlik ile -.32, p< .001, Sterotip<br />
Düşünme ile -.28, p< .05, Polyannacı<br />
Düşünme ile -.32, p< .01 düzeyinde anlamlı<br />
ters ve Esoterik Düşünme ile de -.06, p> .05<br />
düzeyinde anlamsız ilişki göstermiştir.<br />
Sezgisel İnanç Genel Kavramsal<br />
Düşünme Ölçeği ile .07, p> .05 düzeyinde<br />
ilişkisiz iken, alt ölçekleri olan Esoterik<br />
Düşünme (olağandışına inanma, formal boş<br />
inanç, hurafe) ile .30, p< .001, Sterotip<br />
Düşünme ile .26, p< .05, Polyannacı<br />
Düşünme ile de .31, p< .05 düzeyinde<br />
anlamlı ilişkiler göstermiştir. Tüm bu<br />
bulgular, RYDSÖ’nin birleşici ve ayırt edici<br />
geçerliğinin kanıtı olarak kabul edilmiştir.<br />
RYDSÖ’NIN UYARLAMA<br />
ÇALIŞMALARI<br />
Uyarlama çalışmalarında Öner<br />
(1997)’in öne sürdüğü model doğrultusunda<br />
hareket edilmeye çalışılmıştır.<br />
Dil Eşdeğerliği Sınaması<br />
RYDSÖ’nin orijinal formu önce<br />
araştırmacı tarafından sonra alanda uzman<br />
ve çok iyi derecede İngilizce bilen üç<br />
öğretim üyesi tarafından Türkçe’ye<br />
çevrilmiştir. Bu çeviriler incelenerek daha<br />
sonra tek bir form haline getirilmiştir. Bu<br />
çeviri formu, 40 kişilik İngilizce<br />
Öğretmenliği Bölümü dördüncü sınıf<br />
öğrencilerine uygulanmıştır. Ölçeğin orijinal<br />
formu ise iki hafta sonra aynı gruba<br />
uygulanmıştır. İki uygulamadan elde edilen<br />
puanlar arasındaki korelasyon katsayısı (n =<br />
40) Biliş Gereksinimi alt ölçeği için r = .83,<br />
p< .001; Sezgisel İnanç alt ölçeği için ise r =<br />
.66, p< .001 düzeyinde anlamlı bulunmuştur.<br />
Bu sonuçlar, RYDSÖ’nin Türkçe ve<br />
İngilizce formlarının aynı gruplar tarafından<br />
oldukça yüksek bir tutarlılık düzeyi ile<br />
algılandığını göstermektedir.<br />
135<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138
Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ<br />
Güvenirlik, Geçerlik Çalışmaları ve<br />
Faktör Yapısı<br />
Dil eşdeğerliği sağlanan ölçek, Dokuz<br />
Eylül <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong>’nde<br />
dördüncü sınıfta bulunan ve değişik<br />
bölümlerden oluşan 120 kişilik bir gruba<br />
uygulanmıştır. Bunların 55’ine dört hafta<br />
sonra test-tekrar test güvenirliği için ölçek<br />
tekrar uygulanmıştır.<br />
Yapılan analizlerde (n = 115) ölçeğin<br />
iç tutarlılık güvenirliği Biliş Gereksinimi<br />
için .75, Sezgisel İnanç için .80 olarak<br />
bulunmuştur.<br />
Madde-test (item-total) korelasyonları<br />
incelendiğinde, Biliş Gereksinimi alt<br />
ölçeğinde bulunan 14. maddenin -.26<br />
düzeyinde negatif ilişki gösterdiği ve bu<br />
madde silindiğinde alfa değerinin önemli<br />
ölçüde arttığı (∝ = .78 olduğu), benzer<br />
şekilde 17. madde için de .01 gibi çok düşük<br />
bir madde-test korelasyonu elde edildiği ve<br />
bu maddenin silinmesiyle alfa değerinin<br />
.79’a yükseldiği görülmüştür. Bu nedenle,<br />
ölçeğin toplanabilirlik özelliğini bozan bu<br />
iki madde ölçekten çıkarılmış ve kalan 17<br />
madde üzerinden tekrar analiz yapılarak elde<br />
edilen .79’luk alfa değeri kabul edilmiştir.<br />
Bu son analizde, madde-toplam<br />
korelasyonlarının .13 ile .61 arasında<br />
değişim gösterdiği görülmüştür. En düşük<br />
ilişkiye sahip 10. madde (r = .13)<br />
silindiğinde alfa değerinde önemli bir<br />
değişiklik olmadığından (∝ = .7903 olduğu)<br />
bu madde ölçekten çıkarılmamıştır. Aiken’e<br />
(1976; Akt.: N. Öner, 1997) göre .20 ve<br />
üzerindeki ayırt etme göstergeleri maddenin<br />
kabul edilebilir düzeyde işlevsel olduğu<br />
anlamını taşır. Özdamar ‘a (1997) göre ise<br />
madde analizlerinde, ölçeğin toplanabilirlik<br />
özelliğinin bozulmaması için, madde-test<br />
korelasyonlarının negatif olmaması ve hatta<br />
.25 değerinden yüksek olması gerekir, ancak<br />
bu da kesin kural değildir. Bir maddenin<br />
ölçekten çıkarılması için madde silinirse alfa<br />
katsayısındaki ve ölçek ortalamasındaki<br />
değişime bakmak gerekir. Dolayısıyla, elde<br />
edilen sonuçlar, bütün madde-toplam<br />
korelasyonlarının pozitif ve orta düzeyde<br />
güçlü olduğunu göstermektedir (Tablo 1).<br />
Sezgisel İnanç alt ölçeği maddetoplam<br />
korelasyonlarına bakıldığında<br />
ilişkilerin .20 ile .74 arasında değişim<br />
gösterdiği ve oldukça güçlü olduğu<br />
görülmektedir(Tablo 1).<br />
Ölçeğin ana-bileşenler yöntemiyle<br />
yapılan faktör analizinde, 4.8 ve 4.2’lik öz<br />
değerlerler (eigenvalue) taşıyan iki temel<br />
faktör bulunmuş ve ölçekteki bütün<br />
maddelerin kendilerine ilişkin alt ölçeklerde<br />
toplandıkları görülmüştür (Tablo 1).<br />
Her iki alt ölçek arasındaki Pearson<br />
Korelasyon Katsayısı ise (n = 54) r = .18, p><br />
.05 düzeyinde anlamsız bulunmuştur. Bu<br />
sonuç, alt ölçeklerin birbirinden farklı<br />
boyutları ölçtüğünü vurgulamaktadır.<br />
Elde edilen bu sonuçlar, aynı zamanda,<br />
ölçeğin yapı geçerliğinin kabul edilebilir<br />
düzeyde olduğunu göstermektedir.<br />
Test-tekrar test güvenirliği için yapılan<br />
analizlerde (n = 54), Pearson Korelasyon<br />
Katsayısı Biliş Gereksinimi için r = .85, p<<br />
.001; Sezgisel İnanç için ise r = .86, p< .001<br />
olarak bulunmuştur. Bu sonuçlar, ölçeğin<br />
güvenirliğinin oldukça yüksek olduğunu<br />
göstermektedir.<br />
Yapılan analizlerin sonucunda, ölçek<br />
29 madde üzerinden kullanıma hazır hale<br />
getirilmiştir. Böylece Biliş Gereksinimi alt<br />
ölçeğinin madde sayısı 18’e, puan aralığı ise<br />
17-85’e inmiştir.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138 136
RASYONEL-YAŞANTISAL DÜŞÜNME STİLLERİ ÖLÇEĞİ’NİN GÜVENİRLİK VE GEÇERLİĞİ<br />
Tablo 1. RYDSÖ’ndeki maddelerin ortalaması, standart sapması, faktör yükü<br />
ve madde-toplam korelasyonu<br />
Maddeler Ortalama ss Madde-Toplam Korelasyonu Faktör Yapısı<br />
Biliş Grks. I II<br />
M1 3.8 1.2 .61 .72 .01<br />
M2 3.5 1.3 .58 .68 .12<br />
M3 3.1 1.3 .25 .30 .01<br />
M4 3.7 1.1 .51 .63 .03<br />
M5 3.0 1.4 .26 .36 -.03<br />
M6 4.0 1.2 .56 .67 .05<br />
M7 4.0 1.2 .51 .62 .02<br />
M8 2.3 1.3 .36 .43 .12<br />
M9 4.2 1.0 .50 .58 .07<br />
M10 1.7 1.1 .13 .20 .13<br />
M11 4.2 1.0 .20 .29 .11<br />
M12 3.9 1.0 .23 .30 .11<br />
M13 4.3 1.0 .58 .69 .05<br />
M15 3.6 1.3 .51 .62 .05<br />
M16 3.8 1.2 .34 .46 .15<br />
M18 2.6 1.3 .26 .33 .16<br />
M19 2.2 1.2 .20 .27 .08<br />
Sezg. İnanç<br />
M20 3.5 1.1 .59 .09 .74<br />
M21 3.7 1.1 .65 .13 .79<br />
M22 3.8 1.1 .28 -.00 .44<br />
M23 3.9 1.0 .61 .12 .75<br />
M24 4.1 0.9 .61 -.22 .73<br />
M25 3.6 1.1 .74 .07 .85<br />
M26 3.6 0.9 .20 -.19 .25<br />
M27 3.9 1.0 .51 -.07 .59<br />
M28 3.2 1.2 .42 -.25 .52<br />
M29 3.7 0.8 .20 .22 .23<br />
M30 3.4 1.1 .27 .09 .29<br />
M31 3.9 0.8 .36 .12 .41<br />
SONUÇ<br />
Bilgi işleme sürecinin teknolojik<br />
gelişmelerle birlikte hız kazanması, toplumun<br />
eğitimden ve dolayısıyla öğretmenlerden olan<br />
beklentilerinde değişikliklere neden olmuştur.<br />
Bu nedenle, öğretmenlik mesleğinden<br />
beklenen taleplerin ve başarı için gereksinim<br />
duyulan teknolojik ve entellektüel becerilerin<br />
incelenmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.<br />
Dolayısıyla, değişik psikopatolojilerin<br />
anlaşılmasında ve teşhisinde bireylerin hangi<br />
düzeyde, hangi tür düşünme biçimlerini<br />
kullandıklarına ilişkin yapılacak bireysel<br />
farklılıkları ölçen çalışmalar hem klinik ve<br />
kişilik psikologları hem de eğitimciler için<br />
önemli yararlar sağlayacaktır.<br />
Bunun yanı sıra, bu gibi çalışmalar,<br />
sosyal psikologların bireylerin hangi<br />
iletişim biçimlerini kullanma eğiliminde<br />
olduklarını anlamalarında da yarar<br />
sağlayacaktır. Örneğin, bilgiyi temelde<br />
sezgisel bir biçimde işleyen bireyler için<br />
duygular üzerinde durulması, kişisel<br />
yaşantıların aktarımı ve somut örnek<br />
kullanımı daha etkili olurken; gerçekler ve<br />
olgular üzerinde durulması, mantıklı<br />
tartışmaların sunulması, bilgi işlemede<br />
analitik olanlar için daha yararlı ve etkili<br />
olur (Epstein ve ark., 1996).<br />
Ayrıca, bilindiği gibi eğitimin<br />
amaçlarından biri de öğrencilerin düşünme<br />
becerilerini güçlendirmektir ve okullar bu<br />
amacın gerçekleştirildiği yerler olarak<br />
düşünülür (Yıldırım, 1994). Bu nedenle,<br />
137<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138
Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ<br />
eğitimciler, öğrencilerinin düşünme stiline<br />
göre öğretim metotlarını çeşitli ve spesifik<br />
tutmalı ve öğretim etkinliklerinde düşünme<br />
becerilerini geliştirmeye yönelik<br />
düzenlemelerde bulunmalıdırlar.<br />
Dönmezer’e (1997) göre, okulun en<br />
önemli amaçlarından biri, öğrencilerin bilişsel<br />
yeteneklerini geliştirmek ve bu yeteneklerin<br />
en iyi şekilde kullanılmasını sağlamaktır. Bu<br />
nedenle, öğretmen, öğrencilerinin bilişsel<br />
yeteneklerini, kapasitelerini varmış olduğu ya<br />
da varabileceği düzeyi ve ne tür etkinliklerin<br />
bu gelişmeyi sağlayacağını bilmek<br />
durumundadır.<br />
Ayrıca, eğitim psikolojisindeki bilişsel<br />
beceriler okul başarısı için önemli<br />
belirleyicilerdir, kabulü de düşünme stilleri<br />
konusunda yapılacak araştırmaları önemli<br />
kılmaktadır.<br />
Ülkemizde öğretmenlerin veya<br />
öğretmen adayı konumunda olan üniversite<br />
öğrencilerinin hangi düşünme stillerini ne<br />
düzeyde kullandıklarına ilişkin çalışmalara<br />
rastlanmamaktadır. Bu nedenle, bu<br />
araştırmada söz konusu değişken ile ilgili<br />
araştırmalara ışık tutulmaya ve veri<br />
toplamak amacıyla kullanılabilecek bir<br />
ölçeğin uyarlama çalışması yapılmaya<br />
çalışılmıştır. Böylece öğretmen adaylarının<br />
stilistik bilişsel becerileri yönüyle<br />
incelenmelerine katkı sağlanmak<br />
istenmiştir. Bunun yanı sıra, ölçek, farklı<br />
ve daha geniş örneklem grupları üzerinde<br />
tekrar sınanarak uyarlanabilir.<br />
KAYNAKÇA<br />
Cacioppa, J.T. ve Petty, R.E.. (1982). “The Need for Cognition”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social<br />
Psychology. 42.<br />
Dönmezer, İ. (1997). <strong>Eğitim</strong> Psikolojisi. 2. Baskı. İzmir: <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi.<br />
Epstein, S. ve ark. (1992). “Irrational Reactions to Negative Outcomes: Evidence for two Conceptual<br />
Systems”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social Psychology, 62.<br />
Epstein, S. ve ark. (1996). “Individual Differences in Intuitive-Experiential and Analytical-Rational<br />
Thinking Styles”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social Psychology, v. 71, n. 2.<br />
Öner, N. (1997). Türkiye’de Kullanılan Psikolojik Testler. 3. Basım. İstanbul: Boğaziçi <strong>Üniversitesi</strong><br />
Yayınları.<br />
Özdamar, K. (1997). SPSS Paket Programlar ile İstatistiksel Veri Analizi I. Eskişehir: Anadolu<br />
<strong>Üniversitesi</strong> Yayınları.<br />
Parlette, N. ve Rae, R. (1993). “Thinking about Thinking (Thinking Styles <strong>of</strong> People)”. Association<br />
Management. vol. 45.<br />
Sternberg, R. (1994). “Allowing for Thinking Styles”. <strong>Education</strong>al Leadership. Vol. 52.<br />
Sternberg, R.J. ve Grigorenko, E.L. (1993). “Thinking Styles and the Gifted”, Roeper Review. Vol. 16.<br />
Yıldırım, A.. (1994). “Teachers’ Theoretical Orientations Toward Teaching Thinking”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong><br />
<strong>Education</strong>al Research. Vol. 88, No. 1.<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138 138
EGE EĞİTİM DERGİSİ<br />
YAYIN VE YAZIM KURALLARI<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi (<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong><br />
<strong>Education</strong>), eğitim alanında ulusal ve uluslar<br />
arası özgün araştırma makalelerini,<br />
deneme/derlemeleri ve çevirileri yayınlayan<br />
hakemli, bilimsel bir dergidir. <strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong><br />
Dergisi Ocak, Mayıs ve Eylül aylarında<br />
olmak üzere yılda 3 kez yayınlanır.<br />
Yayın Kuralları<br />
Yazılar, bilim ve yayın kurulu üyeleri<br />
tarafından kapsam ve düzen açısından uygun<br />
görülmelidir. Yayın kurulu, bir yazının<br />
basılmasına ya da basılmamasına, basılma<br />
önceliğine karar verir ve yazının özüne<br />
dokunmaksızın her türlü düzeltmeleri ve<br />
kısaltmaları yapabilir. Dergiye gönderilen<br />
yazılar –yayınlansın veya yayınlanmasın–<br />
geri verilmez. Yazıların bilimsel ve hukuksal<br />
sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazılar<br />
yayınlanmak üzere kabul edildiği takdirde<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Dergisi<br />
bütün yayın haklarına sahiptir.<br />
Makaleler; Türkçe veya İngilizce<br />
olabilir. Hangi dilde olursa olsun tüm<br />
makalelerde Türkçe ve İngilizce öz vermek<br />
zorunludur.<br />
Ocak ayında yayınlanacak makalelerin<br />
en geç 15 Eylül, Mayıs ayında yayınlanacak<br />
makalelerin en geç 15 Ocak, Eylül ayında<br />
yayınlanacak makalelerin en geç 15 Nisan<br />
tarihinde Yayın Kurulu’na ulaştırılması<br />
gerekmektedir. Bu tarihlerden sonra<br />
gönderilen yazılar ancak bir sonraki dergi<br />
için değerlendirilebilir.<br />
Dergide yalnız aşağıda belirtilen<br />
yazım esaslarına uygun ve süresi içinde<br />
gönderilen makaleler yayınlanır. Yazının<br />
yayınlanması durumunda bir adet dergi<br />
yazara ücretsiz gönderilir.<br />
Dergiye gönderilen her makale için –<br />
yayınlansın ya da yayınlanmasın – her yıl<br />
<strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yönetim Kurulu tarafından<br />
belirlenen ücret, hakemlere verilmek üzere<br />
yazarlardan talep edilir. Söz konusu ücretin<br />
İş Bankası Çeşme Şubesi (<strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
Dergisi) 3469-304400-269033 numaralı<br />
hesaba yatırılması ve dekontun bir örneğinin<br />
Yayın Kuruluna fakslanması gerekmektedir.<br />
Yazım Kuralları<br />
Makaleler, A4 (210x297 mm)<br />
formunda, beyaz kağıda, Times New Roman<br />
yazı karakteri, 12 pt., tek satır aralıklı ve<br />
sayfa numaraları altta ortalanmış olarak,<br />
Micros<strong>of</strong>t Word programıyla yazılmalıdır.<br />
Yazı sayfanın tek yüzünde, sayfa<br />
yapısı üstten ve soldan 30 mm, alttan ve<br />
sağdan 20 mm boşluk bırakılmalıdır (alt<br />
bilgi 10 mm, üst bilgi 12 mm). Makalenin<br />
girişten kaynakçaya kadar olan bölümleri<br />
çift sütun halinde düzenlenmeli, sütunlar<br />
arası boşluk 7 mm ve sütunlar eşit genişlikte<br />
olmalıdır. Makalenin metninde yer alan<br />
paragraflar öncesindeki ara 4nk olmalıdır .<br />
Paragraflar 1 cm. içerden başlamalıdır.<br />
Makalenin başlığı, kısa ve konu<br />
hakkında bilgi verici olmalı, büyük ve koyu<br />
harflerle ortalanarak, 12 pt büyüklüğünde<br />
yazılmalıdır. Her makalenin İngilizce başlığı<br />
da, Türkçe başlıktan sonra, parantez içinde,<br />
10pt büyüklüğünde ve sadece ilk harfleri<br />
büyük olacak şekilde olmalı; daha sonra Öz<br />
ve Abstract yer almalıdır. Türkçe ve<br />
İngilizce başlığın altında yazar(lar) ve<br />
unvanları koyu olarak, adlar küçük, soyadlar<br />
büyük harflerle, alt alta, ortalanarak<br />
yazılmalıdır. Yazarların soyadlarının yanına<br />
* karakteri konularak bağlı bulundukları<br />
kurum(lar) ve varsa e-posta adresleri dipnot<br />
olarak verilmelidir.<br />
Makalenin Öz’ü Türkçe ve İngilizce<br />
olarak, 10pt ile 200 kelimeyi geçmeyecek<br />
şekilde yazılmalıdır. ÖZ ve ABSTRACT<br />
başlığı, büyük ve koyu harflerle 12 pt, öz ve<br />
abstract metinleri ise 10 pt büyüklüğünde<br />
yazılmalıdır. Öz konuyu açıklayıcı nitelikte<br />
olmalıdır. Öz ve Abstract metinlerinin alt<br />
kısmında, anahtar sözcükler (key words)<br />
Türkçe ve İngilizce 3-10 sözcük arasında
olmalıdır. Key words ve anahtar kelimelerin<br />
başlıkları koyu harflerle yazılmalıdır.<br />
Yazar vermek istediği ek bilgiyi<br />
birinci sayfanın dipnotunda vermelidir.<br />
Bölüm ve alt bölüm başlıkları büyük<br />
ve koyu, 12 pt olarak yazılmalıdır. Bölüm<br />
başlıklarından önce ve sonra 6 nk ara<br />
verilmelidir. Alt başlıkların altında başka bir<br />
başlık var ise metin tek satır devam<br />
edecektir.<br />
Bölümler Giriş, Yöntem, Bulgular,<br />
Sonuç, Tartışma, Yorum, Öneriler ve<br />
Kaynakça şeklinde sıralanmalıdır.<br />
Tablolar ve şekiller dergi düzeni ve<br />
büyüklüğü dikkate alınarak, metnin<br />
bulunduğu sütun içine yerleştirilmeli, büyük<br />
tablolar çift sütunu kapsayacak şekilde<br />
düzenlenmelidir. Tablo ve şekillere sıra ile<br />
numara verilmeli, başlıkları yazılmalıdır.<br />
Tablo başlıkları tablonun üstünde, şekil<br />
başlıkları ise şeklin altında yer almalıdır.<br />
Matematiksel eşitlikler de sıra ile<br />
numaralanmalı ve bu numara eşitliğin<br />
sağında parantez içinde yazılmalıdır.<br />
Dipnotlar kullanılacak ise<br />
numaralanmalı ve sayfanın altında yer<br />
almalıdır.<br />
Metin içinde başvurulan kaynaklar,<br />
yazarın soyadı, basım yılı ve sayfa numarası,<br />
parantez içine alınarak belirtilmelidir.<br />
Birden fazla kaynak gösterildiğinde basım<br />
yılı en eskiden yeniye doğru sıralanmalıdır.<br />
Örnek: (Aslan, 1995: 45; Kaşlı, 1998;<br />
Saracaloğlu, 2000: 10). Aynı yazar ve aynı<br />
yıla ait kaynaklar gösterilirken a, b, c...<br />
şeklinde belirtilmelidir. Örnek: (Aslan,<br />
1995a: 45; 1995b). Üç kişiden fazla sayıda<br />
yazarlı olan kaynaklar ilk yazarın soyadı ve<br />
ark. şeklinde yazılmalıdır. Örnek: (Demirel<br />
ve ark. 1999: 27).<br />
Yazıda kullanılan tüm kaynaklar<br />
yazının sonunda, yazarların soyadlarına göre<br />
alfabetik sırada yer almalıdır. Kaynakçada<br />
verilen bilgilerin ilk satırları hariç diğer<br />
satırlar 7 mm içeriden yazılmalıdır. Bu<br />
bölümün düzenlenmesinde aşağıdaki<br />
örnekler dikkate alınmalıdır:<br />
• Kitaplar :<br />
Yaşar, Ş. (1992). Öğrencilerin Bilgisayara İlişkin Genel Tutumları. Eskişehir:<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Yayınları, No: 638, <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yayınları, No:17.<br />
Travers, D.P. and Rebore R.W. (1995). Foundation <strong>of</strong> <strong>Education</strong>. Third Edition.<br />
Boston: Allyn and Bacon Company<br />
Johnson, D.W., Johnson, R.T. and Holubec, E.J. (1994). The Nuts & Bolts <strong>of</strong><br />
Cooperative Learning. Edina: Interaction Book Company<br />
• Dergiler :<br />
Yalın, H.İ. (1996). “Bilgisayar Destekli <strong>Eğitim</strong>in Teorik Temelleri”. <strong>Eğitim</strong> ve Bilim.<br />
20, 102: 3-12.<br />
• Çeviri Yayınlar :<br />
Bloom, S. Benjamin. (1979). İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme. Çev: D. Ali<br />
Özçelik. Ankara: ÖSYM Yayınları<br />
• Kurum Yazarlı Yayınlar :<br />
UNESCO. (1980). Unesco Handbook for Science Teachers. Paris: UNESCO Pub.<br />
• Tezler :<br />
Aksoy, M. E. (1989). Bilgisayar Kursundan Geçen Öğretmenlerin Bir <strong>Eğitim</strong> Aracı<br />
Olarak Bilgisayara İlişkin Tutumları. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: A.Ü.<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
• Internet :<br />
Brown, L. B. (1997). “Portfolio Assessment: Missing Link in Student Evaluation”<br />
http://www.ericacve.org/docs/assessmt.htm (Ziyaret Tarihi: Kasım 1999).<br />
YAYIN KURULU YAZIŞMA ADRESİ<br />
Pr<strong>of</strong>. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> 35040 Bornova-İZMİR<br />
Tel: 00 90 232 373 35 75<br />
Fax: 00 90 232 373 47 13<br />
e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr<br />
tonbul@bornova.ege.edu.tr<br />
phcavas@mail.ege.edu.tr<br />
Fakültemize ait “<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi” nde makalesinin yayınlanmasını isteyenlerin,<br />
hakem ücretleri ve basım için gerekli işlemlerin tamamlanması amacıyla aşağıdaki hesap<br />
numarasına 30.000.000 TL. yatırmaları gerekmektedir.<br />
Dergimizin bu sayfasının ücreti : 4.000.000 TL. dir.<br />
Hesap numaramız aşağıdaki gibidir. 3499-304400-239899<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İş Bankası Şubesi
EGE JOURNAL OF EDUCATION<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Education</strong> is a journal, which<br />
publishes authentic research articles, essays,<br />
compilations and translations all <strong>of</strong> which<br />
belong to the field <strong>of</strong> education. It is<br />
published three times a year, namely in<br />
January, May and September; it is open to<br />
the articles <strong>of</strong> scientists <strong>of</strong> all institutions<br />
and nations.<br />
Rules <strong>of</strong> Publication<br />
The articles should be deemed appropriate in<br />
terms <strong>of</strong> content and organization by the<br />
members <strong>of</strong> the science and publication<br />
committees. The publishing committee<br />
decides on the material to be published and<br />
the one to be eliminated; it chooses the work<br />
that will be given priority in publication and<br />
it can edit, abridge the article without<br />
tampering with its core. The articles sent to<br />
the journal are returned on no condition. The<br />
writers <strong>of</strong> the articles are held legally and<br />
scientifically responsible for their articles. If<br />
the articles are accepted to the published,<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Education</strong> reserves all rights<br />
<strong>of</strong> publication.<br />
The articles can be in Turkish or English but<br />
regardless <strong>of</strong> the language <strong>of</strong> the articles, a<br />
Turkish and English abstract should be<br />
presented.<br />
The articles to be published in January<br />
should be handed in on 15 September at the<br />
latest, the articles intended for May on 15<br />
January at the latest and those for the<br />
September journal should be handed in to<br />
the Publishing Committee on 15 April at the<br />
latest. The articles sent after these dates can<br />
be taken into consideration for the next<br />
journal.<br />
Only the articles written in compliance with<br />
the writing principles given below and those<br />
handed in on time are published. On<br />
publication <strong>of</strong> the article, a free copy <strong>of</strong> the<br />
journal will be sent to the writer.<br />
RULES OF PUBLICATION AND<br />
WRITING<br />
Writing Rules<br />
The articles should be written in A4<br />
(210x297 mm) form, on white sheet in<br />
Times New Roman character, and also in 12<br />
fonts and one spaced with the page number<br />
down centered. They should be written in<br />
Micros<strong>of</strong>t Word programme. The title <strong>of</strong> the<br />
article should be short and should provide<br />
clues as to the topic. It should be in capital<br />
letters and in bold type.<br />
Below the title, the name(s) <strong>of</strong> the writer(s)<br />
and their titles should be put in bold. First<br />
names should in small letters and last names<br />
should be capitalized. All should be written<br />
in 12 fonts and centered. Next to the last<br />
names <strong>of</strong> writers * character should be put<br />
and the institutions they belong and their e-<br />
mail addresses (if they have any) should be<br />
specified.<br />
The abstract <strong>of</strong> the article in Turkish and<br />
English shouldn’t exceed 200 words and<br />
should be 10 fonts. The title <strong>of</strong> the abstract<br />
should be capitalized in bold and the abstract<br />
should avoid digression from the topic,<br />
should keep to the topic be short and should<br />
emphasize the important points <strong>of</strong> the<br />
article. The key words in Turkish and<br />
English should be between 3-10 words and<br />
placed below the “Öz” and the “Abstract”. If<br />
the article is in Turkish, “Öz”, if it is in<br />
English “Abstract” should be at the<br />
beginning.<br />
The additional information should be put in<br />
the footnote part <strong>of</strong> the 1 st page.<br />
Section titles and subsection titles should be<br />
capitalized in bold type. They should be in<br />
12 fonts and double-spaced.<br />
All parts should be arranged under<br />
Introduction, Method, Findings, Argument /<br />
Comment, Conclusions and Suggestions<br />
consecutively.
The tables and figures should be placed in<br />
the column <strong>of</strong> the work and big tables should<br />
cover double columns. The tables and<br />
diagrams should be numbered in order and<br />
should be given a title. The table titles<br />
should be above the tables but the headings<br />
<strong>of</strong> diagrams should be below them.<br />
Mathematical equalities should be numbered<br />
consecutively and the number has to be<br />
indicated in parentheses to the right <strong>of</strong> the<br />
equality.<br />
If footnotes are used, they should be<br />
numbered and placed at the bottom <strong>of</strong> the<br />
page.<br />
The works cited in your article should be<br />
indicated by arranging the author’s last<br />
name, date <strong>of</strong> publication, page number in a<br />
parentheses. If you have more than one<br />
entry, you should start with the one which<br />
has the earliest publication date and end with<br />
the work which has the latest publication<br />
date. In citing two or more books with the<br />
same name publication date by the same<br />
author, use a, b, c … eg. (Aslan, 1995a: 45;<br />
1995b).<br />
The list <strong>of</strong> works cited appears at the end <strong>of</strong><br />
the article and entries should be alphabetized<br />
bye the author’s last name. All other lines<br />
except the 1 st lines <strong>of</strong> the entries should be<br />
indented 7-mm. from the left margin. The<br />
following examples should be taken into<br />
consideration in arranging the section.<br />
• Books :<br />
Yaşar, Ş. (1992). Öğrencilerin Bilgisayara İlişkin Genel Tutumları. Eskişehir:<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Yayınları, No: 638, <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yayınları, No:17.<br />
Travers, D.P. and Rebore R.W. (1995). Foundation <strong>of</strong> <strong>Education</strong>. Third Edition.<br />
Boston: Allyn and Bacon Company<br />
Johnson, D.W., Johnson, R.T. and Holubec, E.J. (1994). The Nuts & Bolts <strong>of</strong><br />
Cooperative Learning. Edina: Interaction Book Company<br />
• <strong>Journal</strong>s :<br />
Yalın, H.İ. (1996). “Bilgisayar Destekli <strong>Eğitim</strong>in Teorik Temelleri”. <strong>Eğitim</strong> ve Bilim.<br />
20, 102: 3-12.<br />
• Translations :<br />
Bloom, S. Benjamin. (1979). İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme. Çev: D. Ali<br />
Özçelik. Ankara: ÖSYM Yayınları<br />
• UNESCO. (1980). Unesco Handbook for Science Teachers. Paris: UNESCO<br />
Pub.<br />
• Theses :<br />
Aksoy, M. E. (1989). Bilgisayar Kursundan Geçen Öğretmenlerin Bir <strong>Eğitim</strong> Aracı<br />
Olarak Bilgisayara İlişkin Tutumları. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: A.Ü.<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />
• Internet :<br />
Brown, L. B. (1997). “Portfolio Assessment: Missing Link in Student Evaluation”<br />
http://www.ericacve.org/docs/assessmt.htm (Ziyaret Tarihi: Kasım 1999).
PUBLICATION COMMITTEE ADDRESS<br />
Doç. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />
<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> 35040 Bornova-İZMİR<br />
Tel: 00 90 232 373 35 75<br />
Fax: 00 90 232 373 47 13<br />
e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr