Yeni Türkiye Sineması - Mithat Alam Film Merkezi
Yeni Türkiye Sineması - Mithat Alam Film Merkezi
Yeni Türkiye Sineması - Mithat Alam Film Merkezi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
380 <strong>Mithat</strong> <strong>Alam</strong> <strong>Film</strong> <strong>Merkezi</strong> Söyleşi ve Panel Yıllığı 2011<br />
Onun sinemasında kirli, karanlık bir şeyler vardır ya; bir şeyleri<br />
imkânsızlıklardan dolayı yapamayışımızı, filmin perdedeki o<br />
yoksul halini sevdi. Ama o kuşakla ilişkimizi düşündüğümüzde,<br />
açıkçası “<strong>Yeni</strong> Türkiye Sineması” ifadesi bana şu andaki durumu<br />
çok karşılamıyormuş gibi geliyor. Çünkü 90’ların ortasından,<br />
Zeki Demirkubuz’lardan, Nuri Bilge Ceylan’lardan bu<br />
yana Türkiye sinemasında çok önemli değişiklikler olmadı. Bizim<br />
filmler de onların açtığı alanda hareket eden filmler. “<strong>Yeni</strong><br />
Sinema” çok iddialı bir kavram. Sinema sanatına farklı bir bakış<br />
açısı, yeni bir eğilim, akım olması gerekir ortada; böyle bir<br />
şey yok bana kalırsa. Ama “<strong>Yeni</strong> Sinemacılar” diye bir kuşak var<br />
ve bunlar farklı farklı işler çıkartıyorlar. Zeki Demirkubuz’ların<br />
kuşağının ilk filmleri, benim Güzel Sanatlar’da sinema okuduğum<br />
döneme denk geldi. Onların kafalarındaki filmleri çekebiliyor<br />
olmaları ve bunun Türkiye sinemasında bir damara denk<br />
geliyor olması, açıkçası bizi cesaretlendiriyor. Şu yapımcının<br />
beğeneceği, şu piyasa koşullarına uyan filmler değil, hep kendi<br />
istedikleri şeyi çektiler. Bu çok değerli ve anlamlıydı o tarihlerde<br />
benim için. Ama mesela sinemalarını çok sevsem de ben onların<br />
filmleri gibi filmler yapma isteği duymadım hiç. Yani, bazı<br />
yönetmenleri çok seversiniz ama bazı yönetmenlerin sinemasını<br />
da “ben de işte böyle bir sinema yapmak isterim” diye izlersiniz.<br />
Benim için o yönetmen Akira Kurosawa’dır; onun filmleri gibi<br />
filmler yapmak için her şeyimi veririm. Türkiye’de de, kendini<br />
muhalif tanımlayan insanların referans aldıkları kişi Yılmaz<br />
Güney’dir tabii ki. Orada da Yılmaz Güney’in varlığı size cesaret<br />
verir, yaptığı işler size cesaret verir. Orada da onun sinemasına<br />
yakın bir şey yapmaya çalışmazsınız; onun yarattığı etkinin<br />
benzerini yaratmaya çalışırsınız politik sinema anlamında.<br />
Esasında bir kuşağız da biz. Özcan Alper, Hüseyin Karabey,<br />
ben... henüz film çekmemiş olanlar da var, mesela Özkan Küçük.<br />
90’lı yıllardan beri, İstanbul’daki öğrenci hareketinden<br />
beri birbirimizi tanırız. Sonrasında hepimiz birbirimizin kısa<br />
filmlerine yardımcı olmuşuzdur, ilk uzun metrajlarında da hiçbir<br />
şey yapmasak bile, senaryoyu okuyup tartışmışızdır. Adı<br />
konmamış olsa da, ortaklıları 90’lı yıllardaki öğrenci hareketine<br />
dayanan 7-8 kişilik bir grubumuz var. Ama bu herhangi<br />
bir şekilde politik sinema akımı olarak tarif edilecek bir durum<br />
değil. ‘Akım’ dediğiniz anda, en azından sinema dili anlamında<br />
bir ortaklıktan bahsedebiliyor olmanız lazım, ki öyle bir şey yok.<br />
Sadece bir politik sinema geleneğinin potansiyelini taşıyoruz.<br />
Seren Yüce: Benim, beraber çalıştığımız için Yeşim’le (Usta-