12.01.2015 Views

Ege Journal of Education - Eğitim Fakültesi - Ege Üniversitesi

Ege Journal of Education - Eğitim Fakültesi - Ege Üniversitesi

Ege Journal of Education - Eğitim Fakültesi - Ege Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ISSN : 1302 -9835<br />

EGE EĞİTİM DERGİSİ<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Education</strong><br />

<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Education</strong><br />

2003 (3): 1


EGE EĞİTİM DERGİSİ<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Education</strong><br />

Sahibi<br />

Owner<br />

Sorumlu Yayın Yönetmeni<br />

Editor<br />

Yayın Kurulu<br />

Editorial Board<br />

Yayın Koordinatörleri<br />

Coordinators<br />

Dağıtım Sorumluları<br />

Distribution Office<br />

Yazışma Adresi<br />

: Pr<strong>of</strong>. Dr. İbrahim DÖNMEZER<br />

<strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> adına<br />

: Pr<strong>of</strong>. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />

: Doç. Dr. Şevket TOKER<br />

: Yard. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />

: Pr<strong>of</strong>. Dr. İbrahim DÖNMEZER<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. A. Kadir ASLAN<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />

Doç. Dr. Şevket TOKER<br />

Doç. Dr. Hülya YILMAZ<br />

Yard. Doç. Dr. L. Neşe ASLAN<br />

Yard. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />

Yard. Doç. Dr. Aytül GÜVEN<br />

Yard. Doç. Dr. Ilgın BAŞARAN<br />

Yard. Doç. Dr. Oğuzhan KAVAKLI<br />

: Öğr. Gör. Dr. Yılmaz TONBUL<br />

Öğr. Gör. Hasan ACAR<br />

Araş. Gör. Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />

Araş. Gör. Tarık KIŞLA<br />

Araş. Gör. Serkan DENİZLİ<br />

Araş. Gör. Y. Deniz ARIKAN<br />

Araş. Gör. Türkan ÖZAYDIN<br />

Araş. Gör.Barış YAKA<br />

: Öğr. Gör. Mehmet TEYFUR<br />

Öğr. Gör. Turhan ŞENGÖNÜL<br />

Araş. Gör. Derya BEYAZKÜRK<br />

: <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />

<strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

E.Ü. <strong>Eğitim</strong> Fak. 35040 Bornova-İZMİR<br />

Tel (0232) 3733575<br />

Fax (0232) 3734713<br />

e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr<br />

tonbul@bornova.ege.edu.tr<br />

phcavas@mail.ege.edu.tr<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi yılda iki kez yayınlanır.<br />

ISSN 1302-9835


E.Ü. EĞİTİM FAKÜLTESİ<br />

3. SAYININ HAKEMLERİ<br />

1- Pr<strong>of</strong>. Dr. Bülent MİRAN E.Ü. Ziraat <strong>Fakültesi</strong><br />

2- Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN D.E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

3- Pr<strong>of</strong>. Dr. İbrahim DÖNMEZER E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

4- Pr<strong>of</strong>. Dr. Kadir ASLAN E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

5- Pr<strong>of</strong>. Dr. Münevver YALÇINKAYA E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

6- Pr<strong>of</strong>. Dr. Nevzat KAVCAR D.E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

7- Pr<strong>of</strong>. Dr. Oya SOMER E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />

8- Pr<strong>of</strong>. Dr. Oya SORİAS E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />

9- Pr<strong>of</strong>. Dr. Ömer Faruk HUYUGÜZEL E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />

10- Pr<strong>of</strong>. Dr. Önal SAYIN E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />

11- Pr<strong>of</strong>. Dr. Rengin AKBOY D.E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

12- Pr<strong>of</strong>. Dr. Rıza FİLİZOK E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />

13- Pr<strong>of</strong>. Dr. Seda SARACALOĞLU A. M. Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

14- Pr<strong>of</strong>. Dr. Sönmez GÜLER E.Ü. Fen <strong>Fakültesi</strong><br />

15- Pr<strong>of</strong>. Dr. Süleyman DOĞAN E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

16- Pr<strong>of</strong>. Dr. Şeyda AKSEL E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />

17- Pr<strong>of</strong> Dr. Tayfun ÖZKAYA E.Ü. Ziraat <strong>Fakültesi</strong><br />

18- Pr<strong>of</strong>. Dr. Teoman KESERCİOĞLU D.E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

19- Doç Dr. Gamze SANER E.Ü. Ziraat <strong>Fakültesi</strong><br />

20- Doç. Dr. Şevket TOKER E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />

21- Yrd. Doç. Dr. Aytül GÜVEN E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

22- Yrd. Doç. Dr. Ilgın BAŞARAN E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

23- Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

24- Yrd. Doç. Dr. Neşe ASLAN E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

25- Yrd. Doç. Dr. Yaşar YAVUZ D.E.Ü. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong>


İÇİNDEKİLER<br />

9-12 Yaş Çocuklarının Kaygı Düzeylerinin Bazı Değişkenlere Göre İncelemesi<br />

Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİZ, Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ 1<br />

Öğretim Elemanı ve Öğrencilerin Danışmanlık Hizmeti İle İlgili Görüşleri ve Beklentileri<br />

Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay<br />

ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI, Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör.<br />

Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL 10<br />

Çalışan Ergenlerin Sosyodemegrafik ve Çalışma Koşullarına İlişkin Özellikleri<br />

Uzm. Dr. Tezan BİLDİK 24<br />

İlköğretim Öğretmenlerinin Umutsuzluk ve Tükenmişlik Düzeyleri Üzerine Bir Araştırma<br />

Yard. Doç. Dr. Şüheda ÖZBEN, Öğr. Gör. Yasemin ARGUN 36<br />

İnşacı Persfektife Göre 4E Fen Öğretim Döngüsü<br />

Doç.Dr.Hülya YILMAZ, Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ 49<br />

Temel <strong>Eğitim</strong> Türkçe Ders Kitaplarına Dair Bazı Dikkatler<br />

Safiye AKDENİZ 59<br />

Doğal Yöntemin Kullanıldığı Japonca Derslerinde Öğretmen Davranışlarının<br />

Değerlendirilmesi<br />

Yrd.Doç.Dr.Salih USUN 71<br />

Eğitici Gelişim Programları: Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> Deneyimi<br />

Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL 81<br />

Yüksek Öğretim Kurumlarında Aktif Öğrenmeyi Uygulamada Gerekli Örgütsel Yapı<br />

Dr. Yılmaz TONBUL 89<br />

<strong>Eğitim</strong>in Toplumsal Değişme Sürecindeki Gücü<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER 102<br />

<strong>Ege</strong> Bölgesi’nde Köy Öğretmeni-Tarım İlişkileri Üzerine Bir Araştırma<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ, Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ 113<br />

Başaçıkma Stratejisi Ölçeğinin Türkçe Formunun Oluşturulması<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN 123<br />

Rasyonel-Yaşantısal Düşünme Stilleri Ölçeği’nin Güvenirlik ve Geçerliği<br />

Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ 133


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 1-9<br />

9-12 YAŞ ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE<br />

GÖRE İNCELENMESİ<br />

(A Study On The Chıldren’ Anxıety Levels Accordıng To Some Varıables)<br />

ÖZ<br />

Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİZ<br />

Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ<br />

Bu araştırma cinsiyet, kardeş sayısı, anne ve baba öğrenim düzeyi, annenin çalışma durumu ve anne- baba<br />

mesleği gibi değişkenlerin çocukların durumluk-sürekli kaygı puanlarında farklılığa neden olup olmadığını<br />

belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmanın örneklemine Ankara ilinde bulunan ilköğretim okullarına devam<br />

eden 9 yaşından 300, 12 yaşından 300 olmak üzere toplam 600 çocuk alınmıştır. Çocuklara yüzyüze görüşme<br />

yöntemi ile “Çocuklar İçin Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri” uygulanmıştır. Araştırma sonucunda kız<br />

çocuklarının durumluk-sürekli kaygı puan ortalamalarının erkek çocukların durumluk-sürekli kaygı puan<br />

ortalamalarından yüksek olduğu, çocukların kardeş sayısı arttıkça durumluk-sürekli kaygı düzeylerinin arttığı,<br />

anne ve baba öğrenim düzeyi arttıkça durumluk-sürekli kaygı düzeyinin azaldığı tespit edilmiştir.<br />

Anahtar Kelimeler: Kaygı, durumluk-sürekli kaygı.<br />

ABSTRACT<br />

This study aimed at investigating state-trait anxiety levels <strong>of</strong> the 9-12 age children. The subjects <strong>of</strong> the<br />

study were 600 children between 9-12 ages. They were given “State-Trait Anxiety Inventory for Children ”. The<br />

data collected were evaluated in terms <strong>of</strong> variables such as sex, sibling number, parents’ education levels,<br />

maternal employment, parent’ vocations. In the analysis <strong>of</strong> the data, t-test, variance analyis and Tukey HSD test<br />

were used. Results show that children’ sex, sibling number, parents’ education levels, were statistically<br />

significant factors on the state-trait anxiety levels.<br />

Key Words: Anxiety, State-trait anxiey.<br />

GİRİŞ<br />

Kaygı rahatsız edici ve acı verici bir<br />

duygu olsa da genel olarak insanın varoluşu<br />

için gerekli yaşamsal bir güçtür. İç ve dış<br />

dünyadan kaynaklanan bir tehlike olasılığı<br />

ya da kişi tarafından tehlikeli olarak<br />

algılanıp yorumlanan herhangi bir durum<br />

karşısında yaşanabilmektedir. Kişi kendisini<br />

bir alarm durumunda ve sanki bir şey<br />

olacakmış gibi bir duygu içinde<br />

hissetmektedir (Işık, 1996).<br />

Kaygı patolojik olmayan boyutlarda<br />

ilkel insanlarda düşünme yeteneğinin<br />

gelişmesini ve kendini korumak için<br />

sembolleri ve araçları keşfedip bulmayı<br />

sağlamıştır. Çağımız insanında ise canlılığın,<br />

yaşamla mücadele etmenin, yeni şeyler<br />

keşfetme ve yaratabilmenin, rekabet<br />

ortamında daha olumlu işler yapmanın ve<br />

kendini kabul ettirebilmenin bir gereği<br />

olarak yaşanmaktadır (Çifter, 1985; Çevik,<br />

1993 ).<br />

İnsanın dış çevreden gelen tehlikelere<br />

karşı doğal tepkisi olan kaygı, kişinin<br />

olayların içerdikleri tehlikelerle orantısız,<br />

uygunsuz ve abartılmış yanıtlar vermesine<br />

de neden olabilmektedir. Kişinin kendine<br />

olan güven duygusunun yetersizliği ya da<br />

kendisiyle ilgili yetersizlik, beceriksizlik<br />

gibi kendini olumsuz yönde algılamasının<br />

fazlalığı oranında, uygunsuz yanıtlar verme<br />

olasılığı da çok olacaktır. Ayrıca tehlikeli<br />

uyaran ortadan kalktıktan sonra bile, kişinin<br />

savunucu tutumu ve uygunsuz yanıtları<br />

devam edebilecektir (Geçtan, 1995; Işık<br />

1996).<br />

Speilberger kaygıyı durumluk ve<br />

sürekli kaygı olarak ele almıştır. Durumluk<br />

kaygı; bireyin içinde bulunduğu stresli<br />

durumdan dolayı hissettiği sübjektif bir<br />

korkudur. Fizyolojik olarak da otonom sinir<br />

sisteminde meydana gelen bir uyarılma<br />

sonucu terleme, sararma, kızarma ve titreme<br />

gibi fiziksel değişmeler bireyin gerilim ve<br />

*Gazi <strong>Üniversitesi</strong> Mesleki <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Çocuk Gelişimi ve <strong>Eğitim</strong>i Anabilim Dalı


Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİ ve Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ<br />

huzursuzluk duygularının göstergeleridir.<br />

Sürekli kaygı ise; bireyin kaygı yaşantısına<br />

olan yatkınlığıdır. Buna kişinin içinde<br />

bulunduğu durumları genellikle stresli olarak<br />

algılama ya da stres olarak yorumlama<br />

eğilimi neden olabilir. Objektif kriterlere<br />

göre nötr olan durumların birey tarafından<br />

tehlikeli ve özünü tehdit edici(küçültücü)<br />

olarak algılanması sonucu oluşan<br />

hoşnutsuzluk ve mutsuzluk duygusudur. Bu<br />

tür kaygı seviyesi yüksek olan bireylerin<br />

kolaylıkla incindikleri ve karamsarlığa<br />

büründükleri görülmektedir. Bu bireyler<br />

durumluk kaygıyı da diğerlerinden daha sık<br />

ve yoğun bir şekilde yaşamaktadırlar<br />

(Zaichkowsky et al., 1980; Öner ve<br />

LeCompte, 1983).<br />

Gelişimsel olarak bebeklik<br />

döneminden itibaren görülen normal kaygı<br />

yaşantıları yetişkinlik döneminde görülür bir<br />

neden olmadan patolojik kaygıya<br />

dönüşebilmektedir. Görünür geçerli bir<br />

neden olmadığı için bu tepkiler patolojik<br />

olarak değerlendirilir. Örneğin yok olma<br />

kaygısı, ayrılma kaygısı, kastrasyon (iğdiş<br />

etme) kaygısı çocuklarda görülen, çeşitli<br />

kişilerden çocuğa empati yoluyla<br />

geçebilmektedir. Çocuğun çevresinde<br />

bulunan kötü ve yıkıcı otorite figürleri<br />

(anne-baba, öğretmen gibi) çocukta kaygı<br />

duygusunun oluşmasına neden<br />

olabilmektedir. Anne yada bakıcının sürekli<br />

olarak incitici davranışlarda bulunmaları<br />

çocukta kaygı duygusunun yerleşmesinde<br />

etken olabilmektedir. Reddedici ve küçük<br />

düşürücü tutumlar kaygı ve güvensizlik<br />

duyguları geliştirebilmektedir. Özellikle<br />

ergenlik döneminde anne-baba ya da diğer<br />

yetişkinlerin alaycı ve küçük düşürücü<br />

tutumları çocuk üzerinde yıkıcı etkiler<br />

bırakmaktadır.<br />

Sullivan kaygı yaratıcı etmenler<br />

arasında çocuğun ilk toplumsallaşma<br />

deneyimlerinin de yer alabileceğinden söz<br />

etmektedir. Çocuk kendi yaşıtlarıyla da<br />

başedebilmek için bazı yöntemler<br />

geliştirmek zorundadır. Arkadaş ilişkilerinde<br />

karşılaştığı itici ve küçük düşürücü<br />

davranışlar gibi benzer tepkilerle (özellikle<br />

tepkilerle ortaya çıkması beklenen normal<br />

kaygılardır. Ancak bunlar ileri yaşlarda<br />

bireyin günlük fonksiyonlarını ve<br />

performansını etkileyecek boyutlarda ortaya<br />

çıkarsa patolojik olarak değerlendirilir. 1-2<br />

yaş arasındaki çocuğun annesinden<br />

ayrılmaya bağlı olarak gösterdiği ayrılma<br />

kaygısı doğal karşılanırken, çok iyi imkanlar<br />

verilmesine rağmen yaşadığı bir şehirden<br />

başka bir yere gidemeyen bir kişinin kaygısı<br />

pek doğal karşılanmaz. Yani kaygı içinde<br />

bulunulan yaşa göre de normal veya<br />

patolojik olarak değerlendirilmektedir<br />

(Çifter, 1985; Çevik, 1993; Sims and Owen,<br />

1993).<br />

Kaygının oluşumuna neden olan<br />

faktörlerin başında kişinin yetişmesinde<br />

etkin olan etmenler gelmektedir. Bu ilişkiler<br />

çocuğun ana-babası ve öğretmenleri gibi<br />

yetişkinlerin yanı sıra ev dışındaki sosyal<br />

çevreyi de içermektedir. Aşırı kaygı<br />

özellikle çocuğun yakın çevresinde kaygılı<br />

insanların varlığı ile gelişmektedir. Bulaşıcı<br />

bir nitelik gösteren kaygı anneden ya da<br />

onun yerini almış olan<br />

evde) karşılaşıyorsa çocukta yıkıcı izler<br />

bırakabilir. Kaygının yoğunluğu oranında<br />

çocuğun davranışları da aksayabilmekte,<br />

algılama ve dikkat bozuklukları ortaya<br />

çıkabilmektedir (Çifter, 1985).<br />

Bu gün bir çok alanda genel eğilim<br />

problem ortaya çıkınca çözüm yolları<br />

aramak değil, önceden tedbir alarak<br />

problemin ortaya çıkmasını engellemektir.<br />

Bu nedenle yetişkinlikte görülebilecek<br />

sürekli kaygı duygusunun temellerinin<br />

çocukluk yıllarına dayandığı göz önüne<br />

alınarak belli aralıklarla çocukların kaygı<br />

düzeylerinin incelenmesinin ve sonuçlara<br />

göre tedbir almanın önemi daha çok ortaya<br />

çıkmaktadır. Bu araştırma cinsiyet, kardeş<br />

sayısı, anne ve baba öğrenim düzeyi,<br />

annenin çalışma durumu, anne ve baba<br />

mesleği gibi değişkenlerin çocukların<br />

durumluk-sürekli kaygı puanlarında<br />

farklılığa neden olup olmadığı belirlemek<br />

amacıyla yapılmıştır.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 1-9 2


9-12 YAŞ ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ<br />

YÖNTEM<br />

Çalışmanın örneklemine Ankara ilinde<br />

bulunan ilköğretim okullarına devam eden 9<br />

yaşından 300, 12 yaşından 300 olmak üzere<br />

toplam 600 çocuk alınmıştır. Çocuklara<br />

yüzyüze görüşme yöntemi ile Spielberger’ ın<br />

1973’ de geliştirmiş olduğu “State-Trait<br />

Anxiety Scale For Children”ın Özusta<br />

(1993)’nın Türkçe’ye uyarlaması, geçerlik<br />

ve güvenirliğini yapmış olduğu “Çocuklar<br />

İçin Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri”<br />

uygulanmıştır. Cinsiyet, kardeş sayısı, anne<br />

ve baba öğrenim düzeyi, annenin çalışma<br />

durumu, anne ve baba mesleği gibi<br />

değişkenlerin çocukların durumluk-sürekli<br />

kaygı puanlarında farklılığa neden olup<br />

olmadığı araştırılmıştır. Verilerin analizinde<br />

çocukların durumluk-sürekli kaygı<br />

puanlarında cinsiyet ve annenin çalışma<br />

durumu gibi değişkenlerin farklılığa neden<br />

olup olmadığının belirlenmesi için t testi,<br />

kardeş sayısı, anne-baba öğrenim durumu,<br />

anne ve babanın mesleğinin farklılığa neden<br />

olup olmadığının belirlenmesi için de<br />

varyans analizi yapılmıştır. Farklılığın<br />

farklılığın istatistiksel olarak anlamlı<br />

olduğu tespit edilmiştir (p < 0.05).<br />

Araştırma bulgularıyla paralel olarak<br />

yapılan bir çok araştırmada da kızların<br />

kaygı puan ortalamalarının erkeklerden<br />

yüksek olduğu belirlenmiştir (Reynolds<br />

and Richmond, 1978; Ök, 1990; Girgin,<br />

1990; Sargın, 1990; Özusta, 1993; Dong et<br />

anlamlı bulunduğu varyans analizlerinde<br />

farklılığın hangi gruptan kaynaklandığını<br />

belirlemek içinse Tukey HSD testi<br />

yapılmıştır.<br />

BULGULAR VE TARTIŞMA<br />

Tablo 1: Araştırmaya Alınan Çocukların<br />

Cinsiyetleri ile Durumluk-Sürekli<br />

Kaygı Puanlarına İlişkin<br />

Ortalamalar, Standart Hatalar ve t<br />

Testi Sonuçları.<br />

CİNSİYET N DURUMLUK KAYGI SÜREKLİ KAYGI<br />

PUAN ORTALAMASI PUAN ORTALAMASI<br />

Kız 300 33.58 ± 0.41 36.48 ± 0.43<br />

Erkek 300 31.73 ± 0.40 34.58 ± 0.42<br />

t TESTİ SONUÇLARI t =3.16 t = 3.20<br />

p < 0.05 p < 0.05<br />

Tablo 1 incelendiğinde kız<br />

çocukların durumluk-sürekli kaygı puan<br />

ortalamalarının erkek çocukların<br />

ortalamalarından yüksek olduğu<br />

görülmektedir. t testi sonucunda<br />

al., 1994; Ronan et al., 1994; Aral, 1997;<br />

Gümüş, 1997; Ulutaş, 1999).<br />

Tablo 2: Araştırmaya Alınan Çocukların Kardeş Sayıları İle Durumluk-Sürekli Kaygı<br />

Puanlarına İlişkin Ortalamalar, Standart Hatalar ve Varyans Analizi Sonuçları.<br />

KARDEŞ SAYISI N DURUMLUK KAYGI SÜREKLİ KAYGI<br />

PUAN ORTALAMALARI PUAN ORTALAMALARI<br />

Tek Çocuk 66 31.55 ± 0.85 34.45 ± 0.84<br />

2-3 Kardeş 386 32.26 ± 0.36 35.13 ± 0.37<br />

4 ve Daha 148 34.17 ± 0.58 37.05 ± 0.65<br />

Fazla Kardeş<br />

VARYANS ANALİZİ F=4.80 F=4.45<br />

SONUÇLARI p


Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİ ve Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ<br />

Tablo 2’de çocukların kardeş sayıları<br />

arttıkça durumluk-sürekli kaygı puan<br />

ortalamalarının da arttığı dikkati<br />

çekmektedir. Varyans analizi ile gruplar<br />

arası farkın istatistiksel olarak anlamlı<br />

olduğu belirlenmiştir (p


9-12 YAŞ ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ<br />

mezunu olan çocuklardan kaynaklandığını<br />

belirlemiştir.<br />

Tablo 4: Araştırmaya Alınan Çocukların Babalarının Öğrenim Düzeyleri İle Durumluk-<br />

Sürekli Kaygı Puanlarına İlişkin Ortalamalar, Standart Hatalar ve Varyans Analizi Sonuçları.<br />

BABA ÖĞRENİM N DURUMLUK KAYGI SÜREKLİ KAYGI<br />

DÜZEYİ PUAN ORTALAMALARI PUAN ORTALAMALARI<br />

Okur yazar 19 36.63 ± 1.37 36.74 ± 1.61<br />

İlkokul Mezunu 156 33.84 ± 0.58 36.48 ± 0.59<br />

Ortaokul Mezunu 94 34.09 ± 0.73 36.43 ± 0.81<br />

Lise Mezunu 177 32.37 ± 0.56 35.82 ± 0.55<br />

Yüksek Öğr. Mezunu 154 30.41 ± 0.49 33.54 ± 0.56<br />

VARYANS ANALİZİ F=7.75 F=4.03<br />

SONUÇLARI p


Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİ ve Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ<br />

Tablo 5: Araştırmaya Alınan Çocukların Annelerinin Çalışma Durumları İle Durumluk-<br />

Sürekli Kaygı Puanlarına İlişkin Ortalamalar, Standart Hatalar ve Varyans Analizi<br />

Sonuçları.<br />

ANNENİN ÇALIŞMA N DURUMLUK KAYGI SÜREKLİ KAYGI<br />

DURUMU PUAN ORTALAMALARI PUAN ORTALAMALARI<br />

Çalışıyor 124 31.48 ± 0.63 35.35 ± 0.63<br />

Çalışmıyor 476 32.96 ± 0.33 35.58 ± 0.35<br />

t TESTİ SONUÇLARI t=-2.1 p 0.05<br />

Tablo 5’ de annenin çalışma<br />

durumunun çocukların sürekli kaygı<br />

düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir<br />

farklılığa neden olmadığı(p>0.05), durumluk<br />

kaygı düzeylerinde ise istatistiksel olarak<br />

anlamlı bir farklılığa neden olduğu (p0.05 p >0.05<br />

Tablo 6’da çocukların durumluksürekli<br />

kaygı düzeylerinde annelerinin<br />

mesleklerinin istatistiksel olarak anlamlı<br />

farklılığa neden olmadığı tespit edilmiştir<br />

(p>0.05). Araştırma bulgularıyla paralel<br />

.<br />

olarak Ulutaş (1999) da annelerin<br />

mesleğinin çocukların durumluk-sürekli<br />

kaygı puan ortalamalarında istatistiksel<br />

olarak anlamlı bir farklılığa neden<br />

olmadığını saptamıştır<br />

Tablo 7: Araştırmaya Alınan Çocukların Babalarının Meslekleri İle Durumluk-Sürekli Kaygı<br />

Puanlarına İlişkin Ortalamalar, Standart Hatalar ve Varyans Analizi Sonuçları.<br />

BABA MESLEĞİ N DURUMLUK KAYGI SÜREKLİ KAYGI<br />

PUAN ORTALAMALARI PUAN ORTALAMALARI<br />

<strong>Eğitim</strong> ile İlgili meslekler(öğretmen, okul müd. vb.) 96 30.53 ± 0.65 33.76 ± 0.67<br />

Sağlık ile İlgili Meslekler(doktor, hemşire, eczacı vb.) 83 32.59 ± 0.93 36.25 ± 0.79<br />

Teknik Alanla İlgili Meslekler(Mühendis, mimar, vb.) 305 32.68 ± 0.38 35.83 ± 0.42<br />

Diğer( İşçi, serbest meslek vb.) 50 34.10 ± 1.09 35.00 ± 1.13<br />

VARYANS ANALİZİ F=3.47 F=2.41<br />

SONUÇLARI p0.05<br />

TUKEY HSD TESTİ. <strong>Eğitim</strong> ile ilg.mes.- Teknik alan.ilg.mes.-<br />

SONUÇLARI <strong>Eğitim</strong> ile ilg.mes. Diğer mes.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 1-9 6


9-12 YAŞ ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ<br />

Tablo 7’de çocukların sürekli kaygı<br />

düzeylerinde babalarının mesleklerinin<br />

istatistiksel olarak anlamlı farklılığa neden<br />

olmadığı (p>0.05), fakat durumluk kaygı<br />

düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı<br />

farklılığa neden olduğu (p


Yrd.Doç.Dr. Serap DEMİRİ ve Arş.Gör.Uzm. İlkay ULUTAŞ<br />

duygularını anlatarak rahatlamasına<br />

fırsat verilmelidir. Gerektiğinde<br />

çocukla konuşarak olayları algılaması<br />

sağlanmalıdır.<br />

• Çocuk kardeşinin doğumu, yeni bir<br />

eve taşınma, okula başlama veya başka<br />

bir okula geçiş yapma gibi günlük<br />

yaşantılarından farklı olan durumlara<br />

önceden hazırlanmalıdır. Değişikliğin<br />

neden gerektiği ve yeni durumda onu<br />

neler beklediği ile ilgili konuşulabilir.<br />

Açıklamalar yapılarak çocuğun bu<br />

durumlara hazırlanması onun kaygısını<br />

azaltacaktır<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 1-9 8


9-12 YAŞ ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ<br />

KAYNAKLAR<br />

Aral, N. (1997). Fiziksel İstismar ve Çocuk. Ankara: Tekışık Veb Ofset Tesisleri.<br />

Çevik, A. (1993). Yaygın Anksiyete Bozukluğu Kliniği. II. Anksiyete Bozuklukları Sempozyumu Kitabı.<br />

Yayın Sorm: Doç. Dr. Orhan Doğan. Sivas: Cumhuriyet <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> Basımevi.<br />

Çifter, İ. (1985). Psikiyatri I. Ankara: Gata <strong>Eğitim</strong> Yayınları No:6.<br />

Işık, E. (1996). Nevrozlar. Ankara: Kent Matbaası.<br />

Dong, Q.,Yang, B. and Ollendick T.H. (1994). “Fears in Chnese Children and Adolescent and Their Relations to<br />

Anxiety and Depression”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Child Psychology and Psychiatry, 35(2):351-363.<br />

Geçtan, E. (1995). Psikodinamik Psikiyatri ve Normal Dışı Davranışlar. İstanbul: Remzi Kitabevi,11. Basım.<br />

Girgin, G. (1990). Farklı Sosyo-Ekonomik Kesimden 13-15 Yaş Grubu Öğrencilerinde Kaygı Alanları ve Kaygı<br />

Düzeyinin Başarıyla İlişkisi. Yüksek Lisans Tezi(basılmamış). İzmir: Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong>.<br />

Gümüş-Eren A. (1997). Üniversite Öğrencilerinin Sosyal Kaygı Düzeylerinin Çeşitli Değişkenlere Göre<br />

İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi (basılmamış). Ankara: Gazi <strong>Üniversitesi</strong>.<br />

Ök, M. (1990) .13-15 Yaş Grubu Ortaöğretim Öğrencilerinde Kaygı Düzeyi. Yüksek Lisans Tezi (basılmamış).<br />

İzmir: Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong>.<br />

Öner, N., Lecompte, A. (1983). Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri El Kitabı. İstanbul: Boğaziçi <strong>Üniversitesi</strong><br />

Yayınları. No: 333.<br />

Özusta, Ş. (1993). Çocuklar İçin Durumluk-Sürekli Kaygı Envanterinin Uyarlama, Geçerlik ve Güvenirlik<br />

Çalışması. Yüksek lisans tezi (basılmamış).Ankara: Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>.<br />

Peker, M. R. (1999). Tek Çocuk Olanlar ile Kardeşleri Olan Çocukların Durumluk-Sürekli Kaygı<br />

Düzeyleri İle Sınav Kaygıları. 8. Ulusal <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Kongresi Program ve Bildiri Özetleri El Kitabı.<br />

Reynolds, C. R. and Richmond, B. (1978). “What I Think and Feel: Received Measure <strong>of</strong> Children’s Manifest<br />

Anxiety”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Abnormal Child Psychology, 6:271-280.<br />

Ronan, K. R., Kendall, P. C. and Rowe, M. (1994). “Negative Affectivity in Children”. Cognative Therapy and<br />

Research, 18(6);509-528.<br />

Sargın, N. (1990) .Lise I,ve Lise III, Sınıf Öğrencilerinin Durumluk-Sürekli Kaygı Düzeylerinin Belirlenip<br />

Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi (Basılmamış). İzmir: Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong>.<br />

Sims, A. and Owen, D. (1993). Psychiatry. Sixth edition. London: Bailliere Tindal Limited.<br />

Ulutaş, İ. (1999). İlköğretim Okullarına Devam Eden On Yaş Çocuklarının Denetim Odağı ve Kaygı<br />

Düzeylerinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi (Basılmamış). Ankara: Ankara <strong>Üniversitesi</strong>.<br />

Varol, Ş. (1990). Lise Son Sınıf Öğrencilerinin Kaygı Düzeylerini Etkileyen Bazı Etmenler. Yüksek Lisans Tezi<br />

(Basılmamış). Samsun: Ondokuz Mayıs <strong>Üniversitesi</strong>.<br />

Zaichkowsky, L. D., Zaıchkowsky, L.B., and Martinec, T.J. (1980). Growth and Development. U.S.A.: The C.<br />

V. Mosby Company.<br />

9<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 1-9


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23<br />

ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN<br />

DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />

(The Determination <strong>of</strong> The Opinions and Expectations <strong>of</strong> Lecturers and Students About Counselling Service)<br />

ÖZ<br />

Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR * , Yrd.Doç.Asiye AKYOL*, Öğr.Gör.Fahriye VATAN*,<br />

Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK*, Arş.Gör.Fatma DEMİR*, Arş.Gör.Dilek SARI*,<br />

Arş.Gör.Oya KAVLAK*, Arş.Gör. Yelda CANDAN*, Arş.Gör.Hatice BAL*,<br />

Arş.Gör.Aynur UYSAL*<br />

Bu araştırmanın amacı, <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu öğrencilerinin ve öğretim<br />

elemanlarının, okulda verilen danışmanlık hizmetlerinin yeterliliği konusundaki görüş ve beklentilerini<br />

belirlemektir. Araştırmanın örneklemini <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu 1998-1999 eğitim ve öğretim<br />

döneminde öğrenim gören ve araştırmaya katılmayı kabul eden 260 öğrenci ve eğitim veren 41 öğretim elemanı<br />

oluşturmuştur. Araştırmacılar tarafından ilgili literatür doğrultusunda hazırlanan anket formu aracılığı ile<br />

toplanan veriler, SPSS versiyon 6.0 istatistik programında değerlendirilmiştir. Araştırmanın sonucunda; öğretim<br />

elemanlarının öğrencilere verdikleri danışmanlık hizmetinde kendilerini yeterli bulmalarına karşın öğrencilerin<br />

danışmanlık hizmetinden memnun olmadıkları saptanmıştır.<br />

Anahtar Sözcükler: Danışmanlık hizmeti, danışmanlık, öğrenci danışmanlığı<br />

ABSTRACT<br />

The objective <strong>of</strong> the research is to determine opinions and expectations <strong>of</strong> lecturers and students about<br />

counselling service given in the school. The sample <strong>of</strong> the research was composed <strong>of</strong> 260 students who attended<br />

to <strong>Ege</strong> University School <strong>of</strong> Nursing in 1998 -1999 semester and accepted to join , and 41 lecturers who gave<br />

education. The data that were collected via questionnaire form prepared according to literature involved by<br />

researchers were evaluated by statistical program SPSS, version 6.0. At the end <strong>of</strong> the research, it was<br />

determined that although lecturers thought themselves sufficient in counselling service given to students,<br />

students were not content with counselling service.<br />

Key words: Counselling service, counselling, counselling student<br />

GİRİŞ<br />

Çağdaş, demokratik ve özgürlükçü<br />

toplumda eğitim uygulamalarına verilen<br />

değerin önemi gün geçtikçe artmaktadır.<br />

Toplum eğitimden, bireyin bilgili<br />

kılınmasını, kişiliğini geliştirmesinin yanı<br />

sıra, bireyde istendik davranışların<br />

kazanılmasını, gelişen toplum ve yaşam<br />

değişikliklerine uyum sağlamasını ve yön<br />

vermesini istemektedir.<br />

Yüksek öğrenim gençliği ergenlikten<br />

çıkıp yetişkinliğe geçiş döneminin getirdiği<br />

bazı sorunlar yanında gelecekteki iş ve<br />

mesleği konusunda da yetişkin rol<br />

sorumluluklarını yüklenme ve kendi<br />

kimliğini bulma sorunlarıyla da karşı karşıya<br />

kalmaktadır (Fadıloğlu, 1989:61-68).<br />

Özellikle hemşirelik gibi stres verici bir<br />

mesleğe aday olan öğrenci hemşirelerin,<br />

ailelerinden uzak olmaları, mesleği<br />

rastlantısal seçmeleri, mesleğin özellikleri ve<br />

zorlukları, üniversite yaşamı gibi nedenlerin<br />

öğrencilerin ruh sağlıklarını etkilediği ve<br />

yeterli destek hizmetlerinin verilmediği<br />

saptanmıştır. Bu nedenle genç öğrencilere<br />

ulaşabilmek ve yeterli destek hizmetlerinin<br />

verilebilmesi için rehberlik ve danışmanlık<br />

hizmetlerinin verilmesi zorunlu hale<br />

gelmektedir (Bayık, 1993:47-57).<br />

Rehberlik ve danışmanlığın kapsamlı<br />

olarak tanımı yapılacak olursa rehberlik;<br />

bireyi yeterlilikleri ve yetenekleri ile en üst<br />

düzeyde geliştirerek, gereksinimlerini<br />

karşılama, benliğe uygun rol kavramları ile<br />

uygun problem çözme, karar vermede bilgi,<br />

beceri kazanmasında ve mutlu bir yaşam<br />

* <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu Öğretim Elemanı


ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />

sürdürmesinde pr<strong>of</strong>esyonel kişilerce yapılan,<br />

bilimsel ve sistematik bir yardım sürecidir<br />

(Fadıloğlu, 1989:61-68).<br />

Danışmanlık ise; öğrenciye öğrenimi<br />

süresince 2547 sayılı kanunun amaç ve<br />

ilkeleri doğrultusunda öğrencinin devamını,<br />

öğrenim durumunu izlemek, idare ile olan<br />

ilişkilerinde aracılık yapmak, fiziksel,<br />

ruhsal, sosyal ve kültürel konularıyla<br />

ilgilenmek ve yol göstermek, gerekli<br />

durumlarda öğrenciyi ve ailesini uyarmak<br />

gibi konularda rehberlik etme ve yardımcı<br />

olmaktır. 2547 sayılı Yüksek Öğrenim<br />

Yasası ile üniversitelerde “Rehberlik ve<br />

Psikolojik Danışmanlık Merkezleri” nin<br />

kurulması ve bu hizmetlerin sağlanması için<br />

de her üniversitede bulunan “Mediko-Sosyal<br />

Sağlık, Kültür ve Spor İşleri Dairesi”<br />

tarafından yürütülmesi karara bağlanmıştır<br />

(Fadıloğlu 1989:61-68).<br />

Bu kadar geniş tanımlamaları olan<br />

görevlerin yerine getirilebilmesi için; eğitim<br />

kurumlarına, öğretmenlere ve okul<br />

danışmanlarına büyük sorumluluklar<br />

düşmektedir. Öğrencilerin gelecekteki<br />

akademik ve mesleki gelişmesine yön veren<br />

çok çeşitli özelliklerin biçimlendirilmesinde<br />

rol alan öğretim elemanlarının vereceği etkin<br />

danışmanlık hizmeti, eğitimin niteliğini ve<br />

öğrencinin başarısını ve mesleğe bakış<br />

açısını önemli ölçüde etkilemektedir.<br />

Araştırmanın Amacı<br />

Bu araştırma; <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />

Hemşirelik Yüksekokulu öğrencilerinin ve<br />

öğretim elemanlarının okulda verilen<br />

danışmanlık hizmetlerinin yeterliliği<br />

konusundaki görüş ve beklentilerini<br />

değerlendirmek amacıyla planlanmıştır.<br />

Sayıltılar<br />

Bu araştırma, çalışmaya katılan<br />

öğrencilerin ve öğretim elemanlarının<br />

görüşlerini içtenlikle yansıttıkları ve<br />

kaynaklardan sağlanan bilgilerin gerçeği<br />

ifade ettiği temel sayıltılarına<br />

dayanmaktadır.<br />

Sınırlılıklar<br />

Bu araştırma; <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />

Hemşirelik Yüksekokulu 1998-1999 öğretim<br />

döneminde öğrenim gören ve eğitim veren<br />

41 öğretim elemanı ile sınırlandırılmıştır.<br />

YÖNTEM<br />

Evren ve örneklem<br />

Tanımlayıcı olarak planlanan<br />

araştırmanın çalışma evreni olarak, <strong>Ege</strong><br />

<strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu<br />

öğrencileri ve eğitim veren öğretim<br />

elemanları seçilmiştir. Araştırmanın<br />

örneklemini ise; <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik<br />

Yüksekokulu 1998-1999 öğretim döneminde<br />

öğrenim gören ve araştırmaya katılmayı<br />

kabul eden 260 öğrenci ve eğitim veren 41<br />

öğretim elemanı oluşturmuştur.<br />

Veri Toplama Araçları<br />

Bu çalışmada, örneklemde yer alan<br />

öğrencilere ve öğretim elemanlarına<br />

araştırmacılar tarafından ilgili literatür<br />

doğrultusunda hazırlanan anket formu<br />

uygulanmıştır.<br />

Hazırlanan anket formunun öğretim<br />

elemanlarına ait bölümünde; öğretim<br />

elemanlarına akademik unvan ve idari<br />

görevleri ile ilgili 2 soru, tez ve tez dışı<br />

danışmanlık yaptığı öğrenci sayıları,<br />

verdikleri danışmanlık hizmetlerinden<br />

memnun olma durumları, danışmanlık<br />

sırasında karşılaştığı sorunlar ve bu<br />

sorunlara yönelik önerilerine ilişkin toplam<br />

7 soru sorulmuştur.<br />

Öğrencilere ait bölümde öğrencilere ise;<br />

sosyo-demografik özelliklere ait 14 soru,<br />

okuldaki sosyo-kültürel faaliyetlere ilişkin 3<br />

soru, okula ilişkin beklentilerine ait 2 soru,<br />

aile, yönetim ve arkadaşları ile ilişkilerinden<br />

memnuniyet durumları ile ilgili 1 soru,<br />

danışmanlık hizmetlerine ilişkin 4 soru,<br />

danışmanlık hizmetlerinden beklentilerine<br />

ilişkin 19 soru ve genel sorunlarına ilişkin<br />

32 soru sorulmuştur.<br />

Verilerin Analizi ve Yorumlanması<br />

Elde edilen veriler, araştırmacılar<br />

tarafından kodlanmış olup, SPSS versiyon<br />

6.0 istatistik programında<br />

değerlendirilmiştir.<br />

11<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23


Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />

Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />

BULGULAR VE TARTIŞMA<br />

Tablo 1: Öğretim Elemanlarının<br />

Görevlerine Göre Dağılımı<br />

AKADEMİK<br />

SAYI YÜZDE (%)<br />

UNVAN<br />

Ar. Gör. (Y.L. 10 24.4<br />

Öğrencisi)<br />

Ar. Gör. (Doktora 5 12.2<br />

Öğrencisi)<br />

Dr. Ar. Gör. 1 2.4<br />

Öğr. Gör. 3 7.3<br />

Yard. Doç. 12 29.3<br />

Doç. Dr. 5 12.2<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. 5 12.2<br />

Toplam 41 100<br />

İDARİ GÖREV<br />

Müd. Yard. 2 4.9<br />

Bölüm Başk. 5 12.2<br />

Yön. Kur. Üyesi 2 4.9<br />

A.S.M.Y.O. Böl. 1 2.4<br />

Başk.<br />

Toplam 10 24.4<br />

Araştırma kapsamına alınan öğretim<br />

elemanlarının %12.2’si Pr<strong>of</strong>. Dr., %12.2’si<br />

Doç. Dr., %29.3’ü Yard. Doç. Dr., %7.3’ü<br />

Öğretim görevlisi ve %39’u Araştırma<br />

Görevlisidir (Tablo 1).<br />

Tablo 2: Öğretim Elemanlarının<br />

Danışmanlık Yaptığı (Tez Dışı) Öğrenci<br />

Sayısına Göre Dağılımı<br />

ÖĞRENCİ SAYI YÜZDE (%)<br />

SAYISI<br />

1-10 kişi 22 53.7<br />

11-20 kişi 16 39.0<br />

Yanıt yok 3 7.3<br />

Toplam 41 100<br />

Tablo 2’de öğretim elemanlarının<br />

danışmanlık yaptığı öğrenci sayısı<br />

görülmektedir. Buna göre; öğretim<br />

elemanlarının %53.7’si 1-10 öğrenciye,<br />

%39’u ise 11-20 öğrenciye danışmanlık<br />

vermektedir.<br />

Tablo 3: Öğretim Elemanlarının<br />

Danışmanlık Hizmeti İçin (Tez Dışı)<br />

Belirttikleri İdeal Öğrenci Sayısına Göre<br />

Dağılımı<br />

İDEAL<br />

ÖĞRENCİ<br />

SAYISI<br />

ÖĞRETİM ELEMANI<br />

SAYI YÜZDE (%)<br />

2 kişi 1 2.4<br />

3 kişi 4 9.8<br />

4 kişi 4 9.8<br />

5 kişi 18 43.9<br />

6 kişi 1 2.4<br />

7 kişi 1 2.4<br />

8 kişi 1 2.4<br />

9 kişi 1 2.4<br />

10 kişi 5 12.2<br />

Yanıt yok 5 12.2<br />

Toplam 41 100<br />

Öğretim elemanlarının danışmanlık<br />

için belirttikleri ideal öğrenci sayısı tablo<br />

3’de gösterilmiş olup, ideal bir danışmanlık<br />

hizmeti için öğretim elemanlarının<br />

belirttikleri öğrenci sayısı %43.9 oranında 5<br />

öğrenci olarak saptanmıştır.<br />

Tablo 4: Öğretim Elemanlarının Tez<br />

Danışmanlığı Yaptığı Öğrenci Sayısına Göre<br />

Dağılımı<br />

ÖĞRETİM ELEMANI<br />

ÖĞRENCİ SAYI YÜZDE (%)<br />

SAYISI<br />

4 kişi 19 46.4<br />

5 kişi 3 7.3<br />

6 kişi 3 7.3<br />

7 kişi 3 7.3<br />

8 kişi 1 2.4<br />

9 kişi 3 7.3<br />

10 kişi 1 2.4<br />

11 kişi 2 4.9<br />

12 kişi 3 7.3<br />

13 kişi 1 2.4<br />

14 kişi 2 4.9<br />

Toplam 41 100<br />

Öğretim elemanlarının danışmanlık<br />

hizmeti dışında tez danışmanlığı verdiği<br />

öğrenci sayısı tablo 4’te verilmiştir. Buna<br />

göre; öğretim elemanlarının %46.4’ünün<br />

danışmanlık dışında 4 öğrenciye,<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 12


ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />

%21.9’unun 10 ve üzeri öğrenciye tez<br />

danışmanlığı verdiği belirlenmiştir.<br />

Tablo 5: Öğretim Elemanlarının Tez<br />

Danışmanlığı İçin Belirttikleri İdeal Öğrenci<br />

Sayısına Göre Dağılımı<br />

İDEAL<br />

ÖĞRENCİ<br />

SAYISI<br />

ÖĞRETİM ELEMANI<br />

SAYI YÜZDE (%)<br />

1 3 7.3<br />

2 5 12.2<br />

3 4 9.8<br />

4 4 9.8<br />

5 2 4.9<br />

Yanıt yok 23 56.0<br />

Toplam 41 100<br />

Tablo 5’te öğretim elemanlarının tez<br />

danışmanlığı için ideal gördükleri öğrenci<br />

sayıları yer almaktadır. Buna göre öğretim<br />

elemanlarının %12.2’si tez danışmanlığı için<br />

ideal öğrenci sayısını 2, %9.8’i tez<br />

danışmanlığı için ideal öğrenci sayısını 3 ve<br />

yine %9.8’i tez danışmanlığı için ideal<br />

öğrenci sayısını 4 olarak belirtmişlerdir.<br />

Tablo 6: Öğretim Elemanlarının Verdikleri<br />

Danışmanlık Hizmetlerinden Memnun Olma<br />

Durumlarına Göre Dağılımı<br />

MEMNUN SAYI YÜZDE (%)<br />

OLMA<br />

DURUMU<br />

Evet 6 14.6<br />

Hayır 2 4.9<br />

Yanıt yok 33 80.5<br />

Toplam 41 100<br />

Tablo 6’da öğretim elemanlarının verdikleri<br />

danışmanlık hizmetlerinden memnun olma<br />

durumları yer almaktadır. Buna göre,<br />

öğretim elemanlarının %80.5’i bu soruyu<br />

yanıtlamazken, %14.6’sı verdikleri<br />

danışmanlık hizmetlerinden memnun<br />

olduklarını ifade etmişlerdir.<br />

Tablo 7: Öğretim Elemanlarının<br />

Danışmanlık Sırasında Karşılaştıkları<br />

Sorunlarına Göre Dağılımı<br />

ÖĞRETİM ELEMANI<br />

KARŞILAŞILAN SAYI YÜZDE (%)<br />

SORUNLAR<br />

Öğrenci Sayısı 21 51.2<br />

Fazla<br />

Öğrencilerle<br />

4 9.8<br />

Görüşememe<br />

Tez Danışmanlığı<br />

İçin Yeterliyim 6 14.6<br />

Diğer<br />

Danışmanlıklar<br />

İçin Yetersizim<br />

Zaman Yok ve 1 2.4<br />

Öğrenci ile<br />

Görüşülemiyor<br />

Yanıt yok 9 22.0<br />

Toplam 41 100<br />

Öğretim elemanlarının danışmanlık<br />

sırasında karşılaştıkları sorunlar tablo 7’de<br />

görülmekte olup, öğretim elemanlarının<br />

%51.2’si öğrenci sayısının fazla olduğunu,<br />

%14.6’sı ise tez danışmanlığı konusunda<br />

yeterli olduklarını fakat diğer danışmanlık<br />

hizmetlerinde yeterli olmadıklarını<br />

belirtmişlerdir.<br />

Bayık (1993), Karaaslan ve Gürkan<br />

(1994) ve Görak ve ark (1997)’nın yapmış<br />

oldukları araştırmalarda, öğretim<br />

elemanlarının danışmanlık hizmetlerini<br />

yeterince yerine getirememesinde, öğrenci<br />

sayısının fazla olması, aşırı iş yükü, zaman<br />

darlığı, ayrı çalışma odalarının olmaması,<br />

yönetici ve çalışma arkadaşlarından sosyal<br />

desteğin az olması gibi nedenlerin etkili<br />

olduğu ortaya konmuştur. Bu bağlamda elde<br />

edilen bulgularla sözü edilen araştırma<br />

sonuçları paralellik göstermektedir.<br />

13<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23


Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />

Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />

Tablo 8: Öğretim Elemanlarının Danışmanlıkta Karşılaşılan Sorunları Gidermek İçin<br />

Sundukları Önerilere Göre Dağılımı<br />

ÖĞRETİM ELEMANI<br />

ÖNERİLER SAYI YÜZDE (%)<br />

Öğrenci<br />

11 26.8<br />

Sayısının<br />

Azaltılması<br />

Uygun Ortam 27 65.9<br />

Sağlanması<br />

İş Yükünün<br />

1 2.4<br />

Azaltılması<br />

Yanıt yok 2 4.9<br />

Toplam 41 100<br />

Öğretim elemanlarının danışmanlık<br />

hizmetlerinde karşılaştıkları sorunları<br />

gidermeye ilişkin önerileri incelenmiş ve<br />

bulgular tablo 8’de yer almıştır. Tablo 8’de<br />

görüldüğü gibi, öğretim elemanlarının<br />

%65.9’u danışmanlık hizmetleri için uygun<br />

ortam oluşturulmasını, %26.8’i öğrenci<br />

sayısının azaltılmasını önermişlerdir.<br />

Karaaslan ve Gürkan (1994) tarafından<br />

yapılan araştırmada, öğretim elemanlarının<br />

durum ve koşullarının gerektiği gibi olmadığı<br />

ve bunun öğrencilere yansıdığı belirtilmiştir.<br />

Elde edilen bu sonuç araştırma bulgularını<br />

destekler niteliktedir.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 14


ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />

.Tablo 9: Öğrencilerin Sosyo- Demografik Özelliklerine Göre Dağılımı<br />

SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ SAYI YÜZDE(%)<br />

SINIF<br />

1. Sınıf<br />

69<br />

26.5<br />

2. Sınıf<br />

10<br />

3.8<br />

3. Sınuf<br />

97<br />

37.3<br />

4. Sınıf<br />

84<br />

32.3<br />

MEZUN OLDUĞU OKUL<br />

Lise<br />

SML<br />

Diğer<br />

EN UZUN YAŞADIĞI YER<br />

Köy<br />

Kasaba<br />

Kent<br />

Büyükşehir<br />

KARDEŞ SAYISI<br />

1-4<br />

5-8<br />

OKUYAN KARDEŞ SAYISI<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

Yok<br />

AİLENİN GELİR DÜZEYİ<br />

Gelir gideri dengeler<br />

Gelir giderden az<br />

Gelir giderden yüksek<br />

AİLEDE ÇALIŞANLAR<br />

Anne<br />

Baba<br />

Anne ve Baba<br />

Baba ve Kendi<br />

Baba ve Kardeşler<br />

Abla yada Ağabey<br />

Anne ve Kardeşler<br />

Yanıt yok<br />

KALDIĞI YER<br />

Ailesiyle<br />

Yurt<br />

Arkadaş<br />

Akraba<br />

Diğer(kendi başına)<br />

AİLE TİPİ<br />

Çekirdek<br />

Geniş<br />

Parçalanmış<br />

AİLEDEN AYRILAN BÜTÇE<br />

Çok yeterli<br />

Yeterli<br />

Yetersiz<br />

Yanıtsız<br />

BÜTÇEYE KATKIDA BULUNMA<br />

Evet<br />

Hayır<br />

Yanıt yok<br />

OKULU İSTEYEREK SEÇME<br />

Evet<br />

Hayır<br />

Yanıt yok<br />

TERCİH SIRASI<br />

1-5<br />

6-12<br />

13-18<br />

Yanıt yok<br />

OKULU SEÇME NEDENİ<br />

Meslek sahibi olma<br />

Mesleği sevme<br />

Rahat iş bulma<br />

Ailenin isteği<br />

Diğer<br />

Yanıt yok<br />

21<br />

53<br />

21<br />

27<br />

18<br />

120<br />

8.1<br />

20.4<br />

8.1<br />

10.4<br />

6.9<br />

46.1<br />

Toplam 260 100.0<br />

Tablo 9’da öğrencilerin sosyodemografik<br />

özelliklerine göre dağılımları<br />

yer almaktadır. Buna göre öğrencilerin<br />

%37.3’ü 3. sınıf öğrencisi, %87.7’si lise<br />

228<br />

17<br />

15<br />

11<br />

37<br />

85<br />

127<br />

221<br />

39<br />

87<br />

69<br />

32<br />

10<br />

5<br />

57<br />

192<br />

47<br />

21<br />

2<br />

132<br />

51<br />

11<br />

33<br />

14<br />

15<br />

2<br />

98<br />

110<br />

33<br />

10<br />

9<br />

228<br />

27<br />

5<br />

17<br />

146<br />

96<br />

1<br />

44<br />

213<br />

3<br />

109<br />

139<br />

12<br />

39<br />

74<br />

134<br />

13<br />

87.7<br />

6.5<br />

5.8<br />

4.2<br />

14.2<br />

32.7<br />

48.9<br />

85<br />

15<br />

33.5<br />

26.5<br />

12.3<br />

3.8<br />

1.9<br />

21.9<br />

73.8<br />

18.1<br />

8.1<br />

0.8<br />

50.7<br />

19.6<br />

4.2<br />

12.6<br />

5.4<br />

5.8<br />

0.8<br />

37.7<br />

42.3<br />

12.7<br />

3.8<br />

3.5<br />

87.7<br />

10.4<br />

1.9<br />

6.5<br />

56.2<br />

36.9<br />

4<br />

16.9<br />

81.9<br />

1.2<br />

41.9<br />

53.5<br />

4.6<br />

15<br />

28.5<br />

51.5<br />

5<br />

mezunu, %48.9’unun en uzun süre<br />

yaşadığı yerin büyük şehir olduğu,<br />

%85’inin kardeş sayısının (1-4) olduğu,<br />

%33.5’inin 1 okuyan kardeşi olduğu,<br />

15<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23


Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />

Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />

%73.8’inin ailelerinin gelir durumunun<br />

gideri dengelediği görülmektedir. Yine<br />

öğrencilerin %50.7’sinin ailesinde sadece<br />

babanın çalıştığı ve %19.6’sının ailede<br />

hem annenin hem de babanın çalıştığı<br />

belirlenmiştir. %87.7’sinin çekirdek aile<br />

tipine sahip olduğu, %56.2’sinin<br />

kendilerine ayrılan bütçenin yeterli olduğu,<br />

%81.9’unun aile bütçesine katılmadığı,<br />

%42.3’ünün yurtta kaldığı saptanmıştır.<br />

Özgüven (1990)’in yapmış olduğu bir<br />

araştırmada kız öğrencilerin %31’inin<br />

psikolojik problemlerinin kaynağı olarak<br />

yurttaki durumları gösterdiği görülmüştür.<br />

Bu durum, öğrencilerin yurtta kalmasının<br />

onların ruhsal sağlık ve uyumlarını<br />

olumsuz yönde etkileyebileceğini<br />

düşündürmektedir.<br />

Tablo 9’da, öğrencilerin, %53.5’inin<br />

okulu istemeden seçmiş olduğu ve<br />

%51.5’ininde 13-18. tercihleri arasında bu<br />

okulu tercih ettikleri görülmektedir.<br />

Öğrencilerin hemşirelik yüksekokulunu<br />

seçme nedenlerine göre dağılımına<br />

bakıldığında ise; %20.4’ü mesleği sevme,<br />

%10.4’ü ailenin isteği, %8.1’i meslek<br />

sahibi olma, yine aynı oranda rahat iş<br />

bulma (%8.1) olduğu görülmektedir.<br />

Dramalı ve ark. (1998) ve Atalay ve<br />

ark. (1993)’nın yapmış oldukları<br />

çalışmalarda, hemşirelik yüksekokulu<br />

öğrencilerinin istemedikleri halde<br />

hemşirelik yüksekokullarına ÖSYM<br />

tercihlerinde son sıralarda yer verdikleri,<br />

okula başladıkları ve devam ettikleri<br />

belirlenmiştir. Bu sonuç araştırma<br />

bulguları ile paralellik göstermektedir.<br />

Fadıloğlu ve ark. (1986), Dramalı ve ark.<br />

(1988), Karadakovan (1995) ve Erdemir<br />

(1997) tarafından yapılan diğer<br />

çalışmalarda ise, hemşirelik yüksek<br />

okulunu seçme nedeni olarak mezuniyet<br />

sonrası iş bulma kolaylığı gösterilirken,<br />

büyük çoğunluğu ise rastlantı sonucu<br />

olduğunu belirtmişlerdir. Bu sonuçlar,<br />

araştırma bulguları ile benzer niteliktedir.<br />

Tablo 10: Öğrencilerin Okuldaki Sosyo-Kültürel Faaliyetlere İlişkin Görüş ve Beklentilerinin<br />

Dağılımı<br />

OKULUN SOSYO-KÜLTÜREL FAALİYETLERİNİ DEĞERLENDİRME<br />

Yeterli<br />

Yetersiz<br />

Kısmen yeterli<br />

YETERSİZSE NELER YAPILMALI<br />

Spor<br />

Müzik<br />

Folklor<br />

Güzel sanatlar<br />

Hepsi<br />

Spor+Müzik+G.S<br />

Spor+G.S.+Folklor<br />

Müzik+G.S.<br />

Okuma kulüpleri<br />

Yanıtsız<br />

DERS DIŞI SOSYO-KÜLTÜREL FAALİYETLERE KATILMA<br />

Spor<br />

Tiyatro<br />

Müzik<br />

Fotoğraf<br />

Resim+tiyatro<br />

Sinema+tiyatro<br />

Fotoğraf+ tiyatro<br />

Folklor+müzik<br />

Tema vakfı+Ebru kursları<br />

Dil kursu<br />

Yanıtsız<br />

SAYI<br />

34<br />

214<br />

12<br />

28<br />

25<br />

5<br />

55<br />

41<br />

37<br />

12<br />

20<br />

4<br />

33<br />

ÖĞRENCİ<br />

YÜZDE (%)<br />

10.1<br />

80.3<br />

9.6<br />

37<br />

4<br />

16<br />

5<br />

5<br />

24<br />

4<br />

19<br />

4<br />

4<br />

138<br />

14.2<br />

1.5<br />

6.2<br />

1.9<br />

1.9<br />

9.2<br />

1.6<br />

7.3<br />

1.6<br />

1.6<br />

53.0<br />

Toplam 260 100.0<br />

10.8<br />

9.6<br />

1.9<br />

21.2<br />

15.8<br />

14.2<br />

4.7<br />

7.7<br />

1.6<br />

12.7<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 16


ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />

Tablo 10’da öğrencilerin okuldaki<br />

sosyo-kültürel faaliyetlere ilişkin görüş ve<br />

beklentileri incelenmiştir. Buna göre<br />

öğrencilerin %80.3’ü okulun kültürel<br />

faaliyetlerini “yetersiz” olarak<br />

değerlendirmişlerdir. Bu durum üniversite<br />

eğitiminin “kültürlü birey yetiştirme”<br />

amacına ters düşmektedir. Öğrencilerin<br />

%21.2’ si güzel sanatlar konusunda kültürel<br />

faaliyetler yapılmasını önermişlerdir.<br />

Öğrencilerin ders dışı sosyo-kültürel<br />

faaliyetlerden en çok (%14.2) spor<br />

faaliyetlerine katıldıkları saptanmıştır.<br />

Görak ve ark (1988) tarafından<br />

Florance Nightingale Hemşirelik<br />

Yüksekokulu öğrencileri ile yapılan bir<br />

çalışmada; öğrencilerin boş zamanlarını<br />

değerlendirmede en fazla oranla kitap<br />

okuma, müzik dinleme, sinema ve tiyatroya<br />

giderek değerlendirdikleri belirlenmiştir.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek<br />

Okulu öğrencileri ile yapılan benzer bir<br />

çalışmada da; öğrencilerin boş zamanlarını<br />

değerlendirmede en fazla oranla sinema,<br />

tiyatro ve konsere gittikleri belirlenmiştir<br />

(Fadıloğlu ve ark., 1986:28-38; Eşer ve<br />

Dereli, 1993:322-328; Alpar, Ecevit ve ark.,<br />

1997:329-334). Yapılan bu çalışmaların<br />

sonuçları araştırma bulguları ile paralellik<br />

göstermektedir<br />

Genel olarak öğrencilerin sosyokültürel<br />

faaliyetlere yeterince katılamama<br />

nedenleri arasında; bütçelerinin yetersiz<br />

olması, bu etkinliklere yalnız gidememe<br />

yada kız oldukları için ailenin izin<br />

vermemesi sayılabilir.<br />

Öğrencilerin sosyo-kültürel<br />

faaliyetlere katılım göstermemesinde;<br />

üniversitenin ve yüksek okulların bu tür<br />

faaliyetlere bütçelerinden yeterli pay<br />

ayırmamaları da önemli bir diğer etkendir.<br />

Tablo 11: Öğrencilerin Okula İlişkin Beklentilerinin Dağılımı<br />

OKUL İLE İLGİLİ BEKLENTİ<br />

Beklentilerimin altında<br />

Beklentilerim doğrultusunda<br />

Beklentilerimin üstünde<br />

Yanıtsız<br />

OKUL İLE İLGİLİ BEKLENTİLERİNİ KARŞILAMADAKİ GÜÇLÜKLER<br />

1- Kampüsten uzak, erkek arkadaşım yok<br />

2- Öğretim elemanları otoriter, arkadaşlıktan uzak<br />

3- Üniversite öğrencisi muamelesi yok<br />

4- İletişim bozuk<br />

5- Malzeme eksik<br />

6- Sosyal etkinlikler az<br />

7- Öğretim elemanları otoriter, arkadaşlıktan uzak+ İletişim bozuk+ Sosyal<br />

etkinlikler az<br />

8- Motivasyon azlığı, mesleğe uyumun olmaması<br />

9- Teoriğin fazla olması ve hızlı geçmesi, sürekli not tutma, derslerin çok zaman<br />

alması<br />

10- Öğretim elemanları otoriter, arkadaşlıktan uzak+ Motivasyon azlığı, mesleğe<br />

uyumun olmaması<br />

11- Staj değerlendirmesi yetersiz, sınav soruları çok uzun<br />

12- Yanıt yok<br />

ÖĞRENCİ<br />

SAYI YÜZDE<br />

5 1.9<br />

73 28.1<br />

Toplam 260 100.0<br />

207<br />

35<br />

1<br />

17<br />

16<br />

15<br />

31<br />

36<br />

9<br />

29<br />

11<br />

5<br />

28<br />

2<br />

79.6<br />

13.5<br />

0.4<br />

6.5<br />

6.2<br />

5.8<br />

11.9<br />

13.9<br />

3.5<br />

11.2<br />

4.2<br />

2.5<br />

10.9<br />

8.0<br />

17<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23


Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />

Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />

Tablo11’de Öğrencilerin okul ile ilgili<br />

beklentileri ve bu beklentilerin karşılanmasındaki<br />

güçlükler incelenmiştir. Buna<br />

göre öğrencilerin %79.6’sının okul ile ilgili<br />

beklentilerinin, beklentileri altında olduğu<br />

görülmektedir. Öğrencilerin %13.9’u<br />

iletişim bozukluğu, %11.9’u üniversite<br />

öğrencisi muamelesi olmadığı ve %11.2’si<br />

sosyal etkinliklerin az olması nedeni ile<br />

bu beklentileri gerçekleştiremediklerini<br />

belirtmişlerdir. Bu sonuç, Tablo 7’deki<br />

sonuçlar ve literatür ile uygunluk<br />

göstermektedir.<br />

Nitekim, Fadıloğlu ve ark (1986), Karaaslan<br />

ve Gürkan (1994) ve Görak ve ark (1997)<br />

tarafından yapılan araştırmalarda da benzer<br />

sonuçlar elde edilmiştir.<br />

Tablo 12: Öğrencilerin Aile, Yönetim Ve Arkadaşları İle İlişkilerinden Memnuniyet<br />

Durumlarının İncelenmesi<br />

Memnun değil Kısmen Memnun Yanıtsız<br />

memnun<br />

SAYI % SAYI % SAYI % SAYI %<br />

Aile 137 52.7 30 11.5 82 31.5 11 4.3<br />

Okul yöneticileri 52 20.0 133 51.2 74 28.5 1 0.4<br />

Öğretim elemanları 35 13.5 171 65.8 53 20.4 1 0.4<br />

Arkadaşlar 109 41.9 80 30.8 67 25.8 4 1.6<br />

Tablo 12’de öğrencilerin aileleri okul<br />

yöneticileri ve arkadaşları ile olan<br />

ilişkilerinden memnuniyet durumları<br />

incelenmiştir. Buna göre öğrencilerin<br />

%52.7’sinin aileleri ile olan ilişkilerinden<br />

“memnun olmadığı” ve %11.5’inin “kısmen<br />

memnun” olduğu, %51.2’sinin okul<br />

yönetiminden “kısmen memnun” olduğu,<br />

%65.8’inin öğretim elemanlarından “kısmen<br />

memnun” olduğu ve %41.9’unun arkadaşları<br />

ile olan ilişkilerinden “memnun olmadığı”<br />

görülmektedir.<br />

Karaaslan ve Gürkan (1994) tarafından<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu<br />

öğrencileri ile yapılan çalışma sonuçlarına<br />

göre; öğrencilerin aileleri ve arkadaşları ile<br />

olan ilişkilerinden “memnun” oldukları; okul<br />

yöneticileri ile olan ilişkilerinden ise<br />

“memnun olmadıkları” saptanmıştır. Bu<br />

sonuçlar elde edilen araştırma bulguları ile<br />

paralellik göstermemiştir. Bu durum<br />

öğrencilerin gençlikten çıkıp yetişkinliğe<br />

adım attığı bu dönemde, aile içinde duygusal<br />

.<br />

rahatsızlıkların, gerilim ve çatışmaların<br />

yaşandığını düşündürmektedir.<br />

Aile içindeki etkileşim; bazen anlamlı<br />

ve bütün doyumların kaynağı olabildiği gibi<br />

bazen de büyük duygusal rahatsızlık ve<br />

çatışmaların kaynağı olabilir. Çocukluk<br />

yıllarından itibaren, bireyin diğer aile üyeleri<br />

ile olan ilişkileri ileri gelişim dönemlerinde<br />

çevre ile olan uyumunu etkileyebilmektedir<br />

(Karaaslan ve Gürkan, 1994:31-44).<br />

Öğrenci, hemşire ve öğretim elemanı,<br />

öğretim süreci içinde ders, ders dışı ve klinik<br />

alan olmak üzere değişik ortam ve<br />

süreçlerde ilişki içindedirler. Bu nedenle<br />

ilişkilerin niteliği, öğrencilere rol modeli<br />

olma açısından oldukça önemlidir.<br />

Yaşam süreci içinde arkadaşlık<br />

ilişkilerinin büyük önem taşıdığı<br />

düşünülürse, öğrencilerin arkadaşları ile olan<br />

ilişkilerinden memnun olmayışlarının<br />

danışmanlık hizmetlerinden beklentilerinin<br />

daha fazla olmasına yol açacağı sonucuna<br />

varılabilir.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 18


ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />

Tablo 13: Öğrencilerin Danışmanlık Hizmetine İlişkin Görüşlerinin Dağılımı<br />

PROBLEM OLDUĞUNDA YARDIM ALMA KAYNAKLARI<br />

Kendisi<br />

Aile ve yakınları<br />

Arkadaşları<br />

Danışmanı<br />

Hepsi<br />

Diğer (Kendisi ve arkadaşları vb)<br />

OKULDAKİ DANIŞMANLIKTAN MEMNUN OLMA DURUMU<br />

Memnun<br />

Kısmen memnun<br />

Memnun değil<br />

DANIŞMANLIKTAN MEMNUN OLMAMA NEDENLERİ<br />

1- Deneyimsiz Ar.Gör./danışman<br />

2- Danışmanı bulamama/hiç görüşememe/güvensizlik<br />

3- Zaman ayıramama<br />

4- Çok resmi ve kopuk iletişim<br />

5- Danışmanın öğrenciyi tanımaması<br />

6- Danışmanın idari işleri iyi bilmemesi<br />

7- 2+3+4<br />

8- Danışmanlığın faydalarını bilmeme<br />

9- Yanıtsız<br />

DANIŞMANLIK HANGİ KONULARDA OLMALI<br />

1- <strong>Eğitim</strong><br />

2- Ekonomi<br />

3- Bireysel<br />

4- Sağlık<br />

5- <strong>Eğitim</strong> + Ekonomi+ Bireysel+ Sağlık<br />

6- Psikolojik/Uzman<br />

7- Yanıtsız<br />

ÖĞRENCİLER<br />

SAYI YÜZDE<br />

25<br />

79<br />

61<br />

29<br />

29<br />

37<br />

18<br />

77<br />

155<br />

7<br />

30<br />

54<br />

35<br />

30<br />

2<br />

8<br />

5<br />

89<br />

46<br />

6<br />

64<br />

6<br />

103<br />

31<br />

4<br />

9.6<br />

30.4<br />

23.5<br />

11.2<br />

11.2<br />

14.2<br />

6.9<br />

29.6<br />

59.6<br />

2.7<br />

11.5<br />

20.8<br />

13.5<br />

11.6<br />

0.8<br />

3.1<br />

1.9<br />

34.2<br />

17.7<br />

2.3<br />

24.6<br />

2.3<br />

39.7<br />

12.0<br />

1.5<br />

Öğrencilerin danışmanlığa ilişkin<br />

görüşleri tablo 13’de incelendiğinde,<br />

öğrencilerin %30.4’nün problemleri<br />

olduğunda aile ve yakınlarından ve<br />

%23.5’nin arkadaşlarından yardım<br />

aldıklarını belirttikleri saptanmıştır. Yine<br />

öğrencilerin %59.6’sının okuldaki<br />

danışmanlık hizmetlerinden “memnun<br />

olmadığı”, %29.6’sının “kısmen memnun”<br />

olduğu ve %6.9’unun “memnun” olduğu<br />

görülmektedir. Öğrencilerin %20.8’i<br />

kendilerine zaman ayrılmaması, %13.5’i çok<br />

resmi ve iletişim kopukluğu nedenlerini<br />

danışmanlık, hizmetlerinden memnun<br />

olmama nedenleri arasında belirtmişlerdir.<br />

Yine tablo 13’de öğrencilerin %24.6’sının<br />

kendilerine bireysel alanda, %17.7’sinin<br />

eğitim alanında ve %39.7’sinin eğitim,<br />

bireysel, ekonomi ve sağlık alanında<br />

danışmanlık hizmeti verilmesini önerdikleri<br />

görülmektedir. Bu sonuçlar; Karaaslan ve<br />

Gürkan’ın (1994) yaptığı çalışma sonuçları<br />

ile benzerlik göstermektedir.<br />

Yapılan araştırmalarda danışmanlığın<br />

beklendiği ve tanımlandığı gibi yeterli<br />

yapılmadığı vurgulanmakta olup,<br />

Avrupa’nın değişik ülkelerinde hemşirelik<br />

öğrencileri ile yapılan araştırmalarda;<br />

öğrencilerin danışmanlık hizmetlerinden<br />

memnun olmadıkları ve daha fazla<br />

beklentilerinin olduğu saptanmıştır (Erdemir<br />

1997:322-328). Karaaslan ve Gürkan’ın<br />

(1994) yaptığı çalışmada öğrencilerin en<br />

fazla eğitim ve bireysel alanda danışmanlık<br />

hizmeti istedikleri, ekonomik konularda<br />

danışmanlığın ise en son sırada yer aldığı<br />

belirlenmiştir. Bulunan sonuçlar, bu<br />

çalışmadaki sonuçlarla paralellik<br />

göstermektedir.<br />

19<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23


Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />

Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />

Tablo 14: Öğrencilerin Danışmanlık Hizmetlerinden Beklentilerine Göre Dağılımı<br />

OLMASI GEREKEN ŞU AN VERİLEN<br />

EVET HAYIR EVET HAYIR<br />

DANIŞMAN Sayı % Sayı % Sayı % Sayı %<br />

Mesleki yayınları okuma alışkanlığı<br />

239 91.9 17 5.7 55 21.2 171 65.8<br />

kazandırmalıdır<br />

Araştırma yapmaya teşvik etmelidir 246 94.6 9 3.5 53 20.4 173 66.5<br />

Mesleği benimsemede katkıda bulunmalıdır 245 94.2 8 3.1 85 32.7 143 55.0<br />

Bağımsız karar verme becerisini<br />

230 88.5 20 7.7 58 22.3 166 63.8<br />

geliştirmelidir<br />

Kişilerarası ilişki kurma becerisini<br />

220 84.6 29 11.2 59 22.7 165 63.5<br />

geliştirmelidir<br />

Anlayışlı ve ilgili olmamı sağlamalıdır 214 82.3 33 12.7 75 28.8 145 55.8<br />

Öğrenciye olumsuz eleştiriden kaçınmalıdır 170 65.4 79 30.4 89 34.2 133 51.2<br />

Öğrencinin olumlu davranışını taktir etmelidir 242 93.1 10 3.9 86 15.0 135 33.1<br />

Öğretici ve bilgili olmalıdır 253 97.3 1 4.0 109 4.9 118 45.4<br />

İletişime açık olmalıdır 6 2.3 254 97.7 126 48.5 107 41.2<br />

Öğrenciye destek ve yardım sağlamalıdır 248 95.4 6 2.3 88 33.8 137 52.7<br />

Öğrenciye değer vermeli, saygı duymalıdır 250 96.2 3 1.2 124 47.7 105 40.4<br />

Öğrenciye güven duymalıdır 244 93.8 3 1.2 93 35.8 128 49.2<br />

Öğrenciye güven vermelidir 220 84.6 5 1.9 87 33.5 118 45.4<br />

Öğrenciye örnek olmalıdır 243 93.5 8 3.1 97 37.3 120 46.2<br />

Öğrenciye yeterli zaman ayırmalıdır 250 96.2 3 1.2 55 21.2 173 66.5<br />

Öğrenciyi cesaretlendirmelidir 249 95.8 4 1.5 59 22.7 161 61.9<br />

Öğrencinin haklarını korumalıdır 250 96.2 4 1.5 76 29.2 150 57.7<br />

Sosyo-kültürel faaliyetler açısından öğrenciyi<br />

desteklemelidir<br />

237 91.2 7 2.7 85 32.7 133 51.2<br />

Öğrencilerin danışmanlık hizmetleri<br />

ile ilgili beklentilerinin dağılımı tablo 14’de<br />

incelendiğinde, öğrencilerin %97.3’ü<br />

danışmanlık hizmetleri veren öğretim<br />

elemanlarından öğretici ve bilgili olmasını,<br />

%96.2’si öğrenciye değer verilmesini ve<br />

saygı duyulmasını, %96.2’si yeterli zaman<br />

ayrılmasını ve yine %96.2’si öğrenci<br />

haklarının korunmasını beklediğini ifade<br />

etmiştir. Ancak, %45.4’ünün<br />

danışmanlarında öğretici ve bilgili olma<br />

özelliği olmadığını, %40.4’ünün<br />

danışmanlarında öğrenciye değer verme ve<br />

saygı duyma özelliğini bulamadıklarını,<br />

%66.5’inin danışmanları tarafından<br />

kendilerine yeterli zamanın ayrılmadığını ve<br />

%57.7’sinin danışmanları tarafından öğrenci<br />

haklarını koruma özelliği olmadığını ve bu<br />

beklentilerinin gerçekleşmediğini<br />

belirttikleri saptanmıştır.<br />

Elde edilen bu bulguların Görak ve<br />

ark. (1997) tarafından yapılan araştırma<br />

sonuçları ile benzerlik gösterdiği<br />

düşünülmektedir.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 20


ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />

Tablo 15: Öğrencilerin Genel Sorunlara İlişkin Yanıtlarına Göre Dağılımı<br />

GENEL SORUN ALANLARI EVET HAYIR<br />

Sayı % Sayı %<br />

Okulun spor imkanları yetersiz 207 79.6 38 14.6<br />

Aileme yük olmaya devam ediyorum 185 71.2 66 25.4<br />

Eğlenmek için zaman yok 180 69.2 71 27.3<br />

Ders dışında başka faaliyetlere zamanım kalmıyor 177 68.1 74 28.5<br />

Ulaşım çok zamanımı alıyor 151 58.1 101 38.8<br />

Kültürel faaliyetlere katılamıyorum 189 72.7 61 23.5<br />

Aylık gelirim masraflarımı karşılamıyor 137 52.7 115 44.2<br />

Kişiliğimize saygı gösterilmiyor 183 70.4 69 26.5<br />

Gelecekte iş bulamayacağımdan korkuyorum 174 66.9 76 29.2<br />

Sağlıklı beslenemiyorum 149 57.3 102 39.2<br />

Rahatça ders çalışacağım yerim yok 104 40.0 143 55.0<br />

Ruh sağlığım iyi değil 81 31.2 163 62.7<br />

Evden ayrı kalmak beni üzüyor 69 26.5 178 68.5<br />

Beden sağlığım iyi değil 86 33.1 165 63.5<br />

Karşı cinsten bir arkadaşım yok 72 27.7 178 68.5<br />

Karşı cinsle problemlerim var 93 35.8 157 60.4<br />

Arkadaşlarımla rahat iletişim kuramıyorum 32 12.3 213 81.9<br />

Klinik uygulamalarda ekip ile rahat iletişim kuramıyorum 43 16.5 207 79.6<br />

Okuldaki öğretim elemanları ile rahat iletişim<br />

88 33.8 163 62.7<br />

kuramıyorum<br />

Kaldığım yerde sağlıklı bir temizlik ortamı yok 146 56.2 105 40.4<br />

Uykusuzluk çekiyorum 90 34.6 159 61.2<br />

Dersler yetersiz ve kısa süreli 120 46.2 130 50.2<br />

Öğretmen ve öğrenci ilişkileri yetersiz 112 43.1 136 52.3<br />

Sınıflar kalabalık 234 90.0 18 6.9<br />

Kitaplar pahalı 239 91.2 16 6.2<br />

Ders araç gereçleri yetersiz 217 83.5 34 13.1<br />

Uygulama ortamı iyi değil 206 79.2 46 17.7<br />

Dersler çekici değil 189 72.7 62 23.8<br />

Ders dışı yayınları izleyemiyorum 212 81.5 39 15.0<br />

Öğrencilik ile ilgili kurallar beni sıkıyor 211 81.2 36 13.8<br />

Derslerde not tutmaktan dersi anlayamıyorum 202 77.7 48 18.5<br />

Üniversitede başarılı olamayacağımdan endişe duyuyorum 207 79.6 45 17.3<br />

Tablo 15’de öğrencilerin genel sorunlara<br />

ilişkin yanıtlarının dağılımı görülmektedir.<br />

Tablo 15 incelendiğinde; öğrencilerin<br />

%79.6’sı okulun spor imkanlarının yetersiz<br />

olduğunu, %72.7’si kültürel faaliyetlere<br />

katılamadığını, %70.4’ü kişiliklerine saygı<br />

gösterilmediğini, %66.9’u gelecekte iş<br />

bulamayacağından korktuğunu, %57.3’ü<br />

21<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23


Yrd.Doç.Türkan ÖZBAYIR, Yrd.Doç.Asiye AKYOL, Öğr.Gör.Fahriye VATAN, Arş.Gör. Nilay ÖZKÜTÜK, Arş.Gör.Fatma DEMİR, Arş.Gör.Dilek SARI,<br />

Arş.Gör.Oya KAVLAK, Arş.Gör. Yelda CANDAN, Arş.Gör.Hatice BAL, Arş.Gör.Aynur UYSAL<br />

sağlıklı beslenemediğini, %90.0’ının<br />

sınıfların kalabalık olduğunu, %83.5’i ders<br />

araç-gereçlerinin yetersiz olduğunu,<br />

%79.2’si uygulama ortamının iyi olmadığını,<br />

%72.7’si derslerin ilgi çekici olmadığını,<br />

%81.5’i ders dışı yayınları izleyemediğini,<br />

%81.2’si öğrencilik ile ilgili kurallardan<br />

sıkıldığını, %77.7’si derslerde not tutmaktan<br />

dolayı dersi anlayamadığını, %79.6’sı<br />

eğitiminde başarılı olamayacağından<br />

endişelendiğini belirttikleri görülmektedir.<br />

Bu sonuçlar; Karanisaoğlu ve ark. (1988),<br />

Fadıloğlu ve ark. (1986) ile Dindar ve<br />

Şıpkı’nın (1996) sonuçları ile benzerlik<br />

göstermiştir.<br />

SONUÇ<br />

Yapılan araştırma sonucunda öğretim<br />

elemanlarının;<br />

• Danışmanlık ve tez danışmanlığı<br />

yaptıkları öğrenci sayısını fazla<br />

buldukları,<br />

• Danışmanlık hizmeti için yeterli<br />

olduklarını belirttikleri,<br />

Öğrencilerin;<br />

• Okuldaki kültürel faaliyetleri yetersiz<br />

buldukları,<br />

• Okul ile ilgili beklentilerini yeterli<br />

şekilde karşılayamadıkları,<br />

• Okuldaki danışmanlık hizmetinden<br />

memnun olmadıkları,<br />

• Öğretim elemanlarından öğretici ve<br />

bilgili olmalarını, kendilerine değer<br />

vermelerini ve saygı duymalarını,<br />

kendilerine yeterli zaman ayırmalarını,<br />

öğrenci haklarının korunmasını<br />

bekledikleri ancak bu beklentilerine<br />

ulaşamadıkları,<br />

• Sınıfları kalabalık ve ders araçgereçlerini<br />

yetersiz buldukları, derslerin<br />

ilgi çekici olmadığı ve not tutmaktan<br />

dersleri anlayamadıkları ve mezuniyetten<br />

sonra iş bulamamaktan endişe<br />

duydukları saptanmıştır.<br />

ÖNERİLER<br />

• Danışmanlık hizmetinin<br />

yaygınlaştırılması ve sürekli olması için<br />

öğrenci sayısının azaltılması,<br />

• <strong>Eğitim</strong>in ilk yıllarında öğrenci ile<br />

deneyimli ve mesleki bilgi ve birikimi<br />

daha fazla olan öğretim elemanlarının<br />

çalışması,<br />

• Folklor, tiyatro, koro, spor gibi kültürel<br />

etkinliklere öğrencilerin katılabilmeleri<br />

için gerekli ödeneğin ayrılması ve<br />

öğrencilerin motive edilmesi,<br />

• Öğrencilerin danışman öğretim<br />

elemanları ile 15 günde veya ayda bir<br />

düzenli toplantı yapmaları,<br />

• Öğretim elemanlarının öğrenciye iyi bir<br />

rol modeli olabilmesi ve rehberlik ve<br />

danışmanlık hizmetinin iyi ve etkin bir<br />

şekilde verilebilmesi için kendilerini<br />

sürekli yenilemesi, geliştirmesi ve bu<br />

konuda uzman olan kişilerle işbirliği<br />

sağlanması,<br />

• Öğrencilere etkin bir eğitimin<br />

verilebilmesi için aktif eğitim<br />

yöntemlerinin geliştirilmesi ve uygun<br />

fiziki yapının sağlanması,<br />

• Mesleğin öğrencilere benimsetilmesi için<br />

meslek felsefesinin ve moral değerlerinin<br />

kazandırılmasına destek olunması<br />

önerilmektedir.<br />

• Bu araştırmaya benzer nitelikteki<br />

araştırmalar üniversite genelinde yapılıp,<br />

öğrencilerin danışmanlık hizmetlerinden<br />

memnuniyet durumları saptanmalıdır.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23 22


ÖĞRETİM ELEMANI VE ÖĞRENCİLERİN DANIŞMANLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BEKLENTİLERİ<br />

KAYNAKLAR<br />

Alpar Ş E ve ark. (1997). Marmara <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu Lisans Öğrencilerinin<br />

Hemşirelik Rollerini <strong>Eğitim</strong>de Kazanabilme Durumunun İncelenmesi, IV. Ulusal Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i<br />

Sempozyumu, İstanbul: Çevik Matbaacılık, 329-334.<br />

Atalay M, (1986). Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinin Hemşireliği İsteyerek Seçip Seçmeme<br />

Durumları İle Okuldaki Başarıları Arasındaki İlişkinin Açıklanması I. Ulusal Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i<br />

Sempozyumu, İstanbul , Hilal Matbaacılık, 117-124.<br />

Atalay M ve ark. (1993). Cumhuriyet <strong>Üniversitesi</strong> I.Sınıf Öğrencilerinin Klinik Uygulama Öncesi Ve Klinik<br />

Uygulama Sırasında Yaşadıkları Güçlüklerin Ve Bu Konudaki Yardım Beklentilerinin<br />

Belirlenmesi, III. Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi Ve Film<br />

Merkezi, 403-409.<br />

Bayık A, (1993). Öğrencilerin Hemşire <strong>Eğitim</strong>cilerde Etkili Eğiticilik Niteliklerini Değerlendirmeleri<br />

Üzerine Bir Çalışma III. Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi<br />

Ve Film Merkezi, 47-57.<br />

Dindar İ, Şıpkın S, (1996). Trakya <strong>Üniversitesi</strong> Edirne Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu<br />

Öğrencilerinin Sosyo-Ekonomik Özellikleri, Sorunları Ve Mesleksel Beklentilerinin Araştırılması,<br />

Türk Hemşireliğinde Yüksek Öğrenimin 40. Yılı Sempozyumu, İzmir, <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi, 49-57.<br />

Dramalı ve ark. (1988). <strong>Eğitim</strong>de Bugüne Kadar Yapılan Uygulamaların Çalışma Hayatına Katkısının<br />

İncelenmesi, III. Ulusal Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, Hilal Matbaacılık, 52-61.<br />

Erdemir F, (1997). Hemşirelik Yüksek Okulu I. Sınıf Öğrencilerinin Hemşirelik Yüksek Okulunu Tercih<br />

Etme, Okula Başlamaya Karar Verme ve Okula Devam Etmede Etkili Faktörler, IV. Ulusal<br />

Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi Ve Film Merkezi, 322-328.<br />

Eşer İ, Dereli N, (1993). <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinin Sosyo-kültürel<br />

Etkinliklere Katılma Durumlarının İncelenmesi, II. Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul,<br />

İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi ve Film Merkezi, 322-328.<br />

Fadıloğlu Ç ve ark. (1986). “<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinin Etkinlikleri Ve<br />

Sorunları” <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 2,3, 28-38.<br />

Fadıloğlu Ç ve ark. (1986). <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu Öğrencilerinin <strong>Eğitim</strong> Sorunları Ve<br />

Mesleksel Beklentilerinin Saptanması, I. Ulusal Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, Hilal<br />

Matbaacılık,110-116<br />

Fadıloğlu Ç, (1989). Psikolojik Danışmanlık Ve Rehberlik, <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu<br />

Dergisi, 5, 1, 61-68.<br />

Görak G ve ark. (1997). Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinin Hemşire Öğretmenleri İle İlişkilerini<br />

Algılayışları Ve Bu Algılayışlara Değişik Faktörlerin Etkisi, IV. Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu,<br />

İstanbul, Çevik Matbaacılık, 204-209.<br />

Görak G ve ark. (1988). Florance Nightingale Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinden Bir Grubun<br />

Sosyo- Ekonomik Kültürel Konumu, Mesleki Ve Diğer Yayınları İzleme Durumları, II. Ulusal<br />

Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul Hilala Matbaacılık, 137-143.<br />

Karaaslan A, Gürkan A, (1994). “Hemşirelik Yüksek Okulu Öğrencilerinin Okuldaki Danışmanlık Hizmeti İle<br />

İlgili Görüş Ve Beklentilerinin İncelenmesi”, <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 10,1,<br />

31-44.<br />

Karadakovan A. (1995). <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Hemşirelik Yüksekokulu Öğrencilerinin <strong>Eğitim</strong>in Başlangıcında<br />

ve Mezuniyetten Önce Meslek Seçimi Beklentileri Ve Çalışmak İstedikleri Alanlar İle İlgili<br />

Görüşlerinin İncelenmesi. Türk Hemşireliğinde Yüksek Öğrenimin 40. Yılı Sempozyumu, İzmir, <strong>Ege</strong><br />

<strong>Üniversitesi</strong> Basımevi, 301-308.<br />

Karanisaoğlu H ve ark. (1998). İstanbul <strong>Üniversitesi</strong> Florance Nightingale Hemşirelik Yüksek Okulu<br />

Öğrencilerinin Sorunları Ve Başarı Durumlarını Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi, II. Ulusal<br />

Hemşirelik <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu, İstanbul, Hilal Matbaacılık, 123-131.<br />

Özcan A ve ark. (1993). Farklı Öğretim Düzeylerindeki Öğrencilerin Hemşirelik Anlayışı Ve Mesleği<br />

Seçme Nedenleri, III. Hemşirelik <strong>Eğitim</strong> Sempozyumu, İstanbul, Hilal Matbaacılık, 85-93.<br />

Özgüven E. (1990). Yurtlarda Kalan Üniversite Öğrencilerinin Sağlık Ve Psikolojik Sorunları, V. Ulusal<br />

Psikoloji Kongresi, İzmir, <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi, 47-5<br />

23<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 10-23


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35<br />

ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA<br />

İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />

(The Working Conditions and Socio-Demographic Aspects <strong>of</strong> Working Adolescents)<br />

ÖZ<br />

Uzm. Dr. Tezan BİLDİK *<br />

Çocukların çalıştırılması gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir problemdir ve çocuğun bedensel, ruhsal ve<br />

sosyal gelişimini etkilemektedir. Bu çalışmada çalışan çocukların çalışma koşulları ve sosyo-demografik<br />

özelliklerinin ortaya konması hedeflenmiştir. Bu amaçla 77 çalışan çocukla görüşülmüştür. Bunların ortalama<br />

yaşı 16.35±1.43 olarak bulunmuştur. Araştırma 55 (%71.4) erkek ve 22 (%28.6) kızı kapsamaktadır. Çocukların<br />

çoğunluğunun 4’ten fazla kardeşi olduğu ve erken yaşta çalışmaya başladıkları belirlenmiştir. Günlük ortalama<br />

çalışma süresi 11.12±1.42 saat olarak saptanmıştır.<br />

Anahtar Sözcükler: çalışan çocuk, çocuk işgücü.<br />

ABSTRACT<br />

Employment <strong>of</strong> children is a serious problem in developing countries and affects the child’s biological,<br />

psychological and social development. In this study, it was aimed to display the working conditions and sociodemographic<br />

aspects <strong>of</strong> working children. For this purpose, 77 working children were interviewed. The mean<br />

age <strong>of</strong> these children was 16.35±1.43 years. The sample was consisted <strong>of</strong> 55 (71.4%) boys and 22 (28.6%) girls.<br />

The majority had more than 4 siblings and begun to work at early age. The mean working hours <strong>of</strong> these children<br />

was 11.12±1.42 hours.<br />

Key Words: working children, child labour.<br />

GİRİŞ<br />

Azgelişmiş ve gelişmekte olan<br />

ülkelerde çalışan çocuk sayısı giderek<br />

artmakta ve çok sayıda çocuk erken yaşta,<br />

sağlıksız koşullarda ve tümüyle korunmasız<br />

olarak çalışma yaşamına katılmaktadır.<br />

Sorun büyürken, sorunun çözümüne yönelik<br />

gerçekçi ve sorumlu politikalar<br />

üretilememekte, yalnızca uygulanmayan<br />

yasal düzenlemelerin yürürlüğe<br />

sokulmasıyla yetinilmekte ve milyonlarca<br />

çocuk üretim alanında kaderleriyle başbaşa<br />

bırakılmaktadır. Oysa, böylesi politikaların<br />

üretilmesi ve uygulanmasıyla, yakın erimde<br />

çocuk çalıştırılması önlenemese bile,<br />

çalıştırılan çocukların üretim alanından<br />

kaynaklanan risklerden korunmaları<br />

olanaklıdır.<br />

Bulutay’ın (1995) vurguladığı gibi<br />

çocuk çalıştırılmasının asıl nedeni farklı<br />

siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel<br />

nedenleri olmasına karşın, azgelişmişlik ve<br />

yoksulluktur ve bu iki olgu arasındaki kısır<br />

döngüdür. Kentsel yörelerde çalışan<br />

çocuklar genellikle geçinemediği için, son<br />

10 yılda kırdan kente göç etmiş, eğitim<br />

düzeyi düşük, sanayi bölgelerine yakın,<br />

altyapısı olmayan sağlıksız gecekondularda<br />

barınan, birden çok çocuğun aynı iş türünde,<br />

işyerinde ya da sokakta çalıştığı çok çocuklu<br />

yoksul ailelerin erkek çocuklarıdır. Bu<br />

çocuklar genellikle informel sektörde yer<br />

alan küçük ölçekli işletmelerde<br />

çalışmaktadır.<br />

Küçük ölçekli üretimi seçme<br />

zorunluluğu, çocuk işgücünü, uygun<br />

altyapıdan yoksun binalarda, eski ve<br />

koruyucusuz makinalarla ve el aletleriyle,<br />

zararlı maddelerle, ilkel üretim teknikleri ve<br />

geleneksel üretim ilişkileriyle sürdürülen,<br />

pazara bağımlı, küçük ölçekli, emekli yoğun<br />

üretimle bütünleştirecektir. Bu tür üretimin<br />

de pazarda tutunabilmek için uygun, ucuz ve<br />

uyumlu olan bu işgücünü kullanmaktan<br />

başka çıkış yolu yoktur. Çocuk işgücü ile<br />

küçük ölçekli üretimi ya da ailenin geçimini<br />

sağlamak ve aile gelirine katkıda bulunmak<br />

* Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Serbest Hekim


ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />

zorunda olan çocuğun iş ve gelir istemiyle<br />

pazarın sağlıksız, niteliksiz, geçici, kural<br />

dışı, düşük ücretli iş sunumunu ayrılmaz bir<br />

biçimde birbirine bağlayan da sunu ile istem<br />

arasındaki bu zorunlu uzlaşmadır, başka bir<br />

anlatımla da, yoksulluk ile azgelişmişlik<br />

arasındaki kurumsallaşmış kısırdöngüdür<br />

(Derrien, 1994: 91-100; İLO-İPEC Projesi,<br />

1995: 3-4).<br />

Çocuk işgücünü küçük ölçekli<br />

üretimle eklemleyen gerekçeler ne olursa<br />

olsun, bu eklemlenme, sonuçta, çocuk<br />

işgücü kullanımını zorunlu hale getiren<br />

koşulların yeniden üretilmesinden ve çocuk<br />

işgücü kullanan üretim modellerinin<br />

varlıklarını bir süre daha sürdürmelerini<br />

sağlamaktan başka bir işe yaramaz.<br />

Ayrıca, yeniden üretilmesine katkıda<br />

bulunduğu bu koşullar çocuk işgücünü<br />

geleceğin nitelikli işgücüne dönüşmesini<br />

sağlayacak eğitim sürecinden uzaklaştırarak,<br />

geleneksel üretim alışkanlıklarıyla<br />

bütünleştirmektedir. Aynı koşullar en fazla<br />

gereksinim duyduğu gelişim döneminde<br />

çocuğun sağlık hizmeti desteğinden ve her<br />

türlü korumadan yoksun kalmasına ve en<br />

üretken çağına geldiğinde tükenerek,<br />

üretimden dışlanmasına neden olmaktadır.<br />

Sağlığını ve üretme yeteneğini yitiren bu<br />

işgücü de azgelişmişliğin ve yoksulluğun<br />

başka bir anlatımla da çocuk işgücü<br />

kullanımının siyasal, ekonomik, toplumsal<br />

ve kültürel ortamının yeniden üretilmesini<br />

tarihsel bir zorunluluğa dönüştürecektir<br />

(İLO-İPEC Projesi, 1995: 4).<br />

GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Bu araştırma E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong><br />

Psikoloji Bölümü Gelişim Psikolojisi<br />

Anabilim Dalı ile E.Ü.T.F. Çocuk<br />

Psikiyatrisi Bilim Dalı tarafından planlanan<br />

ortak projenin ikinci aşamasıdır. Projenin ilk<br />

bölümünde İzmir Çıraklık <strong>Eğitim</strong><br />

Merkezi'nde 1996-1997 eğitim ve öğretim<br />

dönemine devam eden, bir işyerinde tam<br />

zamanlı olarak çalışan ve 20 ayrı meslek<br />

dalında eğitim gören tüm çırakların oranına<br />

uygun olarak oluşturulan 620 öğrenciye Kısa<br />

Semptom Envanteri uygulanmıştır. Kısa<br />

25<br />

semptom Envanteri toplam puan<br />

ortalamasının 1 standart sapma üstü ve 1<br />

standart sapma altı olmak üzere grup ikiye<br />

ayrılmış ve toplam puan ortalamasının 1<br />

standart sapma üstü olarak ayrılan 77 denek<br />

projenin ikinci bölümünün örneklemini<br />

oluşturmuştur.<br />

Kısa Semptom Envanteri (KSE),<br />

Batı’da geliştirilmiş adıyla Brief Symptom<br />

Inventory (BSI) (Derogatis, 1992), 90<br />

maddelik SCL-90 Semptom Belirleme<br />

Listesi üzerine temellendirilmiştir ve kendini<br />

değerlendirme türü ölçeklerin çeşitli<br />

özelliklerini üzerinde toplamaktadır. Yurt<br />

dışında ruh sağlığı alanında yapılan çeşitli<br />

çalışmalarda oldukça sıklıkla kullanılan bir<br />

ölçektir. KSE’nin, üniversite öğrencilerinin<br />

ruh sağlığını tarama çalışmalarında özellikle<br />

yararlı bir ölçek olduğu belirtilmektedir.<br />

Şahin ve ark. (1994) tarafından, ortaöğretim<br />

düzeyindeki ergenler, üniversite öğrencileri<br />

ve bir grup yetişkinden oluşan<br />

örneklemlerde ölçüm aracı olarak<br />

kullanılmıştır ve psikolojik sorunları<br />

güvenilir ve geçerli bir biçimde ölçen bir<br />

araç olduğu saptanmıştır.<br />

Ayrıca, çalışmada veri kaynağı olarak<br />

araştırmacı tarafından oluşturulan yüz yüze<br />

görüşme sırasında doldurulan sosyodemografik<br />

ve çalışma yaşamına ilişkin<br />

özellikleri içeren görüşme formu<br />

kullanılmıştır. 77 deneğin isim ve sınıfları<br />

saptandıktan sonra, tüm deneklere çağrı<br />

yapılmış ve okul yönetiminin yüz yüze<br />

görüşmelerin yapılması için ayırdığı sınıfta<br />

uygulama başlatılmıştır. Okul saatleri içinde<br />

o gün sınıfta saptanan deneklerle yüz yüze<br />

görüşülerek araştırmacı tarafından görüşme<br />

formu doldurulmuştur.<br />

Bulgular değerlendirilirken 14-16 yaş<br />

“orta ergenlik” ve 17-20 üstü yaş “geç<br />

ergenlik” olarak kabul edilmiştir Marans ve<br />

Cohen, 1996:163). Ayrıca, kentte doğanlarla<br />

kente 6 yaş veya öncesi gelenler KENT<br />

kökenli; kente 7 yaş sonrası gelenlerle<br />

kasabada doğanlar KÖY kökenli olarak<br />

gruplandırılmıştır (Fişek, 1986:15).<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35


Uzm. Dr. Tezan BİLDİK<br />

Tüm veriler, "SPSS 5-0-1 for<br />

Windows" paket programı kullanılarak;<br />

sıklık, ortalama ve ki-kare testleri<br />

uygulanmış ve istatistiksel değerlendirmeler<br />

gerçekleştirilmiştir.<br />

BULGULAR<br />

Sosyo-demografik Veriler<br />

Yaş: Araştırmaya katılan 77 deneğin yaş<br />

ortalaması, en küçük yaş 14 ve en büyük yaş<br />

20 olmak üzere 16.35±1.43 yaş olarak<br />

belirlenmiştir. Deneklerin çoğunlukla, 15-17<br />

yaşlar arasında yoğunlaştığı ve %53.2'nin<br />

(41 kişi) orta ergenlik dönemi, %46.8'nin (36<br />

kişi) geç ergenlik dönemi içinde olduğu<br />

saptanmıştır.<br />

Cinsiyet: Deneklerin %71.4’ü (55 kişi)<br />

erkek ve %28.6’sının (22 kişi) kız olduğu<br />

saptanmıştır. Kız deneklerin %63.6'sının (14<br />

kişi) orta ergenlik dönemi içinde olduğu ve<br />

geç ergenlik dönemindeki deneklerin<br />

%77.8'inin (28 kişi) erkek olduğu<br />

saptanmıştır.<br />

Deneklerin kökenleri: Araştırmamızda,<br />

deneklerin %40.3’ünün ailesinin çeşitli<br />

nedenlerle iç göç yapmış olduğu<br />

belirlenmiştir. Doğum yerleri ve kente geliş<br />

yaşının değerlendirilmesi sonucunda elde<br />

edilen bulgulara göre tüm denekler şöyle<br />

gruplandırılmıştır: 61 kişi (%79.2) kent<br />

kökenli, 16 kişi (%20.8) köy kökenli.<br />

Erişilen öğrenim düzeyi: Deneklerin<br />

%50.6'sının (39 kişi) ilkokul mezunu,<br />

%11.7’sinin (9 kişi) ortaokul mezunu,<br />

%36.4’ünün (28 kişi) ortaokul-terk,<br />

%1.3’ünün (1 kişi) lise mezunu olduğu<br />

belirlenmiştir.<br />

Okulu bırakma nedenleri: Deneklerin<br />

%54.5'i okulla ilgili güçlükler nedeniyle<br />

eğitimini sürdürememiştir: derslere<br />

ilgisizlik, okul ortamından hoşlanmama, ders<br />

başarısızlığı veya olumsuz arkadaş çevresi<br />

nedeniyle devamsızlıktan sınıfta kalma,<br />

öğretmen ve okul arkadaşlarıyla<br />

geçinememe, bir üst okulun giriş sınavını<br />

kazanamama.<br />

Deneklerin %19.5'i ailesiyle olan<br />

sorunlarının etkisiyle okul ortamını<br />

terketmiştir: ailesinin kız olduğu için<br />

okutmaması, ebeveynlerin ciddi evlilik<br />

problemleri nedeniyle derslere kendini<br />

verememe, ebeveyn ölümü, üvey anne ile<br />

çatışmalı ilişki nedeniyle evden ayrılma ve<br />

işe girme, okul başarısı için ailenin aşırı<br />

baskı yapması ve üvey babanın okutmaması.<br />

Tablo.1 Deneklerin okulu bırakma<br />

nedenleri<br />

n %<br />

Okulla ilgili güçlükler 42 54.5<br />

Geçim sıkıntısı nedeniyle işe<br />

girmek zorunda kalmak<br />

17 22.1<br />

Aile ile ilişkili sorunlar 15 19.5<br />

Okuyarak iyi bir meslek<br />

edinememe inancı<br />

3 3.9<br />

Aile yapısı: Deneklerin %61'i anne-baba ve<br />

çocuklardan oluşan çekirdek aile, %10.4'ü<br />

geniş aile, %28.6'sı bölünmüş aile ortamında<br />

yaşamaktadırlar. Bölünmüş aile ortamında<br />

olan denekler, tek ebeveynle ya da<br />

ebeveynlerinden uzak kardeşleriyle,<br />

akrabasıyla, tanıdıklarıyla ya da bir kaç<br />

arkadaşı ile birlikte yaşamaktadırlar.<br />

Kardeş sayısı: Deneklerin %46.7’sinin (4<br />

veya 4’ten fazla çocuk sayısı) çok çocuklu<br />

ailelerden geldikleri Tablo.2’de<br />

görülmektedir.<br />

Tablo.2 Deneklerin kardeş sayısına göre<br />

dağılımı<br />

n %<br />

1 kardeşi var 10 13.0<br />

2 kardeşi var 20 26.0<br />

3 kardeşi var 11 14.3<br />

4 kardeşi var 16 20.8<br />

5 veya daha fazla kardeşi<br />

var<br />

20 25.9<br />

Anne ve babanın eğitim durumu:<br />

Örneklem, ebeveynlerin eğitim durumu<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35 26


ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />

açısından incelendiğinde, ana-babaların<br />

büyük çoğunluğunun ilkokul mezunu olduğu<br />

görülmektedir.<br />

Tablo.3 Ana-Babanın eğitim durumu<br />

Okur-yazar<br />

değil<br />

Anne eğitim<br />

durumu<br />

Baba eğitim<br />

durumu<br />

n % N %<br />

15 19.5 1 1.3<br />

İlkokul 57 74.0 60 77.9<br />

Ortaokul 4 5.2 12 15.6<br />

Lise 0 0 4 5.2<br />

Üniversite 1 1.3 0 0<br />

Sosyoekonomik düzey: Deneklerin aile<br />

gelirini kendi algılarına göre, 69 kişi<br />

(%89.6) "orta halli", 8 kişi (%10.4) "fakir"<br />

olarak değerlendirdikleri görülmektedir.<br />

Annenin dışarıda çalışması: Deneklerin<br />

%80.5’inin (62 kişi) annesinin ev kadını<br />

olduğu ancak %19.5’inin (15 kişi) annesinin<br />

dışarıda çalıştığı saptanmıştır.<br />

Babanın eve düzenli maddi katkısı:<br />

Deneklerin %67.5'inin (52 kişi) babasının<br />

eve düzenli para verdiği, %32.5'inin (25 kişi)<br />

babasının ise hastalık nedeniyle her gün<br />

çalışamaması, iş buldukça çalışması, işsiz<br />

olması nedeniyle eve düzenli para<br />

veremediği belirlenmiştir.<br />

Deneklerin Çalışma Yaşamına İlişkin<br />

Özellikleri<br />

Çalışmaya katılma yaşı: Deneklerin<br />

çoğunlukla 6.-7.-8. sınıflarda çeşitli<br />

nedenlerle okuldan ayrılıp, iş yaşamına<br />

katıldıkları belirlenmiştir. Çalışma yaşamına<br />

katılma yaşı ortalaması 12.49±1.67, en<br />

küçük yaş 7 ve en büyük yaş 17 olarak<br />

saptanmıştır.<br />

Tablo.4 Çalışma yaşamına katılma yaşı<br />

n %<br />

7 yaş 2 2.6<br />

9 yaş 1 1.3<br />

10 yaş 3 3.9<br />

11 yaş 10 13.0<br />

12 yaş 24 31.2<br />

13 yaş 15 19.5<br />

14 yaş 16 20.8<br />

15yaş 5 6.5<br />

17yaş 1 1.3<br />

Çalışma nedeni: Deneklerin çalışma<br />

yaşamına katılma nedenleri araştırıldığında,<br />

ilk sırayı %55.8 (43 kişi) "meslek edinme<br />

kaygısı", ikinci sırayı ise %31.2 (24 kişi)<br />

"ailesine ekonomik katkıda bulunma<br />

zorunluluğu" almaktadır. Diğer nedenler,<br />

%7.8 (6 kişi) "ergenlik döneminin<br />

gereksinimleri" (evden uzaklaşmak, daha<br />

serbest olmak, ekonomik bağımsızlık elde<br />

etmek, hayatı tanımak, yeni arkadaşlar<br />

edinmek, öğretmenlerle çatışmalı ilişki, okul<br />

disiplininden kurtulmak) ve %5.2 (4 kişi)<br />

çalışan arkadaşlarına ve aile üyelerine<br />

özenmedir.<br />

Tablo.5 Deneklerin çalışma yaşamına<br />

katılma nedenleri<br />

n %<br />

Meslek edinme kaygısı 43 55.8<br />

Ailesine ekonomik katkıda<br />

bulunma zorunluluğu<br />

Ergenlik dönemi<br />

gereksinimleri<br />

Arkadaşlarına veya aile<br />

üyelerine özenmesi<br />

24 31.2<br />

6 7.8<br />

4 5.2<br />

Deneklerin işkollarına göre dağılımı:<br />

Deneklerin işkollarına göre dağılımına<br />

baktığımızda; 16 değişik işkoluna ayrıldığı<br />

belirlenmiştir. İşkolları, 7 ana meslek grubu<br />

27<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35


Uzm. Dr. Tezan BİLDİK<br />

şeklinde yeniden gruplandırılmıştır.<br />

Elektrik-Elektronik ana meslek grubu;<br />

Elektrikli Ev Aletleri Bakım ve Tamirciliği,<br />

Bobinajcılık, Bakım ve Onarım<br />

Elektrikçiliği, Radyo TV. Tamirciliği<br />

işkollarını içermektedir. Metal İşleri ana<br />

meslek grubu; Tornacılık, Soğuk Demircilik,<br />

Kaporta Tamirciliği, Sıhhi Tesisatçılık<br />

işkollarını içermektedir. Oto-bakım Onarım<br />

ana meslek grubu; Oto Motor Tamirciliği,<br />

Oto Elektrikçiliği, Ön Düzen Ayarcılığı<br />

işkollarını içermektedir. Ağaç İşleri ana<br />

meslek grubu; Mobilyacılık, Doğramacılık<br />

işkollarını içermektedir. Populasyonun<br />

özellikle, Diş protezciliği ve Kuaförlük<br />

işkolunda yoğunlaştığı görülmektedir.<br />

Tablo.6 Deneklerin işkollarına göre<br />

dağılımı<br />

n %<br />

Diş protez 19 24.7<br />

Bayan kuaförlüğü 17 22.1<br />

Elektrik-Elektronik 11 14.3<br />

Ağaç işleri 4 5.2<br />

Metal işleri 11 14.3<br />

Oto-bakım onarım 11 14.3<br />

Dış giyim 4 5.2<br />

Çalışmamızda kız deneklerin<br />

bulunduğu işkolları; Bayan kuaförlüğü, Dış<br />

giyim ve Diş protez olarak saptanmıştır ve<br />

kız populasyonunun en yoğun olarak<br />

kuaförlük (%88.2) alanında toplandığı<br />

görülmüştür.<br />

İstihdam süresi (Ay): İstihdam süresi<br />

ortalama 45.95±24.42 ay, en kısa süre 5 ay<br />

ve en uzun süre 132 ay olarak belirlenmiştir.<br />

Günlük çalışma süresi (saat): Günlük<br />

çalışma süresi ortalama 11.12±1.42 saat, en<br />

kısa süre 8 saat ve en uzun süre 14 saat<br />

olarak belirlenmiştir. Günlük çalışma süresi<br />

ile yaş, cinsiyet ve işkolu arasında<br />

istatistiksel anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.<br />

İşyeri değiştirme: Deneklerin %40.3’ü (31<br />

kişi) çalışma yaşamına katıldığından beri hiç<br />

işyeri değiştirmemiş iken, %59.8’inin (46<br />

kişi) çeşitli nedenlerle işyerini değiştirdiği<br />

saptanmıştır. Deneklerin Tablo.7’de işyeri<br />

değiştirme sıklığı gösterilmektedir.<br />

Tablo.7 İşyeri değiştirme sıklığı<br />

n %<br />

İlk işyerinde 31 40.3<br />

1 kez işyerini değiştirmiş 15 19.5<br />

2 kez işyerini değiştirmiş 16 20.8<br />

3 ve daha fazla işyerini<br />

değiştirmiş<br />

15 19.5<br />

46 deneğin işyeri değiştirme<br />

nedenlerini stresli iş boyutları açısından<br />

incelediğimizde, her deneğin birden fazla<br />

sayıda neden bildirdiği belirlenmiştir.<br />

Deneklerin işyeri değiştirme nedenleri<br />

Tablo.8’de gösterilmektedir.<br />

Tablo.8 İşyeri değiştirme nedenleri<br />

n %<br />

İşyerinde kötü muamele 25 54.3<br />

Düşük ücret ödenmesi 20 43.5<br />

İşinde gelişme isteği 11 23.9<br />

İşin yoğun ve yorucu olması 6 13.0<br />

Geç saate kadar çalışma ve<br />

çalışma saatlerinin belirsizliği<br />

5 10.9<br />

Ergonomik riskler 2 4.3<br />

Diğer stresli iş özellikleri olan<br />

müşterilerle ilişkilerde güçlükler ve öğle<br />

tatilinin olmaması, yıllık izin verilmemesi ve<br />

tatillerde çalışma zorunluluğunun,<br />

populasyonda işyeri değiştirme nedeni<br />

olarak dile getirilmediği dikkati<br />

çekmektedir.<br />

TARTIŞMA<br />

İzmir Çıraklık <strong>Eğitim</strong> Merkezi’nde<br />

1996-1997 eğitim ve öğretim dönemine<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35 28


ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />

devam eden ve bir işyerinde tam zamanlı<br />

olarak çalışan, 7 değişik işkolundan,<br />

kendilerine ulaşılabilen 77 ergene ait veriler<br />

toplanmıştır.<br />

Araştırmaya katılan 77 deneğin yaş<br />

ortalaması 16.35±1.43 yaş, en küçük yaş 14<br />

ve en büyük yaş 20 olarak belirlenmiştir.<br />

Örneklem orta ve geç ergenlik döneminde<br />

bulunan ergenlerden oluşmaktadır. Benzer<br />

bulgular Köksal ve Lordoğlu (1993: 105),<br />

ILO-IPEC (1995: 18-34-54-66-83-100-118)<br />

projesi çerçevesinde Adana, Mersin, Hatay,<br />

Gaziantep, Kahramanmaraş, Ankara,<br />

Eskişehir, Antalya, Isparta, Burdur, Bursa,<br />

Balıkesir, İstanbul, Tekirdağ, Çorlu, İzmir,<br />

Manisa, Salihli, Kula, Uşak, Denizli,<br />

Samsun, Çorum; Amasya ve Sinop illerinde<br />

gerçekleştirilen çalışmalarda da deneklerin<br />

orta ve geç ergenlik döneminde yoğunlaştığı<br />

saptanmıştır.<br />

Örneklem populasyonunun çoğunluğu<br />

erkek (%71.4) deneklerden oluşmaktadır. Bu<br />

bulgu, Köksal ve Lordoğlu (1993: 106),<br />

ILO-IPEC (1995:18-33-53-83-99-118)<br />

çerçevesinde hazırlanan raporda deneklerin<br />

çoğunluğunun erkek olduğu saptanmıştır.<br />

Benzer bulgular bize toplumumuzun gelenek<br />

ve göreneklerinin etkisiyle kızların iş<br />

yaşamına erkeklere göre daha az oranda<br />

katıldığını yansıtmaktadır.<br />

Araştırmamızda deneklerin büyük<br />

çoğunluğunun (%79.2) kent doğumlu ya da<br />

kente 6 yaş veya daha küçük gelen kırsal<br />

kökenli bireylerden oluştuğu görülmektedir.<br />

Fişek (1986:17) çalışmasında kent kökenli<br />

olanların oranını çalışan grupta %62,<br />

öğrencilerde ise %81.8 olarak saptamıştır.<br />

Köksal ve Lordoğlu (1993: 107) tarafından<br />

yapılan araştırmada da çocukların ağırlıklı<br />

bölümü “kent” doğumludur ancak<br />

çocukların babalarının doğum yerleri<br />

incelendiğinde çocukların kentte doğmuş ve<br />

büyümüş ikinci nesil göçmen oldukları<br />

bildirilmektedir. Benzer bulgu olarak<br />

araştırmamızda deneklerin %40.3’ünün<br />

ailesinin iç göç yapmış olduğu<br />

belirlenmiştir. Bu sonuç, Bakar (1993:42),<br />

ILO-IPEC (1995:199) ve Çamkuşu ve ark.<br />

29<br />

(1998:515) tarafından yapılan araştırmada<br />

saptanan bulgularla uyumludur. Gerçekten<br />

çalışan çocukların çoğu yaşadığı bölgede<br />

yoksullaşan ve o bölgede yaşama olanağı<br />

kalmayınca göç eden ailelerin bireyidir.<br />

Deneklerin %87’sinin ilkokul mezunu<br />

olduğu ve her iki cins arasında erişilen<br />

öğrenim düzeyi açısından istatistiksel<br />

anlamlı bir fark saptanmamıştır. Fişek<br />

(1986:20), Köksal ve Lordoğlu (1993: 115)<br />

ve ILO-IPEC (1995:199) çalışmasında<br />

benzer sonuçlar saptandığı görülmektedir.<br />

Araştırmamızda deneklerin okulu<br />

bırakma nedenlerini el aldığımızda, %54.5’i<br />

okulla ilgili güçlükler, %22.1’i geçim<br />

sıkıntısı nedeniyle işe girmek zorunluluğu,<br />

%19.5’i aile ile ilişkili sorunlar ve %3.9’u<br />

okuyanlar iş bulamadığı için iyi bir meslek<br />

edinme kaygısı nedeniyle okulu terk ettikleri<br />

belirlenmiştir. Fişek (1986:22) çalışmasında<br />

deneklerin %56.3’ünün okulla ilgili<br />

güçlükler, %24’ünün geçim sıkıntısı<br />

nedeniyle işe girmek zorunluluğu yüzünden<br />

okulu bıraktıklarını bildirmiştir. Köksal ve<br />

Lordoğlu (1993: 117) da “başarısızlık” ve<br />

“okulu sevmeme” gibi gerekçelerin %63.5<br />

oranında okulu terletmeye neden olduğunu<br />

saptamıştır. DİE Çocuk İşgücü<br />

Araştırmasında (1994) hem kentsel hem de<br />

kırsal kesimde en sık okuldan ayrılma<br />

nedeni okula ilgi duymama (%26.5) olarak<br />

bildirilmiştir (Zeytinoğlu, 2001:109-111).<br />

ILO-IPEC (1995: 199) çerçevesinde<br />

hazırlanan raporda ise çocukların aileleri<br />

yoksul olduğu için okuldan ayrıldığı ve<br />

ailesine katkıda bulunabilmek için üretime<br />

katıldığı belirlenmiştir.<br />

Abdalla’nın (1984) vurguladığı gibi<br />

eğitim ile çalışma arasındaki ilişki salt<br />

ekonomik bir sorun değildir. Bu sorunun<br />

temelinde eğitim sisteminin yapısal<br />

sorunları, ana babanın eğitim düzeyi, çok<br />

çocukluluk ve kadının aile-içi statüsü gibi<br />

diğer nedenler de rol oynamaktadır (Bequele<br />

ve Boyden, 1992:5).<br />

<strong>Eğitim</strong>in yapısal sorunları, eğitim<br />

programlarının yaşamla ve çocukların<br />

gelişim düzeyleriyle ilişkili olmaması, ders<br />

içeriklerinin ve öğretme yöntemlerinin<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35


Uzm. Dr. Tezan BİLDİK<br />

ezberden başka kavrama biçimine olanak<br />

vermemesi, öğretmenlerin akademik<br />

nitelikleri, değer yargıları, disiplin<br />

yöntemleri, meslek okullarında verilen<br />

eğitimin iş piyasasının taleplerine uygun<br />

olmaması, okumuş gençler arasında<br />

işsizliğin ve yaşam standardının düşüklüğü<br />

gibi olumsuzlukları kapsamaktadır<br />

(Zeytinoğlu, 2001:111). Çeşitli çalışmalar,<br />

eğitimin beklenen nitelikte olduğuna ve<br />

çocuklarına gelecekte daha çok gelir<br />

sağlayacağına inanan ailelerin, ekonomik<br />

katkılarını feda ederek, çocuklarını okula<br />

yollamaya hazır olduklarını göstermiştir.<br />

Engin (1994) çalışmasında çocuğu çalışan<br />

ailelerin de çoğunun çocuklarının<br />

eğitimlerini sürdürmelerini istediklerini<br />

belirlemiştir. Ekonomik olarak kendilerine<br />

katkı sağlayamayacak kadar yetersiz olan<br />

eğitim sistemi, ailelerin gözünde<br />

güvenirliğini kaybetmektedir. Çocuklar da<br />

niteliksiz eğitimden düş kırıklığına<br />

uğramakta ve okulu bırakabilmektedir. Bu<br />

durumdaki çocukların çoğunun tam gün<br />

çalışmaya başladığı düşünülmektedir<br />

(Karabulut, 1998:13).<br />

Çalışan çocuklar arasında okula<br />

devamın ana-babaların öğrenim durumuyla<br />

doğrudan bağlantılı olduğu görülmektedir.<br />

Eğer ana-babalar okula gitmemişlerse,<br />

yararlılığını öngöremezler; çocuklarının<br />

öğrenme çabalarını desteklemek için kendi<br />

deneyimlerine dayanarak girişimde<br />

bulunamazlar (Boidin, 1994:19-20).<br />

Araştırmamızda da, ebeveynlerin düşük<br />

eğitim düzeyine sahip olmasının çocukların<br />

okulu terk etmesini kolaylaştırdığı<br />

düşünülmektedir. Köksal ve Lordoğlu<br />

(1993:116) ve ILO-IPEC (1995:199)<br />

çerçevesinde hazırlanan raporda anne ve<br />

babaların çoğunluğunun ilkokul mezunu<br />

olduğu saptanmıştır. Örneklem<br />

populasyonunun %61’i çekirdek aile yapısı,<br />

%10.4'ü geniş aile yapısı ve %28.6’sı<br />

bölünmüş aile ortamında yaşamaktadırlar.<br />

Köksal ve Lordoğlu (1993: 110), ILO-IPEC<br />

(1995:199 ) projesi ve Çamkuşu ve ark.<br />

(1998:515) tarafından yapılan çalışmalarda<br />

çekirdek aile yapısı sırasıyla %63.7, %90 ve<br />

%80.5 olarak saptanmıştır.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35 30<br />

Deneklerin çoğunluğunun çok çocuklu<br />

(%46.7) ailelerden geldiği görülmektedir.<br />

Engin (1994:69) ve ILO-IPEC (1995:199)<br />

ve Çamkuşu ve ark. (1998:515)<br />

araştırmalarında çalışan kesimin çok çocuklu<br />

ailelerden geldiğini saptanmıştır. Kağıtçıbaşı<br />

(1980) araştırmasında, çocuğun<br />

ekonomik/faydacı değerinin çok<br />

çocuklulukla bağlantılı olduğunu, her ilave<br />

çocuğun ilave bir gelir kaynağı olduğunu ve<br />

çocuğun maddi değerinin “birikimli”<br />

olduğunu ancak çocuğun psikolojik<br />

değerinin birikimli olmadığını ve çok<br />

çocuklulukla bağlantılı olmadığını<br />

saptamıştır. Yani, çok çocuklu olma<br />

durumunda çocuğun psikolojik değeri<br />

önemsenmemektedir. Ayrıca, kalabalık aile<br />

ortamında yaşamanın ebeveynlerin<br />

çocuklarına gösterecekleri ilginin bir çok<br />

alana dağılmasına, rollerde kargaşa<br />

yaşanmasına ve çocuklarının okul ve okuldışı<br />

sorunlarıyla yeterince ilgilenemedikleri,<br />

yönlendirme yapamadıkları düşünülmektedir<br />

Örneklemde,<br />

ebeveynlerin<br />

çoğunluğunun düşük eğitim düzeyine sahip<br />

olduğu özellikle annelerin önemli bir<br />

bölümünün eğitimsiz olan grubu (%19.5)<br />

oluşturduğu belirlenmiştir. Babaların<br />

annelere göre daha yüksek eğitim seviyesine<br />

sahip olduğu saptanmıştır. Öke (1979),<br />

Uysal (1982), Gökçe (1984), Kozcu (1988),<br />

Argın (1989), Engin (1994) ve Çamkuşu ve<br />

ark. (1998) çalışan ergenlerin ailelerinin<br />

eğitim düzeylerinin öğrenci ailelerine göre<br />

daha düşük olduğunu ve özellikle çalışan<br />

ergenlerin annelerinin düşük eğitim<br />

düzeyine sahip olduğunu saptamışlardır.<br />

ILO-IPEC (1995:199 ) projesi raporunda da<br />

annelerin %34.3’ü hiç okula gitmemiştir.<br />

Ana-baba çocuğun en uzun süre ve en yakın<br />

iletişimde bulunduğu kişilerdir. Çocuk,<br />

kültürel değerlerini, temel alışkanlıklarını,<br />

gelişim görevlerine karşı yaklaşımlarını aile<br />

ortamında kazanır. Çocuğun olumlu bir<br />

benlik tasarımı oluşturmasında, yeterlik<br />

duygusu kazanmasında ana-babası ile<br />

etkileşimi sırasında aldığı geri bildirimler<br />

çok önemli rol oynar. Kültürel bakımdan<br />

avantajsız ailelerin çocuklarında dil ve<br />

kavram gelişiminin yetersiz oluşundan


ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />

kaynaklanan kronik başarısızlık, okulu terk<br />

etme, yeteneklerinin altında mesleklere<br />

yönelme, kendine güvensizlik ve düşük<br />

benlik tasarımı gibi davranış özellikleri<br />

sıklıkla gözlenmektedir (Kuzgun, 1991:191-<br />

192).<br />

Deneklerin büyük çoğunluğunun<br />

(%80.5) annesinin ev kadını olduğu<br />

saptanmıştır. Gökçe (1984) ve Çamkuşu ve<br />

ark. (1998) çalışmalarında çalışan ve öğrenci<br />

ergenlerin çoğunun annesinin ev kadını<br />

olduğunu bildirmişlerdir. ILO-IPEC<br />

(1995:199) projesi kapsamında hazırlanan<br />

raporda annelerin %13.9’unun ve Köksal ve<br />

Lordoğlu’nun (1993: 114) araştırmasında<br />

annelerin %8.7’sinin çalıştığı saptanmıştır.<br />

Engin (1994:85) araştırmasında çalışan<br />

çocuğa sahip annelerin çalışmama nedeni<br />

%68 erkeğin istememesi iken, bu oran<br />

çocuğu çalışmayan grupta %33.3’tür.<br />

Kadının çalışmasının, toplumumuzda<br />

yerleşik bir değer olmamasının en önemli<br />

nedeni; parayı kazananın erkek olması<br />

gerektiği yolundaki toplumsal değer olabilir.<br />

Yani, durumu iyi olan kadın çalışmayan<br />

kadındır ve kentsel kesimde de geçerli ve<br />

değerlidir. Görüldüğü gibi, kadının<br />

çalışması, erkeğin rolünde başarısız olduğu<br />

anlamına gelmektedir. Ancak, annenin iş<br />

yaşamı dışında kalması da, çocukların iş<br />

yaşamına katılımını kolaylaştırıyor gibi<br />

görünmektedir .<br />

Deneklerin %67.5'inin babasının eve<br />

düzenli para verdiği, %32.5'inin babasının<br />

ise hastalık nedeniyle her gün çalışamaması,<br />

iş buldukça çalışması, işsiz olması nedeniyle<br />

eve düzenli para veremediği belirlenmiştir.<br />

Fişek (1986:25) araştırmasında eve düzenli<br />

para getiren baba oranı, çalışan ergenlerde<br />

%67.6, öğrenci grubunda ise %89.7 olarak<br />

bildirmiştir. Görüldüğü gibi, çalışan grupta<br />

eve düzenli para sağlayan baba oranının<br />

daha düşük olması ve annenin de geleneksel<br />

değerler nedeniyle iş yaşamının dışında<br />

kalması çocukların iş yaşamına katılımını<br />

kolaylaştırmaktadır.<br />

Araştırmada çalışma yaşamına katılma<br />

yaşı ortalaması 12.49±1.67, en küçük yaş 7 ve<br />

31<br />

en büyük yaş 17 olarak saptanmıştır. Fişek’in<br />

(1986:22) çalışmasında olduğu gibi<br />

araştırmamızda da, tam zamanlı çalışan<br />

ergenlerin ortalama 12 yaşında çalışma<br />

yaşamına katıldıkları görülmektedir. Köksal<br />

ve Lordoğlu (1993:127) ve ILO-IPEC<br />

(1995:199) projesinde çocukların eğitim<br />

durumu ve çalışmaya başlama yaşı beraber<br />

değerlendirildiğinde, çalışmaya başlama<br />

yaşının ilkokulu bitirme yaşı ile aynı olduğu<br />

bildirilmektedir. Engin (1994:79) çalışmasında,<br />

çalışan çocuğa sahip ebeveynlerin<br />

yarısı çocuk için en uygun buldukları<br />

çalışma yaşını 13-15 yaş, çocuğu çalışmayan<br />

ebeveynlerin ise çoğu 18 ve üstü bir yaş<br />

olarak bildirmişlerdir. Bu çalışmada diğer<br />

önemli bir nokta da, çalışan çocuğu sahip<br />

ebeveynlerin %92’sinin kendisinin de<br />

çocukluğunda çalışması, hatta çocuğu<br />

çalışmayanlara göre daha küçük yaşta<br />

çalışmaya başlamasıdır. Ebeveynlerin<br />

çocuğun çalışmasına bakışı, çocukların daha<br />

erken yaşta iş yaşamına katılımını<br />

kolaylaştırmaktadır.<br />

Fişek (1986), DİE Çocuk İşgücü<br />

Anketi (1994) ve ILO-IPEC (1995)<br />

tarafından yapılan çalışmaların sonuçlarına<br />

göre, çocukların işteki önceliğinde<br />

ekonomik nedenlerin önemli bir rol<br />

oynadığını bildirmişlerdir. Ancak,<br />

araştırmamızın bulgularına göre çalışan<br />

ergenin işteki önceliğinde ilk sırayı (%55.8)<br />

"meslek edinme kaygısı", ikinci sırayı<br />

(%31.2) ise "ailesine ekonomik katkıda<br />

bulunma zorunluluğu" almaktadır.<br />

Şahinkesen (1985), ILO-IPEC (1995) ve<br />

Çamkuşu ve ark. (1998) çalışmasında da<br />

araştırmamıza benzer sonuçlar<br />

bildirilmektedir. Bu farklı sonuçlar DİE<br />

Çocuk İşgücü Anketi’nde (1994) kır-kent<br />

farklılıklarıyla açıklanabilir. Kentsel<br />

kesimdeki çocukların önemli bir bölümü “iş<br />

öğrenmek, meslek sahibi olmak” (%18.2)<br />

için çalıştıklarını belirtmişlerdir. Kırsal<br />

kesimde ise bu yanıt %3.7 oranında dile<br />

getirilmiştir. Çünkü kırsal kesimdeki<br />

çocuklar çalıştıkları işin kendilerine bir<br />

meslek kazandıramayacağının farkındadırlar<br />

(Zeytinoğlu, 2001:112). Engin (1994)<br />

ailelerle yaptığı çalışmasında, çalışan çocuğa<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35


Uzm. Dr. Tezan BİLDİK<br />

sahip ebeveynlerin diğer çocuklarını<br />

çalıştırmamasının en önemli nedeninin<br />

okulda başarılı olduğu saptanmıştır. Çocuğu<br />

çalışmayan ebeveynlerde de okul başarısı<br />

çalıştırılmamanın ilk nedenidir. Bu<br />

çalışmada ailelerin çoğunun çocuklarının<br />

eğitimlerini sürdürmelerini istedikleri ve<br />

özellikle meslek liselerini tercih ettikleri<br />

saptanmıştır. Ebeveynlerin çocuğun okulda<br />

başarısız olması durumunda, geleceğini<br />

güvence altına almak için, erken yaşta<br />

mesleki eğitime yönlendirdikleri<br />

görülmektedir.<br />

Özbay ve ark’nın.(1991:84) belirttiği<br />

gibi, ülkemizde çalışan ergenler Batı<br />

toplumlarında görüldüğü gibi part-time<br />

çalışarak mesleki kimlik geliştirme modeline<br />

uygun bir süreç izlememektedir.<br />

Araştırmamızda da, çeşitli nedenlerle okul<br />

ortamını terk eden çoğu çocuk, herhangi bir<br />

hazırlık eğitimi almadan doğrudan işe<br />

başlamaktadır ve daha kazançlı, daha zevkli<br />

ve güvenli işlere girmek için çok az fırsatları<br />

olmaktadır. Bunun sonucunda, çocuk<br />

çalışanlar beceri gereksinimi az ve tek düze<br />

işlerde yoğunlaşmaktadırlar.<br />

Çırakların çoğunun (%59.8) iş<br />

ortamından kaynaklanan çeşitli sorunlar<br />

nedeniyle işyerini terketmek zorunda kaldığı<br />

söylenebilir. ILO-IPEC (1995:200)<br />

projesinde de benzer oranda çocukların<br />

%60.8’inin iş değiştirdiği bildirilmektedir.<br />

Araştırmada deneklerin işyeri değiştirme<br />

nedenleri araştırıldığında, en sık sırasıyla<br />

işyerinde kötü muamele (bağırma-çağırma,<br />

aşağılanma, sürekli çalışmak için baskı,<br />

patronun özel işlerini yapmak vb.), düşük<br />

ücret ödenmesi ve işinde gelişme isteği<br />

olarak belirlenmiştir. Özellikle dikkat çekici<br />

bir bulgu da; uzun çalışma süreleri, işin<br />

yoğun ve yorucu olması, yıllık izin<br />

verilmemesi ve tatillerde çalışma<br />

zorunluluğu gibi nedenlerin işyeri<br />

değiştirmede daha az bir role sahip<br />

olmasıdır. Bu sonucun, örneklem<br />

populasyonunda yaygın olan meslek edinme<br />

kaygısıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir.<br />

ILO-IPEC (1995: 200) raporunda da<br />

sırasıyla çalışan çocuğun daha nitelikli iş,<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35 32<br />

daha yüksek ücret ve daha sağlıklı ve<br />

güvenli çalışma koşulları için iş<br />

değiştirdiklerini bildirmektedir. Ayrıca,<br />

raporda çocukların %54.6’sının ustadan,<br />

kalfadan ve işverenden korktuğu da<br />

bildirilmektedir ve bağırılma/kendisine<br />

kızılması başta gelen korkma nedenleridir.<br />

Bu bulgular araştırma sonuçlarıyla<br />

uyumludur. Görüldüğü gibi korku, çalışan<br />

çocukların çoğunun işyeri yönetimiyle<br />

ilişkilerini belirlemektedir. Köksal ve<br />

Lordoğlu (1993:94-95-136) tarafından<br />

yapılan çalışmada son bir yıl içinde<br />

işyerlerinin %63’ünde çırakların işi<br />

terkettiğini saptamışlardır. Ayrılan çırakların<br />

işyerlerini terketme en sık nedenleri<br />

işverenlerine göre ücret ve işin zorluğudur.<br />

İşverenler çırakların kendileriyle<br />

anlaşamama nedeniyle işten ayrıldıklarını<br />

küçük bir oranda (%11.1) düşünmektedir.<br />

Aynı çalışmada çırakların işyerinde kalış<br />

nedenleri araştırıldığında %57’si<br />

ustadan/işverenden/işyerinden/işten duyulan<br />

memnuniyet olarak bildirmişlerdir. Bu<br />

çalışmada çıraklar “ücret” alamama ve “kötü<br />

muamele” nedeniyle işi terkettiklerini<br />

bildirmişlerdir.<br />

Çırakların psikososyal sorunlarının,<br />

sağlık ve güvenlik sorunlarıyla iç içe girmiş<br />

bulunması ve çözümlerinin birbirinden<br />

bağımsız olmayışı nedeniyle, çalışma<br />

koşullarının sağlık, güvenlik ve psikososyal<br />

yönlerini birbirinden ayırmak olanaksızdır.<br />

Bu kaynaşmaya örnek olarak çalışma<br />

süreleri verilebilir. Uzun çalışma süreleri,<br />

çocuğun sağlığını olumsuz yönde<br />

etkileyerek, yorgunluk, bıkkınlık, dikkat<br />

yoğunluğunda azalma gibi fizyolojik<br />

tepkilere yol açar ve kaza olasılığını arttırır<br />

1475 sayılı İş Yasasının 61. ve 67. maddeleri<br />

gereğince, 16 yaşını doldurmamış çocukların<br />

günde 7.5 saatten fazla çalışması yasaktır<br />

(Fişek, 1986:64). Araştırmada günlük<br />

çalışma süresi ortalama 11.12±1.42 saat, en<br />

kısa süre 8 saat ve en uzun süre 14 saat<br />

olarak belirlenmiştir ve 16 yaşını<br />

doldurmamış çıraklar içinde bu yasaya<br />

uygun çalıştırılan tek denek saptanmamıştır.<br />

Yasada 16 yaşından büyük çocukların günde<br />

9 saatten fazla çalışmasının yasak olmasına


ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />

rağmen, çalışmamızda bu oran %16.7 olarak<br />

bulunmuştur. Deneklerimizin %84.5’i günde<br />

10 saat ve daha fazla süre çalıştırılmaktadır.<br />

Bu sonuçlar, Fişek (1986), Tekin (1989),<br />

Köksal ve Lordoğlu (1993) ve Çalışma ve<br />

Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Türkiye’de<br />

çalışan çocuklar saha araştırması ön raporu<br />

(1994), ILO-IPEC (1995) projesi ve<br />

Çamkuşu ve ark. (1998) bulguları ile<br />

uyumludur.<br />

ÖNERİLER<br />

Toplumumuzun gelecekteki<br />

özlem ve beklentilerine ulaşabilmesi için,<br />

çocukların yaşam kalitesinin yükseltilmesi;<br />

yaşama, gelişme, korunma ve katılım<br />

haklarının korunması ve oluşturulacak<br />

politikalarla engelleyici unsurların<br />

belirlenerek, önceliklerin saptanması, çözüm<br />

önerilerinin tanımlanması ve acilen<br />

uygulanması gerekmektedir.<br />

Kağıtçıbaşı’nın (1980) “çocuğun<br />

değeri” araştırmasındaki bulguları ve<br />

önerileri güncelliğini korumaktadır:<br />

Doğurganlığın temelinde yatan<br />

güdülenmeleri etkileyen etmenler,<br />

sosyoekonomik gelişme, kırdan kente göç,<br />

eğitim, kadın eğitimi uzmanlaşması, kadının<br />

aile-içi statüsünün yükselmesidir. Çocuğun<br />

çalışma yaşamına katılmasındaki önemli<br />

etmenlerden biri, kadının iş yaşamı dışında<br />

kalmasıdır. Kadının pr<strong>of</strong>esyonelleşmesiyle<br />

aile-içi statüsü, aile-içi rol paylaşımı ve<br />

eşlerin iletişimi artmaktadır. Kadının aile-içi<br />

statüsünün artmasıyla çocuğun ekonomik<br />

değeri azalmaktadır. Ayrıca, eşlerin iletişimi<br />

arttıkça, istenen, ideal ve sahip olunan çocuk<br />

sayısı azalmaktadır. Yani, aile-içi<br />

demokrasinin gelişmesi ve kadının<br />

statüsünün artmasıyla doğurganlık<br />

azalmaktadır. Sosyoekonomik gelişmeyle<br />

çocuğun ekonomik değeri azalmakta ve<br />

psikolojik değeri artmakta, doğum kontrol<br />

kullanımı artmakta ve sahip olunan çocuk<br />

sayısı azalmaktadır .<br />

Çocuğun psikolojik değeri, çok<br />

çocuklulukla bağdaşmayan, yüksek<br />

doğurganlığa yol açmayan niteliği nedeniyle<br />

özellikle vurgulanmalı ve çocuğun yararı<br />

33<br />

çok çocukluluktan ayrıştırılmalıdır. Bu<br />

yüzden, “kaliteli çocuk” kavramı temelinde,<br />

iyi yetiştirilmiş çocuğun yaşlılıkta daha fazla<br />

güvence sağlayabileceği ama, çok sayıda<br />

çocuğun da iyi yetiştirilemeyeceği<br />

vurgulanmalıdır.<br />

Çocukların maddi ve duygusal<br />

maliyetinin (yüklenen emek, yapılan maddi<br />

harcama, hastalık, yol açtıkları iş, disiplin<br />

sorunları v.b.) çocuk sayısıyla arttığı<br />

vurgulanmalı ve bu eğitim erken yaşlarda<br />

verilmelidir.<br />

Özoğlu (1982) bireyin eğitim yoluyla,<br />

en üst düzeyde gelişmesi, toplumsal<br />

yaşamda üstlenmesi gereken rolleri ve<br />

sorumlulukları, yeterliliklerinin ve<br />

yetersizliklerinin bilincinde olarak<br />

kavraması ve gerçekleştirmesi beklenir. Bu<br />

çerçevede eğitim, bir boyutuyla çocuğun,<br />

birey olarak özgün gereksinmeleri, istekleri,<br />

güdüleri ve tutkularıyla ilgilenmesine ve<br />

dolayısıyla gelişmesine yardımcı olmakta;<br />

diğer boyutuyla da, çocuğun yaşadığı<br />

toplumsal ortamın istemlerini de göz ardı<br />

etmeden bu gelişim sürecini<br />

desteklemektedir. Okulların eğitim<br />

programları ve uygulamaları çerçevesinde<br />

amaçlarına ulaşmasında Rehberlik ve<br />

Psikolojik Danışma etkinlikleri önemli bir<br />

işlev üstlenir. Bu etkinlikler, düzeltici ve<br />

sağaltıcı özelliklerinin ve işlevlerinin<br />

yanısıra, bireylere öğrenimleri ve kişisel<br />

gelişimleri için üretilmiş fırsatları ve<br />

olanakları kullanmaları ve değerlendirmeleri<br />

için yardımcı olmaktadır.<br />

Kuşkusuz, sağlık hizmetlerinin ve<br />

özellikle de akıl sağlığı ve okul sağlığı<br />

hizmetlerinin iyileştirici ve uyum sağlatıcı<br />

işlevleri de, rehberlik hizmetlerinin anlamı<br />

ve yaklaşımı ile yakından ilişkilidir.<br />

Ülkemizde, rehberlik anlayışı ve kavramı<br />

yeterince kavranamadığı için, gereksinimleri<br />

karşılayamamakta ve eğitim sistemindeki<br />

işlevlerini de gereğince gerçekleştirememektedir.<br />

Bireyin özellikle eğitsel ve<br />

mesleksel alanlarda karar vermesine, seçim<br />

yapma sürecinde ve becerisinde<br />

olgunlaşmasına yardım etmek, rehberliğin<br />

önemli temel işlevlerinden birisidir.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35


Uzm. Dr. Tezan BİLDİK<br />

Öğrencilere okullarda mesleksel gelişme<br />

anlayışı temelinde Mesleksel Rehberlik<br />

hizmetleri sağlanmalıdır.<br />

Çocukların genellikle yoğun fiziksel<br />

değişim geçirdikleri erken ergenlik<br />

döneminde çalışma yaşamına katılmaları ve<br />

aynı dönemde önemli çevresel ve sosyal<br />

değişikliklerden etkilenmeleri nedeniyle bu<br />

dönemin daha ayrıntılı incelenmesi<br />

gereklidir. İşçi çocukların orta ve küçük<br />

ölçekli işletmelerin yoğun olduğu<br />

bölgelerde, sanayi sitelerinde ve çıraklık<br />

eğitim merkezlerinde sağlık, güvenlik,<br />

rehberlik ve psikolojik danışmanlık<br />

hizmetleri içeren birimlerin ve sosyal<br />

tesislerin kurulması sağlanmalıdır. Bu<br />

birimlerde ekip çalışması yürütülmeli, bu<br />

ekipte iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili<br />

konularda uzmanlaşmış kişilerle birlikte,<br />

çocuk hastalıkları uzmanı, halk sağlığı<br />

uzmanı, psikolojik danışma ve rehberlik<br />

uzmanı ve sosyal hizmet uzmanı da<br />

görevlendirilmelidir. Bu birimlerde,<br />

çıraklarla özellikle ruhsal sorunlarıyla ilişkili<br />

eğitim ve tartışma grupları oluşturulmalıdır.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35 34


ÇALIŞAN ERGENLERİN SOSYODEMOGRAFİK VE ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN ÖZELLİKLERİ<br />

KAYNAKÇA<br />

Argın, Ş. (1989). Çıraklık Kurslarına Eğilimleri (Küçük Sanayiide Çalışan Çocuklara Yönelik Bir değerlendirme).<br />

Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İzmir: E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı.<br />

Bakar, D. (1993). Çalışan ve Öğrenci Ergenlerin Benlik Tasarımına İlişkin Kaygı ve Depresyon Düzeylerindeki<br />

Farklılaşmalar. Yayınlanmamış Lisans Tezi. İzmir: E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong> Psikoloji Bölümü Gelişim<br />

Psikolojisi Anabilim Dalı.<br />

Bequele, A. ve Boyden, J. (1992). Çocuk Çalıştırılmasıyla Mücadele. Ankara: Uluslararası Çalışma Bürosu.<br />

Boidin, C. (1994). Çalışma Yaşamında Çocuk: Psikososyolojik Yaklaşım. Ankara:Uluslar arası Çalışma<br />

Bürosu, Çalışma Yönetimi Bölümü, Belge No:4.<br />

Bulutay, T. (1995). Türkiye’de Çalışan Çocuklar- Child Labour in Turkey. Ankara: Başbakanlık Devlet<br />

İstatistik Enstitüsü ve Uluslararası Çalışma Örgütü Ortak Yayını, No: 1840.<br />

Çamkuşu, B., Sala, G. ve Yıldız, A.N. (1998). Ahi Evran Çıraklık <strong>Eğitim</strong> Merkezi Son Sınıfta <strong>Eğitim</strong> Gören Oto<br />

Yan Sanayide Çalışan İşçilerin Psikolojik Semptom Dağılımı. 5. Ulusal Sosyal Psikiyatri Kongresi.<br />

Çanakkale.<br />

Derrien, J.M. (1994). Çocuk Çalıştırılmasıyla İlgili Politika Hazırlanması ve İş Denetimi (<strong>Eğitim</strong> Klavuzu).<br />

Ankara: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Uluslararası Çalışma Bürosu Ortak Yayını, No: 36.<br />

Engin, A. (1994). Çalışan ve Çalışmayan Çocukların Ailelerinin Yapısal ve Psikososyal Özellikleri Açısından<br />

Karşılaştırılması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İzmir: E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji<br />

Anabilim Dalı.<br />

Fişek, G. (1986). “Çocuk İşçilerin Medikososyal Sorunları Araştırması”. MEAWARDS tarafından desteklenen<br />

yayınlanmamış araştırma. Ankara<br />

Gökçe, B. (1984). Ortaöğretim Gençliğinin Beklenti ve Sorunları. Ankara: Milli <strong>Eğitim</strong> Gençlik ve Spor<br />

Bakanlığı Yayınları, No: 270, Tanıtıcı Yayınlar Dizisi, No:19.<br />

Kağıtçıbaşı, Ç. (1981). Çocuğun Değeri. İstanbul: Boğaziçi <strong>Üniversitesi</strong> İdari Bilimler <strong>Fakültesi</strong>.<br />

Karabulut, Ö. (1998). Çocuk İşçiliğine Karşı Sendikal Mücadele:TÜRK-İŞ Modeli. Ankara: Türk-İş Yayın,<br />

No:224.<br />

Kozcu, Ş. (1988). “Çıraklarla İlgili Bir Ön Çalışma”. Çocukların Kötü Muameleden Korunması I. Ulusal<br />

Kongresi. Ankara.<br />

Köksal, S.E ve Lordoğlu, K. Geleneksel Çıraklıktan Çocuk Emeğine: Bir Alan araştırması. Yayınlanmamış<br />

Araştırma Raporu. İstanbul: Friedrich-Ebert Vakfı.<br />

Kuzgun, Y. (1991). Rehberlik ve Psikolojik danışma. Ankara: ÖSYM Yayınları.<br />

Marans, S.; Cohen, D.J., (1996). Child Psychoanalytic Theories <strong>of</strong> Development, Child and Adolescent<br />

Psychiatry, A Comprehensive Textbook, Lewis, M.(ed.), Second Edition, sf. 163.<br />

Öke, K.M. (1979) “Ankara’da Çırakların Çalışma Koşulları Üzerine Toplumbilimsel Araştırma”. Çalışma<br />

Dergisi. 37-56.<br />

Özbay, H. ve ark. (1991). “Ergenlikte Benlik İmajı: Çalışan ve Öğrenciler Arasında Karşılaştırmalı Bir Çalışma”.<br />

Türk Psikiyatrisi Dergisi. 2, 2:82-95.<br />

Özoğlu, S.Ç. (1982). <strong>Eğitim</strong>de Rehberlik ve Psikolojik Danışma. İzmir: <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Matbaası.<br />

Şahin, N.H. ve Durak, A. (1994). “Kısa Semptom Envanteri (Brief Symptom Inventory-BSI): Türk Gençleri için<br />

Uyarlanması”. Türk Psikoloji Dergisi. 9, 31:44-56.<br />

Şahinkesen, A. (1985). Çıraklık <strong>Eğitim</strong>i. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara.<br />

T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. (1994). Türkiye’de Çalışan Çocuklar Saha Araştırması Ön<br />

Raporu. Ankara: İş Teftiş Kurulu Başkanlığı Yayını.<br />

T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. (1995). ILO-IPEC PROJESİ: Çalışan Çocukların Korunması<br />

İçin Politika ve Eylem Programı Yöntem Önerisi. Ankara.<br />

Tekin, M. (1989). “Çırak Olarak Çalışan Çocuklar Üzerinde Yapılan Bir Araştırma”. Çocukların Kötü<br />

Muameleden Korunması I. Ulusal Kongresi. Ankara.<br />

Uysal, M. (1982). Çıraklık <strong>Eğitim</strong>i. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara.<br />

Zeytinoğlu, Z. (2001). Çalışan Çocukların İstismarı ve İhmali. İzmir: E.Ü. Edebiyat <strong>Fakültesi</strong> Yayınları, No:<br />

113.<br />

35<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 24-35


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48<br />

ÖZ<br />

İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK<br />

DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA*<br />

( A Research On The Levels <strong>of</strong> The Elementary School Teachers’ Hopelessness and The Burnout)<br />

Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben**<br />

Öğr. Gör. Yasemin Argun***<br />

Bu araştırmanın amacı, sosyo demografik özellikler ve mesleki doyumla ilgili bazı değişkenlere göre<br />

ilköğretim öğretmenlerinin umutsuzluk ve tükenmişlik düzeylerini incelemektir. Araştırmanın örneklemi<br />

ilköğretim okullarında çalışmakta olan (38 kadın ve 44 erkek) toplam 82 öğretmenden oluşturulmuştur.<br />

Araştırmada veri toplama aracı olarak Kişisel Bilgi Formu, Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Maslach Tükenmişlik<br />

Ölçeği kullanılmıştır. Verilere tek yönlü varyans analizi , F, “t” ve Scheffe testleri uygulanmış; umutsuzluk ve<br />

tükenmişlik puanlarının korelasyon katsayıları hesaplanmıştır. Araştırmada ilköğretim öğretmenlerinin<br />

umutsuzluk ve tükenmişlik düzeyleri ile bazı değişkenler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık<br />

bulunmuştur. Ayrıca öğretmenlerin umutsuzluk ile tükenmişlik düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir<br />

ilişki görülmemiştir.<br />

Anahtar Sözcükler: tükenmişlik, umutsuzluk, ilköğretim öğretmenleri<br />

ABSTRACT<br />

The aim <strong>of</strong> this research is to investigate the relationship between the hopelessness and the burnout levels<br />

<strong>of</strong> the elementary school teachers according to some variables.<br />

The sample which is selected randomly consisted <strong>of</strong> a total <strong>of</strong> 82 elementary school teachers(38 female, 44<br />

male), working at different elementary schools in İzmir.<br />

In this study Beck Hopelessness Scale, Maslach Burnout Inventory, Personal Information Form are used.<br />

The statistical techniques used in this study are one way Anova, F test, t test and Scheffe test. The correlation<br />

coefficient between the scales determined. It is found to be a statistically significant relationship between the<br />

hopelessness and the burnout levels according to some <strong>of</strong> the variables.<br />

There is no statistically significant relationship between the hopelessness and the burnout levels <strong>of</strong> the<br />

elementary school teachers.<br />

Key Words: burnout, hopelessness, elementary school teacher<br />

________________<br />

* Bu araştırma 11-13 Eylül 2002 tarihleri arasında ODTÜ de düzenlenen Psikoloji Kongresinde poster bildiri<br />

olarak sunulmuştur<br />

**D.E.Ü Buca <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Bölümü Buca-İZMİR e-posta email.suheda.ozben@deu.edu.tr<br />

***D.E.Ü Buca <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> İlköğretim Bölümü Buca-İZMİR e-posta email. yasemin.argun.deu.edu.tr


İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

GİRİŞ<br />

Öğretmenlik insana bilgi, beceri,<br />

duygu, değer ve davranış kazandıran bir<br />

meslek olarak çok önemlidir. Öğretmenin<br />

işinde başarılı olabilmesi fiziksel, sosyal ve<br />

ruhsal açıdan sağlıklı olmasını gerektirir.<br />

Öğretmenin özellikleri ile iş yaşamının<br />

koşulları etkileşim halindedir. Bu<br />

etkileşimden hem tükenmişlik hem de<br />

umutsuzluk doğabilir.<br />

Tükenmişlik (Burnout)<br />

Maslach’a göre tükenmişlik; fiziksel,<br />

bitkinlik, uzun süren yorgunluk, çaresizlik<br />

ve umutsuzluk duygularını, olumsuz benlik<br />

duygularını; işe, yaşama ve diğer insanlara<br />

karşı olumsuz tutumları içeren fiziksel<br />

duygusal ve zihinsel boyutlu bir<br />

sendromdur. Duygusal tükenme (emotional<br />

exhaustion), çalışanların kendilerini yorgun<br />

ve duygusal yönden aşırı yıpranmış<br />

hissetmeleri olarak tanımlanmaktadır.<br />

Duyarsızlaşma (depersonalization), kişinin<br />

başkalarına karşı, bireylerin kendilerine<br />

özgü birer varlık olduklarını dikkate<br />

almaksızın, olumsuz ve alaycı bir şekilde<br />

davranmasıdır. Kişisel başarısızlık, kişinin<br />

kendini olumsuz değerlendirmesi ve kişisel<br />

başarı (personal accomplishment)<br />

noksanlığıdır (Maslach ve Jacson;1981).<br />

Tükenmişlik, bireyin işindeki görevlerinde<br />

yetersiz kaldığı, işe ilişkin stresi aşırı ve<br />

sürekli olduğu zaman ortaya çıkar. Stres ve<br />

tükenmişlik düzeyini etkileyen faktörler<br />

kişisel, çevresel ve örgütsel olarak<br />

sınıflandırılabilir. Kişisel faktörler: cinsiyet,<br />

yaş, kıdem, medeni durum, eğitim düzeyi;<br />

çevresel faktörler: öğrenci özellikleri, okul<br />

özellikleri ( özellikle elverişsiz bölge<br />

okulları); örgütsel faktörler: iklim, kültür,<br />

sosyal ve pr<strong>of</strong>esyonel destek, rol belirsizliği,<br />

aşırı sorumluluk, mesleğin tanımlanmamış<br />

olmasıdır ( Monfries, M. ve Hazel, G;<br />

2002).<br />

Tükenmişlik, fiziksel, zihinsel ve duygusal<br />

tükenme ile sonuçlanan aşırı ve kronik strese<br />

karşı bireyin verdiği fizyolojik ve psikolojik<br />

bir tepkidir. Öğretmen tükenmişliği; hayal<br />

kırıklığına uğrama, zihinsel çöküntü, aşırı<br />

üzüntü, depresyon, kaygı ve savunma<br />

mekanizması geliştirme gibi belirtilerle<br />

algılanmıştır. Bu tükenmişlik kendini<br />

olumsuz değerlendirme, öğrencilere karşı<br />

olumsuz tutum, öğretmenliği bırakma isteği<br />

ile sonuçlanan, cesaretsizlik ve çöküş gibi<br />

öğretmenliğe karşı güçlü olumsuz<br />

duygularla belirlenir (Friedman, 1993).<br />

Çocuklar beni sevecekler mi, bir hata<br />

yapacak mıyım, bütün cevapları bilecek<br />

miyim soruları öğretmenleri gergin hale<br />

getirmektedir. “Bir sınıfta çalışmak ağsız,<br />

yüksek bir telde yürümek gibidir.” diyen<br />

öğretmen kendini, çocukları daha iyi bir<br />

yaşam için hazırlayan ama yaptığı her hata<br />

ile felakete yol açabilecek olan bir yetişkin<br />

olarak görür. Sistemin politikası, etkisiz<br />

yöneticiler; saygısız, öğretmenin otoritesini<br />

sarsan, kontrolü zor olan öğrenciler; düşük<br />

ücret, bürokrasi mesleğe yeni başlayan<br />

öğretmenleri hayal kırıklığına uğratır<br />

(Surpuriya, ve Jordan, 2002).<br />

Öğretmenin iki çeşit tükenmişliği<br />

vardır. Bunlardan biri “durgunluk<br />

tükenmişliği”dir. Öğretmenler bu tür<br />

tükenmişlikte mesleklerini heyecansız, ilginç<br />

olmayan, sıkıcı, monoton, tekrarlamalı bir<br />

rutin olarak görürler. Mesleklerinde kişisel<br />

ve mesleki bir gelişme fırsatının olmadığını<br />

düşünürler. Bir düzlüğe (plato) ulaştıklarını<br />

hissederler. Durgunluk tükenmişliğinin<br />

erken tepkileri yaratıcılık ve enerji kaybı, içe<br />

çekilme; ezberden, düşünmeden çabasız<br />

öğretme ve can sıkıntısını içerir. “Acelecilik<br />

tükenmişliği” (fast-track burnout)<br />

denilebilecek ikinci tür tükenmişlikte,<br />

tükenmişliği yaşayan öğretmenler işlerini<br />

yoğun, sürekli ve stresli bir iş olarak<br />

görürler. Onlar sayısız roller, çeşitli işler,<br />

değişen ve baş edilmesi gereken durumlarda<br />

dengeli kalmalıdırlar. Bunun erken tepkileri,<br />

yüksek düzeyde kaygı, daha çok daha uzun<br />

ve daha hızlı çalışarak daha çok iş yapma<br />

ihtiyacı hissetmeleridir. Duyarsızlaşma<br />

aşamasında öğretmenler kendilerini aşırı<br />

stresten korumaya çalışırlar. Kendilerini,<br />

öğrencileri, arkadaşları, ailesi tarafından<br />

kuşatılmış olarak bulurlar. Başkalarıyla<br />

empati kuramazlar. Öğrencilerine kişiselliği<br />

olmayan bir varlık olarak davranmaya<br />

37<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48


Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />

başlarlar. Katı, duyarsız, aşırı mesafeli<br />

olurlar. Çok kolay kızarlar. Öğretimi<br />

“otomatik pilota” bağlarlar. İlgisiz olan diğer<br />

insanları bile cezalandırma duyguları<br />

taşırlar. Kişisel başarı duygusunun<br />

azalmasında öğretmenler, kendi meslek<br />

seçimlerini ve bundaki yeterliliklerini<br />

sorgulamaya başlarlar. Mesleki yaşamlarında<br />

ne yapacakları konusunda kendilerine<br />

güvenlerini kaybederler. Bunun en çarpıcı<br />

tarafı, artık meslekleriyle ilgili hiçbir doyum<br />

almadıklarını görmeleridir. Başarısızlık<br />

duyguları taşırlar. Amaçlarının ve düşlerinin<br />

azaldığını hissederler. İzolasyon aşamasında,<br />

sosyal aktiviteden kaçınırlar, iletişimi<br />

durdururlar. Derslerden sonra zamanın<br />

çoğunu yalnız geçirirler. Madde bağımlılığı<br />

geliştirirler. Uyuma istekleri artar. Fiziksel<br />

ve duygusal tükenmede, hem fiziksel hem<br />

de zihinsel olarak bittiklerini, tükendiklerini<br />

hissederler. Hiçbir şey için enerjileri<br />

kalmamıştır. Umutsuzluk duyguları, kendini<br />

olumsuz değerlendirme, duygusallıkta artma<br />

ve çaresizlik duygusu içindedirler. Çok<br />

uyudukları halde hala yorgundurlar (Kelly,<br />

2002).<br />

Umutsuzluk (Hopelessness)<br />

Seligman’ın öğrenilmiş çaresizlik,<br />

Abramson, Seligman ve Teasdale’nin<br />

çaresizlik kuramından sonra Abramson,<br />

Metalsky ve Alloy bunlardan daha karmaşık<br />

olan umutsuzluk kuramını geliştirmişlerdir.<br />

Bu kuramlara göre umutsuz olmadan önce<br />

birey, olumsuz bilişsel tavır ya da<br />

yüklemleme stili geliştirmiştir. Ayrıca bazı<br />

kötü ve stresli deneyimler yaşamıştır. Onlara<br />

göre umutsuz kişi, yaşamında kötü şeylerin<br />

olacağını, hiçbir zaman iyi bir şey<br />

olmayacağını ve kötü durumları<br />

değiştirmenin mümkün olamayacağını<br />

düşünür. Metalsky ve Joiner umutsuzluk<br />

hakkında üç bilişsel görüş ortaya<br />

attılar.Onlara göre umutsuz kişi: a. kötü<br />

olayları kaçınılmaz, kontrol edilemeyen<br />

nedenlere bağlar; b. kötü bir olaydan kendisi<br />

hakkında olumsuz bir sonuç çıkarır (“Ben<br />

değersizim”der.); c. kötü bir olayın gelecekte<br />

de kötü olaylara neden olacağını varsayar<br />

(Tucker; 2002).<br />

Araştırmacılar umut kavramını iki<br />

boyutlu olarak incelemişlerdir: “ Agency”<br />

adı verilen boyut “amaca ulaşmayı isteme ve<br />

amaca ulaşmak için kendisinde güç<br />

hissetme”; “ pathway” denilen diğer boyut<br />

ise “amaca ulaşabilmek için yollar bulabilme<br />

becerisi” diye tanımlanmıştır (Synder ve<br />

diğerleri,1991). Umudun karşıtı olan<br />

umutsuzluk, bir amacı gerçekleştirmede<br />

olumsuz beklentiler ve çözümsüzlük<br />

duyguları içinde olmadır.<br />

Beck(1963)’in bilişsel kuramına göre<br />

umutsuzluk, depresyonun temelidir. Beck,<br />

modelinde, depresyonu tanımlarken bilişsel<br />

üçlü, sessiz kabullenişler ve bilişsel hatalar<br />

kavramlarını kullanmıştır. Bilişsel üçlü<br />

kişinin kendini, çevresini ve geleceğini<br />

olumsuz değerlendirmesidir. Kişi kendini<br />

yetersiz ve kusurlu bulur. Çevresinin ona<br />

yardım etmediğini düşünür. Yaşamı engeller<br />

ve zorlayıcı olaylarla dolu olarak görür.<br />

Geleceğinden umutsuzdur. Sessiz<br />

kabullenişler (şemalar) kişinin inanç ve<br />

kurallarından oluşur. Ya “hep” ya da “hiç”<br />

türü düşünme, aşırı genelleme, zihinsel<br />

filtre, olumluyu geçersizleştirme, olumsuz<br />

sonuca varma, aşırı büyültme veya<br />

küçültme, duygusal mantık yürütme,”me”li<br />

“ma”lı cümleler, etiketleme ve yanlış<br />

etiketleme, kişiselleştirme, bilişsel hataların<br />

neden olduğu çarpıtmalardır. Beck’in<br />

bilişsel kuramı çerçevesinde umutsuzluk,<br />

bireylerin başarısızlıklarını tolere<br />

edemeyeceklerine, problemlerini hiçbir<br />

zaman çözemeyeceklerine, hiç kimsenin<br />

onlara yardım edemeyeceklerine inanmaları,<br />

objektif ve gerçekçi bir nedeni olmadığı<br />

halde deneyimlerine yanlış anlamlar<br />

yüklemeleri ve amaçlarına ulaşmak için çaba<br />

sarfetmedikleri halde bunlardan olumsuz<br />

sonuçlar beklemeleridir (Beck,1963).<br />

Depresyonda temel konunun umutsuzluk<br />

olduğu, umutsuzluğa eşlik eden kavramların<br />

değersizlik, çaresizlik, kararsızlık, eyleme<br />

geçememe, işlerini sürdürememe ve<br />

suçluluk duyguları olduğu vurgulanmıştır<br />

(Melges,1969). Umutsuzluk, şimdiki<br />

olumsuz algıların geleceğe yansıması ve<br />

bunların sonsuz olarak devam edeceğinin<br />

düşünülmesidir (Greene,1989). Bu noktada,<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 38


İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

olumsuz sonuç beklentisi ve bu sonuçları<br />

değiştirme konusundaki çaresizlik,<br />

umutsuzluğun nedenidir.<br />

Araştırmanın Amacı<br />

Bu çalışmanın amacı, bazı sosyo<br />

demografik özelliklere ve mesleki doyumla<br />

ilgili değişkenlere göre ilköğretim<br />

öğretmenlerinin umutsuzluk ve tükenmişlik<br />

düzeylerini incelemektir.<br />

Araştırmanın Problemi<br />

Yukarıdaki amaca ulaşılabilmesi için<br />

aşağıdaki alt problemlere yanıt aranmıştır.<br />

İlköğretim öğretmenlerinin<br />

umutsuzluk ve tükenmişlik düzeyleri<br />

arasında:<br />

1. Cinsiyet, yaş, medeni durum,<br />

mesleki kıdem, gibi sosyo<br />

demografik değişkenlere göre<br />

anlamlı bir farklılık var mıdır<br />

2. Gelirin yetip-yetmemesi, öğretmenlik<br />

mesleğini isteyerek seçipseçmeme,<br />

mesleki doyum<br />

durumu, emekliliği bir kurtuluş<br />

olarak görüp-görmeme, çalışma<br />

ortamından memnun olupolmama,<br />

öğretmenlik mesleğinin<br />

toplum içinde hak ettiği yerde<br />

bulunup-bulunmaması gibi<br />

mesleki doyumla ilgili<br />

değişkenlerine göre anlamlı bir<br />

farklılık bulunmakta mıdır<br />

3. Umutsuzluk ile tükenmişlik<br />

düzeyleri arasında anlamlı bir<br />

ilişki var mıdır<br />

YÖNTEM<br />

Örneklem<br />

Denekler İzmir İl merkezinde<br />

bulunan ilköğretim okullarında çalışmakta<br />

olan ve araştırmaya gönüllü olarak katılan<br />

öğretmenlerden oluşmuştur. Araştırmaya<br />

katılan ilköğretim öğretmenlerinin 38’i<br />

(%46) kadın, 44’ü (%54) erkektir.<br />

Örneklemin 36’sı (%44) 22-32, 29’u (%35)<br />

33-41, 17’si (%21) 42-51 yaşlarındadır; 61’i<br />

(%74) evli; 21’i (%26) bekardır. Deneklerin<br />

39<br />

25’i (%30) gelirinin yettiğini, 57’si (%70)<br />

yetmediğini; 65’i (%79) mesleğini isteyerek,<br />

17’si (%21) istemeyerek seçtiklerini; 18’i<br />

(%22) mesleki doyumlarının çok iyi, 59’u<br />

(%72) orta derecede, 5’i (%6) zayıf<br />

olduğunu ifade etmişlerdir. Katılımcıların<br />

9’u (%11) emekliliği bir kurtuluş gibi<br />

görmekte olduklarını, 73’ü (%89) bir<br />

kurtuluş gibi görmediklerini bildirmişlerdir.<br />

Çalışma ortamından 47’si (%57) memnun,<br />

34’ü (%43) memnun değildirler.<br />

Öğretmenlerin 9’u (%11) öğretmenlik<br />

mesleğinin toplum içinde hak ettiği yerde<br />

bulunduğunu, 73’ü (%89) bulunmadığını<br />

söylemişlerdir.<br />

Veri Toplama Araçları<br />

Araştırmada ilköğretim öğretmenlerinin<br />

tükenmişlik düzeylerini ölçmek için<br />

Maslach Tükenmişlik Envanteri (Maslach<br />

Burnout Inventory- MBI), umutsuzluk<br />

düzeylerini ölçmek için Beck Umutsuzluk<br />

Ölçeği ( Beck Hopelessness Scale)<br />

kullanılmıştır. Bazı sosyo demografik<br />

özellikler ve mesleki doyumla ilgili<br />

değişkenler kişisel bilgi formu ile<br />

saptanmıştır.<br />

Maslach Tükenmişlik Envanteri<br />

(Maslach Burnout Inventory- MBI)<br />

Maslach Tükenmişlik Envanteri<br />

Maslach ve Jackson( 1981) tarafından<br />

geliştirilmiş, Çam (1989) tarafından<br />

Türkçe’ye uyarlanmış, bu envanterin<br />

geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır.<br />

Envanter 22 maddeden oluşmaktadır. Bu<br />

envanter, duygusal tükenme ( emotional<br />

exhaustion-EE, 9 madde), duyarsızlaşma<br />

(depersonalization-DP,5 madde) ve kişisel<br />

başarı (personal accomplishment-PA,8<br />

madde) olmak üzere üç alt ölçekten<br />

oluşmaktadır. Envanter, likert tipi bir<br />

ölçektir. Her maddesinde duygunun<br />

yaşanma yoğunluğuna göre 0 ile 6<br />

arasındaki seçeneklerden biri işaretlenir.<br />

Duygusal tükenme ve duyarsızlaşma alt<br />

ölçeklerinden alınan puanların yüksek<br />

olması, kişisel başarı alt ölçeğinden alınan<br />

puanın ise düşük olması tükenmişliği<br />

gösterir. Çam, ölçeğin geçerlik çalışmasını<br />

birlikte geçerlik tekniğini (convergent<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48


Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 40<br />

validity) kullanarak yapmış, EE için<br />

t=0.46,p>0.01, DP için t=0.79,p>0.01, PA<br />

için t=0.85, p>0.01 değerlerini bulmuştur.<br />

Beck Umutsuzluk Ölçeği ( Beck<br />

Hopelessness Scale)<br />

Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ),<br />

Beck, Lester ve Trexler tarafından<br />

geliştirilmiştir. Ölçeğin geçerlik ve<br />

güvenirlik çalışması Seber tarafından<br />

yapılmıştır. Bu ölçek bireyin geleceğe<br />

yönelik karamsarlık düzeyini saptamayı<br />

amaçlayan, kağıt-kalem testi türü bir<br />

ölçektir. Ölçek, 20 maddeden oluşmaktadır.<br />

İfadelerden 11’inin doğru, 9’unun yanlış<br />

anahtar yanıtı vardır. Maddelerin 11<br />

tanesinde (2, 4, 7, 9, 11, 12, 14, 16, 17, 18,<br />

20) evet seçeneği, 9 tanesinde (1, 3, 5, 6, 8,<br />

10, 13, 15, 19)ise hayır seçeneği 1 puan alır.<br />

Ölçeği oluşturan ifadeler, duygusal,<br />

motivasyonel ve bilişsel boyutları<br />

kapsamaktadır. Gelecekle ilgili duygular<br />

1,6,13,15,19; motivasyon kaybı<br />

2,3,9,11,12,16,17,20; gelecekle ilgili<br />

beklentiler 4,7,14,18 numaralı maddelerle<br />

belirlenmektedir. Katılımcıdan kendisine<br />

uygun gelen ifadeler için “doğru”<br />

gelmeyenler için “yanlış” seçeneğini<br />

işaretlemesi istenir. Ölçek her uyumlu yanıt<br />

için “1”, uyumsuz yanıt için “0” puan<br />

verilerek puanlanır. Elde edilen aritmetik<br />

toplam, “umutsuzluk puanı”nı oluşturur.<br />

Puan ranjı 0-20 dir. Puanlar yüksek<br />

olduğunda umutsuzluğu, düşük olduğunda<br />

ise umudu gösterir (Öner;1994). Seber,<br />

Dilbaz, Kaptanoğlu ve Tekin’in (1993)<br />

yaptıkları umutsuzluk ölçeğinin güvenirlik<br />

çalışmasında ölçeğin iç tutarlılığına ilişkin<br />

Cronbach Alpha Katsayısı, .86 olarak<br />

saptanmıştır. Ölçeğin puan değişkenliğine<br />

ilişkin bulunan Pearson momentler çarpımı<br />

korelasyonu ile güvenirlik katsayısı r =.74<br />

olarak elde edilmiştir. Bu sonuç, ölçeğin<br />

puan değişkenliği açısından da güvenilir<br />

olduğunu göstermektedir.<br />

Kişisel Bilgi Formu<br />

Kişisel bilgi formunda cinsiyet, yaş,<br />

medeni durum, mesleki kıdem gibi sosyo<br />

demografik özelliklere ve gelirin yetipyetmemesi,<br />

mesleğin isteyerek seçilipseçilmemesi,<br />

mesleki doyum durumu,<br />

emekliliğin bir kurtuluş olarak görülüpgörülmemesi,<br />

çalışma ortamından memnun<br />

olup-olmama, öğretmenlik mesleğinin<br />

toplum içinde hak ettiği yerde bulunupbulunmaması<br />

gibi mesleki doyumla ilgili<br />

değişkenlere yer verilmiştir.<br />

Uygulama<br />

Uygulama öğretmenlerin okullarına<br />

gidilerek yapılmıştır. Veri toplama araçları<br />

gönüllü olan ilköğretim öğretmenlerine<br />

Nisan-Mayıs 2002’de uygun zamanlarda<br />

randevu alınarak verilmiştir. Kendilerine<br />

verecekleri cevapların gizli tutulacağı sadece<br />

araştırma amacıyla kullanılacağı söylenmiş<br />

ve onlardan cevaplarında samimi olmaları<br />

rica edilmiştir.<br />

Verilerin Analizi<br />

Araştırmadan elde edilen verilerin<br />

analizinde SPSS programında ANOVA<br />

çözümlemesi yapılmış, verilerin F ve “t”<br />

değerleri saptanmıştır. Tek yönlü varyans<br />

analizinde anlamlı bulunan farkların<br />

kaynağına Scheffe testi ile bakılmıştır.<br />

Umutsuzluk ve tükenmişlik puanları<br />

arasındaki ilişki, Pearson Korelasyon<br />

Katsayısı hesaplanarak belirlenmiştir.<br />

BULGULAR<br />

Birinci Alt Probleme İlişkin<br />

Bulgular<br />

Araştırmanın ilk alt problemi<br />

“ilköğretim öğretmenlerinin umutsuzluk ve<br />

tükenmişlik düzeyleri arasında cinsiyet, yaş,<br />

medeni durum ve mesleki kıdem gibi sosyo<br />

demografik değişkenlere göre anlamlı bir<br />

farklılık var mıdır” biçiminde ifade<br />

edilmiştir.<br />

Bu değişkenlerin umutsuzluk ve<br />

tükenmişlik ile ilişkili olabilecekleri<br />

düşünülerek alınan puanlar her iki ölçekten<br />

alınan puanlarla karşılaştırılmış bu amaçla<br />

ANOVA çözümü yapılmış ve bulgular tablo<br />

1 ve 2’de gösterilmiştir. Elde edilen veriler<br />

sırasıyla aşağıda yer almaktadır.<br />

Cinsiyet


İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

Cinsiyet değişkenine göre erkeklerin<br />

umutsuzluk düzeyleri kadınlarınkinden<br />

anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur<br />

(t = -2.173, p< .05). Kadınların duygusal<br />

tükenmişlik puan ortalamaları (X=20.92)<br />

erkeklerinkinden (X= 19.41) daha yüksektir.<br />

Erkeklerin duyarsızlaşma (X=4.39) ve<br />

kişisel başarı (X= 20.64) puan ortalamaları<br />

kadınların duyarsızlaşma (X=3.76) ve kişisel<br />

başarı (X=19.42) puan ortalamalarından<br />

daha yüksektir. Aralarındaki fark anlamlı<br />

değildir.<br />

Yaş<br />

Yaşlarına göre öğretmenlerin<br />

umutsuzluk puanları karşılaştırılmıştır. 42-<br />

51 yaşlarındaki öğretmenlerin umutsuzluk<br />

(X=7.41) puanları 33-41 (X=6.77) ve 22-32<br />

(X= 5.03) yaşlarında olanlardan daha yüksek<br />

çıkmıştır. Aralarındaki fark anlamlı değildir.<br />

Yaş ilerledikçe öğretmenlerin umutsuzluk<br />

puanları yükselmektedir. 22-32 yaşlarındaki<br />

öğretmenlerin duyarsızlaşma (X=4.94) ve<br />

kişisel başarı (X= 21.33) puanları, 33-41<br />

yaşlarındakilerin duyarsızlaşma (X=3.79) ve<br />

kişisel başarı (X=20.45) puanları, 42-51<br />

yaşlarındaki öğretmenlerin duyarsızlaşma<br />

(X=2.82) ve kişisel başarı (X=16.76)<br />

puanlarından daha yüksektir. Öğretmenlerin<br />

yaşları ilerledikçe duyarsızlaşma düzeyleri<br />

azalırken kişisel başarısızlık düzeyleri<br />

yükselmektedir. Genç öğretmenler kişisel<br />

başarı açısından kendilerini yaşlılardan daha<br />

yeterli görmektedirler. Duygusal tükenmişlik<br />

puanları arasında anlamlı derecede bir<br />

farklılık saptanmıştır. Duygusal tükenmişlik<br />

puanları bakımından 33-41 yaşlarında<br />

olanlar (X=22.28) ilk sırada bulunmakta,<br />

bunu 22-32 (X=20.81) ve 42-51 (X=14.94)<br />

yaşlarındakiler<br />

(F(2.85=3.368,p


Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />

Tablo1. Öğretmenlerin Umutsuzluk Puanlarının Sosyo Demografik Değişkenlere<br />

Göre Karşılaştırılması<br />

Değişkenler<br />

Cinsiyet<br />

Umutsuzluk<br />

__<br />

n X Ss t F<br />

Kadın 38 5.00 3.94 -2.173*<br />

Erkek 44 7.09 4.65<br />

Yaş<br />

22-32 36 5.03 3.84 2.133<br />

33-41 29 6.77 4.74<br />

42-51 17 7.41 4.84<br />

M. Durum<br />

Evli 61 6.18 5.54 .202<br />

Bekar 21 5.95 4.26<br />

Mesleki kıdem<br />

1-8 yıl 43 5.35 4.19 1.415<br />

9-16 yıl 21 6.81 4.42<br />

17 ve üstü 18 7.17 4.95<br />

Tablo 2. Öğretmenlerin Tükenmişlik Puanlarının Sosyo Demografik Değişkenlere Göre<br />

Karşılaştırılması<br />

Değişkenler Duygusal Tükenmişlik Duyarsızlaşma Kişisel Başarı<br />

__ __ __<br />

X Ss t F X Ss t F X Ss t F<br />

Cinsiyet<br />

Kadın 38 20.92 8.38 .696 3.76 3.90 -.614 19.42 10.04 -.477<br />

Erkek 44 19.41 10.88 4.39 5.09 20.64 12.65<br />

Yaş<br />

22-32 36 20.81 9.86 3.368* 4.94 5.25 1.359 21.33 10.53 .940<br />

33-41 29 22.28 9.99 3.79 4.07 20.45 9.77<br />

42-51 17 14.94 7.63 2.82 3.54 16.76 15.49<br />

M. Durum<br />

Evli 61 20.08 9.76 -.044 3.87 4.32 -.771 19.59 11.29 -.648<br />

Bekar 21 20.19 10.03 4.76 5.27 21.48 12.12<br />

Mesleki kıdem<br />

1-8 yıl 43 20.40 9.21 1.152 4.40 4.95 .213 22.00 10.29<br />

50<br />

9-16 yıl 21 21.95 11.20 3.62 4.44 17.00 10.07<br />

17 ve üstü 18 17.28 9.22 3.94 3.86 19.05 14.92<br />

İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgular<br />

Araştırmanın ikinci alt problemi<br />

“ilköğretim öğretmenlerinin umutsuzluk ve<br />

tükenmişlik düzeyleri arasında gelir durumu,<br />

öğretmenlik mesleğini isteyerek seçip<br />

seçmeme, emekliliği bir kurtuluş gibi görüp<br />

görmeme, çalışma ortamından memnun olup<br />

olmama öğretmenlik mesleğinin toplum<br />

içinde hak ettiği yerde bulunup<br />

bulunmaması ve mesleki doyum durumuna<br />

göre anlamlı bir farklılık var mıdır”<br />

biçiminde ifade edilmiştir. Bu alt probleme<br />

ilişkin elde edilen bulgular sırasıyla aşağıda<br />

verilmiş ve tablo 3 ve 4’de gösterilmiştir.<br />

Gelir durumu<br />

Gelir durumuna göre, geliri yetmeyen<br />

öğretmenlerin umutsuzluk puanları (X=6.67)<br />

geliri yeten (X=4.88) öğretmenlerden daha<br />

yüksektir. Geliri yetmeyen öğretmenlerin<br />

duygusal tükenmişlik (X=21.32),<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 42


İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

duyarsızlaşma (X=4.60) ve kişisel başarı<br />

(X=20.21) puanları geliri yetenlerin<br />

duygusal tükenmişlik (X=17.36),<br />

duyarsızlaşma (X=2.96) ve kişisel başarı<br />

(X=19.76) puanlarından daha yüksektir.<br />

Duyarsızlaşma açısından geliri yetmeyen<br />

öğretmenlerle geliri yeten öğretmenler<br />

arasındaki farklılık anlamlı çıkmıştır (t = -<br />

1.938,p


Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />

Tablo 3: Öğretmenlerin Umutsuzluk Puanlarının Mesleki Doyumla İlgili Değişkenlere<br />

Göre Karşılaştırılması<br />

Değişkenler __ Umutsuzluk<br />

n X Ss t F<br />

Gelir Durumu<br />

Yeten 25 4.88 4.00 -1.696<br />

Yetmeyen 57 6.67 4.55<br />

Mesleği isteyerek<br />

seçip-seçmeme<br />

İsteyerek seçen 65 5.86 4.42 -1.038<br />

İsteyerek seçmeyen 17 7.12 4.54<br />

Emekliliği kurtuluş<br />

Gibi görüp-görmeme<br />

Gören 9 8.00 5.19 1.351<br />

Görmeyen 73 5.89 4.32<br />

Çalışma ortamından<br />

Memnun olup-olmama<br />

Memnun olma 48 5.49 4.07 -1.680<br />

Memnun olmama 34 7.15 4.79<br />

Mesleğin hak ettiği<br />

Yerde olup-olmaması<br />

Bulunması 9 5.56 3.61 -.403<br />

Bulunmaması 73 6.19 4.55 .49<br />

Mesleki Doyum<br />

Çok iyi 18 5.06 3.98 3.232*<br />

Orta 59 6.07 4.42<br />

Zayıf 5 10.60 4.34<br />

Tablo4: Öğretmenlerin Tükenmişlik Puanlarının Mesleki Doyumla İlgili Değişkenlere<br />

Göre Karşılaştırılması<br />

Değişkenler Duygusal Tükenmişlik Duyarsızlaşma Kişisel Başarı<br />

__ __ __<br />

n X Ss t F X Ss t F X Ss t F<br />

Gelir Durumu<br />

Yeten 25 17.36 7.78 -1.707 2.96 2.47 -1.938* 19.7 12.19 -1.163<br />

Yetmeyen 57 6.67 4.55 21.32 10.36 4.60 5.16<br />

Mesleği isteyerek<br />

seçip-seçmeme<br />

İsteyerek seçen 65 19.72 9.40 -.698 3.52 3.89 -1.752 20.31 11.06 .360<br />

İsteyerek seçmeyen 17 21.59 11.29 6.29 6.21 19.18 13.20<br />

Emekliliği kurtuluş<br />

Gibi görüp-görmeme<br />

Gören 9 28.56 10.71 2.86** 7.22 6.44 1.595 24.00 10.52 1.091<br />

Görmeyen 73 19.07 9.20 3.71 4.18 19.59 11.54<br />

Çalışma ortamından<br />

Memnun olup-olmama<br />

Memnun olma 48 19.13 9.15 -1.266 3.79 3.95 -.804 19.83 11.34 -.457<br />

Memnun olmama 34 21.88 10.35 3.62 5.36 21.00 11.39<br />

Mesleğin hak ettiği<br />

Yerde olup-olmaması<br />

Bulunması 9 15.44 7.21 -1.531 1.89 2.09 -2.792** 24.78 11.18 1.311<br />

Bulunmaması 73 20.68 9.93 4.37 4.72 19.49 11.43<br />

Mesleki Doyum<br />

Çok iyi 18 14.06 8.06 10.505** 2.94 3.62 2.491 18.83 15.73 1.086<br />

Orta 59 20.80 9.04 4.12 4.48 18.85 10.16<br />

Zayıf 5 33.80 8.10 8.00 7.11 27.20 6.42<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 44


İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

Üçüncü Alt Probleme İlişkin<br />

Bulgular<br />

Araştırmanın üçüncü alt problemi<br />

“ilköğretim öğretmenlerinin umutsuzluk ve<br />

tükenmişlik düzeyleri arasında anlamlı bir<br />

ilişki var mıdır” biçiminde ifade edilmiştir.<br />

Örneklemin umutsuzluk puanları ile<br />

tükenmişlik puanları ve tükenmişlik alt<br />

ölçeklerinden aldıkları puanlar<br />

karşılaştırılmıştır. Aralarındaki ilişki tablo<br />

5’de verilmiştir. Umutsuzluk puanları ile<br />

tükenmişlik alt ölçeklerinden alınan puanlar<br />

arasında anlamlı bir ilişki çıkmamıştır.<br />

Tükenmişlik alt ölçeklerine bakıldığında,<br />

duyarsızlık ile duygusal tükenmişlik (r<br />

=.609, p


Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />

iyi; fakat veli iletişimi, fiziksel ortam,<br />

teknoloji donanımı gibi konularda zayıf<br />

algılamalara sahip oldukları, mesleği<br />

monoton buldukları, kendilerinin motive<br />

edici bir yönetim anlayışından yoksun<br />

gördükleri bulunmuştur (Özdayı;1998).<br />

Öğretmenlerin tükenmişlik puanlarına<br />

bakıldığında, duygusal tükenmişlikle ilgili<br />

anlamlı değişkenlerin yaş, emekliliği bir<br />

kurtuluş olarak görüp-görmeme ve mesleki<br />

doyum durumu olduğu belirlenmiştir. 33-41<br />

yaşlarındaki öğretmenlerin daha genç ve<br />

daha yaşlı olan öğretmenlerden daha çok<br />

duygusal tükenmişlik yaşadıkları<br />

anlaşılmıştır. Yaş ilerledikçe olayları daha<br />

olgun, soğukkanlı karşılayabilme sonucunda<br />

tükenmişlik duygusu aşılabilir. En genç ve<br />

en idealist öğretmenlerin tükenmişlik riski<br />

altında oldukları kaydedilmiştir. Genç<br />

öğretmenlerin duygusal tükenmişlik<br />

düzeyleri yaşlı öğretmenlerden daha<br />

yüksektir (Monfries; 2002). Bunda genç<br />

öğretmenlerin mesleğinin ilk yıllarında<br />

kendilerine doyum veren ya da vermeyen<br />

durumlar hakkında bilgilendirilmemeleri<br />

etkili olabilir. Mesleğe yeni başlayanlarda<br />

deneyimle elde edilen başa çıkma yolları,<br />

sezgi ve iç donanımdan yoksunluk, mesleğe<br />

henüz bağlanmamış olma gibi durumlar<br />

tükenmişliği arttırabilir (Ergin; 1993).<br />

Benzer bir bulgu da emekliliği bir kurtuluş<br />

olarak görüp-görmeme değişkeninde ortaya<br />

çıkmıştır. Emekliliği bir kurtuluş gibi gören<br />

öğretmenlerin duygusal tükenmişlik düzeyi<br />

görmeyenlerden daha fazladır. Emekliliği bir<br />

kurtuluş gibi gören öğretmenlerin<br />

meslekleriyle ilgili olumsuz düşüncelerinin<br />

olduğu açıktır. Emekliliği bir kurtuluş gibi<br />

görme ifadesi bir yerde öğretmenin<br />

yorgunluğunu, bıkkınlığını, bu işi yapmak<br />

için enerjisinin bittiğini, isteksizliğini ortaya<br />

koymaktadır. İşe ilişkin olumsuz duygular<br />

objeden kaçma, ortamı terk etme, fiziksel<br />

saldırı, zarar verme, eleştirme, işi<br />

yavaşlatma, savunma mekanizmaları<br />

kullanma gibi davranışsal sonuçlara yol açar<br />

(Locke;1976). Burada birey mesleğini<br />

sadece geçim kaygısıyla sürdürür. Bıkkınlık<br />

yaşar, ama yeni bir meslek edinmenin<br />

olanaksızlığı düşüncesi bireyin<br />

tükenmişliğini artırabilir. Bireyin mesleğiyle<br />

tüm ilişkilerini koparma isteği ve hayal<br />

kırıklığı tükenmişliğin doruk noktasını<br />

oluşturur. Bu bulgu, araştırmanın diğer<br />

önemli bir bulgusu olan mesleki doyum<br />

durumuyla da desteklenmektedir. Mesleki<br />

doyum alamayan öğretmenlerin daha fazla<br />

duygusal tükenmişlik yaşadıkları ortaya<br />

çıkmıştır. Öğretmenlerle yapılan<br />

araştırmalar, bu bulguyla paralellik<br />

göstermektedir. Mesleğiyle ilgili olumsuz<br />

düşünceleri olan öğretmenlerin tükenmişlik<br />

puanları diğerlerinden yüksektir. Baysal’ın<br />

araştırmasında, mesleği toplumsal<br />

zorunluluktan başka bir iş bulamama<br />

nedeniyle yapanlarda, meslekte verimsiz<br />

olduğunu ve mesleği hakkında kötümser<br />

düşünenlerde, iş ortamından ve eğitim<br />

sisteminden memnun olmayanlarda, bir<br />

başka mesleğe geçeceğim, ayrılıp<br />

çalışmayacağım diyenlerde tükenmişlik<br />

düzeyleri daha yüksek çıkmıştır<br />

(Baysal;1995). Gökçekan ve Özer (1999)<br />

mesleği istemeden seçen, mesleki işlevlerini<br />

orta ve kötü olarak değerlendiren<br />

öğretmenlerde tükenmişlik puanlarının<br />

diğerlerinden daha yüksek olduğunu<br />

görmüşlerdir. Tükenmişliği yaşayan kişi,<br />

genelde, kişisel mesleki doyumsuzluk ve<br />

yorgunluğun karmaşık bir duygulanımını<br />

yaşadığının farkına varır. Ancak, bu<br />

duyguların dile getirilmesinin acı oluşu ve<br />

belirgin belirtilerinin olmayışı, bu durumun<br />

sıklıkla göz ardı edilmesine neden olur.<br />

Bunun bedeli ise gittikçe artan bir şekilde<br />

işten soğumadır. Bu durumda kişide işe<br />

gitmeyi istememe, yüklenmişlik,<br />

tahammülsüzlük, kendinden şüphelenme ve<br />

kendilik imajına uygun olmayan şekillerde<br />

davranma görülür (Dolan;1987 akt:Çam<br />

1989).<br />

Öğretmenlerin duyarsızlaşma puanları<br />

değerlendirilmiş ve geliri yetenlerin<br />

yetmeyenlerden, mesleğinin toplum içinde<br />

hak ettiği yerde bulunmadığını düşünenlerin<br />

hak ettiği yerde bulunduğunu düşünenlerden<br />

daha yüksek puanı olduğu görülmüştür.<br />

Gelirin yetmemesi nedeniyle ortaya çıkan<br />

çözümsüzlükler ve bu konuda belki ek gelir<br />

olanaklarının sınırlılığı, öğretmenin<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 46


İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

duyarsızlaşma puanını yükseltebilir. Çünkü<br />

yeterli ücretin alınmaması çalışanları daha<br />

stresli hale getirmekte, iş doyumunu<br />

azaltmakta ve bireyi mutsuzlaştırmaktadır.<br />

Balcı (1985) çalışmasında en düşük iş<br />

doyumunun ücretle ilgili olduğunu<br />

saptamıştır. Mesleğinin toplum içinde hak<br />

ettiği yerde olması gerektiğini düşünen<br />

öğretmenlerin duyarsızlaşma puanlarının<br />

daha yüksek olması, mesleklerine verdikleri<br />

değerle ilgilidir. Çünkü, bireyin işi hem<br />

mesleğe hem de bireye saygınlık<br />

kazandırmaktadır.<br />

İlköğretim<br />

öğretmenlerinin uzun yıllar köylerde statüsü<br />

yüksek bir birey olarak hizmet verdikleri<br />

düşünülürse, meslekleriyle özdeşleşmeleri<br />

doğaldır. Bu çalışma İzmir İl merkezinde<br />

yapıldığı için öğretmenlik duyarsızlaşma<br />

puanlarının yükselmesi mesleğin şehir<br />

yaşamında gereken değeri görmemesine<br />

bağlanabilir. Bu noktada, ilköğretim<br />

öğretmenliğinin öneminin vurgulanmasına<br />

ihtiyaç vardır.<br />

ÖNERİLER<br />

Araştırma sonuçlarının değerlendirilmesi<br />

bağlamında belirlenen öneriler şöyle<br />

sıralanabilir:<br />

1. Bireysel ve toplumsal önlemlerle<br />

öğretmenlerin daha çok mesleki doyum<br />

almaları sağlanabilir. Okul ortamının<br />

iyileştirilmesi, yaşam standartlarının<br />

yükseltilmesi,dinlenme ve gezip-görme<br />

olanaklarının arttırılması mesleki doyumu<br />

sağlayacak yollardandır (maaş, lojman,<br />

sosyal ortam).<br />

2. Bir öğretmen olmanın değerini<br />

görebilmek için bireylerin motive<br />

edilmesinin önemi büyüktür. Çocukların<br />

daha iyi, mutlu ve yetişmiş insan olmaya<br />

ihtiyacı olduğunu ve öğretmenliğin bunu<br />

sağlayabileceğini onların daha adayken<br />

bilmeleri gerekir.<br />

3. Umutsuz durumlar karşısında<br />

daha iyi şeyler olacağını düşünme gibi<br />

olumlu beklenti alışkanlığı kazandırma; olup<br />

bitenlere karşı tolerans duygusu geliştirme;<br />

iyimserliği arttırma. . . yolunda stratejiler<br />

bulunmalıdır. Ya hep ya hiç tarzı düşünme,<br />

felaketleştirme, olumluyu geçersiz kılma,<br />

duygulara göre mantık yürütme, etiketleme,<br />

aşırı büyütme ve küçültme ve bunları<br />

zihinsel süzgeçten geçirme gibi olumsuz<br />

otomatik düşüncelerin sağaltımı yapılarak<br />

iyimserlik artırılabilir.<br />

4. Bazı eğitimciler zamanın<br />

çalınmasından “karşılaşma stresi’nden,<br />

bütün gün insanlarla uğraşmaktan<br />

yakınıyorlarsa bunları sürekli kılacak<br />

ilişkileri sınırlamalıdırlar. Öğretmenlik<br />

mesleğinin ne kadar stres içerdiğini;<br />

isteklerin çok olduğunu, hedeflerin büyük ve<br />

zamanın bunları karşılamada yetersiz<br />

olduğunu bilmekle, mesleğin içerdiği<br />

çatışma ve risklere hazır olmakla<br />

tükenmişlik önlenebilir. Gerektiğinde<br />

“hayır” demek, sorumluluğu dağıtmak,<br />

büyük projeleri daha kolay ele alınabilir<br />

parçalara ayırmak öğretmen tükenmişliğini<br />

önleyen stratejilerdendir (Gmelch, W.H.<br />

1998). Bunlara ek olarak destek için yardım<br />

isteme, görüşleri arkadaşlarla paylaşma,<br />

rahatsızlık veren şeyleri belirleme, bunlar<br />

arasından baş edilecekleri seçme, yaşamı<br />

dengeleme, kendine güven ve kendine<br />

saygıyı koruma gibi yollarla tükenmişlik<br />

önlenebilir.<br />

47<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48


Yard. Doç. Dr. Şüheda Özben ve Öğr. Gör. Yasemin Argun<br />

KAYNAKÇA<br />

Balcı, A. (1985). <strong>Eğitim</strong> Yöneticisinin İş<br />

Bilimler Enstitüsü.<br />

Doyumu, Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: A.Ü. Sosyal<br />

Baysal, A. (1995). Lise ve Dengi Okul Öğretmenlerinde Meslekte Tükenmişliğe Etki Eden Faktörler.<br />

Yayınlanmamış Doktora Tezi. İzmir:D.E.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />

Beck,A.T. (1963).“Thinking and Depression”.Archieves <strong>of</strong> General Psychiatry. Vol:9, ss.324-333.<br />

Beck,A.T., A.Weisman.D. Lester, L. Trexler (1974). “ The Measurement <strong>of</strong> Pessimism. The Hopelessness<br />

Scale”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Consulting and Clinical Psychology.<br />

Çam, O. (1989). Tükenmişlik Envanterinin Geçerlik ve Güvenirliğinin Araştırılması, Ankara: Türk<br />

Psikologlar Derneği Yayını. VII. Ulusal Psikoloji Kongresi. 22-25 Eylül1992. Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>.<br />

Dilbaz, N. Seber, G. (1993). “ Umutsuzluk Kavramı; Depresyon ve İntiharda Önemi”, Kriz Dergisi 1(3),<br />

ss.134-138.<br />

Ergin,C. (1993). Doktor ve Hemşirelerde Tükenmişlik ve Maslach Tükenmişlik lçeğinin Uyarlanması.<br />

Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayını. VII.Ulusal Psikoloji Kongresi 22-25 Eylül1992.<br />

Hacettepe Üniv.<br />

Friedman, I. A.(1993). “Burnout in Teachers: The Concept and Its Uniqe Core Meaning” <strong>Education</strong>al<br />

Psychological Measurement V.53(4). http//www fultex. Asp Resultsetia (ziyaret tarihiş: Mart 2002).<br />

Gmelch, W.H. (1988). Theory İnt Practice. 22,1: 7-14<br />

Gökçekan, Z. Ve R. Özer (1999). Rehber Öğretmenlerde Tükenmişlik. No.9. Rize: Rize Rehberlik ve<br />

Araştırma Merkezi Müdürlüğü Yayınları.<br />

Greene, S.M. (1989). “The Relationship Between Depression and Hopelessness”. British <strong>Journal</strong> <strong>of</strong><br />

Psychiatry. 154,650-659.<br />

Kelly, K. (2002). Instructors and burnout. File://Burnout.htm. (ziyaret tarihi: Temmuz 2002).<br />

Locke, E.(1976). The Nature And Causes <strong>of</strong> Job Satisfaction, Handbook <strong>of</strong> Industrial And Organizational<br />

Psychology Ed:Duunette,USA.<br />

Maslach, C. Ve Jackson (1981). “The Measurement <strong>of</strong> Experienced Bournout”, <strong>Journal</strong> Of Occupational<br />

Behavior. 2.ss.99-113.<br />

Melges, F.T. (1969) “ Types <strong>of</strong> Hopelessness in Psychological Process”. Archieves <strong>of</strong> General psychiatry.<br />

20,690-699.<br />

Monfries, M. Ve Hazel,G. (2002). “ Teacher Stress:Cognitive İmplication For Teacher Bornout. Htm.<br />

File://MONFM9~I. (Ziyaret tarihi: Kasım 2002).<br />

Özdayı, N. (1998). “Liselerde Görev Yapan Öğretmenlerin <strong>Eğitim</strong> Ortamlarının İş Tatmini Ve Verimlilik<br />

Açısından Değerlendirilmesi” M.Ü.Atatürk <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Dergisi. S.10”<br />

Öner, N.(1997). Psikolojik Testler. İstanbul: Boğaziçi <strong>Üniversitesi</strong> Yayınları.<br />

Seber N., Dilbaz, Kaptanoğlu ve Tekin (1993). “Umutsuzluk Ölçeği Güvenirlik ve Geçerliği”<br />

Dergisi. ss.(3),s.139.<br />

Surpuriya, T. Ve M. Jordon (2002). Teacher Bournout. http://www. weeklywire. com/ww/ 10-27-97/<br />

memphis-crv.html. (ziyaret tarihi:temmuz 2002)<br />

Synder, C.R. ve diğerleri (1991). “The Will and Ways-Development and Validation <strong>of</strong> on Individual<br />

Differences Measure <strong>of</strong> Hope”. <strong>Journal</strong> and Social Psychology, vol:60 (4),ss.570-585.<br />

Tucker,C.L. (2002). Depression, Helplessness and Hopelessness. file://A:/Depression Helplessness and<br />

Hoplessness, Negative Views-Psychological Self-Help.htm. (ziyaret tarihi: Ağustos 2002).<br />

Kriz<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 36-48 48


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58<br />

İNŞACI PERSPEKTİFE GÖRE 4 E FEN ÖĞRETİM DÖNGÜSÜ<br />

(According to Constructivist Perspective 4 E Science Learning Cycle)<br />

Doç.Dr.Hülya YILMAZ *<br />

Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ **<br />

ÖZ<br />

Değişen ve gelişen teknoloji ile birlikte okullarda yapılan geleneksel eğitim yerini farklı bakış açılarına<br />

sahip teori ve uygulamalara dayanan yeni öğretim yöntem ve tekniklerine bırakmaktadır. Özellikle bu teorilerin<br />

arasında önemli bir yer tutan inşacı (constructivist) teorinin temelleri Piaget’in çalışmaları ile atılmış ve<br />

günümüzde de farklı söylemlerle karşımıza çıkmaktadır.<br />

Bu çalışmadaki amaç, ülkemizde teorisi pek yaygın olarak bilinmeyen ve dolayısıyla uygulamaya henüz<br />

geçirilememiş muhafazakar inşacılık kuramı açıklanarak bunun Fen Bilgisi Öğretiminde bir yansıması olarak<br />

karşımıza çıkan Fen Bilgisi Öğrenme Döngüsü (FBÖD) bir örnek üzerinde tanıtılmasıdır. Çalışmada baz alınan<br />

örnek ilköğretim 6.sınıfında yer alan “Yaşamımızı Yönlendiren Elektrik” ünitesindeki soyut bir kavram olan<br />

devre kavramıdır.<br />

Anahtar Sözcükler: İnşacılık, 4 E Fen Öğrenme Döngüsü, Elektrik, Devre.<br />

ABSTRACT<br />

Due to the changing and improving technology, the traditional education at schools is replaced by the<br />

newest teaching methods and techniques, which are based on different point <strong>of</strong> view. Especially, the<br />

constructivist theory, introduced by Piaget is one <strong>of</strong> the most important among the others and today it is still<br />

being used under different discourses.<br />

The aim <strong>of</strong> this study on one hand is to explain this conservative constructivist theory which is still not<br />

known widely in our country and thus not into practice and on the other hand to introduce it with an example<br />

which is accepted as the science learning cycle. This cycle is also the reflection <strong>of</strong> teaching science. The example<br />

which is taken as a basis in this study is an extract concept, called circuit, in the unit <strong>of</strong> “Electricity which direct<br />

our life” at the sixth level <strong>of</strong> primary school.<br />

Key Words: Constructivism, 4 E Science Learning Cycle, Electricity, Circuit.<br />

GİRİŞ<br />

İlköğretim okullarının 4. sınıfından<br />

itibaren okutulmakta olan fen bilgisi dersi<br />

fizik,kimya ve biyoloji konularını<br />

içermektedir. Fizik, kimya ve biyoloji<br />

dersleri ise lise ve dengi okullarda ayrı<br />

dersler olarak yer almaktadır.Bu nedenle fen<br />

bilgisi öğretimi bir anlamda fizik,kimya ve<br />

biyoloji öğretiminin başlangıcı sayılır. Fen<br />

bilgisi derslerinde öğrencilere daha sonraki<br />

öğrenim kademelerinde temel teşkil edecek<br />

bilgilerin kazandırılması yanında; onların,<br />

içinde yaşadıkları çevrede gelişen olaylara<br />

bilimsel düşünce çerçevesinde bakmaları,<br />

merak etmeleri, anlamaları ve böylelikle<br />

çevreye daha iyi uyum sağlamalarını da<br />

amaçlar(Akgün,1996:3).<br />

Batı ülkeleri ve Türkiye’deki Fen<br />

Bilgisi öğretiminde yapılan bir dizi köklü<br />

değişikliklerin özellikle Fen öğretiminde<br />

eğitim teknolojisinin etkin kullanılması ve<br />

öğretmen eğitimi alanlarında yapıldığı<br />

gözlenmektedir.Yeni düzenlemelerde, ders<br />

sırasında öğretmen ve öğrencilerin iş birliği<br />

içinde ders kitaplarına ek olarak çeşitli<br />

kaynaklara da bağlı olarak öğrenmeyi<br />

gerçekleştirmeleri önerilmektedir.Derslerde<br />

öğrencinin bilgiye kendisinin ulaşmayı<br />

becerebilmesi, diğer alanlarla öğrendiklerini<br />

ilişkilendirebilmesi ve bilimsel öğrenim<br />

sürecinde yapıcı–yaratıcı tarzda aktif olması<br />

esastır. Bu şekilde öğrenci merkezli<br />

eğitimden, öğretmenin ikinci planda kalması<br />

ve öğrencilerin kendi başlarına bırakılmaları<br />

anlaşılmamalıdır. Öğrenci merkezli eğitimde<br />

* <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> İlköğretim Bölümü, e-posta: hyilmaz@bornova.ege.edu.tr<br />

** <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> İlköğretim Bölümü, e-posta:pinarhuyuguzel@hotmail.com


Doç.Dr.Hülya YILMAZ ve Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />

eğitim-öğretim süreçlerini amaca uygun bir<br />

biçimde planlayıp, derste öğrenciyi<br />

yönlendirecek ve ona rehberlik edecek kişi<br />

öğretmendir.<br />

Fen bilimleri öğretiminde, öğrencilerin yaş<br />

ve düzeylerine uygun olarak yapılacak<br />

gözlem, model ve formül geliştirmeye kadar<br />

bir dizi aşamalar vardır.Bilimsel öğrenim<br />

süreci uygulanırken şu önemli noktalarda<br />

dikkate alınmalıdır.<br />

• Bilimsel bulguların ve kavramların<br />

geliştirilmesini sağlayan çeşitli teknikler<br />

içeren bilimsel süreçler uygulanmalıdır.<br />

• Etkileşmeler, benzerlikler, değişiklikler,<br />

çevre,toplum,bilim ve teknoloji ilişkileri<br />

vurgulanmalıdır.<br />

• Eleştirel düşünme etkinliklerine yer<br />

verilmelidir.<br />

• Öğrencilerin problem çözme becerilerini<br />

geliştirici etkinlikler göz önünde<br />

tutulmalıdır.<br />

Öğrencilerin bilgi, beceri, görüş,<br />

tutum ve davranışlardan oluşan<br />

kazanımlara ne derece ulaştıklarını<br />

ölçmek için değerlendirme yapılır.<br />

Öğretmen, öğrencileri değerlendirirken<br />

ölçme sonuçları ile birlikte, öğrencilerin<br />

sınıf içi etkinliklere katılımı, bilimsel<br />

tutum ve davranışları, gözlem yapma,<br />

araştırma-inceleme, bilimsel düşünme,<br />

sorumluluk alma, ekip çalışmalarına<br />

yatkınlıkları vb. gibi birçok gözleme<br />

dayalı öğrenci performansını göz önünde<br />

bulundurmalıdır (Rudolph, 2000 : 403 ;<br />

MEB, 2000 : 2518 ).<br />

Bu öneriler çerçevesinde son yıllarda<br />

anlamlı, kalıcı bir fen bilgisi öğreniminin en<br />

etkili şekilde inşacı (constructivist) öğretim<br />

yöntemi ile sağlanabileceği popular bir<br />

slogan haline gelmiştir (Martin ve<br />

ark.1998:48 ; Çepni ve ark.2001 : 183;<br />

Jenkins, 2000 :604). İnşacı öğrenme nasıl<br />

öğrendiğimizle ilgilenen bir kuramdır.<br />

Burada önemli olan bilginin bir kitap, bir<br />

öğretmen ya da her hangi bir kaynaktan<br />

hazır bir şekilde alınması değil, bilgiyi<br />

kişinin kendisinin inşa etmesi ve kendi<br />

bilgisini geliştirmesidir. Oluşturulacak inşacı<br />

sınıflar öğrenciye bilgilerin aktarılmasıyla<br />

değil, sorgulama, inceleme, problem<br />

geliştirme ve problem çözme gibi öğrencinin<br />

entelektüel aktiviteleri yoluyla derse teşvik<br />

edilmeleriyle biçimlendirilir.İnşacı bakış<br />

açısında öğrencinin ders içeriklerinde önemli<br />

görülen yerleri ezberleme gibi bir görevi<br />

yoktur. Daha ziyade öğrenciler kendi içerik<br />

ve kavramları üzerindeki perdeyi aralayan,<br />

keşfeden ve yansıtan kişiler olarak görülür.<br />

İnşacılık derinlemesine anlamaya odaklanır<br />

ve öğrencilerin bilgilerinin sadece<br />

gerektiğinde tekrarlamalarından daha çok<br />

bilgilerini nasıl uygulamaya geçirdikleri ile<br />

ilgilenir.( Horsley ve ark.,1990: 47; Marlowe<br />

ve Page, 1997: 9). Bu kuram öğrencinin hem<br />

fiziksel, hem zihinsel hem de sosyal olarak<br />

aktif olduğunu kabul eder ve öğrenmelerini<br />

bu bağlam içerisinde kurar.<br />

Bu çalışmada, inşacı öğretim<br />

yöntemi kısaca tanıtılarak, muhafazakar<br />

(conservative) inşacıların bakış açısından<br />

Fen Bilgisi Öğrenme Döngüsü ‘nün<br />

uygulanması bir örnekle açıklanmıştır.<br />

FEN BİLGİSİ ÖĞRETİMİNDE İNŞACI<br />

ÖĞRENME TEORİSİ<br />

İnşacı öğrenme, bilginin kişide<br />

yapılandırıldığını kabul eder ve bu bilginin<br />

nasıl inşa edildiğine odaklanır. Bu yaklaşıma<br />

göre bilgi ne çevresel uyarımlarla nede<br />

bireysel yapılara göre edinilir. İnşacı<br />

yaklaşımda öğretmen öğrencilerinin bilgiyi<br />

nasıl inşa ettiğini araştırırken, kendisinin<br />

düşünme biçimi ve bilgiyi nasıl inşa ettiğini<br />

de gözden geçirmektedir. Bu yaklaşım<br />

eleştirel düşünmeyi ön plana çıkarır. Diğer<br />

bir değişle bu yaklaşımın amacı, kişilerinin<br />

“neyi nasıl öğreniyorum”, “bu bilginin<br />

bireysel ve sosyal işlevi ne”, “bilgiyi<br />

aklımda nasıl tutuyorum” şeklinde<br />

kendilerine sorular sormalarını ve bu<br />

soruların yanıtlarını inşa etmelerine<br />

yönlendirmektir İnşacı perspektif öğrenen<br />

kişinin fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak<br />

aktif olmasını, öğrenen kişinin ön bilgileri<br />

ile yeni bilgilerinin karşılıklı etkileşimi<br />

süresinde bilginin aktif olarak<br />

oluşturulmasının önemini vurgular. Ön<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58 50


İNŞACI PERSPEKTİFE GÖRE 4 E FEN ÖĞRETİM DÖNGÜSÜ<br />

bilgiler ile yeni bilgiler arasındaki<br />

bağlantılar öğrenen kişiler tarafından kendi<br />

kendilerine kurulması esastır (Marlowe ve<br />

Page,1998:13). Appleton’a göre bir öğrenci<br />

yeni bir bilimsel olayla karşılaştığında<br />

öğrencide dört olası sonuç oluşabilir. Eğer<br />

yeni bilgi mevcut bilgi ile uyumlu ise<br />

öğrenci bu yeni bilgiyi özümler. Bu<br />

durumda onun doğru veya yanlış olabilen<br />

mevcut bilgileri takviye edilmiş olur.<br />

Öğrenci yeni bilginin mevcut bilgi ile<br />

uyumlu olmadığını düşünebilir. Bu durumda<br />

öğrenci bilişsel bir çelişki<br />

yaşamaktadır.Öğrencide üç olası sonuç<br />

oluşabilir: İlki,kendi mevcut bilgilerini<br />

yetersiz bulabilir ve yeniden<br />

yapılandırır.İkinci olarak, öğrenci<br />

düşüncelerini yeniden yapılandırmaz fakat<br />

bunun yerine kitapların veya öğretmenlerin<br />

ona “doğru”cevabı vermeleri bekler.Son<br />

olasılık da, öğrenci mevcut bilgilerinin<br />

yetersiz olduğunu düşünür, fakat ne onları<br />

uyum için zorlar ne de doğru cevap için<br />

bekler, o bilimsel olanı öğrenmekten<br />

vazgeçer (Henriques, 1997:19 )<br />

İnşacılığın esas önerisi, öğrenmenin<br />

kendi bilgilerimizi inşa ederek, yaratarak,<br />

keşfederek ve geliştirerek oluştuğu, diğer<br />

şekilde bilgilerin kitaplardan medyadan<br />

edinilebildiği fakat duyarak ve dışarıdan<br />

alınan bilginin kalıcı öğrenme<br />

oluşturmadığıdır.<br />

İnşacılık bir öğrenme- öğretme<br />

yaklaşımı değil bir öğrenme teorisidir. Bu<br />

teoriye göre geleneksel öğretmen anlayışı da<br />

değişmeli, öğretim yapan öğretmen<br />

öğrencilerinin nasıl öğrendikleri ile uyumlu<br />

bir tarzda öğretmelidir. Öğretmen,<br />

öğrencilerine bilgiyi direkt sunan kişi değil,<br />

öğrencide kavramın oluşturulmasını<br />

kolaylaştıran ve bunu gerçekleştirirken bir<br />

çok rollere, yeteneklere sahip olan kişidir.<br />

Tablo-1 de geleneksel sınıflar ile inşacı<br />

sınıflarda müfredatın, öğretmen ve<br />

öğrencinin durumu ve değerlendirme şekli<br />

karşılaştırmalı olarak verilmiştir.<br />

Tablo-1Geleneksel Sınıflar ile İnşacı Sınıfların Karşılaştırılması(Martin ve ark.,1997: 62)<br />

GELENEKSEL SINIFLAR<br />

İNŞACI (CONSTRUCTIVIST) SINIFLAR<br />

• Belirli bir ders programı vardır.<br />

• Parçadan bütüne doğru açıklanır, temel<br />

beceriler uygulanır.<br />

• Kesin bir şekilde ders kitaplarına bağlıdır.<br />

Müfredat<br />

Öğrenci<br />

• Bilginin öğretmen tarafından işlendiği yapboz<br />

tahtalarıdır.<br />

• Yalnız çalışır.<br />

• Genellikle öğretici tarzda davranır,<br />

öğrencilere bilgiler sunar.<br />

• Öğrencinin öğrenmesini destekleyici doğru<br />

cevap araştırır.<br />

• Öğretimden ayrı bir biçimde ele alınır. Sadece<br />

testlerle öğrencinin öğrenip öğrenmediğine<br />

bakılır.<br />

Öğretmen<br />

Değerlendirme<br />

• Öğrenci soruları ve ilgileri göz ardı edilemez.<br />

• Genelden özele doğru açıklanır ve düşünme<br />

becerileri uygulanır.<br />

• Bilgilerin ilk kaynağına ve geliştirici<br />

materyallere bağlıdır.<br />

• Dünya hakkında teoriler ortaya koyan,<br />

düşünen kişiler olarak görülür.<br />

• Gruplar halinde çalışır.<br />

• Öğrenci ile karşılıklı etkileşim içinde davranır.<br />

Öğrenciler için çevreyle arabuluculuk yapar.<br />

• Daha sonraki derslerde kullanılmak üzere<br />

öğrencilerin var olan bilgilerini anlamak için<br />

onların bakış açılarını araştırır.<br />

• Öğretimle iç içedir. Öğrencilerin çalışmalarını<br />

gözlemlerken performans değerlendirmesi<br />

yapılır.<br />

51<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58


Doç.Dr.Hülya YILMAZ ve Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />

İnşacı öğrenmenin temeli Jean<br />

Piaget, Lev Vygotsky, Jerome Bruner ve<br />

John Dewey’in araştırmalarında atılmıştır.<br />

Öğrenmede tek inşacı teori yoktur.<br />

Vygotsky’nin savunduğu sosyal inşacılıkta,<br />

öğrenme bireyler arasında fikirler<br />

paylaşılınca gerçekleşir düşüncesi vardır.<br />

Bilgi, sosyo-kültürel çevrede bireysel<br />

etkileşimler süresince oluşur. Radikal<br />

inşacılıkta (Ernst von Glaserfeld) öğrenci<br />

kendi kültürü ve sosyal geçmişine göre<br />

sınıfta benzersiz deneyimleri yaşayarak<br />

bilgisini kendi oluşturabilir. Her öğrenci<br />

olayları kendi anlamasına göre yorumlar ve<br />

öğrenci kendi kişisel bilgisinin yaratıcısı<br />

olarak aktiftir. Daha tutucu olan<br />

muhafazakar inşacılar ise, öğrencilerin<br />

aktiviteye ve problem çözmeye dayalı<br />

öğrenme deneyimlerini kullanmaları<br />

gerektiğini savunur ve öğrenme sırasında<br />

öğretmen kavram oluşumunu ilerletmek için<br />

, kavramı söylemeksizin öğrenen kişiye<br />

yardım ederek kavram yanılgılarının<br />

oluşmasını engeller. Şekil-2 öğrenme ve<br />

öğretmede inşacı öğretim yöntemleri ile<br />

geleneksel yöntemlerin durumu<br />

görülmektedir (Henriques, 1997: 26;<br />

Şahin,2001: 28).<br />

Öğrenenler daha aktiftir.<br />

Kişisel anlamlandırma<br />

Bilimsel<br />

Anlamlandırma<br />

Öğrenenler daha az aktiftir.<br />

Ezberleme<br />

Radikal<br />

inşacılar<br />

Muhafazakar<br />

inşacılar<br />

Geleneksel öğretme /<br />

öğrenme<br />

Şekil-1 Öğrenme / Öğretme Süreçlerinde İnşacı ve Geleneksel Yöntemlerin<br />

Karşılaştırılması<br />

Şekilden de görüldüğü gibi radikal<br />

inşacılar bilginin oluşturulmasında bireyin<br />

tamamen aktif olmasını ve ona kesinlikle<br />

müdahale edilmemesi gerektiğini, geleneksel<br />

öğretim yöntemini savunanlar ise öğrencinin<br />

pasif rol alması gerektiğine inanırlar ve en<br />

sağda yer alırlar.<br />

Jean Piaget’in araştırmaları ve<br />

bilişsel gelişim teorisi muhafazakar<br />

inşacıların görüşlerinin temeli olarak<br />

düşünülür. İnşacı yaklaşıma göre fen bilgisi<br />

öğretimi genellikle muhafazakar inşacıların<br />

yer aldığı görüş çerçevesinde yapılmaktadır<br />

(Martin ve ark.,1998 : 50 ).<br />

Bu bakış açısından fen bilgisi<br />

öğretiminde en yaygın olarak kullanılan<br />

metot fen bilgisi öğrenme döngüsü (science<br />

learning cycle ) olarak adlandırılmaktadır<br />

(Martin, Sexton ve Gerlovich, 2002: 11).<br />

FEN BİLGİSİ ÖĞRENME DÖNGÜSÜ<br />

(FBÖD)<br />

FBÖD, dersi planlama, öğretmeöğrenme<br />

ve müfredat geliştirmede kullanılan<br />

bir metottur. FBÖD öğrencilerin nasıl<br />

öğrendikleri ile uyumlu bir düşünme, bir<br />

davranış yolu ve etkin fen bilgisi öğretimi<br />

planlamasına ilişkin iyi bir yaklaşımdır.<br />

FBÖD aslında üç ana bölümden<br />

oluşmaktadır: keşfetme (exploration),<br />

kavram oluşturma, türetme (concept<br />

invention) ve uygulama (application)<br />

(Abruscato, 2001:39). Öğrenme kuramları<br />

ile çalışan eğitimciler bu modeli birbirini<br />

takip eden basamaklar şeklinde<br />

geliştirmişlerdir. Bu aşamaların sayısına<br />

göre de 4E, 5E, 7E öğrenme döngüsü olarak<br />

adlandırılmıştır.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58 52


İNŞACI PERSPEKTİFE GÖRE 4 E FEN ÖĞRETİM DÖNGÜSÜ<br />

Bu çalışmada keşfetme (exploration),<br />

açıklama(explanation), genişletme<br />

(expansion) ve değerlendirme (evaluation)<br />

şeklinde isimlendirilen 4E öğrenme döngüsü<br />

ile (Şekil-2), ilköğretim 6. sınıf<br />

müfredatında “Yaşamımızı Yönlendiren<br />

Elektrik” ünitesinde yer alan “devre”<br />

kavramının nasıl öğretilebileceği bir örnek<br />

üzerinden açıklanmıştır.<br />

Açıklama<br />

(explanation)<br />

Aşaması: Keşfetme<br />

aşamasında elde ettikleri<br />

gözlem ve verilerden<br />

ortaya<br />

çıkan kavramı bulmak<br />

için öğretmen ve<br />

öğrenciler etkileşim içine<br />

girerler.<br />

Değerlendirme<br />

(evaluation)<br />

Aşaması : Döngü<br />

boyunca formal ya da<br />

informal olabilir.<br />

Keşfetme<br />

(exploration)<br />

Aşaması :<br />

Öğrenciler<br />

materyaller ve<br />

birbirleri ile etkileşim<br />

halinde olurlar.<br />

Genişletme (expansion) Aşaması: Öğretmen<br />

öğrencileri kavramı uygulamaya, fikirlerini ve<br />

fen kullanımlarını genişletmeye yönlendirir.<br />

Şekil-2 4-E Fen Öğrenme Döngüsü ( Martin, Sexton ve Gerlovich, 2002: 12 ).<br />

1-) KEŞFETME (Exploration) :<br />

Bu aşamanın başlangıcında dersi planlamada<br />

öğretmenin kendisine aşağıdaki soruları<br />

sorması gerekir:<br />

• Öğrencilerin öğrenmelerini istediğim<br />

kavram/kavramlar nelerdir<br />

(amaçlar, hedefler, tutumlar,<br />

süreçler, ürünler)<br />

• Hangi kavram / kavramlar<br />

kazanılacaktır (fen bilgisi ürünleri)<br />

• Öğrenciler hangi aktiviteleri yaparsa<br />

o kavramla tanışır<br />

.<br />

• Öğrenciler hangi tip gözlem ve<br />

kayıtları yapmalıdır<br />

• Kavramı söylemeden öğrencilere bu<br />

bilgiyi nasıl verebilirim<br />

Öğrencilerin bu kavramı keşfetmeleri<br />

sırasında hangi tip soruları<br />

sormalıyım<br />

Öğrenilecek hedef kavram: Devre : Bir<br />

elektrik akımının bir güç kaynağından<br />

çıkarak lamba üzerinden geçip tekrar güç<br />

kaynağına dönerken izlediği yoldur (Martin,<br />

Sextoon, Gerlovich, 2001:229).<br />

53<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58


Doç.Dr.Hülya YILMAZ ve Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />

Bu aşamada öğrenciler hangi becerilerini<br />

kullanacaklar (gözlem, ön görme,<br />

sınıflandırma) Öğrenciler ne yapacak<br />

Şekil-3 Devre Elemanları<br />

• Öğretmen öğrencilerine “size verdiğim<br />

materyallerden (pil, bağlantı kablosu,<br />

lamba, anahtar, vb) sadece üçünü<br />

kullanarak bir ampulün ışık vermesini<br />

nasıl sağlarsınız “ şeklinde bir soruyla<br />

işe başlar ve daha sonra şöyle devam<br />

eder: lambanız yandığında, diğer<br />

denemelerinize geçiniz. Her bir<br />

denemenizde yalnızca 3 adet eleman<br />

kullanınız. Ve her bir denemeye ait<br />

şekli çizip altlarına yanıp yanmama<br />

durumlarını yazınız. Bu denemeleriniz<br />

esnasında kablonuzu nereye<br />

dokundurduğunuza ve ampulle pili<br />

nasıl bağladığınıza dikkat<br />

ediniz.Öğretmen öğrencilerine<br />

aşağıdaki keşfettirici soruları sorarak<br />

onları öğrenmesi hedeflenen kavrama<br />

doğru yönlendirir:<br />

• Bir pil ve bir bağlantı kablosuyla<br />

bir lambayı yakabilir miyim<br />

• Hangi durumlarda lamba<br />

yanmakta, hangi durumlarda<br />

yanmamaktadır<br />

Bu aşama öğrenci merkezlidir. Burada<br />

öğretmen öğrencilerine öğrenecekleri<br />

kavram ya da kavram ile ilgili yeterli<br />

malzeme ve talimatları vererek mümkün<br />

olan en az yardımla öğrencilerin birlikte<br />

çalışmalarını teşvik eder. Onları gözler ve<br />

dinler. Öğretmen yönlendirmelerinde<br />

öğrenciye kesinlikle ne öğrenmeleri<br />

gerektiğini söylemez ve kavramı açıklamaz.<br />

Bu aşamada öğretmenin rolü;<br />

• öğrencilerinin sorularına cevap<br />

vermek,<br />

• öğrencilerinin gözlemlerini<br />

yönlendirecek şekilde sorular<br />

sormak,<br />

• öğrencilerin düşünme becerilerinin<br />

gelişmesini desteklemektir.<br />

Bu aşamada deney yapılması sırasında<br />

öğrencilerin zihinlerinde konu hakkındaki<br />

ön bilgileri ile yeni karşılaştıkları olaylar<br />

arasında bir karmaşa oluşur. Ve öğrenciler<br />

zihinsel özümsemeye teşvik edilir. Burada<br />

öğrenciler somut maddelerle etkileşmeli ve<br />

edindikleri bilgileri kaydetmelidirler.<br />

2-) AÇIKLAMA (Explanation) :<br />

Bu aşamanın başlangıcında dersi planlamada<br />

öğretmenin kendisine aşağıdaki soruları<br />

sorması gerekir:<br />

• Öğrencilerden hangi çeşit bilgi ve<br />

bulgular hakkında konuşmaları<br />

beklenir<br />

• Öğrencilerin keşfetme aşamasında<br />

edindikleri bilgiler nasıl özetlenmeli<br />

veya nasıl yeniden gözden<br />

geçirilmelidir<br />

• Öğrencilerin anlamlandırmaları<br />

yanlış olsa bile öğrenmeleri<br />

hedeflenen kavramı söylemeden<br />

onlara nasıl yardımcı olabilirim<br />

• Öğrencilerin kavramı zihninde<br />

yapılandırmasına en uygun olan ifade<br />

veya sözcük ne olmalıdır<br />

Öğrenciler oluşturdukları düzenekleri<br />

çizmek üzere tahtaya gelirler. Burada<br />

lambası yanan öğrenciler olduğu gibi<br />

lambası yanmayan öğrencilerin de<br />

bulunması oldukça önemlidir. Tahtaya çıkan<br />

öğrencilerden kurdukları düzenekler<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58 54


İNŞACI PERSPEKTİFE GÖRE 4 E FEN ÖĞRETİM DÖNGÜSÜ<br />

hakkında bilgiler vermesi istenir. Ayrıca<br />

burada öğrenciler kurdukları düzeneklere<br />

kendi ifadeleriyle isimlendirme de<br />

yapabilirler. Lambanın yanıp yanmama<br />

koşullarının neler olabileceği tartışılır.<br />

Öğrenciler lambanın yanmama nedenini<br />

öğretmenin yönlendirmesi olmadan<br />

açıklayabilmelidir. Parmaklarını kullanarak<br />

öğrenciler çizdikleri düzeneklerde pilden<br />

lambaya ve lambadan tekrar pile dönen yol/<br />

yolları takip ederek lambanın yanıp<br />

yanmama durumunu açıklarlar. Öğrenciler<br />

kendi tanımlamalarını ve düşüncelerini<br />

kullanarak bir açıklama oluştururlar.Burada<br />

parmaklarıyla izledikleri yolu ya kendi<br />

kelime dağarcıklarından yararlanarak ya da<br />

öğretmen desteğiyle “devre” olarak<br />

adlandırırlar.Lambanın iki özel temas<br />

noktasının varlığı ve lambanın yanma<br />

koşulunun aynı anda bu iki noktaya<br />

değdirilmesi ile oluşturulduğu öğrencilere<br />

gösterilmelidir. Bunun için öğrenciler şöyle<br />

bir soru ile yönlendirilebilir: “ Lambanın<br />

yanması için kaç farklı noktasından temas<br />

ettirilmesi gerekir”<br />

Bu aşama daha az öğrenci<br />

merkezlidir. Öğretmenler için bu aşamanın<br />

amacı; öğrencilere kazandırılmak istenen<br />

kavram / kavramların öğretmen tarafından<br />

doğrudan vermeden, işbirlikli bir şekilde<br />

grup içerisinde öğrencileri düşünmeye teşvik<br />

etmektir. Bunu başarmak için öğretmen<br />

gerekli olan sınıf şartlarını kurar, düzenler<br />

ve öğrencilerden keşfetme aşaması sırasında<br />

karşılaştıkları olaylar hakkında bilgi<br />

vermelerini ister. Öğrencilerin bilgileri<br />

zihinlerinde düzenlemelerine yardımcı olur.<br />

Bilgiler zihinde düzenlenince, öğretmen<br />

kazandırılmak istenen kavram için gerekli<br />

olan tanımları bilimsel bir dille verir.<br />

3-) GENİŞLETME (Expansion) :<br />

Bu aşamanın hazırlanmasında<br />

öğretmenin kendisine aşağıdaki soruları<br />

sorarak dersi planlaması gerekir:<br />

Öğrencilerin kavram ile ilgili ön<br />

bilgileri nelerdir Öğrenilecek<br />

kavram ile deneyler arasında nasıl bir<br />

ilişkilendirme kurulabilir<br />

Öğrencilerin fen bilgisinin<br />

yararlarını, günlük hayattaki<br />

kullanım alanlarını öğrenmeleri ve<br />

fen, teknoloji ve toplum arasındaki<br />

ilişkileri anlamaları için onlara nasıl<br />

yardımcı olunabilir<br />

Kavramın önemini ve uygulamalarını<br />

anlamaları için öğrencilere nasıl<br />

cesaretlendirici sorular sorulabilir<br />

Bununla ilgili hangi ilave deneyler<br />

gereklidir<br />

Mevcut kavram ile ilişkili olan bir<br />

sonraki kavram nedir Bu yeni<br />

kavramın keşfi nasıl<br />

cesaretlendirilebilir<br />

Bu aşamada öğrenciler hangi<br />

becerilerini kullanacaklar (tahminler<br />

yapma, sınıflandırma ve değişkenleri kontrol<br />

etme)<br />

“Kavram nasıl uygulanacak ve nasıl<br />

genişletilecektir”<br />

Öğrenciler birden fazla lamba yakmak<br />

için teşvik edilir. Birden fazla pil bir araya<br />

getirilerek; bir lamba yatağı, bir anahtar ( bir<br />

ataçtan da yapılabilir) ve birden fazla kablo<br />

kullanarak yeni devreler oluşturulmaları<br />

istenir. Burada öğrencilere şu tarz sorular<br />

sorularak kavram genişletilir:<br />

Lambalardan biri gevşetildiğinde<br />

diğer lambaların da söndüğü bir<br />

devre kurabilir misiniz (seri bağlı<br />

devre)<br />

Lambalardan biri gevşetildiğinde<br />

diğer lambaların yanmalarına devam<br />

ettikleri bir devre kurabilir misiniz<br />

(paralel bağlı devre)<br />

Devrede kullandığınız anahtarın<br />

görevini açıklayabilir misiniz<br />

Bir elektrik devresi kurarken<br />

kullandığınız aletleri isimlendiriniz.<br />

55<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58


Doç.Dr.Hülya YILMAZ ve Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />

Devreler kaç farklı türde olabilir ve<br />

elektrik neden oluşur<br />

Araba farlarında güvenlik amaçlı<br />

olarak lambalardan biri kırıldığında<br />

ya da arızalandığında, diğer<br />

lambalar yanmalarına devam eder.<br />

Burada hangi türden bir elektrik<br />

devresi bulunmaktadır<br />

Thomas Edison yaptığı binlerce<br />

denemeden sonra elektriği<br />

bulmasaydı, dünyamız bugünkünden<br />

nasıl farklı olurdu<br />

Hangi mesleklerdeki kişilerin<br />

devreler hakkında bilgi sahibi<br />

olması gerekir<br />

Şekil-4 Bir El Lambası<br />

4-) DEĞERLENDİRME (Evaluation) :<br />

Öğrenme büyük bir zihinsel<br />

sıçramadan ziyade, genellikle bir süreç<br />

içerisinde küçük artışlar halinde oluşur. Bu<br />

nedenle bu tip inşacı öğrenme yönteminde<br />

bilinen geleneksel ünite sonu<br />

değerlendirmesi değil, süreçle iç içe<br />

performans değerlendirmesi yapılmalıdır.<br />

Performans değerlendirmesinde, ders<br />

boyunca öğretmen önceden belirlediği<br />

kriterlere göre öğrencilerde hangi bilişsel<br />

becerilerin gelişip gelişmediğini izler, notlar<br />

alır ve gözlemlerini öğrencileri ile paylaşır.<br />

Öğretmen öğrencileri ile kişisel görüşmeler<br />

yaparak, öğrencilerde bilginin nasıl inşa<br />

edildiğini anlamaya çalışır. FBÖD’ nün her<br />

bir aşamasındaki değerlendirmeler Tablo-2<br />

de gösterilmiştir.<br />

Tablo-2 FBÖD Aşamalarında Değerlendirme<br />

AŞAMA DEĞERLENDİRMENİN AMACI DEĞERLENDİRME TİPİ<br />

KEŞFETME<br />

AÇIKLAMA<br />

GENİŞLETME<br />

• Olası kavram ve yanılgıları belirlemek<br />

• Yeteneklerinin gelişimini takip etmek<br />

• Keşfetmeye cesaretlendirmek.<br />

• Sosyal yetenekleri ve etkileşimleri<br />

arttırmak.<br />

• Kavram oluşumlarını aydınlatmak.<br />

• Kavramsal değişim dokümanı elde<br />

etmek.<br />

• Öğrencilerin öğrendiklerini yeni<br />

durumlara taşıyabilmek, yeteneklerini<br />

belirlemek.<br />

• Yeni ilgileri uyandırmak, önceki<br />

öğrenilenler ile bağlantılar kurmak.<br />

• Soru sorma ve öğrenci<br />

cevapları, resimle<br />

değerlendirme.<br />

• Süreç becerileri takip<br />

çizelgesi. Gözlemlerin kaydı,<br />

tahminler yapma, gözlem<br />

soruları sorma.<br />

• Öğretmen gözlemleri, takip<br />

çizelgesi.<br />

• Grup tartışmaları, süreçteki<br />

datalar, modeller oluşturmak,<br />

yansıtıcı soru sormak.<br />

• Kavram haritalama,<br />

görüşmeler, resimle<br />

değerlendirme.<br />

• Açık uçlu yazılı sınavlar,<br />

öğrenci gözlem ve sunumları.<br />

• Raporlar, projeler, tartışmalar<br />

, kişisel gelişim dosyaları ve<br />

öğrencinin kendi kendini<br />

değerlendirmesi.<br />

Bu aşamada , ‣ Öğretmen öğrencilerden farklı tipte<br />

devre şekillerini içeren çalışma<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58 56


İNŞACI PERSPEKTİFE GÖRE 4 E FEN ÖĞRETİM DÖNGÜSÜ<br />

kağıtları dağıtarak, şekil üzerinde<br />

devrelerdeki lambaların yanıp<br />

yanmayacağını belirlemelerini ister.<br />

‣ Öğrenciler en az iki lamba ve bir<br />

anahtar ile seri ve paralel bağlı<br />

devreler oluşturarak, bu devrelerdeki<br />

lambaların<br />

parlaklıklarının<br />

karşılaştırırlar.<br />

‣ Öğretmen her bir öğrenciden anahtarı<br />

açılıp kapatıldığında lambası parlak bir<br />

şekilde yanıp sönen bir el lambası<br />

oluşturmalarını ister.<br />

‣ Her bir öğrenciden elektrik<br />

kazalarından korunma amaçlı en az üç<br />

önlem söylemeleri istenir.<br />

SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Görüldüğü gibi inşacı öğretme /<br />

öğrenme kültürü Fen Bilgisi gibi<br />

uygulamaya dayalı derslerde son derece<br />

önemlidir. Burada dikkat edilmesi gereken<br />

şey, yöntemimizi inşacı öğretimin hangi<br />

perspektifini kullanarak yapacağımıza net<br />

bir şekilde karar vermemiz ve bu bakış<br />

açısından dersi planlamamızdır.<br />

Özellikle ilköğretim dönemindeki<br />

öğrencilerin tek bir kitaba bağlı kalmaksızın,<br />

araştırıcı, çevresiyle etkileşim halinde ve<br />

olaylara değişik açılardan bakabilmesi<br />

onların gelecekteki yaşantılarında çok<br />

belirleyici olacaktır. Bu nedenle<br />

öğretmenlerin yeniliklere açık olmaları, yeni<br />

ve çağdaş öğretim yöntemleri hakkında bilgi<br />

edinmeleri gerekmektedir.<br />

İnşacı Fen Bilgisi öğretiminde,<br />

değişik ve zengin deney malzemeleri ile<br />

farklı özelliklerdeki kaynak kitapları içeren<br />

fen laboratuarları ve sınıf imkanlarına<br />

ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için okullar bu<br />

eksiklerini gidermek suretiyle, öğretmen ve<br />

öğrencileri için uygun ortamları hazırlamalı<br />

ve onları yaparak yaşayarak öğrenmeye<br />

teşvik etmelidir. Öğrenciler sınıfta aktif bir<br />

şekilde çalışırken, sınıftan çıkan seslerin<br />

gürültü olmadığı bilinmelidir. Bu konuda<br />

öğretmene düşen görev, bireysel ya da<br />

gruplar halinde çalışırken öğrencilerin<br />

gerekli sosyal beceri ve tutumları<br />

kazanmalarına yardımcı olmaktır.<br />

Bu öğrenme kuramında, öğrencilerin<br />

her şeyi öğrenecek şekilde bilgi hamalı<br />

olmaları değil, öğrendiklerini kalıcı şekilde<br />

ve derinlemesine öğrenmeleri esastır.Bu<br />

nedenle yıllık ders içerikleri yeniden gözden<br />

geçirilmeli, mümkünse öğretim<br />

programlarının içeriklerinin azaltılması<br />

gerekmektedir. Milli <strong>Eğitim</strong> Bakanlığı’nın<br />

2001-2002 öğretim yılından itibaren<br />

uygulamaya koyduğu yeni Fen Bilgisi<br />

öğretim programı ve bu programın nasıl<br />

uygulanacağına ilişkin açıklamalar yukarıda<br />

bahsi geçen muhafazakar inşacı öğretim<br />

yöntemine oldukça uygundur. Bu programda<br />

başarıya ulaşmak için, hem öğretmenlerin bu<br />

konuda bilgilendirilmesi ve hem de okul<br />

koşullarının uygun bir biçimde<br />

düzenlenmesi gerekmektedir.<br />

57<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58


Doç.Dr.Hülya YILMAZ ve Arş.Gör.Pınar HUYUGÜZEL ÇAVAŞ<br />

KAYNAKÇA<br />

Abruscato, R. (2001). Teaching Children Science “Discovery Methods for the Elementary<br />

and Middle Grades”. Massachusetts: Allyn and Bacon Company.<br />

Akgün, Ş. (1996). Fen Bilgisi Öğretimi. Giresun: Zirve Ofset.<br />

Çepni, S., Şan, H. M., Gökdere, M. ve Küçük, M. (2001). “Fen Bilgisi Öğretiminde Zihinde<br />

Yapılanma Kuramına Uygun 7E Modeline Göre Örnek Etkinlik Geliştirme” Fen<br />

Bilimleri <strong>Eğitim</strong>i Sempozyumu. İstanbul : Maltepe <strong>Üniversitesi</strong>, 183-190.<br />

Henriques, N. (1997). A Study to Define and Verify a Model <strong>of</strong> Interactive-Constructive<br />

Elementary School Science Teaching. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Graduate<br />

College The University <strong>of</strong> Iowa.<br />

Jenkins, E.W. (2000). “Constructivism in School Science <strong>Education</strong>: Powerful Model or The<br />

Most Dangerous Intellectual Tendency“ Science and <strong>Education</strong>. 9:599-610<br />

Marlowe, B.A., Page, M.L. (1998). Creating and Sustaining the Constructivist Classroom.<br />

California: A Sage Publications Company.<br />

Martin, R., Sexton, C. ve Gerlovich, J.(1997). Teaching Science for All Children.<br />

Massachusetts: Allyn and Bacon Company.<br />

Martin, R., Sexton, C., Wagner, K. ve Gerlovich, J.(1998). Science for All Children:<br />

“Methods for Constructing Understanding”. Massachusetts: Allyn and Bacon<br />

Company.<br />

Martin, R., Sexton, C. ve Gerlovich, J.(2001). Teaching Science for All Children.<br />

Massachusetts: Allyn and Bacon Company.<br />

Martin, R., Sexton, C., ve Gerlovich, J.(2002). Teaching Science for All Children: Methods<br />

for Constructing Understanding”. Massachusetts: Allyn and Bacon Company.<br />

MEB (2000). Tebliğler Dergisi. İstanbul: Milli <strong>Eğitim</strong> Basımevi.<br />

Rudolph, J.L. (2000). “Reconsidering the Nature <strong>of</strong> Science As a Curriculum Component” J.<br />

Curriculum Studies. 32,3:403-419.<br />

Şahin, T. (2001). “İlköğretimde Oluşturmacı (Constructivist) Bir Sınıf Kültürü Yaratma”<br />

Yaşadıkça <strong>Eğitim</strong>. 72:27-32.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 49-58 58


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70<br />

ÖZ<br />

TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI<br />

DİKKATLER<br />

(Some observation on the main teaching Course Book <strong>of</strong> the Türkish Lesson)<br />

Safiye AKDENİZ *<br />

Türkçe dersinin temel amacı öğrenciye duyduğunu, gördüğünü ve okuduğunu anlama, anladığını düzgün<br />

bir biçimde ifade etme yeteneği kazandırmaktır. Dolayısıyla bu dersin başarısı veya başarısızlığı sadece kendini<br />

değil, diğer dersleri ve toplumu da doğrudan doğruya ilgilendirmektedir. Bu durumda Türkçe dersinin<br />

öğretilmesi amacıyla kullanılan ders kitaplarının önemi de bir kat daha artmaktadır.<br />

İncelendiği vakit Türkçe ders kitaplarında konuların ortak başlıklar altında ele alındığı ve bunların da<br />

Türkçe dersinin amaçlarını karşılamaya yönelik olduğu görülmektedir. Ancak bu bölümlerin içeriklerinde<br />

aksayan bir çok yön bulunmaktadır: Seçilen parçaların düzeyinin uygun olup olmaması, soru sormada karşılaşılan<br />

yanlışlıklar, öğrencilere verilen bilgilerdeki hatalar veya ifade ediliş biçimindeki noksanlıklar bunlardan bir<br />

kaçıdır. İyi bir Türkçe öğretimi için bu gibi eksikliklerden arınmış iyi kitaplar çok büyük bir önem taşımaktadır.<br />

Anahtar Kelimeler:Türkçe öğretimi, Türkçe ders kitapları, metin analiz metotları<br />

ABSTRACT<br />

The main goal <strong>of</strong> the Turkish lesson is to enable the student to understand what s/he hears, sees and reads,<br />

and to express what he understands in a proper way. Therefore, the success or failure in this lesson is directly<br />

related not only to the lesson itself, but also to other subject areas and the society as well. For this reason, the<br />

importance <strong>of</strong> the Turkish course books to teach Turkish becomes more significant.<br />

When studied, it is observed that the subjects in the Turkish course books are organized under certain<br />

titles and they are to meet the goals <strong>of</strong> the Turkish lesson. However, in terms <strong>of</strong> content there are some problems<br />

in these parts: The appropriateness <strong>of</strong> the level <strong>of</strong> selected texts, mistakes in asking questions, errors or missing<br />

parts in the information given to student are but a few <strong>of</strong> these problems. Thus, to teach Turkish well it is<br />

important to have good course books free from such mistakes.<br />

Key Words:Teach <strong>of</strong> Turkish, Turkish course books, methods <strong>of</strong> text analysis<br />

Temel eğitim okulları Türkçe<br />

öğretiminin temel amacı “Görüp<br />

izlediklerini, dinlediklerini ve okuduklarını<br />

tam ve doğru olarak anlama, anladığını söz<br />

veya yazıyla düzgün bir biçimde ifade<br />

etmektir” (Kavcar-Oğuzkan-Sever, 1998:<br />

234). Her yıl yeni hedefler eklenmekle<br />

birlikte, birinci sınıftan sekizinci sınıfa hatta<br />

üniversiteye kadar öğretmenlerin tüm<br />

gayretleri bu amaç üzerine<br />

yoğunlaşmaktadır. Türkçe dersi amaçları ve<br />

içeriği itibariyle çok özel bir konuma<br />

sahiptir. Milli bilincin oluşmasında ve<br />

korunmasında büyük rol oynar. “Ulusal<br />

kültürümüzün yeni kuşaklara aktarılması,<br />

ortak bir kültür yoluyla kuşaklar arasında<br />

bağlılık kurulmasının sağlanması vb. birçok<br />

görevin yerine getirilmesinde en büyük<br />

ağırlık ve sorumluluk Türkçe dersine<br />

düşmektedir. Çünkü ulusal kültürümüzün en<br />

canlı, en birleştirici, milli şuuru en iyi<br />

biçimde yaratıcı, ulus ve yurt sevgisini<br />

besleyip güçlendirici örnekleri, Türkçe<br />

yazılmış sanat eserleridir ve çocuk, bu<br />

eserlerin ilk örnekleriyle Türkçe dersinde<br />

karşılaşacaktır” (Kavcar-Oğuzkan-Sever,<br />

1998: 236). Bu yüzden Türkçe dersinde elde<br />

edilecek başarı veya başarısızlık sadece bu<br />

dersi değil sonuçlarıyla tüm toplumu<br />

etkileyecektir. Bu durumda bu ve bunun gibi<br />

bir çok önemli amacın gerçekleştirilmesinde<br />

*Yrd.Doç.Dr.Safiye Akdeniz, Adnan Menderes <strong>Üniversitesi</strong>, Fen-Edebiyat <strong>Fakültesi</strong>, Türk Dili ve Edebiyatı<br />

Bölümü, Aydın.<br />

**Bu konu üzerinde çalışmam için beni teşvik eden ve makalenin yazımı sırasında değerli yardımlarını<br />

esirgemeyen hocam Pr<strong>of</strong>.Dr.Rıza Filizok’a çok teşekkür ederim.


Safiye AKDENİZ<br />

başlıca araç olan Türkçe ders kitaplarının<br />

önemi de bir kat daha artmaktadır. Bu<br />

nedenle biz bu yazımızda ilköğretim-veya<br />

bugünkü kullanımıyla temel eğitim- altıncı,<br />

yedinci ve sekizinci sınıf Türkçe ders<br />

kitaplarını metin inceleme yöntemleri<br />

açısından ele almaya çalışacağız. Öncelikle<br />

bu kitaplarda Türkçe dersinin amaçlarının<br />

gerçekleştirilmesi için yazarlar tarafından<br />

nasıl bir yol izlendiği, konuların hangi<br />

başlıklar altında ele alındığı ve bunların<br />

içerikleri hakkında bilgi verilecek; ardından<br />

yine bu başlıklar esas alınarak tespit edilen<br />

bazı yanlışlıklar üzerinde durulacaktır. Bu<br />

amaçla incelemeye tabi tutacağımız kitaplar<br />

şunlardır:<br />

1. Sakin Öner-İskender Pala-Rekin<br />

Ertem. Orta Okullar İçin Türkçe Ders Kitabı<br />

7-8, İstanbul 1996.<br />

2. Beşir Göğüş. Orta Okullar İçin<br />

Türkçe 7-8, İstanbul, 1994.<br />

3. Salih Sarıca-Mustafa Gündüz. Orta<br />

Okul Türkçe Ders Kitabı 6, İstanbul 1994.<br />

Salih Sarıca-Mustafa Gündüz. Orta<br />

Okul Türkçe Ders Kitabı 7, İstanbul 1993.<br />

4. Hüseyin Ağca-Sevilay Ererdem-<br />

Gıyasettin Aytaç-Sevilay Küçük. İlköğretim<br />

Türkçe 6-7-8, Eskişehir 1993.<br />

Yukarıda da görüldüğü üzere dört ayrı<br />

yazar grubunun 6-8 sınıflar arasında okunan<br />

ders kitapları seçilmiştir. Kitaplar, çok<br />

değişik yazarlar ve yazar grupları tarafından<br />

yazılmalarına rağmen, birbirlerini örnek<br />

almaları sebebiyle benzer özellikler<br />

taşımaktadırlar. Bu yüzden sayının<br />

arttırılması yoluna gidilmemiştir.<br />

Ele aldığımız kitaplarda metinlerin<br />

işlenişinde izlenen yolu şu ortak başlıklar<br />

altında toplayabiliriz.:<br />

a.Hazırlık Çalışmaları<br />

b.Söz bilgisi<br />

1.Kelimeler<br />

2.Deyimler, kelime grupları,<br />

tamlamalar<br />

c.Anlama, anlatma<br />

d.Tür ve şekil<br />

e.Dilbilgisi, imla<br />

f.Kompozisyon<br />

g.Yazar veya şair hakkında bilgi<br />

h.Test soruları<br />

Ele aldığımız ders kitaplarında her<br />

konu büyük ölçüde bu ortak başlıklar<br />

altında ele alınmaktadır. Ancak sayıca fazla<br />

olmasa da kitaptan kitaba farklılık gösteren<br />

bazı özellikler de bulunmaktadır. Fakat<br />

öncelikle ders kitaplarında tespit ettiğimiz<br />

ortak başlıkların içerikleri hakkında bilgi<br />

verilecek, ardından bu özelliklere<br />

değinilecektir.<br />

Hazırlık çalışmaları: Metin<br />

öncesinde yer alan bu bölümde amaç<br />

öğrenciyi işlenecek konuya hazırlamaktır.<br />

Bunu, konuyla ilgili genel sorular sorarak<br />

veya ödevler vererek gerçekleştirmeye<br />

çalışır. Sorulan soruların bir kısmı bilginin<br />

araştırılmasından ziyade öğrenciyi<br />

düşündürmeye veya şahsi<br />

değerlendirmelerini öğrenmeye yöneliktir.<br />

Bu bölüm için farklı kitaplarda “derse<br />

hazırlık”, “hazırlık” başlıkları da<br />

kullanılmaktadır.<br />

Söz bilgisi: Bu bölümde metinde<br />

geçen - öğrencinin bilme ihtimalinin<br />

nispeten az olduğu- bazı kelimelerin ve<br />

deyimlerin anlamlarının sözlükten<br />

öğrenilmesi ve cümle içerisinde kullanılması<br />

hedeflenmektedir. Böylece bu kelimelerin<br />

öğrenciye kazandırılması ve kelime<br />

hazinelerinin zaman içerisinde geliştirilmesi<br />

amaçlanmaktadır.<br />

Anlama ve anlatma: “Duygular,<br />

düşünceler”, “metnin işlenişi” gibi<br />

başlıklarla da verilen bu bölümde bazen<br />

sadece metinle ilgili sorular sorulduğunu,<br />

bazen de soruların yanısıra öğrencilere<br />

bilgiler verildiğini veya tavsiyelerde<br />

bulunulduğunu görmekteyiz.<br />

Tür ve şekil: “Tür, plan”, “tür<br />

kuruluş” başlıklarının da kullanıldığı<br />

bölümde, işlenen metnin hangi türe veya<br />

şekle ait olduğu ve tanımları verilmeye<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 60


TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI DİKKATLER<br />

çalışılıyor. Şiir, roman, tiyatro vb. türler<br />

arasındaki farklar öğretilmeye ve bunlarda<br />

uygulanan planlar aktarılmaya çalışılıyor.<br />

Dilbilgisi-imla:Öğrenciye öğretilmesi<br />

gereken dilbilgisi konuları ve imla kuralları<br />

metinden örnekler verilmek suretiyle<br />

öğrenciye anlatılmaya çalışılıyor.<br />

Kompozisyon: “Güzel konuşma<br />

yazma”, “yazma, konuşma konusu”, “sözlü<br />

ve yazılı anlatım çalışmaları” başlıklarına da<br />

yer verilen bölümde öğrencilere duygularını,<br />

düşüncelerini, sözlü veya yazılı olarak<br />

düzgün bir biçimde ifade etme yeteneği<br />

kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla,<br />

işlenen metinle de ilgisi olan yazma ve<br />

konuşma konuları veriliyor.<br />

Yazarımız-şairimiz:İşlenen metnin<br />

yazarı veya şairinin biyografisi ve edebi<br />

değeri hakkında kısa bilgi içermektedir.<br />

Test soruları:Bir kaç konu ardından,<br />

işlenen metinlerle ilgili test sorularından<br />

oluşmaktadır.<br />

Farklı olarak tespit ettiğimiz özellikleri<br />

ise şöyle özetleyebiliriz: Sakin Öner,<br />

İskender Pala ve Rekin Ertem tarafından<br />

kaleme alınan yedinci sınıf Türkçe kitabında<br />

konunun öncesinde “öğreneceklerimiz”<br />

başlığı altında öğretilmesi planlanan konular<br />

maddeler halinde verilmektedir. Aynı kitapta<br />

diğerlerinden farklı olarak “kitaplığımız”<br />

başlığı altında yazarın konuyla ilgili<br />

okunmasını tavsiye ettiği kitapların listesi,<br />

“uyarı” başlığı altında ise günlük hayatta<br />

uyulması gereken bazı görgü kuralları<br />

hakkında bilgiler bulunuyor. Ders<br />

kitaplarında test sorularının yer alması ortak<br />

bir özellik, ancak Beşir Göğüş yedinci<br />

sınıflar için hazırladığı ders kitabında test<br />

sorularının yanında yazılı sınav sorularına da<br />

yer vermiş. Kompozisyon konusu tüm ders<br />

kitaplarında ele alınırken sadece Salih<br />

Sarıca’nın altıncı sınıf Türkçe kitabında<br />

güzel yazı konusuna daha geniş yer<br />

ayrıldığını görmekteyiz.<br />

Milli <strong>Eğitim</strong> Bakanlığı tarafından bir<br />

komisyona hazırlatılan Türkçe kitabında yer<br />

alan “uygulama çalışmaları” başlıklı bölüm<br />

de diğer ders kitaplarında rastlamadığımız<br />

bir içeriğe sahip. Zaman zaman fotoğraflar<br />

veya resimlerle de desteklenen bu bölümde<br />

gazetelerden seçilmiş haberlerle güncel<br />

olaylara dikkat çekilmeye çalışıldığını<br />

görüyoruz. Bazen kötü şakalar yapılmaması,<br />

hastahane, sinema, otobüs vb. yerlerde<br />

yüksek sesle konuşulmaması gibi günlük<br />

hayatta uyulması gereken kurallarla ilgili<br />

uyarılarda bulunuluyor. Bazen de bir olayı<br />

aşama aşama anlatan resimler verilerek<br />

bunlardan anlamlı bir bütün teşkil edecek bir<br />

yazı yazılması veya sözlü olarak anlatılması<br />

isteniyor. Ayrıca öğrencilerin sorunlarını<br />

paylaşmaya yönelik karikatürler veriliyor.<br />

Yine aynı kitapta fotograflardan da<br />

faydalanıldığını görüyoruz.<br />

Aynı kitapta (Ağca ve ark., 1993a: 6)<br />

tespit ettiğimiz bir başka farklı özellik ise<br />

kitabın bölümlenmesinde izlenen yoldur.<br />

Diğer ders kitaplarından farklı olarak<br />

yazarlar, kitapta aşağıdaki bölümlemeyi<br />

uygulamışlar ve metinleri bu bölümlerin<br />

altında vermişlerdir.<br />

I-Anlama Teknikleri<br />

A-Gözlem Yoluyla Anlama<br />

B-Dinleme Yoluyla Anlama<br />

C-Okuma Yoluyla Anlama<br />

D-Yazının Planlanması<br />

E-İfade Çeşitleri<br />

II-Anlatım Teknikleri<br />

A-Yazılı Anlatım<br />

B-Sözlü Anlatım<br />

Bu bölümlemede ilk dikkati çeken<br />

eğitim teknikleriyle konunun yani dil<br />

öğretim tekniklerinin birbirine karıştırılmış<br />

olmasıdır. Dolayısıyla planlamayı öğretmeyi<br />

amaçlayan bu kitapta büyük bir planlama<br />

hatası yapılmıştır: “Anlama Teknikleri” üst<br />

başlığının altında yer alan gözlem, dinleme<br />

ve okuma yoluyla anlama, anlama biçimleri<br />

olarak kabul edilebilir; ancak bunlar eğitimci<br />

için gerekli bölümlemelerdir. Metinler, edebi<br />

metinler, okuma parçaları böyle bir<br />

bölümlemeyi asla kabul etmez. La<br />

Fontaine’in “Suda Kendini Gören Geyik”<br />

61<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70


Safiye AKDENİZ<br />

adlı fabl türünden yazısı “Gözlem Yoluyla<br />

Anlama” bölümünün altına konulmuştur.<br />

Buna karşılık Mahmut Yesari’nin “Çulluk”<br />

romanından alınan parça “Okuma Yoluyla<br />

Anlama” bölümünün altında yer almaktadır.<br />

Böyle bir bölümlemenin doğru olduğunu<br />

kabul etsek bile Mahmut Yesari’nin<br />

yazısının “Gözlem Yoluyla Anlama”<br />

başlığının altında bulunması daha doğru<br />

olurdu.<br />

Anlama Teknikleri ana bölümü,<br />

“İçindekiler” sayfasında ve kitabın<br />

bölümlenmesinde (A,B,C,D,E) maddeleriyle<br />

beş alt bölüme ayrılmıştır. Bunların ilk üçü,<br />

“A)Gözlem Yoluyla Anlama, B)Dinleme<br />

Yoluyla Anlama, C)Okuma Yoluyla<br />

Anlama”, metin bölümlemesi için uygun<br />

olmasa da kendi içinde tutarlı bir anlama<br />

sınıflandırmasıdır. Ancak, “D” alt bölümünü<br />

oluşturan “Yazının Planlanması”nın, “E” alt<br />

bölümünü oluşturan “ifade çeşitleri”nin<br />

“Anlama Teknikleri” üst başlığının altında<br />

bulunmaması gerektiğine inanıyoruz.<br />

“Yazının Planlanması” bölümü, bu kitapta<br />

yanlış bir planlama içinde sunulmuştur.<br />

“Anlatım Teknikleri” bölümünün “Sözlü<br />

Anlatım” alt bölümünde verilmesi, sözlü<br />

anlatımın ise yazılı metin parçaları<br />

vasıtasıyla sunulması uygun birşey değildir.<br />

Dolayısıyla bu bölümleme kendi içinde bir<br />

çok tutarsızlıklar taşımaktadır.<br />

Görüldüğü gibi kitaplarda ele alınan<br />

bölümler söz konusu dersler için milli<br />

eğitimin belirlediği amaçlara uygun olarak<br />

hazırlanmış bölümlerdir (Kavcar-Oğuzkan-<br />

Sever, 1998: 234). Dolayısıyla Kitaplar<br />

hakkında yapacağımız değerlendirmeler bu<br />

bölümlerden ziyade bölümlerin değişik<br />

yazarlar tarafından nasıl ele alındığıyla<br />

ilgilidir. Bu bilginin ardından şimdi de<br />

yazımıza konu olan kitaplarda tespit<br />

ettiğimiz yanlışlıkları veya eksiklikleri yine<br />

konuların işlenmesinde ele alınan başlıklara<br />

uygun olarak vermeye çalışacağız:<br />

Hazırlık Çalışmaları: “Bu bölümde<br />

amaç metne dayalı, yani metin incelendikten<br />

sonra yapılabilecek türden değil, metne<br />

götürücü nitelikte sorular sorarak veya<br />

araştırmalar yaptırarak öğrencilerin konuya<br />

ilgi duymasını sağlamaktır (Kavcar-<br />

Oğuzkan-Sever, 1998: 305)”. Ancak bazen<br />

yerine getirilmesi zor ve gerekli olmayan<br />

bazı isteklerde bulunularak veya çok soyut<br />

ifadelere yer verilerek amaçtan<br />

uzaklaşıldığını görmekteyiz.<br />

Kuloğlu’na ait bir koşmanın ardından<br />

yazar, “hazırlık” kısmında şu soruyu<br />

sormaktadır: “Bir fikrin anlatılması ve<br />

kavratılması amacıyla yazılmış şiirler<br />

okudunuz mu Eğer okumuşsanız anlatılmak<br />

istenen düşünceyi kavradınız mı Nasıl”<br />

(Öner-Pala-Ertem, 1996a: 69). Görüldüğü<br />

gibi ifade çok soyut ve yazarın tam olarak ne<br />

istediği veya metinle nasıl ilişkilendirdiği<br />

açık değil. Bazen de öğrencinin kolaylıkla<br />

ulaşamayacağı veya ulaşsa bile ona çok fazla<br />

bir şey kazandırmayacak bilgilerin<br />

sorulduğunu görmekteyiz. “Günümüzde<br />

ameliyatların nasıl yapıldığını araştırınız;<br />

eski yapılanlarla günümüzde yapılan<br />

ameliyatları karşılaştırınız” (Sarıca-Gündüz,<br />

1994: 75). Konuyla ilişkilendirmek<br />

gayretiyle bazen günlük hayatta herkes<br />

tarafından gerçekleştirilmesi mümkün<br />

olmayan durumların mümkünmüş gibi farz<br />

edilip sorular sorulduğunu görmekteyiz.<br />

“Gezmiş olduğunuz bir fabrikada, atölyede<br />

işlerin nasıl yapıldığını hatırlamaya<br />

çalışınız” (Göğüş, 1994a: 43).<br />

Bütün bunların dışında öğrencilere<br />

tavsiyelerde bulunulduğunu görmekteyiz.<br />

“Günlük gazete okuma alışkanlığı edininiz”<br />

(Öner-Pala-Ertem, 1996a: 102), “Toprağın<br />

insanoğlu için değeri ve önemi nedir Her<br />

öğrenci toprağın bir yönünü, özelliğini ve<br />

faydasını söylesin” (Öner-Pala-Ertem,<br />

1996a: 78), “Bir öğrenci olay kısımlarını;<br />

yazar, Hasan, Dadaruh, baba, Pervin gibi<br />

kişilerin konuşmalarını da birer öğrenci<br />

okusun; canlandırma yöntemini uygulayarak<br />

hikayeyi okuyunuz. Konuşmaları, kişilerin<br />

özelliklerine uygun olarak söylemeye dikkat<br />

ediniz” (Sarıca-Gündüz, 1994: 29) gibi.<br />

Ancak bize göre bu tür tavsiyeler veya<br />

yönlendirmeler, yazarın değil öğretmenin<br />

vazifesidir. Ders sırasında öğrenciyi<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 62


TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI DİKKATLER<br />

yönlendirecek olan öncelikle öğretmendir.<br />

Bu sebeple bunlar ders kitabında değil<br />

“öğretmenin kitabı”nda bulunması gereken<br />

bilgilerdir.<br />

Metnin yazarıyla ilgili bilgi<br />

bulunmayan ders kitaplarında genellikle bu<br />

bölümde öğrenciden metnin yazarı hakkında<br />

bilgi edinmesi istenmektedir. Ancak bu<br />

amaçla hazırlanan sorular aşağıdaki örnekte<br />

de görüleceği üzere hem üslup hem içerik<br />

açısından bazı hatalar barındırmaktadır.<br />

“Coşkun Ertepınar‘ın hayatını ve eserlerini<br />

“Yazarlar ve Şairler Antolojisi”nden kısaca<br />

yazınız. Beğenebileceğiniz bir başka şiirini<br />

arkadaşlarınıza okuyunuz” (Sarıca-Gündüz,<br />

1993: 25). Burada hem anlatım, hem yöntem<br />

yönünden yanlışlıklar vardır: Önerilen<br />

kaynağın genel bir gönderme mi yoksa özel<br />

bir kaynak mı olduğu belli değildir. Genele<br />

gönderme yapılıyorsa bir yazarın hayatı için<br />

bir antolojiden önce bir biyografi kitabına<br />

başvurulması önerilmeliydi; özel bir kaynak<br />

belirtiliyorsa eserin tam bibliyografyası<br />

verilmeliydi. Kitabın yazarları öğrencilere<br />

“metin yazarının hayatını ve eserlerini...<br />

kısaca yazınız” demektedirler. Yazarların<br />

hayatını öğrenmek eğitimin bir amacı<br />

değildir; yazar hayatına metni açıkladığı<br />

ölçüde gerek vardır. Öğrencinin kısa bir<br />

biyografide bu ilişkiyi çözümlemesi ise çok<br />

zordur. Bu ilişki kurulacaksa bizzat kitap<br />

yazarları yahut öğretmen tarafından<br />

kurulmalıdır. Diğer taraftan yazarın<br />

hayatının kısaca yazılması istenmektedir.<br />

Kısaca yazmak, özetlemedir. Özetleme ise<br />

dil öğretiminin temel kavramlarından<br />

birisidir. Üslup gereklilikleriyle bu<br />

kelimenin, yani asıl terimin kullanılmaması<br />

yanlıştır. Ayrıca, “hayatını ve eserlerini ...<br />

kısaca yazınız” anlatımı açık bir anlatım<br />

değildir. Öğrenci eserlerin kısaca<br />

yazılmasından ne anlayacaktır Verilen eser<br />

listesini keyfine göre elemeden mi<br />

geçirecektir, yoksa onlar hakkında verilen<br />

bilgiyi mi özetleyecektir Yahut eserleri mi<br />

özetleyecektir “Yazarlar ve Şairler<br />

Antolojisi” sözü geneli ifade ediyorsa<br />

durumun daha da karışacağı ortadadır.<br />

Görüldüğü gibi sorular bu halleriyle<br />

bölümün temel amacına hizmet edecek<br />

durumda değiller.<br />

Söz Bilgisi: “Kelime çalışması”<br />

başlığının da kullanıldığı bölümde metinde<br />

geçen kelimeler, kelime grupları veya<br />

deyimlerden yazarın belirlediklerinin<br />

anlamlarının sözlükten bulunması<br />

istenmektedir. Ancak bunun yanı sıra bazı<br />

kitaplarda öğrencilere yazarın belirlemiş<br />

olduklarının dışında kendilerinin<br />

bilmedikleri kelimeleri bulmaları da<br />

söylenmektedir (Ağca ve ark., 1993b: 76).<br />

Bu kelimelerin metindeki anlamı ve diğer<br />

anlamları sorulmakta veya cümle içinde<br />

kullanılmaları istenmektedir. Böylelikle<br />

öğrencilerin kelime hazineleri gelişecek ve<br />

sözlük kullanma alışkanlığı edinmiş<br />

olacaklardır. Milli <strong>Eğitim</strong> yayınları arasında<br />

çıkan ders kitabının bu konuda diğerlerine<br />

göre daha doyurucu bir içeriğe sahip<br />

olduğunu söyleyebiliriz.<br />

Anlama ve Anlatma: “Metnin<br />

işlenişi” başlığıyla da verilen bu bölümün iki<br />

kısımdan oluştuğunu söyleyebiliriz: Metin<br />

hakkında yazarın yaptığı açıklamalar ve<br />

öğrencinin okuduğunu veya dinlediğini<br />

doğru anlayıp anlamadığını ölçmeye yönelik<br />

sorular. Ele aldığımız kitapları bu açıdan<br />

değerlendirdiğimiz vakit çoğu kez soruların<br />

öğrenciyi düşünmeye, araştırmaya sevk<br />

etmediğini, doğrudan doğruya metindeki<br />

cümlelerin aktarılmasıyla yanıtlanabilecek<br />

sorular olduğunu görmekteyiz. Aşağıdaki<br />

sorular bunun için iyi bir örnek<br />

durumundadır.<br />

Evliya Çelebi’nin “Seyahatname”<br />

sinden alınan “Deri Diken Karıncalar”<br />

(Sarıca-Gündüz, 1994: 73-75). başlıklı<br />

yazıda Evliya Çelebi’nin şahit olduğu bir<br />

ameliyat aktarılmakta, cerrahın ameliyatın<br />

ardından karıncalardan faydalanarak<br />

kafatasını nasıl diktiği anlatılmaktadır. Bu<br />

parçanın ardından yazar şu soruları<br />

sormaktadır:<br />

1.Ameliyatın yapıldığı hastane<br />

nerededir, adı nedir, nasıl bir hastanedir,<br />

doktorları kimler ayarındadır<br />

63<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70


Safiye AKDENİZ<br />

2.Hasta neresinden yaralanmıştır<br />

Hastanın durumu nasıldır Kralın, görevini<br />

aksatanlara vermeyi düşündüğü ceza nedir;<br />

Bu ceza ağır mıdır<br />

Sorular bu şekilde devam etmektedir.<br />

Şimdi de bu soruların yanıtlarının yer aldığı<br />

parçayı aktaracağız. “Baç kentinin<br />

dolaylarında yedi yerde hastahane var. Ama<br />

bunların en bakımlı, gösterişli olanı Stefani<br />

kilisesi’nin hastahanesi. Kral bile hasta olsa<br />

buraya gelir; çünkü burada Platon,<br />

Hipokrat, Batlamyus, Filkos ayarında<br />

bilgeler bulunur....<br />

Rabe Suyu savaşında kralın<br />

akrabalarından birinin kafasına kulağı<br />

yanından bir kurşun saplanıp içerde kalır.<br />

Adam ne iyileşir ne ölür. Sonunda kral şöyle<br />

der: benim dedelerimin hastahanelerinde<br />

pek çok usta cerrahlar var. Bunlar benim bu<br />

akrabamı da iyileştirsinler. Yoksa hepsinin<br />

maaşlarını keserim.”<br />

Görüldüğü gibi sorulan sorular<br />

metinden aynen alınarak yanıtlanabilecek<br />

sorular. Hatta yazarın soru sorarken<br />

metindeki ifadeyi dahi değiştirmediğini<br />

yukarıdaki koyu renkli cümlelerden kolayca<br />

görmekteyiz. Dolayısıyla öğrenciyi<br />

düşünmeye, araştırmaya ve yorum yapmaya<br />

sevk etmeyen bu soruların yabancı dil<br />

öğrenmek isteyenler için uygun, ancak kendi<br />

anadilinde eğitim yapan öğrenciler için ideal<br />

olmayan sorular olduğunu söyleyebiliriz. Bu<br />

türden sorular sadece bu kitapta değil, tüm<br />

ders kitaplarında sıklıkla rastladığımız soru<br />

türüne girmektedir.<br />

Soruların bir kısmının öğrencinin<br />

düzeyinin çok üstünde olduğunu veya bazı<br />

hatalar içerdiğini görmekteyiz. Bazen bu,<br />

soruda geçen terimlerin veya kavramların<br />

anlamlarını soruyu soran kişinin<br />

bilmemesinden veya yeterince iyi<br />

kullanamamasından kaynaklanabiliyor.<br />

Aşağıda vereceğimiz soru buna örnek<br />

oluşturmaktadır. “Dünyada bütün canlılar<br />

farklı yaratılmışlardır. Her birinin kendine<br />

has avantaj ve dezavantaj oluşturan<br />

özellikleri vardır. Kainattaki bu denge<br />

hakkında görüşleriniz nelerdir” (Öner-Pala-<br />

Ertem, 1996a: 25). Bu soruda kainat<br />

kelimesiyle kast edilen dünyadır. Yani<br />

yazarın sormak istediği “dünyadaki<br />

denge”dir. Ancak “kainat” kelimesinin<br />

anlamı kozmosdur, dünya değil. Üstelik çok<br />

derin felsefi temelleri olan bu sorunu<br />

çözmek bu yaştaki öğrencilerin seviyesini<br />

aşmaktadır. Zaten bu konu, tam anlamıyla<br />

çözülmüş bir problem de değildir.<br />

Soruların bir kısmı ise öğrencinin<br />

düzeyinin çok altında veya anlamsız<br />

olabiliyor. “Kanepe nasıl bir eşyadır<br />

Oturmaya yarayan eşyaların adlarını<br />

söyleyiniz” (Göğüş, 1994a, 17) veya<br />

“İnsanın kendi sağlığına özen göstermesi<br />

gerekli midir” (Göğüş, 1994a, 20) gibi.<br />

Cevaplarını kendi içersinde barındıran<br />

sorular ise dikkatimizi çeken bir diğer<br />

özellik. Don Kişot adlı parçayla ilgili sorulan<br />

bir soru bu açıdan iyi bir örnek<br />

oluşturmaktadır: “Kürek mahkumları Don<br />

Kişot’un saflığından yararlanarak onu nasıl<br />

aldatıyorlar” (Öner-Pala-Ertem, 1996a: 21)<br />

sorusunda cevap zaten sorunun içinde yer<br />

almaktadır.<br />

Yazarların soru sorarken terim<br />

kullanmaktan çekinmelerini bir diğer<br />

aksayan yön olarak gösterebiliriz.<br />

“Okuduğunuz yazı hep konuşma<br />

biçimindedir...” (Göğüş, 1994a: 23), “Şiirin<br />

beşinci bölümünde, kullanılan sessiz<br />

harfler hangileridir” (Sarıca-Gündüz, 1994:<br />

25), “Nam salmak, nazar değmek sözlerinin<br />

parçada ne anlama geldiğini söyleyiniz”<br />

(Sarıca-Gündüz, 1994: 45), “Mahluk<br />

kelimesini Türkçede hangi kelimelerle<br />

karşılayabiliriz Örnek cümlelerde<br />

kullanarak söyleyiniz” (Öner-Pala-Ertem,<br />

1996a: 26). Yukarıdaki sorularda koyu<br />

biçimde yazılan kelimelerin hepsinin terim<br />

olarak karşılıkları bulunurken yazarlar<br />

diyalog yerine konuşma, kıta yerine bölüm,<br />

deyim yerine söz, eş anlamlı veya yakın<br />

anlamlı yerine “hangi kelimelerle<br />

karşılayabiliriz” demeyi tercih etmişlerdir.<br />

Halbuki bu tür genel kelimeler kullanmak<br />

yerine herkes için aynı şeyi ifade eden, bilim<br />

dalının gerektirdiği tanımı net olan terimler<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 64


TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI DİKKATLER<br />

kullanmak en doğru olanıdır. Ancak bu<br />

şekilde yanlış anlamaların önüne geçilebilir<br />

veya bu alışkanlık öğrenciye<br />

kazandırılabilir.<br />

Sorunun içeriğinden kaynaklanan<br />

hataların yanı sıra sorulma biçiminden,<br />

dilinden ve üslubundan kaynaklanan ve bu<br />

halleriyle pek de ince olmayan sorularla da<br />

karşılaşmaktayız. Aşağıdaki sorular değişik<br />

yönleriyle bu tespite örnek<br />

oluşturmaktadırlar. “Okuduğunuz şiirde<br />

toprak hangi yönleriyle ele alınmıştır Köy<br />

insanının toprağa bakışı ile düşünen insanın<br />

toprak anlayışı hakkında neler<br />

söyleyebilirsiniz” (Öner-Pala-Ertem, 1996a:<br />

79). Aşık Veysel’in “Kara Toprak” adlı şiirin<br />

ardından sorulan bu soruda “düşünen<br />

insan”la kast edilmek istenen kesim daha<br />

uygun kelimelerle ifade edilebilirdi.<br />

“Düşünen insan” denerek köylülerin<br />

düşünemediği ima ediliyor ki bu en başta bu<br />

güzel şiirin şairi için incitici bir itham<br />

olmaktadır. Dolayısıyla anlatmak istediğini<br />

uygun kelimelerle ifade etmeyi başaramayan<br />

kitap, bu haliyle gerçekleştirmek istediği en<br />

önemli amacını da sekteye uğratmış<br />

olmaktadır. Çünkü bilindiği üzere Türkçe<br />

ders kitaplarının en önemli görevi<br />

öğrencilerine duygularını ve düşüncelerini en<br />

iyi biçimde ifade etme yeteneği<br />

kazandırmaktır.<br />

Bir diğer örneğe ise yine aynı kitapta<br />

rastlamaktayız. “Bugünkü diller, sese<br />

dayanan, sesle var olan dillerdir. Çok<br />

eskiden insanlar ses olmadan resim yaparak,<br />

eşya kullanarak veya işaretler yaparak<br />

anlaşmışlardı. Bugün için insanoğlu, bu<br />

aşamaları tamamlayarak sesli dil dönemine<br />

geçmiştir. Sesle dil arasında sıkı bir ilişki<br />

vardır. Konuşma ve işitme özürü olanlara,<br />

sağlıklı insanlar gibi boğumlu, yani dalgalı<br />

sesler çıkaramadıkları için dilsiz denir”<br />

(Öner-Pala-Ertem, 1996a: 11). Dilbilgisi<br />

bahsi içinde verilen bu bilgilerin arasına hiç<br />

gerekli olmadığı halde konuşma özrü<br />

olanlara dilsiz dendiği ifadesi ekleniyor ve<br />

dilsiz kelimesi diğer kelimelerin aksine koyu<br />

yazılarak vurgulanıyor. Hiç gereği yokken<br />

böyle bir bilgi verilmesi konuşma özrü<br />

olanların sağlıksız olarak nitelendirilmesi ve<br />

“dilsiz” kelimesinin koyu yazılması, bir<br />

amacı da öğrencilere güzel davranışlar<br />

aşılamak olan Türkçe ders kitabına pek<br />

yakışmıyor.<br />

Metnin ana fikrini buldurmak tüm ders<br />

kitaplarında karşılaştığımız ortak bir soru.<br />

Bu soru öğrencinin metinden ne anladığını<br />

öğrenmek açısından gerekli görülebilir;<br />

ancak bu eğilim verilen hikayeyi, tiyatro<br />

eserini vb.ni tek bir cümleye indirgemesi<br />

veya bunu öğrencide alışkanlık haline<br />

getirmesi bakımından gelecek için zararlı<br />

olabilir. Öğrenciden anafikir istenirken<br />

ilerde okuyacağı tüm edebi eserlerde bunu<br />

gerçekleştirmesinin<br />

mümkün<br />

olamayabileceği veya edebi incelemenin de<br />

bundan apayrı bir şey olduğu öğrenciye<br />

belirtilmelidir. Anafikir genellikle öğrenciye<br />

buldurulurken, anafikrin bazen yazar<br />

tarafından hazır olarak verildiğini veya bir<br />

kaç şık verilerek bunlardan hangisinin doğru<br />

olduğunun sorulduğunu görmekteyiz. Bu her<br />

iki eğilim de öğrenciyi hazırcılığa<br />

alıştırması, düşünme ve ifade etme<br />

yeteneklerini engellemesi sebebiyle<br />

öğrenciye hiçbir fayda sağlamayacaktır.<br />

Yazarların soru sorarken Türkçeyi<br />

düzgün kullanmamaları ayrıca söz etmemiz<br />

gereken bir diğer husustur: “Hiç av yaptınız<br />

mı Söz gelimi balık avladınız mı Bir<br />

hatıranızı abartarak anlatınız.” sorusunda<br />

yazar “avlamak”veya “çıkmak” fiili yerine<br />

“yapmak” fiilini kullanarak böyle bir hataya<br />

düşüyor. Üstelik bu hatayı açıklama<br />

bölümünde de tekrarlıyor. “Artık kimse<br />

açlığını gidermek için av yapmamaktadır”<br />

(Öner-Pala-Ertem, 1996a: 42). Bu gibi<br />

ifadeler yani her şeyi yapmak fiiliyle<br />

karşılamaya çalışmak, ders kitabı üslubuna<br />

yakışmamaktadır.<br />

Tür ve şekil: Temel eğitimde,<br />

incelenen metnin türü ve şekil özellikleri<br />

üzerinde durulması, bunlar hakkında bilgi<br />

verilmesi doğru bir yaklaşımdır. Milli <strong>Eğitim</strong><br />

Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu<br />

tarafından kabul edilen bütün kitaplarda tür<br />

65<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70


Safiye AKDENİZ<br />

ve şekil incelemesine yer verilmektedir. İlke<br />

doğru olmakla birlikte uygulamanın pek de<br />

başarılı olmadığı gözlemlenmektedir:<br />

İncelediğimiz kitaplarda tür tanımları<br />

genellikle başarılı değildir. Diğer taraftan<br />

bazı metinler birkaç türün özelliklerine sahip<br />

olduğu halde -metnin bu özelliğine dikkat<br />

çekilecek yerde- metin zorlanarak belli bir<br />

türün örneğiymiş gibi gösterilmektedir.<br />

Doğru olan öğrencilerin temel türleri<br />

kavramalarını sağlamak, karışık nitelikte<br />

olan metinlerin de bu özelliğini görmelerine<br />

yardımcı olmaktır. Koşma hakkında yapılan<br />

aşağıdaki tanım bu açıdan iyi bir örnek<br />

oluşturmaktadır.<br />

“Sazla okunmak için hece ölçüsü ile<br />

yazılmış, ilk parçasının birinci ve ikinci ve<br />

dördüncü mısraları birbiriyle, kalan<br />

mısralarda kendi aralarında kafiyeli, konuları<br />

sevgi ve doğa olayları olan, Hecenin<br />

4+4+3=11’li kalıbıyla söylenen halk şiirine<br />

koşma denir” (Sarıca-Gündüz, 1993: 25, 84).<br />

Bu tanımda öncelikle yazım yanlışları<br />

dikkati çekmektedir. “mısralarda”<br />

kelimesinde “da” bağlacının ayrı yazılması<br />

“hecenin” kelimesinde ise “h” harfinin<br />

cümle içinde küçük olması gerekmekteydi.<br />

Diğer tarafdan tanımda verilen bilgiler de<br />

eksik ve yanlıştır: Koşmanın birinci dörtlüğü<br />

farklı biçimlerde de kafiyelenebilir. Yazarlar<br />

tarafından seçilen parça da farklı biçimde<br />

kafiyelenmiştir. “Kalan mısralar da kendi<br />

aralarında kafiyeli” tanımı da yanlıştır.<br />

Doğrusu “Kalan dörtlüklerin ilk üç mısraı<br />

kendi aralarında kafiyeli” olmalıydı.<br />

Koşmalar 4+4+3=11 kalıbına uyabilir.<br />

Ancak yazarlar tarafından seçilen metin de,<br />

koşmaların büyük bir çoğunluğu da 6+5=11<br />

kalıbına uyar. Oysa ki koşmanın doğru bir<br />

tanımı verilmiş olsaydı, öğrenciler verilen<br />

metinde bu özellikleri bulabilirlerdi.<br />

Sakin Öner, İskender Pala ve Rekin<br />

Ertem tarafından hazırlanan yedinci sınıf<br />

Türkçe ders kitabında hikaye ile ilgili<br />

yapılan tanımda da benzeri hataların<br />

tekrarlandığını görmekteyiz. “Hayatta olan<br />

veya olabilecek bir olayı, okuyanı<br />

duygulandıracak veya heyecanlandıracak bir<br />

biçimde anlatan yazılara hikaye denir”<br />

(Öner-Pala-Ertem, 1996a: 16). Bu tanımdan<br />

yola çıkarak bir metnin hikaye mi yoksa<br />

roman mı olduğunu anlamamız mümkün<br />

değildir. Benzeri bir duruma “tasvir”<br />

hakkında yapılan tanımda da şahit<br />

olmaktayız. “İnsan dışındaki canlı ve cansız<br />

varlıkların durumlarını, benzerlerinden<br />

ayrılan yönlerini anlatan, somut eşyayı<br />

görülür bir duruma getiren yazılara tasvir<br />

denir” (Öner-Pala-Ertem, 1996a: 26). Bu<br />

tanıma göre insanın tasvir edilmesi mümkün<br />

değildir. Bir diğer ders kitabında ise<br />

“Mustafa Kemal’in Kağnısı” adlı parçadan<br />

sonra metnin türü hakkında şu tanım<br />

yapılmaktadır. “Yurdunu kurtarmada<br />

emeğinin bulunması inancındaki güzelliği,<br />

görev duygusunun yüceliğini, kutsallığını<br />

duyurabildiği için, okuduğunuz yazının türü<br />

şiirdir” (Sarıca-Gündüz, 1994: 45).<br />

Tamamen subjektif değerlendirmeler içeren<br />

çapraşık ifadeli bu cümle herkesin de takdir<br />

edeceği üzere şiirin tanımı değildir. Bu çeşit<br />

keyfi ifadelerin öğrenciye tanım olarak<br />

sunulması öğrenciyi yanıltmaktan başka<br />

hiçbir işe yaramayacaktır.<br />

Şiirdeki kafiyelerin buldurulması tür<br />

ve şekil bahsinde sıklıkla karşılaştığımız<br />

soruların başında gelmektedir. Tüm ders<br />

kitaplarında yer alan bu ortak sorularda<br />

sadece bir bilginin metin üzerinde tespit<br />

edilip edilemediği ölçülmektedir. Yani<br />

burada sadece bir tespit söz konusudur.<br />

Oysaki bundan daha önemli olan bu tespitin<br />

anlamlandırılmasıdır. Bu da kafiye<br />

buldurmaktan çok, bu kafiyelerin şiirde ne<br />

gibi bir işlev yüklendiğinin sorulmasıyla<br />

gerçekleşebilecektir. Ancak bu yolla<br />

öğrencinin düşünme ve yorum yapma<br />

yeteneği geliştirilebilir.<br />

Dilbilgisi-İmla: “Dilbilgisi<br />

çalışmalarının diğer etkinlikler arasına<br />

onların normal ve mantıklı akışını<br />

bozmadan, aksine onlarla tam kaynaşacak,<br />

birleşecek, tamamlanacak bir şekilde<br />

yerleştirilmesi zorunludur” (Kavcar-<br />

Oğuzkan-Sever, 1998: 314). Yukarıdaki<br />

cümleden de anlaşılacağı üzere tüm<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 66


TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI DİKKATLER<br />

çalışmalarda olduğu gibi dilbilgisi bahsinde<br />

de konunun metinle ilişkilendirilmesi çok<br />

önemlidir. Metinden ayrı, kuru ve ezber<br />

bilgiler, öğrenciyi dersten soğutmak dışında<br />

hiçbir işe yaramaz. Bu yüzden öğretmenin<br />

metin işlenirken bu konulara dikkat<br />

çekmesi, bir ön hazırlık yapması gerekir.<br />

Ancak ders kitaplarında bu kurala tam<br />

anlamıyla uyulduğunu söylememiz mümkün<br />

değil. Genel olarak edindiğimiz izlenim<br />

yazarların belli konuları zihinlerinde<br />

önceden tespit ettikleri ve bunu bir plan<br />

dahilinde ancak metinlerle çok da fazla<br />

ilişkilendirmeden aktardıkları yönündedir.<br />

Birden fazla konunun ele alınması,<br />

tenkit edilecek bir diğer husustur. Ezbere<br />

dayalı bir çok tanımın birden verilmesi hem<br />

öğrencinin gözünü korkutmakta, hem de<br />

dilbilgisini öğrencinin gözünde<br />

sevimsizleştirmektedir.<br />

Kompozisyon: Bir metnin giriş,<br />

gelişme, sonuç bölümlerinden oluştuğu ve<br />

yazılacak tüm metinlerde bu kurala uymak<br />

gerektiği kompozisyon bahsinde öğrencilere<br />

verilen bilgilerin başında yer alıyor. Bu, tüm<br />

kitaplarda üzerinde ısrarla durulan bir bilgi<br />

olarak karşımıza çıkıyor. Ancak her metnin<br />

ille de bu şablona uymak gibi bir<br />

zorunluluğu yoktur. Bu şablonun<br />

uygulanmadığı metinler de mevcuttur. Bu<br />

yüzden öğrencilerin kompozisyon yazımı<br />

sırasında baştan bu şekilde koşullandırılması<br />

pek doğru bir davranış gibi<br />

gözükmemektedir.<br />

Şairimiz-yazarımız: Metnin yazarının<br />

veya şairinin tanıtılmasının hedeflendiği bu<br />

bölüme verilen önemin kitaptan kitaba<br />

değiştiğini ve bu haliyle bir standardın söz<br />

konusu olmadığını söyleyebiliriz. Kimi<br />

kitaplarda ayrı bir bölüm olarak verilmesine<br />

ve ayrıntılı bir içeriğe sahip olmasına<br />

rağmen kimi kitaplarda ayrı bir bölüm olarak<br />

değerlendirilmemekte ve tek bir cümleyle<br />

geçiştirilmektedir. Tüm yazarların tek bir<br />

cümleyle tanıtılmasının en önemli sakıncası,<br />

birinin diğerinden farkını veya edebiyat<br />

tarihimiz açısından taşıdıkları önemi<br />

hissettirememe tehlikesidir. Bu sebeple yazar<br />

veya şairlere ayrılan yerlerle bu kişilerin<br />

edebiyat tarihimiz açısından taşıdıkları önem<br />

arasında bir ilişki kurulması gerektiğini<br />

düşünmekteyiz. Böylece aradaki farkı<br />

öğrenciye bu şekilde de hissettirmek<br />

mümkün olacaktır.<br />

Şairler ve yazarlar hakkında verilen<br />

bilgilerin onların karakteristik özelliklerini<br />

ifade edecek şekilde seçilmesi bir diğer<br />

önemli husustur. Ancak çoğu kez bu<br />

özelliğin ihmal edildiğini görmekteyiz.<br />

Bahtiyar Vahapzade’nin tanıtılmaya<br />

çalışıldığı aşağıdaki metni buna örnek olarak<br />

verebiliriz. “1925 yılında Azerbaycan’ın<br />

Şeki Şehrinde doğdu. 1934’’te Bakü’ye göç<br />

etti. Azerbaycan Devlet <strong>Üniversitesi</strong>ni bitirip<br />

aynı öğretim kurumunda pr<strong>of</strong>esörlüğe kadar<br />

yükseldi.” (Ağca ve ark., 1993b: 139).<br />

Görüleceği gibi bu bilgiler yazarın sadece<br />

biyografisini aydınlatmakta edebiyat<br />

tarihindeki yeri, eserleri hakkında hiç bir<br />

bilgi içermemekte ve metni çözmemize<br />

yardımcı olmamaktadır. Aşağıdaki<br />

örneklerde de benzer özellikleri<br />

gözlemlemekteyiz. Kitabın yazarları, şair ve<br />

yazarlar arasındaki farkı ne ifadede ne de<br />

kişilere ayırdığı yerde hissettirmiyor. Tüm<br />

yazarları değişmeyen kalıp ifadelerle ve<br />

içerikle tanıtmaya çalışıyor. “Enis Behiç<br />

Koryürek (1891-1949) tanınmış<br />

şairlerimizdendir. Şiirlerini Miras adlı<br />

kitapta toplamıştır” (Göğüş, 1994a: 115),<br />

“Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974),<br />

tanınmış romancılarımızdandır. Kiralık<br />

Konak, Yaban, Bir Sürgün, Hüküm Gecesi,<br />

Zoraki Diplomat, Atatürk adlı eserleri<br />

tanınmıştır.” (Göğüş, 1994a: 182), “Mehmet<br />

Akif Ersoy (1873-1936), tanınmış<br />

şairlerimizdendir. Şiirlerini Safahat adlı yedi<br />

ciltlik bir kitapta toplamıştır” (Göğüş,<br />

1994a: 101). Yazar hakkındaki bilginin<br />

temel işlevinin metnin anlaşılması veya<br />

aydınlatılmasına hizmet olduğunu<br />

düşünürsek bu bilgilerin amaçlarından ne<br />

kadar uzak olduklarını da görürüz.<br />

Diğer bölümlerde olduğu gibi bu<br />

bölümde de zaman zaman yazarların<br />

Türkçeyi yeterince iyi kullanamadıklarını<br />

67<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70


Safiye AKDENİZ<br />

görmekteyiz. Cervantes’in tanıtıldığı<br />

aşağıdaki parçada böyle bir kullanıma şahit<br />

olmaktayız: “İspanyol milletinden olup ve<br />

dünya edebiyatının en büyük<br />

yazarlarındandır” (Öner-Pala-Ertem, 1996a:<br />

23). Hem gerundium hem de ardından bağlaç<br />

kullanmak ifadeyi çirkinleştirmekten başka<br />

bir işe yaramıyor. Ayrıca İspanyol<br />

milletinden yerine İspanyol yazar demesi<br />

daha doğru olurdu.<br />

Test soruları:Aslında test soruları,<br />

bugünkü kullanımı ve haliyle herkesin de<br />

takdir edeceği üzere Türkçe dersinin ne<br />

içeriğine ne de amaçlarına hizmet eden bir<br />

uygulama değildir. Ancak ülkenin mevcut<br />

koşulları içerisinde bir zorunluluk halini<br />

almıştır. Bu sorunun çözümü kitap<br />

yazarlarını aşmakla birlikte bazı yazarların<br />

yaptığı gibi test sorularının yanı sıra<br />

hazırlanmış yazılı sınav sorularını kısa<br />

vadede uygulanabilecek geçici bir çözüm<br />

olarak değerlendirebiliriz.<br />

Sonuç olarak kitaplarda ele alınan<br />

bölümlerin milli eğitimin amaçlarına uygun<br />

olarak tespit edilmiş, genellikle kitaptan<br />

kitaba pek farklılık göstermeyen bölümler<br />

olduğunu söyleyebiliriz. Kitaplarda<br />

eleştirilecek husus bu bölümlerden ziyade bu<br />

bölümlerin kitap yazarları tarafından ele<br />

alınış biçimidir. Buna bağlı olarak kitaplarda<br />

tespit ettiğimiz aksaklıkları şöyle<br />

özetleyebiliriz:<br />

1.Parçaların bir kısmının öğrencinin<br />

düzeyinin üstünde olması veya onun<br />

dikkatini çekecek içerikte olmaması.<br />

Parçanın seçimi sırasında daha çok verilecek<br />

mesajın gözönünde bulundurulması, bu<br />

sebeple fazla tanınmamış, estetik açıdan<br />

fazla değer taşımayan metinlere yer<br />

verilmesi.<br />

2.Metinle ilgili verilen bilgilerin<br />

zaman zaman yetersiz oluşu.<br />

3.Tür ve şekil bölümünde verilen<br />

tanımların çoğu kez yanlış, eksik veya<br />

subjektif olması.<br />

4.Dilbilgisi konularının metinle tam<br />

anlamıyla ilişkilendirilememesi.<br />

5.Metinle ilgili soruların çoğu kez<br />

metinden bulunma esasına dayalı, öğrenciyi<br />

düşündürmeye, araştırmaya ve metnin özünü<br />

kavratmaya sevk etmeyen sorular olması.<br />

6.Yazarlar hakkında verilen bilgilerin<br />

onların karakteristik özelliklerini<br />

içermemesi, yazarlara ayrılan yerin kitaptan<br />

kitaba farklılık göstermesi, bazen uzun<br />

bazen çok kısa olması. Yazarla eser<br />

arasındaki ilişkinin fark edilmesini<br />

sağlayacak açıklamalardan mahrum<br />

bulunması.<br />

7.Yazarların kullandığı Türkçenin<br />

zaman zaman aksaması, bazı anlatım<br />

bozukluklarına rastlanması, hatta imla<br />

hataları içermesi.<br />

8.Kompozisyon bahsinde tüm<br />

metinlerin giriş gelişme sonuç şablonuyla<br />

verilmesi aksi bir ihtimalin olabileceğine<br />

dair hiç bir şüphe yaratılmaması.<br />

9.Tüm metinlerde anafikir<br />

buldurularak metinlerin tek bir cümleye<br />

indirgenmesi.<br />

10.Bazen dilbilgisi bahsinde çok fazla<br />

konu ele alınarak veya soru sorularak<br />

öğrencilerin gözünde bu bölümün<br />

sevimsizleştirilmesi.<br />

11.Yazarların bazen öğrenciye karşı<br />

uygun bir dil kullanmamaları, örneğin<br />

“okuyun”, “yapacaksınız” gibi ifadeler<br />

kullanmaları. Halbuki bunların yerine<br />

“okuyabilirsiniz”, “yapmalısınız” gibi onları<br />

da başka insanlara karşı daha kibar olmaya<br />

teşvik edici bir dil kullanılabilir.<br />

12.İncelediğimiz kitaplarda yazarlar,<br />

“metin”leri daha çok bir “araç” olarak<br />

algılamışlar ve metin üzerinde yapılan<br />

çalışmalarda böyle bir anlayışa yönelik<br />

analizler yapmışlardır. Oysa ki incelenecek<br />

metinlerin bir düşünce ve duygu nesnesi<br />

olarak ele alınması ve analizin ona<br />

yönelmesi gerekir. Pedagojik amaçlara daha<br />

kolay bir biçimde ulaşmak analiz<br />

yöntemlerinde metnin merkeze alınmasıyla<br />

mümkün olacaktır.<br />

Bazı eğitim bilimciler, metinleri<br />

eğitim ve öğretim için, bir “araç” olarak<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 68


TEMEL EĞİTİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINA DAİR BAZI DİKKATLER<br />

görme eğilimindedirler. Bu görüş, doğru<br />

olmakla birlikte eksiktir. Edebi veya didaktik<br />

metinler öğrencilerin anlama ve anlatma<br />

yeteneklerinin gelişmesinde, dilin doğru ve<br />

güzel kullanılmasında yararlanılacak en<br />

doğal malzemedir. Onlardan bu amaçlar için<br />

daima yararlanılmıştır. Ancak metinlerin<br />

bizzat kendilerinin estetik bir varlık olarak<br />

bir düşünüş ve algılayış nesnesi olarak bir<br />

değerleri olduğu unutulmamalıdır.<br />

Günümüzde metin analizlerinin asıl amacı,<br />

metnin anlaşılması ve çözümlenmesidir.<br />

Metinle ilgili bütün çalışmaların,<br />

sorgulamaların, soruların, araştırmaların<br />

amacı, metnin mahiyetinin kavranmasıdır.<br />

Böyle bir çalışma ve analiz yapılınca metin<br />

bütün olarak kavranır; bu kavrama, öğrenciyi<br />

ulaşmak istediğimiz eğitim ve öğretim<br />

hedeflerine dolaylı olarak götürür.<br />

Yukarıda bahsedilen özellikler bu ders<br />

kitaplarında tespit ettiğimiz başlıca<br />

aksaklıklardır. Bunların dışında kitapların<br />

basımında kullanılan kağıdın cinsi, kitapların<br />

düzenleniş biçimi, fotograf veya resimlerin<br />

kalitesi gibi bazı teknik konular da bu<br />

kitaplarda pek göz önünde bulundurulmayan,<br />

fakat bu yazının sınırlarını aşan hususlardır.<br />

Bütün bu sorunlar, öncelikle kitap yazımı<br />

gibi önemli bir konunun ciddiye alınmasıyla<br />

ve dünya standartlarının da gözönünde<br />

bulundurulmasıyla çözülebilir. Ancak<br />

bilindiği üzere eğitimin en önemli elemanı<br />

öğretmendir. Hazırlanan kitapların amacına<br />

ulaşması öğretmenin bilgi ve becerisine<br />

bağlıdır. Bu yüzden iyi kitapların yanı sıra<br />

onları işleyecek olan öğretmenlerin eğitimi<br />

de son derece önemlidir.<br />

69<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70


Safiye AKDENİZ<br />

KAYNAKLAR<br />

Ağca, H., Ererdem, S., Aytaç, G. ve Küçük, S. (1993a). İlköğretim Türkçe 6, Eskişehir: Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>,<br />

M.E.B. Yayını.<br />

Ağca, H., Ererdem, S., Aytaç, G. ve Küçük, S. (1993b). İlköğretim Türkçe 7, Eskişehir: Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>,<br />

M.E.B. Yayını.<br />

Ağca, H., Ererdem, S., Aytaç, G. ve Küçük, S. (1993c). İlköğretim Türkçe 8, Eskişehir: Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>,<br />

M.E.B. Yayını.<br />

Göğüş, B. (1994a). Orta Okullar için Türkçe 7, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.<br />

Göğüş, B. (1994b). Orta Okullar için Türkçe 8, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.<br />

Kavcar, C., Oğuzkan, F. ve Sever, S. (1998). Türkçe Öğretimi, Ankara: Engin Yayınevi.<br />

Öner, S., Pala, İ. ve Ertem, R. (1996a). Orta Okullar İçin Türkçe Ders Kitabı 7, İstanbul:Deniz Yayınevi.<br />

Öner, S., Pala, İ. ve Ertem, R. (1996b). Orta Okullar İçin Türkçe Ders Kitabı 8, İstanbul:Deniz Yayınevi.<br />

Sarıca, S., Gündüz, M. (1993). Orta Okul Türkçe Ders Kitabı 7, İstanbul: Fil Yayınevi.<br />

Sarıca, S., Gündüz, M. (1994). Orta Okul Türkçe Ders Kitabı 6, İstanbul: Fil Yayınevi.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 59-70 70


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80<br />

ÖZ<br />

DOĞAL YÖNTEMİN KULLANILDIĞI JAPONCA DERSLERİNDE ÖĞRETMEN<br />

DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

(A Review Of The Teacher Attitudes In The Japanese Courses Using Natural Method )<br />

Yrd.Doç.Dr.Salih USUN *<br />

Bu araştırmanın amacı doğal yöntemin kullanıldığı Japonca derslerinde öğrenci ve öğretim elemanı görüşlerine<br />

göre yabancı dil öğretim elemanlarının davranışlarını değerlendirmektir. Araştırmanın evrenini Çanakkale<br />

Onsekiz Mart <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i Anabilim Dalı öğrencileri oluşturmuştur.<br />

Verilerin toplanmasında öğrenci görüşlerini belirlemek amacı ile anket, öğretim elemanı görüşlerini belirlemek<br />

amacı ile görüşme formundan yararlanılmıştır. Araştırma örneklemini ise hazırlık ve birinci sınıflarda öğrenim<br />

gören 69 öğrenci ve 9 Japon uyruklu öğretim elemanı oluşturmuştur.<br />

Öğrencilerin anket sorularına vermiş oldukları cevaplar doğrultusunda Japon öğretim elemanlarının en sıklıkla<br />

gösterdikleri davranışlar, öncelik sırası ile şunlardır: l-Zamanı etkili kullanma 2-Sınıfta iletişimi arttırmak için<br />

sözel ve beden dilini kullanma, 3-Dersi sona erdirirken öğrencileri selamlama. Japon uyruklu öğretim<br />

elemanlarının görüşme formuna vermiş oldukları cevaplara göre program uzun olduğu için zamanında bitirmede<br />

güçlük çektikleri saptanmıştır. Tıpkı öğrencilerin de anket sorularına vermiş oldukları cevaplarda belirttikleri<br />

gibi, Japon uyruklu öğretim elemanlarının Japonca öğretiminde her zaman gösterdikleri davranış zamanı etkili<br />

kullanma davranışıdır. Bu bulgular doğrultusunda öğrenci görüşleri ile öğretim elemanı görüşleri arasında<br />

herhangi bir fark bulunmadığı ve öğretim elemanlarının derslerde doğal yöntemi etkili olarak kullandıkları<br />

saptanmıştır.<br />

Anahtar Sözcükler : Doğal Yöntem; Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i; Öğrenci Görüşleri; Öğretmen Davranışları.<br />

ABSTRACT<br />

The aim <strong>of</strong> this study is to evaluate the attitudes <strong>of</strong> the foreign language teachers in the Japanese classes, in<br />

which the natural method is being used, according to the views <strong>of</strong> the students and teachers. The population <strong>of</strong><br />

this study were the students and teachers <strong>of</strong> the department <strong>of</strong> the <strong>Education</strong> <strong>of</strong> the Japanese Language in the<br />

üniversity <strong>of</strong> Çanakkale Onsekiz Mart. The data were gathered from 69 students by an questionnaire and from 9<br />

teachers by a View Form. The data were analysed by the statistical techniques as frequence and percentage.<br />

According to the views <strong>of</strong> the students it is determined that the priority attitudes <strong>of</strong> the Japanese teachers are the<br />

following: l.Using <strong>of</strong> the time effectively, 2-Using <strong>of</strong> the Language <strong>of</strong> the verbal and body to increase the<br />

communication in the class, 3-Saluting the students in the end <strong>of</strong> Lesson. it is determined that the attitudes <strong>of</strong> the<br />

Japanese teachers are pr<strong>of</strong>ıt to the rurals <strong>of</strong> the natural method.<br />

According to the views <strong>of</strong> the Japanese teachers they have diffuculty in the length <strong>of</strong> the programme, to<br />

accomplish it.<br />

The Japanese teachers, as the students said used the time effectively in Japanese teaching. According to these<br />

findings, there are not differences between the views <strong>of</strong> the students and teachers and also the teachers used the<br />

natural method effectively.<br />

Key Words: Natural Method; Japanese Language <strong>Education</strong> ;Views <strong>of</strong> Students; Attittudes <strong>of</strong> teachers<br />

* Çanakkale Onsekiz Mart <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi


Yrd.Doç.Dr.Salih USUN<br />

BÖLÜM l<br />

GİRİŞ<br />

Problem<br />

İnsanları oluşturduğu toplumlarda<br />

kullanılan bir iletişim ve düşünme aracı<br />

olup, seslerden oluşan bir sistem olan dil, bir<br />

toplumda konuşma ve yazılı olmak üzere<br />

ikiye ayrılmaktadır. Dünya üzerinde bir çok<br />

dil (beşbinden fazla olduğunu ileri süren<br />

araştırmacılar vardır) bulunmasına karşın,<br />

gittikçe artan uluslar arası ilişkiler, ulusların<br />

kendi ana dilleriyle iletişim sağlamalarını<br />

yetersiz kılmakta ve bu nedenle diğer<br />

ülkelerin dillerini öğrenme ve dolayısıyla<br />

eğitimciler açısından öğretme gereksinimi<br />

ortaya çıkmıştır (Demirel, 1999). Anadilin<br />

dışında öğretilen ve öğrencilerin akademik,<br />

toplumsal ve meslekle ilgili gelişmelerine<br />

katkıda bulunmayı amaçlayan yabancı dil<br />

(Oğuzkan, 1993) öğretiminde öğretim<br />

teknolojisi, bu alan için programlarda<br />

öngörülen özel amaçlara ulaşılabilmesi için<br />

gerekli öğretim yapıları ve süreçlerden<br />

oluşan bir disiplin anlamındadır (Alkan ve<br />

Kurt, 1998, s. 112).<br />

Günümüzde yabancı dil öğretiminde<br />

bir tek yöntemden değil, birçok yöntemden<br />

söz edilebilir. Her bir yöntem bireyin çeşitli<br />

yönlerden bilgiyi kazanmasına yardımcı<br />

olmaktadır. Yabancı dil öğretiminde<br />

kullanılan yöntem ve tekniklere<br />

baktığımızda anlatım ve soru-cevap<br />

dışındaki bütün yöntem ve tekniklerde araca<br />

ihtiyaç vardır (Alkan ve Kurt, 1998, s. 122).<br />

Yabancı dil öğretiminde<br />

kullanılabilecek yöntem ve teknikler<br />

şunlardır (Demirel, 1999):<br />

a-Yöntemler<br />

1-Temel Yöntemler<br />

a.Dilbilgisi-Çeviri Yöntemi<br />

b.Düzvarım Yöntemi<br />

c.Kulak-Dil Alışkanlığı Yöntemi<br />

d.Bilişsel Öğrenme Yöntemi<br />

e.Doğal Yöntem f.İletişimci Yöntem<br />

g. Seçmeli Yöntem<br />

2-Diğer Yöntemler<br />

a. Telkin Yöntemi<br />

b.Grupla Dil Öğretimi Yöntemi<br />

c.Sessizlik Yöntemi<br />

d.Tüm Fiziksel Tepki Yöntemi<br />

b-Teknikler<br />

1. Grupla Öğretim Teknikleri (Gösteri,<br />

Soru-Cevap, Rol Yapma-Drama, Benzetim,<br />

İkili ve Grup Çalışmaları, Mikro Öğretim,<br />

Eğitsel Oyunlarla Öğretim, İletişim ve<br />

Gramer Oyunları)<br />

2.Bireysel Öğretim Teknikleri<br />

(Bireyselleştirilmiş Öğretim, Programlı<br />

Öğretim ve Bilgisayar Destekli Öğretim)<br />

Yabancı dilin anadiline benzer biçimde<br />

öğretilmesi gerektiğini savunan Doğal<br />

Yöntem "yabancı dil öğrencilerine başından<br />

itibaren yalnızca, öğretmenin anadili olan<br />

yabancı dili kullanarak, sürekli konuşma<br />

yoluyla iletişim kurmak ve bu etkileşimi<br />

birbirleriyle . metin oluştururcasına<br />

bağlantılı ama dilbilgisi açıklaması<br />

yapılmaksızın anlaşılabilecek ölçüde yalın<br />

bir cümle dizisiyle gerçekleştirmek<br />

biçiminde tanımlanabilir. Doğal Yöntem,<br />

klasik yapıtların diline karşılık, "yaşayan"<br />

dilin yazılı dile karşılık "konuşma" dilinin<br />

öğretimini amaç edinmiştir (Demirel, 1999,<br />

s.48).<br />

Kısaca Doğal Yöntemde;<br />

1. Öğretmen konuşur, öğrenci dinler.<br />

2. Söyleneni erle ilgili olarak<br />

öğrenciye sık sık mimikle olmazsa yabancı<br />

dilde açıklama yapılır. Sözcük öğretiminde<br />

varsa eşdeşlere (cognates) öncelik verilir.<br />

3. Öğrenci, duyduğunu, anlamını tam<br />

çıkarmamış olsa bile tekrarlar. Telaffuz,<br />

doğrudan doğruya taklit etmeye dayanır.<br />

Çocuk öğrenirken etkin olmalı, tıpkı<br />

anadilini öğrenirken yaptığı gibi,<br />

yanlışlıklara aldırmadan elverdiğince<br />

konuşmalıdır. Yanlışlıklar öğretmen<br />

tarafından düzeltilir. Yapılar, alıştırma<br />

yoluyla pekiştirilir. Ara sıra yapılan sesli<br />

okuma ile öğrencinin yabancı dil telaffuzunu<br />

kavramasına yardım edilir öğrenci<br />

konuşmakta çekingen davranırsa, ona<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80 72


DOĞAL YÖNTEMİN KULLANILDIĞI JAPONCA DERSLERİNDE ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

kitaplardan günlük konuşma parçalan<br />

ezberletilir.<br />

4.Dil öğrenimi, doğal olarak her<br />

şeyden önce sözcük öğrenimidir. O nedenle,<br />

öğrenciye yabancı dilde sık kullanılan<br />

sözcükler seçilerek öğretilmelidir.<br />

5.Doğal Yöntemde orta zorlukta<br />

sözcükler öğretilir. Bu, öğrenciyi<br />

kendiliğinden anlama okuma olgunluğuna<br />

getirir. Sözcüklerin bağlam içinde tekrarı<br />

öğrencinin sözcüklerin semantik genişliğini<br />

zahmetsizce anlamasını sağlar. Konular<br />

baştan sona kendi kendine açıklanabilir.<br />

Anadiline başvurmadan, metinden anlam<br />

çıkarılabilir.<br />

Yabancı dil öğretimi, bir dili<br />

öğretirken, hedef dil dışında ara (yardımcı)<br />

dilin kullanılıp kullanılmamasına göre ikiye<br />

ayrılır. Örneğin, Japonca öğretiminde başka<br />

herhangi bir dilden faydalanmaksızın,<br />

Japonca ile Japonca'yı öğretme yöntemi<br />

"doğal yöntem" olup, hedef dildeki bir<br />

ifadeyi başka bir dili kullanmak suretiyle,<br />

öğretme yöntemi ise "dolaylı yöntem"<br />

şeklinde adlandırılmaktadır (Takayuki,<br />

1993, s.7).<br />

Yabancı dil öğretiminde, uygulanan<br />

yöntemden çok, sistemde görev alan<br />

yöneticilerin, uzmanların ve yabancı dil ile<br />

ilgili bilgileri öğrenciye sunmakla sorumlu<br />

olan öğretmenin tutumu önemlidir. Derste<br />

olumlu bir öğretim ortamının yaratılması,<br />

birçok öğretim etkinliklerinin etkili bir<br />

biçimde kullanılması, öğrencilerin<br />

gereksinim ve ilgilerinin göz önüne alınması<br />

ancak deneyimli ve iyi bir eğitim görmüş<br />

öğretmenin yardımı ile gerçekleşebilir.<br />

Öğretmen dersi öğrenciye sevdirecek tek<br />

kişi olup, öğretmenin yabancı dil bilgisi ve<br />

öğretim becerisi yetersizse öğrenci çevresi<br />

tarafından ne kadar dil öğrenmeye<br />

heveslendirilmiş olsa da başarı şansı azdır<br />

(Alkan ve Kurt, 1998, ss. 119-120).<br />

Yabancı dil öğretiminde öğretmenlerin<br />

sahip olması gereken beş önemli fonksiyon<br />

şunlardır (Nunan, 1998):<br />

1. Bilişsel fonksiyon<br />

2. Sınıf yönetimi fonksiyonu<br />

3. Pratik amaçlar<br />

4. Kişisel ve kişiler arası fonksiyon<br />

5. İçtenlik ve coşku.<br />

Türkiye'de<br />

yükseköğretim<br />

kademesinde üç üniversitede Japon Dili<br />

<strong>Eğitim</strong>i verilmektedir. Bunlardan Kayseri<br />

Erciyes ve Ankara Üniversitelerinde Fen-<br />

Edebiyat Fakültelerine bağlı olarak,<br />

Çanakkale Onsekiz Mart <strong>Üniversitesi</strong>'nde ise<br />

<strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong>ne bağlı olarak Japon Dili<br />

<strong>Eğitim</strong>i verilmektedir. Bunun yanı sıra Orta<br />

Doğu Teknik, Boğaziçi, Bilkent ve <strong>Ege</strong><br />

<strong>Üniversitesi</strong>'nde seçmeli ders olarak<br />

programlarda yer almaktadır.<br />

Ortaöğretim kurumunda ise 1992<br />

yılından itibaren Anadolu Ticaret ve Meslek<br />

Lisesi ile Ankara Radyo-Televizyon<br />

Endüstri Meslek Lisesi'nde Japonca<br />

öğretilmeye başlanmıştır. Bu kurumlarda ilk<br />

bir yıl hazırlık olup, kalan üç sene boyunca<br />

ise seçmeli ders olarak verilmektedir.<br />

Çanakkale Onsekiz Mart <strong>Üniversitesi</strong><br />

1992 yılında, Japonca Öğretmenliği bölümü<br />

ise 1993 yılında kurulmuştur. Yakın bir<br />

gelecekte Japonca dilinin, İngilizce'den<br />

sonra ikinci bir yabancı dil olarak bazı orta<br />

öğretim kurumlarında öğretilmeye<br />

başlanması durumunda ve bu dili öğretecek<br />

öğretmen eksikliğini ortadan kaldırmak<br />

amacıyla Ankara ve Erciyes<br />

Üniversitelerinde bulunan Japon Dili ve<br />

Edebiyatı bölümlerinden farklı olarak yalnız<br />

Türkiye'de değil tüm Ortadoğu bölgesindeki<br />

tek ve ilk Japonca Öğretmenliği bölümü<br />

Ç.O.M.Ü. bünyesinde öğretim hayatına<br />

başlamıştır.<br />

1993 yılından sonra, öğrenci sayısının<br />

artışına bağlı olarak öğretim görevlisi sayısı<br />

da artmıştır. Bugün ise bölümde 168 öğrenci<br />

ve 9 Japon uyruklu 2 Türk olmak üzere<br />

toplam 11 öğretim elemanı Japonca<br />

eğitimini sürdürmektedir.<br />

Çanakkale Onsekiz Mart <strong>Üniversitesi</strong><br />

Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i Ana Bilim Dalında<br />

hazırlık sınıfından itibaren beş yıl boyunca<br />

Japonca Dilbilgisi dersi programlarda yer<br />

almaktadır.<br />

73<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80


Yrd.Doç.Dr.Salih USUN<br />

Ç.O.M.Ü. Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i Anabilim<br />

Dalında fiilen ders vermekte olan öğretim<br />

elemanlarının tümü Japon uyruklu<br />

olduğundan dersler doğal yöntemle<br />

işlenmektedir. Resimler, gerçek nesneler,<br />

fotoğraflar yoluyla doğal bir ortam<br />

hazırlanmak suretiyle, Japonca ifadeler<br />

sadece Japonca ile verilmeye<br />

çalışılmaktadır. Gramer açıklaması<br />

verilmeksizin öğrencilerin kelime<br />

haznelerinde bulunan kelimeleri kullanarak,<br />

ifadenin nerede nasıl kullanılacağı<br />

kavratılmak suretiyle, ilk aşamada taklit<br />

(öğretmenin söylediğini söylediği şekilde<br />

tekrar), tahtaya yazılanı okuyarak sınıfça<br />

tekrar, öğretmenin öğrencilerini kontrol<br />

edebilmesi amacıyla teker teker söyletme<br />

şeklinde yeni kelime ya da cümle kalıbı<br />

verilmektedir. Bir başka deyişle, yeni cümle<br />

kalıpları daha önce öğrenilmiş olanlarla<br />

basamaklı ve birikerek sunulmaktadır.<br />

Yabancı dil öğretmenlerinin eğitim ve<br />

öğretim teknolojisi konusunda yeterlikleri ve<br />

bu konuda yetiştirilmelerine yönelik olarak<br />

16-26Haziran 1984 tarihinde İngiltere'de<br />

bir sempozyum düzenlenmiş<br />

ve<br />

yabancı dil öğretmenlerinin etkili<br />

öğretmen olabilmelerinde özel öğretim<br />

teknolojisi ve eğitim teknolojisi açısından<br />

gerekli formasyona sahip olmalarının<br />

önemi vurgulanmıştır (Toney 1985). Arnall<br />

(1992) ve Walling (1993) yabancı dil<br />

öğretiminde eğitim teknolojisinin önemini<br />

vurgulamış ve yabancı dil öğretmenlerinin<br />

öğrencilerine en iyi öğrenme ortamını<br />

hazırlayabilmelerinde eğitim ve öğretim<br />

teknolojilerinin sağlayabileceği katkılardan<br />

bahsetmiştir. Arnall'a göre bu konuda<br />

yararlanılabilecek teknolojilerden bazıları<br />

şunlardır: bilgisayar, video ve audio, CD-<br />

ROM, compact diskler, uydular, telefon vb.<br />

Japonya'da 1996 yılında Hiroşima<br />

kentinde düzenlenen Uluslar arası Yabancı<br />

Dil Öğretimi Konferansı'nda sunulmuş olan<br />

bildirilerde yabancı dil öğrenme-öğretme<br />

süreçlerinde eğitim ve öğretim<br />

teknolojilerinden yararlanmanın ve bu<br />

konuda öğretmenlerin nitelikli olarak<br />

yetiştirilmelerinin önemine değinilmiştir.<br />

Konferans bildirilerinde yabancı dil<br />

öğretiminde bilgisayar destekli öğretim,<br />

çoklu ortamlar (multi-media) internet ve<br />

video vb. teknolojilerden öğretmenler<br />

tarafından yeterince yararlanılması gereği<br />

üzerinde de durulmuştur. Bazı bildirilerde<br />

ise yabancı dil öğretiminde öğrencilerden<br />

kaynaklanan sorunlar bulunmasına rağmen,<br />

hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerle<br />

eğitim ve öğretim teknolojileri konusunda<br />

yeterli formasyon kazandırılmış olan<br />

öğretmenlerin bu sorunların üstesinden<br />

gelebilecekleri vurgulanmıştır (Cornwell;<br />

Sugino, 1996). Doğal yöntemin kullanıldığı<br />

Japonca derslerinde öğretmen<br />

davranışlarının öğrenci görüşlerine göre<br />

değerlendirilmesi bu araştırmanın temel<br />

problemidir.<br />

Amaç<br />

Bu araştırmanın temel amacı, doğal<br />

yöntemin kullanıldığı Japonca derslerinde<br />

öğretmen davranışlarının öğrenci ve<br />

öğretmen görüşlerine göre<br />

değerlendirilmesidir.<br />

Araştırmada bu amaca bağlı olarak<br />

aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır:<br />

1-Öğrencilere göre Japonca derslerinin<br />

öğrenme-öğretme süreçlerinde (Dikkat<br />

çekme, güdüleme, gözden geçirme, hedef<br />

davranışı söyleme, geçiş, geliştirme,<br />

özetleme, ödev verme, tekrar güdüleme ve<br />

kapanış) öğretmenlerin gösterdikleri<br />

davranışların sıklık dereceleri nasıldır<br />

2-Japon dili öğretiminde öğrenme<br />

öğretme süreçlerinde doğal yöntemden<br />

yararlanmada ortaya çıkan sorunlara yönelik<br />

olarak Japon uyruklu öğretim elemanlarının<br />

görüş ve önerileri nelerdir<br />

3-Doğal yöntemle Japonca öğretiminde<br />

öğretmen davranışlarına yönelik olarak<br />

öğrenci ve öğretmen görüşleri arasında fark<br />

var mıdır<br />

Önem<br />

Yabancı dil öğretiminde uygulanan<br />

yöntemden çok, sistemde görev alan<br />

öğretmenlerin yabancı dil ile ilgili bilişsel,<br />

duyuşsal ve devinimsel yeterlilikleri de<br />

oldukça önemlidir. Tüm dersler de olduğu<br />

gibi yabancı dil derslerinde de öğrenme-<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80 74


DOĞAL YÖNTEMİN KULLANILDIĞI JAPONCA DERSLERİNDE ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

öğretme süreçlerinde gösterdikleri<br />

davranışların sıklık dereceleri konusunda en<br />

objektif değerlendirmeleri yapabilecek<br />

kimselerin hedef kitleyi oluşturan öğrenciler<br />

olduğu kuşkusuzdur. Bu bağlamda araştırma<br />

ele aldığı konu açısından önem taşımaktadır.<br />

Ayrıca yabancı dil (Japonca) öğretiminde<br />

kullanılan yöntemlerden birisi olan "doğal<br />

yöntem" açısından öğretmen davranışlarının<br />

incelendiği bu araştırmanın ilgili literatüre<br />

ve gelecekte yabancı dil öğretiminde görev<br />

alacak yabancı (Japon) ve Türk öğretim<br />

elemanlarının gerçekleştirecekleri eğitimöğretim<br />

etkinliklerine katkıda<br />

bulunabileceği umulmaktadır.<br />

Sayıltılar<br />

1-Problem çözümünde seçilen<br />

araştırma yöntemi araştırma amacına<br />

uygundur.<br />

2-Öğrencilerin anket sorularına<br />

öğretim elemanlarının ise görüşme<br />

formlarına verdikleri cevaplar objektif ve<br />

kendi görüşlerini yansıtmaktadır.<br />

Sınırlılıklar<br />

Bu araştırma;<br />

1-Çanakkale Onsekiz Mart<br />

<strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yabancı Dil<br />

<strong>Eğitim</strong>i Bölümü Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i<br />

Anabilim Dalında öğrenim gören hazırlık ve<br />

birinci sınıf öğrencileri ile;<br />

2-Yabancı dil öğretim yöntemi<br />

açısından ise; "doğal yöntem" ile sınırlıdır.<br />

Kısaltmalar<br />

Ç.O.M.Ü: Çanakkale Onsekiz Mart<br />

<strong>Üniversitesi</strong><br />

BÖLÜM 2<br />

YÖNTEM<br />

Model<br />

Araştırmada amaçlara uygun olduğu<br />

düşünülen tarama modeli kullanılmıştır.<br />

Evren ve Örneklem<br />

Bu araştırmanın evrenini 2000-2001<br />

öğretim yılında Çanakkale Onsekiz Mart<br />

<strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yabancı Dil<br />

<strong>Eğitim</strong>i Bölümü Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i<br />

Anabilim Dalı'nda öğrenim görmekte olan<br />

öğrenciler ve öğretim elemanları<br />

oluşturmaktadır. Söz konusu Anabilim<br />

Dalı'nda hazırlık birinci, ikinci, üçüncü ve<br />

dördüncü sınıflar olmak üzere toplam 168<br />

öğrenci ve 9 Japon uyruklu 2 de Türk olmak<br />

üzere toplam 11 öğretim elemanı görev<br />

yapmaktadır. Dolayısıyla da araştırmanın<br />

evreni 168 öğrenci ve 11 öğretim<br />

elemanıdır. Hazırlık sınıfı (42 öğrenci) ve<br />

birinci sınıfta (27 öğrenci) öğrenim gören<br />

toplam 69 öğrenci ise örneklemi<br />

oluşturmuştur. Öğretim elemanları sayıca az<br />

oldukları için evrenden örneklem alınmadan<br />

evrenin tamamına ulaşılmıştır. Araştırmada<br />

örneklem (öğrenci) evren oram (69/168)<br />

yaklaşık %25 olarak gerçekleşmiş ve<br />

araştırma örnekleminin evreni yeterince<br />

tespit ettiği kabul edilmiştir.<br />

Verilerin Toplanması<br />

Araştırma için gerekli olan verilerin<br />

toplanmasında öğrenci görüşleri için anket,<br />

öğretim elemanları için ise görüşme<br />

formundan yararlanılmıştır. Anket ve<br />

görüşme formunun bazı özellikleri,<br />

hazırlanışı ve uygulanışı aşamalarına ilişkin<br />

bilgilere aşağıda yer verilmektedir.<br />

a-Anketin Bazı Özellikleri ve<br />

Hazırlanışı ve Uygulanışı<br />

Ankette kişisel bilgiler (cinsiyet ve<br />

sınıf) ile ilgili 2 soru, Japonca öğretiminde<br />

öğrenme-öğretme süreçlerinde öğretmen<br />

davranışlarının öğrenci görüşleri açısından<br />

değerlendirilmesine ilişkin olarak ise 25 soru<br />

olmak üzere toplam 27 soru yer almıştır.<br />

Anketin ikinci bölümünde yer alan 25<br />

sorunun bir dersin işleniş aşamalarına göre<br />

dağılımı şöyledir:<br />

Aşamalar ve Soru Sayıları<br />

1-Dikkat çekme l<br />

2-Güdüleme l<br />

3-Gözden geçirme l<br />

4-Hedef/Davranışı söyleme l<br />

5-Geçiş l<br />

6-Geliştirme (Sunu) 13<br />

75<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80


Yrd.Doç.Dr.Salih USUN<br />

7-Özetleme 2<br />

8-Ödev verme 2<br />

9-Tekrar güdüleme 2<br />

10-Kapanış l<br />

Toplam 27 sorudan oluşan anketin<br />

birinci bölümünde yer alan kişisel bilgiler ile<br />

ilgili 2 soru seçenekli (çoktan seçmeli),<br />

ikinci bölümde yer alan 25 soru ise likert tipi<br />

üçlü dereceleme ölçekli olarak<br />

hazırlanmıştır. Araştırmada öğrenci<br />

görüşlerine göre öğretim elemanlarının<br />

öğrenme-öğretme süreçlerinde gösterdikleri<br />

davranışların sıklık dereceleri ölçülmek<br />

istendiğinden üçlü ölçek "Her Zaman", "Ara<br />

Sıra" ve "Hiçbir Zaman" biçiminde<br />

hazırlanmıştır.<br />

Araştırmada veri toplama aracı olarak<br />

hazırlanan anketlerin görünüş geçerliliği<br />

konusunda uzman görüşlerine başvurulmuş<br />

ve gelen dönütler doğrultusunda sorularda<br />

bazı değişiklikler ve düzeltmeler yapılmıştır.<br />

Daha önce de belirttiğimiz gibi anket<br />

sorularını öğrenme-öğretme süreci (bir<br />

dersin işleniş aşamaları) oluşturduğundan,<br />

bu konuda ilgili literatür bulguları dikkate<br />

alınarak sorular hazırlanmış ve bu<br />

doğrultuda anketlerin kapsam geçerliliğinin<br />

yeterli olduğu kabul edilmiştir. Sonraki<br />

aşamada test tekrar test yöntemi ile 21 gün<br />

ara ile örneklem grubu oluşturan<br />

öğrencilerden 10 tanesine anketler<br />

uygulanmış ve güvenirlik katsayısı 0.73<br />

olarak hesaplanmıştır.<br />

Araştırmada veri toplama aracı olarak<br />

hazırlanan, geçerlilik ve güvenirlik<br />

çalışmaları yapılan anketler, örneklem<br />

olarak seçilen Çanakkale Onsekiz Mart<br />

<strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yabancı Dil<br />

<strong>Eğitim</strong>i Bölümü Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i<br />

Anabilim Dalı'nda öğrenim gören toplam 69<br />

öğrenciye uygulanmış ve iki öğrenci anketi<br />

doldurmadığından 67 öğrenciden gelen<br />

cevaplar doğrultusunda istatistiksel işlemler<br />

yapılmıştır. Anketlerin geri dönüş oranı<br />

(67/69) %91 olarak gerçekleşmiştir.<br />

b-Görüşme Formunun Bazı<br />

Özellikleri, Hazırlanışı ve Uygulanışı<br />

Araştırmada Japon dili öğretim<br />

elemanlarının, Japonca öğretiminde doğal<br />

yöntemden yararlanmada ortaya çıkan<br />

sorunlara yönelik olarak görüş ve<br />

önerilerinin alınması amacı ile kişisel<br />

bilgiler (3 soru) ve doğal yöntem ile ilgili<br />

sorular (3 soru) olmak üzere iki alt<br />

bölümden oluşan bir görüşme formundan<br />

yararlanılmıştır. Böylece toplam 6 sorudan<br />

oluşan görüşme formu, Çanakkale Onsekiz<br />

Mart <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yabancı<br />

Dil <strong>Eğitim</strong>i Bölümü Japon Dili <strong>Eğitim</strong>i<br />

Anabilim Dalı'nda görevli toplam 9 Japon<br />

uyruklu öğretim elemanına yüz yüze<br />

uygulanmıştır.<br />

Verilerin Analizi ve Yorumu<br />

Araştırma verilerinin analizinde<br />

frekans, yüzde gibi istatiksel teknikler<br />

kullanılmıştır.<br />

BÖLÜM 3<br />

BULGULAR ve YORUM<br />

Bu bölümde araştırmanın birinci ve<br />

ikinci alt amaçlarına ilişkin bulgular ve<br />

yorumlara yer verilmektedir.<br />

1-Alt Amaca İlişkin Bulgular ve<br />

Yorum<br />

Tablo l' de görüldüğü gibi öğrenci<br />

görüşlerine göre Japon uyruklu öğretim<br />

elemanlarının "her zaman" gösterdikleri<br />

davranışlar öncelik sırasına göre 6.11, 6.12<br />

ve 10.1. soru maddelerinde belirtilen<br />

davranışlardır. 6.11. soru maddesinde yer<br />

alan zamanı etkili biçimde kullanma<br />

davranışı 60, 6.12. soru maddesinde yer alan<br />

sınıf içi etkili iletişimi sağlamak için sözel<br />

dili ve beden dilini kullanma davranışı 56,<br />

10.1. soru maddesindeki dersi sona<br />

erdirirken selamlama davranışı ise 55<br />

öğrenci tarafından öğretim elemanlarca "her<br />

zaman" gösterilen davranışlar olarak<br />

belirtilmiştir. Bu bulgular doğrultusunda<br />

Japon uyruklu öğretim elemanlarının<br />

öğretmenin öncelikli görevlerinden olan<br />

sınıfta zaman yönetiminde oldukça başarılı<br />

oldukları ve sınıf içi etkili iletişimi sağlamak<br />

için sözel dili ve beden dilini kullanma<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80 76


DOĞAL YÖNTEMİN KULLANILDIĞI JAPONCA DERSLERİNDE ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

davranışlarını doğal yönteme uygun biçimde<br />

(Demirel, 1999; Takayuki,1993; Nagaho,<br />

1995; Terado ve diğerleri, 1999) her zaman<br />

gösterdikleri söylenebilir.<br />

Tablo l'de görüldüğü gibi öğrenci<br />

görüşlerine göre Japon uyruklu öğretim<br />

elemanlarının en yüksek frekans ile "arasıra"<br />

gösterdikleri davranışlar öncelik sırası ile<br />

6.2, 6.8 ve 6.13 soru maddelerinde yer alan<br />

davranışlardır. 6.2. soru maddesinde yer alan<br />

içeriği öğrencinin giriş davranışları ve hazır<br />

bulunuşluk düzeyini dikkate alarak işleme<br />

davranışı 27 öğrenci tarafından "arasıra", 24<br />

öğrenci tarafından "her zaman", 14 öğrenci<br />

tarafından "hiçbir zaman" öğretim<br />

elemanlarınca gösterilmeyen davranışlar<br />

olarak belirtilmiştir.<br />

5.1. soru maddesindeki dersi sunmaya<br />

başlamadan önce bir takım açıklamalar<br />

yapma 6.8. soru maddesinde yer alan<br />

öğrencilere, sorulan sorulara doğru cevaplar<br />

gelmiyorsa ipuçları verme ve 6.13.soru<br />

maddesinde yer alan her konu sonunda<br />

biçimlendirme veya yetiştirmeye dönük<br />

değerlendirme yapma davranışları 26'şar<br />

öğrenci tarafından öğretim elemanlarınca<br />

"arasıra" gösterilen davranışlar olarak<br />

belirtilmiştir. 5.1, 6.2, ve 6.13. soru<br />

maddelerinde ara sıra ve hiçbir zaman<br />

seçeneklerinin toplamının her zaman<br />

seçeneğinden daha fazla olması, bu soru<br />

maddelerinde yer alan davranışların öğretim<br />

elemanlarınca her zaman gösterilmediği bu<br />

davranışları öğretim elemanlarının arasıra<br />

(ya da hiçbir zaman) gösterdiklerini ortaya<br />

koymaktadır. Japon uyruklu öğretim<br />

elemanlarının öğrenme-öğretme sürecinde<br />

geçiş aşamasına ve öğrencinin giriş<br />

davranışları ve hazır bulunuşluğuna ve her<br />

konu sonunda biçimlendirme veya<br />

yetiştirmeye dönük değerlendirme yapmaya<br />

pek fazla önem vermedikleri, bu bulguların<br />

da öğrenme-öğretme süreçlerinde doğal<br />

yöntemi kullanmalarından kaynaklandığı<br />

söylenebilir.<br />

Tablo l' de görüldüğü öğrenci<br />

görüşlerine göre Japon uyruklu öğretim<br />

elemanlarının en yüksek frekans ile hiçbir<br />

zaman göstermedikleri davranışlar öncelik<br />

sırası ile 6.2, 3.1, 8.2, 6.1, 6.3 ve 6,4. soru<br />

maddelerinde yer alan davranışlardır. 6.2.<br />

soru maddesinde yer alan içeriği<br />

öğrencinin giriş davranışları ve hazır<br />

bulunuştuk düzeyini dikkate alarak işleme;<br />

3.1. soru maddesinde yer alan öğrencilere<br />

neyi, nasıl öğrenecekleri konusunda bilgi<br />

verme ve 8.2. soru maddesinde yer alan<br />

öğrencileri araştırmaya sevk etmek için<br />

ödev verme davranışları 14'er öğrenci<br />

tarafından öğretim elemanlarınca hiçbir<br />

zaman gösterilmeyen davranışlar olarak<br />

belirtilmiştir. 6.1. soru maddesindeki<br />

içeriği öğrencinin bireysel, toplumsal ve<br />

kültürel yapı özelliklerine göre işleme<br />

davranışı 12, 6.3. soruda yer alan içeriği<br />

işlerken öğrenci seviyesi, eğitim ve<br />

öğretim teknolojisine en uygun yöntem ve<br />

tekniklerden yararlanma davranışı 11 ve<br />

6.4. soruda yer alan içeriği işlerken öğrenci<br />

seviyesi, konu ve yöntem-tekniğe uygun<br />

araç-gereç (teknoloji)den yararlanma<br />

davranışı ise 10 öğrenci tarafından öğretim<br />

elemanlarınca "hiçbir<br />

zaman"<br />

gösterilmeyen davranışlar olarak<br />

belirtilmiştir.<br />

Anket yolu ile görüşleri alınan<br />

öğrencilerin "hiçbir zaman" seçeneğini en<br />

yüksek katılım oranı ile işaretledikleri soru<br />

maddelerinin genelde eğitim programının<br />

"içerik" öğesi ile olduğu ve içeriğin<br />

öğrencinin giriş davranışları seviyesi,<br />

bireysel, toplumsal ve kültürel yapı<br />

özelliklerine göre işleme konularda<br />

yoğunlaştığı dikkati ekmektedir. Söz konusu<br />

soru maddelerine ilişkin bulguların<br />

öğrenme-öğretme süreçlerinde "doğal<br />

yöntem"in kullanılması ve öğretim<br />

elemanlarının Türk toplumunun sosyal ve<br />

kültürel özelliği konusunda yeterince fikir<br />

sahibi olmamalarından kaynaklandığı<br />

söylenebilir.<br />

2.ve 3. Alt Amaca İlişkin Bulgular ve<br />

Yorum<br />

Araştırmanın ikinci alt amacını<br />

gerçekleştirmek için Japon dili öğretiminde<br />

görevli öğretim elemanlarına uygulanan<br />

görüşme formuna yönelik olarak elde edilen<br />

77<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80


Yrd.Doç.Dr.Salih USUN<br />

bulgular ve yorumlarına aşağıda yer<br />

verilmektedir;<br />

2.1.Görüşme formunu dolduran 7<br />

Japon uyruklu öğretim elemanı (okutma)nın<br />

6 tanesi (%86) kadındır.<br />

2.2.Öğretim elemanlarının yıl olarak<br />

meslekî kıdemleri birbirlerinden farklı (1.5;<br />

2; 2.5; 3; 4; 5 ve 8) olup ortalama kıdem 3.7<br />

yıldır.<br />

2.3.Görüşme formunu dolduran 7<br />

Japon uyruklu öğretim elemanının l tanesi<br />

(%14) "Hiç", 3 tanesi (%43) "Az", 2 tanesi<br />

"Orta Derecede" %28), l tanesi ise (%14)<br />

"İyi Derecede" Türkçe bildiklerini<br />

belirtmişlerdir.<br />

2.4.Doğal yöntemle Japonca<br />

öğretiminde en çok güçlük çektikleri<br />

değişkenin ne olduğuna ilişkin soruya 3'ü<br />

(%43) "program" (programın * uzunluğu ve<br />

yetiştirme sorunu) şeklinde cevaplamıştır.<br />

Programın uzun olması ve programı<br />

zamanında tamamlama kaygısının Japon<br />

uyruklu öğretim elemanlarını "zamanı etkili<br />

kullanma" çabasına yöneltebileceği<br />

düşüncesi doğrultusunda, bu bulgunun<br />

öğrenci görüşleri ile tutarlı olduğu<br />

söylenebilir. Daha önce de belirttiğimiz gibi<br />

öğrenci görüşlerine göre Japon uyruklu<br />

öğretim elemanlarının öğrenme-öğretme<br />

süreçlerinde en çok sıklıkla her zaman<br />

gösterdikleri davranış "zamanı etkili<br />

kullanma"dır.<br />

Bu soru maddesine 2 öğretim elemanı<br />

(%28) öğrenci (seviye, algılama ve öğrenme<br />

sorunları), l öğretim elemanı (%14) ortam<br />

(bina, sınıf, araç-gereç vb.), l öğretim<br />

elemanı (%14) ise iletişim sorunları<br />

biçiminde cevap vermiştir.<br />

2.5.Görüşme formunu dolduran 7<br />

Japon uyruklu öğretim elemanının tamamı<br />

(%100) doğal yöntemle Japonca öğretiminde<br />

(öğrenme-öğretme süreçlerinde) her zaman<br />

gösterdikleri davranış olarak "zamanı etkili<br />

kullanma"yı belirtmişlerdir. Bu bulgu 2.4.<br />

maddede de belirttiğimiz gibi, öğrenci<br />

görüşleri ile tutarlıdır (Bkz. Tablo 1) 2.6.Bir<br />

dersin işlenişinde en çok zorlandıkları<br />

aşamanın ne olduğuna ilişkin soruya 3<br />

öğretim elemanı (%43) "Geçiş" (Ön<br />

Açıklama), 2 öğretim elemanı (%28)<br />

"Güdüleme", 2 öğretim elemanı (%28) ise<br />

"Tekrar Güdüleme" biçiminde cevap<br />

vermiştir. 4 öğretim elemanının (57)<br />

güdüleme ve tekrar güdüleme biçiminde<br />

verdikleri cevaplar doğrultusunda, Japon<br />

uyruklu öğretim elemanlarının genelde<br />

öğrencileri güdüleme (motive etme) kaygısı<br />

içerisinde oldukları söylenebilir. Ancak bu<br />

bulgu öğrenci görüşleri ile tutarlı değildir.<br />

Şöyle ki öğrenciler Japonca öğrenmeöğretme<br />

süreçlerinde Japon uyruklu öğretim<br />

elemanlarının söz konusu davranışları<br />

(güdüleme ve tekrar güdüleme) genelde her<br />

zaman gösterdiklerini belirtmişlerdir. Diğer<br />

bir deyişle bu soru maddelerinde<br />

öğrencilerin her zaman seçeneğine verdikleri<br />

cevaplar, hiç ve arasıra seçeneklerinden daha<br />

büyük frekans göstermiştir (Bkz. Tablo 1)<br />

Bir dersin işlenişinde en çok<br />

zorlandıkları aşama ile ilgili soruya 3<br />

öğretim elemanının (%43) vermiş olduğu<br />

("geçiş") cevapların, öğrenci görüşleri ile<br />

tutarlı olduğu dikkati çekmektedir. Yani, bu<br />

soru maddelerinde öğrencilerin "hiç" ve<br />

"arasıra" seçeneklerine verdikleri cevaplar,<br />

"her zaman" seçeneğinden daha büyük bir<br />

frekans göstermiştir.<br />

BÖLÜM 4<br />

SONUÇ ve ÖNERİLER<br />

Sonuç<br />

Araştırma bulguları doğrultusunda<br />

ulaşılan bazı önemli sonuçlara maddeler<br />

halinde aşağıda yer verilmektedir;<br />

Anket uygulaması yapılan öğrenci<br />

görüşlerine göre;<br />

1-Japon uyruklu öğretim elemanlarının<br />

öğrenme-öğretme süreçlerinde "her zaman"<br />

gösterdikleri davranışlar öncelik sırası ile;<br />

zamanı etkili kullanma, sınıf içi etkili<br />

iletişimi sağlamak için sözel dili ve beden<br />

dilini kullanma ve dersi sona erdirirken<br />

öğrencileri selamlama davranışlarıdır. Doğal<br />

yöntemin en önemli özelliklerinden birisi<br />

olan ara bir dilin kullanılmamasın, Japon<br />

uyruklu öğretim elemanlarını iletişim<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80 78


DOĞAL YÖNTEMİN KULLANILDIĞI JAPONCA DERSLERİNDE ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

sağlamada beden dilini kullanmaya<br />

yönelttiği düşünülebilir.<br />

2-Japon uyruklu öğretim elemanlarının<br />

öğrenme-öğretme süreçlerinde en yüksek<br />

frekans ve katılım oranı ile "ara sıra"<br />

gösterdikleri davranış, "içeriği öğrencinin<br />

giriş davranışları ve hazır bulunuşluk<br />

düzeyini dikkate alarak işleme" davranışıdır.<br />

3-Japon uyruklu öğretim elemanlarının<br />

öğrenme-öğretme süreçlerinde en yüksek<br />

frekans ve katılım oranı ile "hiçbir zaman"<br />

göstermedikleri davranışlar, öncelik sırası ile<br />

içeriği öğrencinin giriş davranışları ve hazır<br />

bulunuşluk düzeyini dikkate alarak işleme;<br />

öğrencilere neyi, nasıl öğrenecekleri<br />

konusunda bilgi verme ve öğrencileri<br />

araştırmaya sevk etmek için ödev verme<br />

davranışlarıdır. Öğretim elemanlarının<br />

öğrenme-öğretme süreçleri de "gözden<br />

geçirme" davranışını yeterince<br />

göstermedikleri, zamanı etkili biçimde<br />

kullanmada başarılı olmalarına rağmen,<br />

öğrenme-öğretme süreçlerinin "geliştirme"<br />

aşamasında hedef kitleyi oluşturan öğrenciyi<br />

ve öğrenciye görelik ilkesini göz ardı<br />

ettikleri düşünülebilir. Yine öğrenci<br />

görüşlerine göre öğretim elemanları<br />

öğrencileri araştırmaya sevk etmek için ders<br />

bitiminden önce ödev vermekten çok, sınıf<br />

içi öğrenmeleri destekleyici ödevleri verme<br />

davranışını (Bkz. Tablo 1; 8.1. madde) daha<br />

çok sıklıkla gerekleştirmektedirler.<br />

4-İçeriği işlerken öğrenci seviyesi ve<br />

eğitim-öğretim teknolojisine en uygun araçgereç<br />

(teknoloji) ve yöntem tekniklerden<br />

yararlanma konusunda verilen cevaplar<br />

doğrultusunda Japon uyruklu öğretim<br />

elemanlarının eğitim ve öğretim teknolojisi<br />

konusunda bilişsel ve devinişsel düzeyde<br />

yeterli olmadıkları düşünülebilir.<br />

Ancak öğrencilerin Japon uyruklu<br />

öğretim elemanlarının her zaman<br />

gösterdiklerini belirttikleri davranışın<br />

"zamanı etkili biçimde kullanma" olduğu<br />

dikkate alınırsa (Bkz. 6.11.) öğretim<br />

elemanlarının içeriği işlerken öğretmenin<br />

öncelikli görevlerinden birisi olan "zaman<br />

yönetimi" konusunda oldukça başarılı<br />

oldukları ancak hedef kitle olan öğrencinin<br />

iç koşullarından çok konuları zamanında<br />

yetiştirme kaygısı içerisinde bulundukları<br />

doğal yöntemle yabancı dil öğretiminin<br />

kural ve ilkelerine (Demirel, 1999) uydukları<br />

söylenebilir<br />

5-Görüşme formu ile görüşleri alınan 7<br />

Japon öğretim elemanına göre doğal<br />

yöntemle Japonca öğretiminde en çok<br />

güçlük çektikleri değişken programın<br />

uzunluğu ve programı yetiştirme zorluğudur.<br />

Yine öğretim elemanlarının tamamına göre<br />

Japonca derslerinde her zaman gösterdikleri<br />

davranış zamanı etkili kullanma, 4" ne göre<br />

(%57) bir dersin işlenişinde en çok<br />

zorlandıkları aşama güdüleme ve tekrar<br />

güdüleme aşamalarıdır. Bu bulgu öğrenci<br />

görüşleri ile tutarlı olmasa da, Japonca<br />

derslerinde "zamanı etkili kullanma"<br />

davranışının Japon öğretim elemanlarınca<br />

her zaman gösterildiği konusunda öğrenci ve<br />

öğretim elemanlarının aynı görüşte oldukları<br />

saptanmıştır.<br />

Öneriler<br />

l-Japon dilinin Kanji adı verilen<br />

alfabeyle ifade edilmesinden kaynaklanan<br />

özel durumu itibariyle, öğrenciyi<br />

araştırmaya sevk edecek ödevlerin<br />

verilmediği düşünülse de, hazırlık ve birinci<br />

sınıfta öğretilmekte olan sembol sayısını<br />

artırmak yoluna gidilebilir. Bunun için,<br />

Japonca ve Japon Dili konusunda uzman<br />

Türk öğretim elemanlarının en kısa sürede<br />

yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu yolla, Japon<br />

uyruklu öğretim elemanlarının bir kelimeyi<br />

ya da bir cümle kalıbını öğretmek için<br />

harcadıkları zaman ve enerji düşünülürse<br />

Türk öğretim elemanlarıyla ortak<br />

yürütülecek olan eğitim ile hazırlık ve<br />

birinci sınıfta verilecek Japonca bilgisi ve<br />

seviyesi daha iyi bir duruma gelecektir.<br />

2-Doğal yöntemin uygulanmasında<br />

yabancı öğretmen bulma konusunda sorunlar<br />

çıktığından Japonca öğretimi konusunda<br />

Türk öğretim elemanlarının yetiştirilmesi<br />

için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.<br />

3-Japonca’yı öğretmek amacı ile<br />

Türkiye'ye gelen Japon uyruklu öğretim<br />

elemanlarına Türkiye'de bulundukları süre<br />

boyunca Türkçe kursu verilmelidir.<br />

79<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80


Yrd.Doç.Dr.Salih USUN<br />

4-Doğal yöntemin sınırlılıkları dolayısı<br />

ile Japonca öğretiminde diğer yabancı dil<br />

öğretim yöntemlerinin etkililiği konusunda<br />

da araştırmalar yapılmalıdır.<br />

KAYNAKÇA<br />

Alkan, C ve Kurt. M. (1998) Özel Öğretim Yöntemleri: Disiplinlerin Öğretim Teknolojisi. Anı Yayıncılık,<br />

Ankara:<br />

Arnall, Gail. C. Innovations in Foreign Language, (1992)<strong>Education</strong> EDRS Price MFO/PCOZ, Plus Pustage,<br />

Cornwell, S ve Sugino, T." (1996).OnJALT96. Crossing Borders. Proceedings <strong>of</strong> the Annual JALT.<br />

International Conference on Language Teaching and Learning. 23 rd. Hiroshima. Japan.<br />

Demirel, Özcan. (l999).İlköğretim Okullarında Yabancı Dil Öğretimi M.E.B.Yayınları:3231, İstanbul:<br />

Nagaho, Sumio. (1995) İlk Kez Yabancıya Japonca Öğretecekler için Japonca Doğal Yöntem. ISBN4-<br />

87138-059-9 c0081 P1545E, Tokyo,<br />

Nunan, David. (1998) Language Teaching Methodology (A textbook for teachers) Printed in Great Britain by<br />

Redvvood Books. Trowbridge:<br />

Oğuzkan, Ferhan. (1993). <strong>Eğitim</strong> Terimleri Sözlüğü. Emel Matbaacılık, Ankara:<br />

Takayuki, Tomita. (1993) Doğal Yöntem El Kitabı , ISBN4-89358-232I,c308,Tokyo: Terada, Kazuko ve<br />

diğerleri. (1999)Japoncanın Öğretimi. ISBN4-87234-9156,cOOSl,Tokyo:<br />

-Toney, Terry. (1984) "Curriçulum and Syllabus Design in ELT. Report on the Dunford House Seminar.<br />

U.K.July, 16-26,<br />

Walling, Dunavan. (1993). English as a Second Language, 25 Questions Phi. Delta Kappapo Box.<br />

785,Bloomington.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 71-80 80


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88<br />

EĞİTİCİ GELİŞİM PROGRAMLARI: DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP<br />

FAKÜLTESİ DENEYİMİ<br />

(Faculty Development Programs: Dokuz Eylül University School <strong>of</strong> Medicine Experience)<br />

Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL *<br />

(Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i Kurulu adına)<br />

ÖZ:<br />

Bu makalede Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong>’nde sürdürülen eğitici gelişim programlarının<br />

amacı, kapsamı ve yöntemi sunulmaktadır. Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong>’nde eğitici gelişim<br />

programları Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i Kurulu tarafından sürdürülmektedir. Eğitici gelişim programları, dörder günlük<br />

<strong>Eğitim</strong> Becerileri ve Probleme Dayalı Öğrenim kursları şeklinde iki aşamalı olarak organize edilmiştir. <strong>Eğitim</strong><br />

Becerileri kursu 27 kez, Probleme Dayalı Öğrenim kursları 44 kez uygulanmıştır. 1997-2000 yılları arasında<br />

%37.0’si diğer tıp fakültelerinden olmak üzere toplam 424 kişi <strong>Eğitim</strong> Becerileri kursuna katılmıştır. 1997-2002<br />

yılları arasında 587 kişi Probleme Dayalı Öğrenim kurslarına katılmıştır. Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp<br />

<strong>Fakültesi</strong>nde Probleme Dayalı Öğrenim kursları ve hizmet içi diğer eğitim etkinlikleri devam etmekte ve eğitim<br />

yönlendiricilerine yönelik ileri düzeyde kurslar planlanmaktadır.<br />

Anahtar sözcükler: Eğitici gelişim programı, Probleme Dayalı Öğrenim (PDÖ), eğitim yönlendiricisi<br />

ABSTRACT:<br />

This paper describes the goals, contents, methods <strong>of</strong> Dokuz Eylül School <strong>of</strong> Medicine. In Dokuz Eylül<br />

School <strong>of</strong> Medicine faculty development programs have being carried out by Trainers’ Training Committee.<br />

Faculty Development program was organized as two consecutive courses on “Training Skills Course” and<br />

“Problem-based Learning Course”. Each course lasted four days. Training Skills Courses and Problem-based<br />

Learning Courses were carried out 27 and 44 times respectively. A total <strong>of</strong> 424 teachers, 37.0% <strong>of</strong> whom were<br />

from other medical faculties attended to Training Skills Course between 1997-2000. A total <strong>of</strong> 587 teachers<br />

attended to Problem-based Learning course between 1997-2002. In Dokuz Eylül School <strong>of</strong> Medicine Problembased<br />

Learning courses and the other continuining education programs are being carried on and new courses on<br />

advanced tutoring skills are being planned for the near future.<br />

Key words: Faculty development program, Problem-based Learning (PBL), tutor<br />

GİRİŞ<br />

Dünyada eğitimde hız kazanan<br />

değişim ve gelişmelerin gereklerini yerine<br />

getirmek amacıyla tıp fakülteleri için yeni<br />

eğitim stratejileri belirleme zorunluluğu<br />

ortaya çıkmıştır. Klasik eğitim yöntemleri<br />

yerini öğrenci merkezli, probleme dayalı,<br />

entegre, topluma dayalı, sistematik ve<br />

bilimsel araştırmalara, kanıtlara dayalı ve<br />

öğrencileri yaşam boyu öğrenmeye<br />

hazırlamayı hedefleyen bir eğitim<br />

yaklaşımına bırakmaya başlamıştır<br />

(Harden,1986:20;Harden,Davis,<br />

Crosby,1997:31; Harden et al.,2000:34).<br />

Tıp eğitimindeki yenilik ve gelişmelere<br />

paralel olarak fakültelerde eğitim programı<br />

değişimi ve eğiticilerin eğitimine yönelik<br />

çalışmalar yoğunluk kazanmıştır. Dünya Tıp<br />

<strong>Eğitim</strong>i Birliği’nin 1988 Edinburgh<br />

bildirgesinde ve izleyen uluslar arası tıp<br />

eğitimi konferanslarında eğiticilerin<br />

eğitiminin önemine dikkat çekilmiştir. Tıp<br />

fakültelerinde eğiticilerin eğitsel<br />

sorumluluklarına araştırma ve hizmete göre<br />

daha az önem verildiği, eğitim becerilerinin<br />

geliştirilmesinin tıp eğitiminin geliştirilmesi<br />

için temel koşul olduğu ve eğitsel etkinliklerin<br />

ödüllendirilmesi, eğitime ilişkin yeterlilik<br />

ölçütlerinin tanımlanmasının gerekli olduğu<br />

belirtilmiştir. Eğiticilerin eğitim yöntemleri<br />

konusunda eğitilmeleri amacıyla eğitici<br />

gelişim programlarının düzenlenmesi<br />

* Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> Tıp <strong>Eğitim</strong>i Anabilim Dalı bmusal@deu.edu.tr<br />

**Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i Kurulu: Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL, Pr<strong>of</strong>.Dr.Hakan ABACIOĞLU, Pr<strong>of</strong>.Dr.Neşe<br />

ATABEY, Pr<strong>of</strong>.Dr.Oğuz DİCLE, Pr<strong>of</strong>.Dr.Sülen SARIOĞLU, Doç.Dr.Elif AKALIN, Yrd.Doç.Dr.Oğuz KILINÇ, Pr<strong>of</strong>.Dr.Adil ESEN,<br />

Pr<strong>of</strong>.Dr.Hasan ÖZKAN


Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL<br />

önerilmiştir (The Edinburgh Decleration,<br />

1988; Colles,1993:69; Barbero,1995:29).<br />

Özellikle eğitim programı reformu<br />

sürecine giren fakültelerde eğitici gelişim<br />

gelişim programlarının bu değişim<br />

sürecinin bir parçası olması gerektiği<br />

düşünülmektedir (Goldman,1982:57;<br />

Henley,<br />

Magelsen,1990:65;<br />

Evans,1995:70; Sachdeva,2000:75).<br />

Bu yazıda Tıp <strong>Eğitim</strong>inde eğitici<br />

gelişim programlarına ilişkin literatür<br />

bilgisinin ardından Dokuz Eylül<br />

<strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong>nde uygulanan<br />

programların sunulması amaçlanmıştır.<br />

TIP EĞİTİMİNDE EĞİTİCİ<br />

GELİŞİM PROGRAMLARI:<br />

Günümüz gereksinimlerine göre<br />

planlanan ve uygulanan eğitici gelişim<br />

programlarının hedefleri, kapsamı ve<br />

yöntemleri farklılıklar göstermektedir.<br />

Bazı eğitici gelişim programlarının<br />

tanımlanan amaçları; Eğiticilerin eğitim<br />

bilgi ve becerilerinin gelişmesi ve eğitim<br />

programlarına katkılarının artması, tıp<br />

eğitimi ve sağlık hizmetlerindeki<br />

değişimlere yanıt vermesi, önceki<br />

deneyimlerin üzerine yapılandırılması ve<br />

eğiticilerinin gelişen/değişen rollerine<br />

uyumlarını sağlayabilmesi olarak<br />

özetlenebilir (Rubeck, Witzke,1998:73;<br />

Steinert,2000:22):<br />

Yukarıda tanımlanan amaçlar<br />

doğrultusunda eğitici gelişim<br />

programlarının kapsamında da<br />

değişiklikler görülmektedir. Eğiticilerin<br />

daha iyi sunum yapmaları, küçük grup<br />

çalışmalarını kolaylaştırmaları amacıyla<br />

uygulanan tekniğe yönelik daha dar<br />

kapsamlı programların yanı sıra,<br />

fakültelerdeki değişim sürecinin, eğitim<br />

felsefesinin ve hedeflerinin paylaşılması,<br />

geliştirilmesi, eğitici, öğrenci rollerinin ve<br />

eğitim programı gelişim sürecinin<br />

irdelenmesine yönelik programlar da<br />

yürütülmektedir (Rubeck, Witzke,1998:73;<br />

Steinert,2000:22):<br />

İlgili kaynaklar incelendiğinde<br />

eğitim programı reformu/revizyonu<br />

gerçekleştirmeksizin eğitici gelişim<br />

programları değişimin temel bir bileşeni<br />

olarak gündeme gelmektedir. Eğitici<br />

programı uygulayan fakülte sayısının oldukça<br />

az sayıda olduğu, değişim sürecine giren<br />

fakültelerin hemen tümünde eğitici gelişim<br />

programlarının uygulandığı göze<br />

çarpmaktadır. Köklü bir değişim söz konusu<br />

olduğunda, örneğin eğitime bakışta yeni bir<br />

felsefe, yeni bir düşünce sistematiği ve<br />

yöntemler gündeme geldiğinde eğiticilerin bu<br />

değişimi tehdit edici bir etken olarak<br />

görmemeleri için bilgilendirilmeleri ve<br />

katılımlarının sağlanmasının gerektiği ve<br />

eğitici gelişim programlarının önem kazandığı<br />

belirtilmektedir. Probleme Dayalı Öğrenim<br />

(PDÖ) programı uygulamaya başlayan bazı<br />

fakültelerde eğitici gelişim programlarının,<br />

olabildiğince fazla sayıda öğretim üyesine<br />

ulaşmak ve kişileri sürece katılım konusunda<br />

cesaretlendirerek PDÖ yöntemi ve felsefesini<br />

anlayabilmeleri amacıyla uygulandığı<br />

belirtilmektedir (Holmes, Kaufman,1994:28;<br />

Branda, Sciarra,1995:8; Wetzel,1995:3;<br />

Evans, Taylor,1996:30; Irby,1996:1;<br />

Roebertsen, Schreurs,1998; Schreurs,<br />

Roebertsen, Bouhuijs,1998;).<br />

Eğiticilerin eğitimi amacıyla; uzman<br />

kişi veya ekiplerin eğitim vermek üzere davet<br />

edilmesi, dış gözlemciler tarafından izlenmek<br />

ve değerlendirilmek, diğer fakültelerin<br />

incelenmesi, eğitim programlarına katılım,<br />

bireysel gelişme, fakültenin eğitici gelişim<br />

ekibinin etkinlikleri (workshop, seminer, kısa<br />

kurslar, gözlem, danışmanlık)<br />

kullanılmaktadır (Holmes, Kaufman, 1994:28;<br />

Branda, Sciarra, 1995:8; Wetzel, 1995:3;<br />

Evans, Taylor, 1996:30; Roebertsen,<br />

Schreurs,1998; Schreurs, Roebertsen,<br />

Bouhuijs, 1998;).<br />

Eğiticilerin eğitimi sürecinde<br />

uygulanması önerilen ve Weimer tarafından<br />

tanımlanan beş temel basamak aşağıda<br />

sunulmuştur (Roebertsen, Schreurs,1998):<br />

1.Eğiticilerin kendi eğitici özelliklerini<br />

gözden geçirmeleri: Eğiticilerin sunumlar,<br />

eğitim yönlendiriciliği gibi çeşitli eğitim<br />

etkinliklerindeki davranışlarının farkına<br />

varmaları amacıyla kendilerini gözlemleme ve<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88 82


EĞİTİCİ GELİŞİM PROGRAMLARI: DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DENEYİMİ<br />

yansıtmaları şeklindeki etkinlikler<br />

önerilmektedir. Bu amaçla kişilerin eğitim<br />

etkinlikleri sırasında video banda<br />

kaydedilmesi, kendilerini izlemeleri ve<br />

ardından değerlendirmeleri sağlanabilir.<br />

2.Diğer kişilerin düşüncelerinin<br />

dikkate alınması: <strong>Eğitim</strong> emek gerektiren<br />

bir süreç olduğu için kişilerin kendilerini<br />

tarafsız şekilde değerlendirmelerinin güç<br />

olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle diğer<br />

eğiticiler ve öğrencilerin görüş ve<br />

düşüncelerinden<br />

yararlanmaları<br />

önerilmektedir. Diğer eğiticilerin,<br />

eğiticinin eğitim etkinliklerini<br />

gözlemleyerek yaklaşım ve kullanılan<br />

yöntemlere ilişkin yaptıkları<br />

değerlendirmeler ve öğrenci geri<br />

bildirimleri kullanılabilir.<br />

3.Değişiklikler hakkında karar<br />

verilmesi: Eğiticilerin kendi özelliklerini<br />

gözden geçirerek, meslektaşları ve<br />

öğrencilerden gelen geri bildirimleri<br />

değerlendirerek neyi ve nasıl<br />

değiştireceklerine karar vermeleri<br />

gerekmektedir.<br />

4.Uygulama: Eğiticiler karar<br />

verdikleri değişiklikleri yerine getirme<br />

planları yapmalıdırlar.<br />

5.Değişikliklerin değerlendirilmesi:<br />

Değişikliklerin değerlendirilebilmesi<br />

amacıyla video kayıtlar incelenebilir, diğer<br />

eğiticilerin<br />

gözlemlerinden,<br />

değerlendirmelerinden ve öğrenci geri<br />

bildirimlerinden yararlanılabilir.<br />

PDÖ programı uygulayan<br />

fakültelerde eğiticiler, eğitim<br />

yönlendiriciliği, senaryo yazarlığı, sunum<br />

yapma, beceri eğitiminde yetiştiricilik gibi<br />

çok farklı roller üstlenmektedirler. <strong>Eğitim</strong><br />

yönlendiricilerinin PDÖ oturumlarında<br />

öğrencileri bilgi sınırına getirici sorular<br />

sorma, problemle ilişkili temel ve klinik<br />

bilgilerin öğrenilmesine yönelik öğrenme<br />

hedeflerinin çıkarılmasını kolaylaştırma,<br />

grup dinamiklerini gözlemleme ve<br />

kolaylaştırma gibi işlevleri vardır.<br />

Eğiticinin öğrenme sürecinde kontrolü<br />

ağırlıklı olarak öğrenciye veren öğrenci<br />

merkezli öğrenimi benimsemesi<br />

gerekmektedir. PDÖ programında öğrenciler<br />

öğrenme hedeflerini eğitim yönlendiricisinin<br />

küçük yönlendirmeleriyle kendileri belirlerler<br />

ve kendi öğrenme hızlarını ayarlarlar. <strong>Eğitim</strong><br />

yönlendiricisi olmak pek çok eğitici için<br />

değişim gerektirir. Eğiticilerin bu<br />

rollere/değişime hazırlanabilmesi amacıyla<br />

PDÖ programı uygulayan Mc Master,<br />

Maastricht, Dalhousie, Harvard, Toronto, Ben<br />

Gurion gibi tıp fakültelerinde eğiticilere<br />

yönelik eğitim programları uygulanmaya<br />

başlanmıştır (Holmes, Kaufman,1994:28;<br />

Branda, Sciarra,1995:8; Mann, Kaufman,<br />

1995:29; Nayer,1995:7; Wetzel,1995:3;<br />

Evans, Taylor,1996:30; Roebertsen,<br />

Schreurs,1998; Schreurs, Roebertsen,<br />

Bouhuijs,1998; Wilkerson, Irby,1998:73;<br />

Benor, 2000:22) .<br />

Eğitici gelişim programlarına ilişkin<br />

çok sayıda makaleye rastlanmasına karşın<br />

programların etkinliğine yönelik araştırma<br />

sayısının çok az olduğu görülmektedir. Bu<br />

çalışmaların çoğunun katılımcı<br />

hoşnutluğu/doyumunu değerlendirme<br />

kapsamında kaldığı, bilişsel öğrenme ve<br />

performansa yönelik etkilerin araştırıldığı<br />

çalışmaların çok az olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Programların uzun süreli etkilerini araştıran<br />

araştırma sayısının yok denecek kadar az<br />

olduğu belirtilmektedir. Kontrol ve<br />

karşılaştırma gruplarının oluşturulmasındaki<br />

güçlükler, örneklem gruplarının küçük olması,<br />

eğiticilerin<br />

performanslarının<br />

değerlendirilmesindeki sorunlar eğitici gelişim<br />

programlarının değerlendirilmesindeki başlıca<br />

güçlükler olarak tanımlanmaktadır (Rubeck,<br />

Witzke,1998:73, Steinert,2000:22).<br />

<strong>Eğitim</strong> programlarına yönelik olarak<br />

katılımcıların sözlü ve yazılı geri<br />

bildirimlerinin alınmasının programların<br />

geliştirilebilmesi açısından gerekli olduğu<br />

belirtilmektedir.<br />

Katılımcıların<br />

performanslarındaki<br />

değişimin<br />

değerlendirilmesi amacıyla çeşitli kantitatif<br />

ve kalitatif yöntemler önerilmektedir (Bar<strong>of</strong>fio<br />

et al.,1999:74; Hewson, Copeland,1999:74;<br />

Marks,1999:74).<br />

83<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88


Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL<br />

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİ-<br />

TESİ TIP FAKÜLTESİ’NDE EĞİTİCİ<br />

GELİŞİM PROGRAMLARI:<br />

Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp<br />

<strong>Fakültesi</strong>’nde 1996 yılında başlatılan PDÖ<br />

programına geçiş çalışmaları kapsamında<br />

eğitici gelişim programlarının gerekliliği<br />

gündeme gelmiştir. Bu amaçla yurt içi ve<br />

dışından konuk eğiticilerin uyguladıkları<br />

çeşitli eğitim programları, panel ve<br />

konferanslarla sağlanan yoğun bilgi<br />

akışının yanı sıra, öğretim üyeleri literatür<br />

araştırarak, yurt dışı gözlemlerini<br />

paylaşarak bilgi birikimi sağlamışlardır.<br />

Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong><br />

Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i Kurulu tarafından ilk<br />

aşamada temel eğitim becerisi kazanımına<br />

yönelik olarak <strong>Eğitim</strong> Becerileri Kurs<br />

Programları düzenlenmiştir (Musal,<br />

Sarıoğlu, Yemişcigil,1999:13). Aktif<br />

eğitim felsefesi, katılımcı eğitim<br />

yöntemleri, yeterliliğe dayalı eğitim<br />

ilkeleri, değerlendirme ilke ve yöntemleri<br />

ve grup dinamiklerine ilişkin bilgi ve<br />

beceri elde edilmesini hedefleyen 27 kurs<br />

programıyla %37.0’si fakülte dışından<br />

olmak üzere 424 kişiye ulaşılmıştır.<br />

İkinci aşama olarak 1997-98<br />

eğitim yılında Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong><br />

Tıp <strong>Fakültesi</strong>nde PDÖ programının<br />

uygulanması nedeniyle PDÖ kursları<br />

planlanmış ve uygulamaya başlanmıştır<br />

(Musal et al., 2002). 1997-2002 yılları<br />

arasında 44 kurs programıyla %40.7’si<br />

fakülte dışından olmak üzere 587 kişiye<br />

ulaşılmıştır.<br />

Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp<br />

<strong>Fakültesi</strong> bünyesinde Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i<br />

Kurulu etkinliği şeklinde sürdürülen kurs<br />

programlarına ilişkin bilgi aşağıda<br />

sunulmuştur:<br />

EĞİTİM BECERİLERİ KURS<br />

PROGRAMI:<br />

<strong>Eğitim</strong> Becerileri Kurs Programı,<br />

Johns Hopkins <strong>Üniversitesi</strong> ve Sağlık<br />

Bakanlığı işbirliğiyle 1993 yılından bu<br />

yana ortaklaşa yürütülen eğitici eğitimi<br />

programlarında eğitim alan ve daha sonra<br />

projede uzman eğitici olarak çalışan kişi<br />

(BM) tarafından proje kapsamında sürdürülen<br />

eğitim içeriğinden yararlanılarak fakülte<br />

gereksinimlerine göre planlanmıştır. Dört kurs<br />

programı, programı hazırlayan eğitici ve adı<br />

geçen projede eğitici olarak çalışan iki konuk<br />

öğretim üyesi tarafından uygulanmıştır. Daha<br />

sonra Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp<br />

<strong>Fakültesi</strong>nden bu kurs programlarına katılan<br />

iki eğiticiyle birlikte üç kişilik bir ekip<br />

tarafından programlar sürdürülmüştür.<br />

<strong>Eğitim</strong> Becerileri kurslarının amacı<br />

katılımcıların eğitim becerileri konusunda<br />

yeterlilik kazanmaları olup, aktif eğitim<br />

felsefesi, eğitim terminolojisine giriş, olumlu<br />

eğitim ortamı sağlama, görsel işitsel araçların<br />

etkin kullanımı, katılımcı eğitim yöntemleri,<br />

küçük grup çalışmalarının kolaylaştırılması,<br />

büyük gruplarda katılımcı eğitim<br />

yöntemlerinin kullanımı, klinik eğitimde<br />

gösterim ve yetiştiricilik ilkeleri,<br />

değerlendirme ilke ve yöntemleri, bilgi ve<br />

beceriye dayalı değerlendirme gereçlerinin<br />

hazırlanması, grup dinamikleri, sunum planı<br />

gibi konuları içermektedir. Bu kursların<br />

fakülte öğretim üyelerini PDÖ programına<br />

geçiş sürecine hazırlama açısından yarar<br />

sağladığı düşünülmektedir.<br />

Dört günlük programın ilk günü<br />

tanışma ve beklentilerin belirlenmesi ile<br />

başlamakta, ardından kursun amaç ve öğrenim<br />

hedefleri ile beklentiler karşılaştırılarak kurs<br />

programının çerçevesi netleştirilmektedir.<br />

Kursta yer alan konu başlıkları ile ilgili<br />

sorulardan oluşan kurs öncesi soru formu isim<br />

belirtmeksizin doldurularak toplanmakta, kurs<br />

öncesi grup performans çizelgesinde sorulara<br />

verilen doğru yanıtlar işaretlenerek kuramsal<br />

açıdan hangi konuların desteklenmesi<br />

gerektiği, hangi konulara daha az süre<br />

ayrılması gerektiği grupla paylaşılmaktadır.<br />

Kurs programında yer alan konu<br />

başlıklarıyla ilgili bilgi aşağıda sunulmuştur :<br />

Klinik eğitime yaklaşım: Tıp<br />

eğitiminin amacı, ilkeleri, aktif eğitim<br />

felsefesi, beceri eğitimi ile ilgili temel<br />

kavramlar, aktif eğitimde eğitici ve öğrenci<br />

rolü tartışılmış, ayrıca konu içinde yer alan<br />

kavramlarla ilgili küçük grup çalışması<br />

uygulanmıştır.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88 84


EĞİTİCİ GELİŞİM PROGRAMLARI: DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DENEYİMİ<br />

Olumlu eğitim ortamı:<br />

Yetişkinlerin öğrenme prensipleri ve<br />

beklentileri, sözlü, sözsüz iletişim<br />

teknikleri, geri bildirim ve ilkeleri,<br />

eğiticinin eğitim öncesi yapması gereken<br />

ön hazırlıklar ve eğitim ortamını olumlu<br />

bir şekilde sürdürebilmesi için eğitim sırası<br />

ve sonrasında uygulaması, dikkat etmesi<br />

gereken noktalara ilişkin öneriler gözden<br />

geçirilmiştir.<br />

Görsel işitsel araçların kullanımı:<br />

Saydam, slayt, yazı tahtası hazırlama<br />

teknikleri ve kullanımına ilişkin öneriler<br />

tartışılmış ve küçük grup çalışması<br />

uygulanmıştır.<br />

Katılımcı eğitim yöntemleri: Bir<br />

sunumun giriş, gövde, özet bölümünde<br />

kullanılabilecek katılımcı yöntemler, soru<br />

sorma teknikleri, küçük grup<br />

çalışmalarının kullanımı, büyük sınıflarda<br />

katılımcı yöntemlerin uygulanmasına<br />

ilişkin öneriler gözden geçirilmiştir.<br />

Sunuma farklı giriş yöntemlerinin<br />

(canlandırma, beyin fırtınası, olgu<br />

çalışması vb.) ve farklı özet yöntemlerinin<br />

kullanıldığı grup çalışmaları uygulanmıştır.<br />

Değerlendirme ilkeleri ve<br />

gereçlerinin kullanımı: Değerlendirme<br />

ilkeleri ve yöntemleri, bilgi ve beceriye<br />

dayalı değerlendirme gereçlerinin<br />

hazırlanması konuları tartışılmış ve beceri<br />

eğitiminde kullanılan eğitim rehberlerinin<br />

hazırlanmasına ilişkin grup çalışması<br />

uygulanmıştır.<br />

Demonstrasyon ve klinik eğitimde<br />

yetiştiricilik: Bir becerinin etkin şekilde<br />

gösterimi, model kullanmanın önemi,<br />

beceri eğitiminin ilkeleri gözden<br />

geçirilmiş, bir becerinin gösterimi ve<br />

uygulatılması ile ilgili grup çalışması<br />

uygulanmıştır.<br />

Grup dinamikleri: <strong>Eğitim</strong><br />

gruplarında gözlenebilen içerik ve sürece<br />

ilişkin davranış biçimleri tartışılmış ve bu<br />

amaca yönelik uygulama yapılmıştır.<br />

Sunum planı: Etkin bir sunumun<br />

hazırlanmasında göz önüne alınması<br />

gereken noktalar, sunum planının<br />

hazırlanması ve eğitici notlarının<br />

kullanımına ilişkin önerilerin ardından<br />

katılımcılar ikili veya üçlü gruplara bölünerek<br />

katılımcı bir sunum planı hazırlamışlardır.<br />

Kursun son gününde grup sunumları ve<br />

sunumların değerlendirilmesi yer almıştır.<br />

Gruplar 20 dakikalık süreyi aralarında<br />

bölüşerek istedikleri bir konuyu katılımcı<br />

yöntemler kullanarak sunmuşlardır. Grup<br />

sunumlarının ardından, sunum sırasında amaç<br />

ve öğrenim hedeflerinin açıklanması giriş,<br />

gövde ve özet bölümünde çeşitli, katılımcı<br />

yöntemlerin kullanılması, içeriğin amaç ve<br />

öğrenim hedeflerine uygun ve anlaşılır olması,<br />

görsel işitsel araçların kullanımı, sözlü, sözsüz<br />

iletişim tekniklerinin kullanımı ile ilgili<br />

olarak sunum grubuna eğitici ve katılımcılar<br />

tarafından sözlü geri bildirim verilmiştir.<br />

Sunum yapan her birey için ayrıca yazılı geri<br />

bildirim toplanmıştır.<br />

Kurs içeriğinde sürdürülen kuramsal<br />

konuların olabildiğince katılımcı yöntemlerle<br />

uygulanmasına özen gösterilmiş, beceride<br />

yeterliliğe ulaşılması amacıyla grup<br />

çalışmaları uygulanmıştır. Sabah ve öğleden<br />

sonraki bölümlerin öncesinde ve grubun<br />

gereksinimi olduğunda aralarda grup<br />

iletişimini güçlendirme, ortamı rahatlatma ve<br />

enerjiyi artırmaya yönelik çeşitli ısınma<br />

egzersizleri kullanılmıştır. Bölüm sonlarında<br />

eğitici görevini üstlenen kişiler için<br />

katılımcılardan yazılı geri bildirim alınmıştır.<br />

Eğiticilerin gelişimi açısından geri bildirim<br />

formlarının son derece yarar sağladığı<br />

düşünülmektedir. Her günün sonunda günün<br />

eğiticiler, katılımcılar ve eğitim açılarından<br />

değerlendirilmesi sağlanarak programın<br />

gereksinimlere göre şekillenmesi<br />

hedeflenmiştir. Kurs bitiminde konu başlıkları<br />

ve kursun geneliyle ilgili yararlanım<br />

düzeyleri, görüş ve önerilerin belirlenmesi<br />

amacıyla yazılı ve sözlü geri bildirim<br />

alınmıştır. Katılımcıların %93.0’ü kurs<br />

programını çok yararlı, %7.0’si çok yararlı<br />

bulduklarını belirtmişlerdir.<br />

PDÖ KURS PROGRAMI:<br />

1997-1998 öğretim yılında PDÖ<br />

programının yürürlüğe girmesiyle birlikte<br />

eğitim yönlendiricilerine yönelik ikinci kurs<br />

programı gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bu<br />

85<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88


Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL<br />

amaçla fakülte öğretim üyeleri arasından<br />

seçilen kuram ve uygulamaya ilişkin<br />

birikimi olan öğretim üyelerinden oluşan<br />

bir ekiple dört günlük kurs programı<br />

başlatılmıştır.<br />

Bu program, PDÖ tanım, ilke ve<br />

basamakları, grup dinamikleri,<br />

değerlendirme ilkeleri ve gereçleri, senaryo<br />

yazımı ve PDÖ uygulamalarını<br />

içermektedir.<br />

Kursun ilk günü, tanışma,<br />

beklentilerin belirlenmesi, amaç ve<br />

öğrenim hedeflerinin netleştirilmesinden<br />

sonra kurs içeriğine yönelik olarak<br />

hazırlanan kurs öncesi soru formu isim<br />

belirtmeksizin uygulanmıştır. Kurs öncesi<br />

soru formuyla grubun genel performansı<br />

belirlenerek, katılımcılarla paylaşılmış ve<br />

kurs ekibi tarafından grubun gereksinim<br />

düzeyine göre programının içeriğine ilişkin<br />

düzenlemeler yapılmıştır .<br />

İlk gün PDÖ tanım ve ilkeleri,<br />

eğitici ve öğrenci rolü, PDÖ basamakları<br />

işlenmiştir. Kurstan bir gün önce<br />

katılımcılar Dönem I, II veya III<br />

öğrencilerinin PDÖ oturumlarına gözlemci<br />

olarak katılmışlardır. Sunumlar,<br />

katılımcıların gözlemlerine ilişkin soru ve<br />

katkılarıyla zenginleştirilmiştir.<br />

Grup dinamikleri başlıklı bölümde,<br />

gruplarda gözlenebilen davranışlar<br />

örneklenmiş, eğitim grubunun gelişim<br />

evreleri tartışılmış ve her PDÖ<br />

canlandırmasının ardından grup<br />

dinamiklerine ilişkin değerlendirmeler<br />

yapılmıştır.<br />

Değerlendirme başlıklı bölümde,<br />

PDÖ’de geri bildirim ve değerlendirme<br />

ilke ve yöntemleri gözden geçirilmiş ve<br />

PDÖ gruplarındaki öğrencilerin belli<br />

başlıklarda değerlendirilmesine ilişkin<br />

grup çalışmaları yapılmış, Dokuz Eylül<br />

Üniversite Tıp <strong>Fakültesi</strong>nde kullanılan<br />

öğrenci ve eğitim yönlendiricisi<br />

değerlendirme formları tanıtılmıştır.<br />

Senaryo yazım ilkeleri ve<br />

yöntemleri tartışıldıktan sonra senaryo<br />

yazımı amaçlı grup çalışması<br />

uygulanmıştır. Katılımcılar belirlenen<br />

amaç ve öğrenim hedeflerine yönelik senaryo<br />

hazırlamış ve sunarak tartışmışlardır.<br />

PDÖ uygulamaları için katılımcılar iki<br />

gruba bölünmüş ve gruplar sırayla eğitim<br />

yönlendiricisi ve öğrenci rolünü üstlenerek<br />

kurs için hazırlanan iki senaryo<br />

canlandırılmıştır. Sabah ilk grup eğitim<br />

yönlendiricisi, ikinci grup öğrenci rolünü<br />

üstlenmiş, öğleden sonra grupların rolleri<br />

değişmiştir. <strong>Eğitim</strong> yönlendiriciliği bir oturum<br />

boyunca grup üyeleri arasında sırayla<br />

değişmiş, grup üyelerinden biri eğitim<br />

yönlendiriciliği yaparken diğerleri kurs<br />

programında eğitici ekipte görev alan<br />

deneyimli bir eğitim yönlendiricisinden geri<br />

bildirim almıştır. Bu şekilde eğiticilere eğitim<br />

yönlendiricisi ve öğrencinin rolü, görevi ve<br />

duygulanımlarını yaşama olanağı sağlanmıştır.<br />

Oturumlar bittikten sonra içerik ve sürece<br />

ilişkin tartışma başlatılmış, bu şekilde yöntem<br />

ve grup dinamiklerinin gözlemine ilişkin<br />

paylaşımlar sağlanmıştır. Kursun son günü<br />

sabahı katılımcılar Dönem I, II veya III<br />

öğrencilerinin PDÖ oturumlarına gözlemci<br />

olarak katılmış ve bu oturumlar öğleden sonra<br />

içerik ve süreç yönünden büyük grupta<br />

tartışılmıştır. Kurs sonunda, kurs programına<br />

ilişkin sözlü geribildirim ve yazılı<br />

geribildirim alınmıştır. Katılımcıların<br />

%92.0’si PDÖ kurslarını çok yararlı, %8.0’i<br />

yararlı bulduklarını belirtmişlerdir. Kursun<br />

amacına ulaşması, beklentilerin karşılanması,<br />

eğitim gereç ve yöntemlerinin kullanımı,<br />

eğiticilerle iletişim ve organizasyonu gibi<br />

farklı boyutlara 1 ile 5 (1: en az, 5: en çok)<br />

arasında puan vermeleri istenmiştir. Farklı<br />

boyutlara ilişkin katılımcıların verdikleri<br />

puanların ortalaması 5 üzerinden 4.4 ile 4.8<br />

arasında değişmektedir.<br />

Sonuç olarak <strong>Eğitim</strong> Becerileri Kurs<br />

programıyla PDÖ programına geçişte<br />

eğiticilerin sahip olması gereken temel bilgi<br />

ve becerilere ulaşılması hedeflenmiştir. Bu<br />

kurslara katılan öğretim üyelerine ikinci<br />

aşama olarak Probleme Dayalı Öğrenim<br />

Kursları başlatılmıştır. Bu kurslarla PDÖ<br />

ilkeleri ve yöntemine ilişkin kuramsal bilginin<br />

yanı sıra, PDÖ canlandırmalarıyla beceri<br />

kazanımı da hedeflenmiştir. <strong>Eğitim</strong><br />

gruplarında gözlenebilen içerik ve süreklilik<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88 86


EĞİTİCİ GELİŞİM PROGRAMLARI: DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DENEYİMİ<br />

davranışları daha yoğun biçimde ele<br />

alınmış, eğiticinin gözlemle elde<br />

edebileceği veriler, bu verilerin birey ve<br />

gruplara etkisi, eğitim gruplarının evreleri<br />

ve eğitici için önerilen yaklaşımlar<br />

tartışılmıştır. Bu tartışmaların büyük<br />

bölümü PDÖ canlandırmalarının ardından<br />

oturumlarda yaşanan veriler kullanılarak<br />

gerçekleştirilmiştir. Kurs programlarında,<br />

Weimer’ın tanımladığı (Roebertsen,<br />

Schreurs,1998) eğitici eğitimindeki<br />

basamaklardan kişilerin kendi eksiklerinin<br />

farkına varabilmelerini sağlayacak grup<br />

çalışmaları ve meslektaşlardan alınan geri<br />

bildirimlerin değerlendirilmesine önem<br />

verilmiştir. Kişilerin eğitim becerilerinin<br />

değerlendirilmesi ve beceride ustalık<br />

kazanmaları kurs sonrası PDÖ<br />

oturumlarına aktif katılımları sürecinde<br />

gerçekleşmektedir. Bu nedenle, dönem ve<br />

modül kurulları tarafından, halen eğitim<br />

yönlendiriciliği yapan kişilere yönelik<br />

sürdürülen modül hazırlık toplantısı ve<br />

haftalık değerlendirme toplantıları ile<br />

deneyimler paylaşılmakta, bilgi alışverişi<br />

sağlanmakta, öğrencilerle ilgili gözlemler<br />

tartışılmaktadır. Bu toplantılar eğitim<br />

yönlendiricilerine modülle ilgili içerik bilgide<br />

yoğunlaşma, ortaya çıkan öğrenme hedeflerini<br />

karşılaştırma ve eğitim yöntemlerini<br />

geliştirme ve standardize etme olanakları<br />

sağlamaktadır. Düzenli olarak sürdürülen<br />

hizmet içi eğitim niteliğindeki modül hazırlık<br />

ve değerlendirme toplantılarına gereksinimler<br />

doğrultusunda Eğiticilerin <strong>Eğitim</strong>i Kurulu<br />

üyelerinin katılımları sağlanmaktadır.<br />

Öğrencilerden her eğitim etkinliği sonunda<br />

alınan sözlü ve yazılı geri bildirimler ve<br />

eğitim yönlendiricisi değerlendirme formları<br />

eğiticilerin eksiklerini fark etmeleri ve<br />

gelişimleri açısından katkı sağlamaktadır.<br />

Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Tıp<br />

<strong>Fakültesi</strong>nde Probleme Dayalı Öğrenim<br />

kursları, fakültenin ve PDÖ programına geçiş<br />

kararı alan diğer fakültelerin gereksinimlerini<br />

karşılamaya yönelik olarak devam etmekte ve<br />

eğitim yönlendiricilerine yönelik ileri düzeyde<br />

kurslar planlanmaktadır.<br />

KAYNAKÇA<br />

Barbero, G.M.(1995).”Medical education in the light <strong>of</strong> the World Health Organization Health for All Strategy<br />

and the European Union”. Medical <strong>Education</strong>. 29: 3-12.<br />

Bar<strong>of</strong>fio, A., Kayser, B., Vermeulen, B., Jacquet, J., Vu, N.V. (1999).”Improvement <strong>of</strong> tutorial skills: An effect<br />

<strong>of</strong> workshops or experience”. Academic Medicine. 74(10) Suppl.: 75-77.<br />

Benor, D.E.(2000).” Faculty development, teacher training and teacher accreditation in medical education:<br />

twenty years from now”. Medical Teacher. 22, 5: 503-512.<br />

Branda, L.A., Sciarra, A.F.(1995).” Faculty development for problem-based learning”. Annals <strong>of</strong> Community-<br />

Oriented <strong>Education</strong>. 8: 195-208.<br />

Colles, C. (1993).”Developing Medical <strong>Education</strong> “.Postgraduate Medical <strong>Journal</strong>. 69:57-63.<br />

Evans, C.H.(1995).” Faculty development in a changing academic environment”. Academic Medicine. 70: 14-<br />

20.<br />

Evans, P.A., Taylor, D.C.M.(1996).” Staff development <strong>of</strong> tutor skills for problem based learning”.Medical<br />

<strong>Education</strong>. 30:365-366.<br />

Goldman, J.A.(1982).” Faculty development and human resources management in the academic medical<br />

setting”. Academic Medicine. 57: 860-865.<br />

Harden, R.M.(1986).” Ten questions to ask when planning a course or curriculum”. Medical <strong>Education</strong>. 20: 356-<br />

365.<br />

Harden, R.M., Crosby, J., Davis, M.H., Howie, P.W., Struthers, A.D.(2000)” Task-based learning: The answer to<br />

integration and problem-based learning in the clinical years”. Medical <strong>Education</strong>. 34:391-397.<br />

Harden, R.M., Davis, M.H., Crosby, J.R.( 1997).”The new Dundee medical curriculum: a whole that is greate<br />

than the sum <strong>of</strong> the parts”. Medical <strong>Education</strong>. 31: 264-271.<br />

Henley, C.E., Magelssen, D.(1990).” Faculty development and organizational systems behavior”. Academic<br />

Medicine. 65: 406-409.<br />

87<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88


Pr<strong>of</strong>.Dr.Berna MUSAL<br />

Hewson, M.G., Copeland, H.L.(1999).” Outcomes assessment <strong>of</strong> a faculty development program in medicine<br />

and pediatrics”. Academic Medicine. 74 (10) Suppl.: 68-71.<br />

Holmes, D.B., Kaufman, DM.(1994).” Tutoring in problem based learning:a teacher development process”.<br />

Medical <strong>Education</strong>. 28: 275-283.<br />

Irby, D.M.(1996).”Models <strong>of</strong> faculty development for problem-based learning”. Advances in Health Sciences<br />

<strong>Education</strong>.1: 69-81.<br />

Mann, K.V., Kaufman, D.M.(1995).” A response to the ACME-TRI Report: the Dalhousie problem-based<br />

learning curriculum”. Medical <strong>Education</strong>. 29: 13-21.<br />

Marks, M.B. (1999).”Academic careers in medical education: Perceptions <strong>of</strong> the effects <strong>of</strong> a faculty development<br />

program”. Academic Medicine. 74(10) Suppl.: 72-74.<br />

Musal, B., Abacıoğlu, H., Dicle, O., Akalın, E., Sarıoğlu, S., Esen, A.(2002).” Faculty development programs in<br />

Dokuz Eylül School <strong>of</strong> Medicine: In the process <strong>of</strong> curriculum change from traditional to PBL”.<br />

Medical <strong>Education</strong> Online (serial online) 7:2. Available from URL http:// www.med-ed-online.<br />

Musal, B., Sarıoğlu, S., Yemişcigil, A.(1999).” A trainer’s training program for clinical training skills from<br />

Dokuz Eylül Medical School”. Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong> Dergisi. 13,1:101-107.<br />

Nayer, M.(1995).” Faculty development for problem-based learning programs”. Teaching and Learning in<br />

Medicine. 7: 138-148.<br />

Roebertsen, H., Schreurs, M.L.(1998).” Faculty development project in a Faculty <strong>of</strong> Health Sciences. State <strong>of</strong> the<br />

art after two years”. Meeting <strong>of</strong> the Eary-Sign’s Higher <strong>Education</strong> and Teacher <strong>Education</strong>, Leiden.<br />

Rubeck, R.F., Witzke, D.B.(1998).” Faculty development: A field <strong>of</strong> dreams”. Academic Medicine. 73(9)<br />

Suppl.: 32-37.<br />

Sachdeva, A.K.(2000) Faculty development and support needed to integrate the learning <strong>of</strong> prevention in the<br />

curricula <strong>of</strong> medical schools. Academic Medicine. 75: 35-42.<br />

Schreurs, M.L., Roebertsen, H., Bouhuijs, P.A.J.(1998).” Leading the horse to the water: Teacher training for all<br />

teachers in a faculty <strong>of</strong> Health Sciences”. ICED Conference, Austin, Texas.<br />

Steinert, Y.(2000).” Faculty development in the new millennium key challenges and future directions”. Medical<br />

Teacher. 22(1): 44-50.<br />

The Edinburgh Declaration.(1988). World Conference on Medical <strong>Education</strong> Edinburgh.<br />

Wetzel, M.S.(1995).”Developing the role <strong>of</strong> the tutor/facilitator”. Harvard Medical School, Office <strong>of</strong><br />

<strong>Education</strong>al Development. 3:474-477.<br />

Wilkerson, L.A., Irby, DM.(1998).” Strategies for improving teaching practices: A comprehensive approach to<br />

faculty development”. Academic Medicine.73, 4: 387-396.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 81-88 88


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101<br />

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA<br />

GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />

(The Required Organizational Structure to Apply Active Learning in Faculties)<br />

Dr. Yılmaz TONBUL*<br />

ÖZ<br />

Bir öğrenme modeli olarak aktif öğrenmeyi etkili biçimde yürütecek öğretim elemanlarının öğretime<br />

ilişkin tutum, değer ve davranışlarında geleneksel öğretime göre önemli bir değişim yaşanması gerekmektedir.<br />

Sözkonusu değişim ise, değişimi yönetecek uygun bir örgütsel yapıyı ve yönetsel işleyişi gerektirmektedir.<br />

Örgütte gerçekleştirilecek tüm yapısal ve yönetsel değişiklilikler sınıf içi öğrenme-öğretme süreçlerini<br />

destekleyecek ve işlevsel kılacak nitelikte olmalıdır. Sınıf ve okul boyutunun aynı modele göre örgütlenmesi,<br />

örgütün, bürokratik modelden açık sistem özellikleri gösteren katılımcı demokratik ve yerinden yönetime dayalı<br />

örgüt modeline dönüşmesi gerekmektedir. Bütün yetkilerin tek merkezde toplandığı dikey örgüt yapısının terk<br />

edilerek yatay örgütlenmeye geçilmesi ile öğretim kurumları daha verimli çalışabilecektir.<br />

Anahtar Sözcükler: Aktif öğrenme, örgütsel yapı<br />

ABSTRACT<br />

There must be some important changes on the attitudes, values, and behaviour <strong>of</strong> the teaching personnel<br />

who apply the active learning model in the classroom compared to traditional teaching. This changing process<br />

requires an appropriate organizational structure and managerial style to support and manage itself. Both the<br />

organizational structure and managerial style are to be organized to support teaching and learning processes in<br />

the classroom. The classroom and the school have to be organized as the same model type. Therefore the school<br />

organization must be transformed from bureaucratic model into an open system which enhances participation in<br />

the faculty. The hierartical organization which centralizes the power in the management is to be transformed<br />

into the vertical organization to make the faculty more productive.<br />

Key Words: Active learning, organizational structure<br />

GİRİŞ<br />

Her insan eşsiz ve kendine özgü bir<br />

birey olmanın yanısıra, farklı gruplarla<br />

birlikte yaşayan, etkileşen ve sorumluluk<br />

taşıyan bir homo socialist’tir. Ben, sen ve<br />

biz kavramları birbirinden ayrı tutulamazlar.<br />

Bu kavramlar insanın koreografisini<br />

oluşturmaktadır, bir başka anlatımla var<br />

olmamızın önkoşuludur Kendimizi<br />

gerçekleştirme, üstelik bunu paylaşarak,<br />

dayanışma ile sağlama: Öğretim kurumları<br />

bunu hedeflemeli, bu insan tipini<br />

yetiştirmelidir (Meyer ve Winckel, 1992,<br />

s.5).<br />

Son yıllarda ülkemizde de ilk, orta ve<br />

yükseköğretim kurumlarında Toplam Kalite<br />

Yönetimi felsefesi doğrultusunda kurumları<br />

yeniden yapılandırma çalışmalarına ağırlık<br />

verildiği görülmektedir. Öğretim<br />

kurumlarının yeniden yapılanmaları ilgili<br />

reform hareketlerine bakıldığında, yönetim,<br />

programlar ya da çevre ile etkileşim<br />

konularının öne çıktığı dikkat çekmektedir.<br />

<strong>Eğitim</strong>in niteliğini artırmayı hedefleyen tüm<br />

bu girişimlerin başarısı, günümüzde<br />

gereksinim duyulan insan tipinin<br />

yetiştirilmesine bağlı olacaktır.<br />

Günümüzde gereksinim duyulan insan<br />

tipi çok dilli, çok kültürlü, çok yönlü;<br />

eleştiren, sorgulayan, olaylara ve olgulara<br />

değişik açılardan ve bütüncül bakabilen;<br />

sürekli öğrenen ve kendini yenileyen;<br />

bölgesel, ulusal ve evrensel değişmeleri<br />

kavrayabilen ve bunlara uyum sağlayabilen,<br />

çoğul ve esnek bir insandır (Dönmezer,<br />

2002). Sözkonusu niteliklere sahip insanları<br />

yetiştirme sorumluluğu okullara yüklenmektedir.<br />

Oysa okullarda uygulanan<br />

geleneksel öğretim yöntemleri, çağın<br />

gereksinimlerini karşılamamakta (Açıkgöz-<br />

Ün, 2002) dolayısıyla bu kurumlar belirtilen<br />

özelliklere sahip insanları yetiştirme işlevini<br />

yerine getirmekten uzak bulunmaktadır.<br />

Günümüz insanına kazandırılması düşünülen<br />

bu özellikler, okulun atölyeleri olan<br />

sınıflarda, sınıf içi öğrenme ve öğretme<br />

süreçleriyle somut bir içerik kazanmaktadır.<br />

Hoy ve Miskel (1987) gibi yapısal değişim<br />

projeleri üzerinde çalışan araştırmacılar, bu<br />

tür değişim projelerinde okulun örgütsel<br />

yapısı ve sınıf içi ders işlenişinin uyumu<br />

konusunun açıklığa kavuşturulması<br />

*<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Bölümü Öğretim Görevlisi: e-mail: tonbul@bornova.ege.edu.tr


Dr. Yılmaz TONBUL<br />

gerektiğini ileri sürmektedir. Örgütsel<br />

değişim girişimleri, bu özellikteki bireylerin<br />

yetişmesi için gerekli tüm değişkenlerin<br />

(yöntem-teknikler, araç-gereç, müfredat,<br />

öğretim elemanı, örgütsel iletişim, yönetsel<br />

işleyiş, örgütsel yapı vb.) yeniden<br />

yapılanmasını, bunların eşgüdümünü ve<br />

uyumunu sağlamayı hedeflemelidir.<br />

Öğrenme ve öğretme süreçlerindeki<br />

değişimlerin, okulun yapısal ve yönetsel<br />

işleyişine etkileri konulu çalışmalara<br />

alanyazında fazla yer verilmediği<br />

görülmektedir (Huber, 1996). Bu çalışmada,<br />

son yıllarda ülkemiz eğitim sisteminde de<br />

sık sık gündeme gelen, kimi yüksek öğretim<br />

kurumlarında uygulanmaya çalışılan aktif<br />

öğrenme modelinin, kurumsal düzeyde<br />

uygulanabilmesi için, örgütsel yapıda ve<br />

yönetsel işleyişte nasıl bir değişimin<br />

yaşanması gerektiği konusu ele<br />

alınmaktadır.<br />

<strong>Eğitim</strong> Örgütlerinde Değişim<br />

Gereksinimi<br />

Başaran (1992)’a göre değişim, bir<br />

bütünün ögelerinde, ögelerin birbirleriyle<br />

ilişkilerinde, öncekine göre nicelik ve nitelik<br />

bakımından gözlenebilir bir ayrılığın<br />

oluşmasıdır. Bütünlerde gözlenebilir<br />

düzeyde ortaya çıkan bu ayrılık durumu,<br />

iletişim ve etkileşim içerisinde olunan çevre<br />

koşullarının gereksinimleri karşısında<br />

yetersiz kalınması durumunda, sözkonusu<br />

gereksinimleri karşılamak üzere yeniden<br />

yapılanmayı gerektirmektedir.<br />

Örgütsel değişimlerin sebeplerinden<br />

olan insana ve eğitime ilişkin paradigmalar,<br />

özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden<br />

itibaren büyük ölçüde değişmeye<br />

başlamıştır. Bir yandan beyin ile ilgili<br />

araştırma bulguları, diğer yandan bilişim ve<br />

iletişim alanındaki gelişmeler, öğrenme ve<br />

öğretme süreçlerinde köklü değişmelere yol<br />

açmaktadır. Özellikle bilgi, öğrenci ve<br />

öğretime ilişkin paradigmalarda farklılıklar<br />

görülmektedir. Örneğin bilgiyi, öğrencilere<br />

aktarılacak bir içerik, olarak değerlendiren<br />

paradigma, bugün için yerini “bilgi, öğrenen<br />

tarafından yapılandırılır” biçiminde bir<br />

anlayışa bırakmıştır. Bu bulgu ve gelişmeler<br />

şöyle özetlenebilir.<br />

Öğrenme, bilginin bellekte depolanması<br />

değildir. Öğrenme, bilgilerin günlük<br />

yaşama aktarılabilmesi, davranışa ve ürüne<br />

dönüştürülmesi, sorunların çözümünde<br />

kullanılabilmesi, toplumun geliştirilmesi,<br />

yeniden oluşturulması ve yaratılmasında<br />

kullanılabilmesidir. Bu tür bilgiyi, bireyin<br />

ancak kendisi özümleyebilir, içselleştirebilir,<br />

yapılandırabilir, daha sonra da davranışa<br />

ve ürüne dönüştürebilir. Bu da, bir<br />

başkasının öğretmesiyle değil, öğrencinin<br />

öğrenme sürecine etkin katılımıyla<br />

olanaklıdır. Bu nedenle, öğrenci öğrenmeyi<br />

öğrenmek, ve öğrenme sürecine birçok<br />

yönden ve etkin olarak katılmak zorundadır<br />

(Raelin, 1997).<br />

Yeniden yapılandırmacılar, geleneksel<br />

öğretime, nesnel dünyadan kopuk olma<br />

eleştirisini yöneltmişlerdir. Okulda<br />

gerçekleşen öğrenmenin araç odaklı<br />

olmaktan çok simgesel olduğu; içerikten ve<br />

nesnel bağlantılardan kopuk olduğu; grup<br />

öğrenmesinden çok bireysel öğrenmeye<br />

dayandığı, soruna odaklı olmaktan çok genel<br />

öğrenmenin gerçekleştiğini ileri<br />

sürmektedirler (Simon, 1996). Bu görüşe<br />

göre öğrenme içerikleri, günlük yaşantılarda<br />

karşılaşılan sorunlarla koşutluk göstermeli<br />

ve bu sorunların çözümüne hizmet edecek<br />

biçimde yapılandırılmalıdır.<br />

21. yüzyılda bilgi çok hızlı bir şekilde<br />

üretilmekte, kapsam ve içeriği sürekli bir<br />

şekilde değişmektedir. Bu nedenle, daha<br />

önce öğrenilmiş bilgiler, çok kısa sürede<br />

eskimektedir. Bu bilgilerin yerine ya<br />

yenilerinin konması ya da yeni bilgilerle<br />

desteklenmesi gerekmektedir. Kısaca,<br />

okulda öğrenilen bilgiler yeterli<br />

olmamaktadır. Bu da, yaşam boyu<br />

öğrenmeyi, sürekli öğrenmeyi gündeme<br />

getirmektedir. Sürekli öğrenmek için<br />

“öğrenmeyi öğrenmek” gerekmektedir. Bu<br />

bağlamda öğretim kurumlarının işlevi,<br />

öğrencinin öğrenme kapasitesini geliştirmek<br />

ve onda öğrenme isteği oluşturmaktır<br />

(Özden, 2002).<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 90


YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />

Geleneksel eğitimde bilgi kaynakları,<br />

öğretmen ve kitaplar olarak son derece<br />

sınırlı iken; bugün iletişim teknolojisindeki<br />

hızlı gelişim nedeniyle çok çeşitlenmiş ve<br />

yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, ders kitapları<br />

yanında başka kitaplar, dergiler, gazeteler,<br />

sergi ve geziler, radyo, televizyon, müze,<br />

kütüphane, eğitim teknolojisi merkezleri ve<br />

bilgisayar ağları gibi diğer kaynaklardan da<br />

yararlanılmalıdır (Rıza, 2001). Özellikle<br />

internet aracılığıyla bilgiye ulaşmak<br />

kolaylaşmıştır. İletişim araçlarındaki<br />

gelişme, öğretimin sınıflarda ve sınırlı<br />

ortamlarda yapılması zorunluluğunu ortadan<br />

kaldırmış, açıköğretim, uzaktan öğretim<br />

gündeme gelmiştir. Kısaca, tek kanallı bilgi<br />

edinme ve öğrenme, çok kanallı öğrenmeye<br />

dönüşmüştür. Birey tek başına ve sürekli<br />

öğrenme olanağına kavuşmuştur. Bu durum<br />

öğrenmeyi öğrenmenin önemini daha da<br />

artırmıştır.<br />

Özetle, öğrenmenin bireysel bir olgu<br />

olması, bilginin ancak öğrenen tarafından<br />

yeniden yapılandırılabilmesi, kullanılması ve<br />

yeniden üretilmesi; bilgi kaynaklarının<br />

çoğalması vb. nedenlerle “sürekli öğrenme”,<br />

“yaşam boyu öğrenme” kavramları gündeme<br />

gelmiş, eğitim sistemleri “öğretme” yerine<br />

“öğrenmeyi öğrenme” konusuna<br />

odaklanmıştır (Özden, 2002).<br />

Niçin Aktif Öğrenme<br />

Aktif öğrenme, öğrenenin öğrenme<br />

sürecinin sorumluluğunu taşıdığı, öğrenene<br />

öğrenme sürecinin çeşitli yönleri ile karar<br />

alma ve özdüzenleme yapma fırsatlarının<br />

verildiği ve karmaşık öğretimsel işlerle<br />

öğrenenin öğrenme sırasında zihinsel<br />

yeteneklerini kullanmaya zorlandığı bir<br />

öğrenme sürecidir (Açıkgöz-Ün, 2002).<br />

Aktif öğrenmeye ilişkin aşağıdaki özellikler,<br />

geleneksel öğretimden farklı yanlarını<br />

vurgulamada önem kazanmıştır:<br />

• Aktif öğrenmeyle ilgili çalışmalarda,<br />

öğrenenin öğrenme sürecinde etkin bir<br />

katılımı olduğunu kabul edilmekte ve bu<br />

etkin katılımın, eğitim sürecinde nasıl<br />

sağlanacağı, bunun için etkili strateji ve<br />

teknikler üzerinde durulmaktadır. Aktif<br />

öğrenme çalışmalarında varoluşçu felsefe-<br />

nin bilişsel öğrenme kuramının, yeniden<br />

yapılandırmacı kuramın ilkeleriyle koşutluk<br />

gösteren bir dizi felsefi ve bilimsel<br />

çalışmanın işbirliğine dayalı etkisi göze<br />

çarpmaktadır Aktif öğrenmede öğrenciler<br />

bilgiyi ve öğrenme kapasitelerini<br />

etkinleştirebilecekleri girişimler aracılığı ile<br />

öğrenmektedir. Burada öğrenilen bilginin<br />

işlevselliği ve değeri, öğrenilenlerin<br />

uygulamaya dönüştürülebilirliği ile<br />

orantılıdır (Raelin, 1997).<br />

• Araştırmalar (Barkholz ve Homfeldt,<br />

1996), Öğretmenler arasında geleneksel<br />

öğretimin başarısına ilişkin olumsuz<br />

yargıların bulunduğunu ortaya koymaktadır.<br />

Bu görüşe göre bilgi aktarma ile<br />

bilgilenmeyi sağlamak aynı şeyler değildir.<br />

Yine bir şeyi tanımak veya bilmek, bu<br />

bilgiyi kullanabilmek ile aynı anlama<br />

gelmemektedir. Raelin (1997)’e göre, aktif<br />

öğrenmede öğretilmeyi bekleyen ve bilgiyi<br />

paketleyen edilgen öğrenci, yerini<br />

öğrenmede etkin olan, kendi öğrenme<br />

sorumluluğunu alan, araştırıcı ve bilgiyi<br />

keşfeden etkin öğrenene bırakmaktadır.<br />

Bunlara paralel olarak geleneksel anlayışta<br />

var olan sonuca yönelik nicel değerlendirme<br />

ve ürüne yapılan vurgu, yerini hem nicel<br />

hem de nitel değerlendirmeye ve sürece<br />

yapılan vurguya terk etmektedir.<br />

• Öğrenme içeriği ve öğrenme yöntemi<br />

üzerinde söz sahibi olma hakkı, öğrenilen<br />

bilgileri ön öğrenmelerle birleştirme, kendi<br />

gereksinim ve ilgilerine yoğunlaşma fırsatı<br />

verdiğinden öğrenenler üzerinde güdüleyici<br />

etki yapmaktadır (Simon, 1996).<br />

• Aktif öğrenme gruplarında, cinsiyet, ırk,<br />

statü, kültür ve özürlü öğrenciler gibi<br />

değişkenler bakımından sonuçların aktif<br />

öğrenme lehine çıkmasında, öğrenenlerin, bu<br />

modelde kendilerini ifade etme<br />

özgürlüğünün bulunması yatmaktadır (Basil,<br />

1996)<br />

• Gruplarda güvenin oluşmasına koşut<br />

olarak ortaya çıkacak duygu ve düşünce<br />

etkileşimi aracılığı ile öğrenciler, diğerlerini<br />

doğru algılayıp algılamadıkları- nı ya da<br />

kendilerinin doğru anlaşılıp anlaşılmadığını<br />

öğrenme olanağı bulacaklardır. Böylece<br />

91<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101


Dr. Yılmaz TONBUL<br />

aktif öğrenme, kişiler arası sorunların<br />

çözümü, kimlik kazanma, empati gelişimi ve<br />

toplumsallaşma gibi konularda öğrencinin<br />

yetkinlik kazanmasında aracı işlevi<br />

görmektedir. Bu kazanımların, dünya barışı,<br />

çatışma çözümü, cinsiyet ve ırk ayrımcılığı<br />

gibi konuların, öğrencilerin ilgi alanına<br />

girmesini beraberinde getireceği<br />

düşünülmektedir (Lewis ve Cowie, 1996).<br />

Aktif öğrenmenin beynin çalışmasına<br />

uygunluğu, yaşam boyu öğrenen bireylere<br />

duyulan gereksinim, geleneksel öğretimin<br />

çağın gereksinimlerini karşılayamaması,<br />

öğrenme-öğretme anlayışındaki gelişmeler,<br />

aktif öğrenmenin etkililiği, aktif öğrenmenin<br />

temel düşüncelerinin etkililiği ve aktif<br />

öğrenmenin avantajlarının çokluğu<br />

(Açıkgöz-Ün, 2002) gibi nedenler, aktif<br />

öğrenme konusuna artan oranda ilgi ve<br />

yönelimi sağlamıştır.<br />

Aşağıda sınıf içi öğrenme-öğretme<br />

süreçlerinde yaşanan bu değişimin nasıl bir<br />

kurumsal yapı ile yönetsel işleyişi<br />

gerektirdiği konusu ele alınmakta, aktif<br />

öğrenmeyi örgütsel boyutta uygulama<br />

sürecinde, değişimden etkilenen tarafların,<br />

rol ve sorumluluklarındaki değişime yer<br />

verilmektedir.<br />

Kurumsal Yapı ve Yönetsel İşleyiş<br />

Kurumsal yapı, örgütün haritasıdır. Bu<br />

harita, örgüt içerisindeki komisyonları,<br />

birimler, rolleri, sıradizinsel düzeyleri ve<br />

yetkeyi, personelin çalışma prosedürlerini ve<br />

programı kapsar (Everard; Morris, 1990).<br />

Araştırmalar (Shachar ve Sharan,<br />

1996), sınıf içi öğrenme ve öğretme<br />

süreçlerinde yapılacak değişiklikte<br />

karşılaşılan sorunların kaynağını, öğretim<br />

elemanlarının değişim sürecine karşı<br />

gösterdikleri dirençten çok kurumun örgütsel<br />

yapısında ve normlarında aranması<br />

gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu anlamda,<br />

öngörülen değişimin kurumsal yapı ile<br />

uyumlu olması gerektiği ileri sürülmektedir.<br />

Bundan dolayı, kurumsal yapının<br />

(bürokratik-klasik, hümanist, durumsal ya da<br />

sistem modeli) ne tür örgütsel yapı<br />

özellikleri gösterdiği, öngörülen değişim<br />

çalışmalarının başarısında oldukça önem<br />

taşımaktadır (Everard; Morris, 1990).<br />

Öğretim kurumları, mevcut haliyle<br />

örgütsel işleyişte merkezi-dışsal denetim,<br />

amaçlara ulaşmada standart yöntem ve<br />

işlemler, belirlenen amaçları gerçekleştirmeye<br />

uğraşan yöneticiler, sadece emirleri<br />

alan ve uygulayan öğretmenler, sunulan<br />

eğitim hizmetlerini alan,ancak okula yabancı<br />

kalan veli, belirsizliğin en aza indirgenmesi,<br />

düzenlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri dikkate<br />

alındığında merkezi yönetim biçeminin<br />

belirleyici olduğu bürokratik örgüt<br />

özellikleri göstermektedir (Shachar ve<br />

Sharan, 1996; Yavuz, 2001)<br />

<strong>Eğitim</strong> alanında ortaya çıkan sorunlara<br />

dönük çözüm önerilerinin daha çok öğretim<br />

kurumlarının dışından, yani merkezi yönetim<br />

tarafından geldiği görülmektedir: Bir öğretim<br />

kurumundaki sınıflar, örgütsel denetimden<br />

çok, kurumda görevli öğretim elemanları<br />

arasında oluşan uzlaşmaların etkili olduğu ve<br />

çalışana görece özerklik tanıyan mekanlardır.<br />

Öğretim kurumlarının işleyişine ilişkin<br />

genelgeler, yönergeler, genel ve özel<br />

hedeflerin belirlenmesi, ders planlarının<br />

gözden geçirilmesi, çalışanlara dönük eğitici<br />

seminerler gibi uygulamalar ilköğretim ve<br />

ortaöğretim okullarında merkez örgütü<br />

tarafından biçimlendiril- mekte, öğretmenler<br />

ise bunları uygulamakla yükümlü tutulmakta<br />

ve böylece krizden çıkılması<br />

öngörülmektedir (Erdoğan, 2002).<br />

Yükseköğretim kurumlarında merkezi<br />

yapının etkisi ilköğretim ve ortaöğretim<br />

okullarına göre daha az hissedilmekte, ancak<br />

burada da, öğretim elemanlarının hedef<br />

yazma, içerik oluşturma ve değerlendirme<br />

ölçütlerini belirleme gibi öğretimsel işlerde,<br />

aynı dersi okutan öğretim elemanlarının dahi<br />

farklı ve tutarsız uygulama içerisinde<br />

oldukları düşünülmektedir.<br />

Yukarıda ifade edilen kriz yönetiminin<br />

daha çok politik olduğu anlaşılmaktadır:<br />

Kriz, dışarıdan tanımlanmakta, içerdekilerin<br />

krizi nasıl algıladıkları, merkezi otoritenin<br />

krize ilişkin çözüm önerilerine hangi<br />

düzeyde katıldıkları göz ardı edilmektedir<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 92


YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />

(Erdoğan, 2002). Merkezi otorite tarafından<br />

belirlenen eğitim politikaları ve<br />

programlarının, tüm fakültelere uygulanması<br />

sonucunda sonuçların da benzerlik<br />

göstereceği varsayımı, öğretim kurumlarını<br />

bürokratik örgütler olarak görme anlayışının<br />

ürünüdür. Öğretim kurumları, kaos<br />

ortamında sorulara yanıt arandığı ama aynı<br />

zamanda öngörülen çözümlere uygun<br />

soruların arandığı ortak çabanın ürünüdür<br />

(Barkholz ve Homfeldt, 1996). Oysa öğretim<br />

elemanının niteliği, kurumdaki kişiler arası<br />

ilişkiler, kurumda egemen olan öğretim<br />

anlayışı, kararların alınma biçimi gibi<br />

etkenler, merkezi otorite tarafından alınan<br />

kararların uygulanmasını etkilemektedir.<br />

Merkezi, hiyerarşik ve biçimsel örgüt<br />

yapılarında, kaynaklara zamanında ulaşma<br />

ve verimli kullanılmada sorunlar ortaya<br />

çıkmakta, değişime uyum sağlamada zaman<br />

kaybı yaşanmakta ve bütün bunların<br />

sonucunda maliyetler yükselmektedir.<br />

Atılacak tüm adımların bireyin dışında bir<br />

otorite tarafından sınırlarıyla birlikte<br />

belirlenmiş olması, öğretim elemanlarının<br />

güdüsünü azaltmakta ve verimliliğini<br />

düşürmektedir. Öğretim elemanları, ortaya<br />

konacak ürünün tümüne karşı bir sorumluluk<br />

hissetmemekte, yalnızca kendi payına düşeni<br />

yapmakta ve dersin bitiminde de kurumu<br />

terketmektedir. (Barkholz ve Homfeldt,<br />

1996).<br />

Bütün yetkilerin tek merkezde<br />

toplandığı dikey örgüt yapısının terk<br />

edilerek yatay örgütlenmeye geçilmesi ile<br />

öğretim kurumları daha verimli çalışacaktır<br />

Yatay örgütlenmenin sağlıklı işleyebilmesi<br />

için (a) kararlar, sonuçlardan etkilenen<br />

insanların katılımıyla alınmalı ve kararı<br />

alanlar sonuçlarından sorumlu olmalı, (b)<br />

yönetim, alınan kararların yerine getirilmesi<br />

için gerekli düzenlemeyi yapmalı,<br />

kolaylaştırıcılı işlevi görmeli ve (c)<br />

öğretmen ve yöneticilerin rol ve<br />

sorumluluklarına esneklik getirilmelidir<br />

(Özden, 2002).<br />

Örgütsel işleyişte katılımı azaltan ve<br />

sorumlulukların yeterince paylaşılmaması-na<br />

yol açan nedenlerden biri de yeterince yetki<br />

devri ya da yetki göçeriminde<br />

bulunmamaktır. Oysa yetkiyi devretmeme,<br />

iyileştirme düşüncelerinin uygulanamamasına,<br />

gelişmemesine ve gündemden<br />

düşmesine neden olmaktadır (Öğrenen<br />

Organizasyonlar Uzmanlık Grubu, 2000).<br />

Aktif öğrenme uygulamalarına kurumsal<br />

düzeyde işlerlik kazandırmada örgütün<br />

öğrenme potansiyelini geliştirmek, bu<br />

konuda gerekli yetki devrini de<br />

gerçekleştirmenin önemli olduğu<br />

görülmektedir.<br />

Örgüt kültürü ve yönetim biçeminin<br />

aktif öğrenmenin başarılı olarak<br />

uygulanmasında etkisi bulunmaktadır. Risk<br />

almayı, açıklığı, uzlaşmayı, özek<br />

davranışların yanı sıra sorun çözme<br />

becerilerin de destekleyen bir örgüt kültürü,<br />

aktif öğrenmeye geçişi kolaylaştırmaktadır.<br />

Örgütler, çalışanların ilgi, inanç ve<br />

becerilerinden bağımsız değildir. Değişimi<br />

destekleyecek bir örgüt kültürü yaratma<br />

süreci bu özellikleri dikkate almak<br />

durumundadır (Raelin, 1997). Yönetim,<br />

hedeflenen öğretimsel davranışları<br />

sergilemek için gereksinim duyulan bilgi ve<br />

becerilerin edinilmesi için gerekli kolaylığı<br />

sağlamalı, bu konuda düzenlenecek<br />

etkinliklerin eşgüdümünü yapmalıdır.<br />

Öğrenme kültürünün kurumsal işlerlik<br />

kazanması doğrultusunda uygun bir örgüt<br />

ikliminin yaratılması ve süreklilik kazanması<br />

için, kurum içerisinde düzenli aralıklarla<br />

bilgilenme toplantıları düzenlenmeli ve<br />

yapılan tüm etkinlikler tartışmaya<br />

açılmalıdır. Bu türden paylaşım<br />

toplantılarına, kurum dışından uzmanların<br />

gelmesi ve görüş bildirmeleri sağlanmalıdır.<br />

Sınıf içi ders etkinlikleri, öğretim<br />

elemanları tarafından izlenebilmeli,<br />

değerlendirmeler alınabilmelidir. Yönetim<br />

sistematik ve çok yönlü bir bilgi akışının<br />

gerçekleşmesini sağlamalı, farklı anabilim<br />

dallarındaki öğretim elemanlarının da<br />

birbiriyle etkileşmesini hedeflemelidir. Yine<br />

öğrenci ve öğretim elemanlarının<br />

oluşturdukları öğrenme takımlarının formal<br />

ve informal iletişim içerisinde olmalarının,<br />

uygulamalardaki başarıyı artırdığı<br />

görülmektedir (Shachar ve Sharan, 1996).<br />

93<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101


Dr. Yılmaz TONBUL<br />

Örgütsel yapının bileşenleri olarak<br />

adlandırılabilecek örgütsel sıradizin, örgütsel<br />

iletişim, yetki ve sorumlulukların dağılımı,<br />

kararların alınma biçimi gibi konularda,<br />

yönetim kademelerinde bulunan özellikle üst<br />

düzey yöneticilerin sahip oldukları<br />

yeterliliklerin, uygulamaların başarısında<br />

oldukça belirleyici olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Bundan dolayı aktif öğrenme modelinin<br />

kurum düzeyinde uygulanmasında<br />

yönetimin gerekli becerilerle donatılmış<br />

olması gerekmektedir. Söz konusu beceriler<br />

(Barkholz ve Homfeldt, 1996), girişimi<br />

başlatma, fakülte ve bölüm içerisindeki<br />

engel ve sınırlılıkları tanıma, örgütsel yapıya<br />

özgü ayırt edici özellikleri ve mevcut örgüt<br />

iklimini hissedebilmedir. Bunun yanı sıra<br />

kaynakların yönetimi, ders ortamlarının<br />

hazırlanması, uygulamaların ne kadar<br />

önemsendiğini öğretim elemanlarına<br />

yansıtabilme ve tutarlı olma gibi konularda<br />

dikkatli olunması gerekmektedir.<br />

Değişim projelerinin çoğunluğu dışsal<br />

etkenlerin zorlaması ile başlamakta<br />

(Başaran, 1992), ancak belirli bir sürenin<br />

sonunda örgüt çalışanları tarafından<br />

sahiplenmeye ve içselleştirilmeye başlanmaktadır.<br />

Kurumsal değişim, tüm<br />

bileşenlerin eşgüdümünü gerektirdiğinden,<br />

örgüt yönetiminin desteklemediği bir<br />

değişim projesinin başarılı olma şansı<br />

düşüktür. Değişim gereksinimin tüm<br />

çalışanlar tarafından duyumsanması, örgütün<br />

iç dinamiklerinin zorlamasından çok, vizyon<br />

sahibi yöneticilerin, örgüt çalışanlarının<br />

değişimin gerekliliğinin kavranması ve<br />

uygulanabilmesi için gerekli girişimleri<br />

başlatması biçiminde gerçekleşmektedir<br />

(Lewis ve Cowie, 1996). Değişimin<br />

yeterince anlaşılmaması veya farklı<br />

yorumlanması, daha önce olumsuz<br />

deneyimler yaşanmış olması, alışkanlıklarda<br />

direnme, problem yönelimli olma gibi<br />

nedenlerden dolayı çalışanlar değişime<br />

direnebilmektedir (Erdoğan, 2002). Öte<br />

yandan İşinde gelişme fırsatları arayan<br />

öğretim elemanlarının, bu değişime gönüllü<br />

katıldıkları gözlenmektedir (Raelin, 1997).<br />

Yönetim desteğinin yanı sıra<br />

kurumdaki diğer öğretim elemanlarının da<br />

işbirliği olmaksızın, öğrencileri etkin birer<br />

öğrenen haline getirecek olan öğretim<br />

yöntemlerinin değiştirilmesi oldukça güçtür<br />

(Simon, 1996). Sözkonusu değişimi<br />

yönetecek olan yönetimin, örgütsel<br />

hedeflerle kişisel beklentileri buluşturma ve<br />

dengeleme sorumluluğu bulunmaktadır.<br />

Yönetim, kurum içerisinde istendik<br />

öğretimsel davranışların çerçevesini çizmeli<br />

ve bu davranışları gösteren öğretim<br />

elemanlarını desteklemeli, bu konuda tutarlı<br />

bir tutum sergilemelidir. Kurumun ödülteşvik<br />

stratejisi de bu çerçevede ele<br />

alınmalıdır ve yeniden yapılandırılmalıdır.<br />

Yönetim, aktif öğrenme uygulamaları<br />

için gerekli fiziksel düzeneği sağlamalı ve<br />

öğretim araç-gereçlerini çeşitlendirerek<br />

uygulayıcıların bunlardan diledikleri zaman<br />

yararlanabilmeleri sağlamalıdır. Bu anlamda<br />

işlevsel ve zengin bir kütüphane-materyal,<br />

öğrenci ve öğretim elemanının kullanımına<br />

sunulmalıdır.<br />

Geleneksel öğretimin yapıldığı<br />

sınıfların oturma düzenleri eğitim<br />

anlayışının yansımasıdır (Özden, 2002).<br />

Öğretmenin bilgi aktarıcısı olduğu,<br />

çoğunlukla tek yönlü bir iletişim ve<br />

etkileşimin yaşandığı sınıf ortamı,<br />

bürokratik örgütün sınıfa yansıması<br />

olmaktadır (Shachar ve Sharan, 1996).<br />

Sınıftaki oturma düzenleri, gerçekleştirilecek<br />

etkinliklere uygun olmalıdır.<br />

Bireysel ya da takımla yapılacak çalışmalar,<br />

farklı sıra düzenleri ve mekanları<br />

gerektirmektedir. Geleneksel öğretim<br />

anlayışı doğrultusunda düzenlenen sınıfların<br />

oturma düzenlerinin, aktif öğrenme<br />

uygulamalarına her durumda elverişli<br />

olmadığı görülmektedir<br />

Yukarıda sayılan sorunların temelinde<br />

öğretim kurumlarının ve sınıfların bürokratik<br />

örgüt modeli doğrultusunda yapılandırılmasının<br />

ve merkezi yönetim anlayışının<br />

örgütsel işleyiş üzerindeki etkilerinin olduğu<br />

düşünülmektedir. Burada önerilen örgütsel<br />

yapı açık sistem modeli; yönetim biçemi de<br />

okula dayalı yönetimdir<br />

Okula dayalı yönetim, yönetim<br />

ilkelerinin doğrudan birimin gereksinimle-<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 94


YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />

rine ve özelliklerine göre belirlendiği,<br />

çalışanların katılımıyla okulun gelişimi,<br />

sorunlarının çözümü ve eğitim etkinliklerine<br />

ilişkin kararlarının alındığı, merkezi<br />

yönetimden görece bağımsız ve sorumluluğa<br />

sahip yönetim anlayışıdır (Yavuz, 2001).<br />

Öğretim Elemanı<br />

Aktif öğrenme uygulamalarında,<br />

öğretim elemanının sınıftaki rol ve<br />

sorumlulukları değişmektedir. öğretim<br />

elemanı, bilginin kaynağı ve otoritesi<br />

olmaktan çıkmaktadır. Bilgiyi sunan kişiden,<br />

öğrenme süreçlerini teşvik etmeye, gruplar<br />

ve sınıf arasındaki etkileşimi yönlendirmeye<br />

ve eşgüdümlemeye doğru bir değişim<br />

yaşanmaktadır (Raelin, 1997). Burada,<br />

öğretim elemanının öğrencilerin geçmiş<br />

öğrenmelerini yeni öğrenme içeriği ile<br />

bağdaştırabilme yeterliliği, öğrencileri<br />

güdüleme ve kendi öğrenme yöntemlerini<br />

bulmalarına yardımcı olma; öğrencinin<br />

değer yargılarında ve öğrenmeye ilişkin<br />

yaklaşımlarında köklü değişim yaratabilme<br />

performansı, aktif öğrenme çalışmalarının<br />

başarısında belirleyici bir öneme sahiptir<br />

(Shachar ve Sharan, 1996).<br />

Araştırmalar, özgüven ve özyeterlilik<br />

duyguları gelişmiş, iç denetim odaklı ve<br />

iletişime açık bireylerin aktif öğrenme<br />

uygulamalarında daha başarılı olduklarını<br />

ortaya koymaktadır. Diğer yandan<br />

savunmacı, bahane üretmeye yatkın ve dış<br />

denetim odaklı bireylerde öğrenci merkezli<br />

eğitime geçişte, stres ve nevrotik<br />

davranışların arttığı gözlenmektedir (Raelin,<br />

1997).<br />

Öğretim elemanlarının sahip oldukları<br />

değerler sistemi, aktif öğrenmenin sınıf<br />

içerisindeki başarısını etkilemektedir. Aktif<br />

öğrenme sınıflarını geleneksel öğretimden<br />

farklı kılan ögeler salt öğrenme ve öğretim<br />

yöntem ve teknikleri ile sınırlı değildir. Bu<br />

yaklaşım, öğrenme sorumluluğunu<br />

öğrencilerle paylaşmayı, farklı bakış<br />

açılarını ve deneyimlerin varlığını kabul<br />

etmeyi ve onaylamayı, başkalarının<br />

değerleriyle uzlaşabilmeyi beraberinde<br />

getirmektedir. Bu noktada geleneksel<br />

değerler ile değişimin gerektirdiği değerler<br />

çatışabilmektedir (Simon, 1996).<br />

Aktif öğrenme uygulamaları içerisinde<br />

bulunan öğretim elemanları ile yapılan<br />

görüşmeler, geçmişten gelen tutum ve<br />

alışkanlıkların, aktif öğrenme çalışmalarının<br />

gerektirdiği değerlerle çatıştığını<br />

göstermektedir. öğretim elemanları bir<br />

yandan görüşlerin özgürce ifade<br />

edilmesinden yana olduklarını açıklarken,<br />

diğer yandan denetime ve itaate de<br />

gereksinim duyduklarını belirtmişlerdir.<br />

Benzer bir durum, açıklığı onaylama, ancak<br />

belirli sınırlılıklar koyma; yeni yöntem ve<br />

teknikleri uygulama isteği, ancak<br />

bilinen/denemişleri tercih etme durumlarında<br />

da görülmektedir. Bazı öğretim<br />

elemanları işbirliğini, kendi istekleri ile<br />

öğrencilerin işbirliği yapması biçiminde<br />

yorumlamakta ve bundan dolayı sınıftaki<br />

yönergelere uymayanları işbirliğine açık<br />

olmamakla eleştirmektedir (Simon, 1996).<br />

Aktif öğrenmede öğretim elemanları,<br />

öğrencinin öğrenmesini kolaylaştıracak ve<br />

öğrenmeyi daha zevkli hale getirecek<br />

koşulları yaratmak durumundadır.<br />

Öğrenciler için geçerli olan bu koşulların<br />

öğretim elemanları için yok sayılması<br />

düşünülemez. Demokratik bir sınıf ikilimi<br />

yaratması beklenen öğretim elemanları,<br />

kurum içerisinde de benzer bir etkileşim<br />

içerisinde çalışmalıdır. Öğrencilerin tutum<br />

ve becerilerinde ciddi değişim sağlayacak<br />

olan bu uygulamalar, öğretim elemanlarının<br />

da kendilerini yenilemelerini<br />

gerektirmektedir. Ortak program geliştirme,<br />

değerlendirme ölçütleri ve biçimi<br />

konularında görüş birliği sağlama, yapılan<br />

etkinlikleri değerlendirme ve zaman zaman<br />

derslere birlikte girme-yürütmeye kadar bir<br />

dizi uygulamayı yaşama geçirmek<br />

gerekmektedir. Geleneksel öğretim tarzı<br />

dikkate alındığında öğretim üyelerinin,<br />

öğretime ilişkin algı ve tutumlarında ciddi<br />

bir dönüşümün yaşanması gerektiği<br />

görülmektedir. Sözkonusu dönüşümün, diğer<br />

meslektaşların ve yöneticilerin kuşkulu ve<br />

umursamaz yaklaşımlarına karşın<br />

yürütülebilmenin ve sürdürebilme- nin kolay<br />

olmayacağı anlaşılmaktadır.<br />

95<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101


Dr. Yılmaz TONBUL<br />

Bundan dolayı öğretim elemanlarına<br />

verilen aktif öğrenme uygulamalarına dönük<br />

yetiştirme programları, algı ve görüşleri<br />

eleştiri süzgecinden geçirme fırsatları<br />

yaratmalıdır. Öğrenme ve öğretmeye ilişkin<br />

yaklaşımlarda yaşanan bu değişim,<br />

statükoları alt üst etmektedir. Öğretim<br />

elemanları bu değişim sürecinde<br />

meslektaşları ile görüş alış verişinde<br />

bulunmalı, yönetim bu doğrultudaki<br />

girişimlere öncülük etmeli ve değişimin<br />

getireceği uyum sorunlarını atlatmada<br />

öğretim elemanlarına destek vermelidir<br />

(Lewis ve Cowie, 1996).<br />

Sınıflarında aktif öğrenme modelini<br />

uygulayacak öğretim elemanlarının yetiştirilme<br />

süresi ve bu programların niteliği de<br />

önem taşımaktadır. Bilgilendirme toplantıları<br />

ya da genele dönük seminerlerin,<br />

öğretim elemanlarını aktif öğrenmeye<br />

hazırlamada etkisiz olduğu görülmektedir.<br />

Yine salt yöntem ve tekniklere dayalı bir<br />

hazırlığın da, öğretim elemanlarında yeni<br />

değerler oluşturmada ve beceri kazandırmada<br />

yetersiz olduğu söylenebilir. Aktif<br />

öğrenmenin kuramsal temelinin yanı sıra<br />

uygulamada gerekli bilgi, beceri ve<br />

davranışların bir arada uygulayıcılara<br />

kazandırılması gerekmektedir. Uygulanan<br />

yetiştirme programlarındaki hedeflerin<br />

gerçekleşme düzeyi, öğretim elemanının<br />

uygulamasına katılarak, gözlem yaparak<br />

değerlendirilebilir. Yapılan gözlem ve<br />

görüşme sonunda öğretim elemanlarına<br />

verilen dönütlerin, onların uzmanlaşmasını<br />

hızlandırdığı görülmektedir (Lewis ve<br />

Cowie, 1996). Öğretim elemanları<br />

başlangıçta doğru işler mi yaptıklarına ve<br />

yapılan işi doğru mu yaptıklarına dair<br />

kuşkular taşımaktadırlar. Bu noktada,<br />

uzmanların, meslektaşların, özellikle de<br />

fakülte yönetiminin desteği oldukça önem<br />

taşımaktadır Uygulamaların başlangıcında<br />

uzman görüşleri daha değerli bulunurken,<br />

ilerleyen dönemlerde meslektaşların görüş<br />

ve önerilerinin daha önemsendiği<br />

görülmektedir (Cohen, 1996).<br />

Sınıf içi öğretim etkinliklerinden<br />

hareketle yürütülecek örgütsel değişim aynı<br />

zamanda otorite, sorumluluk, yönetim ve<br />

öğretim elemanları arasındaki çatışmalar<br />

gibi konuların yeniden değerlendirilmesi<br />

fırsatı vermektedir. Öğretim elemanlarının<br />

aktif öğrenme modeline uyumu, vizyon<br />

sahibi bir yönetimi ve uzun soluklu bir<br />

süreci beraberinde getirmektedir.<br />

Çalışanların örgütsel bilgiye kolayca<br />

ulaşabilmeleri ve etkileşim becerilerine<br />

sahip olmaları gerekmektedir. Öğretim<br />

elemanlarının yeniliğe karşı direnmesinde,<br />

yeniliğe uyumun sadece kendisinden<br />

beklendiği, örgütsel yapı ve yönetsel<br />

işleyişte köklü değişimlerin olmayacağı<br />

inancı yatmaktadır (Shachar ve Sharan,<br />

1996). Kurumdaki öğretim elemanlarının<br />

işbirliği olmaksızın, öğrencileri etkin birer<br />

öğrenen haline getirecek olan öğretim<br />

yöntemlerinin değiştirilmesi oldukça güçtür<br />

(Simon, 1996).<br />

Yukarıdaki açılamalardan anlaşılabileceği<br />

gibi, aktif öğrenme uygulamaları<br />

öğrenme sorumluluğunu öğrenciye<br />

yüklemekle birlikte, öğretim elemanını atıl<br />

kılmamakta, geleneksel öğretimden farklı bir<br />

öğretim elemanı tipini gerektirmektedir.<br />

Aktif öğrenmeyi etkili biçimde yürütecek<br />

öğretim elemanlarının öğretime ilişkin<br />

tutum, değer ve alışkanlıklarında geleneksel<br />

öğretime göre önemli bir değişim yaşanması<br />

gerektiği anlaşılmaktadır.<br />

Öğrenci<br />

Aktif öğrenme uygulamaları<br />

geleneksel öğretime göre öğrencilerin<br />

öğretimsel işleri yerine getirme ve örgütsel<br />

işleyişe katılma konularında farklılık<br />

yaratmaktadır: Öğrenciler, çerçeve program<br />

doğrultusunda öğrenme etkinliklerini ve<br />

bunları nasıl öğreneceklerini belirlemede<br />

etkindirler; öğrenme etkinlikleri takım<br />

üyelerinin yetenek ve ilgileri doğrultusunda<br />

katkıda bulunmasını teşvik eder; öğrenme<br />

takımları konuları farklı boyutlarıyla<br />

derinliğine çalışır; sonuçlar tümüyle önceden<br />

öngörülemez, takımlar önceden<br />

belirlenmeyen farklı hedef davranışları<br />

kazanabilir; soru sorma, planlamaya katılma,<br />

etkinlikleri başlatma, öğretme ve öğrenme<br />

etkinliklerine yüksek katılım, sınıf içi<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 96


YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />

konularla ilgili her türlü karara katılım gibi<br />

davranışlar aktif öğrenme uygulamalarında<br />

öne çıkmaktadır (Shachar ve Sharan, 1996).<br />

Öğrencilerin öğrenme ve öğretmen<br />

kavramlarına ilişkin algıları, aktif öğrenmeyi<br />

uygulamayı kolaylaştırmakta ya da<br />

zorlaştırmaktadır. Öğrenmeye, kitaptaki ve<br />

öğretmenin kafasındaki bilgileri kopyalama<br />

biçiminde yaklaşanlar ile öğrenmenin ancak<br />

kişinin kendi etkinliği sonucunda<br />

gerçekleşen bir durum olarak algılayanlar<br />

arasında aktif öğrenmeye karşı tutum<br />

açısından farklılık görülmektedir. Yine<br />

isteklilik ve duyuşsal etkenlerin de aktif<br />

öğrenme uygulamalarının başarılı olmasında<br />

belirleyici olduğu görülmektedir (Simon,<br />

1996). İkinci grubun aktif öğrenmeye daha<br />

yatkın olduğu görülmektedir.<br />

Aktif öğrenme konulardan çok hedeflere<br />

dayalı yürütülmektedir. Değerlendirme<br />

de bireyin veya grubun hedeflerinin<br />

gerçekleşme düzeyine bağlı olarak<br />

yapılacağı için öğrenciler öğrenme<br />

sorumluluğunu üstlenmek durumundadır<br />

(Simon, 1996). Bu sorumluluk öğrencilere<br />

beraberinde iş yükü getirmekle birlikte, aktif<br />

öğrenme uygulamalarında görülen yöntem<br />

ve teknik çeşitliliğinin öğrenci katılımını<br />

artırdığı görülmektedir. Yine aktif öğrenme<br />

uygulamaları içerisinde olan öğretmenöğretim<br />

elemanları ile yapılan görüşmeler ve<br />

araştırmacının kendi sınıflarındaki<br />

uygulamaları dikkate alındığında,<br />

öğrencilerin aktif öğrenme uygulanan<br />

sınıflarda, başlangıçta kısa süreli bir<br />

bocalamanın ardından, yeni yöntem ve<br />

tekniklere uyum sağladıkları söylenebilir.<br />

Tablo 1’de örgütün bürokratik ya da<br />

açık sistem özelliği göstermesi durumuna<br />

göre öğretim elemanı, yönetici, öğrenci<br />

davranışları ile sınıf-okulun dışsal koşulları<br />

ve iletişim başlıkları, okul ve sınıf<br />

(geleneksel öğretim-aktif öğrenme)<br />

boyutunda karşılaştırılmaktadır.<br />

97<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101


Dr. Yılmaz TONBUL<br />

BÜROKRATİK VE AÇIK SİSTEM ÖZELLİKLERİNE GÖRE IF DÜZEYİNDE BİR KARŞILAŞTIRMA<br />

Sınıf Düzeyi<br />

Özellikler<br />

Bürokratik Örgütler (Geleneksel Sınıflar)<br />

Açık Sistemler (Aktif Öğrenme Sınıfları)<br />

Öğretim elemanı<br />

ve yönetici<br />

davranışları<br />

Öğretim<br />

sürecinin bir<br />

parçası olarak<br />

öğrenci ve<br />

öğretim elemanı<br />

davranışları<br />

Dışsal Koşullar<br />

• Okutulacak kitaplar, verilecek ödevler, öğretim süresi ve<br />

değerlendirme ölçütlerine öğretim elemanı ve yöneticiler karar verir.<br />

• Öğretimin akışı ve değerlendirme ölçütleri tüm sınıf için aynıdır.<br />

• “Üsttekiler” yapılacak işleri belirler ve “alttakilere”<br />

duyurur.Yukarıdan aşağıya (top-down) ya da hiyerarşik örgütün sınıfa<br />

yansıması da yapılacak işler ve nasıl yapılacağına başkalarının karar<br />

vermesi biçiminde olmaktadır.<br />

• Sınıftaki öğrenciler birbirine benzeyen dinleyiciler olarak görülür.<br />

• Öğretim elemanı, sınıftaki herkese aynı bilgiyi sunar.<br />

• Öğrenciler, yönetim süreçlerine katılım konusunda örgütsel<br />

basamağın en alt basamağında yer alırlar.<br />

• öğrenciler öğrenme etkinliklerinin, öğrenme hızının uygulanacak<br />

yöntemlerin ve değerlendirme ölçütlerinin belirlenmesinde<br />

edilgendirler.<br />

• Sınıfın oturma düzeni tüm öğrencilerin öğretim elemanından<br />

gelecek bilgileri almaya dönüktür.<br />

• Öğrenciler ders süresinin çoğunu masa başında geçirir. Öğrenme<br />

etkinliklerinin planlanması ve eşgüdümü gibi yönetsel etkinlikler<br />

öğretim elemanı tarafından yapıldığından farklı oturma düzenlerine<br />

gereksinim duyulmaz.<br />

• Her sınıfa bir öğretmen ilkesi.<br />

Öğretim elemanı, öğrencileri yönlendirir ve onların girişimciliğine<br />

destek verirler; öğrencileri, neyi nasıl öğreneceklerine ilişkin planlamaya ve<br />

kararlara katar.<br />

Öğretim elemanı, öğrenme takımlarının oluşumunda, öğrenme<br />

içeriklerinin belirlenmesi, konuların derinliğine işlenmesi, çalışma -<br />

araştırma strateji, yöntem ve teknikleri, iletişim becerileri, çatışma çözüm<br />

stratejileri, çalışmaları raporlaştırma ve değerlendirme ve kaynaklara ulaşma<br />

konularında öğrencileri yönlendirir.<br />

Öğrenme süresi etkinliklere ve görevlerin zorluk düzeyine göre<br />

farklılaşmaktadır.<br />

Öğrenciler, çerçeve program doğrultusunda öğrenme etkinliklerini ve<br />

bunları nasıl öğreneceklerini belirlemede etkindirler.<br />

Öğrenme etkinlikleri takım üyelerinin yetenek ve ilgileri doğrultusunda<br />

katkıda bulunmasını teşvik eder.<br />

İçerikler farklı boyutlarıyla derinliğine çalışılır. Sonuçlar tümüyle<br />

önceden öngörülemez. Öğrenciler, önceden belirlenmeyen farklı hedef<br />

davranışları kazanabilir.<br />

Soru sorma, planlamaya katılma, etkinlikleri başlatma, öğretme ve<br />

öğrenme etkinliklerine yüksek katılım, sınıf içi konularla ilgili her türlü<br />

karara katılım gibi davranışlar öne çıkar.<br />

Sınıfın oturma düzeni, öğrenme görevleri ve etkileşim türüne bağlı<br />

olarak değişkenlik göstermektedir.<br />

Öğrenciler zamanlarını kendi takımlarında, öğrenme birimlerinde,<br />

kütüphane, laboratuvar, okul dışında (gözlem, görüşme, inceleme), diğer<br />

sınıflarda geçirir.<br />

Sınıf düzenini oluşturma (sıraları, öğrenme istasyonlarını düzenleme) ve<br />

çalışmaları planlamada öğrenciler etkindir.<br />

Aynı, sınıf, grup ya da modül birden fazla öğretim elemanı ile de<br />

yürütülebilir.<br />

İletişim<br />

• Tek yönlü (sunum aşamasında öğr. elem öğrencilere dönük) veya<br />

karşılıklı (öğrenci-öğr. Elem.), öğretim elemanı yönlendiriciliğinde,<br />

güdümlü ve sınırlı bir iletişim.<br />

• Farklı ders işleme yöntemleri, vakit kaybı olarak algılanmakta ve<br />

yer verilmemektedir.<br />

Öğrenciler öğrenme takımları içerisinde arkadaşları ve öğr. elemanı,<br />

yönlendiriciliği olmaksızın çok yönlü bir iletişim kurarlar.<br />

Öğrenciler arasındaki iletişim, sınıfa dönük bir sunum yapma ya da<br />

spesifik sorulara yanıt verecek biçimde sınırlandırılmaz.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 98


YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />

BÜROKRATİK VE AÇIK SİSTEM ÖZELLİKLERİNE GÖRE OKUL DÜZEYİNDE BİR KARŞILAŞTIRMA<br />

Özellikler<br />

Okul Düzeyi<br />

Bürokratik Örgütler<br />

Açık Sistemler<br />

Öğretmen ve<br />

yöneticilerin<br />

davranışları<br />

• Yüksek öğretim kurumları, üniversite ve fakülte yöneticileri öğretim elemanı ve<br />

öğrenciler biçiminde yukarıdan aşağıya doğru yetki ve sorumluluklar belirlenmiştir.<br />

Müfredat öğrenci dışında belirlenir.<br />

• Sınıfların oturma düzeni, öğrenci mevcutları, derslerin süresi, derslerde<br />

gereksinim belirleme ve öncelikleri saptama, hizmet içi eğitim programları<br />

düzenleme ve değişim programlarında söz sahibi olma gibi alanlarda öğretim<br />

elemanı edilgendir.<br />

• Öğretim elemanı, sınıftaki öğretime yoğunlaşır, bölümün- fakültenin genel<br />

sorunlarına karşı duyarlı değildir.<br />

Yönetici ve öğretim elemanı çerçeve program doğrultusunda, ders planlarının,<br />

değerlendirme ölçütlerinin, okulun politikalarının oluşturulması, değişim ve<br />

yenilenme etkinliklerinin yürütülmesi sürecine etkin bir biçimde katılmaktadır.<br />

Yönetim, öğretim elemanını uzman olarak değerlendirmekte, bürokrasi ile<br />

ortaya çıkan sorunlarda, personel lehine hafifletici tutum sergilemektedir.<br />

Yönetim, sorumluluk alan öğretim elemanına gerekli yetki göçeriminde<br />

bulunmaktadır. Öğretim elemanı bölümün-fakültenin sorunlarına karşı duyarlıdır,<br />

değişik komitelerde görev alarak, sorunların çözümünde için etkin olarak çalışır.<br />

Öğretim<br />

sürecinin bir<br />

parçası olarak<br />

öğrenci ve<br />

öğretmen<br />

davranışları<br />

• Öğretim elemanı, her öğrenciye aynı öğretim yöntemleri ile yaklaşır.<br />

Öğrencilerin yetenekleri ya da nasıl öğrendiği gibi konular yeterince önemsenmez.<br />

• Öğretilecek konular önceden belirlenmesine karşın, nasıl öğretileceği konusu<br />

açıktır, zira öğretim elemanlarının bunları bildiği varsayılır.<br />

• Değerlendirme ölçütleri ve yöntemleri önceden belirlenmiştir. Öğretmenlerin<br />

öğrenci gereksinimlerine dönük bir öğretim yapması baştan sınırlandırılmaktadır.<br />

• Kalite ölçütü çoğu kez çok şeyin öğretilmiş olması ilkesine dayanmakta,<br />

öğrenme içerikleri derinliğine tartışılmamaktadır.<br />

Öğretim elemanları, bölüm, fakülte ya da üniversite ile ilgili değişik sorunların<br />

tartışıldığı, planların yapıldığı ve kararların alındığı birimlerde etkin bir rol oynarlar.<br />

Öğretim elemanı, planlama ve karar süreçlerine katıldıklarında, sınıf içi<br />

uygulamalarda ortaya çıkmayan yetenek ve ilgileri işe koşulmaktadır.<br />

Öğretim elemanları, veri toplama, çözümleme program geliştirme ve<br />

değerlendirme, çok yönlü öğretim yöntem ve tekniklerini kullanma konularında<br />

eğitimlidir.<br />

Ders içerikleri derinliğine, farklı konu ve alanlarla etkileşim içerisinde işlenir.<br />

Dışsal Koşullar<br />

• “Bir sınıf, bir öğretmen, bir branş” anlayışına göre düzenleme yapılmıştır.<br />

Öğretim elemanı ders sırasında izole edilmiş durumdadır. Öğrenciler de yan yana<br />

oturmalarına karşın izole edilmişlerdir.Bu izole edilmişliğin öğrenci ve öğretmen<br />

doyumu üzerinde olumsuz etkilerini araştırmalar ortaya koymaktadır.<br />

Mekan, zaman ve kaynakların kullanım biçimi öğretim elemanlarının ortak<br />

kararlarına bağlı olarak sürekli değişkenlik gösterir.<br />

Öğretim elemanları kendi sınıfı dışındaki sınıfları sık sık ziyaret eder, öğretim<br />

etkinlikleri ve sonuçları tartışılır, değerlendirilir.<br />

İletişim<br />

• Yukarıdan –aşağıya, çoğunlukla yazılı yönergelerle; aynı dersleri okutan öğretim<br />

elemanları ile sınırlı bir iletişim.<br />

• Okulun sorunlarıyla ilgilenen çok az komisyon bulunmakta ya da bu<br />

komisyonlara gerekli yetki göçerimi yapılmamaktadır.<br />

Shachar ve Sharan, 1996, ss.45-46<br />

Sistematik ve çok yönlü bir bilgi akışı gerçekleşir. Değişik programlar yürüten<br />

grupların eşgüdümü sağlanır.<br />

Öğrenci ve öğretim elemalarının oluşturdukları öğrenme takımları formal ve<br />

informal iletişim içerisindedir.<br />

Dersin, konunun, öğrenme içeriğinin hedeflerine göre farklı anabilim<br />

dallarındaki öğretim elemanları da birbiriyle etkileşmektedir.<br />

99<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101


Dr. Yılmaz TONBUL<br />

Tablo 1 ve 2’de görüldüğü gibi<br />

örgütün bürokratik yapısı ile bu örgütlerdeki<br />

sınıfın yapısı örtüşmektedir. Yine aktif<br />

öğrenme uygulanan sınıfların da açık sistem<br />

modeli ile koşutluk gösterdiği<br />

anlaşılmaktadır. Merkezi yönetimle<br />

yönetilen ve bürokratik örgüt yapısı<br />

özellikleri gösteren yüksek öğretim<br />

kurumlarının, aktif öğrenmenin kurumsal<br />

düzeyde uygulanabilmesini kolaylaştırmadığı<br />

anlaşılmaktadır.<br />

SONUÇ<br />

Açık sistem kuramı incelendiğinde,<br />

bütünün parçalarının karşılıklı bağımlılık<br />

ilişkisi içerisinde olduğu görülmektedir.<br />

Burada dört etkenin belirleyici olduğu<br />

görülmektedir: (1) Sistem içerisindeki<br />

üyelerin etkileşimi (2) sistem içerisindeki<br />

üyeler arasında çok yönlü bilgi akışı (3)<br />

hiyerarşik örgütlenme yerine yatay<br />

örgütlenme (yönergelerin yukarıdan aşağıya<br />

doğru değil, kararların etkileşimli küçük<br />

takımlarda alınması) (4) uygulamalara ve<br />

gelecekte yapılması öngörülen etkinliklere<br />

dönük geribildirimler alınması.<br />

Ülkemizde eğitim örgütlerini<br />

geliştirme ile ilgili çalışmalar, aktif öğrenme<br />

çalışmaları ile koşutluk göstermelidir.<br />

Örgütte gerçekleştirilecek tüm yapısal ve<br />

yönetsel değişiklilikler sınıf içi öğrenmeöğretme<br />

süreçlerini destekleyecek.ve işlevsel<br />

kılacak nitelikte olmalıdır. Örgütün tümünde<br />

yapısal değişikliklere gidilmeden<br />

uygulamaya sokulacak aktif öğrenme<br />

uygulamalarının, kısa bir süre sonra<br />

bürokratik örgüt engeline takılacağı<br />

anlaşılmaktadır. Öğretim kurumları<br />

içerisinde bulunan yönetici, öğretim elemanı<br />

ve öğrencilerin davranışları, bu<br />

kurumlardaki öğretimsel işler ve bunların<br />

yerine getiriliş biçimi, kurumda bulunanlar<br />

arasındaki iletişim ile öğretimi<br />

destekleyecek araç-gereç ve donanımın<br />

kullanımına ilişkin işleyişin örgütsel yapı ile<br />

uyum içerisinde olması gerekmektedir. Bu<br />

noktada yeniden yapılanmanın yanı sıra<br />

öğretim kurumlarında yeniden<br />

kültürlenmeye (Açıkgöz-Ün, 2002) ve<br />

paylaşıma dayalı bir öğrenme kültürü<br />

oluşturmaya da gereksinim duyulmaktadır.<br />

Yukarıdaki tartışmalardan da<br />

anlaşılacağı gibi, sınıf ve okul boyutunun<br />

aynı modele göre örgütlenmesi<br />

gerekmektedir. Örgütsel norm ve kuralların<br />

bürokratik özellik gösterdiği bir kurumda,<br />

öğretimin aktif öğrenme modeline göre<br />

düzenlendiği sınıftaki etkinlikleri<br />

desteklemeyeceği ve bu tür girişimlerin uzun<br />

erimli olmayacağı söylenebilir.<br />

Yükseköğretim kurumları demokratik bir<br />

yönetim ve katılımcılığın sağlandığı okula<br />

dayalı bir yönetim anlayışını benimsemek ve<br />

yaşama geçirme görevi ile karşı karşıya<br />

bulunmaktadır. Örgütsel yapı ile uyumlu<br />

olmayan, sistemin yalnızca bir biriminde<br />

değişiklik (işlemsel değişme) yapılarak<br />

(örneğin salt öğretim yöntemlerini<br />

değiştirmek ya da okulların teknolojik<br />

donanımı artırmak vb.), gerçekleştirilmek<br />

istenen değişim girişimlerinin ömrünün,<br />

değişimi başlatanların görevde kalma<br />

süreleri sınırlı olduğu unutulmamalıdır.<br />

KAYNAKÇA<br />

Açıkgöz, Ü. K. (2002) Aktif Öğrenme, İzmir: <strong>Eğitim</strong> Dünyası Yayınları.<br />

Balcı, A. (2000) Örgütsel Gelişme, İkinci Baskı, Ankara: PEGEM Yayıncılık.<br />

Barkholz, U.; Homfeldt, G. (1996) “Gleiches Bewirkt nicht Gleiches:Die Bedeutung von Schulkultur für den<br />

Erfolg Praktischer Implementationen”, ” ed. Huber, G. Neue Perspektiven der Kooperation, ss. 38-<br />

45, Hohegehren: Schneider Yayınevi.<br />

Basil, R. (1993) “Kann Kooperatives Lernen eine Politik der Chancegleichheit Unterstüzen” Neue Perspektiven<br />

der Kooperation, ss.22-27, (ed),Huber, G., Hohengehren: Schneider Pub.<br />

Başaran, İ. E (1992) Örgütsel davranışın Yönetimi, Ankara: A. Ü. <strong>Eğitim</strong> Fak. Yayını.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101 100


YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA AKTİF ÖĞRENMEYİ UYGULAMADA GEREKLİ ÖRGÜTSEL YAPI<br />

Cohen, E. (1996) Implementation und Organisation des Kooperativen Lernens” Neue Perspektiven der<br />

Kooperation, ss. 45-54, Hohegehren: Schneider Pub.<br />

Dean, J. (1993) Managing the Secondary School, London.<br />

Dönmezer, İ. (2002) Yirmi Birinci Yüzyıla Girerken <strong>Eğitim</strong> Alanında Görülen Değişiklikler Ve Etkili<br />

Öğrenme”, Etkili Öğrenme ve Öğretmen Semineri Notları, 20-24 Ocak 2002, E.Ü. <strong>Eğitim</strong> Fak., İzmir.<br />

Erdoğan, İ. (2002) <strong>Eğitim</strong>de Değişim Yönetimi, Ankara:PEGEM Yayıncılık.<br />

Evans, R.; Antony, J. (1991) Active Learning: Students and the School Budget Process” Social Studies, ar/Apr.<br />

91, vol.82, Isuue 2, P.56, 6 p, 1 Chart, Academic Search Elite, AN:9105130462.<br />

Everard, B., Morris, G. (1990) Effective School Management, Liverpool: Paul Chapman Publshing.<br />

Gry, J.; Wilcox, B. (1995) Good School, Bad School, London.<br />

Hoy, W.,K.; Miskel, C. (1987) <strong>Education</strong>al Administration,New York: Random House.<br />

Huber, G., L. ; Stern, D. (1996) Active Learning for Students and Teachers, , Frankfurt am Main: Peter Lang<br />

Pub..<br />

Lewis, J.; Cowie,H. (1996) “Kooperative Gruppebarbeit:Versprechungen und Begrenzungen-Eine Unteruchung<br />

der Werte von Lehrern” ed. Huber, G. Neue Perspektiven der Kooperation, ss. 38-45, Hohegehren:<br />

Schneider Pub.<br />

Lezotte, L.. (1992) “Correlates <strong>of</strong> Effective Schools” ed: Contine, T.; Christensen, D Effective Schools and<br />

School Climate,<br />

Newton, C.; Tarrant, T. (1992) Managing Change in Schools, New York: Routledge.<br />

Öğrenen Organizasyonlar Uzmanlık Grubu (2000) Öğrenen Organizasyonlar II, İstanbul: Kal Der Yayınları,<br />

No:16<br />

Özden, Y (2002) <strong>Eğitim</strong>de Yeni Değerler, 4. Baskı, Ankara:PEGEM Yayıncılık.<br />

Özden, Y (2002) “Sınıf İçinde Öğrenme Öğretme Ortamının Düzenlenmesi”, Sınıf Yönetimi, ed. Emin Karip,<br />

ss.37-71, Ankara: PEGEM Yayıncılık.<br />

Raelin, J. (1997) “Individual and situational precourse <strong>of</strong> successful action learning” <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Management<br />

<strong>Education</strong>, Aug.97, Vol.21,Issue3, P368, 27p, 3charts, London.<br />

Rıza, E.T. (2001) <strong>Eğitim</strong>de Bilgisayar Teknolojisi, İkinci Baskı, İzmir: Kanyılmaz Matbaası.<br />

Shachar, H.; Sharan S. (1996) “Schulorganisation und kooperatives Lernen in Klassenzimmer: Eine<br />

Interdependenz. ed. Huber, G. Neue Perspektiven der Kooperation, ss. 38-45, Hohegehren: Schneider<br />

Pub.<br />

Simon, P. (1996) “ Definitions and Theories <strong>of</strong> Active Learning” ed. Huber, Active Learning for Students and<br />

Teachers, ss. 24-32,Frankfurt am Main: Peter Lang Yayınevi.<br />

Yavuz, Y (2001) “Yönetimde Çağcıl Yönelim:Okula Dayalı Yönetim”, Dokuz Eylül <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Eğitim</strong><br />

Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir.<br />

101<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 89-101


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112<br />

EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />

(The Effects <strong>of</strong> The <strong>Education</strong> on The Social Change)<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />

ÖZ<br />

Geleneksel anlamda eğitim , bir toplumun ,genel-geçer değerlerini yetişmekte olan kuşaklara<br />

benimsetme etkinliği olarak tanımlanmaktadır. Oysa günümüzde eğitim yeni amaçlar, boyutlar ve işlevler<br />

yüklenmiştir.Bilimsel ve teknolojik alandaki çok hızlı gelişmeler , ve bu gelişmelerin sonucu olan bilgi<br />

patlaması, toplumların sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapılarını da hızla değiştirmektedir. Yaşanan bu<br />

değişim süreci , kültür aktarma aracı olarak bakılan ve bu işleviyle de tutucu bir nitelik taşıyan eğitimi,<br />

kültür aktarmanın ötesinde ,toplumsal,ekonomik,kültürel, siyasal, teknolojik v.b. değişmelerden hem etkilenen ,<br />

hem de bu değişmeyi etkileyen işlevsel bir kurum olmaya ve katkıda bulunmaya zorlamaktadır.<br />

Bu çalışmanın amacı eğitim sisteminin , tek başına , diğer kurumlardan bağımsız bir güç olarak ,<br />

planladığı ve istediği yönde toplumsal değişme sürecini başlatıp başlatamayacağı ya da çeşitli alanlarda<br />

başlamış olan toplumsal değişmelere bağlı olarak , kendisine yüklenen işlevleri mi yerine getirdiği<br />

tartışılacaktır.<br />

Anahtar Sözcükler: <strong>Eğitim</strong>, Toplumsal Değişme<br />

ABSTRACT<br />

In traditional contex, education is defined as activities related to acquiring <strong>of</strong> cultural values to the next<br />

generations.Whereas, todey, new goals, dimensions and functions are attributed to the education.A rapid<br />

development with domain <strong>of</strong> science and technology, and an information explosion as a result <strong>of</strong> these<br />

developments cause a severe change in socio-cultural and socio-economic structures.These social change<br />

processes put education in a situation beyond cultural transference as a tool and threfore because <strong>of</strong> this<br />

function as conservative.At the same time changes such as social, cultural, economic, political, technological<br />

and etc.force education to become a functional institution which contribute by influencing the process as well as<br />

being affected by the process.<br />

In this study it is aimed to discuss whether educational system alone by itself indipendent from other<br />

systems can start the change as planned in wanted direction or serve in the way <strong>of</strong> its own funtion attributed<br />

depending on social changing available in various fields.<br />

Key Words: <strong>Education</strong>, Social Change<br />

GİRİŞ<br />

Halen içinde yaşamakta olduğumuz<br />

21. yüzyılın temel niteliği, birçok köklü<br />

değişikliklerin farklı alanlarda ve aynı anda<br />

birbirleriyle ilgili olarak gerçekleşmesidir.<br />

Üstelik bu değişmelerin hızı, bilimsel ve<br />

teknolojik alanlardaki yenilik ve<br />

gelişmelerin etkisiyle gittikçe de artmaktadır<br />

(Hesapçıoğlu, 1997:20). Hızı artan bu<br />

değişme nedeniyle insan ilişkilerinde<br />

“geçicilik” ortaya çıkmakta ve buna bağlı<br />

olarak, bireysel, kurumsal ve toplumsal<br />

düzeyde birseri uyumsuzluklar ve sorunlar<br />

meydana gelmektedir (Tolan, 1981:227).<br />

Kuşkusuz, söz konusu değişimin<br />

meydana gelmesinde toplumun içinden ve<br />

dışından kaynaklanan nedenler etkili<br />

olmaktadır. Ne var ki, kaçınılması mümkün<br />

olmayan bu değişimler her zaman, veri<br />

toplumda istenilen ve beklenen şekilde<br />

olmamaktadır. Başka bir deyişle toplumun<br />

kalkınmasına ya da ilerlemesine katkıda<br />

bulunmadığı gibi, dengesinin bozulmasına<br />

yahut gerilemesine de neden olabilmektedir.<br />

Tabii ki, her toplum, koşulları<br />

ölçüsünde hem değişimin yarattığı<br />

olumsuzluklarla başetmek hem de değişimi<br />

kontrol ederek planladığı şekilde<br />

yönlendirmek ister. Bunu yaparken, çeşitli<br />

yol ve araçları da devreye sokar. Çağı ve<br />

ondan da öte geleceği yakalamak isteyen<br />

vizyoner devlet yöneticileri, doğayı ve<br />

toplumu dönüştürebilmenin, geleceğe<br />

*<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Bölümü


EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />

yönelik plan ve projelerin yapılabilmesinin<br />

yüksek düzeyde zihinsel etkinliğe sahip<br />

yetişmiş insan kaynakları ya da<br />

insangücüne bağlı olduğunun<br />

bilincindedirler. Hiç kuşkusuz, hem<br />

değişime (gelişme, kalkınma anlamında)<br />

açık hem de bu süreci başlatacak, insanın<br />

yetiştirilebilmesi, çok çeşitli ortamlarda<br />

(çoğunlukla da okullarda) verilebilen eğitim<br />

ile yakından bağlantılıdır.<br />

Peki, acaba eğitim, yukarda belirtilen<br />

niteliklerle donatılmış insanı yetiştirme gücü<br />

ve işlevine, "her şeyden bağımsız,<br />

kendiliğinden" mi sahip ya da her zaman ve<br />

zorunlu olarak, hiyerarşik bir yapı oluşturan<br />

toplumda egemenliği ya da iktidarı elinde<br />

bulunduran "güçler" mi yapılmasını veya<br />

yapılmamasını istedikleri şeyleri ve<br />

değişimi eğitime yüklemektedirler. Başka<br />

bir deyişle toplumsal değişme sürecinde,<br />

eğitim mi belirleyici bir güç ya da role<br />

sahiptir Yoksa eğitimin gücü toplumu<br />

yönetenlerin gücünden mi<br />

kaynaklanmaktadır İşte, makalenin temel<br />

hareket noktası da toplumsal değişim ve<br />

eğitim ilişkisi çerçevesinde bu sorulara<br />

cevap aramaktır.<br />

etkilenmesinin etken olduğu söylenebilir.<br />

Başka deyişle her toplumbilimci kendi görüş<br />

ve yaşantısına uygun olarak, toplumsal<br />

bütünlüğü oluşturan insanlararası ilişki,<br />

toplumsal birim ya da öğelerden birisini ya<br />

da bazılarını öne alarak tanım yapmaktadır<br />

(Duverger, 1980:7).<br />

Örneğin, işlevselciler (E. Durheim, A.<br />

Comte, T. Parsons, Robert K. Merton, W.<br />

Ogburn v.b) toplumu denge ya da düzene<br />

yönelen bir bütün olarak tanımlamaktadırlar.<br />

Bu gruptaki düşünürlerin temel kaygıları<br />

toplumsal düzenin nasıl sağlanacağı ve<br />

sürdürüleceğidir. Onlara göre toplumsal<br />

bütünleşmeyi sağlayan temel güç toplumsal<br />

değerler, normlar ve kurallardır (Erdoğan,<br />

1987:30; Tan, 1990:560).<br />

Çatışmacı kuramı savunanlar (T.<br />

Veblen, R. Dahrendorf, Levi A. Coser, J.<br />

Rex vb.) ise toplumu, temel gereksinimlerini<br />

en yüksek düzeyde karşılamak ve mümkün<br />

olduğu kadar daha çok kaynaklara sahip<br />

olmak için mücadele eden karşıt grupların<br />

oluşturduğu bir sistem olarak<br />

tanımlamaktadırlar(Erdoğan, 1987:34;<br />

Kızılçelik ve digerleri 1996:274).<br />

Tartışmalarımıza ışık tutması<br />

bakımından, konumuzla ilgili bazı temel<br />

kavramların tanımlanması gerekmektedir.<br />

Bunlar sırasıyla: Toplum ve Toplumsal<br />

yapı, Toplumsal Değişme kavramlarıdır.<br />

Daha sonra da esas konumuz olan <strong>Eğitim</strong>in<br />

Toplumsal Değişme ile ilişkisi, <strong>Eğitim</strong>in<br />

toplumsal değişme sürecindeki işlevleri<br />

konusunda farklı görüşler içeren, İşlevselci,<br />

Çatışmacı, Etkileşimci ve Yeniden<br />

Yapılanmacı kuramlarla ilgili<br />

açıklamalardan sonra Sonuç ve Önerilere<br />

yer verilecektir.<br />

TOPLUM: Toplumbilimciler, en basit, en<br />

genel kavramların tanımlanmasında bile<br />

görüş birliğine varamamaktadırlar. Bu<br />

konuda uzlaşı sağlanamamasının temel<br />

nedeni olarak da, her toplumbilimcinin,<br />

içinde yaşadığı toplumsal çevrenin maddi ve<br />

tinsel koşullarından farklı bir biçimde<br />

103<br />

Yukarda da belirtildiği gibi toplumu<br />

oluşturan çeşitli öğelerden hareket ederek<br />

çok sayıda toplum tanımı yapılabilir. Ancak<br />

konumuzun amacına uygun olacağı ve<br />

toplumla ilgili çok sayıda öğeyi ya da<br />

özellikleri de içeren şu tanım ile<br />

yetinilecektir. "Toplum, topluluğa göre<br />

üye sayısı daha fazla ve yoğun olan, ben<br />

duygusunun egemen olduğu, özgür<br />

iradeye dayalı ilişkilerin yaygın<br />

bulunduğu, ikincil ilişkilerin ağır bastığı,<br />

tinsel ve özdeksel öğeleri bulunan, sistem<br />

niteliği taşıyan, insan ömründen uzun<br />

olan, kendi kendini sürdüren, kendi<br />

kendine yeterli olan, örgütlenmiş,<br />

kurumlaşmış ve yapılaşmış bir toplumsal<br />

birliktir"(Sayın, 1985:.68).<br />

Toplumsal yapı kavramı ise,<br />

toplumdaki kalıcı, sürekli, örgütlenmiş<br />

ilişkilerin oluşturduğu temel grup ve<br />

kurumların bütünü (Tan, 1981:62) ve<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112


Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />

aralarında işlevsel bağ ve karşılıklı<br />

bağımlılık bulunan ve birbirini tamamlayan<br />

parçalardan meydana gelen bir bütün<br />

(Eserpek, 1981:123) olarak<br />

tanımlanmaktadır.<br />

TOPLUMSAL DEĞİŞME: Bilindiği üzere<br />

tek başına "değişim" kavramı, tüm nesne ve<br />

olayların var olma biçimi olup, önceki<br />

durum ya da davranıştan farklılaşmayı<br />

içerir. Burada değişime konu ya da tabi olan<br />

nesne, olgu, olay ve benzerlerinin nicel ya<br />

da nitel anlamda başkalaşması, biçim<br />

değiştirmesi ya da dönüşmesi söz konusudur<br />

(Tezcan, 1990:188; Ozankaya, 1984:.31;<br />

Hançerlioğlu, 1986:86).<br />

Toplumsal değişme ise, günümüzde en<br />

çok tartışılan konulardan biridir.<br />

Reddedilmez, hak edilmez, karşı konulmaz<br />

olan değişim, her yerde insanların<br />

bilinçlerine yerleşmiştir(Vugo, 1989, s.32).<br />

Zaten toplumsal değişme sosyolojinin de<br />

temel kavramlarından biridir. Bu kavramı<br />

ilk kullanan sosyologlardan birisi de W.<br />

Ogburn'dur. O, bu kavramı, sosyal dinamik<br />

ve bundan türetilen ilerleme, gelişme<br />

kavramlarının yerine kullanmıştır. Daha<br />

önceki klasikler toplumsal değişmeleri<br />

sosyal dinamik (güç), transformasyon,<br />

devrim, evrim, farklılaşma, çökme gibi<br />

katagorilerle anlatmaya çalışmışlardır. Don<br />

Martindal'e göre de toplumsal değişme:<br />

insanlararası ilişkilerin biçimlenmesi<br />

(formation) ve çözülmesidir. Dahrendorf<br />

toplumsal değişmeyi, otorite birliklerinin<br />

(Einheit) yönetim pozisyonlarındaki<br />

değişme olarak tanımlar. Loockwood ise,<br />

sosyal bir sistemin kurumsal yapısındaki ya<br />

da bir toplumun merkezî kurumsal<br />

düzenindeki bir değişme olarak<br />

tanımlamaktadır (Zapf, 1971:13).<br />

Zamanı, hızı, yönü, kapsamı ne olursa<br />

olsun, tüm toplumbilimcilerin üzerinde<br />

birleştiği temel gerçek, toplumsal<br />

değişmenin değişmezliği ve egemenliği<br />

yasasıdır. Toplumsal değişmeyle ilgilenen<br />

düşünürlerin, toplumsal değişme gerçeği<br />

üzerinde birleşmiş olmalarına karşın,<br />

değişmeyi açıklamak için; evrimci, dengeci,<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112 104<br />

çatışmacı, modernleşmeci vb. farklı<br />

modeller kullanmışlardır. Her biri toplumsal<br />

değişmenin nasıl meydana geldiği ve bu<br />

süreçte itici güçlerin neler oldukları<br />

bakımından birbirlerinden ayrılmaktadırlar<br />

(Kongar, 1981:.55; Kızılçelik, 1996:106).<br />

Kaçınılması mümkün olmayan toplumsal<br />

değişme sürecine bağlı olarak bir toplumsal<br />

yapıdan ya da ilişkiler dokusundan başka bir<br />

toplumsal yapıya; bir yapılar sisteminden<br />

başka bir yapılar sistemine<br />

geçilmektedir.(Ergun, 1987:100; Oskay,<br />

1990:43). Başka bir ifadeyle toplumsal yapı<br />

özellik itibariyle yapılaşma(struktierung),<br />

yapının bozulması (Destruktierung) ve<br />

yeniden yapılaşan sürekli bir hareketlilik<br />

içindedir. Aralarında çeşitli etkileşim<br />

biçimleri olan insanların oluşturduğu<br />

toplum, deyim yerindeyse, bir sosyal<br />

gerçeklik filmi gibi sürekli olarak bir<br />

değişim hali yaşamaktadır(de Jager, 1981:<br />

135) ve şayet toplum yeni bir yapılanma<br />

gerçekleştiremez ise yeni bir sosyal yapıya<br />

yer açacak biçimde parçalanır (Cassetti,<br />

1970:77).<br />

Sosyologlar, genelde dış etkilerden<br />

kaynaklanan (exogen) değişimle, toplumun<br />

iç dinamiklerinden kaynaklanan (endogen)<br />

değişimi ayırmaktadırlar. Dış etkenler<br />

bağlamında, bir toplumun başka bir<br />

toplumla kontakt kurması, savaş, işgal,<br />

turizm, misyonerlik vb. sayılabilir. Doğaldır<br />

ki, tüm bu değişmeler belli bazı koşulların<br />

meydana gelmesinin (konstellation)<br />

sonucudur. Yine doğaldır ki, normların,<br />

kurumların ve farklı düşüncelerin<br />

oluşturduğu toplumun herhangi bir alanında<br />

ya da öğesinde meydana gelen değişme<br />

sürecinin toplumun öteki alanlarını<br />

etkilememesi de düşünülemez (Kadelbach,<br />

1972: 324-326).<br />

TOPLUMSAL DEĞİŞME-EĞİTİM<br />

İLİŞKİSİ : Önceki sayfalarda da<br />

vurgulandığı gibi toplum, öğeleri ya da<br />

kurumları arasında işlevsel bağ bulunan bir<br />

sitemdir. Gerek iç, gerekse dış etmenlerden<br />

kaynaklansın, sistemde başlayan bir<br />

değişme, bir noktada durmamakta; devam


EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />

edip gitmektedir. Çünkü toplumu oluşturan<br />

öğelerin her biri kendi özgül nitelikleri<br />

doğrultusunda dinamik koşullardan sürekli<br />

olarak etkilenmekte ve toplumsal düzeyde<br />

değişime yol açabilecek birikimi<br />

sağlamaktadır (Oskay, 1983:11-12; Dinçer,<br />

1994:34). Bu birikimin baskısıyla, bir<br />

fiziksel ya da toplumsal gereksinimi<br />

karşılamak amacını taşıdıkları için gerek<br />

gereksinimin niteliğindeki değişiklik,<br />

gerekse, onun karşılanmasında ortaya çıkan<br />

yeni yöntem veya tarzlar kurumlarda köklü<br />

değişikliklere yol açmaktadır (Ergil, 1984:<br />

194). Kuşkusuz, dinamik bir toplumun<br />

herhangi bir öğesinde meydana gelen<br />

değişimden eğitim kurumu da etkilenir. Bu<br />

etki nedeniyle, eğitim sistemini oluşturan<br />

yapısal öğeler, diğer birimlerdeki<br />

değişmelerin zorunlu kıldığı değişikleri<br />

kendilerinde gerçekleştirip toplumsal<br />

gereksinimlerin yüklediği işlevleri yerine<br />

getirecek şekilde değişime uğrarlar<br />

(Kızılçelik ve diğerleri, 1996:107).<br />

<strong>Eğitim</strong>, seçilmiş ve kontrollü bir<br />

çevrenin (özellikle okulun) etkisi altında,<br />

toplumsal yeterlilik ve en üst düzeyde<br />

bireysel gelişmeyi sağlayan toplumsal bir<br />

süreçtir ( Fidan, Erden, 1987:11). Onun<br />

toplumsallık ve bireysellik yanları sosyoloji,<br />

felsefe, psikoloji, ekonomi, kültür ve siyaset<br />

gibi çeşitli değişkenleri içinde<br />

saklamaktadır. Başka bir ifadeyle eğitim,<br />

bilimsel, teknolojik, siyasal,psikolojik<br />

sosyo-ekonomik ve kültürel amaçları<br />

bulunan çok yönlü bir girişimdir . <strong>Eğitim</strong>in<br />

öneminin kavrandığı toplumlarda, eğitimle<br />

toplumsal değişme arasında güçlü bir<br />

ilişkinin varlığı bilindiği için, bütçeden<br />

eğitime ayrılan pay, diğer sektörlere göre<br />

oldukça yüksek miktarlara ulaşmaktadır.<br />

İstenen yönde değiştirme ve değişme<br />

zaten doğası ve tanımı gereği eğitimin en<br />

temel işlevlerinden biridir. <strong>Eğitim</strong>in işlevi,<br />

sadece, mevcut kültürel değerleri yeni<br />

kuşaklara aktararak toplumsal devamlılığı<br />

sağlamak olsa dahi, bunu yaparken bile,<br />

biyolojik bir varlık olan çocuğun<br />

davranışlarını değiştirerek sosyal bir varlık<br />

105<br />

haline getirmektedir. Bu açıklamalardan<br />

hareket ederek, eğitim ile bireysel ve<br />

dolayısıyla da toplumsal değişme arasında<br />

yakın bir ilişki olduğu söylenebilir. Kaldı ki,<br />

günümüzde eğitim kurumuna, toplumsal<br />

değişim sürecinin başlatıcısı olarak bakma<br />

eğilimi de giderek artmaktadır. Aşağıda<br />

değişik bazı kuramlara göre,eğitimin<br />

toplumsal değişme konusundaki işlevlerinin<br />

neler olduğuna ilişkin bilgiler verilecektir.<br />

İŞLEVSELCİ KURAMDA EĞİTİM<br />

Bu kurama göre, okullar veri toplumun<br />

temel düşünce ve değerlerini yetişmekte<br />

olan kuşaklara benimseterek<br />

benzeşmelerinde önemli bir etkiye sahiptir.<br />

Başka bir söyleyişle toplumun istekleri<br />

doğrultusunda bireyi toplumsallaştıran<br />

eğitim, ona, isteklerini sınırlandırmak,<br />

doyum verici bir yaşamı<br />

gerçekleştirebilecek çerçevenin norm ve<br />

değerlerini benimsetmek işlevini görür (Tan,<br />

1990:561, Kızılçelik ve diğerleri, 1996:19)<br />

<strong>Eğitim</strong>, yerine getirdiği bu tutucu işlevi<br />

sayesinde çocukları toplumsallaştırarak,<br />

toplumsal yapı ya da düzenin<br />

sürdürülmesine yardımcı olur. Aksi halde<br />

Durkheim’in ifadesiyle “anomik” durum<br />

ortaya çıkar. Öte yandan eğitim toplumun<br />

yetenekli kişilerini seçerek en başarılı ve<br />

azimli olanların yüksek konumlara<br />

gelmesini de sağlamaktadır. Böylece,<br />

toplumdaki hareketliliğin hız kazanmasına<br />

ve dolayısıyla toplumsal düzenin yeni<br />

görüşler ve değerler yönünde değişmesine<br />

de yol açmaktadır (Tatlıdil, 1993:7; Tan,<br />

1990:560; Eserpek, 1978:122; Tezcan,<br />

1990:212). Kısaca ifade edilirse,<br />

işlevselcilere göre, eğitim kurumunun,<br />

mevcut kültürün aktarılması, toplumsal ve<br />

siyasal bütünlüğün, toplumsal kontrol ve<br />

değişimin sağlanması gibi toplum açısından<br />

yaşamsal etkilere sahip görevleri vardır.<br />

Ancak, eğitimin söz konusu işlevleri<br />

sayesinde toplumların arzu edilen yönde<br />

değişebileceğini kabul eden işlevselcilere<br />

karşı bir alternatif olarak ortaya çıkan<br />

çatışmacı kuramlar eğitimin toplumsal<br />

değişmeye ilişkin işlevi konusunda farklı bir<br />

bakış açısı sergilemişlerdir. Aşağıda bu<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112


Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />

görüşe ilişkin bilgiler verilmeye<br />

çalışılacaktır.<br />

ÇATIŞMACI KURAMDA EĞİTİM<br />

Bu kuram toplumu, genelde ekonomik<br />

ya da kültürel üstünlüğü elinde<br />

bulunduranlarla, bunlara sahip olmak<br />

isteyen karşıt sınıf ya da grupların<br />

oluşturduğu bir sistem olarak görmektedir.<br />

Çatışmacı kuramda toplum, sürekli olarak<br />

denge halinde bir sistem olmayıp, aksine iç<br />

ya da dış etkenlerden kaynaklanan gerilim<br />

ya da çatışmanın üstesinden gelerek,<br />

toplumsal düzeni ve değişmeyi sağlamaya<br />

çalışan bir sistemdir (Wendt, 1980:81).<br />

Çatışmacı bakış açısına göre, eğitim ya<br />

da okul sistemi, siyasal ve ekonomik gücü<br />

elinde bulunduranların mevcut statülerini<br />

sürekli kılmak için başvurdukları önemli bir<br />

araçtır. Örneğin yeni Marx’çılar olarak da<br />

bilinen Samuel Bowlis ve Herbert Gintis,<br />

okulun, baskıcı kapitalist düzenin<br />

çıkarlarına hizmet ettiğini ve sınıf<br />

eşitsizliklerini pekiştirdiğini savunurlar. Bu<br />

kurama göre, egemen güçler, bir fabrika<br />

işçisiyle, yöneticisinin sosyo-ekonomik ve<br />

sosyo-kültürel yaşamda yerine getirecekleri<br />

rollere uygun nitelikte, farklı içerik ve<br />

düzeylerde eğitim görmelerini<br />

istemektedirler. (Tan, 1990:565; Kızılçelik<br />

ve diğerleri, 1996:13; Gök, 1998:2; Ünal ve<br />

Özsoy, 1998:72).<br />

Althusser ise Marxist kuramdan farklı<br />

bir biçimde üst yapı kurumlarının<br />

tamamını, kendisi de bir kurum olan<br />

devletin parçaları olarak görmekte ve devlet<br />

aygıtını ikiye ayırmaktadır. Bunlardan ilki,<br />

yasama, yürütme, yargı, polis ve ordudan<br />

oluşan “Baskıcı Devlet Aygıtı”, diğeri ise<br />

din, eğitim, aile, siyaset, hukuk ve vb.den<br />

oluşan “İdeolojik Devlet Aygıtı”dır. O’na<br />

göre, toplumdaki üretim ilişkilerinin<br />

ürtetilebilmesi, hem “Baskıcı Devlet<br />

Aygıtları” hem de egemen ideolojiyi yayan,<br />

“İdeolojik Devlet Aygıtları”ndan en<br />

etkilisi olan eğitimle çok yakından<br />

ilişkilidir. Çünkü eğitim, çocuğu en zayıf<br />

çağında ve zorunlu olarak yakalamakta ve<br />

ona gelecekteki kapitalist üretim biçiminin<br />

gerektirdiği bilgi, beceri ve teknikleri ve<br />

toplumun egemen ideolojisini<br />

benimsetmektedir (Tan, 1990:560; Gök,<br />

1998:2; Ergun, 1987:8).<br />

İllich’e göre de "fırsat eşitliği” adı<br />

altında eğitim yoluyla ayrıcalıklar<br />

yaratılmaktadır. O, eğitimin hayal<br />

kırıklığına neden olduğunu savunmaktadır.<br />

Okula giden ve yüksek öğrenim görenler,<br />

yüksek normlara ve parasal olanaklara sahip<br />

olmaktadırlar. Bu ise eşitsizliğe yol<br />

açmaktadır demektedir (Sönmez, 1998:170;<br />

Varış, 1987:15).<br />

Illich’e göre okullar ideolojik bir<br />

denetim aygıtı olup, mevcut toplumsal<br />

yapıyı yeniden üretir, insanları<br />

yabancılaştırır ve kurumların, uzmanların<br />

otoritesine bağımlı kılar. Gerçek özgürlük<br />

okulların ortadan kaldırılmasıyla<br />

gerçekleşebilir. O’na göre önemli olan<br />

okulların yerine konulacak “kamu hizmet<br />

kurumları” yoluyla, kurumların ve<br />

teknolojinin çalışma biçimini, bireylerin<br />

yararları doğrultusunda değiştirmektir<br />

(Ünal, 1996:129) .<br />

Çatışmacı görüşe mensup Randal<br />

Collins de işe girerken diploma koşulunun<br />

aranmasını akılcı bulmamaktadır. O’na göre<br />

çoğu insan birçok işi diplomasız da<br />

becerebileceği halde, uzun zaman , emek ve<br />

para harcamayı gerektiren diplomaları<br />

olmadığı için işe alınmamaktadır (İnal,<br />

1996:131).<br />

Makro sosyolojik bağlamda, eğitimin<br />

tutucu işlevlerine ilişkin olarak görüşlerine<br />

yer verilen işlevselci ve çatışmacı<br />

yaklaşımların eğitim ve toplumsal<br />

değişmeye dair söylemlerinden, hareket<br />

noktaları farklı olsa bile, son tahlilde her iki<br />

yaklaşımda da eğitimin mevcut toplumsal<br />

düzenin sürdürülmesinde etkili bir araç<br />

olduğu anlaşılmaktadır.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112 106


EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />

ETKİLEŞİMCİ YAKLAŞIMDA<br />

EĞİTİM<br />

Çok genel hatları ile, yukarıda<br />

verilmeye çalışılan işlevselci ve çatışmacı<br />

yaklaşımlara ilk eleştiri, konuya mikro<br />

sosyolojik açıdan bakan etkileşimcilerden<br />

gelmiştir. Etkileşimcilere göre makrososyolojik<br />

yaklaşımlar, insanları tümüyle<br />

toplumsallaşmanın bir ürünü<br />

saymaktadırlar. Böyle olunca da insan<br />

yaşamının zenginliği ve karmaşıklığı<br />

gerektiği gibi yansıtılamamakta; insanın<br />

yaratıcılığı ihmal edilmekte ve özgürlüğü<br />

yok sayılmaktadır.<br />

Etkileşimcilere göre, insan yaşamının<br />

yapı taşları gündelik yaşam etkinlikleridir.<br />

Böyle olunca da örneğin, okuldaki günlük<br />

yaşam gerçeklerini, öğretmenle öğrenciler<br />

arasındaki ince ve karmaşık, çok boyutlu<br />

örüntüleri makro sosyolojik yaklaşımla<br />

değerlendirebilmek olanağı yoktur. Günlük<br />

yaşam, birlikte eyleyen ve kendi eylem<br />

örüntülerini ve rollerini belli ölçüde özgür<br />

ve bağımsız olarak üreten kişilerin eseridir.<br />

Günlük yaşamı kavrayabilmek için,<br />

insanların davranışlarına nasıl bir anlam<br />

verdiklerini yakalamak gerekir (Tan,<br />

1993:67-68).<br />

Bu ise bireylerin kendi davranışlarına<br />

içerik ve biçim vermek için başkalarının<br />

davranışlarını hesaba katmak olarak<br />

tanımlanan etkileşim süreci yoluyla<br />

gerçekleşir. Empati kurma da denilen bu<br />

süreç sayesinde insanlar, diğerlerinin<br />

davranışlarını ya da eylemlerini<br />

yönlendirmek ya da değiştirmek konusunda<br />

göreceli olsa da özgür, diyaloga açık,<br />

sorgulayıcı, çözümleyici, etkin ve yaratıcı<br />

olarak davranabilmektedir (Ergil, 1984:6;<br />

Tan, 1990:74; Kale, 1997:102).<br />

Anımsanacağı gibi başta devlet olmak<br />

üzere, toplumsal yapıyı oluşturan tüm<br />

kurumların insan davranışlarını denetim<br />

altına almaya çalıştığı sosyolojik bir<br />

gerçektir. İnsanların toplumsal kontrol<br />

mekanizmalarından kurtulması da mümkün<br />

değildir. Ancak öğrenciler, toplumsal<br />

yapının sürdürülmesinde etkili bir araç olan<br />

eğitim sayesinde, "insanların iyiliği" için<br />

öğretilmeye çalışılan bilgi, beceri, davranış<br />

vb. tamamını içselleştirecek kadar da<br />

edilgen davranmamaktadırlar. Hatta kimi<br />

zaman ait olduğu toplumsal tabaka ya da<br />

sınıfının özelliklerini taşıyan çocuk, okulun<br />

pasifleştirici eğitimine de karşı çıkıp, aykırı<br />

davranabilmektedir (Gök, 1998:.3). Başka<br />

bir ifadeyle her türlü kurumsal kontrole<br />

rağmen farklılaşabilmektedir. Kaldı ki daha<br />

önce de ifade edildiği gibi paradoksal bir<br />

durum gibi gözükse de, temel eğitim<br />

yasalarında yer alan eğitimin amaçları<br />

arasında öğrencilere yeni toplumsal değerler<br />

üretebilecek eleştirel bakış açısının<br />

kazandırılması ilkesi yer almaktadır.<br />

Özetle söylenirse işlevselci ve<br />

çatışmacı yaklaşıma göre eğitim sistemi,<br />

toplumsal değişime katkısı yadsınmamakla<br />

birlikte, egemen kesimin istek ve iradelerine<br />

uygun olacak biçimde statükoyu ya da<br />

toplumdaki hiyerarşik yapıyı sürdürmek<br />

için, üyeleri üzerinde çok önemli bir<br />

toplumsal kontrol aracı olarak<br />

kullanılmaktadır.<br />

Etkileşimciler ise toplumsal değişme<br />

sürecine mikro düzeyden bakarak;<br />

insanların günlük yaşamı, azınlıklar, sınıf,<br />

öğretmen öğrenci vb. gibi toplumsal<br />

bütünlüğün parçaları arasındaki etkileşimini<br />

ön plana çıkartmaktalar ve toplumsal yaşamı<br />

düzenlemekte insanın da insiyatif sahibi<br />

olduğunu savunmaktadırlar (Tan, 1990:79).<br />

Başka bir ifadeyle toplumsal değişme<br />

sürecinde, bireyin temel kişilik özellikleri<br />

önemli rol oynamaktadır. Hiç kuşkusuz<br />

burada tek yönlü bir etkiden çok, karşılıklı<br />

bir etki tepki, yani etkileşim söz konusudur.<br />

Ancak, burada kişilik niteliklerinin topluma<br />

etkisinin, toplumun kişilik yapısına olan<br />

etkilerinden daha çok olduğu<br />

düşünülmektedir (Kongar, 1981:270).<br />

Ne var ki, toplumsal düzeni ve çeşitli<br />

gereksinmelerini karşılamak için, insanlar<br />

arası ilişkilerin bir dokusu olan kurumları<br />

yaratan insanlar, bu kurumları giderek daha<br />

etkin ve işlevsel bir hale getirmeye<br />

çalışmışlardır. Tarihsel süreç boyunca,<br />

107<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112


Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />

insanların daha çok güven ve konfor içinde<br />

yaşamak ve geleceklerini denetim altına<br />

almak için çaba harcadıkları bilinen bir<br />

olgudur. Bu amaca ulaşmak için de<br />

toplumsal kurumlardan kimi zaman dinsel<br />

inançları, ideolojiyi, kimi zaman da devlet,<br />

eğitim ve benzerlerini araç yada güç olarak<br />

kullanmışlardır. Böylece de doğada ve<br />

toplumda spontane bir biçimde oluşan<br />

değişme sürecinin hızı, yönü, amacı ve<br />

kapsamı üzerinde belirleyici bir rol<br />

oynamaya başlamışlardır.<br />

İşte bu düşünce ve çabaların<br />

etkisiyledir ki, bilim adamları, düşünürler,<br />

ekonomistler ve yönetim gücünü elinde<br />

bulunduranlar, toplumsal değişimin kontrol<br />

edilmesinde ya da başlatılmasında özellikle<br />

eğitimin çok etkili ve önemli olduğunu fark<br />

ederek daha da işlevsel bir hale getirmek<br />

için kafa yormaktadırlar.Yukarda da<br />

belirtildiği gibi toplumsal bütünleşmenin,<br />

sosyalleşmenin ve toplumsal değişimin<br />

gerçekleştirilmesinde, eğitime bir araç<br />

olarak bakanların yanında toplumsal<br />

değişimin öznesi ya da başlatıcısı olarak da<br />

bakanlar vardır.<br />

YENİDEN YAPILANMACILAR VE<br />

EĞİTİM<br />

<strong>Eğitim</strong>e toplumsal değişmenin<br />

başlatıcısı olarak bakan yeniden<br />

yapılanmacılara göre, eğitimciler, çocuğa,<br />

her şeyi içine alan ayrıntılı bir toplumsal<br />

reform programını öğreterek, kendi<br />

başlarına toplumu yeniden kurmaları için,<br />

çaba harcamalıdırlar. Başka bir ifadeyle<br />

yeniden yapılanmacılar, insan yaşamının<br />

devamını sağlamak ve insana en uygun<br />

uygarlığı yaratmak için insanların, değişme<br />

planları yapabilen ve istenen hedeflere<br />

ulaşmak için bilim ve teknolojiyi<br />

kullanabilen toplumsal mühendisler olarak<br />

yetiştirilebileceklerini savunmaktadırlar.<br />

Onlara göre, öğrenciler, toplumun<br />

yeniden oluşturulmasına engel olan kültürel<br />

değerleri, inançları ve adetleri<br />

sezebilmelidirler. Bilim ve teknoloji öncesi<br />

döneme ait olguları içeren ahlaksal ve<br />

ideolojik kültür aşılmalı; hoşgörüsüz, batıl,<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112 108<br />

ayrımcı düşünme biçimlerini içeren<br />

gelenekler ve klişeler (streotipler) belirlenip<br />

elimine edilmelidir. Aksi halde çatışan<br />

değerler nedeniyle insanlık tehdit edilebilir.<br />

Bu durumun önlenebilmesi için ırkların,<br />

ulusların, renklerin, cinslerin ve inançların<br />

uluslararası bir düzen bayrağı altında<br />

toplanması sağlanmalıdır.<br />

Bu bağlamda eğitimin hedefleri:<br />

Dünya uygarlığını kurma, insanlararası<br />

barışı, mutluluğu, sevgi ve işbirliğini, tutarlı<br />

değerlerin sürekliliğini sağlamak, bilimsel<br />

yöntemi ve eleştirel düşünmeyi kullanma,<br />

demokratik yaşam biçimini işe koşma,<br />

yaşamı sürekli yeniden kurma, gelecekte<br />

yapılması düşünülen işleri planlama, hiçbir<br />

bilgiyi mutlak doğru olarak kabul etmeme,<br />

insandaki gizli güçleri keşfedip geliştirme<br />

vb. olmalıdır. Bu kurama göre okulun işlevi<br />

toplumu sürekli olarak yeniden<br />

biçimlendirecek kişileri yetiştirebilecek<br />

programlar hazırlamak olmalıdır. Toplumu<br />

ve doğayı değiştirmede temel sorumluluk<br />

okul ve öğretmendedir (Aslan, 2000:128;<br />

Kale, 1997:331; Arslan, 1996:63; Dinçer,<br />

1997:.86; Sönmez, 2000:.47).<br />

Yeniden yapılanmacıların çağdaş<br />

formları olarak kabul edilen Gelişme<br />

Kuramı (Development) ve Gelecekçilik<br />

(fütürizm) kuramları da yeni toplumsal<br />

düzen yaratma da eğitimin ya da okulun çok<br />

önemli işlevi olduğunu savunmuşlardır.<br />

Çağdaş gelişim kuramcıları, küçük<br />

boyutlu yerel plan ve projelerle<br />

ilgilenmiştir. Buna karşılık fütüristler,<br />

teknolojik ve toplumsal değişim için<br />

öngörüde bulunmaya ve buna yönelik eğitim<br />

uygulamasına girişmişlerdir. Onların hedefi,<br />

teknolojik değişimle sosyal uyum arasındaki<br />

uçurumu ortadan kaldıracak ve aynı<br />

zamanda da değişimi yönlendirip kontrol<br />

edecekleri bilgi ve yöntemleri de bireylere<br />

kazandırmaktır. Fütüristler, okulların, bilgi<br />

toplumu olarak adlandırılan toplumun<br />

endüstri sonrası gereksinmelerinden ziyade,<br />

endüstriyel gereksinmelerine yönelik bir<br />

eğitim verdiklerini ileri sürmüşlerdir (Kale,<br />

1997:341).


EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />

<strong>Eğitim</strong> ve toplumsal değişme<br />

arasındaki ilişki konusunda görüş bildiren<br />

Tütengil de, (1966:45) gereksinme<br />

duyulduğunda toplumun istenilen yön, hız<br />

ve kapsamda değiştirilmesinde eğitimin<br />

güçlü bir araç olduğunu savunmuştur.<br />

Tütengil bu konuyla ilgili olarak "toplum<br />

yapısında değişikler yaparak insan gücünü<br />

etkilemek mümkün olduğu kadar, insan<br />

gücünü eğitim, plan ve ülkü gibi etkenlerle<br />

eylem haline getirerek, toplum yapısını<br />

değiştirmek de mümkündür" demiştir.<br />

Bilgiseven ise (1978:134), bu konuda<br />

"Toplumsal değişmenin kendiliğinden<br />

olumlu yönde meydana gelmediği az<br />

gelişmiş ülkelerde planlı ve istenilen yönde<br />

değişmenin gerçekleştirilmesinde eğitim<br />

kurumundan yararlanılmaktadır" demiştir.<br />

SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Buraya kadar anlatılanlardan, eğitime,<br />

ister toplumun devamının sağlanmasında,<br />

ister bireysel ve toplumsal değişmeyi<br />

başlatan bir süreç olarak bakılsın; son<br />

tahlilde eğitimin, toplumsal, ekonomik,<br />

kültürel vb. alanların gelişmesinde ya da<br />

kalkınmasında son derecede etkili bir kurum<br />

olduğu konusunda uzlaşıldığı<br />

görülmektedir. Son yıllarda da değişme<br />

kuramı yerine, daha çok yenilik kavramı<br />

kullanılmaya başlanmıştır. Bu anlamda<br />

yenilik, önceden tasarlanmış belirli bir<br />

değişme, bir rastlantıdan çok istenmiş ve<br />

planlanmış bir eylem olarak algılanmakta ve<br />

tanımlanmaktadır (Kaya, 1993:12;<br />

Büyükarslan, 1995:535). Yine aynı şekilde,<br />

toplumsal değişme Michellahd tarafından<br />

(Balamir, 1982:55) "çağdaşlaşma",<br />

Schumpeter tarafından ise "kalkınma"<br />

olarak ele alınmış ve bunların da eğitimin<br />

bir sonucu olduğu ifade edilmiştir. Bu<br />

belirleme ya da bakış açısı "çok çeşitli zeka<br />

ve yetenekler kolleksiyonu" olan bireyin,<br />

hem gizil güçlerini geliştirecek, hem de<br />

sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik, bilimsel,<br />

teknolojik ve benzeri alanlarda yenilikler<br />

üretebilecek yönde, davranışlarında değişme<br />

meydana getirme süreci olarak tanımlanan<br />

eğitim ile de örtüşmektedir.<br />

109<br />

Ancak, eğitim ve toplumsal değişme<br />

arasındaki neden sonuç ilişkisi netleşmiş<br />

değildir. Daha önce de ifade edildiği gibi<br />

toplumdaki değişmeler mi eğitimin<br />

sonucudur; yoksa toplumdaki değişmeler<br />

mi, eğitimi belirli yönde değiştirmektedir<br />

Bu tartışmaya ilişkin genel eğilim, başlangıç<br />

noktası olarak toplumun değişmesini almak<br />

ve eğitimin amaç ve işlevinin de bu<br />

değişime uygun biçimde değişebileceği<br />

yönündedir. Bu savlarına temel dayanak<br />

olarak da, geleneksel toplumlarda, çocuğu<br />

eğitme işlevini aile yerine getirirken,<br />

sanayileşmeyle birlikte bu işlevin okullara<br />

geçtiğini göstermektedirler (Eserpek,<br />

1978:124).<br />

Ancak, eğitimle toplumsal değişme<br />

arasında tek yönlü bir ilişkiden ziyade<br />

karşılıklı bir ilişki olduğunu söylemek daha<br />

gerçekçi olur. Yani eğitim toplumsal<br />

değişmenin hem etkileyicisi (öznesi) hem de<br />

etkileneni (nesnesi) olarak düşünülmelidir<br />

(Şişman, 2000:50). Zaten böyle bir yaklaşım<br />

toplum kavramının tanımına da uygun<br />

düşmektedir.<br />

Tüm bu açıklamalara rağmen akılda<br />

tutulması gereken temel bir gerçeğin altının<br />

çizilmesi gerekir. Bu da, ister toplumsal<br />

değişme eğitimi, isterse eğitimdeki<br />

değişmeler toplumu ya da karşılıklı olarak<br />

birbirini etkilesin; son tahlilde, etkileşme<br />

sürecine katılan tüm aktörlerin hangi rollere<br />

uygun olarak davranması gerektiği<br />

konusunda karar verecek olanlar veri<br />

toplumu yönetenlerdir.<strong>Eğitim</strong>e yüklenecek<br />

işlevlerin neler olacağı, ilgili toplumun nasıl<br />

yönetileceğiyle ya da o toplumda egemen<br />

olan siyasal rejimle (krallık, diktatörlük,<br />

meşruti yönetim, demokratik yönetim vb.)<br />

doğrudan ilişkilidir. Örneğin, hiç bir zaman<br />

teokratik bir yönetimde özgür insan<br />

yetiştirmek amaçlanmaz. Başka bir<br />

söyleyişle eğitimin, bireyi ya da toplumu<br />

hangi yönde ve ne ölçüde değiştireceği<br />

büyük ölçüde devlete egemen olanların<br />

iznine ve isteğine tabidir. Anımsanacağı<br />

üzere, zaten sanayi devriminin başlaması ile<br />

birlikte, genişleyen iç ve dış pazar için, daha<br />

çok ürün üretebilmek amacıyla mesleki,<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112


Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />

teknik ve yönetsel alanda çalışacak çok<br />

sayıda işgücüne gereksinme duyulmuştur.<br />

<strong>Ege</strong>men kesim söz konusu gereksinmeyi<br />

kendi işgücü kapasitesiyle karşılayamadığı<br />

gibi, üstelik, üst sınıf ya da tabakada<br />

doğmuş olmalarına karşın, mesleki, teknik<br />

ve yönetsel işlere karşı arzu ve yeteneği<br />

olmayanların alt tabakalara kaymasına da<br />

engel olamamışlardı (Krech, Crutchfiel,<br />

Çev: Turhan, 1971:85). Bu nedenle de çok<br />

farklı yeteneklerden oluşan "alt tabaka<br />

yetenek havuzundan" üretimde<br />

çalıştırılmak üzere zeki ve başarılı kişilerin<br />

bulunması için eğitimin "seçme işlevi"ne<br />

gereksinme duyulmuştur (Topçuoğlu,<br />

1971:15). Böylece kısmen de olsa yukarıya<br />

doğru dikey bir toplumsal hareketlilik ve<br />

değişme sürecinin de yolu açılmıştır.<br />

Kaldı ki, önceki sayfalarda da<br />

belirtildiği gibi, veri toplumun istek ve<br />

beklentilerine göre hazırlanan eğitim<br />

programlarına karşı, bazı öğrenciler, içinde<br />

yaşadıkları nesnel ve öznel koşullar<br />

nedeniyle tepki göstermektedirler. Öyle ki,<br />

bu tepkiler, çoğu zaman, söz konusu<br />

toplumun ekonomik, siyasal, kültürel vb.<br />

boyutlarında değişmelere neden olmaktadır.<br />

Örneğin dünyanın pek çok ülkesinde ve yanı<br />

sıra Türkiye'de de toplumsal gerilimlerin ve<br />

değişmelerin başlatılmasında kimi<br />

çevrelerin "örgütlenmiş anarşi yuvaları"<br />

dedikleri okullarda öğrenim gören<br />

öğrencilerin kayda değer ölçüde payları<br />

olmuştur. Örneğin 1968 kuşağınca başlatılan<br />

hareketler, genel olarak dünyada; özellikle<br />

de görece demokratik sayılan Batı<br />

ülkelerinde "egemen güçleri"sarsarak<br />

korkulu günler yaşamalarına neden<br />

olmuştur. Anımsanacağı üzere "68 kuşağı"<br />

her alanda daha çok özgürlük, daha çok<br />

demokrasi, daha çok insan hakları, doğal<br />

kaynakların kullanımı ve korunması<br />

konularında ve başta eğitim olmak üzere<br />

tüm toplumsal ve doğal olanaklardan eşit<br />

olarak yararlanma, göçmenler, etnik gruplar<br />

vb. konularda "fırsat eşitliği" çerçevesinde<br />

ve adil davranılmasını istemişlerdi.<br />

Bu taleplerin karşılanması için sınırlı<br />

da olsa adımlar atılmış ve bazı<br />

düzenlemelere de gidilmiştir. Tabii, söz<br />

konusu düzenlemeleri yaparken bile egemen<br />

kesimler kendi çıkarlarını ve güçlerini<br />

sürdürmeyi ihmal etmemişlerdir. Bu<br />

duruma, egemen güçlerin uluslararası<br />

ölçekte "globalleşme " adı altında bir araya<br />

gelmeleri örnek olarak gösterilebilir.<br />

Globalleşme olarak adlandırılan olgu,<br />

sermayenin, paranın ve metanın ulusal<br />

sınırların ötesinde dünya ölçeğinde hareket<br />

yeteneğinin artmasıdır. Bu süreç içinde<br />

vurgulanması gereken temel nokta, bireysel<br />

sermayelerin ayakta kalma mücadelesinin,<br />

diğer bir deyişle rekabetin önemli ölçüde<br />

artması olduğudur. Rekabeti belirleyen<br />

önemli değişken ise, artan rekabete bağlı<br />

olarak, hızla değişen üretim ve dolaşım<br />

süreci için gerekli bilgi donanımına sahip<br />

olmaktır. Bu nedenle daha önceleri sadece<br />

bireylerin uzmanlaşması için düşünülen<br />

eğitim, sermayenin yeniden yapılanma<br />

sürecinin önemli bir faktörüne dönüşmüştür<br />

(Ercan, 1998:30). Böylece ekonomik<br />

kalkınma ve bilimsel gelişme için gerekli<br />

bilgilerle donatılmış insan sermayesinin<br />

yetiştirildiği eğitim örgütleri önemli bir<br />

yatırım alanı olarak her zamanki önemini<br />

korumuştur.<br />

Kuşkusuz, globalleşme sürecinin<br />

Türkiye'de de yankı bulduğu, herkesin<br />

bilgisi dahilindedir. "Globalleşmenin<br />

gerekliliği ve yararlarını" anlatmak için de<br />

yine, egemen güçlerin güçlerine hizmet<br />

eden iletişim araçları ve eğitime<br />

başvurulduğu unutulmamalı. Kaldı ki, hangi<br />

siyasal rejimle ya da hangi toplumsal sınıf<br />

ya da tabaka adına yönetilirse yönetilsin,<br />

herhangi bir toplumun geldiği noktadan<br />

daha ileri bir aşamaya (şimdilik, bilgi<br />

toplumu olabilme isteği) gelebilmesi ya da<br />

ileri toplumlarla rekabet ederek konumlarını<br />

sürdürebilmeleri için dahi, egemen kesimin,<br />

teknolojik, bilimsel, yönetsel, sosyoekonomik<br />

vb. alanlara ilişkin bilgilerin<br />

üretildiği okullara gereksinmesi vardır.<br />

Sonuç olarak eğitim, gerçek anlamda<br />

kaliteli ve insanın tüm değer ve kurumların<br />

üstünde bir amaç olduğu demokratik yaşam<br />

için, bireysel ve dolayısıyla da toplumsal<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112 110


EĞİTİMİN TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNDEKİ GÜCÜ<br />

bir gereksinmedir. Böyle bir yaşamın<br />

gerektirdiği eğitimin, ayrım gözetmeksizin<br />

tüm insanlara zihinsel, duygusal ve fiziksel<br />

yapıları izin verdiği ölçüde, kazandırması<br />

gereken davranışlar şöyle özetlenebilir:<br />

Her şeyden önce çağımızın insanı,<br />

nasıl öğreneceğini bilen,bilgiyi çok değerli<br />

bir araç olarak gören, hiçbir anlamda mutlak<br />

doğrunun olamayacağını kabul eden<br />

şüpheci, kendisine öğretilen ya da<br />

verilenlerle yetinmeyen, eleştirici, bir<br />

değişim ajanı gibi davranan, yeniliklere açık<br />

ve yeni değerler üreten, siyasetle ilgilenen,<br />

çalışacağı alanda gerekli bilgi beceri ve<br />

hünerle donatılmış, demokratik, kişilikli,<br />

kimseye önyargılı davranmayan, hoşgörülü,<br />

düşünmeyi öğrenmiş, araştıran, mutlak<br />

şekilde üreten ve üretirken doğru olanı da<br />

araştırıp yapabilen, ürettiklerine<br />

yaratıcılığını kullanarak kendinden değerler<br />

katabilen insanı her zaman amaç olarak<br />

gören, doğal ve toplumsal olaylara karşı son<br />

derece duyarlı, kendisiyle barışık,<br />

özgürlüğünün, bireyselliğinin çok değerli<br />

olduğunun bilincinde olan, ve bunlardan<br />

ödün vermeyen, hayal güçleri sınırsız,<br />

özsaygısı, özgüveni olan vb. özelliklere<br />

sahip olmalıdır.<br />

Son söz olarak şu söylenebilir: <strong>Eğitim</strong>,<br />

toplumsal, siyasal, ekonomik vb. çok<br />

yönleri olan bir girişimdir ve yerine<br />

getirmekle sorumlu olduğu işlevlerini de,<br />

genellikle kendisi belirlemez. <strong>Eğitim</strong>,<br />

istenildiği takdirde, aynı yumurta<br />

ikizlerinden birisini “Hitler”, diğerini de<br />

“Gandi” olarak yetiştirecek kadar etkili ya<br />

da güçlü bir araçtır ve gücünü de çoğunlukla<br />

toplumsal düzeyde sosyo-ekonomik ve<br />

sosyo-kültürel politikaları belirleyenlerin<br />

amaç ve güçlerinden alır.<br />

Temel sürecin böyle işlediğini kabul<br />

etmekle beraber; “ toplum ve eğitimin<br />

karşılıklı konulmuş iki ayna gibi olduğu ve<br />

birinin diğerini tümüyle etkilemesinin de<br />

söz konusu olamayacağı” unutulmamalıdır.<br />

KAYNAKÇA<br />

Arslan, A. (1996). Felsefeye Giriş. Ankara: Vadi Yayınları.<br />

Aslan, K. (2000). Öğretmenlik Mesleğine Giriş. İzmir.<br />

Balamir, N. (1982). Kırsal Türkiye 'de <strong>Eğitim</strong> ve Toplum Yapısı. Ankara: Ara Yayınları.<br />

Bilgiseven, A. K. (1978). <strong>Eğitim</strong> Sosyolojisi. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını: 26.<br />

Büyükarslan, M. A. (1995). Toplumsal Kalkınma ve <strong>Eğitim</strong>. <strong>Eğitim</strong> Yönetimi. Yıl:1 Sayı: 4.<br />

Cassetti, G. (1970). Die Kategorie des Sozialen Wandels, İm Lichte Konflikt, Theori des Dialektischen<br />

Hyperempirusmus der feld Theori. Schweiz: Bei Universitatsverlag Freiburg.<br />

De Jager, H. (1981). Grundlegun der Soziologie. Köln: Verlag J.P. Bachem.<br />

Dinçer, M. (1997). <strong>Eğitim</strong>e Giriş. İzmir.<br />

Dinçer, M. (1994). Yurtdışı Deneyimli Öğrencilerin Başarılarında Rol Oynayan Sosyo-Ekonomik Etkenler.<br />

Yayınlanmamış Doktora Tezi . İzmir: EÜ.SBE.<br />

Duverger, M. (1980). Sosyal Bilimlere Giriş. İstanbul: Bilgi Yayınevi.<br />

Ercan, F. (1988). Küreselleşme ve Neoliberal <strong>Eğitim</strong> Politikaları. 75 yılda <strong>Eğitim</strong>. İstanbul: Tarih Vakfı Yayını.<br />

Erdoğan, N. (1984). Toplum ve Toplumsal Yapı Kuramları Üzerine. Sosyoloji Dergisi. İzmir: <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />

Edebiyat <strong>Fakültesi</strong> Yayını. Sayı:1. s.25-44.<br />

Ergil, D. (1987). Toplum ve İnsan. Ankara: Turkuaz Kitabevi Yayınları.<br />

Ergun, D. (1987). Sosyoloji ve <strong>Eğitim</strong>. Ankara: V Yayınları.<br />

Eserpek, A. (1978) <strong>Eğitim</strong> ve Toplusal Değişme. Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> Fak. Dergisi. 10, 1-4:. 12-125.<br />

Eserpek, A. (1981). Sosyoloji. Ankara: Ankara Üniv., Dil ve Tarih Coğrafya <strong>Fakültesi</strong> Yayınları, No:303.<br />

Fidan N.; Erden M. (1991). <strong>Eğitim</strong>e Giriş. Ankara: Feryal Matbaacılık.<br />

Gök, F. (1998). 75 Yılda İnsan Yetiştirme, <strong>Eğitim</strong>, Devlet. 75 Yılda <strong>Eğitim</strong>. İstanbul: Tarih Vakfı Yayını.<br />

Gtek, L G. (1997). <strong>Eğitim</strong>e Felsefi ve İdeolojik Yaklaşımlar. Çev: Kale, Nesrin. Ankara: Pegem Yayınları.<br />

Hançerlioğlu, O. (1986). Toplumbilim Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi.<br />

Hesapçıoğlu, M. (1997) Bilgi Toplumunda <strong>Eğitim</strong> ve Okulun Geleceğine İlişkin Düşünceler. Yeni Türkiye<br />

Dergisi: 21-28.<br />

İnal, K. (1996). <strong>Eğitim</strong>de İdeolojik Boyut. Ankara: Doruk Yayıncılık.<br />

Kadelbach, G. (1972). Wissenschaft und Gesellschaft. Frankfurt: Fischer Taschenbucn, Verlag Gimb H.<br />

Kale, N. (1997). Felsefiyat. Ankara: İmaj Yayıncılık.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112<br />

111


Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />

Kaya, Y. K. (1993). <strong>Eğitim</strong> Yönetimi. Ankara: Set Ofset Matbaacılık Ltd, Şti.<br />

Kreçh, C. B. (1971). Cemiyet İçinde Fert. Çev: Mümtaz Türkan. İstanbul: MEB Devlet Kitapları.<br />

Kızılçelik, S. ve diğerleri. (1996). <strong>Eğitim</strong> Sosyolojisi. Ankara: Saray Medikol Yayıncılık.<br />

Kongar, E. (1981). Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği. İstanbul: Remzi<br />

Kitabevi.<br />

Oskay, Ü. (1983). Geçiş Dönemi Tipi Olarak Zonguldak Kömür Havzası Maden İşçisi. İzmir: <strong>Ege</strong> Üniv.<br />

Edebiyat Fak. Yayınları No:25.<br />

Oskay, Ü. (1990). Sosyolojik Düşünce Tarihi. İzmir: <strong>Ege</strong> Üniv. Edebiyat Fak.<br />

Yayınları, No:55.<br />

Ozankaya, Ö. (1984). Toplumbilim Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi.<br />

Sayın, Ö. (1985). Sosyolojiye Giriş. İzmir: Erdem Kitabevi Bilim Dizisi.<br />

Sönmez, V. (1998). <strong>Eğitim</strong> Felsefesi. Ankara: Anı Yayıncılık.<br />

Sönmez, V. (2000). Öğretmenlik Mesleğine Giriş. Ankara: Anı Yayıncılık.<br />

Şişman, M. (2000). Öğretmenlik Mesleğine Giriş.<br />

Tan, E. M. (1981). Toplumbilime Giriş. Ankara: Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> Fak. Yayınları,<br />

No:97.<br />

Tan, E. M. (1990). İşlevselci Paradigma ve Çatışmacı Paradigma. Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> Bilimleri <strong>Fakültesi</strong><br />

Dergisi: 557-571.<br />

Tan, E. M. (1981). Yorumcu Paradigma. Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> Bilimleri<br />

Dergisi:<br />

67-89.<br />

Tatlıdil, E. (1993). Toplum <strong>Eğitim</strong> Öğretmen. İzmir: E.Üniv. Ed.Fak.Yayınları, No:71.<br />

Tezcan, M. (1990). <strong>Eğitim</strong> Sosyolojisi. Ankara: Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> Fak. Yayınları.<br />

Topçuoğlu, H. (1971). <strong>Eğitim</strong> Sosyolojisi (Kaynak Metinler). Ankara: Ankara Üniv. <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

Yayınları, No:14.<br />

Tolan, B. (1981). Çağdaş Toplumun Bunalımı (Anomi ve Yabancılaşma).<br />

Ankara:<br />

İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi Yayınları.<br />

Tütengil, C. O. (1966).Az Gelişmiş Ülkelerin Toplumsal Yapısı. İstanbul.<br />

Ünal, I. ; Özsoy, S. (1998). Modern Türkiye'nin SİSYPOS Miti, <strong>Eğitim</strong> Fırsat Eşitliği. 75 Yılda <strong>Eğitim</strong>.<br />

İstanbul: Tarih Vakfı Yayını.<br />

Varış, F. (1987). <strong>Eğitim</strong> Bilimine Giriş. Ankara: Ankara <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Eğitim</strong><br />

Bilimleri <strong>Fakültesi</strong> Yayınları No:159.<br />

Wendt, B. (1980). Sozialstructur und Sozialwissenschaft. Freiburg/ Würzburg,: Verlag, Ploetz.<br />

Vugo, S. (1989). Social Change. New Jersey : Prentice-Hall, İnc.<br />

Zapf, W. (1971). Theorien des Sozialen Wandels. Deutschland: Verlag Kippenhauer und Witsch.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 102-112 112


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122<br />

EGE BÖLGESİ’NDE KÖY ÖĞRETMENİ-TARIM İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR<br />

ARAŞTIRMA<br />

(A Research on the Relationships between Teachers in Villages and Agriculture in Aegean Region in Turkey)<br />

ÖZ<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE *<br />

Arş. Gör. Serkan DURMAZ **<br />

Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ ***<br />

Köy ögretmeni köy toplumunun bir parcasıdır. Bu nedenle de kırsal kalkınmanın bir aktörü olabilir. Bu olasılık<br />

İzmir örnegi ile test edilmistir. Bugünkü köy ögretmeninin böyle bir rol üstlenmesi için koşulların uygun olmadığı<br />

görülmüstür. Bu sonuca göre bazı önerilerde bulunulmustur.<br />

Anahtar Sözcükler : Kırsal kalkınma, köy öğretmeni, tarım<br />

ABSTRACT<br />

A teacher in a village is an important member <strong>of</strong> the village community. For this reason, he/she might play an<br />

important role in rural development. This possibility is tested with a case study in Izmir. We found out that<br />

conditions today are not appropriate for the teachers in villages to play such a role. Some propositions are presented<br />

based on this result.<br />

Key Words : Rural devolopment, teacher in village, agriculture<br />

1.GİRİŞ<br />

1.1. Konunun Önemi<br />

Kırsal kalkınma kavramının içeriğindeki<br />

en temel öğe tarımsal kalkınmadır. Çünkü<br />

kırsal kesimin en temel uğraşı tarımdır. Eldeki<br />

verilere göre, Türkiye genelinde kırsal<br />

kesimdeki toplam 4 741 818 olan aile<br />

(hanehalkı) sayısının %85.75’i tarımla<br />

uğraşmaktadır (DİE, 1991). Bu oran, gelişmiş<br />

bölgelerden azgelişmiş bölgelere doğru<br />

gidildikçe daha da artmakta ve örneğin, içinde<br />

Adıyaman ve Tunceli’nin de bulunduğu<br />

bölgede %92.09’a kadar çıkmaktadır.<br />

Diğer yandan, köy öğretmeni<br />

Cumhuriyet’in başından bu yana kırsal<br />

kalkınmanın baş aktörlerinden birisi ve belki<br />

de birincisi olarak görülmüştür. Nitekim<br />

köylüye ABECE’yi öğreten millet mektepleri,<br />

gezici eğitim sergileri, iki yıllık köy öğretmen<br />

okulları, eğitmen kursları, üç yıllık köy<br />

öğretmen okulu denemeleri ve Türk köyünü<br />

canlandırmak üzere kurulmuş olan Köy<br />

Enstitüleri bu anlayışın süregiden birer<br />

örnekleridirler.<br />

Bunun yanında, ülkemiz için kırsal<br />

kalkınma ve bunun alt başlıklarından birisi<br />

olan tarımsal kalkınma, dün olduğu gibi bugün<br />

de önemini korumakta ve öyle görülüyor ki<br />

çok kısa olmayan bir gelecekte de bu durum<br />

devam edeceğe benzemektedir. Dolayısı ile,<br />

tarımsal kalkınmamızdaki çeşitli rollerin yani<br />

yapılacak işlerin neler olduğu ve bu işleri<br />

üstlenebilecek aktörlerin kimler olabileceği<br />

sorularının yanıtları da aynı oranda önem<br />

taşımaktadır. Bu soruların yanıtları aranırken<br />

de, yine geçmişte olduğu gibi günümüzde de,<br />

köy öğretmenleri ilk akla gelen gruplardan<br />

birisi olmaktadır.<br />

1.2. Çalışmanın Amacı Ve Önemi<br />

* <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Ziraat <strong>Fakültesi</strong> Tarım Ekonomisi Bölümü<br />

** <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Ziraat <strong>Fakültesi</strong> Tarım Ekonomisi Bölümü<br />

*** <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Ziraat <strong>Fakültesi</strong> Tarım Ekonomisi Bölümü


Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ ve Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ<br />

Bu çalışmada, kırsal kalkınma ya da<br />

tarımsal kalkınmada köy öğretmenlerinin<br />

etkin bir rol sahibi oldukları ya da<br />

olabilecekleri bir varsayımdır. Bu varsayımın<br />

sınanması da eldeki çalışmanın ana amacını<br />

oluşturmaktadır. Bu çerçevede olmak üzere,<br />

çalışmanın amacı şöylece özetlenebilir :<br />

1) İzmir ili köy öğretmenlerinin,<br />

tarımsal kalkınma açısından önemli görülen<br />

özelliklerinin belirlenmesi.<br />

2) İzmir ili köy öğretmenlerinin görev<br />

yaptıkları yerde köy, köylü ve tarımla olan<br />

ilişkilerinin saptanması.<br />

3) İzmir ili köy muhtarlarının köy<br />

öğretmenlerine bakış açısı ve köy<br />

öğretmeninden beklentilerinin ortaya konması.<br />

ştir.<br />

4) İzmir ili örneği ile, köy öğretmeninin<br />

tarımsal kalkınmadaki yerinin irdelenmesi.<br />

Araştırmanın sonuçlarının kırsal<br />

kalkınma alanında çalışan planlamacılar,<br />

uygulamacılar ve diğer araştırmacılar<br />

tarafından kullanılabileceği ve yararlı<br />

olabileceği düşünülmektedir<br />

2. MATERYAL VE YÖNTEM<br />

Araştırmanın evreni İzmir ili köy<br />

öğretmenleri ve köy muhtarlarıdır. Bu<br />

evrenden basit tesadüfi yöntemle çekilen<br />

örneklem Çizelge 1’de verilmi<br />

Çizelge 1. Araştırmanın Örneklemi<br />

İli İlçesi Köy Sayısı Öğretmen Sayısı<br />

“ Aliağa 6 12<br />

“ Bayındır 8 16<br />

İzmir Bergama 9 13<br />

“ Kemalpaşa 4 10<br />

“ Kiraz 5 6<br />

“ Menderes 3 7<br />

“ Menemen 4 8<br />

“ Ödemiş 8 7<br />

“ Tire 7 19<br />

“ Torbalı 6 9<br />

Toplam 10 İlçe 60 107<br />

Araştırmanın materyali, bu örnekleme<br />

göre, köy öğretmenleri ve köy muhtarları ile<br />

yüzyüze yapılan anketler ile konuya değgin<br />

kaynak taramasından elde edilen verilerden<br />

oluşmaktadır. Köy muhtarları ile her biri 18<br />

soru kümesinden oluşan 60 ve köy<br />

öğretmenleri ile de yine her biri 28 soru<br />

kümesinden oluşan 107 anket olmak üzere<br />

toplam 167 anket yapılmıştır. Anketler 2001<br />

yılı kasım-aralık ayları içerisinde<br />

gerçekleştirilmiş ve anket verileri bilgisayar<br />

ortamında çeşitli sayısal yöntemlerle<br />

değerlendirilmiştir.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122 114


EGE BÖLGESİ’NDE KÖY ÖĞRETMENİ-TARIM İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

3. KÖY KALKINMASI VE<br />

ÖĞRETMEN<br />

3.1. Geçmişteki Durum<br />

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyük<br />

Millet Meclisi, daha 20 Nisan 1924 tarihli<br />

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu bile kabul<br />

etmeden önce 18 Mart 1924 tarihinde 442<br />

nolu Köy Kanunu’nu çıkarmıştır. O yıllarda,<br />

1927 Sayımına göre, 63 ilimiz, 328 ilçemiz ve<br />

40600 bucak ve köyümüz vardı. Yine o<br />

yıllarda nüfusumuzun %75. 78’i de köylerde<br />

yaşamaktaydı.<br />

Bugün de yürürlükte olan bu yasanın 20,<br />

23 ve 44. maddeleri şöyledir :<br />

“Madde 20- Her köyde bir köy derneği,<br />

bir köy muhtarı, bir de ihtiyar meclisi<br />

bulunur…”<br />

“Madde 23- köyün imamı ile muallimi<br />

veya başmuallimi ihtiyar meclisinin her zaman<br />

azasıdırlar…”<br />

“Madde 44-<br />

1) İhtiyar meclisi köylüye ait işleri<br />

konuşur ve hangi işlerin köylü tarafından<br />

kendileri çalışarak doğrudan doğruya ve hangi<br />

işlerin para ile veya ırgat ile görülebileceğine<br />

karar verir.<br />

2) …lüzumu halinde köy sınırı<br />

içindeki gayrimenkulleri değer pahası ile satın<br />

alır.<br />

3) Tarlası olmayan veya yetişmeyen<br />

köylüye köyün sınırı içinden boz haliden bir<br />

parça ayırıp verir…<br />

4) Köylünün kaçar gün çalışacağını<br />

kestirir.<br />

5) Köy işi için beher köylüye haline<br />

göre salınacak paranın ne olacağını keser.”<br />

Köy ihtiyar meclisi en az haftada bir<br />

defa toplanır ve köy işlerini en çok gerekli<br />

olandan başlayarak ve sıraya koyarak yaptırır.<br />

Görüldüğü gibi, 442 sayılı yasa köy<br />

öğretmenini köyün yönetiminde de<br />

yetkilendirmiş ve ona çocuk eğitimi dışında<br />

başka görevler de yüklemiştir.<br />

Köy öğretmeni ile ilgili bu anlayış ve<br />

köy öğretmeninden köy adına beklentiler<br />

yalnızca 442 sayılı yasa ile sınırlı kalmamış ve<br />

bu konuda daha sonraki yıllarda da çeşitli<br />

girişimler ve uygulamalar görülmüştür.<br />

Bu girişimlerden birisi, 1925 tarihli ve<br />

789 sayılı yasaya göre kurulan Köy<br />

Öğretmen Okulları’dır. Bu okullarda, köyün<br />

özelliklerine göre öğretmen yetiştirilmesi<br />

amaçlanıyor ve öğleden önce genel bilgi<br />

dersleri, öğleden sonra da tarım ve elsanatları<br />

dersleri işleniyordu. Tarım dersleri, özellikle<br />

hububat, sebze, bağcılık gibi konular çoklukla<br />

tarla ve bağda yapılıyor ve okulun sebze ve<br />

bağ işlerini öğrenciler yerine getiriyordu. Bu<br />

okullar 1932-33 döneminde kapatıldı<br />

(ÖZGEN, 1991).<br />

Bu girişimlerden bir diğeri Millet<br />

Mektepleri’dir. Yasası 1929’da çıkarılmıştır.<br />

Yasaya göre, 15-45 yaşları arasındaki<br />

yetişkinlerin bu mekteplere devam etmesi<br />

zorunluydu ve dersler okullarda, kahvelerde,<br />

cezaevlerinde, evlerde, bir ağacın altında ya<br />

da köyün herhangi bir yerinde yapılmaktaydı.<br />

Millet Mektepleri 1942’de kapanmıştır<br />

(BALAMİR, 1982).<br />

Hiç kuşkusuz ki bu girişimlerin en<br />

önemlisi 17 Nisan1940 yılında kurulan Köy<br />

Enstitüleri’dir. Verilen bilgilere göre, Köy<br />

Enstitüleri’nin amacı Türk köyünü<br />

canlandırmaktır. Köyün canlanması da,<br />

yalnızca çağdaş üretim yöntemleri ile tarımsal<br />

verimin artırılıp köyün varsıllaştırılması değil,<br />

aynı zamanda köylünün kendisi ve çevresi ile<br />

ilgili yurttaşlık haklarının bilinciyle<br />

donatılmasıdır (ÖZGEN,1995).<br />

Köy Enstitüleri, köy okulu çıkışlı<br />

sağlıklı çocukları almakta ve öğretmenler<br />

arasında da Orta Tarım Okulu çıkışlılar<br />

bulunmaktaydı. Dersler arasında tarla tarımı (<br />

10 saat), bahçe tarımı (20 saat), sanayi<br />

bitkileri tarımı (4 saat), zootekni (8 saat),<br />

kümes hayvancılığı (2 saat), arıcılık-<br />

115<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122


Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ ve Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ<br />

ipekböcekciliği (5 saat) ve balıkçılık-su<br />

ürünleri (4 saat) bulunmaktaydı (YÜCEL,<br />

1995). Bu okullar 1953 ders yılı sonunda<br />

kapatıldı.<br />

Kırsal kesim-öğretmen ilişkileri<br />

konusunda yukarıda kısaca özetlenen bu<br />

gelişmeler, kırdaki örgün temel eğitimin köye<br />

özgü eğitim olması gerekliliğine inanan ve<br />

bunu savunan bir temel görüşün olağan bir<br />

sonucu olarak görülmektedir (BALAMİR,<br />

1982). Dün olduğu gibi bugün de tartışılan bu<br />

görüşün gerekçeleri şunlardır:<br />

1) Köye özgü eğitim ya da<br />

kırsallaştırılmış temel eğitim, yurt ve dünya<br />

geleceği bakımından yaşamsal bir konu olan<br />

tarımsal kalkınmayı sağlayabilecektir.<br />

2) Kırsal nüfus öğrendiklerini uygulama<br />

olanağı bulacak ve böylelikle öğrenme eylemi<br />

anlam kazanacaktır.<br />

3) <strong>Eğitim</strong> bir gereksinimdir.<br />

Gereksinimler ise koşullara göre değişir.<br />

Kırsal koşullarla kentsel koşullar farklı olduğu<br />

için eğitim de farklı olmalıdır.<br />

Diğer yandan, Köy Enstitüleri’nin<br />

İlköğretmen Okullarına dönüştürülmesi ile<br />

köye özgü eğitim anlayışı değişmiştir. Bu<br />

değişikliğe de şu gerekçeler gösterilmektedir :<br />

1) Henüz hangi çalışma alanını seçeceği<br />

bilinmeyen çocukları, daha baştan kırsal<br />

uğraşılara yönlendirmek uygun değil. Kırsal<br />

uğraşılar, kırsal uğraşıyı seçme olasılığı olan<br />

bireylere değil bu uğraşıyı seçmiş olan<br />

bireylere öğretilmelidir.<br />

2) Kırsal çocuklar, temel eğitimde kırsal<br />

uğraşıları öğrenmek için zaman tüketirlerse<br />

ileri eğitimde kentsel çocuklarla aralarında ve<br />

aleyhlerine eşitsizlik ortaya çıkar.<br />

3.2. Günümüzdeki Durum<br />

Günümüze gelindiğinde de, köy<br />

kalkınması ve öğretmen ilişkileri bağlamında<br />

durum şöyledir :<br />

1) Günümüz Türkiye’sinde öğretmen<br />

yetiştirmeyi büyük oranda <strong>Eğitim</strong> Fakülteleri<br />

üstlenmiş durumdadır. Bu fakültelerin<br />

a) Sınıf Öğretmenliği,<br />

b) Türkçe Öğretmenliği,<br />

c) Sosyal Bilgiler Öğretmenliği,<br />

d) Fen Bilgisi Öğretmenliği<br />

e) Bilgisayar ve Teknolojileri<br />

Öğretmenliği<br />

olmak üzere 5 bölümü bulunmaktadır.<br />

Bu bölümlerin ders programları incelenmiştir.<br />

Bu programlarda doğrudan doğruya köy, köy<br />

yönetimi, köy ya da kırsal kalkınma ve tarım<br />

konularını içeren herhangi bir ders adı yoktur.<br />

Yalnızca 4 yılık tüm eğitim-öğretim dönemi<br />

için 6-9 saat arasında değişen seçmeli dersler<br />

bulunmaktadır. Yani bu tür konular işlenmek<br />

istenirse bu çapta bir olanak vardır.<br />

Dolayısı ile, bugünkü öğretmen<br />

yetiştirme politikaları içinde köye özgü<br />

öğretmen yetiştirme anlayışı yoktur yargısına<br />

varılabilir.<br />

2) Bugünkü İlköğretim Okulu ders<br />

programları da incelenmiştir. Bu programlarda<br />

da doğrudan doğruya köy, köy yönetimi, köy<br />

ya da kırsal kalkınma ve tarım konularını<br />

içeren bir ders adı bulunmamaktadır. Ancak<br />

programda 4. sınıftan başlamak üzere, İş<br />

<strong>Eğitim</strong>i adı altında toplam 12 saat ve Seçmeli<br />

Ders olarak da yine toplam 12 saat ders<br />

bulunmaktadır (MEB, 1991).<br />

İş <strong>Eğitim</strong>i ders konuları (paket üniteler)<br />

71 adettir. Bunların 15 adedi Tarım Paket<br />

Üniteleri’dir. Bunlar şunlardır :<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122 116


EGE BÖLGESİ’NDE KÖY ÖĞRETMENİ-TARIM İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

1. İlimizde Tarım 6. Ormancılık 11. Sığır Yetiştiriciliği<br />

2. Tavukçuluk 7. Toprak Muhafaza ve Sulama 12. Koyun Yetiştiriciliği<br />

3. Sebzecilik 8. Meteoroloji 13. İpekböcekciliği<br />

4. Süs Bitkileri 9. Tarla tarımı 14. Arıcılık<br />

5. Meyvecilik 10. Bağcılık 15. Su Ürünleri<br />

Diğer yandan, öğretim yılı başında<br />

okulun ve çevrenin koşulları ve öğrencilerin<br />

ilgi, istek ve gereksinimleri doğrultusunda<br />

velilerin görüşleri de dikkate alınarak<br />

oluşturulan Seçmeli Dersler listesinde tarım,<br />

turizm, el sanatları vb. konular da<br />

bulunabilmektedir.<br />

3) Olaya bugün yürürlükte olan Milli<br />

<strong>Eğitim</strong>le ilgili yasalar çerçevesinde<br />

bakıldığında da, öğretmen-tarım ilişkilerine<br />

değgin ayrıntılı hükümlere<br />

rastlanılmamaktadır. Ancak, 222 sayılı<br />

İlköğretim Yasası’nda “Her köy okulunun<br />

bitişiğinde ya da yakınında 2 dekardan az ve<br />

10 dekardan çok olmamak üzere bir uygulama<br />

bahçesi bulunur” denmekte ve okula ait<br />

arazilerin imece ile işletileceği<br />

bildirilmektedir (Md. 64-66).<br />

4. ANKET BULGULARI<br />

4.1. Muhtar Anketleri<br />

1) Örneğe giren 60 köye değgin bazı<br />

özellikler şöyledir :<br />

-Ortalama nüfus : 778.5<br />

- “ hane sayısı : 232.4<br />

- “ hane halkı nüfusu : 3.4<br />

- “ ilçeye uzaklık : 15.6 km<br />

- “ ile uzaklık : 83.8 km.<br />

-Yetiştirilen ürünler (Önem sırasına<br />

göre) : Zeytin, pamuk, buğday, tütün, mısır,<br />

bostan.<br />

2) Muhtarların verdikleri bilgilere göre,<br />

60 adet köyden yalnızca 4 adet köyde<br />

öğretmenlerden ancak bazıları tarımla<br />

uğraşmakta ve yalnızca 2 köyde öğretmen<br />

köylünün tarımsal faaliyetlerine yardımcı<br />

olmak için çaba göstermektedir. Oysa 14<br />

muhtar, bu konuda öğretmenlerden daha<br />

fazlasını beklediklerini de açıklamışlardır.<br />

Diğer yandan 34 muhtar, hiç değilse<br />

düşünce alış-verişi, sosyal faaliyetler,<br />

kütüphane işleri, resmi işler, kurslar vb. gibi<br />

tarım dışı konularda öğretmenler köye ve<br />

köylülere katkıda bulunabilirlerdi ve fakat<br />

bulunmuyorlar biçiminde görüş<br />

bildirmişlerdir.<br />

3) Muhtarlar, köylerinin tarımsal<br />

sorunları önem derecesine göre şöylece<br />

sıralamışlardır<br />

-Sulama sorunları %26.1<br />

-Örgütsüzlük %4.5<br />

-Ürün fiyatlarının düşüklüğü %12.0<br />

-Amaç dışı arazi kullanımı %4.5<br />

-Girdi fiyatlarının yüksekliği %12.0<br />

-Çevre kirliliği %3.3<br />

-Bilgi eksikliği %8.7<br />

-Arazi yetersizliği %3.3<br />

-Kredi yetersizliği %7.6<br />

-Sorun yok %2.2<br />

-Pazarlama sorunları %5.4<br />

-Diğerleri %5.9<br />

-Teknoloji yetersizliği %4.5<br />

-TOPLAM %100.0<br />

4) Muhtarlara göre, bağlı bulundukları<br />

tarım örgütleri görevlerini ancak %30.9<br />

düzeyinde yerine getirmektedirler. Muhtarlar,<br />

tarım örgütlerinde çalışan ziraat<br />

mühendislerine de tam not 10 üzerinden 4.8<br />

not vermişlerdir.<br />

117<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122


Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ ve Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ<br />

4.2. Öğretmen Anketleri<br />

1) Kendileri ile anket yapılan<br />

öğretmenlerin %57.0’ı erkek, %81.3’ ü evli,<br />

%69.2’si fakülte mezunu ve yaş ortalaması<br />

34.5’tir.<br />

2) Öğretmenlerin %57.3’ü <strong>Ege</strong> Bölgesi<br />

dışı doğumlu, ortalama öğretmenlik süresi 9.5<br />

yıl, ortalama çalıştığı yer sayısı 2.5 ve bir<br />

yerde ortalama çalışma süresi 3.8 yıldır.<br />

3) Köy öğretmenlerinin %14.9’u ilde,<br />

%48.7’si ilçede ve %36.4’ü de köyde<br />

oturmaktadır. Köyde oturmayan öğretmenlerin<br />

ilde oturanları ortalama 83.8 km ve ilçede<br />

oturanları da yine ortalama 15.6 km olmak<br />

üzere tamamı ortalama 31.6 km uzaklıktan<br />

okullarına gelip gitmektedirler.<br />

4) Öğretmenlerin ortalama aile<br />

büyüklüğü 3.3 kişi olup %9.3’ü annesi,<br />

%7.4’ü babası ve %5.6’sı da kardeşleri ile<br />

birlikte yaşamaktadırlar.<br />

5) Öğretmen eşlerinin %36.9’u ev<br />

hanımı konumunda bulunmakta ve<br />

öğretmenlerin de %4.8’i bir ek iş yapmakta.<br />

6) Bir gönenç(refah) göstergesi olarak<br />

öğretmenlerin sahip oldukları ev eşyası ve<br />

araç-gereç varlığı saptanmıştır. Buna göre<br />

durum şöyledir :<br />

-Evinde buzdolabı bulunanlar %100.0<br />

- Evinde TV bulunanlar %100.0<br />

-Evinde çamaşır makinesi bulunanlar<br />

%92.5,<br />

-Evinde müzik seti bulunanlar %84.1 ,<br />

-Evinde bulaşık makinesi bulunanlar<br />

%58.9,<br />

-Evinde bilgisayar bulunanlar %18.7,<br />

-Binek arabasına sahip olanlar %59.8<br />

(arabaların ortalama yaşı 7.4 yıl).<br />

7) Öğretmenlerin %38.3’ü kendi<br />

evlerinde, %32.7’si kirada ve %29.0’ı da<br />

hizmet evlerinde oturmakta olup oturulan<br />

evlerin %12.4’ü 2 odalı, %50.6’sı 3 odalı,<br />

%37.0’ı da 4 odalıdır. Ortalama oda sayısı ise<br />

3.2’dir.<br />

Isınmada %45.8 oranında kömür sobası,<br />

%25.8 oranında odun sobası, %10.8 oranında<br />

kalorifer, %7.5 oranında elektrik sobası, %5.8<br />

oranında tüplü soba, %3.5 oranında gaz sobası<br />

ve %0.8 oranında da klima kullanılmaktadır.<br />

8) Köy öğretmenleri köyün genel<br />

sorunlarını ve tarım-çiftçi sorunlarını Çizelge<br />

2’deki gibi sıralamaktadır.<br />

Çizelge 2. Köy Öğretmenlerine Göre Köy Sorunları<br />

Köy Sorunları (%) Tarım-Çiftçi Sorunları (%)<br />

<strong>Eğitim</strong> 18.9 Pazarlama 25.1<br />

Ulaşım 12.6 Bilgisizlik 15.4<br />

Ekonomi 10.9 Girdiler 8.7<br />

Sulama 10.9 Teknoloji Eksikliği 6.7<br />

Altyapı 7.4 Sulama 6.2<br />

Kanalizasyon 5.1 Kredi 6.2<br />

İçme Suyu 4.0 Arazi Parçalılığı 4.1<br />

Temizlik 4.0 Plansız Üretim 3.6<br />

İnsani İlişkiler 2.3 Verim Düşüklüğü 3.1<br />

Örgütlenme 2.3 Tek. Eleman Eksikliği 3.1<br />

Teknoloji Eksikliği 1.7 Top. Tah. Yapılmaması 3.1<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122 118


EGE BÖLGESİ’NDE KÖY ÖĞRETMENİ-TARIM İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

Pazarlama 1.7 İklim 1.5<br />

Elektrik Kesintisi 1.1 Üretim Riski 1.5<br />

İşsizlik 1.1 Kötü Politika 1.1<br />

Diğerleri 16.0 Diğerleri 10.6<br />

Toplam 100.0 Toplam 100.0<br />

Buna göre, öğretmenler en önemli köy<br />

sorununu kendi alanları yani eğitimle ilgili<br />

sorunlar olarak görmekte ve büyük olasılıkla<br />

köylerde oturmadıkları için ulaşım sorununu<br />

da ikinci sırada köy sorunu olarak<br />

belirtmektedirler. Öğretmenlerin %1’den daha<br />

az önem derecesinde gördüğü diğer köy<br />

sorunları arasında ise halkın güdüsüzlğü,<br />

dağınık yerleşim, sinek, çocukların<br />

psikolojik sorunları, beslenme,<br />

ağaçlandırma, sağlık vb sorunlar<br />

bulunmaktadır.<br />

Yine bu çizelgeye göre öğretmenler,<br />

tarım-çiftçi sorunları arasında ürün<br />

pazarlamasını birinci sıraya yerleştirirken<br />

ikinci sırada bilgi eksikliğini önemli<br />

görmektedirler. Diğer tarım-çiftçi sorunları<br />

arasında da sermaye yetersizliği, çevre<br />

kirliliği, tembellik, değişik ürünler<br />

yetiştirilmemesi vb sorunlar dile<br />

getirilmektedir.<br />

9) Öğretmenlerin 4’dü çalıştıkları köyde<br />

olmak üzere toplam 22’si yani %21.0’ı<br />

tarımsal uğraş içerisinde de bulunmakta ve bu<br />

%21.0’ın %4.8’ini bahçe tarımı, %3.9’unu<br />

zeytincilik, %2.9’unu hayvancılık ve<br />

%1.9’unu da tütün oluşturmaktadır.<br />

10) Öğretmenlerin ziraat mühendisleri<br />

ile ilgili düşünceleri Çizelge 3’te<br />

görülmektedir.<br />

Çizelge 3. Köy Öğretmenlerinin Ziraat Mühendisleri Hakkındaki Değerlendirmeleri<br />

Not Güven (%) Deneyim (%) Çiftçilerle iletişim Çiftçilere yararlılık Bilgi (%)<br />

(%)<br />

(%)<br />

1 10,64 9,68 22,11 22,34 10,00<br />

2 5,32 6,45 16,84 4,26 3,33<br />

3 8,51 11,83 9,47 6,38 3,33<br />

4 12,77 7,53 4,21 7,45 4,44<br />

5 10,64 12,90 6,32 11,70 5,56<br />

6 9,57 7,53 10,53 5,32 12,22<br />

7 10,64 17,20 9,47 11,70 8,89<br />

8 14,89 13,98 7,37 7,45 16,67<br />

9 9,57 4,30 7,37 13,83 18,89<br />

10 7,45 8,60 6,32 9,57 16,67<br />

Top 100,00 100,00 100,00 100,00 100,00<br />

Ort 5,63 5,55 4,51 5,32 6,78<br />

Not : (1) en düşük, (10) en yüksek nottur.<br />

119<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122


Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ ve Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ<br />

Buna göre, öğretmenler ziraat<br />

mühendislerinin bilgi düzeylerini iyi derecede<br />

değerlendirirken güven ve deneyim<br />

düzeylerini orta derecede görmektedirler.<br />

Ayrıca, ziraat mühendislerinin çiftçilerle<br />

iletişim kurma ve onlara yararlı olma<br />

düzeylerini de biraz önce belirtilen<br />

özelliklerden daha düşük düzeyde<br />

bulmaktadırlar.<br />

11) Köy öğretmenlerinin %25.8’i köy<br />

kökenli olmaları, %25.8’i kendi deneyimleri,<br />

%9.0’ı yayınlar, %7.7’si eğitimini alarak ve<br />

%7.7’si de tarımcılardan öğrenerek toplam<br />

%75.8’i tarım teknikleri konusunda bilgi<br />

sahibi olduklarını bildirmişlerdir.<br />

12) Size göre köy öğretmeninin tarıma<br />

ve çiftçiye ne gibi katkıları olabilir<br />

biçimindeki bir soruya karşılık alınan yanıtlar<br />

Çizelge 4’te verilmiştir.<br />

Çizelge 4. Köy Öğretmeninin Tarıma Ve Çiftçiye Yapabileceklerini Düşündükleri Katkı<br />

Katkı biçimi Yanıt Frekansı Yanıt %’si<br />

Öğrencilere tarımsal eğitim verebilir 69 29,49<br />

Okula ait alanlarda örnek çalışma yapabilir 68 29,06<br />

Tarım örgütlerine yardımcı olabilir 29 12,39<br />

Doğrudan bilgi aktarımı yapabilir 28 11,97<br />

Tarımsal uygulamalarla çiftçiye örnek olabilir 28 11,97<br />

Çiftçi ve ailelerine kurs verebilir 12 5,13<br />

Toplam 234 100,00<br />

Bu çizelgeye göre, köy öğretmenlerinde,<br />

niyet ve sözveri(vaat) düzeyinde olmak üzere,<br />

tarıma ve çiftçiye yardımcı olma eğiliminin<br />

bulunduğu söylenebilir.<br />

13) Çiftçilerin öğretmenlerden ne<br />

bekledikleri ve şimdiye dek ne tür isteklerde<br />

bulundukları konusunda alınan yanıtlar<br />

Çizelge 5’te verilmiştir.<br />

Çizelge 5. Köy Öğretmenlerine Göre Çiftçilerin Kendilerinden Beklentileri<br />

Frekans %<br />

Yok 87 82,08<br />

Çocukların eğitimi 8 7,55<br />

Resmi işler konusunda danışmanlık 3 2,83<br />

Okuma-yazma kursu 2 1,89<br />

Ekonomik yardım 2 1,89<br />

Tarım konusunda bilgi 2 1,89<br />

İş döneminde çocuklara izin 1 0,94<br />

Kütüphane 1 0,94<br />

Toplam 106 100,00<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122 120


EGE BÖLGESİ’NDE KÖY ÖĞRETMENİ-TARIM İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

Bu çizelgeden de anlaşılacağı gibi, köy<br />

öğretmenleri köylülerin kendilerinden önemli<br />

bir beklentilerinin bulunmadığını yani<br />

14) Acaba köy öğretmenleri, temel<br />

görevleri olan öğrenci eğitimi dışında ve<br />

gönüllü olarak köye ve köylülere ne gibi<br />

.<br />

çiftçilerin gözünde kendilerinin yerinin<br />

önemsenmediğini düşünmektedirler.<br />

hizmetlerde bulunabilirlerdi Bu konu ile ilgili<br />

olarak yöneltilen soruya öğretmenlerin<br />

verdikleri yanıtlar Çizelge 6’da özetlenmiştir<br />

Çizelge 6. Köy Öğretmenlerinin Köyde Gönüllü Olarak Yapabileceklerini Düşündükleri<br />

Hizmetler<br />

Hizmet Alanları Yanıt Frekans %<br />

Yok 36 33,03<br />

Danışmanlık 11 10,09<br />

Sağlık 10 9,17<br />

Okuma-yazma kursu 7 6,42<br />

Sosyal faaliyet 7 6,42<br />

Çocuklara okul dışı eğitim 5 4,59<br />

Biçki-dikiş ve benzeri kurslar 4 3,67<br />

Destekleyici 4 3,67<br />

kırda çalışma 3 2,75<br />

Kütüphanecilik 3 2,75<br />

Örgütlenme 3 2,75<br />

el işi 2 1,83<br />

Tarımsal uygulamalar 2 1,83<br />

ürün toplama 2 1,83<br />

köylüler yasal hakları konusunda bilgi 2 1,83<br />

suyu olmayanlara su çıkarmak 2 1,83<br />

kadınların eğitimi 2 1,83<br />

Toplam 109 100,00<br />

Çizelgeden de anlaşılacağı üzere, köy<br />

öğretmenlerinin %33’ü köy için gönüllü bir<br />

hizmete istekli değiller. Öğretmenlerin %10’u,<br />

danışmanlık, %9’u sağlık ve %6’sı da okumayazma<br />

konusunda gönüllü hizmet<br />

verebileceklerini bildirmişlerdir.<br />

5. SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Bu çalışmadan aşağıdaki sonuçlar<br />

çıkarılmıştır :<br />

1) Günümüzde, bazı politik söylemlerin<br />

ve ölü mevzuat hükümlerinin dışında,<br />

uygulamada köye özgü eğitim anlayışı tümü<br />

ile terkedilmiştir.<br />

121<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122


Pr<strong>of</strong>. Dr. Osman GÖKÇE, Arş. Gör. Serkan DURMAZ ve Zi. Müh. Özgür KARAKUŞ<br />

2) Başka bazı araştırmalarda da<br />

görüldüğü gibi, artık köy öğretmenleri<br />

köylünün yasal ve çoğu zaman da doğal lideri<br />

3) Bugünün köy öğretmenleri,<br />

öğretmene kırsal kalkınmada öncü rol veren<br />

anlayışa göre yetiştirilmiş öğretmenlerden<br />

tümü ile farklıdır. Bu sonuç daha önce<br />

yapılmış başka bazı araştırmaların sonuçları<br />

ile de örtüşmektedir (KAPLAN ve Ark.1993-<br />

ÖZGEN, 1993-ERÇELEBİ, 1993).<br />

4) Bugünün köy öğretmenleri, köy<br />

toplumunun kalkındırılmasında rol alabilecek<br />

koşul ve olanaklardan da yoksundur.<br />

5) Bugünkü koşullar çerçevesinde,<br />

tarım-öğretmen ilişkilerinden tarım ve köy<br />

kalkınması adına olumlu beklentiler içerisinde<br />

bulunmamak gerekir.<br />

Bu sonuçlar da dikkate alınarak şu temel<br />

öneride bulunulmaktadır :<br />

durumunda olan muhtarlarca köy ve kırsal<br />

kalkınma için etkin ve öncü bir rol sahibi<br />

olarak görülmemektedir (GÖKÇE, 1995).<br />

Köy öğretmeni köy toplumunun bir<br />

üyesidir. Bir toplumun kalkındırılmasında da<br />

o toplumun tüm üyeleri tüm yetenekleri ile<br />

görevli olmak zorundadır. Köyün temel uğraşı<br />

olan tarımın geliştirilmesi ve köy<br />

kalkınmasında, köy toplumunun bir üyesi olan<br />

köy öğretmeninin gücünden ve<br />

yeteneklerinden yararlanmamak ülke adına da,<br />

köy adına da, tarımsal ve kırsal kalkınma<br />

adına da akıl almaz bir savurganlıktır. Bu<br />

nedenle, köy öğretmeninin köy toplumu ile<br />

yeniden bütünleşmesi ve köy öğretmeninin de<br />

katkısı ile köy toplumunun kent toplumu ile<br />

bütünleşmesinin sağlanması için, bütüncül bir<br />

yaklaşımla yeni bir düzenlemeye gerek<br />

vardır.<br />

KAYNAKÇA<br />

BALAMİR, N., 1982, Kırsal Türkiye’de <strong>Eğitim</strong> Ve Toplum Yapısı, ODTÜ T6-06-82, Ankara.<br />

DİE, 1991, Genel Tarım Sayımı Muhtarlık Anketi Geçici Sonuçları, S. TSİD TRM 86, Ankara.<br />

ERÇELEBİ, H., 1993, Köy Enstitülerinin Çağdaş <strong>Eğitim</strong> Yöntemine Katkıları, Dikili Belediyesi Kültür Yayınları,<br />

İzmir.<br />

GÖKÇE, O., 1995, İzmir İli Kırsal Kesiminde Çevre Sosyolojisi Konusunda Bir Araştırma, E. Ü. Araştırma Fonu,<br />

93-ZRF-015 Nolu Proje, İzmir.<br />

KAPLAN, M. Ve Ark., 1993, Çağdaş <strong>Eğitim</strong> Ve Köy Enstitüleri, Dikili Belediyesi Kültür Yayınları, İzmir.<br />

MEB, 1991, İlköğretim Okulu İş <strong>Eğitim</strong>i Programı, S. 2449-228, Ankara.<br />

ÖZGEN, B., 1991, Köy Enstitülerinde Uygulanan <strong>Eğitim</strong>-Öğretim İlke Ve Yöntemleri, Duyallar Matbaası, İzmir.<br />

ÖZGEN, B., 1993, Çağdaş <strong>Eğitim</strong> ve Köy Enstitüleri, Dikili Belediyesi Kültür yayınları, İzmir.<br />

ÖZGEN, B., 1995, “Genel Boyutları İle Köy Enstitüleri <strong>Eğitim</strong>i” , Köy Enstitüleri Ve Tarım, TMMOB Ziraat<br />

mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yayını, İzmir.<br />

YÜCEL, T., 1995, “Köy Enstitülerinde Tarım Programları Ve Uygulamalar” , Köy Enstitüleri Ve Tarım, TMMOB<br />

Ziraat Mühendisleri odası İzmir şubesi Yayını, İzmir.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 113-122 122


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132<br />

BAŞAÇIKMA STRATEJİSİ ÖLÇEĞİNİN<br />

TÜRKÇE FORMUNUN OLUŞTURULMASI<br />

(Turkish Version <strong>of</strong> Coping Strategy Indicator)<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN *<br />

ÖZ<br />

Bu çalışmada orijinal Başaçıkma Stratejisi Ölçeği’nin (BSÖ) Türkçe formunun oluşturulması ve dilsel<br />

eşdeğerliliğin sınanması amaçlanmıştır. Türkçe çevirisi yapılan ölçeğin çeviri geçerliği çalışması için Türkçe ve<br />

İngilizce'yi iyi bilen 118 üniversite ve lise öğrencisi teste alınmıştır. Elde edilen bulgular, Türkçe ve İngilizce<br />

olarak verilen ölçeklerin dil yönünden eşdeğerlik gösterdiği şeklinde yorumlanmıştır.<br />

Anahtar Kelimeler: Başaçıkma, dil geçerliği<br />

ABSTRACT<br />

The purpose <strong>of</strong> this study was to develop the Turkish version <strong>of</strong> Coping Strategy Indicator (CSI) and to test the<br />

transliteral equivalance <strong>of</strong> this scale. A total <strong>of</strong> 118 university and high school students who speak English fairly<br />

good participated in this study. Results show that, the new Turkish scale can be considered as having the high<br />

quality <strong>of</strong> transliteral equivalance to the original scale.<br />

Keywords: Coping, transliteral equivalance<br />

GİRİŞ<br />

Stresle ilgili olarak yapılan çalışmalar etkin<br />

başaçıkma stratejilerinin kullanımının bireyin<br />

psikolojik uyumu üzerinde olumlu etkisi olduğunu<br />

vurgulamaktadır (Endler ve Parker,<br />

1990). Başaçıkma stratejilerinin etkin kullanımının<br />

stresin oluşturacağı risk faktörlerini<br />

azaltması, stresle birlikte başaçıkma türleri<br />

üzerindeki çalışmaların yoğunlaştırılmasına da<br />

neden olmuştur. Başaçıkma önceleri süreklilik<br />

gösteren bir kişilik özelliği olarak incelenmiş<br />

ve kişilik testleri ile ölçülmüştür (Ör. Haan,<br />

1977; Vaillant, 1977). Başaçıkmanın<br />

kavramsallaştırılmasındaki değişiklik<br />

Lazarus’un (1966) önerdiği etkileşimsel<br />

yaklaşım doğrultusunda gerçekleşmiş ve<br />

büyük ölçüde kabul görmüştür. Söz konusu<br />

kavramsal analiz, başaçıkmayı süreklilik<br />

gösteren bir kişilik stilinden çok spesifik stres<br />

durumlarına tepki olarak gösterilen biliş ve<br />

davranışlar olarak ele almaktadır. Başaçıkma,<br />

bu anlamda, yaşanan durumla ilgili öznel<br />

değerlendirmelerle nesnel istemlere verilen<br />

tepkinin zaman içerisinde değişen dinamik bir<br />

süreci olarak ele alınmaktadır. Bireyin<br />

başaçıkma eylemi aynı zamanda içinde<br />

bulunduğu durumu değerlendirme biçimini de<br />

etkilemektedir.<br />

Etkileşimsel kuramın kabul görmesiyle<br />

birlikte başaçıkmanın ölçüldüğü yeni ölçme<br />

araçları geliştirilmiştir (Ör. Amirkhan, 1990;<br />

Billings ve Moos, 1981; Carver, Scheier ve<br />

Weintraub, 1989; Endler ve Parker, 1990).<br />

Sözkonusu araçlarda spesifik durumlarda<br />

(situation-specific) başaçıkmanın ölçülmesi<br />

amaçlanmaktadır. Başaçıkma envanterlerinde<br />

bireylerin son zamanlarda karşılaştığı bir stres<br />

durumunu düşünerek değerlendirme yapması<br />

ve bu durumla ilgili eylemlere ilişkin sorulara<br />

yanıt vermesi isstenmektedir. Başaçıkma<br />

stratejilerini değerlendirmek amacıyla geliştirilmiş<br />

envanterlerde çok çeşitli başaçıkma<br />

yolları belirlenmişse de araştırıcıların hemfikir<br />

olduğu husus başaçıkmanın temelde duyguda<br />

ve problemde odaklaşan olmak üzere iki ayrı<br />

odaklaşma noktasında değerlendirilmesidir.<br />

Başaçıkmayla ilgili araştırmalarda<br />

araştırıcıların üzerinde durduğu bir diğer konu<br />

da ölçeklerin oluşturulmasında benimsenen<br />

* D.E.Ü. Buca <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong>, <strong>Eğitim</strong> Bilimleri Bölümü, Buca-İZMİR ferda.aysan@deu.edu.tr


Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN<br />

metodolojik yaklaşımlardır. Araçların<br />

psikometrik özellikleri, dayandıkları<br />

kavramsal temel ve başaçıkmanın yordama<br />

gücü araçlar arasındaki ayırıcı özellikleri<br />

oluşturmaktadır. Ölçeklerdeki başaçıkma<br />

maddelerinin çeşitli problem durumlarına<br />

uygulanabilirliği, başaçıkma stratejisinin<br />

stresin hangi evresiyle (iyileşme, hazırlık ve<br />

akut evresi) ilgili olarak değerlendirildiği ve<br />

bu değerlendirmenin sıklık, kalıcılık, çaba ve<br />

yararlılık gibi boyutlardan hangisinin<br />

düşünülerek yapıldığı önem kazanmaktadır<br />

(Stone, Greenberg, Moore ve ark., 1991).<br />

Başaçıkmanın ölçülmesinde<br />

hernekadar çeşitli problemlerin varlığı söz<br />

konusu olsa da başaçıkmaya ilişkin bilginin<br />

nesnel olarak ölçülmesinin bazı pratik<br />

yararları vardır. Psikolojik danışma ve<br />

psikoterapinin belli başlı amaçlarından biri de<br />

bireylerin problem çözme stratejilerindeki<br />

etkinliğini arttırmak (Nezu, 1985) olduğuna<br />

göre problem çözme becerilerini ölçen<br />

objektif ölçme araçlarından elde edilen<br />

bilginin bireyin psikolojik uyumunu etkileyen<br />

başaçıkma örüntüsünün ortaya çıkması ve<br />

yardım stratejilerinin belirlenmesinde önem<br />

kazanması söz konusudur.<br />

Başaçıkma stratejilerinin ölçülmesiyle<br />

ilgili problemler gözönünde<br />

bulundurulduğunda, başaçıkma ölçeklerinin<br />

kültürler arasında kıyaslamalar yapılmasının<br />

zor olması beklenebilir. Kaldı ki farklı<br />

kültürlerde geliştirilen ölçeklerin psikolojik<br />

kavramlar açısından aynılığı tartışılmaktadır.<br />

Kültürlerarası psikologlar (Ör. Poortigna,<br />

1989; Triandis, 1972) ancak üst düzeyde bir<br />

kavramsallaştırmada aynılığın varolacağını<br />

iddia etmektedirler. Bu noktada Batı<br />

kültüründe geliştirilmiş bir başaçıkma<br />

ölçeğinin farklı bir kültürdeki yordayıcı<br />

gücünün farklı olması beklenebilir.<br />

Etkileşimsel kuramda bireyin yaşadığı<br />

çevreyle olan etkileşiminin bilişsel düzeyde<br />

yorumlanması önem taşımaktadır. Bir başka<br />

deyişle, bireylerin duyuşsal tepkileri çevreyle<br />

etkileşimleri doğrultusunda belirlenmektedir<br />

(Lazarus ve Folkman, 1984). Sözkonusu bakış<br />

açısında stres durumunun birey tarafından<br />

öznel olarak değerlendirilmesindeki algısal<br />

yaklaşım önem kazanmaktadır. Konu bireyin<br />

yaşadığı kültürle varolan ilişkisi içerisinde<br />

değerlendirildiğinde, kültürün bireyin olayları<br />

yorumlaması ve yaşantılarını algılaması üzerindeki<br />

etkisini yadsımamak gerekir.<br />

Bireyin içinde yaşadığı kültürün stres<br />

süreci üzerindeki etkisini irdeleyen modelde<br />

(Multicultural Model <strong>of</strong> Stress Process)<br />

etkileşimsel yaklaşım doğrultusunda ele alınan<br />

stres süreci kültüre özgü ek bazı boyutlar<br />

dikkate alınarak irdelenmiştir (Slavin ve ark.,<br />

1991). Bu modele göre, potansiyel stres<br />

olayının varlığı, strese ilişkin olarak birincil ve<br />

ikincil bilişsel değerlendirmeler, başaçıkma<br />

stratejilerinin kullanımı ve buna bağlı olarak<br />

fiziksel ve akıl sağlığı ile ilgili sonuçlar<br />

bireyin yaşadığı kültür ve çevreyle olan<br />

etkileşimiyle ilişkilidir. Stres durumunun<br />

tanımı, olayın ne derece tehdit edici olarak<br />

algılandığı, bireyin kendi öz kaynaklarını<br />

kullanmasına ilişkin beklentisi, başaçıkma<br />

çabaları, yaşadığı kültürün normatif değerleri<br />

içerisinde değerlendirilmektedir.<br />

Söz konusu bilgiler ışığında<br />

danışmanların bireylerin başaçıkma stillerine<br />

ilişkin yardım stratejileri belirlerken<br />

danışanların strese ilişkin olarak yaptıkları<br />

değerlendirmelerin ne denli normatif ve ne<br />

denli patolojik olduğunun ayrımını yapmaları<br />

söz konusudur. Bireylere davranış<br />

repertuarlarına yeni başaçıkma becerileri<br />

kazandırma sürecinde yardımcı olurken<br />

stratejilerinin yaşanan kültürdeki potansiyel<br />

anlamı konusunda dikkatli olmaları gerekir.<br />

Bu çalışmada bireylerin başaçıkma<br />

stratejilerine ilişkin bilginin sağlanabileceği<br />

bir başaçıkma ölçeği olan Başaçıkma<br />

Stratejileri Ölçeği’nin (Amirkhan, 1990) Türk<br />

kültürüne uyarlanması sürecinde psikometrik<br />

özelliklerin araştırılması için önkoşul olarak<br />

kabul edilen psikolinguistik eşdeğerliliğin<br />

sınanması amaçlanmıştır. Söz konusu ölçeğin<br />

seçilmesindeki neden, gerek ölçeğin<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132 124


BAŞAÇIKMA STRATEJİSİ ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE FORMUNUN OLUŞTURULMASI<br />

geliştirilmesinde benimsenen metodolojik<br />

yaklaşımın üstünlüğü (tümden gelim ve<br />

tümevarım yaklaşımlarının birlikte kullanımı),<br />

gerekse belli başlı stratejilerin ölçülmesine<br />

bağlı olarak sadece kriter gruplarıyla sınırlı<br />

kalınmaması gibi pratik değerlerin olmasıyla<br />

ilgilidir. Çalışmanın deseninin belirlenmesinde<br />

Öner’in (1987) kültürlerarası ölçek<br />

uyarlamasında önerdiği yöntembilim<br />

modelinden yararlanılmıştır.<br />

ARAÇ<br />

Başaçıkma Stratejisi Ölçeği (BSÖ)<br />

Amirkhan (1990) tarafından geliştirilen ve<br />

bireylerin stres durumlarında başaçıkma<br />

stratejilerini kullanma derecesini ölçen bir<br />

kendini değerlendirme (self-report) aracıdır.<br />

Aracın geliştirilme sürecinde Amerika’da<br />

Güney California Eyaletinde toplumun çok<br />

geniş bir kesimini kapsayan 1923 bireyden<br />

oluşan bir örneklem grubu üzerinde<br />

çalışılmıştır.<br />

Başaçıkma Stratejisi Ölçeği’nde<br />

bireylerden son altı ay içerisinde yaşadıkları<br />

herhangibir stres durumunu düşünerek ölçek<br />

maddelerinde belirlenen başaçıkma stratejisini<br />

3 dereceli bir ölçek (uygun değil-kararsızımuygun)<br />

üzerinden ne derecede kullandıklarını<br />

belirtmeleri istenmektedir. Ölçek 15 dakikalık<br />

bir sürede yanıtlanmaktadır. Toplam 33<br />

maddeyi içeren ölçekte Problem Çözme,<br />

Sosyal Destek Arama ve Kaçınma olmak<br />

üzere eşit sayıdaki maddelerden oluşan üç alt<br />

ölçek bulunmaktadır. Alt ölçeklerden alınacak<br />

en düşük puan 11, en yüksek puan ise 33’tür.<br />

Yüksek puanlar ölçülen başaçıkma<br />

stratejisinin kullanım derecesinin yüksekliğini<br />

yansıtmaktadır.<br />

BSÖ’de alt ölçekler birbirinden<br />

bağımsız olup birbirleriyle olan korelasyonları<br />

yaklaşık sıfır düzeyindedir. Yalnız Problem<br />

Çözme ve Sosyal Destek Arama alt ölçekleri<br />

biraz binişiklik göstermektedir (r=.20). Alt<br />

ölçeklerin birbirinden bağımsız olması<br />

puanların yorumlanmasını büyük ölçüde<br />

basitleştirmektedir. Ölçekle ilgili olarak<br />

yapılan analizlerde Başaçıkma Stratejisi<br />

Ölçeği’nin demografik etkilerden bağımsız<br />

olduğu ve ölçek normlarının değişik örneklem<br />

grupları için yeniden belirlenmesi sorununu<br />

ortadan kaldırdığı belirlenmiştir.<br />

BSÖ’nin oldukça üst düzeyde<br />

güvenirlik ve geçerliği vardır. Güvenirliğe<br />

ilişkin olarak iç tutarlılık alfa korelasyonları<br />

Sosyal Destek Arama alt ölçeği için .928;<br />

Problem çözme için .894 ve Kaçınma için<br />

.839 olarak belirlenmiştir. Ölçek puanlarının<br />

zaman içindeki (4-8 haftalık zaman farkı)<br />

değişmezliğine ilişkin korelasyon aralıkları<br />

Problem Çözme ölçeği için .83-.77; Sosyal<br />

Destek Arama için .80-.86 ve Kaçınma alt<br />

ölçeği için .82-.79 olarak belirlenmiştir.<br />

BSÖ’nin benzer ölçekler geçerliliğinin<br />

sınanması sonucu elde edilen bulgularda,<br />

aracın mevcut başaçıkma ölçekleriyle yüksek<br />

düzeyde ilişkili olduğu belirlenmiştir.<br />

BSÖ’nin kriter geçerliği ise kişilik eğilimlerini<br />

ölçen ölçeklerle karşılaştırmaların<br />

yapılmasıyla sınanmıştır. Buna göre depresif<br />

eğilim ile Problem Çözme negatif yönde,<br />

Kaçınma ise pozitif yönde korelasyon<br />

göstermiştir. Problem Çözme içsel denetim<br />

odağı ile pozitif yönde ilişkili iken Kaçınma<br />

ve dışsal denetim odağı arasında önemli bir<br />

ilişki bulunmamıştır. Sosyal Destek Arama ise<br />

artan semptomatoloji ile ilgili görülmüştür.<br />

Söz konusu bulgular, başaçıkma ve kişilik<br />

eğilimleri arasında ilişkiye ilişkin olarak<br />

literatürde yer alan araştırma bulgularıyla<br />

tutarlılık içerisindedir (Glyshaw, Cohen ve<br />

Towbes, 1989; Vitaliano ve ark., 1985).<br />

Başaçıkma Stratejisi Ölçeği’nin<br />

Dilsel Eşitlik Çalışması<br />

Başaçıkma Stratejisi Ölçeği ilk olarak<br />

İngilizce’den Türkçe’ye çevrilmiş ve ilk<br />

Türkçe form İngilizce’ye çevrilmiştir.<br />

Böylelikle Başaçıkma Stratejisi Ölçeği’nin<br />

Türkçe formunun çeviri geçerliği geriyeçevirme<br />

tekniği ile sınanmıştır. Elde edilen ilk<br />

çeviri formu kıyaslanmış ve gerekli<br />

125<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132


Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN<br />

düzeltmeler yapılarak deneysel Türkçe form<br />

oluşturulmuştur.<br />

YÖNTEM<br />

Örneklem<br />

Bu çalışma yaşları 16 ile 25 arasında<br />

değişen İngilizce’yi iyi bilen Buca <strong>Eğitim</strong><br />

<strong>Fakültesi</strong> öğrencileri (37 kız, 17 erkek) ve<br />

İzmir Amerikan Lisesi öğrencilerinin (34 kız,<br />

30 erkek) oluşturduğu toplam 118 üniversite<br />

ve lise öğrenci grubundan oluşan bir örneklem<br />

üzerinde yürütülmüştür.<br />

İşlem<br />

BSÖ’nin çeviri geçerliliği (dilsel<br />

eşdeğerliği) BSÖ’nin dört formu oluşturularak<br />

sınanmıştır. Birinci form Orijinal İngilizce<br />

form (Form A), ikinci form geliştirilen Türkçe<br />

form (Form B), üçüncü form 17 maddesi<br />

Türkçe, 16 maddesi İngilizce olan karma-dil<br />

formu (Form C) ve dördüncü form ise 17<br />

İngilizce ve 16 Türkçe maddeden oluşan ikinci<br />

karma-dil formu (Form D) olarak<br />

belirlenmiştir. C ve D formlarındaki<br />

maddelerin Türkçe ve İngilizce olması<br />

seçkisiz yöntemle belirlenmiştir. İki haftalık<br />

bir ara ile iki defa uygulanan formların her<br />

öğrencinin hem İngilizce hem de Türkçe maddeleri<br />

yanıtlayacak sırada verilmesi<br />

sağlanmıştır.<br />

Beklentiler<br />

Bu çalışmada BSÖ’nin Türkçe ve<br />

İngilizce formlarından elde edilen puanlar<br />

arasındaki farklılıkların anlamlı bulunmaması<br />

temel beklenti olarak belirlenmiştir. Deneysel<br />

gruplar,deneysel formlar, tek-dil ve karma-dil<br />

ile Türkçe ve İngilizce maddeler arasındaki<br />

farkların anlamlı düzeyde olmaması Türkçe<br />

Formunun çeviri geçerliliğine işaret edecektir.<br />

BULGULAR<br />

BSÖ’nin dört deneysel formu (A, B, C<br />

ve D) deneysel gruplara testin veriliş sırasına<br />

göre uygulanmıştır. Buna göre A-B, B-A, C-D<br />

ve D-C formları söz konusu sırayla gruplara<br />

uygulanmıştır. Birinci grup (A-B) önce<br />

İngilizce sonra Türkçe formu; ikinci grup (B-<br />

A) önce Türkçe sonra İngilizce formu; üçüncü<br />

grup (C-D) önce karma dil C formunu sonra<br />

D formunu; dördüncü grup (D-C) önce karma<br />

dil D formunu sonra C formunu<br />

yanıtlamışlardır. Karma C formunda 17<br />

Türkçe ve 16 İngilizce madde; Karma D<br />

formunda 17 İngilizce ve 16 Türkçe madde<br />

vardır.<br />

Tablo I, Tablo II ve Tablo III<br />

incelendiğinde deneysel grupların birinci ve<br />

ikinci testlerden aldıkları puanların birbirine<br />

yakın olduğu; Problem Çözme ve Sosyal<br />

Destek Arama alt ölçeklerinden alınan<br />

puanların Kaçınma alt ölçeklerinden alınan<br />

puanlardan biraz daha yüksek olduğu<br />

görülmektedir.<br />

Deneysel gruplara (I, II, III ve IV)<br />

uygulanan I. test ve II. test arasındaki farkların<br />

önemli olup olmadığının belirlenmesi<br />

amacıyla eşleştirilmiş örnekler için t-testi<br />

uygulanmıştır. Tablo IV’te dört deneysel<br />

grubun ilk ve ikinci testlerindeki ölçeklerinden<br />

elde edilen puanların farklarının ortalamaları<br />

standart sapmaları ve t değerleri verilmiştir.<br />

Tablo IV’te görüleceği üzere birinci ve<br />

ikinci test uygulamalarında Problem Çözme,<br />

Sosyal Destek Arama ve Kaçınma alt<br />

ölçeklerine ilişkin olarak elde edilen puanların<br />

farklarının önemli olmadığı belirlenmiştir.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132 126


BAŞAÇIKMA STRATEJİSİ ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE FORMUNUN OLUŞTURULMASI<br />

Tablo 1<br />

Deneysel Grupların Birinci ve İkinci Testinden Elde Edilen (Problem Çözme Alt<br />

Ölçeğine İlişkin) Ortalama ve Standart Sapmalar<br />

Deneysel<br />

Gruplar<br />

Deneysel<br />

Formlar<br />

Kızlar Erkekler Toplam<br />

N X SS N X SS N X SS<br />

I<br />

A 1<br />

B 2<br />

15<br />

15<br />

26.67<br />

26.40<br />

3.94<br />

3.18<br />

16<br />

16<br />

26.69<br />

26.81<br />

3.32<br />

3.41<br />

31<br />

31<br />

26.68<br />

26.60<br />

3.62<br />

3.30<br />

II<br />

B 1<br />

A 2<br />

12<br />

12<br />

25.42<br />

25.75<br />

3.45<br />

4.35<br />

12<br />

12<br />

25.80<br />

25.83<br />

4.42<br />

3.35<br />

24<br />

24<br />

25.61<br />

25.79<br />

3.94<br />

3.85<br />

III<br />

C 1<br />

D 2<br />

19<br />

19<br />

27.00<br />

26.47<br />

3.76<br />

5.03<br />

14<br />

14<br />

26.32<br />

26.36<br />

4.74<br />

4.16<br />

33<br />

33<br />

26.96<br />

26.42<br />

4.17<br />

4.66<br />

IV<br />

D 1<br />

C 2<br />

25<br />

25<br />

24.96<br />

25.16<br />

5.44<br />

5.83<br />

5<br />

5<br />

27.80<br />

28.00<br />

3.11<br />

3.51<br />

30<br />

30<br />

25.48<br />

25.87<br />

5.11<br />

5.69<br />

1 Birinci Test 2 İkinci Test<br />

Tablo II<br />

Deneysel Grupların Birinci ve İkinci Testinden Elde Edilen (Sosyal Destek Arama Alt<br />

Ölçeğine İlişkin) Ortalama ve Standart Sapmalar<br />

Deneysel<br />

Gruplar<br />

Deneysel<br />

Formlar<br />

Kızlar Erkekler Toplam<br />

N X SS N X SS N X SS<br />

I<br />

A 1<br />

B 2<br />

15<br />

15<br />

26.20<br />

25.60<br />

6.10<br />

6.92<br />

16<br />

16<br />

22.87<br />

22.31<br />

4.59<br />

5.83<br />

31<br />

31<br />

24.43<br />

24.01<br />

5.29<br />

6.36<br />

II<br />

B 1<br />

A 2<br />

12<br />

12<br />

25.58<br />

25.17<br />

5.26<br />

6.07<br />

12<br />

12<br />

23.17<br />

23.17<br />

4.76<br />

6.29<br />

24<br />

24<br />

24.37<br />

24.17<br />

5.01<br />

6.18<br />

III<br />

C 1<br />

D 2<br />

19<br />

19<br />

25.58<br />

25.89<br />

5.66<br />

5.44<br />

14<br />

14<br />

24.79<br />

24.14<br />

3.98<br />

5.01<br />

33<br />

33<br />

25.24<br />

25.15<br />

4.96<br />

5.26<br />

IV<br />

D 1<br />

C 2<br />

25<br />

25<br />

24.40<br />

25.40<br />

5.52<br />

5.55<br />

5<br />

5<br />

23.60<br />

23.70<br />

2.19<br />

2.07<br />

30<br />

30<br />

24.27<br />

24.25<br />

5.04<br />

5.05<br />

1 Birinci Test 2 İkinci Test<br />

127<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132


Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN<br />

Tablo III<br />

Deneysel Grupların Birinci ve İkinci Testinden Elde Edilen (Kaçınma Alt Ölçeğine<br />

İlişkin) Ortalama ve Standart Sapmalar<br />

Deneysel<br />

Gruplar<br />

Deneysel<br />

Formlar<br />

Kızlar Erkekler Toplam<br />

N X SS N X SS N X SS<br />

I<br />

A 1<br />

B 2<br />

15<br />

15<br />

19.27<br />

19.33<br />

4.33<br />

4.32<br />

16<br />

16<br />

21.94<br />

20.50<br />

3.91<br />

4.94<br />

31<br />

31<br />

20.64<br />

19.94<br />

4.27<br />

4.61<br />

II<br />

B 1<br />

A 2<br />

12<br />

12<br />

20.33<br />

21.00<br />

4.48<br />

5.36<br />

12<br />

12<br />

22.42<br />

20.58<br />

4.72<br />

4.14<br />

24<br />

24<br />

21.38<br />

20.79<br />

4.62<br />

4.69<br />

III<br />

C 1<br />

D 2<br />

19<br />

19<br />

21.00<br />

21.21<br />

3.35<br />

3.71<br />

14<br />

14<br />

19.43<br />

19.79<br />

4.24<br />

4.84<br />

33<br />

33<br />

20.33<br />

20.61<br />

3.77<br />

4.21<br />

IV<br />

D 1<br />

C 2<br />

25<br />

25<br />

21.60<br />

21.92<br />

4.10<br />

3.56<br />

5<br />

5<br />

19.00<br />

18.80<br />

5.43<br />

5.72<br />

30<br />

30<br />

21.17<br />

21.40<br />

4.36<br />

4.05<br />

1 Birinci Test 2 İkinci Test<br />

Tablo IV<br />

Deneysel Grupların Birinci ve İkinci Testlerinden Elde Edilen Farkların Ortalamaları,<br />

Standart Sapmaları, t Değerleri ve Anlamlılık Düzeyleri<br />

Deneysel<br />

Gruplar<br />

Alt Ölçekler N X SS<br />

t-<br />

değeri<br />

Önemlilik<br />

Düzeyi<br />

I<br />

Problem Çözme<br />

Sosyal Destek Arama<br />

Kaçınma<br />

31<br />

31<br />

31<br />

.06<br />

.58<br />

.71<br />

2.70<br />

4.01<br />

2.77<br />

.13<br />

.81<br />

1.43<br />

.89<br />

.43<br />

.16<br />

II<br />

Problem Çözme<br />

Sosyal Destek Arama<br />

Kaçınma<br />

24<br />

24<br />

24<br />

-.87<br />

.21<br />

.58<br />

4.21<br />

3.68<br />

3.50<br />

-1.02<br />

.28<br />

.82<br />

.32<br />

.78<br />

.42<br />

III<br />

Problem Çözme<br />

Sosyal Destek Arama<br />

Kaçınma<br />

33<br />

33<br />

33<br />

.52<br />

.09<br />

-.27<br />

3.08<br />

2.07<br />

2.58<br />

.96<br />

.25<br />

-.61<br />

.34<br />

.80<br />

.55<br />

IV<br />

N = 118<br />

Problem Çözme<br />

Sosyal Destek Arama<br />

Kaçınma<br />

30<br />

30<br />

30<br />

-.10<br />

-.97<br />

-.23<br />

1.81<br />

2.77<br />

2.84<br />

-.30<br />

-1.91<br />

-0.45<br />

.76<br />

.07<br />

.66<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132 128


BAŞAÇIKMA STRATEJİSİ ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE FORMUNUN OLUŞTURULMASI<br />

Deneysel grupların tümü için iki test<br />

formu arasındaki korelasyonlar Pearson<br />

Momentler Çarpım korelasyonu tekniği ile<br />

hesaplanmıştır. Elde edilen korelasyonlar 1.<br />

Grup (A-B) için Problem Çözme .710, Sosyal<br />

Destek Arama .811 ve Kaçınma .808; II. Grup<br />

(B-A) için Problem Çözme .869, Sosyal<br />

Destek Arama .817 ve Kaçınma .716; III.<br />

Grup (C-D) için Problem Çözme .760, Sosyal<br />

Destek Arama .920 ve Kaçınma .797; IV.<br />

Grup (D-C) için Problem Çözme .948, Sosyal<br />

Destek Arama .853 ve Kaçınma .774 olarak<br />

belirlenmiştir. Türkçe ve İngilizce formlara<br />

ilişkin olarak elde edilen korelasyon<br />

katsayıları, her iki formdan elde edilen<br />

puanların yüksek derecede değişmezliğe sahip<br />

olduğuna işaret etmektedir.<br />

Deneysel formlar arasındaki (A, B, C<br />

ve D) farklılıkların araştırılması amacıyla tek<br />

yönlü varyans analizleri yapılmıştır. Buna<br />

göre hem birinci hem de ikinci testlerde BSÖ<br />

alt ölçeklerinden elde edilen puanların<br />

ortalama, standart sapma ve F değerleri<br />

hesaplanmıştır. F değerleri birinci testte<br />

Problem Çözme alt ölçeği için F (3,114) =<br />

1.73; Sosyal Destek Arama alt ölçeği için F<br />

(3,114) = .81 ve Kaçınma alt ölçeği için F<br />

(3,114) = .58 olarak belirlenmiştir. Elde edilen<br />

bulgularda deneysel formlar arasında anlamlı<br />

düzeyde farklılık bulunmamıştır. Deneysel<br />

formlara ilişkin farklar cinsiyet değişkenine<br />

göre sınandığında da önemli düzeyde farklılık<br />

bulunmamıştır.<br />

Kız öğrencilere uygulanan deneysel<br />

formların ilk uygulamada F değerleri Problem<br />

Çözme alt ölçeği için F (3,67) = 2.38; Sosyal<br />

Destek Arama alt ölçeği için F (3,67) ) =.36 ve<br />

Kaçınma alt ölçeği için F (3,67) = 1.11; ikinci<br />

uygulamada ise Problem Çözme alt ölçeği için<br />

F (3,67) = 1.10; Sosyal Destek Arama alt ölçeği<br />

için F (3,67) = .04 ve Kaçınma alt ölçeği<br />

için F (3,67) = 1.26 olarak belirlenmiştir. Elde<br />

edilen bulgularda kız öğrencilerin deneysel<br />

formlarından elde edilen puanların her iki uygulamada<br />

da farklılaşmadığı belirlenmiştir<br />

(p > .05).<br />

Erkek öğrencilere uygulanan deneysel<br />

formların ilk uygulamalarda F değerleri<br />

Problem Çözme alt ölçeği için F (3,43) = 2.30;<br />

Sosyal Destek Arama alt ölçeği için F (3,43) =<br />

2.58 ve Kaçınma alt ölçeği için F (3,43) =<br />

1.61; ikinci uygulamada ise Problem Çözme<br />

alt ölçeği için F (3,43) = 2.32; Sosyal Destek<br />

Arama alt ölçeği için F (3,43) = 1.63 ve Kaçınma<br />

alt ölçeği için F (3,43) = .22 olarak belirlenmiştir.<br />

Elde edilen bulgularda erkek öğrencilerin<br />

deneysel formlardan elde edilen<br />

puanların her iki uygulamada da farklılaşmadığı<br />

belirlenmiştir (p > .05).<br />

Deneysel gruplar (I, II, III ve IV)<br />

arasındaki farklılıkları araştırma amacıyla<br />

yapılan tek yönlü varyans analizleri<br />

sonucunda gruplar arasındaki farklar Problem<br />

Çözme için F (3,114) = 1,80; Sosyal Destek<br />

Arama için F (3,114) = 1,43; ve Kaçınma için<br />

F (3,114) = .65 olarak belirlenmiştir. Elde<br />

edilen değerler gruplar arasında BSÖ’nin üç<br />

alt ölçeğinden elde edilen puanlar açısından<br />

bir farklılık olmadığına işaret etmektedir (p ><br />

.05).<br />

Deneysel gruplara ilişkin farklar<br />

cinsiyet değişkenine göre sınandığında da<br />

gruplar arasında önemli düzeyde farklılığa<br />

rastlanmamıştır (p > .05).<br />

Testi tekdilde ya da karmadilde<br />

almanın farklılık oluşturup<br />

oluşturmayacağının araştırılması amacıyla<br />

önce testi tekdilde ve karmadilde alan<br />

grupların birinci ve ikinci testlerden elde<br />

ettikleri puanların farklarının önemliliği<br />

Wilcoxon testi ile sınanmıştır (Tablo 5).<br />

129<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132


Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN<br />

Tablo V<br />

Testi Karma ve Tek-Dilde Alan Öğrencilerin Birinci ve İkinci Testlerden Elde Ettikleri<br />

Puan Farklarının Ortalamaları, Standart Sapmaları, t Değerleri ve Önemlilik<br />

Düzeyleri<br />

Deneysel Formlar<br />

Alt Ölçekler (BSÖ)<br />

X<br />

SS<br />

Karma-Dil (n = 63) Tek-Dil (n = 55)<br />

t<br />

Değeri<br />

Önemlilik<br />

Düzeyi<br />

X<br />

SS<br />

t<br />

Değeri<br />

Önemlilik<br />

Düzeyi<br />

Problem Çözme<br />

.22<br />

2.56<br />

.69 .49<br />

-.35<br />

3.44<br />

-.75 .46<br />

Sosyal Destek Arama<br />

-.41<br />

2.47<br />

-1.33 .19<br />

.42<br />

3.84<br />

.81 .42<br />

Kaçınma<br />

-.25<br />

2.68<br />

-.75 .46<br />

.65<br />

3.08<br />

1.58 .12<br />

Tablo V’de görüleceği üzere öğrencilerin birinci<br />

ve ikinci testlerden elde ettikleri puanların<br />

farkları testi karmadil veya tekdilde almalarına<br />

bağlı olarak farklılaşmamaktadır.<br />

Tablo VI’da testi tekdilde ve karmadilde alan<br />

grupların birinci ve ikinci testlerden elde<br />

ettikleri puan farklarının kıyaslanmasına ilişkin<br />

fark ortalamaları, standart sapmaları, t<br />

değerleri ve önemlilik düzeyleri özetlenmiştir.<br />

Tablo VI<br />

Testi Tek-Dilde ve Karma-Dilde Alan Öğrencilerin Birinci ve İkinci Testlerinden Elde<br />

Edilen Farklarının Karşılaştırılmasına İlişkin Fark Ortalamaları, Standart Sapma, t<br />

Değeri ve Önemlilik Düzeyleri<br />

Alt Ölçekler (BSÖ) Deneysel Form N X SS t Değeri Önemlilik Düzeyi<br />

Problem Çözme<br />

Karma Dil<br />

Tek Dil<br />

63<br />

55<br />

.22<br />

-.35<br />

2.56<br />

3.44<br />

1.03 .31<br />

Sosyal Destek Arama<br />

Karma Dil<br />

Tek Dil<br />

63<br />

55<br />

-.41<br />

.42<br />

2.47<br />

3.84<br />

-1.42 .16<br />

Kaçınma<br />

Karma Dil<br />

Tek Dil<br />

63<br />

55<br />

-.25<br />

.65<br />

2.68<br />

3.08<br />

-1.71 .09<br />

df = 116<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132 130


BAŞAÇIKMA STRATEJİSİ ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE FORMUNUN OLUŞTURULMASI<br />

Tablo VII<br />

BSÖ’nin Türkçe ve İngilizce Maddelerinin Ortalama, Standart Sapma ve t Değerleri<br />

Alt Ölçek Madde N X SS t Değeri<br />

Problem Çözme<br />

İngilizce<br />

Türkçe<br />

118<br />

118<br />

26.50<br />

26.02<br />

4.30<br />

4.25<br />

.062<br />

Sosyal Destek Arama<br />

İngilizce<br />

Türkçe<br />

118<br />

118<br />

24.54<br />

24.44<br />

5.37<br />

5.43<br />

.142<br />

Problem Çözme<br />

İngilizce<br />

Türkçe<br />

118<br />

118<br />

20.77<br />

20.75<br />

4.18<br />

4.43<br />

.036<br />

N = 118<br />

Tablo VII’de görülebileceği gibi BSÖ alt<br />

ölçek maddelerinin İngilizce veya Türkçe<br />

olması t değerlerinde anlamlı bulunmamıştır<br />

(p > .05).<br />

Son olarak araştırma grubunun BSÖ alt<br />

ölçeklerinden aldıkları puanların cinsiyete<br />

göre farklı olup olmadığı sınanmıştı. Elde<br />

edilen bulgularda, birinci ve ikinci<br />

uygulamada kız öğrencilerin Sosyal<br />

Destek Arama puanları erkek öğrencilere<br />

göre daha yüksek bulunmuştur. Birinci<br />

uygulamada t değeri; t (71,47) = 297 p < .01);<br />

ikinci uygulamada ise t (71,47) ) =3.00 p <<br />

.01) dir.<br />

TARTIŞMA<br />

Başaçıkma Stratejisi Ölçeğinin (BSÖ)<br />

Türkçe’ye uyarlanması sürecinde dilsel<br />

eşitliğin sınandığı bu çalışmada deneysel<br />

gruplar, deneysel formlar ile tekdil ve<br />

karmadil formları arasında anlamlı<br />

farklılıkların bulunmadığı belirlenmiştir.<br />

Formlar tekdilde ya da karmadilde ve İngilizce<br />

ve Türkçe olarak farklı zamanlarda almanın<br />

önemli bir fark oluşturmaması ve Türkçe ve<br />

İngilizce form puanlarına ilişkin olarak elde<br />

edilen korelasyonların yüksek olması,<br />

puanların değişmezlik özelliğini doğruladığı<br />

gibi Türkçe formun orijinal İngilizce form ile<br />

karşılaştırılabilecek niteliğe sahip olduğunu<br />

göstermektedir.Türkçe ve İngilizce envanter<br />

maddelerinin ortalamaları arasında farklılıklar<br />

olup olmadığının araştırılması için Form A ve<br />

Form B’lerin ayrı ayrı ortalamaları ile Form C<br />

ve Form D’deki aynı dildeki maddelerin<br />

birlikte ortalamaları alınmış ve İngilizce ve<br />

Türkçe maddelerin ortalamaları t testi ile<br />

analiz edilmiştir (Tablo VII).<br />

SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Bu çalışmada BSÖ’nin dilsel eşitliği sınanmıştır<br />

ve elde edilen bulguların tatmin edici<br />

olduğu düşünülmektedir. Ancak çalışmanın<br />

kültürlerarası ölçek uyarlanmasında<br />

hedeflenen ilkelerin bazılarını karşıladığı;<br />

Türkçe form ile İngilizce form arasındaki iç<br />

tutarlılıklara ve maddetoplam korelasyonlarına<br />

ilişkin karşılaştırmaların yapılması ile<br />

çalışmanın tamamlanmış sayılabileceği<br />

belirtilmelidir.<br />

131<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132


Pr<strong>of</strong>. Dr. Ferda AYSAN<br />

KAYNAKÇA<br />

Amirkhan, J.H. (1990). “A factor analitically derived measure <strong>of</strong> coping: the Coping Strategy<br />

Indicator”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social Psychology. 59, 10661074.<br />

Aysan, F. (1993). “Stresle başaçıkma stratejilerinin değerlendirilmesi”, Buca <strong>Eğitim</strong> Bilimleri<br />

Dergisi. 2 (4) 185192.<br />

Billings, A.G. ve Moos, R.H. (1981). “The role <strong>of</strong> coping responses and social resources in<br />

attenuating the stress <strong>of</strong> life events”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Behavioral Medicine. 4, 139157.<br />

Carver, S.C., Weintraub, J.K. ve Scheier, M. (1989). “Assessing Coping Strategies: a<br />

theoretically based apporoach”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social Psychology. 56<br />

(2), 267283.<br />

Endler, N.S. ve Parker, J.D.A. (1990). “Multidimensional Assessment <strong>of</strong> Coping: A.critical<br />

evaluation. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social Psychology. 58 (5), 844854.<br />

Glyshaw, K., Cohen, L.H. ve Towbes, L.C., (1989). “Coping strategies and psychological<br />

distress: prospective analyses <strong>of</strong> early and the middle adolescents”. American<br />

<strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Community Psychology. 17 (5), 607623.<br />

Haan, N. (1982). “The assessment <strong>of</strong> coping, defense and stress”. L.S. Goldberger ve<br />

S.Breznitz’in edit ettiği Handbook <strong>of</strong> Stress kitabı. New York: Free Press.<br />

Lazarus, R.S. (1966). psychological stress and the coping process, New York: Mc GrawHill.<br />

Lazarus, R.S. ve Folkman, S. (1984). Stress, appraisal and coping. New York: Springer.<br />

Lesley, A.S. Rainer, K.L., Mc Creary, L. M. ve ark. (1991). “Toward a multicultural model <strong>of</strong><br />

the stress process”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Counseling and Development. 70, 156163.<br />

Nezu, A.M. (1985). “Differences in psychological distress between effective and in effective<br />

problem solvers”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Counseling and Development. 32 (1), 135138.<br />

Öner, N. (1987). “Kültürlerarası ölçek uyarlanmasında bir yöntembilim modeli”. Psikoloji<br />

Dergisi, 6 (21), 8083.<br />

Poortinga, Y.H. (1989) “Equivalance <strong>of</strong> crosscultural data: an overwiew <strong>of</strong> basic issues.”<br />

International <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Psychology. 24, 737756.<br />

Slavin, L.A., Rainer, K.L., Mc Crearg, M.L. ve Gowda, K.K. (1991). “Toward a multicultural<br />

model <strong>of</strong> the stress process”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Counseling and Development. 70, 156163.<br />

Stone, A. Greenberg, M.A. Moore, E.K. ve Newman, M.G. (1991). “Selfreport, situationspecific<br />

coping questionnaires: What are they measuring”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and<br />

Social Psychology. 61 (4), 648658.<br />

Vaillant, G.E. (1977). Adaptation to life. Boston: Little, Brown.<br />

Vitaliano, P.P., Russo, J., Carr, J.E., Maivro, R.D. ve Becker, J. (1985). “Ways <strong>of</strong> Coping<br />

Checklist: Revision and psychometric properties”. Multivariate Behavioral<br />

Research. 20, 326.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 123-132 132


<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138<br />

RASYONEL-YAŞANTISAL DÜŞÜNME STİLLERİ ÖLÇEĞİ’NİN<br />

GÜVENİRLİK VE GEÇERLİĞİ<br />

(Reliability and Validity <strong>of</strong> Rational-Experiential<br />

Thinking Styles Inventory)<br />

Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ ∗<br />

ÖZ: Bu araştırmada, düşünme stilleri kavramı tanıtılmaya ve bu kavramın ölçülmesinde kullanılabilecek bir<br />

ölçeğin öğretmen adayları için uyarlaması yapılmaya çalışılmıştır. Bulgular, ölçeğin oldukça güçlü bir iç<br />

tutarlılık, test-tekrar test güvenirliğine ve orta güçlükte bir yapı geçerliğine sahip olduğunu göstermiştir.<br />

Araştırmada ayrıca, düşünme stilleri kavramının eğitim açısından önemi üzerinde durulmuştur.<br />

Anahtar Kelimeler: Düşünme Stilleri, Rasyonel Düşünme, Sezgisel Düşünme, Öğretmen Adayları<br />

ABSTRACT: In this study, the concept <strong>of</strong> thinking styles was explained and a questionnaire which can be<br />

used to asses that construct, was adapted to Turkish. The results showed a high level <strong>of</strong> internal reliability<br />

consistency, test-retest reliability and a construct validity with average strength. In the study also, the educational<br />

importance <strong>of</strong> the concept <strong>of</strong> thinking styles was discussed.<br />

Key Words: Thinking Styles, Rational Thinking, Intuitive Thinking, Student Teachers<br />

GİRİŞ<br />

Kalıtımsal eğilimler ve özellikle ilk<br />

yaşantılar sonucu, her birey dünya ile<br />

ilişkisinde onu algılamada, hedeflediği<br />

amaçlara ulaşmada ve problem çözmede<br />

belirli metotlar - yaklaşımlar geliştirir. Bu<br />

süreçte birey, gerçeğin farklı yönlerine<br />

dikkat çeker, farklı türde veri toplar, bu<br />

verileri farklı şekillerde düzenler ve doğal<br />

olarak bunlardan farklı yargısal sonuçlar<br />

çıkarır, farklı kararlara ulaşır ve bu kararları<br />

da farklı biçimlerde uygular (Parlette ve<br />

Rae, 1993). Böylece bireyde farklı bilgi<br />

işleme biçimleri (düşünme stilleri) oluşur.<br />

Düşünme stili, Stenberg (1994) tarafından<br />

bireyin becerilerini kullanmada tercih ettiği<br />

yol, yöntem; Sternberg ve Grigorenko<br />

(1993) tarafından ise bireylerin kendileri için<br />

daha çok kullanılabilir ve uygun buldukları<br />

bilgi işleme biçimi olarak tanımlanmıştır.<br />

Düşünme stili kendi içinde bir beceri değil,<br />

daha çok bir tercihtir. Dolayısıyla iyi ya da<br />

kötü şeklinde sıfatlandırılacak bir stilden söz<br />

edilemez, ancak farklılıklarından söz<br />

edilebilir. Bu nedenle, içinde bulunulan<br />

duruma, karşılaşılan probleme bağlı olarak<br />

ve zaman içinde kullanılan düşünme stili<br />

değişebilir (Stenberg, 1994).<br />

Değişik yaklaşımları benimseyen<br />

psikologlar, temelde farklı ancak birbiriyle<br />

etkileşim içinde olan iki tür bilgi işleme<br />

şekli (düşünme stili) öne sürmüşlerdir. Bu<br />

stiller farklı kavramlarla adlandırıla<br />

gelmiştir. Bunlardan biri sezgisel (Jung,<br />

1964, 1968), yaşantısal (Epstein, 1983),<br />

diğeri ise düşünsel-kavramsal-mantıksal<br />

(Buck, 1985; Leventhal, 1984; Jung, 1964,<br />

1968), analitik-rasyonel (Epstein, 1983)<br />

düşünme stilidir (Epstein ve ark. 1996).<br />

Literatür incelendiğinde, düşünme<br />

stillerini tartışan çeşitli teorilerin öne<br />

sürüldüğü görülür. Tüm bu teorilerde,<br />

insanların nasıl düşündüğü açıklanmaya<br />

çalışılmıştır. Bunlardan biri Bilişsel-<br />

Yaşantısal Benlik Teorisi (Cognitive-<br />

Experiential Self Theory)’dir (Epstein, 1990,<br />

1991, 1993, 1994; Akt.: S. Epstein ve ark.,<br />

1996). Buna göre, insanlar birbirine paralel<br />

ve birbiriyle etkileşim içinde bulunan iki tür<br />

düşünme stili kullanırlar. Bunlardan analitikrasyonel<br />

düşünme stili temelde bilinç<br />

düzeyinde işlev görmektedir ve amaçlı,<br />

analitik, sözel ve göreceli olarak duygusal<br />

etkilerden bağımsızdır. Sezgisel-yaşantısal<br />

düşünme stili ise otomatik, bilinç öncelikli,<br />

çağrışıma dayalı, bütüncül (holistik), özde<br />

sözel olmayan ve anlık duygulardan<br />

∗ Pamukkale Üniv. <strong>Eğitim</strong> Fak. e-posta: mbulus@pamukkale.edu.tr


Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ<br />

etkilenerek işlev gören bir sistemdir (Epstein<br />

ve ark., 1992).<br />

Bilişsel-Yaşantısal Benlik Teorisi’ne<br />

göre, insanlar bilgi işleme ve böylece<br />

çevrelerine uyum sağlama sürecinde<br />

rasyonel ve yaşantısal düşünme biçimlerini<br />

kullanma derecelerinde önemli bireysel<br />

farklılıklar gösterirler. Çevre ile uyum<br />

sürecinde, bu iki düşünme biçimi, birçok<br />

değişik davranış ile ilişkisi açısından önem<br />

kazanır. Örneğin, başa çıkma becerisi,<br />

uyum, cinsiyet farklılıkları, başarı ve<br />

kişilerarası ilişkiler bu değişkenlerin<br />

birkaçını oluşturur (Epstein ve ark., 1996).<br />

Bilgi işleme biçimlerinin-süreçlerinin<br />

doğasını açıklamak üzere kapsamlı<br />

çalışmalar yapılmış olmasına karşın,<br />

bireylerin karakteristik olarak bu süreçlerden<br />

hangisini kullandıklarına ilişkin bireysel<br />

farklılıkları ölçen çok az araştırma<br />

yapılmıştır. Bu konuda ilk çalışmalar,<br />

önemli eksiklikleri içermesine rağmen,<br />

Briggs ve Myers (1976) Cacioppa ve Petty<br />

(1982) tarafından yapılmıştır (Epstein ve<br />

ark., 1996).<br />

Bu nedenle, bu çalışmada, söz konusu<br />

konu ile ilgili olarak yapılacak<br />

araştırmalarda veri toplamak amacıyla<br />

kullanılabilecek Rasyonel-Yaşantısal<br />

Düşünme Stilleri Ölçeği’ne (Epstein ve ark.,<br />

1996) ilişkin bir uyarlama çalışması<br />

yapılmaya çalışılmıştır.<br />

RASYONEL-YAŞANTISAL<br />

DÜŞÜNME STILLERI ÖLÇEĞI<br />

(RYDSÖ)<br />

RYDSÖ, insanların bilgi işlemede<br />

kullandıkları sezgisel-yaşantısal ve analitikrasyonel<br />

düşünme biçimlerinde gösterdikleri<br />

bireysel farklılıkları ölçmek amacıyla<br />

Epstein ve ark. (1996) tarafından<br />

geliştirilmiştir.<br />

Ölçeğin kuramsal temeli Bilişsel-<br />

Yaşantısal Benlik Teorisi’ne (Epstein,<br />

1990,1991,1993,1994) dayanmaktadır.<br />

Kuram’a göre, insanlar birbirinden farklı<br />

ancak birbiriyle etkileşim içinde bulunan ve<br />

farklı süreçlerle işleyen iki tür bilgi işleme<br />

(rasyonel ve yaşantısal) sistemi kullanırlar<br />

(Epstein ve ark., 1996).<br />

RYDSÖ 31 madde ve iki alt ölçekten<br />

oluşmaktadır. Bunlardan biri rasyonel<br />

düşünmeyi ölçmektedir ve Cacioppa ve<br />

Petty (1982) tarafından geliştirilen orijinal<br />

Biliş Gereksinimi (Need for Cognition)<br />

Ölçeği’nden (45 madde) alınan 19 madde ile<br />

hazırlanan kısa Biliş Gereksinimi Ölçeği’dir.<br />

Bu ölçek, orijinali gibi bireylerin bilişsel<br />

aktivitelerden hoşlanma ve bunlara katılma<br />

veya hoşlanmama ve bunlardan kaçınma<br />

düzeylerini ölçmektedir. Diğeri ise 12<br />

maddeden oluşan Sezgisel İnanç (Faith in<br />

Intuition) alt ölçeğidir ve bireylerin bilgi<br />

işlemede ve eylemlerde bulunmada<br />

duygularına ve ilk izlenimlerine güvenme<br />

düzeyini ölçmektedir.<br />

Ölçek maddelerine, “tamamen<br />

yanlış”tan “tamamen doğru”ya uzanan 5’li<br />

bir dereceleme üzerinden cevap<br />

verilmektedir. Biliş gereksinimi alt ölçeğinin<br />

1,2,4,5,6,7,9,10,11,13,15,16,18,ve 19.<br />

maddeleri tersten puanlanmaktadır. Sezgisel<br />

inanç alt ölçeğinin bütün maddeleri olumlu<br />

yönde ifade edildiğinden, puanlama<br />

tamamen yanlış (1), kısmen yanlış (2),<br />

tarafsızım (3), kısmen doğru (4), tamamen<br />

doğru (5) şeklinde yapılmaktadır. Böylece,<br />

RYDSÖ’nin biliş gereksinimi alt ölçeğinin<br />

puan aralığı 19 ile 95 arasında değişirken,<br />

sezgisel inanç alt ölçeğinin puan aralığı ise<br />

12 ile 60 arasında değişmektedir.<br />

Ölçeğin biliş gereksinimi alt ölçeği<br />

analitik-rasyonel düşünme stili, sezgisel<br />

inanç alt ölçeği ise sezgisel-yaşantısal<br />

düşünme stili olarak tanımlanmıştır.<br />

Orijinal RYDSÖ’nin Güvenirliği ve<br />

Faktör Yapısı<br />

Orijinal Biliş Gereksinimi Ölçeği’nden<br />

(45 madde) alınan 19 madde üzerinde<br />

yapılan analizlerde, kısa biliş gereksinimi<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138 134


RASYONEL-YAŞANTISAL DÜŞÜNME STİLLERİ ÖLÇEĞİ’NİN GÜVENİRLİK VE GEÇERLİĞİ<br />

formunun güvenirlik katsayısı ∝ = .87;<br />

sezgisel inanç alt ölçeğinin (12 madde) ise ∝<br />

= .77 olarak elde edilmiştir. Maddeler arası<br />

(inter-item) ortalama korelasyonlar Biliş<br />

Gereksinimi için .26, Sezgisel İnanç için ise<br />

.23 olarak bulunmuştur.<br />

Ölçeğin faktör yapısı, temel-bileşenler<br />

yöntemi varimax rotasyonu ile incelenmiştir.<br />

Scree test sonucunda, iki faktör için toplam<br />

varyansın %32.2’sini oluşturan bir varyans<br />

elde edilmiştir. Birinci faktör (%19.8) yeni<br />

biliş gereksinimi ölçeğindeki tüm maddeleri<br />

içerirken, ikinci faktör (%12.4) sezgisel<br />

inanç alt ölçeğini oluşturmuştur. Bütün<br />

maddeler .30’un üzerinde faktör yükü<br />

göstermiştir. Ölçeğin ortalaması ve standart<br />

sapması biliş gereksinimi için x = 64.29,<br />

ss = 10.54; sezgisel inanç için x = 41.13,<br />

ss = 6.08 olarak hesaplanmıştır.<br />

İki alt ölçekten alınan puanlar üzerinde<br />

yapılan analizler, ölçeklerin birbiriyle ilişkili<br />

olmadığını göstermiştir (r = -.07).<br />

Elde edilen sonuçlar, Biliş<br />

Gereksinimi ve Sezgisel İnanç alt<br />

ölçeklerinin güvenilir ve birbirinden farklı<br />

davranış alanlarını ölçtüklerinin göstergesi<br />

olarak kabul edilmiştir.<br />

Orijinal RYDSÖ’nin Geçerliği<br />

Ölçeğin yapı geçerliği (birleşici ve<br />

ayırt edici geçerlik) için bir dizi uygulamalar<br />

ve analizler yapılmıştır. Bu çalışmaların<br />

birinde, yaşantısal ve rasyonel bilgi işleme<br />

süreçlerinin başaçıkma becerisi (coping<br />

ability) ile ilişkisi incelenmiştir. Bu amaçla,<br />

Biliş Gereksinimi ve Sezgisel İnanç alt<br />

ölçeklerinin Kavramsal (Constructive)<br />

Düşünme Ölçeği (Epstein, 1990, 1992a,<br />

1992b; Epstein ve Meier, 1989, Akt. S.<br />

Epstein ve ark., 1996)’nin alt ölçekleriyle<br />

ilişkisine bakılmıştır. Elde edilen sonuçlar,<br />

başa çıkma ölçülerinin (alt ölçeklerinin) biliş<br />

gereksinimi ile daha güçlü korelasyonlar<br />

gösterdiğini (sezgisel inanç alt ölçeğine<br />

göre) belirtmektedir. Biliş Gereksinimi<br />

Kavramsal Düşünme Ölçeği ile .17, p< .05;<br />

alt ölçekleri olan Negatif Genelleme<br />

Yokluğu ile .26, p< .01, Davranışsal<br />

Başaçıkma (pozitif düşünme, eylem<br />

merkezlilik, vicdanlılık) ile .49, p< .001<br />

düzeyinde pozitif anlamlı ilişki gösterirken,<br />

aşırı iyimserlik ile -.32, p< .001, Sterotip<br />

Düşünme ile -.28, p< .05, Polyannacı<br />

Düşünme ile -.32, p< .01 düzeyinde anlamlı<br />

ters ve Esoterik Düşünme ile de -.06, p> .05<br />

düzeyinde anlamsız ilişki göstermiştir.<br />

Sezgisel İnanç Genel Kavramsal<br />

Düşünme Ölçeği ile .07, p> .05 düzeyinde<br />

ilişkisiz iken, alt ölçekleri olan Esoterik<br />

Düşünme (olağandışına inanma, formal boş<br />

inanç, hurafe) ile .30, p< .001, Sterotip<br />

Düşünme ile .26, p< .05, Polyannacı<br />

Düşünme ile de .31, p< .05 düzeyinde<br />

anlamlı ilişkiler göstermiştir. Tüm bu<br />

bulgular, RYDSÖ’nin birleşici ve ayırt edici<br />

geçerliğinin kanıtı olarak kabul edilmiştir.<br />

RYDSÖ’NIN UYARLAMA<br />

ÇALIŞMALARI<br />

Uyarlama çalışmalarında Öner<br />

(1997)’in öne sürdüğü model doğrultusunda<br />

hareket edilmeye çalışılmıştır.<br />

Dil Eşdeğerliği Sınaması<br />

RYDSÖ’nin orijinal formu önce<br />

araştırmacı tarafından sonra alanda uzman<br />

ve çok iyi derecede İngilizce bilen üç<br />

öğretim üyesi tarafından Türkçe’ye<br />

çevrilmiştir. Bu çeviriler incelenerek daha<br />

sonra tek bir form haline getirilmiştir. Bu<br />

çeviri formu, 40 kişilik İngilizce<br />

Öğretmenliği Bölümü dördüncü sınıf<br />

öğrencilerine uygulanmıştır. Ölçeğin orijinal<br />

formu ise iki hafta sonra aynı gruba<br />

uygulanmıştır. İki uygulamadan elde edilen<br />

puanlar arasındaki korelasyon katsayısı (n =<br />

40) Biliş Gereksinimi alt ölçeği için r = .83,<br />

p< .001; Sezgisel İnanç alt ölçeği için ise r =<br />

.66, p< .001 düzeyinde anlamlı bulunmuştur.<br />

Bu sonuçlar, RYDSÖ’nin Türkçe ve<br />

İngilizce formlarının aynı gruplar tarafından<br />

oldukça yüksek bir tutarlılık düzeyi ile<br />

algılandığını göstermektedir.<br />

135<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138


Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ<br />

Güvenirlik, Geçerlik Çalışmaları ve<br />

Faktör Yapısı<br />

Dil eşdeğerliği sağlanan ölçek, Dokuz<br />

Eylül <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong>’nde<br />

dördüncü sınıfta bulunan ve değişik<br />

bölümlerden oluşan 120 kişilik bir gruba<br />

uygulanmıştır. Bunların 55’ine dört hafta<br />

sonra test-tekrar test güvenirliği için ölçek<br />

tekrar uygulanmıştır.<br />

Yapılan analizlerde (n = 115) ölçeğin<br />

iç tutarlılık güvenirliği Biliş Gereksinimi<br />

için .75, Sezgisel İnanç için .80 olarak<br />

bulunmuştur.<br />

Madde-test (item-total) korelasyonları<br />

incelendiğinde, Biliş Gereksinimi alt<br />

ölçeğinde bulunan 14. maddenin -.26<br />

düzeyinde negatif ilişki gösterdiği ve bu<br />

madde silindiğinde alfa değerinin önemli<br />

ölçüde arttığı (∝ = .78 olduğu), benzer<br />

şekilde 17. madde için de .01 gibi çok düşük<br />

bir madde-test korelasyonu elde edildiği ve<br />

bu maddenin silinmesiyle alfa değerinin<br />

.79’a yükseldiği görülmüştür. Bu nedenle,<br />

ölçeğin toplanabilirlik özelliğini bozan bu<br />

iki madde ölçekten çıkarılmış ve kalan 17<br />

madde üzerinden tekrar analiz yapılarak elde<br />

edilen .79’luk alfa değeri kabul edilmiştir.<br />

Bu son analizde, madde-toplam<br />

korelasyonlarının .13 ile .61 arasında<br />

değişim gösterdiği görülmüştür. En düşük<br />

ilişkiye sahip 10. madde (r = .13)<br />

silindiğinde alfa değerinde önemli bir<br />

değişiklik olmadığından (∝ = .7903 olduğu)<br />

bu madde ölçekten çıkarılmamıştır. Aiken’e<br />

(1976; Akt.: N. Öner, 1997) göre .20 ve<br />

üzerindeki ayırt etme göstergeleri maddenin<br />

kabul edilebilir düzeyde işlevsel olduğu<br />

anlamını taşır. Özdamar ‘a (1997) göre ise<br />

madde analizlerinde, ölçeğin toplanabilirlik<br />

özelliğinin bozulmaması için, madde-test<br />

korelasyonlarının negatif olmaması ve hatta<br />

.25 değerinden yüksek olması gerekir, ancak<br />

bu da kesin kural değildir. Bir maddenin<br />

ölçekten çıkarılması için madde silinirse alfa<br />

katsayısındaki ve ölçek ortalamasındaki<br />

değişime bakmak gerekir. Dolayısıyla, elde<br />

edilen sonuçlar, bütün madde-toplam<br />

korelasyonlarının pozitif ve orta düzeyde<br />

güçlü olduğunu göstermektedir (Tablo 1).<br />

Sezgisel İnanç alt ölçeği maddetoplam<br />

korelasyonlarına bakıldığında<br />

ilişkilerin .20 ile .74 arasında değişim<br />

gösterdiği ve oldukça güçlü olduğu<br />

görülmektedir(Tablo 1).<br />

Ölçeğin ana-bileşenler yöntemiyle<br />

yapılan faktör analizinde, 4.8 ve 4.2’lik öz<br />

değerlerler (eigenvalue) taşıyan iki temel<br />

faktör bulunmuş ve ölçekteki bütün<br />

maddelerin kendilerine ilişkin alt ölçeklerde<br />

toplandıkları görülmüştür (Tablo 1).<br />

Her iki alt ölçek arasındaki Pearson<br />

Korelasyon Katsayısı ise (n = 54) r = .18, p><br />

.05 düzeyinde anlamsız bulunmuştur. Bu<br />

sonuç, alt ölçeklerin birbirinden farklı<br />

boyutları ölçtüğünü vurgulamaktadır.<br />

Elde edilen bu sonuçlar, aynı zamanda,<br />

ölçeğin yapı geçerliğinin kabul edilebilir<br />

düzeyde olduğunu göstermektedir.<br />

Test-tekrar test güvenirliği için yapılan<br />

analizlerde (n = 54), Pearson Korelasyon<br />

Katsayısı Biliş Gereksinimi için r = .85, p<<br />

.001; Sezgisel İnanç için ise r = .86, p< .001<br />

olarak bulunmuştur. Bu sonuçlar, ölçeğin<br />

güvenirliğinin oldukça yüksek olduğunu<br />

göstermektedir.<br />

Yapılan analizlerin sonucunda, ölçek<br />

29 madde üzerinden kullanıma hazır hale<br />

getirilmiştir. Böylece Biliş Gereksinimi alt<br />

ölçeğinin madde sayısı 18’e, puan aralığı ise<br />

17-85’e inmiştir.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138 136


RASYONEL-YAŞANTISAL DÜŞÜNME STİLLERİ ÖLÇEĞİ’NİN GÜVENİRLİK VE GEÇERLİĞİ<br />

Tablo 1. RYDSÖ’ndeki maddelerin ortalaması, standart sapması, faktör yükü<br />

ve madde-toplam korelasyonu<br />

Maddeler Ortalama ss Madde-Toplam Korelasyonu Faktör Yapısı<br />

Biliş Grks. I II<br />

M1 3.8 1.2 .61 .72 .01<br />

M2 3.5 1.3 .58 .68 .12<br />

M3 3.1 1.3 .25 .30 .01<br />

M4 3.7 1.1 .51 .63 .03<br />

M5 3.0 1.4 .26 .36 -.03<br />

M6 4.0 1.2 .56 .67 .05<br />

M7 4.0 1.2 .51 .62 .02<br />

M8 2.3 1.3 .36 .43 .12<br />

M9 4.2 1.0 .50 .58 .07<br />

M10 1.7 1.1 .13 .20 .13<br />

M11 4.2 1.0 .20 .29 .11<br />

M12 3.9 1.0 .23 .30 .11<br />

M13 4.3 1.0 .58 .69 .05<br />

M15 3.6 1.3 .51 .62 .05<br />

M16 3.8 1.2 .34 .46 .15<br />

M18 2.6 1.3 .26 .33 .16<br />

M19 2.2 1.2 .20 .27 .08<br />

Sezg. İnanç<br />

M20 3.5 1.1 .59 .09 .74<br />

M21 3.7 1.1 .65 .13 .79<br />

M22 3.8 1.1 .28 -.00 .44<br />

M23 3.9 1.0 .61 .12 .75<br />

M24 4.1 0.9 .61 -.22 .73<br />

M25 3.6 1.1 .74 .07 .85<br />

M26 3.6 0.9 .20 -.19 .25<br />

M27 3.9 1.0 .51 -.07 .59<br />

M28 3.2 1.2 .42 -.25 .52<br />

M29 3.7 0.8 .20 .22 .23<br />

M30 3.4 1.1 .27 .09 .29<br />

M31 3.9 0.8 .36 .12 .41<br />

SONUÇ<br />

Bilgi işleme sürecinin teknolojik<br />

gelişmelerle birlikte hız kazanması, toplumun<br />

eğitimden ve dolayısıyla öğretmenlerden olan<br />

beklentilerinde değişikliklere neden olmuştur.<br />

Bu nedenle, öğretmenlik mesleğinden<br />

beklenen taleplerin ve başarı için gereksinim<br />

duyulan teknolojik ve entellektüel becerilerin<br />

incelenmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.<br />

Dolayısıyla, değişik psikopatolojilerin<br />

anlaşılmasında ve teşhisinde bireylerin hangi<br />

düzeyde, hangi tür düşünme biçimlerini<br />

kullandıklarına ilişkin yapılacak bireysel<br />

farklılıkları ölçen çalışmalar hem klinik ve<br />

kişilik psikologları hem de eğitimciler için<br />

önemli yararlar sağlayacaktır.<br />

Bunun yanı sıra, bu gibi çalışmalar,<br />

sosyal psikologların bireylerin hangi<br />

iletişim biçimlerini kullanma eğiliminde<br />

olduklarını anlamalarında da yarar<br />

sağlayacaktır. Örneğin, bilgiyi temelde<br />

sezgisel bir biçimde işleyen bireyler için<br />

duygular üzerinde durulması, kişisel<br />

yaşantıların aktarımı ve somut örnek<br />

kullanımı daha etkili olurken; gerçekler ve<br />

olgular üzerinde durulması, mantıklı<br />

tartışmaların sunulması, bilgi işlemede<br />

analitik olanlar için daha yararlı ve etkili<br />

olur (Epstein ve ark., 1996).<br />

Ayrıca, bilindiği gibi eğitimin<br />

amaçlarından biri de öğrencilerin düşünme<br />

becerilerini güçlendirmektir ve okullar bu<br />

amacın gerçekleştirildiği yerler olarak<br />

düşünülür (Yıldırım, 1994). Bu nedenle,<br />

137<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138


Yrd. Doç. Dr. Mustafa BULUŞ<br />

eğitimciler, öğrencilerinin düşünme stiline<br />

göre öğretim metotlarını çeşitli ve spesifik<br />

tutmalı ve öğretim etkinliklerinde düşünme<br />

becerilerini geliştirmeye yönelik<br />

düzenlemelerde bulunmalıdırlar.<br />

Dönmezer’e (1997) göre, okulun en<br />

önemli amaçlarından biri, öğrencilerin bilişsel<br />

yeteneklerini geliştirmek ve bu yeteneklerin<br />

en iyi şekilde kullanılmasını sağlamaktır. Bu<br />

nedenle, öğretmen, öğrencilerinin bilişsel<br />

yeteneklerini, kapasitelerini varmış olduğu ya<br />

da varabileceği düzeyi ve ne tür etkinliklerin<br />

bu gelişmeyi sağlayacağını bilmek<br />

durumundadır.<br />

Ayrıca, eğitim psikolojisindeki bilişsel<br />

beceriler okul başarısı için önemli<br />

belirleyicilerdir, kabulü de düşünme stilleri<br />

konusunda yapılacak araştırmaları önemli<br />

kılmaktadır.<br />

Ülkemizde öğretmenlerin veya<br />

öğretmen adayı konumunda olan üniversite<br />

öğrencilerinin hangi düşünme stillerini ne<br />

düzeyde kullandıklarına ilişkin çalışmalara<br />

rastlanmamaktadır. Bu nedenle, bu<br />

araştırmada söz konusu değişken ile ilgili<br />

araştırmalara ışık tutulmaya ve veri<br />

toplamak amacıyla kullanılabilecek bir<br />

ölçeğin uyarlama çalışması yapılmaya<br />

çalışılmıştır. Böylece öğretmen adaylarının<br />

stilistik bilişsel becerileri yönüyle<br />

incelenmelerine katkı sağlanmak<br />

istenmiştir. Bunun yanı sıra, ölçek, farklı<br />

ve daha geniş örneklem grupları üzerinde<br />

tekrar sınanarak uyarlanabilir.<br />

KAYNAKÇA<br />

Cacioppa, J.T. ve Petty, R.E.. (1982). “The Need for Cognition”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social<br />

Psychology. 42.<br />

Dönmezer, İ. (1997). <strong>Eğitim</strong> Psikolojisi. 2. Baskı. İzmir: <strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi.<br />

Epstein, S. ve ark. (1992). “Irrational Reactions to Negative Outcomes: Evidence for two Conceptual<br />

Systems”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social Psychology, 62.<br />

Epstein, S. ve ark. (1996). “Individual Differences in Intuitive-Experiential and Analytical-Rational<br />

Thinking Styles”. <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> Personality and Social Psychology, v. 71, n. 2.<br />

Öner, N. (1997). Türkiye’de Kullanılan Psikolojik Testler. 3. Basım. İstanbul: Boğaziçi <strong>Üniversitesi</strong><br />

Yayınları.<br />

Özdamar, K. (1997). SPSS Paket Programlar ile İstatistiksel Veri Analizi I. Eskişehir: Anadolu<br />

<strong>Üniversitesi</strong> Yayınları.<br />

Parlette, N. ve Rae, R. (1993). “Thinking about Thinking (Thinking Styles <strong>of</strong> People)”. Association<br />

Management. vol. 45.<br />

Sternberg, R. (1994). “Allowing for Thinking Styles”. <strong>Education</strong>al Leadership. Vol. 52.<br />

Sternberg, R.J. ve Grigorenko, E.L. (1993). “Thinking Styles and the Gifted”, Roeper Review. Vol. 16.<br />

Yıldırım, A.. (1994). “Teachers’ Theoretical Orientations Toward Teaching Thinking”, <strong>Journal</strong> <strong>of</strong><br />

<strong>Education</strong>al Research. Vol. 88, No. 1.<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi 2003 (3), 1: 133-138 138


EGE EĞİTİM DERGİSİ<br />

YAYIN VE YAZIM KURALLARI<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi (<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong><br />

<strong>Education</strong>), eğitim alanında ulusal ve uluslar<br />

arası özgün araştırma makalelerini,<br />

deneme/derlemeleri ve çevirileri yayınlayan<br />

hakemli, bilimsel bir dergidir. <strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong><br />

Dergisi Ocak, Mayıs ve Eylül aylarında<br />

olmak üzere yılda 3 kez yayınlanır.<br />

Yayın Kuralları<br />

Yazılar, bilim ve yayın kurulu üyeleri<br />

tarafından kapsam ve düzen açısından uygun<br />

görülmelidir. Yayın kurulu, bir yazının<br />

basılmasına ya da basılmamasına, basılma<br />

önceliğine karar verir ve yazının özüne<br />

dokunmaksızın her türlü düzeltmeleri ve<br />

kısaltmaları yapabilir. Dergiye gönderilen<br />

yazılar –yayınlansın veya yayınlanmasın–<br />

geri verilmez. Yazıların bilimsel ve hukuksal<br />

sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazılar<br />

yayınlanmak üzere kabul edildiği takdirde<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Dergisi<br />

bütün yayın haklarına sahiptir.<br />

Makaleler; Türkçe veya İngilizce<br />

olabilir. Hangi dilde olursa olsun tüm<br />

makalelerde Türkçe ve İngilizce öz vermek<br />

zorunludur.<br />

Ocak ayında yayınlanacak makalelerin<br />

en geç 15 Eylül, Mayıs ayında yayınlanacak<br />

makalelerin en geç 15 Ocak, Eylül ayında<br />

yayınlanacak makalelerin en geç 15 Nisan<br />

tarihinde Yayın Kurulu’na ulaştırılması<br />

gerekmektedir. Bu tarihlerden sonra<br />

gönderilen yazılar ancak bir sonraki dergi<br />

için değerlendirilebilir.<br />

Dergide yalnız aşağıda belirtilen<br />

yazım esaslarına uygun ve süresi içinde<br />

gönderilen makaleler yayınlanır. Yazının<br />

yayınlanması durumunda bir adet dergi<br />

yazara ücretsiz gönderilir.<br />

Dergiye gönderilen her makale için –<br />

yayınlansın ya da yayınlanmasın – her yıl<br />

<strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yönetim Kurulu tarafından<br />

belirlenen ücret, hakemlere verilmek üzere<br />

yazarlardan talep edilir. Söz konusu ücretin<br />

İş Bankası Çeşme Şubesi (<strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

Dergisi) 3469-304400-269033 numaralı<br />

hesaba yatırılması ve dekontun bir örneğinin<br />

Yayın Kuruluna fakslanması gerekmektedir.<br />

Yazım Kuralları<br />

Makaleler, A4 (210x297 mm)<br />

formunda, beyaz kağıda, Times New Roman<br />

yazı karakteri, 12 pt., tek satır aralıklı ve<br />

sayfa numaraları altta ortalanmış olarak,<br />

Micros<strong>of</strong>t Word programıyla yazılmalıdır.<br />

Yazı sayfanın tek yüzünde, sayfa<br />

yapısı üstten ve soldan 30 mm, alttan ve<br />

sağdan 20 mm boşluk bırakılmalıdır (alt<br />

bilgi 10 mm, üst bilgi 12 mm). Makalenin<br />

girişten kaynakçaya kadar olan bölümleri<br />

çift sütun halinde düzenlenmeli, sütunlar<br />

arası boşluk 7 mm ve sütunlar eşit genişlikte<br />

olmalıdır. Makalenin metninde yer alan<br />

paragraflar öncesindeki ara 4nk olmalıdır .<br />

Paragraflar 1 cm. içerden başlamalıdır.<br />

Makalenin başlığı, kısa ve konu<br />

hakkında bilgi verici olmalı, büyük ve koyu<br />

harflerle ortalanarak, 12 pt büyüklüğünde<br />

yazılmalıdır. Her makalenin İngilizce başlığı<br />

da, Türkçe başlıktan sonra, parantez içinde,<br />

10pt büyüklüğünde ve sadece ilk harfleri<br />

büyük olacak şekilde olmalı; daha sonra Öz<br />

ve Abstract yer almalıdır. Türkçe ve<br />

İngilizce başlığın altında yazar(lar) ve<br />

unvanları koyu olarak, adlar küçük, soyadlar<br />

büyük harflerle, alt alta, ortalanarak<br />

yazılmalıdır. Yazarların soyadlarının yanına<br />

* karakteri konularak bağlı bulundukları<br />

kurum(lar) ve varsa e-posta adresleri dipnot<br />

olarak verilmelidir.<br />

Makalenin Öz’ü Türkçe ve İngilizce<br />

olarak, 10pt ile 200 kelimeyi geçmeyecek<br />

şekilde yazılmalıdır. ÖZ ve ABSTRACT<br />

başlığı, büyük ve koyu harflerle 12 pt, öz ve<br />

abstract metinleri ise 10 pt büyüklüğünde<br />

yazılmalıdır. Öz konuyu açıklayıcı nitelikte<br />

olmalıdır. Öz ve Abstract metinlerinin alt<br />

kısmında, anahtar sözcükler (key words)<br />

Türkçe ve İngilizce 3-10 sözcük arasında


olmalıdır. Key words ve anahtar kelimelerin<br />

başlıkları koyu harflerle yazılmalıdır.<br />

Yazar vermek istediği ek bilgiyi<br />

birinci sayfanın dipnotunda vermelidir.<br />

Bölüm ve alt bölüm başlıkları büyük<br />

ve koyu, 12 pt olarak yazılmalıdır. Bölüm<br />

başlıklarından önce ve sonra 6 nk ara<br />

verilmelidir. Alt başlıkların altında başka bir<br />

başlık var ise metin tek satır devam<br />

edecektir.<br />

Bölümler Giriş, Yöntem, Bulgular,<br />

Sonuç, Tartışma, Yorum, Öneriler ve<br />

Kaynakça şeklinde sıralanmalıdır.<br />

Tablolar ve şekiller dergi düzeni ve<br />

büyüklüğü dikkate alınarak, metnin<br />

bulunduğu sütun içine yerleştirilmeli, büyük<br />

tablolar çift sütunu kapsayacak şekilde<br />

düzenlenmelidir. Tablo ve şekillere sıra ile<br />

numara verilmeli, başlıkları yazılmalıdır.<br />

Tablo başlıkları tablonun üstünde, şekil<br />

başlıkları ise şeklin altında yer almalıdır.<br />

Matematiksel eşitlikler de sıra ile<br />

numaralanmalı ve bu numara eşitliğin<br />

sağında parantez içinde yazılmalıdır.<br />

Dipnotlar kullanılacak ise<br />

numaralanmalı ve sayfanın altında yer<br />

almalıdır.<br />

Metin içinde başvurulan kaynaklar,<br />

yazarın soyadı, basım yılı ve sayfa numarası,<br />

parantez içine alınarak belirtilmelidir.<br />

Birden fazla kaynak gösterildiğinde basım<br />

yılı en eskiden yeniye doğru sıralanmalıdır.<br />

Örnek: (Aslan, 1995: 45; Kaşlı, 1998;<br />

Saracaloğlu, 2000: 10). Aynı yazar ve aynı<br />

yıla ait kaynaklar gösterilirken a, b, c...<br />

şeklinde belirtilmelidir. Örnek: (Aslan,<br />

1995a: 45; 1995b). Üç kişiden fazla sayıda<br />

yazarlı olan kaynaklar ilk yazarın soyadı ve<br />

ark. şeklinde yazılmalıdır. Örnek: (Demirel<br />

ve ark. 1999: 27).<br />

Yazıda kullanılan tüm kaynaklar<br />

yazının sonunda, yazarların soyadlarına göre<br />

alfabetik sırada yer almalıdır. Kaynakçada<br />

verilen bilgilerin ilk satırları hariç diğer<br />

satırlar 7 mm içeriden yazılmalıdır. Bu<br />

bölümün düzenlenmesinde aşağıdaki<br />

örnekler dikkate alınmalıdır:<br />

• Kitaplar :<br />

Yaşar, Ş. (1992). Öğrencilerin Bilgisayara İlişkin Genel Tutumları. Eskişehir:<br />

Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Yayınları, No: 638, <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yayınları, No:17.<br />

Travers, D.P. and Rebore R.W. (1995). Foundation <strong>of</strong> <strong>Education</strong>. Third Edition.<br />

Boston: Allyn and Bacon Company<br />

Johnson, D.W., Johnson, R.T. and Holubec, E.J. (1994). The Nuts & Bolts <strong>of</strong><br />

Cooperative Learning. Edina: Interaction Book Company<br />

• Dergiler :<br />

Yalın, H.İ. (1996). “Bilgisayar Destekli <strong>Eğitim</strong>in Teorik Temelleri”. <strong>Eğitim</strong> ve Bilim.<br />

20, 102: 3-12.<br />

• Çeviri Yayınlar :<br />

Bloom, S. Benjamin. (1979). İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme. Çev: D. Ali<br />

Özçelik. Ankara: ÖSYM Yayınları<br />

• Kurum Yazarlı Yayınlar :<br />

UNESCO. (1980). Unesco Handbook for Science Teachers. Paris: UNESCO Pub.<br />

• Tezler :<br />

Aksoy, M. E. (1989). Bilgisayar Kursundan Geçen Öğretmenlerin Bir <strong>Eğitim</strong> Aracı<br />

Olarak Bilgisayara İlişkin Tutumları. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: A.Ü.<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü.


• Internet :<br />

Brown, L. B. (1997). “Portfolio Assessment: Missing Link in Student Evaluation”<br />

http://www.ericacve.org/docs/assessmt.htm (Ziyaret Tarihi: Kasım 1999).<br />

YAYIN KURULU YAZIŞMA ADRESİ<br />

Pr<strong>of</strong>. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> 35040 Bornova-İZMİR<br />

Tel: 00 90 232 373 35 75<br />

Fax: 00 90 232 373 47 13<br />

e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr<br />

tonbul@bornova.ege.edu.tr<br />

phcavas@mail.ege.edu.tr<br />

Fakültemize ait “<strong>Ege</strong> <strong>Eğitim</strong> Dergisi” nde makalesinin yayınlanmasını isteyenlerin,<br />

hakem ücretleri ve basım için gerekli işlemlerin tamamlanması amacıyla aşağıdaki hesap<br />

numarasına 30.000.000 TL. yatırmaları gerekmektedir.<br />

Dergimizin bu sayfasının ücreti : 4.000.000 TL. dir.<br />

Hesap numaramız aşağıdaki gibidir. 3499-304400-239899<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İş Bankası Şubesi


EGE JOURNAL OF EDUCATION<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Education</strong> is a journal, which<br />

publishes authentic research articles, essays,<br />

compilations and translations all <strong>of</strong> which<br />

belong to the field <strong>of</strong> education. It is<br />

published three times a year, namely in<br />

January, May and September; it is open to<br />

the articles <strong>of</strong> scientists <strong>of</strong> all institutions<br />

and nations.<br />

Rules <strong>of</strong> Publication<br />

The articles should be deemed appropriate in<br />

terms <strong>of</strong> content and organization by the<br />

members <strong>of</strong> the science and publication<br />

committees. The publishing committee<br />

decides on the material to be published and<br />

the one to be eliminated; it chooses the work<br />

that will be given priority in publication and<br />

it can edit, abridge the article without<br />

tampering with its core. The articles sent to<br />

the journal are returned on no condition. The<br />

writers <strong>of</strong> the articles are held legally and<br />

scientifically responsible for their articles. If<br />

the articles are accepted to the published,<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Journal</strong> <strong>of</strong> <strong>Education</strong> reserves all rights<br />

<strong>of</strong> publication.<br />

The articles can be in Turkish or English but<br />

regardless <strong>of</strong> the language <strong>of</strong> the articles, a<br />

Turkish and English abstract should be<br />

presented.<br />

The articles to be published in January<br />

should be handed in on 15 September at the<br />

latest, the articles intended for May on 15<br />

January at the latest and those for the<br />

September journal should be handed in to<br />

the Publishing Committee on 15 April at the<br />

latest. The articles sent after these dates can<br />

be taken into consideration for the next<br />

journal.<br />

Only the articles written in compliance with<br />

the writing principles given below and those<br />

handed in on time are published. On<br />

publication <strong>of</strong> the article, a free copy <strong>of</strong> the<br />

journal will be sent to the writer.<br />

RULES OF PUBLICATION AND<br />

WRITING<br />

Writing Rules<br />

The articles should be written in A4<br />

(210x297 mm) form, on white sheet in<br />

Times New Roman character, and also in 12<br />

fonts and one spaced with the page number<br />

down centered. They should be written in<br />

Micros<strong>of</strong>t Word programme. The title <strong>of</strong> the<br />

article should be short and should provide<br />

clues as to the topic. It should be in capital<br />

letters and in bold type.<br />

Below the title, the name(s) <strong>of</strong> the writer(s)<br />

and their titles should be put in bold. First<br />

names should in small letters and last names<br />

should be capitalized. All should be written<br />

in 12 fonts and centered. Next to the last<br />

names <strong>of</strong> writers * character should be put<br />

and the institutions they belong and their e-<br />

mail addresses (if they have any) should be<br />

specified.<br />

The abstract <strong>of</strong> the article in Turkish and<br />

English shouldn’t exceed 200 words and<br />

should be 10 fonts. The title <strong>of</strong> the abstract<br />

should be capitalized in bold and the abstract<br />

should avoid digression from the topic,<br />

should keep to the topic be short and should<br />

emphasize the important points <strong>of</strong> the<br />

article. The key words in Turkish and<br />

English should be between 3-10 words and<br />

placed below the “Öz” and the “Abstract”. If<br />

the article is in Turkish, “Öz”, if it is in<br />

English “Abstract” should be at the<br />

beginning.<br />

The additional information should be put in<br />

the footnote part <strong>of</strong> the 1 st page.<br />

Section titles and subsection titles should be<br />

capitalized in bold type. They should be in<br />

12 fonts and double-spaced.<br />

All parts should be arranged under<br />

Introduction, Method, Findings, Argument /<br />

Comment, Conclusions and Suggestions<br />

consecutively.


The tables and figures should be placed in<br />

the column <strong>of</strong> the work and big tables should<br />

cover double columns. The tables and<br />

diagrams should be numbered in order and<br />

should be given a title. The table titles<br />

should be above the tables but the headings<br />

<strong>of</strong> diagrams should be below them.<br />

Mathematical equalities should be numbered<br />

consecutively and the number has to be<br />

indicated in parentheses to the right <strong>of</strong> the<br />

equality.<br />

If footnotes are used, they should be<br />

numbered and placed at the bottom <strong>of</strong> the<br />

page.<br />

The works cited in your article should be<br />

indicated by arranging the author’s last<br />

name, date <strong>of</strong> publication, page number in a<br />

parentheses. If you have more than one<br />

entry, you should start with the one which<br />

has the earliest publication date and end with<br />

the work which has the latest publication<br />

date. In citing two or more books with the<br />

same name publication date by the same<br />

author, use a, b, c … eg. (Aslan, 1995a: 45;<br />

1995b).<br />

The list <strong>of</strong> works cited appears at the end <strong>of</strong><br />

the article and entries should be alphabetized<br />

bye the author’s last name. All other lines<br />

except the 1 st lines <strong>of</strong> the entries should be<br />

indented 7-mm. from the left margin. The<br />

following examples should be taken into<br />

consideration in arranging the section.<br />

• Books :<br />

Yaşar, Ş. (1992). Öğrencilerin Bilgisayara İlişkin Genel Tutumları. Eskişehir:<br />

Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Yayınları, No: 638, <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> Yayınları, No:17.<br />

Travers, D.P. and Rebore R.W. (1995). Foundation <strong>of</strong> <strong>Education</strong>. Third Edition.<br />

Boston: Allyn and Bacon Company<br />

Johnson, D.W., Johnson, R.T. and Holubec, E.J. (1994). The Nuts & Bolts <strong>of</strong><br />

Cooperative Learning. Edina: Interaction Book Company<br />

• <strong>Journal</strong>s :<br />

Yalın, H.İ. (1996). “Bilgisayar Destekli <strong>Eğitim</strong>in Teorik Temelleri”. <strong>Eğitim</strong> ve Bilim.<br />

20, 102: 3-12.<br />

• Translations :<br />

Bloom, S. Benjamin. (1979). İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme. Çev: D. Ali<br />

Özçelik. Ankara: ÖSYM Yayınları<br />

• UNESCO. (1980). Unesco Handbook for Science Teachers. Paris: UNESCO<br />

Pub.<br />

• Theses :<br />

Aksoy, M. E. (1989). Bilgisayar Kursundan Geçen Öğretmenlerin Bir <strong>Eğitim</strong> Aracı<br />

Olarak Bilgisayara İlişkin Tutumları. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: A.Ü.<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />

• Internet :<br />

Brown, L. B. (1997). “Portfolio Assessment: Missing Link in Student Evaluation”<br />

http://www.ericacve.org/docs/assessmt.htm (Ziyaret Tarihi: Kasım 1999).


PUBLICATION COMMITTEE ADDRESS<br />

Doç. Dr. Münevver YALÇINKAYA<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet DİNÇER<br />

<strong>Ege</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Eğitim</strong> <strong>Fakültesi</strong> 35040 Bornova-İZMİR<br />

Tel: 00 90 232 373 35 75<br />

Fax: 00 90 232 373 47 13<br />

e-posta: munevver@bornova.ege.edu.tr

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!