Biyografik Filmler
Biyografik Filmler
Biyografik Filmler
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Biyografik</strong> <strong>Filmler</strong>
<strong>Biyografik</strong> <strong>Filmler</strong><br />
Bir tür olarak <strong>Biyografik</strong> Film, sinema terimleri sözlüğünde, en genel anlamıyla, “tanınmış kişilerin<br />
yaşamöyküsünü konu alan tür” olarak geçiyor. Tanımın genişliği, bu sinema türünün tarşılagelen<br />
sorunlarını da ortaya koyuyor. “Tanınmış kişiler” ve “yaşamöyküsü” denildiğinde; <strong>Biyografik</strong><br />
Sinemanın asıl öznelerinin kimler olduğu, özne seçimindeki ölçütler; sinemanın tarihle, tarihsel algı<br />
yaramıyla olan karmaşık ilişkisi gibi disiplinler arası konularda da düşünmek gerekiyor. Başka bir<br />
deyişle biyografik sinema; konu aldığı kişilere göre siyaset, sanat, spor, felsefe gibi alanlarla ve çoğu<br />
zaman tarihle iç içe.<br />
<strong>Biyografik</strong> filmlerin özneleri her zaman tarihsel kişilikler olmayabilir; bu yönüyle biyografik film,<br />
tarihsel filmden ayrılır. Ek olarak, tarihsel film, dönemi anlatma amacı güderken; biyografik filmde tek<br />
karakter üzerinden yola çıkılır; ancak o kişi, salt tarihsel, polik yönüyle değil; günlük hayayla, insanî<br />
ihyaçlarıyla, zaaflarıyla, -çoğu zaman da popüler bakışın eseri olarak- aşklarıyla ele alınır. Bununla<br />
birlikte o tarihsel döneme ilişkin genel algı yaralması da kaçınılmazdır. Böyle bakınca da, kurmaca<br />
filmdeki gerçek tarih anlamı iddiası, kendine özgü sorunsalını doğurur. Bu paradoksun her biyografik<br />
film için tekil çözümü vardır denebilir, ele alınan kişinin niteliksel varlığı ve ayrıca özneyi ele alma yolu<br />
yapımcıyı kendi öznel “çözüm”üne götürür. Özellikle toplumlara mal olmuş/saygı duyulan tarihsel/<br />
siyasî/sanatçı/sporcu kişilikler ele alınırken (1) filmin gidebileceği iki yol vardır. İlk yaklaşım; resmî<br />
tarih anlacılığının kalıplarına uyarak kişiyi efsaneleşrmek, “büyük işler başaran” insanı hayanın<br />
her alanında, aşkta da, dostlukta da çok başarılı ve zaaflarından arınmış olarak göstermek; ki bu<br />
popülist yaklaşımın, carî başarıyı ve ülke içindeki geniş beğeniyi germesi beklenen bir olgudur.<br />
İkinci yol ise; ezberlenen tarihi aşıp, okunmayan/basılmayan arşivlere inerek, kişinin özel hayandaki<br />
elyazmalarından, onun “tanınmayan” çevresine kadar geniş bir araşrmayla ekranda alternaf bir<br />
“insan” yaratmak. Bu yaklaşım zor bir tarih araşrmasını gerekrir ve sinemanın alternaf tarih yazımı<br />
rolünü içerir; ancak yıllar boyu, filmin yasaklanması dahil her şeyi göze almayı gerekrmişr. Tarihsel<br />
kişiliklerin ikinci sını ise, özelde askerî, siyasî, bir dönem ülkelerinin halklarının büyük desteğini<br />
almış; ancak bugün “insanlığın yüzkarası” olarak tanımlanan insanlardır. Bunların hayatlarını konu<br />
alan filmler (2) de bıçak sırndadır; bunların eleşrildikleri nokta aynıdır. Soykırım yapan bir komutanı<br />
anlarken onun insanî yönlerini, aşklarını, karısına çok iyi davranıyor olmasını ya da çocuklarla olan<br />
samimiyeni anlatmak doğaldır; ancak bu, soykırım yapan lideri meşrulaşrmak, faşizmi dünyaya<br />
yayan bir başkasını sempak göstermek noktasına varabilir ya da o noktaya çekilebilir. <strong>Biyografik</strong><br />
filmin öznesi olabilecek başkaları da vardır elbet; şimdiye dek toplumlara tanılmış, birileri<br />
tarandan tanınması/bilinmesi<br />
istenmiş, devletlerin tarihlerinde<br />
çokça anlalmış, sanat tarihçilerinin<br />
değer verdiği kişilerden başka;<br />
gölgede kalmış, bırakılmış, kabul<br />
edilen “başarılar” kazanamamış ya<br />
da “istenmeyen” ilan edilmiş “daha<br />
küçük” insanlar (3) . Sinemanın son<br />
yıllarda örnekler vermeye başladığı<br />
bu alan, aslında, türün en uçta<br />
duran, “meraklısına” üreten ve en az<br />
popüler olması gereken kısmı; ancak<br />
bu alanın da -genelde- paradoksal<br />
biçimde popüler üremle kol<br />
kola olduğunu görüyoruz. Yıllarca<br />
görülmeyen, ilen bir karakterin<br />
popüler biri tarandan yaygın<br />
medyada gündeme gerilmesinin<br />
11
<strong>Biyografik</strong> <strong>Filmler</strong><br />
ardından, sinemada da birden<br />
“keşif” yaşanıyor ve başkaları<br />
tarandan yaralmış popülariteden<br />
yeni bir film çıkıyor (4) .<br />
<strong>Biyografik</strong> Sinemanın tarihini 20.<br />
Yüzyılın başlarına dayandırabiliriz.<br />
Özellikle 1990’lardan sonra<br />
biyografik filmlerin sayısında büyük<br />
arşlar görünmesine karşın tür,<br />
sinema için yeni değildir. 1900’de<br />
çekilen Cyrano de Bergerac (5) adlı<br />
kısa filmle, ekran biyografiyle tanış<br />
denebilir. Filmde Fransız düello<br />
ustası ve oyun yazarı Savinien de<br />
Cyrano de Bergerac’ın (1619-1655)<br />
hayanı konu alan yatro oyunu (6)<br />
izleyiciyle buluşuyor. 1917’de<br />
çekilen Cleopatra ile ilk dönemsel biyografi filmi çekilmiş oldu. 2000 figüran ve 500 bin dolarlık<br />
bütçesiyle (7) film Shakespeare’in Antonius ve Cleopatra (8) adlı oyunundan yola çıkarak kraliçenin<br />
hikayesini anlayordu (9) . Görülüyor ki, sinemanın biyografiyle olan ilişkinin başlarında tarih kitapları,<br />
arşivler değil; yatro menleri var.<br />
1920’lere gelindiğinde biyografik filmlerin sayısı artmaya başlıyor; bu sinemanın biyografiye<br />
duyduğu ilginin 30’lardan ibaren hızla artacağına da bir işaret oluyor. İsa’nın son zamanlarını<br />
anlatan The King of Kings (1927) ve Napoleon Bonaparte’ın gençliğini konu alan Napoléon (1927), bu<br />
yılların öne çıkan biyografi filmleri olarak sayılabilir (10) . 30’lu yılların biyografik filmlerinde Abraham<br />
Lincoln, Cleopatra, I. Elizabeth gibi isimlerin yanı sıra, farklı disiplinlerden insanların da hayatları<br />
anlalmaya başlanıyor. Bilim adamı Louis Pasteur, The Story of Louis Pasteur (1936); yazar Emile Zola,<br />
The Life Of Emile Zola (1937), seyyah Marco Polo, The Adventures of Marco Polo (1938) filmleriyle<br />
izleyiciyle buluşuyor. Bunlarla birlikte Sergei Eisentein başyapıtlarından birini bu türe armağan<br />
ediyor: Alexander Nevsky (1938). Denilebilir ki, 1930’lar biyografik kadrajı devlet-din kişiliklerinin<br />
tekelinden kurtarmışr ve ark biyografik sinema dünyanın her yerinden ürün kazanan geniş bir<br />
alan olmuştur. Yıllar içinde Kleopatra, Abraham Lincoln, Adolf Hitler (11) , Che Guevara (12) , Lenin (13) gibi<br />
onlarca isim yönetmenlerin elinde tekrar tekrar yorumlanmışr. Bununla birlikte, Anne Frank (14) , İda<br />
Dalser (15) , Linda Lovelace (16) gibi “keşif”ten sonra gündeme gelen isimler de yaşam öyküleriyle ekrana<br />
taşındılar.<br />
<strong>Biyografik</strong> filmler yıllardır Oscar jürilerinin de ilgi odağı; zira yıllar içinde onlarca ödül biyografik<br />
filmlere gitmiş. İlk biyografik film olarak kabul edilen 1900 yapımı Cyrano de Bergerac’ın 1950 ve<br />
1990 versiyonları; yine yazıda bahsedilen Amadeus, Marie Antoniee, Story of Louis Pasteur filmleri<br />
Akademi Ödülü’nü alanlar arasında. Meksikalı ressam Frida Kahlo’yu anlatan Frida (2002), akvist<br />
Harvey Milk’in konu alan Milk (2008), Elia Kazan’ın Meksikalı devrimci Emiliano Zapata’ya bakğı<br />
Viva Zapata (1952) filmleri de Oscar’lı diğer biyografik anlalardan birkaçı.<br />
Türkiye’de biyografik filmler sınırlı sayıda ve genelde ideolojik menşeyli. Son dönemdeki Dersimiz<br />
Atatürk (2009) ve Veda (2010) gibi filmlerle Mustafa Kemal’in hayanı konu alan kurmaca filmler<br />
ar. Bu bile bir tabu yıkımı olarak takdir edilebilir; ancak filmlerin resmî tarih yazımına bağlılık ya da<br />
“bütünüyle bir insan hikayesi” olma konusundaki konumları sorgulanabilir. Öncesinde Can Dündar’ın<br />
(belgesel ağırlıklı) Mustafa (2008) filmiyle tabulara yapğı salvo başkalarınca devam erilir mi ya<br />
da bu filmler Mustafa’ya göre nasıl konumlanmışr Bir başka kesim ise kendine öncü kabul eği,<br />
yıllarca konuşulması sakıncalı olan, Nurculuk düşüncesinin alîmi Said Nursî’yi Hür Adam Bediüzzaman<br />
Said Nursî (2010) filmiyle gün yüzüne çıkardı. Yine son dönemde ideolojik düzleme çekilen bir isim;<br />
12
<strong>Biyografik</strong> <strong>Filmler</strong><br />
cüzzamla mücadelede ve Çağdaş<br />
Yaşamı Destekleme Derneği ile eğim<br />
konusunda yıllarca akf mücadele<br />
veren Türkan Saylan’ı anlatan Türkan<br />
(2011). Nazım Hikmet’in hayanın bir<br />
dönemine büyüteç tutan Biket İlhan’ın<br />
2007 yapımı Mavi Gözlü Dev’i ve<br />
Peyami Safa’nın aynı adlı romanından<br />
uyarlanan 9.Hariciye Koğuşu (1967)<br />
da Türkiye’de biyografik sinemanın<br />
örneklerinden sayılabilir<br />
Tür sinemasının eski alanını yirdiği<br />
düşünülse de; eksiğiyle fazlasıyla,<br />
sanat, siyaset, spor, düşün alanında adı<br />
geçen kişilerin hayatları sinema için çok<br />
verimli bir kaynak olmuştur, olmaya da devam edecek gibi durmaktadır. İster kişiler hakkındaki klasik<br />
algıyı pekişrsin, ister yaşam öykülerinin yeni yorumları ve kameranın gücüyle yeniden üremiyle<br />
alternaf bakışlar sunsun; <strong>Biyografik</strong> Sinema, beslendiği kaynağa ya sadece görsel, ya da görseldüşünsel<br />
katkıda bulunmaktadır.<br />
Can Sever<br />
(1) Seçkideki örnekleri: Mozart, Amadeus (1984); yazar Mishima, Mishima: A Life in Four<br />
Chapters (1985).<br />
(2) Seçkideki örneği: Fransız Devrimi sırasında “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” sözünün<br />
mâl edildiği kraliçe; Marie Antoniee (2006).<br />
(3) Seçkideki örnekleri: Mussolini’nin sevgilisi; Vincere (2009), bir haydut; The Assassinaon of<br />
Jesse James by the Cowar Robert Ford (2007), bir polis; Serpico (1973).<br />
(4) Dergide Vincere (2009) yazısında filmin çekimine giden süreç anlalmışr.<br />
(5) Yön: Clément Maurice. youtube.com’ dan izlenebilir.<br />
(6) 1897’de yazılmışr. Yazarı, Fransız Edmond Rostand (1868-1918)’dır.<br />
(7) Bugün 8.3 milyon dolar (wikipedia.org).<br />
(8) 1606-1607 yıllarında yazıldığı sanılmaktadır.<br />
(9) Film kopyaları yanmış, birkaç bölümü saklanmaktadır.<br />
(10) Bunların yanı sıra The Patriot (1928), The Passion of Joan of Arc (1928), Disraeli (1929) gibi<br />
filmlerle de biyografiler ekranla buluşuyor.<br />
(11) The Bunker (1981), Downfall (2004).<br />
(12) The Motorcycle Diaries (2004), Che I-II (2008).<br />
(13) Taurus (2001).<br />
(14) (1929-1945). Yahudi soykırımının simgelerinden; Anne Frank: The Whole Story (2001) ve<br />
The Diary of Anne Frank (1959).<br />
(15) (1880-1937). Mussolini’nin sevgilisi olduğunu iddia eden kadın; Vincere (2009).<br />
(16) (1949-2002). Amerikan porno oyuncusu; Deep Throat (1972) filminde zorla oynaldığını<br />
açıklayarak gündeme geldi. Hayanı anlatan Inferno: A Linda Lovelace Story filmi yapım<br />
aşamasında.<br />
13