07.02.2015 Views

m. fuad köprülü'nün tarih anlayışına bir örnek - Gazi Eğitim Dergisi

m. fuad köprülü'nün tarih anlayışına bir örnek - Gazi Eğitim Dergisi

m. fuad köprülü'nün tarih anlayışına bir örnek - Gazi Eğitim Dergisi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

M. FUAD KÖPRÜLÜ’NÜN TARİH ANLAYIŞINA BİR<br />

ÖRNEK<br />

Dr. Miyase KOYUNCU *<br />

Özet<br />

Bu çalışmada Türk <strong>tarih</strong> yazımında yeni <strong>bir</strong> çığır açan Mehmet Fuad<br />

Köprülü’nün Osmanlı idari <strong>tarih</strong>ine yönelik kaleme aldığı “Bizans Müesseselerinin<br />

Osmanlı Müesseselerine Tesiri Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı eserinden yola çıkarak<br />

onun <strong>tarih</strong> anlayışı değerlendirilmeye çalışılmıştır. Köprülü’nün <strong>tarih</strong> anlayışı,<br />

beslendiği ve etkilendiği siyasi ve sosyal atmosfer dikkate alınarak incelenmiştir.<br />

Köprülü’nün Türk <strong>tarih</strong>ine ilgisi, din ve müesseseleri de içine alan Türk sosyal <strong>tarih</strong>ine<br />

yönelik araştırmalar yapmasına basamak teşkil etmiştir. Söz konusu eseriyle zihniyet ve<br />

bilimsel metodun önemine işaret etmiştir. Bu eserle, Türklerin hiç<strong>bir</strong> şey yapmadığı,<br />

fethettikleri yerlerdeki insanların geleneklerini kopya ettikleri yönündeki iddiaları<br />

karşılaştırmalar yaparak yıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunu mümkün<br />

kılan Türklerin sosyal yapısı üzerine yeni fikirler ve teoriler sunmuştur. Hepsinden<br />

önemlisi bütüncül <strong>bir</strong> <strong>tarih</strong> anlayışı getirererek <strong>tarih</strong>in bilimsel metodlarla nasıl<br />

yazılacağını göstermiştir.<br />

Anahtar Kelimeler: Mehmet Fuad Köprülü, <strong>tarih</strong>, Osmanlı Devleti, metod<br />

AN EXAMPLE OF M. FUAD KÖPRÜLÜ’S HISTORICAL APPROACH<br />

Abstract<br />

In this study the historical approach of M. Fuad Köprülü who ushered a new era in<br />

Turkish history writing has been evaluated by looking at his significant work on Ottoman<br />

administrative history, “Some Observations on the Influence of Byzantine Institutions on<br />

Ottoman Institutions”. Köprülü’s historical approach has been analyzed by taking political<br />

* Milli Eğitim Bakanlığı, İlköğretim Genel Müdürlüğü


1397<br />

and social atmosphere of his era into consideration. His interest in Turkish history became a<br />

step for him to make detailed research on Turkish social history covering religion and<br />

institutions. He underlined the importance of mentality and scientific method in his<br />

mentioned work. By this work he demolished the claims that Turkish men did not bring<br />

new things but they copied down traditions of people who had been living in their<br />

conquered area. He presented new ideas and methods about social structure of Turkish<br />

people who established Ottoman Empire. Most importantly, he marked how history can be<br />

written using scientific methods by bringing “total history” approach.<br />

Key Words: Mehmet Fuad Köprülü, history, Ottoman Empire, method<br />

Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp ile <strong>bir</strong>likte 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bilimsel<br />

<strong>tarih</strong> çalışmaları ile Türk <strong>tarih</strong>çiliği için yeni <strong>bir</strong> devir başlatan Mehmed Fuad Köprülü 1 ,<br />

1890 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Baba tarafından ünlü Osmanlı vezir-i<br />

azamlarından Köprülü Mehmed Paşa’nın kızı ile akrabalık bağları olan Köprülü’nün<br />

annesi ise ilahiyatçı Arif Hikmet Efendi’nin kızıdır. Aristokrat diyebileceğimiz köklü<br />

<strong>bir</strong> aileye mensup olan Köprülü, Daru’l-fünun Hukuk fakültesini üç yıl okuyup yarıda<br />

bırakmıştır. Yıllar sonra eğitimine devam etmemesinin nedenlerini ise; başarılı olmasına<br />

rağmen hukukun kendisini hayal kırıklığına uğrattığı, buradaki eğitimin zayıf olduğu,<br />

yeni Avrupa bilimlerini öğreten hocaların dil bilmemesi, doğru dürüst anlamadıkları<br />

yalan yanlış tercümelerden edindikleri bilgilerle ders anlatmaya kalkışmaları, orijinal<br />

metinleri kendisinin okuyabildiği ve Fransızca’sının da hocalarından daha iyi olduğu<br />

gibi gerekçeler sıralayarak, bu şartlar altında eğitimine devam etmenin ancak vakit<br />

kaybı olacağını düşündüğünü dile getirmiştir. 2<br />

Türk kültür ve ilim hayatına çok erken yaşlarda atılan Köprülü’nün yaşadığı<br />

dönem Türk <strong>tarih</strong>i için çok önemli <strong>bir</strong> dönüm noktasıdır. Osmanlı Devleti’nin son<br />

yıllarında dünyaya gelen Köprülü, İkinci Meşrutiyet sonrasında Türkçülüğün ilk<br />

neslinin yanında yer almıştır. Milletin hürriyet ve istiklali meselesinin ciddiyetle ortaya<br />

atıldığı sırada yetişmiştir ki devrin nev’i şahsına münhasır karakteri genç Köprülü’nün<br />

1 O.Turan, “Mukaddime”, Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul,1953, s.V-XXIII.<br />

2 Yedigün, 5 Aralık 1939, s.10.


1398<br />

lirik şiirlerinde de kendini hissettirmiştir. Köprülü’nün bu gençlik şiir denemelerinde<br />

elem ve hayal kırıklığı ifadelerinin yanında milletinin kuvvetine de derin <strong>bir</strong> inanış<br />

sezilmektedir. 3 1908 sonrasının demokratikleşme sürecinde erken denilebilecek <strong>bir</strong><br />

yaşta yayın hayatına giren Köprülü, Türk Yurdu ve Halka Doğru dergilerinin yazı<br />

kurullarında Türkçülüğün büyük isimlerinin yanında bulunmuş ateşli <strong>bir</strong> gençlik dönemi<br />

ve romantik <strong>bir</strong> duygusallığın ardından edebiyat ve <strong>tarih</strong>e kaymıştır. Onun bu romantik<br />

yaklaşımı ileride yapacağı çalışmalarda psikolojik <strong>bir</strong> itici güç vazifesi görmüştür.<br />

1940-50 arasında İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı 71 madde dahil olmakla<br />

üzere, 1500’ü aşkın kitap ve makalenin altında imzası olan Köprülü’nün tüm eserleri ve<br />

<strong>tarih</strong>çiliğinin her yönüyle ilgili yorum yapmak yazımızın sınırlarının çok ötesindedir.<br />

Burada sadece Köprülü’nün Osmanlı idari <strong>tarih</strong>ine ilişkin olarak<br />

değerlendirebileceğimizi düşündüğümüz “Bizans Müesseselerinin Osmanlı<br />

Müesseselerine Tesiri Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı eserinden yola çıkarak onun<br />

<strong>tarih</strong> anlayışının genel çerçevesini çizmeyi amaçlıyoruz. Köprülü’nün <strong>tarih</strong> anlayışını<br />

kavramaya çalışırken <strong>bir</strong> taraftan da yazarın bu eseri yazdığı <strong>tarih</strong>lerde Türk <strong>tarih</strong><br />

yazıcılığının gelişim sürecini Köprülü ile bağlantılı olarak değerlendireceğiz.<br />

Çalışmanın boyutları, sözünü ettiğimiz eserle sınırlı olup, Köprülü’nün sadece bu eseri<br />

yazana kadar geçirdiği dönem incelenmeye çalışılmıştır.<br />

20. yüzyılın henüz başlarında Türk milliyetçiliği ideologlarından ve<br />

Türkçülüğün ileri gelenlerinden Ziya Gökalp ile tanışan Köprülü, Gökalp okulunun<br />

sosyoloji ve edebiyat öğrencilerinden olmuştur. Temel araştırma metotlarını öğrendiği<br />

Gökalp tarafından ciddi akademik çalışmalar yapmaya teşvik edilmiştir. O dönemde<br />

Paris’te Türk <strong>tarih</strong>i ve Türk edebiyatı <strong>tarih</strong>i çalışmaları yapan ve yeni araştırma<br />

metotları öğrenen Yahya Kemal Beyatlı ile de teşrik-i mesaisi olan Köprülü, bu iki<br />

önemli ismin eğitim kurumları kurup Avrupa çizgisinde Türkiye’de modern bilimlerin<br />

öğretilmesi yönündeki isteklerine ortak olmuştur. Bütün diller ve edebiyatlar üzerine<br />

karşılaştırmalı <strong>bir</strong> çalışma yapmaya girişen Köprülü’yü, Beyatlı yapacak daha önemli<br />

işler olduğunu –mesela Ahmed Yesevi üzerine yapacağı <strong>bir</strong> araştırmayla milletinin<br />

3 N.Filipoviç, “Müellif Hakkında Not”, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, M. Fuad Köprülü,<br />

Ankara, 1972, s.XXXII.


1399<br />

kökenlerine ulaşacağını- söyleyerek bu alana kaymasını sağlamıştır. 4 1910-13 yılları<br />

arasında İstanbul’da <strong>bir</strong> çok okulda öğretmenlik yapmasının yanında şiirler de yazan<br />

Köprülü’nün edebiyat üzerine çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayınlanmıştır.<br />

Özellikle sosyoloji ve psikolojiyle alakalı yapmış olduğu Fransızca çeviriler onun ilmi<br />

bakış açısını da şekillendirme açısından mühimdir. 1913’de Gökalp’in de desteğiyle<br />

Dar’ül-fünunda Türk edebiyatı kürsüsüne atanması onun hayatının dönüm<br />

noktalarından <strong>bir</strong>idir. 5 Burada araştırma dünyasının içine girmiş ve yeni jenerasyona<br />

bilimsel metotları öğretme fırsatını yakalamıştır. Buradaki ilk yıllarında en önemli<br />

makalelerinden olan “Türk Edebiyatı Tarihinde Usul” 6 yayınlanmıştır ki bu eser,<br />

bilimsel metodun Türk edebiyatı <strong>tarih</strong>inde nasıl uygulanacağını gösteren önemli <strong>bir</strong><br />

misal olmuştur. Edebiyatı <strong>bir</strong> milletin inanç ve duygularının aynası olarak gören<br />

Köprülü’ye göre edebiyatın <strong>bir</strong> çok çeşidi vardır ve resmin tamamlanması için çok<br />

çeşitli kaynak kullanımı gereklidir.<br />

Yapmış olduğu çalışmalarda önemli etkenlerden <strong>bir</strong>inin Türk milliyetçiliği<br />

olduğunu 1945-50 yılları arasında Vatan gazetesinde yazdığı makalelerinde dile<br />

getirmektedir. “Milli <strong>tarih</strong> telakkisinin romantik devrini Türk nasyonalizmi de tabiatıyla<br />

görmüştür; Avrupa <strong>tarih</strong>çiliğinin Türkiye hakkında hiç<strong>bir</strong> ilmî esasa dayanmayan çok<br />

haksız menfî telakkileri karşısında bizim romantik <strong>tarih</strong>çiliğimizin aks’ül-ameli de ister<br />

istemez çok müfrit ve mübalağalı olacaktı ve oldu da... fakat, her yerde olduğu gibi<br />

bizde de bu romantik telakki, milli <strong>tarih</strong> tetkiklerine karşı umumi <strong>bir</strong> alaka uyandırmak<br />

ve umumi <strong>tarih</strong> içinde Türklerin rolünü araştırmaya sevk etmek itibariyle psikolojik <strong>bir</strong><br />

hamle yaratmıştır. Beni, otuz sene evvel mili <strong>tarih</strong> araştırmalarına sevk eden ve –insanı<br />

ümitsiz ve atalete düşürecek- maddi ve manevi bin türlü manialara karşı <strong>bir</strong> türlü bu<br />

yoldan ayırmayan <strong>bir</strong>icik amilin de, bu psikolojik hamle olduğunu itiraf etmeliyim...<br />

rasyonalizmden ayrılmamak hususundaki kati azmime rağmen, eski yazılarımda zaman<br />

zaman bu romantizmin tesirleri bulunduğunu saklayamam..” diyerek <strong>tarih</strong>çiliğinin çıkış<br />

noktasına işaret eden Köprülü, ilmi hakikatin hizmetkârı olduğunu unutmadığını zaten<br />

4 N. Sami Banarlı, Yahya Kemal’in Hatıraları, İstanbul, 1960, s.49.<br />

5 N. Sami Banarlı, “Köprülü’nün Hayatında Çizgiler”, Türk Kültürü, 1966, nu.47, s.960-8.<br />

6 Bilgi Mecmuası, 1(1329/1913), s.3-52.


1400<br />

<strong>tarih</strong>i hakikatin de Türk milletinin hakiki menfaatine mugayir olmayacağını ileri sürer.<br />

Köprülü’nün Türkçülüğünün yanında ilmi hayatında genelde Fransız pozitivizminin<br />

özelde de Durkheim sosyolojisinin Gökalp aracılığıyla edindiği etkisi de vardır. Tüm<br />

bunların yanında aile çevresinin, yetiştiği muhitin de kişiliğine kazandırdığı aristokrat<br />

ama ılımlı <strong>bir</strong> yapı, özellikle kültür alanında devamlılıklar arayışında etkili olmuştur.<br />

Yeni milli <strong>bir</strong> devletin yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla devlet,<br />

kendi milli devletçilik anlayışını geliştirme eğilimine girmiştir. Devletin kurucusu<br />

Atatürk’ün <strong>tarih</strong> tezi genel hatlarıyla “milli devleti <strong>tarih</strong>i temellere<br />

dayandırmak...mutlaka <strong>bir</strong> coğrafi bütüne dayandırmak zorunluluğu”ndan kaynaklanır<br />

ve Türk milletini, Cumhuriyeti kuran halk olarak tanımlamasının ardından “buradaki<br />

insanların kaynağını aramaya gidince ta Orta Asya’ya kadar gidip, insanların oradan<br />

dünyaya dağıldığını ve medeniyetin oradan çıktığını” ileri süren <strong>bir</strong> genel Türk <strong>tarih</strong>i<br />

vurgusu mevcuttur. 7 Atatürk’ün <strong>tarih</strong> tezi, Türklerin <strong>tarih</strong>inin laikleştirilmesine ve<br />

dünya <strong>tarih</strong>ine daha entegre olmasına vardırılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında resmi<br />

<strong>tarih</strong> tezlerinin gelişmesiyle örgütlenmenin gelişmesi el ele yürümüş hatta <strong>bir</strong>incisi<br />

ikincisinin itici gücü olmuştur. Eğitim çalışmalarında ön saflarda olan Köprülü’nün bu<br />

yıllarda olgunlaşan <strong>tarih</strong>çiliği, Cumhuriyet ideolojisinin resmi tezlerden daha sağlıklı<br />

gerçek izdüşümünü meydana getirmektedir. Köprülü, 20. yüzyıl başlarında oryantalist<br />

paradigmasını, bilim dünyasını ikna edici <strong>bir</strong> tarzda yıkıp, yerine bütüncül <strong>bir</strong> <strong>tarih</strong><br />

anlayışı getiren bilim insanıdır. 8<br />

Samimi <strong>bir</strong> Türk vatanperverliği ateşiyle <strong>bir</strong>likte, müspet ve ilmen müterakki<br />

olan her şeyi benimsemek istidadında olan 9 Köprülü, <strong>tarih</strong> yöntemi olarak Annales<br />

okulunun longue durée anlayışından yani uzun dönemi vurgulayan sosyo-ekonomik<br />

<strong>tarih</strong>çiliğinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Karşılaştırmalı <strong>tarih</strong> anlayışı ve <strong>tarih</strong>i <strong>bir</strong><br />

bütün olarak algılama da bu okuldan etkilendiği konulardandır. Annales okulunun<br />

integral <strong>tarih</strong> anlayışıyla hiç<strong>bir</strong> milli <strong>tarih</strong>in umumi <strong>tarih</strong> içine sokulmadan tetkik<br />

7 E. Ziya Karal, “Osmanlı Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten, nu: 14-15, 1940, s.175-189<br />

8 H. Berktay, “Tarih Çalışmaları”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İletişim yay.,<br />

c.9, s.2465.<br />

9 Filiboviç, agm, s.XXXIV


1401<br />

edilemeyeceği ve umumi <strong>tarih</strong>in de sadece batı ile sınırlı olmadığı vurgusunu<br />

yapmaktadır.<br />

Türk edebiyatı üzerine yaptığı derin tetkiklerle Türk edebiyatını, Türk <strong>tarih</strong>i<br />

gibi <strong>bir</strong> bütün olarak ele alınması gerektiğini ve bu edebiyatın İslam öncesi Türklerin<br />

algılayış, inanç ve yaşam tarzlarından etkilenerek geliştiğini göstermiştir. Köprülü’nün<br />

Türk <strong>tarih</strong>ine ilgisi, din ve müesseseleri de içine alan Türk sosyal <strong>tarih</strong>ine yönelik daha<br />

derin araştırmalar yapmasına basamak teşkil etmiştir. Sosyolojik çalışmaların etkisine<br />

ve önemine dikkat çeken Gökalp’in etkisiyle, Köprülü, yeni <strong>bir</strong> din ve medeniyetle<br />

tanışan her topluluk gibi Türklerin de İslam’ı kabulle <strong>bir</strong>likte eski inanç ve<br />

geleneklerinden <strong>bir</strong> çoğunu muhafaza ettiklerini ve sonuçta yeni <strong>bir</strong> İslami toplum<br />

oluşturduklarını ileri sürer. Bu bağlamda kaleme aldığı “Türk Edebiyatında İlk<br />

Mutasavvıflar” 10 adlı çalışmasıyla modern Türk din <strong>tarih</strong>i çalışmalarının kurucusu<br />

addedilmiştir.<br />

1930 ve 40’lı yıllarda özellikle edebiyat ve sosyal <strong>tarih</strong> alanında yoğunlaşan<br />

çalışmalarında zihniyet ve metodun önemine işaret etmiştir. Türklerin hiç<strong>bir</strong> şey<br />

yapmadığı, fethettikleri yerlerdeki insanların geleneklerini kopya ettikleri yönündeki<br />

iddiaları tamamen yıkmıştır. Türk toplumunun <strong>tarih</strong>sel tekâmülü konusunda <strong>bir</strong> çalışma<br />

sahası açmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunu mümkün kılan Türklerin sosyal<br />

yapısı üzerine yeni fikirler ve teoriler sunmuştur. Bu konuda da en güzel örneği “Bizans<br />

Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri Hakkında Bazı Mülahazalar” başlığı<br />

altındaki eseri oluşturur. 11<br />

19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında özellikle Bizans <strong>tarih</strong>iyle uğraşanlar<br />

ve oryantalistler, Bizans ve Osmanlı müesseseleri arasında benzerlikler olduğu tezini<br />

ortaya koymuşlardır. Osmanlı Devleti, İstanbul’u alarak Bizans’a son verdiğinden ve<br />

Bizans ve Osmanlı müesseseleri arasında benzerlikler olduğu tezinden çıkarımlarda<br />

10 M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, İstanbul, 1918/Latin alfabesi ile<br />

Ankara, 1966.<br />

11 Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, I, 1931, s.165-313)/ Bizans Müesseselerinin<br />

Osmanlı Müesseselerine Tesiri, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1981( İngilizcesi için bkz. Some<br />

Observation On The Influence of Byzantine Institutions on Ottoman Institutions, trans. Gary<br />

Leiser, TTK, Ankara 1999.)


1402<br />

bulunup teoriler geliştirmişlerdir. Osmanlı’yı “İslamlaşmış Bizans” olarak tanımlayıp<br />

bunu çağdaş Avrupa <strong>tarih</strong>inde <strong>bir</strong> “gerçek” olarak telakki etmişlerdir. Bu “gerçek”<br />

üzerinde duran Köprülü, <strong>tarih</strong>sel araştırmalarda sürekli vurgu yaptığı tekamül ve<br />

karşılaştırmalı metodu kullanarak bahsettiğimiz yanılgıyı göstermeyi amaçlamıştır. İlk<br />

bölümde söz konusu bütün <strong>tarih</strong>çilerin hangi açılardan Bizans ve Osmanlı müesseseleri<br />

arasında benzerlikler ileri sürdüklerini teker teker değerlendirmeye tabi tutmuş ve<br />

objektif olarak bu <strong>tarih</strong>çilerin fikirlerini aktarmıştır. Bunlar arasında Alfred Rambaud,<br />

Ch. Diehl, G. Finley, E. Oberhummer, R. V. Scala, I. Jokolov, J. H. Kramers, N. Iorga<br />

isimlerini zikredebiliriz. Köprülü, bu kişilerin görüşlerinin ardından yanlışlarına ayırdığı<br />

bölümde, kısaca yanlışlığın en önemli faktörlerinin 14. yüzyıl Osmanlı <strong>tarih</strong>inin<br />

belirsizliği ve söz konusu bu meselede Avrupalı <strong>tarih</strong>çilerin yanlış çıkarımlara<br />

sürüklenmesi olarak gösterir. Bu yanlış algılamaların temel noktası, “Türklerin <strong>tarih</strong>i<br />

rolü sadece askeri yönde yıkıcı olmuştur ve medeni hayatta olumlu <strong>bir</strong> rolleri yoktur”<br />

yargısıdır. Ancak bu iddiaları ileri sürenler <strong>tarih</strong>e bilimsel metot kullanarak<br />

yaklaşmamaktadırlar. Kopya etme iddiaları yönündeki tek dayanakları “aynı sosyal<br />

şartlar aynı sonuçları doğurur” olmuştur. Köprülü, bu tür iddialara cevap vermeden önce<br />

sağlam temellere dayanmak ve akla uygun yorumlar getirdiğini de ispat etmek için<br />

İstanbul’un fethinden önce Bizans ve Osmanlı arasında ilişkiler neticesinde “hiç mi <strong>bir</strong><br />

etkileşim olmamış da her şey İstanbul’un fethiyle gün yüzüne mi çıkmış” gibi sorular<br />

yöneltir. Amacının sadece <strong>tarih</strong>sel metodu göstermek olduğuna vurgu yaparak Osmanlı<br />

müesseselerinin kökenlerine nereden nasıl bakılması gerektiği üzerinde durur.<br />

Ona göre, tüm sosyal, hukuki müesseseler üzerinde çalışma yapmak için İslam<br />

öncesi dönemlerden başlayarak kronolojik <strong>bir</strong> sırayı takiben değişik zaman ve<br />

coğrafyalarda teşekkül etmiş Türk devletlerinde bahsi geçen kurumların ne tür <strong>bir</strong><br />

gelişim süreci takip ettiği ve mevcut dış etkenlerin neler olduğunun tespit edilmesi<br />

gerekmektedir. Tekâmül seyrini takip etme ve karşılaştırmalı olarak inceleme,<br />

müesseselere bakış tarzının temelini teşkil eder. İslam’ı kabulden sonraki etkileşim de<br />

tek yönlü değildir ki özellikle Büyük Selçukluların kuruluşundan sonra Türk devlet<br />

müesseseleri İslam dünyasında güçlü <strong>bir</strong> etkiye sahip olmuştur. Genel olarak <strong>tarih</strong>sel<br />

metodunu ve etkileşimin ne tarzda olabileceği sentezini yaptıktan sonra Köprülü,


1403<br />

Bizans’tan Osmanlı’ya geçtiği varsayılan çeşitli müesseselerin kökenleri ve İstanbul’un<br />

fethine kadar nasıl <strong>bir</strong> <strong>tarih</strong>sel seyir takip ettikleri meselesine geçer. Vezir-i azam, çift<br />

beylerbeylik, kadıasker, reisü’l-küttab ve nişancı, defterdar, kaptan paşa, hadım ağalar,<br />

çavuşlar, vergi sistemi, timar sistemi, ordunun organizasyonu, imparatorluk kavramı ve<br />

hükümranlık, hilal meselesi, bürokrasi, Grekçe’nin kullanımı, idari bölünme ve<br />

şehremaneti, saray gelenekleri gibi geniş <strong>bir</strong> yelpazeyi teker teker ele alıp kökenlerini<br />

inceler. Biz burada <strong>bir</strong> örnek teşkil etmesi bakımından bürokrasiyi değerlendirmesine<br />

yer vereceğiz. Köprülü’ye göre, Osmanlı’nın kuruluşundan önce varolan ve Anadolu’da<br />

önemli izler bırakan Anadolu Selçuklu Devleti, 13. yüzyılda her yönden sağlam <strong>bir</strong><br />

devlet sistemi ve görev ve otorite sınırları tam olarak belirlenmiş ve düzenlenmiş güçlü<br />

<strong>bir</strong> bürokrat sınıfa sahiptir. Yüzyılın sonunda Anadolu’da varlıkları hissedilen İlhanlılar<br />

da güçlü <strong>bir</strong> devlet geleneğine sahiptir. Selçuklular ile ilişkileri olan Memlüklerde de<br />

devletin işleyiş tarzı çok da farklı değildir. Osmanlılar, Selçuklu mirasının varisidir ve<br />

14. yüzyıl Selçuklu, İlhanlı ve Memlükler örneklerini alarak kendi idari müesseselerini<br />

kurmuşlardır. Osmanlı bürokrasisi de kısmen benzer müesseselere sahip Karaman,<br />

Germiyan gibi beyliklerde hizmet etmiş kimselerce meydana getirilmiştir. Bu miras<br />

meselesine medreseler örneğini verdikten sonra 14. yüzyıl Osmanlı bürokrasisinin<br />

tamamen Müslüman ve Türk unsurlarca teşekkül edildiğini ve hiç<strong>bir</strong> Bizans etkisinin<br />

mevcut olmadığını iddiası ile devam eden Köprülü’ye göre II. Mehmed (1451-1481)<br />

zamanında tüm kalemiyenin ve finansla ilgilenenlerin Grek kökenli olduğuna dair<br />

hiç<strong>bir</strong> <strong>tarih</strong>sel kanıt yoktur ve finansal konular, İlhanlıları örnek alarak düzenlenmiştir.<br />

Osmanlı idari teşkilatında Hıristiyanlar alt düzeyde <strong>bir</strong>kaç memur -Hıristiyan<br />

köylerinden vergi toplayan memurlar- ve yabancı devletlerle ilişkilerde iletişimi<br />

sağlayan tercümanlarla sınırlıdır. Zaten tercüman bulundurma geleneği Anadolu<br />

Selçuklularında ve Karaman’da da mevcuttur. Köprülü, her <strong>bir</strong> müessese üzerinde tek<br />

tek yaptığı değerlendirmelerin ardından üç genel yargıya ulaşır. Ona göre, II. Mehmed<br />

döneminde saray yaşantısının ve devlet mekanizmasının hiç<strong>bir</strong> <strong>bir</strong>iminde esaslı değişim<br />

yaşanmamıştır. Sosyal hayatın tüm alanlarında olduğu gibi Osmanlı Devleti’nin hukuki<br />

tekâmülü de tabii mecrasını takip etmiştir. Osmanlı idari teşkilatı, finansal yapı tarzı ve<br />

saray gelenekleriyle ilgili olarak yapılan her türlü analiz Osmanlı müesseseleri


1404<br />

üzerindeki Bizans etkisini reddeder. Bizans etkisi ancak, Osmanlı denizciliğinin<br />

gelişiminde ya da “alay”, “efendi” gibi kelimelerle oldukça sınırlı <strong>bir</strong> alanda görülebilir.<br />

Osmanlı Devleti, <strong>bir</strong> Müslüman Türk sultanlığıdır ve kısmen İlhanlı ve Memlük etkisi<br />

altında Anadolu Selçuklu idari geleneğini miras almıştır. Köprülü, İstanbul’un alınışı ve<br />

Fatih’in kanunlarını Anadolu Türk toplumunu sosyo-ekonomik ve kurumsal<br />

devamlılığında büyük <strong>bir</strong> kopukluk olarak değerlendirmez. Ona göre, II. Mehmed’in<br />

kanunnameleri, ancak çok önceden mevcut <strong>bir</strong> örfi hukukun yazıya geçirilişi olabilir.<br />

Bizans ve Osmanlı arasındaki ilişkiler, ne İstanbul’un fethinden önce ne de sonra<br />

Osmanlı gelişim sürecinde ciddi <strong>bir</strong> etki yapmamıştır. Osmanlı öncesi devletlerle,<br />

Bizans arasında etkileşim vardır ve Osmanlı’ya da bu etki az da olsa beylikler<br />

vasıtasıyla dolaylı yoldan gelmiştir.<br />

Köprülü’nün bu çalışmayı yaptığı dönem yeni <strong>bir</strong> devletin kurulduğu,<br />

milliyetçiliğin hem Türkiye’de hem de komşu ülkelerde güçlü olduğu <strong>bir</strong> zaman<br />

dilimidir. Bu akımın Türkiye’de yansımalarından <strong>bir</strong>i de Türk milli kimliğini araştırmak<br />

ve Türklerin <strong>bir</strong> <strong>tarih</strong>i ve kültürü olduğunu göstermek çabasıdır. Türklerin sadece<br />

savaşçı <strong>bir</strong> ırk olduğu, kültürlerinin olmadığı ve üzerinde hakimiyet kurdukları<br />

milletlerin medeniyetini benimsedikleri yönündeki yargıları reddetmektir. Balkan<br />

savaşları, I. Dünya Savaşı ve Türk Yunan savaşlarıyla “korkunç Türk” imajı Avrupa’da<br />

iyice yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu imaj Bizans <strong>tarih</strong>i yazarları ve özellikle Balkan<br />

milliyetçi <strong>tarih</strong> yazarlarının fikirlerine hizmet edici <strong>bir</strong> durumdur. Osmanlılar<br />

hakkındaki bu görüşlerle ciddi <strong>bir</strong> şekilde bilimsel platformda mücadele eden kişi ise<br />

Köprülü’dür. Sadece Bizans <strong>tarih</strong>çilerinin metodolojisini eleştirmekle kalmamış<br />

Türklerin medeniyetsiz <strong>bir</strong> halk olduğu yönündeki popüler batılı inanca ciddi, sağlam<br />

<strong>bir</strong> eleştiri getirmiştir. Bir anlamda da oryantalistlerin Orta Doğu <strong>tarih</strong>ine bakış açısına<br />

<strong>bir</strong> eleştiri getirerek Osmanlı müesseseleri ve kültürünü bilimsel gerçeklerle açıklama<br />

çabası içine girmiştir. Bizans müesseselerinin Osmanlı müesseseleri üzerine etkileri<br />

konusunda belki de en büyük eksiklik, Köprülü’nün <strong>bir</strong>incil Bizans kaynaklarına yer<br />

vermemesidir. Bunun en önemli nedeninin <strong>bir</strong>incil kaynakları aktarma yoluyla değil de<br />

bizzat kendisinin okuyup değerlendirmesi gerekliliğine inanması ama bunun için dil<br />

konusunun <strong>bir</strong> engel teşkil etmiş olabileceği düşünülebilir.


1405<br />

Mehmed Fuad Köprülü’nün, ilgi alanı o kadar geniştir ki burada sadece<br />

Osmanlı idari <strong>tarih</strong>i ve <strong>bir</strong> kısım müesseseleri değerlendirmeye tabi tuttuğu eserine<br />

dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Köprülü’nün Türk <strong>tarih</strong> yazıcılığı açısından belki de en<br />

önemli özelliği değişik ilgi alanlarının talebelerine de yansımış olması ve <strong>tarih</strong><br />

yazıcılığımızdaki temel taşları oluşturan isimlerin Köprülü’nün öğrencisi olmasıdır.<br />

Türk <strong>tarih</strong> yazıcılığına <strong>bir</strong> teori kurgusu çerçevesinde yaklaşan Köprülü’ye göre kısaca<br />

Osmanlı Devletini, Anadolu Selçukluları idari ananelerine varis olmuş ve kısmen<br />

İlhanlıların ve Memlüklerin tesiri altında kalmış <strong>bir</strong> Türk İslam saltanatı olarak tasvir<br />

ederken bütün müesseseleriyle, siyasi gelenekleriyle Bizans’ın İslamlaşmış <strong>bir</strong> devamı<br />

sayan görüşlerin de yanlışlığını bilimsel <strong>bir</strong> tarzda hem de karşıt görüşlerin içinde<br />

bulunduğu kültürce üretilen <strong>tarih</strong> metodolojisini kullanarak cevap vermiştir.


1406<br />

KAYNAKÇA<br />

Banarlı, N. Sami “Köprülü’nün Hayatında Çizgiler”, Türk Kültürü, 1966, nu.47,<br />

s.960-8.<br />

Banarlı, N. Sami Yahya Kemal’in Hatıraları, İstanbul, 1960, s.49.<br />

Berktay, Halil “Tarih Çalışmaları”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi,<br />

İletişim<br />

Bilgi Mecmuası, 1(1329/1913), s.3-52.<br />

Filipoviç, N. “Müellif Hakkında Not”, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, M. Fuad<br />

Köprülü, Ankara, 1972.<br />

Karal, E. Ziya “Osmanlı Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten, no:14-15, 1940, s.175-189<br />

Köprülü, M. Fuad, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, Ötüken<br />

Neşriyat, İstanbul 1981(İngilizcesi Some Observation On The Influence of Byzantine<br />

Institutions on Ottoman Institutions, trans. Gary Leiser, TTK, Ankara 1999.)<br />

Köprülü, M. Fuad, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara, 1972.<br />

Köprülü, M. Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, İstanbul, 1918/Latin<br />

alfabesi ile Ankara, 1966.<br />

Turan, Osman, “Mukaddime”, Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul, 1953.<br />

Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, I, 1931.<br />

Yedigün, 5 Aralık 1939.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!