Sayı: 8 Bahar 2011 - Dil Arastirmalari
Sayı: 8 Bahar 2011 - Dil Arastirmalari
Sayı: 8 Bahar 2011 - Dil Arastirmalari
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
..........<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong><br />
Ankara<br />
1
..........<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları/Language Studies<br />
Uluslararası Hakemli Dergi<br />
ISSN: 1307-7821<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong><br />
Sahibi/Owner<br />
Avrasya Yazarlar Birliği adına<br />
Yakup DELİÖMEROĞLU<br />
Yayın Yönetmeni/Editor<br />
Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN<br />
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü/Editorial Director<br />
Doç. Dr. Ekrem ARIKOĞLU<br />
Yayın Danışma Kurulu/Editorial Advisory Board<br />
Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN • Prof. Dr. Mustafa ARGUNŞAH • Prof. Dr. Sema<br />
BARUTÇU ÖZÖNDER • Prof. Dr. Ahmet BURAN • Prof. Dr. İsmet CEMİLOĞLU<br />
• Prof. Dr. Hülya KASAPOĞLU ÇENGEL • Prof. Dr. Nurettin DEMİR • Prof. Dr.<br />
Hayati DEVELİ • Prof. Dr. Musa DUMAN • Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY • Prof.<br />
Dr. Gürer GÜLSEVİN • Prof. Dr. Ayşe İLKER • Prof. Dr. Günay KARAAĞAÇ<br />
• Prof. Dr. Leylâ KARAHAN • Prof. Dr. Metin KARAÖRS • Prof. Dr. Yakup<br />
KARASOY • Prof. Dr. Ceval KAYA • Prof. Dr. M. Fatih KİRİŞÇİOĞLU • Prof. Dr.<br />
Zeynep KORKMAZ • Prof. Dr. Mehmet ÖLMEZ • Prof. Dr. Mustafa ÖNER • Prof.<br />
Dr. Mustafa ÖZKAN • Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN • Prof. Dr. Çetin PEKACAR • Prof.<br />
Dr. Osman Fikri SERTKAYA • Prof. Dr. Vahit TÜRK • Doç. Dr. Cengiz ALYILMAZ<br />
• Doç. Dr. İsmail DOĞAN • Doç. Dr. Bilgehan Atsız GÖKDAĞ • Doç. Dr. Zühal<br />
YÜKSEL • Yrd. Doç. Dr. Ferhat TAMİR<br />
Yazı Kurulu/Executive Board<br />
Yrd. Doç. Dr. <strong>Dil</strong>ek ERGÖNENÇ AKBABA • Yrd. Doç. Dr. Gülcan ÇOLAK<br />
BOSTANCI • Yrd. Doç. Dr. Figen GÜNER DİLEK • Yrd. Doç. Dr. Feyzi ERSOY •<br />
Yrd. Doç. Dr. Habibe YAZICI ERSOY • Yrd. Doç. Dr. Yavuz KARTALLIOĞLU •<br />
Yrd. Doç. Dr. Veli Savaş YELOK • Dr. Hakan AKÇA • Dr. Hüseyin YILDIRIM<br />
Akademik Temsilciler/Academic Representatives<br />
Abdulkadir ÖZTÜRK (Kayseri), Yusuf ÖZÇOBAN (Balıkesir), İsmail SÖKMEN (İzmir),<br />
Musa SALAN (Çankırı), Aslıhan DİNÇER (Kırıkkale), M. Emin YILDIZLI (Nevşehir)<br />
Düzelti/Redaction<br />
Ekrem ARIKOĞLU • Hüseyin YILDIZ<br />
İngilizce Danışmanı/English Language Consultant<br />
Yrd. Doç. Dr. Cemal ÇAKIR<br />
Web sayfası sorumluları/Web page designers<br />
Hüseyin YILDIZ • B. Yavuz PEKACAR<br />
Yönetim Merkezi/Management Center<br />
Hacettepe Mahallesi Hamamönü Sk. No: 24 Altındağ/ANKARA<br />
İletişim Bilgileri/Correspondence Address<br />
Doç. Dr. Ekrem ARIKOĞLU - Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Çağdaş<br />
Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Teknikokullar / ANKARA<br />
Tel: +90 312 202 14 20<br />
e-posta: dilarastirmalari@gmail.com<br />
web sayfası: www.dilarastirmalari.com<br />
Abonelik/Subscription<br />
Fiyatı: 10 TL<br />
Yurt içi Yıllık Abone Bedeli: 20 TL<br />
T.C. Ziraat Bankası Başkent Şubesi – Şube Kodu:1683<br />
Hesap No: 47095325-5001<br />
Posta Çeki Hesabı: Avrasya Yazarlar Birliği No: 53 23 008<br />
e-posta: kardeskalemler@gmail.com<br />
Yayın Türü/Type of publication<br />
6 aylık, yerel süreli<br />
Tasarım/Design by<br />
İbrahim Sağlam +90 532 460 96 41<br />
Baskı/Printed by<br />
Sage Matbaacılık Tel: +90 312 283 65 64<br />
• <strong>Dil</strong> Araştırmaları, EBSCO Publishing tarafından taranmaktadır.<br />
2
..........<br />
BU SAYININ HAKEMLERİ<br />
Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN<br />
Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR<br />
Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY<br />
Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU<br />
Prof. Dr. Leyla KARAHAN<br />
Prof. Dr. Fatma ÖZKAN<br />
Prof. Dr. Hülya KASAPOĞLU ÇENGEL<br />
Prof. Dr. Mustafa ÖNER<br />
Prof. Dr. Zeki KAYMAZ<br />
Prof. Dr. Fatih KİRİŞÇİOĞLU<br />
Doç. Dr. Zühal YÜKSEL<br />
Doç. Dr. Ekrem ARIKOĞLU<br />
Doç. Dr. Hatice Şirin USER<br />
Doç. Dr. Nesrin BAYRAKTAR<br />
Yrd. Doç. Dr. Habibe YAZICI ERSOY<br />
Yrd. Doç. Dr. Feyzi ERSOY<br />
Yrd. Doç. Dr. Yavuz KARTALLIOĞLU<br />
3
..........<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları’ndan,<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları’nın dördüncü sayısına ulaşmış bulunuyoruz.<br />
Dergimizin meslektaşlar arasında ilgi görmesi bize şevk veriyor. Bu ilginin<br />
devam etmesini diliyoruz. Dergiyi ulaştıramadığımız meslektaşlarımız lütfen<br />
bizimle temas kursunlar.<br />
Bu sayıda yer alan “Kazakçaya Ait İlk Fonetik İzler” adlı makale,<br />
Dîvânü Lügati’t-Türk, Codex Cumanicus ve Mısır Memlük sahası sözlük ve<br />
gramerlerinde bugünkü Kazakçaya ait fonetik izlerin peşine düşüyor. Genel<br />
Kıpçak özellikleri arasında doğrudan Kazakçaya ait fonetik özelliklerin<br />
bulunup bulunmadığını araştırıyor. Leylâ Karahan’ın incelemesi Türk<br />
toponimisine yeni bir katkı olarak değerlendirilebilir. Tülay Çulha’nın Karayca<br />
“Sekirme Yoraları” hem seğirname araştırmaları hem de Karayca için önemli<br />
veriler barındırıyor. İş yeri adlarıyla ilgili saha araştırmasına dayanan yazı<br />
konuya yeni bir yaklaşımdır. “Hiç” kelimesiyle ilgili ortak çalışma da işlevsel<br />
bir yaklaşımı yansıtıyor. Şahru Pilten’in Türkmenceyle ilgili incelemesi,<br />
Türkmencedeki sıfat-fiilleri zaman çizgisindeki yerine oturtmasıyla önem<br />
taşıyor. Nihal Çalışkan’ın çalışması ise, dilde metafor yoluyla Cemil Meriç’in<br />
dünyasına girmeye çalışıyor. Seyfullah Türkmen de atasözü ve deyimlerde<br />
bulunan kişi adlarının kullanım sebepleri üzerinde duruyor.<br />
Dergide yer alan üç çevirinin de meslektaşlarımızın dikkatini çekeceğini<br />
sanıyoruz. Her sayıda olduğu gibi bu sayıda da kitaplarla ilgili değerlendirme,<br />
tenkit ve tanıtmalar var. Hem dil çalışanlarının eserlerini değerlendirmek hem<br />
de alanımızda bir tenkit ortamı oluşturmak bakımından bu bölümün faydalı<br />
olduğuna inanıyoruz.<br />
Dördüncü sayımızla sizlere yeniden merhaba diyoruz.<br />
Ahmet B. Ercilasun<br />
4
..........<br />
Makaleler/ Articles<br />
İçindekiler<br />
Contents<br />
Sayı: 8<br />
<strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong><br />
“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve<br />
Semantik Yolculuğu Üzerine<br />
Ahmet Bican Ercilasun<br />
Anlamları Kötü Türk Kişi Adları<br />
Tuncer Gülensoy<br />
Kamal Abdulla Mәtninin<br />
Konseptual-Linqvistik<br />
Tәhlilinә Giriş<br />
Mehman Musaoğlu<br />
Başkurt Türkçesinde<br />
-sX ve –hAnA<br />
Kiplik İşaretleyicileri<br />
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
Tarihî Türk Lehçelerinde “ber-/<br />
bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan<br />
Birleşik Fiiller ve Anlamları<br />
Üzerine<br />
Zeynep Gençer<br />
Türkiye Türkçesinde Yazım<br />
Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet<br />
i’li Renk Adlarının Yazımı ve<br />
Kullanım Özellikleri<br />
Salim Küçük<br />
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin<br />
Kaynakları - I<br />
Hüseyin Yıldız<br />
Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan<br />
-cAk Eki Hakkında<br />
Mehmet Hazar<br />
Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde”<br />
Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />
Orçun Ünal<br />
Altay Teorisi Karşıtı Bir İddia<br />
Sir Gerard Clauson<br />
Çev. Fatma Ertürk<br />
9-21<br />
23-29<br />
31-49<br />
51-76<br />
77-91<br />
93-114<br />
115-140<br />
141-153<br />
155-169<br />
171-176<br />
5
..........<br />
Değerlendirme ve Tanıtmalar/ Reviews<br />
Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu<br />
Yazarlarından “Strabon” Ve “Geographıka”<br />
(= Coğrafya) Adlı Eseri<br />
Tuncer Gülensoy<br />
179-188<br />
Kartallıoğlu, Yavuz, Çağdaş Moğolcanın<br />
Grameri -Ses ve Şekil Bilgisi-, Türk Kültürünü<br />
Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2010,<br />
xvi+136 s, ISBN 978-975-456-100-5<br />
Feyzi Ersoy<br />
189-191<br />
İçindekiler<br />
Contents<br />
Sayı: 8<br />
<strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong><br />
Roland Breton (Çev. Orçun Türkay),<br />
Dünya <strong>Dil</strong>leri Atlası, NTV Yayınları,<br />
İstanbul 2007, 80 s., ISBN 978-975-6690-84-0<br />
<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />
Ağca, Ferruh (2010), Budist Türk<br />
Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk ve<br />
Yokluk Şekilleri, Türk Kültürünü<br />
Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara.<br />
X + 246 s., ISBN: 978-975-456-098-5<br />
Hüseyin Yıldız<br />
Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada<br />
Birleşik Kelime Teşekkülü, TDK Yay.,<br />
Ankara, 154 s. ISBN 978-975-16-2308-9<br />
Işılay Işıktaş Sava<br />
Ay, Özgür (2009), Türkiye Türkçesi<br />
Ağızlarında Fiil Çekimi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />
Yayınları, Ankara, 901 s.,<br />
ISBN 978-975-16-2205-1<br />
Serap Karakılıç Akı<br />
Musaoğlu, Mehman (2010), Kemal<br />
Abdulla’nın Eserleri Türkiye Türkçesinde,<br />
Kültür Ajans Yay. Ankara, 207s.<br />
ISBN: 978-975-8951-68-0<br />
Fatma Soytürk Hamza<br />
Han-Woo CHOI, Türkçe, Korece, Moğolca<br />
ve Mançu-Tunguzcanın Karşılaştırmalı Ses<br />
ve Biçim Bilgisi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />
Ankara, 2010, 314s., ISBN 978-975-16-2244-0<br />
Hasan Sevban Kapdan<br />
192-194<br />
195-201<br />
202-209<br />
210-213<br />
214-219<br />
220-224<br />
6
..........<br />
Makaleler<br />
Articles<br />
7
..........<br />
8
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 9-21 ss.<br />
..........<br />
“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve<br />
Semantik Yolculuğu Üzerine<br />
Ahmet Bican Ercilasun *1<br />
Özet: Türkçe “kat” kelimesi; “misil”, “etaj”, “elbise<br />
takımı” vb. çeşitli anlamlar taşıyan bir kelimedir. Bazı Türk<br />
bölgelerinde “kata” biçimi de vardır. Eski Türkçeden bugüne<br />
bütün Türk dünyasında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.<br />
Balkanlara da uzanmış, hatta “etaj” anlamında Hırvatçaya<br />
da girmiştir. Kelime Kırgızcada “kabat”, Özbekçede “kavat”<br />
olarak kullanılmaktadır. Özbeklerde “iki kavat (hamile)”, “kırk<br />
kavat (lahana)” gibi ilgi çekici birleşik yapıları da vardır. Bu<br />
makalede “kat” sözünün, değişik biçim ve türevlerinin Orta<br />
Asya’dan Balkanlara uzanan coğrafi ve semantik yolculuğu<br />
incelenecektir.<br />
Anahtar Kelimeler: kat, Türkçe, coğrafi yolculuk, semantik<br />
yolculuk<br />
On The Geographic and Semantic<br />
Journey of Word “kat”<br />
Abstract: In Turkish “kat” word means “misil”, “etaj”,<br />
“elbise takımı” etc. In some regions it is used as “kata”. This<br />
word is used since Old Turkic in all Turkish world broadly.<br />
And also it is used in Balkans and moreover in Croatian by<br />
mean “etaj”. This word is used as “kabat “ in Kirghiz and as<br />
“kavat” in Uzbek Turkish. In Uzbek Turkish this word has<br />
interesting compound forms as “iki kavat (hamile)” and “kırk<br />
kavat (lahana)”. In this paper the semantic and geographic<br />
journey of word “kat” and its different and derivative forms<br />
will be examined.<br />
Key Words: kat, Turkish, geographic journey, semantic<br />
journey<br />
*<br />
Prof. Dr, Gazi Üniversitesi, (Emekli Öğretim Üyesi)<br />
9
Ahmet Bican Ercilasun<br />
Türkçe Sözlük’te kat için, ayrıntılı olarak verilmiş 12 anlamı, 5 anlama<br />
indirmek mümkündür: 1. “Üst üste konulmuş şeylerden her biri, tabaka”: Evin<br />
üst katı, apartman katı, bir kat yufka, bir kat peynir. 2. “Bükülen veya kıvrılan<br />
bir şeyin her kıvrımı”: kumaşın katı. 3. “Giyeceklerde takım”: Bir kat elbise. 4.<br />
Ön, yan; huzur; makam, mevki. 5. “Kez, defa, misil”: İki kat. (Türkçe Sözlük<br />
2005: 1102).<br />
Şemseddin Sami’nin verdiği “derece, miktar” (kat kat) anlamını (Ş. Sami<br />
1317: 1016) da yukarıdaki beşinci anlam içinde düşünebiliriz.<br />
Tarihî yolculuğu içinde kat kelimesine ilk defa Kansu eyaletinin Tunhuang<br />
şehrinde, 930 yılında, Köktürk harfleriyle yazılmış Irk Bitig’de rastlıyoruz:<br />
Ulug eb örtenmiş, katıŋa tegi kalmaduk; bükiŋe tegi kodmaduk…”büyük (bir)<br />
ev yanmış, en alt katına dek (bir şey) kalmamış; köşesine bucağına dek (bir şey)<br />
koymamış…” 1 (Ercilasun 2010: 234). Burada “ev” için kullanılmış olan kat<br />
kelimesi aynı metnin bir başka yerinde “örtü” için kullanılır: Tokuz kat öçürgü<br />
“dokuz kat örtü” (Orkun II 1939: 86; Clauson 1972: 593) 2 .<br />
Şüphesiz kelime Ana Türkçe’ye, hatta İlk Türkçe’ye dek uzanıyor<br />
olmalıdır. Köktürk bengü taşlarında kelimeye rastlamayışımızın sebebi elbette<br />
anıtların konusuyla ilgisi olmadığı içindir. Ancak kelimenin +a ile pekiştirilmiş<br />
biçimi 3 II. Uybat (E-31) yazıtında görülür: Üç kata tegzinti “üç defa döndü<br />
(dolaştı)” (Orkun III 1940: 143; Kormuşin 1997: 99). Abakan (E-48) yazıtının<br />
dördüncü satırında da kata sözü geçer: üç kata “üç defa” (Kormuşin 1997: 56).<br />
Louis BazinYukarı Yenisey’de bulunan yazıtların 8.-10. yüzyıllara ait olduğu<br />
düşüncesindedir (Bazin 1991: 115). Yukarı Yenisey coğrafyasından Doğu<br />
Türkistan’a, Beşbalık, Hoço, Turfan, Sengim, Yarhoto şehirlerine dönelim.<br />
Çeşitli nüshaları bu şehirlerde bulunmuş ve 10. yüzyılda yazıldığı tahmin edilen<br />
(Ş. Tekin 1976: 25-26) Altun Yaruk adlı Budist eserde yine kata kelimesini<br />
görürüz: üçünç kata “üçüncü defa”, ikileyü kata “ikinci defa” (Çağatay 1945:<br />
46, 114). Kata, Irk Bitig gibi kâğıda yazılmış Köktürk harfli bir başka metinde<br />
de geçer: İkinti kata “ikinci defa” (Orkun II 1939: 180). En eski metinlerde bir<br />
enklitik ile pekiştirilmiş olan kat’ın bu metinlerden daha eski tarihlere gideceği<br />
muhakkaktır.<br />
1 Orkun II 1939: 75’te bökiŋe. Tercüme: “büyük (bir ) ev yanup bitmiş katına kadar kalmamış zaviyesine kadar<br />
kalmamışdır.”; Clauson 1972: 593: (a great house was burnt) katı:ŋa: tegi: kalmaduk ‘down to the (ground) floor nothing<br />
remained’.<br />
2 Son kelime Orkun tarafından üçürgü okunmuş ve “kilim” olarak anlamlandırılmıştır.<br />
3 Clauson kata’nın kat’tan türediğini, ancak morfolojisinin belirsiz olduğunu, lokatif biçiminden “crasis” yoluyla<br />
çıkmış olabileceğini düşünür (Clauson 1972: 596). Marcel Erdal kelimenin kat- “ilave etmek” fiilinden kalıplaşmış<br />
zarf-fiil olduğu düşüncesindedir (Erdal 2004: 224). James R. Hamilton da -a’yı zarf-fiil eki olarak düşünmüş, ancak bir<br />
şüphe belirtisi olarak da soru işaretine yer vermiştir (Hamilton 1998: 183). Bence +A, tün-tüne “gece” (Tuhfe 5a), ancakancaka,<br />
hemen-hemene, gelirken-gelirkene, yak-yaka “taraf” örneklerinde de görülen bir enklitiktir (Ercilasun 2008: 44,<br />
52). Aynı anlamda, +la enklitiğiyle yapılmış katla kelimesinin varlığı da +a’yı enklitik olarak kabul etmemiz için ayrı<br />
bir delildir.<br />
10
“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />
Doğu Türkistan’ın Sengim şehri civarında birkaç nüshası bulunan ve<br />
10. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen Maytrısimit adlı Budist eserde hem kat,<br />
hem kata kelimesi sık sık geçer. Kat “tabaka” anlamında kullanılmıştır: tört kat<br />
altunın “dört kat altın ile”, altı kat teŋri yirinte “altı katlı tanrılar diyarında”, yiti<br />
kat karımları bolur “yedi katlı su çukurları vardır”. Kata “defa” anlamındadır:<br />
bir kata “bir defa”, üküş kata (Ş. Tekin’de öküş) “birçok defa” (Ş. Tekin 1976:<br />
403, 404).<br />
Kelime, Doğu Türkistan’daki Hoço’da bulunmuş bir Mani metninde de<br />
“tabaka” anlamında geçer: ançulayuma bu yer suv on kat kök teŋri yaratukta aŋar<br />
okşayur erti “öylece bu yer su, on kat mavi gök yaratıldığında ona benziyordu”<br />
(DTS 1969: 432).<br />
Türkiye’de bir hayli tanınmış ve “Öyle Yerlerde” adı verilmiş Budist şiirde<br />
de kat kelimesi Irk Bitig’de olduğu gibi bük ile birlikte geçer: İç teriŋ kat bük<br />
tagta “iç-içe, derin, kat-kat, kıvrım-kıvrım dağlarda”. Aynı şiirde kelime tekrar<br />
grubu hâlinde de geçer: Ađkaşu turur kat kat tagta “birbirine bağlı duran katkat<br />
dağlarda” (Arat 1965: 66-67). Şiir, Tun-huang’daki Bin Buda mağaralarında<br />
bulunmuştur. 1028 Tangut istilası sırasında, 107 numaralı mağarada örülen<br />
duvar arkasında kalan eserlerden olduğu için tarihi 1028’den daha yeni olamaz.<br />
Aynı mağarada bulunan ve yine yazılış tarihi 1028’den eski olan Edgü Ögli<br />
Tigin Ayıg Ögli Tigin hikâyesinde de kat sözü “tabaka” anlamındadır: yetti<br />
kat karam içinte “yedi kat hendek içinde” (Hamilton 1998: 30). Demek ki kat<br />
kelimesi 10. yüzyılda bugünkü Doğu Türkistan’da ve onun daha doğusundaki<br />
Kansu’da yaşayan Maniheist ve Budist Uygurlar arasında “tabaka” anlamında<br />
ev, örtü, hendek, altın, dağ vb için kullanılmaktadır. Edgü Ögli Tigin’de “defa”<br />
için kullanılan söz ise kata’dır: kaç kata taluyka kirip… “kaç defa okyanusa<br />
girip…” (Hamilton 1998: 22).<br />
10. yüzyılın üçüncü çeyreğinde Sâmânî hükümdarı Mansur bin Nûh’un<br />
emriyle yapılan ilk Farsça satır altı Kur’an tercümesinin Rylands nüshasında<br />
Farsça yanında Türkçe de bulunmaktadır. Türkçe tercümeyi İspîcab şehrinden<br />
gelen iki Türk âliminin yaptığı düşünülmektedir (Ata 2004: XXIII-XXIX).<br />
Bu tercümede kat kelimesi Arapça “beyne yedey, Ǿind ve Farsça pîş, nezdîk”<br />
anlamlarında kullanılmaktadır: ol kim biziŋ katımızda turur “o ki bizim<br />
önümüzde durur”, Teŋriniŋ yalawaçı katında olar tururlar “onlar Tanrı’nın elçisi<br />
huzurundadırlar”. “Tabaka” anlamı da bu eserde sıkça geçmektedir: yėti kat kök<br />
“yedi kat gök” (Ata 2004: 426).<br />
11. yüzyılda, standart Türkçenin kullanıldığı Balasagun ve Kâşgar’da<br />
kelime “tabaka; kıvrım; huzur, yan” anlamlarında, yani bugünkü Türkiye<br />
Türkçesindeki üç anlamda da kullanılır. Kutadgu Bilig’deki yiti kat kök “yedi kat<br />
gök” (278), yiti kat yir (3464), yiti kat felek (4381); DLT’deki yetti kat kö:k “yedi<br />
kat gök” (yazma 455) örneklerinde “tabaka” anlamı açıktır. Ancak KB’de çok<br />
11
Ahmet Bican Ercilasun<br />
sık kullanılan kara (yagız) yir katı(n) “tabaka” olarak “yer altı” anlamını ifade<br />
etmektedir: yagız yir katındakı altun taş ol “kara yer altındaki altın taştır”(213),<br />
bularnı sakıngıl ölümke itin / ökünme yarın bu kara yir katın “bunları düşün,<br />
ölüme hazırlan / yarın bu kara yer altında pişman olma”(1429), yagız yir katındakı<br />
altun kümüş “kara yer altındaki altın gümüş”(5363). Şu örnekte bu anlam çok<br />
daha açıktır: kerek yir üze tur kerek yir katın / çawıksa özüŋ kör bu eđgü atın<br />
“ister yer üstünde ol, ister yer altında / iyi ad ile şöhret bulduktan sonra (fark<br />
etmez)”(5572). Şu örnekte de “dağın altı” anlamı var gibidir: bu taglar katında<br />
çıkar gevherıg / kazıp yetrümezler saŋa ay arıg “bu dağlar altında çıkan cevheri<br />
/ kazıp yetiştiremezler sana ey temiz (insan)”(5364). DLT’de kat kadrak “dağın<br />
yamacı” anlamında kullanılır (yazma 237). KB’deki şu örnekte de aynı anlam<br />
olmalıdır: özüŋ koldı erse bu za:hid atın / atıŋ boldı za:hid özüŋ tag katın “zahit<br />
adını kendin istediğin için / adın zahit oldu, sen de dağ yamacını (mesken tuttun)”<br />
(3915). DLT kelimenin “kat yeri, kıvrım” anlamını da kaydeder: kat “bir şeyin<br />
kat yeri, kıvrımı”, to:n katı “elbise katı” (yazma 161). KB’de kat kelimesinin<br />
bük ile birlikte, “kıvrım” anlamı üzerinden mecazi anlamlar kazandığı da<br />
görülür: maŋa açsu emdi bu söz bük katı (870). Burada söz bük katı, “sözün<br />
ince ve ayrıntılı anlamları, kullanılışları” anlamındadır. Şu örnekte ise kat bük,<br />
“yalan dolan, kıvırma” anlamındadır: bütün çın bolurlar katı yok büki / kişilerke<br />
tegmez bularnıŋ yüki “doğru ve dürüsttürler, yalan dolanları yoktur / bunların<br />
insanlara da yükleri olmaz”(4440).<br />
Kâşgarlı Mahmud “yan, huzur” anlamını Oğuzlara mahsus olarak<br />
verir: kat Oğuzca. “Yanında, indinde” anlamında bir edat. Beg katında “bey<br />
huzurunda” (yazma 161). Ancak KB’deki şu örneklerde “yanında, önünde”<br />
anlamı vardır: eren er katında özin kizledi “gerçek insan başkalarının yanında<br />
kendisini gizledi”(3234), körür erdi közler bu künlük yirig / tünerdi körümez<br />
katında erig “gözler bu güneşli yeri görürdü / (artık) karardı; önündeki insanı<br />
göremez (oldu)”(5641).<br />
“Kez, defa” anlamı, Yenisey yazıtlarında, Maytrısimit’te ve Edgü Ögli<br />
Tigin’de olduğu gibi DLT ve KB’de de kata kelimesiyle ifade olunur: kata<br />
“kerre” anlamında bir kelime. Buradan bi:r kata aydım denir; “bir defa söyledim”<br />
demektir (DLT, yazma 541); öŋdün nelük yalwarmadıŋ kaç kata birdiŋ tawa:r<br />
“önceden niçin yalvarmadın; kaç defa mal (vergi) verdin (verdiğin hâlde)” (DLT,<br />
yazma 249); bu kün öknüp asgı negü ay ata / başın yirke çalsa ulıp miŋ kata “ey<br />
baba, bugün pişman olmanın faydası ne / bin defa uluyup başını yere vurmanın<br />
(faydası ne)”(KB, 1207), munı birdiŋ emdi maŋa sen Ǿaŧa: / kılur men munıŋ<br />
şükri yüz miŋ kata “bunu şimdi bana sen ihsan ettin / bunun için (sana) yüz bin<br />
defa şükrederim” (KB, 3058). 12. yüzyıla ait Atebetül’l-Hakayık’ta da “defa”<br />
için kata kullanılmıştır: teŋizdin keri:mrek şa:hım miŋ kata “şâhım denizden bin<br />
kat daha kerîmdir” (Arat 1951: 46, 85).<br />
12
“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />
Kat, 12. yüzyılın ikinci çeyreğinde Harezm bölgesinde görülür.<br />
Zemahşerî’nin 1128-1144 yılları arasında yazıp Harezmşah Atsız’a ithaf ettiği<br />
Mukaddimetü’l-Edeb’de 4 kat kelimesi “defa, kez, misil” ve “huzur, ön, ind”<br />
anlamlarında kullanılır: iki kat ŝeva:b kazgandı (23-8), iki kat boldı (161-8),<br />
kat kat kıldı baħşişni (82-2); şefa:Ǿatçı boldı aŋa bėg katında (174-3), yaħşı<br />
bilgil fula:n katında ne bar (175-7). Şu örneklerde katında, “konusunda, için”<br />
anlamında kullanılmıştır: körüşti aŋa kitmek katında (95-5), elig tutuştı anıŋ<br />
birle körüşmek katında (109-6) (Yüce 1993).<br />
Zeki Velidi Togan tarafından Batı Türkistan’da bulunan ve 12.-13.<br />
yüzyıla ait olan bir Kur’an tefsirinde kat kelimesi “tabaka; ön, yan, huzur”<br />
anlamlarında; kata ise “defa” anlamındadır: yeti kat yernüŋ altında turur “yedi<br />
kat yerin altındadır”, kat kat kılu berür anlarga “onlara kat kat fazlasıyla verir”;<br />
menim katımda “benim önümde, yanımda”, Teŋri katında “Tanrı huzurunda”;<br />
kırk kata okısa “kırk kez okusa”, tegme kata “her defasında” (Borovkov 2002:<br />
148).<br />
Seyhun kıyılarındaki bir Oğuz kasabasından olan Rabguzî’nin 1310<br />
yılında Türkistan’ın ortak yazı dili olan Harezm Türkçesiyle yazdığı Kısasü’l-<br />
Enbiyâ’da kat, “kat (tabaka); huzur, yan; takım” anlamlarındadır . Bu eserde<br />
“defa” anlamında kullanılan kelime ise katla’dır (Ata 1997: 302-304).<br />
Harezm’in Kerder şehrinden Mahmud bin Ali’nin yazdığı Nehcü’l-<br />
Ferâdîs’te kat, “kat (tabaka); huzur, yan; (elbise için) takım” anlamlarında;<br />
kata, “defa” anlamındadır (Ata 1998: 204-206).<br />
Nihayet kat kelimesi muhtemelen 12. yüzyılda Kıpçak Türkleriyle<br />
birlikte Karadeniz’in kuzeyine ulaşır. 14. yüzyılın başlarında İtalyanlar ve<br />
Almanlar tarafından tespit edilmiş Kıpçaklara ait malzeme içinde kat kelimesi<br />
de vardır ve hem “tabaka”, hem “huzur, kat” anlamlarındadır (Toparlı vd. 2003:<br />
131). Kıpçaklar 13. yüzyıl ortalarında Mısır’da güçlü bir Türk devleti kurunca<br />
onlarla birlikte kelime Mısır ve Suriye coğrafyasına da ulaşır. “Huzur, kat”<br />
anlamında devrin hemen hemen bütün sözlük ve gramerlerinde görüldüğü gibi<br />
edebî ve ilmî eserlerde de görülür. “Tabaka” anlamında kullanılması ise bu<br />
coğrafyada daha az tespit edilmiştir. “Defa” anlamında bu bölgede kullanılan<br />
kelime katla’dır (Toparlı vd. 2003: 131, 132). Mısır coğrafyasından birkaç<br />
örnek verelim. 1343 tarihli Tercümân-ı Türkî’de kat, Arapça Ǿind’in karşılığı<br />
olarak gösterilir ve seniŋ katunda, anlar katunda, bizüm katumuzda gibi örnekler<br />
verilir (Toparlı vd. 2000: 75).1387’de İskenderiye’de yazılan İrşâdü’l-Mülûk’te<br />
kat, “tabaka” ve “nezd, huzur” anlamlarındadır: iki kat ton içinde “iki kat elbise<br />
4 Eserin müellif nüshası bugüne ulaşmamıştır. Nuri Yüce, Zemahşerî’nin Arapça kelime ve cümlelerin altına<br />
Türkçelerini yazıp yazmadığını tartışır ve yazdığı sonucuna ulaşır. Esasen bilinen en eski nüshalar Harezm Türkçesi ve<br />
Farsça tercümeli nüshalardır ve 13. yüzyıla aittir (Yüce 1993: 7-9).<br />
13
Ahmet Bican Ercilasun<br />
içinde”, seniŋ menim katımda bar turur “senin, benim yanımda vardır” (Toparlı<br />
1992: 548). 1391’de Mısır’da yazılan Gülistan Tercümesi’nde kat, “yan, nezd,<br />
huzur” anlamındadır: bir muǾallim katına bir oglannı kitürüp koydılar; bir kişini<br />
kördüm, katındakı nökerine ayttı “bir adamı gördüm, yanındaki hizmetkâra<br />
söyledi” (Karamanlıoğlu 1989: 289-290). 14. yüzyıl sonları veya 15. yüzyıl<br />
başlarında yine Mısır’da yazılan Münyetü’l-Guzât’da kat, “yan, nezd, huzur”<br />
ve “büklüm, kat” anlamlarında kullanılır: menim katımda Ǿamellerniŋ yaħşırakı<br />
ol turur kim… “benim indimde amellerin daha iyisi odur ki…”, …bükülür, iki<br />
kat bolur (Uğurlu 1987: 210).<br />
Harezm döneminden sonra da Batı ve Doğu Türkistan’da kat kelimesi<br />
devam eder. Çağatay döneminin önemli sözlüklerinden Senglâh Lügati’nde<br />
kat’a “tabaka” anlamı verilir (Clauson 1972: 593). “Defa” anlamı için Çağatay<br />
Türkçesinde katla kullanılır: üç katla (Eckmann 1988: 78). Bu anlamları birkaç<br />
örnekle gösterelim. 14. yüzyıl sonlarıyla 15. yüzyılın ilk yarısında Semerkant’ta<br />
eser veren Sekkâkî’den: gonçe agızlar guncıdın kat kat bu bagrım kan irür<br />
“gonca ağızlıların nazından bu bağrım kat kat kandır”; felekniŋ ķāmeti iglip<br />
bolur sehmiŋdin ikki kat “senin korkundan feleğin boyu iki kat olur” ; baĥr-ı bįpāyān<br />
katında lā-büd uftangay ĥabāb “elbette sonsuz deniz karşısında kabarcıklar<br />
utanır”; körerler toydın artukrak tümen miŋ katla heycānı “savaşı da toydan<br />
(ziyafetten) on bin kat daha fazla (güzel) görürler” (Eraslan 1999: 492). 15.<br />
yüzyılın ilk yarısında ve ortalarında eserlerini Herat’ta veren Molla Lutfî’den:<br />
gül-çehrelerniŋ cevridin kat kat bu bagrım kan irür “gül yüzlülerin cevrinden<br />
bu bağrım kat kat kandır”; agzıŋ katında ħāl-i müdevver degül müdür “ağzının<br />
yanında değirmi ben beğil midir”; her kün maŋa yüz katla ger ol ay körünür<br />
“eğer o ay her gün bana yüz defa görünürse”. Lutfî’de “defa” anlamında kata<br />
da vardır: bir kata körgeli yüzin Ǿömr tiler köŋül velį “gönül yüzünü bir defa<br />
görmek için ömür diler, ancak…” (Karaağaç 1997: 509). Hîve hanı Ebulgazi<br />
Bahadır’ın 1660’ta yazdığı Şecere-i Terâkime’de kat, “yan, huzur, nezd”<br />
anlamındadır: Oguz Ħan katıga bardılar “Oğuz Han’ın huzuruna gittiler”; ulug<br />
atalarınıŋ katında… (Kargı Ölmez 1996: 393).<br />
Oğuzların Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlara girip yerleşmesiyle<br />
kelime bu coğrafyalara da ulaşır. Batı Türkçesinde, Azerbaycan, Anadolu<br />
ve Balkan coğrafyasında kat kelimesi 13. yüzyıldan bugüne dek “nezd, yan,<br />
huzur”, “tabaka” ve “defa, kez, misil” anlamlarında kullanılmıştır. Tarama<br />
Sözlüğü’ndeki örneklerden bu durumu takip etmek mümkündür. 13. yy: Şeyyad<br />
Hamza’nın Yûsuf ve Zelîha’sından: döndi 5 eydür imdi bir tur varalum / ikimiz<br />
ol büt katına girelüm, Yunus Emre’den: gey arı gerek şeh hazretinde / ırılmadın<br />
dura sultan katında; 14. yy: Hoca Mes’ud’un Süheyl ü Nevbahâr’ından: görür<br />
5 Tarama Sözlüğü’nde döndü. Örnekler tarafımdan dönemin dil özelliklerine göre düzeltilmiştir.<br />
14
“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />
uş bela: odı kaldurdı baş / bile yanısar kuru katında yaş, Darîr’in Yüz Hadis<br />
Tercümesinden: nice kim benüm katumda söyledi senüŋ katuŋda daħı söylesün<br />
didi; 15. yy: Eşrefoğlu Rûmî divanından: dünya:nuŋ bir çöp kadarca katlarında<br />
kadri yok / gözlemezler çoğını ya: azını dervişler, Velâyetnâme-i Hacı Bektaş’tan:<br />
ne la:zım biz anuŋ ayağına varmak, niçün ol bizüm katumuza gelmez; 16. yy:<br />
İbrâhim’in Târîh-i Şâhî’sinden: bu deŋizler katında ırmak mesa:besindedür;<br />
17. yy: Kâtibî’den: bilmem hu:ri midür yoksa bir melek / Hak katında kabu:l<br />
olmayor dilek. Sözlüklerde de kat, Farsça “nezd”, Arapça “Ǿind” karşılığı<br />
olarak gösterilir. Sofyalı Nimetullah’ın 1540’ta yazdığı Lügat-i Ni’metullah adlı<br />
Farsça-Türkçe sözlükten: Nezd. Ǿind ma:na:sına. Mesela: nezd-i men ‘benüm<br />
katumda’ dimekdür. Şemsî’nin 1666’da istinsah edilmiş Cevâhirü’l-Kelimât<br />
adlı Arapça-Türkçe sözlüğünden: Ǿİnd. kat. 19. yüzyıl başlarında Mütercim<br />
Âsım’ın ünlü sözlüklerindeki kayıtlar şöyledir. Burhân-ı Ka:tı’: Nezd. Nezdik<br />
mürâdifidir, Türkîde andan ‘yan’ ve ‘kat’ ile tâbir ederler. Ka:mus Tercümesi:<br />
Ǿİnde. Bir isimdir ki mekân-ı kurb ve huzûra delâlet eder, hissî ve gerek mânevî<br />
olsun; Türkîde andan ‘katında’ ile ve Fârisîde ‘nezd’ ile tâbir olunur.”<br />
Tarama Sözlüğü’nde kelimenin esreli kaf ile yazılmış kıt biçimi de<br />
tespit edilmiştir: 14. yy: Siyer-i Darir’den: ol vakıt kim Nemrut la:in pa:dişa:h<br />
idi, kıtında ziya:de müneccimler var idi; 15. yy: Abdürrahim Efendi’nin<br />
Vahdetnâme’sinden: müşkil işler Hak kıtındadur geŋez / Hak ata:sı ka:biliyyet<br />
istemez, Ahmed Bîcân’ın Envârü’l-Âşıkîn’inden: ya: rabbi: kangı kuluŋ<br />
senüŋ kıtuŋda azizdür; 16. yy: Üsküp kadısı Âşık Mehmed Çelebi’nin Tibr-i<br />
Mesbuk tercümesinden: mal, halkuŋ kıtlarında eşref-i eşya: olmak va:zıhdur.<br />
18. yy: Darendeli Kâtibzâde Bakayî’nin 1769’da yazdığı manzum Battal Gazi<br />
destanından: Hak kıtında za:yi olmasın heman / hem suçum bağışlagıl ya:<br />
pehlevan.<br />
Tarama Sözlüğü’nde kat’ın “tabaka; defa” anlamı kaydedilmemişse de<br />
örnekler arasında bu anlamda kat kelimesi de vardır. 15.yy: Hibetullah bin<br />
İbrâhim’in Sâatnâme’sinden: ol yidi kat yirler ol öküz katında yidi mercimek<br />
kadar degüldür; 16. yy: Zâtî’den: benüm katumda a:la:dur eşigüŋ / dokuz kat<br />
çarħdan ey ma:h biŋ kat.<br />
“Kat, defa, kerre” anlamında katla kelimesi de Tarama Sözlüğü’nde<br />
bulunmaktadır: 13. yy: Şeyyad Hamza’nın Yûsuf ve Zelîha’sından: yazılmış<br />
ben Yu:sufdan sen Ya:kuba / sela:m olsun biŋ katla saŋa baba; 15. yy: Rûşenî<br />
divanından: yeğ durur biŋ katla dimiş ol Emin / zikr-i ħodbinden emi:nü’lmüznibin.<br />
Bugünkü Türk lehçelerinin çoğunda da kat kelimesi ve bazı türevleri<br />
canlı olarak yaşamaktadır. Aşağıda bunları lehçe grupları hâlinde gösteriyorum.<br />
15
Ahmet Bican Ercilasun<br />
Oğuz (Güney-Batı) Türk Lehçeleri<br />
Türkiye Türkçesi: Bu lehçede kelimenin çeşitli anlamları bildirinin<br />
başında gösterilmişti. Kosova Türk ağızlarında ayrıca kat, “parça elbise”;<br />
kat ruba “takım elbise” anlamında kullanılır. Türkiye Türkçesindeki katmer<br />
kelimesi ilgi çekici bir türevdir. “Tabaka” ve “kat kat yufkayla oluşturulan bir<br />
tür börek” anlamındaki katmer Hasan Eren’e göre +mar ekiyle türetilmiştir.<br />
Eren, Kırgızca katmar “sıra, kat”, Karakalpakça katmar verilerini de tanık<br />
olarak gösterdikten sonra +mar eki için Türkçe kuş+mar “kuş tuzağı”, Kırgızca<br />
sözmör “dilbaz, geveze” örneklerini verir (Eren 1999: 218). Gülensoy’da<br />
Kazakça katparlı örneğini de buluruz . Gülensoy’da ayrıca kelimenin katmer<br />
olarak Arapçaya, kathméri olarak Kıbrıs Rumcasına geçtiği bilgisini de buluruz<br />
(Gülensoy 2007: 477). Türkiye Türkçesindeki katman kelimesi Cumhuriyet<br />
döneminde yapılmıştır ve daha çok jeoloji, sosyoloji, dil bilimi gibi alanlarda<br />
“tabaka” anlamında kullanılır.<br />
Gagavuz Türkçesi: kat. kat (Gaydarci vd. 1991: 138).<br />
Azerbaycan Türkçesi: gat. 1. sıra, tabaka, 2. (binanın) katı, 3. bükülme<br />
yeri, 4. defa, kere (Altaylı 1994: 469).<br />
Türkmen Türkçesi: gat. 1. sıra, tabaka, 2. (binanın) katı. Türkmencede<br />
“bina katı” için gatbar, “katman” anlamında gatlak türevleri de vardır (Tekin<br />
vd. 1995: 237-239).<br />
Karluk (Güney-Doğu) Türk Lehçeleri<br />
Özbek Türkçesi: kat. 1. tabaka, 2. kıvrım, 3. belli kalınlıktaki yayvan<br />
nesnelerin her bir katı, 4. sahife, varak, 5. defa, kere -sözlükte ayrı madde-<br />
(Äkåbirof vd. II 1981: 560). Özbekçede “katman” anlamında katlam, “defa”<br />
anlamında katla kelimeleri de vardır. İlgi çekici bir birleşik kelime de “gebe”<br />
anlamındaki ikkikat’tır (Äkåbirof vd. I: 320). Ancak Özbekçedeki asıl ilgi çekici<br />
kelime kavat’tır. Kullanım sıklığı kat’a göre daha fazla olan kavat, Türkiye<br />
Türkçesinde görülen bütün anlamlara da sahip görünüyor: 1. kat, tabaka, 2.<br />
(binanın) katı, 3. (raf vb şeylerin) katı, 4. yan, sıra, saf, 5. defa, kere, 6. (elbise)<br />
takımı Äkåbirof vd. II 1981: 531).<br />
Yeni Uygur Türkçesi: kat. 1. defa, 2. alt, bodrum. Yeni Uygurcada<br />
“binanın katı” ve “tabaka” anlamında kullanılan söz ise katlam’dır (Necip<br />
1995: 225-226).<br />
Kıpçak (Kuzey-Batı) Türk Lehçeleri<br />
Kırgız Türkçesi: kat. tabaka, sıra. Kat kat. tekrar tekrar. “Sıra, tabaka”<br />
ve “beraber” anlamlarına gelen katmar türevi ilgi çekicidir (Yudahin 1998:<br />
16
“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />
416, 418). Ancak Kırgızcada da daha sık kullanılan ve çok anlamlı olan kelime<br />
kabat’tır: 1. sıra, tabaka, 2. (binanın) katı, 3. defa (Yudahin 1998: 378).<br />
Kazak Türkçesi: kat. kat, tabaka, katman. Kırgızcadaki katmar kelimesi<br />
Kazakçada katpar biçimindedir ve “1. kat, katmer, 2. kırışıklık” anlamındadır<br />
(Koç vd. 2003: 299, 301). Kazakçada da kabat çok anlamlıdır ve daha sık<br />
kullanılır: 1. kat, sıra, tabaka, 2. nesnenin katlanan yeri, 3. (binanın) katı, 4.<br />
defa, kez, kere, 5. birlikte, beraber -eki uşak kabat köterildi “iki uçak birlikte<br />
havalandı-” (Koç vd. 2003: 267).<br />
Karaçay-Malkar Türkçesi: kat. 1. kat, tabaka, 2. yan, yanı, yakını.<br />
Katlam. kat, tabaka. Kabat. 1. defa, kere, 2. (binanın) katı (Tavkul 2000: 247,<br />
248, 233).<br />
Kırım Tatar Türkçesi: kat. 1. kat, tabaka, 2. etaj. Katmer. 1. katlı,<br />
kıvrımlı, 2. kıvrım. Katmer gul. bir tür gül (Asanov vd. 1988: 79-80).<br />
Kazan Tatar Türkçesi: kat. 1. yan, taraf, 2. civar, 3, durulan, yaşanılan<br />
yer, 4. birisinin önü, karşısı, 5. karşısında, 6. kat, tabaka, katman, 7. kere, defa.<br />
Katında. yanında, önünde; huzurunda. Katlam. 1. tabaka, kat, 2. katman. Katlav.<br />
katlam, kat, tabaka. Kabat. defa; yeniden, tekrar; kat. (Öner 2009: 161, 151).<br />
Kuzey-Doğu Türk Lehçeleri<br />
Altay Türkçesi: kat. kat, sıra: camınçızı altı kat ak torko boldı “yorganı<br />
altı kat beyaz ipekten idi” (Gürsoy-Naskali – Duranlı 1999: 100).<br />
Hakas Türkçesi: Ħat. kat, defa, kere. Ħati. defa, kere, kez: nince nince<br />
ħati “çok kez”. Ħatpar. giyside kıvrım, pırpır (Arıkoğlu 2005: 157-160).<br />
Şor Türkçesi: kat. 2. kat, tabaka, 3. sıra, dizi, takım. Kat komus.<br />
armonika, akordeon. Katpaş. 2. kıvrım, elbise kıvrımı, pli (Tannagaşeva-Akalın<br />
1995: 43-44).<br />
Tuva Türkçesi: ka’t. sıra, kat, dizi (Ölmez 2007: 193).<br />
Saha Türkçesi: xat. çifte, iki katlı; tekrar. Kutta, gutta. birlikte (Räsänen<br />
1969: 241).<br />
Çuvaş Türkçesi: xut. 1. kat, balkon (tiyatroda), sıra, dizi, saf, 2. yan,<br />
taraf, yön, çevre, 3. defa, sefer, kere. Xut kupăs. garmon. Xutlam. kırma,<br />
kıvrım, buruşuk, karışık, buruşukluk. Xutlăm. katman, tabaka, kat, toplumsal<br />
sınıf, tabaka ( Bayram 2007: 276-277).<br />
* * *<br />
Görüldüğü gibi kat sözünün ilk anlamı “tabaka”dır. Eski Uygur<br />
17
Ahmet Bican Ercilasun<br />
metinlerinde ev, örtü, hendek, altın madeni, dağ vb şeylerin tabakalarını anlatmak<br />
üzere kat kelimesi kullanılmıştır. 930 tarihli Irk Bitig’de görülen “binanın<br />
alt katı” anlamının bugünkü Uygur Türkçesinde de görülmesi ilgi çekicidir.<br />
Şüphesiz “alt, alt kat” anlamı “tabaka” anlamından gelişmiştir ve Irk Bitig’den<br />
sonra Kutadgu Bilig’de de örneklerine sık rastlanmaktadır. Uygur metinlerinden<br />
itibaren “tabaka” anlamından gelişen diğer bir anlam “kat yeri, kıvrım”dır. Bu<br />
anlam da Uygur metinlerinden bugüne dek uzanmaktadır.<br />
12. yüzyıla gelinceye kadar “defa” anlamına rastlamayışımız ilgi<br />
çekicidir. Kat’ın “defa” anlamını ilk defa 12. asırda, Harezm coğrafyasında<br />
Zemahşerî’nin sözlüğünde görürüz. Yenisey yazıtlarından o tarihe kadar “defa”<br />
için kata kelimesi kullanılmıştır. Kâşgarlı da “defa” anlamı için kata’yı verir.<br />
Kata bu anlamda Çağatay Türkçesinin ilk dönemlerine dek devam etmiş;<br />
sonra da yerini Batı Türkçesinde kat’a, Doğu ve Kuzey Türkçelerinde katla,<br />
kabat/kavat, kat kelimelerine bırakmıştır. Bu anlamda kat, Hakas ve Çuvaş<br />
lehçelerine dek uzanmıştır. “Defa” anlamında katla, ilk defa 1310’da, Seyhun<br />
boylarında, Rabguzî’nin eserinde görülür; Mısır coğrafyasında ve Çağataycada<br />
devam ederek bugünkü Doğu ve Kuzey Türkçelerine ulaşır. Batı Türkçesinin ilk<br />
asırlarında da katla vardır.<br />
“Defa” anlamının da “tabaka” anlamından geliştiğini düşünüyorum.<br />
Nesnelerin tabaka tabaka, söz gelişi iki tabaka, üç tabaka olmasından hareketle<br />
kat, “defa” anlamını da yüklenmiştir. Buradan “tekrar” ve “iki, ikili” anlamları<br />
da gelişmiştir. Bu son anlamları Kazakçada ve Sahacada görmekteyiz.<br />
Kat’ın ancak çekimli şekilleri (kat + iyelik eki + bulunma hâli<br />
eki) “yan, huzur, nezd” anlamlarında kullanılmıştır ve Kâşgarlı Mahmud<br />
tarafından Oğuzlara mahsus olarak gösterilmiştir. Ancak Kutadgu Bilig’de,<br />
Karahanlı dönemi Kur’an tercümesinde kat bu anlamda kullanıldığı gibi Mısır<br />
coğrafyasında ve Çağataycada da kullanılmıştır. Batı Türkçesinde de elbette<br />
yaygın bir kullanımı vardır.<br />
“Elbise için takım” anlamı ilk defa 14. yüzyılda, Harezm coğrafyasındaki<br />
Nehcü’l-Ferâdîs’te görülür. Bu anlamın da “tabaka”dan çıktığı muhakkaktır.<br />
Bugünkü Türkiye Türkçesinde ve kavat biçiminde Özbek Türkçesinde de<br />
bu anlam vardır. Metinler daha dikkatli taranırsa şüphesiz diğer lehçelerden<br />
bazılarında ve Doğu ve Batı Türkçelerinin tarihî dönemlerinde bu anlama<br />
rastlanması mümkündür. Kelimenin bu anlamla Arapçaya geçmiş olması da bu<br />
görüşü destekler.<br />
Tabaka tabaka veya kıvrımlı olan çeşitli nesneler için de kat kullanılmıştır.<br />
Binanın katları bu anlamda ilk akla gelen kullanımdır. Özbekçede kat’ın “sahife,<br />
varak” anlamında, kavat’ın “raf katları” anlamında kullanılması; Şorcada<br />
kat komus’un, Çuvaşçada xut kupăs’ın “akordeon, garmon” anlamlarında<br />
18
“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />
kullanılması; Kırım Türkçesinde bir gül türü için katmer gül, Özbekçede “gebe”<br />
için ikkikat ve “lahana” için sözlü olarak tespit ettiğim kırkkavat hep tabaka<br />
tabaka ve kıvrım kıvrım anlamlarından hareketle ortaya çıkmıştır.<br />
Nihayet tabaka, kıvrım vb anlamları ifade etmek üzere kat’tan çıkmış<br />
olan katmar / katmer / katpar / gatbar, gatlak, katman, katlav, katlam,<br />
xutlam, katpaş gibi türevler dikkate değer. Kabat/kavat biçimlerinin nasıl<br />
ortaya çıktığı zihnimde bir soru işareti olarak durmaktadır. Acaba bir inorganik<br />
türeme mi söz konusudur; yoksa Farsçadan bir geri ödünçleme mi Bu konu<br />
araştırılmaya değer.<br />
* * *<br />
Kat, Güney Sibirya ve Kansu’dan Kazak bozkırlarını aşarak Karadeniz’in<br />
kuzeyine; Doğu ve Batı Türkistan’ı aşarak Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlara<br />
uzanırken komşu milletlerin dillerine de girmiştir. Durumu, Günay Karaağaç’ın<br />
Türkçe Verintiler Sözlüğü’nden izleyelim. Farsça kabat, kavat, kat “kat,<br />
katman; kıvrım, büklüm, eklem”; Arapça ķāţ “”kat; takım elbise”; Rusça<br />
kotomá, kotómka “muhafaza, kutu; torba, çanta”; Ermenice kat “apartman<br />
bölmesi, daire; kıvrım; kat, defa, kere”, katkat “katıyla, çok katlı veya kıvrımlı,<br />
buruşuk”; Romence cat “bina katı”, cută “kıvrım, buruşuk”; Bulgarca kat “kat,<br />
katman; bina katı, daire; takım, grup; defa, kere”; Sırpça kät “sıra, dizi; dizi<br />
dizi, kat kat durumunda olan; bina katı; kat kat iplik”; Arnavutça kat, katë “kat,<br />
apartman katı”; Makedonca kat “kat, tabaka”; Yunanca káti, kát “bina katı; kat,<br />
tabaka” (Karaağaç 2008: 458).<br />
Sırpça-Hırvatçadaki duruma bir de Abdullah Şkalyiç’in “Sırp-Hırvat<br />
<strong>Dil</strong>inde Türkizmler” kitabından bakalım: Kät. 1. tabaka, katman, 2. bina katı,<br />
3. elbise için parça, takım elbise, 4. dürbünün görüntüyü büyütme katı (Şkalyiç<br />
1965: 400). Arnavutça elektronik sözlüğe göre kat, 1. bina katı, dolaplardaki üst<br />
üste bölmeler, 3. botanikte aynı boydaki bitki ve ağaç türleri anlamlarındadır.<br />
Son olarak kat kelimesinin kök olmadığını, onun da bir türev olduğunu<br />
belirtelim. A. von Gabain, A. J. Joki, James R. Hamilton ve Gülensoy’un da<br />
kabul ettiği gibi kat, ka- fiilinden -t isim yapma ekiyle türemiştir (Doerfer 1967:<br />
467, Hamilton 1998: 183, Gülensoy 2007: 474). DLT’de Yağma lehçesine ait bir<br />
kelime olarak gösterilen ka- “sandığa doldurmak” anlamındadır (yazma 554).<br />
Kat- ve kar- fiilleri de hiç şüphesiz ka-‘nın ettirgen çatı eki almış biçimleridir ve<br />
kat ile köktaştırlar.<br />
19
Ahmet Bican Ercilasun<br />
Kaynaklar<br />
ÄKÅBİROV, S. F. vd. Uzbek Tilining İzåhli Lugäti II, Moskva, 1981.<br />
ALTAYLI, Seyfettin, Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü II, İstanbul 1994.<br />
ARAT, Reşid Rahmeti, Edib Ahmed Yüknekî - Atebetü’l-Hakayık, İstanbul 1951.<br />
ARAT, Reşid Rahmeti, Yusuf Has Hâcib – Kutadgu Bilig I Metin, İstanbul 1959.<br />
ARAT, Reşid Rahmeti, Eski Türk Şiiri, Ankara, 1965.<br />
ARAT, Reşid Rahmeti, Yusuf Has Hâcib – Kutadgu Bilig II Çeviri, Ankara 1974.<br />
ARIKOĞLU, Ekrem, Örnekli Hakasça-Türkçe Sözlük, Ankara 2005.<br />
ASANOV, Ş. A., Garkavets, A. N., Useinov, S. M., Krımskotatarsko-Russkiy Slovar’, Kiyev<br />
1988.<br />
ATA, Aysu, Kısasü’l-Enbiyâ II Dizin, Ankara 1997.<br />
ATA, Aysu, Nehcü’l-Feradis III Dizin-Sözlük, Ankara 1998.<br />
ATA, Aysu, Türkçe İlk Kur’an Tercümesi (Rylands Nüshası) – Karahanlı Türkçesi (Giriş-<br />
Metin-Notlar-Dizin), Ankara 2004.<br />
BAYRAM, Bülent, Çuvaş Türkçesi – Türkiye Türkçesi Sözlük, Konya 2007.<br />
BAZİN, Louis, Les Systemes Chronologiques dans le Monde Turc Ancien, Budapest-Paris<br />
1991.<br />
BOROVKOV, A. K., Orta Asya’da Bulunmuş Kur’an Tefsirinin Söz Varlığı (XII. – XIII.<br />
Yüzyıllar) (Rusçadan Çevirenler: Halil İbrahim Usta, Ebülfez Amanoğlu), Ankara<br />
2002.<br />
CLAUSON, Sir Gerard, An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish,<br />
Oxford 1972.<br />
ÇAĞATAY, Saadet Ş., Altun Yaruk’tan İki Parça, Ankara 1945.<br />
DOERFER, G., Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen, Wiesbaden 1967.<br />
Drevnetyurkskiy Slovar’, Leningrad 1969.<br />
ECKMANN, Janos, Çağatayca El Kitabı (çeviren: Günay Karaağaç), İstanbul 1988.<br />
ERASLAN, Kemal, Mevlâna Sekkâkî Divanı, Ankara 1999.<br />
ERCİLASUN, Ahmet B., “La Enklitiği ve Türkçede Bir ‘Pekiştirme Enklitiği’ Teorisi”, <strong>Dil</strong><br />
Araştırmaları, sayı: 2 (<strong>Bahar</strong> 2008), Ankara.<br />
ERCİLASUN, Ahmet B., Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk <strong>Dil</strong>i Tarihi, Ankara, 2010.<br />
ERDAL, Marcel, A Grammar of Old Turkic, Leiden-Boston 2004.<br />
EREN, Hasan, Türk <strong>Dil</strong>inin Etimolojik Sözlüğü, Ankara 1999.<br />
GAYDARCİ, G. A., Koltsa, E. K., Pokrovskaya, L. A., Tukan, B. P. (Rusçadan aktaranlar:<br />
İsmail Kaynak – A. Mecit Doğru), Gagauz Türkçesinin Sözlüğü, Ankara 1991.<br />
GÜLENSOY, Tuncer, Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü I,<br />
Ankara 2007.<br />
GÜRSOY-NASKALİ, Emine – Duranlı, Muvaffak (hazırlayanlar), Altayca-Türkçe Sözlük,<br />
Ankara 1999.<br />
HAMİLTON, James Russel, İyi ve Kötü Prens Öyküsü (Türkçe çeviri: Vedat Köken), Ankara<br />
1998.<br />
KARAAĞAÇ, Günay, Lutfî Divanı - Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım, Ankara 1997.<br />
20
“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />
KARAAĞAÇ, Günay, Türkçe Verintiler Sözlüğü, Ankara 2008.<br />
KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi, Seyf-i Sarâyî – Gülistan Tercümesi, Ankara 1989.<br />
KARGI ÖLMEZ, Zuhal, Ebulgazi Bahadır Han – Şecere-i Terâkime, Ankara 1996.<br />
KÂŞGARLI MAHMUD, Dîvânü Lûgati’t-Türk – Tıpkıbasım, Ankara 1990 (Türkçe tercüme,<br />
Ahmet B. Ercilasun ve Ziyat Akkoyunlu tarafından hazırlanan basılmamış eserden).<br />
KOÇ, Kenan - Bayniyazov, Ayabek - Başkapan, Vehbi, Kazak Türkçesi Türkiye Türkçesi<br />
Sözlüğü, Ankara 2003.<br />
KORMUŞİN, İ. V., Tyurkskiye Yeniseyskiye Epitafii – Tekstı i İssledovaniya, Moskva 1997.<br />
NECİP, Emir Necipoviç, Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü (Rusçadan çeviren: İklil Kurban),<br />
Ankara 1995.<br />
ORKUN, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları II, III, İstanbul 1939, 1940.<br />
ÖLMEZ, Mehmet, Tuvacanın Sözvarlığı – Eski Türkçe ve Moğolca Denkleriyle, Wiesbaden<br />
2007.<br />
ÖNER, Mustafa, Kazan-Tatar Türkçesi Sözlüğü, Ankara 2009.<br />
RÄSÄNEN, Martti, Versuch Eines Etymologischen Wörtebuchs der Türksprachen, Helsinki<br />
1969.<br />
ŞEMSEDDİN SÂMÎ, Kamûs-ı Türkî, İstanbul, 1317.<br />
ŞKALYİÇ, Abdullah, Turcizmi u Srpskohrvatskom Jeziku, Sarajevo 1965.<br />
TANNAGAŞEVA, N. N. Kurpeşko – Aklın, Şükrü Halûk, Şor Sözlüğü, Adana 1995.<br />
Tarama Sözlüğü IV, Ankara 1969.<br />
TAVKUL, Ufuk, Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü, Ankara 2000.<br />
TEKİN, Şinasi, Uygurca Metinler II: Maytrısimit, Ankara 1976.<br />
TEKİN, Talat – Ölmez, Mehmet – Ceylan, Emine – Ölmez, Zuhal – Eker, Süer (hazırlayanlar),<br />
Türkmence – Türkçe Sözlük, Ankara 1995.<br />
TOPARLI, Recep, İrşâdü’l-Mülûk ve’s-Selâtîn, Ankara 1992.<br />
TOPARLI, Recep – Çögenli, M. Sadi – Yanık, Nevzat H., Kitâb-ı Mecmû-ı Tercümân-ı Türkî<br />
ve Acemî ve Mugalî, Ankara 2000.<br />
TOPARLI, Recep – Vural, Hanifi – Karaatlı, Recep, Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, Ankara 2003.<br />
Türkçe Sözlük, Ankara 2005.<br />
UĞURLU, Mustafa, Münyetü’l-Guzât, Ankara 1987.<br />
YUDAHİN, K. K., Kırgız Sözlüğü II (Türkçeye çeviren: Abdullah Taymas), Ankara 1998.<br />
YÜCE, Nuri, Mukaddimetü’l-Edeb, Ankara 1993.<br />
21
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 23-29 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />
Anlamları Kötü Türk Kişi Adları<br />
Tuncer Gülensoy * 1<br />
Özet: Türklerin tarih sahnesine çıkışlarına kadar uzanan Türk<br />
kişi adları, çeşitlilik gösterir. Eski Türklerde çocuk doğunca<br />
verilen geçici adlar yerini sonradan kazanılan gerçek adlara<br />
bırakırdı. Yeni doğan çocuğa verilen adlar, üst üste kız ya da<br />
erkek doğumları olduğunda ya da çocukları kötü ruhlardan<br />
korumak istendiğinde kötü anlam içerebilmektedir. Bu<br />
çalışmada Türk kişi adlarının bazılarında görülen “kötü” ya<br />
da “iyi bilinmeyen” anlamlar üzerinde durulacaktır.<br />
Anahtar sözcükler: Türkçe, kötü anlam, ad bilimi, kişi adları<br />
Turkish Person Names Which Have<br />
Negative Meaning<br />
Abstract: Turkish person names, which date back that<br />
the Turks appeared in history stage, vary. In early periods<br />
of Turkish tradition, temporary names which are used for<br />
a newborn were supplanted by a secondary name which<br />
obtained. The names which are given to newborns may have<br />
negative meanings to be protected from harmful spirits if<br />
the births occure in reduplication of a gender. In this article,<br />
some of Turkish names which have negative meaning or the<br />
names which have a meaning not regarded as positive will be<br />
disscussed.<br />
Key Words: Turkish, negative meaning, onomastique, person<br />
names<br />
Türk kişi adları tarihi, Türklerin tarih sahnesine çıkışlarına kadar<br />
uzanmaktadır. Hunların, Sh’a-toların, Massagetlerin, İskitlerin (Sakaların), Kök<br />
Türklerin, Kırgızların, Uygurların, Oğuzların (Türkmenlerin), Peçeneklerin,<br />
Kuman-Kıpçakların tarihlerine baktığımız zaman birbirlerinden çok farklı<br />
olmayan kişi adlarına rastlarız.<br />
Türk kavimlerinde görülen kadın-erkek kişi adlarının çeşitliliği ve<br />
zenginliği bu konuda çalışanlar için bir kaynaktır. Eski Türklerde çocuk doğunca<br />
*<br />
Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi<br />
23
Tuncer Gülensoy<br />
verilen adlar genellikle geçici olurdu. Gerçek ad “sonradan kazanılan ad” idi.<br />
Bu gelenek Moğollarda da vardı. Mesela, Yesugey Bahadır’ın oğlu doğduğu<br />
zaman, obaya tutsak olarak getirilmiş olan “Temüçin [ < temür+çin = demirci]”<br />
adlı bir beyin adı yeni doğan bu çocuğa verilmişti. Çinggiz adı Temüçin’in<br />
sonradan kazandığı addır.<br />
Türk ve Moğollarda yeni doğan çocuğa verilen adların pek çoğu halk<br />
inanışlarına dayandığı için bazen “kötü” anlam taşıyan adlar da görülüyordu.<br />
Çocukları çok genç yaşta ölen aileler kötü ruhları yanıltmak ya da onları<br />
kandırmak için “Beldenbok” gibi adlar koyarlardı. Bu tür adlar taşıyan çocuklara<br />
kötü ve alıcı ruhlar gelmezdi.<br />
Türklerde üst üste kız ya da erkek doğumları olunca da “dur-, yet-, dön-<br />
“ gibi fiillerden türetilmiş adlar kullanılıyordu: Tursun/Dursun [kız: Dursune<br />
< Tü. dur-sun+e (Arapça dişillik eki)], Durdu, Duran; Yeter/Kızyeter/<br />
Oğulgerek; Döne, Döndü gibi.<br />
Türkler ve Moğollar genellikle karada yaşayan Arslan, Kaplan, Kurt/<br />
Börteçinoa, Bozkurt gibi güçlü hayvanlar ile havada uçan Kartal/Bürküt,<br />
Şahin, Doğan, Sungur/Bayşinkor gibi alıcı ve güçlü kuşların adlarını<br />
çocuklarına vermişlerdir. Bunların yanında narin ve güzel görünümlü Kuğu,<br />
Ördek, Suna “erkek ördek” gibi yaban kuşlarının adlarını da vermişler, bu adları<br />
türkülerinde de kullanmışlardır. Fakat, Buğra “erkek deve”, Barak “tüylü köpek”<br />
ve Nogay “bir tür kara tüylü köpek” adları da erkek çocuklara konulmuştur.<br />
Tarihî kaynaklarda “yılan” ve “fil”in de kişi adı olarak konulduğunu görüyoruz.<br />
Türklerin “Tanrı” inançları İslamiyet’ten önce de güçlü idi. Hep “tek Tanrı”ya<br />
inanmışlar, “put; fetiş” gibi şeylere tapmamışlardı. Moğol kağanı Çinggiz’in<br />
besmelesi “Müngke Tengri-yin küçüdür! (Ebedi Tanrı’nın gücü ile)” sözleri idi.<br />
Çinggiz savaşa çıkmadan önce hep bu besmele ile güne başlardı. Bu yüzden Tanrı’nın<br />
verdiği insan da Türkler ve Moğollar için kutsaldı. O yüzden “Mengüberdi” adının<br />
anlamı şimdiki “Tanrıverdi, Hudaverdi, Allahverdi, Hakverdi” idi.<br />
Günümüz kişi adları Türkçe (tarihî Türk adları, modern Türk adları),<br />
Arapça, Farsça, Çince, Fransızca, İngilizce, Almanca, (bazen) Rusça kökenli<br />
sözcüklerden oluşmaktadır. Çince adlar genellikle eski Çince unvan ve<br />
rütbelere dayanmaktadır; Arapça olanlar İslâmiyetle ilgilidir. Farsça olanlar<br />
da Selçukluların İran coğrafyasında devlet kurmalarından sonraki döneme<br />
rastlamaktadır. Fransızca olan kişi adları Tanzimat’tan sonra; İngilizce ve<br />
Almanca olanlar ise XX. yüzyıldan sonra Amerika ve Almanya ile olan<br />
yakınlaşmaların sonucunda bazı ailelerce çocuklarına verilmiştir. Rusça kişi<br />
adları daha çok Sovyetler Birliği boyunduruğu altında seksen yıl yaşamış olan<br />
Türk ülkelerinde hem kız, hem de erkek çocuklara verilmiştir: Roza, Çınara,<br />
Viktor, Albert vb.<br />
24
Anlamları Kötü Türk Kişi Adları<br />
Bugün Türkçede kullanılan Arapça ve Farsçadan alıntı kişi adlarının<br />
bazılarının anlamları ya hiç bilinmemekte ya da “Anneannemin, babaannemin,<br />
dedemin adı imiş” diye geçiştirilmektedir. Geçiştirilen bu kadın ve erkek<br />
adlarından bazıları da “kötü” anlam taşıdığı için kimseye sevimli gelmemektedir.<br />
Eskiden kız çocuklarına verilmiş olan “Yosma” adı “1. Şen, güzel, fettan (genç<br />
kadın), 2.çok süslü giyinen ve modaya düşkün (kadın), koket” (Türkçe Sözlük,<br />
Ankara 2005, TDK Yay., s.2194) anlamlarını taşıdığı hâlde, başka türlü “imaj”<br />
verdiği için günümüzde artık hiç kullanılmamaktadır ve eskimiştir.<br />
Arapça ve Farsçadan alıntı sözcüklerin kişi adı olarak kullanılması çok<br />
yaygındır. Genellikle anlamlarını bilmeden çocuklarımıza verilen bu adlar onları<br />
her zaman güç durumda bırakmaktadır. Anlamsız ad ya da anlamını bilmediği<br />
ad taşımak kişiyi mutlaka rahatsız eder. Arapça sözcükler yazılış ve söyleyiş<br />
bakımından çok dikkat isterler. Mesela: ayın+elif; medli elif; elif+ayın gibi<br />
harflerle yazılan sözcüklerin hem imlâsı hem de söylenişleri çok farklıdır. Bunun<br />
yanında ze, zel, dat/zat, zı; se, peltek se, sat gibi harflerle yazılan sözcüklerin<br />
okunuşları ve anlamları da birbirlerinden farklıdır. Türkiye Türkçesinde bu tür<br />
farklılıklara dikkat edenler yalnız konuya hâkim bilim adamlarıdır. Halktan bu<br />
tür eğitim almamış olanların yazılış ve söyleyişteki ayrıntıları bilmesi mümkün<br />
değildir. O yüzden çocuklara ad verirken bu konuda yazılmış “Adlarımız”,<br />
“Türk Kişi Adları” vb. gibi bilimsel eserlere başvurmaları gerekecektir.<br />
Bu küçük araştırmada Türk kişi adlarının bazılarında görülen “kötü” ya<br />
da “iyi bilinmeyen” anlamlar üzerinde durulacaktır. Örnekler:<br />
a’fet (Arapça sıfat; ): اعفټ 1. Solak; 2. pek akılsız (adam); 3. en güç şey.<br />
âfet (Arapça isim; ): 1. Büyük felâket, belâ; 2. (mec.) çok güzel insan.<br />
[Yukarıdaki iki örnekte görülen fark elif’ten sonraki ayın (ع) harfidir.<br />
Fakat, sözcüklerin anlamları arasında oldukça büyük farklar vardır. Türk insanı<br />
ikinci adı kızına koyarken “çok güzel insan” anlamını seçmiştir. Her iki sözcüğün<br />
öteki anlamları bir Türk kızı için yakışıksızdır.]<br />
اعفټ<br />
آفټ آفټ<br />
اخۇ اخۇ<br />
اعفټ<br />
آھۇ<br />
اعفټ<br />
آھۇ<br />
آفټ<br />
اقدر<br />
آفټ<br />
اقدر<br />
اخۇ<br />
عاقله<br />
اخۇ<br />
عاقله<br />
آھۇ<br />
آگله<br />
آھۇ<br />
آگله<br />
علڍنا<br />
اعفټ<br />
اقدر اقدر<br />
علڍنا<br />
عالڍه<br />
آفټ<br />
عاقله عاقله<br />
عالڍه<br />
آمل<br />
اخۇ<br />
آگله آگله<br />
آمل<br />
عامل<br />
آھۇ<br />
علڍنا علڍنا<br />
عامل<br />
بادە<br />
اقدر<br />
عالڍه عالڍه<br />
بادە<br />
بوسه<br />
عاقله<br />
آمل آمل<br />
بوسه<br />
خانب<br />
آگله<br />
عامل عامل<br />
خانب<br />
بادە<br />
جم<br />
علڍنا<br />
بادە<br />
جم<br />
بوسه<br />
جمع<br />
عالڍه<br />
بوسه<br />
جمع<br />
خانب<br />
چمن<br />
آمل<br />
چمن<br />
ahû (Arapça isim; ): 1. Kardeş; 2. dost.<br />
âhû (Farsça isim; ): 1. Ceylân, karaca; 2. (mec.) güzellerin gözü.<br />
[Bu örnekteki temel farklılık, sözcüklerden birisinin Arapça, diğerinin<br />
Farsça olmasıdır. İmlâ farkı ise ha ile he harflerindedir. Türkler, Farsça sözcüğün<br />
taşıdığı “ceylân” anlamından dolayı bu adı kızlarına vermişlerdir. Moğolca<br />
“Ceren” sözcüğü de aynı anlamdadır ve Türkçede kız adı olarak kullanılır.]<br />
akder (Arapça sıfat;<br />
boyunlu.<br />
) : 1. Çok veya en kudretli; 2. kısa boylu, kısa<br />
25
اعفټ<br />
آفټ<br />
اخۇ<br />
اعفټ<br />
آھۇ<br />
آفټ<br />
اقدر<br />
اخۇ<br />
عاقله اعفټ<br />
آھۇ<br />
اعفټ<br />
آگله آفټ<br />
اقدر<br />
آفټ<br />
علڍنا اخۇ<br />
عاقله<br />
اخۇ<br />
عالڍه آھۇ<br />
آگله<br />
آھۇ<br />
اعفټ<br />
آمل اقدر<br />
علڍنا<br />
اقدر<br />
آفټ<br />
اعفټ<br />
عامل عاقله<br />
عالڍه<br />
عاقله<br />
اخۇ<br />
آفټ<br />
بادە آگله<br />
آمل<br />
آگله<br />
آھۇ<br />
اخۇ<br />
اعفټ علڍنا<br />
بوسه<br />
عامل<br />
علڍنا<br />
اقدر<br />
آھۇ<br />
آفټ عالڍه<br />
خانب<br />
بادە<br />
عالڍه<br />
عاقله<br />
اعفټ اقدر<br />
اخۇ آمل<br />
جم<br />
بوسه<br />
آمل<br />
آگله<br />
آفټ عاقله<br />
آھۇ عامل<br />
جمع<br />
خانب<br />
عامل<br />
علڍنا<br />
اخۇ آگله<br />
اقدر بادە<br />
چمن<br />
جم<br />
بادە<br />
عالڍه<br />
آھۇ علڍنا<br />
عاقله بوسه<br />
گوسفند<br />
جمع<br />
بوسه<br />
آمل<br />
اقدر عالڍه<br />
آگله خانب<br />
حادٽه<br />
چمن<br />
خانب<br />
عامل<br />
عاقله آمل<br />
علڍنا جم<br />
خافۻ<br />
گوسفند<br />
جم<br />
بادە<br />
جم آگله عامل<br />
عالڍه جمع<br />
ظ<br />
حاڧ<br />
حادٽه<br />
جمع<br />
بوسه<br />
علڍنا بادە<br />
آمل چمن<br />
ھاڍه<br />
خافۻ<br />
چمن<br />
خانب<br />
عالڍه بوسه<br />
عامل گوسفند<br />
خدڍجه<br />
حاڧ ظ<br />
گوسفند<br />
جم<br />
آمل خانب<br />
بادە حادٽه<br />
.ھاشم<br />
ھاڍه<br />
حادٽه<br />
جمع<br />
عامل جم<br />
بوسه خافۻ<br />
حشڍم<br />
خدڍجه<br />
خافۻ<br />
چمن<br />
بادە جمع<br />
خانب ظ<br />
حاڧ ھجابى<br />
.ھاشم<br />
ظ<br />
گوسفند<br />
چمن<br />
حاڧ<br />
بوسه<br />
جم ھاڍه<br />
خرده<br />
حشڍم<br />
ھاڍه<br />
حادٽه<br />
خانب گوسفند<br />
جمع خدڍجه<br />
حورڍه<br />
ھجابى<br />
خدڍجه<br />
خافۻ<br />
جم حادٽه<br />
چمن .ھاشم اسپڍر ظ<br />
خرده<br />
.ھاشم<br />
حاڧ<br />
جمع خافۻ<br />
گوسفند حشڍم<br />
قاسم<br />
حورڍه<br />
حشڍم<br />
ھاڍه<br />
چمن ظ<br />
حاڧ<br />
حادٽه ھجابى<br />
قاصم<br />
اسپڍر<br />
ھجابى<br />
خدڍجه<br />
گوسفند ھاڍه<br />
خافۻ خرده<br />
لڍنټ<br />
قاسم<br />
خرده<br />
.ھاشم<br />
حادٽه خدڍجه<br />
حاڧ ظ حورڍه<br />
نکټ<br />
قاصم<br />
حورڍه<br />
حشڍم<br />
.ھاشم خافۻ<br />
ھاڍه اسپڍر<br />
نکھټ<br />
لڍنټ<br />
اسپڍر<br />
ھجابى<br />
ظ حشڍم<br />
خرده<br />
خدڍجه قاسم<br />
حاڧ پڍکر<br />
نکټ<br />
Tuncer Gülensoy<br />
[Bu sözcük rahmetli Prof. Necati Akder’in soyadı idi. Sanki Türkçe ak ve<br />
der sözcüklerinden oluşmuş gibi görünüyorsa da Arapça olduğu kesindir.]<br />
26<br />
âkıle (Arapça sıfat;<br />
âkile (Arapça isim;<br />
) : Akıllı kadın.<br />
) : (hekimlikte) Yenirce denilen bir yara.<br />
[Her ikisi de Arapça olan sözcüklerin imlâları da anlamları da farklıdır.<br />
Türkçe söyleyişte ı/i ve kaf kef/(ق) (گ) farklarına dikkat etmek gerekir.]<br />
aleynâ (Arapça edat;<br />
) : Bizim üzerimize.<br />
[Arapça bir edat olan bu sözcük son 20-25 yıldan beri kız adı olarak<br />
kullanılmaktadır. Kur’an’da geçen bir sözcük olup yalnız başına somut bir<br />
anlamı yoktur.]<br />
âliye (Arapça isim;<br />
âmil (Arapça sıfat;<br />
âmil (Arapça sıfat;<br />
) : Bir şeyin en yukarısı, en tepesi.<br />
اعفټ<br />
) : Emeli olan, isteyen.<br />
آفټ<br />
) : 1. Sebep; 2. İşleyen.<br />
اخۇ<br />
آھۇ<br />
[Hem imlâları hem de anlamları farklı olan bu iki sözcükten birincisi<br />
rahmetli Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu’nun ilk adı idi. “Sebep; işleyen” anlamlarında<br />
kullanılmış olmamalıdır.]<br />
اقدر<br />
عاقله<br />
آگله<br />
علڍنا<br />
عالڍه<br />
آمل<br />
عامل<br />
بادە<br />
بوسه<br />
خانب<br />
جم<br />
جمع<br />
چمن<br />
گوسفند<br />
حادٽه<br />
خافۻ<br />
bâde (Farsça isim;<br />
) : Şarap, içki.<br />
[Türkçede kız adı kullanılmaktadır. Görüldüğü gibi anlamı iyi değildir.]<br />
bûse (Farsça isim; ): Öpücük, öpüş.<br />
[Türkçede şiir ve şarkılarda kullanılan bu sözcüğün kızlara ad olarak<br />
verilmesi uygun değildir.]<br />
cânib (Arapça isim; ): Taraf, cihet, yan.<br />
[Türk edebiyatçılarından Ali Canip Yöntem’in ilk adıdır. Anlamı güzel<br />
değildir.]<br />
cem (Farsça isim; ): 1. Hükümdar, şah; 2. Şark mitolojisinde şarap ve<br />
içkinin mucidi; Süleyman Peygamber’in lâkabı; 3. Büyük İskender’in lâkabı.<br />
[Arapça “toplama” anlamındaki cem’ sözcüğünden farklı yazılır.]<br />
حاڧ ظ
Anlamları Kötü Türk Kişi Adları<br />
çimen (Farsça isim; çemen ) : 1.Yeşil ve kısa otlarla örtülü yer; 2.<br />
Ağaç ve çiçeği olan çayır, yeşillik; 3. Pastırmaya konulan bir ot.<br />
27<br />
عالڍه بادە<br />
عاقله اخۇ<br />
اخۇ<br />
آمل بوسه اعفټ<br />
آگله آھۇ<br />
آھۇ<br />
عامل خانب آفټ<br />
علڍنا اقدر<br />
اقدر<br />
بادە جم اخۇ<br />
عالڍه عاقله<br />
عاقله<br />
بوسه جمع آھۇ اعفټ<br />
آمل آگله<br />
آگله<br />
خانب چمن آفټ<br />
اعفټ علڍنا<br />
اقدر<br />
عامل<br />
علڍنا<br />
جم گوسفند اعفټ اخۇ<br />
آفټ عالڍه<br />
عاقله<br />
بادە<br />
عالڍه<br />
جمع حادٽه آفټ آھۇ<br />
اخۇ آمل<br />
آگله<br />
بوسه<br />
آمل<br />
چمن خافۻ اخۇ اقدر<br />
آھۇ عامل<br />
علڍنا<br />
خانب<br />
عامل<br />
گوسفند حاڧ ظ آھۇ عاقله<br />
اقدر بادە<br />
عالڍه<br />
جم<br />
بادە<br />
حادٽه ھاڍه اقدر آگله<br />
عاقله بوسه<br />
آمل<br />
جمع<br />
بوسه<br />
خافۻ خدڍجه عاقله علڍنا<br />
آگله خانب<br />
عامل<br />
چمن<br />
خانب<br />
حاڧ ظ .ھاشم آگله عالڍه<br />
علڍنا جم<br />
بادە<br />
گوسفند<br />
جم<br />
ھاڍه حشڍم علڍنا آمل<br />
عالڍه جمع<br />
بوسه<br />
حادٽه<br />
جمع<br />
خدڍجه ھجابى عالڍه عامل<br />
آمل چمن<br />
خانب<br />
خافۻ<br />
چمن<br />
.ھاشم خرده آمل بادە<br />
عامل گوسفند<br />
جم<br />
حاڧ ظ<br />
گوسفند<br />
حشڍم حورڍه عامل بوسه<br />
بادە حادٽه<br />
جمع<br />
ھاڍه<br />
حادٽه<br />
ھجابى اسپڍر بادە خانب<br />
بوسه خافۻ<br />
چمن<br />
خدڍجه<br />
خافۻ<br />
خرده قاسم بوسه جم<br />
خانب حاڧ ظ<br />
گوسفند<br />
.ھاشم<br />
حاڧ ظ<br />
حورڍه قاصم خانب جمع<br />
جم ھاڍه<br />
حادٽه<br />
حشڍم<br />
ھاڍه<br />
اسپڍر لڍنټ جم چمن<br />
جمع خدڍجه<br />
خافۻ<br />
ھجابى<br />
خدڍجه<br />
قاسم نکټ حاڧ ظ جمع گوسفند<br />
خرده چمن .ھاشم<br />
.ھاشم<br />
قاصم نکھټ ھاڍه چمن حادٽه<br />
حورڍه گوسفند حشڍم<br />
حشڍم<br />
لڍنټ پڍکر خدڍجه گوسفند خافۻ<br />
اسپڍر حادٽه ھجابى<br />
ھجابى<br />
نکټ پڍما .ھاشم حاڧ حادٽه ظ<br />
قاسم خافۻ خرده<br />
خرده<br />
نکھټ پڍمان حشڍم خافۻ ھاڍه<br />
قاصم حاڧ ظ حورڍه<br />
حورڍه<br />
پڍکر ھجابى حاڧ ظ خدڍجه<br />
لڍنټ ھاڍه اسپڍر<br />
اسپڍر<br />
پڍما خرده .ھاشم ھاڍه<br />
نکټ خدڍجه قاسم<br />
قاسم<br />
پڍمان حورڍه خدڍجه حشڍم<br />
نکھټ .ھاشم قاصم<br />
قاصم<br />
اسپڍر .ھاشم ھجابى<br />
پڍکر حشڍم لڍنټ<br />
لڍنټ<br />
قاسم حشڍم خرده<br />
پڍما ھجابى نکټ<br />
نکټ<br />
قاصم ھجابى حورڍه<br />
پڍمان خرده نکھټ<br />
نکھټ<br />
لڍنټ خرده اسپڍر<br />
پڍکر حورڍه پڍکر<br />
نکټ حورڍه قاسم<br />
پڍما اسپڍر پڍما<br />
نکھټ اسپڍر قاصم<br />
پڍمان قاسم پڍمان<br />
قاسم لڍنټ<br />
قاصم<br />
پڍکر<br />
پڍما قاصم نکټ<br />
[Türkçede kız adıdır. Doğrusu çemen’dir. Pastırmaya sürülen acılı ve<br />
sarımsaklı macuna çaman denir.]<br />
güsfend (Farsça isim; gûsfend<br />
): Koyun.<br />
[Türkçede kız adı olarak kullanılmıştır. Türk kızına uygun değildir.<br />
Türklerde yaban hayvanlarından Kunduz, Ceylan/Ceren gibi adlar kızlara;<br />
Porsuk, Boğa, Kulan gibi adlar da erkeklere verilmişse de “koyun” saflığından<br />
dolayı ad olarak verilmemiştir.]<br />
hâdise (Arapça isim; ): Hadisat, havadis. Yeni bir şey, ilk defa<br />
çıkan, macera olan bir nitelik ve durum.<br />
[Son yıllarda meşhur olan, Almanya’da doğup büyümüş bir Türk kadın<br />
şarkıcısı.]<br />
hâfız (Arapça sıfat;<br />
hâfız (Arapça sıfat; hıfz’dan.<br />
Ezberleyen.<br />
): Aşağı düşüren, alçaltan (Allah’ın adlarından).<br />
) : Hıfzeden, saklayan, koruyan; 2.<br />
[Türkiye Türkçesi ile Özbek, Türkmen, Uygur vb. Türkçelerinde de erkek<br />
adı olarak kullanılır. Kur’an’ı ezberleyen kişilere de hâfız denir.]<br />
hâdiye (Arapça isim;<br />
yükselen kaya.<br />
): 1) Asa, değnek; 2. Su içinden sivrilerek<br />
[Türkiye Türkçesinde kız adı olarak kullanılmıştır. Her iki anlamı da kız<br />
adı için uygun değildir.]<br />
hatice (Arapça isim;<br />
[Hz. Muhammed’in ilk eşinin adı.]<br />
hâşim (Arapça sıfat;<br />
Ezen, yaran, kıran, parçalayan.<br />
haşîm (Arapça sıfat;<br />
): Vakitsiz, erken doğan kız çocuğu.<br />
): Çorbaya kuru ekmek kırıntısı doğrayan; 2.<br />
): Haşmetli, gösterişli.<br />
[Birinde â uzun, ötekinde î uzundur; birinde (h/he), diğerinde (h/ha)<br />
harfleri vardır. Söylerken dikkatli olmak gerekir.
جم<br />
جمع<br />
چمن<br />
گوسفند<br />
حادٽه<br />
خافۻ<br />
اقدر بادە آمل<br />
ظ<br />
حادٽه علڍنا عاقله<br />
حاڧ<br />
بوسه<br />
عالڍه<br />
بوسه عامل<br />
عاقله<br />
ھاڍه<br />
خافۻ عالڍه آگله<br />
خانب<br />
آمل<br />
خانب بادە<br />
آگله<br />
حاڧ ظ<br />
خدڍجه<br />
آمل علڍنا<br />
جم<br />
عامل<br />
جم بوسه<br />
علڍنا<br />
ھاڍه عامل عالڍه<br />
.ھاشم<br />
جمع<br />
بادە<br />
جمع خانب<br />
عالڍه<br />
خدڍجه<br />
حشڍم<br />
بادە آمل<br />
چمن<br />
بوسه<br />
چمن جم<br />
آمل<br />
.ھاشم<br />
ھجابى<br />
بوسه عامل<br />
گوسفند<br />
خانب<br />
گوسفند جمع<br />
عامل<br />
حشڍم<br />
خرده<br />
خانب بادە<br />
حادٽه<br />
جم<br />
حادٽه چمن<br />
بادە<br />
ھجابى<br />
حورڍه<br />
جم بوسه<br />
خافۻ<br />
جمع<br />
خافۻ گوسفند<br />
بوسه<br />
خرده<br />
اسپڍر<br />
جمع خانب<br />
ظ<br />
چمن<br />
حادٽه<br />
خانب<br />
حاڧ حاڧ حورڍه<br />
قاسم<br />
چمن جم<br />
ھاڍه خافۻ<br />
گوسفند<br />
ھاڍه<br />
جم<br />
اسپڍر<br />
قاصم<br />
گوسفند جمع<br />
خدڍجه ظ<br />
حادٽه<br />
خدڍجه حاڧ<br />
جمع<br />
قاسم<br />
لڍنټ<br />
حادٽه چمن<br />
.ھاشم ھاڍه<br />
خافۻ<br />
چمن<br />
قاصم .ھاشم<br />
نکټ<br />
خافۻ گوسفند<br />
حشڍم خدڍجه<br />
حاڧ ظ<br />
حشڍم<br />
گوسفند<br />
لڍنټ<br />
نکھټ<br />
حاڧ ظ حادٽه<br />
ھجابى .ھاشم<br />
ھاڍه<br />
ھجابى<br />
حادٽه<br />
نکټ<br />
پڍکر<br />
ھاڍه خافۻ<br />
خرده حشڍم<br />
خدڍجه<br />
خرده<br />
خافۻ<br />
نکھټ<br />
پڍما<br />
حاڧ خدڍجه ظ<br />
حورڍه ھجابى<br />
.ھاشم<br />
حورڍه<br />
ظ<br />
.ھاشم پڍکر<br />
حاڧ<br />
پڍمان<br />
ھاڍه<br />
اسپڍر خرده<br />
حشڍم<br />
اسپڍر<br />
ھاڍه<br />
پڍما حشڍم خدڍجه<br />
قاسم حورڍه<br />
ھجابى<br />
قاسم<br />
خدڍجه<br />
پڍمان ھجابى .ھاشم<br />
قاصم اسپڍر<br />
خرده<br />
خرده قاصم<br />
.ھاشم<br />
حشڍم<br />
لڍنټ قاسم<br />
حورڍه<br />
لڍنټ ھجابى<br />
حشڍم<br />
حورڍه<br />
نکټ قاصم<br />
اسپڍر<br />
نکټ خرده<br />
ھجابى<br />
اسپڍر<br />
نکھټ لڍنټ<br />
قاسم<br />
نکھټ حورڍه<br />
خرده<br />
قاسم<br />
پڍکر نکټ<br />
قاصم<br />
پڍکر اسپڍر<br />
حورڍه<br />
قاصم<br />
پڍما نکھټ<br />
لڍنټ<br />
پڍما قاسم<br />
اسپڍر<br />
لڍنټ<br />
پڍمان پڍکر<br />
نکټ<br />
پڍمان قاصم<br />
قاسم<br />
نکټ<br />
نکھټ<br />
پڍما<br />
قاصم<br />
نکھټ لڍنټ<br />
پڍکر<br />
پڍمان<br />
لڍنټ<br />
پڍکر نکټ<br />
پڍما<br />
نکټ<br />
پڍما نکھټ<br />
پڍمان<br />
نکھټ<br />
پڍمان پڍکر<br />
پڍکر<br />
پڍما<br />
پڍما<br />
پڍمان<br />
پڍمان<br />
Tuncer Gülensoy<br />
hicabi (Arapça sıfat;<br />
[Türk insanına uygun olmayan bir addır.]<br />
hurda (Farsça isim;<br />
dakika.<br />
): Zorla ilgili, perde ile ilgili.<br />
حاڧ ظ<br />
ھاڍه<br />
): 1. Ufak, değersiz şey, kırıntı; 2. Nükte,<br />
خدڍجه<br />
.ھاشم<br />
[Herhâlde eski ad verme geleneğine uygun olarak, adı verilen kızın<br />
değersiz olduğunu belirterek, kötü ruhlardan korunmak istenmiştir. Bu kadın<br />
adına Ankara-Yahyalı mezarlığında rastlanmıştır. Günümüzde Ankara ve İstanbul<br />
sokaklarında eski ve kullanılmış şey toplayanlara “hurdacı” denilmektedir.]<br />
حشڍم<br />
ھجابى<br />
خرده<br />
حورڍه<br />
اسپڍر<br />
قاسم<br />
قاصم<br />
لڍنټ<br />
نکټ<br />
نکھټ<br />
پڍکر<br />
پڍما<br />
پڍمان<br />
huriye (Arapça isim; hûriye<br />
buluştuklarına inanan bir tarikat.<br />
ispir (<br />
): Coşkunluk hâllerinde hûrilerle<br />
): 1. Uşak, yanaşma; 2. Arabanın yanında bulunan at uşağı.<br />
خانب<br />
جم<br />
جمع<br />
چمن<br />
گوسفند<br />
حادٽه<br />
خافۻ<br />
حاڧ ظ<br />
ھاڍه<br />
خدڍجه<br />
.ھاشم<br />
حشڍم<br />
ھجابى<br />
خرده<br />
حورڍه<br />
اسپڍر<br />
[Türkçede hem yer adı hem de soyadı olarak yaşamaktadır.]<br />
قاسم<br />
قاصم<br />
kâsım (Arapça sıfat;<br />
): [kısmet’ten] : Taksim eden, ayıran, bölen.<br />
لڍنټ<br />
kâsım (Arapça sıfat;<br />
): Kırıcı, ezici, ufaltıcı.<br />
[Türkçede erkek adı olarak kullanılan bu sözcüğün anlam olarak birincisi نکټ<br />
نکھټ uygundur.]<br />
پڍکر<br />
linet (Arapça isim;<br />
): Yumuşaklık, mülâyimlik, ishal.<br />
پڍما<br />
[Türkçede kız adı olarak kullanılan bu ad anlam olarak uygun değildir.]<br />
پڍمان<br />
nüket (Arapça isim;<br />
zarif, manalı sözler.<br />
nükhet (Arapça isim;<br />
): Nükteler, herkesin anlayamayacağı ince,<br />
) : Koku, bû.<br />
[Türkçede kadın adı olarak kullanılan bu adın yazılış (imlâ) ve söyleyişine<br />
çok dikkat etmelidir.]<br />
peyker (Farsça isim;<br />
peymâ (Farsça sıfat;<br />
): Yüz, surat.<br />
): Ölçen, ölçücü.<br />
peymân (Farsça isim; پڍمان ): Yemin, and.<br />
28
Anlamları Kötü Türk Kişi Adları<br />
Görüldüğü gibi Türkiye Türkçesi ile öteki Türk ülkelerinde de kullanılan<br />
bazı Arapça ve Farsça adların taşıdıkları kötü ya da güzel olmayan anlamlar<br />
bakımından Türk erkek ve kız adı olarak kullanılması uygun değildir. Tarihî<br />
Türk adları incelendiği zaman binlerce erkek ve kız adımızın bulunduğu<br />
görülecektir. Türk adları üzerine araştırma ve yayın yapan adbilimcilerimizden<br />
Aydil EROL 17 bin addan oluşan “Adlarımız” adlı yeni eseriyle bu konuyu<br />
tam anlamı ile doldurmaktadır. Gençlerimize ad verirken eski ve tarihî güzel<br />
adlarımızdan verirsek, Türk dili ve kültürü kazanır. Türk kişi adlarını seçmekle<br />
din ve inanışımızdan hiçbir şey kaybetmeyiz.<br />
29
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 31-49 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />
Kamal Abdulla Mәtninin<br />
Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />
Mehman Musaoğlu * 1<br />
Özet: Makalede Kamal Abdulla Metninin kavramlar dünyası<br />
ve özel metin kurucu işaretleri, gösterge bilimi ve bilişsel<br />
dilbilim teorilerine ve uygulamalarına göre ele alınmaktadır.<br />
Yazarın “Büyücüler Deresi” romanı metninin söz konusu<br />
teorilere ve uygulamalara dayanan kavramsal-lengüistik tahlili,<br />
metin dil bilimi bağlamında yapılmaktadır. Metnin başlığı,<br />
birinci paragrafı ve metinde kullanılan arkaik kelimeler özel<br />
metin kurucu ve dil işaretleri düzeyinde birbiriyle örtüşen<br />
gösterge bilimsel birleşenler olarak tespit olunmaktadır.<br />
Söz konusu paragrafı oluşturan mikro metinlerdeki konu,<br />
yorumlar ve diğer metin dilbilimsel hususlar ise dilbilgiselsözdizimsel<br />
özelliklerine göre belirlenmektedir.<br />
Anahtar sözcükler: Kamal Abdulla, kavram, metin, gösterge<br />
bilimi, semiosis, semiosfera, işaret, bilişsel, lengüistik<br />
Introduction to Lingual-Conceptual<br />
Analysis of Kamal Abdulla Books<br />
Abstract: In this article Kamal Abdulla is discussed in aspects<br />
of special text constructive signs, semiotics and cognitive<br />
theories and applications. The lingual-conceptual analysis<br />
of the text of “Valley of Wizards” (Buyuculer deresi) by<br />
Kamal Abdulla based on these theories is done in this context.<br />
Header, first paragraph and archaic words used in text, is<br />
determined as semiotic and text composing components on<br />
the level of linguistic signs. The themes and comments and<br />
other text linguistics subjects in these micro texts are pointed<br />
out as according to grammatical-syntactic properties.<br />
Key Words: Kamal Abdulla, concept, text, semiotics,<br />
semiosis, semiosphere, sign, cognitive, linguistics<br />
*<br />
Prof. Dr. Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü öğretim üyesi,<br />
mehman.musaoglu@gmail.com<br />
31
Mehman Musaoğlu<br />
Giriş<br />
Türk әdәbi dillәrindә yazılan müxtәlif әdәbi-bәdii mәtnlәrin әnәnәvi<br />
sәciyyәli filoloji elmlәrin klassik prinsiplәrinә görә araşdırılması vә öyrәnilmәsi<br />
türkologiyada bütün cidd-cәhdiylә bu gün dә davam etdirilmәkdәdir. Özәlliklә<br />
dә tarixi mәtnlәrimizin әdәbi-tәnqidi nüsxәlәri hәlә dә klassik filoloji-tekstoloji<br />
prinsiplәrә görә hazırlanmaqdadır. Bәzәn hәmin mәtnlәrdә hәr hansı bir sözün<br />
oxunuşu aylarla vә illәrlә sürәn uzun mübahisәlәrә sәbәb olur. Ancaq türk әdәbi<br />
dillәrindә vә ya xarici dillәrdә türk dillәrinә vә dialektlәrinә dair yazılmış olan<br />
tarixi sәciyyәli bütün mәtnlәrin әdәbi-tәnqidi nüsxәlәri bu gün artıq, demәk<br />
olar ki, hazırlanmışdır. Bu baxımdan türkoloq-dilçi, professor Әhmәd Bican<br />
Әrcilasunun sözügedәn tekstoloji xarakterli araşdırma-öyrәnilmә yönümü<br />
vә yöntәmi haqqında söylәdiklәri çox ibrәtamizdir. O qeyd edir ki, indi artıq<br />
klassik tekstoloji üsullarla әdәbi-tәnqidi nüsxәsi hazırlanacaq tarixi mәtnimiz,<br />
demәk olar ki, qalmamışdır. Buna görә dә mövcud әdәbi-tәnqidi nüsxәlәri<br />
hazırlanmış tarixi mәtnlәrimizin bundan sonra yeni әdәbi-linqvistik yönüm vә<br />
yöntәmlәrlә öyrәnilmәsi haqqında fikirlәşmәk lazım gәlir (Ercilasun 2009: 143-<br />
145). Sözügedәn fikrә biz dә qoşuluruq. Ancaq әlavә etmәk istәyirik ki, bu gün<br />
tarixi yazılı әdәbi mәtnlәrimizlә bәrabәr, bәdii vә digәr hәr cür elmi, publisistik,<br />
ümumiyyәtlә, әdәbi mәtnlәrimiz mәtn dilçiliyi kontekstindә konseptuallinqivistik<br />
yöntәmlәrlә öyrәnilmәlidir. Bu bilgi vә informasiya texnologiyaları<br />
dövrünün tәlәbidir.<br />
Türk mәtninin nüvәsini vә bir milli mentalitet fenomeni olaraq var ola<br />
bilmә әsasını öncә әski şaman-türk vә göy tanrı inancı tәşkil etmişdir. Bu mәtn<br />
sonralar türk-islam, tәsәvvüf vә çağdaş mәdәniyyәt tәrkibindә monoloji, dialoji<br />
vә ritmik sәciyyәli nәql etmә tәrzi ilә seçilmişdir. Qopuza vә saza söykәnәn şifahi<br />
xalq әdәbiyyatı örnәklәri, ümumxalq dilinin müxtәlif ifadә şәkillәri, dialektlәri vә<br />
şivәlәri sözügedәn mәtnin konkret anlatım vasitәlәri olmuşdur. Yunus İmrә, M.<br />
P. Vaqif, Aşıq Әlәskәr, Mәhtimqulu, Әhmәt Yәsәvi, Hacı Bektaş Vәli, Cambul,<br />
Manas, Kitabi-Dәdә Qorqud kimi real vә әfsanәvi tarixi-әdәbi şәxsiyyәtlәrin<br />
dilindә müşahidә edilәn türkcә tәhkiyә sonrakı türk dil-danışıq mәtninin<br />
әsasında durmuşdur. Türkcә yazılan divan әdәbiyyatı, mәsәlәn, Nәsimi, Füzuli<br />
vә Nәvainin dili dә başlanğıcda türk әdәbi-bәdii metamәtninin formalaşmasında<br />
çox böyük rol oynamışdır. XIX yüzilin әvvәllәrindәn etibarәn öncә heca, sonra<br />
isә sәrbәst şeirlә, hәm dә nәsrlә yazılan, yeni bir nәql etmә hadisәsinә vә ya dildanışıq<br />
sisteminә söykәnәn müasir türk әdәbi dillәri tәşәkkül tapır. XX yüzildә<br />
hәmin yeni әdәbi dillәrdә vә onların mәtnlәrindә güclü bir tarixi-filoloji dәyişmә<br />
prosesi başlayır. XXI yüzildә isә ümumtürk әdәbi mәtni artıq nәtnlәrarası<br />
әlaqәlәr kontekstindә inkişaf edәrәk formalaşır. Azәrbaycan türk әdәbi mәtnindә,<br />
tarixi vә müasir mәtnlәrarası kontekstdә gerçәklәşәn konseptual-intellektual<br />
mahiyyәtli nәql etmә hadisәsinin ilk örnәklәri ortaya çıxır. Sözügedәn örnәklәri<br />
32
Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />
Kamal Abdullanın әsәrlәrinin makromәtnlәrindә müşahidә edә bilәrik. Mәsәlәn,<br />
“Yarımçıq әlyazma” romanında әsәrin süjet xәttini tәşkil edәn fәrdilәşdirilmiş<br />
yarı mifoloji, әdәbi-tarixi sәciyyәli hadisәlәr vә novellavari gedişatlar yazıçının<br />
kәndinә mәxsus bir Oğuz türkcәsi ilә nәql edilir. Daha doğrusu, XI-XIV<br />
yüzillәrdә Anadolu-Qafqaz coğrafiyasında işlәnilәn Oğuz türkcәsi ilә günümüz<br />
Azәrbaycan türkcәsi arasında konseptual-linqvistik sәciyyәli әdәbi paralellik<br />
qurulur. Belә bir konseptual-intellektual açıqlanma gerçәkliyi vә әdәbi-linqvistik<br />
paralellik epik vә nağılvarı sәciyyәli söylәm-diskurs anlatımının vә ya şifahi<br />
nәql etmә hadisәsinin gerçәklәşdirilmәsi әsnasında hәyata keçirilir. Mәsәlәn,<br />
Kamal Abdullanın “Yarımçıq әlyazma” romanının mәtninin anlatımına epik<br />
sәciyyәli bir nәql etmә tәrzi xasdır. Yazıçının “Sehrbazlar dәrәsi” әsәrinin<br />
mәtnindә isә anlatım qissәvari bir üslubla yerinә yetirilir. Daha doğrusu, hәr iki<br />
әsәrin mәtnindә fonetik, morfoloji, leksik vә frazeoloji dil-danışıq vasitәlәri XI-<br />
XIV vә XX-XXI yüzillәr arasında mövcud olmuş ümümtürk mәtnlәri arası tarixi<br />
kontekstin konseptual-intellektual mahiyyәtinә vә dil-danışıq üslubuna uyğun<br />
olaraq işlәnilir. Söz birlәşmәlәri, cümlә vә mürәkkәb sintaktik bütövlәr isә<br />
sözügedәn mәtnlәrdә dialoji-çәrçivәli kontekstual sıralanma, tәkrarlı vә qafiyәli<br />
ümumtürk mәtninin sintaktik bütövdәn-bütövә açılımı arxitektonikası әsasında<br />
qurulur (Musayev <strong>2011</strong>: 269-270).<br />
Kamal Abdulla Mәtni XX yüzilin 80-ci illәrindәn etibarәn istәr filologiya<br />
elmimizә, istәrsә dә bәdii әdәbiyyatımıza gәtirdiyi özünәmәxsus elmi-bәdii<br />
xarakterli qavramlar dünyası vә yeni bir ifadә-anlatım tәrzi ilә seçilir. Bu Mәtn;<br />
Azәrbaycan türk filologiyasına özü ilә bәrabәr essevari publisistik-semiotik<br />
açıqlanma dәrinliyi vә ya orijinal ifadә-anlatım tәrzi ilә fәrqlәnәn yeni bir әdәbi<br />
tәnqid üslubunu gәtirir (Sәlcuq 2005; Hacılı 2010). Vә tәrcümә, әdәbi mәtn<br />
uyğunlaşdırılması işlәrinin mәtnlәrarası kontekstdә (Musaoğlu 2010; Hüseynzadә<br />
2010: 120-127), bütövlükdә әdәbiyyatşünaslıq vә dilçilik araşdırmalarının<br />
isә ümumi bir filoloji istiqamәtdә aparılmasını istiqamәtlәndirir. Buna görә<br />
mәqalәdә Kamal Abdulla Mәtninin bәdii qavramlar dünyası, özәl mәtn işarәlәri<br />
vә bunlarla bağlı olaraq bәzi konkret lünqvistik özәlliklәri üzәrindә durulur.<br />
1. Kamal Abdulla Mәtnindә qavram, qavranılan vә qavrayan<br />
komponentlәri<br />
Kamal Abdullanın elmi, әdәbi, bәdii, publisistik vә tәrcümә yaradıcılığı<br />
bütövlükdә böyük bir mәtnlәrarası (intertekstual) Mәtndir vә ya metamәtndir.<br />
Bu Mәtnin vә onun qavramlar dünyasının birbaşa müәllifi isә, әlbәttә, Kamal<br />
Abdulladır. Kamal Abdullanın özünәmәxsus olan bәdii qavramlar dünyası<br />
vә hәmin dünyaya görә müәllif tәrәfindәn gerçәklәşdirilәn vә obrazlaşdırılan<br />
mürәkkәb qavramlaşdırma vә buna bağlı olaraq reallaşdırılan kateqoriyalaşdırma<br />
çәrçivәsi vardır. Mәhz bütün bunlar hәmin Mәtnin birinci, yәni danışan vә ya<br />
33
Mehman Musaoğlu<br />
adresant olan Kamal Abdulla “tәfәkkür vә tәxәyyül fenomeni”ni (Hacılı 20103)<br />
vә ya komponentini tәşkil edir. Bu Mәtnin ikinci komponenti qavranılandır,<br />
yәni müәllifin geniş oxucu kütlәsinә tәqdim etdiyi әsәrdir, bu әsәrdә ifadә edilәn<br />
fikirdir vә ya mәtn dilçiliyi terminlәri ilә ifadә etsәk informasiyadır, referensdir<br />
vә onlarla ifadә edilәn denotatdır. Üçüncü komponent isә dinlәyәndir, oxucudur,<br />
adresatdır. Kamal Abdulla Mәtnindә verilәn fikir vә ya informasiya adresatın<br />
qavrayışında yeni bir semiotik mәkan vә ya semiosfera yaradır, “semiotik<br />
prosesi (semiozisi 1 ) canlandırır, oxucu müәllifin tәrәf-müqabili kimi fәallaşır,<br />
müәlliflә birlikdә mәtnә hopmuş fәlsәfәyә dalır vә özü sorğulamağa, axtarmağa<br />
vә seçimә – öz qavrayışında alternativ dünya mәnzәrәsini qurmağa başlayır”<br />
(Hacılı 2010: 8).<br />
1. 1. Semiotika, semiozis vә semiosfera anlayışları. Günümüzdә<br />
“qavram, qavranılan vә qavrayan” üçlüyü artıq sadәcә mәtn dilçiliyindә vә<br />
ya funksional qrammatikada öyrәnilmir. Sözügedәn üçlüyün kmponentlәri<br />
arasındakı sintaktik, semantik vә praqmatik münasibәtlәr hәm semiotika<br />
elmindә, hәm dә koqnitiv dilçilikdә hәrtәrәfli elmi tәdqiqata cәlb olunur. Mәlum<br />
olduğu kimi, semiotika elmindә işarә vә işarә sistemlәrinin araşdırılması vә<br />
öyrәnilmәsi üç әsas aspektә ayrılır: 1) Sintaksis vә ya sintaktikada hәr hansı<br />
yerinә yetirilәn vә ya edilәn uyğun bir açıqlanmaya qeyd-şәrtsiz olaraq aid olan<br />
işarә sistemlәrinin daxili özәlliklәrindәn bәhs edilir. Bu bölümdә hәm mәtnin<br />
morfologiyası, kompozisiyası vә sintaksisi, hәm dә bunlara bağlı olaraq nitq<br />
prosesindә işlәnilәn işarәlәr arasındakı әlaqәlәr müәyyәnlәşdirilir; 2) Semantika<br />
işarәnin işarәlәnәnә vә ya “dünyanın statik xәritәsi”ndә yer tutan hәr cür<br />
әşyayi-dәlilә münasibәtini vә bütövlükdә işarәlәnәnlә işarәlәyәnin әlaqәlәrini<br />
işıqlandırır. Semiotikanın sözügedәn sahәsindә tәdqiq edilәn әsas predmet vә<br />
ya obyekt bildirilәnlәrin vә işarәlәrin açıqlanması vә ya fikrin ifadә vasitәsi<br />
olan işarә sistemlәrinin öyrәnilmәsidir; 3) Praqmatikada işarәnin adresatla<br />
әlaqәsi vә açıqlanma problemlәri tәdqiqata cәlb olunur: danışan vә dinlәyәn<br />
vә ya adresant vә adresat arasındakı әlaqәlәr öyrәnilir. Bir sözlә, semiotikanın<br />
sözügedәn bölümündә işarә sistemlәri vә onlardan istifadә edәnlәrin arasındakı<br />
münasibәtlәr öyrәnilir (Cтeпaнoв 2001: 5-42; http://ru.wikipedia.org/wiki).<br />
XX yüzilin axırlarında semiotika elminin inkişafında yeni bir mәrhәlә<br />
1 Semiozis (yunan. sema ‘işarә’) işarә prosesi demәkdir vә işarәlәrin yaratma, qurma, hәrәkәt vә açıqlama özәlliklәrini<br />
ehtiva edir. Bu termin tez-tez kommunikasiya anlayışının vә ya sözünün sinonimi kimi dә işlәdilir. Bunun nәticәsindә<br />
işarәnin işarәlәnәnlә işarәlәyәn arasındakı uyğunluğu qurulmuş olur. Semiosfera (yunan. sema ‘işarә’, sphaira ‘şar’) isә<br />
işarәlәrin qlobal sahәsi vә әhatә dairәsi, mәkan vә zamanda mövcud olan işarәlәri vә dil әlaqәlәrinin bütününü ehtiva<br />
edәn semiotik mәkandır. Semiosfera anlayışını, semiotik kulturologiyada ilk dәfә olaraq Y. M. Lotman işlәtmiş vә elmi<br />
әdәbiyyata bir termin olaraq o gәtirmişdir. Semiosfera öz obyektinә vә mahiyyәtinә görә mәdәniyyәt kimidir. O, hәr şeydәn<br />
öncә, verici (adresant) vә alıcının (adresat) әvvәlki kulturoloji tәcrübәsindәn vә eyni zamanda informasiya kanalından asılı<br />
olan zәruri dil kommunikasiyalarının zәminini tәşkil edir. Semiosferanın bütün elementlәri münasibәt formullarının bir-biri<br />
ilә davamlı olaraq transformasiya olunduğu dinamik bir durumda yerlәşir (Стариченок 2008: 539-540).<br />
34
Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />
başlamışdır. Y. M. Lotmanın vә müasirlәrinin әsәrlәrindә semiotika elminә<br />
aid yeni anlayışlar, mәsәlәn yuxarıda göstәrilәn “semiozis” termin-anlayışı<br />
vә onların da müxtәlif kateqoriyaları müәyyәnlәşdirilmişdir. Y. M. Lotmanın<br />
adı ilә bağlı olaraq semiotika elmindә böyük bir mәktәb yaranmışdır. Bundan<br />
daha öncә, XX yüzilin әvvәlәrindәn etibarәn isә elmin vә texnikanın inkişafına,<br />
canlı dünyanın doğal zәnginliklәrinin müәyyәnlәşdirilmәsinә bağlı olaraq<br />
elmşünaslıqda “neosfera, biosfera” kimi anlayışlar ortaya çıxmışdır. İşarә,<br />
mәna vә anlam anlayışları isә yüzilin sonlarına doğru “semiosfera” termini ilә<br />
ifadә olunmağa başlamışdır. Bu termini Y. M. Lotman “neosfera vә biosfera”<br />
terminlәri ilә müqayisәdә yaratmışdır.<br />
1. 2. Bәdii mәtnin ümumi vә xüsusi özәlliklәri. Çağdaş filologiyada<br />
bu gün artıq bәdii mәtnin yaradıcı vә intellektual olaraq qavranılması vә onun<br />
digәr mәtnlәrә münasibәtdә yozumu prinsiplәri müәyyәnlәşdirilir. Hәr hansı bir<br />
mәtn yalnız mәtnlәrarası (intertekstual) kontekstdә vә ya daha böyük mәtndә<br />
(metatekstdә) digәr bir mәtnә görә var ola bilmә özәlliklәri ilә seçilir. Eyni<br />
zamanda daha böyük mәtn dә mәtndә vә ya “metatekst tekstdә” (Seçdirmә<br />
bizimdir- M. M.) özünü göstәrir. Bir sözlә kontekst mәtnә vә ya mәtn dә<br />
parçalanaraq kontekstә çevrilir. Bütün bunlar mәtnin ümumi özәlliklәridir vә<br />
hәr yönüylә әdәbi-linqvistik tәdqiqata cәlb oluna bilir.<br />
İnformasiyavericilikdә ilk öncә mәtnin әsas mәnası vә ya anlamı bәşәri vә<br />
milli şüur sәviyyәlәrinә görә dәrk edilir. Daha sonra isә hәr hansı bir әdәbi-bәdii<br />
mәtndә müәllifin verdiyi konkret bilgilәr vә ümumilәşdirilmiş biliklәr mәnaları<br />
vә müxtәlif anlamları ilә hafizәdә vә milli şüurda qruplandırılaraq yenidәn<br />
işlәnilir. Bunlar tәfәkkürdә konkret fikirlәr vә ya düşüncәlәr olaraq hazır hala<br />
gәtirilir vә öz oxucularına ötürülür. Çünki hәr hansı bir mәtnin iki әsas funksiyası<br />
vә ya özünәmәxsus özәlliklәri vardır. Bunlar uyğun bir anlamın ötürülmәsi vә<br />
mәtndә yeni fikir vә ya fikirlәrin ifadә edilmәsindәn ibarәtdir (http://slovar.lib.<br />
ru/dictionary/text). Әks halda mәtn anlamsız olar vә yeni olaraq hәr hansı bir<br />
fikri ifadә etmәkdәn dә mәhrum qalar. Belә mәtnlәr isә әslindә әdәbi-linqvistik<br />
özәlliklәri ilә seçilmәyәn adi “söz yığını”ndan başqa bir şey olmaz.<br />
Bәdii mәtn XX yüzil boyunca humanitar tәdqiqatçıların әsas tәdqiqat<br />
obyektlәrindәn biri olmuşdur. Sözügedәn tәdqiqat әsnasında bәdii mәtnin<br />
digәr ümumi vә xüsusi sәciyyәli özәlliklәri vә ya fәlsәfi, ontoloji, tipoloji,<br />
psixoloji, әdәbi vә linqvistik-filoloji yönüm vә yöntәmlәri hәrtәrәfli olaraq<br />
işıqlandırılmışdır. İlkin tәdqiqat mәrhәlәsindә bәdii mәtnin formal-semantik<br />
baxımdan öyrәnilmәsinә әn çox aşağıdakı konkret mәsәlәlәr cәlb olunmuşdur:<br />
-Bәdii mәtn vә bәdii olmayan mәtn;<br />
-Mәtnin әdәbi vә linqvistik yönümdәn dәyәrlәndirilmәsi;<br />
35
Mehman Musaoğlu<br />
-Nәsr vә nәzm;<br />
-Mәtn vә müәllif;<br />
-Mәtn vә dil;<br />
-Mәtn vә dünya;<br />
Mәtn vә mәtnlәr;<br />
Mәtn tarixdә vә mәtn tarix xaricindә vә s. (Рeвзинa 1998: 301).<br />
1. 3. Bәdii mәtnin özәl mәtnqurucu işarәlәri. Çağdaş dilçilikdә artıq<br />
sadәcә dil işarәlәri, işarәlәr sistemi, onların söylәmdәki vә diskursdakı tәkrarının<br />
mәtnin әsas adekvat әlamәtlәri olaraq öyrәnilmәsi işi qәnaәtbәxş hesab oluna<br />
bilmәz. Çünki әdәbi-bәdii mәtni ayrıca bir fenomen olaraq tәşkil edәn vә<br />
müәyyәn konseptual vә kateqorial әlamәtlәri ilә seçilәn ayrıca bir “özünәmәxsus<br />
işarәlәr sistemi” (Seçdirmә bizimdir- M.M.) vә ya vahidlәri dә vardır. Onlar, hәr<br />
şeydәn öncә, әdәbi-semiotik mahiyyәtli mәtnqurucu vasitәlәr olaraq öyrәnilir<br />
(http://slovar.lib.ru/dictionary/text). Bu isә o demәkdir ki, bir әdәbi-bәdii<br />
mәtn sadәcә fonemlәrdәn, morfemlәrdәn, leksemlәrdәn, frazemlәrdәn, söz<br />
birlәşmәlәrindәn vә cümlәlәrdәn ibarәt deyildir. Vә ya әdәbi-bәdii mәtn bütün<br />
bunların birlәşmәsindәn ibarәt olan bir “söz yığını vә ya monoton cümlәlәr<br />
birlәşmәsi” olaraq da öyrәnilә bilmәz.<br />
Әgәr mәtnin sadәcә yuxarıda göstәrilәnlәrdәn ibarәt olduğu<br />
düşünülsәydi, o zaman onun komponentlәrinin morfoloji, leksik vә sintaktik<br />
tәhlilinin nәticәlәndirilmәsi ilә mәtn dilçiliyinә dair bütün mövcud problemlәr<br />
dә hәll edilmiş olardı. Ancaq mәtn dilçiliyi vә nәzәriyyәsi mәhz ona görә ortaya<br />
çıxmışdır ki, onların da özünәmәxsus bir tәdqiqat obyekti vardır. Daha doğrusu,<br />
dil vahidlәrinin әnәnәvi olaraq fәrqlәndirilәn özәlliklәrindәn hәrәkәtlә nә<br />
sözügedәn linqvistik elmin, nә dә ümumi mәtn nәzәriyyәsinin elmi vә praktik<br />
tәlәblәrinә bütövlükdә cavab verilә bilmәz.<br />
Mәtn, hәr şeydәn öncә, kommunikativ vә informativ bir vahid olaraq<br />
sadәcә ona mәxsus olan özәl işarәlәrlә qurulur. Bunlar ifadә planına görә<br />
yuxarıda göstәrilәn bildiyimiz dil işarәlәri ilә uyğun gәlir. Ancaq sözügedәn<br />
hәr iki işarә sisteminin mәtndәki mәnası vә funksiyası elә hәr hansı bir әdәbibәdii<br />
mәtndәcә mәzmun planına görә bir-birindәn prinsipial olaraq ayrılır. Bәdii<br />
mәtni formal-semantik baxımdan formalaşdıran özәl işarәlәr digәr hәr cür mәtn<br />
işarәlәrindәn dә fәrqlәnir. Bunlar mümkün olduğu qәdәr bәdii mәtnin açıqlığı,<br />
aydınlığı vә başa düşülmәsini vә özәl yazıçı mövqeyini ehtiva edir. Hәmin<br />
özәlliklәr isә bir mәtnә aid olan “özünәmәxsus anlaşılırlılıq” vә sadәcә hәr<br />
hansı bir mәtnin müәllifinә mәxsus olan mәzmun planı vә ya “avtosemantiklik”<br />
(Seçdirmәlәr bizimdir- M.M.) olaraq da ifadә oluna bilәr.<br />
36
Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />
Mәtn digәr dil işarәlәrindәn fәrqli olaraq, yuxarıda göstәrildiyi kimi,<br />
hәm kommunikativ, hәm dә informativ bir mahiyyәt daşıyır. O, digәr dil vә<br />
nitq vahidlәrindәn informasiyavericilikdә daşıdığı mәqsәdyönlü funksiya<br />
ilә bәrabәr, şifahi vә yazılı olaraq gerçәklәşmә şәkillәrinә görә dә fәrqlәnir.<br />
Normal mәtndә hәr hansı bir konkret informasiya verilir. Diskursiv ortamda hәr<br />
hansı bir konkret informasiyanın verilә vә özәlliklә dә müәyyәn bir fikrin ifadә<br />
oluna bilmәsi bәdii mәtnin “özünәmәxsus anlaşılırlılığ”ı vә müәllifә aid olan<br />
“avtosemantiklik”in paralel olaraq mövcud olması ilә şәrtlәnir. Sözügedәn mәtn<br />
özәlliklәrinin ifadәsi isә özәl mәtn işarәlәrinin işlәnilmәsilә gerçәklәşir.<br />
Qeyd olunmalıdır ki, filologiyada konkret tematik ifadәlәr yerindә<br />
özünü göstәrәn başlıqların ayrı-ayrı diskursiv ortamlarda özәl mәtnqurucu<br />
işarәlәr yerindә işlәnilmәsi bәdii mәtn yaradıcılığı materialları әsasında geniş<br />
araşdırılmaqdadır. Görkәmli rus yazıçılarından A. P. Çexovun “Gecikmiş<br />
çiçәklәr”, M. A. Şoloxovun “Xal” vә V. M. Şukşinin “Yaşamaq yanğısı”<br />
hekayәlәrnin başlıqları tematik vә semantik mәna-anlam yükünün ağırlığı<br />
baxımından diqqәt çәkicidir. Sözügedәn әsәrlәrin vә bunlara oxşar digәr klassik<br />
vә müasir әsәrlәrin mәtnlәrinin başlıqları ilә bәrabәr, formal-semantik quruluşu<br />
da rus dilçiliyindә geniş öyrәnilmәkdәdir (Поповская 2006: 130-156; 37-48;<br />
168-297). Ümumiyyәtlә, başlıqlar mәtnlәrdә ifadә edilәn tarixi vә gündәlik<br />
hadisә vә gedişatların mühtәvasının bir әsas süjet xәttindә birlәşdirilmәsini tәmin<br />
edәn mәtnqurucu özәl işarәlәrdәndir. Çünki onlar müәllif dünyası qavramlarının<br />
açıqlanmasında bir özәk söz-ifadә olaraq özünü göstәrmәkdәdir.<br />
Azәrbaycan әdәbiyyatında da mәtnqurucu özәl işarәlәr olaraq çox böyük<br />
uğurla işlәdilәn hәm klassik, hәm dә müasir sәciyyәli bәdii әsәr başlıqları vardır.<br />
Bunlardan C. Mәmmәdquluzadәnin “Poçt qutusu”, “İranda hürriyyәt”, “Quzu”,<br />
“Qurbanәli bәy” vә “Saqqallı uşaq” hekayәlәrinin başlıqları göstәrilә bilәr. Ә.<br />
Haqverdiyevin “Bomba” hekayәsinin vә M. Cәlalın “Bir gәncin manifesti”, İ.<br />
Şıxlının “Dәli kür” vә Anarın “Beşmәrtәbәli evin altıncı mәrtәbәsi” romanlarının<br />
başlıqları da uğurla seçilmişdir.<br />
1. 3. 1. Kamal Abdulla Mәtnindә özәl mәtnqurucu işarәlәr.<br />
Yuxarıda göstәrilәn başlıqlar bәdii mәtnin tematik xarakterli mәna-anlam<br />
yükü daşıyıcıları olaraq işlәnilmәsinә görә diqqәt çәkicidir. Yazıcı vә alimpublisist<br />
Kamal Abdullanın 2000-ci illәrdә yazdığı vә bir çox xarici dilә<br />
çevrilәrәk böyük uğurlar qazanan “Yarımçıq әlyazma” vә “Sehrbazlar dәrәsi”<br />
romanları isә hәm mәtn başlıqları, hәm dә konkret tarixi hadisәlәrin vә dinimifoloji<br />
keçmişimizin fәrdilәşdirilmәsi vә türk-islam dünyası coğrafiyasına dair<br />
qavramların orijinal bәdii açıqlanması vә yozumu olaraq sadәcә Azәrbaycan<br />
әdәbiyyatında deyil, ümumtürk vә dünya әdәbiyyatında yeni bir әdәbi-bәdii vә<br />
elmi-publisistik platforma yaratmaqdadır. O qәdәr ki, “Kitabi-Dәdә Qorqud”<br />
37
Mehman Musaoğlu<br />
dastanının tarixi-mәtnaltı motivlәri vә Şah İsmayıl şәxsiyyәti әsasında yazılmış<br />
“Yarımçıq әlyazma” romanı Türkiyәdә Türkiyә Türkcәsindә yayımlandıqdan<br />
sonra İstanbulda bir tәdqiqatçı-türkoloq bir yazısında “Kitabi-Dәdә Qorqud”<br />
dastanlarının yeni әlyazmasının tapıldığını bildirmişdi.<br />
Roman Türkiyәdә yayımlandıqdan sonra belә bir allüziyanın vә<br />
ya assosiativ xarakterli düşüncә faktının ortaya çıxması, hәr şeydәn öncә,<br />
“Yarımçıq әlyazma” başlığının vә ya özәl mәtnqurucu işarәnin yazıçı tәrәfindәn<br />
çox uğurlu seçiminә bağlıdır. Әslindә sözügedәn başlıq özü başlı-başına bir<br />
metatekst vә ya kontekstdir. Yazıçı onu obrazlaşdırmışdır. Çünki hәmin başlıq<br />
romanın hәm başlanğıcını, hәm dә nәticәsini ifadә edir. Yarımcıqlıq burada<br />
oxucunun qavrayışında bir semiozis yaradır vә bir tamamlanma әsnasının<br />
başlanğıcını qoyur. Ümumiyyәtlә, qәdim әlyazma fenomeni tarixin müxtәlif<br />
zamanlarında semiotik işarә sistemlәrinә görә gerçәklәşәn konkret hadisәlәri<br />
ilә böyük bir әdәbi-tarixi vә linqvistik-tipoloji kontekst tәşkil edir. Yarımçıq,<br />
tamamlanmamış, yanlış, aydın vә açıq olmayan qrafik işarәlәrlә, unudulmuş<br />
vә ya ölü bir dildә yazılmış әlyazma fenomeni isә semiotik zaman vә mәkan<br />
çәrçivәsindә ayrıca bir qavram, yәni konsept ola bilmә özәlliyi ilә seçilir. Heç<br />
dә tәsadüfi deyildir ki, Umberto Ekonun mәşhur “Qızılgülün adı” adlı әsәrinin<br />
süjet xәtti vә bәdii mәtninin formal-semantik kompozisiyası da kilsәdә tapılan<br />
qәdim bir әlyazmasının oxunub deşifrә olunması ilә bağlantılı olaraq qurulur<br />
(Лотман 1998: 650-669).<br />
Kamal Abdullanın “Yarımçıq әlyazma” romanının başlığı hәm әsәrin<br />
ümumi süjet xәttinin vә ayrı-ayrı fabulaların qurulmasında, hәm dә müәllif<br />
dünyası qavramlarının vә hәmin qavramlara bağlı olaraq gerçәklәşәn Kamal<br />
Abdulla reallığının ifadә olunmasında çox önәmli bir rol oynayır. Daha doğrusu,<br />
romanın mәtnindә Kamal Abdulla “avtosemantikası”na (Seçdirmә bizimdir-<br />
M.M.) bağlı olaraq ifadә edilәn yeni bir mәtnaltı “Dәdә Qorqud dünyası” da<br />
sözügedәn başlığın tarixi sәciyyәli mәtn vә ya metatekst kontekstindә gerçәklәşir.<br />
Bu yeni dünya isә müәllifin özünün yaratdığı bir reallıqır. Vә ya mәtnaltı Dәdә<br />
Qorqud dünyası modelidir. Bu reallıq-model әslindә “Biz Cavanşirlәr, Babәklәr,<br />
Koroğlular nәsliyik” patetikasını sarsıdır vә bizi “papağımızı qabağımıza qoyub”<br />
çox dәrindәn düşünmәyә vadar edir. Vә bununla bağlı olaraq buna bәnzәr digәr<br />
mövcud patetik stereotiplәri dә qırıb-dağıdır. Oxucusunu yeni bir semiosfera<br />
ortamına, semiotik mәkana vә zamana götürür. Dastan qәhrәmanlarının romanda<br />
yaradılan “mәnfi obrazları”nın әsәr çap olunduqdan sonra әdәbi tәnqiddә<br />
çox geniş mübahisә doğurması da elә sözügedәn reallığın yeni mәtnqurucu<br />
işarәlәrlә ifadә olunmasına bağlı olaraq meydana çıxır. Başlıqlarla bәrabәr,<br />
çağdaş filoloji-linqvistik tәdqiqatlarda bәdii mәtnin ilk cümlәsi vә paraqrafı vә<br />
mürәkkәb sinataktik bütövlәri (MSB) dә müәllif fikrini vә niyyәtini qabaqcadan<br />
ifadә edәn әsas mәtn işarәlәri kimi öyrәnilir. Sözügedәn kontekstdә “metatekst,<br />
38
Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />
intertekstuallıq”, müxtәlif mәtnlәrdәn gәtirilәn sitatlar, anaqrammalar vә s. isә<br />
dilçilikdә özәl bәdii mәtn işarәlәri olaraq tәsbit edilir (http://cc.bingj.com/cache.<br />
aspx). Bu baxımdan Kamal Abdullanın “Sehrbazlar dәrәsi” adlı romanı da süjet<br />
xәttinin qurulması vә ümumi kompozisiyası, başlığı vә janrı kimi digәr özәl bәdii<br />
mәtn işarәlәri ilә diqqәti cәlb edir. Yazıçının bu romanı bir qәdәr dini vә daha çox<br />
isә mifoloji-folklorik mәzmunlu fәlsәfi-ibrәtamiz qissә-hekayә (pritça) janrında<br />
qәlәmә alınıb. Vә bu janrın konseptual vә әdәbi imkanlarından sonuna qәdәr<br />
faydalanılıb. Ancaq romanda sakinlәri mәkanı vә zamanı idarә etmәyә qadir<br />
olan Sehrbazlar Dәrәsi vә hәmin Dәrәdә baş verәn hadisәlәr haqqında nağılvarı<br />
bir üslubla vә nağılların süjetinin “quruluş morfologiyası”na (Propp 1946)<br />
uyğun olaraq söz açılır. Romanda Karvanbaşının probleminin ortaya çıxması,<br />
onun problemi çözmәk üçün Sehrbazlar dәrәsinә getmәsi, sehrbazlardan birini<br />
sarayına gәtirmәsi, atasının ruhunun çağırılması, hәqiqәtin meydana çıxması<br />
vә Karvanbaşının dәhşәtli aqibәti kompozisiyası lap nağıllarda olduğu kimi<br />
qurulur. Tәbii ki, Karvanbaşının dәhşәtli aqibәtindәn başqa. Nağıllarda nәticә<br />
müsbәt olur, burada isә mәnfidir. Çünki aqbәt-nәticә romanda pritça//qissә janrtәhkiyәsinin<br />
tәlәblәrinә uyğun olaraq ifadә olunur.<br />
2. Kamal Abdulla bәdii Mәtninin qavramlar (konseptlәr) dünyası<br />
İnsan biliyi vә ya bilik sәviyyәsi sistemi necә qurulmuşdur, hansı<br />
formalarda və mexanizmlәrlə işlәyir Bütün bunları vә varlıq sim volları<br />
dәyişimlәrinә dair fakt vә hadisәlәrin vә duyğuların yaratdığı bilik lәrin dәrketmә<br />
proseslәrinin tәfәkkürdә əks olunmasını indi birbaşa olaraq koqni tiv dilçilik<br />
öyrәnir. <strong>Dil</strong> vasitәsilә insan beynində əks olunan bilik sistem inin alt vә üst<br />
səviyyəlәri ilә qavramlaşdırılması vә kateqoriyalaş dırılması koqnitiv dilçiliyin<br />
araşdırma prinsiplәrinin cəmi kimi dərk edilir. Bunun nәticәsindә “qavram,<br />
kateqoriya, anlam vә mәna” kontekstli araşdırma-öyrәnilmә istiqamәti dә<br />
filologiyada gündәmә gәlir. Artıq filoloji-linqvistk araşdırmalarda paradiqmatik<br />
vә sintaqmatik faktorlar çox vaxt qavramlara, yәni konkret bir konseptә görә<br />
göstәrilir. Funksiyaya, anlama, mәnaya vә ya arxitipik obrazlara, mәtnqurucu özәl<br />
işarәlәrә vә nәhayәt konkret dil-danışıq quruluşlarına doğru istiqamәt onlardan<br />
hәrәkәtlә müәyyәnlәşdirilir. Elektro nik vә kompüter texnologiyalarının inkişafı<br />
әsasında insan biliyinin dil vasitәsilә modellәşdirilmәsini isә informasiya<br />
texnologiyaları dilçiliyi yerinə yetirir (Bilgisayar destekli dil bilimi çalıştayı<br />
bildirileri 2006).<br />
<strong>Dil</strong>çiliyin konkret olaraq qavramlara vә kateqoriyalara dayalı elmi әsası<br />
gözlә görünәn bir şәkildә genişlәnir. Hәll edilәcәk problemlәr araşdırıcılardan<br />
sadәcә dilçiliyi vә uyğun sahәlәrini deyil, fәlsәfә, dәrketmә nәzәriyyәsi, mifologiya,<br />
folklor, tarix, psixologiya, antropologiya kimi digәr sosial elmlәri dә bilmәyi<br />
tәlәb edir. Buna görə də, müxtәlif dillәrә dair ontoloji sәciyyәli araşdırmalarda<br />
39
Mehman Musaoğlu<br />
tәtbiq olunan әn yeni linqvistik yöntәmlәr konseptual olaraq formalaşdırılır vә<br />
koqnitiv dilçiliyin tәtbiqi sahәlәri də buna bağlı olaraq genişlәndirilir (Маслова<br />
2004; Андреева 2004).<br />
Günümüzdә çağdaş izahı ilә insan intellektinә vә bir bütün kimi dәrk<br />
edilәn tәcrübәsinә dair mücәrrәd vә konkret qavramların birlәşdirilә bilәn alt<br />
kateqoriyalarla fәrqli açıqlanmalardakı tәsviri işini koqnitiv dilçi lik yerinә<br />
yetirir. Dünyanın dil xәritәsini “kainat, yol, din, dil, inanc, müharibә, sülh,<br />
demokratiya, xoşbәxtlik, bәdbәxtlik, düşmәnlik, dostluq, acı, mәrhәmәt” vә<br />
s. kimi ümumi mәdәniyyәt sәciyyәli qavramlar tәşkil edir. Bu qavramlar koqnitiv<br />
dilçilikdә insana mәxsus “sitәm vә ya giley-güzar etmәk, tәәssüf, niyyәt, istәk,<br />
sәbәb, mәqsәd, dәyәrlәndirmә, sevgi, sevinc” kimi semantik sahәlәrlә bağlantılı<br />
olaraq gerçək prototiplәri ilә müәyyәnlәşdirilir. Hәmin kon tekst dә mәhәbbәtacıma<br />
vә ya sevgi-nifrәt kimi linqvistik qavramlar 2* konk ret diskursiv variantları<br />
ilә dә göstәrilir.<br />
Mәlum olduğu kimi, dünyanın konkret vә ya somut bir denotatı (әşyayidәlili)<br />
olan qavramları vә mücәrrәd obrazları (mәsәlәn, su pәrisi, tәpәgöz,<br />
kentavr kimi) vardır. Bunlar insan şüurunda dünyanın dil xәritәsinin semiotik<br />
işarәlәri olaraq koqnitiv-konseptual xarakterli görmә, hiss etmә, dadma, eşitmә<br />
vә oxuma kimi dәrketmә vasitәlәri ilә әks olunur vә ilk mәrhәlәdә tәhtәlşüur<br />
olaraq müәyyәnlәşir. Hәmin obrazlarla dünyanın ümumi dil xәritәsi vә konkret<br />
dil kateqori ya ları arasındakı iyerarxik әlaqәlәr isә günümüzdә koqnitiv dilçilikdә<br />
araş dırılır. Daha doğrusu, sәs, morfem, söz, deyim vә mәtn komponentlәri sıralanmaları<br />
dil-danışıq vahidlәri olaraq fonetik, morfolo ji, sintaktik, leksik və<br />
frazeoloji səviyyələri ilə yenidәn kateqo riya laşdırılır. Bunun nә ti cəsində toplum,<br />
fәrd-danışan, verilәn-informasiya və yozumlayıcı-dinlә yәn kimi diskurs faktorları<br />
ilә gerçәk lәşәn konseptual sxemlәr dә bu gün artıq daha konkret dil faktları ilә<br />
qurulur. Hәtta daha geniş bir “konseptual müstәvi”dә subyektivlik// obyektivlik<br />
dәyәrlәri müqayisә edilir. Subyek tivliklә әlaqәdar ayrıca bir dil mәrkәzçiliyi vә<br />
ya “eqoizmi”, bir başqa sözlә hadisә vә faktların dәyәrlәndirilmәsindә mәzmun<br />
və ifadә baxımın dan digәr sosial әsaslarla müqayisәdә “dil daşıyıcısı”na dayalılıq<br />
2 Sözügedən anlayış insan tərəfındən psixoloji səviyyədə dərk edilən və koqnitiv xarakterli şüurlanma ilə kamilləşən<br />
təfəkkürün yaran ması və inkişafının dil çərçivəli faktorları ilə müəyyənləşdirilmək dədir. Bu anlayış Allahın yaratdığı<br />
insan təfəkkürünün inkişafı ilə bilavasitə bağlıdır və dünya sistemi mütənasibliyinin mühafizə olunmasında qavramaların<br />
rolu və linqvistik olaraq adlandırılması ilə isə bilvasitə əlaqəlidir. Dünyanın dil xəritəsini təşkil edən universal və<br />
milli səciyyəli fonetika, fonologiya, morfo lo giya, sintaksis, leksika, leksikoqrafiya və frazeologiya üst kateqoriyaları<br />
konkret linqvistik göstəricilərlə bilinir. Bunlar eyni zamanda mücərrəd kon septual quruluşlarla ifadə edilən qavram və<br />
komponetləri ilə də təsbit olunur. Beləliklə, həm konkret dil göstəriciləri, həm də konseptual faktorlarla ifadə edilən<br />
anlayışlar linqvistik qavramlar olaraq tərif edilir. Sözügedən kateqoriyalardan hər biri bir çox dildə konkret qrammatik<br />
göstəriciləri ilə işarətlənir. Bəzən isə müxtəlif dillərdə qram matik kateqoriyaların konkret qrammatik göstəriciləri olmur.<br />
Məsələn, bir çox dildə leksik, sintaktik və morfoloji göstəricilərin birinci və sonrakı funksiyaları ilə kompleksiv olaraq<br />
ifadə edilə bilən ümumi aspektuallıq linqvistik qavramı və buna bağlı olaraq müəyyənləşdirilən tərz alt kate qoriyası və<br />
ya alt qavramı vardır. Aspektuallıq faktoru bu və ya digər şəkildə türk dillərində də vardır. Ancaq bir çox dünya dilində<br />
olduğu kimi ümumtürk dilində aspektullağın konkret bir kateqoriya olaraq morfoloji göstəriciləri yoxdur (Musayev<br />
<strong>2011</strong>:27).<br />
40
Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />
nәzәriy yәsi yaradılır (Мурясов., Самигуллина., Федорова 2004).<br />
Koqnitiv dilçilikdә vә bütövlükdә koqnitiv elmşünaslıqda insan faktoru<br />
çox vaxt çağdaş sosial elmlərin ümumi bir elmi araşdırma əsası sәviyyәsindә də<br />
irәli çıxarılmaqdadır. Belә bir araşdırma әsası isә insan intellektinә söykәnәn dil<br />
bağlılıqlarının bundan sonra dünyanın dәrk edilmәsindә bir başlanğıc nöqtәsi<br />
yerindә araşdırılacağının siqnallarını vermәkdәdir. Son 20-30 il içәrisindә<br />
müəyyənləşən koqnitiv dilçilik yöntәmlәri ilә yeni dil gerçәklәri öyrәnilir. Bunları<br />
isә dil formalaşmaları ilә konkret olaraq obyektlәşdirilәn vә insan tәfәkküründә<br />
özәl quruluşları ilә mövcud olan çevrәlәri, çevrәlәnmәlәri, sәhnәlәri vә s.<br />
tәşkil edir. Bu baxımdan dilin bilavasitә gerçәkliyi vә ya varlığı deyil, insan<br />
hafizәsindәki konsep tual tablonu әks etdirdiyi də deyilә bilәr (Гуреeв 2005). Bu<br />
fikir koqnitiv dilçiliyin tarixindә ilk dәfә olaraq 1984-cü ildə ifadə edilmiş və<br />
dilin insan hafi zәsindә konseptual olaraq proyeksiyalar halına gәtirilmiş biliklәr<br />
siste mindәn ibarәt olduğu vә bu biliklәri әks etdirdiyi göstәrilmişdir (Jackendoff<br />
1984).<br />
Türk-islam mәdәniyyәtinә, tәfәkkür vә düşüncә tәrzinә daha çox bağlı<br />
olan qavramlar dünyasının ayrı-ayrı fenomen çevrәlәnmәlәri vә ya sәhnәlәri isә<br />
aşağıdakı kimi sıralana bilәr:<br />
-Tanrı haqqı, axirәt, qәdәr;<br />
-Qardaşlıq, qonşuluq әlaqәlәri;<br />
-Ailә, bakirәlik; bakir vә bakirә;<br />
-Qәhrәmanlıq;<br />
-Sevgi vә gözәllik;<br />
-Qonaqpәrvәrlik,<br />
-Әmanәt;<br />
-Şәhidlik;<br />
- Sәbr vә tәvәkkül vә s.<br />
Sözügedәn qavramlar ümumtürk mәtninin poetik-folklorik tәhkiyәsindә<br />
özünü daha çox göstәrir. Dünyanın dil xәritәsinә vә türk-islam mәdәniyyәtinә<br />
görә müәyyәnlәşdirilә bilәn üst qavramlar Kamal Abdulla mәtninin bәdii<br />
qavramlar dünyası kontekstindә Azәrbaycançılığa uyğun üst vә alt qavramlara<br />
bağlı olaraq qavramlaşdırılır. Bu isә müәllifin özünәmәxsus bir “yaradıcılıq<br />
avtosemantika”sının, gerçәkliyinin vә әdәbi-bәdii dilinin tәşәkkül tapmasına<br />
yol açır. Mәhz bu dil bir zamanlar әdәbi tәnqidimizdә yaxşı başa düşülmәmiş,<br />
“ağırlaşdırılmış vә daranmamış bir dil” kimi geniş mübahisәlәrә sәbәb olmuşdur<br />
(Sәlcuq 2005:189-192). Ancaq hәmin dil “desant cümlәlәri”nin, “lәngәrli dil<br />
qatları”nın özünәmәxsus bir tәrzdә işlәnilmәsi, dil vә özәl mәtnqurucu semiotik<br />
işarәlәrin bir çox halda üst-üstә düşmәsi ilә seçilmişdir. Bunun nәticәsindә<br />
41
Mehman Musaoğlu<br />
yazıçının bәdii qavramlar dünyasının ifadәsinә bağlı olaraq gerçәklәşәn orijinal<br />
bir mәtnlinqvistik 3* sıralanma ortaya çıxmış vә hәmin sintaqmatik sıralanma<br />
vә bütövlükdә әdәbi-bәdii dil bu gün artıq öz mütlәq adekvatlığını sübut edә<br />
bilmişdir. Çünki Kamal Abdullaya mәxsus qavramlar dünyası öz konseptual<br />
rәngarәnliyi seçilir. Bu rәnglәr, qavramlar vә konseptual çizgilәrin bir çoxu isә<br />
aşağıdakılardan ibarәtdir:<br />
-Dolğun an;<br />
-Yol;<br />
-Ruh vә ruhun gözü;<br />
-Tәnhalıq; tәklik vә tәkcәnәlik;<br />
-Sirr;<br />
-Qәriblik;<br />
-Xatirә, unutqanlıq vә unutmağa kimsә yox;<br />
-Oyun;<br />
-Günah;<br />
-Qisas;<br />
-Sufilik vә tәsәvüff;<br />
-Mif vә tarix; mifin vә ya tarixin tәkcәnәlәşdirilmәsi;<br />
-Azәrbaycançılıq; etnik müәyyәnlik vә milli kimlik.<br />
“-Hәyat-ölüm;<br />
-Әdәbi-fani;<br />
-Rәbbani-әrzani;<br />
-Ruh-cisim;<br />
-İdeal-gerçәk;<br />
-Batin-zahir;<br />
-Azadlıq-zәrurәt;<br />
-Fәrd-cәmiyyәt vә nәhayәt şair-hökmdar” qavramlaşdırmaları (Hacılı<br />
2010: 61).<br />
Kamal Abdulla Mәtni vә onun paradiqmatik sistemi çağdaş әdәbi-bәdii<br />
prosesdә әdibin müasiri olduğu digәr yazıçıların әdәbi-bәdii mәtnlәrindәn<br />
fәrqlәnir. Hәr şeydәn öncә, yuxarıda göstәrilәn qavramların dәrk olunması,<br />
tәxәyyülә ötürülmәsi, fikir vә düşüncә konteksti sәviyyәsindә müәyyәnlәşmәsinә<br />
3 Azәrbaycan türkcәsindә tәrәfimizdәn “mәtnlinqvistik” şәklindә işlәdilәn söz mәtnә aid olan linqvistik özәlliklәri<br />
bildirir vә bir termin olaraq ingiliscә Text Linguistics almanca texstlengüistik, rusca лингвиcтикa тeкcтa, Türkiyә<br />
türkcәsindә isә metindilbilimsel sözlәri ilә ifadә olunur.<br />
42
Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />
görә. Daha doğrusu, hәmin Mәtn qavramların yazıçının tәxәyyülündә<br />
anlamlandırılması vә tәfәkküründә fikir vә düşüncә komponentlәrinin konseptual<br />
çәrçivәlәri vә mürәkkәb obrazları olaraq formalaşdırılması özәlliklәrinә görә<br />
başqalarının mәtnlәrindәn seçilir. Bu qavramların özәl mәtn işarәlәri vә ana<br />
dili ilә homojen olaraq ifadәsi isә sözügedәn mәtnin, yuxarıda göstәrildiyi<br />
kimi, әn orijinal mәtnyaradıcı cәhәtlәrindәndir. Bu böyük Mәtnin sintaqmatik<br />
iyerarxiyası vә ya funksional olaraq ifadәsi isә sözügedәn qavramların özәl<br />
mәtn işarәlәrinin vә ana dilinin әn müxtәlif әdәbi-bәdii formalarda vә janrlarda<br />
işlәnilmәsilә müәyyәnlәşir. Mәsәlәn, tezis, elmi monoqrafiya, dәrs vәsaiti,<br />
mәqalә; roman, hekayә, povest, pyes, şeir, qissә, esse vә s. olaraq. Sözügedәn<br />
metamәtndә yuxarıda göstәrilәn janrların әdәbi, bәdii, texniki, semiotik vә<br />
işarәvi mәtnqurucu imkanlarından maksimum dәrәcәdә istifadә olunur.<br />
Belәliklә, Kamal Abdulla Mәtninin konseptual tәhlili işi hәmin Mәtndә dil<br />
vә özәl mәtnqurucu işarә paralelliyinin müәyyәnlәşdirlmәsi ilә başlanılmalıdır.<br />
Belә bir tәhlildә, hәr şeydәn öncә, mәtndә ifadә edilәn yazıçı gerçәkliyi ilә<br />
mәtnlinqvistik quruluş arasındakı bağlantılar göstәrilmәlidir.<br />
3. Kamal Abdullanın “Sehrbazlar dәrәsi” romanının mәtninin<br />
konseptual-linqvistik tәhlili<br />
Romanın başlığı “Sehrbaslar Dәrәsi” söz birlәşmәsi vә ya bir mürәkkәb<br />
söz-adlandırma ilә ifadә olunur. Bu, leksik mәnasına görә adi adamlar tәrәfindәn<br />
bilinmәyәn vә әsrarәngiz bir alәmi ifadә edәn mübhәm bir coğrafi anlayış<br />
demәkdir. Qrammatik funksiyasına görә isә hәmin söz birlәşmәsi mürәkkәb<br />
söz sәciyyәli bir leksik-sintaktik adlandırma anlamına gәlir. Sözügedәn söz<br />
birlәşmәsi vә ya mürәkkәb söz-adlandırmanın hәr hansı bir qrammatik-sintaktik<br />
paraleli dildә işlәnilmә genişliyinә vә ya adekvatlığına malik deyildir. Yәni biz<br />
“sehrbazların dәrәsi” vә ya “türkün dünyası” (türk dünyası yerinә ), “futbolun<br />
meydançası” (futbol meydançası yerinә ), “gözәlliyin salonu” (gözәllik<br />
salonu yerinә) demirik. Belәliklә, konkret bir dil-danışıq vahidi ilә әsrarәngiz<br />
vә möcüzәli bir yazıçı dünyası vә ya reallığı dildә nisbәtәn yeni formalaşan<br />
leksik-sintaktik bir qәliblә ifadә edilir. Bu, Mәtnin konseptual mәzmunu ilә<br />
mәtnlinqvistik ifadәsi arasındakı bağlantını göstәrәn dil vә mәtnqurucu özәl<br />
işarәlәrdәn birinin çox yerindә işlәnilmәsi anlamına gәlir. Nәticәdә yazıçı bәzi<br />
semiozislәrә vә ya mürәkkәb işarә proseslәrinә türk-islam dünyası semiotik<br />
mәkanında özәl mәtnqurucu işarә özәlliyi qazandırmış olur.<br />
Romanın mәtnindә “Karvan, karvanbaşı, sarvan, xacә, dәrviş” kimi<br />
dilimizin daha çox passiv lüğәt fondunda qorunub saxlanılan sözlәr işlәdilir.<br />
Hәmin sözlәr mәdәniyyәtimizin önәmli faktorlarını vә milli-tarixi keçmişimizin<br />
bәzi unikal cizgilәrini ifadә edir. Burada әdәbi-fәlsәfi mahiyyәtli vә struktural<br />
43
Mehman Musaoğlu<br />
sәciyyәdәki özәl mәtnqurucu ifadәlәrlә linqvistik vahidlәrin mәtnyaratmadakı<br />
funksiyaları üst-üstә düşür. Bu isә Kamal Abdulla Mәtninin tәhlilinin yeni<br />
semiotik vә konseptual yöntәmlәrlә aparılmasını şәrtlәndirәn amillәrdәn biridir.<br />
Belәliklә, sözügedәn leksik-sintaktik vasitәlәr hәm sәrbәst sәciyyәli<br />
dil, hәm dә özәl mәtnqurucu işarәlәr olaraq özünü göstәrir. Bunlarla bәrabәr,<br />
“Xacә İbrahim, Mәmmәdqulu, Sәyyah” kimi xüsusi adlar da türk-islam dünyası<br />
semiotik mәkanında tarixi keçmişimizin çox özәl hadisәlәrini hәm forma, hәm<br />
dә mәzmun planına görә ifadә edә bilәn semiotik işarәlәrdir. <strong>Dil</strong> vә özәl mәtn<br />
işarәlәri zamanın çox geniş bir mәrhәlәsindә sadәcә diaxronik deyil, hәm dә<br />
panxronik olaraq yaşanılan dini, psixoloji, fәlsәfi, milli vә mәnәvi özәlliklәrә<br />
işarә edir. Bunlar çox vaxt interospektiv xarakterli milli mentalitetә söykәnәn<br />
adәt vә әnәnәlәri daşıyanları adlandırır.<br />
Romanda yer tutan paraqrafları vә ya abzasları vә onları tәşkil edәn MSBlәri<br />
yazıçı әsәrin mifoloji-folklorik sәciyyәli tәhkiyә üslubuna uyğun olaraq<br />
işlәdir. Sözügedәn tәhkiyә isә müәllif nitqi, personajların özgә nitqi vә dialoq<br />
şәklindә gerçәklәşdirdiklәri danışıqları ilә ifadә olunur. Kamal Abdullanın<br />
“Sehrbazlar dәrәsi” әsәrinin bәdii mәtninin birinci paraqrafı әslindә romanda<br />
ifadә edilәn müәllif fikrinin açıqlanmasında bir növ epiqraf sәciyyәli özәk (açar)<br />
mikromәtn vә ya mәtnqurucu özәl işarә rolunu oynayır. Çünki elә başlanğıcda<br />
hәmin paraqrafın anlaşılması mәtndә verilәn müәllif fikrinin oxucular tәrәfindәn<br />
dәrk edilmәsinә vә әsәrin başqa xarici vә qohum dillәrә daha rahat tәrcümә<br />
olunmasına da yol açır. Öngöndәrimli vә konseptual bir mәtnqurucu vasitә vә<br />
semiotik işarә olaraq.<br />
Mikromәtndә yorğun bir karvan tәsvir edilir. Sehrbazlar dәrәsindәn<br />
keçәrәk yorğun addımlarla, ahәstә-ahәstә mәnzil başına tәlәsәn bir Karvan!<br />
Karvan qavramına türk-islam dünyasının “milli semiosferası”nda (Seçdirmә<br />
bizimdir- M. M.) çox tәsadüf edilir. Sözügedәn qavram mürәkkәb bir dil vә<br />
digәr “әdәbiyat, musiqi, rәsm, heykәl vә s. semiotik işarәlәr sistemlәri tәtbiq<br />
olunma faktlarıyla”(Erkman-Akerson 2005:133-247) çox geniş ifadә olunur.<br />
Mәsәlәn,“İt hürәr, karvan keçәr” atalar sözü vә ya C. Hacıbәyovun “Karvan”<br />
simfonik poeması kimi. Bunlar hәmin qavramın Şәrq mәdәniyyәtinә bağlı<br />
interospektiv 4* özәlliklәrini açıqlayan әsәrlәr olaraq dәyәrlәndirilә bilәr. Bu<br />
4 Müxtәlif dil-nitq kateqoriyalarına dair dil vahidləri vә diskursiv parçalar vә ya bütünlәşmәlәr müasir linqvistikada<br />
koqnitiv-konseptual olaraq gələcəyə görə perspektiv, indiyə vә gәlәcәyә görə prospektiv, tarixi keçmişə görə isə<br />
retrospektiv aspektlərdə araşdırılmaqdadır. Sosial elmlərdə konkret hadisə və predmetlər, tarixi aura vә intellektual<br />
gedişatlar bütövlükdə retprosperspektivel və ayrılıqda interospektivel bir müstəvidə diyərləndirilərək, kompleksiv bir<br />
şəkildə birləşdirilmәklә işıqlandırılmaqdadır. Mәsәlәn, belə bir kontekstdə frazeologizmlərin ayrıca bir növünün vә<br />
ya digәr “milli sәciyyәli dil-nitq vahidlәri”nin (seçdirmә bizimdir- M.M.) araşdırılması diqqәti çәkmәkdәdir. Burada<br />
daha çox “müqayisəsiz səciyyəli” özbəöz olan milli mentalitetə, etnoqrafiyaya, demoqrafiyaya, folklora, mifologiyaya<br />
və s. görə müәyyәnlәşәn dil-danışıq vahidlәrinә vә konkret dil-danışıq ortamlarına bağlı olaraq gerçәklәşәn diskursiv<br />
bütünlәşmәlәr nәzәrdә tutulur. Bunlar, hər şeyden öncә, interospektiv aspektdə öyrənilməkdədir. Mәhz bu baxımdan<br />
yuxarıda göstərilən “prospektiv, retrospektiv, perspektiv və interospektiv” aspektlərin bütününə görə Türkoloji dilçilikdә<br />
44
Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />
baxımdan Kamal Abdullanın “Sehrbazlar dәrәsi” әsәrinin metamәtni dә istisna<br />
deyildir.<br />
Kamal Abdulla Mәtnindәki sözügedәn mikromәtn dә yazıçı reallığının<br />
ifadә olunması baxımından bir müstәqil özәl işarәlәr sistemi olaraq seçilir. Türkislam<br />
dünyasında ayrılıqda bir nәqliyyat, bütövlükdә isә bir mәdәniyyәt fenomeni<br />
olaraq özünü göstәrәn karvan qavramı keçmiş dünyanın xatırlatılmasına<br />
dayanılan özünәmәxsus bir әdәbi yaradıcılıq üslubu vә “zaman, mәkan vә<br />
insanlar” qavramlarını ifadә edәn mürәkkәb işarәlәr sistemi ilә aşağıdakı<br />
mikromәtndә ifadә olunur:<br />
1. “Az qala bir balaca dartınıb әlini atsaydı, toxunacaqdı. Karvanbaşı<br />
başının düz üstündә dәn-dәn, duz-duz olmuş bu şıltaq vә yorğun ulduzları yenә dә<br />
heyran-heyran seyr elәmәyindә idi. Bir xeylaqdan sonra başını döndәrib bu dәfә<br />
dörd әtrafda qatırı, dәvәsi, atı hәrә bir yerdә özünә gecәlik yer elәyәn karvana<br />
nәzәrini saldı. Karvan lәhliyә-lәhliyә gecәnin sәssizliyinә batırdı. Hәrdәn dörd<br />
bir tәrәfdә quru toprağa çöküb bir-birinә qısılmış dәvәlәrdәn kövşәyәn, atlardan<br />
kişnәyәn olurdu, haradansa bir az da uzaqdan ya köpәk, ya qurd sәsi idi qәribqәrib<br />
gәlib dürtürdü özünü adamın qulaqlarına. Başqa bir sәs yoxuydu bu mәşum<br />
sakitliyi pozaydı. Orda-burda ocaq çatmışdılar, yorğunluqdan üzülmüş gün kimi<br />
yeni bir retprosperspektivel vә interospektivel araşdırma-öyrənilmə konteksti formalaşdırılmaqdadır. Sözügedən yönüm,<br />
fikrimizcә, koqnitiv dilçiliyin əsas linqvistik prinsiplərindәn biri olaraq da qiymətləndirilə bilər (Musaoğlu 2002: 319-<br />
320; Musaoğlu, Hasanova 2006).<br />
Sosial elmlərin intellektual kontekstin mahiyyәtini dillә әks etdirәn dərk etməyə (idraka), şüura və təfəkkürə əsasən<br />
tədricən dəyişdiyi, inkişaf etdiyi vә getdikcә dә hәmin prosesdә bir-biri ilә qovuşduğu müasir elmşünaslıqda müşahidə<br />
olunmaqdadır. Müasir dilçiliyin əsas inkişaf meyli isə milli-mənəvi dəyərlərə, canlı və cansız aləmə dair faktorlara görə<br />
müxtəlif üst vә alt qavramların və kateqoriyaların yeni bir konseptual-kateqorial kontekstdə bir-biri ilә bağlı olaraq<br />
qavramlaşdırılması və kateqoriyalaşdırılması ilə müəyyənləşir. Həmin qavramlaşdırmalar və kateqoriyalaşdırmalar<br />
müasir elmşünaslıq da böyük tәkamül dəyişiklikləri keçirdən və artıq bütövlükdә koqnitiv xarakterli sosial elmlərin<br />
ayrı-ayrı sahələrinə dair inkişaf etdirilən və formalaşdırılan yeni elmi-tәtbiqi metodlarla aparılır. Şübhәsiz ki, yeni bir<br />
konseptual-kateqorial kontekstdə gerçəkləşən bütün qavramlaşmalar vә kateqoriyalaşmalar, hər şeydən öncə, təbii insan<br />
dilində öz əks-sədasını tapır, yəni sözün əsl mənasında dildə simvollaşır, sistemləşir, mücərrədləşir və konkretləşir. Buna<br />
görə də dəyişən, yeniləşən sosial elmlərin başında, bizcə, dilçilik gəlir. <strong>Dil</strong>çilik elminin isə bu gün tədqiq və tədbiq<br />
olunan sahələri getdikcə genişlənir. Daha doğrusu, həmin elm sahəsinin yuxarıda göstərilən retrospektiv, prospektiv,<br />
perspektiv və interospektiv araşdırma aspektləri orijinal konseptual-semantik yönümləri və informasiya texnologiyaları<br />
və kompüter dilçiliyi proqram təminatları sistemləri ilə ortaya çıxır. Ümumi müqayisəli-tipoloji dilçiliyin bu gün həmin<br />
sistemlərlə təkmilləşdirilən müqayisəli-qarşılaşdırmalı və -tutuşdurmalı yöntəmləri isə yenidən müəyyənləşdirilir.<br />
Türkoloji dilçilikdә müxtәlif sistemli dillәrin vә türk dillәri materiallarının müqayisәli olaraq öyrәnilmәsi nәticәsindә<br />
müqyisəli-qarşılaşdırmalı (kontrastiv) vә müqayisəli-tutuşdurmalı (konfrontativ) yöntəmlər bu gün artıq çox açıq<br />
bir şәkildә müәyyәnlәşdirilә bilmәkdәdir. Müqayisəli dilçilikdə prospektiv+retrospektiv=perspektiv+inrerospektiv<br />
səciyyəli binar aspektlər və ya artıq iyerarxik xarakterli tək bir araşdırma-öyrənilmə istiqaməti ortaya çıxmaqdadır.<br />
Həmin istiqamətdə sinxronik-diaxronik səciyyəli tədqiqatların davam etdirilməsi tarixi-müqayisəli və ya müqayisəlitarixi<br />
dilçiliyin pro-, protodil dil səviyyələrinin canlandırılması işlərinin nəticələndirilməsinə dә yol açmaqdadır.<br />
Beləliklə, türkologiyada tarixi-müqayisəli və ya müqayisəli-tarixi dilçilik bu gün artıq ümumi bir prospektiv+retrosp<br />
ektiv=perspektiv+interospektiv aspektdə müqayisəli-qarşılaşdırmalı və -tutuşdurmalı linqvistik yönümü ilə konseptual<br />
olaraq müəyyənləşdirilə bilməkdədir. Frazeologizmlər konseptual-kateqorial xarakterli qavramlaşdırmaların və<br />
kateqoriyalaşdırmaların ümumi və xüsusi prinsiplərinə görə sinxronik-prospektiv, diaxronik-retrospektiv və diaxronikinterospektiv<br />
səviyyələrdə təsnifləndirilməkdədir (Musaoğlu, Həsənova 2006). MSB dә digәr hәmhüdud filoloji elm<br />
sahәlәri ilә müqayisәli olaraq müasir koqnitiv vә kompüter mühәndisliyi dilçiliyindәki yeniliklәrin işığında işıqlandırılır.<br />
Vә prospektiv+retrospektiv=perspektiv+interospektiv aspektdə müqayisəli-qarşılaşdırmalı və -tutuşdurmalı linqvistik<br />
yönümü vә yöntәmlәri müәyyәn bir ölçüdә tәtbiq olunmaqla da öyrәnilir.<br />
45
Mehman Musaoğlu<br />
çatır-çatır yanıb közәrmәyindә idi, dәvәlәr yerә çöküb bir-birinә qısılıb üstünü<br />
mamır basmış daş kimi hәrәkәtsiz qalmışdı, atlar, qatırlar da ki… Qәrәz gecәlik<br />
elә buradaca dincәlәn karvan, özü dә böyük bir karvan-heyvanı ilә, nökәri ilә,<br />
sarvanı, qulu ilә…(Abdulla 2006: 9-10).<br />
1.1. Birinci MSB: “Az qala bir balaca dartınıb әlini atsaydı, toxunacaqdı.<br />
Karvanbaşı başının düz üstündә dәn-dәn, duz-duz olmuş bu şıltaq vә yorğun<br />
ulduzları yenә dә heyran-heyran seyr elәmәyindә idi. /Bir xeylaqdan sonra başını<br />
döndәrib bu dәfә dörd әtrafda qatırı, dәvәsi, atı hәrә bir yerdә özünә gecәlik yer<br />
elәyәn karvana nәzәrini saldı.”<br />
Sözügedәn MSB üç sadә geniş cümlәdәn qurulur. Birinci cümlә MSBdә<br />
baş, ikinci cümlә orta, üçüncü cümlә isә son mәrhәlәni tәşkil edir. Birinci<br />
vә ikinci cümlәlәr MSB-nin teması yerindә işlәnilir. Çünki burada bәlli olan<br />
mәlumat sәmanı başdan-başa qaplayan vә dәn-dәn, duz-duz olmuş ulduzlar<br />
dünyasından başqa bir şey deyildir. O dünya ki, hәtta Karvanbaşı belә әlini<br />
atsaydı, ona toxunacaqdı. Karvanbaşı bir az sonra seyr elәdiyi bu tәbiәt<br />
mәnzәrәsindәn vә ya mәtnә görә bәlli olandan ayrılıb әtrafındakılara nәzәr salır.<br />
Mәhz bunlar, yәni әtrafında özünә gecәlik yer elәyәnlәr, bütövlükdә isә karvan<br />
sözügedәn durumda MSB-nin remasını tәşkil edir. Çünki MSB-dә yeni verilәn<br />
bunlardır, mikromәtndә isә karvandır.<br />
1.2. İkinci MSB: “Karvan lәhliyә-lәhliyә gecәnin sәssizliyinә batırdı.<br />
Hәrdәn dörd bir tәrәfdә quru toprağa çöküb bir-birinә qısılmış dәvәlәrdәn<br />
kövşәyәn, atlardan kişnәyәn olurdu, /haradansa bir az da uzaqdan ya köpәk, ya<br />
qurd sәsi idi qәrib-qәrib gәlib dürtdü özünü adamın qulaqlarına. /Başqa bir sәs<br />
yoxuydu bu mәşum sakitliyi pozaydı.”<br />
Sözügedәn MSB formal olaraq üç cümlәdәn ibarәtdir. Birinci cümlә<br />
MSB-dә baş, ikinci cümlә orta, üçüncü cümlә isә son mәrhәlәni tәşkil edir.<br />
MSB-dә birinci vә ikinci cümlәlәr bütövlükdә onun temasını tәşkil edir. Çünki<br />
burada mәlum olan şey sәssizlik vә oradan-buradan eşidilәn ayrı-ayrı sәslәrdәn<br />
ibarәtdir. Hәrdәn dәvlәrdәn eşdilәn kövşәmә vә atlardan eşidilәn kişnәmә<br />
sәslәri. Bir dә ki, haradansa bir az da uzaqdan gәlib lap adamın qulaqlarına<br />
dürtülәn köpәk vә ya qurd sәsi. Üçüncü cümlә isә üslubi-sintaktik şәkildә ifadә<br />
olunan subordinativ-tәyin mәnalı vә ya tәyin budaq cümlәli mürәkkәb cümlәdir.<br />
Hәmin cümlә hәm MSB-nin remasını, hәm dә eşgöndәrimli bir mәtnqurucu<br />
vasitә olaraq bütövlükdә mikromәtnin konseptual-predikativ mәrkәzini tәşkil<br />
edir. Çünki yeni verilәni vә ya sәssizliyin vә orada-burada vә haradansa eşidilәn<br />
sәslәrin xaricindәki mәşum sakitliyә işarә edir. Bu mәşum sakitlik orta әsrlәrin<br />
sirli-soraqlı şәrq dünyasını ifadә edәn mürәkkәb bir semiotik işarәdir. Qeyd<br />
olunmalıdır ki, sözügedәn MSB-dә ikinci cümlә vә ya parça-orta mәrhәlә olaraq<br />
ayırdığımız sintaktik konstruksiya isә әslindә sadә quruluşdakı parselyatikli bir<br />
MSB-dir.<br />
46
Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />
1.3. Üçüncü MSB: “Orda-burda ocaq çatmışdılar, yorğunluqdan üzülmüş<br />
gün kimi çatır-çatır yanıb közәrmәyindә idi, dәvәlәr yerә çöküb bir-birinә qısılıb<br />
üstünü mamır basmış daş kimi hәrәkәtsiz qalmışdı, atlar, qatırlar da ki… /Qәrәz<br />
gecәlik elә buradaca dincәlәn karvan, özü dә böyük bir kavran-heyvanı ilә,<br />
nökәri ilә, sarvanı, qulu ilә…”<br />
Sözügedәn MSB-nin birinci cümlәsi tipindәki sintaktik konstruksiyalar<br />
әnәnәvi qrammatika kitablarımızda, әsasәn, qarışıq tipli tabesiz mürәkkәb<br />
cümlәlәr kimi tәrif olunurdu. Amma әslindә sözügedәn sintaktik konstruksiya<br />
iki sadә geniş cümlәdәn vә bir dә onlara qoşulan subyekt mәnalı parselyatikdәn<br />
ibarәtdir. “Orda-burda ocaq çatmışdılar, yorğunluqdan üzülmüş gün kimi çatırçatır<br />
yanıb közәrmәyindә idi” sadә geniş cümlәsi MSB-nin baş mәrhәlәsindәn<br />
ibarәtdir. “Dәvәlәr yerә çöküb bir-birinә qısılıb üstünü mamır basmış daş kimi<br />
hәrәkәtsiz qalmışdı, atlar, qatırlar da ki…” parselyatikli parça isә MSB-nin orta<br />
mәrhәlәsidir. “Qәrәz gecәlik elә buradaca dincәlәn karvan, özü dә böyük bir<br />
karvan-heyvanı ilә, nökәri ilә, sarvanı, qulu ilә…” eliptik cümlәli parselyatikli<br />
üslubi-sintaktik konstruksiya isә ayrılıqda sözügedәn MSB-nin, bütövlükdә<br />
isә mikromәtin temasıdır. Ondan әvvәlki cümlәlәr isә bütövlükdә MSB-nin<br />
remasını tәşkil edir.<br />
Hәr hansı bir elmi, bәdii vә ümumiyyәtlә prinsipial olaraq istәnilәn әdәbi<br />
mәtn müәllifin bir fikir vә müәyyәn konkret düşüncәlәr ifadә edәn mürәkkәb<br />
monoloğundan başqa bir şey deyildir. Diskursiv ortamda ortaya çıxan monoloqmәtn<br />
hәm linqvistik, hәm dә әdәbi bir әsәrә mәxsus olan konseptual sәciyyәli<br />
özәl işarәlәrlә gerçәklәşir. Yuxarıda göstәrilәn mikromәtn dә orta әsrlәrin zaman<br />
vә mәkan şәrtlәrindә yaşayan insanların arzu, xәyal vә müşahidәlәrinin hәm<br />
özәl mәtn, hәm dә müstәqil mәnalı dil-danışıq işarәlәri ilә konkret bir ifadәsidir:<br />
Aylı-ulduzlu gecә, özünәmәxsus gecә sәslәri, mәşum sәssizlik vә nәhayәt<br />
yorğun bir karvan! Bütün bunlar ayrı-ayrılıqda vә mikromәtn özü bütövlükdә<br />
özәl bәdii mәtn işarәlәri olaraq qiymәtlәndirilә bilәr. Mikromәtn üç MSB-dәn<br />
ibarәtdir. MSB-lәr sadә, sadә geniş, parselyatikli, ellipsisli cümlәlәrlә vә üslubisintaktik<br />
variantlarda işlәnilәn mürәkkәb cümlәlәrlә qurulur. Mikromәtndә<br />
“Karvanbaşı, karvan, xeylaq, qatır, dәvә, qurd, nökәr” kimi daha çox arxaik<br />
leksik tәrkiblә ifadә olunan kәlmәlәr dә işlәnilir. Bütün bunlar isә formal<br />
ifadә planına görә yuxarıda sözügedәn semiotik özәl bәdii mәtn işarәlәri ilә<br />
üst-üstә düşәn müstәqil mәnalı dil-danışıq işarәlәri olaraq dәyәrlәndirilir. Bu<br />
baxımdan rәssamlıq, heykәl, rәqs, musiqi, sәhnә vә kinematoqrafiya mәtnlәri<br />
dә özünәmәxsus semiotik işarәlәrlә qurulur. Onlar da incәsәnәtә aid semiotika<br />
elminin müxtәlif şöbәlәrindә tәdqiqat obyekti olaraq işıqlandırılır. Belәliklә, hәr<br />
hansı bir bәdii mәtn ümumi “Semiotika” vә daha çox sәrbәst dil işarәlәrindәn<br />
bәhs edәn “Semiologiya” elmindә “әdәbi-linqvistik işarәlәr” (Seçdirmә<br />
bizimdir- M.M) sistemi baxımından müştәrәk olaraq öyrәnilә bilәr.<br />
47
Mehman Musaoğlu<br />
Nәticә<br />
Hind-Avropa dillәrindә kommunikasiya adresantla adresatın dil hafizәsindә<br />
öncәdәn hazır olan söz şәkillәrinin ünsiyyәt әsnasında seçilәrәk işlәnilmәsilә<br />
reallaşır. Türkcәdә (İng. Turkic, Rus. Тюркcкий язык) isә söz şәkli yuxarıda<br />
göstәrilәn söz işlәnilmә formasından fәrqli olaraq müxtәlif söz kökü, gövdәsi vә<br />
şәkilçilәrinin ifadә etdiyi funksiya vә anlam sahәlәrinin ünsiyyәt әsnasında vә<br />
ya “dolğun an”dakı (Kamal Abdulla) ard-arda düzülüşüylә gerçәklәşir. Mәsәlәn,<br />
rus dilindә “в eгo твoрчecтвe”, ingilis dilindә isә “in his works” kimi işlәnilәn<br />
sözlәrin söz sırasına görә ifadә edә bildiyi anlam Türkcәdә “yaradıcılığındakı”<br />
sözünün “yarat” söz kök-gövdәsi vә -ıcı, -lıq, -ın, -dakı şәkilçilәri vasitәsilә<br />
formalaşan düzülüşüylә ifadә edilir. Türkcәdә köklәr vә şәkilçilәr; düz, yan vә<br />
qrammatik anlamlarının yer tutduğu ard-arda bölünmәyәn bir düzülüşlә sıralanır.<br />
Sözügedәn düzülüş dil-danışıq ortamında konkret bir ünsiyyәt ehtiyacına bağlı<br />
olaraq dolğun anda vә ya dil vә düşüncә fәaliyyәtinin gerçәklәşdiyi aktual<br />
zaman kәsimindә reallaşır. Belәliklә, flektiv dillәrdә söz leksikonuna vә<br />
sәrbәst sırasına görә ünsiyyәt öncәsi durum sәviyyәsindә müәyyәnlәşәn söz<br />
forması türkcәdә ünsiyyәtin dolğun anı vә dil daxili fәaliyyәt fenomeni olaraq<br />
xaraterizә olunur. Belә bir söz forması dünyanın dil xәritәsini tәşkil edәn üst<br />
vә alt qavramların dәrk olunmasını, hәr şeydәn öncә, sözdüzәldici (leksik),<br />
formadüzәldici (leksik-qrammatik) vә sözdәyişdirici (qrammatik) şәkilçilәrin<br />
söz kökündәn sonrakı mәntiqi sıralanmasıyla gerçәklәşdirir (Musaoğlu 2009:<br />
19). Kamal Abdulla mәtni dә kommunikasiyanın “qavram, qavranılan vә<br />
qavrayan”mexanizminin işlәnilmәsini sözügedәn morfoloj düzülüşdә simmetrik<br />
vә asimmetrik sıralanmalı çevik vә “lәngәrli” bir söz sırası ilә reallaşdırır. Daha<br />
doğrusu, dünyanın dil xәritәsindә müxtәlif işarәlәrlә işarәlәnәn qavramlara<br />
dair informasiyalar vә ya müәllifin uyğun semiotik mәkanda vә semiosferada<br />
adresata tәqdim etdiyi fikirlәr vә düşüncәlәr sözügedәn Mәtndә qavrayana ana<br />
dilinin mәntiqi-aqqilütinativ söz forması vә sırası ilә bәrabәr, hәm dә onun bütün<br />
sinxronik vә diaxronik sәciyyәli dil-danışıq qatlarının özünәmәxsus bir şәkildә<br />
ifadәsi ilә ötürülür.<br />
Әdәbiyyat<br />
Abdulla K. M. (2006), Sehrbazlar Dərəsi. Roman, Mütərcim, Bakı, 222 s.<br />
Андреева С. В. (2004), Типология конструктивно-синтакси ческих единиц в русской<br />
речи. –Вопросы языкознания, No 5, s. 32-44.<br />
Bilgisayar destekli dil bilimi çalıştayı bildirileri. 14 Mayıs 2005, Atatürk Kültür, <strong>Dil</strong> ve Tarih<br />
Yüksek Kurumu, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, 2006, s. 139-158.<br />
Ercilasun A. B. (2009), Türk <strong>Dil</strong>i Araşdırmalarının Bugünkü Durumu ve Sorunlar. Gazi<br />
Türkiyat, Türklük Bilimi Araştırmaları Dergisi, Güz, Sayı:5, s.113-154.<br />
48
Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />
Erkman-Akerson F. (2005), Göstergebilime Giriş, MULTILINGUAL, Çemberlitaş-İstanbul,<br />
262 s.<br />
Hacılı A. (2010), Kamal Abdulla: Seçimin morfologiyası, Bakı-Mütәrcim, 131 s.<br />
Hüseynzadә Ç. M. (2010), Kamal Abdulla vә qardaş Türkiyә. Tәdqiqlәr, 2, Azәrbaycan Milli<br />
Elmlәr Akademiyası, Nәsimi adına <strong>Dil</strong>çilik İnstitutu, Bakı, s. 120-127.<br />
Jackendoff R. (1984), Sense and reference in a psychologically based semantics.//Talking<br />
minds. Cambridge (Mass.), s. 49-72.<br />
Гуреeв В. А. (2005), Проблема субъективности в когнитивой лингвистике.–Известия<br />
ран. Серия литературы и языка , T. 64, No 1, s. 3-9.<br />
Лотман Ю. (1998), Выход из лабиринта. Эко У. Имя розы. Москва, с. 650-669.<br />
Маслова Е. С. (2004), Динамика типологических распределений и стабильность<br />
языковых типов. –Вопросы языкознания, No 5, s. 3-16.<br />
Мурясов Р. З., Самигуллина А. С., Федорова А. Л. (2004), Опыт анализа оценочного<br />
высказывания. –Вопросы языкознания, No 5, s. 68-78.<br />
Musaoğlu M. M. (2002), Türkolojinin Çeşitli Sorunları Üzerine Makaleler-İncelemer, T. C.<br />
Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 320 s.<br />
Musaoğlu M. M., Hasanova V. Ç. (2006), Türkçede Deyimler. TÜRKSOY, Türk Dünyası<br />
Kültür ve Sanat Dergisi, Nisan 19, s. 46-53.<br />
Musaoğlu M. M. (2009), Türk Lehçelerinin Bilgisayar Ortamında Aktarımı Mümkün mü<br />
TÜRKSOY, Türk Dünyası Kültür ve Sanat Dergisi, Şubat 29, 14-19.<br />
Musaoğlu M. M. (2010), Kemal Abdullanın Eserleri Türkiye Türkcesinde, Kültür Ajans<br />
Yayınları, Ankara, 207 s.<br />
Musayev M. M. (<strong>2011</strong>), Türk әdәbi dillәrindә mürәkkәb cümlә sintaksisi, Dәrs vәsaiti,<br />
Azәrbaycan Respublikası Tәhsil Nazirliyi, Bakı Slavyan Universiteti, Bakı, 401 s.<br />
Поповская (Лисоченко) Л. В. (2006), Лингвистический анализ художественного текста<br />
в вузе, Высшее образование, Ростов-на-Дону, Феникс, 510 с.<br />
Propp V. (1946), Masalın Biçimbilimi, Fransızcadan Türkçeye çevirenler: Mehmet Rifat-<br />
Sema Rifat, İstanbul, 143 s.<br />
Ревзина О. Г. (1998), Методы анализа художественного текста// Стрктура и семантика<br />
художественного текста. Москва, с. 301-316.<br />
Sәlcuq E (2005), Kәdәrin sirri. Kamal Abdullanın bәdii yaradıcılığının özәlliklәri, (әdәbibәdii<br />
esse), “XXI”- YNE, Bakı, 285 s.<br />
Стариченок В. Д. (2008), Бoльшoй лингвиcтичecкий cлoвaрь. Ростов-на-Дону, Феникс,<br />
811 c.<br />
Cтeпaнoв Ю. C. (2001), В мирe семиотикe. –Cемиотика: Антология. Москва, c. 5-42.<br />
http://slovar.lib.ru/dictionary/text 10.01.<strong>2011</strong><br />
http://cc.bingj.com/cache.aspx 02.01.2010<br />
http://ru.wikipedia.org/wiki 02.01.<strong>2011</strong><br />
49
2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 51-76 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA<br />
Kiplik İşaretleyicileri<br />
Habibe Yazıcı Ersoy * 1<br />
Özet: Başkurt Türkçesi gramerlerinde –sX ve –hAnA<br />
işaretleyicileri kiśekse (Rus. çastitsa) “parçacık” başlığı<br />
altında ele alınıp incelenmiştir. Bu iki kiplik parçacığı<br />
günümüz Türk lehçelerinin büyük bir kısmında kullanılmakla<br />
birlikte, Türkçenin tarihî dönemlerinde de benzer işlevlere<br />
paralel bir şekilde takip edilebilmektedir. Ancak –sX ve<br />
–hAnA kiplik parçacıkları Başkurt Türkçesinde, bugüne<br />
kadarki araştırmalarda, hem Türkçenin tarihî lehçelerinde<br />
hem modern lehçelerinde hem de Başkurt gramerlerinde<br />
bahsedilen işlevlerinden farklı çeşitli kiplik anlamlara<br />
işaret edebilmektedir. Bu makalede söz konusu iki kiplik<br />
parçacığının Başkurt Türkçesinde işaret ettiği kiplik anlamlar<br />
üzerinde durulmuştur.<br />
Anahtar sözcükler: Başkurt Türkçesi, kiplik, kiplik parçacığı,<br />
emir- istek kipi<br />
-sX and - hAnA Modality Markers<br />
in Bashkir Turkish<br />
Abstract: In Bashkir grammars, the markers –sX and –hAnA<br />
are given and analyzed under the title of kiśekse “particles”<br />
(Rus. çastitsa). These two modality particles are used in most<br />
of the modern Turkish dialects. They can also be traced with<br />
a similar function in the old periods of Turkish. However,<br />
the modality markers of –sX and –hAnA in Baskir can mark<br />
modality functions which cannot be seen in both modern<br />
and old dialects. Also, these various different functions have<br />
not been explained in Baskir grammars and other studies<br />
conducted up until now. The focus point of the present<br />
manuscript is the modality meanings which are marked by the<br />
above mentioned modality particles in Bashkir.<br />
Key Words: Bashkir Turkish, modality, modality particle,<br />
imperative-request mood<br />
*<br />
Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü, yhabibe@gazi.edu.tr<br />
51
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
Giriş<br />
Başkurt Türkçesi gramerlerinde genellikle –sX ve –hAnA kiplik<br />
işaretleyicileri kiśekse (Rus. çastitsa) “parçacık” olarak ele alınıp incelenmiştir.<br />
Parçacıklar, ifadeye konuşurun duygu ve düşüncelerine yönelik çeşitli kiplik<br />
manalar katan, ifadeyi tamamlayan ve pekiştiren kiplik işaretleyicileridir.<br />
Parçacıklar sadece Başkurt Türkçesinde değil Türkçenin tarihî ve modern<br />
lehçelerinde oldukça fazla kullanılmıştır. Kiplik parçacığı için bugüne kadar<br />
yapılan araştırmalarda farklı terimler kullanılmıştır: partikel (Grönbech 1936),<br />
ek-edat (Üstüner 2003, Nalbant 2004), enklitik (Räsänen 1957, Lewis 1967,<br />
Ercilasun 2008, İpek 2009, Nalbant 2004, Özönder 2001, Erdal 2000), enclitik<br />
suffix (Dönük 2005), clitik (Kornfilt 1997, Kerslake-Göksel 2005, Erdal 1991),<br />
kuvvetlendirme edatı, pekiştirme edatı (Korkmaz 1995). Fonolojik olarak başka<br />
bir kelimeye bağımlı; kelimeyle ek arasında davranış gösteren sentaktik özelliğe<br />
sahip biçimbirim olarak tanımlanan ve vurgusuz olan klitikler kendisinden<br />
önceki unsura bağlanırsa enklitik; kendisinden sonraki unsura bağlanırsa<br />
protklitik ismini alırlar (Trask 1993:91, Crystal 1994:57, Kroeger 2005: 316,<br />
Redhouse 1990: 313).<br />
Parçacıklar içerisine giren kiplik işaretleyicilerinin bazıları farklı<br />
çalışmalarda pekiştirme enklitikleri olarak ele alınmıştır (Çağatay 1978, Tulum<br />
1993, Üstüner 2003, Kaşgarlı 2004, Nalbant 2004, Ercilasun 2008). Mevcut<br />
çalışmaları değerlendirip, pekiştirme enklitiklerinin on bir özelliği üzerinde duran<br />
Ercilasun, bir pekiştirme enklitiği teorisi ortaya koymuştur (2008: 43). Parçacıklar<br />
çoğunlukla bağlam içerisinde pekiştirme görevini üstlenmekle birlikte konuşurun<br />
ifadesinde rica, istek, pişmanlık, kızgınlık vb. gibi çeşitli bakımlardan kiplik<br />
anlamlara da işaret ederler. Ercilasun da pekiştirme enklitiklerinin aynı zamanda<br />
rica, istek, yalvarma, acıma, hayret, hitap, soru, bağlama, benzerlik, zaman<br />
gibi farklı anlam özellikleri kazanabileceğini ifade etmiştir (2008: 50). Ayrıca<br />
pekiştirme de konuşurun cümlesine karşı takındığı bir tavır olması açısından kiplik<br />
bir anlam içermektedir. Parçacıklar diğer gramer kategorileri ile ilişkisi olmayan<br />
bağımsız unsurlardır. Onların kullanımı tamamen konuşurun cümlesine yüklemek<br />
istediği kiplik anlamları göre şekil alır.<br />
Makalenin konusunu teşkil eden –sX ve –hAnA kiplik parçacıkları da<br />
kendisinden önceki unsurlara bağlanan ve genel olarak konuşurun ifadesine<br />
çeşitli kiplik anlamlar yükleyen işaretleyicilerdir.<br />
Bir kelimenin, bir kelime grubunun veya bütün cümlenin muhtevasına<br />
ve anlamına bir çeşit mânâ farklılığı ve orijinalliği katan yardımcı kelimeler<br />
olarak tanımlanan (BTH 1993, Seyitbattalov 1997: 138) parçacıklar Başkurt<br />
Türkçesinde fonolojik açıdan kelimeye bağlı kalarak eklere; ancak anlamları<br />
açısından ise modal sözlere (kiplik kelimeler) benzerler. Başkurt gramercileri<br />
52
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
parçacıkları farklı şekillerde sınıflandırmışlardır (Dimitriyev 1950: 130,<br />
İşbulatov 1972: 141, Yuldaşev 1981: 328, Kiyekbayev, Seyitbattalov 1997: 138-<br />
139, Zeynullin 2002: 329, BTH 1993: 510). Sınıflandırmalarda dikkati çeken<br />
unsur parçacıkların belirli bir bölümünün gramatik anlamlar ifade ederken, bir<br />
bölümünün ise eklendiği kelime ya da cümle içerisinde farklı kiplik anlamlara<br />
işaret etmesidir.<br />
Poppe, parçacıkları kelimelerin başına ve sonuna gelmelerine göre iki<br />
gruba ayırır. Başa gelen parçacıklar için sıfat pekiştirmelerini verir: qapqara,<br />
yapayaŋġıź. Sona gelen parçacıklar ise -mX,-mXni, -DA/-źA/-lA, -DA/-źA/-lA<br />
baha, -sX, -hAnA, -GınA/-KınA, -DXr/-źXr/-lXr şeklindedir. Görüldüğü üzere<br />
Poppe -sX, -hAnA kiplik parçacıklarını sona gelenler içerisinde değerlendirmiştir<br />
(1964: 59).<br />
Dmitriyev’e göre parçacıklar ayrı bir kelime türü olmadıkları gibi<br />
semantik değil gramatik anlamlar üstlenirler ve ayrı bir ses düzenleri yoktur.<br />
Onun ele aldıkları içerisinde -sX, -hAnA’nın da bulunduğu parçacıklar şunlardır:<br />
-mX, -DA/-źA/-lA, -DA/-źA/-lA baha,- sX, -GınA/-KınA, -UK, -DXr/-źXr/-lXr,<br />
-hAnA (1950: 131-133).<br />
Yuldaşev’in edat olarak kabul ettiği parçacıklar mX, -GınA/-KınA, -UK,<br />
-DXr/-źXr/-lXr, -hAnA, -sX, -DA/-źA/-lA baha, elí, -DA/-źA/-lA şeklindedir<br />
(1981: 328-330).<br />
Kiyekbayev ve Seyitbattalov başkanlığında bir komisyon tarafından<br />
hazırlanan Başkurt gramerinde parçacıklar, cümlenin anlamına ayrı ve özel<br />
bir anlam katan yardımcı kelime olarak tanımlanmış ve bağlaç olarak kabul<br />
edilmiştir. 1. Soru parçacıkları: -mX, -mX ni, -mX iken (miken) 2. Doğrulama-<br />
Tasdik parçacıkları: -DA/-źA/-lA baha, -sX, iŋ, bit, üte, tas, şır, şaw, salt,<br />
-DA/-źA/-lA 3. Sınırlama parçacıkları: -GınA/-KınA, -UK 4. Şüphe-tereddüt<br />
parçacıkları: -DXr/-źXr/-lXr olarak parçacıkların dört grupta değerlendirildiği<br />
sınıflandırmada –sX doğrulama- tasdik parçacığı olarak yer almışken, -hAnA’nın<br />
yer almayışı dikkat çekicidir (1997: 139-141)<br />
Zeynullin, parçacığı söz grubu ve cümlelere duygu, heyecan ve bir yandan<br />
da kiplik manalar katan yardımcı kelimeler olarak tanımladıktan sonra aşağıdaki<br />
çok geniş ve detaylı sınıflandırmayı yapar:<br />
1. Gramatik anlam bildirenler<br />
a. Soru parçacıkları: -mX, -mX ni, -mX iken, -mX elle, -mX huŋ, -mX iken<br />
ni.<br />
b. Sınırlama parçacıkları: -GınA/-KınA, -UK, feket, tik, barı<br />
c. Kuvvetlendirme parçacıkları: -üte, bik, iŋ, tǔma, şır, dǚm, calt<br />
d. Belirsizlik parçacıkları: elle<br />
53
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
2. Kiplik anlam bildirenler<br />
a. Doğrulama parçacıkları: -DA/-źA/-lA baha, , -DA/-źA/-lA, bit, -sX, indí<br />
b. Varsayım parçacıkları: -DXr/-źXr/-lXr, felen, maźar, elí<br />
c. Emir, seslenme parçacıkları: -sX, -hAnA (2002: 329-335).<br />
Bu sınıflandırmada -sX, -hAnA’nın aynı şekilde emir ve seslenme kiplik<br />
anlamlarına işaret eden parçacıklar olarak ele alındığı görülmektedir.<br />
Konuşurun cümlesindeki oluş ya da kılışın gerçek olup olmama durumu<br />
karşısında takındığı tutumunu, görüşünü, bakış açısını, değerlendirmesini<br />
gösteren bir anlam bilimi kategorisi olan kiplik, dilde fiil çekimleri ve kipler, kiplik<br />
kelimeleri, edatlar, vurgu, söylem gibi değişik şekillerde ortaya çıkabilmektedir.<br />
Konuşurun cümlesinde farklı biçim ve anlamlar çerçevesinde tercih ettiği<br />
dildeki parçacıklar da kimi zaman kiplik anlamlara işaret etmektedir. Konuşur<br />
bazen ifade ettiği cümlesini doğrulamak, bazen çeşitli çıkarımlar yapmak bazen<br />
de emir, istek veya ricada bulunmak amacıyla kiplik parçacıklarını kullanır. Bu<br />
türden yapılar daha çok söyleme yönelik olduğu için, edebî metinler içerisinde<br />
de çoğunlukla diyaloglarda yer almaktadır. Başkurt Türkçesinde oldukça fazla<br />
sayıda parçacık bulunmaktadır. Yazı diline geçişi yirminci yüzyıl olduğu<br />
düşünüldüğünde Başkurt Türkçesi için bu durum şaşırtıcı değildir. Söylem dili<br />
ile edebi dil kimi zaman birbirinden ayrılır ayrıca edebi dil daha kuralcıdır ve<br />
tekrarlardan kaçınır.<br />
Başkurt Türkçesinde kullanılan bu çok çeşitli parçacıklar içerisinden<br />
makalede –sX ve –hAnA’nın tercih edilme nedeni iki parçacığın birbirine<br />
yakın ve benzer kiplik anlamlara işaret ediyor olmasından kaynaklanmaktadır.<br />
Diğer parçacıklara göre bu kiplik parçacıklarının bir farkı da kelimelere<br />
birleşik yazılıyor olmalarıdır. Makalede söz konusu iki parçacığın Başkurt<br />
Türkçesindeki kullanımı ve bu esnada ortaya çıkan kiplik anlamları ortaya<br />
konulmaya çalışılacaktır.<br />
1. -sX Kiplik Parçacığı<br />
Başkurt Türkçesinde -sX kiplik parçacığı çekimli fiillerden, özellikle<br />
de emir kipi işaretleyicilerinden sonra gelerek onlara istek, rica, yalvarma,<br />
kızgınlık vb. gibi bazı kiplik anlamlar kazandırmaktadır. Birçok Türk lehçesinde<br />
de özellikle emir kipini oluşturan çekim işaretleyicilerinin arkasından kullanılan<br />
– GIl, -KIn, -GIr, -KIr, A, I, -çI/ -çU parçacıkları pekiştirme, istek, davet, teklif,<br />
rica, nezaket, yalvarma, alkış, kargış, kızgınlık, gururlanma gibi kiplik anlamlara<br />
işaret etmektedir (Çağatay 1978: 173, Tenişev 1988: 337-347; KTLG 2006:<br />
787; Özönder 2007: 1427-1438).<br />
Başkurt Türkçesindeki –sX kiplik parçacığı; tarihî lehçelerde -çI/ -çU<br />
54
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
(Tenişev 1988: 337-347; Özönder 2007: 1427-1438) modern lehçelerden Yeni<br />
Uygur Türkçesinde emir kipinin bütün şahıslarına gelerek istek anlamı katmak<br />
üzere –çu (Ersoy 2007: 398), aynı şekilde Karakalpak Türkçesinde emir kipinde<br />
kuvvetlendirme işleviyle –şI (Uygur 2007: 590), Tatar Türkçesinde ikinci<br />
teklik ve çokluk şekillerinden sonra nezaket ifadesi için –çı (Öner 2007: 719),<br />
Kırım Türkçesinde birinci ve ikinci kişi emir kipi ekleri üzerine gelerek isteği<br />
kuvvetlendirmek için –çI (Yüksel 2007: 855), Kırgız Türkçesinde emir kipinde<br />
bütün kişi eklerinden sonra isteğin derecesini artırarak anlamı kuvvetlendiren –<br />
çI (Çengel 2005: 239), Nogay Türkçesinde emir ikinci teklik kişi eki üzerine –şI<br />
(KTLG 2006: 730), Kazak Türkçesinde bütün şahıslarda –şI (KTLG 2006: 740),<br />
Çuvaş Türkçesinde bütün şahıslardan sonra –ççĬ (KTLG 2006: 755) şeklinde<br />
karşımıza çıkmaktadır.<br />
Erdal, parçacıkları kapsamlarına ve konumlarına göre sınıflandırmış ve<br />
burada sözünü ettiğimiz –sX kiplik parçacığını “istek parçacıkları” maddesinde<br />
değerlendirerek istek anlamına dikkat çekmiştir. Onun sınıflandırması:<br />
1. Pekiştirici parçacıklar (Emphatic particles): Ok, kAn, mAt, çI.<br />
2. Bağlayıcı veya karşıt fikir belirten parçacıklar (Connective or<br />
adversative particles): yme, mA.<br />
3. Epistemik parçacıklar (Epistemical particles): mU, gU, lA.<br />
4. İstek parçacıkları (Volitive particles): çU, şU (2004: 342-351)<br />
şeklindedir.<br />
Türkçede çI/çU ek edatı üzerinde yaptığı incelemede bu ek edatın fiil<br />
çekimde emir (istek) kipinde kullanıldığını ifade eden Özönder, ek edatın bilinen<br />
emir veya emir-istek çekimi üzerine gelerek fiile, zorlama, istek anlamlarını katıp<br />
kuvvetlendirdiğini belirtir. Ayrıca bu ek edatın zamirler ve isimlerle kullanılışını<br />
da inceler (2007: 1427-1438). Divanu Lugat-it Türk’te çü maddesinde Kâşgarlı,<br />
bu parçacığın olumlu ve olumsuz emirlerin sonuna geldiğini ve kuvvetlendirme<br />
işlevi yaptığını belirtmiştir; ancak, burada ek edatın sadece hitaplarda kullanıldığı<br />
ifade edilir ve kelçü “hele gel, her halde gel”, barma çu “hele girme, her halde<br />
gitme” örnekleri verilir (Atalay 1985: 207).<br />
Tenişev bu kiplik parçacığının ikinci teklik şahıs emir işaretleyicilerinden<br />
sonra geldiğini ifade ederek işlevini Türkiye Türkçesindeki –sana/-sene ile<br />
göstermiştir (1988: 340). Kiyekbayev ve Seyitbattalov tarafından hazırlanan<br />
Başkurt Türkçesi gramerinde –sX doğrulama- tasdik parçacıkları başlığı altında<br />
verilmiştir (1997: 139), Zeynullin ise –sX’dan emir kipi içerisinde bahsetmiş ve<br />
55
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
yumuşak emir ifadelerinde kullanıldığını belirtmiştir (2002: 163). Yuldaşev de<br />
yine emir kipi bahsi içerisinde yer verdiği –sX’nın emir kipi işaretleyicilerinden<br />
sonra kullanılan bir kiplik parçacığı olduğunu ve bu durumda isteği ifade<br />
ettiğini kimi zaman pişmanlığa gönderimde bulunduğunu kimi zaman ise<br />
emri kuvvetlendirdiğini vurgulamıştır (1981: 284). Dimitriyev emir kipinin<br />
ikinci şahsına –sX’nın eklenebileceğini ve durumda da emir ifadesini biraz<br />
yumuşatacağını ifade etmiştir (1950: 177).<br />
Görüldüğü üzere –sX kiplik parçacığının işlevleri hem genel Türk dilini<br />
ele alan gramerlerde hem de Başkurt Türkçesi gramerlerinde fonksiyonları<br />
açısından çok detaylı verilememiştir. Onun istek ve pekiştirme fonksiyonlarına<br />
değinilmişse de Başkurt Türkçesinde işaret ettiği diğer kiplik anlamları<br />
incelenmeye açıktır. Taranan eserler doğrultusunda bu kiplik parçacığının<br />
Başkurt Türkçesindeki işlevleri şu şekilde sıralanabilir.<br />
1.1. -sX Kiplik Parçacığının İşlevleri<br />
1.1.1. İstek, yalvarma<br />
Semantik bağlamında yapılmış birçok çalışmada emir, istek, rica,<br />
izin, yalvarma, yakarış vb. türden kiplik anlamların birbiriyle bağına dikkat<br />
çekilmiş, bunlar arasındaki sıralı bağıntı ortaya konulmaya çalışılmıştır. J.<br />
Bybee, R. Perkins ve W. Pagliuca tarafından yayımlanan The Evoluation of<br />
Grammar adlı eserde kiplik: Agent-oriented modality “Kılıcıya yönelen kiplik”;<br />
Speaker-oriented modality “Konuşucuya yönelen kiplik”; Epistemic modality<br />
“Bilgiye dayalı kiplik”; Subordinating moods “Bağımlı kip” olarak dört grupta<br />
sınıflandırılmış ve bunların birbirleriyle bağıntısı, oluşum yolları ile gelişim<br />
süreçleri üzerinde durulmuştur. Söz konusu eserde örneğin bilgiye dayalı<br />
olasığın (epistemic possibility) gelişim sürecinde öncelikle yeterlilik (ability)<br />
ardından temel olasılık (root possibility) ve hatta izinin (permission) bulunduğu<br />
ifade edilir (1994: 241).<br />
Johanson istek (volition) kiplik anlam alanını üst bir alan olarak görür<br />
ve bunun gönüllülük kipi (voluntative), istek kipi (optative) ve varsayım<br />
işaretleyicileri (hypothetic markers) yoluyla ifade edildiğini belirtir. Bu üç<br />
gruptaki morfolojik işaretleyiciler ise istekleri, ricaları, yönergeleri, emirleri,<br />
cezaları, yalvarmaları, tembihleri, uyarıları, tavsiyeleri, teklifleri, önerileri,<br />
öğütleri, cesaretlendirme ve teşvikleri içerir. İsteğin içeriği gerçekleşebilir<br />
veya gerçekleşemez olabileceği gibi istek, gönüllülük, varsayım, gereklilik ve<br />
olasılık işaretleyicileri sadece konuşucu odaklı değildir. Gönüllülük ve istek<br />
konuşmacının kendi geleceği ile, varsayım kipi konuşmacının kendi hayal gücü<br />
56
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
ile, gereklilik ve olasılık kipleri ise konuşmacının kendi değerlendirmeleriyle<br />
daha az bağımlı olabilir (2009: 489).<br />
Aslan da emir, istek, rica ve yalvarma kiplik anlamlarını “isteme<br />
semantiği” adını verdiği bir üst anlam alanı çerçevesinde incelemiş ve bu kiplik<br />
alanlarının geleceğe yönelik olmalarına dikkat çekmiştir (2008: 15). Kroeger<br />
de istek, dilek ve teşvik (öğüt) kiplerinden bahsederek bunların bazı önemli<br />
açılardan benzer özellikler gösterdiğini belirtir. Söz konusu kipler konuşurun<br />
cümlesindeki ifadede doğruluk iddiası olmadığını, cümlede tanımlanan durumun<br />
gerçek dışı olduğunu göstermektedir ve bu nedenle de bu üç kip gerçek dışı<br />
kip olarak adlandırılmaktadır (Kroeger 2005: 165). Bu türden kip ve kiplikle<br />
ilgili çalışmalarda bir yandan kip hem de kipliğin sınırları çizilmeye çalışılırken,<br />
diğer yandan sınıflandırma çalışmaları da yapılmıştır (Palmer 1986, 2001;<br />
Lakoff 1972; Lyons 1977;; Coates 1983, 1990; Sweetser 1990; Bybee, Perkins<br />
& Pagliuca 1994; Bybee & Fleischman 1995; Frawley 2005; Kroeger 2005).<br />
Bu açıdan bakıldığında emir, istek, rica, izin, yalvarma, yakarış, dua ve<br />
beddua gibi kiplik anlamların birbiriyle bağıntılı ve sıralı bir anlam çerçevesi<br />
oluşturduğu açıktır. Söz konusu kiplik anlamlar arasındaki içsel bağ, özellikle<br />
de bağlam içerisinde aynı morfolojik birimde kendini gösterdiğinde kimi zaman<br />
birbirinden ayırt edilebilmeyi de güçleştirmektedir. Bununla birlikte istek<br />
anlam alanının emir, rica, yalvarma, öğüt, tavsiye, uyarı gibi kiplik anlamların<br />
temelinde var olduğu açıktır. Öyle ki konuşur bütün bu diğer, belki de kendi<br />
içerisinde belirli anlam ayrıntılarına göre sıralanabilecek olan, kiplik alanların<br />
hepsinde, istekleri doğrultusunda ifadesini gerçekleştirir.<br />
Bu bakımdan Başkurt Türkçesinde -sX kiplik parçacığının kimi zaman<br />
istek ifadesiyle kullanılışı dikkati çekmektedir. İstek anlam alanı konuşurun<br />
karşısındakinden gerçekleştirilmesini arzuladığı beklentilerini içine alır.<br />
Aşağıdaki 1 ve 2 numaralı örneklerde konuşurlardan biri hemen üstünü<br />
değiştirmek istediğini, diğeri ise çalılıkların arkasına gidip gelmek istediği<br />
yönündeki ifadesini Başkurt Türkçesinde birinci teklik şahıs emir işaretleyicisinin<br />
arkasından -sX kiplik parçacığını kullanmak suretiyle gerçekleştirmiştir.<br />
(1) — Hıw buyınа tǚşǚp eylenírbíź. Sаf hаwа hulаp kilmeyse, küŋíl<br />
bаśılmаś, ахırıhı. Min, Urаl Gelpíviç, ǚśtǚ almаştırıp аlаyımsı tiź gíne, bıl kǚyǚ<br />
kilíşmeś. (UYT 390) “– Su kenarında eyleniriz. Temiz hava solumayınca gönül<br />
rahatlamaz sonra. Ben, Ural Gelpeviç, çabucak üstümü değiştireyim, bu hava<br />
bitmez.”<br />
(2) — Anaw qıwaq artına barıp qına kileyímsí, bik qıśtaldım, — tigen<br />
buldı. (BÜY 170) “İşte çalıların arkasına gidip de geleyim, çok sıkıştım, dedi.”<br />
57
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
-sX, elí kiplik parçacığı ile birlikte kullanıldığında “lütfen” anlamı ile<br />
istek anlamı biraz daha kuvvetlenir. Bu durumda bazen anlam yalvarmaya<br />
kadar gidebilir. Yalvarma da istek anlam alanındaki kiplik ifadelerden biridir.<br />
Bu ifade de elbette istek kaynaklıdır. Burada konuşucu bir olay ya da durumun<br />
gerçekleşmesini istemekte ancak bunun gerçekleşmesi yönündeki kuvvetli<br />
arzusunu karşısındakine yalvarışla dile getirmektedir. Bu durumda yalvarmanın<br />
istekten derece bakımından bir farkı bulunmaktadır. Aslan, yalvarmanın diğer<br />
kiplik anlamlar olan emir, istek, rica semantik birimlerinden başlıca farkının<br />
yoğun ve ısrarlı bir isteme değeri taşıması olmasından yola çıkarak isteme anlam<br />
alanının içerisinde yalvarmayı ayrı bir alan olarak değerlendirir (2008: 161).<br />
Başkurt Türkçesinde –sX ve elí kiplik parçacıklarının birlikte oluşturdukları<br />
anlam alanında, istek ve yalvarma bağlama göre ifadesini bulduğundan, bu<br />
iki kiplik anlam bir başlık altında değerlendirilmiştir. Aşağıda 5, 6, 7 numaralı<br />
metinlerde istek anlamı ön plana çıkarken, 8 ve 9. metinlerde anlam biraz daha<br />
istekten yalvarmaya dönmektedir.<br />
(3) Şunan íttíŋ yǚnǚn vıjt ittíríp kisíp aldı. Harıgŭlaq tírtlep quyźı,<br />
bŭrŭlŭp íyehíne qaranı. Ġelfet bıl íşten elle sirqandı, elle yanwarźı yellep quyźı<br />
- Kitígíźsí elí, yuq mínen bulmagıź, — tiní. (UYT 334) “Sonra köpeğin tüyünü<br />
hızla alıp kesti. Sarıkulak silkindi, dönüp sahibine baktı. Gelfet bu işten iğrendi,<br />
canavara acıdı – Gidin lütfen, yok olmayın dedi.”<br />
(4) Gǚllerie. Ǚs yıl ǚs hüź yuq!..Ferixa . Quysı elí, elle nemeler uylap,<br />
küŋílíŋdí bŭlŭqhŭtma. İrík quyhaŋ, küŋíl yaźġı yılġa kíwík, taşırġa ġına tŭra.<br />
(Bílegínen tŭtŭp.) Bǚttǚ, bǚttǚ, üźíŋdí qulġa al, kilín! Gǚrgǚr babay aldında<br />
uŋayhıź bit! (DHK 75) “Güllerie - Üç yılda üç kelime yok! Feriha – Bırak lütfen<br />
ya, böyle şeyleri düşünüp endişelenme. İstesen, gönül baharda akan nehir gibi<br />
taşar. (Elinden tutup) Bitti bitti kendine gel gelin! Gürgür dede önünde uygunsuz<br />
tabi!”<br />
(5) Yaray, heybet bulġan! Eyźe, maşina kǚte... — Ul qulımdaġı<br />
tǚyǚnsegímdí alırġa ittí. - íy, quysı elí!.. (UYT 91) “- Tamam, iyi olmuş! Haydi,<br />
araba bekliyor… - O elimdeki paketi almaya çalıştı. – Ey, lütfen bırak ya.”<br />
(6) Maġaş (Inyını taġı la qŭsaqlap ala hem übírge tŭtŭna). Bına şulay!<br />
Bına şulay! Inyı. Kitsí elí, Kaźnagǚl apay küríp qalır!.. (DHK 178) “Magaş<br />
(İnciyi tekrar kucaklayıp alıyor ve öpmeye başlıyor). İşte böyle! İşte böyle! İnci.<br />
Git lütfen ya, Kaznagül abla görür!”<br />
58
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
1.1.2. Rica<br />
Başkurt Türkçesinde –sX kiplik parçacığının emir kiplik alanına işaret<br />
eden emir kipi eklerinden sonra gelerek rica işlevi ile kullanımı son derece<br />
yaygındır. Bu haliyle parçacık, bağlam içerisinde Türkiye Türkçesine “lütfen”<br />
anlamıyla aktarılabilir. Yukarıda bahsedilen anlam zinciri çerçevesinde, zaman<br />
itibariyle daima geleceğe gönderimde bulunan emir kipi işaretleyicilerinin istek,<br />
rica vb. kiplik anlamları ifade edişi normal olmalıdır.<br />
Sonuç olarak Başkurt Türkçesinde emir kipi işaretleyicilerinin ardından<br />
kullanılan –sX kiplik parçacığı bağlamda konuşur ve muhatabı arasındaki emir<br />
ifadesini nezaket çerçevesinde yumuşatmakla rica kiplik anlamına yaklaştırır.<br />
Aşağıdaki 3 numaralı örnekte oğluna seslenen yaşlı kadın evine<br />
dönebilmek, son günlerini memleketinde geçirebilmek için oğluna ricada<br />
bulunmaktadır. Bir sonraki örnekte ise soru ile birlikte rica anlamı daha da<br />
netleşmekte ve Tahav, Gülnara’dan piposu için ateş rica etmektedir. 7. örnekte<br />
ise kadın komşusundan kızının doğum günü için pasta kalıbı rica etmektedir.<br />
(7) Íy, balam, miní le alıp qaytsı Başqŭrtŭstanıma. Miŋe le yeşerge<br />
küp qalmanı bit. Huŋġı kǚnderímdí ġeziz yírkeyímde ütkereyímsí... Tıwġan<br />
yaqtarźan mexrüm itme miní, ulım... (KR 23) “-Ey yavrum, beni de alıp dön<br />
lütfen Başkurdistan’ıma. Benim ömrüm çok kalmadı işte. Son günlerimi aziz<br />
yerlerde geçireyim lütfen. Doğduğum yerlerden mahrum etme beni oğlum.”<br />
(8) Taxaw (aşıqmay ġına barıp ultıra hem tǚrǚpkehín alıp). Hılıw, ut alıp<br />
birsí Gǚlnara. Nindey ut (DHK 209) Taxaw (acele etmeden gidip oturuyor ve<br />
piposunu alıp). Güzel, ateş verebilir misin Gülnara – Nasıl ateş”<br />
(9) Qatın. Ana şulay bit ul hin. Eytkendí yaratmayhıŋ... Leysenímdíŋ bǚgǚn<br />
un bişí tula. Şuġa eźírleníp yǚrǚgen kǚn. Píçíní bíşírírge iní, fŭrmalarıŋdı biríp<br />
tŭrsŭ (KB 67) “Kadın – İşte böylesin sen. Söylenenden hoşlanmıyorsun…<br />
Leysenim on beşini dolduruyor bugün. Bunun için hazırlanma günü. Pişi<br />
bişirmek lazımdı, (pasta) kalıplarını versene lütfen”<br />
-sX kiplik parçacığının rica anlamı ile karşımıza çıktığı diğer bazı örnekler<br />
ise şunlardır:<br />
(10) Ul sakta bit ata-esem iśen bulıp ta bíź qırılıp bǚttǚk. Elí qayźa, bír<br />
üźíme ǚs bala... İx, biseler, tǚşǚrmegíźsí iśke, — tiní le yeşlengen küźín hǚrtǚp,<br />
itegín eylendíríp tanaw aśtın hǚrtǚp quyźı. (KKTY 76) “O vakit işte annem<br />
babam sağdı da kırılıp bittik. Hani nerede bana üç çocuk. Eh, kadınlar aklıma<br />
59
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
getirmeyin lütfen, dedi ve yaşaran gözlerini silip, eteğini çevirip burnunu sildi.”<br />
(11) Nurzile (artınan). Ŭźaq yǚrǚme! (Ǚśtel eźírlewín dawam ite, Rǚstem<br />
yırlaġan yırźı qabatlay.) Meŋgílíkke miŋe bulıp, şatlıq hipsí, Rǚstemím!. (DHK<br />
118) “Nurzile (arkasından) – Çok uzaklaşma. (Masa hazırlamaya devam ediyor,<br />
Rüstem söylediği şarkıyı tekrarlıyor.) Sonsuzluğa ulaşıp, mutluluk serp lütfen<br />
Rüstemim!”<br />
(12) — Malayźar, tıŋlaġıźsı miní... Źur ütínísím bar híźge... Belenen<br />
qŭtqarıġıź... — tiní. (HM 6) “- Çocuklar, dinleyin beni lütfen… Büyük bir ricam<br />
var sizden…<br />
(13) Leysen . Eytígíźsí şul Xŭźayġa — birhín miŋe le bír bepís! Miníŋ de<br />
ese bulġım kile! Ulım tıwha, uġa min mŭtlaq Resim tip isím quşır iním, e qıźıma<br />
— Resime! (HT 231) “Leysen – Söyleyin lütfen Allah’a bana da bir bebek<br />
versin. Ben de anne olmak istiyorum. Oğlum olursa ben mutlaka ona Resim<br />
ismini veririm, kız olursa da Resime.”<br />
(14) Ulandarım!.. Tíríhígíźmí híź Yawap birígíźsí (Kǚte.)<br />
Ǚndeşmeyhígíź... Nise yıl indí min híźźí kǚtǚm. (HM 161) “Oğullarım!.. Sağ<br />
mısınız siz Cevap verin lütfen. (Bekliyor). Ses vermiyorsunuz… Kaçıncı yıl<br />
şimdi bu ben sizi bekledim.”<br />
(15) Inyı. Barmayıq ta. Min arınım. Bıwındarım qaltıray, saq qına xel<br />
yıyayıq. Quźġalaq esímdí esíttíre. Bírey qŭş ŭyahı íźleyík. Ese. Quysı, balam,<br />
quysı. Qŭştar xeźír bala sıġara. Ularġa tíyírge yaramay. (KB 6) “İnci.<br />
Gitmeyelim. Ben yoruldum. Torunlarım korkuyor, biraz dinlenelim. Kuzgalak<br />
midemi ekşitiyor. Bir kuş yuvası arayalım. Anne- Bırak lütfen yavrum bırak.<br />
Kuşlar şimdi yavruluyorlar. Onlara değmek uygun değil.”<br />
-sX kiplik parçacığının rica anlamı kimi zaman Başkurt Türkçesinde<br />
zinhar “lütfen” kelimesi ile pekiştirilebilmektedir.<br />
(16) Xisbulla türbaş yaqta haman ilap tŭrġan qatını yanına barźı. —<br />
nisík buldı huŋ elí bıl.. Bibíş, hǚylep birsí zinhar! (ZB 337) “Hisbulla mutfak<br />
tarafında hâlâ ağlayan hanımının yanına gitti. — Bu nasıl oldu Bibiş söylesin<br />
lütfen!”<br />
60
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
(17) Tayxan Yanbaeveç (qaġıźźar biríp). Bına şunı alıp qaytıp, partkom<br />
síkrítarına birsí, zinhar! (DHK 164) “Tayhan Yanbaeviç, (kağıtlar verip.) İşte<br />
bunu götürüp, parti komitesi sekreterine ver lütfen!”<br />
1.1.3. Pişmanlık<br />
Bu kiplik parçacığı şart kipi çekim işaretleyicilerinden sonra<br />
kullanıldığında ise zaman zaman Türkiye Türkçesinde “keşke” anlamı ile<br />
karşılanabilen bir isteğe işaret eder. Çoğunlukla bu şekildeki kullanımda ifade<br />
edilen iş, oluş, hareket geçmişte kalmıştır. Konuşur isteğinin gerçekleşme<br />
ihtimalinin olmadığını bilmektedir. Dolayısıyla kimi zaman pişmanlık ifadesi<br />
ortaya çıkar. Taranan metinlerde örneğine oldukça fazla rastlanan bu kullanımda<br />
-sX kiplik parçacığı şart kipi işaretleyicisi –hA’nın bütün şahıslarına gelmektedir.<br />
(18) «İx, niŋe ul miŋe qaynaġa iken İsmaham, qeyníş-felen bulhası —<br />
Üźím yügíríp barır źa, rexetleníp bǚtehín de hŭraşır, tǚpsǚr iním!» (MB 92)<br />
“-Eh neden o benim ağabeyim ki Hiç değilse büyük kayınbiraderim olsaydı<br />
keşke kendim koşar gider rahat rahat tamamını sorar, öğrenirdim!”<br />
(19) Tǚkír şularźıŋ tanawına... Ǚyǚne hiŋe tíyíp tŭramı Nisík tíyíp<br />
tŭrmay Bulaşmahaŋsı şular mínen, tim. hin - Üźíŋse, ular üźźerínse: yír<br />
yítmeymí Kíşíge bír arşin yír yíte... (U 441) “Tükür şunların alnına… Evine,<br />
sana değer mi Niçin değmesin Şunlara bulaşmasan keşke dedim– Sana kendine<br />
göre onlara kendine göre yer yetmiyor mu İnsana bir arşın yer yeter…”<br />
(20) Yímíş, üź-üźíne aptırap, ísten ut yŭtŭp tŭrŭp qaldı: «Ni ǚsǚn şulay<br />
qılandım Ye, bír tapqır, his yuġı bír gíne tapqır uramdan quşlap üthemsí unıŋ<br />
mínen!» — tip ükíndí, e bír aźźan tınıslandı. (ZB 394) “Yemiş kendi kendine<br />
şaşırıp sinirlendi. ‘Niçin böyle davrandım Ya bir sefer, hiç değilse sadece<br />
bir sefer sokaktan çıksaydım keşke onunla!’ diye pişman oldu. Ve birazdan<br />
sakinleşti.”<br />
(21) Ni tiheŋ de, qala qala indí, heykelíne baġıp qına la başıŋdan kepesíŋ<br />
tǚşǚrlǚk. Ularźıŋ awılında, his yuġında, belekey ġíne bírey heykel bulhası...<br />
(ASA 134) “Ne desen de şehir şehir işte, heykeline bakıp ta başından şapkan<br />
düşer. Onların köyünde hiç olmasa küçücük bir heykel olsaydı keşke.”<br />
(22) Zifa. E niŋe barmaśqa Bírew hinen küźín de almay. Aybike (Zifanı<br />
61
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
qŭsaqlay). Ax, şulay bulhası! (KB 85) “Zifa – E niçin gitmiyoruz Hiçbiri<br />
senden gözünü alamıyor. Aybike (ziya’yı kucaklayarak) Ah, keşke öyle olsa.<br />
(23) Xelime. Sírźí bíldík, maturqayım. Tik bıl tamuqtan ġümírí qasa<br />
almaśbıź. İx, hiníŋ kíwík belekey bulhamsı... (HM 136) “Helime – Sırrı<br />
öğrendik, güzelim. Ancak bu cehennemden ömrü kaçıramayız. Eh, keşke senin<br />
gibi küçücük olsaydım.”<br />
(24) — Niŋe ulay tihíŋ, qŭşqay, — tip şıbırlanı aq qayın, — Miníŋ tiźírek<br />
tírílíwímdí tíleheŋsí... (HM 49) “- Niçin öyle diyorsun, kuşum, diye fısıldadı ak<br />
ağaç, - Benim çabucak canlanmamı dilesen keşke…”<br />
(25) — Bílmeyhíŋmí ni Urman sısqanı bit min. — Bílem, bílem min hiní,<br />
Urman sısqanı... Hüźímdí tıŋlası, kürşí urmandaġı dŭktŭr Tumırtqaġa ġına<br />
barıp eytheŋsí, min bik nıq awırıyım. (HM 49) “- Bilmiyor musun ne Ormanın<br />
faresiyim tabi ben. – Biliyorum, biliyorum ben seni, Orman faresi… Sözümü<br />
dinle (lütfen), komşu ormandaki doktor Tumırtka’ya gidip söylesen ya keşke,<br />
ben çok hastayım.”<br />
(26) Íy, hǚyleşe bílheŋsí... Íź bulha la yíŋílírek bulır iní... (HM 132) “Ey,<br />
konuşabilsen keşke… İz olsa kolay olurdu…”<br />
(27) Arıślan. Ni buldı, niŋe yulıma sıqtıŋ Ít. Híź barıhınan da kǚslǚ iken,<br />
miníŋ xujam bulhaġıźsı, miní üźígíźge alhaġıźsı. Min xuja íźleyím. (HM 122)<br />
“Arıslan – Ne oldu, neden yoluma çıktın Köpek. Siz hepsinden güçlüyken,<br />
benim sahibim olsanız, beni kendinize alsanız keşke. Ben sahip arıyorum.”<br />
(28) Aqbike . İ-i, qıźım, uramda qaldırġas, bala nisík ilamahın indí.. Ul<br />
sabıyźıŋ ni ġeyíbí bar Üźíme qaytarıp qına quyġan bulhaŋsı! (HT 82) Akbike<br />
– İ-i kızım, sokakta bırakınca çocuk nasıl ağlamasın tabi. O yavrunun ne günahı<br />
var Bana döndürseydin keşke!”<br />
(29) Bulat (uylanıp), hiníŋ bıl qararıŋdı xuplayım min, Güzel. (Kul biríp.)<br />
Uŋışlı yul! Aqbike . Bírgelep barhaqsı, qıźım (HT 98) “Bulat (düşünüp) Senin<br />
bu kararını onaylıyorum ben, Güzel, (Elini verip) Hayırlı yolculuk! Aybike –<br />
Birlikte gitsek keşke, kızım”<br />
62
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
(30) Alíşa üź aldına qısqırıp uylanġanday itíp: -Şul küpírźí bíreyhí bǚtǚrǚ<br />
kíne quyhası indí...— tip esíníp quyźı. (Uİ 169) “Alişa öne doğru bağırıp düşünür<br />
gibi – Şu köprüyü birisi bitirse artık keşke diye kederlendi.”<br />
Kişi kimi zaman kuvvetli isteğini dua (alkış) ve beddua (kargış) ile de dile<br />
getirir. Her ikisinin temelinde de istek ifadesi vardır. Aslında yalvarma, dua ve<br />
beddduada konuşurun kuvvetli isteği bulunmakla birlikte konuşur bu isteğinin<br />
kolay kolay gerçekleşemeyeceğini bilmekte ve bunu gerçekleştirebilecek bir<br />
güç saydığı merciden talep etmektedir. Özellikle dua ve beddualar tanrıya<br />
havale edilmiş isteklerdir. Buradan hareketle Başkurt Türkçesinde şart kipi ve<br />
–sX kiplik parçacığı birlikte beddua ifadeleri için de kullanılmaktadır ve taranan<br />
metinlerde tek bir örneğine rastlanmıştır.<br />
(31) — Künegím, ap-aq qına qalay künegím tutıqqan bit! Tişílír indí,<br />
ŭźaqqa tüźmeś indí, — tip taqmaqlay-taqmaqlay biterlení ügey esehí. —<br />
Künägímdí tutıqtırġansı, üźíŋ şunda kügäríp qatıp qalhaŋsı, siġan balahı!<br />
(ZB, 364) “— Kovam, bembeyaz olan kovam nasıl paslanmış! Delinir artık,<br />
çok dayanmaz artık, diye söylene söylene sitem etti üvey annesi. — Kovamı<br />
paslandırana kadar kendin küflensen çingene yavrusu!<br />
1.1.4. Kızgınlık, şaşkınlık<br />
Başkurt Türkçesinde –sX kiplik parçacığı özellikle üçüncü kişi emir<br />
işaretleyicilerinden sonra kızgınlık ifade edebilmektedir. Karşılaştırmalı Türk<br />
Lehçeleri gramerinde parçacığın teklik 3. şahısta kullanıldığında kızgınlık<br />
gururlanma ifade ettiği belirtilmiştir (KTLG 2006: 792). Ancak taranan<br />
metinlerde tespit edilen aşağıdaki örneklerde –sX’nın emir kipi işaretleyicilerinin<br />
diğer şahıslarından sonra kullanıldığında da kızgınlık ifade ettiği tespit edilmiştir.<br />
(32) — Karina bala qarawsıġa ütkír, hınamsıl qaraşın tǚbení. —Nindey<br />
Djíyms Unday kíşíní bílmeyímsí min... Bınday isímdí le tewlep işítem. (T 87) “–<br />
Karina çocuk bakıcısına keskin, basiretli bakışlarını dikti. –Nindey Djims Öyle<br />
birini bilmiyorum ki ben… Böyle bir ismi de ilk defa işitiyorum.”<br />
(33) Ŭşŭlay baytaq waqıt, ŭnŭtŭlġan hımaq, şımıp ultırġas, ul ġeyíplí<br />
tǚśterek başın sayqanı: - Yuq şul, Kamil, bír źe ġíne xetírlemeyímsí İskenderźíŋ<br />
rŭman yaźıwın. (ÜY 196) “Böyle hayli vakit unutulmuş gibi susup oturunca<br />
o suçlu bir şekilde başını salladı. – Hayır Kamil, İskender’in roman yazdığını<br />
hiçbir şekilde hatırlamıyorum ki ya.”<br />
63
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
(34) Ġelie ineyźíŋ karawatıŋda aqqa tǚrǚlgen bepís tewźe aqrın ġına,<br />
unan hını qatıp ilay. Güzel . İlatmaġıźsı bepísímdí! (HT 82) “Galiye annenin<br />
yatağında beyaza sarılmış bebiş ilk önce yavaşça sonra katılırcasına ağlıyor.<br />
Güzel – Ağlatmayın lütfen ya bebişimi!”<br />
(35) İsmeġil . Wet, yŭlqŭştar, e!,. hiníŋ kíwík hılıw xanım hǚyerkem bulha,<br />
min küŋílín küre bílír iním. Qıźıq ǚsǚn ġíne hınaşıp qaraybıźmı elle Leyle<br />
(naźlanıp). Quyıġıźsı, híź indí artıq... (HT 164) “İsmegil – İşte dilenciler ha!<br />
Senin gibi güzel bir hanım metresim olsa, ben gönlünü alırdım. Eğlence olsun<br />
diye tekrar görüşür müyüz Leyle (Nazlanıp) Bırakın lütfen ya, siz artık fazla…”<br />
–sX kiplik işaretleyicisi özellikle kit- “git-” fiilinin ardından geldiğinde<br />
Türkiye Türkçesinde “git şuradan” veya “hadi oradan” anlamlarıyla karşılabilecek<br />
kızgınlık ifadeleri kazanır. Burada kızgınlığın yanında azarlama da vardır.<br />
(36) Emir üźíníŋ bíldíklílígín kürhetmeksí. — Bír yıl ísínde, yeġni yaźźan<br />
kǚźgese, bír umartanıŋ küsí 250 míŋge yaqın seskenen bal yıya iken ul, — tip<br />
aŋlattı. — Kitsí. Şul saqlı la seske bulamı iken ni! (ASA 41) “Emir kendisinin<br />
ne kadar bilgili olduğunu göstermek istiyor. – Bir yıl içerisinde yani yazdan<br />
güze kadar bir arı kovanının oğul arıları 250 bine yakın çiçekten bal toplarmış,<br />
diye anlattı. – Git şuradan (hadi oradan) bu kadar çiçek olur mu ki hiç”<br />
(37) — Kisegí ǚsǚn malayźarźıŋ da asıwı kildí. Zeki xatta defterímdí yırtıp<br />
taşlay yaźźı. — Kitsí, bulmaś, şulay qatı beġírlímí — tip ġejeplendí. Rawza. —<br />
Min unı yünlí yígítke hanay iním elí. (ASA 76) “Dünkü için çocuklar da sinirlendi.<br />
Hatta Zeki defterimi yırta yazdı. – Git şuradan (Hadi oradan) olmaz, bu kadar katı<br />
yürekli mi diye şaşırdı. Ravza – Ben onu iyi bir genç sanıyordum ya.”<br />
(38) Inyı . Bülek nime bula huŋ ul Seske . Kitsí, bülek nime ikenín de<br />
bílmey. (KB 10) “İnci – Hediye ne ola ki Çiçek. Git şuradan, hediyenin ne<br />
olduğunu da bilmiyor.”<br />
Bu kiplik anlam kimi zaman elí, indí parçacıkları ile de desteklenmektedir.<br />
(39) Zifa . Kitsí elí, qıźźar kíwík, qamır mínen uynayhıŋ. Miŋe<br />
qamasawlama. Birsín. Apay, şul yŭmrŭnŭ aşqa halıp qaynatıp birsí elí. (KB 75)<br />
“Zifa – Git şuradan ya, kız gibi hamurla oynuyorsun. Bana engel olma. Birsin –<br />
64
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
Abla, Şu bezeleri yemeğe koyup kaynatıver lütfen.”<br />
(40) Isınlap ta, Yír planítahında tıwġan Batır yehennem tǚbǚnde<br />
urınlaşqan Urźa elle nindey yawız kíşílerge qarşı kǚreşíp yǚrǚhǚnsǚ elí! (SPK<br />
99) “Gerçekten de yeryüzünde doğan yiğit, cehennemin dibine yerleşmiş olan<br />
Ur’a ve diğer bütün kötü kişilere karşı savaşsın lütfen”<br />
(41) Xebire . Eytíríŋ barmı Bǚte kíşí bayram itkende, sabıy qıź ǚyźe bír<br />
yaŋġıźı tilmíríp ultırhınsı elí... (HT 220) “Hebire – Söyleyeceğin var mı Herkes<br />
bayram ederken, kızcağız evde tek başına acı çeksin ya…”<br />
(42) Üź aġahına, Xammatıma qarşı huġışa imíş, ti... Vet gŭnah şŭmlŭġŭ...<br />
İkí balaŋ ikí yaqta bírbíríhíne qarşı huġışıp yǚrǚhǚnsǚ indí... Ey Zakir ulım,<br />
aqılġa ultırmanıŋ hin, ultırmanıŋ... (Uİ 154) “Kendi ağabeyine, Hammatı’ma<br />
karşı savaşıyormuş. İşte günah endişesi. İki çocuğun iki tarafta birbirine karşı<br />
savaşıp dursun artık ya. Ey oğlum Zakir aklını başına almadın hiç sen, almadın.<br />
(43) Almabike . Atayım malay kǚtǚp yǚrǚgende, qıź tıwźı la quyźı. Şuġa<br />
isímí le Artıqbike bit unıŋ. Ul atayıma artıq bala. Hılıwbike . Kitsí indí, üźí<br />
yemhíź taġı. Uġa qaraġı la kilmey. Miníŋ uġa gíl isím atap, üsíktírehím kilíp<br />
tŭra. (KB 56) “Almabike – Babam erkek çocuğu beklerken kız doğdu. Bunun<br />
için ismi Artıkbike onun. O babam için fazladan çocuk. Hılıwbike – Git şuradan<br />
ya, kendisi çirkin de. Ona bakasın da gelmez. Benim ona daima isim takıp<br />
sataşasım geliyor.”<br />
Kimi zaman da –sX kiplik parçacığı cümleye kızgınlığın yanında şaşkınlık<br />
anlamı da katmaktadır.<br />
(44) Buranşin dew kilbetíne yaraşhıź níske tawış mínen qısqırıp kǚlǚp<br />
yíberźí: —-Bınaġayış! İsímí bǚte respublikaġa bildelí yaźıwsı yabay bír<br />
xíźmetkerźí uramda kǚtǚp tŭrhŭnsŭ elí. (ÜY 103) “Onun dev kılığına uyuşmayan<br />
ince sesle güldü. - Hoppala! İsmi bütün cumhuriyette bilinen yazar, basit bir<br />
hizmetkârı sokakta beklesin ha.”<br />
(45) Xammat batır mínen ġŭrurlanırġa, teren ixtiram itírge, unıŋ yǚźǚnde<br />
bǚte bulġan kíşílíklílík, dǚrǚślǚk, namıślılıqtıŋ qaqşamas yaqlawsıhın kürírge<br />
ǚyrengen bit. Xeźír bına şul kíşí, yítmehe, şunday ŭlŭ yíŋíw kǚnǚnde, yaralanıp<br />
65
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
yıġılhınsı indí!.. (Uİ 200) “Kahraman Hammat ile gururlanmayı, derin saygı<br />
göstermeyi, onun yüzünde olan bütün kişilik, doğruluk, namusluluğun sarsılmaz<br />
koruyucusunu görmeyi öğrendi tabi. Şimdi işte bu kişi üstelik böyle büyük zafer<br />
gününde yaralanıp düşsün ya!”<br />
(46) - Yeşí yígírmí bişke yítken, ġümír yílge kitken. Ye, ŭşŭġasa yŭrt-yíríŋ,<br />
bala-saġaŋ, íyerlí atıŋ bulmahınsı elí! (Uİ 10) “- Yaşı yirmi beşe gelmiş, ömür<br />
gelmiş geçmiş. Ya şimdiye dek evin barkın çoluk çocuğun eyerli atın olmasın<br />
ha!”<br />
1.1.5. Pekiştirme, kuvvetlendirme<br />
Başkurt Türkçesinde –sX kiplik parçacığı belirli geçmiş zaman<br />
işaretleyicisi -DX /-nX /-źX ve şimdiki zaman işaretleyicisi -A/-y’nın bütün<br />
şahıslarından sonra gelerek ifadeyi pekiştirme, kuvvetlendirme görevi<br />
üstlenmektedir. Bu türden kullanımlarda –sX’nın eklendiği fiil çekimine rica,<br />
istek, yalvarma türünden bir kiplik mana katmadığı açıkça görülmektedir. Burada<br />
kiplik anlam kuvvetlendirme noktasındadır. Konuşur ifadesini pekiştirmek ve<br />
kuvvetlendirmek maksadıyla parçacığı kullanır.<br />
(47) Taxaw (tŭtŭp alıp). Síw, síw, tulqınlanma. Eseyźer bŭrsŭla indí ul.<br />
Küteríp ultırtayımmı Safiya. Kit, iśer Xi-xi-xi... Tulqınlanıwźan tawışım da<br />
üźgeríp kittísí... Taxaw. Zıyan yuq. (DHK 241) Taxaw (tutup). Ağlama, ağlama,<br />
duygulanma. Anneler endişeleniyor artık. Kaldırıp oturtayım mı Safiya. Git,<br />
sarhoş Hi-hi-hi… Ağlamaktan sesim de değişti gitti ya… Taxaw. Zararı yok.”<br />
(48) — Sıyırsıqtar xeźír ŭya taşlanı, kitírge yıyına, hin bala ŭsŭrġandarın<br />
da kürmey qaldıŋ, buġay — Kürźímsí, tígí ŭyanı her waqıt küźetem min, — tip<br />
üźíníŋ iġtibarlılıġın eyttí Emir. (ASA 57) “- Sığırcıklar artık yuvalarını bıraktılar,<br />
gitmek için toplanıyorlar, sen yavrularını uçurduklarını da göremedin galiba<br />
Gördüm tabi, diğer yuvayı sürekli izliyorum diyerek kendisinin dikkatliliğini<br />
söyledi Emir.”<br />
(49) — Atahıź bala — yügenhíź at şul indí. Bǚtǚnley baş birmey<br />
başlanıŋsı. (BÜY 102) “- Babasız çocuk gemsiz ata gibidir. Tamamen tabi<br />
etmeden başladın tabi.”<br />
(50) — Min hiŋe tügíl, ana bíseyge «bísey!» tip qısqırźım. — Qŭttarımdı<br />
66
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
aldıŋsı, — tiní le esehí kirí iníp kittí. (BÜY 112) “- Ben sana değil, o kediye<br />
“kedi!” diye bağırdım. – Rahatımı bozdun tabi, dedi ve annesi geri girdi.”<br />
(51) Lŭqman (ürheleníp). Bıl Neġimeníŋ uralmaġan yírí yuq, wallahi!<br />
Kürźíŋmí Ġariftı nisík sixırlaġanın! «Unŭ mŭmíntŭ!» Fatima . Ellesí, unday<br />
neme hiźmenímsí bír źe... (HT 130) Lokman – (heyecanlanıp) Bu Negime’nin<br />
sarılmayan yeri yok, vallahi! Gördün mü Garif’i nasıl büyülediğini “Bir saniye<br />
abi!” Fatima. Bilmem öyle bir şey sezmedim hiç tabi.”<br />
(52) Xeźise (haġayıp). Tuqta elí, qŭźaġıy, tígíler unda nindeyźír bise<br />
le alıp ingen tügílmí Fatixa. Ellesí... Min bír źe işík asılġanın işítmenímsí...<br />
(HT 238) “Hezise (kulak kabartıp) Dur hele, dünürşü, ötekiler oraya bir kadın<br />
almadılar mı Fatiha – Bilmem… Ben hiç kapı açıldığını duymadım tabi…”<br />
(53) Xebire . Minde le bír plan bar, qıźım. Maksim aġayıŋ saqırġan yírġe<br />
bírgelep barhaq, timsí (HT 227) “Hebire – Benim de bir planım var, kızım.<br />
Maksim abinin çağırdığı yere birlikte gitsek, diyorum tabi”<br />
(54) Gǚlnurźıŋ tewgí süp üleníne qaġılıwı buldı, qıźźıŋ barmaġın tígí<br />
tíşlep te aldı. Üźí hǚrenley: — Ŭy! Ŭy! Muyınımdı hındırahıŋsı! Tíyme miŋe!<br />
(BÜY 230) “ İlk önce Gülnar’ın ot çöplerine değdi, kızın parmağını diğeri<br />
soktu. Kendisi bağırarak: - Oy, oy! Boynumu kırıyorsun ya! Dokunma bana!”<br />
1.1.6. Karşı çıkma<br />
Başkurt Türkçesinde emir çekim eklerinden sonra gelerek istek işlevini<br />
pekiştirip kuvvetlendirmek için kullanılan -sX parçacığını zaman zaman<br />
kalıplaşmış şekillerde de görüyoruz. Bunlar quysı “yeter, bırak”, kitsí “haydi, git”<br />
gibi bazı ifadelerdir. Başkurt Türkçesi sözlüğünde ünlem olarak değerlendirilen<br />
ve kiplik kelimeleri olarak kabul edilen bu ifadelerin çoğunlukla olumsuz<br />
fiillerle birlikte kullanılıp, karşı çıkmayı, engellemeyi ifade ettiği belirtilmiştir<br />
(BTH 1993: 514, 692, 693). -sX parçacığı eklenerek kalıplaştığı fiillerin ardından<br />
bağlamda konuşur tarafından bir karşı çıkma ifadesi oluşturmaktadır.<br />
(55) — Dǚyǚm isím bıl. — Seske hutı. — Quysı, aŋlaşılmay bınıhı la,<br />
arıwıraġın íźleyík, tabırbıź, mŭġayın. — Küs. — Yaqınlaşabıź hımaq. (ASA 29)<br />
“Genel bir isim bu. – Çiçek öz suyu. – Bırak ya, bu anlaşılmıyor, memnuniyetle<br />
ararız, buluruz elbette. – Sürü. – Yakınlaşıyor gibiyiz.”<br />
67
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
(56) — Abaw, elle nişleníŋ de quyźıŋ, kürşíŋdí le tanımayhıŋ xeźír. —<br />
Yuqsı, min ílíkkíse ul. (ASA 39) “Ay, ne yaptın, komşunu da tanımıyorsun<br />
artık. – Yok ya, ben daha önceki gibiyim.”<br />
(57) — Yígítterígíź źe yítíź, qıźźarıġıź źa uŋġan. — Ferit asıq qına<br />
yılmayıp aldı. — Qarelí, qaş hikírtíp te alahıġıźźır elí qıźźarġa, bigírek siberźer<br />
źehe! — Yuqsı, ellesí... Min bílmeyím. (ASA 49) “Gençleriniz çevik, kızlarınız<br />
olgunlaşmış. – Ferit açıkça gülümsedi. – Bak hele kızlara kaş kaldırıyorsunuz,<br />
çoğu da güzel üstelik!- Yok artık, bilmem ki… Ben bilmiyorum.”<br />
(58) Kıźım... diwana bula başlanımmı elle Hin işítehíŋmí Kǚsǚkter<br />
siqıldata bit! Ítter ırılday! Tǚştegí kíwík, tíşterí şaqıldap tŭra, yínlí buldı, axırıhı...<br />
Ana, işítehíŋmí Aşqaźar (bürí balaların bílír tip qurqıp). Yuqsı, işítmeyím.<br />
Bír ni źe işítmeyím.., (DHK 33) “Kızım… Delirmeye mi başladın Sen<br />
duyuyor musun Köpek yavruları havlıyor! Köpekler havlıyor! Rüyadaki gibi<br />
dişleri şakırdıyor, kuduz oldu sonunda… İşte, duyuyor musun Aşkazar ( kurt<br />
yavrularını bilir diye korkup). Yok ya duymuyorum. Hiçbir şey duymuyorum…”<br />
(59) Safiya. Min eytem... (Kílet ísíne işaralap.) Asıwlanmaśmı Gǚlnara.<br />
Yuqsı, ni íşlep asıwlanhın, ti. (DHK 238) “Safiya – Ben söyleyeyim… (Ambarın<br />
içini işaret edip) Sinirlenmez mi Gülnara – Yok ya, niçin sinirlensin, demiş.”<br />
(60) Emir . Kürem, híź bik şephígíź. Ata-esegíź qayźa Elle üźíŋ gínemí,<br />
hılıw Zifa (ŭyalıbıraq qına). Yuqsı! Atam-esem bar. (KB 76) “Emir –<br />
Görüyorum, siz çok mutlusunuz. Anne ve babanız nerede Yoksa yalnız mısın<br />
güzel Zifa ( Utanarak) Yok ya! Anne babam var.”<br />
2. -hAnA Kiplik Parçacığı<br />
Başkurt Türkçesi gramerlerinde -hAnA kiplik parçacığı için birbirine<br />
benzer ifadeler yer alır. Poppe, fiillere eklenen –hAnA’nın az da olsa kategorik<br />
bir ifade oluşturduğunu belirtir (1964: 59). Dmitriyev bu parçacağın genellikle<br />
diyalektlerde, az da olsa edebi dilde emir kipinin tekil ikinci şahsına –a/-e sesinin<br />
geldiği şeklin, şart kipi şekilleriyle değiştiğini belirterek –ha+ŋ+a şeklinde<br />
bir etimoloji ortaya koyar ve bunun emri değil daha çok ricayı ifade ettiğini<br />
belirtir (1950: 177-178). Zeynullin de bu parçacığın kuvvetli bir ricayı ve soruyu<br />
bildirdiğini belirtmiştir (2002: 335). Yuldaşev emir kipinde fiillerden sonra istek<br />
ve öğüt ifade ettiğini söyleyerek Kilhänä, kürhänä, bizzi ginä gäyipläp yürüme.<br />
“Gelsene, görsene bizi ayıplama”, Atlahana, alla kǔlǔ- tip aşıqtırźı. “Atlasana<br />
68
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
Allah’ın kulu diye acele ettirdi” örneklerine yer verir (1981: 329). İşbulatov<br />
parçacıklar içerisinde yer verdiği –hAnA’nın Miyis boyu Başkurtlarının dilinde<br />
–hInA şeklinde bir varyantının olduğundan bahseder ve Kızım hıwġa barıp<br />
kilhíne. şeklindeki cümleyi örnek verir (1972: 141). Bu durum dikkat çekicidir<br />
ve teklik üçüncü şahıs emir işaretleyicisinin ardından bir a seslenme edatının<br />
gelmiş olabileceğini düşündürmektedir. Ancak söylemin ikinci tekil kişiye<br />
yönelik olması bu ihtimali azaltmaktadır.<br />
Başkurt Türkçesindeki bu parçacık Türkiye Türkçesinde kullanılan<br />
–sana ile bire bir örtüşmektedir. Bu bakımdan ilk olarak Türkiye Türkçesi<br />
gramerlerinde bu işaretleyiciye bakış açısına göz atmak gerekecektir.<br />
Deny, gramerinde çağrılı nidalar başlığı altında a nidasını anlatırken<br />
bunun pekiştirimli uymaca bir edat olarak sözü daha sağlammış gibi yapmaya ve<br />
çok açık olan bir şeyi bildirmeye yaradığını, eğer kendinden evvel gelen kelime<br />
ünlüyle bitmişse araya y girmesi suretiyle ya nidasının kullanılması gerektiğini<br />
ifade eder ve aŋladıŋ a!, malum a! örneklerini vererek ardından –saŋa/-seŋe,<br />
-saŋıza/-seŋize şekillerine yer verir. Fiilin istek ve rica için kullanılan şart kipinin<br />
ikinci şahsında iken, emir kipine denk olduğunu ve şart kipi işaretleyicisinin<br />
ardından gelen nida a’nın ünlü uyumuna girdiğini belirtir: baksaŋ a,gelseŋ<br />
e, gülseŋiz e. Üçüncü şahısta ise ya’nın kullanılacağını ifade eder: yazsa ya,<br />
yazsalar ya. Deny, bütün bunları söyledikten sonra –saŋa/-seŋe’nin bir şart<br />
kipi işaretleyicisinin ardından gelen ne kelimesinden oluştuğu şeklindeki<br />
görüşü değerlendirir ve böyle bir ihtimalin olamayacağını, bunların baksaŋ a<br />
(muhakkak bak), gelseŋ e (muhakka gel) anlamlarına geldiğini dolayısıyla da<br />
e’nin bir pekiştirim edatı olduğunu belirtir (1941: 680).<br />
Ergin de -sa’nın bazen istek, temenni için kullanıdlığını, –sAnA için<br />
ise gelsene, çalışsanıza, otursana gibi hitaplı şart şekillerinde bulunan şart<br />
işaretleyicisinin şart anlamında bulunmadığını yalnız ikinci şahıslarda kullanılan<br />
bu ekleşmiş hitap edatlı şekillerin emir istek arası bir ifade taşıdığını söyler<br />
(1990: 293).<br />
Underhill gramerinde emirler bahsinde, Türkçede emir ve isteği<br />
ifade etmenin birkaç yolu olduğunu belirtir. Bunların en basit yolu emir<br />
işaretleyicilerinin kullanımıdır. Diğer bir yol ise yazılı dilde nadir olmakla<br />
birlikte söylemde daha çok kullanılan şart işaretleyicisinin tekil veya çoğul<br />
ikinci şahıslarında –e ekinin kullanılmasıdır. Underhill, -sene için tek bir şahsa<br />
yönelik nezaket içermeyen, -senize için ise bir veya daha fazla şahsa yönelik<br />
nezaket içeren şekil diyerek Çabuk gelsene. (Come quickly!), İtmesenize. (Don’t<br />
push!) örneklerini verir (1976: 422-423).<br />
Lewis de şart cümleleri başlığı altında yer verdiği –sene, -senize için emir<br />
ifadesinde kullanıldıklarını ve şart işaretleyicisinin ardından nida ifade eden e/a’<br />
69
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
dan meydana geldiğini belirtmiştir (1967: 271).<br />
Kornflit, beş gruba ayırdığı klitikler (parçacıklar) içersinde –sAnA,<br />
-sAnIzA şekillerine yer vermezken, bu işaretleyicilere emrin özel şekilleri<br />
içerisinde yer verir. –sAnA, -sAnIzA şekillerinin daha çok günlük konuşma<br />
dilindeki emir ifadelerinde yer aldığını ve ikinci şahıslarla sınırlı olduğunu ifade<br />
eder (1997: 371).<br />
Klitikleri cümlelere bağlanan parçacıklar olarak tanımlayan Kerslake ve<br />
Göksel de Türkçedeki klitikleri altı gruba ayırmışlar ancak bunlar içerisinde –<br />
sAnA, -sAnIzA şekillerine yer vermemişlerdir. Bununla birlikte –sAnA, -sAnIzA<br />
şekilleri emirler başlığı altında inandırıcı emir (persuasive commands) alt<br />
başlığında işlenir. –sAnIzA’ lı şekiller çok fazla emir ifade etmezken, iğneleyici<br />
veya hatırlatıcı ya da yapılması gerekli olan şeylere işaret ederler. –sAnIzA’ lı<br />
şekiller –sAnA’lı şekillere göre daha nadir kullanılır (Kerslake-Göksel 2005:<br />
360-361).<br />
Tenişev de –sAnA işaretleyicisini emir kipi teklik ikinci şahıs içerisinde<br />
değerlendirerek etimolojisini –sa+n+a < [-(yġ)+sa(r)+(su)ŋ-a!] şeklinde<br />
yapmaktadır (1988: 341).<br />
Görüldüğü üzere Türkiye Türkçesi için yazılmış gramerlerde –sAnA,<br />
-sAnIzA için genellikle benzer görüşler zikredilmiştir. –A pekiştirme ekini tarihî<br />
dönemlerden günümüze geniş bir şekilde işlediği makalesinde Üstüner, –sAnA<br />
şeklinde, +-A pekiştirme ekinin şartı kuvvetlendiren bir ek olmaktan çıktığını,<br />
şart kipinin emre dönüşmesini sağlayan bir emir kipi teklik 2. şahıs eki durumuna<br />
geldiğini ifade eder (Üstüner 2000: 193).<br />
Türkçenin tarihî dönemlerinde de bu kiplik işaretleyicisinin kullanıldığını<br />
görmekteyiz. Ettuhfetü’z-Zekiyye’de kelsene, kelsenizne şekillerinin emir<br />
kipinde pekiştirme olduğu ve bunun gelseniz a anlamına geldiği, aynı zamanda<br />
emirde pekiştirme için kelgin, kelseniz ne şekillerinin de kullanılabileceği ifade<br />
olunur (Atalay 1945: 87). Ayrıca Gülistan Tercümesinde bolsangan (olsana),<br />
iksengen (eksene) şekillerinde bulunan –an, -en’in de bir genişletme, pekiştirme<br />
olduğunu ifade eden Karamanlıoğlu, bunların daha genişlemiş şekli olan<br />
bilseŋene, oqısaŋana örneklerinin Müyessiretü’l-Ulûm’da da emir ifadesinde<br />
kullanıldığını vurgular (1989: 72). Hacıeminoğlu da Hüsrev ü Şirin’de on sekiz<br />
örnekte –sangan,-sengen şekillerine rastlandığını belirttikten sonra, bu şeklin<br />
Darende ağzındaki kuvvetli şart için kullanılan –sanang, -seneng şekilleriyle<br />
70
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
örtüştüğünü, aynı anlamla Konya ağzında da –sangna,-sengne şeklinin<br />
bulunduğu ifade eder. Söz konusu üç şeklin (-sangan>–sanang>–sangna)<br />
metatez ile izah edilebileceğini düşünen Hacıeminoğlu, –an unsurunu –a+n<br />
olarak ayırır. Yapıdaki –a için çağrı hali, -n için ise yanlış benzetme yoluyla<br />
halk tarafından eke ilave olunan bir vasıta halidir der (2000: 151).<br />
Sertkaya da –An işaretleyicinin -gıl / -gil emir ekinin ardından -gınan /<br />
-ginen; şart kipi ekinin ardından -sañan / -señen ve zarf-fiil eki –p’nin ardından<br />
-pAn şekillerinde anlamı pekiştiren, kuvvetlendiren bir işlevde kullanıldığını,<br />
-sAñAn şeklinde ise bu işlevin yanısıra vezni tamamlayan bir unsur görevi<br />
yaptığını belirtir. Söz konusu ekin bir defa daha –A ile pekişerek -sAñAnA<br />
şeklinde kullanılışına Osmanlı ve Azerbaycan Türkçelerinde, Tuhfetü’l-<br />
Letaif’te, Ma’arifnâme’de, Dede Korkut hikâyelerinde ve Müyessiretü’l-<br />
Ulum’da rastlandığını ilave eder (1989: 340).<br />
Bu görüşlerle farklılaşan bir görüş Ercilasun tarafından zikredilir.<br />
Yapıdaki ilk unsurun şart değil, bir enklitik olduğunu söyleyerek, Osmanlı<br />
Türkçesi döneminde şart ekiyle bulaşma (kontaminasyon) içerisine girdiğini ve<br />
-sA’dan sonra gelen nA enklitiğinin de aynı bulaşma sonunda “şahıs eki+A”<br />
haline geldiğini ifade eder. Ercilasun, bu durumu Kırım Türkçesinde tek başına<br />
kullanılan sA (okusa “oku”) enklitiğinin kuvvetlendirdiğini vurgular (2008:52).<br />
Ancak Doerfer “Kırım Tatarcası” adlı makalesinde söz konusu işaretleyicinin<br />
hem –sAnA hem de –sAŋA şeklinin bulunduğunu ifade ederek versene, kaytsana,<br />
yusaŋa örneklerini verir (Doerfer 1995: 369-390).<br />
Bugün Türkiye Türkeçesinde yazı dilinde fazla olmasa da söylemde –sAnA<br />
ve –sAnIzA şekilleri çağrı, davet, istek gibi işlevlerle kullanılmaktadır. Ayrıca<br />
Türkiye Türkçesi ağızlarında da özellikle Batı ve Orta Anadolu bölgelerinde<br />
kullanılan şu örnekler dikkat çekicidir: “siz gälsäñiz bi yu bänä sorsañıza.”<br />
(Manav 2006: 282); “öglä däsäñizä bänä dädim.” (Manav 2006: 468); “e<br />
aldīmız zaman mēsiminde endirseñize o gübreye otuz liraya.” (Kanaç 2010:<br />
131; “la yemek yisseŋize.” (Yıldırım 2007: 145). Bu durumda hem ağızlardaki<br />
hem de gramerlerde yer alan örnekler doğrultusunda –sAnIzA şeklinde çokluk<br />
ikinci şahsın da kullanılıyor olması –sAnA şeklinin –sa+na şeklinden oluştuğu<br />
ihtimalini azaltmaktadır. Ancak diğer yandan Türkiye Türkçesinde edebî dilin<br />
İstanbul ağzına dayalı olması nedeniyle –sAŋA şeklinin –sAnA şeklindeki<br />
kullanımı açıklanabilirken, edebî dilde damak n’sini koruyan ve kullanan<br />
Başkurt Türkçesinde –hAŋA değil de –hAnA şeklinin kullanılması ve bu şeklin<br />
çokluk ikinci şahsının bulunmayışı da Ercilasun’un –sa+na etimolojisine<br />
71
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
yaklaşmaktadır. Görülüyor ki yapının etimolojisi için daha derin araştırmalara<br />
ihtiyaç vardır ve belki de ikili bir şekilden bahsetmek gerekecektir.<br />
2.1. -hAnA Kiplik Parçacığının İşlevleri<br />
-hAnA kiplik parçacığı Başkurt Türkçesinde daha çok söylemde<br />
kullanılırken, edebî metinler içerisinde örneğine son derece az rastlanmaktadır.<br />
Bununla birlikte Başkurt edebiyatında folklorik metinlerde karşımıza<br />
çıkmaktadır. Başkurt <strong>Dil</strong>inin Sözlüğü’nde kithene kelimesi madde başı olarak<br />
yer alır ve kelime anlamı olarak kitsí “git lütfen” şekli verilir (BTH 1993).<br />
2.1.1. Rica, Çağrı<br />
Bu kiplik parçacığı kullanıldığı cümleye rica anlamı katmaktadır. Bugün<br />
Başkurt edebî dilinde neredeyse kullanımdan düşmüş olan bu işaretleyici taranan<br />
eserler içerisinde sadece bir örnekle tarihî hikâyelerden oluşan metinlerde<br />
karşımıza çıkmıştır. Her ne kadar örnekler kısıtlı olsa da –hAnA kiplik<br />
işaretleyicisi bağlam içerisinde sadece ricayı ifade etmekle kalmaz konuşurun<br />
karşısındakini isteği doğrultusunda hareket geçirmesini de sağlamaktadır. Bu<br />
bakımdan –hAnA’nın çağrı, davet işlevini de yerine getirdiği söylenebilir. Buna<br />
örnek olarak 62. örnekte Nine kızı denemek istediğinden ona yapması için bir<br />
iş buyumaktadır. Elbette bunu emirden ziyade rica ifadesiyle ve çağrı yoluyla<br />
yapacaktır. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi diğer iki örnekte de hareketin yapılması<br />
noktasında bir yönlendirme ve çağrı ifadesi bulunmaktadır.<br />
(62) Ebíy, Miñlíbikení le hınap qaramaqsı bulıp, minde bír ikí-ǚs kǚn<br />
tŭrŭrhŭñ da şunan qaytıp kitírhíñ, tigen. Qıź riza bulğan. Şunan ebíy: - Qıźım,<br />
miñe qŭymaq bíşíríp birhene! — tigen. -Nisík bíşírírge huñ unı — tip hŭrağan<br />
Miñlíbike. (E 99) “Nine, Minlibike’yi denemek isteyip bende bir iki gün durursun<br />
da sonra dönersin demiş, Kız razı olmuş. Sonra nine: - Kızım bana kuymak<br />
pişiriversene! demiş. Nasıl pişirmek lazım ki onu diye sormuş Minlibike.”<br />
(63) Íśí seyge awıźźı bíşíríw, kǚmǚş kíne qaşıq, habı neźík, tŭtmahana —<br />
qulıñ bíşírír (Xalıq yırınan). “Sıcak çay ağzı yakmalı, sadece gümüş kaşık, sapı<br />
ince tutmasana, elini yakar.” (Halk şiirinden)<br />
(64) Apaqayım asıqtım. Bírer qalaq birhene. (Ekietten). “Ablam acıktım.<br />
Bir ekmek versene.” (Masaldan)<br />
Sonuç<br />
Başkurt Türkçesinde –sX ve –hAnA kiplik işaretleyicileri birbirine paralel<br />
şekilde çekimli fiillerden sonra kullanılarak farklı kiplik anlamlara işaret eden<br />
kiplik parçacıklarıdır. Bu iki parçacık kendilerinden önce gelen çekimli fiillere<br />
72
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
birleşik yazılmaları açısından diğer kiplik parçacıklarından ayrılırlar. Bunlardan<br />
Başkurt Türkçesi edebî dilinde –hAnA’nın kullanım alanı daha az hatta bugün<br />
kullanımdan düştüğü söyleyebilecek kadar zayıflamıştır. Bir yandan –hAnA<br />
edebî dilden çekilirken diğer yandan ise –sX kiplik parçacığı oldukça geniş bir<br />
anlam yelpazesi ile dikkati çekmektedir. –sX’nın ifade ettiği kiplik anlamlar<br />
özellikle istek semantik alanı kaynaklı emir, arzu, rica, yalvarma, kızma, alkış,<br />
kargış vb. şekilde sıralı bir bağıntı içerisinde bulunmaktadır.<br />
Kaynaklar<br />
ASLAN, Sema, (2008), Türkçese İsteme Kipliği Semantik- Pragmatik Bir İnceleme, Ankara.<br />
ATALAY, Besim. (1985), Kâşgarlı Mahmut, Divânü Lügâti’t-Türk, TDK Yay: 521, C.I,<br />
Ankara.<br />
BTH= Başkurt Tilinin Hüzligi, 1993.<br />
BYBEE, Joan, Revere PERKİNS, William PAGLİUCA (1994), The Evoluation of Grammar,<br />
The University of Chicago Press, Chicago and London.<br />
BYBEE, Joan, Suzanne FLEİSCHMAN (1995), Modality and Grammar in Discourse,<br />
(Typological Studies in Language 32), Amsterdam and Philadelphia: Joan Benjamins.<br />
COATES, Jennifer, (1983), The semantics of the modal auxiliaries, London.<br />
COATES, Jennifer, (1990), “Modal Meaning: The Semantic-Pragmatic Interface”, Journal<br />
of Semantics, 53-63.<br />
CRYSTAL, David (1994), A Dictionary of Linguistics and Phonetics, Blackwell, Oxford.<br />
ÇAĞATAY, Saadet (1978), “Kazan Lehçesinde Bazı Tekitler”, Türk Lehçeleri Üzerine<br />
Denemeler, Ankara, s. 168-175.<br />
ÇENGEL KASAPOĞLU, Hülya. (2005), Kırgız Türkçesi Grameri- Ses ve Şekil Bilgisi,<br />
Akçağ, Ankara.<br />
DENY, Jean. (1941). Türk <strong>Dil</strong>i Grameri (Osmanlı Lehçesi) , Terc. Ali Ulvi Elöve, İstanbul.<br />
DMİTRİYEV, Nikolay Konstantinoviç (1948). Grammatika başkirskogo yazıka, Moskova-<br />
Leningrad.<br />
DMİTRİYEV, Nikolay Konstantinoviç (1950). Başkurt Tilinin Grammatikahı, Ufa.<br />
DOERFER, Gerhard, (1995), “Das Krimtatarische”, PhTF I, Wiesbaden 1959: 369-390,<br />
(Çev. Mustafa Argunşah, “Kırım Tatarcası”, Türk Dünyası Araştırmaları, s. 94, 1995,<br />
177-203).<br />
DÖNÜK, Dönercan, (2005) “Addıtıve Enclıtıc Suffıx -da ın Turkısh as a Cohesıve Devıce”,<br />
<strong>Dil</strong> Dergisi, Sayı: 130, Ekim, Kasım, Aralık.<br />
ERCİLASUN, Ahmet B., (2008), “La Enklitiği ve Türkçede Bir “Pekiştirme Enklitiği”<br />
Teorisi”, <strong>Dil</strong> Araştırmaları, Ankara, S. 2, s. 35-56.<br />
ERDAL, Marcel (2004), A Grammar of Old Turkic, Brill, Leiden-Boston.<br />
ERDAL, Marcel, (1991), “Clitics in Turkish” Studies on Turkish and Turkic Languages,<br />
Proceeding of the ninth International Conference on Turkish Linguistics, Lincoln<br />
College, Oxford, Agust 12-14, 1998 (edited by Aslı Göksel and Celia Kerslake),<br />
73
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
Wiesbaden.<br />
ERDAL, Marcel, (2000), ‘Clitics in Turkish.’ In Göksel, Aslı & Celia Kerslake (eds.), Studies<br />
on Turkish and Turkic Languages. Proceedings of the 9th International Conference<br />
on Turkish Linguistics. Oxford 1998. Wiesbaden, Harrassowitz, 2000, pp.41-48.<br />
(Turcologica 46)<br />
ERGİN, Muharrem. (1990). Türk <strong>Dil</strong> Bilgisi, İstanbul.<br />
ERSOY, Habibe Yazıcı (2007), “Başkurt Türkçesi” Türk Lehçeleri Grameri, (Ed. Ahmet B.<br />
ERCİLASUN), Akçağ, Ankara, 749-810.<br />
FRAWLEY, William (1992), Linguistic Semantics, Lawrence Erlbaum Associates Publishers,<br />
Hillsdale, New Jersey.<br />
HACIEMİNOĞLU, Necmetttin, (2000), Kutb’un Hüsrev ü Şirin’i ve <strong>Dil</strong> Hususiyetleri,<br />
Ankara.<br />
İPEK, Birol (2009), “Divânü Lügâti’t-Türk’te Geçen Enklitik Edatları”, Turkish Studies, S.<br />
4/3, s. 1199-1212.<br />
İŞBULATOV, İ. (1972), Hezirgi Başkurt Tili, Ufa.<br />
JOHANSON, Lars, (2009), “Modals in Turkic”, Modals in the languages of Europe. A<br />
reference work. (Empirical Approaches to Language Typology 44.), (Ed. Hansen,<br />
Bjoern & de Haan, Ferdinand), Berlin & New York: Mouton de Gruyter. 487-510.<br />
KANAÇ, Işılay, (2010), Denizli’nin Babadağ İlçesi Ağzı, Yüksek Lisans Tezi.<br />
KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi, (1989), Gülistan Tercümesi, Ankara.<br />
KAŞGARLI, S. Mahmut (2004), “Uygur Türkçesinde la Edatı Üzerine”, V. Uluslararası Türk<br />
<strong>Dil</strong>i Kurultayı Bildirileri II, Ankara, s. 1731-1735.<br />
KERSLAKE Celia-Aslı Göksel (2005), Turkish: Comprehensive Grammar. Routledge.<br />
KİYEKBAYEV, G.F., SEYİTBATTALOV G. G. (1997), Başkurt Tili, Ufa.<br />
KORKMAZ, Zeynep (1995), “Türkçede ok/ök Pekiştirme (Intensivum) Edatı Üzerine, Türk<br />
<strong>Dil</strong>i Üzerine Araştırmalar-Birinci Cilt, Ankara, s. 98-109.<br />
KORNFİLT, Jaklin, (1997), Turkish, London. New York.<br />
KROEGER, Paul. R. (2005). Analyzing Grammar An Introduction, Cambridge University<br />
Pres, New York.<br />
KTLG= Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Grameri. Ankara:Türk <strong>Dil</strong> Kurumu. 2006.<br />
LAKOFF, Robin T., (1972), “Pragmatics of Modality”, CLS 8, 229-305.<br />
LEWIS, G.L. (1967). Turkish Grammar, Oxford University Press, Oxford, New York.<br />
LEWİS, G. L. (1967), Turkish Grammar, Oxford. New York.<br />
LYONS, John. (1977). Semantics I-II, Cambridge University Pres.<br />
MANAV, Aslı, (2006), Denizli’nin Güney İlçesi Ağzı (Fonetik-Morfoloji), Yüksek Lisans<br />
Tezi, Denizli.<br />
NALBANT, Mehmet Vefa (2004), “Türkçe Enklitik Edatı La”, V. Uluslar Arası Türk <strong>Dil</strong>i<br />
Kurultayı Bildirileri II, Ankara, s. 2157-2173.<br />
ÖNER, Mustafa, (2007) “Tatar Türkçesi” Türk Lehçeleri Grameri, (Ed. Ahmet B.<br />
ERCİLASUN), Akçağ, Ankara, 679-748.<br />
ÖZÖNDER, Sema Barutcu (2007), “Türkçe Enklitik Edatları Üzerine: çI/çU”, IV. Uluslararası<br />
Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı Bildirileri II, 24-29 Eylül 2000, Ankara.<br />
74
Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />
PALMER, F.R. (1986). Mood and Modality, Cambridge University Press, New York.<br />
PALMER, F.R. (2001), Mood and Modality, Cambridge University Press, New York.<br />
POPPE, Nicholas. (1964), Bashkir Manual, (Descriptive Grammar and Texts with A Bashkir-<br />
English Glossary), Indiana University, Bloomington.<br />
RÄSÄNEN, Martti (1957), Materialien zur Morphologie der Türkischen Sprachen, Helsinki.<br />
Redhouse Sözlüğü (İngilizce-Türkçe), 1998, İstanbul.<br />
SERTKAYA, Osman Fikri, (1989), “ -an / -en Ekli Yeni Şekiller ve Örnekleri Üzerine”<br />
TDAY Belleten, ANKARA, 335-352.<br />
SWEETSER, Eve, (1990), Modality: From Etymology to Pragmatics, Metaphorical and<br />
cultural aspects of semantic structure, Cambridge.<br />
TENİŞEV E.R. (1988). Sravnitelno-istoriçeskaya garammatika tyurskih yazıkov, Moskova<br />
“Nauka”.<br />
TRASK, R., L. (1993), A Dictionary of Grammatical Terms in Linguistics, New York.<br />
TULUM, Mertol (1993), “-La / -Le Ekine Dair”, TDED Dergisi, İ.U. Edebiyat Fakultesi<br />
Yayınları, İstanbul, C. XXVI, s. 157-164.<br />
UNDERHILL, Robert. (1976). Turkish Grammar, The MIT Pres, Cambridge.<br />
UYGUR, Ceyhun Vedat (2007), “Karakalpak Türkçesi”, Türk Lehçeleri Grameri. Akçağ,<br />
(Ed. Ahmet B. ERCİLASUN), Ankara, 543-622.<br />
ÜSTÜNER, Ahat (2003), Türkçede Pekiştirme, Elazığ.<br />
ÜSTÜNER, Ahat, (2000), “Türkçedeki +-A Pekiştirme Ekinin Türkiye Türkçesi Ağızlarında<br />
Kullanılışı”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi “Fırat Universty Journal of<br />
Social Science” Cilt: 10 Sayı: 1, Elazığ:189-206.<br />
YILDIRIM, Mehmet, (2007), Ankara Beypazarı İlçesi Ağzı, Yüksek Lisans Tezi.<br />
YULDAŞEV, A. A. (1981), Grammatika sovremennogo başkirskogo literaturnogo yazıka,<br />
İzdatelstvo “Nauka”, Moskova.<br />
YÜKSEL, Zuhal (2007), “Kırım-Tatar Türkçesi”, Türk Lehçeleri Grameri, (Ed. Ahmet B.<br />
ERCİLASUN), Akçağ, Ankara, 811-882.<br />
ZEYNULLİN, M. V. (2002), Hezirgi Başkurt Ezebi Tili- Morfologiya, Ufa.<br />
ÖRNEKLERİN ALINDIĞI ESERLER<br />
ZB<br />
Uİ<br />
MB<br />
UYT<br />
E<br />
ASA<br />
: BİİŞEVA, Zeynep. (1982), Zäynäp Bişeva- Äsärźär Dürt Tomda, Ufa.<br />
: BİİŞEVA, Zeynep. (1990), Ŭlŭ íyík Buyında, Ufa.<br />
: SULTANGEREEV, Reşit, Hammatov Yanıbay, Yamalstdinov,<br />
Mevlit. (1992), Musa Batır, Ufa.<br />
: SULTANGEREEV, Reşit. (1995), Ulu Yuldıŋ Tuźanı, Ufa.<br />
: ASLAYEV, T. X., ATNAFOLOVA S.V., Ekietter (1996), Ufa.<br />
: NUGUMANOV, Barıy (1999), Ak Sekseli Aklan, Ufa.<br />
75
Habibe Yazıcı Ersoy<br />
KR<br />
HM<br />
HT<br />
DHK<br />
KB<br />
T<br />
KKTY<br />
ÜY<br />
SPK<br />
BÜY<br />
U<br />
: URAZGULOV, Relis, SAFİNA, Eklime. vd. (2000), Kırsıntaş, Ufa.<br />
: YEĞEFEROVa Ayhılıw (2001), Handugas Munu, Ufa.<br />
: SADİKOVA Mükereme (2001), Havalagı Turna, Ufa.<br />
: AKBAŞ Kebir (2002), Dramalar Hem Komediyalar, Ufa.<br />
: DAYANOVA Teksire (2002), Kanbaba, Ufa.<br />
: İGİZYENOVA, Najiye (2002), Täkdir, Ufa.<br />
: EHLİULLİN, Ehmet. (2002), Kíndík Qanı Tamġan Yír, Ufa.<br />
: HEKİM, Ehier. (2002), Ǚyǚrmä , Ufa.<br />
: GEYİTBAY, Nail (2003), Sit Pleneta Qızı Ufa.<br />
: KERİM, Mostay (2003), Bizin Üyzün Yemi, Ufa.<br />
: KAMAL, Rinat. (2004), Ŭźŭntal, Ufa.<br />
76
2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 77-91 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />
Tarihî Türk Lehçelerinde “ber-/bir-”<br />
Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik<br />
Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />
Zeynep Gençer * 1<br />
Özet: Bu makalede, tezlik tasvirî fiili olarak adlandırılan<br />
–iver- ile kurulan birleşiğin Eski Türkçe ve Orta Türkçe<br />
dönemlerindeki yapısı ve işlevleri incelenmeye çalışılmıştır.<br />
Buna bağlı olarak, Eski Türkçe döneminde cümleye “birşeyi<br />
bir başkası yararına yapma”, bizim adlandırmamızla “lütuf<br />
veya şükran” anlamları kazandıran bu yapının “tezlik tasvirî<br />
fiili” olarak kullanılmaya başlanması ve geçiş sürecinde<br />
karşılaşılan yapı değişiklikleri ortaya konmaya gayret<br />
edilmiştir.<br />
Anahtar sözcükler: tezlik tasvirî fiilli, Tarihi Türk Lehçeleri,<br />
-i ver-, lütuf ve şükran ifadeleri<br />
On Compound Verbs Founded with<br />
“ber-/bir-” Auxiliary Verbs in Historical<br />
Turkish Dialects and Their Meanings<br />
Abstract: In Old Turkish period, descriptive verb –iver- was<br />
used for doing something on behalf of someone.According<br />
to this, in this study we will focus on the structure and the<br />
same functions of mentioned descriptive verb and try to figure<br />
out the benefactive function of –iver- in both Old Turkish and<br />
Middle Turkish periods.<br />
Key Words: descriptive verbs, benefactive,Old Turkish<br />
Dialects, -i ver-<br />
*<br />
Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi<br />
77
Zeynep Gençer<br />
1. Giriş<br />
Eski Türkçe döneminde, “fiil + zarf-fiil eki + bir- / ber-” yapısında<br />
karşımıza çıkan bir- yardımcı fiilinin eklendiği ana fiile o işi başkası için yapmak,<br />
başkasının yararına yapmak anlamı verdiği bilinmektedir. 1 Sonraki dönemlerde<br />
de bu birleşme yapısını korumuş, tarihî süreç içerisinde ber-, bir-, vir- ve ver- gibi<br />
çeşitli ses değişiklikleriyle birlikte cümlede “tezlik, beklenmezlik, kibar emir ve<br />
kolaylık” gibi anlam değişikliklerine uğramıştır. Bu çalışmada, Türkiye Türkçesi<br />
ve diğer Çağdaş Türk Lehçelerinde de varlığını devam ettiren, tezlik tasvirî fiili<br />
olarak adlandırılan bu fiilin tarihî Türk Lehçelerinde “lütuf ve şükran” ifadesi<br />
olarak kullanılması ve cümleye vermiş olduğu anlam üzerinde durulacaktır.<br />
1.1.Amaç<br />
Bu çalışmayla “lütuf ve şükran” ifadesi olarak kullanılan bir- yardımcı<br />
fiilinin, bu işlevinin değişme süreci, diğer bir deyişle ne zaman “tezlik tasvirî<br />
fiili” olarak kullanılmaya başlandığı tespit edilmeye çalışılacaktır.<br />
1.2.Yöntem<br />
bir- yardımcı fiilinde görülen bu gramatikal değişikliğin tespitinde,<br />
öncelikle Eski Türkçe dönemi eserleri, ardından Karahanlı Türkçesi dönemi<br />
eserleri, son olarak da Harezm Türkçesi eserleri gözden geçirilmiş ve her biri<br />
kendi döneminin tek eseri olma özelliğini taşıyan ya da çağdaşlarından dil<br />
özellikleri, hacmi ve konuları itibariyle öne çıkmış olan eserler kaynak olarak<br />
ele alınmıştır. Eserler tespit edildikten sonra, bir- yardımcı fiilinin içinde geçtiği<br />
cümleler, beyitler taranmış ve bir liste oluşturulmuştur. Farklı dönemlerde<br />
karşımıza çıkan aynı birleşik fiiller yapıları ve işlevleri açısından karşılaştırılmış,<br />
farklı dönemlerde aynı şekli tespit edilemeyenler ise içinde geçtiği cümle veya<br />
beyit çerçevesinde değerlendirilmiştir.<br />
1.3.Taranan Eserler<br />
Çalışmada altı eser taranmıştır. Bu eserler ve bir- yardımcı fiiliyle<br />
kurulmuş birleşik fiiller Türkçenin tarihî dönemlerine ayrılarak Tablo-1’de<br />
gösterilmiştir.<br />
1 ay-u bir-: “bildirmek”, yani bir başkasının menfaati için; bir-: “vermek”. başla-p bir-iŋ (Maitr.,“(bizim menfaatimize)<br />
başlayın!” (Gabain, 2000 s. 90-91); tik-e bir-: “dikivermek” (BG G9,11), it-i bir-: “düzenleyivermek” (KT D1, BK D3)<br />
vd. (Tekin, 2000 s. 100); bolu ber-: “to be in somebody’s favour”.(Erdal, 2004 s. 262)<br />
78
Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />
Tablo-1<br />
Dönem Eser / Fiil Sayısı Fiil+-U / -A /<br />
-(X)p+ bir-<br />
Eski Türkçe Orhon Yazıtları / 13 alı birbasa<br />
bereşidü<br />
beriti<br />
birkazganu<br />
birkılu<br />
bersüleyü<br />
birtike<br />
birtuta<br />
bir-<br />
Kullanım<br />
Sıklığı<br />
3<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
2<br />
2<br />
1<br />
Kalyanamkara ve<br />
Papamkara / 4<br />
ayu beralıp<br />
ber-<br />
3<br />
1<br />
79
Zeynep Gençer<br />
Karahanlı Türkçesi Kutadgu Bilig / 132<br />
Atebetü’l-Hakâyık / 1<br />
aça biralıp<br />
biralu<br />
birarturu<br />
birayu<br />
birbasa<br />
birbolu<br />
birite<br />
birkelü<br />
birkılu<br />
birkingrü<br />
birkodu<br />
birkolu<br />
birkörkitü<br />
birkörü<br />
birkutġaru<br />
birodġuru<br />
biröge<br />
birsaknu<br />
birsevnü<br />
birsözleyü<br />
birsunup<br />
birtegrü<br />
birtire<br />
birturu<br />
birtuta<br />
birtutzu<br />
bir<br />
udu biryakru<br />
bir-<br />
ayu bir-<br />
8<br />
1<br />
1<br />
1<br />
42<br />
1<br />
26<br />
1<br />
7<br />
1<br />
1<br />
16<br />
3<br />
1<br />
2<br />
1<br />
2<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
3<br />
1<br />
2<br />
1<br />
3<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
80
Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />
Harezm Türkçesi Nehcü’l-Feradis / 156<br />
Kısasü’l-Enbiyâ / 142<br />
aytu beralu<br />
berbitiyü<br />
berıda<br />
berqılu<br />
beründeyü<br />
berala<br />
beralu<br />
beravutu<br />
beraytu<br />
berayta<br />
ber<br />
aça berbelgürte<br />
berbezeyü<br />
berçıkaru<br />
berıda<br />
berıdu<br />
berkata<br />
berkayta<br />
berkeltüre<br />
berkıla<br />
berkılu<br />
berkörgüze<br />
berkörgüzü<br />
berkörünü<br />
berkötrü<br />
berkura<br />
berkurşayu<br />
berögretü<br />
bersala<br />
bersözleyü<br />
berteyü<br />
bertileyü<br />
bertöşeyü<br />
bertuta<br />
beryanduru<br />
beryandura<br />
beryaza<br />
ber-<br />
18<br />
3<br />
2<br />
115<br />
16<br />
2<br />
2<br />
1<br />
1<br />
66<br />
8<br />
2<br />
1<br />
1<br />
1<br />
4<br />
3<br />
2<br />
2<br />
2<br />
1<br />
10<br />
2<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
11<br />
3<br />
2<br />
1<br />
1<br />
1<br />
2<br />
2<br />
2<br />
3<br />
81
Zeynep Gençer<br />
2.Bulgular<br />
Yapılan tarama sonucunda aşağıdaki durumlar tespit edilmiştir.<br />
Orhon Yazıtları’nda:<br />
1. bir- yardımcı fiiliyle kurulan dokuz ayrı fiile rastlanmış, bunlardan al-(almak),<br />
süle-(asker sevk etmek) ve tik-(dikmek) fiilleri birden fazla kullanıldığı için<br />
toplamda on üç birleşik fiil tespit edilmiştir.<br />
2. bir- yardımcı fiili asıl fiile –A/-U/-I zarf-fiil ekleriyle bağlanmış, söz konusu<br />
yapıda -(X)p ekine rastlanılmamıştır.<br />
3. Yardımcı fiil, bas-, eşüd- ve kıl- fiilleriyle bağlanırken geniş ünlüyle ber- ,<br />
diğer fiillerde ise bir- olarak okunmuştur. Söz konusu ses olayı incelendiğinde,<br />
asıl fiil ile yardımcı fiil arasındaki zarf-fiil ekinin geniş ünlülü ya da dar ünlülü<br />
olmasının buna etkisinin olmadığına kanaat getirilmiştir.<br />
1) a. Men [T]ürgiş kağanka kızım[ın............] ertingü uluğ törün alı<br />
birtim. (BK-K9) (T.Tekin)<br />
Ben Türgiş hakanına kızımı pek büyük (bir) törenle alıverdim.<br />
(T.Tekin)<br />
b. [...T]ürgiş kaganka kızım[ın...] ertingü [uluġ] törün alı birtim.<br />
(M.Ergin)<br />
Türgiş kağanına kızımı ... fevkalade büyük törenle alı verdim.<br />
(M.Ergin)<br />
Görüldüğü gibi “alıver-“ birleşik fiili cümlelerde “bir başkası için yapma”<br />
görevinde kullanılmaktadır.<br />
2) a. Kağan[ım, ben] özüm, Bilge Tunyukuk ötüntük ötünçümin eşidü<br />
berti. (T-G8) (T.Tekin)<br />
“Kağanım, (benim) kendimin, Bilge Tunyukuk’ un arz ettiğim ricamı<br />
dinlemek lutfunda bulundu.” (T.Tekin)<br />
b. Kaganım [ben] özüm Bilge Tonyukuk ötüntük ötünçümün eşidü<br />
birti. (T-G8) (M.Ergin)<br />
“Kağanım benim kendimin Bilge Tonyukukun arz ettiği maruzatımı<br />
işiti verdi.” (M.Ergin)<br />
82
Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />
Yukarıdaki örneklerde de yardımcı fiilin ünlüsünün düz, dar ya da düz,<br />
geniş okunması cümlede anlam değişikliğine sebep olmamıştır.<br />
4. bir- yardımcı fiiliyle kurulan birleşik fiillerin yer aldığı bu on üç cümlede<br />
tezlik, kolaylık, beklenmezlik anlamlarına henüz rastlanılmamaktadır.<br />
1) a. Olurupan, Türük bodunıng ilin tör[üs]in tuta birmiş,iti birmiş.<br />
(KT-D1) (T.Tekin)<br />
“Tahta oturarak, Türk halkının devletini (ve) yasalarını yönetivermiş,<br />
düzenleyivermişler.” (T.Tekin)<br />
b. Olurupan Türk budunung ilin tör[üs]in tuta birmiş, iti birmiş. (KT-<br />
D1) (M.Ergin)<br />
“Oturarak Türk milletinin ilini töresini tutu vermiş, düzenleyi vermiş.”<br />
(M.Ergin)<br />
Kalyanamkara ve Papamkara’da :<br />
1. ay- ve al- fiilleri olmak üzere bu yapıda kurulan iki fiile rastlanılmıştır. Bu<br />
fiillerden ay- üç kez kullanılmış toplamda bir- yardımcı fiiliyle kurulmuş dört<br />
birleşik fiil tespit edilmiştir.<br />
2. Yardımcı fiil asıl fiile -U / (X)p ekleriyle bağlanmıştır. Ancak, -(X)p ekiyle<br />
bağlanan al- fiilinin içinde geçtiği cümlede bir- fiilinin yardımcı fiil olarak kabul<br />
edilip edilmemesi tartışmaya açık olmakla birlikte Çağdaş Türk Lehçelerinde<br />
karşımıza çıkan -(X)p ber- yapısındaki birleşik fiillerle benzerliği açısından<br />
üzerinde durulması gereken önemli bir durumdur.<br />
1) ...biziŋe asaġ tusu (L) úılıŋ yettinç kün ärdini alıp beriŋ<br />
(beräyin) tep tedi (L.2.)<br />
“Ben de yedinci gün mücevheri alayım ve onu vereyim (mücevheri<br />
alın ve onu verin), dedi.” (Korkut, Birkan)<br />
Bize göre:<br />
“Ben de yedinci gün mücevheri alıvereyim” dedi<br />
3. Eserde geçen söz konusu fiillerin cümleye tezlik, kolaylık, beklenmezlik gibi<br />
anlamları verdiğine rastlanılmamıştır. Bu konuyla ilgili olarak Toprak (2005)’ta<br />
ber-, bar- fiilleri tezlik fonksiyonuyla birleşik fiiller yaptıkları belirtilmektedir.<br />
bar- fiili konu dışı olduğundan üzerinde durulmayacaktır. Ancak, ber- yardımcı<br />
fiilinin aşağıdaki cümlede tezlik fonksiyonunda kullanıldığını düşünmemekteyiz.<br />
83
Zeynep Gençer<br />
1)...täŋrisi üntäyü yol ayu berdi (LX.7)<br />
“Perisi seslenerek ona yolu gösteriyordu.” (Korkut, Birkan)<br />
Bize göre:<br />
“Perisi seslenerek ona yolu gösteriverdi.”<br />
Kutadgu Bilig’ de :<br />
1. Eserde bir- yardımcı fiiliyle kurulmuş yirmi sekiz ayrı fiile rastlanmış,<br />
tekrarları ile birlikte toplamda 132 fiil tespit edilmiştir.<br />
2. Tespit edilen fiillerin hepsi aynı birleşme yapısına sahip değildir. Çoğunlukla<br />
–A/-U/-I bir- şeklinde birleşmeler görülmekte, -(X)p bir-’ li yapılara dört beyitte<br />
rastlanılmaktadır. Bunlardan al-(almak) fiili bir beyitte –u bir-, bir beyitte ise<br />
-(X)p bir- olmak üzere iki farklı yapıda karşımıza çıkmakta, sun- (sunmak,<br />
uzatmak) fiili ise üç yerde -(X)p bir- şeklinde birleşmektedir.<br />
1) Alu birse açıġ kör altun kümüş/ Úayuúa at alsa úayuúa yumuş (2542)<br />
“Onlara hükümdardan altın-gümüş, ihsanlar koparmalı; bazılarına<br />
unvan ve bazılarına da vazife verilmesi hakkında tavassutta<br />
bulunmalıdır.” (Arat)<br />
(3983)<br />
2) Nengi bolmasa er alıp birgüke/ Elig úısġa boldı úamuġ edgüke<br />
“Verecek malı olmazsa, insan hiç bir iyiliğe el uzatamaz.”(Arat)<br />
3) Tüketti sözin türdi badı bitig/ Sunup birdi aldı úadaşı tetig (3811)<br />
“Sözünü tamamladı; mektûbu katlayıp, bağladı; uzattı ve zeki kardeşi<br />
aldı.”(Arat)<br />
-(X)p bir- ile kurulan yapı bir önceki eserde de tartışıldığı gibi burada<br />
da aynı yapıda karşımıza çıkmaktadır.Yukarıda belirtilen nedenden dolayı bu<br />
yapının ilerleyen dönemlerde kullanıldığı cümlede anlam değişikliğine etkisinin<br />
olacağı düşünülmektedir. Ayrıca, eserde sırasıyla yapılan işler dile getirilirken<br />
sadece -(X)p bir- yapısına başvurulmaması da başka bir destekleyici ipucu<br />
olarak düşünülmektedir.<br />
1) Yatıġ yarlıkaġıl içür bir yigü/ Ümeg edgü tutgıl ay bilge bügü (495)<br />
“Yabancının kusurunu bağışla, onu yedir ve içir; ey âlim hakîm,<br />
misâfire iyi muâmele et.”(Arat)<br />
84
Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />
3. Yardımcı fiil bütün birleşmelerde dar ünlülü okunmuştur.<br />
1) İtigli bayatım ite birdi öz/ İte birdi tüzdi yaraşturdı tüz. (146)<br />
“Her şeyi yoluna koyan Tanrım bunları da yola getirdi; tanzim etti,<br />
düzeltti ve birbirleri ile barıştırdı.” (Arat)<br />
2) Bolumsuzúa devlet kelü birse úut/ İter devletin ol keçürmez<br />
küni(1715)<br />
“Olmayacak kimseye devlet ve saadet gelirse, o ayağına gelen bu<br />
devleti derhâl teper.” (Arat)<br />
3) Úalı úolsa sen tutçı üsteng elig/ Er atnı sevindür öge bir erig (5481)<br />
“Eğer sen he vakit üstün gelmek istersen, adamlarını memnun et ve<br />
onlara değer verip, öğerek, şevke getir.” (Arat)<br />
4. Eserle ilgili çalışmalarda Ercilasun (Ercilasun, 1984), söz konusu yardımcı<br />
fiilin kolaylık ve çabukluk anlamlarına değinmiş, diğer taraftan failin bayat,<br />
tengri, dünya, ödlek, ana-ata, müşavir gibi üstün ve kudretli kimseler ve nesneler<br />
olmasının dikkat çekici olduğunu vurgulamıştır. Hacıeminoğlu (Hacıeminoğlu<br />
1996), anlamla ilgili bir gruplandırma yapmazken Toprak (Toprak, 2005),<br />
bir- ile kurulan birleşik fiillerde kolaylık ve çabukluk ifadesinin olduğunu<br />
belirtmiştir. Öne sürülen bu fikirler dikkatle incelendikten sonra, Ercilasun’ un<br />
dikkat çektiği kudretli faillerin belirtilen işleri yapmış olmaları, o faillerin lütfu<br />
sonucu kolaylığın ortaya çıkmış olması ihtimalini güçlendirmektedir.<br />
Atebetü’l-Hakâyık’ ta :<br />
1. Eserde tek bir fiilin bu yapıda kullanılmış olması dikkat çekicidir. –u birşeklinde<br />
karşımıza çıkan bu yapıda yardımcı fiil dar ünlüyle okunmuş, cümlede<br />
tezlik ya da kolaylık anlamlarına rastlanılmamıştır.<br />
1) ayu bir manga bu negüke kerek (314)<br />
“Bana söyleyiver, bu neye yarar” (Arat)<br />
Nehcü’l-Feradis’ te :<br />
1. Eserde ber- yardımcı fiiliyle kurulmuş altı ayrı birleşik fiil tespit edilmiş, her<br />
biri birden fazla kullanılan bu fiillerden ıd- (göndermek, yollamak, atmak) fiiline<br />
85
Zeynep Gençer<br />
yüz on beş yerde rastlanılmıştır. Toplamda ise bu yapıda yüz elli altı birleşik fiil<br />
vardır. ayt- (18) ve qıl- (16) en çok kullanılan ikinci ve üçüncü sıradaki fiillerdir.<br />
2. ıd- dışındaki tüm fiiller dar ünlüyle bağlanmış, -(X)p bir- yapısına<br />
rastlanılmamıştır.<br />
1) Òadìca rażhÀ azıq qılu berdi (7-9)<br />
“Hz. Hatice yiyecek hazırladı.” (Aktan)<br />
Bize göre:<br />
Hz. Hatice yiyecek hazırlayıverdi.<br />
2) sanga örtüglüg sözüm bar, aytu bereyin (421-7)<br />
“Sana gizli bir sözüm var, söyleyeyim.” (Aktan)<br />
Bize göre:<br />
Sana gizli bir sözüm var, söyleyivereyim.<br />
3)...on ming yarmaq Óasan atlıġ kişi birle ıêa berdi (187-2)<br />
“… Hasan adlı kişiyle on bin yarmak gönderdi, …” (Aktan)<br />
Bize göre:<br />
Hasan adlı kişiyle on bin yarmak gönderiverdi.<br />
3. Diğer dönemlerde karşımıza bir- olarak çıkan yardımcı fiil bu dönemde ses<br />
değişikliğine uğramış ve ber- olmuştur.<br />
4. Eserde tespit edilen birleşik fiillerde lütuf ve şükran anlamı açıkça<br />
görülmektedir.<br />
1) Bu etlerning ġuddalarını yıġıp bizim çetükke ıêa bergil temiş erdi<br />
(312-8)<br />
“… “Etlerin bezlerini toplayıp bizim kediye gönder.”demişti.” (Aktan)<br />
Bize göre:<br />
… “Etlerin bezlerini toplayıp bizim kediye gönderiver”demişti.<br />
2) Óaq teèÀlÀ ol qulġa uçtmaó óiãÀrı içinde bir ew binÀ qılu bergey<br />
(383-12)<br />
“Cenabıhak o kula cennette kale içinde bir köşk yapacaktır.” (Aktan)<br />
Bize göre:<br />
Cenab-ı Hak o kula cennet kalesi içinde bir köşk yapıverecek.<br />
86
Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />
3) ...manga èAlìni ündeyü bering (139-1)<br />
“… Bana Ali’yi çağırın!” (Aktan)<br />
Bize göre:<br />
Bana Ali’yi çağırıverin.<br />
(Aktan)<br />
4) Ey şeyò,Tangrı èizzeti üçün bu keçeki (17) ahvÀllarıngızdın manga<br />
aytu bering (317-17)<br />
“Ey şeyh! Tanrı’nın şanı için bu geceki durumunuzu bana söyleyin.”<br />
Bize göre:<br />
Ey şeyh! Tanrı’nın şanı için bu geceki durumunuzu bana söyleyiverin.<br />
5)...taqı menim üçün metÀè alu bersengiz (339-12)<br />
“*İkimiz birlikte gidip bana bir şeyler alsak.” (Aktan)<br />
Bize göre<br />
...Ve bana / benim için metâ (bir şeyler) alıverseniz.<br />
6)...emgek(6)leringiz içinde ne ãavÀb kim berdi erse, anlarnıng<br />
dìvÀnında taqı ol ãavÀblarnı bitiyü berdi tep aydı. (409-6)<br />
“… sizin emeğinize ne sevap verdiyse, onların defterine de aynı sevabı<br />
yazdı.”(Aktan)<br />
Bize göre:<br />
Emeklerinize ne sevap verdi ise onların divanına da o sevabı yazıverdi.<br />
5. ıda ber- birleşik fiillerin kullanıldığı bazı cümlelerde ber- lütuf ya da şükran<br />
ifadesi olma özelliğini kısmen yitirmiş, cümlede eylemin kolayca ve çabukça<br />
yapıldığı anlamı kendini göstermeye başlamıştır. Bu duruma ıd- fiilinin anlamının<br />
önemli ölçüde etki ettiği düşünülmektedir. Kaşgarlı Mahmud, eserinde ilgili fiili<br />
ve aynı fiilden türemiş olan isimleri aşağıdaki örneklerle açıklamıştır.<br />
ıdıldı<br />
tutgun ıdıldı: Tutsak (ya da bağlanmış adam ya da benzer bir<br />
kısıtlanmış durumda bulunan kimse) serbest bırakıldı.<br />
ıdınçu:<br />
ıdınçu saç: Erkeğin uzun süre toplu tutulduktan sonra çözülüp serbest<br />
bırakılan saçı.<br />
ıdunçı yılqı: Serbest bırakılan, doğaya salınan hayvan.<br />
87
Zeynep Gençer<br />
Yukarıdaki örnekler incelendiğinde ıd- fiilinin kendi içinde bir<br />
çabukluğu barındırdığı, ber- ile oluşturduğu birleşik fiilde ber- fiilinin işlevinin<br />
kuvvetlendirme olabileceği düşünülmektedir.<br />
1) ...ögütlep òabar ıêa berdi erse (325-14)<br />
“… öğüt verip şöyle haber gönderdi…”(Aktan)<br />
6. Eserde dikkat çeken bir diğer önemli nokta ise, ıd- ile derhâl zarfının aynı<br />
cümlede kullanılmış olması ve cümledeki tezlik anlamının açıkça görülüyor<br />
olmasıdır. Cümlenin bu anlamı ber- yardımcı fiili ya da ıd- asıl fiilinden değil,<br />
“derhâl” zarfından aldığı düşünülmektedir.<br />
2) DeróÀl kişi ıêa berdi,bu qullarnı keltürdiler (247-1)<br />
“Derhal adam gönderdi, hizmetçileri getirdiler.” (Aktan)<br />
Kısasü’l-Enbiyâ’ da :<br />
1. Eserde ber- yardımcı fiiliyle kurulmuş olan yirmi beş ayrı fiil tespit edilmiş,<br />
tekrarlar ve aynı fiilin farklı yapılarıyla birlikte toplamda ise yüz kırk iki<br />
birleşik olduğu görülmüştür.<br />
2. ber- yardımcı fiili asıl fiile –A/-U zarf fiil ekleriyle bağlanmış, söz konusu<br />
yapıda -(X)p ekine rastlanılmamıştır. Ancak, al- (almak), ayt- (sormak,<br />
söylemek), ıd- (göndermek), kıl- (kılmak, eylemek, yapmak), körgüz-<br />
(göstermek), yandur- (geri çevirmek, çevirmek, göndermek) fiilleri her iki dar<br />
ünlüyü de kullanarak birleşmişlerdir.<br />
1) al-:<br />
eligge köterip yörügü başmaúıŋız yoú erdi. Bu yigit işitip başmaúın<br />
olarġa ala berdi. (204r-15)<br />
“...elinizde giyip yürüyecek ayakkabınız yok idi. Bu yiğit (bunu) işitip<br />
ayakkabısını onlara veriverdi.”<br />
Óüseyn bardı yegirmi yeti kişi öz mevlÀlarındın alu berdi (244v-5)<br />
“Hüseyin vardı, kendi azatlı kölelerinden yirmi yedi kişiyi (yanına)<br />
alıverdi.”<br />
2) ayt-:<br />
Şerįèat aókÀmın olarġa aytu berdi (216r-14)<br />
“Şeriat hükümlerini onlara anlatıverdi ”<br />
Rÿbįlni úuçdı, Yÿsufnuŋ òaberlerin sordı, úamuġnı ayta berdi. (106r-<br />
88
Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />
2)<br />
3) ıd-:<br />
“Rÿbįli kucakladı, Yusuf’u sordu, hepsini anlatıverdi”<br />
Ol temür úazuúlarda arúan yaturda susadı Mevlį taèÀlÀ uçmaódın<br />
şerbet ıđu berdi (113v-11)<br />
“O, demir kazıklar (üstünde) sırt üstü yatarken susadı; Mevla taèÀlÀ<br />
cennetten şerbet gönderiverdi.”<br />
...ol yerni men bilmezin úayda turur Mevlį èazze ve celle bir úuşnı<br />
úulavuz ıđa berdi (13r-19)<br />
“O yeri ben bilmem, nerededir Mevla èazze ve celle bir kuşu kılavuz<br />
olarak gönderiverdi”<br />
4) kıl-:<br />
13)<br />
Üçünçi yer yüzini saŋa mescid (13) úıldı taúı arıġ úılu berdi (194v-<br />
“Üçüncüsü, yeryüzünü sana mescid kıldı ve onu temiz kılıverdi”<br />
...öz mÀlımızdın saŋa sercÀn úıla bereliŋ (179v-17)<br />
“...kendi malımızdan sana bahşedelim”<br />
5) körgüz-:<br />
suw üze ördek yörügenin körgüzü berdi, aŋa oòşayu kimi yüze (2)<br />
başladılar (24r-1)<br />
“(Cebrail) Suyun üstünde ördeğin yürüyüşünü onlara gösteriverdi ve<br />
onu taklit ederek yüzmeye başladılar.”<br />
....men sizlerge körgüze bereyin,(5) siz tutup öltürüŋ (190r-4)<br />
“Ben size gösterivereyim, siz tutup öldürün.”<br />
6) yandur-:<br />
òüdÀyÀ, ol eki çeçek-(19)-lerimni maŋa yanduru bergil (100v-19)<br />
“Tanrım, o iki çiçeğimi bana geri gönderiver.”<br />
ol atlarnı maŋa yandura beriŋ (140v-5)<br />
“O atları bana geri getiriverin”<br />
Yukarıdaki yapılarda, cümlede anlam farklılığına neden olacak bir<br />
durum tespit edilememiştir. İncelenen diğer dönem eserlerinde karşımıza farklı<br />
89
Zeynep Gençer<br />
fiillerde çıkan bu yapının aynı eserde aynı fiillerde görülmesi (ıdu ber-/ ıda ber-,<br />
yanduru ber-/ yandura ber- vb.) ilginç olup bir başka araştırma konusu olarak<br />
ele alınmalıdır.<br />
4. Aşağıdaki iki cümlede eylemin başkasının yararına yapılması, başkası için<br />
yapılması görüşü geçerliliğini kaybetmiştir.<br />
1) Yÿsufnı yawlaú söwer erdi. Anıŋ üçün İsóÀú yalavaç úurını Yÿsufġa<br />
bildürmeyin tonı içinde (17) belige úurşayu berdi. (97v-17)<br />
“Yusuf’u çok severdi. Onun için İshak peygamberin kuşağını Yusuf’a<br />
sezdirmeden elbisesi içinden beline bağlayıverdi.”<br />
Cümle ilk bakışta bir lütuf ifadesiymiş gibi görünse de, eylemi<br />
gerçekleştiren, yaptığıyla eylemden etkilenene zarar vermektedir. Kıssanın<br />
devamında, eylemden etkilenen hırsızlıkla suçlanıp eylemi gerçekleştirenin<br />
kölesi olma cezasına çarptırılmıştır. Ayrıca, bildürmeyin zarfının cümlede yer<br />
alması işin çabuklukla yapıldığını belirtmektedir.<br />
2) Oyġanıp bu tüşni eriŋe aytu berdi... (227r-6)<br />
“Uyanıp rüyasını kocasına anlattı.”<br />
İkinci cümle de aynı şekilde, eylemi gerçekleştirenle bundan etkilenen<br />
arasında bir yarar (lütuf) ilişkisini ortaya koymamakta, aksine özne sonraki<br />
cümlelerde yaptığı işten dolayı zarara uğramaktadır.<br />
3. Sonuç<br />
bir-/ber- yardımcı fiilinin incelendiği bu çalışmada; fiilin Eski Türkçe<br />
döneminde asıl anlamını koruduğu ve cümlede lütuf ve şükran ifadesi olarak<br />
kullanıldığı, Karahanlı Türkçesinde tanrısal lütuftan kaynaklı bir kolaylık anlamı<br />
kazandığı ve bundan dolayı ifadelerde eylemi gerçekleştiren ile eylemden<br />
etkilenene bağlı olarak cümlelerin lütuf veya şükran bildirdiği tespit edilmiştir.<br />
Harezm Türkçesi dönemine gelindiğinde ise, kullanılan zarfların ve asıl fiillerin<br />
de etkisiyle cümlelerde çabukluk anlamı görülmeye başlanmıştır. Ancak bu<br />
dönemde incelenen söz konusu yardımcı fiilin oluşturduğu birleşimlerde<br />
dilbilgiselleşmenin tam olarak tamamlandığı düşünülmemektedir 2 . Yardımcı fiil<br />
2 Demirci (2008) dilbigiselleşmeyi şu şekilde tanımlamaktadır:“<strong>Dil</strong>bigiselleşme, dillerdeki bazı kelimelerin büyük<br />
bir ölçüde gerçek anlamlarını kaybedip yapısal olarak fosilleşmeleri/kalıplaşmaları, dilde semantik görevden ziyade<br />
90
Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />
gerçek anlamını henüz yitirmiş değildir. Çalışma sonunda, tezlik tasvirî fiilinin<br />
incelenmesinde ıd- fiilinin rolünün tekrar ele alınmasına ve dilbigiselleşme<br />
sürecinin tespiti için kaynak eser ve sahaların genişletilmesine karar verilmiş<br />
olup bir sonraki çalışmada Eski Anadolu Türkçesi dönemi ve eserlerine yer<br />
verilmesi düşünülmektedir.<br />
Kaynaklar<br />
AKTAN, Bilal (2006), Kerderli Mahmud Cennetlerin Açık Yolu Nehcü’l-Feradis, Edebiyat<br />
Otağı, Ankara.<br />
ARAT, Reşid Rahmeti (1987), Kutadgu Bilig I Metin, TDK Yayınları, Ankara.<br />
ARAT, Reşid Rahmeti (1979), Kutadgu Bilig III İndeks, (Haz.: Eraslan, Sertkaya, Yüce) Türk<br />
Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 47, IV, A12, İstanbul.<br />
ARAT, Reşid Rahmeti (1951), Edib Ahmed bin Mahmud Yükneki, Atebetü’l-Hakâyık, Ateş<br />
Basımevi, İstanbul.<br />
ATA, Aysu (1997), Kısasü’l-Enbiyâ I Giriş-Metin-Tıpkıbasım, TDK Yayınları, Ankara.<br />
ATA, Aysu (1997), Kısasü’l-Enbiyâ II Dizin, TDK Yayınları, Ankara.<br />
ATA, Aysu (1998), Nehcü’l-Feradis Uştmahlarning Açuk Yolı Cennetlerin Açık Yolu III Dizin<br />
- Sözlük, TDK Yayınları, Ankara.<br />
ATALAY, Besim (1939 – 1941), Divanü Lugati’t-Türk Tercümesi, Ankara: Cilt I, II, III, IV –<br />
DEMİRCİ, Kerim (2008), <strong>Dil</strong>bigiselleşme Üzerine Üzerine Bir İnceleme, Bilig S. 45, s. 131-<br />
146<br />
ECKMANN, Janos (2004), Nehcü’l-Feradis (Hazırlayan: Semih Tezcan, Hamza Zülfikâr),<br />
TDK Yayınları, Ankara.<br />
ERCİLASUN, A. Bican (1984), Kutadgu Bilig Grameri, Gazi Üniversitesi, Ankara.<br />
ERDAL, M. (2004), A Grammar of Old Turkic, Leiden:Brill.<br />
ERGİN, Muharrem (2007), Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları No:95, İstanbul.<br />
GABAIN, A. V. (2000), Eski Türkçenin Grameri,(Çeviren: Mehmet Akalın), TDK Yayınları:<br />
532, Ankara.<br />
HACIEMİNOĞLU, Necmettin (1996), Karahanlı Türkçesi Grameri, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu,<br />
Ankara.<br />
HAMILTON, James Russel (1998), Budacı İyi ve Kötü Kalpli Prens Masalının. Uygurcası-<br />
Kalyanamkara ve Papamkara-, (Çeviren: Ece Korkut, İsmet Birkan), Simurg Yay.,<br />
Ankara.<br />
ÖZYETKİN, A.Melek (2001), Ebu Hayyan, Kitabu’l-İdrak Li Lisani’l-Etrak, Fiil: Tarihî<br />
Karşılaştırmalı Bir Gramer ve Sözlük Denemesi, KÖKSAV, Tengrim Türklük Bilgisi<br />
Araştırmaları Dizisi: 3, Ankara.<br />
TEKİN, Talat (2003), Orhon Yazıtları, Yıldız Yayınları, İstanbul.<br />
TEKİN, Talat (2000), Orhon Türkçesi Grameri, TDAD, Ankara.<br />
TOPRAK, Funda (2005), Harezm Türkçesinde Fiil, Ankara.<br />
dilbilgisel işlev yüklenmeleri demektir.”<br />
91
<strong>Dil</strong> Araştırmaları Dîvânü Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 93-114 ss.<br />
Türkiye Türkçesinde Yazım<br />
Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet<br />
i’li Renk Adlarının Yazımı ve<br />
Kullanım Özellikleri<br />
Salim Küçük * 1<br />
Özet: Türkçenin söz varlığına katkıda bulunan ve Arapça,<br />
Farsça gibi Doğu kaynaklı dillerin yanı sıra Batı kaynaklı<br />
sözcüklerde de karşımıza çıkan nispet i’sinin kullanıldığı<br />
alanlardan biri de renk adlarıdır. Türkiye Türkçesinde “…<br />
renginde (olan)”, “… renkte (olan)”, “… renkli” karşılığı<br />
kullanılan nispet i’sinin kullanımı son derece yaygın olup bu<br />
şekilde türetilen sözcüklerin önemli bir kısmı zaman içerisinde<br />
eskimiş, unutulmuş hatta ağızlarda kullanımdan düşmüştür.<br />
1928-2005 yılları arasında basılan yazım kılavuzlarında<br />
nispet i’li renk adlarının yazım ve kullanım özelliklerini<br />
incelemeyi amaçlayan bu çalışmada toplam 34 renk adı<br />
tespit edilmiş ve mesele yazım birliği ve köken açısından ele<br />
alınarak değerlendirilmiştir.<br />
Anahtar Sözler: Türkiye Türkçesi, yazım kılavuzu, nispet<br />
i’si, renk adları, söz varlığı.<br />
The Writing and the Usage<br />
Characteristics of Colour Names<br />
with Suffix of Relation in Turkey<br />
Turkish Spelling Books (1928-2005)<br />
Abstract: One of the areas, in which suffix of relation that not<br />
only makes a contribution to the vocabulary of Turkish but<br />
also we come across in West origin vocabularies besides East<br />
origin languages such as Arabic and Persian is used, is colour<br />
names. In Turkey Turkish the usage of suffix of relation in<br />
the acknowledgment of ” ... coloured” is very common. The<br />
important parts of vocabularies that are produced in that way<br />
went out of date, forgotten and even are no longer used. In this<br />
study that aims to examine the characteristics of writing and<br />
usage of colour names with suffix of relation in 1928-2005<br />
dated spelling book, 34 colour names has been determined in<br />
total and the issue has been handled and evaluated in terms of<br />
writing unity and origin.<br />
Key words: Turkey Turkish, Spelling book, suffix of relation,<br />
colour names, vocabulary<br />
*<br />
Yrd. Doç. Dr., Ordu Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü. sakucuk@hotmail.com<br />
93
Salim Küçük<br />
Giriş<br />
Türkiye Türkçesinin yapı ve işleyişi ile ilgili sorunlardan birisi de<br />
Türkçenin belli kurallar çerçevesinde yazıya geçirilmesi, yani imlâsı olmuştur.<br />
Ancak yazım kılavuzları yazım birliğinin sağlanması açısından her zaman önemli<br />
görülmekle birlikte 1928’den 2005’e kadar hazırlanan yazım kılavuzlarında bir<br />
bütünlük sağlanamamış ve kuralların sık sık değiştirilmesi eğitim ve öğretime<br />
olumsuz yönde yansımıştır (Parlakyıldız 2008: 545). Kuralların, alışkanlıkların<br />
ve yaygın kullanımın geçerli olduğu imlânın düzeltilmesinde yardımcı olacak<br />
unsurlardan biri de telâffuzdur. Çünkü sözcüklerin doğru yazımı kadar yanlışsız<br />
ve yeterli bir şekilde seslendirilmesi de önemlidir. Türkiye Türkçesi’nde<br />
telâffuzla ilgili olarak ele alınması gereken konulardan biri de düzeltme<br />
işaretlerinin kullanıldığı nispet i’li renk adlarının yazımı ve seslendirilmesidir.<br />
Türkiye’de Cumhuriyet sonrası yeni harfli Türk imlâsının başlangıcında 1<br />
Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı kanunla kabul edilen “Türk Harflerinin Kabul<br />
ve Tatbiki Hakkında Kanun” bu bakımdan bir milat özelliği taşır. Bu kanunu<br />
1928 yılında Ahmet Cevat, Ahmet Rasim, Celâl Sahir, Falih Rıfkı, Fazıl Ahmet,<br />
İbrahim Necmi, İbrahim Osman (raporu yazan), İsmail Hikmet, Mehmet Baha,<br />
Mehmet Emin, Mehmet İhsan, Ragıp Hulûsi, Ruşen Eşref, Yakup Kadri’den<br />
oluşan <strong>Dil</strong> Encümenince yazımda birliği sağlamak amacıyla düzenlenmiş ve<br />
yayımlanmış olan İmlâ Lûgati takip eder.<br />
Şemsettin Sami’nin Kâmus-ı Türkî adlı eseri ile Mehmet Bahaeddin’in<br />
(Mehmet Baha) Yeni Türkçe Lûgat’i örnek alınarak hazırlanan 1928 tarihli İmlâ<br />
Lûgati TDK’nin kuruluşundan önce yayımlanmasına rağmen Kurumun yayını<br />
gibi değerlendirilmiş ve on üç yıl boyunca kullanılmıştır (Yazım Kılavuzu 2005:<br />
I, II).<br />
Her ne kadar adı lûgat ise de bu eser, Lâtin harfli şekillerin karşılığında<br />
eski harfli şekillerin verildiği bir kelimeler listesidir. Kelimeler eski harflere<br />
göre dizilmiştir. Kitabın başındaki ön söz dikkatle okunduğunda o yıllarda<br />
Türkçenin imlâ ile ilgili birçok meselesinin henüz farkında bile olunmadığı<br />
görülür. Lâtin harflerine geçişin ilk ürünü olması bakımından bu durumu<br />
normal karşılamak gerekir. (Zülfikar 1991: 71).<br />
1941 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda “İmlâ Lûgati’nin İkinci Basımı”<br />
açıklamasına yer verilmesi kılavuzun 1928 tarihli İmlâ Lûgati’nin devamı<br />
sayıldığının bir göstergesidir.<br />
Türkçe, Arapça, Farsça vb. sözcüklerin sonuna eklenen ve renk bildiren<br />
kelimelerde “… renginde (olan)”, “… renkte (olan)”, “… renkli” karşılığı<br />
kullanılan nispet i’sinin yazımı (ى) 1928’den bugüne (bk. EK-1 ve EK-2) Kurum<br />
tarafından çıkarılan yazım kılavuzlarında farklı şekillerde yazıla gelmiştir<br />
(Doğan 2003: 190, 199).<br />
1928-2005 tarihleri arasındaki yazım kılavuzlarında nispet i’li renk<br />
94
Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />
adlarını nesnel bir şekilde incelemeyi amaçlayan bu çalışmada, Kurum yayını<br />
olmamakla birlikte ilk kılavuz olması nedeniyle 1928 tarihli İmlâ Lûgati<br />
başlangıç olarak kabul edilmiştir. Çalışmada toplam 14 adet yazım kılavuzu<br />
incelenmiş olup bunların 13’ü Kurum yayınıdır. Çalışmada 1948, 1956, 1957<br />
ve 1960 tarihli kılavuzlar nispet i’li renk adları ile ilgili olarak 1941 tarihli İmlâ<br />
Kılavuzu’ndan farklı bilgilere ve yazıma yer vermedikleri için incelenmemiştir.<br />
1. Yazım Kılavuzları ve Nispet i’si<br />
Nispet i’sinin kullanılmaya başladığı ilk kılavuz olan 1928 tarihli İmlâ<br />
Lûgati’nde eserin baş kısmına konulan ön söz niteliğindeki bölümde (s. XII)<br />
nispet i’li renk adlarının yazımı ile ilgili olarak “Arapça nisbet î – sinden gelen,<br />
fakat nisbet değil renk ve şekil gösteren kurşuni, armudi gibi türkçe kelimelerdeki<br />
i – lere ise konulmamıştır.” ifadesine yer verilmiştir.<br />
Önemli ölçüde 1928 tarihli İmlâ Lûgati’ne dayanan ve ikinci baskısı<br />
1941 yılında İbrahim Necmi <strong>Dil</strong>men öncülüğünde çıkarılarak 23 yıl kullanılan,<br />
üçüncü baskısı 1948, dördüncü baskısı 1956, beşinci baskısı 1957, altıncı baskısı<br />
1960 ve yedinci baskısı 1962 yılında yapılan kılavuzlarda nispet i’si ile ilgili<br />
herhangi bir açıklamaya yer verilmediği görülür.<br />
1965 tarihli Yeni İmlâ Kılavuzu’nda:<br />
1.Arapça ve Farsça kelimelerin sonuna eklenerek sıfat yapan ve nispet<br />
‘i’si denilen uzun ‘î’, eski İmlâ Kılavuzunda kimi kelimelerde uzun, kimi<br />
kelimelerde kısa ‘i’ olarak gösterilmişti: Millî, ilmî, ferdî, içtimaî, siyasi,<br />
medeni… gibi.<br />
Yeni İmlâ Kılavuzuna göre bunlar her yerde uzun ‘î’ olarak yazılacaktır:<br />
İçtimaî, siyasî, medenî, millî, ilmî, ferdî, armudî, gümüşî, altunî… gibi.”<br />
(s.XIV)<br />
2. “Yabancı kelime köklerinden yapılan bir çeşit yabancı sıfat da üzerine<br />
uzatma işareti konulan nispet eki î ile kurulur: Medenî, sıhhî, dünyevî, millî,<br />
ahlâkî, iktisadî gibi. (s.33)<br />
3. Türkçe kelimelere de bu ekin getirildiği görülür; Gümüşî, armudî,<br />
altunî gibi. Bunları i ile yazmak doğru olmaz; Gümüşi, armudi, altuni<br />
gibi. Fakat uzatma işaretinin boş yere bir çok yabancı kelimeye konulduğu<br />
görülmektedir; Kemâl, sıfât gibi. Bunların uzun okunuşu Türkçeye aykırıdır.<br />
(s.33) açıklamalarına yer verilmiştir.<br />
Yeni Yazım (İmlâ) Kılavuzu adını taşıyan 1970 tarihli kılavuz da 1965<br />
tarihli kılavuzla hemen hemen aynı görüşü paylaşmaktadır:<br />
1.Arapça ve Farsça sözcüklerin sonuna eklenerek sıfat yapan ve nispet<br />
‘i’si denilen uzun ‘î’ eski İmlâ Kılavuzunda kimi sözcüklerde uzun, kimi<br />
sözcüklerde kısa ‘i’ olarak gösterilmişti: millî, ilmî, ferdî, içtimai, siyasi,<br />
medeni… gibi.<br />
95
Salim Küçük<br />
Yeni Yazım Kılavuzuna göre bunlar her yerde uzun ‘î’ olarak yazılacaktır:<br />
İçtimaî, siyasî, medenî, millî, ilmî, ferdî, armudî, gümüşî, altunî, millîleştirmek,<br />
Alevîlik, Şiîler… gibi. (s. XIV).<br />
2. Yabancı sözcük köklerinden yapılan bir çeşit yabancı sıfat da üzerine<br />
“ ^ ” işareti konulan nispet eki ‘î’ ile kurulur: Medenî, sıhhî, dünyevî, millî,<br />
ahlâkî, iktisadî gibi.” (s.32). hükmünden sonra dipnotla gönderme<br />
yapılarak “Türkçe sözcüklere de bu ekin getirildiği görülür: gümüşî, armudî,<br />
altunî gibi. Bunlar eskiden kurulmuş sözcüklerdir…(s. 32) açıklamasına<br />
yer verilmiştir.<br />
Görüldüğü üzere bu açıklamalarda geçen nispet i’li renk adlarından<br />
gümüşî ve altunî sözcükleri uzun “î” ile yazılmıştır.<br />
Tarih olarak birbirlerine çok yakın olan 1975 ile 1977 tarihli kılavuzlarda<br />
ise nispet i’li sözcüklerin yazımı farklıdır. 1975 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu,<br />
1970 tarihli Yeni Yazım (İmlâ) Kılavuzu ile aynı hükümleri taşırken (s.32),<br />
yeniden düzenlenmiş dokuzuncu baskıyı oluşturan 1977 tarihli Yeni Yazım<br />
Kılavuzu’nda “Düzeltme İmi” başlığı altında (s. 47) “Uyarı: Eski ‘nispet i’si ile<br />
yazılan sözcüklerden, bu im kaldırılmıştır: milli, siyasi, hukuki, insani, iktisadi…<br />
gibi.” açıklamasına yer verilmiştir. 1975 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu’nda nispet<br />
i’li renk adları uzun î ile yazılırken, 1977 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu’nda kısa<br />
i’li yazılmıştır. 1981 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu’nda da yine “Düzeltme İmi”<br />
başlığı altında 2 nolu uyarı olarak (s. 41) 1977 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu’ndaki<br />
görüş tekrarlanmıştır.<br />
Prof. Dr. Hasan Eren tarafından hazırlanan 1985 tarihli İmlâ Kılavuzunda<br />
ise nispet i’si ile ilgili olarak (s.3):<br />
İmlâ Kılavuzu’nun Yazım Kılavuzu adını alan son baskılarında düzeltme<br />
(inceltme, uzatma) işaretinin kaldırılması, yazıda ve söyleyişte büyük<br />
sorunlara yol açmıştır. Eski nispet i’si üzerinden bu işaretin kaldırılması,<br />
yazı ve söyleyiş sorunlarını bir kat daha artırmıştır. Bu durum karşısında<br />
Millî Eğitim Bakanlığı, 1982 yılında bir bildiri yayımlayarak yazışma ve<br />
yayınlarda gözlenen aksaklıkları gidermek ve yazılışta birliği sağlamak üzere<br />
düzeltme işaretinin kullanılmasını bakanlık teşkilatına bildirmiştir (Millî<br />
Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi 12 Nisan 1982, cilt 45, sayı 2110, s. 166).<br />
açıklamasına yer verilmiştir.<br />
1988 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda “Sunuş” (s. 3) başlığı altında:<br />
5. Son yıllarda, düzeltme (uzatma, inceltme) işaretinin kullanılmaması<br />
sonucu ortaya çıkan karışıklıkları gidermek üzere bu işaretin kullanılması<br />
zorunlu olan durumlar, imlâ kuralları bölümünde belirtilmiş, bu gibi kelimeler<br />
de sözlük bölümünde düzeltme işaretiyle gösterilmiştir. Bu kuralların<br />
dışında, Arapça ve Farsçadan dilimize girmiş kelimelerin doğru söylenmesi<br />
için uzun a, i, u harfleri üzerine bu işaretin konması, bir imlâ sorunu olarak<br />
düşünülmemiş ve serbest bırakılmıştır.<br />
96
Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />
ve önemli bir yenilik olarak ilk defa 1988 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda karşımıza<br />
çıkan “Düzeltme (inceltme, uzatma) işareti” başlığı altında (s. 7-8):<br />
17. Eski nispet i’sini göstermek için düzeltme işareti kullanılır: ahlâkî,<br />
iktisadî, insanî, edebî, fikrî, medenî, sıhhî, siyasî, dahilî, haricî, dünyevî gibi. –<br />
Böylelikle askeri (asker-i) ve askerî, dini (din-i) ve dinî (= dinsel), ilmi (ilm-i)<br />
ve ilmî (= bilimsel), resmi (resm-i) ve resmî gibi biçimlerin karıştırılması<br />
önlenmiş olur.<br />
Nispet i’si Türkçe kelimelerde de kullanılır: altunî, bayatî, gümüşî,<br />
kurşunî. – Buna karşılık, çengi, çini, harami, külhani, tiryaki gibi örneklerde<br />
–î’ler i’ye dönüşmüştür. İfadeleri yer almıştır.<br />
Burada da dikkati çeken nispet i’li renk adlarının altunî, gümüşî ve<br />
kurşunî şeklinde uzun î’li yazımlarıdır. 1993 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda da nispet<br />
i’si ile ilgili olarak aynı görüş (s. 9) tekrarlanmıştır.<br />
1996 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda “Ünlüler üzerinde düzeltme işareti” (s. 8)<br />
ve 2000 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda “Düzeltme İşareti” başlıkları altında nispet<br />
i’si (s. 8) ile ilgili olarak: “Nispet î’si bazı Türkçe kelimelerde de kullanılır:<br />
altunî, bayatî, gümüşî, kurşunî. Bu örneklerde ikinci heceler de uzun söylenir.”<br />
bilgisine yer verildiğini görürüz. 1996 ve 2000 tarihli kılavuzları diğerlerinden<br />
ayıran en önemli özellik her iki kılavuzun sonuna nispet i’li sözcüklerin yazımını<br />
gösteren birer listenin eklenmesidir.<br />
2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda ise “Düzeltme İşareti” başlığı altında<br />
nispet i’si ile ilgili olarak (s.7):<br />
3. Nispet i’sinin belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek<br />
için kullanılır. Böylece (Türk) askeri ve askerî (okul), (İslam) dini ve dinî<br />
(bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk’ün) resmi ve resmî<br />
(kuruluşlar) gibi anlamları farklı kelimelerin karıştırılması da önlenmiş olur.<br />
Nispet i’si alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzelme<br />
işareti olduğu gibi kalır: millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik.”<br />
açıklamasına yer verilmiş ancak nispet i’li renk adlarına ilişkin<br />
örnekler yer almamıştır.<br />
2. Nispet i’li Renk Adları ve Yazım Kılavuzları<br />
Nispet i’li renk adlarının yazımı ile ilgili ikilik ilk imla denemesi olan<br />
1928 tarihli İmlâ Lûgati ile başlamış, 1941 tarihli kılavuzla sürmüştür. 1928<br />
tarihli kılavuzda (bk. EK-1) erguvanî, firfirî, hakî, kibritî, sincabî ve zümrüdî gibi<br />
renk adları uzun î ile yazılırken bunun dışındakiler kısa i’li olarak yazılmıştır.<br />
Bu ikilik 1941 ve 1962 tarihli kılavuzlarda da devam etmiştir. Örneğin 1941<br />
tarihli İmlâ Kılavuzu’nda olmayan altuni, angudi, eflâtuni, fındıki, nohudi renk<br />
adlarına 1962 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda yer verilmiştir (bk. EK-1). Bunun gibi<br />
1941 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda çividi, demiri, filizi, lâciverdi, tahini renklerinin<br />
97
Salim Küçük<br />
1962 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda çividî, demirî, filizî, lâciverdî, tahinî şeklinde<br />
yazıldıkları görülür (bk. EK-1).<br />
Latin harflerine dayalı Türkiye Türkçesi yazım kurallarının henüz yerine<br />
oturmadığı ve bazı tereddütlerin yaşandığı bu dönemde 1965, 1970 ve 1975<br />
tarihli kılavuzlarda nispet i’li renk adlarının tümü uzun î’li yazılarak bu konuda<br />
yazım birliği sağlanmıştır. Ancak 1977 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu ile uzun<br />
î’li yazım birliği yerini kısa i’li yazım birliğine bırakır. Böylece 1977 tarihli<br />
Yeni Yazım Kılavuzu’nda nispet i’leri tamamen kaldırılır (Gürses 2001: 175).<br />
Nispet i’li renklerin yazımı yönünden 1977 ile 1981 tarihli yazım kılavuzları<br />
aynı yapıdadır. 1985 yılında tekrar eskiye dönülür ve bu süreç 1988, 1993, 1996<br />
ve 2000 tarihli kılavuzlarla devam ettirilir (bk. EK-2). Bu tarihlerde nispet i’li<br />
renk adları uzun î’li yazılarak yeniden yazım birliği sağlanır.<br />
2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda ise söz konusu birlik tekrar bozulmuştur.<br />
Örneğin cevizî, filizî, hâkî, laciverdî, neftî ve tahinî sözcükleri uzun î’li, bunların<br />
dışındaki nispet i’li renk adları ise kısa i’li yazılmıştır.<br />
Grafik 1. 1928-2005 Yazım Kılavuzlarına Göre Nispet İ’li<br />
Renk Adlarının Kullanım Yoğunluğu<br />
98
Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />
3. Varlıklara Veriliş Yönünden Nispet i’li Renk Adları<br />
Türkiye Türkçesinde nispet i’li renk adları daha çok yiyecek ve içecek<br />
adlarıyla oluşturulmuştur. Bunu bitkiler, hayvanlar, madenler, çeşitli nesneler,<br />
yanıcı maddeler vb. izlemektedir.<br />
1. Çeşitli Yiyecek Adlarıyla Oluşturulanlar<br />
1.1. Sebzeler: patlıcani.<br />
1.2. Meyveler: limoni.<br />
1.3. Kuruyemişler: cevizî, fındıki, fıstıki.<br />
1.4. Tahıl ve Baklagiller: nohudi.<br />
1.5. <strong>Bahar</strong>atlar: tarçıni.<br />
1.6. Hazır Yiyecekler: tahinî.<br />
1.8. Doğal Yiyecekler: zeytuni.<br />
2. İçecekler<br />
2.1. Soğuk İçecekler: şarabi.<br />
3. Bitkiler<br />
3.1. Ağaçlar: bergamodi, çividi, erguvani, leylaki.<br />
3.2. Ot Cinsi Bitkiler: filizî, kimyoni, samani.<br />
4. Hayvanlar<br />
4.1. Memeli Hayvanlar: sincabi.<br />
4.2. Kuşlar: angudi, kuzguni.<br />
5. Madenler<br />
5.1. Metaller: altuni, demiri, gümüşi, kurşuni.<br />
5.2. Değerli Taşlar: zümrüdi.<br />
6. Nesneler<br />
6.1. Yanıcı Maddeler: barudi, kibritî, neftî.<br />
7. Tabiatle İlgili Olanlar: ateşî, hâkî, havai mavi.<br />
8. Renklerle İlgili Olanlar: eflatuni, firfiri, laciverdî.<br />
Görüldüğü üzere varlıklara verilişine göre sincabi, angudi ve kuzguni<br />
dışında nispet i’li renk adları daha çok cansız nesneleri karşılamaktadır.<br />
4. Yapı ve Anlam Yönünden Nispet i’li Renk Adları<br />
Nispet i’li renk adlarını yapı ve anlam yönünden incelerken önce nispet<br />
i’li renklerin anlamları için Arap harfleri ile yazılmış Kamus-ı Türki (KT,<br />
1978, 2010) ve Mehmed Bahaeddin (Mehmet Baha) tarafından yazılmış olan<br />
99
Salim Küçük<br />
Yeni Türkçe Lügat (YTeL 1997) ile İbrahim Alaeddin Gövsa tarafından Latin<br />
harfleriyle yazılmış Yeni Türk Lügati’ni (YTLİi 1930) yeniden gözden geçirip<br />
ayrıca 1945 tarihli Türkçe Sözlük’ü de dikkate aldık. Bunlardan <strong>Dil</strong> Encümeni<br />
âzâsı olan ve Türk <strong>Dil</strong> Kurultaylarından ikincisinde Gramer komisyonunda,<br />
üçüncüsünde de Umumî Meclis’e katılmış olan Mehmet Bahaeddin tarafından<br />
yazılan ilk Türkçe Lûgat ilk baskısını 1912 yılında yapmış ve 12 yıl sonra Yeni<br />
Türkçe Lûgat adıyla ikinci baskısını yapmıştır. Eser aynı zamanda Lûgat-i Baha<br />
adıyla da anılmaktadır.<br />
Zaman içerisinde meydana gelen anlam farklılıklarına dikkat çekmek için<br />
son olarak Güncel Türkçe Sözlük ve 2005 tarihli Türkçe Sözlük’e başvurduk.<br />
Sözcüklerin yazımında ise 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’ndan yararlandık.<br />
Altuni (altu:ni:)<br />
Türkçe (altın) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. ET ve OT’deki altūn<br />
yazımına nispet i’sinin eklenmesiyle oluşturulmuştur diyebiliriz (Eren 1999,<br />
Gülensoy 2007a). GTS’de “1. Altın rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde<br />
tanımlanmıştır.<br />
1928, 1941 ve 1981 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. Altuni ve altunî<br />
olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli kılavuzda altuni şeklinin<br />
yanı sıra altın sarısı, altınımsı ve altınsı sözcüklerine de yer verilmiştir.<br />
Angudi (angu:di:)<br />
Türkçe (angut) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür.<br />
KT’de (1978, 2010) angıtî ve angıdî karşılığı olarak “Angıt kuşu ve tuğla<br />
renginde olan.” açıklamasına yer verilmiştir. YTLi ‘de (Gövsa 1930) de angıdı,<br />
angudi karşılığı olarak aynı mana verilmiştir. YTeL’de (Bahaeddin 1997) ise<br />
angıt maddesinde “Açık kırmızı renkte bir cins kuş. Angıdı: angıt kuşu renginde<br />
kumaş vesaire.” açıklamasına yer verilmiştir. Yine KT’de (1978, 2010) ve<br />
YTLi’de (Gövsa 1930) angut/angıt “Kazdan büyücek tuğla renginde bir cins<br />
kuş.” şeklinde açıklanmıştır. Angudi için 1945 tarihli TS’de “Angıt kuşunun<br />
renginde.”, GTS ve TS’de (2005) “1. Angut kuşunun rengi. 2. sf. Bu renkte<br />
olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />
Eren’e (1999) göre angıt “Tüyleri kiremit renginde, ördeğe benzer bir su<br />
kuşu.”dur. Yerel ağızlarda angut ve angurt biçimlerine de rastlanır (Eren 1999).<br />
DLT’te angıt “Ördeğe benzer kızıl renkli bir kuş, angıt.” şeklinde açıklanmıştır<br />
(Atalay 1998: 93). Osmanlı Türkçesinde angıt ve ankıt yazımlarına da rastlanır<br />
(Gülensoy 2007a). DS’de (1963) ankut (III) “Kırmızıya yakın koyu sarı renk.”<br />
olarak verilmiştir. Yine DS’de (1963) “Bir tür küçük orman kuşu.” karşılığı<br />
olarak angut, aŋgut, anga, angıdı; “Ördekten daha iri, kiremit renkli bir kuş.”<br />
karşılığı olarak da aŋgıdı, angırt, angud, angult, angurt angut, aŋgut kazı, anıt,<br />
āŋk, ankıt, ankut, anrık sözcükleri yer alır.<br />
100
Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />
1928 tarihli İmlâ Lûgati’nde önce angudî ve angıdî şeklinde verilmiş<br />
ardından tashihler kısmında angudi, angıdı şeklinde yazılmıştır. 1941 ve 1981<br />
tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. 1962 ve 2005 tarihli kılavuzlarda angudi<br />
diğer kılavuzlarda angudî şeklinde yazılmıştır.<br />
Ateşî (ateşi:)<br />
Farsça (âteş) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010) “Ateş<br />
renginde, açık kızıl.” manası verilmiştir. YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Ateş<br />
renginde.” şeklinde karşılanmıştır. TTS’de (1985) de aynı şekilde tanımlanmıştır.<br />
1975’ten sonraki kılavuzlarda yer almamıştır. Ateşi ve ateşî olmak üzere<br />
iki farklı şekilde yazılmıştır. 1996 yılından itibaren kılavuzlarda ateş kırmızısı<br />
kavramına yer verilmiştir.<br />
Barudi (baru:di:)<br />
Farsça (bârûd) + Arapça (-i). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür. KT<br />
(1978, 2010), YTeL (Bahaeddin 1997) ve YTLİ’de (Gövsa 1930) “Barut renginde,<br />
koyu zeytunî.” karşılığı verilmiştir. 1945 tarihli TS’de “Barut renginde.”; GTS<br />
ve TS’de (2005) “1. Koyu gri renk. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />
Bütün yazım kılavuzlarında vardır. Barudi ve barudî olmak üzere iki<br />
farklı şekilde yazılmıştır. 2005 Yazım Kılavuzunda barudi’nin yanında barut<br />
esmeri ve barut rengi de mevcuttur.<br />
Bergamodi (bergamodi:)<br />
İtalyanca (bergamotto) + Arapça (-i). Somutlaştırmadır. 1945 tarihli<br />
TS’de “Güzel kokulu bir esans çıkarılan, turunçgillerden bir çeşit.”; GTS<br />
ve TS’de (2005)“1. Sarımsı pembe rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılığı<br />
verilmiştir. Bergamot turunçgillerden bir ağaç olup bergamot sözcüğü aynı<br />
zamanda bu ağacın kabuklarından reçel yapılan ve esans çıkarılan meyvesini<br />
karşılamaktadır. YTLi’de (Gövsa 1930) de bergamot “Portakal cinsinden güzel<br />
kokulu bir meyva.” olarak açıklanmıştır.<br />
1928 tarihli İmlâ Lûgati’nden itibaren bergamot sözcüğü kılavuzlarda<br />
yer almasına rağmen bergamodi yazımı 2000 yılına kadar yazım kılavuzlarına<br />
girmemiştir. 2000 tarihli kılavuzda bergamodî, 2005 tarihli kılavuzda ise<br />
bergamodi şeklinde yazılmıştır.<br />
Cevizî (cevi:zi:)<br />
Arapça (cevz) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. GTS’de “1. Ceviz ağacının<br />
gövdesi kesilince kesikte görülen koyu kahve renk. 2. Ceviz meyvesinin yeşil<br />
kabuğunun kaynatılmasından elde edilen kahve rengi.” olarak açıklanmıştır.<br />
TS’de (1988) cevizî maddesine yer verilmezken, TS’de (2005) “Cevizden<br />
yapılmış veya cevizi andıran.” şeklinde açıklanmıştır.<br />
1928-1981 tarihleri arasındaki yazım kılavuzlarında yoktur. İlk olarak<br />
101
Salim Küçük<br />
1985 yazım kılavuzunda yer almıştır. Cevizî şeklinde tek şekilli olarak yazıldığı<br />
görülür.<br />
Çividi (çivi:di:)<br />
Türkçe (çivit) + Arapça (-i). Somutlaştırmadır. OT’de cüvüt, çüvüt, çüwüt<br />
‘boya’ karşılığı kullanılmıştır. DLT’te kızıl çüwüt (kızıl boya, zincifre, sülegen),<br />
al çüvüt (al boya), kök çüvüt (lâcivert boya), yaşıl çüvüt (yeşil boya) ve sarıġ<br />
çüvüt (sarı boya, zırnık) yazımlarına da yer verilmiştir. OT’de esasen çüvüt<br />
sözcüğüyle bu renklerin hepsi karşılanırdı (Atalay 1999: 162). Çivit “Eskiden<br />
çivit otundan, bugün yapay yollarla elde edilen mavi renkli, sarılığını gidermek<br />
için çamaşırın son suyuna karıştırılan toz boya.” demektir (Eren 1999).<br />
KT’de (1978, 2010) çividi şekli olmamakla birlikte çivit sözcüğü “Çivit<br />
yahut çığıt ve galatı çivid. Hint’te ve Yemen’de hâsıl olan bir nebattan çıkarılan<br />
koyu mavi boya, ki sarılığı kaybettirmek için az miktarda çamaşıra da konur.”<br />
ve YTeL’de “Hint’te ve Yemen’de çıkan koyu mavi boya.” açıklamasına yer<br />
verilmiştir. YTLi’de (Gövsa 1930) çividi “Çivit rengi.” olarak karşılanmıştır.<br />
1945 tarihli TS’de “Çivit renginde olan. Çividî mavi.”; GTS’de ve TS’de (2005)<br />
“1. Çivit rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />
Bütün yazım kılavuzlarında yer almıştır. 1928 tarihli İmlâ Lûgati’nde<br />
önce çividî, tashihler kısmında ise çividi şeklinde yer almıştır. Kılavuzlarda çividi<br />
ve çividî olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır. 2005 Yazım Kılavuzunda<br />
çividi’nin yanı sıra çivit mavisi ve çivit rengi kavramlarına da yer verilmiştir.<br />
Demiri (demiri:)<br />
Türkçe (demir) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür. KT’de<br />
(1978, 2010) “Demir rengine çalar kır.” karşılığı verilmiştir. KT’de verilen<br />
“Demirî bir çift at; demirî kır.” örnekleri bu rengin at donu/rengi olduğunu<br />
göstermektedir. YTLi’de (Gövsa 1930) demirî karşılığı olarak yer verilen<br />
“Demir rengine çalar kır [at].” açıklaması da bu görüşü desteklemektedir. Aynı<br />
şekilde YTeL’de (Bahaeddin 1997) demiri sözcüğü “Demir renginde olan.” ve<br />
demiri kır “Demir rengine çalan kır (at).” olarak açıklanmıştır. Sözcüğe GTS’de<br />
“1. Gri. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) ise “1. Demir mavisi, gri. 2. sf.<br />
Bu renkte olan.” karşılığı verilmiştir.<br />
1965, 1970, 1975, 1981, 1985, 1988, 1993 tarihli kılavuzlarda yer<br />
almamıştır. 1928 tarihli İmlâ Lûgati’nde önce demirî tashihler kısmında ise<br />
demiri şeklinde yazılmıştır. 1941 ile 2005 tarihli kılavuzlarda demiri diğer<br />
kılavuzlarda demirî olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır.<br />
Eflatuni (eflâ:tu:ni:, l ince okunur)<br />
Arapça (eflâtûn) + Arapça (-î). Somutlaştırma yoluyla yapılmamış renk<br />
adlarındandır. KT’de (1978, 2010) “Leylakî ile erguvanî arasında, açık mora<br />
102
Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />
çalar bir renk.” ve YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Açık mora çalan renkte, leylaki<br />
ile erguvani arasında.” şeklinde açıklanmıştır. GTS’de ise “1. Eflatun rengi. 2. sf.<br />
Bu renkte olan.” karşılığı verilmiştir.<br />
1928 ile 1941 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. Kılavuzlarda eflâtuni,<br />
eflatunî, eflatuni, eflâtunî olmak üzere dört farklı şekilde yazılmıştır. 2005<br />
Yazım Kılavuzu’nda eflatuni yazımının yanında eflatunumsu yazımına da yer<br />
verilmiştir.<br />
Erguvani (erguva:ni:)<br />
Farsça (erġavân) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />
“Erguvan çiçeği renginde, güzel parlak kızıl, ercüvânî.”, YTeL’de (Bahaeddin<br />
1997) “Erguvan çiçeği renginde, güzel ve parlak kızıl, menekşe rengine yakın<br />
koyu kırmızı, firfiri.”, YTLi’de (Gövsa 1930) “Erguvan çiçeği renginde güzel ve<br />
parlak kızıl.”, TS’de (1945) “Erguvan çiçeği renginde; eflâtun ile kırmızı arası.”,<br />
GTS’de “1. Erguvan rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Eflatunla<br />
kırmızı arası renk. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />
Bütün kılavuzlarda yer almıştır. Erguvanî ve erguvani olmak üzere iki<br />
farklı yazımı vardır.<br />
Fındıki (fındıki:)<br />
Arapça (funduk) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />
ve YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Fındıkkabuğu renginde.”, YTLi’de (Gövsa<br />
1930) “Fındıkkabuğu rengi.”, TS’de (1945) “Fındıkkabuğu rengi.” GTS’de “1.<br />
Fındıkkabuğu.” ve TS’de (2005) “1.Fındıkkabuğu rengi. 2. sf. Bu renkte olan.”<br />
şeklinde karşılanmıştır.<br />
1941, 1977 ve 1981 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. Kılavuzlarda<br />
fındıkı, fındıki ve fındıkî olmak üzere üç farklı şekilde yazılmıştır.<br />
Fıstıki (fıstıki:)<br />
Arapça (fustuk) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />
“Şam fıstığının içi renginde olan, açık yeşil”, YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Fıstık<br />
renginde olan, açık yeşil.”, YTLi’de (Gövsa 1930) “Şam fıstığı renginde, açık<br />
yeşil.”, TS’de (1945) “Fıstık rengi, açık yeşil.”, TS’de (1988) “1. Sarıya çalan<br />
açık yeşil renk. 2. Bu renkte olan, açık yeşil renk.” ve TS’de (2005) “1. Sarıya<br />
çalan açık yeşil renk. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde tanımlanmıştır.<br />
Bütün kılavuzlarda vardır. Fıstıkı, fıstıki ve fıstıkî olmak üzere üç farklı<br />
şekli vardır.<br />
Filizî (filizi:)<br />
Yunanca (filiz) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />
filizî şeklinde yer almamakla birlikte asma filizi “Açık fıstıkî renk.” olarak<br />
açıklanmıştır. YTLi’de (Gövsa 1930) “Açık fıstıkı renk.”, TS’de (1945) “Asma<br />
103
Salim Küçük<br />
filizi rengi, açık yeşil.”, GTS’de “1. Filiz rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de<br />
(2005) “1. Asma filizinin rengi, açık yeşil renk. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılığı<br />
verilmiştir.<br />
Bütün kılavuzlarda vardır. Filizi ve filizî olmak üzere iki farklı şekilde<br />
kullanılmıştır.<br />
Firfiri (firfiri:)<br />
Arapça (firfîr) + Arapça (-î). Somutlaştırma yoluyla oluşturulmamıştır.<br />
KT’de (1978, 2010) “Parlak kızıl, erguvan.” manası verilmiştir. YTeL’de<br />
(Bahaeddin 1997) “Menekşeye yakın koyu kırmızı renkte, erguvani.” şeklinde<br />
karşılanmıştır. YTLi’de (Gövsa 1930) “Parlak kızıl renk, erguvani.”, TS’de<br />
(1945) “Parlak kızıl renk.”, GTS ve TS’de (2005) “1. Parlak kızıl renk. 2. sf. Bu<br />
renkte olan.” şeklinde tanımlanmıştır.<br />
1965, 1977, 1981, 1985, 1988 ve 1993 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır.<br />
Firfirî ve firfiri olmak üzere iki farklı şekli mevcuttur.<br />
Gümüşi (gümü:şi:)<br />
Türkçe (gümüş) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de yoktur. ET ve<br />
OT’de kümüş şeklinde karşımıza çıkar (Eren 1999). 1945 tarihli TS’de gümüşü<br />
şeklinde yazılan sözcüğün anlamı “Gümüş rengi.” şeklinde açıklanmıştır. GTS<br />
ve TS’de de (2005) “1. Gümüş rengi. 2. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />
1941 ve 1962 tarihli kılavuzlarda gümüşi, gümüşü ve 1965 kılavuzunda<br />
gümüşî, gümüşü olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır. 1928 ve 1981 tarihli<br />
kılavuzlarda yer almamıştır. Gümüşi, gümüşü ve gümişî olmak üzere üç farklı<br />
yazımı mevcuttur. 2005 Yazım Kılavuzunda gümüşi’nin yanı sıra gümüş grisi ve<br />
gümüş rengi kavramları da yer alır.<br />
Hâkî (ha:ki:)<br />
Farsça (hâk) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />
“Toprağa mensup ve müteallik veya topraktan ibaret olan, dünya adamı,<br />
beşer.” manası verilmiştir. Renk anlamı yoktur. YTLi’de (Gövsa 1930) KT’den<br />
(1978, 2010) farklı olarak “Toprağa mensup ve müteallik olan, topraktan ibaret<br />
bulunan. Toprak rengi.” şeklinde açıklanmıştır. 1945 tarihli TS’de “ ‘Toprakla<br />
ilgili’ demek ise de dilimizde ‘yeşile çalar koyu sarı’ anlamına kullanılır. Hakî<br />
elbise.” şeklinde açıklanmıştır. GTS ve TS’de (2005) “1. Yeşile çalan toprak<br />
rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />
Bütün yazım kılavuzlarında vardır. 1965 tarihli Yeni İmlâ Kılavuzu’nda sözcük<br />
önce hakî şeklinde yazılmış, ardından düzeltme cetvelinde hâkî şeklinde gösterilmiştir.<br />
Kılavuzlarda hakî, haki ve hâkî olmak üzere üç farklı şekilde yer almıştır.<br />
Havai Mavi<br />
Arapça heva ve mâ’i sözcükleriyle oluşturulmuş bir somutlaştırmadır.<br />
104
Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />
KT’de (1978, 2010) havaî “Hava renginde, açık gök.” ve havaî mavi “Açık<br />
mavi.” şeklinde karşılanmıştır. Yalnızca havaî sözcüğünün yer aldığı YTLi’de<br />
(Gövsa 1930) ise “Havaya mensup ve müteallik. Hava renginde, açık gök, açık<br />
mavi…” şeklinde açıklanmıştır. TS’de (1945) havai sözcüğünün karşılığı olarak<br />
“1. Gök renginde. Havai mavi.” açıklamasına yer verilmiştir. GTS’de “1. Göğün<br />
rengi, açık mavi. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılığı verilmiştir.<br />
Nispet i’li renk adları içerisinde iki sözcük ile oluşturulmuş tek renktir.<br />
İlk olarak 1996 tarihli kılavuzda yer almıştır. Havaî mavi ve havai mavi olmak<br />
üzere iki farklı şekilde yazılmıştır.<br />
Kibritî (kibriti:)<br />
Arapça (kibrît) + (-î). Somutlaştırmadır. Eski ve ağızlarda kullanımdan<br />
düşmüş bir sözcüktür. KT’de (1978, 2010) “Kükürt renginde, açık sarı.”,<br />
YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Kükürde mensup, kükürt renginde, açık sarı.”,<br />
YTLi’de (Gövsa 1930) “Kükürde mensup ve müteallik. Kükürt renginde, açık<br />
sarı.” şeklinde açıklanmıştır. TAS’ta (1998a: 535) ve ATS’de de (1998b: 484)<br />
benzer olarak “schwefelgelb” yani “kükürt sarısı” karşılığı verilmiştir.<br />
1928, 1941 ve 1962 tarihli kılavuzlarda kibritî şeklinde yazılmıştır. 1962<br />
yılından sonraki kılavuzlarda görülmez.<br />
Kimyoni (kimyo:ni:)<br />
Arapça (kemmûn) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür.<br />
KT’de (1978, 2010) “Kimyon renginde, açık zeytunî.”, YTeL’de (Bahaeddin<br />
1997) “Açık zeytuni.” ve YTLi’de (Gövsa 1930) “Açık zeytuni renk.” karşılığı<br />
verilmiştir. TS’de (1945) “Açık zeytin renginde olan.”; GTS’de “1. Kimyon<br />
rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Kahverengiye çalan yeşil renk.<br />
2. Bu renkte olan.” şeklinde tanımlanmıştır.<br />
Bütün kılavuzlarda mevcuttur. Kimyoni ve kimyonî olmak üzere iki farklı<br />
yazımı vardır.<br />
Kurşuni (kurşu:ni:)<br />
Türkçe (kurşun) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Türkçe olan ‘kurşun’<br />
sözcüğü OT’de koruğjīn olarak geçer. DLT’te karşımıza çıkan koşūn sözcüğü<br />
Oğuzlarda korşūn şeklinde kullanılmıştır (Eren 1999, Gülensoy 2007). KT’de<br />
(1978, 2010) “Kurşun renginde, açık kül renginde, sincabî.”, YTeL’de (Bahaeddin<br />
1997) “Kurşun renginde.” ve YTLi’de (Gövsa 1930) benzer olarak “Kurşun<br />
madeninin renginde olan, açık külrengi, sincabi.” şeklinde karşılanmıştır. TS’de<br />
(1945) “Kurşun rengi, koyu kül rengi.”, GTS ve TS’de (2005) “1. Koyu kül<br />
rengi, kurşun rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />
Bütün kılavuzlarda yer almıştır. Kurşuni ve kurşunî olmak üzere iki farklı<br />
şekli vardır. 2005 Yazım Kılavuzu’nda kurşuni sözcüğünün yanı sıra kurşun<br />
105
Salim Küçük<br />
grisi ve kurşun rengi kavramlarına da yer verildiği görülür.<br />
Kuzguni (kuzgu:ni:)<br />
Türkçe (kuzgun) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür.<br />
Eski Türkçede Uygurlar tarafından “kara karga” karşılığı verilmiştir. Aynı<br />
zamanda OT’de DLT’te de geçer (Gülensoy 2007). KT’de (1978, 2010) ve<br />
kuzgun sözcüğünün “iri kara karga” şeklinde karşılandığı YTLi’de (Gövsa 1930)<br />
“Pek siyah, koyu siyah.” karşılığı verilmiştir. Kuzgun sözcüğünün “Büyük kara<br />
karga.” olarak açıklandığı YTeL’de (Bahaeddin 1997) de kuzguni’ye “Koyu<br />
siyah.” karşılığı verilmiştir. Sözcük benzer şekilde TS’de (1945) “Kuzgun rengi,<br />
simsiyah.”; GTS ve TS’de (2005) “Çok koyu, kara.” şeklinde açıklanmıştır.<br />
Bütün kılavuzlarda yer almıştır. Kuzguni ve kuzgunî şekillerinde<br />
yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda kuzguni şeklinin yanı sıra kuzguni<br />
siyah kavramına da yer verilmiştir.<br />
Laciverdî (la:civerdi:, l ince okunur)<br />
Farsça (Lâcverd) + Arapça (-î) şeklinde oluşturulmuştur. Nispet i’li renk<br />
adları içerisinde somutlaştırma yoluyla oluşturulmamış üçüncü renktir. KT’de<br />
(1978, 2010) “Lâcivert taşı renginde, koyu mavi.”, YTeL’de (Bahaeddin 1997)<br />
“Koyu mavi.”, YTLi’de (Gövsa 1930) “Lâcivert renginde, koyu mavi.”, GTS’de<br />
“Lacivert renkte, lacivert renkli.” ve TS’de (2005) “Lacivert renkli, laciverde<br />
çalan.” karşılıkları verilmiştir.<br />
1965, 1970, 1975, 1977, 1981, 1985, 1988 ve 1993 tarihli kılavuzlarda<br />
yer verilmemiştir. Lâciverdî ve laciverdî olmak üzere iki farklı yazımı vardır.<br />
Leylaki (leyla:ki:, l ince okunur)<br />
Arapça (leylâk) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür. GTS<br />
ve TS’de (2005) “1. Leylak rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />
1928, 1965, 1970, 1975, 1977 ve 1981 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır.<br />
Leylâki, leylâkî ve leylaki olmak üzere üç farklı şekilde yazılmıştır.<br />
Limoni (limo:ni:)<br />
Yunanca (limon) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />
“Limon renginde, açık ve az yeşile çalar sarı.”, YTeL’de (Bahaeddin 1997),<br />
“Limon renginde, az yeşile çalar açık sarı.” ve YTLi’de (Gövsa 1930) “Yeşile<br />
çalar açık sarı renk. [s] Açık sarı.” karşılığı verilmiştir. TS’de (1945) “1. Limon<br />
gibi pek az yeşile çalan açık sarı.”; GTS’de “1. Limon rengi. 2. sf. Bu renkte<br />
olan.” ve TS’de (2005) “1. Limon rengi, yeşile çalan açık sarı. 2. sf. Bu renkte<br />
olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />
Bütün kılavuzlarda mevcuttur. Limoni ve limonî olmak üzere iki farklı<br />
şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda limoni yanında limon sarısı<br />
kavramı da yer alır.<br />
106
Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />
Neftî (nefti:)<br />
Farsça (neft) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010) “Neft<br />
yağı renginde yani koyu yeşil ile kahve renkleri arasında bir reng-i mahsûsda<br />
olan.”, YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Neft yağı renginde, koyu yeşil.” ve<br />
YTLi’de (Gövsa 1930) “Koyu yeşil ile kahverengi arasında bir renk.” şeklinde<br />
açıklanmıştır. TS’de (1945) “Siyaha yakın koyu yeşil.”, GSTS’de (1968)<br />
“(Resim) Maviye çalan koyu yeşil.”, GTS’de “Siyaha yakın koyu yeşil.”<br />
ve TS’de (2005) “1. Siyaha yakın koyu yeşil. 2. Bu renkte olan.” karşılıkları<br />
verilmiştir.<br />
1928 İmlâ Lûgati’nde yoktur. Neftî ve nefti olmak üzere iki farklı şekilde<br />
yazılmıştır.<br />
Nohudi (nohu:di:)<br />
Farsça (nohûd) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. TS’de (1945) “Nohut<br />
renginde.”, GTS’de “1. Nohut rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1.<br />
Kirli veya donuk sarı renk. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />
1928 ve 1941 tarihli kılavuzlarda yoktur. Nohudi ve nohudî olmak üzere<br />
iki farklı yazımı vardır.<br />
Patlıcani (patlıca:ni:)<br />
Arapça (bâdincân) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. GTS ve TS’de (2005)<br />
“1. Patlıcan rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />
İlk defa 1985 tarihli kılavuzda yer almıştır. Patlıcanî ve patlıcani olmak<br />
üzere iki farklı şekilde yazılmıştır.<br />
Samani (sama:ni:)<br />
Türkçe (saman) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />
“Saman renginde olan, kül rengiyle açık sarı arasında.” ve YTLi’de benzer<br />
olarak (Gövsa 1930) “Saman renginde olan, kül rengiyle açık sarı arasında bir<br />
renk.” şeklinde karşılanmıştır. TS’de (1945) “Saman rengi, açık sarı.”, GTS’de<br />
“1. Saman rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Saman rengi, açık<br />
sarı. 2. sf. Bu renkte olan.” manaları verilmiştir.<br />
Bütün kılavuzlarda vardır. Samani ve samanî olmak üzere iki farklı<br />
şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda samani sözcüğünün yanı<br />
sıra saman rengi ve saman sarısı kavramları da vardır.<br />
Sincabi (sinca:bi:)<br />
Farsça (sincâb) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010) ve<br />
YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Sincap renginde, koyu kurşuni.” ve benzer olarak<br />
YTLi’de (Gövsa 1930) “Sincap renginde koyuca kurşunî.” olarak açıklanmıştır.<br />
TS’de (1945) “Kahverengi ile kurşun rengi arasında bir renk.”, GTS’de “1.<br />
Sincap rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Kahverengi ile kurşun<br />
107
Salim Küçük<br />
rengi arasında olan renk. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde karşılanmıştır.<br />
1977 ve 1981 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. Sincabî ve sincabi<br />
olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır.<br />
Şarabi (şara:bi:)<br />
Arapça (şerâb) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. GTS ve TS’de (2005) “1.<br />
Kırmızı şarap rengi. 2. sf. Bu renkte olan” şeklinde karşılanmıştır.<br />
1928 ve 1941 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. Şarabi ve şarabî olmak<br />
üzere iki faklı şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda şarap rengi<br />
kavramına da yer verilmiştir.<br />
Tahinî (tahi:ni:)<br />
Arapça (tahîn) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />
“Tahin yani darı unu veya tahin helvası renginde olan, kül renginde.”, YTeL’de<br />
(Bahaeddin 1997) “Tahin renginde olan tahin rengi.” ve YTLi’de (Gövsa 1930)<br />
“Tahin renginde olan, kül rengi.” şeklinde açıklanmıştır. TS’de (1945) “Tahin<br />
rengi, kirli açık sarı.”, GTS ve TS’de (2005) “1. Tahin rengi. 2. sf. Bu renkte<br />
olan.” karşılığı verilmiştir.<br />
1928 tarihli İmlâ Lûgatinde önce tahinî şeklinde yazılmış ardından<br />
tashihler kısmında tahini şeklinde gösterilmiştir. Bütün kılavuzlarda yer almıştır.<br />
Tahini ve tahinî olmak üzere iki farklı şekilde yazıldığı görülür. 2005 tarihli<br />
Yazım Kılavuzu’nda tahinî yazımının yanı sıra tahin rengi de vardır.<br />
Tarçıni (tarçı:ni:)<br />
Farsça (dârçîn) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür. KT’de<br />
tarçın sözcüğü darçın şeklinde karşılanmıştır. Ancak eserde tarçınî maddesine<br />
yer verilmemiştir. Tarçın “Bir ağaç ve bunun bahar gibi kullanılan kabuğu.”dur<br />
(Eren 1999). GTS’de “1. Tarçın rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1.<br />
Sarı ile kahverengi arası bir renk. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />
İlk olarak 1993 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda yer almıştır. Tarçınî ve tarçıni<br />
olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır.<br />
Zeytuni (zeytu:ni:)<br />
Arapça (zeytûn) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür.<br />
KT’de (1978, 2010) “Zeytin renginde az kahverengine ve fıstıkîye mail koyu<br />
yeşil renkte olan.”, YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Siyaha mail koyu yeşil renkte<br />
olan.” ve YTLi’de “Zeytin renginde, biraz kahverengine mail koyu yeşil renkte<br />
olan.” şeklinde açıklanmıştır. TS’de (1945) “Az kahverengine çalan yeşil.”,<br />
GTS’de “1. Zeytin rengi. 2. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Kahverengiye<br />
yakın yeşil renk. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />
Bütün kılavuzlarda yer almıştır. Zeytuni ve zeytunî olmak üzere iki farklı<br />
şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda zeytuni’nin yanı sıra zeytin<br />
108
Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />
rengi de vardır.<br />
Zümrüdi (zümrüdi:)<br />
Arapça (zumurrud) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür.<br />
KT’de (1978, 2010) zümürüdî ve zümürüdîn ve YTLi’de (Gövsa 1930)<br />
zümrüdi, zümrüdin sözcükleri “Zümrüt renginde, zümrüt gibi yemyeşil.” olarak<br />
karşılanmıştır. YTeL’de (Bahaeddin 1997) ise zümrüt “Zümrüt renginde olan.”<br />
ve zümrüdin “Zümrüt gibi yeşil olan.” şeklinde açıklanmıştır. GTS’de “1.<br />
Zümrüt yeşili. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Zümrüt rengi, koyu<br />
yeşil. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılığı verilmiştir.<br />
1965, 1970, 1975, 1977, 1981 ve 1985 tarihli kılavuzlarda yoktur.<br />
Zümrüdî ve zümrüdi olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım<br />
Kılavuzu’nda zümrüdi’nin yanı sıra zümrüt yeşili kavramının da olduğu görülür.<br />
Sonuç<br />
Anlam yönünden incelediğimiz nispet i’li renk adlarında Kamus-ı Türki,<br />
Yeni Türkçe Lügat ve Yeni Türk Lûgati’nde küçük farklılıklar olmakla birlikte<br />
bunlar sözcüklerin anlamlarını değiştirecek boyutta değildir. Benzeri durum<br />
1945 tarihli Türkçe Sözlük ve Güncel Türkçe Sözlük ile 2005 tarihli Türkçe<br />
Sözlük için de geçerlidir.<br />
Yıllara dayalı olarak nispet i’li renk adlarının kılavuzlardaki sayısının<br />
da değişkenlik gösterdiği ve sonuç olarak arttığı gözlenmektedir. Buna göre İL<br />
1928’de 22, İK 1941’de 23, İK 1962’de 29, YİK 1965’de 23, YYK 1970’de<br />
24, YYK 1975’de 24, YYK 1977’de 17, YYK 1981’de 17, İK 1985’de 25, İK<br />
1988’de 26, İK 1993’de 27, İK 1996’da 31, İK 2000 ve YK 2005’de 32 nispet<br />
i’li renk adı bulunmaktadır.<br />
Günümüzde Türkiye Türkçesinde 14 adet Arapça (cevizî, eflatuni,<br />
fındıki, fıstıki, firfiri, havai mavi, kibritî, kimyoni, leylaki, patlıcani, şarabi,<br />
tahinî, zeytuni, zümrüdi), 9 adet Farsça (ateşî, barudi, erguvani, hâkî, laciverdî,<br />
neftî, nohudi, sincabi, tarçıni), 8 adet Türkçe (altuni, angudi, çividi, demiri,<br />
gümüşi, kurşuni, kuzguni, samani), 2 adet Yunanca (filizî, limoni) ve 1 adet<br />
İtalyanca (bergamodi) nispet i’li renk adı bulunmaktadır. Bunun gibi Kaymaz’ın<br />
(1997: 270-274) tespit ettiği ancak eskimiş, ağızlarda kullanımdan düşmüş<br />
eski sözlüklerde karşımıza çıkan birçok nispet i’li renk adının da bugün yazım<br />
kılavuzlarımızda yer almadığı görülmektedir. Çadırî (a particular color of gren),<br />
gövezi (koyu kırmızı, vişne çürüğü renk, gök mavisi), gülgani (şekerrenk),<br />
kiremidî ve mercanî bunlara örnek gösterilebilir. Örneğin kiremidî sözcüğü<br />
hiçbir kılavuzda yer almazken onu karşılar nitelikteki kiremit rengi 1993’ten<br />
sonraki kılavuzlarda yer almıştır. Diğer yandan yazım kılavuzlarında hiçbir<br />
şekilde yer almayan mercanî sözcüğüne karşılık olarak 1996 tarihinden itibaren<br />
mercan yeşili kavramına yer verilmiştir.<br />
109
Salim Küçük<br />
Türkçe, Farsça, Arapça Yunanca ve İtalyanca sözcüklere eklenerek yeni<br />
sözcükler üreten nispet i’si son derece yaygın olmakla birlikte nisbet i’li her<br />
sözcük renk anlamı taşımamaktadır. Örneğin buğdayî, kâfurî, leylî, safravî,<br />
seherî, siyahî, sümbüli, şalgamî, zencî, zifirî gibi.<br />
Yaygın bir kullanıma sahip nispet i’si yeni sözcük türetmede her<br />
kelimeye uyum sağlayamamaktadır. Örneğin genel ağda (internet) portakal<br />
rengi’ni karşılamak için portakali yazımına rastlanırken yazım kılavuzlarımızda<br />
portakali/portakalî sözcüğüne yer verilmemiştir. Yazım kılavuzlarımızda<br />
portakali yerine 1996 yılından beri portakal rengi kavramı yer almaktadır.<br />
Kısaltmalar<br />
ATS<br />
bk.<br />
DS<br />
ET<br />
GSTS<br />
GTS<br />
İK<br />
İL<br />
KT<br />
OT<br />
sf.<br />
TAS<br />
TDK<br />
TS<br />
TTS<br />
vb.<br />
bunun gibi.<br />
YİK<br />
YK<br />
YTeL<br />
YTLi<br />
YYK<br />
: Almanca Türkçe Sözlük<br />
: Bakınız<br />
: Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü<br />
: Eski Türkçe<br />
: Güzel Sanatlar Terimleri Sözlüğü<br />
: Güncel Türkçe Sözlük<br />
: İmlâ Kılavuzu<br />
: İmlâ Lûgati<br />
: Kamus-ı Türkî<br />
: Orta Türkçe<br />
: Sıfat<br />
: Türkçe Almanca Sözlük<br />
: Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />
: Türkçe Sözlük<br />
: Temel Türkçe Sözlük<br />
: Ve başkası, ve başkaları, ve benzeri, ve benzerleri, ve<br />
: Yeni İmlâ Kılavuzu<br />
: Yazım Kılavuzu<br />
: Yeni Türkçe Lügat<br />
: Yeni Türk Lûgati<br />
: Yeni Yazım Kılavuzu<br />
110
Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />
Kaynaklar<br />
ATALAY, Besim (çev.) (1998), Divanü Lûgati’t-Türk Tercümesi, C.1, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />
Yayınları, Ankara.<br />
ATALAY, Besim (çev.) (1999), Divanü Lûgati’t-Türk Tercümesi, C.3, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />
Yayınları, Ankara.<br />
BAHAEDDİN, Mehmed (1997), Yeni Türkçe Lügat, Akçağ Yayınları, Ankara.<br />
DOĞAN, Enfel (2003), “Türkiye Türkçesinde Nispet Ekini Karşılama Yolları”, İÜEF, Türk<br />
<strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Dergisi, C. XXX, İstanbul, s. 189-207.<br />
EREN, Hasan (1999), Türk <strong>Dil</strong>inin Etimolojik Sözlüğü, 2. Baskı, Ankara.<br />
GÖVSA, İbrahim Alâettin (1930), Yeni Türk Lûgati, Cilt 1-2, Amedî Matbaası, İstanbul.<br />
GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi<br />
Sözlüğü, C.1, A-N, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />
GÜRSES, Reşide (2001), “Türk <strong>Dil</strong>inin Telâffuzu ve İmlâsı Üzerine Bazı Düşünceler<br />
(Düzeltme, İnceltme ve Uzatma İşareti Olarak Adlandırılan (^) İşareti)”, Türk Yurdu,<br />
Cilt 21, Sayı: 162-163, s. 175-176.<br />
İMLÂ KILAVUZU (1941), İmlâ Lûgati’nin İkinci Basımı, T.D.K., Cumhuriyet Basımevi,<br />
İstanbul.<br />
İMLÂ KILAVUZU (1962), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınlarından, Sayı: 192, Yedinci Baskı, Türk<br />
Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />
İMLÂ KILAVUZU (1985), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 525, Hazırlayan: Prof. Dr.<br />
Hasan Eren, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, Ankara.<br />
İMLÂ KILAVUZU (1988), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 525, Gözden Geçirilmiş Yeni<br />
Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />
İMLÂ KILAVUZU (1993), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 525, Gözden Geçirilmiş Yeni<br />
Baskı, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, Ankara.<br />
İMLÂ KILAVUZU (1996), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 525, Genişletilmiş ve Gözden<br />
Geçirilmiş Yeni Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />
İMLÂ KILAVUZU (2000), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 525, Genişletilmiş ve Gözden<br />
Geçirilmiş Yeni Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />
İMLÂ LÛGATİ (1928), <strong>Dil</strong> Encümeni Tarafından Tertip Edilmiştir, Devlet Matbaası,<br />
İstanbul.<br />
KAYMAZ, Zeki (1997), “Türkiye Türkçesi ve Ağızlarında Renk Bildiren Kelimelerin<br />
Kullanılışı ve Sistematiği”, TDAY, Belleten, Ankara, s. 251-341.<br />
PARLAKYILDIZ, Hayrettin (2008), “Atatürk ve İmlâ”, Turkish Studies, International<br />
Periodical Fort he Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume<br />
3/6 Fall 2008, s. 536-547.<br />
STEUERWALD, Karl (1998a), Türkçe Almanca Sözlük, ABC Kitabevi, İstanbul.<br />
STEUERWALD, Karl (1998b), Almanca Türkçe Sözlük, ABC Kitabevi, İstanbul.<br />
ŞEMSETTİN SAMİ (1978), Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul.<br />
ŞEMSETTİN SAMİ (2010), Kamus-ı Türkî, (hzl. Paşa Yavuzarslan) Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />
Yayınları, Ankara.<br />
TEMEL TÜRKÇE SÖZLÜK (1985), Sâdeleştirilmiş ve Genişletilmiş Kâmus-ı Türkî, C. 1,<br />
A-F, İstanbul.<br />
111
Salim Küçük<br />
TÜRKÇE SÖZLÜK (1945), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, C.III, I., Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Lûgat Kolu<br />
Çalışmalarıyla Hazırlanmıştır, Cumhuriyet Basımevi, İstanbul.<br />
TÜRKÇE SÖZLÜK (1988), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />
TÜRKÇE SÖZLÜK (1998), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />
TÜRKÇE SÖZLÜK (2005), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />
TÜRKİYE’DE HALK AĞZINDAN DERLEME SÖZLÜĞÜ (1963), C. I, A, Türk <strong>Dil</strong><br />
Kurumu Yayınları, Ankara.<br />
YAZIM KILAVUZU (2005), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınlar, Sayı: 859, 24. Baskı, Ankara.<br />
YENİ İMLÂ KILAVUZU (1965), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 235, Türk Tarih Kurumu<br />
Basımevi, Ankara.<br />
YENİ YAZIM (İMLÂ) KILAVUZU (1970), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 309, Altıncı<br />
Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />
YENİ YAZIM KILAVUZU (1975), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 309, Sekizinci Baskı,<br />
Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />
YENİ YAZIM KILAVUZU (1977), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 309, Yeniden<br />
Düzenlenmiş Dokuzuncu Baskı, İlkyaz Basımevi, Ankara.<br />
YENİ YAZIM KILAVUZU (1981), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 309, 11. Basım, Türk<br />
Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />
ZÜLFİKAR, Hamza (1991), “İmlâmızın Geçirdiği Evrelerden Örnekler”, Türk <strong>Dil</strong>i, Sayı 470,<br />
Ankara, s.65-76.<br />
Yararlanılan İnternet Adresleri<br />
http://tdkterim.gov.tr/bts/<br />
http://tdkterim.gov.tr/<br />
112
Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />
EK-1 TDK Yazım Kılavuzlarında (1928-1977)<br />
Nispet İ’li Renk Adları ve Yazımları<br />
İL 1928 İK 1941 İK 1962 YİK 1965 YYK YYK YYK 1977<br />
1970 1975<br />
- - altuni altunî altunî altunî -<br />
angudi<br />
angd<br />
- angudi angudî angudî angudî -<br />
انغېتي<br />
ateşi<br />
آتشى<br />
barudi<br />
بارودى<br />
çividi<br />
ڇېوېدى<br />
demiri<br />
دمېرى<br />
ateşî ateşî ateşî ateşî ateşî -<br />
barudi barudi barudî barudî barudî barudi<br />
çividi çividî çividî çividî çividî çividi<br />
demiri demirî - - - -<br />
- - eflâtuni eflatunî eflatunî eflatunî eflatuni<br />
erguvanî erguvani erguvani erguvanî erguvanî erguvanî erguvani<br />
ارغوانى<br />
fndk<br />
فندقى<br />
fstk<br />
فستقى<br />
filizi<br />
فېلېزى<br />
firfirî<br />
فرفېرى<br />
- fndki fndkî fndkî fndkî -<br />
fstki fstki fstkî fstkî fstkî fstki<br />
filizi filizî filizî filizî filizî filizi<br />
firfirî firfirî - firfirî firfirî -<br />
- gümüşi, gümüşi, gümüşî (gümüşü) gümüşî gümüşî -<br />
gümüşü gümüşü<br />
hakî hakî hakî hâkî hâkî hâkî haki<br />
خاکى<br />
kibritî<br />
كبر ېتى<br />
kimyoni<br />
ك ېمېونى<br />
kurşuni<br />
قورشونى<br />
kuzguni<br />
قوزغونى<br />
lâciverdi<br />
الجوردى<br />
kibritî kibritî - - - -<br />
kimyoni kimyoni kimyonî kimyonî kimyonî kimyoni<br />
kurşuni kurşuni kurşunî kurşunî kurşunî kurşuni<br />
kuzguni kuzguni kuzgunî kuzgunî kuzgunî kuzguni<br />
lâciverdi lâciverdî - - - -<br />
- leylâki leylâki - - - -<br />
limoni limoni limoni limonî limonî limonî limoni<br />
لمونى<br />
- neftî neftî neftî neftî neftî nefti<br />
- - nohudi nohudî nohudî nohudî nohudi<br />
samani samani samani samanî samanî samanî samani<br />
صامانى<br />
sincabî<br />
سنجابى<br />
sincabi sincabi sincabî sincabî sincabî -<br />
- - şarabi şarabî şarabî şarabî şarabi<br />
tahini tahini tahinî tahinî tahinî tahinî tahini<br />
ط حېنى<br />
zeytuni<br />
زېتونى<br />
zeytuni zeytuni zeytunî zeytunî zeytunî zeytuni<br />
113
kuzguni<br />
قوزغونى<br />
lâciverdi<br />
الجوردى<br />
kuzguni kuzguni kuzgunî kuzgunî kuzgunî kuzguni<br />
lâciverdi lâciverdî - - - -<br />
- leylâki leylâki - - - -<br />
Salim limoni Küçük limoni limoni limonî limonî limonî limoni<br />
لمونى<br />
- neftî neftî neftî neftî neftî nefti<br />
- - nohudi nohudî nohudî nohudî nohudi<br />
samani samani samani samanî samanî samanî samani<br />
صامانى<br />
sincabî<br />
سنجابى<br />
sincabi sincabi sincabî sincabî sincabî -<br />
- - şarabi şarabî şarabî şarabî şarabi<br />
tahini tahini tahinî tahinî tahinî tahinî tahini<br />
ط حېنى<br />
zeytuni<br />
زېتونى<br />
zümrüdî<br />
زمردى<br />
zeytuni zeytuni zeytunî zeytunî zeytunî zeytuni<br />
zümrüdi zümrüdi - - - -<br />
EK-2 TDK Yazım Kılavuzlarında (1981-2005)<br />
Nispet İ’li Renk Adlarının Yazımı<br />
YYK 1981 İK 1985 İK 1988 İK 1993 İK 1996 İK 2000 YK 2005<br />
- altunî altunî altunî altunî altunî altuni<br />
- angudî angudî angudî angudî angudî angudi<br />
barudi barudî barudî barudî barudî barudî barudi<br />
- - - - - bergamodî bergamodi<br />
- cevizî cevizî cevizî cevizî cevizî cevizî<br />
çividi çividî çividî çividî çividî çividî çividi<br />
- - - - demirî demirî demiri<br />
eflatuni eflâtunî eflâtunî eflâtunî eflâtunî eflâtunî eflatuni<br />
erguvani erguvanî erguvanî erguvanî erguvanî erguvanî erguvani<br />
- fındıkî fındıkî fındıkî fındıkî fındıkî fındıki<br />
fıstıki fıstıkî fıstıkî fıstıkî fıstıkî fıstıkî fıstıki<br />
filizi filizî filizî filizî filizî filizî filizî<br />
- - - - firfiri firfiri firfiri<br />
- gümüşî gümüşî gümüşî gümüşî gümüşî gümüşi<br />
haki hakî hâkî hâkî hâkî hâkî hâkî<br />
- - - - havaî mavi havaî mavi havai mavi<br />
kimyoni kimyonî kimyonî kimyonî kimyonî kimyonî kimyoni<br />
kurşuni kurşunî kurşunî kurşunî kurşunî kurşunî kurşuni<br />
kuzguni kuzgunî kuzgunî kuzgunî kuzgunî kuzgunî kuzguni<br />
- - - - lâciverdî lâciverdî laciverdî<br />
- leylâkî leylâkî leylâkî leylâkî leylâkî leylaki<br />
limoni limonî limonî limonî limonî limonî limoni<br />
nefti neftî neftî neftî neftî neftî neftî<br />
nohudi nohudî nohudî nohudî nohudî nohudî nohudi<br />
- patlıcanî patlıcanî patlıcanî patlıcanî patlıcanî patlıcani<br />
samani samanî samanî samanî samanî samanî samani<br />
- sincabî sincabî sincabî sincabî sincabî sincabi<br />
şarabi şarabî şarabî şarabî şarabî şarabî şarabi<br />
tahini tahinî tahinî tahinî tahinî tahinî tahinî<br />
- - - tarçınî tarçınî tarçınî tarçıni<br />
zeytuni zeytunî zeytunî zeytunî zeytunî zeytunî zeytuni<br />
- - zümrüdî zümrüdî zümrüdî zümrüdî zümrüdi<br />
114
2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 115-140 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin<br />
Kaynakları - I<br />
“today’s morphology is yesterday’s syntax”<br />
Talmy Givón<br />
Hüseyin Yıldız * 1<br />
Özet: Türkçede isim yapım ekleri arasında geçen {-GAç} eki,<br />
birkaç işlevde birden kullanılmasına rağmen kelime türetmede<br />
sık tercih edilmeyen eklerdendir. {-GIç} ekiyle arasında ses ve<br />
işlev benzerliği olması, ekin üzerinde pek düşünülmemesine<br />
sebep olmuştur. Bu çalışmada gramatikalleşme, göçüşme<br />
gibi dil hadiseleri dikkate alınarak, Türkiye Türkçesi Ağızları<br />
Sözlüğü (TTAS)’nün rehberliğinde {-GAç} ekinin kaynakları<br />
ve gelişimi hakkındaki tespitler ortaya konacaktır.<br />
Anahtar sözcükler: Türkiye Türkçesi Ağızları, -GAç, yapım<br />
ekleri, gramatikalleşme, göçüşme<br />
Resources of suffix {-GAç}<br />
in Turkish - I<br />
Abstract: Suffix {-GAç} suffix in Turkish has a few<br />
functions, but not used frequently in word formation.<br />
Scientists have not researched much on {-GAç} because of<br />
phonetic and functional similarities between {-GAç} and<br />
{-GIç}. In this article, determinations on the development<br />
and resources of suffix {-GAç} will be presented, by paying<br />
attention on language events such as grammaticalization /<br />
grammaticization, metathese with examples from Türkiye<br />
Türkçesi Ağızları Sözlüğü (TTAS).<br />
Key Words: Turkic Dialects in Turkey, -GAç, derivated<br />
suffixes, gramaticalization, metathese<br />
1. GİRİŞ<br />
Malzemesi kelimeler ve ekler olan kimi çalışmalarda görülen yollardan<br />
biri de örnekseme (analogy) metodudur. Ancak, kelimelerin etimolojisinde<br />
fonetik ve morfolojik esaslar kadar, semantik ve sentaktik ilişkiler de önemlidir.<br />
Bir kelimenin yalnız seslerine bakmak, o kelimeyi ilgili morfemlerden hareketle<br />
*<br />
Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü, hyildiz@gazi.edu.tr<br />
115
Hüseyin Yıldız<br />
çözümlemeye yetmez, sağlıklı etimolojiler için sağlıklı veri toplamalı ve<br />
akademik analiz yapılmalıdır. Bu yöntemleri pek kullanmayan örnekseme<br />
metodu bu yüzden çok da bilimsel sayılmaz.<br />
{-GAç} eki kimi çalışmalarda örnekseme terimiyle açıklanmaya çalışılan<br />
eklerden olup{-GIç} ekiyle ilişkilendirilerek incelenir. Bu çalışmada {-GAç}<br />
ekinin, Türkçe Sözlük (TS) ve Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü (TTAS) temel<br />
alınmak kaydıyla zaman zaman Osmanlı Türkçesi ve çağdaş Türk lehçelerinden<br />
örneklere de yer verilerek, kullanıldığı kelimelerden hareketle eke mahsus bir<br />
köken incelemesi ve fonksiyon tespiti yapılacaktır. Amaç, örneklerde geçen<br />
kelime kök ya da gövdelerinin etimolojisine yönelik ayrıntılı açıklamalar<br />
yapmaktan ziyade, bahsi geçen kelimelerde ek hâlinde bulunan {-GAç} ses<br />
grubuyla ilgili çözümlemeler yapmak ve kaynağına ilişkin fikir yürütmektir.<br />
Türkçede yapım eki olarak kullanılan {–GAç} eki için muhtelif gramerlerde<br />
birbirine benzeyen açıklamalara rastlanmaktadır.<br />
Zeynep Korkmaz’ın Türkiye Türkçesi Grameri-Şekil Bilgisi isimli<br />
çalışmasında fiil kök ve gövdelerinden ad ve sıfatlar türeten bir ek olarak<br />
gösterilen {–gAç} ekinin genellikle {-n-} ve {-r-} çatı eki almış fiil gövdelerine<br />
geldiği vurgulanır ve işlevleri sıralanır (Korkmaz, 2007: 79):<br />
Ad olarak çeşitli araç gereç adları türetmiştir: atlangaç, burgaç, çevirgeç,<br />
dayangaç, kıskaç, patlangaç, oturgaç, salıngaç, solungaç, süzgeç, yüzgeç…<br />
Eklendiği fiildeki anlamla ilgili huy ve tabiat bildiren sıfatlar da türetmiştir:<br />
alıngaç, iğrengeç, eringeç, utangaç, üşengeç…<br />
Yeni sözcükler: çevirgeç, solungaç, yüzgeç; tutaç, tokaç… (Korkmaz,<br />
2007: 79)<br />
Türkçenin Grameri adlı eserinin –giç adları bölümünde –giç ile –geç<br />
ekinin fonetik ve işleyiş olarak birbirine paralel olduğuna değinen (2004: 242)<br />
Tahsin Banguoğlu –eç adları ve -geç adları bahislerinde şu bilgileri verir:<br />
-eç Adları<br />
195. Eski Türkçede canlı ve bir birleşik olması muhtemel –geç ekinden<br />
damak sesinin düşmesiyle meydana geldiği görülüyor (açkaç, kısaç). Bu ek<br />
eski şekliyle ve anlatımları ile de dilimizde canlı kalmış, hattâ bazen kelime<br />
eski ve yeni şekliyle yan yana yaşamıştır (kıskaç x kısaç). Başlıca aygıt<br />
adlarında görülür:<br />
tutaç, dürteç, tokaç, dikeç, bakaç, gömeç, gögeç > güveç gibi.<br />
Aynı ekin sıfatlar ve bu yoldan adlar da yapmış olduğu görülür. Bunlar<br />
dilimizde nadirdirler (güleç, kımaç).<br />
Aygıt adları yapmada –eç eki zamanımızda özel bir canlılık göstermektedir.<br />
Yeni terimler arasında bu ekle yapılmış aygıt adları tutunuyor:<br />
sayaç = muaddit, sarkaç = rakkas, büyüteç = pertevsuz, soğutaç =<br />
müberrit, kaldıraç = manivelâ, ayıraç = miyar, üreteç = müvellit (générateur)<br />
116
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
gibi, bkz. –iç adları § 214. (Banguoğlu, 2004: 229)<br />
-geç Adları<br />
206. Fiile ek –eç bahsinde belirttiğimiz gibi –geç eki Eski Türkçeden beri<br />
başlıca aygıt adları ve berkitme sıfatları yapmıştır. Damak sesini düşürmüş<br />
şeklinin yanı başında bu eski şekilde canlı kaldığından onları iki ayrı ek gibi<br />
gösteriyoruz. Aslında bu ek fiile ek –ge’nin –eç küçültme ekiyle uzatılmışı<br />
olabilir:<br />
a. Çoğu aygıt adları olan adlar yapar:<br />
kıskaç, süzgeç, tepgeç, burgaç, yülgeç < yülü-, silgeç, angaç,<br />
oturgaç, yastangaç, salıngaç > salıncak, çevirgeç, dayangaç, ilgeç ve<br />
dolangaç, yengeç gibi.<br />
Bunlardan kimisinin –güç ekiyle yapılmış değişikleri veya benzerleri de<br />
vardır:<br />
süzgüç, oturguç, silgiç, tepkiç, yülgüç, yangıç, yüzgüç gibi.<br />
b. Berkitme sıfatları yapar:<br />
yüzgeç, utangaç, üşengeç, iğrengeç, eringeç > erincek gibi.<br />
Yeni kelime yapımında bu ekin damak sesi düşmüş –eç şekli tercih<br />
ediliyor, bkz. § 195.<br />
Bununla birlikte solungaç = galsama, yüzgeç = misbah vardır.<br />
(Banguoğlu, 2004: 239)<br />
Muharrem Ergin Türk <strong>Dil</strong> Bilgisi isimli eserinde ekin eskiden beri<br />
görüldüğünü fakat işlek olmadığını belirtir. Ekin, {–Gıç} ekinin bir eşi olduğuna<br />
ve iki ekin aynı fonksiyonda kullanıldığına değinen Ergin üç örnek verir: süzgeç,<br />
yüzgeç “yüzme” ve kıskaç (Ergin, 1997: 190)<br />
Besim Atalay Türk <strong>Dil</strong>inde Kökler ve Ekler Üzerine Bir Deneme adlı<br />
kitabında «-geç» şeklinde ele aldığı ekin fiil ve isimlere gelerek birtakım<br />
anlamlar bildirdiğini ifade eder ve örnekleri üç gruba ayırır (Atalay, 1941: 131) :<br />
İsim<br />
BESGEÇ : “Tandırda pişirilen bir çeşit ekmek” Kelimenin kökü<br />
«Beslemek» fiilinde dahi görülmektedir.<br />
YENGEÇ : Bak. (Yangıç).<br />
Aygıt İsmi<br />
SÜZGEÇ : Süzme aygıtı.<br />
İLGEÇ : Rabtiye (Tar.). Kökü «İlmek» fiilindendir.<br />
DELGEÇ : Makkap, marangoz kalemi (Orta Anadolu).<br />
Sıfat<br />
YÜZGEÇ : Yüzen, yüzmek bilen. Kelimenin kökü «Yüzmek» fiilindendir.<br />
Celia Kerslake ile Aslı Göksel’in beraber hazırladıkları Turkish. A<br />
Comprehensive Grammar adlı kitapta ekle ilgili olarak yalnızca “Forms (i)<br />
117
Hüseyin Yıldız<br />
nouns: süzgeç ‘sieve’, kıskaç ‘pincers’, yüzgeç ‘fin’; (ii) adjectives: utangaç<br />
‘shy’” bilgisi verilir (Göksel, 2005: 54).<br />
Jaklin Kornfilt ise Turkish isimli eserinde ekle ilgili şu bilgileri verir<br />
(Kornfilt, 2006: 449).<br />
There are two suffixes, -geç and –giç, which are rather unproductivei and<br />
which derive nouns that express, in most instances, the reflexive –n is added<br />
to the verb stem, before the derivational morpheme is suffixed :<br />
süz “(to) fitler, strain” süz –geç “strainer, filter, sieve”<br />
başla “(to) begin”<br />
başla-n-gıç “beginnig”<br />
A. N. Kononov Грамматика Современного Турецкого Литературного<br />
Языка adını taşıyan eserinde işlek olmadığını belirttiği eki iki grupta ele alır.<br />
İlkinde alet ismi yapanları {-GAç} ile, ikincide ise fiilden türeyen isimleri {-GIç}<br />
ile gösteren Kononov, yeni kelime örneği olarak da yargıç’ı verir (Kononov,<br />
1956: 123).<br />
199. -gaç |-geç; -gıç|-giç|-guç|-güç<br />
-kaç |-keç; -kıç|-kiç|-kuç|-küç<br />
C помощью этого непродуктивного аффикса образовалось некоторое<br />
число имен существительных, означающих:<br />
1) орудие и средство для совершения действия: kıskaç (kıs-mak),<br />
süzgeç (süz-mek).<br />
2) название или субъект действия: başlangıç (başlan-mak), bilgiç (bilmek),<br />
dalgıç (dal-mak)<br />
Hеологизм: yargıç<br />
Oтдельные слова на -gaç имеют значение имен придагательных (§<br />
267 3<br />
) (Kononov, 1956: 123)<br />
267 3<br />
. -gaç |-geç; -gıç…<br />
-kaç |-keç; -kıç… (м. § 199). 1. yüzgeç (yüz-mek), 2. utangaç (utanmak)<br />
(Kononov, 1956: 153)<br />
Bahsi geçen çalışmalarda da görüldüğü üzere {–GAç} ekiyle ilgili olarak<br />
özetle isim ve sıfat yaptığına değinilmekte ve zaman zaman bazı bilim adamları<br />
tarafından (Banguoğlu, Ergin, Kornfilt vb.) {-GIç} ekiyle ilişkilendirilmektedir.<br />
Ancak bahsi geçen kaynaklarda ekin neden hem isim hem fiil tabanlarına<br />
geldiği, neden {-GIç} ile ilişkilendirilmesi gerektiği ve başka kaynaklarının olup<br />
olmadığı üzerinde düşünülmemiş; eke dair müstakil çalışmalara da tarafımızdan<br />
rastlanmamıştır.<br />
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü (TTAS)’nde yaptığımız taramalardan<br />
hareketle {-GAç} ekinin (şimdilik) altı kaynağı olabileceğini tespit ettik:<br />
1. ağaç > -GAç : eğri ağaç > eğreğaç<br />
118
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
eğri ağaç (I) “Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu oklara geçirilen<br />
eğri ağaç kısım” (DS-5 / Balıkesir ve çevresi, Aliköy *Çaycuma –<br />
Zonguldak, Çorum); eğreğaç “Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu<br />
oklara geçirilen eğri ağaç kısım” (DS-5 / Sücüllü *Yalvaç –Isparta); eğri<br />
(I) “Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu oklara geçirilen eğri ağaç<br />
kısım” (DS-5 / Çöplü *Çivril –Denizli, *Maçka –Trabzon)<br />
2. -GAç >< -cAk : salıncak >< salıngaç<br />
sallangeç “Salıncak” (DS-10 / Oğuz *Acıpayam –Denizli, *Emet –<br />
Kütahya), (DS-12 / Karamanlı *Tefenni –Burdur, Darıveren *Acıpayam –<br />
Denizli); sallangaç “Salıncak” (DS-10 / Denizli ilçe ve köyleri, Yeniköy<br />
–Balıkesir, Tokat –Eskişehir, Reyhanlı ve Amikovası Türkmenleri<br />
*Reyhanlı, *Antakya –Hatay, Çanıllı *Ayaş –Ankara, Bahçeli *Bor –<br />
Niğde, Gâvurdağı *Osmaniye –Adana, Ceylan *Lüleburgaz –Kırklareli),<br />
(DS-12 / Karadoruk*Gürün –Sivas, *Güdül ve köyleri –Ankara,<br />
*Bünyan –Kayseri); salıngaç “Salıncak” (DS-10 / Çığrı –Afyon, *Düzce<br />
–Bolu, *Akyazı ve çevresi –Sakarya, *Bünyan –Kayseri, *Bor –Niğde);<br />
salıñgaç “Salıncak” (DS-12 / Yozgat, *Silifke İçel); salgı “Salıncak”<br />
(V) (DS-10 / Mesudiye *Datça –Muğla); sallancak “Salıncak” (DS-10<br />
/ Fili *Biga –Çanakkale); sallancık “Salıncak” (DS-10 / Fili *Biga –<br />
Çanakkale); sallançah “Salıncak” (DS-10 / İrişli, Bayburt *Sarıkamış,<br />
*Selim –Kars); sallañgıç “Salıncak” (DS-10 / Çöplü *Çivril –Denizli,<br />
Hacıahmet *Düzce –Bolu); sallañguç “Salıncak” (DS-10 / Darıcı *Düzce<br />
–Bolu, Kırşehir); sallanğaç “Salıncak” (DS-10 / *Antakya –Hatay),<br />
sallankaç “Salıncak” (DS-10 / Alemdar –Bolu, *Merzifon –Amasya);<br />
sallankuc “Salıncak” (DS-12 / Kerkük)<br />
3. -GAç ~ -GIç : sürgeç ~ sürgüç<br />
sürgeç (I) “Bulaşık bezi, paçavra” (DS-10 / Anbanaz –Afyon, *Bozdoğan<br />
–Aydın, *Çarşamba –Samsun, Maraş, Edirne); sürgüç (I) “1.Bulaşık bezi,<br />
paçavra” (DS-10 / Bayat *Emirdağ –Afyon, Akköy *Söğüt –Bilecik,<br />
*Sivrihisar, Bozan, Tokat –Eskişehir, İğneciler *Mudurnu, Alemdar,<br />
Kıbrısçık –Bolu, Aşağıdana *Safranbolu –Zonguldak, Aşağıkayı *Tosya,<br />
Taşköprü –Kastamonu, *Ilgaz, *Kurşunlu –Çankırı, *lskilip, *Mecitözü<br />
–Çorum, Sinop, Samsun, Bayadı –Ordu, *Şebinkarahisar –Giresun,<br />
Ağrakos *Suşehri, *Şarkışla ve çevresi, Kovak *Yıldızeli –Sivas, Çanım<br />
*Ayaş, *Çubuk –Ankara, *Bor -Niğde ve köyleri, Konya, *Elmalı –<br />
Antalya)<br />
119
Hüseyin Yıldız<br />
4. -GAç ~ -mAç : yumulgaç ~ yumulmaç<br />
yumulgaç “Saklambaç” (DS-11 / *Bayramiç –Çanakkale); yumulmaç<br />
(DS-11 / Pazar *Karamürsel –Kocaeli, *Ünye –Ordu, *Antakya –Hatay) 1<br />
5. -GA + aş > -GAç : sorgaç ( dingeç<br />
dingeci “Maskara, soytarı” (DS-4 / Sırıklı –Sivas); dingeç “Maskara,<br />
soytarı” (DS-4 / Bozan –Eskişehir)<br />
Bu makalede bunlardan ilk ikisi ele alınacak, diğerleri hakkındaki<br />
görüşlerimiz ilerleyen zamanlarda yine tarafımızdan akademik dünyanın<br />
takdirine sunulacaktır.<br />
2. ağaç > -GAç (gramatikalleşme)<br />
<strong>Dil</strong>lerde kimi leksik birimler zamanla anlamını, işlevini kaybedip mevcut<br />
yapısını değiştirerek gramer birimleri haline gelip yeni anlam ve işlev kazanarak<br />
ekleşirler. Bu duruma gramatikalleşme denir. <strong>Dil</strong>bilim ve <strong>Dil</strong>bilgisi Terimleri<br />
Sözlüğü’nde “<strong>Dil</strong>in evrim süreci içinde bir sözlük birimin şekil birime dönüşmesi<br />
(Vardar, 1980: 59)” olarak tanımlanan ve Göstergebilim, <strong>Dil</strong>bilim ve Çeviribilim<br />
Terimleri Sözlüğünde “dilbilgiselleşme” (Rifat vd, 2010: 25) karşılığı verilen<br />
gramatikalleşme; Agop <strong>Dil</strong>açar’ın Gramer: Tanımı, Adı, Kapsamı, Türleri,<br />
Yöntemi, Eğitimdeki Yeri ve Tarihçesi başlıklı yazısında “bir sözcüğün anlamını<br />
yitirerek (désémantisation) ek haline gelmesi” olarak tanımlanır ve –yor (<<br />
Etü. yorımak, yormak) örneği verilerek, ekin “yürümek” anlamıyla bir ilgisinin<br />
kalmadığından bahsedilir (<strong>Dil</strong>açar, 1971: 97).<br />
Türkiye Türkçesi gramer/dil bilgisi/dil bilimi terimleri sözlüklerinde<br />
ender yer alan gramatikalleşme (grammaticalization / grammaticization) terimi<br />
dil bilimi alanına ilk defa Saussure’ün öğrencisi Antoine Meillet tarafından<br />
dahil edilse de, gramatikal biçimlerin bağımsız sözlüksel birimlerden geliştiği<br />
tezi ilk olarak Étienne Bonnot de Condillac (1746) tarafından ortaya atılmıştır.<br />
Fiillerdeki kişi eklerinin kişi zamirlerinin ekleşmesinden, zaman kategorilerinin<br />
ise zaman bildiren zarfların ilgili kök ile birleşmesinden ortaya çıktığını ileri<br />
1 krş. yumuçma (DS-11 / *Sorgun –Yozgat)<br />
120
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
süren Condillac’ın bu görüşünden sonra; John Horne Tooke edatların ad ya da<br />
fiil kaynaklı olduğunu teklif ederek günümüz gramatikalleşme çalışmalarının<br />
temel savlarından biri olan küçük gramer kategorilerinin büyük gramer<br />
kategorilerinden ortaya çıktığı görüşünün ilk temsilcisi olur (Gökçe, 2007: 28-<br />
29).<br />
Alman filozof Wilhelm von Humboldt gramatikal işaretlerin birbiriyle<br />
ilişkili dört evrede geliştiğini tasarlamıştır (Gökçe, 2007: 29-30):<br />
I. Gramatikal kategoriler tamamen bağımsız sözlüksel birimler ve<br />
anlam söz dizimsel düzenlerde gizlidirler.<br />
II. Kimi sözcükler somut ve yapısal ya da gramatikal anlamlar<br />
arasında gidip gelen kararsız unsurlar hâlini alacak, bunlardan bir<br />
kısmı söylemlerde işlevlerini genişletmek amacı ile yer aldıkları<br />
cümlelerde daha fazla anlamsızlaşacak ve daha fazla işlev görmek<br />
için özelleşeceklerdir.<br />
III. Bu işlevsel sözcükler gevşek bir şekilde somut sözcüklere eklenerek<br />
kendilerinden önce veya sonra gelen sözcüklere bağımlı bir sözcük<br />
ya da biçimi ifade eden ekleşiklere gelişecekler, böylece de bir<br />
somut sözcük ile bir bağlam dışı sözcüğü içeren ekleşik çiftler ortaya<br />
çıkacaktır.<br />
IV. Sözü edilen ekleşik çiftler sentetik bir yapıya bürünerek, tek-sözcük<br />
yapıları sergileyeceklerdir.<br />
Georg von der Gabelentz gramatikalleşmenin birbiriyle rekabet halindeki<br />
iki eğilimin (söyleyiş kolaylığı ve başkalaşma) sonucunda oluştuğu tezini<br />
savunurken, Meillet de yeni gramatikal biçimlerin iki süreçte ortaya çıktığını<br />
ileri sürer. İlk süreçte gramatikal biçimlerin dilde öteden beri var olan dizgelere<br />
örnekseme yoluyla meydana gelmesi, ikinci süreçte ise bağımsız bir sözcüğün<br />
gramatikal unsur rolüne geçerek gramatikalleşmesi kastedilir. Aralarındaki bariz<br />
farklılıklardan biri, ikincisinin dil sistemini tamamen değiştirmesidir. Meillet’e<br />
göre gramatikalleşmenin nedenleri kullanım sıklığına sahip olan ve aynı rolü az<br />
ya da çok karşılayan, dolayısıyla işlevleri yeni söz birleşmelerinde canlanabilen<br />
söz düzenlemelerindeki ifade kaybı ile ilgili görür (Gökçe, 2007: 30-33).<br />
Jerzy Kuryłowicz’in sadece bağımsız sözlüksel birim(lerin) > gramatikal<br />
konum(lara) değil, aynı zamanda düşük gramatikal konum(dan) > yoğun<br />
gramatikal konum(a) yükselme şeklinde tasarladığı gramatikalleşmeyi; B. Heine<br />
ve M. Reh bir gramatikal birliğin sırasıyla anlamını, pragmatik özelliğini, söz<br />
dizimsel bağımsızlığını ve son olarak ses varlığını kaybettiği gelişimsel bir süreç<br />
olarak yorumlar. April MS. McMahon gramatikalleşme için büyük sözlüksel<br />
kategorilerin üyeleri olan adların, fiillerin ve sıfatların; edatlar, zarflar,<br />
yardımcı fiiller ve ekler gibi küçük gramatikal kategorilere dönüşmesi ifadesini<br />
kullanırken, J. Bybee tam sözcük yapısından ekleşmeye doğru giden kademeli<br />
bir süreç olarak tanımlar (Gökçe, 2007: 34-40).<br />
121
Hüseyin Yıldız<br />
Özellikle yabancı birçok bilim adamı tarafından ele alınan<br />
gramatikalleşmenin, teorik olarak birbiriyle ilişkili üç etkileşim mekanizmasının<br />
sonucunda ortaya çıktığı düşünülmektedir (Gökçe, 2007: 41):<br />
A. Anlamsızlaşma (desemanticazition) = anlam içeriğindeki kayıp<br />
B. Kategorisizleşme (decategorialization) = bağımsız sözlüksel birimlerin<br />
ya da az çok gramerleşmiş birimlerin biçim söz dizimi özelliklerinde<br />
meydana gelen kayıp<br />
C. Erozyon (ya da ses indirgemesi) = ses yapısındaki kayıp<br />
Gramatikalleşmenin anlamsızlaşma, kategorisizleşme ve ses erozyonu<br />
gibi temel gramatikalleşme süreçlerinin yanında yine gramatikalleşme süreçleri<br />
ile ilişkilendirilebilecek olan yenileme, katmanlaşma, ayrılma vb. süreçler de<br />
vardır (Gökçe, 2007: 43-61):<br />
D. Yenileme (<strong>Dil</strong>de yaşayan anlamların yeni biçimler ile ifade edilmesi)<br />
E. Katmanlaşma (Aynı gramer alanına katkıda bulunan gramatikal<br />
biçimlerin bir gramerleşme zinciri oluşturması)<br />
F. Ayrılma (Bağımsız sözlüksel bir birimin gramerleşmeye uğrayarak<br />
kendilerinden önceki veya sonraki bir sözcüğe bağımlı bir ek biçimi<br />
aldıklarında, aynı zamanda bağımsız bir unsur olarak da kalabilmesi ve<br />
sıradan bir sözlüksel madde olarak gramerleşme sürecinde olduğu gibi<br />
birtakım değişikliklere uğrayabilmesi)<br />
Lehmann gramatikalleşmenin ortaya çıkma aşamalarını bir şemayla<br />
gösterir. Ona göre gramatikalleşme, söylemde potansiyel olarak çekimlenmiş<br />
/ yalın bağımsız sözlüksel birimler ile başlar. Bir sonraki aşamada söz konusu<br />
sözlüksel birim, söz dizimselleşme sonucunda bir söz dizim yapısına dönüşür,<br />
bu yapı aynı zamanda analitik yapı şeklinde de adlandırılır. Ekleşme ile aynı<br />
anlamda kullanılabilecek olan biçim birimselleşmede analitik yapı sentetik<br />
yapıya indirgenir, dolayısıyla gramatikal türeticiler eklere dönüşürler. Bir<br />
sonraki aşamada biçim bilgisi tekniği eklemeliden çekimliye değiştiği için<br />
sözcüğün yapısı zayıflar. Nihayet son aşamada ise gramatikal yapının içeriği<br />
sıfıra dönüşür (Gökçe, 2007: 42-43) 2 .<br />
Özetle, kelime çeşitlerinden zamirler, isimler, sıfatlar, zarflar ve fiillerde<br />
gramatikalleşme meydana gelebilir. Bu tür kelimeler zamanla işlevlerini ve<br />
çekim özelliklerini kaybedebilir, yapılarında ses bilimsel indirgeme meydana<br />
gelebilir ve kendi anlam özelliklerini kaybederek gramatikalleşme süreçlerinden<br />
geçebilirler (Gökçe, 2010: 92).<br />
Gramatikalleşmenin Türkçedeki tipik örnekleri arasında şahıs zamirleri,<br />
edatlar, yardımcı fiiller, i- (< er-) fiili ve diğer kimi isimler gösterilebilir:<br />
2 Gramatikalleşme çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Gökçe, 2007. Ayrıca, Buran, Ahmet (1999), Türkçede<br />
Kelimelerin Ekleşmesi ve Eklerin Kökeni, 3. Uluslararası Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı (23-27 Eylül 1996), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu,<br />
Ankara, s. 207-214.<br />
122
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
men > -(I)m<br />
sen > -sIn<br />
biz > -(y)Iz<br />
teg > -DAy<br />
er(di) > i(di) > -DI<br />
er(miş) > i(miş) > -mIş<br />
er(ser) > i(se) > -sA<br />
er(ken) > i(ken) > -ken<br />
yor(ur) > -yor<br />
tur(ur) > -Dır<br />
-mA aş > -mAç<br />
-lI aş > -lAç<br />
Etü. kazganur men > Ttü. kazanırım, Etü.<br />
barır men > Ttü. varırım<br />
Etü. ömez sen > Ttü. düşünmezsin, Etü.<br />
ölteçi sen > Ttü. öleceksin<br />
Etü. kaltaçı biz > Ttü. kalacağız, Etü. (neke)<br />
tezer biz > Ttü. (niçin) kaçıyoruz, Etü. biz az<br />
biz > Ttü. biz azız<br />
Etü. koñ teg > Krg 3 . koydoy “koyun gibi”,<br />
Etü. taş teg > Krg. taştay “taş gibi”, Etü. kız<br />
teg > Krg. kızday “kız gibi”<br />
Etü. ben erdim > Ttü. ben idim > Ttü. bendim<br />
Etü. kagan ermiş > Ttü. kağan imiş > Ttü.<br />
kağanmış<br />
Etü. umaz men erser > Ttü. muktedir olamaz<br />
isem > Ttü. muktedir olamazsam<br />
Etü. kapar erken > Ttü. kaparken<br />
Etü. kele yorur men > Ttü. geliyorum<br />
Etü. kılmaz turur > Ttü. kılmazdır, Etü.<br />
tutma aş > tutmaç 4 , kavurma aş > kavurmaç<br />
sütlü aş > sütlaç, güllü aş > güllaç, yağlı aş<br />
> yağlaç 3<br />
TTAS’de göze çarpan bir başka durum ise “ağaç” kelimesinde görülür.<br />
Ağaç kelimesi de aynen {–mAç} ekinde olduğu gibi, üstelik bir başka eke ihtiyaç<br />
duymadan gramatikalleşebilmektedir. Bu durumun netleşmesi için TTAS’de<br />
ağaç kelimesinin uğradığı değişimleri görmekte fayda vardır:<br />
ağaç “Tarak genişliği 1,5 metre olan kilim dokuma tezgâhı” (DS-<br />
1 / *Kandıra –Kocaeli); agaç “Ağaç” (Diyarbakır); ağıç “Ağaç”<br />
(DS-1 / Örencik *Yeşilova –Burdur); aaç “Ağaç” (Aybastı /<br />
Aybastı Ordu); aac “Ağaç” (Kırşehir ve Yöresi); âç “Ağaç” (DS-<br />
11 / Hasanoğlan –Ankara), (Doğu Trakya), (Zonguldak Bartın<br />
Karabük); ağaş “Ağaç” (DS-1 / Ovacık *Dinar –Afyon Karahisar,<br />
Karakoyunlu aşireti –Kars, Kesirik –Elâzığ), “< ET ıgaç: ağaç;<br />
odun; tahta; kereste; sopa. || ağaş atmak: sopa çekmek || don ağaş:<br />
3 Kırgız Türkçesi örnekleri için bk. Çengel, 2005: 112<br />
4 Bk. Ercilasun, 1975 : -maç, -meç Eki Üzerine.<br />
123
Hüseyin Yıldız<br />
kaskatı” (Erzurum), (Keban Baskil Ağın Elazığ), (Uşak); ağeş (I)<br />
“Ağaç” (DS-1 / Hisarardı*Yalvaç –Isparta), (Kütahya ve Yöresi);<br />
aaş “Ağaç” (Kırşehir ve Yöresi); âş “Ağaç” (Doğu Trakya); aş<br />
“Ağaç” (Ordu İli ve Yöresi); avaç “Ağaç” (DS-1 / Manastır –<br />
Denizli, *Düzce köyleri –Bolu, Aliköy *Çaycuma –Zonguldak,<br />
Cehet *Reşadiye –Tokat)<br />
Görüldüğü üzere ağaç kelimesi agaç, ağıç, aaç, aac, âç, ağaş, ağeş, aaş,<br />
âş, aş şekillerine değişmekte ve 11 farklı biçimde kullanılmaktadır.<br />
TTAS’de geçen yastıağacı, aktarağacı, ahtar ağacı, gelep ağacı, ip<br />
ağacı, eğri ağaç, evri ağaç, evir ağaç, evre ağaç, akça ağaç, ağca ağaç,<br />
evreağaç, pisliağaç, karaağaç, yaslıağaç, yastıağaç, yassıağaç, ahtarağaç,<br />
kabaağaç biçimlerinde açıkça ağaç kelimesinin bulunması ve bu kelimelerin<br />
anlamlarında da ağaç kavram alanındaki ifadelerin (tahta, ağaç, odun vb.) yer<br />
alması fonetik ilginin yanısıra semantik ilgiyi de kurmakta ve bu kelimelerin<br />
sonraki biçimlerinde yer alan {-GAç} ses grubunun da ağaç kelimesinden<br />
gelerek ekleştiğini düşündürmektedir.<br />
Divanü Lügâti’t-Türk’te (DLT) geçen yasğaç kelimesinin yanında “buna<br />
yası yıgaç da denir” ifadesinin geçmesi düşündürücüdür. 5 Öyleyse yası yıgaç ile<br />
yasğaç arasındaki semantik ve fonetik benzerliğin bir açıklaması olmalıdır.<br />
yas- fiiline fiilden isim yapma eki {-(I)ġ}’ın gelmesiyle oluşan yasıġ<br />
kelimesi ilgili fonetik hadiselerle yası kelimesine dönüşmüş, o da yıgaç<br />
kelimesiyle birlikte bir tamlama oluşturmuştur: yası 6 yıgaç. Bu durum<br />
gramatikalleşmenin ilk basamağına denk gelmektedir.<br />
Türkçedeki ağaç kelimesinin gramatikalleşmesinde yöntem TTAS’den<br />
örneklerle şu şekilde gösterilebilir:<br />
I. Kelime grubu (Belirtisiz isim tamlaması) : isim + ağacı<br />
yastıağacı, aktarağacı, ahtar ağacı, gelep ağacı, ip ağacı<br />
II. Tamlanandaki iyelik ekini düşürme / Sıfat tamlaması : sıfat +<br />
ağaç (diftong)<br />
eğri ağaç, evri ağaç, evir ağaç, evre ağaç, evreağaç, akça<br />
ağaç, ağca ağaç, pisliağaç, karaağaç, yaslıağaç, yastıağaç,<br />
yassıağaç, ahtarağaç, kabaağaç, karacaağaç<br />
5 Esasında Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü (TTAS) veritabanından yararlanarak geliştirmekte olduğum bu teoriye,<br />
kıymetli hocam Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un DLT’den fark ederek yaptığı bu katkı, fikrin ispatında önemli bir<br />
örnektir. yasgaç: Yasdığaç, hamur tahtası. Aslı yası yıgaç’tır, “yassı ağaç” demektir. (DLT-III: 38-17)<br />
6 Kelimenin gelişimi şu şekilde olmalıdır: yas-(ı)ġ > yassı > yası > → krş. elig > elli, ısıġ > ıssı > ısı<br />
124
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
III. Araya ünsüz alarak ekleşme ve ünlü uyumuna girme : …<br />
V+n+GAç<br />
evrengeç, yastıngaç<br />
IV. Yardımcı ünsüz almadan ekleşme : …VGAç<br />
eğregaç, evrağaç, evreğaç, evriğaç, evregeç, evrekaç,<br />
ergiveç, ergüveç, erkiveç, evreyeş, evreyiç, evriyeç, öregeç,<br />
örekeç, pisliğeç, pisliheç, bisleğeç, bisleheç, bisleyeç,<br />
bisleyiç, bisliğeç, bişleğeç, bişleheç, bişleneç, bişleyeç,<br />
bişligeç, bişliheç, bişliyeç, bitleğeç, bikleğeç, büslegeç,<br />
büslegeç, , bıssıraç, yasdıgaç, yasdıgeç, yastıgeç, akçağaş,<br />
ahçağaş (c), karageç, garageç, burgağaç<br />
V. Kelime sonu ünlüsünü düşürme ve ünsüz uyumuna girme : …<br />
KGAç<br />
evirgeç < evregeç; pişirgeç, pişirkeç, pişürgeç, püsürgeç,<br />
bişirgeç, bişirgeç, büşürgeç, bisirgeç, bisürgeç, büsürgeç<br />
< *pişrigeç, *pisrigeç, *bisrigeç, *bişrigeç < pisliğeç,<br />
pisliheç, bisleheç, bisleyeç; gargeç < garageç, burgaç <<br />
*burağaç < burgağaç<br />
VI. Kelime sonu ve ek başı ünsüzlerinin düşmesi, diftong ve<br />
uzunluk : …VĀç<br />
evrâaç, kabaâç, karacaâç<br />
VII. Diftong : …VAç<br />
evreaç, bikleeç, bislaaç, bisleeç, bişleeç, pisliaç, yastıaç,<br />
yastaaç<br />
VIII. Uzunluk : …Āç<br />
evrâç, bislêç, pislâç, yaslâç<br />
IX. Uzunluğun kalkması : …Aç<br />
evreç, evleç, öreç, pişleç, pisleç, pisreç, bıssıraç, bısraç,<br />
büsleç, bikleç, bükleç, büçleç, akdıraç, ahtaraç, ahdaraç,<br />
yaslaç, kabaaç, öreç, bişek<br />
125
Hüseyin Yıldız<br />
X. Ek başında ünlü düşmesi : …ç<br />
pisliç, akcaç<br />
10 aşamadan geçerek gramatikalleşen ağaç kelimesinin örneklerini ayrıca<br />
göstermekte fayda vardır 7 :<br />
• eğri ağaç, eğreğaç, eğri “Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu<br />
oklara geçirilen eğri ağaç kısım”→ …V + ağaç > …VGAç > …Ø<br />
• eğri ağaç (II), evre ağaç, evri ağaç, evir ağaç, evreağaç, evrağaç,<br />
evreğaç, evriğaç, evreğeç, evrengeç, evirgeç, evrekaç, ergiveç,<br />
ergüveç, erkiveç, evirecek, evrecek, evreyeş, evreyiç, evriyeç, evrâaç,<br />
evreaç, evrâç, evreç, evleç, öregeç, örekeç, öreç “Saç üzerinde pişirilen<br />
yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta araç”→ …V +<br />
ağaç > …Vağaç > …VGAç > …VĀç > …VAç > …Vç<br />
• pisliağaç, pisleğeç, pisleheç, pislihaç, pişleheç, bisleğeç, bisleheç,<br />
bisleyeç, bisleyiç, bisliğeç, bişleğeç, bişleheç, bişleneç, bişleyeç,<br />
bişligeç, bişliheç, bişliyeç, bitleğeç, bikleğeç, büslegeç, büslegeç,<br />
pişirgeç, pişirgeç, pişirkeç, pişürgeç, püsürgeç, bişirgeç, bişirgeç,<br />
büşürgeç, bisirgeç, bisürgeç, büsürgeç, bükürgeç, bıssıraç, bısraç,<br />
bikleeç, bislaaç, bisleeç, bişleeç, bişlêç, pislâç, pisliaç, pişleç, pişliç,<br />
pisleç, pisreç, bisleç, bisleç, büsleç, bikleç, bükleç, büçleç, bişirecek,<br />
bişeyi, bişek “Sac üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye yarayan kürek<br />
biçiminde tahta araç”→ …Vağaç > …VGAç > …VĀç > …VAç > …Vç<br />
• yastıağacı, yaslıağaç (1), yastıağaç, yassıağaç, yastıngaç, yasdıgaç,<br />
yasdıgeç, yastıgeç, yastaaç, yastıaç, yaslâç, yaslaç “Üstünde hamur<br />
açılan, yemek yenilen tahta; et kıymakta kullanılan tahta; üstünde odun<br />
yarılan kütük” → …V+ağacı > …V+ağaç > …V-n-GAç > …VGAç ><br />
…VĀç > …VAç > …Vç<br />
• akça ağaç, ağca ağaç, akçağaş, akcadağ, ahcağaş (c), akcaç “Beyaz<br />
gövdeli, parlak ve dayanıklı kerestesi olan bir ağaç” → …V+ağaç > …<br />
VGAç > …Vç<br />
7 Ağaç kelimesinin gramatikalleşmesiyle ilgili olan iki örnek daha tespit ettik, ancak bunlardan ilki gramatikalleştikten<br />
sonra metateze uğramış bir kelimedir ki, bu çalışmanın ikinci bölümüne dahil edilebilir. İkinci örnek ise ekleşme sürecini<br />
tamamlayamamış ama ağaç yapısını da bozmuş müstakil bir örnektir:<br />
gelep ağacı, gelepçek “Eğrilmiş ipleri kelep yapmakta kullanılan bir aygıt” → …K+ağacı > …*KGAç > …KCAk<br />
ipağacı, ipacı “Dokuma tezgâhı” → …K+ağacı > …*K+ācı > …K+acı<br />
126
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
• karaağaç, karageç, garageç, gargeç “Karaağaç”→ …V+ağaç > …<br />
KVGAç > …KGAç<br />
• aktarağacı, ahtar ağacı, aktarağacı, ahtarağaç, ahtaracak,<br />
ahtaracah, ahdaracak, ahtıraçak, akdıraç, ahtaraç, ahdaraç “Saç<br />
üzerinde pişirilen yufkayı çevirmeye yarıyan, tahta veya demirden<br />
yapılan aygıt”→ …V+ağacı > …Vağaç > …VAç<br />
• kabaağaç, kabaâç, kabaaç “Kalın gövdeli meşe ağacı” → …Vağaç ><br />
…VĀç > …Aç<br />
• burgağaç, burğaç “Ucu çatallı, uzun, meyve koparmaya yarayan<br />
ağaç” → …(V)ağaç > …KGAç<br />
• karacaağaç, karacaâç “Karaca ağaç” → …V+ağaç > …VĀç<br />
Osmanlı Türkçesinde de görülen bu durum için birkaç örnek verilebilir:<br />
• karaġaç “karaağaç I 201b, char agháccj” (Adamović, 2009: 158)<br />
• yastıgaç “Üzerinde yufka açılan tahta, hamur tahtası” (LL, 834);<br />
yastıgaç “Hamur tahtası” (LO, 417)<br />
Bu duruma çağdaş Türk lehçelerinde de rastlanmaktadır. Birkaç örnekle<br />
buna da değinmekte fayda vardır:<br />
• almağaç “ruzaçalar semyalığıman alma bir tuğran cimiş ağacı” (TTS-I,<br />
1977: 49); almağaç “Elma ağacı” (Öner, 2009: 25); almağas “Almanıŋ<br />
ağası” (BTH-I, 1993: 54)<br />
• karagaç “Elmesımannar türinnen bir ağaç, urta payasınıŋ cılırak<br />
urınnarında üse” (TTS-II, 1977: 51); karagaç “Karaağaç” (Öner, 2009:<br />
158); karağas “Küzün kuyula turgan yumşak ılıslı zatlı hanalgan katı<br />
ağas” (BTH-I, 1993: 637)<br />
• tabağaç “Tabanı kızuvğa kuyuv hem aluv üçin uzın ağaç sapka utırtılgan<br />
timir kaptırgıçtan gıybarat caylanma” (TTS-III, 1977: 7); tabağaç<br />
“Maşa” (Öner, 2009: 259); tabağas “Taba tutuv üsün kullanılğan ırgak<br />
başlı, uzun haplı kural” (BTH-II, 1993: 290) < *taba ağaç<br />
Tespit edilen örneklerden de açıkça görüldüğü üzere ağaç kelimesi,<br />
127
Hüseyin Yıldız<br />
özellikle içinde /ağaç/ ses grubu bulunan ve ağaç kavram alanı içinde<br />
anlamlandırılan kelimelerden hareket ederek denebilir ki, gramatikalleşerek {–<br />
GAç} ekine dönüşmektedir. Ek, daha sonraları kimi örneklerde başındaki /G/<br />
sesini de düşürmekte ve –GAç > -Aç > -ç biçimlerinde de görülebilmektedir.<br />
3. –cAk >< -GAç (göçüşme / metatez)<br />
Azeri, Türkmen, Gagauz, Tatar, Başkurt, Karaçay-Malkar, Nogay, Altay,<br />
Hakas, Tuva ve Şor Türkçelerinde Rusçanın tesiriyle metateza; diğer Türk<br />
lehçelerinde ise metateza teriminin yanısıra Özbek Türkçesi tóvuşalmaşinişi,<br />
Uygur Türkçesinde tavuşlarniň oran almaşturuşi, Kazak Türkçesinde dıbıstardıň<br />
orın awıstırawı, Kırgız Türkçesinde oran almaştıruu ve Kumuk Türkçesinde<br />
awazlanı yerlerin alışdırıw ifadelerinin de bulunduğu metatez terimi için<br />
Türkiye Türkçesinde göçüşme ve yer değiştirme terimleri de kullanılmaktadır<br />
(Naskali, 1997: 63).<br />
Gramer Terimleri Sözlüğü’nde “Kelime içindeki komşu veya uzak<br />
seslerin yer değiştirmesi olayı. Ünsüzlerin birbiri ile karşılaşmasından doğan<br />
telaffuz zorluklarını giderme amacına dayanan bu olay, daha çok r ve l akıcı<br />
ünsüzlerinin bulunduğu kelimelerde ve ağızlarda görülür: köprü>körpü,<br />
kibrit>kirbit, karyola>kayrola, bulgur>burgul, ileri>ireli, lanet>nalet,<br />
ekşi>eşki, ödünç>öndüç, güvercin>güvencir, zerdali>zelderi vb. Yanyana<br />
bulunan sesler arasındaki göçüşme yakın göçüşme, uzak sesler arasındaki<br />
göçüşme de uzak göçüşme adını alır. bk. yakın göçüşme, uzak göçüşme.<br />
İng.: metathesis Fr.: métathèse Alm.: Metathesis, Umstellung, Metathese”<br />
(Korkmaz, 2003: 107) açıklamasının yapıldığı metatez kavramı özetle bir<br />
söz birliği içindeki seslerin yer değiştirmesi olarak tanımlanabilir. Ancak yer<br />
değiştiren birimlerin hangilerinin metateze konu sayılacağı hususunda dil<br />
araştırmacıları arasında tam bir uyuşma olduğu söylenemez. Bazı araştırmacılar<br />
konsonların yanında vokallerin hatta hecelerin yer değiştirmesini de metatez<br />
olayının içine alır (Ulutaş, 2007: 117).<br />
Türkçede metatez üzerine yapılan müstakil çalışmalar sayıca her ne<br />
kadar az görünse de konu hakkında fikir vermeye hatta teori üretmeye yetecek<br />
derecede ciddidir. Bu konuda Hasan Eren, Ahmet Caferoğlu, Faruk Çağlayan,<br />
Günay Karaağaç ve İsmail Ulutaş’ın makaleleri bulunmaktadır.<br />
Hasan Eren, Türk <strong>Dil</strong>lerinde Metathèse (1953) başlığını taşıyan<br />
çalışmasında Türk lehçelerinden topladığı malzemeden hareketle tespit ettiği ğl<br />
~ lğ, lm ~ ml, mğ ~ ğm, pr (br) ~ rp (rb), ps ~ sp, qç ~ çq, kp (qp) ~ pk (pq), sk<br />
128
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
(sq) ~ ks (qs), qş ~ şq, qt ~ tq, rd ~ dr, rg (rğ) ~ gr (ğr), rk ~ kr, l ~ q, l ~ s, l ~ z, b<br />
~ l, g ~ r, m ~ l, m ~ r, n ~ r, q ~ r, r ~ l, r ~ y değişikliklerini örnekler göstererek<br />
açıklamaktadır (Eren, 1953). Ahmet Caferoğlu ise Anadolu Ağızlarındaki<br />
Metathèse Gelişmesi (1955) adlı makalesinde Anadolu ağızlarından derlediği<br />
metatez örneklerini iki grupta tasnif etmiştir. İlk grupta komşu konsonlar<br />
arasında 55 farklı metatez biçimine yer verilirken, ikinci grupta komşu olmayan<br />
konsonlar arasındaki 26 farklı metatez biçimi örneklenmektedir (Caferoğlu,<br />
1955). Caferoğlu ile aynı yıl Metathese (1955) başlıklı üç sayfalık bir çalışma<br />
yapan Faruk Çağlayan, konuyu Caferoğlu’nun tarzında ancak daha özet olarak<br />
ikiye ayırarak örneklendirmiştir: komşu seslerde, komşu olmayan seslerde<br />
(Çağlayan, 1955). 1991’de yayımlanan Günay Karaağaç’ın Eski Metatez<br />
Örnekleri adlı çalışmasında metatezle ilgili genel bilgiler verilmekte ve karşı,<br />
şimşek, ekşi, atla- kelimeleriyle ilgili incelemeler yapılmaktadır (Karaağaç,<br />
1991). Metatez olayıyla hece sistemi ilişkisini inceleyen İsmail Ulutaş’ın Metatez<br />
Olayı Türkçenin Hece Sistemiyle İlgili midir (2007) adlı yazısı Sonorantlık<br />
Sıralama Prensibine (SSP) de değinerek konuyu irdelemektedir (Ulutaş, 2007).<br />
Bahsi geçen çalışmalarda örnekleriyle işlenen metatez konusu {–GAç}<br />
ekli kelimelere bakıldığında da kendisine örnek bulabilmektedir. {+CAk} eki<br />
ile arasında böyle bir nöbetleşme olduğunu da söyleyebileceğimiz bu durum<br />
temelde ekin niteliğiyle ilgilidir.<br />
Türkçede hem {±GAç} eki, hem de {±CAk} eki iki türden (isim ve fiil)<br />
kelimelere, {-AcAk} ekiyse yalnızca fiillere gelebilmektedir:<br />
{+CAk}→ ev+cek, yavru+cak, oyun+cak…<br />
{-CAk} → erin-cek, gülün-cek…<br />
{-AcAk}→ yak-acak, yi-y-ecek, iç-ecek…<br />
{+GAç}→ er+keç, ı+gaç…<br />
{-GAç} → süz-geç, kıs-kaç…<br />
Her iki ekin de iki türden kelimelere gelebiliyor olması, ekler arasında bir<br />
karmaşaya yol açarak, eklerin iki farklı ek gibi algılanmasına sebep olmuştur.<br />
Halbuki {+CAk} eki isimlere, {-GAç} eki ise fiillere geldiği örneklerde daha<br />
baskındır. Fiile gelen {-CAk} eklerinin işlevinin, fiile gelen {-GAç} ekinin<br />
işleviyle benzerlik gösterdiği ve {-GAç} ekinin bu işlevini art zamanlı ve eş<br />
zamanlı olarak taşıdığı dikkate alınırsa, aslî ek {-GAç} olmalıdır. Öyleyse<br />
{-CAk} ekinin, fonetik olarak metatez yoluyla benzediği {-GAç} ekinden<br />
geliştiği düşünülebilir. Ayrıca TTAS’den derlenen örneklerde /CAk/ ses<br />
grubuyla /GAç/ ses grubu arasında bir metatez söz konusu olduğu da açıkça<br />
görülmektedir:<br />
129
Hüseyin Yıldız<br />
• açkaç “anahtar” ~ açacak (I) “1. anahtar”<br />
• çalıgaç, çalıgeç, çalgaç, çalgeç “yoğurt mayası” ~ çalacak (I) “yoğurt<br />
mayası”<br />
• çıkıranğaç “Bir çeşit tahterevalli” ~ çıkırancak“Bir çeşit tahterevalli”<br />
• çıkrınkaç “Çocukları yürümeye alıştırmak için kullanılan üç tekerlekli<br />
araba” ~ çıkrıncak (I) “Çocukları yürümeye alıştırmak için kullanılan<br />
üç tekerlekli araba”<br />
• dakgeç “2. Takılacak yer, çengel” ~ *takacak<br />
• demcek “Semaverlerde çaydanlığı üzerine koymaya yarayan,<br />
semaverin tepesine geçirilen bir araç”~ demkeş, temkeç “Çaydanlık”<br />
• dutağaç, dutugeç, tutugeç, dutgeç, tutaç “Tencere tutacağı” ~<br />
dutacak (I) “Tencere tutacağı”<br />
• eringeç “Tembel, üşenen (kimse)” ~ erincek “Tembel, üşenen (kimse)”<br />
• gısdırgaç, kısdırgaç (III), kıskaç (III) “Saç tokası” ~ gıstıracak (II)<br />
“Saç tokası”<br />
• ılangaç, ıllıñgaç, ılınkaç “Küçük çocuk salıncağı” ~ ılıncak (I) “Küçük<br />
çocuk salıncağı”<br />
• kolkaç “Ceket, gömlek ya da elbise kollarının kirlenmesine engel olmak<br />
için bilekten dirseğe kadar geçirilen eğreti kolluk” ~ kolçak “Ceket,<br />
gömlek ya da elbise kollarının kirlenmesine engel olmak için bilekten<br />
dirseğe kadar geçirilen eğreti kolluk”<br />
• öğüngeç, övüngeç, öğünbeç “Kendi kendini öven, övüngen” ~ öğüncek<br />
“Kendi kendini öven, övüngen”<br />
130
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
• sallangeç, sallangaç, salıngaç, salgı (V), sallañgıç sallañguç,<br />
sallankaç, sallanğaç, sallankuc “Salıncak”~ sallancak, sallancık,<br />
sallançah “Salıncak”<br />
• süreğeç (II) “Çocuğu yürümeye alıştırmaya yarayan, tahtadan yapılmış<br />
tekerlekli bir çeşit araba, yürüteç”; sürecek (IV) “Çocuğu yürümeye<br />
alıştırmaya yarayan, tahtadan yapılmış tekerlekli bir çeşit araba,<br />
yürüteç”<br />
• utangeç “Utangaç” ~ utancak “Utangaç”<br />
• üşengeç “Tembel” ~ üşencek “Tembel”<br />
Tespit edilen örneklerden hareket ederek; Hasan Eren’in çalışmasında<br />
geçen qç ~ çq 8 denkliğini ve Caferoğlu ile Çağlayan’ın çalışmalarında geçen<br />
komşu olmayan seslerdeki metatez hususunu da dikkate alarak {-GAç} ekiyle<br />
ilgili metatez ilgisinin üç şekilde olduğu söylenebilir:<br />
I. fiil + {–ACAk} > fiil + {-GAç}<br />
Üç aşamalı olarak gelişen ilk biçimde öncelikle /AcAk/ ses grubu ile /<br />
AGAç/ ses grubu arasında bir metatez gerçekleşmekte ve metatez sonrası arada<br />
kalan /k/ sesi sedalılaşarak /G/ seslerine dönmektedir. İkinci aşamada /AGAç/ ses<br />
grubunun başındaki /A/ sesleri daralarak /U/ seslerine değişmekte ve son olarak<br />
da bu /U/ sesleri zayıflayarak düşmektedir. Durum şöyle şematize edilebilir:<br />
1. –ACAk > -AGAç → sürecek > süreğeç / dutacak > dutağaç<br />
2. –AGAç > -UGAç → dutağaç > dutugeç, tutugeç<br />
3. –UGAç > -GAç → çalıgaç, çalıgeç > çalgaç, çalgeç<br />
II. isim + {+CAk} > isim + {+GAç}<br />
İsim köklerine geldiği bilinen {+CAk} ekli kelimelerde görülen bu hadise<br />
için taramalarda yalnızca iki örnek tespit edilebilmiştir:<br />
kolkaç ~ kolçak<br />
temkeç, demkeş ~ demcek<br />
8 akça, akçe, aqça, aqşa, axça, axta ~ açxa; bohça, boqço, poqço, boqşa, buqça, boxça, boğça, boğçu ~ poçqo; açkıç,<br />
açqıç, açxıç, açğıç ~ axtıt; uçkur, ıçqır ~ ıqçır (Eren, 1955: 167-168)<br />
131
Hüseyin Yıldız<br />
III. fiil + {–GAç} > fiil + {-CAk}<br />
fiil + {–ACAk} > fiil + {-GAç} biçimine benzeyen bu durumda /GAç/ ses<br />
grubunun /CAk/ ses grubuna metatez yoluyla dönüşmesi söz konusudur. Fiillere<br />
gelmeyen {-CAk} eki, işlev bakımından da {-GAç} ekinin işlevini üstlenmiştir:<br />
öğüngeç, övüngeç > öğüncek<br />
eringeç > erincek<br />
üşengeç > üşencek<br />
utangeç > utancak<br />
4. SONUÇ<br />
TTAS’den taranan malzemeler göstermektedir ki, kimi çalışmalarda<br />
örnekseme metoduyla açıklanan {-GAç} ekinin aslında birden fazla kaynağı<br />
vardır. Bunlardan ikisi gramatikalleşme ve metatezdir.<br />
Gramatikalleşme hadisesinde ağaç kelimesi tamamı örnek kelimelerle<br />
takip edilebilen pek çok değişikliğe uğrayarak ekleşmektedir. Ağaç kelimesinin<br />
ekleşmesiyle oluşan yeni kelimelerin bir kısmının, içinde “ağaç, tahta, odun,<br />
kütük, değnek vb.” anlamları barındıran ve hammaddesi ağaç olan aletler, bir<br />
kısmının ise doğrudan ağaç türleri olduğu gözlenmektedir. Ağaç kelimesinin<br />
dildeki fonetik serüveni şöyle şemalaştırılabilir:<br />
Metatezde ise {-GAç} ekiyle ilgili olarak üç istikametten bahsedilebilir.<br />
Bunlardan birincisi ve üçüncüsünde fiile gelen, ikincisinde ise isme gelen<br />
{-GAç} ekiyle ilgili kullanımlar değerlendirilmiştir:<br />
i) fiil + {–ACAk} > fiil + {-GAç}<br />
a) –ACAk > -AGAç<br />
b) –AGAç > -UGAç<br />
c) –UGAç > -GAç<br />
ii) isim + {+CAk} > isim + {+GAç}<br />
iii) fiil + {–GAç} > fiil + {-CAk}<br />
Örneksemeyi {-GAç} ekinin kaynakları arasından tamamen çıkarmak<br />
elbette ki mümkün görünmemektedir. Ancak konu ayrıntılı olarak ele alınmalı,<br />
{-GAç} ~ {-GIç} ilgisinin neden kurulması gerektiği sorgulanmalıdır. Aksi<br />
takdirde hadise akademik bir temele oturtulmuş olmaz. Örnekseme dahil olmak<br />
üzere, ekin diğer kaynakları bir başka çalışmada ayrıntılarıyla ele alınacaktır.<br />
132
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
5. Kaynaklar<br />
ATALAY, Besim (1941), Türk <strong>Dil</strong>inde Kökler ve Ekler Üzerine Bir Deneme, Türk <strong>Dil</strong><br />
Kurumu, İstanbul.<br />
BANGUOĞLU, Tahsin (2004), Türkçenin Grameri, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, Ankara.<br />
BTH: Başkurt Tiliniŋ Hüzliği (1993), II Cilt, Russiya Fender Akademiyahı Ural Büligi<br />
Başkurtustan Gilmi Üzeyi Tarih, Tıl Hem Ezebiyet İnstitutı, Russkiy Yazık, Moskova.<br />
CAFEROĞLU, Ahmet (1955), Anadolu Ağızlarındaki Metathèse Gelişmesi, Türk <strong>Dil</strong>i<br />
Araştırmaları Yıllığı-Belleten 1955, s. 1-7.<br />
ÇAĞLAYAN, Faruk (1955), Metathese, Türk <strong>Dil</strong>i, Nisan, Cilt IV, Sayı 43, s. 409-411.<br />
ÇENGEL, Hülya Kasapoğlu (2005), Kırgız Türkçesi Grameri. Ses ve Şekil Bilgisi, Akçağ<br />
Yayınları, Ankara.<br />
DİLAÇAR, Agop (1971), Gramer: Tanımı, Adı, Kapsamı, Türleri, Yöntemi, Eğitimdeki Yeri<br />
ve Tarihçesi, Türk <strong>Dil</strong>i Araştırmaları Yıllığı-Belleten 1971, s. 83-145.<br />
DLT-III: ATALAY, Besim (1999), Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, Cilt III, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />
(4. Baskı), Ankara.<br />
ERCİLASUN, Ahmet Bican (1975), -maç, -meç Eki Üzerine, İstanbul Üniversitesi Edebiyat<br />
Fakültesi Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Dergisi, C. XXI, İstanbul, s. 83-88.<br />
EREN, Hasan (1953), Türk <strong>Dil</strong>lerinde Metathèse, Türk <strong>Dil</strong>i Araştırmaları Yıllığı-Belleten<br />
1955, s. 161-180.<br />
ERGİN, Muharrem (1997), Türk <strong>Dil</strong> Bilgisi, Bayrak Yayınları, İstanbul.<br />
GÖKÇE, Faruk (2007), Oğuz Türkçesinde Fiil Birleşmeleri. Tarihsel Karşılaştırmalı Bir<br />
İnceleme Denemesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk <strong>Dil</strong>i<br />
ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk <strong>Dil</strong>i Bilim Dalı (Yayımlanmamış Doktora Tezi),<br />
Ankara.<br />
GÖKÇE, Hülya (2010), Başkurt Türkçesinde Gramatikalleşme Örnekleri Üzerine, Ankara<br />
Üniversitesi <strong>Dil</strong> ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi, 17, 1(2010), s. 83-<br />
104.<br />
GÖKSEL, Aslı – Celia Kerslake (2005), Turkish. A Comprehensive Grammar, Routledge<br />
Publishing, London.<br />
KARAAĞAÇ, Günay (1991), Eski Metatez Örnekleri, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Araştırmaları<br />
Dergisi, VI, İzmir, s. 85-102.<br />
KOHOHOB, A. N. (1956), Грамматика Современного Турецкого Литературного Языка,<br />
Академия Наук СССР Институт Востоковедения, Издательство Академии Наук<br />
Ссср Москва-Ленинград.<br />
KORKMAZ, Zeynep (2003), Gramer Terimleri Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, Ankara.<br />
KORKMAZ, Zeynep (2007), Türkiye Türkçesi Grameri-Şekil Bilgisi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu,<br />
Ankara.<br />
KORNFILT, Jaklin (2006), Turkish, Routledge Publishing, London-New York.<br />
NASKALİ, Emine Gürsoy (1997), Türk Dünyası Gramer Terimleri Kılavuzu, Türk <strong>Dil</strong><br />
Kurumu, Ankara.<br />
ÖNER, Mustafa (2009), Kazan-Tatar Türkçesi Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, Ankara.<br />
RİFAT, Mehmet – Sema RİFAT, Ayşenaz KOŞ, Duygu TEKGÜL (2010), Göstergebilim,<br />
<strong>Dil</strong>bilim ve Çeviribilim Terimleri Sözlüğü, Sel Yayıncılık, İstanbul.<br />
TTAS: Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, http://tdkterim.gov.tr/ttas/<br />
133
Hüseyin Yıldız<br />
TS : Tarama Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, http://www.tdkterim.gov.tr/tarama/<br />
TTS: Tatar Tiliniŋ Anlatmalı Süzligi (1977), III Cilt, SSSR Fenner Akademiyası Kazan Fillalı<br />
Galimcan İbrahimov İsimindegi Til, Edebiyat Hem Tarih İnstitutı, Tatarstan Kitap<br />
Neşriyatı, Kazan.<br />
ULUTAŞ, İsmail (2007), Metatez Olayı Türkçenin Hece Sistemiyle İlgili Midir, Bilig, Güz-<br />
2007, Sayı 43, s. 117-132.<br />
VARDAR, Berke (1980), <strong>Dil</strong>bilim ve <strong>Dil</strong>bilgisi Terimleri Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, Ankara.<br />
6. EK: ÖRNEKLER DİZİNİ<br />
açkaç “Anahtar” (DS-1 / Konya ve<br />
çevresi); açacak (I) “1. Anahtar” (DS-<br />
1 / İshaklı *Bolvadin –Afyon Karahisar,<br />
Yakaköy *Gelendost –Isparta, Akçaköy<br />
*Yeşilova, Yayla *Tefenni –Burdur,<br />
Alâettin *Acıpayam –Denizli, Dallıca<br />
*Nazilli –Aydın, Çıplak, Halıköy *Ödemiş<br />
–İzmir, Emre *Kula –Manisa, *İznik –<br />
Bursa, Balıkesir, Fili *Biga, *Bayramiç –<br />
Çanakkale, Domaniç *Tavşanlı –Kütahya,<br />
Sarıkavak, Şücaattin *Seyitgazi –Eskişehir,<br />
*Kandıra –Kocaeli, Küçükahmet *Düzce<br />
–Bolu, Cumayanı –Zonguldak, *Kargı,<br />
-Kastamonu, İzmirli *Sungurlu, Toyhana<br />
*İskilip –Çorum, *Zile ve çevresi, *Erbaa,<br />
*Niksar, Çilehane *Reşadiye, Altuntaş –<br />
Tokat, *Ünye, Uzunmusa –Ordu, Güneyce –<br />
Rize, *Ardanuç ve köyleri, Yoncalı, Tepeköy<br />
, Çayağzı *Şavşat –Artvin, Ölçek, *Ardahan<br />
–Kars, Ergân –Erzincan, Siirt)<br />
akça ağaç “1. Beyaz gövdeli ve<br />
dayanıklı kerestesi olan kayın ağacı” (DS-1 /<br />
*Senirkent –Isparta); akça ağaç “2. Dağlarda<br />
yetişen ve keçiler tarafından yenilen, beyaz<br />
gövdeli bir ağaç” (DS-1 / Bereketli *Tavas,<br />
Ortaköy *Çal –Denizli); akça ağaç “3.<br />
Küçük yapraklı, gevrek ve içi beyaz bir<br />
çeşit ağaç” (DS-1 / Fili *Biga –Çanakkale);<br />
akça ağaç “4. Meyvasız bir çeşit orman<br />
ağacı” (DS-1 / *Elmalı –Antalya); akca<br />
ağaç “Beyaz gövdeli ve dayanıklı kerestesi<br />
olan kayın ağacı” (DS-1 / Zile *Mesudiye –<br />
Ordu, *Yıldızeli –Sivas); ağca ağaç “Beyaz<br />
gövdeli, parlak ve dayanıklı kerestesi olan<br />
bir ağaç” (DS-1 / Çorum, *Zile ve çevresi,<br />
Döllük, Kızılköy –Tokat, Zile *Mesudiye –<br />
Ordu, Çakırköy *Şebin Karahisar –Giresun,<br />
Erzincan, Yukarıkale, Hacıilyas *Koyulhisar<br />
–Sivas); akcağaş “Kerestesi ak, yağsız,<br />
sert bir çeşit ağaç” (DS-12 / Dereçine<br />
*Sultandağı Afyon); akcadağ “Kerestesi<br />
ak, yağsız, sert bir çeşit ağaç” (DS-12 /<br />
Dereçine *Sultandağı Afyon); ahcağaş<br />
(c) “< akçaağaç: akçaağaç” (Erzurum /<br />
Erzurum); akcaç “Beyaz gövdeli ve dayanıklı<br />
kerestesi olan kayın ağacı” (DS-1 / İğneciler<br />
*Mudurnu –Bolu);<br />
aktarağacı “1. Yemenicilikte, yemenileri<br />
çevirmek için kullanılan uzun ve yuvarlak<br />
bir ağaç” (DS-1 / *Gerze –Sinop, *Bor –<br />
Niğde); ahtar ağacı “Ayakkabının içini<br />
dışına çevirmeye yarayan bir aygıt” (DS-1<br />
/ *Kemaliye –Erzincan); aktarağacı “2.<br />
Sacın üzerindeki yufkayı çevirmeye yarıyan,<br />
yassı demir veya tahta aygıt.” (DS-1 / Urfa);<br />
ahtarağaç “Saç üzerinde pişirilen yufkayı<br />
çevirmeye yarıyan, tahta veya demirden<br />
yapılan aygıt” (DS-1 / *Şebin Karahisar –<br />
Giresun, Urfa, *Gürün –Sivas); ahdaracah<br />
“Saç üzerinde pişirilen yufkayı çevirmeye<br />
yarıyan, tahta veya demirden yapılan aygıt”<br />
(DS-1 / Dodurga *Artova, *Zile –Tokat,<br />
*Divriği –Sivas); ahtaracak “Saç üzerinde<br />
pişirilen yufkayı çevirmeye yarıyan, tahta<br />
veya demirden yapılan aygıt” (DS-1 / *Zile,<br />
*Artova, Kızılköy, Tokat, Aşudu *Darende<br />
–Malatya, *Divriği –Sivas); ahdaracak<br />
“Saç üzerinde pişirilen yufkayı çevirmeye<br />
yarıyan, tahta veya demirden yapılan aygıt”<br />
(DS-1 / *Gürün –Sivas); ahtıraçak “Saç<br />
134
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
üzerinde pişirilen yufkayı çevirmeye yarıyan,<br />
tahta veya demirden yapılan aygıt” (DS-1<br />
/ Gökçeyaka *Yeşilova –Burdur); akdıraç<br />
“Sacın üzerindeki yufkayı çevirmeye<br />
yarıyan, yassı demir veya tahta aygıt.”<br />
(DS-1 / Aydoğmuş *Keçiborlu –Isparta,<br />
Burdur, Yukarıkaraçay *Acıpayam, Kösten –<br />
Denizli); ahtaraç “1. Saç üzerinde pişirilen<br />
yufkayı çevirmeye yarıyan, tahta veya<br />
demirden yapılan aygıt” (DS-1 / Cumayanı<br />
–Zonguldak, Karkıncık *Artova, Kızılköy<br />
–Tokat, Denizli *Vakfıkebir –Trabzon,<br />
Kuruçay, Armudan *Refahiye –Erzincan,<br />
Polat *Akçadağ, *Darende –Malatya,<br />
Hacıilyas, *Koyulhisar, Ortaköy *Şarkışla,<br />
*Kangal ve köyleri, *Divriği, *Zara,<br />
*Gemerek, Çöplü *Gürün –Sivas); ahdaraç<br />
“Saç üzerinde pişirilen yufkayı çevirmeye<br />
yarıyan, tahta veya demirden yapılan aygıt”<br />
(DS-1 / Dambaylı *Salihli –Manisa)<br />
burgağaç “Ucu çatallı, uzun, meyve<br />
koparmaya yarayan ağaç” (DS-2 / Çaylı<br />
–Adana); burgaç (II) “5. İp gibi bükülerek<br />
büyüyen ağaç” (DS-2 / Gümüşhane)<br />
çalıgaç “yoğurt mayası” (DS-3 /<br />
Karacasu –Aydın); çalıgeç “yoğurt mayası”<br />
(DS-3 / Sürez *Bozdoğan –Aydın); çalgaç<br />
“Yoğurt mayası” (DS-3 / *Bozdoğan<br />
-Aydın); çalgeç “Yoğurt mayası” (DS-3 /<br />
Eymir *Bozdoğan –Aydın); çalacak (I)<br />
“yoğurt mayası” (DS-3 / Dişli *Bolvadin<br />
–Afyon, *Acıpayam –Denizli, Dallıca<br />
*Nazilli –Aydın, Kerem *Burhaniye,<br />
*Manyas –Balıkesir, Kuşköy –Çanakkale,<br />
Bozan, Tokat, *Sivrihisar –Eskişehir, Datça<br />
–Bolu, Çayır *Zile –Tokat, Havsu *Kelkit<br />
–Gümüşhane, Hacıilyas *Koyulhisar,<br />
*Şarkışla –Sivas, Yozgat, Çayırlı *Haymana<br />
–Ankara, Çakırlar, Karaviran *Seydişehir –<br />
Konya, *Akseki, *Korkuteli, *Kaş, Bağyaka<br />
*Finike –Antalya, Dont *Fethiye –Muğla,<br />
*Lüleburgaz –Kırklareli)<br />
çıkrınkaç “Çocukları yürümeye<br />
alıştırmak için kullanılan üç tekerlekli araba”<br />
(DS-3 / Çorum); çıkrıncak “Çocukları<br />
yürümeye alıştırmak için kullanılan üç<br />
tekerlekli araba” (DS-3 / Karabüzey *Araç<br />
–Kastamonu, Çorum, Sinop, Kırşehir)<br />
çıkırangaç “Bir çeşit tahterevalli” (DS-<br />
3 / İğneciler *Mudurnu –Bolu); çıkırancık<br />
“Bir çeşit tahterevalli” (DS-3 / *Saray –<br />
Tekirdağ)<br />
dakgeç “2. Takılacak yer, çengel” (DS-4<br />
/ *Alaşehir –Manisa) < *takacak<br />
demcek “2. Semaverlerde çaydanlığı<br />
üzerine koymaya yarayan, semaverin<br />
tepesine geçirilen bir araç” (DS-4 /<br />
-Erzurum); demkeş “Semaverin üstünde<br />
demliğin konulduğu kısım” (DS-4 / Revan<br />
*Iğdır –Kars); temkeç “Çaydanlık” (DS-10<br />
/ *Tavşanlı –Kütahya)<br />
dutağaç “Tencere tutacağı” (DS-4 /<br />
Sücüllü *Yalvaç –Isparta); dutgeç “Tencere<br />
tutacağı” (DS-4 / Eymir *Bozdoğan –<br />
Aydın); dutacak (I) “Tencere tutacağı”<br />
(DS-4 / *Eğridir köyleri –Isparta, Kütahya,<br />
Bozan –Eskişehir, *Kurşunlu –Çankırı,<br />
*Zile –Tokat, Savrun *Divriği –Sivas,<br />
*Çiçekdağı –Kırşehir, *Bor –Niğde,<br />
*Mersin köyleri –İçel); dutugeç “Tencere<br />
tutacağı” (DS-4 / *Alaşehir –Manisa);<br />
tutugeç “Ateş üstündeki kabı tutup indirmek<br />
için bez vb. şeylerden yapılan tutacak”<br />
(DS-10 / *Gelendost –Isparta, *Yeşilova<br />
ve köyleri –Burdur, *Alayunt –Kütahya);<br />
tutaç “Tencere tutacağı” (DS-10 / Yeniköy,<br />
Zeytinli *Edremit, *Dursunbey, Balıkesir,<br />
Kulfal *Ezine, *Biga –Çanakkale, Konurlar<br />
*İnegöl –Bursa, Uşak, Kütahya, Aşağı Kayı<br />
*Tosya –Kastamonu)<br />
eğri ağaç (I) “Tek hayvanla çekilen<br />
arabalarda iki ucu oklara geçirilen eğri ağaç<br />
kısım” (DS-5 / Balıkesir ve çevresi, Aliköy<br />
*Çaycuma –Zonguldak, Çorum); eğreğaç<br />
“Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu<br />
oklara geçirilen eğri ağaç kısım” (DS-5<br />
/ Sücüllü *Yalvaç –Isparta); eğri (I) “Tek<br />
hayvanla çekilen arabalarda iki ucu oklara<br />
geçirilen eğri ağaç kısım” (DS-5 / Çöplü<br />
*Çivril –Denizli, *Maçka –Trabzon)<br />
evre ağaç “Saç üzerinde pişirilen yufka<br />
ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı<br />
135
Hüseyin Yıldız<br />
tahta araç” (DS-5 / Çepni *Gemerek –Sivas,<br />
Kadışehri *Sorgun –Yozgat); evri ağaç “Saç<br />
üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye<br />
yarayan uzun ve yassı tahta araç” (DS-5 /<br />
Büyükafşar *Kırıkkale –Ankara, Dadağı –<br />
Kayseri); evir ağaç “Saç üzerinde pişirilen<br />
yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />
yassı tahta araç” (DS-5 / *Gürün –Sivas);<br />
evreağaç “Saç üzerinde pişirilen yufka<br />
ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı<br />
tahta araç” (DS-12 / Afşar, Pazarören<br />
*Pınarbaşı Kayseri); evrağaç “Saç üzerinde<br />
pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye yarayan<br />
uzun ve yassı tahta araç” (DS-5 / Eskiyapar<br />
*Alaca –Çorum, *Afşin –Maraş, Aşudu<br />
*Darende –Malatya, *Yerköy, Küçükboynul<br />
–Yozgat, İvriz *Ereğli –Konya, Çakallı –<br />
Adana); evreğaç “Saç üzerinde pişirilen<br />
yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />
yassı tahta araç” (DS-5 / Adana); evriğaç<br />
“Saç üzerinde pişirilen yufka ekmekleri<br />
çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta araç”<br />
(DS-12 / Gökdere *Akdağmadeni Yozgat);<br />
evreğeç “Saç üzerinde pişirilen yufka<br />
ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />
yassı tahta araç” (DS-5 / Kızılköy *Dinar,<br />
*Emirdağ –Afyon, Uluğbey *Senirkent –<br />
Isparta, *Antakya –Hatay, Adana, *Mersin<br />
–İçel); evrengeç “1. Saç üzerinde pişirilen<br />
yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun<br />
ve yassı tahta araç” (DS-5 / *Hekimhan –<br />
Malatya, Yeniköy, Hortu *Ereğli –Konya,<br />
Gâvurdağı *Osmaniye –Adana); evirgeç<br />
“Saç üzerinde pişirilen yufka ekmekleri<br />
çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta<br />
araç” (DS-5 / Çankırı, *Afşin ve köyleri –<br />
Maraş, Reyhanlı ve Amik ovası Türkmenleri<br />
*Reyhanlı –Hatay, Gaziantep, Karayusuf<br />
hüyüğü *Avanos –Nevşehir); evrekaç “Saç<br />
üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye<br />
yarayan uzun ve yassı tahta araç” (DS-5 /<br />
Çorum); ergiveç “Saç üstünde pişirilen<br />
ekmeği döndürecek yassı ağaç” / Tîr ريت [Fa.]<br />
26 mânası var… 12- … ve etmek açacak<br />
oklağıya ve etmek döndürecek yassı ağaca<br />
ıtlak olunur ki ergiveç جويكرا tâbir olunur |<br />
Burh. XVIII-XIX. 195. (TS); ergiveç “Saç<br />
üstünde pişirilen yufka ekmeğini çevirmek<br />
için kullanılan 70-80 cm. uzunluğunda,<br />
5-6 cm. enliliğinde ucu sivri tahta araç”<br />
(DS-5 / Gaziantep); ergüveç “Saç üstünde<br />
pişirilen yufka ekmeğini çevirmek için<br />
kullanılan 70-80 cm. uzunluğunda, 5-6 cm.<br />
enliliğinde ucu sivri tahta araç” (DS-5 /<br />
İstanbul); erkiveç “Saç üstünde pişirilen<br />
yufka ekmeğini çevirmek için kullanılan<br />
70-80 cm. uzunluğunda, 5-6 cm. enliliğinde<br />
ucu sivri tahta araç” (DS-5 / Gaziantep,<br />
Antalya); evirecek “Saç üzerinde pişirilen<br />
yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun<br />
ve yassı tahta araç” (DS-5 / *Kangal –<br />
Sivas); evrecek “Saç üzerinde pişirilen<br />
yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun<br />
ve yassı tahta araç” (DS-5 / Kahyalı –<br />
Çankırı); evreyeş “Saç üzerinde pişirilen<br />
yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun<br />
ve yassı tahta araç” (DS-5 / Gönenköy –<br />
Isparta); evreyiç “Saç üzerinde pişirilen<br />
yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />
yassı tahta araç” (DS-5 / Tatarlı *Bünyan<br />
–Kayseri); evriyeç “Saç üzerinde pişirilen<br />
yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />
yassı tahta araç” (DS-5 / Gaziantep); evrâaç<br />
“Saç üzerinde pişirilen yufka ekmekleri<br />
çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta araç”<br />
(DS-5 / Sarıkavak –Eskişehir, *Pınarbaşı<br />
–Kayseri); evreaç “Saç üzerinde pişirilen<br />
yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />
yassı tahta araç” (DS-5 / Çepni *Gemerek<br />
–Sivas, Ağaeli –Ankara, *Mersin ve köyleri<br />
–İçel); evrâç “Saç üzerinde pişirilen yufka<br />
ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı<br />
tahta araç” (DS-5 / Çağlan –İzmir, Havşit<br />
*Sungurlu, Çorum, Artvin, Büyükçaylı<br />
*Dörtyol –Hatay, Geben *Andırın-Maraş,<br />
Yozgat, Solakuşağı *Şereflikoçhisar –<br />
Ankara, *Mucur –Kırşehir, Kayseri, Şabanlı,<br />
Hotamış –Konya, Mansurlu –Adana,<br />
*Mersin ve köyleri –İçel); evreç “Saç<br />
üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye<br />
yarayan uzun ve yassı tahta araç” (DS-<br />
5 / Emirler, Geresin *Keçiborlu –Isparta,<br />
Lengime –Burdur, Dutluca, Söğüt, Honaz<br />
–Denizli, Kurtkulağı –Aydın, Sarıkozan<br />
136
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
*Kula –Manisa, Hacıilyas *Koyulhisar –<br />
Sivas, Urfa, *Kilis –Gaziantep, Maraş,<br />
İncirlik –Adana); evleç “1. Saç üzerinde<br />
pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye yarayan<br />
uzun ve yassı tahta araç” (DS-5 / İğdecik<br />
–Isparta); öregeç “2. Sac üstünde pişirilen<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta araç” (DS-<br />
9 / Maraş); örekeç “Sac üstünde pişirilen<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta araç” (DS-<br />
9 / Gaziantep, Maraş); öreç “Sac üstünde<br />
pişirilen ekmeği çevirmeye yarayan tahta<br />
araç” (DS-9 / Adana); eğri ağaç (II) “Saç<br />
üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye<br />
yarayan uzun ve yassı tahta araç” (DS-5 /<br />
Niğde)<br />
eringeç “Tembel, üşenen (kimse)” (DS-5<br />
/ Çığrı *Dinar –Afyon, Tepeköy *Torbalı –<br />
İzmir, Tokat –Eskişehir, *Zile –Tokat, *Afşin<br />
ve köyleri –Maraş, Reyhanlı ve Amik ovası<br />
Türkmenleri, *Reyhanlı, *Antakya –Hatay,<br />
Hacıilyas *Koyulhisar, *Gürün –Sivas,<br />
*Pınarbaşı –Kayseri, Nevşehir, *Ermenek ve<br />
köyleri –Konya); erincek “Tembel, üşenen<br />
(kimse)” (DS-5 / *Yalvaç –Isparta, Çöplü<br />
*Çivril –Denizli, Çorum, *Merzifon ve<br />
köyleri –Amasya, *Iğdır, Kars, Gaziantep,<br />
Sivas, Ahırlı –Ankara, Mucur, Kırşehir,<br />
Kayseri, *Avanos –Nevşehir, *Bor –Niğde,<br />
*Karaman, Zıvarık, Konya, Çakallı –Adana)<br />
gelep ağacı “Eğrilmiş ipleri kelep<br />
yapmakta kullanılan bir aygıt” (DS-6<br />
/ Kasaba *Kaş –Antalya); gelepçek (I)<br />
“Eğrilmiş ipleri kelep yapmakta kullanılan<br />
bir aygıt” (DS-6 / *Taşköprü –Kastamonu,<br />
*Osmancık, Eskice *Mecitözü –Çorum)<br />
gısdırgaç (II) “Saç tokası” (DS-6 /<br />
Maraş); gıstıracak “Saç tokası” (DS-6 /<br />
*Gülnar –İçel); kıskaç (III) “Saç tokası” (DS-<br />
8 / *Reyhanlı ve Amik ovası Türkmenleri –<br />
Hatay); kısdırgaç (III) “1. Saç tokası” (DS-8<br />
/ Yukarıseyit *Çal, Söğüt, Honaz –Denizli)<br />
ılangaç “Küçük çocuk salıncağı”<br />
(DS-7 / Aşudu *Darende –Malatya),<br />
(DS-7 / Çorum, *Merzifon ve köyleri –<br />
Amasya, Küçükisa *Zile –Tokat, Çepni<br />
*Gemerek –Sivas, Yozgat, Kargalı *Polatlı,<br />
*Haymana –Ankara, *Talas –Kayseri,<br />
*Avanos –Nevşehir); ılıncak (I) “Küçük<br />
çocuk salıncağı” (DS-7 / *İskilip, Çorum,<br />
*Çarşamba ve köyleri –Samsun, *Merzifon,<br />
*Taşova ve köyleri –Amasya, Karkıncık<br />
*Artova, Zodu –Tokat, Ordu, Kayadibi,<br />
Tepeköy, Piraziz –Giresun, Trabzon, Rize,<br />
Erzurum, *Koyulhisar –Sivas, Yozgat,<br />
*Bünyan –Kayseri); ıllıñgaç “Küçük çocuk<br />
salıncağı” (DS-7 / *Afşin –Maraş); ılınkaç<br />
“Küçük çocuk salıncağı” (DS-7 / *Sungurlu<br />
–Çorum, Samsun, *İncesu –Kayseri)<br />
ipağacı “Dokuma tezgâhı” (DS-7 /<br />
Bürüngüz *Bünyan, Kayseri, Yeniköy<br />
*Ereğli –Konya); ipacı “Dokuma tezgâhı”<br />
(DS-7 / Söğüt, Honaz –Denizli, Kaya<br />
*Fethiye –Muğla)<br />
kabaağaç “Kalın gövdeli meşe ağacı”<br />
(DS-8 / Sarımahmutlu, Kurandamı, Derbent,<br />
Kadıköy *Buldan –Denizli); kabaâç “Meşe<br />
ağacı” (DS-12 / Bertiz Maraş); kabaaç “2.<br />
Kalın gövdeli meşe ağacı” (DS-8 / Kızılköy<br />
*Ezine –Çanakkale)<br />
karacaâç “Karaca ağaç” (Doğu Trakya<br />
/ Doğu Trakya)<br />
karageç “Karaağaç” (DS-8 / İzmir);<br />
garageç “Karaağaç” (DS-6 / Başpınar<br />
*Tefenni –Burdur); gargeç “Karaağaç”<br />
(DS-6 / Karamanlı *Tefenni)<br />
kolkaç “Ceket, gömlek ya da elbise<br />
kollarının kirlenmesine engel olmak için<br />
bilekten dirseğe kadar geçirilen eğreti<br />
kolluk” (DS-8 / Çukurbostan –İstanbul);<br />
kolçak (I) “1. Ceket, gömlek ya da elbise<br />
kollarının kirlenmesine engel olmak için<br />
bilekten dirseğe kadar geçirilen eğreti<br />
kolluk” (DS-8 / *Urla, *Çeşme –İzmir, *Biga<br />
–Çanakkale, Kars, Erzurum, Kargın *Tercan,<br />
Armudan *İliç –Erzincan, Elâzığ, Kocaözü –<br />
Malatya, *Şarkışla, çepni *Gemerek –Sivas,<br />
Ankara, Kırşehir, Akçakaya –Kayseri, *Bor<br />
–Niğde, Çavuşçu *Ilgın, *Sultaniye, Konya,<br />
*Feke –Adana, *Lüleburgaz –Kırklareli)<br />
öğüngeç “Kendi kendini öven, övüngen”<br />
(DS-9 / Hadım *Çal –Denizli, Sürez<br />
*Bozdoğan –Aydın, Bozan –Eskişehir,<br />
137
Hüseyin Yıldız<br />
*Taşköprü –Kastamonu, *Artova –Tokat,<br />
*Afşin ve köyleri –Maraş, Gödene *Akseki<br />
–Antalya), “Kendini beğenen, onurlu”<br />
(DS-12 / Çorum); öğüncek (I) “Kendi<br />
kendini öven, övüngen” (DS-9 / *Sivrihisar<br />
–Eskişehir, *Kurşunlu –Çankırı, *İskilip –<br />
Çorum, *Merzifon köyleri –Amasya, *Ünye<br />
–Ordu, Maksutlu *Şarkışla –Sivas, Ankara,<br />
Genezin *Avanos –Nevşehir, Bahçeli *Bor,<br />
Niğde, Güvenç, *Ermenek –Konya, Kıbrıs);<br />
öğünbeç “Kendini beğenen, onurlu” (DS-<br />
12 / Çorum); övüngeç “Övüngen” (DS-12 /<br />
Yozgat, Pazarören *Pınarbaşı Kayseri)<br />
pisliağaç “Sac üzerinde pişirilen<br />
ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />
tahta araç” (DS-9 / *Beypazarı –Ankara);<br />
pisleğeç “Sac üzerinde pişirilen ekmeği<br />
çevirmeye yarayan kürek biçiminde tahta<br />
araç” (DS-9 / Bağviran –Kastamonu);<br />
pisleheç “Sac üzerinde pişirilen ekmeği<br />
çevirmeye yarayan kürek biçiminde tahta<br />
araç” (DS-9 / Alemdar *Düzce –Bolu);<br />
pislihaç “Sac üzerinde pişirilen ekmeği<br />
çevirmeye yarayan kürek biçiminde tahta<br />
araç” (DS-9 / *Düzce –Bolu); pişleheç “Sac<br />
üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye yarayan<br />
kürek biçiminde tahta araç” (DS-9 / Ankara);<br />
bisleğeç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />
yarayan tahta aygıt” (DS-2 / Kastamonu,<br />
Çankırı, *Güdül –Ankara); “Yufka çevirmeye<br />
yarayan tahta araç, çevirgeç” (DS-12 /<br />
*Güdül ve köyleri –Ankara); bisleheç “Saçta<br />
yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta<br />
aygıt” (DS-2 / Başköy –Ankara); bisleyeç<br />
“Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />
tahta aygıt” (DS-2 / Fındıcak *Mudurnu<br />
–Bolu, Bulak *Safranbolu –Zonguldak,<br />
Kastamonu); bisleyiç “Saçta yufka ekmeği<br />
çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />
Kastamonu); bisliğeç “Saçta yufka ekmeği<br />
çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />
Kastamonu); bişleğeç “Saçta yufka ekmeği<br />
çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />
Gürlü *Kızılcahamam –Ankara); bişleheç<br />
“Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />
tahta aygıt” (DS-2 / Karabüzey *Araç –<br />
Kastamonu, Sivas); bişleneç “Saçta yufka<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-<br />
2 / Çankırı); bişleyeç “Saçta yufka ekmeği<br />
çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />
Kastamonu); bişligeç “Saçta yufka ekmeği<br />
çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />
*Yenişehir –Bursa); bişliheç “Saçta yufka<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />
(DS-2 / Bulkuş, *Çerkeş –Çankırı); bişliyeç<br />
“Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />
tahta aygıt” (DS-2 / Kastamonu, Samsun);<br />
bitleğeç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />
yarayan tahta aygıt” (DS-2 / *Kurşunlu –<br />
Çankırı, Ankara); bikleğeç “Saçta yufka<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />
(DS-2 / *Kurşunlu, *Ilgaz, Çankırı, Ankara);<br />
büslegeç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />
yarayan tahta aygıt” (DS-2 / *Taşköprü –<br />
Kastamonu, *Boyabat –Sinop); büslegeç<br />
“Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />
tahta aygıt” (DS-2 / *Taşköprü –Kastamonu,<br />
*Boyabat –Sinop); pişirgeç “Sac üstündeki<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta araç” (DS-<br />
12 / Sarıkız *Hekimhan Malatya); pişirgeç<br />
“Sac üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye<br />
yarayan kürek biçiminde tahta araç” (DS-<br />
9 / İshaklı,*Sandıklı, *Bolvadin –Afyon,<br />
*Senirkent, *Uluborlu, *Gelendost –Isparta,<br />
Cumaovası –İzmir, *Bozcaada –Çanakkale,<br />
Kütahya, Yukarısöğütönü, Tokat –Eskişehir,<br />
Sinop, Tuzaklı –Samsun, Amasya, Hayati<br />
*Erbaa –Tokat, Sivas, Etimesgut –Ankara,<br />
Köşker *Çiçekdağı –Kırşehir, Nevşehir,<br />
*Bor –Niğde, Kızılviran, *Bozkır, Yenidiğin<br />
*Ilgın, Zıvarık –Konya); pişirgeç “Yufka<br />
ekmeği pişirirken yufkayı çevirmeye yarayan<br />
çubuk” (Kırşehir ve Yöresi / Kırşehir);<br />
pişirkeç “Sac üzerinde pişirilen ekmeği<br />
çevirmeye yarayan kürek biçiminde tahta<br />
araç” (DS-9 / Konya); pişürgeç “Sac<br />
üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye yarayan<br />
kürek biçiminde tahta araç” (DS-9 /<br />
*Boyabat –Sinop, *Niksar –Tokat); püsürgeç<br />
“Sac üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye<br />
yarayan kürek biçiminde tahta araç” (DS-<br />
9 / Balçova –İzmir, *Mecitözü –Çorum,<br />
Alişar *Merzifon –Amasya); bişirgeç “2.<br />
Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />
tahta aygıt” (DS-2 / Hocalar *Sandıklı,<br />
İshaklı *Bolvadin –Afyon, Yakaköy, Çaltı<br />
*Gelendost, *Senirkent ve köyleri, Banus<br />
*Eğridir, Kumdanlı *Yalvaç –Isparta,<br />
138
Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />
*Sarayköy –Denizli, Balıkesir, Kütahya,<br />
*Sivrihisar, Tokat, Bozan –Eskişehir,<br />
Danışman *Fatsa –Ordu, Karaözü*Gemerek<br />
–Sivas, Solakuşağı *Şereflikoçhisar, Çayırlı<br />
*Haymana –Ankara, Karahisar *İncesu –<br />
Kayseri, Kırşehir, Nevşehir, *Bor –Niğde,<br />
Argıthan, Saraycık, Akşehir, Görmel<br />
*Ermenek –Konya); bişirgeç “Yufka<br />
çevirmeye yarayan tahta araç, çevirgeç”<br />
(DS-12 / Dereçine *Sultandağı –Afyon);<br />
büşürgeç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />
yarayan tahta aygıt” (DS-2 / *Göynük –<br />
Bolu, *Boyabat –Sinop, *Bafra –Samsun,<br />
Zana *Merzifon –Amasya, Kekün *Niksar,<br />
Bizeri –Tokat, Çavdar, Karakuş ve köyleri<br />
*Ünye –Ordu); bisirgeç “Yufka çevirmeye<br />
yarayan tahta araç, çevirgeç” (DS-12 /<br />
Ulukışla *Bor –Niğde); bisürgeç “Saçta<br />
yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta<br />
aygıt” (DS-2 / *Merzifon, *Gümüşhacıköy<br />
–Amasya); büsürgeç (I) “Saçta yufka<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />
(DS-2 / Afyon, *Beşiktaş –İstanbul, Çorum,<br />
*Merzifon –Amasya, Hayati *Erbaa –Tokat);<br />
bükürgeç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />
yarayan tahta aygıt” (DS-2 / Meğelün<br />
*Reşadiye –Tokat); bıssıraç “Saçta yufka<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-<br />
2 / *Bartın –Zonguldak); bısraç (II) “Saçta<br />
yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />
(DS-2 / *Cide –Kastamonu); bikleeç “Saçta<br />
yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />
(DS-2 / *Kurşunlu, *Ilgaz, Çankırı, Ankara);<br />
bislaaç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />
yarayan tahta aygıt” (DS-2 / *İskilip –<br />
Çorum, *Ilgaz –Bolu); bisleeç “Saçta yufka<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />
(DS-2 / Güllü *Eşme –Uşak, *Taşköprü –<br />
Kastamonu); bişleeç “Saçta yufka ekmeği<br />
çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />
Kastamonu, *Çerkeş köyleri –Çankırı);<br />
bişlêç “1. Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />
yarayan tahta aygıt” (DS-2 / Peşman *Daday<br />
–Kastamonu); pislâç “Sac üzerinde pişirilen<br />
ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />
tahta araç” (DS-9 / Aliköy *Çaycuma,<br />
*Ereğli, Karamusa –Zonguldak, *İskilip<br />
–Çorum, Çanıllı *Ayaş, Atçalı *Nallıhan<br />
–Ankara); pisliaç “Sac üzerinde pişirilen<br />
ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />
tahta araç” (DS-9 / *Gerede –Bolu); pişleç<br />
“2. Sac üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye<br />
yarayan kürek biçiminde tahta araç” (DS-<br />
9 / İstanbul); pişliç “Sac üzerinde pişirilen<br />
ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />
tahta araç” (DS-9 / Himmet *Daday –<br />
Kastamonu); pisleç “Sac üzerinde pişirilen<br />
ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />
tahta araç” (DS-9 / Hisarcık *Osmaneli<br />
–Bilecik, Aşağıkayı *Tosya –Kastamonu,<br />
*Safranbolu –Zonguldak, Bucak *Ayaş –<br />
Ankara); pisreç “Sac üzerinde pişirilen<br />
ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />
tahta araç” (DS-9 / Öleyüzü, Hisarönü –<br />
Zonguldak); bisleç “Saçta yufka ekmeği<br />
çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />
*Ayaş –Ankara); “Yufka çevirmeye yarayan<br />
tahta araç, çevirgeç” (DS-12 / *Güdül<br />
ve köyleri –Ankara); bisleç “Saçta yufka<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-<br />
2 / *Ayaş –Ankara); büsleç “Saçta yufka<br />
ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-<br />
2 / Cumayanı –Zonguldak, Samsun); bikleç<br />
Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta<br />
aygıt” (DS-2 / *Kurşunlu, *Ilgaz, Çankırı,<br />
Ankara); bükleç (I) “Saçta yufka ekmeği<br />
çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />
*Şabanözü –Çankırı, Hasanoğlan *Kalecik<br />
–Ankara); büçleç “Saçta yufka ekmeği<br />
çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />
Dayılı *Boyabat –Sinop); bişirecek “Saçta<br />
yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />
(DS-2 / Uğurlu *Ermenek –Konya); bişeyi<br />
“Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />
tahta aygıt” (DS-2 / Bademli *Beyşehir –<br />
Konya); bişek “Yufka çevirmeye yarayan<br />
tahta araç, çevirgeç” (DS-12 / *Seydişehir,<br />
*Beyşehir –Konya)<br />
sallangeç “Salıncak” (DS-10 / Oğuz<br />
*Acıpayam –Denizli, *Emet –Kütahya), (DS-<br />
12 / Karamanlı *Tefenni –Burdur, Darıveren<br />
*Acıpayam –Denizli); sallangaç “Salıncak”<br />
(DS-10 / Denizli ilçe ve köyleri, Yeniköy<br />
–Balıkesir, Tokat –Eskişehir, Reyhanlı<br />
ve Amikovası Türkmenleri *Reyhanlı,<br />
*Antakya –Hatay, Çanıllı *Ayaş –Ankara,<br />
Bahçeli *Bor –Niğde, Gâvurdağı *Osmaniye<br />
–Adana, Ceylan *Lüleburgaz –Kırklareli),<br />
139
Hüseyin Yıldız<br />
(DS-12 / Karadoruk*Gürün –Sivas, *Güdül<br />
ve köyleri –Ankara, *Bünyan –Kayseri);<br />
salıngaç “Salıncak” (DS-10 / Çığrı –Afyon,<br />
*Düzce –Bolu, *Akyazı ve çevresi –Sakarya,<br />
*Bünyan –Kayseri, *Bor –Niğde); salıñgaç<br />
“Salıncak” (DS-12 / Yozgat, *Silifke İçel);<br />
salgı (V) “Salıncak” (DS-10 / Mesudiye<br />
*Datça –Muğla) sallañgıç (DS-10 / Çöplü<br />
*Çivril –Denizli, Hacıahmet *Düzce –<br />
Bolu); sallañguç “Salıncak” (DS-10 /<br />
Darıcı *Düzce –Bolu, Kırşehir); sallanğaç<br />
“Salıncak” (DS-10 / *Antakya –Hatay),<br />
sallankaç “Salıncak” (DS-10 / Alemdar<br />
–Bolu, *Merzifon –Amasya); sallankuc<br />
“Salıncak” (DS-12 / Kerkük); sallancak<br />
“Salıncak” (DS-10 / Fili *Biga –Çanakkale);<br />
sallancık “Salıncak” (DS-10 / Fili *Biga –<br />
Çanakkale); sallançah “Salıncak” (DS-10<br />
/ İrişli, Bayburt *Sarıkamış, *Selim –Kars)<br />
süreğeç (II) “Çocuğu yürümeye<br />
alıştırmaya yarayan, tahtadan yapılmış<br />
tekerlekli bir çeşit araba, yürüteç” (DS-10<br />
/ Yozgat); sürecek (IV) “Çocuğu yürümeye<br />
alıştırmaya yarayan, tahtadan yapılmış<br />
tekerlekli bir çeşit araba, yürüteç” (DS-10 /<br />
Samsun)<br />
utangeç “Utangaç” (DS-11 / Bereketli<br />
*Tavas –Denizli); utancak “Utangaç” (DS-<br />
11 / Eskişehir köyleri, *Kurşunlu –Çankırı,<br />
*İskilip –Çorum, Samsun, *Taşova köyleri,<br />
*Merzifon –Amasya, Bayadı –Ordu, Yavuz,<br />
Salcı *Şavşat, *Ardanuç köyleri –Artvin,<br />
*Erciş, -Van, Diyarbakır, Sivas ilçe ve<br />
köyleri, Çanıllı *Ayaş –Ankara, Bahçeli,<br />
*Bor, Niğde, *Ermenek –Konya, Güzelsu<br />
*Akseki –Antalya, *Mut köyleri –İçel,<br />
Edirne, *Lüleburgaz köyleri, Kırklareli)<br />
üşengeç “Tembel” (DS-11 / İshaklı<br />
*Bolvadin –Afyon); üşencek “Tembel”<br />
(DS-11 / Peşman *Daday –Kastamonu,<br />
*Kurşunlu –Çankırı, Yozgat, Hasanoğlan –<br />
Ankara)<br />
yastıağacı “Üstünde hamur açılan,<br />
yemek yenilen tahta” (DS-11 / Bulgaristan);<br />
yaslıağaç “1. Üstünde hamur açılan, yemek<br />
yenilen tahta” (DS-11 / Kastamonu, *Bafra<br />
–Samsun, Erzurum, *Güdül –Ankara); “2. Et<br />
kıymakta kullanılan tahta” (DS-11 / *Tavas –<br />
Denizli); yastıağaç “Üstünde hamur açılan,<br />
yemek yenilen tahta” (DS-11 / Demirkapı<br />
*Susurluk –Balıkesir, -Adana); yastıağaç<br />
“Üstünde odun yarılan kütük” (DS-11 /<br />
-Kütahya); yassıağaç “Üstünde hamur<br />
açılan, yemek yenilen tahta” (DS-11 /<br />
Sinop ve çevresi); yastıngaç “Üstünde<br />
hamur açılan, yemek yenilen tahta” (DS-<br />
11 / Denizli ve çevresi); yasdıgaç “Üstünde<br />
hamur açılan, yemek yenilen tahta” (DS-11<br />
/ *Susurluk –Balıkesir, Kütahya, Aşağı Kayı<br />
*Tosya –Kastamonu, *Kurşunlu –Çankırı,<br />
Sinop); yasdıgeç “Üstünde hamur açılan,<br />
yemek yenilen tahta” (DS-11 / Darıveren,<br />
*Acıpayam –Denizli, Eymir *Bozdoğan –<br />
Aydın, *Alaşehir –Manisa, *Milas –Muğla);<br />
yastıgeç “Üstünde hamur açılan, yemek<br />
yenilen tahta” (DS-11 / Salda *Yeşilova –<br />
Burdur, Denizli, Aydın, *Urla, *Kuşadası –<br />
İzmir, Ahiköy, Muğla); yaslahaç “Üstünde<br />
hamur açılan, yemek yenilen tahta”<br />
(DS-11 / Bilecik, İğneciler *Mudurnu,<br />
Darıyeri *Düzce –Bolu, Karabüzey *Araç<br />
–Kastamonu, Başköy –Ankara); yaslıhaç<br />
“Üstünde hamur açılan, yemek yenilen<br />
tahta” (DS-11 / Bolu); yastaaç “Üstünde<br />
hamur açılan, yemek yenilen tahta” (DS-<br />
11 / Çandarlı *Bergama –İzmir, Bursa,<br />
Trabzon, Ceylân, Çengelli *Lüleburgaz –<br />
Kırklareli, Türkgücü *Çorlu –Tekirdağ);<br />
yastıaç “Üstünde hamur açılan, yemek<br />
yenilen tahta” (DS-11 / Balıkesir ve çevresi);<br />
yaslaç, yaslâç (I) “Üstünde hamur açılan,<br />
yemek yenilen tahta” (DS-11 / Yakakayı,<br />
*Sivrihisar –Eskişehir, *İzmit ve köyleri,<br />
Hediyeli *Kandıra –Kocaeli, *Adapazarı<br />
–Sakarya, Yakacık *Kartal –İstanbul,<br />
*Devrek, Aliköy *Çaycuma, Akşehir –<br />
Zonguldak, Kastamonu, *Çerkeş köyleri –<br />
Çankırı, *İskilip –Çorum, Zincidere *Güdül,<br />
Çanıllı *Ayaş, Pazar *Kızılcahamam,<br />
*Kalecik, Etimesgut –Ankara, Eskire<br />
Geriçam *Köyceğiz, *Marmaris –Muğla)<br />
140
<strong>Dil</strong> Araştırmaları Dîvânü Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 141-153 ss.<br />
Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan<br />
-cAk Eki Hakkında<br />
Mehmet Hazar * 1<br />
Özet: Özet: Türk dilinde fiilden isim yapan -cAk eki var mıdır<br />
Makalede bu sorunun cevabı irdelendi. Türkiye Türkçesinde<br />
fiilden isim yapan -cAk ekinin olmadığı görüldü. Fiilden isim<br />
yapan -cAk eki için verilen örnek kelime gövdelerinin aslında<br />
isim olduğu tespit edildi. Daha çok g ünsüzünün erimesi ve<br />
bunun takip edilememesi sebebiyle böyle bir ekin olduğu<br />
zannedilmiştir. Aslında bu ek isimden isim yapan +CAk<br />
ekidir.<br />
İşte salıncak, sal-ın-cak şeklinden değil sal-kın+çak ~ selkin+çek<br />
şeklinden, bür-ün-cek şeklinden değil bür-üm+çek<br />
(Cez. Ar. brencek) şeklinden ve Kzk. makta-n-şak değil<br />
makta-ğan+şak (makt ø.<br />
On The “ –Cak” Nominalization<br />
Affix In Turkish Language<br />
Abstract: Is there a “–cak” nominalization affix in Turkish<br />
language In this study, the answer of this question was<br />
examined and it was found out that Turkish language did not<br />
have this affix. It was detemined that the word stems which<br />
were submitted as samples for “-cak” affix were originally<br />
nouns. It was thought that there was a such affix because of<br />
the omission of “g” consanant and losing track of this sound.<br />
In fact, this is a “-cak” affix that nominalize from nouns.<br />
For example, salıncak comes of sal-kın+çak ~ sel-kin+çek<br />
not sal-ın-cak, bür-üm+çek (Cez. Ar. brencek) not bür-üncek<br />
form and Kzk. not makta-n-şak form but it comes of<br />
makta-ğan+şak (makt
Mehmet Hazar<br />
New and Modern Turkish dialects. Also, some forms in<br />
Anatolian local dialects were dwelled on. One word switched<br />
from Arabic to Turkish and another one from Turkish to Arabic<br />
were determined among the samples of this affix. Its status in<br />
the dialects of Modern Kipchak Turkish was clarified.<br />
Key words: Middle Turkish, simultaneous and diachronic,<br />
-CAk, +CAk, g> ø.<br />
1. -CAk Eki Sorunu:<br />
Gramer incelemelerimde ve Türk dili derslerinde şüpheyle baktığım ve<br />
isimden fiil yaptığını sandığım bu -cAk ekinin aslında isimden isim yapma eki<br />
olduğunu gördüm. Türk lehçelerinin tasviri gramerlerinde eş zamanlı yöntem<br />
kullanıldığı için -cAk ekine yer verilir. Bu makalede eş ve art zamanlı mukayese<br />
yapılarak Yeni Türkçe dönemine kadar görülmeyen bu ekin özellikle Çağdaş<br />
Kıpçak Türk Lehçelerinde görüldüğüne dikkat çekilecektir. Yazı dili geleneğine<br />
sahip Türkiye Türkçesinde böyle bir eke yer vermeyen dil bilgisi kitaplarında<br />
meseleye doğru yaklaştıkları görülmektedir. Yazı dili geleneği olmayan ağız ve<br />
lehçelere dayalı örnekleri veren tasviri dil bilgisi kitaplarında ise -cAk ekini alan<br />
kelimeden sonra (hlk.) ibaresi kullanması yeniden bir değerlendirme yapmayı<br />
gerektirmektedir. Problem isimden isim yapan +cAk ekinin eş zamanlı bir<br />
düşünceyle fiilden isim yaptığı zannından kaynaklanmaktadır. Özellikle yapım<br />
eki alarak çok heceli kelimelerde orta hecedeki açıklık uyumu sebebiyle “g”<br />
ünsüzü (absorption) yutulmaktadır. Ünsüz kendinden sonraki ünlünün içerisinde<br />
erimeye fırsat bulamadan kaybolmaktadır. Aşağıda görüleceği üzere çoğu<br />
örnekte bu ses hadisesinden sonra aslında isim tabanı olan kelimelerin sonunun<br />
“n” ünsüzüyle fiil tabanıymış gibi bittiği görülecektir (F-G…n+çAk> F-ø…<br />
n+çAk, yanlış örneklemeyle “anologie fosse” F-ø…n-çAk oluyor).<br />
Bu çalışmada yanlış ek aktarımı üzerinde durulacaktır. “Birleştirme,<br />
kısaltma, kopyalama vb. yeni kelime yapma yolları” (Demir 2005: 180) arasına<br />
yanlış ek aktarımı da katılabilir. Aşağıdaki örnek kelimelerde fiilden isim yaptığı<br />
yanlış örnekleme yoluyla düşünülen -cAk eki aslında son sesleri gösterilen<br />
(n+çAk, ŋ+çAk, g+çAk, m+cek, n-AcAk, -nç(X)+ġAk, +ġX-n-ç+çAk, r+çAk,<br />
-(X)g+CAK> -(X)ġ+CAK,-(X)w+CAk> -ū+şak> -ø+CAk) şekillerden<br />
kaynaklanmaktadır. Orta Türkçenin en önemli ses özelliklerinden biri, belki<br />
birincisi çok heceli kelimelerde /g/ ünsüzünün ġ>ø şeklinde erimesidir. Bu<br />
1<br />
1 EDT G = ET; VG(K) / V(K)GV> XI. yüzyıl, OT Ğ (süreklileşiyor): Güneyde Ğ> ø (erime), Doğuda G> k<br />
(ötümsüzleşme), Kuzeyde G> v (dudaksıllaşma); ET taglıg, OT Doğuda taglik, Kuzeyde tavlū, Güneyde dağlū> dağlı<br />
(Tuna 1986: 6). “Teşkil ekleri ile sözün bünyesine dâhil hecelerin başında bulunan ġ- ve g- sesleri, yazı dilinde daha bir<br />
müddet muhafaza edilmiş olmakla beraber, ayrı şivelerde artık XI. asırda düşmüş görünüyor: tamġaķ ‘damak’, kerge-k<br />
‘kerek’, kazġan- filinde ġ muhafaza edilmiş.” (Arat 2006: 110-111). ġ>y değişmesini de unutmamak gerekir: Özb.<br />
tugunçêk, Tat. tügünçek, Alt., Tel. tūnçek ‘düğüm’, Küer., Barb. tünzek, Kzk. tüyünşök (Korkmaz 1995: 66).<br />
142
Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />
erime hem kelimelerde hem de eklerde 2 görülebilir.<br />
2. Daha Önce Yapılmış Çalışmalarda -CAk Eki:<br />
Bazı Türkçe gramer kitaplarında salıncak 3 (hlk.) kelimesinden mülhemle<br />
işlek olmayan fiilden isim yapan -cAk ekine yer verilmiştir (Eker 2005: 357).<br />
Kıpçak Türkçesinde rüzgâr anlamına gelen bu kelime şöyledir: selkinçek 4<br />
(
Mehmet Hazar<br />
anlamında vermektedir, tärin- > tärinçäk (EDPT: 552b), Räsäne’de bu sözcük<br />
tärinçäk şeklinde yer almaktadır (VEWT: 475b). Genel olarak işlek olmayan<br />
bir ektir. Oğuz söz varlığında bir kadın elbisesinde karşımıza çıkmaktadır: DLT<br />
tärin-çäk, iki parçadan yapılan kadın elbisesi‟ (Atalay I, 510).” (Karaşlar 2010:<br />
510, 511). Sözlüklerde bu kelimeler olsa bile temel gramerlerde böyle bir ekten<br />
bahsedilmemektedir. Eski Türkçe gramer çalışmasında bu kelime (tärinçäk)<br />
+çAk ekine örnek verilmektedir (Erdal 1991: 47). 10 Necmettin Hacıeminoğlu<br />
Karahanlı Türkçesi Grameri adlı eserinde böyle bir eke yer vermemiştir. Besim<br />
Atalay Divanu Lûgat-it-Türk Tercümesi I adlı eserinde verilen örneğin hemen<br />
üzerinde ‘çalınmış mal’ anlamında bilinçek kelimesini de göstermiştir. Bu ek<br />
şu şekillerde olabilir; F-(I)nç+ġAk, -ç+ġAk> -ç+øAk> -ç+Ak veya N+çA+ok><br />
+cAk (Korkmaz 2003: 39). 11 Muhtemelen ikincisi olmalıdır: teriŋ ‘derin, geniş’,<br />
teriŋ+çe+ök> tärinçäk; bilin ‘*bilek’ 12 veya kuvvetle muhtemel bäliŋ ‘korkma,<br />
irkilme’ (DS: 618) bilinçek. Yine DLT<br />
basıncak (er) ‘zayıf görülen, önem verilmeyen adam’ kelimesi, TS basıncak<br />
‘yükselme aleti’, TS bashun, TS basgun, bas-kın+ ‘(güreşte) herkese yenilen<br />
(Paçacıoğlu 2006: 67) kelimelerinin kaynaklık ettiği *ba-kın+çak şeklinden<br />
gelmiş olabilir.<br />
“emçek: Vücudun göğüs bölümünde bulunan yuvarlak uçlu çıkıntı,<br />
dişilerde emzirme organı, meme. DLT. emik, Krg., Özb., Uyg. emçek, Tkm.<br />
emcek, Kzk. emşek. Türkiye Türkçesi yazı dilinde kullanılmayan bu kelimenin<br />
em- fiilinden -çek ekiyle isim yapıldığı anlaşılmaktadır. Türk dilinde bu organ<br />
adıyla anlam ilgisi bulunan ve aynı kökten türetildiğini düşündüğümüz emiz-<br />
, emzir-, emzik kelimeleri kullanılmaktadır.” (Başdaş 2004: 57). Eski Anadolu<br />
Türkçesinde Ekler adlı eserde M. Ergin’e dayanarak Dede Korkut’a atfen bir<br />
örnek verilmektedir: emçek DKor.D.215,2 (Gülsevin 1997: 134). Zühal Kargı<br />
Ölmez, hazırladığı Şecere-i Terâkime’de ‘meme’ anlamında Eski Türkçede<br />
emig kelimesine dikkat çeker. Zeynep Korkmaz gibi sorunun -çek ekinden<br />
kaynaklandığını söyler. Clauson -çek diye bir ek verse de “imçek bu ekle türemiş<br />
olmasa gerek” der. Bir olaslık em-geç kelimesinde yer değiştirmeyle em-çek<br />
biçimi olabilir. Bir başka olasılık ise em-i-g+eç şeklidir. Yazma eserlerde ve<br />
Türk lehçelerinde örnekleri çoktur. Anadolu ağızlarında emcek, emçek, imicek<br />
(
Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />
3. -CAk Ekiyle İlgili Diğer Kelimeler:<br />
Çağ. avunçak ‘avuntu’ (Eckmann 1988: 37) kelimesi avun- 13 fiilinden<br />
değil avunç ‘teselli’
Mehmet Hazar<br />
ekinin yerini almış olmalıdır. 16 -GXn sıfat-fiil ekinin ses erimesinden sonra<br />
fonksiyonunu yitirerek ek yığılması yoluyla aynı fonksiyonda başka bir ekin<br />
gelmesi, fonksiyonunu yitiren ekin çatı ekine benzetilerek kelimenin fiil olarak<br />
algılanması sebebi de bazı örnekleri çoğaltmış olabilir. Kırgız Türkçesinde artık<br />
tek heceli fiil köklerinde de bu ek işletilmeye başlamıştır. Tatar Türkçesine göre<br />
yazıya geç geçen Kazak ve Kırgız Türk lehçelerinde örneklerin çoğalması dikkat<br />
çekicidir: Tat. borçak ‘bezelye’ (Öner 1998: 86), bor- değil bor+çak, bor 2 ‘sarı<br />
toprak, ekilmemiş toprak; Kıp. kireç, alçı (Toparlı 2003: 34)’, Yak. buor, Trkm.<br />
bōr -ø şeklinde tamamen eriyip kaybolmasından<br />
sonra bu ekin getirildiği görülür: Kzk. ayanşak ‘çekingen’, jaskanşak ‘utangaç’,<br />
tartınşak ‘çekingen’; 18 korganşak ‘çekingen’(
Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />
‘kıkırdak’, 23 çemir+çek ‘kıkırdak’, bağalçak ‘at tırnağının üstündeki boğum’<br />
[Kırg. bagelek ‘donun alt kısmı, paça’, bağır, bağal da çift organ adlarına<br />
kol+çak ‘kolluk’
Mehmet Hazar<br />
Ekin başındaki, sonundaki ünsüzlerde ve vurgu etkisiyle içindeki ünlüde<br />
ses değişmeleri olmuştur: c < ç > ş > s, h < x < k, q > ġ > n > ŋ ve A: a, ä, å, e; I: ı,<br />
i, ǐ; U: u,ü; diftong: aa, ee, oo, öö. Ekin allamorfemleri şu morfemle gösterebilir:<br />
-CX(X)K.<br />
Fiilden isim yaptığı yanlış analoji yoluyla düşünülen -cAk (aslen +cAk)<br />
eki (ärğımçåk, ätkenşäk, avunçak, bağalçak, bävilsäk, bilinçek, borçak,<br />
bürümcek, çemirçek, emçek, erincek, gülüncek, kısganşak, kolçak, könçök<br />
, kuymulçak, maktanşak, salıncak, silkinçek, soğonçok, tärinçäk, tayançak,<br />
tegerçek, tüfürçek, yasançak, yelläncäk) çoktan aza doğru sırasıyla “n, l, m, r”<br />
sonantları üzerine gelmektedir.<br />
Yukarıdaki n ve l ünsüzleriyle biten kelimelerin etkisiyle meçhul fiil çatılı<br />
zannedilerek (casançaak ‘süslü’ < yasa- ‘yap-’, tanğılçak ‘bağ, deste’
Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />
c) İşaretler ve Gramatikal Kısaltmalar:<br />
( ): İhtiyari sesi veya şekli gösterir.<br />
‘ ’: Kelimenin anlamını içerir.<br />
*: Tasavvur şekli veya kelimeyi gösterir.<br />
/: Ekin diğer şeklini gösterir.<br />
-: 1. Fiili gösterir.<br />
2. Ünlünün üzerinde uzunluğu gösterir.<br />
~: Kelimenin diğer şeklini gösterir.<br />
+: İsmi gösterir.<br />
Mehmet Hazar<br />
bilinçek DLT ‘bir zaman sonra hırsızın veya başkasının elinde bulunan çalınmış<br />
malın adı’.<br />
borçak Tat. ‘bezelye’.<br />
boxtusax Yak. ‘hacim, boy ve akıl itibariyle biraz aşağı olan’.<br />
bölçök Kırg. ‘parçacık’<br />
bulgansık Başk. ‘bulanık’.<br />
bürümcek ‘koza gibi yumaklanmış şey; örtü, baş örtüsü; palto’, bürüncek Çağ.<br />
‘baş örtüsü’, OT bürünçük> brencek Cez. Ar. ‘tül, gazlı bez, krep’,<br />
bürünecek (hlk.) ‘baş örtüsü’.<br />
çıngırşak And. Ağz. ‘tahterevalli’.<br />
çıŋırçak ~ çıŋırkaç ET ‘sembol’.<br />
emçek Çağ. ‘vücudun göğüs bölümünde bulunan yuvarlak uçlu çıkıntı, dişilerde<br />
emzirme organı, meme.’, emik DLT., emçek, emecek KB, Krg., Özb.,<br />
Uyg., emcek Tkm., eşmek Kzk., emcek, emçek, imicek An. Ağz. ‘meme’<br />
.(
Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />
bävilsäk Başk., ätkenşäk Kzk., yelläncäk Az., ärğımçåk Özb. ‘salıncak’.<br />
silkinçek Çağ. ‘tılsım, büyü, uğur’<br />
soğonçok Kırg. ‘topuk, pençe’<br />
suranşak Kzk. ‘hep bir şey isteyen kimse’.<br />
şınaşak Kzk. ‘serçe’.<br />
tanğılçak Kırg. ‘bağ, deste, tutam’.<br />
tarınçak Kırg. ‘alıngan, darılan’.<br />
tärinçäk DLT ‘iki parçadan yapılan kadın elbisesi’<br />
tartınşak Kzk. ‘çekingen’.<br />
tayançak Çağ. ‘sedir’.<br />
tegerçek Tat. ‘çark, tekerlek’, tekirşek DS ‘tekerlek’.<br />
tırışçaak Kırg. ‘çalışkan’.<br />
tugunçêk Özb., tügünçek Tat., tūnçek Alt., Tel., tünzek Küer., tüyünşök Kzk.<br />
‘düğüm’.<br />
tüpürcäk Azr., tüfürçek Çağ. ‘tükürük’.<br />
urınşak Kzk. ‘kavgacı’.<br />
urunçak ‘emanet, rehin’.<br />
uruşçaak ‘kavgacı’ ‘kavgacı’.<br />
uyalşaqtıq Kzk. ‘utangaçlık’.<br />
yasançak Çağ. ‘gösteriş meraklısı’<br />
yastançak Çağ. ‘dinlenme yeri, sedir’.<br />
Kaynaklar:<br />
AĞCA, Ferruh (2010), “Eski Türkçe -gA(y)sUg Eki ve Türk <strong>Dil</strong>i Alanındaki Türevleri<br />
Üzerine”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi MTAD, Ankara: <strong>Dil</strong> ve Tarih-<br />
Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü yayını, C. 7,<br />
S. 1, s. 2231-250.<br />
ARAT, Reşit Rahmeti (2006), Edib Ahmed B. Mahmud Yükneki Atabetü’l Hakayık, Ankara:<br />
TDK yayınları, 163 + CLXXIII s.<br />
ATALAY, Besim (1941), Türk <strong>Dil</strong>inde ve Kökler Üzerine Bir Deneme, İstanbul: Matbaai<br />
Ebüzziya, 382 s.<br />
BAŞDAŞ, Cahit (2004), “Türkçe Organ Adlarında Kelime Sonu -K Ünsüzü ve Çokluk”,<br />
Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi SBArD, Diyarbakır: AKADER, S. 5, s. 53-64.<br />
BAYNİYAZOV, A. J. ve Bayniyazova, J. T. (2007), Türikşe-Kazakşa Sözdik, (Editör: Kenan<br />
Koç), Almatı, s. 798.<br />
151
Mehmet Hazar<br />
CAFEROĞLU, Ahmet (1993), Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, (3. baskı), İstanbul: Enderun<br />
Kitabevi, 200 s.<br />
CEYLAN, Emine (1997), Çuvaşça Çok Zamanlı Ses Bilgisi, Ankara: TDK yayınları, 256 s.<br />
ÇAĞBAYIR, Yaşar (2007), Ötüken Türkçe Sözlük, İstanbul: Ötüken Yayınları, C. 3, 2295-<br />
3438 s.<br />
DEMİR, Nurettin ve Yılmaz, Emine (2005), Türk <strong>Dil</strong>i El Kitabı, (2. baskı), Ankara: Grafiker<br />
Yayınları, 269 s.<br />
ECKMANN, János (1988), Çağatayca El Kitabı, (Hazırlayan: Günay Karaağaç), İstanbul:<br />
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınları, 288 s.<br />
EKER, Süer (2005), Çağdaş Türk <strong>Dil</strong>i, Anakara: Grafiker Yayınları, (3. baskı), 681 s.<br />
ERCİLASUN, A. Bican (2007), Türk Lehçeleri Grameri, Ankara: Akçağ Yayınları, 1340 s.<br />
ERDAL, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation Vol. I, Weisbaden: Otto Harrassawitz,<br />
414 p.<br />
GABAİN, A. von (1998), Eski Türkçenin Grameri, (Çeviren: Mehmet Akalın), Ankara: TDK<br />
yayınları, 313 s.<br />
GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi<br />
Sözlüğü A-N, O-Z, Ankara: TDK yayınları, 1204 s.<br />
GÜLSEVİN, Gürer (1997), Eski Anadolu Türkçesinde Ekler, Ankara: TDK yayınları, 156 s.<br />
GÜLSEVİN, Gürer ve Gülsevin, Selma (1993), (Kâmûs-ı Türkî’ye Göre) Türkçede Yapım<br />
Ekleri ve Kullanışları I. Fiilden İsim Yapan Ekler, Malatya: Özmert Matbaacılık, 125<br />
s.<br />
HAZAR, Mehmet (2003), “Türk Lehçelerindeki Sözcüklerle Kaynaşmış Bir Çokluk Eki +(I)<br />
z Üzerine”, Türk Dünyası <strong>Dil</strong> ve Edebiyat Dergisi, Ankara: TDK yayınları, S. 15, s.<br />
131-141.<br />
İZBUDAK, Velet (1936), El-İdrâk Haşiyesi, (Kastamonu Saylavı), İstanbul: Devlet Basımevi,<br />
TDK yayınları, 55 s.<br />
KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi (1994), Kıpçak Türkçesi Grameri, Ankara: TDK yayınları,<br />
164 s.<br />
KARAŞLAR, M. Selda (2010), “Dīvānu Luġāti’t-Türk’teki Oğuzca Eşya Adlarına Bir Bakış”,<br />
Turkish Studies, Volume 5/1 Winter, pp. 528-524.<br />
KİRİŞÇİOĞLU, Fatih (1994), Saha (Yakut) Türkçesi Grameri, Ankara: TDK yayınları, 136 s.<br />
KORKMAZ, Zeynep (1995), “Türk <strong>Dil</strong>inde +ça Eki ve Bu Ek İle Yapılan İsim Teşkilleri<br />
Üzerine Bir Deneme”, Türk <strong>Dil</strong>i Üzerine Aralştırmalar, C. 1, Ankara: TDK yayınları,<br />
s. 41-68.<br />
KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), Ankara: TDK<br />
yayınları, 1224 s.<br />
LESSİNG, Ferdinand (2003), Moğolca-Türkçe Sözlük 2 O-C (Z), (Çeviren: Günay Karaağaç),<br />
Ankara: TDK yayınları, 1769 s.<br />
ÖLMEZ, Zühal Kargı (1996), Ebulgazi Bahadır Han Şecere-i Terâkime (Türkmenlerin Soy<br />
Kütüğü), Ankara: Simurg Yayınları, 559 s.<br />
ÖNER, Mustafa (1998), Bugünkü Kıpçak Türkçesi, Anakara: TDK yayınları, 270 s.<br />
ÖZÇELİK, Sadettin ve Erten, Münir (2000), Türkiye Türkçesi <strong>Dil</strong>bilgisi, Diyarbakır, 323 s.<br />
PAÇACIOĞLU, Burhan (2006), VIII-XVI Yüzyıllar Arasında Türkçenin Sözcük Dağarcığı,<br />
Ankara: Bizim Büro Basımevi, 7726 s.<br />
152
Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />
TEKİN, Şinasi (1992), Türk Dünyası El Kitabı İkinci Cilt <strong>Dil</strong>-Kültür-San’at, (2. baskı),<br />
Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 535 s.<br />
TEKİN, Talat (1989), XI. Yüzyıl Türk Şiiri Dīvānu Luġāti’t-Türk’teki Manzum Parçalar,<br />
Anakara: TDK yayınları, 272 s.<br />
TOPARLI, Recep vd. (2003), Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, Ankara: TDK yayınları, 338 s.<br />
TUNA, Osman Nedim (1986), Türk <strong>Dil</strong>bilgisi (Fonetik ve Morfoloji), Malatya: İnönü<br />
Üniversitesi Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü Ders Notları: 3, 57+49 s.<br />
YUDAHİN, K. K. (1994), Kırgız Sözlüğü Cilt: II (K-Z), (Çeviren: Abdullah Taymas), Ankara:<br />
TDK yayınları, 809 s. +XXIII.<br />
153
..........<br />
154
2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
..........<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 155-169 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />
Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde”<br />
Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />
Orçun Ünal * 1<br />
Özet: Bu çalışmada, ilk kez Dîvânü Luğâti’t-Türk’te geçen ve<br />
Oğuzca ibaresiyle verilen ayla “öyle, o şekilde” kelimesinin<br />
tarihî ve modern Türk dillerindeki varyantları araştırılarak<br />
kelimenin Eski Türkçe anılayu kökünden geldiği ortaya<br />
konmaya çalışılacak ve Oğuzca ayla kelimesinin aslında<br />
Kıpçakçadan bir alıntı olduğu gösterilecektir.<br />
Anahtar sözcükler: Oğuzca, Kıpçakça, Similatif eki, Alıntı,<br />
Ayla, Alay<br />
On The Origin of The Word Ayla<br />
“thus, in this way” in Oghuz<br />
Abstract: The present article studies the word ayla “thus,<br />
in this way” which first appears in Dîvân Luğât al-Turk as<br />
Oghuz. Investigating its variants in historical and modern<br />
Turkic languages the author will try to show that the word<br />
goes back to OT anılayu and that supposedly Oghuz ayla is in<br />
fact a loanword from Kipchak languages.<br />
Key Words: Oghuz, Kipchak, Similative case, Loanword,<br />
Ayla, Alay<br />
1. Giriş<br />
İlk kez DLT’de geçen ve Oğuzca ibaresi ile verilen ayla “öyle, o şekilde”<br />
kelimesinin tarihî ve çağdaş Türk lehçelerinde görülen örnekleri aşağıda<br />
verilmiştir:<br />
Tarihî lehçelerde:<br />
DLT (Oğuz) ayla “böyle, bu suretle” (fol. 69, madde başı); (Oğuz) ayloq<br />
ayloq “böyle böyle” (fol. 69, madde başı). Ayrıca ayla fol. 93, 526 ve bir okuyuşa<br />
göre (DankKelly 280, dn. 2) 555’te geçer.<br />
*<br />
Okutman, Beykent Üniversitesi, orcununal@live.com<br />
155
Orçun Ünal<br />
CC alay, alay-ox, alley 1 “öyle, o şekilde” (Gr0nbech 1942: 34).<br />
Osmanlıca eyle , “öyle” (TS 1582-1585), öylelik<br />
“öylesine, öyle bir, öylece” (TS 3151), beyle “böyle” (TS 527), böyle ile<br />
“böylelikle, bu suretle” (TS 670). Senglah (57v. 2) ayla “thus, in that way”,<br />
(92v. 19) öyle (EDPT 272b). Borovkov (1963: 72) ayla (ayla ) “tak”.<br />
Resuli Sözlüğü (205D33) öyle “this way, that way”, (205D32)<br />
böyle “thus,<br />
like this, in this way” (Golden 2000: 313) 2 .<br />
‘Alî’nin Kışşa-yı Yûsuf’u (16) ayla “thus” (EDPT 272b).<br />
Kutb’un Hüsrev ü Şîrîn’i (7) alay “thus” (EDPT 272b).<br />
Et-Tuhfetü’z-Zekiyye (37. b.-13) alaydır “öyledir”, bulaydır 3 (37. b.-12)<br />
“böyledir”.<br />
Bulğatü’l-Muştâk (15, 13) ayla kim “öyle ki” (EDPT 272b).<br />
Gülistan Tercümesi alay “öyle, öylece, o şekilde” (KTS 6b).<br />
Münyetü’l-Guzât alay “öyle, öylece, o şekilde” (KTS 6b).<br />
El-İdrâk Haşiyesi öyle “zuhr vakti, ve ‘evet’ gibi tasdik edatı” (İzbudak<br />
1936: 37).<br />
Baytaratu’l-Vâzıh eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />
Abuşka Lügati alay mu bolur “öyle mi olur” (Atalay 1970: 26).<br />
Gülistan Tercümesi eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />
Kitâb Fî İlmi’n-Nüşşâb eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />
Kitâb Fî Riyazati’l-Hayl eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />
Alğış Bitigi alay “böyle, bu şekilde”, alayoh “öyle, böyle” (Chirli 2005: 134).<br />
Çağdaş lehçelerde:<br />
Türkçe öyle “onun gibi olan, ona benzer”.<br />
Anadolu Ağızları (Rize İli) oyleyin “öylece”; (Adana, Osmaniye) öyleleyin<br />
“öylece”, (Adana, Osmaniye) öylelik sıra ~ sire “öylece, böylece” (DS).<br />
Anadolu Ağızları (“Karaçaycadan” Başhöyük *Kadınhanı -Konya) allay<br />
1 CC’ta alley sadece iki kez geçer. Bu şekli Clauson (EDPT 272b) allay, Gabain (1959: 56) allay olarak göstermiştir.<br />
Bizce bu şekil fonetik allıy veya alley biçimlerini yansıtmaktadır. Bu şekiller aley ve al’iy olarak Karaycada yaşamaya<br />
devam etmektedir.<br />
2 Golden’ın öyle okuduğu şekil, ayla olarak da okunabilir. Ancak aynı eserdeki böyle kelimesi, Golden’ın okuyuşunu<br />
haklı çıkarmaktadır.<br />
3 Atalay (1945) böleydir olarak ince sıradan okurken, Clauson bulaydır okur. Bizce Clauson’ın okuyuşu doğrudur.<br />
156
Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />
“öyle, o şekilde”, bıllay “böyle, bu şekilde”; (Kılkış -İzmir, -Manisa, *Susurluk<br />
-Balıkesir, *Keşan -Edirne, Konyar, Katransa *Kayalar, Selanik) bolay ki “bari,<br />
keşke, hiç olmazsa, öyle ise”, (Havran *Edremit -Balıkesir, -Kütahya) bulay<br />
“bari, keşke, hiç olmazsa, öyle ise”, (*Lapseki -Çanakkale) bulayki “bari, keşke,<br />
hiç olmazsa, öyle ise” (DS). Azerice ele ~ eyle “öyle” (AzDİL II 20-21, 49), bele<br />
(AzDİL I 255-6).<br />
Gagauzca öle “öyle”, öleliklen, böle ~ bööle “böyle” (GTS 40b, 188b);<br />
yö:le “öyle” (Sevortyan<br />
1974: 247).<br />
Türkmence eyle “öyle” (TTS 208).<br />
Kazakça olay “öyle, onun gibi”, bılay “öyle, böyle”, bulayşa “böylece”<br />
(KTTTS 76a, 80a,<br />
379b).<br />
Tatarca alay “da, tak, kak, tot” (Budagov 1869: 79-80); alay „so“ (TDW 9).<br />
Kazan Tatarcası äll „so, auf solche Weise“ (< *äläy) (Radloff 1893: 814).<br />
Karayca ewle “öyle, şöyle”, bewle “böyle, bunun gibi”, öyle “öyle, onun<br />
gibi”, böyle “böyle,<br />
bunun gibi” (Çulha 2006: 52, 54, 63, 93); alay, (Trakay) alıy, aley “öyle,<br />
böyle, şöyle”<br />
(Sevortyan 1974: 133, Çulha 2006: 43); alayoh “öyle, şöyle” (Çulha<br />
2006: 43).<br />
Kırım Karaycası oyl’a (Sevortyan 1974: 247).<br />
Kırım Tatarcası oyle “o biçimde, o yolda” (Sevortyan 1974: 247; Güllüdağ<br />
2005: 614), alay “öyle, onun gibi, ona benzer” (Sevortyan 1974: 133; Güllüdağ<br />
2005: 521). Başkurtça äläy (Sevortyan 1974: 133). Kırgızca alay “tak” (Yudahin<br />
1965: 44). Kumukça olay, bulay, şulay (Berta 1998: 314).<br />
Karaçay-Malkarca alay ~ allay „öyle“, bılay „böyle“, nellay “nasıl”,<br />
kalay ~ kallay “nasıl”<br />
(Tavkul 2000: 77b, 80b, 121b, 237b, 306a).<br />
Çuvaşça alay 4 “öyle mi, sahi mi” (Bayram 2007: 32b).<br />
Görüldüğü üzere, tarihî ve çağdaş lehçelerde bu kelimenin iki ana varyantı<br />
geçmektedir: İlk kez DLT’de geçen Oğuz merkezli ayla ve Kıpçak merkezli alay.<br />
Bulay, beyle veya böyle gibi b-’li varyantlar DLT ve CC’ta görülmemektedir,<br />
fakat nellay ve kallay gibi geç analojik varyantların aksine eskicil ve orijinal<br />
oldukları kesindir.<br />
4 Çuvaşça alay kelimesi başka bir kökten gelmiyorsa, Kıpçakçadan geç bir alıntı olabilir.<br />
157
Orçun Ünal<br />
2. Alay layla Kelimelerinin Kökeni ve Eski Türkçe Anılayu<br />
EDPT (272), ilk olarak DLT’de ayla şekli görülmesine rağmen kelimenin<br />
esas şeklinin alay olması gerektiğini belirtmekte ve kelimeyi *anlayu şeklinden<br />
getirmektedir. Clauson, bu zarfın an+ veya ol zamiri ve ile edatından geldiği<br />
kuramının eleştiriye açık olduğunu belirtmektedir. Yukarıda verdiğimiz Kazakça<br />
olay biçimi, ol+layu oluşumunu düşündürse de DLT ayla ve CC alay verileri<br />
ışığında bu pek de olası gözükmemektir. Kazakça olay, alay şeklinden ol<br />
zamirinin analojik etkisiyle meydana gelmiş olmalıdır.<br />
Çulha (2006: 54, 93), Karayca öyle kelimesinin etimolojisini ET ödläg<br />
“time; noon, midday” (EDPT 55-56) sözcüğüne, böyle kelimesini ise bu<br />
öd+le’ye dayandırmaktadır. Türkçe öyle ve böyle kelimelerinin sırayla *o+ile ve<br />
*bu+ile şekillerinden geldiğini savunan etimolojiler gibi yukarıdaki etimolojiler<br />
de, bizce, yanlıştır.<br />
Clauson’un farazi *anlayu şekline karşılık, Erdal (1991: 410; 2004:<br />
200-1) Eski Türkçe işaret zamirlerinin similatif hali için anılayu ve munılayu<br />
şekillerini verir. Bu şekiller, akuzatif anı ve munı şekillerinin üzerine +lAyU<br />
similatif ekinin getirilmesiyle kurulmuştur 5 . İşte bu şekiller DLT ayla ve CC<br />
alay zarflarının kökeni olmalıdır.<br />
ET anılayu göz önünde tutulduğunda alay şu şekilde meydana gelmiş<br />
olmalıdır: ET anılayu > *anlayu > *allayu > alay ~ allay 6<br />
Yukarıda varsayılan *-nl- > -ll- benzeşmesi, genel fonetik ve Türkçe için<br />
gayet olası bir gelişmedir. Gabain (1959: 56) de burada bir benzeşme olduğunu<br />
düşünmektedir: “Das ll in allay ‘so’ und allında ‚vor‘ kann als einer der seltenen<br />
Fälle von Assimilation angesehen werden“. CC allında 7 , -ln- > -ll- ilerleyici<br />
benzeşmesiyle alnında kelimesinden geldiğine göre, allay da *anlay(u) < ET<br />
anılayu şeklinden gerileyici benzeşme ile geliyor olabilir. ET anılayu zarfının<br />
alay/ayla şeklinde gelişimini daha iyi anlayabilmek için öncelikle +lAyU ekinin<br />
tarihî ve çağdaş varyantlarını inceleyecek, sonra da ekin iç yapısı üzerinde<br />
duracağız.<br />
5 Erdal (1991: 410-11) ve (2004: 198) ET kişi zamirlerinin similatif hali için bizinçülayü, biziyçilayü,<br />
siniçülayü ve sizniçilayü şekillerini veriyor. Similatif ekinin zamirlerin akuzatif hali (bizin, sini, sizni,<br />
munı, anı) üzerine eklenmesini +lA- yapım ekiyle açıklıyor. Benzer surette +lXg yapım eki de biznilig<br />
şeklinde görüleceği üzere bizni akuzatif halinin üzerine ekleniyor (Erdal 2004: 201). Genitif ekiyle<br />
oluşturulan biziyçilayü ise, Erdal’ın dediği gibi geç bir şekil olmalıdır.<br />
6 Sevortyan (1974: 133) da doğru fakat eksik bir gelişme dizisi gösterir: anlay > allay > alay.<br />
7 Allında şekli, KışâşüT-Enbiyâ’da da “ön, karşı taraf” anlamıyla görülür (Ata 1997: 22a). Bu şekil,<br />
alında (Bulğatü’l-Muştâk) biçiminden ikizleşmeyle de gelişmiş olabilir.<br />
158
Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />
3. Eski Türkçe +lAyU Similatif Ekinin Tarihî ve Çağdaş Varyantları<br />
Öncelikle +lAyU similatif ekine bir bütün olarak bakmamız gerekmektedir:<br />
Bu ek, Orhon Yazıtları’ndan 8 beri Eski Türkçede kullanılmaktadır, fakat<br />
Maniheist metinlerde görülmez (Erdal 2004: 179). Eski Uygurcada özellikle<br />
doğa fenomenleri (yagmur, bulıt, şı, kıragu), bitkiler (kamış, kavık), hayvan adları<br />
(op) ve insanları niteleyen isimlerle (küdän, ortuk, bod) kullanılır (Erdal 1991:<br />
408-9 ve 479n.). DLT ve KB’de, Orhon Yazıtları’nda olduğu gibi sıkça hayvan<br />
adları (adığ, arju, arslan, kaz, us, böri, ud) ile birlikte kullanılır (Sertkaya 1995:<br />
155-6). Ayrıca, KB 6549. beyitte özel bir isme getirilir: Rüstäm+läyü (Erdal<br />
1991: 409). Orta Türkçe döneminde, +lAyIn ve +cIlAyIn olarak Eski Anadolu<br />
Türkçesinde sıkça kullanılır (Kerslake 1998: 196-7). Kerslake, +lAyIn ekinin<br />
3. şahıs iyelik ekinden önce pronominal n‘yi gerektirdiğini yazar. Bu duruma<br />
anasınlayın “annesi gibi”, yetdüginleyin, dedüklerinleyin ve erinleyin “kocası<br />
gibi” gibi örnekler verilebilir. Bu ek; isimlere (bülbülleyin, deryalayın), özel<br />
isimlere (Mansur’layın), partisiplere (ınanacaklayın) ve zamirlere 9 (sizleyin)<br />
eklenerek “gibi, olarak, kadar” anlamı katar (TS Ekler 177-182). Ekin +layınca<br />
şekli de (uğurlayınca) bir kez tanıklanmıştır. Behcetü’l-Hadâik’te geçen<br />
eşekinleyü örneği de (Sertkaya 1995: 157) dikkate değerdir, fakat Eski Anadolu<br />
Türkçesindeki +lAyIn ekinin yaygınlığına karşı tek bir +lAyU örneği sadece söz<br />
konusu eserin eski yazı diline olan yakınlığını gösterir.<br />
Berta (1998: 164), ekin Orta Kıpçakçada kullanıldığını yazar ve CC<br />
yamğurlayın “like the rain” örneğini verir. CC’ta +ley (< +lAyU) ve +leyin 10<br />
ekleri yan yana geçer: kügürçinley, uçmışley, qurtlay, buzowläy, kümüşley<br />
(Gabain 1959: 51, 66) ve yavlayın “yağ gibi” (Gabain 1959: 65),<br />
ognlayın (Erdal 1991: 406).<br />
Çağataycada benzer bir eke rastlanmamaktadır.<br />
Çağdaş Türk lehçelerindeyse, Schönig (1998: 269) Türkmencede<br />
+lAy(In) ekinin kullanıldığını yazar ve vağtlayın “for a while” örneğini verir.<br />
Buna halkalayın, hepdeleyin, töverekleyin ve aytmışlayın (TLG 250), aşaklayın<br />
(TTS 35b), atlayın, bütünleyin ve +lAy için yüzley “yüzeysel olarak” (Hanser<br />
2003: 87) gibi örnekler eklenebilir. Berta (1998: 314); Karayim Türkçesi için<br />
yalınley ve issileyin, Kırım Tatarcası için aqşamlayın gibi örnekler vererek<br />
Batı Kıpçak dillerinde -lAy ve -lAyIn eklerinin kullanıldığına işaret eder. Buna,<br />
Kırım Tatarcası sabalayın (TLG 851) eklenebilir. Karaçay-Malkarcada +lAy<br />
8 Yazıtlardaki tek örnek, 15 kez geçen op+layu tag- şeklindedir.<br />
9 Bu ekin çokluk 2. şahıs zamiriyle kullanımı ilginçtir ve bu türdeki tek örnektir.<br />
10 Bu iki ek, okuması şüpheli olan ogrılayın örneği hariç incelik-kalınlık uyumuna girmemektedir. Söz<br />
konusu ekler bütün örneklerde +ley ve +leyin olarak yazılmıştır. Bu durum +leyin ekinin Türkçedeki<br />
durumuna benzerlik göstermektedir.<br />
159
Orçun Ünal<br />
eki halen ekvatif eki olarak kullanılmaktadır: börü+läy, kılıç+lay, män+läy,<br />
sän+läy, biz+läy, siz+läy (Tavkul 2000: 28, 45-46, 52; ayrıca bk. -gAnlAy ve<br />
-mAgAnlAy gerundium ekleri).<br />
Türkiye Türkçesinde sadece kalıplaşmış olarak akşamleyin, sabahleyin,<br />
öğleyin ve gündüzleyin gibi örneklerde görülür. Ancak Anadolu Ağızlarında<br />
“gibi, -ımsı, vakti, -dığı zaman, taraftan” anlamları kattığı birçok sözcükte<br />
görülür 11 . Gagauzcada sabaalen ~ sabaalin “sabahleyin”, avşamneyin ~<br />
avşamnen “akşamleyin” ve uurlayın “uğru gibi” (TLG 104) gibi örneklerde ve<br />
+cilä(ä)n olarak benimcilän ve senincilään zamirlerinde görülür. Azericede ise<br />
bu ek kullanımdan düşmüş gibi gözükmektedir.<br />
Çuvaşçada benzer bir eke rastlayamadık, fakat kökü sul “yıl” olan sullen<br />
“yıllık, her yıl” (Bayram 2007: 210a) kelimesindeki +len eki büyük bir olasılıkla<br />
+lAyIn ekinden gelmektedir. Bu ek, sulla “yaz, yazın” kelimesinde görülen +lA<br />
(< ET +lA) ekinden farklı bir ektir. TT öyle ve böyle zarflarının Halaççadaki<br />
karşılığı ina ~ inay ~ inayda ~ inayça ve mina ~ minay ~ minayda ~ minayça’dır<br />
(Doerfer 1988: 102). Bu şekiller hiçbir şekilde +lAyU ekiyle ilişkili değildir.<br />
Fakat Halaççada iki husus dikkati çeker: Bunlardan birincisi, genellikle yer<br />
ve yön bildiren kelimelere eklenerek zarf yapan +lAşU 12 , +lAşUyA, +lAyU<br />
ve +lAyUyA ekleridir (Doerfer 1988: 100-1). Zaman bildiren tek örnek olarak<br />
yil+laşo „jährlich“ mevcuttur ve bu da Çuvaşça sullen (= *yaslayın) örneğine<br />
benzemektedir. Halaçça +lAyU(yA) zarf ekinin ET +lAyU ile bağlantılı olduğu<br />
aşikârdır. Bu durumda başka bir eskicil özellik olarak, Halaçça ET +lAyU ekini<br />
olduğu gibi koruyan tek çağdaş Türk dilidir. İkinci dikkat çeken bir husus ise,<br />
sabây+la ~ sabây+lan, yavâş+la ~ yövâş+lan (Doerfer 1988: 102) zarflarında<br />
görülen +lA(n) ekidir. Bu ek, Doerfer’in belirttiği gibi ET +lA zarf ekinden<br />
gelebileceği gibi, Oğuzcadan alınmış +lAyIn ekinin büzülmüş hali de olabilir<br />
(krş. TT sabahleyin, Gagauz sabaalän ve Çuvaşça +len).<br />
4. +lAyU Ekinin İç Yapısı<br />
+lAyU ekinin uzunluğu, onun birleşik bir ek olduğunu ele vermektedir.<br />
11 +leyin: ancileyin, annakleyin, bayakleyin, benceleyin, bencileyin, büyükleyin, dillileyin, erteleyin,<br />
etlikleyin, ettikleyin, gafilleyin, gelmişleyin, getmişleyin, guşluhleyin, gücüleyin (~ gücüle), güzelleyin,<br />
habesleyin, hapesleyin, kırmızıleyin, kısaleyin, küçükleyin, mavileyin, onceleyin, ovleyin, önceleyin,<br />
övleyin, sabahleyin, sabaleyin, sebahleyin, sencileyin, uzunleyin, yuvarleyin, zabahleyin. +layın:<br />
ancılayın, arıklayın, arkalayın (~ arkalayı), buldulayın, doruklayın, onculayın, sabahlayın, uğurlayın,<br />
yastılayın, zabahlayın. +lAyn: bıldırlayn, etraflayn, ettikleyn, öleyn. +layı: arkalayı, kabalayı ~ gabalayı<br />
(~ kabala), ardalayı, kabaklayı, ortalayı. +leyi: karşıleyi. (DS) Anadolu ağızlarında +lAy şekli hiç<br />
görülmez.<br />
12 Halaçça +lAşU(yA) eki, ET +lAşU kalıplaşmış gerundiumundan (Erdal 1991: 403) gelmektedir ve<br />
+lAp, +lAyU, +lAyIn ve +lAtI gibi analiz edilmelidir: +lA-(X)ş-U. Yani bu ek +lA- yapım ekine getirilen<br />
işteşlik ekinin kalıplaşmış gerundiumudur.<br />
160
Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />
Ekin iç yapısını belirlemek, onun hangi morfemlerden oluştuğunu ortaya<br />
koymaktır.<br />
+lAyU similatif ekinin iç yapısı, Erdal (1991) ve (2004) tarafından farklı<br />
açıklanır. Erdal (1991: 406-7), eki kalıplaşmış +lA-yU gerundiumundan ayrı<br />
tutarak +lA zarf ekinin +yU 13 ile genişletilmiş bir hâli olarak inceler. Erdal’a<br />
(1991) göre; birtämläti, n^çöklati, nätägläti ve kaltı (< ka+la+tı) kelimelerinde<br />
geçen +lAtI eki de, +lA zarf ekinin yine bir zarf eki olan +tI ile genişletilmiş<br />
şeklidir.<br />
Erdal’a (1991: 409) göre işlevleri açısından üç farklı +lAyU eki mevcuttur:<br />
1) İFY +lA- eki ile türetilmiş fiillerin kalıplaşmış vokalgerundiumu:<br />
baş+la-yu, äzüK+lä-yü, çın+la-yu ve yeläyü (< yel+lä-yü).<br />
2) +lA zarf eki ile oluşturulmuş zarfların +yU ile genişletilmiş ve yine zarf<br />
görevi gören şekillleri: iki+lä+yü, tägirmi+lä+yü, üzä+lä+yü, yaıjı+la+yu,<br />
yana+la+yu, kur+la+yu.<br />
3) Eklendiği isme veya zamire “gibi, -miş gibi” anlamları katan ve<br />
örnekleri yukarıda verilen +lAyU similatif ekli şekiller.<br />
Bu gruba aynı işlevli +çUlAyU ~ +çIlAyU eki de girer: bulıtçulayu,<br />
bulıtçılayu ve kürägçüläyü (Erdal 2004: 179-80). Çalışmamızın esas konusu<br />
olan anılayu şekli de üçüncü gruba dahil edilmelidir; çünkü zarf olarak<br />
kullanılmasının yanında öncelikle “onun gibi” anlamını taşır. Bizi ilgilendiren<br />
üçüncü gruptaki +lAyU similatif ekini Erdal (1991: 409) +lA+yU olarak açıklar:<br />
“[...] its origin must have been in the sequence +lA+yU”. Erdal (2004: 179) ise,<br />
similatif eki için şöyle yazar: “The similative suffix +lAyU no doubt comes from<br />
the vowel converb of denominal verbs ending in +lA-”.<br />
Bizce, ikinci gruptaki +lAyU zarf eki, +lA+tI 14 eki gibi +lA+*yU olarak<br />
analiz edilebilir. Bu analizin en büyük desteği +lAyU ekli zarfların çoğunun +lA<br />
ekli varyantlarının (ya da köklerinin) bulunmasıdır. İkinci gruba giren Osm.<br />
yätji+yin „yeniden“ (YTS 242b; krş. ET yarjılayu), ikiläyin „ikinci kez“ (YTS<br />
113b, iki+lä+yin 15 , krş. ET ikiläyü) ve Türkmence arka+yın „arkasında” (Hanser<br />
2003: 90) +lA+*yU analizini destekler.<br />
13 Farazi *+yU eki, ET kanu “hangi” (< ka(n)+yu) soru zamirinin içinde gizlidir. Özönder (2001: 1435)<br />
de bu görüşe katılmaktadır.<br />
14 +tI ~ +dI eki, (farazi *+yU ekinin aksine) ET yazıtlarda da görülen ve varlığı kesin olan bir zarf ekidir<br />
(Tekin 2003: 142-144, Erdal 2004: 330). +lAtI ekinin +lA- yapım eki üzerine gelen -(X)t- ettirgen çatının<br />
gerundiumu olma ihtimali düşüktür. Ancak Tekin’in (2002) +lA-tI şeklindeki analizi Osm. ikiladin „ikinci<br />
kez” (YTS 113; krş. ET ikilayü) göz önüne alınırsa doğru olabilir. Tekin, bu ekteki *-tI ekini -mAtI(n)<br />
gerundiumundaki -tI(n) ve Halaççadaki -di ~ -dU gerundium ekleri ile bir ve aynı sayar. EAT -mA-dIn ve<br />
iki+la-din dikkate alındığında +lAtI eki, Eski Oğuzca için *+lAdIn olarak yeniden kurulabilir.<br />
15 Bu kelime, gerundium ekli iki+la-yin olarak da incelenebilirdi, fakat yarji+yin yukarıdaki analizi<br />
haklı çıkarmaktadır.<br />
161
Orçun Ünal<br />
Ancak üçüncü gruptaki similatif eki +lAyU, Erdal’ın (2004) savunduğu<br />
gibi +lA-yU olarak görülmelidir. Bu ek, Orta Türkçe döneminde +lAy şeklini<br />
almıştır. -yU gerundiumunun kısalmasını aşağıda inceleyeceğiz. Fakat şimdilik<br />
şunu söyleyebiliriz ki hem -yU gerundiumunun hem de +lAyU ekinin kısalması,<br />
Erdal’ın görüşünü destekler mahiyettedir. Aynı şekilde, Oğuz merkezli Orta<br />
Türkçe +lAyIn eki de İFY +lA- ve -(X)yXn gerundium eki (Erdal 2004: 316-7)<br />
olarak analiz edilebilir.<br />
Bazı benzer örneklere 16 bakarak ET +lAyU > +lAyIn gibi bir gelişim<br />
düşünülse bile, eklerin farklı olan ikinci ünlüleri yüzünden bu pek olası<br />
gözükmemektedir. Eski Türkçe eklerdeki /U/ arkefonemi, Eski Anadolu<br />
Türkçesinde /U/ olarak devam eder: ET -dUk+ : EAT -dUk+, ET -<br />
sUn ~ -zUn : EAT -sUn, ET -tUr- : EAT -dUr-.<br />
Bütün bunlara ek olarak, bazı çağdaş Türk lehçelerinde görülen +lA-p<br />
eki, yapısal olarak +lA-yU ve +lA-yXn eklerine çok benzemektedir. Bu ek, daha<br />
Codex Cumanicus‘ta kalıplaşmaya ve zarf eki olarak kullanılmaya başlamıştır:<br />
berklep, kertilep, terklep (Gabain 1959: 67). Türkmencede +lAp hâlen işlek bir<br />
ektir: aylap, sagatlap, günläp, minutlap, piyadalap, yüzläp, mür/läp (Hanser<br />
2003: 88). Kazakçada da +lAp, zarf eki olarak görülmektedir: jayaw+lap<br />
“yayan, yaya olarak” (Kirchner 1998: 327) < jayaw < ET yadağ. Bu ek, +lAyU<br />
ve +lAyIn eklerinin gerundium kökenli olduğu varsayımını güçlendirir.<br />
Moğolcaya baktığımızda Türkçedekine benzer ilginç bir tabloyla<br />
karşılaşıyoruz: Klasik Moğolcada “öyle, böyle” anlamlarını taşıyan egünçilen<br />
“similarly to this, [in] this way, thus”, tegünçilen “thus, so, that way” ile ein<br />
“so, thus, in this way or manner”, tein “such, so, this way, thus; yes; that is<br />
right” zarflarıdır (Lessing 1995: 301b, 304a, 795b, 796b). Lessing, egünçilen<br />
ve tegünçilen şekilleri için “modal conv[erb] of egünçile-/tegünçile-” diye<br />
yazar. Bahsedilen ‘modal converb’, “yoluyla” (“by way of”) anlamı veren<br />
Moğolca -(U)n gerundium ekidir (Janhunan 2003: 25). Janhunan (2003: 20)<br />
ise eyin ve teyin şekillerini *e.yi- ve *te.yi- farazi fiillerinin modal gerundiumu<br />
sayıyor. Görüldüğü gibi, Moğolcada da “öyle, böyle” anlamlarına gelen zarflar,<br />
gerundium eki ile oluşturulmuştur.<br />
Janhunan’ın aksine, eyin ve teyin şekilleri e+*yin ve te+*yin şeklinde<br />
de yorumlanabilir. Osm. yär/i+yin de göz önüne alınınca, zarf yapan bir +yIn<br />
ekinin varlığı da olası gözükmektedir.<br />
16 Nogay sayın, Türkmence gün+sayın, Çağatayca sayın < ET sa-yu; EAT degin, CC deyin (Gabain 1959:<br />
62), Karayca deyin < ET tag-i; CC dahın (Gabain 1959: 71), Tatarca tagın, Özbek tagin, Karayca tagın<br />
< ET taq-’i; EAT arqun (YTS 13a), CC aqrın ~ arqun (Gabain 1959: 66) < ET aqr-u; EAT yüzinhvyun<br />
(YTS 256b), TT yüzükoyun, çalt koyun “arka üstü” (İH 10) < ET qud-’i; Başkurtça, Kazan Tatarcası taban<br />
(Grönbech 1995: 41) < ET tap-a; Karayca yaşırın “gizlice” < ET yaş-ur-u.<br />
162
Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />
5. Eski Türkçe -yU Gerundium Ekinin Tarihî ve Çağdaş Varyantları<br />
Similatif ekinde görülen -yU gerundiumunun -y şeklinde kısalması; ilk<br />
olarak Harezm Türkçesinde, gerundium eki -y ve olumsuzu -mAy 17 ekinde<br />
görülür (Ata 2002: 91). -y ve -mAy gerundium ekleri, Çağataycada varlığını<br />
sürdürür 18 (Eckmann 2003: 97-98, 100, 142-143; Boeschoten&Vandamme<br />
1998: 172). Tekin (2002) Çağatayca -mAy gerundium ekinin -mA-olumsuzluk<br />
eki ile ET -yU ekinden geldiğini yazar. Aynı durum, Memluk Kıpçak Türkçesi<br />
için de geçerlidir (Berta 1998: 164). Berta, aynı zamanda arkaik -yU varyantının<br />
varlığından da bahseder. Codex Cumanicus‘ta -y ve -mAy kısa şekilleri görülür.<br />
Ancak bunun yanında -mAyIn 19 (< ET -mAyIn) gerundiumuna da rastlanır.<br />
-y ve -mAy gerundium ekleri; Özbekçede (TLG 338-39), Yeni Uygurcada<br />
(TLG 411), Kazakçada (TLG 472), Karakalpakçada (TLG 596) Nogaycada<br />
(TLG 662), Tatarcada (TLG 725-26), Kırım Tatarcasında (TLG 862-63),<br />
Karaçay-Malkarcada (TLG 919-21), Kumukçada (TLG 997), Altaycada (TLG<br />
1065-66) yaşamaktadır. -y eki ise, Kırgızcada (TLG 526), Başkurtçada (TLG<br />
794), Tuvacada (TLG 1208) mevcuttur. 20<br />
Oğuzcada ise durum farklıdır: ET -yU gerundium eki, -y şeklinde<br />
kısalmaz. Eski Anadolu Türkçesinde -yA, -yI ve -yU (Kerslake 1998: 195),<br />
Türkiye Türkçesinde -yA (TLG 65), Türkmencede -(y)A 21 (Schönig 1998: 269),<br />
Azericede -yA (TLG 213) ve Gagauzcada -yA olarak devam eder. Olumsuzu<br />
-mAy da görülmez. Olumsuz gerundium eki olarak; Eski Anadolu Türkçesi<br />
-mAdIn, -mAzdAn, -mAksIzIn (Kerslake 1998: 195) ve -mAyIn 22 , Türkiye<br />
Türkçesi -mAdAn ve -mAksIzIn (TLG 66), Türkmence -mAAn 23 (TLG<br />
278) ve -mAzdAn<br />
(Schönig 1998: 269, Hanser 2003: 120), Azerice -mAdAn ve -mAzdAn<br />
(TLG 213) ve Gagauzca -mAdAAn (TLG 137) eklerini kullanır. Sonuç olarak;<br />
1) -yU eki (Türkmence hariç) Oğuz grubunda kısalmaz. Oğuz grubu<br />
17 -yU gerundiumunun olumsuzu olan -mAyU, Eski Türkçede çok nadir görülür: umayu, körmäyü<br />
ve ilinmâ’yü. Bir kez de kısa şekliyle görülür: bulmay (Erdal 2004: 314, 507dn.). Ata’nın (2002: 91)<br />
verilerine bakılırsa, -y ve -mAy kısa şekilleri Harezm Türkçesinde sadece Kışâşü’l-Enbiyâ’da görülür.<br />
18 Eckmann (2003: 98), Çağataycada -yU ekinin “sadece şiirde, vezin zaruriyetiyle” kullanıldığını yazar.<br />
19 Gabain (1959: 66) -mAyIn ekli örnekleri -n gerundium altında verir. Ayrıca bk. Erdal 2004: 317.<br />
20 Bu dillerde -mAy eki görülmez.<br />
21 Hanser (2003: 124) ünlüden sonra -y gerundiumunun geldiğini yazar.<br />
22 Kerslake’de (1998: 195) gösterilmemiş olmasına rağmen -mAyIn eki, Süheyl ü Nevbahâr’ın 2882.<br />
ve 2892. beyitlerinde olmak üzere iki kez geçer (<strong>Dil</strong>çin 1991). Türkiye Türkçesindeki -mAyIncA eki,<br />
genellikle -(y)IncA (< ET -gInçA) ekinin olumsuzu olarak görülse de, aslında Codex Cumanicus‘ta<br />
(Gabain 1959: 66) ve modern dillerden Kırgızca, Karayca ve Tatar ağızlarında (Schönig 1997: 19n.) var<br />
olan -mAyInçA ekinden geldiği düşünülebilir. Kıpçakçadaki bu -mAyInçA ekinin *-mA-gInçA şeklinden<br />
gelmediği ve -mAyIn+çA şeklinden geliştiği açıktır.<br />
23 Bu ek, ET -mAyIn ekinin büzülmesi ile meydana gelmiştir.<br />
163
Orçun Ünal<br />
dışında ise neredeyse istisnasız -y olarak kısalmış görülür.<br />
2) ET +lAyU similatif eki, *+lAyIn şekliyle öncelikle Oğuz grubunda,<br />
sonra da ona komşu olan ve ondan etkilenmiş tarihî ve çağdaş lehçelerde<br />
görülür. Anlaşılacağı üzere +lAyIn Oğuz merkezlidir. Bu bakımdan, Maniheist<br />
metinlerde Eski Türkçede yaygın olarak kullanılan ançulayu yerine ançula<br />
zarfının görülmesi 24 ve +lAyU similatif ekinin kullanılmaması ilginçtir.<br />
3) Oğuzca +lAyIn, doğrudan ET +lAyU ekinden getirilemez. +lA-yU,<br />
+lA-p, +lA-tI ve +lA-ş-U ekleriyle yapı benzerliği gösterir ve +lA-yXn olarak<br />
analiz edilmelidir. -yXn gerundium eki, Eski Türkçede hem müstakil olarak hem<br />
de olumsuzu -mA-yXn ekinde görülür.<br />
4) CC, Türkmence, Karaçay-Malkarcadaki +lAy eki ve Halaçça<br />
+lAyU(yA), doğrudan ET +lAyU similatif ekinden gelir.<br />
5) -yU gerundium ekinin Orta Türkçeden itibaren kısa şeklinin (-y)<br />
görülmesi, anılayu > allay zarfının kısalmasına bire bir paralellik gösterir.<br />
6. Eski Türkçe Ançulayu ve Eski Anadolu Türkçesindeki Devamı<br />
Ancılayın<br />
Erdal (1991: 410; 2004: 202-3), Eski Türkçede anılayu ve munılayu<br />
yanında ançulayu ve munçulayu ~ mınçulayu şekillerinin de kullanıldığını<br />
belirtiyor. Erdal (1991: 404) +çU+ ekini ‘locative formative’ olarak açıklarken,<br />
Erdal (2004: 198) bunu ekvatif eki +çA+ olarak görüyor, fakat Eski Türkçenin<br />
fonolojisinde A/U nöbetleşmesinin pek mümkün olmadığını da belirtiyor.<br />
Özönder (2001: 1433), bu ‘ara ek’i “tabi olduğu isme ‘şüphesiz, kesin olarak,<br />
kesinlikle’ anlamlarını veren çI/çU ek-edatı” olarak görüyor. Bu ek, aşağıda<br />
göreceğimiz gibi, Eski Anadolu Türkçesinde +çI+ olarak sadece düz ünlülü<br />
olarak karşımıza çıkıyor. Bizce, bu ek ne ‘locative formative’ +çU, ne ekvatif eki<br />
+çA, ne de çI/çU edatının ekleşmiş hâlidir. Bizce +çI+ ~ +çU+ eki, ET üstürti,<br />
içtirti, taştırtı, kedirti ve öjjdürti zarflarının ve antıran ~ antaran, muntıran,<br />
mundırtın zamirinin orta hecesinde bulunan, gün+düz kelimesinin ikinci<br />
hecesini oluşturan ama tek başına kullanılmayan +dXr+ ekine 25 benzer bir ektir<br />
(Erdal 2004: 203, 330). Yukarıda bahsedilen Moğolca egünçilen ve tegünçilen<br />
zarflarında görülen +çI+ ekiyle de aynı olmalıdır. Bu durumda Oğuzca +çI+<br />
eki, ET +çU+ ekine göre daha eskicildir. Fakat Eski Türkçede erken örneklerin<br />
+çUlAyU ile (bizinçülayü, siniçülayü) ve geç örneklerin +çIlayU ile (bizijçilayü,<br />
sizniçilayü) görülmesi (Erdal 2004: 198), +çU+ > +çI+ gelişmesini de muhtemel<br />
göstermektedir.<br />
24 Ançula, ET ançulayu zarfının sadece Maniheist metinlerde geçen nadir bir varyantıdır (Erdal 1991:<br />
410).<br />
25<br />
164
Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />
Eski Anadolu Türkçesinde ayla ~ öyla yanında ET ançulayu zarfının<br />
devamı niteliğinde olan ancılayın (TS 129-31) da kullanılır. Bunun dışında<br />
buncılayın ~ muncılayın (TS 698-99) ve anlarcılayın örnekleri de aynı gruba<br />
dahildir.<br />
Ancılayın, ayla zarfına göre sayıca daha azdır. Örnek olarak, Süheyl ü<br />
Nevbahâr’da ancılayın 3 kez, ayla 16 kez kullanılmıştır. Dede Korkut Kitabı’nda<br />
ancılayın geçmez; ayla 16 kez, öyla 2 kez kullanılmıştır. Cem Sultan Divanı’nda<br />
da ancılayın geçmez, sadece ayla kullanılır. Hüsrev ü Şîrîn ve Kitâbu Evsâfı<br />
Mesâcidi’ş-Şerîfe’de ayla ve buna ek olarak anca “öyle” kullanılır, fakat<br />
ancılayın zarfı geçmez. Örnekler çoğaltılabilir, ancak sonuç yine yukarıdakine<br />
benzer olacaktır. Ancılayın zarfının sayıca azlığı, i) eskicil oluşundan ii) daha<br />
kısa olan ayla ~ öyla zarfının tercih edilmesinden kaynaklanıyor olabilir.<br />
Yukarıda verdiğimiz birinci sebebin dayanak noktalarını aşağıda<br />
açıklayacağız.<br />
1. Oğuzcada Kıpçakçadan Eski Bir Alıntı: Ayla ~ Ayla<br />
EAT ancılayın iki sebepten ötürü eskicildir ve tamamen Oğuzca özellikler<br />
gösterir:<br />
1) ET +lAyU ekine karşılık EAT (Oğuzca) +lAyIn ekini barındırması;<br />
2) ET +çU+ ‘ara eki’ne karşılık EAT (Oğuzca) +çI+ ekini barındırması 26 .<br />
Bizce, ‘Oğuzca’ ancılayın’a karşılık ayla, Kıpçakçadan çok eski bir<br />
alıntıdır. Yukarıda verdiğimiz gelişim çizgisini devam ettirelim:<br />
1) ET anılayu > *anlayu > *allayu > Eski Kıpçakça alay ~ allay<br />
2) Eski Kıpçakça alay ~ allay — Eski Oğuzca *alay<br />
3) Eski Oğuzca *alay > DLT (Oğuz) ayla > EAT ayla > EAT öyla Al(l)ay<br />
zarfının Oğuzca olmadığının iki dayanak noktası vardır:<br />
1) -yU ve +lAyU ekleri, Oğuz değil Kıpçak merkezli olarak son ünlüsünü<br />
düşürür ve kısalırlar.<br />
2) +lAyU ekinin Oğuzca karşılığı +lAyIn’dır. 27 ve son olarak ol zamirine<br />
analojiyle ilk hecede yuvarlaklaşmaya maruz kalmıştır. Bu değişimler onu<br />
Kıpçakça al(l)ay’dan uzaklaştırmış ve Oğuzca bir görünüm vermiştir.<br />
DLT’ye göre 11. yüzyılda Oğuzcada ayla var olduğuna göre, en geç 10.<br />
yüzyılda Kıpçakçada al(l)ay şekli var olmuş ve aynı yüzyılda Oğuzca tarafından<br />
ödünç alınıp göçüşme yoluyla DLT’deki şeklini almış olmalıdır.<br />
Bu durumda, DLT ayla ve EAT äylä ~ öylä Kâşğarî’nin bahsettiği Oğuz-<br />
26<br />
27 Benzer bir incelme, ET yayı > EAT yayi, ET ayıt- > EAT ayt- ve ET amtı > EAT emdi kelimelerinde de<br />
görülür.<br />
165
Orçun Ünal<br />
Kıpçak kardeşliğinin hatırı sayılır bir yadigârıdır.<br />
8. Proto-Oğuzcada Kıpçakçadan Alıntı Başka Bir Kelime: *Çigâlâk<br />
“Çilek”<br />
Oğuzcadaki tek Kıpçakça alıntının ayla/äylä kelimesi olamayacağı<br />
açıktır. O yüzden Oğuzcada Kıpçakçadan alıntı olduğunu düşündüğümüz başka<br />
bir kelimeyi daha aşağıda vermeyi uygun gördük.<br />
Biz; Türkçe çilek, Türkmence çigelek (Räsänen 1949: 226) ve Azerice<br />
giyäläk (AzDİL I 488) kelimelerinin kökeni olan Proto-Oğuzca *çigâlâk 28<br />
kelimesi, önce göçüşmeye uğrayarak *yidgäläk (EDAL 1549-50), sonra [d]<br />
> [y] ses değişimiyle *yiygäläk üzerinden Kıpçakçada *yigäläk ~ *y!gäläk<br />
şeklini almıştır. Kıpçakçada söz başı [y] > [c] değişimiyle 29 “^igäläk olarak<br />
alıntılanmıştır. *Yigdäläk, Hakas lehçesinde çistek ~ sestek (< *yiz(ä)läk <<br />
*yidäläk) (Baskakov 1953: 317), Altay lehçesinde distäk, Tatar lehçesinde ciläk<br />
~ (dial.) yeläk, Başkurt lehçesinde yeläk, Kazakçada cidek, Karaçay-Malkar<br />
lehçesinde cilek, Kumukçada ciyelek, Nogaycada yelek (EDAL 1549) şeklinde<br />
devam etmektedir.<br />
Kısaltmalar<br />
CC: Codex Cumanicus DLT: Dîvânü Luğâti‘t-Türk EAT: Eski Anadolu<br />
Türkçesi<br />
EDPT: Clauson 1972.<br />
ET: Eski Türkçe<br />
İFY: İsimden fiil yapan<br />
KB: Kutadgu Bilig KM: Klasik Moğolca TT: Türkiye Türkçesi<br />
Kaynakça<br />
ATA, Aysu (1997), Nâşırü’d-din Bin Burhânü’d-din Rabğüzl: Kışâşü’l-Enbiyâ, II: Dizin,<br />
Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları: 681-2, Ankara.<br />
ATA, Aysu (2002), Harezm - Altın Ordu Türkçesi, Türk <strong>Dil</strong>leri Araştırmaları Dizisi: 36,<br />
İstanbul. ATALAY, Besim (1945), Et-Tuhfetü’z-Zekiyye, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />
İstanbul. —, (1970), Abuşka Lûgatı veya Çağatay Sözlüğü, Ankara.<br />
AzDİL 1= Azärbaycan <strong>Dil</strong>inin İzahlı Lügati, (2006), I. Cild, Azärbaycan Milli Elmlär<br />
Akademiyası, Baku. AzDİL II= Azärbaycan <strong>Dil</strong>inin İzahlı Lügati, (2006), II. Cild,<br />
Azärbaycan Milli Elmlär Akademiyası, Baku. BARUTÇU ÖZÖNDER, Sema (2001),<br />
28 Gülensoy (2007: 242) Eski Türkçe için *yidlak ~ *yiglak şeklini öneriyor.<br />
29 Her ne kadar DLT’de Oğuzca için de [y] > [c] değişiminden bahsedilmiş olsa da böyle bir değişim<br />
tarihî ve çağdaş Oğuz lehçelerinde görülmemektedir.<br />
166
Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />
„Türkçe Enklitik Edatlar Üzerine: ÇI/ÇU”, IV. Uluslararası Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı<br />
Bildirileri (24-29 Eylül 2000), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara. BASKAKOV, N.<br />
A. (1953), Hakassko-Russkiy Slovar, Moskova.<br />
BAYRAM, Bülent (2007), Çuvaş Türkçesi-Türkiye Türkçesi Sözlük, Tablet Yayınları, Konya.<br />
BERTA, Arpâd (1998a), “Middle Kipchak”, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Eva<br />
Agnes Csatö), Routledge,<br />
London-New York, s. 158-165.<br />
—, (1998b), “Tatar and Bashkir“, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Eva Agnes Csatö),<br />
Routledge, London-New<br />
York, s. 283-300.<br />
—, (1998c), “West Kipchak Languages“, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Eva Agnes<br />
Csatö), Routledge,<br />
London-New York, s. 301-317.<br />
BOESCHOTEN, Hendrik, VANDAMME, Marc (1998), “Chagatay”, Turkic Languages, (ed.<br />
Lars Johanson, Eva Agnes Csatö), Routledge, London-New York, s. 166-178.<br />
BOROVKOV, A. K. (1963), Leksika sredneaziatskogo Tefsira XIII-XV vv., İzdatel’ctvo<br />
Vostoçnoy Literaturı, Moskova.<br />
BUDAGOV, Lazar’ (1869), Sravnitelnıy Slovar’ Turetsko-Tatarskih Narçiy, Tom 1, Nauk, St.<br />
Petersburg. CHIRLI, Nadejda (2005), Ermeni Kıpçakça Dualar Kitabı: Alğış bitigi,<br />
Stichting SOTA, Haarlem/Hollanda. CLAUSON, Sir Gerard (1972), An Etymological<br />
Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Clarendon, Oxford. ÇULHA, Tülay<br />
(2006), Karaycanın Kısa Sözvarlığı: Karayca-Türkçe Kısa Sözlük, <strong>Dil</strong> ve Edebiyat<br />
Dizisi 6, İstanbul. DankKelly = DANKOFF, Robert, KELLY, James (1982-1985),<br />
Mahmüd al-Kâsgarî: Compendium of the Turkic Dialects (Diwan Lugat at-Turk),<br />
Parts I-III, Harvard University Printing Office, Cambridge.<br />
DİLÇİN, Cem (1991), Mes‘üd Bin Ahmed: Süheyl ü Nev-<strong>Bahar</strong> (İnceleme-Metin-Sözlük),<br />
Atatürk Kültür Merkezi Yayını: Sayı 51, Ankara.<br />
DOERFER, Gerhard (1988), Grammatik des Chaladsch, Harrassowitz, Wiesbaden. DS =<br />
http://tdkterim.gov.tr/ttas/ (13.09.2009)<br />
ECKMANN, Janos (2003), Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, (yay.<br />
haz. Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları: 635, Ankara.<br />
EDAL = STAROSTİN, S. A., DYBO A. V., MUDRAK O. A. (2005), An Etymological<br />
Dictionary of Altaic Languages, Brill.<br />
ERDAL, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation: A Functional Approach to the Lexicon,<br />
I- II, Harrassowitz, Wiesbaden.<br />
—, (2004), A Grammar of Old Turkic, Brill, Leiden-Boston.<br />
GABAİN, Annemarie Von (1959), “Die Sprache des Codex Cumanicus”, Philologiae Turcicae<br />
Fundamenta, Vol. 1, Wiesbaden, s. 46-73.<br />
GOLDEN, Peter (2000), The King’s Dictionary: The Rasulid Hexaglot, Handbook of Oriental<br />
Studies, section 8: Central Asia, vol. 4, Brill, Leiden.<br />
GR0NBECH, Kaare (1942), Komanisches Wörterbuch (Türkischer Wortindex zu Codex<br />
Cumanicus), Einar Munksgaard, Kopenhagen.<br />
GRÖNBECH, Kaare (1995), Türkçenin Yapısı, (çev. Mehmet Akalın), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />
Yayınları: 609, Ankara. GTS = BASKAKOV, Nikolay Aleksandroviç (1991), Gagauz<br />
Türkçesinin Sözlügü, Çev. Prof. Dr. İsmail Kaynak, Prof. Dr. A. Mecit Doğru, Kültür<br />
167
Orçun Ünal<br />
Bakanlığı Yayınları, Ankara.<br />
GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi<br />
Sözlügü, I (A-N), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />
GÜLLÜDAĞ, Nesrin, (2005), Kırımçak Türkçesi Grameri, Fırat Üniversitesi, Yayımlanmamış<br />
Doktora Tezi. HANSER, Oskar (2003), Türkmence Elkitabı, (Çev. Zühal Kargı<br />
Ölmez), Türk <strong>Dil</strong>leri Araştırmaları Dizisi: 17, İstanbul.<br />
İZBUDAK, Veled (1936), El-İdrâk Haşiyesi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, İstanbul.<br />
JANHUNAN, Juha (2003), Proto-Mongolic, Mongolic Languages, (ed. Juha Janhunan),:<br />
Routledge, London-New<br />
York, s. 1-29.<br />
KERSLAKE, Celia (1998), Ottoman Turkish, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Eva<br />
Agnes Csatö), Routledge, London-New York, s. 179-202.<br />
KIRCHNER, Mark (1998), Kazakh and Karakalpak, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson,<br />
Eva Agnes Csatö), Routledge, London-New York, s. 318-332.<br />
KTTTS = KOÇ, Kenan, BAYNİYAZOV, Dr. Ayabek, BAŞKAPAN, Vehbi (2003), Kazak<br />
Türkçesi Türkiye Türkçesi Sözlügü, Turan Yayınevi, Türkistan.<br />
KTS = TOPARLI, Recep, VURAL, Hanifi, KARAATLI, Recep (2007), Kıpçak Türkçesi<br />
Sözlügü, 2. Baskı, Türk <strong>Dil</strong><br />
Kurumu Yayınları, Ankara.<br />
LESSING, Ferdinand D. (1995), Mongolian-English Dictionary, The Mongolia Society,<br />
Bloomington.<br />
RADLOFF, Wilhelm (1893), Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte, Vol. 1, St.<br />
Petersburg.<br />
RÄSÄNEN, Martti (1949), Materialien zur Lautgeschichte der türkischen Sprachen, Sto. XV.<br />
SCHÖNİG, Claus (1998), “Turkmen”, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Eva Agnes<br />
Csatö), Routledge, London-<br />
New York, s. 261-272.<br />
—, (2007), “Some Notes on Modern Kipchak Turkic (Part 1)“, Ural-<br />
Altaische Jahrbücher, Neue Folge, Band 21,<br />
170-202.<br />
SERTKAYA, Osman Fikri (1995), “Köl Tigin ve Köl-iç-çor kitabelerinde<br />
geçen oplayu tegmek deyimi üzerine”, Göktürk tarihinin meseleleri, TKAE<br />
Yayınları, Ankara, s. 153-59.<br />
SEVORTYAN, Edvard Vladimiroviç (1974), Etimologiçeskiy Slovar’<br />
Tyurkskih Yazıkov, t. I, Nauk, Moskova. TAVKUL, Ufuk (2000), Karaçay-<br />
Malkar Türkçesi Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları: 770, Ankara. TDW =<br />
DAWLETSCHIN, Tamurbek, DAWLETSCHIN, Irma, TEZCAN, Semih<br />
(1989), Tatarisch-Deutsches Wörterbuch, Harrassowitz, Wiesbaden.<br />
TEKİN, Talat (2002), „On the Turkic Gerundial Suffix {-mAtI(n)}“,<br />
Splitter aus der Gegend von Turfan, Festschrift für Peter Zieme, Türk <strong>Dil</strong>leri<br />
Araştırmaları Dizisi: 35, İstanbul-Berlin, s. 375-384.<br />
168
Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />
TMEN = Doerfer, Gerhard (1963-1975). Türkische und mongolische<br />
Elemente im Neupersischen, unter besonderer Berücksichtigung älterer<br />
neupersischer Geschichtsquellen, vor allem der Mongolen- und Timuridenzeit.<br />
Franz Steiner Verlag, Wiesbaden.<br />
TLG = Türk Lehçeleri Grameri, (2007), (ed. Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun),<br />
Akçağ Yayınları, Ankara.<br />
TS = Tarama Sözlüğü, (1963-1972), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />
TS Ekler = Tarama Sözlüğü: Ekler, (1974), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />
Ankara.<br />
TTS = TALAT, Tekin, ÖLMEZ, Mehmet, CEYLAN, Emine, ÖLMEZ,<br />
Zuhal, EKER, Süer (1995), Türkmence-Türkçe Sözlük, Simurg, İstanbul.<br />
YTS = Yeni Tarama Sözlüğü, (1983), Düz. Cem <strong>Dil</strong>çin, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />
Yayınları, Ankara.<br />
YUDAHİN, Konstantin Kuz‘miç (1965), Kirgizsko-Russkiy Slovar’,<br />
İzdatel’ctvo Sovetskaya Entsiklopediya, Moskova.<br />
169
..........<br />
170
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 171-176 ss.<br />
..........<br />
Altay Teorisi Karşıtı Bir İddia<br />
Sir Gerard Clauson * 1<br />
Çev. Fatma Ertürk ** 2<br />
Grønbech ve Krueger’in Central Asiatic Journal’da (2. cilt, 1956,<br />
s.76) yazmış oldukları Introduction to Classical (Literary) Mongolian başlıklı<br />
makaleleri Prof. Udo Posch tarafından değerlendirilmiştir. Prof. Posch,<br />
makaledeki “Türk, Moğol ve Tunguz dil gruplarının varsayılan genetik<br />
akrabalıklarının asla ispat edilemeyeceği” savının Moğolca çalışan genç<br />
araştırmacılar için tehlikeli olacağını ileri sürmüş ve Grønbech’i bu sıra dışı<br />
savını ispata davet etmiştir.<br />
Açıkçası çoğu Mogolistten (tabii böyle bir sözcük var ise) farklı olarak,<br />
çoğu Türkolog gibi, Türk, Moğol ve Tunguz dillerinin ortak bir ataya sahip<br />
olduklarının asla ispat edilmediğini söyleyen eski arkadaşım Prof. Grønbech’in<br />
bu görüşünü paylaşıyorum. Hatta daha da ileri gidip, mümkün olduğu kadarıyla<br />
aksinin ispatlanabileceğini yani bu dillerin ortak bir ataya sahip olmadıklarının<br />
kanıtlanabileceğini söylüyorum. Bu yüzden de bu görüşlere sahip olmamın<br />
nedenlerini ona danışmadan burada ifade etmeye çalışacağım.<br />
Tarih öncesi araştırmalarda, belirli bir etnik grupla belirli bir dil<br />
özdeşleştirilebildiğinde genelde rastlanan durum şudur: çoğunlukla söz konusu<br />
etnik grubun varlığına dair deliller, söz konusu dilin ilk tarihlendirilebilen<br />
kalıntılarından çok daha öncesine gider. Buna bir örnek, eski Britanyalılar ve<br />
onların dilidir. Bu yüzden, Moğolca ve Türkçe konuşan kabilelerle ilgili ilk<br />
bilgilerimizin, bu dillerin ilk önemli kalıntılarından birkaç yüzyıl öncesine<br />
dayanması şaşırtıcı değildir (Bu makalede Tunguz dilleri hakkında çok az<br />
şey söyleyeceğim çünkü bu diller hakkında çok sınırlı bilgim var). Türkçenin<br />
ilk önemli kalıntıları milattan sonra 8. yy.’ın ilk yarısına tarihlenen Orhun<br />
Kitabeleri; Moğolcanın ilk önemli kalıntıları ise milattan sonra 1240 yıllarında<br />
derlenen Gizli Tarih’tir (Bu derlemenin bir bölümü, daha erken tarihli malzemeye<br />
dayanmakla birlikte ne kadar önceye gittiği belirsizdir). İki dil arasındaki olası<br />
kalıtımsal ilişki sorusunun herhangi bir incelemesine, besbelli ki bu iki dili<br />
erken evrelerinde kıyaslayarak başlanmalıdır. Fakat karşılaştırmanın temelini<br />
genişletmek adına Türkçe tarafına, aynı lehçelerde (Türkî ve Uygur) yer alan<br />
*<br />
Clauson, Sir Gerard, “The case aganist the Altaic Theory”, Central Asiatic Journal, 2, 1956, ss. 181-187.<br />
**<br />
Çeviren, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk <strong>Dil</strong>i ve Lehçeleri Doktora Öğrencisi.<br />
171
Sir Gerard Clauson, (Çev. Fatma Ertürk)<br />
Budist ve Maniheist metinlerin 8. ve 9. yy. çevirilerini ve diğer çağdaş metinleri<br />
ayrıca başlıca 11. yy. “Hakani” kaynakları olan Kutadgu Bilig’i ve Kaşgarlı<br />
Mahmut’un Divanü Lugati’t-Türk’ünü eklemem uygun olacaktır.<br />
12. yy.’dan önceki Moğolca ve 8. yy.’dan önceki Türkçe kalıntıları<br />
önemsizdir ve aslında yabancı kaynaklardaki (Çin, Bizans) münferit sözcüklerden<br />
ibarettir. Bu sözcükler de zaten belli bir tarihte bir dili ya da diğerini konuşan<br />
kabileleri belirlemekten daha öte bir fayda sağlamazlar. Hatta genellikle var olan<br />
kanıtlar o kadar belirsizdir ki, sorulara yanıt vermek yerine yeni sorulara yol<br />
açarlar. Örneğin, ben Dr. Pritsak’ın “var olan kanıtların Hsiung-nu ve Avrupa<br />
Hunları’nın aynı olduğunu ve Türkçe konuştuklarını gösterdiği” görüşünü<br />
paylaşmama rağmen diğer araştırmacılar farklı görüşler benimsemekteler. Fakat<br />
yine de, mevcut kanıtlar, Türk ve Moğol kabilelerinin 12. yy.’dan çok önce<br />
birbirleriyle sıkı ilişkiler içinde olduklarına işaret eder. Orhun Kitabeleri’nin<br />
öncesine gitmemek için (ki aslında çok öncelere gitmek mümkündür) şunu<br />
belirtmek yerinde olacaktır: Gizli Tarih derlemesinden 5 yy.’dan fazla bir süre<br />
öncesinde tartışmasız Moğolca konuşan Kitañ kabilesi ile Kuzey Türkü yakın<br />
temastaydılar.<br />
Bu yüzden, iki dili konuşan kabileler arasındaki bu uzun ve yakın<br />
temasın, ortak bir ata dil olmamasına rağmen her iki dilde de çok sayıda ortak<br />
sözcüğün bulunması ile sonuçlanması doğal olarak beklenebilir. Fakat çok<br />
garip görünse de, erken dönem Türkçe metinler ile Gizli Tarih’teki sözcükler<br />
karşılaştırıldığında neredeyse hiçbir ortak özellik gözlenememiştir. Var olan<br />
tek tük örnekler ise kagan “baş hükümdar” ve teŋri “cennet” gibi uluslararası<br />
sözcükler (teŋri birkaç yüzyıl öncesinin Huncasına kadar izlenebilir) ve Prof.<br />
Poppe’nin bu derginin 1. cildinde yayımlanan 36. ve ilerleyen sayfaları kapsayan<br />
makalesinde listelediği sayısı 50 küsuru bulan “Orta Moğolcada Türkçe Ödünç<br />
Sözcükler”dir. Öte yandan, temel sözcükler yani rakamlar, “söylemek, vermek,<br />
almak, gitmek” gibi temel fiiller, “yiyecek, at” gibi temel isimler ve “iyi, kötü”<br />
gibi temel sıfatların hepsi tamamen farklıdır.<br />
Her iki dildeki ortak sözcüklerin sayısının 12. yy.’ın sonlarından itibaren<br />
hızla artmaya başladığı aşikârdır. Cengiz Han Asya’dan Avrupa’ya ilerleme<br />
sürecinde, Türk halklarının çoğunu zapt ettiği zaman iki dil arasında ciddi bir<br />
alışveriş başlamış ve günümüze kadar aralıklı olarak da olsa devam etmiştir.<br />
Bu dönemde, Moğollar Türklerden daha “yabani” ve kültürsüz olduklarından,<br />
Türklerin onlardan ödünç aldıkları sözcükten çok daha fazlasını onların<br />
Türklerden almaları gerektiğini kabul etmek uygun olandır. İlk değiş tokuşlar<br />
muhtemelen teknik idari terminoloji alanındaydı: böylece örneğin Moğollar<br />
“ėlçi” sözcüğünü Türkçeden aldı ve karşılığında iki tür vergi olan “alban ve<br />
kupcur” sözcüklerini verdi. Değiş tokuşlar şüphesiz zamanla genişledi ve daha<br />
önceden bilinmeyen hayvan isimlerini ve benzeri şeyleri de kapsar hale geldi.<br />
172
Altay Teorisi Karşıtı Bir İddia<br />
Moğollar Budizm inancını benimsediklerinde değiş tokuş süreci yeni bir<br />
evreye girdi. Budist metinlerinin Moğolcaya çevrilmesiyle çok sayıda Türkçe<br />
sözcük ve Türkçe kılığında başka dillerden (Sanskrit gibi) sözcükler Moğolcaya<br />
katılmaya başladı. Moğolcanın fonetik sistemi Türkçeden bir derece farklıydı<br />
ve genellikle de daha zayıftı. Moğolcada Türkçe sözcüklerin benimsenmesi<br />
ekseriyetle bazı fonetik değişiklikleri gerektiriyordu; örneğin, Moğolcada sonda<br />
gelen ve ıslıksı ses çıkaran damak ünsüzü olmadığı için Türkçe uluş “ülke”<br />
sözcüğü ulus’a dönüşmüştür .<br />
Moğolcanın kuzeybatı (Kıpçak, Kaman vs.), güney merkez (Çağatay vs.)<br />
ve güneybatı (Osmanlı vs.) Türk dil gruplarına ne denli nüfuz ettiği, 13.yy.’dan<br />
itibaren yazılan bir dizi metin ve belgeye bakılarak değerlendirilebilir. Genel<br />
olarak, bu dil gruplarında çok az sayıda Moğolca sözcük vardır; olanlar da ulus<br />
gibi yalnızca Moğol kılığındaki eski Türkçe sözcüklerdir.<br />
Kuzeybatı (Tuva, Hakas, Altay Dağları vs.) ve güney merkez (Kırgız,<br />
Kazak vs.) Türk dil gruplarında ise durum çok farklıydı. Bu Türk dil grupları,<br />
batıda olandan çok daha uzun süre Moğol hâkimiyeti ve etkisi devam eden<br />
bölgelerde konuşuluyordu. Bu diller yazılmadıkları için Moğol istilasında<br />
geçirdikleri aşamaları belirlemek ne yazık ki mümkün değildir ve 19. yy.’ın<br />
ikinci yarısında Rus araştırmacıların topladıkları metin ve sözcüklerden daha<br />
öncesine ilişkin elimizde kanıt bulunmamaktadır.<br />
Nihayet perde kalktığı zaman, ortaya çıkan resim büyük bir değişiklik arz<br />
eder. Bunun uç bir örneği, 1944’e kadar dış Moğolistan’ın bir parçası sayılan,<br />
Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Tuva Özerk Vilayeti’nde<br />
konuşulan Tuvacadır. Bu dilde, “yok etmek” gibi oldukça sıradan kavramları<br />
ifade eden özgün Türkçe sözcüklerin yerini, Moğolca karşılıkları almıştır. Yakın<br />
zamanda meydana gelen bazı fonetik değişiklikleri (örneğin, sonu ünsüzle biten<br />
çoğu ismin iyelik eki olan –tığ yerine –lığ geçmesi gibi) saymazsak, temel<br />
olarak Tuvaca en eski çağdaş Türk dillerinden biridir. Hâlâ bu dilde kullanımda<br />
olan ve bu dilden başka yalnızca 8.–9. yy. Uygur metinleri ya da 11. yy.’a ait<br />
Kaşgarlı’nın Divan’ında rastlanan çok sayıda eski Türkçe sözcük mevcuttur.<br />
Diğer taraftan, dilin mevcut tek sözlüğü olan Palmbakh’ın Tuvinsko – Russkiy<br />
Slovar’ında çok sayıda Moğolcadan ödünç sözcük bulunmaktadır ama aslında bu<br />
sözcüklerin bazıları ulus gibi Moğolca kılığında Türkçe olup Moğolcaya verilip<br />
geri alınmıştır. Bazı sayfalarda, hemen hemen bütün sözcükler Moğolca asıllıdır.<br />
Rusçadan ödünç alınan sözcükler çıkarıldıktan sonra, geri kalanın yarısına<br />
yakınının Moğolcadan ödünç sözcükler olduğunu söylemek muhtemelen yanlış<br />
olmayacaktır.<br />
Elbette ki, işler bundan çok daha ileriye gitmiştir: Bütün Türk dillerinin<br />
içinde sadece Tuvacada (birkaç sözcük dışında) morfolojinin büyük bir bölümü de<br />
Moğolcadır. Bu kısmen “standartlaştırmadan” ileri gelmektedir ki sözlükte buna<br />
173
Sir Gerard Clauson, (Çev. Fatma Ertürk)<br />
dair açık işaretler vardır; ancak, bu durum daha çok dilin mevcut durumundan<br />
kaynaklanmaktadır. Örneğin, fiilden türeyen isimler için standart son ekler, her<br />
ikisi de saf Moğolca olan –a:şkın, –e:şkin ve –lğa /-lge’dir. <strong>Dil</strong>e giren Moğolca<br />
fiillerin beraberlerinde Moğolcadan türemiş şekillerini de getirmiş olmaları<br />
şaşırtıcı değildir. Örneğin, klasik Moğolcadaki ürege– “yok etmek” fiili modern<br />
Moğolcada üre- şeklini almıştır ve Tuvacada bu şekilde kullanıldığı göz önünde<br />
bulundurulursa, “yok etme/yok ediş”in üre:şkin olması makul gözüküyor. Ancak,<br />
tam olarak aynı şey saf Türkçe fiillerde de gerçekleşmektedir. Örneğin, 8.inci<br />
yy.’a dayanan ülüg “bir pay” ve üleş “paylaştırma”nın yanı sıra onlar kadar eski<br />
bir Türkçe fiil olan üle– “paylaştırmak, dağıtmak”tan, Moğolca bir son ek ile<br />
ülelge “(matematiksel) bölme”yi buluruz. Bu sözcük, şüphesiz yeni türetilmiş<br />
bir sözcüktür; ancak, Katanov’un bu yüzyılın başında yayınlanan ve Uryankhay<br />
olarak adlandırdığı Tuva dili çalışmasında, Türkçe köklerin Moğolca son ekler<br />
aldığı benzer sözcükler yer almaktadır.<br />
Tuva dilinden sonra, Moğolcadan en çok etkilenen iki Türk dili tahmin<br />
edileceği üzere, Hakas ve Dağlık Altay dilleridir. Bu dillerin sözcük hazineleri<br />
Moğolcadan ödünç pek çok sözcük içerir ama morfolojileri hemen hemen hiç<br />
etkilenmemiştir. Bu diller İslam dünyasından uzak bölgelerde konuşulduğundan,<br />
birkaç istisna dışında Arapça ve Farsçadan ödünç alınmış sözcük ihtiva etmezler.<br />
Sızan sözcüklerden biri olan arba “araba” ise Arapça aslı “arrāda” olup Türkçeye<br />
12. yüzyıl civarında ya da 13. yüzyılın başlarında girmiş ve muhtemelen bir<br />
ya da iki ara dil vasıtayla ve ulaşma süreci sırasında değişikliğe uğrayarak bu<br />
dillere ulaşmıştır.<br />
Orta kuzey dillerinde, Kırgızca ve Kazakçada Moğolca öğeler fark<br />
edilir olmasına rağmen daha azdır. Diğer taraftan, bu diller, sıklıkla ciddi bir<br />
değişikliğe uğramış şekilde, kayda değer sayıda Arapça ve Farsça ödünç sözcük<br />
ihtiva ederler, örneğin hāḍir yerine ezir gibi. Açıkçası Kırgızca ve Kazakça,<br />
bütün Türk dilleri arasında, saf Türkçe bileşenlerini bulmanın en zor olduğu iki<br />
dildir ve bu dilleri Ugrian alıntı sözcükleri gibi olası önemsiz kategoriler bir<br />
yana, Moğolca, Arapça ve Farsça alıntı sözcüklerden ayırmak son derece güçtür.<br />
Yukarıda ana hatlarını verdiğim olguların Altay teorisi üzerindeki etkisi<br />
aşikârdır. Eğer Moğolcadaki belirli bir sözcük, yapı ve anlamıyla başka bir dilde<br />
örneğin Kazakçada karşımıza çıkarsa, bu durum, söz konusu iki dilin ortak<br />
atalara sahip olduğunun kanıtı değildir. Bu olsa olsa, yukarıda anlatmış olduğum,<br />
yaygın sözcük değiş-tokuşunun yüzlerce örneğinden biridir. Benzer bir şekilde,<br />
Moğolcanın “bir şey için gösterilen eğilim ya da bir şeye duyulan tutku” anlamını<br />
veren ve isim yapan –sağ/-seğ son ekinin olması, örneğin emeseg “kadınlara<br />
düşkün erkek” ve Türkçede benzer bir anlama sahip benzer bir son ekin olması,<br />
iki dilin ortak atalara sahip olduğu anlamına gelmez. Bu son ek, Türkçenin<br />
morfolojik yapısının bir parçasıdır, ama Moğolcanın değildir. İkisinden sadece<br />
174
Altay Teorisi Karşıtı Bir İddia<br />
Türkçede –sa/-se isim-fiil yapım eki vardır ve sadece Türkçe dilek-istek kip fiili<br />
oluşturur, örneğin suv “su” dan suvsa– “su istemek, susamak” ve er “erkek”<br />
den erse– “erkeklerin peşinden koşmak, erkek delisi olmak” gibi. Türkçe –sak/-<br />
sek, sadece bu gibi dilek-istek kip fiillerinden gelen eylemin isim/sıfat şeklidir,<br />
yani ersek “erkek delisi kadın”, doğrudan er’den değil, erse-’den türemiştir.<br />
Açıkçası Moğolca, Türkçe fiil yapma eki -sa/-se’yi ödünç almamasına rağmen,<br />
Türkçe sıfat yapım eki -sak/-sek’i ödünç almış (Moğolca fonetik kurallarına<br />
uydurmak için –sağ/–seg’e dönüştürmüş) hatta eme gibi saf Moğolca sözcüklere<br />
bile ek olarak eklemiştir. Tıpkı Tuvacanın üle- gibi saf Türkçe sözcüklere bile<br />
-/ğa/-/ge gibi Moğolca takıları eklemesi gibi. Türk tarafı için yaklaşık olarak<br />
M.S. 1200’den, Moğol tarafı için ise M.S. 1240’tan sonrasına ait metinleri<br />
karşılaştırmaya dayanan Altay teorisinin herhangi bir geçerliliği yoktur; çünkü<br />
söz konusu sözcüklerin biri ya da diğerinin ödünç sözcük olmadığı hiçbir<br />
zaman kanıtlanamayacaktır. Muhakeme benzerliği ile Tunguzla ilgili benzer<br />
tartışmaların aynı şekilde geçersiz olması gerektiğini varsayıyorum; çünkü<br />
Tunguz dilindeki ilk somut malzemeden yüzyıllar öncesinde Moğol ve Tunguz<br />
dili konuşanları arasında sıkı temaslar olduğu bilinmektedir.<br />
Elbette ki, bu, kendiliğinden Altay teorisini tamamen bertaraf etmez.<br />
Sadece sözcük hazineleri tamamen farklı görünüyor diye 12. yy. öncesi<br />
Türkçesi ve Gizli Tarih’in Moğolcası arasındaki genetik bir akrabalığı inkâr<br />
etmek konuyu basite indirgemek anlamına gelebilir. Ne de olsa five – fünf –<br />
cinq – quinque – penta – pañea, tamamen farklı görünürler, ama ortak bir<br />
ataları vardır. Bunun açıklaması, ne kadar uzak bir ihtimal de olsa, ortak bir<br />
ata teorisini kanıtlamak için dilin en erken iki aşamasına ait yeterli sayıda eş<br />
anlamlı sözcüğün olmamasıdır. Yukarıda söylediğim gibi, iki dildeki eşanlamlı<br />
temel sayılar, fiiller, isimler ve sıfatlar, yani sözcük hazinesinin, çiftlerin önemli<br />
olması gerektiği bölümleri tamamen birbirinden farklıdır ve mesela five ile<br />
cinq’in ortak atadan olduğunu kanıtlayan türden hiç bir yaratıcılık, bu temel<br />
sözcükler arasında akrabalık kurmaya hizmet etmemiştir. Bazı sözcük çiftlerinin<br />
üretilebileceği oldukça doğrudur. Prof. Posch’un kendisi de, Prof. Gronbech’in<br />
kitabının eleştirisinde birkaç tane üretmiştir. Ancak, bana kalırsa bunların çoğu,<br />
Cengiz Han’ın döneminden itibaren çok hızlı bir şekilde ilerleyen sözcük değiştokuşunun,<br />
daha önceki dönemde, mesela Kuzey Türkü ve Kitañ’lar 7. ve 8.<br />
yy.’da temas halindeyken muhtemelen daha yavaş bir tempoda devam ettiğini<br />
kanıtlamaktadır.<br />
Prof. Posch’un örneklerinden özellikle biri konuya ışık tutmaktadır.<br />
Sözcükleri şöyle listeler: -Orta Moğolca hüker; Tunguzca ukur/hukur; Türkçe<br />
hökiz (çağdaş bir bozulma) ökiz öküz; Çuvaş vẽGẽr; ona göre hepsi de “boğa”<br />
demektir (doğrusu öküz olmalıdır) ve bu verilerden “Proto-Moğol” pökür<br />
sonucuna varır (Türkler için “Proto-Moğol” yerine “Proto-Altay” tabirini<br />
175
Sir Gerard Clauson, (Çev. Fatma Ertürk)<br />
kullanmak daha kibarca olacaktır). Durum böyleyken, 8.- 9. yy. kadar eski bir<br />
döneme (Irk Bitig) ait bir Türkçe sözcük olan öküz bu gibi etimolojik maceralara<br />
eğilimli olmayan Türkologların bile kendilerini yabancı köken arama zorunda<br />
hissettikleri en eski birkaç Türkçe sözcükten biri olup çıkmıştır. Bir taraftan<br />
öküz, Türk ırkının varsayılan kültür beşiğinin, burası neresiyse, tipik bir hayvanı<br />
değildir, diğer taraftan öküz, eşanlamlısı olan Kuchean (“Tokharian B”) dilindeki<br />
okso’ya, şüpheli bir biçimde, hüker’e benzediğinden daha fazla benzer. Aslında,<br />
tarih öncesi bir dönemde Türklerin öküzleri Kucheanlar’dan ya da başka bir<br />
Hint-Avrupa halkından almış olduklarını var saymak çok daha mantıklıdır. Ve<br />
bu gibi durumlarda adet olduğu üzere, hayvanla birlikte ismini de aldıkları ve<br />
tarih öncesi daha sonraki bir dönemde Moğolların bu sefer Türklerden öküz ve<br />
beraberinde hayvanın ismini aldıkları ve kendi fonetik yatkınlıklarına uyacak<br />
şekilde değiştirdikleri varsayılabilir. Eğer öyleyse, pökür tamamen hayal<br />
mahsulüdür ki aslında ben sözcüğün olması gereken Altay baş harfinin p-<br />
olduğuna inanıyorum.<br />
Altay teorisine karşı oluşturduğum önermeler bana oldukça kuvvetli<br />
görünmektedir; ancak, bu önermelerin bir açıklaması olabilir. Umarım,<br />
bu makale, belki Prof. Posch’un kendisi de olmak üzere, Altay teorisini<br />
destekleyenlerin bir açıklama üretmesine ilham kaynağı olur. Fakat bu gerekçeli<br />
bir açıklama olmalıdır, bu alandaki otoritelere bir gönderme şeklinde değil;<br />
en azından günümüzde bizim gibi iki dilin tarihini derinlemesine araştırma ve<br />
Tuvaca gibi son derece karışık dillerin bozulmuş yapısını ayrıntılı bir şekilde<br />
çalışabilme imkânı olmamış ve vefat etmiş seçkin araştırmacıların otoritelerine<br />
bir gönderme şeklinde hiç değil.<br />
176
..........<br />
Değerlendirme<br />
ve Tanıtmalar<br />
Reviews<br />
177
Sir Gerard Clauson, (Çev. Fatma Ertürk)<br />
178
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 179-188 ss.<br />
Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu<br />
Yazarlarından “Strabon”<br />
Ve “Geographıka” (= Coğrafya) Adlı Eseri<br />
Tuncer Gülensoy * 1<br />
“Üze Kök Teŋri asra yagız yer kılındukta, ikin ara kişi oglu kılınmış”.<br />
Türkler’in ilk yazılı belgeleri olan Kök Türk abidelerinde böyle demiş atalarımız.<br />
Ondan sonra VIII. yüzyılda ne yaptılarsa “taşa kazımış”lar. Türklerin daha<br />
önce, İskitler (Sakalar), Massagetler, Sh’a-to’lar ve Hunlar zamanında neler<br />
yaptıklarının pek çoğunu bilmiyoruz. Bildiklerimizi de Çinliler kaleme almışlar<br />
ve “vakayiname” adı verilen tarih günlüklerinde kaydetmişler. Türk insanı<br />
konar-göçer bir hayat sürdüğü, hayvancılık, avcılık ve akıncılık yaptığı için, eline<br />
kalemi ve kâğıdı alarak yazmamış, ancak yüzlerce yıl sonra yaptıklarını taşa<br />
kazımak (hâkketmek) ihtiyacını duymuş. Daha sonra da Eski Uygur Türkçesi ile<br />
yüzlerce yazma bırakmışlar. Biz de bunlara “Türkish Turfantexte” ve “Berliner<br />
Turfantexte” adını vermişiz. O yazmalardan da Türkler’in dinî hayatını, kukuk<br />
hakkındaki düşüncelerini, sosyal hayatının bazı bölümlerini (müzik, fal, spor<br />
vb.) öğrenmişiz.<br />
Türkler’in yaşadığı Orta Asya coğrafyasından çok uzaklarda, Anatolia<br />
(=şark ülkesi) adı verilen bir coğrafyada yaşayan çeşitli kavimler arasından<br />
çıkan bazı insanlar, yaşadıkları dönemlerin tarihlerini, siyasi coğrafyalarını,<br />
şehir hayatlarını yazdıkları gibi kendilerini yöneten kişiler, şâirler (ozanlar),<br />
filozoflar, hatipler, bilim adamları, müzisyenler, kitaracılar, retorikçiler,<br />
hekimler, devlet adamları, kâhinler, diyalektçi ve mantıkçılar, gramerciler,<br />
matematikçiler, coğrafyacılar, tanrılar ve tanrıçalar hakkında o kadar geniş<br />
bilgiler vermişler ki okurken şaşırıp kalmamak mümkün değil.<br />
Anadolu, hiçbir zaman bütünüyle Helen (Yunan) ülkesi olmamış,<br />
hiçbir zaman Helen kültürü ve dilinin egemenliği altında bulunmamış bir<br />
ülke idi. Bu büyük, zengin ve güzel ülkenin doğusunda Hurriler, Urartular;<br />
güneydoğusunda Sümerler, Elamlar, Akatlar, Asur-lular; ortasında Hattiler,<br />
Hititler (Etiler), Galatlar, bugünkü Akdeniz ve Ege denizi sahilleri boyunca<br />
Lidyalılar, Mysialılar, Skyth (İskit)’lerin bir boyu Alazonlar (Borysthenes<br />
ırmağının öte yakasında), Lykialılar, Trakyalılar (Sintiler / Sintler / Sailer),<br />
Brygler (Phrygler), Kilikyalılar, Kapadokyalılar, Torialılar (Truvalılar),<br />
*<br />
Prof. Dr., Emekli öğretim üyesi.<br />
179
Tuncer Gülensoy<br />
Mysler (Maisonlar / Meonesler), Kelkitler (Appaitler), Kaukonlar, Karialılar,<br />
Galaktophaglar (İskit ülkesinde yaşayan göçebe bir halk), Amazonlar vb. pek<br />
çok, Helenler’e göre “barbar” (= bizden olmayan) kavimler yaşamıştır. Türk<br />
soyundan olan Kimmerler, İskitler / Sakalar’ın en büyük boyu Partlar, Sarmatlar<br />
(Sauramatlar), barbar Aspurgianlar, Pisidia’lılar, Katanne’ler, Toroslar’ın<br />
tepesinde oturan Selge’liler, gezici bir kavim olan kıvrık yaylı Leleg’ler, kıvrık<br />
yaylı Paionia’lılar, [Orta Asya’daki KAY ‘yılan’ kabile adında olduğu gibi]<br />
“yılan” kabilesine mensup Ophiogen’ler, Trakyalı Kebrenler de Anadolu’da<br />
yaşamış olan kavimlerdendir.<br />
M.Ö.ki Anadolu haritası da oldukça ilgi çekicidir. Bu çağlarda Anadolu’nun<br />
Ege ve Akdeniz sahillerinin yanında ovaları ve dağları da yerleşim alanı olarak<br />
kullanılmış, pek çok şehir, kültür ve ticaret merkezi olarak ün yapmıştır.<br />
Anadolu yüzyıllar içerisinde pek çok tarihçi ve edipler yetiştirmiştir.<br />
Dünya tarih biliminin öncüleri kabul edilen Miletos’lu Hekataios (M.Ö.<br />
550’lerde) ile Halikarnasos’lu (bugünkü Bodrum) Herodotos (Herodot); yine<br />
Miletos’lu Dionysos, Mytilene’li Hellanikos, Lampsakos’lu Kharon, M.Ö.<br />
IV. Yüzyılda ilk kez 30 ciltlik dünya tarihini yazmış olan Kyme’li Ephonos,<br />
ünlü hatip Edremitli (Adramittion’lu) Ksenokles, retorikçi Diophanes,<br />
tarihçi Theophanes, Aristotales’in öğrencisi Sigrionlu filozof Tyrtamos<br />
(Theophrastos) ve Phanias, “Rhetorik Sanatı”nı yazmış olan Temnos, hatip<br />
İsokrates’in öğrencisi “Tarih ve Keşifler” adlı eserin yazarı Kyme’li Ephoros,<br />
şair Kyme’li Hesiodos, Antiokheia’lı ünlü filozof Diotrephes, Dünyanın “Yedi<br />
Bilge Kişisi”nden biri olan, Helenlerde matematik ve doğa felsefesi bilimini<br />
başlatan Miletos’lu Thales ve öğrencisi Anaksimandros ile onun öğrencisi<br />
Anaksimenes, “Historia” yazarı Miletos’lu Hekataios, Miletos’lu hatip<br />
Aiskhines, trajedya şairi ve “Miletos’un Dareios Tarafından Zaptı” adlı oyunun<br />
yazarı Phrynikhos, lirik şair Anakreon, Efesli şair Hipponaks, Efesli ressam<br />
Parrhaisos ve Apelles, Lykhnos takma adı ile tanınan Efesli hatip Aleksandros,<br />
Kolophon’lu flütçü ve mersiye şairi Mimnermos, nazım şeklinde “Sili”yi yazmış<br />
olan Kolophon’lu filozof Ksenophanes, tanrı tarafından kendisine ilham ve<br />
kehanet kudreti verilmiş olan Erythrai’li Sibylla (Sibel) ve hekim Herakleides,<br />
Manisalı hatip Hegesias, Manisalı lirik şair Simos, Kos’lu hekim Simos, Kos’lu<br />
eleştirmen ve şair Philetas, Karyanda’lı tarihçi Skylaks, Amasralı Strabon<br />
(M.Ö. 63/64-M.S. 24) bunlardan yalnız birkaçıdır.<br />
Strabon, “Her ne kadar Ephoros bu yarımadanın on altı kabile tarafından<br />
iskân edildiğini söylüyorsa da, bunlardan üçü Hellen ve diğerleri, karışmış<br />
olanlar dışında BARBARlardır. Bunları şöyle toplayabiliriz: KİLİKİA’LILAR,<br />
PAMPHYLİA’LILAR, MARİANDYN’LER, TROİA’LILR ve KARİA’LILAR deniz<br />
kıyısında; PSİADİA’LILAR, MYSİA’LILAR, KHALYB’LER, PHRYGİA’LILAR<br />
ve MİLYAS’LILAR iç kısımda yaşarlar. Bu soruna hâkim olan Apollodoros,<br />
180
Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu Yazarlarından “Strabon” Ve “Geographıka” (= Coğrafya) Adlı Eseri<br />
Ephoros’un devrinden daha sonra gelen GALAT’LARIN, önce sözü edilenlerden<br />
sonra, ONYEDİNCİ KABİLE olduğunu söyler. Troia (Truva) Savaşları<br />
sırasında HELLENLER henüz buraya yerleşmemişlerdi ve yabancı kabileler<br />
zaman aşımından ötürü daha fazla karışmışlardı.” diyerek güney ve güneybatı<br />
Anadolu’nun antik çağlardaki yerli halklarına işaret eder. “….bunlardan bazıları<br />
henüz bu bölgeye yerleşmemişlerdi ve diğerleri de öteki kabilelerin içinde yer<br />
alıyorlardı.” der (s. 269, 270). Demek ki, antik çağlarda bile Anadolu’nun<br />
pek çok yöresinde yaşayan kabileler henüz birer kavim haline gelmemişlerdi.<br />
Strabon, hangi kavimlerin Troia Savaşlarından sonra Avrupa’dan veya başka<br />
yerlerden Anadolu’ya geldiği hakkında eserinin XIV. kitabında (s. 273 ve 274’te)<br />
geniş bilgi verir.<br />
Strabon’un 17 kitaptan oluşan “Coğrafya” adlı eserinin “XII, XIII,<br />
XIV.” ciltleri Anadolu ve Trakya ile ilgilidir. Onun bu büyük eserinden başka<br />
43 ciltlik “Historika hypomnemata = Tarihî Hatıralar” adlı eseri daha vardır<br />
ki Kartaca’nın yıkılışından Ceasar’ın öldürülmesine kadarki dönemi kapsadığı<br />
bilinen bu eser, günümüze kadar ulaşamamıştır.<br />
Strabon’un “Coğrafya” adlı eseri, İ.Ü Edebiyat Fakültesi Eski Çağ<br />
Anabilim Dalı Öğre tim üyesi rahmetli Prof. Dr. Ahmet Pekman (1922-2008)<br />
tarafından Türkçeye tercüme edil-miş ve “Arkeoloji ve Sanat Yayınları” arasında<br />
yayımlanmıştır (İstanbul, 1987, 1991, 1993, 2000, 2008, 2009).<br />
Bu eser eski çağ Anadolu tarihi ile uğraşan bilim adamlarının yanında,<br />
Anadolu yer (şehir, nehir, dağ, göl) adları üzerine çalışan bilim damları<br />
(Türkologlar, tarihçiler) tarafından da dikkatle incelenmeli ve yorumlanmalıdır.<br />
Strabon, Anadolu’nun pek çok yöresini bizim Evliya Çelebi’den<br />
yüzlerce yıl önce gezip dolaşmış, pek çok şehir, kasaba ve köyün o zamanki<br />
konumu, zenginliği ve kültürü hakkında geniş bilgiler vermiştir. Pek çok şehrin<br />
kurucusunun adını ondan öğrenmekteyiz. O, gezip gördüğü şehirlerdeki ticaret,<br />
ziraat ve sanatlar hakkında da bilgi vermektedir.<br />
Bugün içinde yaşadığımız pek çok şehrin antik çağlardaki adını<br />
Strabon’dan öğrenmekteyiz:<br />
AĞLASUN<br />
AMANOS<br />
oluşturan dağlar.<br />
AMASRA<br />
AMASYA<br />
ANAMUR<br />
ANKARA<br />
: [ < Sagalassos]<br />
: Bugünkü Amanos Dağları. Kilikya’nın doğu sınırını<br />
: (kurucusu olan Amastris adlı kadının adından)<br />
: [ < Amaseia]<br />
: [ < Anemurion Burnu]<br />
: [ < Ankyra]<br />
181
Tuncer Gülensoy<br />
ANTALYA<br />
: [ < Attaleia. Adını kurucusu Attalos Philadelphos’tan alır.]<br />
APOLYONT GÖLÜ : [ < Apolloniatis]<br />
ERCİYES DAĞI : [ < Argaios]<br />
ASPENDOS : (Bugünkü antik şehir kalıntısının bulunduğu Aspendos)<br />
ASYA : [ < Asia]<br />
AVRUPA : [ < Eurōpē]<br />
BABİL : [ < Babylonia]<br />
BERGAMA : [ < Pergamē/Pergamon]<br />
BEYRUT : [ < Berytos]<br />
BURSA : [ < Prusa. Bithynia kralı I. Prusia’nın kurduğu kent]<br />
DİDİM : [ < Didyma]<br />
EDREMİT : [ < Adramyttēnos (körfezi)/Adramittion]<br />
EFES : [ < Ephesos]<br />
ERDEK : [ < Arteke]<br />
EREĞLİ : [ < Herakleia]<br />
FELEN Yaylası : [ < Phellos]<br />
FENİKE : [ < Phoinikia]<br />
FIRAT : [ < Euphrates]<br />
İZMİR : [ < Smyrna / İzmir o zamanki kentlerin en güzelidir.<br />
Kentin bir parçası tepededir ve surla çevrilidir; fakat büyük kısmı ovasda<br />
limanın, Metroon’un ve Gymnasion’un yakınındadır.]<br />
GELİBOLU : [ < Kallipolis]<br />
GİLİNDERE : [ < Kelenderis]<br />
GİRESUN : [ < Kerassos]<br />
GİRİT : [ < Kreta]<br />
ILGAZ Dağı : [ < Olgassys]<br />
KADIKÖY : [ < Khalkedon]<br />
KÜTAHYA : [ < Kotiāeion]<br />
LAPSEKİ : [ < Lampsakos]<br />
MALATYA : [ < Melitene]<br />
MANİSA : [ < Magnesia]<br />
MİLAS : [ < Mylasa]<br />
PERGE : (Bugünkü Perge. Perge’nin yakınında, yüksek bir<br />
yerde, her yıl genel bir festival’in düzenlendiği Artemis Pergaia Tapınağı’na<br />
182
Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu Yazarlarından “Strabon” Ve “Geographıka” (= Coğrafya) Adlı Eseri<br />
gelinir(Strabon, s. 249).<br />
SAMSAT<br />
SAKARYA<br />
: [ < Samosata]<br />
: [ < Sangarios]<br />
SART : [ < Sardeis. Bu şehir önce Kimmerler, ondan sonra<br />
trer’ler ve Lykia’lılar tarafından ve son olarak da Kyros ve Kroissos zamanında<br />
zaptedilmiştir (s.173).]<br />
SİDE : (Pamphylia’da bir kent): Günümüzde de Side olarak<br />
yaşamaktadır. [Strabon, “Pamphylia’da bir kent olan Side’de tersaneler<br />
Kilikia’lılara açıktı ve onlar burada tutsakları, onların hür insanlar olduklarını<br />
kabul ettikleri hâlde, açık arttırmayla satarlardı. Gerçi Pamphylia’lılar, İtalya’ya<br />
kadar deniz egemenliğini kazanmayı başardılar; fakat Lykia’lılar öyle uygar<br />
ve nezih bir şekilde yaşamlarını sürdürdüler ki şimdiye kadar hiç utanç verici<br />
kazanç istekleri olmadı ve atadan kalma Lykia Birliği’nin nüfuz alanı içinde<br />
kaldıler.” diye bilgi vermektedir (Strabon, s. 243).]<br />
SİLİFKE : [ < Seleukia]<br />
SİNOP : [ < Sinōpē. Hem doğa hem de insanlar tarafından<br />
çok güzel bir şekilde süslenmiştir. Çünkü bir yarımadanın boynu üzerinde<br />
kurulmuştur. Berzahın her iki tarafında da iç ve dış limanları ile olağanüstü<br />
iyi palamut dalyanları bulunur. Ben bunlardan daha önce de söz etmiş ve<br />
Sinope’lilerin balıkçılıkta ikinci, Byzantion’luların da üçüncü olduklarını<br />
söylemiştim. Ayrıca yarımada çepeçevre dik kıyılarla çevrilidir ve bunlar<br />
arasında halkın “Khoinikidos” dediği kaya kovukları vardır; su yükselince<br />
bunlar suyla dolar ve hem bu nedenle, hem de bütün kayanın yüzeyinin diken<br />
gibi oluşundan ve çıplak ayakla geçmeye imkân olmadığından buraya erişmek<br />
güçtür. Daha yukarıda, kentte toprak verimlidir ve özellikle kentin dolayları<br />
çeşitli bostanlarla bezenmiştir. Kent surlarla güzel bir şekilde çevrili olup, ayrıca<br />
gymnasion, agora ve sütunlu caddelerle gösterişli bir şekilde süslenmiştir.]<br />
(Strabon, s. 23)<br />
TARSUS : [ < Tarsos. Tarsos’un ortasından Kydnos ırmağı akar.<br />
“Tarsos’ta halk kendini büyük bir şevkle sadece felsefeyle değil aynı zamanda<br />
genellikle bütün öğretim dallarına bağlamıştır. Kent bu konuda Atina’yı ve<br />
Aleksandreia’yı veya filozofların dersleri ve okullarıyla anılan herhangi bir<br />
yeri geçmiştir.” (Strabon, s. 261). Aşağıdaki kimseler doğuştan Tarsos’ludur:<br />
Stoik’lerden Antipatros, Arkhedemos ve (Ceasar’ın kız kardeşi Octavia’nın<br />
oğlu Marcellus’un öğretmeni olan Strabon’un da çağdaşı akademisyen) Nestor<br />
ve keza iki Athenodoros ki, bunlardan biri Kordylion olarak adlandırılır ve<br />
Marcus Cato’yla birlikte yaşamış ve vatanında ölmüştür. Bir köyden adını<br />
almış olan diğeri ise, Kananites adını taşır ve Sandon’un oğludur ve Ceasar’ın<br />
hocası olup onun tarafından çok onurlandırılmıştır. (Strabon, s. 262) Tarsos’lu<br />
183
Tuncer Gülensoy<br />
diğer filozoflar arasında Plutiades ve bir konu verildiğinde çoğunlukla trajik şiir<br />
de yazan Diogenes; gramerci Artemidoros ve Diyotoros ile “Pleiades (=Yedi<br />
Yıldızlar)”te adı geçen en iyi trajik şair Dionysides.” bulunmaktadır (Strabon, s.<br />
264)].<br />
TERME : [ < Termerion]<br />
TOROS’LAR : [ < Tauros’lar]<br />
TRABZON : [ < Trapezus]<br />
Anadolu’nun dağlık, ormanlık, ağaçlık, yöreleri; bu yörelerde bulunan<br />
altın, gümüş, demir gibi madenler ve tuzlalar hakkında bilgi veren Strabon,<br />
bu yörelerde yetişen çeşitli bitkilerden, zengin bağlardan ve bu bağlardan elde<br />
edilen meşhur şaraplardan, günlük ormanları ile günlük sakızından da yeri<br />
geldikçe bahseder.<br />
Strabon’un Pontos Komana’sı adı verilen bölgede yaşayan insanların<br />
“domuz eti” yemediklerini; hatta bu hayvanın kente sokulmasını da<br />
yasakladıkları hakkında da bilgi bulunmaktadır (Strabon, s. 78). Komana adının<br />
da Balkanlar’da ve Trakya’da yaşadıkları bilinen Türk kökenli KUMAN’lar ile<br />
ilgisi araştırılmalıdır.<br />
Yukarıda bahsettiğimiz “YILAN” kabilesine mensup Ophiogen<br />
erkeklerinin, yılan tarafından ısırılan kişilerin yaralarını devamlı okşayarak,<br />
zehiri kendi vücutlarına aktarıp- ateşi, acıyı dindirerek tedavi ettikleri efsanesi<br />
de burada verilmektedir. Efsaneye göre, kabilenin gerçek kurucusu yılandan<br />
insana dönüşen bir kahramandır (Strabon, s. 102). Bu bilginin de “folklor”<br />
malzemesi olarak hatırlanması ve başka Türk ve Anadolu efsaneleriyle<br />
karşılaştırılması gerekecektir.<br />
TUFAN konusu da Strabon’da kısa da olsa anlatılmaktadır: “Platon’un<br />
varsayımına göre, tufandan sonra üç aşamalı bir uygarlık oluştu. Dağların<br />
tepesinde oluşan birincisi, ilkel ve kabaydı. İnsanlar hâlâ ovaları kaplayan<br />
sulardan korkuyorlardı. Yamaçlarda oluşan ikincisinde, insanlar yavaş yavaş<br />
cesaretleniyordu, çünkü sular ovalardan çekilmeye başlamıştı. Üçüncüsü<br />
ovalardaydı. Dördüncü, beşinci ve hatta fazlasından da söz edilebilir; fakat, esas,<br />
insanların sonunda korkudan tamamen arındıkları zaman kıyılarda ve ovalarda<br />
kurdukları uygarlıktır (Strabon, s. 109-110).<br />
Strabon’un naklettiği bir efsane de KYKLOP’lardır. Dede Korkut<br />
Destanları’ndaki “Tepegöz”; Moğolların Gizli Tarihi’ndeki “tam alnın<br />
ortasında tek gözü bulunan” DUVA SOKUR, Strabon’un belirttiği “Tepegöz”<br />
(Kyklop)’den başkası değildir: “Platon’un varsayımına göre ozanın dağların<br />
tepesinde mağaralarda yabani meyveleri yiyerek geçinen “Bütün bunlar ekilip<br />
biçilmeden yetişiyordu.” Kyklop’ların yaşantısını örnek olarak anlatışı onun,<br />
uygarlığın ilk aşamasını ima ettiğini gösterir. O, şöyle söylüyor: “ ….onların<br />
184
Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu Yazarlarından “Strabon” Ve “Geographıka” (= Coğrafya) Adlı Eseri<br />
meclisleri ve belirli yasaları yoktu, yüksek dağların tepesindeki mağaralarda<br />
oturuyorlardı ve her biri kendi çocuklarının ve karılarının hâkimiydi.” (s.110)<br />
ADA : Kayalıların kralı Hekatomnos’un kızının adı. [Ada sözcüğü<br />
ET’de ADAĠ biçiminde olup ataġ’dan türemedir. Sözcük Azerbaycan<br />
Türkçesinde de ada, Türkmen Türkçesinde āda; Başkurt, Kazan Tatar ve<br />
Karakalpak Türkçelerinde ataw, Çuvaş Türkçesinde utā biçimindedir.]<br />
Strabon’dan Kilikia’da bir Sarpedon Artemis’in Tapınağı’nın ve bir<br />
“KEHANET OCAĞI”nın bulunduğunu; bu kehanetlerin “TANRISAL İLHAM<br />
SAHİBİ KİŞİLER” tarafından söylendiğini öğreniyoruz (s. 266). Bu bilgi de<br />
Anadolu’nun “inanç haritası” için önemlidir.<br />
Strabon, “yandığı zaman demirleşen ve sonra bir cins toprakla bir fırında<br />
ısıtılınca yalancı gümüş [= çinko] elde edilen bir taş vardır ve buna bakır<br />
katarak bazılarınca “dağ bakırı (=Lat. Orichalcum] denen karışım elde edilir.”<br />
diyerek Anadolu’nun yer altı zenginliklerine de temas etmektedir (Strabon, s.<br />
141). Demek ki Strabon’un verdiği bilgiler haritalarla karşılaştırılarak bazı doğa<br />
zenginliklerine ulaşılacaktır.<br />
Muhtemelen “pomza” taşı olan bir tür maden hakkında da “…tuğlalar<br />
suyun üstünde yüzmektedir. Tyrrhenia’da da, bir cins toprak nedeniyle aynı şey<br />
söz konusudur. Çünkü bu toprak aynı hacimdeki sudan daha hafif olduğu için<br />
yüzer.” demektedir (Strabon, s. 150).<br />
Yunus balığı, bütün kutsal kitaplarda adı geçen bir deniz memelisidir.<br />
Strabon, “…Herodotos ve onu izleyenlerin anlattıkları bir efsaneye göre, Arion<br />
korsanlar tarafından denize atıldıktan sonra bir YUNUS üzerinde Iainaron’a<br />
ulaşmayı başarmıştır. Arion şarkı söyler ve kitara çalardı.” diyerek “Yunus”la<br />
ilgili efsaneyi hatırlatmaktadır (s.157).<br />
Eski çağlarda çalınan kitara, yedi telli lir, dört tonlu şarkı, arp vb. gibi<br />
terimler Strabon döneminde müziğe verilen önemi göstermektedir.<br />
Strabon, pek çok şehir, nehir, dağ ve göl hakkında bilgi verirken onların<br />
bazı özelliklerinden de bahseder. Mesela, bugünkü Denizli’yi anlatırken<br />
“Laodikeia’daki ırmakların sularının da taşa dönüştüğü söylenir. Hierapolis’teki<br />
su, YÜN BOYAMASI için olağanüstü uygundur. Köklerle boyanan yünler,<br />
KIRMIZI ve MORla boyanan yünlerden çok üstündür. Burada su çok boldur ve<br />
kentte bir sürü doğal havuzlar ve hamamlar vardır.” (s.178) diye yazar.<br />
Bugün İspanya’da yapılan meşhur “boğa güreşleri” sırasında boğaya<br />
kılıcı ile hamle yapan ve onu sırtından yaralayan “boğa güreşçisi”ne hitaben<br />
“Oley! Oley!” diye bağırırlar. Strabon, bu konu ile ilgili olarak şöyle yazar:<br />
“….Hem Miletos’lular hem de Delos’lular, sağlık ve şifa tanrısı olan Apollon<br />
‘Ulios’a dua ederlerdi. Bu nedenle ulein fiili “sağlıklı olma” anlamına gelir.<br />
“Ule” adı ve “Sana sağlık ve bol neşe” selam şekli buradan gelir, çünkü<br />
185
Tuncer Gülensoy<br />
Apollon şifa tanrısıdır. Artemis, ismini insanları “Artemieas” [=emin ve sağlıklı]<br />
yapmasından ötürü almıştır.” (s. 186)<br />
“Kuşlarda ve böceklerde uçmayı sağlayan organ”a verilen KANAT<br />
sözcüğü pek çok insanı cezp etmiş, kanat takarak göklerde uçabilmek heyecanı<br />
pek çok kereler başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Osmanlılar zamanında kollarına<br />
kanat takarak kendisini Galata Kulesi’nden Üsküdar’a doğru bırakan ve denizi<br />
aştıktan sonra orada bir çayırlığa indiği rivayet edilen Hezarfen Ahmet<br />
Çelebi’den yüzlerce yıl önce cereyan etmiş bir olayı Strabon şöyle anlatmaktadır:<br />
“Samos’un yanı sıra Ikaria Adası uzanır. Ikaria Denizi’nin adı buradan çıkmış<br />
ve ada ismini Daidalos’un oğlu Ikaros’tan almıştır. Baba oğlun kendilerine<br />
KANAT TAKARAK Kreta Adası’ndan uçarlarken kontrollerini kaybederek<br />
güneşe çok yaklaştıklarından, balmumunun erimesiyle Ikaros’un kanatlarının<br />
koparak buraya düştüğü söylenir.” (Strabon, s. 194)<br />
ORTYGİA adı klasik çağ mitolojisinde hem “ Apollon’la Artemis’in<br />
annesi Leto’nun çocuklarını emziren süt anne” hem de “Panarmos’la Ephesos<br />
(Efes) arasındaki kıyıda bulunan kutsal koruluk” olarak geçer. Çoğu servilerden<br />
meydana gelmiş her çeşit ağacın yetiştiği şahane bir koruluk olan Ortyga’nın<br />
ortasından Kenkhrios Çayı geçer. Artemis ve Apollon’un annesi Leto’nun<br />
doğum sancısı ve efsanevî doğum sahnesinden sonra bu çayda yıkandığı<br />
söylenir. Sütanne Ortygia’nın ilk defa süt verdiği kutsal yer ve tanrıçanın doğum<br />
sancısından kurtulduktan sonra, altında ilk defa dinlendiği söylenen zeytin ağacı<br />
da buradadır.” (s. 195). Bu yöredeki tapınaklarda heykeltıraş Skopas’ın elinde<br />
asa tutan Leto ile yanında her kolunda bir çocuk ile ayakta duran Ortygia’nın<br />
heykelleri bulunurdu. Ora halkı her yıl Kenkhiros Çayı kenarında toplanarak<br />
bayram yaparlar ve belirli bir âdete göre gençler görkemli şölenler yaparak<br />
birbirleriyle yarışırlar; Kuret’lerin özel bir topluluğu da bazı mistik kurban<br />
törenleri düzenlerlerdi.<br />
Strabon, eski çağlarda yaşamış olan “kadınsı erkekler” hakkında da şöyle<br />
demektedir: “Salmakis adındaki ünlü çeşme buradadır. Ondan su içenlerin<br />
tümünü kadınsı yapmasının nedenini bilemiyorum. Öyle görülüyor ki bir<br />
erkeğin kadınlaşması havaya veya suya bırakılmıştır. Lakin böyle değildir, daha<br />
ziyade zenginlik, zevk ve sefahat düşkünü yaşantı, işte bunlar kadınlaşmanın<br />
nedenleridir.” (s. 227)<br />
Strabon gezdiği Anadolu coğrafyasındaki kavimlerin dillerinin de<br />
birbirinden farklı olduklarını yazar. Mesela Karyalılardan bahsederken<br />
“Onların çoğu Leleg ve Pelasglardı” der. Ve “Ozan (Homeros), ‘Masthles,<br />
sırası gelince barbarca konuşan Karia’lıları yönetti’ dediği zaman bu nasıl<br />
böyle olmuştur diye sormaya neden yoktur, Homeros pek çok yabancı kabileler<br />
tanıdığı halde sadece Karia’lıların BARBAR dilinden söz ediyor, fakat hiçbir<br />
yerde ‘barbarlardan’ söz etmiyor. (s. 216)<br />
186
Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu Yazarlarından “Strabon” Ve “Geographıka” (= Coğrafya) Adlı Eseri<br />
Strabon’un bu yazdıklarından Anadolu’nun pek çok yöresinde Kimmerler<br />
ve Partlar gibi İskit/Saka Türk kavimlerinin de yaşadığı anlaşılmaktadır. Hatta<br />
Strabon’un “Partlar o sırada Asia’ya sahiptiler” (s 234) ifadesinden bu Türkçe<br />
konuşan İskit/Saka boyunun Anadolu’daki varlığı ortaya konmuş oluyor.<br />
Anadolu’nun pek çok yöresinde doğal MAĞARAlar bulunduğunu<br />
biliyoruz. Mesela, Bugün, Alanya plajının yanında ve “astım hastalığı”nın<br />
tedaisi için kullanılan bir mağara vardır. Strabon, böyle önemli bir mağarayı şöyle<br />
anlatmaktadır: “…yine bir burun olan Korykos’a gelinir. Bunun yukarısında,<br />
yirmi stadion uzaklıkta, içinde en iyi SAFRANın yetiştiği KORYKOS<br />
MAĞARASI vardır. O, büyük bir çember şeklinde, çevresi kayalık yamaçlarla<br />
çevrili, her yanı oldukça yüksek bir çukurdur. Aşağıya içine doğru inen kimse<br />
yamrı yumru ve çoğunlukla kayalık fakat funda türünden, daima yeşil kalan<br />
ve özel olarak yetiştirilmiş olan ağaçlarla dolu bir tabana ulaşır. Bu ağaçlar<br />
arasında safran yetiştirilen toprak parçaları bulunur. Burada içinde büyük bir<br />
kaynak olan bir de MAĞARA vardır. Bu kaynak SAF VE SAYDAM SULUL BİR<br />
IRMAK meydana getirir, ırmak hemen yer altına dökülür ve bir süre yer altında<br />
aktıktan sonra denizde dışarıya çıkar ve PİKRON HİDOR (= Acı Su) olarak<br />
adlandırılır.” (Strabon, 256)]<br />
Strabon’un vermiş olduğu bu bilgi Türkiye’nin “Mağara Turizmi” için<br />
oldukça kıymetlidir. Bu bilgilere göre yapılacak olan yüzey araştırmalarının<br />
bulguları Strabon’daki bilgilerle karşılaştırılarak aradan geçen yüzyıllar içinde<br />
elimizde nelerin kaldığı öğrenilebilir.<br />
Strabon’un “Coğrafya” adlı eseri ANTİK ÇAĞ ANADOLU TARİHİ<br />
için önemli bir kaynaktır. Meşhur tarihçi Homeros’un dört ciltlik “TARİH” adlı<br />
eseri ile “İLİADA” ve “ODİSE” adlı şiir kitapları bu eserin tamamlayıcılarıdır.<br />
Anadolu’nun Türkler’den önceki tarihini öğrenmek mutlaka özel ilgi<br />
gerektirmektedir. Ama, Sümerler, Etiler, Akkadlar, Urartular gibi kavimlerin<br />
Anadolu’da bıraktığı eserler ve kültür malzemeleri de bizimdir. Onlara sahip<br />
çıkabilmek için tarihlerini de bilmek gerekir.<br />
Bugün Anadolu coğrafyasında yaşayan Kürmançlar, Zazalar, Süryaniler,<br />
Keldaniler, Arap Uşakları, Akaraplar (Hıristiyan Araplar) vb. kavimlerin de<br />
bu süreç içinde araştırılması ve Anadolu Türk kültürüne ne gibi katkılarda<br />
bulundukları ortaya konulmalıdır.<br />
Bu arada, aslında Türk soyundan olan Yörükler, Türkmenler, Alevîler,<br />
Tahtacılar, Karakalpaklar (Karapapaklar) gibi Anadolu’nun asıl hamurunu<br />
meydana getiren 24 Oğuz Boyu mensuplarının da yeniden ele alınıp Türk<br />
gençlerine tanıtılması gerekmektedir. Bu tarihî görevi yerine getirmek de<br />
Türkologların (dilci, tarihçi, sanat tarihçisi, sosyolog, felsefeci vb. bilim<br />
adamlarının) asli görevleridir. Büyük devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />
187
Tuncer Gülensoy<br />
kurucusu ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK, TÜRK TARİH KURUMU ile<br />
TÜRK DİL KURUMU’nu bu sebepten kurmuştur.<br />
Strabon, Anadolu’yu karış karış gezerken kendisinden binlerce yıl sonra<br />
gelecek nesillere nasıl bir malzeme bıraktığının bilincinde idi. Bu bilinç iledir<br />
ki yaya, (belki eşek, katır ve at ile) belki araba ile dolaşıp gördüğü Anadolu’nun<br />
bütün özelliklerini vermeye çalışmıştır. Bu eserin çok dikkatli okunarak içindeki<br />
gizli hazineler ortaya çıkarılmalıdır. Ben bir “meraklı” olarak Strabon’u ve<br />
Homeros’u okudum. Eski Çağ tarihçilerini daha büyük görevler bekliyor.<br />
Ankara-Batıkent, 15-23 Ocak <strong>2011</strong><br />
188
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 189-191 ss.<br />
..........<br />
Kartallıoğlu, Yavuz, Çağdaş Moğolcanın Grameri<br />
-Ses ve Şekil Bilgisi-, Türk Kültürünü Araştırma<br />
Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2010, xvi+136 s,<br />
ISBN 978-975-456-100-5<br />
Feyzi Ersoy * 1<br />
Türkçe ile beraber Altay dillerinin önemli bir üyesi olan Moğolca,<br />
araştırmacıların üzerinde sıklıkla durduğu dillerden biri olmuştur. Özellikle<br />
Batı’da birçok âlim, Moğolca ile ilgilenmiş ve bu dili konu alan eserler meydana<br />
getirmiştir. Bunların başında da Altayistik sahasının iki büyük ismi Ramstedt<br />
ve Poppe gelmektedir. Ülkemizde ise özellikle Ahmet Temir’in 1948 yılında<br />
hazırladığı Moğolların Gizli Tarihi adlı eserle birlikte ivme kazanan çalışmalar,<br />
sonraki yılarda daha da artmış ve günümüze kadar süregelmiştir. Geçen süre<br />
içerisinde Talat Tekin, Tuncer Gülensoy ve Günay Karaağaç başta olmak üzere<br />
pek çok değerli bilim adamımız Moğolca ile ilgilenmiş ve çeşitli yayınlara imza<br />
atmıştır.<br />
Yavuz Kartallıoğlu da Türkiye’de son on yıl içinde Moğolca üzerinde<br />
çalışmalar yapan araştırmacılardan biridir. Kendisinin alanla ilgili “Türkçe<br />
ve Moğolcada İsim Çekim Eklerinin Sırası”, “Türkçe ve Moğolcada Soru”,<br />
“Türkçe ve Moğolcada Çekim Edatlarından Önce Gelen İsim ve Zamirlerin<br />
Aldığı Hal Ekleri” başlıklı makale bazındaki çalışmaları 2003, 2004 ve 2008<br />
yıllarında çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. 12 Yazarın, Günay Karaağaç ile<br />
birlikte hazırladığı Moğolca-Türkçe Konuşma Kılavuzu da 2009 yılında<br />
basılmıştır. Kartallıoğlu’nun uzun süredir üzerinde çalıştığı Moğolcanın grameri<br />
ise geçtiğimiz günlerde Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları arasından<br />
çıkmıştır.<br />
Kartallıoğlu’nun eseri Çağdaş Moğolcanın Grameri -Ses ve Şekil Bilgisibaşlığını<br />
taşımaktadır. Eser, son günlerde yayın faaliyetlerine yeniden hız veren<br />
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün dil araştırmaları alanındaki üçüncü<br />
kitabı olarak çıkmıştır. Üç ana bölümden meydana gelen çalışmada ilk bölüm<br />
Ses Bilgisi (s. 1-15) başlığı altında ele alınmıştır. Burada sırasıyla ünlüler (s. 5),<br />
ünsüzler (s. 9) ve ses olayları (s. 12) işlenmiştir. Diğer bölümlere göre eserde<br />
*<br />
Yrd. Doç. Dr. Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.<br />
1 Bahsedilen yazılardan ilki Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi’nin 13. sayısında, ikincisi V.<br />
Uluslararası Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı Bildirileri I-II’de, sonuncusu ise Türklük Bilimi Araştırmaları Dergisi’nin 23. sayısında<br />
yayımlanmıştır.<br />
189
Feyzi Ersoy<br />
daha kısa yer tutan bu ilk kısım, yazarın ifadesine göre Moğol araştırmacı<br />
Sancaa’nın çalışmasına dayanılarak hazırlanmıştır. Yazar, Ses Bilgisi bölümünde<br />
Moğolcadaki sesleri ve onların özelliklerini kısa ve net bir şekilde okuyucuya<br />
vermeyi başarmıştır.<br />
Eserin ikinci bölümü Kökler ve Yapım Ekleri başlığını taşımaktadır.<br />
Çalışmanın 17-70. sayfaları arasında yer alan ikinci bölümde ağırlıklı olarak<br />
yapım ekleri işlenmiştir. Burada kelime köklerinin ve yapım eki almış türemiş<br />
şekillerin sözlükteki sayfa numaralarının belirtilmesi, esere zenginlik katmıştır.<br />
Yazar, Moğolcadaki ekleri ele aldığı bu bölümde sık sık Poppe’ye ve Moğol<br />
araştırmacı Bold’a atıflarda bulunmuştur. Çalışmada yapım eklerinin incelendiği<br />
sayfaların, özellikle Türkçe ile Moğolca arasındaki ortak ekleri görmek isteyenler<br />
açısından, oldukça faydalı bilgiler içerdiği görülmektedir.<br />
Üçüncü bölüm Kelime başlığını taşır. Burada isimler, isim çekim ekleri,<br />
zarflar, sıfatlar, fiiller, fiil çekimi, zamirler, ve yardımcı kelimeler sırasıyla<br />
işlenmiştir. Konular işlenirken kitabın amacıyla paralel olarak fazla ayrıntıya<br />
girilmemiş, okuyucuya net ve pratik bilgiler verilmiştir. Bu bölümde Moğol<br />
gramerciliğinin tesiriyle sayı bahsi ayrı bir başlıkta işlenmiştir. Eserin bu bölümü<br />
de ağırlıklı olarak Önörbayan (1994, 2000), Urançimeg (2000) ve Tsrenpil-<br />
Kullmann’ın (2001) hazırlamış oldukları eserler dikkate alınarak oluşturulmuştur.<br />
Bu bölümü güzelleştiren ve yazar tarafından Türkiye Türkçesindeki karşılıkları<br />
da verilen örnek cümleler, konuların daha net anlaşılmasına yardımcı olmuştur.<br />
Eserin sonuna Klasik Moğolca ekler dizininin ilave edilmesi çalışmaya<br />
ayrı bir zenginlik katmıştır.<br />
Temel olarak bir eksikliği gidermek amacıyla yazılan ve bunu da şüphesiz<br />
başaran çalışmaya katkı olacağını düşündüğüm bir iki hususa değinmekte fayda<br />
görüyorum. Çalışmanın giriş sayfasında Çağdaş Moğol Alfabesi başlığı altında<br />
Moğolların kullandığı Kiril alfabesindeki Й harfinin Latin karşılığı y olarak<br />
verilmiştir. Bununla birlikte metin içinde bu ses sanırım Batı gramerciliğinin<br />
tesiriyle ünlülerin yanında kullanıldığı durumlarda i olarak transkribe edilmiştir.<br />
Bu bir tercih meselesi olmakla birlikte, Й‘nin metin transkripsiyonlarında da y<br />
şeklinde gösterilmesinin daha doğru olacağını düşünmekteyim.<br />
Eserin yapım ekleri bahsinde sözlüklere yapılan atıfların çalışmaya<br />
zenginlik kattığını belirtmiştim. Aynı zenginlik Kelime bahsindeki örneklerde<br />
görülmemektedir. Bu tarz atıflar yazar tarafından ilgili kısımda zaman zaman<br />
yapılsa da (Dönüşlülük zamirleri için verilen örnek - s. 124) örnek cümlelerin<br />
alındığı kaynaklar genellikle belirtilmemiştir. Yine, Ses Olayları kısmında Klasik<br />
Moğolca-Çağdaş Moğolca arasındaki bazı ses hadiselerine temas edilirken de<br />
kelimelerin sözlüklerdeki sayfa numaralarına atıflar yapılması, çalışmayı daha<br />
da zenginleştirebilirdi.<br />
190
Kartallıoğlu, Yavuz, Çağdaş Moğolcanın Grameri -Ses ve Şekil Bilgisi-<br />
Her çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da şüphesiz birtakım<br />
sıkıntılarla karşılaşılmıştır. Fakat Kartallıoğlu bu zorlukları aşmış ve elimizdeki<br />
eseri meydana getirmeyi başarmıştır. Kendisinin de değindiği gibi eser, alanında<br />
Türkiye’de bir ilktir. Güç bir kapı açılmış ve ilk adımlar atılmıştır. Atılan bu<br />
ilk adımlar, sonra atılacak adımlara bir rehber olacaktır. Şimdi daha sağlam,<br />
devamı gelen adımları beklemek Türkologların hakkıdır. Bu vesileyle Sayın<br />
Kartallıoğlu’nu tebrik ediyor ve yeni çalışmalarını sabırsızlıkla beklediğimizi<br />
ifade ediyoruz.<br />
191
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 192-194 ss.<br />
Roland Breton (Çev. Orçun Türkay), Dünya<br />
<strong>Dil</strong>leri Atlası, NTV Yayınları, İstanbul 2007, 80 s.,<br />
ISBN 978-975-6690-84-0<br />
<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba * 1<br />
Dünyada 6000’den fazla dil birarada varlığını sürdürmektedir. Artık<br />
biyoçeşitliliği korumak zorunda olduğunun farkına varan insanoğlu, binlerce<br />
yılda oluşmuş dil miraslarının ve yavaş yavaş ortaya çıkarılmış kültürel<br />
farklılıklarının da aynı şekilde korunması gerektiğinin farkına varmalıdır. <strong>Dil</strong>ler<br />
insanoğlunun geleceği için vazgeçilmezdir. Dünya dillerinin nerelerde, ne<br />
zamandan beri, kimler tarafından konuşulduğu ve bunların arasındaki ilişkiler;<br />
konuyla ilgili karşımıza çıkan önemli sorulardır.<br />
Roland Breton’un hazırladığı bu atlas en yeni kaynaklara dayanarak, harita<br />
ve grafikler ile kısa ve öz metinler kullanılarak hazırlanmıştır. İyi kalite kağıda<br />
basılmış eser, renkli olduğu için son derece ilgi çekicidir. Paris Üniversitesi’nde<br />
(Vincennes-Saint-Denis) onursal coğrafya profesörü olan Roland Breton,<br />
yaklaşık 30 yılını dünya üstündeki dil sorunlarını çözmeye adamıştır. Breton,<br />
yıllardır dünyanın farklı yerlerinde; bölgelerin, ülkelerin ve belli kentlerin<br />
dillerini haritalara işlemek üstüne çalışmalar yürütmüş bir uzmandır.<br />
Eser; Kaliforniya Stanford ve New York Üniversitelerinin onursal<br />
profesörü olan ve çok dilllik, dillerin gelişim şekilleri vb. konular üzerine<br />
çalışmaları bulunan Joshua Fishman’ın Önsöz’üyle başlar. Fishman bu<br />
bölümde nüfussal dağılımların asla sürekli olmadığını, göçler, ticaret, ekonomik<br />
gelişmeler ve savaşların da dillerin kullanımını etkilediğini belirtir.<br />
Çalışma “<strong>Dil</strong> Aileleri” ile başlamaktadır. Renkli haritalar üzerinde<br />
gösterilen bu dil ailelerinin doğuşu hakkında kısa bilgi verilmekte, kıta başına<br />
düşen kişi sayısı istatistiklerle gösterilmektedir.<br />
Daha sonra bütün dünya dillerinin tarih öncesi soy ağaçları ve makro<br />
ailelerin dağılımı harita ve çizelgelerde verilir. <strong>Dil</strong> konusunun insanı karmaşık<br />
deneylere de sürüklediğini belirten Breton, hükümdarın birinin bazı çocuklarla<br />
konuşulmasını yasaklayarak, büyüdüklerinde hangi dili konuşacaklarını görmek<br />
istediğini anlatır.<br />
*<br />
Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü. dileker@gazi.edu.tr.<br />
192
Roland Breton (Çev. Orçun Türkay), Dünya <strong>Dil</strong>leri Atlası<br />
“Dünyadaki tüm diller birbiriyle akrabadır… Ama ne yazık ki bu farklı<br />
grupların ana gövdeden nasıl bir düzenle ayrıldıklarını hâlâ bilmiyoruz.” diyen<br />
M. Ruhlen gibi dünya dilcilerinin sözlerine de yer veren Breton, dilsel ve<br />
kalıtımsal akrabalıkların olası uyumunu yine bir şemada gösterir.<br />
Bir sonraki konu başlığı “<strong>Dil</strong>ler, Lehçeler ve Öteki Ağızlar”dır.<br />
Devletlerin ve dil alanlarının sınırları ile dünyadaki başlıca kreol ve picinlerin<br />
yer aldığı haritayı bu bölümde verir. Kreol; doğduğu topraklardan koparılan ve<br />
birbirine karışan, efendilerinin dillerini konuşmaya zorlanan ve o dillere kendi<br />
ana dillerinden ögeler katan eski köle halkların melez dillerine verilen isimdir.<br />
Picinler ise bir sömürge sisteminde çalışan yerli halkların ikincil, aracı dilleridir,<br />
yani sömürgeci dillerinin basitleştirilmiş hâlidir. Dünyada kaç dil olduğuna dair<br />
dökümleri de veren Breton, 2000 yılında Galler’deki Hebron <strong>Dil</strong>bilim Araştırma<br />
Merkezi tarafından yayınlanan bir çalışmada 4994 “dış” dil içeren 13840 “iç” dil<br />
ve 8881 lehçe bulunduğunu belirtmektedir.<br />
Orta Avrupa ve Çin’de varolan binlerce dilin her birine değinmek şöyle<br />
dursun, onların alt öbeklerini ve lehçelerini gözden geçirmenin bile hayli<br />
zor, hatta olanaksız olduğunu belirten Breton, bu sebeple örnek olarak ağız<br />
hiyerarşisinde en iyi bilinen, ancak sınıflandırılmaları konusu özellikle tartışılan<br />
durumlardan bazılarının seçildiğini ifade eder. “Bir dil ordusu ve donanması olan<br />
bir lehçedir” (Mareşal Lyautey) gibi sözlerle zenginleştirilen eserde Çince’nin<br />
bölümlenmesi de anlatılır.<br />
Eserde birçok farklı ağzın kullanıldığı Fransızca’nın hem Avrupa’da hem<br />
de Avrupa dışında kullanıldığı yerler haritalarda gösterilmiş, Fransızca kökenli<br />
denizaşırı ağızlar ayrıca anlatılmıştır.<br />
“<strong>Dil</strong>in Öteki Biçimleri” başlığı altında dünyadaki yazı sistemleri<br />
anlatılarak alfabeler ve yazı sistemleri, gösterge dilleri ve planlı dillerden bu<br />
bölümde bahsedilmiştir.<br />
Binlerce dil arasında pek azının ayrıcalıklı konumda olduğunun belirtildiği<br />
“Resmi <strong>Dil</strong>lerin Oranı” bölümünde, kabul gören resmî veya ulusal dillerin oranı,<br />
hem harita üstünde hem de istatistik olarak verilmiştir.<br />
Birçok devlette konuşulan ve dünya üzerinde eşit olmayan bir yayılım<br />
izleyen uluslararası diller vardır. Bunların başında 20. yüzyılın başından beri<br />
İngilizce gelmektedir. İkinci sırada ise Fransızca vardır. Bu iki dilin de harita<br />
üzerindeki dağılımları verilmiştir. İngilizceden sonra anakaralar arasında bir<br />
yayılıma sahip olan dört dil vardır: İspanyolca, Portekizce, Arapça ve Hollandaca.<br />
“Ülkelerin Çokdilliği”, “Klasik Çokdilli Rejimler”, “Çokuluslu Çokdilli<br />
Rejimler” haritalar üzerinde ve kısaca bilgi verilerek anlatılan diğer bölümlerdir.<br />
Her bir dili kaç kişinin konuştuğu ise diğer bir önemli konudur. Bu<br />
diller en büyük topluluklar, büyük topluluklar ve orta büyüklükteki topluluklar<br />
193
<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />
olarak üç bölümde ele alınmıştır. Türkçe burada “Büyük Topluluklar” içinde yer<br />
almıştır.<br />
“Azınlık <strong>Dil</strong>leri”, “Eski Yazılı Külliyatlı <strong>Dil</strong>ler”, “Başlangıç <strong>Dil</strong>leri” yani<br />
külliyatları uzun süre sözlü kalmış ve sonra yazılı dil konumuna erişmiş diller,<br />
“Ana diller ve İkinci <strong>Dil</strong>ler”, “İkinci <strong>Dil</strong>lerin Öğrenimi” harita, istatistik, şema<br />
ve bilgi olarak ele alınmış diğer konular arasındadır.<br />
Daha sonra “Avrupa”dan başlayarak hangi dillerin konuşulduğu<br />
tek tek ele alınır. “Arap Dünyası”, “Türk-İran Dünyası”, “Hint Dünyası”,<br />
“Uzakdoğu:Çin, Kore, Japonya”, “Güneydoğu Asya”, “Okyanusya”, “Kuzey<br />
Amerika, Orta Amerika ve Karayipler”, “Güney Amerika”, “Güney Sahra<br />
Afrikası” tek tek incelenmiş ve buralarda konuşulan diller haritalar ve şemalar<br />
eşliğinde gösterilerek bilgi verilmiştir. “Siyahî Afrika: İngilizce Konuşan<br />
Devletlere Örnekler”, “Siyahî Avrupa: Fransızca Konuşan Devletlere Örnekler”,<br />
verildikten sonra “Ulusal <strong>Dil</strong>ler” başlığı altında ulusal olarak adlandırılan 100<br />
kadar dilin ve bunların resmî dil olduğu 200 kadar devletin olduğu belirtilir.<br />
<strong>Dil</strong>in resmî dil olduğu devlet veya bölge sayısı ile bu devletlerin, bölgelerin<br />
adları büyük bir istatistikte incelenir.<br />
Breton, çalışmasında son olarak dillerin gelişimleri arasındaki büyük<br />
eşitsizliği inceler. <strong>Dil</strong>lerin toplumsal kullanımlarla (aile içi, aracı diller, okul dili,<br />
yönetsel, kültürel, ekonomik, siyasal, seçilmiş veya dayatılmış diller) geleceği<br />
nasıl biçimlendireceği sorusuyla birlikte, ölü Avrupa dilleri, internet dilleri ve dil<br />
başına yılda yayımlanan kitap sayısını oranlayarak verir.<br />
Eser hem haritalara hem de dile ilgi duyanlar için gerçek bir güzellik<br />
olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
194
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 195-201 ss.<br />
..........<br />
Ağca, Ferruh (2010), Budist Türk Çevresi Metinlerinde<br />
Olumsuzluk ve Yokluk Şekilleri, Türk Kültürünü<br />
Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara. X + 246 s.,<br />
ISBN: 978-975-456-098-5<br />
Hüseyin Yıldız * 1<br />
Geniş anlamda Eski Türkçe, dar anlamda da Budist Türk Çevresi Metinleri<br />
üzerine yapılan çalışmalar gerek Türkiye’de gerekse dünya çapında son derece<br />
sınırlı. Reşit Rahmeti Arat, F. Sema Barutçu Özönder, Ceval Kaya, Mehmet<br />
Ölmez gibi birkaç isim dışında Türkiye’de; W. Bang, A. von Gabain, W. Radlov,<br />
P. Zieme, M. Erdal gibi birkaç isim dışında da dünyada bu konuda çalışan<br />
araştırmacı sayısı pek fazla değil. Son yıllarda yazdığı makalelerle, sunduğu<br />
bildirilerle ve yaptığı tanıtmalarla bu listeye eklenen bir isim olan ve Erciyes<br />
Üniversitesi’nde 1999 yılında savunduğu Karamanlı Türkçesi Morfolojisi<br />
(Şekil Bilgisi) başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamlayan Ağca, 2006 yılında<br />
da Eski Uygur Türkçesiyle Yazılmış Eserlerin Ses ve Şekil Özelliklerine Göre<br />
Tarihlendirilmesi adlı teziyle doktor unvanını alır. Eski Türkçeyle ilgili<br />
özellikle morfolojik konularda çalışmalar yapan Ferruh Ağca’nın döneme ait<br />
çalışmalarından bazıları şunlardır:<br />
2006 Eski Uygur Türkçesiyle Yazılmış Eserlerin Ses ve Şekil<br />
Özelliklerine Göre Tarihlendirilmesi (Doktora Tezi)<br />
2007 Maniheist ve Budist Türkçe Metinlerde Fiil + -mAk + İyEk<br />
Bol- Yapısı Üzerine (Makale)<br />
Eski Türkçede {-A /- I /- (y) U} Ünlü Zarf - Fiil Eklerinin<br />
Farklı Bir İşlevi Üzerine (Makale)<br />
Maniheist ve Buddhist Türk Çevresi Metinlerinde Sıfatlarda<br />
Karşılaştırma Şekilleri (Bildiri)<br />
Abdurishid Yakup. Dišastvustik, Eine altuigurische<br />
Bearbeitung einer Legende aus dem Catusparisat-sutra.<br />
Harrassowitz Verlag. Wiesbaden 2006. VIII + 176 ss. ISBN<br />
3-447-05252-x. (Tanıtma)<br />
2009 Ceval Kaya, Uygur Harfli Rızvan Şah ile Ruh-Afza Hikâyesi,<br />
Giriş, Tıpkıbasım, Metin, Çeviri, Notlar ve Dizinler, Türk <strong>Dil</strong><br />
*<br />
Arş. Gör. Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü<br />
195
Hüseyin Yıldız<br />
Kurumu Yayınları: 930, Ankara, 2008, ss. 216, ISBN 978-975-<br />
16-2032-3. (Tanıtma)<br />
2010 Eski Türkçe –gA(y)sUg Eki ve Türk <strong>Dil</strong>i Alanındaki Türevleri<br />
Üzerine (Makale)<br />
Çağdaş Moğolcanın Grameri, Moğol Atasözleri gibi akademik bakımdan<br />
önem taşıyan birçok yayınla Türkoloji dünyasına, uzun bir aradan sonra, yeniden<br />
giren Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 2010 yılı içinde Ferruh Ağca imzalı<br />
Eski Türkçe açısından son derece önemli bir eseri daha yayınları arasına kattı:<br />
Budist Türk Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk ve Yokluk Şekilleri.<br />
Eski Uygur Türkçesi çalışmalarının metin neşrinin dışına çıkması<br />
bakımından da önem taşıyan bu çalışma, birbiriyle ilgili olmasına rağmen<br />
birbirinden uzak duran Türkoloji ile dil bilimi bilim dallarını birleştiren bir<br />
niteliğe de sahip.<br />
Tarihî Türk lehçelerinde sık görülen metin neşri çalışmaları Eski Uygur<br />
Türkçesi gibi ender işlenmiş tarihî lehçelerde hâlâ önemli olsa da Eski Oğuz<br />
Türkçesi gibi sık işlenmiş lehçelerde orijinal bir tespit içermediği müddetçe<br />
emek kaybı olarak yorumlanabilir ve bu tür lehçelerle ilgili olarak, elde yeteri<br />
kadar neşredilmiş metin verisi olduğunu dikkate alarak, belki de problematik<br />
ve mukayeseli çalışmalar daha faydalı olabilir. Ancak Eski Uygur Türkçesi gibi<br />
metin neşri az yapılan, yapılanların birçoğuna da ulaşılması güç olan, sınırlı<br />
kaynağa sahip lehçelerde bir problemi ele alan veya bir konuyu derinlemesine<br />
inceleyen, mukayese eden çalışmalar yapmak güç olsa gerektir.<br />
Bu güçlükleri aşarak 7’si Türk runik harfli metin, 15’i Maniheist Türk<br />
çevresi metni, 96’sı Budist Türk çevresi metni, 3’ü Hıristiyan Türk çevresi<br />
metni, 5’i Uygur sivil metinleri, 3’ü ilk İslamî Türk çevresi metni olmak üzere<br />
kimi müstakil kitap, kimi makale/bildiri olmak üzere toplamda 129 metnin<br />
taranmasıyla kendine oldukça geniş bir veri tabanı oluşturan Ağca; eserini giriş<br />
bölümü hariç üç ana bölümde işlemiştir:<br />
0. Giriş ve Metodoloji<br />
0.1. Olumluluk ve Olumsuzluk Kavramları<br />
0.2. <strong>Dil</strong>bilim Araştırmalarında Olumsuzlukla İlgili Teori<br />
ve Yaklaşımlar<br />
0.3. Maniheist ve Budist Türk Çevresi<br />
1. Budist Türk Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk Şekilleri<br />
1.1. Fiillerde Olumsuzluk (Standart Olumsuzluk)<br />
1.2. İsim Öbeklerinde / Cümlelerinde Olumsuzluk: ermez<br />
196
Ağca, Ferruh (2010), Budist Türk Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk ve Yokluk Şekilleri<br />
2. Budist Türk Çevresi Metinlerinde Yokluk Şekilleri<br />
2.1. İsimlerde Yokluk Şekilleri<br />
2.2. İsim Öbeklerinde / Cümlelerinde Yokluk Şekilleri<br />
3. Olumsuzluk ve Yokluk Niceleyicileri<br />
3.1. arıttı<br />
3.2. idi<br />
3.3. neng<br />
4. Sonuç<br />
5. Kaynaklar<br />
6. Dizin<br />
Çalışmanın önsözünde de görüldüğü üzere Türklük bilimi araştırmalarında<br />
yaygın olarak Eski Türkçe dönemi içinde Maniheist-Budist Türk çevresi adıyla<br />
adlandırılabilecek dönem, 8. yüzyılın ikinci yarısından 14. yüzyılın sonlarına<br />
kadar yaklaşık yedi yüzyıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır. Büyük ölçüde<br />
Budist Türk çevresinde yazılmış metinlerdeki olumsuzluk ve yokluk şekilleri<br />
üzerine odaklanan, ancak Uygur Türklerinin başka çevrelerde yazmış oldukları<br />
metinleri de kapsayan çalışma; Maniheist Türk çevresi, Hıristiyan Türk çevresi<br />
ve din dışı Uygur metinlerindeki şekilleri de mukayese ederek olumsuzluk ve<br />
yokluk ifadelerinin mevcudiyetlerini ve kullanım şekillerini değerlendirmiştir.<br />
Türk runik harfli külliyat ile 11-12. yüzyıllara ait ilk İslamî Türk çevresi<br />
metinleriyle de mukayeselerin yapıldığı çalışmada, kültürel çevre farklılıklarının<br />
olumsuzluk ve yokluk şekillerine tesir edip etmediği de sorgulanmıştır.<br />
Olumsuzluk kavramının evrensel dil bilimi çerçevesinde ifade edilen teori<br />
ve yaklaşımlar temelinde ele alındığı giriş bölümü üç alt başlıktan oluşmaktadır.<br />
İlk başlık olan Olumluluk ve Olumsuzluk Kavramları bölümünde genel bilgiler<br />
verildikten sonra olumsuzluk kavramının Aristo’nun önermesel kip derecesinin<br />
en sonunda bulunduğuna değinilmiş; felsefî ve mantıksal ilgilerle olumlulukolumsuzluk<br />
kavramları Givón ve Miestamo’dan da yararlanarak açıklanmaya<br />
çalışılmıştır.<br />
<strong>Dil</strong>bilim Araştırmalarında Olumsuzlukla İlgili Teori ve Yaklaşımlar, giriş<br />
bölümünün ikinci başlığıdır (s. 2) ve kendi içinde de ikiye ayrılarak incelenir:<br />
1. Anlam Bilimi Açısından Olumsuzluk ve 2. Biçim Bilimi, Biçim Söz Dizimi ve<br />
Söz Dizimi Açılarından Olumsuzluk. Olumsuzluk, söz dizimi ve anlam bilimi<br />
hakkında Zeijlstra, Jespersen, Klima ve Jackendorf’un fikirlerinden hareketle<br />
genel bilgilerin verildiği bu bölümde, Zeijlstra’ya göre olumsuzluk unsurları,<br />
Jespersen’in dillerdeki olumsuzluk gelişimi ile ilgili belirlediği safhalar,<br />
Veselinova’nın olumsuzluk stratejileri (A ve F grubu) sıralandıktan sonra<br />
olumluluk-olumsuzluk ilişkisine (vice versa) değinilir ve Budist Türk çevresine<br />
197
Hüseyin Yıldız<br />
ait örnekler gösterilir (s. 4-5).<br />
Anlam Bilimi Açısından Olumsuzluk başlığını taşıyan ilk kısımda<br />
olumsuzluk işaretleyicisine sahip yapıların ifade ettiği anlam boyutu,<br />
olumsuzlaştırıcı zarflar ve şartlı söz öbeklerinin anlam bilimiyle ilgisi üzerinde<br />
durulmuştur. Budist Türk metinlerinden örneklerle de açıklanmaya çalışılan<br />
konu, bazı edatların ve soru sözcüklerinin olumsuzluk kavramıyla ilişkisine de<br />
değinmiştir.<br />
İkinci kısmı oluşturan Biçim Bilimi, Biçim Söz Dizimi ve Söz Dizimi<br />
Açılarından Olumsuzluk konusunda; öncelikle olumsuzluk ifadesinin ve<br />
olumsuzluk şekillerinin ele alınması söz konusudur. Burada çeşitli bilim<br />
adamlarının olumsuzluk tasnifleri de verilir. Mesela Dahl dünyadaki dillerde<br />
görülen biçim bilimsel olumsuzluğu dört kısma ayırmıştır (s. 11): Öneklerle<br />
yapılan olumsuzluk, son-eklerle yapılan olumsuzluk, vezne/ölçüye<br />
bağlı (prosodic) olumsuzluk, indirgeyici (reduplicative) olumsuzluk. Aynı<br />
şekilde Payne, Honda ve Auwera’nın da olumsuzluk tasnifleri vardır. Ağca,<br />
burada Miestamo ve Veselinova gibi araştırmacıların görüşlerini göz önünde<br />
bulundurarak, kitabına da uygulayacağı kendi tasnifini de yapar (s. 13):<br />
1. Olumsuzluk<br />
1.1. Fiillerde Olumsuzluk (Standart Olumsuzluk)<br />
1.2. İsim Cümlelerinde Olumsuzluk<br />
2. Yokluk<br />
3. Olumsuzluk Niceleyicileri<br />
Daha sonra bu bölümü dört alt başlığa ayıran Ağca’nın ilk başlığı<br />
Standart Olumsuzluk / Fiil Olumsuzluğu, Biçim Bilimsel Olumsuzluk, Söz<br />
Dizimsel Olumsuzluk olarak verilir. Burada olumsuzluk kavramının dünya<br />
dillerindeki konumundan ve olumsuzluğun genellikle evrensel bir kategori kabul<br />
edildiğinden bahsedilir. Özellikle yapısal/söz dizimsel / standart olumsuzlukta<br />
mutlaka bir olumsuzluk işaretleyicisisinin olduğu vurgulanır. Temeli 1917’de<br />
Jespersen’in yazdığı bir makaleye dayanan standart olumsuzluk teorisi, açık<br />
bir şekilde olumsuzlaştırıcının gramatikalizasyonuna işaret etmektedir (s.16).<br />
İkinci olarak Fiil Olmayan Sözcük ve Söz Öbeklerinde Olumsuzluk başlığı<br />
gelir. Miestamo ve Auwera’ya olumsuzluğun olumlu karşılığının olmadığı ve<br />
asimetrik olduğundan bahseden bu kısımda, dünya dillerinde isim cümlelerinin<br />
üç şekilde olumsuzlaştırıldığına da değinilmektedir. Yokluk İfade Şekilleri<br />
üçüncü alt başlıktır ve isimlerin varlık ya da yokluk durumlarını ifade eden<br />
şekilleri konu edinir. Son olarak ise Olumsuzluk Niteleyicileri başlığı altında<br />
olumsuzluk işaretleyicisinden farklı olarak olumsuzluk ifade eden unsurlardan<br />
ve bunların biçim söz dizimiyle ilişkisi ortaya konmaya çalışılır.<br />
Giriş bölümünün son kısmı Maniheist ve Budist Türk Çevresi başlığıyla<br />
işlendiği bu kısımda Uygurların tarihi ve edebiyatı hakkında bilgiler verilir.<br />
Uygurların siyasi tarihi, boy adları ile başlayan tarihî bilgiler Kansu Türk Devleti<br />
198
Ağca, Ferruh (2010), Budist Türk Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk ve Yokluk Şekilleri<br />
ve Hoço (Turfan) Türk Devleti hakkındaki aydınlatıcı bilgilerle tamamlanır.<br />
Maniheist ve Budist Türk Edebiyatı adı altında dörde ayrılan edebiyat kısmı,<br />
Maniheist, Budist, Nesturî Hıristiyan ve Din Dışı Uygur Edebiyatı şeklinde ayrı<br />
ayrı anlatılır.<br />
Çalışmanın birinci bölümünü oluşturan Budist Türk Çevresi Metinlerinde<br />
Olumsuzluk Şekilleri konusu fiillerde ve isim öbeklerinde/cümlelerinde olmak<br />
üzere iki kısımda incelenir. Fiilleri ele alan ilk kısımda bitimli fiiller ile bitimli<br />
olmayan fiiller ayrı başlıklarda ele alınır. Bitimli/çekimli fiil terimi zaman,<br />
kiplik, şahıs gibi işaretleyiciler ile belli bir görünüme bürünen ve böylece söz<br />
öbeklerini zaman, kiplik ve şahıslara bağlı olarak sonlandıran fiiller (s. 41)<br />
anlamında kullanılmaktadır. Tasarlama kiplerini ve zaman çekim şekilleri<br />
olarak ikiye ayrılıp incelenen bitimli fiiller; tasarlama kiplerinden gereklilik ve<br />
iktidarîlik biçimlerinde dörder farklı şekilde, şart ve istek/emir kipinde ise tek<br />
şekilde incelenmekte; zaman çekim şekillerinden geniş zamanda dört, duyulan<br />
geçmiş zaman ile gelecek zamanda iki, bilinen geçmiş zamanda ise bir şekilde<br />
işlenmektedir. Ağca’nın da belirttiği gibi, Budist Türk çevresi metinlerinde kiplik<br />
ve zaman şekillerinden oluşan bitimli fiillerin olumsuzluğu -mA- işaretleyicisi<br />
ile karşılanmıştır (s. 41):<br />
Tasarlama Kipleri<br />
1. Gereklilik<br />
isim + kergek;<br />
-miş (+ İyelik ekleri) + kergek<br />
-gU (+kergek), -gUlUk, -gU ol (-gUl)<br />
-mAk kergek<br />
2. İktidarîlik<br />
-(y)U u- : -(y)U u-ma-<br />
-(X)p u- : -(X)p u-ma-<br />
-gAlI u- : -gAlI u-ma-<br />
-gAlI bol- : -gAlI bol-ma-<br />
3. Şart -mA-<br />
4. İstek /Emir -mA-<br />
Zaman Çekimi Şekilleri<br />
1. Geniş Zaman<br />
-Ar : -mAz<br />
-Ir : -mAz<br />
-Ur : -mAz<br />
-yUr, -r : -mAz<br />
2. Bilinen Geçmiş Zaman -mA-<br />
3. Gelecek Zaman<br />
-gA(y) : -mA-gA(y)<br />
-mAçI<br />
4. Duyulan Geçmiş Zaman<br />
-mIş : -mA-mIş<br />
-yUk : -mA-yUk<br />
199
Hüseyin Yıldız<br />
İsim-fiil, sıfat-fiil ve zarf-fiil ekleriyle cümle içinde isim, sıfat ve zarf<br />
türünden sözcükleri meydana getiren, fiil çekim eklerini almayan biçimler bitimli<br />
olmayan olarak nitelendirilir (s. 72). Bitimli olmayan fiillerde de olumsuzluk<br />
işaretleyicisi -mA-’dır. :<br />
İsim-fiil ekleri<br />
-mAk : -mA-mAk<br />
Zarf-fiil ekleri<br />
-(y)U / -A / -I, -(X)p, -(X)pAn(I)n : -mAtIn<br />
-gInçA : -mA-gInçA<br />
-ken : -mAz erken / -mAzkAn<br />
Sıfat-fiil ekleri<br />
-dUk, -mIş : -mAdUk (~-mAmIş)<br />
-(yX)r : -mAz / -mAyUr<br />
-dAçI : -mAçı / -mAdAçI<br />
-yUk : -mAyUk<br />
-gU : -mAgU<br />
Birinci bölümün ikinci kısmı ise yalnızca ermez kelimesinin incelendiği<br />
İsim Öbeklerinde / Cümlelerinde Olumsuzluk başlığıdır.<br />
Çalışmanın ikinci bölümünü oluşturan Budist Türk Çevresi Metinlerinde<br />
Yokluk Şekilleri konusu isimlerde ve isim öbeklerinde/cümlelerinde olmak üzere<br />
iki ayrılır. İsimlerde yokluk şekillerinin iki şekilde (+sXz ve +sIrA) gösterildiği<br />
ilk kısımda baskın olan +sXz biçiminin kullanımları da iki grupta toplanmıştır:<br />
Biçim Bilimi Odaklı +sXz Eki<br />
-mAklIg : -mAksIz<br />
-(X)nçlXg : -(X)nçsXz<br />
-gUlUk : -gUlUksUz<br />
-(X)glXg : -(X)gsXz<br />
+sXzXn<br />
Biçim-Söz Dizimi ve Söz Dizimi Odaklı +sXz Eki<br />
Zarf türünden sözcüklerde<br />
Sıfat türünden sözcüklerde<br />
Zamir türünden sözcüklerde<br />
+sXz Ekli yüklemler<br />
+lXg / +sXz Ekli sıfatlar<br />
+sXz Ekli Zarflar<br />
Çalışmada isim öbeklerinde / cümlelerinde yokluk şekilleri olarak iki<br />
biçim gösterilmektedir: bar : yok ve bultukar : bultukmaz.<br />
Ağca, kitabının üçüncü ve son bölümünü oluşturan Olumsuzluk ve Yokluk<br />
200
Ağca, Ferruh (2010), Budist Türk Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk ve Yokluk Şekilleri<br />
Niceleyicileri konusu için üç kelimeyi ele almıştır: arıtı, idi, neng. Her üç kelime<br />
incelenirken de, isimlerin ve isim cümlelerinin yokluk şekilleri ile fiillerin<br />
olumsuzluk şekillerinde bu olumsuzluk niceleyicilerinin nasıl kullanıldığını ayrı<br />
başlıklarla incelemiştir.<br />
Eski Uygur Türkçesinin gramer çalışmalarına katkı sağlayacağını<br />
düşündüğümüz bu eser için Ağca’yı tebrik ediyor ve çalışmalarını devam<br />
ettirmesini diliyoruz.<br />
201
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
.......... Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 202-209 ss.<br />
Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada Birleşik<br />
Kelime Teşekkülü, TDK Yay., Ankara, 154 s.<br />
ISBN 978-975-16-2308-9<br />
Işılay Işıktaş Sava *<br />
<strong>Dil</strong> biliminin dikkat çekici konularından olan birleşik kelimeler, bilim<br />
adamları tarafından birleşik fiiller, birleşik zarf fiiller gibi başlıklarda incelenmiş,<br />
bu çalışmalar da 2000’li yıllardan itibaren artmaya başlamıştır. Zeynep Korkmaz 1 ,<br />
Gürer Gülsevin 2 , Gülsel Sev 3 , Murat Uzun 4 , <strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba 5 , Fatma<br />
Şahan Güney 6 , Deniz Öztürk 7 ve Ahmet Gözütok 8 tarafından yapılan çalışmalar<br />
bunların başında gelmektedir. Birleşik kelimeler konusu, Türkiye Türkçesi<br />
ve Türk Lehçeleri ile ilgili yazılmış gramer kitaplarında genellikle “birleşik<br />
fiiller” bölümünün içinde çeşitli alt başlıklarda inceleirken Zeynep Korkmaz’ın<br />
“Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi)” 9 kitabında başlı başına bir bölüm<br />
olarak “Birleşik Kelimeler” yer almakta ve bu bölümün içinde; birleşik adlar,<br />
birleşik sıfatlar, birleşik zarflar, birleşik zamirler, birleşik bağlaçlar, birleşik<br />
ünlemler, birleşik fiiiller adlarıyla incelenmektedir.<br />
Tatarca-Türkçe Sözlük, Türkçe-Tatarca Sözlük gibi çalışmalarından<br />
tanıdığımız Fuat Ganiyev’in “Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü” adlı<br />
eseri, birleşik kelime teşekkülünün Türkoloji ve (Kazan) 10 Tatar dil biliminde<br />
incelenmesinin tarihi seyrini ve Çağdaş (Kazan) Tatarcadaki birleşik kelime<br />
teşekkülü incelemesinin teorik meselelerini gözler önüne sermesi, Türk<br />
* Araştırma Görevlisi, Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.<br />
isilaysava@yahoo.com<br />
1 KORKMAZ, Zeynep (1998), Birleşik Filler ve Anlam Kaymaları, Türk <strong>Dil</strong>i, S.559 (Temmuz), TDK Yayınları,<br />
Ankara<br />
2 GÜLSEVİN, Gürer, (2001), Türkiye Türkçesinde Birleşik Zarf Fiiller, AKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, C.II, S.2, Afyon<br />
3 SEV, Gülsel, (2001), Etmek Fiiliyle Yapılan Birleşik Fiiller ve Tamlayıcılarla Kullanılışı, TDK Yayınları, Ankara<br />
4 UZUN, Murat, (2007), Kazan Tatar Türkçesinde Birleşik Fiiller, KTÜ, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Trabzon<br />
5 ERGÖNENÇ AKBABA, <strong>Dil</strong>ek, (2007), Türkiye Türkçesinde Yapısında İsim Fiil Bulunan Birleşik Fiiller, <strong>Dil</strong><br />
Araştırmaları, S.1, Güz, Ankara<br />
6 ŞAHAN GÜNEY, Fatma, (2008), Tatar Türkçesinde Bitme ve Tamamlanma Bildiren Birleşik Yapılar, Ege Ün. Türk<br />
Dünyası Araştırmalrı Enstitüsü Dergisi, C. 8, S.1, Yaz, İzmir<br />
7 ÖZTÜRK, Deniz, (2008), Türkiye Türkçesinde Anlamca Kaynaşmış Deyimleşmiş Birleşik Fiiller, TDK Yayınları,<br />
Ankara<br />
8 GÖZÜTOK, Ahmet,(2009), Eski Anadolu Türkçesinde Anlamca Kaynaşmış Deyimleşmiş Birleşik Fiiller, Trakya<br />
Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne<br />
9 KORKMAZ, Zeynep, (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), TDK Yayınları, Ankara<br />
10 Tatarca adlandırmasının Kırım Tatarcayı mı yoksa Kazan Tatarcayı mı ifade ettiği açık değildir.Bu türden bir ifadenin<br />
sebep olacağı anlam karışıklığına engel olmak için kitaptaki kullanımın aksine “(Kazan) Tatarca” şeklinde bir kullanımı<br />
daha uygun görmekteyim.<br />
202
Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü<br />
lehçelerinde birleşik kelime teşekkülü için bir değil üç yolun kullanıldığını ileri<br />
sürmesi bakımından dil bilimi çalışmalarında mühim bir eserdir.<br />
Ön Söz’ünde 1982 yılında yayımlandığı ifade edilen eser, yedi bölümden<br />
oluşmaktadır. Bu monografik çalışmadan önce genel olarak bütün Türkçe gramer<br />
kitap ve araştırmalarında birleşik kelime teşekkülünün sadece kelime birleştirme<br />
yöntemi bakımından incelendiği ve bu eserde ise birleşik kelime teşekkülünde üç<br />
yolun kullanıldığını belirtilmekte; o üç yol da şöyle verilmektedir: a) Kelimeleri<br />
(veya gövdeleri) birleştirme, b) Kelime öbeğini birleşik kelimeye dönüştürme,<br />
c) Kelime öbeğini sonek getirerek birleşik kelimeye dönüştürme. (s.7-8)<br />
Sırasıyla “Türkoloji ve (Kazan) Tatar <strong>Dil</strong> Biliminde Birleşik Kelime<br />
Teşekkülü İnceleme Tarihi”, “Çağdaş (Kazan) Tatarcadaki Birleşik Kelime<br />
Teşekkülü İncelemesinin Teorik Meseleleri”, “Birleştirme Yoluyla Birleşik<br />
Kelime Teşekkülü”, “Kelime Öbeğinin Kelime Hâline Dönüşmesi Yoluyla<br />
Birleşik Kelime Teşekkülü”, “Kelime Öbeğinin Ek Alarak Kelime Hâline<br />
Dönüşmesi Yoluyla Birleşik Kelime Teşekkülü”, “İstikrarlı Kelime Öbeğinin<br />
Birleşik Kelimeye Geçişi”, “Birleşik Kelimelerin Tatarcadaki İmlâsı” adlı<br />
başlıklardan oluşan eserin Giriş bölümünde ise birleşik kelime teşekkülünün<br />
Almanca, İngilizce, Japonca ve Hintçede yaygınlığından, Fransızcada ise ikinci<br />
derecede öneme sahip olduğundan bahsedilir ve konunun Rusçadaki durumu<br />
hakkında yapılan çalışmalarına değinilir.<br />
“Türkoloji ve (Kazan) Tatar <strong>Dil</strong> Biliminde Birleşik Kelime Teşekkülü<br />
İnceleme Tarihi” başlığında çeşitli Türkologların Türk dillerindeki birleşik<br />
kelime oluşumu meselesine bakış açılarından ve birleşik kelimelerin ayrıntılı<br />
olarak sadece “Türkmence <strong>Dil</strong> bilgisi” kitabında (fiil+tasviri fiil) şeklinde<br />
incelendiğinden bahsedilmektedir. (Kazan) Tatarcanın ilk dil bilgisi kitaplarında<br />
birleşik kelimelerin varlığından söz edilse de birleşik kelime teşekkülünün bir<br />
bütün olarak ele alınmayıp sadece birleşik kelimelerin örneklerinin verildiğine,<br />
bazı Türkologların birleşik kelimeleri sadece fiiller arasında tespit ettiğine vurgu<br />
yapılmaktadır. Kayyum Nasırî’nin 1860’ta yayımladığı dil bilgisi kitabında<br />
“ikileme” biçimindeki isim örneklerine yer vermesi, Ş.A. Ramazanov’un<br />
birleşik kelime teşekkülünü genel bir şekilde ele alması ve “(Kazan) Tatarcada<br />
fiil teşekkülü” adlı makalesindeki incelemeleri ile ilgili bilgiler de verilmiştir.<br />
Birleşik kelime teşekkülünün araştırılmasında yapılan önemli hatalar da Fuat<br />
Ganiyev tarafından yedi maddede sıralanmıştır. Daha sonra (Kazan) Tatar<br />
dil biliminde birleşik kelime teşekkülü kuramının geliştirilmesinde de genel<br />
anlamda kelime teşekkülü meselelerine gereken dikkatin verilmemesinden<br />
kaynaklanan eksiklikler bulunduğuna değinilerek birleşik kelimelerin büyük bir<br />
kısmının özellikle de birleşik fiillerin Türk dillerinin sözlüklerde bulunmayışının<br />
Türk sözlükbiliminin büyük bir kusuru olduğuna vurgu yapılmaktadır. Ancak<br />
bu bilgiler için kullanılan kaynakların 1975’te (s.16) yazılmış olması ve<br />
203
Işılay Işıktaş Sava<br />
aradan geçen zamanda yapılan yeni çalışmalarda (sözlüklerde) birleşik fiillerin<br />
yer alması okuyucular tarafından dikkate alınmalıdır. Kelime teşekkülünü<br />
incelerken son ek yöntemi üzerinde duran araştırmacıları tenkit eden Ganiyev,<br />
bunu da iki sebebe bağlamaktadır: 1) Son zamana kadar Türkoloji’de, dil bilgisi<br />
kavramlarını ifade etmenin analitik araçlarını görmezden gelme şeklinde söz<br />
dizimsel dillere ait dil bilgisi şemalarının uyguladığı güçlü baskının hissedilmesi,<br />
2) Türkoloji’de, genel dil biliminde olduğu gibi, kelime yapısını ele alan derli<br />
toplu bir kuram bulunamaması; kelime ve onun yapısı ile ilgili kuramın pek çok<br />
yönünün tartışmalı olması; teorik açıdan çözümlenememesi (s.17).<br />
Eserin “Çağdaş (Kazan)Tatarcadaki Birleşik Kelime Teşekkülü<br />
İncelemesinin Teorik Meseleleri” adlı ikinci başlığı “Birleşik Kelime Teşekkülü<br />
İnceleme Yöntemleri ve İlkeleri”, “Birleşik Kelime Ögeleri Arasındaki İlişkiler”,<br />
“Birleşik Kelime Ögelerinin Leksik ve <strong>Dil</strong> Bilgisel Özellikleri”, “Birleşik Kelime<br />
Ögelerinin Leksik ve Anlamsal Özellikleri”, “Birleşik Kelime Ögelerinin Kaynak<br />
<strong>Dil</strong>i”, “Birleşik Kelimenin Bağımsız Kelime Öbeğinden Farkı”, “Birleşik<br />
Kelimenin Deyimden Farkı” adlı alt başlıklarda incelenmiştir. “Birleşik Kelime<br />
Teşekkülü İnceleme Yöntemleri ve İlkeleri” başlığında dil biliminde birleşik<br />
kelime ve kelime teşekkülünün eski bir geçmişi olmasına rağmen henüz birleşik<br />
kelime teşekkülünün doğru düzgün bir kuramı bulunmayışı eleştirilerek birleşik<br />
kelimelerin günümüzdeki tasnifleri şöyle verilmiştir: 1) Ögelerin önemine göre<br />
birleşik kelimelerin tasnifi, 2) Ögeler arasında bağlayıcı unsur olup olmadığına<br />
göre birleşik kelimelerin tasnifi, 3) Ögeler arası bağlantı türüne göre birleşik<br />
kelime tasnifi, 4) Ögelerin leksik ve dil bilgisel niteliklerine göre birleşik<br />
kelimelerin tasnifi, 5) Ögelerin tam anlamlı ve yarı anlamlı olup olmamasına göre<br />
tasnif. Ayrıca müellif bu tasniflere bir de “ögelerin kaynak dillerine göre tasnifi”<br />
maddesinin eklenmesinin mümkün olduğunu söyler. Daha sonra da Kazan<br />
Tatarca da dâhil olmak üzere Türk dillerindeki birleşik kelime teşekkülünün<br />
yapılış yollarını sıralar: 1) Kelimeleri birleştirme yoluyla, 2) Kelime öbeklerinin,<br />
şekil ve dilbilgisi değişimine uğramadan kelimeye dönüşmesi yoluyla, 3) Kelime<br />
öbeklerinin üzerine ek alarak birleşik kelimeye dönüşmesi yoluyla (s.23).<br />
Aynı bölümün devamında “Birleşik Kelime Ögeleri Arasındaki<br />
İlişkiler” alt başlığında birleşik kelime ögelerinin birbirine “eşit” veya “tâbi”<br />
olma durumuna göre incelenebildiğinden söz edilir. Ögeleri eşitsel bağlantılı<br />
öbeklerin Çağdaş (Kazan) Tatarcada genellikle savıt-saba “kapkacak”, kızkırkın<br />
“kız ve cariye” gibi ikilemelerde görüldüğü ifade edilir. Ögeleri tabiiyet<br />
bağlantılı birleşiklerin “1) Ögeleri niteleyici bağlantılı, 2) Ögeleri tamamlayıcı<br />
bağlantılı” türlere ayrılmasından söz edilerek örnekleri gösterilir. “Birleşik<br />
Kelime Ögelerinin Leksik ve <strong>Dil</strong> Bilgisel Özellikleri” alt başlığında “bir birleşik<br />
kelimenin hangi kelime türüne ait olduğu genellikle, sonda yer alan ögeye göre<br />
belirlenir” açıklamasının içinde bu kuralın istisnalarına yer verilir: 1) Eğer<br />
204
Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü<br />
son öge bir edatsa, söz konusu birleşik kelime sıfat görevi yapar: rayonara<br />
“ilçeler arası”, 2) Son öge bir ad fiil olduğunda, söz konusu birleşik kelime ad<br />
görevindedir: cirtĕtreü “deprem”, süzyasalu “kelime teşekkülü”, 3) “sayı+sayı”<br />
şeklindeki birleşik kelimeler bazen zarf işlevinde kullanılmaktadır: ikeüden ikeü<br />
“ikisi birlikte”, 4) “yüklemcil kelime+yüklemcil kelime” şeklindeki birleşik<br />
kelimeler ad bildirirler: yuq-bar “saçma sapan” (s.28).<br />
“Birleşik Kelime Ögelerinin Leksik ve Anlamsal Özellikleri” alt<br />
başlığında birleşik kelime ögelerinin leksik ve anlamsal özellikler bakımından,<br />
tam anlamlılık ve yarı anlamlılık ilkesine göre iki gruba ayrıldığı belirtilmekte ve<br />
ögelerin tam anlamlılığı bakımından birleşik kelimeler şu türlere ayrılmaktadır.<br />
1. İki ögesi tam ve bağımsız anlama sahip olan birleşik kelimeler: üzañ (üz+añ<br />
“kendi+bilinç =bilinç, şuur), bala-çaga (bala+çaga “çocuk+yavru=çoluk<br />
çocuk”), 2. İlk ögesi bağımsız, ikincisi ek anlam taşıyan birleşik kelime türü<br />
“zarf fiil+tasvir fiil” şeklindeki fiillerde görülmektedir: ukıp çık- “hepsini<br />
okuyup bitirmek”, cırlap ciber- “şarkı söyleyivermek”, 3. İkinci ögesi<br />
bağımsız, ilk ögesi ise yardımcı anlam taşıyan veya en azından leksik anlamı<br />
zayıflamış olarak öne çıkan birleşik kelimeler: alıp bar-, alıp kit-, kilĕp kir-,<br />
alıp bir- 11 (s.31). 4. (Kazan) Tatarcada birleşik kelimenin her iki ögesine ayrı<br />
olarak rastlanmaz ve bağımsız anlama sahip değildir. 12 5. Birleşik kelime, onu<br />
oluşturan öge anlamlarından bağımsız bir anlam kaanabilmektedir: naratbaş<br />
“atkuyruğu”, kargabǔrın “pense”. “Birleşik Kelime Ögelerinin Kaynak <strong>Dil</strong>i”alt<br />
başlığında da (Kazan) Tatarcadaki birleşik kelimelerin (yaklaşık %15 ) ögelerin<br />
biri alıntı kelime olanönemli sayıda kelimenin bulunduğu, Ekim ihtilâline kadar<br />
birleşiklerin ögeleri olarak sıkça Arapça ve Farsça alıntı tutıykǔş “papağan”,<br />
sufiykurt “peygamber devesi” gibi kelimelerin kullanıldığı, belirtilmekte; son<br />
yıllarda özellikle bilimsel ve tekik terminolojide genellikle Rusçadan ve Rusça<br />
aracılığıyla Avrupa dillerinden geçen fotokegaz “fotoğraf kâğıdı” gibi sözler<br />
olduğuna dikkat çekilmektedir (s.34).<br />
“Birleşik Kelimenin Bağımsız Kelime Öbeğinden Farkı” alt başlığında<br />
Çağdaş (Kazan) Tatarcada birleşik kelimelerin pek çoğunun şeklenbağımsız<br />
söz dizimsel öbeklere veya deyimlere benzediği ifade edilmekte ve birleşik<br />
kelimelerin kendine özgü özellekleri veriilmektedir: 1. Birleşik kelimeleri<br />
oluşturan ögeler, tek bir leksik anlam ifade eder ve cümlede tek bir kelime olarak<br />
işlem görür. 2. (Kazan) Tatarcadaki birleşik kelime ögeleri arasına, bağımsız<br />
11 Söz konusu örneklerde birleşik yapının asıl anlamı ikinci ögeyle ifade edilmekte, yardımcı anlam ise zarf fiil eki<br />
almış ilk öge tarafından karşılanmaktadır.<br />
12 Bu ifade kanatimizce yanlış bir şekilde dile getirilmiştir, çünkü bu ifadeyle Kazan Tatarcasındaki bütün birleşik<br />
kelimeler için genel bir ifade kullanılmış ve buraya kadar tespit edilen bilgilerle ters düşülmüştür. Halbuki bu hüküm<br />
birleşik kelimelerin anlam bakımından sınıflandırılmasındaki 4. maddedir ve şu şekilde ifade edilmesi daha doğru olur:<br />
“Her iki ögesi de tek başına bir anlam ifade etmeyen birleşik kelimeler”: eştĕ-ǔştir “zar zor”, ugı-zıgı “koşuşturma,<br />
telaş”... gibi.<br />
205
Işılay Işıktaş Sava<br />
anlama sahip olan bir kelime giremez, yani bu ögeler birbirinden ayrı olarak<br />
yer almazlar. 3. Birleşik kelime ögeleri arasında karşılıklı şartlandırılmışlık ve<br />
karşılıklınüfu etme mevcuttur, bundan dolayı kelimenin anlamına ve bütünlüğüne<br />
bir kayıp vermeden herhangi bir ögesini çıkarmak münkün değildir. 4. Birleşik<br />
kelime ve bağımsız söz dizimselarasında fonetik ve tonlama farklılıkları<br />
mevcuttur: karakǔş “karakuş” birleşik kelimesinde ikinci ögenin son hecesinde<br />
tek bir vurgu vardır. kara kǔş “kartal” kelime öbeğinde ise iki bağımsız vurgu<br />
bulunmaktadır (s.36).<br />
“Birleşik Kelimenin Deyimden Farkı”adlı alt başlıkta ise birleşik kelimeler<br />
ve deyim birimleri arasındaki farklar şöyle verilmektedir: 1. Birleşik kelimeler,<br />
onlarla benzeşen deyim birimlerinden farklı olarak bağımsız kelmelerden değil,<br />
gövde morfemden oluşmaktadır: islĕmay “parfüm”, başkala “başkent”... gibi.<br />
Ancak kuyan yǔrek “tavşan yürekli”, cılı süz “sıcak söz” gibi deyimlerde ise<br />
deyimi oluşturan her iki kelime göreceli olarak bağımsızdr. 2. Birleşik kelime<br />
ögeleri, dış yapı bakımından benzer deyim birimlerinden farklı olarak bağımsız<br />
tek bir vurgu tarafından birleştirilmekte, sadece bazı durumlarda ona ek bir vurgu<br />
eşlik etmektedir. balaçak “çocukluk çağı”, kulbaş “omuz”, bilbau “belbağı”<br />
gibi birleşik kelimeler son heceye düşen tek bir vurguyla nitelendirilmektedir.<br />
it tukımı “it nesli”, satılık can “satılmış kimse”, kart tǔlki “yaşlı tilki” deyim<br />
birimleri ise iki vurguya sahiptir. 3. Birleşik kelimeler ve deyim birimleri,<br />
anlamsal ve ifade canlılığı özellikleriyle de ayrılmaktadır (s.38).<br />
Eserin“Birleştirme Yoluyla Birleşik Kelime Teşekkülü” adlı üçüncü<br />
başlığın “Ögelerin Eşitsel Bağlantıda Birleştirilmesi” alt başlığında Almanca<br />
ve Rusçadaki ikilemelerin durumundan bahsedildikten sonra “Türklojide<br />
ve (Kazan) Tatar <strong>Dil</strong> Bilgisinde Ögeleri eşitsel Bağlantılı Birleşik Yapıların<br />
İncelenme Tarihi” adı altında Altayca, Başkurtça ve (Kazan) Tatarca dil bilgisi<br />
kitaplarında ikilemelerle ilgili çalışmaları dile getirilir (s.43). Sonra “İkilemelerin<br />
Teşekkülü ve Ögelerinin Leksik ve Dibilgisel Niteliği” alt başlında sırasıyla,<br />
“İkileme Adların Teşekkülü”, “İkileme Sıfatların Teşekkülü”, “İkileme Fiillerin<br />
Teşekkülü”, “İkileme Sayıların Teşekkülü”, “İkileme Zamirlerin Teşekkülü”,<br />
“İkileme Zarf Teşekkülü”, “İkileme Ünlemlerin Teşekkülü”, “İkileme<br />
Şeklindeki Ses ve Görüntü Yansımalı Ünlemlerin Teşekkülü”, İkilemelerin<br />
Yapısal Özellikleri, “İkilemelerin Anlamları”, “İkileme Ögelerinin Leksik ve<br />
Anlamsal İlişkileri”, “İkilemelerde Genel Anlamın Oluşumu” alt başlıklarında<br />
ikilemeler teferruatlı bir şekilde incelenmektedir. “ Neticeler” alt başlığında ise<br />
(Kazan) Tatarca ikilemerin daha çok ad, zarf ve ünlem arasında gözlendiği ifade<br />
edilmiş ve ikileme ögelerinin sahip olduğu anlamsal özellikler sıralanmaktadır<br />
(s.44-67).<br />
“Ögeleri Niteleyici Bağlantılı Birleşik Kelimeler” alt başlığında<br />
birleşik kelimelerin bütün Türk dillerinde az çok incelense de öge bağlantıları<br />
206
Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü<br />
bakımından ele alınmadığı görüşü verilmekte ve bu alt başlık sırasıyla “Birleşik<br />
Adların Teşekkülü”, “Birleşik Zamirlerin Teşekkülü”, “Birleşik Zarfların<br />
Teşekkülü”, “Birleşik Görevli Kelimelerin Teşekkülü”, “Birleşik Bağlaçların<br />
Teşekkülü”, “Birleşik Modal Kelimelerin Teşekkülü” alt başlıklarında birleşik<br />
kelimeler incelenerek “Neticeler” alt başlığında birleşik kelime teşekkül<br />
yöntemlerinin en verimli olarak ad ve zarflarda, en verimsiz olarak ise sıfat<br />
ve zamirlerde kullanıldığı belirtilmektedir (s. 83). “Ögelerin Tamamlayıcı<br />
Bağlantılı Birleşik Kelime Teşekkülü” alt başlığı altında (Kazan) Tatar dil bilinde<br />
ve genel Türkolojide birleşik kelimelerin ögelerin birbiriyle olan bağlantıları<br />
bakımından henüz incelenmediği, hatta “ögeleri tamamlayıcı bağlantılı<br />
birleşik yapı” kavramına bile rastlanmasığı ifade edilerek ve bu konu “Birleşik<br />
Adların Teşekkülü”, “Birleşik Fiil Teşekkülü”, Birleşik Zarf Teşekkülü” alt<br />
başlıklarında değerlendirilmektedir (s.84-108). “Neticeler” alt başlığında ise<br />
(Kazan) Tatarcada ögeleri tamamlayıcı bağlantılı birleşik sıfatların olmadığı,<br />
ögeleri tamamlayıcı bağlantılı birleşik zarfların büyük bölümünün tamamlayıcı<br />
ilişkili kelime öbeklerinin kelime hâline dönüşmesiyle ortaya çıktığı bilgileri<br />
verilmektedir (s.110).<br />
Eserin “Kelime Öbeğinin Kelime Hâline Dönüşmesi Yoluyla Birleşik<br />
Kelime Teşekkülü” adlı dördüncü başlığı “Kelime Öbeğinin Ek Almadan<br />
Kelime Hâline Dönüşmesi Yoluyla Birleşik Kelime Teşekkülü”, “Yüklemcil<br />
Kelime Öbeklerinin Birleşik Kelimeye Geçişi”, “Niteleyici Kelime Öbeklerinin<br />
Birleşik Kelimeye Dönüşümü”, “Tamamlayıcı Kelime Öbeklerinin Birleşik<br />
Kelimeye Dönüşmesi” alt başlıklarında değerlendirilmiştir. “Kelime Öbeğinin<br />
Ek Almadan Kelime Hâline Dönüşmesi Yoluyla Birleşik Kelime Teşekkülü”<br />
alt başılığında birleşik kelimenin, kelime birleştirme yoluyla mı yoksa kelime<br />
öbeklerinin dönüşmesi yoluyla mı oluşturulduğunun tespit edilmesinin oldukça<br />
zor olduğu; onların oluşturulma yönteminin ayırt edilmesinde esas ölçütün<br />
söz konusu birleşik kelimeye bağlaşık “canlı” kelime öbeğinin dilde bulunup<br />
bulmamasının olacağı dile getirilmektedir. “Yüklemcil Kelime Öbeklerinin<br />
Birleşik Kelimeye Geçişi” adlı alt başlık da “Birleşik Adların Teşekkülü”,<br />
“Birleşik Fiillerin Teşekkülü” kendi içinde gruplanarak incelenmektedir.<br />
“Niteleyici Kelime Öbeklerinin Birleşik Kelimeye Dönüşümü” başlığı<br />
kendi içinde “Birleşik Adların Teşekkülü”, “Birleşik Sıfatların Teşekkülü”<br />
alt gruplarına ayrılarak değerlenmektdir. “Tamamlayıcı Kelime Öbeklerinin<br />
Birleşik Kelimeye Dönüşmesi” alt başlığı da “Birleşik Adların Teşekkülü”,<br />
“Birleşik Sıfatların Teşekkülü” ve “Birleşik Fiillerin Teşekkülü” alt başlıklarına<br />
ayrılarak incelenmektedir (s.111-123).<br />
“Kelime Öbeğinin Ek Alarak Kelime Hâline Dönüşmesi Yoluyla Birleşik<br />
Kelime Teşekkülü” adlı beşinci başlıkta “Birleşik Adların Teşekkülü”, “Birleşik<br />
Sıfatların Teşekkülü”, “Birleşik Zarf-Fiillerin Teşekkülü” alt başlıkları yer<br />
207
Işılay Işıktaş Sava<br />
almakta ve konu örneklerle izah edilmektedir (s. 124-129).<br />
Eserin “İstikrarlı Kelime Öbeğinin Birleşik Kelimeye Geçişi” adlı altıncı<br />
başlığında ise “Birleşik Adların Teşekkülü”ve “Birleşik Fiillerin Teşekkülü” alt<br />
başlıkları bulunmakta ancak istikrarlı kelimenin ne olduğu ya da neleri kapsayıp<br />
kapsamadığı açıklanmamaktadır. “Neticeler” alt başlığında ise Türklolojide<br />
birleşik kelimeleri konu alan araştırmaların büyük bölümünün kelime öbeklerinin<br />
birleşik kelimelere dönüşmesini tamamıyla gözden kaçırdıklarına ve bunun<br />
kelime oluşturma yöntemlerinden biri olarak ele almadıklarına değinilmektedir.<br />
Ayrıca Çağdaş (Kazan) Tatarcada Kelime öbeklerinin kelime hâline dönüşmesinin<br />
üç yolu verilmektedir: 1. Kelime Öbeğinin Kelime Hâline Dönüşmesi, 2. “Kelime<br />
Öbeğinin Ek Alarak Kelime Hâline Dönüşmesi”, 3. “İstikrarlı Kelime Öbeğinin<br />
Birleşik Kelimeye Geçişi” (s.139). Ancak şunu belirtmek gerekir ki kitabın<br />
içindekiler kısmında başlıkların sıralanmasında“İstikrarlı Kelime Öbeğinin<br />
Birleşik Kelimeye Geçişi” başlığı, ana başlıklar arasında gösterilmekte ve büyük<br />
harflerle yazılmaktadır, buraki durumla çelişki arz etmektdir.<br />
Eserin “Birleşik Kelimelerin Tatarcadaki İmlâsı” adlı yedinci ana<br />
başlığı, ögelerin bağlantıları bakımından 1, Ögelerin Eşitsel Bağlantılı Birleşik<br />
Kelimelerin İmlâsı, 2. Ögeleri Tabiiyet Bağlantılı Birleşik Kelimelerin İmlâsı<br />
şeklinde iki başlıkta incelenmiştir. “Ögelerin eşitsel Bağlantılı Birleşik<br />
Kelimelerin İmlâsı” alt başlığında bu tür kelimelerin Türkolojide “ikileme”<br />
olarak adlandırıldığı, tireli (-) yazıldıkları ve bunun da kurala uygun olduğu bilgisi<br />
verilmektedir. Oysa Türkiye Türkçesinde ikilemelerin arasına hiçbir noktalama<br />
işaretinin girmediğini bilmekteyiz. Tireli yazılışların Rus imlâsından geçtiği de<br />
herkesçe mâlumdur. “Ögeleri Tabiiyet Bağlantılı Birleşik Kelimelerin İmlâsı” alt<br />
başlığı örnekleri ve açıklamalarıyla şu maddelerde incelenmektedir. 1. Ögeleri<br />
yüklemcil bağlantılı birleşik kelimelerin imlâsı, 2. Ögeleri niteleyici bağlantılı<br />
birleşik kelimelerin imlâsı, 3. Ögeleri nesnesel bağlantılı birleşik kelimelerin<br />
imlâsı, 4. Ögeleri koşulsal bağlantılı birleşik kelimelerin imlâsı (s.131-135). Bu<br />
ana başlığın “neticeler” alt başlığında tavsiye niteliğinde altı madde okuyucuya<br />
sunulmaktadır: 1. Türk dillerinde birleşik kelimelerin yazımının bilimsel ve<br />
maddi ölçütü, sadece ögeler arası bağlantılar olabilmektedir. 2. Ögeleri yüklemcil<br />
bağlantılı birleşik kelimeler, birleşik yazılmalı; Kildĕyar, Urazbaktı, cirtĕreü<br />
“deprem”. 3. Ögeleri koşulsal bağlantılı birleşik kelimeler ayrı yazılmalı; yuklap<br />
alu “kestirmek”, harap bulu “hayatını kaybetmek”. 4. Belirsiz ad tamlamasıyla<br />
bağlaşık olan birleşikler dışında, ögeleri niteleyici bağlantılı birkleşik kelimeler<br />
, birleşik yazılmalı; yanartau “yanardağ”, bişbarmak “millî yemek”. 5. Ögeleri<br />
nesnesel bağlantılı birleşik kelimeler genel olarak birleşik yazılmalı; ilbasar<br />
“istilâcı”. 6. Ögelerin eşitsel bağlantılı birleşik kelimeler her zaman tireli<br />
yazılmalı; savıt-saba “kap kacak”, bala-çaga “çoluk çocuk” (s. 135).<br />
Yedi ana başlıkta incelenen ve örnekleriyle açıklanmaya çalışılan konunun<br />
208
Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü<br />
topluca değerlendirildiği Sonuç bölümünde birleşik kelimelerin teşekkülünün<br />
Türk dillerinde düzensiz bir şekilde incelendiği ifade edilmiştir. Birleşik<br />
kelimelerle ilgili çalışmaların Türk dillerinin kimisinde var kimisinde yok olduğu<br />
belirtilmiş ve bütün kelime sınıflarını içeren bir birleşik kelime teşekkülünün<br />
Türk dillerinin hiçbirinde incelenmediğine dikkat çekilmiştir. Kazan Tatarca da<br />
dâhil olmak üzere bütün Türk dillerinde var olan birleşik kelime teşekkülünün<br />
iki yöntemi verilmiştir: 1. Gövdelerin birleştirilmesi, 2. Kelime öbeğinin birlekiş<br />
kelimeye dönüşmesi. Ayrıca Çağdaş Kazan Tatarcada kelime öbeklerinin kelime<br />
hâline dönüşmesinin de üç yolu olduğu belirtilmektedir: 1. Kelime öbeklerinin<br />
ek almadan birleşik kelimeye dönüşmesi, 2. Kelime öbeklerinin üzerlerine ek<br />
alarak birleşik kelimeye dönüşmesi, 3. İstikrarlı kelime öbeklerinin birleşik<br />
kelimeye dönüşmesi (s.139).<br />
“Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü” adlı eser bugüne kadar<br />
Türkolojide bir bütün olarak ele alınmayan kapsamlı bir konuyu incelemesi<br />
bakımından alanında bir ilktir. Eser, meselenin çeşitli yönlerden tasniflerini,<br />
değerlendirmelerini ve özellikle Rusçada bu konuda ortaya konan teorileri<br />
içermesiyle bundan sonra bu konuda yapılacak çalışmalara yol gösterici olacak<br />
niteliktedir. Eserin içerisinde konuyla ilgili diğer Türk lehçelerinde ve yabancı<br />
dillerdeki çalışmalara atıflar yapılırken Türkiye Türkçesiyle ilgili herhangi bir<br />
çalışmaya değinilmemesi hususunda bu eserin yazıldığı yılı ve o dönemin siyasî,<br />
idarî şartlarını göz önüne almak gerektiği de düşünülmelidir. Böylesine teferruatlı<br />
ve kapsamlı bir gramer çalışmasını Türk dil bilimine sunduğu ve mühim bir<br />
konuyu aydınlattığı için Fuat. A. Ganiyev’e; eserin Türkiye Türkçesine aktarılıp<br />
Türkiye’de okunmasını sağlayan Caşteğin Turgunbayev’e teşekkür ederiz.<br />
209
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
.......... Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 210-213 ss.<br />
Ay, Özgür (2009), Türkiye Türkçesi Ağızlarında Fiil<br />
Çekimi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, 901 s.,<br />
ISBN 978-975-16-2205-1<br />
Serap Karakılıç Akı * 1<br />
Türk dili araştırmalarının önemli bir bölümünü oluşturan ağız çalışmaları<br />
ile ilgili bugüne kadar pek çok yayın yapılmıştır. Bunların pek çoğu bölgesel<br />
nitelikte çalışmalar olup söz konusu yörelerin ağız özelliklerinin çeşitli derleme<br />
metodları kullanılarak tespit edilmesi şeklinde olmuştur. Türkiye Türkçesi<br />
ağızlarının bütününü değerlendirici nitelikteki çalışmaların sayısı ise son<br />
derece yetersiz kalmıştır. Bunların önde gelenleri, Leyla Karahan’ın “Anadolu<br />
Ağızlarının Sınıflandırılması” (TDK, Ankara 1996); Ahmet Buran’ın “Anadolu<br />
Ağızlarında İsim Çekim (Hal) Ekleri” (TDK, Ankara 1996) ve Ahad Üstüner’in<br />
Anadolu Ağızlarında Sıfat-fiil Ekleri” (TDK, Ankara 2000) isimli çalışmalarıdır.<br />
2009 yılında TDK yayınları arasında çıkan söz konusu çalışma, Türkiye<br />
Türkçesi ağızlarında kullanılan fiil çekim ekleri, bunların işlevleri ve fonetiğini<br />
inceleyen ve değerlendirici nitelikte olan bir eserdir. Çalışmanın amacı,<br />
yazarının ifade ettiği şekilde “Türkiye Türkçesi ağızlarındaki fiil çekiminin<br />
mevcut durumunu ortaya koymak, ağızlar arasındaki benzerlikleri, farklılıkları<br />
ve bunların Türkçenin genel kullanımı içindeki yerini tespit etmek”tir.<br />
Bu çalışma, Dr. Özgür Ay’ın yüksek lisans tezinden müteşekkildir.<br />
Çalışmanın planı da tez formatında tertip edilmiş olup çalışma, esas itibarıyla iki<br />
ana bölümden oluşmaktadır. Yazarın çalışmayı hazırlarken kullandığı yöntem,<br />
daha önce Türkiye Türkçesi ağızlarından derlenmiş ve çoğu yayımlanmış<br />
metinlerde geçen fiil çekim eklerinin taranması ve bu eklerin içinde geçtiği<br />
kelimenin bulunduğu cümlenin tek tek fişlenmesi şeklinde olmuştur.<br />
Eser, “Fiil Çekimi Kavramı ve Gramerlerimizin Konuya Yaklaşımı” alt<br />
başlığıyla verilen Giriş bölümüyle başlamaktadır. Bu bölümde, çalışmanın dar<br />
anlamda “Türkiye Türkçesi Ağızlarında Fiil Çekimi” konusuyla sınırlandırılmış<br />
olması göz önünde bulundurularak, öncelikle bir gramer terimi olarak fiil<br />
kelimesi ve onun kavram alanı üzerinde değerlendirmelere yer verilmiştir.<br />
Bunun için muhtelif gramer kitapları ile alanla ilgili diğer kaynaklarda ortaya<br />
konulan görüşler sunulduktan sonra, mevcut tariflerden yola çıkılarak özgün<br />
*<br />
Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü.<br />
210
Ay, Özgür (2009), Türkiye Türkçesi Ağızlarında Fiil Çekimi<br />
bir tanım verilmeye çalışılmıştır. Yazar ikinci adımda, anılan çalışmalarda<br />
geçen kişi eklerini sıralamıştır. Ortaya konulan bu bilgilerin devamında, yine<br />
Türkiye Türkçesi gramerlerinde önce zaman, daha sonra da kip tanımı için<br />
yapılan açıklamalara yer verilmiştir. Tüm bunların neticesinde yazar, bahsi<br />
geçen gramerlerde aslında zaman ve kip konusunun birbirinden tam anlamıyla<br />
ayrılamamış olduğu yargısına varır ve çalışmasında, zaman ve kip konusunu<br />
yaygın şekliyle şu iki başlık altında incelediğini bildirir:<br />
Zamanlar ve Kipler<br />
I. Bildirme Kipleri<br />
1. Duyulan veya Farkına Varılan Geçmiş Zaman<br />
2. Görülen Geçmiş Zaman<br />
3. Şimdiki Zaman<br />
4. Gelecek Zaman<br />
5. Geniş Zaman<br />
II. Tasarlama Kipleri<br />
1. İstek Kipi<br />
2. <strong>Dil</strong>ek Kipi<br />
3. Gereklilik Kipi<br />
4. Emir Kipi<br />
Giriş bölümünden sonra yer alan ve çalışmanın esas çatısını oluşturan<br />
birinci bölüm, Fiil Çekiminde Kullanılan Ekler başlığını taşımaktadır. Bu<br />
eklerden ilki “Kişi Ekleri”, ikincisi “Zaman ve Kip Ekleri” alt başlıklarıyla<br />
incelenmiştir. Bu ekler, taranılan eserlerden alınan örnek cümlelerle ağızlardaki<br />
kullanımları ve fonetik varyantlarıyla ayrıntılı olarak incelenmiştir. “Kişi Ekleri”<br />
alt başlığında Türkiye Türkçesi aydın konuşması ile ağızlarda kullanılan ekler<br />
arasındaki farka değinilmiş ve bu farkın temelde eklerin kökeninden değil, alt<br />
şekillerinin çokluğundan kaynaklandığı sonucuna varılmıştır. Bunun için eklerin<br />
önce şekillerinde, sonra da kullanılışlarında görülen farlılıklara çeşitli örneklerle<br />
temas edilmiştir. “Zaman ve Kip Ekleri”, Bildirme Kipi Ekleri ve Tasarlama<br />
Kipi Ekleri olarak ikiye ayrılarak ele alınmıştır. Bildirme Kipi Ekleri adı altında<br />
–(y)ACAK, -DI, -(y)IK, -(y)IP, -(y)IP batı(r)/-(y)IP yata(r), -(y)IP DUrU(r), -(y)<br />
Ir, -(I)K geli(r), -KAn, -mAKDA/-mAdA, -mIş, -(V)r/-mAz, -sA GEREK, -y/-<br />
A, -I(yor) şeklinde on beş ek; Tasarlama Kipi Ekleri adı altında ise -(y)A, (y)<br />
211
Serap Karakılıç Akı<br />
AyIm/-(y)AlIm//-gInA(n)/-(y)In(Iz)/-sIn/-sInlAr, -mAk/-mA GEREK, -mAk/-<br />
mA LAZIM, -mAlI, -sA şeklinde altı ek incelenmiştir.<br />
Çalışmada ekler incelenirken izlenen yol, öncelikle her bir ekin<br />
fonksiyonu, işlekliği, Türkçenin tarihi dönemlerdeki serüveni, varsa aydın<br />
konuşmasındaki çekimlenişi ile ilgili kısa açıklamalara yer verilmesi; daha<br />
sonra eklerin şekilllerine ve işlevlerine göre ayrılması şeklinde olmuştur.<br />
“Ekin Şekilleri” kısmı, eklerin fonetiğine dair özellik ve varyantların verildiği<br />
“ekin fonetiği” ile eklerin teklik ve çokluk şahıs eklerine göre çekimlenişleri<br />
ve varsa birleşik çekimlerinin verildiği “ekin çekimlenişi” başlıkları ile<br />
değerlendirilmiştir. “Ekin İşlevleri” kısmında ise, ekin asıl ve diğer işlevleri ile<br />
tarzlarına yer verilmiştir. Bu bölümde ayrıca Türkiye Türkçesi gramerlerinde yer<br />
almayıp zaman ve kip işlevini üstlendiği düşünülen -mAk/-mA gerek, -mAk/-<br />
mA lazım, -(y)IP batı(r)/-(y)IP yata(r), -sA gerek, KAn, -(y)IP gibi eklere de yer<br />
verilmiştir.<br />
Birinci bölümün ikinci alt başlığı olan “Zaman ve Kip Ekleri” başlığını<br />
taşıyan bu kısımda Türkiye Türkçesi ağızlarında tespit edilen tüm zaman ve kip<br />
ekleri, genel olarak “Bildirme Kipi Ekleri” ile “Tasarlama Kipi Ekleri” dışında<br />
ayrı bir adlandırma yapılmadan tek tek incelenmiştir. Bunun için Zamanlar ve<br />
Kipler şeklinde farklı bir bölüm oluşturulmuş ve ilk bölümde detaylı olarak<br />
incelenen tüm kip ekleri ortak başlıklar halinde bir araya getirilmeye çalışılmıştır.<br />
Söz konusu yapıyı sunmak için kurulan iskelet, ana hatları ile şu şekildedir:<br />
Bu bölüm, “Bildirme Kipleri” ve “Tasarlama Kipleri” olarak iki kısımda<br />
incelenmiştir. Burada birinci bölümde listelenen tüm eklerin, bir anlamda adı<br />
konularak “Bildirme Kipleri” bölümü Duyulan-Farkına Varılan Geçmiş Zaman,<br />
Görülen Geçmiş Zaman, Gelecek Zaman, Şimdiki Zaman, Geniş Zaman;<br />
“Tasarlama Kipleri” bölümü ise İstek Kipi, <strong>Dil</strong>ek Kipi, Gereklilik Kipi, Emir<br />
Kipi alt başlıklarına ayrılmıştır.<br />
Bu bölümün yazılış amacı için “Araştırmada Kullanılan Materyal ve<br />
Yöntem” başlığı altında yazarın, “Zamanlar ve kipler temele alınarak Türkiye<br />
Türkçesi ağızlarındaki zaman ve kip olgusu üzerinde durulmuş, hangi zaman<br />
veya kip için hangi eklerin kullanıldığı birinci bölümle bağlantılı olarak<br />
anlatılmıştır. Zaman ve kip çekimlerinde kullanılan ekler bütün fonetik<br />
şekillleriyle, bütün işlevleri ve tarzları ile birinci bölümde ayrıntılı olarak<br />
işlendiği için bu bölümde birinci bölüme göndermeler yapılarak tekrardan<br />
kaçınılmıştır.” şeklindeki ifadesi aslında tekrara düşmekten kaçınmaya<br />
çalıştığını ortaya koymaktadır. Ancak bizce zaman ve kip eklerinin derli toplu<br />
alt başlıklar altında birleştirildiği ve ayrı bir bölüm olarak takdim edildiği bu<br />
bölümün, aslında ilk bölüm içerisinde değerlendirilmesi gerekmekte ve eserin<br />
ana çatısına özgün bir katkı sağlamamaktadır. Zira burada birinci bölümden<br />
farklı olarak, bildirme ve tasarlama kipleriyle ilgili kısa açıklamalar yapılarak,<br />
212
Ay, Özgür (2009), Türkiye Türkçesi Ağızlarında Fiil Çekimi<br />
bu zamanlar için hangi eklerin kullanıldığı ifade edilmiştir. İşlevsellik açısından<br />
düşünüldüğünde de, bu şekilde bir yöntem uygulanması okuyucuların bu<br />
iki ana başlığı, ilk bakışta birbirinden tamamen farklı iki ayrı bölüm olarak<br />
düşünmesine neden olmaktadır. Oysa zaten çok hacimli olan eserin fazladan bir<br />
bölüm açılarak gereksiz yere kabarmasına yol açmak yerine, bu iki bölümün tek<br />
bir bölüm halinde birleştirilmesi ve tüm alt başlıkların gerekli düzenlemelerle<br />
bütüne yedirilerek, daha sistemli bir sunum şekli meydana getirilmesi mümkün<br />
görünmektedir.<br />
Sonuç bölümünde Türkiye Türkçesi ağızlarında kullanılan fiil çekim<br />
eklerinin başlıca karakteristik özelliklerinin maddeler halinde sıralanarak<br />
verilmesi ve kişi ekleri ile zaman ve kip ekleri için ayrı ayrı tablolar oluşturulması,<br />
bütünü bir arada görebilmek açısından çok faydalı olmuş ve eserin kıymetini<br />
arttırmıştır. Ayrıca Ekler Dizini hazırlanarak fiil çekiminde kullanılan ekler, bütün<br />
fonetik varyantlarıyla derli toplu halde okuyuculara sunulmuştur. Son olarak<br />
Kaynakça kısmında eseri oluştururken yararlanılan kaynaklar listelenmiştir.<br />
Türkoloji sahası için çok önemli bir yeri ve önemi olan ağız araştırmaları,<br />
günümüzde alışılagelmiş araştırma yöntem ve teknikleri dışında farklı bakış<br />
açılarıyla da değerlendirilmeye başlanmıştır. Özgür Ay, bu çalışmasında Türkiye<br />
Türkçesi ağızlarında kullanılan fiil çekim eklerini etraflıca incelemiş ve alana<br />
önemli bir katkıda bulunmuştur. Bununla birlikte eserde, baskı hatalarından<br />
kaynaklandığını düşündüğümüz bazı yazım yanlışları ile ifade bozuklukları<br />
da yer almaktadır. Örneğin, Giriş bölümünde “.... Aspect, kılınış veya görünüş<br />
olarak adlandırılan bu ve benzeri durumlar gramerlerinizde yeteri kadar<br />
işlenmiş değildir.”(s.36) cümlesinde geçen gramerlerinizde kelimesinin doğru<br />
şekli gramerlerimizde olmalıdır. Yine Giriş bölümünde Muharrem Ergin’den<br />
alıntılanan bir cümlenin ifadesi şu şekildedir: “Muharrem Ergin, zamanı<br />
“fiilin gösterdiği hareketin hangi zamanda yapıldığını veya olduğunu ifade<br />
eden gramer kategorisidir.” şeklinde zamanı tanımlamış....”(s.39) Söz konusu<br />
cümlede geçen ikinci zaman kelimesi çıkarılarak anlatım bozukluğu ortadan<br />
kaldırılabilir.<br />
Bundan sonraki baskılarda bu gibi hususların göz önünde bulundurulması,<br />
eserde ilk bakışta göze çarpan eksikliklerin ortadan kaldırılmasına yardımcı<br />
olacaktır. Yazarı, bir başvuru kaynağı olarak da faydalanılabilecek olan bu<br />
çalışması dolayısıyla tebrik ediyoruz.<br />
213
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
.......... Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 214-219 ss.<br />
Musaoğlu, Mehman (2010), Kemal Abdulla’nın Eserleri<br />
Türkiye Türkçesinde, Kültür Ajans Yay. Ankara, 207s.<br />
ISBN: 978-975-8951-68-0<br />
Fatma Soytürk Hamza * 1<br />
1990’lı yıllardan sonra Türk yazı dilleri arasında hızlanan aktarma<br />
çalışmaları, aktarma bilimi kavramının açılımı ve onun bilimsel olarak<br />
tanımlanması sorununu da gündeme getirmiştir. Her ne kadar bu alanda çalışan<br />
Türkologlara yol gösterecek nitelikteki çalışmalar hız kazanmışsa da alana<br />
kaynak olabilecek sayı ve nitelikte eserin yeterli olmayışı, sizlere tanıtmayı<br />
amaçladığımız bu eserin önemini artırmaktadır.<br />
Gazi Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü<br />
öğretim üyesi Prof. Dr. Mehman Musaoğlu’nun hazırladığı ve 2010 yılında Kültür<br />
Ajans tarafından Ankara’da yayımlanan “Kemal Abdulla’nın Eserleri Türkiye<br />
Türkçesinde” adlı eser Türk yazı dilleri arasında aktarma meselesine bilişsel ve<br />
bilişimsel algılama temelinde yeni bir bakış açısı getirmeyi amaçlamaktadır. Üç<br />
bölümden oluşan çalışmanın ana başlıkları: “Araştırma -İnceleme”, “Kaynak<br />
ve Hedef Metin” ve “Türkçe Aktarmalı-Açıklamalı Sözlükler” şeklindedir.<br />
“Araştırma -İnceleme” ana başlığını yazar, “Çeviri ve Aktarma Bilimi<br />
Kavramları” ve “Kemal Abdulla Fenomeni” şeklinde iki alt başlıkta ele almıştır.<br />
“Çeviri ve Aktarma Bilimi” başlığı altında “çeviri-tercüme” ve “aktarma”<br />
kavramlarının ne anlama geldiğini örnekleriyle birlikte açıklamış, aktarmalarda<br />
karşımıza çıkan “kaynak dil-hedef dil” kavramları ve bunlar arasındaki ilişkilerin<br />
aktarma sürecindeki önemi hakkında bilgi vermiştir. Türk yazı dilleri arasında<br />
edebi aktarma biliminin temel ilkelerinin belirlenmesi ve Türkçe karakterli<br />
otomatik aktarma yazılımının oluşturulması çalışmalarının yeni filolojik<br />
metotlar ve lengüistik yöntemlerle mümkün olabileceğini savunan yazar, bu<br />
alandaki çalışmalarda faydalanılabilecek yeni bilim alanlarını, bilişsel bilimler<br />
(cognitive sciences), bilişim bilimleri (computing sciences), bilişsel dilbilim<br />
(cognitive linguistics), bilişimsel veya berimsel dilbilim (computational<br />
linguistics), tanıtmıştır. Bu gelişmeleri yakından takip ettiği anlaşılan yazar,<br />
Türk yazı dilleri arasındaki aktarma çalışmalarının da artık klasik yöntemlerin<br />
dışına çıkılarak bilişsel-lengüistik bakış açısı ile yapılması gerektiği görüşünü<br />
*<br />
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk <strong>Dil</strong>i Bilim Dalı Doktora Öğrencisi, ferisoy@hotmail.com<br />
214
Musaoğlu, Mehman (2010), Kemal Abdulla’nın Eserleri Türkiye Türkçesinde<br />
savunmaktadır. Eserde, çağımızda hızla gelişen bilişsel bilim çalışmalarına<br />
dikkat çekilmiş ve bilişsel bilimin temel ilgi alanlarının; bilim, bilgi ve biliş<br />
olguları, hafıza psikolojisi, bilgi betimlemesi, edinimi, işlemi ve depolanması,<br />
insan ve bilgisayar etkileşiminde bilişsel yönler, zihin ve beyin ilişkileri, aklın<br />
ölçekleri ve bilişsel süreçleri olduğu belirtilmiştir. Bu alanlar çerçevesinde<br />
bilişsel algılanma temelinde dilbilimi, kavramların oluşumunu “algılama-bilinçdüşünüş”<br />
ekseninde belirlemektedir. Türk yazı dilleri ve tarihi lehçeleri için<br />
de somut dilbilgisi düzeyleri, bilişsel yöntem uygulanarak tanımlanmalıdır. Bu<br />
yöntem; kip, çatı ve görünüş gibi dilbilgisi alanlarının net olarak açıklanmasını<br />
sağlayarak çeviri ve aktarma çalışmalarına da olumlu yönde katkı sağlayacaktır.<br />
Yazar, bilişsel bilim ve bilişsel dilbilim kavramlarını genel hatlarıyla tanıttıktan<br />
sonra “Bu bilişsel yaklaşım Türklük bilimine nasıl uygulanabilir” sorusunun<br />
yanıtını vermektedir. Bunun için yazar tarafından öncelikle “Türk Uygarlığı<br />
Konuları Bilişsel Projelendirmesi” başlığı altında bilişsel bilimin üst ve alt<br />
kavramsallaştırma ve kategorileştirme anlayışı Türklük, Türk dili ve buna bağlı<br />
olarak çeviri ve aktarma bilimi kavramlarının geniş bir açılımının yapılabilmesi<br />
için Türk dünyası ve uygarlığı çerçevesinde uygulamaya koyulmuştur.<br />
“Kültürel, coğrafi-demografik, siyasal-stratejik ve üst Türk kimliği olgusu”<br />
şeklinde açıklanan etkenler göz önünde bulundurularak Türk uygarlığı ile ilgili<br />
bilişsel bir incelemede temel oluşturabilecek proje oluşturulmuştur. Bu projede<br />
genel itibariyle Türklük biliminde kavramlaştırma bileşenleri “Uygarlık-<br />
Türk Uygarlığı (Türkçe- Dinler ve İnançlar-Gelenek ve Görenekler) -Türk<br />
Kimliği” çerçevesinde oluşturulmuş olup bu proje bağlamında Türk dilbilimi ve<br />
buna bağlı olarak aktarma bilimine ilişkin yeni araştırma-inceleme yöntemlerinin<br />
geliştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.<br />
Kitabın birinci bölümünde yazarın önemle üzerinde durduğu bir diğer konu<br />
da çeviri ve aktarma çalışmalarıyla ilgili bilişim uygulamalarıdır. Eserde bu konu<br />
için bir bölüm ayrılarak çeviri ve aktarma çalışmalarındaki bilişim uygulamalarının<br />
tarihsel gelişimi hakkında bilgi verilmiş, bugüne kadar bu alanda yapılan en<br />
klasik çalışmaların otomatik çeviri çalışmaları olduğu belirtilmiştir. Günümüzde<br />
otomatik çeviri çalışmaları iyice ilerlemiş olmasına karşın hala bilgisayarlar bir<br />
çevirmenin görevini yerine getirme yeterliliğini kazanamamışlardır. Otomatik<br />
çeviri çalışmaları Türk yazı dilleri için de Sovyetler Birliği döneminde Rusça<br />
temelinde başlamış olup teorik düzeyden öteye geçememiştir. Ülkemizde bilişim<br />
çalışmaları 1960’lı yıllara dayanır. O günden bu yana bilişimin çeviri-aktarma<br />
bilimine uygulanması konusunda bazı çalışmalar yapılmakta olup bu amaçla<br />
düzenlenen bilimsel toplantılarda, genel ağda Türk yazı dilleri arası otomatik<br />
aktarma yazılımının hazırlanması için uygun bir dil derleminin belirlenmesi<br />
sorunu tartışılmıştır. Türk yazı dilleri arası bilgisayar destekli dilbilim<br />
çalışmaları ve elektronik aktarma yazılımı programları hazırlanması çalışmaları<br />
215
Fatma Soytürk Hamza<br />
birkaç örnek adım göz önüne alındığında henüz başlangıç aşamasındadır. Bu<br />
çalışmalar Türk yazı dillerinde çeviri mantığı ile değil, aktarma mantığı ile<br />
yapılmalı ve kendine özgü yazılım teknikleri oluşturulmalıdır. Türkçe otomatik<br />
aktarma yazılımı, ancak yazı-konuşma aynılıkları, farklılıkları, varyantları ve<br />
yalancı eşdeğerler olarak bilinen dil özelliklerinin bilgisayar algoritmalarının<br />
düzenlenmesiyle gerçekleştirilebilecektir. Çeviri ve aktarma çalışmalarında<br />
bilişim uygulamalarının önemini vurgulayan yazarın yapılacak çalışmalar<br />
konusundaki önerileri kendi ifadeleriyle şöyledir:<br />
1. Türk alfabeleri, dil-konuşma özellikleri, ses değerleri temelinde Türkçe<br />
Uluslararası Fonetik Transkripsiyon; yazı-konuşma aynılıkları, farklılıkları,<br />
varyantları ve yalancı eşdeğerlerin bilişsel olarak tanımlandığı “işlevsel dil<br />
bilgisi” düzenlenmelidir.<br />
2. Mantıksal bir dil olan Türkçenin potansiyel olanakları gerçekleştirilecek<br />
ve onun ses uyumuna, eklemeli yapısına ve söz dizimine dayalı yeni bir dil<br />
modellemesi, bilişsel algılanma temelinde kurulabilecektir. Böyle bir modelin<br />
oluşturulabilmesi için madde başı kelimeleri Türkiye Türkçesinde, verilen<br />
anlamları ise çeşitli Türk yazı dillerinde en az 500.000 kelime ve deyimle<br />
açıklanan ve eş zamanlı olarak düzenlenen “Büyük Türkçe Aktarmalı-Açıklamalı<br />
Sözlük” hazırlanmalıdır.<br />
Eserde, Türk yazı dilleri arasında yapılan edebi aktarma çalışmaları<br />
hakkında örneklere dayanarak açıklamalar yapılmıştır. 2009 yılına kadar yapılan<br />
edebi aktarma çalışmaları; dönemler arası, dolayısıyla kaynak dil olarak tarihi<br />
Türk lehçelerinden veya eski Türk yazı dillerinden hedef dil olarak çağdaş Türk<br />
yazı dilleri ve lehçelerine yapılan art-zamanlı aktarmalar, kaynak ve hedef<br />
dil olarak çağdaş Türk yazı dilleri ve lehçelerinden birbirine yapılan sözlü<br />
veya yazılı eş-zamanlı aktarmalar şeklinde sınıflandırılmıştır. Söz konusu<br />
çalışmaların 1990 yılından bu yana hız kazandığı ve yoğun olarak Türk yazı<br />
dillerinden Türkiye Türkçesine yapılmakta olduğu belirtilmiş; ancak aktarma<br />
çalışmalarının bütün Türk yazı dilleri arasında hız kazanmasının gereği ve ortak<br />
bir bilişim ve iletişim dili olarak bu yazı dillerinden birinin öne çıkmasının<br />
hedeflenmesinin önemi vurgulanmıştır. Mevcut koşullarda bu dil Türkiye<br />
Türkçesi olabilir, görüşü savunulmaktadır. Yabancı dillerde yazan Türk soylu<br />
yazarların eserlerinin dilinde rastlanan Türkçe alıntılar, iç katman tabakası<br />
olarak değerlendirilmeli ve bu eserlerin Türkiye Türkçesine çeviri değil aktarma<br />
mantığıyla aktarılması gerekmektedir, görüşü vurgulanmaktadır. Azerbaycan<br />
yazarlarının eserlerinden Türkiye Türkçesine yapılan aktarma çalışmalarındaki<br />
yöntemlerden kısaca söz eden yazar, Türk diliyle ilgili çeviri ve aktarma<br />
bilimi kavramlarının açıklanabilmesi için Avrasya coğrafyasında son bin yıl<br />
içerisinde gerçekleşmiş olan dil ilişkileri, iki dillilik ve çok dillilik ortamları ve<br />
bu coğrafyada yer alan çağdaş Türk yazı dillerinin ortak bir Türkçe temelinde<br />
216
Musaoğlu, Mehman (2010), Kemal Abdulla’nın Eserleri Türkiye Türkçesinde<br />
bilişsel olarak irdelenmesinin gerekliliğini vurgulamıştır. Ona göre çağdaş Türk<br />
yazı dilleri bilişsel ve sosyo-lengüistik açıdan sınıflandırılmalıdır. Bu görüş<br />
temelinde eserde bir sınıflandırma denemesi de yapılmış ve çağdaş Türk yazı<br />
dilleri haritası çizilmiştir.<br />
Yazar kitabın başında dostça bir söyleyişle bu çalışmayı doğumunun<br />
60.yılı anısına Kemal Abdulla’ya ithaf etmiştir. Birinci bölümün ikinci ana<br />
başlığı da “Kemal Abdulla Fenomeni” dir. Bu bölümde Azerbaycan Bilimler<br />
Akademisi Yedek Üyesi Prof. Dr. Kemal Abdulla, çeşitli yönleriyle kısaca<br />
tanıtılmış ve onun Türkiye Türkçesi’ne aktarılan “Gizli Dede Korkut”, “Eksik El<br />
Yazması” , “Büyücüler Deresi” ve “Tarihsiz Günlük” adlı eserleri hakkında bilgi<br />
verilmiştir. Ayrıca “Eksik El Yazması”, “Büyücüler Deresi” ve “Tarihsiz Günlük”<br />
romanlarından alınan parçalar üzerinde bilişsel-lengüistik inceleme yapılmıştır.<br />
Bu inceleme sonucunda, söz konusu metinlerde çeşitli dil aynılıkları, varyantları<br />
ve eşdeğerlerinin kullanıldığı gözlenmiş ve bunlarla ilgili tespit edilen örnekler<br />
okuyucunun dikkatine sunulmuştur. Birinci bölümün sonunda çeviri ve aktarma<br />
bilimi ile ilgili yazarın faydalandığı kaynaklar listesi sunulmuştur.<br />
Eserin ikinci bölümü “Kaynak ve Hedef Metin” başlığı altında kaynak<br />
metin olarak seçilen Kemal Abdulla’nın 2005 yılında Bakü’de yayımlanan<br />
“Tarihsiz Gündelik” adlı romanından bir bölüm verilmiş, metnin tümü ise hedef<br />
metin olarak “Tarihsiz Günlük “ adıyla Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Her<br />
iki metinde de koyu harflerle belirtilen cümleler Azeri Türkçesi ve Türkiye<br />
Türkçesinde ifade ortaklıklarını göstermektedir. Bu ortak ifadelerin çokluğu<br />
dikkate alındığında yazarın daha önce de belirttiği Türk yazı dilleri arasında<br />
oluşturulacak bilişsel-lengüistik aktarma metodunda öncelikle diller arasındaki<br />
aynılıklar, farklılıklar, varyantlar ve yalancı eşdeğerlerin bilişsel olarak<br />
tanımlanması gerektiği fikri desteklenmektedir.<br />
Eserin son bölümünde “Türkçe Aktarmalı-Açıklamalı Sözlükler”<br />
başlığı altında dilbilimin bir dalı olan leksikografi (sözlükçülük) bilimi hakkında<br />
bilgi verilmiş ve bugüne kadar yapılan sözlük çalışmaları amaç ve yöntemlerine<br />
göre şöyle sınıflandırılmıştır: 1.<strong>Dil</strong> öğretimi, 2.Ana dilin normlaşması ve<br />
betimlenmesi, 3.<strong>Dil</strong>ler arası art görünümlü kalıcı temaslar ve eş görünümlü<br />
iletişim-bilişim ilişkileri, 4.<strong>Dil</strong>in kavramlar haritasının ve bununla ilintili kelime<br />
hazinesinin dilbilimsel ve sözlüksel olarak incelenmesi.<br />
Yine bu bölümde, günümüzde sözlükçülük geleneğinin klasik ve yeni<br />
Hint-Avrupa lengüistik geleneğine göre devam ettiği belirtilmiş; fakat yeni<br />
bilimsel araştırmaların ışığında yakın ve en yakın akraba diller teorisinin<br />
ortaya çıkışı, mevcut sözlükçülük anlayışının değişerek, aktarmalı-açıklamalı<br />
sözlükçülük türünün gelişmesinin gerekliliğini ortaya çıkarmıştır, görüşü<br />
savunulmuştur. Türk yazı dilleri ve tarihi lehçeleri de yakın ve en yakın akraba<br />
diller düzeyinde nitelendirilmeli ve Türk yazı dilleri arasında eş zamanlı<br />
217
Fatma Soytürk Hamza<br />
aktarmalı-açıklamalı sözlüklerinin düzenlenmelidir, fikri vurgulanmıştır. Türk<br />
dilbiliminde sözlükçülük çalışmalarının tarihçesi hakkında bilgi verilmiş ve XI.<br />
yüzyıldan bu yana Türk sözlükçülüğünde yapılan çalışmalar etimolojik-tercüme,<br />
açıklamalı-betimlemeli, akraba olmayan dillerle diller arası-eş zamanlı<br />
tercüme ve yakın akraba dillerle ise karşılaştırmalı nitelikte aktarmalıaçıklamalı<br />
sözlükler olarak dört grupta sınıflandırılmıştır. Yazar, Türk dilinin<br />
çağdaş leksikal ve leksikal-gramatikal varlığının eş zamanlı olarak sözlüksel<br />
betimlenmesinin, her şeyden önce Oğuz-Karluk-Kıpçak ve Kırgız-Yenisey<br />
dil-diyalekt gruplarındaki çağdaş yazı dillerinin kullanımlarıyla normlaşan,<br />
varyantlaşan, mecazileşen ve buna bağlı olarak da deyimleşerek kalıplaşan<br />
vb. özelliklerine göre yapılabileceği görüşünü ifade etmektedir. Bundan<br />
sonra yapılacak yeni çalışmaların da içeriğine göre “genel karşılaştırmalı ve<br />
aktarmalı-açıklamalı eş zamanlı sözlükler ”(leksik ve gramatikal söz varlığı,<br />
mecazileşen tamlamalar, deyimleşen dil kullanımları vb.) ve “özel aktarmalıaçıklamalı<br />
eş zamanlı sözlükler” (atasözleri, deyimler, yeni kelimeler,<br />
terimler, alıntı kelimeler, eş anlamlı kelimeler, zıt anlamlı kelimeler vb.)<br />
biçiminde sınıflandırılabileceğini belirtmiştir. Bu bölümün sonunda yazar XXI.<br />
yüzyıla girerken Türk yazı dillerinin eklemeli sisteminin analitik-bükümlülük<br />
özelliklerine göre düzenlenecek aktarmalı-açıklamalı sözlüklerinin yapılmasına<br />
ihtiyaç duyulduğunu vurgulamış ve hazırlanacak bir “Türkçe-Azerice Aktarmalı<br />
Türkçe Sözlük” çalışmasının düzenleme ilkelerini belirleyerek ileride yapılacak<br />
olan bu tarz çalışmalar için örnek teşkil etmiştir. Bu ilkeler kısaca şunlardır:<br />
1. Madde başı kelimelerin türleri, kökenleri, ağızlardaki kullanımları<br />
ve terimlerin ait oldukları alanlarının yanı sıra, sözcüklerin hangilerinin yeni<br />
kelime olduğunun da gösterilmesi, 2. Her iki yazı dilinde aynı olan kelimelerin<br />
yazım şekillerinin gösterilmesi, anlamlarının kısaca açıklanması; kelimelerin<br />
Türkiye Türkçesinde olan ama Azerbaycan Türkçesinde bulunmayan veya tam<br />
tersi, anlamlarının veya birden fazla anlamlarının betimlenmesi, 3.Türkiye<br />
Türkçesinde kullanılan ama Azerbaycan Türkçesinde aynı leksikal karşılığı<br />
bulunmayan kelimelerin Azerbaycan Türkçesindeki uygun sözlüksel karşılığının<br />
belirlenmesi ve karşılığı bulunmayan kelimelerin anlamlarının açıklanması,<br />
4.Türkçe sözlükte eş sesli (homonim) olarak belirlenen birçok kelime, madde<br />
başı kelime olarak verilmiştir. Kaynakları ve anlamları farklı olan söz konusu<br />
kelimelerin anlamları birbirinden ayrılarak açıklanmıştır. Türkiye Türkçesi-<br />
Azerbaycan Türkçesi Aktarmalı-Açıklamalı Sözlüğünde de söz konusu<br />
kelimelerin anlamlarının Azerbaycan Türkçesindeki karşılıklarının verilmesi<br />
ve açıklanması, 5. Bazı eş sesli kelimelerin Türkçe Sözlük’te ve Azerbaycan<br />
Türkçesi Sözlüğünde madde başı kelimeler olarak verilmesinde farklar vardır.<br />
Bu tür kelimelerin söz konusu sözlükte madde başında değil, madde içerisinde<br />
eş ses.(eş sesli) veya hom. (homonim) kısaltmalarıyla gösterilmesi; eş sesli<br />
218
Musaoğlu, Mehman (2010), Kemal Abdulla’nın Eserleri Türkiye Türkçesinde<br />
kelimelerin Türkiye Türkçesinde bulunmayan anlamsal- yapısal varyantlarının<br />
ve birden fazla leksik anlamlarının gösterilmesi, 6. Her iki Oğuz grubu Türk<br />
yazı dilinin kelime hazinesinde eş anlamlı kelimeler olarak bilinen ama hem<br />
kullanım sıklığına hem de kullanım alanlarına göre farklılaşan sözcüklerin<br />
Türkçe Sözlük’ teki madde başı sırasına göre belirlenmesi<br />
Bu ilkeler belirlendikten sonra sözlükte kullanılabilecek kısaltmaların<br />
listesi verilmiş, ayrıca Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesi Eş Zamanlı<br />
Aktarmalı-Açıklamalı Sözlüğü’ nün oluşturulmasında kullanılabilecek yalancı<br />
eşdeğerler sözlüğünün düzenleme ilkeleri belirlenmiş ve bu ilkelerin uygulanışı<br />
örneklerle açıklanmıştır. Eserin sonunda tüm bu ilkeler esas alınarak sadece<br />
“A” harfini kapsayan “Türkiye Türkçesi-Azerbaycan Türkçesinde Yalancı<br />
Eşdeğerler Sözlüğü” ve “Azerbaycan Türkçesi-Türkiye Türkçesi Deyimler<br />
Sözlüğü” denemesine yer verilmiştir.<br />
“Kemal Abdulla’nın Eserleri Türkiye Türkçesinde” ismini taşıyan bu<br />
kitabı ilk elime aldığımda Kemal Abdulla adlı bir yazarla ve onun Türkiye<br />
Türkçesine aktarılmış eserlerine ait Oysa kitabın kapağını kaldırdığımda sadece<br />
bir yazarla tanışmakla kalmadım, aklımdaki soru işaretlerini yok etme ve yeni<br />
bilgiler edinme şansını yakaladım. Türk şiveleri arasında aktarma yaparken sık<br />
sık sorunlarla karşılaşırız ve bazen işin içinden nasıl çıkacağımızı bilemeyiz.<br />
İşte, bu çalışma, aktarma meselesi ile ilgili pek çok sorunun cevabını vermesinin<br />
yanında bize bu konu ile ilgili yeni yöntemler sunacak, farklı bakış açıları<br />
kazandıracaktır. Bu alanda araştırmacılara yol gösterecek kaynak eserlerin<br />
yetersizliği göz önüne alındığında hem açıklamalar hem de uygulamalara yer<br />
verilerek hazırlanan bu eserin Türk yazı dilleri arasında aktarma çalışmaları<br />
yapan ve bu konuya ilgi duyan araştırmacılara kaynak olabileceği görüşündeyiz.<br />
Ülkemizde yapılacak Türk yazı dilleri arasındaki aktarma ve aktarmalıaçıklamalı<br />
sözlük çalışmalarında örnek teşkil edeceğini düşündüğümüz bu eseri<br />
hazırlayan hocamız Prof. Dr. Mehman Musaoğlu’na teşekkür ediyor, bu alanda<br />
yapacağı yeni çalışmaları merakla bekliyoruz.<br />
219
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
.......... Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 220-224 ss.<br />
Han-Woo CHOI, Türkçe, Korece, Moğolca ve Mançu-<br />
Tunguzcanın Karşılaştırmalı Ses ve Biçim Bilgisi,<br />
Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, 2010, 314s.,<br />
ISBN 978-975-16-2244-0<br />
Hasan Sevban Kapdan * 1<br />
Altay dilleri araştırmaları, Türkiye Türklük bilimi için olduğu kadar Dünya<br />
Türklük bilimi için de çok eski sayılmaz. Dünyada yaklaşık üç asır önce başlayan<br />
Altay dilleri üzerine araştırmalar kademeli olarak değişik aşamalardan geçerek<br />
günümüze kadar devam ede gelmiştir. Bu gelişim sürecinde farklı Türkologlar<br />
tarafından farklı sınıflandırmalarda kendini gösteren Altay dillerine üye diller ya<br />
da Altay dili üyesi diye tanımlayabileceğimiz bu farazi Altay dili lehçeleri, kimi<br />
zaman Türk dili, Moğolca ve Mançu-Tunguzca ile sınırlandırılırken kimi zaman<br />
da Korece ve Japoncanın da mezkur dillere katılmasıyla geniş tutulmuştur.<br />
Türk <strong>Dil</strong> Kurumu yayınları arasında 2010 yılında çıkan incelemekte<br />
olduğumuz bu çalışma, Altay dillerinin karşılaştırmalı gramerini inceleyen<br />
önemli çalışmalardandır. Daha önce Han-Woo Choi tarafından gerçekleştirilen<br />
bu çalışma, genel yapı olarak yazarın 1985 yılında hazırlamış olduğu “Türkçe<br />
ile Korecenin Karşılaştırmalı Fonolojisi” adlı yüksek lisans tezi ile 1989 yılında<br />
hazırladığı “Türkçe ile Korecenin Karşılaştırmalı Morfolojisi” adlı doktora<br />
tezinin bir araya getirilmesinden oluşmaktadır. Ayrıca araştırmacının ses bilgisi<br />
ve biçim bilgisi olmak üzere iki ana bölümden oluşan bu çalışması, akademisyen<br />
arkadaşları Süer Eker ve Emine Yılmaz tarafından içerik, dil ve üslup açısından<br />
bazı güncelleme, düzenleme ve düzeltmelere tabi tutulmuştur. Bu müdahale ve<br />
katkıların gerekçeleri yine çalışmanın “sunuş” bölümünde “kitabın yazarının<br />
uzun süre önce Kore’ye dönmüş bulunması ve alan dışı faaliyetlere odaklanmış<br />
olması” olarak belirtilmiştir.<br />
Eser, Altay dilleri (Türkçe-Korece-Moğolca-Mançu-Tunguzca)nin<br />
karşılaştırmalı ses bilgisi ve karşılaştırmalı biçim bilgisi olarak iki ana bölümden<br />
oluşmakta olup, “sunuş” bölümü Süer Eker ve Emine Yılmaz ikilisi tarafından<br />
hazırlanmıştır. “Sunuş” bölümünde çalışmanın Altayistik araştırmaları açısından<br />
önemi vurgulanırken kitabın bu alanda araştırma yapacak akademisyenler<br />
için kaynak kitap olmaya aday olduğu dile getirilmiştir. Ayrıca eserde yapılan<br />
*<br />
Öğretim Görevlisi, Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Fakültesi<br />
220
Han-Woo CHOI, Türkçe, Korece, Moğolca ve Mançu-Tunguzcanın Karşılaştırmalı Ses ve Biçim Bilgisi<br />
güncellemeler de bu bölümde hatırlatılmıştır.<br />
Birinci kitabın ön söz bölümünde yazar, Altayistik alanında sadece<br />
Türkçe ile Koreceyi karşılaştıran bağımsız bir ses bilgisi çalışmasının bugüne<br />
kadar yapılmadığını belirtir. Yaptığı çalışmanın, bu sahadaki boşluğu bir nebze<br />
de olsa kapatması dileğinde bulunur. Korece ile Türkçe arasındaki ses denklikleri<br />
için başvurduğu dil dönemlerini ve malzemeyi dile getirirken mümkün olduğu<br />
ölçüde söz konusu örneklerin Moğolca ve Mançu-Tunguzca karşılıklarını<br />
vermeye çalıştığını söyler.<br />
“Kısaltmalar” bölümünün ilk bölümünde yerli ve yabancı dergi ve kitap<br />
kısaltmaları göze çarpar. Kısaltmaların ikinci bölümünde ise karşılaştırmalı<br />
çalışmada malzeme ve örnekleri kullanılan dil ve lehçe adlarının kısaltmaları<br />
yer alır.<br />
Karşılaştırmalı Ses Bilgisi bölümünün “giriş”inde ilk olarak “Altay <strong>Dil</strong>leri<br />
Araştırmalarının Tarihçesi” anlatılır. Bu bölümde, Altay <strong>Dil</strong>leri Araştırmaları,<br />
Altay <strong>Dil</strong>lerinde Önemli Ses Değişiklikleri ve Korece ile Altay <strong>Dil</strong>lerinin<br />
Akrabalığı sorunu ele alınır. (Altay <strong>Dil</strong>leri araştırmalarının ilk defa ne zaman<br />
ve kim tarafında başlatıldığı ve zamanla hangi Türkologlarca devam ettirilip<br />
geliştirildiği bu bölümde ele alınır.) Daha sonra “Türkçe ile Korece Hakkında<br />
Tarihsel Bilgiler”le devam eden “giriş”te, “Türkçenin Tarihi Gelişmesi” ve<br />
“Çağdaş Türk <strong>Dil</strong>lerinin Tasnifi”, “Eski ve Orta Korecenin Tarihi Gelişmesi”<br />
konuları hakkında bilgiler verilir.<br />
“Karşılaştırmalı Ses Bilgisi Ana Türkçe ve Ana Korecenin Ses Sistemleri”<br />
bölümünde “Türkçenin Ses Sistemi” konusu işlenir ve bu kısımda Türkçenin<br />
ünlü ve ünsüz sistemleri anlatılır. Ardından “Korecenin Ses Sistemi” ele alınarak<br />
bu dilin de ünlü ve ünsüz sistemi açıklanır.<br />
Birinci kitabın ikinci bölümü “Türkçe ile Korece arasında Ses<br />
Denklikleri”ne ayrılmıştır. Bu bölümde kelime başı, kelime içi ve kelime<br />
sonundaki ünsüzlerin Korece ve Türk dillerindeki denklikleri verilirken mümkün<br />
olduğu ölçüde Moğolca ve Mançu-Tunguzcadaki biçimleri de verilmeye çalışılır.<br />
Daha sonra ilk hece ünlüleri ile ilk hece dışındaki ünlülerin ses denklikleri ele<br />
alınır.<br />
Karşılaştırmalı Ses Bilgisinin sonuç bölümünü yazar, Ana Altayca, Ana<br />
Türkçe ve Ana Korece ünsüzlerinin söz başında, söz içinde ve söz sonundaki<br />
denklikleri ile hece başı ve ilk hece dışındaki ünlü denkliklerini şematik olarak<br />
verir ve bu tabloya göre saptamalarını maddeler.<br />
“Karşılaştırmalı Ses Bilgisi” bölümü sonundaki “kaynakça”da, özellikle<br />
fonetik çalışmalarıyla öne çıkan çok sayıda yerli ve yabancı Türkologun eserini<br />
görebilmekteyiz. “Kaynakça”da ayrıca Koreli dilbilimcilere ait Korece dil<br />
çalışmaları göze çarpmaktadır.<br />
221
Hasan Sevban Kapdan<br />
Eserin ikinci kitabı “Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi” bölümü de bir önsözle<br />
başlar. “Şimdiye kadar bu konu ile ilgili olarak ortaya atılan çalışmaların hemen<br />
hepsinin G. Ramstedt’ten ilham aldığı”nı dile getiren Choi, “bugüne kadar Türkçe<br />
ile Korecenin karşılaştırmalı biçim bilgisi üzerine, dilbilimsel ölçütlere dayanan,<br />
sağlıklı biçimbilimsel denklikler veya bununla ilgili yeni görüşler ileri sürülmüş<br />
olmadığı”nı belirtir. Bugüne kadar Korece ile Türkçe arasındaki toplam 92 biçim<br />
bilgisel denkliğin 58 tanesinin yeni olup yazara ait olduğu açıklanır. Ayrıca<br />
yazar, bazı Türkologlarca “Korecenin Altay dilleri ailesi içinde değerlendirilmek<br />
istenmemesini, Korecenin gerçekten Altay dillerinden uzaklığına değil, bu<br />
konu ile ilgili yapılan çalışmaların azlığı”na bağlar. “Korecenin Moğolca ya da<br />
Mançu-Tunguzca ile Türkçeyle olduğu kadar yakın bir akrabalığının olmadığı”<br />
gerçekliğinden başka, “Hint-Avrupa dilleri araştırmaları için geliştirilen başarılı<br />
bir metot gibi Altay dillerine ait uygun bir çalışma metodunun yeterli derecede<br />
geliştirilememesi” ve “konuyu çözüme kavuşturmak için elde yeterli dilbilimsel<br />
malzemenin bulunmaması” gibi nedenlerin Koreceyi Altay dillerine bağlamada<br />
zorlaştırıcı nedenler olarak ortaya çıktığı gerçeği üzerinde durur. Bütün bu<br />
gerçeklerin yanında Choi, bu çalışmanın kendisini getirdiği noktayı şu şekilde<br />
özetler: Korece ile en yakın akrabalığı bulunan dil Türkçedir.<br />
Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi “giriş” bölümünde de Karşılaştırmalı Ses<br />
Bilgisi bölümündekine benzer bir metot izlenir. “Kısaltmalar” bölümünden<br />
sonra “giriş” bölümünü sırasıyla “Altay <strong>Dil</strong>lerinin Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi<br />
Üzerine Yapılan Çalışmalar”, “Türk <strong>Dil</strong>lerinin Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi<br />
Üzerine Yapılan Çalışmalar” ve “Kore <strong>Dil</strong>i Üzerine Yapılan Gramer Çalışmaları”<br />
izler.<br />
“Türkçe ile Korecenin Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi” bölümünde, Ses<br />
Bilgisi bölümündeki gibi Moğolca ve Mançu-Tunguzcadan da örnekler getirilmek<br />
suretiyle Korece ve Türk dilleri karşılaştırmaları olarak gerçekleştirilir. Yapım<br />
ekleri, çekim ekleri ve fiil çekim eklerinin bahsedilen diller arasındaki biçim<br />
bilgisel karşılaştırması yapılır.<br />
Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi “sonuç” bölümünde yazar, araştırması<br />
neticesinde ulaştığı sonuçları 11 madde halinde sıralar: Korece ile Türkçe<br />
arasındaki biçim bilgisel denkliklerin dağılımında en fazla denkliği görülen<br />
ek, “fiilden isim yapma eki”dir. Toplam denklik sayısı ise 92’dir. Daha önce<br />
Ramstedt’in tespit ettiği ve bu çalışmada kendisinin bulduğu bütün bu biçim<br />
bilgisel denklikler yine bu “sonuç” bölümünde sıralanır. Ayrıca, Türkçe,<br />
Korece, Moğolca veya Mançu-Tunguzca verilerin bulunduğu üçlü veya dörtlü<br />
denklikleri, Türkçe ve Korece dışındaki Altay dillerinde denkliği bulunmayan<br />
biçim bilgisel ögeleri bu bölümde bulmak mümkündür. Bu çalışmanın verileri<br />
ışığında yazar, Altay dil birliği ile ilgili bir de şema vermektedir. Bu şemaya göre<br />
Altay dil birliğinden çıkan üç alt ana dil birliği şöyle oluşmuştur: Çuvaş-Türk<br />
222
Han-Woo CHOI, Türkçe, Korece, Moğolca ve Mançu-Tunguzcanın Karşılaştırmalı Ses ve Biçim Bilgisi<br />
Birliği, Proto Kore <strong>Dil</strong>i ve Mançu-Tunguz-Moğol Birliği. “Sonuç” bölümünün<br />
İngilizcesi “Abstract” da bu bölümde yer almaktadır.<br />
Son olarak, çalışma üç bölümden oluşan zengin bir “kaynakça” ile biter.<br />
“Kaynakça”da Altay dillerinin karşılaştırmalı biçim bilgisi üzerine yapılan<br />
çalışmalar, Türk dillerinin karşılaştırmalı biçim bilgisi üzerine yapılan çalışmalar<br />
ve Kore dili grameri üzerine yapılan çalışmalar gruplandırılarak verilmiştir. Kore<br />
dili grameri üzerine yapılan çalışmalar da kendi içinde bir sınıflandırmaya tabi<br />
tutulmuş olup üç bölüm halindedir: Yabancı araştırmacılar tarafından yapılan<br />
çalışmalar, Koreli araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalar ve diğer konular.<br />
Çalışmanın konusu, Türkçe, Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecenin<br />
fonolojik ve morfolojik karşılaştırması olmasına rağmen, esas olarak Türkçe<br />
ve Korecenin karşılaştırılması çerçevesinde gerçekleşmiştir. Moğol ve Mançu-<br />
Tunguz dillerine ait örnek malzemenin karşılaştırmaya sonradan, şartların el<br />
verdiği ölçüde eklemlenmiş olduğu anlaşılmaktadır.<br />
Eserin içeriğinin yaklaşık yirmi beş yıl önce yapılan akademik çalışmalara<br />
dayanıyor olması, sonrasında elden geçirilip günümüze uyarlanması gayretlerine<br />
rağmen, birtakım küçük eksiklikleri ortadan kaldıramamış gözükmektedir.<br />
Kitapta sayfa numaralarının, ilk bölümün (kitabın) başından ikinci bölümün<br />
(kitabın) sonuna kadar kesintisiz verilmiş olması, kitabı incelemek için eline alan<br />
araştırmacıya veya okura kullanım kolaylığı sağlamasına rağmen çalışmanın iki<br />
ana bölüm olarak tek kitap halinde basılması yerine, iki farklı müstakil kitap<br />
olarak basılmasının daha güzel bir fikir olacağı kanısındayız. Çünkü eseri<br />
oluşturan her iki ana bölümün, yani fonoloji ve morfoloji bölümlerinin önsöz,<br />
kısaltmalar, giriş, sonuç ve kaynakça bölümleri ayrı ayrıdır. Bu durum bize tek bir<br />
kitapla değil, iki ayrı kitapla karşı karşıya olduğumuz hissini vermektedir. Ayrıca<br />
çalışmada “kaynakça” bölümünde bazı önemli eserlerin unutulmuş olduğu<br />
görülmektedir. Mesela, Türkiye Altayistlerinden Osman Nedim Tuna’nın 1983<br />
yılında Türk Dünyası El Kitabı’nda da yayımlanan “Altay <strong>Dil</strong>leri Teorisi” adlı<br />
87 adet dipnotlu o değerli ve kuşatıcı çalışmasının, çalışmanın icrası sürecinde<br />
yararlanılmayıp “kaynakça”ya dahil edilmemesi herhalde bir ‘unutma ya da<br />
gözden kaçırma’ olarak değerlendirilmelidir. Son olarak, bu çalışmada Altay<br />
dillerinin karşılaştırmalı ses ve biçim bilgisi olarak tanıtılıyor olmasına rağmen,<br />
Japoncanın beş üyeden oluşan Altay dilleri ailesi dışında bırakılıp karşılaştırmaya<br />
dahil edil(e)memesi de tatmin edici şekilde bu çalışmada anlatılmalıydı, diye<br />
düşünüyoruz.<br />
Genel çizgileriyle tanıtmaya çalıştığımız bu eser, genel anlamda Türklük<br />
dünyası araştırma ve araştırıcıları, özel anlamda Altay dilleri araştırma ve<br />
araştırıcıları için önemli bir kaynak kitap olmaya adaydır. Maalesef dünyada<br />
ve özellikle Türkiye’de Altay dilleri ve Altay dilleri kuramı üzerine yapılan<br />
çalışmaların yetersizliği ortadadır. Ülkemizde Korece bilen Türklük bilimi ve<br />
223
Hasan Sevban Kapdan<br />
Altayistik üzerinde çalışan akademisyenlerin olmayışı üzüntü vericidir. İşte<br />
bu noktada, bu değerli çalışmanın önemi kendini göstermektedir ve eser, bu<br />
satırların sahibini olduğu kadar, diğer genç akademisyen adaylarını da Korece<br />
başta olmak üzere diğer Altay dillerini öğrenerek Altayistik alanında çalışmaya<br />
itecek niteliktedir.<br />
Sahasında bir ilk olma özelliğindeki bu çalışmayı, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />
yayınları arasında yayımlanmasına izin vermek suretiyle Türklük bilimine<br />
ve Altay dilleri bilimine kazandıran Koreli akademisyen Han-Woo Choi’ye<br />
teşekkürü bir borç biliriz. Türklük bilimi dünyası emektarları, kendilerinden bir<br />
an önce karşılaştırmalı Altayistik çalışmalarına tekrar dönüp yeni araştırmalara<br />
imza atmasını beklemektedir.<br />
224
Yayın İlkeleri<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Uluslararası Hakemli Dergi<br />
Yayın İlkeleri<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisi, uluslararası hakemli bir dergidir. <strong>Bahar</strong> ve Güz<br />
olmak üzere yılda iki kez yayımlanır. Dört sayıda bir dizin oluşturulur. Dergi, Yayın<br />
Kurulu tarafından belirlenen yurt içi ve yurt dışındaki kütüphanelere, uluslararası<br />
indeks kurumlarına, abonelere ve ilgililere gönderilir.<br />
Amaç: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinin amacı, genel Türk dili, genel dil bilimi,<br />
tarihî ve çağdaş Türk lehçeleri alanlarındaki özgün çalışmalara bir ortam hazırlamak<br />
ve bu yolla söz konusu alanlardaki araştırmaları ilgili kamu oyuna duyurmaktır.<br />
Konu: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisi, tarihî ve çağdaş Türk lehçeleriyle genel dil<br />
bilimi konularını ele alan özgün araştırmalara yer verir.<br />
İçerik: Araştırmaya dayalı, alanında bir boşluğu dolduracak ve daha önce<br />
hiçbir yerde yayımlanmamış özgün yazılar ile bilimsel toplantılarda sunulmuş<br />
bildiriler (bu durum açık bir şekilde belirtilmek şartıyla), alanın gelişimine katkı<br />
sağlayacak tanıtım ve eleştiri yazıları <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinde yayımlanır.<br />
Yazıların Değerlendirilmesi: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisine gönderilen<br />
yazılar, Yayın Kurulu tarafından derginin yayın ilkelerine uygunluk bakımından<br />
değerlendirilir. Yayın Kurulunun uygun bulduğu yazılar, alanında çalışmalarıyla<br />
kabul görmüş iki hakeme gönderilir. İki hakemden olumlu rapor alan yazılar<br />
yayımlanır. Hakem raporlarından biri olumlu diğeri olumsuz ise, yazı üçüncü bir<br />
hakeme gönderilir. Hakemlere yazar adı gönderilmez ve hakemlerin isimleri gizli<br />
tutulur. Gelen raporlar beş yıl süreyle saklanır.<br />
Yazarlar hakemlerin eleştiri, öneri ve düzeltme taleplerini dikkate alırlar;<br />
katılmadıkları hususlar varsa, gerekçeleriyle birlikte itiraz etme hakkına sahiptirler.<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisine kabul edilmeyen yazılar istek hâlinde yazarlarına iade<br />
edilir.<br />
Yayın <strong>Dil</strong>i: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinin yayın dili Türkiye Türkçesidir.<br />
Ancak her sayıda Yayın Kurulunun kararıyla diğer Türk lehçelerinde de yazı<br />
yayımlanabilir.<br />
Yazım Kuralları<br />
1. Başlık: 14 punto, koyu, küçük harflerle yazılmalıdır.<br />
2. Yazar Adı: Başlığın altında sağ tarafta, soyadı küçük harflerle, koyu<br />
yazılmalı; unvan, görev yapılan kurum ve e-posta adresi italik olarak bir yıldız<br />
225
Yayın İlkeleri<br />
işareti ile soyadına dipnot düşülerek ilk sayfanın altında verilmelidir.<br />
3. Özet: Yazının başında, Türkçe ve İngilizce özet (en fazla yüz kelime)<br />
mutlaka bulunmalıdır. Özet içinde kaynak, şekil, çizelge vb. bulunmamalıdır. Özetin<br />
hemen altında en fazla on kelimelik anahtar kelimeler yer almalıdır. Özet ve anahtar<br />
kelimeler Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanmalıdır.<br />
4. Makale Metni: Yazılar, A4 boyutundaki kâğıtlara, MS Word programında<br />
Times New Roman yazı karakteriyle, 11 punto, tek satır aralığıyla, sayfa kenarlarında<br />
3’er cm. boşluk bırakılarak ve sayfalar numaralandırılarak yazılmalıdır. Gönderilen<br />
yazılar, 10 000 kelimeyi geçmemelidir. Metinde geçen örnekler eğik harflerle,<br />
anlamlar tırnak içinde ve düz olmalıdır. Yazılarda Türk <strong>Dil</strong> Kurumunun yazım<br />
kuralları geçerlidir. Yazar özel bir font kullandıysa, yazıyla ile birlikte bu fontları da<br />
göndermelidir. Ayrıca yazıda kullanılan resim, şekil vb. için numaralar verilmelidir.<br />
5. Kaynak gösterme ve alıntılar: Metin içinde atıflar ad ve tarih ve/veya<br />
sayfa olarak parantez içinde (Hacıeminoğlu 1991), (Hacıeminoğlu 1991: 30)<br />
şeklinde gösterilmelidir. Üç satırdan az alıntılar satır arasında ve tırnak içinde; üç<br />
satırdan uzun alıntılar ise satırın sağından ve solundan birer santimetre içeride, blok<br />
hâlinde, 9 puntoyla, tek satır aralığıyla verilmelidir. Atıfta bulunulan tezlerin hangi<br />
üniversitede, hangi akademik derece için ve hangi tarihte yapıldığı belirtilmelidir.<br />
Dipnotlar sayfa altında numaralandırılarak verilmeli ve sadece açıklamalar<br />
için kullanılmalıdır.<br />
6. Kaynaklar: Kaynaklar, metnin sonunda, yazarların soyadına göre alfabetik<br />
olarak, 9 punto, tek satır aralığıyla ve aşağıdaki biçimde yazılmalıdır. Eser adları<br />
yatık, makale adları tırnak içinde ve diğer bilgiler örneklerdeki gibi verilmelidir. Bir<br />
yazarın birden fazla yayını olması durumunda, kaynaklar yayımlanış tarihine göre<br />
sıralanmalı; bir yazara ait aynı yılda basılmış yayınlar ise 2008a, 2008b şeklinde<br />
olmalıdır.<br />
CLAUSON, Sir Gerard (2005), “Altayca Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir<br />
Değerlendirmesi” (Çev. İsmail ULUTAŞ) Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi V/2,<br />
Kış, Bornova, İzmir, s. 311-324.<br />
ECKMANN, Janos (1988), Çağatayca El Kitabı (çev. Günay KARAAĞAÇ),<br />
İÜEF Yayınları, İstanbul.<br />
ERCİLASUN, Ahmet B. (2007), “Türkçenin En Eski Komşuları” Makaleler<br />
(Haz. Ekrem ARIKOĞLU), Akçağ Yayınları, Ankara, s. 41-62.<br />
KARAHAN, Leyla (1997), “Fiil-Tamlayıcı İlişkisi Üzerine”, Türk <strong>Dil</strong>i, S.<br />
549 (Eylül), Ankara, s. 209-213.<br />
KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi),<br />
Ankara, TDK Yayınları.<br />
Yazıların Gönderilmesi<br />
Belirtilen ilkelere uygun olarak hazırlanmış yazılar, internet veya yazışma<br />
adresimize gönderilmelidir. Yazarlara raporlar doğrultusunda geliştirilmek veya<br />
226
Yayın İlkeleri<br />
düzeltilmek üzere gönderilen yazılar, gerekli düzenlemeler yapılarak en geç bir<br />
ay içinde tekrar dergiye ulaştırılmalıdır. Yazı işleri, esasa yönelik olmayan küçük<br />
düzeltmeler yapabilir.<br />
Yukarıdaki kurallara uymayan makaleler yayımlanmaz. Yayımlanan<br />
makalelerin fikrî ve ilmî, çevirilerin ise hukukî sorumluluğu yazarlarına /<br />
çevirmenlerine aittir.<br />
Yazışma adresi<br />
Doç. Dr. Ekrem Arıkoğlu<br />
Gazi Üniversitesi<br />
Fen Edebiyat Fakültesi<br />
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü<br />
06500-Teknikokullar/ Ankara/ TÜRKİYE<br />
Tel: 0 312 202 14 20<br />
dilarastirmalari@gmail.com<br />
www.dilarastirmalari.com<br />
227
Editorial Principles<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
International Refereed Journal<br />
Editorial Principles<br />
<strong>Dil</strong> Araştırmaları is an international refereed journal and it is published twice<br />
a year as spring and fall seasons. An index is prepared and published at the end of<br />
each fourth issue. Each issue is forwarded to national/ international libraries and<br />
international indexing institutions determined by editorial board and to subscribers.<br />
Aim: <strong>Dil</strong> Araştırmaları is published to bring forth original studies in the<br />
fields of Turkish Language, linguistics, historical and modern Turkish Dialects and<br />
to inform the public opinion about these studies.<br />
Topic: Articles related to historical and modern Turkish Dialects and<br />
linguistics are published in <strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />
Content: Articles forwarded for publication must be original, contributing to<br />
knowledge and scientific information in related fields or bringing forth new views<br />
and perspectives. Articles shouldn’t have been previously published or accepted to<br />
be published elsewhere. Papers presented at conferences may be accepted (provided<br />
that it is clearly stated). Articles introducing works and critiques can also be published<br />
in <strong>Dil</strong> Araştırmaları.<br />
Evaluation of Articles: Articles forwarded to <strong>Dil</strong> Araştırmaları are first<br />
reviewed by the editorial board in terms of journal’s publishing principles. Those<br />
regarded as acceptable are initially sent to two referees who are well-known for their<br />
studies in the fields. Articles are published if the referees sent affirmative reports. If<br />
one of the reports is affirmative and the other is negative, it is forwarded to a third<br />
referee. Names of the authors are not sent to the referees. Names of the referees are<br />
also kept secret. The reports are kept for five years.<br />
The authors are expected to consider the criticism, suggestions and corrections<br />
proposed by the referees. If the authors disagree, they are entitled to express their<br />
views with justifications. Articles which are not accepted for publication can be<br />
returned to their authors if requested.<br />
The Language of Publication: The publication language of <strong>Dil</strong> Araştımaları<br />
is Turkish. Articles in other Turkish dialects may be published upon the decision of<br />
the Editorial Board in each issue.<br />
Writing Rules<br />
1. Title: The title should be written in bold, with 14 type size.<br />
228
Editorial Principles<br />
2. Name of the Author: It should be written with the surname in small<br />
letters and bold, under the title and on the right side. Academic position, institution<br />
and e-mail address should be written in italics with an asterisk as a footnote to the<br />
surname at the bottom of the first page.<br />
3. Abstract: The article should include an abstract in Turkish and English<br />
(in maximum 100 words) at the beginning of the text. There should be no reference<br />
to sources used, figures and charts etc. There should be key words, maximum ten<br />
words, under the abstract. Abstracts and key words should be written in Turkish and<br />
English.<br />
4. Main Text: The article should be written in MS word program in Times<br />
New Roman, 11 type size and 1 line on A4 format papers. There should be 3 cm<br />
space on the margins and pages should be numbered. Articles should not exceed<br />
10000 words. The examples should be in italic, their equivalents in Turkish should<br />
be in quotation marks and not in italic. The articles must confirm to the writing rules<br />
of The Turkish Language Association. If the author had used a special font type, he<br />
should forward it with the article. Besides, the pictures and figures etc. in the article<br />
should be numbered.<br />
5. Indicating Sources and Citations: References within the text should be<br />
given with name and date and/or page in parentheses as follows: (Hacıeminoğlu 1991),<br />
(Hacıeminoğlu 1991: 30). Citations less than 3 lines should be typed between lines and in<br />
quotation marks; citations more than 3 lines should be typed with indent of 1 cm in block, 9<br />
type size and with 1 line space. At which university, for which academic position and when<br />
the cited dissertations are prepared should be stated.<br />
Footnotes should be numbered at the bottom of the page, and be used only for<br />
explanations.<br />
6. References: References should be typed at the end of the text in alphabetical<br />
order of the authors’ surnames, with 9 type size and 1 line space as follows. The names of<br />
the works should be in italic, the names of the articles should be in quotation marks and<br />
other information should be as in the examples. If there are more than one source by the<br />
same author, then they will be listed according to their publication date; sources of the same<br />
author published in the same year will be shown as 2008a, 2008b.<br />
CLAUSON, Sir Gerard (2005), “Altayca Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir<br />
Değerlendirmesi” (Çev. İsmail ULUTAŞ) Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi V/2,<br />
Kış, Bornova, İzmir, s. 311-324.<br />
ECKMANN, Janos (1988), Çağatayca El Kitabı (çev. Günay KARAAĞAÇ),<br />
İÜEF Yayınları, İstanbul.<br />
ERCİLASUN, Ahmet B. (2007), “Türkçenin En Eski Komşuları” Makaleler<br />
(Haz. Ekrem ARIKOĞLU), Akçağ Yayınları, Ankara, s. 41-62.<br />
KARAHAN, Leyla (1997), “Fiil-Tamlayıcı İlişkisi Üzerine”, Türk <strong>Dil</strong>i, S.<br />
549 (Eylül), Ankara, s. 209-213.<br />
229
Editorial Principles<br />
KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi),<br />
Ankara, TDK Yayınları<br />
How to Forward Articles<br />
The articles prepared in accordance with the principles should be sent to the<br />
e-mail address given below. The articles returned to the authors for correction and<br />
improvement should be sent back to the Journal not later than one month. Minor<br />
editing may be done by Editorial Board.<br />
Articles not prepared in accordance with the principles above will not<br />
be published. The scientific responsibility of the published articles and legal<br />
responsibility of the translations belong to the authors/translators.<br />
Correspondence Address<br />
Doç. Dr. Ekrem Arıkoğlu<br />
Gazi Üniversitesi<br />
Fen Edebiyat Fakültesi<br />
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü<br />
06500-Teknikokullar/ Ankara/ TÜRKİYE<br />
Tel: 0 312 202 14 20<br />
dilarastirmalari@gmail.com<br />
www.dilarastirmalari.com<br />
230