20.01.2015 Views

E.Ü. Hemşirelik Fakültesi Dergisi Cilt 28 - Sayı 2 - 2013

E.Ü. Hemşirelik Fakültesi Dergisi Cilt 28 - Sayı 2 - 2013

E.Ü. Hemşirelik Fakültesi Dergisi Cilt 28 - Sayı 2 - 2013

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

EGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ<br />

HEMŞİRELİK FAK<strong>Ü</strong>LTESİ DERGİSİ<br />

JOURNAL OF EGE UNIVERSITY<br />

NURSING FACULTY<br />

<strong>Cilt</strong>/Volume: 29 <strong>Sayı</strong>/Number: 2 Yıl/Year: <strong>2013</strong>


AÇIKLAMALAR<br />

Bu dergi 22 Ekim 1984 gün ve 18553 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan "<strong>Ü</strong>niversitelerde<br />

Ders Aracı Olarak Kullanılan Kitaplar, Teksirler ve Yardımcı Ders Kitapları Dışındaki<br />

Yayınlarla İlgili Yönetmelik" bağlamında yayınlanmaktadır.<br />

Yayın Türleri<br />

Adı geçen yönetmeliğin 2. ve 3. maddeleri uyarınca dergide eğitim ve araştırma<br />

çalışmalarına paralel olarak orjinal araştırma raporları, bilimsel tarama yazıları, yeni bir<br />

yöntem veya teknik tanımlayan kısa bildiri yazıları ve çok önemli bilimsel çeviriler<br />

yayınlanabilir.<br />

Yayın Hakları<br />

Yayınlanacak yazıların bilim dil bakımından sorumluluğu yazarlara aittir. Yayın Kurulu<br />

gerekli değişiklik veya kısaltmaları yazardan isteyebilir veya yazarın izni alınarak içeriği<br />

bozmayacak değişiklikler yapabilir. Basılmayacak yazılar için bir ay içinde yazara bilgi<br />

verilir.


ISSN – 2147 – 3463<br />

EGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ<br />

HEMŞİRELİK FAK<strong>Ü</strong>LTESİ DERGİSİ<br />

<strong>Cilt</strong> 29, <strong>Sayı</strong> 2 <strong>2013</strong><br />

Yayın Sahibi<br />

Prof. Dr. Çiçek FADILOĞLU <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Adına<br />

Sorumlu Müdür<br />

Prof. Dr. Olcay ÇAM<br />

Yayın Alt Komisyonu<br />

Prof. Dr. Çiçek FADILOĞLU (Başkan) Prof. Dr. Gülümser ARGON<br />

Prof. Dr. Ayla BAYIK TEMEL<br />

Prof. Dr. Zümrüt BAŞBAKKAL<br />

Prof Dr. Meryem YAVUZ<br />

Dergi Yayın Kurulu<br />

Prof. Dr. Olcay ÇAM (Editör)<br />

Prof. Dr. Leyla KHORSHID (Editör Yrd.)<br />

Prof. Dr. <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />

Prof. Dr. Aynur ESEN<br />

Prof. Dr. Süheyla ÖZSOY<br />

Prof. Dr. Zümrüt BAŞBAKKAL<br />

Prof. Dr. Meryem YAVUZ<br />

Basım Yeri<br />

Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Basımevi, Bornova - İzmir<br />

Baskı Tarihi<br />

12 Ağustos, <strong>2013</strong><br />

Yönetim Yeri<br />

Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> (E<strong>Ü</strong>HF) tarafından<br />

yılda üç sayı/bir cilt hakemli dergi olarak yayınlanır.<br />

Türkiye Atıf Dizini’nde yer almaktadır. Indexed in Türkiye Citation Index.<br />

Yazışma Adresi<br />

Özen DURAKOĞLU: ozen.durakoglu@gmail.com<br />

Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong>, Yayın İşleri 35100 Bornova/İZMİR


HEMŞİRELİK FAK<strong>Ü</strong>LTESİ DERGİSİ<br />

DERGİ HAKEM KURULU<br />

PROFESÖRLER<br />

AKBAYRAK Nalan<br />

AKYOLCU Neriman<br />

ARGON Gülümser<br />

ARSLAN Hediye<br />

AŞTI Nesrin<br />

AŞTI Türkinaz<br />

BAHAR Zuhal<br />

BAŞBAKKAL Zümrüt<br />

BAYIK TEMEL Ayla<br />

BAYRAKTAR Nurhan<br />

BED<strong>Ü</strong>K Tülin<br />

BULDUKOĞLU Kadriye<br />

BUZLU Sevim<br />

ÇAM Olcay<br />

ÇAVUŞOĞLU Hicran<br />

ÇİMETE Güler<br />

ECEVİT ALPAR Şule<br />

EMİROĞLU Oya Nuran<br />

ENÇ Nuray<br />

ERCİ Behice<br />

ERDEMİR Firdevs<br />

ERDEM Yurdagül<br />

ERDOĞAN Semra<br />

EROĞLU Kafiye<br />

ESEN Aynur<br />

EŞER İsmet<br />

ETİ ASLAN Fatma<br />

FADILOĞLU Çiçek<br />

GÖKDOĞAN Feray<br />

GÖRG<strong>Ü</strong>L<strong>Ü</strong> Selma<br />

GÖZ<strong>Ü</strong>M Sebahat<br />

HATİPOĞLU Sevgi<br />

KANAN Nevin<br />

KARADAĞ Ayişe<br />

KARADAKOVAN Ayfer<br />

KARANİSOĞLU Hacer<br />

KARATAŞ Nimet<br />

KHORSHID Leyla<br />

KOCAMAN Gülseren<br />

KÖM<strong>Ü</strong>RC<strong>Ü</strong> Nuran<br />

NAHÇİVAN Nursen<br />

OCAKÇI Ayşe<br />

OLGUN Nermin<br />

ÖZ Fatma<br />

ÖZBAŞARAN Ferda<br />

ÖZHAN ELBAŞ Nalan<br />

ÖZSOY Süheyla<br />

PINAR Rukiye<br />

SABUNCU Necmiye<br />

SAVAŞER Sevim<br />

SEVİĞ <strong>Ü</strong>mit<br />

SEVİL <strong>Ü</strong>mran<br />

ŞENOL ÇELİK Sevilay<br />

ŞİRİN Ahsen<br />

TAŞOCAK Gülsün<br />

UZUN Özge<br />

<strong>Ü</strong>ST<strong>Ü</strong>N Besti<br />

YAVUZ Meryem<br />

YILDIRIM Aytolan<br />

YILDIZ Suzan<br />

DOÇENTLER<br />

ABAAN Süheyla<br />

ARDAHAN Melek<br />

ARSLANTAŞ Hülya<br />

ACAROĞLU Rengin<br />

AKYOL Asiye<br />

AKY<strong>Ü</strong>Z Aygül<br />

AKTOLUN BALKAYA Nevin<br />

AKPINAR BALCI Reva<br />

ALTUN İnsaf<br />

BAL YILMAZ Hatice<br />

BAYKAL <strong>Ü</strong>lkü<br />

BİLGE Ayşegül<br />

ÇEBER Esin<br />

ÇİÇEK Hatice<br />

ÇETİNKAYA DUMAN Zekiye<br />

DEMİRKIRAN Fatma<br />

DEMİR KORKMAZ Fatma<br />

DİNÇ Leyla<br />

EKTİ GENÇ Rabia<br />

ENGİN Esra<br />

ERG<strong>Ü</strong>L Şafak<br />

ERTEM Gül<br />

G<strong>Ü</strong>NER Perihan<br />

G<strong>Ü</strong>NEŞ <strong>Ü</strong>lkü<br />

G<strong>Ü</strong>M<strong>Ü</strong>Ş Aysun<br />

İYİG<strong>Ü</strong>N Emine<br />

KAPTAN Gülten<br />

KARACA SAYDAM Birsen<br />

KARAÇAM Zekiye<br />

KAVLAK Oya<br />

KELLECİ Meral<br />

KOCAMAN YILDIRIM Nazmiye<br />

KUTLU Yasemin<br />

KULAKAÇ Özen<br />

KUKULU Kamile<br />

METE Samiye<br />

OFLAZ Fahriye<br />

OKANLI Ayşe<br />

ÖĞCE Filiz<br />

ÖZBAYIR Türkan<br />

ÖZEL EFE Emine<br />

ÖZER Nadiye<br />

ÖZKAN Özlem<br />

ÖZMEN Dilek<br />

ÖZT<strong>Ü</strong>RK Candan<br />

ÖZT<strong>Ü</strong>RK CAN Hafize<br />

POLAT Sevinç<br />

UÇAR Hülya<br />

UYSAL TORAMAN Aynur<br />

SAN TURGAY Ayşe<br />

SOĞUKPINAR Neriman<br />

SEREN İNTEPELER Şeyda<br />

ŞAHİN Nevin<br />

ŞENDİR Merdiye<br />

ŞENUZUN Fisun<br />

TANRIVERDİ Gülbu<br />

TEL Hatice<br />

TEL Havva<br />

TERZİOĞLU Füsun<br />

YAVA Ayla<br />

YEŞİLBALKAN Öznur<br />

YILDIRIM Yasemin<br />

ZAYBAK Ayten


İÇİNDEKİLER<br />

Editörden<br />

Araştırmalar<br />

- Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve Yaşam<br />

Kalitesinin İncelenmesi<br />

The Examination Quality of Life and Needs Towards Home Care of Patients With<br />

Respiratory SystemDisease<br />

Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU………………………………………….….… 1-12<br />

- Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />

Sleep Problems and Factors Affecting Sleep in Nurse<br />

Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM…………………….. 13-32<br />

- Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />

A Study of The Malpractice Trends of Pediatric Nurses<br />

Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU,<br />

Dilek BEYTUT…………………………………………………………………… 33-45<br />

- Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken dönemde<br />

Günlük Yaşam Aktivitelerinin Etkilenme ve Komplikasyon Gelişme Durumu<br />

Early Period Complication Development Status and Impression of Daily Life<br />

Activities After Discharge of Individuals Suffering From Prostate Surgery<br />

Züleyha ÖZCAN Nuran G<strong>Ü</strong>LER………………………………………...…...…. 47-60<br />

- Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyum Düzeyi<br />

Level of Nurses Compliance Whit Isolation Precations Worked in<br />

A Public Hospital<br />

Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID…………………….… 61-70<br />

Derleme Yazılar<br />

- <strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />

Complementary and Alternative Therapy in Nursing: Reflexoloxgy<br />

Kıvan ÇEVİK…………………………………………………………………….. 71-82


- Bipolar Bozukluk tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı<br />

Azaltmada <strong>Hemşirelik</strong> Girişimi Olarak Psikoeğitim<br />

Psychoeducation as Nursing Intervention In Reducing Internalized Stigma<br />

In Patients Who Take Bipolar Disorder Diagnosis<br />

Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR….…………............................................................. 83-93<br />

- Gebelik İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />

Intrahepatic Cholestasis of Pregnancy and Nursing Care<br />

Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL……………………………………………......... 95-103


Editörden Okura,<br />

Değerli Okuyucularımız,<br />

Dergimizin <strong>2013</strong> yılı ikinci sayısında beş araştırma makalesi ve üç derleme<br />

makale olmak üzere sekiz bilimsel makale bulunmaktadır. Her makale özgün olduğu<br />

kadar da güncel konuları içermektedir. Bu sayımızda hemşirelerin kendilerine yönelik<br />

(uyku sorunları, tıbbi hata yapma ve izolasyon önlemlerine uyum durumları gibi)<br />

konular ağırlıktadır. Derleme makalelerde ise refleksoloji, bipolar bozuklukta<br />

psikoeğitim ve gebeliğin intrahepatik kolestazisinde hemşirelik konuları yer<br />

almaktadır. Derleme makale gönderiminde artış olması olumlu bir süreçtir. <strong>2013</strong>’ün<br />

birinci sayısında iki derleme makale var iken, ikinci sayımızda üçe çıkmıştır. Halen<br />

üçüncü sayımız için hakemlerde de çok sayıda derleme incelenme aşamasındadır.<br />

Yazarlarımızın özellikle makalelerinde dergimiz kaynaklarını kullanmalarını<br />

istiyoruz. Hatta dergimiz kaynaklarının kullanılmadığı makaleleri, yazarlara bu konu<br />

için dikkat göstermeleri uyarısında bulunarak, makalelerini tekrar gözden geçirmeleri<br />

istenecektir. Durumun süreci uzatmaması için özellikle baştan özen gösterilmesini<br />

beklemekteyiz.<br />

Dergimizin yayınlanma sürecinde emeği geçen yazarlarımıza, hakemlerimize<br />

ve siz okurlarımıza teşekkür eder, sağlıklı ve verimli günler dileyerek sevgi ve<br />

saygılarımı sunarım.<br />

Prof. Dr. Olcay ÇAM<br />

EDİTÖR<br />

m.olcay.cam@ege.edu.tr<br />

olcaycam@yahoo.com<br />

İletişim Mail Adresi:<br />

Özen DURAKOĞLU<br />

ozen.durakoglu@gmail.com


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2):1-12, <strong>2013</strong><br />

SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIĞI OLAN BİREYLERİN EVDE BAKIM GEREKSİNİMİ VE<br />

YAŞAM KALİTESİNİN İNCELENMESİ<br />

THE EXAMINATION QUALITY OF LIFE AND NEEDS TOWARDS HOME CARE OF PATIENTS<br />

WITH RESPIRATORY SYSTEM DISEASE<br />

Araş.Gör. Tuğba AKSU*<br />

Prof.Dr. Çiçek FADILOĞLU*<br />

*Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> İç Hastalıkları Hemşireliği AD.<br />

ÖZET<br />

Amaç: Bu çalışma, solunum sistemi hastalığı olan bireylerin evde bakım gereksinimlerini,<br />

yaşam kalitelerini ve yaşam kalitelerini etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiş<br />

tanımlayıcı tipte bir araştırmadır.<br />

Yöntem: Araştırmanın örneklemini 25 Mayıs - 27 Haziran 2010 tarihleri arasında Dokuz<br />

Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları servisinde tedavi gören 490 hasta<br />

oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında, sosyodemografik soru formu ile yaşam kalitesini<br />

inceleyen SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde,<br />

ortalama dağılımları, t testi ve varyans analizi kullanılmıştır.<br />

Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalamasının 50.94±13.39, hastalık süresi<br />

ortalamasının ise 8.91±7.12 olduğu ve %50.20’sinin Kronik Obstruktif Akciğer hastası olduğu,<br />

%60.82’sinin sigara içtiği saptanmıştır. Hastaların % 81.6’sının evde bakıma gereksinim<br />

duyduğu, bunlarında %81.5’inin ev işleri, yemek, temizlik gibi konularda evde bakıma<br />

gereksinim duyduğu, %87.5’ine ailesi tarafından evde bakım verildiği, %62.5’inin evde<br />

bakımdan memnun olmadığı, %40.8’inin evde bakımın hemşire tarafından verilmesi<br />

gerektiğini ifade ettikleri ve en çok nefes darlığı, öksürük, balgam yakınmaları konusunda evde<br />

bakıma gereksinim duydukları saptanmıştır. SF 36 yaşam kalitesi ölçeği en düşük puan<br />

ortalamaları fiziksel ve duygusal rol güçlüğü alt gruplarından alınmıştır. Halsizlik, balgam ve<br />

hemoptizi semptomları olanların fiziksel fonksiyon, fiziksel ve emosyonel rol alt grubu yaşam<br />

kalitesi puanı daha düşük bulunmuştur.<br />

Sonuç: Hastaların büyük çoğunluğunun evde bakım gereksinimi olduğu ve aileleri<br />

tarafından verilen evde bakımdan memnun olmadığı saptanmıştır. Solunum sistemi hastalığı<br />

olan bireylerin bakımının istenilen düzeyde sağlanabilmesi ve yaşam kalitelerinin yükseltilmesi<br />

için hemşirelerin hastaların ve aile bireylerinin yaşadıkları sorunların farkında olması ve bu<br />

sorunlara yönelik bireyleri evde desteklemesi çok önemlidir.<br />

Anahtar Kelimeler: evde bakım, solunum sistemi hastalığı, yaşam kalitesi


Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />

ABSTRACT<br />

Objective: This study descriptive was conducted to investigate quality of life, factors that effect<br />

quality of life and needs on home care of patients with respiratory system disease.<br />

Method: The sample of the study consisted of 490 patients treated in respiratory diseases of<br />

Dokuz Eylül University Hospital between 25 May - 27 June 2010. The data was collected with a<br />

question form for sociodemographic data and Short form 36 to measure the patients’ quality of<br />

life.. Numerical, frequencies, t test and variance test were used for analysis.<br />

Results: The average age of 50.94 ± 13:39 of the patients, while the average disease duration<br />

was 8.91 ±7.12 and 50.20% percent in chronic obstructive pulmonary disease patients, 60.82%<br />

percent were smokers. It was found that patients of 81.6% were receiving home care needs, 81.5%<br />

scroll household chores, cooking, cleaning needed on issues such as home care, 87.5% of home care<br />

given by family, 62.5% are not satisfied with the care at home, 40.8% Scroll of home care should be<br />

given by a nurse, and most expressed their shortness of breath, cough, sputum in the home care.<br />

The lowest mean scores of quality of life scale were physical and emotional role difficulties subgroups.<br />

Ones who had fatigue, sputum, and hemoptysis symptoms were lower physical function,<br />

role physical and emotional quality of life score<br />

Conclusion: The majority of patients in need of home care and were not satisfied with the<br />

home care provided by their families.It is very important that nurses are aware of the patients and<br />

their family relatives problems and support towards these problems at home to achieve the desired<br />

level of care for individuals with respiratory disease and improve the quality of life.<br />

Key words: Home care, respiratory system disease, quality of life<br />

GİRİŞ<br />

Kronik solunum sistemi hastalıkları, bireylerde ciddi şekilde sınırlılık, yetersizlik ve<br />

ölüme neden olan önemli hastalıklardır. Akciğer fonksiyonlarındaki kayıpların artması,<br />

dispne, öksürük ve balgam gibi solunum sistemi hastalıklarında görülen ortak<br />

semptomların; bireyi tıbbi yardım arayışına zorlayacak aşamaya getirmesi uzun bir<br />

süreç içinde gelişmektedir (Akbay ve ark. 2001).<br />

Son dönemlerde yoğun olarak tartışılan evde bakım hizmetleri, kronik hastalığı<br />

olan bireylerin bakım sorununa en uygun çözüm olarak düşünülmektedir. Evde<br />

bakımda birey bedensel, ruhsal ve sosyal açıdan değerlendirilmeli ve bu konulara<br />

yönelik uygulamalar sağlanmalıdır. Evde bakım hizmetleri bakım veren bireyin ve<br />

ailenin motivasyonunu sağlar ve aileyi güçlendirir. Solunum sistemi hastalığı olan<br />

bireylerin bakımının istenilen düzeyde sağlanabilmesi için hemşirelerin hasta birey ve<br />

ailelerinin yaşadıkları sorunların farkında olması ve bu sorunlara yönelik<br />

desteklenmeleri çok önemlidir. Hasta bireyin bakımını sağlayan aile bireylerinin<br />

yaşadıkları sorunların ve evde bakımın geliştirilmesine ilişkin düşünceleri belirlenerek<br />

bu doğrultuda gerekli önlemler alınarak yaşam kalitelerinin arttırılması sağlanabilir<br />

(Gudmundsson ve ark. 2005, <strong>Ü</strong>nsar ve ark. 2007). Solunum sistemi hastalıklarında<br />

evde bakım; fiziksel aktivite, eğitim, beslenme, psikososyal destek ve tıbbi girişimleri<br />

2


Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve…<br />

içeren; yetersizlikleri azaltmayı ve hasta katılımını arttırmayı amaçlayan<br />

multidisipliner bir ekip yaklaşımını gerektirir (Ferrer ve ark. 1997).<br />

Solunum sistemi hastalıklarında evde bakımın amacı; hastalığın ilerlemesini<br />

önlemek, semptomları azaltmak, tekrarlayan akut atakları önlemek ve/veya tedavi etmek,<br />

uzun süreli olarak solunum fonksiyonlarını korumak ve fonksiyonlardaki düşüşü<br />

engellemek, egzersiz kapasitesini arttırmak, komplikasyonları azaltmak ve yaşam<br />

kalitesini koruyup yükseltmektir (Falter ve ark. 2003).<br />

Evde bakım gereksinimi olan Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı (KOAH), akciğer<br />

fibrozisi, kifoskolyoz, bronşektazi, kistik fibrozis, kas hastalıkları, astım gibi solunum<br />

sistemi hastalıkları kronik progresif hastalıklardır. Sürekli farmakolojik tedavinin yanı<br />

sıra, bu hastalara sürekli oksijen tedavisi, ventilatör desteği ve pulmoner<br />

rehabilitasyonun değişik bileşenlerinin uygulanması gerekmektedir. Hastalara<br />

mutidisipliner tedavi ve bakım yaklaşımlarının ev ortamında gerektiği gibi yürütülmesi<br />

önem taşımaktadır (Osman ve ark. 1997, Brown ve ark. 2003).<br />

Hasta ve sağlık bakım ekibi, düzenli tedavi ve bakımı sürdüremedikleri<br />

durumlarda; hastalık semptomları şiddetlenmekte, yaşamı tehdit eden ciddi<br />

komplikasyonlar ve önemli fonksiyonel kayıplarla hastalık solunum ya da kalp<br />

yetmezliğine doğru ilerlemekte ve hastanın bağımlılık düzeyi artmaktadır. Hastalık<br />

tablosunun bu şekilde şiddetlenmesine ve ilerlemesine neden olan en önemli<br />

komplikasyon sık tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonlarıdır (Lopez ve ark. 2006, Aksu<br />

ve Fadıloğlu 2010). Çoğunlukla önlenebilir özellikte olan bu komplikasyonların,<br />

kontrol altına alınamaması nedeniyle hastalar tekrarlı olarak hastaneye yatmakta, iş<br />

gücü ve ekonomik kayıplar yaşanmaktadır. Tekrarlı olarak hastaneye yatan hastalar;<br />

sağlığını, bağımsızlığını ve yaşamı üzerinde kontrol gücünü kaybetme duygusunu<br />

yoğun olarak yaşamakta ve yaşam kaliteleri olumsuz etkilenmektedir. Bu<br />

komplikasyonlarının azaltılması ve hastanın yaşam kalitesinin yükseltilmesinde evde<br />

bakım hizmetleri çok etkin bir rol oynamaktadır (Higuchi ve ark. 2002, Mahler 2010).<br />

Yaşam kalitesi kavramı aile, iş yaşamı ve sosyo-ekonomik koşulları içermekle<br />

birlikte; bireyin hedefleri, beklentileri, umutları ve düşleri ile gerçekler arasındaki<br />

farklılığı yani bireyin günlük yaşamından aldığı doyum ve iyilik algısını da<br />

içermektedir (Salvany ve ark. 2002).<br />

Yaşam kalitesi, sağlık durumunun ve tedavilerin etkilerinin değerlendirilmesinde<br />

önemli bir sonuç ölçümüdür. Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi (Health related quality of<br />

life, HRQOL) ise; esas olarak kişinin sağlığı tarafından belirlenen, klinik girişimlerle<br />

etkilenebilen genel yaşam kalitesinin bir bileşenidir. Kişinin, hastalığı ve uygulanan<br />

tedavilerinin fonksiyonel etkilerini nasıl algıladığı ile ilişkilidir (Andresen ve Allan<br />

2000, Aksu ve Fadıloğlu 2010).<br />

Hasta bireylerde hastalık davranışının, psikolojik tepkilerin ve uyum güçlüklerinin<br />

anlaşılması ve uygun baş etme yöntemlerinin geliştirilmesine destek olacak bakım<br />

girişimlerinin planlanması, yaşam kalitesi değerlendirmeleri ile mümkün<br />

olabilmektedir. Yaşam kalitesi değerlendirmeleri sunulan hizmetlerin geliştirilmesinde<br />

önemli ipuçları verebileceğinden, ayrıca hemşirelik bakımına ve<br />

3


Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />

gereksinimlerine yönelik fikir oluşturabileceğinden son derece önemlidir (Ertem ve<br />

ark. 2009). Bunlardan yola çıkılarak planlanan bu araştırmanın amacı solunum sistemi<br />

hastalığı olan hastaların evde bakım gereksinimlerini, yaşam kalitelerini ve bunları<br />

etkileyen faktörleri saptamaktır.<br />

GEREÇ-YÖNTEM<br />

Tanımlayıcı olarak planlanan araştırma, 25 Mayıs - 27 Haziran 2010 tarihleri<br />

arasında Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Kliniğine başvuran<br />

ayaktan ve yatarak tedavi gören 520 hastadan, araştırmaya katılmayı kabul eden, 18<br />

yaş üstü, görme-işitme özrü olmayan, en az 6 aydır Astım, KOAH ya da Bronşektazi<br />

tanısı almış olan, başka bir kronik hastalığı olmayan 490 hasta ile tamamlanmıştır.<br />

Veriler araştırmacılar tarafından 25 Mayıs - 27 Haziran 2010 tarihleri arasında<br />

Hastane Başhekimliğinden, Anabilim Dalı Başkanlığı ve <strong>Hemşirelik</strong> Hizmetleri etik<br />

kurulundan izin alındıktan sonra toplanmıştır. Araştırmanın yapılabilmesi için<br />

araştırmanın amacı hastalara açıklanarak kendilerinden sözlü izin alınmıştır.<br />

Araştırmada veriler, sosyo demografik ve hastalıklarına ilişkin soruların bulunduğu<br />

sosyodemografik veri toplama formu, sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ölçümü<br />

değerlendirmesinde SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği olmak üzere iki form kullanılarak,<br />

araştırmacılar tarafından yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır.<br />

Sosyodemografik Veri Toplama Formu<br />

Araştırmacılar tarafından literatür ışığında hazırlanmış sosyodemografik veri<br />

toplama formunda yaş, cinsiyet, eğitim durumu, gelir durumu gibi sosyo-demografik<br />

verileri içeren 13 soru ve hastalığı ile ilgili değişkenleri ve evde bakım gereksinimlerini<br />

tanılamaya ilişkin 12 soru olmak üzere toplam 25 soru içermektedir.<br />

SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği<br />

Araştırmada kullanılan olan Sf-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği hastaların yaşamlarının<br />

fiziksel, sosyo-ekonomik, psikolojik yönlerinde kendilerini değerlendirmeleri<br />

sağlamaktadır. Ölçek klinik araştırmalarda ve tedavide sağlık durumunu<br />

değerlendirmek ve medikal tedavinin sonuçlarını belirlemek amacıyla giderek artan<br />

bir şekilde kullanılmaktadır. Birçok dile çevrilmiştir. Soruların yanıtlanması 10<br />

dakikadan daha az bir süre almaktadır. “Medical Outcomes Study”den geliştirilen<br />

daha uzun sorgulamalardan alınan 36 maddeyi temel alan, sekiz skala ve iki özet<br />

skoru (özel fiziksel ve mental öğeler) içerir. Her maddeye verilen cevap sıfırdan<br />

(negatif, kötü sağlık) 100’e (pozitif, iyi sağlık) kadar puanlanır. Yüksek puanlar daha iyi<br />

sağlık durumunu ifade eder. SF-36 skalasından beşi (fiziksel fonksiyonellik, fiziksel rol<br />

güçlüğü, ağrı, sosyal fonksiyonellik ve duygusal rol güçlüğü) kısıtlılık veya<br />

yetersizliğin olup, olmadığını sağlık durumlarını tanımlar. Bunlar için 100’lük bir skor,<br />

yetersizliğin veya kısıtlılığın olmadığını gösterir. Diğer üç skala (genel sağlık, vitalite<br />

ve mental sağlık) bipolardır, negatif (kötü) ve pozitif (iyi) sağlık durumlarını ölçerek<br />

değerlendirir. Bunlar için 50-100 arası puanlar iyi sağlık durumunu gösterirken 50’lik<br />

(orta derecede) bir skor sınırlılığın veya yetersizliğin olmadığını gösterir.<br />

4


Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve…<br />

Sorgulamanın belgelenen geçerliliği ve güvenirliliği vardır. SF 36’nın Türkçe geçerlilik<br />

ve güvenirliliği ile ilgili çalışma, Koçyiğit ve arkadaşları tarafından yapılmıştır (Crockett<br />

ve ark. 1996, Koçyiğit ve ark. 1999, Juniper ve ark. 2001, Sarpkaya ve ark. 2005).<br />

Ölçeğin kullanımı için elektronik posta ile izin alınmıştır.<br />

SF 36 alt grup parametreleri:<br />

- Fiziksel fonksiyon: Gün boyunca yapılan etkinlikler (koşmak, ağır kaldırmak, spor<br />

yapmak, bir masayı çekmek, günlük alış verişte alınanları kaldırmak, merdiven çıkmak,<br />

eğilmek, diz çökmek, yürümek vs.) araştırılır. (10 madde)<br />

- Fonksiyonel fiziksel rol güçlüğü: Kişinin bedensel sağlığının sonucu olarak, iş ve<br />

diğer günlük etkinliklerde bir sorunla karşılaşıp karşılaşmadığı (iş veya diğer<br />

etkinlikler için harcanılan zamanın süresi, kısıtlanma, güçlük çekme, daha fazla çaba<br />

gerektirmesi vs.) araştırılır. (4 madde)<br />

- Ağrı: Miktarı, kişinin işini engelleyip engellemediği vs. araştırılır. (2 madde)<br />

- Genel sağlık: Kişinin genel sağlığı açısından düşüncesi, diğer insanlarla kendini<br />

kıyaslama vs. araştırılır. (5 madde)<br />

- Enerji (vitalite): Kişinin kendini yaşam dolu, enerjik, tükenmiş, yorgun hissedip<br />

hissetmeme durumları araştırılır. (5 madde)<br />

- Sosyal fonksiyon: Kişinin bedensel sağlığı, duygusal sorunları, çevre ile ilişkisini<br />

ne kadar etkilediği araştırılır. (2 madde)<br />

- Ruhsal durum rolü (emosyonel rol güçlüğü): Kişinin duygusal sorunları<br />

(çökkünlük, kaygı vs.) iş ve diğer etkinliklerine etkisi araştırılır. (3 madde)<br />

- Zihin sağlığı (mental sağlık): Kişinin sinirli, üzgün veya sakin ve uyumluluk<br />

durumu, kederli, hüzünlü veya mutlu vs. durumları araştırılır. (5 madde)<br />

Ölçek son dört hafta göz önüne alınarak değerlendirilmektedir. Akut biçimini<br />

oluşturmak amacıyla son 1 haftayı değerlendiren bir formu da uygulanmıştır.<br />

Değerlendirme dördüncü ve beşinci maddeler dışında Likert tipi (üçlü-altılı),<br />

dördüncü ve beşinci maddeler evet/hayır biçiminde yanıtlanmaktadır. Alt ölçekler<br />

sağlığı 0 ile 100 arasında değerlendirmektedir ve 0 kötü sağlık durumunu<br />

gösterirken, 100 iyi sağlık durumuna işaret etmektedir (Brazier ve ark. 1992).<br />

SF-36’nın Türkçe için güvenilirlik çalışmalarında her bir alt ölçek için Cronbach alfa<br />

katsayısı hesaplanmış ve 0.7324-0.7612 bulunmuştur. Madde-toplam puan<br />

korelasyon katsayıları da her bir alt ölçek için ilgili maddelerle ayrı ayrı hesaplanmıştır.<br />

Fiziksel fonksiyonda 0.4712-0.7348 arasında, sosyal fonksiyonda 0.8353-0.8445<br />

arasında, emosyonel rol kısıtlaması’nda 0.6539-0.8257 arasında, fiziksel rol<br />

kısıtlaması’nda 0.6883-0.9034 arasında, ağrıda 0.7887-0.8872 arasında, mental<br />

sağlıkta 0.6893-0.7815 arasında, vitalite (enerji)’de 0.6167-0.7943 arasında ve<br />

sağlığın genel olarak algılanmasında 0.5690-0.7812 arasında bulunmuştur (Koçyiğit<br />

ve ark. 1999).<br />

5


Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />

Veriler SPSS 16 programında değerlendirilmiş, verilerin dökümü yüzdelik,<br />

ortalama, standart sapma, analizleri ise “t” testi ve varyans analizi kullanılarak<br />

yapılmıştır.<br />

BULGULAR VE TARTIŞMA<br />

Araştırmaya katılan 490 hastanın yaş ortalamasının 50.94±13.39, boy<br />

ortalamasının 162.45±6.15, kilo ortalamasının 74.10±11.68, beden kitle indeksi<br />

ortalamasının 27.17±3.93 ve hastalık süresi ortalamasının ise 8.91±7.12 olduğu<br />

belirlenmiştir<br />

Tablo 1: Hastaların Tanıtıcı Özellikleri (n:490)<br />

Özellikleri SAYI %<br />

Cinsiyet<br />

Erkek<br />

Kadın<br />

Medeni durum<br />

Evli<br />

Bekar<br />

Boşanmış<br />

Eğitim durumu<br />

İlk öğretim mezunu<br />

Ortaöğretim mezunu<br />

<strong>Ü</strong>niversite/Yüksekokul mezunu<br />

Ekonomik durum<br />

İyi<br />

Orta<br />

Kötü<br />

Meslek<br />

İşçi<br />

Memur<br />

Emekli<br />

Çocuk sahibi olma durumu<br />

Evet<br />

Hayır<br />

Sigara<br />

İçmiyor<br />

Bırakmış<br />

İçiyor<br />

Tıbbi tanısı<br />

Astım<br />

KOAH<br />

Bronşektazi<br />

300<br />

190<br />

290<br />

150<br />

50<br />

100<br />

320<br />

70<br />

190<br />

225<br />

75<br />

120<br />

275<br />

95<br />

294<br />

196<br />

40<br />

152<br />

298<br />

148<br />

246<br />

96<br />

61.2<br />

38.8<br />

59.2<br />

30.6<br />

10.2<br />

20.4<br />

65.3<br />

14.3<br />

38.8<br />

45.9<br />

15.3<br />

24.5<br />

56.1<br />

19.4<br />

60<br />

40<br />

8.2<br />

31.0<br />

60.8<br />

30.2<br />

50.2<br />

19.6<br />

TOPLAM 490 100<br />

Hastaların %61.2’ sinin erkek, %59.19’unun evli, %65.31’inin ortaöğretim mezunu<br />

olduğu saptanmıştır. Hastaların %45.92’si ekonomik durumunun orta seviyede,<br />

%56.12’ si memur, %60’ı çocuk sahibi, %50.20’si KOAH hastası olduğunu, %60.82’si<br />

sigara içtiğini bildirmişlerdir (tablo 1). Bu konuda yapılan diğer araştırmalara<br />

6


Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve…<br />

baktığımızda hastaların büyük çoğunluğunun 50 yaş ve üzeri, erkek, evli, ekonomik<br />

durumunun orta seviyede, memur, çocuk sahibi olduğu ve sigara içtikleri<br />

belirtilmektedir (Guyatt ve ark 1987, Kaptein ve ark. 1993, Herna´ndez ve ark. 2000,<br />

Boueri ve ark. 2001, Fan ve ark. 2002).<br />

Tablo 2: Hastaların Evde Bakım Gereksinimi Durumları (n:490)<br />

SAYI %<br />

Evde bakım gereksinimi<br />

Var<br />

Yok<br />

Gereksinim türü<br />

Ev İşleri, Yemek, Temizlik v.s<br />

Kişisel Bakım<br />

Gereksinimi karşılayan kişi<br />

Aile üyesi<br />

Akraba<br />

Evde bakım gereksinimlerinin karşılanmasından<br />

memnuniyet<br />

Evet<br />

Kısmen<br />

Hayır<br />

Evde bakım gereksinimi kim tarafından karşılanmalı<br />

Aile<br />

Akraba<br />

Hemşire<br />

Hekim<br />

Bakıcı<br />

Hastalığı ile ilgili evde bakım gereksinim türü<br />

Öksürük<br />

Nefes darlığı<br />

Balgam<br />

Göğüs ağrısı<br />

Yorgunluk<br />

Beslenme ile ilgili değişiklikler<br />

Boşaltım ile ilgili değişiklikler<br />

400<br />

90<br />

326<br />

74<br />

350<br />

40<br />

100<br />

250<br />

50<br />

130<br />

60<br />

200<br />

20<br />

80<br />

84<br />

130<br />

70<br />

35<br />

46<br />

10<br />

25<br />

81.6<br />

18.4<br />

81.5<br />

18.5<br />

87.5<br />

12.5<br />

25<br />

62.5<br />

12.5<br />

26.5<br />

12.3<br />

40.8<br />

4.1<br />

16.3<br />

21<br />

32.5<br />

17.5<br />

8.7<br />

11.5<br />

2.5<br />

6.3<br />

Hastaların % 81.6’ sının evde bakıma gereksinim duyduğu, bunların da %81.5’inin<br />

ev işleri, yemek, temizlik gibi konularda evde bakıma gereksinimi duyduğu, %87.5’ine<br />

ailesi tarafından evde bakım verildiği, %62.5’inin ailelerinin verdiği evde bakımdan<br />

memnun olmadığı, %40.8’inin evde bakımın hemşire tarafından verilmesi gerektiğini<br />

ifade ettikleri ve en çok nefes darlığı, öksürük, balgam sorunları nedeniyle evde<br />

bakıma gereksinim duyduğunu bildirmişlerdir (Tablo 2). Thome´ ve ark. (2003)<br />

hastaların %75.4’ünün evde bakıma gereksinimi duyduğu, %80.2’sinin ailesi<br />

tarafından evde bakım gereksiniminin karşılandığı, %69.4’ünün evde bakımdan<br />

7


Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />

memnun olmadığı ve %55’inin evde bakımın hemşire tarafından verilmesi gerektiğini<br />

ve en çok nefes darlığı ile öksürük sorunlarında evde bakıma gereksinimi olduğunu<br />

belirtmektedir.<br />

Araştırmanın bulgularına göre hastaların SF-36 yaşam kalitesi tüm alt ölçek<br />

skorlarının 50’nin altında olduğu, buna göre hastaların fonksiyonlarının önemli<br />

derecede düştüğü ve olumsuz etkilendiği belirlenmiştir (p


Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve…<br />

semptomun hastaların fiziksel aktivitelerini kısıtladığı, günlük yaşam aktivitelerinin<br />

yapılmasını engellediği ve bunlara bağlı olarak sosyal aktivitelerinin kısıtlanmasına<br />

neden olarak yaşam kalitesini olumsuz etkilediği belirtilmektedir (Puhan ve ark.<br />

2009). Zayıflama ve dispnenin genel sağlık ve vitalite alt grubu yaşam kalitesi puanını<br />

düşürdüğü sonucu literatürle benzerlik göstermektedir (McSweeney 1990,<br />

Mackowiak ve Mahler 1995, Oh 2003, Pinto ve ark. 2010). Zayıflama ve dispne kişilerin<br />

kendilerini canlı ve zinde hissetmelerini engelleyip genel olarak sağlık durumlarını<br />

kötü hissetmelerine yol açmaktadır (Miravitlles ve ark. 2006). Araştırmamızın<br />

sonuçlarına göre ağrı sosyal fonksiyon ve ağrı alt grubu puan ortalamasını<br />

düşürmektedir. Talley ve Wicks (2009) de yaptığı çalışmada ağrının sosyal fonksiyon<br />

yaşam kalitesi puanını düşürdüğünü belirtmektedir. Ağrı semptomunun kişinin<br />

çevresi ile ilişkisini kısıtlayarak yaşam kalitesini olumsuz etkilediği bildirilmektedir<br />

(Reishtein 2005).<br />

Tablo 4: Hastaların Sosyo-Demografik Ve Hastalık Özelliklerinin Yaşam Kalitesine Etkisi<br />

Fiz<br />

Gen Sos Emo Men Fiz<br />

Değişkenler<br />

Ağrı Vitalite<br />

fonk<br />

sağ fonk rol sağ rol<br />

Medeni durum 0.21 0.31 0.<strong>28</strong> 0.21 0.01* 0.00* 0.02* 0.07<br />

Eğitim durumu 0.29 0.37 0.26 0.<strong>28</strong> 0.00* 0.44 0.76 0.29<br />

Tıbbi tanısı 0.01* 0.55 0.71 0.43 0.23 0.21 0.47 0.88<br />

Sigara içme<br />

durumu<br />

Evde bakıma<br />

gereksinim<br />

durumu<br />

Evde bakım<br />

gereksinimlerinin<br />

karşılanmasından<br />

memnuniyet<br />

0.00* 0.89 0.47 0.02* 0.76 0.66 0.57 0.01*<br />

0.00* 0.34 0.58 0.01* 0.34 0.47 0.02* 0.04*<br />

0.75 0.01* 0.26 0.03* 0.34 0.41 0.36 0.65<br />

Hastalığı ile ilgili<br />

evde bakım<br />

gereksinim türü<br />

0.00* 0.01* 0.67 0.04* 0.39 0.59 0.<strong>28</strong> 0.48<br />

*p


Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />

<strong>Ü</strong>nce ve ark. (2000) evlilerin sosyal fonksiyon ve emosyonel rol, Stahl ve ark. (2003)<br />

yüksekokul mezunlarının sosyal fonksiyon puan ortalamalarının daha yüksek<br />

olduğunu belirtmektedir. Eğitim seviyesi yüksek olanların ve evlilerin sosyal çevre ve<br />

desteğe daha rahat ulaşabilecekleri düşünülmektedir. Özkan ve ark. (2007) sigara<br />

içmeyenlerin fiziksel fonksiyon ve genel sağlık, Smith ve ark. (2008) evde bakım<br />

gereksinimlerinden memnun olanların genel sağlık ve emosyonel rol, Ubaĭdullaev ve<br />

Salaeva (2009) evde bakım gereksinimi olmayanların fiziksel fonksiyon, fiziksel rol,<br />

genel sağlık puan ortalamalarının daha yüksek olduğunu belirtmektedir. Ataseyer ve<br />

Erdinç (2003) sigara içmeyenlerin fiziksel sağlık ve fiziksel rol puan ortalamalarının<br />

daha yüksek olduğunu saptamıştır. Lopez (2006) yaptığı çalışmada evde bakım<br />

gereksinimi olmayanların genel sağlık puan ortalamalarının daha iyi olduğunu<br />

bulmuştur.<br />

SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Solunum sistemi hastalıkları yaşam boyu süren tedavisi, oluşan semptomları ile<br />

bireylerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen, yaşam tarzlarını değiştiren ve<br />

hastaneden taburcu olduktan sonra evde bakımı gerektiren hastalıklardır. Bu<br />

araştırma ile hastaların evde bakım gereksinimlerinin ve yaşam kalitelerinin<br />

saptanması amaçlanmıştır.<br />

Araştırmamızın sonuçlarına göre, hastaların % 81.6’sının evde bakıma gereksinim<br />

duyduğu, %62.5’inin evde aileleri tarafından verilen bakımdan memnun olmadığı,<br />

%40.8’inin evde bakımın hemşire tarafından verilmesi gerektiğini ifade ettikleri ve<br />

evde bakım gereksinimlerinin yaşam kalitesini etkilediği bulunmuştur. Solunum<br />

sistemi hastalığı tanısı ile daha önce hastanede tedavi gören hastalar tedaviye<br />

uyumsuzluk, yaşam şekli değişikliklerine uyum sağlayamama gibi nedenlerle sık sık<br />

hastaneye yatmaktadır ve yaşam kaliteleri azalmaktadır (Aksu ve Fadıloğlu 2010). Bu<br />

nedenle, solunum sistemi hastalığı olan bireyler için evde hemşirelik bakımı hastanın<br />

sağlığını ve yaşam kalitesini yükseltmek için gerekli kaynakların sağlanması ile başlar<br />

ve evde bakım kalitesi, hasta ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapsamlı bir<br />

yaklaşım ile sağlanır. Hemşireler tarafından düzenli aralıklarla yapılacak ev<br />

ziyaretleriyle hasta ve ailesine verilecek eğitim, danışmanlık vb. hizmetlerin yaşam<br />

kalitesinin artmasında ve gerekli yaşam şekli değişikliklerine uyum sağlamada önemli<br />

katkı sağlayacağı düşünülmektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

Akbay S, Kurt B, Ertürk A ve ark. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında Yaşam Kalitesi ve Solunum<br />

Fonksiyon Test İle İlişkisi. Tüberküloz ve Toraks <strong>Dergisi</strong> 2001;49(3): 338-44.<br />

Aksu T, Fadıloğlu Ç. Solunum Sistemi Hastalıklarında Evde Bakım Yönetimi. Maltepe <strong>Ü</strong>niversitesi<br />

<strong>Hemşirelik</strong> Bilim ve Sanatı <strong>Dergisi</strong> 2010;2(3):126-132.<br />

Amorós Mm, Alorda C, Renom F ve ark. Quality of Life ın Patients With Chronic Obstructive Pulmonary<br />

Disease: The Predictive Validity of The Bode İndex. Chronic Respiratory Disease 2008;5(1): 7–11<br />

Anderson KL. The Effect of Chronic Obstructive Pulmonary Disease on Quality of Life. Res Nurs Health<br />

1995;18(1): 547-56.<br />

10


Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve…<br />

Andresen EM, Allan RM. Health-Related Quality of Life Outcomes Measures; Arch Phys Med Rehabil<br />

2000;8 1(2): 30-45.<br />

Atasever A, Erdinç E. Koah’ta Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi. Tüberküloz ve Toraks <strong>Dergisi</strong><br />

2003;51(4):446-55.<br />

Atasever A, Kaçmaz Ö, Bacakoğlu F. Stabil Kronik Obstrüktif Akciğer Olgularında Yasam Kalitesini<br />

Etkileyen Faktörler. Toraks <strong>Dergisi</strong> 2005;6(1): 25-30.<br />

Boueri FM, Bucher-Bartelson Bl, Glenn KA ve ark. Quality of Life Measured With A Generic Instrument<br />

(Short Form-36) Improves Following Pulmonary Rehabilitation ın Patients With Copd. Chest 2001;<br />

119(1):77-84.<br />

Brazier JE, Harper R, Jones NM ve ark. Validating The Sf-36 Health Survey Questionnaire: New Outcome<br />

Measure For Primary Care Bmj 1992;305(1):160-4.<br />

Brown EL, Mcavay GJ, Raue PJ ve ark. Recognition of Depression Among Elderly Recipients of Home Care<br />

Services. Psychiatry Services 2003;54(1):208–13.<br />

Crockett AJ, Cranston JM, Moss JR ve ark. The Mos Sf-36 Health Survey Questionnaire ın Severe Chronic<br />

Airflow Limitation: Comparison With The Nottingham Healt Profile. Qual Life Res 1996;5(3):330-8.<br />

Ertem G, Kalkım A, Bulut S ve ark. Radyoterapi Alan Hastaların Evde Bakım Gereksinimleri ve Yaşam<br />

Kaliteleri. Maltepe <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Bilim ve Sanatı <strong>Dergisi</strong> 2009;2(2): 5-9.<br />

Falter LB, Gignac MA, Cott C. Adaptation to Disability In Chronic Obstructive Pulmonary Disease:<br />

Neglected Relationship to Older Adults’ Perceptions of Independence. Disabil Rehabil 2003;<br />

25(1):795-806.<br />

Fan VS, Curtis JR, Tu SP ve ark. Using Quality of Life to Predict Hospitalization and Mortality ın Patients<br />

With Chronic Lung Diseases. Chest 2002;122(1): 429-36.<br />

Ferrer M, Alonso J, Morera J ve ark. Chronic Obstructive Pulmonary Disease Stage and Health-Related<br />

Quality of Life. The Quality of Life of Chronic Obstructive Pulmonary Disease Study Group. Ann<br />

Intern Med 1997;127(5):1072-9.<br />

Gudmundsson G, Gislason T, Janson C ve ark. Risk Factors For Rehospitalisation ın Copd: Role Of Health<br />

Status, Anxiety and Depression. Eur Respir J 2005;26(3): 414-9.<br />

Guyatt GH, Townsend M, Berman LB, Ve ark. Quality of Life ın Patients With Chronic Airflow<br />

Limitation. BR J. Dis Chest 1987;81(1):45-54.<br />

Herna´Ndez Mte, Rubio M, Ruiz Fo ve ark. Results of A Home-Based Training Program For Patients With<br />

Copd. Chest 2000; 118(2):106–114.<br />

Higuchi KAS, Christensen A, Terpstra J. Challenges ın Home Care Practice: A Decision-Making<br />

Perspective. J Community Health Nurs 2002;19(2): 225–236<br />

Juniper EF, Norman GR, Cox Fm ve ark. Comparison of The Standart Gamble. Rating Scale. AQLQ and<br />

Sf-36 For Measuring Quality of Life ın Asthma. Eur Respir J 2001; 18(1): 38-44.<br />

Kaptein AA, Brand PL, Dekker FW ve ark. Quality-Oflife ın A Long-Term Multicentre Trial ın Chronic<br />

Nonspecific Lung Disease: Assessmenr At Baseline. The Dutch CNSLD Studty Group. Eur Respir J<br />

1993;6(1):1479-84.<br />

Koçyiğit H, Aydemir Ö, Fişek G ve ark. Kısa Form-36 (Kf-36)’nın Türkçe Versiyonunun Güvenilirliği ve<br />

Geçerliliği. İlaç ve Tedavi <strong>Dergisi</strong> 1999;12(1): 102-6.<br />

Lopez Ad, Shibuya K, Rao C. ve ark. Chronic Obstructive Pulmonary Disease: Current Burden and Future<br />

Projections. Eur Respir J 2006; 27(2):397-412.<br />

Mackowiak JI, Mahler DA. Evaluation of The Short-Form 36-Item Questionnaire to Measure Health-<br />

Related Quality of Life Patients With Copd. Chest 1995; 107(3): 1585-9.<br />

11


Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />

Mahler DA. How Should Health Related Quality of Life Assesses ın Patientes With Copd Chest<br />

2000;117(1): 54-7.<br />

Mcsweeney AJ, Heaton RK, Grant I ve ark. Chronic Obstructive Pulmonary Disease; Socioemotional<br />

Adjusment and Life Quality. Chest 1990; 77(2): 309-11.<br />

Miravitlles M, Calle M, Alvarez-Gutierrez F. ve ark. Exacerbations, Hospital Admissions and Impaired<br />

Health Status in Chronic Obstructive Pulmonary Disease. Qual Life Res 2006; 15(1):471–80.<br />

Oh EG. The Effects of Home-Based Pulmonary Rehabilitation İn Patients With Chronic Lung Disease. Int<br />

J Nurs Stud 2003;40(1):873–9.<br />

Osman LM, Godden DJ, Friend JAR. ve ark. Quality of Life and Hospital Re-Admission ın Patients With<br />

Chronic Obstructive Pulmonary Disease. Thorax 1997;52(2):67–71.<br />

Özkan S, Durnaz Z, Demir T ve ark. Koah ve Astım Hastalarında Fonksiyonel Performans ve Yaşam<br />

Kalitesinin İncelenmesi. Solunum 2007;9(3): 158- 66.<br />

Pinto J, González J, Ignácio C ve ark. Arenillas J, Maria M Nogueras A, Pedro G Gómez F. The Health-<br />

Related Quality of Life of Patients With Chronic Obstructive Pulmonary Disease and Asthma<br />

Evaluated By The SGRQ. Rev Port Pneumol 2010;16(4):543-58.<br />

Prigatano GP, Wright EC, Levin D. Quality of Life and Its Predictors in Patients With Mild Hypoxemia<br />

and Chronic Obstructive Pulmonary Disease. Arch Intern Med 2004;144(1):1613-9.<br />

Puhan M, Scharplatz M, Troosters T ve ark. Pulmonary Rehabilitation Following Exacerbations of Chronic<br />

Obstructive Pulmonary Disease. Rev Port Pneumol 2009;127(5):322.<br />

Reishtein Jl. Relationship Between Symptoms and Functional Performance in Copd. Research in Nursing<br />

& Health 2005;<strong>28</strong>(2): 39-47.<br />

Salvany DA, Lamarca R, Ferrer M ve Ark. Healthrelated Quality of Life and Mortality in Male Patients<br />

With Chronic Obstructive Pulmonary Disease. AM J Respir Crit Care Med 2002;166(3): 680-5.<br />

Sarpkaya <strong>Ü</strong>, Tuna H, Tabakoğlu E ve ark. Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığında Solunum Kasları<br />

Egzersizlerinin ve Aerobik Egzersiz Programının Yaşam Kalitesi <strong>Ü</strong>zerine Etkileri. Türk Fiz Tıp Rehab<br />

Derg 2005;51(2):14-18.<br />

Smith B, Appleton S, Adams R ve ark. Home Care By Outreach Nursing For Chronic Obstructive<br />

Pulmonary Disease. Medical Care 2008;26(1):566-79.<br />

Soyyiğit Ş, Erk M, Güler N ve ark. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında Yaşam Kalitesinin<br />

Belirlenmesinde Sf- 36 Sağlık Taramasının Değeri. Tuberk Toraks 2006;54(2): 259-66.<br />

Stahl E, Jansson SA, Jonsson AC. ve ark. Health Related Quality of Life, Utility and Productivity Outcomes<br />

Instruments: Ease of Completion By Subjects With Copd. Health and Quality of Life Outcomes 2003;<br />

2(1):1-18.<br />

Thome´ B, Dykes AK, Hallberg IR. Home Care With Regard to Definition, Care Recipients, Content and<br />

Outcome: Systematic Literature Review. J Clin Nurs 2003;12(1): 860–72.<br />

Ubaĭdullaev AM, Salaeva MS. Role Of Social Factors in the Formation Of Life Quality Indices in Patients<br />

With Chronic Obstructive Pulmonary Diseases. Probl Tuberk Bolezn Legk 2009; 1(6):30-3.<br />

<strong>Ü</strong>nce D, Tunalı N, Savcı S ve ark. Kronik Obstruktif Akciğer Hastalıklarında Yaşam Kalitesinin<br />

Değerlendirilmesi. Solunum Hastalıkları 2000; 11(1): 333-7.<br />

<strong>Ü</strong>nsar S, Yıldız Fındık <strong>Ü</strong>, Kurt S ve ark. Kanserli Hastalarda Evde Bakım ve Semptom Kontrolü. Fırat<br />

Sağlık Hizmetleri <strong>Dergisi</strong> 2007; 2(5): 89-106.<br />

Yorgancıoğlu A. Solunum Hastalıklarında Yaşam Kalitesi ve Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi Anketleri.<br />

Sağlıkta Birikim 2006; 1(2): 27-33.<br />

12


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2):13-32, <strong>2013</strong><br />

HEMŞİRELERDE UYKU SORUNLARI VE ETKİLİ ETMENLER<br />

SLEEP PROBLEMS AND FACTORS AFFECTING SLEEP IN NURSES<br />

Yük. Hemş. Aylin FIŞKIN* Prof.Dr. Ayla BAYIK TEMEL**<br />

Araş.Gör. Jülide Gülizar YILDIRIM**<br />

*İBB Eşrefpaşa Hastanesi, İzmir<br />

**E.<strong>Ü</strong>.<strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Halk Sağlığı Hemşireliği AD.<br />

Bu çalışma 15-17 Ekim 2009 tarihinde Selanik Yunanistan’da düzenlenen 1st International Congress on<br />

Nursing Education Research& Practice kongresinde sözel bildiri (O138) olarak sunulmuştur.<br />

ÖZET<br />

Amaç: İyi uyku hemşireler için temel bir fizyolojik gereksinim olmasının yanı sıra,<br />

hemşirenin verdiği bakımının kalitesi ve uygulama hatalarının önlenmesinde büyük önem taşır.<br />

Araştırma hemşirelerde uyku sorunlarını ve uykuyu etkileyen bireysel ve işe bağlı etmenlerin<br />

incelenmesi amacıyla yürütüldü.<br />

Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı araştırma, 2008 yılında İzmir’de iki hastanede gönüllü <strong>28</strong>0<br />

klinik hemşiresi ile yürütüldü. Veriler sosyodemografik soru formu ve uyku düzeni, uyaranlar ve<br />

rahatlama-gevşeme davranışları olmak üzere üç boyut içeren Carter ve Clark (2005) tarafından<br />

geliştirilmiş Uyku Değerlendirme Formu (UDF) ile toplandı. Form için toplam puan aralığı 0-27<br />

arasında değişmektedir. Yüksek puanlar her boyutta sorunun arttığını göstermektedir. Uyku<br />

düzeni için olası genel toplam puan aralığı 0-9, uyaranlar için 0-15 ve rahatlama-gevşeme<br />

davranışları için 0-3 puandır.<br />

Bulgular: Hemşirelerin yaş ortalaması 32.17±6.45 idi. UDF puan ortalaması 12.17±0.15<br />

(min 3.00, max 20.00) bulundu. Hemşirelerin %76’sının 16- 60dk içerisinde uykuya daldığı,<br />

%30’unun toplam uyku süresinin 6 saatten az olduğu saptandı. Uyku sorunlarında; uyku<br />

düzeni, uyaranlar ve rahatlama-gevşeme davranışlarının etkisi %76’dır. Hemşirelerin büyük<br />

çoğunluğunun uykuya geç daldığı ve %99.6’sının etkili uyumadığı saptandı. Uykuyu bozucu<br />

etmenler kapsamında, %57.5’inin egzersiz yapmadığı, %95’inin kafeinli içecek tükettiği,<br />

%50’sinin sigara içtiği, %49.6’sının yatakta TV izlediği, %41.8’inin gürültüden etkilendiği,<br />

%41.8’inin kaygı, %35’inin huzursuzluk yaşadığı saptandı. Hemşirelerin %45’i uyku kalitesini,<br />

%65.7’si genel olarak sağlığını çok iyi ve iyi düzeyde değerlendirdi.<br />

Sonuç: Hemşirelerde uyku düzeninin orta, uyaranlar ve rahatlama-gevşeme davranışlarının<br />

orta düzeyin altında kaldığı ve sonuçta hemşirelerin orta düzeyde uyku sorunu yaşadıkları<br />

saptandı. Hemşirelerin uyku sorunlarıyla baş edebilmelerine yönelik bireysel ve kurumsal<br />

düzenlemeler önerildi.<br />

Anahtar Kelimeler: Uyku, uyku sorunları, hemşireler.


Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />

ABSTRACT<br />

Objective: Good sleep is a basic physiological need for nurses, besides that it is of great<br />

importance for the quality of nursing care and preventing procedural errors. Aim of the study is to<br />

identify sleep problems in nurses and the factors associated with work and individual behaviors<br />

affecting sleep.<br />

Methods: Descriptive study was conducted in two hospitals in Izmir/Turkey in 2008 and<br />

covered a sample of <strong>28</strong>0 volunteer ward nurses by providing their informed consent. Data was<br />

gathered by Socio-demographic questionnaire and Sleep Evaluation Questionnaire (SEQ), which<br />

was consisted of three dimensions; sleep routines, stimulants and relaxation. SEQ was developed by<br />

Carter and Clark (2005). Possible overall score ranges between 0 and 27 for SEQ. Higher score<br />

indicates more problems in each area. Possible total score ranges are 0-9, 0-15 and 0-3 respectively<br />

for sleep routines, stimulants and relaxation.<br />

Results: The average age of nurses is 32.17+ 6.45. SEQ mean score of the nurses is 12.17+ 0.15<br />

(min 3.00, max 20.00). 76.0 % of the nurses reported that they fall asleep within 16-60 minutes; total<br />

sleep time is less than 6 hours in bed for the 30% of the nurses. Sleep routines, stimulants, and<br />

relaxation accounted for 76% of the variability in SEQ scores as predictive factors. Majority of the<br />

nurses fell asleep late and 99.6% of them slept inefficient. As the sleep stimulants, 57.5% of nurses<br />

did not do the exercise, 95% of them drank caffeinated beverages, 50% of them smoked, 49.6% of<br />

them watched TV in a bed, 41.8% of them were affected from noise, 41.8% lived anxiety, 35% of<br />

them lived depression. 45% of nurses’ evaluated her sleep quality good , and 65.7% of them<br />

evaluated her health status well.<br />

Conclusion: Sleep routines of the nurses were found to be moderate, stimulants and<br />

relaxations were found to be under moderate level. Nurses demonstrated moderate sleep loss.<br />

Individual and institutional arrangements were recommended for the nurses to cope with sleep<br />

problems.<br />

Key Words: Sleep, sleep problems, nurses.<br />

GİRİŞ<br />

Uyku, bedenen ve ruhen sağlıklı kalmak için tüm varlıkların yaşamsal ve temel<br />

fizyolojik gereksinimidir (Rogers 1997, Aydın ve Kutlu 2001, Buyse 2004, Fesci ve<br />

Görgülü 2005, Meiner ve Lueckenotte 2006, Ay 2007). Düzenli, yinelenen ve kolayca<br />

geri dönebilen, bedenin ve ruhun dinlendiği bir durumdur (Buyse 2004, Meiner ve<br />

Lueckenotte 2006, Ay 2007). Bireyin yaşamının yaklaşık üçte biri uykuda geçmektedir<br />

(Köktürk 1999). Yetişkinler için genellikle günlük uyku ihtiyacı 6-8 saattir. Uyku süreci,<br />

yaklaşık her biri 90 dakika süren 4-6 döngüden oluşmaktadır (Evans ve French 1995).<br />

Uyku bireyi yeniler, bir sonraki günün aktif ve verimli olmasını sağlayabilir (Fesci ve<br />

Görgülü 2005). Hemşirelerin tüm bakım sorumluluklarını güvenli biçimde<br />

gerçekleştirebilmelerinde, uyku kalitesi anahtar konumdadır.<br />

Uyku kalitesi olarak da adlandırılan yeterli uyku, uyandığında bireyin kendini<br />

dinlenmiş ve yenilenmiş hissetmesidir (Carter ve Clark 2005). Uyku kalitesi; uykuya<br />

dalma süresi, uyku süresi ve bir gecedeki uyanma sayısı gibi uykunun niceliksel<br />

yönleri yanı sıra, uykunun derinliği ve dinlendiriciliği gibi öznel yönlerini de<br />

içermektedir (<strong>Ü</strong>stün ve Çınar-Yücel 2011). Uykuya dalma süresi, ışıkların<br />

söndürüldüğü andan uyku başlangıcına kadar geçen süredir. Uyku süresi, uyuyarak<br />

geçirilen toplam süredir. Etkili uyku; uyku süresinin yatakta geçirilen süreye oranıdır.<br />

14


Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />

Uyku düzenini, uykuya dalma süresi, etkili uyku ve uyku süresinin tümü<br />

oluşturmaktadır (Carter ve Clark 2005). Bireyin kendini uykusuz hissetmesi, erken<br />

uyanma, düzensiz uyuma, uykuya geç dalma ve uykuyu sürdürmede güçlük çekme<br />

uyku sorunlarıdır (<strong>Ü</strong>stün ve Çınar-Yücel 2011).<br />

Yurt içinde ve yurt dışında yürütülen hemşirelik araştırmalarında, hemşirelerde<br />

uyku kalitesi mesleki bir sağlık sorunu olarak pek çok araştırmacı tarafından<br />

incelenmiştir (Gordon 1986, Lumley ve ark. 1987, Buyse ve ark 1989, Olsson ve ark.<br />

1990, Walsh ve ark. 1990, Lee 1992, Escriba ve ark. 1992, Bonnet ve Arand 1995, Saito<br />

ve Sasaki 1998, Ohida ve ark. 2001, Labyak 2002, Fischer ve ark. 2002, Axelsson ve ark.<br />

2004, Caruso ve ark. 2004, Daurat ve Foret 2004, Muecke 2005, Berger ve Hobbs<br />

2006, Sveinsdόttir 2006, Chung ve ark. 2009, Zverev ve Misiri 2009, Rocha ve Martino<br />

2010, Shcao ve ark. 2010). Hemşirelerde daha çok uyku kalitesinin incelendiği ancak<br />

uyku sorunlarının yeterince çalışılmadığı görülmektedir. Gold ve ark. (1992), Admi ve<br />

ark. (2008), hemşirelerde uyku sorunlarını incelemişlerdir. <strong>Ü</strong>lkemizde de hemşire<br />

araştırmacılar, hemşirelerde uyku sorunları ve etkili değişkenleri, değişik çalışmalarda<br />

uyku kalitesi yaklaşımı ile incelemişlerdir (Khorshid ve ark. 1999, Ergüney 2001, Alçelik<br />

ve ark 2005, Yılmaz ve Özkan 2006, Karagözoğlu ve Bingöl 2008, Altıntoprak 2008,<br />

Sönmez ve ark 2010, <strong>Ü</strong>stün ve Çınar-Yücel 2011, Çoban ve ark. 2011, Demir-Zencirci<br />

ve Arslan 2011). Yılmaz ve Özkan (2006), hemşirelerin sağlık sorunlarını inceledikleri<br />

çalışmada, hemşirelerin %34.4’ünün uyku bozukluğu yaşadığını, %76.1’inin günde 5-<br />

7 saat uyuduğunu ve %50.3’ünün düzensiz uyku uyuduğunu saptamışlardır. Alçelik<br />

ve ark. (2005), da benzer biçimde hemşirelerin %59.5’inin günde 5-7 saat uyuduğunu,<br />

%67.6’sının düzensiz uyku uyuduğunu, %39.7’sinde ise mesleksel stresörlerin uyku<br />

bozukluklarına yol açtığını belirlemişlerdir.<br />

Uyku sorunlarının ortaya çıkmasında kişinin döngüsel ritmini bozabilen ilaç, alkol<br />

ve sigara kullanımı, uzun süreli seyahat etme, mesleki stresörler (vardiya ya da nöbet<br />

sistemi ile çalışma, iş yükü, çalışma yıllarının artması gibi), kişisel stresörler (yaş,<br />

cinsiyet gibi), mesleksel olmayan stresörler (günlük yaşanan stres düzeyi, çevre<br />

değişikliği, kötü kokular, parlak ışık, gürültü, çok sıcak ya da soğuk oda ısısı gibi),<br />

kaygı, yetersiz fizik aktivite ve kafeinli içecekler tüketmenin etkili olduğu<br />

bildirilmektedir (Ay 2007, Lumley ve ark. 1987, Olsson ve ark. 1990, Walsh ve ark.<br />

1990, Youngstedt ve ark. 2003, Rocha ve Martino 2010, Shcao ve ark. 2010). Bu<br />

faktörler hemşirelerde fiziksel ve psikolojik reaksiyonları artırarak, sirkadiyen ritmin<br />

bozulmasına ve sonuçta uykuya dalma ve uykuyu sürdürmede sorunlara yol<br />

açabilmektedir (Olsson ve ark. 1990, Khorshid ve ark. 1999).<br />

Uykuyu etkileyen faktörlerden olan nöbet sistemi de, uyku, iyilik hali, çalışma<br />

performansı ve kurumsal sonuçlar üzerinde doğrudan ve dolaylı olarak etkilidir<br />

(Chung ve ark. 2009). Mevcut bilimsel çalışmalar, nöbet sisteminin doğal sirkadiyen<br />

ritmi değiştirerek hemşirelerde uyku ve uyanıklık durumunu, ailesel ve sosyal yaşamı<br />

etkilediğini (Gordon 1986, Labyak 2002, Lee 1992, Sveinsdottir 2006), gastrointestinal<br />

problemlere, kardiyovasküler hastalıklara, yeme ve metabolik aktivitelerde değişikliklere<br />

neden olduğunu (Portela ve ark. 2004, Sveinsdottir 2006) göstermektedir.<br />

Nöbet sistemi ile baş edemeyen hemşirelerin, nöbette kafeinli ve alkollü içecekler<br />

15


Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />

tüketme, uyku ilacı alma, gastrik asit sekresyonunu ve bağırsak aktivitesini azaltıcı<br />

ilaçlar kullanma gibi sağlıksız davranışları gösterdikleri saptanmıştır (Caruso ve ark.<br />

2004, Berger ve Hobbs 2006). Yapılan araştırmalarda hemşirelerin kendilerini uykusuz<br />

hissetme nedeniyle ilaç uygulama hataları, iğne batması, keskin nesne yaralanmaları,<br />

tıbbi cihazları yanlış çalıştırma gibi mesleki hatalar ve kazalar yaptıkları bildirilmiştir<br />

(Suzuki ve ark. 2005, Gold ve ark. 1992, Sönmez ve ark. (2010 Demir-Zencirci ve Arslan<br />

2011). Özellikle gece nöbet tutan hemşirelerde bir sonraki gün yorgunluk, bezginlik,<br />

dikkati toplayamama, ağrıya karşı duyarlılığın artması ve sinirlilik (Bonnet ve Arand<br />

1995), uyku saatlerinde değişimler, bireyin kendini uykusuz hissetmesi, uyku<br />

etkililiğinde azalma, gece uykusunun bölünmesi, sabahları çok erken kalkma ve<br />

bireyin kendinde gün boyu artan uykusuzluk hissi pek çok çalışmada belirlenmiştir<br />

(Aydın ve Özgen 2001, Carter ve Clark 2005, Meiner ve Lueckenotte 2006).<br />

Hemşirelerin gece nöbetleri nedeniyle uykusuz kaldıkları için gündüz uyumaları, uyku<br />

kalitesini düşürerek kaliteli bakım vermesini etkilediği saptanmıştır (Muecke 2005,<br />

Admi ve ark. 2008, Demir-Zencirci ve Arslan 2011). Bonnet ve Arand (1995), uyku<br />

süresinde 1.3 ve 1.5 saatlik kısalmanın ertesi gün uyanıklığı %32 oranında azalttığını<br />

saptamışlardır. Yapılan bazı araştırmalarda, gece çalışan ve düzensiz nöbet tutan<br />

hemşirelerin gündüz ve düzenli saatlerle çalışan hemşirelere göre daha sık uyuklama<br />

eğiliminde oldukları belirlenmiştir (Gold ve ark. 1992, Ohida ve ark. 2001, Kunert, King<br />

ve Kolkhorst 2008). Bununla birlikte Escriba ve ark. (1992) yürüttükleri çalışmada,<br />

hemşirelerde gece nöbetinin uyku süresini kısaltarak uyku bozukluklarına neden<br />

olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Fischer ve ark.’nın (2002) yaptıkları bir diğer<br />

çalışmada, gece çalışarak gündüz uyuyan hemşirelerde uyku sorunları olduğunu;<br />

Berger ve Hobbs (2006)’da hemşirelerde uyku sorunlarının hasta güvenliğini olumsuz<br />

etkileyecek iş kazaları ve yaralanmalara yol açtığını belirtmişlerdir. Axelsson ve ark.<br />

(2004), dönüşümlü vardiyada çalışmaları sonucu hemşirelerin sirkadiyen ritimlerinin<br />

değişmesiyle birlikte artan uyku problemleri, uyku bölünmeleri ve uyku değişimleri<br />

yaşadıklarını belirtmişlerdir. Bazı araştırma sonuçlarına göre, çalışma saatleri<br />

içerisinde özellikle gece nöbet tutan çoğu hemşirede (%75), kısa süreli uykululuk hali<br />

görüldüğü saptanmıştır. Çalışma koşulları nedeniyle fiziksel ve ruhsal rahatlayamayan<br />

hemşirelerin, ertesi gün daha uzun süre uyudukları belirtilmiştir (Gold ve ark. 1992,<br />

Daurat ve Foret 2004). Gander ve ark. (1993), nöbet usulü ile çalışan kişilerde<br />

sirkadiyen ritmin bozulması ve yaşın ilerlemesiyle birlikte uyku bozukluklarının ortaya<br />

çıktığı ve bunların da çalışma performansı azalttığını saptamışlardır. Türkiye’de ikili<br />

nöbet (8:00-16:00; 16:00-08:00) sistemi ile çalışan hemşirelerde, çalışma şeklinin uyku<br />

örüntüsünü bozduğu ve bu durumun uyku değişiklikleri, azalmış uyku etkililiği,<br />

geceleri sık uyanma, sabahları erken uyanma, gündüz uykululuk gibi sorunlara yol<br />

açtığı belirlenmiştir (Karagözoğlu ve Bingöl 2008, <strong>Ü</strong>stün ve Çınar-Yücel 2011).<br />

Araştırma hemşirelerde uyku sorunları ve uyku sorunlarını etkileyen işe bağlı ve<br />

bireysel davranışlarla ile ilgili etmenlerin incelenmesi amacıyla yürütüldü. Bu<br />

çalışmada, hemşirelerde uyku sorunları ne düzeydedir Uyku sorunlarının<br />

16


Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />

oluşumunda etkili olan bireysel ve mesleksel etmenler nelerdir sorularına cevap<br />

arandı.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Araştırmanın tipi ve yeri: Tanımlayıcı araştırma, İzmir’de, 1 Mart- 30 Haziran<br />

2008 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesitesi Tıp <strong>Fakültesi</strong> Hastanesi ve İzmir Dr. Suat<br />

Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yürütüldü.<br />

Evren ve örneklem: Araştırmanın evrenini Ege <strong>Ü</strong>niversitesitesi Tıp <strong>Fakültesi</strong><br />

Hastanesi ve İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesinde çalışan 1082 hemşire oluşturdu. Örneklemi ise bu iki hastanede çalışan<br />

olasılıksız örnekleme yöntemi ile seçilen araştırmaya katılmaya istekli <strong>28</strong>0 hemşire<br />

(katılım oranı %25.9) içerdi.<br />

Araştırma hipotezleri<br />

H1: Hemşirelerin uyku sorunu orta düzeydedir<br />

H2: Hemşirelerin uyku düzeni ile uyku sorunları arasında ilişki vardır.<br />

H3: Hemşirelerin uyku sorunu ile kullandıkları uyaranlar arasında ilişki vardır.<br />

H4:Hemşirelerin uyku sorunları ile rahatlama-gevşeme davranışları arasında ilişki<br />

vardır.<br />

H5:Hemşirelerin çalışma şekli uyku sorunlarını etkiler.<br />

Sınırlılıklar: Araştırma kapsamında örneklem grubunun gönüllü hemşireleri<br />

içermesi nedeniyle araştırma bulguları sadece çalışılan gruba genellenebilir. Veri<br />

toplama formunun ölçek yapısında olmaması ve güvenirliliğinin sınanmamış olması<br />

çalışmada diğer bir sınırlılıktır.<br />

Veri Toplama araçları: Veriler, hemşirelerin sosyodemografik özelliklerini ve<br />

uyku kalitesi ile ilgili öz değerlendirmelerini belirlemek üzere 13 soru içeren sosyodemografik<br />

form ve Carter ve Clark (2005) tarafından geliştirilen Uyku Değerlendirme<br />

Soru Formu (UDF) ile toplandı.<br />

UDF; uyku düzeni, uyaranlar, rahatlama-gevşeme davranışları olmak üzere üç<br />

boyuttan oluşmuştur, toplam 17 soruyu içermektedir. İlk boyut olan “uyku düzeni”,<br />

Buyse ve ark. (1989) tarafından geliştirilen iyi ve kötü uyku kalitesini değerlendirmede<br />

kullanılan “Uyku Kalite İndeksinden” alınmış 4 soru içermektedir (Carter ve Clark<br />

2005). Uyku düzeni, uykuya dalma süresi, uyku etkinliği ve uykuda geçen süreyi<br />

tanımlar (Carter ve Clark 2005). İkinci ve üçüncü boyutlar Carter ve Clark (2005)<br />

tarafından hazırlanmıştır. İkinci boyut olan “uyaranlar”; uykuyu bölücü bireysel<br />

davranışlar ve çevresel etmenler, fizik aktivite, kafein, alkol ve nikotin alımıyla ilgili<br />

özellikleri belirlemeye yönelik 11 soru içerir. <strong>Ü</strong>çüncü boyut olan “rahatlamagevşeme”,<br />

rahatlatıcı ve sakinleştirici davranışları belirleyen iki soruyu kapsar (bknz.<br />

Ek 1). UDF’nin puanlanmasında, her boyuttaki sorular ayrı puanlanır. <strong>Ü</strong>ç alt boyut<br />

olan uyku düzeni, uyaranlar ve rahatlama-gevşeme davranışları puanları toplanarak<br />

genel toplam puan elde edilir. Uyku düzeni için alınacak min, max puan 0-9, uyaranlar<br />

için 0-15, rahatlama-gevşeme davranışları için 0-3 olup tüm soru formundan elde<br />

17


Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />

edilecek toplam puan 0-27’dir. Her boyutta puan artışı uyku sorunlarındaki artışı<br />

gösterir. Birinci boyut olan uyku düzeninin puanlanması için, uykuya dalma süresi<br />

(Soru 3), uyku etkililiği (Soru 1 ve 2) ve uyku süresi (Soru 4) puanları toplanır. Uykuya<br />

dalma süresi (Soru 3); 60 dakikadan fazla ise 3 puan, 31-60 dakika ise 2 puan, 16-30<br />

dakika ise 1 puan, 15 dakika ve daha az ise 0 puan verilir. Uyku süresi (Soru 4); 5<br />

saatten kısa ise 3 puan, 5-6 saat ise 2 puan, 6-7 saat ise 1 puan, 7 saatten fazla ise 0<br />

puan verilir. Uyku etkililiği (Soru 1 ve 2); yatakta geçirilen süre yatağa gidiş (Soru 2) ve<br />

yatakta kalış süresi (Soru 1) çıkarılarak hesaplanır, uykuda geçirilen süreye bölünür ve<br />

100 ile çarpılır. Buna göre, bu değer %65’den az ise 3 puan, %65-74 arasında ise 2<br />

puan, %75-85 arasında ise 1 puan, %85’den fazla ise 0 puan verilerek hesaplanır<br />

(Carter ve Clark 2005). İkinci boyut olan uyaranlardır ve uykuyu bölücü bireysel ve<br />

çevresel etmenleri kapsar (Soru 5- 7). Uyaranların puanlanması şöyledir; Bu boyutta<br />

ilgili sorular için her bir yanıta 1 puan verilir. Etmen sayısı 6’dan fazla ise 3 puan,<br />

etmen sayısı 3-5 ise 2 puan, etmen sayısı 1-2 ise 1puan, etmen yoksa 0 puan verilir.<br />

Bu boyut için toplam puan aralığı 0-8’dir. Fizik aktivite (Soru 8-9); fizik aktivite, fizik<br />

aktivite sıklığı ve egzersiz zamanı puanlarının toplamı ile değerlendirilir. Fizik aktivite<br />

sıklığı (Soru 8); hiç yapmayanlara 3 puan, 1-2 kez yapanlara 2 puan, 3-4 kez yapanlara<br />

1 puan, 4’den fazla yapanlara 0 puan verilerek hesaplanır. Egzersiz zamanı (Soru 9);<br />

gece yapılıyorsa 3 puan, akşamüzeri yapılıyorsa 2 puan, öğleden sonra yapılıyorsa 1<br />

puan, sabah gerçekleştiriliyorsa 0 puan verilerek hesaplanır. Fizik aktivite toplam<br />

puanı 7-9 puan ise 3 puan verilerek, 6-4 puan ise 2 puan verilerek, 3-1 puan ise 1<br />

puan verilerek 0 puan ise 0 puan verilerek kodlanır. Kafein alımı (Soru 10-11); kafein<br />

alımı, kafeinli içecek alım sıklığı (Soru 10) ve kafeinli içecek alım sıklığı (Soru 10)<br />

puanlarının toplamı ile değerlendirilir. Kafeinli içecek alım sıklığı (Soru 10), hiç ise 0<br />

puan, 1 kez ise 1 puan, 2 kez ise 2 puan, 3 kez ise 3 puan verilir. Kafein alım zamanı<br />

için (Soru 11), gece alınıyorsa 3 puan, akşamüzeri alınıyorsa 2 puan, öğleden sonra<br />

alınıyorsa 1 puan, sabah alınıyorsa 0 puan verilir. Kafein alımı toplam puanı 7-9 puan<br />

ise 3 puan verilerek, 6-4 puan ise 2 puan verilerek, 3-1 puan ise 1 puan verilerek 0<br />

puan ise 0 puan verilerek kodlanır. Alkol alımı (Soru 12-13); alkol alımı, alkollü içecek<br />

alım sıklığı (Soru 12) ve alkol alım zamanı (Soru 13) puanlarının toplamı ile<br />

değerlendirilir. Alkollü içecek alım sıklığı (Soru 12), hiç ise 0 puan, 1 kez ise 1 puan, 2<br />

kez ise 2 puan, 3 kez ise 3 puan verilir. Alkol alım zamanı için (Soru 13), gece alınıyorsa<br />

3 puan, her zaman alınıyorsa 2 puan, hiç alınmıyorsa 0 puan verilir. Alkol alımı<br />

toplam puanı 7-9 puan ise 3 puan verilerek, 6-4 puan ise 2 puan verilerek, 3-1 puan<br />

ise 1 puan verilerek 0 puan ise 0 puan verilerek kodlanır. Nikotin alımı (Soru 14-15);<br />

nikotin alımı, sigara içme sıklığı (Soru 14) ve sigara içme zamanı (Soru 15) puanlarının<br />

toplamı ile değerlendirilir. Sigara içme sıklığı (Soru 14), hiç ise 0 puan, 1 kez ise 1 puan,<br />

2 kez ise 2 puan, 3 kez ise 3 puan verilir. Sigara içme zamanı (Soru 15), gece alınıyorsa<br />

3 puan, her zaman alınıyorsa 2 puan, hiç alınmıyorsa 0 puan verilir. Nikotin alımı<br />

toplam puanı 7-9 puan ise 3 puan verilerek, 6-4 puan ise 2 puan verilerek, 3-1 puan<br />

ise 1 puan verilerek 0 puan ise 0 puan verilerek kodlanır (Carter ve Clark 2005).<br />

Rahatlama-gevşeme davranışları (Soru 16-17)üçüncü boyutu oluşturmaktadır ve<br />

puanlanması şöyledir: rahatlama-gevşeme davranışları, bu davranışlarının yapılma<br />

18


Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />

sıklığı (Soru 16) ve etkililiği (Soru 17) puanlarının toplamı ile değerlendirilir.<br />

Rahatlama-gevşeme davranışları yapılma sıklığı (Soru 16), hiç ise 3 puan, 1-2 kez<br />

yapılıyorsa 2 puan, 3-4 kez yapılıyorsa 1 puan, 4 kez ve daha fazla yapılıyorsa 0 puan<br />

verilir. Rahatlama-gevşeme davranışlarının etkililiğinin (Soru 17) değerlendirilmesinde<br />

etkili değil ise 3 puan, orta düzeyde etkili ise 2 puan, etkili ise 1 puan,<br />

çok etkili ise 0 puan verilir. Rahatlama-gevşeme davranışları toplam puanı 7-9 puan<br />

ise 3 puan verilerek, 6-4 puan ise 2 puan verilerek, 3-1 puan ise 1 puan verilerek, 0<br />

puan ise 0 puan verilerek kodlanır (Carter ve Clark 2005).<br />

Carter ve Clark (2005) tarafından hazırlanan bu form ölçek yapısında<br />

geliştirilmemiştir. Ayrıca, yukarıda açıklandığı biçimde UDF’de bazı sorular düz ya da<br />

ters kodlandığından ve soru yapıları likert türde olmasına karşın madde<br />

seçeneklerinin sayılarının eşit olmaması (3, 4, 5 gibi) nedeniyle bu çalışmada<br />

güvenililirlik analizi yapılamamıştır. Formun kapsam ve dil geçerliliği sağlanmıştır. Bu<br />

amaçla form üç kişi tarafından Türkçe’ye çevrildi. Araştırmacılar tarafından<br />

düzenlenen Türkçe form bir dil bilimci tarafından İngilizce’ye geri çevirisi yapıldı.<br />

Uzman görüşü alındı (KGİ: .83). Formun 15 hemşireyle pilot uygulaması<br />

gerçekleştirildi.<br />

Veri toplama: Araştırmacılardan biri tarafından hemşirelere araştırmanın amacı<br />

açıklandıktan ve gönüllü katılımları sağlandıktan sonra anketler tek tek dağıtıldı, aynı<br />

gün toplandı. Her anket formunun doldurulma süresi 20 dk’dır.<br />

Etik Sorumluluk: Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu etik komitesinden ve<br />

hastanelerden yazılı izin ve UDF formun kullanımı için formu geliştiren Carter PA’dan<br />

elektronik posta ile yazılı izin alındı. Araştırmaya katılan hemşirelerden bilgilendirilmiş<br />

sözel onam alındı. Ayrıca hemşirelere, “Uyku sorunları ile baş etme yollarını açıklayan<br />

bilgilendirme broşürü” dağıtıldı.<br />

Verilerin değerlendirilmesi: Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 17.0 paket<br />

programından yararlanılarak veriler frekans dağılımı, kapsam geçerlilik indeksi için<br />

Kendall uyum iyiliği testi, varyans analizi (One-way ANOVA ve iki yönlü Anova),<br />

nonparametrik dağılımlarda Kruskal Wallis varyans analizi, Student t test, post hoc<br />

Tukey ve Benferroni testi ve lojistik regresyon analizi kullanıldı. Anlamlılık düzeyi p,<br />

.05 olarak değerlendirildi.<br />

BULGULAR VE TARTIŞMA<br />

Sosyodemografik Özellikler, Çalışma Koşulları ve Uyku Sorununun<br />

Değerlendirilmesi<br />

Hemşirelerin yaş ortalaması 32.17+6.45 olup %43.6’sı 21-29 yaş grubunda idi,<br />

%62.9’u lisans mezunu olup, %53.2’si evliydi ve %49.3’ünün çocuğu yoktu.<br />

Hemşirelerin %32.1’inin 6-10 yıl arasında iş deneyimi vardı. Hemşirelerin %25.4’ü<br />

dahili birimlerde, %38.2’si cerrahi birimlerde, %27.9’u yoğun bakım ünitelerinde ve<br />

%8.6’sı acil serviste çalışmaktaydı. Gündüz 8-16 saatlik çalışan hemşire oranı %55.7<br />

iken, diğerleri ise 24 saatlik nöbet (gündüz-gece) biçiminde çalışmaktaydı.<br />

19


Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />

Hemşirelerin %40.7’sinin haftada 45-48 saat, %20.7’sinin ise haftada 48 saatten fazla<br />

çalıştığı belirlendi. Hemşirelerin %40.4’ü ayda 4-5 nöbet tuttuğunu belirtti (Tablo 1).<br />

Hemşirelerde uyku sorunu, uyku düzeni, uyaranlar ve rahatlama-gevşeme<br />

davranışları ile ilgili boyutlarla incelenmiştir.<br />

Uyku düzeni; Hemşirelerde uyku yeterliliğinin göstergesi olarak uykuya dalma<br />

süresi, uykuda geçen süre ve uyku etkinliği özellikleri incelenmiştir. Hemşirelerin<br />

uykuya dalma süresi incelendiğinde; %6.4’ünün 60 dakikadan fazla sürede,<br />

%38.9’unun 31-60 dakikada ve %37.1’inin 16-30 dakikada uykuya daldığı belirlendi.<br />

Hemşirelerin %47.5’inin 6-7 saat arası, %27.9’unun 5-6 saat ve %2.1’inin ise 5 saatten<br />

az uyuduğu saptandı. Hemşirelerin %99.6’sı için uyku etkililiği %65’ten daha az idi.<br />

Uyaranlar; uykuyu bölücü bireysel davranışlar ve çevresel etmenler (fizik aktivite,<br />

kafein, alkol ve nikotin alımı), uykuyu bölen durumlar, uykuyu bozan durumlar ve<br />

duygu durumu özellikleri ile incelenmiştir. Hemşirelerin %57.5’inin hiç egzersiz<br />

yapmadığı, egzersiz yapanların da %23.2’sinin haftada 1-2 kez egzersiz yaptığı<br />

saptandı. Hemşirelerin %62.1’inin günde 1-3 kez kafeinli içecekler içtiği belirlendi.<br />

Hemşirelerin %40.4’ü gece kafeinli içecekler tükettiğini ifade etti. Hemşirelerin<br />

%83.9’u hiç alkollü içecek tüketmediğini bildirdi. Sigara kullanmayan hemşire oranı<br />

%49.6 idi.<br />

Uykuyu bölen etkenler kapsamında, hemşirelerin %49.6’sı uyumadan önce<br />

yatakta TV izlediğini, %31.4’ü kitap, gazete vb okuduğunu belirtti. Hemşirelerin<br />

%42.5’inin gürültüden, %30.4’ünün ışıktan, %23.6’sının oda ısısından (sıcak veya<br />

soğuk) rahatsız olduğu belirlendi. Duygu durumu açısından hemşirelerin %41.8’i<br />

kaygı ve %35.4’ü huzursuzluk yaşadığını belirtti.<br />

Hemşirelerde rahatlama-gevşeme davranışları incelendiğinde; %21.8’inin hiç<br />

rahatlama-gevşeme davranışı göstermediği saptandı.<br />

Hemşirelerin %39.3’ü uyku kalitesini iyi, %41.8’i orta, %13.2’si de kötü düzeyde<br />

değerlendirdi. Hemşirelerin %8,6’sı genel olarak sağlık düzeyini çok iyi, %57.1’i iyi,<br />

%30.7’si orta olarak değerlendirdi. Hemşirelerin %12,1’inin nadiren uyku ilacı<br />

kullandığı, %85.4’ünün hiç uyku ilacı kullanmadığı saptandı. İşle ilgili güçlük yaşama<br />

durumları değerlendirildiğinde, hemşirelerin %23.2’sinin çok ve çok fazla,<br />

%43.9’unun orta, %25’inin az derecede güçlük yaşadığı belirlendi. Hemşirelerin<br />

%53.2’si ara sıra, %35.7’si nadiren kendini gündüz uykusuz hissettiğini açıkladı.<br />

Hemşirelerde Uyku Sorunlarının Belirlenmesi ve Uyku Sorununda<br />

Etkili Özellikler<br />

Hemşireler için UDF toplam puan ortalaması 12.17±0.15 (min:3, max:20), Uyku<br />

düzeni toplam puan ortalaması 5.43±0.07 (min:0, max:9), uyaranlar toplam puan<br />

ortalaması 5.61±0.10 (min:0, max:15), rahatlatıcı davranışlar toplam puan ortalaması<br />

1.35±0.2 (min:0, max:3) saptandı.<br />

20


Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />

Tablo 1: Hemşirelerin sosyo-demografik ve çalışma koşullarının UDF toplam puana göre dağılımı<br />

Örneklem Özellikleri<br />

UDF toplam puanı<br />

Sosyo-demografikler<br />

Değerler<br />

(n=<strong>28</strong>0)<br />

Puan<br />

Ort.±SS<br />

F<br />

p<br />

Yaş grubu<br />

21-29 yaş<br />

30-39 yaş<br />

40-49 yaş<br />

Medeni durumu<br />

Evli<br />

Bekar<br />

Dul ya da boşanmış<br />

Eğitim düzeyi<br />

Lisans<br />

Ön lisans<br />

Sağlık meslek lisesi<br />

Çocuk sahibi olma durumu<br />

Var<br />

Yok<br />

Çalışma Koşulları<br />

Çalışılan hastanenin türü<br />

<strong>Ü</strong>niversite<br />

Devlet<br />

Çalışma Yılı<br />

< 1 yıl<br />

1-5 yıl<br />

6-10 yıl<br />

11-15 yıl<br />

> 16 yıl<br />

Çalıştığı alan<br />

Dahiliye<br />

Cerrahi<br />

Yoğun bakım<br />

Acil<br />

Çalışma şekli<br />

8-16 saatlik gündüz<br />

24 saatlik nöbet<br />

Aylık nöbet sayısı<br />

Hiç tutmuyor<br />

1-3 nöbet<br />

4-5 nöbet<br />

> 6 nöbet<br />

Haftalık çalışma süresi<br />

< 44 saat<br />

45-48 saat<br />

>48 saat<br />

122 (%43.6)<br />

125 (%44.6)<br />

33 (%11.8)<br />

149 (%53.2)<br />

106 (%37.9)<br />

25 (%8.9)<br />

176 (%62.9)<br />

62 (%22.1)<br />

42 (%15)<br />

140 (%50)<br />

140 (%50)<br />

170 (%60.7)<br />

110 (%39.3)<br />

17 (%6.1)<br />

77 (%27.5)<br />

90 (%32.1)<br />

59 (%21.1)<br />

37 (%13.2)<br />

71 (%25.4)<br />

107 (%38.2)<br />

78 (%27.9)<br />

24 (%8.6)<br />

156 (%55.7)<br />

124 (%44.3)<br />

18 (%6.4)<br />

39 (%13.9)<br />

113 (%40.4)<br />

110 (%39.3)<br />

108 (%38.6)<br />

114 (%40.7)<br />

58 (%20.7)<br />

12.16±0.22<br />

12.41±0.22<br />

11.30±0.49<br />

11.97±0.21<br />

12.34±0.22<br />

12.60±0.64<br />

12.32±0.17<br />

11.58±0.35<br />

12.42±0.42<br />

12.24±0.21<br />

12.10±0.21<br />

12.15±0.18<br />

12.20±0.26<br />

12.05±0.50<br />

12.51±0.<strong>28</strong><br />

12.22±0.25<br />

12.57±0.33<br />

10.75±0.44<br />

12.59±0.26<br />

11.97±0.26<br />

12.08±0.<strong>28</strong><br />

12.12±0.52<br />

12.12±0.19<br />

12.23±0.24<br />

10.61±0.48<br />

12.25±0.53<br />

12.26±0.21<br />

12.30±0.23<br />

12.19±0.25<br />

12.15±0.21<br />

12.17±0.35<br />

F=2.63<br />

F=1.08<br />

F=2.32<br />

t=.455<br />

t=.-184<br />

F=3.92<br />

F=.93<br />

t=-.352<br />

F=2.57<br />

F=.006<br />

p=.07<br />

p=.34<br />

p=.10<br />

p=.65<br />

p=.85<br />

*p=.004<br />

p=.42<br />

p=.72<br />

**p=.05<br />

p=.99<br />

Değerler n (%) olarak verilmektedir * Fark .05 düzeyinde anlamlıdır ** Fark .01 düzeyinde anlamlıdır<br />

21


Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />

UDF toplam puanı ile hemşirelerin evlilik durumu, yaş grupları, eğitim düzeyi,<br />

çocuk sahibi olma gibi sosyo-demografik özellikler açısından fark saptanmadı (p>.05),<br />

ancak çalışma yılı (p


Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />

Kendini uykusuz hissetme nede-niyle<br />

işle ilgili güçlük yaşama<br />

Çok fazla<br />

Fazla<br />

Orta<br />

Az<br />

Asla<br />

Gündüz kendini uykusuz hissetme<br />

Her zaman<br />

Bazı zamanlar<br />

Nadiren<br />

Asla<br />

11 (%3.9)<br />

54 (%19.3)<br />

123 (%43.9)<br />

70 (%25)<br />

22 (%7.9)<br />

12.09±0.92<br />

11.85±0.36<br />

12.63±0.19<br />

12.04±0.33<br />

10.86±0.51<br />

F=2.92<br />

*p=.02<br />

23 (%8.2)<br />

149 (%53.2)<br />

100 (%35.7)<br />

8 (%2.9)<br />

12.65±0.59<br />

12.23±0.21<br />

11.99±0.24<br />

12.00±0.87<br />

F=1.50<br />

p=.68<br />

Değerler n (%) olarak verilmektedir * Fark .05 düzeyinde anlamlıdır ** Fark .001 düzeyinde anlamlıdır<br />

UDF puanını etkilediği belirlenen değişkenler logistik regresyon analizi ile<br />

incelendi. Bu sonuçlar Tablo 3’te görüldüğü gibi şöyledir:<br />

Uyku sorunlarını etkileyen faktörlerin yordanmasında UDF toplam puanı<br />

yordanan değişken, çalışma koşulları (çalışma yılı ve aylık nöbet sayısı) ve<br />

hemşirelerin uyku durumuna ilişkin özdeğerlendirmeleri (uyku kalitesi ve kendini<br />

uykusuz hissetme nedeniyle işle ilgili güçlük yaşama) değişkenleri yordayıcı<br />

değişkenler olarak ele alındı. Çalışma koşulları ve hemşirelerin uyku durumuna ilişkin<br />

özdeğerlendirmeleri UDF toplam puanını açıklamada varyansın %9.6’sını<br />

yordamaktaydı. Uyku kalitesi algısı bu yordamada önemli bulunmuştur. Uyku kalitesi<br />

algısı ile UDF arasında pozitif yönde güçlü bir ilişki saptanmıştır (Tablo 3).<br />

Tablo 3:Hemşirelerde UDF Toplam Puanını Etkileyen Faktörlerin Yordanmasında Çalışma Koşullarının ve<br />

Hemşirelerin Özdeğerlendirmelerinin Rolü<br />

Yordanan<br />

Değişken<br />

UDF Toplam<br />

Puanı<br />

Yordayıcı Değişkenler B Beta F R R 2 p<br />

Çalışma yılı<br />

Aylık nöbet sayısı<br />

Uyku kalitesi<br />

Kendisini uykusuz hissetme<br />

nedeniyle işle ilgili güçlük yaşama<br />

Uyku düzeni<br />

Uyaranlar<br />

Rahatlama-gevşeme davranışları<br />

-.269<br />

-.009<br />

.869<br />

-.092<br />

1.036<br />

.871<br />

.898<br />

-.121<br />

-.003<br />

.273<br />

-.035<br />

.493<br />

.615<br />

.180<br />

7.<strong>28</strong> .309 .096 .000<br />

.107<br />

.967<br />

.000<br />

.547<br />

295.4 .873 .76 .000<br />

.000<br />

.000<br />

.000<br />

Uyku sorunlarını etkileyen faktörlerin yordanmasında uyku düzeni, uyaranlar<br />

ve rahatlama-gevşeme davranışları değişkenleri logistik regresyon analizi ile<br />

incelendi. Uyku düzeni değişkeni bu yordamada UDF toplam puanını açıklamada tek<br />

başına varyansın %39.4’unu, uyaranlar değişkeni varyansın %47.6’sını ve rahatlamagevşeme<br />

davranışları varyansın %2.4’ünü yordamaktaydı. Uyaranlar ve uyku düzeni<br />

değişkeni birlikte değerlendirildiğinde etkileri %72.9 (F=376.2, p


Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />

p


Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />

artışa (yaklaşık 13 dakika) neden olduğunu ancak egzersizin uykuya dalma zamanına<br />

etkisi olmadığını saptamışlardır.<br />

Diğer bir uyaran olarak çalışmada hemşirelerin %95’inin kafeini çoğunlukla akşam<br />

ve gece tüketmesi dikkat çekicidir. Hemşirelerin kafeinin uyarıcı bir madde olması<br />

nedeniyle özellikle gece nöbetlerinde tercih ettiklerini göstermektedir. Kafeinin<br />

hemşirelerde uyku düzenini olumsuz etkileyebileceği beklenebilir (Buysee ve ark.<br />

1989, Chung ve ark. 2008). Kafein içeren çay, kahve gibi içeceklerin, özellikle gece<br />

çalışmalarında uyku kalitesini kötüleştirdiği ve performansı artırıcı etkisi nedeniyle<br />

nöbet esnasında hemşirelerde kullanımının daha fazla olduğu bildirilmektedir<br />

(Lumley 1987, Walsh ve ark. 1990). Kafeinin hemşirelerde uyku kalitesini etkilediği,<br />

uykuya dalmayı zorlaştırdığı ve uykunun bölünmesine neden olduğu ve vardiyalı<br />

çalışan hemşirelerde de kullanımının daha fazla olduğu diğer çalışmalarda da<br />

saptanmıştır (Lumley ve ark. 1987, Walsh ve ark. 1990, Youngstedt ve ark. 2003, Shcao<br />

ve ark. 2010). Ancak ülkemizde, <strong>Ü</strong>stün ve Çınar-Yücel (2011) yürüttükleri çalışmada,<br />

sigara, çay, kahve gibi kafein içeren maddelerin hemşirelerde uyku kalitesini<br />

etkilemediğini saptamışlardır. Edinger ve ark. (1993)’da kafein alımının hemşirelerin<br />

uyku kalitesi üzerine etkisi olduğunu bildirmişlerdir.<br />

Hemşirelerde uyku düzenini etkileyecek diğer etmenlerden biri olan alkol<br />

kullanım oranı oldukça düşük (%16.1) iken, yarısının sigara kullandığı belirlendi.<br />

Küresel Yetişkin Tütün Araştırması Türkiye Raporuna (2010) göre, ülkemizde 15<br />

yaşından büyük yetişkinlerin yaklaşık üçte biri (%31.2) tütün kullanmaktadır. Erkekler<br />

(%47.9) kadınlardan (%15.2) daha fazla sigara kullanmaktadır. Halk Sağlığı Uzmanları<br />

Derneği tarafından yapılan bir araştırmada (2008) da Sağlık Bakanlığı bünyesinde<br />

çalışmakta olan 4761 kişinin sigara kullanım sıklığı hemşire ve ebelerde %29.5 olarak<br />

bulunmuştur (SBTSH 2010). Her iki çalışma bulgusu ile karşılaştırıldığında bu<br />

araştırma kapsamındaki hemşirelerde sigara içme yaygınlığının çok yüksek olduğu<br />

fark edilmektedir. Sigara uykuyu olumsuz etkileyen, uyku kalitesini bozan, uykuya<br />

dalma süresini uzatan, derin uykuya dalmayı engelleyen kişisel stresörlerdendir<br />

(Carter ve Clark 2005, Vardar 2005).<br />

Kaygı ve huzursuzluk, uyku düzenini olumsuz etkileyen en önemli etmenler<br />

arasında belirtilmektedir. Depresif kişilerde uyku bozuklukları ve REM uykusu<br />

anormallikleri görülmektedir (Youngstedt 2000, Altıntoprak 2008). Duygu durumu ile<br />

ilgili olarak hemşirelerin %41.8’i kaygı, %35’i de huzursuzluk yaşadıklarını<br />

belirtmişlerdir. Altıntoprak ve ark. (2008), hemşirelerin iş ortamlarındaki stres<br />

kaynakları arasında yoğun bakımda çalışma saatlerinin uzun oluşu, gece mesaileri,<br />

mesleki sınırların tam olarak çizilmemiş olması, ödüllendirmenin olmayışı ve<br />

meslektaşlar arasında yaşanan çatışmalar meslekte yeterli doyuma ulaşamama,<br />

uygun cihaz ve donanımın olmaması, kullanılan cihazlardan hemşirenin sorumlu<br />

tutulması gibi özellikleri bildirmişlerdir.<br />

Rahatlama ve gevşeme davranışları kapsamında; bu çalışmada hemşirelerin<br />

büyük çoğunluğu (%78.2) uyku durumunu düzenlemede rahatlama ve gevşeme<br />

davranışlarını uyguladıklarını belirtirken yalnızca %41.5’i bu çabalara karşın rahatlayıp<br />

gevşeyebildiğini açıklamıştır. Bu sonuç hemşirelerin, stresle baş etmede yetersiz<br />

kaldıklarını göstermektedir.<br />

25


Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />

Hemşirelerin %45’i uyku kalitesini, %65.7’si de genel olarak sağlığını çok iyi ve iyi<br />

düzeyde değerlendirmiştir. Bu çalışmada hemşirelerin yaklaşık yarısının uyku<br />

kalitesini ve genel olarak sağlığını iyi düzeyde değerlendirmemesi, hemşirelerin<br />

kendilerini sağlıklı hissetmediklerini göstermesi yanı sıra hemşirelerin verdiği bakımın<br />

güvenilirliğini de olumsuz etkileyeceği düşünülmüştür (Suzuki ve ark. 2005).<br />

UDF puan ortalaması 12.17± 0.15, hemşirelerde uyku sorunlarının orta düzeyde<br />

olduğunu göstermektedir. Bu sonuç araştırmada “hemşirelerin uyku sorunu orta<br />

düzeydedir (H 1 )” hipotezini doğrulamaktadır. Hemşirelerde uyku kalitesinin<br />

incelendiği ülkemizde yürütülen bazı çalışmalarda incelendiğinde Khorshid ve ark.<br />

(1999) gerçekleştirdikleri çalışmada bizim çalışmamıza benzer biçimde hemşirelerin<br />

orta düzeyde uyku kalitesine sahip olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda<br />

hemşireler hemşirelerin uyku kalitelerinin kötü olduğunu göstermişlerdir (<strong>Ü</strong>stün ve<br />

Çınar-Yücel 2011, Karagözoğlu ve Bingöl 2008, Çoban ve ark. 2011, Demirci-Zencirci<br />

ve Arslan 2011). Chan (2008)’da yaptığı çalışmada, hemşirelerin %72’sinin yetersiz<br />

uyku uyuduğunu ve uyku kalitelerinin düşük olduğunu saptamıştır. Muecke ve ark.<br />

(2005) nöbet tutan hemşirelerin uyku kalitelerinin kötü olduğunu, Chung ve ark.<br />

(2008) nöbet sisteminin, çalışma yılı ve yaşın uyku kalitesi ve gece-gündüz uykululuk<br />

durumu üzerinde doğrudan etkili olduğunu ve nöbet tutan hemşirelerde uyku<br />

kalitesinin düşük olduğunu belirtmişlerdir. Araştırmada hemşirelerde saptanan uyku<br />

sorunlarının düzeyinin ülkemizde ve yurt dışında yürütülen çalışma sonuçları ile<br />

benzerlik gösterdiği ve hemşirelerde uyku sorunlarının yaygın olduğu söylenebilir.<br />

Araştırmada, hemşirelerin uyku düzeni toplam puan ortalamasının orta düzeyde<br />

(5.43±0.07), uyaranlar (5.61±0.10) ve rahatlama-gevşeme davranışları toplam puan<br />

ortalamasının (1.35±0.2) orta düzeyin altında kaldığı belirlenmiştir. Bu sonuçlara göre,<br />

hemşirelerin uyku sorunlarını orta düzeyde yaşadıkları, rahatlama-gevşeme<br />

davranışlarını yeterince gerçekleştiremedikleri, uyku düzenlerinin uyaranlardan<br />

etkilenebileceği söylenebilir.<br />

Hemşirelerin UDF toplam puanı ile çalışma yılı ve aylık nöbet sayısı değişkenleri<br />

dışındaki sosyodemografik ve çalışma durumu ile ilişkili değişkenlere göre istatistiksel<br />

olarak farklılık göstermemiştir. Çalışma yılı 16 yıl ve üzeri olan hemşirelerin uyku<br />

sorunları diğer hemşirelere göre daha azdır. Aydın ve Kutlu (2001)’nun yürüttükleri<br />

çalışmada araştırma bulgularına benzer biçimde 16 yıl üstü çalışanların uyku<br />

kalitesini, 11-15 yıl çalışanlara göre daha yüksek belirlemişlerdir. Ancak, çalışma<br />

bulgularımıza benzer olmayan biçimde Cimete (1996) çalışmasında, çalışma yılı<br />

arttıkça hemşirelerin uyku kalitesinde azalma yaşadıklarını belirlemiştir. Karagözoğlu<br />

ve Bingöl (2008)’ün çalışmasında da 6-9 yıl çalışan hemşirelerin uyku kalitesinin kötü<br />

olduğu saptanmıştır. Edéll-Gustafsson ve ark. (2002)’nın araştırmasında 1-5 yıl arası<br />

çalışan hemşirelerin çok ciddi düzeylerde uyku problemleri yaşadığı saptanmıştır. Bu<br />

farklılıklarda çalışma yılı dışında diğer ara değişkenlerin etkisinin olabileceği<br />

düşünülmüştür. Chung ve ark. (2008), yaşlı (33- 41 yaş) ve uzun yıllar çalışan (9.5-18<br />

yıl) hemşirelerin uyku kalitesinin kötü olduğunu belirtmişlerdir.<br />

Çalışmamızda hemşirelerin çalışma şekli (8-16 saatlik gündüz çalışması ve 24<br />

saatlik nöbet) ile uyku sorunları puan ortalaması arasında fark belirlenmemiş iken<br />

26


Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />

(p>.05), aylık nöbet sayısı arttıkça UDF puan ortalamasının ve uyku sorunlarının arttığı<br />

(p


Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />

UDF toplam puanı üzerinde etkili olan değişkenler (çalışma yılı, aylık nöbet sayısı,<br />

hemşirelerin uyku kalitesi özdeğerlendirmesi ve kendisini uykusuz hissetme<br />

nedeniyle işle ilgili güçlük yaşama durumu), çoklu analize (logistik regresyon)<br />

alındığında bu değişkenlerin grup olarak varyansın toplamda %9.6’sını yordadığı<br />

saptanmıştır. Hemşirelerde bu özelliklerin açıkladığı varyansın oldukça düşük olması<br />

bu değişkenlerin UDF’yi açıklamakta çok önemli bir rol oynamadığını ve uyku<br />

sorunlarını belirlemede başka etkenlerin daha fazla etkili olabileceğini<br />

düşündürmektedir.<br />

UDF’nin yordanmasında uyku düzeni, uyaranlar ve rahatlama-gevşeme<br />

davranışlarının hemşirelerin UDF toplam puanında etkisini incelemek amacıyla<br />

yapılan regresyon analizi sonuçlarına göre uyku düzeninin %39.4, uyaranların %47.6<br />

ve rahatlama-gevşeme davranışlarının yalnızca %2.4’lük bir payı olduğu fark<br />

edilmektedir. Bu değişkenlerin grup olarak varyansın toplamda %76’sını yordadığı<br />

saptanmıştır. Burada uyku düzeni ve uyaranların etkilerinin rahatlama davranışları<br />

değişkeninin katkısına göre oldukça fazla olduğu fark edilmektedir. Rahatlama ve<br />

gevşeme davranışları ile ilgili varyansın düşük olmasına karşın yordayıcı bir değişken<br />

olarak ortaya çıkmış olması rahatlama-gevşeme davranışlarının UDF’de olumlu<br />

etkisinin olduğunu ancak hemşirelerin uyku sorunlarıyla baş etmede yetersiz kaldığı<br />

biçiminde yorumlanabilir. Bu sonuçlarla araştırmanın H 2 “Hemşirelerin uyku düzeni ile<br />

uyku sorunları arasında ilişki vardır”, H 3 “Hemşirelerin uyku sorunu ile kullandıkları<br />

uyaranlar arasında ilişki vardır” ve H 4 “Hemşirelerin uyku sorunları ile rahatlamagevşeme<br />

davranışları arasında ilişki vardır” hipotezleri doğrulanmıştır.<br />

SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Hemşirelerde uyku sorunları ve etkili etmenlerin incelenmesi amacıyla yürütülen<br />

bu çalışmada bulgular genel olarak değerlendirildiğinde hemşirelerin büyük<br />

çoğunluğunun uykuya geç daldığı ve etkisiz uyuduğu, yaklaşık üçte birinin 6 saatten<br />

daha az uyku uyuduğu saptanmıştır. Hemşirelerde uyku sorunları orta düzeydedir.<br />

Rahatlama-gevşeme davranışlarını yeterince gerçekleştirememektedirler ve uyku<br />

sorunu en fazla uyaranlardan etkilenmektedir. Hemşirelerin uykuya sorunlarına<br />

yönelik öz değerlendirmeleriyle araştırmada belirlenen uyku sorunu yaygınlığı<br />

benzer orandadır. Hemşireler uyku sorunlarının farkındadırlar.<br />

Hemşirelerin uyku sorunlarında etkili olan sigara içme, kafein alımı, yatakta TV<br />

izleme gibi sağlıksız yaşam davranışlarından kaçınmaları konusunda bilinçlendirilmeleri<br />

önerilir. Hemşirelerin egzersiz davranışları geliştirme konusunda<br />

motivasyonları arttırılmalıdır. Aylık nöbet sayılarının azaltılması ve çalışma saatlerinin<br />

düzenlenmesi yararlı olacaktır. Hemşirelerin stresle ve uyku sorunları ile baş<br />

edebilmeleri, rahatlama davranışları ve gevşeme ile ilgili beceriler geliştirmeleri için<br />

hizmet içi eğitim programları düzenlenebilir. <strong>Ü</strong>lkemizde hemşirelerde uyku sorunları<br />

daha geniş örneklem gruplarında incelenebilir. Ayrıca hemşirelerde uyku sorunlarının<br />

azaltılmasına yönelik kanıta dayalı çalışmalar yürütülebilir.<br />

<strong>28</strong>


Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />

KAYNAKLAR<br />

Admi H, Tzischinsky O, Epstein R & et al. Shift Work in Nursing: Is it Really a Risk Factor for Nurses.<br />

Health and Patients’ Safety Nurs Econ 2008; 26(4): 250-257.<br />

Alçelik A, Deniz F, Yeşildal N ve ark. Health Survey And Life Habits Of Nurses Who Work At The<br />

Medical Faculty Hospital at AIBU. TAF Prev Med Bull. 2005; 4(2): 55-65.<br />

Altıntoprak AE, Karabilgin S, Çetin Ö ve ark. Hemşirelerin İş Ortamlarındaki Stres Kaynakları; Depresyon,<br />

Anksiyete Ve Yaşam Kalitesi Düzeyleri: Yoğun Bakım Ve Yataklı Birimlerde Hizmet Veren Hemşireler<br />

Arasında Yapılan Bir Karşılaştırma Çalışması. Türk Psikiyatri <strong>Dergisi</strong> 2008; 10(1): 9-17.<br />

Axelsson J, Akerstedt T, Kecklund G & et al. Tolerance to Shift Work-How Does İt Relate To Sleep and<br />

Wakefulness Int Arch Occup Environ Health 2004; 77(4): 121-29.<br />

Ay F. Uyku ve Uyku Sorunu Olan Hastanın Bakımı. Temel <strong>Hemşirelik</strong> Kavramları İlkeler Uygulamalar.<br />

1.basım. İstanbul: Medikal yayıncılık; 2007; 409-416.<br />

Aydın H, Özgen F. Uyku, Yapısı ve İşlevi. Türkiye Klinikleri Psikiyatri <strong>Dergisi</strong> 2001; 2(2): 16-22.<br />

Aydın R, Kutlu Y. Hemşirelerde İş Doyumu Ve Kişilerarası Çatışma Eğilimi İle İlgili Değişkenler Ve İş<br />

Doyumunun Çatışma Eğilimi İle Olan İlişkisini Belirleme. Cumhuriyet <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong><br />

Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 2001; 5(2): 37-45.<br />

Berger AM, Hobbs BB. Impact of Shift Work On The Health And Safety Of Nurses And Patients, Clin<br />

Joncol Nurs 2006; 10(4): 465-71.<br />

Bonnet MH, Arand DL. We are Chronically Sleep Deprived. Sleep, 1995; 18: 908-911.<br />

Buyse DJ, Reynolds CF, Monk TH & et al. The Pittsburgh Sleep Quality İndex: A New Istrument for<br />

Psychiatric Practice and Research. Psych Res 1989; <strong>28</strong>: 193–213<br />

Buyse DJ. Insomnia, Depression, And Aging. Assessing Sleep And Mood İnteractions’ In Older Adults.<br />

Geriatrics 2004; 59(2): 47-51.<br />

Carter PA, Clark AP. Assessing and Treating Sleep Problems In Family Caregivers Of Intensive Care Unit<br />

Patients. Crit Care Nurse 2005; 25(1): 16-23.<br />

Caruso CC, Lusk SL, Gillespie BW. Relationship of Work Schedules To Gastrointestinal Diagnoses,<br />

Symptoms, And Medication Use In Auto Factory Workers. Am J Ind Med 2004; 46: 586–98.<br />

Chan MF. Factors Associated With Perceived Sleep Quality Of Nurses Working On Rotating Shifts. J Clin<br />

Nurs 2009;18(2):<strong>28</strong>5-93.<br />

Chung MH, Chang FM, Yang CC & et al. Sleep Quality and Morningness- Eveningness Of Shift Nurses. J<br />

Clin Nurs 2009; 18(2): 279-<strong>28</strong>4.<br />

Çimete G. Akdeniz <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin Mesleki Algısının İncelenmesi.<br />

<strong>Hemşirelik</strong> Ebelik <strong>Dergisi</strong> 1996; 46: 17–20.<br />

Clissold G, Smith P, Acutt B. The Impact Of Unwaged Domestic Work On The Duration And Timing of<br />

Sleep Of Female Nurses Working Full-Time On Rotating 3-Shift Rosters. J Hum Ergol Tokyo 2001;<br />

30(1–2): 345–349.<br />

Çoban S, Yılmaz H, Ok G ve ark. Yoğun Bakım Hemşirelerinde Uyku Bozukluklarının Araştırılması, Türk<br />

Yoğun Bakım Derneği <strong>Dergisi</strong> 2011; 9: 59-63.<br />

Daurat A, Foret J. Sleep strategies of 12-Hour Shift Nurses With Emphasis On Night Sleep Episodes, Scand<br />

Jwork Environ Health, 2004; 30(4): 299-305.<br />

29


Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />

Demir-Zencirci A, Arslan S. Morning-Evening Type And Burnout Level As Factors Influencing Sleep<br />

Quality Of Shift Nurses: A Questionnaire Study. Croat Med J 2011; 15, 52(4): 527-537.<br />

Driver HS, Taylor SR. Exercise and Sleep. Sleep Med Rev 2000; 4: 387-402.<br />

Edéll-Gustafsson UM. Sleep Quality And Responses To İnsufficient Sleep In Women Of Different Work<br />

Shifts. J Clin Nurs 2002; 11: <strong>28</strong>0-<strong>28</strong>8.<br />

Edinger JD, Morey MC, Sullivan RJ & et al. Aerobic Fitness, Acute Exercise And Sleep İn Older Men.<br />

Sleep 1993; 16: 351-359.<br />

Ergüney S, Tan M, Sivrikaya S ve ark. Hemşirelerin Karşılaştıkları Mesleki Riskler. Atatürk <strong>Ü</strong>niversitesi<br />

<strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 2001; 4(1): 63-73.<br />

Escriba V, Perez-Hoyos S, Bolumar F. Shift Work: Its İmpact On The Length And Sleep Among Nurses of<br />

the Valencian Region on Spain. Int Arch Occup Environ Health 1992; 64: 125.<br />

Evans JC, French DG. Sleep and Healing In Intensive Care Settings. Dimens Crit Care Nurs 1995; 14(4):<br />

189-197.<br />

Fesci H, Görgülü <strong>Ü</strong>. Uyku Sorunları ve <strong>Hemşirelik</strong> Yaklaşımı. Sendrom 2005; 17(2): 103-6.<br />

Fischer FM, Teixeira LR, Borges FN & et al. How Nursing Staff Perceive The Duration And Quality Of<br />

Sleep And Levels Of Alertness. Cad Saude Publica 2002; 18: 1261–1269.<br />

Gander PH, De Nguyen BE, Rosekind MR & et al. Age, Circadian Rhythms And Sleep Loss in Flight<br />

Crews. Aviat Space Environ Med 1993; 64: 189-195.<br />

Gold DR, Rogacz S, Bock N & et al. Rotating Shift Work, Sleep, And Accidents Related To Sleepiness In<br />

Hospital Nurses. Am J Public Health 1992; 82(7): 1011-4.<br />

Gordon NP, Clearly PD, Parker CC & et al. The Prevalence And Health Impact of Shift Work. Am J<br />

Public Health 1986; 76(10): 1225-12<strong>28</strong>.<br />

Karagözoğlu S, Bingöl N. Sleep Quality And Job Satisfaction of Turkish Nurses. Nurs Outlook 2008;<br />

56(6): 298-307.<br />

Khorshid L, Sarı D, Özkütük N. Nöbet Tutan Hemşirelerin Uyku Düzeni Bozuluyor mu Ege <strong>Ü</strong>niversitesi<br />

<strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 1999; 15(1): 13-<strong>28</strong>.<br />

Köktürk O. Uykunun İzlenmesi (1) Normal Uyku. Tüberküloz ve Toraks <strong>Dergisi</strong> 1999; 47: 372-380.<br />

Kunert K, King ML, Kolkhorst FW. Fatigue and Sleep Quality in Nurses. J Psychosoc Nurs Ment Health<br />

Serv 2008; 45(8): 30-7.<br />

Labyak S. Sleep and Circadian Shedule Disorders. Nurs Clin North Am 2002; 17: 599-610.<br />

Lee KA. Self-Reported Sleep Disturbances İn Employed Women. Sleep 1992; 15(6): 193-198.<br />

Lumley M, Roehrs T, Asker D & et al. Ethanol and Caffeine Effects On Daytime Sleepiness. Alertness<br />

Sleep 1987; 10(4): 306-312.<br />

Meiner SE, Lueckenotte AG. Sleep and Activity. In. Gerontologic Nursing. Ferebee L, Editor. 3rd ed. USA:<br />

Elseiver; 2006. 106-120.<br />

Muecke S. Integrative literature Reviews and Meta-Analyses, Effects Of Rotating Night Shifts: Literature<br />

Review. J Adv Nurs 2005; 50(4): 433–439.<br />

Ohida T, Takemura S, Nozaki N & et al. The influence Of Lifestyle And Night-Shift Work On Sleep<br />

Problems Among Female Hospital Nurses in Japan, Nihon Koshu Eisei Zasshi 2001; 48(8): 595-603.<br />

Olsson K, Kandolin I, Kauppinen-Toropainen K. Stress and coping strategies of three-shift workers. Le<br />

Travail Human 1990; 53:213-226.<br />

30


Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />

Portela LF, Rotenberg L, Waissmann W. Self-Reported Health And Sleep Complaints Among Nursing<br />

Personnel Working Under 12 H Night And Day Shifts. Chronobiol Int 2004; 21(6): 859-870.<br />

Rocha MC, Martino MM. Stress And Sleep Quality Of Nurses Working Different Hospital. Rev ESC<br />

Enferm USP 2010; 44(2): <strong>28</strong>0-<strong>28</strong>6.<br />

Rogers AE. Nursing Management Of Sleep Disorders: Part 1- Assessment. ANNA J 1997; 24(6): 666-671.<br />

Saito Y, Sasaki T. How Japanese Hospital Nurses Take Naps Between A Day Shift A Night Shift When<br />

They Work The Two Shifts Consecutively. Sangyo Eiseigaku Zasshi 1998; 40(3): 67-74.<br />

SBTSH. Küresel Yetişkin Tütün Araştırması Türkiye raporu, Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri<br />

Genel Müdürlüğü Yay; 2010; 16-19, 52-53.<br />

Shcao MF, Chou YC, Yeh MY & et al. Sleep Quality And Quality Of Life İn Female Shift Working Nurses.<br />

J Adv Nurs 2010; 66(7): 1565-1572.<br />

Sönmez S, Ursavaş A, Uzaslan E ve ark. Vardiyalı Çalışan Hemşirelerde Horlama, Uyku Bozuklukları Ve İş<br />

Kazaları. Tur Toraks Der 2010; 11: 105-108.<br />

Suzuki K, Ohida T, Kaneita Y & et al. Daytime Sleepiness, Sleep Habits And Occupational Accidents<br />

Among Hospital Nurses. J Adv Nurs 2005; 52(4): 445-453.<br />

Sveinsdόttir H. Self-Assessed Quality Of Sleep, Occupational Health, Working Environment, İllness<br />

Experience And Job Satisfaction Of Female Nurses Working Different Combination Of Shifts. Scand J<br />

Caring Sci 2006; 20: 229-37.<br />

<strong>Ü</strong>stün Y, Çınar-Yücel Ş. Hemşirelerin Uyku Kalitesinin İncelenmesi. Maltepe <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Bilim<br />

ve Sanatı <strong>Dergisi</strong> 2011; 4(1): 29-37.<br />

Vardar SA. Egzersiz ve Uyku İlişkisi Tam Olarak Biliniyor Mu Genel Tıp <strong>Dergisi</strong> 2005; 15(4): 173-177.<br />

Walsh JK, Muehlback MJ, Humm TM & et al. Effect of Caffeine On Physiological Sleep Tendency And<br />

Ability To Sustain Wakefulness At Night. Psychopharmacology 1990; 101(6): 271-273.<br />

Yılmaz E, Özkan S. Bir İlçede Çalışan Hemşirelerin Sağlık Sorunları Ve Yaşam Alışkanlıklarının<br />

Değerlendirilmesi. Fırat Sağlık Hizmetleri <strong>Dergisi</strong> 2006; 1(3): 81-99.<br />

Youngstedt SD, O'Connor PJ, Crabbe JB & et al. The Influence Of Acute Exercise On Sleep Following<br />

High Caffeine Intake. Physiol Behav 2000; 68: 563-570.<br />

Youngstedt SD, Perlis ML, O'Brien PM & et al. No Association Of Sleep With Total Daily Physical<br />

Activity In Normal Sleepers. Physiol Behav 2003; 78: 395-401.<br />

Zverev YP, Misiri HE. Perceived Effects Of Rotating Shift Work On Nurses Sleep Quality And Duration.<br />

Malawi Med J 2009; 21(1): 19-21.<br />

31


Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />

*Bölüm I: Uyku düzeni<br />

Ek 1: Uyku Değerlendirme Formu (UDF) *<br />

1. Gece nöbetiniz yoksa genellikle saat kaçta yatarsınız ....................<br />

2. Genellikle sabah kaçta kalkarsınız ..................................<br />

3. Genellikle kaç dakikada uykuya dalarsınız .......................<br />

4. Genellikle saat kaçta uyursunuz (Uyanıkken yatakta geçirdiğiniz süre dışında) ...................<br />

*Bölüm II-III: Uyaranlar ve rahatlama davranışları<br />

5. Uyumadan önce yatakta aşağıdaki etkinlikleri yapar mısınız<br />

1) Tv seyretme 2) Kitap, gazete vb okuma 3) Fatura ve ödemeleri hesaplama<br />

6. Aşağıdaki çevresel etmenlerden herhangi birileri uykunuzu bozuyor mu<br />

1) Odanın ısısı (çok sıcak / çok soğuk) 2) Işık 3) Gürültü<br />

7. Aşağıdaki duygulardan herhangi birileri uykunuzu bozuyor mu<br />

1) Huzursuzluk 2) Kaygılar 3) Diğer ………………<br />

8. Haftada kaç kez 10-15 dakika süren egzersiz yaparsınız.<br />

1) Hiç 2) 1-2 kez 3) 3-4 kez 4) 5 ve üstü<br />

9. Egzersiz yapıyorsanız günün hangi saatinde yaparsınız<br />

1) Sabah 2) Öğleyin 3) Akşam üstü 4) Gece<br />

10. Kafein içeren (kahve, çay, çikolata vs) yiyecek ve içecekleri günde kaç kez tüketirsiniz<br />

1) Hiç 2) 1-3 kez 3) 4-6 kez 4) 7-9 kez ve üstü<br />

11. Kafeinli yiyecek ve içecekleri günün hangi saatlerinde tüketirsiniz<br />

1) Sabah 2) Öğleyin 3) Akşam üstü 4) Gece 5) Hiç<br />

12. Günde kaç kez alkollü içecekler tüketirsiniz<br />

1) Hiç 2) 1-2 kez 3) 2-4 kez 4) 3 kez ve üstü<br />

13. Alkollü içecekleri günün hangi saatinde tüketirsiniz<br />

1) Sabah 2) Öğleyin 3) Akşam üstü 4) Gece 5) Hiç<br />

14. Günde kaç tane sigara içiyorsunuz<br />

1) Hiç 2) 1-10 adet 3) 11-20 adet 4) 1 paket ve üstü<br />

15. Günün hangi saatlerinde sigara içiyorsunuz<br />

1) Sabah 2) Öğleyin 3) Akşam üstü 4) Gece<br />

16. Sizi rahatlatan / sakinleştiren herhangi bir şeyi haftada kaç kez yapıyorsunuz<br />

1) Hiç 2) 1-2 kez 3) 3-4 kez 4) 5 kez ve üstü<br />

17. Bu yaptığınız şeyler sizi ne derece sakinleştiriyor / rahatlatıyor<br />

1) Çok fazla 2) Çok 3) Biraz 4) Hiç<br />

**Bölüm IV: Özdeğerlendirme<br />

18. Genel olarak uyku kalitenizi nasıl değerlendiriyorsunuz<br />

1) Çok iyi 2) İyi 3) Orta 4) Kötü 5) Çok kötü<br />

19. Genel olarak sağlığınızı nasıl değerlendiriyorsunuz<br />

1) Çok iyi 2) İyi 3) Orta 4) Kötü 5) Çok kötü<br />

20. Ne sıklıkla uyku ilacı vb kullanırsınız<br />

1) Her zaman 2) Ara sıra 3) Nadiren 4) Hiç<br />

21. Uykunuzun kalitesini olumsuz etkilediğini düşündüğünüz işinizle ilgili yaşadığınız güçlükler var<br />

mı Varsa belirtiniz.<br />

1) Çok fazla 2) Çok 3) Orta 4) Az 5) Hiç<br />

………………………………………………………..<br />

22. Gündüz ne sıklıkla kendinizi uykusuz hissedersiniz<br />

1) Her zaman 2) Ara sıra 3) Nadiren 4) Hiç<br />

*Bölüm I, II ve III Carter PA, Clark AP. (2005). Assessing and treating sleep problems in family caregivers of<br />

intensive care unit patients. Crit Care Nurse 25(1) s.21-22’den alındı. **Bölüm IV araştırmacılar tarafından<br />

oluşturulmuştur.<br />

32


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29(2):33-45, <strong>2013</strong><br />

ÇOCUK HEMŞİRELERİNİN TIBBİ HATA YAPMA EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİ<br />

A STUDY OF THE MALPRACTICE TRENDS IN PEDIATRIC NURSES<br />

Araş.Gör. Ayşe ERSUN* Prof.Dr. Zümrüt BAŞBAKKAL* Yard.Doç.Dr. Figen YARDIMCI*<br />

Yard.Doç.Dr. Gonca MUSLU** Yard.Doç.Dr. Dilek BEYTUT***<br />

*E.<strong>Ü</strong>.<strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD.<br />

**Muğla Sıtkı Koçman <strong>Ü</strong>niversitesi Fethiye Sağlık Yüksekokulu<br />

***İzmir <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Yüksekokulu<br />

ÖZET<br />

Amaç: Hasta güvenliği, sağlık bakım hizmetlerinin kişilere vereceği zararı önlemek amacıyla<br />

sağlık kuruluşları ve bu kuruluşlardaki çalışanlar tarafından alınan önlemlerin tamamıdır. Bu<br />

çalışmanın amacı, çocuk hemşirelerinin hata yapma eğilimlerini belirlemektir.<br />

Yöntem: Araştırmanın evrenini, iki hastanede çalışan hemşireler oluşturmuştur. Evrenin<br />

tümüne ulaşılması hedeflenmesine rağmen çalışmaya katılmayı kabul eden 123 hemşire (%80)<br />

örneklemi oluşturmuştur. Çalışma kesitsel betimleyici tipte bir araştırma olup, veriler<br />

15.03.2011-15.07.2011 tarihleri arasında toplanmıştır. Araştırmada veriler; anket formu ve<br />

<strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. <strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya<br />

Eğilim Ölçeği 5 boyut (ilaç ve transfüzyon uygulamaları, düşmeler, hastane enfeksiyonları,<br />

hasta izlemi, iletişim ve malzeme güvenliği) ve 49 maddeden oluşmaktadır. Ölçekten alınan en<br />

düşük puan 45, en yüksek puan 245’dir. Verilerin değerlendirmesinde yaygınlık ölçütleri, ikili<br />

değişkenlerde student t testi, ikiden fazla değişkenlerde varyans analizi kullanılmıştır.<br />

Bulgular: Çalışmaya katılan çocuk hemşirelerinin %61’inin tıbbi hata ile karşılaştığı<br />

belirlenmiştir. Hemşirelerin %51.5’i hekimlerin, %48.5’i arkadaşlarının hatalarına şahit olduğu<br />

ve en fazla yapılan tıbbi hata türünün (%57.8) ilaç hatası olduğunu belirtmiştir. Hemşirelerin<br />

%27.7‘sinin daha önce ilaç hatası yaptığı, yapılan ilaç hatası türünün %67.8’inin yanlış doz ilaç<br />

uygulaması olduğu saptanmıştır. Ölçek puan ortalaması 227.12±15.06 (Minimum 171,<br />

maksimum 245) olarak belirlenmiştir. Çocuk hemşirelerinin çalıştığı birim ile tıbbi hata<br />

eğilimleri toplam puanları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur.<br />

Hemşirelerin hiçbirisi olay bildirim formu doldurmamıştır.<br />

Sonuç: Tıbbi hata bildirilerinin arttırılması ve hata oranlarının azaltılması için sağlık<br />

personelinin bilinçlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.<br />

Anahtar kelimeler: Tıbbi hata, hasta güvenliği, ilaç uygulama hatası<br />

ABSTRACT<br />

Objective: Patient safety refers to all measures taken by health institutions and medical crew in<br />

order to prevent damage occurred during medical services. This study aims to investigate the<br />

malpractice trends in pediatric nurses.


Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />

Methods: The study universe consisted of nurses in two hospital. While all the nurses were<br />

targeted for participation, the study sample included only 123 nurses (80%) consented to<br />

participate. The study was designed as a cross sectional descriptive study and the study data were<br />

collected between 15.03.2011 and 15.07.2011 with a questionnaire form and ‘Malpractice Trend<br />

Scale in Nursing’ which contains five subdimensions (medication and transfusion malpractices, fall<br />

injuries, hospital infections, patient monitoring, communication and material safety) and 49 items.<br />

The lowest score was noted to be 45 and the highest was reported to be 245. The data evaluation<br />

was carried out with prevalence scales, student t test in binary variables and variance analysis in<br />

multiple variables.<br />

Results: 61% of the pediatric nurses participated in the study were found to experience medical<br />

malpractices. It was further stated that 51.5% of the nurses witnessed malpractices of doctors while<br />

48.5% of the participants reported malpractices committed by their colleagues. The most common<br />

malpractice was noted to be medication errors (57.8%). The study results illustrated that 27.7% of<br />

the nurses committed medication errors and the most common medication error was reported to<br />

be administration of the wrong dose (67.8%). The average score of the scale was 227.12±15.06<br />

(min. 171, max. 245). The study results suggested a statistically meaningful relation between the<br />

units of pediatric nurses and total scores of malpractice trends. None of the nurses did not complete<br />

the event submission form. To increasing reports of medical error and reduce error rates need to<br />

raise awareness of health personnel.<br />

Key words: Medical malpractice, patient safety, drug administration malpractise.<br />

GİRİŞ<br />

Hasta güvenliği, bugün dünya genelinde öncelikli konu haline gelmiş küresel bir<br />

sağlık sorunudur (Chappy 2006). Sağlık bakım profesyonelleri tarafından baskı altında<br />

verilen birçok karar ve yargı, klinik karar ya da uygulamalarda hataya, sonuç olarak<br />

hastanın zarar görmesine yol açabilmektedir. Hastanın yaşadığı zarar ciddi<br />

yaralanmalara, hastanede kalış süresinin uzamasına, sakatlığa hatta kişinin ölümüne<br />

neden olabilmektedir. Bu nedenle son yıllarda sağlık bakımında insan hataları<br />

çerçevesinde hasta güvenliği konularına dikkat giderek artmıştır (Sezgin 2007,<br />

Thomas ve ark. 2000, Gökdoğan 2009).<br />

Her yıl milyonlarca insan tıbbi hatalardan olumsuz etkilenmektedir. Örneğin 1999<br />

yılında Tıp Enstitüsünün (Institute of Medicine-IOM) yayınladığı bir raporda Amerika<br />

Birleşik Devletlerinde (ABD) her yıl 44.000-98.000 kişinin tıbbi hatalar nedeni ile<br />

yaşamını kaybettiği belirtilmiştir (Instute of Medicine, 1999). Kanada Sağlık Bilgi<br />

Enstitüsü bulgularına göre Ontario Hastanelerinde 1992 ve1997 yılları arasında<br />

hastaneye kabul edilen hastaların %3.3-5.0’i tedavi sırasında tıbbi hatalara maruz<br />

kalmıştır (Hunter&Brains 1999, Wanzel ve ark. 2004). Yapılan başka bir araştırmada<br />

Almanya’da her yıl 100.000 tıbbi hatanın meydana geldiği ve bu hatalar sonucunda<br />

25.000 kişinin öldüğü tespit edilmiştir (Özata&Altunkan 2010b). <strong>Ü</strong>lkemizde de tıbbi<br />

hataların boyutları tam olarak bilinmemekle beraber, dünya ülkeleri ile paralellik<br />

gösterdiği düşünülmektedir. Tıbbi hatalarla ilgili şikâyetlerin ülkemizde değerlendirilme<br />

makamı Yüksek Sağlık Şurası olup, Şura’da 1931- 2004 yılları arasında yaklaşık<br />

10 bin dosya görüşülmüş ve bunların yaklaşık yarısında sağlık personeli az veya çok<br />

kusurlu bulunmuştur (Temel 2005).<br />

34


Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />

Hasta güvenliği, sağlık bakım hizmetlerinin kişilere vereceği zararı önlemek<br />

amacıyla sağlık kuruluşları ve bu kuruluşlardaki çalışanlar tarafından alınan önlemlerin<br />

tamamıdır. Nitelikli sağlık hizmetinin birincil ve vazgeçilmez koşulunu oluşturmaktadır<br />

(Şen ve Sevil 2009, Zorlutuna 2008). Burada temel hedef; hizmet sunumu<br />

sırasında hata oluşmasını engelleyecek, hatalar nedeniyle hastayı olası zararlardan<br />

koruyacak, hata olasılığını ortadan kaldıracak bir sistemin kurulmasıdır (Güven 2007).<br />

Hasta güvenliği, tüm sağlık ekip üyelerinde olduğu gibi temel hemşirelik<br />

bakımının da unsurlardandır. Uluslar arası <strong>Hemşirelik</strong> Konseyi (International Council<br />

of Nurses-ICN), hasta güvenliğinin arttırılması için profesyonel sağlık bakım<br />

personelinin işe alınması, eğitimi ve meslekte tutulması, performanslarının<br />

iyileştirilmesi, enfeksiyonla mücadele, ilaçların güvenli kullanımı, cihaz emniyeti,<br />

sağlıklı klinik uygulamalar, sağlıklı bakım ortamı da dahil olmak üzere çevre güvenliği<br />

ve risk yönetimi alanlarında geniş kapsamlı önlemler alınması, hasta güvenliği<br />

üzerinde odaklanmış bilimsel bilgi ile bunun gelişmesine destek sağlayacak<br />

altyapının ayrılmaz bir bütün halinde birleştirilmesi gerektiğine inanmaktadır<br />

(Akbulut 1998, Özgirgin 1996). Hemşireler, bakımın her alanında hasta güvenliği ile iç<br />

içedirler. Bu bağlamda hastaların ve diğer ilgililerin risk ve riskin azaltılması<br />

konusunda bilgilendirilmesi, hasta güvenliğinin savunulması ve istenmeyen olayların<br />

rapor edilmesi de hemşirenin görevleri arasındadır (Fişek 1989, Emiroğlu 1994). Riskin<br />

erken aşamada tespit edilmesi hasta yaralanmalarının önlenmesinde son derece<br />

önemlidir. Güven, dürüstlük, birlik, beraberlik ve hastalar ile sağlık bakım<br />

sistemindeki hizmet sağlayıcılar arasında açık iletişim kurulmasına bağlıdır. Bu<br />

nedenle hemşirelik hizmetlerindeki hasta güvenliği uygulamaları bakımın önemli bir<br />

parçasını oluşturmaktadır (Kunst ve Lemmink 2000, Çırpı ve ark. 2009)<br />

Dünya Sağlık Meslekleri Birliği (WHPA) belirttiğine göre ICN, hemşirelik<br />

uygulamalarını, hasta güvenliği ve kaliteli sağlık hizmeti sunumunun anahtarı olarak<br />

vurgulamaktadır (http://www.whpa.org/factptsafety.htm). Bu nedenle hemşirelik<br />

hizmetleri, sağlık hizmetlerinin vazgeçilmez bir parçası, hatta temel taşlarından biri<br />

olarak kabul edilmektedir.<br />

Tıbbi hatalar konusu tüm sağlık çalışanları için önemli bir konu olmakla birlikte,<br />

hemşireler açısından daha büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü hemşireler hasta<br />

bakımında doğrudan görev almakta ve yaptıkları yanlış uygulamalar hastanın<br />

hayatını tehlikeye sokabilmektedir (Aiken ve ark. 2002). Yapılan araştırmalar<br />

hemşirelik hizmetlerinin hasta güvenliği açısından ne kadar önemli olduğunu açıkça<br />

ortaya koymaktadır. ABD’de yapılan bir çalışmada hemşirelerin doktor ve<br />

eczacılardan kaynaklanan hataları, hastaya zarar vermeden önce %86 oranında<br />

engelleyebildikleri tespit edilmiştir (http://www.whpa.org/factptsafety.htm). Aiken ve<br />

arkadaşları (2002) tarafından yapılan bir başka çalışmada hasta ölümleri ile hemşirelik<br />

uygulamaları arasında önemli bir ilişki olduğu belirlenmiştir (Aiken ve ark. 2002).<br />

Özata ve Aslan’ın (2009) belirttiğine göre Maddox ve arkadaşları (2001) hasta<br />

güvenliğini tehlikeye sokan ilaç hatalarının (yanlış doz, yanlış ilaç, yanlış yer)<br />

genellikle hemşirelerle ilgili olduğunu saptamıştır (Özata ve Aslan, 2009).<br />

35


Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />

<strong>Ü</strong>lkemizde yapılan çalışmalar incelendiğinde benzer sonuçların yer aldığı göze<br />

çarpmaktadır. Alparslan ve Erdemir (1997) tarafından yapılan çalışmaya göre pediatri<br />

servislerinde çalışan hemşirelerin antibiyotiklerin sulandırılması ve uygulanmasında<br />

yanlış uygulamalar yaptıkları ve tedavi sayısı arttıkça hatalı uygulama sayısının da<br />

arttığı belirlenmiştir (Alparslan ve Erdemir 1997). Özkan ve ark. (2011) tarafından<br />

yapılan çalışmaya göre, pediatri servislerinde çalışan hemşirelerin yaptıkları hataların<br />

%40.3’ünün yanlış zaman ve %34.6’sının yanlış doz nedeniyle meydana geldiği<br />

belirtilmiştir (Özkan ve ark.,2011).<br />

Hemşirelerin çalışma şartlarının ağır olması, kritik hastalarla karşılaşılması,<br />

yaşanılan yoğun stres, olumsuz çalışma şartları ve uyulması gereken prosedürlerin<br />

çokluğu her zaman hata yapma olasılığını artırmaktadır. Ayrıca sağlık kuruluşlarında<br />

hemşire sayısının yetersiz olması nedeniyle çoğu zaman hastalara yeterince zaman<br />

ayrılamamakta ve hasta bakımı için yeterli özen gösterilememektedir. Bu durum<br />

günlük rutin faaliyetlerinin tam olarak yapılamaması sonucunu getirmekte ve<br />

hemşirelerin yoğun iş baskısı yaşamalarına yol açmaktadır. Yaşanan baskı ise hasta<br />

güvenliğini olumsuz yönde etkilemektedir (Özata&Altunkan 2010b, Berlanda ve ark.<br />

2008). Hasta güvenliği açısından hemşirelik hizmetlerinde en sık karşılaşılan hataların<br />

başında; ilaç hataları, hastane enfeksiyonları, düşmeler, yetersiz izlem, iletişim sorunları<br />

ve malzeme kullanımına bağlı hataların geldiği belirtilmektedir (Oktay, 2000).<br />

Tıbbi hataların önlenebilmesi için yapılması gereken en önemli uygulama,<br />

hemşirelerin hangi tür hatalara karşı eğilimlerinin olduğunun saptanması ve bu<br />

doğrultuda önlem alınmasıdır. Bu bağlamda kurumda görev yapan hemşirelerin<br />

hangi konularda tıbbi hata yapmaya eğilimli olduklarının geçerli ve güvenilir bir<br />

ölçüm aracı kullanarak belirlenmesi büyük bir önem taşımaktadır. Bu doğrultuda<br />

araştırmanın amacı, çocuk hemşirelerinin ne tür hatalara eğilimlerinin olduğunu<br />

belirlemektir.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Araştırmanın evrenini, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Çocuk Hastanesi (genel pediatri, nöroloji,<br />

nefroloji, hematoloji, gastroenteroloji, immunoloji, genetik, enfeksiyon, kardiyoloji ve<br />

solunum servisleri, çocuk yoğun bakım, yenidoğan yoğun bakım) Çocuk Cerrahisi<br />

Kliniği (cerrahi servisi, yoğun bakım, yenidoğan yoğun bakım) ve Tülay Aktaş Onkoloji<br />

Hastanesinde çalışan hemşireler (n=160) oluşturmuştur. Evrenin tümüne ulaşılması<br />

hedeflenmesine rağmen çalışmaya katılmayı kabul eden 123 hemşire (%80)<br />

örneklemi oluşturmuştur. Çalışma kesitsel betimleyici tipte bir araştırma olup, veriler<br />

15.03.2011-15.07.2011 tarihleri arasında toplanmıştır. Araştırmanın yapılabilmesi için<br />

Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Bilimsel Etik Kurulundan yazılı izin alınmıştır. Ayrıca araştırmanın<br />

yapılacağı kurumlardan yazılı izin ve örnekleme alınan hemşirelerden sözel onam<br />

alınmıştır.<br />

Araştırmada veriler; anket formu ve <strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği<br />

kullanılarak toplanmıştır. Anket formu, araştırmacılar tarafından ilgili literatür ışığında<br />

hazırlanmıştır. Bu formda sosyo-demografik özellikleri ve hemşirelerin meslekle ilgili<br />

deneyimleri ile ilgili 17 soru bulunmaktadır.<br />

36


Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />

<strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği; hasta bakımında doğrudan görev alan<br />

hemşirelerin, tıbbi hata yapmaya eğilim düzeylerini ölçmek amacıyla Özata ve<br />

Altunkan (2010b) tarafından geliştirilmiştir. Ölçek 5 boyut (ilaç ve transfüzyon<br />

uygulamaları, düşmeler, hastane enfeksiyonları, iletişim, hasta izlemi ve malzeme<br />

güvenliği) ve 49 maddeden oluşmuştur. Kırk dokuz maddenin, 5 boyutta açıkladığı<br />

varyans, toplam varyansın %52.15’ini oluşturmaktadır. Geliştirilen ölçeğin Cronbach<br />

Alpha iç tutarlılık katsayısı 0.95 dir. İlaç ve transfüzyon uygulamaları alt boyutu 18<br />

madde, hastane enfeksiyonları alt boyutu 12 madde, hasta izlemi ve malzeme<br />

güvenliği alt boyutu 9 madde, düşmeler alt boyutu 5 madde, iletişim alt boyutu 5<br />

maddeden oluşmaktadır.<br />

<strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği’nin başında “Aşağıda tabloda yer alan<br />

bilgilerden kendiniz için uygun olanı işaretleyiniz” ibaresi yer almaktadır. Katılımcı<br />

maddeleri cevaplandırırken; “1- hiç, 2- çok nadir, 3- zaman zaman, 4-genellikle ve 5-<br />

her zaman” şıklarından birini işaretleyerek cevap vermektedir. Değerlendirme<br />

yapılırken her madde için verilen puan esas alınmaktadır. Alınan toplam puandaki<br />

yükselme hemşirenin tıbbi hata yapmaya eğiliminin düşük olduğunu, puandaki<br />

düşme ise hata yapmaya eğiliminin yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Ölçekten<br />

alınan en düşük puan 45, en yüksek puan 245’dir (Özata&Altunkan 2010b).<br />

Verilerin değerlendirmesi SPSS for Windows 11.5’ istatistiksel programı kullanılarak<br />

yapılmıştır. Verilerin değerlendirmesinde merkezi dağılım ölçütleri (ortalama,<br />

sayı ve yüzde dağılımları, standart sapma, standart hata), ikili bağımsız gruplarda<br />

student t testi, ikiden fazla bağımsız gruplarda varyans analizi kullanılmıştır.<br />

BULGULAR VE TARTIŞMA<br />

Çalışmaya katılan hemşirelerin %91.1’i üniversite mezunu, yaş ortalaması<br />

31.43±7.11, meslekte çalışma süresi ortalama 9.02±7.89 yıl, çocuk servisinde çalışma<br />

süresi ortalama 7.15±7.<strong>28</strong> yıl ve haftalık çalışma süresi ortalama 44.78±4.37 saat<br />

olarak belirlenmiştir (Tablo 1).<br />

Tablo 1: Çocuk Hemşirelerinin Sosyodemografik Özellikleri ve Mesleki Deneyimlerine Göre Dağılımı<br />

Yaş<br />

22-27 yaş arası<br />

<strong>28</strong>-33 yaş arası<br />

34-39 yaş arası<br />

40 yaş ve üzeri<br />

Eğitim<br />

<strong>Ü</strong>niversite mezunu<br />

Lisansüstü mezunu<br />

Medeni durum<br />

Evli<br />

Bekar<br />

Sosyo-demografik Özellikler N %<br />

45<br />

43<br />

19<br />

16<br />

112<br />

11<br />

66<br />

57<br />

36.6<br />

35.0<br />

15.4<br />

13.0<br />

91.1<br />

8.9<br />

53.7<br />

46.3<br />

37


Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />

Hemşire olarak çalışma yılı<br />

1-5 yıl<br />

6-10 yıl<br />

11-15 yıl<br />

16 yıl ve üstü<br />

Çocuk Servisinde Çalışma Yılı<br />

1-5 yıl<br />

6-10 yıl<br />

11-15 yıl<br />

16 yıl ve üstü<br />

Çalışılan Birim<br />

Çocuk Cerrahisi<br />

Çocuk Servisleri<br />

Yoğun Bakım<br />

Poliklinik<br />

Haftalık çalışma süresi<br />

40-45 saat<br />

46-50 saat<br />

51-55 saat<br />

61<br />

23<br />

21<br />

18<br />

78<br />

18<br />

13<br />

18<br />

12<br />

50<br />

41<br />

20<br />

50<br />

61<br />

12<br />

49.6<br />

18.7<br />

17.1<br />

14.7<br />

63.4<br />

14.6<br />

10.6<br />

14.7<br />

9.8<br />

40.6<br />

33.3<br />

16.3<br />

40.6<br />

49.6<br />

9.8<br />

Toplam 123 100<br />

Araştırma kapsamına alınan çocuk hemşirelerinin %61’inin tıbbi hata ile<br />

karşılaştığı belirlenmiştir. Hemşirelerin %51.5’i hekimlerin, %48.5’i arkadaşlarının<br />

hatalarına şahit olduğunu ve en fazla yapılan tıbbi hata türünün (%57.8) ilaç hatası<br />

olduğunu belirtmiştir (Tablo 2).<br />

Hemşirelerin %27.7‘sinin daha önce ilaç hatası yaptığı, yapılan ilaç hatası türünün<br />

%67.8’inin yanlış doz ilaç uygulaması olduğu, %41.5’inin ilaç dozlarını tekrar<br />

hesapladığı ve %47.4’inin ilaç hatasına yeni personel veya yetersiz deneyimin neden<br />

olduğunu belirttiği saptanmıştır (Tablo 2, Şekil 1). Çalışmamızda çocuk hemşirelerinin<br />

hiçbiri olay bildirim formu doldurmamıştır. Hemşireler hatalı uygulama bildirimlerini<br />

ilk sırada %21.9 oranıyla başhemşirelere, %31.3 oranıyla sorumlu hemşirelere, %46.8<br />

oranıyla klinik sorumlu doktoruna sözel olarak bildirdiklerini ifade etmişlerdir.<br />

Tablo 2: Çocuk Hemşirelerinin Meslekte Tıbbi Hata İle İlgili Deneyimlerinin Dağılımı<br />

Tıbbi hata ile ilgili deneyimler N %<br />

Tıbbi hata ile karşılaşma durumu*<br />

Evet<br />

Hayır<br />

Tıbbi hatayı yapan kişi<br />

Hekim<br />

Hemşire<br />

Tıbbi hata türü*<br />

İlaç hatası<br />

Çeşitli nedenlerle gelişen enfeksiyon<br />

Düşmeler<br />

Hastanın yetersiz izlenmesinden kaynaklanan hatalar<br />

İletişim eksikliğinden kaynaklanan hatalar<br />

Yanlış ya da uygun olmayan malzeme kullanımı ve cihazlara bağlı hatalar<br />

79<br />

44<br />

69<br />

65<br />

56<br />

9<br />

5<br />

9<br />

10<br />

8<br />

61.0<br />

39.0<br />

51.5<br />

48.5<br />

57.8<br />

9.3<br />

5.1<br />

9.3<br />

10.3<br />

8.2<br />

38


Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />

Daha önce ilaç hatası yapma durumu<br />

Evet<br />

Hayır<br />

34<br />

89<br />

27.7<br />

72.3<br />

İlaç hatalarının nedenleri<br />

Kişisel ihmal<br />

Ağır çalışma koşulları<br />

Yeni personel/yetersiz deneyim<br />

24<br />

86<br />

99<br />

11.5<br />

41.1<br />

47.4<br />

İlaç dozlarını tekrar hesaplama durumu<br />

Evet<br />

Hayır<br />

72<br />

51<br />

58.5<br />

41.5<br />

Toplam 123 100<br />

*Tıbbi hatayı yapan kişi ve hata türü sorusunda birden fazla şık işaretlendiği için n sayısı katlanmıştır.<br />

%9.2<br />

%5.2<br />

%4.0<br />

yanlış doz<br />

%13.8<br />

yanlış yol<br />

yanlış ilaç<br />

%67.8<br />

yanlış zaman<br />

yanlış hasta<br />

Şekil 1: İlaç Hatası Türü<br />

Çocuk hemşirelerinin tıbbi hata eğilimi ölçek toplam puan ortalamaları<br />

incelendiğinde %2.4’ünün 171-195, %25.2’sinin 196-220, %72.4’ünün ise 221-245<br />

puan arasında olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerinin yaş grupları, hemşire olarak<br />

çalışma yılı, çocuk servisinde çalışma yılı ve haftalık çalışma saatlerine göre tıbbi hata<br />

eğilimleri toplam puan ortalamaları arasında yapılan varyans analizinde istatistiksel<br />

açıdan anlamlı bir fark elde edilmemiştir (p>0.05) (Tablo 3). Bununla birlikte, çocuk<br />

hemşirelerinin çalıştığı birim ile tıbbi hata eğilimleri toplam puanları arasında<br />

istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur. Yapılan varyans analizi sonucunda<br />

çocuk servislerinde (genel pediatri, nöroloji, nefroloji, hematoloji, gastroenteroloji,<br />

ımmunoloji, genetik, enfeksiyon, kardiyoloji ve solunum servisleri) çalışan hemşirelerin<br />

tıbbi hata eğilimleri toplam puan ortalamalarının düşük olması nedeniyle tıbbi<br />

hataya eğilimlerinin daha yüksek olduğu saptanmıştır (p


Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />

Tablo 3: Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Eğilimleri Toplam Puan Ortalamaları<br />

Sosyodemografik özellikler<br />

n<br />

Ölçek toplam puan ortalaması<br />

_<br />

X SS İstatistiksel Değer<br />

Yaş<br />

22-27 yaş arası<br />

<strong>28</strong>-33 yaş arası<br />

34-39 yaş arası<br />

40 ve üzeri<br />

Hemşire Olarak Çalışma Yılı<br />

1-5 yıl<br />

6-10 yıl<br />

11-15 yıl<br />

16 yıl ve üstü<br />

Çocuk Servisinde Çalışma Yılı<br />

1-5 yıl<br />

6-10 yıl<br />

11-15 yıl<br />

16 yıl ve üstü<br />

Çalışılan Birim<br />

Ç.Cerrahisi<br />

Servis<br />

Yoğun Bakım<br />

Poliklinik<br />

Haftalık Çalışma Süresi<br />

40-45 saat<br />

45-50 saat<br />

51-55 saat<br />

45<br />

43<br />

19<br />

16<br />

61<br />

23<br />

21<br />

18<br />

61<br />

23<br />

21<br />

18<br />

12<br />

50<br />

41<br />

20<br />

50<br />

61<br />

12<br />

225.46<br />

2<strong>28</strong>.18<br />

230.57<br />

229.37<br />

227.01<br />

225.21<br />

232.<strong>28</strong><br />

227.94<br />

225.42<br />

231.44<br />

231.69<br />

232.00<br />

238.67<br />

220.40<br />

230.76<br />

233.20<br />

227.92<br />

229.27<br />

218.91<br />

15.09<br />

12.94<br />

14.65<br />

20.52<br />

13.87<br />

15.13<br />

12.70<br />

20.66<br />

15.65<br />

13.30<br />

13.75<br />

13.68<br />

7.73<br />

17.32<br />

10.71<br />

11.78<br />

16.64<br />

13.11<br />

15.71<br />

F:0.636<br />

P:0.593<br />

F:0.898<br />

P:0.445<br />

F:1.676<br />

P:0.176<br />

F:8.944<br />

P:0.001<br />

F: 2.435<br />

P:0.092<br />

Çocuk hemşirelerinin yaş grupları, hemşire olarak çalışma yılı ve çocuk servisinde<br />

çalışma yılına göre tıbbi hata eğilimleri alt boyut puan ortalamaları arasında yapılan<br />

varyans analizinde istatistiksel açıdan anlamlı bir fark elde edilmemiştir (p>0.05)<br />

(Tablo 4). Bununla birlikte, çocuk hemşirelerinin çalıştığı birim ile tıbbi hata eğilimleri<br />

alt boyut puanları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur. Yapılan<br />

varyans analizi sonucunda, serviste çalışan hemşirelerin tıbbi hata eğilimleri ilaç ve<br />

transfüzyon uygulamaları, hastane enfeksiyonları, hasta izlemi ve malzeme güvenliği<br />

ve düşmeler alt boyutları puan ortalamalarının düşük olması nedeniyle tıbbi hataya<br />

eğilimlerinin daha yüksek olduğu saptanmıştır (p


Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />

TARTIŞMA<br />

41


Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />

Araştırma kapsamına alınan çocuk hemşirelerinin %61’inin tıbbi hata ile<br />

karşılaştığı, %48.5’i meslektaşlarının hatalarına tanıklık ettiği ve en fazla yapılan tıbbi<br />

hata türünün (%57.8) ilaç hatası olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerin %27.7‘sinin daha<br />

önce ilaç hatası yaptığı belirlenmiştir. Hemşirelerin en çok yaptığı ilaç hatası türünün<br />

%67.8 ile yanlış doz olduğu ve bunu %13.8 oranı ile yanlış yol, %9.1 oranı ile yanlış<br />

ilaç izlemiştir.<br />

Literatür incelendiğinde, hemşirelerin tıbbi hata ile karşılaşma oranları farklılık<br />

göstermekle birlikte tıbbi hata türleri ve nedenleri birbirine benzerlik göstermektedir.<br />

Özkan ve ark.’nın (2011) çalışmasına göre; tıbbi hata oranı %35.5 olarak belirlenmiştir.<br />

Glaheb ve ark.’nın (2010) çalışmasına göre ise, hata oranı %27.6 olarak belirlenmiştir.<br />

Özata ve Altunkan’ın (2010a) yaptığı çalışmada hemşirelerin tıbbi hata yapma oranı %<br />

6.2 ve arkadaşlarının hatalarına şahit olma oranı ise %10.4 olarak belirlenmiştir. Mayo<br />

ve Duncan’ın yaptıkları çalışmada 983 hemşirenin % 46.5’inin ilaç hatası yaptığı tespit<br />

edilmiştir. Young ve ark. (2008) yaptıkları çalışmada ilaç hata oranı ise %<strong>28</strong>,2 olarak<br />

saptanmış ve ilaç hata tipleri sırasıyla, %70,8 yanlış zaman, % 12,9 yanlış doz, % 11,1<br />

doz atlaması, % 3,5 fazla doz ilaç verilmesi, %1,5 order edilmemiş ilaç verilmesi ve<br />

%0,2 yanlış ilaç verilmesi şeklinde sıralanmıştır. Çırpı ve ark.’nın (2009) yaptığı bir<br />

araştırmada hemşirelerin karşılaştıkları hatalar arasında ilk sırada %57.0 oranıyla ilaç<br />

uygulama hatalarının olduğu saptanmıştır. Leape ve arkadaşlarının (1995) ilaç hatası<br />

nedenlerini inceledikleri çalışmalarında, doz hatalarının, ilaç uygulama sıklığından<br />

kaynaklanan hataların ve ilaçların veriliş yolları ile ilgili hataların ilk üç sırada yer aldığı<br />

saptanmıştır. Madegovda ve ark.’nın (2007) yaptığı çalışmada ilaç hatalarının sırasıyla<br />

yanlış doz (%16.7), ilaç (%10.0), zaman (%9.2), hasta (%7.5), sıklık (%1.7), solusyon<br />

(%1.7), yol (%0.8) ile ilgili olduğu saptanmıştır.<br />

Çalışmamızda çocuk hemşirelerinin hiçbiri olay bildirim formu doldurmamıştır.<br />

Hemşireler hatalı uygulama bildirimlerini ilk %21.9 oranıyla başhemşirelere, %31.3<br />

oranıyla sorumlu hemşirelere, %46.8 oranıyla klinik sorumlu doktoruna sözel olarak<br />

yaptıklarını ifade etmişlerdir. Hataların bildirimlerinin yapılması önlemeye yönelik<br />

uygulamaların başında gelmektedir. Özellikle bildirimler sırasında nedenlerin de ifade<br />

edilmesi bunların ortadan kaldırılarak hataların tekrarlanmasını önlemek açısından<br />

önemlidir. Hastaneler bazında yürütülen kalite çalışmaları kapsamında hatalı<br />

uygulamaların bildirimlerine önemli derecede yer verilmektedir. Çocuk hemşireleri<br />

hatalı uygulamalarının bildirimlerini başhemşire ya da klinik sorumlusu ya da hekime<br />

sözlü olarak yapmıştır. Kurumlarda yazılı bildirim yapılmadığı belirlenmiştir. Bu sonuç,<br />

ülkemizde sağlık kuruluşlarında hasta güvenliği kültürü olmaması ve hata yapılması<br />

durumunda ceza sisteminin işletilmesi nedeniyle, çalışanların yaptıkları hataları<br />

bildirme konusunda (disiplin işlemleri, davalar ve ceza alma, dışlanma, kariyerinin<br />

olumsuz etkilenmesi vb. gibi nedenlerle) istekli davranmamaları ile açıklanabilir<br />

(Hughes ve Ortiz 2005; Özata ve Altınkan 2010a).<br />

Çocuk hemşirelerinin %47.4’ünün haftalık çalışma saatlerinin tıbbi hata eğilimi<br />

puanlarını etkilemediği belirlenmiştir (Tablo 2). Oysa, Özata ve Altunkan’nın (2010a)<br />

yaptığı çalışmaya göre, tıbbi hata nedenlerinin başında ise; iş yükünün fazla olması,<br />

çalışan hemşire sayısının az olması, hemşirelere görev dışı işlerin yüklenmesi, stres ve<br />

42


Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />

yorgunluk gelmektedir. Aştı ve Kıvanç (2003) hemşirelerin %23,3’ünün çalışma<br />

saatlerinin fazla olmasını, % 16’sının ise hemşire sayısının yetersizliğini ve yorgunluğu<br />

hata sebebi olarak gösterdiklerini belirlemiştir. Eşer ve ark.nın (2007) hemşirelerin ilaç<br />

hatası yapmalarına yol açabilecek etkenlerin saptanmasına yönelik yaptıkları<br />

çalışmalarında hemşirelerin, % 69’u çalışma saatleri içinde kendilerini bazen, %27.4’ı<br />

çoğunlukla yorgun, % 62.7’si bazen stresli hissettiğini ifade etmişlerdir. Blegen ve<br />

ark.nın (1998) yaptıkları çalışmada servislerde hasta sayısının fazlalılığı ile ilaç hataları<br />

ve hasta düşmeleri arasında doğru orantı olduğu belirlenmiştir. Ayrıca Chang ve Mark<br />

(2009) servislerde çalışan hemşire sayısının artması ile ilaç hatalarının azaldığını<br />

belirlemiştir. Göktaş (2007) ise günlük çalışma süresi 12 saati aşan hemşirelerin daha<br />

fazla olumsuz olayla karşı karşıya kaldığını tespit etmiştir.<br />

Çalışmamızda, servislerde çalışan hemşirelerin tıbbi hataya eğilimlerinin daha<br />

fazla olduğu saptanmıştır (p


Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />

Chang KY, Mark B. Antecedents of Severe and Nonsevere Medication Errors. Journal Of Nursing<br />

Scholarship 2009;41(1):70-78.<br />

Chappy S. Perioperative Patient Safety: A Multisite Qualitative Analysis. AORN Journal 2006; Vol. 83,<br />

Issue 4, April 871-897.<br />

Çırpı F, Merih Y, Kocabey M. Hasta Güvenliğine Yönelik <strong>Hemşirelik</strong> Uygulamalarının ve Hemşirelerin Bu<br />

Konudaki Görüşlerinin Belirlenmesi. Maltepe <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Bilim ve Sanatı <strong>Dergisi</strong> 2009;<br />

<strong>Cilt</strong>:2,<strong>Sayı</strong>:3.<br />

Emiroğlu, N. İş Sağlığı Hemşireliği. Türk Hemşireler <strong>Dergisi</strong> 1994; <strong>Cilt</strong> 44( 6): 35-38.<br />

Eşer İ, Khorshid L, Türk G, Toros F. Hemşirelerin İlaç Hatası Yapmalarına Yol Açabilecek Etkenlerin<br />

Saptanması. Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu <strong>Dergisi</strong> 2007; 23(2): 81-91.<br />

Fişek, A. “TTB İşçi Sağlığı Etkinlikleri”,Türk Tabipleri Birliği Haber Bülteni 1989; <strong>Sayı</strong> 17, sayfa 12-14.<br />

Ghaleb MA, Barber N, Franklin BD, Wong IC. The Incidence and nature of prescribing and Medication<br />

Administration Errors in Pediatric Inpatients. Arch Dis Child 2010;95(2):113-118.<br />

Gökdoğan F, Yorgun S, Yapıcı M, Yıldırım Y, Özdener S, Mısırlıoğlu N, Şentürk E. Sağlık Hizmetlerinde<br />

Hasta Güvenliği ve Hemşireler. İçinde. Uluslararası Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi Bildiriler<br />

Kitabı <strong>Cilt</strong>:2 (Antalya). Kırılmaz E, Editör. Ankara: 2009.<br />

Göktaş S. Bir Kamu Hastanesinde Hemşire İstihdamının Hasta Güveliğine Etkisi. Yüksek Lisans Tezi.<br />

İstanbul: Haliç <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Anabilim Dalı. Sağlık Bilimler Enstitüsü; 2007.<br />

Güven R. Dezenfeksiyon ve Sterilizasyon Uygulamalarında Hasta Güvenliği Kavramı. 5. Ulusal<br />

Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi Bildirileri. 4-8 Nisan, Antalya 2007.<br />

Hughes RG, Ortiz E. Medication Errors: why They Happen and HowTthey can be Prevented. Amer J Nurs<br />

2005; 105(3): 14-20.<br />

Hunter D, Bains N. Rates Of Adverse Events Among Hospital Admissions And Day Surgeries In Ontario<br />

From 1992 To 1997. Canadian Medical Association Journal. 1999; 160(11): pp. 1585-1596.<br />

Institute of Medicine (IOM), Quality & Patient Safety http://www.ahrq.gov/qual/errback.htm Erişim Tarihi:<br />

14.10.2010.<br />

Kunst, P. ve Lemmink, J. “Quality Management And Business Performance In Hospitals”, A Search For<br />

Success Parameters. Total Quality Management 2000; Vol.11(8).<br />

Leape LL, Bates DW, Cullen DJ, Cooper J, et all. System Analysis of Advers Drug Events. JAMA 1995;<br />

274(1);35-43.<br />

Madegowda B, Hill PD, Anderson MA. Medication Errors in a Rural Hospital. MEDSURG Nursing 2007;<br />

16(3).<br />

Mayo AM, Duncan D. Nurse Perceptions of Medication Errors: What We Need to Know for Patient<br />

Safety. Journal of Nursing Care Quality 2004; 19:pp. 209-217.<br />

Oktay C. Acil Serviste Hasta Memnuniyeti. Aktüel Tıp <strong>Dergisi</strong> 2000; 5(9):54.<br />

Özata M, Altunkan H. Hastanelerde tıbbi hata görülme sıklıkları, tıbbi Hata Türleri ve Tıbbi Hata<br />

Nedenlerinin Belirlenmesi: Konya örneği. Tıp Araştırmaları <strong>Dergisi</strong> 2010a; 8(2) :100 -111.<br />

Özata M, Altunkan H. <strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeğinin Geliştirilmesi, Geçerlilik ve Güvenilirlik<br />

Analizinin Yapılması. II. Uluslararası Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi Bildiriler Kitabı. Ankara:<br />

2010b.<br />

44


Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />

Özata M, Aslan Ş. The Effect of Nursing and Midwifery Students to Patient Safety. İçinde. Uluslar arası<br />

Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi, Bildiriler Kitabı. Kırılmaz H, Editör. Ankara: 2009.<br />

Özgirgin, K. Hastane Yönetiminde Kalite Uygulamaları ve Toplam Kalite Yönetimine Geçiş Projesi,<br />

5.Ulusal Kalite Kongresi Özgeçmişler ve Tebliğler 3, Kalder, İstanbul: 1996.<br />

Özkan S, Kocaman G, Öztürk C, Seren Ş. Frequency of Pediatric Medication Administration Errors and<br />

Contributing Factors, J Nurs Care Qual 2011 Apr-Jun;26(2):136-43.<br />

Patient Safety, World Health Professions Alliance Fact Sheet http://www.whpa.org/factptsafety.htm. Erişim<br />

Tarihi: 25.10.2010<br />

Sezgin B. Kalite Belgesi Alan Hastanelerde Çalışma Ortamı ve <strong>Hemşirelik</strong> Uygulamalarının Hasta Ve<br />

Hemşire Güvenliği Açısından Değerlendirilmesi. <strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek lisans<br />

Tezi. İstanbul <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; İstanbul: 2007.<br />

Şen S, Er S, Sevil <strong>Ü</strong>. Hasta güvenliği ve tıbbi hatalar. Uluslar arası sağlıkta performans ve kalite kongresi,<br />

Bildiriler kitabı, <strong>Cilt</strong> 2, 19-21 Mart 2009, Antalya, Ed Harun Kırılmaz, Ankara 2009.<br />

Temel M. Sağlık Personelini İlgilendiren Önemli Bir Konu: Malpraktis, <strong>Hemşirelik</strong> Forum <strong>Dergisi</strong> 2005;<br />

84-90.<br />

Thomas EJ, Studdert DM, Burstin HR, Orav EJ, Zeena T, Williams EJ, Mason Howard K, Weiler PC,<br />

Brennan TA. Incidence and Types of Adverse Events and Negligent Care in Utah and Colorado.<br />

Medical Care 2000; 38: 261–271.<br />

Wanzel KR, Jamieson CG, et al. Complications On A General Surgery Service: Incidence And Reporting,<br />

Canadian Journal of Surgery 2004; 3(2): 113-117.<br />

Young HM, Gray SL, McCormick WC , Sikma SK, Reinhard S, Trippett LJ, Christlieb C, Allen T,Types,<br />

Prevalence, and Potential Clinical Significance of Medication Administration Errors in Assisted Living.<br />

J Am Geriatr Soc 2008; 56(7): 1199–1205<br />

Zorlutuna Y (2008) Sağlık Kurumlarında Hasta Güvenliği. http//www.saglikyönetimi kongresi.org/online<br />

WebEditor/userfiles/SYK_Sunumlar/YZ-SKHG.pdf. Erişim Tarihi: 23.08.2010.<br />

45


Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />

46


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2): 47-60, <strong>2013</strong><br />

PROSTAT CERRAHİSİ GEÇİREN BİREYLERİN TABURCULUK SONRASI ERKEN<br />

DÖNEMDE G<strong>Ü</strong>NL<strong>Ü</strong>K YAŞAM AKTİVİTELERİNİN ETKİLENME VE KOMPLİKASYON<br />

GELİŞME DURUMU<br />

EARLY PERIOD COMPLICATION DEVELOPMENT STATUS AND<br />

IMPRESSION OF DAILY LIFE ACTIVITIES AFTER DISCHARGE OF<br />

INDIVIDUALS SUFFERING FROM PROSTATE SURGERY<br />

Araş.Gör.Dr. Züleyha ÖZCAN*<br />

Doç.Dr. Nuran G<strong>Ü</strong>LER**<br />

*Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği AD.<br />

**Cumhuriyet <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri <strong>Fakültesi</strong> <strong>Hemşirelik</strong> Bölümü Toplum Sağlığı Hemş. AD.<br />

ÖZET<br />

Amaç: Araştırma prostat cerrahisi geçiren bireylerin taburculuk sonrası erken dönemde<br />

günlük yaşam aktivitelerinin etkilenme düzeylerinin ve komplikasyon gelişme durumunu<br />

belirlemek amacı ile tanımlayıcı olarak yapıldı.<br />

Gereç ve Yöntem: Araştırmanın örneklemini Cumhuriyet <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Hizmetleri<br />

Uygulama ve Araştırma Hastanesi, Sivas Numune Hastanesi ve Sosyal Sigortalar Kurumu<br />

Hastanesi <strong>Ü</strong>roloji Servislerinde, Ağustos-2003 ile Ekim-2003 tarihleri arasında prostat ameliyatı<br />

geçiren 99 birey oluşturdu.<br />

Araştırmanın yürütülebilmesi için gerekli olan veriler “Hasta Tanıtım Formu”, “Barthel<br />

Günlük Yaşam Aktiviteleri İndeksi“, “Prostat Cerrahisi Sonrası Evde Gelişebilecek<br />

Komplikasyonlar Formu“ ve “Günlük Yaşam Aktivitelerini Karşılama Durumu” ile ilgili soru<br />

formu kullanılarak toplandı.<br />

Elde edilen veriler bilgisayar ortamında yüzdelik hesapları ve kruskal – wallis testleri<br />

kullanılarak değerlendirildi. Barthel Günlük Yaşam Aktiviteleri indeksi prostat cerrahisine bağlı<br />

bireylerin günlük yaşamlarındaki bağımsızlık etkilenme düzeylerini belirlemek üzere<br />

kullanılmış ve 100 puan üzerinden değerlendirildi.<br />

Bulgular ve Sonuç: Taburculuk sonrasında bireylerin günlük yaşam aktivitelerinde daha<br />

çok banyo ve üriner boşaltım ile ilgili sorunlar yaşadıkları, çoğunluğunun eşleri ve çocukları ile<br />

olan ilişkilerinin etkilendiği, evde bireylerin büyük çoğunluğunun ağrı yaşadığı, ameliyattan<br />

sonra kabızlık problemlerinin arttığı, bireylerin çoğunluğunun ameliyattan sonra cinsel<br />

yaşamlarının etkilenmeyeceğini düşündükleri, çoğunluğunun uyku sürelerinin azaldığı ve<br />

beden imajlarının olumsuz etkilendiği belirlendi.<br />

Elde edilen sonuçlar doğrultusunda prostat cerrahisi geçirecek bireylere cerrahi işlemin yan<br />

etkileri, günlük yaşam aktivitelerinde ve evde yaşayacakları sorunlara yönelik hemşireler<br />

tarafından taburculuk eğitimlerinin verilmesi ve ev ziyaretleri ile taburculuk sonrası yaşadıkları<br />

sorunlara yönelik planlamaların yapılması önerildi.<br />

Anahtar Kelimeler: Prostat, bening prostat hiperplazisi, taburculuk, günlük yaşam<br />

aktiviteleri, evde bakım, hemşirelik.


Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />

ABSTARCT<br />

Objective: This research is made descriptively to observe the early postoperative effects<br />

ofprostate surgery on the activities of daily life and the development of complications.<br />

Methods: The universe of the research consists of 99 individuals who had prostate surgery<br />

between August 2003 and September 2003 in Urology services of Cumhuriyet University Health<br />

Care Practice and Research Hospital, Sivas Numune Hospital and Social Insurance Hospitals.<br />

The data required to conduct the study is collected with "Patient Identification Form", "Barthel<br />

Activities of Daily Life Index”, “Complications Form Which Can Occur At Home After Prostate<br />

Surgery” and " Question Form Related With Adequacy Of Daily Life Activities".<br />

The data obtained was calculated with computer by using percentage calculations and<br />

Kruskal- Wallis tests. Barthel index is used to determine the levels of independence of individuals in<br />

their daily lifes due to prostate surgery and is evaluated over 100 points.<br />

Results and Conclusion: People experienced urinary and bathing problems, pain, frequent<br />

urination, sleeplessness and constipation after discharge. Their partner and child relations were<br />

effected after prostate surgery, most people experienced pain and constipation problems after<br />

surgery, most of the people thought that their sexual life wouldn't be effected because of the<br />

surgery, most of the people sleeped less and many peoples’ body image was effected negatively.<br />

According to the data obtained it is suggested to give nursing educations at discharge about<br />

the side effects of the prostate surgery, the effects to the daily life activities, the complications which<br />

can occur at home and by making home visits to plan appropriate interventions for the problems<br />

the patients can experience at home.<br />

Key Words: Prostate, benign prostatic hyperplasia, dicharge, daily life activities, home care,<br />

nursing.<br />

GİRİŞ<br />

Bening Prostat Hiperplazisi (BPH); yaşlanma süreci ile görülme oranı artan ve<br />

prostat epitelyal hücrelerin sayısının nedeni bilinmeyen yaşlılık sürecindeki hormonal<br />

değişikliklere bağlı olduğu düşünülen artışı ile karekterize bir sağlık sorunudur.<br />

Literatürde dünyada 40 yaş altındaki bireylerin %8'inde ve 80 yaş üzerindeki<br />

bireylerin %90'ında BPH ve buna bağlı sorunlar görüldüğü bildirilmektedir (Gass<br />

2002, Kring 2003, Lewis 2002, Truman 1999, Willis 1992). BPH yaşamı tehdit eden bir<br />

durum olmamakla birlikte, sık idrar yapma gereksiniminin günlük yaşam aktivitelerini<br />

kısıtlaması, uyku ve dinlenmeyi engellemesi nedeni ile yaşam kalitesini olumsuz<br />

etkileyen önemli bir sağlık sorunudur (Bishop 2003).<br />

BPH'de prostatın büyüklüğünden çok, yarattığı tıkanıklık ile doğru orantılı olarak<br />

bireylerin yaşadığı sorunların şiddeti de artmaktadır. Genellikle en sık karşılaşılan<br />

problem idrar miktarında ve idrar yapma hızında görülen azalmadır. Bu belirtileri<br />

takiben idrar yaparken ağrı, idrar yapma süresinde uzama, idrardan sonra damlama,<br />

günlük idrar yapma sayısında artış, gece idrar yapma gereksinimi, acil ve ağrılı idrar<br />

yapma isteği, kanlı idrar yapma, taşma inkontinansı, idrar retansiyonu ve buna bağlı<br />

sık tekrarlayan üriner sistem enfeksiyonları görülebilmektedir (Bishop 2003, Kivinemi<br />

1999, Lewis 2002, Willis 1992). BPH'nin, medikal ve cerrahi tedavi gibi birçok farklı<br />

48


Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />

tedavi seçeneği vardır. Bireylere tıkanıklığın şiddetine ve prostatın büyüklüğüne göre<br />

açık ya da kapalı cerrahi işlem uygulanmaktadır (Lewis 2002, Miranda 2001,<br />

Warmkessel 1999, Warmkesse 2002).<br />

Prostat cerrahisi geçiren bireyler, günlük yaşam aktivitelerinde bağımlı olarak ve<br />

üriner boşaltım problemleri ile taburcu olmaktadırlar. Ayrıca kollojen sentezi<br />

tamamlanmadığı için yara yeri iyileşmesi açısından riskli olan yedi ile on ikinci günleri<br />

sağlık ekibinden uzak ve yetersiz destek ile geçiren bireylerin kanama, yara<br />

enfeksiyonu ve yara açılması gibi istenmeyen komplikasyonlar ile tekrar sağlık<br />

kuruluşlarına başvurmak zorunda kaldıkları belirlenmiştir. Ameliyat sonrasındaki ilk<br />

haftalarda gelişen üriner boşaltım ile ilgili sorunlar da bireylerin sıkıntı yaşamasına<br />

neden olmaktadır (Castle 2000, Goldrick 1993, Thatchery 1996, Zink 1994).<br />

Prostat cerrahisi sonrası komplikasyon gelişiminin önlenmesi ve gelişen<br />

komplikasyonların erken dönemde fark edilebilmesi için hemşireler tarafından<br />

hastalar dikkatle izlenmelidir. Bunun için hemşirelerin ağrı, kanama, aldığı - çıkardığı<br />

sıvı takibinin yapılması, enfeksiyon belirtilerinin gözlenmesi, mesane spazmlarında<br />

ağrı ile baş etme yöntemlerinin geliştirilmesi, idrar kaçırma sorunu ile yaşamayı<br />

sürdürmeye yönelik kateter bakımı ya da ped kullanımı gibi girişimlerin planlanması,<br />

aseptik mesane irrigasyonları ile düzenli idrar boşaltımının sürdürülmesi, solunum,<br />

öksürük, sfınkter ve ekstremite egzersizlerinin yaptırılması, kabızlığın önlenmesi için<br />

gerekli diyet düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir (Gray 1999, Kiwiniemi 1999,<br />

Keetch 1998, Vasseur 1998, Weawer 2001). Fillon'un (2000) çalışmasında da prostat<br />

cerrahisi sonrası bireylerin günlük yaşam aktivitelerine dönmek için acele ettikleri,<br />

sonuçta da diğer cerrahi işlemlere göre daha yüksek oranda taburculuk sonrası<br />

komplikasyon yaşadıkları belirlenmiştir. Yapılan çalışmalarda, prostat cerrahisi<br />

sonrasındaki olayların stres yaratıcı olduğu ve ameliyat olan bireyler ile eşlerinin<br />

yaşam kalitesini olumsuz etkilediği belirlenmiştir. Bireylerin yaşadıkları sorunlara<br />

yönelik sağlık ekibinden destek almak yerine sessiz kalmayı tercih ettikleri için<br />

özellikle cerrahi işlemden sonraki ilk üç ayı, hem sahip oldukları yetersiz bilgi, hem de<br />

yetersiz sağlık ekibi desteği nedeni ile zor geçirdikleri ve en sıkıntılı dönem olarak<br />

tanımladıkları belirlenmiştir (Moore 1999, Pateman 2000).<br />

Hastaların taburculuk sonrasında evde bakımının planlanmasından sorumlu olan<br />

sağlık ekibinin merkezinde hemşireler yer almaktadır. Bu nedenle taburculuk<br />

eğitimini etkin bir şekilde vermek, bireylerin evde yaşayacakları süreci yakından<br />

izlemek, bireylerin komplikasyon gelişmeden normal yaşamlarına dönmelerini<br />

sağlamak, günlük yaşam aktivitelerinin etkilenme düzeyini belirlemek ve bunlara<br />

yönelik müdahaleleri geliştirmek hemşirelerin görevidir. Böylece prostat cerrahisi<br />

sonrası, bireylerin en kısa zamanda günlük yaşam aktivitelerine dönmeleri<br />

sağlanabilir (Keetch 1998, Postacıoğlu 1985, Warmkessel 2002, Willis 1992). Prostat<br />

cerrahisi sonrası günlük yaşam aktivitelerinin en az düzeyde etkilenmesi için<br />

taburculuk planında, hastalara ağrı, mesane spazmı, aktiviteler, diyet, kabızlık, araba<br />

kullanımı, üriner kontrolün aşamaları, cilt bakımı, idrar kateterinin bakımı,<br />

komplikasyonlar ve cinsel yaşam ile ilgili kapsamlı bir eğitiminin verilmesi<br />

49


Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />

gerekmektedir (Keetch 1997, Kring 2003, Lewis 2002, Moore 1999, Vasseur 1998,<br />

Warmkessel 2002, Willis 1992).<br />

Amaç:<br />

Bu araştırma prostat cerrahisi geçiren bireylerin taburculuk sonrası erken<br />

dönemde günlük yaşam aktivitelerinin etkilenme düzeyini ve komplikasyon gelişme<br />

durumunu belirlemek üzere tanımlayıcı olarak planlandı.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Araştırma Türkiye-Sivas ilindeki üç farklı hastanenin üroloji servislerinde<br />

yapılmıştır. Araştırmanın evrenini üroloji servislerinde Ağustos-Ekim 2003 tarihleri<br />

arasında prostat ameliyatı geçiren bireyler oluşturdu. Araştırmanın örneklemini<br />

belirlenen hastanelerin <strong>Ü</strong>roloji Servislerinde Ağustos-Ekim 2003 tarihleri arasında<br />

prostat ameliyatı olmak üzere yatan ve araştırma kriterlerine uygun özellikleri taşıyan<br />

99 hasta oluşturdu.<br />

Araştırma kapsamına belirlenen hastanelerde BPH ve prostat kanseri nedeni ile<br />

açık yada endoskopik prostat cerrahisi geçirerek evlerine taburcu olmuş, Sivas<br />

merkezinde oturan, duyu kaybı ve algılama sorunu olmayan araştırmaya katılmayı<br />

kabul eden hastalar alındı.<br />

Araştırmanın yürütülebilmesi için gerekli olan veriler dört ayrı form kullanılarak<br />

toplanmıştır. "Hasta Tanıtım Formu" bireylere taburcu olacakları gün, “Barthel Günlük<br />

Yaşam Aktiviteleri İndeksi”, “Prostat Cerrahisi Sonrası Evde Gelişebilecek<br />

Komplikasyonlar Formu” ve “Günlük Yaşam Aktivitelerini Karşılama Durumu ile ilgili<br />

Soru Formları” 7 ile 10 günler arasında bireylerin evlerine yapılan ziyaretler sırasında<br />

hastalar ile tek tek görüşülerek araştırmacı tarafından uygulandı.<br />

17 sorudan oluşan Hasta Tanıtım Formunda hastaların sosyo-demografik<br />

özellikleri ve hastalığa ve taburculuk koşullarına ilişkin sorular yer aldı.<br />

1965 yılında Barthel ve Mahoney tarafından geliştirilen Barthel indeksi ile on<br />

günlük yaşam aktivitesi 100 puan üzerinden değerlendirildi.<br />

Bireylerin prostat cerrahisi sonrası evde karşılaşabilecekleri komplikasyonları<br />

belirlemek amacı ile hazırlanmış olan “Evde Gelişebilecek Komplikasyonlar Formu” ile<br />

13 farklı komplikasyon değerlendirildi.<br />

Prostat Cerrahisi Sonrası “Günlük Yaşam Aktivitelerini Karşılama Durumu ile ilgili<br />

Soru Formu” ile bireylerin taburculuk sonrası erken dönemde evde günlük yaşam<br />

aktivitelerinin etkilenme durumu on iki günlük yaşam aktivitesine yönelik 40 soru ile<br />

incelendi.<br />

Oluşturulan formların geçerliliğini belirlemek üzere 20 hastaya ön uygulama<br />

yapıldı ve sonuçlar değerlendirilerek gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra<br />

uygulamaya geçildi.<br />

Araştırmanın uygulanabilmesi için <strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu Etik kurulundan ve<br />

Cumhuriyet <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi, Sivas<br />

50


Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />

Numune Hastanesi ve Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi başhekimliklerinden ve<br />

gerekli etik izinler alındı.<br />

Edilen veriler bilgisayar ortamında yüzdelik hesapları ve kruskal - wallis testleri<br />

kullanılarak değerlendirildi. Prostat cerrahisine bağlı bireylerin günlük yaşamlarındaki<br />

bağımsızlık etkilenme düzeylerini belirlemek üzere kullanılan Barthel indeksi ile elde<br />

edilen veriler 100 puan üzerinden değerlendirildi.<br />

BULGULAR VE TARTIŞMA<br />

Prostat cerrahisi geçiren bireylerin tanımlayıcı özellikleri incelendiğinde bireylerin<br />

%43,4'ünün 61-70 yaş arasında, %24,2'sinin 71 yaş ve üstünde, %54,4'ünün ilkokul<br />

mezunu, %38,4'ünün emekli, %23,2'sinin ise çiftçi olduğu belirlendi. Bireylerin<br />

%75,8'inin evli olduğu ve %59,6' sının geniş ailede yaşadığı, 14,1 'inin eşleri ile,<br />

%26,2'sinin eş ve çocukları ile, %26,2'sinin eş, çocukları, gelinleri ve torunları ile<br />

birlikte yaşadığı belirlendi. Bireylerin %67,7’sinin evde bakımından eşlerinin sorumlu<br />

olduğu, %45,5'nin sigortalı, %35,4'ünün emekli sandığına bağlı, %1 9,2'sinin yeşil<br />

kartlı olduğu belirlendi (Tablo 1).<br />

Tablo 1: Bireylerin Tanımlayıcı Özellikleri<br />

BİREYLERİN TANIMLAYICI ÖZELLİKLERİ<br />

Yaş Grupları sayı %<br />

60 yaş altı 32 32,3<br />

61 - 70 yaş 43 43,4<br />

71 yaş ve üstü 24 24,2<br />

Eğitim Durumu sayı %<br />

Okuryazar 27 27,3<br />

İlkokul Mezunu 54 54,5<br />

Ortaokul ve üstü 18 18,2<br />

Meslek sayı %<br />

Emekli 38 38,4<br />

Çiftçi 23 23,2<br />

Serbest Meslek 14 14,1<br />

Memur 12 12,1<br />

İşçi 12 12,1<br />

Medeni Durum sayı %<br />

Evli 75 75,8<br />

Dul 24 24,2<br />

Aile Tipi sayı %<br />

Çekirdek Aile 40 40,4<br />

Geniş Aile 59 59,6<br />

51


Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />

Ailede Birlikte Yaşanan Bireyler sayı %<br />

Eş 14 14,1<br />

Eş ve Çocuklar 26 26,3<br />

Eş, Çocukları, Gelinleri ve Torunlar 26 26,3<br />

Çocukları, Gelini ve Torunları 24 24,2<br />

Eşi, Çocukları ve Ebeveynleri 9 9,1<br />

Evde Bakımından Sorumlu Kişi sayı %<br />

Eşi 67 67,7<br />

Çocukları, Gelini ve Torunları 32 32,3<br />

Sağlık Güvencesi sayı %<br />

Emekli Sandığı 35 35,4<br />

Sigorta 45 45,5<br />

Yeşil kart 19 19,2<br />

Toplam 99 100<br />

Tablo 2: Taburculuk Sonrası Evde Yaşanan Sorunlar<br />

TABURCULUK SONRASI EVDE YAŞANAN SORUNLAR<br />

(n = 99) sayı %<br />

Ağrı 93 93,9<br />

Sık İdrar Yapma 84 84,8<br />

Uyku Problemi 69 69,69<br />

Kabızlık 68 68,7<br />

Kanlı İdrar Yapma 37 37,3<br />

İdrar Kaçırma 19 19,1<br />

Enfeksiyon 13 13,1<br />

Sosyal İzolasyon 8 8<br />

İdrar Yapamama 14 14,1<br />

*İfadeler birden fazla olduğu için yüzdeler n üzerinden alınmıştır<br />

Bireylerin taburculuk sonrası evde yaşadıkları sorunların dağılımı incelendiğinde<br />

%93,9'unun ağrı, %84,8'inin sık idrar yapma, %69'unun uyku problemi, %68,7'sinin<br />

kabızlık ve %8'inin sosyal izolasyon yaşadığı belirlendi (Tablo 2).<br />

Tablo 3: Taburculuk Etkilenen Sorumluluk ve İlişkiler Sonrası<br />

TABURCULUK ETKİLENEN SORUMLULUK VE İLİŞKİLER SONRASI<br />

Evdeki Sorumluluklarının Etkilenme Durumu (n = 99) sayı %<br />

Evet 51 51,5<br />

Hayır 48 48,5<br />

52


Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />

Etkilenen Sorumluluklar (n = 51)<br />

İşe Gitme 25 49,0<br />

Alışveriş 13 25,5<br />

Diğer ( Ağrı Nedeni İle Hareket Edememe ) 13 25,5<br />

Eş İlişkisinin Etkilenme Durumu (n = 99)<br />

Evet 54 54,5<br />

Hayır 45 45,5<br />

Eş İle İlişkinin Etkilenme Nedeni (n = 54)<br />

Bağımlılığın Artması 22 40,7<br />

Sorumluluğun Artması 27 50<br />

Yardımcı Olamama 5 9,3<br />

Çoçukları İle İlişkinin Etkilenme Durumu (n = 99)<br />

Evet 64 64,6<br />

Hayır 35 35,4<br />

Çoçukları İle İlişkinin Etkilenme Nedeni (n = 64)<br />

Yük Olma 34 53,1<br />

Onlarla Yeterli Miktarda İlgilenemedim 9 14,1<br />

Benden Bıktıklarını Düşünüyorum 2 3,1<br />

İşler Onlara Kaldı 15 23,4<br />

Diğer(Bana Daha Çok Zaman Ayırmak Zorunda Kaldılar) 4 6,3<br />

Prostat cerrahisi geçiren bireylerin %51,5 'inin evdeki sorumluluklarının<br />

etkilendiği, etkilenen sorumluluklar incelendiğinde ise %49'unun işe gidemediği,<br />

%25,5'inin alışveriş yapamadığı ve %25,5'inin ağrı nedeni ile hareket edemediği<br />

%54,5'inin eşleri olan ilişkilerinin etkilendiği; etkilenme nedenlerine bakıldığında<br />

ilişkileri etkilenen bireylerin %50'sinin eşlerinin sorumluluklarının ameliyat nedeni ile<br />

arttığını, %47,7'sinin eşlerine bağımlı hale geldiklerini ifade ettikleri belirlendi<br />

(Tablo 3). Prostat cerrahisi geçiren bireylerin %64,6'sının çocukları ile olan ilişkilerinin<br />

etkilendiği, etkilenme nedenlerine bakıldığında %53,1'inin çocuklarına yük olduklarını,<br />

%23,4'ünün işlerinin çocuklarına kalmasından sıkıntı yaşadıklarını, %14,1 'inin<br />

çocukları ile yeterli ilgilenemediklerini ifade ettikleri belirlendi (Tablo 3).<br />

Tablo 4: Taburculuk Sonrası Evde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Yöntemleri<br />

TABURCULUK SONRASI EVDE YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZ<strong>Ü</strong>M YÖNTEMLERİ<br />

En çok sıkıntı yaratan durum (n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />

Yara 22 22,2<br />

Sonda 22 22,2<br />

Sık tuvalete gitme 20 20,2<br />

Ağrı 19 19,2<br />

İdrar kaçırma 10 10,1<br />

Bağımlı olma 6 6,1<br />

53


Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />

İdrar Tutamama (n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />

Evet 19 19,19<br />

Hayır 80 80,81<br />

Başvurduğu Çözüm Yöntemi (n = 19) <strong>Sayı</strong> %<br />

Bez Kullanma 8 42,1<br />

Sıvı Alımını Azaltma 9 47,4<br />

Diğer 2 2,02<br />

İdrar Yapamama (n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />

Evet 14 14,1<br />

Hayır 85 85,9<br />

Başvurduğu Çözüm Yöntemi (n = 14) <strong>Sayı</strong> %<br />

Hastaneye Gitme 14 100<br />

Kanlı İdrar Yapma (n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />

Evet 37 37,3<br />

Hayır 62 62,6<br />

Başvurduğu Çözüm Yöntemi (n=37) <strong>Sayı</strong> %<br />

Hiç Birşey Yapmama 27 72,9<br />

Doktorunu Arama 10 27,0<br />

Ağrılı İdrar Yapma (n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />

Evet 93 93,9<br />

Hayır 6 6,0<br />

Başvurduğu Çözüm Yöntemi (n = 93) <strong>Sayı</strong> %<br />

Ağrı Kesici Kullanma 63 67,7<br />

Sıvı Alımını Azaltma 8 8,6<br />

Hiç Birşey Yapmama 22 23,6<br />

Araştırma kapsamına alınan bireylerin %22,2'sinin yara sorunu, %22,2'sinin sonda<br />

ve %20,2’sinin sık tuvalete gitme nedeni ile sıkıntı yaşadıkları, %19,1'inin idrar<br />

tutamama sorunu yaşadığı, idrar tutamama sorunu için bireylerin %47,4'ünün sıvı<br />

alınımını azalttığı ve %42,1'inin bez kullandığı belirlendi (Tablo 4). Prostat cerrahisi<br />

geçiren bireylerin %14,1'inin idrar yapamama sorunu yaşadığı ve bu sorun için<br />

bireylerin tamamının hastaneye başvurduğu, %37,3'ünün kanlı idrar yapma sorunu<br />

yaşadığı ancak kanlı idrar yapma sorunu yaşayan bireylerin %72,9'unun kanlı idrar<br />

yapma durumunu normal bir şey olarak kabul ettikleri için hiçbir şey yapmadıkları<br />

sadece %2’sinin bu durum karşısında doktorlarını aradıkları belirlendi(Tablo 4).<br />

Prostat cerrahisi geçiren bireylerin %93,9'unun ağrılı idrar yapma sorunu yaşadığı, bu<br />

sorunu yaşayan bireylerin %67’sinin ağrı kesici aldığı, %23,6'sının ise hiç bir şey<br />

yapmadığı belirlendi (Tablo 4).<br />

54


Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />

Tablo 5: Uyku Süresi Etkilenme Durumu ve Etkilenme Nedeni Günlük Uyku Süresi<br />

UYKU S<strong>Ü</strong>RESİ, ETKİLENME DURUMU VE ETKİLENME NEDENİ G<strong>Ü</strong>NL<strong>Ü</strong>K UYKU S<strong>Ü</strong>RESİ<br />

Normal Uyku Süresi (n = 99) sayı %<br />

6 saatten az 43 43,4<br />

7 saat 39 39,4<br />

8 saat ve daha fazla 17 17,2<br />

Ameliyattan Sonra Uyku Süresinin<br />

sayı %<br />

Etkilenme Durumu (n = 99)<br />

Evet - Azaldı 96 96,9<br />

Hayır 3 3,1<br />

Cerrahi İşlemden Sonra Uyku<br />

sayı %<br />

Süresinin Etkilenme Nedeni (n = 96)<br />

Ağrı 30 31,2<br />

Sık Tuvalete Gitme 29 29,2<br />

Sonda 20 20,8<br />

Ağrı ve Sık Tuvalete Gitme 18 18,8<br />

Bireylerin %43,4'ünün günlük uyku süresinin 6 saatten az, %39,4'ünün 7 saat<br />

uyuduğu cerrahi işlemden sonra ise %97 sinin uyku süresinin etkilendiği (azaldığı),<br />

%3l,2'sinin ağrı, %29,2'sinin sık tuvalete gitme, %20,8'inin ise ağrı ve sık tuvalete<br />

gitme nedeni ile uyku sürelerinin azaldığı belirlendi (Tablo 5).<br />

Tablo 6: Cerrahi İşlemden Sonra Beden İmgesi İfadeleri<br />

CERRAHİ İŞLEMDEN SONRA BEDEN İMGESİ İFADELERİ<br />

(n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />

Etkilenmeme 25 25,3<br />

Durumundan Utanma 25 25,3<br />

Kendini İşe Yaramaz Hissetme 22 22,2<br />

Kendini Yaşlı Hissetme 18 18,2<br />

Sonucun Kanser Olmasından Korkma 9 9,1<br />

Cinsel yaşamın etkileneceğini düşünme <strong>28</strong> <strong>28</strong>,3<br />

Bireylerin cerrahi işlem sonrasındaki beden imgeleri ile ilgili ifadeleri incelendiğinde<br />

%25,3'ünün cerrahi işleme bağlı beden imajlarının değişmediği, %25,3'ünün<br />

durumundan utandığı, %22,2'sinin kendisini işe yaramaz hissettiği, %18,2'sinin<br />

kendisini yaşlı hissettiği ve %9,1’inin sonucun kanser olmasından korktuğu,<br />

%<strong>28</strong>,3'ünün cinsel yaşamlarının olumsuz etkileneceğini düşündüğü belirlendi<br />

(Tablo 6).<br />

Bu çalışmada kapalı prostat cerrahisi geçiren bireylerin daha çok üretral katetere<br />

bağlı komplikasyonlar yaşadıkları belirlendi. Vasseur'un (1998) yaptığı çalışmada da<br />

kapalı prostat cerrahisi geçiren bireylerin açık prostat cerrahisi geçiren bireylere<br />

oranla daha fazla komplikasyon yaşadıkları belirlenmiştir. Condie'nin (1999) açık ve<br />

55


Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />

kapalı prostat cerrahisini karşılaştırdığı çalışmasında da benzer şekilde kapalı prostat<br />

cerrahisi sonrası komplikasyon gelişme oranı % 18, açık prostat cerrahisine bağlı<br />

komplikasyon gelişme oranını %9 olarak bulunmuştur.<br />

Bu çalışmada genellikle kapalı prostat cerrahisi sonrası idrar yapamama sorunu<br />

yaşayan bireylerin sonda ile taburcu oldukları, bireylere evde sonda ile ilgili sorun<br />

yaşamaları durumunda hastaneye gelmeleri söylendiği için sağlık ekibi tarafından<br />

üriner kateter bakımı ile ilgili ek bir bilgi verilmediği yanı sıra hastanedeki yatış süresi<br />

içinde üriner katetere bağlı yaşanan sorunlara genellikle doktorlar tarafından<br />

müdahale edildiği için hemşirelerin evde sonda bakımı ile ilgili bilgi vermediği<br />

düşünülmektedir.<br />

Vasseur'un (1998) çalışmasında sonda ile taburcu olan bireylerin sonda bakımı ile<br />

ilgili yeterli bilgi almadıkları için, sonda ve torba bakımı ile ilgili sorunlar yaşadıkları ve<br />

sondasız taburcu olan bireylere göre daha fazla sağlık birimlerine başvurdukları<br />

belirlenmiştir. Jakobson'un (2000) çalışmasında da ameliyat öncesi ve sonrası<br />

dönemde bireylerin sondadan başka seçenekleri olmadığı için sondaya daha kolay<br />

uyum sağladıkları ancak eve taburcu olduklarında sondayı sosyal ve cinsel<br />

yaşamlarını normal olarak sürdürmede en büyük engel olarak gördükleri<br />

belirlenmiştir.<br />

Prostat cerrahisi geçiren bireylerin taburculuk sonrası evde yaşadıkları sorunlar<br />

incelendiğinde bireylerin %93,9'unun ağrı, %84,8'inin sık idrar yapma, %69'unun<br />

uyku problemi, %68,7'sinin konstipasyon ve %8'inin sosyal izolasyon yaşadığı<br />

belirlendi (Tablo 2). Weizer'in (2003) açık prostat cerrahisinin aktivite, beslenme ve<br />

ağrıya olan etkilerinin incelediği çalışmasında, taburculuk sonrasındaki ilk haftanın<br />

sonunda bireylerin ağrı skorlarının en yüksek seviyede olduğu ve dördüncü haftaya<br />

kadar normal seviyeye ulaştığı belirlenmiştir. Kiviniemi'nin (1999) yapmış olduğu<br />

çalışmada TURP sonrası bazı erkeklerde idrara çıkma miktarı günde 1-2'ye düşerken,<br />

bazılarının çok sık tuvalete gittikleri belirlenmiştir. Bunun yanında bazı hastaların<br />

ağrılı idrar yapma şikayetlerinin olduğu ve bireylerin genelinde sık tuvalete gitmeye<br />

bağı yorgunluk yaşadığı saptanmıştır. Jakobson'un (2000) çalışmasında bireylerin<br />

idrar kaçırma ve sondaya bağlı problemler nedeni ile daha az sosyal yaşama<br />

katıldıkları belirlenmiştir.<br />

Prostat cerrahisi geçiren bireylerin taburculuk sonrası %51,5'inin<br />

sorumluluklarının etkilendiği ve bireylerin en çok işe gidememe nedeni ile sıkıntı<br />

yaşadıkları belirlendi. Bireylerin eşleri ile olan ilişkileri incelendiğinde bireylerin<br />

%54,5'inin eşleri olan ilişkilerinin etkilendiği belirlendi. Jakobson'un (2000)<br />

çalışmasında bazı erkeklerin eş ve arkadaşlarının desteği ile eş, baba ve aile reisi<br />

rollerini üriner problemlerine rağmen yerine getirebildikleri, bazılarının ise bu<br />

problemleri gizlemeyi tercih ederek rollerini devam ettirdikleri belirlendi. Bu<br />

çalışmada prostat cerrahisi geçiren bireylerin %50'sinin eşlerinin sorumluluklarının<br />

ameliyat nedeni ile arttığı, %47,7'sinin eşlerine bağımlı hale geldikleri için eşleri ile<br />

olan ilişkilerinin etkilendiği belirlendi. Genç bireylerin yaşlı bireylere oranla eşleri ile<br />

ilişkilerinin daha fazla oranda etkilendiği belirlendi. Bu çalışmada genç bireylerin<br />

56


Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />

evdeki sorumluluklarını yerine getiremedikleri için eşlerine bağımlı olmaktan dolayı<br />

sıkıntı yaşadıkları ve bu nedenle eşleri ile olan ilişkilerinin olumsuz etkilendiği<br />

belirlendi. Fillon'un (2001) çalışmasında kapalı prostat cerrahisi geçiren bireylere<br />

sıkıntılı zamanlarında ve günlük rutinlerini yerine getirme de eşlerinin destek olduğu<br />

belirlenmiştir. Navon'un (2003) çalışma-sında prostat bezi ile ilgili hastalıkların<br />

bireylerin benlik imajlarını ve cinselliklerini etkilediği için eşler arasındaki ilişkiyi de<br />

olumsuz etkilediği belirlenmiştir.<br />

Prostat cerrahisi geçiren bireylerin %64,6'sının çocukları ile olan ilişkilerinin<br />

etkilendiği, etkilenme nedenlerine bakıldığında bireylerin %53,1'inin çocuklarına yük<br />

oldukları, %23,4'ünün işlerinin çocuklarına kalmasından sıkıntı yaşadıkları, %14,1'inin<br />

çocukları ile ilgilenemedikleri için sıkıntı yaşadıkları belirlendi (Tablo 3).<br />

Prostat cerrahisi geçiren bireylerin taburculuk sonrası evde yaşadıkları boşaltım<br />

problemleri ve başvurdukları çözüm yöntemleri incelendiğinde bireylerin %19,1 'inin<br />

idrar tutamama %14,1 'inin idrar yapamama, %37,3'ünün kanlı idrar yapma<br />

%93,9'unun ağrılı idrar yapma sorunu yaşadığı, bunun için bireylerin %47,4'ünün sıvı<br />

alımının azalttığı, idrar yapamama sorunu için bireylerin tamamının hastaneye<br />

başvurduğu, kanlı idrar yapma sorunu yaşayan bireylerin %72,9'unun hiçbir şey<br />

yapmadıkları, sadece %27'sinin doktorlarım aradıkları, ağrılı idrar yapma sorunu<br />

yaşayan bireylerin %67,7'sinin ağrı kesici aldığı belirlendi (Tablo 4). İnkontinans<br />

yaşayan bireylerin oranının az olmasının nedeninin, bireylerin erken taburculuk<br />

döneminde olmaları ve yaşadıkları idrar kaçırma sorununun geçici olarak<br />

algılamalarına bağlı olduğu düşünülmektedir.<br />

Jakobson'un (2000) çalışmasında prostat cerrahisi sonrası idrar kaçırma sorununun<br />

genellikle bireylerin %30-50'sinde geliştiği, bireylerin normal sosyal yaşama<br />

dönme sürelerinin üriner semptomlarını kontrol edebilme durumlarına göre değiştiği<br />

ve idrar kaçırmanın hastalar tarafından en kötü deneyim olarak tanımlandığı<br />

belirlendi. Sebesta'nın (2002) prostat cerrahisi geçiren 674 bireyi incelediği<br />

çalışmasında ise 65 yaşın altındaki bireylerin daha az idrar kaçırma sorunu yaşadığı,<br />

bireylerin %36,2'sinde günde 1 kez, %9,2'sinde günde birden fazla idrar kaçırma<br />

sorunu yaşandığı, idrar kaçırma sorunu yaşayan bireylerin %31,7' sinin bez kullanmak<br />

zorunda kaldığı belirlenmiştir. Tomoko'nun (2003) çalışmasında prostat cerrahisi<br />

soması normal idrar boşaltımına dönme zamanı ortalama 17 gün olarak<br />

belirlenmiştir. Kiviniemi'nin (1999) çalışmasında bireylerin başkalarının da benzer<br />

üriner sorunlar yaşamasının kendi baş etmelerini güçlendirdiğini ifade ettikleri<br />

saptanmıştır. Tomoko'nun (2003) çalışmasında sonda ile taburcu olan bireylerin<br />

kateter çıktıktan soma devam eden idrar kaçırma sorunu nedeni ile şok yaşadıklarını<br />

belirlemiştir.<br />

Prostat cerrahisi geçiren bireylerin %97'sinin işlemden sonra uyku sürelerinin<br />

etkilendiği (azaldığı), uyku süresinin etkilenme nedenlerine bakıldığında %31,2' sinin<br />

ağrı ve %29,2' sinin sık tuvalete gitme nedeni ile uyku sürelerinin azaldığı belirlendi<br />

(Tablo 5). Vasseur'un (2000) 24 kişi üzerinde yapmış olduğu ve prostat cerrahisinin 6<br />

aylık sonuçlarım izlediği çalışmasında bireylerin %58,3'ünde gece sık idrar yapma, acil<br />

57


Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />

idrar yapma isteği, idrar retansiyonu ve ağrı gibi ameliyat öncesi semptomlara geri<br />

dönüş görülmüştür. Jakobson'un (2000) çalışmasında prostat cerrahisi soması<br />

bireylerin sondaya bağlı ağrı ve sızıntı gibi sorunlar nedeni ile uyku problemi<br />

yaşadıkları belirlenmiştir.<br />

Uykunun yara iyileşmesi üzerinde olumlu etkisi olduğu bilinmektedir. Bu nedenle<br />

hastaların uyku durumları incelenmiş ve çoğunluğunun ağrı, sık idrar yapma<br />

gereksinimi yeterli uyuyamadıkları ve uyku kalitelerinin azaldığı belirlendi. Bu<br />

çalışmada bireylerin %<strong>28</strong>,3'ü cinsel yaşamlarının olumsuz etkileneceğini<br />

düşündükleri belirlendi (Tablo 6). Fillon'un (2001) belirttiğine göre Gray'in<br />

çalışmasında prostat cerrahisi geçiren bireylerin %41'inin idrar kaçırma sorunu ve<br />

cinsel fonksiyon kaybı yaşadığı ve bu bireylerin sadece %20'sinin yeterli destek<br />

aldıkları belirlenmiştir. Ho1mberg'in (2002) çalışmasında prostat cerrahisi geçiren<br />

bireylerde, cerrahi işlem geçirmeyen bireylere oranla %45 daha fazla cinsel fonksiyon<br />

kaybı saptanmıştır. Noldus (2003) ise cerrahi işlem sonrasındaki 1 yıl içinde cinsel<br />

fonksiyonların zamanla yerine geldiğini belirlemiştir. Jakobsson (2000) prostat<br />

cerrahisi geçiren bireylere cinsellik ile ilgili yetersiz danışmanlık verildiği ve bu<br />

nedenle eşler arasında iletişim sorunları yaşandığı, bireylerin sorunlarını genç<br />

bayanlara ifade etmekten hoşlanmadıkları için hemşirelerin bu sorunları fark etmede<br />

yetersiz kaldıklarını belirlemiştir. Cerrahi işlemin ve kullanılan ilaçların cinsel<br />

fonksiyonları olumsuz etkiler. Bireyler bu konularda önceden bilgilendirilmiş<br />

olmalarına rağmen yoğun sıkıntılar yaşayabilirler (Kiviniemi 1999). Ayrıca Jakobsson<br />

(2000) prostat cerrahisi geçiren erkeklerin daha çok fiziksel kökenli sorunları dile<br />

getirdiğini, eşlerinin ise psikolojik kökenli sorunları dile getirdiğini belirlemiştir.<br />

Fillon'un (2001) çalışmasında da ameliyattan sonra eşlerin, cerrahi işlemin idrar<br />

kaçırma gibi yan etkilerinden söz ederken aslında cinsel konulardaki sıkıntılarım ifade<br />

etmek istedikleri belirlemiştir.<br />

Bu çalışmada hastaların cerrahi işlem sonrasındaki ilk on gün içindeki sonuçları<br />

incelendi. Bu dönemde bireylerin cinsel yaşam ile ilgili kısıtlamaları devam ettiği için<br />

cinsel yaşamın etkilenme durumu tam olarak belirlenemedi. Bu çalışmada cinsel<br />

yaşamın etkilenme oranı farklı toplumlara göre daha düşük belirlendi bunun<br />

nedeninin toplumumuzda cinsel yaşam ile ilgili sıkıntıların kolay ifade edilememesinden<br />

ve yaşlı bireylerin bu konudaki beklentilerinin düşük olmasından<br />

kaynaklandığı düşünüldü.<br />

Prostat cerrahisi geçiren bireylerin beden imgesi ile ilgili ifadeleri incelendiğinde<br />

bireylerin %25,3 'ünün cerrahi işleme bağlı beden imajlarım algılamalarının<br />

değişmediği, %25,3'ünün durumundan utandığı, %22,2'sinin kendisini işe yaramaz<br />

hissettiği %18,2' sinin ise kendisini yaşlı hissettiği, %9,1' inin ise sonucun kanser<br />

çıkmasından korktuğu belirlendi (Tablo 6). Çalışmada bireylerin beden imajlarının<br />

daha çok sonda ve idrar boşaltımı ile ilgili sorunlara bağlı etkilendiği, bireylerin<br />

çoğunluğunun ise yaşlı olmaları ve kaderci tutumları nedeni ile beden imajlarının<br />

etkilenmediğini ifade ettikleri düşünülmektedir.<br />

58


Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />

Kiviniemi'nin (1999) çalışmasında prostat cerrahisinin beden imgesini olumsuz<br />

etkilediği ve bireylerin bu nedenle sıkıntı yaşadığı belirlenmiştir. Harris'in (1998)<br />

çalışmasında prostat cerrahisi sonrası beden imgesini ve iyilik halini olumsuz<br />

etkileyen olayın idrar kaçırma olduğu saptanmıştır. Moore'ın (1999) çalışmasında<br />

eşlerin kocalarının cinsel danışmanlık almalarını istedikleri, aksi halde eşlerinin cinsel<br />

yaşam ile ilgili sıkıntılarından dolayı beden imajlarının olumsuz etkilenmesinden<br />

korktuklarını ifade ettikleri belirlenmiştir. Jakobsson'un (2000) çalışmasında ise<br />

prostat cerrahisi geçiren bireyler yaşanan üriner problemleri normal olarak<br />

tanımlamışlar ve bu sorunların beden imajlarını algılamalarını olumsuz etkilemediğini<br />

belirtmişlerdir.<br />

SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Cerrahi işlemlerin bireylerin anksiyete yaşamasına neden olan işlemlerdir.<br />

Bireylere ameliyat öncesi dönemde uygulanacak olan cerrahi girişim ve sonrasında<br />

yaşamlarına olabilecek etkileri ile ilgili bilgi verilmemekte, bireyler evdeki iyileşme<br />

dönemlerini yeterli sağlık bakımı desteği alamamakta ve kendi kendilerine çözmek<br />

zorunda kaldıkları problemler ile geçirmektedirler. Bu nedenle ameliyat öncesi<br />

dönemde bireylere uygulanacak olan prostat cerrahisi ve etkilerini içeren planlı<br />

eğitimlerin hemşireler tarafından verilmesi, hemşirelere prostat cerrahisi sonrası<br />

bireylerin GYA'lerine yönelik yaşadıkları sorunların farkında olmalarını sağlamak için<br />

hizmet içi eğitimlerin verilmesi, hasta ve ailenin (eşi/çocuğu) bakıma katılmalarının<br />

sağlanması ya da yaşayabilecekleri sorunlara yönelik bilgilendirilmeleri önerilir.<br />

KAYNAKLAR<br />

Bıshop P. Bipolar Transurethral Resection of the Prostate-A New Approach. AORN Journal 2003; 77(5):<br />

979.<br />

Castle R, Malone M. Discharge Planning Following Surgery. Nursing The Surgical Patient 2000;<br />

97–106.<br />

Condie JD, Cutherell L, Mian A. Suprapubik Prostatektomy; For Bening Prostatic Hyperplasia in Rural<br />

Asia: 200 Consecutive Cases. Urolog 199;54(6): 1012 – 1016.<br />

Fillon M. Men Eager o Renew Activities After Prostate Surgery. Web MD Medical News Archive<br />

2000.<br />

Gass R. Bening Prostatic Hyperplasia: The Opposite Effects of Alcohol and Coffee Intake, BJU<br />

International 2002; 90:649-654.<br />

Goldrıck BA, Larson EL. Wound Management in Home Care: An Assessment. Journal of Community<br />

Health Nursing 1993; 10(1):23-29.<br />

Gray R E, Fitch M , Phillips G and et al. Presurgery Experiences of Prostate Cancer Patients and Their<br />

Spouses. Cancer Practice 1997;(3): 130-135.<br />

Harris J. The Prewvalence of Impotence after Radical Prostatectomy. Urologic Nursing 1998;17(4): 142-<br />

145.<br />

Jakobson, Lisolette Ingalill R ve ark, Hallberg. Experiences of Micturition Problems, Indwelling Catheter<br />

Treatment and Sexual Life Consequences in Men With Prostate Cancer. Jounal of Advanced Nursing<br />

2000; 31(1).<br />

59


Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />

Keetch DW, Buback DA. Clinical_Care Pathway For Decreasing Hospital Stay After Radical<br />

Prostatectomy. British Journal of Urology 1998; 81:398-402.<br />

Kiviniemi K. Going to the Bathroom Four or Five Tımes a Night: Seven Men Talk About Theır<br />

Experiences of Bening Prostatiıc Hyperplasia and the Perioperative Period. Journal of Clinical Nursing<br />

1999;8(5).<br />

Kring D. Bening Prostatic Hyperplasia, Clinical Nurse Specialist 2003;33(5); 44-45.<br />

Lewis S, Heitkemper M, Dirksen SR. Male Geniourinary Problems, Medical Surgical Nursing<br />

Assessment and Management of Clinical Problems 2002; 2;1553 – 1564.<br />

Miranda BJ, Diez MC, Bertran P A and Villavvicencio H. Quality of Life Assesment in Patients With<br />

Bening Prostatic Hyperplasıa. Pharmaco-economics 2001; 19(1):1079-1090.<br />

Moore KN, Estey A. The Early Post-Operative Concerns of Men After Radical Prostatectomy, Journal<br />

of Advanced Nursing 1999;29 (5): 1121 – 1129.<br />

Navon L, Morag A. Advanced Prostate Cancer Patients’ Relationships With Their Spouses Following<br />

Hormonal Theraphy. European Journal of Oncology Nursing. Elsevier Science 2003;7(2); 73 -80.<br />

Noldus J and et all. Treatment of Prostate Cancer – The Clinical Use of Radical Prostatectomy. EAU<br />

Update Series 2003; 1(1): 16-22.<br />

Pateman B, Johnson M. Men’s Lived Experiences Following Transurethral Prostatectomy For Bening<br />

Prostatic Hypertrophy. JONA 2000; 31(1):51 – 58 .<br />

Postacıoğlu Z. Prostat Ameliyatı Olan Hastaların Ameliyat Sonrası Bakımına İlişkin Hemşirelerin Bilgi<br />

Düzeyinin Saptanması. Ege <strong>Ü</strong>niversitesi HYO <strong>Dergisi</strong> 1985; 1 (3): 43 –48.<br />

Sebesta M and et all. Questionnaire- Based Outcomes of Urinary Incontinence and Satisfaction Rates<br />

After Radical Prostatectomy in a National Study Population. Urology 2002; 60(6):1055 – 1058.<br />

Thatcherv J. Follow up After Day Surgery: How Well Do Patients Cope Nursing Times<br />

1996;92(37):30 – 32.<br />

Tomoko O, Takehiro K, Yoshimi M, Miyoko K ve ark Urination Assessment After the Removal of Bladder<br />

Catheter Using a Novel Urination Chart, Nursing & Health Sciences 2003;5(3):189-197.<br />

Trueman P, Hood S C, Nayak USL and Mrazek MF. Prevalence of Lower Urinary Tract Symptoms and<br />

Self-Reported Diagnosed’ Bening Prostatic Hyperplasia’ and Their Effect on Quality if Life In a<br />

Community-Based Survey of Men in the UK, BJU International 1999; 83: 410-415.<br />

Vasseur AS, Fitzgerald R, Bell F. A Descriptive Study Examınıng Postdischarge Patient Needs After Laser<br />

Ablation and Transurethral Resection of the Prostate. International Journal of Nursing Practice 1998;<br />

4:33-39<br />

Weizer AZ, Silverstein AD, Young MD Vieweg J ve ark. Prospective Evaluation of Pain Medication<br />

Requipments and Recovery After Radical Perianal Prostatectomy. Urology 2003; 62(4): 693-697.<br />

Warmkessel JH. How to Care Man With Prostate Cancer. Nursing. Horsham 1999; 29(11): 51-53.<br />

Warmkessel JH. What Your Patient Needs to Know About Prostate Cancer. Nursing. Horsham 2002;<br />

32(12):36-42.<br />

Weaver J. Combating Complications of Transurethral Surgery. Nursing Horsham 2001;31(7):3.<br />

Willis D. Taming the Overgrown Prostate. AJN. 1992; 34–40.<br />

Zink MR. Nursing Diagnosis in Home Care: Audit Tool Development. Journal of Community Health<br />

Nursing 1994; 11 (1):51 – 58.<br />

60


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2): 61-70, <strong>2013</strong><br />

BİR KAMU HASTANESİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN İZOLASYON<br />

ÖNLEMLERİNE UYUMU<br />

NURSES’ COMPLIANCE WITH ISOLATION PRECAUTIONS WORKED<br />

IN A PUBLIC HOSPTTAL<br />

Öğr.Gör. Gülbanu ZENCİR * Ar.Gör. Duygu BAYRAKTAR**<br />

Prof.Dr. Leyla KHORSHID**<br />

*Pamukkale <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Hemşirelik</strong> Esasları AD.<br />

**E.<strong>Ü</strong>.<strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Hemşirelik</strong> Esasları AD.<br />

Bu araştırma, Uluslar arası Katılımlı 2.Temel <strong>Hemşirelik</strong> Bakım Kongresi’nde Poster Bildiri olarak sunulmuştur.<br />

ÖZET<br />

Amaç: Bu araştırma bir kamu hastanesinde çalışan hemşirelerin izolasyon önlemlerine<br />

uyum düzeyini belirlemek amacı ile tanımlayıcı ve kesitsel bir çalışma olarak yapılmıştır.<br />

Gereç ve Yöntem: Bir üniversite hastanesinde çalışan 389 hemşire araştırmanın evrenini,<br />

çalışmaya katılan 225 hemşire örneklemi oluşturmuştur. Veriler araştırmacılar tarafından<br />

hazırlanan bir anket formu ile ve 18 maddelik “İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği” ile<br />

toplanmıştır. Veriler 5-15 Temmuz 2012 tarihleri arasında toplanmıştır. Verilerin analizinde t<br />

testi, Kruskall-Wallis test, Mann Whitney U testi ve varyans analizi (ANOVA) kullanılmıştır.<br />

Araştırmanın yürütülebilmesi için etik kurul’dan ve hastaneden yazılı izin alınmıştır.<br />

Bulgular: Hemşirelerin yaş ortalaması 30.11 + 6.34 yıl olarak bulunmuştur, %3.6’sı daha<br />

önce kanla bulaşan bir enfeksiyon hastalığına yakalanmıştır, %82.7’si hastane enfeksiyonları ile<br />

ilgili eğitim programına katılmıştır. Hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyum ölçeğinden<br />

aldıkları puan ortalaması 78.12 + 9.97 olarak bulunmuştur. Hemşirelerin daha önce kanla<br />

bulaşan bir enfeksiyon geçirmenin izolasyon önlemlerine uyumu etkilemediği, ancak<br />

hemşirelerin yaş grubunun, meslekte çalışma yılının ve eğitim düzeyinin izolasyon önlemlerine<br />

uyumu etkilediği bulunmuştur.<br />

Sonuç: Hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumlarının oldukça yüksek olduğu sonucuna<br />

varılmıştır.<br />

Anahtar sözcükler: Hemşire, izolasyon önlemleri, uyum.<br />

ABSTRACT<br />

Objective: This research has been made as descriptive and cross-sectional with the aim to<br />

determine the level of nurses’ compliance with isolation precautions which are worked in a public<br />

hospital.<br />

Methods: The study population was consisted of 389 nurses working in an university hospital,<br />

the sample was consisted of 225 nurses who involved to the study. Data were collected with a<br />

questionnaire prepared by the researchers and “Scale Compliance with Isolation Precautions” with<br />

18 items. Data were collected between the dates 5-15 July 2012. In analyzing of the data t-test,<br />

Kruskall-Wallis test, Mann Whitney U test and analysis of variance (ANOVA) was used. Permission to<br />

conduct the study was obtained from ethics committee and hospital.


Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID<br />

Results: The mean age of the nurses was found as 30.11 + 6.34 years, %3.6 of them was<br />

experienced the blood-borne infection early, and %82.7 of them were participated to a training<br />

program related to nosocomial infection. The mean score of nurses’ compliance with isolation<br />

precautions was 78.12 + 9.97. Experience the blood-borne infection was not affected the nurses’<br />

compliance with isolation precautions, but the age groups of the nurses, working period in<br />

profession affected the nurses’ compliance with isolation precautions.<br />

Conclusion: It was conclude that nurses’ compliance with isolation precautions is quite high.<br />

Key words: Nurse, İsolation precautions, Compliance<br />

GİRİŞ<br />

İnfeksiyon kontrolünde izolasyon en önemli konulardan biridir. İzolasyon,<br />

koruyucu bir yöntem olup infekte kolonize hastalardan diğer hastalara, ziyaretçilere<br />

ve sağlık bakım profesyonellerine mikroorganizmaların bulaşmasının engellenmesi<br />

(Ulusoy ve Görgülü 1996, Sarvan 2010) ve bulaşıcı hastalığı olan bireyin koruyucu<br />

amaçla ayrılması ve hareketlerinin kısıtlanmasıdır (Karabacak 2012). İzolasyon<br />

önlemleri hastanede bulunan tüm hastaları kapsamalıdır ve hastanelerde enfeksiyon<br />

kontrolünde başarılı olabilmenin temel stratejisidir (Usluer ve ark. 2006). İzolasyon<br />

önlemlerinin amacı, infekte veya kolonize hastalardan diğer hastalara, ziyaretçilere ve<br />

sağlık personeline mikroorganizmaların bulaşmasını önlemektir ve tanı, tedavi ve<br />

bakım uygulamaları yapan tüm birimleri ve bu birimlerde çalışanları kapsar<br />

(Çelenkoğlu ve ark. 2009, Tayran ve Ulupınar 2011).<br />

İzolasyon Önlemleri, standart ve bulaşma yoluna bağlı olmak üzere iki gruba<br />

ayrılmaktadır (Yüceer ve Demir 2009). Standart önlemler, kan, tüm vücut sıvıları,<br />

akıntı ve tümörlerde, kanlı olup olmadığına bakılmaksızın bu sıvılarla kontamine<br />

olmuş tüm malzemelerde, bütünlüğü bozulmuş deri ve mukozada uygulanmaktadır<br />

(Sarvan 2010). Bulaşma yoluna yönelik olan önlemler ise; bilinen veya şüphelenilen,<br />

epidemiyojik önemi fazla, bulaşıcılığı fazla etkenler için, infekte veya kolonize<br />

hastalara, standart önlemlere ek olarak uygulanmalıdır (Usluer ve ark. 2006).<br />

İzolasyon önlemleri; el yıkama ve eldiven takma; hastaların ayrı odalara yerleştirilmesi<br />

veya aynı etkeni taşıyanların beraberce gruplanması, odalara giriş çıkış, hastanın farklı<br />

bir yere taşınması gerektiğinde uygulanacak önlemler, önlük, yüz, göz koruyucu,<br />

maske kullanımı, hasta ile ilgili malzemelerin ayrılması, çamaşırların uygun biçimde<br />

toplanması ve temizlenmesi gibi basamakları kapsar (Naharcı 2006, Tayran ve<br />

Ulupınar 2011).<br />

Kullanılan önlemler hastaneler ya da kuruluşlar arasında farklılıklar göstermektedir<br />

(Usluer ve ark. 2006). Hem sağlık profesyonelleri hem de hastalar için etkin, güvenilir<br />

ve ekonomik izolasyonun nasıl yapılması gerektiği önemlidir (Akyıl ve Uzun 2007,<br />

Tayran 2010). Sağlık çalışanları, hangi durumlarda izolasyon uygulandığını, hangi<br />

izolasyonun neleri kapsadığını bilmelidir. Sağlık profesyonellerinin tutumlarının<br />

doğru teknikler kullanılarak belli aralıklar ile ölçülerek değerlendirilmesi, çalışan ve<br />

hasta memnuniyeti açısından son derece önemlidir (Tayran ve Ulupınar 2011).<br />

Hastane enfeksiyonlarının azaltılmasında, hastanın/hasta yakınının bakımdan<br />

sorumlu sağlık ekibinin rolü büyüktür (Akyıl ve Uzun 2007, Tayran 2010). Hastaların<br />

bakım gereksinimlerini karşılamak için hastayla uzun süre beraber olan ve en fazla<br />

62


Bir Kamu Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyumu<br />

temasta bulunan hemşireler, hastane enfeksiyonlarının oluşmasını ve yayılmasını<br />

önlemede önemli bir role sahiptir (Akyıl ve Uzun 2007). Hasta bakımı ve tedavisinin<br />

sürdürülmesinde önemli görevler üstlenen hemşire ve hekimlerin; izolasyon<br />

önlemlerinin temelini oluşturan el hijyeni başta olmak üzere izolasyon önlemlerinin<br />

tamamına ve diğer enfeksiyon kontrol önlemlerine uyumsuzluğu, mikroorganizmaların<br />

çoğalmasına ve enfeksiyonun yayılmasına yol açtığı belirtilmektedir<br />

(Duerink et al. 2006, Tayran ve Ulupınar 2011).<br />

Hemşire ve hekimler sağlık hizmeti sunumunda, enfeksiyon kontrolüne yönelik<br />

önlemlere uyma, tanı, tedavi ve bakım sırasında gerekli özeni gösterme konusunda<br />

hukuki anlamda sorumludur (Akyıl ve Uzun 2007, Tayran 2010). İnfeksiyon riskini<br />

yönetmek için standart enfeksiyon kontrol önlemlerinin benimsenmesi anahtar bir<br />

uygulamadır (Demir Korkmaz 2009). Sağlık ekibi üyelerinin hastane enfeksiyonlarının<br />

önlenmesi ve yönetimi konusunda gerekli bilgi, beceri ve tutumu kazanmaları<br />

önemlidir. İnfeksiyonu önleme açısından doğru uygulamalar belirlenmeli, bunlara<br />

yönelik eğitim programları geliştirilmeli ve uygulanmalıdır (Tayran 2010). Hemşirelerin<br />

gerçekleştirdikleri işlemlerde asepsi prensiplerine uymaları, bilgilerini sürekli<br />

güncellemeleri önemlidir (Demir Korkmaz 2009). Bulaşıcı hastalığı olan hastalarda<br />

uygun izolasyon önlemlerine uymama, hastalığı sağlık çalışanlarına, ziyaretçilere, ve<br />

diğer hastalara bulaşmasına yol açabilir. Sağlık bakım kurumları, önerilen izolasyon<br />

önlemlerine uyumun gerekliliğini vurgulamalıdır (Weber et al. 2006).<br />

Naharcı’nın (2006) çalışmasında yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin<br />

%63.3’ünün hastane enfeksiyonu ile ilgili bir eğitim aldığı, hastane enfeksiyonları<br />

hakkında bilgilerinin orta düzeyde olduğu saptanmıştır. Yapılan bir çalışmada,<br />

hekimlerin, tıbbi teknologları, ve hemşirelerin üniversal önlemlere ilişkin oldukça<br />

yüksek düzeyde bilgi ve farkındalığa sahip oldukları bulunmuştur (Vaz et al. 2010).<br />

Endonezya’da bir hastanede izolasyon önlemleri konusunda yapılan eğitimin ve<br />

kliniklerin fiziksel olanaklarını iyileştirmenin sağlık çalışanlarına el hijyenine uyumunu<br />

arttırdığı belirlenmiştir (Duerink et.al. 2006). Nijeryada sağlık çalışanları arasında<br />

üniversal önlemlere ilişkin bilgi, farkındalık ve uyumun incelendiği bir çalışmada,<br />

hemşirelerin ebelerin ve toplum sağlığı çalışanlarının üniversal önlemlere ilişkin diğer<br />

meslek gruplarına oranla daha bilgili oldukları, 10 yıl ve üzerinde mesleki deneyime<br />

sahip olanlarda üniversal önlemlere ilişkin daha fazla farkındalığa sahip oldukları<br />

saptanmıştır (Abdulraheem et al. 2012). Hindistan’ da hemşireler, ebe hemşireler,<br />

yardımcı ebe hemşireler, laboratuar çalışanları, hekimler ve dişhekimleri ile yapılan<br />

bir çalışmada, katımcıların (n=266) üniversal önlemler konusunda bilgilerinin ve<br />

anlayışlarının yetersiz olduğu, %32’sinin gerektiğinde koruyucu gözlük giydiği<br />

saptanmıştır (Kermode et al. 2005). Diğer bir çalışmada, hemşirelerin standart<br />

izolasyon önlemlerine uyumlarının arttırılmasının ve olumlu tutumlarını arttırmaya<br />

yönelik sürekli çabaların, hastanedeki çalışma ortamını ve çalışılan birimdeki bireysel<br />

yaklaşımları iyileştirdiği gösterilmiştir (Lee et al. 2012). Hemşirelerin standart<br />

izolasyon önlemlerine uyumunu etkileyen etmenleri incelemek amacıyla yapılan<br />

fenomenolojik bir çalışmada, bu konudaki engellerin; acil durumlar, araç-gerecin<br />

yetersizliği, koruyucu malzemelerin hemşireler üzerine olumsuz etkisi, hastaların<br />

63


Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID<br />

sağlık çalışanının maske-gömlek giymesinden rahatsız olması, çok fazla meşgul olma,<br />

hemşire sayısının azlığı, rehbere tam olarak uymanın çok zaman harcamayı<br />

gerektirmesi, koruyucu araç-gereçlerin hemşirelerin görünümlerini etkilemesi,<br />

kendisine bir şey olmayacağı şeklindeki psikolojik etmenler, klinik sorumlu<br />

hemşiresinin olumsuz rol modeli olması ve hekimin kurallara uymadan çalışmasından<br />

etkilenme olduğu saptanmıştır (Efstathiou et al. 2011).<br />

<strong>Ü</strong>lkemizde hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyum düzeyine ilişkin az sayıda<br />

çalışma bulunmaktadır. Çalışma sonucunun hemşirelerin izolasyon önlemlerine<br />

uyum düzeyinin belirlenerek, bu konuda uyumu arttırmaya yönelik çalışmalara<br />

rehberlik edeceği düşünülmektedir. Bu araştırma, bir kamu hastanesinde çalışan<br />

hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumunu belirlemek amacı ile yapılmıştır.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Tanımlayıcı türdeki bu çalışmanın evrenini bir üniversite hastanesinde çalışan 389<br />

hemşire oluşturmuştur. Çalışmada örneklem seçilmemiş, tüm hemşireler çalışma<br />

kapsamına alınmıştır. Ankete yanıt veren 225 hemşire çalışmanın örneklemini<br />

oluşturmuştur. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan bir anket formu ile ve 18<br />

maddelik “İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği” ile toplanmıştır. Veriler 5-15 Temmuz<br />

2012 tarihleri arasında araştırmacılar tarafından hazırlanan bir anket formu ile<br />

“İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği”(İÖUÖ) ile toplanmıştır. Anket formunda<br />

hemşirelerin sosyodemografik özellikleri ile ilgili sorular yer almıştır. Ölçek Tayran ve<br />

Ulupınar (2011) tarafından geliştirilmiş olup, 18 maddeden oluşmaktadır ve tek<br />

boyutlu olarak kullanılması önerilmiştir. Ölçek puanlamasında; olumsuz ifadeler<br />

(madde 5,7,12.ve 17) ters, (5,4,3,2,1) olumlu olan diğer maddeler ise küçükten<br />

büyüğe (1,2,3,4,5) doğru puanlanmıştır. Ölçekten alınabilecek en düşük toplam puan<br />

18, en yüksek toplam puan ise 90’ dır. İzolasyon önlemlerine uyum ölçeğinin bu<br />

çalışmadaki güvenirlik katsayısı 0.77 olarak bulunmuştur. Alınan puan arttıkça<br />

izolasyon önlemlerine uyum da artmaktadır (Tayran ve Ulupınar 2011).<br />

Verilerin sayısal ve yüzdelik dağılımı verilmiştir. Verilerin analizinde t testi, varyans<br />

analizi (ANOVA), Kruskall Wallis ve Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Ölçeği<br />

geliştiren araştırmacılardan, <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Etik Kurulundan ve araştırmanın<br />

yapıldığı hastaneden yazılı izin alınmıştır. Araştırma hakkında bilgi verilerek,<br />

hemşirelerin sözel onamları alınmıştır. Çalışmaya katılmak istemeyen hemşireler<br />

çalışma kapsamına alınmamıştır.<br />

BULGULAR VE TARTIŞMA<br />

Araştırma kapsamına alınan hemşirelere ait tanıtıcı özellikler Tablo 1’de<br />

verilmiştir.<br />

Tablo 1: Bir Kamu Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin Tanıtıcı Özelliklerine Göre Dağılımı<br />

Özellikler <strong>Sayı</strong> (n) Yüzde (%)<br />

Yaş grubu<br />

18-26<br />

27-33<br />

34-50<br />

75<br />

80<br />

70<br />

33.3<br />

35.5<br />

30.8<br />

64


Bir Kamu Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyumu<br />

Mezun olduğu okul<br />

Medeni durum<br />

<strong>Hemşirelik</strong> mesleğini severek yapma<br />

Hemşire olarak çalışma yılı<br />

Çalıştığı klinik<br />

Daha önce kanla bulaşan herhangi bir<br />

enfeksiyon hastalığı geçirme<br />

Hastane enfeksiyonları ile ilgili bir eğitim<br />

programına katılma<br />

SML<br />

Önlisans<br />

Lisans<br />

Yüksek lisans<br />

Evli<br />

Bekar<br />

Evet<br />

Hayır<br />

1-5 yıl<br />

6-14 yıl<br />

15-33 yıl<br />

Dahili klinik<br />

Cerrahi klinik<br />

Geçiren<br />

Geçirmeyen<br />

Evet<br />

Hayır<br />

40<br />

21<br />

151<br />

13<br />

129<br />

96<br />

195<br />

30<br />

89<br />

92<br />

44<br />

157<br />

68<br />

8<br />

217<br />

186<br />

39<br />

17.8<br />

9.3<br />

67.1<br />

5.8<br />

57.3<br />

42.7<br />

86.7<br />

13.3<br />

39.6<br />

40.9<br />

19.5<br />

69.8<br />

30.2<br />

3.6<br />

96.4<br />

82.7<br />

17.3<br />

Toplam 225 100.0<br />

Hemşirelerin %35.5’i 27-33 yaş grubundadır, yaş ortalaması 30.11 + 6.34 yıl olarak<br />

bulunmuştur. %67.1’i lisans mezunudur, %57.3’ü evlidir, %86.7’si mesleğini severek<br />

yürütmektedir, %39.6’si 1-5 yıldır çalışmaktadır. Hemşirelerin çalışma yılı ortalaması<br />

8.22 + 6.33 yıl olarak bulunmuştur. Hemşirelerin %69.8’i dahili, %30.2’si cerrahi<br />

kliniklerinde çalışmaktadır, %3.6’sı daha önce kanla bulaşan herhangi bir enfeksiyon<br />

hastalığı geçirmiştir, %82.7’si hastane enfeksiyonları ile ilgili eğitim programına<br />

katılmıştır (Tablo 1).<br />

Tablo 2: Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyum Düzeylerinin Dağılımı(n=225)<br />

Ölçek maddeleri<br />

1. İzolasyon önlemlerini uygulayarak, hastane<br />

enfeksiyonlarının kontrol edilebileceğine<br />

inanırım.<br />

2. İzolasyon önlemlerinin kesintisiz uygulanması<br />

konusunun takipçisi olurum.<br />

3. Hastada patojen mikroorganizma birden fazla<br />

yol (solunum yolu, temas yolu gibi) ile bulaşıyor<br />

ise izolasyon önlemlerini birlikte uygularım.<br />

4. İzolasyon uygulanan hasta ile temastan önce<br />

ellerimi yıkarım.<br />

5. Temas izolasyonu uygulanan hastanın bakım<br />

ve tedavisi sırasında eldiven giymediğim<br />

zamanlar olur.<br />

Kesinlikle<br />

katılmıyorum<br />

N (%)<br />

Katılmıyorum<br />

N (%)<br />

Fikrim Yok<br />

N (%)<br />

4 (1,8) 9 (4,0) 7 (3,1)<br />

3 (1,3) 8 (3,6) 16 (7,1)<br />

4 (1,8) 2 (0,9) 11 (4,9)<br />

6 (2,7) 3 (1,3) 5 (2,2)<br />

141(62,7) 46(20,4) 2(0,9)<br />

65


Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID<br />

6. İzolasyon uygulanan hastanın odasından<br />

çıkmadan önce eldivenimi çıkarırım.<br />

7. Eldiveni çıkarınca el yıkama ya da el ovalamaya<br />

gereksinim duymam.<br />

15 (6,7) 12 (5.3) 8 (3,6)<br />

146 (64,9) 50 (22,2) 5 (2,2)<br />

8. Sıkı temas izolasyonunda koruyucu önlük giyerim. 6 (2,7) 10 (4,4) 13 (5,8)<br />

9. Koruyucu maske ıslandığında değiştirmeye özen<br />

gösteririm.<br />

10. İzolasyon uygulanan hastanın nakli sırasında<br />

gerekli bariyer önlemlerin (eldiven, önlük, maske, vb.<br />

kullanımı ) uygulanmasını sağlarım.<br />

11. İzolasyon uygulanan hastanın başka bir birimde<br />

muayenesi söz konusu ise, ilgili birim sorumlusunu<br />

izolasyon önlemlerine devam etmesi konusunda<br />

uyarırım.<br />

12. İzolasyon uygulanan hastanın yarasına çıplak elle<br />

dokunulmasında sakınca görmem.<br />

13. İzolasyon uygulanan hastanın odası dışında<br />

dolaşmasına izin vermem.<br />

14. İzolasyon uygulanan hastada ziyaret kısıtlaması<br />

yaparım.<br />

15. İzolasyon odasında az dokunulan yüzeylere<br />

(duvar yüzeyi, vb.) göre, çok dokunulan yüzeylerin<br />

( kapı kolu, etejer vb.) ve hasta tuvaleti temizliğinin<br />

daha sık yapılmasını sağlarım.<br />

16. İzolasyon odasında oluşan tıbbi atığın, kurallara<br />

uygun olarak atılmasına özen gösteririm.<br />

17. Enfeksiyon bulaşma riski nedeniyle izolasyon<br />

uygulanan hastaya bakım vermek istemem.<br />

18. İzolasyon odasında kullanılan temizlik<br />

malzemelerinin (paspas, temizlik bezi, deterjan vb.)<br />

diğer hasta odalarında kullanılmamasına özen<br />

gösteririm.<br />

7 (3,1) 7 (3,1) 11 (4,9)<br />

5 (2,2) 3 (1,3) 6 (2,7)<br />

1 (0,4) 5 (2,2) 8 (3,6)<br />

181 (80,4) 30 (13,3) 2 (0,9)<br />

12 (5,3) 11 (4,9) 15 (6,7)<br />

10 (4,4) 1 (0,4) 13 (5,7)<br />

7 (3,1) 4 (1,8) 4 (1,8)<br />

7 (3,1) 1 (0,4) 6 (2,7)<br />

97 (43,1) 85 (37,8) 13 (5,8)<br />

5 (2,2) 2 (0,9) 7 (3,1)<br />

Hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyum düzeylerinin dağılımı Tablo 2’ de<br />

sunulmuştur. Buna göre hemşirelerin sadece % 22,7’si “ izolasyon önlemlerinin<br />

kesintisiz uygulanması konusunun takipçisi olurum.”, %30,7’ si “izolasyon önlemlerini<br />

uygulayarak, hastane enfeksiyonlarının kontrol edilebileceğine inanırım.” %42,7’ isi<br />

“hastada patojen mikroorganizma birden fazla yol (solunum yolu, temas yolu gibi) ile<br />

bulaşıyor ise izolasyon önlemlerini birlikte uygularım.” ifadelerine kesinlikle<br />

katıldıklarını, %43.1’i “enfeksiyon bulaşma riski nedeniyle izolasyon uygulanan<br />

hastaya bakım vermek istemem.” ifadesine kesinlikle katılmadıklarını ifade<br />

etmişlerdir. Bu ifadelere rağmen hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyum<br />

66


Bir Kamu Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyumu<br />

ölçeğinden aldıkları puan ortalaması 78.12 + 9.97 olarak bulunmuştur. Bu olumlu bir<br />

sonuçtur ve hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumlarının yüksek olduğu<br />

söylenebilir. Bu sonuç, hemşirelerin büyük çoğunluğunun (%82.7) hastane<br />

enfeksiyonuna ilişkin bir eğitim programına katılmasına bağlanabilir. Kore’de yapılan<br />

bir çalışmada (n=218) hemşirelerin standart izolasyon önlemlerine bilgi, tutum, ve<br />

uyum puanlarının yüksek olduğu saptanmıştır (Lee et al. 2012).<br />

Tablo 3: Hemşirelerin İzolasyon Uyumlarını Etkileyen Faktörler<br />

ETMENLER <strong>Sayı</strong> Puan Ortalaması<br />

Yaş Grubu<br />

18-26 yaş 75 75.7+9.7<br />

27-33 yaş 80 78.8+11.7<br />

34-50 yaş 70 79.8+7.3<br />

Çalışma Yılı<br />

1-5 yıl 89 76.1+9.4<br />

6-14 yıl 92 79.0+11.0<br />

15-33 yıl 44 80.2+7.8<br />

Mezun Olduğu Okul<br />

SML mezunu 40 76.0+10.7<br />

Önlisans mezunu 21 77.5+7.6<br />

Lisans mezunu 151 78.3+10.1<br />

Yüksek lisans mezunu 13 83.1+6.6<br />

Çalıştıkları Klinikler<br />

Dahili klinikler 157 77.9+9.9<br />

Cerrahi klinikler 68 78.5+10.0<br />

Medeni Durum<br />

Evli 129 79.08+10.51<br />

Bekar 96 76.82+9.09<br />

Mesleği Severek Yapma<br />

Severek yapan 195 78.6 + 9.9<br />

Severek yapmayan 30 74.9+ 9.6<br />

67


Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID<br />

Enfeksiyonla İlgili Eğitim Alma<br />

Alan 186 88.50+21.14<br />

Almayan 39 77.73+9.19<br />

Kanla Bulaşan Bir Enfeksiyon Geçirme<br />

Geçiren 8 88.5+ 21.14<br />

Geçirmeyen 217 77.7+ 9,19<br />

TOPLAM 225<br />

Hemşirelerin çalıştıkları kliniklere (t = -0.41, p= 0.67), medeni durumlarına (t =<br />

1.60, p= 0.09), mesleği severek yapma durumlarına (t = 1.89, p= 0.06), enfeksiyonla<br />

ilgili eğitim alma durumlarına (t = 0.32, p= 0.74) ve daha önce kanla bulaşan bir<br />

enfeksiyon geçirme durumuna (Z = - 1,755, p= 0.079) göre izolasyona uyum ölçeği<br />

puan ortalamaları arasında fark olmadığı saptanmıştır (Tablo 3).<br />

Hemşirelerin %82.7’si hastane enfeksiyonuna ilişkin bir eğitim programına<br />

katıldığını belirtmiştir (Tablo 1). Aytaç ve ark. (2008), tarafından yapılan çalışmada<br />

hemşirelerin %63.3'ünün hastane enfeksiyonu ile ilgili eğitim aldığı saptanmıştır.<br />

Hindistan’da yapılan bir çalışmada, sağlık çalışanlarının yalnızca %36’ sının üniversal<br />

önlemler konusunda eğitim aldığı saptanmıştır (Kermode et al. 2005).<br />

Manisa Turgutlu Devlet Hastanesi’nde çalışan hekim ve hemşirelerin izolasyon<br />

önlemlerine uyumlarının değerlendirilmesi amacıyla Pekuslu ve ark. (2011),<br />

tarafından yapılan çalışmada araştırmaya katılan hekim ve hemşirelerin İzolasyon<br />

Önlemlerine Uyum Ölçeği’nden aldıkları toplam puanların ortalaması 74.59±10.67<br />

olarak bulunmuştur.<br />

18-26 yaş grubundaki hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeğinden<br />

aldıkları puan ortalaması 75.7+9.7, 27-33 yıldır çalışan hemşirelerin puan ortalaması<br />

78.8+11.7, 34-50 yaş grubundaki hemşirelerin puan ortalaması 79.8+7.3 olarak<br />

bulunmuştur. Yapılan (ANOVA) varyans analizinde, bu farkın anlamlı olduğu (F=3.5,<br />

p= 0.031) saptanmıştır (Tablo 3). Sonuç olarak yaşça daha büyük olan hemşirelerin<br />

izolasyon önlemlerine daha çok uydukları saptanmıştır. Bu sonuç, yaşça daha büyük<br />

olan hemşirelerin deneyimli olmasına bağlanabilir.<br />

SML mezunu olan hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği’nden aldıkları<br />

puan ortalaması 76.0+10.7, önlisans mezunu hemşirelerin puan ortalaması 77.5+7.6,<br />

lisans mezunu hemşirelerin puan ortalaması 78.3+10.1, yüksek lisans mezunu<br />

hemşirelerin puan ortalaması ise 83.1+6.6 olarak bulunmuştur. Yapılan Kruskall-Wallis<br />

testine göre bu farkın anlamlı olduğu KW x² = 9.526, p=0.023 saptanmıştır (Tablo 2).<br />

Sonuç olarak hemşirelerin eğitim düzeyinin izolasyon önlemlerine uyumunu etkilediği<br />

saptanmıştır. Daha yüksek eğitim düzeyindeki hemşirelerin farkındalığının ve<br />

konuya ilişkin bilgi düzeyinin daha fazla olmasına bağlanabilir.<br />

Daha önce kanla bulaşan bir enfeksiyon hastalığı geçiren hemşirelerin İzolasyon<br />

Önlemlerine Uyum Ölçeği’nden aldıkları puan ortalaması 88.5+21.14, geçirme-<br />

68


Bir Kamu Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyumu<br />

yenlerin ise 77.7+ 9,19 olarak bulunmuştur. Hemşirelerin daha önce kanla bulaşan bir<br />

enfeksiyon hastalığı geçirme durumlarına göre ölçek puan ortalamaları arasında fark<br />

olmadığı (Z = - 1,755, p= 0.079) bulunmuştur (Tablo 32). Sonuç olarak, hemşirelerin<br />

daha önce kanla bulaşan bir enfeksiyon hastalığına yakalanmalarının izolasyon<br />

önlemlerine uymalarını etkilemediği söylenebilir.<br />

1-5 yıldır çalışan hemşirelerin izolasyona uyum ölçeğinden aldıkları puan<br />

ortalaması 76.1+9.4, 6-14 yıldır çalışan hemşirelerin puan ortalaması 79.0+11.0 ve 15-<br />

33 yıldır çalışan hemşirelerin puan ortalaması 80.2+7.8 olarak bulunmuştur. Yapılan<br />

(ANOVA) varyans analizinde, bu farkın anlamlı olduğu (F=3.1, p= 0.047) saptanmıştır<br />

(Tablo 3). Sonuç olarak meslekte çalışma yılı daha yüksek olan hemşirelerin<br />

izolasyona önlemlerine daha çok uydukları saptanmıştır. Bu sonuç, hemşirelerin<br />

çalışma yılları boyunca elde ettikleri deneyimlerin ve konuya ilişkin aldıkları<br />

eğitimlerin izolasyon önlemlerine uyumlarını olumlu yönde etkilediğini gösterebilir.<br />

Pekuslu ve ark. (2011) tarafından yapılan çalışmada toplam ölçek puanı ile yaş,<br />

cinsiyet, meslek, toplam çalışma yılı, izolasyon konusunda bilgilendirilme, izolasyon<br />

önlemlerini uygulama ve mesleki gelişimini yeterli bulma durumları arasında<br />

istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur<br />

SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Araştırmanın yapıldığı kamu hastanesinde çalışma kapsamına alınan hemşirelerin<br />

izolasyon önlemlerine uyumlarını “izolasyon önlemlerinin kesintisiz uygulanması<br />

konusunun takipçisi olurum.”, “izolasyon önlemlerini uygulayarak, hastane enfeksiyonlarının<br />

kontrol edilebileceğine inanırım.”, “hastada patojen mikroorganizma<br />

birden fazla yol (solunum yolu, temas yolu gibi) ile bulaşıyor ise izolasyon önlemlerini<br />

birlikte uygularım.” ve “enfeksiyon bulaşma riski nedeniyle izolasyon uygulanan<br />

hastaya bakım vermek istemem.” ifadelerinin dışında genellikle yüksek olarak ifade<br />

ettikleri saptanmıştır.<br />

Hemşirelerin izolasyon önlemlerine düşük düzeyde uyum gösterdiklerini ifade<br />

ettikleri konulara yönelik eğitim programları geliştirilmeli ve hemşirelerin bu eğitimi<br />

almaları sağlanmalıdır. Bu çalışmanın başka hastanelerde ve daha geniş örneklemle<br />

tekrar edilmesi önerilmektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

Abdulraheem IS, Amodu MO, Saka MJ et. al. Knowledge, Awareness and Compliance With Standard<br />

Precautions Among Health Workers in North Eastearn Nigeria. J Communıty Med Health Edu 2012;<br />

131(2): Doi : 10.4172/Jcmhe.1000131.<br />

Akyıl R, Uzun Ö. Hastanede Çalışan Hemşirelerin El Yıkama Durumlarının Belirlenmesi. Atatürk<br />

<strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 2007; 10(2): 66-72.<br />

Aytaç N, Naharcı H, Öztunç G. Adana’da Eğitim Araştırma Hastanelerinin Yoğun Bakım Hemşirelerinde<br />

Hastane Enfeksiyonları Bilgi Düzeyi. AD<strong>Ü</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 2008; 9(3): 9-15.<br />

69


Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID<br />

Çelenkoğlu N, Akıncı NA, Küçükkeçe M. Gemlik Devlet Hastanesi İzolasyon Talimatı. 2009; Revizyon<br />

No:02, Revizyon Tarihi: 01.07.2011, Doküman No: T.172:1-10. (Erişim Tarihi 26.04.2012).<br />

http://www.gemlikdh.gov.tr.<br />

Demir Korkmaz F. Sağlık Hizmetleri İle İlişkili Enfeksiyon Kontrolünde <strong>Hemşirelik</strong> Hizmetleri Organizasyonun<br />

Etkisi. Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu <strong>Dergisi</strong> 2009; 25(2): 105-114.<br />

Duerink DO, Farida H, Nagelkerke NJD et. al. Preventing Nosocomial Infections: Improving Compliance<br />

With Standard Precautions in an indonesian Teaching Hospital. Journal of Hospital Infection 2006;<br />

64:36-43.<br />

Efstathiou G, Papastavrou E, Raftopoulos V, Merkouris A. Factors Influencing Nurses' Compliance With<br />

Standard Precautions in order to Avoid Occupational Exposure to Microorganisms: A Focus Group<br />

Study. BMC Nursing 2011; 10:1 Doi:10.1186/1472-6955-10-1.<br />

Karabacak <strong>Ü</strong>. Enfeksiyonu Önleme ve Kontrol. İçinde. <strong>Hemşirelik</strong> Esasları-<strong>Hemşirelik</strong> Bilim ve Sanatı.<br />

Atabek Aştı T, Karadağ A, Editörler. <strong>Hemşirelik</strong> Esasları-<strong>Hemşirelik</strong> Bilim ve Sanatı. İstanbul:<br />

Akademi Basın ve Yayıncılık; 2012. 413-444.<br />

Kermode M, Jolley D, Langkham B et al. Universal/Standard Precautions Among Health Care Workers In<br />

Rural North India. American Journal of Infection Control 2005; 33(1): 27–33.<br />

Lee KA, Kim HS, Lee YW et al. Factors Influencing Compliance With Standard Precautions in Intensive<br />

Care Unit and Emergency Room Nurses. Journal of Korean Academy of Fundamentals of Nursing<br />

2012; 19(3): 302-312.<br />

Naharcı H. Adana İlindeki Çeşitli Hastanelerin Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitelerinde Çalışan Hemşirelerin Hastane<br />

Enfeksiyonlarının Önlenmesinde Etkili Olan Önlemlere İlişkin Bilgi Düzeylerinin Belirlenmesi.<br />

Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 2006:<br />

1-113.<br />

Sarvan S. Asepsi, <strong>Ü</strong>niversal Önlemler ve İzolasyon Uygulamaları. İçinde. Sabuncu N, Akça Ay F, Editörler.<br />

Klinik Beceriler-Sağlığın Değerlendirilmesi, Hasta Bakımı ve Takibi, I. Baskı. İstanbul: Nobel Tıp<br />

Kitabevleri; 2010. 62-90.<br />

Tayran N, Ulupınar S. Bir Ölçek Geliştirme Çalışması: İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeğinin Geçerlik ve<br />

Güvenirliği. İstanbul <strong>Ü</strong>niversitesi Florence Nightingale <strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 2011; 19(2):<br />

89-98.<br />

Ulusoy F. Enfeksiyon Kontrolü. İçinde. <strong>Hemşirelik</strong> Esasları-Temel Kuram, Kavram, İlke ve Yöntemler.<br />

Ulusoy F, Görgülü S, Editörler. <strong>Cilt</strong> 1. 4. Baskı. Ankara: 72 TDFO Ltd. Şti; 1996. 77-96.<br />

Usluer G, Esen Ş, Dokuzoğuz B. ve ark. İzolasyon Önlemleri Kılavuzu. Hastane İnfeksiyonları <strong>Dergisi</strong> 2006;<br />

10(2): 5-<strong>28</strong>.<br />

Weber DJ, Sickbert EEB, Brown VM et al. Compliance With Isolation Precautions at a University<br />

Hospital. Infection Control and Hospital Epidemiology, Article Doı: 10.1086/510871,<br />

http://www.jstor.org/stable/10.1086/510871 (Erişim Tarihi 26.04.<strong>2013</strong>).<br />

Vaz K, Mcgrowder D, Alexander-Lindo R. et al. Knowledge, Awareness and Compliance With Universal<br />

Precautions Among Health Care Workers at the University Hospital of the West Indies 2010; 1(4);<br />

171-181.<br />

Yüceer S, Demir SG. Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitesinde Nozokomiyal Enfeksiyonların Önlenmesi ve <strong>Hemşirelik</strong><br />

Uygulamaları. Dicle Tıp <strong>Dergisi</strong> 2009; 36(3): 226-232.<br />

70


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2): 71-82, <strong>2013</strong><br />

HEMŞİRELİKTE TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ: REFLEKSOLOJİ<br />

COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE THERAPY IN NURSING: REFLEXOLOGY<br />

Öğr.Gör. Kıvan ÇEVİK<br />

Celal Bayar <strong>Ü</strong>niversitesi Manisa Sağlık Yüksekokulu<br />

Ebelik Bölümü<br />

II. Ulusal Kültürlerarası <strong>Hemşirelik</strong> Kongresinde Poster Bildiri olarak sunulmuştur.<br />

ÖZET<br />

Tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin kullanımı her geçen gün artmaktadır ve sağlık<br />

profesyonelleri arasında da oldukça popüler hale gelmiştir. Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler<br />

arasında yer alan refleksoloji, kulak, el ve ayaklarda bedenin tüm bölgelerine, organlarına ve<br />

sistemlerine karşılık gelen refleks noktalarına, el ve parmaklarla uygulanan bir baskı tekniğidir.<br />

Refleksoloji, hem sağlığın korunması ve geliştirilmesinde hem de bazı rahatsızlıkların<br />

hafifletilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır.<br />

Tamamlayıcı tedaviler, profesyonel hemşirelerin bağımsız hemşirelik rolleri kapsamında yer<br />

almaktadır. Bu nedenle hemşirelerin bu yöntemlere ilişkin bilgi sahibi olması önemlidir. Bu<br />

makalede tamamlayıcı ve alternatif tedavilerden biri olan refleksolojinin yararları ve kullanım<br />

alanları hakkında bilgi verilmiştir.<br />

Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı ve alternatif tedavi, refleksoloji, hemşire.<br />

ABSTRACT<br />

The use of complementary and alternative therapies is increasing every day and have become<br />

quite popular among health care professionals. Complementary and alternative therapies in the<br />

field of reflexology is a printing technique applied to reflex points, in ears, hands and feet which<br />

correspond to the whole body, its’ organ and systems. Reflexology has been widely used in the<br />

development of health care and in alleviating of some ailments.<br />

Complementary therapies, occur in the independent nursing roles of professional nurses. It is<br />

therefore important that nurses' have knowledge of these methods. This article provides<br />

information concerning reflexology’s benefits and uses.<br />

KeyWords: Complementary and alternative therapies, reflexology, nurse.<br />

GİRİŞ<br />

Alternatif tıp, tıbbi tedavilerin yerine geçen, modern biyotıp ya da tedaviler<br />

tarafından kabul edilmeyen her türlü sağlık hizmeti olarak, tamamlayıcı tıp ise tıbbi<br />

tedavi ile birlikte, tıbbi tedaviye ek olarak uygulanan tedavi ve bakım sistemidir<br />

(Dokken ve Sydnor-Greenberg 2000). Bütün dünyada Tamamlayıcı ve alternatif<br />

tedavilerin (TAT) kullanımının giderek arttığı ve bu başlık altında birçok yöntemin


Kıvan ÇEVİK<br />

uygulandığı ifade edilmektedir (Wang ve ark. 2008, Yom ve Lee 2008, Woodward ve<br />

ark. 2009, Özçelik ve Fadıloğlu 2009, Oksel ve Şişman 2009).<br />

Literatür incelendiğinde tamamlayıcı terapilerin, hemşirelik girişimi olarak<br />

uygulanabileceği görülmektedir. Bu bağlamda tamamlayıcı terapilerin, kuramsal<br />

bilgiye ve bilimsel sorun çözme becerisine sahip, profesyonel hemşirelerin bağımsız<br />

hemşirelik rolleri kapsamında olduğu düşünülebilir (Turan ve ark. 2011).<br />

Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi(NCCAM) TAT yöntemlerini 4 büyük<br />

grupta tanımlanmıştır. Bu yöntemler;<br />

1) Enerji tıbbı: Biyoenerji, akupunktur, reiki, terapötik dokunma, biyoelektromanyetik<br />

bazlı tedaviler<br />

2) Zihin- beden tıbbı: Biyofeedback, hipnoz, gevşeme/meditasyon, müzik, hayal<br />

kurma, yoga, vizualizasyon, dans gibi uygulamalar<br />

3) Manipulatif ve vücut temelli uygulamalar: Kriyopraktik manipulasyon, masaj,<br />

refleksoloji, hidroterapi gibi yöntemler<br />

4) Biyolojik temelli uygulamalar: Bitkisel tedaviler, yüksek doz vitaminler, diyet<br />

destekleri şeklinde sıralanabilir ( http://nccam.nih.gov/health/whatiscam )<br />

Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler NCCAM’nin tanımlamış olduğu geniş tedavi<br />

seçeneklerini kapsamaktadır. Bu tedavilerden bazıları temel hemşirelik uygulamalarının<br />

doğasında yer almaktadır. Bazıları da uygulamadan önce özel eğitim<br />

gerektirir. Refleksoloji de özel eğitim gerektiren tedaviler arasında yer almaktadır.<br />

Hemşirelerin bu yöntemlere ilişkin bilgi sahibi olmasının önemli olduğu<br />

düşünüldüğünden, tamamlayıcı ve alternatif tedavilerden biri olan refleksolojinin<br />

yararları ve kullanım alanları hakkında bilgi vermek amacıyla bu makale planlanmıştır.<br />

Refleksoloji<br />

Manipulatif ve vücut temelli uygulamalardan biri olan refleksoloji, yaklaşık 5000<br />

yıl öncesine dayanan, yapılan araştırmalar ve ilginin artmasıyla birlikte modern sağlık<br />

hizmetleri içinde yeniden ortaya çıkan eski bir tedavi yöntemidir (Morey 2005, Quinn<br />

ve ark.2008). Günümüzde ABD başta olmak üzere İngiltere, Belçika ve Fransa gibi<br />

Avrupa ülkelerinde okullar açılmış ve refleksoloji birçok alanda tamamlayıcı ve<br />

alternatif tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır (Botting 1997). Son yıllarda ebelik ve<br />

hemşirelik meslekleri arasında oldukça popüler bir hale gelmiştir (Wilkinson 2002,<br />

Mollart 2003, Tiran and Chummun 2005, Wang ve ark. 2008). Ortopedi, nöroloji ve<br />

palyatif bakım alanlarındaki kullanımında bir artış söz konusudur (Wang ve ark. 2008,<br />

Taha ve Ali 2011).<br />

Refleksoloji, vücudun spesifik organ ve bölgelerinin küçük bir aynası olarak kabul<br />

edilen kulaklar, eller ve ayaklardaki refleks noktalarının masajla uyarılması anlamına<br />

gelir. Uluslararası Refleksoloji Enstitüsü tarafından “tüm salgı bezleri, organlar ve<br />

vücut bölümleri ile ilişkili olan ellerde, ayaklarda ve kulaklardaki refleks noktalarına<br />

elle uygulanan, vücut fonksiyonlarının normalleşmesine yardım eden bir teknik”<br />

olarak tanımlanmıştır (Stephenson and Dalton 2003, Vennels 2004). Bu refleks<br />

72


<strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />

noktalarının organlarda yanıta neden olduğu düşünülmektedir (Kim ve ark. 2010).<br />

Örneğin ayaktaki karaciğer noktasına yapılan refleksoloji uygulaması karaciğeri<br />

uyarır. Refleksoloji, karışık vücut fonksiyonlarını düzenleyen bir masaj şeklidir ve<br />

böylece rahatlatma ve gevşetme etkilerine sahiptir. Vücudumuz, uyum içinde çalışan<br />

bir makine gibidir. Vücudun dengede kalmasının sağlanmasında her organ için kan<br />

dolaşımı ve sinir sisteminin optimum çalışması çok önemlidir. (Tabur 2008).<br />

Refleksoloji son yıllarda, stres ve gerilimi rahatlatmak, kan dolaşımını artırmak ve<br />

vücuttaki dengeyi sağlamak amacıyla, tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) olarak<br />

kullanılmaktadır (Bolsoy 2008). Refleksolojinin derin bir rahatlama ve zihin / beden<br />

dengesi ile strese bağlı belirtilerde (Chumthi ve ark. 2011), ağrıda (Stephenson ve ark.<br />

2000, Ross ve ark. 2002, Quinn ve ark. 2008, Hughes ve arkadaşları 2009,<br />

Gunnarsdottir ve McAlpine 2010, Özdemir 2011) premensturasyon semptomlarda<br />

azalma (Oleson an Flocco 1993, Williamson ve ark. 2002), anksiyetede azalma<br />

(Stephenson ve ark. 2000), uyku bozukluğunda azalma (Gambles ve ark.2002,<br />

Asltoghiri ve Ghodsi 2012), yorgunlukta azalma (Ghaffari ve Ghaznein 2010) ayak<br />

ödeminde azalma (Mollart 2003) ve uyku kalitesinde artış (Li ve ark. 2011) sağladığını<br />

birçok araştırma ve klinik uygulama göstermektedir (Morey 2005, Quinn ve ark. 2008,<br />

Li ve ark.2011).<br />

Refleksolojinin çalışma mekanizması vücudun tüm seviyelerde iyileşmesini<br />

sağlayan gizli enerji hareketidir. Vücudun özel bölgelerinde bölgesel refleks<br />

noktalarına derin basınç uygulayarak küçük kasları harekete geçirmekte kullanılır.<br />

Böylece enerji blokları da harekete geçer, vücutta enerji akışı ve sirkülasyonu ortaya<br />

çıkar (Vennels 2004). Refleksoloji sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmanın, ortaya<br />

elektrokimyasal mesajları çıkardığını bunun da nöronların yardımı ile ilgili organı<br />

uyardığını savunur. Refleks noktalarına basınç uygulanması ile periferal ve santral<br />

sinir sistemi uyarılır ve beyine bilgi aktarımı olur ve beyin mesajları iç organlara ve<br />

salgı bezlerine ileterek, vücutta enerji akışı meydana gelmesini sağlar (Wang ve ark.<br />

2008).<br />

Refleksolojinin Tarihçesi<br />

Yaklaşık 12 bin yıllık geçmişi olan refleksolojinin ilk uygulama yeri tıbbın doğuş ve<br />

uygulama yeri olan Çin ve Mısır’dır. Bilinen en eski refleksoloji belgesi Mısır,<br />

Saqqara’daAnkmahor adlı Mısırlı bir hekimin mezarının duvarında betimlenmiştir.<br />

Tarihi yaklaşık M.Ö. 2330-2500 yıllarına dek uzanmaktadır (Botting 1997, Wilkinson<br />

2002, Vennells 2004, Tabur 2008).<br />

Refleksoloji 5000 yıl önce de Çin ve Hindistan’da ortaya çıkmıştır (Li ve ark. 2011).<br />

Çoğu refleksolog için Dr. Fitzgerald’ın ortaya atmış olduğu ve sonradan Eunice<br />

Ingham’ın daha kullanışlı kıldığı Bölge Terapisi bugünkü modern refleksolojinin<br />

temeli olarak kabul edilir (Wilhelm 2006). Fitzgerald tarafından ayak üzerinde birçok<br />

“deri refleks noktalarının” varlığı tespit edilmiştir (Botting 1997,Lett 2002, Wilkinson<br />

2002, Vennells 2004, Tabur 2008). Fitzgerald ellerin ve ayakların belirli bölgelerine<br />

uygulanan basıncın vücudun diğer bölgelerinde anestezik bir etkiye neden olduğunu<br />

gözlemlemiş, bu bulguları kullanarak vücudu her iki tarafta beşer adet olmak üzere<br />

73


Kıvan ÇEVİK<br />

toplam on meridyene bölmüştür. Bu bölgeler el ve ayak parmağı uçlarında son<br />

bulmaktadır ve meridyen bölgelerinde vücudun o bölgesindeki organlarla direk<br />

ilişkinin olduğunu belirtmiştir. Dr. W. Fitzgerald 1914 yılında bölge tedavisini ilk<br />

tanımlayan kişidir (Lett 2002, Ghaffari ve Ghaznein 2010).<br />

Bölgesel tedavi, yönteminin uygulayıcılarından fizyoterapist Dr. Joe Shelby Riley<br />

ve Eunice Ingham tarafından geliştirilmiştir (Soutar 2010). Dr. Joseph Riley, bu on<br />

hayali dikey dilime yatay dilimler eklemiştir ve ayağın altında organların yansıdığı<br />

bazı noktaların yerini şemalarla göstermiştir. Batı dünyasında Bölge Terapisi’nin Dr.<br />

Fitzgerald, Dr. Bowers ve Dr. Riley’in çalışmaları ile geliştirildiği kabul edilmiştir. Ancak<br />

vücudumuzdaki organların ayaklara yansıdığı noktalarda çalışan esas kişi Amerikalı<br />

masöz Eunice Ingham’dır. Dr. Riley’in asistanı olan Ingham, kendi masaj deneyimleri<br />

ve daha önceki araştırmaların yardımı ile her organın ayakta karşılık geldiği noktayı<br />

bulmuştur (Wilhelm 2006). Ingham tedavi metodunu yeğeni Dwight Byers’<br />

öğretmiştir. Daha sonra; Byers, 1970 yılında Uluslar arası Refleksoloji Enstitüsünün<br />

(InternatiolInstitute of Refleksoloji) yöneticisi olmuştur (Vennells 2004).<br />

Refleksolojinin Etki Mekanizması<br />

Refleksoloji, ayaklardaki iç organlar, salgı bezleri ve vücut bölümlerine karşılık<br />

geldiği iddia edilen özel noktalara basınç uygulamak için başparmak ve işaret<br />

parmağı kullanılarak yapılır (Wang ve ark. 2008, Taha ve Ali 2011). İlgili noktaya basınç<br />

uygulandığı zaman elektrokimyasal sinir uyarıları aktive olur, sinir sisteminin<br />

uyarılması ile uyarı periferal sinir sistemi tarafından algılanır ve bir mesaj oluşturur. Bu<br />

mesaj afferent nöronlarla bir gangliona, santral sinir sistemine iletilir. Gangliondan<br />

geçen mesaj efferent nöronlarla spesifik organlara, bezlere iletilir ve mesaja cevap<br />

oluşur ( Xavier 2007).<br />

Refleksolojinin etki mekanizmasını açıklayan çeşitli teoriler vardır. Bunlardan biri<br />

enerji teorisidir. Bu teoriye göre refleksoloji vücutta elektromanyetik alanlar arasında<br />

iletişimi sağlar, zaman zaman enerji bloklarının meydana gelmesini, enerji akışını<br />

sağlar ve tıkanmış kanallardaki enerjinin tekrar dolaşmasına yardımcı olur<br />

(Stephenson ve ark. 2000).<br />

Diğer teori ise, laktik asit teorisidir. Laktik asit’in ayaklarda mikrokristaller olarak<br />

depolanması ve refleksolojinin bu kristalleri erittiği ve enerjinin serbest akımına izin<br />

verdiğini söyler (Stephenson ve ark. 2000, Vennells 2004, Wilhelm 2006).<br />

Propriyoseptif sinir reseptörlerini algılama teorisinde, ayaklardaki reflekslerin<br />

organları etkilediğini ve vücuttaki organlar ile bu refleks bölgeleri arasında bir<br />

bağlantının olduğunu söyler. Refleksolojinin sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmasının<br />

ortaya elektrokimyasal mesajlar çıkardığını, bunun da nöronların yardımıyla<br />

ilgili organları uyardığını, fiziksel problemlerle ilgili gerginlik ve stresi rahatlatarak<br />

onların gevşemesini sağladığını savunur. Bu gevşeme otonom yanıtı etkiler ki bu,<br />

sırasıyla, endokrin, immün ve nöropeptit sistemi etkiler (Stephenson ve ark.2000).<br />

Tüm bu teorilerin amacı; vücuttaki enerjiyi dengelemektir. Refleksoloji, inaktive<br />

olmuş bölgeleri uyararak ya da aşırı aktive olanları yatıştırarak tüm vücut sistemlerini<br />

dengelemeye yardım eder ( Xavier 2007).<br />

74


<strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />

Refleksolojinin Kullanım Alanları<br />

Refleksolojiye olan ilgi giderek artmakta ve insanların çeşitli sağlık bakımı veren<br />

kuruluşlardan ve özel gruplardan refleksoloji talebi sayısında bir artış olduğu<br />

araştırmalarla ortaya konmaktadır. Kuzey Doğu İskoçya’da 1993-1999 yılları arasında<br />

toplumsal araştırmalar üzerine yapılan bir incelemede, insanların özellikle refleksoloji,<br />

aromaterapi ve kriopati kullanımında anlamlı bir artış olduğu bildirilmiştir (Emslie ve<br />

ark. 2002). Yom ve Lee (2008) Kore’de yaptığı çalışmada hemşireler tarafından en<br />

fazla bilinen ve uygulanan tamamlayıcı ve alternatif tedavi türünün %10.1 ile ayak<br />

refleksolojisi olduğunu bildirmiştir.<br />

Refleksoloji, hem sağlığın korunması ve yükseltilmesinde (yaşam kalitesini<br />

artırmak, hasta- hemşire etkileşimini arttırmak, derin bir sakinlik sağlamak, vücut<br />

sistemleri arasındaki uyumu sağlamak ve homeostazı düzenlemek, vücut enerjisini<br />

yeniden canlandırmak, bağışıklık sistemini güçlendirerek sağlığı korumak, menopoz,<br />

PMS, dismenore), hem de bazı rahatsızlıkların hafifletilmesinde (Stres, anksiyete,<br />

depresyon, yorgunluk, uykusuzluk, migren, bas ağrısı, sırt ağrısı, sempatik ve parasempatik<br />

sinir sistemini ayarlamak ve fonksiyonunu düzenlemek, tiroid fonksiyonlarını<br />

düzenlemek, kan şekeri seviyesini düşürmek, romatizma, kas ağrıları ve<br />

spazmı, eklem iltihaplanmaları, kabızlık, hazımsızlık, sinüzit, astım, bazı üriner sistem<br />

sorunları, egzama, bazı allerjiler gibi dermatolojik sorunlar, enfeksiyon süresini<br />

kısaltmak, kan dolaşımını hızlandırmak, bulantı ve kusmayı rahatlatmak, kanser<br />

ağrılarını ve kemoterapinin yan etkilerini hafifletmek) ve doğum sürecinde,<br />

sonrasında (ağrıyı azaltmak veya artırmak, servikal dilatasyonu artırmak, postpartum<br />

dönemde uterus involüsyonuna yardım ve süt salınımını kolaylaştırmak) yaygın<br />

olarak kullanılmaktadır (Botting 1997, Lett 2002, Xavier 2007, Magill 2008, Tabur<br />

2008, Bolsoy 2008, Hughes ve ark. 2009, Woodward ve ark. 2009, Kim ve ark. 2010,<br />

Chumthi ve ark.2011, Taha ve Ali 2011).<br />

Refleksoloji ile ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında; refleksolojinin oldukça farklı<br />

alanlarda kullanılarak etkisinin incelendiği görülmektedir (Tablo1).<br />

Oleson ve Flocco (1993) premenstrüel sendrom semptomlarını % 46, Bolsoy<br />

(2008) perimenstrüel distres puanlarını ve premenstrüel dönem semptomlarını<br />

azalttığını saptamıştır. Li ve arkadaşları (2011) uyku kalitesini arttırdığını, Asltoghiri ve<br />

Ghodsi (2012) uyku bozukluğunu azalttığını saptamıştır. Wilkinson ve arkadaşları<br />

(2006) kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olan hastalarda refleksolojin nabız<br />

hızını önemli derecede azalttığını bildirmiştir. Stephenson ve arkadaşları (2000) ağrı<br />

ve anksiyete skorlarında, Gunnarsdottir ve McAlpine (2010) baş, boyun ve kol gibi<br />

pek çok bölgede ağrıda, Hodgson ve Anderson (2008) ağrı ve ruhsal gerginlik<br />

düzeyinde, Hughes ve arkadaşları (2009) ağrı (kasılma), yorgunluk, depresyon,<br />

güçsüzlükte, Ross ve arkadaşları (2002) anksiyete ve depresyon düzeyinde, Ghaffari<br />

ve Ghaznein (2010) yorgunluk düzeyinde, Chumthi ve ark. (2011) stres düzeyinde<br />

azalma olduğunu bildirmişlerdir.<br />

Bu konudaki çalışmaların doksanlı yıllarda başlayarak günümüze kadar artarak<br />

devam ettiği görülmektedir. <strong>Ü</strong>lkemizde de refleksoloji uygulaması ile ilgili yapılan<br />

çalışmalar vardır. Bu çalışmalardan birisi Bolsoy’un (2008) “Perimenstrüel Distresin<br />

75


Kıvan ÇEVİK<br />

Hafifletilmesinde Refleksolojinin Etkinliğinin İncelenmesi” konulu çalışmasıdır. Bu<br />

çalışma sonucunda da refleksolojinin menstrüel dönem ağrı puanlarında,<br />

premenstrüel dönem ağrı puanlarında azalma olduğu, premenstrüel dönem ağrı<br />

semptomlarında daha fazla gerileme olduğu belirlenmiştir. Özdemir ‘in (2011) yapmış<br />

olduğu “Hemodiyaliz hastalarında refleksolojinin yorgunluk, ağrı ve krampa etkisi”<br />

konulu çalışma sonucunda refleksolojinin hemodiyaliz hastalarında “ağrı puan<br />

ortalamasını ve ağrı şiddetini düşürdüğü, kramp puan ortalamasının ve şiddetinin<br />

azaldığı saptanmıştır. Bir diğer çalışma da Korhan’ın (2011) “ Mekanik Ventilasyon<br />

Desteğinde Olan Hastalarda Refleksolojinin Sedasyon Düzeyi ve Yaşamsal Belirtiler<br />

<strong>Ü</strong>zerine Etkisi” konulu çalışmasıdır. Çalışma sonucunda refleksolojinin yaşamsal belirti<br />

değerlerini olumlu yönde etkilediğini, gevşemeyi sağladığını ve sedasyon ihtiyacını<br />

azalttığını saptamıştır.<br />

Tablo 1: Dünyada ve <strong>Ü</strong>lkemizde Refleksolojiyle İlgili Yapılmış Çalışma Örnekleri<br />

Yazar: Oleson ve Flocco Tarih: 1993<br />

Amaç: Prementruel sendromlu kadınlarda refleksolojinin etkilerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi:18 deney, 17 kontrol grubu olmak üzere premenstruel sendromlu 35 kişiyle<br />

çalışılmıştır.<br />

Uygulama Süreci: Haftada bir kez 30 dakika süreyle toplam sekiz hafta kulak, el ve ayaklarda ilgili özel<br />

noktalara refleksoloji tedavisi uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Araştırmanın sonucunda kadınların premenstrual sendrom semptomlarınında % 46 oranında<br />

azalma olduğu belirlenmiştir.<br />

Yazar: Stephenson ve diğerleri Tarih: 2000<br />

Amaç: Göğüs ve akciğer kanseri tanısı almış hastalarda ayak refleksolojisinin ağrı ve anksiyeteye etkisini<br />

incelemek amacı ile yapılmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: Amerika’da bir hastanede göğüs ve akciğer kanseri tanısı almış 23 hasta<br />

örneklemi oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: 23 hastaya 30 dakika uygalanan ayak refleksolojisi uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Deney grubunda ağrı ve anksiyete skorlarının istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde azaldığı<br />

saptanmıştır.<br />

Yazar: Ross ve diğerleri Tarih: 2002<br />

Amaç: Palyatif bakım alan kanser hastalarında ayak refleksolojisinin anksiyete depresyona etkisi<br />

incelenmiştir.<br />

Araştırmanın Örneklemi: Kanser tanısı almış 17 hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: Altı hafta süresince haftada bir kez olmak üzere 7 hastaya refleksoloji, 10 hastaya<br />

ayak masajı uygulanmıştır.<br />

Bulgular:: Araştırmanın sonucunda girişimin hastaların anksiyete ve depresyon düzeyini azalttığı<br />

(13.90±1.82) terapi sonrası 13.20± 2.97) refleksoloji uygulanan grupta da 14.57± 2.87)uygulama sonrası<br />

14.29± 2.59) belirlenmiştir.<br />

Yazar: Tovey Tarih: 2002<br />

Amaç: İngiltere’de irritabl bağırsak sendromlu hastalarda, refleksolojinin yorgunluğa, vücut sağlığına<br />

etkisini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: İrritabl bağırsak sendromlu 15 deney, 13 kontrol grubu araştırmanın<br />

örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: İrritabl bağırsak sendromlu hastalara 4 haftalık süreçte haftada bir gün olmak üzere<br />

dört, 15 günde bir olmak üzere iki ve toplamda altı refleksoloji uygulama suresi 30 dakika olacak şekilde<br />

gerçekleşmiştir.<br />

Bulgular: Refleksolojinin yorgunluğu, vücut sağlığına etkisi değerlendirildiğinde olumlu yönde<br />

etkilerinin olduğu belirlenmiş ancak çok ciddi bir etki gözlenmemiştir.<br />

76


<strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />

Yazar: Bishop ve diğerleri Tarih: 2003<br />

Amaç: Refleksolojinin kronik konstipasyon ve enkopresis üzerine etkisini incelemek amacıyla<br />

yapılmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: Konstipasyon ve Enkopresis tanısı almış 3-14 yaşları arasındaki 48 çocuk<br />

araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: Altı hafta süresince haftada bir kez 30 dakika altı seans refleksoloji uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Refleksolojinin bağırsak hareketlerinin sayında artış sağladığını saptamıştır.<br />

Yazar: Wilkinson ve diğerleri Tarih: 2006<br />

Amaç: Londra’da KOAH’lı hastalarda refleksolojinin etkisini incelemek amacı ile yapılmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: KOAH’lı deney, 7 kontrol grubu oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: Dört hafta süresince haftada bir kez ortalama 50 dakika olmak üzere dört seans<br />

refleksoloji uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Refleksolojinin nabız hızını önemli derecede azalttığını belirlemiştir.<br />

Yazar: Hodgson ve Anderson Tarih: 2008<br />

Amaç: Philadelphia’da 324 yataklı bir bakım evinde yaşayan demanslı yaşlı bireylerde refleksolojinin<br />

psikolojik distrese, ağrı ve demans semptomlarına etkisini değerlendirmek amacı ile yapılmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: Bakımevinde en az 6 ay kalan, 75 yaş ve üstü, demans tanısı almış ve<br />

araştırmaya katılmayı kabul eden 21 yaşlı araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: Haftada bir kez olmak üzere dört hafta 30 dakika süre ile refleksoloji uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Refleksolojinin ağrı ve ruhsal gerginlik düzeyini azalttığını saptamışlardır.<br />

Yazar: Bolsoy Tarih: 2008<br />

Amaç: Perimenstrüel distresin hafifletilmesinde refleksolojinin etkinliğini incelemek amacı ile<br />

planlamıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: Lisans öğrenimi gören 94 öğrenci araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: Öğrencilere menstrüasyonunun bitiminde (siklusun 5-7.günlerinde) başlamak üzere,<br />

haftada bir defa, yarım saat süre ile kulaklar, eller ve ayaklardaki uygun noktalara iki siklus süresince<br />

(sekiz seans) refleksoloji masajı uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Refleksolojinin perimenstrüel distres puanlarını ve premenstrüel dönem semptomlarını<br />

azalttığı bulunmuştur.<br />

Yazar: Hughes ve diğerleri Tarih: 2009<br />

Amaç: Refleksolojinin ağrı üzerine etkisini incelemek amacıyla planlanmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: 71 multiple sklerozlu hastadan oluşmuştur.<br />

Uygulama Süresi:.45 dakika l0 hafta süreyle bir gün yapılmıştır.<br />

Bulgular: Refleksolojinin yorgunluk, depresyon, güçsüzlük, kasılmada (ağrı) anlamlı bir azalma<br />

saptanmıştır.<br />

Yazar: Gunnarsdottir ve McAlpine Tarih: 2010<br />

Amaç: Fibromiyalji sendromu tanısı almış bayan hastalara uygulanan refleksolojinin fibromiyalji<br />

semptomlarına etkisini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: Altı bayan hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: Hastalara 10 hafta süreyle refleksoloji uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Baş, boyun ve kol gibi pek çok bölgede ağrıda azalma olduğu saptanmıştır.<br />

Yazar: Ghaffari ve Ghaznein Tarih: 2010<br />

Amaç: Hamilelerde refleksolojinin yorgunluğuna etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: 74 hamile araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi:. Haftada iki kez olmak üzere 5 hafta 30 dakikalık süreyle refleksoloji uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Refleksolojinin yorgunluğu önemli derecede azalttığını saptamışlardır.<br />

77


Kıvan ÇEVİK<br />

Yazar: Woodward, Norton ve Barriball Tarih: 2010<br />

Amaç: .Bayan hastalarda refleksolojinin kanstipasyon üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: Roma II kriterlerine göre konstipasyon tanısı almış 19 bayan hasta<br />

araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi:. 35-40 dakikalık süreyle haftada bir kez olmak üzere altı hafta refleksoloji<br />

uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Refleksolojinin konstipasyon üzerine olumlu etkileri olduğu belirlenmiştir.<br />

Yazar: Chumti, Volrathongchai ve Eungpinichpong Tarih: 2011<br />

Amaç:Adölesan annelerde ayak refleksolojisinin strese etkisini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: 29 deney, 29 kontrol gurubu olmak üzere 58 adölesan anne araştırmanın<br />

örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: 30 dakikalık süreyle refleksoloji uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Ayak refleksolojisinin stresi azalttığını saptamışlardır.<br />

Yazar: Özdemir Tarih: 2011<br />

Amaç: Hemodiyaliz hastalarında refleksolojinin yorgunluk, aırı ve krampa etkisini değerlendirmek<br />

amacıyla planlanmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: 40 deney, 40 kontrol grubu olmak üzere 80 hemodiyaliz hastası<br />

araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: Birinci, ikinci ve üçüncü hemodiyaliz tedavisi sonrası toplam 3 seans 30 dakika<br />

refleksoloji uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Ağrı puan ortalamasının ve ağrı şiddetinin düştüğü, kramp puan ortalamasının ve kramp<br />

şiddetinin azaldığı saptanmıştır.<br />

Yazar: Li ve diğerleri Tarih: 2011<br />

Amaç: Tayvan’da postpartum dönemi kadınlarda refleksolojinin uyku kalitesine etkinsi değerlendirmek<br />

amacı ile yapılmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: Uyku kalitesinin düşük olduğunu bildiren 65 postpartum dönemindeki<br />

kadın örneklemi oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: Birbirini takip eden 5 gün 30 dakika ayak refleksolojisi uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Refleksolojinin uyku kalitesini arttırdığını saptamışlardır.<br />

Yazar: Korhan Tarih: 2011<br />

Amaç: Mekanik Ventilasyon desteğinde olan hastalarda refleksolojinin sedasyon düzeyi ve yaşamsal<br />

belirtiler üzerine etkisini incelemek amacıyla planlanmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: 30 deney, 30 kontrol grubu olmak üzere Glaskow koma skalası 9 ve üstünde<br />

olan 60 hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: El, ayak ve kulak bölgelirinin her birine 10’ar dakikadan toplam 30 dakika, günde iki<br />

kez olmak üzere, arka arkaya 5 gün toplam 10 seans refleksoloji uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Refleksolojinin yaşamsal belirti değerlerini olumlu yönde etkilediğini gevşemeyi sağladığını<br />

ve sedasyon ihtiyacını azalttığını saptamıştır.<br />

Yazar: Asltoghiri ve Ghodsi Tarih: 2012<br />

Amaç: Menapoza giren bayanlarda refleksolojinin uyku hastalığı üzerine etkisini incelemek amacıyla<br />

planlanmıştır.<br />

Araştırmanın Örneklemi: 45-60 yaşları arasındaki uyku hastalığı olan 100 kadın oluşturmuştur.<br />

Uygulama Süresi: Günde 15 dakika 21 gün süresince refleksoloji uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Refleksolojinin uyku bozukluğunu azalttığını ve menapozal semptomlarda hormonal<br />

olmayan bir yaklaşım olarak etkili olduğunu bildirmiştir.<br />

78


<strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />

Refleksolojinin Kullanılmaması Gereken Durumlar<br />

Gebeliğin ilk trimestiri, düşük veya erken doğum tehdidi, plasenta previa,<br />

antepartum hemoraji, pre-eklemsi, akut enfeksiyonlar ve ateşli durumlar, derin ven<br />

trombozu, femur kırıkları, cerrahi durumlar, açık yaraların olması, tıbbi aciller, malign<br />

melanom’da kullanılmaması gerekmektedir (Soutar 1998, Lett 2002, Vennells 2004).<br />

Refleks Bölgelerine Masaj Uygulama<br />

Akupunktur temellerine dayalı olan ve vücutta bulunan hassas noktalara el ile<br />

özel bası tekniklerini gerektiren ve bölgesel terapinin teorik prensiplerine dayanan<br />

bir şifa ve sağaltım uygulaması olarak tanımlanan refleksoloji uygulamasında<br />

(Ayçeman 2009), her bir seansın 10 dakikadan 45 dakikaya varan sürede<br />

gerçekleştirilmesi önerilmektedir (Tabur 2008). Terapistler tarafından optimal<br />

terapötik sonuçlar elde etmek için genellikle 6-8 seans olması tavsiye edilmektedir<br />

(Jones ve ark. 2012). Refleksolojiyle ilgili yapılan çalışmalarda da uygulama süresinin<br />

genelde 30 dakika tutulduğu (Stephenson ve ark. 2000, Tovey 2002,Bishop ve ark.<br />

2003, Hodgson ve Anderson 2008, Ghaffari ve Ghaznein 2010, Li ve ark.2011,<br />

Özdemir 2011) ve haftada tek seans olmak üzere 6-8 haftalık süre ile uygulandığı<br />

görülmektedir (Williamson ve ark. 2002, Tovey 2002, Woodward ve ark. 2010).<br />

Refleksologlar, genellikle kolay ulaşılabilir, daha duyarlı ve daha büyük<br />

olmasından dolayı ayaklar üzerinde çalışmayı tercih ederler (Botting 1997). Fakat ayak<br />

masajı ile refleksoloji arasında kesin bir fark bulunmaktadır (Botting 1997, Tiran and<br />

Chummun 2005). Kullanılan başparmak ve parmak tekniği masajdan farklıdır ve<br />

solucan gidişine benzeyen bir hareketi andırır (Botting 1997, Wilhelm 2006, Wang ve<br />

ark. 2008). Refleksoloji seansı sırasında organların, endokrin bezlerin ve vücut<br />

bölümlerinin yansıması kabul edilen spesifik noktalara baskı uygulanır (Botting 1997,<br />

Wilhelm 2006, Tabur 2008, Wang ve ark. 2008).<br />

Refleks bölgelerine masajda başparmak hareketi, parmak hareketi, ovma hareketi,<br />

sıvazlama hareketi, sıkma hareketi olmak üzere beş basma tekniği kullanılmaktadır<br />

(Vennels 2004, Tabur 2008).<br />

<strong>Hemşirelik</strong> Uygulamalarında Refleksolojinin Yeri<br />

Refleksoloji, özel eğitim gerektiren tedaviler arasında yer almaktadır. Belli bir<br />

eğitim/kurs alındıktan sonra pratiğe aktarılmalıdır. <strong>Ü</strong>lkemizde, refleksolojiyle ilgili<br />

yapılan bilimsel çalışmalar dışında, hemşirelik uygulamalarında refleksoloji uygulamasına<br />

rastlanılmamıştır. Bazı özel kurum ve kuruluşlarda belli bir ücret karşılığında<br />

hizmete sunulmaktadır. Kliniklerde rutin olarak hemşireler tarafından bu hizmetin<br />

sunulabilmesi için, hizmet içi eğitim programları düzenlenip hemşirelerin bu alanda<br />

sertifika almaları sağlanmalıdır. Alanında uzmanlaşmış (enfeksiyon, eğitim, vs.<br />

hemşiresi gibi) tamamlayıcı ve alternatif tedavilerle ilgili eğitim almış, kalifiye<br />

hemşireler yetiştirilmesine olanak sağlanmalıdır.<br />

79


Kıvan ÇEVİK<br />

SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Dünyada ve ülkemizde, hastalıkların tedavisinde ve/veya semptomların<br />

hafifletilmesinde/ giderilmesinde tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) metotlarından<br />

biri olan refleksolojinin kullanım alanlarının oldukça geniş olduğu ve genel anlamda<br />

yarar sağladığı yapılan çalışmalarda görülmektedir. Hemşireler için göz önünde<br />

tutulması gereken temel konular, toplumda tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımının<br />

yaygınlığına ilişkin farkındalıklarını arttırmak, pratiklerini geliştirmek ve profesyonel<br />

olarak uygulamalarını sürdürmektir.<br />

Hemşireler TAT yöntemlerinin etkileri, ilaçlarla olan etkileşimleri ve komplikasyonları<br />

hakkında da bilgi sahibi olmalıdırlar (Dönmez ve ark. 2007). Bu nedenle bu<br />

eğitimin lisans eğitimi veren sağlık yüksekokullarının, hemşirelik fakültelerinin<br />

müfredatında yer almasının faydalı olacağı düşünülmektedir. Hemşirelerin bu<br />

yöntemlere ilişkin bilgi sahibi olması, hasta ve hasta yakınlarına danışmanlık<br />

yapabilmeleri açısından da oldukça önemlidir. Hizmet içi eğitim programları ile,<br />

hemşirelerin bilgi birikimleri güncellenmeli ve tamamlayıcı tedaviler konusunda<br />

bilimsel çalışmalar yapmalıdırlar.<br />

KAYNAKLAR<br />

Asltoghiri M, Ghodsi Z. The Effects of Reflexology on Sleep Disorder in Menopausal Women. Procedia<br />

Social and Behavioral Sciences 2012;31: 242-6.<br />

Ayçeman N. Body Based Applications in Oriental Medicine. Turkiye Klinikleri J Med Sci 2009; 29:95-9.<br />

Bishop E, Mckinnon E, Weir E.ve ark. Reflexology In The Management of Encompresis and Chronic<br />

Constipation. Pediatric Nursing 2003; 15(3): 20-21.<br />

Bolsoy N. Perimenstrüel Distresin Hafifletilmesinde Refleksolojinin Etkinliğinin İncelenmesi. Yayınlanmış<br />

Doktora Tezi. İzmir: Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 2008<br />

Botting D. Review of Literature on the Effectiveness of Reflexology, Complementary Therapies in<br />

Nursing&Midwifery 1997; 3: 123- 130.<br />

Chumthi L, Volrathongchai K, Eungpinichpong W. Effect Of Foot Reflexology on Stres Reduction Among<br />

Adolescent Mothers During The Postpartum Period. Royal Thai Air Force Medical Gazette 2011;<br />

57(1): 24-35.<br />

Dokken D, Sydnor-Greenberg N. Exploring Complementary and Alternative Medicine in Pediatrics:<br />

Parents And Professionals Working Together For New Understanding. Pediatr Nurs 2000;26: 1-15.<br />

Dönmez CY, İlçe ÖA, Yavuz M. Ve Ark. Ameliyat Öncesi Dönemde Hastaların Tamamlayıcı Ve Alternatif<br />

Tedavi (TAT) Yöntemlerini Kullanma Durumlarının İncelenmesi, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek<br />

Okulu <strong>Dergisi</strong> 2007;23(1): 27-36.<br />

Emslie M.J, Campbell, M.K, Walker K.A. Changes in Publica Wareness of, Attitudes To And Use Of<br />

Complementary Therapy ın Northeast Scotland: Surveys ın 1993 and 1999, Complementary, Therapy<br />

in Medicine 2002;10: 148-153.<br />

Gambles M, Crooke M, Wilkinson S. Evaluation of A Hospice Based Reflexology Service: Qualitative<br />

Audit of Patient Perceptions. European Journal of Oncology Nursing 2002;6(1): 37-44.<br />

Ghaffari F, Ghaznein PT. The Reflexology Of Sole On Tiredness İntensity in Pregnant Women. Casp J<br />

Intern Med 2010; 1(2): 58-62.<br />

80


<strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />

Gunnarsdottir JT, Peden-Mcalpine C. Effects of Reflexology on Fibromyalgia Symptoms: A Multiplecase<br />

Study. Complementary Therapies in Clinical Practice 2010;16: 167–172.<br />

Hodgson NA, Anderson S. The Clinical Efficacy Of Reflexology ın Nursing Home Residents With<br />

Dementia. J Altern Complement Med 2008; 14(3):269–75.<br />

Hughes CM, Smyth S, Lowe-Strong AS. Reflexology For The Treatment of Pain in People With Multiple<br />

Sclerosis: A Double-Blind Randomised Sham-Controlled Clinicaltrial. Mult Scler 2009; 15(11):1329–<br />

38.<br />

Jones J, Thomson P, Lauder W. Ve Ark. Reflexology Has An Acute (İmmediate) Haemodynamic Effect in<br />

Healthy Volunteers: A Double-Blind Randomised Controlled Trial. Complementary Therapies in<br />

Clinical Practice 2012;18: 204-11.<br />

Kim JI, Lee MS, Kang JW. et al Reflexology For The Symptomatic Treatment of Breas Tcancer: A<br />

Systematic Review. Integr Cancer Ther 2010; 9(4): 326-330.<br />

Korhan AE. Mekanik Ventilasyon Desteğinde Olan Hastalarda Refleksolojinin Sedasyon Düzeyi Ve<br />

Yaşamsal Belirtiler <strong>Ü</strong>zerine Etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi. İzmir: Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık<br />

Bilimleri Enstitüsü; 2011.43-271.<br />

Lett A. The Future of Reflexology. Complementary Therapy in Nursing&Midwifery 2002;8: 84-90.<br />

Li CY,Chen SC, Li CY. et al. Randomised Controlled Trial Of The Effectiveness Of Using Foot Reflexology<br />

to Improve Quality of Sleep Amongst Taiwanese Postpartum Women. Midwifery, 2011;27:181–186.<br />

Magill L. The Conjoint Use of Music Therapy and Reflexology With Hospitalized Advanced Stage Cancer<br />

Patiens and Their Families. Palliative and Supportive Care 2008; 6: <strong>28</strong>9- 296.<br />

Mollart L. Single–Blind Trialad Dressing The Differential Effects Of Two Reflexology Techniques Versus<br />

Rest, On Ankle And Foot Oedema in Late Pregnancy. Complementary Therapies In<br />

Nursing&Midwifery 2003;9, 203–208.<br />

Morey HJ. Integrative Reflexology: A Therapy Within A Naturopathic. Nursing Practice Explore 2005;<br />

1(5): 400-401.<br />

National Center For Complementary and Alternative Medicine. What is Complementary and Alternative<br />

Medicine (CAM), Makale 13 Kasım 2012’de http://nccam.nih.gov/health/whatiscam/ Adresinden<br />

indirildi.<br />

Oksel E, Şişman FN. Diabetes Mellitus’lu Hastaların Kullandıkları Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi<br />

Yöntemleri. Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu <strong>Dergisi</strong> 2009;25 (3) : 27-36.<br />

Oleson T, Flocco W. Randomised Controlled Study of Premenstrual Symptoms Treated With Ear; Hand<br />

and Foot Reflexology. Obstetrics&Gynecology 1993;82(6): 906–11.<br />

Özçelik H, Fadıloğlu Ç. Kanser Hastalarının Tamamlayıcı Ve Alternatif Tedavi Kullanım Nedenleri. Türk<br />

Onkoloji <strong>Dergisi</strong> 2009;24(1):48-52.<br />

Özdemir G. Hemodiyaliz Hastalarına Uygulanan Refleksolojinin Yorgunluk, Ağrı Ve Krampa Etkisi.<br />

Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi. Gaziantep: Gaziantep <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü;2011.<br />

Quinn F, Hughes CM, Baxter GD. Reflexology In The Management of Low Back Pain: A Pilot Randomised<br />

Controlled Trial. Complement Ther Med 2008;16(1):3–8.<br />

Ross CS, Hamilton J, Macrae G. A Pilot Study to Evaluate The Effect of Reflexology on Mood and<br />

Symptom Rating of Advanced Cancer Patients. Palliat Med 2002;16(6):544–5.<br />

Soutar G, 1998, Reflexology For Hands and Feet. Eller ve Ayaklar İçin Refleksoloji, Evyapan T, 2. Baskı,<br />

Ankara: Arkadaş Yayınevi; 2010.<br />

81


Kıvan ÇEVİK<br />

Stephenson, NL. N, Dalton, JA. Using Reflexology For Pain Management: A Review J Holistnurs 2003;21:<br />

179.<br />

Stephenson NL, Weinrich SP, Tavakoli AS. The Effects Of Foot Reflexology On Anxiety And Pain In<br />

Patients With Breast and Lung Cancer. Oncol Nurs Forum 2000;27: 67–72.<br />

Tabur H, Başaran EBZ. Refleksoloji’ye Giriş. Birleşik Matbaacılık; 1.Baskı. İzmir: 2008.<br />

Taha NM, Ali ZH. Effect Of Reflexology On Pain And Quality of Life In a Patient With Rheumatoid<br />

Arthritis. Life Science Journal 2011; 8(2): 357-365.<br />

Tiran D, Chummun H. The Physiological Basis of Reflexology and Its Use as A Potential Diagnostic Tool.<br />

Complementary Therapies in Clinical Practice 2005;11:58–64.<br />

Tovey PA. A Single-Blind Trial Of Reflexology For Irritable Bowel Syndrome. Gen Pract 2002;52: 19–23.<br />

Turan N, Kaya N, Kaya H. Ve Ark. <strong>Hemşirelik</strong> Öğrencilerinin Bazı Değişkenler Açısından Konstipasyon<br />

Sorunları. İstanbul <strong>Ü</strong>niversitesi Florence Nightingale <strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 2011;19 (3): 168-<br />

178.<br />

Vennells Df. (2004). Refleksoloji. Çeviren: Soner S. 2.Baskı. İzmir: Ege Meta Yayınları.<br />

Wang My, Tsai Ps, Lee Ph. Et Al. The Efficacy Of Reflexology: Systematic Review. Journal of Advanced<br />

Nursing 2008;62(5), 512–520.<br />

Wilhelm Za. Adım Adım Sağlık: Refleksoloji. 3.Baskı. İstanbul; Dharma Yayınları; 2006.<br />

Williamson J, White A, Hart A. Randomised Controlled Trial Of Reflexology For Menopausal Symptoms.<br />

International Journal Of Obstetrics And Gynaecology September 2002; 109: 1050–1055.<br />

Wilkinson I. The House of Lords Select Committee For Science and Technology. Their Report on<br />

Complementary and Alternative Medicine and Its Implications For Reflexology. Complementary<br />

Therapies in Nursing&Midwifery 2002;8: 91-100.<br />

Wilkinson Sai, Prigmore S, Rayner Fc. A Randomised-Controlled Trail Examining The Effects of<br />

Reflexology of Patients With Chronic Obstructive Pulmonary Disease (Copd). Complementary<br />

Therapies in Clinical Practice 2006; 12: 141–147.<br />

Woodward S, Norton C, Barriball Kl. A Pilot Study of the Effectiveness of Reflexology in Treating<br />

Idiopathic Constipation in Women. Complementary Therapies in Clinical Practice 2010;16: 41–46.<br />

Woodward S, Norton Cs, Gordon J. Reflexology For Treatment of Constipation. Cochrane Database of<br />

Systematic Reviews 2009;4(56): 1-6.<br />

Xavier R. Facts on Reflexology. Nursing Journal of India 2007,98(1): 11- 12.<br />

Yom Yh, Lee Ke. A Comparison of The Knowledge of, Experience With and Attitudes Towards<br />

Complementary and Alternative Medicine Between Nurses and Patients ın Korea. Journal of Clinical<br />

Nursing 2008;17, 2565–72.<br />

82


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2): 83-93, <strong>2013</strong><br />

BİPOLAR BOZUKLUK TANISI ALAN HASTALARDA İÇSELLEŞTİRİLMİŞ<br />

DAMGALAMAYI AZALTMADA HEMŞİRELİK GİRİŞİMİ OLARAK PSİKOEĞİTİM<br />

PSYCHOEDUCATION AS NURSING INTERVENTION IN REDUCING INTERNALIZED STIGMA<br />

IN PATIENTS WHO TAKE BIPOLAR DISORDER DIAGNOSIS<br />

Prof.Dr. Olcay ÇAM*<br />

Yard.Doç.Dr. Döndü ÇUHADAR**<br />

*E.<strong>Ü</strong>. <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Psikiyatri Hemşireliği AD.<br />

**Gaziantep <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri <strong>Fakültesi</strong> <strong>Hemşirelik</strong> Bölümü<br />

ÖZET<br />

Toplumdaki damgalamanın içselleştirilmesi, bireylerin ciddi şekilde örselenmesine yol<br />

açmaktadır. Toplumun diğer bireyleri gibi, ruhsal hastalığı olanlarda toplumdaki kalıp yargılarla<br />

karşı karşıya kalırlar. Bu bireyler bir kez kendileri ya da başkaları tarafından akıl hastası olarak<br />

etiketlendiklerinde, istemeyerek de olsa kendilerini bu grubun bir üyesi olarak görürler.<br />

Damgalama Bipolar bozukluk hastalarının %54,6’sının hissettiği ciddi bir sorundur. Eğitilmiş ve<br />

bilgili bir toplum psikiyatrik hastalıkların tedavi edilebilirliğini anlar. Eğer halk bu hastalıkların<br />

başarılı şekilde tedavi edildiğini kabul ederse, bu hastalıklardan etkilenenler utanmayacaktır ve<br />

semptomların kabulüyle birlikte uygun profesyonel yardım arayışı artacaktır. Ruhsal<br />

hastalıkların tedavisi ve biyolojik temelleri hakkındaki eğitim, bu konu üzerindeki fikirleri<br />

normalleştirmede çok ciddi şekilde etkili olabilir. Damgalama ruh sağlığı problemlerinin<br />

tedavisinde önemli bir engeldir. Damgalama yaşantısı bireylerde ruh sağlığı tedavisini<br />

erteleme ya da tedaviden kaçınmaya neden olabilir. Tedavi altındaki bireylere yönelik<br />

damgalama odaklı bir psikoeğitim içselleştirilmiş damgalamayı azaltabilir. Bu derleme,<br />

içselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik yaklaşımların bir araya getirilerek bipolar<br />

bozukluk hastalarına özgü bir psikoeğitim programının içerisinde kullanılmasına açıklık<br />

getirmek amacıyla yazılmıştır.<br />

Anahtar Kelimeler: İçselleştirilmiş damgalama, bipolar bozukluk, psikoeğitim, psikiyatri<br />

hemşireliği.<br />

ABSTRACT<br />

Internalized stigma is the devaluation, shame, secrecy and withdrawal triggered by applying<br />

negative streotypes to oneself. Like other members of society, individuals with mental illness<br />

naturally come into contact with cmmon stereotypes. Once these individuals are labeled by<br />

themselves or by others as being mentally ill the willingly or unwillingly assume membership in the<br />

group that is the object of the stereotypes. Stigma is a serious problem that perceived by 54.6% of<br />

Bipolar disorder patients. Educated and sophisticated population would understand that<br />

psychiatric illnesses are often treatable. If the public accepted the fact that these illnesses are often


Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />

successfully treated, those affected with illness would not ashamed of it and would be more likely to<br />

seek out appropriate Professionals with the expectation of symtom relief. Stigma is a significant<br />

barrier to treatment of mental health problems. Experience of stigmatization can lead individuals<br />

to delay, avoid or disengage from mental health treatment. For individuals in treatment stigma<br />

focused psychoeducation can decrease perceived stigmatization. This review has been writen aim<br />

of clarifying to use of internalized stigma reducing approaches by bring together them in a<br />

psychoeducation programe that particular to bipolar disorder.<br />

Key words: Internalizeds stigma, bipolar disorder, psychoeducation, psychiatric nursing.<br />

GİRİŞ<br />

Ruhsal hastalığa sahip bireylerin, psikiyatriye başvurduktan ve tanı aldıktan sonra<br />

dışarıdan kendilerini damgalanmış olarak hissettikleri ve bunun neticesinde, bu<br />

bireylerde durumundan utanma, yetersizlik duygusu, olumsuz otomatik düşüncelerde<br />

artma, sosyal ilişkilerden kaçınma ve kendilik değerinde azalma gibi belirtilerin<br />

ortaya çıktığı ileri sürülmektedir. İçselleştirilmiş damgalama olarak tanımlanan bu<br />

durumun psikiyatrik tanı alma ile etkisini göstermeye başladığı, çoğu zaman<br />

bireylerin çevrelerinden herhangi bir ayrımcılık ya da kötü davranışa maruz<br />

kalmasalar bile kendiliğinden ortaya çıktığı ve hastanın aldığı psikiyatrik tanıya göre<br />

bu belirtilerin şiddetinin arttığı ileri sürülmektedir (Taşkın 2007a, Taşkın 2007b, Çam<br />

ve Çuhadar 2011)<br />

Bipolar bozukluk toplum tarafından göreceli olarak daha az tanınan ve damgalanan<br />

bir bozukluktur ancak hastalar damgalanma hissini çok yoğun biçimde yaşarlar,<br />

kendi kendilerini damgalarlar (Aydemir 2004). Morselli ve Elgie’nin (2003)<br />

çalışmasında, damgalamanın bipolar bozukluk hastalarının %54,6’sının hissettiği<br />

ciddi bir sorun olduğu belirlenmiştir. Çalışmada hastaların %<strong>28</strong>’i kendilerini çevreleri<br />

tarafından reddedilmiş hissettiklerini ifade etmişlerdir. Birçok hasta hastalıklarıyla ilgili<br />

olarak birçok olumsuz mitlere sahiptirler. Bu durum hastaların tanıyla baş etmelerini<br />

zorlaştırarak, tedaviye uyumsuzluğuna neden olmaktadır (Colom ve Vieta 2004).<br />

Hayward ve ark. (2002) bipolar bozukluk tanısı konan hastalarda yaptıkları çalışmada<br />

hastaların, toplum tarafından arkadaş olarak kabul edilmeyeceklerini, daha az zeki<br />

ve güvenilmez olarak değerlendirileceklerini, işverenlerin kendilerine iyi ücret<br />

vermeyeceklerini ve diğer işçilere davrandıkları gibi davranmayacaklarını, kadınların<br />

kendilerine görüşme randevusu vermeyeceklerini, psikiyatri kliniğine yattıkları için<br />

kendilerinin fikirlerini daha az ciddiye alacakları şeklinde düşündüklerini<br />

belirlemişlerdir.<br />

Bir başka çalışmada hastaların %46’sının kendilerini tam ya da kısmen yetersiz ya<br />

da eksikmiş gibi hissettikleri, hastaların yaklaşık %40’ının çevresindeki kişiler<br />

tarafından tam veya kısmen yetersiz veya eksikmiş gibi görüldüklerini düşündükleri,<br />

hastaların %60’ının hastalıklarının evlenme konusunda olumsuzluk yaratacağını<br />

düşündükleri, mesleki işlevsellik açısından, hastaların yaklaşık %55’i hastalıklarının iş<br />

bulma konusunda zorluk yaşatma nedeni olduğunu bildirdikleri, hastaların yaklaşık<br />

yarısının toplumsal ilişkilerde hastalıklarının kendilerine olumsuz etki yaptığını<br />

algıladıklarını, hastaların topluma göre kendilerini daha fazla damgaladıkları ve<br />

84


Bipolar Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmada…<br />

toplumsal ilişki düzeyi yakınlaştıkça, kendilerini damgalama arttığı belirlenmiştir<br />

(Aydemir 2007).<br />

İçselleştirilmiş damgalama, bireyler damgalama karşıtı olan ve araştırmaya dayalı<br />

bilgileri öğrendikleri zaman azalabilir. İçselleştirilmiş damgalaması olan bireyleri<br />

ruhsal hastalıklar konusunda eğitmek, bireylerin olumsuz inançlarına karşı çıkmalarında<br />

yardımcı olabilir (Watson ve Corrigan 2010). Bireyleri yaşam sorunları hakkında<br />

eğitme, onlara sorunun yönetimi için sosyal ve kaynak desteği geliştirmede yardım<br />

etmeye ve sorunu ele almada baş etme becerileri geliştirmeye odaklı girişimlerden<br />

birisi de psikoeğitimdir (Walsh 1998). Psikoeğitimsel yaklaşım, eğitim yöntem ve<br />

tekniklerinin ruhsal hastalıkların tedavi ve rehabilitasyon ilkelerinin gerçekleştirilmesinde<br />

kullanıldığı bir süreç olup; hasta ve aileye hastane dışında da yardımcı<br />

olmayı, hastanın yaşadıkları sorunlarla baş edebilmesini toplumda üretken bir yaşam<br />

sürmesini desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçlara ulaşmak için hastalık süreci,<br />

hastalık sürecinde yaşanılan güçlüklerin ele alınması, baş etme becerilerinin<br />

öğretilmesi ve uygulanması, ilaç kullanımının sürdürülmesi ile ilgili eğitimler<br />

verilmektedir (Alataş ve ark. 2007).<br />

Psikoeğitimsel girişimler genellikle ruhsal hastalıklar ve tedavisi hakkında doğru<br />

bilginin sunulmasına vurgu yapar ve yanlış algılamaları ele alarak ruh sağlığı<br />

problemlerinin tedavi edilebilirliği ile ilgili daha iyimser olmayı sağlayabilirler<br />

(Alvidrez ve Ark. 2008, Alvidrez ve ark. 2009). ANA (American Nursing Association)’ya<br />

göre uzman psikiyatri hemşiresi, ruhsal hastalıkları ve yetersizlikleri önlemede, ruhsal<br />

hastalıkları tedavi etmede, ruh sağlığı durumunu ve işlevsel yetenekleri geliştirmeye<br />

yardım etmede, bireysel, grup ve aile terapilerini, psikoeğitim ve diğer terapötik<br />

tedavileri kullanabilir (Knesil 2004). Psikoeğitim gruplarının temel amacı:<br />

• Hastalık ve onunla başa çıkabilme hakkında bilgi vermek, yanlış inançlarbilgiler,<br />

damgalama hakkında konuşmak,<br />

• Erken belirtileri tanıyarak ve ilaç uyumunu artırarak olası nüksleri azaltmak,<br />

• Hastayı aile içi ve aile dışı stres kaynaklarına karşı uyarmak ve hazırlamak,<br />

• Sosyal haklarından haberdar etmek,<br />

• Hastalar ve onların tedavisi le ilgilenen kişiler arasında işbirliğini arttırmak,<br />

• Hastanın seçilmiş bir ortamda hastalığı ile ilgili düşüncelerini, duygularını,<br />

korkularını paylaşma cesaretini göstermesini sağlamak,<br />

• Kendi sorunlarının bir çok insanda olduğunu görerek, hastalık belirtilerinin<br />

genelleştirebildiğini hastaya göstermek,<br />

• Hastaya hastalığının yaşamında neden olacağı engelleri anlamasını, bu<br />

gerçekle birlikte, sosyal yaşamında gerçekçi hedefler koyabilmesini sağlamak,<br />

• Yaşam kalitesini artıracak baş etme yöntemlerini öğrenmesini sağlamaktır<br />

(Sönmez 2009).<br />

İçselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik hazırlanan psikoeğitim programının<br />

içeriğinde aşağıdaki yaklaşımlar yer alabilir.<br />

85


Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />

Bipolar Bozukluk Hastalarında Psikoeğitim Programları<br />

Psikoeğitim, düzenli yaşam döngüsü, sağlıklı alışkanlıklar, erken uyarıcı belirtilerin<br />

fark edilmesi ve tedavi uyumunu artırmayı öğretmeyi amaçlayan etkili bir yaklaşımdır<br />

(Çakır ve ark. , 2009).<br />

Bipolar bozuklukta psikoeğitim; hastalıkla ilişkili yüksek tekrarlama oranları, ilaçlar<br />

ve onların olası yan etkileri, prodramal semptomların erken tanınması ve semptom<br />

yönetimi, yasadışı ilaç ve alkol kullanımından kaçınmanın önemi, rutinleri sürdürmenin<br />

önemi, stres yönetimi, bipolarda gebelik, intihar riski, damgalama, hastalığa<br />

bağlı problemler hakkında bilgiyi içermelidir (Colom ve Lam, 2005).<br />

Barselona Bipolar Bozukluklar Psikoeğitim Programı, grup psikoeğitiminin, mani,<br />

hipomani, karma ya da depressif gibi tüm bipolar episodların önlenmesinde ve iki<br />

yıllık süre içinde episodların yeniden ortaya çıkma zamanlarını uzatmada etkili olduğunu<br />

göstermiştir. Depresif hastalar, psikoeğitimde etkili olan öğrenme sürecine<br />

engel olan, ciddi bilişsel güçlükler yaşayabilirler, Manik hastalar, dikkat dağınıklığı ve<br />

bilişsel bozukluklar nedeniyle grup içinde rahatsız edici olabilirler ve verilen bilginin<br />

tamamını özümsemeyebilirler. Bu nedenle psikoeğitim daima ötimik (semptomların<br />

yatıştığı) evre süresince verilmelidir (Colom ve Vieta, 2004). Grup psikoeğitimi için<br />

ideal sayı 8-12 arasındadır. Kısa zamanda bütün hastalara yeterli söz hakkının verilmesinin<br />

gerektiği durumlarda bu sayı sekizin altında olabilir (Colom ve Vieta 2006).<br />

Rouget ve Aubry (2007), bipolar bozuklukta psikoeğitim yaklaşımlarının yararları<br />

ile ilgili literatür gözden geçirmelerinin sonucunda, psikoeğitimin bipolar<br />

bozukluğun entegre tedavisinin bir parçası olması gerektiği, farmakolojinin<br />

tamamlayıcısı olarak bireysel ya da grup şeklinde verildiği, hastaların ve ailelerin<br />

çoğunluğuna uygulanabilirliği için sağlık profesyonellerinin verebileceği sonuçlarına<br />

varmışlardır.<br />

İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmaya Yönelik Yaklaşımlar<br />

İçselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik yaklaşımlar ilk olarak Hayward ve<br />

Bright (1997) tarafından ileri sürülmüştür. Hayward ve Bright’e (1997) göre, içselleştirilmiş<br />

damgalamayı azaltmaya yönelik yaklaşımların içeriğinde yer alması gereken<br />

konular:<br />

1- Damgalama gerçeği inkar edilmemelidir. Problem çözme yaklaşımı kullanılmalıdır.<br />

Damgalama bir gerçek ve damgalamanın etkilerini azaltmak için adımlar<br />

atılabilir. Ruhsal hastalıkların bütüncül kavramı, hem psikososyal hem de biyolojik<br />

modellerini içermeli ve bunlar hastayla paylaşılmalıdır. Psikososyal etkenlerin rolünü<br />

vurgulamak, hastaya hastalığın etkilerini ve ayrıca damgalamanın etkisini azaltmak<br />

için adımlar atılabileceği duygusunu verir. Bu tür adımlar, kişisel yönetim becerilerini<br />

geliştirmeyi, kişinin hastalığı üzerinde kontrolünü artırmayı içermelidir. Hastalık<br />

belirtilerinin tekrar ortaya çıkmasını önlemek ve stresi azaltmak için sağlıklı yaşam<br />

döngüsü oluşturulmalı ve bu sağlıklı yaşam döngüsü hasta ile birlikte yapılmalıdır.<br />

Bunu gerçekleştirmek için, hasta ile birlikte günü yapılandırmaya, gerçekçi öncelik ve<br />

hedefler oluşturmaya odaklanılmalıdır. Burada anahtar öğe, kişiye öz yeterlilik ve<br />

kişisel değer duygusu oluşturmada yeteneklerini ve becerilerini geliştirmeyi<br />

öğretmektir (Hayward ve Bright 1997).<br />

86


Bipolar Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmada…<br />

2- Bir diğer yaklaşım; hastalık ve sağlık arasında keskin ayırım yapmaktan<br />

kaçınılmalıdır. Burada vurgu tanı etiketini uygulama değil, belirli bir problemin<br />

yönetimine yönelik olarak yapılmalıdır. Ruh sağlığı bakımının yeni gelişen modelleri<br />

çizgisinde, öz yeterlilik ve kontrol duygusunu oluşturmak gerekir. Tanı ayırımından<br />

kaçınmak ve belirli davranış terimleri üzerinde düşünmek, ruhsal hastalığı olan<br />

bireydeki “farklı bir gruba aitsin” düşüncesine zarar verirse, içselleştirilmiş damgalamayı<br />

azaltmaya yardımcı olabilir (Hayward ve Bright 1997). Ruhsal hastalıklarla ilgili<br />

toplumdaki en yaygın inançlardan birisi de, bu hastaların “tehlikeli” olarak algılanmasıdır.<br />

Hastaların tehlikeli olarak algılanmasını güçlendiren önemli faktörlerden biri,<br />

ortaya çıkan öfke duygusuyla hastaların etkili baş edememelerinin sıkça görülmesidir.<br />

Bu nedenle psiko eğitimin içeriğinde öfke yönetimi yer almalıdır.<br />

3- Hayward ve Bright’ın ileri sürdüğü bir diğer yaklaşım ise bilişsel davranışçı<br />

yaklaşımı kullanarak her bir hastanın damgalayıcı inançlarını belirlemektir. Hastalığın<br />

nedeni, hastalığa bağlı başkaları için tehlikeli olma, hastalığın gidişatı, kişinin kendi<br />

eylemlerinin hastalığın etkilerini azaltabileceği, hastalığın derecesi, hastalığa bağlı<br />

olarak ortaya çıkan uygunsuz görünüm gibi konular belirlenmelidir. Davranışçı<br />

görevler, hastalığın zararlı etkileriyle ilgili hatalı inanışları geçersizleştirmeye<br />

odaklanmalıdır. Bu inanışlar “hastalığımdan dolayı ……….. ile baş edemiyorum” gibi<br />

durumlar olabilir (Hayward ve Bright, 1997).<br />

Bilişsel Yaklaşıma Dayalı Roy Adaptasyon Modelini İçeren Yaklaşım<br />

İnsanlar bulundukları kültür içindeki sosyalleşmenin bir parçası olarak yaşamın<br />

erken yıllarında ruhsal hastalıklarla ilgili kavramlar geliştirirler. Toplum, birçok insanın<br />

ruhsal hastalıklı bireyleri bir arkadaş, işçi, komşu ya da yakın eş olarak reddedecekleri,<br />

daha az güvenilir, ya da yetersiz gibi değersizleştirecekleri ile ilgili kavramlar ve<br />

yaklaşımlarla doludur. İnsanlar bu tür kavramları formal eğitim, aile, kişisel deneyim<br />

ve ruhsal hastalıklı insanların medyada sergilenmesini içeren bilgi kaynaklarından<br />

geliştirirler. Bu inanışlar özellikle ciddi ruhsal hastalığı olan kişi için acı bir etkiye<br />

sahiptir, çünkü ayırım ve değersizleştirme olasılığı kişisel olarak geçerli hale gelir. Eğer<br />

kişi diğerlerinin ruhsal hastalıklı kişileri değersizleştireceğine ya da reddedeceğine<br />

inanıyorsa, kişi bu durumda “ ruhsal hastalığım olduğu için insanlar beni reddeder<br />

mi” gibi endişeler duyar. Bu ilk korku, kişi, ruhsal hastalıklı kişiler hakkındaki olumsuz<br />

şakalar, yorumlar ve medya betimlemeleri yoluyla iletilen kültürel stereotiplere maruz<br />

kalmaya devam ettiği sürece kuvvetlenecektir (Link ve ark., 2002).<br />

Bu nedenle içselleştirilmiş damgalamaya ilişkin bir psikoeğitim programının<br />

içeriğinde ruhsal hastalıklarla ilgili toplumda var olan mitler ve gerçekler ele alınarak,<br />

hastaların bu konudaki inanç ve tutumlarının ortaya çıkarılmasıyla gerçek ve doğru<br />

bilgi verilmelidir. Bilişsel yaklaşıma göre, tüm psikolojik sorunların altında yatan ortak<br />

mekanizma, hastanın ruhsal durumunu ve davranışlarını etkileyen çarpıtılmış ya da<br />

işlevsel olmayan düşünceleridir. Bu düşüncelerin gerçekçi bir şekilde yeniden değerlendirilip,<br />

değiştirilmesi, duygularda ve davranışlarda düzelmelere yol açar. Daha<br />

kalıcı düzelmeler ise hastanın işlevsel olmayan temel inançlarının değiştirilmesine<br />

bağlıdır (Beck, 2001).<br />

87


Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />

Bilişsel davranışçı yaklaşım, düşünceler, davranışlar ve duyguların bilişsel bir yapı<br />

oluşturmak için karşılıklı olarak etkileşime girdiklerini öne sürmektedir. Öğelerden<br />

herhangi biri bozulduğunda bu yapı da bozulacak, ayrıca kalan öğelerde<br />

bozulacaktır. Tepkilerdeki bu bozulmalar, Roy Adaptasyon Modelinde belirtilen<br />

adaptasyon ilkelerine benzerdir, çünkü insanlar bütüncül varlıklardır ve onların<br />

tepkileri uyaranlara göre değişir, uyaranlar içsel veya dışsal olabilir, tüm sistemleri<br />

etkilemektedirler. Hemşire hasta ile birlikte bu yapıyı inceler ve mantıklı, elde<br />

edilebilir ve ölçülebilir hedefleri belirler. Hemşirenin birincil rolü, süreçte bir rehber<br />

olarak hareket etmek, yararlı beceri eğitimlerini sağlamak ve uygun denemeleri<br />

düzenlemektir. Hemşire, işbirlikçi deneyselcilik ve sokratik sorgulama yöntemini<br />

içeren teknikleri kullanarak, hatalı varsayımları ve diğer bilişsel hataları değiştirmede<br />

bireye yardım eder (Freeman ve Roy, 2005). Roy adaptasyon modeli ve bilişsel<br />

davranışçı terapi teorisine göre, değerlendirme süreci; bireyin bütüncüllük içinde ele<br />

alındığı sistem içinde değerlendirilerek gözlemlenmesini, uyum düzeyinin<br />

anlaşılmasını, uyaranların tipini ve bu süreçlerin nasıl etkileşim içinde olduklarını<br />

kapsamalıdır. <strong>Hemşirelik</strong> bakımının amacı, sağlığı geliştirme ve hastalığı önlemedir.<br />

Belirli hedefler, davranışları uyumlu ya da etkisiz olarak değerlendirmeyi, hatalı<br />

bilgilendirme süreci, işlevsel olmayan inançların ve varsayımların değişmesini ve<br />

uyum davranışlarının sürdürülmesi, arttırılması ve geliştirilmesini tanımlamayı<br />

kapsamaktadır. (Freeman ve Roy, 2005).<br />

Her bir hastanın içselleştirilmiş damgalama ile ilgili bilişsel formülasyonu çıkarıldıktan<br />

sonra yapılacak işlem bilişsel yeniden yapılandırmadır. Bilişsel yeniden yapılandırma,<br />

katılımcının düşünce örüntüleri, bozulduğunda ve problemin sürekliliğine<br />

katkıda bulunduğunda kullanılır. Bir kişinin düşünce sistemini değiştirmek için<br />

üç adım gereklidir. Birincisi; kişinin, acı veren duygularına ve verimsiz eylemlerine<br />

eşlik eden düşünceleri tanımlamasına yardım etmek. İkinci adım; katılımcının,<br />

problem durumuna yanıtındaki alternatif düşünceleri dikkate almak için, katılımcının<br />

istekliliğini değerlendirmek. <strong>Ü</strong>çüncü adım; katılımcının akla uygun olmayan<br />

inançlarına, kişinin geçerliliklerini test ettiği, günlük yaşamda yürütebileceği doğal<br />

deneyimler ve görevler düzenleyerek meydan okumaktır (Walsh,1998).<br />

Watson ve Corrigan (2010 ) Beck’in kişinin kendisine zarar veren tutumlarına<br />

doğrudan karşı çıkmayı ve bunları kişinin benlik saygısına zarar vermeyen tutumlarla<br />

yer değiştiren yaklaşımını gerçekleştirerek, içselleştirilmiş damgalamayı durdurma<br />

işlem tablosunu (stop self-stigma worksheet) oluşturmuşlardır. Bu işlem için, kişiden<br />

zararlı inançlarını listelemesi, bu inançların arkasındaki varsayımları tanımlaması,<br />

inandığı ve güvendiği diğer kişilere sorarak bu varsayımlara karşı koyması, bu<br />

varsayımlara karşı koyan kanıtları toplaması ve listelemesi, orijinal inançlara karşı<br />

koyan zararsız bir tavırla tutumları yeniden şekillendirmesi istenir. İçselleştirilmiş<br />

damgalamayı durdurma işlem tablosu aşağıdaki gibi olup beş alanı içermektedir.<br />

88


Bipolar Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmada…<br />

1- Zararlı tutumları belirtmek.<br />

Örneğin, “ güçsüz bir kişi olmalıyım, çünkü ruhsal hastalığım var”<br />

................................................. olmalıyım, çünkü ..............................................<br />

2- Doğru ve yanlış varsayımları tanımlama<br />

Örneğin, “güçlü insanların ruhsal hastalığı olmaz”.<br />

3- Varsayımları güvendiği kişilerle kontrol ederek, karşı çıkma<br />

Örneğin, “ablam, benimle daima doğruyu konuşur”<br />

4- Varsayımları karşı çıkan kanıtları toplama<br />

Örneğin, “ablam psikiyatrik problemlerle başa çıkmanın, güçsüzlüğün değil, gücün<br />

belirtisi olduğunu söyler”<br />

5- Zarar vermeyen tutumları yeniden belirtmek. Bu karşı koymadır.<br />

Örneğin, “ ruhsal hastalığımdan dolayı güçsüz ya da kötü değilim, aslında, sonuna<br />

kadar dayandığım için kahramanım”.<br />

Ayrıca hemşireler toplumsal damgalamayı azaltmaya yönelik girişimlerde yer<br />

alarak, toplumsal damgalamanın etkilediği içselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya<br />

yardımcı olabilirler. Bunu sağlamak için, hemşireler damgalamayla mücadele<br />

organizasyonlarına aktif olarak katılıp, diğer meslektaşlarını ve hastaları bu kaynaklara<br />

yönlendirebilirler. Hemşireler, ruhsal hastalığı olan bireylere yönelik toplumsal<br />

damgalamayı protesto etmek amacıyla, protesto mektupları yazma kampanyalarına<br />

katılarak ruhsal hastalıkların doğru tanınmasını ve yanlış korkuların giderilmesini,<br />

ruhsal bozuklukların tedavisini destekleyerek toplumun bilinçlenmesini sağlayabilirler.<br />

Birey düzeyinde hemşireler, damgalama tutumları için sağlık bakım sisteminde<br />

hastaları destekleyebilirler. Damgalamayı azaltma girişimlerinin geliştirilmesi,<br />

değerlendirilmesi ve yerine getirilmesi hastalığın tedavi edilebilirliğini artırmak için<br />

gereklidir (Pinto-Foltz ve Longsdon 2009).<br />

Aşağıda örnek bir bipolar bozukluk vakasının paylaştığı deneyimlerine dayanarak<br />

içselleştirilmiş damgalamayı azaltma yaklaşımları gösterilmiştir.<br />

Örnek vaka: “Bir müddet eve kapanmıştım. Dışarı çıkmıyordum. Bundan sonra<br />

hiçbir iş yapamayacağım, hiçbir işe yaramayacağım düşüncesi vardı. Kendimi bedenen<br />

ve ruhen güçsüz hissediyordum. Topluma girmiyordum, yalnız kalmayı istiyordum.<br />

İçimden konuşmak gelmiyordu. Konuşursam onlara zarar veririm korkusu vardı.<br />

Beni reddederler diye insanlardan uzak duruyordum, çünkü manik atak sırasında<br />

neler yaptığımı biliyorlardı. Eşim bir yere gidelim dediğinde gitmek istemiyordum.<br />

Evde daha rahatım diyordum. Çok sevdiğim işim için yapamayacağım korkusu vardı.<br />

Bu korku nedeniyle işimi bıraktım, emekli oldum. Günlük yapmam gereken işler<br />

aksadı bende devam etmemem gerektiğini düşünüp ayrıldım. Eşim çok destek<br />

veriyor. “sen ne durumlar atlattın, bunu da atlatırsın” diyordu. O bunları söyleyince<br />

kendime güven geliyor, “ben zayıf bir insan değilim bunun da üstesinden gelebilirim”<br />

diyorum.<br />

89


Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />

Uyaran: Hastanın tıbbi tanısı.<br />

Hastanın baş etme tepkileri:<br />

• Evden dışarı çıkmamak<br />

• İnsanlarla konuşmamak<br />

• Sosyal etkileşimlerini sınırlandırmak,<br />

• İşini bırakmak şeklindedir.<br />

Otomatik düşünceler:<br />

• Hiçbir iş yapamam,<br />

• İnsanlara zarar veririm,<br />

• İnsanlar beni reddederler şeklindedir.<br />

Hastanın duygusal tepkileri:<br />

• Yetersizlik<br />

• Yalnızlık<br />

• Korku<br />

Hastanın bilişsel tepkileri<br />

• Düşük benlik saygısı<br />

• İnsanlara zarar verme korkusu<br />

Hastanın fizyolojik tepkisi<br />

• Güçsüzlük<br />

Hastanın davranışsal tepkileri<br />

• İşini bırakmak<br />

• Yalnız kalma eğilimi<br />

• Sosyal etkileşimden kaçınmak<br />

Hastanın bu konuda güvendiği kişi: Eşi<br />

Eşinin hastanın otomatik düşüncelerine karşı çıkan tepkisi:<br />

“sen ne durumlar atlattın, bunu da atlatırsın.”<br />

Hastanın zarar vermeyen tutumu:<br />

“ben zayıf bir insan değilim bunun da üstesinden gelebilirim”.<br />

90


Bipolar Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmada…<br />

Hastaların hastalıklarıyla ilgili mitlerini ortaya çıkarmak için bilişsel formülasyon<br />

çizelgesi kullanılabilir. Bu hasta için bilişsel formülasyon çizelgesi şekil 1’ de görülmektedir.<br />

Yukarıdaki hastaya ait bilgileri hemşirelik bakım planı kapsamında ele aldığımızda<br />

ise,<br />

• Etkisiz Baş etme<br />

• Benlik saygısında azalma<br />

• Güçsüzlük<br />

• Korku<br />

• Yalnızlık riski<br />

• Sosyal etkileşimde bozulma gibi hemşirelik tanılarını koyarak bir hasta bakım<br />

planı da oluşturabiliriz.<br />

Bu tanılar ve yapılacak girişimler her hastaya göre değişebilir. Çünkü her hastanın<br />

içselleştirilmiş damgalamaya yönelik inançları, baş etme tutumları, duygu, düşünce<br />

ve davranış tepkileri farklı olabilmektedir.<br />

Damgalama ruh sağlığı problemlerinin tedavisinde önemli bir engeldir.<br />

Damgalama yaşantısı bireylerde ruh sağlığı tedavisini erteleme ya da tedaviden<br />

kaçınmaya neden olabilir. Tedavi altındaki bireylere yönelik damgalama odaklı bir<br />

psikoeğitim içselleştirilmiş damgalamayı azaltabilir (Alvidrez ve ark. 2009). İdeal<br />

olarak eğitilmiş ve bilgili bir toplum psikiyatrik hastalıkların tedavi edilebilirliğini<br />

anlar. Eğer halk bu hastalıkların başarılı şekilde tedavi edildiğini kabul ederse, bu<br />

hastalıklardan etkilenenler utanmayacaktır ve semptomların kabulüyle birlikte uygun<br />

profesyonel yardım arayışı artacaktır. Ruhsal hastalıkların tedavisi ve biyolojik<br />

temelleri hakkındaki eğitim, bu konu üzerindeki fikirleri normalleştirmede çok ciddi<br />

şekilde etkili olabilir (Scrimali ve Freeman 2005).<br />

91


Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />

İçselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik olarak yukarıda belirtilen yaklaşımlar<br />

genel olarak şizofreni hastalarına yönelik olarak çeşitli çalışmalarda kullanılmıştır,<br />

bipolar bozukluk hastalarında bu yaklaşımların kullanımına rastlanmamıştır<br />

(Knight ve ark. 2006, Maccinnes ve ark. 2008). Yukarıda saydığımız yaklaşımları<br />

bipolar bozukluk hastalarında içselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik bir<br />

psikoeğitim programı aşağıda belirtilen şu uygulamaları içermelidir:<br />

• Bipolar bozukluğun tedavisi, ortaya çıkarıcı etkenler, hastalık dönemleri,<br />

hastalık belirtileriyle baş etme hakkında eğitim vermek,<br />

• Stres ve öfke ile baş etme yöntemlerini öğretmek,<br />

• Ruhsal hastalıklarla ilgili toplumda var olan mitler ve gerçekleri hastalarla<br />

birlikte ele almak ve hastalara toplumsal damgalamayı protesto etmeye<br />

yönelik yaklaşımları (mektup yazma, telefon açma, boykot) öğretmek.<br />

• Hastaların karşılaştıkları damgalama tutumları ve bunların hastalarda ortaya<br />

çıkardığı, düşünce, duygu ve davranışları belirlemek için bilişsel formülasyon<br />

çıkarmak.<br />

• Bilişsel yeniden yapılandırmayı uygulamak.<br />

İçselleştirilmiş damgalama deneyiminin ortaya çıkardığı, düşünce, duygu ve<br />

davranışlara yönelik uygun hemşirelik girişimlerini uygulamak.<br />

Sonuç olarak, damgalama konusunda eğitimli ve bilgili hemşireler, psikoeğitimi<br />

kullanarak,<br />

• Bipolar bozukluk hastalarında ve diğer ruhsal hastalıklarda görülen<br />

içselleştirilmiş damgalamanın azaltılmasında,<br />

• Toplumda bu hastalara yönelik var olan damgalama tutumlarının değiştirilmesinde,<br />

• Hem bipolar bozukluk tanısı alan hastaların hem de diğer ruh sağlığı bozuk<br />

hastaların daha kaliteli bir yaşam sürdürmelerine ve toplumun diğer üyeleri<br />

gibi bu kişilerinde toplum içinde hak ettikleri konumlarına ulaşmalarında<br />

• Bu tür uygulamaların yaygınlaştırılmasını sağlayarak da hem hemşirelik mesleği<br />

hem de psikiyatri hemşireliğinin gelişimine de önemli katkılar sağlayabilir.<br />

KAYNAKLAR<br />

Alataş G, Kurt E, Tüzün Alataş E, Bilgiç V, Karatepe HT. Duygudurum Bozukluklarında Psikoeğitim.<br />

Düşünen Adam 2007;20(4):196.205.<br />

Alvidrez J, Snowden LR, Kaiser DM Involving Consumers In The Development of A Psychoeducational<br />

Booklet About Stigma For Black Mental Health Clients. Health Promot Pract 2008; 1-10.<br />

Alvidrez J, Snowden LR, Rao SM ve ark. Boccelari A. Psychoeducation to Address Stigma ın Black Adults<br />

Referred For Mental Health Treatment: A Randomized Pilot Study. Community Ment Helth J 2009;<br />

45:127-136.<br />

Aydemir Ö. Bipolar Bozukluğa Yönelik Tutum ve Damgalama. 3P <strong>Dergisi</strong> Eylül 12 2004; (Suppl. 3): 61-64.<br />

Aydemir Ö. Bipolar Bozukluğa Yönelik Tutumlar ve Damgalama. İçinde. Stigma Ruhsal Hastalıklara Yönelik<br />

Tutumlar ve Damgalama. Taşkın EO, Editör. İzmir: Meta Basım ve Matbaacılık; 2007. 156-165.<br />

92


Bipolar Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmada…<br />

Beck SJ. Bilişsel Terapi Temel İlkeler ve Ötesi. Çeviren: N Hisli-Şahin. 1. Basım, Ankara: Türk Psikologlar<br />

Derneği Yayınları; 2001; 15-<strong>28</strong>.<br />

Cakir S, Bensusan R, Akca ZK ve ark. Yazıcı O. Does A Psychoeducational Approach Reach Targeted<br />

Patients With Bipoar Disorder Journal of Affective Disorders 2009; 119:190-193.<br />

Colom F, LAM D. Psychoeducation: Improving Outcomes in Bipolar Disorder. European Psychiatry 2005;<br />

20:359-364.<br />

Colom F, Vieta E. Improving The Outcome of Bipolar Disorder Through Non-Pharnacological Strategies:<br />

The Role of Psychoeducation. Rev Bras Psiquiatr 2004; 26(Suppl.3): 47-50.<br />

Colom F, Vieta E. Psychoeducation Manual For Bipolar Disorder. Cambridge: Cambridge University Pres;<br />

2006. 45-49.<br />

Çam O, Çuhadar D. Ruhsal Hastalığa Sahip Bireylerde İçselleştirilmiş Damgalama ve Damgalanma Süreci.<br />

Psikiyatri Hemşireliği <strong>Dergisi</strong> 2011;2(3):136-140.<br />

Freeman SM, Roy SRC. Cognitive Behaviour Therapy and The Roy Adaptation Model: Integrating CBT<br />

Into Nursing Practice. In. Cognitive Behaviour Therapy In Nursing Practice. Freeman SM, Freeman A,<br />

Editors. New York: Springer Publishing Company; 2005.3-<strong>28</strong>.<br />

Hayward P, Bright JA. Stigma and Mental Ilness. Journal of Mental Health 1997;6(4):345-354.<br />

Hayward P, Wong G, Bright A ve ark. Stigma and Self-Estem ın Manic Depression: An Exploratory Study.<br />

Journal of Affective Disorders 2002; 69: 61-67.<br />

Kneisl CR. Theoretical Basis For Psychiatric-Mental Health Nursing. In. Contmporary Psychiatric-Mental<br />

Health Nursing. Kenisl CR, Wilson HS, Trigoboff E. Editors. New Jersey: Pearson Education Inc.<br />

2004. 18.<br />

Knight MTD, Wykes T, Hayward P. Group Treatment of Perceived Stigma and Self Estee ın<br />

Schizophrenia: A Waiting List Trial of Efficacy. Behavioural Ad Cognitive Psychotherapy 2006.<br />

34:305-318.<br />

Link BG, Struening EL, Neese-Todd S ve ark. On Describing and Seeking to Change the Experience of<br />

Stigma. Psychiatric Rehabilitation Skills 2002; 6(2):2012-31.<br />

Maccinnes DI, Lewis M The Evaluation of Short Group Programme To Reduca Self Stigma ın People With<br />

Serious and Enduring Mental Health Problems. Journa of Psychiatric and Mental Health Nursing<br />

2008; 15:59-65.<br />

Morselli PL, Elgie R. GAMIAN-Europe/BEAM Survey I- Global Analysis of A Patient Questionnare<br />

Circulated To 3450 Members of 12 European Advocacy Groups Operating ın The Field of Mood<br />

Disorders. Bipolar Disorders 2003.5:265-278.<br />

Pinto-Foltz MD, Logsdon MC. Reducing Stigma Related to Mental Disorders: Initiatives, Interventions and<br />

Recommendations For Nursing. Archieves of Psychiatric Nursing 2009; 23(1): 32-40.<br />

Rouget WB, Aubry JM. Efficacy of Psychoeducational Approaches on Bipolar Disorders: A Review of The<br />

Litetature. Journal of Affective Disorders 2007;98:11-27.<br />

Scrimali T, Freeman SM. Psychotic Disorders. In. Cognitive Behaviour Therapy ın Nursing Practice.<br />

Freeman SM, Freeman A, Editors. New York: Springer Publishing Company; 2005. 269-291.<br />

Sönmez S. Şizofreni Hastalarında Psikoeğitim Grup Çalışmasının Pozitif ve Negatif Belirtiler, Sosyal<br />

İşlevsellik, Yeti Yitimi, İçgörü ve Yaşam Kalitesi <strong>Ü</strong>zerine Etkilerinin Araştırılması. Uzmanlık Tezi. T.C.<br />

Sağlık Bakanlığı, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi; İstanbul: 2009.<br />

Taşkın EO, İçselleştirilmiş Damga ve Damgalanma Algısı. İçinde. Stigma Ruhsal Hastalıklara Yönelik<br />

Tutumlar ve Damgalama. Taşkın EO, Editör. İzmir: Meta Basım ve Matbaacılık; 2007b. 31-40.<br />

Taşkın EO, Ruhsal Hastalıklarda Damgalama ve Ayrımcılık. İçinde. Stigma Ruhsal Hastalıklara Yönelik<br />

Tutumlar ve Damgalama Taşkın EO, Editör. İzmir: Meta Basım ve Matbaacılık; 2007a. 17-30.<br />

Walsh J. Psychoeducation In Mental Health. Chicago: Lyceum Books Inc 1998;9-27.<br />

Watson AC, Corrigan PW (2010 Mart 20). The Impact of Stigma on Service Access and Participation.<br />

http://www.Bhrm.Org/Guidelines/Stigma.Pdf adresinden indirildi.<br />

93


Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />

94


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2): 95-103, <strong>2013</strong><br />

GEBELİK İNTRAHEPATİK KOLESTAZI VE HEMŞİRELİK BAKIMI<br />

INTRAHEPATIC CHOLESTASIS OF PREGNANCY AND NURSING CARE<br />

Araş.Gör. Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ*<br />

Prof.Dr. <strong>Ü</strong>mran SEVİL*<br />

*E.<strong>Ü</strong>. <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD.<br />

Bu derleme 7-10 Mart <strong>2013</strong> tarihinde Bursa’da düzenlenen 11. Uludağ Jinekoloji ve Obstetri<br />

Kış Kongresi’nde poster bildiri olarak sunulmuştur.<br />

ÖZET<br />

Gebelik İntrahepatik Kolestazı (GİK) (pruritus gravidarum, ikterus gravidarum) safranın<br />

karaciğerde birikmesi anlamına gelir. “Obstetrikal Kolestaz” yani gebeliğe bağlı safra birikmesi<br />

olarak da adlandırılır. Sıklıkla gebeliğin 3. ayından sonra ortaya çıkmakta, gebeliğe bağlı gelişen<br />

bir durum olduğu için genelde doğumdan kısa bir süre sonra kaybolmaktadır. Ancak bir<br />

sonraki gebelikte tekrarlama olasılığı bulunmaktadır. Maternal etkiler hafif olmakla birlikte<br />

GİK‘de fetal distres, preterm doğum ve ani intrauterin ölüm gibi riskler bulunmaktadır. Kaşıntı,<br />

serum safra asitleri düzeylerinde yükselme ve bazen sarılıkla karakterizedir. Tedavide etkili bir<br />

ajan olan ursodeoksikolik asit kullanılır. Bu makalede, GİK’in özellikleri, maternal ve fetal<br />

sağlığın korunması ve olumsuz sonuçların engellenmesinde hemşirelik bakımının önemi ele<br />

alınmıştır.<br />

Anahtar sözcükler: Gebelik kolestazı, komplikasyon, hemşirelik bakımı<br />

ABSTRACT<br />

Intrahepatic cholestasis of pregnancy (ICP) (Pruritus gravidarum, Icterus gravidarum) means to<br />

accumulation of bile in the liver. ‘Obstetric Cholestasis’ is also known as pregnancy-sepecific<br />

accumulation of bile. ICP occurs mainly in the third trimester of pregnancy. Because it is a condition<br />

of pregnancy, rapidly resolving after delivery. However ICP may recur in subsequent pregnancies.<br />

Maternal effects of ICP are mild; however, there is a clear association between ICP and higher<br />

frequency of fetal distress, preterm delivery, and sudden intrauterin fetal death. ICP is characterized<br />

by maternal pruritus, raised serum bile acids and sometimes jaundice. Ursodeoxycholic acid is<br />

currently the most effective treatment. In this article discussed the characteristics of ICP, maternal<br />

and fetal health protection and the importance of nursing care in order to prevention of negative<br />

consequences<br />

Key words: Cholestasis of Pregnancy, complication, nursing care<br />

GİRİŞ<br />

Gebelik intrahepatik kolestazı (GİK) (pruritus gravidarum, ikterus gravidarum)<br />

safranın karaciğerde birikmesi anlamına gelir. “Obstetrikal Kolestaz” yani gebeliğe<br />

bağlı safra birikmesi olarak da adlandırılır. Nadiren 25. Gebelik haftasından önce<br />

gelişmekle birlikte sıklıkla gebeliğin 3. trimesterinde ortaya çıkan (Nichols 2005),


Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />

kaşıntı, serum safra asitleri düzeylerinde yükselme ve bazen sarılıkla karakterize en sık<br />

görülen karaciğer hastalığıdır (Yıldırım 2007). Literatürde ortalama insidans % 0.001<br />

ile % 4 arasında değişmekle birlikte, ülkemizde prevelansı % 0.86 olarak bildirilmiştir<br />

(Pata ve ark. 2011). Anne için prognozu iyi olmakla birlikte, maternal kaşıntı hayatı<br />

tehdit etmemesine rağmen, maternal konforu anlamlı bir şekilde etkileyebilmektedir<br />

(Palmer ve Eads 2000, Aran ve ark. 2012). Fetüs ise mekonyumlu amniyotik sıvı,<br />

intrauterin fetal ölüm, prematürite, yenidoğan respiratuvar distress sendromu, düşük<br />

apgar skoru ve yenidoğan yoğun bakım ihtiyacı gibi artmış perinatal mortalite ve<br />

morbidite açısından risk altındadır (Heinonen ve Kırkınen 1999, Yıldırım ve ark. 2007,<br />

Muresan ve ark. 2008, Aran ve ark. 2012).<br />

Gebelik intrahepatik kolestazından en sık Şili ile Bolivya’da yaşayan gebelerin<br />

etkilendiği bildirilmektedir (5%-15%) (Kondrackiene ve Kupcinskas 2008). Etiyolojisi<br />

bilinmemekle beraber patogenezinde genetik ve hormonal faktörlerin rol oynadığı<br />

belirtilmektedir (Kondrackiene ve Kupcinskas 2008). Yapılan araştırmalarda tedavi<br />

seçeneği olarak ursode-oksikolik asitin etkili ve güvenli olarak kullanılabileceği yer<br />

almaktadır (Palma ve ark. 1997, İlter ve ark. 2005). GİK annede yarattığı semptomlar,<br />

fetüsün morbidite ve mortalitesini ciddi oranda etkilemesi nedeniyle önemle takip<br />

edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. Bu dönemde maternal ve fetal sağlığın korunması<br />

ve olumsuz sonuçların oluşmasının engellenmesi amacıyla hemşirelik yönetimi<br />

oldukça önem arz etmektedir. Buradan yola çıkarak bu yazıda; gebeliğin intrahepatik<br />

kolestazına yönelik epidemiyoloji, etiyoloji, klinik özellikler, maternal ve fetal<br />

sonuçlar, obstetrik yönetime ilişkin bilgi vermek ve uygun hemşirelik bakımını<br />

irdelemek amaçlanmıştır.<br />

EPİDEMİYOLOJİ<br />

Gebelik intrahepatik kolestazı prevelansı genetik, coğrafya ve çevresel faktörlere<br />

bağlı değişiklik göstermektedir. GİK birçok ülkede nadir görülen bir hastalıktır. En<br />

yüksek prevelansa Güney Amerika ülkesi olan Şili %14 ve Bolivia %4.3-13.8 sahiptir.<br />

Latin popülasyonunda % 6, İskandinav ülkelerinde yaklaşık %2, Avrupa ülkeleri<br />

yaklaşık % 1 oranında en az görüldüğü yerdir (Lee ve ark. 2006, Geenes ve Williamson<br />

2009). İklimin hastalığa duyarlılığı etkilemesi nedeniyle insidansı coğrafi konuma göre<br />

farklılık gösterebilmektedir. Türkiye’de Pata ve ark.(2011) görülme sıklığını % 0.86<br />

olarak belirtmişlerdir. Kaliforniyada yapılan bir çalışmada ise %1.9 olarak<br />

bulunmuştur. İkiz gebeliklerde (Pusl ve Beuers 2007, Gonzales ve ark. 1989), 35 yaş<br />

üzeri ve yardımcı üreme teknikleri ile gebe kalanlarda görülme sıklığının anlamlı<br />

oranda yüksek olduğu olarak rapor edilmiştir (Geenes ve Williamson 2009).<br />

ETİYOLOJİ<br />

Gebelik kolestazının etyolojisi halen tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak hormonal,<br />

genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı multifaktöriel bir etkinin söz konusu<br />

olduğu belirtilmektedir (Nichols 2005). Ayrıca karaciğer enzimlerinin yükselmesi ve<br />

maternal serum safra asitlerinin artması ile safra sekresyon fonksiyonun bozulmasına<br />

neden olan inflamatuvar nedenlerin de etiyolojide katkısının olabileceği düşünülmektedir<br />

(Pata ve ark. 2011).<br />

94


Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />

Hormonal Faktörler<br />

GİK sıklıkla östrojen ve progesteronun maksimum düzeye ulaştığı gebeliğin<br />

3. trimesterında ortaya çıkmaktadır (Pusl ve Beuers 2007). GİK’de safra asitleri<br />

karaciğerden tam olarak atılamamakta ve retansiyon sonucu klinik bulgular<br />

gelişmektedir. Gebelikteki yüksek östrojen konsantrasyonları ile safra asitlerinin<br />

sülfatasyonu bozulmakta ve ekskresyonu olamamaktadır(Ergür ve ark.1998). Bununla<br />

birlikte östrojen düzeylerinin yüksek seyrettiği çoğul gebeliklerde GİK’nin daha sık<br />

görülmesi, oral kontraseptif kullanımında tekrar oluşması ve doğum sonrası<br />

hastalığın düzelmesi etiyolojide gebelikteki yüksek östrojen konsantrasyonunun<br />

etkili olduğunu desteklemektedir (Lammert ve ark. 2000, Kondrackiene ve<br />

Kupcinskas 2008, Aran ve ark. 2012).<br />

Östrojenin önemli olduğu kadar progesteronun da GİK patogenezinde önemli bir<br />

rol oynadığı belirtilmektedir (Oruç ve ark. 2012). Preterm eylem nedeniyle<br />

progesteron tedavisi alan hastalarda gebelik intrahepatik kolestazının daha sık<br />

görüldüğü bildirilmekte, Bacq ve ark.(1997) preterm eylem tehdidi sebebiyle doğal<br />

progestin verdikleri 12 hastadan 11’inde GİK geliştiğini bildirmişlerdir. Bu sebeple<br />

kolestaz öyküsü olanlarda progesteron kullanımından kaçınma önerilmektedir (Aran<br />

ve ark. 2012).<br />

Çevresel Faktörler<br />

İsveç, Finlandiya ve Şili gibi ülkelerde daha yüksek prevalans bildirilmesi GİK’nin<br />

oluşumunda çevresel faktörlerin etkili olduğunu düşündürmektedir. GİK’ nin<br />

görülmesinde mevsimsel döngünün de etkili olduğu, özellikle kış aylarında sıklıkla<br />

görüldüğü literatürde belirtilmektedir (Pusl ve Beuers 2007, Pata ve ark. 2011). Pata<br />

ve ark. (2011)’nın Türkiye’de yaptıkları çalışmada da GİK vakaları sıklıkla kış ayları ve<br />

ilkbahar mevsiminin başlangıcında görülmüştür. GİK’nin beslenmeyle ilişkisi<br />

incelendiğinde ise mevsimsel değişikliklerle uyumlu bir şekilde bu hastalarda kış<br />

aylarında selenyum düzeylerinin sağlıklı gebelere göre daha düşük olduğu<br />

gösterilmiş ve diyetteki mevsimsel değişikliklerin bunda rol oynayabileceği şeklinde<br />

yorumlanmıştır (Nichols 2005, Oruç ve ark. 2012,). Bununla birlikte Arrese ve Reyes<br />

(2006) ise GİK’nın patogenezinde çevresel birçok faktörün araştırılmış olmasına<br />

rağmen kesin kanıt olmadığını ve bunu ortaya koymak için ayrıntılı araştırmalara<br />

ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir.<br />

Genetik Faktörler<br />

GİK’in oluşmasında genetik faktörlerin önemi incelendiğinde, bazı aile<br />

bireylerinde daha sık olması ve daha sonraki gebeliklerde de aynı kişide tekrar<br />

görülmesi nedeni ile kesin olmamakla birlikte, otozomal dominant geçişten<br />

bahsedilmektedir (Ergür ve ark. 1998). Arrese ve Reyes (2006) de çalışmalarında,<br />

vakaların % 16’sında ailesel geçişin olduğunu belirtmişlerdir. Pata ve ark.(2011)’nın<br />

çalışmasında multipar olguların %16.6’sında daha önceki gebelikte GİK’nın olduğu,<br />

tüm olguların ise %21.8’inde aile öyküsünün olduğu saptanmıştır.<br />

95


Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />

KLİNİK ÖZELLİKLER<br />

GİK’da genellikle döküntünün var olmadığı, geceleri kötüleşen yaygın kaşıntı<br />

temel klinik semptomdur. Kaşıntı başlarda avuç içi ve ayak tabanında başlamakta,<br />

ekstremitelere doğru ilerlemekte ve daha sonra yüzde de oluşmaktadır (Davidson<br />

1998, Nichols 2005). Özellikle geceleri anne için rahatsız edici olan kaşıntı sürekli<br />

olduğunda annede uyku yoksunluğu ve sinirlilik duygularının yaşanmasına neden<br />

olabilir. Şiddetli kaşıntıya rağmen ciltte kaşımaya bağlı oluşanlar dışında deri lezyonu<br />

gözlenmez (Nichols 2005). Kaşıntı semptomunun preeklampsi gibi serum<br />

transaminaz değerlerinde yükselme ile seyreden hastalıkların ayırıcı tanısında<br />

yardımcı olduğu belirtilmektedir (Aran ve ark. 2012).<br />

Klinik olarak belirgin sarılık GİK’de nadir olarak izlenen bir durumdur, genellikle<br />

hafif seyreder ve vakaların ancak %10-15’inde görülür. Bununla birlikte hastanın tıbbi<br />

yardım istediği ilk şikayet olabilir. Tipik olarak kaşıntı şikayetinden 1 ile 4 hafta sonra<br />

ortaya çıkar (Nichols 2005).<br />

İştahsızlık, halsizlik ve karın ağrısı gibi kolestaz bulguları izlenebilir, akolik gayta,<br />

idrar renginde koyulaşma ve steatore görülebilir. Steatore yağ malabsorbsiyonu ve<br />

buna bağlı vitamin K eksikliği ile birlikte görülebilir ve pankreatik enzimlerle tedaviye<br />

iyi yanıt verir (Oruç ev ark. 2012).<br />

Bu hastalarda görülen ilk ve hatta tek laboratuar bulgusu serum safra asitlerinde<br />

normalin 100 katına kadar olan yükselmedir (Davidson 1998). Serum kolik asit<br />

düzeyindeki yükselmenin, kenodeoksikolik aside göre daha belirgin olduğu<br />

raporlanmıştır. Serum transaminazları 1000U/L seviyelerine kadar yükselebildiği<br />

bildirilmektedir. Total bilirübin ve direkt bilirübin düzeylerinde yükselme serum<br />

alkalen fosfataz ve 5’ nükleotidaz da artış diğer laboratuar bulgularıdır. Serum gama<br />

glutamil transferaz (GGT) düzeyleri ise diğer kolestatik hastalıkların aksine gebeliğin<br />

kolestatik hastalığında sıklıkla normal ya da çok az yüksektir. Yine karaciğer<br />

fonksiyonu göstergelerinden biri olan protrombin zamanı da genellikle normaldir<br />

(Aran ve ark. 2012).<br />

Yüksek aminotrasenferaz değerleri preeklemsi ve HELLP sendromu ile karışıklığa<br />

sebep olabilir. Ayırıcı tanıda proteinüri ve hipertansiyonun olmaması önemli bir<br />

bulgudur. Serum aminotransferaz değerlerinin aşırı yükselmesi hepatiti akla<br />

getirmelidir (Uludağ ve ark. 2004).<br />

MATERNAL SAĞLIĞA ETKİLERİ<br />

Literatürde maternal prognozun oldukça iyi olduğu, ancak gebelik boyunca<br />

morbidite açısından dikkatli olunması gerektiği belirtilmektedir. Maternal prognozun<br />

iyi olmasıyla birlikte serum karaciğer testleri normale dönmesiyle, semptomlar<br />

doğumdan sonra hızla geriler. Gebeliğin son dönemlerinde kaşıntı gelişimi ile ilgili<br />

diğer primer bilier siroz, primer sklerozan kolenjit veya kronik hepatit C gibi diğer<br />

kronik karaciğer hastalıklarından ayırt edilmesi önemlidir. GİK’nın bir sonraki<br />

gebeliklerde de % 45-70 oranında tekrar etme olasılığının bulunduğu unutulmamalıdır<br />

(Pusl ve Beuers 2007).<br />

96


Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />

Gebelikte bu hastalarda ortaya çıkan kaşıntı çok rahatsızlık veren bir semptom<br />

olup, dermatitlere ve buna bağlı olarak kalıcı skarlara yol açabilir (Williamson ve<br />

Girling 2008). Ayrıca geceleri olan kaşıntı annede yorgunluğa, bulantı, iştah kaybı ve<br />

anoreksiyaya neden olabilir ve maternal kilo alımını etkileyebilir. Doğumu izleyen<br />

birkaç gün içinde safra asitleri düzeylerinde azalma ile birlikte kaşıntı şikayeti de<br />

azalmaya başlar (Aran ve ark. 2012). GİK yağda çözünen vitaminlerin emilim<br />

bozukluğuna da neden olabilir ve annede beslenme sorunları ortaya çıkabilir<br />

(Davidson 1998). Gebelikte esas maternal risk K vitaminin emiliminin yetersizliğine<br />

bağlı ortaya çıkan postpartum kanamadır. Literatürde bu tür vakalar nadir olarak<br />

bildirilmiştir (Geenes ve Williamson 2009).<br />

Vakaların birçoğunda doğumdan sonra kaşıntı ve hepatik yetmezlik bulguları<br />

geriler, ancak bazı kadınlarda verilen epidural analjeziklere bağlı olarak geçici bir<br />

bozukluk devam edebilir. Eğer biyokimyasal anormallikler postpartum 3. aydan sonra<br />

devam ediyorsa hasta bir hepatoloğa yönlendirilmedir (Williamson ve Girling 2008).<br />

<strong>Ü</strong>lkemizde Aran ve ark. (2012)’nın GİK’lı gebelerde maternal ve perinatal sonuçları<br />

araştırdıkları çalışmalarında, olguların % 25’inde erken doğum, %12.5’inde<br />

preeklemsi geliştiği, gebelik kolestazı ile tanı konan ve tedavisi gerçekleştirilen bir<br />

olguda sezaryen sonrası postoperatif dönemde karaciğer yetmezliği nedeniyle<br />

maternal ölümün gerçekleştiği rapor edilmiştir. Gebelik kolestazı tanısı koymadan<br />

önce benzer klinik tablo oluşturabilecek hastalıkların ayırıcı tanısının dikkatli bir<br />

şekilde yapılması gerekliliği vurgulanmıştır (Aran ve ark. 2012). Lee ve ark. (2006) nın<br />

çalışmasında ise GİK’ li gebelerde erken doğum riski yaşanmazken, koriyoamniyonit<br />

riski anlamlı oranda yüksek bulunmuştur. Heionen ve Kırkınen (1999)’in çalışmasında<br />

gebelik kolestazı tanısı olan gebelerde gebeliğe bağlı hipertansiyon, preterm eylem<br />

ve sezaryen doğum oranı anlamlı oranda yüksek bulunmuştur. <strong>Ü</strong>lkemizde ise Pata ve<br />

ark.(2012) nın çalışmasında GİK’lı gebeliklerde sarılık, kanama eğilimi veya ölü doğum<br />

komplikasyonları saptanmazken, Yıldırım ve ark.(2007)’nın çalışmasında preterm<br />

doğum komplikasyonu( %19.6) gelişmiştir.<br />

FETAL SAĞLIĞA ETKİLERİ<br />

GİK’da maternal prognoz iyi olsa da fetal riskler anlamlı derecede yüksektir. Erken<br />

doğum, spontan prematürite, mekonyumlu amniyotik sıvı, fetal distres, intrauterine<br />

fetal ölüm ve yenidoğan respiratuvar distress sendromu daha sık oranda<br />

bildirilmektedir (Williamson ve Girling 2008).<br />

GİK’ da fetal morbidite ve mortalitenin asıl nedeni bilinmemekle birlikte normal<br />

gebeliklere göre fetal dolaşımda daha yüksek düzeyde safra asiti konsantrasyonunun<br />

olması ile ilişkilendirilmiştir (Nichols 2005). Fetüsün plazmadan safra asitlerinin atılımı<br />

ve safra asitlerinin taşınmasında yetersizliğine yol açarak normal fetal hepatik<br />

gelişiminin geç olmasına neden olabileceği belirtilmektedir. Gebelik kolestazı<br />

boyunca anneden fetüse safra asidi geçişi artar. Plasenta fetüsün total safra asidi<br />

içeren zararlı (toxic) maddelerin olumsuz etkilerinden korunmasında önemli bir rol<br />

oynar. Yüksek düzey total safra asitleri düzeyleri plasental transportu ve plasental<br />

hormon üretimini etkiler (Kondrackiene ve Kupcinskas 2008).<br />

97


Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />

GİK’lı annelerden doğan yenidoğanlarda, respiratuar distres sendromu görülme<br />

sıklığının, sağlıklı gebelere göre 2 kat fazla olduğu, bunun sebebinin de kısmen erken<br />

doğuma bağlı olduğu, ancak yenidoğanın bronkoalveolar lavaj sıvısının analizine<br />

dayanarak GİK ile RDS arasında ilişki olduğu da belirtilmiştir (Zecca ve DeLuca 2008).<br />

Ayrıca safra asitlerinin alveollarden surfaktan üretimine karşı etkisi belirtilmesine<br />

rağmen, fetal karaciğere, surfaktan üretimine ve respiratuar distresse olan etkisinin<br />

de detaylı olarak incelenmesi gerektiği vurgulanmıştır (Zecca ve ark, 2006, Zecca ve<br />

Deluca 2008).<br />

Aran ve ark. (2012)’ nın çalışmasında olguların %8.3’ünde fetal büyüme kısıtlılığı<br />

saptanırken, Rook ve ark. (2012)’ nın çalışmasında olguların %33’ünde fetal<br />

komplikasyon (%17 respiratuar distres sendromu, %9 mekonyumlu amniyotik sıvı,<br />

%5 fetal distres, konjenital anomali, sepsis, hiperbilurubinemi ve pnömoni) ortaya<br />

çıkmıştır. <strong>Ü</strong>lkemizde ise Yıldırım ve ark.(2007)’nın çalışmasında fetal distres nedeni ile<br />

sezaryen oranı %33.3, amnion sıvısında mekonyum pasajı oranı %17.6, yeni doğan 5.<br />

dakika Apgar skoru 7’den küçük olan olguların oranı %23.5 ve yenidoğan yoğun<br />

bakım ihtiyacı olguların oranı %11.7 olarak belirtilmiştir. İki olguda fetal ölüm<br />

meydana geldiği ancak nedeninin gebelik kolestazından kaynaklanmadığı<br />

belirtilmiştir. Pata ve ark.(2011) çalışmalarında ise mekonyumlu amniyotik sıvı veya<br />

ölü doğum komplikasyonlarına rastlanmamıştır.<br />

TEDAVİ<br />

GİK’nın tedavisinde başlıca amaç, annede semptomların azaltılmasına, fetal stres<br />

veya ani fetal ölümü önlemek için yeterli obstetrik yönetimi sağlamaya odaklanmıştır.<br />

Başlıca tedavi edilmesi gereken semptom kaşıntı olmasına rağmen, annenin yaşadığı<br />

yorgunluk, anksiyete, ayrıca yağ ve yağda eriyen vitaminlerin emilim bozukluğuna da<br />

dikkat edilmesi gerekir. Bu bağlamda dinlenme, hafif sedasyon ve az yağlı diyet,<br />

erken başlangıçlı GİK’lı vakalarda parenteral K vitamini desteği dikkate alınabilir.<br />

Kaşıntının yönetimi kolestiramin ve antihistaminikleri içerirken, bununla birlikte<br />

etkinliği tartışılmaktadır ve yan etkiler meydana gelebilir (Arrese ve Reyes 2006).<br />

Güncel farmakolojik tedavi klinik çalışmalarda ve özellikle randomize kontrollü<br />

çalışmalarda etkinliği araştırılmış Ursodeoksikolik asit (UDKA)’i içermektedir. UDKA<br />

anne kanındaki safra asit deposunun kompozisyonunu değiştiren hidrofilik bir safra<br />

asitidir. UDKA’nın karaciğer koruyucu etkileri olduğu da belirtilmektedir (Uludağ ve<br />

ark. 2004). UDKA maternal veya fetal yan etkilere sebep olmaksızın kaşıntıyı hafifletir,<br />

serum aminotransferaz düzeylerini düşürür ve safra asitlerini normal değerlerine<br />

getirir. UDKA tedavisi sonrası intrauterin fetal ölümde azalma olacağı önerilmiş, ancak<br />

çalışmalarda istatiksel gücün eksik olduğu da belirtilmiştir (Arrese ve Reyes 2006).<br />

Deksametazon, fenobarbital, S-adenozil-L-metioni, benzodiazepinler, opioid<br />

antagonistleri, epomediol içeren ilaçların da GİK’ının yönetimide yaralı olduğu<br />

belirtilmiş olmasına rağmen, bu ajanların evrensel olarak etkili ve güvenli kullanılması<br />

için daha fazla çalışmalara gereksinim olduğu rapor edilmiştir (Pusl ve Beuers 2007,<br />

Arrese ve Reyes 2006).<br />

98


Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />

OBSTETRİK YÖNETİM<br />

Prenatal gözetim konusunda görüş birliğine varılmamasına rağmen obstetrisyenler<br />

tarafından aktif yönetim tercih edilmektedir (Arrese ve Reyese 2006). Aktif<br />

yönetim; Non stres testi(NST) ile yakın fetal monitorizasyon, biyokimyasal testlerin sık<br />

tekrarlanması, ursodeoksikolik asit tedavisi ve fetal komplikasyonları önlemek için<br />

37-38. haftalarda doğum gerçekleştirilmesi gibi yaklaşımları içermektedir (Arrese ve<br />

Reyese 2006, Oruç ve ark., 2012). Ancak fetüsün sağlığından kuşku duyuluyorsa ve<br />

akciğer olgunlaşması gerçekleşmişse, serum safra asitleri konsantrasyonunda artış<br />

görülüyorsa ve sarılık şiddetliyse 36. haftada erken doğum dikkate alınabilir (Nichols,<br />

2005).<br />

Saleh ve Abdo(2006) tarafından yapılan obstetrik kolestazın yönetimine ilişkin<br />

sağlık profesyonellerinin (obstetrisyenler ve ebeler) görüşlerini inceledikleri çalışmada;<br />

sağlık profesyonellerinin şu konularda hemfikir oldukları saptanmıştır:<br />

• GİK’ ye yönelik tanıda, klinik özellikler ve laboratuar incelemelerinin gerekli<br />

olduğu,<br />

• Karaciğer enzimleri ve safra asitlerinin tanıda spesifik belirteç olduğu,<br />

• Antenatal ve fetal izlemin gerekli olduğu,<br />

• Önerilen fetal izlem yöntemlerinin kardiyotografi(CTG), doppler umblikal arter<br />

velosimetri, fetal gelişim ve amniyotik sıvı hacmini değerlendirmek üzere seri<br />

ultrason taramasını içerdiği,<br />

• Maternal izlemde safra asitleri düzeyi ve karaciğer enzimlerinin değerlendirilmesini<br />

içerdiği,<br />

• Kaşıntıyı hafifletmek için en sık kullanılan ilacın UDKA olduğu,<br />

• Antenatal ve neonatal yönetimde hemoraji riskini azaltmak için K vitamininin<br />

önemle dikkate alınması gerektiği,<br />

• Postpartum dönemde karaciğer fonksiyonunun kontrol edilmesi gerektiği,<br />

• Postpartum kontrasepsiyon yöntemi olarak kombine oral kontraseptif<br />

kullanımından kaçınılması gerektiği<br />

HEMŞİRELİK BAKIMI<br />

Gebelik İntrahepatik Kolestazı gebeliğin 3.trimesterinde ortaya çıkan, özellikle<br />

sağlıklı fetüslerde prematürite ve intrauterin fetal ölüme neden olabilen ciddi bir<br />

gebelik komplikasyonudur. Yoğun kaşıntı ve uyku yoksunluğu nedeniyle annenin<br />

fiziksel, psikolojik ve sosyal iyilik halini etkilemektedir (Cronin ve Maude 2008). GİK’lı<br />

gebelerde hemşirelik bakımı, gebelik boyunca anne ve fetüsün sağlığının korunması<br />

amacıyla anne ve fetüsün sürekli ve dikkatle izlenmesi ve oluşabilecek riskli<br />

durumların engellenmesini içerir.<br />

GİK nadir görülen bir hastalık olduğu için öncelikle hemşireler özellikle 3.trimester<br />

gebelerde deri döküntüsü olmayan, kaşıntı şikâyetini dikkate almalı ve bu konuda<br />

uyanık davranmalıdır (Cronin ve Maude 2008). GİK’nin erken dönemde fark edilerek<br />

uygun yönetilmesinin anne ve fetüs için olumsuz sonuçları azaltacağı unutulmamalıdır.<br />

GİK’de olumsuz sonuçlar aşağıdaki hemşirelik girişimleri ile azaltılabilir veya<br />

giderilebilir.<br />

99


Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />

Bilgilendirme ve Danışmanlık<br />

GİK’de uygun hemşirelik girişimlerinden biri gebelerin gebelik süresince doğru ve<br />

etkili bilgilendirilmelerini içerir. Bu dönemde anne adaylarının hastalıkla ilgili risklerin<br />

anlaşılmasını sağlamak için bilgiye ihtiyaçları vardır. Anneye ve eşine yüksek risk<br />

durumunun sebepleri, tedavinin mantığı, tanı testlerinin ve tüm girişimlerin ne<br />

amaçla yapıldığı ve sonuçları açık ve anlaşılabilir bir dille anlatılmalıdır (Çoban 2008).<br />

Hastane Ortamı, Aktivite Yetersizliği ve İştahta Azalmaya Bağlı Kilo Kaybı<br />

GİK’de uzun süreli hastaneye yatırılma, hastane ortamı ve yatak istirahati ve<br />

iştahsızlık nedeniyle kilo kaybı sık görülmektedir. Bu gebelerde kilo kaybı, fetüsle ilgili<br />

istenmeyen sonuçlara neden olabileceğinden önemli bir sorundur. Gebenin her gün<br />

kilosuna bakılmalı ve iştah durumundaki değişimler kaydedilmelidir (Nichols 2005,<br />

Çoban 2008).<br />

Uyku Problemleri ve Yorgunluk<br />

GİK’de özellikle geceleri anne için rahatsız edici olan kaşıntı sürekli olduğunda<br />

uyku düzeninde bozukluğa ve yorgunluğa neden olmaktadır. Bununla birlikte fetüs<br />

ve gebenin kendisiyle ilgili korku ve endişeleri de bu sorunun oluşmasında bir etken<br />

olabilir. Gebenin öncelikle kaşıntı şikayetinin giderilmesi önemlidir. Bununla birlikte<br />

gebenin kendi ve bebeğinin sağlığı ile ilgili sürekli bilgilendirilmesi, ilaç saatlerini ve<br />

hastaya yönelik uygulamaların uyku düzenini bozmayacak şekilde ayarlanması,<br />

serviste çalışan personel gürültüsünün en aza indirilmesi, gündüz şekerlemelerinden<br />

kaçınılması, müzik dinleme, sıcak içecekler, eğlenceli kitaplar ve magazin dergileri<br />

okuma vb. uykusuzluğun ve buna bağlı yorgunluğun giderilmesine yardımcı<br />

olacaktır (Nichols 2005, Çoban 2008).<br />

Kaşıntıya Bağlı Deri Bütünlüğünde Bozulma Riski<br />

Hemşireler annelere kendi öz bakımını sağlamalarına yardımcı olabilecek çeşitli<br />

önerilerde bulunmalıdır. Az yağlı diyet ile beslenmenin kaşıntının şiddetini azaltmaya<br />

yardım edeceği belirtilmelidir. Anneyi sıvı alımını artırmaya cesaretlendirme vücuttan<br />

toksinleri uzaklaştırmaya yardım edebilir. Yüksek stres durumunun da kaşıntıyı<br />

artırdığı belirtilmektedir (Mercan ve Altunay 2006). Düşük stres düzeyinin sağlanması<br />

kaşıntıyı yönetmede yararlı olabilir. Dış irritanları ortadan kaldırmak kaşıntı<br />

semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir. Semptomları azaltmak için nemlendirici<br />

uygulama, bacakları traş etme ve pürüzsüz olmasını sağlama, rutubetli ortamın<br />

uygun araç ile düzenlenmesi, serin ve bol pamuklu giysiler giyilmesi, rahatlama<br />

banyoları, etkilenen bölgelere buz koyma gibi uygulamalar önerilebilir (Nichols<br />

2005). Ancak ayakları buzlu suya koyma sonucu donmanın gelişebileceği konusunda<br />

dikkatli olunmalıdır (Williamson ve Girling 2008).<br />

Psikososyal Sorunlara Yönelik Girişimler<br />

Doğum öncesi dönemdeki hemşirelik bakımı annede ortaya çıkan fiziksel sorunlar<br />

kadar psikolojik sorunları da içerir. Anne hastaneye yatma ile oluşan sosyal ve fiziksel<br />

100


Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />

ortam değişikliği, kendisinin ve bebeğinin sağlık durumunda sapma, aktivite<br />

kısıtlaması, uygulanan test, tedavi ve girişimler, aileden ayrılma, mahremiyetin<br />

azalması ve belirsizlik gibi stres etkenleri, annede yalnızlık, güçsüzlük, huzursuzluk,<br />

korku, öfke ve düşmanlık duygularına neden olabilir. Hemşireler annelere bu<br />

duygularla başa çıkmada yardımcı olmalı, anne için dikkatini başka yöne çeken<br />

aktiviteler planlamalı ve sosyalizasyon için fırsatlar yaratmalıdırlar (Çoban 2008).<br />

Olası Komplikasyonlara Yönelik Girişimler<br />

GİK’in preterm eylem oranı ile önemli bir ilişkisi olduğundan preterm eyleme<br />

yönelik belirti ve bulgularının iyi tanımlanması ve annelerin bu belirtiler açısından<br />

bilgilendirilmesi gerekir. Fetal hareketlerin takip edilmesi eğitimde vurgulanmalıdır.<br />

Anne fetal aktivitedeki herhangi bir değişikliği acilen bildirmesi için cesaretlendirilmelidir.<br />

Kadınlar bu tür değişiklikleri bildirmeye isteksiz oldukları için teşvik<br />

edilmeleri önemlidir (Nichols 2005, Palmer ve Eads 2000).<br />

Davidson (1998) geleneksel antepartum izlemin intrauterin fetal ölümü<br />

önleyemeyeceğini belirtmiştir. Antepartum testler bu popülasyonda fetüsün iyilik<br />

halinin değerlendirilmesinde güvenilir bir gösterge olmamasına rağmen şu an<br />

mevcut en iyi değerlendirme yöntemidir (Palmer ve Eads 2000). Klinisyen hemşireler<br />

antepartum ve intrapartum dönem boyunca güven vermeyen bir fetal kalp hızı<br />

reaksiyonu varlığında dikkatli olmalıdır. <strong>Hemşirelik</strong> müdahaleleri oksijenizasyon,<br />

hidrasyon, maksimum plasental perfüzyonun sağlanmasında uygun pozisyon ve<br />

maternal ve/veya fetal durumda herhangi bir değişiklik olduğu takdirde gerekli olan<br />

acil tedaviyi sağlamak ve olumlu sonuçları kolaylaştırmak için hekime durumu<br />

bildirmeyi içerir(Palmer ve Eads 2000).<br />

Postpartum hemoraji en büyük maternal risktir (Geenes ve Williamson 2009).<br />

Bu sebeple hemşireler kanamanın önlenmesi için alınması gereken önlemleri,<br />

kanamanın belirti, bulgularını ve acil müdahale yaklaşımlarını iyi bilmelidirler.<br />

Doğum Sonrası Dönem Taburculuk Planı<br />

GİK’ nin semptomları doğum sonrası hemen düzelmesi gerekirken, bu her zaman<br />

mümkün olmayabilir. Aksine, birçok kadın doğumu takiben 6-8 hafta kaşıntıyı<br />

deneyimleyebilir. Doğum sonu dönemde kadınlara karaciğer fonksiyon testlerinin<br />

yaptırılması, hepatit, aids, bening tekrarlayan intrahepatik kolestaz ve safra kanal<br />

tıkanıklığı gibi diğer altta yatan hastalık olup olmadığının tanılanması açısından<br />

önemlidir. (Nichols 2005, Tuson ve Chambers 2011).<br />

GİK’de kombine oral kontraseptif kullanımından kaçınılması gerektiği için diğer<br />

postpartum kontraseptif yöntemlerden anneye uygun yöntemin seçilmesinde<br />

danışmanlık verilmesi gerekir.<br />

Sonuç olarak gebelik intrahepatik kolestazı tanısı konan gebelerin fiziksel ve<br />

psikososyal gereksinimleri bulunmaktadır. Bu gereksinimlerin sağlık ekibi üyeleriyle iş<br />

birliği içinde karşılanması önemlidir.<br />

101


Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />

KAYNAKLAR<br />

Aran T, Osmanağaoğlu M, Erin ve ark. Gebeliğin Kolestatik Hastalığında Maternal ve Perinatal Sonuçlar.<br />

Zeynep Kamil Tıp Bülteni 2012; 43:1,11-14.<br />

Arrese M, Reyes H. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy:A Past And Present Riddle. Annals Of<br />

Hepatology 2006; 5(3): 202-205.<br />

Bacq Y, Sapey T, Brechot Mc et all. Intrahepatic Cholestasis of Pregnancy: A French Prospective Study.<br />

Hepatology 1997;26(2): 358-364.<br />

Cronin R, Maude R. Third Trimester Itch: Obstetric Cholestasis A Serious Condition of Pregnancy. New<br />

Zealand College Of Midwives 2008;38:20-25.<br />

Çoban A. Riskli Gebelikler. İçinde. Kadın Sağlığı. Şirin A, Editör. Kavlak O, Editör Yard. İstanbul: Bedray<br />

Yayıncılık; 2008. 557-560.<br />

Davidson KM. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy. Seminars In Perinatology, 22:2,104-111.<br />

Ergür AR, Tütüncü L, Yergör YZ ve ark. Gebelik İntrahepatik Kolestazı, Tedavisi Ve Perinatal Etkileri.<br />

Perinatoloji <strong>Dergisi</strong> 1998; 6(3-4):86-88.<br />

Geenes V, Williamson C. Intrahepatic Cholestasis of Pregnancy. World J Gastroenterol 2009; 15(17):<br />

2049-2066.<br />

Gonzales MC, Reyes H, Arrese M et all. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy In Twin Pregnancies. J<br />

Hepatol 1989; 9(1): 84 –90.<br />

Heınonen S, Kırkınen P. Pregnancy Outcome With Intrahepatic Cholestasis. Obstet Gynecol 1999;<br />

94(2):189-93.<br />

İlter E, Tüfekçi EC, Batur O ve ark. Bir Olgu Nedeniyle Gebelik Kolestazı, Fetal Riskler Ve<br />

Ursodeoksikolik Asit Tedavisi. Bakırköy Tıp <strong>Dergisi</strong> 2005; 1(2):80-82.<br />

Kondrackiene J, Kupcinskas. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy-Current Achievements And Unsolved<br />

Problems. World J Gastroenterol 2008;14(38):5781-5788.<br />

Lammert F, Marschall HU, Glantz A et all. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy: Molecular Pathogenesis,<br />

Diagnosis And Management. J Hepatol 2000;33(6):1012-1021.<br />

Lee RH, Goodwin TM, Greenspoon J et.all. The Prevalence Of Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy In<br />

A Primarily Latina Los Angeles Population. J Perinatol. 2006; 26(9):527–532.<br />

Mercan S, Altunay İK. Psikiyatri Ve Dermatolojinin Ortak Çalışma Alanı: Psikodermatoloji. Türk<br />

Psikiyatri <strong>Dergisi</strong> 2006; 17(4):305-313.<br />

Muresan D, Ona D, Cruciat G et all. Recurrent Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy. A Case Report. J<br />

Gastrointestin Liver Dis 2008;17(3):323-325.<br />

Nichols AA . Cholestasis Of Pregnancy A Review Of The Evidence. J Perinat Neonat Nur 2005;19(3):217-<br />

225.<br />

Oruç AS, Çelen Ş, Danışman N. Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı: Etiyopatogenez, Maternal Ve Fetal<br />

Etkileri. Yeni Tıp <strong>Dergisi</strong> 2012;29(4):196-201.<br />

Palma J, Reyes H, Ribalta J et all. Ursodeoxycholic Acid In The Treatment Of Cholestasis Of Pregnancy: A<br />

Randomized, Double-Blind Study Controlled With Placebo. J Hepatol 1997;27(6,):1022-10<strong>28</strong>.<br />

Palmer DG, Eads J. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy: A Critical Review, J Perinat Neonatal Nurs<br />

2000;14(1):39-51.<br />

Pata Ö, Vardareli E, Özcan A ve ark. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy: Correlation Of Preterm<br />

Delivery With Bile Acids. Turk J Gastroenterol 2011; 22(6): 602-605.<br />

Pusl T, Beuers U. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy. Orphanet J Rare Dis 2007; 2(26):1-6.<br />

Rook M, Vargas J, Caughey A et all. Fetal Outcomes In Pregnancies Complicated By Intrahepatic<br />

Cholestasis Of Pregnancy In A Northern California Cohort. Plos One 2012;7(3):1-6.<br />

Saleh MM, Abdo KR. Consensus On The Management Of Obstetric Cholestasis: National Uk Survey.<br />

BJOG 2006; 114(1):99-103.<br />

102


Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />

Turunen K, Sumanen M, Haukılahtı RL et all. Good Pregnancy Outcome Despite Intrahepatic Cholestasis.<br />

Scand J Prim Health Care 2010; <strong>28</strong>(2):102–107.<br />

Tuson A, Chambers J. Obstetric Cholestasis: Information About The Condition, Its Consequences For<br />

Women And Why This Knowledge Is Important To Midwives And Others Caring For Women In<br />

Pregnancy Labour And Afterwards. Midvidwifery Digest 2011;21(3):324-3<strong>28</strong>.<br />

Uludağ S, Denizlam G, Akbaş H ve ark. Gebelik Kolestazı. Türkiye Klinikleri, J Gynecol Obst 2000;<br />

14(5):<strong>28</strong>7-290.<br />

Williamson C, Girling J. Hepatik ve Gastrointestinal Hastalıklar.(İçinde). Yüksek Riskli Gebelikler Yönetim<br />

Seçenekleri. Çeviren: Mesut Ö, İzzet K. James DK, Steer PJ, Weiner CP et all. Editors. 3. Baskı.<br />

Ankara: Güneş Tıp Kitabevi; 2008. 1037-1040.<br />

Wong LF, Shallow H, O’connell MP . Comparative Study On The Outcome Of Obstetric Cholestasis. J<br />

Matern Fetal And Neonatal M 2008; 21(5): 327–330<br />

Yıldırım G, Aslan H, Asar E ve ark. İntrahepatik Kolestazda Gebelik Sonuçları. Türk Jinekoloji Ve<br />

Obstetrik Derneği <strong>Dergisi</strong> 2007;4(4): 250- 253.<br />

Zecca E, De Luca D, Marras M et all. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy And Neonatal Respiratory<br />

Distress Syndrome. Pediatrics 2006; 117(5): 1669–72.<br />

Zecca E, Deluca D, Baroni S et all. Bile Acid Induced Lung Injury In Newborn Infants: A Bronchoalveolar<br />

Lavage Fluid Study. Pediatrics 2008; 121(1): 146–149.<br />

103


Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />

104


EGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ HEMŞİRELİK FAK<strong>Ü</strong>LTESİ DERGİSİ<br />

SON KONTROL LİSTESİ<br />

1. Makalenin Türü<br />

Araştırma<br />

Derleme<br />

Olgu sunumu<br />

Başlık Sayfası<br />

2. Makalenin Türkçe ve İngilizce başlığı büyük harf ile yazıldı.<br />

3. Yazarlar ve kurumları belirtildi.<br />

4. Tüm yazarların yazışma adresleri, iş tel, gsm, e-posta belirtildi.<br />

5. Makale bir kongrede sunulmuş ise, sunulduğu toplantı ve yılı belirtildi.<br />

Özet Sayfası<br />

6. Türkçe ve İngilizce yapılandırılmış özet yazıldı (250-300 sözcük).<br />

7. Türkçe ve İngilizce özet birbiriyle uyumlu.<br />

8. Türkçe ve İngilizce anahtar sözcükler yazıldı.<br />

9. Özetler sayfası metnin 1. sayfası olacak şekilde numaralandırıldı.<br />

Ana Metin<br />

10. Açık, güncel ve rahat anlaşılır Türkçe kullanıldı.<br />

11. Gramer ve yazım kurallarına uyuldu.<br />

12. Yeni, alışılmadık ve yabancı terimler kullanılmışsa yanlarına Türkçe<br />

eşanlamlılarına yer verildi.<br />

13. Kısaltmalar kullanılmışsa ilk kullanımda terimin yanında parantez içinde<br />

kısaltması belirtildi.<br />

14. Araştırma makalelerinde alt bölüm başlıkları istenen şekilde yazıldı.<br />

15. Derleme makaleler giriş anlatımını izleyen alt başlıklarda toplanarak uygun<br />

bir sonuç anlatımıyla bağlantılı bir şekilde sunuldu.<br />

16. Bilimsel etik ilkelere uyulduğu belirtildi. Etik kurul izin yazısı eklendi.


Kaynaklar<br />

17. Kaynak gösterimi metin içinde belirtilen kurallara (yazar soyadı ve yayın<br />

tarihi) uygun olarak yapıldı.<br />

18. Kaynaklar alfabetik sıra ile dizildi ve kaynak gösterimi kurallara uygun olarak<br />

yapıldı.<br />

19. Doğrudan yararlanılmayan herhangi bir kaynak kullanılmadı (Elimde<br />

kaynakların tümü mevcut ve gerektiğinde dergi yayın kuruluna bunu ispat<br />

edebilirim.)<br />

Tablo ve Resimler<br />

20. Belirtilen kurallara uygun olarak hazırlandı.<br />

21. Başka kaynaklarda alınan şekil, resim, tablolarda kaynak gösterildi.<br />

Tüm Makale<br />

22. Makalenin sayfa kenar boşlukları kontrol edildi.<br />

23. Makalenin satır aralıkları uygun.<br />

24. Makalenin ilgili bölümlerinde uygun yazı karakteri kullanıldı.<br />

25. Makalenin ilgili bölümleri uygun puntoda yazıldı.<br />

26. Makale sayfa sınırlarını aşmayacak şekilde yazıldı.<br />

27. Makalede uygun şekilde sayfa numarası verildi.


EGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ HEMŞİRELİK<br />

FAK<strong>Ü</strong>LTESİ DERGİSİ<br />

Yazarlık/Yayın Hakkı Onay Formu<br />

……………………………………………………………………………………<br />

……………………………………………………………………………………<br />

……………………………………………………………………………………<br />

Başlıklı makalenin yazar / yazarları olarak yayın hakkını Ege <strong>Ü</strong>niversitesi<br />

<strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong>’ne vermeyi kabul ediyorum/ ediyoruz. Yayınlanmasını<br />

istediğimiz bu makalenin Türkçe ve yabancı dilde herhangi bir dergiye yayınlanmak<br />

üzere gönderilmediğini ve daha önce hiçbir dergide yayınlanmadığını bildirip,<br />

yazının içeriği ile ilgili etik ve bilimsel sorumluluğu üstlendiğimi/ üstlendiğimizi kabul<br />

ederim/ederiz.<br />

Yazar/ Yazarlar İmza Tarih


DERGİ YAZIM KURALLARI<br />

Yayının Kabulü: Basılması istenen yazılar, aşağıda belirtildiği şekilde, dergi<br />

editörlüğüne gönderilecektir. (E-mail: ozen.durakoglu@gmail.com.) Makaleler üç<br />

bağımsız hakem tarafından incelenip, onayları alındıktan sonra yayınlanabilir.<br />

Hakemler, gerekli gördükleri yazılara değişiklik önerebilirler. Makalenin<br />

yayınlanmasında son karar, editör görüşü ile Dergi Yayın Kuruluna aittir. Dergide<br />

yayınlanan yazılar için, herhangi bir ücret ya da karşılık ödenmez. Gönderilen yazıların<br />

kabul edilip edilemeyeceği yazarlara bildirilir. Makalenin kabulü halinde, başlıkların<br />

altına yazar ad(lar)ı kurum adresleri ve e-mail adresleri eklenip<br />

ozen.durakoglu@gmail.com. adresine gönderilecektir.<br />

Makalenin Hazırlanışı: Makale, Microsoft Word programında A4 kağıt<br />

boyutunda yazılmalıdır. Başlık 10 punto Times New Roman, Özet 9 punto Times New<br />

Roman, ana metin 10 punto, tablo ve kaynaklar 8 punto olacak şekilde yazılmalıdır.<br />

Araştırma raporları 16 sayfa, derleme ve olgu sunumları 10 sayfayı (kaynaklar dahil)<br />

geçmemelidir.<br />

Makalenin Yazılışı şu sırayı izlemelidir.<br />

BAŞLIK SAYFASI<br />

• Türkçe Başlık (Büyük harf ile),<br />

• İngilizce Başlık (Büyük harf ile),<br />

• Yazarların adları ve soyadları (soyadı büyük harf ile)<br />

• Yazarların Yazışma adresleri, kurum adresleri, e-mail adresleri<br />

• Makale bir kongrede bildiri olarak sunulmuş ise, sunulduğu toplantı ve yılı<br />

belirtilmelidir.<br />

ÖZET SAYFASI<br />

Özetler Türkçe ve İngilizce Olmak üzere iki dilde olmalı, yazının Türkçe ve<br />

İngilizce başlıklarını taşımalı, araştırmanın temel anlamını metne bakmayı<br />

gerektirmeyecek şekilde 250-300 sözcük ile yansıtmalıdır.<br />

Araştırma makalelerinin özetleri; “Amaç”, “Gereç ve Yöntem”, “Bulgular ve<br />

Sonuç” bölümleri ile anahtar sözcükleri içermelidir. Anahtar kelimelerin “Türkiye Bilim<br />

Terimleri”nden seçilmesi gerekmektedir. Bilgi için adresten yararlanılmalıdır.<br />

(http://www.bilimterimleri.com).<br />

Araştırma makalelerinin İngilizce özetleri; “Objective”, “Methods”, “Results”,<br />

“Conclusion” ve “Key Words” bölümlerini içermelidir. İngilizce anahtar kelimeler<br />

“Medical subject Headings (MESH”e uygun olarak verilmelidir.<br />

(http://www.nlm.nih.gov/mesh/MBrowser.html)


Derleme Makalelerinin özetleri; Giriş, amaç, gelişme ve sonuç anlamı taşıyacak<br />

şekilde içeriği tam olarak yansıtmalıdır. Anahtar Sözcükler yer almalıdır. Derleme<br />

makalelerinin İngilizce özetleri; aynı şekilde olmalıdır.<br />

Olgu Sunumu özetleri olguyu kısaca tanımlamalı ve hemşirelik süreçlerini<br />

içermelidir. İngilizce özetleri de aynı şekilde olmalıdır.<br />

Özetler sayfası metnin birinci sayfası olacak şekilde numaralandırılmalıdır.<br />

DERGİNİN YAYIN DİLİ<br />

Derginin yayın dili Türkçe’ dir. Ancak Yurtdışından gelen çok önemli İngilizce<br />

makalelere de yer verilebilir.<br />

METİN:<br />

Dil ve biçim (üslup) açısından aşağıdaki özellikleri taşımalıdır.<br />

• Açık, güncel ve rahat anlaşılır olmalıdır.<br />

• Gramer ve yazım kurallarına uyulmalıdır.<br />

• Yeni, alışılmadık ve yabancı terimler kullanılmışsa yanlarında Türkçe<br />

eşanlamlarına yer verilmelidir<br />

• Kısaltmalar kullanılmışsa ilk kullanımda terimin yanında parantez içinde<br />

kısaltması belirtilmiş olmalıdır.<br />

• Bilimsel etik ilkelere uyulduğu belirtilmiş olmalı ve etik kurul izin yazısı<br />

eklenmelidir.<br />

• Makale bir kongrede bildiri olarak sunulmuş ise, sunulduğu toplantı ve yılı<br />

belirtilmelidir.<br />

Araştırma Raporları: Giriş, Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular ve Tartışma, Sonuç<br />

ve Öneriler, Kaynaklar başlıklarını taşıyan bölümlerden oluşmalıdır. Araştırmaya<br />

katılmamış, ancak destek sağlamış olan kişi ve kuruluşlara teşekkür başlığı altında<br />

teşekkür edilebilir. Verilerin toplanmasında, örneklem gruplarının haklarının korunması<br />

açısından etik kurallara uyulduğu açıkça belirtilmeli, kritik gruplarla yürütülen<br />

çalışmalarda etik kurul veya kurum izin belgelerinin fotokopileri eklenmelidir.<br />

Tablo ve Şekiller: Grafik, fotoğraf ve çizimlere sıra numarası verilmelidir. Her<br />

tablonun üstünde ve şekillerin altında sıra numarası ve şekilleri kısaca açıklayan bir<br />

anlatım bulunmalıdır. Araştırma raporları derleme ve olgu sunumları için en çok<br />

4 şekil kabul edilmektedir. Tablo, şekil ve grafikler, bilgisayarda çizilip metin içinde<br />

olması gereken yere yerleştirilmelidir. Net baskı elde edilebilmesi için, şekil,<br />

resim/fotoğraflar ayrı birer .jpg veya .gif dosyası olarak (pixel boyutu yaklaşık<br />

500x400, 8 cm eninde ve 300 çözünürlükte taranarak), dergiye ayrıca iletil-melidir.<br />

Resim/fotoğraflar renkli, ayrıntıları görülecek derecede kontrast ve net olmalıdır.<br />

Başka bir kaynaktan alınan tablo ve şekillerin altına, alındığı kaynak şu şekilde<br />

belirtilmelidir.


Güvenç B (1970) Kültür kuramında bütüncülük sorunu üzerine bir deneme.<br />

Ankara, s.51’den alındı.<br />

Fotoğrafların eni 11 cm. boyu 15 cm.’i aşmamalı, metin içinde fotoğrafın<br />

yerleştirileceği yer boş bırakılıp fotoğraf altına gerekli açıklama yapılmalıdır.<br />

Derlemeler: Konuyu yeterince irdeleyen kapsamlı literatür taramasına<br />

dayandırılmış olmalı; giriş anlatımını izleyen alt başlıklarda toplanarak gelişme ve<br />

sonuç anlatımıyla sunulmuş olmalıdır. Kaynakça kullanım kurallarına uyulmalıdır.<br />

Olgu Sunumları: Giriş, Olgu Sunumu, Tartışma ve Kaynaklar verilerek<br />

yazılmalıdır. Olgu sunumu fotoğraf ve akış şemaları ile desteklenebilir. Fotoğraf ve<br />

akış şemaları için gerekli izinler alınmalıdır.<br />

Son Kontrol Listesi: Son Kontrol listesi gözden geçirilip, imzalandıktan sonra<br />

gönderilen yayına eklenerek gönderilmelidir. (ayrı bir sayfa olarak)<br />

Yazarlık/Yayın Hakkı Onay Formu: Tüm yazarlar tarafından imzalanmış<br />

olarak gönderilmelidir.<br />

KAYNAK KULLANIMI<br />

Metin içinde: Yazarın soyadı ve yazının yayın tarihi ile birlikte belirtilmeli,<br />

yazar ve tarih arasına virgül konmamalıdır. İki yazarlı kaynaklarda, yazarların her<br />

ikisinin soyadı, ikiden fazla yazarlılarda ise, birinci yazarın soyadı ve “ve ark.” Şeklinde<br />

belirtilmelidir.<br />

Örnekler<br />

(Graydon 1988), depresyonun…<br />

(Sarna ve Mc Corkle 1996), araştırmalarında……<br />

(Lasry ve ark. 1987), yaptıkları çalışmada……<br />

………saptanmıştır (Graydon 1998).<br />

………ortaya çıkarılmışlardır (Bard ve Sutherland 1955).<br />

Ancak cümle başlangıcında kullanırken kullanım şekli aşağıdaki gibi;<br />

Sarma ve Mc Corkle araştırmalarında ……………………..(1996). olacaktır.<br />

Aynı yazarın, aynı yıldaki değişik yayınları (Bayık 1996 a, Bayık 1996 b) şeklinde<br />

belirtilmelidir.<br />

Birden çok yazar aynı anda gösterileceği zaman, aynı parantez içinde virgülle<br />

ayrılarak gösterilmelidir. Kaynaklar tarih sırasına göre sıralanmalıdır.<br />

Örnek:<br />

(Argon 1992 , Karadakovan 1992).


Kaynakçada: Kaynaklar, alfabetik sıra ile dizilmelidir. Yazar ad (lar) ının baş<br />

Harfleri arasına noktalama işaretleri konulmamalıdır. <strong>Ü</strong>ç Yazara kadar çoğul yazarlı<br />

kaynaklarda, yazar soyadı ve adının baş harfini izleyerek aralarına virgül konulmalıdır.<br />

<strong>Ü</strong>çten fazla yazarlı kaynaklar, ilk üç isimden sonra “ve ark.” Şeklinde belirtilmelidir.<br />

Kongre bildirileri, kişisel deneyimler kaynak olarak gösterilmemelidir.<br />

Dergi isimleri kısaltılmış olarak veriliyorsa, Index Medicus’a uygun olarak<br />

ve/veya derginin ilan ettiği şekildeki kısaltma varsa bu şekilde kısaltılmalıdır. Eğer<br />

kısaltma kullanmayan bir dergi ise, kısaltma yapılmayıp, dergi adı aynen yazılmalıdır.<br />

Dergi makalesi, kitap isimleri yazılırken, ilk kelimenin baş harfi büyük, diğerleri küçük<br />

harfle yazılmalıdır.<br />

Kaynakların Yazılışı İle İlgili Örnekler<br />

Dergi Makalesi<br />

Yazar(lar)ın soyadları ve isimlerinin baş harfleri, makale ismi, dergi ismi, yıl, cilt,<br />

sayı, sayfa no’su belirtilmeledir.<br />

• Stephane A. Management of Congenital Cholesteatoma with<br />

Otoendoscopic Surgery: Case Report. J Med Sci 2010; 30(2): 803-7.<br />

• Lorig K, Gonzales VM, Ritter P & et al. Comparison of Three Methods of Data<br />

Collection in an Urban Spanish-Speaking Population. Nurse Res 1997; 46(4):<br />

230-4.<br />

Dergi Eki (Supplement)<br />

• Kocaman N, Kutlu Y, Ozkan S. Predictors of Psychosocial Adjustment in<br />

People with Physical Disease. J Clin Nurs 2007; 16(3A Suppl.): 6-16.<br />

Kitap:<br />

Yazar(lar)ın soyad(lar)ı ve isim(ler) inin baş harfleri, bölüm başlığı, editör(lerin)<br />

ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, sehir, yayınevi, yıl ve sayfalar belirtilmelidir.<br />

• Karasar N. Araştırmalarda Rapor Hazırlama. 8.Baskı. Ankara: 3A Araştırma<br />

Eğitim danışmanlık Ltd; 1995. 101-112.<br />

• Terakye G. <strong>Hemşirelik</strong>te İletişim ve Hasta Hemşire İlişkileri. 2.baskı. Ankara:<br />

T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü; 1994.


Yabancı Dilde Yayınlanan Kitaplar için:<br />

• Gorman LM, Raines ML, Sultan DF. Psychosocial Nursing for General Patient<br />

Care. 2 nd ed. USA: F.A. Davis Company; 2002.<br />

• Solcia E, Capella C, Kloppel G. Tumors of the Exocrine Pancreas. 2 nd ed.<br />

Washington: Armed Forces Institute of Pathology; 1997. 145-210.<br />

Kitap Bölümü:<br />

• Kaufman CA, Wyatt RJ. Neuroleptic Malignant Syndrome. In: Melszer HY,<br />

Editor. Psychopharmacology. New York: Raven Pres; 1987.<br />

• Underwood LE, Van Wyk JJ. Normal and Aberrant Growth. In: Wilson JD,<br />

Foster DW, Editors. Viliams’ Textbook of Endocrinology. 1st ed. Philadelphia:<br />

WB Saunders; 1992. 1079-138.<br />

Kitap Çevirisi:<br />

• Wise MG, Rundell JR. (1994) Konsültasyon Psikiyatrisi. Çevirenler: Tüzer T,<br />

Tüzer V. Ankara: Compos Mentis Yayınları; 1997.<br />

Metin içinde “(Wise ve Rundell 1994)” şeklinde gösterilir.<br />

• Hofling CK, Leininger MM. (1960) <strong>Hemşirelik</strong>te Ana Psikiyatrik Kavramlar.<br />

Çeviren: Kumral A. İstanbul: Vehbi Koç Vakfı Yayınları; 1983.<br />

Yazar ve Editörün Aynı Olduğu Kitaplar<br />

• Uyer G. Yeni Bir Birimin Planlanması ve Organizasyonu. İçinde. <strong>Hemşirelik</strong><br />

Hizmetleri Yönetimi El Kitabı. Uyer G, Editor. 1.basım. İstanbul: Birlik Ofset<br />

Ltd. Sti; 1986. 56-61.<br />

• Eken A. Kozmesötikler: Kozmetiklerle İlaçlar Arası <strong>Ü</strong>rünler. Eken A, Editör.<br />

Kozmesötik Etken Maddeler. 1.Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2006. 1-7.<br />

Yazar Adı Olmayan Yayınlar<br />

(Sık kullanılan Çeviri Kaynaklara Örnekler):<br />

American Psikiyatri Birliği (1994) Mental Bozukluklarının Tanısal ve <strong>Sayı</strong>msal El<br />

Kitabı. Çeviren: Köroğlu E. 4.baskı. Ankara: (DSM-IV.) Hekimler Yayın Birliği; 1995.<br />

Metin içinde “American Psikiyatri Birliği (1994)” şeklinde gösterilir.<br />

Yayınlanmamış Tez<br />

Yavaş O. Bir <strong>Ü</strong>niversite hastanesinde çalışan hemşirelerin iş doyumu ve<br />

örgütsel gereksinimlerine ilişkin bir inceleme. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.<br />

İzmir: Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 1993. 53-55.


Basılmamış Yayınlar<br />

Gordes G, Cole JO, Haskell D.&. et al. The Naturel History of Tardive Dyskinesia.<br />

J. Clin Psychophormacol. (Inpress).<br />

İnternet üzerinden alınan belgeler kaynak Olarak Kullanılıyorsa:<br />

Yararlanılan yazının yazarı, yazarı yoksa kurum adı UNICEF gibi kurum adı<br />

yoksa kaynak gösterilmemelidir. Yayının internet kaynağı varsa Yayının başlığı,<br />

internet adresi ve son erişim tarihi belirtilerek gösterilebilir.<br />

• Lee DS, Austin PC, Rouleau JL, Liu PP, Naimark D, Tu JV. (November 19,<br />

2003). Predicting mortality among patients hospitalized for heart failure.<br />

The Journal of the American Medical Association, 290(19): 2581-2587.<br />

Retrieved November 23, 2003, from http://jama.ama-assn.<br />

rg/cgi/content/abstract/290/19/2581.<br />

Yayın resmi yayın olarak gösterilecekse;<br />

• American Nurses’ Association. Statement on psychiatric mental health<br />

nursing practice and standards of psychiatric-mental health clinical<br />

practice. Washington: American Nurses’ Publishing; 1994.<br />

Kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur. Doğrudan yararlanılmayan<br />

ya da başka kaynaklardan aktarılmış kaynaklar belirtilmemeli, basılmamış eserler,<br />

kişisel haberleşmeler, Medline taramalarından ulaşılan makalelerin özetleri kaynak<br />

gösterilmemelidir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!