E.Ü. Hemşirelik Fakültesi Dergisi Cilt 28 - Sayı 2 - 2013
E.Ü. Hemşirelik Fakültesi Dergisi Cilt 28 - Sayı 2 - 2013
E.Ü. Hemşirelik Fakültesi Dergisi Cilt 28 - Sayı 2 - 2013
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
EGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ<br />
HEMŞİRELİK FAK<strong>Ü</strong>LTESİ DERGİSİ<br />
JOURNAL OF EGE UNIVERSITY<br />
NURSING FACULTY<br />
<strong>Cilt</strong>/Volume: 29 <strong>Sayı</strong>/Number: 2 Yıl/Year: <strong>2013</strong>
AÇIKLAMALAR<br />
Bu dergi 22 Ekim 1984 gün ve 18553 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan "<strong>Ü</strong>niversitelerde<br />
Ders Aracı Olarak Kullanılan Kitaplar, Teksirler ve Yardımcı Ders Kitapları Dışındaki<br />
Yayınlarla İlgili Yönetmelik" bağlamında yayınlanmaktadır.<br />
Yayın Türleri<br />
Adı geçen yönetmeliğin 2. ve 3. maddeleri uyarınca dergide eğitim ve araştırma<br />
çalışmalarına paralel olarak orjinal araştırma raporları, bilimsel tarama yazıları, yeni bir<br />
yöntem veya teknik tanımlayan kısa bildiri yazıları ve çok önemli bilimsel çeviriler<br />
yayınlanabilir.<br />
Yayın Hakları<br />
Yayınlanacak yazıların bilim dil bakımından sorumluluğu yazarlara aittir. Yayın Kurulu<br />
gerekli değişiklik veya kısaltmaları yazardan isteyebilir veya yazarın izni alınarak içeriği<br />
bozmayacak değişiklikler yapabilir. Basılmayacak yazılar için bir ay içinde yazara bilgi<br />
verilir.
ISSN – 2147 – 3463<br />
EGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ<br />
HEMŞİRELİK FAK<strong>Ü</strong>LTESİ DERGİSİ<br />
<strong>Cilt</strong> 29, <strong>Sayı</strong> 2 <strong>2013</strong><br />
Yayın Sahibi<br />
Prof. Dr. Çiçek FADILOĞLU <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Adına<br />
Sorumlu Müdür<br />
Prof. Dr. Olcay ÇAM<br />
Yayın Alt Komisyonu<br />
Prof. Dr. Çiçek FADILOĞLU (Başkan) Prof. Dr. Gülümser ARGON<br />
Prof. Dr. Ayla BAYIK TEMEL<br />
Prof. Dr. Zümrüt BAŞBAKKAL<br />
Prof Dr. Meryem YAVUZ<br />
Dergi Yayın Kurulu<br />
Prof. Dr. Olcay ÇAM (Editör)<br />
Prof. Dr. Leyla KHORSHID (Editör Yrd.)<br />
Prof. Dr. <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />
Prof. Dr. Aynur ESEN<br />
Prof. Dr. Süheyla ÖZSOY<br />
Prof. Dr. Zümrüt BAŞBAKKAL<br />
Prof. Dr. Meryem YAVUZ<br />
Basım Yeri<br />
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Basımevi, Bornova - İzmir<br />
Baskı Tarihi<br />
12 Ağustos, <strong>2013</strong><br />
Yönetim Yeri<br />
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> (E<strong>Ü</strong>HF) tarafından<br />
yılda üç sayı/bir cilt hakemli dergi olarak yayınlanır.<br />
Türkiye Atıf Dizini’nde yer almaktadır. Indexed in Türkiye Citation Index.<br />
Yazışma Adresi<br />
Özen DURAKOĞLU: ozen.durakoglu@gmail.com<br />
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong>, Yayın İşleri 35100 Bornova/İZMİR
HEMŞİRELİK FAK<strong>Ü</strong>LTESİ DERGİSİ<br />
DERGİ HAKEM KURULU<br />
PROFESÖRLER<br />
AKBAYRAK Nalan<br />
AKYOLCU Neriman<br />
ARGON Gülümser<br />
ARSLAN Hediye<br />
AŞTI Nesrin<br />
AŞTI Türkinaz<br />
BAHAR Zuhal<br />
BAŞBAKKAL Zümrüt<br />
BAYIK TEMEL Ayla<br />
BAYRAKTAR Nurhan<br />
BED<strong>Ü</strong>K Tülin<br />
BULDUKOĞLU Kadriye<br />
BUZLU Sevim<br />
ÇAM Olcay<br />
ÇAVUŞOĞLU Hicran<br />
ÇİMETE Güler<br />
ECEVİT ALPAR Şule<br />
EMİROĞLU Oya Nuran<br />
ENÇ Nuray<br />
ERCİ Behice<br />
ERDEMİR Firdevs<br />
ERDEM Yurdagül<br />
ERDOĞAN Semra<br />
EROĞLU Kafiye<br />
ESEN Aynur<br />
EŞER İsmet<br />
ETİ ASLAN Fatma<br />
FADILOĞLU Çiçek<br />
GÖKDOĞAN Feray<br />
GÖRG<strong>Ü</strong>L<strong>Ü</strong> Selma<br />
GÖZ<strong>Ü</strong>M Sebahat<br />
HATİPOĞLU Sevgi<br />
KANAN Nevin<br />
KARADAĞ Ayişe<br />
KARADAKOVAN Ayfer<br />
KARANİSOĞLU Hacer<br />
KARATAŞ Nimet<br />
KHORSHID Leyla<br />
KOCAMAN Gülseren<br />
KÖM<strong>Ü</strong>RC<strong>Ü</strong> Nuran<br />
NAHÇİVAN Nursen<br />
OCAKÇI Ayşe<br />
OLGUN Nermin<br />
ÖZ Fatma<br />
ÖZBAŞARAN Ferda<br />
ÖZHAN ELBAŞ Nalan<br />
ÖZSOY Süheyla<br />
PINAR Rukiye<br />
SABUNCU Necmiye<br />
SAVAŞER Sevim<br />
SEVİĞ <strong>Ü</strong>mit<br />
SEVİL <strong>Ü</strong>mran<br />
ŞENOL ÇELİK Sevilay<br />
ŞİRİN Ahsen<br />
TAŞOCAK Gülsün<br />
UZUN Özge<br />
<strong>Ü</strong>ST<strong>Ü</strong>N Besti<br />
YAVUZ Meryem<br />
YILDIRIM Aytolan<br />
YILDIZ Suzan<br />
DOÇENTLER<br />
ABAAN Süheyla<br />
ARDAHAN Melek<br />
ARSLANTAŞ Hülya<br />
ACAROĞLU Rengin<br />
AKYOL Asiye<br />
AKY<strong>Ü</strong>Z Aygül<br />
AKTOLUN BALKAYA Nevin<br />
AKPINAR BALCI Reva<br />
ALTUN İnsaf<br />
BAL YILMAZ Hatice<br />
BAYKAL <strong>Ü</strong>lkü<br />
BİLGE Ayşegül<br />
ÇEBER Esin<br />
ÇİÇEK Hatice<br />
ÇETİNKAYA DUMAN Zekiye<br />
DEMİRKIRAN Fatma<br />
DEMİR KORKMAZ Fatma<br />
DİNÇ Leyla<br />
EKTİ GENÇ Rabia<br />
ENGİN Esra<br />
ERG<strong>Ü</strong>L Şafak<br />
ERTEM Gül<br />
G<strong>Ü</strong>NER Perihan<br />
G<strong>Ü</strong>NEŞ <strong>Ü</strong>lkü<br />
G<strong>Ü</strong>M<strong>Ü</strong>Ş Aysun<br />
İYİG<strong>Ü</strong>N Emine<br />
KAPTAN Gülten<br />
KARACA SAYDAM Birsen<br />
KARAÇAM Zekiye<br />
KAVLAK Oya<br />
KELLECİ Meral<br />
KOCAMAN YILDIRIM Nazmiye<br />
KUTLU Yasemin<br />
KULAKAÇ Özen<br />
KUKULU Kamile<br />
METE Samiye<br />
OFLAZ Fahriye<br />
OKANLI Ayşe<br />
ÖĞCE Filiz<br />
ÖZBAYIR Türkan<br />
ÖZEL EFE Emine<br />
ÖZER Nadiye<br />
ÖZKAN Özlem<br />
ÖZMEN Dilek<br />
ÖZT<strong>Ü</strong>RK Candan<br />
ÖZT<strong>Ü</strong>RK CAN Hafize<br />
POLAT Sevinç<br />
UÇAR Hülya<br />
UYSAL TORAMAN Aynur<br />
SAN TURGAY Ayşe<br />
SOĞUKPINAR Neriman<br />
SEREN İNTEPELER Şeyda<br />
ŞAHİN Nevin<br />
ŞENDİR Merdiye<br />
ŞENUZUN Fisun<br />
TANRIVERDİ Gülbu<br />
TEL Hatice<br />
TEL Havva<br />
TERZİOĞLU Füsun<br />
YAVA Ayla<br />
YEŞİLBALKAN Öznur<br />
YILDIRIM Yasemin<br />
ZAYBAK Ayten
İÇİNDEKİLER<br />
Editörden<br />
Araştırmalar<br />
- Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve Yaşam<br />
Kalitesinin İncelenmesi<br />
The Examination Quality of Life and Needs Towards Home Care of Patients With<br />
Respiratory SystemDisease<br />
Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU………………………………………….….… 1-12<br />
- Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />
Sleep Problems and Factors Affecting Sleep in Nurse<br />
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM…………………….. 13-32<br />
- Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />
A Study of The Malpractice Trends of Pediatric Nurses<br />
Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU,<br />
Dilek BEYTUT…………………………………………………………………… 33-45<br />
- Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken dönemde<br />
Günlük Yaşam Aktivitelerinin Etkilenme ve Komplikasyon Gelişme Durumu<br />
Early Period Complication Development Status and Impression of Daily Life<br />
Activities After Discharge of Individuals Suffering From Prostate Surgery<br />
Züleyha ÖZCAN Nuran G<strong>Ü</strong>LER………………………………………...…...…. 47-60<br />
- Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyum Düzeyi<br />
Level of Nurses Compliance Whit Isolation Precations Worked in<br />
A Public Hospital<br />
Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID…………………….… 61-70<br />
Derleme Yazılar<br />
- <strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />
Complementary and Alternative Therapy in Nursing: Reflexoloxgy<br />
Kıvan ÇEVİK…………………………………………………………………….. 71-82
- Bipolar Bozukluk tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı<br />
Azaltmada <strong>Hemşirelik</strong> Girişimi Olarak Psikoeğitim<br />
Psychoeducation as Nursing Intervention In Reducing Internalized Stigma<br />
In Patients Who Take Bipolar Disorder Diagnosis<br />
Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR….…………............................................................. 83-93<br />
- Gebelik İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />
Intrahepatic Cholestasis of Pregnancy and Nursing Care<br />
Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL……………………………………………......... 95-103
Editörden Okura,<br />
Değerli Okuyucularımız,<br />
Dergimizin <strong>2013</strong> yılı ikinci sayısında beş araştırma makalesi ve üç derleme<br />
makale olmak üzere sekiz bilimsel makale bulunmaktadır. Her makale özgün olduğu<br />
kadar da güncel konuları içermektedir. Bu sayımızda hemşirelerin kendilerine yönelik<br />
(uyku sorunları, tıbbi hata yapma ve izolasyon önlemlerine uyum durumları gibi)<br />
konular ağırlıktadır. Derleme makalelerde ise refleksoloji, bipolar bozuklukta<br />
psikoeğitim ve gebeliğin intrahepatik kolestazisinde hemşirelik konuları yer<br />
almaktadır. Derleme makale gönderiminde artış olması olumlu bir süreçtir. <strong>2013</strong>’ün<br />
birinci sayısında iki derleme makale var iken, ikinci sayımızda üçe çıkmıştır. Halen<br />
üçüncü sayımız için hakemlerde de çok sayıda derleme incelenme aşamasındadır.<br />
Yazarlarımızın özellikle makalelerinde dergimiz kaynaklarını kullanmalarını<br />
istiyoruz. Hatta dergimiz kaynaklarının kullanılmadığı makaleleri, yazarlara bu konu<br />
için dikkat göstermeleri uyarısında bulunarak, makalelerini tekrar gözden geçirmeleri<br />
istenecektir. Durumun süreci uzatmaması için özellikle baştan özen gösterilmesini<br />
beklemekteyiz.<br />
Dergimizin yayınlanma sürecinde emeği geçen yazarlarımıza, hakemlerimize<br />
ve siz okurlarımıza teşekkür eder, sağlıklı ve verimli günler dileyerek sevgi ve<br />
saygılarımı sunarım.<br />
Prof. Dr. Olcay ÇAM<br />
EDİTÖR<br />
m.olcay.cam@ege.edu.tr<br />
olcaycam@yahoo.com<br />
İletişim Mail Adresi:<br />
Özen DURAKOĞLU<br />
ozen.durakoglu@gmail.com
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2):1-12, <strong>2013</strong><br />
SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIĞI OLAN BİREYLERİN EVDE BAKIM GEREKSİNİMİ VE<br />
YAŞAM KALİTESİNİN İNCELENMESİ<br />
THE EXAMINATION QUALITY OF LIFE AND NEEDS TOWARDS HOME CARE OF PATIENTS<br />
WITH RESPIRATORY SYSTEM DISEASE<br />
Araş.Gör. Tuğba AKSU*<br />
Prof.Dr. Çiçek FADILOĞLU*<br />
*Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> İç Hastalıkları Hemşireliği AD.<br />
ÖZET<br />
Amaç: Bu çalışma, solunum sistemi hastalığı olan bireylerin evde bakım gereksinimlerini,<br />
yaşam kalitelerini ve yaşam kalitelerini etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiş<br />
tanımlayıcı tipte bir araştırmadır.<br />
Yöntem: Araştırmanın örneklemini 25 Mayıs - 27 Haziran 2010 tarihleri arasında Dokuz<br />
Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları servisinde tedavi gören 490 hasta<br />
oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında, sosyodemografik soru formu ile yaşam kalitesini<br />
inceleyen SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde,<br />
ortalama dağılımları, t testi ve varyans analizi kullanılmıştır.<br />
Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalamasının 50.94±13.39, hastalık süresi<br />
ortalamasının ise 8.91±7.12 olduğu ve %50.20’sinin Kronik Obstruktif Akciğer hastası olduğu,<br />
%60.82’sinin sigara içtiği saptanmıştır. Hastaların % 81.6’sının evde bakıma gereksinim<br />
duyduğu, bunlarında %81.5’inin ev işleri, yemek, temizlik gibi konularda evde bakıma<br />
gereksinim duyduğu, %87.5’ine ailesi tarafından evde bakım verildiği, %62.5’inin evde<br />
bakımdan memnun olmadığı, %40.8’inin evde bakımın hemşire tarafından verilmesi<br />
gerektiğini ifade ettikleri ve en çok nefes darlığı, öksürük, balgam yakınmaları konusunda evde<br />
bakıma gereksinim duydukları saptanmıştır. SF 36 yaşam kalitesi ölçeği en düşük puan<br />
ortalamaları fiziksel ve duygusal rol güçlüğü alt gruplarından alınmıştır. Halsizlik, balgam ve<br />
hemoptizi semptomları olanların fiziksel fonksiyon, fiziksel ve emosyonel rol alt grubu yaşam<br />
kalitesi puanı daha düşük bulunmuştur.<br />
Sonuç: Hastaların büyük çoğunluğunun evde bakım gereksinimi olduğu ve aileleri<br />
tarafından verilen evde bakımdan memnun olmadığı saptanmıştır. Solunum sistemi hastalığı<br />
olan bireylerin bakımının istenilen düzeyde sağlanabilmesi ve yaşam kalitelerinin yükseltilmesi<br />
için hemşirelerin hastaların ve aile bireylerinin yaşadıkları sorunların farkında olması ve bu<br />
sorunlara yönelik bireyleri evde desteklemesi çok önemlidir.<br />
Anahtar Kelimeler: evde bakım, solunum sistemi hastalığı, yaşam kalitesi
Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />
ABSTRACT<br />
Objective: This study descriptive was conducted to investigate quality of life, factors that effect<br />
quality of life and needs on home care of patients with respiratory system disease.<br />
Method: The sample of the study consisted of 490 patients treated in respiratory diseases of<br />
Dokuz Eylül University Hospital between 25 May - 27 June 2010. The data was collected with a<br />
question form for sociodemographic data and Short form 36 to measure the patients’ quality of<br />
life.. Numerical, frequencies, t test and variance test were used for analysis.<br />
Results: The average age of 50.94 ± 13:39 of the patients, while the average disease duration<br />
was 8.91 ±7.12 and 50.20% percent in chronic obstructive pulmonary disease patients, 60.82%<br />
percent were smokers. It was found that patients of 81.6% were receiving home care needs, 81.5%<br />
scroll household chores, cooking, cleaning needed on issues such as home care, 87.5% of home care<br />
given by family, 62.5% are not satisfied with the care at home, 40.8% Scroll of home care should be<br />
given by a nurse, and most expressed their shortness of breath, cough, sputum in the home care.<br />
The lowest mean scores of quality of life scale were physical and emotional role difficulties subgroups.<br />
Ones who had fatigue, sputum, and hemoptysis symptoms were lower physical function,<br />
role physical and emotional quality of life score<br />
Conclusion: The majority of patients in need of home care and were not satisfied with the<br />
home care provided by their families.It is very important that nurses are aware of the patients and<br />
their family relatives problems and support towards these problems at home to achieve the desired<br />
level of care for individuals with respiratory disease and improve the quality of life.<br />
Key words: Home care, respiratory system disease, quality of life<br />
GİRİŞ<br />
Kronik solunum sistemi hastalıkları, bireylerde ciddi şekilde sınırlılık, yetersizlik ve<br />
ölüme neden olan önemli hastalıklardır. Akciğer fonksiyonlarındaki kayıpların artması,<br />
dispne, öksürük ve balgam gibi solunum sistemi hastalıklarında görülen ortak<br />
semptomların; bireyi tıbbi yardım arayışına zorlayacak aşamaya getirmesi uzun bir<br />
süreç içinde gelişmektedir (Akbay ve ark. 2001).<br />
Son dönemlerde yoğun olarak tartışılan evde bakım hizmetleri, kronik hastalığı<br />
olan bireylerin bakım sorununa en uygun çözüm olarak düşünülmektedir. Evde<br />
bakımda birey bedensel, ruhsal ve sosyal açıdan değerlendirilmeli ve bu konulara<br />
yönelik uygulamalar sağlanmalıdır. Evde bakım hizmetleri bakım veren bireyin ve<br />
ailenin motivasyonunu sağlar ve aileyi güçlendirir. Solunum sistemi hastalığı olan<br />
bireylerin bakımının istenilen düzeyde sağlanabilmesi için hemşirelerin hasta birey ve<br />
ailelerinin yaşadıkları sorunların farkında olması ve bu sorunlara yönelik<br />
desteklenmeleri çok önemlidir. Hasta bireyin bakımını sağlayan aile bireylerinin<br />
yaşadıkları sorunların ve evde bakımın geliştirilmesine ilişkin düşünceleri belirlenerek<br />
bu doğrultuda gerekli önlemler alınarak yaşam kalitelerinin arttırılması sağlanabilir<br />
(Gudmundsson ve ark. 2005, <strong>Ü</strong>nsar ve ark. 2007). Solunum sistemi hastalıklarında<br />
evde bakım; fiziksel aktivite, eğitim, beslenme, psikososyal destek ve tıbbi girişimleri<br />
2
Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve…<br />
içeren; yetersizlikleri azaltmayı ve hasta katılımını arttırmayı amaçlayan<br />
multidisipliner bir ekip yaklaşımını gerektirir (Ferrer ve ark. 1997).<br />
Solunum sistemi hastalıklarında evde bakımın amacı; hastalığın ilerlemesini<br />
önlemek, semptomları azaltmak, tekrarlayan akut atakları önlemek ve/veya tedavi etmek,<br />
uzun süreli olarak solunum fonksiyonlarını korumak ve fonksiyonlardaki düşüşü<br />
engellemek, egzersiz kapasitesini arttırmak, komplikasyonları azaltmak ve yaşam<br />
kalitesini koruyup yükseltmektir (Falter ve ark. 2003).<br />
Evde bakım gereksinimi olan Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı (KOAH), akciğer<br />
fibrozisi, kifoskolyoz, bronşektazi, kistik fibrozis, kas hastalıkları, astım gibi solunum<br />
sistemi hastalıkları kronik progresif hastalıklardır. Sürekli farmakolojik tedavinin yanı<br />
sıra, bu hastalara sürekli oksijen tedavisi, ventilatör desteği ve pulmoner<br />
rehabilitasyonun değişik bileşenlerinin uygulanması gerekmektedir. Hastalara<br />
mutidisipliner tedavi ve bakım yaklaşımlarının ev ortamında gerektiği gibi yürütülmesi<br />
önem taşımaktadır (Osman ve ark. 1997, Brown ve ark. 2003).<br />
Hasta ve sağlık bakım ekibi, düzenli tedavi ve bakımı sürdüremedikleri<br />
durumlarda; hastalık semptomları şiddetlenmekte, yaşamı tehdit eden ciddi<br />
komplikasyonlar ve önemli fonksiyonel kayıplarla hastalık solunum ya da kalp<br />
yetmezliğine doğru ilerlemekte ve hastanın bağımlılık düzeyi artmaktadır. Hastalık<br />
tablosunun bu şekilde şiddetlenmesine ve ilerlemesine neden olan en önemli<br />
komplikasyon sık tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonlarıdır (Lopez ve ark. 2006, Aksu<br />
ve Fadıloğlu 2010). Çoğunlukla önlenebilir özellikte olan bu komplikasyonların,<br />
kontrol altına alınamaması nedeniyle hastalar tekrarlı olarak hastaneye yatmakta, iş<br />
gücü ve ekonomik kayıplar yaşanmaktadır. Tekrarlı olarak hastaneye yatan hastalar;<br />
sağlığını, bağımsızlığını ve yaşamı üzerinde kontrol gücünü kaybetme duygusunu<br />
yoğun olarak yaşamakta ve yaşam kaliteleri olumsuz etkilenmektedir. Bu<br />
komplikasyonlarının azaltılması ve hastanın yaşam kalitesinin yükseltilmesinde evde<br />
bakım hizmetleri çok etkin bir rol oynamaktadır (Higuchi ve ark. 2002, Mahler 2010).<br />
Yaşam kalitesi kavramı aile, iş yaşamı ve sosyo-ekonomik koşulları içermekle<br />
birlikte; bireyin hedefleri, beklentileri, umutları ve düşleri ile gerçekler arasındaki<br />
farklılığı yani bireyin günlük yaşamından aldığı doyum ve iyilik algısını da<br />
içermektedir (Salvany ve ark. 2002).<br />
Yaşam kalitesi, sağlık durumunun ve tedavilerin etkilerinin değerlendirilmesinde<br />
önemli bir sonuç ölçümüdür. Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi (Health related quality of<br />
life, HRQOL) ise; esas olarak kişinin sağlığı tarafından belirlenen, klinik girişimlerle<br />
etkilenebilen genel yaşam kalitesinin bir bileşenidir. Kişinin, hastalığı ve uygulanan<br />
tedavilerinin fonksiyonel etkilerini nasıl algıladığı ile ilişkilidir (Andresen ve Allan<br />
2000, Aksu ve Fadıloğlu 2010).<br />
Hasta bireylerde hastalık davranışının, psikolojik tepkilerin ve uyum güçlüklerinin<br />
anlaşılması ve uygun baş etme yöntemlerinin geliştirilmesine destek olacak bakım<br />
girişimlerinin planlanması, yaşam kalitesi değerlendirmeleri ile mümkün<br />
olabilmektedir. Yaşam kalitesi değerlendirmeleri sunulan hizmetlerin geliştirilmesinde<br />
önemli ipuçları verebileceğinden, ayrıca hemşirelik bakımına ve<br />
3
Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />
gereksinimlerine yönelik fikir oluşturabileceğinden son derece önemlidir (Ertem ve<br />
ark. 2009). Bunlardan yola çıkılarak planlanan bu araştırmanın amacı solunum sistemi<br />
hastalığı olan hastaların evde bakım gereksinimlerini, yaşam kalitelerini ve bunları<br />
etkileyen faktörleri saptamaktır.<br />
GEREÇ-YÖNTEM<br />
Tanımlayıcı olarak planlanan araştırma, 25 Mayıs - 27 Haziran 2010 tarihleri<br />
arasında Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Kliniğine başvuran<br />
ayaktan ve yatarak tedavi gören 520 hastadan, araştırmaya katılmayı kabul eden, 18<br />
yaş üstü, görme-işitme özrü olmayan, en az 6 aydır Astım, KOAH ya da Bronşektazi<br />
tanısı almış olan, başka bir kronik hastalığı olmayan 490 hasta ile tamamlanmıştır.<br />
Veriler araştırmacılar tarafından 25 Mayıs - 27 Haziran 2010 tarihleri arasında<br />
Hastane Başhekimliğinden, Anabilim Dalı Başkanlığı ve <strong>Hemşirelik</strong> Hizmetleri etik<br />
kurulundan izin alındıktan sonra toplanmıştır. Araştırmanın yapılabilmesi için<br />
araştırmanın amacı hastalara açıklanarak kendilerinden sözlü izin alınmıştır.<br />
Araştırmada veriler, sosyo demografik ve hastalıklarına ilişkin soruların bulunduğu<br />
sosyodemografik veri toplama formu, sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ölçümü<br />
değerlendirmesinde SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği olmak üzere iki form kullanılarak,<br />
araştırmacılar tarafından yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır.<br />
Sosyodemografik Veri Toplama Formu<br />
Araştırmacılar tarafından literatür ışığında hazırlanmış sosyodemografik veri<br />
toplama formunda yaş, cinsiyet, eğitim durumu, gelir durumu gibi sosyo-demografik<br />
verileri içeren 13 soru ve hastalığı ile ilgili değişkenleri ve evde bakım gereksinimlerini<br />
tanılamaya ilişkin 12 soru olmak üzere toplam 25 soru içermektedir.<br />
SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği<br />
Araştırmada kullanılan olan Sf-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği hastaların yaşamlarının<br />
fiziksel, sosyo-ekonomik, psikolojik yönlerinde kendilerini değerlendirmeleri<br />
sağlamaktadır. Ölçek klinik araştırmalarda ve tedavide sağlık durumunu<br />
değerlendirmek ve medikal tedavinin sonuçlarını belirlemek amacıyla giderek artan<br />
bir şekilde kullanılmaktadır. Birçok dile çevrilmiştir. Soruların yanıtlanması 10<br />
dakikadan daha az bir süre almaktadır. “Medical Outcomes Study”den geliştirilen<br />
daha uzun sorgulamalardan alınan 36 maddeyi temel alan, sekiz skala ve iki özet<br />
skoru (özel fiziksel ve mental öğeler) içerir. Her maddeye verilen cevap sıfırdan<br />
(negatif, kötü sağlık) 100’e (pozitif, iyi sağlık) kadar puanlanır. Yüksek puanlar daha iyi<br />
sağlık durumunu ifade eder. SF-36 skalasından beşi (fiziksel fonksiyonellik, fiziksel rol<br />
güçlüğü, ağrı, sosyal fonksiyonellik ve duygusal rol güçlüğü) kısıtlılık veya<br />
yetersizliğin olup, olmadığını sağlık durumlarını tanımlar. Bunlar için 100’lük bir skor,<br />
yetersizliğin veya kısıtlılığın olmadığını gösterir. Diğer üç skala (genel sağlık, vitalite<br />
ve mental sağlık) bipolardır, negatif (kötü) ve pozitif (iyi) sağlık durumlarını ölçerek<br />
değerlendirir. Bunlar için 50-100 arası puanlar iyi sağlık durumunu gösterirken 50’lik<br />
(orta derecede) bir skor sınırlılığın veya yetersizliğin olmadığını gösterir.<br />
4
Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve…<br />
Sorgulamanın belgelenen geçerliliği ve güvenirliliği vardır. SF 36’nın Türkçe geçerlilik<br />
ve güvenirliliği ile ilgili çalışma, Koçyiğit ve arkadaşları tarafından yapılmıştır (Crockett<br />
ve ark. 1996, Koçyiğit ve ark. 1999, Juniper ve ark. 2001, Sarpkaya ve ark. 2005).<br />
Ölçeğin kullanımı için elektronik posta ile izin alınmıştır.<br />
SF 36 alt grup parametreleri:<br />
- Fiziksel fonksiyon: Gün boyunca yapılan etkinlikler (koşmak, ağır kaldırmak, spor<br />
yapmak, bir masayı çekmek, günlük alış verişte alınanları kaldırmak, merdiven çıkmak,<br />
eğilmek, diz çökmek, yürümek vs.) araştırılır. (10 madde)<br />
- Fonksiyonel fiziksel rol güçlüğü: Kişinin bedensel sağlığının sonucu olarak, iş ve<br />
diğer günlük etkinliklerde bir sorunla karşılaşıp karşılaşmadığı (iş veya diğer<br />
etkinlikler için harcanılan zamanın süresi, kısıtlanma, güçlük çekme, daha fazla çaba<br />
gerektirmesi vs.) araştırılır. (4 madde)<br />
- Ağrı: Miktarı, kişinin işini engelleyip engellemediği vs. araştırılır. (2 madde)<br />
- Genel sağlık: Kişinin genel sağlığı açısından düşüncesi, diğer insanlarla kendini<br />
kıyaslama vs. araştırılır. (5 madde)<br />
- Enerji (vitalite): Kişinin kendini yaşam dolu, enerjik, tükenmiş, yorgun hissedip<br />
hissetmeme durumları araştırılır. (5 madde)<br />
- Sosyal fonksiyon: Kişinin bedensel sağlığı, duygusal sorunları, çevre ile ilişkisini<br />
ne kadar etkilediği araştırılır. (2 madde)<br />
- Ruhsal durum rolü (emosyonel rol güçlüğü): Kişinin duygusal sorunları<br />
(çökkünlük, kaygı vs.) iş ve diğer etkinliklerine etkisi araştırılır. (3 madde)<br />
- Zihin sağlığı (mental sağlık): Kişinin sinirli, üzgün veya sakin ve uyumluluk<br />
durumu, kederli, hüzünlü veya mutlu vs. durumları araştırılır. (5 madde)<br />
Ölçek son dört hafta göz önüne alınarak değerlendirilmektedir. Akut biçimini<br />
oluşturmak amacıyla son 1 haftayı değerlendiren bir formu da uygulanmıştır.<br />
Değerlendirme dördüncü ve beşinci maddeler dışında Likert tipi (üçlü-altılı),<br />
dördüncü ve beşinci maddeler evet/hayır biçiminde yanıtlanmaktadır. Alt ölçekler<br />
sağlığı 0 ile 100 arasında değerlendirmektedir ve 0 kötü sağlık durumunu<br />
gösterirken, 100 iyi sağlık durumuna işaret etmektedir (Brazier ve ark. 1992).<br />
SF-36’nın Türkçe için güvenilirlik çalışmalarında her bir alt ölçek için Cronbach alfa<br />
katsayısı hesaplanmış ve 0.7324-0.7612 bulunmuştur. Madde-toplam puan<br />
korelasyon katsayıları da her bir alt ölçek için ilgili maddelerle ayrı ayrı hesaplanmıştır.<br />
Fiziksel fonksiyonda 0.4712-0.7348 arasında, sosyal fonksiyonda 0.8353-0.8445<br />
arasında, emosyonel rol kısıtlaması’nda 0.6539-0.8257 arasında, fiziksel rol<br />
kısıtlaması’nda 0.6883-0.9034 arasında, ağrıda 0.7887-0.8872 arasında, mental<br />
sağlıkta 0.6893-0.7815 arasında, vitalite (enerji)’de 0.6167-0.7943 arasında ve<br />
sağlığın genel olarak algılanmasında 0.5690-0.7812 arasında bulunmuştur (Koçyiğit<br />
ve ark. 1999).<br />
5
Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />
Veriler SPSS 16 programında değerlendirilmiş, verilerin dökümü yüzdelik,<br />
ortalama, standart sapma, analizleri ise “t” testi ve varyans analizi kullanılarak<br />
yapılmıştır.<br />
BULGULAR VE TARTIŞMA<br />
Araştırmaya katılan 490 hastanın yaş ortalamasının 50.94±13.39, boy<br />
ortalamasının 162.45±6.15, kilo ortalamasının 74.10±11.68, beden kitle indeksi<br />
ortalamasının 27.17±3.93 ve hastalık süresi ortalamasının ise 8.91±7.12 olduğu<br />
belirlenmiştir<br />
Tablo 1: Hastaların Tanıtıcı Özellikleri (n:490)<br />
Özellikleri SAYI %<br />
Cinsiyet<br />
Erkek<br />
Kadın<br />
Medeni durum<br />
Evli<br />
Bekar<br />
Boşanmış<br />
Eğitim durumu<br />
İlk öğretim mezunu<br />
Ortaöğretim mezunu<br />
<strong>Ü</strong>niversite/Yüksekokul mezunu<br />
Ekonomik durum<br />
İyi<br />
Orta<br />
Kötü<br />
Meslek<br />
İşçi<br />
Memur<br />
Emekli<br />
Çocuk sahibi olma durumu<br />
Evet<br />
Hayır<br />
Sigara<br />
İçmiyor<br />
Bırakmış<br />
İçiyor<br />
Tıbbi tanısı<br />
Astım<br />
KOAH<br />
Bronşektazi<br />
300<br />
190<br />
290<br />
150<br />
50<br />
100<br />
320<br />
70<br />
190<br />
225<br />
75<br />
120<br />
275<br />
95<br />
294<br />
196<br />
40<br />
152<br />
298<br />
148<br />
246<br />
96<br />
61.2<br />
38.8<br />
59.2<br />
30.6<br />
10.2<br />
20.4<br />
65.3<br />
14.3<br />
38.8<br />
45.9<br />
15.3<br />
24.5<br />
56.1<br />
19.4<br />
60<br />
40<br />
8.2<br />
31.0<br />
60.8<br />
30.2<br />
50.2<br />
19.6<br />
TOPLAM 490 100<br />
Hastaların %61.2’ sinin erkek, %59.19’unun evli, %65.31’inin ortaöğretim mezunu<br />
olduğu saptanmıştır. Hastaların %45.92’si ekonomik durumunun orta seviyede,<br />
%56.12’ si memur, %60’ı çocuk sahibi, %50.20’si KOAH hastası olduğunu, %60.82’si<br />
sigara içtiğini bildirmişlerdir (tablo 1). Bu konuda yapılan diğer araştırmalara<br />
6
Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve…<br />
baktığımızda hastaların büyük çoğunluğunun 50 yaş ve üzeri, erkek, evli, ekonomik<br />
durumunun orta seviyede, memur, çocuk sahibi olduğu ve sigara içtikleri<br />
belirtilmektedir (Guyatt ve ark 1987, Kaptein ve ark. 1993, Herna´ndez ve ark. 2000,<br />
Boueri ve ark. 2001, Fan ve ark. 2002).<br />
Tablo 2: Hastaların Evde Bakım Gereksinimi Durumları (n:490)<br />
SAYI %<br />
Evde bakım gereksinimi<br />
Var<br />
Yok<br />
Gereksinim türü<br />
Ev İşleri, Yemek, Temizlik v.s<br />
Kişisel Bakım<br />
Gereksinimi karşılayan kişi<br />
Aile üyesi<br />
Akraba<br />
Evde bakım gereksinimlerinin karşılanmasından<br />
memnuniyet<br />
Evet<br />
Kısmen<br />
Hayır<br />
Evde bakım gereksinimi kim tarafından karşılanmalı<br />
Aile<br />
Akraba<br />
Hemşire<br />
Hekim<br />
Bakıcı<br />
Hastalığı ile ilgili evde bakım gereksinim türü<br />
Öksürük<br />
Nefes darlığı<br />
Balgam<br />
Göğüs ağrısı<br />
Yorgunluk<br />
Beslenme ile ilgili değişiklikler<br />
Boşaltım ile ilgili değişiklikler<br />
400<br />
90<br />
326<br />
74<br />
350<br />
40<br />
100<br />
250<br />
50<br />
130<br />
60<br />
200<br />
20<br />
80<br />
84<br />
130<br />
70<br />
35<br />
46<br />
10<br />
25<br />
81.6<br />
18.4<br />
81.5<br />
18.5<br />
87.5<br />
12.5<br />
25<br />
62.5<br />
12.5<br />
26.5<br />
12.3<br />
40.8<br />
4.1<br />
16.3<br />
21<br />
32.5<br />
17.5<br />
8.7<br />
11.5<br />
2.5<br />
6.3<br />
Hastaların % 81.6’ sının evde bakıma gereksinim duyduğu, bunların da %81.5’inin<br />
ev işleri, yemek, temizlik gibi konularda evde bakıma gereksinimi duyduğu, %87.5’ine<br />
ailesi tarafından evde bakım verildiği, %62.5’inin ailelerinin verdiği evde bakımdan<br />
memnun olmadığı, %40.8’inin evde bakımın hemşire tarafından verilmesi gerektiğini<br />
ifade ettikleri ve en çok nefes darlığı, öksürük, balgam sorunları nedeniyle evde<br />
bakıma gereksinim duyduğunu bildirmişlerdir (Tablo 2). Thome´ ve ark. (2003)<br />
hastaların %75.4’ünün evde bakıma gereksinimi duyduğu, %80.2’sinin ailesi<br />
tarafından evde bakım gereksiniminin karşılandığı, %69.4’ünün evde bakımdan<br />
7
Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />
memnun olmadığı ve %55’inin evde bakımın hemşire tarafından verilmesi gerektiğini<br />
ve en çok nefes darlığı ile öksürük sorunlarında evde bakıma gereksinimi olduğunu<br />
belirtmektedir.<br />
Araştırmanın bulgularına göre hastaların SF-36 yaşam kalitesi tüm alt ölçek<br />
skorlarının 50’nin altında olduğu, buna göre hastaların fonksiyonlarının önemli<br />
derecede düştüğü ve olumsuz etkilendiği belirlenmiştir (p
Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve…<br />
semptomun hastaların fiziksel aktivitelerini kısıtladığı, günlük yaşam aktivitelerinin<br />
yapılmasını engellediği ve bunlara bağlı olarak sosyal aktivitelerinin kısıtlanmasına<br />
neden olarak yaşam kalitesini olumsuz etkilediği belirtilmektedir (Puhan ve ark.<br />
2009). Zayıflama ve dispnenin genel sağlık ve vitalite alt grubu yaşam kalitesi puanını<br />
düşürdüğü sonucu literatürle benzerlik göstermektedir (McSweeney 1990,<br />
Mackowiak ve Mahler 1995, Oh 2003, Pinto ve ark. 2010). Zayıflama ve dispne kişilerin<br />
kendilerini canlı ve zinde hissetmelerini engelleyip genel olarak sağlık durumlarını<br />
kötü hissetmelerine yol açmaktadır (Miravitlles ve ark. 2006). Araştırmamızın<br />
sonuçlarına göre ağrı sosyal fonksiyon ve ağrı alt grubu puan ortalamasını<br />
düşürmektedir. Talley ve Wicks (2009) de yaptığı çalışmada ağrının sosyal fonksiyon<br />
yaşam kalitesi puanını düşürdüğünü belirtmektedir. Ağrı semptomunun kişinin<br />
çevresi ile ilişkisini kısıtlayarak yaşam kalitesini olumsuz etkilediği bildirilmektedir<br />
(Reishtein 2005).<br />
Tablo 4: Hastaların Sosyo-Demografik Ve Hastalık Özelliklerinin Yaşam Kalitesine Etkisi<br />
Fiz<br />
Gen Sos Emo Men Fiz<br />
Değişkenler<br />
Ağrı Vitalite<br />
fonk<br />
sağ fonk rol sağ rol<br />
Medeni durum 0.21 0.31 0.<strong>28</strong> 0.21 0.01* 0.00* 0.02* 0.07<br />
Eğitim durumu 0.29 0.37 0.26 0.<strong>28</strong> 0.00* 0.44 0.76 0.29<br />
Tıbbi tanısı 0.01* 0.55 0.71 0.43 0.23 0.21 0.47 0.88<br />
Sigara içme<br />
durumu<br />
Evde bakıma<br />
gereksinim<br />
durumu<br />
Evde bakım<br />
gereksinimlerinin<br />
karşılanmasından<br />
memnuniyet<br />
0.00* 0.89 0.47 0.02* 0.76 0.66 0.57 0.01*<br />
0.00* 0.34 0.58 0.01* 0.34 0.47 0.02* 0.04*<br />
0.75 0.01* 0.26 0.03* 0.34 0.41 0.36 0.65<br />
Hastalığı ile ilgili<br />
evde bakım<br />
gereksinim türü<br />
0.00* 0.01* 0.67 0.04* 0.39 0.59 0.<strong>28</strong> 0.48<br />
*p
Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />
<strong>Ü</strong>nce ve ark. (2000) evlilerin sosyal fonksiyon ve emosyonel rol, Stahl ve ark. (2003)<br />
yüksekokul mezunlarının sosyal fonksiyon puan ortalamalarının daha yüksek<br />
olduğunu belirtmektedir. Eğitim seviyesi yüksek olanların ve evlilerin sosyal çevre ve<br />
desteğe daha rahat ulaşabilecekleri düşünülmektedir. Özkan ve ark. (2007) sigara<br />
içmeyenlerin fiziksel fonksiyon ve genel sağlık, Smith ve ark. (2008) evde bakım<br />
gereksinimlerinden memnun olanların genel sağlık ve emosyonel rol, Ubaĭdullaev ve<br />
Salaeva (2009) evde bakım gereksinimi olmayanların fiziksel fonksiyon, fiziksel rol,<br />
genel sağlık puan ortalamalarının daha yüksek olduğunu belirtmektedir. Ataseyer ve<br />
Erdinç (2003) sigara içmeyenlerin fiziksel sağlık ve fiziksel rol puan ortalamalarının<br />
daha yüksek olduğunu saptamıştır. Lopez (2006) yaptığı çalışmada evde bakım<br />
gereksinimi olmayanların genel sağlık puan ortalamalarının daha iyi olduğunu<br />
bulmuştur.<br />
SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Solunum sistemi hastalıkları yaşam boyu süren tedavisi, oluşan semptomları ile<br />
bireylerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen, yaşam tarzlarını değiştiren ve<br />
hastaneden taburcu olduktan sonra evde bakımı gerektiren hastalıklardır. Bu<br />
araştırma ile hastaların evde bakım gereksinimlerinin ve yaşam kalitelerinin<br />
saptanması amaçlanmıştır.<br />
Araştırmamızın sonuçlarına göre, hastaların % 81.6’sının evde bakıma gereksinim<br />
duyduğu, %62.5’inin evde aileleri tarafından verilen bakımdan memnun olmadığı,<br />
%40.8’inin evde bakımın hemşire tarafından verilmesi gerektiğini ifade ettikleri ve<br />
evde bakım gereksinimlerinin yaşam kalitesini etkilediği bulunmuştur. Solunum<br />
sistemi hastalığı tanısı ile daha önce hastanede tedavi gören hastalar tedaviye<br />
uyumsuzluk, yaşam şekli değişikliklerine uyum sağlayamama gibi nedenlerle sık sık<br />
hastaneye yatmaktadır ve yaşam kaliteleri azalmaktadır (Aksu ve Fadıloğlu 2010). Bu<br />
nedenle, solunum sistemi hastalığı olan bireyler için evde hemşirelik bakımı hastanın<br />
sağlığını ve yaşam kalitesini yükseltmek için gerekli kaynakların sağlanması ile başlar<br />
ve evde bakım kalitesi, hasta ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapsamlı bir<br />
yaklaşım ile sağlanır. Hemşireler tarafından düzenli aralıklarla yapılacak ev<br />
ziyaretleriyle hasta ve ailesine verilecek eğitim, danışmanlık vb. hizmetlerin yaşam<br />
kalitesinin artmasında ve gerekli yaşam şekli değişikliklerine uyum sağlamada önemli<br />
katkı sağlayacağı düşünülmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
Akbay S, Kurt B, Ertürk A ve ark. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında Yaşam Kalitesi ve Solunum<br />
Fonksiyon Test İle İlişkisi. Tüberküloz ve Toraks <strong>Dergisi</strong> 2001;49(3): 338-44.<br />
Aksu T, Fadıloğlu Ç. Solunum Sistemi Hastalıklarında Evde Bakım Yönetimi. Maltepe <strong>Ü</strong>niversitesi<br />
<strong>Hemşirelik</strong> Bilim ve Sanatı <strong>Dergisi</strong> 2010;2(3):126-132.<br />
Amorós Mm, Alorda C, Renom F ve ark. Quality of Life ın Patients With Chronic Obstructive Pulmonary<br />
Disease: The Predictive Validity of The Bode İndex. Chronic Respiratory Disease 2008;5(1): 7–11<br />
Anderson KL. The Effect of Chronic Obstructive Pulmonary Disease on Quality of Life. Res Nurs Health<br />
1995;18(1): 547-56.<br />
10
Solunum Sistemi Hastalığı Olan Bireylerin Evde Bakım Gereksinimi ve…<br />
Andresen EM, Allan RM. Health-Related Quality of Life Outcomes Measures; Arch Phys Med Rehabil<br />
2000;8 1(2): 30-45.<br />
Atasever A, Erdinç E. Koah’ta Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi. Tüberküloz ve Toraks <strong>Dergisi</strong><br />
2003;51(4):446-55.<br />
Atasever A, Kaçmaz Ö, Bacakoğlu F. Stabil Kronik Obstrüktif Akciğer Olgularında Yasam Kalitesini<br />
Etkileyen Faktörler. Toraks <strong>Dergisi</strong> 2005;6(1): 25-30.<br />
Boueri FM, Bucher-Bartelson Bl, Glenn KA ve ark. Quality of Life Measured With A Generic Instrument<br />
(Short Form-36) Improves Following Pulmonary Rehabilitation ın Patients With Copd. Chest 2001;<br />
119(1):77-84.<br />
Brazier JE, Harper R, Jones NM ve ark. Validating The Sf-36 Health Survey Questionnaire: New Outcome<br />
Measure For Primary Care Bmj 1992;305(1):160-4.<br />
Brown EL, Mcavay GJ, Raue PJ ve ark. Recognition of Depression Among Elderly Recipients of Home Care<br />
Services. Psychiatry Services 2003;54(1):208–13.<br />
Crockett AJ, Cranston JM, Moss JR ve ark. The Mos Sf-36 Health Survey Questionnaire ın Severe Chronic<br />
Airflow Limitation: Comparison With The Nottingham Healt Profile. Qual Life Res 1996;5(3):330-8.<br />
Ertem G, Kalkım A, Bulut S ve ark. Radyoterapi Alan Hastaların Evde Bakım Gereksinimleri ve Yaşam<br />
Kaliteleri. Maltepe <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Bilim ve Sanatı <strong>Dergisi</strong> 2009;2(2): 5-9.<br />
Falter LB, Gignac MA, Cott C. Adaptation to Disability In Chronic Obstructive Pulmonary Disease:<br />
Neglected Relationship to Older Adults’ Perceptions of Independence. Disabil Rehabil 2003;<br />
25(1):795-806.<br />
Fan VS, Curtis JR, Tu SP ve ark. Using Quality of Life to Predict Hospitalization and Mortality ın Patients<br />
With Chronic Lung Diseases. Chest 2002;122(1): 429-36.<br />
Ferrer M, Alonso J, Morera J ve ark. Chronic Obstructive Pulmonary Disease Stage and Health-Related<br />
Quality of Life. The Quality of Life of Chronic Obstructive Pulmonary Disease Study Group. Ann<br />
Intern Med 1997;127(5):1072-9.<br />
Gudmundsson G, Gislason T, Janson C ve ark. Risk Factors For Rehospitalisation ın Copd: Role Of Health<br />
Status, Anxiety and Depression. Eur Respir J 2005;26(3): 414-9.<br />
Guyatt GH, Townsend M, Berman LB, Ve ark. Quality of Life ın Patients With Chronic Airflow<br />
Limitation. BR J. Dis Chest 1987;81(1):45-54.<br />
Herna´Ndez Mte, Rubio M, Ruiz Fo ve ark. Results of A Home-Based Training Program For Patients With<br />
Copd. Chest 2000; 118(2):106–114.<br />
Higuchi KAS, Christensen A, Terpstra J. Challenges ın Home Care Practice: A Decision-Making<br />
Perspective. J Community Health Nurs 2002;19(2): 225–236<br />
Juniper EF, Norman GR, Cox Fm ve ark. Comparison of The Standart Gamble. Rating Scale. AQLQ and<br />
Sf-36 For Measuring Quality of Life ın Asthma. Eur Respir J 2001; 18(1): 38-44.<br />
Kaptein AA, Brand PL, Dekker FW ve ark. Quality-Oflife ın A Long-Term Multicentre Trial ın Chronic<br />
Nonspecific Lung Disease: Assessmenr At Baseline. The Dutch CNSLD Studty Group. Eur Respir J<br />
1993;6(1):1479-84.<br />
Koçyiğit H, Aydemir Ö, Fişek G ve ark. Kısa Form-36 (Kf-36)’nın Türkçe Versiyonunun Güvenilirliği ve<br />
Geçerliliği. İlaç ve Tedavi <strong>Dergisi</strong> 1999;12(1): 102-6.<br />
Lopez Ad, Shibuya K, Rao C. ve ark. Chronic Obstructive Pulmonary Disease: Current Burden and Future<br />
Projections. Eur Respir J 2006; 27(2):397-412.<br />
Mackowiak JI, Mahler DA. Evaluation of The Short-Form 36-Item Questionnaire to Measure Health-<br />
Related Quality of Life Patients With Copd. Chest 1995; 107(3): 1585-9.<br />
11
Tuğba AKSU, Çiçek FADILOĞLU<br />
Mahler DA. How Should Health Related Quality of Life Assesses ın Patientes With Copd Chest<br />
2000;117(1): 54-7.<br />
Mcsweeney AJ, Heaton RK, Grant I ve ark. Chronic Obstructive Pulmonary Disease; Socioemotional<br />
Adjusment and Life Quality. Chest 1990; 77(2): 309-11.<br />
Miravitlles M, Calle M, Alvarez-Gutierrez F. ve ark. Exacerbations, Hospital Admissions and Impaired<br />
Health Status in Chronic Obstructive Pulmonary Disease. Qual Life Res 2006; 15(1):471–80.<br />
Oh EG. The Effects of Home-Based Pulmonary Rehabilitation İn Patients With Chronic Lung Disease. Int<br />
J Nurs Stud 2003;40(1):873–9.<br />
Osman LM, Godden DJ, Friend JAR. ve ark. Quality of Life and Hospital Re-Admission ın Patients With<br />
Chronic Obstructive Pulmonary Disease. Thorax 1997;52(2):67–71.<br />
Özkan S, Durnaz Z, Demir T ve ark. Koah ve Astım Hastalarında Fonksiyonel Performans ve Yaşam<br />
Kalitesinin İncelenmesi. Solunum 2007;9(3): 158- 66.<br />
Pinto J, González J, Ignácio C ve ark. Arenillas J, Maria M Nogueras A, Pedro G Gómez F. The Health-<br />
Related Quality of Life of Patients With Chronic Obstructive Pulmonary Disease and Asthma<br />
Evaluated By The SGRQ. Rev Port Pneumol 2010;16(4):543-58.<br />
Prigatano GP, Wright EC, Levin D. Quality of Life and Its Predictors in Patients With Mild Hypoxemia<br />
and Chronic Obstructive Pulmonary Disease. Arch Intern Med 2004;144(1):1613-9.<br />
Puhan M, Scharplatz M, Troosters T ve ark. Pulmonary Rehabilitation Following Exacerbations of Chronic<br />
Obstructive Pulmonary Disease. Rev Port Pneumol 2009;127(5):322.<br />
Reishtein Jl. Relationship Between Symptoms and Functional Performance in Copd. Research in Nursing<br />
& Health 2005;<strong>28</strong>(2): 39-47.<br />
Salvany DA, Lamarca R, Ferrer M ve Ark. Healthrelated Quality of Life and Mortality in Male Patients<br />
With Chronic Obstructive Pulmonary Disease. AM J Respir Crit Care Med 2002;166(3): 680-5.<br />
Sarpkaya <strong>Ü</strong>, Tuna H, Tabakoğlu E ve ark. Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığında Solunum Kasları<br />
Egzersizlerinin ve Aerobik Egzersiz Programının Yaşam Kalitesi <strong>Ü</strong>zerine Etkileri. Türk Fiz Tıp Rehab<br />
Derg 2005;51(2):14-18.<br />
Smith B, Appleton S, Adams R ve ark. Home Care By Outreach Nursing For Chronic Obstructive<br />
Pulmonary Disease. Medical Care 2008;26(1):566-79.<br />
Soyyiğit Ş, Erk M, Güler N ve ark. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında Yaşam Kalitesinin<br />
Belirlenmesinde Sf- 36 Sağlık Taramasının Değeri. Tuberk Toraks 2006;54(2): 259-66.<br />
Stahl E, Jansson SA, Jonsson AC. ve ark. Health Related Quality of Life, Utility and Productivity Outcomes<br />
Instruments: Ease of Completion By Subjects With Copd. Health and Quality of Life Outcomes 2003;<br />
2(1):1-18.<br />
Thome´ B, Dykes AK, Hallberg IR. Home Care With Regard to Definition, Care Recipients, Content and<br />
Outcome: Systematic Literature Review. J Clin Nurs 2003;12(1): 860–72.<br />
Ubaĭdullaev AM, Salaeva MS. Role Of Social Factors in the Formation Of Life Quality Indices in Patients<br />
With Chronic Obstructive Pulmonary Diseases. Probl Tuberk Bolezn Legk 2009; 1(6):30-3.<br />
<strong>Ü</strong>nce D, Tunalı N, Savcı S ve ark. Kronik Obstruktif Akciğer Hastalıklarında Yaşam Kalitesinin<br />
Değerlendirilmesi. Solunum Hastalıkları 2000; 11(1): 333-7.<br />
<strong>Ü</strong>nsar S, Yıldız Fındık <strong>Ü</strong>, Kurt S ve ark. Kanserli Hastalarda Evde Bakım ve Semptom Kontrolü. Fırat<br />
Sağlık Hizmetleri <strong>Dergisi</strong> 2007; 2(5): 89-106.<br />
Yorgancıoğlu A. Solunum Hastalıklarında Yaşam Kalitesi ve Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi Anketleri.<br />
Sağlıkta Birikim 2006; 1(2): 27-33.<br />
12
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2):13-32, <strong>2013</strong><br />
HEMŞİRELERDE UYKU SORUNLARI VE ETKİLİ ETMENLER<br />
SLEEP PROBLEMS AND FACTORS AFFECTING SLEEP IN NURSES<br />
Yük. Hemş. Aylin FIŞKIN* Prof.Dr. Ayla BAYIK TEMEL**<br />
Araş.Gör. Jülide Gülizar YILDIRIM**<br />
*İBB Eşrefpaşa Hastanesi, İzmir<br />
**E.<strong>Ü</strong>.<strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Halk Sağlığı Hemşireliği AD.<br />
Bu çalışma 15-17 Ekim 2009 tarihinde Selanik Yunanistan’da düzenlenen 1st International Congress on<br />
Nursing Education Research& Practice kongresinde sözel bildiri (O138) olarak sunulmuştur.<br />
ÖZET<br />
Amaç: İyi uyku hemşireler için temel bir fizyolojik gereksinim olmasının yanı sıra,<br />
hemşirenin verdiği bakımının kalitesi ve uygulama hatalarının önlenmesinde büyük önem taşır.<br />
Araştırma hemşirelerde uyku sorunlarını ve uykuyu etkileyen bireysel ve işe bağlı etmenlerin<br />
incelenmesi amacıyla yürütüldü.<br />
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı araştırma, 2008 yılında İzmir’de iki hastanede gönüllü <strong>28</strong>0<br />
klinik hemşiresi ile yürütüldü. Veriler sosyodemografik soru formu ve uyku düzeni, uyaranlar ve<br />
rahatlama-gevşeme davranışları olmak üzere üç boyut içeren Carter ve Clark (2005) tarafından<br />
geliştirilmiş Uyku Değerlendirme Formu (UDF) ile toplandı. Form için toplam puan aralığı 0-27<br />
arasında değişmektedir. Yüksek puanlar her boyutta sorunun arttığını göstermektedir. Uyku<br />
düzeni için olası genel toplam puan aralığı 0-9, uyaranlar için 0-15 ve rahatlama-gevşeme<br />
davranışları için 0-3 puandır.<br />
Bulgular: Hemşirelerin yaş ortalaması 32.17±6.45 idi. UDF puan ortalaması 12.17±0.15<br />
(min 3.00, max 20.00) bulundu. Hemşirelerin %76’sının 16- 60dk içerisinde uykuya daldığı,<br />
%30’unun toplam uyku süresinin 6 saatten az olduğu saptandı. Uyku sorunlarında; uyku<br />
düzeni, uyaranlar ve rahatlama-gevşeme davranışlarının etkisi %76’dır. Hemşirelerin büyük<br />
çoğunluğunun uykuya geç daldığı ve %99.6’sının etkili uyumadığı saptandı. Uykuyu bozucu<br />
etmenler kapsamında, %57.5’inin egzersiz yapmadığı, %95’inin kafeinli içecek tükettiği,<br />
%50’sinin sigara içtiği, %49.6’sının yatakta TV izlediği, %41.8’inin gürültüden etkilendiği,<br />
%41.8’inin kaygı, %35’inin huzursuzluk yaşadığı saptandı. Hemşirelerin %45’i uyku kalitesini,<br />
%65.7’si genel olarak sağlığını çok iyi ve iyi düzeyde değerlendirdi.<br />
Sonuç: Hemşirelerde uyku düzeninin orta, uyaranlar ve rahatlama-gevşeme davranışlarının<br />
orta düzeyin altında kaldığı ve sonuçta hemşirelerin orta düzeyde uyku sorunu yaşadıkları<br />
saptandı. Hemşirelerin uyku sorunlarıyla baş edebilmelerine yönelik bireysel ve kurumsal<br />
düzenlemeler önerildi.<br />
Anahtar Kelimeler: Uyku, uyku sorunları, hemşireler.
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />
ABSTRACT<br />
Objective: Good sleep is a basic physiological need for nurses, besides that it is of great<br />
importance for the quality of nursing care and preventing procedural errors. Aim of the study is to<br />
identify sleep problems in nurses and the factors associated with work and individual behaviors<br />
affecting sleep.<br />
Methods: Descriptive study was conducted in two hospitals in Izmir/Turkey in 2008 and<br />
covered a sample of <strong>28</strong>0 volunteer ward nurses by providing their informed consent. Data was<br />
gathered by Socio-demographic questionnaire and Sleep Evaluation Questionnaire (SEQ), which<br />
was consisted of three dimensions; sleep routines, stimulants and relaxation. SEQ was developed by<br />
Carter and Clark (2005). Possible overall score ranges between 0 and 27 for SEQ. Higher score<br />
indicates more problems in each area. Possible total score ranges are 0-9, 0-15 and 0-3 respectively<br />
for sleep routines, stimulants and relaxation.<br />
Results: The average age of nurses is 32.17+ 6.45. SEQ mean score of the nurses is 12.17+ 0.15<br />
(min 3.00, max 20.00). 76.0 % of the nurses reported that they fall asleep within 16-60 minutes; total<br />
sleep time is less than 6 hours in bed for the 30% of the nurses. Sleep routines, stimulants, and<br />
relaxation accounted for 76% of the variability in SEQ scores as predictive factors. Majority of the<br />
nurses fell asleep late and 99.6% of them slept inefficient. As the sleep stimulants, 57.5% of nurses<br />
did not do the exercise, 95% of them drank caffeinated beverages, 50% of them smoked, 49.6% of<br />
them watched TV in a bed, 41.8% of them were affected from noise, 41.8% lived anxiety, 35% of<br />
them lived depression. 45% of nurses’ evaluated her sleep quality good , and 65.7% of them<br />
evaluated her health status well.<br />
Conclusion: Sleep routines of the nurses were found to be moderate, stimulants and<br />
relaxations were found to be under moderate level. Nurses demonstrated moderate sleep loss.<br />
Individual and institutional arrangements were recommended for the nurses to cope with sleep<br />
problems.<br />
Key Words: Sleep, sleep problems, nurses.<br />
GİRİŞ<br />
Uyku, bedenen ve ruhen sağlıklı kalmak için tüm varlıkların yaşamsal ve temel<br />
fizyolojik gereksinimidir (Rogers 1997, Aydın ve Kutlu 2001, Buyse 2004, Fesci ve<br />
Görgülü 2005, Meiner ve Lueckenotte 2006, Ay 2007). Düzenli, yinelenen ve kolayca<br />
geri dönebilen, bedenin ve ruhun dinlendiği bir durumdur (Buyse 2004, Meiner ve<br />
Lueckenotte 2006, Ay 2007). Bireyin yaşamının yaklaşık üçte biri uykuda geçmektedir<br />
(Köktürk 1999). Yetişkinler için genellikle günlük uyku ihtiyacı 6-8 saattir. Uyku süreci,<br />
yaklaşık her biri 90 dakika süren 4-6 döngüden oluşmaktadır (Evans ve French 1995).<br />
Uyku bireyi yeniler, bir sonraki günün aktif ve verimli olmasını sağlayabilir (Fesci ve<br />
Görgülü 2005). Hemşirelerin tüm bakım sorumluluklarını güvenli biçimde<br />
gerçekleştirebilmelerinde, uyku kalitesi anahtar konumdadır.<br />
Uyku kalitesi olarak da adlandırılan yeterli uyku, uyandığında bireyin kendini<br />
dinlenmiş ve yenilenmiş hissetmesidir (Carter ve Clark 2005). Uyku kalitesi; uykuya<br />
dalma süresi, uyku süresi ve bir gecedeki uyanma sayısı gibi uykunun niceliksel<br />
yönleri yanı sıra, uykunun derinliği ve dinlendiriciliği gibi öznel yönlerini de<br />
içermektedir (<strong>Ü</strong>stün ve Çınar-Yücel 2011). Uykuya dalma süresi, ışıkların<br />
söndürüldüğü andan uyku başlangıcına kadar geçen süredir. Uyku süresi, uyuyarak<br />
geçirilen toplam süredir. Etkili uyku; uyku süresinin yatakta geçirilen süreye oranıdır.<br />
14
Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />
Uyku düzenini, uykuya dalma süresi, etkili uyku ve uyku süresinin tümü<br />
oluşturmaktadır (Carter ve Clark 2005). Bireyin kendini uykusuz hissetmesi, erken<br />
uyanma, düzensiz uyuma, uykuya geç dalma ve uykuyu sürdürmede güçlük çekme<br />
uyku sorunlarıdır (<strong>Ü</strong>stün ve Çınar-Yücel 2011).<br />
Yurt içinde ve yurt dışında yürütülen hemşirelik araştırmalarında, hemşirelerde<br />
uyku kalitesi mesleki bir sağlık sorunu olarak pek çok araştırmacı tarafından<br />
incelenmiştir (Gordon 1986, Lumley ve ark. 1987, Buyse ve ark 1989, Olsson ve ark.<br />
1990, Walsh ve ark. 1990, Lee 1992, Escriba ve ark. 1992, Bonnet ve Arand 1995, Saito<br />
ve Sasaki 1998, Ohida ve ark. 2001, Labyak 2002, Fischer ve ark. 2002, Axelsson ve ark.<br />
2004, Caruso ve ark. 2004, Daurat ve Foret 2004, Muecke 2005, Berger ve Hobbs<br />
2006, Sveinsdόttir 2006, Chung ve ark. 2009, Zverev ve Misiri 2009, Rocha ve Martino<br />
2010, Shcao ve ark. 2010). Hemşirelerde daha çok uyku kalitesinin incelendiği ancak<br />
uyku sorunlarının yeterince çalışılmadığı görülmektedir. Gold ve ark. (1992), Admi ve<br />
ark. (2008), hemşirelerde uyku sorunlarını incelemişlerdir. <strong>Ü</strong>lkemizde de hemşire<br />
araştırmacılar, hemşirelerde uyku sorunları ve etkili değişkenleri, değişik çalışmalarda<br />
uyku kalitesi yaklaşımı ile incelemişlerdir (Khorshid ve ark. 1999, Ergüney 2001, Alçelik<br />
ve ark 2005, Yılmaz ve Özkan 2006, Karagözoğlu ve Bingöl 2008, Altıntoprak 2008,<br />
Sönmez ve ark 2010, <strong>Ü</strong>stün ve Çınar-Yücel 2011, Çoban ve ark. 2011, Demir-Zencirci<br />
ve Arslan 2011). Yılmaz ve Özkan (2006), hemşirelerin sağlık sorunlarını inceledikleri<br />
çalışmada, hemşirelerin %34.4’ünün uyku bozukluğu yaşadığını, %76.1’inin günde 5-<br />
7 saat uyuduğunu ve %50.3’ünün düzensiz uyku uyuduğunu saptamışlardır. Alçelik<br />
ve ark. (2005), da benzer biçimde hemşirelerin %59.5’inin günde 5-7 saat uyuduğunu,<br />
%67.6’sının düzensiz uyku uyuduğunu, %39.7’sinde ise mesleksel stresörlerin uyku<br />
bozukluklarına yol açtığını belirlemişlerdir.<br />
Uyku sorunlarının ortaya çıkmasında kişinin döngüsel ritmini bozabilen ilaç, alkol<br />
ve sigara kullanımı, uzun süreli seyahat etme, mesleki stresörler (vardiya ya da nöbet<br />
sistemi ile çalışma, iş yükü, çalışma yıllarının artması gibi), kişisel stresörler (yaş,<br />
cinsiyet gibi), mesleksel olmayan stresörler (günlük yaşanan stres düzeyi, çevre<br />
değişikliği, kötü kokular, parlak ışık, gürültü, çok sıcak ya da soğuk oda ısısı gibi),<br />
kaygı, yetersiz fizik aktivite ve kafeinli içecekler tüketmenin etkili olduğu<br />
bildirilmektedir (Ay 2007, Lumley ve ark. 1987, Olsson ve ark. 1990, Walsh ve ark.<br />
1990, Youngstedt ve ark. 2003, Rocha ve Martino 2010, Shcao ve ark. 2010). Bu<br />
faktörler hemşirelerde fiziksel ve psikolojik reaksiyonları artırarak, sirkadiyen ritmin<br />
bozulmasına ve sonuçta uykuya dalma ve uykuyu sürdürmede sorunlara yol<br />
açabilmektedir (Olsson ve ark. 1990, Khorshid ve ark. 1999).<br />
Uykuyu etkileyen faktörlerden olan nöbet sistemi de, uyku, iyilik hali, çalışma<br />
performansı ve kurumsal sonuçlar üzerinde doğrudan ve dolaylı olarak etkilidir<br />
(Chung ve ark. 2009). Mevcut bilimsel çalışmalar, nöbet sisteminin doğal sirkadiyen<br />
ritmi değiştirerek hemşirelerde uyku ve uyanıklık durumunu, ailesel ve sosyal yaşamı<br />
etkilediğini (Gordon 1986, Labyak 2002, Lee 1992, Sveinsdottir 2006), gastrointestinal<br />
problemlere, kardiyovasküler hastalıklara, yeme ve metabolik aktivitelerde değişikliklere<br />
neden olduğunu (Portela ve ark. 2004, Sveinsdottir 2006) göstermektedir.<br />
Nöbet sistemi ile baş edemeyen hemşirelerin, nöbette kafeinli ve alkollü içecekler<br />
15
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />
tüketme, uyku ilacı alma, gastrik asit sekresyonunu ve bağırsak aktivitesini azaltıcı<br />
ilaçlar kullanma gibi sağlıksız davranışları gösterdikleri saptanmıştır (Caruso ve ark.<br />
2004, Berger ve Hobbs 2006). Yapılan araştırmalarda hemşirelerin kendilerini uykusuz<br />
hissetme nedeniyle ilaç uygulama hataları, iğne batması, keskin nesne yaralanmaları,<br />
tıbbi cihazları yanlış çalıştırma gibi mesleki hatalar ve kazalar yaptıkları bildirilmiştir<br />
(Suzuki ve ark. 2005, Gold ve ark. 1992, Sönmez ve ark. (2010 Demir-Zencirci ve Arslan<br />
2011). Özellikle gece nöbet tutan hemşirelerde bir sonraki gün yorgunluk, bezginlik,<br />
dikkati toplayamama, ağrıya karşı duyarlılığın artması ve sinirlilik (Bonnet ve Arand<br />
1995), uyku saatlerinde değişimler, bireyin kendini uykusuz hissetmesi, uyku<br />
etkililiğinde azalma, gece uykusunun bölünmesi, sabahları çok erken kalkma ve<br />
bireyin kendinde gün boyu artan uykusuzluk hissi pek çok çalışmada belirlenmiştir<br />
(Aydın ve Özgen 2001, Carter ve Clark 2005, Meiner ve Lueckenotte 2006).<br />
Hemşirelerin gece nöbetleri nedeniyle uykusuz kaldıkları için gündüz uyumaları, uyku<br />
kalitesini düşürerek kaliteli bakım vermesini etkilediği saptanmıştır (Muecke 2005,<br />
Admi ve ark. 2008, Demir-Zencirci ve Arslan 2011). Bonnet ve Arand (1995), uyku<br />
süresinde 1.3 ve 1.5 saatlik kısalmanın ertesi gün uyanıklığı %32 oranında azalttığını<br />
saptamışlardır. Yapılan bazı araştırmalarda, gece çalışan ve düzensiz nöbet tutan<br />
hemşirelerin gündüz ve düzenli saatlerle çalışan hemşirelere göre daha sık uyuklama<br />
eğiliminde oldukları belirlenmiştir (Gold ve ark. 1992, Ohida ve ark. 2001, Kunert, King<br />
ve Kolkhorst 2008). Bununla birlikte Escriba ve ark. (1992) yürüttükleri çalışmada,<br />
hemşirelerde gece nöbetinin uyku süresini kısaltarak uyku bozukluklarına neden<br />
olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Fischer ve ark.’nın (2002) yaptıkları bir diğer<br />
çalışmada, gece çalışarak gündüz uyuyan hemşirelerde uyku sorunları olduğunu;<br />
Berger ve Hobbs (2006)’da hemşirelerde uyku sorunlarının hasta güvenliğini olumsuz<br />
etkileyecek iş kazaları ve yaralanmalara yol açtığını belirtmişlerdir. Axelsson ve ark.<br />
(2004), dönüşümlü vardiyada çalışmaları sonucu hemşirelerin sirkadiyen ritimlerinin<br />
değişmesiyle birlikte artan uyku problemleri, uyku bölünmeleri ve uyku değişimleri<br />
yaşadıklarını belirtmişlerdir. Bazı araştırma sonuçlarına göre, çalışma saatleri<br />
içerisinde özellikle gece nöbet tutan çoğu hemşirede (%75), kısa süreli uykululuk hali<br />
görüldüğü saptanmıştır. Çalışma koşulları nedeniyle fiziksel ve ruhsal rahatlayamayan<br />
hemşirelerin, ertesi gün daha uzun süre uyudukları belirtilmiştir (Gold ve ark. 1992,<br />
Daurat ve Foret 2004). Gander ve ark. (1993), nöbet usulü ile çalışan kişilerde<br />
sirkadiyen ritmin bozulması ve yaşın ilerlemesiyle birlikte uyku bozukluklarının ortaya<br />
çıktığı ve bunların da çalışma performansı azalttığını saptamışlardır. Türkiye’de ikili<br />
nöbet (8:00-16:00; 16:00-08:00) sistemi ile çalışan hemşirelerde, çalışma şeklinin uyku<br />
örüntüsünü bozduğu ve bu durumun uyku değişiklikleri, azalmış uyku etkililiği,<br />
geceleri sık uyanma, sabahları erken uyanma, gündüz uykululuk gibi sorunlara yol<br />
açtığı belirlenmiştir (Karagözoğlu ve Bingöl 2008, <strong>Ü</strong>stün ve Çınar-Yücel 2011).<br />
Araştırma hemşirelerde uyku sorunları ve uyku sorunlarını etkileyen işe bağlı ve<br />
bireysel davranışlarla ile ilgili etmenlerin incelenmesi amacıyla yürütüldü. Bu<br />
çalışmada, hemşirelerde uyku sorunları ne düzeydedir Uyku sorunlarının<br />
16
Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />
oluşumunda etkili olan bireysel ve mesleksel etmenler nelerdir sorularına cevap<br />
arandı.<br />
GEREÇ VE YÖNTEM<br />
Araştırmanın tipi ve yeri: Tanımlayıcı araştırma, İzmir’de, 1 Mart- 30 Haziran<br />
2008 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesitesi Tıp <strong>Fakültesi</strong> Hastanesi ve İzmir Dr. Suat<br />
Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yürütüldü.<br />
Evren ve örneklem: Araştırmanın evrenini Ege <strong>Ü</strong>niversitesitesi Tıp <strong>Fakültesi</strong><br />
Hastanesi ve İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma<br />
Hastanesinde çalışan 1082 hemşire oluşturdu. Örneklemi ise bu iki hastanede çalışan<br />
olasılıksız örnekleme yöntemi ile seçilen araştırmaya katılmaya istekli <strong>28</strong>0 hemşire<br />
(katılım oranı %25.9) içerdi.<br />
Araştırma hipotezleri<br />
H1: Hemşirelerin uyku sorunu orta düzeydedir<br />
H2: Hemşirelerin uyku düzeni ile uyku sorunları arasında ilişki vardır.<br />
H3: Hemşirelerin uyku sorunu ile kullandıkları uyaranlar arasında ilişki vardır.<br />
H4:Hemşirelerin uyku sorunları ile rahatlama-gevşeme davranışları arasında ilişki<br />
vardır.<br />
H5:Hemşirelerin çalışma şekli uyku sorunlarını etkiler.<br />
Sınırlılıklar: Araştırma kapsamında örneklem grubunun gönüllü hemşireleri<br />
içermesi nedeniyle araştırma bulguları sadece çalışılan gruba genellenebilir. Veri<br />
toplama formunun ölçek yapısında olmaması ve güvenirliliğinin sınanmamış olması<br />
çalışmada diğer bir sınırlılıktır.<br />
Veri Toplama araçları: Veriler, hemşirelerin sosyodemografik özelliklerini ve<br />
uyku kalitesi ile ilgili öz değerlendirmelerini belirlemek üzere 13 soru içeren sosyodemografik<br />
form ve Carter ve Clark (2005) tarafından geliştirilen Uyku Değerlendirme<br />
Soru Formu (UDF) ile toplandı.<br />
UDF; uyku düzeni, uyaranlar, rahatlama-gevşeme davranışları olmak üzere üç<br />
boyuttan oluşmuştur, toplam 17 soruyu içermektedir. İlk boyut olan “uyku düzeni”,<br />
Buyse ve ark. (1989) tarafından geliştirilen iyi ve kötü uyku kalitesini değerlendirmede<br />
kullanılan “Uyku Kalite İndeksinden” alınmış 4 soru içermektedir (Carter ve Clark<br />
2005). Uyku düzeni, uykuya dalma süresi, uyku etkinliği ve uykuda geçen süreyi<br />
tanımlar (Carter ve Clark 2005). İkinci ve üçüncü boyutlar Carter ve Clark (2005)<br />
tarafından hazırlanmıştır. İkinci boyut olan “uyaranlar”; uykuyu bölücü bireysel<br />
davranışlar ve çevresel etmenler, fizik aktivite, kafein, alkol ve nikotin alımıyla ilgili<br />
özellikleri belirlemeye yönelik 11 soru içerir. <strong>Ü</strong>çüncü boyut olan “rahatlamagevşeme”,<br />
rahatlatıcı ve sakinleştirici davranışları belirleyen iki soruyu kapsar (bknz.<br />
Ek 1). UDF’nin puanlanmasında, her boyuttaki sorular ayrı puanlanır. <strong>Ü</strong>ç alt boyut<br />
olan uyku düzeni, uyaranlar ve rahatlama-gevşeme davranışları puanları toplanarak<br />
genel toplam puan elde edilir. Uyku düzeni için alınacak min, max puan 0-9, uyaranlar<br />
için 0-15, rahatlama-gevşeme davranışları için 0-3 olup tüm soru formundan elde<br />
17
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />
edilecek toplam puan 0-27’dir. Her boyutta puan artışı uyku sorunlarındaki artışı<br />
gösterir. Birinci boyut olan uyku düzeninin puanlanması için, uykuya dalma süresi<br />
(Soru 3), uyku etkililiği (Soru 1 ve 2) ve uyku süresi (Soru 4) puanları toplanır. Uykuya<br />
dalma süresi (Soru 3); 60 dakikadan fazla ise 3 puan, 31-60 dakika ise 2 puan, 16-30<br />
dakika ise 1 puan, 15 dakika ve daha az ise 0 puan verilir. Uyku süresi (Soru 4); 5<br />
saatten kısa ise 3 puan, 5-6 saat ise 2 puan, 6-7 saat ise 1 puan, 7 saatten fazla ise 0<br />
puan verilir. Uyku etkililiği (Soru 1 ve 2); yatakta geçirilen süre yatağa gidiş (Soru 2) ve<br />
yatakta kalış süresi (Soru 1) çıkarılarak hesaplanır, uykuda geçirilen süreye bölünür ve<br />
100 ile çarpılır. Buna göre, bu değer %65’den az ise 3 puan, %65-74 arasında ise 2<br />
puan, %75-85 arasında ise 1 puan, %85’den fazla ise 0 puan verilerek hesaplanır<br />
(Carter ve Clark 2005). İkinci boyut olan uyaranlardır ve uykuyu bölücü bireysel ve<br />
çevresel etmenleri kapsar (Soru 5- 7). Uyaranların puanlanması şöyledir; Bu boyutta<br />
ilgili sorular için her bir yanıta 1 puan verilir. Etmen sayısı 6’dan fazla ise 3 puan,<br />
etmen sayısı 3-5 ise 2 puan, etmen sayısı 1-2 ise 1puan, etmen yoksa 0 puan verilir.<br />
Bu boyut için toplam puan aralığı 0-8’dir. Fizik aktivite (Soru 8-9); fizik aktivite, fizik<br />
aktivite sıklığı ve egzersiz zamanı puanlarının toplamı ile değerlendirilir. Fizik aktivite<br />
sıklığı (Soru 8); hiç yapmayanlara 3 puan, 1-2 kez yapanlara 2 puan, 3-4 kez yapanlara<br />
1 puan, 4’den fazla yapanlara 0 puan verilerek hesaplanır. Egzersiz zamanı (Soru 9);<br />
gece yapılıyorsa 3 puan, akşamüzeri yapılıyorsa 2 puan, öğleden sonra yapılıyorsa 1<br />
puan, sabah gerçekleştiriliyorsa 0 puan verilerek hesaplanır. Fizik aktivite toplam<br />
puanı 7-9 puan ise 3 puan verilerek, 6-4 puan ise 2 puan verilerek, 3-1 puan ise 1<br />
puan verilerek 0 puan ise 0 puan verilerek kodlanır. Kafein alımı (Soru 10-11); kafein<br />
alımı, kafeinli içecek alım sıklığı (Soru 10) ve kafeinli içecek alım sıklığı (Soru 10)<br />
puanlarının toplamı ile değerlendirilir. Kafeinli içecek alım sıklığı (Soru 10), hiç ise 0<br />
puan, 1 kez ise 1 puan, 2 kez ise 2 puan, 3 kez ise 3 puan verilir. Kafein alım zamanı<br />
için (Soru 11), gece alınıyorsa 3 puan, akşamüzeri alınıyorsa 2 puan, öğleden sonra<br />
alınıyorsa 1 puan, sabah alınıyorsa 0 puan verilir. Kafein alımı toplam puanı 7-9 puan<br />
ise 3 puan verilerek, 6-4 puan ise 2 puan verilerek, 3-1 puan ise 1 puan verilerek 0<br />
puan ise 0 puan verilerek kodlanır. Alkol alımı (Soru 12-13); alkol alımı, alkollü içecek<br />
alım sıklığı (Soru 12) ve alkol alım zamanı (Soru 13) puanlarının toplamı ile<br />
değerlendirilir. Alkollü içecek alım sıklığı (Soru 12), hiç ise 0 puan, 1 kez ise 1 puan, 2<br />
kez ise 2 puan, 3 kez ise 3 puan verilir. Alkol alım zamanı için (Soru 13), gece alınıyorsa<br />
3 puan, her zaman alınıyorsa 2 puan, hiç alınmıyorsa 0 puan verilir. Alkol alımı<br />
toplam puanı 7-9 puan ise 3 puan verilerek, 6-4 puan ise 2 puan verilerek, 3-1 puan<br />
ise 1 puan verilerek 0 puan ise 0 puan verilerek kodlanır. Nikotin alımı (Soru 14-15);<br />
nikotin alımı, sigara içme sıklığı (Soru 14) ve sigara içme zamanı (Soru 15) puanlarının<br />
toplamı ile değerlendirilir. Sigara içme sıklığı (Soru 14), hiç ise 0 puan, 1 kez ise 1 puan,<br />
2 kez ise 2 puan, 3 kez ise 3 puan verilir. Sigara içme zamanı (Soru 15), gece alınıyorsa<br />
3 puan, her zaman alınıyorsa 2 puan, hiç alınmıyorsa 0 puan verilir. Nikotin alımı<br />
toplam puanı 7-9 puan ise 3 puan verilerek, 6-4 puan ise 2 puan verilerek, 3-1 puan<br />
ise 1 puan verilerek 0 puan ise 0 puan verilerek kodlanır (Carter ve Clark 2005).<br />
Rahatlama-gevşeme davranışları (Soru 16-17)üçüncü boyutu oluşturmaktadır ve<br />
puanlanması şöyledir: rahatlama-gevşeme davranışları, bu davranışlarının yapılma<br />
18
Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />
sıklığı (Soru 16) ve etkililiği (Soru 17) puanlarının toplamı ile değerlendirilir.<br />
Rahatlama-gevşeme davranışları yapılma sıklığı (Soru 16), hiç ise 3 puan, 1-2 kez<br />
yapılıyorsa 2 puan, 3-4 kez yapılıyorsa 1 puan, 4 kez ve daha fazla yapılıyorsa 0 puan<br />
verilir. Rahatlama-gevşeme davranışlarının etkililiğinin (Soru 17) değerlendirilmesinde<br />
etkili değil ise 3 puan, orta düzeyde etkili ise 2 puan, etkili ise 1 puan,<br />
çok etkili ise 0 puan verilir. Rahatlama-gevşeme davranışları toplam puanı 7-9 puan<br />
ise 3 puan verilerek, 6-4 puan ise 2 puan verilerek, 3-1 puan ise 1 puan verilerek, 0<br />
puan ise 0 puan verilerek kodlanır (Carter ve Clark 2005).<br />
Carter ve Clark (2005) tarafından hazırlanan bu form ölçek yapısında<br />
geliştirilmemiştir. Ayrıca, yukarıda açıklandığı biçimde UDF’de bazı sorular düz ya da<br />
ters kodlandığından ve soru yapıları likert türde olmasına karşın madde<br />
seçeneklerinin sayılarının eşit olmaması (3, 4, 5 gibi) nedeniyle bu çalışmada<br />
güvenililirlik analizi yapılamamıştır. Formun kapsam ve dil geçerliliği sağlanmıştır. Bu<br />
amaçla form üç kişi tarafından Türkçe’ye çevrildi. Araştırmacılar tarafından<br />
düzenlenen Türkçe form bir dil bilimci tarafından İngilizce’ye geri çevirisi yapıldı.<br />
Uzman görüşü alındı (KGİ: .83). Formun 15 hemşireyle pilot uygulaması<br />
gerçekleştirildi.<br />
Veri toplama: Araştırmacılardan biri tarafından hemşirelere araştırmanın amacı<br />
açıklandıktan ve gönüllü katılımları sağlandıktan sonra anketler tek tek dağıtıldı, aynı<br />
gün toplandı. Her anket formunun doldurulma süresi 20 dk’dır.<br />
Etik Sorumluluk: Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu etik komitesinden ve<br />
hastanelerden yazılı izin ve UDF formun kullanımı için formu geliştiren Carter PA’dan<br />
elektronik posta ile yazılı izin alındı. Araştırmaya katılan hemşirelerden bilgilendirilmiş<br />
sözel onam alındı. Ayrıca hemşirelere, “Uyku sorunları ile baş etme yollarını açıklayan<br />
bilgilendirme broşürü” dağıtıldı.<br />
Verilerin değerlendirilmesi: Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 17.0 paket<br />
programından yararlanılarak veriler frekans dağılımı, kapsam geçerlilik indeksi için<br />
Kendall uyum iyiliği testi, varyans analizi (One-way ANOVA ve iki yönlü Anova),<br />
nonparametrik dağılımlarda Kruskal Wallis varyans analizi, Student t test, post hoc<br />
Tukey ve Benferroni testi ve lojistik regresyon analizi kullanıldı. Anlamlılık düzeyi p,<br />
.05 olarak değerlendirildi.<br />
BULGULAR VE TARTIŞMA<br />
Sosyodemografik Özellikler, Çalışma Koşulları ve Uyku Sorununun<br />
Değerlendirilmesi<br />
Hemşirelerin yaş ortalaması 32.17+6.45 olup %43.6’sı 21-29 yaş grubunda idi,<br />
%62.9’u lisans mezunu olup, %53.2’si evliydi ve %49.3’ünün çocuğu yoktu.<br />
Hemşirelerin %32.1’inin 6-10 yıl arasında iş deneyimi vardı. Hemşirelerin %25.4’ü<br />
dahili birimlerde, %38.2’si cerrahi birimlerde, %27.9’u yoğun bakım ünitelerinde ve<br />
%8.6’sı acil serviste çalışmaktaydı. Gündüz 8-16 saatlik çalışan hemşire oranı %55.7<br />
iken, diğerleri ise 24 saatlik nöbet (gündüz-gece) biçiminde çalışmaktaydı.<br />
19
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />
Hemşirelerin %40.7’sinin haftada 45-48 saat, %20.7’sinin ise haftada 48 saatten fazla<br />
çalıştığı belirlendi. Hemşirelerin %40.4’ü ayda 4-5 nöbet tuttuğunu belirtti (Tablo 1).<br />
Hemşirelerde uyku sorunu, uyku düzeni, uyaranlar ve rahatlama-gevşeme<br />
davranışları ile ilgili boyutlarla incelenmiştir.<br />
Uyku düzeni; Hemşirelerde uyku yeterliliğinin göstergesi olarak uykuya dalma<br />
süresi, uykuda geçen süre ve uyku etkinliği özellikleri incelenmiştir. Hemşirelerin<br />
uykuya dalma süresi incelendiğinde; %6.4’ünün 60 dakikadan fazla sürede,<br />
%38.9’unun 31-60 dakikada ve %37.1’inin 16-30 dakikada uykuya daldığı belirlendi.<br />
Hemşirelerin %47.5’inin 6-7 saat arası, %27.9’unun 5-6 saat ve %2.1’inin ise 5 saatten<br />
az uyuduğu saptandı. Hemşirelerin %99.6’sı için uyku etkililiği %65’ten daha az idi.<br />
Uyaranlar; uykuyu bölücü bireysel davranışlar ve çevresel etmenler (fizik aktivite,<br />
kafein, alkol ve nikotin alımı), uykuyu bölen durumlar, uykuyu bozan durumlar ve<br />
duygu durumu özellikleri ile incelenmiştir. Hemşirelerin %57.5’inin hiç egzersiz<br />
yapmadığı, egzersiz yapanların da %23.2’sinin haftada 1-2 kez egzersiz yaptığı<br />
saptandı. Hemşirelerin %62.1’inin günde 1-3 kez kafeinli içecekler içtiği belirlendi.<br />
Hemşirelerin %40.4’ü gece kafeinli içecekler tükettiğini ifade etti. Hemşirelerin<br />
%83.9’u hiç alkollü içecek tüketmediğini bildirdi. Sigara kullanmayan hemşire oranı<br />
%49.6 idi.<br />
Uykuyu bölen etkenler kapsamında, hemşirelerin %49.6’sı uyumadan önce<br />
yatakta TV izlediğini, %31.4’ü kitap, gazete vb okuduğunu belirtti. Hemşirelerin<br />
%42.5’inin gürültüden, %30.4’ünün ışıktan, %23.6’sının oda ısısından (sıcak veya<br />
soğuk) rahatsız olduğu belirlendi. Duygu durumu açısından hemşirelerin %41.8’i<br />
kaygı ve %35.4’ü huzursuzluk yaşadığını belirtti.<br />
Hemşirelerde rahatlama-gevşeme davranışları incelendiğinde; %21.8’inin hiç<br />
rahatlama-gevşeme davranışı göstermediği saptandı.<br />
Hemşirelerin %39.3’ü uyku kalitesini iyi, %41.8’i orta, %13.2’si de kötü düzeyde<br />
değerlendirdi. Hemşirelerin %8,6’sı genel olarak sağlık düzeyini çok iyi, %57.1’i iyi,<br />
%30.7’si orta olarak değerlendirdi. Hemşirelerin %12,1’inin nadiren uyku ilacı<br />
kullandığı, %85.4’ünün hiç uyku ilacı kullanmadığı saptandı. İşle ilgili güçlük yaşama<br />
durumları değerlendirildiğinde, hemşirelerin %23.2’sinin çok ve çok fazla,<br />
%43.9’unun orta, %25’inin az derecede güçlük yaşadığı belirlendi. Hemşirelerin<br />
%53.2’si ara sıra, %35.7’si nadiren kendini gündüz uykusuz hissettiğini açıkladı.<br />
Hemşirelerde Uyku Sorunlarının Belirlenmesi ve Uyku Sorununda<br />
Etkili Özellikler<br />
Hemşireler için UDF toplam puan ortalaması 12.17±0.15 (min:3, max:20), Uyku<br />
düzeni toplam puan ortalaması 5.43±0.07 (min:0, max:9), uyaranlar toplam puan<br />
ortalaması 5.61±0.10 (min:0, max:15), rahatlatıcı davranışlar toplam puan ortalaması<br />
1.35±0.2 (min:0, max:3) saptandı.<br />
20
Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />
Tablo 1: Hemşirelerin sosyo-demografik ve çalışma koşullarının UDF toplam puana göre dağılımı<br />
Örneklem Özellikleri<br />
UDF toplam puanı<br />
Sosyo-demografikler<br />
Değerler<br />
(n=<strong>28</strong>0)<br />
Puan<br />
Ort.±SS<br />
F<br />
p<br />
Yaş grubu<br />
21-29 yaş<br />
30-39 yaş<br />
40-49 yaş<br />
Medeni durumu<br />
Evli<br />
Bekar<br />
Dul ya da boşanmış<br />
Eğitim düzeyi<br />
Lisans<br />
Ön lisans<br />
Sağlık meslek lisesi<br />
Çocuk sahibi olma durumu<br />
Var<br />
Yok<br />
Çalışma Koşulları<br />
Çalışılan hastanenin türü<br />
<strong>Ü</strong>niversite<br />
Devlet<br />
Çalışma Yılı<br />
< 1 yıl<br />
1-5 yıl<br />
6-10 yıl<br />
11-15 yıl<br />
> 16 yıl<br />
Çalıştığı alan<br />
Dahiliye<br />
Cerrahi<br />
Yoğun bakım<br />
Acil<br />
Çalışma şekli<br />
8-16 saatlik gündüz<br />
24 saatlik nöbet<br />
Aylık nöbet sayısı<br />
Hiç tutmuyor<br />
1-3 nöbet<br />
4-5 nöbet<br />
> 6 nöbet<br />
Haftalık çalışma süresi<br />
< 44 saat<br />
45-48 saat<br />
>48 saat<br />
122 (%43.6)<br />
125 (%44.6)<br />
33 (%11.8)<br />
149 (%53.2)<br />
106 (%37.9)<br />
25 (%8.9)<br />
176 (%62.9)<br />
62 (%22.1)<br />
42 (%15)<br />
140 (%50)<br />
140 (%50)<br />
170 (%60.7)<br />
110 (%39.3)<br />
17 (%6.1)<br />
77 (%27.5)<br />
90 (%32.1)<br />
59 (%21.1)<br />
37 (%13.2)<br />
71 (%25.4)<br />
107 (%38.2)<br />
78 (%27.9)<br />
24 (%8.6)<br />
156 (%55.7)<br />
124 (%44.3)<br />
18 (%6.4)<br />
39 (%13.9)<br />
113 (%40.4)<br />
110 (%39.3)<br />
108 (%38.6)<br />
114 (%40.7)<br />
58 (%20.7)<br />
12.16±0.22<br />
12.41±0.22<br />
11.30±0.49<br />
11.97±0.21<br />
12.34±0.22<br />
12.60±0.64<br />
12.32±0.17<br />
11.58±0.35<br />
12.42±0.42<br />
12.24±0.21<br />
12.10±0.21<br />
12.15±0.18<br />
12.20±0.26<br />
12.05±0.50<br />
12.51±0.<strong>28</strong><br />
12.22±0.25<br />
12.57±0.33<br />
10.75±0.44<br />
12.59±0.26<br />
11.97±0.26<br />
12.08±0.<strong>28</strong><br />
12.12±0.52<br />
12.12±0.19<br />
12.23±0.24<br />
10.61±0.48<br />
12.25±0.53<br />
12.26±0.21<br />
12.30±0.23<br />
12.19±0.25<br />
12.15±0.21<br />
12.17±0.35<br />
F=2.63<br />
F=1.08<br />
F=2.32<br />
t=.455<br />
t=.-184<br />
F=3.92<br />
F=.93<br />
t=-.352<br />
F=2.57<br />
F=.006<br />
p=.07<br />
p=.34<br />
p=.10<br />
p=.65<br />
p=.85<br />
*p=.004<br />
p=.42<br />
p=.72<br />
**p=.05<br />
p=.99<br />
Değerler n (%) olarak verilmektedir * Fark .05 düzeyinde anlamlıdır ** Fark .01 düzeyinde anlamlıdır<br />
21
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />
UDF toplam puanı ile hemşirelerin evlilik durumu, yaş grupları, eğitim düzeyi,<br />
çocuk sahibi olma gibi sosyo-demografik özellikler açısından fark saptanmadı (p>.05),<br />
ancak çalışma yılı (p
Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />
Kendini uykusuz hissetme nede-niyle<br />
işle ilgili güçlük yaşama<br />
Çok fazla<br />
Fazla<br />
Orta<br />
Az<br />
Asla<br />
Gündüz kendini uykusuz hissetme<br />
Her zaman<br />
Bazı zamanlar<br />
Nadiren<br />
Asla<br />
11 (%3.9)<br />
54 (%19.3)<br />
123 (%43.9)<br />
70 (%25)<br />
22 (%7.9)<br />
12.09±0.92<br />
11.85±0.36<br />
12.63±0.19<br />
12.04±0.33<br />
10.86±0.51<br />
F=2.92<br />
*p=.02<br />
23 (%8.2)<br />
149 (%53.2)<br />
100 (%35.7)<br />
8 (%2.9)<br />
12.65±0.59<br />
12.23±0.21<br />
11.99±0.24<br />
12.00±0.87<br />
F=1.50<br />
p=.68<br />
Değerler n (%) olarak verilmektedir * Fark .05 düzeyinde anlamlıdır ** Fark .001 düzeyinde anlamlıdır<br />
UDF puanını etkilediği belirlenen değişkenler logistik regresyon analizi ile<br />
incelendi. Bu sonuçlar Tablo 3’te görüldüğü gibi şöyledir:<br />
Uyku sorunlarını etkileyen faktörlerin yordanmasında UDF toplam puanı<br />
yordanan değişken, çalışma koşulları (çalışma yılı ve aylık nöbet sayısı) ve<br />
hemşirelerin uyku durumuna ilişkin özdeğerlendirmeleri (uyku kalitesi ve kendini<br />
uykusuz hissetme nedeniyle işle ilgili güçlük yaşama) değişkenleri yordayıcı<br />
değişkenler olarak ele alındı. Çalışma koşulları ve hemşirelerin uyku durumuna ilişkin<br />
özdeğerlendirmeleri UDF toplam puanını açıklamada varyansın %9.6’sını<br />
yordamaktaydı. Uyku kalitesi algısı bu yordamada önemli bulunmuştur. Uyku kalitesi<br />
algısı ile UDF arasında pozitif yönde güçlü bir ilişki saptanmıştır (Tablo 3).<br />
Tablo 3:Hemşirelerde UDF Toplam Puanını Etkileyen Faktörlerin Yordanmasında Çalışma Koşullarının ve<br />
Hemşirelerin Özdeğerlendirmelerinin Rolü<br />
Yordanan<br />
Değişken<br />
UDF Toplam<br />
Puanı<br />
Yordayıcı Değişkenler B Beta F R R 2 p<br />
Çalışma yılı<br />
Aylık nöbet sayısı<br />
Uyku kalitesi<br />
Kendisini uykusuz hissetme<br />
nedeniyle işle ilgili güçlük yaşama<br />
Uyku düzeni<br />
Uyaranlar<br />
Rahatlama-gevşeme davranışları<br />
-.269<br />
-.009<br />
.869<br />
-.092<br />
1.036<br />
.871<br />
.898<br />
-.121<br />
-.003<br />
.273<br />
-.035<br />
.493<br />
.615<br />
.180<br />
7.<strong>28</strong> .309 .096 .000<br />
.107<br />
.967<br />
.000<br />
.547<br />
295.4 .873 .76 .000<br />
.000<br />
.000<br />
.000<br />
Uyku sorunlarını etkileyen faktörlerin yordanmasında uyku düzeni, uyaranlar<br />
ve rahatlama-gevşeme davranışları değişkenleri logistik regresyon analizi ile<br />
incelendi. Uyku düzeni değişkeni bu yordamada UDF toplam puanını açıklamada tek<br />
başına varyansın %39.4’unu, uyaranlar değişkeni varyansın %47.6’sını ve rahatlamagevşeme<br />
davranışları varyansın %2.4’ünü yordamaktaydı. Uyaranlar ve uyku düzeni<br />
değişkeni birlikte değerlendirildiğinde etkileri %72.9 (F=376.2, p
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />
p
Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />
artışa (yaklaşık 13 dakika) neden olduğunu ancak egzersizin uykuya dalma zamanına<br />
etkisi olmadığını saptamışlardır.<br />
Diğer bir uyaran olarak çalışmada hemşirelerin %95’inin kafeini çoğunlukla akşam<br />
ve gece tüketmesi dikkat çekicidir. Hemşirelerin kafeinin uyarıcı bir madde olması<br />
nedeniyle özellikle gece nöbetlerinde tercih ettiklerini göstermektedir. Kafeinin<br />
hemşirelerde uyku düzenini olumsuz etkileyebileceği beklenebilir (Buysee ve ark.<br />
1989, Chung ve ark. 2008). Kafein içeren çay, kahve gibi içeceklerin, özellikle gece<br />
çalışmalarında uyku kalitesini kötüleştirdiği ve performansı artırıcı etkisi nedeniyle<br />
nöbet esnasında hemşirelerde kullanımının daha fazla olduğu bildirilmektedir<br />
(Lumley 1987, Walsh ve ark. 1990). Kafeinin hemşirelerde uyku kalitesini etkilediği,<br />
uykuya dalmayı zorlaştırdığı ve uykunun bölünmesine neden olduğu ve vardiyalı<br />
çalışan hemşirelerde de kullanımının daha fazla olduğu diğer çalışmalarda da<br />
saptanmıştır (Lumley ve ark. 1987, Walsh ve ark. 1990, Youngstedt ve ark. 2003, Shcao<br />
ve ark. 2010). Ancak ülkemizde, <strong>Ü</strong>stün ve Çınar-Yücel (2011) yürüttükleri çalışmada,<br />
sigara, çay, kahve gibi kafein içeren maddelerin hemşirelerde uyku kalitesini<br />
etkilemediğini saptamışlardır. Edinger ve ark. (1993)’da kafein alımının hemşirelerin<br />
uyku kalitesi üzerine etkisi olduğunu bildirmişlerdir.<br />
Hemşirelerde uyku düzenini etkileyecek diğer etmenlerden biri olan alkol<br />
kullanım oranı oldukça düşük (%16.1) iken, yarısının sigara kullandığı belirlendi.<br />
Küresel Yetişkin Tütün Araştırması Türkiye Raporuna (2010) göre, ülkemizde 15<br />
yaşından büyük yetişkinlerin yaklaşık üçte biri (%31.2) tütün kullanmaktadır. Erkekler<br />
(%47.9) kadınlardan (%15.2) daha fazla sigara kullanmaktadır. Halk Sağlığı Uzmanları<br />
Derneği tarafından yapılan bir araştırmada (2008) da Sağlık Bakanlığı bünyesinde<br />
çalışmakta olan 4761 kişinin sigara kullanım sıklığı hemşire ve ebelerde %29.5 olarak<br />
bulunmuştur (SBTSH 2010). Her iki çalışma bulgusu ile karşılaştırıldığında bu<br />
araştırma kapsamındaki hemşirelerde sigara içme yaygınlığının çok yüksek olduğu<br />
fark edilmektedir. Sigara uykuyu olumsuz etkileyen, uyku kalitesini bozan, uykuya<br />
dalma süresini uzatan, derin uykuya dalmayı engelleyen kişisel stresörlerdendir<br />
(Carter ve Clark 2005, Vardar 2005).<br />
Kaygı ve huzursuzluk, uyku düzenini olumsuz etkileyen en önemli etmenler<br />
arasında belirtilmektedir. Depresif kişilerde uyku bozuklukları ve REM uykusu<br />
anormallikleri görülmektedir (Youngstedt 2000, Altıntoprak 2008). Duygu durumu ile<br />
ilgili olarak hemşirelerin %41.8’i kaygı, %35’i de huzursuzluk yaşadıklarını<br />
belirtmişlerdir. Altıntoprak ve ark. (2008), hemşirelerin iş ortamlarındaki stres<br />
kaynakları arasında yoğun bakımda çalışma saatlerinin uzun oluşu, gece mesaileri,<br />
mesleki sınırların tam olarak çizilmemiş olması, ödüllendirmenin olmayışı ve<br />
meslektaşlar arasında yaşanan çatışmalar meslekte yeterli doyuma ulaşamama,<br />
uygun cihaz ve donanımın olmaması, kullanılan cihazlardan hemşirenin sorumlu<br />
tutulması gibi özellikleri bildirmişlerdir.<br />
Rahatlama ve gevşeme davranışları kapsamında; bu çalışmada hemşirelerin<br />
büyük çoğunluğu (%78.2) uyku durumunu düzenlemede rahatlama ve gevşeme<br />
davranışlarını uyguladıklarını belirtirken yalnızca %41.5’i bu çabalara karşın rahatlayıp<br />
gevşeyebildiğini açıklamıştır. Bu sonuç hemşirelerin, stresle baş etmede yetersiz<br />
kaldıklarını göstermektedir.<br />
25
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />
Hemşirelerin %45’i uyku kalitesini, %65.7’si de genel olarak sağlığını çok iyi ve iyi<br />
düzeyde değerlendirmiştir. Bu çalışmada hemşirelerin yaklaşık yarısının uyku<br />
kalitesini ve genel olarak sağlığını iyi düzeyde değerlendirmemesi, hemşirelerin<br />
kendilerini sağlıklı hissetmediklerini göstermesi yanı sıra hemşirelerin verdiği bakımın<br />
güvenilirliğini de olumsuz etkileyeceği düşünülmüştür (Suzuki ve ark. 2005).<br />
UDF puan ortalaması 12.17± 0.15, hemşirelerde uyku sorunlarının orta düzeyde<br />
olduğunu göstermektedir. Bu sonuç araştırmada “hemşirelerin uyku sorunu orta<br />
düzeydedir (H 1 )” hipotezini doğrulamaktadır. Hemşirelerde uyku kalitesinin<br />
incelendiği ülkemizde yürütülen bazı çalışmalarda incelendiğinde Khorshid ve ark.<br />
(1999) gerçekleştirdikleri çalışmada bizim çalışmamıza benzer biçimde hemşirelerin<br />
orta düzeyde uyku kalitesine sahip olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda<br />
hemşireler hemşirelerin uyku kalitelerinin kötü olduğunu göstermişlerdir (<strong>Ü</strong>stün ve<br />
Çınar-Yücel 2011, Karagözoğlu ve Bingöl 2008, Çoban ve ark. 2011, Demirci-Zencirci<br />
ve Arslan 2011). Chan (2008)’da yaptığı çalışmada, hemşirelerin %72’sinin yetersiz<br />
uyku uyuduğunu ve uyku kalitelerinin düşük olduğunu saptamıştır. Muecke ve ark.<br />
(2005) nöbet tutan hemşirelerin uyku kalitelerinin kötü olduğunu, Chung ve ark.<br />
(2008) nöbet sisteminin, çalışma yılı ve yaşın uyku kalitesi ve gece-gündüz uykululuk<br />
durumu üzerinde doğrudan etkili olduğunu ve nöbet tutan hemşirelerde uyku<br />
kalitesinin düşük olduğunu belirtmişlerdir. Araştırmada hemşirelerde saptanan uyku<br />
sorunlarının düzeyinin ülkemizde ve yurt dışında yürütülen çalışma sonuçları ile<br />
benzerlik gösterdiği ve hemşirelerde uyku sorunlarının yaygın olduğu söylenebilir.<br />
Araştırmada, hemşirelerin uyku düzeni toplam puan ortalamasının orta düzeyde<br />
(5.43±0.07), uyaranlar (5.61±0.10) ve rahatlama-gevşeme davranışları toplam puan<br />
ortalamasının (1.35±0.2) orta düzeyin altında kaldığı belirlenmiştir. Bu sonuçlara göre,<br />
hemşirelerin uyku sorunlarını orta düzeyde yaşadıkları, rahatlama-gevşeme<br />
davranışlarını yeterince gerçekleştiremedikleri, uyku düzenlerinin uyaranlardan<br />
etkilenebileceği söylenebilir.<br />
Hemşirelerin UDF toplam puanı ile çalışma yılı ve aylık nöbet sayısı değişkenleri<br />
dışındaki sosyodemografik ve çalışma durumu ile ilişkili değişkenlere göre istatistiksel<br />
olarak farklılık göstermemiştir. Çalışma yılı 16 yıl ve üzeri olan hemşirelerin uyku<br />
sorunları diğer hemşirelere göre daha azdır. Aydın ve Kutlu (2001)’nun yürüttükleri<br />
çalışmada araştırma bulgularına benzer biçimde 16 yıl üstü çalışanların uyku<br />
kalitesini, 11-15 yıl çalışanlara göre daha yüksek belirlemişlerdir. Ancak, çalışma<br />
bulgularımıza benzer olmayan biçimde Cimete (1996) çalışmasında, çalışma yılı<br />
arttıkça hemşirelerin uyku kalitesinde azalma yaşadıklarını belirlemiştir. Karagözoğlu<br />
ve Bingöl (2008)’ün çalışmasında da 6-9 yıl çalışan hemşirelerin uyku kalitesinin kötü<br />
olduğu saptanmıştır. Edéll-Gustafsson ve ark. (2002)’nın araştırmasında 1-5 yıl arası<br />
çalışan hemşirelerin çok ciddi düzeylerde uyku problemleri yaşadığı saptanmıştır. Bu<br />
farklılıklarda çalışma yılı dışında diğer ara değişkenlerin etkisinin olabileceği<br />
düşünülmüştür. Chung ve ark. (2008), yaşlı (33- 41 yaş) ve uzun yıllar çalışan (9.5-18<br />
yıl) hemşirelerin uyku kalitesinin kötü olduğunu belirtmişlerdir.<br />
Çalışmamızda hemşirelerin çalışma şekli (8-16 saatlik gündüz çalışması ve 24<br />
saatlik nöbet) ile uyku sorunları puan ortalaması arasında fark belirlenmemiş iken<br />
26
Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />
(p>.05), aylık nöbet sayısı arttıkça UDF puan ortalamasının ve uyku sorunlarının arttığı<br />
(p
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />
UDF toplam puanı üzerinde etkili olan değişkenler (çalışma yılı, aylık nöbet sayısı,<br />
hemşirelerin uyku kalitesi özdeğerlendirmesi ve kendisini uykusuz hissetme<br />
nedeniyle işle ilgili güçlük yaşama durumu), çoklu analize (logistik regresyon)<br />
alındığında bu değişkenlerin grup olarak varyansın toplamda %9.6’sını yordadığı<br />
saptanmıştır. Hemşirelerde bu özelliklerin açıkladığı varyansın oldukça düşük olması<br />
bu değişkenlerin UDF’yi açıklamakta çok önemli bir rol oynamadığını ve uyku<br />
sorunlarını belirlemede başka etkenlerin daha fazla etkili olabileceğini<br />
düşündürmektedir.<br />
UDF’nin yordanmasında uyku düzeni, uyaranlar ve rahatlama-gevşeme<br />
davranışlarının hemşirelerin UDF toplam puanında etkisini incelemek amacıyla<br />
yapılan regresyon analizi sonuçlarına göre uyku düzeninin %39.4, uyaranların %47.6<br />
ve rahatlama-gevşeme davranışlarının yalnızca %2.4’lük bir payı olduğu fark<br />
edilmektedir. Bu değişkenlerin grup olarak varyansın toplamda %76’sını yordadığı<br />
saptanmıştır. Burada uyku düzeni ve uyaranların etkilerinin rahatlama davranışları<br />
değişkeninin katkısına göre oldukça fazla olduğu fark edilmektedir. Rahatlama ve<br />
gevşeme davranışları ile ilgili varyansın düşük olmasına karşın yordayıcı bir değişken<br />
olarak ortaya çıkmış olması rahatlama-gevşeme davranışlarının UDF’de olumlu<br />
etkisinin olduğunu ancak hemşirelerin uyku sorunlarıyla baş etmede yetersiz kaldığı<br />
biçiminde yorumlanabilir. Bu sonuçlarla araştırmanın H 2 “Hemşirelerin uyku düzeni ile<br />
uyku sorunları arasında ilişki vardır”, H 3 “Hemşirelerin uyku sorunu ile kullandıkları<br />
uyaranlar arasında ilişki vardır” ve H 4 “Hemşirelerin uyku sorunları ile rahatlamagevşeme<br />
davranışları arasında ilişki vardır” hipotezleri doğrulanmıştır.<br />
SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Hemşirelerde uyku sorunları ve etkili etmenlerin incelenmesi amacıyla yürütülen<br />
bu çalışmada bulgular genel olarak değerlendirildiğinde hemşirelerin büyük<br />
çoğunluğunun uykuya geç daldığı ve etkisiz uyuduğu, yaklaşık üçte birinin 6 saatten<br />
daha az uyku uyuduğu saptanmıştır. Hemşirelerde uyku sorunları orta düzeydedir.<br />
Rahatlama-gevşeme davranışlarını yeterince gerçekleştirememektedirler ve uyku<br />
sorunu en fazla uyaranlardan etkilenmektedir. Hemşirelerin uykuya sorunlarına<br />
yönelik öz değerlendirmeleriyle araştırmada belirlenen uyku sorunu yaygınlığı<br />
benzer orandadır. Hemşireler uyku sorunlarının farkındadırlar.<br />
Hemşirelerin uyku sorunlarında etkili olan sigara içme, kafein alımı, yatakta TV<br />
izleme gibi sağlıksız yaşam davranışlarından kaçınmaları konusunda bilinçlendirilmeleri<br />
önerilir. Hemşirelerin egzersiz davranışları geliştirme konusunda<br />
motivasyonları arttırılmalıdır. Aylık nöbet sayılarının azaltılması ve çalışma saatlerinin<br />
düzenlenmesi yararlı olacaktır. Hemşirelerin stresle ve uyku sorunları ile baş<br />
edebilmeleri, rahatlama davranışları ve gevşeme ile ilgili beceriler geliştirmeleri için<br />
hizmet içi eğitim programları düzenlenebilir. <strong>Ü</strong>lkemizde hemşirelerde uyku sorunları<br />
daha geniş örneklem gruplarında incelenebilir. Ayrıca hemşirelerde uyku sorunlarının<br />
azaltılmasına yönelik kanıta dayalı çalışmalar yürütülebilir.<br />
<strong>28</strong>
Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />
KAYNAKLAR<br />
Admi H, Tzischinsky O, Epstein R & et al. Shift Work in Nursing: Is it Really a Risk Factor for Nurses.<br />
Health and Patients’ Safety Nurs Econ 2008; 26(4): 250-257.<br />
Alçelik A, Deniz F, Yeşildal N ve ark. Health Survey And Life Habits Of Nurses Who Work At The<br />
Medical Faculty Hospital at AIBU. TAF Prev Med Bull. 2005; 4(2): 55-65.<br />
Altıntoprak AE, Karabilgin S, Çetin Ö ve ark. Hemşirelerin İş Ortamlarındaki Stres Kaynakları; Depresyon,<br />
Anksiyete Ve Yaşam Kalitesi Düzeyleri: Yoğun Bakım Ve Yataklı Birimlerde Hizmet Veren Hemşireler<br />
Arasında Yapılan Bir Karşılaştırma Çalışması. Türk Psikiyatri <strong>Dergisi</strong> 2008; 10(1): 9-17.<br />
Axelsson J, Akerstedt T, Kecklund G & et al. Tolerance to Shift Work-How Does İt Relate To Sleep and<br />
Wakefulness Int Arch Occup Environ Health 2004; 77(4): 121-29.<br />
Ay F. Uyku ve Uyku Sorunu Olan Hastanın Bakımı. Temel <strong>Hemşirelik</strong> Kavramları İlkeler Uygulamalar.<br />
1.basım. İstanbul: Medikal yayıncılık; 2007; 409-416.<br />
Aydın H, Özgen F. Uyku, Yapısı ve İşlevi. Türkiye Klinikleri Psikiyatri <strong>Dergisi</strong> 2001; 2(2): 16-22.<br />
Aydın R, Kutlu Y. Hemşirelerde İş Doyumu Ve Kişilerarası Çatışma Eğilimi İle İlgili Değişkenler Ve İş<br />
Doyumunun Çatışma Eğilimi İle Olan İlişkisini Belirleme. Cumhuriyet <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong><br />
Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 2001; 5(2): 37-45.<br />
Berger AM, Hobbs BB. Impact of Shift Work On The Health And Safety Of Nurses And Patients, Clin<br />
Joncol Nurs 2006; 10(4): 465-71.<br />
Bonnet MH, Arand DL. We are Chronically Sleep Deprived. Sleep, 1995; 18: 908-911.<br />
Buyse DJ, Reynolds CF, Monk TH & et al. The Pittsburgh Sleep Quality İndex: A New Istrument for<br />
Psychiatric Practice and Research. Psych Res 1989; <strong>28</strong>: 193–213<br />
Buyse DJ. Insomnia, Depression, And Aging. Assessing Sleep And Mood İnteractions’ In Older Adults.<br />
Geriatrics 2004; 59(2): 47-51.<br />
Carter PA, Clark AP. Assessing and Treating Sleep Problems In Family Caregivers Of Intensive Care Unit<br />
Patients. Crit Care Nurse 2005; 25(1): 16-23.<br />
Caruso CC, Lusk SL, Gillespie BW. Relationship of Work Schedules To Gastrointestinal Diagnoses,<br />
Symptoms, And Medication Use In Auto Factory Workers. Am J Ind Med 2004; 46: 586–98.<br />
Chan MF. Factors Associated With Perceived Sleep Quality Of Nurses Working On Rotating Shifts. J Clin<br />
Nurs 2009;18(2):<strong>28</strong>5-93.<br />
Chung MH, Chang FM, Yang CC & et al. Sleep Quality and Morningness- Eveningness Of Shift Nurses. J<br />
Clin Nurs 2009; 18(2): 279-<strong>28</strong>4.<br />
Çimete G. Akdeniz <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin Mesleki Algısının İncelenmesi.<br />
<strong>Hemşirelik</strong> Ebelik <strong>Dergisi</strong> 1996; 46: 17–20.<br />
Clissold G, Smith P, Acutt B. The Impact Of Unwaged Domestic Work On The Duration And Timing of<br />
Sleep Of Female Nurses Working Full-Time On Rotating 3-Shift Rosters. J Hum Ergol Tokyo 2001;<br />
30(1–2): 345–349.<br />
Çoban S, Yılmaz H, Ok G ve ark. Yoğun Bakım Hemşirelerinde Uyku Bozukluklarının Araştırılması, Türk<br />
Yoğun Bakım Derneği <strong>Dergisi</strong> 2011; 9: 59-63.<br />
Daurat A, Foret J. Sleep strategies of 12-Hour Shift Nurses With Emphasis On Night Sleep Episodes, Scand<br />
Jwork Environ Health, 2004; 30(4): 299-305.<br />
29
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />
Demir-Zencirci A, Arslan S. Morning-Evening Type And Burnout Level As Factors Influencing Sleep<br />
Quality Of Shift Nurses: A Questionnaire Study. Croat Med J 2011; 15, 52(4): 527-537.<br />
Driver HS, Taylor SR. Exercise and Sleep. Sleep Med Rev 2000; 4: 387-402.<br />
Edéll-Gustafsson UM. Sleep Quality And Responses To İnsufficient Sleep In Women Of Different Work<br />
Shifts. J Clin Nurs 2002; 11: <strong>28</strong>0-<strong>28</strong>8.<br />
Edinger JD, Morey MC, Sullivan RJ & et al. Aerobic Fitness, Acute Exercise And Sleep İn Older Men.<br />
Sleep 1993; 16: 351-359.<br />
Ergüney S, Tan M, Sivrikaya S ve ark. Hemşirelerin Karşılaştıkları Mesleki Riskler. Atatürk <strong>Ü</strong>niversitesi<br />
<strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 2001; 4(1): 63-73.<br />
Escriba V, Perez-Hoyos S, Bolumar F. Shift Work: Its İmpact On The Length And Sleep Among Nurses of<br />
the Valencian Region on Spain. Int Arch Occup Environ Health 1992; 64: 125.<br />
Evans JC, French DG. Sleep and Healing In Intensive Care Settings. Dimens Crit Care Nurs 1995; 14(4):<br />
189-197.<br />
Fesci H, Görgülü <strong>Ü</strong>. Uyku Sorunları ve <strong>Hemşirelik</strong> Yaklaşımı. Sendrom 2005; 17(2): 103-6.<br />
Fischer FM, Teixeira LR, Borges FN & et al. How Nursing Staff Perceive The Duration And Quality Of<br />
Sleep And Levels Of Alertness. Cad Saude Publica 2002; 18: 1261–1269.<br />
Gander PH, De Nguyen BE, Rosekind MR & et al. Age, Circadian Rhythms And Sleep Loss in Flight<br />
Crews. Aviat Space Environ Med 1993; 64: 189-195.<br />
Gold DR, Rogacz S, Bock N & et al. Rotating Shift Work, Sleep, And Accidents Related To Sleepiness In<br />
Hospital Nurses. Am J Public Health 1992; 82(7): 1011-4.<br />
Gordon NP, Clearly PD, Parker CC & et al. The Prevalence And Health Impact of Shift Work. Am J<br />
Public Health 1986; 76(10): 1225-12<strong>28</strong>.<br />
Karagözoğlu S, Bingöl N. Sleep Quality And Job Satisfaction of Turkish Nurses. Nurs Outlook 2008;<br />
56(6): 298-307.<br />
Khorshid L, Sarı D, Özkütük N. Nöbet Tutan Hemşirelerin Uyku Düzeni Bozuluyor mu Ege <strong>Ü</strong>niversitesi<br />
<strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 1999; 15(1): 13-<strong>28</strong>.<br />
Köktürk O. Uykunun İzlenmesi (1) Normal Uyku. Tüberküloz ve Toraks <strong>Dergisi</strong> 1999; 47: 372-380.<br />
Kunert K, King ML, Kolkhorst FW. Fatigue and Sleep Quality in Nurses. J Psychosoc Nurs Ment Health<br />
Serv 2008; 45(8): 30-7.<br />
Labyak S. Sleep and Circadian Shedule Disorders. Nurs Clin North Am 2002; 17: 599-610.<br />
Lee KA. Self-Reported Sleep Disturbances İn Employed Women. Sleep 1992; 15(6): 193-198.<br />
Lumley M, Roehrs T, Asker D & et al. Ethanol and Caffeine Effects On Daytime Sleepiness. Alertness<br />
Sleep 1987; 10(4): 306-312.<br />
Meiner SE, Lueckenotte AG. Sleep and Activity. In. Gerontologic Nursing. Ferebee L, Editor. 3rd ed. USA:<br />
Elseiver; 2006. 106-120.<br />
Muecke S. Integrative literature Reviews and Meta-Analyses, Effects Of Rotating Night Shifts: Literature<br />
Review. J Adv Nurs 2005; 50(4): 433–439.<br />
Ohida T, Takemura S, Nozaki N & et al. The influence Of Lifestyle And Night-Shift Work On Sleep<br />
Problems Among Female Hospital Nurses in Japan, Nihon Koshu Eisei Zasshi 2001; 48(8): 595-603.<br />
Olsson K, Kandolin I, Kauppinen-Toropainen K. Stress and coping strategies of three-shift workers. Le<br />
Travail Human 1990; 53:213-226.<br />
30
Hemşirelerde Uyku Sorunları ve Etkili Etmenler<br />
Portela LF, Rotenberg L, Waissmann W. Self-Reported Health And Sleep Complaints Among Nursing<br />
Personnel Working Under 12 H Night And Day Shifts. Chronobiol Int 2004; 21(6): 859-870.<br />
Rocha MC, Martino MM. Stress And Sleep Quality Of Nurses Working Different Hospital. Rev ESC<br />
Enferm USP 2010; 44(2): <strong>28</strong>0-<strong>28</strong>6.<br />
Rogers AE. Nursing Management Of Sleep Disorders: Part 1- Assessment. ANNA J 1997; 24(6): 666-671.<br />
Saito Y, Sasaki T. How Japanese Hospital Nurses Take Naps Between A Day Shift A Night Shift When<br />
They Work The Two Shifts Consecutively. Sangyo Eiseigaku Zasshi 1998; 40(3): 67-74.<br />
SBTSH. Küresel Yetişkin Tütün Araştırması Türkiye raporu, Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri<br />
Genel Müdürlüğü Yay; 2010; 16-19, 52-53.<br />
Shcao MF, Chou YC, Yeh MY & et al. Sleep Quality And Quality Of Life İn Female Shift Working Nurses.<br />
J Adv Nurs 2010; 66(7): 1565-1572.<br />
Sönmez S, Ursavaş A, Uzaslan E ve ark. Vardiyalı Çalışan Hemşirelerde Horlama, Uyku Bozuklukları Ve İş<br />
Kazaları. Tur Toraks Der 2010; 11: 105-108.<br />
Suzuki K, Ohida T, Kaneita Y & et al. Daytime Sleepiness, Sleep Habits And Occupational Accidents<br />
Among Hospital Nurses. J Adv Nurs 2005; 52(4): 445-453.<br />
Sveinsdόttir H. Self-Assessed Quality Of Sleep, Occupational Health, Working Environment, İllness<br />
Experience And Job Satisfaction Of Female Nurses Working Different Combination Of Shifts. Scand J<br />
Caring Sci 2006; 20: 229-37.<br />
<strong>Ü</strong>stün Y, Çınar-Yücel Ş. Hemşirelerin Uyku Kalitesinin İncelenmesi. Maltepe <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Bilim<br />
ve Sanatı <strong>Dergisi</strong> 2011; 4(1): 29-37.<br />
Vardar SA. Egzersiz ve Uyku İlişkisi Tam Olarak Biliniyor Mu Genel Tıp <strong>Dergisi</strong> 2005; 15(4): 173-177.<br />
Walsh JK, Muehlback MJ, Humm TM & et al. Effect of Caffeine On Physiological Sleep Tendency And<br />
Ability To Sustain Wakefulness At Night. Psychopharmacology 1990; 101(6): 271-273.<br />
Yılmaz E, Özkan S. Bir İlçede Çalışan Hemşirelerin Sağlık Sorunları Ve Yaşam Alışkanlıklarının<br />
Değerlendirilmesi. Fırat Sağlık Hizmetleri <strong>Dergisi</strong> 2006; 1(3): 81-99.<br />
Youngstedt SD, O'Connor PJ, Crabbe JB & et al. The Influence Of Acute Exercise On Sleep Following<br />
High Caffeine Intake. Physiol Behav 2000; 68: 563-570.<br />
Youngstedt SD, Perlis ML, O'Brien PM & et al. No Association Of Sleep With Total Daily Physical<br />
Activity In Normal Sleepers. Physiol Behav 2003; 78: 395-401.<br />
Zverev YP, Misiri HE. Perceived Effects Of Rotating Shift Work On Nurses Sleep Quality And Duration.<br />
Malawi Med J 2009; 21(1): 19-21.<br />
31
Aylin FIŞKIN, Ayla BAYIK TEMEL, Jülide Gülizar YILDIRIM<br />
*Bölüm I: Uyku düzeni<br />
Ek 1: Uyku Değerlendirme Formu (UDF) *<br />
1. Gece nöbetiniz yoksa genellikle saat kaçta yatarsınız ....................<br />
2. Genellikle sabah kaçta kalkarsınız ..................................<br />
3. Genellikle kaç dakikada uykuya dalarsınız .......................<br />
4. Genellikle saat kaçta uyursunuz (Uyanıkken yatakta geçirdiğiniz süre dışında) ...................<br />
*Bölüm II-III: Uyaranlar ve rahatlama davranışları<br />
5. Uyumadan önce yatakta aşağıdaki etkinlikleri yapar mısınız<br />
1) Tv seyretme 2) Kitap, gazete vb okuma 3) Fatura ve ödemeleri hesaplama<br />
6. Aşağıdaki çevresel etmenlerden herhangi birileri uykunuzu bozuyor mu<br />
1) Odanın ısısı (çok sıcak / çok soğuk) 2) Işık 3) Gürültü<br />
7. Aşağıdaki duygulardan herhangi birileri uykunuzu bozuyor mu<br />
1) Huzursuzluk 2) Kaygılar 3) Diğer ………………<br />
8. Haftada kaç kez 10-15 dakika süren egzersiz yaparsınız.<br />
1) Hiç 2) 1-2 kez 3) 3-4 kez 4) 5 ve üstü<br />
9. Egzersiz yapıyorsanız günün hangi saatinde yaparsınız<br />
1) Sabah 2) Öğleyin 3) Akşam üstü 4) Gece<br />
10. Kafein içeren (kahve, çay, çikolata vs) yiyecek ve içecekleri günde kaç kez tüketirsiniz<br />
1) Hiç 2) 1-3 kez 3) 4-6 kez 4) 7-9 kez ve üstü<br />
11. Kafeinli yiyecek ve içecekleri günün hangi saatlerinde tüketirsiniz<br />
1) Sabah 2) Öğleyin 3) Akşam üstü 4) Gece 5) Hiç<br />
12. Günde kaç kez alkollü içecekler tüketirsiniz<br />
1) Hiç 2) 1-2 kez 3) 2-4 kez 4) 3 kez ve üstü<br />
13. Alkollü içecekleri günün hangi saatinde tüketirsiniz<br />
1) Sabah 2) Öğleyin 3) Akşam üstü 4) Gece 5) Hiç<br />
14. Günde kaç tane sigara içiyorsunuz<br />
1) Hiç 2) 1-10 adet 3) 11-20 adet 4) 1 paket ve üstü<br />
15. Günün hangi saatlerinde sigara içiyorsunuz<br />
1) Sabah 2) Öğleyin 3) Akşam üstü 4) Gece<br />
16. Sizi rahatlatan / sakinleştiren herhangi bir şeyi haftada kaç kez yapıyorsunuz<br />
1) Hiç 2) 1-2 kez 3) 3-4 kez 4) 5 kez ve üstü<br />
17. Bu yaptığınız şeyler sizi ne derece sakinleştiriyor / rahatlatıyor<br />
1) Çok fazla 2) Çok 3) Biraz 4) Hiç<br />
**Bölüm IV: Özdeğerlendirme<br />
18. Genel olarak uyku kalitenizi nasıl değerlendiriyorsunuz<br />
1) Çok iyi 2) İyi 3) Orta 4) Kötü 5) Çok kötü<br />
19. Genel olarak sağlığınızı nasıl değerlendiriyorsunuz<br />
1) Çok iyi 2) İyi 3) Orta 4) Kötü 5) Çok kötü<br />
20. Ne sıklıkla uyku ilacı vb kullanırsınız<br />
1) Her zaman 2) Ara sıra 3) Nadiren 4) Hiç<br />
21. Uykunuzun kalitesini olumsuz etkilediğini düşündüğünüz işinizle ilgili yaşadığınız güçlükler var<br />
mı Varsa belirtiniz.<br />
1) Çok fazla 2) Çok 3) Orta 4) Az 5) Hiç<br />
………………………………………………………..<br />
22. Gündüz ne sıklıkla kendinizi uykusuz hissedersiniz<br />
1) Her zaman 2) Ara sıra 3) Nadiren 4) Hiç<br />
*Bölüm I, II ve III Carter PA, Clark AP. (2005). Assessing and treating sleep problems in family caregivers of<br />
intensive care unit patients. Crit Care Nurse 25(1) s.21-22’den alındı. **Bölüm IV araştırmacılar tarafından<br />
oluşturulmuştur.<br />
32
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29(2):33-45, <strong>2013</strong><br />
ÇOCUK HEMŞİRELERİNİN TIBBİ HATA YAPMA EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİ<br />
A STUDY OF THE MALPRACTICE TRENDS IN PEDIATRIC NURSES<br />
Araş.Gör. Ayşe ERSUN* Prof.Dr. Zümrüt BAŞBAKKAL* Yard.Doç.Dr. Figen YARDIMCI*<br />
Yard.Doç.Dr. Gonca MUSLU** Yard.Doç.Dr. Dilek BEYTUT***<br />
*E.<strong>Ü</strong>.<strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD.<br />
**Muğla Sıtkı Koçman <strong>Ü</strong>niversitesi Fethiye Sağlık Yüksekokulu<br />
***İzmir <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Yüksekokulu<br />
ÖZET<br />
Amaç: Hasta güvenliği, sağlık bakım hizmetlerinin kişilere vereceği zararı önlemek amacıyla<br />
sağlık kuruluşları ve bu kuruluşlardaki çalışanlar tarafından alınan önlemlerin tamamıdır. Bu<br />
çalışmanın amacı, çocuk hemşirelerinin hata yapma eğilimlerini belirlemektir.<br />
Yöntem: Araştırmanın evrenini, iki hastanede çalışan hemşireler oluşturmuştur. Evrenin<br />
tümüne ulaşılması hedeflenmesine rağmen çalışmaya katılmayı kabul eden 123 hemşire (%80)<br />
örneklemi oluşturmuştur. Çalışma kesitsel betimleyici tipte bir araştırma olup, veriler<br />
15.03.2011-15.07.2011 tarihleri arasında toplanmıştır. Araştırmada veriler; anket formu ve<br />
<strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. <strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya<br />
Eğilim Ölçeği 5 boyut (ilaç ve transfüzyon uygulamaları, düşmeler, hastane enfeksiyonları,<br />
hasta izlemi, iletişim ve malzeme güvenliği) ve 49 maddeden oluşmaktadır. Ölçekten alınan en<br />
düşük puan 45, en yüksek puan 245’dir. Verilerin değerlendirmesinde yaygınlık ölçütleri, ikili<br />
değişkenlerde student t testi, ikiden fazla değişkenlerde varyans analizi kullanılmıştır.<br />
Bulgular: Çalışmaya katılan çocuk hemşirelerinin %61’inin tıbbi hata ile karşılaştığı<br />
belirlenmiştir. Hemşirelerin %51.5’i hekimlerin, %48.5’i arkadaşlarının hatalarına şahit olduğu<br />
ve en fazla yapılan tıbbi hata türünün (%57.8) ilaç hatası olduğunu belirtmiştir. Hemşirelerin<br />
%27.7‘sinin daha önce ilaç hatası yaptığı, yapılan ilaç hatası türünün %67.8’inin yanlış doz ilaç<br />
uygulaması olduğu saptanmıştır. Ölçek puan ortalaması 227.12±15.06 (Minimum 171,<br />
maksimum 245) olarak belirlenmiştir. Çocuk hemşirelerinin çalıştığı birim ile tıbbi hata<br />
eğilimleri toplam puanları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur.<br />
Hemşirelerin hiçbirisi olay bildirim formu doldurmamıştır.<br />
Sonuç: Tıbbi hata bildirilerinin arttırılması ve hata oranlarının azaltılması için sağlık<br />
personelinin bilinçlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.<br />
Anahtar kelimeler: Tıbbi hata, hasta güvenliği, ilaç uygulama hatası<br />
ABSTRACT<br />
Objective: Patient safety refers to all measures taken by health institutions and medical crew in<br />
order to prevent damage occurred during medical services. This study aims to investigate the<br />
malpractice trends in pediatric nurses.
Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />
Methods: The study universe consisted of nurses in two hospital. While all the nurses were<br />
targeted for participation, the study sample included only 123 nurses (80%) consented to<br />
participate. The study was designed as a cross sectional descriptive study and the study data were<br />
collected between 15.03.2011 and 15.07.2011 with a questionnaire form and ‘Malpractice Trend<br />
Scale in Nursing’ which contains five subdimensions (medication and transfusion malpractices, fall<br />
injuries, hospital infections, patient monitoring, communication and material safety) and 49 items.<br />
The lowest score was noted to be 45 and the highest was reported to be 245. The data evaluation<br />
was carried out with prevalence scales, student t test in binary variables and variance analysis in<br />
multiple variables.<br />
Results: 61% of the pediatric nurses participated in the study were found to experience medical<br />
malpractices. It was further stated that 51.5% of the nurses witnessed malpractices of doctors while<br />
48.5% of the participants reported malpractices committed by their colleagues. The most common<br />
malpractice was noted to be medication errors (57.8%). The study results illustrated that 27.7% of<br />
the nurses committed medication errors and the most common medication error was reported to<br />
be administration of the wrong dose (67.8%). The average score of the scale was 227.12±15.06<br />
(min. 171, max. 245). The study results suggested a statistically meaningful relation between the<br />
units of pediatric nurses and total scores of malpractice trends. None of the nurses did not complete<br />
the event submission form. To increasing reports of medical error and reduce error rates need to<br />
raise awareness of health personnel.<br />
Key words: Medical malpractice, patient safety, drug administration malpractise.<br />
GİRİŞ<br />
Hasta güvenliği, bugün dünya genelinde öncelikli konu haline gelmiş küresel bir<br />
sağlık sorunudur (Chappy 2006). Sağlık bakım profesyonelleri tarafından baskı altında<br />
verilen birçok karar ve yargı, klinik karar ya da uygulamalarda hataya, sonuç olarak<br />
hastanın zarar görmesine yol açabilmektedir. Hastanın yaşadığı zarar ciddi<br />
yaralanmalara, hastanede kalış süresinin uzamasına, sakatlığa hatta kişinin ölümüne<br />
neden olabilmektedir. Bu nedenle son yıllarda sağlık bakımında insan hataları<br />
çerçevesinde hasta güvenliği konularına dikkat giderek artmıştır (Sezgin 2007,<br />
Thomas ve ark. 2000, Gökdoğan 2009).<br />
Her yıl milyonlarca insan tıbbi hatalardan olumsuz etkilenmektedir. Örneğin 1999<br />
yılında Tıp Enstitüsünün (Institute of Medicine-IOM) yayınladığı bir raporda Amerika<br />
Birleşik Devletlerinde (ABD) her yıl 44.000-98.000 kişinin tıbbi hatalar nedeni ile<br />
yaşamını kaybettiği belirtilmiştir (Instute of Medicine, 1999). Kanada Sağlık Bilgi<br />
Enstitüsü bulgularına göre Ontario Hastanelerinde 1992 ve1997 yılları arasında<br />
hastaneye kabul edilen hastaların %3.3-5.0’i tedavi sırasında tıbbi hatalara maruz<br />
kalmıştır (Hunter&Brains 1999, Wanzel ve ark. 2004). Yapılan başka bir araştırmada<br />
Almanya’da her yıl 100.000 tıbbi hatanın meydana geldiği ve bu hatalar sonucunda<br />
25.000 kişinin öldüğü tespit edilmiştir (Özata&Altunkan 2010b). <strong>Ü</strong>lkemizde de tıbbi<br />
hataların boyutları tam olarak bilinmemekle beraber, dünya ülkeleri ile paralellik<br />
gösterdiği düşünülmektedir. Tıbbi hatalarla ilgili şikâyetlerin ülkemizde değerlendirilme<br />
makamı Yüksek Sağlık Şurası olup, Şura’da 1931- 2004 yılları arasında yaklaşık<br />
10 bin dosya görüşülmüş ve bunların yaklaşık yarısında sağlık personeli az veya çok<br />
kusurlu bulunmuştur (Temel 2005).<br />
34
Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />
Hasta güvenliği, sağlık bakım hizmetlerinin kişilere vereceği zararı önlemek<br />
amacıyla sağlık kuruluşları ve bu kuruluşlardaki çalışanlar tarafından alınan önlemlerin<br />
tamamıdır. Nitelikli sağlık hizmetinin birincil ve vazgeçilmez koşulunu oluşturmaktadır<br />
(Şen ve Sevil 2009, Zorlutuna 2008). Burada temel hedef; hizmet sunumu<br />
sırasında hata oluşmasını engelleyecek, hatalar nedeniyle hastayı olası zararlardan<br />
koruyacak, hata olasılığını ortadan kaldıracak bir sistemin kurulmasıdır (Güven 2007).<br />
Hasta güvenliği, tüm sağlık ekip üyelerinde olduğu gibi temel hemşirelik<br />
bakımının da unsurlardandır. Uluslar arası <strong>Hemşirelik</strong> Konseyi (International Council<br />
of Nurses-ICN), hasta güvenliğinin arttırılması için profesyonel sağlık bakım<br />
personelinin işe alınması, eğitimi ve meslekte tutulması, performanslarının<br />
iyileştirilmesi, enfeksiyonla mücadele, ilaçların güvenli kullanımı, cihaz emniyeti,<br />
sağlıklı klinik uygulamalar, sağlıklı bakım ortamı da dahil olmak üzere çevre güvenliği<br />
ve risk yönetimi alanlarında geniş kapsamlı önlemler alınması, hasta güvenliği<br />
üzerinde odaklanmış bilimsel bilgi ile bunun gelişmesine destek sağlayacak<br />
altyapının ayrılmaz bir bütün halinde birleştirilmesi gerektiğine inanmaktadır<br />
(Akbulut 1998, Özgirgin 1996). Hemşireler, bakımın her alanında hasta güvenliği ile iç<br />
içedirler. Bu bağlamda hastaların ve diğer ilgililerin risk ve riskin azaltılması<br />
konusunda bilgilendirilmesi, hasta güvenliğinin savunulması ve istenmeyen olayların<br />
rapor edilmesi de hemşirenin görevleri arasındadır (Fişek 1989, Emiroğlu 1994). Riskin<br />
erken aşamada tespit edilmesi hasta yaralanmalarının önlenmesinde son derece<br />
önemlidir. Güven, dürüstlük, birlik, beraberlik ve hastalar ile sağlık bakım<br />
sistemindeki hizmet sağlayıcılar arasında açık iletişim kurulmasına bağlıdır. Bu<br />
nedenle hemşirelik hizmetlerindeki hasta güvenliği uygulamaları bakımın önemli bir<br />
parçasını oluşturmaktadır (Kunst ve Lemmink 2000, Çırpı ve ark. 2009)<br />
Dünya Sağlık Meslekleri Birliği (WHPA) belirttiğine göre ICN, hemşirelik<br />
uygulamalarını, hasta güvenliği ve kaliteli sağlık hizmeti sunumunun anahtarı olarak<br />
vurgulamaktadır (http://www.whpa.org/factptsafety.htm). Bu nedenle hemşirelik<br />
hizmetleri, sağlık hizmetlerinin vazgeçilmez bir parçası, hatta temel taşlarından biri<br />
olarak kabul edilmektedir.<br />
Tıbbi hatalar konusu tüm sağlık çalışanları için önemli bir konu olmakla birlikte,<br />
hemşireler açısından daha büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü hemşireler hasta<br />
bakımında doğrudan görev almakta ve yaptıkları yanlış uygulamalar hastanın<br />
hayatını tehlikeye sokabilmektedir (Aiken ve ark. 2002). Yapılan araştırmalar<br />
hemşirelik hizmetlerinin hasta güvenliği açısından ne kadar önemli olduğunu açıkça<br />
ortaya koymaktadır. ABD’de yapılan bir çalışmada hemşirelerin doktor ve<br />
eczacılardan kaynaklanan hataları, hastaya zarar vermeden önce %86 oranında<br />
engelleyebildikleri tespit edilmiştir (http://www.whpa.org/factptsafety.htm). Aiken ve<br />
arkadaşları (2002) tarafından yapılan bir başka çalışmada hasta ölümleri ile hemşirelik<br />
uygulamaları arasında önemli bir ilişki olduğu belirlenmiştir (Aiken ve ark. 2002).<br />
Özata ve Aslan’ın (2009) belirttiğine göre Maddox ve arkadaşları (2001) hasta<br />
güvenliğini tehlikeye sokan ilaç hatalarının (yanlış doz, yanlış ilaç, yanlış yer)<br />
genellikle hemşirelerle ilgili olduğunu saptamıştır (Özata ve Aslan, 2009).<br />
35
Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />
<strong>Ü</strong>lkemizde yapılan çalışmalar incelendiğinde benzer sonuçların yer aldığı göze<br />
çarpmaktadır. Alparslan ve Erdemir (1997) tarafından yapılan çalışmaya göre pediatri<br />
servislerinde çalışan hemşirelerin antibiyotiklerin sulandırılması ve uygulanmasında<br />
yanlış uygulamalar yaptıkları ve tedavi sayısı arttıkça hatalı uygulama sayısının da<br />
arttığı belirlenmiştir (Alparslan ve Erdemir 1997). Özkan ve ark. (2011) tarafından<br />
yapılan çalışmaya göre, pediatri servislerinde çalışan hemşirelerin yaptıkları hataların<br />
%40.3’ünün yanlış zaman ve %34.6’sının yanlış doz nedeniyle meydana geldiği<br />
belirtilmiştir (Özkan ve ark.,2011).<br />
Hemşirelerin çalışma şartlarının ağır olması, kritik hastalarla karşılaşılması,<br />
yaşanılan yoğun stres, olumsuz çalışma şartları ve uyulması gereken prosedürlerin<br />
çokluğu her zaman hata yapma olasılığını artırmaktadır. Ayrıca sağlık kuruluşlarında<br />
hemşire sayısının yetersiz olması nedeniyle çoğu zaman hastalara yeterince zaman<br />
ayrılamamakta ve hasta bakımı için yeterli özen gösterilememektedir. Bu durum<br />
günlük rutin faaliyetlerinin tam olarak yapılamaması sonucunu getirmekte ve<br />
hemşirelerin yoğun iş baskısı yaşamalarına yol açmaktadır. Yaşanan baskı ise hasta<br />
güvenliğini olumsuz yönde etkilemektedir (Özata&Altunkan 2010b, Berlanda ve ark.<br />
2008). Hasta güvenliği açısından hemşirelik hizmetlerinde en sık karşılaşılan hataların<br />
başında; ilaç hataları, hastane enfeksiyonları, düşmeler, yetersiz izlem, iletişim sorunları<br />
ve malzeme kullanımına bağlı hataların geldiği belirtilmektedir (Oktay, 2000).<br />
Tıbbi hataların önlenebilmesi için yapılması gereken en önemli uygulama,<br />
hemşirelerin hangi tür hatalara karşı eğilimlerinin olduğunun saptanması ve bu<br />
doğrultuda önlem alınmasıdır. Bu bağlamda kurumda görev yapan hemşirelerin<br />
hangi konularda tıbbi hata yapmaya eğilimli olduklarının geçerli ve güvenilir bir<br />
ölçüm aracı kullanarak belirlenmesi büyük bir önem taşımaktadır. Bu doğrultuda<br />
araştırmanın amacı, çocuk hemşirelerinin ne tür hatalara eğilimlerinin olduğunu<br />
belirlemektir.<br />
GEREÇ VE YÖNTEM<br />
Araştırmanın evrenini, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Çocuk Hastanesi (genel pediatri, nöroloji,<br />
nefroloji, hematoloji, gastroenteroloji, immunoloji, genetik, enfeksiyon, kardiyoloji ve<br />
solunum servisleri, çocuk yoğun bakım, yenidoğan yoğun bakım) Çocuk Cerrahisi<br />
Kliniği (cerrahi servisi, yoğun bakım, yenidoğan yoğun bakım) ve Tülay Aktaş Onkoloji<br />
Hastanesinde çalışan hemşireler (n=160) oluşturmuştur. Evrenin tümüne ulaşılması<br />
hedeflenmesine rağmen çalışmaya katılmayı kabul eden 123 hemşire (%80)<br />
örneklemi oluşturmuştur. Çalışma kesitsel betimleyici tipte bir araştırma olup, veriler<br />
15.03.2011-15.07.2011 tarihleri arasında toplanmıştır. Araştırmanın yapılabilmesi için<br />
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Bilimsel Etik Kurulundan yazılı izin alınmıştır. Ayrıca araştırmanın<br />
yapılacağı kurumlardan yazılı izin ve örnekleme alınan hemşirelerden sözel onam<br />
alınmıştır.<br />
Araştırmada veriler; anket formu ve <strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği<br />
kullanılarak toplanmıştır. Anket formu, araştırmacılar tarafından ilgili literatür ışığında<br />
hazırlanmıştır. Bu formda sosyo-demografik özellikleri ve hemşirelerin meslekle ilgili<br />
deneyimleri ile ilgili 17 soru bulunmaktadır.<br />
36
Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />
<strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği; hasta bakımında doğrudan görev alan<br />
hemşirelerin, tıbbi hata yapmaya eğilim düzeylerini ölçmek amacıyla Özata ve<br />
Altunkan (2010b) tarafından geliştirilmiştir. Ölçek 5 boyut (ilaç ve transfüzyon<br />
uygulamaları, düşmeler, hastane enfeksiyonları, iletişim, hasta izlemi ve malzeme<br />
güvenliği) ve 49 maddeden oluşmuştur. Kırk dokuz maddenin, 5 boyutta açıkladığı<br />
varyans, toplam varyansın %52.15’ini oluşturmaktadır. Geliştirilen ölçeğin Cronbach<br />
Alpha iç tutarlılık katsayısı 0.95 dir. İlaç ve transfüzyon uygulamaları alt boyutu 18<br />
madde, hastane enfeksiyonları alt boyutu 12 madde, hasta izlemi ve malzeme<br />
güvenliği alt boyutu 9 madde, düşmeler alt boyutu 5 madde, iletişim alt boyutu 5<br />
maddeden oluşmaktadır.<br />
<strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği’nin başında “Aşağıda tabloda yer alan<br />
bilgilerden kendiniz için uygun olanı işaretleyiniz” ibaresi yer almaktadır. Katılımcı<br />
maddeleri cevaplandırırken; “1- hiç, 2- çok nadir, 3- zaman zaman, 4-genellikle ve 5-<br />
her zaman” şıklarından birini işaretleyerek cevap vermektedir. Değerlendirme<br />
yapılırken her madde için verilen puan esas alınmaktadır. Alınan toplam puandaki<br />
yükselme hemşirenin tıbbi hata yapmaya eğiliminin düşük olduğunu, puandaki<br />
düşme ise hata yapmaya eğiliminin yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Ölçekten<br />
alınan en düşük puan 45, en yüksek puan 245’dir (Özata&Altunkan 2010b).<br />
Verilerin değerlendirmesi SPSS for Windows 11.5’ istatistiksel programı kullanılarak<br />
yapılmıştır. Verilerin değerlendirmesinde merkezi dağılım ölçütleri (ortalama,<br />
sayı ve yüzde dağılımları, standart sapma, standart hata), ikili bağımsız gruplarda<br />
student t testi, ikiden fazla bağımsız gruplarda varyans analizi kullanılmıştır.<br />
BULGULAR VE TARTIŞMA<br />
Çalışmaya katılan hemşirelerin %91.1’i üniversite mezunu, yaş ortalaması<br />
31.43±7.11, meslekte çalışma süresi ortalama 9.02±7.89 yıl, çocuk servisinde çalışma<br />
süresi ortalama 7.15±7.<strong>28</strong> yıl ve haftalık çalışma süresi ortalama 44.78±4.37 saat<br />
olarak belirlenmiştir (Tablo 1).<br />
Tablo 1: Çocuk Hemşirelerinin Sosyodemografik Özellikleri ve Mesleki Deneyimlerine Göre Dağılımı<br />
Yaş<br />
22-27 yaş arası<br />
<strong>28</strong>-33 yaş arası<br />
34-39 yaş arası<br />
40 yaş ve üzeri<br />
Eğitim<br />
<strong>Ü</strong>niversite mezunu<br />
Lisansüstü mezunu<br />
Medeni durum<br />
Evli<br />
Bekar<br />
Sosyo-demografik Özellikler N %<br />
45<br />
43<br />
19<br />
16<br />
112<br />
11<br />
66<br />
57<br />
36.6<br />
35.0<br />
15.4<br />
13.0<br />
91.1<br />
8.9<br />
53.7<br />
46.3<br />
37
Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />
Hemşire olarak çalışma yılı<br />
1-5 yıl<br />
6-10 yıl<br />
11-15 yıl<br />
16 yıl ve üstü<br />
Çocuk Servisinde Çalışma Yılı<br />
1-5 yıl<br />
6-10 yıl<br />
11-15 yıl<br />
16 yıl ve üstü<br />
Çalışılan Birim<br />
Çocuk Cerrahisi<br />
Çocuk Servisleri<br />
Yoğun Bakım<br />
Poliklinik<br />
Haftalık çalışma süresi<br />
40-45 saat<br />
46-50 saat<br />
51-55 saat<br />
61<br />
23<br />
21<br />
18<br />
78<br />
18<br />
13<br />
18<br />
12<br />
50<br />
41<br />
20<br />
50<br />
61<br />
12<br />
49.6<br />
18.7<br />
17.1<br />
14.7<br />
63.4<br />
14.6<br />
10.6<br />
14.7<br />
9.8<br />
40.6<br />
33.3<br />
16.3<br />
40.6<br />
49.6<br />
9.8<br />
Toplam 123 100<br />
Araştırma kapsamına alınan çocuk hemşirelerinin %61’inin tıbbi hata ile<br />
karşılaştığı belirlenmiştir. Hemşirelerin %51.5’i hekimlerin, %48.5’i arkadaşlarının<br />
hatalarına şahit olduğunu ve en fazla yapılan tıbbi hata türünün (%57.8) ilaç hatası<br />
olduğunu belirtmiştir (Tablo 2).<br />
Hemşirelerin %27.7‘sinin daha önce ilaç hatası yaptığı, yapılan ilaç hatası türünün<br />
%67.8’inin yanlış doz ilaç uygulaması olduğu, %41.5’inin ilaç dozlarını tekrar<br />
hesapladığı ve %47.4’inin ilaç hatasına yeni personel veya yetersiz deneyimin neden<br />
olduğunu belirttiği saptanmıştır (Tablo 2, Şekil 1). Çalışmamızda çocuk hemşirelerinin<br />
hiçbiri olay bildirim formu doldurmamıştır. Hemşireler hatalı uygulama bildirimlerini<br />
ilk sırada %21.9 oranıyla başhemşirelere, %31.3 oranıyla sorumlu hemşirelere, %46.8<br />
oranıyla klinik sorumlu doktoruna sözel olarak bildirdiklerini ifade etmişlerdir.<br />
Tablo 2: Çocuk Hemşirelerinin Meslekte Tıbbi Hata İle İlgili Deneyimlerinin Dağılımı<br />
Tıbbi hata ile ilgili deneyimler N %<br />
Tıbbi hata ile karşılaşma durumu*<br />
Evet<br />
Hayır<br />
Tıbbi hatayı yapan kişi<br />
Hekim<br />
Hemşire<br />
Tıbbi hata türü*<br />
İlaç hatası<br />
Çeşitli nedenlerle gelişen enfeksiyon<br />
Düşmeler<br />
Hastanın yetersiz izlenmesinden kaynaklanan hatalar<br />
İletişim eksikliğinden kaynaklanan hatalar<br />
Yanlış ya da uygun olmayan malzeme kullanımı ve cihazlara bağlı hatalar<br />
79<br />
44<br />
69<br />
65<br />
56<br />
9<br />
5<br />
9<br />
10<br />
8<br />
61.0<br />
39.0<br />
51.5<br />
48.5<br />
57.8<br />
9.3<br />
5.1<br />
9.3<br />
10.3<br />
8.2<br />
38
Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />
Daha önce ilaç hatası yapma durumu<br />
Evet<br />
Hayır<br />
34<br />
89<br />
27.7<br />
72.3<br />
İlaç hatalarının nedenleri<br />
Kişisel ihmal<br />
Ağır çalışma koşulları<br />
Yeni personel/yetersiz deneyim<br />
24<br />
86<br />
99<br />
11.5<br />
41.1<br />
47.4<br />
İlaç dozlarını tekrar hesaplama durumu<br />
Evet<br />
Hayır<br />
72<br />
51<br />
58.5<br />
41.5<br />
Toplam 123 100<br />
*Tıbbi hatayı yapan kişi ve hata türü sorusunda birden fazla şık işaretlendiği için n sayısı katlanmıştır.<br />
%9.2<br />
%5.2<br />
%4.0<br />
yanlış doz<br />
%13.8<br />
yanlış yol<br />
yanlış ilaç<br />
%67.8<br />
yanlış zaman<br />
yanlış hasta<br />
Şekil 1: İlaç Hatası Türü<br />
Çocuk hemşirelerinin tıbbi hata eğilimi ölçek toplam puan ortalamaları<br />
incelendiğinde %2.4’ünün 171-195, %25.2’sinin 196-220, %72.4’ünün ise 221-245<br />
puan arasında olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerinin yaş grupları, hemşire olarak<br />
çalışma yılı, çocuk servisinde çalışma yılı ve haftalık çalışma saatlerine göre tıbbi hata<br />
eğilimleri toplam puan ortalamaları arasında yapılan varyans analizinde istatistiksel<br />
açıdan anlamlı bir fark elde edilmemiştir (p>0.05) (Tablo 3). Bununla birlikte, çocuk<br />
hemşirelerinin çalıştığı birim ile tıbbi hata eğilimleri toplam puanları arasında<br />
istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur. Yapılan varyans analizi sonucunda<br />
çocuk servislerinde (genel pediatri, nöroloji, nefroloji, hematoloji, gastroenteroloji,<br />
ımmunoloji, genetik, enfeksiyon, kardiyoloji ve solunum servisleri) çalışan hemşirelerin<br />
tıbbi hata eğilimleri toplam puan ortalamalarının düşük olması nedeniyle tıbbi<br />
hataya eğilimlerinin daha yüksek olduğu saptanmıştır (p
Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />
Tablo 3: Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Eğilimleri Toplam Puan Ortalamaları<br />
Sosyodemografik özellikler<br />
n<br />
Ölçek toplam puan ortalaması<br />
_<br />
X SS İstatistiksel Değer<br />
Yaş<br />
22-27 yaş arası<br />
<strong>28</strong>-33 yaş arası<br />
34-39 yaş arası<br />
40 ve üzeri<br />
Hemşire Olarak Çalışma Yılı<br />
1-5 yıl<br />
6-10 yıl<br />
11-15 yıl<br />
16 yıl ve üstü<br />
Çocuk Servisinde Çalışma Yılı<br />
1-5 yıl<br />
6-10 yıl<br />
11-15 yıl<br />
16 yıl ve üstü<br />
Çalışılan Birim<br />
Ç.Cerrahisi<br />
Servis<br />
Yoğun Bakım<br />
Poliklinik<br />
Haftalık Çalışma Süresi<br />
40-45 saat<br />
45-50 saat<br />
51-55 saat<br />
45<br />
43<br />
19<br />
16<br />
61<br />
23<br />
21<br />
18<br />
61<br />
23<br />
21<br />
18<br />
12<br />
50<br />
41<br />
20<br />
50<br />
61<br />
12<br />
225.46<br />
2<strong>28</strong>.18<br />
230.57<br />
229.37<br />
227.01<br />
225.21<br />
232.<strong>28</strong><br />
227.94<br />
225.42<br />
231.44<br />
231.69<br />
232.00<br />
238.67<br />
220.40<br />
230.76<br />
233.20<br />
227.92<br />
229.27<br />
218.91<br />
15.09<br />
12.94<br />
14.65<br />
20.52<br />
13.87<br />
15.13<br />
12.70<br />
20.66<br />
15.65<br />
13.30<br />
13.75<br />
13.68<br />
7.73<br />
17.32<br />
10.71<br />
11.78<br />
16.64<br />
13.11<br />
15.71<br />
F:0.636<br />
P:0.593<br />
F:0.898<br />
P:0.445<br />
F:1.676<br />
P:0.176<br />
F:8.944<br />
P:0.001<br />
F: 2.435<br />
P:0.092<br />
Çocuk hemşirelerinin yaş grupları, hemşire olarak çalışma yılı ve çocuk servisinde<br />
çalışma yılına göre tıbbi hata eğilimleri alt boyut puan ortalamaları arasında yapılan<br />
varyans analizinde istatistiksel açıdan anlamlı bir fark elde edilmemiştir (p>0.05)<br />
(Tablo 4). Bununla birlikte, çocuk hemşirelerinin çalıştığı birim ile tıbbi hata eğilimleri<br />
alt boyut puanları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur. Yapılan<br />
varyans analizi sonucunda, serviste çalışan hemşirelerin tıbbi hata eğilimleri ilaç ve<br />
transfüzyon uygulamaları, hastane enfeksiyonları, hasta izlemi ve malzeme güvenliği<br />
ve düşmeler alt boyutları puan ortalamalarının düşük olması nedeniyle tıbbi hataya<br />
eğilimlerinin daha yüksek olduğu saptanmıştır (p
Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />
TARTIŞMA<br />
41
Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />
Araştırma kapsamına alınan çocuk hemşirelerinin %61’inin tıbbi hata ile<br />
karşılaştığı, %48.5’i meslektaşlarının hatalarına tanıklık ettiği ve en fazla yapılan tıbbi<br />
hata türünün (%57.8) ilaç hatası olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerin %27.7‘sinin daha<br />
önce ilaç hatası yaptığı belirlenmiştir. Hemşirelerin en çok yaptığı ilaç hatası türünün<br />
%67.8 ile yanlış doz olduğu ve bunu %13.8 oranı ile yanlış yol, %9.1 oranı ile yanlış<br />
ilaç izlemiştir.<br />
Literatür incelendiğinde, hemşirelerin tıbbi hata ile karşılaşma oranları farklılık<br />
göstermekle birlikte tıbbi hata türleri ve nedenleri birbirine benzerlik göstermektedir.<br />
Özkan ve ark.’nın (2011) çalışmasına göre; tıbbi hata oranı %35.5 olarak belirlenmiştir.<br />
Glaheb ve ark.’nın (2010) çalışmasına göre ise, hata oranı %27.6 olarak belirlenmiştir.<br />
Özata ve Altunkan’ın (2010a) yaptığı çalışmada hemşirelerin tıbbi hata yapma oranı %<br />
6.2 ve arkadaşlarının hatalarına şahit olma oranı ise %10.4 olarak belirlenmiştir. Mayo<br />
ve Duncan’ın yaptıkları çalışmada 983 hemşirenin % 46.5’inin ilaç hatası yaptığı tespit<br />
edilmiştir. Young ve ark. (2008) yaptıkları çalışmada ilaç hata oranı ise %<strong>28</strong>,2 olarak<br />
saptanmış ve ilaç hata tipleri sırasıyla, %70,8 yanlış zaman, % 12,9 yanlış doz, % 11,1<br />
doz atlaması, % 3,5 fazla doz ilaç verilmesi, %1,5 order edilmemiş ilaç verilmesi ve<br />
%0,2 yanlış ilaç verilmesi şeklinde sıralanmıştır. Çırpı ve ark.’nın (2009) yaptığı bir<br />
araştırmada hemşirelerin karşılaştıkları hatalar arasında ilk sırada %57.0 oranıyla ilaç<br />
uygulama hatalarının olduğu saptanmıştır. Leape ve arkadaşlarının (1995) ilaç hatası<br />
nedenlerini inceledikleri çalışmalarında, doz hatalarının, ilaç uygulama sıklığından<br />
kaynaklanan hataların ve ilaçların veriliş yolları ile ilgili hataların ilk üç sırada yer aldığı<br />
saptanmıştır. Madegovda ve ark.’nın (2007) yaptığı çalışmada ilaç hatalarının sırasıyla<br />
yanlış doz (%16.7), ilaç (%10.0), zaman (%9.2), hasta (%7.5), sıklık (%1.7), solusyon<br />
(%1.7), yol (%0.8) ile ilgili olduğu saptanmıştır.<br />
Çalışmamızda çocuk hemşirelerinin hiçbiri olay bildirim formu doldurmamıştır.<br />
Hemşireler hatalı uygulama bildirimlerini ilk %21.9 oranıyla başhemşirelere, %31.3<br />
oranıyla sorumlu hemşirelere, %46.8 oranıyla klinik sorumlu doktoruna sözel olarak<br />
yaptıklarını ifade etmişlerdir. Hataların bildirimlerinin yapılması önlemeye yönelik<br />
uygulamaların başında gelmektedir. Özellikle bildirimler sırasında nedenlerin de ifade<br />
edilmesi bunların ortadan kaldırılarak hataların tekrarlanmasını önlemek açısından<br />
önemlidir. Hastaneler bazında yürütülen kalite çalışmaları kapsamında hatalı<br />
uygulamaların bildirimlerine önemli derecede yer verilmektedir. Çocuk hemşireleri<br />
hatalı uygulamalarının bildirimlerini başhemşire ya da klinik sorumlusu ya da hekime<br />
sözlü olarak yapmıştır. Kurumlarda yazılı bildirim yapılmadığı belirlenmiştir. Bu sonuç,<br />
ülkemizde sağlık kuruluşlarında hasta güvenliği kültürü olmaması ve hata yapılması<br />
durumunda ceza sisteminin işletilmesi nedeniyle, çalışanların yaptıkları hataları<br />
bildirme konusunda (disiplin işlemleri, davalar ve ceza alma, dışlanma, kariyerinin<br />
olumsuz etkilenmesi vb. gibi nedenlerle) istekli davranmamaları ile açıklanabilir<br />
(Hughes ve Ortiz 2005; Özata ve Altınkan 2010a).<br />
Çocuk hemşirelerinin %47.4’ünün haftalık çalışma saatlerinin tıbbi hata eğilimi<br />
puanlarını etkilemediği belirlenmiştir (Tablo 2). Oysa, Özata ve Altunkan’nın (2010a)<br />
yaptığı çalışmaya göre, tıbbi hata nedenlerinin başında ise; iş yükünün fazla olması,<br />
çalışan hemşire sayısının az olması, hemşirelere görev dışı işlerin yüklenmesi, stres ve<br />
42
Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />
yorgunluk gelmektedir. Aştı ve Kıvanç (2003) hemşirelerin %23,3’ünün çalışma<br />
saatlerinin fazla olmasını, % 16’sının ise hemşire sayısının yetersizliğini ve yorgunluğu<br />
hata sebebi olarak gösterdiklerini belirlemiştir. Eşer ve ark.nın (2007) hemşirelerin ilaç<br />
hatası yapmalarına yol açabilecek etkenlerin saptanmasına yönelik yaptıkları<br />
çalışmalarında hemşirelerin, % 69’u çalışma saatleri içinde kendilerini bazen, %27.4’ı<br />
çoğunlukla yorgun, % 62.7’si bazen stresli hissettiğini ifade etmişlerdir. Blegen ve<br />
ark.nın (1998) yaptıkları çalışmada servislerde hasta sayısının fazlalılığı ile ilaç hataları<br />
ve hasta düşmeleri arasında doğru orantı olduğu belirlenmiştir. Ayrıca Chang ve Mark<br />
(2009) servislerde çalışan hemşire sayısının artması ile ilaç hatalarının azaldığını<br />
belirlemiştir. Göktaş (2007) ise günlük çalışma süresi 12 saati aşan hemşirelerin daha<br />
fazla olumsuz olayla karşı karşıya kaldığını tespit etmiştir.<br />
Çalışmamızda, servislerde çalışan hemşirelerin tıbbi hataya eğilimlerinin daha<br />
fazla olduğu saptanmıştır (p
Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />
Chang KY, Mark B. Antecedents of Severe and Nonsevere Medication Errors. Journal Of Nursing<br />
Scholarship 2009;41(1):70-78.<br />
Chappy S. Perioperative Patient Safety: A Multisite Qualitative Analysis. AORN Journal 2006; Vol. 83,<br />
Issue 4, April 871-897.<br />
Çırpı F, Merih Y, Kocabey M. Hasta Güvenliğine Yönelik <strong>Hemşirelik</strong> Uygulamalarının ve Hemşirelerin Bu<br />
Konudaki Görüşlerinin Belirlenmesi. Maltepe <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Bilim ve Sanatı <strong>Dergisi</strong> 2009;<br />
<strong>Cilt</strong>:2,<strong>Sayı</strong>:3.<br />
Emiroğlu, N. İş Sağlığı Hemşireliği. Türk Hemşireler <strong>Dergisi</strong> 1994; <strong>Cilt</strong> 44( 6): 35-38.<br />
Eşer İ, Khorshid L, Türk G, Toros F. Hemşirelerin İlaç Hatası Yapmalarına Yol Açabilecek Etkenlerin<br />
Saptanması. Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu <strong>Dergisi</strong> 2007; 23(2): 81-91.<br />
Fişek, A. “TTB İşçi Sağlığı Etkinlikleri”,Türk Tabipleri Birliği Haber Bülteni 1989; <strong>Sayı</strong> 17, sayfa 12-14.<br />
Ghaleb MA, Barber N, Franklin BD, Wong IC. The Incidence and nature of prescribing and Medication<br />
Administration Errors in Pediatric Inpatients. Arch Dis Child 2010;95(2):113-118.<br />
Gökdoğan F, Yorgun S, Yapıcı M, Yıldırım Y, Özdener S, Mısırlıoğlu N, Şentürk E. Sağlık Hizmetlerinde<br />
Hasta Güvenliği ve Hemşireler. İçinde. Uluslararası Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi Bildiriler<br />
Kitabı <strong>Cilt</strong>:2 (Antalya). Kırılmaz E, Editör. Ankara: 2009.<br />
Göktaş S. Bir Kamu Hastanesinde Hemşire İstihdamının Hasta Güveliğine Etkisi. Yüksek Lisans Tezi.<br />
İstanbul: Haliç <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Anabilim Dalı. Sağlık Bilimler Enstitüsü; 2007.<br />
Güven R. Dezenfeksiyon ve Sterilizasyon Uygulamalarında Hasta Güvenliği Kavramı. 5. Ulusal<br />
Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi Bildirileri. 4-8 Nisan, Antalya 2007.<br />
Hughes RG, Ortiz E. Medication Errors: why They Happen and HowTthey can be Prevented. Amer J Nurs<br />
2005; 105(3): 14-20.<br />
Hunter D, Bains N. Rates Of Adverse Events Among Hospital Admissions And Day Surgeries In Ontario<br />
From 1992 To 1997. Canadian Medical Association Journal. 1999; 160(11): pp. 1585-1596.<br />
Institute of Medicine (IOM), Quality & Patient Safety http://www.ahrq.gov/qual/errback.htm Erişim Tarihi:<br />
14.10.2010.<br />
Kunst, P. ve Lemmink, J. “Quality Management And Business Performance In Hospitals”, A Search For<br />
Success Parameters. Total Quality Management 2000; Vol.11(8).<br />
Leape LL, Bates DW, Cullen DJ, Cooper J, et all. System Analysis of Advers Drug Events. JAMA 1995;<br />
274(1);35-43.<br />
Madegowda B, Hill PD, Anderson MA. Medication Errors in a Rural Hospital. MEDSURG Nursing 2007;<br />
16(3).<br />
Mayo AM, Duncan D. Nurse Perceptions of Medication Errors: What We Need to Know for Patient<br />
Safety. Journal of Nursing Care Quality 2004; 19:pp. 209-217.<br />
Oktay C. Acil Serviste Hasta Memnuniyeti. Aktüel Tıp <strong>Dergisi</strong> 2000; 5(9):54.<br />
Özata M, Altunkan H. Hastanelerde tıbbi hata görülme sıklıkları, tıbbi Hata Türleri ve Tıbbi Hata<br />
Nedenlerinin Belirlenmesi: Konya örneği. Tıp Araştırmaları <strong>Dergisi</strong> 2010a; 8(2) :100 -111.<br />
Özata M, Altunkan H. <strong>Hemşirelik</strong>te Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeğinin Geliştirilmesi, Geçerlilik ve Güvenilirlik<br />
Analizinin Yapılması. II. Uluslararası Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi Bildiriler Kitabı. Ankara:<br />
2010b.<br />
44
Çocuk Hemşirelerinin Tıbbi Hata Yapma Eğilimlerinin İncelenmesi<br />
Özata M, Aslan Ş. The Effect of Nursing and Midwifery Students to Patient Safety. İçinde. Uluslar arası<br />
Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi, Bildiriler Kitabı. Kırılmaz H, Editör. Ankara: 2009.<br />
Özgirgin, K. Hastane Yönetiminde Kalite Uygulamaları ve Toplam Kalite Yönetimine Geçiş Projesi,<br />
5.Ulusal Kalite Kongresi Özgeçmişler ve Tebliğler 3, Kalder, İstanbul: 1996.<br />
Özkan S, Kocaman G, Öztürk C, Seren Ş. Frequency of Pediatric Medication Administration Errors and<br />
Contributing Factors, J Nurs Care Qual 2011 Apr-Jun;26(2):136-43.<br />
Patient Safety, World Health Professions Alliance Fact Sheet http://www.whpa.org/factptsafety.htm. Erişim<br />
Tarihi: 25.10.2010<br />
Sezgin B. Kalite Belgesi Alan Hastanelerde Çalışma Ortamı ve <strong>Hemşirelik</strong> Uygulamalarının Hasta Ve<br />
Hemşire Güvenliği Açısından Değerlendirilmesi. <strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek lisans<br />
Tezi. İstanbul <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; İstanbul: 2007.<br />
Şen S, Er S, Sevil <strong>Ü</strong>. Hasta güvenliği ve tıbbi hatalar. Uluslar arası sağlıkta performans ve kalite kongresi,<br />
Bildiriler kitabı, <strong>Cilt</strong> 2, 19-21 Mart 2009, Antalya, Ed Harun Kırılmaz, Ankara 2009.<br />
Temel M. Sağlık Personelini İlgilendiren Önemli Bir Konu: Malpraktis, <strong>Hemşirelik</strong> Forum <strong>Dergisi</strong> 2005;<br />
84-90.<br />
Thomas EJ, Studdert DM, Burstin HR, Orav EJ, Zeena T, Williams EJ, Mason Howard K, Weiler PC,<br />
Brennan TA. Incidence and Types of Adverse Events and Negligent Care in Utah and Colorado.<br />
Medical Care 2000; 38: 261–271.<br />
Wanzel KR, Jamieson CG, et al. Complications On A General Surgery Service: Incidence And Reporting,<br />
Canadian Journal of Surgery 2004; 3(2): 113-117.<br />
Young HM, Gray SL, McCormick WC , Sikma SK, Reinhard S, Trippett LJ, Christlieb C, Allen T,Types,<br />
Prevalence, and Potential Clinical Significance of Medication Administration Errors in Assisted Living.<br />
J Am Geriatr Soc 2008; 56(7): 1199–1205<br />
Zorlutuna Y (2008) Sağlık Kurumlarında Hasta Güvenliği. http//www.saglikyönetimi kongresi.org/online<br />
WebEditor/userfiles/SYK_Sunumlar/YZ-SKHG.pdf. Erişim Tarihi: 23.08.2010.<br />
45
Ayşe ERSUN, Zümrüt BAŞBAKKAL, Figen YARDIMCI, Gonca MUSLU, Dilek BEYTUT<br />
46
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2): 47-60, <strong>2013</strong><br />
PROSTAT CERRAHİSİ GEÇİREN BİREYLERİN TABURCULUK SONRASI ERKEN<br />
DÖNEMDE G<strong>Ü</strong>NL<strong>Ü</strong>K YAŞAM AKTİVİTELERİNİN ETKİLENME VE KOMPLİKASYON<br />
GELİŞME DURUMU<br />
EARLY PERIOD COMPLICATION DEVELOPMENT STATUS AND<br />
IMPRESSION OF DAILY LIFE ACTIVITIES AFTER DISCHARGE OF<br />
INDIVIDUALS SUFFERING FROM PROSTATE SURGERY<br />
Araş.Gör.Dr. Züleyha ÖZCAN*<br />
Doç.Dr. Nuran G<strong>Ü</strong>LER**<br />
*Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği AD.<br />
**Cumhuriyet <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri <strong>Fakültesi</strong> <strong>Hemşirelik</strong> Bölümü Toplum Sağlığı Hemş. AD.<br />
ÖZET<br />
Amaç: Araştırma prostat cerrahisi geçiren bireylerin taburculuk sonrası erken dönemde<br />
günlük yaşam aktivitelerinin etkilenme düzeylerinin ve komplikasyon gelişme durumunu<br />
belirlemek amacı ile tanımlayıcı olarak yapıldı.<br />
Gereç ve Yöntem: Araştırmanın örneklemini Cumhuriyet <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Hizmetleri<br />
Uygulama ve Araştırma Hastanesi, Sivas Numune Hastanesi ve Sosyal Sigortalar Kurumu<br />
Hastanesi <strong>Ü</strong>roloji Servislerinde, Ağustos-2003 ile Ekim-2003 tarihleri arasında prostat ameliyatı<br />
geçiren 99 birey oluşturdu.<br />
Araştırmanın yürütülebilmesi için gerekli olan veriler “Hasta Tanıtım Formu”, “Barthel<br />
Günlük Yaşam Aktiviteleri İndeksi“, “Prostat Cerrahisi Sonrası Evde Gelişebilecek<br />
Komplikasyonlar Formu“ ve “Günlük Yaşam Aktivitelerini Karşılama Durumu” ile ilgili soru<br />
formu kullanılarak toplandı.<br />
Elde edilen veriler bilgisayar ortamında yüzdelik hesapları ve kruskal – wallis testleri<br />
kullanılarak değerlendirildi. Barthel Günlük Yaşam Aktiviteleri indeksi prostat cerrahisine bağlı<br />
bireylerin günlük yaşamlarındaki bağımsızlık etkilenme düzeylerini belirlemek üzere<br />
kullanılmış ve 100 puan üzerinden değerlendirildi.<br />
Bulgular ve Sonuç: Taburculuk sonrasında bireylerin günlük yaşam aktivitelerinde daha<br />
çok banyo ve üriner boşaltım ile ilgili sorunlar yaşadıkları, çoğunluğunun eşleri ve çocukları ile<br />
olan ilişkilerinin etkilendiği, evde bireylerin büyük çoğunluğunun ağrı yaşadığı, ameliyattan<br />
sonra kabızlık problemlerinin arttığı, bireylerin çoğunluğunun ameliyattan sonra cinsel<br />
yaşamlarının etkilenmeyeceğini düşündükleri, çoğunluğunun uyku sürelerinin azaldığı ve<br />
beden imajlarının olumsuz etkilendiği belirlendi.<br />
Elde edilen sonuçlar doğrultusunda prostat cerrahisi geçirecek bireylere cerrahi işlemin yan<br />
etkileri, günlük yaşam aktivitelerinde ve evde yaşayacakları sorunlara yönelik hemşireler<br />
tarafından taburculuk eğitimlerinin verilmesi ve ev ziyaretleri ile taburculuk sonrası yaşadıkları<br />
sorunlara yönelik planlamaların yapılması önerildi.<br />
Anahtar Kelimeler: Prostat, bening prostat hiperplazisi, taburculuk, günlük yaşam<br />
aktiviteleri, evde bakım, hemşirelik.
Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />
ABSTARCT<br />
Objective: This research is made descriptively to observe the early postoperative effects<br />
ofprostate surgery on the activities of daily life and the development of complications.<br />
Methods: The universe of the research consists of 99 individuals who had prostate surgery<br />
between August 2003 and September 2003 in Urology services of Cumhuriyet University Health<br />
Care Practice and Research Hospital, Sivas Numune Hospital and Social Insurance Hospitals.<br />
The data required to conduct the study is collected with "Patient Identification Form", "Barthel<br />
Activities of Daily Life Index”, “Complications Form Which Can Occur At Home After Prostate<br />
Surgery” and " Question Form Related With Adequacy Of Daily Life Activities".<br />
The data obtained was calculated with computer by using percentage calculations and<br />
Kruskal- Wallis tests. Barthel index is used to determine the levels of independence of individuals in<br />
their daily lifes due to prostate surgery and is evaluated over 100 points.<br />
Results and Conclusion: People experienced urinary and bathing problems, pain, frequent<br />
urination, sleeplessness and constipation after discharge. Their partner and child relations were<br />
effected after prostate surgery, most people experienced pain and constipation problems after<br />
surgery, most of the people thought that their sexual life wouldn't be effected because of the<br />
surgery, most of the people sleeped less and many peoples’ body image was effected negatively.<br />
According to the data obtained it is suggested to give nursing educations at discharge about<br />
the side effects of the prostate surgery, the effects to the daily life activities, the complications which<br />
can occur at home and by making home visits to plan appropriate interventions for the problems<br />
the patients can experience at home.<br />
Key Words: Prostate, benign prostatic hyperplasia, dicharge, daily life activities, home care,<br />
nursing.<br />
GİRİŞ<br />
Bening Prostat Hiperplazisi (BPH); yaşlanma süreci ile görülme oranı artan ve<br />
prostat epitelyal hücrelerin sayısının nedeni bilinmeyen yaşlılık sürecindeki hormonal<br />
değişikliklere bağlı olduğu düşünülen artışı ile karekterize bir sağlık sorunudur.<br />
Literatürde dünyada 40 yaş altındaki bireylerin %8'inde ve 80 yaş üzerindeki<br />
bireylerin %90'ında BPH ve buna bağlı sorunlar görüldüğü bildirilmektedir (Gass<br />
2002, Kring 2003, Lewis 2002, Truman 1999, Willis 1992). BPH yaşamı tehdit eden bir<br />
durum olmamakla birlikte, sık idrar yapma gereksiniminin günlük yaşam aktivitelerini<br />
kısıtlaması, uyku ve dinlenmeyi engellemesi nedeni ile yaşam kalitesini olumsuz<br />
etkileyen önemli bir sağlık sorunudur (Bishop 2003).<br />
BPH'de prostatın büyüklüğünden çok, yarattığı tıkanıklık ile doğru orantılı olarak<br />
bireylerin yaşadığı sorunların şiddeti de artmaktadır. Genellikle en sık karşılaşılan<br />
problem idrar miktarında ve idrar yapma hızında görülen azalmadır. Bu belirtileri<br />
takiben idrar yaparken ağrı, idrar yapma süresinde uzama, idrardan sonra damlama,<br />
günlük idrar yapma sayısında artış, gece idrar yapma gereksinimi, acil ve ağrılı idrar<br />
yapma isteği, kanlı idrar yapma, taşma inkontinansı, idrar retansiyonu ve buna bağlı<br />
sık tekrarlayan üriner sistem enfeksiyonları görülebilmektedir (Bishop 2003, Kivinemi<br />
1999, Lewis 2002, Willis 1992). BPH'nin, medikal ve cerrahi tedavi gibi birçok farklı<br />
48
Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />
tedavi seçeneği vardır. Bireylere tıkanıklığın şiddetine ve prostatın büyüklüğüne göre<br />
açık ya da kapalı cerrahi işlem uygulanmaktadır (Lewis 2002, Miranda 2001,<br />
Warmkessel 1999, Warmkesse 2002).<br />
Prostat cerrahisi geçiren bireyler, günlük yaşam aktivitelerinde bağımlı olarak ve<br />
üriner boşaltım problemleri ile taburcu olmaktadırlar. Ayrıca kollojen sentezi<br />
tamamlanmadığı için yara yeri iyileşmesi açısından riskli olan yedi ile on ikinci günleri<br />
sağlık ekibinden uzak ve yetersiz destek ile geçiren bireylerin kanama, yara<br />
enfeksiyonu ve yara açılması gibi istenmeyen komplikasyonlar ile tekrar sağlık<br />
kuruluşlarına başvurmak zorunda kaldıkları belirlenmiştir. Ameliyat sonrasındaki ilk<br />
haftalarda gelişen üriner boşaltım ile ilgili sorunlar da bireylerin sıkıntı yaşamasına<br />
neden olmaktadır (Castle 2000, Goldrick 1993, Thatchery 1996, Zink 1994).<br />
Prostat cerrahisi sonrası komplikasyon gelişiminin önlenmesi ve gelişen<br />
komplikasyonların erken dönemde fark edilebilmesi için hemşireler tarafından<br />
hastalar dikkatle izlenmelidir. Bunun için hemşirelerin ağrı, kanama, aldığı - çıkardığı<br />
sıvı takibinin yapılması, enfeksiyon belirtilerinin gözlenmesi, mesane spazmlarında<br />
ağrı ile baş etme yöntemlerinin geliştirilmesi, idrar kaçırma sorunu ile yaşamayı<br />
sürdürmeye yönelik kateter bakımı ya da ped kullanımı gibi girişimlerin planlanması,<br />
aseptik mesane irrigasyonları ile düzenli idrar boşaltımının sürdürülmesi, solunum,<br />
öksürük, sfınkter ve ekstremite egzersizlerinin yaptırılması, kabızlığın önlenmesi için<br />
gerekli diyet düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir (Gray 1999, Kiwiniemi 1999,<br />
Keetch 1998, Vasseur 1998, Weawer 2001). Fillon'un (2000) çalışmasında da prostat<br />
cerrahisi sonrası bireylerin günlük yaşam aktivitelerine dönmek için acele ettikleri,<br />
sonuçta da diğer cerrahi işlemlere göre daha yüksek oranda taburculuk sonrası<br />
komplikasyon yaşadıkları belirlenmiştir. Yapılan çalışmalarda, prostat cerrahisi<br />
sonrasındaki olayların stres yaratıcı olduğu ve ameliyat olan bireyler ile eşlerinin<br />
yaşam kalitesini olumsuz etkilediği belirlenmiştir. Bireylerin yaşadıkları sorunlara<br />
yönelik sağlık ekibinden destek almak yerine sessiz kalmayı tercih ettikleri için<br />
özellikle cerrahi işlemden sonraki ilk üç ayı, hem sahip oldukları yetersiz bilgi, hem de<br />
yetersiz sağlık ekibi desteği nedeni ile zor geçirdikleri ve en sıkıntılı dönem olarak<br />
tanımladıkları belirlenmiştir (Moore 1999, Pateman 2000).<br />
Hastaların taburculuk sonrasında evde bakımının planlanmasından sorumlu olan<br />
sağlık ekibinin merkezinde hemşireler yer almaktadır. Bu nedenle taburculuk<br />
eğitimini etkin bir şekilde vermek, bireylerin evde yaşayacakları süreci yakından<br />
izlemek, bireylerin komplikasyon gelişmeden normal yaşamlarına dönmelerini<br />
sağlamak, günlük yaşam aktivitelerinin etkilenme düzeyini belirlemek ve bunlara<br />
yönelik müdahaleleri geliştirmek hemşirelerin görevidir. Böylece prostat cerrahisi<br />
sonrası, bireylerin en kısa zamanda günlük yaşam aktivitelerine dönmeleri<br />
sağlanabilir (Keetch 1998, Postacıoğlu 1985, Warmkessel 2002, Willis 1992). Prostat<br />
cerrahisi sonrası günlük yaşam aktivitelerinin en az düzeyde etkilenmesi için<br />
taburculuk planında, hastalara ağrı, mesane spazmı, aktiviteler, diyet, kabızlık, araba<br />
kullanımı, üriner kontrolün aşamaları, cilt bakımı, idrar kateterinin bakımı,<br />
komplikasyonlar ve cinsel yaşam ile ilgili kapsamlı bir eğitiminin verilmesi<br />
49
Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />
gerekmektedir (Keetch 1997, Kring 2003, Lewis 2002, Moore 1999, Vasseur 1998,<br />
Warmkessel 2002, Willis 1992).<br />
Amaç:<br />
Bu araştırma prostat cerrahisi geçiren bireylerin taburculuk sonrası erken<br />
dönemde günlük yaşam aktivitelerinin etkilenme düzeyini ve komplikasyon gelişme<br />
durumunu belirlemek üzere tanımlayıcı olarak planlandı.<br />
GEREÇ VE YÖNTEM<br />
Araştırma Türkiye-Sivas ilindeki üç farklı hastanenin üroloji servislerinde<br />
yapılmıştır. Araştırmanın evrenini üroloji servislerinde Ağustos-Ekim 2003 tarihleri<br />
arasında prostat ameliyatı geçiren bireyler oluşturdu. Araştırmanın örneklemini<br />
belirlenen hastanelerin <strong>Ü</strong>roloji Servislerinde Ağustos-Ekim 2003 tarihleri arasında<br />
prostat ameliyatı olmak üzere yatan ve araştırma kriterlerine uygun özellikleri taşıyan<br />
99 hasta oluşturdu.<br />
Araştırma kapsamına belirlenen hastanelerde BPH ve prostat kanseri nedeni ile<br />
açık yada endoskopik prostat cerrahisi geçirerek evlerine taburcu olmuş, Sivas<br />
merkezinde oturan, duyu kaybı ve algılama sorunu olmayan araştırmaya katılmayı<br />
kabul eden hastalar alındı.<br />
Araştırmanın yürütülebilmesi için gerekli olan veriler dört ayrı form kullanılarak<br />
toplanmıştır. "Hasta Tanıtım Formu" bireylere taburcu olacakları gün, “Barthel Günlük<br />
Yaşam Aktiviteleri İndeksi”, “Prostat Cerrahisi Sonrası Evde Gelişebilecek<br />
Komplikasyonlar Formu” ve “Günlük Yaşam Aktivitelerini Karşılama Durumu ile ilgili<br />
Soru Formları” 7 ile 10 günler arasında bireylerin evlerine yapılan ziyaretler sırasında<br />
hastalar ile tek tek görüşülerek araştırmacı tarafından uygulandı.<br />
17 sorudan oluşan Hasta Tanıtım Formunda hastaların sosyo-demografik<br />
özellikleri ve hastalığa ve taburculuk koşullarına ilişkin sorular yer aldı.<br />
1965 yılında Barthel ve Mahoney tarafından geliştirilen Barthel indeksi ile on<br />
günlük yaşam aktivitesi 100 puan üzerinden değerlendirildi.<br />
Bireylerin prostat cerrahisi sonrası evde karşılaşabilecekleri komplikasyonları<br />
belirlemek amacı ile hazırlanmış olan “Evde Gelişebilecek Komplikasyonlar Formu” ile<br />
13 farklı komplikasyon değerlendirildi.<br />
Prostat Cerrahisi Sonrası “Günlük Yaşam Aktivitelerini Karşılama Durumu ile ilgili<br />
Soru Formu” ile bireylerin taburculuk sonrası erken dönemde evde günlük yaşam<br />
aktivitelerinin etkilenme durumu on iki günlük yaşam aktivitesine yönelik 40 soru ile<br />
incelendi.<br />
Oluşturulan formların geçerliliğini belirlemek üzere 20 hastaya ön uygulama<br />
yapıldı ve sonuçlar değerlendirilerek gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra<br />
uygulamaya geçildi.<br />
Araştırmanın uygulanabilmesi için <strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu Etik kurulundan ve<br />
Cumhuriyet <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi, Sivas<br />
50
Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />
Numune Hastanesi ve Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi başhekimliklerinden ve<br />
gerekli etik izinler alındı.<br />
Edilen veriler bilgisayar ortamında yüzdelik hesapları ve kruskal - wallis testleri<br />
kullanılarak değerlendirildi. Prostat cerrahisine bağlı bireylerin günlük yaşamlarındaki<br />
bağımsızlık etkilenme düzeylerini belirlemek üzere kullanılan Barthel indeksi ile elde<br />
edilen veriler 100 puan üzerinden değerlendirildi.<br />
BULGULAR VE TARTIŞMA<br />
Prostat cerrahisi geçiren bireylerin tanımlayıcı özellikleri incelendiğinde bireylerin<br />
%43,4'ünün 61-70 yaş arasında, %24,2'sinin 71 yaş ve üstünde, %54,4'ünün ilkokul<br />
mezunu, %38,4'ünün emekli, %23,2'sinin ise çiftçi olduğu belirlendi. Bireylerin<br />
%75,8'inin evli olduğu ve %59,6' sının geniş ailede yaşadığı, 14,1 'inin eşleri ile,<br />
%26,2'sinin eş ve çocukları ile, %26,2'sinin eş, çocukları, gelinleri ve torunları ile<br />
birlikte yaşadığı belirlendi. Bireylerin %67,7’sinin evde bakımından eşlerinin sorumlu<br />
olduğu, %45,5'nin sigortalı, %35,4'ünün emekli sandığına bağlı, %1 9,2'sinin yeşil<br />
kartlı olduğu belirlendi (Tablo 1).<br />
Tablo 1: Bireylerin Tanımlayıcı Özellikleri<br />
BİREYLERİN TANIMLAYICI ÖZELLİKLERİ<br />
Yaş Grupları sayı %<br />
60 yaş altı 32 32,3<br />
61 - 70 yaş 43 43,4<br />
71 yaş ve üstü 24 24,2<br />
Eğitim Durumu sayı %<br />
Okuryazar 27 27,3<br />
İlkokul Mezunu 54 54,5<br />
Ortaokul ve üstü 18 18,2<br />
Meslek sayı %<br />
Emekli 38 38,4<br />
Çiftçi 23 23,2<br />
Serbest Meslek 14 14,1<br />
Memur 12 12,1<br />
İşçi 12 12,1<br />
Medeni Durum sayı %<br />
Evli 75 75,8<br />
Dul 24 24,2<br />
Aile Tipi sayı %<br />
Çekirdek Aile 40 40,4<br />
Geniş Aile 59 59,6<br />
51
Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />
Ailede Birlikte Yaşanan Bireyler sayı %<br />
Eş 14 14,1<br />
Eş ve Çocuklar 26 26,3<br />
Eş, Çocukları, Gelinleri ve Torunlar 26 26,3<br />
Çocukları, Gelini ve Torunları 24 24,2<br />
Eşi, Çocukları ve Ebeveynleri 9 9,1<br />
Evde Bakımından Sorumlu Kişi sayı %<br />
Eşi 67 67,7<br />
Çocukları, Gelini ve Torunları 32 32,3<br />
Sağlık Güvencesi sayı %<br />
Emekli Sandığı 35 35,4<br />
Sigorta 45 45,5<br />
Yeşil kart 19 19,2<br />
Toplam 99 100<br />
Tablo 2: Taburculuk Sonrası Evde Yaşanan Sorunlar<br />
TABURCULUK SONRASI EVDE YAŞANAN SORUNLAR<br />
(n = 99) sayı %<br />
Ağrı 93 93,9<br />
Sık İdrar Yapma 84 84,8<br />
Uyku Problemi 69 69,69<br />
Kabızlık 68 68,7<br />
Kanlı İdrar Yapma 37 37,3<br />
İdrar Kaçırma 19 19,1<br />
Enfeksiyon 13 13,1<br />
Sosyal İzolasyon 8 8<br />
İdrar Yapamama 14 14,1<br />
*İfadeler birden fazla olduğu için yüzdeler n üzerinden alınmıştır<br />
Bireylerin taburculuk sonrası evde yaşadıkları sorunların dağılımı incelendiğinde<br />
%93,9'unun ağrı, %84,8'inin sık idrar yapma, %69'unun uyku problemi, %68,7'sinin<br />
kabızlık ve %8'inin sosyal izolasyon yaşadığı belirlendi (Tablo 2).<br />
Tablo 3: Taburculuk Etkilenen Sorumluluk ve İlişkiler Sonrası<br />
TABURCULUK ETKİLENEN SORUMLULUK VE İLİŞKİLER SONRASI<br />
Evdeki Sorumluluklarının Etkilenme Durumu (n = 99) sayı %<br />
Evet 51 51,5<br />
Hayır 48 48,5<br />
52
Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />
Etkilenen Sorumluluklar (n = 51)<br />
İşe Gitme 25 49,0<br />
Alışveriş 13 25,5<br />
Diğer ( Ağrı Nedeni İle Hareket Edememe ) 13 25,5<br />
Eş İlişkisinin Etkilenme Durumu (n = 99)<br />
Evet 54 54,5<br />
Hayır 45 45,5<br />
Eş İle İlişkinin Etkilenme Nedeni (n = 54)<br />
Bağımlılığın Artması 22 40,7<br />
Sorumluluğun Artması 27 50<br />
Yardımcı Olamama 5 9,3<br />
Çoçukları İle İlişkinin Etkilenme Durumu (n = 99)<br />
Evet 64 64,6<br />
Hayır 35 35,4<br />
Çoçukları İle İlişkinin Etkilenme Nedeni (n = 64)<br />
Yük Olma 34 53,1<br />
Onlarla Yeterli Miktarda İlgilenemedim 9 14,1<br />
Benden Bıktıklarını Düşünüyorum 2 3,1<br />
İşler Onlara Kaldı 15 23,4<br />
Diğer(Bana Daha Çok Zaman Ayırmak Zorunda Kaldılar) 4 6,3<br />
Prostat cerrahisi geçiren bireylerin %51,5 'inin evdeki sorumluluklarının<br />
etkilendiği, etkilenen sorumluluklar incelendiğinde ise %49'unun işe gidemediği,<br />
%25,5'inin alışveriş yapamadığı ve %25,5'inin ağrı nedeni ile hareket edemediği<br />
%54,5'inin eşleri olan ilişkilerinin etkilendiği; etkilenme nedenlerine bakıldığında<br />
ilişkileri etkilenen bireylerin %50'sinin eşlerinin sorumluluklarının ameliyat nedeni ile<br />
arttığını, %47,7'sinin eşlerine bağımlı hale geldiklerini ifade ettikleri belirlendi<br />
(Tablo 3). Prostat cerrahisi geçiren bireylerin %64,6'sının çocukları ile olan ilişkilerinin<br />
etkilendiği, etkilenme nedenlerine bakıldığında %53,1'inin çocuklarına yük olduklarını,<br />
%23,4'ünün işlerinin çocuklarına kalmasından sıkıntı yaşadıklarını, %14,1 'inin<br />
çocukları ile yeterli ilgilenemediklerini ifade ettikleri belirlendi (Tablo 3).<br />
Tablo 4: Taburculuk Sonrası Evde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Yöntemleri<br />
TABURCULUK SONRASI EVDE YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZ<strong>Ü</strong>M YÖNTEMLERİ<br />
En çok sıkıntı yaratan durum (n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />
Yara 22 22,2<br />
Sonda 22 22,2<br />
Sık tuvalete gitme 20 20,2<br />
Ağrı 19 19,2<br />
İdrar kaçırma 10 10,1<br />
Bağımlı olma 6 6,1<br />
53
Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />
İdrar Tutamama (n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />
Evet 19 19,19<br />
Hayır 80 80,81<br />
Başvurduğu Çözüm Yöntemi (n = 19) <strong>Sayı</strong> %<br />
Bez Kullanma 8 42,1<br />
Sıvı Alımını Azaltma 9 47,4<br />
Diğer 2 2,02<br />
İdrar Yapamama (n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />
Evet 14 14,1<br />
Hayır 85 85,9<br />
Başvurduğu Çözüm Yöntemi (n = 14) <strong>Sayı</strong> %<br />
Hastaneye Gitme 14 100<br />
Kanlı İdrar Yapma (n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />
Evet 37 37,3<br />
Hayır 62 62,6<br />
Başvurduğu Çözüm Yöntemi (n=37) <strong>Sayı</strong> %<br />
Hiç Birşey Yapmama 27 72,9<br />
Doktorunu Arama 10 27,0<br />
Ağrılı İdrar Yapma (n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />
Evet 93 93,9<br />
Hayır 6 6,0<br />
Başvurduğu Çözüm Yöntemi (n = 93) <strong>Sayı</strong> %<br />
Ağrı Kesici Kullanma 63 67,7<br />
Sıvı Alımını Azaltma 8 8,6<br />
Hiç Birşey Yapmama 22 23,6<br />
Araştırma kapsamına alınan bireylerin %22,2'sinin yara sorunu, %22,2'sinin sonda<br />
ve %20,2’sinin sık tuvalete gitme nedeni ile sıkıntı yaşadıkları, %19,1'inin idrar<br />
tutamama sorunu yaşadığı, idrar tutamama sorunu için bireylerin %47,4'ünün sıvı<br />
alınımını azalttığı ve %42,1'inin bez kullandığı belirlendi (Tablo 4). Prostat cerrahisi<br />
geçiren bireylerin %14,1'inin idrar yapamama sorunu yaşadığı ve bu sorun için<br />
bireylerin tamamının hastaneye başvurduğu, %37,3'ünün kanlı idrar yapma sorunu<br />
yaşadığı ancak kanlı idrar yapma sorunu yaşayan bireylerin %72,9'unun kanlı idrar<br />
yapma durumunu normal bir şey olarak kabul ettikleri için hiçbir şey yapmadıkları<br />
sadece %2’sinin bu durum karşısında doktorlarını aradıkları belirlendi(Tablo 4).<br />
Prostat cerrahisi geçiren bireylerin %93,9'unun ağrılı idrar yapma sorunu yaşadığı, bu<br />
sorunu yaşayan bireylerin %67’sinin ağrı kesici aldığı, %23,6'sının ise hiç bir şey<br />
yapmadığı belirlendi (Tablo 4).<br />
54
Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />
Tablo 5: Uyku Süresi Etkilenme Durumu ve Etkilenme Nedeni Günlük Uyku Süresi<br />
UYKU S<strong>Ü</strong>RESİ, ETKİLENME DURUMU VE ETKİLENME NEDENİ G<strong>Ü</strong>NL<strong>Ü</strong>K UYKU S<strong>Ü</strong>RESİ<br />
Normal Uyku Süresi (n = 99) sayı %<br />
6 saatten az 43 43,4<br />
7 saat 39 39,4<br />
8 saat ve daha fazla 17 17,2<br />
Ameliyattan Sonra Uyku Süresinin<br />
sayı %<br />
Etkilenme Durumu (n = 99)<br />
Evet - Azaldı 96 96,9<br />
Hayır 3 3,1<br />
Cerrahi İşlemden Sonra Uyku<br />
sayı %<br />
Süresinin Etkilenme Nedeni (n = 96)<br />
Ağrı 30 31,2<br />
Sık Tuvalete Gitme 29 29,2<br />
Sonda 20 20,8<br />
Ağrı ve Sık Tuvalete Gitme 18 18,8<br />
Bireylerin %43,4'ünün günlük uyku süresinin 6 saatten az, %39,4'ünün 7 saat<br />
uyuduğu cerrahi işlemden sonra ise %97 sinin uyku süresinin etkilendiği (azaldığı),<br />
%3l,2'sinin ağrı, %29,2'sinin sık tuvalete gitme, %20,8'inin ise ağrı ve sık tuvalete<br />
gitme nedeni ile uyku sürelerinin azaldığı belirlendi (Tablo 5).<br />
Tablo 6: Cerrahi İşlemden Sonra Beden İmgesi İfadeleri<br />
CERRAHİ İŞLEMDEN SONRA BEDEN İMGESİ İFADELERİ<br />
(n = 99) <strong>Sayı</strong> %<br />
Etkilenmeme 25 25,3<br />
Durumundan Utanma 25 25,3<br />
Kendini İşe Yaramaz Hissetme 22 22,2<br />
Kendini Yaşlı Hissetme 18 18,2<br />
Sonucun Kanser Olmasından Korkma 9 9,1<br />
Cinsel yaşamın etkileneceğini düşünme <strong>28</strong> <strong>28</strong>,3<br />
Bireylerin cerrahi işlem sonrasındaki beden imgeleri ile ilgili ifadeleri incelendiğinde<br />
%25,3'ünün cerrahi işleme bağlı beden imajlarının değişmediği, %25,3'ünün<br />
durumundan utandığı, %22,2'sinin kendisini işe yaramaz hissettiği, %18,2'sinin<br />
kendisini yaşlı hissettiği ve %9,1’inin sonucun kanser olmasından korktuğu,<br />
%<strong>28</strong>,3'ünün cinsel yaşamlarının olumsuz etkileneceğini düşündüğü belirlendi<br />
(Tablo 6).<br />
Bu çalışmada kapalı prostat cerrahisi geçiren bireylerin daha çok üretral katetere<br />
bağlı komplikasyonlar yaşadıkları belirlendi. Vasseur'un (1998) yaptığı çalışmada da<br />
kapalı prostat cerrahisi geçiren bireylerin açık prostat cerrahisi geçiren bireylere<br />
oranla daha fazla komplikasyon yaşadıkları belirlenmiştir. Condie'nin (1999) açık ve<br />
55
Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />
kapalı prostat cerrahisini karşılaştırdığı çalışmasında da benzer şekilde kapalı prostat<br />
cerrahisi sonrası komplikasyon gelişme oranı % 18, açık prostat cerrahisine bağlı<br />
komplikasyon gelişme oranını %9 olarak bulunmuştur.<br />
Bu çalışmada genellikle kapalı prostat cerrahisi sonrası idrar yapamama sorunu<br />
yaşayan bireylerin sonda ile taburcu oldukları, bireylere evde sonda ile ilgili sorun<br />
yaşamaları durumunda hastaneye gelmeleri söylendiği için sağlık ekibi tarafından<br />
üriner kateter bakımı ile ilgili ek bir bilgi verilmediği yanı sıra hastanedeki yatış süresi<br />
içinde üriner katetere bağlı yaşanan sorunlara genellikle doktorlar tarafından<br />
müdahale edildiği için hemşirelerin evde sonda bakımı ile ilgili bilgi vermediği<br />
düşünülmektedir.<br />
Vasseur'un (1998) çalışmasında sonda ile taburcu olan bireylerin sonda bakımı ile<br />
ilgili yeterli bilgi almadıkları için, sonda ve torba bakımı ile ilgili sorunlar yaşadıkları ve<br />
sondasız taburcu olan bireylere göre daha fazla sağlık birimlerine başvurdukları<br />
belirlenmiştir. Jakobson'un (2000) çalışmasında da ameliyat öncesi ve sonrası<br />
dönemde bireylerin sondadan başka seçenekleri olmadığı için sondaya daha kolay<br />
uyum sağladıkları ancak eve taburcu olduklarında sondayı sosyal ve cinsel<br />
yaşamlarını normal olarak sürdürmede en büyük engel olarak gördükleri<br />
belirlenmiştir.<br />
Prostat cerrahisi geçiren bireylerin taburculuk sonrası evde yaşadıkları sorunlar<br />
incelendiğinde bireylerin %93,9'unun ağrı, %84,8'inin sık idrar yapma, %69'unun<br />
uyku problemi, %68,7'sinin konstipasyon ve %8'inin sosyal izolasyon yaşadığı<br />
belirlendi (Tablo 2). Weizer'in (2003) açık prostat cerrahisinin aktivite, beslenme ve<br />
ağrıya olan etkilerinin incelediği çalışmasında, taburculuk sonrasındaki ilk haftanın<br />
sonunda bireylerin ağrı skorlarının en yüksek seviyede olduğu ve dördüncü haftaya<br />
kadar normal seviyeye ulaştığı belirlenmiştir. Kiviniemi'nin (1999) yapmış olduğu<br />
çalışmada TURP sonrası bazı erkeklerde idrara çıkma miktarı günde 1-2'ye düşerken,<br />
bazılarının çok sık tuvalete gittikleri belirlenmiştir. Bunun yanında bazı hastaların<br />
ağrılı idrar yapma şikayetlerinin olduğu ve bireylerin genelinde sık tuvalete gitmeye<br />
bağı yorgunluk yaşadığı saptanmıştır. Jakobson'un (2000) çalışmasında bireylerin<br />
idrar kaçırma ve sondaya bağlı problemler nedeni ile daha az sosyal yaşama<br />
katıldıkları belirlenmiştir.<br />
Prostat cerrahisi geçiren bireylerin taburculuk sonrası %51,5'inin<br />
sorumluluklarının etkilendiği ve bireylerin en çok işe gidememe nedeni ile sıkıntı<br />
yaşadıkları belirlendi. Bireylerin eşleri ile olan ilişkileri incelendiğinde bireylerin<br />
%54,5'inin eşleri olan ilişkilerinin etkilendiği belirlendi. Jakobson'un (2000)<br />
çalışmasında bazı erkeklerin eş ve arkadaşlarının desteği ile eş, baba ve aile reisi<br />
rollerini üriner problemlerine rağmen yerine getirebildikleri, bazılarının ise bu<br />
problemleri gizlemeyi tercih ederek rollerini devam ettirdikleri belirlendi. Bu<br />
çalışmada prostat cerrahisi geçiren bireylerin %50'sinin eşlerinin sorumluluklarının<br />
ameliyat nedeni ile arttığı, %47,7'sinin eşlerine bağımlı hale geldikleri için eşleri ile<br />
olan ilişkilerinin etkilendiği belirlendi. Genç bireylerin yaşlı bireylere oranla eşleri ile<br />
ilişkilerinin daha fazla oranda etkilendiği belirlendi. Bu çalışmada genç bireylerin<br />
56
Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />
evdeki sorumluluklarını yerine getiremedikleri için eşlerine bağımlı olmaktan dolayı<br />
sıkıntı yaşadıkları ve bu nedenle eşleri ile olan ilişkilerinin olumsuz etkilendiği<br />
belirlendi. Fillon'un (2001) çalışmasında kapalı prostat cerrahisi geçiren bireylere<br />
sıkıntılı zamanlarında ve günlük rutinlerini yerine getirme de eşlerinin destek olduğu<br />
belirlenmiştir. Navon'un (2003) çalışma-sında prostat bezi ile ilgili hastalıkların<br />
bireylerin benlik imajlarını ve cinselliklerini etkilediği için eşler arasındaki ilişkiyi de<br />
olumsuz etkilediği belirlenmiştir.<br />
Prostat cerrahisi geçiren bireylerin %64,6'sının çocukları ile olan ilişkilerinin<br />
etkilendiği, etkilenme nedenlerine bakıldığında bireylerin %53,1'inin çocuklarına yük<br />
oldukları, %23,4'ünün işlerinin çocuklarına kalmasından sıkıntı yaşadıkları, %14,1'inin<br />
çocukları ile ilgilenemedikleri için sıkıntı yaşadıkları belirlendi (Tablo 3).<br />
Prostat cerrahisi geçiren bireylerin taburculuk sonrası evde yaşadıkları boşaltım<br />
problemleri ve başvurdukları çözüm yöntemleri incelendiğinde bireylerin %19,1 'inin<br />
idrar tutamama %14,1 'inin idrar yapamama, %37,3'ünün kanlı idrar yapma<br />
%93,9'unun ağrılı idrar yapma sorunu yaşadığı, bunun için bireylerin %47,4'ünün sıvı<br />
alımının azalttığı, idrar yapamama sorunu için bireylerin tamamının hastaneye<br />
başvurduğu, kanlı idrar yapma sorunu yaşayan bireylerin %72,9'unun hiçbir şey<br />
yapmadıkları, sadece %27'sinin doktorlarım aradıkları, ağrılı idrar yapma sorunu<br />
yaşayan bireylerin %67,7'sinin ağrı kesici aldığı belirlendi (Tablo 4). İnkontinans<br />
yaşayan bireylerin oranının az olmasının nedeninin, bireylerin erken taburculuk<br />
döneminde olmaları ve yaşadıkları idrar kaçırma sorununun geçici olarak<br />
algılamalarına bağlı olduğu düşünülmektedir.<br />
Jakobson'un (2000) çalışmasında prostat cerrahisi sonrası idrar kaçırma sorununun<br />
genellikle bireylerin %30-50'sinde geliştiği, bireylerin normal sosyal yaşama<br />
dönme sürelerinin üriner semptomlarını kontrol edebilme durumlarına göre değiştiği<br />
ve idrar kaçırmanın hastalar tarafından en kötü deneyim olarak tanımlandığı<br />
belirlendi. Sebesta'nın (2002) prostat cerrahisi geçiren 674 bireyi incelediği<br />
çalışmasında ise 65 yaşın altındaki bireylerin daha az idrar kaçırma sorunu yaşadığı,<br />
bireylerin %36,2'sinde günde 1 kez, %9,2'sinde günde birden fazla idrar kaçırma<br />
sorunu yaşandığı, idrar kaçırma sorunu yaşayan bireylerin %31,7' sinin bez kullanmak<br />
zorunda kaldığı belirlenmiştir. Tomoko'nun (2003) çalışmasında prostat cerrahisi<br />
soması normal idrar boşaltımına dönme zamanı ortalama 17 gün olarak<br />
belirlenmiştir. Kiviniemi'nin (1999) çalışmasında bireylerin başkalarının da benzer<br />
üriner sorunlar yaşamasının kendi baş etmelerini güçlendirdiğini ifade ettikleri<br />
saptanmıştır. Tomoko'nun (2003) çalışmasında sonda ile taburcu olan bireylerin<br />
kateter çıktıktan soma devam eden idrar kaçırma sorunu nedeni ile şok yaşadıklarını<br />
belirlemiştir.<br />
Prostat cerrahisi geçiren bireylerin %97'sinin işlemden sonra uyku sürelerinin<br />
etkilendiği (azaldığı), uyku süresinin etkilenme nedenlerine bakıldığında %31,2' sinin<br />
ağrı ve %29,2' sinin sık tuvalete gitme nedeni ile uyku sürelerinin azaldığı belirlendi<br />
(Tablo 5). Vasseur'un (2000) 24 kişi üzerinde yapmış olduğu ve prostat cerrahisinin 6<br />
aylık sonuçlarım izlediği çalışmasında bireylerin %58,3'ünde gece sık idrar yapma, acil<br />
57
Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />
idrar yapma isteği, idrar retansiyonu ve ağrı gibi ameliyat öncesi semptomlara geri<br />
dönüş görülmüştür. Jakobson'un (2000) çalışmasında prostat cerrahisi soması<br />
bireylerin sondaya bağlı ağrı ve sızıntı gibi sorunlar nedeni ile uyku problemi<br />
yaşadıkları belirlenmiştir.<br />
Uykunun yara iyileşmesi üzerinde olumlu etkisi olduğu bilinmektedir. Bu nedenle<br />
hastaların uyku durumları incelenmiş ve çoğunluğunun ağrı, sık idrar yapma<br />
gereksinimi yeterli uyuyamadıkları ve uyku kalitelerinin azaldığı belirlendi. Bu<br />
çalışmada bireylerin %<strong>28</strong>,3'ü cinsel yaşamlarının olumsuz etkileneceğini<br />
düşündükleri belirlendi (Tablo 6). Fillon'un (2001) belirttiğine göre Gray'in<br />
çalışmasında prostat cerrahisi geçiren bireylerin %41'inin idrar kaçırma sorunu ve<br />
cinsel fonksiyon kaybı yaşadığı ve bu bireylerin sadece %20'sinin yeterli destek<br />
aldıkları belirlenmiştir. Ho1mberg'in (2002) çalışmasında prostat cerrahisi geçiren<br />
bireylerde, cerrahi işlem geçirmeyen bireylere oranla %45 daha fazla cinsel fonksiyon<br />
kaybı saptanmıştır. Noldus (2003) ise cerrahi işlem sonrasındaki 1 yıl içinde cinsel<br />
fonksiyonların zamanla yerine geldiğini belirlemiştir. Jakobsson (2000) prostat<br />
cerrahisi geçiren bireylere cinsellik ile ilgili yetersiz danışmanlık verildiği ve bu<br />
nedenle eşler arasında iletişim sorunları yaşandığı, bireylerin sorunlarını genç<br />
bayanlara ifade etmekten hoşlanmadıkları için hemşirelerin bu sorunları fark etmede<br />
yetersiz kaldıklarını belirlemiştir. Cerrahi işlemin ve kullanılan ilaçların cinsel<br />
fonksiyonları olumsuz etkiler. Bireyler bu konularda önceden bilgilendirilmiş<br />
olmalarına rağmen yoğun sıkıntılar yaşayabilirler (Kiviniemi 1999). Ayrıca Jakobsson<br />
(2000) prostat cerrahisi geçiren erkeklerin daha çok fiziksel kökenli sorunları dile<br />
getirdiğini, eşlerinin ise psikolojik kökenli sorunları dile getirdiğini belirlemiştir.<br />
Fillon'un (2001) çalışmasında da ameliyattan sonra eşlerin, cerrahi işlemin idrar<br />
kaçırma gibi yan etkilerinden söz ederken aslında cinsel konulardaki sıkıntılarım ifade<br />
etmek istedikleri belirlemiştir.<br />
Bu çalışmada hastaların cerrahi işlem sonrasındaki ilk on gün içindeki sonuçları<br />
incelendi. Bu dönemde bireylerin cinsel yaşam ile ilgili kısıtlamaları devam ettiği için<br />
cinsel yaşamın etkilenme durumu tam olarak belirlenemedi. Bu çalışmada cinsel<br />
yaşamın etkilenme oranı farklı toplumlara göre daha düşük belirlendi bunun<br />
nedeninin toplumumuzda cinsel yaşam ile ilgili sıkıntıların kolay ifade edilememesinden<br />
ve yaşlı bireylerin bu konudaki beklentilerinin düşük olmasından<br />
kaynaklandığı düşünüldü.<br />
Prostat cerrahisi geçiren bireylerin beden imgesi ile ilgili ifadeleri incelendiğinde<br />
bireylerin %25,3 'ünün cerrahi işleme bağlı beden imajlarım algılamalarının<br />
değişmediği, %25,3'ünün durumundan utandığı, %22,2'sinin kendisini işe yaramaz<br />
hissettiği %18,2' sinin ise kendisini yaşlı hissettiği, %9,1' inin ise sonucun kanser<br />
çıkmasından korktuğu belirlendi (Tablo 6). Çalışmada bireylerin beden imajlarının<br />
daha çok sonda ve idrar boşaltımı ile ilgili sorunlara bağlı etkilendiği, bireylerin<br />
çoğunluğunun ise yaşlı olmaları ve kaderci tutumları nedeni ile beden imajlarının<br />
etkilenmediğini ifade ettikleri düşünülmektedir.<br />
58
Prostat Cerrahisi Geçiren Bireylerin Taburculuk Sonrası Erken Dönemde Günlük Yaşam…<br />
Kiviniemi'nin (1999) çalışmasında prostat cerrahisinin beden imgesini olumsuz<br />
etkilediği ve bireylerin bu nedenle sıkıntı yaşadığı belirlenmiştir. Harris'in (1998)<br />
çalışmasında prostat cerrahisi sonrası beden imgesini ve iyilik halini olumsuz<br />
etkileyen olayın idrar kaçırma olduğu saptanmıştır. Moore'ın (1999) çalışmasında<br />
eşlerin kocalarının cinsel danışmanlık almalarını istedikleri, aksi halde eşlerinin cinsel<br />
yaşam ile ilgili sıkıntılarından dolayı beden imajlarının olumsuz etkilenmesinden<br />
korktuklarını ifade ettikleri belirlenmiştir. Jakobsson'un (2000) çalışmasında ise<br />
prostat cerrahisi geçiren bireyler yaşanan üriner problemleri normal olarak<br />
tanımlamışlar ve bu sorunların beden imajlarını algılamalarını olumsuz etkilemediğini<br />
belirtmişlerdir.<br />
SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Cerrahi işlemlerin bireylerin anksiyete yaşamasına neden olan işlemlerdir.<br />
Bireylere ameliyat öncesi dönemde uygulanacak olan cerrahi girişim ve sonrasında<br />
yaşamlarına olabilecek etkileri ile ilgili bilgi verilmemekte, bireyler evdeki iyileşme<br />
dönemlerini yeterli sağlık bakımı desteği alamamakta ve kendi kendilerine çözmek<br />
zorunda kaldıkları problemler ile geçirmektedirler. Bu nedenle ameliyat öncesi<br />
dönemde bireylere uygulanacak olan prostat cerrahisi ve etkilerini içeren planlı<br />
eğitimlerin hemşireler tarafından verilmesi, hemşirelere prostat cerrahisi sonrası<br />
bireylerin GYA'lerine yönelik yaşadıkları sorunların farkında olmalarını sağlamak için<br />
hizmet içi eğitimlerin verilmesi, hasta ve ailenin (eşi/çocuğu) bakıma katılmalarının<br />
sağlanması ya da yaşayabilecekleri sorunlara yönelik bilgilendirilmeleri önerilir.<br />
KAYNAKLAR<br />
Bıshop P. Bipolar Transurethral Resection of the Prostate-A New Approach. AORN Journal 2003; 77(5):<br />
979.<br />
Castle R, Malone M. Discharge Planning Following Surgery. Nursing The Surgical Patient 2000;<br />
97–106.<br />
Condie JD, Cutherell L, Mian A. Suprapubik Prostatektomy; For Bening Prostatic Hyperplasia in Rural<br />
Asia: 200 Consecutive Cases. Urolog 199;54(6): 1012 – 1016.<br />
Fillon M. Men Eager o Renew Activities After Prostate Surgery. Web MD Medical News Archive<br />
2000.<br />
Gass R. Bening Prostatic Hyperplasia: The Opposite Effects of Alcohol and Coffee Intake, BJU<br />
International 2002; 90:649-654.<br />
Goldrıck BA, Larson EL. Wound Management in Home Care: An Assessment. Journal of Community<br />
Health Nursing 1993; 10(1):23-29.<br />
Gray R E, Fitch M , Phillips G and et al. Presurgery Experiences of Prostate Cancer Patients and Their<br />
Spouses. Cancer Practice 1997;(3): 130-135.<br />
Harris J. The Prewvalence of Impotence after Radical Prostatectomy. Urologic Nursing 1998;17(4): 142-<br />
145.<br />
Jakobson, Lisolette Ingalill R ve ark, Hallberg. Experiences of Micturition Problems, Indwelling Catheter<br />
Treatment and Sexual Life Consequences in Men With Prostate Cancer. Jounal of Advanced Nursing<br />
2000; 31(1).<br />
59
Züleyha ÖZCAN, Nuran G<strong>Ü</strong>LER<br />
Keetch DW, Buback DA. Clinical_Care Pathway For Decreasing Hospital Stay After Radical<br />
Prostatectomy. British Journal of Urology 1998; 81:398-402.<br />
Kiviniemi K. Going to the Bathroom Four or Five Tımes a Night: Seven Men Talk About Theır<br />
Experiences of Bening Prostatiıc Hyperplasia and the Perioperative Period. Journal of Clinical Nursing<br />
1999;8(5).<br />
Kring D. Bening Prostatic Hyperplasia, Clinical Nurse Specialist 2003;33(5); 44-45.<br />
Lewis S, Heitkemper M, Dirksen SR. Male Geniourinary Problems, Medical Surgical Nursing<br />
Assessment and Management of Clinical Problems 2002; 2;1553 – 1564.<br />
Miranda BJ, Diez MC, Bertran P A and Villavvicencio H. Quality of Life Assesment in Patients With<br />
Bening Prostatic Hyperplasıa. Pharmaco-economics 2001; 19(1):1079-1090.<br />
Moore KN, Estey A. The Early Post-Operative Concerns of Men After Radical Prostatectomy, Journal<br />
of Advanced Nursing 1999;29 (5): 1121 – 1129.<br />
Navon L, Morag A. Advanced Prostate Cancer Patients’ Relationships With Their Spouses Following<br />
Hormonal Theraphy. European Journal of Oncology Nursing. Elsevier Science 2003;7(2); 73 -80.<br />
Noldus J and et all. Treatment of Prostate Cancer – The Clinical Use of Radical Prostatectomy. EAU<br />
Update Series 2003; 1(1): 16-22.<br />
Pateman B, Johnson M. Men’s Lived Experiences Following Transurethral Prostatectomy For Bening<br />
Prostatic Hypertrophy. JONA 2000; 31(1):51 – 58 .<br />
Postacıoğlu Z. Prostat Ameliyatı Olan Hastaların Ameliyat Sonrası Bakımına İlişkin Hemşirelerin Bilgi<br />
Düzeyinin Saptanması. Ege <strong>Ü</strong>niversitesi HYO <strong>Dergisi</strong> 1985; 1 (3): 43 –48.<br />
Sebesta M and et all. Questionnaire- Based Outcomes of Urinary Incontinence and Satisfaction Rates<br />
After Radical Prostatectomy in a National Study Population. Urology 2002; 60(6):1055 – 1058.<br />
Thatcherv J. Follow up After Day Surgery: How Well Do Patients Cope Nursing Times<br />
1996;92(37):30 – 32.<br />
Tomoko O, Takehiro K, Yoshimi M, Miyoko K ve ark Urination Assessment After the Removal of Bladder<br />
Catheter Using a Novel Urination Chart, Nursing & Health Sciences 2003;5(3):189-197.<br />
Trueman P, Hood S C, Nayak USL and Mrazek MF. Prevalence of Lower Urinary Tract Symptoms and<br />
Self-Reported Diagnosed’ Bening Prostatic Hyperplasia’ and Their Effect on Quality if Life In a<br />
Community-Based Survey of Men in the UK, BJU International 1999; 83: 410-415.<br />
Vasseur AS, Fitzgerald R, Bell F. A Descriptive Study Examınıng Postdischarge Patient Needs After Laser<br />
Ablation and Transurethral Resection of the Prostate. International Journal of Nursing Practice 1998;<br />
4:33-39<br />
Weizer AZ, Silverstein AD, Young MD Vieweg J ve ark. Prospective Evaluation of Pain Medication<br />
Requipments and Recovery After Radical Perianal Prostatectomy. Urology 2003; 62(4): 693-697.<br />
Warmkessel JH. How to Care Man With Prostate Cancer. Nursing. Horsham 1999; 29(11): 51-53.<br />
Warmkessel JH. What Your Patient Needs to Know About Prostate Cancer. Nursing. Horsham 2002;<br />
32(12):36-42.<br />
Weaver J. Combating Complications of Transurethral Surgery. Nursing Horsham 2001;31(7):3.<br />
Willis D. Taming the Overgrown Prostate. AJN. 1992; 34–40.<br />
Zink MR. Nursing Diagnosis in Home Care: Audit Tool Development. Journal of Community Health<br />
Nursing 1994; 11 (1):51 – 58.<br />
60
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2): 61-70, <strong>2013</strong><br />
BİR KAMU HASTANESİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN İZOLASYON<br />
ÖNLEMLERİNE UYUMU<br />
NURSES’ COMPLIANCE WITH ISOLATION PRECAUTIONS WORKED<br />
IN A PUBLIC HOSPTTAL<br />
Öğr.Gör. Gülbanu ZENCİR * Ar.Gör. Duygu BAYRAKTAR**<br />
Prof.Dr. Leyla KHORSHID**<br />
*Pamukkale <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Hemşirelik</strong> Esasları AD.<br />
**E.<strong>Ü</strong>.<strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Hemşirelik</strong> Esasları AD.<br />
Bu araştırma, Uluslar arası Katılımlı 2.Temel <strong>Hemşirelik</strong> Bakım Kongresi’nde Poster Bildiri olarak sunulmuştur.<br />
ÖZET<br />
Amaç: Bu araştırma bir kamu hastanesinde çalışan hemşirelerin izolasyon önlemlerine<br />
uyum düzeyini belirlemek amacı ile tanımlayıcı ve kesitsel bir çalışma olarak yapılmıştır.<br />
Gereç ve Yöntem: Bir üniversite hastanesinde çalışan 389 hemşire araştırmanın evrenini,<br />
çalışmaya katılan 225 hemşire örneklemi oluşturmuştur. Veriler araştırmacılar tarafından<br />
hazırlanan bir anket formu ile ve 18 maddelik “İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği” ile<br />
toplanmıştır. Veriler 5-15 Temmuz 2012 tarihleri arasında toplanmıştır. Verilerin analizinde t<br />
testi, Kruskall-Wallis test, Mann Whitney U testi ve varyans analizi (ANOVA) kullanılmıştır.<br />
Araştırmanın yürütülebilmesi için etik kurul’dan ve hastaneden yazılı izin alınmıştır.<br />
Bulgular: Hemşirelerin yaş ortalaması 30.11 + 6.34 yıl olarak bulunmuştur, %3.6’sı daha<br />
önce kanla bulaşan bir enfeksiyon hastalığına yakalanmıştır, %82.7’si hastane enfeksiyonları ile<br />
ilgili eğitim programına katılmıştır. Hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyum ölçeğinden<br />
aldıkları puan ortalaması 78.12 + 9.97 olarak bulunmuştur. Hemşirelerin daha önce kanla<br />
bulaşan bir enfeksiyon geçirmenin izolasyon önlemlerine uyumu etkilemediği, ancak<br />
hemşirelerin yaş grubunun, meslekte çalışma yılının ve eğitim düzeyinin izolasyon önlemlerine<br />
uyumu etkilediği bulunmuştur.<br />
Sonuç: Hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumlarının oldukça yüksek olduğu sonucuna<br />
varılmıştır.<br />
Anahtar sözcükler: Hemşire, izolasyon önlemleri, uyum.<br />
ABSTRACT<br />
Objective: This research has been made as descriptive and cross-sectional with the aim to<br />
determine the level of nurses’ compliance with isolation precautions which are worked in a public<br />
hospital.<br />
Methods: The study population was consisted of 389 nurses working in an university hospital,<br />
the sample was consisted of 225 nurses who involved to the study. Data were collected with a<br />
questionnaire prepared by the researchers and “Scale Compliance with Isolation Precautions” with<br />
18 items. Data were collected between the dates 5-15 July 2012. In analyzing of the data t-test,<br />
Kruskall-Wallis test, Mann Whitney U test and analysis of variance (ANOVA) was used. Permission to<br />
conduct the study was obtained from ethics committee and hospital.
Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID<br />
Results: The mean age of the nurses was found as 30.11 + 6.34 years, %3.6 of them was<br />
experienced the blood-borne infection early, and %82.7 of them were participated to a training<br />
program related to nosocomial infection. The mean score of nurses’ compliance with isolation<br />
precautions was 78.12 + 9.97. Experience the blood-borne infection was not affected the nurses’<br />
compliance with isolation precautions, but the age groups of the nurses, working period in<br />
profession affected the nurses’ compliance with isolation precautions.<br />
Conclusion: It was conclude that nurses’ compliance with isolation precautions is quite high.<br />
Key words: Nurse, İsolation precautions, Compliance<br />
GİRİŞ<br />
İnfeksiyon kontrolünde izolasyon en önemli konulardan biridir. İzolasyon,<br />
koruyucu bir yöntem olup infekte kolonize hastalardan diğer hastalara, ziyaretçilere<br />
ve sağlık bakım profesyonellerine mikroorganizmaların bulaşmasının engellenmesi<br />
(Ulusoy ve Görgülü 1996, Sarvan 2010) ve bulaşıcı hastalığı olan bireyin koruyucu<br />
amaçla ayrılması ve hareketlerinin kısıtlanmasıdır (Karabacak 2012). İzolasyon<br />
önlemleri hastanede bulunan tüm hastaları kapsamalıdır ve hastanelerde enfeksiyon<br />
kontrolünde başarılı olabilmenin temel stratejisidir (Usluer ve ark. 2006). İzolasyon<br />
önlemlerinin amacı, infekte veya kolonize hastalardan diğer hastalara, ziyaretçilere ve<br />
sağlık personeline mikroorganizmaların bulaşmasını önlemektir ve tanı, tedavi ve<br />
bakım uygulamaları yapan tüm birimleri ve bu birimlerde çalışanları kapsar<br />
(Çelenkoğlu ve ark. 2009, Tayran ve Ulupınar 2011).<br />
İzolasyon Önlemleri, standart ve bulaşma yoluna bağlı olmak üzere iki gruba<br />
ayrılmaktadır (Yüceer ve Demir 2009). Standart önlemler, kan, tüm vücut sıvıları,<br />
akıntı ve tümörlerde, kanlı olup olmadığına bakılmaksızın bu sıvılarla kontamine<br />
olmuş tüm malzemelerde, bütünlüğü bozulmuş deri ve mukozada uygulanmaktadır<br />
(Sarvan 2010). Bulaşma yoluna yönelik olan önlemler ise; bilinen veya şüphelenilen,<br />
epidemiyojik önemi fazla, bulaşıcılığı fazla etkenler için, infekte veya kolonize<br />
hastalara, standart önlemlere ek olarak uygulanmalıdır (Usluer ve ark. 2006).<br />
İzolasyon önlemleri; el yıkama ve eldiven takma; hastaların ayrı odalara yerleştirilmesi<br />
veya aynı etkeni taşıyanların beraberce gruplanması, odalara giriş çıkış, hastanın farklı<br />
bir yere taşınması gerektiğinde uygulanacak önlemler, önlük, yüz, göz koruyucu,<br />
maske kullanımı, hasta ile ilgili malzemelerin ayrılması, çamaşırların uygun biçimde<br />
toplanması ve temizlenmesi gibi basamakları kapsar (Naharcı 2006, Tayran ve<br />
Ulupınar 2011).<br />
Kullanılan önlemler hastaneler ya da kuruluşlar arasında farklılıklar göstermektedir<br />
(Usluer ve ark. 2006). Hem sağlık profesyonelleri hem de hastalar için etkin, güvenilir<br />
ve ekonomik izolasyonun nasıl yapılması gerektiği önemlidir (Akyıl ve Uzun 2007,<br />
Tayran 2010). Sağlık çalışanları, hangi durumlarda izolasyon uygulandığını, hangi<br />
izolasyonun neleri kapsadığını bilmelidir. Sağlık profesyonellerinin tutumlarının<br />
doğru teknikler kullanılarak belli aralıklar ile ölçülerek değerlendirilmesi, çalışan ve<br />
hasta memnuniyeti açısından son derece önemlidir (Tayran ve Ulupınar 2011).<br />
Hastane enfeksiyonlarının azaltılmasında, hastanın/hasta yakınının bakımdan<br />
sorumlu sağlık ekibinin rolü büyüktür (Akyıl ve Uzun 2007, Tayran 2010). Hastaların<br />
bakım gereksinimlerini karşılamak için hastayla uzun süre beraber olan ve en fazla<br />
62
Bir Kamu Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyumu<br />
temasta bulunan hemşireler, hastane enfeksiyonlarının oluşmasını ve yayılmasını<br />
önlemede önemli bir role sahiptir (Akyıl ve Uzun 2007). Hasta bakımı ve tedavisinin<br />
sürdürülmesinde önemli görevler üstlenen hemşire ve hekimlerin; izolasyon<br />
önlemlerinin temelini oluşturan el hijyeni başta olmak üzere izolasyon önlemlerinin<br />
tamamına ve diğer enfeksiyon kontrol önlemlerine uyumsuzluğu, mikroorganizmaların<br />
çoğalmasına ve enfeksiyonun yayılmasına yol açtığı belirtilmektedir<br />
(Duerink et al. 2006, Tayran ve Ulupınar 2011).<br />
Hemşire ve hekimler sağlık hizmeti sunumunda, enfeksiyon kontrolüne yönelik<br />
önlemlere uyma, tanı, tedavi ve bakım sırasında gerekli özeni gösterme konusunda<br />
hukuki anlamda sorumludur (Akyıl ve Uzun 2007, Tayran 2010). İnfeksiyon riskini<br />
yönetmek için standart enfeksiyon kontrol önlemlerinin benimsenmesi anahtar bir<br />
uygulamadır (Demir Korkmaz 2009). Sağlık ekibi üyelerinin hastane enfeksiyonlarının<br />
önlenmesi ve yönetimi konusunda gerekli bilgi, beceri ve tutumu kazanmaları<br />
önemlidir. İnfeksiyonu önleme açısından doğru uygulamalar belirlenmeli, bunlara<br />
yönelik eğitim programları geliştirilmeli ve uygulanmalıdır (Tayran 2010). Hemşirelerin<br />
gerçekleştirdikleri işlemlerde asepsi prensiplerine uymaları, bilgilerini sürekli<br />
güncellemeleri önemlidir (Demir Korkmaz 2009). Bulaşıcı hastalığı olan hastalarda<br />
uygun izolasyon önlemlerine uymama, hastalığı sağlık çalışanlarına, ziyaretçilere, ve<br />
diğer hastalara bulaşmasına yol açabilir. Sağlık bakım kurumları, önerilen izolasyon<br />
önlemlerine uyumun gerekliliğini vurgulamalıdır (Weber et al. 2006).<br />
Naharcı’nın (2006) çalışmasında yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin<br />
%63.3’ünün hastane enfeksiyonu ile ilgili bir eğitim aldığı, hastane enfeksiyonları<br />
hakkında bilgilerinin orta düzeyde olduğu saptanmıştır. Yapılan bir çalışmada,<br />
hekimlerin, tıbbi teknologları, ve hemşirelerin üniversal önlemlere ilişkin oldukça<br />
yüksek düzeyde bilgi ve farkındalığa sahip oldukları bulunmuştur (Vaz et al. 2010).<br />
Endonezya’da bir hastanede izolasyon önlemleri konusunda yapılan eğitimin ve<br />
kliniklerin fiziksel olanaklarını iyileştirmenin sağlık çalışanlarına el hijyenine uyumunu<br />
arttırdığı belirlenmiştir (Duerink et.al. 2006). Nijeryada sağlık çalışanları arasında<br />
üniversal önlemlere ilişkin bilgi, farkındalık ve uyumun incelendiği bir çalışmada,<br />
hemşirelerin ebelerin ve toplum sağlığı çalışanlarının üniversal önlemlere ilişkin diğer<br />
meslek gruplarına oranla daha bilgili oldukları, 10 yıl ve üzerinde mesleki deneyime<br />
sahip olanlarda üniversal önlemlere ilişkin daha fazla farkındalığa sahip oldukları<br />
saptanmıştır (Abdulraheem et al. 2012). Hindistan’ da hemşireler, ebe hemşireler,<br />
yardımcı ebe hemşireler, laboratuar çalışanları, hekimler ve dişhekimleri ile yapılan<br />
bir çalışmada, katımcıların (n=266) üniversal önlemler konusunda bilgilerinin ve<br />
anlayışlarının yetersiz olduğu, %32’sinin gerektiğinde koruyucu gözlük giydiği<br />
saptanmıştır (Kermode et al. 2005). Diğer bir çalışmada, hemşirelerin standart<br />
izolasyon önlemlerine uyumlarının arttırılmasının ve olumlu tutumlarını arttırmaya<br />
yönelik sürekli çabaların, hastanedeki çalışma ortamını ve çalışılan birimdeki bireysel<br />
yaklaşımları iyileştirdiği gösterilmiştir (Lee et al. 2012). Hemşirelerin standart<br />
izolasyon önlemlerine uyumunu etkileyen etmenleri incelemek amacıyla yapılan<br />
fenomenolojik bir çalışmada, bu konudaki engellerin; acil durumlar, araç-gerecin<br />
yetersizliği, koruyucu malzemelerin hemşireler üzerine olumsuz etkisi, hastaların<br />
63
Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID<br />
sağlık çalışanının maske-gömlek giymesinden rahatsız olması, çok fazla meşgul olma,<br />
hemşire sayısının azlığı, rehbere tam olarak uymanın çok zaman harcamayı<br />
gerektirmesi, koruyucu araç-gereçlerin hemşirelerin görünümlerini etkilemesi,<br />
kendisine bir şey olmayacağı şeklindeki psikolojik etmenler, klinik sorumlu<br />
hemşiresinin olumsuz rol modeli olması ve hekimin kurallara uymadan çalışmasından<br />
etkilenme olduğu saptanmıştır (Efstathiou et al. 2011).<br />
<strong>Ü</strong>lkemizde hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyum düzeyine ilişkin az sayıda<br />
çalışma bulunmaktadır. Çalışma sonucunun hemşirelerin izolasyon önlemlerine<br />
uyum düzeyinin belirlenerek, bu konuda uyumu arttırmaya yönelik çalışmalara<br />
rehberlik edeceği düşünülmektedir. Bu araştırma, bir kamu hastanesinde çalışan<br />
hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumunu belirlemek amacı ile yapılmıştır.<br />
GEREÇ VE YÖNTEM<br />
Tanımlayıcı türdeki bu çalışmanın evrenini bir üniversite hastanesinde çalışan 389<br />
hemşire oluşturmuştur. Çalışmada örneklem seçilmemiş, tüm hemşireler çalışma<br />
kapsamına alınmıştır. Ankete yanıt veren 225 hemşire çalışmanın örneklemini<br />
oluşturmuştur. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan bir anket formu ile ve 18<br />
maddelik “İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği” ile toplanmıştır. Veriler 5-15 Temmuz<br />
2012 tarihleri arasında araştırmacılar tarafından hazırlanan bir anket formu ile<br />
“İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği”(İÖUÖ) ile toplanmıştır. Anket formunda<br />
hemşirelerin sosyodemografik özellikleri ile ilgili sorular yer almıştır. Ölçek Tayran ve<br />
Ulupınar (2011) tarafından geliştirilmiş olup, 18 maddeden oluşmaktadır ve tek<br />
boyutlu olarak kullanılması önerilmiştir. Ölçek puanlamasında; olumsuz ifadeler<br />
(madde 5,7,12.ve 17) ters, (5,4,3,2,1) olumlu olan diğer maddeler ise küçükten<br />
büyüğe (1,2,3,4,5) doğru puanlanmıştır. Ölçekten alınabilecek en düşük toplam puan<br />
18, en yüksek toplam puan ise 90’ dır. İzolasyon önlemlerine uyum ölçeğinin bu<br />
çalışmadaki güvenirlik katsayısı 0.77 olarak bulunmuştur. Alınan puan arttıkça<br />
izolasyon önlemlerine uyum da artmaktadır (Tayran ve Ulupınar 2011).<br />
Verilerin sayısal ve yüzdelik dağılımı verilmiştir. Verilerin analizinde t testi, varyans<br />
analizi (ANOVA), Kruskall Wallis ve Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Ölçeği<br />
geliştiren araştırmacılardan, <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Etik Kurulundan ve araştırmanın<br />
yapıldığı hastaneden yazılı izin alınmıştır. Araştırma hakkında bilgi verilerek,<br />
hemşirelerin sözel onamları alınmıştır. Çalışmaya katılmak istemeyen hemşireler<br />
çalışma kapsamına alınmamıştır.<br />
BULGULAR VE TARTIŞMA<br />
Araştırma kapsamına alınan hemşirelere ait tanıtıcı özellikler Tablo 1’de<br />
verilmiştir.<br />
Tablo 1: Bir Kamu Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin Tanıtıcı Özelliklerine Göre Dağılımı<br />
Özellikler <strong>Sayı</strong> (n) Yüzde (%)<br />
Yaş grubu<br />
18-26<br />
27-33<br />
34-50<br />
75<br />
80<br />
70<br />
33.3<br />
35.5<br />
30.8<br />
64
Bir Kamu Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyumu<br />
Mezun olduğu okul<br />
Medeni durum<br />
<strong>Hemşirelik</strong> mesleğini severek yapma<br />
Hemşire olarak çalışma yılı<br />
Çalıştığı klinik<br />
Daha önce kanla bulaşan herhangi bir<br />
enfeksiyon hastalığı geçirme<br />
Hastane enfeksiyonları ile ilgili bir eğitim<br />
programına katılma<br />
SML<br />
Önlisans<br />
Lisans<br />
Yüksek lisans<br />
Evli<br />
Bekar<br />
Evet<br />
Hayır<br />
1-5 yıl<br />
6-14 yıl<br />
15-33 yıl<br />
Dahili klinik<br />
Cerrahi klinik<br />
Geçiren<br />
Geçirmeyen<br />
Evet<br />
Hayır<br />
40<br />
21<br />
151<br />
13<br />
129<br />
96<br />
195<br />
30<br />
89<br />
92<br />
44<br />
157<br />
68<br />
8<br />
217<br />
186<br />
39<br />
17.8<br />
9.3<br />
67.1<br />
5.8<br />
57.3<br />
42.7<br />
86.7<br />
13.3<br />
39.6<br />
40.9<br />
19.5<br />
69.8<br />
30.2<br />
3.6<br />
96.4<br />
82.7<br />
17.3<br />
Toplam 225 100.0<br />
Hemşirelerin %35.5’i 27-33 yaş grubundadır, yaş ortalaması 30.11 + 6.34 yıl olarak<br />
bulunmuştur. %67.1’i lisans mezunudur, %57.3’ü evlidir, %86.7’si mesleğini severek<br />
yürütmektedir, %39.6’si 1-5 yıldır çalışmaktadır. Hemşirelerin çalışma yılı ortalaması<br />
8.22 + 6.33 yıl olarak bulunmuştur. Hemşirelerin %69.8’i dahili, %30.2’si cerrahi<br />
kliniklerinde çalışmaktadır, %3.6’sı daha önce kanla bulaşan herhangi bir enfeksiyon<br />
hastalığı geçirmiştir, %82.7’si hastane enfeksiyonları ile ilgili eğitim programına<br />
katılmıştır (Tablo 1).<br />
Tablo 2: Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyum Düzeylerinin Dağılımı(n=225)<br />
Ölçek maddeleri<br />
1. İzolasyon önlemlerini uygulayarak, hastane<br />
enfeksiyonlarının kontrol edilebileceğine<br />
inanırım.<br />
2. İzolasyon önlemlerinin kesintisiz uygulanması<br />
konusunun takipçisi olurum.<br />
3. Hastada patojen mikroorganizma birden fazla<br />
yol (solunum yolu, temas yolu gibi) ile bulaşıyor<br />
ise izolasyon önlemlerini birlikte uygularım.<br />
4. İzolasyon uygulanan hasta ile temastan önce<br />
ellerimi yıkarım.<br />
5. Temas izolasyonu uygulanan hastanın bakım<br />
ve tedavisi sırasında eldiven giymediğim<br />
zamanlar olur.<br />
Kesinlikle<br />
katılmıyorum<br />
N (%)<br />
Katılmıyorum<br />
N (%)<br />
Fikrim Yok<br />
N (%)<br />
4 (1,8) 9 (4,0) 7 (3,1)<br />
3 (1,3) 8 (3,6) 16 (7,1)<br />
4 (1,8) 2 (0,9) 11 (4,9)<br />
6 (2,7) 3 (1,3) 5 (2,2)<br />
141(62,7) 46(20,4) 2(0,9)<br />
65
Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID<br />
6. İzolasyon uygulanan hastanın odasından<br />
çıkmadan önce eldivenimi çıkarırım.<br />
7. Eldiveni çıkarınca el yıkama ya da el ovalamaya<br />
gereksinim duymam.<br />
15 (6,7) 12 (5.3) 8 (3,6)<br />
146 (64,9) 50 (22,2) 5 (2,2)<br />
8. Sıkı temas izolasyonunda koruyucu önlük giyerim. 6 (2,7) 10 (4,4) 13 (5,8)<br />
9. Koruyucu maske ıslandığında değiştirmeye özen<br />
gösteririm.<br />
10. İzolasyon uygulanan hastanın nakli sırasında<br />
gerekli bariyer önlemlerin (eldiven, önlük, maske, vb.<br />
kullanımı ) uygulanmasını sağlarım.<br />
11. İzolasyon uygulanan hastanın başka bir birimde<br />
muayenesi söz konusu ise, ilgili birim sorumlusunu<br />
izolasyon önlemlerine devam etmesi konusunda<br />
uyarırım.<br />
12. İzolasyon uygulanan hastanın yarasına çıplak elle<br />
dokunulmasında sakınca görmem.<br />
13. İzolasyon uygulanan hastanın odası dışında<br />
dolaşmasına izin vermem.<br />
14. İzolasyon uygulanan hastada ziyaret kısıtlaması<br />
yaparım.<br />
15. İzolasyon odasında az dokunulan yüzeylere<br />
(duvar yüzeyi, vb.) göre, çok dokunulan yüzeylerin<br />
( kapı kolu, etejer vb.) ve hasta tuvaleti temizliğinin<br />
daha sık yapılmasını sağlarım.<br />
16. İzolasyon odasında oluşan tıbbi atığın, kurallara<br />
uygun olarak atılmasına özen gösteririm.<br />
17. Enfeksiyon bulaşma riski nedeniyle izolasyon<br />
uygulanan hastaya bakım vermek istemem.<br />
18. İzolasyon odasında kullanılan temizlik<br />
malzemelerinin (paspas, temizlik bezi, deterjan vb.)<br />
diğer hasta odalarında kullanılmamasına özen<br />
gösteririm.<br />
7 (3,1) 7 (3,1) 11 (4,9)<br />
5 (2,2) 3 (1,3) 6 (2,7)<br />
1 (0,4) 5 (2,2) 8 (3,6)<br />
181 (80,4) 30 (13,3) 2 (0,9)<br />
12 (5,3) 11 (4,9) 15 (6,7)<br />
10 (4,4) 1 (0,4) 13 (5,7)<br />
7 (3,1) 4 (1,8) 4 (1,8)<br />
7 (3,1) 1 (0,4) 6 (2,7)<br />
97 (43,1) 85 (37,8) 13 (5,8)<br />
5 (2,2) 2 (0,9) 7 (3,1)<br />
Hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyum düzeylerinin dağılımı Tablo 2’ de<br />
sunulmuştur. Buna göre hemşirelerin sadece % 22,7’si “ izolasyon önlemlerinin<br />
kesintisiz uygulanması konusunun takipçisi olurum.”, %30,7’ si “izolasyon önlemlerini<br />
uygulayarak, hastane enfeksiyonlarının kontrol edilebileceğine inanırım.” %42,7’ isi<br />
“hastada patojen mikroorganizma birden fazla yol (solunum yolu, temas yolu gibi) ile<br />
bulaşıyor ise izolasyon önlemlerini birlikte uygularım.” ifadelerine kesinlikle<br />
katıldıklarını, %43.1’i “enfeksiyon bulaşma riski nedeniyle izolasyon uygulanan<br />
hastaya bakım vermek istemem.” ifadesine kesinlikle katılmadıklarını ifade<br />
etmişlerdir. Bu ifadelere rağmen hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyum<br />
66
Bir Kamu Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyumu<br />
ölçeğinden aldıkları puan ortalaması 78.12 + 9.97 olarak bulunmuştur. Bu olumlu bir<br />
sonuçtur ve hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumlarının yüksek olduğu<br />
söylenebilir. Bu sonuç, hemşirelerin büyük çoğunluğunun (%82.7) hastane<br />
enfeksiyonuna ilişkin bir eğitim programına katılmasına bağlanabilir. Kore’de yapılan<br />
bir çalışmada (n=218) hemşirelerin standart izolasyon önlemlerine bilgi, tutum, ve<br />
uyum puanlarının yüksek olduğu saptanmıştır (Lee et al. 2012).<br />
Tablo 3: Hemşirelerin İzolasyon Uyumlarını Etkileyen Faktörler<br />
ETMENLER <strong>Sayı</strong> Puan Ortalaması<br />
Yaş Grubu<br />
18-26 yaş 75 75.7+9.7<br />
27-33 yaş 80 78.8+11.7<br />
34-50 yaş 70 79.8+7.3<br />
Çalışma Yılı<br />
1-5 yıl 89 76.1+9.4<br />
6-14 yıl 92 79.0+11.0<br />
15-33 yıl 44 80.2+7.8<br />
Mezun Olduğu Okul<br />
SML mezunu 40 76.0+10.7<br />
Önlisans mezunu 21 77.5+7.6<br />
Lisans mezunu 151 78.3+10.1<br />
Yüksek lisans mezunu 13 83.1+6.6<br />
Çalıştıkları Klinikler<br />
Dahili klinikler 157 77.9+9.9<br />
Cerrahi klinikler 68 78.5+10.0<br />
Medeni Durum<br />
Evli 129 79.08+10.51<br />
Bekar 96 76.82+9.09<br />
Mesleği Severek Yapma<br />
Severek yapan 195 78.6 + 9.9<br />
Severek yapmayan 30 74.9+ 9.6<br />
67
Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID<br />
Enfeksiyonla İlgili Eğitim Alma<br />
Alan 186 88.50+21.14<br />
Almayan 39 77.73+9.19<br />
Kanla Bulaşan Bir Enfeksiyon Geçirme<br />
Geçiren 8 88.5+ 21.14<br />
Geçirmeyen 217 77.7+ 9,19<br />
TOPLAM 225<br />
Hemşirelerin çalıştıkları kliniklere (t = -0.41, p= 0.67), medeni durumlarına (t =<br />
1.60, p= 0.09), mesleği severek yapma durumlarına (t = 1.89, p= 0.06), enfeksiyonla<br />
ilgili eğitim alma durumlarına (t = 0.32, p= 0.74) ve daha önce kanla bulaşan bir<br />
enfeksiyon geçirme durumuna (Z = - 1,755, p= 0.079) göre izolasyona uyum ölçeği<br />
puan ortalamaları arasında fark olmadığı saptanmıştır (Tablo 3).<br />
Hemşirelerin %82.7’si hastane enfeksiyonuna ilişkin bir eğitim programına<br />
katıldığını belirtmiştir (Tablo 1). Aytaç ve ark. (2008), tarafından yapılan çalışmada<br />
hemşirelerin %63.3'ünün hastane enfeksiyonu ile ilgili eğitim aldığı saptanmıştır.<br />
Hindistan’da yapılan bir çalışmada, sağlık çalışanlarının yalnızca %36’ sının üniversal<br />
önlemler konusunda eğitim aldığı saptanmıştır (Kermode et al. 2005).<br />
Manisa Turgutlu Devlet Hastanesi’nde çalışan hekim ve hemşirelerin izolasyon<br />
önlemlerine uyumlarının değerlendirilmesi amacıyla Pekuslu ve ark. (2011),<br />
tarafından yapılan çalışmada araştırmaya katılan hekim ve hemşirelerin İzolasyon<br />
Önlemlerine Uyum Ölçeği’nden aldıkları toplam puanların ortalaması 74.59±10.67<br />
olarak bulunmuştur.<br />
18-26 yaş grubundaki hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeğinden<br />
aldıkları puan ortalaması 75.7+9.7, 27-33 yıldır çalışan hemşirelerin puan ortalaması<br />
78.8+11.7, 34-50 yaş grubundaki hemşirelerin puan ortalaması 79.8+7.3 olarak<br />
bulunmuştur. Yapılan (ANOVA) varyans analizinde, bu farkın anlamlı olduğu (F=3.5,<br />
p= 0.031) saptanmıştır (Tablo 3). Sonuç olarak yaşça daha büyük olan hemşirelerin<br />
izolasyon önlemlerine daha çok uydukları saptanmıştır. Bu sonuç, yaşça daha büyük<br />
olan hemşirelerin deneyimli olmasına bağlanabilir.<br />
SML mezunu olan hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği’nden aldıkları<br />
puan ortalaması 76.0+10.7, önlisans mezunu hemşirelerin puan ortalaması 77.5+7.6,<br />
lisans mezunu hemşirelerin puan ortalaması 78.3+10.1, yüksek lisans mezunu<br />
hemşirelerin puan ortalaması ise 83.1+6.6 olarak bulunmuştur. Yapılan Kruskall-Wallis<br />
testine göre bu farkın anlamlı olduğu KW x² = 9.526, p=0.023 saptanmıştır (Tablo 2).<br />
Sonuç olarak hemşirelerin eğitim düzeyinin izolasyon önlemlerine uyumunu etkilediği<br />
saptanmıştır. Daha yüksek eğitim düzeyindeki hemşirelerin farkındalığının ve<br />
konuya ilişkin bilgi düzeyinin daha fazla olmasına bağlanabilir.<br />
Daha önce kanla bulaşan bir enfeksiyon hastalığı geçiren hemşirelerin İzolasyon<br />
Önlemlerine Uyum Ölçeği’nden aldıkları puan ortalaması 88.5+21.14, geçirme-<br />
68
Bir Kamu Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerine Uyumu<br />
yenlerin ise 77.7+ 9,19 olarak bulunmuştur. Hemşirelerin daha önce kanla bulaşan bir<br />
enfeksiyon hastalığı geçirme durumlarına göre ölçek puan ortalamaları arasında fark<br />
olmadığı (Z = - 1,755, p= 0.079) bulunmuştur (Tablo 32). Sonuç olarak, hemşirelerin<br />
daha önce kanla bulaşan bir enfeksiyon hastalığına yakalanmalarının izolasyon<br />
önlemlerine uymalarını etkilemediği söylenebilir.<br />
1-5 yıldır çalışan hemşirelerin izolasyona uyum ölçeğinden aldıkları puan<br />
ortalaması 76.1+9.4, 6-14 yıldır çalışan hemşirelerin puan ortalaması 79.0+11.0 ve 15-<br />
33 yıldır çalışan hemşirelerin puan ortalaması 80.2+7.8 olarak bulunmuştur. Yapılan<br />
(ANOVA) varyans analizinde, bu farkın anlamlı olduğu (F=3.1, p= 0.047) saptanmıştır<br />
(Tablo 3). Sonuç olarak meslekte çalışma yılı daha yüksek olan hemşirelerin<br />
izolasyona önlemlerine daha çok uydukları saptanmıştır. Bu sonuç, hemşirelerin<br />
çalışma yılları boyunca elde ettikleri deneyimlerin ve konuya ilişkin aldıkları<br />
eğitimlerin izolasyon önlemlerine uyumlarını olumlu yönde etkilediğini gösterebilir.<br />
Pekuslu ve ark. (2011) tarafından yapılan çalışmada toplam ölçek puanı ile yaş,<br />
cinsiyet, meslek, toplam çalışma yılı, izolasyon konusunda bilgilendirilme, izolasyon<br />
önlemlerini uygulama ve mesleki gelişimini yeterli bulma durumları arasında<br />
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur<br />
SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Araştırmanın yapıldığı kamu hastanesinde çalışma kapsamına alınan hemşirelerin<br />
izolasyon önlemlerine uyumlarını “izolasyon önlemlerinin kesintisiz uygulanması<br />
konusunun takipçisi olurum.”, “izolasyon önlemlerini uygulayarak, hastane enfeksiyonlarının<br />
kontrol edilebileceğine inanırım.”, “hastada patojen mikroorganizma<br />
birden fazla yol (solunum yolu, temas yolu gibi) ile bulaşıyor ise izolasyon önlemlerini<br />
birlikte uygularım.” ve “enfeksiyon bulaşma riski nedeniyle izolasyon uygulanan<br />
hastaya bakım vermek istemem.” ifadelerinin dışında genellikle yüksek olarak ifade<br />
ettikleri saptanmıştır.<br />
Hemşirelerin izolasyon önlemlerine düşük düzeyde uyum gösterdiklerini ifade<br />
ettikleri konulara yönelik eğitim programları geliştirilmeli ve hemşirelerin bu eğitimi<br />
almaları sağlanmalıdır. Bu çalışmanın başka hastanelerde ve daha geniş örneklemle<br />
tekrar edilmesi önerilmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
Abdulraheem IS, Amodu MO, Saka MJ et. al. Knowledge, Awareness and Compliance With Standard<br />
Precautions Among Health Workers in North Eastearn Nigeria. J Communıty Med Health Edu 2012;<br />
131(2): Doi : 10.4172/Jcmhe.1000131.<br />
Akyıl R, Uzun Ö. Hastanede Çalışan Hemşirelerin El Yıkama Durumlarının Belirlenmesi. Atatürk<br />
<strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 2007; 10(2): 66-72.<br />
Aytaç N, Naharcı H, Öztunç G. Adana’da Eğitim Araştırma Hastanelerinin Yoğun Bakım Hemşirelerinde<br />
Hastane Enfeksiyonları Bilgi Düzeyi. AD<strong>Ü</strong> Tıp <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 2008; 9(3): 9-15.<br />
69
Gülbanu ZENCİR, Duygu BAYRAKTAR, Leyla KHORSHID<br />
Çelenkoğlu N, Akıncı NA, Küçükkeçe M. Gemlik Devlet Hastanesi İzolasyon Talimatı. 2009; Revizyon<br />
No:02, Revizyon Tarihi: 01.07.2011, Doküman No: T.172:1-10. (Erişim Tarihi 26.04.2012).<br />
http://www.gemlikdh.gov.tr.<br />
Demir Korkmaz F. Sağlık Hizmetleri İle İlişkili Enfeksiyon Kontrolünde <strong>Hemşirelik</strong> Hizmetleri Organizasyonun<br />
Etkisi. Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu <strong>Dergisi</strong> 2009; 25(2): 105-114.<br />
Duerink DO, Farida H, Nagelkerke NJD et. al. Preventing Nosocomial Infections: Improving Compliance<br />
With Standard Precautions in an indonesian Teaching Hospital. Journal of Hospital Infection 2006;<br />
64:36-43.<br />
Efstathiou G, Papastavrou E, Raftopoulos V, Merkouris A. Factors Influencing Nurses' Compliance With<br />
Standard Precautions in order to Avoid Occupational Exposure to Microorganisms: A Focus Group<br />
Study. BMC Nursing 2011; 10:1 Doi:10.1186/1472-6955-10-1.<br />
Karabacak <strong>Ü</strong>. Enfeksiyonu Önleme ve Kontrol. İçinde. <strong>Hemşirelik</strong> Esasları-<strong>Hemşirelik</strong> Bilim ve Sanatı.<br />
Atabek Aştı T, Karadağ A, Editörler. <strong>Hemşirelik</strong> Esasları-<strong>Hemşirelik</strong> Bilim ve Sanatı. İstanbul:<br />
Akademi Basın ve Yayıncılık; 2012. 413-444.<br />
Kermode M, Jolley D, Langkham B et al. Universal/Standard Precautions Among Health Care Workers In<br />
Rural North India. American Journal of Infection Control 2005; 33(1): 27–33.<br />
Lee KA, Kim HS, Lee YW et al. Factors Influencing Compliance With Standard Precautions in Intensive<br />
Care Unit and Emergency Room Nurses. Journal of Korean Academy of Fundamentals of Nursing<br />
2012; 19(3): 302-312.<br />
Naharcı H. Adana İlindeki Çeşitli Hastanelerin Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitelerinde Çalışan Hemşirelerin Hastane<br />
Enfeksiyonlarının Önlenmesinde Etkili Olan Önlemlere İlişkin Bilgi Düzeylerinin Belirlenmesi.<br />
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 2006:<br />
1-113.<br />
Sarvan S. Asepsi, <strong>Ü</strong>niversal Önlemler ve İzolasyon Uygulamaları. İçinde. Sabuncu N, Akça Ay F, Editörler.<br />
Klinik Beceriler-Sağlığın Değerlendirilmesi, Hasta Bakımı ve Takibi, I. Baskı. İstanbul: Nobel Tıp<br />
Kitabevleri; 2010. 62-90.<br />
Tayran N, Ulupınar S. Bir Ölçek Geliştirme Çalışması: İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeğinin Geçerlik ve<br />
Güvenirliği. İstanbul <strong>Ü</strong>niversitesi Florence Nightingale <strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 2011; 19(2):<br />
89-98.<br />
Ulusoy F. Enfeksiyon Kontrolü. İçinde. <strong>Hemşirelik</strong> Esasları-Temel Kuram, Kavram, İlke ve Yöntemler.<br />
Ulusoy F, Görgülü S, Editörler. <strong>Cilt</strong> 1. 4. Baskı. Ankara: 72 TDFO Ltd. Şti; 1996. 77-96.<br />
Usluer G, Esen Ş, Dokuzoğuz B. ve ark. İzolasyon Önlemleri Kılavuzu. Hastane İnfeksiyonları <strong>Dergisi</strong> 2006;<br />
10(2): 5-<strong>28</strong>.<br />
Weber DJ, Sickbert EEB, Brown VM et al. Compliance With Isolation Precautions at a University<br />
Hospital. Infection Control and Hospital Epidemiology, Article Doı: 10.1086/510871,<br />
http://www.jstor.org/stable/10.1086/510871 (Erişim Tarihi 26.04.<strong>2013</strong>).<br />
Vaz K, Mcgrowder D, Alexander-Lindo R. et al. Knowledge, Awareness and Compliance With Universal<br />
Precautions Among Health Care Workers at the University Hospital of the West Indies 2010; 1(4);<br />
171-181.<br />
Yüceer S, Demir SG. Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitesinde Nozokomiyal Enfeksiyonların Önlenmesi ve <strong>Hemşirelik</strong><br />
Uygulamaları. Dicle Tıp <strong>Dergisi</strong> 2009; 36(3): 226-232.<br />
70
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2): 71-82, <strong>2013</strong><br />
HEMŞİRELİKTE TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ: REFLEKSOLOJİ<br />
COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE THERAPY IN NURSING: REFLEXOLOGY<br />
Öğr.Gör. Kıvan ÇEVİK<br />
Celal Bayar <strong>Ü</strong>niversitesi Manisa Sağlık Yüksekokulu<br />
Ebelik Bölümü<br />
II. Ulusal Kültürlerarası <strong>Hemşirelik</strong> Kongresinde Poster Bildiri olarak sunulmuştur.<br />
ÖZET<br />
Tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin kullanımı her geçen gün artmaktadır ve sağlık<br />
profesyonelleri arasında da oldukça popüler hale gelmiştir. Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler<br />
arasında yer alan refleksoloji, kulak, el ve ayaklarda bedenin tüm bölgelerine, organlarına ve<br />
sistemlerine karşılık gelen refleks noktalarına, el ve parmaklarla uygulanan bir baskı tekniğidir.<br />
Refleksoloji, hem sağlığın korunması ve geliştirilmesinde hem de bazı rahatsızlıkların<br />
hafifletilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır.<br />
Tamamlayıcı tedaviler, profesyonel hemşirelerin bağımsız hemşirelik rolleri kapsamında yer<br />
almaktadır. Bu nedenle hemşirelerin bu yöntemlere ilişkin bilgi sahibi olması önemlidir. Bu<br />
makalede tamamlayıcı ve alternatif tedavilerden biri olan refleksolojinin yararları ve kullanım<br />
alanları hakkında bilgi verilmiştir.<br />
Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı ve alternatif tedavi, refleksoloji, hemşire.<br />
ABSTRACT<br />
The use of complementary and alternative therapies is increasing every day and have become<br />
quite popular among health care professionals. Complementary and alternative therapies in the<br />
field of reflexology is a printing technique applied to reflex points, in ears, hands and feet which<br />
correspond to the whole body, its’ organ and systems. Reflexology has been widely used in the<br />
development of health care and in alleviating of some ailments.<br />
Complementary therapies, occur in the independent nursing roles of professional nurses. It is<br />
therefore important that nurses' have knowledge of these methods. This article provides<br />
information concerning reflexology’s benefits and uses.<br />
KeyWords: Complementary and alternative therapies, reflexology, nurse.<br />
GİRİŞ<br />
Alternatif tıp, tıbbi tedavilerin yerine geçen, modern biyotıp ya da tedaviler<br />
tarafından kabul edilmeyen her türlü sağlık hizmeti olarak, tamamlayıcı tıp ise tıbbi<br />
tedavi ile birlikte, tıbbi tedaviye ek olarak uygulanan tedavi ve bakım sistemidir<br />
(Dokken ve Sydnor-Greenberg 2000). Bütün dünyada Tamamlayıcı ve alternatif<br />
tedavilerin (TAT) kullanımının giderek arttığı ve bu başlık altında birçok yöntemin
Kıvan ÇEVİK<br />
uygulandığı ifade edilmektedir (Wang ve ark. 2008, Yom ve Lee 2008, Woodward ve<br />
ark. 2009, Özçelik ve Fadıloğlu 2009, Oksel ve Şişman 2009).<br />
Literatür incelendiğinde tamamlayıcı terapilerin, hemşirelik girişimi olarak<br />
uygulanabileceği görülmektedir. Bu bağlamda tamamlayıcı terapilerin, kuramsal<br />
bilgiye ve bilimsel sorun çözme becerisine sahip, profesyonel hemşirelerin bağımsız<br />
hemşirelik rolleri kapsamında olduğu düşünülebilir (Turan ve ark. 2011).<br />
Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi(NCCAM) TAT yöntemlerini 4 büyük<br />
grupta tanımlanmıştır. Bu yöntemler;<br />
1) Enerji tıbbı: Biyoenerji, akupunktur, reiki, terapötik dokunma, biyoelektromanyetik<br />
bazlı tedaviler<br />
2) Zihin- beden tıbbı: Biyofeedback, hipnoz, gevşeme/meditasyon, müzik, hayal<br />
kurma, yoga, vizualizasyon, dans gibi uygulamalar<br />
3) Manipulatif ve vücut temelli uygulamalar: Kriyopraktik manipulasyon, masaj,<br />
refleksoloji, hidroterapi gibi yöntemler<br />
4) Biyolojik temelli uygulamalar: Bitkisel tedaviler, yüksek doz vitaminler, diyet<br />
destekleri şeklinde sıralanabilir ( http://nccam.nih.gov/health/whatiscam )<br />
Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler NCCAM’nin tanımlamış olduğu geniş tedavi<br />
seçeneklerini kapsamaktadır. Bu tedavilerden bazıları temel hemşirelik uygulamalarının<br />
doğasında yer almaktadır. Bazıları da uygulamadan önce özel eğitim<br />
gerektirir. Refleksoloji de özel eğitim gerektiren tedaviler arasında yer almaktadır.<br />
Hemşirelerin bu yöntemlere ilişkin bilgi sahibi olmasının önemli olduğu<br />
düşünüldüğünden, tamamlayıcı ve alternatif tedavilerden biri olan refleksolojinin<br />
yararları ve kullanım alanları hakkında bilgi vermek amacıyla bu makale planlanmıştır.<br />
Refleksoloji<br />
Manipulatif ve vücut temelli uygulamalardan biri olan refleksoloji, yaklaşık 5000<br />
yıl öncesine dayanan, yapılan araştırmalar ve ilginin artmasıyla birlikte modern sağlık<br />
hizmetleri içinde yeniden ortaya çıkan eski bir tedavi yöntemidir (Morey 2005, Quinn<br />
ve ark.2008). Günümüzde ABD başta olmak üzere İngiltere, Belçika ve Fransa gibi<br />
Avrupa ülkelerinde okullar açılmış ve refleksoloji birçok alanda tamamlayıcı ve<br />
alternatif tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır (Botting 1997). Son yıllarda ebelik ve<br />
hemşirelik meslekleri arasında oldukça popüler bir hale gelmiştir (Wilkinson 2002,<br />
Mollart 2003, Tiran and Chummun 2005, Wang ve ark. 2008). Ortopedi, nöroloji ve<br />
palyatif bakım alanlarındaki kullanımında bir artış söz konusudur (Wang ve ark. 2008,<br />
Taha ve Ali 2011).<br />
Refleksoloji, vücudun spesifik organ ve bölgelerinin küçük bir aynası olarak kabul<br />
edilen kulaklar, eller ve ayaklardaki refleks noktalarının masajla uyarılması anlamına<br />
gelir. Uluslararası Refleksoloji Enstitüsü tarafından “tüm salgı bezleri, organlar ve<br />
vücut bölümleri ile ilişkili olan ellerde, ayaklarda ve kulaklardaki refleks noktalarına<br />
elle uygulanan, vücut fonksiyonlarının normalleşmesine yardım eden bir teknik”<br />
olarak tanımlanmıştır (Stephenson and Dalton 2003, Vennels 2004). Bu refleks<br />
72
<strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />
noktalarının organlarda yanıta neden olduğu düşünülmektedir (Kim ve ark. 2010).<br />
Örneğin ayaktaki karaciğer noktasına yapılan refleksoloji uygulaması karaciğeri<br />
uyarır. Refleksoloji, karışık vücut fonksiyonlarını düzenleyen bir masaj şeklidir ve<br />
böylece rahatlatma ve gevşetme etkilerine sahiptir. Vücudumuz, uyum içinde çalışan<br />
bir makine gibidir. Vücudun dengede kalmasının sağlanmasında her organ için kan<br />
dolaşımı ve sinir sisteminin optimum çalışması çok önemlidir. (Tabur 2008).<br />
Refleksoloji son yıllarda, stres ve gerilimi rahatlatmak, kan dolaşımını artırmak ve<br />
vücuttaki dengeyi sağlamak amacıyla, tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) olarak<br />
kullanılmaktadır (Bolsoy 2008). Refleksolojinin derin bir rahatlama ve zihin / beden<br />
dengesi ile strese bağlı belirtilerde (Chumthi ve ark. 2011), ağrıda (Stephenson ve ark.<br />
2000, Ross ve ark. 2002, Quinn ve ark. 2008, Hughes ve arkadaşları 2009,<br />
Gunnarsdottir ve McAlpine 2010, Özdemir 2011) premensturasyon semptomlarda<br />
azalma (Oleson an Flocco 1993, Williamson ve ark. 2002), anksiyetede azalma<br />
(Stephenson ve ark. 2000), uyku bozukluğunda azalma (Gambles ve ark.2002,<br />
Asltoghiri ve Ghodsi 2012), yorgunlukta azalma (Ghaffari ve Ghaznein 2010) ayak<br />
ödeminde azalma (Mollart 2003) ve uyku kalitesinde artış (Li ve ark. 2011) sağladığını<br />
birçok araştırma ve klinik uygulama göstermektedir (Morey 2005, Quinn ve ark. 2008,<br />
Li ve ark.2011).<br />
Refleksolojinin çalışma mekanizması vücudun tüm seviyelerde iyileşmesini<br />
sağlayan gizli enerji hareketidir. Vücudun özel bölgelerinde bölgesel refleks<br />
noktalarına derin basınç uygulayarak küçük kasları harekete geçirmekte kullanılır.<br />
Böylece enerji blokları da harekete geçer, vücutta enerji akışı ve sirkülasyonu ortaya<br />
çıkar (Vennels 2004). Refleksoloji sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmanın, ortaya<br />
elektrokimyasal mesajları çıkardığını bunun da nöronların yardımı ile ilgili organı<br />
uyardığını savunur. Refleks noktalarına basınç uygulanması ile periferal ve santral<br />
sinir sistemi uyarılır ve beyine bilgi aktarımı olur ve beyin mesajları iç organlara ve<br />
salgı bezlerine ileterek, vücutta enerji akışı meydana gelmesini sağlar (Wang ve ark.<br />
2008).<br />
Refleksolojinin Tarihçesi<br />
Yaklaşık 12 bin yıllık geçmişi olan refleksolojinin ilk uygulama yeri tıbbın doğuş ve<br />
uygulama yeri olan Çin ve Mısır’dır. Bilinen en eski refleksoloji belgesi Mısır,<br />
Saqqara’daAnkmahor adlı Mısırlı bir hekimin mezarının duvarında betimlenmiştir.<br />
Tarihi yaklaşık M.Ö. 2330-2500 yıllarına dek uzanmaktadır (Botting 1997, Wilkinson<br />
2002, Vennells 2004, Tabur 2008).<br />
Refleksoloji 5000 yıl önce de Çin ve Hindistan’da ortaya çıkmıştır (Li ve ark. 2011).<br />
Çoğu refleksolog için Dr. Fitzgerald’ın ortaya atmış olduğu ve sonradan Eunice<br />
Ingham’ın daha kullanışlı kıldığı Bölge Terapisi bugünkü modern refleksolojinin<br />
temeli olarak kabul edilir (Wilhelm 2006). Fitzgerald tarafından ayak üzerinde birçok<br />
“deri refleks noktalarının” varlığı tespit edilmiştir (Botting 1997,Lett 2002, Wilkinson<br />
2002, Vennells 2004, Tabur 2008). Fitzgerald ellerin ve ayakların belirli bölgelerine<br />
uygulanan basıncın vücudun diğer bölgelerinde anestezik bir etkiye neden olduğunu<br />
gözlemlemiş, bu bulguları kullanarak vücudu her iki tarafta beşer adet olmak üzere<br />
73
Kıvan ÇEVİK<br />
toplam on meridyene bölmüştür. Bu bölgeler el ve ayak parmağı uçlarında son<br />
bulmaktadır ve meridyen bölgelerinde vücudun o bölgesindeki organlarla direk<br />
ilişkinin olduğunu belirtmiştir. Dr. W. Fitzgerald 1914 yılında bölge tedavisini ilk<br />
tanımlayan kişidir (Lett 2002, Ghaffari ve Ghaznein 2010).<br />
Bölgesel tedavi, yönteminin uygulayıcılarından fizyoterapist Dr. Joe Shelby Riley<br />
ve Eunice Ingham tarafından geliştirilmiştir (Soutar 2010). Dr. Joseph Riley, bu on<br />
hayali dikey dilime yatay dilimler eklemiştir ve ayağın altında organların yansıdığı<br />
bazı noktaların yerini şemalarla göstermiştir. Batı dünyasında Bölge Terapisi’nin Dr.<br />
Fitzgerald, Dr. Bowers ve Dr. Riley’in çalışmaları ile geliştirildiği kabul edilmiştir. Ancak<br />
vücudumuzdaki organların ayaklara yansıdığı noktalarda çalışan esas kişi Amerikalı<br />
masöz Eunice Ingham’dır. Dr. Riley’in asistanı olan Ingham, kendi masaj deneyimleri<br />
ve daha önceki araştırmaların yardımı ile her organın ayakta karşılık geldiği noktayı<br />
bulmuştur (Wilhelm 2006). Ingham tedavi metodunu yeğeni Dwight Byers’<br />
öğretmiştir. Daha sonra; Byers, 1970 yılında Uluslar arası Refleksoloji Enstitüsünün<br />
(InternatiolInstitute of Refleksoloji) yöneticisi olmuştur (Vennells 2004).<br />
Refleksolojinin Etki Mekanizması<br />
Refleksoloji, ayaklardaki iç organlar, salgı bezleri ve vücut bölümlerine karşılık<br />
geldiği iddia edilen özel noktalara basınç uygulamak için başparmak ve işaret<br />
parmağı kullanılarak yapılır (Wang ve ark. 2008, Taha ve Ali 2011). İlgili noktaya basınç<br />
uygulandığı zaman elektrokimyasal sinir uyarıları aktive olur, sinir sisteminin<br />
uyarılması ile uyarı periferal sinir sistemi tarafından algılanır ve bir mesaj oluşturur. Bu<br />
mesaj afferent nöronlarla bir gangliona, santral sinir sistemine iletilir. Gangliondan<br />
geçen mesaj efferent nöronlarla spesifik organlara, bezlere iletilir ve mesaja cevap<br />
oluşur ( Xavier 2007).<br />
Refleksolojinin etki mekanizmasını açıklayan çeşitli teoriler vardır. Bunlardan biri<br />
enerji teorisidir. Bu teoriye göre refleksoloji vücutta elektromanyetik alanlar arasında<br />
iletişimi sağlar, zaman zaman enerji bloklarının meydana gelmesini, enerji akışını<br />
sağlar ve tıkanmış kanallardaki enerjinin tekrar dolaşmasına yardımcı olur<br />
(Stephenson ve ark. 2000).<br />
Diğer teori ise, laktik asit teorisidir. Laktik asit’in ayaklarda mikrokristaller olarak<br />
depolanması ve refleksolojinin bu kristalleri erittiği ve enerjinin serbest akımına izin<br />
verdiğini söyler (Stephenson ve ark. 2000, Vennells 2004, Wilhelm 2006).<br />
Propriyoseptif sinir reseptörlerini algılama teorisinde, ayaklardaki reflekslerin<br />
organları etkilediğini ve vücuttaki organlar ile bu refleks bölgeleri arasında bir<br />
bağlantının olduğunu söyler. Refleksolojinin sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmasının<br />
ortaya elektrokimyasal mesajlar çıkardığını, bunun da nöronların yardımıyla<br />
ilgili organları uyardığını, fiziksel problemlerle ilgili gerginlik ve stresi rahatlatarak<br />
onların gevşemesini sağladığını savunur. Bu gevşeme otonom yanıtı etkiler ki bu,<br />
sırasıyla, endokrin, immün ve nöropeptit sistemi etkiler (Stephenson ve ark.2000).<br />
Tüm bu teorilerin amacı; vücuttaki enerjiyi dengelemektir. Refleksoloji, inaktive<br />
olmuş bölgeleri uyararak ya da aşırı aktive olanları yatıştırarak tüm vücut sistemlerini<br />
dengelemeye yardım eder ( Xavier 2007).<br />
74
<strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />
Refleksolojinin Kullanım Alanları<br />
Refleksolojiye olan ilgi giderek artmakta ve insanların çeşitli sağlık bakımı veren<br />
kuruluşlardan ve özel gruplardan refleksoloji talebi sayısında bir artış olduğu<br />
araştırmalarla ortaya konmaktadır. Kuzey Doğu İskoçya’da 1993-1999 yılları arasında<br />
toplumsal araştırmalar üzerine yapılan bir incelemede, insanların özellikle refleksoloji,<br />
aromaterapi ve kriopati kullanımında anlamlı bir artış olduğu bildirilmiştir (Emslie ve<br />
ark. 2002). Yom ve Lee (2008) Kore’de yaptığı çalışmada hemşireler tarafından en<br />
fazla bilinen ve uygulanan tamamlayıcı ve alternatif tedavi türünün %10.1 ile ayak<br />
refleksolojisi olduğunu bildirmiştir.<br />
Refleksoloji, hem sağlığın korunması ve yükseltilmesinde (yaşam kalitesini<br />
artırmak, hasta- hemşire etkileşimini arttırmak, derin bir sakinlik sağlamak, vücut<br />
sistemleri arasındaki uyumu sağlamak ve homeostazı düzenlemek, vücut enerjisini<br />
yeniden canlandırmak, bağışıklık sistemini güçlendirerek sağlığı korumak, menopoz,<br />
PMS, dismenore), hem de bazı rahatsızlıkların hafifletilmesinde (Stres, anksiyete,<br />
depresyon, yorgunluk, uykusuzluk, migren, bas ağrısı, sırt ağrısı, sempatik ve parasempatik<br />
sinir sistemini ayarlamak ve fonksiyonunu düzenlemek, tiroid fonksiyonlarını<br />
düzenlemek, kan şekeri seviyesini düşürmek, romatizma, kas ağrıları ve<br />
spazmı, eklem iltihaplanmaları, kabızlık, hazımsızlık, sinüzit, astım, bazı üriner sistem<br />
sorunları, egzama, bazı allerjiler gibi dermatolojik sorunlar, enfeksiyon süresini<br />
kısaltmak, kan dolaşımını hızlandırmak, bulantı ve kusmayı rahatlatmak, kanser<br />
ağrılarını ve kemoterapinin yan etkilerini hafifletmek) ve doğum sürecinde,<br />
sonrasında (ağrıyı azaltmak veya artırmak, servikal dilatasyonu artırmak, postpartum<br />
dönemde uterus involüsyonuna yardım ve süt salınımını kolaylaştırmak) yaygın<br />
olarak kullanılmaktadır (Botting 1997, Lett 2002, Xavier 2007, Magill 2008, Tabur<br />
2008, Bolsoy 2008, Hughes ve ark. 2009, Woodward ve ark. 2009, Kim ve ark. 2010,<br />
Chumthi ve ark.2011, Taha ve Ali 2011).<br />
Refleksoloji ile ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında; refleksolojinin oldukça farklı<br />
alanlarda kullanılarak etkisinin incelendiği görülmektedir (Tablo1).<br />
Oleson ve Flocco (1993) premenstrüel sendrom semptomlarını % 46, Bolsoy<br />
(2008) perimenstrüel distres puanlarını ve premenstrüel dönem semptomlarını<br />
azalttığını saptamıştır. Li ve arkadaşları (2011) uyku kalitesini arttırdığını, Asltoghiri ve<br />
Ghodsi (2012) uyku bozukluğunu azalttığını saptamıştır. Wilkinson ve arkadaşları<br />
(2006) kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olan hastalarda refleksolojin nabız<br />
hızını önemli derecede azalttığını bildirmiştir. Stephenson ve arkadaşları (2000) ağrı<br />
ve anksiyete skorlarında, Gunnarsdottir ve McAlpine (2010) baş, boyun ve kol gibi<br />
pek çok bölgede ağrıda, Hodgson ve Anderson (2008) ağrı ve ruhsal gerginlik<br />
düzeyinde, Hughes ve arkadaşları (2009) ağrı (kasılma), yorgunluk, depresyon,<br />
güçsüzlükte, Ross ve arkadaşları (2002) anksiyete ve depresyon düzeyinde, Ghaffari<br />
ve Ghaznein (2010) yorgunluk düzeyinde, Chumthi ve ark. (2011) stres düzeyinde<br />
azalma olduğunu bildirmişlerdir.<br />
Bu konudaki çalışmaların doksanlı yıllarda başlayarak günümüze kadar artarak<br />
devam ettiği görülmektedir. <strong>Ü</strong>lkemizde de refleksoloji uygulaması ile ilgili yapılan<br />
çalışmalar vardır. Bu çalışmalardan birisi Bolsoy’un (2008) “Perimenstrüel Distresin<br />
75
Kıvan ÇEVİK<br />
Hafifletilmesinde Refleksolojinin Etkinliğinin İncelenmesi” konulu çalışmasıdır. Bu<br />
çalışma sonucunda da refleksolojinin menstrüel dönem ağrı puanlarında,<br />
premenstrüel dönem ağrı puanlarında azalma olduğu, premenstrüel dönem ağrı<br />
semptomlarında daha fazla gerileme olduğu belirlenmiştir. Özdemir ‘in (2011) yapmış<br />
olduğu “Hemodiyaliz hastalarında refleksolojinin yorgunluk, ağrı ve krampa etkisi”<br />
konulu çalışma sonucunda refleksolojinin hemodiyaliz hastalarında “ağrı puan<br />
ortalamasını ve ağrı şiddetini düşürdüğü, kramp puan ortalamasının ve şiddetinin<br />
azaldığı saptanmıştır. Bir diğer çalışma da Korhan’ın (2011) “ Mekanik Ventilasyon<br />
Desteğinde Olan Hastalarda Refleksolojinin Sedasyon Düzeyi ve Yaşamsal Belirtiler<br />
<strong>Ü</strong>zerine Etkisi” konulu çalışmasıdır. Çalışma sonucunda refleksolojinin yaşamsal belirti<br />
değerlerini olumlu yönde etkilediğini, gevşemeyi sağladığını ve sedasyon ihtiyacını<br />
azalttığını saptamıştır.<br />
Tablo 1: Dünyada ve <strong>Ü</strong>lkemizde Refleksolojiyle İlgili Yapılmış Çalışma Örnekleri<br />
Yazar: Oleson ve Flocco Tarih: 1993<br />
Amaç: Prementruel sendromlu kadınlarda refleksolojinin etkilerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi:18 deney, 17 kontrol grubu olmak üzere premenstruel sendromlu 35 kişiyle<br />
çalışılmıştır.<br />
Uygulama Süreci: Haftada bir kez 30 dakika süreyle toplam sekiz hafta kulak, el ve ayaklarda ilgili özel<br />
noktalara refleksoloji tedavisi uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Araştırmanın sonucunda kadınların premenstrual sendrom semptomlarınında % 46 oranında<br />
azalma olduğu belirlenmiştir.<br />
Yazar: Stephenson ve diğerleri Tarih: 2000<br />
Amaç: Göğüs ve akciğer kanseri tanısı almış hastalarda ayak refleksolojisinin ağrı ve anksiyeteye etkisini<br />
incelemek amacı ile yapılmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: Amerika’da bir hastanede göğüs ve akciğer kanseri tanısı almış 23 hasta<br />
örneklemi oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: 23 hastaya 30 dakika uygalanan ayak refleksolojisi uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Deney grubunda ağrı ve anksiyete skorlarının istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde azaldığı<br />
saptanmıştır.<br />
Yazar: Ross ve diğerleri Tarih: 2002<br />
Amaç: Palyatif bakım alan kanser hastalarında ayak refleksolojisinin anksiyete depresyona etkisi<br />
incelenmiştir.<br />
Araştırmanın Örneklemi: Kanser tanısı almış 17 hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: Altı hafta süresince haftada bir kez olmak üzere 7 hastaya refleksoloji, 10 hastaya<br />
ayak masajı uygulanmıştır.<br />
Bulgular:: Araştırmanın sonucunda girişimin hastaların anksiyete ve depresyon düzeyini azalttığı<br />
(13.90±1.82) terapi sonrası 13.20± 2.97) refleksoloji uygulanan grupta da 14.57± 2.87)uygulama sonrası<br />
14.29± 2.59) belirlenmiştir.<br />
Yazar: Tovey Tarih: 2002<br />
Amaç: İngiltere’de irritabl bağırsak sendromlu hastalarda, refleksolojinin yorgunluğa, vücut sağlığına<br />
etkisini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: İrritabl bağırsak sendromlu 15 deney, 13 kontrol grubu araştırmanın<br />
örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: İrritabl bağırsak sendromlu hastalara 4 haftalık süreçte haftada bir gün olmak üzere<br />
dört, 15 günde bir olmak üzere iki ve toplamda altı refleksoloji uygulama suresi 30 dakika olacak şekilde<br />
gerçekleşmiştir.<br />
Bulgular: Refleksolojinin yorgunluğu, vücut sağlığına etkisi değerlendirildiğinde olumlu yönde<br />
etkilerinin olduğu belirlenmiş ancak çok ciddi bir etki gözlenmemiştir.<br />
76
<strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />
Yazar: Bishop ve diğerleri Tarih: 2003<br />
Amaç: Refleksolojinin kronik konstipasyon ve enkopresis üzerine etkisini incelemek amacıyla<br />
yapılmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: Konstipasyon ve Enkopresis tanısı almış 3-14 yaşları arasındaki 48 çocuk<br />
araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: Altı hafta süresince haftada bir kez 30 dakika altı seans refleksoloji uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Refleksolojinin bağırsak hareketlerinin sayında artış sağladığını saptamıştır.<br />
Yazar: Wilkinson ve diğerleri Tarih: 2006<br />
Amaç: Londra’da KOAH’lı hastalarda refleksolojinin etkisini incelemek amacı ile yapılmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: KOAH’lı deney, 7 kontrol grubu oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: Dört hafta süresince haftada bir kez ortalama 50 dakika olmak üzere dört seans<br />
refleksoloji uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Refleksolojinin nabız hızını önemli derecede azalttığını belirlemiştir.<br />
Yazar: Hodgson ve Anderson Tarih: 2008<br />
Amaç: Philadelphia’da 324 yataklı bir bakım evinde yaşayan demanslı yaşlı bireylerde refleksolojinin<br />
psikolojik distrese, ağrı ve demans semptomlarına etkisini değerlendirmek amacı ile yapılmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: Bakımevinde en az 6 ay kalan, 75 yaş ve üstü, demans tanısı almış ve<br />
araştırmaya katılmayı kabul eden 21 yaşlı araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: Haftada bir kez olmak üzere dört hafta 30 dakika süre ile refleksoloji uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Refleksolojinin ağrı ve ruhsal gerginlik düzeyini azalttığını saptamışlardır.<br />
Yazar: Bolsoy Tarih: 2008<br />
Amaç: Perimenstrüel distresin hafifletilmesinde refleksolojinin etkinliğini incelemek amacı ile<br />
planlamıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: Lisans öğrenimi gören 94 öğrenci araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: Öğrencilere menstrüasyonunun bitiminde (siklusun 5-7.günlerinde) başlamak üzere,<br />
haftada bir defa, yarım saat süre ile kulaklar, eller ve ayaklardaki uygun noktalara iki siklus süresince<br />
(sekiz seans) refleksoloji masajı uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Refleksolojinin perimenstrüel distres puanlarını ve premenstrüel dönem semptomlarını<br />
azalttığı bulunmuştur.<br />
Yazar: Hughes ve diğerleri Tarih: 2009<br />
Amaç: Refleksolojinin ağrı üzerine etkisini incelemek amacıyla planlanmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: 71 multiple sklerozlu hastadan oluşmuştur.<br />
Uygulama Süresi:.45 dakika l0 hafta süreyle bir gün yapılmıştır.<br />
Bulgular: Refleksolojinin yorgunluk, depresyon, güçsüzlük, kasılmada (ağrı) anlamlı bir azalma<br />
saptanmıştır.<br />
Yazar: Gunnarsdottir ve McAlpine Tarih: 2010<br />
Amaç: Fibromiyalji sendromu tanısı almış bayan hastalara uygulanan refleksolojinin fibromiyalji<br />
semptomlarına etkisini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: Altı bayan hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: Hastalara 10 hafta süreyle refleksoloji uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Baş, boyun ve kol gibi pek çok bölgede ağrıda azalma olduğu saptanmıştır.<br />
Yazar: Ghaffari ve Ghaznein Tarih: 2010<br />
Amaç: Hamilelerde refleksolojinin yorgunluğuna etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: 74 hamile araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi:. Haftada iki kez olmak üzere 5 hafta 30 dakikalık süreyle refleksoloji uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Refleksolojinin yorgunluğu önemli derecede azalttığını saptamışlardır.<br />
77
Kıvan ÇEVİK<br />
Yazar: Woodward, Norton ve Barriball Tarih: 2010<br />
Amaç: .Bayan hastalarda refleksolojinin kanstipasyon üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: Roma II kriterlerine göre konstipasyon tanısı almış 19 bayan hasta<br />
araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi:. 35-40 dakikalık süreyle haftada bir kez olmak üzere altı hafta refleksoloji<br />
uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Refleksolojinin konstipasyon üzerine olumlu etkileri olduğu belirlenmiştir.<br />
Yazar: Chumti, Volrathongchai ve Eungpinichpong Tarih: 2011<br />
Amaç:Adölesan annelerde ayak refleksolojisinin strese etkisini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: 29 deney, 29 kontrol gurubu olmak üzere 58 adölesan anne araştırmanın<br />
örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: 30 dakikalık süreyle refleksoloji uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Ayak refleksolojisinin stresi azalttığını saptamışlardır.<br />
Yazar: Özdemir Tarih: 2011<br />
Amaç: Hemodiyaliz hastalarında refleksolojinin yorgunluk, aırı ve krampa etkisini değerlendirmek<br />
amacıyla planlanmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: 40 deney, 40 kontrol grubu olmak üzere 80 hemodiyaliz hastası<br />
araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: Birinci, ikinci ve üçüncü hemodiyaliz tedavisi sonrası toplam 3 seans 30 dakika<br />
refleksoloji uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Ağrı puan ortalamasının ve ağrı şiddetinin düştüğü, kramp puan ortalamasının ve kramp<br />
şiddetinin azaldığı saptanmıştır.<br />
Yazar: Li ve diğerleri Tarih: 2011<br />
Amaç: Tayvan’da postpartum dönemi kadınlarda refleksolojinin uyku kalitesine etkinsi değerlendirmek<br />
amacı ile yapılmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: Uyku kalitesinin düşük olduğunu bildiren 65 postpartum dönemindeki<br />
kadın örneklemi oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: Birbirini takip eden 5 gün 30 dakika ayak refleksolojisi uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Refleksolojinin uyku kalitesini arttırdığını saptamışlardır.<br />
Yazar: Korhan Tarih: 2011<br />
Amaç: Mekanik Ventilasyon desteğinde olan hastalarda refleksolojinin sedasyon düzeyi ve yaşamsal<br />
belirtiler üzerine etkisini incelemek amacıyla planlanmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: 30 deney, 30 kontrol grubu olmak üzere Glaskow koma skalası 9 ve üstünde<br />
olan 60 hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: El, ayak ve kulak bölgelirinin her birine 10’ar dakikadan toplam 30 dakika, günde iki<br />
kez olmak üzere, arka arkaya 5 gün toplam 10 seans refleksoloji uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Refleksolojinin yaşamsal belirti değerlerini olumlu yönde etkilediğini gevşemeyi sağladığını<br />
ve sedasyon ihtiyacını azalttığını saptamıştır.<br />
Yazar: Asltoghiri ve Ghodsi Tarih: 2012<br />
Amaç: Menapoza giren bayanlarda refleksolojinin uyku hastalığı üzerine etkisini incelemek amacıyla<br />
planlanmıştır.<br />
Araştırmanın Örneklemi: 45-60 yaşları arasındaki uyku hastalığı olan 100 kadın oluşturmuştur.<br />
Uygulama Süresi: Günde 15 dakika 21 gün süresince refleksoloji uygulanmıştır.<br />
Bulgular: Refleksolojinin uyku bozukluğunu azalttığını ve menapozal semptomlarda hormonal<br />
olmayan bir yaklaşım olarak etkili olduğunu bildirmiştir.<br />
78
<strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />
Refleksolojinin Kullanılmaması Gereken Durumlar<br />
Gebeliğin ilk trimestiri, düşük veya erken doğum tehdidi, plasenta previa,<br />
antepartum hemoraji, pre-eklemsi, akut enfeksiyonlar ve ateşli durumlar, derin ven<br />
trombozu, femur kırıkları, cerrahi durumlar, açık yaraların olması, tıbbi aciller, malign<br />
melanom’da kullanılmaması gerekmektedir (Soutar 1998, Lett 2002, Vennells 2004).<br />
Refleks Bölgelerine Masaj Uygulama<br />
Akupunktur temellerine dayalı olan ve vücutta bulunan hassas noktalara el ile<br />
özel bası tekniklerini gerektiren ve bölgesel terapinin teorik prensiplerine dayanan<br />
bir şifa ve sağaltım uygulaması olarak tanımlanan refleksoloji uygulamasında<br />
(Ayçeman 2009), her bir seansın 10 dakikadan 45 dakikaya varan sürede<br />
gerçekleştirilmesi önerilmektedir (Tabur 2008). Terapistler tarafından optimal<br />
terapötik sonuçlar elde etmek için genellikle 6-8 seans olması tavsiye edilmektedir<br />
(Jones ve ark. 2012). Refleksolojiyle ilgili yapılan çalışmalarda da uygulama süresinin<br />
genelde 30 dakika tutulduğu (Stephenson ve ark. 2000, Tovey 2002,Bishop ve ark.<br />
2003, Hodgson ve Anderson 2008, Ghaffari ve Ghaznein 2010, Li ve ark.2011,<br />
Özdemir 2011) ve haftada tek seans olmak üzere 6-8 haftalık süre ile uygulandığı<br />
görülmektedir (Williamson ve ark. 2002, Tovey 2002, Woodward ve ark. 2010).<br />
Refleksologlar, genellikle kolay ulaşılabilir, daha duyarlı ve daha büyük<br />
olmasından dolayı ayaklar üzerinde çalışmayı tercih ederler (Botting 1997). Fakat ayak<br />
masajı ile refleksoloji arasında kesin bir fark bulunmaktadır (Botting 1997, Tiran and<br />
Chummun 2005). Kullanılan başparmak ve parmak tekniği masajdan farklıdır ve<br />
solucan gidişine benzeyen bir hareketi andırır (Botting 1997, Wilhelm 2006, Wang ve<br />
ark. 2008). Refleksoloji seansı sırasında organların, endokrin bezlerin ve vücut<br />
bölümlerinin yansıması kabul edilen spesifik noktalara baskı uygulanır (Botting 1997,<br />
Wilhelm 2006, Tabur 2008, Wang ve ark. 2008).<br />
Refleks bölgelerine masajda başparmak hareketi, parmak hareketi, ovma hareketi,<br />
sıvazlama hareketi, sıkma hareketi olmak üzere beş basma tekniği kullanılmaktadır<br />
(Vennels 2004, Tabur 2008).<br />
<strong>Hemşirelik</strong> Uygulamalarında Refleksolojinin Yeri<br />
Refleksoloji, özel eğitim gerektiren tedaviler arasında yer almaktadır. Belli bir<br />
eğitim/kurs alındıktan sonra pratiğe aktarılmalıdır. <strong>Ü</strong>lkemizde, refleksolojiyle ilgili<br />
yapılan bilimsel çalışmalar dışında, hemşirelik uygulamalarında refleksoloji uygulamasına<br />
rastlanılmamıştır. Bazı özel kurum ve kuruluşlarda belli bir ücret karşılığında<br />
hizmete sunulmaktadır. Kliniklerde rutin olarak hemşireler tarafından bu hizmetin<br />
sunulabilmesi için, hizmet içi eğitim programları düzenlenip hemşirelerin bu alanda<br />
sertifika almaları sağlanmalıdır. Alanında uzmanlaşmış (enfeksiyon, eğitim, vs.<br />
hemşiresi gibi) tamamlayıcı ve alternatif tedavilerle ilgili eğitim almış, kalifiye<br />
hemşireler yetiştirilmesine olanak sağlanmalıdır.<br />
79
Kıvan ÇEVİK<br />
SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Dünyada ve ülkemizde, hastalıkların tedavisinde ve/veya semptomların<br />
hafifletilmesinde/ giderilmesinde tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) metotlarından<br />
biri olan refleksolojinin kullanım alanlarının oldukça geniş olduğu ve genel anlamda<br />
yarar sağladığı yapılan çalışmalarda görülmektedir. Hemşireler için göz önünde<br />
tutulması gereken temel konular, toplumda tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımının<br />
yaygınlığına ilişkin farkındalıklarını arttırmak, pratiklerini geliştirmek ve profesyonel<br />
olarak uygulamalarını sürdürmektir.<br />
Hemşireler TAT yöntemlerinin etkileri, ilaçlarla olan etkileşimleri ve komplikasyonları<br />
hakkında da bilgi sahibi olmalıdırlar (Dönmez ve ark. 2007). Bu nedenle bu<br />
eğitimin lisans eğitimi veren sağlık yüksekokullarının, hemşirelik fakültelerinin<br />
müfredatında yer almasının faydalı olacağı düşünülmektedir. Hemşirelerin bu<br />
yöntemlere ilişkin bilgi sahibi olması, hasta ve hasta yakınlarına danışmanlık<br />
yapabilmeleri açısından da oldukça önemlidir. Hizmet içi eğitim programları ile,<br />
hemşirelerin bilgi birikimleri güncellenmeli ve tamamlayıcı tedaviler konusunda<br />
bilimsel çalışmalar yapmalıdırlar.<br />
KAYNAKLAR<br />
Asltoghiri M, Ghodsi Z. The Effects of Reflexology on Sleep Disorder in Menopausal Women. Procedia<br />
Social and Behavioral Sciences 2012;31: 242-6.<br />
Ayçeman N. Body Based Applications in Oriental Medicine. Turkiye Klinikleri J Med Sci 2009; 29:95-9.<br />
Bishop E, Mckinnon E, Weir E.ve ark. Reflexology In The Management of Encompresis and Chronic<br />
Constipation. Pediatric Nursing 2003; 15(3): 20-21.<br />
Bolsoy N. Perimenstrüel Distresin Hafifletilmesinde Refleksolojinin Etkinliğinin İncelenmesi. Yayınlanmış<br />
Doktora Tezi. İzmir: Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 2008<br />
Botting D. Review of Literature on the Effectiveness of Reflexology, Complementary Therapies in<br />
Nursing&Midwifery 1997; 3: 123- 130.<br />
Chumthi L, Volrathongchai K, Eungpinichpong W. Effect Of Foot Reflexology on Stres Reduction Among<br />
Adolescent Mothers During The Postpartum Period. Royal Thai Air Force Medical Gazette 2011;<br />
57(1): 24-35.<br />
Dokken D, Sydnor-Greenberg N. Exploring Complementary and Alternative Medicine in Pediatrics:<br />
Parents And Professionals Working Together For New Understanding. Pediatr Nurs 2000;26: 1-15.<br />
Dönmez CY, İlçe ÖA, Yavuz M. Ve Ark. Ameliyat Öncesi Dönemde Hastaların Tamamlayıcı Ve Alternatif<br />
Tedavi (TAT) Yöntemlerini Kullanma Durumlarının İncelenmesi, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek<br />
Okulu <strong>Dergisi</strong> 2007;23(1): 27-36.<br />
Emslie M.J, Campbell, M.K, Walker K.A. Changes in Publica Wareness of, Attitudes To And Use Of<br />
Complementary Therapy ın Northeast Scotland: Surveys ın 1993 and 1999, Complementary, Therapy<br />
in Medicine 2002;10: 148-153.<br />
Gambles M, Crooke M, Wilkinson S. Evaluation of A Hospice Based Reflexology Service: Qualitative<br />
Audit of Patient Perceptions. European Journal of Oncology Nursing 2002;6(1): 37-44.<br />
Ghaffari F, Ghaznein PT. The Reflexology Of Sole On Tiredness İntensity in Pregnant Women. Casp J<br />
Intern Med 2010; 1(2): 58-62.<br />
80
<strong>Hemşirelik</strong>te Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi: Refleksoloji<br />
Gunnarsdottir JT, Peden-Mcalpine C. Effects of Reflexology on Fibromyalgia Symptoms: A Multiplecase<br />
Study. Complementary Therapies in Clinical Practice 2010;16: 167–172.<br />
Hodgson NA, Anderson S. The Clinical Efficacy Of Reflexology ın Nursing Home Residents With<br />
Dementia. J Altern Complement Med 2008; 14(3):269–75.<br />
Hughes CM, Smyth S, Lowe-Strong AS. Reflexology For The Treatment of Pain in People With Multiple<br />
Sclerosis: A Double-Blind Randomised Sham-Controlled Clinicaltrial. Mult Scler 2009; 15(11):1329–<br />
38.<br />
Jones J, Thomson P, Lauder W. Ve Ark. Reflexology Has An Acute (İmmediate) Haemodynamic Effect in<br />
Healthy Volunteers: A Double-Blind Randomised Controlled Trial. Complementary Therapies in<br />
Clinical Practice 2012;18: 204-11.<br />
Kim JI, Lee MS, Kang JW. et al Reflexology For The Symptomatic Treatment of Breas Tcancer: A<br />
Systematic Review. Integr Cancer Ther 2010; 9(4): 326-330.<br />
Korhan AE. Mekanik Ventilasyon Desteğinde Olan Hastalarda Refleksolojinin Sedasyon Düzeyi Ve<br />
Yaşamsal Belirtiler <strong>Ü</strong>zerine Etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi. İzmir: Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık<br />
Bilimleri Enstitüsü; 2011.43-271.<br />
Lett A. The Future of Reflexology. Complementary Therapy in Nursing&Midwifery 2002;8: 84-90.<br />
Li CY,Chen SC, Li CY. et al. Randomised Controlled Trial Of The Effectiveness Of Using Foot Reflexology<br />
to Improve Quality of Sleep Amongst Taiwanese Postpartum Women. Midwifery, 2011;27:181–186.<br />
Magill L. The Conjoint Use of Music Therapy and Reflexology With Hospitalized Advanced Stage Cancer<br />
Patiens and Their Families. Palliative and Supportive Care 2008; 6: <strong>28</strong>9- 296.<br />
Mollart L. Single–Blind Trialad Dressing The Differential Effects Of Two Reflexology Techniques Versus<br />
Rest, On Ankle And Foot Oedema in Late Pregnancy. Complementary Therapies In<br />
Nursing&Midwifery 2003;9, 203–208.<br />
Morey HJ. Integrative Reflexology: A Therapy Within A Naturopathic. Nursing Practice Explore 2005;<br />
1(5): 400-401.<br />
National Center For Complementary and Alternative Medicine. What is Complementary and Alternative<br />
Medicine (CAM), Makale 13 Kasım 2012’de http://nccam.nih.gov/health/whatiscam/ Adresinden<br />
indirildi.<br />
Oksel E, Şişman FN. Diabetes Mellitus’lu Hastaların Kullandıkları Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi<br />
Yöntemleri. Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu <strong>Dergisi</strong> 2009;25 (3) : 27-36.<br />
Oleson T, Flocco W. Randomised Controlled Study of Premenstrual Symptoms Treated With Ear; Hand<br />
and Foot Reflexology. Obstetrics&Gynecology 1993;82(6): 906–11.<br />
Özçelik H, Fadıloğlu Ç. Kanser Hastalarının Tamamlayıcı Ve Alternatif Tedavi Kullanım Nedenleri. Türk<br />
Onkoloji <strong>Dergisi</strong> 2009;24(1):48-52.<br />
Özdemir G. Hemodiyaliz Hastalarına Uygulanan Refleksolojinin Yorgunluk, Ağrı Ve Krampa Etkisi.<br />
Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi. Gaziantep: Gaziantep <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü;2011.<br />
Quinn F, Hughes CM, Baxter GD. Reflexology In The Management of Low Back Pain: A Pilot Randomised<br />
Controlled Trial. Complement Ther Med 2008;16(1):3–8.<br />
Ross CS, Hamilton J, Macrae G. A Pilot Study to Evaluate The Effect of Reflexology on Mood and<br />
Symptom Rating of Advanced Cancer Patients. Palliat Med 2002;16(6):544–5.<br />
Soutar G, 1998, Reflexology For Hands and Feet. Eller ve Ayaklar İçin Refleksoloji, Evyapan T, 2. Baskı,<br />
Ankara: Arkadaş Yayınevi; 2010.<br />
81
Kıvan ÇEVİK<br />
Stephenson, NL. N, Dalton, JA. Using Reflexology For Pain Management: A Review J Holistnurs 2003;21:<br />
179.<br />
Stephenson NL, Weinrich SP, Tavakoli AS. The Effects Of Foot Reflexology On Anxiety And Pain In<br />
Patients With Breast and Lung Cancer. Oncol Nurs Forum 2000;27: 67–72.<br />
Tabur H, Başaran EBZ. Refleksoloji’ye Giriş. Birleşik Matbaacılık; 1.Baskı. İzmir: 2008.<br />
Taha NM, Ali ZH. Effect Of Reflexology On Pain And Quality of Life In a Patient With Rheumatoid<br />
Arthritis. Life Science Journal 2011; 8(2): 357-365.<br />
Tiran D, Chummun H. The Physiological Basis of Reflexology and Its Use as A Potential Diagnostic Tool.<br />
Complementary Therapies in Clinical Practice 2005;11:58–64.<br />
Tovey PA. A Single-Blind Trial Of Reflexology For Irritable Bowel Syndrome. Gen Pract 2002;52: 19–23.<br />
Turan N, Kaya N, Kaya H. Ve Ark. <strong>Hemşirelik</strong> Öğrencilerinin Bazı Değişkenler Açısından Konstipasyon<br />
Sorunları. İstanbul <strong>Ü</strong>niversitesi Florence Nightingale <strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulu <strong>Dergisi</strong> 2011;19 (3): 168-<br />
178.<br />
Vennells Df. (2004). Refleksoloji. Çeviren: Soner S. 2.Baskı. İzmir: Ege Meta Yayınları.<br />
Wang My, Tsai Ps, Lee Ph. Et Al. The Efficacy Of Reflexology: Systematic Review. Journal of Advanced<br />
Nursing 2008;62(5), 512–520.<br />
Wilhelm Za. Adım Adım Sağlık: Refleksoloji. 3.Baskı. İstanbul; Dharma Yayınları; 2006.<br />
Williamson J, White A, Hart A. Randomised Controlled Trial Of Reflexology For Menopausal Symptoms.<br />
International Journal Of Obstetrics And Gynaecology September 2002; 109: 1050–1055.<br />
Wilkinson I. The House of Lords Select Committee For Science and Technology. Their Report on<br />
Complementary and Alternative Medicine and Its Implications For Reflexology. Complementary<br />
Therapies in Nursing&Midwifery 2002;8: 91-100.<br />
Wilkinson Sai, Prigmore S, Rayner Fc. A Randomised-Controlled Trail Examining The Effects of<br />
Reflexology of Patients With Chronic Obstructive Pulmonary Disease (Copd). Complementary<br />
Therapies in Clinical Practice 2006; 12: 141–147.<br />
Woodward S, Norton C, Barriball Kl. A Pilot Study of the Effectiveness of Reflexology in Treating<br />
Idiopathic Constipation in Women. Complementary Therapies in Clinical Practice 2010;16: 41–46.<br />
Woodward S, Norton Cs, Gordon J. Reflexology For Treatment of Constipation. Cochrane Database of<br />
Systematic Reviews 2009;4(56): 1-6.<br />
Xavier R. Facts on Reflexology. Nursing Journal of India 2007,98(1): 11- 12.<br />
Yom Yh, Lee Ke. A Comparison of The Knowledge of, Experience With and Attitudes Towards<br />
Complementary and Alternative Medicine Between Nurses and Patients ın Korea. Journal of Clinical<br />
Nursing 2008;17, 2565–72.<br />
82
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2): 83-93, <strong>2013</strong><br />
BİPOLAR BOZUKLUK TANISI ALAN HASTALARDA İÇSELLEŞTİRİLMİŞ<br />
DAMGALAMAYI AZALTMADA HEMŞİRELİK GİRİŞİMİ OLARAK PSİKOEĞİTİM<br />
PSYCHOEDUCATION AS NURSING INTERVENTION IN REDUCING INTERNALIZED STIGMA<br />
IN PATIENTS WHO TAKE BIPOLAR DISORDER DIAGNOSIS<br />
Prof.Dr. Olcay ÇAM*<br />
Yard.Doç.Dr. Döndü ÇUHADAR**<br />
*E.<strong>Ü</strong>. <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Psikiyatri Hemşireliği AD.<br />
**Gaziantep <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri <strong>Fakültesi</strong> <strong>Hemşirelik</strong> Bölümü<br />
ÖZET<br />
Toplumdaki damgalamanın içselleştirilmesi, bireylerin ciddi şekilde örselenmesine yol<br />
açmaktadır. Toplumun diğer bireyleri gibi, ruhsal hastalığı olanlarda toplumdaki kalıp yargılarla<br />
karşı karşıya kalırlar. Bu bireyler bir kez kendileri ya da başkaları tarafından akıl hastası olarak<br />
etiketlendiklerinde, istemeyerek de olsa kendilerini bu grubun bir üyesi olarak görürler.<br />
Damgalama Bipolar bozukluk hastalarının %54,6’sının hissettiği ciddi bir sorundur. Eğitilmiş ve<br />
bilgili bir toplum psikiyatrik hastalıkların tedavi edilebilirliğini anlar. Eğer halk bu hastalıkların<br />
başarılı şekilde tedavi edildiğini kabul ederse, bu hastalıklardan etkilenenler utanmayacaktır ve<br />
semptomların kabulüyle birlikte uygun profesyonel yardım arayışı artacaktır. Ruhsal<br />
hastalıkların tedavisi ve biyolojik temelleri hakkındaki eğitim, bu konu üzerindeki fikirleri<br />
normalleştirmede çok ciddi şekilde etkili olabilir. Damgalama ruh sağlığı problemlerinin<br />
tedavisinde önemli bir engeldir. Damgalama yaşantısı bireylerde ruh sağlığı tedavisini<br />
erteleme ya da tedaviden kaçınmaya neden olabilir. Tedavi altındaki bireylere yönelik<br />
damgalama odaklı bir psikoeğitim içselleştirilmiş damgalamayı azaltabilir. Bu derleme,<br />
içselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik yaklaşımların bir araya getirilerek bipolar<br />
bozukluk hastalarına özgü bir psikoeğitim programının içerisinde kullanılmasına açıklık<br />
getirmek amacıyla yazılmıştır.<br />
Anahtar Kelimeler: İçselleştirilmiş damgalama, bipolar bozukluk, psikoeğitim, psikiyatri<br />
hemşireliği.<br />
ABSTRACT<br />
Internalized stigma is the devaluation, shame, secrecy and withdrawal triggered by applying<br />
negative streotypes to oneself. Like other members of society, individuals with mental illness<br />
naturally come into contact with cmmon stereotypes. Once these individuals are labeled by<br />
themselves or by others as being mentally ill the willingly or unwillingly assume membership in the<br />
group that is the object of the stereotypes. Stigma is a serious problem that perceived by 54.6% of<br />
Bipolar disorder patients. Educated and sophisticated population would understand that<br />
psychiatric illnesses are often treatable. If the public accepted the fact that these illnesses are often
Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />
successfully treated, those affected with illness would not ashamed of it and would be more likely to<br />
seek out appropriate Professionals with the expectation of symtom relief. Stigma is a significant<br />
barrier to treatment of mental health problems. Experience of stigmatization can lead individuals<br />
to delay, avoid or disengage from mental health treatment. For individuals in treatment stigma<br />
focused psychoeducation can decrease perceived stigmatization. This review has been writen aim<br />
of clarifying to use of internalized stigma reducing approaches by bring together them in a<br />
psychoeducation programe that particular to bipolar disorder.<br />
Key words: Internalizeds stigma, bipolar disorder, psychoeducation, psychiatric nursing.<br />
GİRİŞ<br />
Ruhsal hastalığa sahip bireylerin, psikiyatriye başvurduktan ve tanı aldıktan sonra<br />
dışarıdan kendilerini damgalanmış olarak hissettikleri ve bunun neticesinde, bu<br />
bireylerde durumundan utanma, yetersizlik duygusu, olumsuz otomatik düşüncelerde<br />
artma, sosyal ilişkilerden kaçınma ve kendilik değerinde azalma gibi belirtilerin<br />
ortaya çıktığı ileri sürülmektedir. İçselleştirilmiş damgalama olarak tanımlanan bu<br />
durumun psikiyatrik tanı alma ile etkisini göstermeye başladığı, çoğu zaman<br />
bireylerin çevrelerinden herhangi bir ayrımcılık ya da kötü davranışa maruz<br />
kalmasalar bile kendiliğinden ortaya çıktığı ve hastanın aldığı psikiyatrik tanıya göre<br />
bu belirtilerin şiddetinin arttığı ileri sürülmektedir (Taşkın 2007a, Taşkın 2007b, Çam<br />
ve Çuhadar 2011)<br />
Bipolar bozukluk toplum tarafından göreceli olarak daha az tanınan ve damgalanan<br />
bir bozukluktur ancak hastalar damgalanma hissini çok yoğun biçimde yaşarlar,<br />
kendi kendilerini damgalarlar (Aydemir 2004). Morselli ve Elgie’nin (2003)<br />
çalışmasında, damgalamanın bipolar bozukluk hastalarının %54,6’sının hissettiği<br />
ciddi bir sorun olduğu belirlenmiştir. Çalışmada hastaların %<strong>28</strong>’i kendilerini çevreleri<br />
tarafından reddedilmiş hissettiklerini ifade etmişlerdir. Birçok hasta hastalıklarıyla ilgili<br />
olarak birçok olumsuz mitlere sahiptirler. Bu durum hastaların tanıyla baş etmelerini<br />
zorlaştırarak, tedaviye uyumsuzluğuna neden olmaktadır (Colom ve Vieta 2004).<br />
Hayward ve ark. (2002) bipolar bozukluk tanısı konan hastalarda yaptıkları çalışmada<br />
hastaların, toplum tarafından arkadaş olarak kabul edilmeyeceklerini, daha az zeki<br />
ve güvenilmez olarak değerlendirileceklerini, işverenlerin kendilerine iyi ücret<br />
vermeyeceklerini ve diğer işçilere davrandıkları gibi davranmayacaklarını, kadınların<br />
kendilerine görüşme randevusu vermeyeceklerini, psikiyatri kliniğine yattıkları için<br />
kendilerinin fikirlerini daha az ciddiye alacakları şeklinde düşündüklerini<br />
belirlemişlerdir.<br />
Bir başka çalışmada hastaların %46’sının kendilerini tam ya da kısmen yetersiz ya<br />
da eksikmiş gibi hissettikleri, hastaların yaklaşık %40’ının çevresindeki kişiler<br />
tarafından tam veya kısmen yetersiz veya eksikmiş gibi görüldüklerini düşündükleri,<br />
hastaların %60’ının hastalıklarının evlenme konusunda olumsuzluk yaratacağını<br />
düşündükleri, mesleki işlevsellik açısından, hastaların yaklaşık %55’i hastalıklarının iş<br />
bulma konusunda zorluk yaşatma nedeni olduğunu bildirdikleri, hastaların yaklaşık<br />
yarısının toplumsal ilişkilerde hastalıklarının kendilerine olumsuz etki yaptığını<br />
algıladıklarını, hastaların topluma göre kendilerini daha fazla damgaladıkları ve<br />
84
Bipolar Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmada…<br />
toplumsal ilişki düzeyi yakınlaştıkça, kendilerini damgalama arttığı belirlenmiştir<br />
(Aydemir 2007).<br />
İçselleştirilmiş damgalama, bireyler damgalama karşıtı olan ve araştırmaya dayalı<br />
bilgileri öğrendikleri zaman azalabilir. İçselleştirilmiş damgalaması olan bireyleri<br />
ruhsal hastalıklar konusunda eğitmek, bireylerin olumsuz inançlarına karşı çıkmalarında<br />
yardımcı olabilir (Watson ve Corrigan 2010). Bireyleri yaşam sorunları hakkında<br />
eğitme, onlara sorunun yönetimi için sosyal ve kaynak desteği geliştirmede yardım<br />
etmeye ve sorunu ele almada baş etme becerileri geliştirmeye odaklı girişimlerden<br />
birisi de psikoeğitimdir (Walsh 1998). Psikoeğitimsel yaklaşım, eğitim yöntem ve<br />
tekniklerinin ruhsal hastalıkların tedavi ve rehabilitasyon ilkelerinin gerçekleştirilmesinde<br />
kullanıldığı bir süreç olup; hasta ve aileye hastane dışında da yardımcı<br />
olmayı, hastanın yaşadıkları sorunlarla baş edebilmesini toplumda üretken bir yaşam<br />
sürmesini desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçlara ulaşmak için hastalık süreci,<br />
hastalık sürecinde yaşanılan güçlüklerin ele alınması, baş etme becerilerinin<br />
öğretilmesi ve uygulanması, ilaç kullanımının sürdürülmesi ile ilgili eğitimler<br />
verilmektedir (Alataş ve ark. 2007).<br />
Psikoeğitimsel girişimler genellikle ruhsal hastalıklar ve tedavisi hakkında doğru<br />
bilginin sunulmasına vurgu yapar ve yanlış algılamaları ele alarak ruh sağlığı<br />
problemlerinin tedavi edilebilirliği ile ilgili daha iyimser olmayı sağlayabilirler<br />
(Alvidrez ve Ark. 2008, Alvidrez ve ark. 2009). ANA (American Nursing Association)’ya<br />
göre uzman psikiyatri hemşiresi, ruhsal hastalıkları ve yetersizlikleri önlemede, ruhsal<br />
hastalıkları tedavi etmede, ruh sağlığı durumunu ve işlevsel yetenekleri geliştirmeye<br />
yardım etmede, bireysel, grup ve aile terapilerini, psikoeğitim ve diğer terapötik<br />
tedavileri kullanabilir (Knesil 2004). Psikoeğitim gruplarının temel amacı:<br />
• Hastalık ve onunla başa çıkabilme hakkında bilgi vermek, yanlış inançlarbilgiler,<br />
damgalama hakkında konuşmak,<br />
• Erken belirtileri tanıyarak ve ilaç uyumunu artırarak olası nüksleri azaltmak,<br />
• Hastayı aile içi ve aile dışı stres kaynaklarına karşı uyarmak ve hazırlamak,<br />
• Sosyal haklarından haberdar etmek,<br />
• Hastalar ve onların tedavisi le ilgilenen kişiler arasında işbirliğini arttırmak,<br />
• Hastanın seçilmiş bir ortamda hastalığı ile ilgili düşüncelerini, duygularını,<br />
korkularını paylaşma cesaretini göstermesini sağlamak,<br />
• Kendi sorunlarının bir çok insanda olduğunu görerek, hastalık belirtilerinin<br />
genelleştirebildiğini hastaya göstermek,<br />
• Hastaya hastalığının yaşamında neden olacağı engelleri anlamasını, bu<br />
gerçekle birlikte, sosyal yaşamında gerçekçi hedefler koyabilmesini sağlamak,<br />
• Yaşam kalitesini artıracak baş etme yöntemlerini öğrenmesini sağlamaktır<br />
(Sönmez 2009).<br />
İçselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik hazırlanan psikoeğitim programının<br />
içeriğinde aşağıdaki yaklaşımlar yer alabilir.<br />
85
Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />
Bipolar Bozukluk Hastalarında Psikoeğitim Programları<br />
Psikoeğitim, düzenli yaşam döngüsü, sağlıklı alışkanlıklar, erken uyarıcı belirtilerin<br />
fark edilmesi ve tedavi uyumunu artırmayı öğretmeyi amaçlayan etkili bir yaklaşımdır<br />
(Çakır ve ark. , 2009).<br />
Bipolar bozuklukta psikoeğitim; hastalıkla ilişkili yüksek tekrarlama oranları, ilaçlar<br />
ve onların olası yan etkileri, prodramal semptomların erken tanınması ve semptom<br />
yönetimi, yasadışı ilaç ve alkol kullanımından kaçınmanın önemi, rutinleri sürdürmenin<br />
önemi, stres yönetimi, bipolarda gebelik, intihar riski, damgalama, hastalığa<br />
bağlı problemler hakkında bilgiyi içermelidir (Colom ve Lam, 2005).<br />
Barselona Bipolar Bozukluklar Psikoeğitim Programı, grup psikoeğitiminin, mani,<br />
hipomani, karma ya da depressif gibi tüm bipolar episodların önlenmesinde ve iki<br />
yıllık süre içinde episodların yeniden ortaya çıkma zamanlarını uzatmada etkili olduğunu<br />
göstermiştir. Depresif hastalar, psikoeğitimde etkili olan öğrenme sürecine<br />
engel olan, ciddi bilişsel güçlükler yaşayabilirler, Manik hastalar, dikkat dağınıklığı ve<br />
bilişsel bozukluklar nedeniyle grup içinde rahatsız edici olabilirler ve verilen bilginin<br />
tamamını özümsemeyebilirler. Bu nedenle psikoeğitim daima ötimik (semptomların<br />
yatıştığı) evre süresince verilmelidir (Colom ve Vieta, 2004). Grup psikoeğitimi için<br />
ideal sayı 8-12 arasındadır. Kısa zamanda bütün hastalara yeterli söz hakkının verilmesinin<br />
gerektiği durumlarda bu sayı sekizin altında olabilir (Colom ve Vieta 2006).<br />
Rouget ve Aubry (2007), bipolar bozuklukta psikoeğitim yaklaşımlarının yararları<br />
ile ilgili literatür gözden geçirmelerinin sonucunda, psikoeğitimin bipolar<br />
bozukluğun entegre tedavisinin bir parçası olması gerektiği, farmakolojinin<br />
tamamlayıcısı olarak bireysel ya da grup şeklinde verildiği, hastaların ve ailelerin<br />
çoğunluğuna uygulanabilirliği için sağlık profesyonellerinin verebileceği sonuçlarına<br />
varmışlardır.<br />
İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmaya Yönelik Yaklaşımlar<br />
İçselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik yaklaşımlar ilk olarak Hayward ve<br />
Bright (1997) tarafından ileri sürülmüştür. Hayward ve Bright’e (1997) göre, içselleştirilmiş<br />
damgalamayı azaltmaya yönelik yaklaşımların içeriğinde yer alması gereken<br />
konular:<br />
1- Damgalama gerçeği inkar edilmemelidir. Problem çözme yaklaşımı kullanılmalıdır.<br />
Damgalama bir gerçek ve damgalamanın etkilerini azaltmak için adımlar<br />
atılabilir. Ruhsal hastalıkların bütüncül kavramı, hem psikososyal hem de biyolojik<br />
modellerini içermeli ve bunlar hastayla paylaşılmalıdır. Psikososyal etkenlerin rolünü<br />
vurgulamak, hastaya hastalığın etkilerini ve ayrıca damgalamanın etkisini azaltmak<br />
için adımlar atılabileceği duygusunu verir. Bu tür adımlar, kişisel yönetim becerilerini<br />
geliştirmeyi, kişinin hastalığı üzerinde kontrolünü artırmayı içermelidir. Hastalık<br />
belirtilerinin tekrar ortaya çıkmasını önlemek ve stresi azaltmak için sağlıklı yaşam<br />
döngüsü oluşturulmalı ve bu sağlıklı yaşam döngüsü hasta ile birlikte yapılmalıdır.<br />
Bunu gerçekleştirmek için, hasta ile birlikte günü yapılandırmaya, gerçekçi öncelik ve<br />
hedefler oluşturmaya odaklanılmalıdır. Burada anahtar öğe, kişiye öz yeterlilik ve<br />
kişisel değer duygusu oluşturmada yeteneklerini ve becerilerini geliştirmeyi<br />
öğretmektir (Hayward ve Bright 1997).<br />
86
Bipolar Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmada…<br />
2- Bir diğer yaklaşım; hastalık ve sağlık arasında keskin ayırım yapmaktan<br />
kaçınılmalıdır. Burada vurgu tanı etiketini uygulama değil, belirli bir problemin<br />
yönetimine yönelik olarak yapılmalıdır. Ruh sağlığı bakımının yeni gelişen modelleri<br />
çizgisinde, öz yeterlilik ve kontrol duygusunu oluşturmak gerekir. Tanı ayırımından<br />
kaçınmak ve belirli davranış terimleri üzerinde düşünmek, ruhsal hastalığı olan<br />
bireydeki “farklı bir gruba aitsin” düşüncesine zarar verirse, içselleştirilmiş damgalamayı<br />
azaltmaya yardımcı olabilir (Hayward ve Bright 1997). Ruhsal hastalıklarla ilgili<br />
toplumdaki en yaygın inançlardan birisi de, bu hastaların “tehlikeli” olarak algılanmasıdır.<br />
Hastaların tehlikeli olarak algılanmasını güçlendiren önemli faktörlerden biri,<br />
ortaya çıkan öfke duygusuyla hastaların etkili baş edememelerinin sıkça görülmesidir.<br />
Bu nedenle psiko eğitimin içeriğinde öfke yönetimi yer almalıdır.<br />
3- Hayward ve Bright’ın ileri sürdüğü bir diğer yaklaşım ise bilişsel davranışçı<br />
yaklaşımı kullanarak her bir hastanın damgalayıcı inançlarını belirlemektir. Hastalığın<br />
nedeni, hastalığa bağlı başkaları için tehlikeli olma, hastalığın gidişatı, kişinin kendi<br />
eylemlerinin hastalığın etkilerini azaltabileceği, hastalığın derecesi, hastalığa bağlı<br />
olarak ortaya çıkan uygunsuz görünüm gibi konular belirlenmelidir. Davranışçı<br />
görevler, hastalığın zararlı etkileriyle ilgili hatalı inanışları geçersizleştirmeye<br />
odaklanmalıdır. Bu inanışlar “hastalığımdan dolayı ……….. ile baş edemiyorum” gibi<br />
durumlar olabilir (Hayward ve Bright, 1997).<br />
Bilişsel Yaklaşıma Dayalı Roy Adaptasyon Modelini İçeren Yaklaşım<br />
İnsanlar bulundukları kültür içindeki sosyalleşmenin bir parçası olarak yaşamın<br />
erken yıllarında ruhsal hastalıklarla ilgili kavramlar geliştirirler. Toplum, birçok insanın<br />
ruhsal hastalıklı bireyleri bir arkadaş, işçi, komşu ya da yakın eş olarak reddedecekleri,<br />
daha az güvenilir, ya da yetersiz gibi değersizleştirecekleri ile ilgili kavramlar ve<br />
yaklaşımlarla doludur. İnsanlar bu tür kavramları formal eğitim, aile, kişisel deneyim<br />
ve ruhsal hastalıklı insanların medyada sergilenmesini içeren bilgi kaynaklarından<br />
geliştirirler. Bu inanışlar özellikle ciddi ruhsal hastalığı olan kişi için acı bir etkiye<br />
sahiptir, çünkü ayırım ve değersizleştirme olasılığı kişisel olarak geçerli hale gelir. Eğer<br />
kişi diğerlerinin ruhsal hastalıklı kişileri değersizleştireceğine ya da reddedeceğine<br />
inanıyorsa, kişi bu durumda “ ruhsal hastalığım olduğu için insanlar beni reddeder<br />
mi” gibi endişeler duyar. Bu ilk korku, kişi, ruhsal hastalıklı kişiler hakkındaki olumsuz<br />
şakalar, yorumlar ve medya betimlemeleri yoluyla iletilen kültürel stereotiplere maruz<br />
kalmaya devam ettiği sürece kuvvetlenecektir (Link ve ark., 2002).<br />
Bu nedenle içselleştirilmiş damgalamaya ilişkin bir psikoeğitim programının<br />
içeriğinde ruhsal hastalıklarla ilgili toplumda var olan mitler ve gerçekler ele alınarak,<br />
hastaların bu konudaki inanç ve tutumlarının ortaya çıkarılmasıyla gerçek ve doğru<br />
bilgi verilmelidir. Bilişsel yaklaşıma göre, tüm psikolojik sorunların altında yatan ortak<br />
mekanizma, hastanın ruhsal durumunu ve davranışlarını etkileyen çarpıtılmış ya da<br />
işlevsel olmayan düşünceleridir. Bu düşüncelerin gerçekçi bir şekilde yeniden değerlendirilip,<br />
değiştirilmesi, duygularda ve davranışlarda düzelmelere yol açar. Daha<br />
kalıcı düzelmeler ise hastanın işlevsel olmayan temel inançlarının değiştirilmesine<br />
bağlıdır (Beck, 2001).<br />
87
Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />
Bilişsel davranışçı yaklaşım, düşünceler, davranışlar ve duyguların bilişsel bir yapı<br />
oluşturmak için karşılıklı olarak etkileşime girdiklerini öne sürmektedir. Öğelerden<br />
herhangi biri bozulduğunda bu yapı da bozulacak, ayrıca kalan öğelerde<br />
bozulacaktır. Tepkilerdeki bu bozulmalar, Roy Adaptasyon Modelinde belirtilen<br />
adaptasyon ilkelerine benzerdir, çünkü insanlar bütüncül varlıklardır ve onların<br />
tepkileri uyaranlara göre değişir, uyaranlar içsel veya dışsal olabilir, tüm sistemleri<br />
etkilemektedirler. Hemşire hasta ile birlikte bu yapıyı inceler ve mantıklı, elde<br />
edilebilir ve ölçülebilir hedefleri belirler. Hemşirenin birincil rolü, süreçte bir rehber<br />
olarak hareket etmek, yararlı beceri eğitimlerini sağlamak ve uygun denemeleri<br />
düzenlemektir. Hemşire, işbirlikçi deneyselcilik ve sokratik sorgulama yöntemini<br />
içeren teknikleri kullanarak, hatalı varsayımları ve diğer bilişsel hataları değiştirmede<br />
bireye yardım eder (Freeman ve Roy, 2005). Roy adaptasyon modeli ve bilişsel<br />
davranışçı terapi teorisine göre, değerlendirme süreci; bireyin bütüncüllük içinde ele<br />
alındığı sistem içinde değerlendirilerek gözlemlenmesini, uyum düzeyinin<br />
anlaşılmasını, uyaranların tipini ve bu süreçlerin nasıl etkileşim içinde olduklarını<br />
kapsamalıdır. <strong>Hemşirelik</strong> bakımının amacı, sağlığı geliştirme ve hastalığı önlemedir.<br />
Belirli hedefler, davranışları uyumlu ya da etkisiz olarak değerlendirmeyi, hatalı<br />
bilgilendirme süreci, işlevsel olmayan inançların ve varsayımların değişmesini ve<br />
uyum davranışlarının sürdürülmesi, arttırılması ve geliştirilmesini tanımlamayı<br />
kapsamaktadır. (Freeman ve Roy, 2005).<br />
Her bir hastanın içselleştirilmiş damgalama ile ilgili bilişsel formülasyonu çıkarıldıktan<br />
sonra yapılacak işlem bilişsel yeniden yapılandırmadır. Bilişsel yeniden yapılandırma,<br />
katılımcının düşünce örüntüleri, bozulduğunda ve problemin sürekliliğine<br />
katkıda bulunduğunda kullanılır. Bir kişinin düşünce sistemini değiştirmek için<br />
üç adım gereklidir. Birincisi; kişinin, acı veren duygularına ve verimsiz eylemlerine<br />
eşlik eden düşünceleri tanımlamasına yardım etmek. İkinci adım; katılımcının,<br />
problem durumuna yanıtındaki alternatif düşünceleri dikkate almak için, katılımcının<br />
istekliliğini değerlendirmek. <strong>Ü</strong>çüncü adım; katılımcının akla uygun olmayan<br />
inançlarına, kişinin geçerliliklerini test ettiği, günlük yaşamda yürütebileceği doğal<br />
deneyimler ve görevler düzenleyerek meydan okumaktır (Walsh,1998).<br />
Watson ve Corrigan (2010 ) Beck’in kişinin kendisine zarar veren tutumlarına<br />
doğrudan karşı çıkmayı ve bunları kişinin benlik saygısına zarar vermeyen tutumlarla<br />
yer değiştiren yaklaşımını gerçekleştirerek, içselleştirilmiş damgalamayı durdurma<br />
işlem tablosunu (stop self-stigma worksheet) oluşturmuşlardır. Bu işlem için, kişiden<br />
zararlı inançlarını listelemesi, bu inançların arkasındaki varsayımları tanımlaması,<br />
inandığı ve güvendiği diğer kişilere sorarak bu varsayımlara karşı koyması, bu<br />
varsayımlara karşı koyan kanıtları toplaması ve listelemesi, orijinal inançlara karşı<br />
koyan zararsız bir tavırla tutumları yeniden şekillendirmesi istenir. İçselleştirilmiş<br />
damgalamayı durdurma işlem tablosu aşağıdaki gibi olup beş alanı içermektedir.<br />
88
Bipolar Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmada…<br />
1- Zararlı tutumları belirtmek.<br />
Örneğin, “ güçsüz bir kişi olmalıyım, çünkü ruhsal hastalığım var”<br />
................................................. olmalıyım, çünkü ..............................................<br />
2- Doğru ve yanlış varsayımları tanımlama<br />
Örneğin, “güçlü insanların ruhsal hastalığı olmaz”.<br />
3- Varsayımları güvendiği kişilerle kontrol ederek, karşı çıkma<br />
Örneğin, “ablam, benimle daima doğruyu konuşur”<br />
4- Varsayımları karşı çıkan kanıtları toplama<br />
Örneğin, “ablam psikiyatrik problemlerle başa çıkmanın, güçsüzlüğün değil, gücün<br />
belirtisi olduğunu söyler”<br />
5- Zarar vermeyen tutumları yeniden belirtmek. Bu karşı koymadır.<br />
Örneğin, “ ruhsal hastalığımdan dolayı güçsüz ya da kötü değilim, aslında, sonuna<br />
kadar dayandığım için kahramanım”.<br />
Ayrıca hemşireler toplumsal damgalamayı azaltmaya yönelik girişimlerde yer<br />
alarak, toplumsal damgalamanın etkilediği içselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya<br />
yardımcı olabilirler. Bunu sağlamak için, hemşireler damgalamayla mücadele<br />
organizasyonlarına aktif olarak katılıp, diğer meslektaşlarını ve hastaları bu kaynaklara<br />
yönlendirebilirler. Hemşireler, ruhsal hastalığı olan bireylere yönelik toplumsal<br />
damgalamayı protesto etmek amacıyla, protesto mektupları yazma kampanyalarına<br />
katılarak ruhsal hastalıkların doğru tanınmasını ve yanlış korkuların giderilmesini,<br />
ruhsal bozuklukların tedavisini destekleyerek toplumun bilinçlenmesini sağlayabilirler.<br />
Birey düzeyinde hemşireler, damgalama tutumları için sağlık bakım sisteminde<br />
hastaları destekleyebilirler. Damgalamayı azaltma girişimlerinin geliştirilmesi,<br />
değerlendirilmesi ve yerine getirilmesi hastalığın tedavi edilebilirliğini artırmak için<br />
gereklidir (Pinto-Foltz ve Longsdon 2009).<br />
Aşağıda örnek bir bipolar bozukluk vakasının paylaştığı deneyimlerine dayanarak<br />
içselleştirilmiş damgalamayı azaltma yaklaşımları gösterilmiştir.<br />
Örnek vaka: “Bir müddet eve kapanmıştım. Dışarı çıkmıyordum. Bundan sonra<br />
hiçbir iş yapamayacağım, hiçbir işe yaramayacağım düşüncesi vardı. Kendimi bedenen<br />
ve ruhen güçsüz hissediyordum. Topluma girmiyordum, yalnız kalmayı istiyordum.<br />
İçimden konuşmak gelmiyordu. Konuşursam onlara zarar veririm korkusu vardı.<br />
Beni reddederler diye insanlardan uzak duruyordum, çünkü manik atak sırasında<br />
neler yaptığımı biliyorlardı. Eşim bir yere gidelim dediğinde gitmek istemiyordum.<br />
Evde daha rahatım diyordum. Çok sevdiğim işim için yapamayacağım korkusu vardı.<br />
Bu korku nedeniyle işimi bıraktım, emekli oldum. Günlük yapmam gereken işler<br />
aksadı bende devam etmemem gerektiğini düşünüp ayrıldım. Eşim çok destek<br />
veriyor. “sen ne durumlar atlattın, bunu da atlatırsın” diyordu. O bunları söyleyince<br />
kendime güven geliyor, “ben zayıf bir insan değilim bunun da üstesinden gelebilirim”<br />
diyorum.<br />
89
Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />
Uyaran: Hastanın tıbbi tanısı.<br />
Hastanın baş etme tepkileri:<br />
• Evden dışarı çıkmamak<br />
• İnsanlarla konuşmamak<br />
• Sosyal etkileşimlerini sınırlandırmak,<br />
• İşini bırakmak şeklindedir.<br />
Otomatik düşünceler:<br />
• Hiçbir iş yapamam,<br />
• İnsanlara zarar veririm,<br />
• İnsanlar beni reddederler şeklindedir.<br />
Hastanın duygusal tepkileri:<br />
• Yetersizlik<br />
• Yalnızlık<br />
• Korku<br />
Hastanın bilişsel tepkileri<br />
• Düşük benlik saygısı<br />
• İnsanlara zarar verme korkusu<br />
Hastanın fizyolojik tepkisi<br />
• Güçsüzlük<br />
Hastanın davranışsal tepkileri<br />
• İşini bırakmak<br />
• Yalnız kalma eğilimi<br />
• Sosyal etkileşimden kaçınmak<br />
Hastanın bu konuda güvendiği kişi: Eşi<br />
Eşinin hastanın otomatik düşüncelerine karşı çıkan tepkisi:<br />
“sen ne durumlar atlattın, bunu da atlatırsın.”<br />
Hastanın zarar vermeyen tutumu:<br />
“ben zayıf bir insan değilim bunun da üstesinden gelebilirim”.<br />
90
Bipolar Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmada…<br />
Hastaların hastalıklarıyla ilgili mitlerini ortaya çıkarmak için bilişsel formülasyon<br />
çizelgesi kullanılabilir. Bu hasta için bilişsel formülasyon çizelgesi şekil 1’ de görülmektedir.<br />
Yukarıdaki hastaya ait bilgileri hemşirelik bakım planı kapsamında ele aldığımızda<br />
ise,<br />
• Etkisiz Baş etme<br />
• Benlik saygısında azalma<br />
• Güçsüzlük<br />
• Korku<br />
• Yalnızlık riski<br />
• Sosyal etkileşimde bozulma gibi hemşirelik tanılarını koyarak bir hasta bakım<br />
planı da oluşturabiliriz.<br />
Bu tanılar ve yapılacak girişimler her hastaya göre değişebilir. Çünkü her hastanın<br />
içselleştirilmiş damgalamaya yönelik inançları, baş etme tutumları, duygu, düşünce<br />
ve davranış tepkileri farklı olabilmektedir.<br />
Damgalama ruh sağlığı problemlerinin tedavisinde önemli bir engeldir.<br />
Damgalama yaşantısı bireylerde ruh sağlığı tedavisini erteleme ya da tedaviden<br />
kaçınmaya neden olabilir. Tedavi altındaki bireylere yönelik damgalama odaklı bir<br />
psikoeğitim içselleştirilmiş damgalamayı azaltabilir (Alvidrez ve ark. 2009). İdeal<br />
olarak eğitilmiş ve bilgili bir toplum psikiyatrik hastalıkların tedavi edilebilirliğini<br />
anlar. Eğer halk bu hastalıkların başarılı şekilde tedavi edildiğini kabul ederse, bu<br />
hastalıklardan etkilenenler utanmayacaktır ve semptomların kabulüyle birlikte uygun<br />
profesyonel yardım arayışı artacaktır. Ruhsal hastalıkların tedavisi ve biyolojik<br />
temelleri hakkındaki eğitim, bu konu üzerindeki fikirleri normalleştirmede çok ciddi<br />
şekilde etkili olabilir (Scrimali ve Freeman 2005).<br />
91
Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />
İçselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik olarak yukarıda belirtilen yaklaşımlar<br />
genel olarak şizofreni hastalarına yönelik olarak çeşitli çalışmalarda kullanılmıştır,<br />
bipolar bozukluk hastalarında bu yaklaşımların kullanımına rastlanmamıştır<br />
(Knight ve ark. 2006, Maccinnes ve ark. 2008). Yukarıda saydığımız yaklaşımları<br />
bipolar bozukluk hastalarında içselleştirilmiş damgalamayı azaltmaya yönelik bir<br />
psikoeğitim programı aşağıda belirtilen şu uygulamaları içermelidir:<br />
• Bipolar bozukluğun tedavisi, ortaya çıkarıcı etkenler, hastalık dönemleri,<br />
hastalık belirtileriyle baş etme hakkında eğitim vermek,<br />
• Stres ve öfke ile baş etme yöntemlerini öğretmek,<br />
• Ruhsal hastalıklarla ilgili toplumda var olan mitler ve gerçekleri hastalarla<br />
birlikte ele almak ve hastalara toplumsal damgalamayı protesto etmeye<br />
yönelik yaklaşımları (mektup yazma, telefon açma, boykot) öğretmek.<br />
• Hastaların karşılaştıkları damgalama tutumları ve bunların hastalarda ortaya<br />
çıkardığı, düşünce, duygu ve davranışları belirlemek için bilişsel formülasyon<br />
çıkarmak.<br />
• Bilişsel yeniden yapılandırmayı uygulamak.<br />
İçselleştirilmiş damgalama deneyiminin ortaya çıkardığı, düşünce, duygu ve<br />
davranışlara yönelik uygun hemşirelik girişimlerini uygulamak.<br />
Sonuç olarak, damgalama konusunda eğitimli ve bilgili hemşireler, psikoeğitimi<br />
kullanarak,<br />
• Bipolar bozukluk hastalarında ve diğer ruhsal hastalıklarda görülen<br />
içselleştirilmiş damgalamanın azaltılmasında,<br />
• Toplumda bu hastalara yönelik var olan damgalama tutumlarının değiştirilmesinde,<br />
• Hem bipolar bozukluk tanısı alan hastaların hem de diğer ruh sağlığı bozuk<br />
hastaların daha kaliteli bir yaşam sürdürmelerine ve toplumun diğer üyeleri<br />
gibi bu kişilerinde toplum içinde hak ettikleri konumlarına ulaşmalarında<br />
• Bu tür uygulamaların yaygınlaştırılmasını sağlayarak da hem hemşirelik mesleği<br />
hem de psikiyatri hemşireliğinin gelişimine de önemli katkılar sağlayabilir.<br />
KAYNAKLAR<br />
Alataş G, Kurt E, Tüzün Alataş E, Bilgiç V, Karatepe HT. Duygudurum Bozukluklarında Psikoeğitim.<br />
Düşünen Adam 2007;20(4):196.205.<br />
Alvidrez J, Snowden LR, Kaiser DM Involving Consumers In The Development of A Psychoeducational<br />
Booklet About Stigma For Black Mental Health Clients. Health Promot Pract 2008; 1-10.<br />
Alvidrez J, Snowden LR, Rao SM ve ark. Boccelari A. Psychoeducation to Address Stigma ın Black Adults<br />
Referred For Mental Health Treatment: A Randomized Pilot Study. Community Ment Helth J 2009;<br />
45:127-136.<br />
Aydemir Ö. Bipolar Bozukluğa Yönelik Tutum ve Damgalama. 3P <strong>Dergisi</strong> Eylül 12 2004; (Suppl. 3): 61-64.<br />
Aydemir Ö. Bipolar Bozukluğa Yönelik Tutumlar ve Damgalama. İçinde. Stigma Ruhsal Hastalıklara Yönelik<br />
Tutumlar ve Damgalama. Taşkın EO, Editör. İzmir: Meta Basım ve Matbaacılık; 2007. 156-165.<br />
92
Bipolar Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda İçselleştirilmiş Damgalamayı Azaltmada…<br />
Beck SJ. Bilişsel Terapi Temel İlkeler ve Ötesi. Çeviren: N Hisli-Şahin. 1. Basım, Ankara: Türk Psikologlar<br />
Derneği Yayınları; 2001; 15-<strong>28</strong>.<br />
Cakir S, Bensusan R, Akca ZK ve ark. Yazıcı O. Does A Psychoeducational Approach Reach Targeted<br />
Patients With Bipoar Disorder Journal of Affective Disorders 2009; 119:190-193.<br />
Colom F, LAM D. Psychoeducation: Improving Outcomes in Bipolar Disorder. European Psychiatry 2005;<br />
20:359-364.<br />
Colom F, Vieta E. Improving The Outcome of Bipolar Disorder Through Non-Pharnacological Strategies:<br />
The Role of Psychoeducation. Rev Bras Psiquiatr 2004; 26(Suppl.3): 47-50.<br />
Colom F, Vieta E. Psychoeducation Manual For Bipolar Disorder. Cambridge: Cambridge University Pres;<br />
2006. 45-49.<br />
Çam O, Çuhadar D. Ruhsal Hastalığa Sahip Bireylerde İçselleştirilmiş Damgalama ve Damgalanma Süreci.<br />
Psikiyatri Hemşireliği <strong>Dergisi</strong> 2011;2(3):136-140.<br />
Freeman SM, Roy SRC. Cognitive Behaviour Therapy and The Roy Adaptation Model: Integrating CBT<br />
Into Nursing Practice. In. Cognitive Behaviour Therapy In Nursing Practice. Freeman SM, Freeman A,<br />
Editors. New York: Springer Publishing Company; 2005.3-<strong>28</strong>.<br />
Hayward P, Bright JA. Stigma and Mental Ilness. Journal of Mental Health 1997;6(4):345-354.<br />
Hayward P, Wong G, Bright A ve ark. Stigma and Self-Estem ın Manic Depression: An Exploratory Study.<br />
Journal of Affective Disorders 2002; 69: 61-67.<br />
Kneisl CR. Theoretical Basis For Psychiatric-Mental Health Nursing. In. Contmporary Psychiatric-Mental<br />
Health Nursing. Kenisl CR, Wilson HS, Trigoboff E. Editors. New Jersey: Pearson Education Inc.<br />
2004. 18.<br />
Knight MTD, Wykes T, Hayward P. Group Treatment of Perceived Stigma and Self Estee ın<br />
Schizophrenia: A Waiting List Trial of Efficacy. Behavioural Ad Cognitive Psychotherapy 2006.<br />
34:305-318.<br />
Link BG, Struening EL, Neese-Todd S ve ark. On Describing and Seeking to Change the Experience of<br />
Stigma. Psychiatric Rehabilitation Skills 2002; 6(2):2012-31.<br />
Maccinnes DI, Lewis M The Evaluation of Short Group Programme To Reduca Self Stigma ın People With<br />
Serious and Enduring Mental Health Problems. Journa of Psychiatric and Mental Health Nursing<br />
2008; 15:59-65.<br />
Morselli PL, Elgie R. GAMIAN-Europe/BEAM Survey I- Global Analysis of A Patient Questionnare<br />
Circulated To 3450 Members of 12 European Advocacy Groups Operating ın The Field of Mood<br />
Disorders. Bipolar Disorders 2003.5:265-278.<br />
Pinto-Foltz MD, Logsdon MC. Reducing Stigma Related to Mental Disorders: Initiatives, Interventions and<br />
Recommendations For Nursing. Archieves of Psychiatric Nursing 2009; 23(1): 32-40.<br />
Rouget WB, Aubry JM. Efficacy of Psychoeducational Approaches on Bipolar Disorders: A Review of The<br />
Litetature. Journal of Affective Disorders 2007;98:11-27.<br />
Scrimali T, Freeman SM. Psychotic Disorders. In. Cognitive Behaviour Therapy ın Nursing Practice.<br />
Freeman SM, Freeman A, Editors. New York: Springer Publishing Company; 2005. 269-291.<br />
Sönmez S. Şizofreni Hastalarında Psikoeğitim Grup Çalışmasının Pozitif ve Negatif Belirtiler, Sosyal<br />
İşlevsellik, Yeti Yitimi, İçgörü ve Yaşam Kalitesi <strong>Ü</strong>zerine Etkilerinin Araştırılması. Uzmanlık Tezi. T.C.<br />
Sağlık Bakanlığı, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve<br />
Araştırma Hastanesi; İstanbul: 2009.<br />
Taşkın EO, İçselleştirilmiş Damga ve Damgalanma Algısı. İçinde. Stigma Ruhsal Hastalıklara Yönelik<br />
Tutumlar ve Damgalama. Taşkın EO, Editör. İzmir: Meta Basım ve Matbaacılık; 2007b. 31-40.<br />
Taşkın EO, Ruhsal Hastalıklarda Damgalama ve Ayrımcılık. İçinde. Stigma Ruhsal Hastalıklara Yönelik<br />
Tutumlar ve Damgalama Taşkın EO, Editör. İzmir: Meta Basım ve Matbaacılık; 2007a. 17-30.<br />
Walsh J. Psychoeducation In Mental Health. Chicago: Lyceum Books Inc 1998;9-27.<br />
Watson AC, Corrigan PW (2010 Mart 20). The Impact of Stigma on Service Access and Participation.<br />
http://www.Bhrm.Org/Guidelines/Stigma.Pdf adresinden indirildi.<br />
93
Olcay ÇAM, Döndü ÇUHADAR<br />
94
Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong> 29 (2): 95-103, <strong>2013</strong><br />
GEBELİK İNTRAHEPATİK KOLESTAZI VE HEMŞİRELİK BAKIMI<br />
INTRAHEPATIC CHOLESTASIS OF PREGNANCY AND NURSING CARE<br />
Araş.Gör. Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ*<br />
Prof.Dr. <strong>Ü</strong>mran SEVİL*<br />
*E.<strong>Ü</strong>. <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD.<br />
Bu derleme 7-10 Mart <strong>2013</strong> tarihinde Bursa’da düzenlenen 11. Uludağ Jinekoloji ve Obstetri<br />
Kış Kongresi’nde poster bildiri olarak sunulmuştur.<br />
ÖZET<br />
Gebelik İntrahepatik Kolestazı (GİK) (pruritus gravidarum, ikterus gravidarum) safranın<br />
karaciğerde birikmesi anlamına gelir. “Obstetrikal Kolestaz” yani gebeliğe bağlı safra birikmesi<br />
olarak da adlandırılır. Sıklıkla gebeliğin 3. ayından sonra ortaya çıkmakta, gebeliğe bağlı gelişen<br />
bir durum olduğu için genelde doğumdan kısa bir süre sonra kaybolmaktadır. Ancak bir<br />
sonraki gebelikte tekrarlama olasılığı bulunmaktadır. Maternal etkiler hafif olmakla birlikte<br />
GİK‘de fetal distres, preterm doğum ve ani intrauterin ölüm gibi riskler bulunmaktadır. Kaşıntı,<br />
serum safra asitleri düzeylerinde yükselme ve bazen sarılıkla karakterizedir. Tedavide etkili bir<br />
ajan olan ursodeoksikolik asit kullanılır. Bu makalede, GİK’in özellikleri, maternal ve fetal<br />
sağlığın korunması ve olumsuz sonuçların engellenmesinde hemşirelik bakımının önemi ele<br />
alınmıştır.<br />
Anahtar sözcükler: Gebelik kolestazı, komplikasyon, hemşirelik bakımı<br />
ABSTRACT<br />
Intrahepatic cholestasis of pregnancy (ICP) (Pruritus gravidarum, Icterus gravidarum) means to<br />
accumulation of bile in the liver. ‘Obstetric Cholestasis’ is also known as pregnancy-sepecific<br />
accumulation of bile. ICP occurs mainly in the third trimester of pregnancy. Because it is a condition<br />
of pregnancy, rapidly resolving after delivery. However ICP may recur in subsequent pregnancies.<br />
Maternal effects of ICP are mild; however, there is a clear association between ICP and higher<br />
frequency of fetal distress, preterm delivery, and sudden intrauterin fetal death. ICP is characterized<br />
by maternal pruritus, raised serum bile acids and sometimes jaundice. Ursodeoxycholic acid is<br />
currently the most effective treatment. In this article discussed the characteristics of ICP, maternal<br />
and fetal health protection and the importance of nursing care in order to prevention of negative<br />
consequences<br />
Key words: Cholestasis of Pregnancy, complication, nursing care<br />
GİRİŞ<br />
Gebelik intrahepatik kolestazı (GİK) (pruritus gravidarum, ikterus gravidarum)<br />
safranın karaciğerde birikmesi anlamına gelir. “Obstetrikal Kolestaz” yani gebeliğe<br />
bağlı safra birikmesi olarak da adlandırılır. Nadiren 25. Gebelik haftasından önce<br />
gelişmekle birlikte sıklıkla gebeliğin 3. trimesterinde ortaya çıkan (Nichols 2005),
Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />
kaşıntı, serum safra asitleri düzeylerinde yükselme ve bazen sarılıkla karakterize en sık<br />
görülen karaciğer hastalığıdır (Yıldırım 2007). Literatürde ortalama insidans % 0.001<br />
ile % 4 arasında değişmekle birlikte, ülkemizde prevelansı % 0.86 olarak bildirilmiştir<br />
(Pata ve ark. 2011). Anne için prognozu iyi olmakla birlikte, maternal kaşıntı hayatı<br />
tehdit etmemesine rağmen, maternal konforu anlamlı bir şekilde etkileyebilmektedir<br />
(Palmer ve Eads 2000, Aran ve ark. 2012). Fetüs ise mekonyumlu amniyotik sıvı,<br />
intrauterin fetal ölüm, prematürite, yenidoğan respiratuvar distress sendromu, düşük<br />
apgar skoru ve yenidoğan yoğun bakım ihtiyacı gibi artmış perinatal mortalite ve<br />
morbidite açısından risk altındadır (Heinonen ve Kırkınen 1999, Yıldırım ve ark. 2007,<br />
Muresan ve ark. 2008, Aran ve ark. 2012).<br />
Gebelik intrahepatik kolestazından en sık Şili ile Bolivya’da yaşayan gebelerin<br />
etkilendiği bildirilmektedir (5%-15%) (Kondrackiene ve Kupcinskas 2008). Etiyolojisi<br />
bilinmemekle beraber patogenezinde genetik ve hormonal faktörlerin rol oynadığı<br />
belirtilmektedir (Kondrackiene ve Kupcinskas 2008). Yapılan araştırmalarda tedavi<br />
seçeneği olarak ursode-oksikolik asitin etkili ve güvenli olarak kullanılabileceği yer<br />
almaktadır (Palma ve ark. 1997, İlter ve ark. 2005). GİK annede yarattığı semptomlar,<br />
fetüsün morbidite ve mortalitesini ciddi oranda etkilemesi nedeniyle önemle takip<br />
edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. Bu dönemde maternal ve fetal sağlığın korunması<br />
ve olumsuz sonuçların oluşmasının engellenmesi amacıyla hemşirelik yönetimi<br />
oldukça önem arz etmektedir. Buradan yola çıkarak bu yazıda; gebeliğin intrahepatik<br />
kolestazına yönelik epidemiyoloji, etiyoloji, klinik özellikler, maternal ve fetal<br />
sonuçlar, obstetrik yönetime ilişkin bilgi vermek ve uygun hemşirelik bakımını<br />
irdelemek amaçlanmıştır.<br />
EPİDEMİYOLOJİ<br />
Gebelik intrahepatik kolestazı prevelansı genetik, coğrafya ve çevresel faktörlere<br />
bağlı değişiklik göstermektedir. GİK birçok ülkede nadir görülen bir hastalıktır. En<br />
yüksek prevelansa Güney Amerika ülkesi olan Şili %14 ve Bolivia %4.3-13.8 sahiptir.<br />
Latin popülasyonunda % 6, İskandinav ülkelerinde yaklaşık %2, Avrupa ülkeleri<br />
yaklaşık % 1 oranında en az görüldüğü yerdir (Lee ve ark. 2006, Geenes ve Williamson<br />
2009). İklimin hastalığa duyarlılığı etkilemesi nedeniyle insidansı coğrafi konuma göre<br />
farklılık gösterebilmektedir. Türkiye’de Pata ve ark.(2011) görülme sıklığını % 0.86<br />
olarak belirtmişlerdir. Kaliforniyada yapılan bir çalışmada ise %1.9 olarak<br />
bulunmuştur. İkiz gebeliklerde (Pusl ve Beuers 2007, Gonzales ve ark. 1989), 35 yaş<br />
üzeri ve yardımcı üreme teknikleri ile gebe kalanlarda görülme sıklığının anlamlı<br />
oranda yüksek olduğu olarak rapor edilmiştir (Geenes ve Williamson 2009).<br />
ETİYOLOJİ<br />
Gebelik kolestazının etyolojisi halen tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak hormonal,<br />
genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı multifaktöriel bir etkinin söz konusu<br />
olduğu belirtilmektedir (Nichols 2005). Ayrıca karaciğer enzimlerinin yükselmesi ve<br />
maternal serum safra asitlerinin artması ile safra sekresyon fonksiyonun bozulmasına<br />
neden olan inflamatuvar nedenlerin de etiyolojide katkısının olabileceği düşünülmektedir<br />
(Pata ve ark. 2011).<br />
94
Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />
Hormonal Faktörler<br />
GİK sıklıkla östrojen ve progesteronun maksimum düzeye ulaştığı gebeliğin<br />
3. trimesterında ortaya çıkmaktadır (Pusl ve Beuers 2007). GİK’de safra asitleri<br />
karaciğerden tam olarak atılamamakta ve retansiyon sonucu klinik bulgular<br />
gelişmektedir. Gebelikteki yüksek östrojen konsantrasyonları ile safra asitlerinin<br />
sülfatasyonu bozulmakta ve ekskresyonu olamamaktadır(Ergür ve ark.1998). Bununla<br />
birlikte östrojen düzeylerinin yüksek seyrettiği çoğul gebeliklerde GİK’nin daha sık<br />
görülmesi, oral kontraseptif kullanımında tekrar oluşması ve doğum sonrası<br />
hastalığın düzelmesi etiyolojide gebelikteki yüksek östrojen konsantrasyonunun<br />
etkili olduğunu desteklemektedir (Lammert ve ark. 2000, Kondrackiene ve<br />
Kupcinskas 2008, Aran ve ark. 2012).<br />
Östrojenin önemli olduğu kadar progesteronun da GİK patogenezinde önemli bir<br />
rol oynadığı belirtilmektedir (Oruç ve ark. 2012). Preterm eylem nedeniyle<br />
progesteron tedavisi alan hastalarda gebelik intrahepatik kolestazının daha sık<br />
görüldüğü bildirilmekte, Bacq ve ark.(1997) preterm eylem tehdidi sebebiyle doğal<br />
progestin verdikleri 12 hastadan 11’inde GİK geliştiğini bildirmişlerdir. Bu sebeple<br />
kolestaz öyküsü olanlarda progesteron kullanımından kaçınma önerilmektedir (Aran<br />
ve ark. 2012).<br />
Çevresel Faktörler<br />
İsveç, Finlandiya ve Şili gibi ülkelerde daha yüksek prevalans bildirilmesi GİK’nin<br />
oluşumunda çevresel faktörlerin etkili olduğunu düşündürmektedir. GİK’ nin<br />
görülmesinde mevsimsel döngünün de etkili olduğu, özellikle kış aylarında sıklıkla<br />
görüldüğü literatürde belirtilmektedir (Pusl ve Beuers 2007, Pata ve ark. 2011). Pata<br />
ve ark. (2011)’nın Türkiye’de yaptıkları çalışmada da GİK vakaları sıklıkla kış ayları ve<br />
ilkbahar mevsiminin başlangıcında görülmüştür. GİK’nin beslenmeyle ilişkisi<br />
incelendiğinde ise mevsimsel değişikliklerle uyumlu bir şekilde bu hastalarda kış<br />
aylarında selenyum düzeylerinin sağlıklı gebelere göre daha düşük olduğu<br />
gösterilmiş ve diyetteki mevsimsel değişikliklerin bunda rol oynayabileceği şeklinde<br />
yorumlanmıştır (Nichols 2005, Oruç ve ark. 2012,). Bununla birlikte Arrese ve Reyes<br />
(2006) ise GİK’nın patogenezinde çevresel birçok faktörün araştırılmış olmasına<br />
rağmen kesin kanıt olmadığını ve bunu ortaya koymak için ayrıntılı araştırmalara<br />
ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir.<br />
Genetik Faktörler<br />
GİK’in oluşmasında genetik faktörlerin önemi incelendiğinde, bazı aile<br />
bireylerinde daha sık olması ve daha sonraki gebeliklerde de aynı kişide tekrar<br />
görülmesi nedeni ile kesin olmamakla birlikte, otozomal dominant geçişten<br />
bahsedilmektedir (Ergür ve ark. 1998). Arrese ve Reyes (2006) de çalışmalarında,<br />
vakaların % 16’sında ailesel geçişin olduğunu belirtmişlerdir. Pata ve ark.(2011)’nın<br />
çalışmasında multipar olguların %16.6’sında daha önceki gebelikte GİK’nın olduğu,<br />
tüm olguların ise %21.8’inde aile öyküsünün olduğu saptanmıştır.<br />
95
Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />
KLİNİK ÖZELLİKLER<br />
GİK’da genellikle döküntünün var olmadığı, geceleri kötüleşen yaygın kaşıntı<br />
temel klinik semptomdur. Kaşıntı başlarda avuç içi ve ayak tabanında başlamakta,<br />
ekstremitelere doğru ilerlemekte ve daha sonra yüzde de oluşmaktadır (Davidson<br />
1998, Nichols 2005). Özellikle geceleri anne için rahatsız edici olan kaşıntı sürekli<br />
olduğunda annede uyku yoksunluğu ve sinirlilik duygularının yaşanmasına neden<br />
olabilir. Şiddetli kaşıntıya rağmen ciltte kaşımaya bağlı oluşanlar dışında deri lezyonu<br />
gözlenmez (Nichols 2005). Kaşıntı semptomunun preeklampsi gibi serum<br />
transaminaz değerlerinde yükselme ile seyreden hastalıkların ayırıcı tanısında<br />
yardımcı olduğu belirtilmektedir (Aran ve ark. 2012).<br />
Klinik olarak belirgin sarılık GİK’de nadir olarak izlenen bir durumdur, genellikle<br />
hafif seyreder ve vakaların ancak %10-15’inde görülür. Bununla birlikte hastanın tıbbi<br />
yardım istediği ilk şikayet olabilir. Tipik olarak kaşıntı şikayetinden 1 ile 4 hafta sonra<br />
ortaya çıkar (Nichols 2005).<br />
İştahsızlık, halsizlik ve karın ağrısı gibi kolestaz bulguları izlenebilir, akolik gayta,<br />
idrar renginde koyulaşma ve steatore görülebilir. Steatore yağ malabsorbsiyonu ve<br />
buna bağlı vitamin K eksikliği ile birlikte görülebilir ve pankreatik enzimlerle tedaviye<br />
iyi yanıt verir (Oruç ev ark. 2012).<br />
Bu hastalarda görülen ilk ve hatta tek laboratuar bulgusu serum safra asitlerinde<br />
normalin 100 katına kadar olan yükselmedir (Davidson 1998). Serum kolik asit<br />
düzeyindeki yükselmenin, kenodeoksikolik aside göre daha belirgin olduğu<br />
raporlanmıştır. Serum transaminazları 1000U/L seviyelerine kadar yükselebildiği<br />
bildirilmektedir. Total bilirübin ve direkt bilirübin düzeylerinde yükselme serum<br />
alkalen fosfataz ve 5’ nükleotidaz da artış diğer laboratuar bulgularıdır. Serum gama<br />
glutamil transferaz (GGT) düzeyleri ise diğer kolestatik hastalıkların aksine gebeliğin<br />
kolestatik hastalığında sıklıkla normal ya da çok az yüksektir. Yine karaciğer<br />
fonksiyonu göstergelerinden biri olan protrombin zamanı da genellikle normaldir<br />
(Aran ve ark. 2012).<br />
Yüksek aminotrasenferaz değerleri preeklemsi ve HELLP sendromu ile karışıklığa<br />
sebep olabilir. Ayırıcı tanıda proteinüri ve hipertansiyonun olmaması önemli bir<br />
bulgudur. Serum aminotransferaz değerlerinin aşırı yükselmesi hepatiti akla<br />
getirmelidir (Uludağ ve ark. 2004).<br />
MATERNAL SAĞLIĞA ETKİLERİ<br />
Literatürde maternal prognozun oldukça iyi olduğu, ancak gebelik boyunca<br />
morbidite açısından dikkatli olunması gerektiği belirtilmektedir. Maternal prognozun<br />
iyi olmasıyla birlikte serum karaciğer testleri normale dönmesiyle, semptomlar<br />
doğumdan sonra hızla geriler. Gebeliğin son dönemlerinde kaşıntı gelişimi ile ilgili<br />
diğer primer bilier siroz, primer sklerozan kolenjit veya kronik hepatit C gibi diğer<br />
kronik karaciğer hastalıklarından ayırt edilmesi önemlidir. GİK’nın bir sonraki<br />
gebeliklerde de % 45-70 oranında tekrar etme olasılığının bulunduğu unutulmamalıdır<br />
(Pusl ve Beuers 2007).<br />
96
Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />
Gebelikte bu hastalarda ortaya çıkan kaşıntı çok rahatsızlık veren bir semptom<br />
olup, dermatitlere ve buna bağlı olarak kalıcı skarlara yol açabilir (Williamson ve<br />
Girling 2008). Ayrıca geceleri olan kaşıntı annede yorgunluğa, bulantı, iştah kaybı ve<br />
anoreksiyaya neden olabilir ve maternal kilo alımını etkileyebilir. Doğumu izleyen<br />
birkaç gün içinde safra asitleri düzeylerinde azalma ile birlikte kaşıntı şikayeti de<br />
azalmaya başlar (Aran ve ark. 2012). GİK yağda çözünen vitaminlerin emilim<br />
bozukluğuna da neden olabilir ve annede beslenme sorunları ortaya çıkabilir<br />
(Davidson 1998). Gebelikte esas maternal risk K vitaminin emiliminin yetersizliğine<br />
bağlı ortaya çıkan postpartum kanamadır. Literatürde bu tür vakalar nadir olarak<br />
bildirilmiştir (Geenes ve Williamson 2009).<br />
Vakaların birçoğunda doğumdan sonra kaşıntı ve hepatik yetmezlik bulguları<br />
geriler, ancak bazı kadınlarda verilen epidural analjeziklere bağlı olarak geçici bir<br />
bozukluk devam edebilir. Eğer biyokimyasal anormallikler postpartum 3. aydan sonra<br />
devam ediyorsa hasta bir hepatoloğa yönlendirilmedir (Williamson ve Girling 2008).<br />
<strong>Ü</strong>lkemizde Aran ve ark. (2012)’nın GİK’lı gebelerde maternal ve perinatal sonuçları<br />
araştırdıkları çalışmalarında, olguların % 25’inde erken doğum, %12.5’inde<br />
preeklemsi geliştiği, gebelik kolestazı ile tanı konan ve tedavisi gerçekleştirilen bir<br />
olguda sezaryen sonrası postoperatif dönemde karaciğer yetmezliği nedeniyle<br />
maternal ölümün gerçekleştiği rapor edilmiştir. Gebelik kolestazı tanısı koymadan<br />
önce benzer klinik tablo oluşturabilecek hastalıkların ayırıcı tanısının dikkatli bir<br />
şekilde yapılması gerekliliği vurgulanmıştır (Aran ve ark. 2012). Lee ve ark. (2006) nın<br />
çalışmasında ise GİK’ li gebelerde erken doğum riski yaşanmazken, koriyoamniyonit<br />
riski anlamlı oranda yüksek bulunmuştur. Heionen ve Kırkınen (1999)’in çalışmasında<br />
gebelik kolestazı tanısı olan gebelerde gebeliğe bağlı hipertansiyon, preterm eylem<br />
ve sezaryen doğum oranı anlamlı oranda yüksek bulunmuştur. <strong>Ü</strong>lkemizde ise Pata ve<br />
ark.(2012) nın çalışmasında GİK’lı gebeliklerde sarılık, kanama eğilimi veya ölü doğum<br />
komplikasyonları saptanmazken, Yıldırım ve ark.(2007)’nın çalışmasında preterm<br />
doğum komplikasyonu( %19.6) gelişmiştir.<br />
FETAL SAĞLIĞA ETKİLERİ<br />
GİK’da maternal prognoz iyi olsa da fetal riskler anlamlı derecede yüksektir. Erken<br />
doğum, spontan prematürite, mekonyumlu amniyotik sıvı, fetal distres, intrauterine<br />
fetal ölüm ve yenidoğan respiratuvar distress sendromu daha sık oranda<br />
bildirilmektedir (Williamson ve Girling 2008).<br />
GİK’ da fetal morbidite ve mortalitenin asıl nedeni bilinmemekle birlikte normal<br />
gebeliklere göre fetal dolaşımda daha yüksek düzeyde safra asiti konsantrasyonunun<br />
olması ile ilişkilendirilmiştir (Nichols 2005). Fetüsün plazmadan safra asitlerinin atılımı<br />
ve safra asitlerinin taşınmasında yetersizliğine yol açarak normal fetal hepatik<br />
gelişiminin geç olmasına neden olabileceği belirtilmektedir. Gebelik kolestazı<br />
boyunca anneden fetüse safra asidi geçişi artar. Plasenta fetüsün total safra asidi<br />
içeren zararlı (toxic) maddelerin olumsuz etkilerinden korunmasında önemli bir rol<br />
oynar. Yüksek düzey total safra asitleri düzeyleri plasental transportu ve plasental<br />
hormon üretimini etkiler (Kondrackiene ve Kupcinskas 2008).<br />
97
Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />
GİK’lı annelerden doğan yenidoğanlarda, respiratuar distres sendromu görülme<br />
sıklığının, sağlıklı gebelere göre 2 kat fazla olduğu, bunun sebebinin de kısmen erken<br />
doğuma bağlı olduğu, ancak yenidoğanın bronkoalveolar lavaj sıvısının analizine<br />
dayanarak GİK ile RDS arasında ilişki olduğu da belirtilmiştir (Zecca ve DeLuca 2008).<br />
Ayrıca safra asitlerinin alveollarden surfaktan üretimine karşı etkisi belirtilmesine<br />
rağmen, fetal karaciğere, surfaktan üretimine ve respiratuar distresse olan etkisinin<br />
de detaylı olarak incelenmesi gerektiği vurgulanmıştır (Zecca ve ark, 2006, Zecca ve<br />
Deluca 2008).<br />
Aran ve ark. (2012)’ nın çalışmasında olguların %8.3’ünde fetal büyüme kısıtlılığı<br />
saptanırken, Rook ve ark. (2012)’ nın çalışmasında olguların %33’ünde fetal<br />
komplikasyon (%17 respiratuar distres sendromu, %9 mekonyumlu amniyotik sıvı,<br />
%5 fetal distres, konjenital anomali, sepsis, hiperbilurubinemi ve pnömoni) ortaya<br />
çıkmıştır. <strong>Ü</strong>lkemizde ise Yıldırım ve ark.(2007)’nın çalışmasında fetal distres nedeni ile<br />
sezaryen oranı %33.3, amnion sıvısında mekonyum pasajı oranı %17.6, yeni doğan 5.<br />
dakika Apgar skoru 7’den küçük olan olguların oranı %23.5 ve yenidoğan yoğun<br />
bakım ihtiyacı olguların oranı %11.7 olarak belirtilmiştir. İki olguda fetal ölüm<br />
meydana geldiği ancak nedeninin gebelik kolestazından kaynaklanmadığı<br />
belirtilmiştir. Pata ve ark.(2011) çalışmalarında ise mekonyumlu amniyotik sıvı veya<br />
ölü doğum komplikasyonlarına rastlanmamıştır.<br />
TEDAVİ<br />
GİK’nın tedavisinde başlıca amaç, annede semptomların azaltılmasına, fetal stres<br />
veya ani fetal ölümü önlemek için yeterli obstetrik yönetimi sağlamaya odaklanmıştır.<br />
Başlıca tedavi edilmesi gereken semptom kaşıntı olmasına rağmen, annenin yaşadığı<br />
yorgunluk, anksiyete, ayrıca yağ ve yağda eriyen vitaminlerin emilim bozukluğuna da<br />
dikkat edilmesi gerekir. Bu bağlamda dinlenme, hafif sedasyon ve az yağlı diyet,<br />
erken başlangıçlı GİK’lı vakalarda parenteral K vitamini desteği dikkate alınabilir.<br />
Kaşıntının yönetimi kolestiramin ve antihistaminikleri içerirken, bununla birlikte<br />
etkinliği tartışılmaktadır ve yan etkiler meydana gelebilir (Arrese ve Reyes 2006).<br />
Güncel farmakolojik tedavi klinik çalışmalarda ve özellikle randomize kontrollü<br />
çalışmalarda etkinliği araştırılmış Ursodeoksikolik asit (UDKA)’i içermektedir. UDKA<br />
anne kanındaki safra asit deposunun kompozisyonunu değiştiren hidrofilik bir safra<br />
asitidir. UDKA’nın karaciğer koruyucu etkileri olduğu da belirtilmektedir (Uludağ ve<br />
ark. 2004). UDKA maternal veya fetal yan etkilere sebep olmaksızın kaşıntıyı hafifletir,<br />
serum aminotransferaz düzeylerini düşürür ve safra asitlerini normal değerlerine<br />
getirir. UDKA tedavisi sonrası intrauterin fetal ölümde azalma olacağı önerilmiş, ancak<br />
çalışmalarda istatiksel gücün eksik olduğu da belirtilmiştir (Arrese ve Reyes 2006).<br />
Deksametazon, fenobarbital, S-adenozil-L-metioni, benzodiazepinler, opioid<br />
antagonistleri, epomediol içeren ilaçların da GİK’ının yönetimide yaralı olduğu<br />
belirtilmiş olmasına rağmen, bu ajanların evrensel olarak etkili ve güvenli kullanılması<br />
için daha fazla çalışmalara gereksinim olduğu rapor edilmiştir (Pusl ve Beuers 2007,<br />
Arrese ve Reyes 2006).<br />
98
Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />
OBSTETRİK YÖNETİM<br />
Prenatal gözetim konusunda görüş birliğine varılmamasına rağmen obstetrisyenler<br />
tarafından aktif yönetim tercih edilmektedir (Arrese ve Reyese 2006). Aktif<br />
yönetim; Non stres testi(NST) ile yakın fetal monitorizasyon, biyokimyasal testlerin sık<br />
tekrarlanması, ursodeoksikolik asit tedavisi ve fetal komplikasyonları önlemek için<br />
37-38. haftalarda doğum gerçekleştirilmesi gibi yaklaşımları içermektedir (Arrese ve<br />
Reyese 2006, Oruç ve ark., 2012). Ancak fetüsün sağlığından kuşku duyuluyorsa ve<br />
akciğer olgunlaşması gerçekleşmişse, serum safra asitleri konsantrasyonunda artış<br />
görülüyorsa ve sarılık şiddetliyse 36. haftada erken doğum dikkate alınabilir (Nichols,<br />
2005).<br />
Saleh ve Abdo(2006) tarafından yapılan obstetrik kolestazın yönetimine ilişkin<br />
sağlık profesyonellerinin (obstetrisyenler ve ebeler) görüşlerini inceledikleri çalışmada;<br />
sağlık profesyonellerinin şu konularda hemfikir oldukları saptanmıştır:<br />
• GİK’ ye yönelik tanıda, klinik özellikler ve laboratuar incelemelerinin gerekli<br />
olduğu,<br />
• Karaciğer enzimleri ve safra asitlerinin tanıda spesifik belirteç olduğu,<br />
• Antenatal ve fetal izlemin gerekli olduğu,<br />
• Önerilen fetal izlem yöntemlerinin kardiyotografi(CTG), doppler umblikal arter<br />
velosimetri, fetal gelişim ve amniyotik sıvı hacmini değerlendirmek üzere seri<br />
ultrason taramasını içerdiği,<br />
• Maternal izlemde safra asitleri düzeyi ve karaciğer enzimlerinin değerlendirilmesini<br />
içerdiği,<br />
• Kaşıntıyı hafifletmek için en sık kullanılan ilacın UDKA olduğu,<br />
• Antenatal ve neonatal yönetimde hemoraji riskini azaltmak için K vitamininin<br />
önemle dikkate alınması gerektiği,<br />
• Postpartum dönemde karaciğer fonksiyonunun kontrol edilmesi gerektiği,<br />
• Postpartum kontrasepsiyon yöntemi olarak kombine oral kontraseptif<br />
kullanımından kaçınılması gerektiği<br />
HEMŞİRELİK BAKIMI<br />
Gebelik İntrahepatik Kolestazı gebeliğin 3.trimesterinde ortaya çıkan, özellikle<br />
sağlıklı fetüslerde prematürite ve intrauterin fetal ölüme neden olabilen ciddi bir<br />
gebelik komplikasyonudur. Yoğun kaşıntı ve uyku yoksunluğu nedeniyle annenin<br />
fiziksel, psikolojik ve sosyal iyilik halini etkilemektedir (Cronin ve Maude 2008). GİK’lı<br />
gebelerde hemşirelik bakımı, gebelik boyunca anne ve fetüsün sağlığının korunması<br />
amacıyla anne ve fetüsün sürekli ve dikkatle izlenmesi ve oluşabilecek riskli<br />
durumların engellenmesini içerir.<br />
GİK nadir görülen bir hastalık olduğu için öncelikle hemşireler özellikle 3.trimester<br />
gebelerde deri döküntüsü olmayan, kaşıntı şikâyetini dikkate almalı ve bu konuda<br />
uyanık davranmalıdır (Cronin ve Maude 2008). GİK’nin erken dönemde fark edilerek<br />
uygun yönetilmesinin anne ve fetüs için olumsuz sonuçları azaltacağı unutulmamalıdır.<br />
GİK’de olumsuz sonuçlar aşağıdaki hemşirelik girişimleri ile azaltılabilir veya<br />
giderilebilir.<br />
99
Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />
Bilgilendirme ve Danışmanlık<br />
GİK’de uygun hemşirelik girişimlerinden biri gebelerin gebelik süresince doğru ve<br />
etkili bilgilendirilmelerini içerir. Bu dönemde anne adaylarının hastalıkla ilgili risklerin<br />
anlaşılmasını sağlamak için bilgiye ihtiyaçları vardır. Anneye ve eşine yüksek risk<br />
durumunun sebepleri, tedavinin mantığı, tanı testlerinin ve tüm girişimlerin ne<br />
amaçla yapıldığı ve sonuçları açık ve anlaşılabilir bir dille anlatılmalıdır (Çoban 2008).<br />
Hastane Ortamı, Aktivite Yetersizliği ve İştahta Azalmaya Bağlı Kilo Kaybı<br />
GİK’de uzun süreli hastaneye yatırılma, hastane ortamı ve yatak istirahati ve<br />
iştahsızlık nedeniyle kilo kaybı sık görülmektedir. Bu gebelerde kilo kaybı, fetüsle ilgili<br />
istenmeyen sonuçlara neden olabileceğinden önemli bir sorundur. Gebenin her gün<br />
kilosuna bakılmalı ve iştah durumundaki değişimler kaydedilmelidir (Nichols 2005,<br />
Çoban 2008).<br />
Uyku Problemleri ve Yorgunluk<br />
GİK’de özellikle geceleri anne için rahatsız edici olan kaşıntı sürekli olduğunda<br />
uyku düzeninde bozukluğa ve yorgunluğa neden olmaktadır. Bununla birlikte fetüs<br />
ve gebenin kendisiyle ilgili korku ve endişeleri de bu sorunun oluşmasında bir etken<br />
olabilir. Gebenin öncelikle kaşıntı şikayetinin giderilmesi önemlidir. Bununla birlikte<br />
gebenin kendi ve bebeğinin sağlığı ile ilgili sürekli bilgilendirilmesi, ilaç saatlerini ve<br />
hastaya yönelik uygulamaların uyku düzenini bozmayacak şekilde ayarlanması,<br />
serviste çalışan personel gürültüsünün en aza indirilmesi, gündüz şekerlemelerinden<br />
kaçınılması, müzik dinleme, sıcak içecekler, eğlenceli kitaplar ve magazin dergileri<br />
okuma vb. uykusuzluğun ve buna bağlı yorgunluğun giderilmesine yardımcı<br />
olacaktır (Nichols 2005, Çoban 2008).<br />
Kaşıntıya Bağlı Deri Bütünlüğünde Bozulma Riski<br />
Hemşireler annelere kendi öz bakımını sağlamalarına yardımcı olabilecek çeşitli<br />
önerilerde bulunmalıdır. Az yağlı diyet ile beslenmenin kaşıntının şiddetini azaltmaya<br />
yardım edeceği belirtilmelidir. Anneyi sıvı alımını artırmaya cesaretlendirme vücuttan<br />
toksinleri uzaklaştırmaya yardım edebilir. Yüksek stres durumunun da kaşıntıyı<br />
artırdığı belirtilmektedir (Mercan ve Altunay 2006). Düşük stres düzeyinin sağlanması<br />
kaşıntıyı yönetmede yararlı olabilir. Dış irritanları ortadan kaldırmak kaşıntı<br />
semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir. Semptomları azaltmak için nemlendirici<br />
uygulama, bacakları traş etme ve pürüzsüz olmasını sağlama, rutubetli ortamın<br />
uygun araç ile düzenlenmesi, serin ve bol pamuklu giysiler giyilmesi, rahatlama<br />
banyoları, etkilenen bölgelere buz koyma gibi uygulamalar önerilebilir (Nichols<br />
2005). Ancak ayakları buzlu suya koyma sonucu donmanın gelişebileceği konusunda<br />
dikkatli olunmalıdır (Williamson ve Girling 2008).<br />
Psikososyal Sorunlara Yönelik Girişimler<br />
Doğum öncesi dönemdeki hemşirelik bakımı annede ortaya çıkan fiziksel sorunlar<br />
kadar psikolojik sorunları da içerir. Anne hastaneye yatma ile oluşan sosyal ve fiziksel<br />
100
Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />
ortam değişikliği, kendisinin ve bebeğinin sağlık durumunda sapma, aktivite<br />
kısıtlaması, uygulanan test, tedavi ve girişimler, aileden ayrılma, mahremiyetin<br />
azalması ve belirsizlik gibi stres etkenleri, annede yalnızlık, güçsüzlük, huzursuzluk,<br />
korku, öfke ve düşmanlık duygularına neden olabilir. Hemşireler annelere bu<br />
duygularla başa çıkmada yardımcı olmalı, anne için dikkatini başka yöne çeken<br />
aktiviteler planlamalı ve sosyalizasyon için fırsatlar yaratmalıdırlar (Çoban 2008).<br />
Olası Komplikasyonlara Yönelik Girişimler<br />
GİK’in preterm eylem oranı ile önemli bir ilişkisi olduğundan preterm eyleme<br />
yönelik belirti ve bulgularının iyi tanımlanması ve annelerin bu belirtiler açısından<br />
bilgilendirilmesi gerekir. Fetal hareketlerin takip edilmesi eğitimde vurgulanmalıdır.<br />
Anne fetal aktivitedeki herhangi bir değişikliği acilen bildirmesi için cesaretlendirilmelidir.<br />
Kadınlar bu tür değişiklikleri bildirmeye isteksiz oldukları için teşvik<br />
edilmeleri önemlidir (Nichols 2005, Palmer ve Eads 2000).<br />
Davidson (1998) geleneksel antepartum izlemin intrauterin fetal ölümü<br />
önleyemeyeceğini belirtmiştir. Antepartum testler bu popülasyonda fetüsün iyilik<br />
halinin değerlendirilmesinde güvenilir bir gösterge olmamasına rağmen şu an<br />
mevcut en iyi değerlendirme yöntemidir (Palmer ve Eads 2000). Klinisyen hemşireler<br />
antepartum ve intrapartum dönem boyunca güven vermeyen bir fetal kalp hızı<br />
reaksiyonu varlığında dikkatli olmalıdır. <strong>Hemşirelik</strong> müdahaleleri oksijenizasyon,<br />
hidrasyon, maksimum plasental perfüzyonun sağlanmasında uygun pozisyon ve<br />
maternal ve/veya fetal durumda herhangi bir değişiklik olduğu takdirde gerekli olan<br />
acil tedaviyi sağlamak ve olumlu sonuçları kolaylaştırmak için hekime durumu<br />
bildirmeyi içerir(Palmer ve Eads 2000).<br />
Postpartum hemoraji en büyük maternal risktir (Geenes ve Williamson 2009).<br />
Bu sebeple hemşireler kanamanın önlenmesi için alınması gereken önlemleri,<br />
kanamanın belirti, bulgularını ve acil müdahale yaklaşımlarını iyi bilmelidirler.<br />
Doğum Sonrası Dönem Taburculuk Planı<br />
GİK’ nin semptomları doğum sonrası hemen düzelmesi gerekirken, bu her zaman<br />
mümkün olmayabilir. Aksine, birçok kadın doğumu takiben 6-8 hafta kaşıntıyı<br />
deneyimleyebilir. Doğum sonu dönemde kadınlara karaciğer fonksiyon testlerinin<br />
yaptırılması, hepatit, aids, bening tekrarlayan intrahepatik kolestaz ve safra kanal<br />
tıkanıklığı gibi diğer altta yatan hastalık olup olmadığının tanılanması açısından<br />
önemlidir. (Nichols 2005, Tuson ve Chambers 2011).<br />
GİK’de kombine oral kontraseptif kullanımından kaçınılması gerektiği için diğer<br />
postpartum kontraseptif yöntemlerden anneye uygun yöntemin seçilmesinde<br />
danışmanlık verilmesi gerekir.<br />
Sonuç olarak gebelik intrahepatik kolestazı tanısı konan gebelerin fiziksel ve<br />
psikososyal gereksinimleri bulunmaktadır. Bu gereksinimlerin sağlık ekibi üyeleriyle iş<br />
birliği içinde karşılanması önemlidir.<br />
101
Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />
KAYNAKLAR<br />
Aran T, Osmanağaoğlu M, Erin ve ark. Gebeliğin Kolestatik Hastalığında Maternal ve Perinatal Sonuçlar.<br />
Zeynep Kamil Tıp Bülteni 2012; 43:1,11-14.<br />
Arrese M, Reyes H. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy:A Past And Present Riddle. Annals Of<br />
Hepatology 2006; 5(3): 202-205.<br />
Bacq Y, Sapey T, Brechot Mc et all. Intrahepatic Cholestasis of Pregnancy: A French Prospective Study.<br />
Hepatology 1997;26(2): 358-364.<br />
Cronin R, Maude R. Third Trimester Itch: Obstetric Cholestasis A Serious Condition of Pregnancy. New<br />
Zealand College Of Midwives 2008;38:20-25.<br />
Çoban A. Riskli Gebelikler. İçinde. Kadın Sağlığı. Şirin A, Editör. Kavlak O, Editör Yard. İstanbul: Bedray<br />
Yayıncılık; 2008. 557-560.<br />
Davidson KM. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy. Seminars In Perinatology, 22:2,104-111.<br />
Ergür AR, Tütüncü L, Yergör YZ ve ark. Gebelik İntrahepatik Kolestazı, Tedavisi Ve Perinatal Etkileri.<br />
Perinatoloji <strong>Dergisi</strong> 1998; 6(3-4):86-88.<br />
Geenes V, Williamson C. Intrahepatic Cholestasis of Pregnancy. World J Gastroenterol 2009; 15(17):<br />
2049-2066.<br />
Gonzales MC, Reyes H, Arrese M et all. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy In Twin Pregnancies. J<br />
Hepatol 1989; 9(1): 84 –90.<br />
Heınonen S, Kırkınen P. Pregnancy Outcome With Intrahepatic Cholestasis. Obstet Gynecol 1999;<br />
94(2):189-93.<br />
İlter E, Tüfekçi EC, Batur O ve ark. Bir Olgu Nedeniyle Gebelik Kolestazı, Fetal Riskler Ve<br />
Ursodeoksikolik Asit Tedavisi. Bakırköy Tıp <strong>Dergisi</strong> 2005; 1(2):80-82.<br />
Kondrackiene J, Kupcinskas. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy-Current Achievements And Unsolved<br />
Problems. World J Gastroenterol 2008;14(38):5781-5788.<br />
Lammert F, Marschall HU, Glantz A et all. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy: Molecular Pathogenesis,<br />
Diagnosis And Management. J Hepatol 2000;33(6):1012-1021.<br />
Lee RH, Goodwin TM, Greenspoon J et.all. The Prevalence Of Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy In<br />
A Primarily Latina Los Angeles Population. J Perinatol. 2006; 26(9):527–532.<br />
Mercan S, Altunay İK. Psikiyatri Ve Dermatolojinin Ortak Çalışma Alanı: Psikodermatoloji. Türk<br />
Psikiyatri <strong>Dergisi</strong> 2006; 17(4):305-313.<br />
Muresan D, Ona D, Cruciat G et all. Recurrent Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy. A Case Report. J<br />
Gastrointestin Liver Dis 2008;17(3):323-325.<br />
Nichols AA . Cholestasis Of Pregnancy A Review Of The Evidence. J Perinat Neonat Nur 2005;19(3):217-<br />
225.<br />
Oruç AS, Çelen Ş, Danışman N. Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı: Etiyopatogenez, Maternal Ve Fetal<br />
Etkileri. Yeni Tıp <strong>Dergisi</strong> 2012;29(4):196-201.<br />
Palma J, Reyes H, Ribalta J et all. Ursodeoxycholic Acid In The Treatment Of Cholestasis Of Pregnancy: A<br />
Randomized, Double-Blind Study Controlled With Placebo. J Hepatol 1997;27(6,):1022-10<strong>28</strong>.<br />
Palmer DG, Eads J. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy: A Critical Review, J Perinat Neonatal Nurs<br />
2000;14(1):39-51.<br />
Pata Ö, Vardareli E, Özcan A ve ark. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy: Correlation Of Preterm<br />
Delivery With Bile Acids. Turk J Gastroenterol 2011; 22(6): 602-605.<br />
Pusl T, Beuers U. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy. Orphanet J Rare Dis 2007; 2(26):1-6.<br />
Rook M, Vargas J, Caughey A et all. Fetal Outcomes In Pregnancies Complicated By Intrahepatic<br />
Cholestasis Of Pregnancy In A Northern California Cohort. Plos One 2012;7(3):1-6.<br />
Saleh MM, Abdo KR. Consensus On The Management Of Obstetric Cholestasis: National Uk Survey.<br />
BJOG 2006; 114(1):99-103.<br />
102
Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı ve <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı<br />
Turunen K, Sumanen M, Haukılahtı RL et all. Good Pregnancy Outcome Despite Intrahepatic Cholestasis.<br />
Scand J Prim Health Care 2010; <strong>28</strong>(2):102–107.<br />
Tuson A, Chambers J. Obstetric Cholestasis: Information About The Condition, Its Consequences For<br />
Women And Why This Knowledge Is Important To Midwives And Others Caring For Women In<br />
Pregnancy Labour And Afterwards. Midvidwifery Digest 2011;21(3):324-3<strong>28</strong>.<br />
Uludağ S, Denizlam G, Akbaş H ve ark. Gebelik Kolestazı. Türkiye Klinikleri, J Gynecol Obst 2000;<br />
14(5):<strong>28</strong>7-290.<br />
Williamson C, Girling J. Hepatik ve Gastrointestinal Hastalıklar.(İçinde). Yüksek Riskli Gebelikler Yönetim<br />
Seçenekleri. Çeviren: Mesut Ö, İzzet K. James DK, Steer PJ, Weiner CP et all. Editors. 3. Baskı.<br />
Ankara: Güneş Tıp Kitabevi; 2008. 1037-1040.<br />
Wong LF, Shallow H, O’connell MP . Comparative Study On The Outcome Of Obstetric Cholestasis. J<br />
Matern Fetal And Neonatal M 2008; 21(5): 327–330<br />
Yıldırım G, Aslan H, Asar E ve ark. İntrahepatik Kolestazda Gebelik Sonuçları. Türk Jinekoloji Ve<br />
Obstetrik Derneği <strong>Dergisi</strong> 2007;4(4): 250- 253.<br />
Zecca E, De Luca D, Marras M et all. Intrahepatic Cholestasis Of Pregnancy And Neonatal Respiratory<br />
Distress Syndrome. Pediatrics 2006; 117(5): 1669–72.<br />
Zecca E, Deluca D, Baroni S et all. Bile Acid Induced Lung Injury In Newborn Infants: A Bronchoalveolar<br />
Lavage Fluid Study. Pediatrics 2008; 121(1): 146–149.<br />
103
Duygu G<strong>Ü</strong>LEÇ, <strong>Ü</strong>mran SEVİL<br />
104
EGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ HEMŞİRELİK FAK<strong>Ü</strong>LTESİ DERGİSİ<br />
SON KONTROL LİSTESİ<br />
1. Makalenin Türü<br />
Araştırma<br />
Derleme<br />
Olgu sunumu<br />
Başlık Sayfası<br />
2. Makalenin Türkçe ve İngilizce başlığı büyük harf ile yazıldı.<br />
3. Yazarlar ve kurumları belirtildi.<br />
4. Tüm yazarların yazışma adresleri, iş tel, gsm, e-posta belirtildi.<br />
5. Makale bir kongrede sunulmuş ise, sunulduğu toplantı ve yılı belirtildi.<br />
Özet Sayfası<br />
6. Türkçe ve İngilizce yapılandırılmış özet yazıldı (250-300 sözcük).<br />
7. Türkçe ve İngilizce özet birbiriyle uyumlu.<br />
8. Türkçe ve İngilizce anahtar sözcükler yazıldı.<br />
9. Özetler sayfası metnin 1. sayfası olacak şekilde numaralandırıldı.<br />
Ana Metin<br />
10. Açık, güncel ve rahat anlaşılır Türkçe kullanıldı.<br />
11. Gramer ve yazım kurallarına uyuldu.<br />
12. Yeni, alışılmadık ve yabancı terimler kullanılmışsa yanlarına Türkçe<br />
eşanlamlılarına yer verildi.<br />
13. Kısaltmalar kullanılmışsa ilk kullanımda terimin yanında parantez içinde<br />
kısaltması belirtildi.<br />
14. Araştırma makalelerinde alt bölüm başlıkları istenen şekilde yazıldı.<br />
15. Derleme makaleler giriş anlatımını izleyen alt başlıklarda toplanarak uygun<br />
bir sonuç anlatımıyla bağlantılı bir şekilde sunuldu.<br />
16. Bilimsel etik ilkelere uyulduğu belirtildi. Etik kurul izin yazısı eklendi.
Kaynaklar<br />
17. Kaynak gösterimi metin içinde belirtilen kurallara (yazar soyadı ve yayın<br />
tarihi) uygun olarak yapıldı.<br />
18. Kaynaklar alfabetik sıra ile dizildi ve kaynak gösterimi kurallara uygun olarak<br />
yapıldı.<br />
19. Doğrudan yararlanılmayan herhangi bir kaynak kullanılmadı (Elimde<br />
kaynakların tümü mevcut ve gerektiğinde dergi yayın kuruluna bunu ispat<br />
edebilirim.)<br />
Tablo ve Resimler<br />
20. Belirtilen kurallara uygun olarak hazırlandı.<br />
21. Başka kaynaklarda alınan şekil, resim, tablolarda kaynak gösterildi.<br />
Tüm Makale<br />
22. Makalenin sayfa kenar boşlukları kontrol edildi.<br />
23. Makalenin satır aralıkları uygun.<br />
24. Makalenin ilgili bölümlerinde uygun yazı karakteri kullanıldı.<br />
25. Makalenin ilgili bölümleri uygun puntoda yazıldı.<br />
26. Makale sayfa sınırlarını aşmayacak şekilde yazıldı.<br />
27. Makalede uygun şekilde sayfa numarası verildi.
EGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ HEMŞİRELİK<br />
FAK<strong>Ü</strong>LTESİ DERGİSİ<br />
Yazarlık/Yayın Hakkı Onay Formu<br />
……………………………………………………………………………………<br />
……………………………………………………………………………………<br />
……………………………………………………………………………………<br />
Başlıklı makalenin yazar / yazarları olarak yayın hakkını Ege <strong>Ü</strong>niversitesi<br />
<strong>Hemşirelik</strong> <strong>Fakültesi</strong> <strong>Dergisi</strong>’ne vermeyi kabul ediyorum/ ediyoruz. Yayınlanmasını<br />
istediğimiz bu makalenin Türkçe ve yabancı dilde herhangi bir dergiye yayınlanmak<br />
üzere gönderilmediğini ve daha önce hiçbir dergide yayınlanmadığını bildirip,<br />
yazının içeriği ile ilgili etik ve bilimsel sorumluluğu üstlendiğimi/ üstlendiğimizi kabul<br />
ederim/ederiz.<br />
Yazar/ Yazarlar İmza Tarih
DERGİ YAZIM KURALLARI<br />
Yayının Kabulü: Basılması istenen yazılar, aşağıda belirtildiği şekilde, dergi<br />
editörlüğüne gönderilecektir. (E-mail: ozen.durakoglu@gmail.com.) Makaleler üç<br />
bağımsız hakem tarafından incelenip, onayları alındıktan sonra yayınlanabilir.<br />
Hakemler, gerekli gördükleri yazılara değişiklik önerebilirler. Makalenin<br />
yayınlanmasında son karar, editör görüşü ile Dergi Yayın Kuruluna aittir. Dergide<br />
yayınlanan yazılar için, herhangi bir ücret ya da karşılık ödenmez. Gönderilen yazıların<br />
kabul edilip edilemeyeceği yazarlara bildirilir. Makalenin kabulü halinde, başlıkların<br />
altına yazar ad(lar)ı kurum adresleri ve e-mail adresleri eklenip<br />
ozen.durakoglu@gmail.com. adresine gönderilecektir.<br />
Makalenin Hazırlanışı: Makale, Microsoft Word programında A4 kağıt<br />
boyutunda yazılmalıdır. Başlık 10 punto Times New Roman, Özet 9 punto Times New<br />
Roman, ana metin 10 punto, tablo ve kaynaklar 8 punto olacak şekilde yazılmalıdır.<br />
Araştırma raporları 16 sayfa, derleme ve olgu sunumları 10 sayfayı (kaynaklar dahil)<br />
geçmemelidir.<br />
Makalenin Yazılışı şu sırayı izlemelidir.<br />
BAŞLIK SAYFASI<br />
• Türkçe Başlık (Büyük harf ile),<br />
• İngilizce Başlık (Büyük harf ile),<br />
• Yazarların adları ve soyadları (soyadı büyük harf ile)<br />
• Yazarların Yazışma adresleri, kurum adresleri, e-mail adresleri<br />
• Makale bir kongrede bildiri olarak sunulmuş ise, sunulduğu toplantı ve yılı<br />
belirtilmelidir.<br />
ÖZET SAYFASI<br />
Özetler Türkçe ve İngilizce Olmak üzere iki dilde olmalı, yazının Türkçe ve<br />
İngilizce başlıklarını taşımalı, araştırmanın temel anlamını metne bakmayı<br />
gerektirmeyecek şekilde 250-300 sözcük ile yansıtmalıdır.<br />
Araştırma makalelerinin özetleri; “Amaç”, “Gereç ve Yöntem”, “Bulgular ve<br />
Sonuç” bölümleri ile anahtar sözcükleri içermelidir. Anahtar kelimelerin “Türkiye Bilim<br />
Terimleri”nden seçilmesi gerekmektedir. Bilgi için adresten yararlanılmalıdır.<br />
(http://www.bilimterimleri.com).<br />
Araştırma makalelerinin İngilizce özetleri; “Objective”, “Methods”, “Results”,<br />
“Conclusion” ve “Key Words” bölümlerini içermelidir. İngilizce anahtar kelimeler<br />
“Medical subject Headings (MESH”e uygun olarak verilmelidir.<br />
(http://www.nlm.nih.gov/mesh/MBrowser.html)
Derleme Makalelerinin özetleri; Giriş, amaç, gelişme ve sonuç anlamı taşıyacak<br />
şekilde içeriği tam olarak yansıtmalıdır. Anahtar Sözcükler yer almalıdır. Derleme<br />
makalelerinin İngilizce özetleri; aynı şekilde olmalıdır.<br />
Olgu Sunumu özetleri olguyu kısaca tanımlamalı ve hemşirelik süreçlerini<br />
içermelidir. İngilizce özetleri de aynı şekilde olmalıdır.<br />
Özetler sayfası metnin birinci sayfası olacak şekilde numaralandırılmalıdır.<br />
DERGİNİN YAYIN DİLİ<br />
Derginin yayın dili Türkçe’ dir. Ancak Yurtdışından gelen çok önemli İngilizce<br />
makalelere de yer verilebilir.<br />
METİN:<br />
Dil ve biçim (üslup) açısından aşağıdaki özellikleri taşımalıdır.<br />
• Açık, güncel ve rahat anlaşılır olmalıdır.<br />
• Gramer ve yazım kurallarına uyulmalıdır.<br />
• Yeni, alışılmadık ve yabancı terimler kullanılmışsa yanlarında Türkçe<br />
eşanlamlarına yer verilmelidir<br />
• Kısaltmalar kullanılmışsa ilk kullanımda terimin yanında parantez içinde<br />
kısaltması belirtilmiş olmalıdır.<br />
• Bilimsel etik ilkelere uyulduğu belirtilmiş olmalı ve etik kurul izin yazısı<br />
eklenmelidir.<br />
• Makale bir kongrede bildiri olarak sunulmuş ise, sunulduğu toplantı ve yılı<br />
belirtilmelidir.<br />
Araştırma Raporları: Giriş, Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular ve Tartışma, Sonuç<br />
ve Öneriler, Kaynaklar başlıklarını taşıyan bölümlerden oluşmalıdır. Araştırmaya<br />
katılmamış, ancak destek sağlamış olan kişi ve kuruluşlara teşekkür başlığı altında<br />
teşekkür edilebilir. Verilerin toplanmasında, örneklem gruplarının haklarının korunması<br />
açısından etik kurallara uyulduğu açıkça belirtilmeli, kritik gruplarla yürütülen<br />
çalışmalarda etik kurul veya kurum izin belgelerinin fotokopileri eklenmelidir.<br />
Tablo ve Şekiller: Grafik, fotoğraf ve çizimlere sıra numarası verilmelidir. Her<br />
tablonun üstünde ve şekillerin altında sıra numarası ve şekilleri kısaca açıklayan bir<br />
anlatım bulunmalıdır. Araştırma raporları derleme ve olgu sunumları için en çok<br />
4 şekil kabul edilmektedir. Tablo, şekil ve grafikler, bilgisayarda çizilip metin içinde<br />
olması gereken yere yerleştirilmelidir. Net baskı elde edilebilmesi için, şekil,<br />
resim/fotoğraflar ayrı birer .jpg veya .gif dosyası olarak (pixel boyutu yaklaşık<br />
500x400, 8 cm eninde ve 300 çözünürlükte taranarak), dergiye ayrıca iletil-melidir.<br />
Resim/fotoğraflar renkli, ayrıntıları görülecek derecede kontrast ve net olmalıdır.<br />
Başka bir kaynaktan alınan tablo ve şekillerin altına, alındığı kaynak şu şekilde<br />
belirtilmelidir.
Güvenç B (1970) Kültür kuramında bütüncülük sorunu üzerine bir deneme.<br />
Ankara, s.51’den alındı.<br />
Fotoğrafların eni 11 cm. boyu 15 cm.’i aşmamalı, metin içinde fotoğrafın<br />
yerleştirileceği yer boş bırakılıp fotoğraf altına gerekli açıklama yapılmalıdır.<br />
Derlemeler: Konuyu yeterince irdeleyen kapsamlı literatür taramasına<br />
dayandırılmış olmalı; giriş anlatımını izleyen alt başlıklarda toplanarak gelişme ve<br />
sonuç anlatımıyla sunulmuş olmalıdır. Kaynakça kullanım kurallarına uyulmalıdır.<br />
Olgu Sunumları: Giriş, Olgu Sunumu, Tartışma ve Kaynaklar verilerek<br />
yazılmalıdır. Olgu sunumu fotoğraf ve akış şemaları ile desteklenebilir. Fotoğraf ve<br />
akış şemaları için gerekli izinler alınmalıdır.<br />
Son Kontrol Listesi: Son Kontrol listesi gözden geçirilip, imzalandıktan sonra<br />
gönderilen yayına eklenerek gönderilmelidir. (ayrı bir sayfa olarak)<br />
Yazarlık/Yayın Hakkı Onay Formu: Tüm yazarlar tarafından imzalanmış<br />
olarak gönderilmelidir.<br />
KAYNAK KULLANIMI<br />
Metin içinde: Yazarın soyadı ve yazının yayın tarihi ile birlikte belirtilmeli,<br />
yazar ve tarih arasına virgül konmamalıdır. İki yazarlı kaynaklarda, yazarların her<br />
ikisinin soyadı, ikiden fazla yazarlılarda ise, birinci yazarın soyadı ve “ve ark.” Şeklinde<br />
belirtilmelidir.<br />
Örnekler<br />
(Graydon 1988), depresyonun…<br />
(Sarna ve Mc Corkle 1996), araştırmalarında……<br />
(Lasry ve ark. 1987), yaptıkları çalışmada……<br />
………saptanmıştır (Graydon 1998).<br />
………ortaya çıkarılmışlardır (Bard ve Sutherland 1955).<br />
Ancak cümle başlangıcında kullanırken kullanım şekli aşağıdaki gibi;<br />
Sarma ve Mc Corkle araştırmalarında ……………………..(1996). olacaktır.<br />
Aynı yazarın, aynı yıldaki değişik yayınları (Bayık 1996 a, Bayık 1996 b) şeklinde<br />
belirtilmelidir.<br />
Birden çok yazar aynı anda gösterileceği zaman, aynı parantez içinde virgülle<br />
ayrılarak gösterilmelidir. Kaynaklar tarih sırasına göre sıralanmalıdır.<br />
Örnek:<br />
(Argon 1992 , Karadakovan 1992).
Kaynakçada: Kaynaklar, alfabetik sıra ile dizilmelidir. Yazar ad (lar) ının baş<br />
Harfleri arasına noktalama işaretleri konulmamalıdır. <strong>Ü</strong>ç Yazara kadar çoğul yazarlı<br />
kaynaklarda, yazar soyadı ve adının baş harfini izleyerek aralarına virgül konulmalıdır.<br />
<strong>Ü</strong>çten fazla yazarlı kaynaklar, ilk üç isimden sonra “ve ark.” Şeklinde belirtilmelidir.<br />
Kongre bildirileri, kişisel deneyimler kaynak olarak gösterilmemelidir.<br />
Dergi isimleri kısaltılmış olarak veriliyorsa, Index Medicus’a uygun olarak<br />
ve/veya derginin ilan ettiği şekildeki kısaltma varsa bu şekilde kısaltılmalıdır. Eğer<br />
kısaltma kullanmayan bir dergi ise, kısaltma yapılmayıp, dergi adı aynen yazılmalıdır.<br />
Dergi makalesi, kitap isimleri yazılırken, ilk kelimenin baş harfi büyük, diğerleri küçük<br />
harfle yazılmalıdır.<br />
Kaynakların Yazılışı İle İlgili Örnekler<br />
Dergi Makalesi<br />
Yazar(lar)ın soyadları ve isimlerinin baş harfleri, makale ismi, dergi ismi, yıl, cilt,<br />
sayı, sayfa no’su belirtilmeledir.<br />
• Stephane A. Management of Congenital Cholesteatoma with<br />
Otoendoscopic Surgery: Case Report. J Med Sci 2010; 30(2): 803-7.<br />
• Lorig K, Gonzales VM, Ritter P & et al. Comparison of Three Methods of Data<br />
Collection in an Urban Spanish-Speaking Population. Nurse Res 1997; 46(4):<br />
230-4.<br />
Dergi Eki (Supplement)<br />
• Kocaman N, Kutlu Y, Ozkan S. Predictors of Psychosocial Adjustment in<br />
People with Physical Disease. J Clin Nurs 2007; 16(3A Suppl.): 6-16.<br />
Kitap:<br />
Yazar(lar)ın soyad(lar)ı ve isim(ler) inin baş harfleri, bölüm başlığı, editör(lerin)<br />
ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, sehir, yayınevi, yıl ve sayfalar belirtilmelidir.<br />
• Karasar N. Araştırmalarda Rapor Hazırlama. 8.Baskı. Ankara: 3A Araştırma<br />
Eğitim danışmanlık Ltd; 1995. 101-112.<br />
• Terakye G. <strong>Hemşirelik</strong>te İletişim ve Hasta Hemşire İlişkileri. 2.baskı. Ankara:<br />
T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü; 1994.
Yabancı Dilde Yayınlanan Kitaplar için:<br />
• Gorman LM, Raines ML, Sultan DF. Psychosocial Nursing for General Patient<br />
Care. 2 nd ed. USA: F.A. Davis Company; 2002.<br />
• Solcia E, Capella C, Kloppel G. Tumors of the Exocrine Pancreas. 2 nd ed.<br />
Washington: Armed Forces Institute of Pathology; 1997. 145-210.<br />
Kitap Bölümü:<br />
• Kaufman CA, Wyatt RJ. Neuroleptic Malignant Syndrome. In: Melszer HY,<br />
Editor. Psychopharmacology. New York: Raven Pres; 1987.<br />
• Underwood LE, Van Wyk JJ. Normal and Aberrant Growth. In: Wilson JD,<br />
Foster DW, Editors. Viliams’ Textbook of Endocrinology. 1st ed. Philadelphia:<br />
WB Saunders; 1992. 1079-138.<br />
Kitap Çevirisi:<br />
• Wise MG, Rundell JR. (1994) Konsültasyon Psikiyatrisi. Çevirenler: Tüzer T,<br />
Tüzer V. Ankara: Compos Mentis Yayınları; 1997.<br />
Metin içinde “(Wise ve Rundell 1994)” şeklinde gösterilir.<br />
• Hofling CK, Leininger MM. (1960) <strong>Hemşirelik</strong>te Ana Psikiyatrik Kavramlar.<br />
Çeviren: Kumral A. İstanbul: Vehbi Koç Vakfı Yayınları; 1983.<br />
Yazar ve Editörün Aynı Olduğu Kitaplar<br />
• Uyer G. Yeni Bir Birimin Planlanması ve Organizasyonu. İçinde. <strong>Hemşirelik</strong><br />
Hizmetleri Yönetimi El Kitabı. Uyer G, Editor. 1.basım. İstanbul: Birlik Ofset<br />
Ltd. Sti; 1986. 56-61.<br />
• Eken A. Kozmesötikler: Kozmetiklerle İlaçlar Arası <strong>Ü</strong>rünler. Eken A, Editör.<br />
Kozmesötik Etken Maddeler. 1.Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2006. 1-7.<br />
Yazar Adı Olmayan Yayınlar<br />
(Sık kullanılan Çeviri Kaynaklara Örnekler):<br />
American Psikiyatri Birliği (1994) Mental Bozukluklarının Tanısal ve <strong>Sayı</strong>msal El<br />
Kitabı. Çeviren: Köroğlu E. 4.baskı. Ankara: (DSM-IV.) Hekimler Yayın Birliği; 1995.<br />
Metin içinde “American Psikiyatri Birliği (1994)” şeklinde gösterilir.<br />
Yayınlanmamış Tez<br />
Yavaş O. Bir <strong>Ü</strong>niversite hastanesinde çalışan hemşirelerin iş doyumu ve<br />
örgütsel gereksinimlerine ilişkin bir inceleme. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.<br />
İzmir: Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; 1993. 53-55.
Basılmamış Yayınlar<br />
Gordes G, Cole JO, Haskell D.&. et al. The Naturel History of Tardive Dyskinesia.<br />
J. Clin Psychophormacol. (Inpress).<br />
İnternet üzerinden alınan belgeler kaynak Olarak Kullanılıyorsa:<br />
Yararlanılan yazının yazarı, yazarı yoksa kurum adı UNICEF gibi kurum adı<br />
yoksa kaynak gösterilmemelidir. Yayının internet kaynağı varsa Yayının başlığı,<br />
internet adresi ve son erişim tarihi belirtilerek gösterilebilir.<br />
• Lee DS, Austin PC, Rouleau JL, Liu PP, Naimark D, Tu JV. (November 19,<br />
2003). Predicting mortality among patients hospitalized for heart failure.<br />
The Journal of the American Medical Association, 290(19): 2581-2587.<br />
Retrieved November 23, 2003, from http://jama.ama-assn.<br />
rg/cgi/content/abstract/290/19/2581.<br />
Yayın resmi yayın olarak gösterilecekse;<br />
• American Nurses’ Association. Statement on psychiatric mental health<br />
nursing practice and standards of psychiatric-mental health clinical<br />
practice. Washington: American Nurses’ Publishing; 1994.<br />
Kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur. Doğrudan yararlanılmayan<br />
ya da başka kaynaklardan aktarılmış kaynaklar belirtilmemeli, basılmamış eserler,<br />
kişisel haberleşmeler, Medline taramalarından ulaşılan makalelerin özetleri kaynak<br />
gösterilmemelidir.