11.07.2015 Views

Mart-Nisan ok - Ankara Ağın Derneği

Mart-Nisan ok - Ankara Ağın Derneği

Mart-Nisan ok - Ankara Ağın Derneği

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

leri yuvasından fırlamış gibi Venkli Metin Öztürk’ünüzerine yürür. “He ulan, hazıra konmuşsuz!..Et benden, patates benden, bulgurpirinç-mercimekbenden, ekmek çay benden…”dedikten sonra Metin’in yakasına yapışır.“Ulan, atın mı var, katırın mı var, et keseceksatırın mı var? Ulan yiyip içip bir de üzümekarşı gülirsin” der ve birbirlerine girerler.Bu sırada Müdür muavini Mehmet Bey arayagirer. Hakkı esasen ona da ç<strong>ok</strong> kızmaktadır.Salonda diğer oturanlar da araya girip, zorlaonu bir sandalyeye oturturlar. Mevlüt bir sigaraverir, Akif çayını getirir ve sonunda durumdüzelir. Hakkı kalkıp Metin’e sarılır. MehmetBey, “Hakkı, az önceki halin neydi?” deyincekalkıp ona da sarılır ve şöyle der. “Anam, sizlereganım gaynir. Sizleri ç<strong>ok</strong> sevirim.” Yağmurdinmiştir. Hakkı tekrar araziye çıkar.Dört-beş yıl önce kaybettiğimiz Hakkı’yaAllah’tan rahmetler diliyorum.Tarlabaşı Mezrası’ndan Kurdik Dayı:Kısa boylu, yüzü güleç,kalın camlı gözlüğünün altındagözleri parıl parıl parlayan,hesabını kitabını bilen,gençliğinde güçlü kuvvetli,çiftinde çubuğundaolan, kimseye karışmayanve komiklik yapan (birazcık Hacivat’a benzer),iyi bir aile reisiydi Kurdik Dayı. Yaklaşık 5-6yıl önce ne yazık ki onu da toprağa yolladık.Ağın’a gelebildiği zamanlarda, BerberFevzi Dayı’nın Koçan’daki dükkânında otururve tıraş olmak için sıra beklerdi. Gelip gidenlerden,ç<strong>ok</strong> iyi anlaştığı Serhan Polat’ı sorarve oraya gelmesini söylerdi. Serhan eğer seferdedeğilse, Kurdik Dayı köye dönene kadarberaber olup sohbet ederler, sonra Serhan onuköye yolcu ederdi.Bir gün Tarlabaşı (Haskini) Mezrası’ndakiarazi anlaşmazlığı için, mahkeme keşif içinaraba tutar. Şoför Serhan Polat’tır. Savcı, hâkim,tapu müdürü ve diğer görevliler (RıfkıSerttaş veya İbrahim Erdemli), dosyalar vedaktilo makinesi ellerinde Haskini’ye giderler.Köydeki davacı, davalılar ve şahitler dedava konusu olan araziye ç<strong>ok</strong>tan gitmişlerdir.Kurdik Dayı durur mu, o da merakından oradahazır bulunmaktadır. Kâtip dosyayı açmış,hâkim de iddianameyi yüksek sesle <strong>ok</strong>umaktadır.“Kuzeyi dağ, güneyi Yaşar’ın, doğusuCoşkun’un, batısında Kemal’in tarla ve meşeliğibulunan arazide…” dediği sırada, KurdikDayı birden patlıyor. “Vay kerhaneci deyyusvay, ula buraları benden eyi tanir” diyor. Hâkim,“Bu kimdir? Gel bakalım buraya” deyince,köylüler özür dileyerek uzağı göremeyenKurdik Dayı’yı hâkim beye tanıtıyorlar.Küzne Köyü’nden Mevlüt Köprülü:Ağın’ın tanınmış melülkişilerinden biri olan MevlütKöprülü; etrafa zararıd<strong>ok</strong>unmayan, ç<strong>ok</strong> dinleyip,az ve olumlu konuşan,günlerinin çoğunu emniyetbinasında geçiren, hafiföne eğik düşecekmiş gibiyürüyen birisiydi. Okumayazması y<strong>ok</strong>tu.Bir kış akşamı, Koçan’daki yukarı kahvede,sobanın yanındaki <strong>ok</strong>ey masasında oyunoynayanlardan daha fazla kalabalık bir seyircitopluluğu, iddialı oyunu dikkatli bir şekildeizlemektedirler. Bunların arasında Mevlüt devardır. Oyunda son el oynanmaktadır ve sayılarbirbirine ç<strong>ok</strong> yakındır. Sıfır yapan canınıkurtaracaktır. Ayaktakilerden biri, Mevlüt’eşaka yollu, “ Mevlüt, sakın A....’nın elini söyleme”der. Heyecan son haddini bulmuş veortalık oldukça sessizdir. Aynı kişi, ikinci defayine, “Mevlüt, sakın elini söyleme” der.Ayaktakilerden bir başkası, “ Yahu… Mevlüt’ün<strong>ok</strong>uması yazması mı var ki elini söylesin”der. Bu söz üzerine içerleyen Mevlüt,“Niye oğlum, niye <strong>ok</strong>umam yazmam y<strong>ok</strong>muş.Elindeki iki taşı ters çevirmiş. Açsın kisöyleyem” (Okeylerin yeri belli olmuştur) sözüüzerine ıstakalar ters çevrilir, herkes kahkahalarıkoyverir. Oyun bitmiştir...Mevlüt’ü yakalandığı amansız hastalık yüzündengeçen yıl kaybettik. Toprağı bol, mekânıcennet olsun.6 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


AĞIN’DA ESKİ NİŞAN, NİKÂH, DÜĞÜNLERİsmail N. BEYDEMİR(Geçen sayıdan devam)Uzak yerlerdeki yakınlara, düğün başlamadanönce yazılı, yahut ısmarlama ile çağrıyapılmıştır. Yörede tanınmış yemek pişiricilerdenbiri getirilip konuklar için yiyecek hazırlığıda yapılmıştır. Yöremizde bu işi iyi yapanHoroçlu Hakkı Çavuş, aranan ustalardandı.Düğünün birinci günü, sabah yemeğindensonra düğün alanında toplanılıp kısa bir fasılgeçirilirken düğüncü gideceklerin toplanmasısağlanırdı. Gelin evinin uzaklığına göre düğüncügidişi ayarlanır, uzak bir yere gidilecekseerken çıkılır, köy içindeyse öğlen sonunadek de beklenirdi. Bu günün düğüncüsüdamat evinin céhézini kız evine götürmek içingiderdi. Geline alınmış giysilerin konduğu“séshğane” denilen sandık, yatak takımı gibieşyalar evde sergilenerek komşuların görmesisağlanırdı. Uzak yerlere gidilen düğüncülerdeçoğu kez kız yakını gençlerin çalgıyıyanlarında bırakma istekleri sorun çıkarırdı.Kız evinin nazını çekmek, yumuşak davranmak,oğlan tarafının görevidir. Bu durumdaoğlanın kirvesi ve sağdıcı araya girerler, çalgıiçin ısrarı yenemezlerse, yakınlarda bir yerlerdesağlanan bir çalgı takımıyla gençlerin gönüllerialınırdı.İkinci gece, düğünün en önemli bölümüdür.Düğün alanı gündüzden hazırlanıp, ışıklandırmadüzeneği ile gösteriye sunulacaktemsil için gerekli sahne hazırlanırdı. Dut çarşaflarıylayapılan oyun yeri, kadın ve erkekleriniyi izleyebileceği durumda hazırlanır, akşamyemeği erkenden yenir ve oyunlarla eğlencelerbaşlardı. Artık gelecek kimsenin kalmadığıanlaşılınca, konuklar gündüzden hazırlanangözleme yerlerine sıralanıp otururlar veçalışılan oyun oynanırdı.Müsamere denilen bu oyun sürerken biryandan da güveyinin kına töreni için hazırlıkyapılır, “Dede Oyunu” denilen gösteri için“Dede”, “Zeybekler” ve “Dedenin Kızları”hazırlıklarını yaparlardı. Dedeyi oynayacakoyuncuya sakal takılırdı. Yöremizde bu oyunubüyük bir başarı ile oynayan, KarabekmezDayı’nın damadı Hastekli Süleyman T<strong>ok</strong>makağabeyimiz vardı. Çıplak bacaklı iki erkekoyuncunun eline, ucunda dolanmış beze gazdökülüp yakılan sırıklar verilir ve iki erkekoyuncuya da kadın giysisi giydirilip başlarınaörtü takılırdı. Bu gece için müsamere hazırlığıyapılmamışsa, “Dede-Zeybek Oyunu” kesinlikleyapılması gereken bir gösteridir. Kına vedede hazırlıkları tamamlanınca çalgı çağrılır,önce Dede, Zeybekler ve Kızlar ortaya gelirlerdi.Zeybekler ellerindeki ucu yanan sırıklarlaortalığı açar, alanı genişletirlerken Dede,Muhtar’ı çağırırdı. Muhtar adına, gözleyicilerdenbiri çıkar ve Dede’nin oynamak içinistediği izni verirdi. Bunun üzerine Dede ilekızları oynamaya başlarlardı. Dışarıdan birilerikızlara sarkıntılık ederlerken, Dede elindekideğnekle kızlarını korurdu. Bu aradabaşka bir kimse kızlardan birini çekip oyunalanı dışına çıkarır, kızının kaçırıldığını farkeden Dede de dövünüp dururken diğer kızı dakaçırırlardı. Daha ç<strong>ok</strong> dövünen Dede, sonundadüşüp bayılırdı. Zeybekler ortayı açık tutmayaçalışırken, Muhtar, kızları bulup Dede’ninbaş ucuna getirirdi. Muhtar, Dede’yiayıltamayınca kızlar Muhtar’ı bir yana itipDede’nin başının üstüne çömelir ve burnunayellenir gibi yapıp Dede’yi ayıltırlardı. Ayağakalkan Dede, kızlarla oynamaya başlayınca,kına oynayacak oyuncular düğün alanındayanına gelirlerdi.ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 20097


ayaklarını yerden kesecek kadar kaldırabilirsekoç gelinin olur ve bu armağan da geri verilmezdi.Gelinle damat aynı bölgede oturmaktaiseler gelinin yolu şaşırması, canı sıkılıncaanası gile kaçmaması için yolu uzatırlardı.Güveğiyi ayaklamaması için de evin altındandolaşılarak gelinirdi. Bu davranışla, erkeğinkadına egemenliği ve üstünlüğü kuralı uygulanırdı.Düğüncü gelin almaya gidince, damadında hazırlıkları yapılmaya başlanırdı. Önce arkadaşlarıtarafından yıkatılır ve gelin evindengelen çamaşırları giydirilirdi. Tıraş ettirilir,ceketinin cebine leblebi, kuru üzüm ve bozukpara konurdu. Çıkarılan gözlemci, düğüncününgelmekte olduğunu duyurunca arkadaşlarıylabirlikte, evin kapısının üstündeki damaçıkarlardı. Arkadaşlarının elinde, yanları çakıile yarılıp arasına bozuk para s<strong>ok</strong>ularak hazırlanmışbir elma bulunmaktadır. Gelin kapınınönüne gelince, at; güveğinin önüne getirilerekdurdurulur ve güveği arkadaşının elinden elmayıalarak gelinin başına atardı. Elbette elmagelinin başını acıtmaktadır. Bundan amaç da,gelinin eve bir tür korku ve çekingenlik duygusuylagirmesini sağlamaktır.Bundan sonra güveği cebindeki çereziavuçlayarak gelinin başına atardı. Çerez içindekibozuk para büyüklerce de kapışılır ve buparanın kese pingeli olarak uğur ve bereketgetirdiğine inanılırdı. Sağdıç ve arkadaşlarınıneşliğinde güveği aşağı iner. Evin avlusu uygunyapıda ise gelin atla içeri s<strong>ok</strong>ulur, değilseüzerine bir dut çarşafı gerilerek attan indirilirdi.Babası evinde ata binerken de böyle yapılırdı.Gelin üzengiden ayağını çekince, kardeşiyahut yanında gelen bir yakını, boşalanüzengiye kendi ayağını koyarak ata biner veoradan uzaklaşırdı. Bu arada güveği de gelininyanına gelmiş olurdu.(Devam edecek)BİLMİYORUMMehmet ERGÖNÜLBilmiyorum ıssız dağlar başındaEkmeğimi ağu ile karan kim?Yıllar geçer yol gerçeğe ulaşmazAk düşümü karalara yoran kim?Bir ince dalım var kuşlar konuyorVerdiğin gül can evimde kanıyorAdın yazsam parmaklarım yanıyorSenin gibi yüceliğe eren kim?Marmara’da hayal gemim batırdımGüldağından sana nergis getirdimBin yıl önce dergâhında oturdum“Gel” diyorsan buralarda duran kim?Uyan artık suskunluğun bitmeliPaletinde renk kuşları ötmeliFerhat olup Arapgir’e gitmeliBilmiyorum yolumuza duran kim?Susma n’olur gün denize düşüyorGüz yanaştı yapraklarım üşüyorGam közünde çağ çilesi pişiyorKapımızı usul usul vuran kim?Dert uyutmaz gece boyu zardayımAteş yağsa donuyorum, kardayımİşte şimdi çaresizim, dardayımHatırlayıp dost halini soran kim?Yere düştü yıldızlara astığımDertli baştan bizar olan yastığımYeter artık yıllar boyu sustuğumSaatimi sessizliğe kuran kim?Dilsiz kaldım dil ehlini ararımGam sisiyim yeryüzünü sararımBir bakışla bin bir soru sorarımKaranlıkta gözlerimi gören kim?Hicran değdi darmadağın yaprağımNe ot biter, ne çimlenir toprağımEl değmemiş, bağıbansız bir bağımBoş tarlayı evlek evlek süren kim?ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 20099


ANILARIMDAKİ AĞINH. Edip O⁄UZİlk<strong>ok</strong>ula Nuri Onat’ın öğrencisi olarakAğın’da başladım. İkinci sınıfta iken ilk şiiri 23<strong>Nisan</strong> Bayramında <strong>ok</strong>udum. ‘Vatan’ veya ‘Bayrak’adlı bir şiirdi bu. Bu şiiri bana annem ezberletmişti.Kendisinin de bu şiiri Samsun’daAtatürk’ün karşısında <strong>ok</strong>uduğunu ve hâlâ ezberindeolduğunu tüm detaylarıyla anlatmıştı. Şiirleilk tanışmam böyle olmuştu. Daha sonra, ilkve orta<strong>ok</strong>ul yıllarımda hemen her bayram ve anmagünlerinde ya şiir ya da günün anlam veönemine dair metinler <strong>ok</strong>udum.D<strong>ok</strong>uz veya on yaşlarında idim. Ağın’da,şimdi yıkılmış olan eski Hükümet binasınınönünde bir ağabeyimiz beni yanına çağıraraktemsilde rol vereceğini, bir iki arkadaşımla yanınagitmemi söyledi. İşte o gün, Merdan (Adnan)Binyazar’la tanışmıştım. Fikret Tayaz, rahmetliSüleyman Erdoğan ve karakolda görevlibaşçavuşun oğlu Halil ile birlikte yanına gittik.Hazırlık sürecinde bizleri oyuna hazırladı, yapmamızgerekenleri anlattı. Sonuçta yırtık-pırtıkgiysilerimizle görevi yerine getirdik. Kimsesizveya fakir aile çocuklarını temsil ediyor, ağlayıpsızlayarak canlandırıyorduk. Sonradan öğreniyordukki ‘Harput’ta Bir Amerikalı’ oyunununfigüranları olmuşuz. Başarımızdan dolayı da gururlanıyorduksanıyorum.Orta<strong>ok</strong>ulda öğrenci iken yine Merdan Ağabey,‘Çanakkale Şehitleri’ adlı bir oyunu sahneyekoymuş, bana da bir rol vermişti. Bu rolümüde başarıyla oynamıştım. Onun oynadığı rolünüde büyük bir hayranlıkla izliyordum. Bana vermişolduğu bu güven duygusundan cesaret alarak,1961-62 Öğretim Yılı’nda Ağın Orta<strong>ok</strong>uluolarak ‘Vatan Yahut Silistre’ piyesini sahneyekoymuş ve onlarla beraber oynamıştım. Halkbüyük bir coşkuyla izlerken, Abdullah Çavuşrolünü üstlenen Modanlılı Niyazi ismindeki öğrencininher, “Kıyamet mi kopar?” sözleri ileseyirci adeta gülmekten kırılıyordu diyebilirim.Sonradan öğrendiğime göre Niyazi öğretmenolmuş. Mesleğinde de başarıyla hizmet vermiştirsanıyorum.Ben bu yapmış olduğum etkinlikten duyduğumhazzı hâlâ yüreğimde taşıyorum. Bu duygularınilk ateşini yakan Merdan Ağabeyimehayranlık duygularımı her vesile ile iletmişimdir.Tekrar minnet ve şükranlarımla iyi ki vardın,iyi ki varsın sevgili ağabeyim diyorum.Muhakkak ki Ağın’ımızın geçmişinde gerekkültürel gerekse sosyal içerikli birikimleri tarihyazacak kadar donanımlı olanlar ç<strong>ok</strong>tur. Bengördüklerim, öğrenip dinlediklerim ile ancakaltmış yıllık bir geçmişe tanıklık edebilirim.Uzun yıllar Ağın’ımıza gelememiş ve yüreklerimemleket sevgisi-sevdasıyla dolu olanlar,hiç görmemiş ancak merak eden genç-yaşlı insanlarımızile geçmişte her köşesinde iz bırakanlarınanılarını tazelemek açısından bir bilginotu olarak bu yazıyı yazmayı amaçladım. Bunuyaparken de; bir anlamda içerik olarak dahakapsamlı ve daha iyi yazacaklarını tahmin ettiğimkişilere bir mesaj iletmek amacıyla, bu yazıyıkaleme aldığımı özellikle belirtmekte yarargörüyorum.Ancak yazıda adları geçen büyüklerimizi, odönemlerdeki hitap ve lakaplarıyla zorunlu olaraktanımlama durumunda kaldığımı vurgulayarak,haddini aşmış bir konumda telakki edilmememibelirtmekte özellikle yarar görüyorum.Ağın’ımızın sosyal ve kültürel etkinliklerişüphesiz ki benim çağlarımdan önceleri de vardı.İlk<strong>ok</strong>ulumuzun sahnesinde kimbilir dahahangi etkinlikler yapıldı ve yaşandı? O etkinlikleranlatılsa, yazılıp-çizilseydi bugün ç<strong>ok</strong> dahasağlıklı bilgi sahibi olur ve geçmişimiz hakkındadaha gerçekçi bilgileri sizlere yansıtma olanağıbulabilirdik.10 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


Bir Abdullah Lütfü Efendi (Tahtasız Hoca),ç<strong>ok</strong> büyük hizmetleri olmuş Müderris HüseyinHüsnü Efendi… Yaz tatillerinde buluşup fıkrave nüktelerini-esprilerini söyleyip yâd ettiğimizAğın ve köylerinden insanlarımız ne büyük değerlerdi...Örneklemek gerekirse; İbik Dayı,Kahvecigil’in Osman Ağa, Vahşenli Kortikoğluve diğerlerinin zaman zaman Dergimizde yayımlanananılarını <strong>ok</strong>umak, başbaşa kalmak nehoş şey…Çocukluk yıllarımdan; Recep Dayıyı ve Çınaraltı’ndakikahvesini anımsıyorum… Kahvenin-dükkânlarınönünde bastonunu iki eliyle tutup,alnına dayayarak sandalyede oturan Noman(Kör) Gençosmanoğlu Amcayı; ŞemsettinKorkmaz, Niyazi Yıldırım Gençaydın (Gençosmanoğlu),Postacı İlhan Ercan’ın <strong>ok</strong>udukları kitapve gazeteleri dinlerken anımsıyorum… Ozamanlar Recep Dayı’nın kahvesi bir HalkMektebi niteliğindeydi. <strong>Ankara</strong> ve İstanbul’dangelen 15-30 günlük gazete, dergi, kitapların<strong>ok</strong>unduğunu, içeriklerinin irdelendiğini ve üzerindesohbetlerin yapıldığını anımsıyorum. Mehmetve Kasım Aktaş kardeşlerden, az da olsadinlediğim savaş ve seferberlik anılarını anımsıyorum…Ömer Lütfü Efendi’yi, Sadık Efendi’yi,Mehmet Efendi’yi (İmam Emmi) ve dahanicelerini yine Çınaraltı kahvesinden anımsıyorum…Aşağı cami ve karşısındaki karşılıklı dükkânlarile eski Hükümet binasının olduğu meydandaresmi bayramlar kutlanır, anma merasimleriburada yapılırdı. Caminin yanında, duvarlaçevrili bahçede, sütun üstünde Atatürk’ünbir büstü vardı. O zamanlar Lollar’da bulunan<strong>ok</strong>ulumuzdan kutlamalara gelirken Gençlik(Dağ başını duman almış), Çanakkale, <strong>Ankara</strong><strong>Ankara</strong> marşları ile gelir ve yine bu marşlarısöyleyerek <strong>ok</strong>ulumuza dönerdik. Bayramlardabizlere kırmızılı-mavili halkalı şekerler dağıtılırdı.Ülkemizin küçük bir ilçesi olmasına karşın,kültürel değerler olarak geçmişi bir güneş gibiışık saçan Ağın’ımız birç<strong>ok</strong> değerler yetiştirmişve ilklere imza atmıştır.Osmanlılar döneminde kıt imkânlarla <strong>ok</strong>umuşmuallimler (öğretmenler) yetiştirmiştir.Arap harfleri ile yetişen bu öğretmenler, Cumhuriyetdöneminde kısa sürede Latin harfleriniöğrenip Cumhuriyetin öğretmenleri olarak hizmetlerinedevam etmişlerdir. Ne kadar şanslıymışımki, bu öğretmenlerin birçoğunu tanımamutluluğunu ben de yaşadım.Abdullah Lütfü Efendi’nin kızı Seniha Hanım,Salim Gençosman, Süleyman Nazif İlter,Halim Özkul, Mustafa Oğuz, Necip Soylu, İbrahimBaytaş, Hasip Baytaş, Ahmet Tuncer(Andiri muallimi), Güzel Emmi İbrahim Özel,Cevat Onay, Fikri Yücel, Mustafa Kabasakal,İbrahim Beşe, Nedim Gençosmanoğlu, SeyfiBeşe görüp tanıdıklarımdan yalnızca bazılarıdır.Daha sonra ilkler olarak Köy Enstitüsü çıkışlılardanMehmet Serttaş, Bahattin Yandımata,Mehmet Alp, Mehmet Akıllı, Lütfü Özmen,Turgut Gençosman, Hüsnü Aydoğmuş, AhmetDeviren, Hamit Erdoğan… Onları takip edenAkçadağ ve Dicle Köy Enstitülerinden yetişenöğretmenler o kadar ç<strong>ok</strong> ki isimlerini yazmaksayfalar alır. Yurdun dört bir tarafına dağılan bireğitim ordusuna sahip olan ilçemiz, ‘hangi şehre,ilçeye hatta köye gitseniz bile kesinlikle birAğınlı öğretmenin izine rastlarsınız’ savını doğrulayacakkadar ünlenmiştir.İşte bir zamanların yüzde yüze yakın <strong>ok</strong>uryazarıile ülkede isim yapmış bir beldenin, tarihigeçmişi kıvanç verici değil midir? Cezaeviolup da mahkûmu olmayan bir ilçe ilklere imzaatmış değil midir?Hâkim ve savcıların; ufak tefek arazi davalarıve veraset ilamı çıkarma dosyaları dışında genelliklebaşka dava dosyası bulunmayan mahkemelerdeişsizlikten yakınmaları, yörenin kültüreldeğerlerinin birikimlerinden kaynaklanmıyormu? Birç<strong>ok</strong> endişelerle geldiklerini ifade edenkamu görevlilerinin, öğretmenlerin, askerlerinAğın’ı tanıdıktan sonra mümkün olsa da hep buradakalabilsek diye memnuniyetlerini ifade etmelerive edindikleri samimi dostluk ilişkilerinihâlâ devam ettirenlerin bulunması, buradakisosyal yaşantının bir göstergesi değil mi?ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200911


Ekonomik kaynakların sınırlı olması dışaaçılımı zorunlu kılmış, <strong>ok</strong>umayana ekmek y<strong>ok</strong>bilinci ile her düzeyde her meslekten; yazarları,çizerleri, bür<strong>ok</strong>ratları, askerleri, d<strong>ok</strong>torları, mühendisleri,hukukçularıyla hangi kuruma gidersenizgidin mutlaka Ağın’ın yetiştirdiği değerlererastlamak mümkündür. Bu durum, bir anlamdaAğın’ın sosyal ve kültürel yapısının geçmişinede ışık tutmaktadır.Esnaf ve zenaatkârlar, o zamanlar genellikleAşağı çarşıda yoğunlaşmıştı. Kepekçi Dayı,Gıranili D<strong>ok</strong>tor Dayı, Cemal Serttaş, ŞemsettinKorkmaz, Kılıç Dayı, Yemenici Kamil Niksarlı,Terzi Muhlis İkinci, Hamza Uyanık, ManifaturacıCelal Apak, Berber Mehmet Amcanın oğluGencağa Ercan, Kuyumcu Hüseyin Uyanık,Nuri Acar, Kunduracı Halit Fırat Aşağı çarşı esnaflarındanbazılarıydı.Koçan ve civarında ise; Manifaturacı ve aynızamanda Ağın Belediye Başkanı olan Ekremİspir, Demirci Rıza Karagülle, Kahveci FahriDayı, Kuyumcu Cemil Modan, Yemenici BedriBaytaş, Süleyman Koçer, Köse Emmi, YahoDayı bulunmaktaydı.Ayrıca mahalle aralarında da; Saatçı KadıyoranMehmet Kapısız, Marangoz-Berber-DişçiMehmet Ercan, Fotoğrafçı Mehmet Şen, Kalaycıİbrahim Erbakan ve kardeşi, Fırıncı Noman (GottikLömen) Amca, su değirmeni işleten Kadıngil’inMehmet Yılmaz, Rıza Delibaşı, Hasan Ispanakçı,Yaşar Samur, Mustafa Sakallı kırklı elliliyıllardan anımsadıklarımdan yalnızca bazılarıdır.Camilerimizde hoca ve müezzinlik yapan,ezan ve selalarını duyduklarımızdan HüsnüOğuz, Osman İkinci, Tüccar Emmi, Halil İbrahimHoca ilk aklıma gelenlerden bazıları...Tarla, bağ ve bahçelerinden çıkacak mahsullerielde edebilme çabası ile ilkbahar aylarındanitibaren çalışan, yaz ve güz hasatlarını toplamakiçin alın terlerini akıtan, ancak bu çalışmalarıimecelerle, samimi komşuluk ilişkileriile yapılan dayanışmalarla yürütmek, o günlerinAğın’ının artı değerleriydi.Kış devlüklerinin (yiyecek-içeceklerin) hazırlanması,güzün hemen hemen her mahalledekurulan ocaklarda bulgur kazanlarının kurulması,damlarda kurutulan buğdayların işlenipbulgur makinelerinde çekilmesi, değirmenleretaşınan unluklar, üzümlerin pişirilmesi ve malezlerinbir kısmının pestil, sucuk, tarhana, kırmıtik,şivkan bastığı, kesmece, koyunların kesilipkavurmalar yapılması, erişteler-makarnalarkesilmesi, leblebi ocaklarında saclarda kavrulanAğın leblebilerinin üretilmesi, sabah veakşamları sağılan sütlerin asma çubukları ilehazlanıp (düğümlü ağaç çubuk ile yapılan ölçüm),sıraya göre hab (sütlerin ortaklaşa birikimiiçin komşuların sıralı birlikteliği) ortağınabırakıldıktan sonra yayılan yayıklardan çıkantereyağlarının, yapılan kabak reçellerinin, şerbetlerin,dut pekmezinin, kayısı ve mişmiştenyapılan reçellerin ve pelverdelerin, sabahlarıiçilen lapaların, sütlü-tereyağlı guymakların,yağlanmış ekmeklerin, tiritlerin tadını neredeyseunuttuk.Yufka, bazlama, taplama ekmeklerini oateşler karşısında buram buram terleyerek pişirmeyeçalışırken, bembeyaz örtü ve yazmalarınınbir ucuna kuşaklarına iliştiren, bir ucuyla da alnına,yüzüne, saçına hücum eden terlerini silmeyeçalışan analarımızın, bacılarımızın o kor ateşkarşısında kızaran, al al olan yanakları, yüzlerine güzeldi... Ne güzeldi, ne ulviydi kadınlarımız.Çileli hayatlarının yorgunluğundan hiç şikâyetetmeyen, güler yüzlülüklerini esirgemeyen,dost, sevecen, fedakâr, cefakâr, elleri öpülesikadınlarımız ne güzeldi... Onlar bizim kutsaldeğerlerimizdi.Kış geceleri kadınlı-erkekli, haremlik-selamlıkdiye bir tavrın sergilenmediği, ailece oturulupdüzeyli sohbetlerin yapıldığı, dostluklarınyaşandığı, komşuluk ilişkilerinin hiçbir çıkargözetilmeksizin yürütüldüğü, düğün ve bayramlardabir uçtan bir uca yapılan ziyaret vekutlamaların yaşandığı dönemler, köyler de dahilolmak üzere yapılan davetlere katılımlar, tasadave kıvançta içten sergilenen duygularınpaylaşımı gibi o günlerden kalan sadece tatlıanıları anımsamak, bugünlerde bilmiyorum içimizibiraz ferahlatmaz mı?12 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


ESKİ KÖYÜMÜ ÖZLÜYORUMS. Selami TAfiBAfiIVahşen, köyümün eski adı.Şimdilerde Ağın ilçesinin mahallesiyiz.Yeni adı Şenpınar.Ben halen köyüm diyorum.Doğup büyüdüğüm yer. Dağını taşını, bağınıbahçesini ezbere bildiğim, her bir yerindeayak izlerimin olduğu yer.Bir şair akrabamın dediği gibi, ‘işi ç<strong>ok</strong>,kârı az’ olan köyüm.Bu yüzden gençlerini doyuramayan, herbirini bir tarafa uçuran köyüm.Analarımızın, babalarımızın ölümü ile evlerininkapısı kapanan köyüm.Bağları dağ, bahçeleri tarla olan köyüm.Atı, eşeği, ineği, davarı y<strong>ok</strong> denecek kadarazalan, gerçek köy sıfatı kalmayan, şimdilerdetatil köyüne dönüşen köyüm.Çocukluğumuzda, gençliğimizin ilk yıllarındayaşadığımız onca y<strong>ok</strong>luğa, y<strong>ok</strong>sulluğa,ilkelliğe rağmen, bugünkü hayat standardımızne olursa olsun, geride bıraktığımız anılarımızıbir türlü unutamadığımız köyüm.Neler y<strong>ok</strong> ki o anılarda:Çocukluğum, yeni dikilen alaca entarimizleev ev bayram gezmelerimiz.Çelik-çomak oynamamız, akşamın alacakaranlığınakadar damlarda topaç çevirmemiz,teştleri kızak yapıp kar üzerinde kaymalarımız,karlı pekmez yememiz, söğüt dalındanat yapıp cirit oynamamız, ay ışığında kemikaramayı oyun sanmamız...Kışla beraber gelen karla mücadelemiz,damlarda biriken karları kürümemiz, kapananyollara tüneller açmamız. Aylarca kalankarların erimesi ile toprağın kendini göstermesi,güneşin ısıttığı topraktan etrafa yayılantarifsiz bahar k<strong>ok</strong>uları, nevruzların uçgöstermesi, alıştığımız hoş çağrılarla nevruzlarıtoplamamız, baharı gören hayvanlarınkeyfe gelmeleri, hoplayıp, zıplayıp oynamaları...Mezarlıktaki ihtiyar bademin ilk çiçekleri.Sonra dağın taşın yeşile boyanması, baharlaberaber yaşamın yenilenmesi. Yenilenen yaşamlabirlikte bahçenin bağın, derenin tepenininsanlarla buluşması. Karşı bağlardan,aşağı bahçelerden, Bahçeyikten, Dongosordan,Eğnikten, Ensedereden coşkulu türküsesleri, uzun havalar, kısacası, tüm köyün arazisinisaran ses cümbüşü…Ramazan günleri:Çeşme başlarında ayran soğutmalar, günlükköy havadislerinin dile getirilişi, tatlı dedikodular.Mustafa (Hanger) Dayının, NayimDayının sabırsız iftar bekleyişleri, Cancik AhmetDayının, ısılığının eşliğinde davulu ileköylüyü sahura kaldırması, Hacıgül’ün yanıksesi ile sahurda sela vermesi, küçüklü büyüklükapı kapı bayram gezmeleri…Yılda bir veya iki defa yaşanan köy düğünleri:Hasretle beklenen coşku ile yaşanan tekdeğişiklik, tek eğlence… Kadınların-kızlarındamlarda toplanıp, erkeklerin oyunlarını seyretmeleri,gençlerin entari giyerek örtü örtünerekgizlice kadınların aralarına karışmaları,oyunlarını seyretmeleri, çoğu kez yakalanıpyaka-paça dışarı atılmaları…Düğünlerden sonra haftalarca kulaklarımızdangitmeyen gırnata sesleri…Kış aylarında bacalardan tolik indirişimiz,bazı evlerin cömert davranıp toliği; pestille,tarhana ile doldurmaları, bazılarından toliğinboş dönmesi…ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200913


Damlardan ahbun yığınlarına atlayarak cesaretgösterisi yapmamız, paçalı beyaz tumanımızkirlendiği için analarımızdan azar işitmemiz…Eğitmen İbrahim Özben ve ÖğretmenimizFuat Erben ile başladığımız ilk<strong>ok</strong>ul yaşamı.Halkevinde köylüye oynadığımız piyesler, örnekolsun diye zaman zaman yaptığımız çevretemizlikleri, köylümüzün anlayacağı, hoşlanacağıbirtakım küçük sosyal faaliyetler…Ot yasağının kaldırıldığı zamanlarda, tanyeriağarmadan dağın-taşın köylülerce işgali.Ekin biçme döneminde haftalarca tarlalardayatarak şafakla beraber iş başı yapmalar. Sabahınsessizliğinde melodiye dönüşen eliceksesleri…Harmanlardaki düğen sürmeler, çec yapmalar,tığ toplamalar. Harman makinesinin tıkırdılısesine karışan yanık türküler, uzun havalar…Kış aylarında hanımların çıyrık çevirmeleri,pamuk eğirmeleri... Köy odalarındaki muhabbetler,Hz. Ali, Battal Gazi hikâyeleri, savaşanıları, emsallerin biribirleri ile olan takılmaları,hoş şakaları...Şimdi o köy y<strong>ok</strong>. O köylü de y<strong>ok</strong>.Analarımız-babalarımız y<strong>ok</strong>. Analarımızbabalarımızkadar bize yakın olan komşularımızy<strong>ok</strong>. Dayılarımız-amcalarımız, halalarımız-bibilerimizy<strong>ok</strong>, hatta hatta birç<strong>ok</strong> akranlarımızy<strong>ok</strong>…O dönemin şefkati y<strong>ok</strong>, muhabbeti y<strong>ok</strong>.Sevgisi-saygısı y<strong>ok</strong>…Bugün dahi anlatıp güldüğümüz fıkralaradönüşmüş hoş şakaları y<strong>ok</strong>…Gençlerin birçoğu yaşlıları tanımıyor, yaşlılarınbirçoğu gençleri tanımıyor. Köyümüzün,köylümüzün yabancısı olduk.Bu yüzden eski köyümü özlüyorum.Bu yüzden eski köylülerimi özlüyorum.VAHŞENMustafa ÖZDEMManzarası her bir yana bakıyorBacalardan dumanları çıkıyorEğnik’ten aşağı sular akıyorŞirindir her yanı güzel Vahşen’inZalim baraj geldi bize el attıÇakmaklı, çölmekeri sulara kattıKimi göç eyledi kimisi sattıDeğişmez neşesi güzel Vahşen’inHaseki’den akşam güneş batıyorDavar geldi çoluk çocuk tutuyorÇorbalar kaynıyor duman tütüyorDoyum olmaz hiçbirine Vahşen’inÜçyüz altmış altı çeşme akıyorKarşı bağlar güzel güzel k<strong>ok</strong>uyorHep kadınlar kızlar çarşaf yıkıyorHoştur manzarası güzel Vahşen’inZiyaret arkası uzun bir ovaYukarı yazıdan esiyor havaTaşınır meyveler hep kova kovaHer tarafı birden doldu Vahşen’inBir Hakko’da yedi oluk akıyorKimi abdest alır kimi elin yıkıyorHer yanında türlü çiçek k<strong>ok</strong>uyorŞirindir bahçesi yolu Vahşen’inSonbaharda yaprakları döküyorKimisi gurbette hasret çekiyorZaman gelir sebze meyve dikiyorŞirindir bahçesi bağı Vahşen’inYaz baharda ayrılmaya hiç değmezİnsanları kimseye boyun eğmezGüzel manzaraya hiç kimse doymazŞirindir ovası dağı Vahşen’inBir âşıkım çalarım hep sazımıÇoğa tutun n’olur benim azımıYazmak ile bitiremem sözümüHer tarafı birden şirin Vahşen’in14 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


ÖZLEMSeyhan TÜRKERKulağa ne kadar hoş geliyor bu kelime.Sevgiyle yan yana yaşıyor kalplerde. Bazenbir nesir, bazen de bir şiir başlığı. Kızlarımızada isim oluyor. Bana göre, ayrı sevdalılarınhasretliğinin adı. Hayatımızın her kesitinde,ileriye dönük istekler, geride kalmış anılarıtekrar yaşamayı mümkün kılma arzusu…Asker Mehmet’in yavuklusuna yazdığımektuplarda satırlara dökülüyor. Çocuklarınahasret anaların; yavrum derken, göz pınarlarındabillurlaşıyor, babaların sessiz ve dalgındüşüncelerinde yoğunlaşıyor. Aşklarımızınsonlarında nağmelere dönüşüyor, bir türküoluyor yanık bağırlarda. Söyleyip içini dökenlerrahatlıyor biraz belki. Dinleyenlerde, derindençekilen bir ah… sözcüğünün içindegizleniyor.Çocuklar ne kadar güzel söylüyor bu kelimeyi,“anneciğim, babacığım seni ç<strong>ok</strong> özledim.”Ya anneler, babalar, kardeşler…Bazen telefonda bir hıçkırık oluyor veyabir iç çekmesine bürünüyor. Birbirinden haberalamayan, uzun zaman sonra karşılaşandostlarda, “Vay… Sen ha!..” sözcüklerindeşekilleniyor. “Vay hayırsız, nerelerdeydin?”serzenişinde kendini hissettiriyor.Bizim yörelerde ise, “ösgedim” olaraksöyleniyor. Yad ellerdeki çocuklarını anarken,yüreğindeki bu duygunun dışa vurması, şusözcüklerle ifadesini buluyor Haççe Ananın,Fatma Ninenin ve Emine Bacının dilinde:“Gadaların alam, gadaların garnıma dola, uygurbanlar olaydım çağam, geleceğin yollaragurban kesilem, seni ç<strong>ok</strong> ösgedim, burnumdatütirsin, gözlerim yollarda galdi, gündüz hayalimdegece düşümdesin…”Çoğumuz ayrılmışız baba ocağından. Birçoğunun;oğlu, kızı, kardeşi, babası gitmişgurbet ellere. Bir iş bulabilmek için, çocuklarını<strong>ok</strong>utmak ve iyi yaşatabilmek için, sosyalgüvenceye kavuşabilmek için… Çoğunlukbaşarmış da bunu. Yüreklerdeki tek sızı, özlem…Televizyondaki program, Yörelerimiz-Ezgilerimiz.Bir gılarnet sesi… Uzun hava…Sanki Gani Dayı!..Küzne Pornek’te düğündeyiz. Ta uzanıyorumoralara kadar. Özlem mi gideriyoruz hayallerle?Çocukluğumuzu, gençliğimizi bıraktıkoralarda, iyi veya kötü haliyle.Göl Dağı’ndan bir rüzgâr esiyor, ta bağrımınorta yerine. Baharda, badem çiçeği k<strong>ok</strong>ularınıgetiriyor. Meşeler güvermiş, Garaçallık’larda,Yazılar’da, Haydarlar’da…Yeşillerebürünmüş her yer. Geziyorum dağı taşı, köyünher yerini dolanıyorum bir anda. Kırakıralarda ötüşüyor. Kuşlar, çalı çırpı taşıyorlarağızlarında. Yuvalarını kuracaklar. Şırıl şırılakıyor her derede sular. “Sıtma Pınarı’nın suyuda çoğalmış, her yere yeter” diyor dedem.Oğlaklar, kuzular oynaşıyor Kurtgil’in Harmanlar’da.Yemyeşil çimenler üzerinde gerfefişliyor kızlar. İğ eğiriyor veya çorap örüyorkadınlar…Ayaklarımızda lastik ayakkabı ve yün çoraplar,nasıl koşturuyoruz. Mutluyuz, her türdüşünceden uzak. Birdirbir oynuyoruz. Yumurtada kaynatacağız. Suyuna çimen atarsanyeşile, kuru soğan kabuğu koyup kaynatılıncakırmızıya boyanıyor yumurtalar. Ve dövüştürürsün,kimin yumurtası daha sağlamdı acaba?Telefon zili çaldı. Baharı bitiremeden anılarkesintiye uğradı. Evdeyim. İkinci zilin sesindetelefonu açtım. “Alo, Alo, Özlem senmisin?” “Y<strong>ok</strong> abi benim. Özledim sizi, bir sesiniziduyayım dedim.”Ben de sizleri ç<strong>ok</strong> özledim.ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200915


SINAV STRES‹NE KARfiI YÖNTEMLER, TEKN‹KLERProf. Dr. M. Feyzi ÖZLiselerimizi bitiren iki milyona yakın gencimizinoluşu, ülkemiz için büyük bir güç kaynağıdır.Liseyi bitiren veya bitirmekte olan sevgiligençlerimizi ve onların değerli ailelerini kutluyoruz.Değerli gençlerimiz ve sayın velilerimizlebirlikte, aynı zamanda sınavın tatlı heyecanını daduymaktayız. Bu güzel heyecanların nasıl kontrolaltında tutulması gerektiğini, huzur içerisinde olmasınınyöntemlerini sunmayı görev bildik.Üniversite sınavına girecek olan gençlerimizeönce sağlık, huzur ve neşe, daha sonra başarılardiliyoruz. Çocukları ve yakınları sınava girecek ailelerede, önce huzurlu olmalarını sonra da çocuklarıiçin başarılar diliyoruz. Kültürümüzde ç<strong>ok</strong> güzelve rahatlatıcı bir ifade olan çocuklarına “haklarındahayırlı olmasını dilemelerini” bekliyoruz.Bu iyi dileklerimizle birlikte “Üniversite sınavınagirecek gençlerin stresin sakıncalarındanuzak, huzur içerisinde olmaları için yöntemve tekniklerle” ilgili bilgiler de vermek istiyoruz.Değerli gençlerimiz için şunları söyleyebiliriz:• Çalışmalarınızı programlı ve sistemli olarakyürütün. Çalışmalar sırasında kendinize dinlenmeve eğlenme zamanı da ayırın.• Çevrenizden gelen baskılara, size verilen örneklerekızmayın.• Çalışmalarınıza zaman zaman ara vererekgezinti yapınız. Çiçekleri, ağaçları, kuşları seyrediniz.Doğayı, insanları seviniz. (Neşeli olmayı vesevgiyi hayat felsefesi edininiz. Böyle bir anlayışıninsanlara huzur ve rahatlık verdiği, zihinselgücü-başarıyı artırdığı saptanmıştır).• Neşeli olma ve gülümseme beyin hücrelerini,sinir sistemini de rahatlatmaktadır. Bilgiyi masaüzerinde birikmiş bir su olarak kabul ettiğimizde,büzülmüş bir süngerin bu suyu alması mümkünolmaz. Oysa açılmış bir süngeri bastırdığımızzaman bu suyu kolayca emer. Beyin, sinir sistemide rahat olduğu ölçüde öğrenme, soruları anlama,cevaplama kolaylaşır. Bunun için neşeli olun. Gülümsemeyidudaklarınızdan eksik etmeyin.• Bu sınavın son hak olmadığını, hayatın sadeceve yalnız bu sınava bağlı bulunmadığını, dünyanınsonu da olmadığını, daha önümüzde uzun yıllarımızınve daha birç<strong>ok</strong> sınav haklarımızın olacağınıhatırlayın.• Üniversite öğreniminin güzel bir amaç olmaklabirlikte, hayatın sadece ve yalnız buna bağlıolmadığını, lise çıkışlı olanların da iş ve sanat hayatındabaşarılı olduklarını, milletvekili, bakanhatta başbakan olabileceklerini hatırlayın ve rahatolun.• Bir taraftan gelecek için çalışmakla birlikte,öte yandan bulunduğumuz koşullar içerisindedaima huzurlu, mutlu olun. Sınavı kazansanız dakazanmasanız da huzur içinde olun. Bu huzur sizibaşarılara götürecektir.• Sınav sonuçları ile ilgili önceden beklentileriniziç<strong>ok</strong> yüksek tutmayınız.• Her insanın farklı yeteneklerinin olduğunudüşünerek kendinizi de başkalarını da olduğunuzgibi kabul edin. (Her insanın özel ve güzel olduğunutekrar hatırlayın).• Kendinize güvenin. Özgüvenin önemli birgüç olduğunu bilin.• Daima neşe içerisinde olmaya çalışın. (Neşenintüm organların ve beynin daha iyi çalışmasıiçin büyük bir güç olduğu bilinmektedir).• Sınavdan hiç olmazsa bir gün önce artık dinlenmeyebaşlayın. Erken yatarak rahatça uyuyunuz.“Mümkün olanı yaptım” diyerek huzuriçinde olun. Huzurun, başarılı olmanın da temelkoşullarından birisi olduğunu hatırlayın.• Sınavla ilgili belgeleri akşamdan hazırlayarakbelirli bir yere koyun.• Daha önceden görmeniz gereken sınav yerine,sınav saatinden önce ulaşmaya çalışın.16 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


• Sınav başında 2-3 defa derin nefes alarak rahatlayın.Sınav kitapçığını dikkatli bir şekilde <strong>ok</strong>uyun.Salon başkanının açıklamalarını ilgiyle izleyin.• Soruların numaralarını kaydırmadan, cevapkâğıdına işleyin.• Zamanı iyi değerlendirin: İlkönce bildiğinizsoruları yapın. Yapamadığınız soruların kitapçıktabaş tarafına (-) eksi işareti koyun. Bildiklerinizbittikten sonra başa dönerek (-) koyduğunuz sorularıyapın ve (-) leri (+) yapın. Zaman kalırsa tekrarbaşa geçerek geriye kalan (-) işaretli sorularıyanıtlamaya çalışın.• Her soruya sadece bir cevap vermeye dikkatedin. Dört yanlışın bir doğruyu götüreceğini hatırınızdabulundurun.• Sınavı bir bulmaca çözme oyunu olarak düşününve rahat olun, sakin olun.• Sınav sonrasında salonda yanıtlar üzerindekonuşmalar, tartışmalar yapmayın. Evinize ya dakaldığınız yere dönerek görevinizi yapmış olmanınhuzuru içerisinde dinlenmeye başlayın. Sınavdakikısa bir süre içerisinde sizin tüm bilgilerinizinölçülemeyeceğini düşünerek, gereksizyere üzülmeyiniz ve kesin olarak kendinizi suçlamayınız.“Elimden geleni yaptım” demenin huzurunuduyun.• Üniversiteye girememenin, sizin bilgi eksikliğinizdendeğil, öğrenci kontenjanı azlığından olduğunudüşünün. Bazı ülkelerde liseyi bitiren bütüngençler üniversitelere girebilmektedir. Hayattada, alt görevlerde ç<strong>ok</strong> başarılı insanlar olduğuhalde, üst görevlerdeki kadrolar sınırlı olduğundanbunlar müdür, genel müdür, müsteşar olamamaktadırlar.• Hayattaki olumlu ve olumsuz sürprizlere hazırlıklıolun. Sınav sonuçlarındaki olası olumsuzluklarıda soğukkanlılıkla karşılayın. Bu sınavınyeni sınavlara hazırlanmak için bir deneyim de olduğunudüşünün. Geçmiş deneyimlerden derslerçıkararak cesaretle ve azimle yeni çalışmalara yönelinyeni sınavlara hazırlanın. (Yıllar önce <strong>Ankara</strong>’daen yüksek vergi ödeyen işadamının, dahaönce iflas etmiş bir kişi olduğunu hatırlayarak cesaretinizigüçlendirin).SORMAZiya YURTÇUSorma saçlarımın ağardığınıKışın dağlar da beyaz değil mi?Ömrün kışı başlamış saçlarımdaFırtınalar kopuyor her yanımda.Az bir ömür mü geçirdik sankiBunca çile içerisinde bizBatıyor, batıyor artıkYıllardır yüzen hayat gemimiz.Ölüm mü yaklaşıyor dersiniz?Buna inanmıyorum ki benHiçbir şey kaybolmaz derlerDünya denilen gemiden.18.02.1967NASİHATAli Rıza GENÇOSMANOĞLUAlevisi sunnisiBu vatanın varisiBaşka vatan y<strong>ok</strong> bizeOturalım diz dizeÇ<strong>ok</strong> verimli bir diyarÇalışana kazanç varTanrıdan nimet bizeYetişir hepimizeDua et hulus ileAllahtan sağlık dileBoş oturma ç<strong>ok</strong> çalışMutlu yaşama alışBu sana öğüt olsunÖmrün sevgiyle dolsunBu sözleri unutmaKötüye ışık tutmaağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200917


BUYUNCALI HÜSÜNA. Fikri YÜCELYedi yaşında <strong>ok</strong>ula başladığı sırada ç<strong>ok</strong> sıkılgan,öğretmene adını söylerken kızarıyor,hele çocukların neşeli oyunlarını hevesle seyrediyor,fakat bir türlü kendinde oynamak cesaretibulamıyordu. Sınıflarda ilerledikçe çalışkan,derslerini, ödevlerini yapan, çocukluğunabakmadan memleket, köy davalarınıkendine dert edinmiş olmuştu. Son sınıftabahçede arkadaşlarıyla konuşurken, onlara,“El ele verip şu köyümüzü, köyümüzün halkınıuyandıralım. Birbirimizi yemekten, ağalarave beylere yem olmaktan kurtulalım. Kenditopraklarımızı işletip geçinelim. Komşularımızısevelim, onlarla kavga etmeyelim. Babalarımızdan,dedelerimizden işittik. Köylülerimizbirbiriyle kavga ediyor, yaralıyor, öldürüyor,sonra da hapishaneden kurtulmakiçin ağaya, beye yalvarıyorlar. Onlar da, senikurtaracağım diyerek para istiyorlar. Parasıolmayan fukara tarlasını, bağını ağaya tapuediyor. Kurtulma da y<strong>ok</strong>. Ağa, gösteriş içinbir iki defa şuraya buraya uğruyor, avutuyor.O içerideki adam on beş yirmi yıl giyiyor.Tarla ve bağ da kalmadığı için çocukları ağanınevinde boğazı t<strong>ok</strong>luğuna hizmetkârlık,beslemelik yapıyor. Böylece hem vurduğuhem kendisi, iki ocak sönüp gidiyor. Bizimköyde önce bir mektup <strong>ok</strong>uyan y<strong>ok</strong>tu, hep cahilliklerindenyapıyorlardı. Biz <strong>ok</strong>uduk, ç<strong>ok</strong>şeyler öğrendik. Köyümüz de geniş topraklı,şimdikinin birkaç misli nüfusunu besleyecekdurumda ama yarısı söylediğim gibi beylere,ağalara gitmiş. Hiç değilse kalanını korumamıziçin kardeş kardeş geçinelim” demişti dearkadaşları da doğru bulmuşlar, “Hüsün senyaşa, dediklerini yapalım” demişlerdi.Hüsün <strong>ok</strong>ulu bitirdikten sonra saz çalmayı,deyişler düzmeyi de öğrendi. Hep köyününyükselmesi, köylüsünün rahat yaşayıp zenginolması temasını işlerdi. Hele saz toplantılarındad<strong>ok</strong>unaklı deyişlerle köylünün gözünü açmayaçalışır, onları birbirine yaklaştırmayı, eskileriunutup birbirlerini sevmelerini, y<strong>ok</strong>sa durumunacı, geleceğinin karanlıkta olduğunu söylerdi.Bunları her mecliste tekrarlar, köydensuç işlemeyi kaldırmaya çalışırdı.Daha da ileri giderek, “Hırsızlığı bırakalım,fakirlerimizi de iş sahibi yapmak için gücümüzübirleştirelim. Kooperatif kuralım.Hem ürünümüz daha iyi para eder hem debankadan alacağımız paralarla yeni bağlar,geniş otlaklardan ekilebilecek yerlerden fakirlereyeni tarlalar açarız. Şimdiki halimize,zengin topraklarımıza göz diken ağalar seviniyor.Onlar bize dost değil düşmandır” derdi.Ağanın köydeki gözü kulağı olanlardan biriona ulaştırdı bu sözleri, “Ağam bu Hüsün dedikleriniyaparsa köydeki tarlalarını, bağlarınıbaktıracak kimse de bulamazsınız. Ben sizehaber vereyim de benden günah kalksın. Bizailece sizin ekmeğinizle geçinmişiz, size geleceken ufak bir zararı istemem. Yalnız bendeğil köyün yarısı da senin adamların, uşaklarınız.Senin ayağının gittiği yere bizim başımızgider” dedi. Ağa, düşündü, taşındı ertesi güno köyde toprağı olan ağalarla da konuştu.Gizli toplantılarından birkaç gün sonra 4 erkekdelikanlı babası olan Hüsün’ün komşusuCamlı’yı kasabaya ısmarladılar. Gitti, döndü.Üç gün sonra Hüsün’ün üç çocuk anası olangüzel karısını kaçırdı, dağa götürdüler. Hüsünbeyninden vurulmuşa dönmüştü. “Ben herkesisever, sayardım. Bunun karşılığı bu mudur?”diyordu. Üç ay gibi uzun bir zaman jandarmasuçluları ve mağdur kadını bulamadı.Üç ay sonra jandarma karakoluna gelenkadın ifadesinde, “Ben kaçtım, homoseksüelmuamele yapardı, çekemedim, bu delikanlıyıağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200919


kaçırdım” demez mi! Hüsün en onulmaz ikinciyarayı almıştı. D<strong>ok</strong>tor (Ağanın oğlu) kadınınifadesini gerçekleştiren rapor verdi.Hüsün boynu bükük, gönlü kırık köyünedönerken beyni dönmüştü, bir şey düşünemiyordu.Yüksek bir kayadan kendini atmayıdüşünüyordu. Köye uğramadan kayalığa giderken,tenha bir sık ağaçlıktan geçerken birıslık sesi işitti. Bir silahlı kendine el ediyordu.“Artık yaşamak benim için ayıptır gideyimşundan bir silah alıp beynime sıkayım” dedi.Yanına gittiğinde komşularından beş arkadaşıbuldu. Onlar dağda idiler. Onlar da ağalarınyardakçıları tarafından yapılan çeşitli iftiralardankaçak olmuşlardı. Hüsün onlara önceleriacır, fakat Hükümete teslim olmalarını ısmarlardı.İleride daha büyük belalara girebilecekleriniilâve ederdi. Hüsün’ü ç<strong>ok</strong> güzel karşıladılar,teselli etmek istediler. Hüsün, “Bundansonra bana yaşamak ayıptır. Şu silahınızın biriniverin. Ben sizden uzakta kendimi öldüreyim.Ben kâğıt yazar cebime korum. Kendikendimi vurdum, kimseden davam y<strong>ok</strong>tur derim.Siz de biriniz gelin, silahınızı alın, geçipgidin” deyince kaçakların başı Kara Cümo,“Y<strong>ok</strong> arkadaş, sen yaşayacaksın, sen ölmeyeceksin.Seni bu hale düşürenler ölsün.” dedi.Hüsün, “Benim komşularım, hasımlarımbu işleri on yılda düşünüp bulamazlardı. Benbütün köylüye iyilikten başka bir şey düşünmedim.Köylümü yükseltmek, birleştirmekistedim. Bunu yapanlar ağaların emri ile yaptılar.Onların şeytanca düzmeleriyle de kurtuldular.Şimdi benim için yapacak tek şey ölmektir.Bu yüz karası ile nasıl yaşarım.” dedi.Kara Cümo, “İyi ya, senin hasmın ağalar da,karıyı onun sözü ve tertibi ile kaçıran suçsuzmu? Sen köylümüzü kötülükten kurtardın.Onlar ağanın sözüne gitmeyip de senin dediğiniyapsalardı köylümüz de düzelirdi. Şimdi...senin ölümün ağaları güldürür, ağa maşalarınışımartır. Bu kadar da değil, bundan sonraç<strong>ok</strong> yiğitlerin başı çeşitli belalara girer. Köyünbu kötü hallerden kurtulması için, ağamaşası senin hasımlarının gebermesi gerek.Onlar ölürse öbür maşaların dişi kırılır. Köydeolup bitenleri ağalara ulaştırmaya korkarlar.Sen de eskisinden ç<strong>ok</strong> çalışacaksın. Köyünsana, senin gibilere ihtiyacı var. Haydi, kalkıngeceyi Karamağarada geçirelim, yarın işbaşına.”dedi.Ertesi günü Hüsün’ün hasımları sevinç gösterileriyapa yapa köyün yakınındaki bağlarınıbudamaya gittiler, işlerine başladılar. Aradanbir saat geçmemişti; silahlar patladı. Dört delikanlıbabalarıyla birlikte, kanlar içinde cansızdüştüler. Hüsün ellerini kana bulamanın etkisialtında üzgündü. İntikam alınmıştı ama bu işlerkendi idealine uymuyordu. Olay yerine gelenJandarma komutanı durumu görünce, “İlahîadalet tecelli etti.” diyordu. Bir taraftan katilleriararken bir yandan da bir af çıksa da Hüsünve arkadaşları kurtulsa diyordu. Bir yandan da,“Ah Anadolu, ah oranın zavallı halkı bu ezelialın yazısı ile çektiklerin nedir? Bütün bu işlerintertipçileri daha ne zamana kadar bu kötülüklerinisürdürecekler, biz daha ne zamanakadar haklıyı katil diye enseleyeceğiz?” diyesöyleniyordu. Bu düşüncelerle katilleri ararkenonları bir dar yerde sıkıştırdılar. Yapılan birç<strong>ok</strong>ihtarlara rağmen teslim olmayı kabul etmediler.Kaçmak isterlerken jandarmanın atışıile vuruldular. Hüsün bir kayanın siperinde kalmış,vurulmamıştı.Kara Cümo, jandarma müfreze komutanınıyanına çağırdı ve ona, “Hüsün suçsuzdur,onun hasımlarını biz vurduk, evrakını ona göreyap. Bu ve hep işlerimiz ağaların tertibidir.Ne yapayım kader böyleymiş. Tekrar söylüyorumHüsün vurmadı, ona kötülük yapmayın,onun silahı y<strong>ok</strong>tu. Adamlarını biz vurduk,kahrolsun haksızlığı geçim yolu yapanlar!”dedi ve ruhunu teslim etti.Jandarma komutanı bunları dinlerken gözleridolu dolu olmuştu. Dağlara çıkmış, adıeşkıyaya çıkmış olan Anadolu çocuğunun ruhîasaleti karşısında duygulanmamak eldengelmiyordu.20 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


ŞENER’EA. Gülcan DİLEKYirmi dört kasımda bir rüzgâr estiDüş müydü gerçek mi bilemiyorumBir çınar göç etti, bir ömür bittiŞener’e ben öldü diyemiyorum.Acı gerçek bizi perişan ettiBadem dikti, ceviz dikti, bağ diktiŞener’siz mi kaldı bahçeler, bağlarBunu kimselere soramıyorum.İlaç vakti geldi, ağaç perişanSebze vakti geldi toprak perişanSensiz olmuyor be n’olur kalk, uyanBağdan bahçeden zevk alamıyorum.İnançtın, ilimdin, büyüğümüzdünArka bahçedeydin sanki daha dünBir eksiklik oldu gittiğin o günBoşluktan yaşama dönemiyorum.Şener desem seni bir cihan bilirDostlara hizmetin, sanki bir emirTaşıdın, getirdin, ektin, suladınÇevrede bir eşin göremiyorum.Sabır yüreğinde bir kale idiTarlasında ırgat, evde bey idiİş yerinde müdür, dergide şairO’nu tek sıfatla anamıyorum.ABİM FEVZİ ŞENER’EO. Edip ŞENERDere-tepe demez durmaz koşardın,Ektiğin-diktiğin sular coşardın,Kuru dağı bağ etmeyi başardın,Gidişin bizleri yaktı kor gibi,Sensiz tüm dünyalar bize dar gibi.B B C diyerek yollara düştün,Asma, badem, cevize çukurlar açtın,Verimsiz toprakla güçlü savaştın,Verimli çağında ç<strong>ok</strong> erken gittin,Sana rahmet dilemek zor geldi bana.Şair olup güzel şiir yazardın,Çiftçi olup toprakları kazardın,Her insanın yüreğine sızardın,Zamansız bir anda terk ettin bizi,Yıllar geçse bile dinmez bu sızı.Her yüreğe sonsuz sevgi ekerdin,İnsanlık adına saygı dikerdin,Umutsuzlukları kökten sökerdin,Gidişin bizleri yaktı kor gibi,Sensiz tüm dünyalar bize dar gibi.Hasta olup yataklarda yatmadın,Hiç kimseyi dertlerine katmadın,Etrafına bir of bile satmadın,Verimli çağında ç<strong>ok</strong> erken gittin,Sana rahmet dilemek zor geldi bana.Hacca gideceğim diye tutturdun,Hasta olmadığın bize yutturdun,Hacı hazırlığın geri teptirdin,Zamansız bir anda terk ettin bizi,Yıllar geçse bile dinmez bu sızı.Kanallar yapmayı amaç edindin,Havuzlar yaparken ç<strong>ok</strong>ça didindin,Hozakpur’u donatıp gülüp sevindin,Gidişin bizleri yaktı kor gibi,Sensiz tüm dünyalar bize dar gibi.Verimli çağındı, ç<strong>ok</strong> erken gittin,Mücadelen durdu çabucak bittin,Hacı âlemine son direk diktin,Verimli çağında ç<strong>ok</strong> erken gittin,Sana rahmet dilemek zor geldi bana.ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200921


TEK ÇOCUKDuygu Çataltafl ÇALIfiIRGünümüzde geç yaşta evlenme, kariyernedeniyle geç yaşta çocuk sahibi olma, birdenfazla çocuğa bakacak maddi güce sahipolmama ve yeterli ilgiyi gösterememe endişesinedeniyle tek çocuklu ailelerin sayısı gittikçeartmaktadır. Ancak kültürel etkenler, aileve çevre baskısı nedeniyle birç<strong>ok</strong> anne-babaçocuklarının tek çocuk olarak büyümelerininsorun yaratacağını düşünüp ikinci bir çocuksahibi olup olmama konusunda kararsız kalmaktadırlar.Anne-babalar; tek olarak büyüyençocukların paylaşmayı öğrenememesi,bencil olmaları, oynayacak arkadaşlarının olmamasıkonularında endişe yaşamakta ve tekçocuk olmayı bir sorun olarak görmektedirler.Paylaşmayı öğrenmekte zorlanmak, oynayacakarkadaş bulamamak, anne-babalarınaşırı koruyucu davranmaları sonucu bağımlıbir birey olmak, istek ve ihtiyaçlarının hemenkarşılanması nedeniyle beklemek, sabretmektezorlanmak, tek olarak büyüyen çocuklarınen ç<strong>ok</strong> yaşadıkları sorunlar olarak düşünülebilir.Ancak bu sıkıntıların ç<strong>ok</strong> çocuklu ailelerdede görülebildiği, bu durumun çocuk sayısındanziyade anne-baba tutumlarından kaynaklandığısöylenebilir. Bu n<strong>ok</strong>tada anne-babalartek çocuk olmayı bir sorun olarak görmek yerine,uygun ebeveyn tutumları sergileyerekçocuklarını yetiştirme konusunda birbirlerinedestek olmalıdırlar.Paylaşmak, başkalarının da istek ve ihtiyaçlarıolduğunu anlamak, kurala uymak,beklemek, sabretmek gibi beceriler çocuklarınüç yaşından itibaren kazanabilecekleri becerilerdir.Uygun anne-baba tutumlarıyla tekçocuklar da bu becerileri aile ortamı içerisindekazanabilirler. Uygun tutum ve eğitimletek çocuk olmanın dezavantajları değiştirilebilir.Tek çocuklu ebeveynler için öneriler:* Anne-babalar tek çocuğun sorunlu olacağıendişesini yaşadıkları sürece farkında olmadanbu kaygılarını çocuklarına da yansıtırlar.Bu nedenle, tek çocuk olmayı bir sorunolarak görmektense, çocuğun bunun avantajlarınıyaşamasını sağlamak yerinde olur.* Çocuk yetiştirme konusunda anne-babafikir birliği içerisinde olmalı, uygun ebeveyntutumları ve disiplin yöntemleri uygulanmalıdır.Çocuk bu şekilde beklemeyi, kurala uymayıöğrenir. Bu da onun mutlu ve huzurlubir birey olmasını sağlar.* Özellikle üç yaşından sonra diğer çocuklarlabir arada bulunmasını sağlayın. Çocuklardiğer çocuklarla bir arada bulunarakpaylaşmayı, birlikte oyun oynamayı, sorunçözmeyi öğrenirler.* Yaşına uygun olarak kendisine ait işleriyapması konusunda fırsat tanıyın.* Yaşından büyük olgunluğa sahip olmasınıbeklemeyin.* Çocuğun da söz hakkı olmasını sağlayın.Ancak bunu yaparken tüm kararları çocuğunalmasına, sizi yönetmesine izin vermeyin.Anne-babaların tek çocuk olmayı bir sorunolarak görmemeleri, tek çocuk olmanındezavantajlarının avantaja dönüştürülebilmesiile mümkün olabilir. Tek çocuğa sahipolmanın en büyük avantajı maddi olanaklarıntamamının tek bir çocuk için kullanılıyor olmasıdır.Beslenme, bakım ve eğitim olanaklarıaçısından bakıldığında tek çocuğa ayrılacakmaddi olanakların birden ç<strong>ok</strong> çocuğa ayrılacakolanaklardan daha fazla olacağı kuşkusuzdur.22 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


GÜZEL AĞINSelami KESKİNYukarı Fırat havzasında,Keban baraj gölünün yanında,Hep güzellikler var şanında,Zamanın en medeni ilçesi Ağın,Elazığ’ın incisisin, güzel Ağın…Tarihin başlar kalkolitik çağında,Solunda Malatya, Keban gölü sağında,Yiğitlikler, cesurluklar Ağın’da,Tarih k<strong>ok</strong>ar tarihi toprağın,Elazığ’ın incisisin, sen Ağın…Elazığ’a ulaşırsın gölden feribotla,Varabilirsin Ağın’a her türlü yolla,Turizmde Ağın’ı görmek için zorla,Çevreler seni kekik k<strong>ok</strong>an dağın,Elazığ’ın incisisin, cennet Ağın…Asur, Urartu, Med’lerKurmuş toprağında devletler,Yaşamış Romalılar, Hurriler,Bu toprağın insanları senin ortağın,Elazığ’ın incisisin, yeşil Ağın…Şekere iyi gelir salkım sumak,Küşne yöresinde yumak yumak,Sofranda bulunur kömbeyle, kuymak,Ağın’da yeniden düzelir sağlığın,Elazığ’ın incisisin, güzel Ağın…Yüzyılı aşkın Artukoğulları’nda kaldı,Çaldıran’dan sonra Osmanlı’ya katıldı,Namıyla, ünüyle anıldı kök saldı,Gurbete çıkılsa da çekilir kahrın,Elazığ’ın incisisin, sen Ağın…Hastek kalesi Romalılardan kalma,Ben batılıyım gönlümü çalma,Misafirlik, dostluk sende, istersen kalma,Belki daha güzel olacak bugünden yarın,Elazığ’ın incisisin, cennet Ağın…Tarihini anlatır atalar, büyükler,Oyma mağaralar, kaya mezarları, höyükler,Malazgirt’ten sonra akın etti Türkmenler,Doğunun gülüsün ödenmez hakkın,Elazığ’ın incisisin, yeşil Ağın…Genç kızlar halı d<strong>ok</strong>ur tezgâhta,Yaşlılar namaz kılar namazgâhta,Askeri nöbet tutar karargâhta,Güzel insanlarla kopmasın bağın,Elazığ’in incisisin, güzel Ağın…Seni anlatmak en büyük tutku,Gelip toprağına sermeli postu,Atatürk sevdalısı, Cumhuriyet dostu,Yaşatacak seni genç nesil kuşağın,Elazığ’ın incisisin, sen güzel Ağın…ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200923


ELAZI⁄ ÜZÜM AMBARIBedrettin KELEfiT‹MURGöçler, belimizi büken, elimizi bağlayan göçlery<strong>ok</strong> mu! Bağlarımız, bahçelerimiz, tarlalarımız‘ıssız’ kaldı. Öyle köylerimiz var ki, kışın o yamanaylarında 3–5 ihtiyarın soluklarıyla nefesleniyorlardersek yeridir.Şehirlerimizi, insaf ve merhamet dinlemeyen,damarları buz tutmuş yaman ‘kalabalıklar’ diyetasvir etmeye başladık! Tarihi estetikten uzakyükselen binalar, bir kör halkaya takılarak gidenaraba seli! Ve y<strong>ok</strong>sulluğun şırıngası diyebileceğimiz,işsizlik!Türkiye, aslında yeraltı ve yerüstü kaynaklarıylazengin bir ülke! Bir sözü kulaklarıma küpeyapmışımdır; “Bir karış toprak boş bırakılmamalı,bir damla su boşa akmamalı.”Dağlarımıza bakıyoruz, ‘çırılçıplak!’ Koskocaovalarımıza bakıyoruz, ‘heyhat’ diyoruz! Ya boşaakan sularımız, ‘gözyaşı’ döküyor!Öncelikle de, çalışmayı, üretmeyi ‘teşvik’edelim. Ç<strong>ok</strong> kapsamlı projeler hazırlayalım. Bizimyaşayan kültürümüz var. Öncelikle de ona canlabaşla sahip çıkalım. Bağcılık, Anadolu insanınıncan damarıdır. Dut ve dut ürünleri bizlerin ayrılmazparçası. Ceviz ve badem bu kültürün sofrasındasürekli yerini almıştır.Üzüm, başlı başına şifa kaynağıdır. Prof. Dr.Zeki Kara, “Bir kilogram üzüm, içerdiği besin değerleriaçısından 1,150 litre süt, 390 gram et yada 1,2 kilogram patatese eşdeğerdir. Kanser oluşumunuönleyen, kalp krizi riskini azaltan üzüm,cildin güçlenmesini sağlıyor” derken, bu coğrafyaiçin büyük bir lütuf olan bir besin değerininönemine vurgu yapıyor.Elazığ ve yöresi, Ege Bölgesi’nden sonra“üzümün ambarı” olarak tanımlanır. Nasıl ki; Malatyakayısı, Diyarbakır karpuz ile özdeşleşmişse,Elazığ da, ‘üzüm ve üzüm’ ürünleri’ ile gidereközdeşleşir hale gelecektir. ‘Öküzgözü’ olarak bilinenüzümün patenti Elazığ’dır.Çekirdeğinden artık, ‘yağ’ ve ‘sabun’ üretilmeyebaşlanan üzüm ve bağcılık, son yıllarda giderekgelişmeye başlamıştır Elazığ’da, halihazırdasekiz bin civarında üzüm üreticisi bulunuyor.40 bin Elazığlının ekmek teknesi! 2007 yılı üretimi,130 bin ton… Önümüzdeki üç yıl içerisindebelirlenen hedef, 250 bin ton! Bunun yorumu nedir;Elazığlı üretici iyi organize olursa, kendi besindeğerine sahip çıkarsa, 8–10 civarında fabrikakurulabilir.Mermerde olsun, su ürünlerinde olsun, üzümdeolsun ‘hedef politikalar’ ortaya konulmalıdır.Bu politikalarda Valilik, Üniversite, Belediye, TicaretOdası ve Borsası, ilgili kurumlar, gönüllükuruluşlar ‘çalışma stratejileri’ belirlemelidir.İlimizde, ‘verimsiz bahçeler’ yenilenmeli,Özel İdarenin de teşvikleri ve öncülüğünde, ‘örnekuygulanabilir projeler’ hazırlanmalı! Bu projelerhayata geçirilirken de, “sözleşmeli çiftçiliksistemi yaygınlaştırılmalı, çiftçi ürettiği ürün içinpazarlama sıkıntısı çekmemeli ve anlaşma gereğielde edilen ürünler imalathanelere satılmalıdır.”Üzüm pazarlama ve üretim birliği bu bağlamda,üreticiye her anında ulaşabilecek ve hizmetüretebilecek bir aktiviteye kavuşturulmalıdır.Ürünler konusunda Ar-Ge çalışması yapılarakçeşitlilik artırılmalı ve böylelikle ilimizde yetiştirilenürünlerin değerlendirilmesi yoluna gidilmelidir.Hem üretici, hem imalatçı ve hem de tüketicininkazanacağı bir sistem oluşmalıdır.Öncelikle, ‘eğitim…’ Üreticinin her bakımdanbilinçlenmesi… İl ve İlçe Tarım Ünitelerininüretimin her safhasında seferber olması… Üzümve üzüm ürünleri neleri geliştirecektir; Bağcılığıve modern anlamda tesisleri… Yeni iş ve istihdamalanlarını… Bizim kültürümüzde ceviz, badem,dut ağacı sürekli birlikte anılmıştır.Pres makinesi, kaynatma kazanı, karıştırıcılıkazan, mikser, pestil ızgarası, pestil tezgâhı, ızgaraayakları, cevizli pestil çubuğu, cevizli pestiltezgâhı, cevizli pestil daldırma kazanı, sanayi tipiocak, su tankı, yıkama makinesi, pestil serim tezgâhı,ambalaj tezgâhı’ndan oluşan, pestil imalat-24 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


hanesi için gerekli donanımlarla kurulacak bir tesisinmaliyeti seksen ila yüz bin lira civarındadır.Bir imalathanede; Üretim ünitesinin yanında,Hammadde ve mamul madde depoları, Vakumluambalajlama ünitesi, Kurutma ünitesi, Etiketlemegibi ünitelerin bütün donanımlarıyla yer almasıgerektiğini belirtmek isteriz.Burada standart diyeceğiz! Sektör diyeceğiz!Teknolojik imkân ve birikimlerin birlikte kullanılmasıdiyeceğiz! Ve tekrar, ‘eğitim ve formasyon’diyeceğiz. Yukarıda bahsini ettiğimiz, ‘tarıma dayalısanayi kolu’ sürekli kendisini yeni teknolojilerleyenileyecektir. Bahçeden, üretimin ilk safhalarındanitibaren tüketiciye ulaşıncaya kadar geçenbütün safhalarda insan faktörü, yani ‘istihdam’tamamlayıcı bir öğe olacaktır. Burada ilk aklımızagelen, ‘aile ekonomisi’ olacağı kadar, İŞ-GEM’in bünyesinde yer alacak tesisleşmelerdir.Yazımızın başında, ‘üzüm’ dedik. Ve üzüm pestilindensöz ettik. Tabiatıyla ürüne göre pestil’in adıda değişecektir. Pestil’in genellikle, üzüm vedut’un dışında erik ve kayısıdan da yapıldığını biliyoruz.Ve yine yörenin özelliklerine göre; fındık,badem veya cevizin katıldığını görüyoruz.Özetle belirtmek gerekirse ilimizde meyveüretiminin yüzde 58,36’sını üzüm üretimi oluşturuyor.Küçük aile işletmelerinde; orcik, pestil,pekmez, kesme gibi ürünler üretilerek pazarlanıyor.Öküzgözü, Boğazkere, Köhni, Ağın Beyazı,Elazığ Kırmızısı, Tahannebi, Şilfoni, Besni, Karaerik,Kadın Parmağı, Kabarcık vs. Elazığ’da bilinenbelli başlı üzüm türleridir.Yöremizde bilinen üzüm ürünleri şöyle tasnifedilebilir; pekmez, gün balı, üzüm reçeli, ekşi bulama,üzüm ezmesi, üzüm köftesi, cevizli üzümsucuğu, pestil, pekmez macunu, taze üzüm peltesi,beyaz üzüm yaprak konservesi, turşusu, sirkesi,vs. Bu vesileyle, Feyzullah Arslan’ın bir makalesindeyer alan hikâye ile yazımı bitirmek istiyorum,“Bektaşi’ye sormuşlar. Üzüm diye cevap vermiş.Neden diye sorulunca da yanıtlamış. Üzümüyeriz, artanından pekmez yaparız, artarsa üzümsuyu yapar içeriz, yine artarsa sirke yaparız, ondanda artarsa şarap yaparız, yıllandıkça da kıymetlenir,değeri artar.” demiş.HATIRALARIMIZ KALDIAĞIN’DACelal YALÇINKes çekiyorduk, Osman tepesindeGeven toplanıyordu tepelerdeÜzüm dörülürdü Ağın bağlarındaHatıralarımız kaldı Ağın’da…Damlarda kürüdüğümüz karlarlaToprağı sıkıştırdığımız loğlarlaYağmur yağıyordu toprak damlaraHatıralarımız kaldı Ağın’da…Ayağımızda çarık o yollardaOkula giderken arkadaşlarlaY<strong>ok</strong>luk had safhada kırk altılardaHatıralarımız kaldı Ağın’da…Damlarda kurulan o sofralardaAy ve yıldızların ışığındaCamilerden <strong>ok</strong>unan ezanlarlaHatıralarımız kaldı Ağın’da…Dutların altındaki çarşaflaraDut sallardık hep komşularımızlaKazanlar kurulurdu dam arkalarındaHatıralarımız kaldı Ağın’da…Şıralar damlara serildiğindeGüneşin altında olgunlaşıncaO pekmez tadı damaklarımızdaHatıralarımız kaldı Ağın’da…ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200925


TürkülerimizNESİBE TÜRKÜSÜAv. Fikret MEMİŞOĞLUİnce belli, uzunca boylu, kara kaşlı,uzun kirpikli Nesibe, başdan ayağa kadarölçülü, biçimli bir yosma.Bütün kadınlar onun güzelliğini kıskanır,hatta hamama geldiği zaman herkesonu birbirine göstererek vücut güzelliğiniseyredermiş.“Hiçbir kusuru y<strong>ok</strong> mu kâfirin?” diyesorarsan y<strong>ok</strong> derim sana! Allah övmüş övmüşde yaratmış, diye tarif edilen Nesibe’yiseven bir değil bir ç<strong>ok</strong>muş.Onu sevenler içinde, bilhassa askerlikçağında olan Kara Ali Zade Mustafa adındabir gençle, Hamdi Çavuş adında bir kabadayıvar. Bunlar Nesibe’yi birbirindendeğil, kendi gözlerinden bile kıskanmaktadırlar.Mustafa, Nesibe’yi gerçekten seviyor,hatta evlenmek istediğini söyler. Nesibe’ninde umudu ondadır.Çatal kayanın ucundaki bir evde oturanNesibe’nin bir akşam üstü penceresine taşatılır. Sonra da yavaşça kapısı çalınır.Bakarlar ki kapının önünde Mustafadeğil, Hamdi Çavuş. Fakat ayakta duramayacakkadar sarhoştur.Nesibe de hamamdan yeni çıkmış, yorgunargın kürsüye gömülerek uyuklamaktaolduğu için, anası Eşo pencereyi açarakdışarıya bakar.Hamdi Çavuşu görünce:- Nesibe evde y<strong>ok</strong>, nereye gittiğini debilmiyorum, der.Hamdi Çavuş inanmaz. Eşo’ya aşağıdançıkışır:- Aç kapuyu, Nesibe evdedir, y<strong>ok</strong>sabaşkasını mı içeri aldınız? diye sorar.Eşo:- Evde kimse y<strong>ok</strong>, istersen çık da yukarıbak, derse de Hamdi Çavuşu kandıramaz.Kapıyı açarlar. Hamdi Çavuş yukarı çıkar,etrafa göz gezdirir, gerçekten kimseninolmadığını, ancak Nesibe’nin kürsüsünegömülmüş yatmakta olduğunu görür.Hamdi Çavuş:- Niye yalan söylüyorsunuz, Nesibeevde işte… Y<strong>ok</strong>sa başkası gelecek deonun için mi bana kapu açmak istemediniz?diyerek Nesibe’yi azarlar.Yorgun Nesibe:- İnsanın her günü bir olmaz, bugün gidipyarın gelseydin ne olurdu? diye karşılıkverir.Aralarında gitgide kabaran münakaşadilleşmeye dökülür. Hamdi Çavuş’un sarhoşkafası, bu karşı koyuşu, kendisindenyüz çevirişe ve Mustafa’ya bağlanışa yorar.Gönlünü <strong>ok</strong>şayacak bir söz işitmediğiiçin, ‘yiğidi bıçak kesmez bir acı söz öldürür’diye, kürsüsünde yorgun argın uyuklayangüzel Nesibe’yi yaralar.Fakat Nesibe aldığı yara ile uyanmaz,uykulara dalar.Vak’ayı duyanlar ve Nesibe’yi bilenler,onun mersiyesini hazin bir güfte dizerekbestelerler.Harput Halk Bilgileri, Elazığ Kültür Derneği Yayınları, Elazığ - 1995, Sh: 142-14526 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


DeyişBir taş attım pencereye tak dediEşo’m çıktı Neso’m evde y<strong>ok</strong> dediİnanmazsa çık yukarı bak dediKonma bülbül, konma mezar taşımaBu genç yaşda neler geldi başımaBir yazmam var düre düre eklerimÖlenetek yâr yolunu beklerimHiçe gitti çektiğim emeklerimÖtme bülbül, ötme mezar taşımdaHem askerlik hem sevda var başımdaBir sazım var altı telden bağlamaBen gidersem kömür gözlüm ağlamaTez gelmezsem ellere bel bağlamaKonma bülbül, konma mezar taşımaBu genç yaşda neler geldi başımDuman almış mezarımın üstünüKömür gözlüm ecep benden küstü müAhbaplarım bizden ümit kesti miÖtme bülbül, ötme mezar taşımdaHem askerlik hem sevda var başımdaMezarımı derin kazın dar olsunÜzerinde lale bitsin nar olsunBenim yârim şu cihanda bir olsunKonma bülbül, konma mezar taşımaBu genç yaşda neler geldi başımaMezarın üstünde laleler biterLalenin üstünde bülbüller öterÖtme bülbül, ötme dertlerim artarÖtme bülbül, ötme mezar taşımdaHem askerlik hem sevda var başımdaMezarımı yol üstüne kazsınlarTarihimi baş ucuna yazsınlarArdım sıra ko muradsız desinlerKonma bülbül, konma mezar taşımaBu genç yaşda neler geldi başımaBen giderken üç ay vardı bayramaBayram olur kızlar çıkar seyranaHamdi Çavuş evin olsun viraneÖtme bülbül, ötme mezar taşımdaHem askerlik hem sevda var başımdaNot: Yukarıdaki deyişlerin bir kısmınıneski bir vak’a üzerine çıkarılan diğer birtürküye ait olduğu da söylenir. Anlatıldığınagöre ç<strong>ok</strong> güzel ve güzel olduğu kadarda iffetli olan bir kız aleyhine dedikodu çıkarılır.Bu dedikodu, kendisini ç<strong>ok</strong> sevennişanlısının kulağına gider.O da nisbet olsun diye başka bir kızlaevlenir. Aleyhinde dedikodu çıkarılan kızcağız,iffetinin ve sevgisinin ızdırabına dayanamaz,saçlarıyla kendisini boğarak intihareder. Ölümünden sonra bıraktığımektupta; kendisinin masum olduğu, çıkarılandedikodunun yalan bulunduğu vebuna dayanamayarak intihar ettiği <strong>ok</strong>unur.ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200927


YAZARLARIMIZI TANIYALIMA. Fikri YÜCEL1905 yılında Ağın’da doğdu. İlk<strong>ok</strong>ulu Ağın’da, orta<strong>ok</strong>ulve liseyi de amcasının oğlu Ömer Lütfü Yücel’ingörev yaptığı Şebinkarahisar’da bitirdi.Öğretmen olarak Alucra, Besni ve Arapgir’de görevyaptıktan sonra, 1969’da emekliye ayrıldı.Yücel, yörenin eğitim ve kültür etkinlikleriyle yakındanilgilenerek; çevrenin kalkınması, göçün durması,iş olanakları yaratılması, Keban Baraj Gölü’nün getirdiklerindenturizm ve balıkçılık konularında uğraşverdi. 1967’de Arapkir Tarihi adlı kitabını yazdı.Ağın-Müderris Hüseyin Efendi Mahallesi’ndenÇarıkkollugil’in Ayşe-İbrahim Yücel’in oğlu olan A.Fikri Yücel, 1987’de <strong>Ankara</strong>’da yaşamını yitirmişolup, 5 çocuk babasıdır.Orhan ERCAN1947 yılında Ağın’da doğdu. Ağın İlk<strong>ok</strong>ulu ve İbrahimUçkunkaya Orta<strong>ok</strong>ulu’nu bitirdikten sonra,1968’de Elazığ Sanat Enstitüsü’nden mezun oldu.Askerlik görevini takiben, TEK Trabzon ve Artvin-Çakmakkayatrafo merkezlerinde görev yaptı. Ailevinedenlerden dolayı buradan istifa ederek, 1974’deDSİ Keban Ölçüm ve Gözlem Dairesi’ne bağlı AğınDeprem İstasyonu’nda görev aldı ve burada 25 yıl çalıştı.1999 Mahalli Seçimlerinde Ağın Belediye Başkanlığınaseçildi ve bir dönem görev yaptı.Ağın-Tatarağası Mahallesi’nden Müjgan-BerberGencağa Ercan’ın oğlu olan Orhan Ercan, balık ve karaavcılığında Ağın’ın ustaları arasında yer almaktaolup, evlidir.A. Gülcan DİLEK1950 yılında Ağın-Hozakpur Köyü’nde doğdu. İlkve orta<strong>ok</strong>ulu Malatya’da bitirdikten sonra, 1968’deMalatya Kız Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu.Malatya’da öğretmen olarak çalıştı ve 1994’deemekliye ayrıldı. Emeklilik döneminde uzun süre özeldershanelerde görev yaptı.Ağın-Beyelması Köyü’nden Fatma-Sadık Korkmaz’ınkızı olan ve 1970’de Hozakpurlu Necmettin Dilek’leevlenen A. Gülcan Dilek, 2 çocuk annesidir.Selami KESKİN1954 yılında Afyonkarahisar’da doğdu. İlk ve orta<strong>ok</strong>uluAfyon’da, liseyi <strong>Ankara</strong>’da bitirdikten sonra,Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ndenmezun oldu.Tarım Bakanlığının Merkez ve Kars, Bilecik, Mersin,Sivas ve Ağrı teşkilatlarında memur, şef, müdüryardımcısı, uzman, müdür unvanlarında görev yaptıktansonra. 28 yıllık hizmetin ardından emekliye ayrıldı.Halen, <strong>Ankara</strong>’da özel sektörde idari müdür olarakgörev yapan ve şiir yazmakta olan Selami Keskin, evlive 2 çocuk babasıdır.Bedrettin KELEŞTİMUR1956 yılında Ağın’da doğdu. İlk ve ortaöğreniminiElazığ’da bitirdi. 1977’de Atatürk Üniversitesi KazımKarabekir Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldu ve lisansınıtamamladı.Kültür Bakanlığı Ders Kitapları Müdürlüğü’ndekigörevinin yanı sıra, 1974’den beri Turan, Nurhak, Günışığı,Hergün, Milliyet, Ortadoğu, Zaman, Türkiye,Tercüman, Ağın Haber vb. gazeteler ile Türk Edebiyatı,Yenises, Erciyes, Kardelen, Kümbet, Güney-Su,Türk Dünyası, Ağın Düşün ve Sanat Dergisi vb. dergilerdemakale, şiir ve hikâyeleri yayımlandı.Aralıksız 5 yıl Fırat Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığıyapan, Elazığ’la bağlantılı olarak yapılan tüm ulusalve uluslararası sosyal-kültürel faaliyetlerde etkin birşekilde rol alan Keleştimur, halen Günışığı gazetesiningenel yayın yönetmenliğini yürütmektedir.Ağın-Konak Mezrası’ndan M. Selahattin Keleştimur’unoğlu olan Bedrettin Keleştimur’un; Elazığ DüşünceHarmanı, Hasat Zamanı, Berekete Doğru, BayrakŞiirleri Güldestesi, Huzura Çıkan Yol adlı eserleribulunmakta olup, evli ve 3 çocuk babasıdır.İsmail Ekrem KATI1964 yılında Elazığ’da doğdu. İlk ve ortaöğreniminiMalatya, Bingöl ve Elazığ’da tamamladı.1989’da “Harput Posta” isimli gazetenin sahipliğinive yazı işleri müdürlüğünü yaptı.1993’de Elazığ’ınilk yayınevi olan Tesfa Yayıncılığı 4 arkadaşı ile birliktekurdu. “Bir Tarih Elazığspor” adlı araştırma kitabınıFaysal Kacar ile birlikte hazırladı. Elazığ Fıkraları (I-II), Anılarda Elazığ, Harput Esnafı, Aziz Şehir Elazığadlı kitaplarını yayımladı.2000’de Elazığ Tiyatro Derneği’ni 7 arkadaşı ilebirlikte kurarak 5 yıl kurucu başkanlığını yürüttü. Dahasonra, Çayda Çıra Kültür ve Sanat Ürünleri adlı sadeceElazığ yöresine ait ürünlerin satıldığı mağazayı açtı veÇayda Çıra Yayıncılığı kurdu. 2007’de Elazığ’ın ilk mizahdergisi olan “Dındik”i Fethi Özdenk ile birlikte çıkardı.Elazığ’da yürütülen sosyal ve kültürel alandakitüm etkinliklerde görev alan İ. Ekrem Katı, evli ve 2çocuk babasıdır.28 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


FIKRALAR‹. Ekrem KATIAyıptır AyıpMamoş Dayı İstanbul’da iken bir gün acıkmış.Bir l<strong>ok</strong>antaya girmiş, yiyeceklerin parakarşılığı olduğunu bilmeden yemiş yiyebildiğikadar. Kalktığında şef garson:- Beyefendi, ücretinizi öder misiniz? deyince,Mamoş Dayı gayet ciddi bir şekilde:- Yov ayıptır ayıp. Nö var zanki, siz de gelinbizde yeyin, demiş.Azrail’in CahiliY<strong>ok</strong>sul gakgoşun bir besili ineği, bir deuyuz eşeği vardı, fakat eli son derece dardaydı.Üç boğaz geçindirmeye yetmiyordu geliri.Bir gece açtı ellerini yalvardı Allah’a, “Beniaha şu eşşekten gurtar” diye.Ertesi sabah ahırın kapısını açtı ki, ne görsün.İnek ölmüş, uyuz eşek kalmış! O öfkeyle s<strong>ok</strong>ağafırlayan gakgoş toplamış milleti başına, göstermişyerde yatanı:- Bu nedir?- İneeek!...- Ya şu gaşınıp duran uzun gulahlı yaratuh?- Eşek!..- Bre ahali! Ey ilmine, irfanına gurban olduğumAzrail Aleyhisselam. Şu gakgoşlar gaderdemi olamadın? Sana bir ricada bulunduh, eşşeknenineği birbirinden ayıramadın!..Ceza da AynısıElazığ’ın meşhur kabadayılarından Turgay’ınyıldızı bekçilerle hiçbir zaman uyuşmazve bekçilerle kavga eder. Kabadayı Turgay herkavga sonrasında mahkemelik olur ve 20 günceza alır. Cezasını tamamladıktan sonra tekrarserbest kalır. Kabadayı Turgay yine aynı suçtanmahkemeye düşmüştür. Turgay’ı yine karşısındagören hâkim sorar:- Turgay ne iş? Turgay da cevap verir:- Yine aynısı hâkim bey. Hâkim:- Ceza da aynısı Turgay.Gaç Dilden GonuşahSürsürülünün biri, İzmir Kordonboyu’ndakikafeteryalardan birinde gözüne kestirdiği sarışınve güzel bir kıza, kendinden gayet emin birşekilde yaklaşır ve kur yapmaya başlar. Kıza:- Seni seviyorum, der.Kız hiç ilgilenmeyince, genç delikanlı kendikendine, “Hımm, bu kız yabancı turist olmalı”diye düşünür ve sonra:- I love you!, der.Kızdan yine cevap alamayınca, bu kez öfkesinibelli etmeden:- I love you diyik da baba, deyince, kız biraztebessüm eder, fakat yine cevap vermez. Bukez bizimki hırslı bir şekilde:- Sevik da imansız. Daha gaç dilden konuşah!,der.Güneşin Yerini DeğiştirselerBaskil’den Elazığ’a otobüs işleten şoförMusa Dayı, sabahları Elazığ’a gelirken, akşamda Baskil’e dönerken güneşin gözlerine vurmasındanhep şikâyet edermiş.Baskil kaymakamı mesai sonrası çarşı pazargezerken, Elazığ’dan yeni gelen Musa Dayıya:- Musa Efendi, Elazığ’da ne var ne y<strong>ok</strong>? diyesormuş. Musa Dayı da:- Valla beğim şeherde heç bi şey y<strong>ok</strong>. Amabenim bi maruzatım var, deyince, kaymakamda:- Nedir maruzatın? diye sorar. Musa Dayı dafırsat bu fırsat diyerek:- Valla kaymakam beğ, bir emir versez debu güneşin yerini değiştirseler çoh eyi olacah.Sabah ahşam gözüme vuri, demiş.HacettirPalulu bir hemşerimiz Almanya’ya çalışmayagider ve kısa zamanda büyük paralar kazanarakPalu’ya geri döner. Hemşerimiz artık zengindir.Her istediği şeyi rahatlıkla almaktadır.Köyünde lüks bir ev yaptırır, son model bir arabaalır, traktör alır. Bunlar da yetmezmiş gibievinin önüne bir de tır çeker. Köylüleri meraklasorarlar:- Yav, evi oturmak için yaptırdın, arabayı binipgezesin diye aldın, traktörü tarla işlerini yapasındiye aldın. Peki şu tırı ne demeye aldın?Üstelik kapının önünden hiçbir yere de gitmi.Palulu hemşerimiz hemen cevabını verir.- Hacettir, bir gün lazım olur.ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200929


HABERLER* Ağın Kaymakamlığı tarafından başlatılmış bulunan“Ağın’da Senin de Dikili Bir Ağacın Olsun”kampanyası çerçevesinde bir açıklama yapan AğınKaymakamı Soner Zeybek, “Kampanya çerçevesindeAralık 2008 ayından bugüne kadar; 12 bin tüplü çam,12 bin akasya, 8 bin meşe, 8 bin badem tohumu ve 200adet badem fidanının dikimini gerçekleştirdik. 9 <strong>Nisan</strong>2009 tarihinden itibaren de dikilen fidanların sulanmave bakım işlerine devam edilecek ve yeni dikimler2009 sonbaharında başlayacak” dedi.* Ağın Aile Hekimliği ile özel bir laboratuvar arasındadüzenlenen sözleşme çerçevesinde, bundan böylebazı tahlillerin (üre, karaciğer, böbrek fonksiyontestleri, kan elektrolitleri, hormon profili, romatizmaltestler, hepatit profili, kan sayımı, gebelik ve idrar testleri)Ağın Sağlık Ocağı’nda yapılmasına başlandı.Test sonuçlarının bir gün sonra Ağın’a ulaştırılacakolması, vatandaşlarımızın gerek sağlık gerekse ekonomikyönden rahatlamasına ortam hazırlayacak.Bu olanağı sağlayanlara teşekkürlerimizi sunuyoruz.* 29 <strong>Mart</strong> 2009 tarihinde yapılan Mahalli İdarelerseçimi; malul kişilerle ilgili olarak kullanılan oylar veaynı kişinin birden fazla kişi adına oy kullanması nedenlerindendolayı Elazığ İl Seçim Müdürlüğü ile YüksekSeçim Kurulu Başkanlığı tarafından iptal edildi veBelediye başkanlığı seçiminin 7 Haziran 2009 tarihindeyeniden yapılması kararlaştırıldı.Seçimlere kadar Belediye başkanlığı görevini, BelediyeMeclisi üyesi Nevzat Tunç vekaleten yürütecek.Yeniden yapılacak seçimlerde tüm partilere veadaylara başarılar diliyoruz.* 23 <strong>Mart</strong> 2009 tarihinde yapılan seçimler sonucundaAğın, Ağın mahalle ve köylerinde muhtarlığa seçilenhemşerilerimiz aşağıda gösterilmiştir.Ağın Merkez : Ferhat KoçerAkpınar Mah. : Mehmet TürkmenBaşpınar Mah. : Saim YılmazŞenpınar Mah. : Ahmet Emin ErbenAltunayva Köyü : Necmi YılmazAşağıyabanlı Köyü : Aydın ÖksüzoğluBademli Köyü : Rıza GündüzBahadırlar Köyü : Mustafa UzunBalkayası Köyü : Hayrullah ErcanBeyelması Köyü : Harun AkbayDemirçarık Köyü : Hacı Bayram MetinDibekli Köyü : İsmail GüneyKaşpınar Köyü : Şükran Doydu ÇimenModanlı Köyü : Ömer AkınÖğrendik Köyü : Mehmet Bircan KaradayıPul Köyü : Mehmet YılmazSamançay Köyü : Selahattin ÖzerSaraycık Köyü : Mehmet ErtaşYedibağ Köyü : Nazım KöksalYeni seçilen muhtarlarımızı kutlar, görevlerindebaşarılar dileriz.* Elazığ ilçeleri arasında sadece Ağın’da kurulanÜzüm Üreticileri Birliği’nin 2. Genel Kurulu, 23 <strong>Mart</strong>2009 tarihinde yapıldı. Ağın Belediyesi’nden kiralanan323 dönümlük Hop Düzü mevkiindeki arazide, yüksektelli terbiye sistemi ile üzüm bağı yapılması ve salamurayaprak yetiştirilmesi konuları ele alındı. Bu bağlamda,Halk Eğitim Müdürlüğü destekli bağ budama tekniklerineyönelik kurs açılarak, kursiyerlere eğitim verildi.Ağın’ın ekonomik çehresini değiştirecek bu projeningerçekleşmesini omuzlayan hemşerilerimizi kutluyoruz.* Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından,12 <strong>Nisan</strong> 2009 tarihinde <strong>Ankara</strong>’da yapılacağı duyurulan“Ağın Gecesi” ileri bir tarihe ertelenmiştir.* Değerli hemşerimiz Şerif Aydemir’in “Yazık OlmuşYârsız Ömrü Geçene” adlı kitabı, Ağın Haber Yayınlarıarasında çıktı. Aydemir’in akıcı bir üslupla kalemealdığı ve Ağın’dan çeşitli kesitler sunduğu kitabını,tüm <strong>ok</strong>urlarımıza salık veririz.* Ağın-Şenpınar Mahallesi’nden Marangoz MuharremDemirkol’un eşi, Vedat ve Bülent Demirkol’unsevgili anneleri Mezbure Demirkol, 6 Kasım 2008 tarihindeyaşamını yitirmiş ve aynı gün Vahşen’de toprağaverilmiştir.* Ağın-Müderris Hüseyin Efendi Mahallesi’ndenÇıkınozgil’in Ayşe-Ali Yurtçu’nun oğulları, Nihal Yurtçu’nuneşi, Şener ve Faruk Yurtçu’nun babaları ÖğretmenZiya Yurtçu, 4 <strong>Mart</strong> 2009 tarihinde yaşamını yitirmişve aynı gün Ağın’da toprağa verilmiştir.* Ağın-Şenpınar Mahallesi’nden rahmetli Münife-Ali Erdem’in kızları, Öğretmen Fuat Erben’in eşi, HaticeKahramanoğlu, Şakir, Zafer ve Hasan Erben’insevgili anneleri Fatma Erben, 18 <strong>Mart</strong> 2009 tarihindeAkçay’da yaşamını yitirmiş ve ertesi günü Vahşen’detoprağa verilmiştir.* Ağın-Akpınar Mahallesi’nden Hafize-MustafaGüzel’in oğulları, Pakize-Kadıyoran Saatçı MehmetKapısız’ın damatları, Andaç ve Uygar Güzel’in sevgilibabaları, Memnune Güzel’in değerli eşi, Nevin ve AyşeGüzel’in kayınpederleri, Sıla, Doruk ve Duru Güzel’indedeleri, emekli Teftiş Kurulu Başmüfettişi veDerneğimiz üyelerindenVehbi Güzel, 26 <strong>Nisan</strong> 2009tarihinde yaşamını yitirmiş ve ertesi günü <strong>Ankara</strong> KarşıyakaMezarlığı’nda toprağa verilmiştir.Ölenlere Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına ve sevenlerinebaşsağlığı dileriz.30 ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 2009


DOĞUMLARMAHALLE/KÖYÜ ÇOCUĞUN ADI SOYADI BABA ADI DOĞUM YERİ DOĞ. TARİHİAkpınar Mahallesi Karan GÖKALP Namık Serhan Şişli 05.01.2009Akpınar Mahallesi Hafise Hazal KORKMAZ Mehmet Hilmi Malatya 11.02.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Kaan ÇAKAR Mehmet Bakırköy 07.03.2009Aşağıyabanlı Köyü Zeynep Sıla UZUNOĞLU Ahmet Malatya 09.03.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Ali Kaan SERTTAŞ Evren Yatağan 10.03.2009Saraycık Köyü Göksu Elif ÇEVİK Güven Bahçelievler 11.03.2009Müd Hüs. Ef. Mah. Görkem Şule ÖZDEMİR Uğur Ağın 12.03.2009Saraycık Köyü Yusuf İKİNCİ Halit Keban 19.03.2009Samançay Köyü Ahmet ÖZTÜRK Serkan Ağın 21.03.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. M.Selin TÖZÜN Mustafa Soner Konak 22.03.2009Uzungil Mahallesi Şadiye Berü ŞEN Celal Alper Çankaya 23.03.2009Beyelması köyü Eda Kaya KARATAŞ Mustafa Özgür Çankaya 23.03.2009Samançay Köyü Kaya Werner HUBER Bertram Werner Kadıköy 24.03.2009Altunayva Köyü Sılanaz ÇETİNKAYA Mehmet Şahinbey 27.03.2009Samançay Köyü Sude KÖPRÜLÜ F.Korutürk Karabağlar 29.03.2009Uzungil Mah. Efe Kemal BİLGİN Hakan Konak 06.04.2009Hacıyusuf Mah. Y.Ata MÜCAHİTOĞLU Murat Hatay 09.04.2009Dibekli Köyü Cem YÜCE Akın Esenler 10.04.2009Beyelması Köyü Necati Ediz AKSOY Mustafa Maltepe 14.04.2009Hacıyusuf Mah. Edanur BAYTAŞ Ekrem Hakkı Elazığ 19.04.2009Saraycık köyü Emir Tuğra İKİNCİ Serkan Zeytinburnu 23.04.2009Kuzgeçe Mah. Zeynep SAKALLI Mustafa Yenimahalle 28.04.2009Dünyaya yeni gelen yavrularımıza yaşam boyu sağlıklar dileriz.EVLENENLERMAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI EVLENENİN ADI SOYADI EVLENME YERİ EVL. TARİHİMüh. Hüs. Ef. Mah. Mustafa NERKİZ K.Ayşegül KARADAYI Bakırköy 09.03.2009Şenpınar Mahallesi Yusuf YILDIZ Gülseren GEZER Çayırova 12.03.2009Başpınar Mahallesi Funda SELÇUK Aytekin KANTER Seyhan 16.03.2009Samançay Köyü İsmail PASİNLİ Betül YILDIZ Malatya 18.03.2009Saraycık Köyü Vahdet ERBİL M.Kübra KARADAĞ Seyhan 23.03.2009Akpınar Mahallesi Onur URHAN Esra ÖZTÜRK Çankaya 04.04.2009Altunayva Köyü Merve GÜLER Aykut AYDIN K.Çekmece 08.04.2009Dibekli Köyü Vedat ŞAHİN Gülçin ERDEMİR Şişli 09.04.2009Beyelması Köyü Halit Lütfi YÜCEL Gülcan KEY Elazığ 10.04.2009Pul Köyü Taner KARAKAŞ Emine GÜL Sultangazi 15.04.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Necdet UYGAN Yasemin KOYUN Malatya 18.04.2009Saraycık Köyü Ahmet AKSU Çağla YILDIZ Seyhan 18.04.2009Akpınar Mahallesi Nurettin YAVUZ Zühal ERDOĞAN Elazığ 20.04.2009Aşağıyabanlı Köyü Tarık ÖKSÜZOĞLU Nurhan TAŞIN Nilüfer 26.04.2009Çiftleri kutlar, yaşam boyu mutluluklar dileriz.ÖLÜMLERMAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI DOĞUM TARİHİ ÖLÜM YERİ ÖLÜM TARİHİBeyelması Köyü Mustafa YÜCEL 20.12.1941 Münih 31.12.2009Saraycık Köyü İbrahim ÖZDEMİR 01.07.1925 Saraycık 25.01.2009Başpınar Mahallesi Mustafa ERTUĞRUL 22.10.1929 Ağın 19.02.2009ağın <strong>Mart</strong> - <strong>Nisan</strong> 200931


Demirçarık Köyü Alaattin UZUNOĞLU 01.04.1940 Esenler 27.02.2009Kuzgeçe Mahallesi Yusuf Ziya YURTÇU 14.07.1925 Ağın 04.03.2009Altunayva Köyü Fatma ÖZER 01.07.1934 Sultangazi 07.03.2009Modanlı Köyü Huriye AKIN 03.06.1932 Keban 12.03.2009Akpınar Mahallesi İbrahim ÖZDİL 15.08.1925 Ağın 13.03.2009Beyelması Köyü Rüçhan ÇAKARALMAZ 24.05.1958 Malatya 14.03.2009Başpınar Mahallesi Mehmet Nihat YAVUZ 01.09.1944 Karabağlar 15.03.2009Şenpınar Mahallesi Fatma ERBEN 27.07.1926 Edremit 18.03.2009Öğrendik Köyü Fatma TEKİN 03.04.1931 Keçiören 20.03.2009Şenpınar Mahallesi Bekir Sıtkı KORKMAZ 04.07.1922 Seyhan 24.03.2009Altunayva Köyü Ayişe BOZKURT 01.05.1922 Fatih 29.03.2009Öğrendik Köyü Fahri KARADAYI 24.03.1954 Torbalı 30.03.2009Bahadırlar Köyü Mehmet Hidayet DENİZ 01.07.1934 Altındağ 31.03.2009Akpınar Mahallesi Hasan FIRAT 01.03.1926 Yenimahalle 07.04.2009Başpınar Mahallesi Fatma ÖZTÜRK 10.03.2009 Malatya 08.04.2009Altunayva köyü Hasan Mefit GÜLER 17.01.1937 Çankaya 12.04.2009Bademli Köyü Ayşe KARATEPE 21.02.1943 Mamak 26.04.2009Samançay Köyü Recep PASİNLİ 20.03.1956 Balçova 26.04.2009Akpınar Mahallesi Vehbi GÜZEL 01.04.1942 Çankaya 26.04.2009Ölenlere Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına başsağlığı dileriz.Değerli Okurlarımız,Gelecek kuşaklara en büyük kültür mirası olarak bırakacağımız,AĞIN DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ’nin2009 yılı abone bağışı 30 TL’dir.Bilindiği gibi, Dergimiz yalnızca abone bağışlarıylayaşamını sürdürmektedir.Bu durum dikkate alınarak, geçmiş yıllara ait abone bağışlarını hâlâyatıramamış olan <strong>ok</strong>urlarımızın,eski ödentileri ile birlikte yeni abone bağışlarınıAğın Kültür ve Dayanışma Derneği’nin 101843 no.luPosta Çeki hesabına yatırmalarını önemle rica ederiz.DUYURUAğın Haber GazetesiAĞIN KÜLTÜR VE SANAT ŞENLİĞİ7-8-9 Ağustos 2009AĞIN’DA BULUŞALIM…

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!