28.02.2015 Views

64c7e3ce9c4d311ebdbac7c167dbb673f9e948b5

64c7e3ce9c4d311ebdbac7c167dbb673f9e948b5

64c7e3ce9c4d311ebdbac7c167dbb673f9e948b5

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

gi şeyden ödün vermedi... Ve ödün vermemek insanlara genellikle<br />

kendi yaptığının onayı gibi görünür... Böylece belgeselciler<br />

biz sosyal bilim yapmıyoruz, onların m etodlarından, sorgulamalarından<br />

uzak durm ayız tabii... Yeter ki bize ortaya atsınlar<br />

bunları diyebilirler... Bu dem ektir ki, orası bam başka bir alan<br />

ve biz oradan sorum lu değiliz... Aynı şeyi sosyal bilimci ve tarihçi<br />

arkadaşlarım ızın tavrından da hissebiliyordum : belgeselciler<br />

önce sosyal bilim cilere bir kulak versinler... Bunun çok<br />

basit nedeni ise hiç kim senin TRT’de ve diğer kanallarda yayınlanan<br />

belgesellerin derinliğine, hiç değilse ciddiyetine bile inanamaması...<br />

Bu topu karşı tarafa atm aktan başka bir şey değildir... Ç ünkü<br />

insan düşüncesi tektir ve çoktur... İkisi birden olabilmesinin<br />

nedeni, üretilebildiği ortam ların çoğulluğundadır. M üzikte,<br />

sosyolojide, anatom ide, fizikte, sinemada, videoda, en geniş<br />

anlamıyla gündelik hayatta fikirler üretilebilir ve bunlara bağlanan<br />

arzular eşit olduğu için (buna ileride geleceğim) hiçbirisi<br />

diğerinin altında ya da üstünde değildir...<br />

Bugün sosyal bilim ler (mesela antropoloji) artık pek bulam a­<br />

dığı eskimo kabilelerini gözlemlemekle kalmaz, aynı zamanda<br />

Flaherty’niıı 1921 tarihli Nıınook filmini de ciddiye alm ak zorundadır...<br />

Üstelik Flaherty ne Boas’tan ne de başka bir antropologtan<br />

pek de bir şeyler okum am ış gibi göründüğü halde...<br />

Bir “belgeselci” ise tutup “ben Nietzsche çekeceğim”, “Durkheimvari<br />

çekeceğim ” diyebilir... Bu belgeselde değil, sinem anın<br />

en ağırlıklı yatırım ını yaptığı “fiction” alanında bile böyle işleyebiliyor...<br />

Ve biz bugün bütün eserini birkaç bölgedeki dört<br />

duvar arasına sığdırabilen bir yazara, Dosıoyevski’ye hâlâ “psikolojinin<br />

kurucusu” muamelesi yapabiliyoruz...<br />

Görsel-işitsel m edya ile tekstüel-eleştirel medya arasında o<br />

kadar sert bir ayrım yapılamaz diye düşünüyorum ... Birincisi<br />

giderek genel külıür haline geliyor - gittikçe daha az okuyor,<br />

daha çok seyrediyoruz... Ama bu bir pasiflik değildir... Böyle<br />

bir a priori vaziyet yok... Ç ünkü yüz yıldır insanlar sinem ayla<br />

(newsreels, belgeseller ve koskoca bir sinem atografik dünya),<br />

elli yıldır televizyonla, otuz yıldır “kendilerini de kayde-<br />

39

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!