04.02.2015 Views

Sayı: 8 Bahar 2011 - Dil Arastirmalari

Sayı: 8 Bahar 2011 - Dil Arastirmalari

Sayı: 8 Bahar 2011 - Dil Arastirmalari

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

..........<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong><br />

Ankara<br />

1


..........<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları/Language Studies<br />

Uluslararası Hakemli Dergi<br />

ISSN: 1307-7821<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong><br />

Sahibi/Owner<br />

Avrasya Yazarlar Birliği adına<br />

Yakup DELİÖMEROĞLU<br />

Yayın Yönetmeni/Editor<br />

Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü/Editorial Director<br />

Doç. Dr. Ekrem ARIKOĞLU<br />

Yayın Danışma Kurulu/Editorial Advisory Board<br />

Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN • Prof. Dr. Mustafa ARGUNŞAH • Prof. Dr. Sema<br />

BARUTÇU ÖZÖNDER • Prof. Dr. Ahmet BURAN • Prof. Dr. İsmet CEMİLOĞLU<br />

• Prof. Dr. Hülya KASAPOĞLU ÇENGEL • Prof. Dr. Nurettin DEMİR • Prof. Dr.<br />

Hayati DEVELİ • Prof. Dr. Musa DUMAN • Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY • Prof.<br />

Dr. Gürer GÜLSEVİN • Prof. Dr. Ayşe İLKER • Prof. Dr. Günay KARAAĞAÇ<br />

• Prof. Dr. Leylâ KARAHAN • Prof. Dr. Metin KARAÖRS • Prof. Dr. Yakup<br />

KARASOY • Prof. Dr. Ceval KAYA • Prof. Dr. M. Fatih KİRİŞÇİOĞLU • Prof. Dr.<br />

Zeynep KORKMAZ • Prof. Dr. Mehmet ÖLMEZ • Prof. Dr. Mustafa ÖNER • Prof.<br />

Dr. Mustafa ÖZKAN • Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN • Prof. Dr. Çetin PEKACAR • Prof.<br />

Dr. Osman Fikri SERTKAYA • Prof. Dr. Vahit TÜRK • Doç. Dr. Cengiz ALYILMAZ<br />

• Doç. Dr. İsmail DOĞAN • Doç. Dr. Bilgehan Atsız GÖKDAĞ • Doç. Dr. Zühal<br />

YÜKSEL • Yrd. Doç. Dr. Ferhat TAMİR<br />

Yazı Kurulu/Executive Board<br />

Yrd. Doç. Dr. <strong>Dil</strong>ek ERGÖNENÇ AKBABA • Yrd. Doç. Dr. Gülcan ÇOLAK<br />

BOSTANCI • Yrd. Doç. Dr. Figen GÜNER DİLEK • Yrd. Doç. Dr. Feyzi ERSOY •<br />

Yrd. Doç. Dr. Habibe YAZICI ERSOY • Yrd. Doç. Dr. Yavuz KARTALLIOĞLU •<br />

Yrd. Doç. Dr. Veli Savaş YELOK • Dr. Hakan AKÇA • Dr. Hüseyin YILDIRIM<br />

Akademik Temsilciler/Academic Representatives<br />

Abdulkadir ÖZTÜRK (Kayseri), Yusuf ÖZÇOBAN (Balıkesir), İsmail SÖKMEN (İzmir),<br />

Musa SALAN (Çankırı), Aslıhan DİNÇER (Kırıkkale), M. Emin YILDIZLI (Nevşehir)<br />

Düzelti/Redaction<br />

Ekrem ARIKOĞLU • Hüseyin YILDIZ<br />

İngilizce Danışmanı/English Language Consultant<br />

Yrd. Doç. Dr. Cemal ÇAKIR<br />

Web sayfası sorumluları/Web page designers<br />

Hüseyin YILDIZ • B. Yavuz PEKACAR<br />

Yönetim Merkezi/Management Center<br />

Hacettepe Mahallesi Hamamönü Sk. No: 24 Altındağ/ANKARA<br />

İletişim Bilgileri/Correspondence Address<br />

Doç. Dr. Ekrem ARIKOĞLU - Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Çağdaş<br />

Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Teknikokullar / ANKARA<br />

Tel: +90 312 202 14 20<br />

e-posta: dilarastirmalari@gmail.com<br />

web sayfası: www.dilarastirmalari.com<br />

Abonelik/Subscription<br />

Fiyatı: 10 TL<br />

Yurt içi Yıllık Abone Bedeli: 20 TL<br />

T.C. Ziraat Bankası Başkent Şubesi – Şube Kodu:1683<br />

Hesap No: 47095325-5001<br />

Posta Çeki Hesabı: Avrasya Yazarlar Birliği No: 53 23 008<br />

e-posta: kardeskalemler@gmail.com<br />

Yayın Türü/Type of publication<br />

6 aylık, yerel süreli<br />

Tasarım/Design by<br />

İbrahim Sağlam +90 532 460 96 41<br />

Baskı/Printed by<br />

Sage Matbaacılık Tel: +90 312 283 65 64<br />

• <strong>Dil</strong> Araştırmaları, EBSCO Publishing tarafından taranmaktadır.<br />

2


..........<br />

BU SAYININ HAKEMLERİ<br />

Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN<br />

Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR<br />

Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY<br />

Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU<br />

Prof. Dr. Leyla KARAHAN<br />

Prof. Dr. Fatma ÖZKAN<br />

Prof. Dr. Hülya KASAPOĞLU ÇENGEL<br />

Prof. Dr. Mustafa ÖNER<br />

Prof. Dr. Zeki KAYMAZ<br />

Prof. Dr. Fatih KİRİŞÇİOĞLU<br />

Doç. Dr. Zühal YÜKSEL<br />

Doç. Dr. Ekrem ARIKOĞLU<br />

Doç. Dr. Hatice Şirin USER<br />

Doç. Dr. Nesrin BAYRAKTAR<br />

Yrd. Doç. Dr. Habibe YAZICI ERSOY<br />

Yrd. Doç. Dr. Feyzi ERSOY<br />

Yrd. Doç. Dr. Yavuz KARTALLIOĞLU<br />

3


..........<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları’ndan,<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları’nın dördüncü sayısına ulaşmış bulunuyoruz.<br />

Dergimizin meslektaşlar arasında ilgi görmesi bize şevk veriyor. Bu ilginin<br />

devam etmesini diliyoruz. Dergiyi ulaştıramadığımız meslektaşlarımız lütfen<br />

bizimle temas kursunlar.<br />

Bu sayıda yer alan “Kazakçaya Ait İlk Fonetik İzler” adlı makale,<br />

Dîvânü Lügati’t-Türk, Codex Cumanicus ve Mısır Memlük sahası sözlük ve<br />

gramerlerinde bugünkü Kazakçaya ait fonetik izlerin peşine düşüyor. Genel<br />

Kıpçak özellikleri arasında doğrudan Kazakçaya ait fonetik özelliklerin<br />

bulunup bulunmadığını araştırıyor. Leylâ Karahan’ın incelemesi Türk<br />

toponimisine yeni bir katkı olarak değerlendirilebilir. Tülay Çulha’nın Karayca<br />

“Sekirme Yoraları” hem seğirname araştırmaları hem de Karayca için önemli<br />

veriler barındırıyor. İş yeri adlarıyla ilgili saha araştırmasına dayanan yazı<br />

konuya yeni bir yaklaşımdır. “Hiç” kelimesiyle ilgili ortak çalışma da işlevsel<br />

bir yaklaşımı yansıtıyor. Şahru Pilten’in Türkmenceyle ilgili incelemesi,<br />

Türkmencedeki sıfat-fiilleri zaman çizgisindeki yerine oturtmasıyla önem<br />

taşıyor. Nihal Çalışkan’ın çalışması ise, dilde metafor yoluyla Cemil Meriç’in<br />

dünyasına girmeye çalışıyor. Seyfullah Türkmen de atasözü ve deyimlerde<br />

bulunan kişi adlarının kullanım sebepleri üzerinde duruyor.<br />

Dergide yer alan üç çevirinin de meslektaşlarımızın dikkatini çekeceğini<br />

sanıyoruz. Her sayıda olduğu gibi bu sayıda da kitaplarla ilgili değerlendirme,<br />

tenkit ve tanıtmalar var. Hem dil çalışanlarının eserlerini değerlendirmek hem<br />

de alanımızda bir tenkit ortamı oluşturmak bakımından bu bölümün faydalı<br />

olduğuna inanıyoruz.<br />

Dördüncü sayımızla sizlere yeniden merhaba diyoruz.<br />

Ahmet B. Ercilasun<br />

4


..........<br />

Makaleler/ Articles<br />

İçindekiler<br />

Contents<br />

Sayı: 8<br />

<strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong><br />

“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve<br />

Semantik Yolculuğu Üzerine<br />

Ahmet Bican Ercilasun<br />

Anlamları Kötü Türk Kişi Adları<br />

Tuncer Gülensoy<br />

Kamal Abdulla Mәtninin<br />

Konseptual-Linqvistik<br />

Tәhlilinә Giriş<br />

Mehman Musaoğlu<br />

Başkurt Türkçesinde<br />

-sX ve –hAnA<br />

Kiplik İşaretleyicileri<br />

Habibe Yazıcı Ersoy<br />

Tarihî Türk Lehçelerinde “ber-/<br />

bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan<br />

Birleşik Fiiller ve Anlamları<br />

Üzerine<br />

Zeynep Gençer<br />

Türkiye Türkçesinde Yazım<br />

Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet<br />

i’li Renk Adlarının Yazımı ve<br />

Kullanım Özellikleri<br />

Salim Küçük<br />

Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin<br />

Kaynakları - I<br />

Hüseyin Yıldız<br />

Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan<br />

-cAk Eki Hakkında<br />

Mehmet Hazar<br />

Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde”<br />

Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

Orçun Ünal<br />

Altay Teorisi Karşıtı Bir İddia<br />

Sir Gerard Clauson<br />

Çev. Fatma Ertürk<br />

9-21<br />

23-29<br />

31-49<br />

51-76<br />

77-91<br />

93-114<br />

115-140<br />

141-153<br />

155-169<br />

171-176<br />

5


..........<br />

Değerlendirme ve Tanıtmalar/ Reviews<br />

Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu<br />

Yazarlarından “Strabon” Ve “Geographıka”<br />

(= Coğrafya) Adlı Eseri<br />

Tuncer Gülensoy<br />

179-188<br />

Kartallıoğlu, Yavuz, Çağdaş Moğolcanın<br />

Grameri -Ses ve Şekil Bilgisi-, Türk Kültürünü<br />

Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2010,<br />

xvi+136 s, ISBN 978-975-456-100-5<br />

Feyzi Ersoy<br />

189-191<br />

İçindekiler<br />

Contents<br />

Sayı: 8<br />

<strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong><br />

Roland Breton (Çev. Orçun Türkay),<br />

Dünya <strong>Dil</strong>leri Atlası, NTV Yayınları,<br />

İstanbul 2007, 80 s., ISBN 978-975-6690-84-0<br />

<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

Ağca, Ferruh (2010), Budist Türk<br />

Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk ve<br />

Yokluk Şekilleri, Türk Kültürünü<br />

Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara.<br />

X + 246 s., ISBN: 978-975-456-098-5<br />

Hüseyin Yıldız<br />

Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada<br />

Birleşik Kelime Teşekkülü, TDK Yay.,<br />

Ankara, 154 s. ISBN 978-975-16-2308-9<br />

Işılay Işıktaş Sava<br />

Ay, Özgür (2009), Türkiye Türkçesi<br />

Ağızlarında Fiil Çekimi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, Ankara, 901 s.,<br />

ISBN 978-975-16-2205-1<br />

Serap Karakılıç Akı<br />

Musaoğlu, Mehman (2010), Kemal<br />

Abdulla’nın Eserleri Türkiye Türkçesinde,<br />

Kültür Ajans Yay. Ankara, 207s.<br />

ISBN: 978-975-8951-68-0<br />

Fatma Soytürk Hamza<br />

Han-Woo CHOI, Türkçe, Korece, Moğolca<br />

ve Mançu-Tunguzcanın Karşılaştırmalı Ses<br />

ve Biçim Bilgisi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />

Ankara, 2010, 314s., ISBN 978-975-16-2244-0<br />

Hasan Sevban Kapdan<br />

192-194<br />

195-201<br />

202-209<br />

210-213<br />

214-219<br />

220-224<br />

6


..........<br />

Makaleler<br />

Articles<br />

7


..........<br />

8


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 9-21 ss.<br />

..........<br />

“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve<br />

Semantik Yolculuğu Üzerine<br />

Ahmet Bican Ercilasun *1<br />

Özet: Türkçe “kat” kelimesi; “misil”, “etaj”, “elbise<br />

takımı” vb. çeşitli anlamlar taşıyan bir kelimedir. Bazı Türk<br />

bölgelerinde “kata” biçimi de vardır. Eski Türkçeden bugüne<br />

bütün Türk dünyasında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.<br />

Balkanlara da uzanmış, hatta “etaj” anlamında Hırvatçaya<br />

da girmiştir. Kelime Kırgızcada “kabat”, Özbekçede “kavat”<br />

olarak kullanılmaktadır. Özbeklerde “iki kavat (hamile)”, “kırk<br />

kavat (lahana)” gibi ilgi çekici birleşik yapıları da vardır. Bu<br />

makalede “kat” sözünün, değişik biçim ve türevlerinin Orta<br />

Asya’dan Balkanlara uzanan coğrafi ve semantik yolculuğu<br />

incelenecektir.<br />

Anahtar Kelimeler: kat, Türkçe, coğrafi yolculuk, semantik<br />

yolculuk<br />

On The Geographic and Semantic<br />

Journey of Word “kat”<br />

Abstract: In Turkish “kat” word means “misil”, “etaj”,<br />

“elbise takımı” etc. In some regions it is used as “kata”. This<br />

word is used since Old Turkic in all Turkish world broadly.<br />

And also it is used in Balkans and moreover in Croatian by<br />

mean “etaj”. This word is used as “kabat “ in Kirghiz and as<br />

“kavat” in Uzbek Turkish. In Uzbek Turkish this word has<br />

interesting compound forms as “iki kavat (hamile)” and “kırk<br />

kavat (lahana)”. In this paper the semantic and geographic<br />

journey of word “kat” and its different and derivative forms<br />

will be examined.<br />

Key Words: kat, Turkish, geographic journey, semantic<br />

journey<br />

*<br />

Prof. Dr, Gazi Üniversitesi, (Emekli Öğretim Üyesi)<br />

9


Ahmet Bican Ercilasun<br />

Türkçe Sözlük’te kat için, ayrıntılı olarak verilmiş 12 anlamı, 5 anlama<br />

indirmek mümkündür: 1. “Üst üste konulmuş şeylerden her biri, tabaka”: Evin<br />

üst katı, apartman katı, bir kat yufka, bir kat peynir. 2. “Bükülen veya kıvrılan<br />

bir şeyin her kıvrımı”: kumaşın katı. 3. “Giyeceklerde takım”: Bir kat elbise. 4.<br />

Ön, yan; huzur; makam, mevki. 5. “Kez, defa, misil”: İki kat. (Türkçe Sözlük<br />

2005: 1102).<br />

Şemseddin Sami’nin verdiği “derece, miktar” (kat kat) anlamını (Ş. Sami<br />

1317: 1016) da yukarıdaki beşinci anlam içinde düşünebiliriz.<br />

Tarihî yolculuğu içinde kat kelimesine ilk defa Kansu eyaletinin Tunhuang<br />

şehrinde, 930 yılında, Köktürk harfleriyle yazılmış Irk Bitig’de rastlıyoruz:<br />

Ulug eb örtenmiş, katıŋa tegi kalmaduk; bükiŋe tegi kodmaduk…”büyük (bir)<br />

ev yanmış, en alt katına dek (bir şey) kalmamış; köşesine bucağına dek (bir şey)<br />

koymamış…” 1 (Ercilasun 2010: 234). Burada “ev” için kullanılmış olan kat<br />

kelimesi aynı metnin bir başka yerinde “örtü” için kullanılır: Tokuz kat öçürgü<br />

“dokuz kat örtü” (Orkun II 1939: 86; Clauson 1972: 593) 2 .<br />

Şüphesiz kelime Ana Türkçe’ye, hatta İlk Türkçe’ye dek uzanıyor<br />

olmalıdır. Köktürk bengü taşlarında kelimeye rastlamayışımızın sebebi elbette<br />

anıtların konusuyla ilgisi olmadığı içindir. Ancak kelimenin +a ile pekiştirilmiş<br />

biçimi 3 II. Uybat (E-31) yazıtında görülür: Üç kata tegzinti “üç defa döndü<br />

(dolaştı)” (Orkun III 1940: 143; Kormuşin 1997: 99). Abakan (E-48) yazıtının<br />

dördüncü satırında da kata sözü geçer: üç kata “üç defa” (Kormuşin 1997: 56).<br />

Louis BazinYukarı Yenisey’de bulunan yazıtların 8.-10. yüzyıllara ait olduğu<br />

düşüncesindedir (Bazin 1991: 115). Yukarı Yenisey coğrafyasından Doğu<br />

Türkistan’a, Beşbalık, Hoço, Turfan, Sengim, Yarhoto şehirlerine dönelim.<br />

Çeşitli nüshaları bu şehirlerde bulunmuş ve 10. yüzyılda yazıldığı tahmin edilen<br />

(Ş. Tekin 1976: 25-26) Altun Yaruk adlı Budist eserde yine kata kelimesini<br />

görürüz: üçünç kata “üçüncü defa”, ikileyü kata “ikinci defa” (Çağatay 1945:<br />

46, 114). Kata, Irk Bitig gibi kâğıda yazılmış Köktürk harfli bir başka metinde<br />

de geçer: İkinti kata “ikinci defa” (Orkun II 1939: 180). En eski metinlerde bir<br />

enklitik ile pekiştirilmiş olan kat’ın bu metinlerden daha eski tarihlere gideceği<br />

muhakkaktır.<br />

1 Orkun II 1939: 75’te bökiŋe. Tercüme: “büyük (bir ) ev yanup bitmiş katına kadar kalmamış zaviyesine kadar<br />

kalmamışdır.”; Clauson 1972: 593: (a great house was burnt) katı:ŋa: tegi: kalmaduk ‘down to the (ground) floor nothing<br />

remained’.<br />

2 Son kelime Orkun tarafından üçürgü okunmuş ve “kilim” olarak anlamlandırılmıştır.<br />

3 Clauson kata’nın kat’tan türediğini, ancak morfolojisinin belirsiz olduğunu, lokatif biçiminden “crasis” yoluyla<br />

çıkmış olabileceğini düşünür (Clauson 1972: 596). Marcel Erdal kelimenin kat- “ilave etmek” fiilinden kalıplaşmış<br />

zarf-fiil olduğu düşüncesindedir (Erdal 2004: 224). James R. Hamilton da -a’yı zarf-fiil eki olarak düşünmüş, ancak bir<br />

şüphe belirtisi olarak da soru işaretine yer vermiştir (Hamilton 1998: 183). Bence +A, tün-tüne “gece” (Tuhfe 5a), ancakancaka,<br />

hemen-hemene, gelirken-gelirkene, yak-yaka “taraf” örneklerinde de görülen bir enklitiktir (Ercilasun 2008: 44,<br />

52). Aynı anlamda, +la enklitiğiyle yapılmış katla kelimesinin varlığı da +a’yı enklitik olarak kabul etmemiz için ayrı<br />

bir delildir.<br />

10


“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />

Doğu Türkistan’ın Sengim şehri civarında birkaç nüshası bulunan ve<br />

10. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen Maytrısimit adlı Budist eserde hem kat,<br />

hem kata kelimesi sık sık geçer. Kat “tabaka” anlamında kullanılmıştır: tört kat<br />

altunın “dört kat altın ile”, altı kat teŋri yirinte “altı katlı tanrılar diyarında”, yiti<br />

kat karımları bolur “yedi katlı su çukurları vardır”. Kata “defa” anlamındadır:<br />

bir kata “bir defa”, üküş kata (Ş. Tekin’de öküş) “birçok defa” (Ş. Tekin 1976:<br />

403, 404).<br />

Kelime, Doğu Türkistan’daki Hoço’da bulunmuş bir Mani metninde de<br />

“tabaka” anlamında geçer: ançulayuma bu yer suv on kat kök teŋri yaratukta aŋar<br />

okşayur erti “öylece bu yer su, on kat mavi gök yaratıldığında ona benziyordu”<br />

(DTS 1969: 432).<br />

Türkiye’de bir hayli tanınmış ve “Öyle Yerlerde” adı verilmiş Budist şiirde<br />

de kat kelimesi Irk Bitig’de olduğu gibi bük ile birlikte geçer: İç teriŋ kat bük<br />

tagta “iç-içe, derin, kat-kat, kıvrım-kıvrım dağlarda”. Aynı şiirde kelime tekrar<br />

grubu hâlinde de geçer: Ađkaşu turur kat kat tagta “birbirine bağlı duran katkat<br />

dağlarda” (Arat 1965: 66-67). Şiir, Tun-huang’daki Bin Buda mağaralarında<br />

bulunmuştur. 1028 Tangut istilası sırasında, 107 numaralı mağarada örülen<br />

duvar arkasında kalan eserlerden olduğu için tarihi 1028’den daha yeni olamaz.<br />

Aynı mağarada bulunan ve yine yazılış tarihi 1028’den eski olan Edgü Ögli<br />

Tigin Ayıg Ögli Tigin hikâyesinde de kat sözü “tabaka” anlamındadır: yetti<br />

kat karam içinte “yedi kat hendek içinde” (Hamilton 1998: 30). Demek ki kat<br />

kelimesi 10. yüzyılda bugünkü Doğu Türkistan’da ve onun daha doğusundaki<br />

Kansu’da yaşayan Maniheist ve Budist Uygurlar arasında “tabaka” anlamında<br />

ev, örtü, hendek, altın, dağ vb için kullanılmaktadır. Edgü Ögli Tigin’de “defa”<br />

için kullanılan söz ise kata’dır: kaç kata taluyka kirip… “kaç defa okyanusa<br />

girip…” (Hamilton 1998: 22).<br />

10. yüzyılın üçüncü çeyreğinde Sâmânî hükümdarı Mansur bin Nûh’un<br />

emriyle yapılan ilk Farsça satır altı Kur’an tercümesinin Rylands nüshasında<br />

Farsça yanında Türkçe de bulunmaktadır. Türkçe tercümeyi İspîcab şehrinden<br />

gelen iki Türk âliminin yaptığı düşünülmektedir (Ata 2004: XXIII-XXIX).<br />

Bu tercümede kat kelimesi Arapça “beyne yedey, Ǿind ve Farsça pîş, nezdîk”<br />

anlamlarında kullanılmaktadır: ol kim biziŋ katımızda turur “o ki bizim<br />

önümüzde durur”, Teŋriniŋ yalawaçı katında olar tururlar “onlar Tanrı’nın elçisi<br />

huzurundadırlar”. “Tabaka” anlamı da bu eserde sıkça geçmektedir: yėti kat kök<br />

“yedi kat gök” (Ata 2004: 426).<br />

11. yüzyılda, standart Türkçenin kullanıldığı Balasagun ve Kâşgar’da<br />

kelime “tabaka; kıvrım; huzur, yan” anlamlarında, yani bugünkü Türkiye<br />

Türkçesindeki üç anlamda da kullanılır. Kutadgu Bilig’deki yiti kat kök “yedi kat<br />

gök” (278), yiti kat yir (3464), yiti kat felek (4381); DLT’deki yetti kat kö:k “yedi<br />

kat gök” (yazma 455) örneklerinde “tabaka” anlamı açıktır. Ancak KB’de çok<br />

11


Ahmet Bican Ercilasun<br />

sık kullanılan kara (yagız) yir katı(n) “tabaka” olarak “yer altı” anlamını ifade<br />

etmektedir: yagız yir katındakı altun taş ol “kara yer altındaki altın taştır”(213),<br />

bularnı sakıngıl ölümke itin / ökünme yarın bu kara yir katın “bunları düşün,<br />

ölüme hazırlan / yarın bu kara yer altında pişman olma”(1429), yagız yir katındakı<br />

altun kümüş “kara yer altındaki altın gümüş”(5363). Şu örnekte bu anlam çok<br />

daha açıktır: kerek yir üze tur kerek yir katın / çawıksa özüŋ kör bu eđgü atın<br />

“ister yer üstünde ol, ister yer altında / iyi ad ile şöhret bulduktan sonra (fark<br />

etmez)”(5572). Şu örnekte de “dağın altı” anlamı var gibidir: bu taglar katında<br />

çıkar gevherıg / kazıp yetrümezler saŋa ay arıg “bu dağlar altında çıkan cevheri<br />

/ kazıp yetiştiremezler sana ey temiz (insan)”(5364). DLT’de kat kadrak “dağın<br />

yamacı” anlamında kullanılır (yazma 237). KB’deki şu örnekte de aynı anlam<br />

olmalıdır: özüŋ koldı erse bu za:hid atın / atıŋ boldı za:hid özüŋ tag katın “zahit<br />

adını kendin istediğin için / adın zahit oldu, sen de dağ yamacını (mesken tuttun)”<br />

(3915). DLT kelimenin “kat yeri, kıvrım” anlamını da kaydeder: kat “bir şeyin<br />

kat yeri, kıvrımı”, to:n katı “elbise katı” (yazma 161). KB’de kat kelimesinin<br />

bük ile birlikte, “kıvrım” anlamı üzerinden mecazi anlamlar kazandığı da<br />

görülür: maŋa açsu emdi bu söz bük katı (870). Burada söz bük katı, “sözün<br />

ince ve ayrıntılı anlamları, kullanılışları” anlamındadır. Şu örnekte ise kat bük,<br />

“yalan dolan, kıvırma” anlamındadır: bütün çın bolurlar katı yok büki / kişilerke<br />

tegmez bularnıŋ yüki “doğru ve dürüsttürler, yalan dolanları yoktur / bunların<br />

insanlara da yükleri olmaz”(4440).<br />

Kâşgarlı Mahmud “yan, huzur” anlamını Oğuzlara mahsus olarak<br />

verir: kat Oğuzca. “Yanında, indinde” anlamında bir edat. Beg katında “bey<br />

huzurunda” (yazma 161). Ancak KB’deki şu örneklerde “yanında, önünde”<br />

anlamı vardır: eren er katında özin kizledi “gerçek insan başkalarının yanında<br />

kendisini gizledi”(3234), körür erdi közler bu künlük yirig / tünerdi körümez<br />

katında erig “gözler bu güneşli yeri görürdü / (artık) karardı; önündeki insanı<br />

göremez (oldu)”(5641).<br />

“Kez, defa” anlamı, Yenisey yazıtlarında, Maytrısimit’te ve Edgü Ögli<br />

Tigin’de olduğu gibi DLT ve KB’de de kata kelimesiyle ifade olunur: kata<br />

“kerre” anlamında bir kelime. Buradan bi:r kata aydım denir; “bir defa söyledim”<br />

demektir (DLT, yazma 541); öŋdün nelük yalwarmadıŋ kaç kata birdiŋ tawa:r<br />

“önceden niçin yalvarmadın; kaç defa mal (vergi) verdin (verdiğin hâlde)” (DLT,<br />

yazma 249); bu kün öknüp asgı negü ay ata / başın yirke çalsa ulıp miŋ kata “ey<br />

baba, bugün pişman olmanın faydası ne / bin defa uluyup başını yere vurmanın<br />

(faydası ne)”(KB, 1207), munı birdiŋ emdi maŋa sen Ǿaŧa: / kılur men munıŋ<br />

şükri yüz miŋ kata “bunu şimdi bana sen ihsan ettin / bunun için (sana) yüz bin<br />

defa şükrederim” (KB, 3058). 12. yüzyıla ait Atebetül’l-Hakayık’ta da “defa”<br />

için kata kullanılmıştır: teŋizdin keri:mrek şa:hım miŋ kata “şâhım denizden bin<br />

kat daha kerîmdir” (Arat 1951: 46, 85).<br />

12


“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />

Kat, 12. yüzyılın ikinci çeyreğinde Harezm bölgesinde görülür.<br />

Zemahşerî’nin 1128-1144 yılları arasında yazıp Harezmşah Atsız’a ithaf ettiği<br />

Mukaddimetü’l-Edeb’de 4 kat kelimesi “defa, kez, misil” ve “huzur, ön, ind”<br />

anlamlarında kullanılır: iki kat ŝeva:b kazgandı (23-8), iki kat boldı (161-8),<br />

kat kat kıldı baħşişni (82-2); şefa:Ǿatçı boldı aŋa bėg katında (174-3), yaħşı<br />

bilgil fula:n katında ne bar (175-7). Şu örneklerde katında, “konusunda, için”<br />

anlamında kullanılmıştır: körüşti aŋa kitmek katında (95-5), elig tutuştı anıŋ<br />

birle körüşmek katında (109-6) (Yüce 1993).<br />

Zeki Velidi Togan tarafından Batı Türkistan’da bulunan ve 12.-13.<br />

yüzyıla ait olan bir Kur’an tefsirinde kat kelimesi “tabaka; ön, yan, huzur”<br />

anlamlarında; kata ise “defa” anlamındadır: yeti kat yernüŋ altında turur “yedi<br />

kat yerin altındadır”, kat kat kılu berür anlarga “onlara kat kat fazlasıyla verir”;<br />

menim katımda “benim önümde, yanımda”, Teŋri katında “Tanrı huzurunda”;<br />

kırk kata okısa “kırk kez okusa”, tegme kata “her defasında” (Borovkov 2002:<br />

148).<br />

Seyhun kıyılarındaki bir Oğuz kasabasından olan Rabguzî’nin 1310<br />

yılında Türkistan’ın ortak yazı dili olan Harezm Türkçesiyle yazdığı Kısasü’l-<br />

Enbiyâ’da kat, “kat (tabaka); huzur, yan; takım” anlamlarındadır . Bu eserde<br />

“defa” anlamında kullanılan kelime ise katla’dır (Ata 1997: 302-304).<br />

Harezm’in Kerder şehrinden Mahmud bin Ali’nin yazdığı Nehcü’l-<br />

Ferâdîs’te kat, “kat (tabaka); huzur, yan; (elbise için) takım” anlamlarında;<br />

kata, “defa” anlamındadır (Ata 1998: 204-206).<br />

Nihayet kat kelimesi muhtemelen 12. yüzyılda Kıpçak Türkleriyle<br />

birlikte Karadeniz’in kuzeyine ulaşır. 14. yüzyılın başlarında İtalyanlar ve<br />

Almanlar tarafından tespit edilmiş Kıpçaklara ait malzeme içinde kat kelimesi<br />

de vardır ve hem “tabaka”, hem “huzur, kat” anlamlarındadır (Toparlı vd. 2003:<br />

131). Kıpçaklar 13. yüzyıl ortalarında Mısır’da güçlü bir Türk devleti kurunca<br />

onlarla birlikte kelime Mısır ve Suriye coğrafyasına da ulaşır. “Huzur, kat”<br />

anlamında devrin hemen hemen bütün sözlük ve gramerlerinde görüldüğü gibi<br />

edebî ve ilmî eserlerde de görülür. “Tabaka” anlamında kullanılması ise bu<br />

coğrafyada daha az tespit edilmiştir. “Defa” anlamında bu bölgede kullanılan<br />

kelime katla’dır (Toparlı vd. 2003: 131, 132). Mısır coğrafyasından birkaç<br />

örnek verelim. 1343 tarihli Tercümân-ı Türkî’de kat, Arapça Ǿind’in karşılığı<br />

olarak gösterilir ve seniŋ katunda, anlar katunda, bizüm katumuzda gibi örnekler<br />

verilir (Toparlı vd. 2000: 75).1387’de İskenderiye’de yazılan İrşâdü’l-Mülûk’te<br />

kat, “tabaka” ve “nezd, huzur” anlamlarındadır: iki kat ton içinde “iki kat elbise<br />

4 Eserin müellif nüshası bugüne ulaşmamıştır. Nuri Yüce, Zemahşerî’nin Arapça kelime ve cümlelerin altına<br />

Türkçelerini yazıp yazmadığını tartışır ve yazdığı sonucuna ulaşır. Esasen bilinen en eski nüshalar Harezm Türkçesi ve<br />

Farsça tercümeli nüshalardır ve 13. yüzyıla aittir (Yüce 1993: 7-9).<br />

13


Ahmet Bican Ercilasun<br />

içinde”, seniŋ menim katımda bar turur “senin, benim yanımda vardır” (Toparlı<br />

1992: 548). 1391’de Mısır’da yazılan Gülistan Tercümesi’nde kat, “yan, nezd,<br />

huzur” anlamındadır: bir muǾallim katına bir oglannı kitürüp koydılar; bir kişini<br />

kördüm, katındakı nökerine ayttı “bir adamı gördüm, yanındaki hizmetkâra<br />

söyledi” (Karamanlıoğlu 1989: 289-290). 14. yüzyıl sonları veya 15. yüzyıl<br />

başlarında yine Mısır’da yazılan Münyetü’l-Guzât’da kat, “yan, nezd, huzur”<br />

ve “büklüm, kat” anlamlarında kullanılır: menim katımda Ǿamellerniŋ yaħşırakı<br />

ol turur kim… “benim indimde amellerin daha iyisi odur ki…”, …bükülür, iki<br />

kat bolur (Uğurlu 1987: 210).<br />

Harezm döneminden sonra da Batı ve Doğu Türkistan’da kat kelimesi<br />

devam eder. Çağatay döneminin önemli sözlüklerinden Senglâh Lügati’nde<br />

kat’a “tabaka” anlamı verilir (Clauson 1972: 593). “Defa” anlamı için Çağatay<br />

Türkçesinde katla kullanılır: üç katla (Eckmann 1988: 78). Bu anlamları birkaç<br />

örnekle gösterelim. 14. yüzyıl sonlarıyla 15. yüzyılın ilk yarısında Semerkant’ta<br />

eser veren Sekkâkî’den: gonçe agızlar guncıdın kat kat bu bagrım kan irür<br />

“gonca ağızlıların nazından bu bağrım kat kat kandır”; felekniŋ ķāmeti iglip<br />

bolur sehmiŋdin ikki kat “senin korkundan feleğin boyu iki kat olur” ; baĥr-ı bįpāyān<br />

katında lā-büd uftangay ĥabāb “elbette sonsuz deniz karşısında kabarcıklar<br />

utanır”; körerler toydın artukrak tümen miŋ katla heycānı “savaşı da toydan<br />

(ziyafetten) on bin kat daha fazla (güzel) görürler” (Eraslan 1999: 492). 15.<br />

yüzyılın ilk yarısında ve ortalarında eserlerini Herat’ta veren Molla Lutfî’den:<br />

gül-çehrelerniŋ cevridin kat kat bu bagrım kan irür “gül yüzlülerin cevrinden<br />

bu bağrım kat kat kandır”; agzıŋ katında ħāl-i müdevver degül müdür “ağzının<br />

yanında değirmi ben beğil midir”; her kün maŋa yüz katla ger ol ay körünür<br />

“eğer o ay her gün bana yüz defa görünürse”. Lutfî’de “defa” anlamında kata<br />

da vardır: bir kata körgeli yüzin Ǿömr tiler köŋül velį “gönül yüzünü bir defa<br />

görmek için ömür diler, ancak…” (Karaağaç 1997: 509). Hîve hanı Ebulgazi<br />

Bahadır’ın 1660’ta yazdığı Şecere-i Terâkime’de kat, “yan, huzur, nezd”<br />

anlamındadır: Oguz Ħan katıga bardılar “Oğuz Han’ın huzuruna gittiler”; ulug<br />

atalarınıŋ katında… (Kargı Ölmez 1996: 393).<br />

Oğuzların Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlara girip yerleşmesiyle<br />

kelime bu coğrafyalara da ulaşır. Batı Türkçesinde, Azerbaycan, Anadolu<br />

ve Balkan coğrafyasında kat kelimesi 13. yüzyıldan bugüne dek “nezd, yan,<br />

huzur”, “tabaka” ve “defa, kez, misil” anlamlarında kullanılmıştır. Tarama<br />

Sözlüğü’ndeki örneklerden bu durumu takip etmek mümkündür. 13. yy: Şeyyad<br />

Hamza’nın Yûsuf ve Zelîha’sından: döndi 5 eydür imdi bir tur varalum / ikimiz<br />

ol büt katına girelüm, Yunus Emre’den: gey arı gerek şeh hazretinde / ırılmadın<br />

dura sultan katında; 14. yy: Hoca Mes’ud’un Süheyl ü Nevbahâr’ından: görür<br />

5 Tarama Sözlüğü’nde döndü. Örnekler tarafımdan dönemin dil özelliklerine göre düzeltilmiştir.<br />

14


“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />

uş bela: odı kaldurdı baş / bile yanısar kuru katında yaş, Darîr’in Yüz Hadis<br />

Tercümesinden: nice kim benüm katumda söyledi senüŋ katuŋda daħı söylesün<br />

didi; 15. yy: Eşrefoğlu Rûmî divanından: dünya:nuŋ bir çöp kadarca katlarında<br />

kadri yok / gözlemezler çoğını ya: azını dervişler, Velâyetnâme-i Hacı Bektaş’tan:<br />

ne la:zım biz anuŋ ayağına varmak, niçün ol bizüm katumuza gelmez; 16. yy:<br />

İbrâhim’in Târîh-i Şâhî’sinden: bu deŋizler katında ırmak mesa:besindedür;<br />

17. yy: Kâtibî’den: bilmem hu:ri midür yoksa bir melek / Hak katında kabu:l<br />

olmayor dilek. Sözlüklerde de kat, Farsça “nezd”, Arapça “Ǿind” karşılığı<br />

olarak gösterilir. Sofyalı Nimetullah’ın 1540’ta yazdığı Lügat-i Ni’metullah adlı<br />

Farsça-Türkçe sözlükten: Nezd. Ǿind ma:na:sına. Mesela: nezd-i men ‘benüm<br />

katumda’ dimekdür. Şemsî’nin 1666’da istinsah edilmiş Cevâhirü’l-Kelimât<br />

adlı Arapça-Türkçe sözlüğünden: Ǿİnd. kat. 19. yüzyıl başlarında Mütercim<br />

Âsım’ın ünlü sözlüklerindeki kayıtlar şöyledir. Burhân-ı Ka:tı’: Nezd. Nezdik<br />

mürâdifidir, Türkîde andan ‘yan’ ve ‘kat’ ile tâbir ederler. Ka:mus Tercümesi:<br />

Ǿİnde. Bir isimdir ki mekân-ı kurb ve huzûra delâlet eder, hissî ve gerek mânevî<br />

olsun; Türkîde andan ‘katında’ ile ve Fârisîde ‘nezd’ ile tâbir olunur.”<br />

Tarama Sözlüğü’nde kelimenin esreli kaf ile yazılmış kıt biçimi de<br />

tespit edilmiştir: 14. yy: Siyer-i Darir’den: ol vakıt kim Nemrut la:in pa:dişa:h<br />

idi, kıtında ziya:de müneccimler var idi; 15. yy: Abdürrahim Efendi’nin<br />

Vahdetnâme’sinden: müşkil işler Hak kıtındadur geŋez / Hak ata:sı ka:biliyyet<br />

istemez, Ahmed Bîcân’ın Envârü’l-Âşıkîn’inden: ya: rabbi: kangı kuluŋ<br />

senüŋ kıtuŋda azizdür; 16. yy: Üsküp kadısı Âşık Mehmed Çelebi’nin Tibr-i<br />

Mesbuk tercümesinden: mal, halkuŋ kıtlarında eşref-i eşya: olmak va:zıhdur.<br />

18. yy: Darendeli Kâtibzâde Bakayî’nin 1769’da yazdığı manzum Battal Gazi<br />

destanından: Hak kıtında za:yi olmasın heman / hem suçum bağışlagıl ya:<br />

pehlevan.<br />

Tarama Sözlüğü’nde kat’ın “tabaka; defa” anlamı kaydedilmemişse de<br />

örnekler arasında bu anlamda kat kelimesi de vardır. 15.yy: Hibetullah bin<br />

İbrâhim’in Sâatnâme’sinden: ol yidi kat yirler ol öküz katında yidi mercimek<br />

kadar degüldür; 16. yy: Zâtî’den: benüm katumda a:la:dur eşigüŋ / dokuz kat<br />

çarħdan ey ma:h biŋ kat.<br />

“Kat, defa, kerre” anlamında katla kelimesi de Tarama Sözlüğü’nde<br />

bulunmaktadır: 13. yy: Şeyyad Hamza’nın Yûsuf ve Zelîha’sından: yazılmış<br />

ben Yu:sufdan sen Ya:kuba / sela:m olsun biŋ katla saŋa baba; 15. yy: Rûşenî<br />

divanından: yeğ durur biŋ katla dimiş ol Emin / zikr-i ħodbinden emi:nü’lmüznibin.<br />

Bugünkü Türk lehçelerinin çoğunda da kat kelimesi ve bazı türevleri<br />

canlı olarak yaşamaktadır. Aşağıda bunları lehçe grupları hâlinde gösteriyorum.<br />

15


Ahmet Bican Ercilasun<br />

Oğuz (Güney-Batı) Türk Lehçeleri<br />

Türkiye Türkçesi: Bu lehçede kelimenin çeşitli anlamları bildirinin<br />

başında gösterilmişti. Kosova Türk ağızlarında ayrıca kat, “parça elbise”;<br />

kat ruba “takım elbise” anlamında kullanılır. Türkiye Türkçesindeki katmer<br />

kelimesi ilgi çekici bir türevdir. “Tabaka” ve “kat kat yufkayla oluşturulan bir<br />

tür börek” anlamındaki katmer Hasan Eren’e göre +mar ekiyle türetilmiştir.<br />

Eren, Kırgızca katmar “sıra, kat”, Karakalpakça katmar verilerini de tanık<br />

olarak gösterdikten sonra +mar eki için Türkçe kuş+mar “kuş tuzağı”, Kırgızca<br />

sözmör “dilbaz, geveze” örneklerini verir (Eren 1999: 218). Gülensoy’da<br />

Kazakça katparlı örneğini de buluruz . Gülensoy’da ayrıca kelimenin katmer<br />

olarak Arapçaya, kathméri olarak Kıbrıs Rumcasına geçtiği bilgisini de buluruz<br />

(Gülensoy 2007: 477). Türkiye Türkçesindeki katman kelimesi Cumhuriyet<br />

döneminde yapılmıştır ve daha çok jeoloji, sosyoloji, dil bilimi gibi alanlarda<br />

“tabaka” anlamında kullanılır.<br />

Gagavuz Türkçesi: kat. kat (Gaydarci vd. 1991: 138).<br />

Azerbaycan Türkçesi: gat. 1. sıra, tabaka, 2. (binanın) katı, 3. bükülme<br />

yeri, 4. defa, kere (Altaylı 1994: 469).<br />

Türkmen Türkçesi: gat. 1. sıra, tabaka, 2. (binanın) katı. Türkmencede<br />

“bina katı” için gatbar, “katman” anlamında gatlak türevleri de vardır (Tekin<br />

vd. 1995: 237-239).<br />

Karluk (Güney-Doğu) Türk Lehçeleri<br />

Özbek Türkçesi: kat. 1. tabaka, 2. kıvrım, 3. belli kalınlıktaki yayvan<br />

nesnelerin her bir katı, 4. sahife, varak, 5. defa, kere -sözlükte ayrı madde-<br />

(Äkåbirof vd. II 1981: 560). Özbekçede “katman” anlamında katlam, “defa”<br />

anlamında katla kelimeleri de vardır. İlgi çekici bir birleşik kelime de “gebe”<br />

anlamındaki ikkikat’tır (Äkåbirof vd. I: 320). Ancak Özbekçedeki asıl ilgi çekici<br />

kelime kavat’tır. Kullanım sıklığı kat’a göre daha fazla olan kavat, Türkiye<br />

Türkçesinde görülen bütün anlamlara da sahip görünüyor: 1. kat, tabaka, 2.<br />

(binanın) katı, 3. (raf vb şeylerin) katı, 4. yan, sıra, saf, 5. defa, kere, 6. (elbise)<br />

takımı Äkåbirof vd. II 1981: 531).<br />

Yeni Uygur Türkçesi: kat. 1. defa, 2. alt, bodrum. Yeni Uygurcada<br />

“binanın katı” ve “tabaka” anlamında kullanılan söz ise katlam’dır (Necip<br />

1995: 225-226).<br />

Kıpçak (Kuzey-Batı) Türk Lehçeleri<br />

Kırgız Türkçesi: kat. tabaka, sıra. Kat kat. tekrar tekrar. “Sıra, tabaka”<br />

ve “beraber” anlamlarına gelen katmar türevi ilgi çekicidir (Yudahin 1998:<br />

16


“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />

416, 418). Ancak Kırgızcada da daha sık kullanılan ve çok anlamlı olan kelime<br />

kabat’tır: 1. sıra, tabaka, 2. (binanın) katı, 3. defa (Yudahin 1998: 378).<br />

Kazak Türkçesi: kat. kat, tabaka, katman. Kırgızcadaki katmar kelimesi<br />

Kazakçada katpar biçimindedir ve “1. kat, katmer, 2. kırışıklık” anlamındadır<br />

(Koç vd. 2003: 299, 301). Kazakçada da kabat çok anlamlıdır ve daha sık<br />

kullanılır: 1. kat, sıra, tabaka, 2. nesnenin katlanan yeri, 3. (binanın) katı, 4.<br />

defa, kez, kere, 5. birlikte, beraber -eki uşak kabat köterildi “iki uçak birlikte<br />

havalandı-” (Koç vd. 2003: 267).<br />

Karaçay-Malkar Türkçesi: kat. 1. kat, tabaka, 2. yan, yanı, yakını.<br />

Katlam. kat, tabaka. Kabat. 1. defa, kere, 2. (binanın) katı (Tavkul 2000: 247,<br />

248, 233).<br />

Kırım Tatar Türkçesi: kat. 1. kat, tabaka, 2. etaj. Katmer. 1. katlı,<br />

kıvrımlı, 2. kıvrım. Katmer gul. bir tür gül (Asanov vd. 1988: 79-80).<br />

Kazan Tatar Türkçesi: kat. 1. yan, taraf, 2. civar, 3, durulan, yaşanılan<br />

yer, 4. birisinin önü, karşısı, 5. karşısında, 6. kat, tabaka, katman, 7. kere, defa.<br />

Katında. yanında, önünde; huzurunda. Katlam. 1. tabaka, kat, 2. katman. Katlav.<br />

katlam, kat, tabaka. Kabat. defa; yeniden, tekrar; kat. (Öner 2009: 161, 151).<br />

Kuzey-Doğu Türk Lehçeleri<br />

Altay Türkçesi: kat. kat, sıra: camınçızı altı kat ak torko boldı “yorganı<br />

altı kat beyaz ipekten idi” (Gürsoy-Naskali – Duranlı 1999: 100).<br />

Hakas Türkçesi: Ħat. kat, defa, kere. Ħati. defa, kere, kez: nince nince<br />

ħati “çok kez”. Ħatpar. giyside kıvrım, pırpır (Arıkoğlu 2005: 157-160).<br />

Şor Türkçesi: kat. 2. kat, tabaka, 3. sıra, dizi, takım. Kat komus.<br />

armonika, akordeon. Katpaş. 2. kıvrım, elbise kıvrımı, pli (Tannagaşeva-Akalın<br />

1995: 43-44).<br />

Tuva Türkçesi: ka’t. sıra, kat, dizi (Ölmez 2007: 193).<br />

Saha Türkçesi: xat. çifte, iki katlı; tekrar. Kutta, gutta. birlikte (Räsänen<br />

1969: 241).<br />

Çuvaş Türkçesi: xut. 1. kat, balkon (tiyatroda), sıra, dizi, saf, 2. yan,<br />

taraf, yön, çevre, 3. defa, sefer, kere. Xut kupăs. garmon. Xutlam. kırma,<br />

kıvrım, buruşuk, karışık, buruşukluk. Xutlăm. katman, tabaka, kat, toplumsal<br />

sınıf, tabaka ( Bayram 2007: 276-277).<br />

* * *<br />

Görüldüğü gibi kat sözünün ilk anlamı “tabaka”dır. Eski Uygur<br />

17


Ahmet Bican Ercilasun<br />

metinlerinde ev, örtü, hendek, altın madeni, dağ vb şeylerin tabakalarını anlatmak<br />

üzere kat kelimesi kullanılmıştır. 930 tarihli Irk Bitig’de görülen “binanın<br />

alt katı” anlamının bugünkü Uygur Türkçesinde de görülmesi ilgi çekicidir.<br />

Şüphesiz “alt, alt kat” anlamı “tabaka” anlamından gelişmiştir ve Irk Bitig’den<br />

sonra Kutadgu Bilig’de de örneklerine sık rastlanmaktadır. Uygur metinlerinden<br />

itibaren “tabaka” anlamından gelişen diğer bir anlam “kat yeri, kıvrım”dır. Bu<br />

anlam da Uygur metinlerinden bugüne dek uzanmaktadır.<br />

12. yüzyıla gelinceye kadar “defa” anlamına rastlamayışımız ilgi<br />

çekicidir. Kat’ın “defa” anlamını ilk defa 12. asırda, Harezm coğrafyasında<br />

Zemahşerî’nin sözlüğünde görürüz. Yenisey yazıtlarından o tarihe kadar “defa”<br />

için kata kelimesi kullanılmıştır. Kâşgarlı da “defa” anlamı için kata’yı verir.<br />

Kata bu anlamda Çağatay Türkçesinin ilk dönemlerine dek devam etmiş;<br />

sonra da yerini Batı Türkçesinde kat’a, Doğu ve Kuzey Türkçelerinde katla,<br />

kabat/kavat, kat kelimelerine bırakmıştır. Bu anlamda kat, Hakas ve Çuvaş<br />

lehçelerine dek uzanmıştır. “Defa” anlamında katla, ilk defa 1310’da, Seyhun<br />

boylarında, Rabguzî’nin eserinde görülür; Mısır coğrafyasında ve Çağataycada<br />

devam ederek bugünkü Doğu ve Kuzey Türkçelerine ulaşır. Batı Türkçesinin ilk<br />

asırlarında da katla vardır.<br />

“Defa” anlamının da “tabaka” anlamından geliştiğini düşünüyorum.<br />

Nesnelerin tabaka tabaka, söz gelişi iki tabaka, üç tabaka olmasından hareketle<br />

kat, “defa” anlamını da yüklenmiştir. Buradan “tekrar” ve “iki, ikili” anlamları<br />

da gelişmiştir. Bu son anlamları Kazakçada ve Sahacada görmekteyiz.<br />

Kat’ın ancak çekimli şekilleri (kat + iyelik eki + bulunma hâli<br />

eki) “yan, huzur, nezd” anlamlarında kullanılmıştır ve Kâşgarlı Mahmud<br />

tarafından Oğuzlara mahsus olarak gösterilmiştir. Ancak Kutadgu Bilig’de,<br />

Karahanlı dönemi Kur’an tercümesinde kat bu anlamda kullanıldığı gibi Mısır<br />

coğrafyasında ve Çağataycada da kullanılmıştır. Batı Türkçesinde de elbette<br />

yaygın bir kullanımı vardır.<br />

“Elbise için takım” anlamı ilk defa 14. yüzyılda, Harezm coğrafyasındaki<br />

Nehcü’l-Ferâdîs’te görülür. Bu anlamın da “tabaka”dan çıktığı muhakkaktır.<br />

Bugünkü Türkiye Türkçesinde ve kavat biçiminde Özbek Türkçesinde de<br />

bu anlam vardır. Metinler daha dikkatli taranırsa şüphesiz diğer lehçelerden<br />

bazılarında ve Doğu ve Batı Türkçelerinin tarihî dönemlerinde bu anlama<br />

rastlanması mümkündür. Kelimenin bu anlamla Arapçaya geçmiş olması da bu<br />

görüşü destekler.<br />

Tabaka tabaka veya kıvrımlı olan çeşitli nesneler için de kat kullanılmıştır.<br />

Binanın katları bu anlamda ilk akla gelen kullanımdır. Özbekçede kat’ın “sahife,<br />

varak” anlamında, kavat’ın “raf katları” anlamında kullanılması; Şorcada<br />

kat komus’un, Çuvaşçada xut kupăs’ın “akordeon, garmon” anlamlarında<br />

18


“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />

kullanılması; Kırım Türkçesinde bir gül türü için katmer gül, Özbekçede “gebe”<br />

için ikkikat ve “lahana” için sözlü olarak tespit ettiğim kırkkavat hep tabaka<br />

tabaka ve kıvrım kıvrım anlamlarından hareketle ortaya çıkmıştır.<br />

Nihayet tabaka, kıvrım vb anlamları ifade etmek üzere kat’tan çıkmış<br />

olan katmar / katmer / katpar / gatbar, gatlak, katman, katlav, katlam,<br />

xutlam, katpaş gibi türevler dikkate değer. Kabat/kavat biçimlerinin nasıl<br />

ortaya çıktığı zihnimde bir soru işareti olarak durmaktadır. Acaba bir inorganik<br />

türeme mi söz konusudur; yoksa Farsçadan bir geri ödünçleme mi Bu konu<br />

araştırılmaya değer.<br />

* * *<br />

Kat, Güney Sibirya ve Kansu’dan Kazak bozkırlarını aşarak Karadeniz’in<br />

kuzeyine; Doğu ve Batı Türkistan’ı aşarak Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlara<br />

uzanırken komşu milletlerin dillerine de girmiştir. Durumu, Günay Karaağaç’ın<br />

Türkçe Verintiler Sözlüğü’nden izleyelim. Farsça kabat, kavat, kat “kat,<br />

katman; kıvrım, büklüm, eklem”; Arapça ķāţ “”kat; takım elbise”; Rusça<br />

kotomá, kotómka “muhafaza, kutu; torba, çanta”; Ermenice kat “apartman<br />

bölmesi, daire; kıvrım; kat, defa, kere”, katkat “katıyla, çok katlı veya kıvrımlı,<br />

buruşuk”; Romence cat “bina katı”, cută “kıvrım, buruşuk”; Bulgarca kat “kat,<br />

katman; bina katı, daire; takım, grup; defa, kere”; Sırpça kät “sıra, dizi; dizi<br />

dizi, kat kat durumunda olan; bina katı; kat kat iplik”; Arnavutça kat, katë “kat,<br />

apartman katı”; Makedonca kat “kat, tabaka”; Yunanca káti, kát “bina katı; kat,<br />

tabaka” (Karaağaç 2008: 458).<br />

Sırpça-Hırvatçadaki duruma bir de Abdullah Şkalyiç’in “Sırp-Hırvat<br />

<strong>Dil</strong>inde Türkizmler” kitabından bakalım: Kät. 1. tabaka, katman, 2. bina katı,<br />

3. elbise için parça, takım elbise, 4. dürbünün görüntüyü büyütme katı (Şkalyiç<br />

1965: 400). Arnavutça elektronik sözlüğe göre kat, 1. bina katı, dolaplardaki üst<br />

üste bölmeler, 3. botanikte aynı boydaki bitki ve ağaç türleri anlamlarındadır.<br />

Son olarak kat kelimesinin kök olmadığını, onun da bir türev olduğunu<br />

belirtelim. A. von Gabain, A. J. Joki, James R. Hamilton ve Gülensoy’un da<br />

kabul ettiği gibi kat, ka- fiilinden -t isim yapma ekiyle türemiştir (Doerfer 1967:<br />

467, Hamilton 1998: 183, Gülensoy 2007: 474). DLT’de Yağma lehçesine ait bir<br />

kelime olarak gösterilen ka- “sandığa doldurmak” anlamındadır (yazma 554).<br />

Kat- ve kar- fiilleri de hiç şüphesiz ka-‘nın ettirgen çatı eki almış biçimleridir ve<br />

kat ile köktaştırlar.<br />

19


Ahmet Bican Ercilasun<br />

Kaynaklar<br />

ÄKÅBİROV, S. F. vd. Uzbek Tilining İzåhli Lugäti II, Moskva, 1981.<br />

ALTAYLI, Seyfettin, Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü II, İstanbul 1994.<br />

ARAT, Reşid Rahmeti, Edib Ahmed Yüknekî - Atebetü’l-Hakayık, İstanbul 1951.<br />

ARAT, Reşid Rahmeti, Yusuf Has Hâcib – Kutadgu Bilig I Metin, İstanbul 1959.<br />

ARAT, Reşid Rahmeti, Eski Türk Şiiri, Ankara, 1965.<br />

ARAT, Reşid Rahmeti, Yusuf Has Hâcib – Kutadgu Bilig II Çeviri, Ankara 1974.<br />

ARIKOĞLU, Ekrem, Örnekli Hakasça-Türkçe Sözlük, Ankara 2005.<br />

ASANOV, Ş. A., Garkavets, A. N., Useinov, S. M., Krımskotatarsko-Russkiy Slovar’, Kiyev<br />

1988.<br />

ATA, Aysu, Kısasü’l-Enbiyâ II Dizin, Ankara 1997.<br />

ATA, Aysu, Nehcü’l-Feradis III Dizin-Sözlük, Ankara 1998.<br />

ATA, Aysu, Türkçe İlk Kur’an Tercümesi (Rylands Nüshası) – Karahanlı Türkçesi (Giriş-<br />

Metin-Notlar-Dizin), Ankara 2004.<br />

BAYRAM, Bülent, Çuvaş Türkçesi – Türkiye Türkçesi Sözlük, Konya 2007.<br />

BAZİN, Louis, Les Systemes Chronologiques dans le Monde Turc Ancien, Budapest-Paris<br />

1991.<br />

BOROVKOV, A. K., Orta Asya’da Bulunmuş Kur’an Tefsirinin Söz Varlığı (XII. – XIII.<br />

Yüzyıllar) (Rusçadan Çevirenler: Halil İbrahim Usta, Ebülfez Amanoğlu), Ankara<br />

2002.<br />

CLAUSON, Sir Gerard, An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish,<br />

Oxford 1972.<br />

ÇAĞATAY, Saadet Ş., Altun Yaruk’tan İki Parça, Ankara 1945.<br />

DOERFER, G., Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen, Wiesbaden 1967.<br />

Drevnetyurkskiy Slovar’, Leningrad 1969.<br />

ECKMANN, Janos, Çağatayca El Kitabı (çeviren: Günay Karaağaç), İstanbul 1988.<br />

ERASLAN, Kemal, Mevlâna Sekkâkî Divanı, Ankara 1999.<br />

ERCİLASUN, Ahmet B., “La Enklitiği ve Türkçede Bir ‘Pekiştirme Enklitiği’ Teorisi”, <strong>Dil</strong><br />

Araştırmaları, sayı: 2 (<strong>Bahar</strong> 2008), Ankara.<br />

ERCİLASUN, Ahmet B., Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk <strong>Dil</strong>i Tarihi, Ankara, 2010.<br />

ERDAL, Marcel, A Grammar of Old Turkic, Leiden-Boston 2004.<br />

EREN, Hasan, Türk <strong>Dil</strong>inin Etimolojik Sözlüğü, Ankara 1999.<br />

GAYDARCİ, G. A., Koltsa, E. K., Pokrovskaya, L. A., Tukan, B. P. (Rusçadan aktaranlar:<br />

İsmail Kaynak – A. Mecit Doğru), Gagauz Türkçesinin Sözlüğü, Ankara 1991.<br />

GÜLENSOY, Tuncer, Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü I,<br />

Ankara 2007.<br />

GÜRSOY-NASKALİ, Emine – Duranlı, Muvaffak (hazırlayanlar), Altayca-Türkçe Sözlük,<br />

Ankara 1999.<br />

HAMİLTON, James Russel, İyi ve Kötü Prens Öyküsü (Türkçe çeviri: Vedat Köken), Ankara<br />

1998.<br />

KARAAĞAÇ, Günay, Lutfî Divanı - Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım, Ankara 1997.<br />

20


“Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine<br />

KARAAĞAÇ, Günay, Türkçe Verintiler Sözlüğü, Ankara 2008.<br />

KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi, Seyf-i Sarâyî – Gülistan Tercümesi, Ankara 1989.<br />

KARGI ÖLMEZ, Zuhal, Ebulgazi Bahadır Han – Şecere-i Terâkime, Ankara 1996.<br />

KÂŞGARLI MAHMUD, Dîvânü Lûgati’t-Türk – Tıpkıbasım, Ankara 1990 (Türkçe tercüme,<br />

Ahmet B. Ercilasun ve Ziyat Akkoyunlu tarafından hazırlanan basılmamış eserden).<br />

KOÇ, Kenan - Bayniyazov, Ayabek - Başkapan, Vehbi, Kazak Türkçesi Türkiye Türkçesi<br />

Sözlüğü, Ankara 2003.<br />

KORMUŞİN, İ. V., Tyurkskiye Yeniseyskiye Epitafii – Tekstı i İssledovaniya, Moskva 1997.<br />

NECİP, Emir Necipoviç, Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü (Rusçadan çeviren: İklil Kurban),<br />

Ankara 1995.<br />

ORKUN, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları II, III, İstanbul 1939, 1940.<br />

ÖLMEZ, Mehmet, Tuvacanın Sözvarlığı – Eski Türkçe ve Moğolca Denkleriyle, Wiesbaden<br />

2007.<br />

ÖNER, Mustafa, Kazan-Tatar Türkçesi Sözlüğü, Ankara 2009.<br />

RÄSÄNEN, Martti, Versuch Eines Etymologischen Wörtebuchs der Türksprachen, Helsinki<br />

1969.<br />

ŞEMSEDDİN SÂMÎ, Kamûs-ı Türkî, İstanbul, 1317.<br />

ŞKALYİÇ, Abdullah, Turcizmi u Srpskohrvatskom Jeziku, Sarajevo 1965.<br />

TANNAGAŞEVA, N. N. Kurpeşko – Aklın, Şükrü Halûk, Şor Sözlüğü, Adana 1995.<br />

Tarama Sözlüğü IV, Ankara 1969.<br />

TAVKUL, Ufuk, Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü, Ankara 2000.<br />

TEKİN, Şinasi, Uygurca Metinler II: Maytrısimit, Ankara 1976.<br />

TEKİN, Talat – Ölmez, Mehmet – Ceylan, Emine – Ölmez, Zuhal – Eker, Süer (hazırlayanlar),<br />

Türkmence – Türkçe Sözlük, Ankara 1995.<br />

TOPARLI, Recep, İrşâdü’l-Mülûk ve’s-Selâtîn, Ankara 1992.<br />

TOPARLI, Recep – Çögenli, M. Sadi – Yanık, Nevzat H., Kitâb-ı Mecmû-ı Tercümân-ı Türkî<br />

ve Acemî ve Mugalî, Ankara 2000.<br />

TOPARLI, Recep – Vural, Hanifi – Karaatlı, Recep, Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, Ankara 2003.<br />

Türkçe Sözlük, Ankara 2005.<br />

UĞURLU, Mustafa, Münyetü’l-Guzât, Ankara 1987.<br />

YUDAHİN, K. K., Kırgız Sözlüğü II (Türkçeye çeviren: Abdullah Taymas), Ankara 1998.<br />

YÜCE, Nuri, Mukaddimetü’l-Edeb, Ankara 1993.<br />

21


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 23-29 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Anlamları Kötü Türk Kişi Adları<br />

Tuncer Gülensoy * 1<br />

Özet: Türklerin tarih sahnesine çıkışlarına kadar uzanan Türk<br />

kişi adları, çeşitlilik gösterir. Eski Türklerde çocuk doğunca<br />

verilen geçici adlar yerini sonradan kazanılan gerçek adlara<br />

bırakırdı. Yeni doğan çocuğa verilen adlar, üst üste kız ya da<br />

erkek doğumları olduğunda ya da çocukları kötü ruhlardan<br />

korumak istendiğinde kötü anlam içerebilmektedir. Bu<br />

çalışmada Türk kişi adlarının bazılarında görülen “kötü” ya<br />

da “iyi bilinmeyen” anlamlar üzerinde durulacaktır.<br />

Anahtar sözcükler: Türkçe, kötü anlam, ad bilimi, kişi adları<br />

Turkish Person Names Which Have<br />

Negative Meaning<br />

Abstract: Turkish person names, which date back that<br />

the Turks appeared in history stage, vary. In early periods<br />

of Turkish tradition, temporary names which are used for<br />

a newborn were supplanted by a secondary name which<br />

obtained. The names which are given to newborns may have<br />

negative meanings to be protected from harmful spirits if<br />

the births occure in reduplication of a gender. In this article,<br />

some of Turkish names which have negative meaning or the<br />

names which have a meaning not regarded as positive will be<br />

disscussed.<br />

Key Words: Turkish, negative meaning, onomastique, person<br />

names<br />

Türk kişi adları tarihi, Türklerin tarih sahnesine çıkışlarına kadar<br />

uzanmaktadır. Hunların, Sh’a-toların, Massagetlerin, İskitlerin (Sakaların), Kök<br />

Türklerin, Kırgızların, Uygurların, Oğuzların (Türkmenlerin), Peçeneklerin,<br />

Kuman-Kıpçakların tarihlerine baktığımız zaman birbirlerinden çok farklı<br />

olmayan kişi adlarına rastlarız.<br />

Türk kavimlerinde görülen kadın-erkek kişi adlarının çeşitliliği ve<br />

zenginliği bu konuda çalışanlar için bir kaynaktır. Eski Türklerde çocuk doğunca<br />

*<br />

Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi<br />

23


Tuncer Gülensoy<br />

verilen adlar genellikle geçici olurdu. Gerçek ad “sonradan kazanılan ad” idi.<br />

Bu gelenek Moğollarda da vardı. Mesela, Yesugey Bahadır’ın oğlu doğduğu<br />

zaman, obaya tutsak olarak getirilmiş olan “Temüçin [ < temür+çin = demirci]”<br />

adlı bir beyin adı yeni doğan bu çocuğa verilmişti. Çinggiz adı Temüçin’in<br />

sonradan kazandığı addır.<br />

Türk ve Moğollarda yeni doğan çocuğa verilen adların pek çoğu halk<br />

inanışlarına dayandığı için bazen “kötü” anlam taşıyan adlar da görülüyordu.<br />

Çocukları çok genç yaşta ölen aileler kötü ruhları yanıltmak ya da onları<br />

kandırmak için “Beldenbok” gibi adlar koyarlardı. Bu tür adlar taşıyan çocuklara<br />

kötü ve alıcı ruhlar gelmezdi.<br />

Türklerde üst üste kız ya da erkek doğumları olunca da “dur-, yet-, dön-<br />

“ gibi fiillerden türetilmiş adlar kullanılıyordu: Tursun/Dursun [kız: Dursune<br />

< Tü. dur-sun+e (Arapça dişillik eki)], Durdu, Duran; Yeter/Kızyeter/<br />

Oğulgerek; Döne, Döndü gibi.<br />

Türkler ve Moğollar genellikle karada yaşayan Arslan, Kaplan, Kurt/<br />

Börteçinoa, Bozkurt gibi güçlü hayvanlar ile havada uçan Kartal/Bürküt,<br />

Şahin, Doğan, Sungur/Bayşinkor gibi alıcı ve güçlü kuşların adlarını<br />

çocuklarına vermişlerdir. Bunların yanında narin ve güzel görünümlü Kuğu,<br />

Ördek, Suna “erkek ördek” gibi yaban kuşlarının adlarını da vermişler, bu adları<br />

türkülerinde de kullanmışlardır. Fakat, Buğra “erkek deve”, Barak “tüylü köpek”<br />

ve Nogay “bir tür kara tüylü köpek” adları da erkek çocuklara konulmuştur.<br />

Tarihî kaynaklarda “yılan” ve “fil”in de kişi adı olarak konulduğunu görüyoruz.<br />

Türklerin “Tanrı” inançları İslamiyet’ten önce de güçlü idi. Hep “tek Tanrı”ya<br />

inanmışlar, “put; fetiş” gibi şeylere tapmamışlardı. Moğol kağanı Çinggiz’in<br />

besmelesi “Müngke Tengri-yin küçüdür! (Ebedi Tanrı’nın gücü ile)” sözleri idi.<br />

Çinggiz savaşa çıkmadan önce hep bu besmele ile güne başlardı. Bu yüzden Tanrı’nın<br />

verdiği insan da Türkler ve Moğollar için kutsaldı. O yüzden “Mengüberdi” adının<br />

anlamı şimdiki “Tanrıverdi, Hudaverdi, Allahverdi, Hakverdi” idi.<br />

Günümüz kişi adları Türkçe (tarihî Türk adları, modern Türk adları),<br />

Arapça, Farsça, Çince, Fransızca, İngilizce, Almanca, (bazen) Rusça kökenli<br />

sözcüklerden oluşmaktadır. Çince adlar genellikle eski Çince unvan ve<br />

rütbelere dayanmaktadır; Arapça olanlar İslâmiyetle ilgilidir. Farsça olanlar<br />

da Selçukluların İran coğrafyasında devlet kurmalarından sonraki döneme<br />

rastlamaktadır. Fransızca olan kişi adları Tanzimat’tan sonra; İngilizce ve<br />

Almanca olanlar ise XX. yüzyıldan sonra Amerika ve Almanya ile olan<br />

yakınlaşmaların sonucunda bazı ailelerce çocuklarına verilmiştir. Rusça kişi<br />

adları daha çok Sovyetler Birliği boyunduruğu altında seksen yıl yaşamış olan<br />

Türk ülkelerinde hem kız, hem de erkek çocuklara verilmiştir: Roza, Çınara,<br />

Viktor, Albert vb.<br />

24


Anlamları Kötü Türk Kişi Adları<br />

Bugün Türkçede kullanılan Arapça ve Farsçadan alıntı kişi adlarının<br />

bazılarının anlamları ya hiç bilinmemekte ya da “Anneannemin, babaannemin,<br />

dedemin adı imiş” diye geçiştirilmektedir. Geçiştirilen bu kadın ve erkek<br />

adlarından bazıları da “kötü” anlam taşıdığı için kimseye sevimli gelmemektedir.<br />

Eskiden kız çocuklarına verilmiş olan “Yosma” adı “1. Şen, güzel, fettan (genç<br />

kadın), 2.çok süslü giyinen ve modaya düşkün (kadın), koket” (Türkçe Sözlük,<br />

Ankara 2005, TDK Yay., s.2194) anlamlarını taşıdığı hâlde, başka türlü “imaj”<br />

verdiği için günümüzde artık hiç kullanılmamaktadır ve eskimiştir.<br />

Arapça ve Farsçadan alıntı sözcüklerin kişi adı olarak kullanılması çok<br />

yaygındır. Genellikle anlamlarını bilmeden çocuklarımıza verilen bu adlar onları<br />

her zaman güç durumda bırakmaktadır. Anlamsız ad ya da anlamını bilmediği<br />

ad taşımak kişiyi mutlaka rahatsız eder. Arapça sözcükler yazılış ve söyleyiş<br />

bakımından çok dikkat isterler. Mesela: ayın+elif; medli elif; elif+ayın gibi<br />

harflerle yazılan sözcüklerin hem imlâsı hem de söylenişleri çok farklıdır. Bunun<br />

yanında ze, zel, dat/zat, zı; se, peltek se, sat gibi harflerle yazılan sözcüklerin<br />

okunuşları ve anlamları da birbirlerinden farklıdır. Türkiye Türkçesinde bu tür<br />

farklılıklara dikkat edenler yalnız konuya hâkim bilim adamlarıdır. Halktan bu<br />

tür eğitim almamış olanların yazılış ve söyleyişteki ayrıntıları bilmesi mümkün<br />

değildir. O yüzden çocuklara ad verirken bu konuda yazılmış “Adlarımız”,<br />

“Türk Kişi Adları” vb. gibi bilimsel eserlere başvurmaları gerekecektir.<br />

Bu küçük araştırmada Türk kişi adlarının bazılarında görülen “kötü” ya<br />

da “iyi bilinmeyen” anlamlar üzerinde durulacaktır. Örnekler:<br />

a’fet (Arapça sıfat; ): اعفټ 1. Solak; 2. pek akılsız (adam); 3. en güç şey.<br />

âfet (Arapça isim; ): 1. Büyük felâket, belâ; 2. (mec.) çok güzel insan.<br />

[Yukarıdaki iki örnekte görülen fark elif’ten sonraki ayın ‏(ع)‏ harfidir.<br />

Fakat, sözcüklerin anlamları arasında oldukça büyük farklar vardır. Türk insanı<br />

ikinci adı kızına koyarken “çok güzel insan” anlamını seçmiştir. Her iki sözcüğün<br />

öteki anlamları bir Türk kızı için yakışıksızdır.]<br />

اعفټ<br />

آفټ آفټ<br />

اخۇ اخۇ<br />

اعفټ<br />

آھۇ<br />

اعفټ<br />

آھۇ<br />

آفټ<br />

اقدر<br />

آفټ<br />

اقدر<br />

اخۇ<br />

عاقله<br />

اخۇ<br />

عاقله<br />

آھۇ<br />

آگله<br />

آھۇ<br />

آگله<br />

علڍنا<br />

اعفټ<br />

اقدر اقدر<br />

علڍنا<br />

عالڍه<br />

آفټ<br />

عاقله عاقله<br />

عالڍه<br />

آمل<br />

اخۇ<br />

آگله آگله<br />

آمل<br />

عامل<br />

آھۇ<br />

علڍنا علڍنا<br />

عامل<br />

بادە<br />

اقدر<br />

عالڍه عالڍه<br />

بادە<br />

بوسه<br />

عاقله<br />

آمل آمل<br />

بوسه<br />

خانب<br />

آگله<br />

عامل عامل<br />

خانب<br />

بادە<br />

جم<br />

علڍنا<br />

بادە<br />

جم<br />

بوسه<br />

جمع<br />

عالڍه<br />

بوسه<br />

جمع<br />

خانب<br />

چمن<br />

آمل<br />

چمن<br />

ahû (Arapça isim; ): 1. Kardeş; 2. dost.<br />

âhû (Farsça isim; ): 1. Ceylân, karaca; 2. (mec.) güzellerin gözü.<br />

[Bu örnekteki temel farklılık, sözcüklerden birisinin Arapça, diğerinin<br />

Farsça olmasıdır. İmlâ farkı ise ha ile he harflerindedir. Türkler, Farsça sözcüğün<br />

taşıdığı “ceylân” anlamından dolayı bu adı kızlarına vermişlerdir. Moğolca<br />

“Ceren” sözcüğü de aynı anlamdadır ve Türkçede kız adı olarak kullanılır.]<br />

akder (Arapça sıfat;<br />

boyunlu.<br />

) : 1. Çok veya en kudretli; 2. kısa boylu, kısa<br />

25


اعفټ<br />

آفټ<br />

اخۇ<br />

اعفټ<br />

آھۇ<br />

آفټ<br />

اقدر<br />

اخۇ<br />

عاقله اعفټ<br />

آھۇ<br />

اعفټ<br />

آگله آفټ<br />

اقدر<br />

آفټ<br />

علڍنا اخۇ<br />

عاقله<br />

اخۇ<br />

عالڍه آھۇ<br />

آگله<br />

آھۇ<br />

اعفټ<br />

آمل اقدر<br />

علڍنا<br />

اقدر<br />

آفټ<br />

اعفټ<br />

عامل عاقله<br />

عالڍه<br />

عاقله<br />

اخۇ<br />

آفټ<br />

بادە آگله<br />

آمل<br />

آگله<br />

آھۇ<br />

اخۇ<br />

اعفټ علڍنا<br />

بوسه<br />

عامل<br />

علڍنا<br />

اقدر<br />

آھۇ<br />

آفټ عالڍه<br />

خانب<br />

بادە<br />

عالڍه<br />

عاقله<br />

اعفټ اقدر<br />

اخۇ آمل<br />

جم<br />

بوسه<br />

آمل<br />

آگله<br />

آفټ عاقله<br />

آھۇ عامل<br />

جمع<br />

خانب<br />

عامل<br />

علڍنا<br />

اخۇ آگله<br />

اقدر بادە<br />

چمن<br />

جم<br />

بادە<br />

عالڍه<br />

آھۇ علڍنا<br />

عاقله بوسه<br />

گوسفند<br />

جمع<br />

بوسه<br />

آمل<br />

اقدر عالڍه<br />

آگله خانب<br />

حادٽه<br />

چمن<br />

خانب<br />

عامل<br />

عاقله آمل<br />

علڍنا جم<br />

خافۻ<br />

گوسفند<br />

جم<br />

بادە<br />

جم آگله عامل<br />

عالڍه جمع<br />

ظ<br />

حاڧ<br />

حادٽه<br />

جمع<br />

بوسه<br />

علڍنا بادە<br />

آمل چمن<br />

ھاڍه<br />

خافۻ<br />

چمن<br />

خانب<br />

عالڍه بوسه<br />

عامل گوسفند<br />

خدڍجه<br />

حاڧ ظ<br />

گوسفند<br />

جم<br />

آمل خانب<br />

بادە حادٽه<br />

‏.ھاشم<br />

ھاڍه<br />

حادٽه<br />

جمع<br />

عامل جم<br />

بوسه خافۻ<br />

حشڍم<br />

خدڍجه<br />

خافۻ<br />

چمن<br />

بادە جمع<br />

خانب ظ<br />

حاڧ ھجابى<br />

‏.ھاشم<br />

ظ<br />

گوسفند<br />

چمن<br />

حاڧ<br />

بوسه<br />

جم ھاڍه<br />

خرده<br />

حشڍم<br />

ھاڍه<br />

حادٽه<br />

خانب گوسفند<br />

جمع خدڍجه<br />

حورڍه<br />

ھجابى<br />

خدڍجه<br />

خافۻ<br />

جم حادٽه<br />

چمن ‏.ھاشم اسپڍر ظ<br />

خرده<br />

‏.ھاشم<br />

حاڧ<br />

جمع خافۻ<br />

گوسفند حشڍم<br />

قاسم<br />

حورڍه<br />

حشڍم<br />

ھاڍه<br />

چمن ظ<br />

حاڧ<br />

حادٽه ھجابى<br />

قاصم<br />

اسپڍر<br />

ھجابى<br />

خدڍجه<br />

گوسفند ھاڍه<br />

خافۻ خرده<br />

لڍنټ<br />

قاسم<br />

خرده<br />

‏.ھاشم<br />

حادٽه خدڍجه<br />

حاڧ ظ حورڍه<br />

نکټ<br />

قاصم<br />

حورڍه<br />

حشڍم<br />

‏.ھاشم خافۻ<br />

ھاڍه اسپڍر<br />

نکھټ<br />

لڍنټ<br />

اسپڍر<br />

ھجابى<br />

ظ حشڍم<br />

خرده<br />

خدڍجه قاسم<br />

حاڧ پڍکر<br />

نکټ<br />

Tuncer Gülensoy<br />

[Bu sözcük rahmetli Prof. Necati Akder’in soyadı idi. Sanki Türkçe ak ve<br />

der sözcüklerinden oluşmuş gibi görünüyorsa da Arapça olduğu kesindir.]<br />

26<br />

âkıle (Arapça sıfat;<br />

âkile (Arapça isim;<br />

) : Akıllı kadın.<br />

) : (hekimlikte) Yenirce denilen bir yara.<br />

[Her ikisi de Arapça olan sözcüklerin imlâları da anlamları da farklıdır.<br />

Türkçe söyleyişte ı/i ve kaf kef‏/(ق)‏ ‏(گ)‏ farklarına dikkat etmek gerekir.]<br />

aleynâ (Arapça edat;<br />

) : Bizim üzerimize.<br />

[Arapça bir edat olan bu sözcük son 20-25 yıldan beri kız adı olarak<br />

kullanılmaktadır. Kur’an’da geçen bir sözcük olup yalnız başına somut bir<br />

anlamı yoktur.]<br />

âliye (Arapça isim;<br />

âmil (Arapça sıfat;<br />

âmil (Arapça sıfat;<br />

) : Bir şeyin en yukarısı, en tepesi.<br />

اعفټ<br />

) : Emeli olan, isteyen.<br />

آفټ<br />

) : 1. Sebep; 2. İşleyen.<br />

اخۇ<br />

آھۇ<br />

[Hem imlâları hem de anlamları farklı olan bu iki sözcükten birincisi<br />

rahmetli Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu’nun ilk adı idi. “Sebep; işleyen” anlamlarında<br />

kullanılmış olmamalıdır.]<br />

اقدر<br />

عاقله<br />

آگله<br />

علڍنا<br />

عالڍه<br />

آمل<br />

عامل<br />

بادە<br />

بوسه<br />

خانب<br />

جم<br />

جمع<br />

چمن<br />

گوسفند<br />

حادٽه<br />

خافۻ<br />

bâde (Farsça isim;<br />

) : Şarap, içki.<br />

[Türkçede kız adı kullanılmaktadır. Görüldüğü gibi anlamı iyi değildir.]<br />

bûse (Farsça isim; ): Öpücük, öpüş.<br />

[Türkçede şiir ve şarkılarda kullanılan bu sözcüğün kızlara ad olarak<br />

verilmesi uygun değildir.]<br />

cânib (Arapça isim; ): Taraf, cihet, yan.<br />

[Türk edebiyatçılarından Ali Canip Yöntem’in ilk adıdır. Anlamı güzel<br />

değildir.]<br />

cem (Farsça isim; ): 1. Hükümdar, şah; 2. Şark mitolojisinde şarap ve<br />

içkinin mucidi; Süleyman Peygamber’in lâkabı; 3. Büyük İskender’in lâkabı.<br />

[Arapça “toplama” anlamındaki cem’ sözcüğünden farklı yazılır.]<br />

حاڧ ظ


Anlamları Kötü Türk Kişi Adları<br />

çimen (Farsça isim; çemen ) : 1.Yeşil ve kısa otlarla örtülü yer; 2.<br />

Ağaç ve çiçeği olan çayır, yeşillik; 3. Pastırmaya konulan bir ot.<br />

27<br />

عالڍه بادە<br />

عاقله اخۇ<br />

اخۇ<br />

آمل بوسه اعفټ<br />

آگله آھۇ<br />

آھۇ<br />

عامل خانب آفټ<br />

علڍنا اقدر<br />

اقدر<br />

بادە جم اخۇ<br />

عالڍه عاقله<br />

عاقله<br />

بوسه جمع آھۇ اعفټ<br />

آمل آگله<br />

آگله<br />

خانب چمن آفټ<br />

اعفټ علڍنا<br />

اقدر<br />

عامل<br />

علڍنا<br />

جم گوسفند اعفټ اخۇ<br />

آفټ عالڍه<br />

عاقله<br />

بادە<br />

عالڍه<br />

جمع حادٽه آفټ آھۇ<br />

اخۇ آمل<br />

آگله<br />

بوسه<br />

آمل<br />

چمن خافۻ اخۇ اقدر<br />

آھۇ عامل<br />

علڍنا<br />

خانب<br />

عامل<br />

گوسفند حاڧ ظ آھۇ عاقله<br />

اقدر بادە<br />

عالڍه<br />

جم<br />

بادە<br />

حادٽه ھاڍه اقدر آگله<br />

عاقله بوسه<br />

آمل<br />

جمع<br />

بوسه<br />

خافۻ خدڍجه عاقله علڍنا<br />

آگله خانب<br />

عامل<br />

چمن<br />

خانب<br />

حاڧ ظ ‏.ھاشم آگله عالڍه<br />

علڍنا جم<br />

بادە<br />

گوسفند<br />

جم<br />

ھاڍه حشڍم علڍنا آمل<br />

عالڍه جمع<br />

بوسه<br />

حادٽه<br />

جمع<br />

خدڍجه ھجابى عالڍه عامل<br />

آمل چمن<br />

خانب<br />

خافۻ<br />

چمن<br />

‏.ھاشم خرده آمل بادە<br />

عامل گوسفند<br />

جم<br />

حاڧ ظ<br />

گوسفند<br />

حشڍم حورڍه عامل بوسه<br />

بادە حادٽه<br />

جمع<br />

ھاڍه<br />

حادٽه<br />

ھجابى اسپڍر بادە خانب<br />

بوسه خافۻ<br />

چمن<br />

خدڍجه<br />

خافۻ<br />

خرده قاسم بوسه جم<br />

خانب حاڧ ظ<br />

گوسفند<br />

‏.ھاشم<br />

حاڧ ظ<br />

حورڍه قاصم خانب جمع<br />

جم ھاڍه<br />

حادٽه<br />

حشڍم<br />

ھاڍه<br />

اسپڍر لڍنټ جم چمن<br />

جمع خدڍجه<br />

خافۻ<br />

ھجابى<br />

خدڍجه<br />

قاسم نکټ حاڧ ظ جمع گوسفند<br />

خرده چمن ‏.ھاشم<br />

‏.ھاشم<br />

قاصم نکھټ ھاڍه چمن حادٽه<br />

حورڍه گوسفند حشڍم<br />

حشڍم<br />

لڍنټ پڍکر خدڍجه گوسفند خافۻ<br />

اسپڍر حادٽه ھجابى<br />

ھجابى<br />

نکټ پڍما ‏.ھاشم حاڧ حادٽه ظ<br />

قاسم خافۻ خرده<br />

خرده<br />

نکھټ پڍمان حشڍم خافۻ ھاڍه<br />

قاصم حاڧ ظ حورڍه<br />

حورڍه<br />

پڍکر ھجابى حاڧ ظ خدڍجه<br />

لڍنټ ھاڍه اسپڍر<br />

اسپڍر<br />

پڍما خرده ‏.ھاشم ھاڍه<br />

نکټ خدڍجه قاسم<br />

قاسم<br />

پڍمان حورڍه خدڍجه حشڍم<br />

نکھټ ‏.ھاشم قاصم<br />

قاصم<br />

اسپڍر ‏.ھاشم ھجابى<br />

پڍکر حشڍم لڍنټ<br />

لڍنټ<br />

قاسم حشڍم خرده<br />

پڍما ھجابى نکټ<br />

نکټ<br />

قاصم ھجابى حورڍه<br />

پڍمان خرده نکھټ<br />

نکھټ<br />

لڍنټ خرده اسپڍر<br />

پڍکر حورڍه پڍکر<br />

نکټ حورڍه قاسم<br />

پڍما اسپڍر پڍما<br />

نکھټ اسپڍر قاصم<br />

پڍمان قاسم پڍمان<br />

قاسم لڍنټ<br />

قاصم<br />

پڍکر<br />

پڍما قاصم نکټ<br />

[Türkçede kız adıdır. Doğrusu çemen’dir. Pastırmaya sürülen acılı ve<br />

sarımsaklı macuna çaman denir.]<br />

güsfend (Farsça isim; gûsfend<br />

): Koyun.<br />

[Türkçede kız adı olarak kullanılmıştır. Türk kızına uygun değildir.<br />

Türklerde yaban hayvanlarından Kunduz, Ceylan/Ceren gibi adlar kızlara;<br />

Porsuk, Boğa, Kulan gibi adlar da erkeklere verilmişse de “koyun” saflığından<br />

dolayı ad olarak verilmemiştir.]<br />

hâdise (Arapça isim; ): Hadisat, havadis. Yeni bir şey, ilk defa<br />

çıkan, macera olan bir nitelik ve durum.<br />

[Son yıllarda meşhur olan, Almanya’da doğup büyümüş bir Türk kadın<br />

şarkıcısı.]<br />

hâfız (Arapça sıfat;<br />

hâfız (Arapça sıfat; hıfz’dan.<br />

Ezberleyen.<br />

): Aşağı düşüren, alçaltan (Allah’ın adlarından).<br />

) : Hıfzeden, saklayan, koruyan; 2.<br />

[Türkiye Türkçesi ile Özbek, Türkmen, Uygur vb. Türkçelerinde de erkek<br />

adı olarak kullanılır. Kur’an’ı ezberleyen kişilere de hâfız denir.]<br />

hâdiye (Arapça isim;<br />

yükselen kaya.<br />

): 1) Asa, değnek; 2. Su içinden sivrilerek<br />

[Türkiye Türkçesinde kız adı olarak kullanılmıştır. Her iki anlamı da kız<br />

adı için uygun değildir.]<br />

hatice (Arapça isim;<br />

[Hz. Muhammed’in ilk eşinin adı.]<br />

hâşim (Arapça sıfat;<br />

Ezen, yaran, kıran, parçalayan.<br />

haşîm (Arapça sıfat;<br />

): Vakitsiz, erken doğan kız çocuğu.<br />

): Çorbaya kuru ekmek kırıntısı doğrayan; 2.<br />

): Haşmetli, gösterişli.<br />

[Birinde â uzun, ötekinde î uzundur; birinde (h/he), diğerinde (h/ha)<br />

harfleri vardır. Söylerken dikkatli olmak gerekir.


جم<br />

جمع<br />

چمن<br />

گوسفند<br />

حادٽه<br />

خافۻ<br />

اقدر بادە آمل<br />

ظ<br />

حادٽه علڍنا عاقله<br />

حاڧ<br />

بوسه<br />

عالڍه<br />

بوسه عامل<br />

عاقله<br />

ھاڍه<br />

خافۻ عالڍه آگله<br />

خانب<br />

آمل<br />

خانب بادە<br />

آگله<br />

حاڧ ظ<br />

خدڍجه<br />

آمل علڍنا<br />

جم<br />

عامل<br />

جم بوسه<br />

علڍنا<br />

ھاڍه عامل عالڍه<br />

‏.ھاشم<br />

جمع<br />

بادە<br />

جمع خانب<br />

عالڍه<br />

خدڍجه<br />

حشڍم<br />

بادە آمل<br />

چمن<br />

بوسه<br />

چمن جم<br />

آمل<br />

‏.ھاشم<br />

ھجابى<br />

بوسه عامل<br />

گوسفند<br />

خانب<br />

گوسفند جمع<br />

عامل<br />

حشڍم<br />

خرده<br />

خانب بادە<br />

حادٽه<br />

جم<br />

حادٽه چمن<br />

بادە<br />

ھجابى<br />

حورڍه<br />

جم بوسه<br />

خافۻ<br />

جمع<br />

خافۻ گوسفند<br />

بوسه<br />

خرده<br />

اسپڍر<br />

جمع خانب<br />

ظ<br />

چمن<br />

حادٽه<br />

خانب<br />

حاڧ حاڧ حورڍه<br />

قاسم<br />

چمن جم<br />

ھاڍه خافۻ<br />

گوسفند<br />

ھاڍه<br />

جم<br />

اسپڍر<br />

قاصم<br />

گوسفند جمع<br />

خدڍجه ظ<br />

حادٽه<br />

خدڍجه حاڧ<br />

جمع<br />

قاسم<br />

لڍنټ<br />

حادٽه چمن<br />

‏.ھاشم ھاڍه<br />

خافۻ<br />

چمن<br />

قاصم ‏.ھاشم<br />

نکټ<br />

خافۻ گوسفند<br />

حشڍم خدڍجه<br />

حاڧ ظ<br />

حشڍم<br />

گوسفند<br />

لڍنټ<br />

نکھټ<br />

حاڧ ظ حادٽه<br />

ھجابى ‏.ھاشم<br />

ھاڍه<br />

ھجابى<br />

حادٽه<br />

نکټ<br />

پڍکر<br />

ھاڍه خافۻ<br />

خرده حشڍم<br />

خدڍجه<br />

خرده<br />

خافۻ<br />

نکھټ<br />

پڍما<br />

حاڧ خدڍجه ظ<br />

حورڍه ھجابى<br />

‏.ھاشم<br />

حورڍه<br />

ظ<br />

‏.ھاشم پڍکر<br />

حاڧ<br />

پڍمان<br />

ھاڍه<br />

اسپڍر خرده<br />

حشڍم<br />

اسپڍر<br />

ھاڍه<br />

پڍما حشڍم خدڍجه<br />

قاسم حورڍه<br />

ھجابى<br />

قاسم<br />

خدڍجه<br />

پڍمان ھجابى ‏.ھاشم<br />

قاصم اسپڍر<br />

خرده<br />

خرده قاصم<br />

‏.ھاشم<br />

حشڍم<br />

لڍنټ قاسم<br />

حورڍه<br />

لڍنټ ھجابى<br />

حشڍم<br />

حورڍه<br />

نکټ قاصم<br />

اسپڍر<br />

نکټ خرده<br />

ھجابى<br />

اسپڍر<br />

نکھټ لڍنټ<br />

قاسم<br />

نکھټ حورڍه<br />

خرده<br />

قاسم<br />

پڍکر نکټ<br />

قاصم<br />

پڍکر اسپڍر<br />

حورڍه<br />

قاصم<br />

پڍما نکھټ<br />

لڍنټ<br />

پڍما قاسم<br />

اسپڍر<br />

لڍنټ<br />

پڍمان پڍکر<br />

نکټ<br />

پڍمان قاصم<br />

قاسم<br />

نکټ<br />

نکھټ<br />

پڍما<br />

قاصم<br />

نکھټ لڍنټ<br />

پڍکر<br />

پڍمان<br />

لڍنټ<br />

پڍکر نکټ<br />

پڍما<br />

نکټ<br />

پڍما نکھټ<br />

پڍمان<br />

نکھټ<br />

پڍمان پڍکر<br />

پڍکر<br />

پڍما<br />

پڍما<br />

پڍمان<br />

پڍمان<br />

Tuncer Gülensoy<br />

hicabi (Arapça sıfat;<br />

[Türk insanına uygun olmayan bir addır.]<br />

hurda (Farsça isim;<br />

dakika.<br />

): Zorla ilgili, perde ile ilgili.<br />

حاڧ ظ<br />

ھاڍه<br />

): 1. Ufak, değersiz şey, kırıntı; 2. Nükte,<br />

خدڍجه<br />

‏.ھاشم<br />

[Herhâlde eski ad verme geleneğine uygun olarak, adı verilen kızın<br />

değersiz olduğunu belirterek, kötü ruhlardan korunmak istenmiştir. Bu kadın<br />

adına Ankara-Yahyalı mezarlığında rastlanmıştır. Günümüzde Ankara ve İstanbul<br />

sokaklarında eski ve kullanılmış şey toplayanlara “hurdacı” denilmektedir.]<br />

حشڍم<br />

ھجابى<br />

خرده<br />

حورڍه<br />

اسپڍر<br />

قاسم<br />

قاصم<br />

لڍنټ<br />

نکټ<br />

نکھټ<br />

پڍکر<br />

پڍما<br />

پڍمان<br />

huriye (Arapça isim; hûriye<br />

buluştuklarına inanan bir tarikat.<br />

ispir (<br />

): Coşkunluk hâllerinde hûrilerle<br />

): 1. Uşak, yanaşma; 2. Arabanın yanında bulunan at uşağı.<br />

خانب<br />

جم<br />

جمع<br />

چمن<br />

گوسفند<br />

حادٽه<br />

خافۻ<br />

حاڧ ظ<br />

ھاڍه<br />

خدڍجه<br />

‏.ھاشم<br />

حشڍم<br />

ھجابى<br />

خرده<br />

حورڍه<br />

اسپڍر<br />

[Türkçede hem yer adı hem de soyadı olarak yaşamaktadır.]<br />

قاسم<br />

قاصم<br />

kâsım (Arapça sıfat;<br />

): [kısmet’ten] : Taksim eden, ayıran, bölen.<br />

لڍنټ<br />

kâsım (Arapça sıfat;<br />

): Kırıcı, ezici, ufaltıcı.<br />

[Türkçede erkek adı olarak kullanılan bu sözcüğün anlam olarak birincisi نکټ<br />

نکھټ uygundur.]<br />

پڍکر<br />

linet (Arapça isim;<br />

): Yumuşaklık, mülâyimlik, ishal.<br />

پڍما<br />

[Türkçede kız adı olarak kullanılan bu ad anlam olarak uygun değildir.]<br />

پڍمان<br />

nüket (Arapça isim;<br />

zarif, manalı sözler.<br />

nükhet (Arapça isim;<br />

): Nükteler, herkesin anlayamayacağı ince,<br />

) : Koku, bû.<br />

[Türkçede kadın adı olarak kullanılan bu adın yazılış (imlâ) ve söyleyişine<br />

çok dikkat etmelidir.]<br />

peyker (Farsça isim;<br />

peymâ (Farsça sıfat;<br />

): Yüz, surat.<br />

): Ölçen, ölçücü.<br />

peymân (Farsça isim; پڍمان ): Yemin, and.<br />

28


Anlamları Kötü Türk Kişi Adları<br />

Görüldüğü gibi Türkiye Türkçesi ile öteki Türk ülkelerinde de kullanılan<br />

bazı Arapça ve Farsça adların taşıdıkları kötü ya da güzel olmayan anlamlar<br />

bakımından Türk erkek ve kız adı olarak kullanılması uygun değildir. Tarihî<br />

Türk adları incelendiği zaman binlerce erkek ve kız adımızın bulunduğu<br />

görülecektir. Türk adları üzerine araştırma ve yayın yapan adbilimcilerimizden<br />

Aydil EROL 17 bin addan oluşan “Adlarımız” adlı yeni eseriyle bu konuyu<br />

tam anlamı ile doldurmaktadır. Gençlerimize ad verirken eski ve tarihî güzel<br />

adlarımızdan verirsek, Türk dili ve kültürü kazanır. Türk kişi adlarını seçmekle<br />

din ve inanışımızdan hiçbir şey kaybetmeyiz.<br />

29


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 31-49 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Kamal Abdulla Mәtninin<br />

Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />

Mehman Musaoğlu * 1<br />

Özet: Makalede Kamal Abdulla Metninin kavramlar dünyası<br />

ve özel metin kurucu işaretleri, gösterge bilimi ve bilişsel<br />

dilbilim teorilerine ve uygulamalarına göre ele alınmaktadır.<br />

Yazarın “Büyücüler Deresi” romanı metninin söz konusu<br />

teorilere ve uygulamalara dayanan kavramsal-lengüistik tahlili,<br />

metin dil bilimi bağlamında yapılmaktadır. Metnin başlığı,<br />

birinci paragrafı ve metinde kullanılan arkaik kelimeler özel<br />

metin kurucu ve dil işaretleri düzeyinde birbiriyle örtüşen<br />

gösterge bilimsel birleşenler olarak tespit olunmaktadır.<br />

Söz konusu paragrafı oluşturan mikro metinlerdeki konu,<br />

yorumlar ve diğer metin dilbilimsel hususlar ise dilbilgiselsözdizimsel<br />

özelliklerine göre belirlenmektedir.<br />

Anahtar sözcükler: Kamal Abdulla, kavram, metin, gösterge<br />

bilimi, semiosis, semiosfera, işaret, bilişsel, lengüistik<br />

Introduction to Lingual-Conceptual<br />

Analysis of Kamal Abdulla Books<br />

Abstract: In this article Kamal Abdulla is discussed in aspects<br />

of special text constructive signs, semiotics and cognitive<br />

theories and applications. The lingual-conceptual analysis<br />

of the text of “Valley of Wizards” (Buyuculer deresi) by<br />

Kamal Abdulla based on these theories is done in this context.<br />

Header, first paragraph and archaic words used in text, is<br />

determined as semiotic and text composing components on<br />

the level of linguistic signs. The themes and comments and<br />

other text linguistics subjects in these micro texts are pointed<br />

out as according to grammatical-syntactic properties.<br />

Key Words: Kamal Abdulla, concept, text, semiotics,<br />

semiosis, semiosphere, sign, cognitive, linguistics<br />

*<br />

Prof. Dr. Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü öğretim üyesi,<br />

mehman.musaoglu@gmail.com<br />

31


Mehman Musaoğlu<br />

Giriş<br />

Türk әdәbi dillәrindә yazılan müxtәlif әdәbi-bәdii mәtnlәrin әnәnәvi<br />

sәciyyәli filoloji elmlәrin klassik prinsiplәrinә görә araşdırılması vә öyrәnilmәsi<br />

türkologiyada bütün cidd-cәhdiylә bu gün dә davam etdirilmәkdәdir. Özәlliklә<br />

dә tarixi mәtnlәrimizin әdәbi-tәnqidi nüsxәlәri hәlә dә klassik filoloji-tekstoloji<br />

prinsiplәrә görә hazırlanmaqdadır. Bәzәn hәmin mәtnlәrdә hәr hansı bir sözün<br />

oxunuşu aylarla vә illәrlә sürәn uzun mübahisәlәrә sәbәb olur. Ancaq türk әdәbi<br />

dillәrindә vә ya xarici dillәrdә türk dillәrinә vә dialektlәrinә dair yazılmış olan<br />

tarixi sәciyyәli bütün mәtnlәrin әdәbi-tәnqidi nüsxәlәri bu gün artıq, demәk<br />

olar ki, hazırlanmışdır. Bu baxımdan türkoloq-dilçi, professor Әhmәd Bican<br />

Әrcilasunun sözügedәn tekstoloji xarakterli araşdırma-öyrәnilmә yönümü<br />

vә yöntәmi haqqında söylәdiklәri çox ibrәtamizdir. O qeyd edir ki, indi artıq<br />

klassik tekstoloji üsullarla әdәbi-tәnqidi nüsxәsi hazırlanacaq tarixi mәtnimiz,<br />

demәk olar ki, qalmamışdır. Buna görә dә mövcud әdәbi-tәnqidi nüsxәlәri<br />

hazırlanmış tarixi mәtnlәrimizin bundan sonra yeni әdәbi-linqvistik yönüm vә<br />

yöntәmlәrlә öyrәnilmәsi haqqında fikirlәşmәk lazım gәlir (Ercilasun 2009: 143-<br />

145). Sözügedәn fikrә biz dә qoşuluruq. Ancaq әlavә etmәk istәyirik ki, bu gün<br />

tarixi yazılı әdәbi mәtnlәrimizlә bәrabәr, bәdii vә digәr hәr cür elmi, publisistik,<br />

ümumiyyәtlә, әdәbi mәtnlәrimiz mәtn dilçiliyi kontekstindә konseptuallinqivistik<br />

yöntәmlәrlә öyrәnilmәlidir. Bu bilgi vә informasiya texnologiyaları<br />

dövrünün tәlәbidir.<br />

Türk mәtninin nüvәsini vә bir milli mentalitet fenomeni olaraq var ola<br />

bilmә әsasını öncә әski şaman-türk vә göy tanrı inancı tәşkil etmişdir. Bu mәtn<br />

sonralar türk-islam, tәsәvvüf vә çağdaş mәdәniyyәt tәrkibindә monoloji, dialoji<br />

vә ritmik sәciyyәli nәql etmә tәrzi ilә seçilmişdir. Qopuza vә saza söykәnәn şifahi<br />

xalq әdәbiyyatı örnәklәri, ümumxalq dilinin müxtәlif ifadә şәkillәri, dialektlәri vә<br />

şivәlәri sözügedәn mәtnin konkret anlatım vasitәlәri olmuşdur. Yunus İmrә, M.<br />

P. Vaqif, Aşıq Әlәskәr, Mәhtimqulu, Әhmәt Yәsәvi, Hacı Bektaş Vәli, Cambul,<br />

Manas, Kitabi-Dәdә Qorqud kimi real vә әfsanәvi tarixi-әdәbi şәxsiyyәtlәrin<br />

dilindә müşahidә edilәn türkcә tәhkiyә sonrakı türk dil-danışıq mәtninin<br />

әsasında durmuşdur. Türkcә yazılan divan әdәbiyyatı, mәsәlәn, Nәsimi, Füzuli<br />

vә Nәvainin dili dә başlanğıcda türk әdәbi-bәdii metamәtninin formalaşmasında<br />

çox böyük rol oynamışdır. XIX yüzilin әvvәllәrindәn etibarәn öncә heca, sonra<br />

isә sәrbәst şeirlә, hәm dә nәsrlә yazılan, yeni bir nәql etmә hadisәsinә vә ya dildanışıq<br />

sisteminә söykәnәn müasir türk әdәbi dillәri tәşәkkül tapır. XX yüzildә<br />

hәmin yeni әdәbi dillәrdә vә onların mәtnlәrindә güclü bir tarixi-filoloji dәyişmә<br />

prosesi başlayır. XXI yüzildә isә ümumtürk әdәbi mәtni artıq nәtnlәrarası<br />

әlaqәlәr kontekstindә inkişaf edәrәk formalaşır. Azәrbaycan türk әdәbi mәtnindә,<br />

tarixi vә müasir mәtnlәrarası kontekstdә gerçәklәşәn konseptual-intellektual<br />

mahiyyәtli nәql etmә hadisәsinin ilk örnәklәri ortaya çıxır. Sözügedәn örnәklәri<br />

32


Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />

Kamal Abdullanın әsәrlәrinin makromәtnlәrindә müşahidә edә bilәrik. Mәsәlәn,<br />

“Yarımçıq әlyazma” romanında әsәrin süjet xәttini tәşkil edәn fәrdilәşdirilmiş<br />

yarı mifoloji, әdәbi-tarixi sәciyyәli hadisәlәr vә novellavari gedişatlar yazıçının<br />

kәndinә mәxsus bir Oğuz türkcәsi ilә nәql edilir. Daha doğrusu, XI-XIV<br />

yüzillәrdә Anadolu-Qafqaz coğrafiyasında işlәnilәn Oğuz türkcәsi ilә günümüz<br />

Azәrbaycan türkcәsi arasında konseptual-linqvistik sәciyyәli әdәbi paralellik<br />

qurulur. Belә bir konseptual-intellektual açıqlanma gerçәkliyi vә әdәbi-linqvistik<br />

paralellik epik vә nağılvarı sәciyyәli söylәm-diskurs anlatımının vә ya şifahi<br />

nәql etmә hadisәsinin gerçәklәşdirilmәsi әsnasında hәyata keçirilir. Mәsәlәn,<br />

Kamal Abdullanın “Yarımçıq әlyazma” romanının mәtninin anlatımına epik<br />

sәciyyәli bir nәql etmә tәrzi xasdır. Yazıçının “Sehrbazlar dәrәsi” әsәrinin<br />

mәtnindә isә anlatım qissәvari bir üslubla yerinә yetirilir. Daha doğrusu, hәr iki<br />

әsәrin mәtnindә fonetik, morfoloji, leksik vә frazeoloji dil-danışıq vasitәlәri XI-<br />

XIV vә XX-XXI yüzillәr arasında mövcud olmuş ümümtürk mәtnlәri arası tarixi<br />

kontekstin konseptual-intellektual mahiyyәtinә vә dil-danışıq üslubuna uyğun<br />

olaraq işlәnilir. Söz birlәşmәlәri, cümlә vә mürәkkәb sintaktik bütövlәr isә<br />

sözügedәn mәtnlәrdә dialoji-çәrçivәli kontekstual sıralanma, tәkrarlı vә qafiyәli<br />

ümumtürk mәtninin sintaktik bütövdәn-bütövә açılımı arxitektonikası әsasında<br />

qurulur (Musayev <strong>2011</strong>: 269-270).<br />

Kamal Abdulla Mәtni XX yüzilin 80-ci illәrindәn etibarәn istәr filologiya<br />

elmimizә, istәrsә dә bәdii әdәbiyyatımıza gәtirdiyi özünәmәxsus elmi-bәdii<br />

xarakterli qavramlar dünyası vә yeni bir ifadә-anlatım tәrzi ilә seçilir. Bu Mәtn;<br />

Azәrbaycan türk filologiyasına özü ilә bәrabәr essevari publisistik-semiotik<br />

açıqlanma dәrinliyi vә ya orijinal ifadә-anlatım tәrzi ilә fәrqlәnәn yeni bir әdәbi<br />

tәnqid üslubunu gәtirir (Sәlcuq 2005; Hacılı 2010). Vә tәrcümә, әdәbi mәtn<br />

uyğunlaşdırılması işlәrinin mәtnlәrarası kontekstdә (Musaoğlu 2010; Hüseynzadә<br />

2010: 120-127), bütövlükdә әdәbiyyatşünaslıq vә dilçilik araşdırmalarının<br />

isә ümumi bir filoloji istiqamәtdә aparılmasını istiqamәtlәndirir. Buna görә<br />

mәqalәdә Kamal Abdulla Mәtninin bәdii qavramlar dünyası, özәl mәtn işarәlәri<br />

vә bunlarla bağlı olaraq bәzi konkret lünqvistik özәlliklәri üzәrindә durulur.<br />

1. Kamal Abdulla Mәtnindә qavram, qavranılan vә qavrayan<br />

komponentlәri<br />

Kamal Abdullanın elmi, әdәbi, bәdii, publisistik vә tәrcümә yaradıcılığı<br />

bütövlükdә böyük bir mәtnlәrarası (intertekstual) Mәtndir vә ya metamәtndir.<br />

Bu Mәtnin vә onun qavramlar dünyasının birbaşa müәllifi isә, әlbәttә, Kamal<br />

Abdulladır. Kamal Abdullanın özünәmәxsus olan bәdii qavramlar dünyası<br />

vә hәmin dünyaya görә müәllif tәrәfindәn gerçәklәşdirilәn vә obrazlaşdırılan<br />

mürәkkәb qavramlaşdırma vә buna bağlı olaraq reallaşdırılan kateqoriyalaşdırma<br />

çәrçivәsi vardır. Mәhz bütün bunlar hәmin Mәtnin birinci, yәni danışan vә ya<br />

33


Mehman Musaoğlu<br />

adresant olan Kamal Abdulla “tәfәkkür vә tәxәyyül fenomeni”ni (Hacılı 20103)<br />

vә ya komponentini tәşkil edir. Bu Mәtnin ikinci komponenti qavranılandır,<br />

yәni müәllifin geniş oxucu kütlәsinә tәqdim etdiyi әsәrdir, bu әsәrdә ifadә edilәn<br />

fikirdir vә ya mәtn dilçiliyi terminlәri ilә ifadә etsәk informasiyadır, referensdir<br />

vә onlarla ifadә edilәn denotatdır. Üçüncü komponent isә dinlәyәndir, oxucudur,<br />

adresatdır. Kamal Abdulla Mәtnindә verilәn fikir vә ya informasiya adresatın<br />

qavrayışında yeni bir semiotik mәkan vә ya semiosfera yaradır, “semiotik<br />

prosesi (semiozisi 1 ) canlandırır, oxucu müәllifin tәrәf-müqabili kimi fәallaşır,<br />

müәlliflә birlikdә mәtnә hopmuş fәlsәfәyә dalır vә özü sorğulamağa, axtarmağa<br />

vә seçimә – öz qavrayışında alternativ dünya mәnzәrәsini qurmağa başlayır”<br />

(Hacılı 2010: 8).<br />

1. 1. Semiotika, semiozis vә semiosfera anlayışları. Günümüzdә<br />

“qavram, qavranılan vә qavrayan” üçlüyü artıq sadәcә mәtn dilçiliyindә vә<br />

ya funksional qrammatikada öyrәnilmir. Sözügedәn üçlüyün kmponentlәri<br />

arasındakı sintaktik, semantik vә praqmatik münasibәtlәr hәm semiotika<br />

elmindә, hәm dә koqnitiv dilçilikdә hәrtәrәfli elmi tәdqiqata cәlb olunur. Mәlum<br />

olduğu kimi, semiotika elmindә işarә vә işarә sistemlәrinin araşdırılması vә<br />

öyrәnilmәsi üç әsas aspektә ayrılır: 1) Sintaksis vә ya sintaktikada hәr hansı<br />

yerinә yetirilәn vә ya edilәn uyğun bir açıqlanmaya qeyd-şәrtsiz olaraq aid olan<br />

işarә sistemlәrinin daxili özәlliklәrindәn bәhs edilir. Bu bölümdә hәm mәtnin<br />

morfologiyası, kompozisiyası vә sintaksisi, hәm dә bunlara bağlı olaraq nitq<br />

prosesindә işlәnilәn işarәlәr arasındakı әlaqәlәr müәyyәnlәşdirilir; 2) Semantika<br />

işarәnin işarәlәnәnә vә ya “dünyanın statik xәritәsi”ndә yer tutan hәr cür<br />

әşyayi-dәlilә münasibәtini vә bütövlükdә işarәlәnәnlә işarәlәyәnin әlaqәlәrini<br />

işıqlandırır. Semiotikanın sözügedәn sahәsindә tәdqiq edilәn әsas predmet vә<br />

ya obyekt bildirilәnlәrin vә işarәlәrin açıqlanması vә ya fikrin ifadә vasitәsi<br />

olan işarә sistemlәrinin öyrәnilmәsidir; 3) Praqmatikada işarәnin adresatla<br />

әlaqәsi vә açıqlanma problemlәri tәdqiqata cәlb olunur: danışan vә dinlәyәn<br />

vә ya adresant vә adresat arasındakı әlaqәlәr öyrәnilir. Bir sözlә, semiotikanın<br />

sözügedәn bölümündә işarә sistemlәri vә onlardan istifadә edәnlәrin arasındakı<br />

münasibәtlәr öyrәnilir (Cтeпaнoв 2001: 5-42; http://ru.wikipedia.org/wiki).<br />

XX yüzilin axırlarında semiotika elminin inkişafında yeni bir mәrhәlә<br />

1 Semiozis (yunan. sema ‘işarә’) işarә prosesi demәkdir vә işarәlәrin yaratma, qurma, hәrәkәt vә açıqlama özәlliklәrini<br />

ehtiva edir. Bu termin tez-tez kommunikasiya anlayışının vә ya sözünün sinonimi kimi dә işlәdilir. Bunun nәticәsindә<br />

işarәnin işarәlәnәnlә işarәlәyәn arasındakı uyğunluğu qurulmuş olur. Semiosfera (yunan. sema ‘işarә’, sphaira ‘şar’) isә<br />

işarәlәrin qlobal sahәsi vә әhatә dairәsi, mәkan vә zamanda mövcud olan işarәlәri vә dil әlaqәlәrinin bütününü ehtiva<br />

edәn semiotik mәkandır. Semiosfera anlayışını, semiotik kulturologiyada ilk dәfә olaraq Y. M. Lotman işlәtmiş vә elmi<br />

әdәbiyyata bir termin olaraq o gәtirmişdir. Semiosfera öz obyektinә vә mahiyyәtinә görә mәdәniyyәt kimidir. O, hәr şeydәn<br />

öncә, verici (adresant) vә alıcının (adresat) әvvәlki kulturoloji tәcrübәsindәn vә eyni zamanda informasiya kanalından asılı<br />

olan zәruri dil kommunikasiyalarının zәminini tәşkil edir. Semiosferanın bütün elementlәri münasibәt formullarının bir-biri<br />

ilә davamlı olaraq transformasiya olunduğu dinamik bir durumda yerlәşir (Стариченок 2008: 539-540).<br />

34


Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />

başlamışdır. Y. M. Lotmanın vә müasirlәrinin әsәrlәrindә semiotika elminә<br />

aid yeni anlayışlar, mәsәlәn yuxarıda göstәrilәn “semiozis” termin-anlayışı<br />

vә onların da müxtәlif kateqoriyaları müәyyәnlәşdirilmişdir. Y. M. Lotmanın<br />

adı ilә bağlı olaraq semiotika elmindә böyük bir mәktәb yaranmışdır. Bundan<br />

daha öncә, XX yüzilin әvvәlәrindәn etibarәn isә elmin vә texnikanın inkişafına,<br />

canlı dünyanın doğal zәnginliklәrinin müәyyәnlәşdirilmәsinә bağlı olaraq<br />

elmşünaslıqda “neosfera, biosfera” kimi anlayışlar ortaya çıxmışdır. İşarә,<br />

mәna vә anlam anlayışları isә yüzilin sonlarına doğru “semiosfera” termini ilә<br />

ifadә olunmağa başlamışdır. Bu termini Y. M. Lotman “neosfera vә biosfera”<br />

terminlәri ilә müqayisәdә yaratmışdır.<br />

1. 2. Bәdii mәtnin ümumi vә xüsusi özәlliklәri. Çağdaş filologiyada<br />

bu gün artıq bәdii mәtnin yaradıcı vә intellektual olaraq qavranılması vә onun<br />

digәr mәtnlәrә münasibәtdә yozumu prinsiplәri müәyyәnlәşdirilir. Hәr hansı bir<br />

mәtn yalnız mәtnlәrarası (intertekstual) kontekstdә vә ya daha böyük mәtndә<br />

(metatekstdә) digәr bir mәtnә görә var ola bilmә özәlliklәri ilә seçilir. Eyni<br />

zamanda daha böyük mәtn dә mәtndә vә ya “metatekst tekstdә” (Seçdirmә<br />

bizimdir- M. M.) özünü göstәrir. Bir sözlә kontekst mәtnә vә ya mәtn dә<br />

parçalanaraq kontekstә çevrilir. Bütün bunlar mәtnin ümumi özәlliklәridir vә<br />

hәr yönüylә әdәbi-linqvistik tәdqiqata cәlb oluna bilir.<br />

İnformasiyavericilikdә ilk öncә mәtnin әsas mәnası vә ya anlamı bәşәri vә<br />

milli şüur sәviyyәlәrinә görә dәrk edilir. Daha sonra isә hәr hansı bir әdәbi-bәdii<br />

mәtndә müәllifin verdiyi konkret bilgilәr vә ümumilәşdirilmiş biliklәr mәnaları<br />

vә müxtәlif anlamları ilә hafizәdә vә milli şüurda qruplandırılaraq yenidәn<br />

işlәnilir. Bunlar tәfәkkürdә konkret fikirlәr vә ya düşüncәlәr olaraq hazır hala<br />

gәtirilir vә öz oxucularına ötürülür. Çünki hәr hansı bir mәtnin iki әsas funksiyası<br />

vә ya özünәmәxsus özәlliklәri vardır. Bunlar uyğun bir anlamın ötürülmәsi vә<br />

mәtndә yeni fikir vә ya fikirlәrin ifadә edilmәsindәn ibarәtdir (http://slovar.lib.<br />

ru/dictionary/text). Әks halda mәtn anlamsız olar vә yeni olaraq hәr hansı bir<br />

fikri ifadә etmәkdәn dә mәhrum qalar. Belә mәtnlәr isә әslindә әdәbi-linqvistik<br />

özәlliklәri ilә seçilmәyәn adi “söz yığını”ndan başqa bir şey olmaz.<br />

Bәdii mәtn XX yüzil boyunca humanitar tәdqiqatçıların әsas tәdqiqat<br />

obyektlәrindәn biri olmuşdur. Sözügedәn tәdqiqat әsnasında bәdii mәtnin<br />

digәr ümumi vә xüsusi sәciyyәli özәlliklәri vә ya fәlsәfi, ontoloji, tipoloji,<br />

psixoloji, әdәbi vә linqvistik-filoloji yönüm vә yöntәmlәri hәrtәrәfli olaraq<br />

işıqlandırılmışdır. İlkin tәdqiqat mәrhәlәsindә bәdii mәtnin formal-semantik<br />

baxımdan öyrәnilmәsinә әn çox aşağıdakı konkret mәsәlәlәr cәlb olunmuşdur:<br />

-Bәdii mәtn vә bәdii olmayan mәtn;<br />

-Mәtnin әdәbi vә linqvistik yönümdәn dәyәrlәndirilmәsi;<br />

35


Mehman Musaoğlu<br />

-Nәsr vә nәzm;<br />

-Mәtn vә müәllif;<br />

-Mәtn vә dil;<br />

-Mәtn vә dünya;<br />

Mәtn vә mәtnlәr;<br />

Mәtn tarixdә vә mәtn tarix xaricindә vә s. (Рeвзинa 1998: 301).<br />

1. 3. Bәdii mәtnin özәl mәtnqurucu işarәlәri. Çağdaş dilçilikdә artıq<br />

sadәcә dil işarәlәri, işarәlәr sistemi, onların söylәmdәki vә diskursdakı tәkrarının<br />

mәtnin әsas adekvat әlamәtlәri olaraq öyrәnilmәsi işi qәnaәtbәxş hesab oluna<br />

bilmәz. Çünki әdәbi-bәdii mәtni ayrıca bir fenomen olaraq tәşkil edәn vә<br />

müәyyәn konseptual vә kateqorial әlamәtlәri ilә seçilәn ayrıca bir “özünәmәxsus<br />

işarәlәr sistemi” (Seçdirmә bizimdir- M.M.) vә ya vahidlәri dә vardır. Onlar, hәr<br />

şeydәn öncә, әdәbi-semiotik mahiyyәtli mәtnqurucu vasitәlәr olaraq öyrәnilir<br />

(http://slovar.lib.ru/dictionary/text). Bu isә o demәkdir ki, bir әdәbi-bәdii<br />

mәtn sadәcә fonemlәrdәn, morfemlәrdәn, leksemlәrdәn, frazemlәrdәn, söz<br />

birlәşmәlәrindәn vә cümlәlәrdәn ibarәt deyildir. Vә ya әdәbi-bәdii mәtn bütün<br />

bunların birlәşmәsindәn ibarәt olan bir “söz yığını vә ya monoton cümlәlәr<br />

birlәşmәsi” olaraq da öyrәnilә bilmәz.<br />

Әgәr mәtnin sadәcә yuxarıda göstәrilәnlәrdәn ibarәt olduğu<br />

düşünülsәydi, o zaman onun komponentlәrinin morfoloji, leksik vә sintaktik<br />

tәhlilinin nәticәlәndirilmәsi ilә mәtn dilçiliyinә dair bütün mövcud problemlәr<br />

dә hәll edilmiş olardı. Ancaq mәtn dilçiliyi vә nәzәriyyәsi mәhz ona görә ortaya<br />

çıxmışdır ki, onların da özünәmәxsus bir tәdqiqat obyekti vardır. Daha doğrusu,<br />

dil vahidlәrinin әnәnәvi olaraq fәrqlәndirilәn özәlliklәrindәn hәrәkәtlә nә<br />

sözügedәn linqvistik elmin, nә dә ümumi mәtn nәzәriyyәsinin elmi vә praktik<br />

tәlәblәrinә bütövlükdә cavab verilә bilmәz.<br />

Mәtn, hәr şeydәn öncә, kommunikativ vә informativ bir vahid olaraq<br />

sadәcә ona mәxsus olan özәl işarәlәrlә qurulur. Bunlar ifadә planına görә<br />

yuxarıda göstәrilәn bildiyimiz dil işarәlәri ilә uyğun gәlir. Ancaq sözügedәn<br />

hәr iki işarә sisteminin mәtndәki mәnası vә funksiyası elә hәr hansı bir әdәbibәdii<br />

mәtndәcә mәzmun planına görә bir-birindәn prinsipial olaraq ayrılır. Bәdii<br />

mәtni formal-semantik baxımdan formalaşdıran özәl işarәlәr digәr hәr cür mәtn<br />

işarәlәrindәn dә fәrqlәnir. Bunlar mümkün olduğu qәdәr bәdii mәtnin açıqlığı,<br />

aydınlığı vә başa düşülmәsini vә özәl yazıçı mövqeyini ehtiva edir. Hәmin<br />

özәlliklәr isә bir mәtnә aid olan “özünәmәxsus anlaşılırlılıq” vә sadәcә hәr<br />

hansı bir mәtnin müәllifinә mәxsus olan mәzmun planı vә ya “avtosemantiklik”<br />

(Seçdirmәlәr bizimdir- M.M.) olaraq da ifadә oluna bilәr.<br />

36


Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />

Mәtn digәr dil işarәlәrindәn fәrqli olaraq, yuxarıda göstәrildiyi kimi,<br />

hәm kommunikativ, hәm dә informativ bir mahiyyәt daşıyır. O, digәr dil vә<br />

nitq vahidlәrindәn informasiyavericilikdә daşıdığı mәqsәdyönlü funksiya<br />

ilә bәrabәr, şifahi vә yazılı olaraq gerçәklәşmә şәkillәrinә görә dә fәrqlәnir.<br />

Normal mәtndә hәr hansı bir konkret informasiya verilir. Diskursiv ortamda hәr<br />

hansı bir konkret informasiyanın verilә vә özәlliklә dә müәyyәn bir fikrin ifadә<br />

oluna bilmәsi bәdii mәtnin “özünәmәxsus anlaşılırlılığ”ı vә müәllifә aid olan<br />

“avtosemantiklik”in paralel olaraq mövcud olması ilә şәrtlәnir. Sözügedәn mәtn<br />

özәlliklәrinin ifadәsi isә özәl mәtn işarәlәrinin işlәnilmәsilә gerçәklәşir.<br />

Qeyd olunmalıdır ki, filologiyada konkret tematik ifadәlәr yerindә<br />

özünü göstәrәn başlıqların ayrı-ayrı diskursiv ortamlarda özәl mәtnqurucu<br />

işarәlәr yerindә işlәnilmәsi bәdii mәtn yaradıcılığı materialları әsasında geniş<br />

araşdırılmaqdadır. Görkәmli rus yazıçılarından A. P. Çexovun “Gecikmiş<br />

çiçәklәr”, M. A. Şoloxovun “Xal” vә V. M. Şukşinin “Yaşamaq yanğısı”<br />

hekayәlәrnin başlıqları tematik vә semantik mәna-anlam yükünün ağırlığı<br />

baxımından diqqәt çәkicidir. Sözügedәn әsәrlәrin vә bunlara oxşar digәr klassik<br />

vә müasir әsәrlәrin mәtnlәrinin başlıqları ilә bәrabәr, formal-semantik quruluşu<br />

da rus dilçiliyindә geniş öyrәnilmәkdәdir (Поповская 2006: 130-156; 37-48;<br />

168-297). Ümumiyyәtlә, başlıqlar mәtnlәrdә ifadә edilәn tarixi vә gündәlik<br />

hadisә vә gedişatların mühtәvasının bir әsas süjet xәttindә birlәşdirilmәsini tәmin<br />

edәn mәtnqurucu özәl işarәlәrdәndir. Çünki onlar müәllif dünyası qavramlarının<br />

açıqlanmasında bir özәk söz-ifadә olaraq özünü göstәrmәkdәdir.<br />

Azәrbaycan әdәbiyyatında da mәtnqurucu özәl işarәlәr olaraq çox böyük<br />

uğurla işlәdilәn hәm klassik, hәm dә müasir sәciyyәli bәdii әsәr başlıqları vardır.<br />

Bunlardan C. Mәmmәdquluzadәnin “Poçt qutusu”, “İranda hürriyyәt”, “Quzu”,<br />

“Qurbanәli bәy” vә “Saqqallı uşaq” hekayәlәrinin başlıqları göstәrilә bilәr. Ә.<br />

Haqverdiyevin “Bomba” hekayәsinin vә M. Cәlalın “Bir gәncin manifesti”, İ.<br />

Şıxlının “Dәli kür” vә Anarın “Beşmәrtәbәli evin altıncı mәrtәbәsi” romanlarının<br />

başlıqları da uğurla seçilmişdir.<br />

1. 3. 1. Kamal Abdulla Mәtnindә özәl mәtnqurucu işarәlәr.<br />

Yuxarıda göstәrilәn başlıqlar bәdii mәtnin tematik xarakterli mәna-anlam<br />

yükü daşıyıcıları olaraq işlәnilmәsinә görә diqqәt çәkicidir. Yazıcı vә alimpublisist<br />

Kamal Abdullanın 2000-ci illәrdә yazdığı vә bir çox xarici dilә<br />

çevrilәrәk böyük uğurlar qazanan “Yarımçıq әlyazma” vә “Sehrbazlar dәrәsi”<br />

romanları isә hәm mәtn başlıqları, hәm dә konkret tarixi hadisәlәrin vә dinimifoloji<br />

keçmişimizin fәrdilәşdirilmәsi vә türk-islam dünyası coğrafiyasına dair<br />

qavramların orijinal bәdii açıqlanması vә yozumu olaraq sadәcә Azәrbaycan<br />

әdәbiyyatında deyil, ümumtürk vә dünya әdәbiyyatında yeni bir әdәbi-bәdii vә<br />

elmi-publisistik platforma yaratmaqdadır. O qәdәr ki, “Kitabi-Dәdә Qorqud”<br />

37


Mehman Musaoğlu<br />

dastanının tarixi-mәtnaltı motivlәri vә Şah İsmayıl şәxsiyyәti әsasında yazılmış<br />

“Yarımçıq әlyazma” romanı Türkiyәdә Türkiyә Türkcәsindә yayımlandıqdan<br />

sonra İstanbulda bir tәdqiqatçı-türkoloq bir yazısında “Kitabi-Dәdә Qorqud”<br />

dastanlarının yeni әlyazmasının tapıldığını bildirmişdi.<br />

Roman Türkiyәdә yayımlandıqdan sonra belә bir allüziyanın vә<br />

ya assosiativ xarakterli düşüncә faktının ortaya çıxması, hәr şeydәn öncә,<br />

“Yarımçıq әlyazma” başlığının vә ya özәl mәtnqurucu işarәnin yazıçı tәrәfindәn<br />

çox uğurlu seçiminә bağlıdır. Әslindә sözügedәn başlıq özü başlı-başına bir<br />

metatekst vә ya kontekstdir. Yazıçı onu obrazlaşdırmışdır. Çünki hәmin başlıq<br />

romanın hәm başlanğıcını, hәm dә nәticәsini ifadә edir. Yarımcıqlıq burada<br />

oxucunun qavrayışında bir semiozis yaradır vә bir tamamlanma әsnasının<br />

başlanğıcını qoyur. Ümumiyyәtlә, qәdim әlyazma fenomeni tarixin müxtәlif<br />

zamanlarında semiotik işarә sistemlәrinә görә gerçәklәşәn konkret hadisәlәri<br />

ilә böyük bir әdәbi-tarixi vә linqvistik-tipoloji kontekst tәşkil edir. Yarımçıq,<br />

tamamlanmamış, yanlış, aydın vә açıq olmayan qrafik işarәlәrlә, unudulmuş<br />

vә ya ölü bir dildә yazılmış әlyazma fenomeni isә semiotik zaman vә mәkan<br />

çәrçivәsindә ayrıca bir qavram, yәni konsept ola bilmә özәlliyi ilә seçilir. Heç<br />

dә tәsadüfi deyildir ki, Umberto Ekonun mәşhur “Qızılgülün adı” adlı әsәrinin<br />

süjet xәtti vә bәdii mәtninin formal-semantik kompozisiyası da kilsәdә tapılan<br />

qәdim bir әlyazmasının oxunub deşifrә olunması ilә bağlantılı olaraq qurulur<br />

(Лотман 1998: 650-669).<br />

Kamal Abdullanın “Yarımçıq әlyazma” romanının başlığı hәm әsәrin<br />

ümumi süjet xәttinin vә ayrı-ayrı fabulaların qurulmasında, hәm dә müәllif<br />

dünyası qavramlarının vә hәmin qavramlara bağlı olaraq gerçәklәşәn Kamal<br />

Abdulla reallığının ifadә olunmasında çox önәmli bir rol oynayır. Daha doğrusu,<br />

romanın mәtnindә Kamal Abdulla “avtosemantikası”na (Seçdirmә bizimdir-<br />

M.M.) bağlı olaraq ifadә edilәn yeni bir mәtnaltı “Dәdә Qorqud dünyası” da<br />

sözügedәn başlığın tarixi sәciyyәli mәtn vә ya metatekst kontekstindә gerçәklәşir.<br />

Bu yeni dünya isә müәllifin özünün yaratdığı bir reallıqır. Vә ya mәtnaltı Dәdә<br />

Qorqud dünyası modelidir. Bu reallıq-model әslindә “Biz Cavanşirlәr, Babәklәr,<br />

Koroğlular nәsliyik” patetikasını sarsıdır vә bizi “papağımızı qabağımıza qoyub”<br />

çox dәrindәn düşünmәyә vadar edir. Vә bununla bağlı olaraq buna bәnzәr digәr<br />

mövcud patetik stereotiplәri dә qırıb-dağıdır. Oxucusunu yeni bir semiosfera<br />

ortamına, semiotik mәkana vә zamana götürür. Dastan qәhrәmanlarının romanda<br />

yaradılan “mәnfi obrazları”nın әsәr çap olunduqdan sonra әdәbi tәnqiddә<br />

çox geniş mübahisә doğurması da elә sözügedәn reallığın yeni mәtnqurucu<br />

işarәlәrlә ifadә olunmasına bağlı olaraq meydana çıxır. Başlıqlarla bәrabәr,<br />

çağdaş filoloji-linqvistik tәdqiqatlarda bәdii mәtnin ilk cümlәsi vә paraqrafı vә<br />

mürәkkәb sinataktik bütövlәri (MSB) dә müәllif fikrini vә niyyәtini qabaqcadan<br />

ifadә edәn әsas mәtn işarәlәri kimi öyrәnilir. Sözügedәn kontekstdә “metatekst,<br />

38


Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />

intertekstuallıq”, müxtәlif mәtnlәrdәn gәtirilәn sitatlar, anaqrammalar vә s. isә<br />

dilçilikdә özәl bәdii mәtn işarәlәri olaraq tәsbit edilir (http://cc.bingj.com/cache.<br />

aspx). Bu baxımdan Kamal Abdullanın “Sehrbazlar dәrәsi” adlı romanı da süjet<br />

xәttinin qurulması vә ümumi kompozisiyası, başlığı vә janrı kimi digәr özәl bәdii<br />

mәtn işarәlәri ilә diqqәti cәlb edir. Yazıçının bu romanı bir qәdәr dini vә daha çox<br />

isә mifoloji-folklorik mәzmunlu fәlsәfi-ibrәtamiz qissә-hekayә (pritça) janrında<br />

qәlәmә alınıb. Vә bu janrın konseptual vә әdәbi imkanlarından sonuna qәdәr<br />

faydalanılıb. Ancaq romanda sakinlәri mәkanı vә zamanı idarә etmәyә qadir<br />

olan Sehrbazlar Dәrәsi vә hәmin Dәrәdә baş verәn hadisәlәr haqqında nağılvarı<br />

bir üslubla vә nağılların süjetinin “quruluş morfologiyası”na (Propp 1946)<br />

uyğun olaraq söz açılır. Romanda Karvanbaşının probleminin ortaya çıxması,<br />

onun problemi çözmәk üçün Sehrbazlar dәrәsinә getmәsi, sehrbazlardan birini<br />

sarayına gәtirmәsi, atasının ruhunun çağırılması, hәqiqәtin meydana çıxması<br />

vә Karvanbaşının dәhşәtli aqibәti kompozisiyası lap nağıllarda olduğu kimi<br />

qurulur. Tәbii ki, Karvanbaşının dәhşәtli aqibәtindәn başqa. Nağıllarda nәticә<br />

müsbәt olur, burada isә mәnfidir. Çünki aqbәt-nәticә romanda pritça//qissә janrtәhkiyәsinin<br />

tәlәblәrinә uyğun olaraq ifadә olunur.<br />

2. Kamal Abdulla bәdii Mәtninin qavramlar (konseptlәr) dünyası<br />

İnsan biliyi vә ya bilik sәviyyәsi sistemi necә qurulmuşdur, hansı<br />

formalarda və mexanizmlәrlə işlәyir Bütün bunları vә varlıq sim volları<br />

dәyişimlәrinә dair fakt vә hadisәlәrin vә duyğuların yaratdığı bilik lәrin dәrketmә<br />

proseslәrinin tәfәkkürdә əks olunmasını indi birbaşa olaraq koqni tiv dilçilik<br />

öyrәnir. <strong>Dil</strong> vasitәsilә insan beynində əks olunan bilik sistem inin alt vә üst<br />

səviyyəlәri ilә qavramlaşdırılması vә kateqoriyalaş dırılması koqnitiv dilçiliyin<br />

araşdırma prinsiplәrinin cəmi kimi dərk edilir. Bunun nәticәsindә “qavram,<br />

kateqoriya, anlam vә mәna” kontekstli araşdırma-öyrәnilmә istiqamәti dә<br />

filologiyada gündәmә gәlir. Artıq filoloji-linqvistk araşdırmalarda paradiqmatik<br />

vә sintaqmatik faktorlar çox vaxt qavramlara, yәni konkret bir konseptә görә<br />

göstәrilir. Funksiyaya, anlama, mәnaya vә ya arxitipik obrazlara, mәtnqurucu özәl<br />

işarәlәrә vә nәhayәt konkret dil-danışıq quruluşlarına doğru istiqamәt onlardan<br />

hәrәkәtlә müәyyәnlәşdirilir. Elektro nik vә kompüter texnologiyalarının inkişafı<br />

әsasında insan biliyinin dil vasitәsilә modellәşdirilmәsini isә informasiya<br />

texnologiyaları dilçiliyi yerinə yetirir (Bilgisayar destekli dil bilimi çalıştayı<br />

bildirileri 2006).<br />

<strong>Dil</strong>çiliyin konkret olaraq qavramlara vә kateqoriyalara dayalı elmi әsası<br />

gözlә görünәn bir şәkildә genişlәnir. Hәll edilәcәk problemlәr araşdırıcılardan<br />

sadәcә dilçiliyi vә uyğun sahәlәrini deyil, fәlsәfә, dәrketmә nәzәriyyәsi, mifologiya,<br />

folklor, tarix, psixologiya, antropologiya kimi digәr sosial elmlәri dә bilmәyi<br />

tәlәb edir. Buna görə də, müxtәlif dillәrә dair ontoloji sәciyyәli araşdırmalarda<br />

39


Mehman Musaoğlu<br />

tәtbiq olunan әn yeni linqvistik yöntәmlәr konseptual olaraq formalaşdırılır vә<br />

koqnitiv dilçiliyin tәtbiqi sahәlәri də buna bağlı olaraq genişlәndirilir (Маслова<br />

2004; Андреева 2004).<br />

Günümüzdә çağdaş izahı ilә insan intellektinә vә bir bütün kimi dәrk<br />

edilәn tәcrübәsinә dair mücәrrәd vә konkret qavramların birlәşdirilә bilәn alt<br />

kateqoriyalarla fәrqli açıqlanmalardakı tәsviri işini koqnitiv dilçi lik yerinә<br />

yetirir. Dünyanın dil xәritәsini “kainat, yol, din, dil, inanc, müharibә, sülh,<br />

demokratiya, xoşbәxtlik, bәdbәxtlik, düşmәnlik, dostluq, acı, mәrhәmәt” vә<br />

s. kimi ümumi mәdәniyyәt sәciyyәli qavramlar tәşkil edir. Bu qavramlar koqnitiv<br />

dilçilikdә insana mәxsus “sitәm vә ya giley-güzar etmәk, tәәssüf, niyyәt, istәk,<br />

sәbәb, mәqsәd, dәyәrlәndirmә, sevgi, sevinc” kimi semantik sahәlәrlә bağlantılı<br />

olaraq gerçək prototiplәri ilә müәyyәnlәşdirilir. Hәmin kon tekst dә mәhәbbәtacıma<br />

vә ya sevgi-nifrәt kimi linqvistik qavramlar 2* konk ret diskursiv variantları<br />

ilә dә göstәrilir.<br />

Mәlum olduğu kimi, dünyanın konkret vә ya somut bir denotatı (әşyayidәlili)<br />

olan qavramları vә mücәrrәd obrazları (mәsәlәn, su pәrisi, tәpәgöz,<br />

kentavr kimi) vardır. Bunlar insan şüurunda dünyanın dil xәritәsinin semiotik<br />

işarәlәri olaraq koqnitiv-konseptual xarakterli görmә, hiss etmә, dadma, eşitmә<br />

vә oxuma kimi dәrketmә vasitәlәri ilә әks olunur vә ilk mәrhәlәdә tәhtәlşüur<br />

olaraq müәyyәnlәşir. Hәmin obrazlarla dünyanın ümumi dil xәritәsi vә konkret<br />

dil kateqori ya ları arasındakı iyerarxik әlaqәlәr isә günümüzdә koqnitiv dilçilikdә<br />

araş dırılır. Daha doğrusu, sәs, morfem, söz, deyim vә mәtn komponentlәri sıralanmaları<br />

dil-danışıq vahidlәri olaraq fonetik, morfolo ji, sintaktik, leksik və<br />

frazeoloji səviyyələri ilə yenidәn kateqo riya laşdırılır. Bunun nә ti cəsində toplum,<br />

fәrd-danışan, verilәn-informasiya və yozumlayıcı-dinlә yәn kimi diskurs faktorları<br />

ilә gerçәk lәşәn konseptual sxemlәr dә bu gün artıq daha konkret dil faktları ilә<br />

qurulur. Hәtta daha geniş bir “konseptual müstәvi”dә subyektivlik// obyektivlik<br />

dәyәrlәri müqayisә edilir. Subyek tivliklә әlaqәdar ayrıca bir dil mәrkәzçiliyi vә<br />

ya “eqoizmi”, bir başqa sözlә hadisә vә faktların dәyәrlәndirilmәsindә mәzmun<br />

və ifadә baxımın dan digәr sosial әsaslarla müqayisәdә “dil daşıyıcısı”na dayalılıq<br />

2 Sözügedən anlayış insan tərəfındən psixoloji səviyyədə dərk edilən və koqnitiv xarakterli şüurlanma ilə kamilləşən<br />

təfəkkürün yaran ması və inkişafının dil çərçivəli faktorları ilə müəyyənləşdirilmək dədir. Bu anlayış Allahın yaratdığı<br />

insan təfəkkürünün inkişafı ilə bilavasitə bağlıdır və dünya sistemi mütənasibliyinin mühafizə olunmasında qavramaların<br />

rolu və linqvistik olaraq adlandırılması ilə isə bilvasitə əlaqəlidir. Dünyanın dil xəritəsini təşkil edən universal və<br />

milli səciyyəli fonetika, fonologiya, morfo lo giya, sintaksis, leksika, leksikoqrafiya və frazeologiya üst kateqoriyaları<br />

konkret linqvistik göstəricilərlə bilinir. Bunlar eyni zamanda mücərrəd kon septual quruluşlarla ifadə edilən qavram və<br />

komponetləri ilə də təsbit olunur. Beləliklə, həm konkret dil göstəriciləri, həm də konseptual faktorlarla ifadə edilən<br />

anlayışlar linqvistik qavramlar olaraq tərif edilir. Sözügedən kateqoriyalardan hər biri bir çox dildə konkret qrammatik<br />

göstəriciləri ilə işarətlənir. Bəzən isə müxtəlif dillərdə qram matik kateqoriyaların konkret qrammatik göstəriciləri olmur.<br />

Məsələn, bir çox dildə leksik, sintaktik və morfoloji göstəricilərin birinci və sonrakı funksiyaları ilə kompleksiv olaraq<br />

ifadə edilə bilən ümumi aspektuallıq linqvistik qavramı və buna bağlı olaraq müəyyənləşdirilən tərz alt kate qoriyası və<br />

ya alt qavramı vardır. Aspektuallıq faktoru bu və ya digər şəkildə türk dillərində də vardır. Ancaq bir çox dünya dilində<br />

olduğu kimi ümumtürk dilində aspektullağın konkret bir kateqoriya olaraq morfoloji göstəriciləri yoxdur (Musayev<br />

<strong>2011</strong>:27).<br />

40


Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />

nәzәriy yәsi yaradılır (Мурясов., Самигуллина., Федорова 2004).<br />

Koqnitiv dilçilikdә vә bütövlükdә koqnitiv elmşünaslıqda insan faktoru<br />

çox vaxt çağdaş sosial elmlərin ümumi bir elmi araşdırma əsası sәviyyәsindә də<br />

irәli çıxarılmaqdadır. Belә bir araşdırma әsası isә insan intellektinә söykәnәn dil<br />

bağlılıqlarının bundan sonra dünyanın dәrk edilmәsindә bir başlanğıc nöqtәsi<br />

yerindә araşdırılacağının siqnallarını vermәkdәdir. Son 20-30 il içәrisindә<br />

müəyyənləşən koqnitiv dilçilik yöntәmlәri ilә yeni dil gerçәklәri öyrәnilir. Bunları<br />

isә dil formalaşmaları ilә konkret olaraq obyektlәşdirilәn vә insan tәfәkküründә<br />

özәl quruluşları ilә mövcud olan çevrәlәri, çevrәlәnmәlәri, sәhnәlәri vә s.<br />

tәşkil edir. Bu baxımdan dilin bilavasitә gerçәkliyi vә ya varlığı deyil, insan<br />

hafizәsindәki konsep tual tablonu әks etdirdiyi də deyilә bilәr (Гуреeв 2005). Bu<br />

fikir koqnitiv dilçiliyin tarixindә ilk dәfә olaraq 1984-cü ildə ifadə edilmiş və<br />

dilin insan hafi zәsindә konseptual olaraq proyeksiyalar halına gәtirilmiş biliklәr<br />

siste mindәn ibarәt olduğu vә bu biliklәri әks etdirdiyi göstәrilmişdir (Jackendoff<br />

1984).<br />

Türk-islam mәdәniyyәtinә, tәfәkkür vә düşüncә tәrzinә daha çox bağlı<br />

olan qavramlar dünyasının ayrı-ayrı fenomen çevrәlәnmәlәri vә ya sәhnәlәri isә<br />

aşağıdakı kimi sıralana bilәr:<br />

-Tanrı haqqı, axirәt, qәdәr;<br />

-Qardaşlıq, qonşuluq әlaqәlәri;<br />

-Ailә, bakirәlik; bakir vә bakirә;<br />

-Qәhrәmanlıq;<br />

-Sevgi vә gözәllik;<br />

-Qonaqpәrvәrlik,<br />

-Әmanәt;<br />

-Şәhidlik;<br />

- Sәbr vә tәvәkkül vә s.<br />

Sözügedәn qavramlar ümumtürk mәtninin poetik-folklorik tәhkiyәsindә<br />

özünü daha çox göstәrir. Dünyanın dil xәritәsinә vә türk-islam mәdәniyyәtinә<br />

görә müәyyәnlәşdirilә bilәn üst qavramlar Kamal Abdulla mәtninin bәdii<br />

qavramlar dünyası kontekstindә Azәrbaycançılığa uyğun üst vә alt qavramlara<br />

bağlı olaraq qavramlaşdırılır. Bu isә müәllifin özünәmәxsus bir “yaradıcılıq<br />

avtosemantika”sının, gerçәkliyinin vә әdәbi-bәdii dilinin tәşәkkül tapmasına<br />

yol açır. Mәhz bu dil bir zamanlar әdәbi tәnqidimizdә yaxşı başa düşülmәmiş,<br />

“ağırlaşdırılmış vә daranmamış bir dil” kimi geniş mübahisәlәrә sәbәb olmuşdur<br />

(Sәlcuq 2005:189-192). Ancaq hәmin dil “desant cümlәlәri”nin, “lәngәrli dil<br />

qatları”nın özünәmәxsus bir tәrzdә işlәnilmәsi, dil vә özәl mәtnqurucu semiotik<br />

işarәlәrin bir çox halda üst-üstә düşmәsi ilә seçilmişdir. Bunun nәticәsindә<br />

41


Mehman Musaoğlu<br />

yazıçının bәdii qavramlar dünyasının ifadәsinә bağlı olaraq gerçәklәşәn orijinal<br />

bir mәtnlinqvistik 3* sıralanma ortaya çıxmış vә hәmin sintaqmatik sıralanma<br />

vә bütövlükdә әdәbi-bәdii dil bu gün artıq öz mütlәq adekvatlığını sübut edә<br />

bilmişdir. Çünki Kamal Abdullaya mәxsus qavramlar dünyası öz konseptual<br />

rәngarәnliyi seçilir. Bu rәnglәr, qavramlar vә konseptual çizgilәrin bir çoxu isә<br />

aşağıdakılardan ibarәtdir:<br />

-Dolğun an;<br />

-Yol;<br />

-Ruh vә ruhun gözü;<br />

-Tәnhalıq; tәklik vә tәkcәnәlik;<br />

-Sirr;<br />

-Qәriblik;<br />

-Xatirә, unutqanlıq vә unutmağa kimsә yox;<br />

-Oyun;<br />

-Günah;<br />

-Qisas;<br />

-Sufilik vә tәsәvüff;<br />

-Mif vә tarix; mifin vә ya tarixin tәkcәnәlәşdirilmәsi;<br />

-Azәrbaycançılıq; etnik müәyyәnlik vә milli kimlik.<br />

“-Hәyat-ölüm;<br />

-Әdәbi-fani;<br />

-Rәbbani-әrzani;<br />

-Ruh-cisim;<br />

-İdeal-gerçәk;<br />

-Batin-zahir;<br />

-Azadlıq-zәrurәt;<br />

-Fәrd-cәmiyyәt vә nәhayәt şair-hökmdar” qavramlaşdırmaları (Hacılı<br />

2010: 61).<br />

Kamal Abdulla Mәtni vә onun paradiqmatik sistemi çağdaş әdәbi-bәdii<br />

prosesdә әdibin müasiri olduğu digәr yazıçıların әdәbi-bәdii mәtnlәrindәn<br />

fәrqlәnir. Hәr şeydәn öncә, yuxarıda göstәrilәn qavramların dәrk olunması,<br />

tәxәyyülә ötürülmәsi, fikir vә düşüncә konteksti sәviyyәsindә müәyyәnlәşmәsinә<br />

3 Azәrbaycan türkcәsindә tәrәfimizdәn “mәtnlinqvistik” şәklindә işlәdilәn söz mәtnә aid olan linqvistik özәlliklәri<br />

bildirir vә bir termin olaraq ingiliscә Text Linguistics almanca texstlengüistik, rusca лингвиcтикa тeкcтa, Türkiyә<br />

türkcәsindә isә metindilbilimsel sözlәri ilә ifadә olunur.<br />

42


Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />

görә. Daha doğrusu, hәmin Mәtn qavramların yazıçının tәxәyyülündә<br />

anlamlandırılması vә tәfәkküründә fikir vә düşüncә komponentlәrinin konseptual<br />

çәrçivәlәri vә mürәkkәb obrazları olaraq formalaşdırılması özәlliklәrinә görә<br />

başqalarının mәtnlәrindәn seçilir. Bu qavramların özәl mәtn işarәlәri vә ana<br />

dili ilә homojen olaraq ifadәsi isә sözügedәn mәtnin, yuxarıda göstәrildiyi<br />

kimi, әn orijinal mәtnyaradıcı cәhәtlәrindәndir. Bu böyük Mәtnin sintaqmatik<br />

iyerarxiyası vә ya funksional olaraq ifadәsi isә sözügedәn qavramların özәl<br />

mәtn işarәlәrinin vә ana dilinin әn müxtәlif әdәbi-bәdii formalarda vә janrlarda<br />

işlәnilmәsilә müәyyәnlәşir. Mәsәlәn, tezis, elmi monoqrafiya, dәrs vәsaiti,<br />

mәqalә; roman, hekayә, povest, pyes, şeir, qissә, esse vә s. olaraq. Sözügedәn<br />

metamәtndә yuxarıda göstәrilәn janrların әdәbi, bәdii, texniki, semiotik vә<br />

işarәvi mәtnqurucu imkanlarından maksimum dәrәcәdә istifadә olunur.<br />

Belәliklә, Kamal Abdulla Mәtninin konseptual tәhlili işi hәmin Mәtndә dil<br />

vә özәl mәtnqurucu işarә paralelliyinin müәyyәnlәşdirlmәsi ilә başlanılmalıdır.<br />

Belә bir tәhlildә, hәr şeydәn öncә, mәtndә ifadә edilәn yazıçı gerçәkliyi ilә<br />

mәtnlinqvistik quruluş arasındakı bağlantılar göstәrilmәlidir.<br />

3. Kamal Abdullanın “Sehrbazlar dәrәsi” romanının mәtninin<br />

konseptual-linqvistik tәhlili<br />

Romanın başlığı “Sehrbaslar Dәrәsi” söz birlәşmәsi vә ya bir mürәkkәb<br />

söz-adlandırma ilә ifadә olunur. Bu, leksik mәnasına görә adi adamlar tәrәfindәn<br />

bilinmәyәn vә әsrarәngiz bir alәmi ifadә edәn mübhәm bir coğrafi anlayış<br />

demәkdir. Qrammatik funksiyasına görә isә hәmin söz birlәşmәsi mürәkkәb<br />

söz sәciyyәli bir leksik-sintaktik adlandırma anlamına gәlir. Sözügedәn söz<br />

birlәşmәsi vә ya mürәkkәb söz-adlandırmanın hәr hansı bir qrammatik-sintaktik<br />

paraleli dildә işlәnilmә genişliyinә vә ya adekvatlığına malik deyildir. Yәni biz<br />

“sehrbazların dәrәsi” vә ya “türkün dünyası” (türk dünyası yerinә ), “futbolun<br />

meydançası” (futbol meydançası yerinә ), “gözәlliyin salonu” (gözәllik<br />

salonu yerinә) demirik. Belәliklә, konkret bir dil-danışıq vahidi ilә әsrarәngiz<br />

vә möcüzәli bir yazıçı dünyası vә ya reallığı dildә nisbәtәn yeni formalaşan<br />

leksik-sintaktik bir qәliblә ifadә edilir. Bu, Mәtnin konseptual mәzmunu ilә<br />

mәtnlinqvistik ifadәsi arasındakı bağlantını göstәrәn dil vә mәtnqurucu özәl<br />

işarәlәrdәn birinin çox yerindә işlәnilmәsi anlamına gәlir. Nәticәdә yazıçı bәzi<br />

semiozislәrә vә ya mürәkkәb işarә proseslәrinә türk-islam dünyası semiotik<br />

mәkanında özәl mәtnqurucu işarә özәlliyi qazandırmış olur.<br />

Romanın mәtnindә “Karvan, karvanbaşı, sarvan, xacә, dәrviş” kimi<br />

dilimizin daha çox passiv lüğәt fondunda qorunub saxlanılan sözlәr işlәdilir.<br />

Hәmin sözlәr mәdәniyyәtimizin önәmli faktorlarını vә milli-tarixi keçmişimizin<br />

bәzi unikal cizgilәrini ifadә edir. Burada әdәbi-fәlsәfi mahiyyәtli vә struktural<br />

43


Mehman Musaoğlu<br />

sәciyyәdәki özәl mәtnqurucu ifadәlәrlә linqvistik vahidlәrin mәtnyaratmadakı<br />

funksiyaları üst-üstә düşür. Bu isә Kamal Abdulla Mәtninin tәhlilinin yeni<br />

semiotik vә konseptual yöntәmlәrlә aparılmasını şәrtlәndirәn amillәrdәn biridir.<br />

Belәliklә, sözügedәn leksik-sintaktik vasitәlәr hәm sәrbәst sәciyyәli<br />

dil, hәm dә özәl mәtnqurucu işarәlәr olaraq özünü göstәrir. Bunlarla bәrabәr,<br />

“Xacә İbrahim, Mәmmәdqulu, Sәyyah” kimi xüsusi adlar da türk-islam dünyası<br />

semiotik mәkanında tarixi keçmişimizin çox özәl hadisәlәrini hәm forma, hәm<br />

dә mәzmun planına görә ifadә edә bilәn semiotik işarәlәrdir. <strong>Dil</strong> vә özәl mәtn<br />

işarәlәri zamanın çox geniş bir mәrhәlәsindә sadәcә diaxronik deyil, hәm dә<br />

panxronik olaraq yaşanılan dini, psixoloji, fәlsәfi, milli vә mәnәvi özәlliklәrә<br />

işarә edir. Bunlar çox vaxt interospektiv xarakterli milli mentalitetә söykәnәn<br />

adәt vә әnәnәlәri daşıyanları adlandırır.<br />

Romanda yer tutan paraqrafları vә ya abzasları vә onları tәşkil edәn MSBlәri<br />

yazıçı әsәrin mifoloji-folklorik sәciyyәli tәhkiyә üslubuna uyğun olaraq<br />

işlәdir. Sözügedәn tәhkiyә isә müәllif nitqi, personajların özgә nitqi vә dialoq<br />

şәklindә gerçәklәşdirdiklәri danışıqları ilә ifadә olunur. Kamal Abdullanın<br />

“Sehrbazlar dәrәsi” әsәrinin bәdii mәtninin birinci paraqrafı әslindә romanda<br />

ifadә edilәn müәllif fikrinin açıqlanmasında bir növ epiqraf sәciyyәli özәk (açar)<br />

mikromәtn vә ya mәtnqurucu özәl işarә rolunu oynayır. Çünki elә başlanğıcda<br />

hәmin paraqrafın anlaşılması mәtndә verilәn müәllif fikrinin oxucular tәrәfindәn<br />

dәrk edilmәsinә vә әsәrin başqa xarici vә qohum dillәrә daha rahat tәrcümә<br />

olunmasına da yol açır. Öngöndәrimli vә konseptual bir mәtnqurucu vasitә vә<br />

semiotik işarә olaraq.<br />

Mikromәtndә yorğun bir karvan tәsvir edilir. Sehrbazlar dәrәsindәn<br />

keçәrәk yorğun addımlarla, ahәstә-ahәstә mәnzil başına tәlәsәn bir Karvan!<br />

Karvan qavramına türk-islam dünyasının “milli semiosferası”nda (Seçdirmә<br />

bizimdir- M. M.) çox tәsadüf edilir. Sözügedәn qavram mürәkkәb bir dil vә<br />

digәr “әdәbiyat, musiqi, rәsm, heykәl vә s. semiotik işarәlәr sistemlәri tәtbiq<br />

olunma faktlarıyla”(Erkman-Akerson 2005:133-247) çox geniş ifadә olunur.<br />

Mәsәlәn,“İt hürәr, karvan keçәr” atalar sözü vә ya C. Hacıbәyovun “Karvan”<br />

simfonik poeması kimi. Bunlar hәmin qavramın Şәrq mәdәniyyәtinә bağlı<br />

interospektiv 4* özәlliklәrini açıqlayan әsәrlәr olaraq dәyәrlәndirilә bilәr. Bu<br />

4 Müxtәlif dil-nitq kateqoriyalarına dair dil vahidləri vә diskursiv parçalar vә ya bütünlәşmәlәr müasir linqvistikada<br />

koqnitiv-konseptual olaraq gələcəyə görə perspektiv, indiyə vә gәlәcәyә görə prospektiv, tarixi keçmişə görə isə<br />

retrospektiv aspektlərdə araşdırılmaqdadır. Sosial elmlərdə konkret hadisə və predmetlər, tarixi aura vә intellektual<br />

gedişatlar bütövlükdə retprosperspektivel və ayrılıqda interospektivel bir müstəvidə diyərləndirilərək, kompleksiv bir<br />

şəkildə birləşdirilmәklә işıqlandırılmaqdadır. Mәsәlәn, belə bir kontekstdə frazeologizmlərin ayrıca bir növünün vә<br />

ya digәr “milli sәciyyәli dil-nitq vahidlәri”nin (seçdirmә bizimdir- M.M.) araşdırılması diqqәti çәkmәkdәdir. Burada<br />

daha çox “müqayisəsiz səciyyəli” özbəöz olan milli mentalitetə, etnoqrafiyaya, demoqrafiyaya, folklora, mifologiyaya<br />

və s. görə müәyyәnlәşәn dil-danışıq vahidlәrinә vә konkret dil-danışıq ortamlarına bağlı olaraq gerçәklәşәn diskursiv<br />

bütünlәşmәlәr nәzәrdә tutulur. Bunlar, hər şeyden öncә, interospektiv aspektdə öyrənilməkdədir. Mәhz bu baxımdan<br />

yuxarıda göstərilən “prospektiv, retrospektiv, perspektiv və interospektiv” aspektlərin bütününə görə Türkoloji dilçilikdә<br />

44


Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />

baxımdan Kamal Abdullanın “Sehrbazlar dәrәsi” әsәrinin metamәtni dә istisna<br />

deyildir.<br />

Kamal Abdulla Mәtnindәki sözügedәn mikromәtn dә yazıçı reallığının<br />

ifadә olunması baxımından bir müstәqil özәl işarәlәr sistemi olaraq seçilir. Türkislam<br />

dünyasında ayrılıqda bir nәqliyyat, bütövlükdә isә bir mәdәniyyәt fenomeni<br />

olaraq özünü göstәrәn karvan qavramı keçmiş dünyanın xatırlatılmasına<br />

dayanılan özünәmәxsus bir әdәbi yaradıcılıq üslubu vә “zaman, mәkan vә<br />

insanlar” qavramlarını ifadә edәn mürәkkәb işarәlәr sistemi ilә aşağıdakı<br />

mikromәtndә ifadә olunur:<br />

1. “Az qala bir balaca dartınıb әlini atsaydı, toxunacaqdı. Karvanbaşı<br />

başının düz üstündә dәn-dәn, duz-duz olmuş bu şıltaq vә yorğun ulduzları yenә dә<br />

heyran-heyran seyr elәmәyindә idi. Bir xeylaqdan sonra başını döndәrib bu dәfә<br />

dörd әtrafda qatırı, dәvәsi, atı hәrә bir yerdә özünә gecәlik yer elәyәn karvana<br />

nәzәrini saldı. Karvan lәhliyә-lәhliyә gecәnin sәssizliyinә batırdı. Hәrdәn dörd<br />

bir tәrәfdә quru toprağa çöküb bir-birinә qısılmış dәvәlәrdәn kövşәyәn, atlardan<br />

kişnәyәn olurdu, haradansa bir az da uzaqdan ya köpәk, ya qurd sәsi idi qәribqәrib<br />

gәlib dürtürdü özünü adamın qulaqlarına. Başqa bir sәs yoxuydu bu mәşum<br />

sakitliyi pozaydı. Orda-burda ocaq çatmışdılar, yorğunluqdan üzülmüş gün kimi<br />

yeni bir retprosperspektivel vә interospektivel araşdırma-öyrənilmə konteksti formalaşdırılmaqdadır. Sözügedən yönüm,<br />

fikrimizcә, koqnitiv dilçiliyin əsas linqvistik prinsiplərindәn biri olaraq da qiymətləndirilə bilər (Musaoğlu 2002: 319-<br />

320; Musaoğlu, Hasanova 2006).<br />

Sosial elmlərin intellektual kontekstin mahiyyәtini dillә әks etdirәn dərk etməyə (idraka), şüura və təfəkkürə əsasən<br />

tədricən dəyişdiyi, inkişaf etdiyi vә getdikcә dә hәmin prosesdә bir-biri ilә qovuşduğu müasir elmşünaslıqda müşahidə<br />

olunmaqdadır. Müasir dilçiliyin əsas inkişaf meyli isə milli-mənəvi dəyərlərə, canlı və cansız aləmə dair faktorlara görə<br />

müxtəlif üst vә alt qavramların və kateqoriyaların yeni bir konseptual-kateqorial kontekstdə bir-biri ilә bağlı olaraq<br />

qavramlaşdırılması və kateqoriyalaşdırılması ilə müəyyənləşir. Həmin qavramlaşdırmalar və kateqoriyalaşdırmalar<br />

müasir elmşünaslıq da böyük tәkamül dəyişiklikləri keçirdən və artıq bütövlükdә koqnitiv xarakterli sosial elmlərin<br />

ayrı-ayrı sahələrinə dair inkişaf etdirilən və formalaşdırılan yeni elmi-tәtbiqi metodlarla aparılır. Şübhәsiz ki, yeni bir<br />

konseptual-kateqorial kontekstdə gerçəkləşən bütün qavramlaşmalar vә kateqoriyalaşmalar, hər şeydən öncə, təbii insan<br />

dilində öz əks-sədasını tapır, yəni sözün əsl mənasında dildə simvollaşır, sistemləşir, mücərrədləşir və konkretləşir. Buna<br />

görə də dəyişən, yeniləşən sosial elmlərin başında, bizcə, dilçilik gəlir. <strong>Dil</strong>çilik elminin isə bu gün tədqiq və tədbiq<br />

olunan sahələri getdikcə genişlənir. Daha doğrusu, həmin elm sahəsinin yuxarıda göstərilən retrospektiv, prospektiv,<br />

perspektiv və interospektiv araşdırma aspektləri orijinal konseptual-semantik yönümləri və informasiya texnologiyaları<br />

və kompüter dilçiliyi proqram təminatları sistemləri ilə ortaya çıxır. Ümumi müqayisəli-tipoloji dilçiliyin bu gün həmin<br />

sistemlərlə təkmilləşdirilən müqayisəli-qarşılaşdırmalı və -tutuşdurmalı yöntəmləri isə yenidən müəyyənləşdirilir.<br />

Türkoloji dilçilikdә müxtәlif sistemli dillәrin vә türk dillәri materiallarının müqayisәli olaraq öyrәnilmәsi nәticәsindә<br />

müqyisəli-qarşılaşdırmalı (kontrastiv) vә müqayisəli-tutuşdurmalı (konfrontativ) yöntəmlər bu gün artıq çox açıq<br />

bir şәkildә müәyyәnlәşdirilә bilmәkdәdir. Müqayisəli dilçilikdə prospektiv+retrospektiv=perspektiv+inrerospektiv<br />

səciyyəli binar aspektlər və ya artıq iyerarxik xarakterli tək bir araşdırma-öyrənilmə istiqaməti ortaya çıxmaqdadır.<br />

Həmin istiqamətdə sinxronik-diaxronik səciyyəli tədqiqatların davam etdirilməsi tarixi-müqayisəli və ya müqayisəlitarixi<br />

dilçiliyin pro-, protodil dil səviyyələrinin canlandırılması işlərinin nəticələndirilməsinə dә yol açmaqdadır.<br />

Beləliklə, türkologiyada tarixi-müqayisəli və ya müqayisəli-tarixi dilçilik bu gün artıq ümumi bir prospektiv+retrosp<br />

ektiv=perspektiv+interospektiv aspektdə müqayisəli-qarşılaşdırmalı və -tutuşdurmalı linqvistik yönümü ilə konseptual<br />

olaraq müəyyənləşdirilə bilməkdədir. Frazeologizmlər konseptual-kateqorial xarakterli qavramlaşdırmaların və<br />

kateqoriyalaşdırmaların ümumi və xüsusi prinsiplərinə görə sinxronik-prospektiv, diaxronik-retrospektiv və diaxronikinterospektiv<br />

səviyyələrdə təsnifləndirilməkdədir (Musaoğlu, Həsənova 2006). MSB dә digәr hәmhüdud filoloji elm<br />

sahәlәri ilә müqayisәli olaraq müasir koqnitiv vә kompüter mühәndisliyi dilçiliyindәki yeniliklәrin işığında işıqlandırılır.<br />

Vә prospektiv+retrospektiv=perspektiv+interospektiv aspektdə müqayisəli-qarşılaşdırmalı və -tutuşdurmalı linqvistik<br />

yönümü vә yöntәmlәri müәyyәn bir ölçüdә tәtbiq olunmaqla da öyrәnilir.<br />

45


Mehman Musaoğlu<br />

çatır-çatır yanıb közәrmәyindә idi, dәvәlәr yerә çöküb bir-birinә qısılıb üstünü<br />

mamır basmış daş kimi hәrәkәtsiz qalmışdı, atlar, qatırlar da ki… Qәrәz gecәlik<br />

elә buradaca dincәlәn karvan, özü dә böyük bir karvan-heyvanı ilә, nökәri ilә,<br />

sarvanı, qulu ilә…(Abdulla 2006: 9-10).<br />

1.1. Birinci MSB: “Az qala bir balaca dartınıb әlini atsaydı, toxunacaqdı.<br />

Karvanbaşı başının düz üstündә dәn-dәn, duz-duz olmuş bu şıltaq vә yorğun<br />

ulduzları yenә dә heyran-heyran seyr elәmәyindә idi. /Bir xeylaqdan sonra başını<br />

döndәrib bu dәfә dörd әtrafda qatırı, dәvәsi, atı hәrә bir yerdә özünә gecәlik yer<br />

elәyәn karvana nәzәrini saldı.”<br />

Sözügedәn MSB üç sadә geniş cümlәdәn qurulur. Birinci cümlә MSBdә<br />

baş, ikinci cümlә orta, üçüncü cümlә isә son mәrhәlәni tәşkil edir. Birinci<br />

vә ikinci cümlәlәr MSB-nin teması yerindә işlәnilir. Çünki burada bәlli olan<br />

mәlumat sәmanı başdan-başa qaplayan vә dәn-dәn, duz-duz olmuş ulduzlar<br />

dünyasından başqa bir şey deyildir. O dünya ki, hәtta Karvanbaşı belә әlini<br />

atsaydı, ona toxunacaqdı. Karvanbaşı bir az sonra seyr elәdiyi bu tәbiәt<br />

mәnzәrәsindәn vә ya mәtnә görә bәlli olandan ayrılıb әtrafındakılara nәzәr salır.<br />

Mәhz bunlar, yәni әtrafında özünә gecәlik yer elәyәnlәr, bütövlükdә isә karvan<br />

sözügedәn durumda MSB-nin remasını tәşkil edir. Çünki MSB-dә yeni verilәn<br />

bunlardır, mikromәtndә isә karvandır.<br />

1.2. İkinci MSB: “Karvan lәhliyә-lәhliyә gecәnin sәssizliyinә batırdı.<br />

Hәrdәn dörd bir tәrәfdә quru toprağa çöküb bir-birinә qısılmış dәvәlәrdәn<br />

kövşәyәn, atlardan kişnәyәn olurdu, /haradansa bir az da uzaqdan ya köpәk, ya<br />

qurd sәsi idi qәrib-qәrib gәlib dürtdü özünü adamın qulaqlarına. /Başqa bir sәs<br />

yoxuydu bu mәşum sakitliyi pozaydı.”<br />

Sözügedәn MSB formal olaraq üç cümlәdәn ibarәtdir. Birinci cümlә<br />

MSB-dә baş, ikinci cümlә orta, üçüncü cümlә isә son mәrhәlәni tәşkil edir.<br />

MSB-dә birinci vә ikinci cümlәlәr bütövlükdә onun temasını tәşkil edir. Çünki<br />

burada mәlum olan şey sәssizlik vә oradan-buradan eşidilәn ayrı-ayrı sәslәrdәn<br />

ibarәtdir. Hәrdәn dәvlәrdәn eşdilәn kövşәmә vә atlardan eşidilәn kişnәmә<br />

sәslәri. Bir dә ki, haradansa bir az da uzaqdan gәlib lap adamın qulaqlarına<br />

dürtülәn köpәk vә ya qurd sәsi. Üçüncü cümlә isә üslubi-sintaktik şәkildә ifadә<br />

olunan subordinativ-tәyin mәnalı vә ya tәyin budaq cümlәli mürәkkәb cümlәdir.<br />

Hәmin cümlә hәm MSB-nin remasını, hәm dә eşgöndәrimli bir mәtnqurucu<br />

vasitә olaraq bütövlükdә mikromәtnin konseptual-predikativ mәrkәzini tәşkil<br />

edir. Çünki yeni verilәni vә ya sәssizliyin vә orada-burada vә haradansa eşidilәn<br />

sәslәrin xaricindәki mәşum sakitliyә işarә edir. Bu mәşum sakitlik orta әsrlәrin<br />

sirli-soraqlı şәrq dünyasını ifadә edәn mürәkkәb bir semiotik işarәdir. Qeyd<br />

olunmalıdır ki, sözügedәn MSB-dә ikinci cümlә vә ya parça-orta mәrhәlә olaraq<br />

ayırdığımız sintaktik konstruksiya isә әslindә sadә quruluşdakı parselyatikli bir<br />

MSB-dir.<br />

46


Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />

1.3. Üçüncü MSB: “Orda-burda ocaq çatmışdılar, yorğunluqdan üzülmüş<br />

gün kimi çatır-çatır yanıb közәrmәyindә idi, dәvәlәr yerә çöküb bir-birinә qısılıb<br />

üstünü mamır basmış daş kimi hәrәkәtsiz qalmışdı, atlar, qatırlar da ki… /Qәrәz<br />

gecәlik elә buradaca dincәlәn karvan, özü dә böyük bir kavran-heyvanı ilә,<br />

nökәri ilә, sarvanı, qulu ilә…”<br />

Sözügedәn MSB-nin birinci cümlәsi tipindәki sintaktik konstruksiyalar<br />

әnәnәvi qrammatika kitablarımızda, әsasәn, qarışıq tipli tabesiz mürәkkәb<br />

cümlәlәr kimi tәrif olunurdu. Amma әslindә sözügedәn sintaktik konstruksiya<br />

iki sadә geniş cümlәdәn vә bir dә onlara qoşulan subyekt mәnalı parselyatikdәn<br />

ibarәtdir. “Orda-burda ocaq çatmışdılar, yorğunluqdan üzülmüş gün kimi çatırçatır<br />

yanıb közәrmәyindә idi” sadә geniş cümlәsi MSB-nin baş mәrhәlәsindәn<br />

ibarәtdir. “Dәvәlәr yerә çöküb bir-birinә qısılıb üstünü mamır basmış daş kimi<br />

hәrәkәtsiz qalmışdı, atlar, qatırlar da ki…” parselyatikli parça isә MSB-nin orta<br />

mәrhәlәsidir. “Qәrәz gecәlik elә buradaca dincәlәn karvan, özü dә böyük bir<br />

karvan-heyvanı ilә, nökәri ilә, sarvanı, qulu ilә…” eliptik cümlәli parselyatikli<br />

üslubi-sintaktik konstruksiya isә ayrılıqda sözügedәn MSB-nin, bütövlükdә<br />

isә mikromәtin temasıdır. Ondan әvvәlki cümlәlәr isә bütövlükdә MSB-nin<br />

remasını tәşkil edir.<br />

Hәr hansı bir elmi, bәdii vә ümumiyyәtlә prinsipial olaraq istәnilәn әdәbi<br />

mәtn müәllifin bir fikir vә müәyyәn konkret düşüncәlәr ifadә edәn mürәkkәb<br />

monoloğundan başqa bir şey deyildir. Diskursiv ortamda ortaya çıxan monoloqmәtn<br />

hәm linqvistik, hәm dә әdәbi bir әsәrә mәxsus olan konseptual sәciyyәli<br />

özәl işarәlәrlә gerçәklәşir. Yuxarıda göstәrilәn mikromәtn dә orta әsrlәrin zaman<br />

vә mәkan şәrtlәrindә yaşayan insanların arzu, xәyal vә müşahidәlәrinin hәm<br />

özәl mәtn, hәm dә müstәqil mәnalı dil-danışıq işarәlәri ilә konkret bir ifadәsidir:<br />

Aylı-ulduzlu gecә, özünәmәxsus gecә sәslәri, mәşum sәssizlik vә nәhayәt<br />

yorğun bir karvan! Bütün bunlar ayrı-ayrılıqda vә mikromәtn özü bütövlükdә<br />

özәl bәdii mәtn işarәlәri olaraq qiymәtlәndirilә bilәr. Mikromәtn üç MSB-dәn<br />

ibarәtdir. MSB-lәr sadә, sadә geniş, parselyatikli, ellipsisli cümlәlәrlә vә üslubisintaktik<br />

variantlarda işlәnilәn mürәkkәb cümlәlәrlә qurulur. Mikromәtndә<br />

“Karvanbaşı, karvan, xeylaq, qatır, dәvә, qurd, nökәr” kimi daha çox arxaik<br />

leksik tәrkiblә ifadә olunan kәlmәlәr dә işlәnilir. Bütün bunlar isә formal<br />

ifadә planına görә yuxarıda sözügedәn semiotik özәl bәdii mәtn işarәlәri ilә<br />

üst-üstә düşәn müstәqil mәnalı dil-danışıq işarәlәri olaraq dәyәrlәndirilir. Bu<br />

baxımdan rәssamlıq, heykәl, rәqs, musiqi, sәhnә vә kinematoqrafiya mәtnlәri<br />

dә özünәmәxsus semiotik işarәlәrlә qurulur. Onlar da incәsәnәtә aid semiotika<br />

elminin müxtәlif şöbәlәrindә tәdqiqat obyekti olaraq işıqlandırılır. Belәliklә, hәr<br />

hansı bir bәdii mәtn ümumi “Semiotika” vә daha çox sәrbәst dil işarәlәrindәn<br />

bәhs edәn “Semiologiya” elmindә “әdәbi-linqvistik işarәlәr” (Seçdirmә<br />

bizimdir- M.M) sistemi baxımından müştәrәk olaraq öyrәnilә bilәr.<br />

47


Mehman Musaoğlu<br />

Nәticә<br />

Hind-Avropa dillәrindә kommunikasiya adresantla adresatın dil hafizәsindә<br />

öncәdәn hazır olan söz şәkillәrinin ünsiyyәt әsnasında seçilәrәk işlәnilmәsilә<br />

reallaşır. Türkcәdә (İng. Turkic, Rus. Тюркcкий язык) isә söz şәkli yuxarıda<br />

göstәrilәn söz işlәnilmә formasından fәrqli olaraq müxtәlif söz kökü, gövdәsi vә<br />

şәkilçilәrinin ifadә etdiyi funksiya vә anlam sahәlәrinin ünsiyyәt әsnasında vә<br />

ya “dolğun an”dakı (Kamal Abdulla) ard-arda düzülüşüylә gerçәklәşir. Mәsәlәn,<br />

rus dilindә “в eгo твoрчecтвe”, ingilis dilindә isә “in his works” kimi işlәnilәn<br />

sözlәrin söz sırasına görә ifadә edә bildiyi anlam Türkcәdә “yaradıcılığındakı”<br />

sözünün “yarat” söz kök-gövdәsi vә -ıcı, -lıq, -ın, -dakı şәkilçilәri vasitәsilә<br />

formalaşan düzülüşüylә ifadә edilir. Türkcәdә köklәr vә şәkilçilәr; düz, yan vә<br />

qrammatik anlamlarının yer tutduğu ard-arda bölünmәyәn bir düzülüşlә sıralanır.<br />

Sözügedәn düzülüş dil-danışıq ortamında konkret bir ünsiyyәt ehtiyacına bağlı<br />

olaraq dolğun anda vә ya dil vә düşüncә fәaliyyәtinin gerçәklәşdiyi aktual<br />

zaman kәsimindә reallaşır. Belәliklә, flektiv dillәrdә söz leksikonuna vә<br />

sәrbәst sırasına görә ünsiyyәt öncәsi durum sәviyyәsindә müәyyәnlәşәn söz<br />

forması türkcәdә ünsiyyәtin dolğun anı vә dil daxili fәaliyyәt fenomeni olaraq<br />

xaraterizә olunur. Belә bir söz forması dünyanın dil xәritәsini tәşkil edәn üst<br />

vә alt qavramların dәrk olunmasını, hәr şeydәn öncә, sözdüzәldici (leksik),<br />

formadüzәldici (leksik-qrammatik) vә sözdәyişdirici (qrammatik) şәkilçilәrin<br />

söz kökündәn sonrakı mәntiqi sıralanmasıyla gerçәklәşdirir (Musaoğlu 2009:<br />

19). Kamal Abdulla mәtni dә kommunikasiyanın “qavram, qavranılan vә<br />

qavrayan”mexanizminin işlәnilmәsini sözügedәn morfoloj düzülüşdә simmetrik<br />

vә asimmetrik sıralanmalı çevik vә “lәngәrli” bir söz sırası ilә reallaşdırır. Daha<br />

doğrusu, dünyanın dil xәritәsindә müxtәlif işarәlәrlә işarәlәnәn qavramlara<br />

dair informasiyalar vә ya müәllifin uyğun semiotik mәkanda vә semiosferada<br />

adresata tәqdim etdiyi fikirlәr vә düşüncәlәr sözügedәn Mәtndә qavrayana ana<br />

dilinin mәntiqi-aqqilütinativ söz forması vә sırası ilә bәrabәr, hәm dә onun bütün<br />

sinxronik vә diaxronik sәciyyәli dil-danışıq qatlarının özünәmәxsus bir şәkildә<br />

ifadәsi ilә ötürülür.<br />

Әdәbiyyat<br />

Abdulla K. M. (2006), Sehrbazlar Dərəsi. Roman, Mütərcim, Bakı, 222 s.<br />

Андреева С. В. (2004), Типология конструктивно-синтакси ческих единиц в русской<br />

речи. –Вопросы языкознания, No 5, s. 32-44.<br />

Bilgisayar destekli dil bilimi çalıştayı bildirileri. 14 Mayıs 2005, Atatürk Kültür, <strong>Dil</strong> ve Tarih<br />

Yüksek Kurumu, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, 2006, s. 139-158.<br />

Ercilasun A. B. (2009), Türk <strong>Dil</strong>i Araşdırmalarının Bugünkü Durumu ve Sorunlar. Gazi<br />

Türkiyat, Türklük Bilimi Araştırmaları Dergisi, Güz, Sayı:5, s.113-154.<br />

48


Kamal Abdulla Mәtninin Konseptual-Linqvistik Tәhlilinә Giriş<br />

Erkman-Akerson F. (2005), Göstergebilime Giriş, MULTILINGUAL, Çemberlitaş-İstanbul,<br />

262 s.<br />

Hacılı A. (2010), Kamal Abdulla: Seçimin morfologiyası, Bakı-Mütәrcim, 131 s.<br />

Hüseynzadә Ç. M. (2010), Kamal Abdulla vә qardaş Türkiyә. Tәdqiqlәr, 2, Azәrbaycan Milli<br />

Elmlәr Akademiyası, Nәsimi adına <strong>Dil</strong>çilik İnstitutu, Bakı, s. 120-127.<br />

Jackendoff R. (1984), Sense and reference in a psychologically based semantics.//Talking<br />

minds. Cambridge (Mass.), s. 49-72.<br />

Гуреeв В. А. (2005), Проблема субъективности в когнитивой лингвистике.–Известия<br />

ран. Серия литературы и языка , T. 64, No 1, s. 3-9.<br />

Лотман Ю. (1998), Выход из лабиринта. Эко У. Имя розы. Москва, с. 650-669.<br />

Маслова Е. С. (2004), Динамика типологических распределений и стабильность<br />

языковых типов. –Вопросы языкознания, No 5, s. 3-16.<br />

Мурясов Р. З., Самигуллина А. С., Федорова А. Л. (2004), Опыт анализа оценочного<br />

высказывания. –Вопросы языкознания, No 5, s. 68-78.<br />

Musaoğlu M. M. (2002), Türkolojinin Çeşitli Sorunları Üzerine Makaleler-İncelemer, T. C.<br />

Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 320 s.<br />

Musaoğlu M. M., Hasanova V. Ç. (2006), Türkçede Deyimler. TÜRKSOY, Türk Dünyası<br />

Kültür ve Sanat Dergisi, Nisan 19, s. 46-53.<br />

Musaoğlu M. M. (2009), Türk Lehçelerinin Bilgisayar Ortamında Aktarımı Mümkün mü<br />

TÜRKSOY, Türk Dünyası Kültür ve Sanat Dergisi, Şubat 29, 14-19.<br />

Musaoğlu M. M. (2010), Kemal Abdullanın Eserleri Türkiye Türkcesinde, Kültür Ajans<br />

Yayınları, Ankara, 207 s.<br />

Musayev M. M. (<strong>2011</strong>), Türk әdәbi dillәrindә mürәkkәb cümlә sintaksisi, Dәrs vәsaiti,<br />

Azәrbaycan Respublikası Tәhsil Nazirliyi, Bakı Slavyan Universiteti, Bakı, 401 s.<br />

Поповская (Лисоченко) Л. В. (2006), Лингвистический анализ художественного текста<br />

в вузе, Высшее образование, Ростов-на-Дону, Феникс, 510 с.<br />

Propp V. (1946), Masalın Biçimbilimi, Fransızcadan Türkçeye çevirenler: Mehmet Rifat-<br />

Sema Rifat, İstanbul, 143 s.<br />

Ревзина О. Г. (1998), Методы анализа художественного текста// Стрктура и семантика<br />

художественного текста. Москва, с. 301-316.<br />

Sәlcuq E (2005), Kәdәrin sirri. Kamal Abdullanın bәdii yaradıcılığının özәlliklәri, (әdәbibәdii<br />

esse), “XXI”- YNE, Bakı, 285 s.<br />

Стариченок В. Д. (2008), Бoльшoй лингвиcтичecкий cлoвaрь. Ростов-на-Дону, Феникс,<br />

811 c.<br />

Cтeпaнoв Ю. C. (2001), В мирe семиотикe. –Cемиотика: Антология. Москва, c. 5-42.<br />

http://slovar.lib.ru/dictionary/text 10.01.<strong>2011</strong><br />

http://cc.bingj.com/cache.aspx 02.01.2010<br />

http://ru.wikipedia.org/wiki 02.01.<strong>2011</strong><br />

49


2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 51-76 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA<br />

Kiplik İşaretleyicileri<br />

Habibe Yazıcı Ersoy * 1<br />

Özet: Başkurt Türkçesi gramerlerinde –sX ve –hAnA<br />

işaretleyicileri kiśekse (Rus. çastitsa) “parçacık” başlığı<br />

altında ele alınıp incelenmiştir. Bu iki kiplik parçacığı<br />

günümüz Türk lehçelerinin büyük bir kısmında kullanılmakla<br />

birlikte, Türkçenin tarihî dönemlerinde de benzer işlevlere<br />

paralel bir şekilde takip edilebilmektedir. Ancak –sX ve<br />

–hAnA kiplik parçacıkları Başkurt Türkçesinde, bugüne<br />

kadarki araştırmalarda, hem Türkçenin tarihî lehçelerinde<br />

hem modern lehçelerinde hem de Başkurt gramerlerinde<br />

bahsedilen işlevlerinden farklı çeşitli kiplik anlamlara<br />

işaret edebilmektedir. Bu makalede söz konusu iki kiplik<br />

parçacığının Başkurt Türkçesinde işaret ettiği kiplik anlamlar<br />

üzerinde durulmuştur.<br />

Anahtar sözcükler: Başkurt Türkçesi, kiplik, kiplik parçacığı,<br />

emir- istek kipi<br />

-sX and - hAnA Modality Markers<br />

in Bashkir Turkish<br />

Abstract: In Bashkir grammars, the markers –sX and –hAnA<br />

are given and analyzed under the title of kiśekse “particles”<br />

(Rus. çastitsa). These two modality particles are used in most<br />

of the modern Turkish dialects. They can also be traced with<br />

a similar function in the old periods of Turkish. However,<br />

the modality markers of –sX and –hAnA in Baskir can mark<br />

modality functions which cannot be seen in both modern<br />

and old dialects. Also, these various different functions have<br />

not been explained in Baskir grammars and other studies<br />

conducted up until now. The focus point of the present<br />

manuscript is the modality meanings which are marked by the<br />

above mentioned modality particles in Bashkir.<br />

Key Words: Bashkir Turkish, modality, modality particle,<br />

imperative-request mood<br />

*<br />

Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü, yhabibe@gazi.edu.tr<br />

51


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

Giriş<br />

Başkurt Türkçesi gramerlerinde genellikle –sX ve –hAnA kiplik<br />

işaretleyicileri kiśekse (Rus. çastitsa) “parçacık” olarak ele alınıp incelenmiştir.<br />

Parçacıklar, ifadeye konuşurun duygu ve düşüncelerine yönelik çeşitli kiplik<br />

manalar katan, ifadeyi tamamlayan ve pekiştiren kiplik işaretleyicileridir.<br />

Parçacıklar sadece Başkurt Türkçesinde değil Türkçenin tarihî ve modern<br />

lehçelerinde oldukça fazla kullanılmıştır. Kiplik parçacığı için bugüne kadar<br />

yapılan araştırmalarda farklı terimler kullanılmıştır: partikel (Grönbech 1936),<br />

ek-edat (Üstüner 2003, Nalbant 2004), enklitik (Räsänen 1957, Lewis 1967,<br />

Ercilasun 2008, İpek 2009, Nalbant 2004, Özönder 2001, Erdal 2000), enclitik<br />

suffix (Dönük 2005), clitik (Kornfilt 1997, Kerslake-Göksel 2005, Erdal 1991),<br />

kuvvetlendirme edatı, pekiştirme edatı (Korkmaz 1995). Fonolojik olarak başka<br />

bir kelimeye bağımlı; kelimeyle ek arasında davranış gösteren sentaktik özelliğe<br />

sahip biçimbirim olarak tanımlanan ve vurgusuz olan klitikler kendisinden<br />

önceki unsura bağlanırsa enklitik; kendisinden sonraki unsura bağlanırsa<br />

protklitik ismini alırlar (Trask 1993:91, Crystal 1994:57, Kroeger 2005: 316,<br />

Redhouse 1990: 313).<br />

Parçacıklar içerisine giren kiplik işaretleyicilerinin bazıları farklı<br />

çalışmalarda pekiştirme enklitikleri olarak ele alınmıştır (Çağatay 1978, Tulum<br />

1993, Üstüner 2003, Kaşgarlı 2004, Nalbant 2004, Ercilasun 2008). Mevcut<br />

çalışmaları değerlendirip, pekiştirme enklitiklerinin on bir özelliği üzerinde duran<br />

Ercilasun, bir pekiştirme enklitiği teorisi ortaya koymuştur (2008: 43). Parçacıklar<br />

çoğunlukla bağlam içerisinde pekiştirme görevini üstlenmekle birlikte konuşurun<br />

ifadesinde rica, istek, pişmanlık, kızgınlık vb. gibi çeşitli bakımlardan kiplik<br />

anlamlara da işaret ederler. Ercilasun da pekiştirme enklitiklerinin aynı zamanda<br />

rica, istek, yalvarma, acıma, hayret, hitap, soru, bağlama, benzerlik, zaman<br />

gibi farklı anlam özellikleri kazanabileceğini ifade etmiştir (2008: 50). Ayrıca<br />

pekiştirme de konuşurun cümlesine karşı takındığı bir tavır olması açısından kiplik<br />

bir anlam içermektedir. Parçacıklar diğer gramer kategorileri ile ilişkisi olmayan<br />

bağımsız unsurlardır. Onların kullanımı tamamen konuşurun cümlesine yüklemek<br />

istediği kiplik anlamları göre şekil alır.<br />

Makalenin konusunu teşkil eden –sX ve –hAnA kiplik parçacıkları da<br />

kendisinden önceki unsurlara bağlanan ve genel olarak konuşurun ifadesine<br />

çeşitli kiplik anlamlar yükleyen işaretleyicilerdir.<br />

Bir kelimenin, bir kelime grubunun veya bütün cümlenin muhtevasına<br />

ve anlamına bir çeşit mânâ farklılığı ve orijinalliği katan yardımcı kelimeler<br />

olarak tanımlanan (BTH 1993, Seyitbattalov 1997: 138) parçacıklar Başkurt<br />

Türkçesinde fonolojik açıdan kelimeye bağlı kalarak eklere; ancak anlamları<br />

açısından ise modal sözlere (kiplik kelimeler) benzerler. Başkurt gramercileri<br />

52


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

parçacıkları farklı şekillerde sınıflandırmışlardır (Dimitriyev 1950: 130,<br />

İşbulatov 1972: 141, Yuldaşev 1981: 328, Kiyekbayev, Seyitbattalov 1997: 138-<br />

139, Zeynullin 2002: 329, BTH 1993: 510). Sınıflandırmalarda dikkati çeken<br />

unsur parçacıkların belirli bir bölümünün gramatik anlamlar ifade ederken, bir<br />

bölümünün ise eklendiği kelime ya da cümle içerisinde farklı kiplik anlamlara<br />

işaret etmesidir.<br />

Poppe, parçacıkları kelimelerin başına ve sonuna gelmelerine göre iki<br />

gruba ayırır. Başa gelen parçacıklar için sıfat pekiştirmelerini verir: qapqara,<br />

yapayaŋġıź. Sona gelen parçacıklar ise -mX,-mXni, -DA/-źA/-lA, -DA/-źA/-lA<br />

baha, -sX, -hAnA, -GınA/-KınA, -DXr/-źXr/-lXr şeklindedir. Görüldüğü üzere<br />

Poppe -sX, -hAnA kiplik parçacıklarını sona gelenler içerisinde değerlendirmiştir<br />

(1964: 59).<br />

Dmitriyev’e göre parçacıklar ayrı bir kelime türü olmadıkları gibi<br />

semantik değil gramatik anlamlar üstlenirler ve ayrı bir ses düzenleri yoktur.<br />

Onun ele aldıkları içerisinde -sX, -hAnA’nın da bulunduğu parçacıklar şunlardır:<br />

-mX, -DA/-źA/-lA, -DA/-źA/-lA baha,- sX, -GınA/-KınA, -UK, -DXr/-źXr/-lXr,<br />

-hAnA (1950: 131-133).<br />

Yuldaşev’in edat olarak kabul ettiği parçacıklar mX, -GınA/-KınA, -UK,<br />

-DXr/-źXr/-lXr, -hAnA, -sX, -DA/-źA/-lA baha, elí, -DA/-źA/-lA şeklindedir<br />

(1981: 328-330).<br />

Kiyekbayev ve Seyitbattalov başkanlığında bir komisyon tarafından<br />

hazırlanan Başkurt gramerinde parçacıklar, cümlenin anlamına ayrı ve özel<br />

bir anlam katan yardımcı kelime olarak tanımlanmış ve bağlaç olarak kabul<br />

edilmiştir. 1. Soru parçacıkları: -mX, -mX ni, -mX iken (miken) 2. Doğrulama-<br />

Tasdik parçacıkları: -DA/-źA/-lA baha, -sX, iŋ, bit, üte, tas, şır, şaw, salt,<br />

-DA/-źA/-lA 3. Sınırlama parçacıkları: -GınA/-KınA, -UK 4. Şüphe-tereddüt<br />

parçacıkları: -DXr/-źXr/-lXr olarak parçacıkların dört grupta değerlendirildiği<br />

sınıflandırmada –sX doğrulama- tasdik parçacığı olarak yer almışken, -hAnA’nın<br />

yer almayışı dikkat çekicidir (1997: 139-141)<br />

Zeynullin, parçacığı söz grubu ve cümlelere duygu, heyecan ve bir yandan<br />

da kiplik manalar katan yardımcı kelimeler olarak tanımladıktan sonra aşağıdaki<br />

çok geniş ve detaylı sınıflandırmayı yapar:<br />

1. Gramatik anlam bildirenler<br />

a. Soru parçacıkları: -mX, -mX ni, -mX iken, -mX elle, -mX huŋ, -mX iken<br />

ni.<br />

b. Sınırlama parçacıkları: -GınA/-KınA, -UK, feket, tik, barı<br />

c. Kuvvetlendirme parçacıkları: -üte, bik, iŋ, tǔma, şır, dǚm, calt<br />

d. Belirsizlik parçacıkları: elle<br />

53


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

2. Kiplik anlam bildirenler<br />

a. Doğrulama parçacıkları: -DA/-źA/-lA baha, , -DA/-źA/-lA, bit, -sX, indí<br />

b. Varsayım parçacıkları: -DXr/-źXr/-lXr, felen, maźar, elí<br />

c. Emir, seslenme parçacıkları: -sX, -hAnA (2002: 329-335).<br />

Bu sınıflandırmada -sX, -hAnA’nın aynı şekilde emir ve seslenme kiplik<br />

anlamlarına işaret eden parçacıklar olarak ele alındığı görülmektedir.<br />

Konuşurun cümlesindeki oluş ya da kılışın gerçek olup olmama durumu<br />

karşısında takındığı tutumunu, görüşünü, bakış açısını, değerlendirmesini<br />

gösteren bir anlam bilimi kategorisi olan kiplik, dilde fiil çekimleri ve kipler, kiplik<br />

kelimeleri, edatlar, vurgu, söylem gibi değişik şekillerde ortaya çıkabilmektedir.<br />

Konuşurun cümlesinde farklı biçim ve anlamlar çerçevesinde tercih ettiği<br />

dildeki parçacıklar da kimi zaman kiplik anlamlara işaret etmektedir. Konuşur<br />

bazen ifade ettiği cümlesini doğrulamak, bazen çeşitli çıkarımlar yapmak bazen<br />

de emir, istek veya ricada bulunmak amacıyla kiplik parçacıklarını kullanır. Bu<br />

türden yapılar daha çok söyleme yönelik olduğu için, edebî metinler içerisinde<br />

de çoğunlukla diyaloglarda yer almaktadır. Başkurt Türkçesinde oldukça fazla<br />

sayıda parçacık bulunmaktadır. Yazı diline geçişi yirminci yüzyıl olduğu<br />

düşünüldüğünde Başkurt Türkçesi için bu durum şaşırtıcı değildir. Söylem dili<br />

ile edebi dil kimi zaman birbirinden ayrılır ayrıca edebi dil daha kuralcıdır ve<br />

tekrarlardan kaçınır.<br />

Başkurt Türkçesinde kullanılan bu çok çeşitli parçacıklar içerisinden<br />

makalede –sX ve –hAnA’nın tercih edilme nedeni iki parçacığın birbirine<br />

yakın ve benzer kiplik anlamlara işaret ediyor olmasından kaynaklanmaktadır.<br />

Diğer parçacıklara göre bu kiplik parçacıklarının bir farkı da kelimelere<br />

birleşik yazılıyor olmalarıdır. Makalede söz konusu iki parçacığın Başkurt<br />

Türkçesindeki kullanımı ve bu esnada ortaya çıkan kiplik anlamları ortaya<br />

konulmaya çalışılacaktır.<br />

1. -sX Kiplik Parçacığı<br />

Başkurt Türkçesinde -sX kiplik parçacığı çekimli fiillerden, özellikle<br />

de emir kipi işaretleyicilerinden sonra gelerek onlara istek, rica, yalvarma,<br />

kızgınlık vb. gibi bazı kiplik anlamlar kazandırmaktadır. Birçok Türk lehçesinde<br />

de özellikle emir kipini oluşturan çekim işaretleyicilerinin arkasından kullanılan<br />

– GIl, -KIn, -GIr, -KIr, A, I, -çI/ -çU parçacıkları pekiştirme, istek, davet, teklif,<br />

rica, nezaket, yalvarma, alkış, kargış, kızgınlık, gururlanma gibi kiplik anlamlara<br />

işaret etmektedir (Çağatay 1978: 173, Tenişev 1988: 337-347; KTLG 2006:<br />

787; Özönder 2007: 1427-1438).<br />

Başkurt Türkçesindeki –sX kiplik parçacığı; tarihî lehçelerde -çI/ -çU<br />

54


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

(Tenişev 1988: 337-347; Özönder 2007: 1427-1438) modern lehçelerden Yeni<br />

Uygur Türkçesinde emir kipinin bütün şahıslarına gelerek istek anlamı katmak<br />

üzere –çu (Ersoy 2007: 398), aynı şekilde Karakalpak Türkçesinde emir kipinde<br />

kuvvetlendirme işleviyle –şI (Uygur 2007: 590), Tatar Türkçesinde ikinci<br />

teklik ve çokluk şekillerinden sonra nezaket ifadesi için –çı (Öner 2007: 719),<br />

Kırım Türkçesinde birinci ve ikinci kişi emir kipi ekleri üzerine gelerek isteği<br />

kuvvetlendirmek için –çI (Yüksel 2007: 855), Kırgız Türkçesinde emir kipinde<br />

bütün kişi eklerinden sonra isteğin derecesini artırarak anlamı kuvvetlendiren –<br />

çI (Çengel 2005: 239), Nogay Türkçesinde emir ikinci teklik kişi eki üzerine –şI<br />

(KTLG 2006: 730), Kazak Türkçesinde bütün şahıslarda –şI (KTLG 2006: 740),<br />

Çuvaş Türkçesinde bütün şahıslardan sonra –ççĬ (KTLG 2006: 755) şeklinde<br />

karşımıza çıkmaktadır.<br />

Erdal, parçacıkları kapsamlarına ve konumlarına göre sınıflandırmış ve<br />

burada sözünü ettiğimiz –sX kiplik parçacığını “istek parçacıkları” maddesinde<br />

değerlendirerek istek anlamına dikkat çekmiştir. Onun sınıflandırması:<br />

1. Pekiştirici parçacıklar (Emphatic particles): Ok, kAn, mAt, çI.<br />

2. Bağlayıcı veya karşıt fikir belirten parçacıklar (Connective or<br />

adversative particles): yme, mA.<br />

3. Epistemik parçacıklar (Epistemical particles): mU, gU, lA.<br />

4. İstek parçacıkları (Volitive particles): çU, şU (2004: 342-351)<br />

şeklindedir.<br />

Türkçede çI/çU ek edatı üzerinde yaptığı incelemede bu ek edatın fiil<br />

çekimde emir (istek) kipinde kullanıldığını ifade eden Özönder, ek edatın bilinen<br />

emir veya emir-istek çekimi üzerine gelerek fiile, zorlama, istek anlamlarını katıp<br />

kuvvetlendirdiğini belirtir. Ayrıca bu ek edatın zamirler ve isimlerle kullanılışını<br />

da inceler (2007: 1427-1438). Divanu Lugat-it Türk’te çü maddesinde Kâşgarlı,<br />

bu parçacığın olumlu ve olumsuz emirlerin sonuna geldiğini ve kuvvetlendirme<br />

işlevi yaptığını belirtmiştir; ancak, burada ek edatın sadece hitaplarda kullanıldığı<br />

ifade edilir ve kelçü “hele gel, her halde gel”, barma çu “hele girme, her halde<br />

gitme” örnekleri verilir (Atalay 1985: 207).<br />

Tenişev bu kiplik parçacığının ikinci teklik şahıs emir işaretleyicilerinden<br />

sonra geldiğini ifade ederek işlevini Türkiye Türkçesindeki –sana/-sene ile<br />

göstermiştir (1988: 340). Kiyekbayev ve Seyitbattalov tarafından hazırlanan<br />

Başkurt Türkçesi gramerinde –sX doğrulama- tasdik parçacıkları başlığı altında<br />

verilmiştir (1997: 139), Zeynullin ise –sX’dan emir kipi içerisinde bahsetmiş ve<br />

55


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

yumuşak emir ifadelerinde kullanıldığını belirtmiştir (2002: 163). Yuldaşev de<br />

yine emir kipi bahsi içerisinde yer verdiği –sX’nın emir kipi işaretleyicilerinden<br />

sonra kullanılan bir kiplik parçacığı olduğunu ve bu durumda isteği ifade<br />

ettiğini kimi zaman pişmanlığa gönderimde bulunduğunu kimi zaman ise<br />

emri kuvvetlendirdiğini vurgulamıştır (1981: 284). Dimitriyev emir kipinin<br />

ikinci şahsına –sX’nın eklenebileceğini ve durumda da emir ifadesini biraz<br />

yumuşatacağını ifade etmiştir (1950: 177).<br />

Görüldüğü üzere –sX kiplik parçacığının işlevleri hem genel Türk dilini<br />

ele alan gramerlerde hem de Başkurt Türkçesi gramerlerinde fonksiyonları<br />

açısından çok detaylı verilememiştir. Onun istek ve pekiştirme fonksiyonlarına<br />

değinilmişse de Başkurt Türkçesinde işaret ettiği diğer kiplik anlamları<br />

incelenmeye açıktır. Taranan eserler doğrultusunda bu kiplik parçacığının<br />

Başkurt Türkçesindeki işlevleri şu şekilde sıralanabilir.<br />

1.1. -sX Kiplik Parçacığının İşlevleri<br />

1.1.1. İstek, yalvarma<br />

Semantik bağlamında yapılmış birçok çalışmada emir, istek, rica,<br />

izin, yalvarma, yakarış vb. türden kiplik anlamların birbiriyle bağına dikkat<br />

çekilmiş, bunlar arasındaki sıralı bağıntı ortaya konulmaya çalışılmıştır. J.<br />

Bybee, R. Perkins ve W. Pagliuca tarafından yayımlanan The Evoluation of<br />

Grammar adlı eserde kiplik: Agent-oriented modality “Kılıcıya yönelen kiplik”;<br />

Speaker-oriented modality “Konuşucuya yönelen kiplik”; Epistemic modality<br />

“Bilgiye dayalı kiplik”; Subordinating moods “Bağımlı kip” olarak dört grupta<br />

sınıflandırılmış ve bunların birbirleriyle bağıntısı, oluşum yolları ile gelişim<br />

süreçleri üzerinde durulmuştur. Söz konusu eserde örneğin bilgiye dayalı<br />

olasığın (epistemic possibility) gelişim sürecinde öncelikle yeterlilik (ability)<br />

ardından temel olasılık (root possibility) ve hatta izinin (permission) bulunduğu<br />

ifade edilir (1994: 241).<br />

Johanson istek (volition) kiplik anlam alanını üst bir alan olarak görür<br />

ve bunun gönüllülük kipi (voluntative), istek kipi (optative) ve varsayım<br />

işaretleyicileri (hypothetic markers) yoluyla ifade edildiğini belirtir. Bu üç<br />

gruptaki morfolojik işaretleyiciler ise istekleri, ricaları, yönergeleri, emirleri,<br />

cezaları, yalvarmaları, tembihleri​, uyarıları, tavsiyeleri, teklifleri, önerileri,<br />

öğütleri, cesaretlendirme ve teşvikleri içerir. İsteğin içeriği gerçekleşebilir<br />

veya gerçekleşemez olabileceği gibi istek, gönüllülük, varsayım, gereklilik ve<br />

olasılık işaretleyicileri sadece konuşucu odaklı değildir. Gönüllülük ve istek<br />

konuşmacının kendi geleceği ile, varsayım kipi konuşmacının kendi hayal gücü<br />

56


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

ile, gereklilik ve olasılık kipleri ise konuşmacının kendi değerlendirmeleriyle<br />

daha az bağımlı olabilir (2009: 489).<br />

Aslan da emir, istek, rica ve yalvarma kiplik anlamlarını “isteme<br />

semantiği” adını verdiği bir üst anlam alanı çerçevesinde incelemiş ve bu kiplik<br />

alanlarının geleceğe yönelik olmalarına dikkat çekmiştir (2008: 15). Kroeger<br />

de istek, dilek ve teşvik (öğüt) kiplerinden bahsederek bunların bazı önemli<br />

açılardan benzer özellikler gösterdiğini belirtir. Söz konusu kipler konuşurun<br />

cümlesindeki ifadede doğruluk iddiası olmadığını, cümlede tanımlanan durumun<br />

gerçek dışı olduğunu göstermektedir ve bu nedenle de bu üç kip gerçek dışı<br />

kip olarak adlandırılmaktadır (Kroeger 2005: 165). Bu türden kip ve kiplikle<br />

ilgili çalışmalarda bir yandan kip hem de kipliğin sınırları çizilmeye çalışılırken,<br />

diğer yandan sınıflandırma çalışmaları da yapılmıştır (Palmer 1986, 2001;<br />

Lakoff 1972; Lyons 1977;; Coates 1983, 1990; Sweetser 1990; Bybee, Perkins<br />

& Pagliuca 1994; Bybee & Fleischman 1995; Frawley 2005; Kroeger 2005).<br />

Bu açıdan bakıldığında emir, istek, rica, izin, yalvarma, yakarış, dua ve<br />

beddua gibi kiplik anlamların birbiriyle bağıntılı ve sıralı bir anlam çerçevesi<br />

oluşturduğu açıktır. Söz konusu kiplik anlamlar arasındaki içsel bağ, özellikle<br />

de bağlam içerisinde aynı morfolojik birimde kendini gösterdiğinde kimi zaman<br />

birbirinden ayırt edilebilmeyi de güçleştirmektedir. Bununla birlikte istek<br />

anlam alanının emir, rica, yalvarma, öğüt, tavsiye, uyarı gibi kiplik anlamların<br />

temelinde var olduğu açıktır. Öyle ki konuşur bütün bu diğer, belki de kendi<br />

içerisinde belirli anlam ayrıntılarına göre sıralanabilecek olan, kiplik alanların<br />

hepsinde, istekleri doğrultusunda ifadesini gerçekleştirir.<br />

Bu bakımdan Başkurt Türkçesinde -sX kiplik parçacığının kimi zaman<br />

istek ifadesiyle kullanılışı dikkati çekmektedir. İstek anlam alanı konuşurun<br />

karşısındakinden gerçekleştirilmesini arzuladığı beklentilerini içine alır.<br />

Aşağıdaki 1 ve 2 numaralı örneklerde konuşurlardan biri hemen üstünü<br />

değiştirmek istediğini, diğeri ise çalılıkların arkasına gidip gelmek istediği<br />

yönündeki ifadesini Başkurt Türkçesinde birinci teklik şahıs emir işaretleyicisinin<br />

arkasından -sX kiplik parçacığını kullanmak suretiyle gerçekleştirmiştir.<br />

(1) — Hıw buyınа tǚşǚp eylenírbíź. Sаf hаwа hulаp kilmeyse, küŋíl<br />

bаśılmаś, ахırıhı. Min, Urаl Gelpíviç, ǚśtǚ almаştırıp аlаyımsı tiź gíne, bıl kǚyǚ<br />

kilíşmeś. (UYT 390) “– Su kenarında eyleniriz. Temiz hava solumayınca gönül<br />

rahatlamaz sonra. Ben, Ural Gelpeviç, çabucak üstümü değiştireyim, bu hava<br />

bitmez.”<br />

(2) — Anaw qıwaq artına barıp qına kileyímsí, bik qıśtaldım, — tigen<br />

buldı. (BÜY 170) “İşte çalıların arkasına gidip de geleyim, çok sıkıştım, dedi.”<br />

57


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

-sX, elí kiplik parçacığı ile birlikte kullanıldığında “lütfen” anlamı ile<br />

istek anlamı biraz daha kuvvetlenir. Bu durumda bazen anlam yalvarmaya<br />

kadar gidebilir. Yalvarma da istek anlam alanındaki kiplik ifadelerden biridir.<br />

Bu ifade de elbette istek kaynaklıdır. Burada konuşucu bir olay ya da durumun<br />

gerçekleşmesini istemekte ancak bunun gerçekleşmesi yönündeki kuvvetli<br />

arzusunu karşısındakine yalvarışla dile getirmektedir. Bu durumda yalvarmanın<br />

istekten derece bakımından bir farkı bulunmaktadır. Aslan, yalvarmanın diğer<br />

kiplik anlamlar olan emir, istek, rica semantik birimlerinden başlıca farkının<br />

yoğun ve ısrarlı bir isteme değeri taşıması olmasından yola çıkarak isteme anlam<br />

alanının içerisinde yalvarmayı ayrı bir alan olarak değerlendirir (2008: 161).<br />

Başkurt Türkçesinde –sX ve elí kiplik parçacıklarının birlikte oluşturdukları<br />

anlam alanında, istek ve yalvarma bağlama göre ifadesini bulduğundan, bu<br />

iki kiplik anlam bir başlık altında değerlendirilmiştir. Aşağıda 5, 6, 7 numaralı<br />

metinlerde istek anlamı ön plana çıkarken, 8 ve 9. metinlerde anlam biraz daha<br />

istekten yalvarmaya dönmektedir.<br />

(3) Şunan íttíŋ yǚnǚn vıjt ittíríp kisíp aldı. Harıgŭlaq tírtlep quyźı,<br />

bŭrŭlŭp íyehíne qaranı. Ġelfet bıl íşten elle sirqandı, elle yanwarźı yellep quyźı<br />

- Kitígíźsí elí, yuq mínen bulmagıź, — tiní. (UYT 334) “Sonra köpeğin tüyünü<br />

hızla alıp kesti. Sarıkulak silkindi, dönüp sahibine baktı. Gelfet bu işten iğrendi,<br />

canavara acıdı – Gidin lütfen, yok olmayın dedi.”<br />

(4) Gǚllerie. Ǚs yıl ǚs hüź yuq!..Ferixa . Quysı elí, elle nemeler uylap,<br />

küŋílíŋdí bŭlŭqhŭtma. İrík quyhaŋ, küŋíl yaźġı yılġa kíwík, taşırġa ġına tŭra.<br />

(Bílegínen tŭtŭp.) Bǚttǚ, bǚttǚ, üźíŋdí qulġa al, kilín! Gǚrgǚr babay aldında<br />

uŋayhıź bit! (DHK 75) “Güllerie - Üç yılda üç kelime yok! Feriha – Bırak lütfen<br />

ya, böyle şeyleri düşünüp endişelenme. İstesen, gönül baharda akan nehir gibi<br />

taşar. (Elinden tutup) Bitti bitti kendine gel gelin! Gürgür dede önünde uygunsuz<br />

tabi!”<br />

(5) Yaray, heybet bulġan! Eyźe, maşina kǚte... — Ul qulımdaġı<br />

tǚyǚnsegímdí alırġa ittí. - íy, quysı elí!.. (UYT 91) “- Tamam, iyi olmuş! Haydi,<br />

araba bekliyor… - O elimdeki paketi almaya çalıştı. – Ey, lütfen bırak ya.”<br />

(6) Maġaş (Inyını taġı la qŭsaqlap ala hem übírge tŭtŭna). Bına şulay!<br />

Bına şulay! Inyı. Kitsí elí, Kaźnagǚl apay küríp qalır!.. (DHK 178) “Magaş<br />

(İnciyi tekrar kucaklayıp alıyor ve öpmeye başlıyor). İşte böyle! İşte böyle! İnci.<br />

Git lütfen ya, Kaznagül abla görür!”<br />

58


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

1.1.2. Rica<br />

Başkurt Türkçesinde –sX kiplik parçacığının emir kiplik alanına işaret<br />

eden emir kipi eklerinden sonra gelerek rica işlevi ile kullanımı son derece<br />

yaygındır. Bu haliyle parçacık, bağlam içerisinde Türkiye Türkçesine “lütfen”<br />

anlamıyla aktarılabilir. Yukarıda bahsedilen anlam zinciri çerçevesinde, zaman<br />

itibariyle daima geleceğe gönderimde bulunan emir kipi işaretleyicilerinin istek,<br />

rica vb. kiplik anlamları ifade edişi normal olmalıdır.<br />

Sonuç olarak Başkurt Türkçesinde emir kipi işaretleyicilerinin ardından<br />

kullanılan –sX kiplik parçacığı bağlamda konuşur ve muhatabı arasındaki emir<br />

ifadesini nezaket çerçevesinde yumuşatmakla rica kiplik anlamına yaklaştırır.<br />

Aşağıdaki 3 numaralı örnekte oğluna seslenen yaşlı kadın evine<br />

dönebilmek, son günlerini memleketinde geçirebilmek için oğluna ricada<br />

bulunmaktadır. Bir sonraki örnekte ise soru ile birlikte rica anlamı daha da<br />

netleşmekte ve Tahav, Gülnara’dan piposu için ateş rica etmektedir. 7. örnekte<br />

ise kadın komşusundan kızının doğum günü için pasta kalıbı rica etmektedir.<br />

(7) Íy, balam, miní le alıp qaytsı Başqŭrtŭstanıma. Miŋe le yeşerge<br />

küp qalmanı bit. Huŋġı kǚnderímdí ġeziz yírkeyímde ütkereyímsí... Tıwġan<br />

yaqtarźan mexrüm itme miní, ulım... (KR 23) “-Ey yavrum, beni de alıp dön<br />

lütfen Başkurdistan’ıma. Benim ömrüm çok kalmadı işte. Son günlerimi aziz<br />

yerlerde geçireyim lütfen. Doğduğum yerlerden mahrum etme beni oğlum.”<br />

(8) Taxaw (aşıqmay ġına barıp ultıra hem tǚrǚpkehín alıp). Hılıw, ut alıp<br />

birsí Gǚlnara. Nindey ut (DHK 209) Taxaw (acele etmeden gidip oturuyor ve<br />

piposunu alıp). Güzel, ateş verebilir misin Gülnara – Nasıl ateş”<br />

(9) Qatın. Ana şulay bit ul hin. Eytkendí yaratmayhıŋ... Leysenímdíŋ bǚgǚn<br />

un bişí tula. Şuġa eźírleníp yǚrǚgen kǚn. Píçíní bíşírírge iní, fŭrmalarıŋdı biríp<br />

tŭrsŭ (KB 67) “Kadın – İşte böylesin sen. Söylenenden hoşlanmıyorsun…<br />

Leysenim on beşini dolduruyor bugün. Bunun için hazırlanma günü. Pişi<br />

bişirmek lazımdı, (pasta) kalıplarını versene lütfen”<br />

-sX kiplik parçacığının rica anlamı ile karşımıza çıktığı diğer bazı örnekler<br />

ise şunlardır:<br />

(10) Ul sakta bit ata-esem iśen bulıp ta bíź qırılıp bǚttǚk. Elí qayźa, bír<br />

üźíme ǚs bala... İx, biseler, tǚşǚrmegíźsí iśke, — tiní le yeşlengen küźín hǚrtǚp,<br />

itegín eylendíríp tanaw aśtın hǚrtǚp quyźı. (KKTY 76) “O vakit işte annem<br />

babam sağdı da kırılıp bittik. Hani nerede bana üç çocuk. Eh, kadınlar aklıma<br />

59


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

getirmeyin lütfen, dedi ve yaşaran gözlerini silip, eteğini çevirip burnunu sildi.”<br />

(11) Nurzile (artınan). Ŭźaq yǚrǚme! (Ǚśtel eźírlewín dawam ite, Rǚstem<br />

yırlaġan yırźı qabatlay.) Meŋgílíkke miŋe bulıp, şatlıq hipsí, Rǚstemím!. (DHK<br />

118) “Nurzile (arkasından) – Çok uzaklaşma. (Masa hazırlamaya devam ediyor,<br />

Rüstem söylediği şarkıyı tekrarlıyor.) Sonsuzluğa ulaşıp, mutluluk serp lütfen<br />

Rüstemim!”<br />

(12) — Malayźar, tıŋlaġıźsı miní... Źur ütínísím bar híźge... Belenen<br />

qŭtqarıġıź... — tiní. (HM 6) “- Çocuklar, dinleyin beni lütfen… Büyük bir ricam<br />

var sizden…<br />

(13) Leysen . Eytígíźsí şul Xŭźayġa — birhín miŋe le bír bepís! Miníŋ de<br />

ese bulġım kile! Ulım tıwha, uġa min mŭtlaq Resim tip isím quşır iním, e qıźıma<br />

— Resime! (HT 231) “Leysen – Söyleyin lütfen Allah’a bana da bir bebek<br />

versin. Ben de anne olmak istiyorum. Oğlum olursa ben mutlaka ona Resim<br />

ismini veririm, kız olursa da Resime.”<br />

(14) Ulandarım!.. Tíríhígíźmí híź Yawap birígíźsí (Kǚte.)<br />

Ǚndeşmeyhígíź... Nise yıl indí min híźźí kǚtǚm. (HM 161) “Oğullarım!.. Sağ<br />

mısınız siz Cevap verin lütfen. (Bekliyor). Ses vermiyorsunuz… Kaçıncı yıl<br />

şimdi bu ben sizi bekledim.”<br />

(15) Inyı. Barmayıq ta. Min arınım. Bıwındarım qaltıray, saq qına xel<br />

yıyayıq. Quźġalaq esímdí esíttíre. Bírey qŭş ŭyahı íźleyík. Ese. Quysı, balam,<br />

quysı. Qŭştar xeźír bala sıġara. Ularġa tíyírge yaramay. (KB 6) “İnci.<br />

Gitmeyelim. Ben yoruldum. Torunlarım korkuyor, biraz dinlenelim. Kuzgalak<br />

midemi ekşitiyor. Bir kuş yuvası arayalım. Anne- Bırak lütfen yavrum bırak.<br />

Kuşlar şimdi yavruluyorlar. Onlara değmek uygun değil.”<br />

-sX kiplik parçacığının rica anlamı kimi zaman Başkurt Türkçesinde<br />

zinhar “lütfen” kelimesi ile pekiştirilebilmektedir.<br />

(16) Xisbulla türbaş yaqta haman ilap tŭrġan qatını yanına barźı. —<br />

nisík buldı huŋ elí bıl.. Bibíş, hǚylep birsí zinhar! (ZB 337) “Hisbulla mutfak<br />

tarafında hâlâ ağlayan hanımının yanına gitti. — Bu nasıl oldu Bibiş söylesin<br />

lütfen!”<br />

60


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

(17) Tayxan Yanbaeveç (qaġıźźar biríp). Bına şunı alıp qaytıp, partkom<br />

síkrítarına birsí, zinhar! (DHK 164) “Tayhan Yanbaeviç, (kağıtlar verip.) İşte<br />

bunu götürüp, parti komitesi sekreterine ver lütfen!”<br />

1.1.3. Pişmanlık<br />

Bu kiplik parçacığı şart kipi çekim işaretleyicilerinden sonra<br />

kullanıldığında ise zaman zaman Türkiye Türkçesinde “keşke” anlamı ile<br />

karşılanabilen bir isteğe işaret eder. Çoğunlukla bu şekildeki kullanımda ifade<br />

edilen iş, oluş, hareket geçmişte kalmıştır. Konuşur isteğinin gerçekleşme<br />

ihtimalinin olmadığını bilmektedir. Dolayısıyla kimi zaman pişmanlık ifadesi<br />

ortaya çıkar. Taranan metinlerde örneğine oldukça fazla rastlanan bu kullanımda<br />

-sX kiplik parçacığı şart kipi işaretleyicisi –hA’nın bütün şahıslarına gelmektedir.<br />

(18) «İx, niŋe ul miŋe qaynaġa iken İsmaham, qeyníş-felen bulhası —<br />

Üźím yügíríp barır źa, rexetleníp bǚtehín de hŭraşır, tǚpsǚr iním!» (MB 92)<br />

“-Eh neden o benim ağabeyim ki Hiç değilse büyük kayınbiraderim olsaydı<br />

keşke kendim koşar gider rahat rahat tamamını sorar, öğrenirdim!”<br />

(19) Tǚkír şularźıŋ tanawına... Ǚyǚne hiŋe tíyíp tŭramı Nisík tíyíp<br />

tŭrmay Bulaşmahaŋsı şular mínen, tim. hin - Üźíŋse, ular üźźerínse: yír<br />

yítmeymí Kíşíge bír arşin yír yíte... (U 441) “Tükür şunların alnına… Evine,<br />

sana değer mi Niçin değmesin Şunlara bulaşmasan keşke dedim– Sana kendine<br />

göre onlara kendine göre yer yetmiyor mu İnsana bir arşın yer yeter…”<br />

(20) Yímíş, üź-üźíne aptırap, ísten ut yŭtŭp tŭrŭp qaldı: «Ni ǚsǚn şulay<br />

qılandım Ye, bír tapqır, his yuġı bír gíne tapqır uramdan quşlap üthemsí unıŋ<br />

mínen!» — tip ükíndí, e bír aźźan tınıslandı. (ZB 394) “Yemiş kendi kendine<br />

şaşırıp sinirlendi. ‘Niçin böyle davrandım Ya bir sefer, hiç değilse sadece<br />

bir sefer sokaktan çıksaydım keşke onunla!’ diye pişman oldu. Ve birazdan<br />

sakinleşti.”<br />

(21) Ni tiheŋ de, qala qala indí, heykelíne baġıp qına la başıŋdan kepesíŋ<br />

tǚşǚrlǚk. Ularźıŋ awılında, his yuġında, belekey ġíne bírey heykel bulhası...<br />

(ASA 134) “Ne desen de şehir şehir işte, heykeline bakıp ta başından şapkan<br />

düşer. Onların köyünde hiç olmasa küçücük bir heykel olsaydı keşke.”<br />

(22) Zifa. E niŋe barmaśqa Bírew hinen küźín de almay. Aybike (Zifanı<br />

61


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

qŭsaqlay). Ax, şulay bulhası! (KB 85) “Zifa – E niçin gitmiyoruz Hiçbiri<br />

senden gözünü alamıyor. Aybike (ziya’yı kucaklayarak) Ah, keşke öyle olsa.<br />

(23) Xelime. Sírźí bíldík, maturqayım. Tik bıl tamuqtan ġümírí qasa<br />

almaśbıź. İx, hiníŋ kíwík belekey bulhamsı... (HM 136) “Helime – Sırrı<br />

öğrendik, güzelim. Ancak bu cehennemden ömrü kaçıramayız. Eh, keşke senin<br />

gibi küçücük olsaydım.”<br />

(24) — Niŋe ulay tihíŋ, qŭşqay, — tip şıbırlanı aq qayın, — Miníŋ tiźírek<br />

tírílíwímdí tíleheŋsí... (HM 49) “- Niçin öyle diyorsun, kuşum, diye fısıldadı ak<br />

ağaç, - Benim çabucak canlanmamı dilesen keşke…”<br />

(25) — Bílmeyhíŋmí ni Urman sısqanı bit min. — Bílem, bílem min hiní,<br />

Urman sısqanı... Hüźímdí tıŋlası, kürşí urmandaġı dŭktŭr Tumırtqaġa ġına<br />

barıp eytheŋsí, min bik nıq awırıyım. (HM 49) “- Bilmiyor musun ne Ormanın<br />

faresiyim tabi ben. – Biliyorum, biliyorum ben seni, Orman faresi… Sözümü<br />

dinle (lütfen), komşu ormandaki doktor Tumırtka’ya gidip söylesen ya keşke,<br />

ben çok hastayım.”<br />

(26) Íy, hǚyleşe bílheŋsí... Íź bulha la yíŋílírek bulır iní... (HM 132) “Ey,<br />

konuşabilsen keşke… İz olsa kolay olurdu…”<br />

(27) Arıślan. Ni buldı, niŋe yulıma sıqtıŋ Ít. Híź barıhınan da kǚslǚ iken,<br />

miníŋ xujam bulhaġıźsı, miní üźígíźge alhaġıźsı. Min xuja íźleyím. (HM 122)<br />

“Arıslan – Ne oldu, neden yoluma çıktın Köpek. Siz hepsinden güçlüyken,<br />

benim sahibim olsanız, beni kendinize alsanız keşke. Ben sahip arıyorum.”<br />

(28) Aqbike . İ-i, qıźım, uramda qaldırġas, bala nisík ilamahın indí.. Ul<br />

sabıyźıŋ ni ġeyíbí bar Üźíme qaytarıp qına quyġan bulhaŋsı! (HT 82) Akbike<br />

– İ-i kızım, sokakta bırakınca çocuk nasıl ağlamasın tabi. O yavrunun ne günahı<br />

var Bana döndürseydin keşke!”<br />

(29) Bulat (uylanıp), hiníŋ bıl qararıŋdı xuplayım min, Güzel. (Kul biríp.)<br />

Uŋışlı yul! Aqbike . Bírgelep barhaqsı, qıźım (HT 98) “Bulat (düşünüp) Senin<br />

bu kararını onaylıyorum ben, Güzel, (Elini verip) Hayırlı yolculuk! Aybike –<br />

Birlikte gitsek keşke, kızım”<br />

62


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

(30) Alíşa üź aldına qısqırıp uylanġanday itíp: -Şul küpírźí bíreyhí bǚtǚrǚ<br />

kíne quyhası indí...— tip esíníp quyźı. (Uİ 169) “Alişa öne doğru bağırıp düşünür<br />

gibi – Şu köprüyü birisi bitirse artık keşke diye kederlendi.”<br />

Kişi kimi zaman kuvvetli isteğini dua (alkış) ve beddua (kargış) ile de dile<br />

getirir. Her ikisinin temelinde de istek ifadesi vardır. Aslında yalvarma, dua ve<br />

beddduada konuşurun kuvvetli isteği bulunmakla birlikte konuşur bu isteğinin<br />

kolay kolay gerçekleşemeyeceğini bilmekte ve bunu gerçekleştirebilecek bir<br />

güç saydığı merciden talep etmektedir. Özellikle dua ve beddualar tanrıya<br />

havale edilmiş isteklerdir. Buradan hareketle Başkurt Türkçesinde şart kipi ve<br />

–sX kiplik parçacığı birlikte beddua ifadeleri için de kullanılmaktadır ve taranan<br />

metinlerde tek bir örneğine rastlanmıştır.<br />

(31) — Künegím, ap-aq qına qalay künegím tutıqqan bit! Tişílír indí,<br />

ŭźaqqa tüźmeś indí, — tip taqmaqlay-taqmaqlay biterlení ügey esehí. —<br />

Künägímdí tutıqtırġansı, üźíŋ şunda kügäríp qatıp qalhaŋsı, siġan balahı!<br />

(ZB, 364) “— Kovam, bembeyaz olan kovam nasıl paslanmış! Delinir artık,<br />

çok dayanmaz artık, diye söylene söylene sitem etti üvey annesi. — Kovamı<br />

paslandırana kadar kendin küflensen çingene yavrusu!<br />

1.1.4. Kızgınlık, şaşkınlık<br />

Başkurt Türkçesinde –sX kiplik parçacığı özellikle üçüncü kişi emir<br />

işaretleyicilerinden sonra kızgınlık ifade edebilmektedir. Karşılaştırmalı Türk<br />

Lehçeleri gramerinde parçacığın teklik 3. şahısta kullanıldığında kızgınlık<br />

gururlanma ifade ettiği belirtilmiştir (KTLG 2006: 792). Ancak taranan<br />

metinlerde tespit edilen aşağıdaki örneklerde –sX’nın emir kipi işaretleyicilerinin<br />

diğer şahıslarından sonra kullanıldığında da kızgınlık ifade ettiği tespit edilmiştir.<br />

(32) — Karina bala qarawsıġa ütkír, hınamsıl qaraşın tǚbení. —Nindey<br />

Djíyms Unday kíşíní bílmeyímsí min... Bınday isímdí le tewlep işítem. (T 87) “–<br />

Karina çocuk bakıcısına keskin, basiretli bakışlarını dikti. –Nindey Djims Öyle<br />

birini bilmiyorum ki ben… Böyle bir ismi de ilk defa işitiyorum.”<br />

(33) Ŭşŭlay baytaq waqıt, ŭnŭtŭlġan hımaq, şımıp ultırġas, ul ġeyíplí<br />

tǚśterek başın sayqanı: - Yuq şul, Kamil, bír źe ġíne xetírlemeyímsí İskenderźíŋ<br />

rŭman yaźıwın. (ÜY 196) “Böyle hayli vakit unutulmuş gibi susup oturunca<br />

o suçlu bir şekilde başını salladı. – Hayır Kamil, İskender’in roman yazdığını<br />

hiçbir şekilde hatırlamıyorum ki ya.”<br />

63


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

(34) Ġelie ineyźíŋ karawatıŋda aqqa tǚrǚlgen bepís tewźe aqrın ġına,<br />

unan hını qatıp ilay. Güzel . İlatmaġıźsı bepísímdí! (HT 82) “Galiye annenin<br />

yatağında beyaza sarılmış bebiş ilk önce yavaşça sonra katılırcasına ağlıyor.<br />

Güzel – Ağlatmayın lütfen ya bebişimi!”<br />

(35) İsmeġil . Wet, yŭlqŭştar, e!,. hiníŋ kíwík hılıw xanım hǚyerkem bulha,<br />

min küŋílín küre bílír iním. Qıźıq ǚsǚn ġíne hınaşıp qaraybıźmı elle Leyle<br />

(naźlanıp). Quyıġıźsı, híź indí artıq... (HT 164) “İsmegil – İşte dilenciler ha!<br />

Senin gibi güzel bir hanım metresim olsa, ben gönlünü alırdım. Eğlence olsun<br />

diye tekrar görüşür müyüz Leyle (Nazlanıp) Bırakın lütfen ya, siz artık fazla…”<br />

–sX kiplik işaretleyicisi özellikle kit- “git-” fiilinin ardından geldiğinde<br />

Türkiye Türkçesinde “git şuradan” veya “hadi oradan” anlamlarıyla karşılabilecek<br />

kızgınlık ifadeleri kazanır. Burada kızgınlığın yanında azarlama da vardır.<br />

(36) Emir üźíníŋ bíldíklílígín kürhetmeksí. — Bír yıl ísínde, yeġni yaźźan<br />

kǚźgese, bír umartanıŋ küsí 250 míŋge yaqın seskenen bal yıya iken ul, — tip<br />

aŋlattı. — Kitsí. Şul saqlı la seske bulamı iken ni! (ASA 41) “Emir kendisinin<br />

ne kadar bilgili olduğunu göstermek istiyor. – Bir yıl içerisinde yani yazdan<br />

güze kadar bir arı kovanının oğul arıları 250 bine yakın çiçekten bal toplarmış,<br />

diye anlattı. – Git şuradan (hadi oradan) bu kadar çiçek olur mu ki hiç”<br />

(37) — Kisegí ǚsǚn malayźarźıŋ da asıwı kildí. Zeki xatta defterímdí yırtıp<br />

taşlay yaźźı. — Kitsí, bulmaś, şulay qatı beġírlímí — tip ġejeplendí. Rawza. —<br />

Min unı yünlí yígítke hanay iním elí. (ASA 76) “Dünkü için çocuklar da sinirlendi.<br />

Hatta Zeki defterimi yırta yazdı. – Git şuradan (Hadi oradan) olmaz, bu kadar katı<br />

yürekli mi diye şaşırdı. Ravza – Ben onu iyi bir genç sanıyordum ya.”<br />

(38) Inyı . Bülek nime bula huŋ ul Seske . Kitsí, bülek nime ikenín de<br />

bílmey. (KB 10) “İnci – Hediye ne ola ki Çiçek. Git şuradan, hediyenin ne<br />

olduğunu da bilmiyor.”<br />

Bu kiplik anlam kimi zaman elí, indí parçacıkları ile de desteklenmektedir.<br />

(39) Zifa . Kitsí elí, qıźźar kíwík, qamır mínen uynayhıŋ. Miŋe<br />

qamasawlama. Birsín. Apay, şul yŭmrŭnŭ aşqa halıp qaynatıp birsí elí. (KB 75)<br />

“Zifa – Git şuradan ya, kız gibi hamurla oynuyorsun. Bana engel olma. Birsin –<br />

64


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

Abla, Şu bezeleri yemeğe koyup kaynatıver lütfen.”<br />

(40) Isınlap ta, Yír planítahında tıwġan Batır yehennem tǚbǚnde<br />

urınlaşqan Urźa elle nindey yawız kíşílerge qarşı kǚreşíp yǚrǚhǚnsǚ elí! (SPK<br />

99) “Gerçekten de yeryüzünde doğan yiğit, cehennemin dibine yerleşmiş olan<br />

Ur’a ve diğer bütün kötü kişilere karşı savaşsın lütfen”<br />

(41) Xebire . Eytíríŋ barmı Bǚte kíşí bayram itkende, sabıy qıź ǚyźe bír<br />

yaŋġıźı tilmíríp ultırhınsı elí... (HT 220) “Hebire – Söyleyeceğin var mı Herkes<br />

bayram ederken, kızcağız evde tek başına acı çeksin ya…”<br />

(42) Üź aġahına, Xammatıma qarşı huġışa imíş, ti... Vet gŭnah şŭmlŭġŭ...<br />

İkí balaŋ ikí yaqta bírbíríhíne qarşı huġışıp yǚrǚhǚnsǚ indí... Ey Zakir ulım,<br />

aqılġa ultırmanıŋ hin, ultırmanıŋ... (Uİ 154) “Kendi ağabeyine, Hammatı’ma<br />

karşı savaşıyormuş. İşte günah endişesi. İki çocuğun iki tarafta birbirine karşı<br />

savaşıp dursun artık ya. Ey oğlum Zakir aklını başına almadın hiç sen, almadın.<br />

(43) Almabike . Atayım malay kǚtǚp yǚrǚgende, qıź tıwźı la quyźı. Şuġa<br />

isímí le Artıqbike bit unıŋ. Ul atayıma artıq bala. Hılıwbike . Kitsí indí, üźí<br />

yemhíź taġı. Uġa qaraġı la kilmey. Miníŋ uġa gíl isím atap, üsíktírehím kilíp<br />

tŭra. (KB 56) “Almabike – Babam erkek çocuğu beklerken kız doğdu. Bunun<br />

için ismi Artıkbike onun. O babam için fazladan çocuk. Hılıwbike – Git şuradan<br />

ya, kendisi çirkin de. Ona bakasın da gelmez. Benim ona daima isim takıp<br />

sataşasım geliyor.”<br />

Kimi zaman da –sX kiplik parçacığı cümleye kızgınlığın yanında şaşkınlık<br />

anlamı da katmaktadır.<br />

(44) Buranşin dew kilbetíne yaraşhıź níske tawış mínen qısqırıp kǚlǚp<br />

yíberźí: —-Bınaġayış! İsímí bǚte respublikaġa bildelí yaźıwsı yabay bír<br />

xíźmetkerźí uramda kǚtǚp tŭrhŭnsŭ elí. (ÜY 103) “Onun dev kılığına uyuşmayan<br />

ince sesle güldü. - Hoppala! İsmi bütün cumhuriyette bilinen yazar, basit bir<br />

hizmetkârı sokakta beklesin ha.”<br />

(45) Xammat batır mínen ġŭrurlanırġa, teren ixtiram itírge, unıŋ yǚźǚnde<br />

bǚte bulġan kíşílíklílík, dǚrǚślǚk, namıślılıqtıŋ qaqşamas yaqlawsıhın kürírge<br />

ǚyrengen bit. Xeźír bına şul kíşí, yítmehe, şunday ŭlŭ yíŋíw kǚnǚnde, yaralanıp<br />

65


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

yıġılhınsı indí!.. (Uİ 200) “Kahraman Hammat ile gururlanmayı, derin saygı<br />

göstermeyi, onun yüzünde olan bütün kişilik, doğruluk, namusluluğun sarsılmaz<br />

koruyucusunu görmeyi öğrendi tabi. Şimdi işte bu kişi üstelik böyle büyük zafer<br />

gününde yaralanıp düşsün ya!”<br />

(46) - Yeşí yígírmí bişke yítken, ġümír yílge kitken. Ye, ŭşŭġasa yŭrt-yíríŋ,<br />

bala-saġaŋ, íyerlí atıŋ bulmahınsı elí! (Uİ 10) “- Yaşı yirmi beşe gelmiş, ömür<br />

gelmiş geçmiş. Ya şimdiye dek evin barkın çoluk çocuğun eyerli atın olmasın<br />

ha!”<br />

1.1.5. Pekiştirme, kuvvetlendirme<br />

Başkurt Türkçesinde –sX kiplik parçacığı belirli geçmiş zaman<br />

işaretleyicisi -DX /-nX /-źX ve şimdiki zaman işaretleyicisi -A/-y’nın bütün<br />

şahıslarından sonra gelerek ifadeyi pekiştirme, kuvvetlendirme görevi<br />

üstlenmektedir. Bu türden kullanımlarda –sX’nın eklendiği fiil çekimine rica,<br />

istek, yalvarma türünden bir kiplik mana katmadığı açıkça görülmektedir. Burada<br />

kiplik anlam kuvvetlendirme noktasındadır. Konuşur ifadesini pekiştirmek ve<br />

kuvvetlendirmek maksadıyla parçacığı kullanır.<br />

(47) Taxaw (tŭtŭp alıp). Síw, síw, tulqınlanma. Eseyźer bŭrsŭla indí ul.<br />

Küteríp ultırtayımmı Safiya. Kit, iśer Xi-xi-xi... Tulqınlanıwźan tawışım da<br />

üźgeríp kittísí... Taxaw. Zıyan yuq. (DHK 241) Taxaw (tutup). Ağlama, ağlama,<br />

duygulanma. Anneler endişeleniyor artık. Kaldırıp oturtayım mı Safiya. Git,<br />

sarhoş Hi-hi-hi… Ağlamaktan sesim de değişti gitti ya… Taxaw. Zararı yok.”<br />

(48) — Sıyırsıqtar xeźír ŭya taşlanı, kitírge yıyına, hin bala ŭsŭrġandarın<br />

da kürmey qaldıŋ, buġay — Kürźímsí, tígí ŭyanı her waqıt küźetem min, — tip<br />

üźíníŋ iġtibarlılıġın eyttí Emir. (ASA 57) “- Sığırcıklar artık yuvalarını bıraktılar,<br />

gitmek için toplanıyorlar, sen yavrularını uçurduklarını da göremedin galiba<br />

Gördüm tabi, diğer yuvayı sürekli izliyorum diyerek kendisinin dikkatliliğini<br />

söyledi Emir.”<br />

(49) — Atahıź bala — yügenhíź at şul indí. Bǚtǚnley baş birmey<br />

başlanıŋsı. (BÜY 102) “- Babasız çocuk gemsiz ata gibidir. Tamamen tabi<br />

etmeden başladın tabi.”<br />

(50) — Min hiŋe tügíl, ana bíseyge «bísey!» tip qısqırźım. — Qŭttarımdı<br />

66


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

aldıŋsı, — tiní le esehí kirí iníp kittí. (BÜY 112) “- Ben sana değil, o kediye<br />

“kedi!” diye bağırdım. – Rahatımı bozdun tabi, dedi ve annesi geri girdi.”<br />

(51) Lŭqman (ürheleníp). Bıl Neġimeníŋ uralmaġan yírí yuq, wallahi!<br />

Kürźíŋmí Ġariftı nisík sixırlaġanın! «Unŭ mŭmíntŭ!» Fatima . Ellesí, unday<br />

neme hiźmenímsí bír źe... (HT 130) Lokman – (heyecanlanıp) Bu Negime’nin<br />

sarılmayan yeri yok, vallahi! Gördün mü Garif’i nasıl büyülediğini “Bir saniye<br />

abi!” Fatima. Bilmem öyle bir şey sezmedim hiç tabi.”<br />

(52) Xeźise (haġayıp). Tuqta elí, qŭźaġıy, tígíler unda nindeyźír bise<br />

le alıp ingen tügílmí Fatixa. Ellesí... Min bír źe işík asılġanın işítmenímsí...<br />

(HT 238) “Hezise (kulak kabartıp) Dur hele, dünürşü, ötekiler oraya bir kadın<br />

almadılar mı Fatiha – Bilmem… Ben hiç kapı açıldığını duymadım tabi…”<br />

(53) Xebire . Minde le bír plan bar, qıźım. Maksim aġayıŋ saqırġan yírġe<br />

bírgelep barhaq, timsí (HT 227) “Hebire – Benim de bir planım var, kızım.<br />

Maksim abinin çağırdığı yere birlikte gitsek, diyorum tabi”<br />

(54) Gǚlnurźıŋ tewgí süp üleníne qaġılıwı buldı, qıźźıŋ barmaġın tígí<br />

tíşlep te aldı. Üźí hǚrenley: — Ŭy! Ŭy! Muyınımdı hındırahıŋsı! Tíyme miŋe!<br />

(BÜY 230) “ İlk önce Gülnar’ın ot çöplerine değdi, kızın parmağını diğeri<br />

soktu. Kendisi bağırarak: - Oy, oy! Boynumu kırıyorsun ya! Dokunma bana!”<br />

1.1.6. Karşı çıkma<br />

Başkurt Türkçesinde emir çekim eklerinden sonra gelerek istek işlevini<br />

pekiştirip kuvvetlendirmek için kullanılan -sX parçacığını zaman zaman<br />

kalıplaşmış şekillerde de görüyoruz. Bunlar quysı “yeter, bırak”, kitsí “haydi, git”<br />

gibi bazı ifadelerdir. Başkurt Türkçesi sözlüğünde ünlem olarak değerlendirilen<br />

ve kiplik kelimeleri olarak kabul edilen bu ifadelerin çoğunlukla olumsuz<br />

fiillerle birlikte kullanılıp, karşı çıkmayı, engellemeyi ifade ettiği belirtilmiştir<br />

(BTH 1993: 514, 692, 693). -sX parçacığı eklenerek kalıplaştığı fiillerin ardından<br />

bağlamda konuşur tarafından bir karşı çıkma ifadesi oluşturmaktadır.<br />

(55) — Dǚyǚm isím bıl. — Seske hutı. — Quysı, aŋlaşılmay bınıhı la,<br />

arıwıraġın íźleyík, tabırbıź, mŭġayın. — Küs. — Yaqınlaşabıź hımaq. (ASA 29)<br />

“Genel bir isim bu. – Çiçek öz suyu. – Bırak ya, bu anlaşılmıyor, memnuniyetle<br />

ararız, buluruz elbette. – Sürü. – Yakınlaşıyor gibiyiz.”<br />

67


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

(56) — Abaw, elle nişleníŋ de quyźıŋ, kürşíŋdí le tanımayhıŋ xeźír. —<br />

Yuqsı, min ílíkkíse ul. (ASA 39) “Ay, ne yaptın, komşunu da tanımıyorsun<br />

artık. – Yok ya, ben daha önceki gibiyim.”<br />

(57) — Yígítterígíź źe yítíź, qıźźarıġıź źa uŋġan. — Ferit asıq qına<br />

yılmayıp aldı. — Qarelí, qaş hikírtíp te alahıġıźźır elí qıźźarġa, bigírek siberźer<br />

źehe! — Yuqsı, ellesí... Min bílmeyím. (ASA 49) “Gençleriniz çevik, kızlarınız<br />

olgunlaşmış. – Ferit açıkça gülümsedi. – Bak hele kızlara kaş kaldırıyorsunuz,<br />

çoğu da güzel üstelik!- Yok artık, bilmem ki… Ben bilmiyorum.”<br />

(58) Kıźım... diwana bula başlanımmı elle Hin işítehíŋmí Kǚsǚkter<br />

siqıldata bit! Ítter ırılday! Tǚştegí kíwík, tíşterí şaqıldap tŭra, yínlí buldı, axırıhı...<br />

Ana, işítehíŋmí Aşqaźar (bürí balaların bílír tip qurqıp). Yuqsı, işítmeyím.<br />

Bír ni źe işítmeyím.., (DHK 33) “Kızım… Delirmeye mi başladın Sen<br />

duyuyor musun Köpek yavruları havlıyor! Köpekler havlıyor! Rüyadaki gibi<br />

dişleri şakırdıyor, kuduz oldu sonunda… İşte, duyuyor musun Aşkazar ( kurt<br />

yavrularını bilir diye korkup). Yok ya duymuyorum. Hiçbir şey duymuyorum…”<br />

(59) Safiya. Min eytem... (Kílet ísíne işaralap.) Asıwlanmaśmı Gǚlnara.<br />

Yuqsı, ni íşlep asıwlanhın, ti. (DHK 238) “Safiya – Ben söyleyeyim… (Ambarın<br />

içini işaret edip) Sinirlenmez mi Gülnara – Yok ya, niçin sinirlensin, demiş.”<br />

(60) Emir . Kürem, híź bik şephígíź. Ata-esegíź qayźa Elle üźíŋ gínemí,<br />

hılıw Zifa (ŭyalıbıraq qına). Yuqsı! Atam-esem bar. (KB 76) “Emir –<br />

Görüyorum, siz çok mutlusunuz. Anne ve babanız nerede Yoksa yalnız mısın<br />

güzel Zifa ( Utanarak) Yok ya! Anne babam var.”<br />

2. -hAnA Kiplik Parçacığı<br />

Başkurt Türkçesi gramerlerinde -hAnA kiplik parçacığı için birbirine<br />

benzer ifadeler yer alır. Poppe, fiillere eklenen –hAnA’nın az da olsa kategorik<br />

bir ifade oluşturduğunu belirtir (1964: 59). Dmitriyev bu parçacağın genellikle<br />

diyalektlerde, az da olsa edebi dilde emir kipinin tekil ikinci şahsına –a/-e sesinin<br />

geldiği şeklin, şart kipi şekilleriyle değiştiğini belirterek –ha+ŋ+a şeklinde<br />

bir etimoloji ortaya koyar ve bunun emri değil daha çok ricayı ifade ettiğini<br />

belirtir (1950: 177-178). Zeynullin de bu parçacığın kuvvetli bir ricayı ve soruyu<br />

bildirdiğini belirtmiştir (2002: 335). Yuldaşev emir kipinde fiillerden sonra istek<br />

ve öğüt ifade ettiğini söyleyerek Kilhänä, kürhänä, bizzi ginä gäyipläp yürüme.<br />

“Gelsene, görsene bizi ayıplama”, Atlahana, alla kǔlǔ- tip aşıqtırźı. “Atlasana<br />

68


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

Allah’ın kulu diye acele ettirdi” örneklerine yer verir (1981: 329). İşbulatov<br />

parçacıklar içerisinde yer verdiği –hAnA’nın Miyis boyu Başkurtlarının dilinde<br />

–hInA şeklinde bir varyantının olduğundan bahseder ve Kızım hıwġa barıp<br />

kilhíne. şeklindeki cümleyi örnek verir (1972: 141). Bu durum dikkat çekicidir<br />

ve teklik üçüncü şahıs emir işaretleyicisinin ardından bir a seslenme edatının<br />

gelmiş olabileceğini düşündürmektedir. Ancak söylemin ikinci tekil kişiye<br />

yönelik olması bu ihtimali azaltmaktadır.<br />

Başkurt Türkçesindeki bu parçacık Türkiye Türkçesinde kullanılan<br />

–sana ile bire bir örtüşmektedir. Bu bakımdan ilk olarak Türkiye Türkçesi<br />

gramerlerinde bu işaretleyiciye bakış açısına göz atmak gerekecektir.<br />

Deny, gramerinde çağrılı nidalar başlığı altında a nidasını anlatırken<br />

bunun pekiştirimli uymaca bir edat olarak sözü daha sağlammış gibi yapmaya ve<br />

çok açık olan bir şeyi bildirmeye yaradığını, eğer kendinden evvel gelen kelime<br />

ünlüyle bitmişse araya y girmesi suretiyle ya nidasının kullanılması gerektiğini<br />

ifade eder ve aŋladıŋ a!, malum a! örneklerini vererek ardından –saŋa/-seŋe,<br />

-saŋıza/-seŋize şekillerine yer verir. Fiilin istek ve rica için kullanılan şart kipinin<br />

ikinci şahsında iken, emir kipine denk olduğunu ve şart kipi işaretleyicisinin<br />

ardından gelen nida a’nın ünlü uyumuna girdiğini belirtir: baksaŋ a,gelseŋ<br />

e, gülseŋiz e. Üçüncü şahısta ise ya’nın kullanılacağını ifade eder: yazsa ya,<br />

yazsalar ya. Deny, bütün bunları söyledikten sonra –saŋa/-seŋe’nin bir şart<br />

kipi işaretleyicisinin ardından gelen ne kelimesinden oluştuğu şeklindeki<br />

görüşü değerlendirir ve böyle bir ihtimalin olamayacağını, bunların baksaŋ a<br />

(muhakkak bak), gelseŋ e (muhakka gel) anlamlarına geldiğini dolayısıyla da<br />

e’nin bir pekiştirim edatı olduğunu belirtir (1941: 680).<br />

Ergin de -sa’nın bazen istek, temenni için kullanıdlığını, –sAnA için<br />

ise gelsene, çalışsanıza, otursana gibi hitaplı şart şekillerinde bulunan şart<br />

işaretleyicisinin şart anlamında bulunmadığını yalnız ikinci şahıslarda kullanılan<br />

bu ekleşmiş hitap edatlı şekillerin emir istek arası bir ifade taşıdığını söyler<br />

(1990: 293).<br />

Underhill gramerinde emirler bahsinde, Türkçede emir ve isteği<br />

ifade etmenin birkaç yolu olduğunu belirtir. Bunların en basit yolu emir<br />

işaretleyicilerinin kullanımıdır. Diğer bir yol ise yazılı dilde nadir olmakla<br />

birlikte söylemde daha çok kullanılan şart işaretleyicisinin tekil veya çoğul<br />

ikinci şahıslarında –e ekinin kullanılmasıdır. Underhill, -sene için tek bir şahsa<br />

yönelik nezaket içermeyen, -senize için ise bir veya daha fazla şahsa yönelik<br />

nezaket içeren şekil diyerek Çabuk gelsene. (Come quickly!), İtmesenize. (Don’t<br />

push!) örneklerini verir (1976: 422-423).<br />

Lewis de şart cümleleri başlığı altında yer verdiği –sene, -senize için emir<br />

ifadesinde kullanıldıklarını ve şart işaretleyicisinin ardından nida ifade eden e/a’<br />

69


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

dan meydana geldiğini belirtmiştir (1967: 271).<br />

Kornflit, beş gruba ayırdığı klitikler (parçacıklar) içersinde –sAnA,<br />

-sAnIzA şekillerine yer vermezken, bu işaretleyicilere emrin özel şekilleri<br />

içerisinde yer verir. –sAnA, -sAnIzA şekillerinin daha çok günlük konuşma<br />

dilindeki emir ifadelerinde yer aldığını ve ikinci şahıslarla sınırlı olduğunu ifade<br />

eder (1997: 371).<br />

Klitikleri cümlelere bağlanan parçacıklar olarak tanımlayan Kerslake ve<br />

Göksel de Türkçedeki klitikleri altı gruba ayırmışlar ancak bunlar içerisinde –<br />

sAnA, -sAnIzA şekillerine yer vermemişlerdir. Bununla birlikte –sAnA, -sAnIzA<br />

şekilleri emirler başlığı altında inandırıcı emir (persuasive commands) alt<br />

başlığında işlenir. –sAnIzA’ lı şekiller çok fazla emir ifade etmezken, iğneleyici<br />

veya hatırlatıcı ya da yapılması gerekli olan şeylere işaret ederler. –sAnIzA’ lı<br />

şekiller –sAnA’lı şekillere göre daha nadir kullanılır (Kerslake-Göksel 2005:<br />

360-361).<br />

Tenişev de –sAnA işaretleyicisini emir kipi teklik ikinci şahıs içerisinde<br />

değerlendirerek etimolojisini –sa+n+a < [-(yġ)+sa(r)+(su)ŋ-a!] şeklinde<br />

yapmaktadır (1988: 341).<br />

Görüldüğü üzere Türkiye Türkçesi için yazılmış gramerlerde –sAnA,<br />

-sAnIzA için genellikle benzer görüşler zikredilmiştir. –A pekiştirme ekini tarihî<br />

dönemlerden günümüze geniş bir şekilde işlediği makalesinde Üstüner, –sAnA<br />

şeklinde, +-A pekiştirme ekinin şartı kuvvetlendiren bir ek olmaktan çıktığını,<br />

şart kipinin emre dönüşmesini sağlayan bir emir kipi teklik 2. şahıs eki durumuna<br />

geldiğini ifade eder (Üstüner 2000: 193).<br />

Türkçenin tarihî dönemlerinde de bu kiplik işaretleyicisinin kullanıldığını<br />

görmekteyiz. Ettuhfetü’z-Zekiyye’de kelsene, kelsenizne şekillerinin emir<br />

kipinde pekiştirme olduğu ve bunun gelseniz a anlamına geldiği, aynı zamanda<br />

emirde pekiştirme için kelgin, kelseniz ne şekillerinin de kullanılabileceği ifade<br />

olunur (Atalay 1945: 87). Ayrıca Gülistan Tercümesinde bolsangan (olsana),<br />

iksengen (eksene) şekillerinde bulunan –an, -en’in de bir genişletme, pekiştirme<br />

olduğunu ifade eden Karamanlıoğlu, bunların daha genişlemiş şekli olan<br />

bilseŋene, oqısaŋana örneklerinin Müyessiretü’l-Ulûm’da da emir ifadesinde<br />

kullanıldığını vurgular (1989: 72). Hacıeminoğlu da Hüsrev ü Şirin’de on sekiz<br />

örnekte –sangan,-sengen şekillerine rastlandığını belirttikten sonra, bu şeklin<br />

Darende ağzındaki kuvvetli şart için kullanılan –sanang, -seneng şekilleriyle<br />

70


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

örtüştüğünü, aynı anlamla Konya ağzında da –sangna,-sengne şeklinin<br />

bulunduğu ifade eder. Söz konusu üç şeklin (-sangan>–sanang>–sangna)<br />

metatez ile izah edilebileceğini düşünen Hacıeminoğlu, –an unsurunu –a+n<br />

olarak ayırır. Yapıdaki –a için çağrı hali, -n için ise yanlış benzetme yoluyla<br />

halk tarafından eke ilave olunan bir vasıta halidir der (2000: 151).<br />

Sertkaya da –An işaretleyicinin -gıl / -gil emir ekinin ardından -gınan /<br />

-ginen; şart kipi ekinin ardından -sañan / -señen ve zarf-fiil eki –p’nin ardından<br />

-pAn şekillerinde anlamı pekiştiren, kuvvetlendiren bir işlevde kullanıldığını,<br />

-sAñAn şeklinde ise bu işlevin yanısıra vezni tamamlayan bir unsur görevi<br />

yaptığını belirtir. Söz konusu ekin bir defa daha –A ile pekişerek -sAñAnA<br />

şeklinde kullanılışına Osmanlı ve Azerbaycan Türkçelerinde, Tuhfetü’l-<br />

Letaif’te, Ma’arifnâme’de, Dede Korkut hikâyelerinde ve Müyessiretü’l-<br />

Ulum’da rastlandığını ilave eder (1989: 340).<br />

Bu görüşlerle farklılaşan bir görüş Ercilasun tarafından zikredilir.<br />

Yapıdaki ilk unsurun şart değil, bir enklitik olduğunu söyleyerek, Osmanlı<br />

Türkçesi döneminde şart ekiyle bulaşma (kontaminasyon) içerisine girdiğini ve<br />

-sA’dan sonra gelen nA enklitiğinin de aynı bulaşma sonunda “şahıs eki+A”<br />

haline geldiğini ifade eder. Ercilasun, bu durumu Kırım Türkçesinde tek başına<br />

kullanılan sA (okusa “oku”) enklitiğinin kuvvetlendirdiğini vurgular (2008:52).<br />

Ancak Doerfer “Kırım Tatarcası” adlı makalesinde söz konusu işaretleyicinin<br />

hem –sAnA hem de –sAŋA şeklinin bulunduğunu ifade ederek versene, kaytsana,<br />

yusaŋa örneklerini verir (Doerfer 1995: 369-390).<br />

Bugün Türkiye Türkeçesinde yazı dilinde fazla olmasa da söylemde –sAnA<br />

ve –sAnIzA şekilleri çağrı, davet, istek gibi işlevlerle kullanılmaktadır. Ayrıca<br />

Türkiye Türkçesi ağızlarında da özellikle Batı ve Orta Anadolu bölgelerinde<br />

kullanılan şu örnekler dikkat çekicidir: “siz gälsäñiz bi yu bänä sorsañıza.”<br />

(Manav 2006: 282); “öglä däsäñizä bänä dädim.” (Manav 2006: 468); “e<br />

aldīmız zaman mēsiminde endirseñize o gübreye otuz liraya.” (Kanaç 2010:<br />

131; “la yemek yisseŋize.” (Yıldırım 2007: 145). Bu durumda hem ağızlardaki<br />

hem de gramerlerde yer alan örnekler doğrultusunda –sAnIzA şeklinde çokluk<br />

ikinci şahsın da kullanılıyor olması –sAnA şeklinin –sa+na şeklinden oluştuğu<br />

ihtimalini azaltmaktadır. Ancak diğer yandan Türkiye Türkçesinde edebî dilin<br />

İstanbul ağzına dayalı olması nedeniyle –sAŋA şeklinin –sAnA şeklindeki<br />

kullanımı açıklanabilirken, edebî dilde damak n’sini koruyan ve kullanan<br />

Başkurt Türkçesinde –hAŋA değil de –hAnA şeklinin kullanılması ve bu şeklin<br />

çokluk ikinci şahsının bulunmayışı da Ercilasun’un –sa+na etimolojisine<br />

71


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

yaklaşmaktadır. Görülüyor ki yapının etimolojisi için daha derin araştırmalara<br />

ihtiyaç vardır ve belki de ikili bir şekilden bahsetmek gerekecektir.<br />

2.1. -hAnA Kiplik Parçacığının İşlevleri<br />

-hAnA kiplik parçacığı Başkurt Türkçesinde daha çok söylemde<br />

kullanılırken, edebî metinler içerisinde örneğine son derece az rastlanmaktadır.<br />

Bununla birlikte Başkurt edebiyatında folklorik metinlerde karşımıza<br />

çıkmaktadır. Başkurt <strong>Dil</strong>inin Sözlüğü’nde kithene kelimesi madde başı olarak<br />

yer alır ve kelime anlamı olarak kitsí “git lütfen” şekli verilir (BTH 1993).<br />

2.1.1. Rica, Çağrı<br />

Bu kiplik parçacığı kullanıldığı cümleye rica anlamı katmaktadır. Bugün<br />

Başkurt edebî dilinde neredeyse kullanımdan düşmüş olan bu işaretleyici taranan<br />

eserler içerisinde sadece bir örnekle tarihî hikâyelerden oluşan metinlerde<br />

karşımıza çıkmıştır. Her ne kadar örnekler kısıtlı olsa da –hAnA kiplik<br />

işaretleyicisi bağlam içerisinde sadece ricayı ifade etmekle kalmaz konuşurun<br />

karşısındakini isteği doğrultusunda hareket geçirmesini de sağlamaktadır. Bu<br />

bakımdan –hAnA’nın çağrı, davet işlevini de yerine getirdiği söylenebilir. Buna<br />

örnek olarak 62. örnekte Nine kızı denemek istediğinden ona yapması için bir<br />

iş buyumaktadır. Elbette bunu emirden ziyade rica ifadesiyle ve çağrı yoluyla<br />

yapacaktır. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi diğer iki örnekte de hareketin yapılması<br />

noktasında bir yönlendirme ve çağrı ifadesi bulunmaktadır.<br />

(62) Ebíy, Miñlíbikení le hınap qaramaqsı bulıp, minde bír ikí-ǚs kǚn<br />

tŭrŭrhŭñ da şunan qaytıp kitírhíñ, tigen. Qıź riza bulğan. Şunan ebíy: - Qıźım,<br />

miñe qŭymaq bíşíríp birhene! — tigen. -Nisík bíşírírge huñ unı — tip hŭrağan<br />

Miñlíbike. (E 99) “Nine, Minlibike’yi denemek isteyip bende bir iki gün durursun<br />

da sonra dönersin demiş, Kız razı olmuş. Sonra nine: - Kızım bana kuymak<br />

pişiriversene! demiş. Nasıl pişirmek lazım ki onu diye sormuş Minlibike.”<br />

(63) Íśí seyge awıźźı bíşíríw, kǚmǚş kíne qaşıq, habı neźík, tŭtmahana —<br />

qulıñ bíşírír (Xalıq yırınan). “Sıcak çay ağzı yakmalı, sadece gümüş kaşık, sapı<br />

ince tutmasana, elini yakar.” (Halk şiirinden)<br />

(64) Apaqayım asıqtım. Bírer qalaq birhene. (Ekietten). “Ablam acıktım.<br />

Bir ekmek versene.” (Masaldan)<br />

Sonuç<br />

Başkurt Türkçesinde –sX ve –hAnA kiplik işaretleyicileri birbirine paralel<br />

şekilde çekimli fiillerden sonra kullanılarak farklı kiplik anlamlara işaret eden<br />

kiplik parçacıklarıdır. Bu iki parçacık kendilerinden önce gelen çekimli fiillere<br />

72


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

birleşik yazılmaları açısından diğer kiplik parçacıklarından ayrılırlar. Bunlardan<br />

Başkurt Türkçesi edebî dilinde –hAnA’nın kullanım alanı daha az hatta bugün<br />

kullanımdan düştüğü söyleyebilecek kadar zayıflamıştır. Bir yandan –hAnA<br />

edebî dilden çekilirken diğer yandan ise –sX kiplik parçacığı oldukça geniş bir<br />

anlam yelpazesi ile dikkati çekmektedir. –sX’nın ifade ettiği kiplik anlamlar<br />

özellikle istek semantik alanı kaynaklı emir, arzu, rica, yalvarma, kızma, alkış,<br />

kargış vb. şekilde sıralı bir bağıntı içerisinde bulunmaktadır.<br />

Kaynaklar<br />

ASLAN, Sema, (2008), Türkçese İsteme Kipliği Semantik- Pragmatik Bir İnceleme, Ankara.<br />

ATALAY, Besim. (1985), Kâşgarlı Mahmut, Divânü Lügâti’t-Türk, TDK Yay: 521, C.I,<br />

Ankara.<br />

BTH= Başkurt Tilinin Hüzligi, 1993.<br />

BYBEE, Joan, Revere PERKİNS, William PAGLİUCA (1994), The Evoluation of Grammar,<br />

The University of Chicago Press, Chicago and London.<br />

BYBEE, Joan, Suzanne FLEİSCHMAN (1995), Modality and Grammar in Discourse,<br />

(Typological Studies in Language 32), Amsterdam and Philadelphia: Joan Benjamins.<br />

COATES, Jennifer, (1983), The semantics of the modal auxiliaries, London.<br />

COATES, Jennifer, (1990), “Modal Meaning: The Semantic-Pragmatic Interface”, Journal<br />

of Semantics, 53-63.<br />

CRYSTAL, David (1994), A Dictionary of Linguistics and Phonetics, Blackwell, Oxford.<br />

ÇAĞATAY, Saadet (1978), “Kazan Lehçesinde Bazı Tekitler”, Türk Lehçeleri Üzerine<br />

Denemeler, Ankara, s. 168-175.<br />

ÇENGEL KASAPOĞLU, Hülya. (2005), Kırgız Türkçesi Grameri- Ses ve Şekil Bilgisi,<br />

Akçağ, Ankara.<br />

DENY, Jean. (1941). Türk <strong>Dil</strong>i Grameri (Osmanlı Lehçesi) , Terc. Ali Ulvi Elöve, İstanbul.<br />

DMİTRİYEV, Nikolay Konstantinoviç (1948). Grammatika başkirskogo yazıka, Moskova-<br />

Leningrad.<br />

DMİTRİYEV, Nikolay Konstantinoviç (1950). Başkurt Tilinin Grammatikahı, Ufa.<br />

DOERFER, Gerhard, (1995), “Das Krimtatarische”, PhTF I, Wiesbaden 1959: 369-390,<br />

(Çev. Mustafa Argunşah, “Kırım Tatarcası”, Türk Dünyası Araştırmaları, s. 94, 1995,<br />

177-203).<br />

DÖNÜK, Dönercan, (2005) “Addıtıve Enclıtıc Suffıx -da ın Turkısh as a Cohesıve Devıce”,<br />

<strong>Dil</strong> Dergisi, Sayı: 130, Ekim, Kasım, Aralık.<br />

ERCİLASUN, Ahmet B., (2008), “La Enklitiği ve Türkçede Bir “Pekiştirme Enklitiği”<br />

Teorisi”, <strong>Dil</strong> Araştırmaları, Ankara, S. 2, s. 35-56.<br />

ERDAL, Marcel (2004), A Grammar of Old Turkic, Brill, Leiden-Boston.<br />

ERDAL, Marcel, (1991), “Clitics in Turkish” Studies on Turkish and Turkic Languages,<br />

Proceeding of the ninth International Conference on Turkish Linguistics, Lincoln<br />

College, Oxford, Agust 12-14, 1998 (edited by Aslı Göksel and Celia Kerslake),<br />

73


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

Wiesbaden.<br />

ERDAL, Marcel, (2000), ‘Clitics in Turkish.’ In Göksel, Aslı & Celia Kerslake (eds.), Studies<br />

on Turkish and Turkic Languages. Proceedings of the 9th International Conference<br />

on Turkish Linguistics. Oxford 1998. Wiesbaden, Harrassowitz, 2000, pp.41-48.<br />

(Turcologica 46)<br />

ERGİN, Muharrem. (1990). Türk <strong>Dil</strong> Bilgisi, İstanbul.<br />

ERSOY, Habibe Yazıcı (2007), “Başkurt Türkçesi” Türk Lehçeleri Grameri, (Ed. Ahmet B.<br />

ERCİLASUN), Akçağ, Ankara, 749-810.<br />

FRAWLEY, William (1992), Linguistic Semantics, Lawrence Erlbaum Associates Publishers,<br />

Hillsdale, New Jersey.<br />

HACIEMİNOĞLU, Necmetttin, (2000), Kutb’un Hüsrev ü Şirin’i ve <strong>Dil</strong> Hususiyetleri,<br />

Ankara.<br />

İPEK, Birol (2009), “Divânü Lügâti’t-Türk’te Geçen Enklitik Edatları”, Turkish Studies, S.<br />

4/3, s. 1199-1212.<br />

İŞBULATOV, İ. (1972), Hezirgi Başkurt Tili, Ufa.<br />

JOHANSON, Lars, (2009), “Modals in Turkic”, Modals in the languages of Europe. A<br />

reference work. (Empirical Approaches to Language Typology 44.), (Ed. Hansen,<br />

Bjoern & de Haan, Ferdinand), Berlin & New York: Mouton de Gruyter. 487-510.<br />

KANAÇ, Işılay, (2010), Denizli’nin Babadağ İlçesi Ağzı, Yüksek Lisans Tezi.<br />

KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi, (1989), Gülistan Tercümesi, Ankara.<br />

KAŞGARLI, S. Mahmut (2004), “Uygur Türkçesinde la Edatı Üzerine”, V. Uluslararası Türk<br />

<strong>Dil</strong>i Kurultayı Bildirileri II, Ankara, s. 1731-1735.<br />

KERSLAKE Celia-Aslı Göksel (2005), Turkish: Comprehensive Grammar. Routledge.<br />

KİYEKBAYEV, G.F., SEYİTBATTALOV G. G. (1997), Başkurt Tili, Ufa.<br />

KORKMAZ, Zeynep (1995), “Türkçede ok/ök Pekiştirme (Intensivum) Edatı Üzerine, Türk<br />

<strong>Dil</strong>i Üzerine Araştırmalar-Birinci Cilt, Ankara, s. 98-109.<br />

KORNFİLT, Jaklin, (1997), Turkish, London. New York.<br />

KROEGER, Paul. R. (2005). Analyzing Grammar An Introduction, Cambridge University<br />

Pres, New York.<br />

KTLG= Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Grameri. Ankara:Türk <strong>Dil</strong> Kurumu. 2006.<br />

LAKOFF, Robin T., (1972), “Pragmatics of Modality”, CLS 8, 229-305.<br />

LEWIS, G.L. (1967). Turkish Grammar, Oxford University Press, Oxford, New York.<br />

LEWİS, G. L. (1967), Turkish Grammar, Oxford. New York.<br />

LYONS, John. (1977). Semantics I-II, Cambridge University Pres.<br />

MANAV, Aslı, (2006), Denizli’nin Güney İlçesi Ağzı (Fonetik-Morfoloji), Yüksek Lisans<br />

Tezi, Denizli.<br />

NALBANT, Mehmet Vefa (2004), “Türkçe Enklitik Edatı La”, V. Uluslar Arası Türk <strong>Dil</strong>i<br />

Kurultayı Bildirileri II, Ankara, s. 2157-2173.<br />

ÖNER, Mustafa, (2007) “Tatar Türkçesi” Türk Lehçeleri Grameri, (Ed. Ahmet B.<br />

ERCİLASUN), Akçağ, Ankara, 679-748.<br />

ÖZÖNDER, Sema Barutcu (2007), “Türkçe Enklitik Edatları Üzerine: çI/çU”, IV. Uluslararası<br />

Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı Bildirileri II, 24-29 Eylül 2000, Ankara.<br />

74


Başkurt Türkçesinde -sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri<br />

PALMER, F.R. (1986). Mood and Modality, Cambridge University Press, New York.<br />

PALMER, F.R. (2001), Mood and Modality, Cambridge University Press, New York.<br />

POPPE, Nicholas. (1964), Bashkir Manual, (Descriptive Grammar and Texts with A Bashkir-<br />

English Glossary), Indiana University, Bloomington.<br />

RÄSÄNEN, Martti (1957), Materialien zur Morphologie der Türkischen Sprachen, Helsinki.<br />

Redhouse Sözlüğü (İngilizce-Türkçe), 1998, İstanbul.<br />

SERTKAYA, Osman Fikri, (1989), “ -an / -en Ekli Yeni Şekiller ve Örnekleri Üzerine”<br />

TDAY Belleten, ANKARA, 335-352.<br />

SWEETSER, Eve, (1990), Modality: From Etymology to Pragmatics, Metaphorical and<br />

cultural aspects of semantic structure, Cambridge.<br />

TENİŞEV E.R. (1988). Sravnitelno-istoriçeskaya garammatika tyurskih yazıkov, Moskova<br />

“Nauka”.<br />

TRASK, R., L. (1993), A Dictionary of Grammatical Terms in Linguistics, New York.<br />

TULUM, Mertol (1993), “-La / -Le Ekine Dair”, TDED Dergisi, İ.U. Edebiyat Fakultesi<br />

Yayınları, İstanbul, C. XXVI, s. 157-164.<br />

UNDERHILL, Robert. (1976). Turkish Grammar, The MIT Pres, Cambridge.<br />

UYGUR, Ceyhun Vedat (2007), “Karakalpak Türkçesi”, Türk Lehçeleri Grameri. Akçağ,<br />

(Ed. Ahmet B. ERCİLASUN), Ankara, 543-622.<br />

ÜSTÜNER, Ahat (2003), Türkçede Pekiştirme, Elazığ.<br />

ÜSTÜNER, Ahat, (2000), “Türkçedeki +-A Pekiştirme Ekinin Türkiye Türkçesi Ağızlarında<br />

Kullanılışı”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi “Fırat Universty Journal of<br />

Social Science” Cilt: 10 Sayı: 1, Elazığ:189-206.<br />

YILDIRIM, Mehmet, (2007), Ankara Beypazarı İlçesi Ağzı, Yüksek Lisans Tezi.<br />

YULDAŞEV, A. A. (1981), Grammatika sovremennogo başkirskogo literaturnogo yazıka,<br />

İzdatelstvo “Nauka”, Moskova.<br />

YÜKSEL, Zuhal (2007), “Kırım-Tatar Türkçesi”, Türk Lehçeleri Grameri, (Ed. Ahmet B.<br />

ERCİLASUN), Akçağ, Ankara, 811-882.<br />

ZEYNULLİN, M. V. (2002), Hezirgi Başkurt Ezebi Tili- Morfologiya, Ufa.<br />

ÖRNEKLERİN ALINDIĞI ESERLER<br />

ZB<br />

Uİ<br />

MB<br />

UYT<br />

E<br />

ASA<br />

: BİİŞEVA, Zeynep. (1982), Zäynäp Bişeva- Äsärźär Dürt Tomda, Ufa.<br />

: BİİŞEVA, Zeynep. (1990), Ŭlŭ íyík Buyında, Ufa.<br />

: SULTANGEREEV, Reşit, Hammatov Yanıbay, Yamalstdinov,<br />

Mevlit. (1992), Musa Batır, Ufa.<br />

: SULTANGEREEV, Reşit. (1995), Ulu Yuldıŋ Tuźanı, Ufa.<br />

: ASLAYEV, T. X., ATNAFOLOVA S.V., Ekietter (1996), Ufa.<br />

: NUGUMANOV, Barıy (1999), Ak Sekseli Aklan, Ufa.<br />

75


Habibe Yazıcı Ersoy<br />

KR<br />

HM<br />

HT<br />

DHK<br />

KB<br />

T<br />

KKTY<br />

ÜY<br />

SPK<br />

BÜY<br />

U<br />

: URAZGULOV, Relis, SAFİNA, Eklime. vd. (2000), Kırsıntaş, Ufa.<br />

: YEĞEFEROVa Ayhılıw (2001), Handugas Munu, Ufa.<br />

: SADİKOVA Mükereme (2001), Havalagı Turna, Ufa.<br />

: AKBAŞ Kebir (2002), Dramalar Hem Komediyalar, Ufa.<br />

: DAYANOVA Teksire (2002), Kanbaba, Ufa.<br />

: İGİZYENOVA, Najiye (2002), Täkdir, Ufa.<br />

: EHLİULLİN, Ehmet. (2002), Kíndík Qanı Tamġan Yír, Ufa.<br />

: HEKİM, Ehier. (2002), Ǚyǚrmä , Ufa.<br />

: GEYİTBAY, Nail (2003), Sit Pleneta Qızı Ufa.<br />

: KERİM, Mostay (2003), Bizin Üyzün Yemi, Ufa.<br />

: KAMAL, Rinat. (2004), Ŭźŭntal, Ufa.<br />

76


2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 77-91 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Tarihî Türk Lehçelerinde “ber-/bir-”<br />

Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik<br />

Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />

Zeynep Gençer * 1<br />

Özet: Bu makalede, tezlik tasvirî fiili olarak adlandırılan<br />

–iver- ile kurulan birleşiğin Eski Türkçe ve Orta Türkçe<br />

dönemlerindeki yapısı ve işlevleri incelenmeye çalışılmıştır.<br />

Buna bağlı olarak, Eski Türkçe döneminde cümleye “birşeyi<br />

bir başkası yararına yapma”, bizim adlandırmamızla “lütuf<br />

veya şükran” anlamları kazandıran bu yapının “tezlik tasvirî<br />

fiili” olarak kullanılmaya başlanması ve geçiş sürecinde<br />

karşılaşılan yapı değişiklikleri ortaya konmaya gayret<br />

edilmiştir.<br />

Anahtar sözcükler: tezlik tasvirî fiilli, Tarihi Türk Lehçeleri,<br />

-i ver-, lütuf ve şükran ifadeleri<br />

On Compound Verbs Founded with<br />

“ber-/bir-” Auxiliary Verbs in Historical<br />

Turkish Dialects and Their Meanings<br />

Abstract: In Old Turkish period, descriptive verb –iver- was<br />

used for doing something on behalf of someone.According<br />

to this, in this study we will focus on the structure and the<br />

same functions of mentioned descriptive verb and try to figure<br />

out the benefactive function of –iver- in both Old Turkish and<br />

Middle Turkish periods.<br />

Key Words: descriptive verbs, benefactive,Old Turkish<br />

Dialects, -i ver-<br />

*<br />

Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi<br />

77


Zeynep Gençer<br />

1. Giriş<br />

Eski Türkçe döneminde, “fiil + zarf-fiil eki + bir- / ber-” yapısında<br />

karşımıza çıkan bir- yardımcı fiilinin eklendiği ana fiile o işi başkası için yapmak,<br />

başkasının yararına yapmak anlamı verdiği bilinmektedir. 1 Sonraki dönemlerde<br />

de bu birleşme yapısını korumuş, tarihî süreç içerisinde ber-, bir-, vir- ve ver- gibi<br />

çeşitli ses değişiklikleriyle birlikte cümlede “tezlik, beklenmezlik, kibar emir ve<br />

kolaylık” gibi anlam değişikliklerine uğramıştır. Bu çalışmada, Türkiye Türkçesi<br />

ve diğer Çağdaş Türk Lehçelerinde de varlığını devam ettiren, tezlik tasvirî fiili<br />

olarak adlandırılan bu fiilin tarihî Türk Lehçelerinde “lütuf ve şükran” ifadesi<br />

olarak kullanılması ve cümleye vermiş olduğu anlam üzerinde durulacaktır.<br />

1.1.Amaç<br />

Bu çalışmayla “lütuf ve şükran” ifadesi olarak kullanılan bir- yardımcı<br />

fiilinin, bu işlevinin değişme süreci, diğer bir deyişle ne zaman “tezlik tasvirî<br />

fiili” olarak kullanılmaya başlandığı tespit edilmeye çalışılacaktır.<br />

1.2.Yöntem<br />

bir- yardımcı fiilinde görülen bu gramatikal değişikliğin tespitinde,<br />

öncelikle Eski Türkçe dönemi eserleri, ardından Karahanlı Türkçesi dönemi<br />

eserleri, son olarak da Harezm Türkçesi eserleri gözden geçirilmiş ve her biri<br />

kendi döneminin tek eseri olma özelliğini taşıyan ya da çağdaşlarından dil<br />

özellikleri, hacmi ve konuları itibariyle öne çıkmış olan eserler kaynak olarak<br />

ele alınmıştır. Eserler tespit edildikten sonra, bir- yardımcı fiilinin içinde geçtiği<br />

cümleler, beyitler taranmış ve bir liste oluşturulmuştur. Farklı dönemlerde<br />

karşımıza çıkan aynı birleşik fiiller yapıları ve işlevleri açısından karşılaştırılmış,<br />

farklı dönemlerde aynı şekli tespit edilemeyenler ise içinde geçtiği cümle veya<br />

beyit çerçevesinde değerlendirilmiştir.<br />

1.3.Taranan Eserler<br />

Çalışmada altı eser taranmıştır. Bu eserler ve bir- yardımcı fiiliyle<br />

kurulmuş birleşik fiiller Türkçenin tarihî dönemlerine ayrılarak Tablo-1’de<br />

gösterilmiştir.<br />

1 ay-u bir-: “bildirmek”, yani bir başkasının menfaati için; bir-: “vermek”. başla-p bir-iŋ (Maitr.,“(bizim menfaatimize)<br />

başlayın!” (Gabain, 2000 s. 90-91); tik-e bir-: “dikivermek” (BG G9,11), it-i bir-: “düzenleyivermek” (KT D1, BK D3)<br />

vd. (Tekin, 2000 s. 100); bolu ber-: “to be in somebody’s favour”.(Erdal, 2004 s. 262)<br />

78


Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />

Tablo-1<br />

Dönem Eser / Fiil Sayısı Fiil+-U / -A /<br />

-(X)p+ bir-<br />

Eski Türkçe Orhon Yazıtları / 13 alı birbasa<br />

bereşidü<br />

beriti<br />

birkazganu<br />

birkılu<br />

bersüleyü<br />

birtike<br />

birtuta<br />

bir-<br />

Kullanım<br />

Sıklığı<br />

3<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

2<br />

2<br />

1<br />

Kalyanamkara ve<br />

Papamkara / 4<br />

ayu beralıp<br />

ber-<br />

3<br />

1<br />

79


Zeynep Gençer<br />

Karahanlı Türkçesi Kutadgu Bilig / 132<br />

Atebetü’l-Hakâyık / 1<br />

aça biralıp<br />

biralu<br />

birarturu<br />

birayu<br />

birbasa<br />

birbolu<br />

birite<br />

birkelü<br />

birkılu<br />

birkingrü<br />

birkodu<br />

birkolu<br />

birkörkitü<br />

birkörü<br />

birkutġaru<br />

birodġuru<br />

biröge<br />

birsaknu<br />

birsevnü<br />

birsözleyü<br />

birsunup<br />

birtegrü<br />

birtire<br />

birturu<br />

birtuta<br />

birtutzu<br />

bir<br />

udu biryakru<br />

bir-<br />

ayu bir-<br />

8<br />

1<br />

1<br />

1<br />

42<br />

1<br />

26<br />

1<br />

7<br />

1<br />

1<br />

16<br />

3<br />

1<br />

2<br />

1<br />

2<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

3<br />

1<br />

2<br />

1<br />

3<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

80


Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />

Harezm Türkçesi Nehcü’l-Feradis / 156<br />

Kısasü’l-Enbiyâ / 142<br />

aytu beralu<br />

berbitiyü<br />

berıda<br />

berqılu<br />

beründeyü<br />

berala<br />

beralu<br />

beravutu<br />

beraytu<br />

berayta<br />

ber<br />

aça berbelgürte<br />

berbezeyü<br />

berçıkaru<br />

berıda<br />

berıdu<br />

berkata<br />

berkayta<br />

berkeltüre<br />

berkıla<br />

berkılu<br />

berkörgüze<br />

berkörgüzü<br />

berkörünü<br />

berkötrü<br />

berkura<br />

berkurşayu<br />

berögretü<br />

bersala<br />

bersözleyü<br />

berteyü<br />

bertileyü<br />

bertöşeyü<br />

bertuta<br />

beryanduru<br />

beryandura<br />

beryaza<br />

ber-<br />

18<br />

3<br />

2<br />

115<br />

16<br />

2<br />

2<br />

1<br />

1<br />

66<br />

8<br />

2<br />

1<br />

1<br />

1<br />

4<br />

3<br />

2<br />

2<br />

2<br />

1<br />

10<br />

2<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

1<br />

11<br />

3<br />

2<br />

1<br />

1<br />

1<br />

2<br />

2<br />

2<br />

3<br />

81


Zeynep Gençer<br />

2.Bulgular<br />

Yapılan tarama sonucunda aşağıdaki durumlar tespit edilmiştir.<br />

Orhon Yazıtları’nda:<br />

1. bir- yardımcı fiiliyle kurulan dokuz ayrı fiile rastlanmış, bunlardan al-(almak),<br />

süle-(asker sevk etmek) ve tik-(dikmek) fiilleri birden fazla kullanıldığı için<br />

toplamda on üç birleşik fiil tespit edilmiştir.<br />

2. bir- yardımcı fiili asıl fiile –A/-U/-I zarf-fiil ekleriyle bağlanmış, söz konusu<br />

yapıda -(X)p ekine rastlanılmamıştır.<br />

3. Yardımcı fiil, bas-, eşüd- ve kıl- fiilleriyle bağlanırken geniş ünlüyle ber- ,<br />

diğer fiillerde ise bir- olarak okunmuştur. Söz konusu ses olayı incelendiğinde,<br />

asıl fiil ile yardımcı fiil arasındaki zarf-fiil ekinin geniş ünlülü ya da dar ünlülü<br />

olmasının buna etkisinin olmadığına kanaat getirilmiştir.<br />

1) a. Men [T]ürgiş kağanka kızım[ın............] ertingü uluğ törün alı<br />

birtim. (BK-K9) (T.Tekin)<br />

Ben Türgiş hakanına kızımı pek büyük (bir) törenle alıverdim.<br />

(T.Tekin)<br />

b. [...T]ürgiş kaganka kızım[ın...] ertingü [uluġ] törün alı birtim.<br />

(M.Ergin)<br />

Türgiş kağanına kızımı ... fevkalade büyük törenle alı verdim.<br />

(M.Ergin)<br />

Görüldüğü gibi “alıver-“ birleşik fiili cümlelerde “bir başkası için yapma”<br />

görevinde kullanılmaktadır.<br />

2) a. Kağan[ım, ben] özüm, Bilge Tunyukuk ötüntük ötünçümin eşidü<br />

berti. (T-G8) (T.Tekin)<br />

“Kağanım, (benim) kendimin, Bilge Tunyukuk’ un arz ettiğim ricamı<br />

dinlemek lutfunda bulundu.” (T.Tekin)<br />

b. Kaganım [ben] özüm Bilge Tonyukuk ötüntük ötünçümün eşidü<br />

birti. (T-G8) (M.Ergin)<br />

“Kağanım benim kendimin Bilge Tonyukukun arz ettiği maruzatımı<br />

işiti verdi.” (M.Ergin)<br />

82


Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />

Yukarıdaki örneklerde de yardımcı fiilin ünlüsünün düz, dar ya da düz,<br />

geniş okunması cümlede anlam değişikliğine sebep olmamıştır.<br />

4. bir- yardımcı fiiliyle kurulan birleşik fiillerin yer aldığı bu on üç cümlede<br />

tezlik, kolaylık, beklenmezlik anlamlarına henüz rastlanılmamaktadır.<br />

1) a. Olurupan, Türük bodunıng ilin tör[üs]in tuta birmiş,iti birmiş.<br />

(KT-D1) (T.Tekin)<br />

“Tahta oturarak, Türk halkının devletini (ve) yasalarını yönetivermiş,<br />

düzenleyivermişler.” (T.Tekin)<br />

b. Olurupan Türk budunung ilin tör[üs]in tuta birmiş, iti birmiş. (KT-<br />

D1) (M.Ergin)<br />

“Oturarak Türk milletinin ilini töresini tutu vermiş, düzenleyi vermiş.”<br />

(M.Ergin)<br />

Kalyanamkara ve Papamkara’da :<br />

1. ay- ve al- fiilleri olmak üzere bu yapıda kurulan iki fiile rastlanılmıştır. Bu<br />

fiillerden ay- üç kez kullanılmış toplamda bir- yardımcı fiiliyle kurulmuş dört<br />

birleşik fiil tespit edilmiştir.<br />

2. Yardımcı fiil asıl fiile -U / (X)p ekleriyle bağlanmıştır. Ancak, -(X)p ekiyle<br />

bağlanan al- fiilinin içinde geçtiği cümlede bir- fiilinin yardımcı fiil olarak kabul<br />

edilip edilmemesi tartışmaya açık olmakla birlikte Çağdaş Türk Lehçelerinde<br />

karşımıza çıkan -(X)p ber- yapısındaki birleşik fiillerle benzerliği açısından<br />

üzerinde durulması gereken önemli bir durumdur.<br />

1) ...biziŋe asaġ tusu (L) úılıŋ yettinç kün ärdini alıp beriŋ<br />

(beräyin) tep tedi (L.2.)<br />

“Ben de yedinci gün mücevheri alayım ve onu vereyim (mücevheri<br />

alın ve onu verin), dedi.” (Korkut, Birkan)<br />

Bize göre:<br />

“Ben de yedinci gün mücevheri alıvereyim” dedi<br />

3. Eserde geçen söz konusu fiillerin cümleye tezlik, kolaylık, beklenmezlik gibi<br />

anlamları verdiğine rastlanılmamıştır. Bu konuyla ilgili olarak Toprak (2005)’ta<br />

ber-, bar- fiilleri tezlik fonksiyonuyla birleşik fiiller yaptıkları belirtilmektedir.<br />

bar- fiili konu dışı olduğundan üzerinde durulmayacaktır. Ancak, ber- yardımcı<br />

fiilinin aşağıdaki cümlede tezlik fonksiyonunda kullanıldığını düşünmemekteyiz.<br />

83


Zeynep Gençer<br />

1)...täŋrisi üntäyü yol ayu berdi (LX.7)<br />

“Perisi seslenerek ona yolu gösteriyordu.” (Korkut, Birkan)<br />

Bize göre:<br />

“Perisi seslenerek ona yolu gösteriverdi.”<br />

Kutadgu Bilig’ de :<br />

1. Eserde bir- yardımcı fiiliyle kurulmuş yirmi sekiz ayrı fiile rastlanmış,<br />

tekrarları ile birlikte toplamda 132 fiil tespit edilmiştir.<br />

2. Tespit edilen fiillerin hepsi aynı birleşme yapısına sahip değildir. Çoğunlukla<br />

–A/-U/-I bir- şeklinde birleşmeler görülmekte, -(X)p bir-’ li yapılara dört beyitte<br />

rastlanılmaktadır. Bunlardan al-(almak) fiili bir beyitte –u bir-, bir beyitte ise<br />

-(X)p bir- olmak üzere iki farklı yapıda karşımıza çıkmakta, sun- (sunmak,<br />

uzatmak) fiili ise üç yerde -(X)p bir- şeklinde birleşmektedir.<br />

1) Alu birse açıġ kör altun kümüş/ Úayuúa at alsa úayuúa yumuş (2542)<br />

“Onlara hükümdardan altın-gümüş, ihsanlar koparmalı; bazılarına<br />

unvan ve bazılarına da vazife verilmesi hakkında tavassutta<br />

bulunmalıdır.” (Arat)<br />

(3983)<br />

2) Nengi bolmasa er alıp birgüke/ Elig úısġa boldı úamuġ edgüke<br />

“Verecek malı olmazsa, insan hiç bir iyiliğe el uzatamaz.”(Arat)<br />

3) Tüketti sözin türdi badı bitig/ Sunup birdi aldı úadaşı tetig (3811)<br />

“Sözünü tamamladı; mektûbu katlayıp, bağladı; uzattı ve zeki kardeşi<br />

aldı.”(Arat)<br />

-(X)p bir- ile kurulan yapı bir önceki eserde de tartışıldığı gibi burada<br />

da aynı yapıda karşımıza çıkmaktadır.Yukarıda belirtilen nedenden dolayı bu<br />

yapının ilerleyen dönemlerde kullanıldığı cümlede anlam değişikliğine etkisinin<br />

olacağı düşünülmektedir. Ayrıca, eserde sırasıyla yapılan işler dile getirilirken<br />

sadece -(X)p bir- yapısına başvurulmaması da başka bir destekleyici ipucu<br />

olarak düşünülmektedir.<br />

1) Yatıġ yarlıkaġıl içür bir yigü/ Ümeg edgü tutgıl ay bilge bügü (495)<br />

“Yabancının kusurunu bağışla, onu yedir ve içir; ey âlim hakîm,<br />

misâfire iyi muâmele et.”(Arat)<br />

84


Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />

3. Yardımcı fiil bütün birleşmelerde dar ünlülü okunmuştur.<br />

1) İtigli bayatım ite birdi öz/ İte birdi tüzdi yaraşturdı tüz. (146)<br />

“Her şeyi yoluna koyan Tanrım bunları da yola getirdi; tanzim etti,<br />

düzeltti ve birbirleri ile barıştırdı.” (Arat)<br />

2) Bolumsuzúa devlet kelü birse úut/ İter devletin ol keçürmez<br />

küni(1715)<br />

“Olmayacak kimseye devlet ve saadet gelirse, o ayağına gelen bu<br />

devleti derhâl teper.” (Arat)<br />

3) Úalı úolsa sen tutçı üsteng elig/ Er atnı sevindür öge bir erig (5481)<br />

“Eğer sen he vakit üstün gelmek istersen, adamlarını memnun et ve<br />

onlara değer verip, öğerek, şevke getir.” (Arat)<br />

4. Eserle ilgili çalışmalarda Ercilasun (Ercilasun, 1984), söz konusu yardımcı<br />

fiilin kolaylık ve çabukluk anlamlarına değinmiş, diğer taraftan failin bayat,<br />

tengri, dünya, ödlek, ana-ata, müşavir gibi üstün ve kudretli kimseler ve nesneler<br />

olmasının dikkat çekici olduğunu vurgulamıştır. Hacıeminoğlu (Hacıeminoğlu<br />

1996), anlamla ilgili bir gruplandırma yapmazken Toprak (Toprak, 2005),<br />

bir- ile kurulan birleşik fiillerde kolaylık ve çabukluk ifadesinin olduğunu<br />

belirtmiştir. Öne sürülen bu fikirler dikkatle incelendikten sonra, Ercilasun’ un<br />

dikkat çektiği kudretli faillerin belirtilen işleri yapmış olmaları, o faillerin lütfu<br />

sonucu kolaylığın ortaya çıkmış olması ihtimalini güçlendirmektedir.<br />

Atebetü’l-Hakâyık’ ta :<br />

1. Eserde tek bir fiilin bu yapıda kullanılmış olması dikkat çekicidir. –u birşeklinde<br />

karşımıza çıkan bu yapıda yardımcı fiil dar ünlüyle okunmuş, cümlede<br />

tezlik ya da kolaylık anlamlarına rastlanılmamıştır.<br />

1) ayu bir manga bu negüke kerek (314)<br />

“Bana söyleyiver, bu neye yarar” (Arat)<br />

Nehcü’l-Feradis’ te :<br />

1. Eserde ber- yardımcı fiiliyle kurulmuş altı ayrı birleşik fiil tespit edilmiş, her<br />

biri birden fazla kullanılan bu fiillerden ıd- (göndermek, yollamak, atmak) fiiline<br />

85


Zeynep Gençer<br />

yüz on beş yerde rastlanılmıştır. Toplamda ise bu yapıda yüz elli altı birleşik fiil<br />

vardır. ayt- (18) ve qıl- (16) en çok kullanılan ikinci ve üçüncü sıradaki fiillerdir.<br />

2. ıd- dışındaki tüm fiiller dar ünlüyle bağlanmış, -(X)p bir- yapısına<br />

rastlanılmamıştır.<br />

1) Òadìca rażhÀ azıq qılu berdi (7-9)<br />

“Hz. Hatice yiyecek hazırladı.” (Aktan)<br />

Bize göre:<br />

Hz. Hatice yiyecek hazırlayıverdi.<br />

2) sanga örtüglüg sözüm bar, aytu bereyin (421-7)<br />

“Sana gizli bir sözüm var, söyleyeyim.” (Aktan)<br />

Bize göre:<br />

Sana gizli bir sözüm var, söyleyivereyim.<br />

3)...on ming yarmaq Óasan atlıġ kişi birle ıêa berdi (187-2)<br />

“… Hasan adlı kişiyle on bin yarmak gönderdi, …” (Aktan)<br />

Bize göre:<br />

Hasan adlı kişiyle on bin yarmak gönderiverdi.<br />

3. Diğer dönemlerde karşımıza bir- olarak çıkan yardımcı fiil bu dönemde ses<br />

değişikliğine uğramış ve ber- olmuştur.<br />

4. Eserde tespit edilen birleşik fiillerde lütuf ve şükran anlamı açıkça<br />

görülmektedir.<br />

1) Bu etlerning ġuddalarını yıġıp bizim çetükke ıêa bergil temiş erdi<br />

(312-8)<br />

“… “Etlerin bezlerini toplayıp bizim kediye gönder.”demişti.” (Aktan)<br />

Bize göre:<br />

… “Etlerin bezlerini toplayıp bizim kediye gönderiver”demişti.<br />

2) Óaq teèÀlÀ ol qulġa uçtmaó óiãÀrı içinde bir ew binÀ qılu bergey<br />

(383-12)<br />

“Cenabıhak o kula cennette kale içinde bir köşk yapacaktır.” (Aktan)<br />

Bize göre:<br />

Cenab-ı Hak o kula cennet kalesi içinde bir köşk yapıverecek.<br />

86


Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />

3) ...manga èAlìni ündeyü bering (139-1)<br />

“… Bana Ali’yi çağırın!” (Aktan)<br />

Bize göre:<br />

Bana Ali’yi çağırıverin.<br />

(Aktan)<br />

4) Ey şeyò,Tangrı èizzeti üçün bu keçeki (17) ahvÀllarıngızdın manga<br />

aytu bering (317-17)<br />

“Ey şeyh! Tanrı’nın şanı için bu geceki durumunuzu bana söyleyin.”<br />

Bize göre:<br />

Ey şeyh! Tanrı’nın şanı için bu geceki durumunuzu bana söyleyiverin.<br />

5)...taqı menim üçün metÀè alu bersengiz (339-12)<br />

“*İkimiz birlikte gidip bana bir şeyler alsak.” (Aktan)<br />

Bize göre<br />

...Ve bana / benim için metâ (bir şeyler) alıverseniz.<br />

6)...emgek(6)leringiz içinde ne ãavÀb kim berdi erse, anlarnıng<br />

dìvÀnında taqı ol ãavÀblarnı bitiyü berdi tep aydı. (409-6)<br />

“… sizin emeğinize ne sevap verdiyse, onların defterine de aynı sevabı<br />

yazdı.”(Aktan)<br />

Bize göre:<br />

Emeklerinize ne sevap verdi ise onların divanına da o sevabı yazıverdi.<br />

5. ıda ber- birleşik fiillerin kullanıldığı bazı cümlelerde ber- lütuf ya da şükran<br />

ifadesi olma özelliğini kısmen yitirmiş, cümlede eylemin kolayca ve çabukça<br />

yapıldığı anlamı kendini göstermeye başlamıştır. Bu duruma ıd- fiilinin anlamının<br />

önemli ölçüde etki ettiği düşünülmektedir. Kaşgarlı Mahmud, eserinde ilgili fiili<br />

ve aynı fiilden türemiş olan isimleri aşağıdaki örneklerle açıklamıştır.<br />

ıdıldı<br />

tutgun ıdıldı: Tutsak (ya da bağlanmış adam ya da benzer bir<br />

kısıtlanmış durumda bulunan kimse) serbest bırakıldı.<br />

ıdınçu:<br />

ıdınçu saç: Erkeğin uzun süre toplu tutulduktan sonra çözülüp serbest<br />

bırakılan saçı.<br />

ıdunçı yılqı: Serbest bırakılan, doğaya salınan hayvan.<br />

87


Zeynep Gençer<br />

Yukarıdaki örnekler incelendiğinde ıd- fiilinin kendi içinde bir<br />

çabukluğu barındırdığı, ber- ile oluşturduğu birleşik fiilde ber- fiilinin işlevinin<br />

kuvvetlendirme olabileceği düşünülmektedir.<br />

1) ...ögütlep òabar ıêa berdi erse (325-14)<br />

“… öğüt verip şöyle haber gönderdi…”(Aktan)<br />

6. Eserde dikkat çeken bir diğer önemli nokta ise, ıd- ile derhâl zarfının aynı<br />

cümlede kullanılmış olması ve cümledeki tezlik anlamının açıkça görülüyor<br />

olmasıdır. Cümlenin bu anlamı ber- yardımcı fiili ya da ıd- asıl fiilinden değil,<br />

“derhâl” zarfından aldığı düşünülmektedir.<br />

2) DeróÀl kişi ıêa berdi,bu qullarnı keltürdiler (247-1)<br />

“Derhal adam gönderdi, hizmetçileri getirdiler.” (Aktan)<br />

Kısasü’l-Enbiyâ’ da :<br />

1. Eserde ber- yardımcı fiiliyle kurulmuş olan yirmi beş ayrı fiil tespit edilmiş,<br />

tekrarlar ve aynı fiilin farklı yapılarıyla birlikte toplamda ise yüz kırk iki<br />

birleşik olduğu görülmüştür.<br />

2. ber- yardımcı fiili asıl fiile –A/-U zarf fiil ekleriyle bağlanmış, söz konusu<br />

yapıda -(X)p ekine rastlanılmamıştır. Ancak, al- (almak), ayt- (sormak,<br />

söylemek), ıd- (göndermek), kıl- (kılmak, eylemek, yapmak), körgüz-<br />

(göstermek), yandur- (geri çevirmek, çevirmek, göndermek) fiilleri her iki dar<br />

ünlüyü de kullanarak birleşmişlerdir.<br />

1) al-:<br />

eligge köterip yörügü başmaúıŋız yoú erdi. Bu yigit işitip başmaúın<br />

olarġa ala berdi. (204r-15)<br />

“...elinizde giyip yürüyecek ayakkabınız yok idi. Bu yiğit (bunu) işitip<br />

ayakkabısını onlara veriverdi.”<br />

Óüseyn bardı yegirmi yeti kişi öz mevlÀlarındın alu berdi (244v-5)<br />

“Hüseyin vardı, kendi azatlı kölelerinden yirmi yedi kişiyi (yanına)<br />

alıverdi.”<br />

2) ayt-:<br />

Şerįèat aókÀmın olarġa aytu berdi (216r-14)<br />

“Şeriat hükümlerini onlara anlatıverdi ”<br />

Rÿbįlni úuçdı, Yÿsufnuŋ òaberlerin sordı, úamuġnı ayta berdi. (106r-<br />

88


Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />

2)<br />

3) ıd-:<br />

“Rÿbįli kucakladı, Yusuf’u sordu, hepsini anlatıverdi”<br />

Ol temür úazuúlarda arúan yaturda susadı Mevlį taèÀlÀ uçmaódın<br />

şerbet ıđu berdi (113v-11)<br />

“O, demir kazıklar (üstünde) sırt üstü yatarken susadı; Mevla taèÀlÀ<br />

cennetten şerbet gönderiverdi.”<br />

...ol yerni men bilmezin úayda turur Mevlį èazze ve celle bir úuşnı<br />

úulavuz ıđa berdi (13r-19)<br />

“O yeri ben bilmem, nerededir Mevla èazze ve celle bir kuşu kılavuz<br />

olarak gönderiverdi”<br />

4) kıl-:<br />

13)<br />

Üçünçi yer yüzini saŋa mescid (13) úıldı taúı arıġ úılu berdi (194v-<br />

“Üçüncüsü, yeryüzünü sana mescid kıldı ve onu temiz kılıverdi”<br />

...öz mÀlımızdın saŋa sercÀn úıla bereliŋ (179v-17)<br />

“...kendi malımızdan sana bahşedelim”<br />

5) körgüz-:<br />

suw üze ördek yörügenin körgüzü berdi, aŋa oòşayu kimi yüze (2)<br />

başladılar (24r-1)<br />

“(Cebrail) Suyun üstünde ördeğin yürüyüşünü onlara gösteriverdi ve<br />

onu taklit ederek yüzmeye başladılar.”<br />

....men sizlerge körgüze bereyin,(5) siz tutup öltürüŋ (190r-4)<br />

“Ben size gösterivereyim, siz tutup öldürün.”<br />

6) yandur-:<br />

òüdÀyÀ, ol eki çeçek-(19)-lerimni maŋa yanduru bergil (100v-19)<br />

“Tanrım, o iki çiçeğimi bana geri gönderiver.”<br />

ol atlarnı maŋa yandura beriŋ (140v-5)<br />

“O atları bana geri getiriverin”<br />

Yukarıdaki yapılarda, cümlede anlam farklılığına neden olacak bir<br />

durum tespit edilememiştir. İncelenen diğer dönem eserlerinde karşımıza farklı<br />

89


Zeynep Gençer<br />

fiillerde çıkan bu yapının aynı eserde aynı fiillerde görülmesi (ıdu ber-/ ıda ber-,<br />

yanduru ber-/ yandura ber- vb.) ilginç olup bir başka araştırma konusu olarak<br />

ele alınmalıdır.<br />

4. Aşağıdaki iki cümlede eylemin başkasının yararına yapılması, başkası için<br />

yapılması görüşü geçerliliğini kaybetmiştir.<br />

1) Yÿsufnı yawlaú söwer erdi. Anıŋ üçün İsóÀú yalavaç úurını Yÿsufġa<br />

bildürmeyin tonı içinde (17) belige úurşayu berdi. (97v-17)<br />

“Yusuf’u çok severdi. Onun için İshak peygamberin kuşağını Yusuf’a<br />

sezdirmeden elbisesi içinden beline bağlayıverdi.”<br />

Cümle ilk bakışta bir lütuf ifadesiymiş gibi görünse de, eylemi<br />

gerçekleştiren, yaptığıyla eylemden etkilenene zarar vermektedir. Kıssanın<br />

devamında, eylemden etkilenen hırsızlıkla suçlanıp eylemi gerçekleştirenin<br />

kölesi olma cezasına çarptırılmıştır. Ayrıca, bildürmeyin zarfının cümlede yer<br />

alması işin çabuklukla yapıldığını belirtmektedir.<br />

2) Oyġanıp bu tüşni eriŋe aytu berdi... (227r-6)<br />

“Uyanıp rüyasını kocasına anlattı.”<br />

İkinci cümle de aynı şekilde, eylemi gerçekleştirenle bundan etkilenen<br />

arasında bir yarar (lütuf) ilişkisini ortaya koymamakta, aksine özne sonraki<br />

cümlelerde yaptığı işten dolayı zarara uğramaktadır.<br />

3. Sonuç<br />

bir-/ber- yardımcı fiilinin incelendiği bu çalışmada; fiilin Eski Türkçe<br />

döneminde asıl anlamını koruduğu ve cümlede lütuf ve şükran ifadesi olarak<br />

kullanıldığı, Karahanlı Türkçesinde tanrısal lütuftan kaynaklı bir kolaylık anlamı<br />

kazandığı ve bundan dolayı ifadelerde eylemi gerçekleştiren ile eylemden<br />

etkilenene bağlı olarak cümlelerin lütuf veya şükran bildirdiği tespit edilmiştir.<br />

Harezm Türkçesi dönemine gelindiğinde ise, kullanılan zarfların ve asıl fiillerin<br />

de etkisiyle cümlelerde çabukluk anlamı görülmeye başlanmıştır. Ancak bu<br />

dönemde incelenen söz konusu yardımcı fiilin oluşturduğu birleşimlerde<br />

dilbilgiselleşmenin tam olarak tamamlandığı düşünülmemektedir 2 . Yardımcı fiil<br />

2 Demirci (2008) dilbigiselleşmeyi şu şekilde tanımlamaktadır:“<strong>Dil</strong>bigiselleşme, dillerdeki bazı kelimelerin büyük<br />

bir ölçüde gerçek anlamlarını kaybedip yapısal olarak fosilleşmeleri/kalıplaşmaları, dilde semantik görevden ziyade<br />

90


Tarihi Türk Lehçelerinde “ber-/bir-” Yardımcı Fiili ile Kurulan Birleşik Fiiller ve Anlamları Üzerine<br />

gerçek anlamını henüz yitirmiş değildir. Çalışma sonunda, tezlik tasvirî fiilinin<br />

incelenmesinde ıd- fiilinin rolünün tekrar ele alınmasına ve dilbigiselleşme<br />

sürecinin tespiti için kaynak eser ve sahaların genişletilmesine karar verilmiş<br />

olup bir sonraki çalışmada Eski Anadolu Türkçesi dönemi ve eserlerine yer<br />

verilmesi düşünülmektedir.<br />

Kaynaklar<br />

AKTAN, Bilal (2006), Kerderli Mahmud Cennetlerin Açık Yolu Nehcü’l-Feradis, Edebiyat<br />

Otağı, Ankara.<br />

ARAT, Reşid Rahmeti (1987), Kutadgu Bilig I Metin, TDK Yayınları, Ankara.<br />

ARAT, Reşid Rahmeti (1979), Kutadgu Bilig III İndeks, (Haz.: Eraslan, Sertkaya, Yüce) Türk<br />

Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 47, IV, A12, İstanbul.<br />

ARAT, Reşid Rahmeti (1951), Edib Ahmed bin Mahmud Yükneki, Atebetü’l-Hakâyık, Ateş<br />

Basımevi, İstanbul.<br />

ATA, Aysu (1997), Kısasü’l-Enbiyâ I Giriş-Metin-Tıpkıbasım, TDK Yayınları, Ankara.<br />

ATA, Aysu (1997), Kısasü’l-Enbiyâ II Dizin, TDK Yayınları, Ankara.<br />

ATA, Aysu (1998), Nehcü’l-Feradis Uştmahlarning Açuk Yolı Cennetlerin Açık Yolu III Dizin<br />

- Sözlük, TDK Yayınları, Ankara.<br />

ATALAY, Besim (1939 – 1941), Divanü Lugati’t-Türk Tercümesi, Ankara: Cilt I, II, III, IV –<br />

DEMİRCİ, Kerim (2008), <strong>Dil</strong>bigiselleşme Üzerine Üzerine Bir İnceleme, Bilig S. 45, s. 131-<br />

146<br />

ECKMANN, Janos (2004), Nehcü’l-Feradis (Hazırlayan: Semih Tezcan, Hamza Zülfikâr),<br />

TDK Yayınları, Ankara.<br />

ERCİLASUN, A. Bican (1984), Kutadgu Bilig Grameri, Gazi Üniversitesi, Ankara.<br />

ERDAL, M. (2004), A Grammar of Old Turkic, Leiden:Brill.<br />

ERGİN, Muharrem (2007), Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları No:95, İstanbul.<br />

GABAIN, A. V. (2000), Eski Türkçenin Grameri,(Çeviren: Mehmet Akalın), TDK Yayınları:<br />

532, Ankara.<br />

HACIEMİNOĞLU, Necmettin (1996), Karahanlı Türkçesi Grameri, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu,<br />

Ankara.<br />

HAMILTON, James Russel (1998), Budacı İyi ve Kötü Kalpli Prens Masalının. Uygurcası-<br />

Kalyanamkara ve Papamkara-, (Çeviren: Ece Korkut, İsmet Birkan), Simurg Yay.,<br />

Ankara.<br />

ÖZYETKİN, A.Melek (2001), Ebu Hayyan, Kitabu’l-İdrak Li Lisani’l-Etrak, Fiil: Tarihî<br />

Karşılaştırmalı Bir Gramer ve Sözlük Denemesi, KÖKSAV, Tengrim Türklük Bilgisi<br />

Araştırmaları Dizisi: 3, Ankara.<br />

TEKİN, Talat (2003), Orhon Yazıtları, Yıldız Yayınları, İstanbul.<br />

TEKİN, Talat (2000), Orhon Türkçesi Grameri, TDAD, Ankara.<br />

TOPRAK, Funda (2005), Harezm Türkçesinde Fiil, Ankara.<br />

dilbilgisel işlev yüklenmeleri demektir.”<br />

91


<strong>Dil</strong> Araştırmaları Dîvânü Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 93-114 ss.<br />

Türkiye Türkçesinde Yazım<br />

Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet<br />

i’li Renk Adlarının Yazımı ve<br />

Kullanım Özellikleri<br />

Salim Küçük * 1<br />

Özet: Türkçenin söz varlığına katkıda bulunan ve Arapça,<br />

Farsça gibi Doğu kaynaklı dillerin yanı sıra Batı kaynaklı<br />

sözcüklerde de karşımıza çıkan nispet i’sinin kullanıldığı<br />

alanlardan biri de renk adlarıdır. Türkiye Türkçesinde “…<br />

renginde (olan)”, “… renkte (olan)”, “… renkli” karşılığı<br />

kullanılan nispet i’sinin kullanımı son derece yaygın olup bu<br />

şekilde türetilen sözcüklerin önemli bir kısmı zaman içerisinde<br />

eskimiş, unutulmuş hatta ağızlarda kullanımdan düşmüştür.<br />

1928-2005 yılları arasında basılan yazım kılavuzlarında<br />

nispet i’li renk adlarının yazım ve kullanım özelliklerini<br />

incelemeyi amaçlayan bu çalışmada toplam 34 renk adı<br />

tespit edilmiş ve mesele yazım birliği ve köken açısından ele<br />

alınarak değerlendirilmiştir.<br />

Anahtar Sözler: Türkiye Türkçesi, yazım kılavuzu, nispet<br />

i’si, renk adları, söz varlığı.<br />

The Writing and the Usage<br />

Characteristics of Colour Names<br />

with Suffix of Relation in Turkey<br />

Turkish Spelling Books (1928-2005)<br />

Abstract: One of the areas, in which suffix of relation that not<br />

only makes a contribution to the vocabulary of Turkish but<br />

also we come across in West origin vocabularies besides East<br />

origin languages such as Arabic and Persian is used, is colour<br />

names. In Turkey Turkish the usage of suffix of relation in<br />

the acknowledgment of ” ... coloured” is very common. The<br />

important parts of vocabularies that are produced in that way<br />

went out of date, forgotten and even are no longer used. In this<br />

study that aims to examine the characteristics of writing and<br />

usage of colour names with suffix of relation in 1928-2005<br />

dated spelling book, 34 colour names has been determined in<br />

total and the issue has been handled and evaluated in terms of<br />

writing unity and origin.<br />

Key words: Turkey Turkish, Spelling book, suffix of relation,<br />

colour names, vocabulary<br />

*<br />

Yrd. Doç. Dr., Ordu Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü. sakucuk@hotmail.com<br />

93


Salim Küçük<br />

Giriş<br />

Türkiye Türkçesinin yapı ve işleyişi ile ilgili sorunlardan birisi de<br />

Türkçenin belli kurallar çerçevesinde yazıya geçirilmesi, yani imlâsı olmuştur.<br />

Ancak yazım kılavuzları yazım birliğinin sağlanması açısından her zaman önemli<br />

görülmekle birlikte 1928’den 2005’e kadar hazırlanan yazım kılavuzlarında bir<br />

bütünlük sağlanamamış ve kuralların sık sık değiştirilmesi eğitim ve öğretime<br />

olumsuz yönde yansımıştır (Parlakyıldız 2008: 545). Kuralların, alışkanlıkların<br />

ve yaygın kullanımın geçerli olduğu imlânın düzeltilmesinde yardımcı olacak<br />

unsurlardan biri de telâffuzdur. Çünkü sözcüklerin doğru yazımı kadar yanlışsız<br />

ve yeterli bir şekilde seslendirilmesi de önemlidir. Türkiye Türkçesi’nde<br />

telâffuzla ilgili olarak ele alınması gereken konulardan biri de düzeltme<br />

işaretlerinin kullanıldığı nispet i’li renk adlarının yazımı ve seslendirilmesidir.<br />

Türkiye’de Cumhuriyet sonrası yeni harfli Türk imlâsının başlangıcında 1<br />

Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı kanunla kabul edilen “Türk Harflerinin Kabul<br />

ve Tatbiki Hakkında Kanun” bu bakımdan bir milat özelliği taşır. Bu kanunu<br />

1928 yılında Ahmet Cevat, Ahmet Rasim, Celâl Sahir, Falih Rıfkı, Fazıl Ahmet,<br />

İbrahim Necmi, İbrahim Osman (raporu yazan), İsmail Hikmet, Mehmet Baha,<br />

Mehmet Emin, Mehmet İhsan, Ragıp Hulûsi, Ruşen Eşref, Yakup Kadri’den<br />

oluşan <strong>Dil</strong> Encümenince yazımda birliği sağlamak amacıyla düzenlenmiş ve<br />

yayımlanmış olan İmlâ Lûgati takip eder.<br />

Şemsettin Sami’nin Kâmus-ı Türkî adlı eseri ile Mehmet Bahaeddin’in<br />

(Mehmet Baha) Yeni Türkçe Lûgat’i örnek alınarak hazırlanan 1928 tarihli İmlâ<br />

Lûgati TDK’nin kuruluşundan önce yayımlanmasına rağmen Kurumun yayını<br />

gibi değerlendirilmiş ve on üç yıl boyunca kullanılmıştır (Yazım Kılavuzu 2005:<br />

I, II).<br />

Her ne kadar adı lûgat ise de bu eser, Lâtin harfli şekillerin karşılığında<br />

eski harfli şekillerin verildiği bir kelimeler listesidir. Kelimeler eski harflere<br />

göre dizilmiştir. Kitabın başındaki ön söz dikkatle okunduğunda o yıllarda<br />

Türkçenin imlâ ile ilgili birçok meselesinin henüz farkında bile olunmadığı<br />

görülür. Lâtin harflerine geçişin ilk ürünü olması bakımından bu durumu<br />

normal karşılamak gerekir. (Zülfikar 1991: 71).<br />

1941 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda “İmlâ Lûgati’nin İkinci Basımı”<br />

açıklamasına yer verilmesi kılavuzun 1928 tarihli İmlâ Lûgati’nin devamı<br />

sayıldığının bir göstergesidir.<br />

Türkçe, Arapça, Farsça vb. sözcüklerin sonuna eklenen ve renk bildiren<br />

kelimelerde “… renginde (olan)”, “… renkte (olan)”, “… renkli” karşılığı<br />

kullanılan nispet i’sinin yazımı ‏(ى)‏ 1928’den bugüne (bk. EK-1 ve EK-2) Kurum<br />

tarafından çıkarılan yazım kılavuzlarında farklı şekillerde yazıla gelmiştir<br />

(Doğan 2003: 190, 199).<br />

1928-2005 tarihleri arasındaki yazım kılavuzlarında nispet i’li renk<br />

94


Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />

adlarını nesnel bir şekilde incelemeyi amaçlayan bu çalışmada, Kurum yayını<br />

olmamakla birlikte ilk kılavuz olması nedeniyle 1928 tarihli İmlâ Lûgati<br />

başlangıç olarak kabul edilmiştir. Çalışmada toplam 14 adet yazım kılavuzu<br />

incelenmiş olup bunların 13’ü Kurum yayınıdır. Çalışmada 1948, 1956, 1957<br />

ve 1960 tarihli kılavuzlar nispet i’li renk adları ile ilgili olarak 1941 tarihli İmlâ<br />

Kılavuzu’ndan farklı bilgilere ve yazıma yer vermedikleri için incelenmemiştir.<br />

1. Yazım Kılavuzları ve Nispet i’si<br />

Nispet i’sinin kullanılmaya başladığı ilk kılavuz olan 1928 tarihli İmlâ<br />

Lûgati’nde eserin baş kısmına konulan ön söz niteliğindeki bölümde (s. XII)<br />

nispet i’li renk adlarının yazımı ile ilgili olarak “Arapça nisbet î – sinden gelen,<br />

fakat nisbet değil renk ve şekil gösteren kurşuni, armudi gibi türkçe kelimelerdeki<br />

i – lere ise konulmamıştır.” ifadesine yer verilmiştir.<br />

Önemli ölçüde 1928 tarihli İmlâ Lûgati’ne dayanan ve ikinci baskısı<br />

1941 yılında İbrahim Necmi <strong>Dil</strong>men öncülüğünde çıkarılarak 23 yıl kullanılan,<br />

üçüncü baskısı 1948, dördüncü baskısı 1956, beşinci baskısı 1957, altıncı baskısı<br />

1960 ve yedinci baskısı 1962 yılında yapılan kılavuzlarda nispet i’si ile ilgili<br />

herhangi bir açıklamaya yer verilmediği görülür.<br />

1965 tarihli Yeni İmlâ Kılavuzu’nda:<br />

1.Arapça ve Farsça kelimelerin sonuna eklenerek sıfat yapan ve nispet<br />

‘i’si denilen uzun ‘î’, eski İmlâ Kılavuzunda kimi kelimelerde uzun, kimi<br />

kelimelerde kısa ‘i’ olarak gösterilmişti: Millî, ilmî, ferdî, içtimaî, siyasi,<br />

medeni… gibi.<br />

Yeni İmlâ Kılavuzuna göre bunlar her yerde uzun ‘î’ olarak yazılacaktır:<br />

İçtimaî, siyasî, medenî, millî, ilmî, ferdî, armudî, gümüşî, altunî… gibi.”<br />

(s.XIV)<br />

2. “Yabancı kelime köklerinden yapılan bir çeşit yabancı sıfat da üzerine<br />

uzatma işareti konulan nispet eki î ile kurulur: Medenî, sıhhî, dünyevî, millî,<br />

ahlâkî, iktisadî gibi. (s.33)<br />

3. Türkçe kelimelere de bu ekin getirildiği görülür; Gümüşî, armudî,<br />

altunî gibi. Bunları i ile yazmak doğru olmaz; Gümüşi, armudi, altuni<br />

gibi. Fakat uzatma işaretinin boş yere bir çok yabancı kelimeye konulduğu<br />

görülmektedir; Kemâl, sıfât gibi. Bunların uzun okunuşu Türkçeye aykırıdır.<br />

(s.33) açıklamalarına yer verilmiştir.<br />

Yeni Yazım (İmlâ) Kılavuzu adını taşıyan 1970 tarihli kılavuz da 1965<br />

tarihli kılavuzla hemen hemen aynı görüşü paylaşmaktadır:<br />

1.Arapça ve Farsça sözcüklerin sonuna eklenerek sıfat yapan ve nispet<br />

‘i’si denilen uzun ‘î’ eski İmlâ Kılavuzunda kimi sözcüklerde uzun, kimi<br />

sözcüklerde kısa ‘i’ olarak gösterilmişti: millî, ilmî, ferdî, içtimai, siyasi,<br />

medeni… gibi.<br />

95


Salim Küçük<br />

Yeni Yazım Kılavuzuna göre bunlar her yerde uzun ‘î’ olarak yazılacaktır:<br />

İçtimaî, siyasî, medenî, millî, ilmî, ferdî, armudî, gümüşî, altunî, millîleştirmek,<br />

Alevîlik, Şiîler… gibi. (s. XIV).<br />

2. Yabancı sözcük köklerinden yapılan bir çeşit yabancı sıfat da üzerine<br />

“ ^ ” işareti konulan nispet eki ‘î’ ile kurulur: Medenî, sıhhî, dünyevî, millî,<br />

ahlâkî, iktisadî gibi.” (s.32). hükmünden sonra dipnotla gönderme<br />

yapılarak “Türkçe sözcüklere de bu ekin getirildiği görülür: gümüşî, armudî,<br />

altunî gibi. Bunlar eskiden kurulmuş sözcüklerdir…(s. 32) açıklamasına<br />

yer verilmiştir.<br />

Görüldüğü üzere bu açıklamalarda geçen nispet i’li renk adlarından<br />

gümüşî ve altunî sözcükleri uzun “î” ile yazılmıştır.<br />

Tarih olarak birbirlerine çok yakın olan 1975 ile 1977 tarihli kılavuzlarda<br />

ise nispet i’li sözcüklerin yazımı farklıdır. 1975 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu,<br />

1970 tarihli Yeni Yazım (İmlâ) Kılavuzu ile aynı hükümleri taşırken (s.32),<br />

yeniden düzenlenmiş dokuzuncu baskıyı oluşturan 1977 tarihli Yeni Yazım<br />

Kılavuzu’nda “Düzeltme İmi” başlığı altında (s. 47) “Uyarı: Eski ‘nispet i’si ile<br />

yazılan sözcüklerden, bu im kaldırılmıştır: milli, siyasi, hukuki, insani, iktisadi…<br />

gibi.” açıklamasına yer verilmiştir. 1975 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu’nda nispet<br />

i’li renk adları uzun î ile yazılırken, 1977 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu’nda kısa<br />

i’li yazılmıştır. 1981 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu’nda da yine “Düzeltme İmi”<br />

başlığı altında 2 nolu uyarı olarak (s. 41) 1977 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu’ndaki<br />

görüş tekrarlanmıştır.<br />

Prof. Dr. Hasan Eren tarafından hazırlanan 1985 tarihli İmlâ Kılavuzunda<br />

ise nispet i’si ile ilgili olarak (s.3):<br />

İmlâ Kılavuzu’nun Yazım Kılavuzu adını alan son baskılarında düzeltme<br />

(inceltme, uzatma) işaretinin kaldırılması, yazıda ve söyleyişte büyük<br />

sorunlara yol açmıştır. Eski nispet i’si üzerinden bu işaretin kaldırılması,<br />

yazı ve söyleyiş sorunlarını bir kat daha artırmıştır. Bu durum karşısında<br />

Millî Eğitim Bakanlığı, 1982 yılında bir bildiri yayımlayarak yazışma ve<br />

yayınlarda gözlenen aksaklıkları gidermek ve yazılışta birliği sağlamak üzere<br />

düzeltme işaretinin kullanılmasını bakanlık teşkilatına bildirmiştir (Millî<br />

Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi 12 Nisan 1982, cilt 45, sayı 2110, s. 166).<br />

açıklamasına yer verilmiştir.<br />

1988 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda “Sunuş” (s. 3) başlığı altında:<br />

5. Son yıllarda, düzeltme (uzatma, inceltme) işaretinin kullanılmaması<br />

sonucu ortaya çıkan karışıklıkları gidermek üzere bu işaretin kullanılması<br />

zorunlu olan durumlar, imlâ kuralları bölümünde belirtilmiş, bu gibi kelimeler<br />

de sözlük bölümünde düzeltme işaretiyle gösterilmiştir. Bu kuralların<br />

dışında, Arapça ve Farsçadan dilimize girmiş kelimelerin doğru söylenmesi<br />

için uzun a, i, u harfleri üzerine bu işaretin konması, bir imlâ sorunu olarak<br />

düşünülmemiş ve serbest bırakılmıştır.<br />

96


Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />

ve önemli bir yenilik olarak ilk defa 1988 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda karşımıza<br />

çıkan “Düzeltme (inceltme, uzatma) işareti” başlığı altında (s. 7-8):<br />

17. Eski nispet i’sini göstermek için düzeltme işareti kullanılır: ahlâkî,<br />

iktisadî, insanî, edebî, fikrî, medenî, sıhhî, siyasî, dahilî, haricî, dünyevî gibi. –<br />

Böylelikle askeri (asker-i) ve askerî, dini (din-i) ve dinî (= dinsel), ilmi (ilm-i)<br />

ve ilmî (= bilimsel), resmi (resm-i) ve resmî gibi biçimlerin karıştırılması<br />

önlenmiş olur.<br />

Nispet i’si Türkçe kelimelerde de kullanılır: altunî, bayatî, gümüşî,<br />

kurşunî. – Buna karşılık, çengi, çini, harami, külhani, tiryaki gibi örneklerde<br />

–î’ler i’ye dönüşmüştür. İfadeleri yer almıştır.<br />

Burada da dikkati çeken nispet i’li renk adlarının altunî, gümüşî ve<br />

kurşunî şeklinde uzun î’li yazımlarıdır. 1993 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda da nispet<br />

i’si ile ilgili olarak aynı görüş (s. 9) tekrarlanmıştır.<br />

1996 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda “Ünlüler üzerinde düzeltme işareti” (s. 8)<br />

ve 2000 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda “Düzeltme İşareti” başlıkları altında nispet<br />

i’si (s. 8) ile ilgili olarak: “Nispet î’si bazı Türkçe kelimelerde de kullanılır:<br />

altunî, bayatî, gümüşî, kurşunî. Bu örneklerde ikinci heceler de uzun söylenir.”<br />

bilgisine yer verildiğini görürüz. 1996 ve 2000 tarihli kılavuzları diğerlerinden<br />

ayıran en önemli özellik her iki kılavuzun sonuna nispet i’li sözcüklerin yazımını<br />

gösteren birer listenin eklenmesidir.<br />

2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda ise “Düzeltme İşareti” başlığı altında<br />

nispet i’si ile ilgili olarak (s.7):<br />

3. Nispet i’sinin belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek<br />

için kullanılır. Böylece (Türk) askeri ve askerî (okul), (İslam) dini ve dinî<br />

(bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk’ün) resmi ve resmî<br />

(kuruluşlar) gibi anlamları farklı kelimelerin karıştırılması da önlenmiş olur.<br />

Nispet i’si alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzelme<br />

işareti olduğu gibi kalır: millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik.”<br />

açıklamasına yer verilmiş ancak nispet i’li renk adlarına ilişkin<br />

örnekler yer almamıştır.<br />

2. Nispet i’li Renk Adları ve Yazım Kılavuzları<br />

Nispet i’li renk adlarının yazımı ile ilgili ikilik ilk imla denemesi olan<br />

1928 tarihli İmlâ Lûgati ile başlamış, 1941 tarihli kılavuzla sürmüştür. 1928<br />

tarihli kılavuzda (bk. EK-1) erguvanî, firfirî, hakî, kibritî, sincabî ve zümrüdî gibi<br />

renk adları uzun î ile yazılırken bunun dışındakiler kısa i’li olarak yazılmıştır.<br />

Bu ikilik 1941 ve 1962 tarihli kılavuzlarda da devam etmiştir. Örneğin 1941<br />

tarihli İmlâ Kılavuzu’nda olmayan altuni, angudi, eflâtuni, fındıki, nohudi renk<br />

adlarına 1962 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda yer verilmiştir (bk. EK-1). Bunun gibi<br />

1941 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda çividi, demiri, filizi, lâciverdi, tahini renklerinin<br />

97


Salim Küçük<br />

1962 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda çividî, demirî, filizî, lâciverdî, tahinî şeklinde<br />

yazıldıkları görülür (bk. EK-1).<br />

Latin harflerine dayalı Türkiye Türkçesi yazım kurallarının henüz yerine<br />

oturmadığı ve bazı tereddütlerin yaşandığı bu dönemde 1965, 1970 ve 1975<br />

tarihli kılavuzlarda nispet i’li renk adlarının tümü uzun î’li yazılarak bu konuda<br />

yazım birliği sağlanmıştır. Ancak 1977 tarihli Yeni Yazım Kılavuzu ile uzun<br />

î’li yazım birliği yerini kısa i’li yazım birliğine bırakır. Böylece 1977 tarihli<br />

Yeni Yazım Kılavuzu’nda nispet i’leri tamamen kaldırılır (Gürses 2001: 175).<br />

Nispet i’li renklerin yazımı yönünden 1977 ile 1981 tarihli yazım kılavuzları<br />

aynı yapıdadır. 1985 yılında tekrar eskiye dönülür ve bu süreç 1988, 1993, 1996<br />

ve 2000 tarihli kılavuzlarla devam ettirilir (bk. EK-2). Bu tarihlerde nispet i’li<br />

renk adları uzun î’li yazılarak yeniden yazım birliği sağlanır.<br />

2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda ise söz konusu birlik tekrar bozulmuştur.<br />

Örneğin cevizî, filizî, hâkî, laciverdî, neftî ve tahinî sözcükleri uzun î’li, bunların<br />

dışındaki nispet i’li renk adları ise kısa i’li yazılmıştır.<br />

Grafik 1. 1928-2005 Yazım Kılavuzlarına Göre Nispet İ’li<br />

Renk Adlarının Kullanım Yoğunluğu<br />

98


Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />

3. Varlıklara Veriliş Yönünden Nispet i’li Renk Adları<br />

Türkiye Türkçesinde nispet i’li renk adları daha çok yiyecek ve içecek<br />

adlarıyla oluşturulmuştur. Bunu bitkiler, hayvanlar, madenler, çeşitli nesneler,<br />

yanıcı maddeler vb. izlemektedir.<br />

1. Çeşitli Yiyecek Adlarıyla Oluşturulanlar<br />

1.1. Sebzeler: patlıcani.<br />

1.2. Meyveler: limoni.<br />

1.3. Kuruyemişler: cevizî, fındıki, fıstıki.<br />

1.4. Tahıl ve Baklagiller: nohudi.<br />

1.5. <strong>Bahar</strong>atlar: tarçıni.<br />

1.6. Hazır Yiyecekler: tahinî.<br />

1.8. Doğal Yiyecekler: zeytuni.<br />

2. İçecekler<br />

2.1. Soğuk İçecekler: şarabi.<br />

3. Bitkiler<br />

3.1. Ağaçlar: bergamodi, çividi, erguvani, leylaki.<br />

3.2. Ot Cinsi Bitkiler: filizî, kimyoni, samani.<br />

4. Hayvanlar<br />

4.1. Memeli Hayvanlar: sincabi.<br />

4.2. Kuşlar: angudi, kuzguni.<br />

5. Madenler<br />

5.1. Metaller: altuni, demiri, gümüşi, kurşuni.<br />

5.2. Değerli Taşlar: zümrüdi.<br />

6. Nesneler<br />

6.1. Yanıcı Maddeler: barudi, kibritî, neftî.<br />

7. Tabiatle İlgili Olanlar: ateşî, hâkî, havai mavi.<br />

8. Renklerle İlgili Olanlar: eflatuni, firfiri, laciverdî.<br />

Görüldüğü üzere varlıklara verilişine göre sincabi, angudi ve kuzguni<br />

dışında nispet i’li renk adları daha çok cansız nesneleri karşılamaktadır.<br />

4. Yapı ve Anlam Yönünden Nispet i’li Renk Adları<br />

Nispet i’li renk adlarını yapı ve anlam yönünden incelerken önce nispet<br />

i’li renklerin anlamları için Arap harfleri ile yazılmış Kamus-ı Türki (KT,<br />

1978, 2010) ve Mehmed Bahaeddin (Mehmet Baha) tarafından yazılmış olan<br />

99


Salim Küçük<br />

Yeni Türkçe Lügat (YTeL 1997) ile İbrahim Alaeddin Gövsa tarafından Latin<br />

harfleriyle yazılmış Yeni Türk Lügati’ni (YTLİi 1930) yeniden gözden geçirip<br />

ayrıca 1945 tarihli Türkçe Sözlük’ü de dikkate aldık. Bunlardan <strong>Dil</strong> Encümeni<br />

âzâsı olan ve Türk <strong>Dil</strong> Kurultaylarından ikincisinde Gramer komisyonunda,<br />

üçüncüsünde de Umumî Meclis’e katılmış olan Mehmet Bahaeddin tarafından<br />

yazılan ilk Türkçe Lûgat ilk baskısını 1912 yılında yapmış ve 12 yıl sonra Yeni<br />

Türkçe Lûgat adıyla ikinci baskısını yapmıştır. Eser aynı zamanda Lûgat-i Baha<br />

adıyla da anılmaktadır.<br />

Zaman içerisinde meydana gelen anlam farklılıklarına dikkat çekmek için<br />

son olarak Güncel Türkçe Sözlük ve 2005 tarihli Türkçe Sözlük’e başvurduk.<br />

Sözcüklerin yazımında ise 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’ndan yararlandık.<br />

Altuni (altu:ni:)<br />

Türkçe (altın) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. ET ve OT’deki altūn<br />

yazımına nispet i’sinin eklenmesiyle oluşturulmuştur diyebiliriz (Eren 1999,<br />

Gülensoy 2007a). GTS’de “1. Altın rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde<br />

tanımlanmıştır.<br />

1928, 1941 ve 1981 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. Altuni ve altunî<br />

olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli kılavuzda altuni şeklinin<br />

yanı sıra altın sarısı, altınımsı ve altınsı sözcüklerine de yer verilmiştir.<br />

Angudi (angu:di:)<br />

Türkçe (angut) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür.<br />

KT’de (1978, 2010) angıtî ve angıdî karşılığı olarak “Angıt kuşu ve tuğla<br />

renginde olan.” açıklamasına yer verilmiştir. YTLi ‘de (Gövsa 1930) de angıdı,<br />

angudi karşılığı olarak aynı mana verilmiştir. YTeL’de (Bahaeddin 1997) ise<br />

angıt maddesinde “Açık kırmızı renkte bir cins kuş. Angıdı: angıt kuşu renginde<br />

kumaş vesaire.” açıklamasına yer verilmiştir. Yine KT’de (1978, 2010) ve<br />

YTLi’de (Gövsa 1930) angut/angıt “Kazdan büyücek tuğla renginde bir cins<br />

kuş.” şeklinde açıklanmıştır. Angudi için 1945 tarihli TS’de “Angıt kuşunun<br />

renginde.”, GTS ve TS’de (2005) “1. Angut kuşunun rengi. 2. sf. Bu renkte<br />

olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />

Eren’e (1999) göre angıt “Tüyleri kiremit renginde, ördeğe benzer bir su<br />

kuşu.”dur. Yerel ağızlarda angut ve angurt biçimlerine de rastlanır (Eren 1999).<br />

DLT’te angıt “Ördeğe benzer kızıl renkli bir kuş, angıt.” şeklinde açıklanmıştır<br />

(Atalay 1998: 93). Osmanlı Türkçesinde angıt ve ankıt yazımlarına da rastlanır<br />

(Gülensoy 2007a). DS’de (1963) ankut (III) “Kırmızıya yakın koyu sarı renk.”<br />

olarak verilmiştir. Yine DS’de (1963) “Bir tür küçük orman kuşu.” karşılığı<br />

olarak angut, aŋgut, anga, angıdı; “Ördekten daha iri, kiremit renkli bir kuş.”<br />

karşılığı olarak da aŋgıdı, angırt, angud, angult, angurt angut, aŋgut kazı, anıt,<br />

āŋk, ankıt, ankut, anrık sözcükleri yer alır.<br />

100


Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />

1928 tarihli İmlâ Lûgati’nde önce angudî ve angıdî şeklinde verilmiş<br />

ardından tashihler kısmında angudi, angıdı şeklinde yazılmıştır. 1941 ve 1981<br />

tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. 1962 ve 2005 tarihli kılavuzlarda angudi<br />

diğer kılavuzlarda angudî şeklinde yazılmıştır.<br />

Ateşî (ateşi:)<br />

Farsça (âteş) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010) “Ateş<br />

renginde, açık kızıl.” manası verilmiştir. YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Ateş<br />

renginde.” şeklinde karşılanmıştır. TTS’de (1985) de aynı şekilde tanımlanmıştır.<br />

1975’ten sonraki kılavuzlarda yer almamıştır. Ateşi ve ateşî olmak üzere<br />

iki farklı şekilde yazılmıştır. 1996 yılından itibaren kılavuzlarda ateş kırmızısı<br />

kavramına yer verilmiştir.<br />

Barudi (baru:di:)<br />

Farsça (bârûd) + Arapça (-i). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür. KT<br />

(1978, 2010), YTeL (Bahaeddin 1997) ve YTLİ’de (Gövsa 1930) “Barut renginde,<br />

koyu zeytunî.” karşılığı verilmiştir. 1945 tarihli TS’de “Barut renginde.”; GTS<br />

ve TS’de (2005) “1. Koyu gri renk. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />

Bütün yazım kılavuzlarında vardır. Barudi ve barudî olmak üzere iki<br />

farklı şekilde yazılmıştır. 2005 Yazım Kılavuzunda barudi’nin yanında barut<br />

esmeri ve barut rengi de mevcuttur.<br />

Bergamodi (bergamodi:)<br />

İtalyanca (bergamotto) + Arapça (-i). Somutlaştırmadır. 1945 tarihli<br />

TS’de “Güzel kokulu bir esans çıkarılan, turunçgillerden bir çeşit.”; GTS<br />

ve TS’de (2005)“1. Sarımsı pembe rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılığı<br />

verilmiştir. Bergamot turunçgillerden bir ağaç olup bergamot sözcüğü aynı<br />

zamanda bu ağacın kabuklarından reçel yapılan ve esans çıkarılan meyvesini<br />

karşılamaktadır. YTLi’de (Gövsa 1930) de bergamot “Portakal cinsinden güzel<br />

kokulu bir meyva.” olarak açıklanmıştır.<br />

1928 tarihli İmlâ Lûgati’nden itibaren bergamot sözcüğü kılavuzlarda<br />

yer almasına rağmen bergamodi yazımı 2000 yılına kadar yazım kılavuzlarına<br />

girmemiştir. 2000 tarihli kılavuzda bergamodî, 2005 tarihli kılavuzda ise<br />

bergamodi şeklinde yazılmıştır.<br />

Cevizî (cevi:zi:)<br />

Arapça (cevz) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. GTS’de “1. Ceviz ağacının<br />

gövdesi kesilince kesikte görülen koyu kahve renk. 2. Ceviz meyvesinin yeşil<br />

kabuğunun kaynatılmasından elde edilen kahve rengi.” olarak açıklanmıştır.<br />

TS’de (1988) cevizî maddesine yer verilmezken, TS’de (2005) “Cevizden<br />

yapılmış veya cevizi andıran.” şeklinde açıklanmıştır.<br />

1928-1981 tarihleri arasındaki yazım kılavuzlarında yoktur. İlk olarak<br />

101


Salim Küçük<br />

1985 yazım kılavuzunda yer almıştır. Cevizî şeklinde tek şekilli olarak yazıldığı<br />

görülür.<br />

Çividi (çivi:di:)<br />

Türkçe (çivit) + Arapça (-i). Somutlaştırmadır. OT’de cüvüt, çüvüt, çüwüt<br />

‘boya’ karşılığı kullanılmıştır. DLT’te kızıl çüwüt (kızıl boya, zincifre, sülegen),<br />

al çüvüt (al boya), kök çüvüt (lâcivert boya), yaşıl çüvüt (yeşil boya) ve sarıġ<br />

çüvüt (sarı boya, zırnık) yazımlarına da yer verilmiştir. OT’de esasen çüvüt<br />

sözcüğüyle bu renklerin hepsi karşılanırdı (Atalay 1999: 162). Çivit “Eskiden<br />

çivit otundan, bugün yapay yollarla elde edilen mavi renkli, sarılığını gidermek<br />

için çamaşırın son suyuna karıştırılan toz boya.” demektir (Eren 1999).<br />

KT’de (1978, 2010) çividi şekli olmamakla birlikte çivit sözcüğü “Çivit<br />

yahut çığıt ve galatı çivid. Hint’te ve Yemen’de hâsıl olan bir nebattan çıkarılan<br />

koyu mavi boya, ki sarılığı kaybettirmek için az miktarda çamaşıra da konur.”<br />

ve YTeL’de “Hint’te ve Yemen’de çıkan koyu mavi boya.” açıklamasına yer<br />

verilmiştir. YTLi’de (Gövsa 1930) çividi “Çivit rengi.” olarak karşılanmıştır.<br />

1945 tarihli TS’de “Çivit renginde olan. Çividî mavi.”; GTS’de ve TS’de (2005)<br />

“1. Çivit rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />

Bütün yazım kılavuzlarında yer almıştır. 1928 tarihli İmlâ Lûgati’nde<br />

önce çividî, tashihler kısmında ise çividi şeklinde yer almıştır. Kılavuzlarda çividi<br />

ve çividî olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır. 2005 Yazım Kılavuzunda<br />

çividi’nin yanı sıra çivit mavisi ve çivit rengi kavramlarına da yer verilmiştir.<br />

Demiri (demiri:)<br />

Türkçe (demir) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür. KT’de<br />

(1978, 2010) “Demir rengine çalar kır.” karşılığı verilmiştir. KT’de verilen<br />

“Demirî bir çift at; demirî kır.” örnekleri bu rengin at donu/rengi olduğunu<br />

göstermektedir. YTLi’de (Gövsa 1930) demirî karşılığı olarak yer verilen<br />

“Demir rengine çalar kır [at].” açıklaması da bu görüşü desteklemektedir. Aynı<br />

şekilde YTeL’de (Bahaeddin 1997) demiri sözcüğü “Demir renginde olan.” ve<br />

demiri kır “Demir rengine çalan kır (at).” olarak açıklanmıştır. Sözcüğe GTS’de<br />

“1. Gri. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) ise “1. Demir mavisi, gri. 2. sf.<br />

Bu renkte olan.” karşılığı verilmiştir.<br />

1965, 1970, 1975, 1981, 1985, 1988, 1993 tarihli kılavuzlarda yer<br />

almamıştır. 1928 tarihli İmlâ Lûgati’nde önce demirî tashihler kısmında ise<br />

demiri şeklinde yazılmıştır. 1941 ile 2005 tarihli kılavuzlarda demiri diğer<br />

kılavuzlarda demirî olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır.<br />

Eflatuni (eflâ:tu:ni:, l ince okunur)<br />

Arapça (eflâtûn) + Arapça (-î). Somutlaştırma yoluyla yapılmamış renk<br />

adlarındandır. KT’de (1978, 2010) “Leylakî ile erguvanî arasında, açık mora<br />

102


Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />

çalar bir renk.” ve YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Açık mora çalan renkte, leylaki<br />

ile erguvani arasında.” şeklinde açıklanmıştır. GTS’de ise “1. Eflatun rengi. 2. sf.<br />

Bu renkte olan.” karşılığı verilmiştir.<br />

1928 ile 1941 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. Kılavuzlarda eflâtuni,<br />

eflatunî, eflatuni, eflâtunî olmak üzere dört farklı şekilde yazılmıştır. 2005<br />

Yazım Kılavuzu’nda eflatuni yazımının yanında eflatunumsu yazımına da yer<br />

verilmiştir.<br />

Erguvani (erguva:ni:)<br />

Farsça (erġavân) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />

“Erguvan çiçeği renginde, güzel parlak kızıl, ercüvânî.”, YTeL’de (Bahaeddin<br />

1997) “Erguvan çiçeği renginde, güzel ve parlak kızıl, menekşe rengine yakın<br />

koyu kırmızı, firfiri.”, YTLi’de (Gövsa 1930) “Erguvan çiçeği renginde güzel ve<br />

parlak kızıl.”, TS’de (1945) “Erguvan çiçeği renginde; eflâtun ile kırmızı arası.”,<br />

GTS’de “1. Erguvan rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Eflatunla<br />

kırmızı arası renk. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />

Bütün kılavuzlarda yer almıştır. Erguvanî ve erguvani olmak üzere iki<br />

farklı yazımı vardır.<br />

Fındıki (fındıki:)<br />

Arapça (funduk) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />

ve YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Fındıkkabuğu renginde.”, YTLi’de (Gövsa<br />

1930) “Fındıkkabuğu rengi.”, TS’de (1945) “Fındıkkabuğu rengi.” GTS’de “1.<br />

Fındıkkabuğu.” ve TS’de (2005) “1.Fındıkkabuğu rengi. 2. sf. Bu renkte olan.”<br />

şeklinde karşılanmıştır.<br />

1941, 1977 ve 1981 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. Kılavuzlarda<br />

fındıkı, fındıki ve fındıkî olmak üzere üç farklı şekilde yazılmıştır.<br />

Fıstıki (fıstıki:)<br />

Arapça (fustuk) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />

“Şam fıstığının içi renginde olan, açık yeşil”, YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Fıstık<br />

renginde olan, açık yeşil.”, YTLi’de (Gövsa 1930) “Şam fıstığı renginde, açık<br />

yeşil.”, TS’de (1945) “Fıstık rengi, açık yeşil.”, TS’de (1988) “1. Sarıya çalan<br />

açık yeşil renk. 2. Bu renkte olan, açık yeşil renk.” ve TS’de (2005) “1. Sarıya<br />

çalan açık yeşil renk. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde tanımlanmıştır.<br />

Bütün kılavuzlarda vardır. Fıstıkı, fıstıki ve fıstıkî olmak üzere üç farklı<br />

şekli vardır.<br />

Filizî (filizi:)<br />

Yunanca (filiz) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />

filizî şeklinde yer almamakla birlikte asma filizi “Açık fıstıkî renk.” olarak<br />

açıklanmıştır. YTLi’de (Gövsa 1930) “Açık fıstıkı renk.”, TS’de (1945) “Asma<br />

103


Salim Küçük<br />

filizi rengi, açık yeşil.”, GTS’de “1. Filiz rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de<br />

(2005) “1. Asma filizinin rengi, açık yeşil renk. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılığı<br />

verilmiştir.<br />

Bütün kılavuzlarda vardır. Filizi ve filizî olmak üzere iki farklı şekilde<br />

kullanılmıştır.<br />

Firfiri (firfiri:)<br />

Arapça (firfîr) + Arapça (-î). Somutlaştırma yoluyla oluşturulmamıştır.<br />

KT’de (1978, 2010) “Parlak kızıl, erguvan.” manası verilmiştir. YTeL’de<br />

(Bahaeddin 1997) “Menekşeye yakın koyu kırmızı renkte, erguvani.” şeklinde<br />

karşılanmıştır. YTLi’de (Gövsa 1930) “Parlak kızıl renk, erguvani.”, TS’de<br />

(1945) “Parlak kızıl renk.”, GTS ve TS’de (2005) “1. Parlak kızıl renk. 2. sf. Bu<br />

renkte olan.” şeklinde tanımlanmıştır.<br />

1965, 1977, 1981, 1985, 1988 ve 1993 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır.<br />

Firfirî ve firfiri olmak üzere iki farklı şekli mevcuttur.<br />

Gümüşi (gümü:şi:)<br />

Türkçe (gümüş) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de yoktur. ET ve<br />

OT’de kümüş şeklinde karşımıza çıkar (Eren 1999). 1945 tarihli TS’de gümüşü<br />

şeklinde yazılan sözcüğün anlamı “Gümüş rengi.” şeklinde açıklanmıştır. GTS<br />

ve TS’de de (2005) “1. Gümüş rengi. 2. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />

1941 ve 1962 tarihli kılavuzlarda gümüşi, gümüşü ve 1965 kılavuzunda<br />

gümüşî, gümüşü olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır. 1928 ve 1981 tarihli<br />

kılavuzlarda yer almamıştır. Gümüşi, gümüşü ve gümişî olmak üzere üç farklı<br />

yazımı mevcuttur. 2005 Yazım Kılavuzunda gümüşi’nin yanı sıra gümüş grisi ve<br />

gümüş rengi kavramları da yer alır.<br />

Hâkî (ha:ki:)<br />

Farsça (hâk) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />

“Toprağa mensup ve müteallik veya topraktan ibaret olan, dünya adamı,<br />

beşer.” manası verilmiştir. Renk anlamı yoktur. YTLi’de (Gövsa 1930) KT’den<br />

(1978, 2010) farklı olarak “Toprağa mensup ve müteallik olan, topraktan ibaret<br />

bulunan. Toprak rengi.” şeklinde açıklanmıştır. 1945 tarihli TS’de “ ‘Toprakla<br />

ilgili’ demek ise de dilimizde ‘yeşile çalar koyu sarı’ anlamına kullanılır. Hakî<br />

elbise.” şeklinde açıklanmıştır. GTS ve TS’de (2005) “1. Yeşile çalan toprak<br />

rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />

Bütün yazım kılavuzlarında vardır. 1965 tarihli Yeni İmlâ Kılavuzu’nda sözcük<br />

önce hakî şeklinde yazılmış, ardından düzeltme cetvelinde hâkî şeklinde gösterilmiştir.<br />

Kılavuzlarda hakî, haki ve hâkî olmak üzere üç farklı şekilde yer almıştır.<br />

Havai Mavi<br />

Arapça heva ve mâ’i sözcükleriyle oluşturulmuş bir somutlaştırmadır.<br />

104


Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />

KT’de (1978, 2010) havaî “Hava renginde, açık gök.” ve havaî mavi “Açık<br />

mavi.” şeklinde karşılanmıştır. Yalnızca havaî sözcüğünün yer aldığı YTLi’de<br />

(Gövsa 1930) ise “Havaya mensup ve müteallik. Hava renginde, açık gök, açık<br />

mavi…” şeklinde açıklanmıştır. TS’de (1945) havai sözcüğünün karşılığı olarak<br />

“1. Gök renginde. Havai mavi.” açıklamasına yer verilmiştir. GTS’de “1. Göğün<br />

rengi, açık mavi. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılığı verilmiştir.<br />

Nispet i’li renk adları içerisinde iki sözcük ile oluşturulmuş tek renktir.<br />

İlk olarak 1996 tarihli kılavuzda yer almıştır. Havaî mavi ve havai mavi olmak<br />

üzere iki farklı şekilde yazılmıştır.<br />

Kibritî (kibriti:)<br />

Arapça (kibrît) + (-î). Somutlaştırmadır. Eski ve ağızlarda kullanımdan<br />

düşmüş bir sözcüktür. KT’de (1978, 2010) “Kükürt renginde, açık sarı.”,<br />

YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Kükürde mensup, kükürt renginde, açık sarı.”,<br />

YTLi’de (Gövsa 1930) “Kükürde mensup ve müteallik. Kükürt renginde, açık<br />

sarı.” şeklinde açıklanmıştır. TAS’ta (1998a: 535) ve ATS’de de (1998b: 484)<br />

benzer olarak “schwefelgelb” yani “kükürt sarısı” karşılığı verilmiştir.<br />

1928, 1941 ve 1962 tarihli kılavuzlarda kibritî şeklinde yazılmıştır. 1962<br />

yılından sonraki kılavuzlarda görülmez.<br />

Kimyoni (kimyo:ni:)<br />

Arapça (kemmûn) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür.<br />

KT’de (1978, 2010) “Kimyon renginde, açık zeytunî.”, YTeL’de (Bahaeddin<br />

1997) “Açık zeytuni.” ve YTLi’de (Gövsa 1930) “Açık zeytuni renk.” karşılığı<br />

verilmiştir. TS’de (1945) “Açık zeytin renginde olan.”; GTS’de “1. Kimyon<br />

rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Kahverengiye çalan yeşil renk.<br />

2. Bu renkte olan.” şeklinde tanımlanmıştır.<br />

Bütün kılavuzlarda mevcuttur. Kimyoni ve kimyonî olmak üzere iki farklı<br />

yazımı vardır.<br />

Kurşuni (kurşu:ni:)<br />

Türkçe (kurşun) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Türkçe olan ‘kurşun’<br />

sözcüğü OT’de koruğjīn olarak geçer. DLT’te karşımıza çıkan koşūn sözcüğü<br />

Oğuzlarda korşūn şeklinde kullanılmıştır (Eren 1999, Gülensoy 2007). KT’de<br />

(1978, 2010) “Kurşun renginde, açık kül renginde, sincabî.”, YTeL’de (Bahaeddin<br />

1997) “Kurşun renginde.” ve YTLi’de (Gövsa 1930) benzer olarak “Kurşun<br />

madeninin renginde olan, açık külrengi, sincabi.” şeklinde karşılanmıştır. TS’de<br />

(1945) “Kurşun rengi, koyu kül rengi.”, GTS ve TS’de (2005) “1. Koyu kül<br />

rengi, kurşun rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />

Bütün kılavuzlarda yer almıştır. Kurşuni ve kurşunî olmak üzere iki farklı<br />

şekli vardır. 2005 Yazım Kılavuzu’nda kurşuni sözcüğünün yanı sıra kurşun<br />

105


Salim Küçük<br />

grisi ve kurşun rengi kavramlarına da yer verildiği görülür.<br />

Kuzguni (kuzgu:ni:)<br />

Türkçe (kuzgun) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür.<br />

Eski Türkçede Uygurlar tarafından “kara karga” karşılığı verilmiştir. Aynı<br />

zamanda OT’de DLT’te de geçer (Gülensoy 2007). KT’de (1978, 2010) ve<br />

kuzgun sözcüğünün “iri kara karga” şeklinde karşılandığı YTLi’de (Gövsa 1930)<br />

“Pek siyah, koyu siyah.” karşılığı verilmiştir. Kuzgun sözcüğünün “Büyük kara<br />

karga.” olarak açıklandığı YTeL’de (Bahaeddin 1997) de kuzguni’ye “Koyu<br />

siyah.” karşılığı verilmiştir. Sözcük benzer şekilde TS’de (1945) “Kuzgun rengi,<br />

simsiyah.”; GTS ve TS’de (2005) “Çok koyu, kara.” şeklinde açıklanmıştır.<br />

Bütün kılavuzlarda yer almıştır. Kuzguni ve kuzgunî şekillerinde<br />

yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda kuzguni şeklinin yanı sıra kuzguni<br />

siyah kavramına da yer verilmiştir.<br />

Laciverdî (la:civerdi:, l ince okunur)<br />

Farsça (Lâcverd) + Arapça (-î) şeklinde oluşturulmuştur. Nispet i’li renk<br />

adları içerisinde somutlaştırma yoluyla oluşturulmamış üçüncü renktir. KT’de<br />

(1978, 2010) “Lâcivert taşı renginde, koyu mavi.”, YTeL’de (Bahaeddin 1997)<br />

“Koyu mavi.”, YTLi’de (Gövsa 1930) “Lâcivert renginde, koyu mavi.”, GTS’de<br />

“Lacivert renkte, lacivert renkli.” ve TS’de (2005) “Lacivert renkli, laciverde<br />

çalan.” karşılıkları verilmiştir.<br />

1965, 1970, 1975, 1977, 1981, 1985, 1988 ve 1993 tarihli kılavuzlarda<br />

yer verilmemiştir. Lâciverdî ve laciverdî olmak üzere iki farklı yazımı vardır.<br />

Leylaki (leyla:ki:, l ince okunur)<br />

Arapça (leylâk) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür. GTS<br />

ve TS’de (2005) “1. Leylak rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />

1928, 1965, 1970, 1975, 1977 ve 1981 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır.<br />

Leylâki, leylâkî ve leylaki olmak üzere üç farklı şekilde yazılmıştır.<br />

Limoni (limo:ni:)<br />

Yunanca (limon) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />

“Limon renginde, açık ve az yeşile çalar sarı.”, YTeL’de (Bahaeddin 1997),<br />

“Limon renginde, az yeşile çalar açık sarı.” ve YTLi’de (Gövsa 1930) “Yeşile<br />

çalar açık sarı renk. [s] Açık sarı.” karşılığı verilmiştir. TS’de (1945) “1. Limon<br />

gibi pek az yeşile çalan açık sarı.”; GTS’de “1. Limon rengi. 2. sf. Bu renkte<br />

olan.” ve TS’de (2005) “1. Limon rengi, yeşile çalan açık sarı. 2. sf. Bu renkte<br />

olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />

Bütün kılavuzlarda mevcuttur. Limoni ve limonî olmak üzere iki farklı<br />

şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda limoni yanında limon sarısı<br />

kavramı da yer alır.<br />

106


Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />

Neftî (nefti:)<br />

Farsça (neft) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010) “Neft<br />

yağı renginde yani koyu yeşil ile kahve renkleri arasında bir reng-i mahsûsda<br />

olan.”, YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Neft yağı renginde, koyu yeşil.” ve<br />

YTLi’de (Gövsa 1930) “Koyu yeşil ile kahverengi arasında bir renk.” şeklinde<br />

açıklanmıştır. TS’de (1945) “Siyaha yakın koyu yeşil.”, GSTS’de (1968)<br />

“(Resim) Maviye çalan koyu yeşil.”, GTS’de “Siyaha yakın koyu yeşil.”<br />

ve TS’de (2005) “1. Siyaha yakın koyu yeşil. 2. Bu renkte olan.” karşılıkları<br />

verilmiştir.<br />

1928 İmlâ Lûgati’nde yoktur. Neftî ve nefti olmak üzere iki farklı şekilde<br />

yazılmıştır.<br />

Nohudi (nohu:di:)<br />

Farsça (nohûd) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. TS’de (1945) “Nohut<br />

renginde.”, GTS’de “1. Nohut rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1.<br />

Kirli veya donuk sarı renk. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />

1928 ve 1941 tarihli kılavuzlarda yoktur. Nohudi ve nohudî olmak üzere<br />

iki farklı yazımı vardır.<br />

Patlıcani (patlıca:ni:)<br />

Arapça (bâdincân) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. GTS ve TS’de (2005)<br />

“1. Patlıcan rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />

İlk defa 1985 tarihli kılavuzda yer almıştır. Patlıcanî ve patlıcani olmak<br />

üzere iki farklı şekilde yazılmıştır.<br />

Samani (sama:ni:)<br />

Türkçe (saman) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />

“Saman renginde olan, kül rengiyle açık sarı arasında.” ve YTLi’de benzer<br />

olarak (Gövsa 1930) “Saman renginde olan, kül rengiyle açık sarı arasında bir<br />

renk.” şeklinde karşılanmıştır. TS’de (1945) “Saman rengi, açık sarı.”, GTS’de<br />

“1. Saman rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Saman rengi, açık<br />

sarı. 2. sf. Bu renkte olan.” manaları verilmiştir.<br />

Bütün kılavuzlarda vardır. Samani ve samanî olmak üzere iki farklı<br />

şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda samani sözcüğünün yanı<br />

sıra saman rengi ve saman sarısı kavramları da vardır.<br />

Sincabi (sinca:bi:)<br />

Farsça (sincâb) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010) ve<br />

YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Sincap renginde, koyu kurşuni.” ve benzer olarak<br />

YTLi’de (Gövsa 1930) “Sincap renginde koyuca kurşunî.” olarak açıklanmıştır.<br />

TS’de (1945) “Kahverengi ile kurşun rengi arasında bir renk.”, GTS’de “1.<br />

Sincap rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Kahverengi ile kurşun<br />

107


Salim Küçük<br />

rengi arasında olan renk. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde karşılanmıştır.<br />

1977 ve 1981 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. Sincabî ve sincabi<br />

olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır.<br />

Şarabi (şara:bi:)<br />

Arapça (şerâb) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. GTS ve TS’de (2005) “1.<br />

Kırmızı şarap rengi. 2. sf. Bu renkte olan” şeklinde karşılanmıştır.<br />

1928 ve 1941 tarihli kılavuzlarda yer almamıştır. Şarabi ve şarabî olmak<br />

üzere iki faklı şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda şarap rengi<br />

kavramına da yer verilmiştir.<br />

Tahinî (tahi:ni:)<br />

Arapça (tahîn) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. KT’de (1978, 2010)<br />

“Tahin yani darı unu veya tahin helvası renginde olan, kül renginde.”, YTeL’de<br />

(Bahaeddin 1997) “Tahin renginde olan tahin rengi.” ve YTLi’de (Gövsa 1930)<br />

“Tahin renginde olan, kül rengi.” şeklinde açıklanmıştır. TS’de (1945) “Tahin<br />

rengi, kirli açık sarı.”, GTS ve TS’de (2005) “1. Tahin rengi. 2. sf. Bu renkte<br />

olan.” karşılığı verilmiştir.<br />

1928 tarihli İmlâ Lûgatinde önce tahinî şeklinde yazılmış ardından<br />

tashihler kısmında tahini şeklinde gösterilmiştir. Bütün kılavuzlarda yer almıştır.<br />

Tahini ve tahinî olmak üzere iki farklı şekilde yazıldığı görülür. 2005 tarihli<br />

Yazım Kılavuzu’nda tahinî yazımının yanı sıra tahin rengi de vardır.<br />

Tarçıni (tarçı:ni:)<br />

Farsça (dârçîn) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür. KT’de<br />

tarçın sözcüğü darçın şeklinde karşılanmıştır. Ancak eserde tarçınî maddesine<br />

yer verilmemiştir. Tarçın “Bir ağaç ve bunun bahar gibi kullanılan kabuğu.”dur<br />

(Eren 1999). GTS’de “1. Tarçın rengi. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1.<br />

Sarı ile kahverengi arası bir renk. 2. sf. Bu renkte olan.” şeklinde açıklanmıştır.<br />

İlk olarak 1993 tarihli İmlâ Kılavuzu’nda yer almıştır. Tarçınî ve tarçıni<br />

olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır.<br />

Zeytuni (zeytu:ni:)<br />

Arapça (zeytûn) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür.<br />

KT’de (1978, 2010) “Zeytin renginde az kahverengine ve fıstıkîye mail koyu<br />

yeşil renkte olan.”, YTeL’de (Bahaeddin 1997) “Siyaha mail koyu yeşil renkte<br />

olan.” ve YTLi’de “Zeytin renginde, biraz kahverengine mail koyu yeşil renkte<br />

olan.” şeklinde açıklanmıştır. TS’de (1945) “Az kahverengine çalan yeşil.”,<br />

GTS’de “1. Zeytin rengi. 2. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Kahverengiye<br />

yakın yeşil renk. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılıkları verilmiştir.<br />

Bütün kılavuzlarda yer almıştır. Zeytuni ve zeytunî olmak üzere iki farklı<br />

şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım Kılavuzu’nda zeytuni’nin yanı sıra zeytin<br />

108


Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />

rengi de vardır.<br />

Zümrüdi (zümrüdi:)<br />

Arapça (zumurrud) + Arapça (-î). Somutlaştırmadır. Eski bir sözcüktür.<br />

KT’de (1978, 2010) zümürüdî ve zümürüdîn ve YTLi’de (Gövsa 1930)<br />

zümrüdi, zümrüdin sözcükleri “Zümrüt renginde, zümrüt gibi yemyeşil.” olarak<br />

karşılanmıştır. YTeL’de (Bahaeddin 1997) ise zümrüt “Zümrüt renginde olan.”<br />

ve zümrüdin “Zümrüt gibi yeşil olan.” şeklinde açıklanmıştır. GTS’de “1.<br />

Zümrüt yeşili. 2. sf. Bu renkte olan.” ve TS’de (2005) “1. Zümrüt rengi, koyu<br />

yeşil. 2. sf. Bu renkte olan.” karşılığı verilmiştir.<br />

1965, 1970, 1975, 1977, 1981 ve 1985 tarihli kılavuzlarda yoktur.<br />

Zümrüdî ve zümrüdi olmak üzere iki farklı şekilde yazılmıştır. 2005 tarihli Yazım<br />

Kılavuzu’nda zümrüdi’nin yanı sıra zümrüt yeşili kavramının da olduğu görülür.<br />

Sonuç<br />

Anlam yönünden incelediğimiz nispet i’li renk adlarında Kamus-ı Türki,<br />

Yeni Türkçe Lügat ve Yeni Türk Lûgati’nde küçük farklılıklar olmakla birlikte<br />

bunlar sözcüklerin anlamlarını değiştirecek boyutta değildir. Benzeri durum<br />

1945 tarihli Türkçe Sözlük ve Güncel Türkçe Sözlük ile 2005 tarihli Türkçe<br />

Sözlük için de geçerlidir.<br />

Yıllara dayalı olarak nispet i’li renk adlarının kılavuzlardaki sayısının<br />

da değişkenlik gösterdiği ve sonuç olarak arttığı gözlenmektedir. Buna göre İL<br />

1928’de 22, İK 1941’de 23, İK 1962’de 29, YİK 1965’de 23, YYK 1970’de<br />

24, YYK 1975’de 24, YYK 1977’de 17, YYK 1981’de 17, İK 1985’de 25, İK<br />

1988’de 26, İK 1993’de 27, İK 1996’da 31, İK 2000 ve YK 2005’de 32 nispet<br />

i’li renk adı bulunmaktadır.<br />

Günümüzde Türkiye Türkçesinde 14 adet Arapça (cevizî, eflatuni,<br />

fındıki, fıstıki, firfiri, havai mavi, kibritî, kimyoni, leylaki, patlıcani, şarabi,<br />

tahinî, zeytuni, zümrüdi), 9 adet Farsça (ateşî, barudi, erguvani, hâkî, laciverdî,<br />

neftî, nohudi, sincabi, tarçıni), 8 adet Türkçe (altuni, angudi, çividi, demiri,<br />

gümüşi, kurşuni, kuzguni, samani), 2 adet Yunanca (filizî, limoni) ve 1 adet<br />

İtalyanca (bergamodi) nispet i’li renk adı bulunmaktadır. Bunun gibi Kaymaz’ın<br />

(1997: 270-274) tespit ettiği ancak eskimiş, ağızlarda kullanımdan düşmüş<br />

eski sözlüklerde karşımıza çıkan birçok nispet i’li renk adının da bugün yazım<br />

kılavuzlarımızda yer almadığı görülmektedir. Çadırî (a particular color of gren),<br />

gövezi (koyu kırmızı, vişne çürüğü renk, gök mavisi), gülgani (şekerrenk),<br />

kiremidî ve mercanî bunlara örnek gösterilebilir. Örneğin kiremidî sözcüğü<br />

hiçbir kılavuzda yer almazken onu karşılar nitelikteki kiremit rengi 1993’ten<br />

sonraki kılavuzlarda yer almıştır. Diğer yandan yazım kılavuzlarında hiçbir<br />

şekilde yer almayan mercanî sözcüğüne karşılık olarak 1996 tarihinden itibaren<br />

mercan yeşili kavramına yer verilmiştir.<br />

109


Salim Küçük<br />

Türkçe, Farsça, Arapça Yunanca ve İtalyanca sözcüklere eklenerek yeni<br />

sözcükler üreten nispet i’si son derece yaygın olmakla birlikte nisbet i’li her<br />

sözcük renk anlamı taşımamaktadır. Örneğin buğdayî, kâfurî, leylî, safravî,<br />

seherî, siyahî, sümbüli, şalgamî, zencî, zifirî gibi.<br />

Yaygın bir kullanıma sahip nispet i’si yeni sözcük türetmede her<br />

kelimeye uyum sağlayamamaktadır. Örneğin genel ağda (internet) portakal<br />

rengi’ni karşılamak için portakali yazımına rastlanırken yazım kılavuzlarımızda<br />

portakali/portakalî sözcüğüne yer verilmemiştir. Yazım kılavuzlarımızda<br />

portakali yerine 1996 yılından beri portakal rengi kavramı yer almaktadır.<br />

Kısaltmalar<br />

ATS<br />

bk.<br />

DS<br />

ET<br />

GSTS<br />

GTS<br />

İK<br />

İL<br />

KT<br />

OT<br />

sf.<br />

TAS<br />

TDK<br />

TS<br />

TTS<br />

vb.<br />

bunun gibi.<br />

YİK<br />

YK<br />

YTeL<br />

YTLi<br />

YYK<br />

: Almanca Türkçe Sözlük<br />

: Bakınız<br />

: Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü<br />

: Eski Türkçe<br />

: Güzel Sanatlar Terimleri Sözlüğü<br />

: Güncel Türkçe Sözlük<br />

: İmlâ Kılavuzu<br />

: İmlâ Lûgati<br />

: Kamus-ı Türkî<br />

: Orta Türkçe<br />

: Sıfat<br />

: Türkçe Almanca Sözlük<br />

: Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

: Türkçe Sözlük<br />

: Temel Türkçe Sözlük<br />

: Ve başkası, ve başkaları, ve benzeri, ve benzerleri, ve<br />

: Yeni İmlâ Kılavuzu<br />

: Yazım Kılavuzu<br />

: Yeni Türkçe Lügat<br />

: Yeni Türk Lûgati<br />

: Yeni Yazım Kılavuzu<br />

110


Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />

Kaynaklar<br />

ATALAY, Besim (çev.) (1998), Divanü Lûgati’t-Türk Tercümesi, C.1, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, Ankara.<br />

ATALAY, Besim (çev.) (1999), Divanü Lûgati’t-Türk Tercümesi, C.3, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, Ankara.<br />

BAHAEDDİN, Mehmed (1997), Yeni Türkçe Lügat, Akçağ Yayınları, Ankara.<br />

DOĞAN, Enfel (2003), “Türkiye Türkçesinde Nispet Ekini Karşılama Yolları”, İÜEF, Türk<br />

<strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Dergisi, C. XXX, İstanbul, s. 189-207.<br />

EREN, Hasan (1999), Türk <strong>Dil</strong>inin Etimolojik Sözlüğü, 2. Baskı, Ankara.<br />

GÖVSA, İbrahim Alâettin (1930), Yeni Türk Lûgati, Cilt 1-2, Amedî Matbaası, İstanbul.<br />

GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi<br />

Sözlüğü, C.1, A-N, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

GÜRSES, Reşide (2001), “Türk <strong>Dil</strong>inin Telâffuzu ve İmlâsı Üzerine Bazı Düşünceler<br />

(Düzeltme, İnceltme ve Uzatma İşareti Olarak Adlandırılan (^) İşareti)”, Türk Yurdu,<br />

Cilt 21, Sayı: 162-163, s. 175-176.<br />

İMLÂ KILAVUZU (1941), İmlâ Lûgati’nin İkinci Basımı, T.D.K., Cumhuriyet Basımevi,<br />

İstanbul.<br />

İMLÂ KILAVUZU (1962), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınlarından, Sayı: 192, Yedinci Baskı, Türk<br />

Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />

İMLÂ KILAVUZU (1985), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 525, Hazırlayan: Prof. Dr.<br />

Hasan Eren, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, Ankara.<br />

İMLÂ KILAVUZU (1988), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 525, Gözden Geçirilmiş Yeni<br />

Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />

İMLÂ KILAVUZU (1993), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 525, Gözden Geçirilmiş Yeni<br />

Baskı, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, Ankara.<br />

İMLÂ KILAVUZU (1996), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 525, Genişletilmiş ve Gözden<br />

Geçirilmiş Yeni Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />

İMLÂ KILAVUZU (2000), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 525, Genişletilmiş ve Gözden<br />

Geçirilmiş Yeni Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />

İMLÂ LÛGATİ (1928), <strong>Dil</strong> Encümeni Tarafından Tertip Edilmiştir, Devlet Matbaası,<br />

İstanbul.<br />

KAYMAZ, Zeki (1997), “Türkiye Türkçesi ve Ağızlarında Renk Bildiren Kelimelerin<br />

Kullanılışı ve Sistematiği”, TDAY, Belleten, Ankara, s. 251-341.<br />

PARLAKYILDIZ, Hayrettin (2008), “Atatürk ve İmlâ”, Turkish Studies, International<br />

Periodical Fort he Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume<br />

3/6 Fall 2008, s. 536-547.<br />

STEUERWALD, Karl (1998a), Türkçe Almanca Sözlük, ABC Kitabevi, İstanbul.<br />

STEUERWALD, Karl (1998b), Almanca Türkçe Sözlük, ABC Kitabevi, İstanbul.<br />

ŞEMSETTİN SAMİ (1978), Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul.<br />

ŞEMSETTİN SAMİ (2010), Kamus-ı Türkî, (hzl. Paşa Yavuzarslan) Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, Ankara.<br />

TEMEL TÜRKÇE SÖZLÜK (1985), Sâdeleştirilmiş ve Genişletilmiş Kâmus-ı Türkî, C. 1,<br />

A-F, İstanbul.<br />

111


Salim Küçük<br />

TÜRKÇE SÖZLÜK (1945), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, C.III, I., Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Lûgat Kolu<br />

Çalışmalarıyla Hazırlanmıştır, Cumhuriyet Basımevi, İstanbul.<br />

TÜRKÇE SÖZLÜK (1988), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

TÜRKÇE SÖZLÜK (1998), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

TÜRKÇE SÖZLÜK (2005), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

TÜRKİYE’DE HALK AĞZINDAN DERLEME SÖZLÜĞÜ (1963), C. I, A, Türk <strong>Dil</strong><br />

Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

YAZIM KILAVUZU (2005), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınlar, Sayı: 859, 24. Baskı, Ankara.<br />

YENİ İMLÂ KILAVUZU (1965), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 235, Türk Tarih Kurumu<br />

Basımevi, Ankara.<br />

YENİ YAZIM (İMLÂ) KILAVUZU (1970), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 309, Altıncı<br />

Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />

YENİ YAZIM KILAVUZU (1975), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 309, Sekizinci Baskı,<br />

Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />

YENİ YAZIM KILAVUZU (1977), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 309, Yeniden<br />

Düzenlenmiş Dokuzuncu Baskı, İlkyaz Basımevi, Ankara.<br />

YENİ YAZIM KILAVUZU (1981), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Sayı: 309, 11. Basım, Türk<br />

Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.<br />

ZÜLFİKAR, Hamza (1991), “İmlâmızın Geçirdiği Evrelerden Örnekler”, Türk <strong>Dil</strong>i, Sayı 470,<br />

Ankara, s.65-76.<br />

Yararlanılan İnternet Adresleri<br />

http://tdkterim.gov.tr/bts/<br />

http://tdkterim.gov.tr/<br />

112


Türkiye Türkçesinde Yazım Kılavuzlarında (1928-2005) Nispet i’li Renk Adlarının Yazımı ve Kullanım Özellikleri<br />

EK-1 TDK Yazım Kılavuzlarında (1928-1977)<br />

Nispet İ’li Renk Adları ve Yazımları<br />

İL 1928 İK 1941 İK 1962 YİK 1965 YYK YYK YYK 1977<br />

1970 1975<br />

- - altuni altunî altunî altunî -<br />

angudi<br />

angd<br />

- angudi angudî angudî angudî -<br />

انغېتي<br />

ateşi<br />

آتشى<br />

barudi<br />

بارودى<br />

çividi<br />

ڇېوېدى<br />

demiri<br />

دمېرى<br />

ateşî ateşî ateşî ateşî ateşî -<br />

barudi barudi barudî barudî barudî barudi<br />

çividi çividî çividî çividî çividî çividi<br />

demiri demirî - - - -<br />

- - eflâtuni eflatunî eflatunî eflatunî eflatuni<br />

erguvanî erguvani erguvani erguvanî erguvanî erguvanî erguvani<br />

ارغوانى<br />

fndk<br />

فندقى<br />

fstk<br />

فستقى<br />

filizi<br />

فېلېزى<br />

firfirî<br />

فرفېرى<br />

- fndki fndkî fndkî fndkî -<br />

fstki fstki fstkî fstkî fstkî fstki<br />

filizi filizî filizî filizî filizî filizi<br />

firfirî firfirî - firfirî firfirî -<br />

- gümüşi, gümüşi, gümüşî (gümüşü) gümüşî gümüşî -<br />

gümüşü gümüşü<br />

hakî hakî hakî hâkî hâkî hâkî haki<br />

خاکى<br />

kibritî<br />

كبر ېتى<br />

kimyoni<br />

ك ېمېونى<br />

kurşuni<br />

قورشونى<br />

kuzguni<br />

قوزغونى<br />

lâciverdi<br />

الجوردى<br />

kibritî kibritî - - - -<br />

kimyoni kimyoni kimyonî kimyonî kimyonî kimyoni<br />

kurşuni kurşuni kurşunî kurşunî kurşunî kurşuni<br />

kuzguni kuzguni kuzgunî kuzgunî kuzgunî kuzguni<br />

lâciverdi lâciverdî - - - -<br />

- leylâki leylâki - - - -<br />

limoni limoni limoni limonî limonî limonî limoni<br />

لمونى<br />

- neftî neftî neftî neftî neftî nefti<br />

- - nohudi nohudî nohudî nohudî nohudi<br />

samani samani samani samanî samanî samanî samani<br />

صامانى<br />

sincabî<br />

سنجابى<br />

sincabi sincabi sincabî sincabî sincabî -<br />

- - şarabi şarabî şarabî şarabî şarabi<br />

tahini tahini tahinî tahinî tahinî tahinî tahini<br />

ط حېنى<br />

zeytuni<br />

زېتونى<br />

zeytuni zeytuni zeytunî zeytunî zeytunî zeytuni<br />

113


kuzguni<br />

قوزغونى<br />

lâciverdi<br />

الجوردى<br />

kuzguni kuzguni kuzgunî kuzgunî kuzgunî kuzguni<br />

lâciverdi lâciverdî - - - -<br />

- leylâki leylâki - - - -<br />

Salim limoni Küçük limoni limoni limonî limonî limonî limoni<br />

لمونى<br />

- neftî neftî neftî neftî neftî nefti<br />

- - nohudi nohudî nohudî nohudî nohudi<br />

samani samani samani samanî samanî samanî samani<br />

صامانى<br />

sincabî<br />

سنجابى<br />

sincabi sincabi sincabî sincabî sincabî -<br />

- - şarabi şarabî şarabî şarabî şarabi<br />

tahini tahini tahinî tahinî tahinî tahinî tahini<br />

ط حېنى<br />

zeytuni<br />

زېتونى<br />

zümrüdî<br />

زمردى<br />

zeytuni zeytuni zeytunî zeytunî zeytunî zeytuni<br />

zümrüdi zümrüdi - - - -<br />

EK-2 TDK Yazım Kılavuzlarında (1981-2005)<br />

Nispet İ’li Renk Adlarının Yazımı<br />

YYK 1981 İK 1985 İK 1988 İK 1993 İK 1996 İK 2000 YK 2005<br />

- altunî altunî altunî altunî altunî altuni<br />

- angudî angudî angudî angudî angudî angudi<br />

barudi barudî barudî barudî barudî barudî barudi<br />

- - - - - bergamodî bergamodi<br />

- cevizî cevizî cevizî cevizî cevizî cevizî<br />

çividi çividî çividî çividî çividî çividî çividi<br />

- - - - demirî demirî demiri<br />

eflatuni eflâtunî eflâtunî eflâtunî eflâtunî eflâtunî eflatuni<br />

erguvani erguvanî erguvanî erguvanî erguvanî erguvanî erguvani<br />

- fındıkî fındıkî fındıkî fındıkî fındıkî fındıki<br />

fıstıki fıstıkî fıstıkî fıstıkî fıstıkî fıstıkî fıstıki<br />

filizi filizî filizî filizî filizî filizî filizî<br />

- - - - firfiri firfiri firfiri<br />

- gümüşî gümüşî gümüşî gümüşî gümüşî gümüşi<br />

haki hakî hâkî hâkî hâkî hâkî hâkî<br />

- - - - havaî mavi havaî mavi havai mavi<br />

kimyoni kimyonî kimyonî kimyonî kimyonî kimyonî kimyoni<br />

kurşuni kurşunî kurşunî kurşunî kurşunî kurşunî kurşuni<br />

kuzguni kuzgunî kuzgunî kuzgunî kuzgunî kuzgunî kuzguni<br />

- - - - lâciverdî lâciverdî laciverdî<br />

- leylâkî leylâkî leylâkî leylâkî leylâkî leylaki<br />

limoni limonî limonî limonî limonî limonî limoni<br />

nefti neftî neftî neftî neftî neftî neftî<br />

nohudi nohudî nohudî nohudî nohudî nohudî nohudi<br />

- patlıcanî patlıcanî patlıcanî patlıcanî patlıcanî patlıcani<br />

samani samanî samanî samanî samanî samanî samani<br />

- sincabî sincabî sincabî sincabî sincabî sincabi<br />

şarabi şarabî şarabî şarabî şarabî şarabî şarabi<br />

tahini tahinî tahinî tahinî tahinî tahinî tahinî<br />

- - - tarçınî tarçınî tarçınî tarçıni<br />

zeytuni zeytunî zeytunî zeytunî zeytunî zeytunî zeytuni<br />

- - zümrüdî zümrüdî zümrüdî zümrüdî zümrüdi<br />

114


2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 115-140 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin<br />

Kaynakları - I<br />

“today’s morphology is yesterday’s syntax”<br />

Talmy Givón<br />

Hüseyin Yıldız * 1<br />

Özet: Türkçede isim yapım ekleri arasında geçen {-GAç} eki,<br />

birkaç işlevde birden kullanılmasına rağmen kelime türetmede<br />

sık tercih edilmeyen eklerdendir. {-GIç} ekiyle arasında ses ve<br />

işlev benzerliği olması, ekin üzerinde pek düşünülmemesine<br />

sebep olmuştur. Bu çalışmada gramatikalleşme, göçüşme<br />

gibi dil hadiseleri dikkate alınarak, Türkiye Türkçesi Ağızları<br />

Sözlüğü (TTAS)’nün rehberliğinde {-GAç} ekinin kaynakları<br />

ve gelişimi hakkındaki tespitler ortaya konacaktır.<br />

Anahtar sözcükler: Türkiye Türkçesi Ağızları, -GAç, yapım<br />

ekleri, gramatikalleşme, göçüşme<br />

Resources of suffix {-GAç}<br />

in Turkish - I<br />

Abstract: Suffix {-GAç} suffix in Turkish has a few<br />

functions, but not used frequently in word formation.<br />

Scientists have not researched much on {-GAç} because of<br />

phonetic and functional similarities between {-GAç} and<br />

{-GIç}. In this article, determinations on the development<br />

and resources of suffix {-GAç} will be presented, by paying<br />

attention on language events such as grammaticalization /<br />

grammaticization, metathese with examples from Türkiye<br />

Türkçesi Ağızları Sözlüğü (TTAS).<br />

Key Words: Turkic Dialects in Turkey, -GAç, derivated<br />

suffixes, gramaticalization, metathese<br />

1. GİRİŞ<br />

Malzemesi kelimeler ve ekler olan kimi çalışmalarda görülen yollardan<br />

biri de örnekseme (analogy) metodudur. Ancak, kelimelerin etimolojisinde<br />

fonetik ve morfolojik esaslar kadar, semantik ve sentaktik ilişkiler de önemlidir.<br />

Bir kelimenin yalnız seslerine bakmak, o kelimeyi ilgili morfemlerden hareketle<br />

*<br />

Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü, hyildiz@gazi.edu.tr<br />

115


Hüseyin Yıldız<br />

çözümlemeye yetmez, sağlıklı etimolojiler için sağlıklı veri toplamalı ve<br />

akademik analiz yapılmalıdır. Bu yöntemleri pek kullanmayan örnekseme<br />

metodu bu yüzden çok da bilimsel sayılmaz.<br />

{-GAç} eki kimi çalışmalarda örnekseme terimiyle açıklanmaya çalışılan<br />

eklerden olup{-GIç} ekiyle ilişkilendirilerek incelenir. Bu çalışmada {-GAç}<br />

ekinin, Türkçe Sözlük (TS) ve Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü (TTAS) temel<br />

alınmak kaydıyla zaman zaman Osmanlı Türkçesi ve çağdaş Türk lehçelerinden<br />

örneklere de yer verilerek, kullanıldığı kelimelerden hareketle eke mahsus bir<br />

köken incelemesi ve fonksiyon tespiti yapılacaktır. Amaç, örneklerde geçen<br />

kelime kök ya da gövdelerinin etimolojisine yönelik ayrıntılı açıklamalar<br />

yapmaktan ziyade, bahsi geçen kelimelerde ek hâlinde bulunan {-GAç} ses<br />

grubuyla ilgili çözümlemeler yapmak ve kaynağına ilişkin fikir yürütmektir.<br />

Türkçede yapım eki olarak kullanılan {–GAç} eki için muhtelif gramerlerde<br />

birbirine benzeyen açıklamalara rastlanmaktadır.<br />

Zeynep Korkmaz’ın Türkiye Türkçesi Grameri-Şekil Bilgisi isimli<br />

çalışmasında fiil kök ve gövdelerinden ad ve sıfatlar türeten bir ek olarak<br />

gösterilen {–gAç} ekinin genellikle {-n-} ve {-r-} çatı eki almış fiil gövdelerine<br />

geldiği vurgulanır ve işlevleri sıralanır (Korkmaz, 2007: 79):<br />

Ad olarak çeşitli araç gereç adları türetmiştir: atlangaç, burgaç, çevirgeç,<br />

dayangaç, kıskaç, patlangaç, oturgaç, salıngaç, solungaç, süzgeç, yüzgeç…<br />

Eklendiği fiildeki anlamla ilgili huy ve tabiat bildiren sıfatlar da türetmiştir:<br />

alıngaç, iğrengeç, eringeç, utangaç, üşengeç…<br />

Yeni sözcükler: çevirgeç, solungaç, yüzgeç; tutaç, tokaç… (Korkmaz,<br />

2007: 79)<br />

Türkçenin Grameri adlı eserinin –giç adları bölümünde –giç ile –geç<br />

ekinin fonetik ve işleyiş olarak birbirine paralel olduğuna değinen (2004: 242)<br />

Tahsin Banguoğlu –eç adları ve -geç adları bahislerinde şu bilgileri verir:<br />

-eç Adları<br />

195. Eski Türkçede canlı ve bir birleşik olması muhtemel –geç ekinden<br />

damak sesinin düşmesiyle meydana geldiği görülüyor (açkaç, kısaç). Bu ek<br />

eski şekliyle ve anlatımları ile de dilimizde canlı kalmış, hattâ bazen kelime<br />

eski ve yeni şekliyle yan yana yaşamıştır (kıskaç x kısaç). Başlıca aygıt<br />

adlarında görülür:<br />

tutaç, dürteç, tokaç, dikeç, bakaç, gömeç, gögeç > güveç gibi.<br />

Aynı ekin sıfatlar ve bu yoldan adlar da yapmış olduğu görülür. Bunlar<br />

dilimizde nadirdirler (güleç, kımaç).<br />

Aygıt adları yapmada –eç eki zamanımızda özel bir canlılık göstermektedir.<br />

Yeni terimler arasında bu ekle yapılmış aygıt adları tutunuyor:<br />

sayaç = muaddit, sarkaç = rakkas, büyüteç = pertevsuz, soğutaç =<br />

müberrit, kaldıraç = manivelâ, ayıraç = miyar, üreteç = müvellit (générateur)<br />

116


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

gibi, bkz. –iç adları § 214. (Banguoğlu, 2004: 229)<br />

-geç Adları<br />

206. Fiile ek –eç bahsinde belirttiğimiz gibi –geç eki Eski Türkçeden beri<br />

başlıca aygıt adları ve berkitme sıfatları yapmıştır. Damak sesini düşürmüş<br />

şeklinin yanı başında bu eski şekilde canlı kaldığından onları iki ayrı ek gibi<br />

gösteriyoruz. Aslında bu ek fiile ek –ge’nin –eç küçültme ekiyle uzatılmışı<br />

olabilir:<br />

a. Çoğu aygıt adları olan adlar yapar:<br />

kıskaç, süzgeç, tepgeç, burgaç, yülgeç < yülü-, silgeç, angaç,<br />

oturgaç, yastangaç, salıngaç > salıncak, çevirgeç, dayangaç, ilgeç ve<br />

dolangaç, yengeç gibi.<br />

Bunlardan kimisinin –güç ekiyle yapılmış değişikleri veya benzerleri de<br />

vardır:<br />

süzgüç, oturguç, silgiç, tepkiç, yülgüç, yangıç, yüzgüç gibi.<br />

b. Berkitme sıfatları yapar:<br />

yüzgeç, utangaç, üşengeç, iğrengeç, eringeç > erincek gibi.<br />

Yeni kelime yapımında bu ekin damak sesi düşmüş –eç şekli tercih<br />

ediliyor, bkz. § 195.<br />

Bununla birlikte solungaç = galsama, yüzgeç = misbah vardır.<br />

(Banguoğlu, 2004: 239)<br />

Muharrem Ergin Türk <strong>Dil</strong> Bilgisi isimli eserinde ekin eskiden beri<br />

görüldüğünü fakat işlek olmadığını belirtir. Ekin, {–Gıç} ekinin bir eşi olduğuna<br />

ve iki ekin aynı fonksiyonda kullanıldığına değinen Ergin üç örnek verir: süzgeç,<br />

yüzgeç “yüzme” ve kıskaç (Ergin, 1997: 190)<br />

Besim Atalay Türk <strong>Dil</strong>inde Kökler ve Ekler Üzerine Bir Deneme adlı<br />

kitabında «-geç» şeklinde ele aldığı ekin fiil ve isimlere gelerek birtakım<br />

anlamlar bildirdiğini ifade eder ve örnekleri üç gruba ayırır (Atalay, 1941: 131) :<br />

İsim<br />

BESGEÇ : “Tandırda pişirilen bir çeşit ekmek” Kelimenin kökü<br />

«Beslemek» fiilinde dahi görülmektedir.<br />

YENGEÇ : Bak. (Yangıç).<br />

Aygıt İsmi<br />

SÜZGEÇ : Süzme aygıtı.<br />

İLGEÇ : Rabtiye (Tar.). Kökü «İlmek» fiilindendir.<br />

DELGEÇ : Makkap, marangoz kalemi (Orta Anadolu).<br />

Sıfat<br />

YÜZGEÇ : Yüzen, yüzmek bilen. Kelimenin kökü «Yüzmek» fiilindendir.<br />

Celia Kerslake ile Aslı Göksel’in beraber hazırladıkları Turkish. A<br />

Comprehensive Grammar adlı kitapta ekle ilgili olarak yalnızca “Forms (i)<br />

117


Hüseyin Yıldız<br />

nouns: süzgeç ‘sieve’, kıskaç ‘pincers’, yüzgeç ‘fin’; (ii) adjectives: utangaç<br />

‘shy’” bilgisi verilir (Göksel, 2005: 54).<br />

Jaklin Kornfilt ise Turkish isimli eserinde ekle ilgili şu bilgileri verir<br />

(Kornfilt, 2006: 449).<br />

There are two suffixes, -geç and –giç, which are rather unproductivei and<br />

which derive nouns that express, in most instances, the reflexive –n is added<br />

to the verb stem, before the derivational morpheme is suffixed :<br />

süz “(to) fitler, strain” süz –geç “strainer, filter, sieve”<br />

başla “(to) begin”<br />

başla-n-gıç “beginnig”<br />

A. N. Kononov Грамматика Современного Турецкого Литературного<br />

Языка adını taşıyan eserinde işlek olmadığını belirttiği eki iki grupta ele alır.<br />

İlkinde alet ismi yapanları {-GAç} ile, ikincide ise fiilden türeyen isimleri {-GIç}<br />

ile gösteren Kononov, yeni kelime örneği olarak da yargıç’ı verir (Kononov,<br />

1956: 123).<br />

199. -gaç |-geç; -gıç|-giç|-guç|-güç<br />

-kaç |-keç; -kıç|-kiç|-kuç|-küç<br />

C помощью этого непродуктивного аффикса образовалось некоторое<br />

число имен существительных, означающих:<br />

1) орудие и средство для совершения действия: kıskaç (kıs-mak),<br />

süzgeç (süz-mek).<br />

2) название или субъект действия: başlangıç (başlan-mak), bilgiç (bilmek),<br />

dalgıç (dal-mak)<br />

Hеологизм: yargıç<br />

Oтдельные слова на -gaç имеют значение имен придагательных (§<br />

267 3<br />

) (Kononov, 1956: 123)<br />

267 3<br />

. -gaç |-geç; -gıç…<br />

-kaç |-keç; -kıç… (м. § 199). 1. yüzgeç (yüz-mek), 2. utangaç (utanmak)<br />

(Kononov, 1956: 153)<br />

Bahsi geçen çalışmalarda da görüldüğü üzere {–GAç} ekiyle ilgili olarak<br />

özetle isim ve sıfat yaptığına değinilmekte ve zaman zaman bazı bilim adamları<br />

tarafından (Banguoğlu, Ergin, Kornfilt vb.) {-GIç} ekiyle ilişkilendirilmektedir.<br />

Ancak bahsi geçen kaynaklarda ekin neden hem isim hem fiil tabanlarına<br />

geldiği, neden {-GIç} ile ilişkilendirilmesi gerektiği ve başka kaynaklarının olup<br />

olmadığı üzerinde düşünülmemiş; eke dair müstakil çalışmalara da tarafımızdan<br />

rastlanmamıştır.<br />

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü (TTAS)’nde yaptığımız taramalardan<br />

hareketle {-GAç} ekinin (şimdilik) altı kaynağı olabileceğini tespit ettik:<br />

1. ağaç > -GAç : eğri ağaç > eğreğaç<br />

118


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

eğri ağaç (I) “Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu oklara geçirilen<br />

eğri ağaç kısım” (DS-5 / Balıkesir ve çevresi, Aliköy *Çaycuma –<br />

Zonguldak, Çorum); eğreğaç “Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu<br />

oklara geçirilen eğri ağaç kısım” (DS-5 / Sücüllü *Yalvaç –Isparta); eğri<br />

(I) “Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu oklara geçirilen eğri ağaç<br />

kısım” (DS-5 / Çöplü *Çivril –Denizli, *Maçka –Trabzon)<br />

2. -GAç >< -cAk : salıncak >< salıngaç<br />

sallangeç “Salıncak” (DS-10 / Oğuz *Acıpayam –Denizli, *Emet –<br />

Kütahya), (DS-12 / Karamanlı *Tefenni –Burdur, Darıveren *Acıpayam –<br />

Denizli); sallangaç “Salıncak” (DS-10 / Denizli ilçe ve köyleri, Yeniköy<br />

–Balıkesir, Tokat –Eskişehir, Reyhanlı ve Amikovası Türkmenleri<br />

*Reyhanlı, *Antakya –Hatay, Çanıllı *Ayaş –Ankara, Bahçeli *Bor –<br />

Niğde, Gâvurdağı *Osmaniye –Adana, Ceylan *Lüleburgaz –Kırklareli),<br />

(DS-12 / Karadoruk*Gürün –Sivas, *Güdül ve köyleri –Ankara,<br />

*Bünyan –Kayseri); salıngaç “Salıncak” (DS-10 / Çığrı –Afyon, *Düzce<br />

–Bolu, *Akyazı ve çevresi –Sakarya, *Bünyan –Kayseri, *Bor –Niğde);<br />

salıñgaç “Salıncak” (DS-12 / Yozgat, *Silifke İçel); salgı “Salıncak”<br />

(V) (DS-10 / Mesudiye *Datça –Muğla); sallancak “Salıncak” (DS-10<br />

/ Fili *Biga –Çanakkale); sallancık “Salıncak” (DS-10 / Fili *Biga –<br />

Çanakkale); sallançah “Salıncak” (DS-10 / İrişli, Bayburt *Sarıkamış,<br />

*Selim –Kars); sallañgıç “Salıncak” (DS-10 / Çöplü *Çivril –Denizli,<br />

Hacıahmet *Düzce –Bolu); sallañguç “Salıncak” (DS-10 / Darıcı *Düzce<br />

–Bolu, Kırşehir); sallanğaç “Salıncak” (DS-10 / *Antakya –Hatay),<br />

sallankaç “Salıncak” (DS-10 / Alemdar –Bolu, *Merzifon –Amasya);<br />

sallankuc “Salıncak” (DS-12 / Kerkük)<br />

3. -GAç ~ -GIç : sürgeç ~ sürgüç<br />

sürgeç (I) “Bulaşık bezi, paçavra” (DS-10 / Anbanaz –Afyon, *Bozdoğan<br />

–Aydın, *Çarşamba –Samsun, Maraş, Edirne); sürgüç (I) “1.Bulaşık bezi,<br />

paçavra” (DS-10 / Bayat *Emirdağ –Afyon, Akköy *Söğüt –Bilecik,<br />

*Sivrihisar, Bozan, Tokat –Eskişehir, İğneciler *Mudurnu, Alemdar,<br />

Kıbrısçık –Bolu, Aşağıdana *Safranbolu –Zonguldak, Aşağıkayı *Tosya,<br />

Taşköprü –Kastamonu, *Ilgaz, *Kurşunlu –Çankırı, *lskilip, *Mecitözü<br />

–Çorum, Sinop, Samsun, Bayadı –Ordu, *Şebinkarahisar –Giresun,<br />

Ağrakos *Suşehri, *Şarkışla ve çevresi, Kovak *Yıldızeli –Sivas, Çanım<br />

*Ayaş, *Çubuk –Ankara, *Bor -Niğde ve köyleri, Konya, *Elmalı –<br />

Antalya)<br />

119


Hüseyin Yıldız<br />

4. -GAç ~ -mAç : yumulgaç ~ yumulmaç<br />

yumulgaç “Saklambaç” (DS-11 / *Bayramiç –Çanakkale); yumulmaç<br />

(DS-11 / Pazar *Karamürsel –Kocaeli, *Ünye –Ordu, *Antakya –Hatay) 1<br />

5. -GA + aş > -GAç : sorgaç ( dingeç<br />

dingeci “Maskara, soytarı” (DS-4 / Sırıklı –Sivas); dingeç “Maskara,<br />

soytarı” (DS-4 / Bozan –Eskişehir)<br />

Bu makalede bunlardan ilk ikisi ele alınacak, diğerleri hakkındaki<br />

görüşlerimiz ilerleyen zamanlarda yine tarafımızdan akademik dünyanın<br />

takdirine sunulacaktır.<br />

2. ağaç > -GAç (gramatikalleşme)<br />

<strong>Dil</strong>lerde kimi leksik birimler zamanla anlamını, işlevini kaybedip mevcut<br />

yapısını değiştirerek gramer birimleri haline gelip yeni anlam ve işlev kazanarak<br />

ekleşirler. Bu duruma gramatikalleşme denir. <strong>Dil</strong>bilim ve <strong>Dil</strong>bilgisi Terimleri<br />

Sözlüğü’nde “<strong>Dil</strong>in evrim süreci içinde bir sözlük birimin şekil birime dönüşmesi<br />

(Vardar, 1980: 59)” olarak tanımlanan ve Göstergebilim, <strong>Dil</strong>bilim ve Çeviribilim<br />

Terimleri Sözlüğünde “dilbilgiselleşme” (Rifat vd, 2010: 25) karşılığı verilen<br />

gramatikalleşme; Agop <strong>Dil</strong>açar’ın Gramer: Tanımı, Adı, Kapsamı, Türleri,<br />

Yöntemi, Eğitimdeki Yeri ve Tarihçesi başlıklı yazısında “bir sözcüğün anlamını<br />

yitirerek (désémantisation) ek haline gelmesi” olarak tanımlanır ve –yor (<<br />

Etü. yorımak, yormak) örneği verilerek, ekin “yürümek” anlamıyla bir ilgisinin<br />

kalmadığından bahsedilir (<strong>Dil</strong>açar, 1971: 97).<br />

Türkiye Türkçesi gramer/dil bilgisi/dil bilimi terimleri sözlüklerinde<br />

ender yer alan gramatikalleşme (grammaticalization / grammaticization) terimi<br />

dil bilimi alanına ilk defa Saussure’ün öğrencisi Antoine Meillet tarafından<br />

dahil edilse de, gramatikal biçimlerin bağımsız sözlüksel birimlerden geliştiği<br />

tezi ilk olarak Étienne Bonnot de Condillac (1746) tarafından ortaya atılmıştır.<br />

Fiillerdeki kişi eklerinin kişi zamirlerinin ekleşmesinden, zaman kategorilerinin<br />

ise zaman bildiren zarfların ilgili kök ile birleşmesinden ortaya çıktığını ileri<br />

1 krş. yumuçma (DS-11 / *Sorgun –Yozgat)<br />

120


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

süren Condillac’ın bu görüşünden sonra; John Horne Tooke edatların ad ya da<br />

fiil kaynaklı olduğunu teklif ederek günümüz gramatikalleşme çalışmalarının<br />

temel savlarından biri olan küçük gramer kategorilerinin büyük gramer<br />

kategorilerinden ortaya çıktığı görüşünün ilk temsilcisi olur (Gökçe, 2007: 28-<br />

29).<br />

Alman filozof Wilhelm von Humboldt gramatikal işaretlerin birbiriyle<br />

ilişkili dört evrede geliştiğini tasarlamıştır (Gökçe, 2007: 29-30):<br />

I. Gramatikal kategoriler tamamen bağımsız sözlüksel birimler ve<br />

anlam söz dizimsel düzenlerde gizlidirler.<br />

II. Kimi sözcükler somut ve yapısal ya da gramatikal anlamlar<br />

arasında gidip gelen kararsız unsurlar hâlini alacak, bunlardan bir<br />

kısmı söylemlerde işlevlerini genişletmek amacı ile yer aldıkları<br />

cümlelerde daha fazla anlamsızlaşacak ve daha fazla işlev görmek<br />

için özelleşeceklerdir.<br />

III. Bu işlevsel sözcükler gevşek bir şekilde somut sözcüklere eklenerek<br />

kendilerinden önce veya sonra gelen sözcüklere bağımlı bir sözcük<br />

ya da biçimi ifade eden ekleşiklere gelişecekler, böylece de bir<br />

somut sözcük ile bir bağlam dışı sözcüğü içeren ekleşik çiftler ortaya<br />

çıkacaktır.<br />

IV. Sözü edilen ekleşik çiftler sentetik bir yapıya bürünerek, tek-sözcük<br />

yapıları sergileyeceklerdir.<br />

Georg von der Gabelentz gramatikalleşmenin birbiriyle rekabet halindeki<br />

iki eğilimin (söyleyiş kolaylığı ve başkalaşma) sonucunda oluştuğu tezini<br />

savunurken, Meillet de yeni gramatikal biçimlerin iki süreçte ortaya çıktığını<br />

ileri sürer. İlk süreçte gramatikal biçimlerin dilde öteden beri var olan dizgelere<br />

örnekseme yoluyla meydana gelmesi, ikinci süreçte ise bağımsız bir sözcüğün<br />

gramatikal unsur rolüne geçerek gramatikalleşmesi kastedilir. Aralarındaki bariz<br />

farklılıklardan biri, ikincisinin dil sistemini tamamen değiştirmesidir. Meillet’e<br />

göre gramatikalleşmenin nedenleri kullanım sıklığına sahip olan ve aynı rolü az<br />

ya da çok karşılayan, dolayısıyla işlevleri yeni söz birleşmelerinde canlanabilen<br />

söz düzenlemelerindeki ifade kaybı ile ilgili görür (Gökçe, 2007: 30-33).<br />

Jerzy Kuryłowicz’in sadece bağımsız sözlüksel birim(lerin) > gramatikal<br />

konum(lara) değil, aynı zamanda düşük gramatikal konum(dan) > yoğun<br />

gramatikal konum(a) yükselme şeklinde tasarladığı gramatikalleşmeyi; B. Heine<br />

ve M. Reh bir gramatikal birliğin sırasıyla anlamını, pragmatik özelliğini, söz<br />

dizimsel bağımsızlığını ve son olarak ses varlığını kaybettiği gelişimsel bir süreç<br />

olarak yorumlar. April MS. McMahon gramatikalleşme için büyük sözlüksel<br />

kategorilerin üyeleri olan adların, fiillerin ve sıfatların; edatlar, zarflar,<br />

yardımcı fiiller ve ekler gibi küçük gramatikal kategorilere dönüşmesi ifadesini<br />

kullanırken, J. Bybee tam sözcük yapısından ekleşmeye doğru giden kademeli<br />

bir süreç olarak tanımlar (Gökçe, 2007: 34-40).<br />

121


Hüseyin Yıldız<br />

Özellikle yabancı birçok bilim adamı tarafından ele alınan<br />

gramatikalleşmenin, teorik olarak birbiriyle ilişkili üç etkileşim mekanizmasının<br />

sonucunda ortaya çıktığı düşünülmektedir (Gökçe, 2007: 41):<br />

A. Anlamsızlaşma (desemanticazition) = anlam içeriğindeki kayıp<br />

B. Kategorisizleşme (decategorialization) = bağımsız sözlüksel birimlerin<br />

ya da az çok gramerleşmiş birimlerin biçim söz dizimi özelliklerinde<br />

meydana gelen kayıp<br />

C. Erozyon (ya da ses indirgemesi) = ses yapısındaki kayıp<br />

Gramatikalleşmenin anlamsızlaşma, kategorisizleşme ve ses erozyonu<br />

gibi temel gramatikalleşme süreçlerinin yanında yine gramatikalleşme süreçleri<br />

ile ilişkilendirilebilecek olan yenileme, katmanlaşma, ayrılma vb. süreçler de<br />

vardır (Gökçe, 2007: 43-61):<br />

D. Yenileme (<strong>Dil</strong>de yaşayan anlamların yeni biçimler ile ifade edilmesi)<br />

E. Katmanlaşma (Aynı gramer alanına katkıda bulunan gramatikal<br />

biçimlerin bir gramerleşme zinciri oluşturması)<br />

F. Ayrılma (Bağımsız sözlüksel bir birimin gramerleşmeye uğrayarak<br />

kendilerinden önceki veya sonraki bir sözcüğe bağımlı bir ek biçimi<br />

aldıklarında, aynı zamanda bağımsız bir unsur olarak da kalabilmesi ve<br />

sıradan bir sözlüksel madde olarak gramerleşme sürecinde olduğu gibi<br />

birtakım değişikliklere uğrayabilmesi)<br />

Lehmann gramatikalleşmenin ortaya çıkma aşamalarını bir şemayla<br />

gösterir. Ona göre gramatikalleşme, söylemde potansiyel olarak çekimlenmiş<br />

/ yalın bağımsız sözlüksel birimler ile başlar. Bir sonraki aşamada söz konusu<br />

sözlüksel birim, söz dizimselleşme sonucunda bir söz dizim yapısına dönüşür,<br />

bu yapı aynı zamanda analitik yapı şeklinde de adlandırılır. Ekleşme ile aynı<br />

anlamda kullanılabilecek olan biçim birimselleşmede analitik yapı sentetik<br />

yapıya indirgenir, dolayısıyla gramatikal türeticiler eklere dönüşürler. Bir<br />

sonraki aşamada biçim bilgisi tekniği eklemeliden çekimliye değiştiği için<br />

sözcüğün yapısı zayıflar. Nihayet son aşamada ise gramatikal yapının içeriği<br />

sıfıra dönüşür (Gökçe, 2007: 42-43) 2 .<br />

Özetle, kelime çeşitlerinden zamirler, isimler, sıfatlar, zarflar ve fiillerde<br />

gramatikalleşme meydana gelebilir. Bu tür kelimeler zamanla işlevlerini ve<br />

çekim özelliklerini kaybedebilir, yapılarında ses bilimsel indirgeme meydana<br />

gelebilir ve kendi anlam özelliklerini kaybederek gramatikalleşme süreçlerinden<br />

geçebilirler (Gökçe, 2010: 92).<br />

Gramatikalleşmenin Türkçedeki tipik örnekleri arasında şahıs zamirleri,<br />

edatlar, yardımcı fiiller, i- (< er-) fiili ve diğer kimi isimler gösterilebilir:<br />

2 Gramatikalleşme çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Gökçe, 2007. Ayrıca, Buran, Ahmet (1999), Türkçede<br />

Kelimelerin Ekleşmesi ve Eklerin Kökeni, 3. Uluslararası Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı (23-27 Eylül 1996), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu,<br />

Ankara, s. 207-214.<br />

122


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

men > -(I)m<br />

sen > -sIn<br />

biz > -(y)Iz<br />

teg > -DAy<br />

er(di) > i(di) > -DI<br />

er(miş) > i(miş) > -mIş<br />

er(ser) > i(se) > -sA<br />

er(ken) > i(ken) > -ken<br />

yor(ur) > -yor<br />

tur(ur) > -Dır<br />

-mA aş > -mAç<br />

-lI aş > -lAç<br />

Etü. kazganur men > Ttü. kazanırım, Etü.<br />

barır men > Ttü. varırım<br />

Etü. ömez sen > Ttü. düşünmezsin, Etü.<br />

ölteçi sen > Ttü. öleceksin<br />

Etü. kaltaçı biz > Ttü. kalacağız, Etü. (neke)<br />

tezer biz > Ttü. (niçin) kaçıyoruz, Etü. biz az<br />

biz > Ttü. biz azız<br />

Etü. koñ teg > Krg 3 . koydoy “koyun gibi”,<br />

Etü. taş teg > Krg. taştay “taş gibi”, Etü. kız<br />

teg > Krg. kızday “kız gibi”<br />

Etü. ben erdim > Ttü. ben idim > Ttü. bendim<br />

Etü. kagan ermiş > Ttü. kağan imiş > Ttü.<br />

kağanmış<br />

Etü. umaz men erser > Ttü. muktedir olamaz<br />

isem > Ttü. muktedir olamazsam<br />

Etü. kapar erken > Ttü. kaparken<br />

Etü. kele yorur men > Ttü. geliyorum<br />

Etü. kılmaz turur > Ttü. kılmazdır, Etü.<br />

tutma aş > tutmaç 4 , kavurma aş > kavurmaç<br />

sütlü aş > sütlaç, güllü aş > güllaç, yağlı aş<br />

> yağlaç 3<br />

TTAS’de göze çarpan bir başka durum ise “ağaç” kelimesinde görülür.<br />

Ağaç kelimesi de aynen {–mAç} ekinde olduğu gibi, üstelik bir başka eke ihtiyaç<br />

duymadan gramatikalleşebilmektedir. Bu durumun netleşmesi için TTAS’de<br />

ağaç kelimesinin uğradığı değişimleri görmekte fayda vardır:<br />

ağaç “Tarak genişliği 1,5 metre olan kilim dokuma tezgâhı” (DS-<br />

1 / *Kandıra –Kocaeli); agaç “Ağaç” (Diyarbakır); ağıç “Ağaç”<br />

(DS-1 / Örencik *Yeşilova –Burdur); aaç “Ağaç” (Aybastı /<br />

Aybastı Ordu); aac “Ağaç” (Kırşehir ve Yöresi); âç “Ağaç” (DS-<br />

11 / Hasanoğlan –Ankara), (Doğu Trakya), (Zonguldak Bartın<br />

Karabük); ağaş “Ağaç” (DS-1 / Ovacık *Dinar –Afyon Karahisar,<br />

Karakoyunlu aşireti –Kars, Kesirik –Elâzığ), “< ET ıgaç: ağaç;<br />

odun; tahta; kereste; sopa. || ağaş atmak: sopa çekmek || don ağaş:<br />

3 Kırgız Türkçesi örnekleri için bk. Çengel, 2005: 112<br />

4 Bk. Ercilasun, 1975 : -maç, -meç Eki Üzerine.<br />

123


Hüseyin Yıldız<br />

kaskatı” (Erzurum), (Keban Baskil Ağın Elazığ), (Uşak); ağeş (I)<br />

“Ağaç” (DS-1 / Hisarardı*Yalvaç –Isparta), (Kütahya ve Yöresi);<br />

aaş “Ağaç” (Kırşehir ve Yöresi); âş “Ağaç” (Doğu Trakya); aş<br />

“Ağaç” (Ordu İli ve Yöresi); avaç “Ağaç” (DS-1 / Manastır –<br />

Denizli, *Düzce köyleri –Bolu, Aliköy *Çaycuma –Zonguldak,<br />

Cehet *Reşadiye –Tokat)<br />

Görüldüğü üzere ağaç kelimesi agaç, ağıç, aaç, aac, âç, ağaş, ağeş, aaş,<br />

âş, aş şekillerine değişmekte ve 11 farklı biçimde kullanılmaktadır.<br />

TTAS’de geçen yastıağacı, aktarağacı, ahtar ağacı, gelep ağacı, ip<br />

ağacı, eğri ağaç, evri ağaç, evir ağaç, evre ağaç, akça ağaç, ağca ağaç,<br />

evreağaç, pisliağaç, karaağaç, yaslıağaç, yastıağaç, yassıağaç, ahtarağaç,<br />

kabaağaç biçimlerinde açıkça ağaç kelimesinin bulunması ve bu kelimelerin<br />

anlamlarında da ağaç kavram alanındaki ifadelerin (tahta, ağaç, odun vb.) yer<br />

alması fonetik ilginin yanısıra semantik ilgiyi de kurmakta ve bu kelimelerin<br />

sonraki biçimlerinde yer alan {-GAç} ses grubunun da ağaç kelimesinden<br />

gelerek ekleştiğini düşündürmektedir.<br />

Divanü Lügâti’t-Türk’te (DLT) geçen yasğaç kelimesinin yanında “buna<br />

yası yıgaç da denir” ifadesinin geçmesi düşündürücüdür. 5 Öyleyse yası yıgaç ile<br />

yasğaç arasındaki semantik ve fonetik benzerliğin bir açıklaması olmalıdır.<br />

yas- fiiline fiilden isim yapma eki {-(I)ġ}’ın gelmesiyle oluşan yasıġ<br />

kelimesi ilgili fonetik hadiselerle yası kelimesine dönüşmüş, o da yıgaç<br />

kelimesiyle birlikte bir tamlama oluşturmuştur: yası 6 yıgaç. Bu durum<br />

gramatikalleşmenin ilk basamağına denk gelmektedir.<br />

Türkçedeki ağaç kelimesinin gramatikalleşmesinde yöntem TTAS’den<br />

örneklerle şu şekilde gösterilebilir:<br />

I. Kelime grubu (Belirtisiz isim tamlaması) : isim + ağacı<br />

yastıağacı, aktarağacı, ahtar ağacı, gelep ağacı, ip ağacı<br />

II. Tamlanandaki iyelik ekini düşürme / Sıfat tamlaması : sıfat +<br />

ağaç (diftong)<br />

eğri ağaç, evri ağaç, evir ağaç, evre ağaç, evreağaç, akça<br />

ağaç, ağca ağaç, pisliağaç, karaağaç, yaslıağaç, yastıağaç,<br />

yassıağaç, ahtarağaç, kabaağaç, karacaağaç<br />

5 Esasında Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü (TTAS) veritabanından yararlanarak geliştirmekte olduğum bu teoriye,<br />

kıymetli hocam Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un DLT’den fark ederek yaptığı bu katkı, fikrin ispatında önemli bir<br />

örnektir. yasgaç: Yasdığaç, hamur tahtası. Aslı yası yıgaç’tır, “yassı ağaç” demektir. (DLT-III: 38-17)<br />

6 Kelimenin gelişimi şu şekilde olmalıdır: yas-(ı)ġ > yassı > yası > → krş. elig > elli, ısıġ > ıssı > ısı<br />

124


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

III. Araya ünsüz alarak ekleşme ve ünlü uyumuna girme : …<br />

V+n+GAç<br />

evrengeç, yastıngaç<br />

IV. Yardımcı ünsüz almadan ekleşme : …VGAç<br />

eğregaç, evrağaç, evreğaç, evriğaç, evregeç, evrekaç,<br />

ergiveç, ergüveç, erkiveç, evreyeş, evreyiç, evriyeç, öregeç,<br />

örekeç, pisliğeç, pisliheç, bisleğeç, bisleheç, bisleyeç,<br />

bisleyiç, bisliğeç, bişleğeç, bişleheç, bişleneç, bişleyeç,<br />

bişligeç, bişliheç, bişliyeç, bitleğeç, bikleğeç, büslegeç,<br />

büslegeç, , bıssıraç, yasdıgaç, yasdıgeç, yastıgeç, akçağaş,<br />

ahçağaş (c), karageç, garageç, burgağaç<br />

V. Kelime sonu ünlüsünü düşürme ve ünsüz uyumuna girme : …<br />

KGAç<br />

evirgeç < evregeç; pişirgeç, pişirkeç, pişürgeç, püsürgeç,<br />

bişirgeç, bişirgeç, büşürgeç, bisirgeç, bisürgeç, büsürgeç<br />

< *pişrigeç, *pisrigeç, *bisrigeç, *bişrigeç < pisliğeç,<br />

pisliheç, bisleheç, bisleyeç; gargeç < garageç, burgaç <<br />

*burağaç < burgağaç<br />

VI. Kelime sonu ve ek başı ünsüzlerinin düşmesi, diftong ve<br />

uzunluk : …VĀç<br />

evrâaç, kabaâç, karacaâç<br />

VII. Diftong : …VAç<br />

evreaç, bikleeç, bislaaç, bisleeç, bişleeç, pisliaç, yastıaç,<br />

yastaaç<br />

VIII. Uzunluk : …Āç<br />

evrâç, bislêç, pislâç, yaslâç<br />

IX. Uzunluğun kalkması : …Aç<br />

evreç, evleç, öreç, pişleç, pisleç, pisreç, bıssıraç, bısraç,<br />

büsleç, bikleç, bükleç, büçleç, akdıraç, ahtaraç, ahdaraç,<br />

yaslaç, kabaaç, öreç, bişek<br />

125


Hüseyin Yıldız<br />

X. Ek başında ünlü düşmesi : …ç<br />

pisliç, akcaç<br />

10 aşamadan geçerek gramatikalleşen ağaç kelimesinin örneklerini ayrıca<br />

göstermekte fayda vardır 7 :<br />

• eğri ağaç, eğreğaç, eğri “Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu<br />

oklara geçirilen eğri ağaç kısım”→ …V + ağaç > …VGAç > …Ø<br />

• eğri ağaç (II), evre ağaç, evri ağaç, evir ağaç, evreağaç, evrağaç,<br />

evreğaç, evriğaç, evreğeç, evrengeç, evirgeç, evrekaç, ergiveç,<br />

ergüveç, erkiveç, evirecek, evrecek, evreyeş, evreyiç, evriyeç, evrâaç,<br />

evreaç, evrâç, evreç, evleç, öregeç, örekeç, öreç “Saç üzerinde pişirilen<br />

yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta araç”→ …V +<br />

ağaç > …Vağaç > …VGAç > …VĀç > …VAç > …Vç<br />

• pisliağaç, pisleğeç, pisleheç, pislihaç, pişleheç, bisleğeç, bisleheç,<br />

bisleyeç, bisleyiç, bisliğeç, bişleğeç, bişleheç, bişleneç, bişleyeç,<br />

bişligeç, bişliheç, bişliyeç, bitleğeç, bikleğeç, büslegeç, büslegeç,<br />

pişirgeç, pişirgeç, pişirkeç, pişürgeç, püsürgeç, bişirgeç, bişirgeç,<br />

büşürgeç, bisirgeç, bisürgeç, büsürgeç, bükürgeç, bıssıraç, bısraç,<br />

bikleeç, bislaaç, bisleeç, bişleeç, bişlêç, pislâç, pisliaç, pişleç, pişliç,<br />

pisleç, pisreç, bisleç, bisleç, büsleç, bikleç, bükleç, büçleç, bişirecek,<br />

bişeyi, bişek “Sac üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye yarayan kürek<br />

biçiminde tahta araç”→ …Vağaç > …VGAç > …VĀç > …VAç > …Vç<br />

• yastıağacı, yaslıağaç (1), yastıağaç, yassıağaç, yastıngaç, yasdıgaç,<br />

yasdıgeç, yastıgeç, yastaaç, yastıaç, yaslâç, yaslaç “Üstünde hamur<br />

açılan, yemek yenilen tahta; et kıymakta kullanılan tahta; üstünde odun<br />

yarılan kütük” → …V+ağacı > …V+ağaç > …V-n-GAç > …VGAç ><br />

…VĀç > …VAç > …Vç<br />

• akça ağaç, ağca ağaç, akçağaş, akcadağ, ahcağaş (c), akcaç “Beyaz<br />

gövdeli, parlak ve dayanıklı kerestesi olan bir ağaç” → …V+ağaç > …<br />

VGAç > …Vç<br />

7 Ağaç kelimesinin gramatikalleşmesiyle ilgili olan iki örnek daha tespit ettik, ancak bunlardan ilki gramatikalleştikten<br />

sonra metateze uğramış bir kelimedir ki, bu çalışmanın ikinci bölümüne dahil edilebilir. İkinci örnek ise ekleşme sürecini<br />

tamamlayamamış ama ağaç yapısını da bozmuş müstakil bir örnektir:<br />

gelep ağacı, gelepçek “Eğrilmiş ipleri kelep yapmakta kullanılan bir aygıt” → …K+ağacı > …*KGAç > …KCAk<br />

ipağacı, ipacı “Dokuma tezgâhı” → …K+ağacı > …*K+ācı > …K+acı<br />

126


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

• karaağaç, karageç, garageç, gargeç “Karaağaç”→ …V+ağaç > …<br />

KVGAç > …KGAç<br />

• aktarağacı, ahtar ağacı, aktarağacı, ahtarağaç, ahtaracak,<br />

ahtaracah, ahdaracak, ahtıraçak, akdıraç, ahtaraç, ahdaraç “Saç<br />

üzerinde pişirilen yufkayı çevirmeye yarıyan, tahta veya demirden<br />

yapılan aygıt”→ …V+ağacı > …Vağaç > …VAç<br />

• kabaağaç, kabaâç, kabaaç “Kalın gövdeli meşe ağacı” → …Vağaç ><br />

…VĀç > …Aç<br />

• burgağaç, burğaç “Ucu çatallı, uzun, meyve koparmaya yarayan<br />

ağaç” → …(V)ağaç > …KGAç<br />

• karacaağaç, karacaâç “Karaca ağaç” → …V+ağaç > …VĀç<br />

Osmanlı Türkçesinde de görülen bu durum için birkaç örnek verilebilir:<br />

• karaġaç “karaağaç I 201b, char agháccj” (Adamović, 2009: 158)<br />

• yastıgaç “Üzerinde yufka açılan tahta, hamur tahtası” (LL, 834);<br />

yastıgaç “Hamur tahtası” (LO, 417)<br />

Bu duruma çağdaş Türk lehçelerinde de rastlanmaktadır. Birkaç örnekle<br />

buna da değinmekte fayda vardır:<br />

• almağaç “ruzaçalar semyalığıman alma bir tuğran cimiş ağacı” (TTS-I,<br />

1977: 49); almağaç “Elma ağacı” (Öner, 2009: 25); almağas “Almanıŋ<br />

ağası” (BTH-I, 1993: 54)<br />

• karagaç “Elmesımannar türinnen bir ağaç, urta payasınıŋ cılırak<br />

urınnarında üse” (TTS-II, 1977: 51); karagaç “Karaağaç” (Öner, 2009:<br />

158); karağas “Küzün kuyula turgan yumşak ılıslı zatlı hanalgan katı<br />

ağas” (BTH-I, 1993: 637)<br />

• tabağaç “Tabanı kızuvğa kuyuv hem aluv üçin uzın ağaç sapka utırtılgan<br />

timir kaptırgıçtan gıybarat caylanma” (TTS-III, 1977: 7); tabağaç<br />

“Maşa” (Öner, 2009: 259); tabağas “Taba tutuv üsün kullanılğan ırgak<br />

başlı, uzun haplı kural” (BTH-II, 1993: 290) < *taba ağaç<br />

Tespit edilen örneklerden de açıkça görüldüğü üzere ağaç kelimesi,<br />

127


Hüseyin Yıldız<br />

özellikle içinde /ağaç/ ses grubu bulunan ve ağaç kavram alanı içinde<br />

anlamlandırılan kelimelerden hareket ederek denebilir ki, gramatikalleşerek {–<br />

GAç} ekine dönüşmektedir. Ek, daha sonraları kimi örneklerde başındaki /G/<br />

sesini de düşürmekte ve –GAç > -Aç > -ç biçimlerinde de görülebilmektedir.<br />

3. –cAk >< -GAç (göçüşme / metatez)<br />

Azeri, Türkmen, Gagauz, Tatar, Başkurt, Karaçay-Malkar, Nogay, Altay,<br />

Hakas, Tuva ve Şor Türkçelerinde Rusçanın tesiriyle metateza; diğer Türk<br />

lehçelerinde ise metateza teriminin yanısıra Özbek Türkçesi tóvuşalmaşinişi,<br />

Uygur Türkçesinde tavuşlarniň oran almaşturuşi, Kazak Türkçesinde dıbıstardıň<br />

orın awıstırawı, Kırgız Türkçesinde oran almaştıruu ve Kumuk Türkçesinde<br />

awazlanı yerlerin alışdırıw ifadelerinin de bulunduğu metatez terimi için<br />

Türkiye Türkçesinde göçüşme ve yer değiştirme terimleri de kullanılmaktadır<br />

(Naskali, 1997: 63).<br />

Gramer Terimleri Sözlüğü’nde “Kelime içindeki komşu veya uzak<br />

seslerin yer değiştirmesi olayı. Ünsüzlerin birbiri ile karşılaşmasından doğan<br />

telaffuz zorluklarını giderme amacına dayanan bu olay, daha çok r ve l akıcı<br />

ünsüzlerinin bulunduğu kelimelerde ve ağızlarda görülür: köprü>körpü,<br />

kibrit>kirbit, karyola>kayrola, bulgur>burgul, ileri>ireli, lanet>nalet,<br />

ekşi>eşki, ödünç>öndüç, güvercin>güvencir, zerdali>zelderi vb. Yanyana<br />

bulunan sesler arasındaki göçüşme yakın göçüşme, uzak sesler arasındaki<br />

göçüşme de uzak göçüşme adını alır. bk. yakın göçüşme, uzak göçüşme.<br />

İng.: metathesis Fr.: métathèse Alm.: Metathesis, Umstellung, Metathese”<br />

(Korkmaz, 2003: 107) açıklamasının yapıldığı metatez kavramı özetle bir<br />

söz birliği içindeki seslerin yer değiştirmesi olarak tanımlanabilir. Ancak yer<br />

değiştiren birimlerin hangilerinin metateze konu sayılacağı hususunda dil<br />

araştırmacıları arasında tam bir uyuşma olduğu söylenemez. Bazı araştırmacılar<br />

konsonların yanında vokallerin hatta hecelerin yer değiştirmesini de metatez<br />

olayının içine alır (Ulutaş, 2007: 117).<br />

Türkçede metatez üzerine yapılan müstakil çalışmalar sayıca her ne<br />

kadar az görünse de konu hakkında fikir vermeye hatta teori üretmeye yetecek<br />

derecede ciddidir. Bu konuda Hasan Eren, Ahmet Caferoğlu, Faruk Çağlayan,<br />

Günay Karaağaç ve İsmail Ulutaş’ın makaleleri bulunmaktadır.<br />

Hasan Eren, Türk <strong>Dil</strong>lerinde Metathèse (1953) başlığını taşıyan<br />

çalışmasında Türk lehçelerinden topladığı malzemeden hareketle tespit ettiği ğl<br />

~ lğ, lm ~ ml, mğ ~ ğm, pr (br) ~ rp (rb), ps ~ sp, qç ~ çq, kp (qp) ~ pk (pq), sk<br />

128


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

(sq) ~ ks (qs), qş ~ şq, qt ~ tq, rd ~ dr, rg (rğ) ~ gr (ğr), rk ~ kr, l ~ q, l ~ s, l ~ z, b<br />

~ l, g ~ r, m ~ l, m ~ r, n ~ r, q ~ r, r ~ l, r ~ y değişikliklerini örnekler göstererek<br />

açıklamaktadır (Eren, 1953). Ahmet Caferoğlu ise Anadolu Ağızlarındaki<br />

Metathèse Gelişmesi (1955) adlı makalesinde Anadolu ağızlarından derlediği<br />

metatez örneklerini iki grupta tasnif etmiştir. İlk grupta komşu konsonlar<br />

arasında 55 farklı metatez biçimine yer verilirken, ikinci grupta komşu olmayan<br />

konsonlar arasındaki 26 farklı metatez biçimi örneklenmektedir (Caferoğlu,<br />

1955). Caferoğlu ile aynı yıl Metathese (1955) başlıklı üç sayfalık bir çalışma<br />

yapan Faruk Çağlayan, konuyu Caferoğlu’nun tarzında ancak daha özet olarak<br />

ikiye ayırarak örneklendirmiştir: komşu seslerde, komşu olmayan seslerde<br />

(Çağlayan, 1955). 1991’de yayımlanan Günay Karaağaç’ın Eski Metatez<br />

Örnekleri adlı çalışmasında metatezle ilgili genel bilgiler verilmekte ve karşı,<br />

şimşek, ekşi, atla- kelimeleriyle ilgili incelemeler yapılmaktadır (Karaağaç,<br />

1991). Metatez olayıyla hece sistemi ilişkisini inceleyen İsmail Ulutaş’ın Metatez<br />

Olayı Türkçenin Hece Sistemiyle İlgili midir (2007) adlı yazısı Sonorantlık<br />

Sıralama Prensibine (SSP) de değinerek konuyu irdelemektedir (Ulutaş, 2007).<br />

Bahsi geçen çalışmalarda örnekleriyle işlenen metatez konusu {–GAç}<br />

ekli kelimelere bakıldığında da kendisine örnek bulabilmektedir. {+CAk} eki<br />

ile arasında böyle bir nöbetleşme olduğunu da söyleyebileceğimiz bu durum<br />

temelde ekin niteliğiyle ilgilidir.<br />

Türkçede hem {±GAç} eki, hem de {±CAk} eki iki türden (isim ve fiil)<br />

kelimelere, {-AcAk} ekiyse yalnızca fiillere gelebilmektedir:<br />

{+CAk}→ ev+cek, yavru+cak, oyun+cak…<br />

{-CAk} → erin-cek, gülün-cek…<br />

{-AcAk}→ yak-acak, yi-y-ecek, iç-ecek…<br />

{+GAç}→ er+keç, ı+gaç…<br />

{-GAç} → süz-geç, kıs-kaç…<br />

Her iki ekin de iki türden kelimelere gelebiliyor olması, ekler arasında bir<br />

karmaşaya yol açarak, eklerin iki farklı ek gibi algılanmasına sebep olmuştur.<br />

Halbuki {+CAk} eki isimlere, {-GAç} eki ise fiillere geldiği örneklerde daha<br />

baskındır. Fiile gelen {-CAk} eklerinin işlevinin, fiile gelen {-GAç} ekinin<br />

işleviyle benzerlik gösterdiği ve {-GAç} ekinin bu işlevini art zamanlı ve eş<br />

zamanlı olarak taşıdığı dikkate alınırsa, aslî ek {-GAç} olmalıdır. Öyleyse<br />

{-CAk} ekinin, fonetik olarak metatez yoluyla benzediği {-GAç} ekinden<br />

geliştiği düşünülebilir. Ayrıca TTAS’den derlenen örneklerde /CAk/ ses<br />

grubuyla /GAç/ ses grubu arasında bir metatez söz konusu olduğu da açıkça<br />

görülmektedir:<br />

129


Hüseyin Yıldız<br />

• açkaç “anahtar” ~ açacak (I) “1. anahtar”<br />

• çalıgaç, çalıgeç, çalgaç, çalgeç “yoğurt mayası” ~ çalacak (I) “yoğurt<br />

mayası”<br />

• çıkıranğaç “Bir çeşit tahterevalli” ~ çıkırancak“Bir çeşit tahterevalli”<br />

• çıkrınkaç “Çocukları yürümeye alıştırmak için kullanılan üç tekerlekli<br />

araba” ~ çıkrıncak (I) “Çocukları yürümeye alıştırmak için kullanılan<br />

üç tekerlekli araba”<br />

• dakgeç “2. Takılacak yer, çengel” ~ *takacak<br />

• demcek “Semaverlerde çaydanlığı üzerine koymaya yarayan,<br />

semaverin tepesine geçirilen bir araç”~ demkeş, temkeç “Çaydanlık”<br />

• dutağaç, dutugeç, tutugeç, dutgeç, tutaç “Tencere tutacağı” ~<br />

dutacak (I) “Tencere tutacağı”<br />

• eringeç “Tembel, üşenen (kimse)” ~ erincek “Tembel, üşenen (kimse)”<br />

• gısdırgaç, kısdırgaç (III), kıskaç (III) “Saç tokası” ~ gıstıracak (II)<br />

“Saç tokası”<br />

• ılangaç, ıllıñgaç, ılınkaç “Küçük çocuk salıncağı” ~ ılıncak (I) “Küçük<br />

çocuk salıncağı”<br />

• kolkaç “Ceket, gömlek ya da elbise kollarının kirlenmesine engel olmak<br />

için bilekten dirseğe kadar geçirilen eğreti kolluk” ~ kolçak “Ceket,<br />

gömlek ya da elbise kollarının kirlenmesine engel olmak için bilekten<br />

dirseğe kadar geçirilen eğreti kolluk”<br />

• öğüngeç, övüngeç, öğünbeç “Kendi kendini öven, övüngen” ~ öğüncek<br />

“Kendi kendini öven, övüngen”<br />

130


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

• sallangeç, sallangaç, salıngaç, salgı (V), sallañgıç sallañguç,<br />

sallankaç, sallanğaç, sallankuc “Salıncak”~ sallancak, sallancık,<br />

sallançah “Salıncak”<br />

• süreğeç (II) “Çocuğu yürümeye alıştırmaya yarayan, tahtadan yapılmış<br />

tekerlekli bir çeşit araba, yürüteç”; sürecek (IV) “Çocuğu yürümeye<br />

alıştırmaya yarayan, tahtadan yapılmış tekerlekli bir çeşit araba,<br />

yürüteç”<br />

• utangeç “Utangaç” ~ utancak “Utangaç”<br />

• üşengeç “Tembel” ~ üşencek “Tembel”<br />

Tespit edilen örneklerden hareket ederek; Hasan Eren’in çalışmasında<br />

geçen qç ~ çq 8 denkliğini ve Caferoğlu ile Çağlayan’ın çalışmalarında geçen<br />

komşu olmayan seslerdeki metatez hususunu da dikkate alarak {-GAç} ekiyle<br />

ilgili metatez ilgisinin üç şekilde olduğu söylenebilir:<br />

I. fiil + {–ACAk} > fiil + {-GAç}<br />

Üç aşamalı olarak gelişen ilk biçimde öncelikle /AcAk/ ses grubu ile /<br />

AGAç/ ses grubu arasında bir metatez gerçekleşmekte ve metatez sonrası arada<br />

kalan /k/ sesi sedalılaşarak /G/ seslerine dönmektedir. İkinci aşamada /AGAç/ ses<br />

grubunun başındaki /A/ sesleri daralarak /U/ seslerine değişmekte ve son olarak<br />

da bu /U/ sesleri zayıflayarak düşmektedir. Durum şöyle şematize edilebilir:<br />

1. –ACAk > -AGAç → sürecek > süreğeç / dutacak > dutağaç<br />

2. –AGAç > -UGAç → dutağaç > dutugeç, tutugeç<br />

3. –UGAç > -GAç → çalıgaç, çalıgeç > çalgaç, çalgeç<br />

II. isim + {+CAk} > isim + {+GAç}<br />

İsim köklerine geldiği bilinen {+CAk} ekli kelimelerde görülen bu hadise<br />

için taramalarda yalnızca iki örnek tespit edilebilmiştir:<br />

kolkaç ~ kolçak<br />

temkeç, demkeş ~ demcek<br />

8 akça, akçe, aqça, aqşa, axça, axta ~ açxa; bohça, boqço, poqço, boqşa, buqça, boxça, boğça, boğçu ~ poçqo; açkıç,<br />

açqıç, açxıç, açğıç ~ axtıt; uçkur, ıçqır ~ ıqçır (Eren, 1955: 167-168)<br />

131


Hüseyin Yıldız<br />

III. fiil + {–GAç} > fiil + {-CAk}<br />

fiil + {–ACAk} > fiil + {-GAç} biçimine benzeyen bu durumda /GAç/ ses<br />

grubunun /CAk/ ses grubuna metatez yoluyla dönüşmesi söz konusudur. Fiillere<br />

gelmeyen {-CAk} eki, işlev bakımından da {-GAç} ekinin işlevini üstlenmiştir:<br />

öğüngeç, övüngeç > öğüncek<br />

eringeç > erincek<br />

üşengeç > üşencek<br />

utangeç > utancak<br />

4. SONUÇ<br />

TTAS’den taranan malzemeler göstermektedir ki, kimi çalışmalarda<br />

örnekseme metoduyla açıklanan {-GAç} ekinin aslında birden fazla kaynağı<br />

vardır. Bunlardan ikisi gramatikalleşme ve metatezdir.<br />

Gramatikalleşme hadisesinde ağaç kelimesi tamamı örnek kelimelerle<br />

takip edilebilen pek çok değişikliğe uğrayarak ekleşmektedir. Ağaç kelimesinin<br />

ekleşmesiyle oluşan yeni kelimelerin bir kısmının, içinde “ağaç, tahta, odun,<br />

kütük, değnek vb.” anlamları barındıran ve hammaddesi ağaç olan aletler, bir<br />

kısmının ise doğrudan ağaç türleri olduğu gözlenmektedir. Ağaç kelimesinin<br />

dildeki fonetik serüveni şöyle şemalaştırılabilir:<br />

Metatezde ise {-GAç} ekiyle ilgili olarak üç istikametten bahsedilebilir.<br />

Bunlardan birincisi ve üçüncüsünde fiile gelen, ikincisinde ise isme gelen<br />

{-GAç} ekiyle ilgili kullanımlar değerlendirilmiştir:<br />

i) fiil + {–ACAk} > fiil + {-GAç}<br />

a) –ACAk > -AGAç<br />

b) –AGAç > -UGAç<br />

c) –UGAç > -GAç<br />

ii) isim + {+CAk} > isim + {+GAç}<br />

iii) fiil + {–GAç} > fiil + {-CAk}<br />

Örneksemeyi {-GAç} ekinin kaynakları arasından tamamen çıkarmak<br />

elbette ki mümkün görünmemektedir. Ancak konu ayrıntılı olarak ele alınmalı,<br />

{-GAç} ~ {-GIç} ilgisinin neden kurulması gerektiği sorgulanmalıdır. Aksi<br />

takdirde hadise akademik bir temele oturtulmuş olmaz. Örnekseme dahil olmak<br />

üzere, ekin diğer kaynakları bir başka çalışmada ayrıntılarıyla ele alınacaktır.<br />

132


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

5. Kaynaklar<br />

ATALAY, Besim (1941), Türk <strong>Dil</strong>inde Kökler ve Ekler Üzerine Bir Deneme, Türk <strong>Dil</strong><br />

Kurumu, İstanbul.<br />

BANGUOĞLU, Tahsin (2004), Türkçenin Grameri, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, Ankara.<br />

BTH: Başkurt Tiliniŋ Hüzliği (1993), II Cilt, Russiya Fender Akademiyahı Ural Büligi<br />

Başkurtustan Gilmi Üzeyi Tarih, Tıl Hem Ezebiyet İnstitutı, Russkiy Yazık, Moskova.<br />

CAFEROĞLU, Ahmet (1955), Anadolu Ağızlarındaki Metathèse Gelişmesi, Türk <strong>Dil</strong>i<br />

Araştırmaları Yıllığı-Belleten 1955, s. 1-7.<br />

ÇAĞLAYAN, Faruk (1955), Metathese, Türk <strong>Dil</strong>i, Nisan, Cilt IV, Sayı 43, s. 409-411.<br />

ÇENGEL, Hülya Kasapoğlu (2005), Kırgız Türkçesi Grameri. Ses ve Şekil Bilgisi, Akçağ<br />

Yayınları, Ankara.<br />

DİLAÇAR, Agop (1971), Gramer: Tanımı, Adı, Kapsamı, Türleri, Yöntemi, Eğitimdeki Yeri<br />

ve Tarihçesi, Türk <strong>Dil</strong>i Araştırmaları Yıllığı-Belleten 1971, s. 83-145.<br />

DLT-III: ATALAY, Besim (1999), Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, Cilt III, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

(4. Baskı), Ankara.<br />

ERCİLASUN, Ahmet Bican (1975), -maç, -meç Eki Üzerine, İstanbul Üniversitesi Edebiyat<br />

Fakültesi Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Dergisi, C. XXI, İstanbul, s. 83-88.<br />

EREN, Hasan (1953), Türk <strong>Dil</strong>lerinde Metathèse, Türk <strong>Dil</strong>i Araştırmaları Yıllığı-Belleten<br />

1955, s. 161-180.<br />

ERGİN, Muharrem (1997), Türk <strong>Dil</strong> Bilgisi, Bayrak Yayınları, İstanbul.<br />

GÖKÇE, Faruk (2007), Oğuz Türkçesinde Fiil Birleşmeleri. Tarihsel Karşılaştırmalı Bir<br />

İnceleme Denemesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk <strong>Dil</strong>i<br />

ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk <strong>Dil</strong>i Bilim Dalı (Yayımlanmamış Doktora Tezi),<br />

Ankara.<br />

GÖKÇE, Hülya (2010), Başkurt Türkçesinde Gramatikalleşme Örnekleri Üzerine, Ankara<br />

Üniversitesi <strong>Dil</strong> ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi, 17, 1(2010), s. 83-<br />

104.<br />

GÖKSEL, Aslı – Celia Kerslake (2005), Turkish. A Comprehensive Grammar, Routledge<br />

Publishing, London.<br />

KARAAĞAÇ, Günay (1991), Eski Metatez Örnekleri, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Araştırmaları<br />

Dergisi, VI, İzmir, s. 85-102.<br />

KOHOHOB, A. N. (1956), Грамматика Современного Турецкого Литературного Языка,<br />

Академия Наук СССР Институт Востоковедения, Издательство Академии Наук<br />

Ссср Москва-Ленинград.<br />

KORKMAZ, Zeynep (2003), Gramer Terimleri Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, Ankara.<br />

KORKMAZ, Zeynep (2007), Türkiye Türkçesi Grameri-Şekil Bilgisi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu,<br />

Ankara.<br />

KORNFILT, Jaklin (2006), Turkish, Routledge Publishing, London-New York.<br />

NASKALİ, Emine Gürsoy (1997), Türk Dünyası Gramer Terimleri Kılavuzu, Türk <strong>Dil</strong><br />

Kurumu, Ankara.<br />

ÖNER, Mustafa (2009), Kazan-Tatar Türkçesi Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, Ankara.<br />

RİFAT, Mehmet – Sema RİFAT, Ayşenaz KOŞ, Duygu TEKGÜL (2010), Göstergebilim,<br />

<strong>Dil</strong>bilim ve Çeviribilim Terimleri Sözlüğü, Sel Yayıncılık, İstanbul.<br />

TTAS: Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, http://tdkterim.gov.tr/ttas/<br />

133


Hüseyin Yıldız<br />

TS : Tarama Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, http://www.tdkterim.gov.tr/tarama/<br />

TTS: Tatar Tiliniŋ Anlatmalı Süzligi (1977), III Cilt, SSSR Fenner Akademiyası Kazan Fillalı<br />

Galimcan İbrahimov İsimindegi Til, Edebiyat Hem Tarih İnstitutı, Tatarstan Kitap<br />

Neşriyatı, Kazan.<br />

ULUTAŞ, İsmail (2007), Metatez Olayı Türkçenin Hece Sistemiyle İlgili Midir, Bilig, Güz-<br />

2007, Sayı 43, s. 117-132.<br />

VARDAR, Berke (1980), <strong>Dil</strong>bilim ve <strong>Dil</strong>bilgisi Terimleri Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, Ankara.<br />

6. EK: ÖRNEKLER DİZİNİ<br />

açkaç “Anahtar” (DS-1 / Konya ve<br />

çevresi); açacak (I) “1. Anahtar” (DS-<br />

1 / İshaklı *Bolvadin –Afyon Karahisar,<br />

Yakaköy *Gelendost –Isparta, Akçaköy<br />

*Yeşilova, Yayla *Tefenni –Burdur,<br />

Alâettin *Acıpayam –Denizli, Dallıca<br />

*Nazilli –Aydın, Çıplak, Halıköy *Ödemiş<br />

–İzmir, Emre *Kula –Manisa, *İznik –<br />

Bursa, Balıkesir, Fili *Biga, *Bayramiç –<br />

Çanakkale, Domaniç *Tavşanlı –Kütahya,<br />

Sarıkavak, Şücaattin *Seyitgazi –Eskişehir,<br />

*Kandıra –Kocaeli, Küçükahmet *Düzce<br />

–Bolu, Cumayanı –Zonguldak, *Kargı,<br />

-Kastamonu, İzmirli *Sungurlu, Toyhana<br />

*İskilip –Çorum, *Zile ve çevresi, *Erbaa,<br />

*Niksar, Çilehane *Reşadiye, Altuntaş –<br />

Tokat, *Ünye, Uzunmusa –Ordu, Güneyce –<br />

Rize, *Ardanuç ve köyleri, Yoncalı, Tepeköy<br />

, Çayağzı *Şavşat –Artvin, Ölçek, *Ardahan<br />

–Kars, Ergân –Erzincan, Siirt)<br />

akça ağaç “1. Beyaz gövdeli ve<br />

dayanıklı kerestesi olan kayın ağacı” (DS-1 /<br />

*Senirkent –Isparta); akça ağaç “2. Dağlarda<br />

yetişen ve keçiler tarafından yenilen, beyaz<br />

gövdeli bir ağaç” (DS-1 / Bereketli *Tavas,<br />

Ortaköy *Çal –Denizli); akça ağaç “3.<br />

Küçük yapraklı, gevrek ve içi beyaz bir<br />

çeşit ağaç” (DS-1 / Fili *Biga –Çanakkale);<br />

akça ağaç “4. Meyvasız bir çeşit orman<br />

ağacı” (DS-1 / *Elmalı –Antalya); akca<br />

ağaç “Beyaz gövdeli ve dayanıklı kerestesi<br />

olan kayın ağacı” (DS-1 / Zile *Mesudiye –<br />

Ordu, *Yıldızeli –Sivas); ağca ağaç “Beyaz<br />

gövdeli, parlak ve dayanıklı kerestesi olan<br />

bir ağaç” (DS-1 / Çorum, *Zile ve çevresi,<br />

Döllük, Kızılköy –Tokat, Zile *Mesudiye –<br />

Ordu, Çakırköy *Şebin Karahisar –Giresun,<br />

Erzincan, Yukarıkale, Hacıilyas *Koyulhisar<br />

–Sivas); akcağaş “Kerestesi ak, yağsız,<br />

sert bir çeşit ağaç” (DS-12 / Dereçine<br />

*Sultandağı Afyon); akcadağ “Kerestesi<br />

ak, yağsız, sert bir çeşit ağaç” (DS-12 /<br />

Dereçine *Sultandağı Afyon); ahcağaş<br />

(c) “< akçaağaç: akçaağaç” (Erzurum /<br />

Erzurum); akcaç “Beyaz gövdeli ve dayanıklı<br />

kerestesi olan kayın ağacı” (DS-1 / İğneciler<br />

*Mudurnu –Bolu);<br />

aktarağacı “1. Yemenicilikte, yemenileri<br />

çevirmek için kullanılan uzun ve yuvarlak<br />

bir ağaç” (DS-1 / *Gerze –Sinop, *Bor –<br />

Niğde); ahtar ağacı “Ayakkabının içini<br />

dışına çevirmeye yarayan bir aygıt” (DS-1<br />

/ *Kemaliye –Erzincan); aktarağacı “2.<br />

Sacın üzerindeki yufkayı çevirmeye yarıyan,<br />

yassı demir veya tahta aygıt.” (DS-1 / Urfa);<br />

ahtarağaç “Saç üzerinde pişirilen yufkayı<br />

çevirmeye yarıyan, tahta veya demirden<br />

yapılan aygıt” (DS-1 / *Şebin Karahisar –<br />

Giresun, Urfa, *Gürün –Sivas); ahdaracah<br />

“Saç üzerinde pişirilen yufkayı çevirmeye<br />

yarıyan, tahta veya demirden yapılan aygıt”<br />

(DS-1 / Dodurga *Artova, *Zile –Tokat,<br />

*Divriği –Sivas); ahtaracak “Saç üzerinde<br />

pişirilen yufkayı çevirmeye yarıyan, tahta<br />

veya demirden yapılan aygıt” (DS-1 / *Zile,<br />

*Artova, Kızılköy, Tokat, Aşudu *Darende<br />

–Malatya, *Divriği –Sivas); ahdaracak<br />

“Saç üzerinde pişirilen yufkayı çevirmeye<br />

yarıyan, tahta veya demirden yapılan aygıt”<br />

(DS-1 / *Gürün –Sivas); ahtıraçak “Saç<br />

134


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

üzerinde pişirilen yufkayı çevirmeye yarıyan,<br />

tahta veya demirden yapılan aygıt” (DS-1<br />

/ Gökçeyaka *Yeşilova –Burdur); akdıraç<br />

“Sacın üzerindeki yufkayı çevirmeye<br />

yarıyan, yassı demir veya tahta aygıt.”<br />

(DS-1 / Aydoğmuş *Keçiborlu –Isparta,<br />

Burdur, Yukarıkaraçay *Acıpayam, Kösten –<br />

Denizli); ahtaraç “1. Saç üzerinde pişirilen<br />

yufkayı çevirmeye yarıyan, tahta veya<br />

demirden yapılan aygıt” (DS-1 / Cumayanı<br />

–Zonguldak, Karkıncık *Artova, Kızılköy<br />

–Tokat, Denizli *Vakfıkebir –Trabzon,<br />

Kuruçay, Armudan *Refahiye –Erzincan,<br />

Polat *Akçadağ, *Darende –Malatya,<br />

Hacıilyas, *Koyulhisar, Ortaköy *Şarkışla,<br />

*Kangal ve köyleri, *Divriği, *Zara,<br />

*Gemerek, Çöplü *Gürün –Sivas); ahdaraç<br />

“Saç üzerinde pişirilen yufkayı çevirmeye<br />

yarıyan, tahta veya demirden yapılan aygıt”<br />

(DS-1 / Dambaylı *Salihli –Manisa)<br />

burgağaç “Ucu çatallı, uzun, meyve<br />

koparmaya yarayan ağaç” (DS-2 / Çaylı<br />

–Adana); burgaç (II) “5. İp gibi bükülerek<br />

büyüyen ağaç” (DS-2 / Gümüşhane)<br />

çalıgaç “yoğurt mayası” (DS-3 /<br />

Karacasu –Aydın); çalıgeç “yoğurt mayası”<br />

(DS-3 / Sürez *Bozdoğan –Aydın); çalgaç<br />

“Yoğurt mayası” (DS-3 / *Bozdoğan<br />

-Aydın); çalgeç “Yoğurt mayası” (DS-3 /<br />

Eymir *Bozdoğan –Aydın); çalacak (I)<br />

“yoğurt mayası” (DS-3 / Dişli *Bolvadin<br />

–Afyon, *Acıpayam –Denizli, Dallıca<br />

*Nazilli –Aydın, Kerem *Burhaniye,<br />

*Manyas –Balıkesir, Kuşköy –Çanakkale,<br />

Bozan, Tokat, *Sivrihisar –Eskişehir, Datça<br />

–Bolu, Çayır *Zile –Tokat, Havsu *Kelkit<br />

–Gümüşhane, Hacıilyas *Koyulhisar,<br />

*Şarkışla –Sivas, Yozgat, Çayırlı *Haymana<br />

–Ankara, Çakırlar, Karaviran *Seydişehir –<br />

Konya, *Akseki, *Korkuteli, *Kaş, Bağyaka<br />

*Finike –Antalya, Dont *Fethiye –Muğla,<br />

*Lüleburgaz –Kırklareli)<br />

çıkrınkaç “Çocukları yürümeye<br />

alıştırmak için kullanılan üç tekerlekli araba”<br />

(DS-3 / Çorum); çıkrıncak “Çocukları<br />

yürümeye alıştırmak için kullanılan üç<br />

tekerlekli araba” (DS-3 / Karabüzey *Araç<br />

–Kastamonu, Çorum, Sinop, Kırşehir)<br />

çıkırangaç “Bir çeşit tahterevalli” (DS-<br />

3 / İğneciler *Mudurnu –Bolu); çıkırancık<br />

“Bir çeşit tahterevalli” (DS-3 / *Saray –<br />

Tekirdağ)<br />

dakgeç “2. Takılacak yer, çengel” (DS-4<br />

/ *Alaşehir –Manisa) < *takacak<br />

demcek “2. Semaverlerde çaydanlığı<br />

üzerine koymaya yarayan, semaverin<br />

tepesine geçirilen bir araç” (DS-4 /<br />

-Erzurum); demkeş “Semaverin üstünde<br />

demliğin konulduğu kısım” (DS-4 / Revan<br />

*Iğdır –Kars); temkeç “Çaydanlık” (DS-10<br />

/ *Tavşanlı –Kütahya)<br />

dutağaç “Tencere tutacağı” (DS-4 /<br />

Sücüllü *Yalvaç –Isparta); dutgeç “Tencere<br />

tutacağı” (DS-4 / Eymir *Bozdoğan –<br />

Aydın); dutacak (I) “Tencere tutacağı”<br />

(DS-4 / *Eğridir köyleri –Isparta, Kütahya,<br />

Bozan –Eskişehir, *Kurşunlu –Çankırı,<br />

*Zile –Tokat, Savrun *Divriği –Sivas,<br />

*Çiçekdağı –Kırşehir, *Bor –Niğde,<br />

*Mersin köyleri –İçel); dutugeç “Tencere<br />

tutacağı” (DS-4 / *Alaşehir –Manisa);<br />

tutugeç “Ateş üstündeki kabı tutup indirmek<br />

için bez vb. şeylerden yapılan tutacak”<br />

(DS-10 / *Gelendost –Isparta, *Yeşilova<br />

ve köyleri –Burdur, *Alayunt –Kütahya);<br />

tutaç “Tencere tutacağı” (DS-10 / Yeniköy,<br />

Zeytinli *Edremit, *Dursunbey, Balıkesir,<br />

Kulfal *Ezine, *Biga –Çanakkale, Konurlar<br />

*İnegöl –Bursa, Uşak, Kütahya, Aşağı Kayı<br />

*Tosya –Kastamonu)<br />

eğri ağaç (I) “Tek hayvanla çekilen<br />

arabalarda iki ucu oklara geçirilen eğri ağaç<br />

kısım” (DS-5 / Balıkesir ve çevresi, Aliköy<br />

*Çaycuma –Zonguldak, Çorum); eğreğaç<br />

“Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu<br />

oklara geçirilen eğri ağaç kısım” (DS-5<br />

/ Sücüllü *Yalvaç –Isparta); eğri (I) “Tek<br />

hayvanla çekilen arabalarda iki ucu oklara<br />

geçirilen eğri ağaç kısım” (DS-5 / Çöplü<br />

*Çivril –Denizli, *Maçka –Trabzon)<br />

evre ağaç “Saç üzerinde pişirilen yufka<br />

ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı<br />

135


Hüseyin Yıldız<br />

tahta araç” (DS-5 / Çepni *Gemerek –Sivas,<br />

Kadışehri *Sorgun –Yozgat); evri ağaç “Saç<br />

üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye<br />

yarayan uzun ve yassı tahta araç” (DS-5 /<br />

Büyükafşar *Kırıkkale –Ankara, Dadağı –<br />

Kayseri); evir ağaç “Saç üzerinde pişirilen<br />

yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />

yassı tahta araç” (DS-5 / *Gürün –Sivas);<br />

evreağaç “Saç üzerinde pişirilen yufka<br />

ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı<br />

tahta araç” (DS-12 / Afşar, Pazarören<br />

*Pınarbaşı Kayseri); evrağaç “Saç üzerinde<br />

pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye yarayan<br />

uzun ve yassı tahta araç” (DS-5 / Eskiyapar<br />

*Alaca –Çorum, *Afşin –Maraş, Aşudu<br />

*Darende –Malatya, *Yerköy, Küçükboynul<br />

–Yozgat, İvriz *Ereğli –Konya, Çakallı –<br />

Adana); evreğaç “Saç üzerinde pişirilen<br />

yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />

yassı tahta araç” (DS-5 / Adana); evriğaç<br />

“Saç üzerinde pişirilen yufka ekmekleri<br />

çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta araç”<br />

(DS-12 / Gökdere *Akdağmadeni Yozgat);<br />

evreğeç “Saç üzerinde pişirilen yufka<br />

ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />

yassı tahta araç” (DS-5 / Kızılköy *Dinar,<br />

*Emirdağ –Afyon, Uluğbey *Senirkent –<br />

Isparta, *Antakya –Hatay, Adana, *Mersin<br />

–İçel); evrengeç “1. Saç üzerinde pişirilen<br />

yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun<br />

ve yassı tahta araç” (DS-5 / *Hekimhan –<br />

Malatya, Yeniköy, Hortu *Ereğli –Konya,<br />

Gâvurdağı *Osmaniye –Adana); evirgeç<br />

“Saç üzerinde pişirilen yufka ekmekleri<br />

çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta<br />

araç” (DS-5 / Çankırı, *Afşin ve köyleri –<br />

Maraş, Reyhanlı ve Amik ovası Türkmenleri<br />

*Reyhanlı –Hatay, Gaziantep, Karayusuf<br />

hüyüğü *Avanos –Nevşehir); evrekaç “Saç<br />

üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye<br />

yarayan uzun ve yassı tahta araç” (DS-5 /<br />

Çorum); ergiveç “Saç üstünde pişirilen<br />

ekmeği döndürecek yassı ağaç” / Tîr ريت [Fa.]<br />

26 mânası var… 12- … ve etmek açacak<br />

oklağıya ve etmek döndürecek yassı ağaca<br />

ıtlak olunur ki ergiveç جويكرا tâbir olunur |<br />

Burh. XVIII-XIX. 195. (TS); ergiveç “Saç<br />

üstünde pişirilen yufka ekmeğini çevirmek<br />

için kullanılan 70-80 cm. uzunluğunda,<br />

5-6 cm. enliliğinde ucu sivri tahta araç”<br />

(DS-5 / Gaziantep); ergüveç “Saç üstünde<br />

pişirilen yufka ekmeğini çevirmek için<br />

kullanılan 70-80 cm. uzunluğunda, 5-6 cm.<br />

enliliğinde ucu sivri tahta araç” (DS-5 /<br />

İstanbul); erkiveç “Saç üstünde pişirilen<br />

yufka ekmeğini çevirmek için kullanılan<br />

70-80 cm. uzunluğunda, 5-6 cm. enliliğinde<br />

ucu sivri tahta araç” (DS-5 / Gaziantep,<br />

Antalya); evirecek “Saç üzerinde pişirilen<br />

yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun<br />

ve yassı tahta araç” (DS-5 / *Kangal –<br />

Sivas); evrecek “Saç üzerinde pişirilen<br />

yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun<br />

ve yassı tahta araç” (DS-5 / Kahyalı –<br />

Çankırı); evreyeş “Saç üzerinde pişirilen<br />

yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun<br />

ve yassı tahta araç” (DS-5 / Gönenköy –<br />

Isparta); evreyiç “Saç üzerinde pişirilen<br />

yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />

yassı tahta araç” (DS-5 / Tatarlı *Bünyan<br />

–Kayseri); evriyeç “Saç üzerinde pişirilen<br />

yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />

yassı tahta araç” (DS-5 / Gaziantep); evrâaç<br />

“Saç üzerinde pişirilen yufka ekmekleri<br />

çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta araç”<br />

(DS-5 / Sarıkavak –Eskişehir, *Pınarbaşı<br />

–Kayseri); evreaç “Saç üzerinde pişirilen<br />

yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve<br />

yassı tahta araç” (DS-5 / Çepni *Gemerek<br />

–Sivas, Ağaeli –Ankara, *Mersin ve köyleri<br />

–İçel); evrâç “Saç üzerinde pişirilen yufka<br />

ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı<br />

tahta araç” (DS-5 / Çağlan –İzmir, Havşit<br />

*Sungurlu, Çorum, Artvin, Büyükçaylı<br />

*Dörtyol –Hatay, Geben *Andırın-Maraş,<br />

Yozgat, Solakuşağı *Şereflikoçhisar –<br />

Ankara, *Mucur –Kırşehir, Kayseri, Şabanlı,<br />

Hotamış –Konya, Mansurlu –Adana,<br />

*Mersin ve köyleri –İçel); evreç “Saç<br />

üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye<br />

yarayan uzun ve yassı tahta araç” (DS-<br />

5 / Emirler, Geresin *Keçiborlu –Isparta,<br />

Lengime –Burdur, Dutluca, Söğüt, Honaz<br />

–Denizli, Kurtkulağı –Aydın, Sarıkozan<br />

136


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

*Kula –Manisa, Hacıilyas *Koyulhisar –<br />

Sivas, Urfa, *Kilis –Gaziantep, Maraş,<br />

İncirlik –Adana); evleç “1. Saç üzerinde<br />

pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye yarayan<br />

uzun ve yassı tahta araç” (DS-5 / İğdecik<br />

–Isparta); öregeç “2. Sac üstünde pişirilen<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta araç” (DS-<br />

9 / Maraş); örekeç “Sac üstünde pişirilen<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta araç” (DS-<br />

9 / Gaziantep, Maraş); öreç “Sac üstünde<br />

pişirilen ekmeği çevirmeye yarayan tahta<br />

araç” (DS-9 / Adana); eğri ağaç (II) “Saç<br />

üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye<br />

yarayan uzun ve yassı tahta araç” (DS-5 /<br />

Niğde)<br />

eringeç “Tembel, üşenen (kimse)” (DS-5<br />

/ Çığrı *Dinar –Afyon, Tepeköy *Torbalı –<br />

İzmir, Tokat –Eskişehir, *Zile –Tokat, *Afşin<br />

ve köyleri –Maraş, Reyhanlı ve Amik ovası<br />

Türkmenleri, *Reyhanlı, *Antakya –Hatay,<br />

Hacıilyas *Koyulhisar, *Gürün –Sivas,<br />

*Pınarbaşı –Kayseri, Nevşehir, *Ermenek ve<br />

köyleri –Konya); erincek “Tembel, üşenen<br />

(kimse)” (DS-5 / *Yalvaç –Isparta, Çöplü<br />

*Çivril –Denizli, Çorum, *Merzifon ve<br />

köyleri –Amasya, *Iğdır, Kars, Gaziantep,<br />

Sivas, Ahırlı –Ankara, Mucur, Kırşehir,<br />

Kayseri, *Avanos –Nevşehir, *Bor –Niğde,<br />

*Karaman, Zıvarık, Konya, Çakallı –Adana)<br />

gelep ağacı “Eğrilmiş ipleri kelep<br />

yapmakta kullanılan bir aygıt” (DS-6<br />

/ Kasaba *Kaş –Antalya); gelepçek (I)<br />

“Eğrilmiş ipleri kelep yapmakta kullanılan<br />

bir aygıt” (DS-6 / *Taşköprü –Kastamonu,<br />

*Osmancık, Eskice *Mecitözü –Çorum)<br />

gısdırgaç (II) “Saç tokası” (DS-6 /<br />

Maraş); gıstıracak “Saç tokası” (DS-6 /<br />

*Gülnar –İçel); kıskaç (III) “Saç tokası” (DS-<br />

8 / *Reyhanlı ve Amik ovası Türkmenleri –<br />

Hatay); kısdırgaç (III) “1. Saç tokası” (DS-8<br />

/ Yukarıseyit *Çal, Söğüt, Honaz –Denizli)<br />

ılangaç “Küçük çocuk salıncağı”<br />

(DS-7 / Aşudu *Darende –Malatya),<br />

(DS-7 / Çorum, *Merzifon ve köyleri –<br />

Amasya, Küçükisa *Zile –Tokat, Çepni<br />

*Gemerek –Sivas, Yozgat, Kargalı *Polatlı,<br />

*Haymana –Ankara, *Talas –Kayseri,<br />

*Avanos –Nevşehir); ılıncak (I) “Küçük<br />

çocuk salıncağı” (DS-7 / *İskilip, Çorum,<br />

*Çarşamba ve köyleri –Samsun, *Merzifon,<br />

*Taşova ve köyleri –Amasya, Karkıncık<br />

*Artova, Zodu –Tokat, Ordu, Kayadibi,<br />

Tepeköy, Piraziz –Giresun, Trabzon, Rize,<br />

Erzurum, *Koyulhisar –Sivas, Yozgat,<br />

*Bünyan –Kayseri); ıllıñgaç “Küçük çocuk<br />

salıncağı” (DS-7 / *Afşin –Maraş); ılınkaç<br />

“Küçük çocuk salıncağı” (DS-7 / *Sungurlu<br />

–Çorum, Samsun, *İncesu –Kayseri)<br />

ipağacı “Dokuma tezgâhı” (DS-7 /<br />

Bürüngüz *Bünyan, Kayseri, Yeniköy<br />

*Ereğli –Konya); ipacı “Dokuma tezgâhı”<br />

(DS-7 / Söğüt, Honaz –Denizli, Kaya<br />

*Fethiye –Muğla)<br />

kabaağaç “Kalın gövdeli meşe ağacı”<br />

(DS-8 / Sarımahmutlu, Kurandamı, Derbent,<br />

Kadıköy *Buldan –Denizli); kabaâç “Meşe<br />

ağacı” (DS-12 / Bertiz Maraş); kabaaç “2.<br />

Kalın gövdeli meşe ağacı” (DS-8 / Kızılköy<br />

*Ezine –Çanakkale)<br />

karacaâç “Karaca ağaç” (Doğu Trakya<br />

/ Doğu Trakya)<br />

karageç “Karaağaç” (DS-8 / İzmir);<br />

garageç “Karaağaç” (DS-6 / Başpınar<br />

*Tefenni –Burdur); gargeç “Karaağaç”<br />

(DS-6 / Karamanlı *Tefenni)<br />

kolkaç “Ceket, gömlek ya da elbise<br />

kollarının kirlenmesine engel olmak için<br />

bilekten dirseğe kadar geçirilen eğreti<br />

kolluk” (DS-8 / Çukurbostan –İstanbul);<br />

kolçak (I) “1. Ceket, gömlek ya da elbise<br />

kollarının kirlenmesine engel olmak için<br />

bilekten dirseğe kadar geçirilen eğreti<br />

kolluk” (DS-8 / *Urla, *Çeşme –İzmir, *Biga<br />

–Çanakkale, Kars, Erzurum, Kargın *Tercan,<br />

Armudan *İliç –Erzincan, Elâzığ, Kocaözü –<br />

Malatya, *Şarkışla, çepni *Gemerek –Sivas,<br />

Ankara, Kırşehir, Akçakaya –Kayseri, *Bor<br />

–Niğde, Çavuşçu *Ilgın, *Sultaniye, Konya,<br />

*Feke –Adana, *Lüleburgaz –Kırklareli)<br />

öğüngeç “Kendi kendini öven, övüngen”<br />

(DS-9 / Hadım *Çal –Denizli, Sürez<br />

*Bozdoğan –Aydın, Bozan –Eskişehir,<br />

137


Hüseyin Yıldız<br />

*Taşköprü –Kastamonu, *Artova –Tokat,<br />

*Afşin ve köyleri –Maraş, Gödene *Akseki<br />

–Antalya), “Kendini beğenen, onurlu”<br />

(DS-12 / Çorum); öğüncek (I) “Kendi<br />

kendini öven, övüngen” (DS-9 / *Sivrihisar<br />

–Eskişehir, *Kurşunlu –Çankırı, *İskilip –<br />

Çorum, *Merzifon köyleri –Amasya, *Ünye<br />

–Ordu, Maksutlu *Şarkışla –Sivas, Ankara,<br />

Genezin *Avanos –Nevşehir, Bahçeli *Bor,<br />

Niğde, Güvenç, *Ermenek –Konya, Kıbrıs);<br />

öğünbeç “Kendini beğenen, onurlu” (DS-<br />

12 / Çorum); övüngeç “Övüngen” (DS-12 /<br />

Yozgat, Pazarören *Pınarbaşı Kayseri)<br />

pisliağaç “Sac üzerinde pişirilen<br />

ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />

tahta araç” (DS-9 / *Beypazarı –Ankara);<br />

pisleğeç “Sac üzerinde pişirilen ekmeği<br />

çevirmeye yarayan kürek biçiminde tahta<br />

araç” (DS-9 / Bağviran –Kastamonu);<br />

pisleheç “Sac üzerinde pişirilen ekmeği<br />

çevirmeye yarayan kürek biçiminde tahta<br />

araç” (DS-9 / Alemdar *Düzce –Bolu);<br />

pislihaç “Sac üzerinde pişirilen ekmeği<br />

çevirmeye yarayan kürek biçiminde tahta<br />

araç” (DS-9 / *Düzce –Bolu); pişleheç “Sac<br />

üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye yarayan<br />

kürek biçiminde tahta araç” (DS-9 / Ankara);<br />

bisleğeç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />

yarayan tahta aygıt” (DS-2 / Kastamonu,<br />

Çankırı, *Güdül –Ankara); “Yufka çevirmeye<br />

yarayan tahta araç, çevirgeç” (DS-12 /<br />

*Güdül ve köyleri –Ankara); bisleheç “Saçta<br />

yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta<br />

aygıt” (DS-2 / Başköy –Ankara); bisleyeç<br />

“Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />

tahta aygıt” (DS-2 / Fındıcak *Mudurnu<br />

–Bolu, Bulak *Safranbolu –Zonguldak,<br />

Kastamonu); bisleyiç “Saçta yufka ekmeği<br />

çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />

Kastamonu); bisliğeç “Saçta yufka ekmeği<br />

çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />

Kastamonu); bişleğeç “Saçta yufka ekmeği<br />

çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />

Gürlü *Kızılcahamam –Ankara); bişleheç<br />

“Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />

tahta aygıt” (DS-2 / Karabüzey *Araç –<br />

Kastamonu, Sivas); bişleneç “Saçta yufka<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-<br />

2 / Çankırı); bişleyeç “Saçta yufka ekmeği<br />

çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />

Kastamonu); bişligeç “Saçta yufka ekmeği<br />

çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />

*Yenişehir –Bursa); bişliheç “Saçta yufka<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />

(DS-2 / Bulkuş, *Çerkeş –Çankırı); bişliyeç<br />

“Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />

tahta aygıt” (DS-2 / Kastamonu, Samsun);<br />

bitleğeç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />

yarayan tahta aygıt” (DS-2 / *Kurşunlu –<br />

Çankırı, Ankara); bikleğeç “Saçta yufka<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />

(DS-2 / *Kurşunlu, *Ilgaz, Çankırı, Ankara);<br />

büslegeç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />

yarayan tahta aygıt” (DS-2 / *Taşköprü –<br />

Kastamonu, *Boyabat –Sinop); büslegeç<br />

“Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />

tahta aygıt” (DS-2 / *Taşköprü –Kastamonu,<br />

*Boyabat –Sinop); pişirgeç “Sac üstündeki<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta araç” (DS-<br />

12 / Sarıkız *Hekimhan Malatya); pişirgeç<br />

“Sac üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye<br />

yarayan kürek biçiminde tahta araç” (DS-<br />

9 / İshaklı,*Sandıklı, *Bolvadin –Afyon,<br />

*Senirkent, *Uluborlu, *Gelendost –Isparta,<br />

Cumaovası –İzmir, *Bozcaada –Çanakkale,<br />

Kütahya, Yukarısöğütönü, Tokat –Eskişehir,<br />

Sinop, Tuzaklı –Samsun, Amasya, Hayati<br />

*Erbaa –Tokat, Sivas, Etimesgut –Ankara,<br />

Köşker *Çiçekdağı –Kırşehir, Nevşehir,<br />

*Bor –Niğde, Kızılviran, *Bozkır, Yenidiğin<br />

*Ilgın, Zıvarık –Konya); pişirgeç “Yufka<br />

ekmeği pişirirken yufkayı çevirmeye yarayan<br />

çubuk” (Kırşehir ve Yöresi / Kırşehir);<br />

pişirkeç “Sac üzerinde pişirilen ekmeği<br />

çevirmeye yarayan kürek biçiminde tahta<br />

araç” (DS-9 / Konya); pişürgeç “Sac<br />

üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye yarayan<br />

kürek biçiminde tahta araç” (DS-9 /<br />

*Boyabat –Sinop, *Niksar –Tokat); püsürgeç<br />

“Sac üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye<br />

yarayan kürek biçiminde tahta araç” (DS-<br />

9 / Balçova –İzmir, *Mecitözü –Çorum,<br />

Alişar *Merzifon –Amasya); bişirgeç “2.<br />

Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />

tahta aygıt” (DS-2 / Hocalar *Sandıklı,<br />

İshaklı *Bolvadin –Afyon, Yakaköy, Çaltı<br />

*Gelendost, *Senirkent ve köyleri, Banus<br />

*Eğridir, Kumdanlı *Yalvaç –Isparta,<br />

138


Türk <strong>Dil</strong>inde {–GAç} Ekinin Kaynakları - I<br />

*Sarayköy –Denizli, Balıkesir, Kütahya,<br />

*Sivrihisar, Tokat, Bozan –Eskişehir,<br />

Danışman *Fatsa –Ordu, Karaözü*Gemerek<br />

–Sivas, Solakuşağı *Şereflikoçhisar, Çayırlı<br />

*Haymana –Ankara, Karahisar *İncesu –<br />

Kayseri, Kırşehir, Nevşehir, *Bor –Niğde,<br />

Argıthan, Saraycık, Akşehir, Görmel<br />

*Ermenek –Konya); bişirgeç “Yufka<br />

çevirmeye yarayan tahta araç, çevirgeç”<br />

(DS-12 / Dereçine *Sultandağı –Afyon);<br />

büşürgeç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />

yarayan tahta aygıt” (DS-2 / *Göynük –<br />

Bolu, *Boyabat –Sinop, *Bafra –Samsun,<br />

Zana *Merzifon –Amasya, Kekün *Niksar,<br />

Bizeri –Tokat, Çavdar, Karakuş ve köyleri<br />

*Ünye –Ordu); bisirgeç “Yufka çevirmeye<br />

yarayan tahta araç, çevirgeç” (DS-12 /<br />

Ulukışla *Bor –Niğde); bisürgeç “Saçta<br />

yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta<br />

aygıt” (DS-2 / *Merzifon, *Gümüşhacıköy<br />

–Amasya); büsürgeç (I) “Saçta yufka<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />

(DS-2 / Afyon, *Beşiktaş –İstanbul, Çorum,<br />

*Merzifon –Amasya, Hayati *Erbaa –Tokat);<br />

bükürgeç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />

yarayan tahta aygıt” (DS-2 / Meğelün<br />

*Reşadiye –Tokat); bıssıraç “Saçta yufka<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-<br />

2 / *Bartın –Zonguldak); bısraç (II) “Saçta<br />

yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />

(DS-2 / *Cide –Kastamonu); bikleeç “Saçta<br />

yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />

(DS-2 / *Kurşunlu, *Ilgaz, Çankırı, Ankara);<br />

bislaaç “Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />

yarayan tahta aygıt” (DS-2 / *İskilip –<br />

Çorum, *Ilgaz –Bolu); bisleeç “Saçta yufka<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />

(DS-2 / Güllü *Eşme –Uşak, *Taşköprü –<br />

Kastamonu); bişleeç “Saçta yufka ekmeği<br />

çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />

Kastamonu, *Çerkeş köyleri –Çankırı);<br />

bişlêç “1. Saçta yufka ekmeği çevirmeye<br />

yarayan tahta aygıt” (DS-2 / Peşman *Daday<br />

–Kastamonu); pislâç “Sac üzerinde pişirilen<br />

ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />

tahta araç” (DS-9 / Aliköy *Çaycuma,<br />

*Ereğli, Karamusa –Zonguldak, *İskilip<br />

–Çorum, Çanıllı *Ayaş, Atçalı *Nallıhan<br />

–Ankara); pisliaç “Sac üzerinde pişirilen<br />

ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />

tahta araç” (DS-9 / *Gerede –Bolu); pişleç<br />

“2. Sac üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye<br />

yarayan kürek biçiminde tahta araç” (DS-<br />

9 / İstanbul); pişliç “Sac üzerinde pişirilen<br />

ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />

tahta araç” (DS-9 / Himmet *Daday –<br />

Kastamonu); pisleç “Sac üzerinde pişirilen<br />

ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />

tahta araç” (DS-9 / Hisarcık *Osmaneli<br />

–Bilecik, Aşağıkayı *Tosya –Kastamonu,<br />

*Safranbolu –Zonguldak, Bucak *Ayaş –<br />

Ankara); pisreç “Sac üzerinde pişirilen<br />

ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde<br />

tahta araç” (DS-9 / Öleyüzü, Hisarönü –<br />

Zonguldak); bisleç “Saçta yufka ekmeği<br />

çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />

*Ayaş –Ankara); “Yufka çevirmeye yarayan<br />

tahta araç, çevirgeç” (DS-12 / *Güdül<br />

ve köyleri –Ankara); bisleç “Saçta yufka<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-<br />

2 / *Ayaş –Ankara); büsleç “Saçta yufka<br />

ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-<br />

2 / Cumayanı –Zonguldak, Samsun); bikleç<br />

Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta<br />

aygıt” (DS-2 / *Kurşunlu, *Ilgaz, Çankırı,<br />

Ankara); bükleç (I) “Saçta yufka ekmeği<br />

çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />

*Şabanözü –Çankırı, Hasanoğlan *Kalecik<br />

–Ankara); büçleç “Saçta yufka ekmeği<br />

çevirmeye yarayan tahta aygıt” (DS-2 /<br />

Dayılı *Boyabat –Sinop); bişirecek “Saçta<br />

yufka ekmeği çevirmeye yarayan tahta aygıt”<br />

(DS-2 / Uğurlu *Ermenek –Konya); bişeyi<br />

“Saçta yufka ekmeği çevirmeye yarayan<br />

tahta aygıt” (DS-2 / Bademli *Beyşehir –<br />

Konya); bişek “Yufka çevirmeye yarayan<br />

tahta araç, çevirgeç” (DS-12 / *Seydişehir,<br />

*Beyşehir –Konya)<br />

sallangeç “Salıncak” (DS-10 / Oğuz<br />

*Acıpayam –Denizli, *Emet –Kütahya), (DS-<br />

12 / Karamanlı *Tefenni –Burdur, Darıveren<br />

*Acıpayam –Denizli); sallangaç “Salıncak”<br />

(DS-10 / Denizli ilçe ve köyleri, Yeniköy<br />

–Balıkesir, Tokat –Eskişehir, Reyhanlı<br />

ve Amikovası Türkmenleri *Reyhanlı,<br />

*Antakya –Hatay, Çanıllı *Ayaş –Ankara,<br />

Bahçeli *Bor –Niğde, Gâvurdağı *Osmaniye<br />

–Adana, Ceylan *Lüleburgaz –Kırklareli),<br />

139


Hüseyin Yıldız<br />

(DS-12 / Karadoruk*Gürün –Sivas, *Güdül<br />

ve köyleri –Ankara, *Bünyan –Kayseri);<br />

salıngaç “Salıncak” (DS-10 / Çığrı –Afyon,<br />

*Düzce –Bolu, *Akyazı ve çevresi –Sakarya,<br />

*Bünyan –Kayseri, *Bor –Niğde); salıñgaç<br />

“Salıncak” (DS-12 / Yozgat, *Silifke İçel);<br />

salgı (V) “Salıncak” (DS-10 / Mesudiye<br />

*Datça –Muğla) sallañgıç (DS-10 / Çöplü<br />

*Çivril –Denizli, Hacıahmet *Düzce –<br />

Bolu); sallañguç “Salıncak” (DS-10 /<br />

Darıcı *Düzce –Bolu, Kırşehir); sallanğaç<br />

“Salıncak” (DS-10 / *Antakya –Hatay),<br />

sallankaç “Salıncak” (DS-10 / Alemdar<br />

–Bolu, *Merzifon –Amasya); sallankuc<br />

“Salıncak” (DS-12 / Kerkük); sallancak<br />

“Salıncak” (DS-10 / Fili *Biga –Çanakkale);<br />

sallancık “Salıncak” (DS-10 / Fili *Biga –<br />

Çanakkale); sallançah “Salıncak” (DS-10<br />

/ İrişli, Bayburt *Sarıkamış, *Selim –Kars)<br />

süreğeç (II) “Çocuğu yürümeye<br />

alıştırmaya yarayan, tahtadan yapılmış<br />

tekerlekli bir çeşit araba, yürüteç” (DS-10<br />

/ Yozgat); sürecek (IV) “Çocuğu yürümeye<br />

alıştırmaya yarayan, tahtadan yapılmış<br />

tekerlekli bir çeşit araba, yürüteç” (DS-10 /<br />

Samsun)<br />

utangeç “Utangaç” (DS-11 / Bereketli<br />

*Tavas –Denizli); utancak “Utangaç” (DS-<br />

11 / Eskişehir köyleri, *Kurşunlu –Çankırı,<br />

*İskilip –Çorum, Samsun, *Taşova köyleri,<br />

*Merzifon –Amasya, Bayadı –Ordu, Yavuz,<br />

Salcı *Şavşat, *Ardanuç köyleri –Artvin,<br />

*Erciş, -Van, Diyarbakır, Sivas ilçe ve<br />

köyleri, Çanıllı *Ayaş –Ankara, Bahçeli,<br />

*Bor, Niğde, *Ermenek –Konya, Güzelsu<br />

*Akseki –Antalya, *Mut köyleri –İçel,<br />

Edirne, *Lüleburgaz köyleri, Kırklareli)<br />

üşengeç “Tembel” (DS-11 / İshaklı<br />

*Bolvadin –Afyon); üşencek “Tembel”<br />

(DS-11 / Peşman *Daday –Kastamonu,<br />

*Kurşunlu –Çankırı, Yozgat, Hasanoğlan –<br />

Ankara)<br />

yastıağacı “Üstünde hamur açılan,<br />

yemek yenilen tahta” (DS-11 / Bulgaristan);<br />

yaslıağaç “1. Üstünde hamur açılan, yemek<br />

yenilen tahta” (DS-11 / Kastamonu, *Bafra<br />

–Samsun, Erzurum, *Güdül –Ankara); “2. Et<br />

kıymakta kullanılan tahta” (DS-11 / *Tavas –<br />

Denizli); yastıağaç “Üstünde hamur açılan,<br />

yemek yenilen tahta” (DS-11 / Demirkapı<br />

*Susurluk –Balıkesir, -Adana); yastıağaç<br />

“Üstünde odun yarılan kütük” (DS-11 /<br />

-Kütahya); yassıağaç “Üstünde hamur<br />

açılan, yemek yenilen tahta” (DS-11 /<br />

Sinop ve çevresi); yastıngaç “Üstünde<br />

hamur açılan, yemek yenilen tahta” (DS-<br />

11 / Denizli ve çevresi); yasdıgaç “Üstünde<br />

hamur açılan, yemek yenilen tahta” (DS-11<br />

/ *Susurluk –Balıkesir, Kütahya, Aşağı Kayı<br />

*Tosya –Kastamonu, *Kurşunlu –Çankırı,<br />

Sinop); yasdıgeç “Üstünde hamur açılan,<br />

yemek yenilen tahta” (DS-11 / Darıveren,<br />

*Acıpayam –Denizli, Eymir *Bozdoğan –<br />

Aydın, *Alaşehir –Manisa, *Milas –Muğla);<br />

yastıgeç “Üstünde hamur açılan, yemek<br />

yenilen tahta” (DS-11 / Salda *Yeşilova –<br />

Burdur, Denizli, Aydın, *Urla, *Kuşadası –<br />

İzmir, Ahiköy, Muğla); yaslahaç “Üstünde<br />

hamur açılan, yemek yenilen tahta”<br />

(DS-11 / Bilecik, İğneciler *Mudurnu,<br />

Darıyeri *Düzce –Bolu, Karabüzey *Araç<br />

–Kastamonu, Başköy –Ankara); yaslıhaç<br />

“Üstünde hamur açılan, yemek yenilen<br />

tahta” (DS-11 / Bolu); yastaaç “Üstünde<br />

hamur açılan, yemek yenilen tahta” (DS-<br />

11 / Çandarlı *Bergama –İzmir, Bursa,<br />

Trabzon, Ceylân, Çengelli *Lüleburgaz –<br />

Kırklareli, Türkgücü *Çorlu –Tekirdağ);<br />

yastıaç “Üstünde hamur açılan, yemek<br />

yenilen tahta” (DS-11 / Balıkesir ve çevresi);<br />

yaslaç, yaslâç (I) “Üstünde hamur açılan,<br />

yemek yenilen tahta” (DS-11 / Yakakayı,<br />

*Sivrihisar –Eskişehir, *İzmit ve köyleri,<br />

Hediyeli *Kandıra –Kocaeli, *Adapazarı<br />

–Sakarya, Yakacık *Kartal –İstanbul,<br />

*Devrek, Aliköy *Çaycuma, Akşehir –<br />

Zonguldak, Kastamonu, *Çerkeş köyleri –<br />

Çankırı, *İskilip –Çorum, Zincidere *Güdül,<br />

Çanıllı *Ayaş, Pazar *Kızılcahamam,<br />

*Kalecik, Etimesgut –Ankara, Eskire<br />

Geriçam *Köyceğiz, *Marmaris –Muğla)<br />

140


<strong>Dil</strong> Araştırmaları Dîvânü Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 141-153 ss.<br />

Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan<br />

-cAk Eki Hakkında<br />

Mehmet Hazar * 1<br />

Özet: Özet: Türk dilinde fiilden isim yapan -cAk eki var mıdır<br />

Makalede bu sorunun cevabı irdelendi. Türkiye Türkçesinde<br />

fiilden isim yapan -cAk ekinin olmadığı görüldü. Fiilden isim<br />

yapan -cAk eki için verilen örnek kelime gövdelerinin aslında<br />

isim olduğu tespit edildi. Daha çok g ünsüzünün erimesi ve<br />

bunun takip edilememesi sebebiyle böyle bir ekin olduğu<br />

zannedilmiştir. Aslında bu ek isimden isim yapan +CAk<br />

ekidir.<br />

İşte salıncak, sal-ın-cak şeklinden değil sal-kın+çak ~ selkin+çek<br />

şeklinden, bür-ün-cek şeklinden değil bür-üm+çek<br />

(Cez. Ar. brencek) şeklinden ve Kzk. makta-n-şak değil<br />

makta-ğan+şak (makt ø.<br />

On The “ –Cak” Nominalization<br />

Affix In Turkish Language<br />

Abstract: Is there a “–cak” nominalization affix in Turkish<br />

language In this study, the answer of this question was<br />

examined and it was found out that Turkish language did not<br />

have this affix. It was detemined that the word stems which<br />

were submitted as samples for “-cak” affix were originally<br />

nouns. It was thought that there was a such affix because of<br />

the omission of “g” consanant and losing track of this sound.<br />

In fact, this is a “-cak” affix that nominalize from nouns.<br />

For example, salıncak comes of sal-kın+çak ~ sel-kin+çek<br />

not sal-ın-cak, bür-üm+çek (Cez. Ar. brencek) not bür-üncek<br />

form and Kzk. not makta-n-şak form but it comes of<br />

makta-ğan+şak (makt


Mehmet Hazar<br />

New and Modern Turkish dialects. Also, some forms in<br />

Anatolian local dialects were dwelled on. One word switched<br />

from Arabic to Turkish and another one from Turkish to Arabic<br />

were determined among the samples of this affix. Its status in<br />

the dialects of Modern Kipchak Turkish was clarified.<br />

Key words: Middle Turkish, simultaneous and diachronic,<br />

-CAk, +CAk, g> ø.<br />

1. -CAk Eki Sorunu:<br />

Gramer incelemelerimde ve Türk dili derslerinde şüpheyle baktığım ve<br />

isimden fiil yaptığını sandığım bu -cAk ekinin aslında isimden isim yapma eki<br />

olduğunu gördüm. Türk lehçelerinin tasviri gramerlerinde eş zamanlı yöntem<br />

kullanıldığı için -cAk ekine yer verilir. Bu makalede eş ve art zamanlı mukayese<br />

yapılarak Yeni Türkçe dönemine kadar görülmeyen bu ekin özellikle Çağdaş<br />

Kıpçak Türk Lehçelerinde görüldüğüne dikkat çekilecektir. Yazı dili geleneğine<br />

sahip Türkiye Türkçesinde böyle bir eke yer vermeyen dil bilgisi kitaplarında<br />

meseleye doğru yaklaştıkları görülmektedir. Yazı dili geleneği olmayan ağız ve<br />

lehçelere dayalı örnekleri veren tasviri dil bilgisi kitaplarında ise -cAk ekini alan<br />

kelimeden sonra (hlk.) ibaresi kullanması yeniden bir değerlendirme yapmayı<br />

gerektirmektedir. Problem isimden isim yapan +cAk ekinin eş zamanlı bir<br />

düşünceyle fiilden isim yaptığı zannından kaynaklanmaktadır. Özellikle yapım<br />

eki alarak çok heceli kelimelerde orta hecedeki açıklık uyumu sebebiyle “g”<br />

ünsüzü (absorption) yutulmaktadır. Ünsüz kendinden sonraki ünlünün içerisinde<br />

erimeye fırsat bulamadan kaybolmaktadır. Aşağıda görüleceği üzere çoğu<br />

örnekte bu ses hadisesinden sonra aslında isim tabanı olan kelimelerin sonunun<br />

“n” ünsüzüyle fiil tabanıymış gibi bittiği görülecektir (F-G…n+çAk> F-ø…<br />

n+çAk, yanlış örneklemeyle “anologie fosse” F-ø…n-çAk oluyor).<br />

Bu çalışmada yanlış ek aktarımı üzerinde durulacaktır. “Birleştirme,<br />

kısaltma, kopyalama vb. yeni kelime yapma yolları” (Demir 2005: 180) arasına<br />

yanlış ek aktarımı da katılabilir. Aşağıdaki örnek kelimelerde fiilden isim yaptığı<br />

yanlış örnekleme yoluyla düşünülen -cAk eki aslında son sesleri gösterilen<br />

(n+çAk, ŋ+çAk, g+çAk, m+cek, n-AcAk, -nç(X)+ġAk, +ġX-n-ç+çAk, r+çAk,<br />

-(X)g+CAK> -(X)ġ+CAK,-(X)w+CAk> -ū+şak> -ø+CAk) şekillerden<br />

kaynaklanmaktadır. Orta Türkçenin en önemli ses özelliklerinden biri, belki<br />

birincisi çok heceli kelimelerde /g/ ünsüzünün ġ>ø şeklinde erimesidir. Bu<br />

1<br />

1 EDT G = ET; VG(K) / V(K)GV> XI. yüzyıl, OT Ğ (süreklileşiyor): Güneyde Ğ> ø (erime), Doğuda G> k<br />

(ötümsüzleşme), Kuzeyde G> v (dudaksıllaşma); ET taglıg, OT Doğuda taglik, Kuzeyde tavlū, Güneyde dağlū> dağlı<br />

(Tuna 1986: 6). “Teşkil ekleri ile sözün bünyesine dâhil hecelerin başında bulunan ġ- ve g- sesleri, yazı dilinde daha bir<br />

müddet muhafaza edilmiş olmakla beraber, ayrı şivelerde artık XI. asırda düşmüş görünüyor: tamġaķ ‘damak’, kerge-k<br />

‘kerek’, kazġan- filinde ġ muhafaza edilmiş.” (Arat 2006: 110-111). ġ>y değişmesini de unutmamak gerekir: Özb.<br />

tugunçêk, Tat. tügünçek, Alt., Tel. tūnçek ‘düğüm’, Küer., Barb. tünzek, Kzk. tüyünşök (Korkmaz 1995: 66).<br />

142


Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />

erime hem kelimelerde hem de eklerde 2 görülebilir.<br />

2. Daha Önce Yapılmış Çalışmalarda -CAk Eki:<br />

Bazı Türkçe gramer kitaplarında salıncak 3 (hlk.) kelimesinden mülhemle<br />

işlek olmayan fiilden isim yapan -cAk ekine yer verilmiştir (Eker 2005: 357).<br />

Kıpçak Türkçesinde rüzgâr anlamına gelen bu kelime şöyledir: selkinçek 4<br />

(


Mehmet Hazar<br />

anlamında vermektedir, tärin- > tärinçäk (EDPT: 552b), Räsäne’de bu sözcük<br />

tärinçäk şeklinde yer almaktadır (VEWT: 475b). Genel olarak işlek olmayan<br />

bir ektir. Oğuz söz varlığında bir kadın elbisesinde karşımıza çıkmaktadır: DLT<br />

tärin-çäk, iki parçadan yapılan kadın elbisesi‟ (Atalay I, 510).” (Karaşlar 2010:<br />

510, 511). Sözlüklerde bu kelimeler olsa bile temel gramerlerde böyle bir ekten<br />

bahsedilmemektedir. Eski Türkçe gramer çalışmasında bu kelime (tärinçäk)<br />

+çAk ekine örnek verilmektedir (Erdal 1991: 47). 10 Necmettin Hacıeminoğlu<br />

Karahanlı Türkçesi Grameri adlı eserinde böyle bir eke yer vermemiştir. Besim<br />

Atalay Divanu Lûgat-it-Türk Tercümesi I adlı eserinde verilen örneğin hemen<br />

üzerinde ‘çalınmış mal’ anlamında bilinçek kelimesini de göstermiştir. Bu ek<br />

şu şekillerde olabilir; F-(I)nç+ġAk, -ç+ġAk> -ç+øAk> -ç+Ak veya N+çA+ok><br />

+cAk (Korkmaz 2003: 39). 11 Muhtemelen ikincisi olmalıdır: teriŋ ‘derin, geniş’,<br />

teriŋ+çe+ök> tärinçäk; bilin ‘*bilek’ 12 veya kuvvetle muhtemel bäliŋ ‘korkma,<br />

irkilme’ (DS: 618) bilinçek. Yine DLT<br />

basıncak (er) ‘zayıf görülen, önem verilmeyen adam’ kelimesi, TS basıncak<br />

‘yükselme aleti’, TS bashun, TS basgun, bas-kın+ ‘(güreşte) herkese yenilen<br />

(Paçacıoğlu 2006: 67) kelimelerinin kaynaklık ettiği *ba-kın+çak şeklinden<br />

gelmiş olabilir.<br />

“emçek: Vücudun göğüs bölümünde bulunan yuvarlak uçlu çıkıntı,<br />

dişilerde emzirme organı, meme. DLT. emik, Krg., Özb., Uyg. emçek, Tkm.<br />

emcek, Kzk. emşek. Türkiye Türkçesi yazı dilinde kullanılmayan bu kelimenin<br />

em- fiilinden -çek ekiyle isim yapıldığı anlaşılmaktadır. Türk dilinde bu organ<br />

adıyla anlam ilgisi bulunan ve aynı kökten türetildiğini düşündüğümüz emiz-<br />

, emzir-, emzik kelimeleri kullanılmaktadır.” (Başdaş 2004: 57). Eski Anadolu<br />

Türkçesinde Ekler adlı eserde M. Ergin’e dayanarak Dede Korkut’a atfen bir<br />

örnek verilmektedir: emçek DKor.D.215,2 (Gülsevin 1997: 134). Zühal Kargı<br />

Ölmez, hazırladığı Şecere-i Terâkime’de ‘meme’ anlamında Eski Türkçede<br />

emig kelimesine dikkat çeker. Zeynep Korkmaz gibi sorunun -çek ekinden<br />

kaynaklandığını söyler. Clauson -çek diye bir ek verse de “imçek bu ekle türemiş<br />

olmasa gerek” der. Bir olaslık em-geç kelimesinde yer değiştirmeyle em-çek<br />

biçimi olabilir. Bir başka olasılık ise em-i-g+eç şeklidir. Yazma eserlerde ve<br />

Türk lehçelerinde örnekleri çoktur. Anadolu ağızlarında emcek, emçek, imicek<br />

(


Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />

3. -CAk Ekiyle İlgili Diğer Kelimeler:<br />

Çağ. avunçak ‘avuntu’ (Eckmann 1988: 37) kelimesi avun- 13 fiilinden<br />

değil avunç ‘teselli’


Mehmet Hazar<br />

ekinin yerini almış olmalıdır. 16 -GXn sıfat-fiil ekinin ses erimesinden sonra<br />

fonksiyonunu yitirerek ek yığılması yoluyla aynı fonksiyonda başka bir ekin<br />

gelmesi, fonksiyonunu yitiren ekin çatı ekine benzetilerek kelimenin fiil olarak<br />

algılanması sebebi de bazı örnekleri çoğaltmış olabilir. Kırgız Türkçesinde artık<br />

tek heceli fiil köklerinde de bu ek işletilmeye başlamıştır. Tatar Türkçesine göre<br />

yazıya geç geçen Kazak ve Kırgız Türk lehçelerinde örneklerin çoğalması dikkat<br />

çekicidir: Tat. borçak ‘bezelye’ (Öner 1998: 86), bor- değil bor+çak, bor 2 ‘sarı<br />

toprak, ekilmemiş toprak; Kıp. kireç, alçı (Toparlı 2003: 34)’, Yak. buor, Trkm.<br />

bōr -ø şeklinde tamamen eriyip kaybolmasından<br />

sonra bu ekin getirildiği görülür: Kzk. ayanşak ‘çekingen’, jaskanşak ‘utangaç’,<br />

tartınşak ‘çekingen’; 18 korganşak ‘çekingen’(


Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />

‘kıkırdak’, 23 çemir+çek ‘kıkırdak’, bağalçak ‘at tırnağının üstündeki boğum’<br />

[Kırg. bagelek ‘donun alt kısmı, paça’, bağır, bağal da çift organ adlarına<br />

kol+çak ‘kolluk’


Mehmet Hazar<br />

Ekin başındaki, sonundaki ünsüzlerde ve vurgu etkisiyle içindeki ünlüde<br />

ses değişmeleri olmuştur: c < ç > ş > s, h < x < k, q > ġ > n > ŋ ve A: a, ä, å, e; I: ı,<br />

i, ǐ; U: u,ü; diftong: aa, ee, oo, öö. Ekin allamorfemleri şu morfemle gösterebilir:<br />

-CX(X)K.<br />

Fiilden isim yaptığı yanlış analoji yoluyla düşünülen -cAk (aslen +cAk)<br />

eki (ärğımçåk, ätkenşäk, avunçak, bağalçak, bävilsäk, bilinçek, borçak,<br />

bürümcek, çemirçek, emçek, erincek, gülüncek, kısganşak, kolçak, könçök<br />

, kuymulçak, maktanşak, salıncak, silkinçek, soğonçok, tärinçäk, tayançak,<br />

tegerçek, tüfürçek, yasançak, yelläncäk) çoktan aza doğru sırasıyla “n, l, m, r”<br />

sonantları üzerine gelmektedir.<br />

Yukarıdaki n ve l ünsüzleriyle biten kelimelerin etkisiyle meçhul fiil çatılı<br />

zannedilerek (casançaak ‘süslü’ < yasa- ‘yap-’, tanğılçak ‘bağ, deste’


Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />

c) İşaretler ve Gramatikal Kısaltmalar:<br />

( ): İhtiyari sesi veya şekli gösterir.<br />

‘ ’: Kelimenin anlamını içerir.<br />

*: Tasavvur şekli veya kelimeyi gösterir.<br />

/: Ekin diğer şeklini gösterir.<br />

-: 1. Fiili gösterir.<br />

2. Ünlünün üzerinde uzunluğu gösterir.<br />

~: Kelimenin diğer şeklini gösterir.<br />

+: İsmi gösterir.<br />


Mehmet Hazar<br />

bilinçek DLT ‘bir zaman sonra hırsızın veya başkasının elinde bulunan çalınmış<br />

malın adı’.<br />

borçak Tat. ‘bezelye’.<br />

boxtusax Yak. ‘hacim, boy ve akıl itibariyle biraz aşağı olan’.<br />

bölçök Kırg. ‘parçacık’<br />

bulgansık Başk. ‘bulanık’.<br />

bürümcek ‘koza gibi yumaklanmış şey; örtü, baş örtüsü; palto’, bürüncek Çağ.<br />

‘baş örtüsü’, OT bürünçük> brencek Cez. Ar. ‘tül, gazlı bez, krep’,<br />

bürünecek (hlk.) ‘baş örtüsü’.<br />

çıngırşak And. Ağz. ‘tahterevalli’.<br />

çıŋırçak ~ çıŋırkaç ET ‘sembol’.<br />

emçek Çağ. ‘vücudun göğüs bölümünde bulunan yuvarlak uçlu çıkıntı, dişilerde<br />

emzirme organı, meme.’, emik DLT., emçek, emecek KB, Krg., Özb.,<br />

Uyg., emcek Tkm., eşmek Kzk., emcek, emçek, imicek An. Ağz. ‘meme’<br />

.(


Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />

bävilsäk Başk., ätkenşäk Kzk., yelläncäk Az., ärğımçåk Özb. ‘salıncak’.<br />

silkinçek Çağ. ‘tılsım, büyü, uğur’<br />

soğonçok Kırg. ‘topuk, pençe’<br />

suranşak Kzk. ‘hep bir şey isteyen kimse’.<br />

şınaşak Kzk. ‘serçe’.<br />

tanğılçak Kırg. ‘bağ, deste, tutam’.<br />

tarınçak Kırg. ‘alıngan, darılan’.<br />

tärinçäk DLT ‘iki parçadan yapılan kadın elbisesi’<br />

tartınşak Kzk. ‘çekingen’.<br />

tayançak Çağ. ‘sedir’.<br />

tegerçek Tat. ‘çark, tekerlek’, tekirşek DS ‘tekerlek’.<br />

tırışçaak Kırg. ‘çalışkan’.<br />

tugunçêk Özb., tügünçek Tat., tūnçek Alt., Tel., tünzek Küer., tüyünşök Kzk.<br />

‘düğüm’.<br />

tüpürcäk Azr., tüfürçek Çağ. ‘tükürük’.<br />

urınşak Kzk. ‘kavgacı’.<br />

urunçak ‘emanet, rehin’.<br />

uruşçaak ‘kavgacı’ ‘kavgacı’.<br />

uyalşaqtıq Kzk. ‘utangaçlık’.<br />

yasançak Çağ. ‘gösteriş meraklısı’<br />

yastançak Çağ. ‘dinlenme yeri, sedir’.<br />

Kaynaklar:<br />

AĞCA, Ferruh (2010), “Eski Türkçe -gA(y)sUg Eki ve Türk <strong>Dil</strong>i Alanındaki Türevleri<br />

Üzerine”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi MTAD, Ankara: <strong>Dil</strong> ve Tarih-<br />

Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü yayını, C. 7,<br />

S. 1, s. 2231-250.<br />

ARAT, Reşit Rahmeti (2006), Edib Ahmed B. Mahmud Yükneki Atabetü’l Hakayık, Ankara:<br />

TDK yayınları, 163 + CLXXIII s.<br />

ATALAY, Besim (1941), Türk <strong>Dil</strong>inde ve Kökler Üzerine Bir Deneme, İstanbul: Matbaai<br />

Ebüzziya, 382 s.<br />

BAŞDAŞ, Cahit (2004), “Türkçe Organ Adlarında Kelime Sonu -K Ünsüzü ve Çokluk”,<br />

Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi SBArD, Diyarbakır: AKADER, S. 5, s. 53-64.<br />

BAYNİYAZOV, A. J. ve Bayniyazova, J. T. (2007), Türikşe-Kazakşa Sözdik, (Editör: Kenan<br />

Koç), Almatı, s. 798.<br />

151


Mehmet Hazar<br />

CAFEROĞLU, Ahmet (1993), Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, (3. baskı), İstanbul: Enderun<br />

Kitabevi, 200 s.<br />

CEYLAN, Emine (1997), Çuvaşça Çok Zamanlı Ses Bilgisi, Ankara: TDK yayınları, 256 s.<br />

ÇAĞBAYIR, Yaşar (2007), Ötüken Türkçe Sözlük, İstanbul: Ötüken Yayınları, C. 3, 2295-<br />

3438 s.<br />

DEMİR, Nurettin ve Yılmaz, Emine (2005), Türk <strong>Dil</strong>i El Kitabı, (2. baskı), Ankara: Grafiker<br />

Yayınları, 269 s.<br />

ECKMANN, János (1988), Çağatayca El Kitabı, (Hazırlayan: Günay Karaağaç), İstanbul:<br />

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınları, 288 s.<br />

EKER, Süer (2005), Çağdaş Türk <strong>Dil</strong>i, Anakara: Grafiker Yayınları, (3. baskı), 681 s.<br />

ERCİLASUN, A. Bican (2007), Türk Lehçeleri Grameri, Ankara: Akçağ Yayınları, 1340 s.<br />

ERDAL, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation Vol. I, Weisbaden: Otto Harrassawitz,<br />

414 p.<br />

GABAİN, A. von (1998), Eski Türkçenin Grameri, (Çeviren: Mehmet Akalın), Ankara: TDK<br />

yayınları, 313 s.<br />

GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi<br />

Sözlüğü A-N, O-Z, Ankara: TDK yayınları, 1204 s.<br />

GÜLSEVİN, Gürer (1997), Eski Anadolu Türkçesinde Ekler, Ankara: TDK yayınları, 156 s.<br />

GÜLSEVİN, Gürer ve Gülsevin, Selma (1993), (Kâmûs-ı Türkî’ye Göre) Türkçede Yapım<br />

Ekleri ve Kullanışları I. Fiilden İsim Yapan Ekler, Malatya: Özmert Matbaacılık, 125<br />

s.<br />

HAZAR, Mehmet (2003), “Türk Lehçelerindeki Sözcüklerle Kaynaşmış Bir Çokluk Eki +(I)<br />

z Üzerine”, Türk Dünyası <strong>Dil</strong> ve Edebiyat Dergisi, Ankara: TDK yayınları, S. 15, s.<br />

131-141.<br />

İZBUDAK, Velet (1936), El-İdrâk Haşiyesi, (Kastamonu Saylavı), İstanbul: Devlet Basımevi,<br />

TDK yayınları, 55 s.<br />

KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi (1994), Kıpçak Türkçesi Grameri, Ankara: TDK yayınları,<br />

164 s.<br />

KARAŞLAR, M. Selda (2010), “Dīvānu Luġāti’t-Türk’teki Oğuzca Eşya Adlarına Bir Bakış”,<br />

Turkish Studies, Volume 5/1 Winter, pp. 528-524.<br />

KİRİŞÇİOĞLU, Fatih (1994), Saha (Yakut) Türkçesi Grameri, Ankara: TDK yayınları, 136 s.<br />

KORKMAZ, Zeynep (1995), “Türk <strong>Dil</strong>inde +ça Eki ve Bu Ek İle Yapılan İsim Teşkilleri<br />

Üzerine Bir Deneme”, Türk <strong>Dil</strong>i Üzerine Aralştırmalar, C. 1, Ankara: TDK yayınları,<br />

s. 41-68.<br />

KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), Ankara: TDK<br />

yayınları, 1224 s.<br />

LESSİNG, Ferdinand (2003), Moğolca-Türkçe Sözlük 2 O-C (Z), (Çeviren: Günay Karaağaç),<br />

Ankara: TDK yayınları, 1769 s.<br />

ÖLMEZ, Zühal Kargı (1996), Ebulgazi Bahadır Han Şecere-i Terâkime (Türkmenlerin Soy<br />

Kütüğü), Ankara: Simurg Yayınları, 559 s.<br />

ÖNER, Mustafa (1998), Bugünkü Kıpçak Türkçesi, Anakara: TDK yayınları, 270 s.<br />

ÖZÇELİK, Sadettin ve Erten, Münir (2000), Türkiye Türkçesi <strong>Dil</strong>bilgisi, Diyarbakır, 323 s.<br />

PAÇACIOĞLU, Burhan (2006), VIII-XVI Yüzyıllar Arasında Türkçenin Sözcük Dağarcığı,<br />

Ankara: Bizim Büro Basımevi, 7726 s.<br />

152


Türk <strong>Dil</strong>indeki Fiilden İsim Yapan -cAk Eki Hakkında<br />

TEKİN, Şinasi (1992), Türk Dünyası El Kitabı İkinci Cilt <strong>Dil</strong>-Kültür-San’at, (2. baskı),<br />

Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 535 s.<br />

TEKİN, Talat (1989), XI. Yüzyıl Türk Şiiri Dīvānu Luġāti’t-Türk’teki Manzum Parçalar,<br />

Anakara: TDK yayınları, 272 s.<br />

TOPARLI, Recep vd. (2003), Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, Ankara: TDK yayınları, 338 s.<br />

TUNA, Osman Nedim (1986), Türk <strong>Dil</strong>bilgisi (Fonetik ve Morfoloji), Malatya: İnönü<br />

Üniversitesi Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü Ders Notları: 3, 57+49 s.<br />

YUDAHİN, K. K. (1994), Kırgız Sözlüğü Cilt: II (K-Z), (Çeviren: Abdullah Taymas), Ankara:<br />

TDK yayınları, 809 s. +XXIII.<br />

153


..........<br />

154


2010 Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

..........<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 155-169 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde”<br />

Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

Orçun Ünal * 1<br />

Özet: Bu çalışmada, ilk kez Dîvânü Luğâti’t-Türk’te geçen ve<br />

Oğuzca ibaresiyle verilen ayla “öyle, o şekilde” kelimesinin<br />

tarihî ve modern Türk dillerindeki varyantları araştırılarak<br />

kelimenin Eski Türkçe anılayu kökünden geldiği ortaya<br />

konmaya çalışılacak ve Oğuzca ayla kelimesinin aslında<br />

Kıpçakçadan bir alıntı olduğu gösterilecektir.<br />

Anahtar sözcükler: Oğuzca, Kıpçakça, Similatif eki, Alıntı,<br />

Ayla, Alay<br />

On The Origin of The Word Ayla<br />

“thus, in this way” in Oghuz<br />

Abstract: The present article studies the word ayla “thus,<br />

in this way” which first appears in Dîvân Luğât al-Turk as<br />

Oghuz. Investigating its variants in historical and modern<br />

Turkic languages the author will try to show that the word<br />

goes back to OT anılayu and that supposedly Oghuz ayla is in<br />

fact a loanword from Kipchak languages.<br />

Key Words: Oghuz, Kipchak, Similative case, Loanword,<br />

Ayla, Alay<br />

1. Giriş<br />

İlk kez DLT’de geçen ve Oğuzca ibaresi ile verilen ayla “öyle, o şekilde”<br />

kelimesinin tarihî ve çağdaş Türk lehçelerinde görülen örnekleri aşağıda<br />

verilmiştir:<br />

Tarihî lehçelerde:<br />

DLT (Oğuz) ayla “böyle, bu suretle” (fol. 69, madde başı); (Oğuz) ayloq<br />

ayloq “böyle böyle” (fol. 69, madde başı). Ayrıca ayla fol. 93, 526 ve bir okuyuşa<br />

göre (DankKelly 280, dn. 2) 555’te geçer.<br />

*<br />

Okutman, Beykent Üniversitesi, orcununal@live.com<br />

155


Orçun Ünal<br />

CC alay, alay-ox, alley 1 “öyle, o şekilde” (Gr0nbech 1942: 34).<br />

Osmanlıca eyle , “öyle” (TS 1582-1585), öylelik<br />

“öylesine, öyle bir, öylece” (TS 3151), beyle “böyle” (TS 527), böyle ile<br />

“böylelikle, bu suretle” (TS 670). Senglah (57v. 2) ayla “thus, in that way”,<br />

(92v. 19) öyle (EDPT 272b). Borovkov (1963: 72) ayla (ayla ) “tak”.<br />

Resuli Sözlüğü (205D33) öyle “this way, that way”, (205D32)<br />

böyle “thus,<br />

like this, in this way” (Golden 2000: 313) 2 .<br />

‘Alî’nin Kışşa-yı Yûsuf’u (16) ayla “thus” (EDPT 272b).<br />

Kutb’un Hüsrev ü Şîrîn’i (7) alay “thus” (EDPT 272b).<br />

Et-Tuhfetü’z-Zekiyye (37. b.-13) alaydır “öyledir”, bulaydır 3 (37. b.-12)<br />

“böyledir”.<br />

Bulğatü’l-Muştâk (15, 13) ayla kim “öyle ki” (EDPT 272b).<br />

Gülistan Tercümesi alay “öyle, öylece, o şekilde” (KTS 6b).<br />

Münyetü’l-Guzât alay “öyle, öylece, o şekilde” (KTS 6b).<br />

El-İdrâk Haşiyesi öyle “zuhr vakti, ve ‘evet’ gibi tasdik edatı” (İzbudak<br />

1936: 37).<br />

Baytaratu’l-Vâzıh eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />

Abuşka Lügati alay mu bolur “öyle mi olur” (Atalay 1970: 26).<br />

Gülistan Tercümesi eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />

Kitâb Fî İlmi’n-Nüşşâb eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />

Kitâb Fî Riyazati’l-Hayl eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />

Alğış Bitigi alay “böyle, bu şekilde”, alayoh “öyle, böyle” (Chirli 2005: 134).<br />

Çağdaş lehçelerde:<br />

Türkçe öyle “onun gibi olan, ona benzer”.<br />

Anadolu Ağızları (Rize İli) oyleyin “öylece”; (Adana, Osmaniye) öyleleyin<br />

“öylece”, (Adana, Osmaniye) öylelik sıra ~ sire “öylece, böylece” (DS).<br />

Anadolu Ağızları (“Karaçaycadan” Başhöyük *Kadınhanı -Konya) allay<br />

1 CC’ta alley sadece iki kez geçer. Bu şekli Clauson (EDPT 272b) allay, Gabain (1959: 56) allay olarak göstermiştir.<br />

Bizce bu şekil fonetik allıy veya alley biçimlerini yansıtmaktadır. Bu şekiller aley ve al’iy olarak Karaycada yaşamaya<br />

devam etmektedir.<br />

2 Golden’ın öyle okuduğu şekil, ayla olarak da okunabilir. Ancak aynı eserdeki böyle kelimesi, Golden’ın okuyuşunu<br />

haklı çıkarmaktadır.<br />

3 Atalay (1945) böleydir olarak ince sıradan okurken, Clauson bulaydır okur. Bizce Clauson’ın okuyuşu doğrudur.<br />

156


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

“öyle, o şekilde”, bıllay “böyle, bu şekilde”; (Kılkış -İzmir, -Manisa, *Susurluk<br />

-Balıkesir, *Keşan -Edirne, Konyar, Katransa *Kayalar, Selanik) bolay ki “bari,<br />

keşke, hiç olmazsa, öyle ise”, (Havran *Edremit -Balıkesir, -Kütahya) bulay<br />

“bari, keşke, hiç olmazsa, öyle ise”, (*Lapseki -Çanakkale) bulayki “bari, keşke,<br />

hiç olmazsa, öyle ise” (DS). Azerice ele ~ eyle “öyle” (AzDİL II 20-21, 49), bele<br />

(AzDİL I 255-6).<br />

Gagauzca öle “öyle”, öleliklen, böle ~ bööle “böyle” (GTS 40b, 188b);<br />

yö:le “öyle” (Sevortyan<br />

1974: 247).<br />

Türkmence eyle “öyle” (TTS 208).<br />

Kazakça olay “öyle, onun gibi”, bılay “öyle, böyle”, bulayşa “böylece”<br />

(KTTTS 76a, 80a,<br />

379b).<br />

Tatarca alay “da, tak, kak, tot” (Budagov 1869: 79-80); alay „so“ (TDW 9).<br />

Kazan Tatarcası äll „so, auf solche Weise“ (< *äläy) (Radloff 1893: 814).<br />

Karayca ewle “öyle, şöyle”, bewle “böyle, bunun gibi”, öyle “öyle, onun<br />

gibi”, böyle “böyle,<br />

bunun gibi” (Çulha 2006: 52, 54, 63, 93); alay, (Trakay) alıy, aley “öyle,<br />

böyle, şöyle”<br />

(Sevortyan 1974: 133, Çulha 2006: 43); alayoh “öyle, şöyle” (Çulha<br />

2006: 43).<br />

Kırım Karaycası oyl’a (Sevortyan 1974: 247).<br />

Kırım Tatarcası oyle “o biçimde, o yolda” (Sevortyan 1974: 247; Güllüdağ<br />

2005: 614), alay “öyle, onun gibi, ona benzer” (Sevortyan 1974: 133; Güllüdağ<br />

2005: 521). Başkurtça äläy (Sevortyan 1974: 133). Kırgızca alay “tak” (Yudahin<br />

1965: 44). Kumukça olay, bulay, şulay (Berta 1998: 314).<br />

Karaçay-Malkarca alay ~ allay „öyle“, bılay „böyle“, nellay “nasıl”,<br />

kalay ~ kallay “nasıl”<br />

(Tavkul 2000: 77b, 80b, 121b, 237b, 306a).<br />

Çuvaşça alay 4 “öyle mi, sahi mi” (Bayram 2007: 32b).<br />

Görüldüğü üzere, tarihî ve çağdaş lehçelerde bu kelimenin iki ana varyantı<br />

geçmektedir: İlk kez DLT’de geçen Oğuz merkezli ayla ve Kıpçak merkezli alay.<br />

Bulay, beyle veya böyle gibi b-’li varyantlar DLT ve CC’ta görülmemektedir,<br />

fakat nellay ve kallay gibi geç analojik varyantların aksine eskicil ve orijinal<br />

oldukları kesindir.<br />

4 Çuvaşça alay kelimesi başka bir kökten gelmiyorsa, Kıpçakçadan geç bir alıntı olabilir.<br />

157


Orçun Ünal<br />

2. Alay layla Kelimelerinin Kökeni ve Eski Türkçe Anılayu<br />

EDPT (272), ilk olarak DLT’de ayla şekli görülmesine rağmen kelimenin<br />

esas şeklinin alay olması gerektiğini belirtmekte ve kelimeyi *anlayu şeklinden<br />

getirmektedir. Clauson, bu zarfın an+ veya ol zamiri ve ile edatından geldiği<br />

kuramının eleştiriye açık olduğunu belirtmektedir. Yukarıda verdiğimiz Kazakça<br />

olay biçimi, ol+layu oluşumunu düşündürse de DLT ayla ve CC alay verileri<br />

ışığında bu pek de olası gözükmemektir. Kazakça olay, alay şeklinden ol<br />

zamirinin analojik etkisiyle meydana gelmiş olmalıdır.<br />

Çulha (2006: 54, 93), Karayca öyle kelimesinin etimolojisini ET ödläg<br />

“time; noon, midday” (EDPT 55-56) sözcüğüne, böyle kelimesini ise bu<br />

öd+le’ye dayandırmaktadır. Türkçe öyle ve böyle kelimelerinin sırayla *o+ile ve<br />

*bu+ile şekillerinden geldiğini savunan etimolojiler gibi yukarıdaki etimolojiler<br />

de, bizce, yanlıştır.<br />

Clauson’un farazi *anlayu şekline karşılık, Erdal (1991: 410; 2004:<br />

200-1) Eski Türkçe işaret zamirlerinin similatif hali için anılayu ve munılayu<br />

şekillerini verir. Bu şekiller, akuzatif anı ve munı şekillerinin üzerine +lAyU<br />

similatif ekinin getirilmesiyle kurulmuştur 5 . İşte bu şekiller DLT ayla ve CC<br />

alay zarflarının kökeni olmalıdır.<br />

ET anılayu göz önünde tutulduğunda alay şu şekilde meydana gelmiş<br />

olmalıdır: ET anılayu > *anlayu > *allayu > alay ~ allay 6<br />

Yukarıda varsayılan *-nl- > -ll- benzeşmesi, genel fonetik ve Türkçe için<br />

gayet olası bir gelişmedir. Gabain (1959: 56) de burada bir benzeşme olduğunu<br />

düşünmektedir: “Das ll in allay ‘so’ und allında ‚vor‘ kann als einer der seltenen<br />

Fälle von Assimilation angesehen werden“. CC allında 7 , -ln- > -ll- ilerleyici<br />

benzeşmesiyle alnında kelimesinden geldiğine göre, allay da *anlay(u) < ET<br />

anılayu şeklinden gerileyici benzeşme ile geliyor olabilir. ET anılayu zarfının<br />

alay/ayla şeklinde gelişimini daha iyi anlayabilmek için öncelikle +lAyU ekinin<br />

tarihî ve çağdaş varyantlarını inceleyecek, sonra da ekin iç yapısı üzerinde<br />

duracağız.<br />

5 Erdal (1991: 410-11) ve (2004: 198) ET kişi zamirlerinin similatif hali için bizinçülayü, biziyçilayü,<br />

siniçülayü ve sizniçilayü şekillerini veriyor. Similatif ekinin zamirlerin akuzatif hali (bizin, sini, sizni,<br />

munı, anı) üzerine eklenmesini +lA- yapım ekiyle açıklıyor. Benzer surette +lXg yapım eki de biznilig<br />

şeklinde görüleceği üzere bizni akuzatif halinin üzerine ekleniyor (Erdal 2004: 201). Genitif ekiyle<br />

oluşturulan biziyçilayü ise, Erdal’ın dediği gibi geç bir şekil olmalıdır.<br />

6 Sevortyan (1974: 133) da doğru fakat eksik bir gelişme dizisi gösterir: anlay > allay > alay.<br />

7 Allında şekli, KışâşüT-Enbiyâ’da da “ön, karşı taraf” anlamıyla görülür (Ata 1997: 22a). Bu şekil,<br />

alında (Bulğatü’l-Muştâk) biçiminden ikizleşmeyle de gelişmiş olabilir.<br />

158


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

3. Eski Türkçe +lAyU Similatif Ekinin Tarihî ve Çağdaş Varyantları<br />

Öncelikle +lAyU similatif ekine bir bütün olarak bakmamız gerekmektedir:<br />

Bu ek, Orhon Yazıtları’ndan 8 beri Eski Türkçede kullanılmaktadır, fakat<br />

Maniheist metinlerde görülmez (Erdal 2004: 179). Eski Uygurcada özellikle<br />

doğa fenomenleri (yagmur, bulıt, şı, kıragu), bitkiler (kamış, kavık), hayvan adları<br />

(op) ve insanları niteleyen isimlerle (küdän, ortuk, bod) kullanılır (Erdal 1991:<br />

408-9 ve 479n.). DLT ve KB’de, Orhon Yazıtları’nda olduğu gibi sıkça hayvan<br />

adları (adığ, arju, arslan, kaz, us, böri, ud) ile birlikte kullanılır (Sertkaya 1995:<br />

155-6). Ayrıca, KB 6549. beyitte özel bir isme getirilir: Rüstäm+läyü (Erdal<br />

1991: 409). Orta Türkçe döneminde, +lAyIn ve +cIlAyIn olarak Eski Anadolu<br />

Türkçesinde sıkça kullanılır (Kerslake 1998: 196-7). Kerslake, +lAyIn ekinin<br />

3. şahıs iyelik ekinden önce pronominal n‘yi gerektirdiğini yazar. Bu duruma<br />

anasınlayın “annesi gibi”, yetdüginleyin, dedüklerinleyin ve erinleyin “kocası<br />

gibi” gibi örnekler verilebilir. Bu ek; isimlere (bülbülleyin, deryalayın), özel<br />

isimlere (Mansur’layın), partisiplere (ınanacaklayın) ve zamirlere 9 (sizleyin)<br />

eklenerek “gibi, olarak, kadar” anlamı katar (TS Ekler 177-182). Ekin +layınca<br />

şekli de (uğurlayınca) bir kez tanıklanmıştır. Behcetü’l-Hadâik’te geçen<br />

eşekinleyü örneği de (Sertkaya 1995: 157) dikkate değerdir, fakat Eski Anadolu<br />

Türkçesindeki +lAyIn ekinin yaygınlığına karşı tek bir +lAyU örneği sadece söz<br />

konusu eserin eski yazı diline olan yakınlığını gösterir.<br />

Berta (1998: 164), ekin Orta Kıpçakçada kullanıldığını yazar ve CC<br />

yamğurlayın “like the rain” örneğini verir. CC’ta +ley (< +lAyU) ve +leyin 10<br />

ekleri yan yana geçer: kügürçinley, uçmışley, qurtlay, buzowläy, kümüşley<br />

(Gabain 1959: 51, 66) ve yavlayın “yağ gibi” (Gabain 1959: 65),<br />

ognlayın (Erdal 1991: 406).<br />

Çağataycada benzer bir eke rastlanmamaktadır.<br />

Çağdaş Türk lehçelerindeyse, Schönig (1998: 269) Türkmencede<br />

+lAy(In) ekinin kullanıldığını yazar ve vağtlayın “for a while” örneğini verir.<br />

Buna halkalayın, hepdeleyin, töverekleyin ve aytmışlayın (TLG 250), aşaklayın<br />

(TTS 35b), atlayın, bütünleyin ve +lAy için yüzley “yüzeysel olarak” (Hanser<br />

2003: 87) gibi örnekler eklenebilir. Berta (1998: 314); Karayim Türkçesi için<br />

yalınley ve issileyin, Kırım Tatarcası için aqşamlayın gibi örnekler vererek<br />

Batı Kıpçak dillerinde -lAy ve -lAyIn eklerinin kullanıldığına işaret eder. Buna,<br />

Kırım Tatarcası sabalayın (TLG 851) eklenebilir. Karaçay-Malkarcada +lAy<br />

8 Yazıtlardaki tek örnek, 15 kez geçen op+layu tag- şeklindedir.<br />

9 Bu ekin çokluk 2. şahıs zamiriyle kullanımı ilginçtir ve bu türdeki tek örnektir.<br />

10 Bu iki ek, okuması şüpheli olan ogrılayın örneği hariç incelik-kalınlık uyumuna girmemektedir. Söz<br />

konusu ekler bütün örneklerde +ley ve +leyin olarak yazılmıştır. Bu durum +leyin ekinin Türkçedeki<br />

durumuna benzerlik göstermektedir.<br />

159


Orçun Ünal<br />

eki halen ekvatif eki olarak kullanılmaktadır: börü+läy, kılıç+lay, män+läy,<br />

sän+läy, biz+läy, siz+läy (Tavkul 2000: 28, 45-46, 52; ayrıca bk. -gAnlAy ve<br />

-mAgAnlAy gerundium ekleri).<br />

Türkiye Türkçesinde sadece kalıplaşmış olarak akşamleyin, sabahleyin,<br />

öğleyin ve gündüzleyin gibi örneklerde görülür. Ancak Anadolu Ağızlarında<br />

“gibi, -ımsı, vakti, -dığı zaman, taraftan” anlamları kattığı birçok sözcükte<br />

görülür 11 . Gagauzcada sabaalen ~ sabaalin “sabahleyin”, avşamneyin ~<br />

avşamnen “akşamleyin” ve uurlayın “uğru gibi” (TLG 104) gibi örneklerde ve<br />

+cilä(ä)n olarak benimcilän ve senincilään zamirlerinde görülür. Azericede ise<br />

bu ek kullanımdan düşmüş gibi gözükmektedir.<br />

Çuvaşçada benzer bir eke rastlayamadık, fakat kökü sul “yıl” olan sullen<br />

“yıllık, her yıl” (Bayram 2007: 210a) kelimesindeki +len eki büyük bir olasılıkla<br />

+lAyIn ekinden gelmektedir. Bu ek, sulla “yaz, yazın” kelimesinde görülen +lA<br />

(< ET +lA) ekinden farklı bir ektir. TT öyle ve böyle zarflarının Halaççadaki<br />

karşılığı ina ~ inay ~ inayda ~ inayça ve mina ~ minay ~ minayda ~ minayça’dır<br />

(Doerfer 1988: 102). Bu şekiller hiçbir şekilde +lAyU ekiyle ilişkili değildir.<br />

Fakat Halaççada iki husus dikkati çeker: Bunlardan birincisi, genellikle yer<br />

ve yön bildiren kelimelere eklenerek zarf yapan +lAşU 12 , +lAşUyA, +lAyU<br />

ve +lAyUyA ekleridir (Doerfer 1988: 100-1). Zaman bildiren tek örnek olarak<br />

yil+laşo „jährlich“ mevcuttur ve bu da Çuvaşça sullen (= *yaslayın) örneğine<br />

benzemektedir. Halaçça +lAyU(yA) zarf ekinin ET +lAyU ile bağlantılı olduğu<br />

aşikârdır. Bu durumda başka bir eskicil özellik olarak, Halaçça ET +lAyU ekini<br />

olduğu gibi koruyan tek çağdaş Türk dilidir. İkinci dikkat çeken bir husus ise,<br />

sabây+la ~ sabây+lan, yavâş+la ~ yövâş+lan (Doerfer 1988: 102) zarflarında<br />

görülen +lA(n) ekidir. Bu ek, Doerfer’in belirttiği gibi ET +lA zarf ekinden<br />

gelebileceği gibi, Oğuzcadan alınmış +lAyIn ekinin büzülmüş hali de olabilir<br />

(krş. TT sabahleyin, Gagauz sabaalän ve Çuvaşça +len).<br />

4. +lAyU Ekinin İç Yapısı<br />

+lAyU ekinin uzunluğu, onun birleşik bir ek olduğunu ele vermektedir.<br />

11 +leyin: ancileyin, annakleyin, bayakleyin, benceleyin, bencileyin, büyükleyin, dillileyin, erteleyin,<br />

etlikleyin, ettikleyin, gafilleyin, gelmişleyin, getmişleyin, guşluhleyin, gücüleyin (~ gücüle), güzelleyin,<br />

habesleyin, hapesleyin, kırmızıleyin, kısaleyin, küçükleyin, mavileyin, onceleyin, ovleyin, önceleyin,<br />

övleyin, sabahleyin, sabaleyin, sebahleyin, sencileyin, uzunleyin, yuvarleyin, zabahleyin. +layın:<br />

ancılayın, arıklayın, arkalayın (~ arkalayı), buldulayın, doruklayın, onculayın, sabahlayın, uğurlayın,<br />

yastılayın, zabahlayın. +lAyn: bıldırlayn, etraflayn, ettikleyn, öleyn. +layı: arkalayı, kabalayı ~ gabalayı<br />

(~ kabala), ardalayı, kabaklayı, ortalayı. +leyi: karşıleyi. (DS) Anadolu ağızlarında +lAy şekli hiç<br />

görülmez.<br />

12 Halaçça +lAşU(yA) eki, ET +lAşU kalıplaşmış gerundiumundan (Erdal 1991: 403) gelmektedir ve<br />

+lAp, +lAyU, +lAyIn ve +lAtI gibi analiz edilmelidir: +lA-(X)ş-U. Yani bu ek +lA- yapım ekine getirilen<br />

işteşlik ekinin kalıplaşmış gerundiumudur.<br />

160


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

Ekin iç yapısını belirlemek, onun hangi morfemlerden oluştuğunu ortaya<br />

koymaktır.<br />

+lAyU similatif ekinin iç yapısı, Erdal (1991) ve (2004) tarafından farklı<br />

açıklanır. Erdal (1991: 406-7), eki kalıplaşmış +lA-yU gerundiumundan ayrı<br />

tutarak +lA zarf ekinin +yU 13 ile genişletilmiş bir hâli olarak inceler. Erdal’a<br />

(1991) göre; birtämläti, n^çöklati, nätägläti ve kaltı (< ka+la+tı) kelimelerinde<br />

geçen +lAtI eki de, +lA zarf ekinin yine bir zarf eki olan +tI ile genişletilmiş<br />

şeklidir.<br />

Erdal’a (1991: 409) göre işlevleri açısından üç farklı +lAyU eki mevcuttur:<br />

1) İFY +lA- eki ile türetilmiş fiillerin kalıplaşmış vokalgerundiumu:<br />

baş+la-yu, äzüK+lä-yü, çın+la-yu ve yeläyü (< yel+lä-yü).<br />

2) +lA zarf eki ile oluşturulmuş zarfların +yU ile genişletilmiş ve yine zarf<br />

görevi gören şekillleri: iki+lä+yü, tägirmi+lä+yü, üzä+lä+yü, yaıjı+la+yu,<br />

yana+la+yu, kur+la+yu.<br />

3) Eklendiği isme veya zamire “gibi, -miş gibi” anlamları katan ve<br />

örnekleri yukarıda verilen +lAyU similatif ekli şekiller.<br />

Bu gruba aynı işlevli +çUlAyU ~ +çIlAyU eki de girer: bulıtçulayu,<br />

bulıtçılayu ve kürägçüläyü (Erdal 2004: 179-80). Çalışmamızın esas konusu<br />

olan anılayu şekli de üçüncü gruba dahil edilmelidir; çünkü zarf olarak<br />

kullanılmasının yanında öncelikle “onun gibi” anlamını taşır. Bizi ilgilendiren<br />

üçüncü gruptaki +lAyU similatif ekini Erdal (1991: 409) +lA+yU olarak açıklar:<br />

“[...] its origin must have been in the sequence +lA+yU”. Erdal (2004: 179) ise,<br />

similatif eki için şöyle yazar: “The similative suffix +lAyU no doubt comes from<br />

the vowel converb of denominal verbs ending in +lA-”.<br />

Bizce, ikinci gruptaki +lAyU zarf eki, +lA+tI 14 eki gibi +lA+*yU olarak<br />

analiz edilebilir. Bu analizin en büyük desteği +lAyU ekli zarfların çoğunun +lA<br />

ekli varyantlarının (ya da köklerinin) bulunmasıdır. İkinci gruba giren Osm.<br />

yätji+yin „yeniden“ (YTS 242b; krş. ET yarjılayu), ikiläyin „ikinci kez“ (YTS<br />

113b, iki+lä+yin 15 , krş. ET ikiläyü) ve Türkmence arka+yın „arkasında” (Hanser<br />

2003: 90) +lA+*yU analizini destekler.<br />

13 Farazi *+yU eki, ET kanu “hangi” (< ka(n)+yu) soru zamirinin içinde gizlidir. Özönder (2001: 1435)<br />

de bu görüşe katılmaktadır.<br />

14 +tI ~ +dI eki, (farazi *+yU ekinin aksine) ET yazıtlarda da görülen ve varlığı kesin olan bir zarf ekidir<br />

(Tekin 2003: 142-144, Erdal 2004: 330). +lAtI ekinin +lA- yapım eki üzerine gelen -(X)t- ettirgen çatının<br />

gerundiumu olma ihtimali düşüktür. Ancak Tekin’in (2002) +lA-tI şeklindeki analizi Osm. ikiladin „ikinci<br />

kez” (YTS 113; krş. ET ikilayü) göz önüne alınırsa doğru olabilir. Tekin, bu ekteki *-tI ekini -mAtI(n)<br />

gerundiumundaki -tI(n) ve Halaççadaki -di ~ -dU gerundium ekleri ile bir ve aynı sayar. EAT -mA-dIn ve<br />

iki+la-din dikkate alındığında +lAtI eki, Eski Oğuzca için *+lAdIn olarak yeniden kurulabilir.<br />

15 Bu kelime, gerundium ekli iki+la-yin olarak da incelenebilirdi, fakat yarji+yin yukarıdaki analizi<br />

haklı çıkarmaktadır.<br />

161


Orçun Ünal<br />

Ancak üçüncü gruptaki similatif eki +lAyU, Erdal’ın (2004) savunduğu<br />

gibi +lA-yU olarak görülmelidir. Bu ek, Orta Türkçe döneminde +lAy şeklini<br />

almıştır. -yU gerundiumunun kısalmasını aşağıda inceleyeceğiz. Fakat şimdilik<br />

şunu söyleyebiliriz ki hem -yU gerundiumunun hem de +lAyU ekinin kısalması,<br />

Erdal’ın görüşünü destekler mahiyettedir. Aynı şekilde, Oğuz merkezli Orta<br />

Türkçe +lAyIn eki de İFY +lA- ve -(X)yXn gerundium eki (Erdal 2004: 316-7)<br />

olarak analiz edilebilir.<br />

Bazı benzer örneklere 16 bakarak ET +lAyU > +lAyIn gibi bir gelişim<br />

düşünülse bile, eklerin farklı olan ikinci ünlüleri yüzünden bu pek olası<br />

gözükmemektedir. Eski Türkçe eklerdeki /U/ arkefonemi, Eski Anadolu<br />

Türkçesinde /U/ olarak devam eder: ET -dUk+ : EAT -dUk+, ET -<br />

sUn ~ -zUn : EAT -sUn, ET -tUr- : EAT -dUr-.<br />

Bütün bunlara ek olarak, bazı çağdaş Türk lehçelerinde görülen +lA-p<br />

eki, yapısal olarak +lA-yU ve +lA-yXn eklerine çok benzemektedir. Bu ek, daha<br />

Codex Cumanicus‘ta kalıplaşmaya ve zarf eki olarak kullanılmaya başlamıştır:<br />

berklep, kertilep, terklep (Gabain 1959: 67). Türkmencede +lAp hâlen işlek bir<br />

ektir: aylap, sagatlap, günläp, minutlap, piyadalap, yüzläp, mür/läp (Hanser<br />

2003: 88). Kazakçada da +lAp, zarf eki olarak görülmektedir: jayaw+lap<br />

“yayan, yaya olarak” (Kirchner 1998: 327) < jayaw < ET yadağ. Bu ek, +lAyU<br />

ve +lAyIn eklerinin gerundium kökenli olduğu varsayımını güçlendirir.<br />

Moğolcaya baktığımızda Türkçedekine benzer ilginç bir tabloyla<br />

karşılaşıyoruz: Klasik Moğolcada “öyle, böyle” anlamlarını taşıyan egünçilen<br />

“similarly to this, [in] this way, thus”, tegünçilen “thus, so, that way” ile ein<br />

“so, thus, in this way or manner”, tein “such, so, this way, thus; yes; that is<br />

right” zarflarıdır (Lessing 1995: 301b, 304a, 795b, 796b). Lessing, egünçilen<br />

ve tegünçilen şekilleri için “modal conv[erb] of egünçile-/tegünçile-” diye<br />

yazar. Bahsedilen ‘modal converb’, “yoluyla” (“by way of”) anlamı veren<br />

Moğolca -(U)n gerundium ekidir (Janhunan 2003: 25). Janhunan (2003: 20)<br />

ise eyin ve teyin şekillerini *e.yi- ve *te.yi- farazi fiillerinin modal gerundiumu<br />

sayıyor. Görüldüğü gibi, Moğolcada da “öyle, böyle” anlamlarına gelen zarflar,<br />

gerundium eki ile oluşturulmuştur.<br />

Janhunan’ın aksine, eyin ve teyin şekilleri e+*yin ve te+*yin şeklinde<br />

de yorumlanabilir. Osm. yär/i+yin de göz önüne alınınca, zarf yapan bir +yIn<br />

ekinin varlığı da olası gözükmektedir.<br />

16 Nogay sayın, Türkmence gün+sayın, Çağatayca sayın < ET sa-yu; EAT degin, CC deyin (Gabain 1959:<br />

62), Karayca deyin < ET tag-i; CC dahın (Gabain 1959: 71), Tatarca tagın, Özbek tagin, Karayca tagın<br />

< ET taq-’i; EAT arqun (YTS 13a), CC aqrın ~ arqun (Gabain 1959: 66) < ET aqr-u; EAT yüzinhvyun<br />

(YTS 256b), TT yüzükoyun, çalt koyun “arka üstü” (İH 10) < ET qud-’i; Başkurtça, Kazan Tatarcası taban<br />

(Grönbech 1995: 41) < ET tap-a; Karayca yaşırın “gizlice” < ET yaş-ur-u.<br />

162


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

5. Eski Türkçe -yU Gerundium Ekinin Tarihî ve Çağdaş Varyantları<br />

Similatif ekinde görülen -yU gerundiumunun -y şeklinde kısalması; ilk<br />

olarak Harezm Türkçesinde, gerundium eki -y ve olumsuzu -mAy 17 ekinde<br />

görülür (Ata 2002: 91). -y ve -mAy gerundium ekleri, Çağataycada varlığını<br />

sürdürür 18 (Eckmann 2003: 97-98, 100, 142-143; Boeschoten&Vandamme<br />

1998: 172). Tekin (2002) Çağatayca -mAy gerundium ekinin -mA-olumsuzluk<br />

eki ile ET -yU ekinden geldiğini yazar. Aynı durum, Memluk Kıpçak Türkçesi<br />

için de geçerlidir (Berta 1998: 164). Berta, aynı zamanda arkaik -yU varyantının<br />

varlığından da bahseder. Codex Cumanicus‘ta -y ve -mAy kısa şekilleri görülür.<br />

Ancak bunun yanında -mAyIn 19 (< ET -mAyIn) gerundiumuna da rastlanır.<br />

-y ve -mAy gerundium ekleri; Özbekçede (TLG 338-39), Yeni Uygurcada<br />

(TLG 411), Kazakçada (TLG 472), Karakalpakçada (TLG 596) Nogaycada<br />

(TLG 662), Tatarcada (TLG 725-26), Kırım Tatarcasında (TLG 862-63),<br />

Karaçay-Malkarcada (TLG 919-21), Kumukçada (TLG 997), Altaycada (TLG<br />

1065-66) yaşamaktadır. -y eki ise, Kırgızcada (TLG 526), Başkurtçada (TLG<br />

794), Tuvacada (TLG 1208) mevcuttur. 20<br />

Oğuzcada ise durum farklıdır: ET -yU gerundium eki, -y şeklinde<br />

kısalmaz. Eski Anadolu Türkçesinde -yA, -yI ve -yU (Kerslake 1998: 195),<br />

Türkiye Türkçesinde -yA (TLG 65), Türkmencede -(y)A 21 (Schönig 1998: 269),<br />

Azericede -yA (TLG 213) ve Gagauzcada -yA olarak devam eder. Olumsuzu<br />

-mAy da görülmez. Olumsuz gerundium eki olarak; Eski Anadolu Türkçesi<br />

-mAdIn, -mAzdAn, -mAksIzIn (Kerslake 1998: 195) ve -mAyIn 22 , Türkiye<br />

Türkçesi -mAdAn ve -mAksIzIn (TLG 66), Türkmence -mAAn 23 (TLG<br />

278) ve -mAzdAn<br />

(Schönig 1998: 269, Hanser 2003: 120), Azerice -mAdAn ve -mAzdAn<br />

(TLG 213) ve Gagauzca -mAdAAn (TLG 137) eklerini kullanır. Sonuç olarak;<br />

1) -yU eki (Türkmence hariç) Oğuz grubunda kısalmaz. Oğuz grubu<br />

17 -yU gerundiumunun olumsuzu olan -mAyU, Eski Türkçede çok nadir görülür: umayu, körmäyü<br />

ve ilinmâ’yü. Bir kez de kısa şekliyle görülür: bulmay (Erdal 2004: 314, 507dn.). Ata’nın (2002: 91)<br />

verilerine bakılırsa, -y ve -mAy kısa şekilleri Harezm Türkçesinde sadece Kışâşü’l-Enbiyâ’da görülür.<br />

18 Eckmann (2003: 98), Çağataycada -yU ekinin “sadece şiirde, vezin zaruriyetiyle” kullanıldığını yazar.<br />

19 Gabain (1959: 66) -mAyIn ekli örnekleri -n gerundium altında verir. Ayrıca bk. Erdal 2004: 317.<br />

20 Bu dillerde -mAy eki görülmez.<br />

21 Hanser (2003: 124) ünlüden sonra -y gerundiumunun geldiğini yazar.<br />

22 Kerslake’de (1998: 195) gösterilmemiş olmasına rağmen -mAyIn eki, Süheyl ü Nevbahâr’ın 2882.<br />

ve 2892. beyitlerinde olmak üzere iki kez geçer (<strong>Dil</strong>çin 1991). Türkiye Türkçesindeki -mAyIncA eki,<br />

genellikle -(y)IncA (< ET -gInçA) ekinin olumsuzu olarak görülse de, aslında Codex Cumanicus‘ta<br />

(Gabain 1959: 66) ve modern dillerden Kırgızca, Karayca ve Tatar ağızlarında (Schönig 1997: 19n.) var<br />

olan -mAyInçA ekinden geldiği düşünülebilir. Kıpçakçadaki bu -mAyInçA ekinin *-mA-gInçA şeklinden<br />

gelmediği ve -mAyIn+çA şeklinden geliştiği açıktır.<br />

23 Bu ek, ET -mAyIn ekinin büzülmesi ile meydana gelmiştir.<br />

163


Orçun Ünal<br />

dışında ise neredeyse istisnasız -y olarak kısalmış görülür.<br />

2) ET +lAyU similatif eki, *+lAyIn şekliyle öncelikle Oğuz grubunda,<br />

sonra da ona komşu olan ve ondan etkilenmiş tarihî ve çağdaş lehçelerde<br />

görülür. Anlaşılacağı üzere +lAyIn Oğuz merkezlidir. Bu bakımdan, Maniheist<br />

metinlerde Eski Türkçede yaygın olarak kullanılan ançulayu yerine ançula<br />

zarfının görülmesi 24 ve +lAyU similatif ekinin kullanılmaması ilginçtir.<br />

3) Oğuzca +lAyIn, doğrudan ET +lAyU ekinden getirilemez. +lA-yU,<br />

+lA-p, +lA-tI ve +lA-ş-U ekleriyle yapı benzerliği gösterir ve +lA-yXn olarak<br />

analiz edilmelidir. -yXn gerundium eki, Eski Türkçede hem müstakil olarak hem<br />

de olumsuzu -mA-yXn ekinde görülür.<br />

4) CC, Türkmence, Karaçay-Malkarcadaki +lAy eki ve Halaçça<br />

+lAyU(yA), doğrudan ET +lAyU similatif ekinden gelir.<br />

5) -yU gerundium ekinin Orta Türkçeden itibaren kısa şeklinin (-y)<br />

görülmesi, anılayu > allay zarfının kısalmasına bire bir paralellik gösterir.<br />

6. Eski Türkçe Ançulayu ve Eski Anadolu Türkçesindeki Devamı<br />

Ancılayın<br />

Erdal (1991: 410; 2004: 202-3), Eski Türkçede anılayu ve munılayu<br />

yanında ançulayu ve munçulayu ~ mınçulayu şekillerinin de kullanıldığını<br />

belirtiyor. Erdal (1991: 404) +çU+ ekini ‘locative formative’ olarak açıklarken,<br />

Erdal (2004: 198) bunu ekvatif eki +çA+ olarak görüyor, fakat Eski Türkçenin<br />

fonolojisinde A/U nöbetleşmesinin pek mümkün olmadığını da belirtiyor.<br />

Özönder (2001: 1433), bu ‘ara ek’i “tabi olduğu isme ‘şüphesiz, kesin olarak,<br />

kesinlikle’ anlamlarını veren çI/çU ek-edatı” olarak görüyor. Bu ek, aşağıda<br />

göreceğimiz gibi, Eski Anadolu Türkçesinde +çI+ olarak sadece düz ünlülü<br />

olarak karşımıza çıkıyor. Bizce, bu ek ne ‘locative formative’ +çU, ne ekvatif eki<br />

+çA, ne de çI/çU edatının ekleşmiş hâlidir. Bizce +çI+ ~ +çU+ eki, ET üstürti,<br />

içtirti, taştırtı, kedirti ve öjjdürti zarflarının ve antıran ~ antaran, muntıran,<br />

mundırtın zamirinin orta hecesinde bulunan, gün+düz kelimesinin ikinci<br />

hecesini oluşturan ama tek başına kullanılmayan +dXr+ ekine 25 benzer bir ektir<br />

(Erdal 2004: 203, 330). Yukarıda bahsedilen Moğolca egünçilen ve tegünçilen<br />

zarflarında görülen +çI+ ekiyle de aynı olmalıdır. Bu durumda Oğuzca +çI+<br />

eki, ET +çU+ ekine göre daha eskicildir. Fakat Eski Türkçede erken örneklerin<br />

+çUlAyU ile (bizinçülayü, siniçülayü) ve geç örneklerin +çIlayU ile (bizijçilayü,<br />

sizniçilayü) görülmesi (Erdal 2004: 198), +çU+ > +çI+ gelişmesini de muhtemel<br />

göstermektedir.<br />

24 Ançula, ET ançulayu zarfının sadece Maniheist metinlerde geçen nadir bir varyantıdır (Erdal 1991:<br />

410).<br />

25<br />

164


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

Eski Anadolu Türkçesinde ayla ~ öyla yanında ET ançulayu zarfının<br />

devamı niteliğinde olan ancılayın (TS 129-31) da kullanılır. Bunun dışında<br />

buncılayın ~ muncılayın (TS 698-99) ve anlarcılayın örnekleri de aynı gruba<br />

dahildir.<br />

Ancılayın, ayla zarfına göre sayıca daha azdır. Örnek olarak, Süheyl ü<br />

Nevbahâr’da ancılayın 3 kez, ayla 16 kez kullanılmıştır. Dede Korkut Kitabı’nda<br />

ancılayın geçmez; ayla 16 kez, öyla 2 kez kullanılmıştır. Cem Sultan Divanı’nda<br />

da ancılayın geçmez, sadece ayla kullanılır. Hüsrev ü Şîrîn ve Kitâbu Evsâfı<br />

Mesâcidi’ş-Şerîfe’de ayla ve buna ek olarak anca “öyle” kullanılır, fakat<br />

ancılayın zarfı geçmez. Örnekler çoğaltılabilir, ancak sonuç yine yukarıdakine<br />

benzer olacaktır. Ancılayın zarfının sayıca azlığı, i) eskicil oluşundan ii) daha<br />

kısa olan ayla ~ öyla zarfının tercih edilmesinden kaynaklanıyor olabilir.<br />

Yukarıda verdiğimiz birinci sebebin dayanak noktalarını aşağıda<br />

açıklayacağız.<br />

1. Oğuzcada Kıpçakçadan Eski Bir Alıntı: Ayla ~ Ayla<br />

EAT ancılayın iki sebepten ötürü eskicildir ve tamamen Oğuzca özellikler<br />

gösterir:<br />

1) ET +lAyU ekine karşılık EAT (Oğuzca) +lAyIn ekini barındırması;<br />

2) ET +çU+ ‘ara eki’ne karşılık EAT (Oğuzca) +çI+ ekini barındırması 26 .<br />

Bizce, ‘Oğuzca’ ancılayın’a karşılık ayla, Kıpçakçadan çok eski bir<br />

alıntıdır. Yukarıda verdiğimiz gelişim çizgisini devam ettirelim:<br />

1) ET anılayu > *anlayu > *allayu > Eski Kıpçakça alay ~ allay<br />

2) Eski Kıpçakça alay ~ allay — Eski Oğuzca *alay<br />

3) Eski Oğuzca *alay > DLT (Oğuz) ayla > EAT ayla > EAT öyla Al(l)ay<br />

zarfının Oğuzca olmadığının iki dayanak noktası vardır:<br />

1) -yU ve +lAyU ekleri, Oğuz değil Kıpçak merkezli olarak son ünlüsünü<br />

düşürür ve kısalırlar.<br />

2) +lAyU ekinin Oğuzca karşılığı +lAyIn’dır. 27 ve son olarak ol zamirine<br />

analojiyle ilk hecede yuvarlaklaşmaya maruz kalmıştır. Bu değişimler onu<br />

Kıpçakça al(l)ay’dan uzaklaştırmış ve Oğuzca bir görünüm vermiştir.<br />

DLT’ye göre 11. yüzyılda Oğuzcada ayla var olduğuna göre, en geç 10.<br />

yüzyılda Kıpçakçada al(l)ay şekli var olmuş ve aynı yüzyılda Oğuzca tarafından<br />

ödünç alınıp göçüşme yoluyla DLT’deki şeklini almış olmalıdır.<br />

Bu durumda, DLT ayla ve EAT äylä ~ öylä Kâşğarî’nin bahsettiği Oğuz-<br />

26<br />

27 Benzer bir incelme, ET yayı > EAT yayi, ET ayıt- > EAT ayt- ve ET amtı > EAT emdi kelimelerinde de<br />

görülür.<br />

165


Orçun Ünal<br />

Kıpçak kardeşliğinin hatırı sayılır bir yadigârıdır.<br />

8. Proto-Oğuzcada Kıpçakçadan Alıntı Başka Bir Kelime: *Çigâlâk<br />

“Çilek”<br />

Oğuzcadaki tek Kıpçakça alıntının ayla/äylä kelimesi olamayacağı<br />

açıktır. O yüzden Oğuzcada Kıpçakçadan alıntı olduğunu düşündüğümüz başka<br />

bir kelimeyi daha aşağıda vermeyi uygun gördük.<br />

Biz; Türkçe çilek, Türkmence çigelek (Räsänen 1949: 226) ve Azerice<br />

giyäläk (AzDİL I 488) kelimelerinin kökeni olan Proto-Oğuzca *çigâlâk 28<br />

kelimesi, önce göçüşmeye uğrayarak *yidgäläk (EDAL 1549-50), sonra [d]<br />

> [y] ses değişimiyle *yiygäläk üzerinden Kıpçakçada *yigäläk ~ *y!gäläk<br />

şeklini almıştır. Kıpçakçada söz başı [y] > [c] değişimiyle 29 “^igäläk olarak<br />

alıntılanmıştır. *Yigdäläk, Hakas lehçesinde çistek ~ sestek (< *yiz(ä)läk <<br />

*yidäläk) (Baskakov 1953: 317), Altay lehçesinde distäk, Tatar lehçesinde ciläk<br />

~ (dial.) yeläk, Başkurt lehçesinde yeläk, Kazakçada cidek, Karaçay-Malkar<br />

lehçesinde cilek, Kumukçada ciyelek, Nogaycada yelek (EDAL 1549) şeklinde<br />

devam etmektedir.<br />

Kısaltmalar<br />

CC: Codex Cumanicus DLT: Dîvânü Luğâti‘t-Türk EAT: Eski Anadolu<br />

Türkçesi<br />

EDPT: Clauson 1972.<br />

ET: Eski Türkçe<br />

İFY: İsimden fiil yapan<br />

KB: Kutadgu Bilig KM: Klasik Moğolca TT: Türkiye Türkçesi<br />

Kaynakça<br />

ATA, Aysu (1997), Nâşırü’d-din Bin Burhânü’d-din Rabğüzl: Kışâşü’l-Enbiyâ, II: Dizin,<br />

Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları: 681-2, Ankara.<br />

ATA, Aysu (2002), Harezm - Altın Ordu Türkçesi, Türk <strong>Dil</strong>leri Araştırmaları Dizisi: 36,<br />

İstanbul. ATALAY, Besim (1945), Et-Tuhfetü’z-Zekiyye, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />

İstanbul. —, (1970), Abuşka Lûgatı veya Çağatay Sözlüğü, Ankara.<br />

AzDİL 1= Azärbaycan <strong>Dil</strong>inin İzahlı Lügati, (2006), I. Cild, Azärbaycan Milli Elmlär<br />

Akademiyası, Baku. AzDİL II= Azärbaycan <strong>Dil</strong>inin İzahlı Lügati, (2006), II. Cild,<br />

Azärbaycan Milli Elmlär Akademiyası, Baku. BARUTÇU ÖZÖNDER, Sema (2001),<br />

28 Gülensoy (2007: 242) Eski Türkçe için *yidlak ~ *yiglak şeklini öneriyor.<br />

29 Her ne kadar DLT’de Oğuzca için de [y] > [c] değişiminden bahsedilmiş olsa da böyle bir değişim<br />

tarihî ve çağdaş Oğuz lehçelerinde görülmemektedir.<br />

166


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

„Türkçe Enklitik Edatlar Üzerine: ÇI/ÇU”, IV. Uluslararası Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı<br />

Bildirileri (24-29 Eylül 2000), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara. BASKAKOV, N.<br />

A. (1953), Hakassko-Russkiy Slovar, Moskova.<br />

BAYRAM, Bülent (2007), Çuvaş Türkçesi-Türkiye Türkçesi Sözlük, Tablet Yayınları, Konya.<br />

BERTA, Arpâd (1998a), “Middle Kipchak”, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Eva<br />

Agnes Csatö), Routledge,<br />

London-New York, s. 158-165.<br />

—, (1998b), “Tatar and Bashkir“, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Eva Agnes Csatö),<br />

Routledge, London-New<br />

York, s. 283-300.<br />

—, (1998c), “West Kipchak Languages“, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Eva Agnes<br />

Csatö), Routledge,<br />

London-New York, s. 301-317.<br />

BOESCHOTEN, Hendrik, VANDAMME, Marc (1998), “Chagatay”, Turkic Languages, (ed.<br />

Lars Johanson, Eva Agnes Csatö), Routledge, London-New York, s. 166-178.<br />

BOROVKOV, A. K. (1963), Leksika sredneaziatskogo Tefsira XIII-XV vv., İzdatel’ctvo<br />

Vostoçnoy Literaturı, Moskova.<br />

BUDAGOV, Lazar’ (1869), Sravnitelnıy Slovar’ Turetsko-Tatarskih Narçiy, Tom 1, Nauk, St.<br />

Petersburg. CHIRLI, Nadejda (2005), Ermeni Kıpçakça Dualar Kitabı: Alğış bitigi,<br />

Stichting SOTA, Haarlem/Hollanda. CLAUSON, Sir Gerard (1972), An Etymological<br />

Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Clarendon, Oxford. ÇULHA, Tülay<br />

(2006), Karaycanın Kısa Sözvarlığı: Karayca-Türkçe Kısa Sözlük, <strong>Dil</strong> ve Edebiyat<br />

Dizisi 6, İstanbul. DankKelly = DANKOFF, Robert, KELLY, James (1982-1985),<br />

Mahmüd al-Kâsgarî: Compendium of the Turkic Dialects (Diwan Lugat at-Turk),<br />

Parts I-III, Harvard University Printing Office, Cambridge.<br />

DİLÇİN, Cem (1991), Mes‘üd Bin Ahmed: Süheyl ü Nev-<strong>Bahar</strong> (İnceleme-Metin-Sözlük),<br />

Atatürk Kültür Merkezi Yayını: Sayı 51, Ankara.<br />

DOERFER, Gerhard (1988), Grammatik des Chaladsch, Harrassowitz, Wiesbaden. DS =<br />

http://tdkterim.gov.tr/ttas/ (13.09.2009)<br />

ECKMANN, Janos (2003), Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, (yay.<br />

haz. Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları: 635, Ankara.<br />

EDAL = STAROSTİN, S. A., DYBO A. V., MUDRAK O. A. (2005), An Etymological<br />

Dictionary of Altaic Languages, Brill.<br />

ERDAL, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation: A Functional Approach to the Lexicon,<br />

I- II, Harrassowitz, Wiesbaden.<br />

—, (2004), A Grammar of Old Turkic, Brill, Leiden-Boston.<br />

GABAİN, Annemarie Von (1959), “Die Sprache des Codex Cumanicus”, Philologiae Turcicae<br />

Fundamenta, Vol. 1, Wiesbaden, s. 46-73.<br />

GOLDEN, Peter (2000), The King’s Dictionary: The Rasulid Hexaglot, Handbook of Oriental<br />

Studies, section 8: Central Asia, vol. 4, Brill, Leiden.<br />

GR0NBECH, Kaare (1942), Komanisches Wörterbuch (Türkischer Wortindex zu Codex<br />

Cumanicus), Einar Munksgaard, Kopenhagen.<br />

GRÖNBECH, Kaare (1995), Türkçenin Yapısı, (çev. Mehmet Akalın), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları: 609, Ankara. GTS = BASKAKOV, Nikolay Aleksandroviç (1991), Gagauz<br />

Türkçesinin Sözlügü, Çev. Prof. Dr. İsmail Kaynak, Prof. Dr. A. Mecit Doğru, Kültür<br />

167


Orçun Ünal<br />

Bakanlığı Yayınları, Ankara.<br />

GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi<br />

Sözlügü, I (A-N), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

GÜLLÜDAĞ, Nesrin, (2005), Kırımçak Türkçesi Grameri, Fırat Üniversitesi, Yayımlanmamış<br />

Doktora Tezi. HANSER, Oskar (2003), Türkmence Elkitabı, (Çev. Zühal Kargı<br />

Ölmez), Türk <strong>Dil</strong>leri Araştırmaları Dizisi: 17, İstanbul.<br />

İZBUDAK, Veled (1936), El-İdrâk Haşiyesi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, İstanbul.<br />

JANHUNAN, Juha (2003), Proto-Mongolic, Mongolic Languages, (ed. Juha Janhunan),:<br />

Routledge, London-New<br />

York, s. 1-29.<br />

KERSLAKE, Celia (1998), Ottoman Turkish, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Eva<br />

Agnes Csatö), Routledge, London-New York, s. 179-202.<br />

KIRCHNER, Mark (1998), Kazakh and Karakalpak, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson,<br />

Eva Agnes Csatö), Routledge, London-New York, s. 318-332.<br />

KTTTS = KOÇ, Kenan, BAYNİYAZOV, Dr. Ayabek, BAŞKAPAN, Vehbi (2003), Kazak<br />

Türkçesi Türkiye Türkçesi Sözlügü, Turan Yayınevi, Türkistan.<br />

KTS = TOPARLI, Recep, VURAL, Hanifi, KARAATLI, Recep (2007), Kıpçak Türkçesi<br />

Sözlügü, 2. Baskı, Türk <strong>Dil</strong><br />

Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

LESSING, Ferdinand D. (1995), Mongolian-English Dictionary, The Mongolia Society,<br />

Bloomington.<br />

RADLOFF, Wilhelm (1893), Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte, Vol. 1, St.<br />

Petersburg.<br />

RÄSÄNEN, Martti (1949), Materialien zur Lautgeschichte der türkischen Sprachen, Sto. XV.<br />

SCHÖNİG, Claus (1998), “Turkmen”, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Eva Agnes<br />

Csatö), Routledge, London-<br />

New York, s. 261-272.<br />

—, (2007), “Some Notes on Modern Kipchak Turkic (Part 1)“, Ural-<br />

Altaische Jahrbücher, Neue Folge, Band 21,<br />

170-202.<br />

SERTKAYA, Osman Fikri (1995), “Köl Tigin ve Köl-iç-çor kitabelerinde<br />

geçen oplayu tegmek deyimi üzerine”, Göktürk tarihinin meseleleri, TKAE<br />

Yayınları, Ankara, s. 153-59.<br />

SEVORTYAN, Edvard Vladimiroviç (1974), Etimologiçeskiy Slovar’<br />

Tyurkskih Yazıkov, t. I, Nauk, Moskova. TAVKUL, Ufuk (2000), Karaçay-<br />

Malkar Türkçesi Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları: 770, Ankara. TDW =<br />

DAWLETSCHIN, Tamurbek, DAWLETSCHIN, Irma, TEZCAN, Semih<br />

(1989), Tatarisch-Deutsches Wörterbuch, Harrassowitz, Wiesbaden.<br />

TEKİN, Talat (2002), „On the Turkic Gerundial Suffix {-mAtI(n)}“,<br />

Splitter aus der Gegend von Turfan, Festschrift für Peter Zieme, Türk <strong>Dil</strong>leri<br />

Araştırmaları Dizisi: 35, İstanbul-Berlin, s. 375-384.<br />

168


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

TMEN = Doerfer, Gerhard (1963-1975). Türkische und mongolische<br />

Elemente im Neupersischen, unter besonderer Berücksichtigung älterer<br />

neupersischer Geschichtsquellen, vor allem der Mongolen- und Timuridenzeit.<br />

Franz Steiner Verlag, Wiesbaden.<br />

TLG = Türk Lehçeleri Grameri, (2007), (ed. Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun),<br />

Akçağ Yayınları, Ankara.<br />

TS = Tarama Sözlüğü, (1963-1972), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

TS Ekler = Tarama Sözlüğü: Ekler, (1974), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />

Ankara.<br />

TTS = TALAT, Tekin, ÖLMEZ, Mehmet, CEYLAN, Emine, ÖLMEZ,<br />

Zuhal, EKER, Süer (1995), Türkmence-Türkçe Sözlük, Simurg, İstanbul.<br />

YTS = Yeni Tarama Sözlüğü, (1983), Düz. Cem <strong>Dil</strong>çin, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, Ankara.<br />

YUDAHİN, Konstantin Kuz‘miç (1965), Kirgizsko-Russkiy Slovar’,<br />

İzdatel’ctvo Sovetskaya Entsiklopediya, Moskova.<br />

169


..........<br />

170


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 171-176 ss.<br />

..........<br />

Altay Teorisi Karşıtı Bir İddia<br />

Sir Gerard Clauson * 1<br />

Çev. Fatma Ertürk ** 2<br />

Grønbech ve Krueger’in Central Asiatic Journal’da (2. cilt, 1956,<br />

s.76) yazmış oldukları Introduction to Classical (Literary) Mongolian başlıklı<br />

makaleleri Prof. Udo Posch tarafından değerlendirilmiştir. Prof. Posch,<br />

makaledeki “Türk, Moğol ve Tunguz dil gruplarının varsayılan genetik<br />

akrabalıklarının asla ispat edilemeyeceği” savının Moğolca çalışan genç<br />

araştırmacılar için tehlikeli olacağını ileri sürmüş ve Grønbech’i bu sıra dışı<br />

savını ispata davet etmiştir.<br />

Açıkçası çoğu Mogolistten (tabii böyle bir sözcük var ise) farklı olarak,<br />

çoğu Türkolog gibi, Türk, Moğol ve Tunguz dillerinin ortak bir ataya sahip<br />

olduklarının asla ispat edilmediğini söyleyen eski arkadaşım Prof. Grønbech’in<br />

bu görüşünü paylaşıyorum. Hatta daha da ileri gidip, mümkün olduğu kadarıyla<br />

aksinin ispatlanabileceğini yani bu dillerin ortak bir ataya sahip olmadıklarının<br />

kanıtlanabileceğini söylüyorum. Bu yüzden de bu görüşlere sahip olmamın<br />

nedenlerini ona danışmadan burada ifade etmeye çalışacağım.<br />

Tarih öncesi araştırmalarda, belirli bir etnik grupla belirli bir dil<br />

özdeşleştirilebildiğinde genelde rastlanan durum şudur: çoğunlukla söz konusu<br />

etnik grubun varlığına dair deliller, söz konusu dilin ilk tarihlendirilebilen<br />

kalıntılarından çok daha öncesine gider. Buna bir örnek, eski Britanyalılar ve<br />

onların dilidir. Bu yüzden, Moğolca ve Türkçe konuşan kabilelerle ilgili ilk<br />

bilgilerimizin, bu dillerin ilk önemli kalıntılarından birkaç yüzyıl öncesine<br />

dayanması şaşırtıcı değildir (Bu makalede Tunguz dilleri hakkında çok az<br />

şey söyleyeceğim çünkü bu diller hakkında çok sınırlı bilgim var). Türkçenin<br />

ilk önemli kalıntıları milattan sonra 8. yy.’ın ilk yarısına tarihlenen Orhun<br />

Kitabeleri; Moğolcanın ilk önemli kalıntıları ise milattan sonra 1240 yıllarında<br />

derlenen Gizli Tarih’tir (Bu derlemenin bir bölümü, daha erken tarihli malzemeye<br />

dayanmakla birlikte ne kadar önceye gittiği belirsizdir). İki dil arasındaki olası<br />

kalıtımsal ilişki sorusunun herhangi bir incelemesine, besbelli ki bu iki dili<br />

erken evrelerinde kıyaslayarak başlanmalıdır. Fakat karşılaştırmanın temelini<br />

genişletmek adına Türkçe tarafına, aynı lehçelerde (Türkî ve Uygur) yer alan<br />

*<br />

Clauson, Sir Gerard, “The case aganist the Altaic Theory”, Central Asiatic Journal, 2, 1956, ss. 181-187.<br />

**<br />

Çeviren, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk <strong>Dil</strong>i ve Lehçeleri Doktora Öğrencisi.<br />

171


Sir Gerard Clauson, (Çev. Fatma Ertürk)<br />

Budist ve Maniheist metinlerin 8. ve 9. yy. çevirilerini ve diğer çağdaş metinleri<br />

ayrıca başlıca 11. yy. “Hakani” kaynakları olan Kutadgu Bilig’i ve Kaşgarlı<br />

Mahmut’un Divanü Lugati’t-Türk’ünü eklemem uygun olacaktır.<br />

12. yy.’dan önceki Moğolca ve 8. yy.’dan önceki Türkçe kalıntıları<br />

önemsizdir ve aslında yabancı kaynaklardaki (Çin, Bizans) münferit sözcüklerden<br />

ibarettir. Bu sözcükler de zaten belli bir tarihte bir dili ya da diğerini konuşan<br />

kabileleri belirlemekten daha öte bir fayda sağlamazlar. Hatta genellikle var olan<br />

kanıtlar o kadar belirsizdir ki, sorulara yanıt vermek yerine yeni sorulara yol<br />

açarlar. Örneğin, ben Dr. Pritsak’ın “var olan kanıtların Hsiung-nu ve Avrupa<br />

Hunları’nın aynı olduğunu ve Türkçe konuştuklarını gösterdiği” görüşünü<br />

paylaşmama rağmen diğer araştırmacılar farklı görüşler benimsemekteler. Fakat<br />

yine de, mevcut kanıtlar, Türk ve Moğol kabilelerinin 12. yy.’dan çok önce<br />

birbirleriyle sıkı ilişkiler içinde olduklarına işaret eder. Orhun Kitabeleri’nin<br />

öncesine gitmemek için (ki aslında çok öncelere gitmek mümkündür) şunu<br />

belirtmek yerinde olacaktır: Gizli Tarih derlemesinden 5 yy.’dan fazla bir süre<br />

öncesinde tartışmasız Moğolca konuşan Kitañ kabilesi ile Kuzey Türkü yakın<br />

temastaydılar.<br />

Bu yüzden, iki dili konuşan kabileler arasındaki bu uzun ve yakın<br />

temasın, ortak bir ata dil olmamasına rağmen her iki dilde de çok sayıda ortak<br />

sözcüğün bulunması ile sonuçlanması doğal olarak beklenebilir. Fakat çok<br />

garip görünse de, erken dönem Türkçe metinler ile Gizli Tarih’teki sözcükler<br />

karşılaştırıldığında neredeyse hiçbir ortak özellik gözlenememiştir. Var olan<br />

tek tük örnekler ise kagan “baş hükümdar” ve teŋri “cennet” gibi uluslararası<br />

sözcükler (teŋri birkaç yüzyıl öncesinin Huncasına kadar izlenebilir) ve Prof.<br />

Poppe’nin bu derginin 1. cildinde yayımlanan 36. ve ilerleyen sayfaları kapsayan<br />

makalesinde listelediği sayısı 50 küsuru bulan “Orta Moğolcada Türkçe Ödünç<br />

Sözcükler”dir. Öte yandan, temel sözcükler yani rakamlar, “söylemek, vermek,<br />

almak, gitmek” gibi temel fiiller, “yiyecek, at” gibi temel isimler ve “iyi, kötü”<br />

gibi temel sıfatların hepsi tamamen farklıdır.<br />

Her iki dildeki ortak sözcüklerin sayısının 12. yy.’ın sonlarından itibaren<br />

hızla artmaya başladığı aşikârdır. Cengiz Han Asya’dan Avrupa’ya ilerleme<br />

sürecinde, Türk halklarının çoğunu zapt ettiği zaman iki dil arasında ciddi bir<br />

alışveriş başlamış ve günümüze kadar aralıklı olarak da olsa devam etmiştir.<br />

Bu dönemde, Moğollar Türklerden daha “yabani” ve kültürsüz olduklarından,<br />

Türklerin onlardan ödünç aldıkları sözcükten çok daha fazlasını onların<br />

Türklerden almaları gerektiğini kabul etmek uygun olandır. İlk değiş tokuşlar<br />

muhtemelen teknik idari terminoloji alanındaydı: böylece örneğin Moğollar<br />

“ėlçi” sözcüğünü Türkçeden aldı ve karşılığında iki tür vergi olan “alban ve<br />

kupcur” sözcüklerini verdi. Değiş tokuşlar şüphesiz zamanla genişledi ve daha<br />

önceden bilinmeyen hayvan isimlerini ve benzeri şeyleri de kapsar hale geldi.<br />

172


Altay Teorisi Karşıtı Bir İddia<br />

Moğollar Budizm inancını benimsediklerinde değiş tokuş süreci yeni bir<br />

evreye girdi. Budist metinlerinin Moğolcaya çevrilmesiyle çok sayıda Türkçe<br />

sözcük ve Türkçe kılığında başka dillerden (Sanskrit gibi) sözcükler Moğolcaya<br />

katılmaya başladı. Moğolcanın fonetik sistemi Türkçeden bir derece farklıydı<br />

ve genellikle de daha zayıftı. Moğolcada Türkçe sözcüklerin benimsenmesi<br />

ekseriyetle bazı fonetik değişiklikleri gerektiriyordu; örneğin, Moğolcada sonda<br />

gelen ve ıslıksı ses çıkaran damak ünsüzü olmadığı için Türkçe uluş “ülke”<br />

sözcüğü ulus’a dönüşmüştür .<br />

Moğolcanın kuzeybatı (Kıpçak, Kaman vs.), güney merkez (Çağatay vs.)<br />

ve güneybatı (Osmanlı vs.) Türk dil gruplarına ne denli nüfuz ettiği, 13.yy.’dan<br />

itibaren yazılan bir dizi metin ve belgeye bakılarak değerlendirilebilir. Genel<br />

olarak, bu dil gruplarında çok az sayıda Moğolca sözcük vardır; olanlar da ulus<br />

gibi yalnızca Moğol kılığındaki eski Türkçe sözcüklerdir.<br />

Kuzeybatı (Tuva, Hakas, Altay Dağları vs.) ve güney merkez (Kırgız,<br />

Kazak vs.) Türk dil gruplarında ise durum çok farklıydı. Bu Türk dil grupları,<br />

batıda olandan çok daha uzun süre Moğol hâkimiyeti ve etkisi devam eden<br />

bölgelerde konuşuluyordu. Bu diller yazılmadıkları için Moğol istilasında<br />

geçirdikleri aşamaları belirlemek ne yazık ki mümkün değildir ve 19. yy.’ın<br />

ikinci yarısında Rus araştırmacıların topladıkları metin ve sözcüklerden daha<br />

öncesine ilişkin elimizde kanıt bulunmamaktadır.<br />

Nihayet perde kalktığı zaman, ortaya çıkan resim büyük bir değişiklik arz<br />

eder. Bunun uç bir örneği, 1944’e kadar dış Moğolistan’ın bir parçası sayılan,<br />

Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Tuva Özerk Vilayeti’nde<br />

konuşulan Tuvacadır. Bu dilde, “yok etmek” gibi oldukça sıradan kavramları<br />

ifade eden özgün Türkçe sözcüklerin yerini, Moğolca karşılıkları almıştır. Yakın<br />

zamanda meydana gelen bazı fonetik değişiklikleri (örneğin, sonu ünsüzle biten<br />

çoğu ismin iyelik eki olan –tığ yerine –lığ geçmesi gibi) saymazsak, temel<br />

olarak Tuvaca en eski çağdaş Türk dillerinden biridir. Hâlâ bu dilde kullanımda<br />

olan ve bu dilden başka yalnızca 8.–9. yy. Uygur metinleri ya da 11. yy.’a ait<br />

Kaşgarlı’nın Divan’ında rastlanan çok sayıda eski Türkçe sözcük mevcuttur.<br />

Diğer taraftan, dilin mevcut tek sözlüğü olan Palmbakh’ın Tuvinsko – Russkiy<br />

Slovar’ında çok sayıda Moğolcadan ödünç sözcük bulunmaktadır ama aslında bu<br />

sözcüklerin bazıları ulus gibi Moğolca kılığında Türkçe olup Moğolcaya verilip<br />

geri alınmıştır. Bazı sayfalarda, hemen hemen bütün sözcükler Moğolca asıllıdır.<br />

Rusçadan ödünç alınan sözcükler çıkarıldıktan sonra, geri kalanın yarısına<br />

yakınının Moğolcadan ödünç sözcükler olduğunu söylemek muhtemelen yanlış<br />

olmayacaktır.<br />

Elbette ki, işler bundan çok daha ileriye gitmiştir: Bütün Türk dillerinin<br />

içinde sadece Tuvacada (birkaç sözcük dışında) morfolojinin büyük bir bölümü de<br />

Moğolcadır. Bu kısmen “standartlaştırmadan” ileri gelmektedir ki sözlükte buna<br />

173


Sir Gerard Clauson, (Çev. Fatma Ertürk)<br />

dair açık işaretler vardır; ancak, bu durum daha çok dilin mevcut durumundan<br />

kaynaklanmaktadır. Örneğin, fiilden türeyen isimler için standart son ekler, her<br />

ikisi de saf Moğolca olan –a:şkın, –e:şkin ve –lğa /-lge’dir. <strong>Dil</strong>e giren Moğolca<br />

fiillerin beraberlerinde Moğolcadan türemiş şekillerini de getirmiş olmaları<br />

şaşırtıcı değildir. Örneğin, klasik Moğolcadaki ürege– “yok etmek” fiili modern<br />

Moğolcada üre- şeklini almıştır ve Tuvacada bu şekilde kullanıldığı göz önünde<br />

bulundurulursa, “yok etme/yok ediş”in üre:şkin olması makul gözüküyor. Ancak,<br />

tam olarak aynı şey saf Türkçe fiillerde de gerçekleşmektedir. Örneğin, 8.inci<br />

yy.’a dayanan ülüg “bir pay” ve üleş “paylaştırma”nın yanı sıra onlar kadar eski<br />

bir Türkçe fiil olan üle– “paylaştırmak, dağıtmak”tan, Moğolca bir son ek ile<br />

ülelge “(matematiksel) bölme”yi buluruz. Bu sözcük, şüphesiz yeni türetilmiş<br />

bir sözcüktür; ancak, Katanov’un bu yüzyılın başında yayınlanan ve Uryankhay<br />

olarak adlandırdığı Tuva dili çalışmasında, Türkçe köklerin Moğolca son ekler<br />

aldığı benzer sözcükler yer almaktadır.<br />

Tuva dilinden sonra, Moğolcadan en çok etkilenen iki Türk dili tahmin<br />

edileceği üzere, Hakas ve Dağlık Altay dilleridir. Bu dillerin sözcük hazineleri<br />

Moğolcadan ödünç pek çok sözcük içerir ama morfolojileri hemen hemen hiç<br />

etkilenmemiştir. Bu diller İslam dünyasından uzak bölgelerde konuşulduğundan,<br />

birkaç istisna dışında Arapça ve Farsçadan ödünç alınmış sözcük ihtiva etmezler.<br />

Sızan sözcüklerden biri olan arba “araba” ise Arapça aslı “arrāda” olup Türkçeye<br />

12. yüzyıl civarında ya da 13. yüzyılın başlarında girmiş ve muhtemelen bir<br />

ya da iki ara dil vasıtayla ve ulaşma süreci sırasında değişikliğe uğrayarak bu<br />

dillere ulaşmıştır.<br />

Orta kuzey dillerinde, Kırgızca ve Kazakçada Moğolca öğeler fark<br />

edilir olmasına rağmen daha azdır. Diğer taraftan, bu diller, sıklıkla ciddi bir<br />

değişikliğe uğramış şekilde, kayda değer sayıda Arapça ve Farsça ödünç sözcük<br />

ihtiva ederler, örneğin hāḍir yerine ezir gibi. Açıkçası Kırgızca ve Kazakça,<br />

bütün Türk dilleri arasında, saf Türkçe bileşenlerini bulmanın en zor olduğu iki<br />

dildir ve bu dilleri Ugrian alıntı sözcükleri gibi olası önemsiz kategoriler bir<br />

yana, Moğolca, Arapça ve Farsça alıntı sözcüklerden ayırmak son derece güçtür.<br />

Yukarıda ana hatlarını verdiğim olguların Altay teorisi üzerindeki etkisi<br />

aşikârdır. Eğer Moğolcadaki belirli bir sözcük, yapı ve anlamıyla başka bir dilde<br />

örneğin Kazakçada karşımıza çıkarsa, bu durum, söz konusu iki dilin ortak<br />

atalara sahip olduğunun kanıtı değildir. Bu olsa olsa, yukarıda anlatmış olduğum,<br />

yaygın sözcük değiş-tokuşunun yüzlerce örneğinden biridir. Benzer bir şekilde,<br />

Moğolcanın “bir şey için gösterilen eğilim ya da bir şeye duyulan tutku” anlamını<br />

veren ve isim yapan –sağ/-seğ son ekinin olması, örneğin emeseg “kadınlara<br />

düşkün erkek” ve Türkçede benzer bir anlama sahip benzer bir son ekin olması,<br />

iki dilin ortak atalara sahip olduğu anlamına gelmez. Bu son ek, Türkçenin<br />

morfolojik yapısının bir parçasıdır, ama Moğolcanın değildir. İkisinden sadece<br />

174


Altay Teorisi Karşıtı Bir İddia<br />

Türkçede –sa/-se isim-fiil yapım eki vardır ve sadece Türkçe dilek-istek kip fiili<br />

oluşturur, örneğin suv “su” dan suvsa– “su istemek, susamak” ve er “erkek”<br />

den erse– “erkeklerin peşinden koşmak, erkek delisi olmak” gibi. Türkçe –sak/-<br />

sek, sadece bu gibi dilek-istek kip fiillerinden gelen eylemin isim/sıfat şeklidir,<br />

yani ersek “erkek delisi kadın”, doğrudan er’den değil, erse-’den türemiştir.<br />

Açıkçası Moğolca, Türkçe fiil yapma eki -sa/-se’yi ödünç almamasına rağmen,<br />

Türkçe sıfat yapım eki -sak/-sek’i ödünç almış (Moğolca fonetik kurallarına<br />

uydurmak için –sağ/–seg’e dönüştürmüş) hatta eme gibi saf Moğolca sözcüklere<br />

bile ek olarak eklemiştir. Tıpkı Tuvacanın üle- gibi saf Türkçe sözcüklere bile<br />

-/ğa/-/ge gibi Moğolca takıları eklemesi gibi. Türk tarafı için yaklaşık olarak<br />

M.S. 1200’den, Moğol tarafı için ise M.S. 1240’tan sonrasına ait metinleri<br />

karşılaştırmaya dayanan Altay teorisinin herhangi bir geçerliliği yoktur; çünkü<br />

söz konusu sözcüklerin biri ya da diğerinin ödünç sözcük olmadığı hiçbir<br />

zaman kanıtlanamayacaktır. Muhakeme benzerliği ile Tunguzla ilgili benzer<br />

tartışmaların aynı şekilde geçersiz olması gerektiğini varsayıyorum; çünkü<br />

Tunguz dilindeki ilk somut malzemeden yüzyıllar öncesinde Moğol ve Tunguz<br />

dili konuşanları arasında sıkı temaslar olduğu bilinmektedir.<br />

Elbette ki, bu, kendiliğinden Altay teorisini tamamen bertaraf etmez.<br />

Sadece sözcük hazineleri tamamen farklı görünüyor diye 12. yy. öncesi<br />

Türkçesi ve Gizli Tarih’in Moğolcası arasındaki genetik bir akrabalığı inkâr<br />

etmek konuyu basite indirgemek anlamına gelebilir. Ne de olsa five – fünf –<br />

cinq – quinque – penta – pañea, tamamen farklı görünürler, ama ortak bir<br />

ataları vardır. Bunun açıklaması, ne kadar uzak bir ihtimal de olsa, ortak bir<br />

ata teorisini kanıtlamak için dilin en erken iki aşamasına ait yeterli sayıda eş<br />

anlamlı sözcüğün olmamasıdır. Yukarıda söylediğim gibi, iki dildeki eşanlamlı<br />

temel sayılar, fiiller, isimler ve sıfatlar, yani sözcük hazinesinin, çiftlerin önemli<br />

olması gerektiği bölümleri tamamen birbirinden farklıdır ve mesela five ile<br />

cinq’in ortak atadan olduğunu kanıtlayan türden hiç bir yaratıcılık, bu temel<br />

sözcükler arasında akrabalık kurmaya hizmet etmemiştir. Bazı sözcük çiftlerinin<br />

üretilebileceği oldukça doğrudur. Prof. Posch’un kendisi de, Prof. Gronbech’in<br />

kitabının eleştirisinde birkaç tane üretmiştir. Ancak, bana kalırsa bunların çoğu,<br />

Cengiz Han’ın döneminden itibaren çok hızlı bir şekilde ilerleyen sözcük değiştokuşunun,<br />

daha önceki dönemde, mesela Kuzey Türkü ve Kitañ’lar 7. ve 8.<br />

yy.’da temas halindeyken muhtemelen daha yavaş bir tempoda devam ettiğini<br />

kanıtlamaktadır.<br />

Prof. Posch’un örneklerinden özellikle biri konuya ışık tutmaktadır.<br />

Sözcükleri şöyle listeler: -Orta Moğolca hüker; Tunguzca ukur/hukur; Türkçe<br />

hökiz (çağdaş bir bozulma) ökiz öküz; Çuvaş vẽGẽr; ona göre hepsi de “boğa”<br />

demektir (doğrusu öküz olmalıdır) ve bu verilerden “Proto-Moğol” pökür<br />

sonucuna varır (Türkler için “Proto-Moğol” yerine “Proto-Altay” tabirini<br />

175


Sir Gerard Clauson, (Çev. Fatma Ertürk)<br />

kullanmak daha kibarca olacaktır). Durum böyleyken, 8.- 9. yy. kadar eski bir<br />

döneme (Irk Bitig) ait bir Türkçe sözcük olan öküz bu gibi etimolojik maceralara<br />

eğilimli olmayan Türkologların bile kendilerini yabancı köken arama zorunda<br />

hissettikleri en eski birkaç Türkçe sözcükten biri olup çıkmıştır. Bir taraftan<br />

öküz, Türk ırkının varsayılan kültür beşiğinin, burası neresiyse, tipik bir hayvanı<br />

değildir, diğer taraftan öküz, eşanlamlısı olan Kuchean (“Tokharian B”) dilindeki<br />

okso’ya, şüpheli bir biçimde, hüker’e benzediğinden daha fazla benzer. Aslında,<br />

tarih öncesi bir dönemde Türklerin öküzleri Kucheanlar’dan ya da başka bir<br />

Hint-Avrupa halkından almış olduklarını var saymak çok daha mantıklıdır. Ve<br />

bu gibi durumlarda adet olduğu üzere, hayvanla birlikte ismini de aldıkları ve<br />

tarih öncesi daha sonraki bir dönemde Moğolların bu sefer Türklerden öküz ve<br />

beraberinde hayvanın ismini aldıkları ve kendi fonetik yatkınlıklarına uyacak<br />

şekilde değiştirdikleri varsayılabilir. Eğer öyleyse, pökür tamamen hayal<br />

mahsulüdür ki aslında ben sözcüğün olması gereken Altay baş harfinin p-<br />

olduğuna inanıyorum.<br />

Altay teorisine karşı oluşturduğum önermeler bana oldukça kuvvetli<br />

görünmektedir; ancak, bu önermelerin bir açıklaması olabilir. Umarım,<br />

bu makale, belki Prof. Posch’un kendisi de olmak üzere, Altay teorisini<br />

destekleyenlerin bir açıklama üretmesine ilham kaynağı olur. Fakat bu gerekçeli<br />

bir açıklama olmalıdır, bu alandaki otoritelere bir gönderme şeklinde değil;<br />

en azından günümüzde bizim gibi iki dilin tarihini derinlemesine araştırma ve<br />

Tuvaca gibi son derece karışık dillerin bozulmuş yapısını ayrıntılı bir şekilde<br />

çalışabilme imkânı olmamış ve vefat etmiş seçkin araştırmacıların otoritelerine<br />

bir gönderme şeklinde hiç değil.<br />

176


..........<br />

Değerlendirme<br />

ve Tanıtmalar<br />

Reviews<br />

177


Sir Gerard Clauson, (Çev. Fatma Ertürk)<br />

178


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 179-188 ss.<br />

Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu<br />

Yazarlarından “Strabon”<br />

Ve “Geographıka” (= Coğrafya) Adlı Eseri<br />

Tuncer Gülensoy * 1<br />

“Üze Kök Teŋri asra yagız yer kılındukta, ikin ara kişi oglu kılınmış”.<br />

Türkler’in ilk yazılı belgeleri olan Kök Türk abidelerinde böyle demiş atalarımız.<br />

Ondan sonra VIII. yüzyılda ne yaptılarsa “taşa kazımış”lar. Türklerin daha<br />

önce, İskitler (Sakalar), Massagetler, Sh’a-to’lar ve Hunlar zamanında neler<br />

yaptıklarının pek çoğunu bilmiyoruz. Bildiklerimizi de Çinliler kaleme almışlar<br />

ve “vakayiname” adı verilen tarih günlüklerinde kaydetmişler. Türk insanı<br />

konar-göçer bir hayat sürdüğü, hayvancılık, avcılık ve akıncılık yaptığı için, eline<br />

kalemi ve kâğıdı alarak yazmamış, ancak yüzlerce yıl sonra yaptıklarını taşa<br />

kazımak (hâkketmek) ihtiyacını duymuş. Daha sonra da Eski Uygur Türkçesi ile<br />

yüzlerce yazma bırakmışlar. Biz de bunlara “Türkish Turfantexte” ve “Berliner<br />

Turfantexte” adını vermişiz. O yazmalardan da Türkler’in dinî hayatını, kukuk<br />

hakkındaki düşüncelerini, sosyal hayatının bazı bölümlerini (müzik, fal, spor<br />

vb.) öğrenmişiz.<br />

Türkler’in yaşadığı Orta Asya coğrafyasından çok uzaklarda, Anatolia<br />

(=şark ülkesi) adı verilen bir coğrafyada yaşayan çeşitli kavimler arasından<br />

çıkan bazı insanlar, yaşadıkları dönemlerin tarihlerini, siyasi coğrafyalarını,<br />

şehir hayatlarını yazdıkları gibi kendilerini yöneten kişiler, şâirler (ozanlar),<br />

filozoflar, hatipler, bilim adamları, müzisyenler, kitaracılar, retorikçiler,<br />

hekimler, devlet adamları, kâhinler, diyalektçi ve mantıkçılar, gramerciler,<br />

matematikçiler, coğrafyacılar, tanrılar ve tanrıçalar hakkında o kadar geniş<br />

bilgiler vermişler ki okurken şaşırıp kalmamak mümkün değil.<br />

Anadolu, hiçbir zaman bütünüyle Helen (Yunan) ülkesi olmamış,<br />

hiçbir zaman Helen kültürü ve dilinin egemenliği altında bulunmamış bir<br />

ülke idi. Bu büyük, zengin ve güzel ülkenin doğusunda Hurriler, Urartular;<br />

güneydoğusunda Sümerler, Elamlar, Akatlar, Asur-lular; ortasında Hattiler,<br />

Hititler (Etiler), Galatlar, bugünkü Akdeniz ve Ege denizi sahilleri boyunca<br />

Lidyalılar, Mysialılar, Skyth (İskit)’lerin bir boyu Alazonlar (Borysthenes<br />

ırmağının öte yakasında), Lykialılar, Trakyalılar (Sintiler / Sintler / Sailer),<br />

Brygler (Phrygler), Kilikyalılar, Kapadokyalılar, Torialılar (Truvalılar),<br />

*<br />

Prof. Dr., Emekli öğretim üyesi.<br />

179


Tuncer Gülensoy<br />

Mysler (Maisonlar / Meonesler), Kelkitler (Appaitler), Kaukonlar, Karialılar,<br />

Galaktophaglar (İskit ülkesinde yaşayan göçebe bir halk), Amazonlar vb. pek<br />

çok, Helenler’e göre “barbar” (= bizden olmayan) kavimler yaşamıştır. Türk<br />

soyundan olan Kimmerler, İskitler / Sakalar’ın en büyük boyu Partlar, Sarmatlar<br />

(Sauramatlar), barbar Aspurgianlar, Pisidia’lılar, Katanne’ler, Toroslar’ın<br />

tepesinde oturan Selge’liler, gezici bir kavim olan kıvrık yaylı Leleg’ler, kıvrık<br />

yaylı Paionia’lılar, [Orta Asya’daki KAY ‘yılan’ kabile adında olduğu gibi]<br />

“yılan” kabilesine mensup Ophiogen’ler, Trakyalı Kebrenler de Anadolu’da<br />

yaşamış olan kavimlerdendir.<br />

M.Ö.ki Anadolu haritası da oldukça ilgi çekicidir. Bu çağlarda Anadolu’nun<br />

Ege ve Akdeniz sahillerinin yanında ovaları ve dağları da yerleşim alanı olarak<br />

kullanılmış, pek çok şehir, kültür ve ticaret merkezi olarak ün yapmıştır.<br />

Anadolu yüzyıllar içerisinde pek çok tarihçi ve edipler yetiştirmiştir.<br />

Dünya tarih biliminin öncüleri kabul edilen Miletos’lu Hekataios (M.Ö.<br />

550’lerde) ile Halikarnasos’lu (bugünkü Bodrum) Herodotos (Herodot); yine<br />

Miletos’lu Dionysos, Mytilene’li Hellanikos, Lampsakos’lu Kharon, M.Ö.<br />

IV. Yüzyılda ilk kez 30 ciltlik dünya tarihini yazmış olan Kyme’li Ephonos,<br />

ünlü hatip Edremitli (Adramittion’lu) Ksenokles, retorikçi Diophanes,<br />

tarihçi Theophanes, Aristotales’in öğrencisi Sigrionlu filozof Tyrtamos<br />

(Theophrastos) ve Phanias, “Rhetorik Sanatı”nı yazmış olan Temnos, hatip<br />

İsokrates’in öğrencisi “Tarih ve Keşifler” adlı eserin yazarı Kyme’li Ephoros,<br />

şair Kyme’li Hesiodos, Antiokheia’lı ünlü filozof Diotrephes, Dünyanın “Yedi<br />

Bilge Kişisi”nden biri olan, Helenlerde matematik ve doğa felsefesi bilimini<br />

başlatan Miletos’lu Thales ve öğrencisi Anaksimandros ile onun öğrencisi<br />

Anaksimenes, “Historia” yazarı Miletos’lu Hekataios, Miletos’lu hatip<br />

Aiskhines, trajedya şairi ve “Miletos’un Dareios Tarafından Zaptı” adlı oyunun<br />

yazarı Phrynikhos, lirik şair Anakreon, Efesli şair Hipponaks, Efesli ressam<br />

Parrhaisos ve Apelles, Lykhnos takma adı ile tanınan Efesli hatip Aleksandros,<br />

Kolophon’lu flütçü ve mersiye şairi Mimnermos, nazım şeklinde “Sili”yi yazmış<br />

olan Kolophon’lu filozof Ksenophanes, tanrı tarafından kendisine ilham ve<br />

kehanet kudreti verilmiş olan Erythrai’li Sibylla (Sibel) ve hekim Herakleides,<br />

Manisalı hatip Hegesias, Manisalı lirik şair Simos, Kos’lu hekim Simos, Kos’lu<br />

eleştirmen ve şair Philetas, Karyanda’lı tarihçi Skylaks, Amasralı Strabon<br />

(M.Ö. 63/64-M.S. 24) bunlardan yalnız birkaçıdır.<br />

Strabon, “Her ne kadar Ephoros bu yarımadanın on altı kabile tarafından<br />

iskân edildiğini söylüyorsa da, bunlardan üçü Hellen ve diğerleri, karışmış<br />

olanlar dışında BARBARlardır. Bunları şöyle toplayabiliriz: KİLİKİA’LILAR,<br />

PAMPHYLİA’LILAR, MARİANDYN’LER, TROİA’LILR ve KARİA’LILAR deniz<br />

kıyısında; PSİADİA’LILAR, MYSİA’LILAR, KHALYB’LER, PHRYGİA’LILAR<br />

ve MİLYAS’LILAR iç kısımda yaşarlar. Bu soruna hâkim olan Apollodoros,<br />

180


Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu Yazarlarından “Strabon” Ve “Geographıka” (= Coğrafya) Adlı Eseri<br />

Ephoros’un devrinden daha sonra gelen GALAT’LARIN, önce sözü edilenlerden<br />

sonra, ONYEDİNCİ KABİLE olduğunu söyler. Troia (Truva) Savaşları<br />

sırasında HELLENLER henüz buraya yerleşmemişlerdi ve yabancı kabileler<br />

zaman aşımından ötürü daha fazla karışmışlardı.” diyerek güney ve güneybatı<br />

Anadolu’nun antik çağlardaki yerli halklarına işaret eder. “….bunlardan bazıları<br />

henüz bu bölgeye yerleşmemişlerdi ve diğerleri de öteki kabilelerin içinde yer<br />

alıyorlardı.” der (s. 269, 270). Demek ki, antik çağlarda bile Anadolu’nun<br />

pek çok yöresinde yaşayan kabileler henüz birer kavim haline gelmemişlerdi.<br />

Strabon, hangi kavimlerin Troia Savaşlarından sonra Avrupa’dan veya başka<br />

yerlerden Anadolu’ya geldiği hakkında eserinin XIV. kitabında (s. 273 ve 274’te)<br />

geniş bilgi verir.<br />

Strabon’un 17 kitaptan oluşan “Coğrafya” adlı eserinin “XII, XIII,<br />

XIV.” ciltleri Anadolu ve Trakya ile ilgilidir. Onun bu büyük eserinden başka<br />

43 ciltlik “Historika hypomnemata = Tarihî Hatıralar” adlı eseri daha vardır<br />

ki Kartaca’nın yıkılışından Ceasar’ın öldürülmesine kadarki dönemi kapsadığı<br />

bilinen bu eser, günümüze kadar ulaşamamıştır.<br />

Strabon’un “Coğrafya” adlı eseri, İ.Ü Edebiyat Fakültesi Eski Çağ<br />

Anabilim Dalı Öğre tim üyesi rahmetli Prof. Dr. Ahmet Pekman (1922-2008)<br />

tarafından Türkçeye tercüme edil-miş ve “Arkeoloji ve Sanat Yayınları” arasında<br />

yayımlanmıştır (İstanbul, 1987, 1991, 1993, 2000, 2008, 2009).<br />

Bu eser eski çağ Anadolu tarihi ile uğraşan bilim adamlarının yanında,<br />

Anadolu yer (şehir, nehir, dağ, göl) adları üzerine çalışan bilim damları<br />

(Türkologlar, tarihçiler) tarafından da dikkatle incelenmeli ve yorumlanmalıdır.<br />

Strabon, Anadolu’nun pek çok yöresini bizim Evliya Çelebi’den<br />

yüzlerce yıl önce gezip dolaşmış, pek çok şehir, kasaba ve köyün o zamanki<br />

konumu, zenginliği ve kültürü hakkında geniş bilgiler vermiştir. Pek çok şehrin<br />

kurucusunun adını ondan öğrenmekteyiz. O, gezip gördüğü şehirlerdeki ticaret,<br />

ziraat ve sanatlar hakkında da bilgi vermektedir.<br />

Bugün içinde yaşadığımız pek çok şehrin antik çağlardaki adını<br />

Strabon’dan öğrenmekteyiz:<br />

AĞLASUN<br />

AMANOS<br />

oluşturan dağlar.<br />

AMASRA<br />

AMASYA<br />

ANAMUR<br />

ANKARA<br />

: [ < Sagalassos]<br />

: Bugünkü Amanos Dağları. Kilikya’nın doğu sınırını<br />

: (kurucusu olan Amastris adlı kadının adından)<br />

: [ < Amaseia]<br />

: [ < Anemurion Burnu]<br />

: [ < Ankyra]<br />

181


Tuncer Gülensoy<br />

ANTALYA<br />

: [ < Attaleia. Adını kurucusu Attalos Philadelphos’tan alır.]<br />

APOLYONT GÖLÜ : [ < Apolloniatis]<br />

ERCİYES DAĞI : [ < Argaios]<br />

ASPENDOS : (Bugünkü antik şehir kalıntısının bulunduğu Aspendos)<br />

ASYA : [ < Asia]<br />

AVRUPA : [ < Eurōpē]<br />

BABİL : [ < Babylonia]<br />

BERGAMA : [ < Pergamē/Pergamon]<br />

BEYRUT : [ < Berytos]<br />

BURSA : [ < Prusa. Bithynia kralı I. Prusia’nın kurduğu kent]<br />

DİDİM : [ < Didyma]<br />

EDREMİT : [ < Adramyttēnos (körfezi)/Adramittion]<br />

EFES : [ < Ephesos]<br />

ERDEK : [ < Arteke]<br />

EREĞLİ : [ < Herakleia]<br />

FELEN Yaylası : [ < Phellos]<br />

FENİKE : [ < Phoinikia]<br />

FIRAT : [ < Euphrates]<br />

İZMİR : [ < Smyrna / İzmir o zamanki kentlerin en güzelidir.<br />

Kentin bir parçası tepededir ve surla çevrilidir; fakat büyük kısmı ovasda<br />

limanın, Metroon’un ve Gymnasion’un yakınındadır.]<br />

GELİBOLU : [ < Kallipolis]<br />

GİLİNDERE : [ < Kelenderis]<br />

GİRESUN : [ < Kerassos]<br />

GİRİT : [ < Kreta]<br />

ILGAZ Dağı : [ < Olgassys]<br />

KADIKÖY : [ < Khalkedon]<br />

KÜTAHYA : [ < Kotiāeion]<br />

LAPSEKİ : [ < Lampsakos]<br />

MALATYA : [ < Melitene]<br />

MANİSA : [ < Magnesia]<br />

MİLAS : [ < Mylasa]<br />

PERGE : (Bugünkü Perge. Perge’nin yakınında, yüksek bir<br />

yerde, her yıl genel bir festival’in düzenlendiği Artemis Pergaia Tapınağı’na<br />

182


Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu Yazarlarından “Strabon” Ve “Geographıka” (= Coğrafya) Adlı Eseri<br />

gelinir(Strabon, s. 249).<br />

SAMSAT<br />

SAKARYA<br />

: [ < Samosata]<br />

: [ < Sangarios]<br />

SART : [ < Sardeis. Bu şehir önce Kimmerler, ondan sonra<br />

trer’ler ve Lykia’lılar tarafından ve son olarak da Kyros ve Kroissos zamanında<br />

zaptedilmiştir (s.173).]<br />

SİDE : (Pamphylia’da bir kent): Günümüzde de Side olarak<br />

yaşamaktadır. [Strabon, “Pamphylia’da bir kent olan Side’de tersaneler<br />

Kilikia’lılara açıktı ve onlar burada tutsakları, onların hür insanlar olduklarını<br />

kabul ettikleri hâlde, açık arttırmayla satarlardı. Gerçi Pamphylia’lılar, İtalya’ya<br />

kadar deniz egemenliğini kazanmayı başardılar; fakat Lykia’lılar öyle uygar<br />

ve nezih bir şekilde yaşamlarını sürdürdüler ki şimdiye kadar hiç utanç verici<br />

kazanç istekleri olmadı ve atadan kalma Lykia Birliği’nin nüfuz alanı içinde<br />

kaldıler.” diye bilgi vermektedir (Strabon, s. 243).]<br />

SİLİFKE : [ < Seleukia]<br />

SİNOP : [ < Sinōpē. Hem doğa hem de insanlar tarafından<br />

çok güzel bir şekilde süslenmiştir. Çünkü bir yarımadanın boynu üzerinde<br />

kurulmuştur. Berzahın her iki tarafında da iç ve dış limanları ile olağanüstü<br />

iyi palamut dalyanları bulunur. Ben bunlardan daha önce de söz etmiş ve<br />

Sinope’lilerin balıkçılıkta ikinci, Byzantion’luların da üçüncü olduklarını<br />

söylemiştim. Ayrıca yarımada çepeçevre dik kıyılarla çevrilidir ve bunlar<br />

arasında halkın “Khoinikidos” dediği kaya kovukları vardır; su yükselince<br />

bunlar suyla dolar ve hem bu nedenle, hem de bütün kayanın yüzeyinin diken<br />

gibi oluşundan ve çıplak ayakla geçmeye imkân olmadığından buraya erişmek<br />

güçtür. Daha yukarıda, kentte toprak verimlidir ve özellikle kentin dolayları<br />

çeşitli bostanlarla bezenmiştir. Kent surlarla güzel bir şekilde çevrili olup, ayrıca<br />

gymnasion, agora ve sütunlu caddelerle gösterişli bir şekilde süslenmiştir.]<br />

(Strabon, s. 23)<br />

TARSUS : [ < Tarsos. Tarsos’un ortasından Kydnos ırmağı akar.<br />

“Tarsos’ta halk kendini büyük bir şevkle sadece felsefeyle değil aynı zamanda<br />

genellikle bütün öğretim dallarına bağlamıştır. Kent bu konuda Atina’yı ve<br />

Aleksandreia’yı veya filozofların dersleri ve okullarıyla anılan herhangi bir<br />

yeri geçmiştir.” (Strabon, s. 261). Aşağıdaki kimseler doğuştan Tarsos’ludur:<br />

Stoik’lerden Antipatros, Arkhedemos ve (Ceasar’ın kız kardeşi Octavia’nın<br />

oğlu Marcellus’un öğretmeni olan Strabon’un da çağdaşı akademisyen) Nestor<br />

ve keza iki Athenodoros ki, bunlardan biri Kordylion olarak adlandırılır ve<br />

Marcus Cato’yla birlikte yaşamış ve vatanında ölmüştür. Bir köyden adını<br />

almış olan diğeri ise, Kananites adını taşır ve Sandon’un oğludur ve Ceasar’ın<br />

hocası olup onun tarafından çok onurlandırılmıştır. (Strabon, s. 262) Tarsos’lu<br />

183


Tuncer Gülensoy<br />

diğer filozoflar arasında Plutiades ve bir konu verildiğinde çoğunlukla trajik şiir<br />

de yazan Diogenes; gramerci Artemidoros ve Diyotoros ile “Pleiades (=Yedi<br />

Yıldızlar)”te adı geçen en iyi trajik şair Dionysides.” bulunmaktadır (Strabon, s.<br />

264)].<br />

TERME : [ < Termerion]<br />

TOROS’LAR : [ < Tauros’lar]<br />

TRABZON : [ < Trapezus]<br />

Anadolu’nun dağlık, ormanlık, ağaçlık, yöreleri; bu yörelerde bulunan<br />

altın, gümüş, demir gibi madenler ve tuzlalar hakkında bilgi veren Strabon,<br />

bu yörelerde yetişen çeşitli bitkilerden, zengin bağlardan ve bu bağlardan elde<br />

edilen meşhur şaraplardan, günlük ormanları ile günlük sakızından da yeri<br />

geldikçe bahseder.<br />

Strabon’un Pontos Komana’sı adı verilen bölgede yaşayan insanların<br />

“domuz eti” yemediklerini; hatta bu hayvanın kente sokulmasını da<br />

yasakladıkları hakkında da bilgi bulunmaktadır (Strabon, s. 78). Komana adının<br />

da Balkanlar’da ve Trakya’da yaşadıkları bilinen Türk kökenli KUMAN’lar ile<br />

ilgisi araştırılmalıdır.<br />

Yukarıda bahsettiğimiz “YILAN” kabilesine mensup Ophiogen<br />

erkeklerinin, yılan tarafından ısırılan kişilerin yaralarını devamlı okşayarak,<br />

zehiri kendi vücutlarına aktarıp- ateşi, acıyı dindirerek tedavi ettikleri efsanesi<br />

de burada verilmektedir. Efsaneye göre, kabilenin gerçek kurucusu yılandan<br />

insana dönüşen bir kahramandır (Strabon, s. 102). Bu bilginin de “folklor”<br />

malzemesi olarak hatırlanması ve başka Türk ve Anadolu efsaneleriyle<br />

karşılaştırılması gerekecektir.<br />

TUFAN konusu da Strabon’da kısa da olsa anlatılmaktadır: “Platon’un<br />

varsayımına göre, tufandan sonra üç aşamalı bir uygarlık oluştu. Dağların<br />

tepesinde oluşan birincisi, ilkel ve kabaydı. İnsanlar hâlâ ovaları kaplayan<br />

sulardan korkuyorlardı. Yamaçlarda oluşan ikincisinde, insanlar yavaş yavaş<br />

cesaretleniyordu, çünkü sular ovalardan çekilmeye başlamıştı. Üçüncüsü<br />

ovalardaydı. Dördüncü, beşinci ve hatta fazlasından da söz edilebilir; fakat, esas,<br />

insanların sonunda korkudan tamamen arındıkları zaman kıyılarda ve ovalarda<br />

kurdukları uygarlıktır (Strabon, s. 109-110).<br />

Strabon’un naklettiği bir efsane de KYKLOP’lardır. Dede Korkut<br />

Destanları’ndaki “Tepegöz”; Moğolların Gizli Tarihi’ndeki “tam alnın<br />

ortasında tek gözü bulunan” DUVA SOKUR, Strabon’un belirttiği “Tepegöz”<br />

(Kyklop)’den başkası değildir: “Platon’un varsayımına göre ozanın dağların<br />

tepesinde mağaralarda yabani meyveleri yiyerek geçinen “Bütün bunlar ekilip<br />

biçilmeden yetişiyordu.” Kyklop’ların yaşantısını örnek olarak anlatışı onun,<br />

uygarlığın ilk aşamasını ima ettiğini gösterir. O, şöyle söylüyor: “ ….onların<br />

184


Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu Yazarlarından “Strabon” Ve “Geographıka” (= Coğrafya) Adlı Eseri<br />

meclisleri ve belirli yasaları yoktu, yüksek dağların tepesindeki mağaralarda<br />

oturuyorlardı ve her biri kendi çocuklarının ve karılarının hâkimiydi.” (s.110)<br />

ADA : Kayalıların kralı Hekatomnos’un kızının adı. [Ada sözcüğü<br />

ET’de ADAĠ biçiminde olup ataġ’dan türemedir. Sözcük Azerbaycan<br />

Türkçesinde de ada, Türkmen Türkçesinde āda; Başkurt, Kazan Tatar ve<br />

Karakalpak Türkçelerinde ataw, Çuvaş Türkçesinde utā biçimindedir.]<br />

Strabon’dan Kilikia’da bir Sarpedon Artemis’in Tapınağı’nın ve bir<br />

“KEHANET OCAĞI”nın bulunduğunu; bu kehanetlerin “TANRISAL İLHAM<br />

SAHİBİ KİŞİLER” tarafından söylendiğini öğreniyoruz (s. 266). Bu bilgi de<br />

Anadolu’nun “inanç haritası” için önemlidir.<br />

Strabon, “yandığı zaman demirleşen ve sonra bir cins toprakla bir fırında<br />

ısıtılınca yalancı gümüş [= çinko] elde edilen bir taş vardır ve buna bakır<br />

katarak bazılarınca “dağ bakırı (=Lat. Orichalcum] denen karışım elde edilir.”<br />

diyerek Anadolu’nun yer altı zenginliklerine de temas etmektedir (Strabon, s.<br />

141). Demek ki Strabon’un verdiği bilgiler haritalarla karşılaştırılarak bazı doğa<br />

zenginliklerine ulaşılacaktır.<br />

Muhtemelen “pomza” taşı olan bir tür maden hakkında da “…tuğlalar<br />

suyun üstünde yüzmektedir. Tyrrhenia’da da, bir cins toprak nedeniyle aynı şey<br />

söz konusudur. Çünkü bu toprak aynı hacimdeki sudan daha hafif olduğu için<br />

yüzer.” demektedir (Strabon, s. 150).<br />

Yunus balığı, bütün kutsal kitaplarda adı geçen bir deniz memelisidir.<br />

Strabon, “…Herodotos ve onu izleyenlerin anlattıkları bir efsaneye göre, Arion<br />

korsanlar tarafından denize atıldıktan sonra bir YUNUS üzerinde Iainaron’a<br />

ulaşmayı başarmıştır. Arion şarkı söyler ve kitara çalardı.” diyerek “Yunus”la<br />

ilgili efsaneyi hatırlatmaktadır (s.157).<br />

Eski çağlarda çalınan kitara, yedi telli lir, dört tonlu şarkı, arp vb. gibi<br />

terimler Strabon döneminde müziğe verilen önemi göstermektedir.<br />

Strabon, pek çok şehir, nehir, dağ ve göl hakkında bilgi verirken onların<br />

bazı özelliklerinden de bahseder. Mesela, bugünkü Denizli’yi anlatırken<br />

“Laodikeia’daki ırmakların sularının da taşa dönüştüğü söylenir. Hierapolis’teki<br />

su, YÜN BOYAMASI için olağanüstü uygundur. Köklerle boyanan yünler,<br />

KIRMIZI ve MORla boyanan yünlerden çok üstündür. Burada su çok boldur ve<br />

kentte bir sürü doğal havuzlar ve hamamlar vardır.” (s.178) diye yazar.<br />

Bugün İspanya’da yapılan meşhur “boğa güreşleri” sırasında boğaya<br />

kılıcı ile hamle yapan ve onu sırtından yaralayan “boğa güreşçisi”ne hitaben<br />

“Oley! Oley!” diye bağırırlar. Strabon, bu konu ile ilgili olarak şöyle yazar:<br />

“….Hem Miletos’lular hem de Delos’lular, sağlık ve şifa tanrısı olan Apollon<br />

‘Ulios’a dua ederlerdi. Bu nedenle ulein fiili “sağlıklı olma” anlamına gelir.<br />

“Ule” adı ve “Sana sağlık ve bol neşe” selam şekli buradan gelir, çünkü<br />

185


Tuncer Gülensoy<br />

Apollon şifa tanrısıdır. Artemis, ismini insanları “Artemieas” [=emin ve sağlıklı]<br />

yapmasından ötürü almıştır.” (s. 186)<br />

“Kuşlarda ve böceklerde uçmayı sağlayan organ”a verilen KANAT<br />

sözcüğü pek çok insanı cezp etmiş, kanat takarak göklerde uçabilmek heyecanı<br />

pek çok kereler başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Osmanlılar zamanında kollarına<br />

kanat takarak kendisini Galata Kulesi’nden Üsküdar’a doğru bırakan ve denizi<br />

aştıktan sonra orada bir çayırlığa indiği rivayet edilen Hezarfen Ahmet<br />

Çelebi’den yüzlerce yıl önce cereyan etmiş bir olayı Strabon şöyle anlatmaktadır:<br />

“Samos’un yanı sıra Ikaria Adası uzanır. Ikaria Denizi’nin adı buradan çıkmış<br />

ve ada ismini Daidalos’un oğlu Ikaros’tan almıştır. Baba oğlun kendilerine<br />

KANAT TAKARAK Kreta Adası’ndan uçarlarken kontrollerini kaybederek<br />

güneşe çok yaklaştıklarından, balmumunun erimesiyle Ikaros’un kanatlarının<br />

koparak buraya düştüğü söylenir.” (Strabon, s. 194)<br />

ORTYGİA adı klasik çağ mitolojisinde hem “ Apollon’la Artemis’in<br />

annesi Leto’nun çocuklarını emziren süt anne” hem de “Panarmos’la Ephesos<br />

(Efes) arasındaki kıyıda bulunan kutsal koruluk” olarak geçer. Çoğu servilerden<br />

meydana gelmiş her çeşit ağacın yetiştiği şahane bir koruluk olan Ortyga’nın<br />

ortasından Kenkhrios Çayı geçer. Artemis ve Apollon’un annesi Leto’nun<br />

doğum sancısı ve efsanevî doğum sahnesinden sonra bu çayda yıkandığı<br />

söylenir. Sütanne Ortygia’nın ilk defa süt verdiği kutsal yer ve tanrıçanın doğum<br />

sancısından kurtulduktan sonra, altında ilk defa dinlendiği söylenen zeytin ağacı<br />

da buradadır.” (s. 195). Bu yöredeki tapınaklarda heykeltıraş Skopas’ın elinde<br />

asa tutan Leto ile yanında her kolunda bir çocuk ile ayakta duran Ortygia’nın<br />

heykelleri bulunurdu. Ora halkı her yıl Kenkhiros Çayı kenarında toplanarak<br />

bayram yaparlar ve belirli bir âdete göre gençler görkemli şölenler yaparak<br />

birbirleriyle yarışırlar; Kuret’lerin özel bir topluluğu da bazı mistik kurban<br />

törenleri düzenlerlerdi.<br />

Strabon, eski çağlarda yaşamış olan “kadınsı erkekler” hakkında da şöyle<br />

demektedir: “Salmakis adındaki ünlü çeşme buradadır. Ondan su içenlerin<br />

tümünü kadınsı yapmasının nedenini bilemiyorum. Öyle görülüyor ki bir<br />

erkeğin kadınlaşması havaya veya suya bırakılmıştır. Lakin böyle değildir, daha<br />

ziyade zenginlik, zevk ve sefahat düşkünü yaşantı, işte bunlar kadınlaşmanın<br />

nedenleridir.” (s. 227)<br />

Strabon gezdiği Anadolu coğrafyasındaki kavimlerin dillerinin de<br />

birbirinden farklı olduklarını yazar. Mesela Karyalılardan bahsederken<br />

“Onların çoğu Leleg ve Pelasglardı” der. Ve “Ozan (Homeros), ‘Masthles,<br />

sırası gelince barbarca konuşan Karia’lıları yönetti’ dediği zaman bu nasıl<br />

böyle olmuştur diye sormaya neden yoktur, Homeros pek çok yabancı kabileler<br />

tanıdığı halde sadece Karia’lıların BARBAR dilinden söz ediyor, fakat hiçbir<br />

yerde ‘barbarlardan’ söz etmiyor. (s. 216)<br />

186


Bir Ad Bilimi Kaynağı: Antik Çağ Anadolu Yazarlarından “Strabon” Ve “Geographıka” (= Coğrafya) Adlı Eseri<br />

Strabon’un bu yazdıklarından Anadolu’nun pek çok yöresinde Kimmerler<br />

ve Partlar gibi İskit/Saka Türk kavimlerinin de yaşadığı anlaşılmaktadır. Hatta<br />

Strabon’un “Partlar o sırada Asia’ya sahiptiler” (s 234) ifadesinden bu Türkçe<br />

konuşan İskit/Saka boyunun Anadolu’daki varlığı ortaya konmuş oluyor.<br />

Anadolu’nun pek çok yöresinde doğal MAĞARAlar bulunduğunu<br />

biliyoruz. Mesela, Bugün, Alanya plajının yanında ve “astım hastalığı”nın<br />

tedaisi için kullanılan bir mağara vardır. Strabon, böyle önemli bir mağarayı şöyle<br />

anlatmaktadır: “…yine bir burun olan Korykos’a gelinir. Bunun yukarısında,<br />

yirmi stadion uzaklıkta, içinde en iyi SAFRANın yetiştiği KORYKOS<br />

MAĞARASI vardır. O, büyük bir çember şeklinde, çevresi kayalık yamaçlarla<br />

çevrili, her yanı oldukça yüksek bir çukurdur. Aşağıya içine doğru inen kimse<br />

yamrı yumru ve çoğunlukla kayalık fakat funda türünden, daima yeşil kalan<br />

ve özel olarak yetiştirilmiş olan ağaçlarla dolu bir tabana ulaşır. Bu ağaçlar<br />

arasında safran yetiştirilen toprak parçaları bulunur. Burada içinde büyük bir<br />

kaynak olan bir de MAĞARA vardır. Bu kaynak SAF VE SAYDAM SULUL BİR<br />

IRMAK meydana getirir, ırmak hemen yer altına dökülür ve bir süre yer altında<br />

aktıktan sonra denizde dışarıya çıkar ve PİKRON HİDOR (= Acı Su) olarak<br />

adlandırılır.” (Strabon, 256)]<br />

Strabon’un vermiş olduğu bu bilgi Türkiye’nin “Mağara Turizmi” için<br />

oldukça kıymetlidir. Bu bilgilere göre yapılacak olan yüzey araştırmalarının<br />

bulguları Strabon’daki bilgilerle karşılaştırılarak aradan geçen yüzyıllar içinde<br />

elimizde nelerin kaldığı öğrenilebilir.<br />

Strabon’un “Coğrafya” adlı eseri ANTİK ÇAĞ ANADOLU TARİHİ<br />

için önemli bir kaynaktır. Meşhur tarihçi Homeros’un dört ciltlik “TARİH” adlı<br />

eseri ile “İLİADA” ve “ODİSE” adlı şiir kitapları bu eserin tamamlayıcılarıdır.<br />

Anadolu’nun Türkler’den önceki tarihini öğrenmek mutlaka özel ilgi<br />

gerektirmektedir. Ama, Sümerler, Etiler, Akkadlar, Urartular gibi kavimlerin<br />

Anadolu’da bıraktığı eserler ve kültür malzemeleri de bizimdir. Onlara sahip<br />

çıkabilmek için tarihlerini de bilmek gerekir.<br />

Bugün Anadolu coğrafyasında yaşayan Kürmançlar, Zazalar, Süryaniler,<br />

Keldaniler, Arap Uşakları, Akaraplar (Hıristiyan Araplar) vb. kavimlerin de<br />

bu süreç içinde araştırılması ve Anadolu Türk kültürüne ne gibi katkılarda<br />

bulundukları ortaya konulmalıdır.<br />

Bu arada, aslında Türk soyundan olan Yörükler, Türkmenler, Alevîler,<br />

Tahtacılar, Karakalpaklar (Karapapaklar) gibi Anadolu’nun asıl hamurunu<br />

meydana getiren 24 Oğuz Boyu mensuplarının da yeniden ele alınıp Türk<br />

gençlerine tanıtılması gerekmektedir. Bu tarihî görevi yerine getirmek de<br />

Türkologların (dilci, tarihçi, sanat tarihçisi, sosyolog, felsefeci vb. bilim<br />

adamlarının) asli görevleridir. Büyük devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />

187


Tuncer Gülensoy<br />

kurucusu ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK, TÜRK TARİH KURUMU ile<br />

TÜRK DİL KURUMU’nu bu sebepten kurmuştur.<br />

Strabon, Anadolu’yu karış karış gezerken kendisinden binlerce yıl sonra<br />

gelecek nesillere nasıl bir malzeme bıraktığının bilincinde idi. Bu bilinç iledir<br />

ki yaya, (belki eşek, katır ve at ile) belki araba ile dolaşıp gördüğü Anadolu’nun<br />

bütün özelliklerini vermeye çalışmıştır. Bu eserin çok dikkatli okunarak içindeki<br />

gizli hazineler ortaya çıkarılmalıdır. Ben bir “meraklı” olarak Strabon’u ve<br />

Homeros’u okudum. Eski Çağ tarihçilerini daha büyük görevler bekliyor.<br />

Ankara-Batıkent, 15-23 Ocak <strong>2011</strong><br />

188


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 189-191 ss.<br />

..........<br />

Kartallıoğlu, Yavuz, Çağdaş Moğolcanın Grameri<br />

-Ses ve Şekil Bilgisi-, Türk Kültürünü Araştırma<br />

Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2010, xvi+136 s,<br />

ISBN 978-975-456-100-5<br />

Feyzi Ersoy * 1<br />

Türkçe ile beraber Altay dillerinin önemli bir üyesi olan Moğolca,<br />

araştırmacıların üzerinde sıklıkla durduğu dillerden biri olmuştur. Özellikle<br />

Batı’da birçok âlim, Moğolca ile ilgilenmiş ve bu dili konu alan eserler meydana<br />

getirmiştir. Bunların başında da Altayistik sahasının iki büyük ismi Ramstedt<br />

ve Poppe gelmektedir. Ülkemizde ise özellikle Ahmet Temir’in 1948 yılında<br />

hazırladığı Moğolların Gizli Tarihi adlı eserle birlikte ivme kazanan çalışmalar,<br />

sonraki yılarda daha da artmış ve günümüze kadar süregelmiştir. Geçen süre<br />

içerisinde Talat Tekin, Tuncer Gülensoy ve Günay Karaağaç başta olmak üzere<br />

pek çok değerli bilim adamımız Moğolca ile ilgilenmiş ve çeşitli yayınlara imza<br />

atmıştır.<br />

Yavuz Kartallıoğlu da Türkiye’de son on yıl içinde Moğolca üzerinde<br />

çalışmalar yapan araştırmacılardan biridir. Kendisinin alanla ilgili “Türkçe<br />

ve Moğolcada İsim Çekim Eklerinin Sırası”, “Türkçe ve Moğolcada Soru”,<br />

“Türkçe ve Moğolcada Çekim Edatlarından Önce Gelen İsim ve Zamirlerin<br />

Aldığı Hal Ekleri” başlıklı makale bazındaki çalışmaları 2003, 2004 ve 2008<br />

yıllarında çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. 12 Yazarın, Günay Karaağaç ile<br />

birlikte hazırladığı Moğolca-Türkçe Konuşma Kılavuzu da 2009 yılında<br />

basılmıştır. Kartallıoğlu’nun uzun süredir üzerinde çalıştığı Moğolcanın grameri<br />

ise geçtiğimiz günlerde Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları arasından<br />

çıkmıştır.<br />

Kartallıoğlu’nun eseri Çağdaş Moğolcanın Grameri -Ses ve Şekil Bilgisibaşlığını<br />

taşımaktadır. Eser, son günlerde yayın faaliyetlerine yeniden hız veren<br />

Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün dil araştırmaları alanındaki üçüncü<br />

kitabı olarak çıkmıştır. Üç ana bölümden meydana gelen çalışmada ilk bölüm<br />

Ses Bilgisi (s. 1-15) başlığı altında ele alınmıştır. Burada sırasıyla ünlüler (s. 5),<br />

ünsüzler (s. 9) ve ses olayları (s. 12) işlenmiştir. Diğer bölümlere göre eserde<br />

*<br />

Yrd. Doç. Dr. Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.<br />

1 Bahsedilen yazılardan ilki Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi’nin 13. sayısında, ikincisi V.<br />

Uluslararası Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı Bildirileri I-II’de, sonuncusu ise Türklük Bilimi Araştırmaları Dergisi’nin 23. sayısında<br />

yayımlanmıştır.<br />

189


Feyzi Ersoy<br />

daha kısa yer tutan bu ilk kısım, yazarın ifadesine göre Moğol araştırmacı<br />

Sancaa’nın çalışmasına dayanılarak hazırlanmıştır. Yazar, Ses Bilgisi bölümünde<br />

Moğolcadaki sesleri ve onların özelliklerini kısa ve net bir şekilde okuyucuya<br />

vermeyi başarmıştır.<br />

Eserin ikinci bölümü Kökler ve Yapım Ekleri başlığını taşımaktadır.<br />

Çalışmanın 17-70. sayfaları arasında yer alan ikinci bölümde ağırlıklı olarak<br />

yapım ekleri işlenmiştir. Burada kelime köklerinin ve yapım eki almış türemiş<br />

şekillerin sözlükteki sayfa numaralarının belirtilmesi, esere zenginlik katmıştır.<br />

Yazar, Moğolcadaki ekleri ele aldığı bu bölümde sık sık Poppe’ye ve Moğol<br />

araştırmacı Bold’a atıflarda bulunmuştur. Çalışmada yapım eklerinin incelendiği<br />

sayfaların, özellikle Türkçe ile Moğolca arasındaki ortak ekleri görmek isteyenler<br />

açısından, oldukça faydalı bilgiler içerdiği görülmektedir.<br />

Üçüncü bölüm Kelime başlığını taşır. Burada isimler, isim çekim ekleri,<br />

zarflar, sıfatlar, fiiller, fiil çekimi, zamirler, ve yardımcı kelimeler sırasıyla<br />

işlenmiştir. Konular işlenirken kitabın amacıyla paralel olarak fazla ayrıntıya<br />

girilmemiş, okuyucuya net ve pratik bilgiler verilmiştir. Bu bölümde Moğol<br />

gramerciliğinin tesiriyle sayı bahsi ayrı bir başlıkta işlenmiştir. Eserin bu bölümü<br />

de ağırlıklı olarak Önörbayan (1994, 2000), Urançimeg (2000) ve Tsrenpil-<br />

Kullmann’ın (2001) hazırlamış oldukları eserler dikkate alınarak oluşturulmuştur.<br />

Bu bölümü güzelleştiren ve yazar tarafından Türkiye Türkçesindeki karşılıkları<br />

da verilen örnek cümleler, konuların daha net anlaşılmasına yardımcı olmuştur.<br />

Eserin sonuna Klasik Moğolca ekler dizininin ilave edilmesi çalışmaya<br />

ayrı bir zenginlik katmıştır.<br />

Temel olarak bir eksikliği gidermek amacıyla yazılan ve bunu da şüphesiz<br />

başaran çalışmaya katkı olacağını düşündüğüm bir iki hususa değinmekte fayda<br />

görüyorum. Çalışmanın giriş sayfasında Çağdaş Moğol Alfabesi başlığı altında<br />

Moğolların kullandığı Kiril alfabesindeki Й harfinin Latin karşılığı y olarak<br />

verilmiştir. Bununla birlikte metin içinde bu ses sanırım Batı gramerciliğinin<br />

tesiriyle ünlülerin yanında kullanıldığı durumlarda i olarak transkribe edilmiştir.<br />

Bu bir tercih meselesi olmakla birlikte, Й‘nin metin transkripsiyonlarında da y<br />

şeklinde gösterilmesinin daha doğru olacağını düşünmekteyim.<br />

Eserin yapım ekleri bahsinde sözlüklere yapılan atıfların çalışmaya<br />

zenginlik kattığını belirtmiştim. Aynı zenginlik Kelime bahsindeki örneklerde<br />

görülmemektedir. Bu tarz atıflar yazar tarafından ilgili kısımda zaman zaman<br />

yapılsa da (Dönüşlülük zamirleri için verilen örnek - s. 124) örnek cümlelerin<br />

alındığı kaynaklar genellikle belirtilmemiştir. Yine, Ses Olayları kısmında Klasik<br />

Moğolca-Çağdaş Moğolca arasındaki bazı ses hadiselerine temas edilirken de<br />

kelimelerin sözlüklerdeki sayfa numaralarına atıflar yapılması, çalışmayı daha<br />

da zenginleştirebilirdi.<br />

190


Kartallıoğlu, Yavuz, Çağdaş Moğolcanın Grameri -Ses ve Şekil Bilgisi-<br />

Her çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da şüphesiz birtakım<br />

sıkıntılarla karşılaşılmıştır. Fakat Kartallıoğlu bu zorlukları aşmış ve elimizdeki<br />

eseri meydana getirmeyi başarmıştır. Kendisinin de değindiği gibi eser, alanında<br />

Türkiye’de bir ilktir. Güç bir kapı açılmış ve ilk adımlar atılmıştır. Atılan bu<br />

ilk adımlar, sonra atılacak adımlara bir rehber olacaktır. Şimdi daha sağlam,<br />

devamı gelen adımları beklemek Türkologların hakkıdır. Bu vesileyle Sayın<br />

Kartallıoğlu’nu tebrik ediyor ve yeni çalışmalarını sabırsızlıkla beklediğimizi<br />

ifade ediyoruz.<br />

191


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 192-194 ss.<br />

Roland Breton (Çev. Orçun Türkay), Dünya<br />

<strong>Dil</strong>leri Atlası, NTV Yayınları, İstanbul 2007, 80 s.,<br />

ISBN 978-975-6690-84-0<br />

<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba * 1<br />

Dünyada 6000’den fazla dil birarada varlığını sürdürmektedir. Artık<br />

biyoçeşitliliği korumak zorunda olduğunun farkına varan insanoğlu, binlerce<br />

yılda oluşmuş dil miraslarının ve yavaş yavaş ortaya çıkarılmış kültürel<br />

farklılıklarının da aynı şekilde korunması gerektiğinin farkına varmalıdır. <strong>Dil</strong>ler<br />

insanoğlunun geleceği için vazgeçilmezdir. Dünya dillerinin nerelerde, ne<br />

zamandan beri, kimler tarafından konuşulduğu ve bunların arasındaki ilişkiler;<br />

konuyla ilgili karşımıza çıkan önemli sorulardır.<br />

Roland Breton’un hazırladığı bu atlas en yeni kaynaklara dayanarak, harita<br />

ve grafikler ile kısa ve öz metinler kullanılarak hazırlanmıştır. İyi kalite kağıda<br />

basılmış eser, renkli olduğu için son derece ilgi çekicidir. Paris Üniversitesi’nde<br />

(Vincennes-Saint-Denis) onursal coğrafya profesörü olan Roland Breton,<br />

yaklaşık 30 yılını dünya üstündeki dil sorunlarını çözmeye adamıştır. Breton,<br />

yıllardır dünyanın farklı yerlerinde; bölgelerin, ülkelerin ve belli kentlerin<br />

dillerini haritalara işlemek üstüne çalışmalar yürütmüş bir uzmandır.<br />

Eser; Kaliforniya Stanford ve New York Üniversitelerinin onursal<br />

profesörü olan ve çok dilllik, dillerin gelişim şekilleri vb. konular üzerine<br />

çalışmaları bulunan Joshua Fishman’ın Önsöz’üyle başlar. Fishman bu<br />

bölümde nüfussal dağılımların asla sürekli olmadığını, göçler, ticaret, ekonomik<br />

gelişmeler ve savaşların da dillerin kullanımını etkilediğini belirtir.<br />

Çalışma “<strong>Dil</strong> Aileleri” ile başlamaktadır. Renkli haritalar üzerinde<br />

gösterilen bu dil ailelerinin doğuşu hakkında kısa bilgi verilmekte, kıta başına<br />

düşen kişi sayısı istatistiklerle gösterilmektedir.<br />

Daha sonra bütün dünya dillerinin tarih öncesi soy ağaçları ve makro<br />

ailelerin dağılımı harita ve çizelgelerde verilir. <strong>Dil</strong> konusunun insanı karmaşık<br />

deneylere de sürüklediğini belirten Breton, hükümdarın birinin bazı çocuklarla<br />

konuşulmasını yasaklayarak, büyüdüklerinde hangi dili konuşacaklarını görmek<br />

istediğini anlatır.<br />

*<br />

Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü. dileker@gazi.edu.tr.<br />

192


Roland Breton (Çev. Orçun Türkay), Dünya <strong>Dil</strong>leri Atlası<br />

“Dünyadaki tüm diller birbiriyle akrabadır… Ama ne yazık ki bu farklı<br />

grupların ana gövdeden nasıl bir düzenle ayrıldıklarını hâlâ bilmiyoruz.” diyen<br />

M. Ruhlen gibi dünya dilcilerinin sözlerine de yer veren Breton, dilsel ve<br />

kalıtımsal akrabalıkların olası uyumunu yine bir şemada gösterir.<br />

Bir sonraki konu başlığı “<strong>Dil</strong>ler, Lehçeler ve Öteki Ağızlar”dır.<br />

Devletlerin ve dil alanlarının sınırları ile dünyadaki başlıca kreol ve picinlerin<br />

yer aldığı haritayı bu bölümde verir. Kreol; doğduğu topraklardan koparılan ve<br />

birbirine karışan, efendilerinin dillerini konuşmaya zorlanan ve o dillere kendi<br />

ana dillerinden ögeler katan eski köle halkların melez dillerine verilen isimdir.<br />

Picinler ise bir sömürge sisteminde çalışan yerli halkların ikincil, aracı dilleridir,<br />

yani sömürgeci dillerinin basitleştirilmiş hâlidir. Dünyada kaç dil olduğuna dair<br />

dökümleri de veren Breton, 2000 yılında Galler’deki Hebron <strong>Dil</strong>bilim Araştırma<br />

Merkezi tarafından yayınlanan bir çalışmada 4994 “dış” dil içeren 13840 “iç” dil<br />

ve 8881 lehçe bulunduğunu belirtmektedir.<br />

Orta Avrupa ve Çin’de varolan binlerce dilin her birine değinmek şöyle<br />

dursun, onların alt öbeklerini ve lehçelerini gözden geçirmenin bile hayli<br />

zor, hatta olanaksız olduğunu belirten Breton, bu sebeple örnek olarak ağız<br />

hiyerarşisinde en iyi bilinen, ancak sınıflandırılmaları konusu özellikle tartışılan<br />

durumlardan bazılarının seçildiğini ifade eder. “Bir dil ordusu ve donanması olan<br />

bir lehçedir” (Mareşal Lyautey) gibi sözlerle zenginleştirilen eserde Çince’nin<br />

bölümlenmesi de anlatılır.<br />

Eserde birçok farklı ağzın kullanıldığı Fransızca’nın hem Avrupa’da hem<br />

de Avrupa dışında kullanıldığı yerler haritalarda gösterilmiş, Fransızca kökenli<br />

denizaşırı ağızlar ayrıca anlatılmıştır.<br />

“<strong>Dil</strong>in Öteki Biçimleri” başlığı altında dünyadaki yazı sistemleri<br />

anlatılarak alfabeler ve yazı sistemleri, gösterge dilleri ve planlı dillerden bu<br />

bölümde bahsedilmiştir.<br />

Binlerce dil arasında pek azının ayrıcalıklı konumda olduğunun belirtildiği<br />

“Resmi <strong>Dil</strong>lerin Oranı” bölümünde, kabul gören resmî veya ulusal dillerin oranı,<br />

hem harita üstünde hem de istatistik olarak verilmiştir.<br />

Birçok devlette konuşulan ve dünya üzerinde eşit olmayan bir yayılım<br />

izleyen uluslararası diller vardır. Bunların başında 20. yüzyılın başından beri<br />

İngilizce gelmektedir. İkinci sırada ise Fransızca vardır. Bu iki dilin de harita<br />

üzerindeki dağılımları verilmiştir. İngilizceden sonra anakaralar arasında bir<br />

yayılıma sahip olan dört dil vardır: İspanyolca, Portekizce, Arapça ve Hollandaca.<br />

“Ülkelerin Çokdilliği”, “Klasik Çokdilli Rejimler”, “Çokuluslu Çokdilli<br />

Rejimler” haritalar üzerinde ve kısaca bilgi verilerek anlatılan diğer bölümlerdir.<br />

Her bir dili kaç kişinin konuştuğu ise diğer bir önemli konudur. Bu<br />

diller en büyük topluluklar, büyük topluluklar ve orta büyüklükteki topluluklar<br />

193


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

olarak üç bölümde ele alınmıştır. Türkçe burada “Büyük Topluluklar” içinde yer<br />

almıştır.<br />

“Azınlık <strong>Dil</strong>leri”, “Eski Yazılı Külliyatlı <strong>Dil</strong>ler”, “Başlangıç <strong>Dil</strong>leri” yani<br />

külliyatları uzun süre sözlü kalmış ve sonra yazılı dil konumuna erişmiş diller,<br />

“Ana diller ve İkinci <strong>Dil</strong>ler”, “İkinci <strong>Dil</strong>lerin Öğrenimi” harita, istatistik, şema<br />

ve bilgi olarak ele alınmış diğer konular arasındadır.<br />

Daha sonra “Avrupa”dan başlayarak hangi dillerin konuşulduğu<br />

tek tek ele alınır. “Arap Dünyası”, “Türk-İran Dünyası”, “Hint Dünyası”,<br />

“Uzakdoğu:Çin, Kore, Japonya”, “Güneydoğu Asya”, “Okyanusya”, “Kuzey<br />

Amerika, Orta Amerika ve Karayipler”, “Güney Amerika”, “Güney Sahra<br />

Afrikası” tek tek incelenmiş ve buralarda konuşulan diller haritalar ve şemalar<br />

eşliğinde gösterilerek bilgi verilmiştir. “Siyahî Afrika: İngilizce Konuşan<br />

Devletlere Örnekler”, “Siyahî Avrupa: Fransızca Konuşan Devletlere Örnekler”,<br />

verildikten sonra “Ulusal <strong>Dil</strong>ler” başlığı altında ulusal olarak adlandırılan 100<br />

kadar dilin ve bunların resmî dil olduğu 200 kadar devletin olduğu belirtilir.<br />

<strong>Dil</strong>in resmî dil olduğu devlet veya bölge sayısı ile bu devletlerin, bölgelerin<br />

adları büyük bir istatistikte incelenir.<br />

Breton, çalışmasında son olarak dillerin gelişimleri arasındaki büyük<br />

eşitsizliği inceler. <strong>Dil</strong>lerin toplumsal kullanımlarla (aile içi, aracı diller, okul dili,<br />

yönetsel, kültürel, ekonomik, siyasal, seçilmiş veya dayatılmış diller) geleceği<br />

nasıl biçimlendireceği sorusuyla birlikte, ölü Avrupa dilleri, internet dilleri ve dil<br />

başına yılda yayımlanan kitap sayısını oranlayarak verir.<br />

Eser hem haritalara hem de dile ilgi duyanlar için gerçek bir güzellik<br />

olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />

194


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 195-201 ss.<br />

..........<br />

Ağca, Ferruh (2010), Budist Türk Çevresi Metinlerinde<br />

Olumsuzluk ve Yokluk Şekilleri, Türk Kültürünü<br />

Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara. X + 246 s.,<br />

ISBN: 978-975-456-098-5<br />

Hüseyin Yıldız * 1<br />

Geniş anlamda Eski Türkçe, dar anlamda da Budist Türk Çevresi Metinleri<br />

üzerine yapılan çalışmalar gerek Türkiye’de gerekse dünya çapında son derece<br />

sınırlı. Reşit Rahmeti Arat, F. Sema Barutçu Özönder, Ceval Kaya, Mehmet<br />

Ölmez gibi birkaç isim dışında Türkiye’de; W. Bang, A. von Gabain, W. Radlov,<br />

P. Zieme, M. Erdal gibi birkaç isim dışında da dünyada bu konuda çalışan<br />

araştırmacı sayısı pek fazla değil. Son yıllarda yazdığı makalelerle, sunduğu<br />

bildirilerle ve yaptığı tanıtmalarla bu listeye eklenen bir isim olan ve Erciyes<br />

Üniversitesi’nde 1999 yılında savunduğu Karamanlı Türkçesi Morfolojisi<br />

(Şekil Bilgisi) başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamlayan Ağca, 2006 yılında<br />

da Eski Uygur Türkçesiyle Yazılmış Eserlerin Ses ve Şekil Özelliklerine Göre<br />

Tarihlendirilmesi adlı teziyle doktor unvanını alır. Eski Türkçeyle ilgili<br />

özellikle morfolojik konularda çalışmalar yapan Ferruh Ağca’nın döneme ait<br />

çalışmalarından bazıları şunlardır:<br />

2006 Eski Uygur Türkçesiyle Yazılmış Eserlerin Ses ve Şekil<br />

Özelliklerine Göre Tarihlendirilmesi (Doktora Tezi)<br />

2007 Maniheist ve Budist Türkçe Metinlerde Fiil + -mAk + İyEk<br />

Bol- Yapısı Üzerine (Makale)<br />

Eski Türkçede {-A /- I /- (y) U} Ünlü Zarf - Fiil Eklerinin<br />

Farklı Bir İşlevi Üzerine (Makale)<br />

Maniheist ve Buddhist Türk Çevresi Metinlerinde Sıfatlarda<br />

Karşılaştırma Şekilleri (Bildiri)<br />

Abdurishid Yakup. Dišastvustik, Eine altuigurische<br />

Bearbeitung einer Legende aus dem Catusparisat-sutra.<br />

Harrassowitz Verlag. Wiesbaden 2006. VIII + 176 ss. ISBN<br />

3-447-05252-x. (Tanıtma)<br />

2009 Ceval Kaya, Uygur Harfli Rızvan Şah ile Ruh-Afza Hikâyesi,<br />

Giriş, Tıpkıbasım, Metin, Çeviri, Notlar ve Dizinler, Türk <strong>Dil</strong><br />

*<br />

Arş. Gör. Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü<br />

195


Hüseyin Yıldız<br />

Kurumu Yayınları: 930, Ankara, 2008, ss. 216, ISBN 978-975-<br />

16-2032-3. (Tanıtma)<br />

2010 Eski Türkçe –gA(y)sUg Eki ve Türk <strong>Dil</strong>i Alanındaki Türevleri<br />

Üzerine (Makale)<br />

Çağdaş Moğolcanın Grameri, Moğol Atasözleri gibi akademik bakımdan<br />

önem taşıyan birçok yayınla Türkoloji dünyasına, uzun bir aradan sonra, yeniden<br />

giren Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 2010 yılı içinde Ferruh Ağca imzalı<br />

Eski Türkçe açısından son derece önemli bir eseri daha yayınları arasına kattı:<br />

Budist Türk Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk ve Yokluk Şekilleri.<br />

Eski Uygur Türkçesi çalışmalarının metin neşrinin dışına çıkması<br />

bakımından da önem taşıyan bu çalışma, birbiriyle ilgili olmasına rağmen<br />

birbirinden uzak duran Türkoloji ile dil bilimi bilim dallarını birleştiren bir<br />

niteliğe de sahip.<br />

Tarihî Türk lehçelerinde sık görülen metin neşri çalışmaları Eski Uygur<br />

Türkçesi gibi ender işlenmiş tarihî lehçelerde hâlâ önemli olsa da Eski Oğuz<br />

Türkçesi gibi sık işlenmiş lehçelerde orijinal bir tespit içermediği müddetçe<br />

emek kaybı olarak yorumlanabilir ve bu tür lehçelerle ilgili olarak, elde yeteri<br />

kadar neşredilmiş metin verisi olduğunu dikkate alarak, belki de problematik<br />

ve mukayeseli çalışmalar daha faydalı olabilir. Ancak Eski Uygur Türkçesi gibi<br />

metin neşri az yapılan, yapılanların birçoğuna da ulaşılması güç olan, sınırlı<br />

kaynağa sahip lehçelerde bir problemi ele alan veya bir konuyu derinlemesine<br />

inceleyen, mukayese eden çalışmalar yapmak güç olsa gerektir.<br />

Bu güçlükleri aşarak 7’si Türk runik harfli metin, 15’i Maniheist Türk<br />

çevresi metni, 96’sı Budist Türk çevresi metni, 3’ü Hıristiyan Türk çevresi<br />

metni, 5’i Uygur sivil metinleri, 3’ü ilk İslamî Türk çevresi metni olmak üzere<br />

kimi müstakil kitap, kimi makale/bildiri olmak üzere toplamda 129 metnin<br />

taranmasıyla kendine oldukça geniş bir veri tabanı oluşturan Ağca; eserini giriş<br />

bölümü hariç üç ana bölümde işlemiştir:<br />

0. Giriş ve Metodoloji<br />

0.1. Olumluluk ve Olumsuzluk Kavramları<br />

0.2. <strong>Dil</strong>bilim Araştırmalarında Olumsuzlukla İlgili Teori<br />

ve Yaklaşımlar<br />

0.3. Maniheist ve Budist Türk Çevresi<br />

1. Budist Türk Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk Şekilleri<br />

1.1. Fiillerde Olumsuzluk (Standart Olumsuzluk)<br />

1.2. İsim Öbeklerinde / Cümlelerinde Olumsuzluk: ermez<br />

196


Ağca, Ferruh (2010), Budist Türk Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk ve Yokluk Şekilleri<br />

2. Budist Türk Çevresi Metinlerinde Yokluk Şekilleri<br />

2.1. İsimlerde Yokluk Şekilleri<br />

2.2. İsim Öbeklerinde / Cümlelerinde Yokluk Şekilleri<br />

3. Olumsuzluk ve Yokluk Niceleyicileri<br />

3.1. arıttı<br />

3.2. idi<br />

3.3. neng<br />

4. Sonuç<br />

5. Kaynaklar<br />

6. Dizin<br />

Çalışmanın önsözünde de görüldüğü üzere Türklük bilimi araştırmalarında<br />

yaygın olarak Eski Türkçe dönemi içinde Maniheist-Budist Türk çevresi adıyla<br />

adlandırılabilecek dönem, 8. yüzyılın ikinci yarısından 14. yüzyılın sonlarına<br />

kadar yaklaşık yedi yüzyıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır. Büyük ölçüde<br />

Budist Türk çevresinde yazılmış metinlerdeki olumsuzluk ve yokluk şekilleri<br />

üzerine odaklanan, ancak Uygur Türklerinin başka çevrelerde yazmış oldukları<br />

metinleri de kapsayan çalışma; Maniheist Türk çevresi, Hıristiyan Türk çevresi<br />

ve din dışı Uygur metinlerindeki şekilleri de mukayese ederek olumsuzluk ve<br />

yokluk ifadelerinin mevcudiyetlerini ve kullanım şekillerini değerlendirmiştir.<br />

Türk runik harfli külliyat ile 11-12. yüzyıllara ait ilk İslamî Türk çevresi<br />

metinleriyle de mukayeselerin yapıldığı çalışmada, kültürel çevre farklılıklarının<br />

olumsuzluk ve yokluk şekillerine tesir edip etmediği de sorgulanmıştır.<br />

Olumsuzluk kavramının evrensel dil bilimi çerçevesinde ifade edilen teori<br />

ve yaklaşımlar temelinde ele alındığı giriş bölümü üç alt başlıktan oluşmaktadır.<br />

İlk başlık olan Olumluluk ve Olumsuzluk Kavramları bölümünde genel bilgiler<br />

verildikten sonra olumsuzluk kavramının Aristo’nun önermesel kip derecesinin<br />

en sonunda bulunduğuna değinilmiş; felsefî ve mantıksal ilgilerle olumlulukolumsuzluk<br />

kavramları Givón ve Miestamo’dan da yararlanarak açıklanmaya<br />

çalışılmıştır.<br />

<strong>Dil</strong>bilim Araştırmalarında Olumsuzlukla İlgili Teori ve Yaklaşımlar, giriş<br />

bölümünün ikinci başlığıdır (s. 2) ve kendi içinde de ikiye ayrılarak incelenir:<br />

1. Anlam Bilimi Açısından Olumsuzluk ve 2. Biçim Bilimi, Biçim Söz Dizimi ve<br />

Söz Dizimi Açılarından Olumsuzluk. Olumsuzluk, söz dizimi ve anlam bilimi<br />

hakkında Zeijlstra, Jespersen, Klima ve Jackendorf’un fikirlerinden hareketle<br />

genel bilgilerin verildiği bu bölümde, Zeijlstra’ya göre olumsuzluk unsurları,<br />

Jespersen’in dillerdeki olumsuzluk gelişimi ile ilgili belirlediği safhalar,<br />

Veselinova’nın olumsuzluk stratejileri (A ve F grubu) sıralandıktan sonra<br />

olumluluk-olumsuzluk ilişkisine (vice versa) değinilir ve Budist Türk çevresine<br />

197


Hüseyin Yıldız<br />

ait örnekler gösterilir (s. 4-5).<br />

Anlam Bilimi Açısından Olumsuzluk başlığını taşıyan ilk kısımda<br />

olumsuzluk işaretleyicisine sahip yapıların ifade ettiği anlam boyutu,<br />

olumsuzlaştırıcı zarflar ve şartlı söz öbeklerinin anlam bilimiyle ilgisi üzerinde<br />

durulmuştur. Budist Türk metinlerinden örneklerle de açıklanmaya çalışılan<br />

konu, bazı edatların ve soru sözcüklerinin olumsuzluk kavramıyla ilişkisine de<br />

değinmiştir.<br />

İkinci kısmı oluşturan Biçim Bilimi, Biçim Söz Dizimi ve Söz Dizimi<br />

Açılarından Olumsuzluk konusunda; öncelikle olumsuzluk ifadesinin ve<br />

olumsuzluk şekillerinin ele alınması söz konusudur. Burada çeşitli bilim<br />

adamlarının olumsuzluk tasnifleri de verilir. Mesela Dahl dünyadaki dillerde<br />

görülen biçim bilimsel olumsuzluğu dört kısma ayırmıştır (s. 11): Öneklerle<br />

yapılan olumsuzluk, son-eklerle yapılan olumsuzluk, vezne/ölçüye<br />

bağlı (prosodic) olumsuzluk, indirgeyici (reduplicative) olumsuzluk. Aynı<br />

şekilde Payne, Honda ve Auwera’nın da olumsuzluk tasnifleri vardır. Ağca,<br />

burada Miestamo ve Veselinova gibi araştırmacıların görüşlerini göz önünde<br />

bulundurarak, kitabına da uygulayacağı kendi tasnifini de yapar (s. 13):<br />

1. Olumsuzluk<br />

1.1. Fiillerde Olumsuzluk (Standart Olumsuzluk)<br />

1.2. İsim Cümlelerinde Olumsuzluk<br />

2. Yokluk<br />

3. Olumsuzluk Niceleyicileri<br />

Daha sonra bu bölümü dört alt başlığa ayıran Ağca’nın ilk başlığı<br />

Standart Olumsuzluk / Fiil Olumsuzluğu, Biçim Bilimsel Olumsuzluk, Söz<br />

Dizimsel Olumsuzluk olarak verilir. Burada olumsuzluk kavramının dünya<br />

dillerindeki konumundan ve olumsuzluğun genellikle evrensel bir kategori kabul<br />

edildiğinden bahsedilir. Özellikle yapısal/söz dizimsel / standart olumsuzlukta<br />

mutlaka bir olumsuzluk işaretleyicisisinin olduğu vurgulanır. Temeli 1917’de<br />

Jespersen’in yazdığı bir makaleye dayanan standart olumsuzluk teorisi, açık<br />

bir şekilde olumsuzlaştırıcının gramatikalizasyonuna işaret etmektedir (s.16).<br />

İkinci olarak Fiil Olmayan Sözcük ve Söz Öbeklerinde Olumsuzluk başlığı<br />

gelir. Miestamo ve Auwera’ya olumsuzluğun olumlu karşılığının olmadığı ve<br />

asimetrik olduğundan bahseden bu kısımda, dünya dillerinde isim cümlelerinin<br />

üç şekilde olumsuzlaştırıldığına da değinilmektedir. Yokluk İfade Şekilleri<br />

üçüncü alt başlıktır ve isimlerin varlık ya da yokluk durumlarını ifade eden<br />

şekilleri konu edinir. Son olarak ise Olumsuzluk Niteleyicileri başlığı altında<br />

olumsuzluk işaretleyicisinden farklı olarak olumsuzluk ifade eden unsurlardan<br />

ve bunların biçim söz dizimiyle ilişkisi ortaya konmaya çalışılır.<br />

Giriş bölümünün son kısmı Maniheist ve Budist Türk Çevresi başlığıyla<br />

işlendiği bu kısımda Uygurların tarihi ve edebiyatı hakkında bilgiler verilir.<br />

Uygurların siyasi tarihi, boy adları ile başlayan tarihî bilgiler Kansu Türk Devleti<br />

198


Ağca, Ferruh (2010), Budist Türk Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk ve Yokluk Şekilleri<br />

ve Hoço (Turfan) Türk Devleti hakkındaki aydınlatıcı bilgilerle tamamlanır.<br />

Maniheist ve Budist Türk Edebiyatı adı altında dörde ayrılan edebiyat kısmı,<br />

Maniheist, Budist, Nesturî Hıristiyan ve Din Dışı Uygur Edebiyatı şeklinde ayrı<br />

ayrı anlatılır.<br />

Çalışmanın birinci bölümünü oluşturan Budist Türk Çevresi Metinlerinde<br />

Olumsuzluk Şekilleri konusu fiillerde ve isim öbeklerinde/cümlelerinde olmak<br />

üzere iki kısımda incelenir. Fiilleri ele alan ilk kısımda bitimli fiiller ile bitimli<br />

olmayan fiiller ayrı başlıklarda ele alınır. Bitimli/çekimli fiil terimi zaman,<br />

kiplik, şahıs gibi işaretleyiciler ile belli bir görünüme bürünen ve böylece söz<br />

öbeklerini zaman, kiplik ve şahıslara bağlı olarak sonlandıran fiiller (s. 41)<br />

anlamında kullanılmaktadır. Tasarlama kiplerini ve zaman çekim şekilleri<br />

olarak ikiye ayrılıp incelenen bitimli fiiller; tasarlama kiplerinden gereklilik ve<br />

iktidarîlik biçimlerinde dörder farklı şekilde, şart ve istek/emir kipinde ise tek<br />

şekilde incelenmekte; zaman çekim şekillerinden geniş zamanda dört, duyulan<br />

geçmiş zaman ile gelecek zamanda iki, bilinen geçmiş zamanda ise bir şekilde<br />

işlenmektedir. Ağca’nın da belirttiği gibi, Budist Türk çevresi metinlerinde kiplik<br />

ve zaman şekillerinden oluşan bitimli fiillerin olumsuzluğu -mA- işaretleyicisi<br />

ile karşılanmıştır (s. 41):<br />

Tasarlama Kipleri<br />

1. Gereklilik<br />

isim + kergek;<br />

-miş (+ İyelik ekleri) + kergek<br />

-gU (+kergek), -gUlUk, -gU ol (-gUl)<br />

-mAk kergek<br />

2. İktidarîlik<br />

-(y)U u- : -(y)U u-ma-<br />

-(X)p u- : -(X)p u-ma-<br />

-gAlI u- : -gAlI u-ma-<br />

-gAlI bol- : -gAlI bol-ma-<br />

3. Şart -mA-<br />

4. İstek /Emir -mA-<br />

Zaman Çekimi Şekilleri<br />

1. Geniş Zaman<br />

-Ar : -mAz<br />

-Ir : -mAz<br />

-Ur : -mAz<br />

-yUr, -r : -mAz<br />

2. Bilinen Geçmiş Zaman -mA-<br />

3. Gelecek Zaman<br />

-gA(y) : -mA-gA(y)<br />

-mAçI<br />

4. Duyulan Geçmiş Zaman<br />

-mIş : -mA-mIş<br />

-yUk : -mA-yUk<br />

199


Hüseyin Yıldız<br />

İsim-fiil, sıfat-fiil ve zarf-fiil ekleriyle cümle içinde isim, sıfat ve zarf<br />

türünden sözcükleri meydana getiren, fiil çekim eklerini almayan biçimler bitimli<br />

olmayan olarak nitelendirilir (s. 72). Bitimli olmayan fiillerde de olumsuzluk<br />

işaretleyicisi -mA-’dır. :<br />

İsim-fiil ekleri<br />

-mAk : -mA-mAk<br />

Zarf-fiil ekleri<br />

-(y)U / -A / -I, -(X)p, -(X)pAn(I)n : -mAtIn<br />

-gInçA : -mA-gInçA<br />

-ken : -mAz erken / -mAzkAn<br />

Sıfat-fiil ekleri<br />

-dUk, -mIş : -mAdUk (~-mAmIş)<br />

-(yX)r : -mAz / -mAyUr<br />

-dAçI : -mAçı / -mAdAçI<br />

-yUk : -mAyUk<br />

-gU : -mAgU<br />

Birinci bölümün ikinci kısmı ise yalnızca ermez kelimesinin incelendiği<br />

İsim Öbeklerinde / Cümlelerinde Olumsuzluk başlığıdır.<br />

Çalışmanın ikinci bölümünü oluşturan Budist Türk Çevresi Metinlerinde<br />

Yokluk Şekilleri konusu isimlerde ve isim öbeklerinde/cümlelerinde olmak üzere<br />

iki ayrılır. İsimlerde yokluk şekillerinin iki şekilde (+sXz ve +sIrA) gösterildiği<br />

ilk kısımda baskın olan +sXz biçiminin kullanımları da iki grupta toplanmıştır:<br />

Biçim Bilimi Odaklı +sXz Eki<br />

-mAklIg : -mAksIz<br />

-(X)nçlXg : -(X)nçsXz<br />

-gUlUk : -gUlUksUz<br />

-(X)glXg : -(X)gsXz<br />

+sXzXn<br />

Biçim-Söz Dizimi ve Söz Dizimi Odaklı +sXz Eki<br />

Zarf türünden sözcüklerde<br />

Sıfat türünden sözcüklerde<br />

Zamir türünden sözcüklerde<br />

+sXz Ekli yüklemler<br />

+lXg / +sXz Ekli sıfatlar<br />

+sXz Ekli Zarflar<br />

Çalışmada isim öbeklerinde / cümlelerinde yokluk şekilleri olarak iki<br />

biçim gösterilmektedir: bar : yok ve bultukar : bultukmaz.<br />

Ağca, kitabının üçüncü ve son bölümünü oluşturan Olumsuzluk ve Yokluk<br />

200


Ağca, Ferruh (2010), Budist Türk Çevresi Metinlerinde Olumsuzluk ve Yokluk Şekilleri<br />

Niceleyicileri konusu için üç kelimeyi ele almıştır: arıtı, idi, neng. Her üç kelime<br />

incelenirken de, isimlerin ve isim cümlelerinin yokluk şekilleri ile fiillerin<br />

olumsuzluk şekillerinde bu olumsuzluk niceleyicilerinin nasıl kullanıldığını ayrı<br />

başlıklarla incelemiştir.<br />

Eski Uygur Türkçesinin gramer çalışmalarına katkı sağlayacağını<br />

düşündüğümüz bu eser için Ağca’yı tebrik ediyor ve çalışmalarını devam<br />

ettirmesini diliyoruz.<br />

201


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

.......... Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 202-209 ss.<br />

Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada Birleşik<br />

Kelime Teşekkülü, TDK Yay., Ankara, 154 s.<br />

ISBN 978-975-16-2308-9<br />

Işılay Işıktaş Sava *<br />

<strong>Dil</strong> biliminin dikkat çekici konularından olan birleşik kelimeler, bilim<br />

adamları tarafından birleşik fiiller, birleşik zarf fiiller gibi başlıklarda incelenmiş,<br />

bu çalışmalar da 2000’li yıllardan itibaren artmaya başlamıştır. Zeynep Korkmaz 1 ,<br />

Gürer Gülsevin 2 , Gülsel Sev 3 , Murat Uzun 4 , <strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba 5 , Fatma<br />

Şahan Güney 6 , Deniz Öztürk 7 ve Ahmet Gözütok 8 tarafından yapılan çalışmalar<br />

bunların başında gelmektedir. Birleşik kelimeler konusu, Türkiye Türkçesi<br />

ve Türk Lehçeleri ile ilgili yazılmış gramer kitaplarında genellikle “birleşik<br />

fiiller” bölümünün içinde çeşitli alt başlıklarda inceleirken Zeynep Korkmaz’ın<br />

“Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi)” 9 kitabında başlı başına bir bölüm<br />

olarak “Birleşik Kelimeler” yer almakta ve bu bölümün içinde; birleşik adlar,<br />

birleşik sıfatlar, birleşik zarflar, birleşik zamirler, birleşik bağlaçlar, birleşik<br />

ünlemler, birleşik fiiiller adlarıyla incelenmektedir.<br />

Tatarca-Türkçe Sözlük, Türkçe-Tatarca Sözlük gibi çalışmalarından<br />

tanıdığımız Fuat Ganiyev’in “Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü” adlı<br />

eseri, birleşik kelime teşekkülünün Türkoloji ve (Kazan) 10 Tatar dil biliminde<br />

incelenmesinin tarihi seyrini ve Çağdaş (Kazan) Tatarcadaki birleşik kelime<br />

teşekkülü incelemesinin teorik meselelerini gözler önüne sermesi, Türk<br />

* Araştırma Görevlisi, Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.<br />

isilaysava@yahoo.com<br />

1 KORKMAZ, Zeynep (1998), Birleşik Filler ve Anlam Kaymaları, Türk <strong>Dil</strong>i, S.559 (Temmuz), TDK Yayınları,<br />

Ankara<br />

2 GÜLSEVİN, Gürer, (2001), Türkiye Türkçesinde Birleşik Zarf Fiiller, AKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, C.II, S.2, Afyon<br />

3 SEV, Gülsel, (2001), Etmek Fiiliyle Yapılan Birleşik Fiiller ve Tamlayıcılarla Kullanılışı, TDK Yayınları, Ankara<br />

4 UZUN, Murat, (2007), Kazan Tatar Türkçesinde Birleşik Fiiller, KTÜ, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Trabzon<br />

5 ERGÖNENÇ AKBABA, <strong>Dil</strong>ek, (2007), Türkiye Türkçesinde Yapısında İsim Fiil Bulunan Birleşik Fiiller, <strong>Dil</strong><br />

Araştırmaları, S.1, Güz, Ankara<br />

6 ŞAHAN GÜNEY, Fatma, (2008), Tatar Türkçesinde Bitme ve Tamamlanma Bildiren Birleşik Yapılar, Ege Ün. Türk<br />

Dünyası Araştırmalrı Enstitüsü Dergisi, C. 8, S.1, Yaz, İzmir<br />

7 ÖZTÜRK, Deniz, (2008), Türkiye Türkçesinde Anlamca Kaynaşmış Deyimleşmiş Birleşik Fiiller, TDK Yayınları,<br />

Ankara<br />

8 GÖZÜTOK, Ahmet,(2009), Eski Anadolu Türkçesinde Anlamca Kaynaşmış Deyimleşmiş Birleşik Fiiller, Trakya<br />

Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne<br />

9 KORKMAZ, Zeynep, (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), TDK Yayınları, Ankara<br />

10 Tatarca adlandırmasının Kırım Tatarcayı mı yoksa Kazan Tatarcayı mı ifade ettiği açık değildir.Bu türden bir ifadenin<br />

sebep olacağı anlam karışıklığına engel olmak için kitaptaki kullanımın aksine “(Kazan) Tatarca” şeklinde bir kullanımı<br />

daha uygun görmekteyim.<br />

202


Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü<br />

lehçelerinde birleşik kelime teşekkülü için bir değil üç yolun kullanıldığını ileri<br />

sürmesi bakımından dil bilimi çalışmalarında mühim bir eserdir.<br />

Ön Söz’ünde 1982 yılında yayımlandığı ifade edilen eser, yedi bölümden<br />

oluşmaktadır. Bu monografik çalışmadan önce genel olarak bütün Türkçe gramer<br />

kitap ve araştırmalarında birleşik kelime teşekkülünün sadece kelime birleştirme<br />

yöntemi bakımından incelendiği ve bu eserde ise birleşik kelime teşekkülünde üç<br />

yolun kullanıldığını belirtilmekte; o üç yol da şöyle verilmektedir: a) Kelimeleri<br />

(veya gövdeleri) birleştirme, b) Kelime öbeğini birleşik kelimeye dönüştürme,<br />

c) Kelime öbeğini sonek getirerek birleşik kelimeye dönüştürme. (s.7-8)<br />

Sırasıyla “Türkoloji ve (Kazan) Tatar <strong>Dil</strong> Biliminde Birleşik Kelime<br />

Teşekkülü İnceleme Tarihi”, “Çağdaş (Kazan) Tatarcadaki Birleşik Kelime<br />

Teşekkülü İncelemesinin Teorik Meseleleri”, “Birleştirme Yoluyla Birleşik<br />

Kelime Teşekkülü”, “Kelime Öbeğinin Kelime Hâline Dönüşmesi Yoluyla<br />

Birleşik Kelime Teşekkülü”, “Kelime Öbeğinin Ek Alarak Kelime Hâline<br />

Dönüşmesi Yoluyla Birleşik Kelime Teşekkülü”, “İstikrarlı Kelime Öbeğinin<br />

Birleşik Kelimeye Geçişi”, “Birleşik Kelimelerin Tatarcadaki İmlâsı” adlı<br />

başlıklardan oluşan eserin Giriş bölümünde ise birleşik kelime teşekkülünün<br />

Almanca, İngilizce, Japonca ve Hintçede yaygınlığından, Fransızcada ise ikinci<br />

derecede öneme sahip olduğundan bahsedilir ve konunun Rusçadaki durumu<br />

hakkında yapılan çalışmalarına değinilir.<br />

“Türkoloji ve (Kazan) Tatar <strong>Dil</strong> Biliminde Birleşik Kelime Teşekkülü<br />

İnceleme Tarihi” başlığında çeşitli Türkologların Türk dillerindeki birleşik<br />

kelime oluşumu meselesine bakış açılarından ve birleşik kelimelerin ayrıntılı<br />

olarak sadece “Türkmence <strong>Dil</strong> bilgisi” kitabında (fiil+tasviri fiil) şeklinde<br />

incelendiğinden bahsedilmektedir. (Kazan) Tatarcanın ilk dil bilgisi kitaplarında<br />

birleşik kelimelerin varlığından söz edilse de birleşik kelime teşekkülünün bir<br />

bütün olarak ele alınmayıp sadece birleşik kelimelerin örneklerinin verildiğine,<br />

bazı Türkologların birleşik kelimeleri sadece fiiller arasında tespit ettiğine vurgu<br />

yapılmaktadır. Kayyum Nasırî’nin 1860’ta yayımladığı dil bilgisi kitabında<br />

“ikileme” biçimindeki isim örneklerine yer vermesi, Ş.A. Ramazanov’un<br />

birleşik kelime teşekkülünü genel bir şekilde ele alması ve “(Kazan) Tatarcada<br />

fiil teşekkülü” adlı makalesindeki incelemeleri ile ilgili bilgiler de verilmiştir.<br />

Birleşik kelime teşekkülünün araştırılmasında yapılan önemli hatalar da Fuat<br />

Ganiyev tarafından yedi maddede sıralanmıştır. Daha sonra (Kazan) Tatar<br />

dil biliminde birleşik kelime teşekkülü kuramının geliştirilmesinde de genel<br />

anlamda kelime teşekkülü meselelerine gereken dikkatin verilmemesinden<br />

kaynaklanan eksiklikler bulunduğuna değinilerek birleşik kelimelerin büyük bir<br />

kısmının özellikle de birleşik fiillerin Türk dillerinin sözlüklerde bulunmayışının<br />

Türk sözlükbiliminin büyük bir kusuru olduğuna vurgu yapılmaktadır. Ancak<br />

bu bilgiler için kullanılan kaynakların 1975’te (s.16) yazılmış olması ve<br />

203


Işılay Işıktaş Sava<br />

aradan geçen zamanda yapılan yeni çalışmalarda (sözlüklerde) birleşik fiillerin<br />

yer alması okuyucular tarafından dikkate alınmalıdır. Kelime teşekkülünü<br />

incelerken son ek yöntemi üzerinde duran araştırmacıları tenkit eden Ganiyev,<br />

bunu da iki sebebe bağlamaktadır: 1) Son zamana kadar Türkoloji’de, dil bilgisi<br />

kavramlarını ifade etmenin analitik araçlarını görmezden gelme şeklinde söz<br />

dizimsel dillere ait dil bilgisi şemalarının uyguladığı güçlü baskının hissedilmesi,<br />

2) Türkoloji’de, genel dil biliminde olduğu gibi, kelime yapısını ele alan derli<br />

toplu bir kuram bulunamaması; kelime ve onun yapısı ile ilgili kuramın pek çok<br />

yönünün tartışmalı olması; teorik açıdan çözümlenememesi (s.17).<br />

Eserin “Çağdaş (Kazan)Tatarcadaki Birleşik Kelime Teşekkülü<br />

İncelemesinin Teorik Meseleleri” adlı ikinci başlığı “Birleşik Kelime Teşekkülü<br />

İnceleme Yöntemleri ve İlkeleri”, “Birleşik Kelime Ögeleri Arasındaki İlişkiler”,<br />

“Birleşik Kelime Ögelerinin Leksik ve <strong>Dil</strong> Bilgisel Özellikleri”, “Birleşik Kelime<br />

Ögelerinin Leksik ve Anlamsal Özellikleri”, “Birleşik Kelime Ögelerinin Kaynak<br />

<strong>Dil</strong>i”, “Birleşik Kelimenin Bağımsız Kelime Öbeğinden Farkı”, “Birleşik<br />

Kelimenin Deyimden Farkı” adlı alt başlıklarda incelenmiştir. “Birleşik Kelime<br />

Teşekkülü İnceleme Yöntemleri ve İlkeleri” başlığında dil biliminde birleşik<br />

kelime ve kelime teşekkülünün eski bir geçmişi olmasına rağmen henüz birleşik<br />

kelime teşekkülünün doğru düzgün bir kuramı bulunmayışı eleştirilerek birleşik<br />

kelimelerin günümüzdeki tasnifleri şöyle verilmiştir: 1) Ögelerin önemine göre<br />

birleşik kelimelerin tasnifi, 2) Ögeler arasında bağlayıcı unsur olup olmadığına<br />

göre birleşik kelimelerin tasnifi, 3) Ögeler arası bağlantı türüne göre birleşik<br />

kelime tasnifi, 4) Ögelerin leksik ve dil bilgisel niteliklerine göre birleşik<br />

kelimelerin tasnifi, 5) Ögelerin tam anlamlı ve yarı anlamlı olup olmamasına göre<br />

tasnif. Ayrıca müellif bu tasniflere bir de “ögelerin kaynak dillerine göre tasnifi”<br />

maddesinin eklenmesinin mümkün olduğunu söyler. Daha sonra da Kazan<br />

Tatarca da dâhil olmak üzere Türk dillerindeki birleşik kelime teşekkülünün<br />

yapılış yollarını sıralar: 1) Kelimeleri birleştirme yoluyla, 2) Kelime öbeklerinin,<br />

şekil ve dilbilgisi değişimine uğramadan kelimeye dönüşmesi yoluyla, 3) Kelime<br />

öbeklerinin üzerine ek alarak birleşik kelimeye dönüşmesi yoluyla (s.23).<br />

Aynı bölümün devamında “Birleşik Kelime Ögeleri Arasındaki<br />

İlişkiler” alt başlığında birleşik kelime ögelerinin birbirine “eşit” veya “tâbi”<br />

olma durumuna göre incelenebildiğinden söz edilir. Ögeleri eşitsel bağlantılı<br />

öbeklerin Çağdaş (Kazan) Tatarcada genellikle savıt-saba “kapkacak”, kızkırkın<br />

“kız ve cariye” gibi ikilemelerde görüldüğü ifade edilir. Ögeleri tabiiyet<br />

bağlantılı birleşiklerin “1) Ögeleri niteleyici bağlantılı, 2) Ögeleri tamamlayıcı<br />

bağlantılı” türlere ayrılmasından söz edilerek örnekleri gösterilir. “Birleşik<br />

Kelime Ögelerinin Leksik ve <strong>Dil</strong> Bilgisel Özellikleri” alt başlığında “bir birleşik<br />

kelimenin hangi kelime türüne ait olduğu genellikle, sonda yer alan ögeye göre<br />

belirlenir” açıklamasının içinde bu kuralın istisnalarına yer verilir: 1) Eğer<br />

204


Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü<br />

son öge bir edatsa, söz konusu birleşik kelime sıfat görevi yapar: rayonara<br />

“ilçeler arası”, 2) Son öge bir ad fiil olduğunda, söz konusu birleşik kelime ad<br />

görevindedir: cirtĕtreü “deprem”, süzyasalu “kelime teşekkülü”, 3) “sayı+sayı”<br />

şeklindeki birleşik kelimeler bazen zarf işlevinde kullanılmaktadır: ikeüden ikeü<br />

“ikisi birlikte”, 4) “yüklemcil kelime+yüklemcil kelime” şeklindeki birleşik<br />

kelimeler ad bildirirler: yuq-bar “saçma sapan” (s.28).<br />

“Birleşik Kelime Ögelerinin Leksik ve Anlamsal Özellikleri” alt<br />

başlığında birleşik kelime ögelerinin leksik ve anlamsal özellikler bakımından,<br />

tam anlamlılık ve yarı anlamlılık ilkesine göre iki gruba ayrıldığı belirtilmekte ve<br />

ögelerin tam anlamlılığı bakımından birleşik kelimeler şu türlere ayrılmaktadır.<br />

1. İki ögesi tam ve bağımsız anlama sahip olan birleşik kelimeler: üzañ (üz+añ<br />

“kendi+bilinç =bilinç, şuur), bala-çaga (bala+çaga “çocuk+yavru=çoluk<br />

çocuk”), 2. İlk ögesi bağımsız, ikincisi ek anlam taşıyan birleşik kelime türü<br />

“zarf fiil+tasvir fiil” şeklindeki fiillerde görülmektedir: ukıp çık- “hepsini<br />

okuyup bitirmek”, cırlap ciber- “şarkı söyleyivermek”, 3. İkinci ögesi<br />

bağımsız, ilk ögesi ise yardımcı anlam taşıyan veya en azından leksik anlamı<br />

zayıflamış olarak öne çıkan birleşik kelimeler: alıp bar-, alıp kit-, kilĕp kir-,<br />

alıp bir- 11 (s.31). 4. (Kazan) Tatarcada birleşik kelimenin her iki ögesine ayrı<br />

olarak rastlanmaz ve bağımsız anlama sahip değildir. 12 5. Birleşik kelime, onu<br />

oluşturan öge anlamlarından bağımsız bir anlam kaanabilmektedir: naratbaş<br />

“atkuyruğu”, kargabǔrın “pense”. “Birleşik Kelime Ögelerinin Kaynak <strong>Dil</strong>i”alt<br />

başlığında da (Kazan) Tatarcadaki birleşik kelimelerin (yaklaşık %15 ) ögelerin<br />

biri alıntı kelime olanönemli sayıda kelimenin bulunduğu, Ekim ihtilâline kadar<br />

birleşiklerin ögeleri olarak sıkça Arapça ve Farsça alıntı tutıykǔş “papağan”,<br />

sufiykurt “peygamber devesi” gibi kelimelerin kullanıldığı, belirtilmekte; son<br />

yıllarda özellikle bilimsel ve tekik terminolojide genellikle Rusçadan ve Rusça<br />

aracılığıyla Avrupa dillerinden geçen fotokegaz “fotoğraf kâğıdı” gibi sözler<br />

olduğuna dikkat çekilmektedir (s.34).<br />

“Birleşik Kelimenin Bağımsız Kelime Öbeğinden Farkı” alt başlığında<br />

Çağdaş (Kazan) Tatarcada birleşik kelimelerin pek çoğunun şeklenbağımsız<br />

söz dizimsel öbeklere veya deyimlere benzediği ifade edilmekte ve birleşik<br />

kelimelerin kendine özgü özellekleri veriilmektedir: 1. Birleşik kelimeleri<br />

oluşturan ögeler, tek bir leksik anlam ifade eder ve cümlede tek bir kelime olarak<br />

işlem görür. 2. (Kazan) Tatarcadaki birleşik kelime ögeleri arasına, bağımsız<br />

11 Söz konusu örneklerde birleşik yapının asıl anlamı ikinci ögeyle ifade edilmekte, yardımcı anlam ise zarf fiil eki<br />

almış ilk öge tarafından karşılanmaktadır.<br />

12 Bu ifade kanatimizce yanlış bir şekilde dile getirilmiştir, çünkü bu ifadeyle Kazan Tatarcasındaki bütün birleşik<br />

kelimeler için genel bir ifade kullanılmış ve buraya kadar tespit edilen bilgilerle ters düşülmüştür. Halbuki bu hüküm<br />

birleşik kelimelerin anlam bakımından sınıflandırılmasındaki 4. maddedir ve şu şekilde ifade edilmesi daha doğru olur:<br />

“Her iki ögesi de tek başına bir anlam ifade etmeyen birleşik kelimeler”: eştĕ-ǔştir “zar zor”, ugı-zıgı “koşuşturma,<br />

telaş”... gibi.<br />

205


Işılay Işıktaş Sava<br />

anlama sahip olan bir kelime giremez, yani bu ögeler birbirinden ayrı olarak<br />

yer almazlar. 3. Birleşik kelime ögeleri arasında karşılıklı şartlandırılmışlık ve<br />

karşılıklınüfu etme mevcuttur, bundan dolayı kelimenin anlamına ve bütünlüğüne<br />

bir kayıp vermeden herhangi bir ögesini çıkarmak münkün değildir. 4. Birleşik<br />

kelime ve bağımsız söz dizimselarasında fonetik ve tonlama farklılıkları<br />

mevcuttur: karakǔş “karakuş” birleşik kelimesinde ikinci ögenin son hecesinde<br />

tek bir vurgu vardır. kara kǔş “kartal” kelime öbeğinde ise iki bağımsız vurgu<br />

bulunmaktadır (s.36).<br />

“Birleşik Kelimenin Deyimden Farkı”adlı alt başlıkta ise birleşik kelimeler<br />

ve deyim birimleri arasındaki farklar şöyle verilmektedir: 1. Birleşik kelimeler,<br />

onlarla benzeşen deyim birimlerinden farklı olarak bağımsız kelmelerden değil,<br />

gövde morfemden oluşmaktadır: islĕmay “parfüm”, başkala “başkent”... gibi.<br />

Ancak kuyan yǔrek “tavşan yürekli”, cılı süz “sıcak söz” gibi deyimlerde ise<br />

deyimi oluşturan her iki kelime göreceli olarak bağımsızdr. 2. Birleşik kelime<br />

ögeleri, dış yapı bakımından benzer deyim birimlerinden farklı olarak bağımsız<br />

tek bir vurgu tarafından birleştirilmekte, sadece bazı durumlarda ona ek bir vurgu<br />

eşlik etmektedir. balaçak “çocukluk çağı”, kulbaş “omuz”, bilbau “belbağı”<br />

gibi birleşik kelimeler son heceye düşen tek bir vurguyla nitelendirilmektedir.<br />

it tukımı “it nesli”, satılık can “satılmış kimse”, kart tǔlki “yaşlı tilki” deyim<br />

birimleri ise iki vurguya sahiptir. 3. Birleşik kelimeler ve deyim birimleri,<br />

anlamsal ve ifade canlılığı özellikleriyle de ayrılmaktadır (s.38).<br />

Eserin“Birleştirme Yoluyla Birleşik Kelime Teşekkülü” adlı üçüncü<br />

başlığın “Ögelerin Eşitsel Bağlantıda Birleştirilmesi” alt başlığında Almanca<br />

ve Rusçadaki ikilemelerin durumundan bahsedildikten sonra “Türklojide<br />

ve (Kazan) Tatar <strong>Dil</strong> Bilgisinde Ögeleri eşitsel Bağlantılı Birleşik Yapıların<br />

İncelenme Tarihi” adı altında Altayca, Başkurtça ve (Kazan) Tatarca dil bilgisi<br />

kitaplarında ikilemelerle ilgili çalışmaları dile getirilir (s.43). Sonra “İkilemelerin<br />

Teşekkülü ve Ögelerinin Leksik ve Dibilgisel Niteliği” alt başlında sırasıyla,<br />

“İkileme Adların Teşekkülü”, “İkileme Sıfatların Teşekkülü”, “İkileme Fiillerin<br />

Teşekkülü”, “İkileme Sayıların Teşekkülü”, “İkileme Zamirlerin Teşekkülü”,<br />

“İkileme Zarf Teşekkülü”, “İkileme Ünlemlerin Teşekkülü”, “İkileme<br />

Şeklindeki Ses ve Görüntü Yansımalı Ünlemlerin Teşekkülü”, İkilemelerin<br />

Yapısal Özellikleri, “İkilemelerin Anlamları”, “İkileme Ögelerinin Leksik ve<br />

Anlamsal İlişkileri”, “İkilemelerde Genel Anlamın Oluşumu” alt başlıklarında<br />

ikilemeler teferruatlı bir şekilde incelenmektedir. “ Neticeler” alt başlığında ise<br />

(Kazan) Tatarca ikilemerin daha çok ad, zarf ve ünlem arasında gözlendiği ifade<br />

edilmiş ve ikileme ögelerinin sahip olduğu anlamsal özellikler sıralanmaktadır<br />

(s.44-67).<br />

“Ögeleri Niteleyici Bağlantılı Birleşik Kelimeler” alt başlığında<br />

birleşik kelimelerin bütün Türk dillerinde az çok incelense de öge bağlantıları<br />

206


Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü<br />

bakımından ele alınmadığı görüşü verilmekte ve bu alt başlık sırasıyla “Birleşik<br />

Adların Teşekkülü”, “Birleşik Zamirlerin Teşekkülü”, “Birleşik Zarfların<br />

Teşekkülü”, “Birleşik Görevli Kelimelerin Teşekkülü”, “Birleşik Bağlaçların<br />

Teşekkülü”, “Birleşik Modal Kelimelerin Teşekkülü” alt başlıklarında birleşik<br />

kelimeler incelenerek “Neticeler” alt başlığında birleşik kelime teşekkül<br />

yöntemlerinin en verimli olarak ad ve zarflarda, en verimsiz olarak ise sıfat<br />

ve zamirlerde kullanıldığı belirtilmektedir (s. 83). “Ögelerin Tamamlayıcı<br />

Bağlantılı Birleşik Kelime Teşekkülü” alt başlığı altında (Kazan) Tatar dil bilinde<br />

ve genel Türkolojide birleşik kelimelerin ögelerin birbiriyle olan bağlantıları<br />

bakımından henüz incelenmediği, hatta “ögeleri tamamlayıcı bağlantılı<br />

birleşik yapı” kavramına bile rastlanmasığı ifade edilerek ve bu konu “Birleşik<br />

Adların Teşekkülü”, “Birleşik Fiil Teşekkülü”, Birleşik Zarf Teşekkülü” alt<br />

başlıklarında değerlendirilmektedir (s.84-108). “Neticeler” alt başlığında ise<br />

(Kazan) Tatarcada ögeleri tamamlayıcı bağlantılı birleşik sıfatların olmadığı,<br />

ögeleri tamamlayıcı bağlantılı birleşik zarfların büyük bölümünün tamamlayıcı<br />

ilişkili kelime öbeklerinin kelime hâline dönüşmesiyle ortaya çıktığı bilgileri<br />

verilmektedir (s.110).<br />

Eserin “Kelime Öbeğinin Kelime Hâline Dönüşmesi Yoluyla Birleşik<br />

Kelime Teşekkülü” adlı dördüncü başlığı “Kelime Öbeğinin Ek Almadan<br />

Kelime Hâline Dönüşmesi Yoluyla Birleşik Kelime Teşekkülü”, “Yüklemcil<br />

Kelime Öbeklerinin Birleşik Kelimeye Geçişi”, “Niteleyici Kelime Öbeklerinin<br />

Birleşik Kelimeye Dönüşümü”, “Tamamlayıcı Kelime Öbeklerinin Birleşik<br />

Kelimeye Dönüşmesi” alt başlıklarında değerlendirilmiştir. “Kelime Öbeğinin<br />

Ek Almadan Kelime Hâline Dönüşmesi Yoluyla Birleşik Kelime Teşekkülü”<br />

alt başılığında birleşik kelimenin, kelime birleştirme yoluyla mı yoksa kelime<br />

öbeklerinin dönüşmesi yoluyla mı oluşturulduğunun tespit edilmesinin oldukça<br />

zor olduğu; onların oluşturulma yönteminin ayırt edilmesinde esas ölçütün<br />

söz konusu birleşik kelimeye bağlaşık “canlı” kelime öbeğinin dilde bulunup<br />

bulmamasının olacağı dile getirilmektedir. “Yüklemcil Kelime Öbeklerinin<br />

Birleşik Kelimeye Geçişi” adlı alt başlık da “Birleşik Adların Teşekkülü”,<br />

“Birleşik Fiillerin Teşekkülü” kendi içinde gruplanarak incelenmektedir.<br />

“Niteleyici Kelime Öbeklerinin Birleşik Kelimeye Dönüşümü” başlığı<br />

kendi içinde “Birleşik Adların Teşekkülü”, “Birleşik Sıfatların Teşekkülü”<br />

alt gruplarına ayrılarak değerlenmektdir. “Tamamlayıcı Kelime Öbeklerinin<br />

Birleşik Kelimeye Dönüşmesi” alt başlığı da “Birleşik Adların Teşekkülü”,<br />

“Birleşik Sıfatların Teşekkülü” ve “Birleşik Fiillerin Teşekkülü” alt başlıklarına<br />

ayrılarak incelenmektedir (s.111-123).<br />

“Kelime Öbeğinin Ek Alarak Kelime Hâline Dönüşmesi Yoluyla Birleşik<br />

Kelime Teşekkülü” adlı beşinci başlıkta “Birleşik Adların Teşekkülü”, “Birleşik<br />

Sıfatların Teşekkülü”, “Birleşik Zarf-Fiillerin Teşekkülü” alt başlıkları yer<br />

207


Işılay Işıktaş Sava<br />

almakta ve konu örneklerle izah edilmektedir (s. 124-129).<br />

Eserin “İstikrarlı Kelime Öbeğinin Birleşik Kelimeye Geçişi” adlı altıncı<br />

başlığında ise “Birleşik Adların Teşekkülü”ve “Birleşik Fiillerin Teşekkülü” alt<br />

başlıkları bulunmakta ancak istikrarlı kelimenin ne olduğu ya da neleri kapsayıp<br />

kapsamadığı açıklanmamaktadır. “Neticeler” alt başlığında ise Türklolojide<br />

birleşik kelimeleri konu alan araştırmaların büyük bölümünün kelime öbeklerinin<br />

birleşik kelimelere dönüşmesini tamamıyla gözden kaçırdıklarına ve bunun<br />

kelime oluşturma yöntemlerinden biri olarak ele almadıklarına değinilmektedir.<br />

Ayrıca Çağdaş (Kazan) Tatarcada Kelime öbeklerinin kelime hâline dönüşmesinin<br />

üç yolu verilmektedir: 1. Kelime Öbeğinin Kelime Hâline Dönüşmesi, 2. “Kelime<br />

Öbeğinin Ek Alarak Kelime Hâline Dönüşmesi”, 3. “İstikrarlı Kelime Öbeğinin<br />

Birleşik Kelimeye Geçişi” (s.139). Ancak şunu belirtmek gerekir ki kitabın<br />

içindekiler kısmında başlıkların sıralanmasında“İstikrarlı Kelime Öbeğinin<br />

Birleşik Kelimeye Geçişi” başlığı, ana başlıklar arasında gösterilmekte ve büyük<br />

harflerle yazılmaktadır, buraki durumla çelişki arz etmektdir.<br />

Eserin “Birleşik Kelimelerin Tatarcadaki İmlâsı” adlı yedinci ana<br />

başlığı, ögelerin bağlantıları bakımından 1, Ögelerin Eşitsel Bağlantılı Birleşik<br />

Kelimelerin İmlâsı, 2. Ögeleri Tabiiyet Bağlantılı Birleşik Kelimelerin İmlâsı<br />

şeklinde iki başlıkta incelenmiştir. “Ögelerin eşitsel Bağlantılı Birleşik<br />

Kelimelerin İmlâsı” alt başlığında bu tür kelimelerin Türkolojide “ikileme”<br />

olarak adlandırıldığı, tireli (-) yazıldıkları ve bunun da kurala uygun olduğu bilgisi<br />

verilmektedir. Oysa Türkiye Türkçesinde ikilemelerin arasına hiçbir noktalama<br />

işaretinin girmediğini bilmekteyiz. Tireli yazılışların Rus imlâsından geçtiği de<br />

herkesçe mâlumdur. “Ögeleri Tabiiyet Bağlantılı Birleşik Kelimelerin İmlâsı” alt<br />

başlığı örnekleri ve açıklamalarıyla şu maddelerde incelenmektedir. 1. Ögeleri<br />

yüklemcil bağlantılı birleşik kelimelerin imlâsı, 2. Ögeleri niteleyici bağlantılı<br />

birleşik kelimelerin imlâsı, 3. Ögeleri nesnesel bağlantılı birleşik kelimelerin<br />

imlâsı, 4. Ögeleri koşulsal bağlantılı birleşik kelimelerin imlâsı (s.131-135). Bu<br />

ana başlığın “neticeler” alt başlığında tavsiye niteliğinde altı madde okuyucuya<br />

sunulmaktadır: 1. Türk dillerinde birleşik kelimelerin yazımının bilimsel ve<br />

maddi ölçütü, sadece ögeler arası bağlantılar olabilmektedir. 2. Ögeleri yüklemcil<br />

bağlantılı birleşik kelimeler, birleşik yazılmalı; Kildĕyar, Urazbaktı, cirtĕreü<br />

“deprem”. 3. Ögeleri koşulsal bağlantılı birleşik kelimeler ayrı yazılmalı; yuklap<br />

alu “kestirmek”, harap bulu “hayatını kaybetmek”. 4. Belirsiz ad tamlamasıyla<br />

bağlaşık olan birleşikler dışında, ögeleri niteleyici bağlantılı birkleşik kelimeler<br />

, birleşik yazılmalı; yanartau “yanardağ”, bişbarmak “millî yemek”. 5. Ögeleri<br />

nesnesel bağlantılı birleşik kelimeler genel olarak birleşik yazılmalı; ilbasar<br />

“istilâcı”. 6. Ögelerin eşitsel bağlantılı birleşik kelimeler her zaman tireli<br />

yazılmalı; savıt-saba “kap kacak”, bala-çaga “çoluk çocuk” (s. 135).<br />

Yedi ana başlıkta incelenen ve örnekleriyle açıklanmaya çalışılan konunun<br />

208


Fuat A. Ganiyev, 2010, Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü<br />

topluca değerlendirildiği Sonuç bölümünde birleşik kelimelerin teşekkülünün<br />

Türk dillerinde düzensiz bir şekilde incelendiği ifade edilmiştir. Birleşik<br />

kelimelerle ilgili çalışmaların Türk dillerinin kimisinde var kimisinde yok olduğu<br />

belirtilmiş ve bütün kelime sınıflarını içeren bir birleşik kelime teşekkülünün<br />

Türk dillerinin hiçbirinde incelenmediğine dikkat çekilmiştir. Kazan Tatarca da<br />

dâhil olmak üzere bütün Türk dillerinde var olan birleşik kelime teşekkülünün<br />

iki yöntemi verilmiştir: 1. Gövdelerin birleştirilmesi, 2. Kelime öbeğinin birlekiş<br />

kelimeye dönüşmesi. Ayrıca Çağdaş Kazan Tatarcada kelime öbeklerinin kelime<br />

hâline dönüşmesinin de üç yolu olduğu belirtilmektedir: 1. Kelime öbeklerinin<br />

ek almadan birleşik kelimeye dönüşmesi, 2. Kelime öbeklerinin üzerlerine ek<br />

alarak birleşik kelimeye dönüşmesi, 3. İstikrarlı kelime öbeklerinin birleşik<br />

kelimeye dönüşmesi (s.139).<br />

“Tatarcada Birleşik Kelime Teşekkülü” adlı eser bugüne kadar<br />

Türkolojide bir bütün olarak ele alınmayan kapsamlı bir konuyu incelemesi<br />

bakımından alanında bir ilktir. Eser, meselenin çeşitli yönlerden tasniflerini,<br />

değerlendirmelerini ve özellikle Rusçada bu konuda ortaya konan teorileri<br />

içermesiyle bundan sonra bu konuda yapılacak çalışmalara yol gösterici olacak<br />

niteliktedir. Eserin içerisinde konuyla ilgili diğer Türk lehçelerinde ve yabancı<br />

dillerdeki çalışmalara atıflar yapılırken Türkiye Türkçesiyle ilgili herhangi bir<br />

çalışmaya değinilmemesi hususunda bu eserin yazıldığı yılı ve o dönemin siyasî,<br />

idarî şartlarını göz önüne almak gerektiği de düşünülmelidir. Böylesine teferruatlı<br />

ve kapsamlı bir gramer çalışmasını Türk dil bilimine sunduğu ve mühim bir<br />

konuyu aydınlattığı için Fuat. A. Ganiyev’e; eserin Türkiye Türkçesine aktarılıp<br />

Türkiye’de okunmasını sağlayan Caşteğin Turgunbayev’e teşekkür ederiz.<br />

209


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

.......... Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 210-213 ss.<br />

Ay, Özgür (2009), Türkiye Türkçesi Ağızlarında Fiil<br />

Çekimi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, 901 s.,<br />

ISBN 978-975-16-2205-1<br />

Serap Karakılıç Akı * 1<br />

Türk dili araştırmalarının önemli bir bölümünü oluşturan ağız çalışmaları<br />

ile ilgili bugüne kadar pek çok yayın yapılmıştır. Bunların pek çoğu bölgesel<br />

nitelikte çalışmalar olup söz konusu yörelerin ağız özelliklerinin çeşitli derleme<br />

metodları kullanılarak tespit edilmesi şeklinde olmuştur. Türkiye Türkçesi<br />

ağızlarının bütününü değerlendirici nitelikteki çalışmaların sayısı ise son<br />

derece yetersiz kalmıştır. Bunların önde gelenleri, Leyla Karahan’ın “Anadolu<br />

Ağızlarının Sınıflandırılması” (TDK, Ankara 1996); Ahmet Buran’ın “Anadolu<br />

Ağızlarında İsim Çekim (Hal) Ekleri” (TDK, Ankara 1996) ve Ahad Üstüner’in<br />

Anadolu Ağızlarında Sıfat-fiil Ekleri” (TDK, Ankara 2000) isimli çalışmalarıdır.<br />

2009 yılında TDK yayınları arasında çıkan söz konusu çalışma, Türkiye<br />

Türkçesi ağızlarında kullanılan fiil çekim ekleri, bunların işlevleri ve fonetiğini<br />

inceleyen ve değerlendirici nitelikte olan bir eserdir. Çalışmanın amacı,<br />

yazarının ifade ettiği şekilde “Türkiye Türkçesi ağızlarındaki fiil çekiminin<br />

mevcut durumunu ortaya koymak, ağızlar arasındaki benzerlikleri, farklılıkları<br />

ve bunların Türkçenin genel kullanımı içindeki yerini tespit etmek”tir.<br />

Bu çalışma, Dr. Özgür Ay’ın yüksek lisans tezinden müteşekkildir.<br />

Çalışmanın planı da tez formatında tertip edilmiş olup çalışma, esas itibarıyla iki<br />

ana bölümden oluşmaktadır. Yazarın çalışmayı hazırlarken kullandığı yöntem,<br />

daha önce Türkiye Türkçesi ağızlarından derlenmiş ve çoğu yayımlanmış<br />

metinlerde geçen fiil çekim eklerinin taranması ve bu eklerin içinde geçtiği<br />

kelimenin bulunduğu cümlenin tek tek fişlenmesi şeklinde olmuştur.<br />

Eser, “Fiil Çekimi Kavramı ve Gramerlerimizin Konuya Yaklaşımı” alt<br />

başlığıyla verilen Giriş bölümüyle başlamaktadır. Bu bölümde, çalışmanın dar<br />

anlamda “Türkiye Türkçesi Ağızlarında Fiil Çekimi” konusuyla sınırlandırılmış<br />

olması göz önünde bulundurularak, öncelikle bir gramer terimi olarak fiil<br />

kelimesi ve onun kavram alanı üzerinde değerlendirmelere yer verilmiştir.<br />

Bunun için muhtelif gramer kitapları ile alanla ilgili diğer kaynaklarda ortaya<br />

konulan görüşler sunulduktan sonra, mevcut tariflerden yola çıkılarak özgün<br />

*<br />

Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü.<br />

210


Ay, Özgür (2009), Türkiye Türkçesi Ağızlarında Fiil Çekimi<br />

bir tanım verilmeye çalışılmıştır. Yazar ikinci adımda, anılan çalışmalarda<br />

geçen kişi eklerini sıralamıştır. Ortaya konulan bu bilgilerin devamında, yine<br />

Türkiye Türkçesi gramerlerinde önce zaman, daha sonra da kip tanımı için<br />

yapılan açıklamalara yer verilmiştir. Tüm bunların neticesinde yazar, bahsi<br />

geçen gramerlerde aslında zaman ve kip konusunun birbirinden tam anlamıyla<br />

ayrılamamış olduğu yargısına varır ve çalışmasında, zaman ve kip konusunu<br />

yaygın şekliyle şu iki başlık altında incelediğini bildirir:<br />

Zamanlar ve Kipler<br />

I. Bildirme Kipleri<br />

1. Duyulan veya Farkına Varılan Geçmiş Zaman<br />

2. Görülen Geçmiş Zaman<br />

3. Şimdiki Zaman<br />

4. Gelecek Zaman<br />

5. Geniş Zaman<br />

II. Tasarlama Kipleri<br />

1. İstek Kipi<br />

2. <strong>Dil</strong>ek Kipi<br />

3. Gereklilik Kipi<br />

4. Emir Kipi<br />

Giriş bölümünden sonra yer alan ve çalışmanın esas çatısını oluşturan<br />

birinci bölüm, Fiil Çekiminde Kullanılan Ekler başlığını taşımaktadır. Bu<br />

eklerden ilki “Kişi Ekleri”, ikincisi “Zaman ve Kip Ekleri” alt başlıklarıyla<br />

incelenmiştir. Bu ekler, taranılan eserlerden alınan örnek cümlelerle ağızlardaki<br />

kullanımları ve fonetik varyantlarıyla ayrıntılı olarak incelenmiştir. “Kişi Ekleri”<br />

alt başlığında Türkiye Türkçesi aydın konuşması ile ağızlarda kullanılan ekler<br />

arasındaki farka değinilmiş ve bu farkın temelde eklerin kökeninden değil, alt<br />

şekillerinin çokluğundan kaynaklandığı sonucuna varılmıştır. Bunun için eklerin<br />

önce şekillerinde, sonra da kullanılışlarında görülen farlılıklara çeşitli örneklerle<br />

temas edilmiştir. “Zaman ve Kip Ekleri”, Bildirme Kipi Ekleri ve Tasarlama<br />

Kipi Ekleri olarak ikiye ayrılarak ele alınmıştır. Bildirme Kipi Ekleri adı altında<br />

–(y)ACAK, -DI, -(y)IK, -(y)IP, -(y)IP batı(r)/-(y)IP yata(r), -(y)IP DUrU(r), -(y)<br />

Ir, -(I)K geli(r), -KAn, -mAKDA/-mAdA, -mIş, -(V)r/-mAz, -sA GEREK, -y/-<br />

A, -I(yor) şeklinde on beş ek; Tasarlama Kipi Ekleri adı altında ise -(y)A, (y)<br />

211


Serap Karakılıç Akı<br />

AyIm/-(y)AlIm//-gInA(n)/-(y)In(Iz)/-sIn/-sInlAr, -mAk/-mA GEREK, -mAk/-<br />

mA LAZIM, -mAlI, -sA şeklinde altı ek incelenmiştir.<br />

Çalışmada ekler incelenirken izlenen yol, öncelikle her bir ekin<br />

fonksiyonu, işlekliği, Türkçenin tarihi dönemlerdeki serüveni, varsa aydın<br />

konuşmasındaki çekimlenişi ile ilgili kısa açıklamalara yer verilmesi; daha<br />

sonra eklerin şekilllerine ve işlevlerine göre ayrılması şeklinde olmuştur.<br />

“Ekin Şekilleri” kısmı, eklerin fonetiğine dair özellik ve varyantların verildiği<br />

“ekin fonetiği” ile eklerin teklik ve çokluk şahıs eklerine göre çekimlenişleri<br />

ve varsa birleşik çekimlerinin verildiği “ekin çekimlenişi” başlıkları ile<br />

değerlendirilmiştir. “Ekin İşlevleri” kısmında ise, ekin asıl ve diğer işlevleri ile<br />

tarzlarına yer verilmiştir. Bu bölümde ayrıca Türkiye Türkçesi gramerlerinde yer<br />

almayıp zaman ve kip işlevini üstlendiği düşünülen -mAk/-mA gerek, -mAk/-<br />

mA lazım, -(y)IP batı(r)/-(y)IP yata(r), -sA gerek, KAn, -(y)IP gibi eklere de yer<br />

verilmiştir.<br />

Birinci bölümün ikinci alt başlığı olan “Zaman ve Kip Ekleri” başlığını<br />

taşıyan bu kısımda Türkiye Türkçesi ağızlarında tespit edilen tüm zaman ve kip<br />

ekleri, genel olarak “Bildirme Kipi Ekleri” ile “Tasarlama Kipi Ekleri” dışında<br />

ayrı bir adlandırma yapılmadan tek tek incelenmiştir. Bunun için Zamanlar ve<br />

Kipler şeklinde farklı bir bölüm oluşturulmuş ve ilk bölümde detaylı olarak<br />

incelenen tüm kip ekleri ortak başlıklar halinde bir araya getirilmeye çalışılmıştır.<br />

Söz konusu yapıyı sunmak için kurulan iskelet, ana hatları ile şu şekildedir:<br />

Bu bölüm, “Bildirme Kipleri” ve “Tasarlama Kipleri” olarak iki kısımda<br />

incelenmiştir. Burada birinci bölümde listelenen tüm eklerin, bir anlamda adı<br />

konularak “Bildirme Kipleri” bölümü Duyulan-Farkına Varılan Geçmiş Zaman,<br />

Görülen Geçmiş Zaman, Gelecek Zaman, Şimdiki Zaman, Geniş Zaman;<br />

“Tasarlama Kipleri” bölümü ise İstek Kipi, <strong>Dil</strong>ek Kipi, Gereklilik Kipi, Emir<br />

Kipi alt başlıklarına ayrılmıştır.<br />

Bu bölümün yazılış amacı için “Araştırmada Kullanılan Materyal ve<br />

Yöntem” başlığı altında yazarın, “Zamanlar ve kipler temele alınarak Türkiye<br />

Türkçesi ağızlarındaki zaman ve kip olgusu üzerinde durulmuş, hangi zaman<br />

veya kip için hangi eklerin kullanıldığı birinci bölümle bağlantılı olarak<br />

anlatılmıştır. Zaman ve kip çekimlerinde kullanılan ekler bütün fonetik<br />

şekillleriyle, bütün işlevleri ve tarzları ile birinci bölümde ayrıntılı olarak<br />

işlendiği için bu bölümde birinci bölüme göndermeler yapılarak tekrardan<br />

kaçınılmıştır.” şeklindeki ifadesi aslında tekrara düşmekten kaçınmaya<br />

çalıştığını ortaya koymaktadır. Ancak bizce zaman ve kip eklerinin derli toplu<br />

alt başlıklar altında birleştirildiği ve ayrı bir bölüm olarak takdim edildiği bu<br />

bölümün, aslında ilk bölüm içerisinde değerlendirilmesi gerekmekte ve eserin<br />

ana çatısına özgün bir katkı sağlamamaktadır. Zira burada birinci bölümden<br />

farklı olarak, bildirme ve tasarlama kipleriyle ilgili kısa açıklamalar yapılarak,<br />

212


Ay, Özgür (2009), Türkiye Türkçesi Ağızlarında Fiil Çekimi<br />

bu zamanlar için hangi eklerin kullanıldığı ifade edilmiştir. İşlevsellik açısından<br />

düşünüldüğünde de, bu şekilde bir yöntem uygulanması okuyucuların bu<br />

iki ana başlığı, ilk bakışta birbirinden tamamen farklı iki ayrı bölüm olarak<br />

düşünmesine neden olmaktadır. Oysa zaten çok hacimli olan eserin fazladan bir<br />

bölüm açılarak gereksiz yere kabarmasına yol açmak yerine, bu iki bölümün tek<br />

bir bölüm halinde birleştirilmesi ve tüm alt başlıkların gerekli düzenlemelerle<br />

bütüne yedirilerek, daha sistemli bir sunum şekli meydana getirilmesi mümkün<br />

görünmektedir.<br />

Sonuç bölümünde Türkiye Türkçesi ağızlarında kullanılan fiil çekim<br />

eklerinin başlıca karakteristik özelliklerinin maddeler halinde sıralanarak<br />

verilmesi ve kişi ekleri ile zaman ve kip ekleri için ayrı ayrı tablolar oluşturulması,<br />

bütünü bir arada görebilmek açısından çok faydalı olmuş ve eserin kıymetini<br />

arttırmıştır. Ayrıca Ekler Dizini hazırlanarak fiil çekiminde kullanılan ekler, bütün<br />

fonetik varyantlarıyla derli toplu halde okuyuculara sunulmuştur. Son olarak<br />

Kaynakça kısmında eseri oluştururken yararlanılan kaynaklar listelenmiştir.<br />

Türkoloji sahası için çok önemli bir yeri ve önemi olan ağız araştırmaları,<br />

günümüzde alışılagelmiş araştırma yöntem ve teknikleri dışında farklı bakış<br />

açılarıyla da değerlendirilmeye başlanmıştır. Özgür Ay, bu çalışmasında Türkiye<br />

Türkçesi ağızlarında kullanılan fiil çekim eklerini etraflıca incelemiş ve alana<br />

önemli bir katkıda bulunmuştur. Bununla birlikte eserde, baskı hatalarından<br />

kaynaklandığını düşündüğümüz bazı yazım yanlışları ile ifade bozuklukları<br />

da yer almaktadır. Örneğin, Giriş bölümünde “.... Aspect, kılınış veya görünüş<br />

olarak adlandırılan bu ve benzeri durumlar gramerlerinizde yeteri kadar<br />

işlenmiş değildir.”(s.36) cümlesinde geçen gramerlerinizde kelimesinin doğru<br />

şekli gramerlerimizde olmalıdır. Yine Giriş bölümünde Muharrem Ergin’den<br />

alıntılanan bir cümlenin ifadesi şu şekildedir: “Muharrem Ergin, zamanı<br />

“fiilin gösterdiği hareketin hangi zamanda yapıldığını veya olduğunu ifade<br />

eden gramer kategorisidir.” şeklinde zamanı tanımlamış....”(s.39) Söz konusu<br />

cümlede geçen ikinci zaman kelimesi çıkarılarak anlatım bozukluğu ortadan<br />

kaldırılabilir.<br />

Bundan sonraki baskılarda bu gibi hususların göz önünde bulundurulması,<br />

eserde ilk bakışta göze çarpan eksikliklerin ortadan kaldırılmasına yardımcı<br />

olacaktır. Yazarı, bir başvuru kaynağı olarak da faydalanılabilecek olan bu<br />

çalışması dolayısıyla tebrik ediyoruz.<br />

213


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

.......... Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 214-219 ss.<br />

Musaoğlu, Mehman (2010), Kemal Abdulla’nın Eserleri<br />

Türkiye Türkçesinde, Kültür Ajans Yay. Ankara, 207s.<br />

ISBN: 978-975-8951-68-0<br />

Fatma Soytürk Hamza * 1<br />

1990’lı yıllardan sonra Türk yazı dilleri arasında hızlanan aktarma<br />

çalışmaları, aktarma bilimi kavramının açılımı ve onun bilimsel olarak<br />

tanımlanması sorununu da gündeme getirmiştir. Her ne kadar bu alanda çalışan<br />

Türkologlara yol gösterecek nitelikteki çalışmalar hız kazanmışsa da alana<br />

kaynak olabilecek sayı ve nitelikte eserin yeterli olmayışı, sizlere tanıtmayı<br />

amaçladığımız bu eserin önemini artırmaktadır.<br />

Gazi Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü<br />

öğretim üyesi Prof. Dr. Mehman Musaoğlu’nun hazırladığı ve 2010 yılında Kültür<br />

Ajans tarafından Ankara’da yayımlanan “Kemal Abdulla’nın Eserleri Türkiye<br />

Türkçesinde” adlı eser Türk yazı dilleri arasında aktarma meselesine bilişsel ve<br />

bilişimsel algılama temelinde yeni bir bakış açısı getirmeyi amaçlamaktadır. Üç<br />

bölümden oluşan çalışmanın ana başlıkları: “Araştırma -İnceleme”, “Kaynak<br />

ve Hedef Metin” ve “Türkçe Aktarmalı-Açıklamalı Sözlükler” şeklindedir.<br />

“Araştırma -İnceleme” ana başlığını yazar, “Çeviri ve Aktarma Bilimi<br />

Kavramları” ve “Kemal Abdulla Fenomeni” şeklinde iki alt başlıkta ele almıştır.<br />

“Çeviri ve Aktarma Bilimi” başlığı altında “çeviri-tercüme” ve “aktarma”<br />

kavramlarının ne anlama geldiğini örnekleriyle birlikte açıklamış, aktarmalarda<br />

karşımıza çıkan “kaynak dil-hedef dil” kavramları ve bunlar arasındaki ilişkilerin<br />

aktarma sürecindeki önemi hakkında bilgi vermiştir. Türk yazı dilleri arasında<br />

edebi aktarma biliminin temel ilkelerinin belirlenmesi ve Türkçe karakterli<br />

otomatik aktarma yazılımının oluşturulması çalışmalarının yeni filolojik<br />

metotlar ve lengüistik yöntemlerle mümkün olabileceğini savunan yazar, bu<br />

alandaki çalışmalarda faydalanılabilecek yeni bilim alanlarını, bilişsel bilimler<br />

(cognitive sciences), bilişim bilimleri (computing sciences), bilişsel dilbilim<br />

(cognitive linguistics), bilişimsel veya berimsel dilbilim (computational<br />

linguistics), tanıtmıştır. Bu gelişmeleri yakından takip ettiği anlaşılan yazar,<br />

Türk yazı dilleri arasındaki aktarma çalışmalarının da artık klasik yöntemlerin<br />

dışına çıkılarak bilişsel-lengüistik bakış açısı ile yapılması gerektiği görüşünü<br />

*<br />

Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk <strong>Dil</strong>i Bilim Dalı Doktora Öğrencisi, ferisoy@hotmail.com<br />

214


Musaoğlu, Mehman (2010), Kemal Abdulla’nın Eserleri Türkiye Türkçesinde<br />

savunmaktadır. Eserde, çağımızda hızla gelişen bilişsel bilim çalışmalarına<br />

dikkat çekilmiş ve bilişsel bilimin temel ilgi alanlarının; bilim, bilgi ve biliş<br />

olguları, hafıza psikolojisi, bilgi betimlemesi, edinimi, işlemi ve depolanması,<br />

insan ve bilgisayar etkileşiminde bilişsel yönler, zihin ve beyin ilişkileri, aklın<br />

ölçekleri ve bilişsel süreçleri olduğu belirtilmiştir. Bu alanlar çerçevesinde<br />

bilişsel algılanma temelinde dilbilimi, kavramların oluşumunu “algılama-bilinçdüşünüş”<br />

ekseninde belirlemektedir. Türk yazı dilleri ve tarihi lehçeleri için<br />

de somut dilbilgisi düzeyleri, bilişsel yöntem uygulanarak tanımlanmalıdır. Bu<br />

yöntem; kip, çatı ve görünüş gibi dilbilgisi alanlarının net olarak açıklanmasını<br />

sağlayarak çeviri ve aktarma çalışmalarına da olumlu yönde katkı sağlayacaktır.<br />

Yazar, bilişsel bilim ve bilişsel dilbilim kavramlarını genel hatlarıyla tanıttıktan<br />

sonra “Bu bilişsel yaklaşım Türklük bilimine nasıl uygulanabilir” sorusunun<br />

yanıtını vermektedir. Bunun için yazar tarafından öncelikle “Türk Uygarlığı<br />

Konuları Bilişsel Projelendirmesi” başlığı altında bilişsel bilimin üst ve alt<br />

kavramsallaştırma ve kategorileştirme anlayışı Türklük, Türk dili ve buna bağlı<br />

olarak çeviri ve aktarma bilimi kavramlarının geniş bir açılımının yapılabilmesi<br />

için Türk dünyası ve uygarlığı çerçevesinde uygulamaya koyulmuştur.<br />

“Kültürel, coğrafi-demografik, siyasal-stratejik ve üst Türk kimliği olgusu”<br />

şeklinde açıklanan etkenler göz önünde bulundurularak Türk uygarlığı ile ilgili<br />

bilişsel bir incelemede temel oluşturabilecek proje oluşturulmuştur. Bu projede<br />

genel itibariyle Türklük biliminde kavramlaştırma bileşenleri “Uygarlık-<br />

Türk Uygarlığı (Türkçe- Dinler ve İnançlar-Gelenek ve Görenekler) -Türk<br />

Kimliği” çerçevesinde oluşturulmuş olup bu proje bağlamında Türk dilbilimi ve<br />

buna bağlı olarak aktarma bilimine ilişkin yeni araştırma-inceleme yöntemlerinin<br />

geliştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.<br />

Kitabın birinci bölümünde yazarın önemle üzerinde durduğu bir diğer konu<br />

da çeviri ve aktarma çalışmalarıyla ilgili bilişim uygulamalarıdır. Eserde bu konu<br />

için bir bölüm ayrılarak çeviri ve aktarma çalışmalarındaki bilişim uygulamalarının<br />

tarihsel gelişimi hakkında bilgi verilmiş, bugüne kadar bu alanda yapılan en<br />

klasik çalışmaların otomatik çeviri çalışmaları olduğu belirtilmiştir. Günümüzde<br />

otomatik çeviri çalışmaları iyice ilerlemiş olmasına karşın hala bilgisayarlar bir<br />

çevirmenin görevini yerine getirme yeterliliğini kazanamamışlardır. Otomatik<br />

çeviri çalışmaları Türk yazı dilleri için de Sovyetler Birliği döneminde Rusça<br />

temelinde başlamış olup teorik düzeyden öteye geçememiştir. Ülkemizde bilişim<br />

çalışmaları 1960’lı yıllara dayanır. O günden bu yana bilişimin çeviri-aktarma<br />

bilimine uygulanması konusunda bazı çalışmalar yapılmakta olup bu amaçla<br />

düzenlenen bilimsel toplantılarda, genel ağda Türk yazı dilleri arası otomatik<br />

aktarma yazılımının hazırlanması için uygun bir dil derleminin belirlenmesi<br />

sorunu tartışılmıştır. Türk yazı dilleri arası bilgisayar destekli dilbilim<br />

çalışmaları ve elektronik aktarma yazılımı programları hazırlanması çalışmaları<br />

215


Fatma Soytürk Hamza<br />

birkaç örnek adım göz önüne alındığında henüz başlangıç aşamasındadır. Bu<br />

çalışmalar Türk yazı dillerinde çeviri mantığı ile değil, aktarma mantığı ile<br />

yapılmalı ve kendine özgü yazılım teknikleri oluşturulmalıdır. Türkçe otomatik<br />

aktarma yazılımı, ancak yazı-konuşma aynılıkları, farklılıkları, varyantları ve<br />

yalancı eşdeğerler olarak bilinen dil özelliklerinin bilgisayar algoritmalarının<br />

düzenlenmesiyle gerçekleştirilebilecektir. Çeviri ve aktarma çalışmalarında<br />

bilişim uygulamalarının önemini vurgulayan yazarın yapılacak çalışmalar<br />

konusundaki önerileri kendi ifadeleriyle şöyledir:<br />

1. Türk alfabeleri, dil-konuşma özellikleri, ses değerleri temelinde Türkçe<br />

Uluslararası Fonetik Transkripsiyon; yazı-konuşma aynılıkları, farklılıkları,<br />

varyantları ve yalancı eşdeğerlerin bilişsel olarak tanımlandığı “işlevsel dil<br />

bilgisi” düzenlenmelidir.<br />

2. Mantıksal bir dil olan Türkçenin potansiyel olanakları gerçekleştirilecek<br />

ve onun ses uyumuna, eklemeli yapısına ve söz dizimine dayalı yeni bir dil<br />

modellemesi, bilişsel algılanma temelinde kurulabilecektir. Böyle bir modelin<br />

oluşturulabilmesi için madde başı kelimeleri Türkiye Türkçesinde, verilen<br />

anlamları ise çeşitli Türk yazı dillerinde en az 500.000 kelime ve deyimle<br />

açıklanan ve eş zamanlı olarak düzenlenen “Büyük Türkçe Aktarmalı-Açıklamalı<br />

Sözlük” hazırlanmalıdır.<br />

Eserde, Türk yazı dilleri arasında yapılan edebi aktarma çalışmaları<br />

hakkında örneklere dayanarak açıklamalar yapılmıştır. 2009 yılına kadar yapılan<br />

edebi aktarma çalışmaları; dönemler arası, dolayısıyla kaynak dil olarak tarihi<br />

Türk lehçelerinden veya eski Türk yazı dillerinden hedef dil olarak çağdaş Türk<br />

yazı dilleri ve lehçelerine yapılan art-zamanlı aktarmalar, kaynak ve hedef<br />

dil olarak çağdaş Türk yazı dilleri ve lehçelerinden birbirine yapılan sözlü<br />

veya yazılı eş-zamanlı aktarmalar şeklinde sınıflandırılmıştır. Söz konusu<br />

çalışmaların 1990 yılından bu yana hız kazandığı ve yoğun olarak Türk yazı<br />

dillerinden Türkiye Türkçesine yapılmakta olduğu belirtilmiş; ancak aktarma<br />

çalışmalarının bütün Türk yazı dilleri arasında hız kazanmasının gereği ve ortak<br />

bir bilişim ve iletişim dili olarak bu yazı dillerinden birinin öne çıkmasının<br />

hedeflenmesinin önemi vurgulanmıştır. Mevcut koşullarda bu dil Türkiye<br />

Türkçesi olabilir, görüşü savunulmaktadır. Yabancı dillerde yazan Türk soylu<br />

yazarların eserlerinin dilinde rastlanan Türkçe alıntılar, iç katman tabakası<br />

olarak değerlendirilmeli ve bu eserlerin Türkiye Türkçesine çeviri değil aktarma<br />

mantığıyla aktarılması gerekmektedir, görüşü vurgulanmaktadır. Azerbaycan<br />

yazarlarının eserlerinden Türkiye Türkçesine yapılan aktarma çalışmalarındaki<br />

yöntemlerden kısaca söz eden yazar, Türk diliyle ilgili çeviri ve aktarma<br />

bilimi kavramlarının açıklanabilmesi için Avrasya coğrafyasında son bin yıl<br />

içerisinde gerçekleşmiş olan dil ilişkileri, iki dillilik ve çok dillilik ortamları ve<br />

bu coğrafyada yer alan çağdaş Türk yazı dillerinin ortak bir Türkçe temelinde<br />

216


Musaoğlu, Mehman (2010), Kemal Abdulla’nın Eserleri Türkiye Türkçesinde<br />

bilişsel olarak irdelenmesinin gerekliliğini vurgulamıştır. Ona göre çağdaş Türk<br />

yazı dilleri bilişsel ve sosyo-lengüistik açıdan sınıflandırılmalıdır. Bu görüş<br />

temelinde eserde bir sınıflandırma denemesi de yapılmış ve çağdaş Türk yazı<br />

dilleri haritası çizilmiştir.<br />

Yazar kitabın başında dostça bir söyleyişle bu çalışmayı doğumunun<br />

60.yılı anısına Kemal Abdulla’ya ithaf etmiştir. Birinci bölümün ikinci ana<br />

başlığı da “Kemal Abdulla Fenomeni” dir. Bu bölümde Azerbaycan Bilimler<br />

Akademisi Yedek Üyesi Prof. Dr. Kemal Abdulla, çeşitli yönleriyle kısaca<br />

tanıtılmış ve onun Türkiye Türkçesi’ne aktarılan “Gizli Dede Korkut”, “Eksik El<br />

Yazması” , “Büyücüler Deresi” ve “Tarihsiz Günlük” adlı eserleri hakkında bilgi<br />

verilmiştir. Ayrıca “Eksik El Yazması”, “Büyücüler Deresi” ve “Tarihsiz Günlük”<br />

romanlarından alınan parçalar üzerinde bilişsel-lengüistik inceleme yapılmıştır.<br />

Bu inceleme sonucunda, söz konusu metinlerde çeşitli dil aynılıkları, varyantları<br />

ve eşdeğerlerinin kullanıldığı gözlenmiş ve bunlarla ilgili tespit edilen örnekler<br />

okuyucunun dikkatine sunulmuştur. Birinci bölümün sonunda çeviri ve aktarma<br />

bilimi ile ilgili yazarın faydalandığı kaynaklar listesi sunulmuştur.<br />

Eserin ikinci bölümü “Kaynak ve Hedef Metin” başlığı altında kaynak<br />

metin olarak seçilen Kemal Abdulla’nın 2005 yılında Bakü’de yayımlanan<br />

“Tarihsiz Gündelik” adlı romanından bir bölüm verilmiş, metnin tümü ise hedef<br />

metin olarak “Tarihsiz Günlük “ adıyla Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Her<br />

iki metinde de koyu harflerle belirtilen cümleler Azeri Türkçesi ve Türkiye<br />

Türkçesinde ifade ortaklıklarını göstermektedir. Bu ortak ifadelerin çokluğu<br />

dikkate alındığında yazarın daha önce de belirttiği Türk yazı dilleri arasında<br />

oluşturulacak bilişsel-lengüistik aktarma metodunda öncelikle diller arasındaki<br />

aynılıklar, farklılıklar, varyantlar ve yalancı eşdeğerlerin bilişsel olarak<br />

tanımlanması gerektiği fikri desteklenmektedir.<br />

Eserin son bölümünde “Türkçe Aktarmalı-Açıklamalı Sözlükler”<br />

başlığı altında dilbilimin bir dalı olan leksikografi (sözlükçülük) bilimi hakkında<br />

bilgi verilmiş ve bugüne kadar yapılan sözlük çalışmaları amaç ve yöntemlerine<br />

göre şöyle sınıflandırılmıştır: 1.<strong>Dil</strong> öğretimi, 2.Ana dilin normlaşması ve<br />

betimlenmesi, 3.<strong>Dil</strong>ler arası art görünümlü kalıcı temaslar ve eş görünümlü<br />

iletişim-bilişim ilişkileri, 4.<strong>Dil</strong>in kavramlar haritasının ve bununla ilintili kelime<br />

hazinesinin dilbilimsel ve sözlüksel olarak incelenmesi.<br />

Yine bu bölümde, günümüzde sözlükçülük geleneğinin klasik ve yeni<br />

Hint-Avrupa lengüistik geleneğine göre devam ettiği belirtilmiş; fakat yeni<br />

bilimsel araştırmaların ışığında yakın ve en yakın akraba diller teorisinin<br />

ortaya çıkışı, mevcut sözlükçülük anlayışının değişerek, aktarmalı-açıklamalı<br />

sözlükçülük türünün gelişmesinin gerekliliğini ortaya çıkarmıştır, görüşü<br />

savunulmuştur. Türk yazı dilleri ve tarihi lehçeleri de yakın ve en yakın akraba<br />

diller düzeyinde nitelendirilmeli ve Türk yazı dilleri arasında eş zamanlı<br />

217


Fatma Soytürk Hamza<br />

aktarmalı-açıklamalı sözlüklerinin düzenlenmelidir, fikri vurgulanmıştır. Türk<br />

dilbiliminde sözlükçülük çalışmalarının tarihçesi hakkında bilgi verilmiş ve XI.<br />

yüzyıldan bu yana Türk sözlükçülüğünde yapılan çalışmalar etimolojik-tercüme,<br />

açıklamalı-betimlemeli, akraba olmayan dillerle diller arası-eş zamanlı<br />

tercüme ve yakın akraba dillerle ise karşılaştırmalı nitelikte aktarmalıaçıklamalı<br />

sözlükler olarak dört grupta sınıflandırılmıştır. Yazar, Türk dilinin<br />

çağdaş leksikal ve leksikal-gramatikal varlığının eş zamanlı olarak sözlüksel<br />

betimlenmesinin, her şeyden önce Oğuz-Karluk-Kıpçak ve Kırgız-Yenisey<br />

dil-diyalekt gruplarındaki çağdaş yazı dillerinin kullanımlarıyla normlaşan,<br />

varyantlaşan, mecazileşen ve buna bağlı olarak da deyimleşerek kalıplaşan<br />

vb. özelliklerine göre yapılabileceği görüşünü ifade etmektedir. Bundan<br />

sonra yapılacak yeni çalışmaların da içeriğine göre “genel karşılaştırmalı ve<br />

aktarmalı-açıklamalı eş zamanlı sözlükler ”(leksik ve gramatikal söz varlığı,<br />

mecazileşen tamlamalar, deyimleşen dil kullanımları vb.) ve “özel aktarmalıaçıklamalı<br />

eş zamanlı sözlükler” (atasözleri, deyimler, yeni kelimeler,<br />

terimler, alıntı kelimeler, eş anlamlı kelimeler, zıt anlamlı kelimeler vb.)<br />

biçiminde sınıflandırılabileceğini belirtmiştir. Bu bölümün sonunda yazar XXI.<br />

yüzyıla girerken Türk yazı dillerinin eklemeli sisteminin analitik-bükümlülük<br />

özelliklerine göre düzenlenecek aktarmalı-açıklamalı sözlüklerinin yapılmasına<br />

ihtiyaç duyulduğunu vurgulamış ve hazırlanacak bir “Türkçe-Azerice Aktarmalı<br />

Türkçe Sözlük” çalışmasının düzenleme ilkelerini belirleyerek ileride yapılacak<br />

olan bu tarz çalışmalar için örnek teşkil etmiştir. Bu ilkeler kısaca şunlardır:<br />

1. Madde başı kelimelerin türleri, kökenleri, ağızlardaki kullanımları<br />

ve terimlerin ait oldukları alanlarının yanı sıra, sözcüklerin hangilerinin yeni<br />

kelime olduğunun da gösterilmesi, 2. Her iki yazı dilinde aynı olan kelimelerin<br />

yazım şekillerinin gösterilmesi, anlamlarının kısaca açıklanması; kelimelerin<br />

Türkiye Türkçesinde olan ama Azerbaycan Türkçesinde bulunmayan veya tam<br />

tersi, anlamlarının veya birden fazla anlamlarının betimlenmesi, 3.Türkiye<br />

Türkçesinde kullanılan ama Azerbaycan Türkçesinde aynı leksikal karşılığı<br />

bulunmayan kelimelerin Azerbaycan Türkçesindeki uygun sözlüksel karşılığının<br />

belirlenmesi ve karşılığı bulunmayan kelimelerin anlamlarının açıklanması,<br />

4.Türkçe sözlükte eş sesli (homonim) olarak belirlenen birçok kelime, madde<br />

başı kelime olarak verilmiştir. Kaynakları ve anlamları farklı olan söz konusu<br />

kelimelerin anlamları birbirinden ayrılarak açıklanmıştır. Türkiye Türkçesi-<br />

Azerbaycan Türkçesi Aktarmalı-Açıklamalı Sözlüğünde de söz konusu<br />

kelimelerin anlamlarının Azerbaycan Türkçesindeki karşılıklarının verilmesi<br />

ve açıklanması, 5. Bazı eş sesli kelimelerin Türkçe Sözlük’te ve Azerbaycan<br />

Türkçesi Sözlüğünde madde başı kelimeler olarak verilmesinde farklar vardır.<br />

Bu tür kelimelerin söz konusu sözlükte madde başında değil, madde içerisinde<br />

eş ses.(eş sesli) veya hom. (homonim) kısaltmalarıyla gösterilmesi; eş sesli<br />

218


Musaoğlu, Mehman (2010), Kemal Abdulla’nın Eserleri Türkiye Türkçesinde<br />

kelimelerin Türkiye Türkçesinde bulunmayan anlamsal- yapısal varyantlarının<br />

ve birden fazla leksik anlamlarının gösterilmesi, 6. Her iki Oğuz grubu Türk<br />

yazı dilinin kelime hazinesinde eş anlamlı kelimeler olarak bilinen ama hem<br />

kullanım sıklığına hem de kullanım alanlarına göre farklılaşan sözcüklerin<br />

Türkçe Sözlük’ teki madde başı sırasına göre belirlenmesi<br />

Bu ilkeler belirlendikten sonra sözlükte kullanılabilecek kısaltmaların<br />

listesi verilmiş, ayrıca Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesi Eş Zamanlı<br />

Aktarmalı-Açıklamalı Sözlüğü’ nün oluşturulmasında kullanılabilecek yalancı<br />

eşdeğerler sözlüğünün düzenleme ilkeleri belirlenmiş ve bu ilkelerin uygulanışı<br />

örneklerle açıklanmıştır. Eserin sonunda tüm bu ilkeler esas alınarak sadece<br />

“A” harfini kapsayan “Türkiye Türkçesi-Azerbaycan Türkçesinde Yalancı<br />

Eşdeğerler Sözlüğü” ve “Azerbaycan Türkçesi-Türkiye Türkçesi Deyimler<br />

Sözlüğü” denemesine yer verilmiştir.<br />

“Kemal Abdulla’nın Eserleri Türkiye Türkçesinde” ismini taşıyan bu<br />

kitabı ilk elime aldığımda Kemal Abdulla adlı bir yazarla ve onun Türkiye<br />

Türkçesine aktarılmış eserlerine ait Oysa kitabın kapağını kaldırdığımda sadece<br />

bir yazarla tanışmakla kalmadım, aklımdaki soru işaretlerini yok etme ve yeni<br />

bilgiler edinme şansını yakaladım. Türk şiveleri arasında aktarma yaparken sık<br />

sık sorunlarla karşılaşırız ve bazen işin içinden nasıl çıkacağımızı bilemeyiz.<br />

İşte, bu çalışma, aktarma meselesi ile ilgili pek çok sorunun cevabını vermesinin<br />

yanında bize bu konu ile ilgili yeni yöntemler sunacak, farklı bakış açıları<br />

kazandıracaktır. Bu alanda araştırmacılara yol gösterecek kaynak eserlerin<br />

yetersizliği göz önüne alındığında hem açıklamalar hem de uygulamalara yer<br />

verilerek hazırlanan bu eserin Türk yazı dilleri arasında aktarma çalışmaları<br />

yapan ve bu konuya ilgi duyan araştırmacılara kaynak olabileceği görüşündeyiz.<br />

Ülkemizde yapılacak Türk yazı dilleri arasındaki aktarma ve aktarmalıaçıklamalı<br />

sözlük çalışmalarında örnek teşkil edeceğini düşündüğümüz bu eseri<br />

hazırlayan hocamız Prof. Dr. Mehman Musaoğlu’na teşekkür ediyor, bu alanda<br />

yapacağı yeni çalışmaları merakla bekliyoruz.<br />

219


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

.......... Sayı: 8 <strong>Bahar</strong> <strong>2011</strong>, 220-224 ss.<br />

Han-Woo CHOI, Türkçe, Korece, Moğolca ve Mançu-<br />

Tunguzcanın Karşılaştırmalı Ses ve Biçim Bilgisi,<br />

Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, 2010, 314s.,<br />

ISBN 978-975-16-2244-0<br />

Hasan Sevban Kapdan * 1<br />

Altay dilleri araştırmaları, Türkiye Türklük bilimi için olduğu kadar Dünya<br />

Türklük bilimi için de çok eski sayılmaz. Dünyada yaklaşık üç asır önce başlayan<br />

Altay dilleri üzerine araştırmalar kademeli olarak değişik aşamalardan geçerek<br />

günümüze kadar devam ede gelmiştir. Bu gelişim sürecinde farklı Türkologlar<br />

tarafından farklı sınıflandırmalarda kendini gösteren Altay dillerine üye diller ya<br />

da Altay dili üyesi diye tanımlayabileceğimiz bu farazi Altay dili lehçeleri, kimi<br />

zaman Türk dili, Moğolca ve Mançu-Tunguzca ile sınırlandırılırken kimi zaman<br />

da Korece ve Japoncanın da mezkur dillere katılmasıyla geniş tutulmuştur.<br />

Türk <strong>Dil</strong> Kurumu yayınları arasında 2010 yılında çıkan incelemekte<br />

olduğumuz bu çalışma, Altay dillerinin karşılaştırmalı gramerini inceleyen<br />

önemli çalışmalardandır. Daha önce Han-Woo Choi tarafından gerçekleştirilen<br />

bu çalışma, genel yapı olarak yazarın 1985 yılında hazırlamış olduğu “Türkçe<br />

ile Korecenin Karşılaştırmalı Fonolojisi” adlı yüksek lisans tezi ile 1989 yılında<br />

hazırladığı “Türkçe ile Korecenin Karşılaştırmalı Morfolojisi” adlı doktora<br />

tezinin bir araya getirilmesinden oluşmaktadır. Ayrıca araştırmacının ses bilgisi<br />

ve biçim bilgisi olmak üzere iki ana bölümden oluşan bu çalışması, akademisyen<br />

arkadaşları Süer Eker ve Emine Yılmaz tarafından içerik, dil ve üslup açısından<br />

bazı güncelleme, düzenleme ve düzeltmelere tabi tutulmuştur. Bu müdahale ve<br />

katkıların gerekçeleri yine çalışmanın “sunuş” bölümünde “kitabın yazarının<br />

uzun süre önce Kore’ye dönmüş bulunması ve alan dışı faaliyetlere odaklanmış<br />

olması” olarak belirtilmiştir.<br />

Eser, Altay dilleri (Türkçe-Korece-Moğolca-Mançu-Tunguzca)nin<br />

karşılaştırmalı ses bilgisi ve karşılaştırmalı biçim bilgisi olarak iki ana bölümden<br />

oluşmakta olup, “sunuş” bölümü Süer Eker ve Emine Yılmaz ikilisi tarafından<br />

hazırlanmıştır. “Sunuş” bölümünde çalışmanın Altayistik araştırmaları açısından<br />

önemi vurgulanırken kitabın bu alanda araştırma yapacak akademisyenler<br />

için kaynak kitap olmaya aday olduğu dile getirilmiştir. Ayrıca eserde yapılan<br />

*<br />

Öğretim Görevlisi, Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Fakültesi<br />

220


Han-Woo CHOI, Türkçe, Korece, Moğolca ve Mançu-Tunguzcanın Karşılaştırmalı Ses ve Biçim Bilgisi<br />

güncellemeler de bu bölümde hatırlatılmıştır.<br />

Birinci kitabın ön söz bölümünde yazar, Altayistik alanında sadece<br />

Türkçe ile Koreceyi karşılaştıran bağımsız bir ses bilgisi çalışmasının bugüne<br />

kadar yapılmadığını belirtir. Yaptığı çalışmanın, bu sahadaki boşluğu bir nebze<br />

de olsa kapatması dileğinde bulunur. Korece ile Türkçe arasındaki ses denklikleri<br />

için başvurduğu dil dönemlerini ve malzemeyi dile getirirken mümkün olduğu<br />

ölçüde söz konusu örneklerin Moğolca ve Mançu-Tunguzca karşılıklarını<br />

vermeye çalıştığını söyler.<br />

“Kısaltmalar” bölümünün ilk bölümünde yerli ve yabancı dergi ve kitap<br />

kısaltmaları göze çarpar. Kısaltmaların ikinci bölümünde ise karşılaştırmalı<br />

çalışmada malzeme ve örnekleri kullanılan dil ve lehçe adlarının kısaltmaları<br />

yer alır.<br />

Karşılaştırmalı Ses Bilgisi bölümünün “giriş”inde ilk olarak “Altay <strong>Dil</strong>leri<br />

Araştırmalarının Tarihçesi” anlatılır. Bu bölümde, Altay <strong>Dil</strong>leri Araştırmaları,<br />

Altay <strong>Dil</strong>lerinde Önemli Ses Değişiklikleri ve Korece ile Altay <strong>Dil</strong>lerinin<br />

Akrabalığı sorunu ele alınır. (Altay <strong>Dil</strong>leri araştırmalarının ilk defa ne zaman<br />

ve kim tarafında başlatıldığı ve zamanla hangi Türkologlarca devam ettirilip<br />

geliştirildiği bu bölümde ele alınır.) Daha sonra “Türkçe ile Korece Hakkında<br />

Tarihsel Bilgiler”le devam eden “giriş”te, “Türkçenin Tarihi Gelişmesi” ve<br />

“Çağdaş Türk <strong>Dil</strong>lerinin Tasnifi”, “Eski ve Orta Korecenin Tarihi Gelişmesi”<br />

konuları hakkında bilgiler verilir.<br />

“Karşılaştırmalı Ses Bilgisi Ana Türkçe ve Ana Korecenin Ses Sistemleri”<br />

bölümünde “Türkçenin Ses Sistemi” konusu işlenir ve bu kısımda Türkçenin<br />

ünlü ve ünsüz sistemleri anlatılır. Ardından “Korecenin Ses Sistemi” ele alınarak<br />

bu dilin de ünlü ve ünsüz sistemi açıklanır.<br />

Birinci kitabın ikinci bölümü “Türkçe ile Korece arasında Ses<br />

Denklikleri”ne ayrılmıştır. Bu bölümde kelime başı, kelime içi ve kelime<br />

sonundaki ünsüzlerin Korece ve Türk dillerindeki denklikleri verilirken mümkün<br />

olduğu ölçüde Moğolca ve Mançu-Tunguzcadaki biçimleri de verilmeye çalışılır.<br />

Daha sonra ilk hece ünlüleri ile ilk hece dışındaki ünlülerin ses denklikleri ele<br />

alınır.<br />

Karşılaştırmalı Ses Bilgisinin sonuç bölümünü yazar, Ana Altayca, Ana<br />

Türkçe ve Ana Korece ünsüzlerinin söz başında, söz içinde ve söz sonundaki<br />

denklikleri ile hece başı ve ilk hece dışındaki ünlü denkliklerini şematik olarak<br />

verir ve bu tabloya göre saptamalarını maddeler.<br />

“Karşılaştırmalı Ses Bilgisi” bölümü sonundaki “kaynakça”da, özellikle<br />

fonetik çalışmalarıyla öne çıkan çok sayıda yerli ve yabancı Türkologun eserini<br />

görebilmekteyiz. “Kaynakça”da ayrıca Koreli dilbilimcilere ait Korece dil<br />

çalışmaları göze çarpmaktadır.<br />

221


Hasan Sevban Kapdan<br />

Eserin ikinci kitabı “Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi” bölümü de bir önsözle<br />

başlar. “Şimdiye kadar bu konu ile ilgili olarak ortaya atılan çalışmaların hemen<br />

hepsinin G. Ramstedt’ten ilham aldığı”nı dile getiren Choi, “bugüne kadar Türkçe<br />

ile Korecenin karşılaştırmalı biçim bilgisi üzerine, dilbilimsel ölçütlere dayanan,<br />

sağlıklı biçimbilimsel denklikler veya bununla ilgili yeni görüşler ileri sürülmüş<br />

olmadığı”nı belirtir. Bugüne kadar Korece ile Türkçe arasındaki toplam 92 biçim<br />

bilgisel denkliğin 58 tanesinin yeni olup yazara ait olduğu açıklanır. Ayrıca<br />

yazar, bazı Türkologlarca “Korecenin Altay dilleri ailesi içinde değerlendirilmek<br />

istenmemesini, Korecenin gerçekten Altay dillerinden uzaklığına değil, bu<br />

konu ile ilgili yapılan çalışmaların azlığı”na bağlar. “Korecenin Moğolca ya da<br />

Mançu-Tunguzca ile Türkçeyle olduğu kadar yakın bir akrabalığının olmadığı”<br />

gerçekliğinden başka, “Hint-Avrupa dilleri araştırmaları için geliştirilen başarılı<br />

bir metot gibi Altay dillerine ait uygun bir çalışma metodunun yeterli derecede<br />

geliştirilememesi” ve “konuyu çözüme kavuşturmak için elde yeterli dilbilimsel<br />

malzemenin bulunmaması” gibi nedenlerin Koreceyi Altay dillerine bağlamada<br />

zorlaştırıcı nedenler olarak ortaya çıktığı gerçeği üzerinde durur. Bütün bu<br />

gerçeklerin yanında Choi, bu çalışmanın kendisini getirdiği noktayı şu şekilde<br />

özetler: Korece ile en yakın akrabalığı bulunan dil Türkçedir.<br />

Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi “giriş” bölümünde de Karşılaştırmalı Ses<br />

Bilgisi bölümündekine benzer bir metot izlenir. “Kısaltmalar” bölümünden<br />

sonra “giriş” bölümünü sırasıyla “Altay <strong>Dil</strong>lerinin Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi<br />

Üzerine Yapılan Çalışmalar”, “Türk <strong>Dil</strong>lerinin Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi<br />

Üzerine Yapılan Çalışmalar” ve “Kore <strong>Dil</strong>i Üzerine Yapılan Gramer Çalışmaları”<br />

izler.<br />

“Türkçe ile Korecenin Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi” bölümünde, Ses<br />

Bilgisi bölümündeki gibi Moğolca ve Mançu-Tunguzcadan da örnekler getirilmek<br />

suretiyle Korece ve Türk dilleri karşılaştırmaları olarak gerçekleştirilir. Yapım<br />

ekleri, çekim ekleri ve fiil çekim eklerinin bahsedilen diller arasındaki biçim<br />

bilgisel karşılaştırması yapılır.<br />

Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi “sonuç” bölümünde yazar, araştırması<br />

neticesinde ulaştığı sonuçları 11 madde halinde sıralar: Korece ile Türkçe<br />

arasındaki biçim bilgisel denkliklerin dağılımında en fazla denkliği görülen<br />

ek, “fiilden isim yapma eki”dir. Toplam denklik sayısı ise 92’dir. Daha önce<br />

Ramstedt’in tespit ettiği ve bu çalışmada kendisinin bulduğu bütün bu biçim<br />

bilgisel denklikler yine bu “sonuç” bölümünde sıralanır. Ayrıca, Türkçe,<br />

Korece, Moğolca veya Mançu-Tunguzca verilerin bulunduğu üçlü veya dörtlü<br />

denklikleri, Türkçe ve Korece dışındaki Altay dillerinde denkliği bulunmayan<br />

biçim bilgisel ögeleri bu bölümde bulmak mümkündür. Bu çalışmanın verileri<br />

ışığında yazar, Altay dil birliği ile ilgili bir de şema vermektedir. Bu şemaya göre<br />

Altay dil birliğinden çıkan üç alt ana dil birliği şöyle oluşmuştur: Çuvaş-Türk<br />

222


Han-Woo CHOI, Türkçe, Korece, Moğolca ve Mançu-Tunguzcanın Karşılaştırmalı Ses ve Biçim Bilgisi<br />

Birliği, Proto Kore <strong>Dil</strong>i ve Mançu-Tunguz-Moğol Birliği. “Sonuç” bölümünün<br />

İngilizcesi “Abstract” da bu bölümde yer almaktadır.<br />

Son olarak, çalışma üç bölümden oluşan zengin bir “kaynakça” ile biter.<br />

“Kaynakça”da Altay dillerinin karşılaştırmalı biçim bilgisi üzerine yapılan<br />

çalışmalar, Türk dillerinin karşılaştırmalı biçim bilgisi üzerine yapılan çalışmalar<br />

ve Kore dili grameri üzerine yapılan çalışmalar gruplandırılarak verilmiştir. Kore<br />

dili grameri üzerine yapılan çalışmalar da kendi içinde bir sınıflandırmaya tabi<br />

tutulmuş olup üç bölüm halindedir: Yabancı araştırmacılar tarafından yapılan<br />

çalışmalar, Koreli araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalar ve diğer konular.<br />

Çalışmanın konusu, Türkçe, Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecenin<br />

fonolojik ve morfolojik karşılaştırması olmasına rağmen, esas olarak Türkçe<br />

ve Korecenin karşılaştırılması çerçevesinde gerçekleşmiştir. Moğol ve Mançu-<br />

Tunguz dillerine ait örnek malzemenin karşılaştırmaya sonradan, şartların el<br />

verdiği ölçüde eklemlenmiş olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Eserin içeriğinin yaklaşık yirmi beş yıl önce yapılan akademik çalışmalara<br />

dayanıyor olması, sonrasında elden geçirilip günümüze uyarlanması gayretlerine<br />

rağmen, birtakım küçük eksiklikleri ortadan kaldıramamış gözükmektedir.<br />

Kitapta sayfa numaralarının, ilk bölümün (kitabın) başından ikinci bölümün<br />

(kitabın) sonuna kadar kesintisiz verilmiş olması, kitabı incelemek için eline alan<br />

araştırmacıya veya okura kullanım kolaylığı sağlamasına rağmen çalışmanın iki<br />

ana bölüm olarak tek kitap halinde basılması yerine, iki farklı müstakil kitap<br />

olarak basılmasının daha güzel bir fikir olacağı kanısındayız. Çünkü eseri<br />

oluşturan her iki ana bölümün, yani fonoloji ve morfoloji bölümlerinin önsöz,<br />

kısaltmalar, giriş, sonuç ve kaynakça bölümleri ayrı ayrıdır. Bu durum bize tek bir<br />

kitapla değil, iki ayrı kitapla karşı karşıya olduğumuz hissini vermektedir. Ayrıca<br />

çalışmada “kaynakça” bölümünde bazı önemli eserlerin unutulmuş olduğu<br />

görülmektedir. Mesela, Türkiye Altayistlerinden Osman Nedim Tuna’nın 1983<br />

yılında Türk Dünyası El Kitabı’nda da yayımlanan “Altay <strong>Dil</strong>leri Teorisi” adlı<br />

87 adet dipnotlu o değerli ve kuşatıcı çalışmasının, çalışmanın icrası sürecinde<br />

yararlanılmayıp “kaynakça”ya dahil edilmemesi herhalde bir ‘unutma ya da<br />

gözden kaçırma’ olarak değerlendirilmelidir. Son olarak, bu çalışmada Altay<br />

dillerinin karşılaştırmalı ses ve biçim bilgisi olarak tanıtılıyor olmasına rağmen,<br />

Japoncanın beş üyeden oluşan Altay dilleri ailesi dışında bırakılıp karşılaştırmaya<br />

dahil edil(e)memesi de tatmin edici şekilde bu çalışmada anlatılmalıydı, diye<br />

düşünüyoruz.<br />

Genel çizgileriyle tanıtmaya çalıştığımız bu eser, genel anlamda Türklük<br />

dünyası araştırma ve araştırıcıları, özel anlamda Altay dilleri araştırma ve<br />

araştırıcıları için önemli bir kaynak kitap olmaya adaydır. Maalesef dünyada<br />

ve özellikle Türkiye’de Altay dilleri ve Altay dilleri kuramı üzerine yapılan<br />

çalışmaların yetersizliği ortadadır. Ülkemizde Korece bilen Türklük bilimi ve<br />

223


Hasan Sevban Kapdan<br />

Altayistik üzerinde çalışan akademisyenlerin olmayışı üzüntü vericidir. İşte<br />

bu noktada, bu değerli çalışmanın önemi kendini göstermektedir ve eser, bu<br />

satırların sahibini olduğu kadar, diğer genç akademisyen adaylarını da Korece<br />

başta olmak üzere diğer Altay dillerini öğrenerek Altayistik alanında çalışmaya<br />

itecek niteliktedir.<br />

Sahasında bir ilk olma özelliğindeki bu çalışmayı, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

yayınları arasında yayımlanmasına izin vermek suretiyle Türklük bilimine<br />

ve Altay dilleri bilimine kazandıran Koreli akademisyen Han-Woo Choi’ye<br />

teşekkürü bir borç biliriz. Türklük bilimi dünyası emektarları, kendilerinden bir<br />

an önce karşılaştırmalı Altayistik çalışmalarına tekrar dönüp yeni araştırmalara<br />

imza atmasını beklemektedir.<br />

224


Yayın İlkeleri<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Uluslararası Hakemli Dergi<br />

Yayın İlkeleri<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisi, uluslararası hakemli bir dergidir. <strong>Bahar</strong> ve Güz<br />

olmak üzere yılda iki kez yayımlanır. Dört sayıda bir dizin oluşturulur. Dergi, Yayın<br />

Kurulu tarafından belirlenen yurt içi ve yurt dışındaki kütüphanelere, uluslararası<br />

indeks kurumlarına, abonelere ve ilgililere gönderilir.<br />

Amaç: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinin amacı, genel Türk dili, genel dil bilimi,<br />

tarihî ve çağdaş Türk lehçeleri alanlarındaki özgün çalışmalara bir ortam hazırlamak<br />

ve bu yolla söz konusu alanlardaki araştırmaları ilgili kamu oyuna duyurmaktır.<br />

Konu: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisi, tarihî ve çağdaş Türk lehçeleriyle genel dil<br />

bilimi konularını ele alan özgün araştırmalara yer verir.<br />

İçerik: Araştırmaya dayalı, alanında bir boşluğu dolduracak ve daha önce<br />

hiçbir yerde yayımlanmamış özgün yazılar ile bilimsel toplantılarda sunulmuş<br />

bildiriler (bu durum açık bir şekilde belirtilmek şartıyla), alanın gelişimine katkı<br />

sağlayacak tanıtım ve eleştiri yazıları <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinde yayımlanır.<br />

Yazıların Değerlendirilmesi: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisine gönderilen<br />

yazılar, Yayın Kurulu tarafından derginin yayın ilkelerine uygunluk bakımından<br />

değerlendirilir. Yayın Kurulunun uygun bulduğu yazılar, alanında çalışmalarıyla<br />

kabul görmüş iki hakeme gönderilir. İki hakemden olumlu rapor alan yazılar<br />

yayımlanır. Hakem raporlarından biri olumlu diğeri olumsuz ise, yazı üçüncü bir<br />

hakeme gönderilir. Hakemlere yazar adı gönderilmez ve hakemlerin isimleri gizli<br />

tutulur. Gelen raporlar beş yıl süreyle saklanır.<br />

Yazarlar hakemlerin eleştiri, öneri ve düzeltme taleplerini dikkate alırlar;<br />

katılmadıkları hususlar varsa, gerekçeleriyle birlikte itiraz etme hakkına sahiptirler.<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisine kabul edilmeyen yazılar istek hâlinde yazarlarına iade<br />

edilir.<br />

Yayın <strong>Dil</strong>i: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinin yayın dili Türkiye Türkçesidir.<br />

Ancak her sayıda Yayın Kurulunun kararıyla diğer Türk lehçelerinde de yazı<br />

yayımlanabilir.<br />

Yazım Kuralları<br />

1. Başlık: 14 punto, koyu, küçük harflerle yazılmalıdır.<br />

2. Yazar Adı: Başlığın altında sağ tarafta, soyadı küçük harflerle, koyu<br />

yazılmalı; unvan, görev yapılan kurum ve e-posta adresi italik olarak bir yıldız<br />

225


Yayın İlkeleri<br />

işareti ile soyadına dipnot düşülerek ilk sayfanın altında verilmelidir.<br />

3. Özet: Yazının başında, Türkçe ve İngilizce özet (en fazla yüz kelime)<br />

mutlaka bulunmalıdır. Özet içinde kaynak, şekil, çizelge vb. bulunmamalıdır. Özetin<br />

hemen altında en fazla on kelimelik anahtar kelimeler yer almalıdır. Özet ve anahtar<br />

kelimeler Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanmalıdır.<br />

4. Makale Metni: Yazılar, A4 boyutundaki kâğıtlara, MS Word programında<br />

Times New Roman yazı karakteriyle, 11 punto, tek satır aralığıyla, sayfa kenarlarında<br />

3’er cm. boşluk bırakılarak ve sayfalar numaralandırılarak yazılmalıdır. Gönderilen<br />

yazılar, 10 000 kelimeyi geçmemelidir. Metinde geçen örnekler eğik harflerle,<br />

anlamlar tırnak içinde ve düz olmalıdır. Yazılarda Türk <strong>Dil</strong> Kurumunun yazım<br />

kuralları geçerlidir. Yazar özel bir font kullandıysa, yazıyla ile birlikte bu fontları da<br />

göndermelidir. Ayrıca yazıda kullanılan resim, şekil vb. için numaralar verilmelidir.<br />

5. Kaynak gösterme ve alıntılar: Metin içinde atıflar ad ve tarih ve/veya<br />

sayfa olarak parantez içinde (Hacıeminoğlu 1991), (Hacıeminoğlu 1991: 30)<br />

şeklinde gösterilmelidir. Üç satırdan az alıntılar satır arasında ve tırnak içinde; üç<br />

satırdan uzun alıntılar ise satırın sağından ve solundan birer santimetre içeride, blok<br />

hâlinde, 9 puntoyla, tek satır aralığıyla verilmelidir. Atıfta bulunulan tezlerin hangi<br />

üniversitede, hangi akademik derece için ve hangi tarihte yapıldığı belirtilmelidir.<br />

Dipnotlar sayfa altında numaralandırılarak verilmeli ve sadece açıklamalar<br />

için kullanılmalıdır.<br />

6. Kaynaklar: Kaynaklar, metnin sonunda, yazarların soyadına göre alfabetik<br />

olarak, 9 punto, tek satır aralığıyla ve aşağıdaki biçimde yazılmalıdır. Eser adları<br />

yatık, makale adları tırnak içinde ve diğer bilgiler örneklerdeki gibi verilmelidir. Bir<br />

yazarın birden fazla yayını olması durumunda, kaynaklar yayımlanış tarihine göre<br />

sıralanmalı; bir yazara ait aynı yılda basılmış yayınlar ise 2008a, 2008b şeklinde<br />

olmalıdır.<br />

CLAUSON, Sir Gerard (2005), “Altayca Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir<br />

Değerlendirmesi” (Çev. İsmail ULUTAŞ) Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi V/2,<br />

Kış, Bornova, İzmir, s. 311-324.<br />

ECKMANN, Janos (1988), Çağatayca El Kitabı (çev. Günay KARAAĞAÇ),<br />

İÜEF Yayınları, İstanbul.<br />

ERCİLASUN, Ahmet B. (2007), “Türkçenin En Eski Komşuları” Makaleler<br />

(Haz. Ekrem ARIKOĞLU), Akçağ Yayınları, Ankara, s. 41-62.<br />

KARAHAN, Leyla (1997), “Fiil-Tamlayıcı İlişkisi Üzerine”, Türk <strong>Dil</strong>i, S.<br />

549 (Eylül), Ankara, s. 209-213.<br />

KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi),<br />

Ankara, TDK Yayınları.<br />

Yazıların Gönderilmesi<br />

Belirtilen ilkelere uygun olarak hazırlanmış yazılar, internet veya yazışma<br />

adresimize gönderilmelidir. Yazarlara raporlar doğrultusunda geliştirilmek veya<br />

226


Yayın İlkeleri<br />

düzeltilmek üzere gönderilen yazılar, gerekli düzenlemeler yapılarak en geç bir<br />

ay içinde tekrar dergiye ulaştırılmalıdır. Yazı işleri, esasa yönelik olmayan küçük<br />

düzeltmeler yapabilir.<br />

Yukarıdaki kurallara uymayan makaleler yayımlanmaz. Yayımlanan<br />

makalelerin fikrî ve ilmî, çevirilerin ise hukukî sorumluluğu yazarlarına /<br />

çevirmenlerine aittir.<br />

Yazışma adresi<br />

Doç. Dr. Ekrem Arıkoğlu<br />

Gazi Üniversitesi<br />

Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü<br />

06500-Teknikokullar/ Ankara/ TÜRKİYE<br />

Tel: 0 312 202 14 20<br />

dilarastirmalari@gmail.com<br />

www.dilarastirmalari.com<br />

227


Editorial Principles<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

International Refereed Journal<br />

Editorial Principles<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları is an international refereed journal and it is published twice<br />

a year as spring and fall seasons. An index is prepared and published at the end of<br />

each fourth issue. Each issue is forwarded to national/ international libraries and<br />

international indexing institutions determined by editorial board and to subscribers.<br />

Aim: <strong>Dil</strong> Araştırmaları is published to bring forth original studies in the<br />

fields of Turkish Language, linguistics, historical and modern Turkish Dialects and<br />

to inform the public opinion about these studies.<br />

Topic: Articles related to historical and modern Turkish Dialects and<br />

linguistics are published in <strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Content: Articles forwarded for publication must be original, contributing to<br />

knowledge and scientific information in related fields or bringing forth new views<br />

and perspectives. Articles shouldn’t have been previously published or accepted to<br />

be published elsewhere. Papers presented at conferences may be accepted (provided<br />

that it is clearly stated). Articles introducing works and critiques can also be published<br />

in <strong>Dil</strong> Araştırmaları.<br />

Evaluation of Articles: Articles forwarded to <strong>Dil</strong> Araştırmaları are first<br />

reviewed by the editorial board in terms of journal’s publishing principles. Those<br />

regarded as acceptable are initially sent to two referees who are well-known for their<br />

studies in the fields. Articles are published if the referees sent affirmative reports. If<br />

one of the reports is affirmative and the other is negative, it is forwarded to a third<br />

referee. Names of the authors are not sent to the referees. Names of the referees are<br />

also kept secret. The reports are kept for five years.<br />

The authors are expected to consider the criticism, suggestions and corrections<br />

proposed by the referees. If the authors disagree, they are entitled to express their<br />

views with justifications. Articles which are not accepted for publication can be<br />

returned to their authors if requested.<br />

The Language of Publication: The publication language of <strong>Dil</strong> Araştımaları<br />

is Turkish. Articles in other Turkish dialects may be published upon the decision of<br />

the Editorial Board in each issue.<br />

Writing Rules<br />

1. Title: The title should be written in bold, with 14 type size.<br />

228


Editorial Principles<br />

2. Name of the Author: It should be written with the surname in small<br />

letters and bold, under the title and on the right side. Academic position, institution<br />

and e-mail address should be written in italics with an asterisk as a footnote to the<br />

surname at the bottom of the first page.<br />

3. Abstract: The article should include an abstract in Turkish and English<br />

(in maximum 100 words) at the beginning of the text. There should be no reference<br />

to sources used, figures and charts etc. There should be key words, maximum ten<br />

words, under the abstract. Abstracts and key words should be written in Turkish and<br />

English.<br />

4. Main Text: The article should be written in MS word program in Times<br />

New Roman, 11 type size and 1 line on A4 format papers. There should be 3 cm<br />

space on the margins and pages should be numbered. Articles should not exceed<br />

10000 words. The examples should be in italic, their equivalents in Turkish should<br />

be in quotation marks and not in italic. The articles must confirm to the writing rules<br />

of The Turkish Language Association. If the author had used a special font type, he<br />

should forward it with the article. Besides, the pictures and figures etc. in the article<br />

should be numbered.<br />

5. Indicating Sources and Citations: References within the text should be<br />

given with name and date and/or page in parentheses as follows: (Hacıeminoğlu 1991),<br />

(Hacıeminoğlu 1991: 30). Citations less than 3 lines should be typed between lines and in<br />

quotation marks; citations more than 3 lines should be typed with indent of 1 cm in block, 9<br />

type size and with 1 line space. At which university, for which academic position and when<br />

the cited dissertations are prepared should be stated.<br />

Footnotes should be numbered at the bottom of the page, and be used only for<br />

explanations.<br />

6. References: References should be typed at the end of the text in alphabetical<br />

order of the authors’ surnames, with 9 type size and 1 line space as follows. The names of<br />

the works should be in italic, the names of the articles should be in quotation marks and<br />

other information should be as in the examples. If there are more than one source by the<br />

same author, then they will be listed according to their publication date; sources of the same<br />

author published in the same year will be shown as 2008a, 2008b.<br />

CLAUSON, Sir Gerard (2005), “Altayca Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir<br />

Değerlendirmesi” (Çev. İsmail ULUTAŞ) Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi V/2,<br />

Kış, Bornova, İzmir, s. 311-324.<br />

ECKMANN, Janos (1988), Çağatayca El Kitabı (çev. Günay KARAAĞAÇ),<br />

İÜEF Yayınları, İstanbul.<br />

ERCİLASUN, Ahmet B. (2007), “Türkçenin En Eski Komşuları” Makaleler<br />

(Haz. Ekrem ARIKOĞLU), Akçağ Yayınları, Ankara, s. 41-62.<br />

KARAHAN, Leyla (1997), “Fiil-Tamlayıcı İlişkisi Üzerine”, Türk <strong>Dil</strong>i, S.<br />

549 (Eylül), Ankara, s. 209-213.<br />

229


Editorial Principles<br />

KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi),<br />

Ankara, TDK Yayınları<br />

How to Forward Articles<br />

The articles prepared in accordance with the principles should be sent to the<br />

e-mail address given below. The articles returned to the authors for correction and<br />

improvement should be sent back to the Journal not later than one month. Minor<br />

editing may be done by Editorial Board.<br />

Articles not prepared in accordance with the principles above will not<br />

be published. The scientific responsibility of the published articles and legal<br />

responsibility of the translations belong to the authors/translators.<br />

Correspondence Address<br />

Doç. Dr. Ekrem Arıkoğlu<br />

Gazi Üniversitesi<br />

Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü<br />

06500-Teknikokullar/ Ankara/ TÜRKİYE<br />

Tel: 0 312 202 14 20<br />

dilarastirmalari@gmail.com<br />

www.dilarastirmalari.com<br />

230

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!