11.07.2015 Views

BIR MALIYE MUFETTISININ DAYANILMAZ ANILARI

BIR MALIYE MUFETTISININ DAYANILMAZ ANILARI

BIR MALIYE MUFETTISININ DAYANILMAZ ANILARI

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni 1961 Haziran’ında iyi derece ile bitirdim.İzmir’egelip;Haziran sıcaklarında İzmir’in İnciraltı semtindeki Belediye Plajı’ndayüzerek,kumlara uzanarak yorgunluk atmaya başladım.Benden bir yıl önce fakülteyi bitirmiş arkadaşlar “Sen deli misin?Ne işin varburalarda.Dalga geçmek zamanı değil...Ankaraya git..Çalış...Müfettişlik sınavlarınahazırlan ve gir.”dediler.İşte;müfettişlik serüvenim böyle başladı.Önce;gazete ilanlarına baktım ve en yakın iki müfettişlik sınavınabaşvurdum.Biri;Devlet Denizyolları A.O.;diğeri ise Maliye Teftiş Kuruluydu.Ankara’ya gittim.Fakültenin yurdunda kalıp sınavlara hazırlanmaya başladım.Benimgibi;onlarca mezun olmuş öğrenci;çeşitli sınavlara hazırlanıyordu.Baktım;yurtta kalanlar arasında Ertuğrul Kumcuoğlu yoktu.Araştırdım.Bir derstenEylül’e bütünlemeye kaldığını öğrendim.Fakülteyi Haziran’da bitirmemişti.Çokşaşırdım.Sınıfın akıllılarındandı.Sonradan;bu konuyu kendisi ile konuştum.Ben Haziran ayında mezun oluncabursum kesilmişti.O ise;Eylül’e bilinçli olarak bir ders bırakarak fazladan dört aydaha devlet bursunu almayı sürdürmüştü.Burs da burstu yani...Ayda 225 lira burs alıyorduk.27 Mayıs İhtilali’nden sonra;askeriyönetim öğrencilere olan borcunu ödemiş;bursları 150 liradan 225 lirayayükseltmişti.O zamanlar bu para büyük paraydı.Örneğin;fakülteyi bitirip stajını tamamlayan birKaymakamın eline ayda net 134 lira geçiyordu.Bu nedenle;birçok akıllı Mülkiyeli;odönemlerde fakülteyi çift dikiş giderek,sekiz yılda bitirmiştir.Ertuğrul’un bu davranışı;sıkı bir maliyeci olacağının işaretiydi.Nitekim;MaliyeMüsteşarlığı’na kadar yükselmiştir...Oysa;böyle davranmakla zararlı çıkmıştı.Çünkü ben sınavı kazanınca,Eylül ayındanitibaren ayda bin liraya yakın para aldım.O benden 6 ay sonra sınavı kazandı.Kaybıdaha çok oldu..Ne de olsa köylü kurnazlığı yapmıştı...Ben yalnızca Maliye Müfettişliği sınavına başvurmuştum..Birçok arkadaş;aynizamanda Hesap Uzmanlığı sınavına da başvurmuşlardı.Sınavlara hazırlanırken;Maliye Müfettişi Yıldırım Özdamar Mülkiye’ye gelerek bizleriTeftiş Kurulu sınavına girmeye ve müfettişliği seçmeye kandırmayaçalışıyordu.Sonradan;bu davranışın;Hesap Uzmanları Kurulu ile olan çekişme ile ilgiliolduğunu anlamıştım.Nitekim;o dönem sınavlarınde ben ve Cengiz Altuğ müfettişliksınavını kazandık.Diğer sınıf arkadaşlarımızın çoğu,Hesap Uzmanlığı sınavını2


kazandılar ve Hesap Uzmanı oldular.Cengiz;Hesap Uzmanlığı yazılı sınavını dakazanmıştı.Maliye Müfettişliğini seçip onun sözlü sınavına girdi.Hesap Uzmanlarınınsözlü sınavına girmedi.Sözlü sınavı yapan kurulda eski Maliye Müfettişi olan zamanın Gelirler GenelMüdürü olan Mesut Erez bey de vardı.Sonradan Maliye Bakanı da olmuştur.Bana“rüsumu sitte”yi sordu.Osmanlı Devleti zamanında,devletin dış borçlarını tahsiletmesi için Duyunu Umumiye İdaresi emrine verilmiş altı devlet harcını saymayabaşladım.Beşini saydım.Altıncıyı anımsamadım.İlle onu daistiyorlardı.Anımsayamadığımı söyledim.İyi ki öyle yapmışım.Meğer atıpatmayacağımı sınıyorlarmış...Böylesine zor bir sınavdı...Ben bu arada;Denizyolları AO nın da müfettişlik sınavını kazandım.Yönetim,nediller döktü sözlü sınavlarına girmem için.ben,risk alıp Maliye Müfettişliğini seçtimve o kurulun sözlü sınavına girip başarılı oldum.30 Ağostos 1961 tarihi itibariyle Gelirler Genel Müdürlüğünden naklen MaliyeMüfettiş Yardımcılığı(muavinliği)ne atamalarımız yapıldı.Cengiz Altuğ birinci,Aydın Kezer ikinci,ben üçüncü sırada başarılı olmuştuk.Yeterliksınavı sonrasında;üç yıl sonra;bu sıra değişti.Ben birinci oldum.Cengiz ikinci,Aydınüçüncü oldular.Bu durumun;Cengiz’i biraz üzdüğünü sonradananladım.Çünkü;güreşte gençler arası birincilik de dahil olmak üzere;yaşamıbirinciliklerle doluydu.Mülkiye’ye de 601 numara ile birinci olarak girmişti.Ertuğrulyedinci,ben onyedinciydim.Maliye Müfettişi olmam bütünüyle rastlantısaldır.Daha önceden;bu mesleğe girmekisteği gibi bir isteğim olmamıştı.Ama;bizlere çok yüksek bir maaş veriyorlardı.Bakanlıkların müsteşarlarından dahaçoktu bize her ay verilen maaş ve ekleri.Kendimi;birden çok büyük ve güçlü birisigibi duymuştum.Sonradan;Maliye Müfettişlerinin gerçekten de çok seçkin ve büyük insanlarolduğunu öğrendim ve anladım.Müfettişlik serüvenim Eylül 1961 ayından itibaren böyle başlamış oldu.İLK TURNE3


Kurulda ilk günlerimizde bizlere demirbaş olarak birer çanta,bir daktilo makinası ve18 ciltlik “Mali Kanunlar” mevzuatı verildi.Daktilo yazmayı(iki parmakla doğal olarak) bu makinada öğrendim.MarshalYardımı’ndan verilmiş amerikan ordusu artığı güzel bir Remington marka yazımakinasıydı.Uzun yıllar kullandım onu.Onsekiz ciltlik Mali Kanunların herbir cildi 600 sayfalık idi.O zaman Başkan Yardımcısı olan müfettiş Nail Çelenoğlu;bu kitapları hep yanımızdataşımamız gerektiğini belirtti.Ben de;bir asker bavulunu dolduran bu kitapları,ilk turne yerim olan Diyarbakır’ataşımış;oradan İstanbula da taşımıştım.Sonraki yıllarda;bunun gereksiz olduğunu gözledim ve üstadın bana küçük bir “şaka”yapmış olduğunu anladım.Ben de;başkan yardımcılığı yaparken ayni “şakayı” o yıl Maliye Müfettiş Muaviniolanlara yapmıştım.Sonradan;olayları anımsayıp çok gülerdik.Biraz da insanlık dışı bir çalışma yöntemi olan turnelerden sözedeyim.Maliye müfettişleri;kış aylarında İstanbul ve Ankara’da teftiş yaparlardı.Haziranbaşlarında enaz dört ay süreli olarak Anadolu kentlerine teftişegiderlerdi.Muavinler enaz altı ay Anadolu turnelerine katılırlardı.Aileden;çolukçocuktan uzak geçen aylar...Bu nedenle;Mülkiye’de İnek Bayramlarında idari şubeöğrencileri mali şube öğrencileri ile “Müfettişin parası pul karısı dul “ diye dalgageçerlerdi.Evet;ilk turne yeri olarak Cengiz Amasya’ya;Aydın Isparta’ya;en kıdemsiz olan benDiyarbakır’a gidecektik.Diyarbakır’a uçakla gitmem olanaklı iken;daha mevzuatıbilmemekten dolayı;trenle gittim.Yolculuk;yaklaşık birbuçuk gün sürmüştü.Tren Ankara’dan hareket edip Anadolu bozkırına dalınca;nasıl zor bir ortamdageçecek yeni bir yaşama adım attığımı anladım.Ozamana kadar;Ankara’nındoğusuna geçmemiştim.Oraları ve oralarda olanları kitaplardan,gazetelerdenokuyorduk.Şimdi ise;yaşayarak öğreniyordum.Müfettişlerin yıllardır uyguladıkları turneye ilk olarak böyle başladım.Diyarbakır’a;gördüklerim ve duyduklarım nedeniyle,moralim bir hayli bozukgidiyordum.İkinci gün,birden tren,bir büyük gölün kıyısından geçmeyebaşladı.Sonradan;adının Hazar Gölü olduğunu öğrendiğim bu gölün gürünümümoralimi biraz düzeltmişti.4


Amerika stajından yeni dönmüş üstadımın eşi hamile olduğu için onu Diyarbakır’agetirmemişti.Eylül ayında olmamıza karşın;çok sıcak ve bunaltrıcı bir havavardı.Üstadın eşi Adana’da(muhtemelen )akrabalar yanında kalıyordu.İlhan Özerüstad;cuma gecesi Adana’ya gidiyor;pazartesi sabahı dönüyordu.27 Mayıs İhtilali sonrası olduğundan;onlarca ihbarı soruşturuyordu.Ayrıca;vergidaıresi veznesinin sayımında veznedarın zimmeti(açığı)çıkmış;onu dasoruşturuyordu.Bana;vergi dairesinin muhasebe işlemlerini teftiş ettirmeyebaşladı.Başka kötüye kullanmalar(suistimaller) var mı diye araştırıyorduk.Diyarbakır’da ayrıca beş Hesap Uzmanı vardı.Onlar da turne yapıyorlardı.Vergimükelleflerinin beyanlarını ve hesaplarını denetliyorlardı.Mesai saatleri dışında birlikte geziyor,yemek yiyip içki içiyor ve eğleniyorduk.Geldiğimin üçüncü günü olmalıydı.Üstad;henüz Adana’dan dönmemişti.Bir başımateftiş yapıyordum.bir bayan memur çalıştığım odaya gelip bir vergi sorununuanlattı.Ben de;Mülkiye’deki bilgilerime göre ahkam kestim,kız gitti.Sonra;Hesap Uzmanlarına gidip olayı anlattım ve görüşümü söyledim.Bana güldülerve benim önerilerimin tam aksini belirten Bakanlık Genelgesi olduğunu söylediler.Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldum.İlk aklıma gelen istifa edip işinbaşında bu dikenli yollardan ayrılmaktı.Beni Hesap Uzmanları güçbela yatıştırdılar.Önce odama dönüp kızı çağırdım ve tebliği öğrendiğimden söz ettim ve yaptığıdavranışı kınadım.Bu kez o korktu.Durumu üstada anlatabileceğimi düşünmüştü.Böylece;müfettişlik yaşamımın ilk ve en önemli dersini almış oldum.Bu iilkeyi çok iyiöğrenmiştim.Teftişe,incelemeye,soruşturmaya başlamadan önce;o konudaki tümmevzuatı(yasalar,kararlar,tebliğler) iyice gözden geçirmek ve her yeni iş geldiğindeyeniden öğrenmek gerekiyordu.Bu kuralı kırk yılı aşkın meslek yaşamım boyunca eksiksiz uyguladım ve bir kez dahayol kazasına uğramadım.Bir maliye müfettişi;tüm mevzuatı eksıksiz,herkesten iyibilmek durumundaydı.Günümüzde ne mümkün.!..Diyarbakır’daki bir diğer ilginç anım;vergi dairesi hizmetlisi(odacı) ile ilgilidir.Adamın tam on çocuğu vardı.Kendisi ile dalga geçiyorduk.Biraz daha gayret edersebir futbol takamı kuracağını söylüyorduk.O da “Bir çocuk daha yapacağım ve bentakım kaptanı olacağım” derdi.Gerçekte adam çok akıllıydı.Sorun;devletin nufus sayısını arttırma siyasalarındankaynaklanıyordu.Çocuk sahibi olmayı özendirmek için devlet memurlarına “çocuk6


aşına 5 lira”çocuk zammı veriliyordu.Buma göre;odacının vergisiz 50 lira aylık ekgeliri oluyordu.Maaşının neti 37,5 lira olan odacı;maaşından çok çocuk zammıalıyordu.Neredeyse;çocuğu olmayan bir müdür kadar para geçiyordu eline.Bunedenle;durmadan çocuk yapmıştı.Allah karısına sabır versindi...Sonradan;bu kez hızlı nufus artışını yavaşlatmak için bu uygulamakaldırılmıştı.Günümüzde;o çocuk zammı uygulaması nedeniyle,sembolik denilecekçocuk yardımı verilmektedir.Diyarbakır’da,kaçaktan bir kol saati almak istedim.O güne dek hiç kol saatimolmamıştı...Üstaddan izin aldım.Bir parkta otururken dolaşan bir kaçakçıya saatin fiyatınısordum.10 lira dediğinde çok şaşırdım.Bana;satıcının önerdiği fiyatın yarısını önermem öğütlenmişti.10 lira çok düşük birfiyattı.6 liraya alırım,dedim..Adam hemen kabul etti.Demek ki;söylenenlerdoğruymuş...1 lira kazıklanmıştım...Diyarbakır’ın Çınar ilcesi kaymakamı;üstadın sınıf arkadaşı imiş.Bir hafta sonugeldi;bizi Diyarbakır’dan resmi cipi ile alıp hafta sonu gezisine götürdü.Resmi ciptekaymakam,üstadım,iki hesap uzmanı ve bir re’sen yetkili müfettiş muavini vardık.Önce;Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği’ne gittik.Tıpkı amerikan filimlerindekibüyük çiftlikler gibiydi,.Çiftliğin kapısından girdik,onlarca kilometre yol aldık ve sonunda yönetim binalarınageldık.Çiftlikte çok değişik ürünler yan yana tarlalardaüretiliyordu.Pamuk,karpuz,buğday,çeşitli meyveler,sebzeler...Çok güzel bir haftasonu geçirdik.O sırada bir öykü anlattılar.Eski Maliye Müfettişlerinden Nedim Ökmen;zamanınTarım Bakanı olarak çiftliğe gelmiş.Yörenin ağaları;devletin çiftliği kendilerinesatmasını istemış.Liberal ekonomiden yana olan Bakana bu öneri çekicigelmiş.Ancak;Ankara’ya döndükten sonra,gerçeklerle yüzyüze gelmiş.Bir kez;çiftliğin bedeli,oralardaki ağaların servetlerinin karşalayamayacağı denlibüyükmüş.Ayrıca;bütçeye bu çiftlikten her yıl oldukça önemli bir gelirgeliyormuş.Kararından caymış...Pazar günü;kaymakamın cipiyle Diyarbakır’a döndük.Dönüş sırasında serüvenleryaşadık..7


Önce;Mardin’in Kızıltepe’sine uğradık.Kasrı Konca adlı bir malikanede yemek yiyipmırra kahve içtik.Esrar gibi baş döndürücü bir saf kahve içeceğiydi.Diyarbakır’a gece dönüyorduk.Karayollarındaki bir köprüyıkılmış,onarılıyordu.Bunu,bir gün önce gündüz Diyarbakır’dan gelirkengörmüştük.Dönerken;karayolları o yönden hiçbir uyarı işareti koymadığından;büyükbir hızla üç-dört metre derinlikte bir kurudereye uçacaktık.Ertesi gününgazetelerine manşet olacaktık...Neyse ki;cipi kullanan kaymakamın yanındaki hesap uzmanı durumu farketmiş;direksiyona sarılıp dere kıyısındaki büyük taşlarla dolu bir tarlaya cipidaldırdı.Epeyi gitttikten sonra durabildik.Aracın altı durmadan taşlaraçarpmıştı.Büyük bir kazadan kılpayı kurtulmuştuk.İkinci dersimi almıştım.Alkollü araç kullanılmayacaktı.Geceleri olabildiğince araçkullanılmayacaktı.Bir başka anım;Diyarbakır’ a yakın yerlerdeki müfettişlerle ilgilidir.Tatvan’da yetkili muavin Ayhan Öner vardı.Siirt’te de Selahattin Zorlu adlı birmüfettiş vardı.Hafta sonunda Diyarbakır’ a gelirler ve bizlerle olurlardı.Siirt’teki üstad anlatmıştı.Teftiş için Kurtalan’a kadar trenle gelmiş;oradan atarabası ile Siirt’e geçmiş.Yaz günü olmasına karşın;köpekler,evlerin saçaklarının gölgeleri yerine,yolunortasında,güneş altında yatıyorlarmış.Arabacı da,onları ezmemek için süreklibağırıyor;kırbacını şaklatıyormuş.Üstad sormuş “Neden köpekler saçak altlarında değil de yollardauzanıyorlar?”Arabacı yanıt vermiş “Begim,burada trahom çok yaygındır.Görmeyeteneğini yitirmiş çok ınsan vardır.Onlar;ellerindeki bastonla duvarlara vuravura,duvar kenarlarınden yürürler.Köpekler de rahatsız olurlar.O nedenle yolunortasında yatarlar.’Siirt böyle bir yermiş işte...Üstad,kasayı saymış ve öğle tatili gelmiş.Defterdar bey üstadı evine öğle yemeğinedavet etmiş.Bizlerde töreydi.Memurların evlerine gidilmez ve yemekleriyenilmezdi.Üstad da kibarca daveti geri çevirmiş.Bir lokanta önerilmesiniistemiş.Siirt’in en iyi lokantasını tarıf etmişler.Üstad lokantayı bulmuş.Camekanı ilk yardım araçları gibi;yarıya kadar beyazboyalıymış.İçerisi görünmesin diye..Üstad,ayak parmaklarının ucunda yükselip içeri,yemeklere bakmış.Çeşit çeşit salçalıyemeklerin üzerleri silme sinek kaplıymış.Usta,elindeki kepçeyle,sinekleri şöyle yana8


itip bir kepçe yemeği bir tabağa doldurup garsona veriyormuş.Yemek yemek hayalolmuş doğal olarak.Biraz dolaşıp daireye gitmiş ve defterdara teslim olmuş.Defterdarhazırlıklıymış.Evine haber salmış;yağda yumurta ve yoğurt gelmiş.Onunla öğleyemeğini halletmiş.Sonraları;ne kadar konserve bulmuşsa almış ve onlarla idareetmiş.Diyarbakır’a gelince mideleri bayram ediyordu.S onraları;bu teftişi konserveliturne olarak çok andık.Üstad ve Ayhan üstad;Diyarbakır’dan bir haftalık konservelerini alır ve öyle geridönerlerdi.Arada yumurta,yoğurt da yiyerek bu konserveli turnelerini sağ ve salimtamamlamışlardı.Sonraki yıllarda,benim de çok konserveli turnelerim olmuştu.Belkide bu nedenle;mide hastalıkları müfettişlerin meslek hastalığıydı.Bir de kalphastalıkları vardır.Elazığ turnesinde ise;bir Mülkiye Müfettişi,bu kentteki cüzzam hastanesinde yatıpkalkıyor ve yiyip içiyordu.Sorduk;dezenfekte işlemleri nedeniyle kentin en güveniliryerinin orası olduğunu söylemişti.Yine de,cüzzamdam burunları düşmüş kimselerlebir arada olmak bana çekici gelmemişti.İLK KEZ İSTANBULDiyarbakır turnesi bitti.Ben ve yetkili m uavin Radi Dikci uçakla İstanbul’a döndük.İlk kez uçağa binmenin heyecanını yaşadım.Bu arada;mali kanunlarla dolu bavul içinyüklü bir fazla bagaj ücreti ödedim.Üstelik;devlet bu parayı banaödemiyordu.Yani;Nail Çelenoğlu üstadın bu şey şakası,bana oldukça pahalıyapatlamıştı.İstanbul’u da ilk kez görüyordum.Uçaktan inince;Aksaray’daki “Gönlü Ferah Oteli”neindik.Birçok hesap uzmanı ve maliye müfettişi;turne dönüşlerinde birkaç hafta buotelde kalıyor;sonra pansiyonlara kiracı olarak dağılıyordu.Küçük,temiz ve ucuz biroteldi.Bizlere her zaman öncelik verirler ve her durumda kalacak yer sağlarlardı.Sonradan;Bursa’da ve İzmir’de de “Gönlü Ferah’ otellerine rastlamıştım.Acaba ayniaile mi işletiyordu?Yoksa her ilde bir Yıldız Palas olması gibi bir olay mıydı?Yaşamımızın önemli bir bölümü otellerde geçiyordu.Anadolu’da hemen her ilde yada ilçelerde bir “Cumhuriyet Oteli” ya da “Şehir Oteli” olurdu.Genellikle bu isimliotellerde kalmıştık.9


Eşyalarımı otelde bırakıp biraz dinlendikten sonra Radi beyle Beyoğlu’naçıktık.Gece,ışıl ışıl ve yüksek apartmanları iki yanına sıralanmış cadde,başımıdöndürmüştü.Köyden indim şehire olmuştum.Sonradan Beyoğlu’na alıştık.Oraya yakın evlerde pansiyoner ya da kiracı olarakkaldık.O civcivli Beyoğlu yaşamını bekar olarak sonuna dek yaşadık.Ayrıca;Maliye müfettişleri öyle her yerde yemek yiyemezlerdi.Kaliteli lokantalardayemek içmek zorundaydık.Karşıt durumda ayıplanırdık.Öğle ye de akşam yemekleri;Beyoğlu’nda en pahalı lokantalar olan Hacı Salih’te yada Abdullah’ta yenirdi.Hafta içi,öğle yemekler’i Defterdarlık’ta yemekhanede yenirdi.Maliye Müfetişleriiçin ayrılmış bir bölmede;garsonlar servis yapardı.Üstadlar ayrı masalarda;muavinlerayrı masalarda oturuduk.Bir aile gibi olmamızı sağlardı bu yemekler.Cumartesi günleri yarım gün çalışılırdı.O zamanlar,tüm müfettiş ve muavinlerDefterdarlık’taki Müfettişler Kütüphanesi’nde toplanırdık.Herkes;hafta içindekarşılaştığı sorunları bu toplantılara getirir;ortaklaşa çözümler üretilirdi.Bu durumve bu tutum;Teftiş Kurulu’nun gücünü oluştururdu.Ayrıca;muavinler ayda bir yabancı dilden bir makale çevirisi yapar;cumartesi günlerikurul üyelerine kütüphane toplantılarında sunarlardı.Ayda bir belli bir konudaözgün çalışmalar hazırlanır ve yine kütüphane toplantılarında sunulurdu.Buyolla,kurulun güncel konularda da bilgili olması sağlanırdı.Muavinler de bilimselaraştırma yapma,yabancı dil öğrenme,konuşma yeteneklerini geliştirme olanağıbulurdu.İstanbul’da kışları;çeşitli yerlerde pansiyoner olarak kaldım.Önce;Kadıköy’dekihemen tüm müfettişlerin evlenene dek kaldıkları bir pansiyon vardı,oradakaldım.Sonraları;genellikle Rumların evlerinde bir oda kiralayarak pansiyoner gibikaldım.Bunlardan birisi;Cihangir’de evi olan madam Anjelik idi.1964 Kıbrıs olaylarısonrası;İstanbul’daki Rumlar,bu kenti ve ülkeyi terke zorlandılar.BirçokRum;Yunanistan’a zorunlu göç yaptılar.Madam Anjelik de bunlarınarasındaydı.Aslında,yetmiş yaşında yaşamının son demlerini geçirmekte olan birkadındı.Onu neden sürdüler,anlayamamışımdır.Benden yardım istedi.İstanbul’dan ayrılmak istemiyordu.Kendisinin katolikolduğunu;dolayısiyle ortodoksların yaşadığı Yunanistan’da kötü muamele10


göreceğini söylüyordu.Üstadlara söz ettim ama;kalamadı ve o da Yunan adalarındanbirine gitti.Ben de yeni bir pansiyon bulmak zorunda kaldım.Bu tür bir uygulamaya temel olabileceğini düşündüğüm iki olayanımsıyorum.Biri;Kıbrıs’ta Türklere uygulanan baskı ve soykırım olaylarıydı.Diğeri isebir veraset olayıydı.Çok zengin Rum asıllı bir Türk vatandaşı ölmüştü.Mirascılarının Maliye’ye verdikleriveraset beyannamesin,hemen hiç mal varlığı yoktu.Adam ölmeden tüm mal varlığınıparaya çevitip yurt dışına;Yunanistan’a transfer etmişlerdi.Bir ders daha edinmiştim.Hükümet kararları;bazı dramatik durumlara nedenolabiliyordu.Bu nedenle;mevzuat hazırlarken;çok dikkatli olmak ve her tür olasılığıdüşünmek ve kapsamak gerekiyordu.Kış çalışmalarını,Maliye Müfettişi Orhan Güven’in refakatinde,BeyoğluMalmüdürlüğü teftişi ile geçirdik.Malmüdürlüğü’nün yanında,ayni binada Beyoğlu Vergi Dairesi de vardı.Orada birmüfettişlik odası bulunuyordu.Bu odada,sürekli Maliye Başmüfettişi İhsan Arat beyçalışıyordu.1899 doğumlu olan üstadın tahtı sinden(yaş haddinden) emekliliğine azkalmıştı.Kendisi;Osmanlı İmparatorluğu’nda bile Maliye Müfettişi olarak çalışmışbirisiydi.Çok kibar ve güngörmüş bir İstanbul efendisiydi.Bir keresinde iki yıllığınaHicaz teftişine gitmiş bir üstadla çalışmış.Osmanlı döneminde müfettişler üç beşyıllığına bir eyalete yollanır ve orada Maliye Bakanı gibi çalışırlarmış.Birgün;Defterdarlık yemekhanesinde,İhsan Arat üstad,diğer üstadlara yakınıyordu.“Mirim;eskiden Maliye Müfettişi denilince başında fötr şapkası,elindeçantası,kruvaze koyu renk takım elbiseli birisi anlaşılırdı.Şimdi ise;açık renkelbiseli,üç düğmeli takım giyinmiş,çantasız,şapkasız birisi geliyor.”Ben MaliyeMüfettişiyim”diyor.Çok şaşırıyorum.Her şey ne hızlı değişiyor...”.Üstadın bahsettikleri bizlerdik.Bizler Kurul’a girene dek Maliye Müfettişleri”karamaliyeciler “olarak anılırmışOysa;bizim bu durumdan bilgimiz olmadı.Sınavı kazanırkazanmaz;Ankara’daki en ünlü terziye zamanın moda renklerinden üç düğmeli(buda modaydı) takım elbiseler yaptırmıştık.Onları giyiyorduk.O terzi;sonradan,Başbakanları,Cumhurbaşkanlarını giydirdi.Maliye Müfettişleri bu denli şık ve pahalı giyinirdik.Girdiğimiz her toplulukta tümbakışları üzerimizde toplardık.O zamanlar;konfeksiyon elbise giymek Müfettişlereyasaktı.11


Teftişi sürdürürken;Ankara’ya çağırıldım.O sıralarda;Ankara’da yine teftiş sırasındabir büyük suistimal Müfettişlerce ortaya çıkarılmış ve soruşturmabaşlatılmıştı.Bizlerin de soruşturma görmemiz ve öğrenmemiz açısından sıraylaAnkara’ya gittik ve soruşturmaya katıldık.Bir dava takip memuru;Hazine davalarının harçlarını yatırmak için avansalmıştı.Harçları yatırdıkça;mahkeme kalemlerinden aldığı harcama belgeleri ileavansını kapatmıştı.Ancak;5 liralık harca ait belgede 5 in önüne 1 ekleyerek 15 liralıkharç yatırmış gibi belgeler ibraz ederek maaşının yüz katı dolayında devlet parasınızimmetine geçirmiş,mal edinmişti.Ozaman;bu miktar bir yolsuzluk büyük biryolsuzluktu.Adam hapisteydi.Soruşturmasının tutuklu yapılması gerekiyordu.Savcı ile MaliyeMüfettişi İlhan Evliyaoğlu(sonradan Turizm Bakanı da olmuştur.)soruşturmayıortaklaşa yürütüyorlardı.Sık sık adamın ifadesi alınıyordu.Bazen;Müfettişlikodasında,bazen hapishanede ifade alınıyordu.Adam;benim de bulunduğum ilk ifadede:” Müfettiş bey;savcı beye söyleyin”demişti.”Beni hücreye koydursun.Koğuşta mahkumlar bana çok kötü muameleleryapıyorlar” demişti.Üstad da;zimmetine geçirdiği paraları devlete geriverirse;yardımcı olacağını söyledi.Ancak;adam,paraları nereye sakladığını ya da nasıldeğerlendirdiğini söylemedi.Gerçekten de devlet parasına el uzatanlara koğuşlarda çok kötü davranıyorlarmış.İştecavüze kadar varıyormuş.Adam ifadesinde”Her öğle yemeğinde arkadaşlarıma kebap ve baklavaısmarladım.Parayı öyle bitirdim”diyordu.Oysa;bu denli büyük bir parayı bu yollabitirmesi olanaklı değildi.Gelen bir ihbar yazısından;adamın Gar Gazinosu’nda bir konsomatrisle “dost hayatı”yaşadığını öğrendik.Onun da ifadesi alındı.Ancak,paranın yatırıldığı ya da saklandığıyer bulunamadıSonradan;buna benzer çok olayla karşılaştım.Türk insanı;fakirliknedeniyle,devletten büyük paralar çalıp;karşılığında üç beş yıl hapis yatmayı gözealıyordu.Hele günümüzde;banka sahipleri bile döyle düşünür olmuşlardı.İLK GERÇEK TURNEBaşkanlıkça hazırlanmış l962 yaz dönemi çalışma proğramına göre;Maliye Müfettişiİsmail Hakkı Batuk’un emrinde Bolu ve Zonguldak illerinde teftiş yapacaktık.12


Üstad da Amerika stajından yeni dönmüştü.Önceki Üstadım İlhan Özer’in sınıf vepromosyon(Müfettişlikte,mesleğe aynı yarışma sınavı ile girenler bir promosyonoluştururdu) arkadaşıydı.Gelirken;Avrupa’dan bir de otomobil getirmiş.İstanbul’danBolu’ya üstadın kullandığı otomobili ile gittik.“Otomobil yeni,şoför yeni,kork onlardan”derler.Doğru vallahi..İşte öyle,yürekçarpıntıları ile geçti yolculuğumuz.Neyse ki;o yıllarda yollarda çok araçyoktu.Kazasız,belasız Bolu’ya ulaştık.Vergi dairesi teftişine başladık.İkinci haftada bir ihbar mektubu geldi.Vergidairesindeki bir servis şefinin;yumuşak erkek olduğu ileri sürülüp bu durumununmemurlukla bağdaşmadığı belirtiliyordu.Dehşet verici bir ihbardı.Tüm memurlarabu türden çamur atmak çok kolaydı.Üstad;servisle telefon paralel çalıştığından;adama gelen telefonları dinlememiziistedi.Ben bunun doğru olmayacağını belirttim.Ayrıca;bu durumun,adamın kişisel tercihi olacağını;işyerinde ve iş zamanında butürden davranışlarda bulunmuyorsa;konunun bizi ilgilendirmeyeceğinibelirttim.Üstad;bir iki kez,adamın telefon konuşmalarını paralel telefondan dinledi.Ayrıca;Defterdar’dan ve Vali’den üstü kapalı olarak bu konuyuaraştırdı.Sonunda;ihbarın doğru olmadığı kanısına ulaştık.Adam;çok başarılı bir vergi şefiydi.Belki de bazı mükelleflerin canınıyakmıştı.Mesleğiyle ilgili açığı olmadığından;bu tür bir ihbarla yıpratılmak istenmiştive biz bu oyuna gelmedik.Sonraki yaşamımda;benzer ihbarları ben de inceledim.Çünkü:en azından,gerçeksedisiplin cezası uygulanması gerekiyordu.Hiçbiri gerçek çıkmadı.Kimbilir;belki benimhakkımda da benzeri çamur atmalar olmuştur...Ençok haksız ve gerçek olmayan ihbarlara muhatap olan memurlar;maliye veözellikle vergi memurları oluyordu.Canları yanan vatandaşlar;bu yöntemle öçalmaya çabalıyordu.Nitekim;Diyarbakır’da,itirazlı işler servisi teftişi yaparkan;benzer bir durumlakarşılaşmıştık.Bir yıl önce vergi incelemesine tabi tutulan vergi mükelleflerine cezalıvergiler salınmıştı.Bunlara itiraz eden bir mükellef;vergi yasalarına göre haklı bir itirazdabulunamadığından;inceleme elemanlarına itiraz dilekçesinde çamur atıyordu.“Diyarbakır’da her gece kötü kadınlarla düşüp kalkan bu incelemeelemanları;genelevlerden hiç çıkmamışlardır.Ahlaksız kişiler olup;bunların yaptığı13


incelemeler de bu kadar olur”gibi ibarelerin bulunduğu itiraz dilekçesininörneğini;Hesap Uzmanları Kurulu Başkanlığı’na yollatıp;mükellefler hakkındahakaret davası açılmasını istemiştik.Keza,birgün Başkan bana telefon açıp “Uçar bey,kötü kadınlarla gezipdolaşıyormuşsun;artık evlenseniz iyi olur” demişti.O sıralar;bir vergi mükellefigrubunu inceliyordum.Beni yıldırmak için;Başkanlığa bu tür bir ihbaryazmışlardı.Başkan;işleme bile koymamış ve olay telefon aşamasında kalmıştı.Bütün bu gelişmelerden şu dersi çıkarmıştım.Maliye Müfettişi ve muavinleri,rahibeyaşamı yaşamak zorundadır.Çünkü,her işlerinde birilerinin,insanların yararınadokunmaktadırlar,onları rahatsız etmektedirler.O nedenle,sık sık ihbaredileceklerdir.Yaşamımı ona göre kurdum ve yürüttüm.Bolu’nun Kıbrıscık ilçesinde,İlhan Karadeniz adlı bir sınıf arkadaşımın kaymakamvekilliği yaptığını öğrendim.Kendisi Mali Şube mezunu olduğu halde;Kaymakamlığıseçmişti.Bu ilçede başından bir “kaza” geçtiğini sonradan duydum.İlçeye ilk gittiğigün;kendisine “hoş geldin” yemeği vermişler.Sonra;yazı işleri müdürü,onu evineçağırmış ve içmeyi sürdürmüşler.Sabah uynadığında,müdürün kızıkoynundaymış..Müdür de “Eh..Artık bir düğün yaparız”diyormuş.Evlenmek zorundakalmış ve “hayatı kaymış”mış.Kendisi,Abaza kökenliydi...Onunla telefonlaştık.Bizi ilçesine davet etti.Fakültede çok candan bir arkadaşlığımızvardı..Sabahtan akşama o,ben ve Ehtiyar Erhan ve Davar Şener briç oynardık.Adımız“Las Vegas dörtlüsü”ne çıkmıştı.Ehtiyar Erhan’ın da çok kötü bir alınyazısı olmuştu.İlk oğlu Mert,kendisini kumarakaptırmış,mafyaya borçlanmış.Babası ve annesinden borç istemiş..Onlar dadurumunu bildikleri için parayı vermemişler.O da,onları öldürmeyi ve miraspayından borçlarını ödemeyi düşünmüş.Tuttuğu kiralık katiller,işiyapamamışlar.Kendisi,Bursa dışındaki bir dağ yolunda,Mersedes araçlarında ikisinide öldürmüştü..Ne acı ve garip bir yazgı be Ehtiyar...Ben bir hafta sonu İlhan’a gitmeye karar verdim.Üstad;”Ben de geleyim” dedi.Onunotomobili ile gidecektik.Cumhuriyet Oteli sahibi;nereye gideceğimizi sordu.Söyledik..”Delimisiniz..Orası,Bolu’nun en geri kalmış ilçesidir..Herkes hafta sonu için oradan burayagelir.Bırakın Kaymakam bey buraya gelsin..Böylece;ona iyilik de yapmışolursunuz.”dedi.Bunun üzerine proğramı iptal ettik..İyi ki öyle yapmışız.Tam birmahrumiyet yeriymiş..Onun yerine,otel işleticisini de alıp Abant Gölü’ne çıkıp,nefis14


ir hafta sonu geçirdik.Ertesi hafta sonu,biz İlhan’ı Bolu’ya çağırdık..Amagelmedi.Belki de alındı...Maliye Müfettişliği mesleğinin en hoşuma giden yanı bu olmuştur.Birçok insanınparalar ödeyip turlara katılıp turıstik gezilerle gezdiği yerleri;bizler sıfır maliyetlegörebiliyor ve yaşayabiliyorduk.Bu yolla;Türkiye’nin turistik yöre ve yerlerinin büyükbir kesimini görme olanağı buldum.Bu açıdan,mesleğimi çok sevmiştim.Çünkü;banagöre yaşamın amacı;gezmek ve yeni yerler görüp yeni ve değişik tadlartatmaktı..Sonradan;birçok kişinin altmışlı yaşlarda bu noktaya geldiklerini gözledim.Ayrıca;birçok Avrupa kentini;Vashington DC ve New York’u;Tahran’ı da görmek veyaşamak olanağı buldum.Bu da Maliye Müfettişliği mesleğini çekici kılan bir diğeröğe olmaktadır.Bu mesleğin en güzel yanı ise;amirinin ve memurununolmamasıydı.Bağımsız çalışmanın rahatlığıydı.Bolu turnesindeki bir diğer anım şudur..Birgün;öğle yemeği için vergi dairesindençıkmıştık.Önümüzde;tahsilat şefi yürüyordu.Tomruk yüklü bir kamyonudurdurdu.Nereye gittiğini,tomrukların kime ait olduğunu sordu..Kamyoncununelindeki belgeleri inceledi.Sonra;çantasından bir haciz varakası çıkardı ve tomrukları haczetti.Tutanağı şoförleimzalayıp;tomrukları vergi dairesi önüne götürmesini söyledi.Adamın çalışma istek ve anlayışına hayran kaldık.Nitekim;öğleden sonra borçlumükellef gelmiş;vergi borçlarını ödeyip tomruklarını geri almıştı.O zamanlar;müfettişler,memurlara takdirname verebiliyordu.Üstad da bu memuratakdirname vermişti.Müfettiş takdirnameleri,memurların ilerlemesinde etkilioluyordu.O yıllarda;defterdar ve yardımcıları;vergi dairesi müdürleri veyardımcıları;malmüdürleri ve diğer müdürlerin atanma ve ilerleme işlemlerindeMaliye Müfettişlerinin düzenledikleri tezkiye varakaları(memur tanıtmabelgeleri)önemli olurdu.Bazı önemli illere atama yapılırken,Maliye Müfettişlerindenaday adları istenir;bunlar arasından atama yapılırdı.Maliye Müfettişleri;maliyeteşkilatının işleyişinde bu denli etkiliydiler.Bu tür,bilimsel bir seçimnedeniyle;maliye teşkilatı çok etkili ve verimli çalışırdı..Sonraları;atamalardasiyasilerin etkisi başladı ve giderek arttı.Bunun sonucunda;maliyenin etkinliği veverimliliği çok azaldı.Günümüzde;bu tür atamalar siyasal atamalar yapısındadır.Öyle ki;hizmetliatamalarında bile siyasiler devreye girmeye başladılar.O nedenle;memurlar da15


siyasallaştılar.Oysa;Devlet Memurları Kanunu;memurların siyaset yapmasınıyasaklamaktadır.Ancak,günümüzde bir kadroya yapılacak atamalarda,memurlarınsiyasi eğilimleri gözönüne alınmaktadır.Böyle garip ve yasaya aykırı bir uygulamaortaya çıkmıştır.İ.Hakkı Batuk üstad;refah dernekleri denilen derneklerden birine üyeydi.Dahaönce;Aydın Kezer yanındaydı.Sanırım onu da kendi yoluna sokmuş.Bolu’da üstükapalı olarak bana da öneride bulundu.Bu tür konularla ilgilenmediğimi belliettim.Ben gençliğimi dolu dolu yaşamak istiyordum ve öyle de yaşadım..İyi ki öyleyapmışım.Bolu teftişi iki ay sürdü.Sonra;üstadın otomobili ile ikinci turne yerimiz olanZonguldak’a geçtik.Herşey çok güzeldi.Türkiye Kömür İşletmeleri’nin açık,kapalısinemaları;tenis kortlu sosyal tesislerinde kalıyorduk.Denize giriyor,güzel günlergeçiriyorduk.Bir hafta sonra;Ankara’dan bir telgraf emri geldi.Antalya’da önemli bir yolsuzlukortaya çıkmıştı.Oradaki Orhan Güven adlı müfettiş;Başkanlık’tan bir müfettişyardımcısı istemiş.Benim gitmem uygun bulunmuştu.Üstadla vedalaşıp önceİstanbul’a gittim,oradan uçakla Antalya’ya ulaştım.Antalya o zamanlar,bir ilçeirisiydi.Doğa çok güzel ve el dokunulmamıştı.ANTALYA GÜNLERİ VE SONRASIAntalya’da Orhan Güven üstadın yanında bizden sonra kurula girmiş,sınıf arkadaşımolan Maliye Müfettiş Muavini İlhan Ersen vardı.Ayrıca;sınıf arkadaşım ErcanBozdoğan da oradaydı.Çalışma Bakanlığı müfettiş yardımcısıydı.Vergi dairesinde bir icra memuru,dipkoçanlarında düzeltmeler yaparak;altı başkaüstü başka vergi makbuzu düzenleyerek zimmetine yüklü bir devlet parasınıgeçirmişti.Şefi de olayın ortaya çıkmasını önlemek için ona yardım etmişti.Başkatürlü bu tür bir yolsuzluk yapılamazdı.S oruşturma konusu buydu.Burada;Maliye Müfettişlerinin ne denli önemli kişiler olduklarının bir örneği ortayaçıkmıştı.Üstad ve muavini de Antalya’ya yeni gelmişlerdi.Soruşturma işlerine gömünülceValiyi ancak ziyaret olanağı bulmuşlardı.Beni de yanına alıp;bir amiral eskisi olan Vali’ye nezaket ziyaretindebulunduk.Vali;nezaket ziyaretini iade etmedi.O zamanlar askeri yönetimolduğundan;böyle davranmış olmalıydı.16


Üstad,durumu Ankara’ya bildirdi.Bir hafta sonra Başkanlık;devrin Maliye Bakanı veeski bir Maliye Müfettişi olan Ferit Melen’in Antalya’ya geleceğini;kendisini havaalanında karşılamamızı istedi.O gün alana gittik.Protokol gereği Vali bey de gelmişti.Maliye Bakanı uçaktanindi.Vali beyi görmezden gelip elini sıkmadan ve kendisiyle konuşmadan;bizlerinyanına geldi ve elimizi sıktı.Bizleri;kendisi için alana gelmiş olan Bakan aracına alıphavaalanından ayrıldık ve Antalya’ya geldik.Gece;Vali bey,Bakanın onuruna bir toplantı düzenlemişti.Bizler dedavetliydik.Yemek sırasında Vali bey;gündüzki davranışı değerlendirmiş olacakki;üstadtan özür diledi ve en kısa zamanda ziyarete geleceğini bildirdi.Birkaç günsonra;üstadın ziyaretini iade etti.Bu olay;bizleri çok gururlandırmıştı ve tüm ülkede duyulmuş ve Maliye Müfettişliğimesleğinin saygınlığı bir kez daha konuşulmuştu.Oysa;sonradan,müfettişin Bakan adına yaptığı işlere karışan ve teftişini yarıdabıraktıran bakanlar da gördük...Son olarak;günümüzde bir ilçe kaymakamına teftiş dolayısıyle nezaket ziyaretiyaptımAdam,ziyareti iade etmedi..Ulusalcı geçinen bir partinin adamı olduğubiliniyordu.Ben de ayrılırken;veda ziyaretine gitmedim.Durumu;yazdığım raporlardaBaşkanlığa bildirdim.Olayın üzerine gitmediler..Böyle böyle;devlet protokolü,düzenive saygınlığı yok oldu gitti.Bu durumun bir nedeni de;geçmiş kırk yıl içinde Maliye Müfettişliği mesleğinin çokgeriletilmesiydi.Gelen tüm siyasi iktidarlar;Maliye Teftiş Kurulu’nu yapmakistediklerinin önünde bir engel gibi görüyorlardı.Çünkü;yasal olmayan işleryapıyorlar;yasal hükümleri zorluyorlar ve usulsüzlükler yapıyorlardı.Maliye TeftişKurulu da bunları ortaya çıkarıp siyasilerin Hazineden yarar sağlamalarınıönlüyordu.Ancak;siyasiler yarar paylaşımında biribirlerine düşerlerse;akıllarınaMaliye Teftiş Kurulu’nu kullanmak geliyordu.Devlet yönetimine ise;Osmanlı nezaketi ve protokolü yerine;politik eğilimlere görepopülist davranışlar egemen oldu.Sonuçta;demokrasi dediler ve devletiyıprattılar.Şimdi de yıkmaya çabalıyorlar.Günümüzde;devletin bu hoyratçayıpratılmışlığının sıkıntılarını yaşıyoruz.Antalya’da gölgede kırkiki santigrad dereceyi bulan sıcaklıklı bir iklimdeçalışıyorduk.Sabah sekizden onikiye kadar ve onüçten onyediye kadar mesai17


yapıyorduk.Perişan durumdaydık.Oysa;memurlar sabah sekizden kesintisiz öğledensonra ikiye kadar çalışıyorlardı.Ben;kıdemli muavin olarak üstada sekiz ile oniki ve onaltı ile yirmi arası çalışmayıönerdim.Böylece;dört saatlik arada,denize gidebilecek ve biraz serinleyebilecektik.Üstad öneriyi benimsedi.Ertesi gün,yeni çalışma proğramını uygulayacaktık.Ben,o akşam İlhan’a üstadla ilgili bana anlatılmış bir anıyı aktardım.Bir yıl önce;üstadAyvalık turnesi yapıyormuş.Yanında,bizlerden kıdemli iki muavin varmış.Hafta sonunda üstadla ilk kez denize gitmişler.Muavinler kıyıda otururlarken,üstaddenize yürümüş.Vanlı olan üstad,meğer yüzme bilmezmiş.O nedenle;karın hizasınakadar denize girmiş.Denizin içinde dizlerini kırıp düzeltip denize dalıp çıkmağabaşlamış.Muavinler;bu duruma sesli olarak gülmüşler.Üstad,güldüklerinigörmüş;muavinleri haşlamış ve denize girmelerini yasaklamış.Bunu İlhan’a anlattım.”Ne olur kendini tut ve gülme”dedim...Ne mümkün...Üstaddenize girdi ve ayni hareketleri yapmağa başladı.Vee..İlhan güldü.Üstad da duydu.Üstad kıyıya,yanımıza gelip “İlhan bey ,siz bana güldünüz”dedi.Ben hemen işekarışıp “Hayır üstadım..Bir fıkra anlatmıştım..İlhan bey ona güldü”dedim.Doğalolarak üstad bu yalanı yutrmadı ve ayni sonuç.Bize de denize girmekyasaklandı.Üstelik ve işin garibi;İlhan de yüzme bilmiyordu.Daha doğrusu kulaçatıyor,su yüzünde kalıyor;açılamıyordu.Neyse ki;onbeş gün sonra,üstadın hanımı ve çocuğu Antalya’ya geldiler.Onlar ayrıbiz ayrı yaşamağa ve eğlenmeye başladık ve her bakımdan rahatladık ve yenidendenize de başladık.O günlerde,Antalya’da bahçeler vardı.Oralara gidip;akşam serinliğinde bira içiyorlaflıyorduk.Arada;üstad ve ailesi de geliyordu.Yine böyle bir yere birlikte gittikBiraları içtik;kuru yemişler yedik.Hesabı,üstadödemek istedi.Gelen hesabı çok buldu.Kendisinin Maliye Müfettişi olduğunu söyleyip hesabıdüzeltip getirmesini garsondan istedi.Bu davranışı;bizim eğitimimiz sırasında bizlere anlatılan Maliye Müfettişi profilineuymuyordu.Olayı çok garipsemiştik.Nitekim;müfettiş olduktan sonra,bu tip yerlerdeçok kazıklanmış;sesimi çıkarmadan hesapları ödemiştim.Sonraki yıllarda;üstadın mali sıkıntı içinde yaşadığını ve bu nedenle de hesabidavrandığını gözledim.Ne olursa olsun;orada unvanını kullanmamalıydı.Bu tipdavranışları var diye bir muavin yeterlikte döndürülmüş;müfettiş yapılmamıştı...18


Yeni bir ders çıkardım...Kişiler gibi;üstadlar da türlü türlüydü.Her ne kadar öyleolmamızı istiyorlarsa da;üstadlar tek tornadan çıkmış gibi değillerdi.Üstadın hanımı gelene dek akşamları dondurmacıda dondurmayiyorduk.Dondurma,gerçek Maraş dondurmasıydı ve kilo ile satılıyordu.İkiyüz gramdondurma yiyorduk,örneğin...Sonra;açık hava sinemalarına gidiyorduk.Türk filimleriseyredip serinliğin gelmesini bekliyor;sonra gidip uyuyabiliyorduk.Açıkhavasinemalarından biri;dondurmacının olduğu apartmanın çatı katındaydı ve serinoluyordu.Sık sık oraya gidiyorduk.Üstadın ailesi geldikten sonra;çalışma saatleri dışında üstad bizden koptu.Bizde;Ercan Bozdoğan’la bir araya gelip bira ya da şarap içip “Tanrı”yı bulmayaçalışıyor,sabahlara dek süren felsefi tartışmalar yapıyorduk.Bu tartışmalarınsonunda;tanrının zaman olduğunu anladım ve rahatladım.Yirmi yaşlarında vardığım bu noktada;tanrının zaman olduğunainanmıştım.Kendimi;bir tür bilimsel dinin inanıcılarından gibi görüyordum.Zaman;Einstein’ın tanrısıydı.Benim de tanrım olmuştu.Gerçekten de;Einstein e=mc2 formülüne ulaştığında “O my god...” deyip tebeşiriyere fırlatmış.Ertesi gün tüm gazetelerde manşet haber şuymuş:”Uğraştıuğraştı..Sonunda tanrıya ulaştı”Basın mensupları bir görüşme istemişler ve üstada sormuşlar “Bu kadarçalıştınız,çabaladınız..Sonunda tanrıya ulaştınız.Değer miydi bunca çabaya”.Buarada;kilise de üstadın çaluışmalarının tanrının varlığının bir kanıtı olduğunu ilanetmiş...Üstad;şunları söylemiş:“Birkez,benim labaratuvarıma benden ve kedimdembaşka bir şey giremez.O gün de böyleydi.İkinci olarak;benim dediğim tanrı;kiliseninve kutsal kitapların tanrısı değildir”Pekiyi,nedir diye sormuşlar.O da “Zamandır.Yani;dördüncü boyuttur”demiş.Tanrınıntüm özellikleri zamanın özellikleridir.Herşey onda doğar,onda ortaya çıkar,ondaçoğalır,onda yok olur.Yaratılmamıştır ve yaratılamaz.Yok edilemez.“Pekiyi..Sonunda bu da bir kavramdır.Tanrı yerine,yaradana zaman demenin neanlamı var.”demişler.O da;”Ama..Zamanın içinde olduğumu,zamanın geçtiğinihissediyorum”diyerek,zamanın daha somut bir tanrı kavramı olduğunuvurgulamış.Ben de böyle düşünmeye başladım ve bugün de böyle düşünüyorum.Antalya’da yirmili yaşlarda olan üç gençtik.Hiç kız serüvenimiz olmadı mı.Hiç bu türserüvenlere yönelmedik mi..Yönelmiyorduk.Rahibe yaşamı yaşıyorduk.19


Çünkü;turistik bir kente turneye giden üstadla muavini;turistik bir oteleinmişler.Otelde çok güzel turist kızlar da kalıyormuş.Muavin;bunlardan birisi ile arkadaşlık kurmak istemiş;biraz da ısrarcı olup ileri gitmişolmalı ki;İngiliz kızından lobide tokadı yemiş.Bu olay;kulağımıza küpeolmuştu.Müfettiş muavini,müfettiş olunca da karşı cinse karşı zaafiyetgöstermemeliydi.Bu nedenlerle;güzel turist kızları uzaktan seyrediyorduk.Antalya’da bir de vergi dairesinin odacısı ve gece bekçisi olarak çalışan bir hizmetlivar anlatılacak..Kurtuluş savaşına katılmış.O savaştan kalma bir Barabellum tabancasıvardı.Bizler,saat yirmiye dek çalıştığımız için;arada çalışmaya ara verip çay içer veonunla söyleşirdik.Bize Kurtuluş Savaşı anılarını anlatırdı.Sonradan;bu anıları “Kurtuluş” adlı birromanda yazıya döktüm..Bir yarışmaya yolladım bu romanı.O yarışmada KemalTahir’in “Devlet Ana”sı birinci oldu ve basıldı.Benim bu romanımyayınlanmadı.Öylece kaldı.Belki bugünlerde yayınlayacak birilerini bulurum.Gece bekçisi olduğu için;bir tabancası olması gerekiyordu.Barabellumu var diye bukişiye tabanca vermemişler.Olayı bize anlattı.Biz de üstada anlattık.O da Ankara’yayazdı.Gece bekçisine biz oradayken tabancası gelmişti.Adam,mutlu olmuştu.Antalya’da soruşturma ve teftişi bir arada yürütüyorduk.Bir yıl önce;bir üstad ve ikimuavinden oluşan bir ekip yine Antalya’daymış.Tahsilat teftişi deyapmışlar.Ama;icra memurunun suistimalini yakalayamamışlar.Adam;servis şefine “Şef,müfettişler gidene dek bu işe ara verelim”demiş.Şefise;”Boşver,görmüyor musun..Adamlar turist gibi.Orayı burayı gezmekten;çalışmayavakit bulamıyorlar.Yakalayamazlar,korkma”demiş ve zimmetlerine para geçirmeyisürdürmüşler...Bu öyküyü;savunmalarını alırken icra memuru anlatmıştı.Bir ders dahaçıkarmıştım.Müfettişlik,ciddi ve sorumluluk isteyen bir işti.Müfettişler de insandı vezaafları olabiliyordu.Görevlerini tam yapmamışlar ve zimmetin artmasına nedenolmuşlardı.Ceza Kanunu’nda bunu cezalandıran maddeler vardı.Üstad;kol kırılır yeniçinde kalır yaklaşımı ile olayın bu yönünün üzerine gitmemişti.İsatanbul’a dönüşteilgililere sitem etmekle yetinmişti.Bir de;bir mükellef anım vardır.Antalya’da.Yaşlı bir adam teftiş yaptığımız odaya daldı.İki gözü iki çeşme ağlıyordu.20


Ne olduğunu sorduk..Acaba adama kötü mü davranmışlardı.Yaşı altmışbeşi aştığından;vergi dairesi götürü gelir vergisi mükellefiyetine sonvermişti.Yasa yeni değişmiş ve vatandaş lehine bir uygulama başlatılmıştı.Vergisiniödemeye geldiğinde;kendisinden vergi almamışlardı.“Ben vatandaş değil miyim..Neden benden vergi almıyorsunuz..”diyerekağlıyordu.Oysa;ayni durumda olan babam bu duruma çoksevinmişti.Çünkü;maliyeden allahtan korkar gibi korkardı.Böylece;bir korku kaynağıortadan kalkmıştı.Ama;böyle vergi mükellefleri de vardı.Türkiye;böyle düşünen vatandaşları ile ayaktaduruyor ve varlığını sürdürebiliyordu.Antalya’da en zor günlerimi de yaşadım.Bir gün;Çaışma Bakanlığı Müfettiş Yardımcısı olan Ercan Bozdoğan’ın yanındasöyleşiye ve felsefeye dalmışız.Saatin onaltıyı geçtiğinin farkına varmadık.Ben;vergi daıresine on altı otuzda geldim ve işe koyuldum.Meğer;saat tam on altıdaüstad beni arayıp mesai denetimi yapmış.Orhan Güven adlı bu üstad;aramış ve vergidairesinde olmadığımı saptamış.Geldikten biraz sonra bir kez daha telefon etti.Neden mesaide olmadığımısordu.Ben de Ercanla muhabbete daldığımızı;o nedenle geciktiğimi söyledim veözür diledim.Üstad bana “Yalan söylüyorsunuz Uçar bey..”dedi.Bu beni şok etti.Ben de “Yalansöylemiyorum.Nasıl isterseniz öyle düşünebilirsinziz”dedim.Üstad bana “Senbana,belimden aşağısı Kasımpaşa mı diyorsun”dedi.Ben de “Nasıl isterseniz,öyledüşünün”dedim.Tatsız geçen görev günlerinden sonra turne bitti.İstanbul’a döndük.Bu tartışmamıztüm kurulda duyulmuş ve yayılmış.Ben,orada kaldığını sanmıştım.Meğer bu kişi;bana “bozuk tezkiye”vermiş.Bu olay nedeniyle “Müfettişolamaz”görüşü belirtmiş.Bunu,yeterlik sınavı sonrasında öğrendim.Sınav kurulu;yeterlik sınavımızda bizleri çok sıkılamıştı.Özellikle sözlü sınavlarımızdörder beşer saat sürmüştü.Başkan yardımcısı olan İlhan Evliyaoğlu “Herhaldearanızdan sınavda döndürülecek,müfettiş yapılmayacak olanlar var.”deyipmoralimizi bozmuştu.Sorun benmişim..Sekiz müfettiş hakkımda olumlu tezkiye verip benim müfettişolabileceğimi belirtmişken;Orhan Güven olumsuz tezkiye vermiş ve “müfettişolamaz” demiş.21


O zamanlar;bir olumsuz tezkiyenin bulunması durumunda bile muavini müfettişyapmıyorlarmış.Bu nedenle;benim durumum sorun olmuş.İlk kez,uygulamadan sapma yapılmış..Antalya olayı tartışılmış;Orhan Güven’eyeniden ve yeni bir “müfettiş olabilir” tezkiyesi doldurtulmuş ve ondan sonramüfettiş olabilmişim.Sözlü sınavdan sonra kurul başkanı;bizleri lütfen müfettiş yapmışlar gibi birtavırla,bir konuşma yaptı.Aydın,yumruğunu masasına vurup “Kazandıksa müfettiş yapın,yoksa yapmayın.Bulaflara gerek yok”dedi.Biz de onu destekler tavırlar aldık.Başkan,özür dilemekzorunda kaldı.Ben çok başarılı bir sınav verdiğimden;benimle ilgili işlemleri yapmışlar.Sınavda çokbaşarılı olmasam,beni müfettiş yapmayacaklarmış.Orhan Güven;Vanlı olup çok kindar birisiydi.l977 yılında;Kıbrıs’taki görevimdenİzmir’e dönerken;düzenlediğim harcırah beyannamelerini geri yollayarak dahadüşük bedelli Ankara’ya dönüş belgeleri düzenlememi istedi ve bana yasaya aykırıdavranarak düşük harcırah ödetti.O zamanlar;Teftiş Kurulu Başkanlığı’na vekaletenbakıyordu.Benim olayım üzerine;Orhan Güven’e uzun süre muavinverilmemişti.Başkanlık;tezkiye sırasında tarafsız kalamadığını düşünüyordu. Başkamuavinlerle de sorunları olmuştu.Örneğin;Aydın Kezer Cuma günü saat onaltıda nikah randevusu almıştı.OrhanGüven’e de davetiye verdi.”Neden nikah için Cumartesiye gün almadınız AydınBey”diyerek onu azarlamıştı.Aydın sonradan “Ulan adam karımla ne zaman aşkyapacağıma da karışacak...”diye sinirlenmişti.Antalya dönüşü;İstanbul’da bol paralı ve bol zamanlı bir delikanlılık yaşamıgeçirmeye başladık.Gilbert Becaut’nun şarkısının aksine “On a d’argent ve on a letemps”günleri geçirdik.Ertuğrul Kumcuoğlu promosyonu;hesap uzmanı yardımcılarıile;bir eski Maliye Müfettişinin kızının Taksim’deki apartman dairelerinikiralamışlardı.Kadın,içki,kumarla dolu kış günleri geçirmiştik.O kış yapılan giriş sınavı ile Sümer Oral(Maliye Bakanlığı ve başka bakanlıklaryapmıştır) ve Erhan Güven(Ehtiyar Erhan) da kurula muavin olarakgirmişlerdi.Üçümüz de İzmir Atatürk Lisesi mezunu ve arkadaştık.Güzel ve hareketligünler geçirmeye başladık.Burada;Erhan Güven’in alın yazısını anlatmanın zamanı geldi.22


Onunla Beyoğlu’nda “sokak zamparalığı”na çıkardık.Böyle bir günde;iki yeniöğretmen olmuş genç kızla tanıştık..Edirne’de öğretmenlik yapıyorlar;hafta sonlarıİstanbul’a iniyorlar;beraber oluyorduk.Kızların amacı;biran önce evlenmekti.Evlilik benim için erken bir olaydı.Bunedenle;üçüncü randevudan sonra,kızla konuştuk ve ayrıldık.Erhan ise evlenmeyekarar verdi ve ilişkisini sürdürdü.Mine ile sonradan evlendiler.Erhan,yeterlik sınavında başarılı olamamıştı.Bir muavinidöndürmek istiyorlarmış.Soruları biraz “kazık” hazırlamışlar.Ehtiyarınnotları,elenmesi istenen muavinden az olduğundan onu da elemişler.Onu;Merkez Bankası müfettiş muavinliğine naklettiler.O zamanlar;bu türdenuygulamalar yapılıyordu.Bu nedenle de;bizim yeterlik sınavında başarısız olmuşpekçok kişi;sonradan atandıkları bu tür görevlerde yükseliyorlar ve MaliyeMüfettişlerinden daha iyi kadrolara gelebiliyorlardı.Erhan;bir süre sonra bu müfettişliği de bıraktı ve Bursa’da eşinin erkek kardeşleri ileboya üretim ve pazarlama işine girdi.Beş on yıl sonra,Bursa’nın sayılı zenginlerindenbirisi oldu.Mert ve Sutay adlı iki oğulları oldu.Mert’in sünnet düğünü için Bursa’ya gitmiş veailecek ağırlanmıştık.Ne yazık ki;Mert sonra hayırsız çıktı ve kumar borçları nedeniyle Ehtiyar Erhan’ı veMine’yi öldürdü.Ehtiyar’ın düğünü ile ilgili bir kabus gibi anım vardır.Düğünegeldiğimizde;pantolonumun fermuarı bozulmuştu.Bir çengelli iğne iletutturmuştuk.Her gelene diğer arkadaşlar ile birlikte beni de tanıtıyorlardı.Ben deayağa kalkıp;bir elimle önümü tutup ,gelenlerle el sıkışıyordum.Arkadaşlar;buduruma durmadan gülüyorlardı.Sonraları da aramızdaki espri konularından biri debu benim el sıkışma görünümüm olmuştu.1963 YILI TURNESİMüfettişlik yaşamımın en renkli ve en güzel beş ayı;bu turnede geçti.Üstadım AliNecmi Eren idi.Ben de ikinci yılıma girdiğimden;imza yetkim verilmişt,Kendi imzamlaraporlar yazabiliyordum.Nitekim;bu turnede,üstadın denetiminde ilk teftiş raporlarını yazdım.Servislerinyanıtlarına son görüş ekleyip raporların tüm işlemlerini ben tamamlamış oldum.Budurum;kendime güvenimin artmasına neden oldu.23


İstanbul’dan Haziran ayının ilk haftası içinde,Karadeniz vapuru ile yola çıktık.Turneyerlerimiz Ordu ve Artvin il merkezleriydi.Ayrıca;Ordu ilinin Aybastı ilçesindenyollanmış bir ihbar vardı.Onu incelemek için bu ilçeye de gidecektik.Vapur,Zonguldak,Sinop ,Samsun’a uğradıktan sonra;Ordu’ya ulaştık.Ozamanlar;hiçbir Karadeniz ilinin limanı yoktu.Gemiler açıkta duruyor;yükleri veyolcuları takalar kıyıya taşıyordu.Gemide her türlü konfor vardı.Yemekler nefisti.Ordu’da da öyle oldu.Gelip bizleri “kapan” bir takaya bavullar ve çantalarlatıkıştık.Üstadın eşi ve çocuğu da yolculuğa katılmışlar;Samsun’da gemideninmişlerdi.Biz de sağ ve salim karaya ayak bastık.En iyi otel “Şehir Oteli”ydi.Bir atlı araba ile otele gittik ve yerleştik.Otele yerleşirken Üstad;iki kişilik bir odada birlikte kalmayı önerdi.Bu öneri banagarip geldi.Karşı çıktım.Tek yataklı iki ayrı odaya yerleştik.Odalar yanyanaydı.Basit bir akşam yemeğinden sonra;otele dönüp uyumağa çalıştık.Böylediyorum;çünkü,otel odasında sivrisinek hücumuna uğradım.Pencereyi ve kapıyıkapatıp;otel odasının havlusu ile tüm sinekleri imha ettim.Havlu,kıpkırmızı olmuştu.Yanımdaki odada üstad da ayni işle uğraşıyor olmalıydı.Gürültülerden onuanlıyordum.Sonra;üstad odasında bir aşağı bir yukarı dolaşmağa başladı.Anlaşılanuykusuzluk sorunu vardı.Bir süre sonra uykuya geçebildim.Ertesi gün;vergi dairesi veznesini sayıp vergi dairesi işlemlerinin teftişine başladık.Ordu Valisi’ne nezaket ziyaretine gittik.Briç bilip bilmediğimizi sordu.Bildiğimizisöyledik.Emniyet Müdürü de biliyormuş.Artık;hemen her akşamüstü onlarla briçoynamaya başladık.Daha sonra;Vali beyin kayınbiraderi İstanbul’dan geldi.O da kıyı balıkçılığına meraklıimiş.Bu kez;haftada birkaç gün vali bey ve onunla balıkçılığa başladık.Briç partilerigeceye kaymıştı.Ordu’nun merkezinde ,kıyıda bir tahta iskele vardı.Mesai bitimi;ben ve üstad,valibey ve kayınbiraderi o iskeleye gidiyor ve allah ne verdiyse balıktutuyorduk.Sonra;vali beyin evinde balıklar pişiriliyor,rakı eşliğinde yeniyor,sonrayine briç oynanıyordu.Benim açımdan;çok değişik ve güzel günler geçirdim.Ordu’nun en ilginç yeri hapishaneydi.Deniz kıyısında bir tepede;denizmanzaralıydı.Sinop hapishanesi’nin de öyle olduğu söylenirdi.İnsanın gidip hapisyatası geliyordu.Giresun’da İ.Hakkı Batuk üstad ile Aydın Kezer turnedeydiler.Bir hafta sonu onlarbize konuk geldiler.Bir hafta sonu da biz onlara konuk gittik.Üstad;arada bir24


Samsun’a gidiyordu.Ben de o zamanlar Giresun’a gidip Aydın’la birlikteoluyordum.Sonraları;Samsun genel evinde bir kadınla tanıştım.Hafta sonlarımıonunla geçiriyordum.Bu kadının ilginç bir yaşam öyküsü vardı.Bunun uydurulmuş bir yaşam öyküsüolduğuna ihtimal vermiyorum.Çünkü;kadın İstanbul ağzıyla konuşuyordu vegörgülü,bilgili birisiydi.Anlattığı yaşam öyküsü şuydu:Zengin bir İstanbul ailesinin kızıymış.Liseyi,NotreDame De Sion’da okumuş.lisenin son yılında;ders vermeye gelen genç bir katolikrahibe aşık olmuş.Adamı baştan çıkarmak için elinden geleni yapmış.Katolikrahiplere kadın yasak olduğu için daha da önemsemiş bu işi.Sonunda;rahibi baştançıkarmayı başarmış.Çok mutlu bir son sınıf dönemi geçirmiş.Neredeyse hergün rahiple sevişiyorlarmış.Sonra;okul bitmiş ve rahip de bununla olan ilişkisini sonlandırmış.Önce,çevresindekigenç erkeklerle yatmağa başlamış.Sonra,yaşlı erkeklerle para karşılığı,armağankarşılığı yatmalar başlamış.Sonunda,birisiyle yakalanmış ve ailesi bunu dışlamış.O da önce;buluşma evlerinde çalışmış.Sonra;yine yakalanıp genelevde çalışmayabaşlamış.Patronu;onu Samsun’daki bir patrona satmış.Şimdi,buradaçalışıyormuş.Cumartesi gecesi,sabahlardık ve ödeme yapmama izinvermezdi.Patronu da bu duruma ses çıkarmazdı.Vazgeçilemeyecek bir sermayeydi...Giresun’a ilk gittiğimizde Şehir Lokantası(ya da Liman Lokantası)na gittik.Balıkyiyecektik.Garson,”balık yoktur”dedi.oysa;herkes,sardalyaya benzer bir balıkyiyorduGarson’a “Onlar yiyorlar ya...”dedik.Garson,”Haa..Onlar mi..Onlar balıkdeğil,hamsidur daaa..”dedi.Meğer,Karadenizli hamsiyi balıktan saymazmış.Hamsilerimizi yedik.Üstüne hamsili pilav yedik.Başka bir hafta sonunda ise;hamsiböreği yemiştik.Hamsili yemekler çok lezzetliydi.Bir başka hafta sonu Aydın Kezer’e gitmiştim.Aydın;Mülkiye’de bizden iki sınıföndeydi.Fakülteyi bitirdikten sonra iki yıl yedek subaylık görevini yapmış;sonrabizimle müfettişliğe girmişti.Onun bir sınıf arkadaşı olan,takma adı ile “kedilerin babası Aykut”;Zıraat Bankasımüfettişi olarak Giresun’daymış.Üçümüz;bir cip kiralayıp Gelinkayası denilen birmesire yerine,yaylaya gittik.Aydın’ın fakültedeki takma adı Hans Kelzendi.Başında saç kalmamıştı.Almanabenziyordu.Aydın;eşinden izin alıp bizimle geziye gelmişti.Giresun’a eşini degetirmişti.Çok ceberrut bir eşi vardı.Aydın,ondan bayağı yılgındı.25


Üç kişi;akşam üzeri,gelin başına benzeyen kayanın bulunduğu yaylaya vardık.Birköyde;han gibi kalınacak bir yer bulduk.Orada kalacağız.Ancak;gecebastırmıştı.Yiyecek ve içecek birşeyler alalım dedik.Hancı;kasap,bakkalve manavın kapatmış olduğunu söyledi.Biz de hazırlıksız gelmiştik.Dımdızlak,açbiilaç ortada kalmıştık.Kedilerin babası Aykut;bir süre ortalıktan kayboldu.Yanında muhtar ve bir adam ilegeldi.Elleri yiyecek,ekmek ve rakı doluydu.Oturduk;yedik içtik;eğlendik ve geç vakituyuduk.Geri dönerken;Aykut’a o yiyecek ve içecekleri nasıl sağladığını sordum.Şunu anlattı:Hancıdan,muhtarın evini öğrenmiş.Muhtara gitmiş,kendisini tanıtmış.”Köyünüzebüyük adamlar geldi;sizler onlarla ilgilenmiyorsunuz.Ayıp oluyor “demişMuhtar “Bunlar ne kadar büyük adamlar”demiş.O da”ohhoo...Çok büyükler”demiş.Muhtar”Yani,bunlar benim ve kolcunun maaşını arttırabilirler mi?”demiş.O da“Tabii,bunlar çok yüksek maliyeci.Ben onlara söylerim.Ankara’ya dönünce sizinmaaşları arttırırlar”demiş.Muhtar da;bakkalı,manavı uyandırmış ve dükkanlarını açtırmış ve bizim akşamkinevaleler böyle sağlanmış.Aydın biraz;adımız ve unvanımız kullanıldı diye bozulduama;bu olaya epeyi güldük ve Pazar günü Giresun’a döndük.Aydın’ın anlattığına göre;üstadı ve eşi ve Aydın ve eşi;bir taka kiralayıp Giresun’danuzaklaşıp;tenha bir kıyıda rahat rahat denize girmek istemişler ve bir Pazar günübunu uygulamışlar.Issız bir kıyıya gitmişler.Bir süre sonra;uzaktan bir başka taka görünmüş.İçinde üçdört Karadeniz delikanlısı varmış.Kıyıya gelmişler.”Bu kadınları bize vereceksiniz.Bizde onlardan yararlanacağız”demişler.Bizimkiler donup kalmışlar.Kendilerinin evliolduklarını;kadınların nikahlı eşleri olduğunu söylemişler.Adamlar dayatmışlar.Bizimkilerin takasının kaptanı da olaya karışmış.”Yapmayın,ayıptır.Hem onlara hembana ayıptır.Bu işi sonra kan temizler.Ya da onlarla birlikte beni de öldürmekzorunda kalırsınız.Buraya geldiğimizi biliyorlar.Sizleri ararlar ve bulurlar”demiş.Güçbela adamları ikna etmiş.Hoş olmayan bir durumdam kurtulmuşlar.Benzer olay,1970 yılında Elazığ’da benim de başıma gelmişti.Bizim gibi yeni evli olanKarayolları avukatı ve eşi ile benim vosvosa binip Fırat kıyısında piknik yapmağagitmiştik.Fırat kenarına ulaştık.26


Yaygılarımızı yayıyorduk ki;önce 13-14 yaşlarında çocuklar;sonra 18-20 yaşlarındakionu aşkın genç;yarım daire biçiminde bizim oraya yaklaşmaya başladılar.Kimisinin elinde yabalar vardı.Giresun olayını dinlemiş olduğumdan“Haydi,telaşlanmadan ama hızlıca yaygıları toplayın.”dedim.Bizlere iyice yaklaştıklarısırada;güçlükle ve telaşla vosvosa binip kaçarcasına oradan uzaklaştıkKeza;daha sonraları,dinci partilerin koalisyon ortağı olduğu bir dönemde;Konya’dada başımıza benzer bir olay geldi.Akşehir’e balayına ve turneye gelmiş bir müfettiş arkadaşla eşi ile ben ve muavinimbir yapay baraj gölü kıyısında piknik yapalım dedik.Benim vosvosla piknik yerine gittik.Yaygıları yayıp;yiyip içmeye başlamıştık ki;elindeorak ve yabalarla kadınlı ve erkekli bir köylü kalabalığı gelip çevremizi kuşattı.Oradan gitmemizi istediler.Kötü kadınları burada istemiyorlardı.Arkadaşım çokkızdı.Evlilik cüzdanını gösterdiler.Oturmak istediğimizi söyledik.Muhtarlık olarak karar aldıklarını;köyün ahlakının bozulmaması için kimsenin piknikyapmasına izin vermediklerini söylediler.Bizleri,ahlaksız yapmışlardı.Böylece;kendi yurdumuzda,muntazaman verdiğimiz vergilere karşın;dilediğimizceyaşayamayacağımızı anladık.Toparlanıp oradan ayrıldık.O sırada;Alman plakalı bir minibüs geldi.Onlar da piknik için yayılmayabaşlamışlardı.Biraz sonra;onların da çevresine dizilip;onları dakovdular.Karılarının,kızlarının namusunu korumuş oldular...Ertesi gün;Vali beyi ziyaret ettim.Muhtarın böyle bir karar almasına yetkisininolmaması gerektiğini belirttim.”Bu tür şikayetler oluyor,ne yapayım”dediCumhuriyetin valisi.Ben de şaşırıp kaldım.İçişleri Bakanı dinci partiden olduğundan;bu türhukuksuzluklara göz yumuyorlar,Vali olarak kalmak;yerlerinden olmamakistiyorlardı...Bu tür gelişmelerden sonra Türkiye,çeşitli benzer olaylar yaşayıp;kanlı birbölünmüşlük ortamına sürüklenmişti.Günümüzde de,benzer hukuksuzluklarsürmektedir.Hem de Millet Meclisi’nde oluyordu.Ordu’da,meslekle ilgili ilginç gözlemlerim de oldu.Ata Bodur adlı bir milletvekili;bir milli emlak arazisini haksız olarak kullanmakistiyordu.Vali bey,buna direniyordu.Hatta,bu konuda üstad da bakanlığa bir yazı yazıp durumu bildirmiş ve Vali beyintutumunu desteklemişti.27


Buna rağmen;turnenin sonlarına doğru,Vali beyin Siirt ya da Bitlis’e tayini çıktı.Buişlemi;milletvekilinin yaptırdığı söylendi.Üstad da ben de bu duruma çok üzüldük.Politikacının ağırlığını bu olayda gözlemişolduk.Gerçi;üstad bu konuda bir rapor yazıp hukuksuzluğu önlemeyeçabaladı.Ama,sonradan adamın istediğini aldığını öğrendik ve bir kez daha üzüldük.Bir yıl önce Ordu’ya gelen hesap uzmanları;bir fındık tüccarına tefecilikten vergisalmış ve ceza uygulamışlardı.Fındık eken köylüler,yıl boyunca tüccaraborçlanıyor;fındıklarını borçlarını kapatmak için yok pahasına tüccara teslimediyorlardaı.Tüccarlar,borç paraların faizlerini böyle kamufle etmiş oluyorlardı.Adam;birgün bizleri ziyarete geldi.Derdini üstada anlattı.OlayDanıştay’daymış.Dosyasına göre;yapılacak bir şey yoktu.Adam gittikten sonra vergi dairesi müdürü ile görüştük.”Danıştay vergi ve cezalarıonaylarsa;bu adam kalpten gider”dedi müdür.Bir süre sonra;adamın kalp krizi geçirdiğini duyduk.Baktık;Danıştay,vergi ve cezalarıonaylamıştı.Ali Necmi üstad;Ordu’daki doktor ve avukatları vergi incelemesine tabi tuttu.Ozaman yasada olmadığı halde;adamları servet beyanına tabi tuttu.Geçmiş yıllarkazanç beyanları ile bu servetlerikarşılaştırıp;mükelleflere tutanaklara dayalı cezalıvergi saldırttı.İtiraz etseler,yasal dayanak olmadığından kazanacakları bu vergi incelemelerindençıkmış vergi farklarını hemen hepsi ödedi.Çünkü;üstad bu arada bu tür vergilemeyekarşı çıkan birkaç mükellefi “ikna” etti.Onlar da vergilerini ödediler.Örneğin;bir avukat,hukukçu olduğundan olsa gerek,itiraz edeceğinisöylüyordu.Üstad adama”itiraz ederse,her gece şehir kulübünde gizlice kumaroynadığını eşine ve kayın pederine duyuracağını”söyledi.Adam;vergi ve cezalarıödedi.Dinsizin hakkından,imansız gelmiş oldu.Bu “ikna etme” olayı da;bir başka müfettişin anısına dayanmaktadır.Turgut Akmanadlı bir müfettiş,İstanbul’da bir yap-satçı Karadenizli müteahhidi vergi incelemesinealmış.İncelemeler sırasında adam;bir arsayı aldığını,yanındakinin malikinin arsasınısatmaması nedeniyle bu arsayı değerlendirip inşaat yapamadığını;bunun canınısıktığını söylemiş.Vergi incelemesi bitmiş.Son tutanak sırasında müfettiş;arsa sorununun çözümlenipçözümlenmediğini sormuş.28


Adam;”Haaa...Onu mi soraysınız mufettiş bey...Gittik adamla adam gibi koniştuk.Birdaha,bir daha koniştuk...Baktık anlamay...İkna ettik oni.”demiş.Bunu derken de sağelini tabancaya benzetip kafasına dayamış.Yani,adamı tabanca ile tehdit ederek“ikna”etmişler.Ordu’ya,Aybastı ilçesindeki bir ihbarı da incelemek için gelmiştik.İhbarı;ilçedeki tümparti başkanları imzalamıştı.İddiaya göre;bir vergi şefi,kanunsuz vergitopluyordu.Suçun cezası o zamanlar idamdı.Çok şaşırmıştık ihbarkarşısında.Karşımıza ne çıkacağını bilmiyorduk.Vali beye durumu anlattık,yardımcı olmasını istedik.Adına bakarak iyi bir ilçe olması gerektiğini düşünüyorduk.Meğer,Ordu’nun en gerikalmış ilçesiymiş.Bir vadinin iki yamacına kurulu iki köyün ortasına hükümet binaları yapıp burayı ilçeilan etmişler.Ekonomik ve sosyal yaşam tam bir felaketmiş.Vali bey “sizi makam aracımla oraya götüreyim.Ben de,ilçe teşkilatını denetler veayni gün dönerim”dedi.Buna çok sevindik.Otomobille yola koyulduk.Öykülerdeki gibi Kaf dağını ve başka yedi dağı aştık.Bir kasabı,bir manavı ve bir bakkalı olan ilce merkezine geldik.Vali bey,bir saat kadar kaldı ve aracıyla geri döndü.Allahtan o gün ilçenin pazarı varmış.Jandarmanın yardımı ile şikayetçileri buldurdukve tek tek dinledik.Olayın yapısını anladık.İlçeye yeni atanan vergi şefi,o zamana dek taşınmaz mal alım satımlarında “yasadakiemsal bedeli uygulaması”nın yapılmadığını görmüş ve bu uygulamayıbaşlatmış.Eksik olan yasal harçları cezalı olarak tebliğ etmiş.Kanunsuz vergilemeeylemi buymuş.Adamın ödüllendirilmesi gerekirken,hakkında ihbara dayalısoruşturma yapılmıştı.İhbar,bu işten ençok zarar gören bir siyasi parti ilçe başkanının başının altındançıkmıştı.Okuma yazması bile olmayan diğer ilçe başkanlarına “hayırlı bir iştir”deyipihbar maktubunu imzalatmış ya da parmak bastırmış.Üstad;dönüşte,bu ilçe başkanı hakkında “memura iftira” suçundan dava açılmasınıistedi.Bakanlık da,durumu Aybastı Savcılığı’na bildirip davayı açtı.Aybastı’da öğle yemeği yiyecek yer aradık,bulamadık.Kasapta,pöstekisi ile satılankoyun eti vardı.İlçede mezbaha da yokmuş.29


O etlerden şiş kebap yaptılar.Pöstekilerini bıçakla ayıklayıp eti yedik ve ayraniçtik.Akşama da ayni menüyü tekrarlayıp;ertesi sabah oradan ayrıldık.Belediyenin çöp kamyonunun şoför mahallinde komşu Gölköy ilçesine dekgeldik.İlçede,otomobil,otobüs gibi araçlar yoktu.İlçenin Ordu ile ilişkisini,Gölköyaracılığıyla bu çöp kamyonu sağlıyormuş.Gölköy’den minibüsle Ordu’ya döndük.Aybastı Kaymakam vekili sınıf arkadaşım çıktı.Gece,onun lojmanında kaldık.İlçe ileilgili ilginç öyküler dinledik. İlçede bir hakim,bir savcı,bir hükümet tabibi vardı.Hepside bekarlarmış.Geçen yıl,doktor evlenmiş.O olayı anlattılar.Kaymakamla,akşamüstü ilçe içinde gezelim dedik.Kaymakam,bir sokakta ileri gerigezinmeye başladı.Sonunda,,bir pencere açıldı.Çağdaş görünümlü birbayan,”akşama gelebilirsiniz”dedi.Doktorun karasıymış.Arada ev yemeği yemek isterlerse,hakim ve savcıyla gelip evinönünde aşağı yukarı volta atıyorlarmış.Doktorun hanımı da illallah deyip onlarıakşam yemeğine davet etmek zorumda kalıyormuş!Doktor,ilçeye gelince,fakülteden arkadaşı olan kıza evlenme teklif etmiş.O da,Orduadını duyunca “olur”demiş..Başına neler geleceğini nereden düşünsün ki..Doktor,izin alıp İstanbul’a gitmiş ve kızla nikahı kıymış.Vapura bimip rüya gibi biryolculukla Ordu’ya gelmişler.Arkadan,minibüsle Gölköy’e ulaşmışlar.Eh,o da idareetmiş.Sonra,Aybastı gerçekleri başlamış.Çiçeklerle süslenmiş belediyenin çöpkamyonunun şoför mahalline kızı bindirmişler.Kız,o zaman biraz anlamış hanyayıkonyayı..Kamyonun arkasında davul zurna müziği ile yola çıkmışlar.Akşam üzeriAybastı’ya varmışlar.Evlerine gitmişler.Kız tam şoktaymış.Biraz onra,kaymakam,savcı,hakim evin önünde voltaya başlamışlar.Kızın garibinegitmiş bu durum.Doktora söylemiş durumu.Doktor “Vallahi,günlerdir gelmenibekliyorler.Aylardır ilk kez kadın elinden çıkmış ev yemeğiyiyecekler”demiş.Kız,anlayışlı birisiymiş.”Haydi buyurun bakalım”deyip onları eveçağırmış.O gün bu gündür,haftada bir ya da iki gün evin önünde tur atmaseremonileri başlamış.Ordu turnesi sırasında;hafta sonlarında Samsun’a,Giresun’a ve bir kez de Trabzon’agittim.O kentleri de tanımış oldum.Ordu turnesi tamamlandı.Yine Karadeniz adlı gemiye binip Artvin yollarına düştük.30


Gemiyle,önce Hopa’ya gittik.Gemi,Hopa’ya gece yarısı ulaşmıştı.Denizden gelen vetanımadığım lehçelerde konuşulan insan sesleri ile uyandım.Küpeşteden denizebakınca,onlarca taka gördüm denizde..Herkes müşteri kapmaya çalışıyor,bağırışıp duruyorlardı.Sonunda,biri beni ve üstadı kaptı.Bavulları da gemiden aldık.Kıyıya gelince,yakındaki“Şehir Oteli”ne kapağı attık ve uyuduk.Ertesi gün,Artvin’e geçmeden önce,üstadın önerisi üzerine Sarp sınır kapısınagittik,.komutandan izin aldık ve sınıra dek gittik.Karşı taraf Gürcüstan(Rusya)ydı.Komutan,bizleri büyük adamlar gibi karşıladı ve ağırladı.Bizleri,tel örgülere kadargötürdü.O sırada,sınırın öbür yanında,tepelerde bir ışık yanıp söndü.Ne olduğunukomutana sorduk.Ruslar;sınıra gelen herkesin,yetenekli kameralarla resimlerini çekiyormuş.ResimlerMoskova’ya yollanıp gelenlerin kimlikleri ve sınıra neden geldikleri kısa süredearaştırılıp öğreniliyormuş.Bizim sınırımız ise,allaha emanetti.Geri dönüp bir cip kiraladık ve Artvin yolarına düştük.Cankurtaran geçidini;ÇifteKöprüler köprüsünü geçip;çok dar yollarda dağları ve Çoruh vadisini aşıp Artvin’evardık.O zamanlar,en iyi şoförler Artvinli olurlar diye bir söylence vardı.Bunun doğruolabileceğini gözledik.Cankurtaran Geçidi;Hopa ile Artvin arasındaki dağların en yüksek yeri olantepeydi.Karayollarının bir yol bakım ünitesi vardı orada.Kış aylarında,karlı havalardakendini ve aracını oraya ulaştıranlar canını kurtarırmış.Çifte köprülere gelince:Burada,birini bizim birini de Rusların yaptığı iki köprüvardı..Ruslarınki demirdendi ve sağlamdı.Herhalde,Artvin’in işgali nedeniyleyapmışlardı ve o tarihten bu yana hala kullanılıyordu.Artvin;Çoruh Vadisi’nde ırmağın tabanından yüz metre dolayındaki bir tepeninüzerinde kuruluydu.Yılan kıvrımlı dönemeçlerle tepeye tırmandık ve kendimizi“Cumhuriyet Oteli”ne attık.Kentin elektriğini;mazotla çalışan bir dinamo ile belediye elde edip dağıtıyordu.Bunedenle;akım,bazı kez 240 volta çıkıyor;bazı kez 180 volta düşüyordu.Traş makinemile traş olurken epeyi canım yanıyordu.Otel;ahşap bir yapıydı.Üstad yine ayni odada kalmamızı önerdi.Bu kez;öneriyeşiddetle karşı çıktım.Bunun üzerine,üstad da durumu anladı ve şu açıklamayı yaptı:“Yanlış anlamayın Uçar bey..Beni geçen yıl;Karadeniz bölgesine yolladılar.TakalarlaTuna nehri üzerinden Almanya’ya kaçak fındık satıyorlarmış bu yörenin tüccarları.31


Alman makamlarından gelen belgeler ve ifadeler üzerine,bu kaçakçılık olayınınTürkiye yanını soruşturmakla görevlendirildim.Hakkında inceleme yaptığım fındık tüccarları beni ölümle tahditettiler.İncelemeleri,bir polis korumasında yaptım ve tamamladım.Bu yıl beni yine bu bölgeye yolladılar.Öldürülmek korkusu ile yalnız kalmakistemiyorum.Korkudan uyuyamıyorum.Demek;üstad bu nedenle geceleri uyuyamıyormuş.Bu durum,benim de dikkatimiçekmişti.Bir tür paranoya oluşmuş üstadda.Öyle de olsa;ayrı odalarda kalmak istediğimi bir kez daha belirttim.Üstad anlayışlakarşıladı ve bu konu kapanmış oldu.Artvin,çok küçük ve az nufuslu bir ildi.Rus sınırında olmasının bu durumda etkisivardı.Kimse kalmak ya da yatırım yapmak istemiyordu.Vali bey,”Kasım ayında burada kalırsanız,aşağıya Hopa’ya inişiniz tehlikeyebinebilir.Yollar kapanırsa;Nisan ayına dek burada kalabilirsiniz”dedi.Bununüzerine;iki aylık proğramı bir ayda tamamlayıp Hopaya indik ve oradan da gemiyleİstanbul’a döndük.Artvin’de tam Osmanlı defterdarları gibi bir Defterdar ile tanıştık.Oldukçayaşlı,bilgili,deneyimli ve kibar bir memurdu.Birgün,şunu anlattı.Ben ne zaman yeni bir ile atansam;ilk gün makamıma gidip işe başlamadanönce,Hükümet Konağı bahçesinde ya da genellikle bu yapıların yakınında bulunanparklarda otururum.Mesaiye gelen memurlardan maliye memuru olanları ayırmayaçalışırım.Bir tür oyun oynarım kendimle.Sonradan;memurlarımla tanışınca;yüzde doksanın üzerindeki bir oranla,hangimemurların maliye memuru olduğunu tahmin ettiğimi görürüm.Neden derseniz;bir kez en kötü giyinen onlardır.Malum,mum dibine ışıkvermezmiş..En az maaşı onlar alırlar.Hiçbir yan ödemeleri yoktur.En yorgun memurlar onlardır.Çünkü,diğer memurlara bakarak iş yükleri çok fazladır.E n dalgın mamurlar,maliyecilerdir.Çünkü,kafalarında eve iş götürüp getirirler.Sonradan,bu deneyi ben de yaptım.Doğruluğunu ben degözledim.Hele,şimdilerde,tam açıklamalara uygun maliye memuru gibi oldum.Biz oradayken;devrin Bayındırlık Bakanı Artvin’e geldi.Artvin’in Yusufeli ilçesi ileolan tek karayolu,çok kötü durumda imiş.Vali bey;Bakan’dan bu yolungenişletilmesini istiyordu.Bakan beye Yusufeli’ne gitmeyi önerdi.Beni ve üstadımı da davet etti.32


Ben vali beyin aracının şoför mahalline oturdum.Bakan beyi,şoförün arkasınaoturtular.Yola koyulduk.Yol;düzeltilmiş orman yoluydu.Bazı yerlerde çok dardı.Öyle ki;Mercedes otomobilintekerlekleri uçurumun kenarını yalıyordu.Uçurumsa enaz üçyüz metrelik birderinlikti ve aşağıda Çoruh deli deli akıyordu.Arada;karşımıza diğer yönden gelen araç çıkıyordu.İleri,geri manevralarla,yolungeniş yerlerinde yanından geçiyor ve yola devam ediyorduk.Son olarak;karşımıza bir kamyon çıktı.Durmadan geldi ve bunun sonucunda,valilikaracının şoför yanındaki tekerleklerinin neredeyse yarısı,uçurumun kıyısına dayandı.Bakan bey,salavat getirmeye başladı.Vali bey gülümsüyordu.Vali beye iknaolduğunu söyledi.Yusufeli’ne gitmekten vazgeçildi.Geri döndük.Bakan,yolunyapılacağına dair bir kez daha söz verdi.Eminim;hala yapılıyordur o yol!...Murgul İlçesinde bakır madeni çıkarma ve işleme ünitesi vardı. Birgün orayı gezdik.Gururlandık doğrusu. Devasa bir teşekkülü tıkır tıkır işletiyorduk.Çıkarılan blister bakır ürünün tamamını İngiliz firmaları satın alıyordu. Blister bakırıeritip kullanıyorlar; bu arada ortaya çıkan altını bize geri yolluyorlardı.İşletme müdürü; İngilizlerin yeterince altını bize geri vermediklerini düşünüyordu. Onedenle; altın ayrıştırıp bakırı altınsız ihraç edecek bir yöntemi uygulamayakoymuştu. Böylece; bakırın içindeki altının tamamı ülkede kalacaktı.Çifte köprüler diye anılan yer Çoruh nehri üzerindeki iki köprünün olduğu; Artvineyakın bir yerdi. Çifte köprülerin birini Ruslar yapmış; birini biz yapmışız.Bu vesile ile; Kurtuluş Savası Öncesi Rusların Kars; Ardahan, Rize, Trabzon, Hopa’yıişgal etmiş olduklarını öğreniyorum. Bizim tarih kitaplarımızda bu olaylar detaylıolarak yer almazdı. Duyunca, çok şaşırmıştım.Çifteköprülerdeki bir balıkçı lokantasında hayatımın en tatlı ve güzel alabalıklarınıyemiştim. Tahtalardan Çoruh Nehri kıyısına yapılmış; salaş bir lokanta. Altına ağgermişler. Alabalıklar ağa takılıp kalıyor. Kepçe ile alıp kızartıyor ve müşteriyesunuyorlardı. Üstad’la üçer porsiyon balık yemiş ve alabalığa doymuştuk.Artvin’deyken ünlü “Küba krizi” patlak vermişti. Olayı radyodan dinliyor ve savaşçıkacak diye çok korkuyorduk. Çünkü; çıkacak bir savaşta; Artvin savunulmadanRuslara bırakılacak; Ruslar; Erzurum’da durdurulmaya çalışılacaktı. Neyse ki; birhaftalık bir gerginlikten sonra; Küba’daki ve Türkiye’deki füzeler söküldü ve savaşönlendi.Sonunda yola koyulduk.33


Cankurtaranı devirip Hopa’ya ulaştık. Karadeniz Vapuru bizi alıp; İstanbul’a gerigetirdi.YETKİLİ TURNEM1964 Haziran’ın ilk haftası; bir başıma turneye çıktım. Gittiğim yerlerde işlemleri birbaşıma denetleyecektim.Altı ay süre ile İskenderun’u ve Kilis’i denetleyecektim. Malmüdürlüğü işlemlerini;vergi işlemlerini; Hazine Avukatlığı işlemlerini denetlemekle görevliydim. Ozamanlar; emekli maaşlarını da mal sandıkları (maliye) ödüyordu. O işlemleri deteftiş edecektim.Cengiz’e yeni ilçe olmuş (2000 nufuslu) Pehlivanköy ve bir başka ilçe; Aydın’a da ikiufak ilçe vermişlerdi. Bana yüklenmişlerdi. İskenderun o zamanlar 80.000 nüfuslu idive Türkiye’deki illerin dörtte üçünden daha kalabalıktı. Kilis ise 40.000 nufusluyduve tüm illerin yarısından daha çok nüfus yapısı vardı. Ayrıca; Urfa’da bir vergi şefihakkında da bir ihbar yazısını vermişlerdi. Onun da soruşturmasını yapacaktım.Başkanlık neden böyle davranmıştı? O zaman bu soruya yanıt veremiyordum.Sonradan; Orhan Güven’in benim için kötü tezkiye verdiğini öğrenince durumukavradımBeni; yeterlik sınavı öncesi, daha sıkı bir sınava sokuyorlardı böylece sınavlarahazırlanamayacak; belki de teftişlerin ağırlığından sürmenaj olacak (kafayı yiyecek)tım.Ama ben; hem sınavlara hazırlandım. Hem de devasa bu iki ilçenin teftişlerininoksansız yaptım. Ayrıca; sanşsızlığıma İskenderun’da bir; Kilis’te iki soruşturmadaha yapmak zorunda kalmıştım. Şimdi düşünüyorum da, ben o zaman bir mucizegerçekleştirmişim.Ağır teftiş; çeşitli soruşturmalar, sıcak yaz günleri beni yıldırmadı. Hem görevi dörtdörtlük yaptım. Hem de sınavlara hazırlanıp başarılı oldum!.. Hem de promosyonbirincisi oldum!... Bu;üstad muavin ilişkilerinde duygusal davranmış olan OrhanGüven’e iyi bir yanıt olmuştur diye düşünüyorum.Önce; Urfa’ya gittim. Şehir oteli’ne indim. Gitmeden önce; bu bölgede akrep ve yılansokması sonucu birçok kişinin öldüğüne dair öyküler anlatılmıştı. O nedenle; gece,uyumadan önce yatağın içine, altına; dolaba, masaya, sandalyeye, köşe bucağabakmış; sonra yatağa girmiştim. Yine de uyuyamıştım. Bu durum; üç gece sürdü.34


Sonra; kendimi alın yazıma teslim edip uyumaya başladım. Bunda; biraz da, her gecealdığım alkolun de etkisi vardı şüphesiz.İhbara göre vergi servis şefi; mükelleflerin defterlerini tutuyor ve beyannamelerinidüzenliyordu. Vergi Usul Kanunu’na göre bu suçtu.Adamın el yazısını aldım. Mükellef beyannameleri ve defter kayıtları ilekarşılaştırdım. İhbar doğru değil gibi görünüyordu. Sonra; aklıma eşi geldi. Onun elyazısı örneği; beyannameleri ve bazı mükellef defter kayıtlarını tuttu. Adam;işlemleri yapıyor; karısı el yazısı ile belgeleri dolduruyormuş. İfadeleri aldım veraporu düzenledim. İskenderun’a geçtim.Urfa’da; İzmir’den bir arkadaşıma rastladım. Ankara Hukuk Fakültesine benimle aynıdönemde başlamış ve mezun olmuştu. Adı Kuten idi. Yedek subaylığını yapıyormuşve Urfa garnizonunda Adli Subay imiş. Onunla arkadaşlık ettik.Ayrıca; Emlak Bankası Müfettişi Armağan abi ve Ziraat Bankası yetkili müfettişi ilede arkadaşlık ettik. Hiç sıkılmadım.Yemeklerimizi Şehir Lokantası’nda yiyorduk. Nami Usta’nın lokantası çok ünlüydü.Nami Usta’nın kasayı tuttuğu ve işleri yürüttüğü bir camlı masası vardı. Camın altıyüzlerce müfettiş kartviziti ile kaplıydı. Ben de bir kart bıraktım ayrılırken.Yemekleri çok güzeldi.Patlıcanlı kebabı yemeyi öğretti bana. Sonra; Gazinantep’te, İstanbul’da bu kebabısipariş verdiğimde garsonlar “Beyim, sen onu yiyemezsin!.. Başka şey getirelim”derlerdi. Benim ısrarım üzerine kebabı getirirler ve nasıl yendiğini bildiğimi görüncealkış tutarlardı.Balıklı göle gittik ve öyküsünü dinledik. Urfalılar, çok efsane düşkünüydü. Biri de birvali ile ilgiliydi.Alabalıkların yenmediğini, kimsenin bu balıkları yemediğini, günah saydıklarınısöylüyorlardı.Bir tarihte bir vali gelmiş. Balıklı Gölü ziyaret etmiş. Balıklarının yenmeyeceğiniduyunca; bir tanesini kızarttırıp gölün kenarında rakı mezesi yaparak yemiş. Kalkmavakti geldiğinde; atına binmiş. At; tökezlemiş ve vali paşa attan düşüp başını taşavurmuş ve ölmüş. Balıkların lanetine uğramış!.. “Urfa’ya paşa geldi. Halka temaşageldi.” türküsü buradan çıkmış. O zamanlar tüm valilere halk “vali paşa”derdi.Urfa’nın ayrıca bir de ünlü “vali kebabı”vardır.35


Oysa;bir hafta sonu,Harran’dan geçerken köylülerle konuştuk.Balıklı Göl’ünmazgallarından suyu Harran Ovası’na salınıyordu.O arada balıklar da bu suyla;ovayainiyordu.Köylüler de onları bir güzel yakalayıp yiyorlardı.”Neden yenilmesin kibey,allahın yarattığı balık”diyorlardı.Urfa’da bir de;bir kıza aşık olmuş,bu nedenle kafayı üşütmüş bir üsteğmen pilotvardı.Gün aşırı;topçu keşif uçağı ile eğitim uçuşu yapar ve her kezinde kızın evininüzerine gelip eve intihar dalışı yapardı.Tüm Urfalılar da seyrederlerdi.Kızınbabasının inadı tutmuş;kızı istettiğinde üsteğmene vermemiş.O da bu yöntemlebabayı ikna etmeğe çabalıyormuş!Akşamları;bir açıkhava lokantasında yemek yiyorduk.Lokanta sahibi;plak ile müzikdinletiyordu müşterilerine.Arada,eline mikrofonu alıp “Şimdi sizlere kürtçe bir türküçığıracam”deyip kürtçe türkü okurdu.Kürtçülük olayı ile bu ikinci karşılaşmamdı.Diyarbakır turnesinde;üstadı Mülkiye’den sınıf arkadaşı olan bir Diyarbakırlı ziyaretegelmişti.O kişi;kürtlerin bağımsızlığı için çalışan birisi imiş.Polis,adamı sürekliizliyordu.Sonradan;Belçika’da kurulan sözde kürt parlamentosunun başkanı olmuştusanırım.Plaktan müzik dinlemek deyince;aklıma,geçirdiğim dehşet dolu bir yarım güngeldi.Urfa’ya gitmek için önce uçakla Diyarbakır’a gelmiştim.Oradan bir minibüsebindim.Urfa yollarına düştüm.Şoförün tam arkasında oturuyordum.Yanıma burnunun yarısı cüzzamdandüşmüş,yok olmuş;bir gözü trahomdan kapanmış birisi oturmuştu.Bu durumunyarattığı gerginlik ve tedirginlik içinde yolculuk yapıyordum.O zamanlar minibüslerde plak çalarlar vardı.Şoför;o dönemin en ünlü türkücüsüolan Nuri Sesigüzel (Urfalıdır)in okuduğu “Kundurama kum doldu”türküsününplağını pikaba koydu.Türkü bitince,plağa bir fiske vuruyor,plak yeniden çalmağabaşlıyordu.Bundan daha berbat ,acımasız bir işkence olamazdı.Yol bitene dek belkielli kez ayni türküyü dinledim.Şoför;cüzzamlıdan rahatsız olduğumu anladı.Siverek’te beni öne,yanındaki koltuğaaldı.Bu kez;plak kafamda daha çok uğulduyordu.Ama,durumumaşükrediyordum.Cüzzamlının muhabbetinden kurtulmuştum.Sonunda;Urfa’ya ulaştığımızda,dayak yemiş gibi perişandım.Üç günde zortoparladım.Urfa’daki ihbar incelemesini tamamladım.Yine,bir minibüse binip İskenderunyollarına düştüm.Gece yola çıktık,sabaha karşı İskenderun’a varacaktık.36


Kırıkhan Ovası’na inerken;ovanın ay ışığında büyük bir göl gibi parladığınıgördüm.Dolunay zamanıydı ve ova ay ışığınde gümüş gibi parlıyordu.Kırıkhan’ı geçtikten sonra;geceyarısı bir köyde durduk.Bir düğünde bulunmuş olanbir davulcu,bir zurnacı ve iki dansöz kadın minibüse bindiler.Ancak;minibüsünçevresine jandarmalar geldi.Yol,kaçakçıların kullandığı yol olduğundan bu türdurdurmalar ve aramalar yapıyorlardı.Şoförle yarım saat kadar tartıştılar.Şoför,homurdanarak minibüse bindi ve yolaçıktı.On kilometre sonra jandarmalar minibüsü yine durdurdular.Şoför,öfkeli olarakjandarmalarla bir süre tartıştı.Minibüse bindi ve yeniden yola koyulduk.Şoförün dediğine göre;jandarmalar dansöz kadınlarla yatmak istiyorlarmış.Şoförde;minibüsüne bindikten sonra kadınların kendi namusuna teslimedildiğini;kadınları rızaları olmadan bırakamayacağını söylüyormuş.Jandarmalarınher türlü tehdidi işe yaramamış.Jandarmalar bir kez daha yol kesip bizlere de kötüdavranacaklar diye korka korka İskenderun’a vardık.İskenderunda Hesap Uzmanlarının turne için bu kente geldiklerinde kaldıkları oteleindim.Kentin,en konforlu ve pahalı oteliydi.Yatıp uyudum ve ertesi günMalmüdürlüğü ‘nde sayım yapıp teftişe başladım.Sayım deyince aklıma geldi.Ertuğrul Kumcuoğlu da yetkili muavin olarakCeyhan’daydı.Sayıma başlamış,biraz sonra elektrıkler kesilmiş.Bu heyecanlaparaların üzerinde durduğu masaya abanmış ve herkesin vezneden dışarıçıkmalarını haykırmış.Sonra,ışıklar gelmiş ve sayımı tamamlamış.Allahtan,sayımda paralar tamamçıkmış.Eksik çıksaydı ve adamlar”Müfettiş bey,paraları o karanlıkta senin almadığınne malum”deselerdi ne olacaktı?!..Olayı bana anlatınca bunu sormuştum.O da;nedenli yanlış davrandığını anlamıştı..Benzer bir olayı;Urfa’da anlatmışlardı.Bir Tekel müfettişi,Urfa’ya gelmiş ve tekelambarını saymak üzere ambara gitmiş.Ambar sorumlusu “Senin müfettiş olduğununereden bileyim”demesi üzerine kimliğini adama vermiş.O da kimliği o sırada gürülgürül yanmakta olan sobaya atmış ve adamı “Sen müfettiş değilsin artık”diyerekkovmuş ve ambarı saydırmamış..O akşam,tekel deposu yanmış ve adam sayımıyapamamış kalmış.Sonraları;bu öyküyü yanıma verilen her müfettiş yardımcısına anlatır ve kimliklerinimemurlara vermemelerini söylerdim.37


Ertuğrul’a bir milli emlak ihbarı gelmiş.Birinci gün muhbir,iki isim daha vermiş.İkincigün,o iki kişiyi dinlemiş.Ertesi gün,bunların ismini verdiği dört kişiyi dinlemiş.Onlarda daha on isim vermişler.Cumartesi günü.İskenderun’a bana geldi.Bu durum nedeniyle “kafayı yiyeceğini”söylüyordu,Ona;savcı gibi davranmak zorunda olmadığını;ihbar konusunda kanaatioluştuysa;diğerlerini dinlemeden rapor yazabileceğini belirttim.Hepsi ayni şeylerisöylüyormuş.Çok rahatladı ve dönünce de öyle yapmış.Muhasebe teftişi sırasında;günümüz parasıyla elli milyarlık bir paranın kredi olarakkullandırılacakken;milli eğitim mutemedine avans olarak verildiğini saptadım.Olayınsoruşturmasına başladım ve durumu Başkanlığa bildirdim.O zaman memurlarhakkında “olur” almadan doğrudan soruşturma yapabiliyorduk.Bu bizi çok korkulankişiler yapıyordu.Başkan telefon etti ve beni kutladı.Olay;Milli Eğitim Bakanlığı’ndan MaliyeBakanlığı’na bildirilmiş ve maliye personeli hakkında da soruşturma yapılmasıistenmiş.Ben,olayı bizzat saptayınca,bu durum,Başkanlığın ve Bakanlığın hoşunagitmiş.Durumu,Milli Eğitim Bakanlığı’na bildirmişler.Milli eğitim mutemedi;zimet suçundan tutuklu olarak hapishanedeydi.Acaba;bizimmemurlardan ortağı var mıydı? Bunun için ifadesini almam gerekiyordu.Savcıdan izinaldım ve ifade için hapishaneye gittim.Adamı;zemin katta bir odaya getirdiler.Yaz sıcağı nedeniyle,pencereleraçıktı.Ben;ifade için yazı makinesine kağıtları takıyordum ki;adam,pencereden dışarıatlayıp kaçmaya başladı.Hemen;”tutun,yakalayın”diye bağırmaya başladım.Neyse ki;dışarıda jandarmalarvarmış.Adamı yakalayıp odaya getirdiler.Ben de iki jandarmayı pencerenin önünedikip ifadeyi tamamladım.Sonraki soruşturmalarda;bu tür güç durumlarla karşılaşmamak için;öncedenalınması gereken tüm önlemleri aldırıyordum.Soruşturmayı tamamladım.Malmüdürünün ihmali olduğuna dair ilk kez soruşturmaraporu düzenledim.Adam,temelde ve savunmasında haklıydı.Büyük bir kentinnufusuna sahip bir ilçenin muhasebe işlerini,küçük ilçelerin memur kadrosu ileyürütmeye çalışıyordu.İşlem gözünden kaçmıştı.Ancak,benim de elimmahkumdu.Kendisi için suç duyurusunda bulunmak zorundaydım.38


Bir ay kadar sonra;daireye geldiğimde malmüdürünün tüm saçlarının bir gecedebeyazlamış olduğunu gördüm.Genç birisinin bu duruma düşmesinin nedeninianlamadım.Şefe,nedenini sordum.Raporum üzerine,il idare kurulunca yargılanmasına kararverilmiş.Üzüntüden,bir gecede tüm saçları beyazlaşmıştı adamın.Bu durum;benidaha da üzmüştü.İskenderun’da bir Gümrük Müfettişi ve iki yardımcısı;bir Merkez Bankasımüfettişi;bir de Mülkiye’li bir muhasebeci ile ahbaplık ediyorduk.Otelin zeminkatındaki restoranda içkili muhabbetler kuruyor:değişik yemekler yiyor;haftasonlarında ise yakınlardaki plajlarda denize giriyorduk.Sonraları;Mülkiye’de takma adı “Eskici Ömer” olan bir hariciye(dış işleri) personeli iletanıştık.Kendisi;kadınlara düşkün olduğu için bu takma ada layık görülmüştü.Bunu önceVarşova’ya görevli yollamışlar.Bir genç kızla ahbaplığa başlamış.Kısa süre sonra;kızıno ülkenin gizli servis ajanı olduğu anlaşılmış.Lefkoşa’ya yollamışlar.O zaman Kıbrısbağımsız bir devletti.Orada da bir rum kızı ile çıkmağa başlamış.O da gizli servis ajanı çıkmış.Bu kez;rahatdurması için Halep’e konsolos olarak yollamışlar.Müslüman ülkesi olduğu içindurulmuş.Ama;hafta sonları,son model bir amerikan otomobili ile ve arap giysileri içindeİskenderun’a geliyordu..Bizleri de alıyor ve İskenderun’un eğlence yeri olanSoğukoluk’a çıkıyor ve genç kızlarla eğleniyorduk.Eskici Ömer’i arap sandıklarıiçin(ya da öyle davranıyorlardı) itibarımız çok yüksekti.Pazar akşamları,Halep’e gerigidiyordu.Zat maaşları(Emekli,dul ve yetim maaşları) teftişi sırasında;adı “Uçar “ olan biremekli çocuğu olduğunu gördüm.Maaş dağıtımında,az rastlanan adaşımı görmekiçin sabırsızlanıyordum.Maaş dağıtıumında;bunların sağ olup olmadıklarını dadenetliyorduk.Bizden vize almadan,maaşları ödenmiyordu.Uçar;maaşını almağa geldi.Bir ermeni bayanın kız çocuğuymuş.Çok şaşırmıştımadımı bir kız adı olarak görünce.Çalışırken;birgün odama birisi girdi.MİT ajanı olduğunu belirtip bir ermeni hakkındavergi incelemesi yapmamı ve adamı yurt dışına kaçmaya zorlamamı istedi.Bende;proğramım olduğunu,böyle bir incelemeye vaktim olmadığını;Başkanlığıma39


aşvurmalarının gerektiğini belirttim.Oradan emir gelirse,işi yapardım.Sonradan,birses çıkmadı.MİT İLE İLGİ ANILARBu arada;MİT ile ilgili anılarımı anlatabilirim.Bu kuruluşla ilgili ilk anım;Nisan 1960 sonlarına dek gitmektedir.Nisan öğrenciolayları sırasında;askerler silah kullanarak hükümete baş kaldırmış olan Mülkiye’yezorla girmişlerdi.Hemen sıkıyönetim uygulaması başlatılmış ve Ankara’daoturmayan öğrencilerin gece inene dek kenti terk etmeleri istenmişti.Otobüslerdeyer bulmak olanaksızdı.Gece de olmuştu ve ben Ankara’dan çıkamamıştım.Gece kalacak bir otel aramağa başladım.Tüm oteller;ya doluyuz diyorlardı ya daöğrencisiniz sizi alamayız diyorlardı.Kızılıay’daki küçük bir otelin gece görevlisi Mülkiye’li bir ağabey çıktı ve bizi otelealdı.Ertesi gün hemen İzmir’e gittik.İzmir’de Özgen Acar’ı gördüm.Bana ve tüm Mülkiyelilere;İzmir’deki öğrenciolaylarına katılmamamızı salık verdi.Dediğine göre;zamanın MİT örgütü,bizi İzmir’deizleyecek ve olaylara karışırsak ‘teşvikçi ve elebaşı’olarak tutukluyacaktı.Dedikleriniönemsedik ve olaylara katılmadık.Ege Ünüversiteli öğrenciler ve göstericiler bizlerelaf atarak bizleri de gösterilere çekmeğe çabaladılar,başarılı olamadılar.Mülkiye’yi bitirdikten sonra;müfettiş yardımcısı olarak İzmir’e gelmiştim..Bizden biryıl sonra Mülkiye’yi btirmiş olan Turgay Gönenç de İzmir’de İstatistik BölgeMüdürlüğü’nde çalışmaya başlamıştı.Hem ressam hem de ozan olan Turgay ile bu sırada birkaç yıl süren bir dostluğumuzoldu.O sırada;’Sevi’ adlı şiir kitabımı yayımlamıştım ve o da bu kitaba çok güzel birkapak çizmişti.Bölge müdürlüğü o sıralar,ekonomik ve mali konularda önemli bir anketuyguluyordu.Anket sonuçları;hükümetin düşüncelerine ters düşen sonuçlarolmuş.Turgay’a sonuçları değiştirmesini önermişler;o da kabul etmemiş.Bunedenle;tayinini çıkarıp onu istifaya zorladılar.O da buna uydu ve memuriyettenayrıldı.Turgay’ın görevden alınmasında MİT raporlarının önemli olduğunu sonradanduydum.Zaten o sıralar;MİT bölge müdürlüğü de Turgay’ın çalıştığı istatistik bölgemüdürlüğü ile ayni binadaydı40


Sonra;İskenderun’daki olayı yaşadım.Sonradan;Maliye Müfettişlerini herkesin ya daher örgütün kullanmak istediğini gözledim.O nedenle;çok dikkatli olmakgerekiyordu.Askere gitmeden önce;bir süre İzmir’de çalışmıştım.Bu sırada Ercan Meftunoğlu ilebana ortakaşa bir iş gönderdiler.”Çok gizli” işaretiyle yollanan bu görevinkonusu;İzmir’de yayınlanan iki aşırı sağcı dergi ile iki aşırı dinci dergi hakkında vergiincelemesi yapılmasıydı.Ancak;asıl amaç,bu dergilerin finansman kaynaklarınınaraştırılması ve varsa yurt dışı finansman kaynaklarının sptanmasıydı.Gerekli incelemeleri yaptık ve bir aşırı dinci derginin Suudi Aarabistan tarafındanfinanse edildiğini saptadık.Finansman,dergi aboneliği görünümü altındasağlanıyordu.Derginin;Suudi Arabistan’da 40.000 abonesinden gelen paralar bankahesaplarında yer alıyordu.Oysa;gazetenin kullandığı kağıt sayısı ve diğer giderlerinebakıldığında;derginin yaklaşık 2000 adet basıldığı ve bunların da yurt içindepazarlandığı anlaşılıyordu.Durumu Ankara’ya bir raporla bildirdik.O derginin sorumluları mahkemeye çıkarıldıve mahkum edildiler.Daha sonra;Nürnberg Başkonsolosluğu’nda yaptığım soruşturma sırasında MİTkarşıma çıktı.Cumhurbaşkanlığında gelen bir ihbar mektubundaki olaylarısoruşturuyordumİhbar yazısını yazmış olabileceğini sonradan düşündüğüm bir idari ateşe;ifadeverirken kendisinin Mit mensubu olduğunu belirtmişti.Hakkında ihbar yapılmış olanBaşkonsolos da Mit mensubu olduğunu söylüyordu.Ayrıca;bana bilgi ulaştıran birbaşka bayan idari ateşe de MİT mensubu olduğunu ileri sürüyordu.Kafam iyicekarışmıştı.Erkek idari ateşenin MİT mensubu olma olasılığı fazlaydı.Tedavi edilmiş frengihastalığı vardı ve halen çalışıyordu.Buraya gelmeden önce Moskova’daçalışıyormuş;birgün ateşli bir hastalığa yakalanmış ve elçilik doktoruna gidecekyerde elçilik yakınındaki bir Rus eczanesine gitmiş ve derdini anlatıp ilaç istemiş.Ruseczacı buna bir iğne yapmış ve adam frengi hastası olmuş.Türkiye’ye yollayıp tedavietmişler ve yeniden dış göreve Nürnberg’e yollamışlar.Bu kişinin anlattığına göre;sonradan cumhurbaşkanımız olan MoskovaBüyükelçimiz;çalışma odasında(güya çalışma masasının altında)uyurmuş.Bununbaşına gelen olaylardan dolayı duyulan korkunun sonucuymuş bu.41


Bayan idari ateşeye de sonraları başka iki ayrı konsolosluk teftişinderastladım.Onun da MİT mensubu olması olasılığı fazlaydı.İşin tuhaf yanı;bayan ateşenin dediğine göre,onlar da benim MİT ajanı olabileceğimidüşünmüşler.Kıbrıs Savaşı’ndan önce;bir sigara fabrikasında mali analiz yapmak için Kıbrıs’agittim.Büyükelçiyi ziyarete gittiğimde;briç bilip bilmediğimi sordu;ben deoynadığımı belirttim.Meğer dördüncüleri yokmuş,briç oynayamıyorlarmış.Çoksevindiler.O akşam yemeğe büyükelçilik rezidansına davetliydim.Yemekten sonraben,büyükelçi,müsteşarı ve tanımadığım bir kişi brice oturduk.Dördüncü kişi;askerkökenli MİT mensubuydu;o sırada Kıbrıs’ta faal olanTMT adlı Türk gizli örgütününbaşkanıydı.Adı hiç geçmiyor;Bayraktar bey diye anılıyordu.Yıllar sonra;bu kişinin birMaliye Müfettişi arkadaşımın dayısı olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım.Ayrıca;herilçede bir sancaktar vardı ve ilçenin Rumlara karşı direnişini örgütlüyordu.Larnakasancaktarı sınıf arkadaşım çıktı.Sigara fabrikalarını görmek için Güney Kıbrıs’a geçmiştik.Büyükelçilikotomobilindeydik ve geçtiğimiz her yolda Türkçe olarak bizlere küfürediliyordu.Larnaka’da sınıf arkadaşımla bir öğle yemeği yedik.Ahmet bey adlıİngilizlerle içli dışlı bir sınıf arkadaşımız vardı Mülkiye’de.Onu sordum ve ihaneteden birisi olduğunu öğrendim.Savaşın hemen sonrasında;Kuzey Kıbrıs’a görevle gittim.Maliye Bakanlığı’nda teftişkurulu kurdum ve Türkiye’ye döndüm.Sonra;Romanya Büyükelçiliğinde bir görevlebulunuyordum.Orada;Kıbrıs’taki ticari ateşemize rastladım.Onun dediğinegöre;benden sonra Kıbrıs’a bir Uçar Demirkan daha gelmişti.Büyükeçi gelenikarşılamak görevini bu kişiye vermişti.O da hava alanına gitmiş ve bir başka kişininUçar Demirkan olarak gümrükten geçtiğini görmüş.Adama’Ben Uçar Demirkan’ıtanırım.Siz o değilsiniz.’demiş.Adam;sus işareti yapmış ve bir daha bu konuyukonuşmamışlar.İşte;büyük olasılıkla bu olaydan dolayı;sonraki yaşamımdaherkes;buna Ermeni militanları da dahil;beni MİT elemanı olarak görmeğebaşladı.Ermeniler;dışişleri personeli,arkadaşlarım ve hatta çocuklarım.Onlar bile;buörgütte çalışıp çalışmadığımı soruyorlardı.Sonraki dönemlerde,dışişleri personeli ile ilgili olarak yaptığım teftişler vesoruşturmalar nedeniyle dışişleri personeli de hakkımda böyle düşünmeğebaşlamıştı.42


Kıbrıs’a ikinci kez gitmeden önce İstanbul’da MİTten gelmiş bir inceleme göreviyapmıştım.Ancak;bana görevi sözlü olarak ayrıca veren Maliye Bakanı;ihbar edilenadamın holdinginin kuruluşlarının birinin mali danışmanlığını yapmış birisiçıktı(incelemeler sırasında bu kişinin holdingin yönetim kurulu üyeliğini yapmışolduğunu saptadım) ve o işten hiçbir sonuç alınamadı.Bunun üzerin;MİT İzmir bölgemüdürlüğü yapan bir arkadaşıma,bu olayı anlattım ve önerilerdebulundum.Ülkeler;biri birlerini artık topla tüfekle değil,ekonomi ve maliye ileyıkmağa çabalıyorlardı.O nedenle;MİT bir ekonomik ve mali kaçakçılıkları izleme veinceleme birimi kurmalıydı.Bu türden sapmalar o zaman ortaya çıkmazdı.Başka bir görevde de ayni durum ortaya çıkmıştı.Kuşadasında kurulu bir Ermenikökenli vatandaşın işlettiği firmaların kazançlarının Asala terör örgütüne gittiğinedair duyumların incelenmesi isteniyordu.Adres yanlıştı;çünkü,Ermeni vatandaşlarınfirmalarının adresi İstanbul’daydı ve Kuşadası incelemeleri ile adamlaruyandırılmıştı.Kuşadasında hiçbir kayıtları yoktu;yalnızca çalıştırdıkları işçilerinvergilerini ödüyorlardı.Durumu Başkanlığa bildirip İstanbul’daki bir arkadaşıngörevlendirilmesini istedim;çünkü,iş işten geçmişti.Olayın bu tür gelişmesi sonundada meslekdaşlarım benim MİT ile ilişkilerim olduğunu düşünmüşlerdi.İzmir’de görevliyken MİT bölge müdürü sınıf arkadaşım olam Kibrit Kafaydı.Birgünbana ‘Bana bak,dosyan kızarmağa başladı,ayağını denk al.’demişti.Dahasonraları;MİT te renkli dosyalar tutulduğunu öğrenmiştim.Beyaz dosyalar şüphelileriçin,kırmızı dosyalar komünistler için,yeşil dosyalar irtica mensupları ve aşırı dincileriçin,sarı dosyalar masonlar için,kara dosyalar da faşistler içinkullanılıyormuş.Böylece;dosyasının renginden kişilerin dünya görüşlerianlaşılıyormuş.Sonradan öğrendiğime göre:İttihat ve Terakki (Union et Progres) bir masonlocasıydı ve Atatürk’te bu locaya girmiş;anlaşamamış ve uyutulmuştu.İngilizler deHürriyet ve İtilaf locasını(Liberty and fraternity) kurmuşlardı.Bu iki loca aralarındasiyaseten çekişiyorlardı.Atatürk,bundan rahatsız olmuş ve gizli bir kararname ilemason localarını kapatmış ve izlenmelerini istemişti.Sarı dosyalar o zaman açılmışolmalıydı.Hala o tür dosyalama var mı,doğrusu bilmiyorum.Bölge müdürünün bazı kez muhasebe müdürüyle ödenek sorunları oluyordu.Herkezinde;devreye ben girip sorunları çözüyordum.Bu nedenle de adımız MİTciyeçıkmıştı.43


Son olarak şunu anlatmak istiyorum.Bir tarihte;bir Maliye Müfettişinin kayınpederine Kürt solcu örgütü temsilcileri gelmiş ve haraç istemişlerdi.Arkadaşdurumu bana anlatıp,MİT bölge müdüründen yardım isteyelim dedi.Ben deistemeye istemeye arkadaşıma telefon edip durumu anlattım.’İstenen parayıbelirtilen ağacın altına koysunlar,gerisini merak etmesinler’dedi.Meğer olaydanzaten bilgileri varmış.Ertesi gün;tüm gazetelerde;Bafa Gölü yakınlarında bir teröristgrubun yakalandığı yazılıydı.Bu olaydan sonra;MİT kuruluşunun hayranı oldum veöylece kaldım.YETKİLİ TURNE <strong>ANILARI</strong>Bu arada;İskenderun’a ilk geldiğim günü anımsadım.Nezaket ziyareti içinKaymakam’a gitmiştim.Kendimi tanıtınca;”Vay...O müfettiş sen misin?..Gel seni biralnından öpeyim.”dedi.Beklemeden alnımdan öptü.Sonra olayı anlattı.Ben;Urfa’da her akşam üzeri Emlak Bankası müfettişi Armağan Çağatay’la açıkhavakahvesinde buluşuyordum.Birlikte akşam yemeği yiyip sinemaya,kahveyegidiyorduk.O banka müfettişi olduğu için yerli halkla,eşrafla da tanışmıştı.Birlikteoluyorlar,yiyip içiyorlardı.Ben,Maliye Müfettişi olarak bunları yapamazdım veyapmıyordum.Bir akşam üzeri;açıkhava kahvesine geldim.Armağan abi;birileri ile bir masadaoturmuş,muhabbet ediyordu.Selamlaştık ve ilerideki bir masaya oturup onubeklemeye başladım.Önce Armağan abi,sonra masasındakiler kalkıp benim masama geldiler.Ben debuyur edip çay ısmarladım.Konuştuk,gülüştük.Sonunda kalkmağa karar verdik.Ben hesabı ödemek istedim.Garson “Hesap ödenmiştir babo..”dedi.Ben de hesabıödemediğimi;ödemek istediğimi söyledim.Baktım;garson,korkuyla masadakilerden birisinin gözlerine bakıyordu.Olayıanladım.Adama;hesabı ödememe izin vermesini istedim”Vallah olmaz begim...Sizbizim konıgımızsiniz”dedi.Ben de;İzmirli olduğumu;İzmir’de birisinin masasınaoturulursa,hesabı o masanın sahibinin,yani benim ödeyeceğimi belirttim vetartıştık.Sonunda;biraz da garsonu tehdit ederek,zorla çayların parasını verdim vekalktık.Meğer;o kişi Urfa’nın en hatırlı ağasıymış.Ben adamı;halkın önünde kötü durumadüşürmüşüm.Bu durumda;töre gereği adam beni vurdurabilirmiş...Böylece,yaşamımıtehlikeye atan bir davranış sergilemişim meğer..44


Urfa neresi...İskenderun neresi...Olay;oraya dek yayılmış ve duyulmuş.Kaymakam’ın masasının ön yanında;konuklar için iki sandalye –koltuk vardı.Bunlarınhizasında;masanın üzerinde birer çubuk üzerine takılmış 20 santim boyunda “parkedilmez”levhası vardı.Beş dakika sonra;”ben kalkıyorum”dedim.Kaymakam,”duryahu,daha yeni geldin,nereye gidiyorsun” dedi.Levhayı gsöterdim.Gülümsedi velevhaları ters çevirdi..Bu kez “park yeri” işareti ortaya çıktı.”Parka edilmezlevhaları,can sıkıcı,sırnaşık iş sahipleri için”dedi.Gülüştük.Yetkili turnesine çıkmadan önce;iki iş verilmişti.Onları anımsadım.Biri;İller Bankası ile ilgiliydi.Ben ve üstadım İlhan Evliyaoğlu bu bankaya “malianaliz”e gittik.Bir milletvekili bankanın mali bakımdan güç durumdaolduğunu;belediyelere yeterince yardım yapamadığını;belirtip bankaya Hazineyardımı yapılmasını önermiş.Banka genel müdürü ile tanıştık.Üstad;çalışmalar için bir yer gösterilmesini;malianalizi benim yapacağımı söyleyip gitti.Bana,izbe bir odayı hazırladılar.Belgeleri getirdiler;çalışmaya başladım.Ertesi günüstad,denetim için geldi.Odanın durumunu görünce;genel müdüre çıkıştı.Bir MaliyeMüfettişinin bu koşullarda çalışamayacağını belirtti.Hemen,çalışma yerimi,bankanıntoplantı salonuna aktardılar ve konforlu bir ortamda çalışmayı sürdürdüm ve raporutamamladım.Devrin Maliye Bakanı;Meclis’te bu raporu gösterip Hazine yardımına gerekolmadığını savundu.Bu beni çok gururlandırdı.Sonradan;benzer olayları çokyaşadım.Maliye Müfettişi raporları neredeyse yasa gibi tartışmasız benimseniyordu.İkinci iş:bir vergi incelemesidir.Necdet Uran-Süleyman Demirel İnşaat Ortaklığı’nınvergi kaçırdığı ihbar ediliyordu.Bu firma;ABDde kurulu Morrison firmasının Türkiyetemsilciliğini de yapıyordu.O sıralar,Adalet Partisi genel başkanlığı’na oynayan Süleyman Demirel’in amerikancıolduğu ve mason olduğu ileri sürülerek yıpratılmaya,önü kesilmeyeçalışılıyordu.Sanırım;bu vergi ihbarı da tam o sırada,bu bağlamda yapılmıştı.Defter ve belgeleri inceledim.Bir vergi farkı ya da suçu bulamadım.Durumu belirtirbir yazıyla;ihbarı geri yolladım.Sonradan;Adalet Partisi İzmir İl Başkanı Halil Ünal( O da inşaat mühendisiydi veSüleyman Demirel’in güvenilir adamıydı) beni paraşütle Meclis’eindirmeyi(milletvekili yapmayı) önerdi.Ben kabul etmedim ve teşekkür ettim.45


Süleyman Demirel’in oluru alınmadan böyle bir öneri yapılamazdı.O zaman aklımageldi;yetkili muavinken yapmış olduğum vergi incelemesindeki tarafsız tutumumbunda etkili olabilirdi. Zaten;biz Maliye Müfettişleri;aramızda şöyle bir espriyaparız.Kimleri Maliye müfettişleri incelemiş,soruşturmuşsa;o kişiler çok büyükadamlar olmuşlardır.Eski Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon ve Cumhurbaşkanı TurgutÖzal da bu tiplerdendir.Nitekim;Turgut Özal,Başbakan olur olmaz Maliye Teftiş Kurulu’nu kapatmakampanyası başlatmış;kurulla uğraşmış;başarılı olamamıştır.Sonradan;bir Maliye Teftiş Kurulu kokteylinde şöyle demişti”Hayatımda birkaç kezyenilgiyi tattım.Bunlardan biri;sizin kurulunuzla ilgilidir.Bu kurulu kapattırmayaçalıştım,başarılı olamadım.”Maliye Teftiş Kurulu;Osmanlı’dan gelen sağlam temelleri,dayanışması ve kendinehas kültürü ile gerçekten de yıkılmaz bir kale gibidir.Günümüzde;Maliye TeftişKurulu’nu bitirme çabaları yine ortaya çıkmıştır.İskenderun turnesini tamamladım ve Kilis turnesi için Gaziantep’e gittim.Orada birgece kalıp Kilis’e geçtim.Gaziantep oto garındaki lokantada öğle yemeğinde patlıcanlı kebap(Urfa işi) yemekistedim.Garson;”Beyim,siz o kebabı yiyemezsiniz.Ben size başka kebapgetireyim”dedi.Ben ısrar edince kebabı hazırlatıp getirdi.Ceketimi çıkardım.Gömleğin kollarını sıvadım.Kravatımı gevşettim.Tüm lokanta vegarsonlar bana bakıyorlardı.Lavaş ekmeğine patlıcanın içini fırttırdım.(Sonradan aramızda bu kebaba patlıcanfırttırık kebap dedik)Çatalla ezdim.Köfteyi ellerimle küçük parçalara ayırıp;lavaşınüzerine yaydım.Domatesin kabuğunu çıkarıp üzerlerine koydum.Sumak ve kırmızıbiber ekleyerek çatalla iyice ezip biribirine karıştırdım.Sonra;lavaşı dürüm yapıpyemeğe başladım.Herkesin gözleri faltaşı gibi açılmış beni seyrediyorlardı.Garson “Helal olsunabi;böylesini görmedim”dedi.Müfettiş;çevreye uymayı bilecekti.Ben de öyleyapıyordum.Kilis’e ulaştım.Sayımı yaptım ve yerleşme sorununu çözmeğe koyuldum.Kentte otel yoktu.Osmanlı’dan kalma bir hamamın yanında ,Türk filimlerindegörülenlerin benzeri bir han vardı.Kale kapısı gibi bir kapısı,bahçesi,bahçeye açılanodaları vardı.Bir de ikinci katta odalar vardı.46


Umumi tuvalet vardı ve terlik yerine handa kalan müşterilere nalın veriliyordu.Tambir insan ve hayvan kokusu vardı her yanda.Han sahibi;inadından olsa gerek;bana tuvaletin yanında bir oda verdi.Sabahadek;takunyalarla tuvalete taşınanlar nedeniyle uyuyamadım.Kaymakam;Hükümet Konağı’nda kalmamı önerdi ertesi gün ziyaretinegittiğimde.Bir gümrük Müfettişi ve yardımcıları vardı ve onlar,gümrük binasındakalıyorlardı.Mevzuata göre;bu onların hakkıydı.Maliye Müfettişleri ise;hükümetbinalarında konaklayamazdı.Onun için öneriyi kabul etmedim.Bir veremle savaş derneği binası varmış.İnşaatı tamamlanmış.Elektiriği,suyubağlanmış.Birkaç ay sonra,Bakan gelip açılışını yapacakmış.Bana orada bir odayıaçtılar.Teftiş sonuna dek orada kaldım.Teftişin son ayları Ekim ve Kasım aylarıydı ve Kilis geceleri soğuk oluyordu.Isınmadüzeni olmayan odamda,Tekel’in küçük kanyaklarından birkaç yudum alıyor;onunsağladığı sıcaklıkla sabahı ediyordum.Kilis’te çok ilginç olaylara tanık oldum.Çok değişik konularda görgüm ve bilgimarttı.Önce;mesleki anılar...Veznedarın sayım sırasında küçük bir açığı çıkmıştı.Kendisi;yirmi yıl kadar önce orayıteftiş etmiş olan ve o sıralar kurul başkanımız olan müfettişi hatırlıyordu.O zamanaçığı çıkmamış ve eksiksiz teftiş vermiş.Onun yüzsuyu hürmetine bu küçük açığı tamamlamasına izin vermemiistedi.Tutanağa geçmesini zul addediyordu.Tamamladık ve tutanağı Malmüdürü ile buna göre “tamam”olarak imzaladık.Sonradan;bu veznedar ile sohbetlerimiz oldu.Kilis;o zamanlar Türkiye’ye kaçak girenmalların giriş ve dağıtım yeriydi.Bunun nasıl finanse edildiğini sordum.Kendisinin de üye olduğu gizli bir anonim ortaklığın olduğunu belirtti.Bankayakoyacak tasarrufu olan Kilisli;parasını bankaya vermiyordu.Bu gizli anonim şireketinyöneticilerine gidiyor,parayı verip,gelecek kaçaktan sehem alıyordu.Böylece toplanan paralarla bir parti mal geliyor,hızla satılıyor ve para verenlerekarları ile ana paraları geri veriliyordu.Günümüzde;İslami banka örgütlerinin bir türü biçiminde bir örgütlenme ya damafyanın sehem uygulamaları ...Bizim veznedar da devletten aldığı maaşı hepseheme yatırıyormuş.Çünkü;ailesi zaten zenginmiş...Sonra;Kilis’e mal almaya gelen Hesap Uzmanları ile konuyu tartıştım.Nasıl oluyorduda bu kazançlar vergilenemiyordu...47


Bir zamanlar;Çin’denki Türkistan’dan gelen göçmenler;Türk Parasının KıymetiniKoruma mevzuatına göre Çin’den gümrük vergisiz mal getirmişler.Ne zaman vergiincelemesi yapılsa;bu kişilerden mal alındığına dair çok eski tarihli faturalar ya dabaşka belgeler ibraz ediyorlarmış kaçakçılar..Bu yolla;hem gümrük kaçakçılığı hemvergi kaçakçılığı mevzuatından kurtuluyorlarmış...Kaçaktan mal almaya gelen birçok tanıdığa ve meslekdaşa rehberlik yaptım.Benkendim,bir tek kaçak mal almadım.Çünkü;teftiş sırasında çok can yakmıştım.TümKilis beni tanımıştı.O nedenle;kentten ayrılırken kesin ihbar yapıp beni kaçakçı diyeyakalatacaklardı.Garip bir durum vardı.Gerçek kaçakçıların ellerindeki mallar belgeliolduğu için onlara dokunulmuyordu.Buna karşılık,Kilis’ten kaçak mal alanlara belgeverilmediğinden,bu kişilerde kaçak mal yakalandığında;kaçakçı işlemi yapılıyordu.Kaymakamı ziyarete gittiğimde;yanında bir jandarma üsteğmeni vardı.Üstü başıperişan,dengesiz beslenmiş ,uykusuz kalmış bir görünümü vardı.Kaymakam;buüsteğmeni kaçakçılarla fazla uğraşmaması konusunda ikna etmeğeçalışıyordu.Sağlığını yitirdiğinden söz ediyordu.Durum,çok garibimegitmişti.Sonunda jandarma üsteğmeni elini masaya vurdu ve “Ben oradadurdukça,benim bölgemde kaçak olmayacak”dedi ve sinirli bir biçimde çıktı,gitti.Bir süre sonra;Kilis çarşısı durgunlaştı.Yeni bir jandarma albayı atanmış Kilis’tekialayın başına.Sınırda kaçakçılara kuş uçurtmuyormuş.Gizli anonım şirketin işlerikesat gitmeğe başlamış.Üsteğmen de o nedenle öyle yüreklenmişmiş.Bir hafta sonra;albayı vurdular.Eşini de yaraladılar.Albay,eşini de yanına alıp cipi ilesınır birliklerini denetlemeğe gitmiş.Karşıdan gelen bir atlı;makinalı tüfek ile cipitaramış ve albay ölmüş.Bir haftra sonra,Kilisli gülümsüyordu.Kilis çarşısı yine hareketlenmişti.Sonraları hepo üsteğmenin akibetini merak ettim durdum.O da mı albayın akibetine uğramıştıacaba...Kilis;böyle netameli bir yerdi işte.Teftiş sırasında;iki soruşturmaya değer olayla karşılaştım.Birinde;malmüdürü,ilçe kız meslek lisesi müdiresinin harcırahını ödemiyordu.Kızısınıfta kalmış.O da geçirmelerini istemişmiş.Müdire hanım buna “hayır”dediği içinmalmüdürü de onun yasal hakkı olan ve doğru hesaplanmış olan yolluğunuödemiyor,onu cezalandırarak,öç alıyordu.48


Malmüdürünü ödemeye ikna etmeye çalıştım.Ödememekte direndi.Olayısoruşturup;fezlekesini ile yolladım.Ankara’ya da harcırahın ödettirilmesi içinmalmüdürlüğüne talimat yollanmasını önerdim.İkinci olay komik bir durumdu.Malmüdürü,Ankara’ya gittiğinde akrabası olan birsenatöre(o zamanlar çift meclis vardı)rastlamış.Odasının tefrişi için MaliyeBakanlığı’ndan Kilis’e “döşeme”ödeneği için ricada bulunmasını dilemiş.Kilis’edöndükten sonra senatör ödeneği kopardığını bildiren mektup yazmış.ÖdeneğinKilis’e yollanmak üzere olduğunu bildirmiş.Malmüdürü de,odasını dayamış ve döşemiş.Ödeneği beklemeğe başlamış.Malmüdürü belki de bu senatör akrabasına dayanarak,harcırahıödememe,ödeneksiz mal alma gibi yasal olmayan işlere girişmişti.Osmanlı’da oyun bitmez derler.Öyle de olmuş.Ödenek,döşeme yerine demirbaşfaslından yollanmış.Bu ödenekle koltuk v s alınamayacağından malmüdürü zordurumda kalmış..Esnaftan,demirbaş almış bibi fatura toplayıp;bunlara göre ödemeyidöşemeciye yapmış.Doğal olarak;faturalarda yer alan ve demirbaş defterineyazılmış demirbaşlar,dairede görünmüyordu.Ben de.demirbaş teftişi sırasında zatenbu durumu saptamıştım.Malmüdürü olayı itiraf etti.Senatörün mektubunu da savunma belgesi olarak ibrazettiMaaş kesilme cezası verilmesini önerdim ve ceza uygulandı.Daha önca belirttiğim gibi;bu kişi sonradan yükseldi ve defterdar oldu.Senatörakrabanın yardımı ile,Maliye Müfettişinin uğraştığı bir kişi daha büyümüş oldu.Bir akşamüstü Kilis çarşısında dolaşıyorken;Mülkiye’den sınıf arkadaşım olan CemalBor’a rastladım.Kendisi;muhtemelen burs sistemi dolayısiyle idari şubeyi sekiz yıldabitirenlerdendi..Kilis’in bir bucağında müdürlük yaparak kaymakamlık stajını tamamlamayaçalışıyormuş.Sonradan,milletvekili de oldu.Akşam,bir lokantada yiyip içmeye başladık.Biraz sonra;Kilis’in en zenginkuyumcusu(muhtemelen sanal anonim kaçakçılık ortaklığının yönetim kurulubaşkanı)masamıza geldi.Cemal ile selamlaşıp oturdu.Muhtemelen,benim kimolduğumu da biliyordu.Adama,masamdan kalkmasını söyleyemezdim.Çok kötüaçmazda kalmıştım.O da muhabbete katıldı.Ayrılma vakti geldiğinde,hesabı istedim.Garson;Urfa’daki gibi;hesabın ödendiğinibelirtti.Anlaşılan,hesabı adam ödeyecekti.49


Bir süre adamla tartıştık.Cemal’in benim konuğum olduğunu belirttim.Garsonutehdit ederek hesabı getirttim ve ödedim.O gecenin sonunda Cemal beni müdürü olduğu bucağa davet etmişti.Haftasonunda;Kilis’ten bir minibüs ile yola çıkıp,sanırım Yavuz Sultan Selim’in iranlıyıyendiği Merc-i Dabık ovasına yakın bu bucağa gittim.Gece olmuştu.O yörelerde;köy ağaları “ocak”işletiyormuş.Bir tür köymisafirhanesi.Töreye göre;köye gelen ve gece kalan herkes;ocakta yiyor,içiyor veyatıyordu.Ocağın giderlerini köyün ağası karşılıyordu.Ocak işletmek yüzünden iflasetmiş ağalar olurmuş.Ancak;toplumda itibar görmeleri sürermiş.Ocağı;yine köyünen zengini devralıp işletirmiş.İşte;bu tür bir ocakta içki alemine oturduk.Cemal,ben,ağa ve adamları;bir sulhhakimi,bir tarım müdürlüğü personeli;jandarma komutanı vardı.Keşif içingelmişler.Hakim ve tarımcı gece yarısı Kilise döndüler.Yedik,içtik ve muhabbet yaptık.Saat yirmi üçte hakimi ve tarımcıyı uğurladık.Ocağageri döndüğümüzde,sofra yenilenmişti.Cemal’in dediğine göre;bazı kez bu türmuhabbetler iki üç gün kesintisiz sürermiş.Ben o kadar kalamazdım.Gidip yatmakistedim.”Ayıp olur,biraz daha otur”dedi.Gece,ikiye dek oturdum.O zamana dek içmediğim kadar çok içki içtim.Sonra izin alıpCemal’in evine yatmağa gittim.Cemal beni bıraktı ve geri dönüp muhabbete katıldı.Bir aralık;silah sesleri ile uyandım.Aklıma;köyü eşkiyanın bastığı geldi.Dışarıçıktım.Cemal de elindeki tabanca ile havaya ateş ederek eve geliyordu.Bu datöredenmiş.İçki sofrası bitince,silahlar atılırmış.Cumartesi gecesi oturmuştuk sofraya.Çok içki içilmişti.Ben de alışık olduğumdançok içmiştim.Cemal’den izin alıp Kilis’e döneyim dedim.”Yarın Pazartesi,mesaivar”dedim.Cemal,”Hayır,bugün Pazartesi,yarın Salı”dedi.O zaman sızıp kaldığımıanladım.Yaklaşık otuz saat sızmış,kalmıştım.Sonraki yaşamım da dahil,bu türdensızmalardan ender birini burada yaşamıştım.Cemal Türkoğlu adlı bir Hesap Uzmanının eşi ve akrabaları Kilis’e gelip benimrehberliğimde kaçaktan alışveriş yapmışlardı.Cemal bey Gaziantep’te başkauzmanlar ve yardımcıları ile vergi incelemeleri yapıyorlarmış.Bir haftasonu,Gaziantep’te onlarla olmamı önerdiler.Kabul ettim.Hiç değılse,orada bir haftasonu anıları edinecektim.50


Gaziantep’in Kavaklar diye anılan bir mesire yerine gittik.Akşama kadaryedik,içtik,eğlendik.Akşam da;Gaziantep’li bir iş adamının evine konukluğagideceklermiş,emrivaki yapıp beni de götürdüler.Evin hanımları;gözlerimizin önünde etleri bıçaklarla,kıyma makinesiyle kıyılmışduruma getirene dekkıyarak çiğ köfte yaptılar.Bu kez,akşam içki masasına otuduk.Bana da çiğ köfteikram ettiler.ben,çiğ et nedeniyle çekindim ve yemek istemedim.Cemal üstad ayıp olacağını,birazcık yememi söyledi.Marula sarıp bir parçayedim.Harika ve değişik bir tattı.Daha önce,yemeyeceğimi bildirdiğim için çokpişman oldum ama iş işten geçmişti.Evin beyi;bir Gaziantep öyküsü anlattı.Bir tarihte;Gaziantep’in ilçelerinden birine bir kaymakam atanmış.Kaymakam;ilçeninen zengininin kızına aşık olmuş.Araya aracılar konulmuş ve sonunda kızı istemeğekarar vermişler.Ağa da “olur gelsinler kızı istesinler”demiş.Kaymakam ve aracı eşraf;ağanın evine kız istemeye gitmişler.Kuş sütünün eksıkolduğu bir sofrada yiyip içmeye başlamışlar.Kaymakam;bir aralık,masadan kalkmış.Ağa,nereye gittiğini sormuş.Kaymakam;tuvalete gideceğinibelirtince;ağa,yumruğunu masaya vurmuş ve “Biz içki masasından kalkıp tuvaletegiden erkeğe kız vermeyiz”demiş.Kaymakam,donup kalmış ve kendini toparlayıp “kız sizindir karar da sizindir.Sağlıkolsun”demiş ve çıkıp gitmiş.Meclis yarım kalmış.Kaymakama bu durum çok dokunmuş.İlçede herkes bu konuyu konuşur olmuş.Bir süre sonra kaymakam,ağadan öç almağa karar vermiş”Biz de karşılık olarakağamızı Antep’te ağırlamak isteriz”diye haber salmış.Ağa da daveti kabul etmiş.Kaymakam,açıkhava lokantası olan Antep’teki bahçenin garsonlarına “Benim sağyanımda oturacak kişinin yemeğine ve mezelerine basın tuzu,basıntuzu...”demiş.,Gün gelmiş,bahçede içki faslı başlamış..Zaman geçtikçe,kaymakamınyanında oturan ağa,sandalyede sağa sola kıpırdanmağa başlamış.Yemiş tuzlumezeleri,içmiş suları ve tuvalete gitme gereksinimi doğmuş.Kaymakam da dalgasını geçiyormuş.”Hayrola ağam bir sıkıntın mı var..Yoksasandalyen mi rahat değil “diyormuş.Ağa da “Bir şey yoktur...Öylesine..”diyormuş.Ağa;sonunda kaymakamın ne yaptığını anlamış.Kulağına eğilip “Bana bak..Şimdikalkıp tuvalete gideceğim.Sakın benim yaptığımı yapma,elini masaya vurma.Kızıda,karıyı da sana verdim.Kurbanın olayım beni rezil etme”demiş.51


Kaymakam sesini çıkarmamış ve ağanın kızıyla evlenmiş.Akıl akıldan üstünmüş,taaaarşa kadar...Bir ilginç öykü de Cemal üstad anlatmıştı.O günlerden birkaç yıl önce;Cemal üstadhesap uzmanı yardımcısı iken de Gaziantep’e görevle gelmişler.Vergi incelemeleriyapıp esnafın.tüccarın,halkın canını yakmağa başlamışlar.Başlarında dini görevlerine düşkün bir üstad varmış.Her Cuma camiyegider;yardımcılarını da götürürmüş.Yardımcılar;bunun tehlikeli olduğunu;camide bazı hoş olmayan olaylar olabileceğinisöylemişler ama,dini bütün üstad buna ihtimal vermemiş.Bir Cuma günü;namazdan sonra caminin imamı hutbe için minbere çıkmış.”Eyycemaati müslümin...Bugün size vergilerden söz edeceğim.”deyince,cemaat dönüpbizimkilere kötü kötü bakmış.Üstadları da ikirciklenmiş ama,kımıldamamışlar.Hoca konuşmasını sürdürmüş.”Bu devlete vergi vermek caiz midir”Cemal üstad vediğer yardımcılar “Üstad,yavaş yavaş camiden çıkalım”demişler ama üstadları oralıolmamış.Hoca,konuşmasını sürdürüp bir yerinde “Sizden alınanvergiler;komünistlere maaş oluyor”deyince;üstad da uyanmış.”Çocuklar,birer birersaftan ayrılıp camiyi terk edelim”demiş ve öyle yapmışlar.Ondan son ra;turne bitene dek Cumalar da dahil camilere gitmemişler..Sokaklardakorka korka dolaşmışlar.Bu onlara bir ders olmuş.Günümüzde de;bu tür düşünen cami hocaları vardır.Vatandaşı dininden çıkarmakiçin çabalıyorlardır.Yani;onca yıl geçmesine karşın,Türkiye layiklik ve cumhuriyetsorunlarını çözememiştir.YETERLİK SINAVITurne dönüşü,yeterlik sınavına girmemiz gerekiyordu.Oysa;üç yılın dolduğu Eylülayında bizler hala turnedeydik.O nedenle;sınavı Aralık ayına ertelediler.Turne dönüşü;Ankara’daki müfettişlere ait “Gezgin apartmanı”nda kaldık.Oradayeterlik sınavına hazırlandık,yedik içtik ve yatıp kalktık.Bu dönemde bu evde iki önemli olay oldu.Benim elektrikli traş makinem ve Biltekin’in radyosu çalındı.Polise durumubildirdik.Hırsızlık masasından iki polıs geldi.Şüphelendiğimiz kimse olup olmadığınısordular.Yok deyince “Öyleyse üzerlerine bir bardak soğuk su için”diyerek dalgageçtiler ve gittiler.Doğal olarak çalıntı eşyalar bulunamadı.52


Ayni hafta;İstanbul’da İsmet İnönü’nün (o zaman Başbakandı) Maçka’daki evinehırsız girdi.Onun da radyosunu çaldılar.Bir hafta sonra hırsız da radyo da bulundu.Böylece;vatandaşlar arasında eşitlik olmadığını anlamış olduk.Bizler,ikinci sınıfvatandaştık.Radyomuzu aramaya değmezdi.Yıllar sonra;İstanbul’a gelen bir arkadaşımın cüzdanını çarpmışlardı.En yakınkarakola gitmiş.Karakolun komiseri okul arkadaşı çıkmış.Yarım gün içinde cüzdanıbulup getirmişler..İçindeki para yirmi lira eksikmiş.Bunu söyleyince arkadaşı komiser“Eee...O kadar maliyet olacak” demiş.Bu olay da Türkiye’de hak aramanın ve hukukun ilginç bir örneği olarak belleğimdeyer etmiştir.Yeterlik sınavından sonra da Gezgin Apartmanı’nda bir süre daha kalmıştık.TalatAydemir başkaldırısını bu evin penceresinden izlemiştik.Bir Harbiyeli;apartmanın bahçesinde sipere yatıp kendilerine karşı koyan askerlerlesilahlı çatışmaya girmiş ve sonunda teslim olmuştu.U çaklar;Ankara’nın üzerinde ses hızını aşarak uçuyorlardı.Başkaldıranları yıldırmakistiyorlardı.Her uçak geçtiğinde;hızlı solcu geçinen ve o sırada apartmanda kalanAydın Erdim,kendini yere atıp tabana yapışıyordu.Çok korkuyordu.Bizler ise;onundurumuna kahkahayla gülüyorduk .Sonunda;radyoda konuşan İnönü(O zamanlardaha televizyon yoktu ülkede)”Talat’ın üçbuçuk adamı asla muvaffakolamayacaktır.”dedi.Başkaldırı hemen son buldu ve Harbiyeliler teslim olmayabaşladılar.Sonraları;1968 gençlik olaylarını bitirmek için de De Gaulle aynisiniyapmıştı.”Hayır,iktidardan çekilmiyorum”demişti ve olaylar bıçakla kesilmiş gibibitmişti.,.Ancak;bunu söylerken Fransız ordusu Paris’i kuşatmış durumdaydı.Yeterlik sınavına hazırlanırken;Gıcık Cengiz,bize sorular soruyor ve moralimizibozuyordu.Bu durumdan zevk alıyordu.Genelde;Milli emlak mevzuatı belgelerinindipnotlarını soruyor ve bilemeyince çok keyifleniyordu.Yazılı sınavlarından,devlet muhasebesi ile ilgili olanında maaşımızın netinihesaplattılar.Hepimiz ayrı sonuca ulaşmışız.Bu,moralimizi bozmuştu.Aynidurumu;soruşturma sınavında da yaşadık.Bir olayın hangi suç olduğu konusundaüçümüz de ayrı görüşler ileri sürmüştük.Sözlü sınavlarımız çok uzun sürdü.Her birimiz yaklaşık beş altı saat sözlü sınava tabitutulduk.Üstadlarla sınav odasında konuları tartışıyorduk.Kütüphaneden mevzuatı53


alıp geliyorlar,inceliyorlardı.Genelde biz haklı çıkıyorduk.Çünkü,sınava iyihazırlanmıştık.Tüm mevzuatı ezbere biliyorduk.Ben sınavlarda çok rahattım.Genç olduğumu;sağlıklı olduğumu ve başaramazsamkendime yeniden yeni bir yaşam kurabileceğimi düşünüyordum.Bu benirahatlatmıştı.Aydın,evli olduğu için gergindi.Cengiz de;yaşamda iddialı olduğu içingergindi.Sonunda;üçümüz de başarılı olduk.Artık;Maliye Müfettişiydik.Sınavı kazandığımızı bildirmek için bizleri sınav odasına aldılar.Başkan,sınavlarımızınpek de iyi gitmediğini,lütfen bizleri müfettiş yaptıklarını belirtir bir havaya girdikonuşurken.Üçüncü ve sonuncu olmanın verdiği rahatsızlıkla olsa gerek Aydın elinimasaya vurarak sınavı bileğimizin hakkıyla kazandığımızı belirtti..Biz de onun yanında yer aldık.Başkan yanlış anladığımızı belirtip geri adım attı vebizleri kutladılar.ASKERLİKAskerlik anıları;bir erkeğin yaşamında önemli yer tutar.Benim de öyle oldu.Gerçekteaskerlik anılarımı,ayrı bir kitapta toplamam gerekirdi.Yeterlikten sonra,askere gidene dek beni görevle İzmir’e yolladılar.Promosyonarkadaşım Aydın askerliğini yaptıktan sonra kurula girmişti.Ben ve Cengiz askeregidecektik.Cengiz;levazım sınıfına ayrıldı.Ertuğrul Kumcuoğlu promosyonu da yeterliğivermişler,bizimle askere gidiyorlardı.Onlar da levazım okuluna ayrıldılar.Piyadeleronlarla “Esnafatı askeriyye”diye dalga geçerlerdi.Ben,piyade sınıfına ayrılmıştım.Elimdeki işleri bitirip askere gittim.O nedenle;Piyade Okulu’na üç gün geç teslimoldum.Benim durumumda olan kaymakamlar,gazeteciler,öğretim görevlilerivardı.Okul komutanı;hepimize iki hafta sonu okulu terk etmeme cezası vermişti.Askere gelmeden önce;bir yolculuk sırasında Cemal Türkoğlu adlı Hesap Uzmanıüstada rastladım.Dilersem;beni genel kurmaya aldırabileceğini söyledi.Ben“Anadolu’ya gidip Mehmetcikleri tanımak istediğimi belirtip teşekkür ettim.Okulbiterken kurada Trakya’da bir birliği çektimZırhlı piyade birliğiydi.Kıtaya gittikten üçay sonra “yandım allah..Beni genel kurmaya transfer edin”diye bağırdım..İş işten54


geçmişti.Olamayacağı söylendi.Tüm arkadaşlarım,askerliklerini genel kurmaydarahatça yaparlarken;ben dağ bayır dolandım durdum.Sonradan;”iyi ki kıtadakalmışım.Burada edindiğim deneyimlerden uzak kalacaktım”diye düşündüm.Esnafatı askeriyenin tamamı Genel Kurmay Başkanlığı’nda memur-askerlikyaptılar.Ben ise kıtada;takım komutanlığı,kantin ve gazino subaylığı yaptım.Silahtakımı subayı olup kıtanın silahlarını onarıp işler duruma getirdim ve kullandım.Yaşamım boyunda;iki kez beyin yıkama operasyonuna tabi tutuldum.Birisi;PiyadeOkulu’nda,diğeri ise yıllar sonra İMF deki kursta.Piyade Okulu’nu bitirince;Harbiye’yi yeni bitirmiş bir teğmen kadar subayolmuştum.Kendimi tanıyamıyordum.Subay gibi düşünüp,davranıyordum.İMF dönüşü ise,birkaç yıl İMF ci ve amerikancı kesilmiştim.Yine;dediklerime,tavırlarıma,davranışlarıma bakarak kendimi tanıyamıyordum.Her iki kuruluşun;etkili bir eğitim sisteminin olduğunu anlamıştım.Kıtaya gittiğimde;birliğim Küçükçekmece kenarında yerleşik olması gerekirken;osıralar atışlı tatbikat için Terkos Gölü çevrelerindeki arazideymiş.Orada;dördüncübölük ikinci takım komutanı oldum.19 Zırhlı Piyade Taburu birliğimizdi.Özel birkuruluş olup; C Muharebe Grubu’na bağlıydık.Hemen atışlı tatbikata katıldım.Hedefimiz bir tepeydi.Orayı ele geçirecektik.Gerçekmermilerle tepeye doğru ateş edip saldırıya başladık.Bir baktım ki;takımın önünden gerçek makineli tüfek mermileriuçuşuyordu.Kimileri;önümüzde kayalardan sekiyor,kimilere toprağa saplanıpkalıyordu.Heman takımı yere yatırdım ve tam siper yaptırdım.Arkamda;tatbikatın gözcülüğünü yapan Ali Yüzbaşı vardı.Ona çaresizlik içindebaktım.O da bizimle tepeye dek gelecek ve tatbikatımıza not verecekti.“Olduğunuz yerde yere yatın ve kıpırdamadan öylece kalın”dedi.Ben “Ama,tepeyialmak zorundayız.”dedim.O tecrübesini komuşturdu.”İlerlersek askerlerdenyaralananlar olacak.Boşver Uçar Asteğmen..Tabur komutanı durumuanlamıştır..Tatbikatı izleyen generallere;bizim burada yedek güç durumunageçtiğimizi söyler.”dedi.Böylece;yara bere almadan,zayiat vermeden tatbikatı tamamlamış olduk.Olay;tamda Ali Yüzbaşı’nın dediği gibi yaşanmış ve sonlanmış.Askerlikte çeşitli kişilikler tanıdım ve ilginç olaylar yaşadım.55


Bölükte;güneydoğulu bir adam vardı.Yaklaşık elli yaşlarındaydı ve hala askerlikyapıyordu.Bu duruma çok şaşırmıştım..Birgün,adamı çağırdım ve bu durumunnedenini sordum.Adamın kimi kimsesi yokmuş.Orduya katılıp askerliğe başlıyormuş.Askerliğininbiteceğine yakın firar edip askerliğini yakıyormuş.Gidiyormuş Irak’a..Irak ordusundaaskerlik yapıyormuş.Ayni şekilde;orada da ordudan firar ediyormuş.Bu kez;iran’ageçiyormuş.Orada da ayni durumu yaşadıktan sonra Türkiye’ye geliyormuş vekendisini yakalatıp yine baştan asker oluyormuş.Bu çarkı yaklaşık otuz yıldır döndürüyormuş.Adamın tezkeresine çok az kalmıştı.Durumu Bölük Komutanı’naanlattım.adama;tezkereyi alana dek süresiz hapis cezası verdi.Sonunda,süresi dolduve adama tezkeresini verdik”Haydi git şimdi;Irak ve İran ordularını sömür”dedik.Adam,bu duruma çok bozuldu..Ne de olsa,en iyi ordu bizimkiydi ve rahatıyerindeydi.Bir başka gün;çavuşlardan birisi geldi.Bölükteki bir İstanbullunun erlere esrarsattığını ve erleri bu uyuşturucuya alıştırdığını söyledi.Araştırdım;olay doğruydu.Durumu yine bölük komutanına bildirdim.Ata Yüzbaşı adlı bu yüzbaşı da benim gibibu tür eylemlere çok kızıyordu.Bu adamı da;tezkeresini alana dek hafta sonlarıhapse attık ve tezkeresini verip yolladık.Adam,pisliklerini kıtaya getirip dağıtamadı.Birgün;Beyoğlu’nda gezerken bu adamı sivil elbiseleri ile gördüm.Tam birbitirimdi.Beni göğüsleyerek önümü kesti “Hatırladın mı beniteğmenim”dedi.Hatırladığımı söyledim.”Şimdi seni burada vursam,çizsem neyazar”dedi.Ben de ona “Sen hırlayan bir itsin.Beni vuramazsın...Vuracak yüreğinolsaydı,şimdiye vurmuştun beni.Çekil yolumden,defol git”dedim..Geri geri çekilip“Yürrrüüü...Yürü de enseni görelim”diye laf atıp defolup gitti.Başka bir gün;hafta sonuydu.Nöbetçi çavuş geldi.”Teğmenim,yılancıgeldi”dedi.Bizim tabur;işlenmemiş,hali arazide olduğundan bol yılan vardı.Bazaneğitim sırasında .Mehmetciklerden birisi kepini çıkarır,yakındaki bir yılanıkapar,silkeler,yere atardı.Ayrıca;eğitim alanlarına şahin gibi yırtıcı kuşlargelir,yılanları yerden kapar,yükseklere çıkarıp yere bırakarak öldürür ve yere inipafiyetle yerdi.Keza;yazları göle girerken,erlerin çevresinde yarım ay biçiminde yılanbaşları suyun üzerinde görünürdü.56


Yılanların;suda yüzdüklerini de bu kıtada öğrenmiştim.Her hafta Perşembe günleriöğleden sonra,erleri Küçükçekmece Gölü’ne yüzmeye götürürdük.Birlik zaten gölkıyısındaydı.Erler suya girince,gölün içinde,yaklaşık yirmi metre ileride yarım ay biçiminde yılankafaları belirirdi.Bir sandalla;gölde gezinip güvenliği sağlardık.Gölde sandalıkullanırken;sandalın iki yanından,kafaları suyun dışında kara yılanlarıgeçerdi.Askerlerin dediğine göre;bunlar su yılanı değil kara yılanıydı.Onlar da çoksıcak havalarda serinlemek için göle giriyorlar ve kafaları suyun dışındageziniyorlardı.Yılancıyı getirdiler.ufak tefek,köylü kılıklı birisiydi.İsteğim üzerine,taburkomutanının tabur alanı içinde yılan toplayabileceğine dair izin belgesinigösterdi.yılan toplamağa gitti.Taburdan ayrılmadan önce bana uğramasını söylemiştim.Akşama doğru;bir atarabasına yüklemiş olduğu içi sırlı iki büyük varille geldi.Birini arabadan indirip kapağını açtı.Varilin içi vıcık vıcık yılanla doluydu.Her boydave her türde elliye yakın yılan vardı.Yılanları nasıl yakaladığını sordum.Kalın,deriden yapılmış bir eldiveni eline geçirdibirkaç yılanı sırlı varilden çıkarıp anlattı.Yılan yuvası olan delikleri tanıyormuş.Bu yılan yuvalarına çomak sokuyormuş.Yılankafasını yuvadan çıkarınca,bakıyormuş.Kafa yapısına göre zehirli ise eldivenlieliyle;zehirsizse çıplak eliyle tutup sırlı varile atıyormuş.Kaygan yüzey nedeniyleyılanlar devinemiyor ve dışarı çıkamıyorlardı.Gösteri için,bir yılanı parlak beton zemine bıraktı.Yılan,kıvrıldı,büküldü ve fakathareket edip kaçamadı.Yılanları ne yaptığını sordum.Bazılarını canlı olarak belediyelerin hayvanatbahçelerine satıyormuş.Çoğunu;Milli Eğitim Bakanlığı’nasatıyormuş.Bakanlık,içlerini doldurup ders gereci olarak ülkedeki liseleredağıtıyormuş.Eh,yarım günlük çaba ile bir yıl geçinecek kadar da para kazanıyormuş.Yılancı gibi;bir başka ilginç kişi vardı o da ,domuzcuydu.Birliğin yakınında bir domuzağılı vardı.Yanımızda ve yakınlarda başka askeri birlikler de vardı.Bir kamyonla,bubirliklerin yemek artıklarını toplayıp domuzlara yediriyordu.Bu yolla beslediğidomuzları kesip İstanbul’daki domuz kasaplarına ya da şarküteri ürünleri üretenfirmalara satıyormuş.57


Eh,o da iyi kazanıyormuş.Bizim dini bütün askerlerimiz,yılancıya değilama;domuzcuya kızıyorlardı.Birliğimiz;Çekmece Nükleer Araştırma E nstitüsü ile komşuydu ve bu kuruluşun dışgüvenliğini bizim birlik sağlıyordu.Güvenliği sağlıyorduk ama;neyin güvenliğinisağladığımızı bilmiyorduk.Durumu;tabur komutanına bildirdim.O da önerimi uygun buldu ve enstitüyöneticileri ie görüştü.Bize,bir tanıtma proğramı uyguladılar.Nükleler çekirdeğin olduğu yere dek,tümüniteleri gezdik.Enstitüde çalışanlar kısırlık ve erken ölüm tazminatı alıyorlarmış.Komutana,butazminatı onların de alması gerektiğini söyledim.”Haklısın,genel kurmayabildirelim,bakalım ne diyecekler”dedi.Kantin ve gazino hasılatlarından yüzde on pay kesilip kolorduyayollanıyordu.Ben;her iki yerdeki mali kaçakları çok iyi önlediğimden;kolorduyayollanan pay aşırı yükselince,kolordu komutanının bu durum dikkatini çekmiş.Komutan benden ve tutumumdan söz edince,beni kolorduya istemiş.Oranınkantinlerini ve gazinolarını da disipline etmemi istiyormuş.Durduk yerde başıma işaçmıştım.İstanbulun ve gölün yanandaki birlikten;Çerkezköy’deki kolorduyagirecektim....Neyse ki;tabur komutanı ne yaptıysa yaptı;oraya gitmemi önleyebildive yerimde kaldım.Birgün;resmi elbiseli ve silah belimde Beyoğlu’nda bir rum meyhanesine gittik tümmüfettiş kökenli yedek subaylar.Bir ben;uzaktan geldiğim için subay giysileriiçindeydim.Müfettişken de sık sık gittiğimiz bir yerdi.Yedik,içtik,Rum müziği dinledik ve dans edenleri izledik.Hesabı istedim.Hesap;her zamankinden biraz yüksek geldi.Garsona “Koço bizi tanır.Bu hesap birazfazla olmuş.Götür doğrusu gelsin.”dedim.Bu kez;çok düşük bir hesap geldi.”Bukadar da değil oğlum.Koçoyu çağır”dedik ve derdimizi meyhane sahibineanlattık.”Hesap tamamdur pasamu...”diyordu.Baktık,sorun çözülmeyecek;kafamıza göre ortalama bir miktarı masaya bırakıpkalkıyorduk ki;birden bu garip tutumun farkına vardım...Askeri ceketim,yukarı doğrusıyrılmış ve toplanmış ve belimdeki tabanca ortaya çıkmıştı.Zavallı garson veKoço;bunu yanlış yorumlamışlardıNasıl kendime karşı mahcup olmuş ve üzülmüştüm anlatamam...58


Kıtaya ilk gittiğimde;yedek subaylar da dahil;rütbeli personelin erleri döğdüğünügörmüş ve bu duruma üzülmüş ve bunu kınamıştım.Ancak;altı ay dayanabildim.Öyleyanlış işler yapıyorlar,disiplin dışı davranıyorlardı ki;takımda düzenin bozulması vegırgıra alınmam işten bile değildi.Örneğin;bir şoför,aracı bozuk olmadığı halde öyle olduğunu söyleyip kendisinin vebir manga er ve erbaşın atışlı tatbikata katılmasını önlemiş,bölük komutanındanfırça yememe yol açmıştı.Hem beni;hem de diğer mangaları enayi yerine koymuştu.Bu eylem cezasız kalmamalıydı.Karşıt durumda,otorite yok oluyor ve ordu düzenikalmıyordu.Dolayısiyle bu türden olaylar üzerine önce neden olan erleri döğüyor;sonra da takımönünde özür diliyordum.Ama,bir türlü akıllanmıyorlar ve durmadan dayaklıkeylemler yaratıyorlardı.Sonunda;kendimi tanıyamaz ve kendimden utanır oldum.Tezkereyi aldıktan sonra;askerlikten öyle yılmıştım ki;İzmir’de göreve başladıktansonra,otobüse bir er binerse,kokusuna dayanamıyor ve ineceğim durağıbeklemeden,ilk durakta iniyordum.Bu durumum birkaç ay sürmüştü.O sıralardataburların ve askeri koğuşların koşulları çok kötü olduğundan böyle bir olgu ortayaçıkmıştı.Sonra;bu türden davranışları bırakıp normal yaşamımadönmüştüm.Bugün,askerlerle sarmaş dolaş bile olanilirim.ÇANAKKALE TURNESİMüfettiş olarak yaptığım ilk yaz turnesidir.Yanıma;yetiştireyim diye,Salih Yardımcıadlı bir de müfettiş muavini vermişlerdi.Sonraları;Darphane ve Damga MatbaasıGenel Müdürlüğü ve Altın Borsası Başkanlığı yapmıştır.Çanakkale’de vergi dairesi teftişi;Gelibolu’da ve Biga’da malmüdürlüğü teftişiyapacaktım.Ayrıca;Ertuğrul’un promosyonundan Biltekin Özdemir de Çanakkale muhasebemüdürlüğünü ve Lapseki malmüdürlüğünü teftiş edecekti.Yanında müfettiş muaviniolarak Mehmet Aydoğdu vardı.İlhan Ersen adlı maliye müfettişi,yedek subaylığını burada yapıyordu.Ayrıca;TevfikAltınok ve pormosyon arkadaşları da Çanakkale’nin çeşitli ilcelerinde yetkiliturnesine gelmişlerdi.Kalabalık bir grup oluşturup;neşeli günlerle dolu bir turne geçirdik.59


Salih Yardımcı’ya;teftişin başlama gününden bir gün önce Çanakkale’yegelmesini;ertesi sabah sayım yapmak için Defterdarlık’ın önünde buluşacağımızısöyledim.Vergi dairesi veznesini sayacaktık ve sayımın verimli ve güvenilir olmasıiçin,vergi dairesinin veznesine gizlice girmek gerekiyordu.Sabah,defterdarlığın önünde beklerim,beklerim....Salih yok.Sonunda;yolculukta birterslik olabileceğini düşünüp vergi dairesine girdim.Sayıma başladım.Biraz sonra Salih,Defterdar ile vezne odasına geldi.Meğer;sabah defterdarlığagelmiş ve beni Defterdar’ın makam odasında beklemeye başlamış...Tabii,sayımıntüm güvenilirliği yitmişti.Durumu;sonradan kendisine anlattım ve ilk meslekidersini,kötü bir uygulama ile almış oldu.Teftişe başladık.Birkaç gün sonra;vergi dairesinde çalışırken,güçlü bir depremoldu.Salih;hemen masadan kalkıp kaçmağa yeltendi.Baktı;ben masamdaoturuyorum ve depremin bitmesini bekliyorum.O da masasına oturdu.Bu arada;serviste çalışanlar koşuşturarak binaden çıkmağa çabalıyorlardı.Yapılı birservis şefi vardı.Bizim çalışma odamızın önünden geçerken içeri baktı.Çalıştığımızıve paniklemediğimizi gördü.İki kolunu açıp,odanın önündeki koridoru geçişekapattı.Tüm memurlar,arkasına gelip durdular.O arada;depremdurmuştu.Böylece;bir paniğin yol açacağı yaralanmalar önlenmiş oldu.Sonra;o servis şefi,soğukkanlılığımıza övgüler yağdırarak;bir önceki yıl yaşadıklarışiddetli depremi anlattı.Bir yıl önce;Cemal Süreya üstad ve iki muavini vergi dairesiteftişindeymişler.Deprem başlayınca önce onlar kaçmışlar.Cemal üstadın,1938 ÜnlüErzincan depremini yaşamış olma olasılığı vardı.Erzincanlıydı kendisi.Ondankorkmuş ve paniklemiş olabilir.Cemal üstad ve muavini;kendilerini binanın dışına atmışlar.Bakmışlar;ikinci muavinyok.Başına birşey geldi diye telaşlanmışlar.Biraz sonra;ikinci muavin de koşarak gelmiş.Meğer;o korku ve paniknedeniyle;zemin kattan dışarı çıkacak yerde;o hızla bir kat daha merdivenleri inmişve binanın bodrum katına geldiğini görmüş.Hemen geri dönüp;yukarı koşup binadançıkmış.O arada bina yıkılsaydı,paniklemenin kurbanı olacakmış.O deprem;bizim yaşadığımızdan daha şiddetli olmuş.Valilik binasının önündekiağaçlar ve elektrik direkleri eğilmiş;öylece duruyorlardı.1967 yılında Çanakkale’de bir şey dikkatimi çekti.Çok sayıda Yahudi kökenlivatandaş vardı kentte.Defterdar’ın açıklamasına göre;bu yıla kadar Türkiye’de60


Yahudilerin yerli halka oransal olarak ençok yaşadıkları il Çanakkale imiş.1967 Arap-İsrail savaşından sonra;tatsız olaylar olmuş.Çoğu İsrail’ e göçmüşler.Yine de hemenher meslekten Yahudi vatandaşlar vardı.Yahudilerin çok güzel ve lezzetli “pirinçli boyoz”ları vardır.Sordum,soruşturdum.Çanakkale’de de bir Yahudi vatandaş;bunlardan pişiripsatıyormuş.Salih ile abone olduk.Kahvaltıda sık sık pirinçli boyoz yedik.Çanakkale’de çok güzel sahil lokantaları vardı.Cumartesi günleri ateşe dokunmalarıyasak olan Yahudi vatandaşlar,yemek yapmıyor ve buraları dolduruyorlardı.Bizde;her gece buralarda yiyip içer;söyleşirdik.Çevre ilçelerdeki yetkili muavinler de ilegelir ve bizlere katılırlardı.İlk Truva Festivali de o yıl belediyece Çanakkale’de düzenleniyormuş.Bunedenele;çok hareketli ve şenlikli bir yaz geçirmiştik.Mesai dışında;Çanakkale’de ya da karşı yakasındaki pilajlarda denize giripyüzüyorduk.Çanakkele’nin içinde belediyenin işlettiği deniz banyoları(Bir tür kapalı plajlar)vardı.Deniz kıyısına yapılmış;ahşap yapılardı.Bu pilajlara ilk gittiğimizde donupkalmıştık.Erkekler ayrı,kadınlar ayrı deniz banyolarında denize giriyorlardı.Biltekin’in hanımı anlattı.Hanımlar deniz banyosunda ayrıca perdelerle ayrılmış üçbölüm varmış.Evliler,bekarlar,dullar için...Dullar;öbürlerinin ahlakını bozmamasınlardiye,onlar için ayrı bölme varmış.Çok gülmüştük bu duruma..Bir yandan da ülkeninen batısındaki bir ilin bu durumunu görüp Cumhuriyet yaşamı adına çokkaygılanmıştık.Askerden dönüşte”Maliye Bakanlığına-Bakan Önüne”diye işe başlama dilekçesivermiştim.Dilekçe;askeri dilekçe yapısında ve bir de öz türkçe ile yazılmışolduğundan;Başkanlık’ta okuyup çok gülmüşler.Demek ki askerlikten o denlietlilenmişim ki bu durum ortaya çıkmış.Çanakkale’de de;teftiş sonunda düzenleyip servise tebliğ ettiğimiz cevaplı raporlarıda öztürkçe ile yazmıştım.Personel;anlamakta güçlük çekmişti.Ayrıca;onlar daöztürkçe yanıtlar vermeğe çalışınca ortaya çok komik ifadelerle dolu bir cevaplırapor çıkmıştı.Bir ders de buradan çıkarmıştım.Sonraki yazışmalarımda ve raporlarımda ılımlı biryeni türkçe kullanmağa başladım.Teftiş sırasında;bir garip olaya daha rastladım.Otobüs ve kamyon işleten vergimükellefleri;1966 yılı için zarar beyan etmişlerdi.Beyannamelerinde;otobüs ya da61


kamyonlarını;Çanakkale’deki feribot faciasında yitirdiklerinibelirtmişlerdi.Dosyalarında;araçların deniz kazasında denize gömüldüklerine dairresmi belgeler vardı.Demek ki;bir feribot Çanakkale’de ,boğazda batmıştı.Ciddi birdeniz kazası yaşanmıştı.Garip olan husus;bu tür bir olayın basında ya da radyoda yeralmamış olmasıydı.Tıpkı;Yahudilere ait iş yerlerinin yağmalanması olayı gibi;bu olayda basın yayında örtbas edilmişti.Sansür uygulanmıştı.Çanakkale teftişini tamamlayıp Gelibolu’ya geçtik.İlçe,çok geri kalmışdurumdaydı.Kalabileceğimiz bir otel bile yoktu.Bir ilkokulun sıralarını birleştirdiler.Üzerlerine jandarmadan yatak,nevresimattılar.İki ay orada yatıp kalktık.Son onbeş günde okullar açıldı.Sabahları öğrenciler gelip,”Amca,dersbaşlayacak,kalkın artık”diyerek bizi uyandırıyorlardı.Sonraları;bir İş Bankası müfettişinin kiraladığı bir evi boşalttığını duyduk.Bu sıkıcıdurumdan kurtulmak için,mal sahibi ile anlaşıp,bir yazlık yapısındaki,denizkıyısındaki dayalı döşeli bu eve geçtik.Turnenin son on gününü sabahları yüzümüzüdenizde yıkayarak geçirdik.Gelibolu’da bir gece,lokantada yediğim balıktan zehirlendim.Üç gün boyunca,bir şeyyiyemedim.Yemek ne demek;içtiğim su ve çayları bile çıkarıyordum.Toparlayana dekperişan oldum.Teftişi tamamladık.Bigaya geçmemiz gerekiyordu.O zamanlar;bugünkü gibi boğazıniki yakası arasında gidip gelen feribotlar yoktu.Bir takanın,karşı yakadaki Lapseki’yegideceğini öğrendik.Reis ile konuştuk.Ücreti ile bizi karşıya taşımayı kabul etti.Takanın ambarına ben ve muavinim;kravatlı ve takım elbiseli olarak indik.İçeride;beşaltı kılıksız müşteri daha vardı.Bizi görünce çok şaşırdılar..Şimdi düşünüyorumda;reis bizi yukarıda ,kamarasında taşıyabilirdi..Neden yapmamıştı acaba?..Acaba,ona ya da yakınlarına vergi mi saldırmıştık.Bilemiyorum.Sırtımızı geminin ahşap duvarlarına dayayıp yere oturduk.Gemi yola çıktı.Sürekli,yanduvarlarından su alıyordu.Battı batacak korkusu içinde;bir saatlik bir yolculuksonunda Lapseki’ye ulaştık.Orada teftişe başlamış olan Biltekin’lere uğrayıp öğleyemeği yedik.Bir minibüse binip Biga’ya gittik.Biga;ufak bir ilçeydi.”Esmer vatandaş”denilenlerden çok kişi vardı bu ilçede.Sayımyapıp ertesi gün teftişe başladık.62


Birgün;çalışma odamıza mahkemenin mübaşiri geldi.”Ağır Ceza reisi sizleriçağırıyor”dedi.Biz donup kaldık.İlçeye yeni gelmiştik ve hakimlik bir işimiz deolmamıştı.Korka korka,reisin çalışma odasına gittik.Yaşlı bir hakimdi.Durumumuzu görünce “Bu herif,benim sizi çağırdığımısöylemiştir”dedi.Oysa;rica etmiş gelmemiz için.Ama;mübaşir bunu kendi diline göreifade etmiş..Özür diledi.Eşi;yaz tatili için İstanbul’a gitmiş.Geceleri;benim ve muavinin şehir kulübündekiiçkili yemeklerimizi görüp imrenmiş.Geceleri o da bizim muhabbete katılmakistiyordu.Memnuniyetle olabileceğini söyledik.O sırada;elinde bir dilekçe ile yirmibeş-otuz yaşlarında bir kadın içeri girdi.Aynizamanda asliye hukuk hakimi de olan reis bey bize göz attı ve hanıma seslendi.“Kocandan ayrılmak istiyorsun değil mi?”Kadın ,şaşkın yanıtladı “He yaa hakim bey...Nereden anladın.”“Biz kaçın kurrasıyız hanım.Şıp diye herşeyi anlarız.Hem;kabahat kocamda dadiyeceksindir değil mi?...”Kadının yanıtı çok ilginçti.”Neden onda olsun kabahat hakim bey...Kabahat hemtabağında hem kaşığında”deyiverdi.Halkın “cici maması”nı çok güzel anlatmışoldu.Tabii;bizler makaraları koyuverdik.Biga’da bir de Beşiktaş maçına gitme serüvenimiz vardır.Biltekin;fanatikBeşiktaşlıydı.O cumartesi;Beşiktaş,Bursa’da Bursaspor ile maç yapacakmış.Bize detelefon etti.Birlikte gitmeye karar verdik.Cumartesi sabahı minibüs garajına gittik..Bir tek minibüs kalmamıştı..Nedeninisorduk.Meğer;birçok kişi bizim gibi Beşiktaşı izlemek için Bursa’ya gitmeğe kararvermiş.Minübüsleri birgün önceden kiralayıp;sabah erkenden yollara düşmüşler.N e yapacağımızı şaşırmış;ortalıkta dolaşırken;bir yazıhane sahibinden bir önerigeldi.İlçenin doktorlarından birisinin otomobilinin ön camı kırılmış.Bursa’yaotomobiline cam taktırmaya gidecekmiş.Belki bizi alırmış.Doktorla telefonlagörüştük,bizleri de alıp Bursa’ya götürmeye karar verdi.Ben,Biltekin ve ikimuavin;ön camı olmayan otomobile bindik ve yola koyulduk.O zamanlar,ülkedenaylon ürünleri de yoktu.Camın olduğu yer tamamen açık olarak yola koyulduk.İlçenin dışına çıkınca;ne kötü bir karar vermiş olduğumuzu anladık.Çevredekitarlalarda uçuşan ne kadar börtü böcek varsa;açık olan ön cam yerinden aracın içinedoldular.Hepimiz birer “böcek adama” dönüşmüştük.63


Bir süre sonra;karşıdan gelen bir başka aracın;birden yolda sağa sola yalpalamayabaşladığını gördük.Bize çarpabilirdi.Ynımızdan hızla geçti;boş yolda zigzaglaryaparak gitti gitti ve yan yatıp bir süre yolda sürüklendi ve durdu.Biz de bizim otomobili durdurduk.Doktora “Gidip aracın içinde bulunan kazayauğramışlara yardım edelim”dedik.Doktor;oralı olmuyordu.Dikiz aynasından arkayabakıyordu.Geri dönmek istemiyordu.”Bir şey olmamıştır.Geri dönmemize gerek yok”dedi.Kazayla ilgilenip yoldan kalmak istemiyordu.Gerçekten de;otomobilin gökyüzüne bakan kapısı açıldı.İçinden iki kişi;bedenlerinidışarı çekerek otomobilden çıktılar.Bize el sallıyorlardı.Doktor”iştegördünüz...Durumları iyi” dedi ve yola devam etti.Pazartesi günü;yerel Biga gazeteleri”Allahsız doktor,yaralılara yardım etmedi” diyeçıktı...Doktorun,umurunda bile olmadı.Hastalarının elleri mahkumdu.İlçenin tekdoktoruna gelmek zorundaydılar.Üstelik;Bursa Defterdarı’nın sahayı gören jojmanının balkonundan maçınıizlediğimiz Beşiktaş;maçı kazanamamıştı.Keyfimiz kaçmış,yine doktorunarabasıyle;bu kez böcek adam olmadan Biga’ya dönmüştük.Biga’da bir Zıraat Bankası müfettişi ile tanıştık.Müthiş zampara birisiydi.Arkadaşlıkettiği kadınlar için;resimli albüm oluşturmuştu.Her birisininadresleri,özellikleri,zevkleri resimlerinin yanında yazılıydı.Her hafta sonu İstanbul’gidiyor;sevgililerinden biriyle oluyor;hafta içinde de her gün sevgililerinden gelenmektupları yanıtlıyordu.Bir hafta sonu İstanbul dönüşünde;gemide yeni tanıdığı,bir maliye müfettişininkarısıyla birlikte olduğunu söyledi.Ne derecede doğrudur,bilemem.Adını öğrenmekistedim,onu da söylemedi.Belki de;bizlere çamur atmak için böyle bir öyküuydurmuştu..Bilemedim.Ayrıca;Maliye Bakanlığı’ ndaki tüm üst düzey denetimelemanları öyle olmadıkları halde kendilerine Maliye Müfettişi diyorlardı.Onlardanbirisinin karısı da olabilirdi.Bu müfettiş bana bir kooperatiften söz etti.Karabiga’da on dönümlük bir arazivarmış.Beni de üye yapmayı önerdi.Kabul etmedim.Sonraları;oraların çok değerlendiğini öğrendim.Ayni yanlışı;askerlik sırasında dayapmıştım.Küçükçekmece’de bir emlakçi bana Halkalı’da bedava fiyatına;hem detaksitle arazi satmak istedi.Onu da almadım.Kent kökenli olduğum için toprağındeğerini anlamıyordum.64


Oysa;yetkili muavin turnesinde İskenderun’da Fevzi Ertürk abiyitanımıştım.Mülkiye’de bizden üç sınıf öndeydi.O da gümrük müfettişi olarakİskenderun’da bulunuyordu.Gelir gelmez bir emlakçiye tembihlemiş;uygun bir arsabulup tapudan satın almıştı.Her turneyle ya da görevli gittiği yerden mutlaka birtapu ile dönermiş.Emekli olduğunda;Türkiye’nin yüzü aşkın yerinde alınmış taşınmazlara ait tapularıvardı.Bana göstermişti.Ben;müfettişliğin bu yanını da değerlendiremedim.Keza;Antalya’da turnede iken;bir İran Konsolosu’nun tapulu arazisi satılıyordu.Bizimüstada da önermişler.Gittik,gördük..Çok ucuz fiyatla devredeceklerdi.Almadık.Şimdi;orada sanırım Dedeman Oteli yükseliyor.Dedim ya;biz kentliler,toprakdeğerini bilmiyorduk ve bilemedik.Müfettişliğin bir güzel yanı da buydu.Akıllı davrananlar,emekli olunca ya dameslekten ayrılınca;arsa zengini oluyorlar,bunları satarak kendilerine çok zengin biryaşam sağlıyorlardı.PARİS TURNESİTeftiş Kurulu Yönetmeliği’ne göre;müfettişler bir yıllığına “görgü ve bilgi” arttırmakiçin yurt dışına yollanıyordu.Bu görgü ve bilgi arttırma kavramıyle ilk kez Artvin’dekarşılaşmıştım..Orada rastladığımız bir toptancı(!) albay;”Herkesi bir aylığına yurtdışına yollayacaksın.Görgü ve bilgileri artınca bak ülke nasıl kalkınır”diyordu.Bizler de,yurt dışına yollandık.Ben ve Cengiz Paris’e;Turgut Akman,Orhan Süzen veBiltekin ve eşi Londra’ya gidecekti.Promosyon(mesleğe giriş sırası) arkadaşımız Aydın Kezer;askerliğini kurulagirmeden yapmış olduğundan;yeterlik sınavından sonra bir yıllığına Londra’yayollanmış ve görgü ve bilgisini arttırıp gelmişti...Ayni durumda olan Turgut Akman,çifte standart uygulanıp yeterlikten sonra yurtdışına yollanmamış ve bize kadar bekletilmişti.Kurul başkanları,bu konularda kurulu“babalarının çiftliği gibi” yönetirlerdiNitekim;Londra’ya gönderilenler “görgü ve bilgi arttırmaya” yollanmışken;ben veCengiz;memur gibi çaşılmak üzere;OECD Türk Delegasyonu nezdineyollandık.Delegasyonun başında;sonradan Maliye Müsteşarlığı da yapacak olan eskibir maliye müfettişi olan Büyükelçi Metin Kızılkaya vardı.Üstad bize;9.00-17.00saatleri arasında memur mesaisi yaptırdı.Delegasyonda Vural Güçsavaş’ı,Ertuğrul65


İhsan Özol’u tanıdık.Sonraları,Türkiye’nin mali yaşamında önemli görevlerüstlendiler.Paris ve Londra’ya gezerek gitmeye karar verdik.Gemiyle İzmir-Napoli yolculuğuyaptık.Sonra;trenle birer ikişer gün geçirerek Roma,Floransa,Venedik,Milano veParis yolculuğu yaptık.Londraya gidecekler;Paris’ten sonra,Belçika üzerindenİngiltereye geçtiler.Çok güzel anılarla dolu bir yolculuk oldu.Gemi çok güzeldi.Yemekler şahane,denizdalgasızdı.Pire’ye uğradık.Oradan Atina’ya geçip yarım gün Atinayı gezdik.Sonra;KorintBoğazı’ndan geçip Adriyatik’e açıldık.Daha sonra,Messina Boğazı’ndan geçipNapoli’ye ulaştık.Napoli’de bir “oteller zinciri”ne dahil olduk.Paris’e gidene dek gittiğimiz yerlerdeotelimizde yerlerimiz ayrılmış oluyordu.Napoli’yi gezdik.İzmir’e benziyordu.Evlerinpencereleri arasında ip gerip çamaşırlarını asmışlardı.Filimlerdeki gibi.Otele yerleştik.Kenti gezmek üzere anlaştık ve otelin lobisinde Turgut’u beklemeyebaşladık.Gecikince;resepsiyondaki görevliye odasına telefonettirdik.Adam;”Nooo...Nooo...Not up...Down...Down...”diyordu..Meğer Turguttelefonda “i am coming up” diyormuş.Odalarımız otelin en üst katındaolduğundan;Turgut’un yukarı gideeceğini düşünüp,otelin çatısına çıkmasındanendişelenmiş,adam onun için durmadan “Yukarı değil...Aşağı...”diye bağırıyormuş.Napoli’nin yakınında Pompei harabeleri vardı. Bir turist kafilesine katılıp orayagittik.Biribirilerine sarılmış halde,lavların yakaladığı,taşlaşmış bedenlerigördük.Grupta Biltekin ve hanımı da vardı.Hep birlikte,lavlar altında kalmış vesonradan kazılarla ortaya çıkarılmış bir eski romalı evinin önünde toplandık.Turistrehberi ingilizce içinde ladies geçen bazı laflar etti.Bizler;o seller sular gibiingilizcemizle,doğal olarak adamın ne dediğini anlamamıştık!Evin sokaktan giriş kapısının iki yanında,üzerleri bezle örtülü,muhtemelen iki heykelvardı.Adam,birinin üzerindeki örtüyü kaldırdı.Örtü altında,bir romalı heykelivardı.Ancak;adamın iki eliyle tuttuğu üreme organı,adamın boyu kadardı.Pallustanrının heykeliymiş.Bereketi ve üremeyi simgeliyormuş.Kadınlardan,bir çığlık sesi yükseldi.Sonraları,Türkiye’ye döndüğümüzde TurgutBiltekin’e takılıyordu.Biltekin’in hanımı o heykeli görünce aile saadetlerisarsılmış!...Biltekin,aşağılık kompleksine kapılmışmış!...66


Bu arada;Tugut Akman’ın da oldukça haşmetli bir organının olduğu söylenirdi.AydınErdim adlı promosyon arkadaşıyla erkekler tuvaletinde imişler.Aydın,meraklıturşucudur.İşlerini görürken Turgut’un yanına eğilip bakmış ve “Ayyy...O neöyle...”diye bağırmış.Böyle bir tevatür vardı.Sonraları bu kez biz ona takılmayabaşladık.Fatih’in topları gibi tarihi kıymeti olduğunu;kıymeti harbiyesinin olmadığınısöylerdik.Kendisi bizlerden beş altı yaş büyüktü...Sonra;Pompei’yi uzaktan gören bir tepeye çıktık.Beş tane koka kola içtik.Garson,binliret hesap istedi.Cengiz,hesabı yüksek bulmuş;kazıklanmak istediğimizidüşünüyordu.O da;selis ve şahane(!) fransızcası ile “Cinq koka kola bin liret?..”diyebağırıyordu.Garson,tümcedeki bin sözcüğünü anlamıyordu doğal olarak..Bön bönbakıyordu...Sonunda parayı ödedi ve”Herifler fransızca da bilmiyorlarazizim...”dedi.Bizler,kahkahayı patlattık.Napoli’de makarnalarımızı yiyip ertesi gün trenle Roma’ya geçtik.Roma’da iki gecekaldık.Yine turist rehberi eşliğinde turistik yerleri gezdik,Vatikan’ı gördük ve gezdik.Gezintiler sırasında Romalı bir kadınla tanıştım.Gruptan ayrılıp onunla evinegittik.Evde annesi vardı.Sofra kurdular.Yedik,içtik ve kadınla yattık.AlbertoMoravia’nın “Romalı Kadın”romanındaki kadınlardandı.Para vermekistedim,almadı.Bana,kartvizitini verdi .Roma’dan her geçişte onu arayabileceğimisöyledi.Yarı fransız bir kadındı.Arkadaşlar;bu tür işleri beceremeyeceğimisanıyorlardı.Otele dönüp anlatınca çok şaşırdılar.Sonra;Floransa’ya geçtik.Orada da tarihi ve turistik yerleri dolaştık.Pizza Kulesi’nigördük.Bol bol fotoğraf çektirdik.Ortaklaşa bir kaliteli fotoğraf makinasıalmıştık.Sonra;Paris’te kura çektik.Kurayı ben kazandım ve makine benim oldu.Dahasonra;yine birlikte çıktığımız Avrupa turunda makineyi İsviçre’de çaldırdık.İsviçre öyle uygar bir ülkeymiş ki;cüzdanını düşürsen ertesi gün gider oradabulurmuşsun.Böyle tevatürler duymuştuk.Biz makineyi bir kilisenin önündeki alçakduvarın üzerinde unuttuk.Bir saat sonra durumun farkına varıp geri geldiğimizdemakine gitmişti.”Herhalde bir Türk işçisi almıştır”diye kendimizle dalga geçmiştik.Sonuçta;kişioğlu her yerde ayniydi.İsviçreli’si Zürih’lisi fark etmiyordu.Oradan Venedik’e geçtik.Bir gece de bu ilde kaldık.Gün boyu kenti gezdik,gondolabindik ve gece bir italyan lokantasına gittik.Yemeklerin siparişiniverdik.Garson,lokantanın özel şarabından getirdi.Tadımlık bir bardağakoydu.İçimizde içki uzmanı Katolik Orhan(Orhan Süzen)idi.ona,tatması için işaret67


ettik.Orhan;garsonun gülümseyerek uzattığı bardaktaki şaraptan bir yudumaldı.Ağzında gezdirdi ve yuttu.Garson,Orhan’ın şarap hakkındaki görüşünü öğrenmek istedi.Orhan”Ehhh...Fenadeğil” işareti yaptı.Garson;”Mösyö herhalde fransız!...”dedi.Yani;şaraptan iyianlıyorsunuz demek istemişti.Orhan’a çevirdiktümceyi...Orhan,ingilizce”Hayır...Türküm...”dedi.Garson;bir hışımla servis tabaklarını,çatalları ve bıçakları topladı ve bir daha bizeservis yapmadı.Orhana çok bozulduk.İyi bir Venedik lokantasında yemekyiyememiştik.Gidip pizza yedik ve yattık.Ertesi gün;Paris trenine bindik ve Milano’da indik.Orada da bir gün ve gecegeçirdikten sonra,Ertesi sabah trene binip Paris yollarına düştük.Domodossola diye bir sınır kapısına geldik.Gümrükçüler,denetim için vagona vebizim kompartımana da geldiler..Benim askerlik bavulumu ve Orhan’ın bavulunuaçmamızı istediler.Benim bavulum,asker bavulu olduğundan şüphelenip görmek istemişlerdi.KatolikOrhan ise;biraz fazla esmerdi.onun bavulunu da mafya olabilir diye denetledilerBu olay;sınırın İtalya yanında olmuştu.Tren hareket etti ve fransız gümrüğünegirdi.Bu kez onların gümrükçüleri geldi.Yine benim bavulumu ve Orhan’ın bavulunudenetlemek istediler.Denetimden sonra,tren hareket ettiğinde bu duruma çokgüldük.Ben ve Orhan mafya elemanı izlenimi yaratıyorduk.Ben bavulumla,o daesmer görünümüyle...Ben nasıl olsa;her şeyimi Avrupa’da yeniliyeyeceğim diye paspal giysilerle Napoliyedek gelmiştim.Orada;iki takım elbise aldım.Biri,çağla yeşili bir takımdı.Onugiyiyordum ve o nedenle de mafya elemanlarına benzemiştim...Türkiye’dengetirdiğim giysilerimi Cengiz,trenin penceresinden İtalya ovalarına savurup atmıştı.Paris’e Mart ayında geldik.Hep birlikte bir otele indik.Ertesi sabah,Turgut ve Orhan’ıLondra için uğurladık.Kendimize bir ev aramaya koyulduk.Tek odalı “stüdyo”lardanbulacaktık.Cengiz sekizinci mahallede ben de ondokuzuncu mahallede birer stüdyobulduk.Benim bulduğum stüdyoda,beş yıl kadar önce,Cemal Süreya(Seber) üstadkalmış.Evin her yeri kırmızıydı.Perdeler,boyalar,deri kaplamaları hep kırmızıydı.Evi bir emlakci kanalıyle buldum.Evin sahibinin temsilcisi,eski bir fransız maliyemüfettişi(emekli)imiş.Cemal üstaddan o söz etmişti.Kırmızıları da kiralarken Cemal68


üstad döşetmiş.Her yerde aynaları da olan,bir oda-salon,mutfak ve banyodan oluşanbir “aşk yuvası” görünümünde bir yerdi.Eski fransız maliye müfettişi;her ayın ilk günü kirayı almaya gelir;oturur bir öğleyemeği yer;fransız şarabı içerdik.O da bana;Cezayir turnelerini;Fransız Güyanasıturnelerini anlatırdı.Ben de ona,Türkiye’deki teftiş kurulu ile ilgili müfettiş anılarımıaktarırdım.Paris’te ayrıca bizim sınıftan Güray Koruyan,Davut Orhon adlı hesap uzmanları;ErcanBozdoğan adlı Çalışma Bakanlığı müfettişi de vardı.Ayrıca;konsoloslukta FofoSelçuk(İncesu) ve eşi de vardı.Hareketli günler ve geceler geçirmeye başladık.Cengiz’le OECD Türk Delegasyonu’nda çalışmaya başladık.Öğletatillerinde,Yakındaki bir kafeye gidip sandviç yemek istedik.Garson listeyi getirdi.Listede ,ondan fazla sandviç çeşidi vardı.Tanımadığımız veFransızcamız da bu açıdan yetersiz kaldığından neli sandviç yiyeceğimize kararveremedik.Gözümüzü kapatıp işaret parmağımızı listeye bastırdık.Garsona osandviçi getirmesini söyledik.Sandviçler ve biralar geldi.Bir süre sonra Cengiz “Uçar yahuuu...Burada bariyapma...Ayakkabılarını mı çıkardın”diye bana takıldı.Ben de “Yok vallahi...Bakişte,ayaklarımdalar”dedim.Gerçekten de;kokmuş asker postalı kokusu geliyordu bir yerlerden.Çevremizdekimasaların altına da baktık.Herkesin ayakkabısı ayağındaydı.Cengiz;sandviçi ısırmak için ağzına götürdü.”Ulan;bu sandviçkokuyormuş”dedi.Benimki de berbat kokuyordu.Sanviçlerin içini açıpbaktık.Bozulmuş peynire benzer bir peynir vardı içlerinde.Hemen garsonu çağırdım ve “Bu sandviçler kötü kokuyor...”dedim.Garson,”Busandviçler kokar..”dedi.Ben;”Bizleri yabancı gördünüz...Kokmuş peynirli sandviçleribizlere satmağa çalışıyorsunuz..”dedim.O hala,”Bu sandviçler kokar”diyordu.Sonunda “Sizi belediyeye şikayet edeceğim...”dedim.Adam;bir hışımla önümüzdekisandviçleri aldı ve bir daha bize dönüp bakmadı ve servis yapmadı.Kalkıp;başka biryere gidip birşeyler yedik.Sonradan öğrendik.Meğer;bu sandviçler ,çok değerli bir fransız peyniri olanCamambert peyniri ile yapılmışmış.Nereden bilelim biz bunu...Sonradan;heryemeğin üzerine bu peynirden yer olduk.Her yiyişimizde de,ilk günkü olayıanımsayıp gülerdik.69


Akşam;bir süpermarkete gittik.Alışveriş yaptık.Mutfak malzemeleri,temizlikmalzemeleri ve yiyecekler aldık.Türkiye’de süpermarket düzeniolmadığından;aldığımız malzemeleri koyacak naylon torba istemeyibilemedik.Cengiz “Yahu;bu kadar şeyi nasıl taşıyacağız...Bir torba bulsakdedi...”Kasadaki kıza torba sormaya başladık.Tarzanca konuşuyorduk...Kasiyer kızanlamıyordu.Sonunda Cengiz “Yahu,bu kıza fileyi nasıl anlatacağız”dedi...Kasadakikız hemen “Aaaa...File,file...”dedi ve bize iki tane Pazar filesi getirdi.Bir mutlu oldukki...O kadar olur..Malları doldurup evlere yollandık.Sonradan;birçok fransızca sözcüğün,Türkçeye girmiş olduğunu keşfettik.Cengiz’in fransızcası iyi değildi.Bu nedenle;delegasyondan izin alıp haftada üç günAlliance Française’e gitmeye başladık.Hem de bu ortamda daha rahat kız arkadaşedinecektik.Nitekim;o bir İsviçreli ile ve ben de bir Çekoslavakla çıkmağa başladık.Uzun boylu vegüzel bir kadındı Çek..Ancak;birkaç hafta sonra birileri;bu kızın Çek gizli servisindegörevli birisi olduğunu söyledi.Kendisi;mühendis olduğunu;komünist partiye üyeolmak istemediği için izlendiğini;kaçıp Paris’egeldiğini anlatmıştı.Ben de ilişkiyi hemen kestim.Bir İspanyol kızla çıkmaya başladım.Koyu bir katolik olan kızı ikna etmekte oldukçazorlandım.Devlet bize bol para verdiğinden;düşünmeden harcayabiliyorduk.Bu da,ookuldaki kızlar açısından çekici oluyordu.Arkadaş bulmakta zorlanmıyorduk.Sonra;Cengiz iki türk bayanla tanışmış.Yaşlı olanı ile çıkmak istiyordu.Rahatdavranabilmek için,yanındakini benimle tanıştırmayı önerdi.Şimdiki eşim olan Tülayile Paris’te böyle tanışmış olduk.İsviçre’den Paris’e gezmeğe gelmişler.Kızarkadaşının bir fransız arkadaşı varmış Paris’te..Adam,bunları atlatmış.Bir rahibelerevinde kalmağa başlamışlar.Bir yandan da okula yazılmışlar.Nisan-Mayıs 1968öğrenci olayları boyunca onunla bereber olduk..Tüm Paris’i gezdik neredeyse.Ozamanlar daha otomobil almamıştım.Metro ile kentin altından girip üstündençıkmıştık.Paris’e gittikten sonra;sanırım Haziran ayında Cengiz elindeki fazla parayla benidestekledi.Bana bir kaplumbağaVolkswagen aldık.Sonraki üç aylıklarda ben onudestekledim ve ona da bir kaplumbağa satın aldık.Türkiye’de otomobil sürücü belgesi alamamıştım.Paris’te bir sürücü okulunayazıldım.Üç haftalık bir eğitimden sonra,sürücü belgemi aldım.Bunda;İzmir’degirdiğim üç direksiyon sınavının ve fransızcamın yeterli olmasının payı vardır.Diğer70


arkadaşlar;enaz üçer kez direksiyon sınavlarına girdikten sonra Paris’te ehliyetalabildiler.Otomobile sahip olmamız;bize daha çok hareketli ve zevkli bir yaşamsağladı.Nisan ayının ortalarına doğru,1968 öğrenci olayları başladı Paris’te.Avrupa’nın heryerinden,her ulustan gelen komünist ve anarşist öğrenciler;bunların fransızyandaşları;bir halk hareketi başlattılar.Önce üniversiteleri;sonra resmi binaları işgalettiler.Geceleri;televizyonda naklen halk ihtilali izliyorduk.Öğrenci hareketineredeyse,tüm Fransa’yı sarmıştı.Sanırım Lyon’da geçiyordu olay.Öğrenciler;bir yapıyı ateşe vermişlerdi.İtfaiyegelmiş;itfaiyeciler yangını söndürmeye çalışıyorlardı.Öğrenciler;iki ya da üç itfaiyeciyi yakaladı.Asırlık,geniş çevreli bir ağacın göğdesineyanyana,bedenlerine ip dolayarak bağladılar.Sonra;yokuş aşağı duran itfaiyearacının el frenini boşalttılar.Araç;tüm hızıyla ağaca bağlı itfaiyecilereçarpıp,ölmelerine yolaçtı.Öğrenciler;kızılderili filimlerindeki gibi,ağacın çevresindedans edip naralar atıyorlardı.Paris’te çöpler toplanmıyordu.Sular kesiliyordu..Metro çalışmıyordu.Benzindağıtılmadığından,araçlar da çalışmıyordu.Kente tam bir anarşi egemen olmuştu.Tülay da ben de hiç durmadan yürüyorduk.İnsafa gelip aracına alanlarolursa,biniyorduk.Fransa;tamaniyle anarşiye teslim olmuştu.Ancak;komünist öğrenciler de hükümetetmeyi ve ekonomiyi yönetmeyi bilmiyorlardı ve yapamıyorlardı.Bir ütopya olanPrüdhomculuk(malın malla değişimi) görüşünü yaşama geçireceklerini söylüyorlardı.Bir akşam üzeri;Cezayir kökenli bir fransız bizi kötü otomobiliyle Bulvar Raspaille’yabıraktı.Yolda giderken;o gece televizyonu izlememizi istedi.Dediğine göre;De Gaullepes edecek;ulusa seslenip yönetimden çekilecekti.Oysa;biz o gün;De Gaulle’ün Genel Kurmay Başkanı General Matsou ile anlaşıpParis’i kuşattığını duymuştuk.Bu durumda;şiddetli çatışmalar olacak demekti.Neyse ki;öyle olmadı.O gece,De Gaulle televizyona çıktı ve uzun bir ulusa seslenişkonuşmasının sonunda “Non...Je ne me retirerai pas!...”(İktidardan çekilmeyeceğim)dedi.Ertesi sabah olaylar bitti.Yurt dışından gelmiş yabancılar(Bu arada Daniel ConeBendit de)ülkeden çıktılar,kaçtılar..Bir hafta sonra Paris normal yaşamınadönmüştü.O günlerde komünistlerin gazetesi Le Canard Enchené’de çok güzel bir karikatüryayınlanmıştı.Fransız Cumhuriyeti’ni temsil eden şuh ve çıplak bir kadına tecavüz71


eden De Gaulle “non...Je ne me retirera pas(Kendimi geriçekmeyeceğim)diyordu.Çok güzel bir çizgi karikatürdü.Olaylar sırasında;kötü bir fotoğraf makinası ile ben de anı resimleriçekiyordum.Birgün polisler,beni de copladılar.”Turistim” diye bağırdımama,dinlemediler.Çok öfkeliydiler,Hemen hergün öğrenci gösterileri ve yürüyüşleri oluyordu.Bunlardan birini ben deizledim.İşçiler,öğrencilere destek vermek için bir milyonu aşkın bir katılımla gösteriyürüyüşü yaptılar.Bu da beni çok etkilemişti.Paris’te geçen bir yıl boyunca çok devingen bir yaşamım oldu.Çoğu güzel anılarladolu,bir yıl geçirdik.İşte onlardan bazıları...Önce;başkonsolosluğumuzla ilgili anekdotlar ve anılar..Konsolosluk Paris’te“Boulevard Hausseman”(Bulvar Hosman)da bulunuyordu.Fransa’da çalışan Türkişçileri,mektup zarflarının üzerine adres yerini “Bulgar Osman” diyeyazıyorlarmış.Fransız PTT si bu mektupları konsolosluğa getiriyormuş.Yalnız BulgarOsman yazılı olanları da...Konsolosluğun adı “Consulat General Turc” olduğundan;işçiler mektuplarına “SayınGeneralim” diye başlıyorlarmış.Konsolosun general rütbeli olduğunudüşünüyorlarmış.Bir keresinde;Lyon’daki işçiler;patronlarının kendilerine kötü davrandıklarıkonusunda konsolosluğa şikayette bulunmuşlar.Konsolosluk;yanıt vermiş ve“Adamın ev adresini bildirin.Kendisine yazı yazalım.Gerekirse fransız makamlarınabildirelim”demiş.Bir ay sonra işçilerden yine mektup gelmiş .”Adamın ev adresiniöğrendik.Yazıyoruz”demişler ve yazmışlar .Onlara göre,Adamın ev adresi”chienmechant-sonnez avant “(Dikkat ısıran köpek var.Önce zili çalınız)imiş.Davut Orhon hemşerim birgün bir fransız kafesine girmiş.Yanındaki masadangarsona “parfait café”siparişi vermişler.Onunda canı okkalı bir türk kahvesiçekiyormuş.Garsonu çağırıp bir parfait(mükemmel,okkalı) kahve söylemiş.hem deiyice tembihlemiş.”Aman parfe kafe olsun”demiş.Davut,kahve beklerken;garson beş dakika sonra büyük ve biçimli bir cambardakta,kocaman bir dondurma getirmiş.Davut;kahve beklerken gelendondurmaya fit olmuş.Cengiz’le ben birgün bir kafede oturuyorduk.Bir ara;yakınımızdaki bir masada yaşlıbir kadınla genç bir kızın türkçe konuştuklarının ayrımına vardık.Biz de türkçekonuşuyorduk.72


Onlara doğru dönüyorduk ki;yaşlı kadın,ermeni lehçesi ie “Kalk kızım,buraya Türkköpekleri geldi.Artık burada oturulmaz”dedi.Hızla çıkıp gittiler...Biz duyduklarımıznedeniyle donup kalmıştık.Onlara bir yanıt bile veremedik.Ermenilerin türkdüşmanlığı ile ilk yüzyüze gelmemdi.Sonradan;birgün,Davut’un evine gitmek için Cengizle bir taksiye bindik.Taksi;SaineNehri kıyısındaki yolda ilerlerken biz Cengizle türkçe sohbet ediyorduk.Şoför,birden,”Siz Türk müsünüz?”dedi.Biz de evet dedik.Adam,otomobilidurdurdu.”Ben Marsilya Ermenisiyim.Sizler,benim dedemi öldürmüşsünüz.Siziaracımla taşıyamam.İnin otomobilden”dedi.Biz yine donup kaldık.Gece yarısı;in cinin top oynadığı Saine kıyısında yenidenotomobil bekleyecektik.Sözünü ettiği olayın çok eski olduğunu;bizimle bir ilgisi olmadığını söyledik.Adambizi indirdi.Para bile almadan ,telaşla uzaklaştı.Yanında silahı olsaydı bizi haklayacakbir tavır içindeydi..Nasıl beyinlerini yıkıyorlardı çocuklarının tanrım...Belki de onaTürkleri öyle zalim tanıtmışlardı ki;onu haklayacağımızdan korktu ve panik içindeuzaklaştı.Sonraları;iki kez daha Paris’e gittim.Her ikisinde de Ermenilerle ilgili olay yaşadım.Birinde;Büyükelçilikteki mali danışman ile sürekli gittiğimiz bir lokantavardı.Monparnasse Bulvarı’ndaydı.İşleticisi;bir fransız kadınla evli bir türktü.Adam birgün;”Artık sizlere servis yapamayacağım...Lütfen başka bir lokanta bulun“dedi.Biz hemen durumu anlamıştık.”Ermeniler mi?”dedik.”Evet,dün geldiler ve benitehdit ettiler.Size servis yapmayı sürdürürsem,işyerimize zarar vereceklermiş.Eşimçok korktu.”demişti.Diğer olayda ise;indiğim otelin sahibini yine Ermeniler tehdit etmişler.”Lüftenotelimi terk edin.Yoksa Ermeniler bana zararverecekler”demişti.Durumu;Konsolosluğa bildirdim.Beni bir Cezayirlinin işlettiğiotele yerleştirdiler.Bir koruma da bir başka odada kaldı teftişi bitirene dek.Ercan Bozdoğan;Türkiye’ye dönmeye hazırlanıyordu.O zamanlar Türkiye’ye “Dualpikap”götürmek modası vardı.Ben de getirmiştim dönerken.O da Almanya’dan bir tane ısmarlamış.Mal fransız gümrüğüne gelmiş.Ercan’dangümrükte vergi ödemesini istemişler.Oysa;bir hafta önce,Avrupa Ortak Pazarı’ndagümrükler sıfırlanmış ve gümrük birliği başlamıştı.Frransızların,Almanya’dan ithaledilen mallardan gümrük vergisi almamaları gerekiyordu.Sorunu Başkonsolos yardımcısı Fofo Selçuk çözememiş.Beni aradılar.73


Ercan’la fransız gümrüğüne gittik.Bir memur,belgeleri inceledi;diğer memurayolladı.O da belgelere baktı,bir başkasına yolladı.Sonuncu;ilk memura yolladı.Olayıanladım.Rüşvet istiyorlardı.Müfettişlerini görmek istedim.Yukarı katı işaret ettiler.Çekme kata çıktık.Odada ikigümrük müfettişi vardı.Kendimi tanıttım.Adamlar “İnspecteur general des finances”(Maliye müfettişi) lafınıduyunca;esas duruşa geçtiler.Ercan bu duruma çok şaşırdı.Sonraları Almanya’da daunvanımı söyleyince ürkmüşlerdi.Derdimizi anlattık.Ercan’ın belgelerine “eec”kaşesi bastılar.Pikabı vergisiz aldık.Müfettişler;onların kuruluşlarından kimseyi tanıyıp tanımadığımısordular.Ankara’dan verilmiş “vergi işlemlerinde sır saklama”konusunun Fransa’dakiuygulamasının araştırılması görevi dolayısiyle Gelirler Genel Müdürleri iletanışmıştım.Adamın adını söyleyince;gümrük müfettişleri teleme peyniri gibieridiler.Binbir özürle bizleri kapıya dek uğurladılar.Biz oralara gittiğimizde 1967 Arap-İsrail savaşı nedeniyle uygulanmış petrolambargosunun etkileri sürüyordu.Fransız ekonomisi;bizim 1995 lerde yaşadığımızkrizli kalkınmalı dönemi yaşıyordu.O nedenle;İngilizler ve Fransızlar;geçici olarak kambiyo sınırlamaları uygulamayabaşladılar.Yurt dışına gereksiz döviz çıkışını önlemeye çabalıyorlardı.İngiltere’den200 pound’tan fazla;Fransa’dan 600 franktan fazla,yurt dışına para yollanamıyordu.Londra’daki arkadaşlar paraya sıkışmışlar.Bizden para istediler.Havale işlemi için postaneye gittik.En çok 600 FF yollayabileceğimizi bildirdiler.Biz;bir 600 FF ben;600 FF da Cengiz yollayabilir mi diye sorduk.Eğer;paranın ayni adrese gittiği saptanırsa,başımız mevzuatla derde girermiş.Fransızlar bize benziyorlardı.Her türlü kötüye kullanmaya karşı önlemalıyorlardı.Çaresiz;600 FF yolladıkBir ay sonra;Londra’dakiler parayı yollamak için bankaya gitmişler.Ancak;50 poundsyollayabilecekleri söylenmiş.Bizimkiler;fiskos edip “her birimiz ayni adrese 50 pounds ayrı ayrı yollayabilirmiyiz”demişler.İngiliz görevli “Bunu nasıl düşündünüz!..”demiş.Bizimkilere göre;İngilizler önlem almamışlardı ve aptaldı.Bana göre ise;İngilizler bir kural konulmuşsaona uyulur,aksi düşünülemez demek istemişlerdi.74


OECD toplantılarına da bizim delegasyonun arka sıralarında oturarakkatılıyorduk.Bir toplantıda “70 lerin önerisi”görüşülüp oylanacaktı.Hindistan’ın önderliğinde evrenin 70 geri kalmış ülkesi Cezayir’de toplanmış ve birkarar almışlardı.Gelişmiş ülkeler;geri kalmış ülkelere bire bir yardımyapmamalıydı.Bu ülkelerin yıllık bütçelerinin her yıl yüzde bir kadarı bir havuzdatoplanmalı ve belirli kriterlere göre;yoksul ülkelerece paylaşılmalıydı.Bu sistem;Türkiye’nin lehine sonuçlar verecek bir uygulama olacaktı.Ancak;OECDüyeleri,bu öneriye karşı çıkıyorlardı.Başkan gülerek “Türkiye’nin oyu nedir?”demişti.Bizim delegasyon da “red” diyerek,bu lehine öneriye karşı çıkmıştı.Ben ve Cengiz,çok şaşırdık.Ulusalcı geçinen üstadlarla bu nedenle tartıştık.Bize;”Bizburada papağan gibiyiz.Ankara bize neyi ezberletirse,onu tekrarlıyoruz”dediler.Böylece;uluslar arası ilişkilerle ilgili ilk dersimizi almış olduk.Delegasyonun bedelsiz olarak OECD yayınlarından edinme olanağı vardı.Güzelekonomik ve mali yayınlar vardı.Edinmek istediğimiz yayınlarla ilgili bir liste yapıpdelegasyona verdik.Kitaplar bir türlü gelmiyordu.Ben;Uluslararası Atom EnerjisiEnstitüsü yayınlarından da istemiştim.OECD sekreteryası telaşlanmış."Bunlar,atomaniye birden ilgi duydular"”diye şaşırmışlar.Görüşmelerden sonra;tüm istediğimizkitaplar geldi.Türkiye'’e dönüşte;bu kitaplardan yararlanarak “SermayePiyasaları"”le ilgili yazılar yazdım.Bir de kitabım yayımlandı.Cengiz ile Paris’te “sokak zamparalığı” da yapıyorduk.İki PTT memuresi ile;iki ParisBelediyesi’sekreteryası personeli ile;üniversitede okuyup ay sonlarında paradurumları sıkışınca fahişelik yapan kızlarla arkadaşlık ettik.Cengiz;Paris Belediye Başkanı(aklımda yanlış kalmamışsa Jacque Chirac idi) nınsekreteri oldığunu söyleyen Martine adlı bir kızla Türkiye’ye dönene dekarkadaşlığının sürdürdü.Bu nedenle:benim bir başıma yaşadığım serüvenlerim deoldu.PTT li kızlarla bir gece Moulin Rouge’un oralarda bir çok güzel caz müziği yapankafeye gittik.”Hot Jazz” dedikleri hızlı müzikten yaptıklarından,alkollü içkisatılmıyor;kolalı içkiler içiliyordu.Kovboy filimlerindeki barlara benzeyen bir mekandı.Kapısı bile o barlarınki gibiydi.İşleticiden izin alıp kızlarla dans etmeğe başladık.O sırada;yanlarında kız arkadaşlarıolmayan iki Fransız delikanlısı,”yabancılarla dans etmeğe utanmıyormusunuz!..”dediler.”İstiyorsanız gelin biz sizi becerelim”gibi laflar ettiler.Kızlarızorla alıp dans etmek istediler.75


Çam yarması gibi bir garson geldi.Amerikan lehçesi ile,iki Fransızın bizleri rahatsızedip etmediklerini sordu.”Ediyorlar”dedik.Cengiz çok kızmıştı.Neredeyse kavgaedecekti.Adam;ufak tefek olan Fransızları,birer eliyle giysilerinin enselerinden kavradı;açılırkapanırkapıya bir tekme atıp;Fransızları barın önündeki kaldırımafırlattı,attı.Bizden,gelip yeniden özür diledi.Eylenceye kaldığımız yerden devamettik.Fransızların da ;bizim Amerikalılar karşısında olduğumuz gibi milliyetçi(!) olduklarınıöğrenmiş olduk.İz bırakmış;iki ayrı kadın daha oldu.Birisi;bir Amerikalıydı.Paris’e gezmeye gelmiş.Saint Michel’deki bir selfserviste;çatalı bıçağı amerikalılar gibi kullanarak yemek yiyordum.Böylece;hızlıyemek yememi önlemiş oluyordum.Yandaki masadaki kadın;”Amerikalı mısınız?”diye sordu.İngilizce Türk olduğumusöyledim ve tanışıp muhabbete başladık.Uçağı gece kalkıyormuş.Otomobilim olduğunu;Paris’i biraz daha gezebileceğimizisöyledim.Sonra;hava alanına götürürüm dedim.Kabul etti.Otomobilime binip biraz Paris’te gezdik.Sonra benim eve gittik.Yedik,içtik veyattık.Gece;o uçağına binip ülkesine gitti;ben de Paris yaşamıma geri döndüm.Bir diğeri ise;bir öğretmendi.İş çıkışı bir bara takılmış.Yanyana düştük vetanıştık.İçkilerini ödedim ve evime gitmeyi önerdim.Otomobile binip evimegeldik.Güzel bir bir saat geçirdik.Daha sonra;evine bıraktım.Evine varmadan birkaçsokak önce indi.Evliymiş,görülmek istemiyormuş.Sonra;birkaç kez buluştuk..Sanırım;altıncı buluşmamızdan sonraydı.Evinebırakırken;benden ayrılmak istediğini söyledi.Ben nedenini sordum.”Ben evliyim vebu tür yaşamı seviyorum.Diğer yandan;sana alışmaya başladım.Bu benikorkutuyor.”dedi.Eşi ve çocukları vardı.İlişkinin daha fazla gelişmesinden;bir aşkadönüşmesinden korkmuştu.Bir daha görüşmemek üzere ayrıldık.Ben;kadınların daha fazla üzerlerine düşülmesi için yaptıkları oyunlardan biri diyedüşündüm ve buluştuğumuz “bistrot”ya birkaç kez daha gittim.Göremedimonu.Muhtemelen ,iş sonrası uğradığı kafesini değıştirmişti.Böylece “a la français” bir aşk da yaşanmış oldu.Sanırım Agostos başında;delegasyondan bir aylık izin aldık.Yıllık iznimizi kullanmışoluyorduk.Londra’dan Turgut ve Katolik Orhan da geldiler.76


Belçika,Hollanda,Danimarka,İsveç,Doğu Almanya,İsviçre,Fransa’ya dönüş biçimindebir Avrupa turu yaptık.Benim arabama doluştuk ve yollara koyulduk.Çokgüzel,değişik günler geçirdik.Berlin’deyken;1968 yılındaki Rusların Çekoslavakya’yı işgali olayına denk geldik.Üçgün;bu kentte mahsur kaldık.Vize almak için Doğu Berlin’e geçerken;Berlin Duvarımuhafızları bizleri sıkı bir aramadan geçirdiler.Turgut’un İsveç’te iken aldığı pornodergilerine el koydular.Komünist Alman gençliğinin ahlakını bozacakmışız.!...Arkamızda;sıra bekleyen Amerikalı yaşlı bir karı koca,neler olduğunu sordular.Bizde;arkadaşımızda çok gizli evrak buldular ve el koydular,dedik.Karı kocabizlere;biraz sonra öldürülecekmişiz gibi baktılar.Tabii;bu olaya sonradan çokgüldük.Doğu Berlin’den vizeleri alıp otomobile döndük.Ön cama türkçe bir bildiribırakmışlardı.Komümizm propogandası yapıyorlardı.Adamlar;iyi organizeolmuşlar.Her fırsatta sistemlerinin propogandasını yapıyorlardı.Bu duruma çokşaşırmıştık.Sonradan;gizli Türk Komünist Partisinin başkanının Berlin’de yaşadığınıöğrendim.Bu ;onların işi olmalıydı.Tatil dönüşü;Turgut ve Orhan’ı Paris’te on gün kadar ağırlamıştık.Bir ay sonra;onlarbizi Londra’ya çağırdılar ve bir hafta ağırladılar.Turgut,Orhan ve Hesap uzmanıSezai bir arada kalıyorlardı.Londra’nın tarihi ve turistik yerlerini gezdik.Arsenal’inbir maçını izledik.Bir gece;Katolik Orhan ile bir galon(yaklaşık dört buçuk litre)cini,içtikbitirdik.Yine;yirmidört saat sızmışım.Allahtan alkol zehirlenmesinden hastanelikolmamışız.Katolik Orhan çok içiyordu.Bu nedenle;karaciğer yetmezliğinden genç yaşında bualemden göçtü,gitti.İçince;çok güzel Ankara’nın “misket havası”nı oynardı.Londra’da metroda oturmuş,bir yerlere gidiyordum.Önümde,bir ingiliz gençkızı,ayakta durup kitabını okuyordu.Birden;sesli bir biçimde,gerisinden gazçıkardı.Ben çok şaşırdım.Oysa;kimse dönüp bakmamıştı.İngilizlerde bu tür gazçıkarmak ayıp değilmiş.Buna karşılık;ağızdan gaz çıkarmak(geğirmek)ayıpmış.Uluslararasındaki;kültür ayrılıkları işte!...Londra’dan ucuz olduğu için bol giysi aldık.Orada iken aldığım iç çamaşırlarını;on yılıaşkın kullanmıştım.Buna karşılık;bir takım elbise beğendim.Kumaşının kenarında“Sümerbank-Made in Turkey” yazıyordu.Buna da çok şaşırmış ve bundangururlanmıştım.77


Sonra;Paris’e döndük.Sıkıcı delegasyon mesaisi başladı.Palais de Chaillot iledelegasyon binası arasında mekik dokuduk.Neyse ki;geceleri ve hafta sonlarıbizimdi.Bir yıllık staj süresi tamamlandı.Cengiz ile dönüş yollarına koyulduk.Buarada;Paris’te tanıdığım,şimdiki eşim Tülay;Münih’e gelecekmiş.Onlarla Münih’tebuluştuk.Felekten bir gece daha çaldık.Sonra;Avusturya üzerinden dönüşüsürdürdük.Paris’te bize bir de “Vergide sır saklama uygulaması”ile ilgili bir görev verilmişti.Bunedenle;Gelirler Genel Müdürlerinden benim adıma bir randevu alındı.Rue deRivoli’deki Maliye Bakanlığı binasına gittim.Kendimi tanıttım ve beni genel müdüregötürdüler.Bakanlığın,yüksek tavanlı salonları bomboştu.Duvarlarda,adımlarımızyankılanıyordu.Bir de bizim Bakanlığı düşündüm.Koridorları,daima “Ankara’nınKızılay Meydanı”kadar kalabalık olurdu!...Genel müdürle tanıştım.Derdimi anlattım.Beni dokuzuncu mahalle vergi müfettişineyolladı.Ondan;vergi dairesinin çalışma yöntemleri ve “mali sır saklama”uygulamalarıile ilgili bilgi ve belge aldım.Yurda dönüşte,güzel bir rapor yazdım.Tüm raporlargibi,hala özenle bir yerlerde saklanıyordur!...Bir keresinde;fransız kızlarla kuzey Fransa’daki Brest liman kentinegittik.Burası;savaş sırasında tümüyle yıkılmış.Yeniden;çağdaş görünümlü bir kentkurmuşlar.Liman lokantasında,kızlara uyarak “Fruıts de mer” diye birer yemekısmarladık.”Fruits”lafından dolayı;meyveli bir yemek bekliyorduk.Kocaman kayıktabaklar içinde midye,deniz salyangozu,istakoz,karides,yengeç geldi.Cengizyemedi,sandviç istedi.Fransız kızlar;onun tabağını da iştahlabitirmişlerdi.Meğer;lokantaların en değerli ve pahalı yemeğiymiş yediğimiz.Paris’te ise İspanyol kız arkadaşım beni bir İspanyol lokantasına götürmüştü.Orada“paella” diye;deniz ürünleri ve tavuk etli ;safranlı bir pilav yemiştim.Çok güzel birtattı.Sonraları;birçok dostumu ve arkadaşımı,bu tadı tatmaları için orayagötürmüştüm.Saint Michel bulvarında bir Ermeninin işlettiği lokanta vardı.Kuru fasulye,arnavutciğeri,patlıcan, karnıyarık gibi yemekleri yapıyordu.Ermeniler işletiyor olsalar daayda bir orada hesap uzmanları,konsolosluk çalışanları ve Ercan Bozdoğan’labuluşur,kafa çekerdik.Türkiye özlemini giderirdik.78


Avusturya’ya Mart ayında girmiştik.Sıkı bir kar yağışı bizi karşıladı.Viyana’da birerzincir,çekme halatı aldık.Zincirleri takıp yola öyle devam ettik..Malibor sınırkapısından;Yugoslavya’ya girdik.Yugoslavya’dan itibaren;geri kalmışlık başlıyordu.Slovenya nisbeten iyidurumdaydı.Hırvatistan,Bosna-Hersek,Sırbistan felaketdurumdaydı.Üstelik;komünist rejim egemendi.Korka korka yolculuğu sürdürüyorduk.Ama;yolun üzerindeki hemen her ilçede ya dailde türkçe konuşana rastlayıp derdimizi anlatabiliyorduk.Bir keresinde;ben önden giderken;arkadan gelen Cengiz’i yitirdim.Bir yol kenarıparkına çekip beklemeğe başladım.Yarım saat sonra geldi.Yugoslav trafikçilerçevirip ceza yazmışlar.Doğal olarak;makbuz falan vermemişlerdi.Bir benzinistasyonunun önünden geçerken yavaşlamamışmış!...Yola devam ettik..Gece yarısı bir motelde kalmak istedik.Moteli işleten kadın önce“olur”dedi.Sonra;yeşil pasarortları görünce,bizi motele almadı..Uykusuz birsürüşle,Bulgar sınırını geçip;orada bir motelde kaldık.Bu yeşil pasaport;iki kez daha başımıza iş açmıştı.Danimarka’dan İsveç’e bir feribotlageçiyorduk.İneceğimize yakın;herkesin pasaportunu vize için topladılar.Bizimkilerde gitti.Herkesinki geri geldi;bizimkiler gelmedi.Kaptana gittik.Adam;değişik renklipasaporttan kuşkulanmıştı.Epeyi konuştuktan sonra adamı ikna edebildik.Vizelerive pasaportları aldık.Dönüşte;Göteborg’tan Stettin diye bir Doğu Almanya kentine giden feribotabindik.Ayni durumu,orada da yaşadık.Üstelik;gemi limana yanaştıktan sonra,yarımsaat kadar daha bekledik ve pasaportları ve vizeleri alabildik.Mahsusyapmışlar...Sonra;Doğu Almanya’dan geçip Batı Berlin’e girene dek bir sivil polisaracı bizi izlemişti.Gördüğüm yerler içinde ençok Danimarka’dan etkilendim.Bir de Doğu Almanya’daPenenmünde diye bir kıyı kentinde güneşin batışına denk gelmiş;hayran hayranizlemiştik.Komünist düzenle kapitalist düzen arasındaki çarpıcı farkı;Doğu Almanya’dangeçerken anlamıştık.Yalnızca gençler otomobil kullanıyorlardı.Onların özel araçları vardı.Sonradan;BatıBerlin’de öğrendik.Yeterince özel otomobil üretemediklerinden;işinde başarılı olmuş kişilere,satıştaöncelik veriyorlarmış.Gençler;daha çok ürettiklerinden,onlar otomobil79


alabiliyormuş.!..O zamanlar;komünist sistemin bir çöküntüye doğru gittiğinigözlemiştik.Edirne’den Türkiye’ye sabah girdik.İlk işimiz;birer simit alıp çayla kahvaltı etmekolmuştu.Cengiz İstanbul’a ben de Çanakkale üzerinden İzmir’e geçtim.Diyarbakır’dayken başımızdan geçmiş trafik kazasının benzeri;bizden altı ay sonraFransa’dan dönen Savaş Toprak adlı bir Hesap Uzmanının başına gelmişti.Edirne’den gece giriş yapmış.Bir an önce sevdiklerine kavuşmak için,İstanbul’adoğru yola koyulmuş. Meğer,yola mıcır döküp asfalt atıp öylece bırakmışlar.Hiçbiruyarı işareti de koymamışlar.Koysalar bile,benim necip halkım onları çalıyordu.Aracı sürerken;birden,direksiyonu elinden almışlar gibi olmuş.Otomobil yoldayalpalamağa başlamış ve yol kenarındaki bir ağaça çarparak durmuş.Otomobilin kasko sigortası varmış.Almanlar,sigortadan gelmişler ve aracıgörmüşler.”Bu araç onarılmaz..Size bir yenisini verelim”demişler.Kaza ne denliciddiymiş.Diğer yandan;on gün sonra araç İstanbul gümrüğünegelmişti..Aklımıza,bizim kaplumbağa hızıyla çalışan sigorta sistemimiz gelmişti.Ayni şey;Cengiz’in de başına geldi.Paris’te gece yarısı Concorde meydanında birFransız gelmiş;buna yandan çarpmış.Bana telefon etti..Kaza yerine gittim.Kazayıyapan Fransızla;sigorta belgelerini doldurduk;kazanın krokisini çizdik ve otomobiliçektirdik.Ona da yeni bir otomobil verip “kazayı zamanında bildirdiği için”teşekküretmişlerdi..Bir de bizdeki sigorta sistemi...Benim başıma gelen bir kazada;kaza mahallinde ,yüzde yüz bana vuran araçsuçludur diye rapor düzenlemişti polisler..Sonradan;yüzde yirmi ben,yüzde seksentaksi şoförü suçlu diye rapor değişmişti.Neymiş;adam taksici imiş.Kaza;bir bayramınarifesinde olmuştu.Yüzde yüz suçlu olunca tutuklanması gerekiyormuş.O zamançoluğu çocuğu aç kalacakmış.Ben şok geçirmiş;bir haftalık iş göremezlik raporu almıştım..O önemli değilmiş!..İki yıl süren bir dava sonunda;şoförün yüzde yüz suçlu olduğunu kanıtlayıpsigortasından para alabilmiştik!..Burası da benim ülkemdi işte...Burada işler böyleyürüyordu.Volkswagenimi getirip İzmir gümrüğüne teslim ettim.Bir gün dinlendiktensonra;aracın ithal işlemlerini başlattım ve yaşamımda ilk kez;rüşvet vermek zorundakaldım.80


İşlemleri tamamlamış;aracı alıp çıkıyordum ki,iki gümrük muhafaza memuru önümükestiler.”Abi,bir rakı parası vermezsen salmayız”dediler.Bir miktar para verdim.Bukez;”Hani bunun mezesi” dediler.Lanet okuyup biraz daha para verdim ve aracıgümrüklü alandan çıkardımBenim müfettiş olduğumu ve müdürü tanıdığımı biliyorlardı.Ona karşın;paraistemekten ve almaktan korkmamışlardı.İzmir’de son model Volkswagen ile pek havalıydım...O zamanlar;İzmir’de özelotomobil parmakla sayılacak kadar azdı.Çoğu da;eski Amerikan arabalarıydı.İzmir’inzenginleri İzmir’den ayrılan Nato personelinden satın alıyorlardı.Birgün annem dediki”Oğlum,babanın bir müteahhid –yap satçı-arkadaşıvarmış.Senin aracını görmüş.Oğlun,otomobilini versin,sana bitmiş bir apartman katıvereyim”demiş.Ben de ona “Sen nediyorsun anne”dedim.Annem okumuş birisiydi.Osmanlı Lisesinebile devam etmişti.Babam ise;Cumhuriyet’in “Halk mektepleri”ne gidip biraz okumayazma öğrenmişti.“Bak oğlum..Bizler yaşlandık artık.Evimiz olsa da olur;olmasa da...Sanagelince;bekarsın,gezginci bir mesleğin var...İşte;bu otomobil ayni zamanda seninevin..Kabul etme ve aracını verme.”dedi.Öyle de yaptık.İyiki öyle yapmışım.Oyaşlarda,kişinin otomobilinin olması yaşamını çok devingen kılıyordu.O zamanlar;benzin ucuzdu.Heryere aracımla-resmi görevler dahil-gidiyordum.Haftasonları;ailemi yakınlardaki mesire yerlerine götürüyordum.Ailecek çok güzel günlergeçirdik.GAZİANTEP-KAHRAMANMARAŞ TURNESİBekar olarak çıktığım son turne bu turne olup;çok renkli geçmişti.Ayhan Öner üstad;ben ;muavinler Tuğrul Bilen ve Mustafa;ikişer ayda illerin vergidairesi;muhasebe;milli emlak işlerini denetlemiştik.Hafta sonları;banim otomobilim ile İskenderun’a iniyorduk.Cumartesi geceleriSoğukoluk’ta eğleniyor;Pazar günleri denize giriyor ve Pazar gecesi geri dönüpPazartesi sabahı doğrudan mesaiye iniyorduk.81


Soğukoluk’ta kendimizi;öğretmen,bankacı,yedek subay olarak tanıtıyorduk.Doğalolarak;oradaki tesislerin işleticileri bu durumdam ikirciklenmişler.Birgün bize “Patron sizi görmek istiyor”dediler.Ağaçlarla dolu bir arka bahçeyegötürdüler bizi.Evin patronu;oturmuş rakı içiyordu.Bizleri de buyur etti.İçmeyebaşladık.Ne olduğumuzu;orada ne aradığımızı soruyordu.Adam;bir yandan da havaya tabak attırıyor ve elindeki av tüfeği ile bunlara ateş ediphavada parçalıyordu.Bize “İyi silah kullanır mısınız?”dedi.Ben,askerde silahtakımında olduğumdan “Ben iyi kullanırım”dedim.Tüfeği bana verdi.Yirmi metre öteye bir kibrit kutusu koydurdu.Vurmamı istediNişan alıp ateş ettim.Kutu yere düştü.”Rüzgardan düştü”dedi adam.Ben de “En azüzerinde üç saçma izi vardır”dedim.Adamını yolladı.Kutuyu getirdiler.üzerinde saçma deliği vardı.Bunun üzerine bize”Bakın beyler...Kim olduğunuzu bilmiyorum veanlamadım..Bende her bir numara vardır..Yalnız beyaz kadın ticaretiyoktur”dedi.Adam;herhalde bizlerin sivil polis olduğumuzu düşünüyordu.Polis olmadığımızı;buraya eğlenmeye geldiğimizi,rahat olmalarını söyledik vekadınlarımızla odalarımıza çekildik.Burada;Ankara Üniversitesi’ndeki bir profesörün menapoz çağlarındaki karısı ileyatıp kalkıyordum.Kadın öyle tanıtmıştı kendisini.Kocası;kendisi ileilgilenmiyormuş.O da;her yıl bir ay;İskenderun’daki akrabası bayanın yanına gelip;buevde gizlice çalışıyormuşBana;Ankara’daki ev adresini ve telefonunu da verdi.Ankara’ya gelince onu aramamıistedi.Doğrusu;bu kadından iyi seks teknikleri öğrenmiştim.Ancak;ben,sürekliilişkilere gelemiyordum.O nedenle;kadını aramadım.Telefonunu bir arkadaşaverdim ve kurtuldum.Bu gidiş gelişlerimizde;iki kez ölüm tehlikesi atlattık.Birinde;İskenderun’dan Antepe dönerken;gece yarısı jandarmanın kurduğu yolkesme eylemine denk geldik.Askerler;yaklaşık kırk santim çapında bir ağaçgövdesini yola uzatıp yol kesmesi yapmışlar.Amaçları;kaçakçı yakalamak.Yanımda müfettiş muavini Mustafa Görson vardı.Aracı ben kullanıyordum.Yaklaşık120 km lik bir hızla gidiyorduk.Birden;aracın farlarında yoldaki ağacı fark ettik.Sağ yanda;yolda bir boşlukkalmıştı.İki tekerleği oradan geçirip kurtulabileceğimi düşünüyordum.Nitekim;Mustafa “Üstad sağa kır”diye bağırdı.82


Ancak;ben teklikeyi görüp dediğini yapmadım ve dört tekerlek ile kütüğünüzerinden geçtim.Öyle yapmasaydım;araç savrulacak ve takla atacaktı.İçsiz lastiklergürültü ile indi ve araç;cantların üzerinde durdu.Çevremizi;silahlarını bizedoğrultmuş jandarma erleri sardı.Arkada uyuyanlar da uyanmıştı.Kendimizi toparlayıp araçtan indik.Jandarmalarınastsubayı ile konuştuk.Kaçak eşya ihbarı almışlar.Bizde;kaçak sigara bile yoktu.Adama bağırıp çağırmağa başladık..Böyle yol denetimimi yapılırdı.Az kalsın ölüyorduk...Astsubay kimliklerimizi görünce özür diledi ve yoldan geçen bir motosikletidurdurdu.Aracın altına;yakındaki bir bakkalın önünde bulduğumuz içecek kasalarını koyuptekerlekleri söktük.Motorun arkasına Tuğrul Bilen bindi.İkişer ikişer lastikleri ikikezde yakındaki bir benzin istasyonuna götürüp şişirtip getirdi.İki saat gecikme ile yola koyulduk.Mustafa’yı dinleyip sol yandaki iki lastiklekütüğün üstünden geçseydik;araç devrilecek,sürüklenecek ve büyük bir kazayakarışıp yaralanacak ya da ölecektik.Bir başka gün ise,Yine İskenderun’dan gece dönüyorduk.Sabaha karşı;Antepyakınındaki Kömürlük rampalarını inip çıkıyorduk.Arkamızdan da bir taksi geliyordu.Karşıdan yokuş aşağı bir kamyon geliyordu.Yanyana gelmemize yaklaşık elli metrekala,kamyon şeridinden çıkıp üzerimize doğru gelmeğe başladı.Hemen korna çalmağa;selektör yapmağa başladım.Bir yandan da aracıfrenliyordum.Şoförü gördük.Başını direksiyona dayamış,uyuyordu.Sağ yanımız derin şarampololduğundan;kendimizi şarampole de atamıyorduk.Araçlar arasında on metre kadar kala şoför uyandı ve bizi gördü.Kamyonundireksiyonunu sağa kırdı.Yanımızdan geçerken;benim aracın yan aynasınaçarptı.Biraz daha gidip durduk.Urfa plakalı kamyon çoktan gazlayıp kaçmıştı.Birersigara yaktık ve kendimize geçmiş olsun dedik.Biraz sonra;arkamızdaki taksi geldi yanımıza.Şoför,durumu görmüş veanlamış.Taksiyi sağa çekip durdurmuş ve müşterilerine “Beyler;şımdi çok kanlı birtrafik kazasına şahit olacaksınız.”demiş.Geçmiş olsun dediler ve yola devamattiler.Azraile bir kez daha çalım atmıştık.83


Bir Cumartesi sabahı İskenderun’a giderken;anayol üzerinde bir köy düğününerastladık.Adamların,eğlencesi ilgimizi çekti.Aracı durdurup hem dinlendik hem dedüğünü izledik.Biraz sonra;yanımıza düğün halkından birisi geldi.Düğün sahibinin bizleri düğününedavet ettiğini söyledi.Oradaki töreleri az çok öğrenmiştik.Böyle bir çağrıyı reddetmemekgerekiyordu.Yine de yolcu olup gideceğimizi söyledik.”Olur mu..Sonra ağamız bizekızar”dediler.Aracı park edip düğüne katıldık.Bizi en baş köşeye oturttular ve itibar gösterdiler.Yiyip içtik..Gelinle damadı kutlayıp yola çıkmak istedik.Her kezinde “Vallah olmazbegim” deyip bizi salmadılar.Sonunda;güçbela ayrılmaya ikna ettik düğün sahibini.Kendisine teşekkür ettik.O“Asıl bizler sizlere teşekkür ederiz”dediler.Biz neden deyince”Sayenizde bu düğünbir tarih başlangıcı oldu..İleriki yıllarda herkes bu düğünü anımsayacak,hanimüfettişlerin de bulunduğu düğün diyecek” dedi.Bu bizi çok duygulandırdı.O yörelerin;İzmir’lilere ters gelen töreleri vardı.Bizler de zaman zaman bunlarauyuyorduk.Örneğin;Antep’te bahçe biçiminde açıkhava pavyonları (genç kadınlaraiçki ısmarlanıp eğlenilen yerler)vardı.İlk böyle bir yeregittiğimizde;içerken,masamıza bir meyve tabağı geldi.İzmir’de kadınların masasınameyve tabağı yollanırdı.Garibimize gitti.Garsona durumu sorduk.Oranın zenginlerinden birisi;kendi aramızdakimuhabbetimizi beğenmiş ve tabak yollamış.Garson,adamı gözüyle işaret etti.Bizlerde kadehlerimizi şerefine kaldırdık.Bir iki saat sonra;bu kez biz onların masasına meyve tabağıyolladık.Garson,anlatmıştı töreyi..Bu uygulama İzmir’de de yapılırdı..Ama;kadınlarayollanırdı.Durumu yadırgadık ama;;töre olduğu için uyduk.Bahçe işletenler deyince;aklıma bir başka öykü geldi.Vergi dairesinin batak vergi borçlarının çoğu;bahçe işleten mükelleflerden ortayaçıkıyordu.Vergi dairesi;mafya bulaşığı bahçe işleticilerinin üzerinegitmiyor,korkuyordu.Bu vergi borçlarını tahsil ettirmeye karar verdik.Birgün;bahçe işleticilerinden birini vergi dairesine çağırdık.Neden vergiödemediklerini;bu vergi borçlarını nasıl tahsil edebileceğimizi sorduk.Kendisineuygulanmaması koşuluyle adam bize şunu anlattı.84


Maliyenin adamları,geceleri hasılat haczine geliyorlar.Burası küçük yer ve herkestanınıyor,biliniyor...Maliyenin elemanları gelince;kasaya biraz para koyuyorlar.İcramemurları tutanakla o parayı alıp gidiyorlar.Borçlar da durmadanbüyüyor.Oysa;bahçe sahiplerinin hepsinin ruhsatsız silahı vardır.İcra memurlarınızbunların üzerinde para aramak isterlerse;yanlarında polis de olduğundan,bahçesahipleri çekinir ve üzerlerini aratmak istemezler.Aramayı yaptırmaz ve cüzdanlarınıçıkarıp o günkü hasılatı verirler.Adamın belirttiği yöntemi aynen uyguladık.Son olarak da;bize akılveren bahçesahibinden de ayni yöntemle vergi borçlarını trahsil ettik.Adam;bir hışımla odamıza girdi.Bizlere bağırdı,kalleş dedi,küfür etti...Ben olayçıkacak diye beklerken;Ayhan üstad adamı yatıştırdı ve şunları söyledi.”Eğer,ayniuygulamayı sana da yapmasaydık;yaşamın tehlikeye girerdi.Bu aklı seninverdiğini;bizimle işbirliği yaptığını düşünürlerdi.”Adam;”Haklısımız yahu...Ben işin bu yanını düşünmemiştim.Verin eliniziöpeyim...Ama yine de beni kazıkladınız..Helal olsun size”demiş ve gitmişti,.Müfettişlikte;bazı kez,rakibin yöntemlerini kullanmanın yararlı olduğunu buuygulama ile öğrendik.Yasa dışı işlerde;bazı kez yasa dışı davranmak gerekiyordu.Bir başka gün;benim ve Ayhan üstadın birlikte çalıştığımız odaya bir adamgeldi.İhbarda bulunacağını söyledi.Biz de ciddi ciddi adamın tüm anlattıklarınıdaktilo ile yazdık ve tutanağı imzaladık.Tüm maliyeyi ihbar ediyordu.Ona göre;temizbir müdür ya da müdür yardımcısı kalmamıştı.Herkes;bir pisliğe bulaşmıştı.Adamı yolladık ve donup kaldık.İhbarı Başkanlığa yollayacaktık ki;Defterdarkoltuğunda bir dosya ile geldi.Meğer adam;Antep’in zararsız delisi imiş.Önüne gelen memuru ihbar edermiş.Valive Defterdar adamdan yılmışlar.Bize;dosyadaki asılsız çıkmış ihbarları ve incelemebelgelerini gösterdi.Vali beyle de görüştükten sonra;adamın ifadesini çöp sepetine attık verahatladık.Yoksa;bir de soruşturmalara girişecek;ağzımızın tadı kaçacaktı.Sonraları;başka yerlerde de böyle ihbar hastası zararsız delilere rastladım.Delioldukları için;adamlar hakkında memura iftira etme davası da açılamıyordu.,Birbaşka delilik öyküsünü de İzmir’de yaşamıştım..Bir adam;Hazine avukatlarını ihbar etmişti.İzmir Defterdarı;adamın asılsız çıkmışihbarlarını içeren dosyayı önüme koydu.Adam;bir hazine evini haksız işgalediyormuş.Mahkeme kararı ile tahliyesi gerekiyormuş.Adam;gerçekten de Manisa85


akıl hastanesinden raporlu deliymiş.Evi tahliyeye gelen hazineavukatlarını,memurları taşa tutuyor ve evi boşaltmıyormuş.Adam;üç günde bir daireye gelip “Ne oldu bizim ihbar”demeye başladı.Adamınihbarını çöpe atmıştım.Sonunda;adamı kovdum.Elini çalışma masama vurup “Banabak,ben deliyimdir,ona göre”dedi.Ben de elimi masaya vurarak “Ben de deliyimulan!..Senin kaç günlük raporun var?”dedim.”Üç aylık raporlu deliymiş.”Banabak...Ben altı aylık raporlu deliyim...Bir daha bu daireye gelirsen bacaklarını kırarımsenin..”dedim.Deli deliden korkar derler..Öyle oldu.Adam;çalışma odamdan hızla çıktı..”Ben sanagöstericem...”dedi.”Defol...Daha duruyor musun “dedim.Kapıyı kapattı ve gitti.Birdaha da görünmedi.Bir deliden daha kurtulmuştum.Bir başka olayda da Burdur’da bir deli muhbire rastladım.Yalnız;onu maliye yönetimidelirtmişti.Yüzlerce vergi ihbarı yapmış;bunun bir ikisi doğru çıkmıştı.Adam;buna dayanarak herihbarı için ikramiye istiyordu.Yönetim de adama;hak ettiği ihbar ikramiyesini deödemiyordu.Olayı inceledim.Bir ya da iki ihbarla ilgili ikramiye ödenmesi gerektiğine dair rapordüzenledim.Sanırım;adama bazı ödemeler yapmışlar.Onun ihbarları da bir süresonra kesilmişti.Antep teftişini iki ayda tamamlayıp Maraş’a geçtik.Gaziantep ne denli çağdaş birkent görünümünde idiyse;Maraş ayni derecede tutucu bir kentti.Birkaç yıl önceçıkan olaylarda;alevi kadınlarının karınlarındaki bebeklerini bile öldürmüşlerdi bukentte..Kadınlar;kara çarşaf giyiyor;peçe takıyorlardı.Yaz günü;ellerinde şemsiye iledolaşıyorlardı.Nedenini sonradan gözledik.Belediye otobüslerinde;biletçiden bilet alırken;otobüsün içinde şemsiyeyi açıyor veparayı şemsiye altından uzatıyorlardı.Böylece;göz zinasını da önlemiş oluyorlarmış.Sonraları;Maraşlılara,bu kentte hafif meşrep kadınlar olup olmadığınısormuştuk..Çarşaflıların bazılarının,bu işi yaptığını anlattılar.Ancak;bizdenemedik..Korkuyorduk..O nedenle;onbeş günde bir İskenderun’a gidiyorduk.Maraş’ta iken 1969 genel seçimleri yapılacaktı.Milli Selamet Partisi lideri NecmettinErbakan;propaganda çalışmaları için Maraş’a geldi.86


Akşamları;yemek yiyip içkimizi içtiğimiz lokantaya gittiğimizde;köşeli U biçimindedizilmiş masaları gördük.Garsonlar;Necmettin Erbakan ve arkadaşlarının akşamyemeğini burada yiyeceklerini söylediler.Bizler;dört kişi;bir masaya oturup demlenmeğe başladık.Yarım saat kadarsonra;Erbakan ve partizanları geldiler.Masalara otudular.Onlara da servis başladı.Erbakan;garsonların özenle servis yaptığı bizleri fark etmiş.Garsonlara,kimlerolduğumuzu sormuş.Müfettiş olduğumuzu öğrenince;bizleri sofrasına çağırmış.Oysa;bizler,rakı içiyorduk.Erbakan’lar içmiyordu.İçki içilmesine karşıydılar.Ayhan üstad nazik davete teşekkür etti.Memur olduğumuz için bunun doğruolmayacağını söyledi.Garsonlar;bunu Erbakan’a ilettiler.Elindeki su bardağınıkaldırıp bizleri selamladı.Bizler de kadehlerimizi kaldırıp onu selamladık.Erbakan;garsonların özeninden,bizlerin önemli kişiler olduğumuzu düşünmüş;bizleribir oy deposu olarak görmüş olmalıydı.Tam bir politikacı davranışı.Sonradan;buna benzer durumları çok sık gözledim.Maliye bakanları için;ülkenin malidurumu hiç önemli değildi.Kendilerinden istekte bulunanların kaç oyu kendisine yada partisine dönecekti.Bunu düşünüyorlar ve ona göre kararlar alıyorlardı.Bunedenle de ülke;bütçe açıkları ile karşılaşıyor ve mali durum giderek bozuluyordu.Kahramanmaraş’ta ilginç olaylar yaşamadık.Çünkü;gerçekten tutucu bir ortam veyaşam biçimi vardı.Güzel bir türk hamamı vardı.Her Çarşamba oraya gidip yıkanıyorduk.Birkeresinde;hamamdan çıkmış giyinmeye gidiyorduk ki;bizi bir masaya buyurettiler.Kavun,karpuz,üzüm ve şeftali ile dolu,kocaman bir sini vardı ortada.Buz gibimeyveler;hamamın üzerine iyi gitmişti.Patronun ikramıymış.Para almadılar.Biz deogün personele meyve maliyetini karşılayacak ek bahşişler vermiştik.Burada da bir zararsız deliye rastladım.Adam;İstiklal Madalyası sahibi bir gaziidi.Odama gelip kendisini tanıttı.İstiklal Savaşı anılarını anlattı.Artık;iki günde birgeliyor ve anılarını anlatıyor ve beni ille de bir Maraşlı hatunla evlenmeye iknaetmeğe çabalıyordu.Hatta;birkaç kez,kız göstermek istedi.Turne bitene dek;adamıkırmadan idare etmeye çalıştım.Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında en önde onuyürütüyorlar ve durmadan adını bağırıyorlar,alkışlıyorlardı.O da zafer kazanmış birkomutan tavırları ile halkı selamlıyordu.MİLLİ EMLAK SERÜVENİ87


Bu müfettişlik mesleğinde ençok duyduğum söz ”Bu işten bir şeyçıkmaz”lafıdır.Hemen tüm müfettişler;işlerini eksiksiz yapıp yazdıkları mükemmelraporlara karşın;eski kötü düzenin süreceğini düşünürler.Bunun sonucunda da sıksık bunalıma düşerler.Gerçi;bu yaklaşım,tüm Türk insanlarında görülen genel birkanıdır.Böyle gelmiş;böyle gider derler.Oysa;atalar “İyilik yap denize at;balık bilmezse halik(yaradan) bilir”demişler.Ben;tümmeslek yaşamım boyunca bu özdeyişe göre,yılmadan çalıştım.Yazdığım her türdenraporun birgün gelecek işe yarayacağını düşündüm.Nitekim;yazdığım raporlaradayanılarak enaz beş hileli vergi suçu işleyen vergi mükellefi;üç memur yargılanıpsuçlu bulundular.Ayrıca;önerdiğim birçok konu yasalarda yer aldı ve uygulamayayön verdi.Bunlardan birisi de;İzmir’de yaptığım bir milli emlak ihbarı incelemesi ile ilgilidir.Gelen ihbar yazısına göre;İzmir’in Güzelbahçe semtinde deniz kıyısına ,hazinearazisine kaçak gazino ve motel yapılmıştı.Burada; fuhuş yapılıyordu.Bunu ben debiliyordum.Çevredeki yerleşik aileler;bu durumdan rahatsızdı.Her gece olay çıkıyorve huzurları kaçıyordu.Dosyayı inceledim.Binalar;deniz kıyısına kaçak yapılmış ve yıkılmaları kesinleşmiş,mahkeme hükmüne bağlanmıştı.Hazine avukatları;buraları işleten mafyadan çekindikleri için;mahkeme ilamınıuygulamaya koyup kıyıdaki .kaçak yapıları yıkamamışlardı.Maliye müfettişleri;birçokişte,ateşi tutmaya yarayan maşalar olarak kullanılırdı.Burada da öyle oldu.Gittim;binaları ve işleyişlerini yerinde gözledim.Milli Emlak müdürüne talimatverdim.Jandarma ile gidip binaları yıkacaklardı.Mahalline gitmişler.Mafyanın ayağı olan patron;gidenlere o gün,MaliyeBakanlığı’ndan gelen bir telin örneğini göstermiş.Bakan adına müsteşar yardımcısıimzalı bu belgeye göre;o günkü yıkım durduruluyor ve belirsiz güne erteleniyordu.Ayni yapıdaki bir telgraf da Milli Emlak müdürlüğüne gelmişti.Tam;mafya,bürokratve politikacı sacayağı vardı olayda.Gidenler;yıkımı durdurup geri geldiler.Ben de;telgraf emrinin bir örneğini bir yazı ekinde Teftiş Kurulu Başkanlığınayollayıp:Bakanın bilgisi dışında imzalanmışsa müsteşar yardımcısı hakkında;Bakanın bilgisi dahilinde imzalanmışsa bakan ve müsteşar yardımcısı hakkındasoruşturma açılmasını istedim.Mahkeme ilamının uygulanmasını ancak;yeni bir yasaçıkarmak durdururdu.Onun da anayasaya uygunluğu tartışılırdı.Bir yargı hükmü,bir88


yasama hükmüyle ortadan kaldırılmış olurdu ve bu durumda kuvvetler ayrılığı ilkesizedelenmiş olurdu.Başkan”Bakan hakkında nasıl soruşturma isteyebilirim”dedi telefonda..Bende;durumu Türkiye Büyük Millet Meclisi ne ihbar etmesi gerektiğini bildirdim.Bu türbir yazıyı bakanın bizzat imzalaması gerekiyordu.İmzalamazsa ne olacakt?.Ben de “Ozaman yazıyı Bakan adına imzalar ve meclise yollarsınız”dedim.Başkan işlem yapmaktan çekindi.Bu konudaki raporumu işleme koymadılar.Kimsehakkında soruşturma açılmadı.Ama;yeni bir tel emriyle;yıkımın yapılabileceğibildirildi ve aylarca sonra yıkım yapılabildi.Ancak;12 Eylül darbesinden sonra bu olay soruşturuldu.Müsteşar yardımcısı İzmir’deyargılandı ve mahkum oldu.Böylece;suç cezasız kalmamış oldu.EVLİLİK VE ELAZIĞ TURNESİBabam okumamış olmasına karşın çok demokrat bir adamdı.Bunda mensubu olduğuBektaşi tarikatinin de rolü vardı herhalde.Evlenme konusunda,tek laf etmemiş vebeni evlenmeye zorlamamıştı.1970 yaz turnesi öncesi,soyda erkek kalmadığını;ağabeyimin de evlenmediğini;bende evlenmezsem “Demirkan”ların tükeneceğini belirtip evlenmemi ve çocukyapmamı istedi.Çok şaşırdım.Şimdilerde ben de babam gibi düşünmeye başladım.Evlendim;iki oğlum ve bir kızımoldu.On lar da evlenmek istemiyorlar.Ben de babam gibi demokrat davranıyorum veevlenmeleri ile ilgili baskı yapmıyorum.Doğru mu yapıyorum acaba diye kendikendime sorup duruyorum.Ben de;eşim olacak olan Tülay’a mektup yazdım.Ankara’da buluştuk.Ona evlenmeteklif ettimÜstelik yıldırım nikahı istiyordum.Şok oldu ve kabul etti.Yıldırım nikahı gerçekleştireceğime ihtimalvermiyordu.Niyetim;yıldırım nikahı ile evlenmek ve turneye onunla birlikte gitmekti.Bir arkadaşımın akrabası Kırşehir’in Mucur ilcesinde sulh hakimi imiş.Herşeyayarlandı ve Mucur’da yıldırım nikahı ile bir hafta içinde evlendik.Turneye birliktegitmeye gelince Tülay yan çizdi.İlle de düğün,dernek istiyordu.O İstanbul’adöndü.Ben de turne yerim olan Elazığ’a gittim.Sonra;bir haftalık izin aldım.Önceİzmir’e geçip ailemi aldım..Birlikte İstanbul’a gidip düğüne katıldık.Tülay’ı alıpAnkara da bir gece kalarak Elazığ’a döndüm.89


Karayolları misafirhanesinde kalıyorduk.Atilla adlı bir karayolları avukatı vardı.O dayeni evlenmiş ve eşini İstanbul’dan getirmiş..Onlarla arkadaşlık edip iyi bir “balayıturnesi”geçirdik.Elazığ Defterdarı Esat bey bana sonraları şöyle demişti”Müfettişlerin çalışkanolduklarını bilirdim ama;bu kadarını beklemiyordum.Balayına gelmiştiniz ve gecegündüz demeden çalışıyordunuz.Çok şaşırmıştım”Gerçekten de;Elazığ’da vergi dairesi,muhasebe,milli emlak müdürlükleri teftişlerinibir başıma,üç ayda tamamlamıştım.Birgün;Defterdar bey odama geldi “Mü fettiş bey..Nasıl olsa şikayet edecekler.Bendoğrudan söyleyeyim size.Ben,Hazar Gölü kıyısına kaçak beş tane yazlık binayaptım.Yanımızdaki yine kaçak yapılmış jandarma kampından elektrik dealdım.Müdürlerim;sıra ile gidip bu binalarda tatil yapıyorlar.”dedi.Gerçekten de;bir hafta sonra,bu konuda postadan imzasız bir ihbar yazısıgeldi.Gittim;binaları ve diğer kamu kuruluşlarının kamplarını gördüm.İhbarı yırttımve çöpe attım.İyiki de öyle yapmışım.Üç yıl sonra;orası Maliye Bakanlığı’nın sosyal tesisi olarakhizmet verir duruma geldi.Böylece;yaz tatillerinde pahalı otel ve motellere gidemeyen üst personelingidebileceği yeni bir tesis kurulmuş oldu.Bir hafta sonu;biz ve Atilla ve eşi;benim vosvosa binip Fırat kenarına pikniğegittik.Güzel bir yer bulup ırmak kenarına yayılıyorduk ki;çevrede önce oniki onüçyaşlarında;sonra onsekiz yirmi yaşlarında erkekler belirdi ve bir çember halindebizlere doğru ilerlemeğe başladılar.Aklıma;Giresun turnesinde üstadların başınagelenler düştü.Tehlikeyi sezdim ve hemen toparlanıp vosvosa binip oradan hızlakaçtık.Bir daha da doğada piknik yapmayı düşünmedik.Hazar Gölü kenarındakiçeşitli kurumlara ait sosyal tesislere gittik.Sık sık otomobile binip Harput’a çıkıyorduk.Oradaki kahvehanelerde çay içip Elazığ’atepeden bakıyorduk.Harput’un yamaçlarında Ermeni mezarları vardı.Elazığ’da çoksık Amerikan plakalı araçlar görünürdü.Bunlar;Harput’ta yatan yakınlarını görmeğegelen Amerikalı Ermenilere ait olurdu.Harput’ta Bir Amerikalı diye bir tiyatro oyunubile yazılmıştı.Harput’ta ünlü bir cami vardı.Birgün,onu ziyarete gittik.Yerde;çok büyük bir halıvardı.El dokumasıymış..Dört yandan bakıldığında;dört ayrı desende görünüyordu.Birsanat harikasıydı.90


Kesin;birkaç yıl sonra çalınmıştır.Öyle bir halıya göz dikecek çok antikacı vardır.Bir de Arap Baba türbesi diye bir yatır vardı.İçinde;mumyalanmış gibi bir cesetyatıyordu.Tabut ya da sanduka olmadığı halde;beden çürümemişti.Altıyüz yıldırbozulmadan duruyormuş.Yerli halk öyle diyordu.Tülay’ı Elazığ’a getirdikten sonra Tülay “Malatya’ya gelene dek yolların ıssızlığındanve doğanın vahşiliğinden çok korktum.Sonra rahatladım”demişti.Oysaben;Malatya’dan sonra korkmaya başlamıştım.Çünkü;on gün kadar önce;bu yoldaaraçları durdurmuşlar ve soymuşlardı.O zamanlar;oralarda bu türden olaylar çokoluyordu.Tülay gelmeden önce;Malatya’dan Ertuğrul Kumcuoğlu,Bingöl’den Ayçal Ulugeçitgeldiler.Hazar kenarındaki sosyal tesis yapılarında bir hafta sonugeçirdik.Ertuğrul;evin içine girmiş bir yılanı;kapı aralığına sıkıştırıp öldürmüştü.Sonra ben;bir hafta sonu Ayçal’a gittim.Bingöl’de iki şeye şaşırıp kalmıştım.Osmanlısarayı gibi debdebeli ve büyük bir vali konağı yapılmıştı.Harcanan paralarayanmıştım.Bingöl çarşısında herkes kürtçe konuşuyordu.Kendimi;Fransa’nınStrazburg kentinde gibi duydum.Orası bir Fransız kenti idi.Ancak;tüm işyeritabelaları almancaydı ve sokaklarda almanca konuşuluyordu.Ertuğrul’a ise;Tülay Elazığ’a geldikten sonra;bir hafta sonu gittik.Çok güzel bir haftasonu geçirdik.Kişinin otomobili olunca;çok devingen bir yaşamı oluyordu.Üç ay bitince Tülay’ı İstanbul’a yolladım ve ben teftiş için Keban’a geçtim.Turneproğremımda Keban da vardı.Ankara’ya “Beni neden Keban’ayolluyorsunuz”dedim.Bir ihbar var;sonradan sana yollayacağız;onu inceleyeceksindediler.Ancak;sonradan böyle bir ihbar gelmedi.Malmüdürlüğü işlemlerini teftişettim.Keban’a ilk gittiğim gün;Keban Barajı’nı yapan Fransız inşaat firmasının sözleşmeliTürk doktoru beni telefonla aradı ve akşam içki içmeye çağırdı.”Müfettiş bey;benburaya teftişe gelen tüm müfettişleri içki masasında tuş ettim.Şimdi sırasizde”demişti.Müfettişlerin;iyi içkici olduklarına dair Anadolu’da yaygın bir kanıvardı.Akşam;Keban Simli Kurşun Maden İşletmesi sosyal tesislerindebuluştuk.Kaymakam,malmüdürü,hükümet doktoru ve adliyeciler vardı.Biz;doktor Ümit ile yanyana oturduk.Şarap içmeğe başladık.Bir galon Derdalanşarabı onun önünde bir galon da benim önümde vardı.Şaraplar;barajı yapan firmanınkantininden alınmıştı ve çok kaliteliydi.Muhabbet ederek birer galon şarabı91


itirdik.İkinciler geldi.Onları da yarılamıştık ki doktor Ümit”Müfettiş bey beniyendiniz..Ben sızıyorum.”dedi ve başı masaya düştü.Hükümet doktoru cipinebindirip onu evine götürdü.Karadenizli olan bu doktorla çok iyi arkadaş olduk.Hemen hergün Fransız firmasınındeposundan dinamit çalıp Fırat’ta balık avlıyordu.Eşi de bize yemeklerhazırlıyordu.Her gece;yiyip içip ,karadeniz fıkraları anlatıp eğleniyorduk.Turne sonrası;İstanbul’da da ben onu ağırladım.Fransız firmasından ayrılmış;Libya’yagidiyordu.Sonra;Libya’dan bir mektup aldım.”Kaddafi içkiyi yasakladıama;yabancılara serbest “diyordu.Aylar sonra;bu kez Cezayir’den mektupyazmıştı.Çok kısa yazmıştı.”Kaddafi;yabancıların da içki içmesini yasakladı” BırakıpCezayir’deki bir firmaya gitmiş.Böyle bir karadeniz uşağıydı bizim doktor...Keban’da bir de müfettiş hikayesi dinlemiştim.Keban gümüşlü kurşun madeniEtibank tarafından işletiliyordu.Maden;Osmanlıdan beri işletiliyormuş.Gerçektemaden bitmiş.Zaten;Keban’ın altı köstebek yuvası gibi olmuştu.Yerin altındadekoviller çalıştıkça yeryüzündeki yapılar sallanıyordu.Sürekli deprem oluyorgibiydi.Yöre halkının geçim kaynağı olduğundan;politikacılar Etibank’ın ekonomikolmayan madeni kapatmasına engel oluyormuş.İki yıl önce;Etibank Müfettişleri gelmiş.Madeni incelemişler.Kapatılması için rapordüzenleyeceklerini belirtip Keban’dan ayrılmışlar.Bu yaşamlarının yanlışı olmuş.Keban-Elazığ yolunda karşıdan gelen iki atlı aracı taramışlar.Müfettişler raporlarınıyazmadan ölmüşler.Sonuçta;ben gittiğimde maden hala işletiliyordu....Bir de komik bir anım var Keban’da..Arapkir İlcesi’nin üzüm bayramı varmış.Kebanıyapan Fransız firmasının genel müdürü ve Keban’ın üst düzey kişileri ile bu bayramagittik.Meydanda ;kalabalık vardı.Bizleri;kalabalığı yarıp;konuklara ayrılmış sandalyeleregetirdiler.Oturduk.Baktım;Mülkiye’de takma adı “Dört Duvar Ahmet” olan bir sınıf arkadaşım;oradaoturuyor.Ben onu;misafir kaymakam sandım ve ensesine tokadı basıp “Ne haber lanDört Duvar”dedim.Bir anda;meydana atom bombası düşmüş gibi oldu.Önce;bir bağırtı,çağırtı.Sonrasessizlik.Tüm sesler kesilmişti.Sinek vızıldasa duyulurdu.Herkes bana kötü kötübakıyordu.Yanlış birşeyler yaptığımı anladım,ama,iş işten geçmiş gibiydi.92


Ahmet;yanındaki adama işaret etti.O kalktı ve başka bir yere gitti.Ahmet,beni osandalyeye oturttu.Gürültü,patırdı yeniden başladı.Film koptuğu yerdensürüyordu.” Ne oldu Ahmet”dedim.“Ben buranın bağımsız milletvekili oldum.O nedenle;halk biraz sinirlendi.”dedi.Meğer;bizim Ahmet şeyh oğluymuş.Seçimlerde bağımsız aday olmuş ve müritlerinoyları ile milletvekili seçilmiş.Zaten;sonraları iki dönem daha,bağımsız milletvekiliseçilmişti.O zaman;yaptığım gafın büyüklüğünü anladım.Seçimlerde ben Fransa’daydım.Bunedenle;bu durumdan bilgim olmamıştı.Şeyh oğluna tokat atmanın cezası ölümmüş meğer...Ben büyük bir tehlikeatlatmışım.Ahmet;yanında bana yer vererek beni bağışlamış ve ölümden kurtarmış.Arapkir’e giderken;bir tepenin üzerindeki bir üzüm bağının yanındangeçiyorduk.Asmalarda çok güzel üzümler vardı.Aracı durdurdum ve bağcıya birazüzüm almak istediğimizi söyledik.Adam”Olur beyim”dedi ve aracın arkasını açıp;koltukların arasına bir küfe üzümboşalttı.”Ne yapıyorsun hemşerim.Biz şöyle;tadımlık birer salkım istemiştik..Alüzümlerini geri”dedik.Uzattığımız parayı da alamadı “Hergün bu eşekle bu bağdan iki küfe üzümüArapkir’e taşır,satarım..Bağın yarısını bile toplayamam..Kuşlar yiyeceğine ademleryesin beyim..Afiyet olsun”dedi ve bizi uğurladı.Dönüşte;üzümleri doktor Ümit’ebıraktık.Turneyi tamamlayıp İstanbul’a döndüm ve yeni evliliğin harra güresi içinegömüldüm.İki yıl sonra;bir başka Maliye Müfettişi Keban’a soruşturma için gitti.Konu;KebanBarajı dolayısiyle yapılan kamulaştırmalarda beş kuruşluk tarlalara beş lira ödenmişolmasıydı.Müfettiş raporunu düzenledi.Soruşturma istiyordu.Süleyman Demirel Başbakan olarak Mecliste”Biz bunu bilerek yaptık.Oradaki halkıneline biraz para geçsin.Ekonomi canlansın istedik.”dedi.Soruşturmayapılmadı.Kebanlılar da kamulaştırma paralarını Elazığ barlarında,pavyonlarındayediler bitirdiler.Bir tek;bir plastik fabrikası kuruldu ve gelişti.KIBRIS GÖREVİEvlenip İstanbul’a yerleşme ve düzen kurma çabaları içindeyken;Ankara’dan telefonedildi.Başkan;beni görevle Kıbrıs’a yollayacağını bildiriyordu.93


İlk olarak;aklıma,böyle bir yurt dışı görevin neden benim gibi kıdemsiz bir müfettişeverildiği geldi.Başkan;en baştan başlayıp bana kadar gelmiş.Kimse bu tür bir görevikabul etmemiş.Çünkü;70 li yıllarda Kıbrıs kaynıyordu.Rumlar ve Türkler biribirlerinikırıyordu.Her an savaş çıkabilirdi.O nedenle kimse bu yerdeki bir göreve gitmekistemiyordu.Başkan;kıdemsizlerin en kıdemlisi olan bana görevi görüşümü sormadanverdi.Sonraları;İran-Irak savaşı sırasında da düşüncem sorulmadan iki kez Tahran’ayollandım.Başkanlar beni;savaş alanlarındaki görevlere yollayıp “itlafetmeğe”çalışıyorlardı ama;başaramadılar.Her kezinde görevi tamamlayıp sağ vesalim eve döndüm...Kıbrıs’taki görev;Kıbrıslı Türklerin kurup işlettiği bir sigara fabrikasının Tekel’edevriyle ilgiliydi.Devir fiyatını ben belirleyecektim.Görev öncesi;İstanbul’daki Tekel Genel Müdürlüğü’ne gittim.O zamanlar;Türkiye’defiltreli sigara üretilmiyordu.Filtre makinası imal eden yabancı ülkeler;Amerikan veİngiliz sigara üreticilerinin etkisinde kalarak;Tekel’e bu teknolojiyisatmıyorlarmış.İşte;Kıbrıs’ta bu teknoloji devralınacak ve Türkiye için de filtrelisigara üretilecekti.Lefkoşa hava alanına indim.Uluslar arası niteliği olan bu hava alanının da biziilgilendiren yönü varmış!...Uluslar arası havacılık örgütü;Avrupa’dan Orta ve UzakDoğu’ya giden uçakları yönetmek ve yönlendirmek ve bu uçaklara yer hizmetleri veikmal sağlamak için Dalaman’da bir uluslar arası hava alanı açın demiş.O zamankiTürk hükümeti bu yatırımı yapılabilir bulmamış.Askeri nedenlerle de bu proje cazipgelmemiş.Bunun üzerine teklif Kıbrıs Cumhuriyeti’ne götürülmüş ve Lefkoşa uluslar arası havaalanı statüsüne yükselmiş.Söylenenlere bakılırsa;adaya turistlerin bıraktığı paradandaha çoğunu uçaklar bırakıyormuş.Hava alanında beni Büyükelçilik’ten bir ticari ateşe karşıladı.Bavulumu alıp pasaportkontrolüne gittim.Rum polisi;pasaportumu incelemeğe başladı ve bu arada yüzümde bir flaşpatladı.Fotoğraf makinesi ile resmimi çekmişlerdi herhalde.Öyleymiş.Atina ve Moskova’dan kimliğimi ve adaya neden geldiğimi araştıracaklarmış.Ozamanlar adayı yöneten Makarios Rus yanlısı tanınıyordu.Ben orada iken;Kıbrıs Cumhuriyeti seçimlere hazırlanıyordu.Makariosu destekleyenAkel komünist partisi”Daha iktidara gelmemiz için vakit erken..O nedenle bana oy94


vermeyin!..”diyerek yandaşlarına propaganda yapıyordu.Zaten;bu durumsonucu;Türk askeri,adanın Rus etki alanına girmesinin önlenmesi için Kıbrıs’açıkmıştı.Amerikalılar açısından olay buydu.Ticari ateşe beni doğru büyükelçiye götürdü.Odasına girdiğimde;yanında bir sivil kişivardı.Bana ku kişiyi “Bayraktar”olarak tanıttı.Kıbrıs’ta gizli çalışan TMT yani TürkMukavemet Teşkilatı vardı.Bayraktar;Türkiye’den gelmiş birisiydi ve bu örgütünbaşıydı.İllerde “sancaktar”lar vardı.Sonradan;bu bayraktarın bir maliye mifettişiarkadaşımın dayısı olduğunu öğrendim.Büyükelçi briç bilip bilmediğimni sordu.Biraz bildiğimi ve oynadığımısöyledim.Dördüncü arıyorlarmış.Büyükelçi,Bayraktar,elçilik müsteşarı ve ben;yurdadönene dek hemen her gece;Büyükelçilik malikanesinde briç oynadık.Tanışma faslından sonra;Lefkoşa’nın Türk kesimindeki Saray Oteli’ne yerleştim.Bana;Lefkoşa görünümü güzel olur diye;sekiz katlı otelin yedinci katında bir odavermişlerdi.Gece;yatmak için saat 24.00 sularında odama geldim.Soyunuyordum ki;kentin rumtarafından uçaksavar ateşi başladı.Arada;karşılıklı ateş açılırmış “yeşil hat“boyunca...Ben onlardan biri sandım.Ancak;uçaksavar mermileri,benim odanıncamlarını kırmış;duvara saplanıyordu.Hemen yere yattım ve sürüne sürüne kapıyagidip kapıyı açtım ve odadan çıktım.Bu arada;bizim taraftan da uçaksavar ateşibaşladı.Beş dakika kadar karşılıklı kesik kesik ateş faslından sonra,ortalık yatıştı.Otelyönetimi;binlerce kez özür diliyordu.Beni bu kez;birinci kattaki bir odayataşıdılar.Rumlar;beni bir şey sanıp bana “Hoş geldin”demişlerdi.Ayrıca;buolaydan,adamların güçlü bir istihbaratı ve bizim yanda işbirlikçilerinin olduğuanlaşılıyordu.Benim kaldığım odayı hedef alıp ateş etmişlerdi.Şansım varmış;bubadireden yara bile almadan kurtuldum.Ertesi gün;adanın iki yeminli mali müşavirinden biri olan Rüstem Tatar iletanıştım.Bu kişi ile;savaştan sonra da çalışmak alnıma yazılıymış.O Ekonomi veMaliye Bakanı iken;Kıbrıs Türk Federe Devleti’ne gelip bir Maliye Teftiş Kurulukurmuştum.Bu kurula başkanlık yapmıştım.İşletmenin muhasebe belgelerini ve yeminli mali müşavir raporlarını alıpincelemelere başladım.Ertesi gün;ticaret ateşesinin aracı ile güney Kıbrıs’a geçip;işletmenin fabrikalarınıyerinde görmek üzere Larnaka ve Limassol kentlerine gittik.95


Yeşil Hat’tan Lefkoşa’nın rum kesimine geçer geçmez yunan askerleri ile sivilhalk;gördükleri her yerde laf atmaya ve küfür etmeye başladılar.Amaçları;olayçıkarmaktı.Ancak;biz sesimizi çıkarmadık ve Larnaka’ya vardık.Larnaka Sancaktarı Mülkiye’den sınıf arkadaşım İsmet Kotak çıktı.Fabrikayıgezdik,oturup bir öğle yemeği yedik.Mülkiye’deki diğer Kıbrıslı arkadaşlarısordum.Bir tanesinin rumlara casusluk yaptığı için öldürülmüş olduğunuöğrendim.O zaten,Mülkiye’de de İngiliz Büyükelçiliğine sık sık girer çıkardı veİngilizlerle görüşürdü.Kıbrıs’ta gizli teşkilat öldürmüş adamı.Limasol’a öğleden sonra gittik.Fabrikayı gezip;akşam Lefkoşa’nın türk kesiminedöndük.Güneyde yaşam,türkler açısında güvenli değildi.Lefkoşa’da gergin bir ortamda yirmi gün geçirdim.Raporumu hazırlayıp yurdadönerken,sevinçliydim.Tek kazancım o sıralar tüm evrende gösterimde olan “LoveStory” filmini;ingilizce olarak;film daha Türkiye’de oynatılmaya başlamadanseyretmek oldu.Bir de ufak tefek armağanlar getirmiştim.Buna karşılık;bu kısa Kıbrıs görevim;sonraki yurt dışı görevlerimde canımı sıkanolayların ortaya çıkmasının da başlangıcı oldu.Ticari ateşeyi,yıllar sonra Bükreş’te yeniden gördüm.Kıbrıs günlerini andık ve oanlattı.Ben Türkiye’ye döndükten birkaç ay sonra;bir Uçar Demirkan daha adayagelmiş.Yeni gelene “Ben Uçar Demirkan’ı tanırım.Siz o değilsiniz” demiş.Adam“Suuusss!”işareti yapmış.Başkaca bir açıklama yapmamış.Onun söylediğine göreMİT(Milli İstihbarat Teşkilatı) elemanı;bir iş için,benim kimliğim ile adaya gelmiş.Sonradan;bu MİT elemanı hayaleti peşimi bırakmadı.Yurt içinde ve yurt dışında beniizledi ve rahatsız etti.Herekes beni bu gizli örgütün elemanı gibialgılıyordu.Özellikle Dışişleri personelinde böyle bir ön yargı gözlüyordum.HOLDİNG İNCELEMESİİstanbul’da çalışırken;başkanlıktan “gizli”işaretli bir görev geldi.Sonradan,büyük birfutbol takımının yöneticisi olan bir kişinin babasının yönettiği;İstanbul’da kurulu birholdingte vergi incelemesi ve kambiyo incelemesi yapılması isteniyordu.Başkan telefon edip beni Ankara’ya çağırdı.Bu görevin Milli İstihbarat Teşkilatı’ndangeldiğini ve incelemeler sırasında başka tür bilgi ve belgeler araştırılacağını söyledive beni dönemin Maliye Bakanı’na çıkardı.96


Bakan’ın açıklamalarına göre;devrik Başbakan’ın iş arkadaşı olan ve Yunanistan’akaçmış bulunan Ermeni asıllı bir vatandaş ile Ermeni kökenli bir holding partonuarasındaki bazı ilişkileri araştırmam gerektiği söylendi.Mart 1972 ihtilalinden önce;bu konularda Yön dergisinde ve başka gazetelerdezaten birçok haberler çıkmıştı.Önce;Ankara Milli Kütüphanesi’ne gidip eskiyazılardan bulabildiklerimi okudum.Konu hakkında derinlemesine bilgi sahibioldum.Sonra;İstanbul’a dönerek kamuflaj vergi ve kambiyo incelemelerinebaşladım.Ancak;vergi incelemeleri sırasında;bana bu gizli görevi açıklayan MaliyeBakanı’nın,bakan olmadan önce,holdingin mali müşavirliğini yaptığını ve bordroluolarak holdingten ücret aldığını saptadım.Bu benim için tam bir sürpriz olmuştu.Artık;gizli incelemelerin hiçbir anlamı kalmamıştı.Çünkü;belgeler ayıklanıp dosyalarbana ibraz edilecekti.Durumu Başkan’a aktardım.Yine de ;açık kayıtlardan bilgi vebelgeye ulaşırmıyım diye incelemeleri sürdürmem istendi.Ben d e şirketin geriyedönük iki yıllık vergi ve kambiyo işlemlerini inceliyordum.Üç dört aysonra;Başkanlık’tan bir dedikodu geldi.Güya ben;incelemeleri gereksiz yereuzatıyormuşum.Bu gelişmeden;Teftiş Kurulu Başkanı’nın da incelenen kişinin tarafında yer aldığınıanladım.Holdig;karşı atağa geçmiş,beni yıldırmayaçalışıyordu.Zaten;incelemelerden,istenen anlamda bilgi ve belgeçıkmıyordu.İncelemeleri kısa kestim.Kmbiyo incelemeleri sırasında;hukuka göre yurda getirilmesi gereken dövizleringetirilmemiş olduğunu saptadım.Bu paralar;yurt dışında her türden yasal olmayanişlerde kullanılıyor olabilirdi.Saptadığım bu tür yabancı paraları Holdinge bildiriyorum.Onlar da yurda getiripTürk parasına çeviriyor ve kayıtlara geçiyorlardı.Bu konuyu Holding patronu ile konuşmak istemiştim.Hep bu kişinin yurt dışındaolduğunu söylüyorlar ve benimle görüştürmekten kaçınıyorlardı.Oldukça önemlimiktarlardaki yabancı parayı yurda getirttim.Bundan sonradır ki;Holding patronu banimle görüşmek istedi.Sonunda yurdadönmüştü!...Ben de “Buyursun,gelsin”dedim.Holding patronu büroma geldi.Yakışıklı ve dinç görünümlü,yaşlıcabirisiydi.Hoşbeşten ve hatır sormalardan sonra”Müfettiş bey;ne kadar dövizistiyorsanız söyleyin.Yurt dışından getirteyim.Bu incelemeleri biran önce97


itirin”dedi.Aklınca;biraz da benimle dalga geçiyordu.Ben de;incelemeler sürdükçesaptadığım dövizlerin gelmesinin yeterli olacağını söyledim.Adam;benimle alay etmekte haklıydı.Nasıl olsa;bir biçimde yine Türk liraları dövizegizlice çevirilip;kuryelerle yine gizlice yurt dışına yollanacaktı.Holding patronuna şunu söyledim:Atladığınız bir konu var...Gelecek yıl,bu dövizlerikazanç olarak beyan edip vergilerini ödemek zorunda kalacaksınız.Bunun üzerineadam,alaycı tavrını bıraktı ve sapsarı oldu.O ve mali danışmanları, işin bu yanınıdüşünmemişlerdi.Ancak;Holding patronunun ne denli güçlü olduğunu olayların sonrakigelişmelerinden öğrendim.Ben incelemeleri tamamlayıp kesin raporlarımıyazınca;bu raporlardaki dövizleri yurda getirmemek ve hapis cezasından kurtulmakiçin Türkiye maliye tarihinde ilk “kambiyo affı”nı çıkarttı.Maliye Bakanı halaadamıydı.Önemli ölçüde dövizin yurt dışında kalmasını sağladı.Ben yine de;yurt dışında kalan dövizlerin de vergilerinin aranması gerektiğine dairrapor yazıp görüşümü bildirdim.Keçe Mesut takma adlı bir Gelirler Genel Müdür yardımcısı beniaradı.Hükümet;benim raporuma karşın bu tip kişilerden yurt dışındaki dövizlerinedeniyle vergi de almak istemiyormuş..Üzerinde Maliye Bakanı’nın yoğun baskısıvarmış.!...Sorunu nasıl çözümlediler bilmiyorum.O bürokrat da,muhtemelen bu türbaskılara fazla dayanamatıp genç yaşta öldü gitti.Bu olay;meslek yaşamımda yediğim ilk tokat oldu.Mülkiye’de ne ideallerleyetişmiştik.Hukukun ne denli önemli olduğunu düşünüyorduk.Oysa;gerçeğin öyleolmadığını,kişiler için hukukta sapmalar yapıldığını gördüm.Ayrıca;bu olayadek,Maliye Müfettişlerinin yaptığı işlere kimse karışmaz ve yazılan raporlar üzerinegereği yapılırdı.Kanımca;bu olayla Maliye Teftiş Kurulu da yara almış oldu.İlk kez;kambiyo kaçakçısı,vergi kaçakçısı bir holding patronunun korunması içinmevzuatın değiştirildiğini ve bürokratların baskı altında tutulduklarınıgözledim.Belki de;MİT’in bu adam hakkındaki istihbaratı doğruydu.Diğer yandan;buolayın benim mesleki heyecanımı,çalışma ve sorun çözme isteğimi azaltmadığısöylenemez.Zaten;bundan sonra,Türkiye’nin çivisi çıktı.Benzer olaylar sık sık yaşanmayabaşladı.Hatta;müfettişlere bile baskı yapmayı denemeye başladılar.98


Nitekim;sonraki yıllarda İzmir’de yaptığım bir soruşturma sonunda;bir vergi şefiniirtikap,korkutarak rüşvet alma suçundan savcılığa ihbar etmiştim.Aleyhinde sağlamdeliller ve ifadeler vardı.Adamın emekliliğine birkaç ay kalmışmış...Bu suçtan hüküm giyerse emeklilikhakkını yitirecekmiş.Gerçekten de emekli mevzuatında bu konuda hüküm vardı.Başkan yardımcısı aradı ve durumu anlatıp suçun yapısını değiştiripdeğiştiremeyeceğimi sordu..Devrede;zamanın Milli Eğitim Bakanı varmış ve bunu oistiyormuş.Ben de;”Sakın raporumu geri yollayıp değişiklik istemeyin...Hiçbir biçimde raporudeğiştirmem”dedim.Sonradan;olayın şöyle geliştiğini öğrendim.Soruşturma sırasında ifade veren ikikişiyi ikna edip savcılığa yeniden ifade verdirmişler.Birisi sarhoş olduğu için,;diğeride benden korktuğu için öyle ifade verdiklerini söylemiş va adamı kurtarmışlar.Günümüzde;ülkemizde hukukun “guguk”olduğuna dair alaycı ifadelervardır.İşte;hukuk guguk olmaya 1970 li yıllardaki bu tip olaylarla başlamıştır.Çünkü;buna benzer çok olaylar gözledik..Örneğin;müfettiş defterdar hakkındasuçludur diye rapor düzenliyor;yetkili Danıştay dairesi de adamı suçlu buluyordu.Bukarara itiraz eden defterdarın itirazı Danıştay Genel Kurulu’nda reddediliyor;yanisuç vardır,deniliyordu.Ancak;Danıştay kararında belirlenen davaya bakmakla görevli adli yargımahkemesi”suç yoktur” diye karar veriyordu.Üstelik;Yargıtay da suç olmadığına dairkararı onaylıyordu.Doğrusu;bu hukuk düzeninin nasıl bir hukuk olduğunu anlamakta güçlük çekiyordukve hala da çekiyoruz.Politikacılar,işi o denli ileri götürdüler ki;vergi borçlularını sıkıştırıp vergi tahsilatınıhızlandırmaya çalışan müfettişlerin bu görevlerini yapmasını engellediler.MaliyeBakanları da buna önayak oldular.İki kez;Maliye Teftiş Kurulu ;Maliye Bakanlığı’nın merkez teçkilatını ,genelmüdürlükler işlemlerini denetlemek için proğram yaptı.Zamanın bakanları,bu teftişiznini verdiler ve proğramları onayladılar.Sonra,iptal ettiler.Herhalde;ilgili genelmüdürler;yaptıkları usulsüzlüklerin ve kanunsuzlukların;bakanların kendi emirlerinedayandığını.sayın bakanlara anımsatmış olmalılar!...HAYALİ İHRACAT İNCELEMESİ99


Birgün;Başkanlık’tan gelen bir emirle;Maliye Başmüfettişi İlhan Özerbaşkanlığında;ben,Recep Bodur ve Turhan Yetkin;den oluşan bir vergi incelemeekibi oluşturuldu.Görevimiz;hayali ihracat incelemesiydi.Turgut Özal’ın önerisi ile;ihracatı teşvik ediparttırmak için;ihraç edilen malların bünyesine giren vergilere karşılık;mal ihraçedenlere Hazine’den para ödeniyordu.Bir Bakanlar Kurulu kararına dayanan vesonradan;Başbakanlık yapmış Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hapsedüşmesine dek gidecek olan hayali ihracat incelemeleri başlamışoldu.Başbakan;haklı olarak,yeğeninin yasa dışı davranışının kendisine maledilemeyeceğini ileri sürmüştü!...Hayali ihracatta;ihracat yapılmadığı,yani yurt dışına mal çıkmadığı ya da ucuz mallarihraç edildiği halde;ihracat yapılmış gibi haksız vergi iadesi alınıyordu.Bir yandanda;yurt dışındaki karaparalar yurda getirilmiş ve ihracat bedeli olarak aklanmışoluyordu.Konuyu İlhan Özer üstadla tartıştık.Bu incelemelerin;gümrük müfettişleri ile işbirliğiyapılarak;yurt dışında,malların gittiği ileri sürülen ülkelerde yapılacak karşılıkincelemeler ile yürütülmesi gerektiğini savunduk.Üstad;bu işin vergi incelemesiyoluyle yapılacağını belirtti.Böylece;işe baştan yanlış girmişolduk.Nitekim;sonradan,incelemeler yurt dışında yapılan incelemeler ile yapılabildive bazı kişiler mahkum oldular.Nitekim;daha önce;Tuna Nehri üzerinden Avusturya’ya ve Almanya’ya kaçak fındıkihracı;Alman gümrükçüleri ile işbirliği yapılarak çözümlenmişti.İş ihbarlıydı.Bazı firmaların hayali ihracat yaptıkları belirtiliyordu.Vergiincelemelerini;aramalı inceleme olarak yapacaktık.Yani;gizlice firmaların işyerlerinde ve ilgililerin evlerinde arama yapıp bulunacak belgelere dayanılarakincelemeler yapılacaktı.Bana;canlı hayvan ihracatçısı olduğu belirtilen bir firma;Turan’a derin kuyu supompası ihraç eden bir firma;Recebe tekstil ihraç eden bir firma düştü.Bu firmaların hayali ihracat yaptıkları sonradan çok açık olarak ortayaçıktı.Örneğin;sanayi odasından bilirkişi görüşü istediğimizde;Türkiye’de derin kuyusu pompasının yapılamadığını öğrenmiştik.Ancak;firma bu pompalardan ihraçettiğini ileri sürmüş ve büyük miktarlı vergi iadeleri almıştı.Olmayan malları ihraçetmiş gibi göstermişti.100


Mali polis ile işbirliği yaparak;firmaların işyerlerinde ve sahiplerinin ev adreslerindearama yapmak için mahkemeden karar aldık ve aramaları yaptık.Benim inceleyeceğim firma;at eti,salyangoz,kerevit,kurbağa ihraç ediyorgörünüyordu.Limited Ortaklık olarak kurulmuş firmanın,Eminönü’ndeki işmerkezine gittik.Yanımda,mali polis elemanları da vardı.Arama kararınıgösterip;bulunan tüm defter ve belgeleri çuvallara doldurduk.O sırada;bir mali polis elemanı,duvarlara vuruyordu.Duvarın bir yerinden tok bir sesgeldi.Sanki;duvarın orası örülü değildi.Aramada;bir de silah bulmuştuk.Tabancaruhsatlıydı ve firma sahibinindi.Firma sahibine duvarda ne olduğunu sorduk.Masanın altında bir düğmeyebastı.Duvar iki yana doğru devinerek açıldı.Uzunlamasına,ambar gibi bir yer çıktıortaya.Ambarın sonunda;silah atışlarında kullanılan karton hedeflerden vardı.Polis”İyi atıcımısın”dedi.Adam”iyi atarım”dedi.Polisin verdiği silahı,hedeflerden birineboşalttı.Hedef kartonunu,makaralı düzenekle bulunduğumuz yeregetirdik.,,.Hedefte üç isabet vardı.Polis,bu duruma çok bozuldu.”Görüşürüzsonra”dedi.Adamı ve eşyaları alıp;mali polis binalarına gittik.Ünlü,Sansaryan handaki EmniyetMüdürlüğü’ne gittik.Aramaları tamamlayan diğer arkadaşlar da oraya geldiler.Bizlerve mali polis elemanları;birlikte adamları sorgulamaya başladık.Önce direndiler.Ancak;polisin bazı ikna edici yöntemleri ile bülbül gibi şakımayabaşladılar.Hayali ihracatı;paraların nerelerden geldiğini anlattılar.Ancak;güneş batmış ve akşam olmuştu.Mali polis;sorgulamayı ertesi günsürdüreceğimizi söyledi.Oradan ayrıldık.İkinci yanlışımızı yapmışız.!...O zamankiifadelerini adamlara imzalatmadan oradan ayrılmıştık.Ertesi sabah Mali polis şefi Üstadı aradı.Telefonda”Biz bu işte yokuz.!..Aklınızınalamayacağı kadar yukarı makamlardan;bu adamları serbest bırakmamız için baskıyapıldı..Gelin,adamlarınızı alın..”dediler.Biz de gidip belgeleri aldık.Adamlar,serbest kaldılar.Sonradan;CumhurbaşkanlığıGenel Sekreterliği’nden polislere baskı yapıldığını duyduk.Oysa;adamların hepsininikişer üçer ülke vatandaşı olduklarına dair pasaportları vardı.O zamanlar,çiftevatandaşlık olayı yoktu.Hem Türk,hem Fransız,İngiliz,Suriye pasaportlarıtaşıyorlardı.Sonradan ;içlerinden birisi,bir Anadolu futbol klübünde başkanlık bileyaptı ve o zaman,mayfa elemanı olduğu ileri sürüldü.101


Benim adamım;serbest kalır kalmaz,yurt dışına kaçmıştı.Fransa’ya kaçmış ve canlıhayvan işlerini,yeniden ve şikeli olarak kurdurduğu bir limited şirket aracılığıylesürdürmüştü.Bu sonradan kurulan ortaklığın sorumlusu da;bir Karadeniz futboltakımının başkanlığını uzun süre yürütmüştür.Yurt dışına kaçan hayali ihracatçının;yurt dışında döviz bırakarak Türk ParasınınKıymetini Koruma mevzuatına aykırı davrandığını belirtip savcılığa suç duyurusundabulunduk.Vergi incelemeleri sonucunda;trilyonluk vergi matrahlarıbulduk.Adam;yurda dönmediğinden bu vergiler aranamadı.Turhan Yetkin’in adamıysa;onunla dalga geçiyordu.O yurt dışına kaçmamıştı.Derinkuyu su pompası imal edip ihraç ettiğini belirten bu adamın,bir fabrikası bileyoktu.Bir ingilizle evli olan adamın,bir de İngiliz pasaportu bulunuyordu.Turhan;vergi inceleme tutanağı düzenlemek için adama davetiye yazısıçıkarıyordu.Posta;adamı bulamıyor ve davet yazıları geri geliyordu.Oysa;her sabahadam Turhan’la ayni vapura binip Karaköy’e geliyor ve vapurdan inerken”NasılsınızTurhan bey”diye hatırını sorup Turhanı çıldırtıyordu.Adam;tam bir üçkağıtçıydı.Postacıları atlatıyor ya da ikna ederek tebligatları almıyordu.Turhan’ınvergi inceleme raporu yazması için tebligat yapması ve adamın incelemeyegelmemesi gerekiyordu.Sonunda;yine adamın yeni bir adresini saptadı ve bu kez davetiye yazısını yoklamamemuru eliyle tebliğ etmek istedi.Posta yönetimine güvenini yitirmişti.Yoklama memuru;belirtilen adrese gitmiş.Üç kişi oturuyormuş.Aradığı ismisöylemiş.”Buradaydı.biraz önce çıktı.İstersen seni gittiği yere götüreyim”demişbirisi.Yoklama memuru onunla binadan çıkmış,bir taksiye binmişler.Adam;bir süre sonrataksiyi durdurup yoklama memurunu indirmiş “Aradığın adam bendim..Turhan beyeselamımı söyle”demiş ve taksiyle uzaklaşmış.Turhan neredeyse;çıldırıyordu.Ben de;benim incelediğim firma hakkında;İzmir’deki bir firma ile ilgili olarak bilgiistemiştim.O firma sahibi de;Fransız lejyonunda çalışıp Türkiye’ye geri dönüpyerleşmiş bir tipti.Yoklama fişi geldi.Fişteki bilgilere göre;yoklama memuru belirtilen adresegitmiş.Duvarların üzerleri cam kırıkları ve dikenli tellerle kaplıymış.Yine de tırmanıpiçeri bakmış.Bahçede;iki tane Doberman köpek varmış.Kapıyı çalmış.Kimseaçmamış.O da çok korkmuş ve ısrarcı olup bilgi almadan ayrılmış.102


Recebin incelediği adam da;sonradan Yahya Demirel’in gizli ortağı olarak ortayaçıkmıştı.Böylece;bizim,ülkedeki ilk hayali ihracat incelemelerimiz;Üstadın ürkekyaklaşımı nedeniyle;tam bir fiyasko ile sonuçlanmıştı.Oysa;sonradan;Yahya Demirel’in mobilya ihraç ediyorum diye Kıbrıs’a yolladığımalların;Kıbrıs’a işlenmemiş sunta olarak indiği;pahalı tekstil ürünleri yerine,kırpıntıkumaş ihraç edildiği;yurt dışında yapılan incelemelerden anlaşılmış vekanıtlanmıştı.Bu nedenle;Yahya Demirel ve ortakları yargılanıp hüküm giymişler vehapis yatmışlardı.Yahya Demirel olayını araştıran gümrük müfettişi;ben Kıbrıs’ta Teftiş KuruluBaşkanlığı yaparken Kıbrıs’a geldi.Benim emrimdeki müfettişlerin yardımıylaMağosa gümrüğünden sunta ve kereste girişi yapıldığı kanıtlandı ve Yahya Demirelmahkum oldu.Sonradan;birçok hayali ihracat incelemeleri yapıldı.En son olarak;2000 li yıllarınbaşında Balina Operasyonu;Örümcek Operasyonu;Malki Opersayonu gibi polisiyeoperasyonlarla;hayali ihracatlar her yönleriyle kanıtlanabildi.Sırası gelmişken;bir başka arama anısını da belirteyım.Yine İstanbul’daçalışıyorduk.Servet Eröcal adlı genç bir maliye müfettişi;ünlü bir sinema prodüktörüile ilgili bir kambiyo suçu ihbarını inceleyecekti.İncelemeye aramalı başlamakistiyordu.Doğrusu da oydu.Mahkemeden arama kararını almadan önce bizden yardım istedi.Altı ayrıadreste;ayni anda arama yapılması gerekiyordu.Bizler de yardımcı olacağımızısöyledik.Arama kararı almadan önce;ihbardaki adreslerin gözden geçirilmesi vedoğruluklarının saptanması gerekiyordu.Servet’e bunu yapıp yapmadığınısorduk.Araştırmadığını belirtti.Üç müfettiş bir otomobile doluşup adresleri gezmeğe başladık.İlk adressahteydi.İkincisini;ihbar edilen kişinin iki yıl önce terk attiğini öğrendik.Üçüncü adrese gittik.Şişli’de alımlı bir yapı,bir eski konaktı.Kapısında iki polisduruyordu.İlk olarak aklımıza gelen;mali polise de benzeri ihbarın yapılmış olacağıve onların olaya el koyup arama için bizden önce geldikleriydi.Polislerle selamlaştık ve neden orada durduklarını sorduk.Meğer;polisler binayıkorumak için oradalarmış.Çünkü;zamanın Cumhurbaşkanı İstanbul’a geldiğinde;obinada kalıyormuş.İhbar edilen tam bir üç kağıtçıymış.Tüm adresleri neredeysesahteymiş.103


Olaya çok gülmüş;bir yandan da dehşete düşmüştük.Ön incelemeyi yapmadanarama kararı alıp gelsek;Cumhurbaşkanının evini polislerle basmış durumadüşecektik.!...Adam;üç kağıtlarını çevirirken;bir yandan da Maliye ile dalga geçmişti.İzmir’de de benzer bir olaya tanık oldum.Adamın birisi;mükellefiyetini kurdurmuş vefakat yıllık beyannamelerini hiç vermemişti.Vergilemeyi yapabilmek için adamın işadresine davetiye çıkarmışlar.Resmi yazıyı içeren zarf;postacının “Bu adreste vergidairesi var”şerhiyle geri dönmüştü.Bu olaya da çok gülmüştük.Adam;vergi dairesiadresini işyeri adresi olarak bildirmiş ve vergi dairesi;adresin doğruluğunu dahaönceden yoklam ile saptamamıştı ve bu olaya yol açmıştıHURDA DEMİR İNCELEMELERİ1972 yılında Türkiye çapında hurda demirden demir ürünleri imal edenler,vergiincelemesine alındı.Bana da iki ya da üç firma düşmüştü.Yurt dışından hurdaya ayrılmış gemiler yurda hurda olarak ithal ediliyor;gemi sökümyerlerinde sökülüp demir haddehanelerine satılıyordu.Çok karlı birişti.Geminin,örneğin uskur,dümen gibi kullanılabilir parçaları sökülüp ayrıca;çalışırdurumdaki gemilerde kullanılmak üzere açıktan satılıyordu.Vergi incelemelerindenamaç;bunları saptamak ve bir de geminin demir ağırlığına göre;satılan hurdamiktarını gözden geçirip açıktan satışları gözden geçirmekti.Bir firmanın gemi sökmediği halde;bir haddehaneye büyük miktarlı bir hurda demirsatış faturası düzenlemiş olduğunu saptadım.Bunun naylon fatura olduğunudüşümdüm ve adamın hesaplarını inceledim.Gerçekten de;karşılığı bulunmayan birnaylon fatura sözkonusuydu.Firma sahibini konuyu görüşmek üzere büroya çağırdım.Adam geldi ve konuyle ilgilisorduğum tüm sorulara yanıt verdi ve faturanın gerçek olduğunu ilerisürdü.Adam;bu satış faturasını kendi muhasebesine de yazmamıştı.Budurumda;canının yanacağını ve kendisinden vergi ve ceza arayacağımızısöyledim.Nuh dedi peygamber demedi.Tutanağı düzenledim,adam tutanağıimzaladı,raporu yazdım ve vergi dairesi raporuma dayanarak cezalı vergilemeyiyaptı.104


Birkaç ay sonra;adamın bağlı olduğu vergi dairesinin müdürü aradı.Raporuma göresalınmış vergi ve cezalara itiraz edilmiş.İtirazda,mükellefte hata vardır deniliyormuş.Mükellef;itiraz dilekçesinde “Ben müfettişe gitmedim,tutanakimzalamadım.Tutanaktaki ifadeler benim değil.Dolayısıyle;vergilemeyikaldırın”diyordu.Adamın,davetim üzerine bana kendisi yerine bir başkasını yollamışolduğunu anladım.Konuyu üstadlarla tartıştık.Onlar”Mükellefte hata yapmışsın.İncelemeyi yenidenyapacaksın”dediler.Ben;vergi incelemesini yeniden yapamayacağımıbiliyordum.Adam ifadeye gelmeyecek ve vergiyi zamanaşımına uğratmağaçabalayacaktı.Oturdum;adamın itirazına bir vergi dairesi savunma taslağı hazırladım.Anladığımkadarıyla;adam,bir çalışanını bana yollamış ve müfettişe şunları söyleyeceksindemişti.Nitekim,bana ifadeye gelen kişi bir işçisiymiş.Hazırladığım savunmada;olayıanlattım ve sorduğum soruların yanıtını yalnızca mükellefin bildiğinibelirttim.Mükellef;idareyi aldatmış,yanıltmıştı.İdare mükellefteyanılmamış,mükellef idareyi yanıltmıştı.Benim bu savunmamı vergi dairesi itiraz komisyonuna yollamış ve komisyon davergileri onaylamıştı.Ben;bir yandan da adamı ve işçisi hakkında;resmi makamlara yalan söylemek veresmi makamları aldatmak açısından suç duyurusunda bulundumAradan aylar geçmişti.Bakırköy Asliye Ceza mahkemesinden tanık olarakçağırıldım.Mahkeme;bu kişilerin hakkındaki davaya bakıyormuş.Mahkemeyegidince;bana gelen işçi ile yanındaki adamı gördüm.İlk kez;adamı oradagörüyordum.Hakim;benim yeminli tanık olarak ifademi aldı.Ben de olayı olduğu gibianlattım.Sonuçta;kabili temyiz olmamak üzere her ikisini de ikişer ay hapsemahkum etti.Mahkemeden çıkarken,Polislerin arasında hapishaneye giden adam”Yaktın benimüfettiş...Çıkınca ben de seni yakacağım” dedi.Ben de “Sen hiçbir şeyyapamazsın...Sen havlayan bir köpeksin..Ayrıca;seni ben yakmadım.Sen kendikendini yaktın”dedim.Başka bir hurdacıya da vergi salınacaktı.Adam;oğlu ile vergi incelemelerininsonunda düzenlenen tutanak için geldi.Tutanağı imzaladık.Karadenizli şivesiyle “De105


akalım mufettiş bey..Ben ne kadar ek vergi ödeyeceğim.”dedi.Ben de kabataslakbir hesap yapıp bir sayı söyledim.Adam çok kızdı..”Uyy mufettiş bey..Ha sen benim ocağıma incir diktin.Ha ben şimdiseni ne edeyim mufettiş..”dedi.Tehdidi anladım ve adama “Bana bak...Ben dekaradenizlilere damadım.Bana bir kötülük yaparsan;ananın rahmine gizlensen deseni bulurlar!...Bunu benden iyi biliyorsundur değil mi”dedim,Adamın oğlu benidövmek üzere ayağa fırladı.Adam;mesajı almış ve anlamıştı.Oğlunun üzerimeyürümesine engel oldu.“Kimlerdensin”dedi.Ben de “Kimlerden olduğumu demem.Boşver bukonuları”dedim.Bu kez;ağız değiştirdi.”Uyyy..Mufettiş bey..Sen beni yanlış anladın...Yokmudurbunun bir kolay yolu daaa...”dedi.Bu kez;rüşvet teklifine hazırlanıyordu adam...“Bak yine yanlış yapıyorsun1..Bana hakaret ediyorsun ve suç işliyorsun”dedim.”Yokyanlış anladın benu...Ben oyle demek istemedimdi daaa...”dedi.Ben;bu vergi farkının sağlam olduğunu;belgelere dayandığını;hiçbir avukatagitmeden ve itiraz etmeden ödemesini ve ceza indiriminden yararlanmasınıönerdim.Kalkıp gittiler.Sonradan;vergi dairesi müdürü ile konuştum.Raporumüzerine salınan vergilere itiraz etmeden ödemişler.Bu bana;bir alışkanlık daha kazandırdı.Sonraki;baktığım her işte,Vatandaşınfotoğraflı kimliğini görmeden ifade almadım ve işlem yapmadım..Bir de;bundansonra mükelleflerle ilişkilerde daha temkinli olmaya başladım...Yoksa;dayak yemekişten bile değildi!...Hele de mükellef bir de karadenizliyse!...BAŞKAN YARDIMCILIĞI VE NÜRNBERG TEFTİŞİ1972 yılında Başkan Yardımcılığı sıram gelmişti.Kalktık;Ankara’ya gittik ailecek.Biryıl boyunca hanımın teyzesinin evinde uzamış konukluk olarak kaldık.Evleri;MerkezBankası evlerindeydi.Bahçeli,büyük bir evdi.Başkan Yardımcılığı;müfettişlerin Maliye Bakanlığı’nın merkezi yönetimi ile sıkı ilişkiiçine girdiği bir dönemdir.Bu sırada;idari görevlere geçmesi için müfettişeönerilerde bulunulur.Bana da HAZMİİT-Hazine’de genel müdür yardımcılığıönerildi.O zamana dek adımız kambiyodan anlayan müfettiş,kambiyocu müfettişeçıkmıştı.Kabul etmedim ve o andan itibaren;memuriyet yaşamımın sonuna dekmüfettiş kalmağa karar verdim.Sonradan;başka bakanlıklarda teftiş kurulubaşkanlığı,müsteşarlık gibi öneriler de yapıldı.Onları da kabul etmedim.106


Altı ay müfettiş raporlarını okudum ve yazışmalarını yönettim.Sonra;kıdemli başkanyardımcısı olarak altı ay daha çalıştım.Bu görev sırasında;birlikte çalıştığımız Teftiş Kurulu Başkanı;benim aykırı görüşlerileri sürmemi severdi.Herhangi bir konuda tartışma yapılır ve üstad “Şimdi de Uçarbeyin aykırı düşüncelerini duyalım”derdi.Genelde;benim aykırı bulunandüşüncelerime göre kararlar alınır ve işlemler yapılırdı.Maliye Bakanı Kara Ziya(Müezzinoğlu) idi.Birçok yasa tasarısını bizzat banahazırlatmıştı.Bunların bir kesimi yasalaşmıştı.Başkan yardımcılığı görevi sırasında;üçönemli olay yaşadım.Sayıştay;müfettişlerin sürekli yevmiye almalarını önleyen bir karar almıştı.Ozamana dek;yaşamlarını sürekli yevmiyeye göre ayarlamış müfettişler birden çokzor duruma düşmüşlerdi.Ortalık yatışana dek;herkes sürekli yevmiye alabilsin diye İstanbul ve Ankara’nınilçelerine turneler düzenledik.Bütçe yürürlüğe girene dek müfettişlere sürekliyevmiye vermeyi sürdürmüş olduk.Sonra;yeni bütçeye konulan hükümlerle iki yıldaha Sayıştay kararını bertaraf edip sürekli yevmiye almayı sürdürdük.Üçüncüyıl;Anayasa Mahkemesi;o yılın bütçesindeki bu konudaki hükümleri iptal etti.Bunedenle;sürekli yevmiye alma olayı sona erdi ve müfettişlerin eline geçen para çokazaldı.İkinci önemli olay;Teftiş Kurulu Başkanı’nın müsteşar olmasıdır.Ben de üç ay kadarfiilen teftiş kurulu başkanlığı yapmak zorunda kaldım.O arada Maliye Bakanıdeğişmişti.Yeni bakan Müftüoğlu oldu.Bu bakan;kendisinden yasal olmayan isteklerde bulunan milletvekillerindenkurtulmak için beni kullanırdı.Özel kalemden telefon gelir ve ben koltuk altıma bir dosya sıkıştırarak Bakanodasına giderdim.Bakan odasına girdiğimde;”Kusura bakmayın beyler;Teftiş KuruluBaşkanım geldi.Onunla gizli konuları görüşeceğiz”deyip milletvekilleriniuğurlardı.Ben de aşağı,işimin başına dönerdim.Daha önceleri de sık sık Kara Ziya’nın yanına çıkardım.Eski bir Maliye MüfettişiolanÜstad tam bir iş hamalıydı.Neredeyse yirmidört saat çalışırdı.Beni deçalıştırırdı.Onun saçları hep kısa kesilmiş olurdu.Benimkiler de aslan yelesi gibiolmuşlardı.Birgün “Uçar bey;saçlarınızı kestirin”dedi.Ben de “Bugün günlerden ne sayınbakanım”dedim.”Pazar”dedi.Pazar günü bile çalışıyorduk.”Gördüğünüz gibi;Pazar107


günleri bile buradayım..Ne zaman vakit bulup saç traşı olayım ki..”dedim.Gülümsedive “Yine de,bir fırsat yaratın ve saçlarınızı kestirin”dedi.Ben de yanındanayrılınca;Mülkiye’deyken de saçlarımı kesen ve o zamanlar bakanlıkta berberlikyapan bakanlık berberinde memur traşı oldum.Üçüncü önemli olay Kıbrıs çıkarması ile ilgilidir.Son askerlik yoklamamı Ankara’dayaptırmıştım ve adres olarak eşimin teyzesinin adresini vermiştim.Kıbrıs çıkarması başladığında İstanbul’daydık.Hanımın teyzesinin kocası telefonlaaradı.Çıkarmadan önceki gece;askeri bir cip gelmiş ve Üsteğmen Uçar Demirkan’atebligat yapmak istemişler.Enişte;durumu tahmin edip orada olmadığımı vemüfettiş olduğum için o anda nerede olduğumu bilmediğini söylemiş.Onlar daacele;bağlı olduğum askerlik şubesini aramamı söylemişler.Ertesi gün;İzmir’deki askerlik şubemi aradım.Albay;onlara teslim olmama gerekkelmadığını;yerime bir başkasının yollanmış olabileceğini bildirdi.Böylece;Kıbrıs savaşına katılıp belki de kafayı yemekten kurtulmuş oldum.Benaskerliğimi silah takımı komutanı olarak yaptığımdan önemli personel imişim.Neyseki yerime başkasını yollamışlardı.Sonra;Kıbrıs’a görevle gidince;orada,savaş sırasında delirdiği için Türkiye’yeyollanmamış ve Kıbrıs’a yerleştirilmiş onlarca yedek subayla karşılaşmıştım.Ben deonlardan birisi olabilirdim.Başkan yardımcılığından sonra;Yönetmelik gereği;dört aylığına NürnbergKonsolosluğu teftişi ile görevlendirildim.Teftişin yanında;CumhurbaşkanlığındanBakanlığa yollanmış bir ihbar yazısındaki olayları da inceleyecektim.Başkonsolosungörevini kötüye kullandığı ve devlet parasına haksız el attığı ileri sürülüyordu.Nürnberg;Hitler nazizminin doğduğu ve yüceldiği bir kentti.Savaş sırasında çokyıkım görmüştü.Halen;Amerikan işgali altındaydı.Konsoloslukta çalışan Alman birmahalli katip vardı ve nazi eğilimliydi.Bu kişi;çok iyi de türkçe biliyordu.Çünkü;babası bugünkü Türkiye Büyük MilletMeclisini inşa eden kimseydi.Çocukluğu Ankara’da geçmiş;ilk ve orta öğrenimleriniTürk okullarında yapmıştı.İki tane de idari ateşe vardı.Bunlarla da arkadaşlık yaptım ve Cumhurbaşkanlığındangelen ihbarı bunlardan birisinin yaptığını anladım.Soruşturmasırasında;konsolos,yardımcısı bir bayan,idari ateşelerin MİT ajanı olduğunu söyleyipyalnızca kendisinin anlattıklarına inanmamı istiyorlardı..Kime inanacağımışaşırmıştım.108


Yalnız;bir bacağı aksayan bir idari ataşe vardı.Onun MİT ajanı olduğu kesindi.Diğer idari ateşe de beni bir kaçak Türkle tanıştırdı.12 Marttan sonra Almanya’yasığınmış bir tiyatrocuydu.Eski bir 27 Mayıscı generalin yeğeniydi ve ünlü biroyunduydu.Günümüzde de Türkiye’de hala oyunlar oynuyor;televizyon dizilerinderol alıyor.Bu grupla arkadaşlık ederek bir yandan Nürnbergi tanıdım;bir yandan da teftiş vesoruşturmayı yürüttüm,Nürnberg çok güzel ve tarihi bir kentti.En asil Almanlarınyaşadığı bir bölgedeydi.Yalnız kışın çok soğuk oluyordu.Ben oradayken;son elli yılınsoğukluk rekoru kırılmıştı.Sanırım;eksi yirmialtı derece olmuştu hava sıcaklığı.Sık sıkkar yağıyordu.Ancak;ertesi sabah kaldırımlarda hiç kar kalmıyordu.Nedeninisordum.Almanların yaptığı açıklamalara göre;anayolların kaldırımlarının altınaelektrikli ısıtıcı döşemişler.Onlar çalışınca karlar eriyormuş.Ben orada iken;ikinci Arap-İsrail savaşı çıkmıştı.Araplar;petrol ambargosuuygulamaya başladılar.Benzin sıkıntısı başladı.Nürnbergliler şehir içi ulaşımdaatları;atlı arabaları kullanmağa başladılar.Bu arada;Cumartesi ve Pazar günleri özelotomobil kullanmama yasağı getirdiler.Otomobiliyle çıkacaklardan beş bin markceza alacaklardı.Cezanın yüksekliğinden;bu cezayı bizim belediye cezalarınabenzettim.İlgili kural ihlal edilirdi ama;belediyeler cezayı almazdı.Burada da öyleolur diye düşündüm.Ancak;Cumartesi akşamı televizyonda birkaç ilde özel otosuyleçıkanlara bu miktar ceza kesildiğini gösterdiler.Pazar günü sokaklarda bir tek özelotomobil yoktu.Devlet ciddiyetinin ne olduğunu bu olayla gözlemiş oldum.Alman kökenli mahalli memur;Amerikalıları hiç sevmiyor;onlardan nefretediyordu.Nürnberg’te hemen her gece Amerikalılara karşı bir saldırı oluyordu.Yerelhalk da onun gibi düşünüyordu herhalde.Onun söylediğine göre;Alman olmak yüz kızartıcı bir durumdu.Çünkü;federalmeclislerinin kararları bile önce Amerikalı,Fransız ve İngiliz işgal komutanlığıncainceleniyor;sonra resmi gezeteleri ile ilan edilip yürürlüğe giriyordu.Sinemalarda ve televizyonda Hitleri ve naziliği öven filimler yasaktı.Aksine;hemenher hafta bir nazi aleyhtarı film göstermeleri gerekiyordu.Nitekim;o sıralar,Avusturya televizyonunca hazırlanmış bir Hitler dizisini ben detelevizyonda izliyordum.Hitlerin bir manyak olduğu anlatılıyor ve Hitler ile alayediliyordu.DİĞER DIŞ GÖREVLER109


İlk kez Nürnberg konsolosluğu teftişi ile başlayan yurt dışı teftişler ve görevlerserüveninde;sonraları birçok ülke ve kenti görme olanağım oldu.Önce;Cumhurbaşkanlığı’nın isteği üzerine;iki aylık bir proğram ileBükreş;Hollanda’da bir kent;Brüksel Başkonsolosluklarında incelemeleryaptım.İncelemelerin amacı;buralarda birikmiş ve yurda transfer edilemeyenkonsolosluk harçlarının en yararlı nasıl harcanacağının araştırılmasıydı.Bükreş’e Tarom Havayolları’na ait bir İlyuşin tipi uçakla gittim.Uçakta yer olduğu vebenim de biletim olduğu halde;beni uçağa almıyorlardı.Yeşilköy Havalimanındaki birgümrük müfettişi arkadaşın işe el koyması ile uçağa binebildim.Gümrükçüler olurvermedikçe uçaklar kalkamıyormuş.Bu ikna yöntemini kullandılar.İlyuşin tipi uçak çok eski ve bakımsızdı.Her yanından sesler geliyordu.Ha düştü,hadüşecek derken Bükreş’e ulaştık.Büyükelçi emekli bir generaldi.Beni hava alanından alıp Büyükelçiliğe getirdiler.Ozaman Romanya’da daha ihtilal olmamıştı.Yönetimde komünistler vardı.Bunedenle;beni otele yerleştirmediler.Büyükelçilikteki kurye konuk evinde kaldım.Büyükelçilikte benden bir miktar dolar aldılar.Oldukça çok miktarda romen parasıgetirdiler.Dışarıda ;karaborsada dolar bozdurmak tehlikeli oluyormuş.Büyükelçilikbu işi benim adıma adamlarına yaptırmıştı.O kadar parayla neredeyse tüm Bükreş çarşısını satın alabilirdim.Özellikle müzikaletleri;dolara çevirilince bedava denilecek fıyatlara denk geliyordu.Hanıma;eldokuması dantelli bir gece elbisesi ve gündüz giysileri;masa örtüleri aldım.Görünceçok sevinmişti.Bükreş’e metro yapılıyordu.Bu nedenle;kentin altı üstüne gelmişdurumdaydı.Kıbrıs’ta tanıştığım ticari ateşeyi burada buldum.Hanımıİstanbul’daymış.Bir gece beni evinde ağırladı.Evi;Çavuşesku yönetiminin yaptırdığısosyal mesken ölçülerinde bir yerdi.Bu tip apartmanların bulunduğu “uydukentler”kurmuşlardı.Bükreşin gündüz ve gece gezilebilecek ve görülebilecek yerlerini belirli birproğramla gezdirdiler.Kentten Osmanlı izleri hala silinmemiş görünüyordu.Çokgüzel bir stadyumu vardı.Belki de bu nedenle;Romen futbolu altın çağını yaşıyordu.Yabancı misyonlarda çalışanların toplanıp eğlendikleri bir klübü vardı.Beni de orayagötürdüler.Yabancı büyükelçi eşleriyle briç partilerine katıldım.Bükreş’e bir de üniversite açmışlardı.Orta Doğu’nun tüm petrol şeyhleri vezenginlerinin çocukları bu üniversitede okuyordu.Daha çok;Romen kızları ile110


arkadaşlık ediyorlardı.Üniversite paralıydı.Üniversitenin bahçesindeFerrari,Lotus,Rolle Roys marka araçlardan geçilemiyordu.Bunların,Türkiye’den transit geçiş vizeleri ücretleri birikmişti.Bu paralar Türkiye’yede transfer edilemiyordu.Oradaki bankada çığ gibi büyüyordu.Büyükelçi’nin deönerilerine uyarak;bu paraların Bükreş’teki Osmanlı anıtlarının yenilenmesiçalışmalarına harcanmasını önerdim.Bir de şehitlikler elden geçirilecekti.Oradan Hollanda’ya geçtim.Amsterdam ve Rotterdam başkonsolosluklarınınyanında;adını unuttuğum bir küçük kentte de bir başkonsolosluk vardı.Bu kuruluş;işhacmi olarak gereksiz görünüyordu.Hollanda küçük bir ülke olduğundan diğerbaşkonsolosluklarla işler yürütülebilirdi.Kapatılmasını önerdim.Bir süre sonra;buöneriye uyarak kapatıldığını öğrendim.Burada da karşıma Kıbrıs’ta rastlaştığımız bir başkonsolos çıktı.Mülkiye’deki adı PiçYalımdı.Beni sık sık arabasıyle rezidansına,oturduğu eve götürüp ağırladı.Zırhlı biraraç kullanıyordu.Evinin kapısında sürekli Hollanda polisleri nöbet tutuyorlardı.Birgün;nedenini sordum.Meğer;ben gelmeden bir ay önce;evinin garajındançıkarken Ermeniler pusu kurup ateş açmışlar.Yaralanmadan kurtulmuş.Onedenle;zırhlı araç kullanmağa başlamış.Eşini de Danimarka’ya yollamış.Haftasonları yanına gidip geri dönüyormuş.Böyle bir yaşam işte!...Ben;böyle bir olayı duymuş olsaydım;zırhlı da olsa onun aracına biner miydim?!...Boşbulunmuş olduk işte!...Herhalde;bir festivale denk gelmiştim.Her gece;kentin ortasında lunapark kuruluyorve diğer eğlence yerleri açılıyordu.Bir de garibime giden bir durum olmuştu.Hangi aydaydıkanımsamıyorum.Yalnız;güneş saat 22.00de batıyor ve ondan sonra geceoluyordu.Herkes;bu saatte akşam yameğine oturuyordu.Lokantalar da bu saatteaçılıyordu.Sonraları;bu düzene alıştım.Bu nedenle de;sabahları açık lokanta ya dakafe bulmak sorun oluyordu.Çünkü;uyumaları gece 02.00 saatlerinibuluyordu.Dolayısıyle öğleden sonra uyanıyorlardı.Bu nedenle;kahvaltı olayınıçözümlemede çok zorlanmıştım.Oradan Brüksel’e geçtim.Brüksel’deki başkonsolosluğun da büyük bir gelir fazlasıvardı.İncelemeler sonunda;bu birikmiş ve harcanamayan paralarla Brüksel’debulunan diplomatik misyonlardaki görevlilerin kalabileceği bir “diplomatlarsitesi”yapılmasını önerdim.Güvenlık açısından da bu iyi olacaktı.Birkaç yıl111


sonra;bunun gerçekleştirilmiş olduğunu öğrendim.Bir büyükelçilik mali müşaviri desitede kalmış;o söyledi.Avrupa Ortak Pazarı’ndaki diplomatik misyonda Türkiye’den tanıdığım ErdoğanNirun;eski Teftiş Kurulu Başkanı Hüsamettin Kılıç ve (Küçük) Erdoğan(Öner)vardı.Sonradan bu sonuncusu, Maliye müsteşarı oldu ve uzun yıllar o posttakaldı.Nato nezdindeki diplomatik misyonda da Mehmet Bayram ve Murat Ülgen adlıeski maliye müfettişleri vardı.Mehmet Bayram ve eşi;bir hafta sonunda,beni Hollanda sınırındaki bir Hollandaköyüne götürdüler.Oradan çok güzel süs eşyaları satın aldım ve Brüksel dışındakiBelçika’yı da görme olanağı buldum.Ünlü Vaterloo savaşının yapıldığı alanları dagezdik.Murat Ülgen’in başından geçen ilginç bir olayı anlattılar.Birgün;görevinden evinedönerken birisinin kendisini izlediğinin farkına varmış.Greçekten de peşinde biradam varmış.O zamanlar;Ermeni teröristlerinin biribiri ardına eylem yaptıklarıgünlerdi.Oturduğu apartmanın asansörüne doğru giderken;birden arkaya dönüp adamasaldırmış ve adamı duvara dayamış.Belindeki tabancasını da çıkarıp adamın alnınadayamış.Adam;korkuyla kendisinin polis olduğunu söylemiş ve kimliğinigöstermiş.Meğer adam;Belçika polisindenmiş ve Muratın güvenliği için onuizliyormuş.Murat adamdan özür dilemiş.Ancak;bu olay onu çok etkilemiş ve ruhsal durumununbozulmasına yol açmış.Türkiye’ye döndükten sonra da bu durumu biraz dahasürmüştü.Benzer olayı;Paris’te OECD Delegasyonu’nda görevli maliye müfettişleri deyaşamış.Hergün;birisinin evdeki eşine telefon edip “Eşini öldürdük.Leşini git filanyerden al”diye konuşuyorlarmış.Ya da “Bugün çocuğunu okuldankaçıracağız”diyorlarmış.Sonunda;kadının da ruhsal durumu bozulmuş ve uzun süretedavi görmüş.Bu nedenle;sonraki yıllarda dış misyonlarda görev alan maliye müfettişi kökenlimisyon görevlileri;eşlerini ve çocuklarını yurt dışına,yanlarına getirmemeğebaşlamışlardı.Buna benzer kısa süreli görevlendirmeler ile iki kez de Tahran’agitmiştim.İran,Pakistan ve Türkiye arasında kurulu RCD Teşkilatı’nın bütçe112


işlemlerini bir İranlı,bir Pakistanlı denetçi ile denetledim.Her iki denetim de onargün sürdü ve İran-Irak savaşının en civcivli zamanlarına denk geldi.İlk gidişimde;kıdemsiz bir müfettiş iken;bu dış görevin nasıl olup da bana verildiğineçok şaşırmıştım.Oysa;Başkan,benden kıdemlilerin hepsine sırayla bu göreviönermiş.Savaş nedeniyle kimse gitmek istememiş.Bana öneride bukunmadan;görevolurunu yolladılar.Herhalde beni,itlaf etmek için bu göreve yolluyorlar diyedüşünmüştüm?!...İkinci gidişimde ben de gitmek istemediğimi bildirdiğim halde;yinebeni yollamışlardı.Geçmiş yıllarda savaş öncesi Kıbrıs’ına da beni yollamışlardı.Budenli rastlantı olamazdı.İran’a gidişim de bir hayli serüvenli olmuştu.O zaman yalnızca “İran Air” uçaklarıuçuyordu Tahran’a.Beni de gideceğim gün o uçağa almamışlardı.Ben de ,öncedendeneyimli olduğum için,Yeşilköy gümrüğündeki müfettiş arkadaşlara gidip durumuanlattım.“Meraklanma..Sen binmeden bu uçak kalkamaz”dediler.Uçağın kalkışı için oluruvermediler.Bu nedenle uçak yarım saat bekledi.Sonunda;pazarlıklar bitti ve beniuçağa aldılar.Beni;birinci sınıfta bir koltuğa oturttular.Yanımda;Azeri kökenli İran Ticaret Bakanıvarmış.Onunla türkçe muhabbet ederek Tahran’a vardık.Bakan ve yanındaki heyet;İzmir Fuarı’ndaki İran pavyonunun açılışınıyapmışlar;kokteyle katılmışlar.Sonra,Ankara’ya geçip görüşmeleryapmışlar,Tahran’a dönüyorlardı.Bakanın anlattığına göre;İran’ın traktöre ihtiyacı varmış ve bunları Türkiye’denalmayı düşünüyorlarmış.Devrimden önce İran’da Ford traktörleri varmış.Yedekparça sorunlarını da çözmek için;Türkiye’den talepte bulunmuşlar.Hem yedek parçahem de imal edilmiş Türk Ford traktörlerinden ithal etmek istiyorlarmış.Türk hükümeti;Turgut Özal’ın gizli ortağı olduğuna dair dedikodular bulunan japonpatentli Shibaura(Halk İşbora diyordu) traktörlerinden satalım,demiş.Onlar da kabuletmemişler.Çok önemli bir ihracat olanağı böylece elden kaçmış.Olayı dinleyince nediyeceğimi;nasıl düşüneceğimi şaşırmıştım.Demek ki;Türkiye’ninihracatını;ekonomik olmayan etkenler de etkiliyormuş?!...Beni;misyonun adamları hava alanında karşılayıp bir otele yerleştirdiler.Tahran’agece yarısı varmıştık.Yorgundum;o nedenele hemen uyudum.Sabah;kahvaltısalonuna inerken,iki şey dikkatimi çekti.Duvarlarda “Ayvazyan”gibi isimliressamların tabloları vardı.Otelin işleticisi;başı açık,sarışın bir kadındı.113


Meğer;beni bir Ermeni ailesinin işlettiği otele indirmişler.Çocukluğum;Ermenilereait “iğneli beşik”lerle dolu öykülerle geçmişti.O nedenle;bu tür ortamdabulunmaktan tedirgin oldum.Görev tamamlanana dek;huzursuz gecelergeçirmiştim.Üstelik;İran’daki rejim yasakladığından yemeklerde içki servisi deyapılmıyordu.Doğru dürüst uyuyamıyordum.Misyonun başında sıra ile bir ülkenin büyükelçisi bulunuyormuş.O sıralar sırabizdeymiş.O nedenle;misyonun başında bir Türk büyükelçi vardı.Durumu onaanlattım.Otelin durumundan bilgisinin olmadığını belirtti ve beni anlayışlakarşıladı.Bir daha Türkiye’den gelenler yerleştirilirken bu hususa özengösterilecekti.Çünkü;Tahran’da oldukça kalabalık bir Ermeni nufus vardı ve çokfanatik tiplerdi.Sık sık gösteriler yapıyorlar ve Türkler aleyhine sloganlaratıyorlardı.İşyerlerinin camlarına bile Türkiye aleyhine yazılar asıyorlardı.Büyükelçi ile tanıştığımızda;adam,adımı öğrenir öğrenmez “Coşkun Kırca’yı yiyenmüfettiş sizsiniz demek ki”dedi.Ben önce konuyu iyi anlayamadım.Sonra;açıklamalargeldikçe anladım.New York konsolosluğu teftişi sırasında;Türkevi ile ilgili bazı şikayetlere debakmıştım.Bu konuda ayrıca rapor yazmıştım.Benim bu raporum üzerine CoşkunKırca’nın Kanada’ya yollandığı ve Birleşmiş Milletler misyonundan alındığıdedikodusu yapılıyormuş.Bu durum;biz maliye müfettişlerininalınyazısıydı.Herkes,bizleri işine geldiği gibi kullanıyordu.Coşkun Kırca’ya Kanada’da Ermeniler saldırmıştı.Gece;evine girip onuyaralamışlardı.Hafif yaralı olarak kurtulmayı başaran büyükelçi,Türkiye’yeçağırılmıştı ve o anda merkezde görevliydi.Tahran’daki misyon şefi büyükelçi;Humeyni’nin sarayına yakın bir mahalledekirezidansta oturuyordu.Bir gece;beni rezidansa yemeğe davet etti.Onun da eşiyanında değildi.Rezidansta yalnız kalıyordu.İran’a islam gelmişti ve savaşvardı.Ermani terörü riski de az değildi.Yemek sırasında Tahran’a ve rezidansın bulunduğu mahalleye yakın bir yere (Aptalfüze) diye adlandırılan Scud füzelerinden biri düştü.Muhtemelen;Humeyni’ninikametini hedef alıyordu Iraklılar. Ama;tutturamıyorlardı.Ertesi sabah;işegiderken,füzenin açtığı çukuru gördüm.Neredeyse;binalarla dolu bir ada yokolmuştu.Ancak;mahalli basında ve televizyonda sansür uygulanmış ve füzesaldırısından söz edilmemişti.114


İran;tam bir şeriat ülkesi olmuştu.Hatta;bu ülkenin diğer şeriatle yönetilen ülkeleride geride bırakacak uygulamaları olduğu gözleniyordu.Futbolyasaklanmıştı.Nedeninin;hanımların erkeklerin bacaklarını görüp tahrik olmalarıolduğu söyleniyordu.Bisiklete binmek;diğer batı sporlarını yapmak dayasaklanmıştı.Kadınlar;kara çuvallardan oluşan “çavdur”lar giyiyorlardı.Erkeklerin üçadım gerisinden yürüyorlardı.İran televizyonlarından başka televizyonlarabakmak;evlerde videolarla sinema filimleri izlemek yasaktı.Tiyatrolarda kadınrollerini de erkekler yapıyordu.Geceleri;İran’ın iki televizyonunu izliyordum.Birinde;durmadan mollalar islamla ilgilikonuşmalar yapıyorlardı.Diğerinde;bazı kez filimler gösteriliyordu.Amerikan savaşfilimleriydi gösterilenler.Orada bile;savaş gemisine binmeye hazırlanan erlerinkarılarına sarılmaları makaslanmıştı;gösterilmiyordu.Birgün;Tahran ana caddesinde,kaldırımda yürüyordum.Birden;kaldırımın kenarınabir araç yanaştı ve durdu.Asker giyimli(Devrim muhafızlarıymış) kişiler;bir genç kızıbağırtı çağırtı arasında araca bindirip götürdüler.Resmen yolda kız kaçırmış gibioldular.Kimse de olaya karışmadı.Ertesi gün;olayı İranlı denetmeneanlattım.”Herhalde yüzü açılmıştır ya da saçı görünmüştür.Ondan alıpgötürmüşlerdir’dedi.Cezalandırılacakmış ama,ne olduğunu genelde kimseleröğrenemezmiş.Bu adamlar o denli büyük yetkilere sahipmiş..Ordunun yerini Pasteran dedikleri devrim muhafızları almıştı.Çocuklar;anne vebabalarının devrim kurallarına uymayan davranışlarını bunlara ihbarediyorlardı.Onlar da gereken cezayı uyguluyorlardı.Din adına tam bir diktatörlük vekaos ortamı yaratılmış görünüyordu.Bizdeki şeriat isteyen kadın ve kızların;Tahran’da bir ay geçirmeleriniisterdim.Öyle;başında türbanın olacak ama;bir yandan da sevgilinle elele tutuşupyürüyeceksin..Yok öyle şey...Hazar Gölü kıyısında yazları denize girilen yerler varmış.Tahrandan aileler oralaragiderlermiş.Ancak;denize erkekler ayrı;kadın ve kız çocukları ayrı girerlermiş.Ailecekdenize girmek bile yasakmış.Yanında beş yaşında da olsa;bir erkek olmadan bir İranlı kız ya da kadın;sokağaçıkamazmış.İranlı’ya “Neden direnmiyorsunuz?”dedim.”Herşey olacağına varıyor”dedi.Bu kişi;şahyönetiminde Arthur Andersen firmasında yeminli mali müşavirlikyaparmış.Yeniliklere açık birisiydi ama;o da molla yönetiminden115


korkuyordu.Mollalar;ülkenin her yerinde korkuya dayalı bir düzen kurmuşlardı.Osayede ayakta kalıyorlardı.İkinci kez Tahran’a gittiğimde;yollarda bisikletlilere rastladım.Futbol maçlarıbaşlamıştı.Ancak;ayak bileklerinde kadar inen eşofmanlarla oynanıyordu.Ayniİranlı’ye neler olduğunu sordum.”Toplumsal gelişime mollalar da sonuna dek karşıduramıyorlar”dedi.Bu son gidişimde;Iraklılar bir İran petrol çıkarma ve işleme ünitesinivurmuşlardı.Körfez kıyısındaki Abadan’daydı rafineri ve denizden petrol çıkarılan birüniteydi.Savaş sırasında;İranın çıkardığı petrolün büyük kesimini Japonya satın alıyordu.Bunedenle;İran Hilton(eski) otelinde bir teknisyen ordusu bulunduruyorlardı.İrantelevizyonunda zaman zaman canlı naklen yayınlarla rafinerinin onarımıgösterildi.Üzeri cayır cayır yanan denizin dibine dalan Japon teknisyenler;füzenedeniyle tahrip olmuş boruları kaynattılar ve bir hafta sonra yeniden petrolçıkarılmasına başlandı.Bir de;savaşın kişioğluna neler yarattırdığını gözledim.Dicle-Fıratın birleşerekkörfeze döküldüğü yerlerde bataklıklar vardı ve buralarda ve dar su yollarında dasavaşmak gerekiyordu.İranlılar;banyo küvetlerine kıçtan takmalı motor ve makinelitüfek monte edip;bunları birer savaş aracına dönüştürmüşlerdi ve sığ ırmaklardabunlarla savaşılıyordu.Televizyonda göründüğü kadarıyle Tahran dışındaki İran çok fakirdi.Ayrıca;kendilerişii olduklarından sünni köylerine farklı davranıyorlardı.Buraların iyice geri kalmışoldukları gözleniyordu.İran televizyonlarında durmadan Kuran-ı Kerim okunuyor ve tefsirleryapılıyordu.Kanalın birinde ise savaş filimleri gösteriliyordu.Yani;İranlı için eğlenmekve gülmek yasaklanmış gibiydi..Belki de;bunda savaşın da rolü vardı.Yine de;İran’aikinci gidişimde;kadınların bazı devlet dairelerinde ve bankalarda çalışmayabaşladıklarını gördüm..Birşeyler değişmeye başlamış görünüyordu.Örneğin;yurdadönerken,bavullarımı genç bir kız denetledi.Kızıma aldığım oyuncak bebeği görünceısterik isterik gülmüştü.Uçakta yanıma genç bir kız oturdu.Azeri kökenliymiş ve ODTÜ’de okuyormuş.Başınıaçtı ve benimle konuşmaya başladı.Çok güzel bir kızdı.Biraz sonra;uçaktaki sivilgiyimli bir pasteran kızı yanına çağırdı ve onunla kızgın kızgın konuştu.Ben;kızakötülük yapacaklarını düşünmeye başladım.Kızcağız hışımla yerine döndü.Ben116


de;yaşamını tehlikeye atmak istemediğimi;isterse konuşmayabileceğimizisöyledim.”Boşver,ben bunlardan korkmuyorum”dedi.Uçağın Tük semalarınagirdiğini pilot anons etti.Bir anda;uçaktaki hemen tüm kadınlar ayağa kalkıpüzerlerindeki çavdurları çıkardılar.Etek tayyörlü ya da kot pantolonlu kıyafetleriyleve başları açık Ankara’ya indiler.Sonra;Rotterdam Başkonsolosluğu teftişine gittim.Bu kente indiğimde 24Aralıktı.Yani;Noel gecesiydi.Bir taksiye binip;beni orta ücretli bir pansiyonagötürmesini istedim.Beni;bir pansiyona getirdi.Sahibi Yunanlı olmalıydı.Pansiyonun adı ve adamın tipi bunuçağırıştırıyordu.Pasaportumu verdim,İşlemlerden sonra;bana verilen odayayerleştim.Birşeyler yemek için dışarı çıkacaktımPansiyon sahibinden bana bir lokanta adı vermesini isteyince;hiç beklemediğim birolay oldu.Adam;o gecenin Noel gecesi olduğunu;eşi ve çocuklarıyle Noel yemeğiyiyeceklerini;onların Noel konuğu olmak isteyip istemediğimi sordu.Çok şaşırdımama;öneriyi kabul ettim.Salonda;güzel bir yemek masası hazırlanmıştı.Salonun diptarafına da küçük bir Noel ağacı kurulmuştu.Pansiyon sahibi ve ailesiyle muhabbet ederek güzel bir yemek yedik ve şarapiçtik.Ben;sonra eğlenmek için dışarı çıkacaklarını düşünüyordum.Saat 23.00olmuştu.Çocuklar;anne ve babalarını öpüp yatmağa gittiler.Bizler de yarım saatkadar daha oturduk.Onlar;çocukların Noel armağanlarını ağacın dibinebıraktılar.Ben de izin isteyip yattım.Sabah;Türk konsolosluğunun yerini sordum.Tesadüfen;yürümemesafesindeymiş.Yunanlı bana yerini iyice tarif etti.Yürüyerek gittim;konsolosluğubulup sayımı yaptım ve göreve başladım.Bu turne sırasında yaşadığım ilginç anılarımşunlardı.Ermeni terörü bitmiş;yerini yurt dışındaki kürt militanlar almıştı.Burada davardılar.Hemen her hafta;konsolosluğun önüne gelip bağırıp çağırdılar.Poliskonsolosluk önünde sürekli nöbet tutuyor ve fakat militanlarakarışmıyordu.Başkaca da olay çıkmadı.Birgün;konsolosluktaki bir evlenme töreninde konsolos bey şahitlik yapmamıistedi.Benim için de değişiklik olurdu.Bu nedenle;konsolosun kıydığı bir nikahtahazır bulundum.Delikanlı yakışıklı bir karadeniz uşağıydı.Kaknem bir Surinamlı kızlaevleniyordu.Durumu çok garipsedim.117


Törenden sonra;bu durumu oğlana sordum.Meğer;oğlan,turist olarak buradakiakrabalarının yanına gelmiş.Hollanda’da kalabilmek ve iş bulabilmek için birHollanda’lı ile “şike evlilik”yapması gerekiyormuş.Eli yüzü düzgün bir Hollandalı kızbulamamışlar.Bu nedenle;Hollanda vatandaşı olan bu Surimanlıyla evlenmiş.Kızabelli bir para vermişler.Enaz beş yıl zorunlu evli kalacakmış kızla.Ben”Ya beş yılsonra,ben kocamdan memnunum,ayrılmam derse”dedim.Karadenizli”Gerekirse,iknaederiz oni”dedi.Bu iknanın ne anlama geldiğini biliyordum!...Yani;bum,bum!...Rotterdam;savaşta yakılıp yıkılmıştı.Yeniden kurmuşlar kenti.Çok düzenli ve yepyenibinalarla dolu bir kentti.Sanırım;dünyanın en büyük liman kapasitesi olankentiymiş.Ayrıca;kenti evrenin finans merkezi yapmaya çalışıyorlardı.Bir başka Hollanda kentinde Mehmet Sazcı adlı bir maliye müfettişiteftişteydi.Amsterdam’da da sınıf arkadaşım Emre Ergin;eski üstadlarımızdan ve birHollandalıyla evli Vecdi bey vardı.Hafta sonları;onlarla gidip geliyor;biraraya gelipeğleniyorduk.Hollanda yeminli mali müşavirlik sistemini araştırmam da istenmişti görevsırasında.O konuda;Vecdi üstadın büyük yardımları oldu.Bu konudaki Hollandamevzuatını toplayıp Ankara’ya getirttim.Bakanlık;bir tercümana çevirttirip yeminlimali müşavirlik çalışmaları sırasında değerlendirdi.Vecdi üstad;benim ona ilk kez uğramamdan bir hafta kadar önce;bir tramvay kazasıgeçirmiş.Vatman;yola aniden fırlayan bir köpeği ezmemek için sert bir frenyapmış.Kapının yanındaki;ortadaki direğe tutunmakta olan üstad;kafasını çelikdireğe vurmuş.Gözlüğü kırılılmış ve gözlüğün cam parçaları bir gözüne doluşmuş.Bunedenle;ciddi bir göz ameliyatı geçirmiş.Konsoloslukta Namdar Rahmi Karatay’ın yeğeni olan Mülkiyeli bir ağabeyvardı.Eşini,tatil için Türkiye’ye yollamış.Kafa dengi ve rindmeşrepbirisiydi.Türkiye’den yarım düzine yetmişlik yeni rakı götürmüştüm.Mezelerondan;rakılar benden sık sık buluşup muhabbet ettik.Ayrıca;otomobili ile beniRotterdam’ın yakın çevresine götürüp gezdirdi,durdu.Rotterdam Garanti Bankası’nda hesap açtırmıştım.Orada çalışan Yılmaz adlı bir Türkvardı.Rotterdamda yerleşmiş,çalışıyordu.Bana;kalabileceğim bir ev kiralamadayardımcı oldu.Ayrıca;bu kişi,bir dernek kurmuş,onun başkanlığınıyapıyordu.Hollanda’da çalışanlardan ve Hollandalılardan topladığı bağışlarlayürüme özürlüler için tekerlekli sandalyaler alıyor;bunları Türkiye’ye yollayıp ya da118


yazları beraberinde Türkiye’ye götürüp;özürlü vatandaşlara bağışlıyordu.Onunla daiyi arkadaşlık ettik.Rotterdam’da deniz ürünü satan sayısız denecek lokantalar vardı.Ben de denizürünlerine bayılıyordum.Ayrıca;kalp damarlarımda tıkanma olduğundan da balıkyemeyi tercih ediyordum.Bazan da perhizi bozup;bol kollestrollu deniz ürünleri deyiyordum.Ama;Hollandalıların çok sevdiği çiğ balıklarını yiyemedim.Amsterdam ve Maastrich’i gördüm ve gezdim.Bir keresinde Emre’ler beni ManşDenizi kıyısında bir mesire yerine götürdüler.Çok güzeldi.Dönüşte;Amsterdam’dakiRembrant Müzesi’ni de gezdik.Bu müzede değişik tekniklerle ressamın yaşamıcanlandırılıyor ve resimleri sunuluyordu.İki ay boyunca;iki saat süreyle güneşi ya gördük ya görmedik.Kapkara bulutlarlasürekli kaplı ve sık sık yağmurun yağdığı bir gökyüzü altında yaşamak Hollandalılaranormal geliyordu ama;benim gibi Akdenizliler için doğrusu çok sıkıcıydı.HollandalılarTürkiye’ye turist olarak gelınce;neden bütün gün güneş altında,hiç gölge aramadanuzandıklarını anlamış oldum.Adamlar;güneşe ayalarca hasret yaşıyorlardı.Rotterdam’da çok Türk vardı.Doğal olarak sorunları da vardı.Evini kiraladığım birtürk işçisinin oğluydu.Bir Hollandalı kadınla evliymiş;ayrılmışlar.Hakim;çocuğuanneye vermiş.Zaten Hollanda’da doğanlar,analarının nufusuna yazılıyor ve onunsoyadıyle anılıyorlardı.İşlem gayet normal gelişmişti.Türk delirmiş.Üstelik;Hollandalı anne bunun çocuğunu görmesine de engeloluyormuş.Kafayı çekmiş;”Bu kadını öldüreceğim”deyip duruyordu.Yılmazlabirlikte,adamı güçlükle yatıştırmıştık.Ren Nehri;denize dökülmeden önce Hollanda topraklarındangeçiyordu.Hollandalılar ırmağı Maas olarak anıyorlardı.Üzerinde yük gemilerinindurmadan gidip geldiği bu ırmak.Rotterdam’ın da şah damarıydı.Limandan alınanmallar;bu küçük gemilerle ırmak üzerinden Hollanda ve Almanya içlerinetaşınıyordu.Çarşıda bir kilise vardı.Hristiyanlıkla ilgili filimleri ücretsiz oynattıkları bir desineması vardı.Arada;bu sinemaya gidip film izliyordum.Oradakilerin dikkatiniçekmiş olmalıyım ki;birgün sinemanın lobisinde bir rahip yanıma yaklaşıp dinimisordu.Hristiyanlık hakkındaki görüşlerimi öğrenmek istedi.Sinema;yabancılarıhristiyanlığa davet etmek için kurulmuş bir düzendi.Bir daha o sinemayagitmedim.Rahatsız olmuştum.Bu arada;ünlü altı saatlik On Emir filmini de izlemişoldum.119


Sonra;new York başkonsolosluk teftişine gittim.Bu teftiş de çok devingen veserüvenli geçmişti.New York’a bir Noel günü öncesi inmiştim.Türkiye’den Türk Hava Yolları uçağı ileLondra’ya uçmuştum.Bir gece beni Heatrow hava alanı yakınındaki bir oteldeağırladılar.Ertesi gün;British Airways ile okyanusu aşıp Amerika’ya ulaşmıştım.Londra’daki otel silindir biçiminde yapılmıştı.Otelin yapısının ortasında boşlukvardı.Odaların pencereleri bu boşluğa bakıyordu.Bu boşluğa,her türden Afrikakuşları koymuşlardı.Sabahları bu kuşların cıvıltıları ile uyanıyordunuz.Bunakarşılık;dış cepheye öyle yalıtım yapmışlardı ki;hava alanına inen kalkan yüzlerceuçağın gürültüsünü duymadan uyuyordunuz.Akşam yemeğinde;açık büfe vardı.Midefesadına uğrayacaktım neredeyse!...Yemekler o denli çeşitli ve güzeldi ki...Ertesi sabah okyanus ötesi uçuşu başladı.Bir saat sonra;okyanusunüzerindeydik.Aşağıda;sürekli görünen bir su kitlesi,sıkıcı oluyordu.Neyse ki;uçağıniçinde filimin biri bitiyor;diğeri başlıyordu.Öğle yemeğinde bana ve Pakistanlılara tavuk verdiler.Yanımdaki Amerikalı aileninreisi koca;onlara neden tavuk verilmediğini sordu.Hostes;bizlerin müslümanolduğumuzu,bu nedenle farklı yemek verdiklerini söyledi.Böyle de incedüşünüyorlardı havayolları...Amerika kıyılarının görünmesi ile Kennedy Airport’a inmemiz bir oldu.Bir taksikiralayıp Birleşmiş Millerler binalarının bulunduğu meydana götürmesinisöyledim.Bizim konsolosluğun bulunduğu Türkevi adlı yaklaşık otuz katlıyapı;”Bireleşmiş Milletler Meydanı”ndaydı.Meydana gelince;”Türk Evi”ni ve bayrağı gördüm.Şoförden oraya gitmesini istedimve binanın öninde taksiden indim.Parasını öderken şoför binayı gösterip “Buraya mı geliyorsunuz”dedi.”Evet”yanıtınıalınca;”Bilseydim;sizi buraya getirmezdim”dedi ve gazladı gitti.Giderkenşaşkın,taksinin arkasından bakakaldım.Bu arada;taksinin arka camına yapıltırılmış elkadar bir bayrak gördüm.Ermeni bayrağıydı ve altında”Free Armenians” yazılıydı.Ozaman;adamın ne demek istediğini anladım.Sonraki günlerde;bu olayı Başkonsolosa anlattım.Büyük bir tehlikeyi kazasız belasızatlatmış olduğumu söyledi.Kennedy hava alanı ile kent arasındaki yolda hergünyaklaşık elli kişi”faili mechul”olarak kayboluyormuş.Söyleseydim,beni alandanaldıracaklarını belirtti.Bunu ben de biliyordumAma;konsolosluk kasasını saymakgerektiğinden gizlice inmek gerekiyordu.Bu da yurt dışında tehlike yaratıyordu.120


Bu nedenle;yurda dönüşte taksi kiralamamamı söylediler.Bir limuzin kiralamaşirketinde çalışan bir Türk varmış.O gelip beni evden aldı ve hava alanınagötürdü.Çok fiyakalı bir gidiş olmuştu.Para vermek istedim,şoför Türk almak istemedi.Ben ısrar edince “O zaman 50 dolarvereceksiniz”dedi.Ben de bu kez çok şaşırdım.Çünkü;gelişimde buradankonsolosluğa 20 dolar taksi ücreti ödemiştim.Hemen hemen ayni uzaklığa bu parayıistiyordu.”Eee,ne yaparsın..Bu limuzin fiyatı”dedi. Çaresiz 50 doları verdim ve yurdadöndüğümde harcırah beyannamesine 20 dolar ödediğimi yazdım.Böylece;limuzinsafası bana 30 dolara patlamış oldu.New York’a gittiğimde devlet bana 100 dolar gündelik veriyordu.Bununla oteldekalacak;yiyecek içecek ve ulaşım sağlayacaktım.Oysa;kalabileceğim en ucuz otelingecelik ücretinin 80 dolar olduğunu öğrendim.Başkonsolos;Rockfeller Center’da“gençlik merkezi”nde bir oda ayarladı.Geceliği 50 dolardı.Banyo ve tuvalet odanındışındaydı,kat tuvaletiydi.Ortak kullanılıyordu.Kalacağım odaysa iki metreye üçmetrelik ,ufacık bir odaydı.İçinde bir yatak,bir küçük elbise dolabı ve küçüktelevizyon vardı.Burada;orta tabakadan Amerikalılar ya da Birleşmiş Milletlere yeni gelen üyedevletler memurları birkaç gün kalırmış.Ücreti iyiydi ama;koşullar berbattı.Sabah;yüzümü yıkamak ve traş olmak için ortak kat tuvaletinegittiğimde;Amerikalıların duşlarda çırılçıplak yıkandıklarını ve dışarıda bile öylecedolaştıklarını gördüm!..Bu;benim alışkın olmadığım,rahatsız edici bir durumdu.İzlenimlerimi başkonsolosa aktardım.Haklısın denildi ve kalabileceğim bir evarandı.Hem;güvenliğim açısından da bu önemliydi.Bunun üzerine;bir Özbek Türkü olan konsolosluğun şoförünün evinde bana bir odaayarlandı.New York’un Jackson Hights diye anılan,kuzeydeki mahalledeki birevdi.Bir ay boyunca orada kaldım ve bekar olan şoförle arkadaşlık ettim.Ayrılırken,ev sahibine para vermek istedim.Almadı..O sıralar;Bursa’daki bir Türkkızıyle,muhtemelen o da bir Özbek Türküydü,evlenmek üzere hazırlık yapıyordu.”Ozaman;düğününde ben burada olamayacağım.Sana,şimdiden düğün armağanıalayım”dedim.Çok değerli birkaç parça ev eşyası aldım.O da bunları kabul etti.Şoförün evinde;benden başka New York’a kaçak girmiş bir Türk dahakalıyordu.Kaçak çalışarak bir iş hanında gece bekçiliği yapıyordu.Onunla daarkadaşlık ettim.121


Yılbaşında;Özbek pilavlı bir yılbaşı kutlaması yaptık.Ben;kaçak Türkle çevredekisokaklarda dolaşıp bir baklava satan yer aradım.Mahalledeki bir Ermeninindükkanında baklavayı bulduk,aldım.Yılbaşı armağanım bu baklava oldu.Onu da rakıeşliğinde yedik.Saat onikiden sonra ben uyudum;onlar dışarı çıktılar.Birisi göreve gidecekti;şoför deAmerikalı kız arkadaşı ile eğlenmeğe gidecekti.Şoför;birgün New York köprülerinden birinden geçerken;yukarıdan ters yöne akantrafiğin olduğu yoldan;üzerine bir TIR devrilmiş.Araç;konsolosluğun zırhlı aracıolduğundan,ölmemiş.Ama;uzun süre hastanede yatmış ve tedavi görmüş.Tırfirması;hastahane giderlerini karşılamış;ayrıca kendisine 50 bin dolar tazminatödemişler.İşte;o parayla evlenecekti.Ancak;gözlediğim kadariyle,bu kaza nedeniyle ruhsal durumu biraz bozulmuştu.BirAmerikalı kız arkadaşı vardı.Onunla evde bazı geceler buluşurlardı.Ben ;onlargeldiğinde,çıkıp çevrede geziniyordum...Anladığım kadarıyle;hafif uyuşturuculardanda kullanıyorlardı.Birgün;kaçak Türkle buluştuk ve bir barda bira içmeğe gittik.Biralarımızıiçerken;çevredekilerin daha çok yunanca konuştuklarının ayrımına vardım.HerhaldeYunanlıların işlettiği ve Yunanlıların daha sık geldiği bir bardı..Biz de onunla türkçekonuşuyorduk.Bir süre sonra;konuşmamız barmenin dikkatini çekti..Bize,Türk olup olmadığımızısordu.Ben de;gençliğimde Yunanlı pansiyon sahiplerimdem öğrendiğim yarımyamalak yunancam ile “Ne,ego ime turko”dedim.Yani;”evet ben Türküm”demiştimve bunu elenika aksanı ile söylemiştim.Bara bomba düşmüş gibi oldu!...Sesler;çatal bıçak gürültüleri bıçakla kesilmiş gibikesildi.Kaçak Türk duruma bakıp çok şaşırdı ve biraz da korktu.”Abi,ne dedin bu adamasen!...”dedi.Ben de “Boşver,hesabı öde de gidelim.Bir daha da beni Rumların veErmenilerin işlettikleri bu tür yerlere getirme”dedim.Hesabı ödedik ve donup kalmışrum kökenli Amerikalıların arasından soğukkanlı yürüyerek bardan çıktık.New York’a geldiğim ilk günlerde;Türkiye’den,New York’taki anne ve babasınaarmağan yollamış bir komşumuzun armağanını vermek için,adreslerinegitmiştim.Onlar da Özbek Türküydü.Aman tanrım!..Adresteki evin önüne geldiğimde,apartmanın giriş kapısının veönünün polis kaynadığını gördüm.Apartmana girmek istedim.Polisler engel122


oldular.Aradığım kişinin adını verince;içeri girmeme izin verdilerArmağanlarıgetirdiğim evin erkeği;o apartmanın “intendent”i imiş.Yani;bir tür kapıcı-apartmanyönetisiymiş.Ben gelmeden yarım saat kadar önce;malikler adına,apartmandaki kiracılardankiraları toplamış.Zemin kata indiğinde;bir biçimde,apartmana girmeyi başarmış üçgenç zenci;adamın kafasına tabanca kabzası ile vurup adamı bayıltmışlar.Paralarıntümünü alıp kaçmışlar..Polis;ifadeleri alıyor,delilleri topluyordu.Adamın ailesi ile tanıştım.Beni dairelerine aldılar.Bir süre bekledik.Adam da başısarılı olarak eve geldi...Armağanları verdim;selamları ilettim.Onlar da beni akşamyemeğine davet edip alakoydu.Böylece;New York’un gerçekten de Amerikanfilimlerinde gördüğümüz gibi bir kent olduğunu,daha ilk günlerde anlamış oldum.Diğer yandan;New York harika bir kent..Evrenin en güzel,en karmaşık,en yaşanacakkenti..Doğal olarak da en pahalı evren kentlerinden biri..Hafta sonlarında;kentinvaroşlarını,görülecek yerlerini,Staten Island’ı gezdim.Bu arada;Bireleşmiş Milletlerdeki Türk delegasyonunun başkanı olan Coşkun Kırcaile de tanıştım.Onun da bazı işlemlerini denetlemiştim.Beni;birgün BireleşmişMilletler genel kuruluna götürdü.Görüşmeleri izledik.Başka bir gece “Club Private”agötürdü.Yalnız New York’un değil;evrenin en yüksek sosyetesinin uğrak yeri olan birklüptü.Ben;”Bu klübü biliyorum”deyince çok şaşırdı.”Nasıl olur yahu;burası çok özel vepahalı bir klüptür”dedi.Ben de;bizleri buraya İMF nin getirdiğini söyledim.Gerçektende;İMF kursları sırasında bizleri New York’a da getirmişlerdi.Waldorf Astoriaotelinde kalmış ve bir gece bu klübe gelmiştik.onu anlattım.İkna oldu.O gece;Bireleşmiş Milletler basın temsilciliğinde çalışan Türk bir karı koca(Korleler)ile İzmir’den gelmiş bir sanayici;Dündar Soyer ve eşi ile ve Kırca’larla harika bir gecegeçirdik.Bayanlarla dans ettim.Basın temsilcisi olan bayan dans sırasında beniuyardı.”Aman,dikkat edin..Bu kentte Aids çok yaygındır”dedi..Bu uyarı;o kenttekaldığım sürece etkili oldu.Bir Pazar günü;Hürriyet Heykeli adasına gidecektim.İskeleye doğruyürüreken;kırmızı ışıkta yanımda son model,üstü açık bir otomobil durdu.Kadınsürücü;özür dileyerek,bir yönü bilip bilmediğimi sordu.Oysa;kırmızı ışıkların onmetre ilerisinde,trafik levhalarında sorduğu yön belirtiliyordu.Kendisine levhayıgösterdim.”Gözlüğümü evde unutmuşum,oraya dek bana refakat edermisiniz?”dedi.Orta yaşlı,şık giyimli,çekici bir bayandı.Birden;filimlerde gördüğüm123


“Aids evrenine hoş geldin”yazıları aklıma geldi..Belki de,Aids beni çağırıyordu.İlkkez;bir bayanın davetini ret etmek zorunda kalıyordum.Özür diledim ve iskeleyeyürüdüm.Buna karşılık;bir başka gün;konsolosluğa gitmek için metro istasyonunayürüyordum.Bir manavın önünde;orta yaşlı bir amerikalı kadın,merhaba dedi.Ben demerhaba dedim.Kadın “Yabancısınız değil mi”dedi.Ben de “Evet”dedim.Bu kezkadın”Benimle evime gelip yatmak ister misiniz”dedi.Afalladım doğrusu.Eliyüzüdüzgün;evli bir kadın görünümü vardı.Bu kez gözümü kararttım ve kadının evinegittim..Sonra da işe indim.Birgün;Manhattan’da yürürken;camekanlı bir araba ile nohutlu pilav satan birisinigördüm.Arabanın camekanının bir yanında;New York belediyesinden alınmış;yaptığıişle ilgili izin belgesi vardı.Çok şaşırdım.“Merhaba hemşerim”dedim.Gerçekten de Türkmüş..Bir nohutlu pilavını yerkenkonuştuk.Karadenizliymiş..Gemilerde tayfa olarak çalışırken,Kanada’ya gitmekteolan bir gemiyi New York’ta terk etmiş..Uzun süre kaçak çalıştıktan sonra;birAmerikalı kızla evlenmiş ve vatandaş olmuş..Şimdi de bu işi yapıyormuş.Günümüzde;Cola Turka reklamlarında işlenen bir konu var..AmerikalılarıTürkleştirmek..Bu karadenizli hemşerim;nohut pilav ile bu işe girişmişti..İşler mi?...İyiydi,hem de çok iyii...Teftiş bitti.NewYork’u bir daha göremeyeceğimi düşünmenin üzüntüsü ile uçağabinip teftiş için Paris yollarına düştüm.Paris’e üçüncü gidişim olacaktı.Nürnberg’de olduğu gibi;New York’ta da soğukluk rekorunu yaşamıştım.Eksiyirmibeş derece olmuştu bir gece.Bu benim alınyazım gibiydi.Nereye gitsem;oradasoğukluk rekoru kırılıyordu.Uzun bir Atlantik ötesi uçuşun sonunda;Paris’in General Charles De Gaulle uluslararası hava alanına indim.Bu kez deneylenmiştim..Taksilerin sağına soluna baktıktansonra;birine bindim ve Paris’e indim.New York’tan sonra Paris;İstanbul’dan sonraAnkara gibi geliyordu insana.Paris konsolosluğu;OECD türk delegasyonunun bulunduğu Boulevard Malherbes’tebir adrese taşınmıştı.O sıralarda;Ermeni teröristlerin en önemli hedeflerindenbiriydi.Son olarak;benim gelmemden çok kısa bir süre önce Başkonsolos Kaya beyiyaralamışlardı.Teftişi,bu koşullarda yürütecektim.Allahtan;konsolosluğun önündeyirmi dört saat Fransız polisi nöbet tutuyordu.124


Beni;bir Fransızın işlettiği,konsolosluğa yürüme mesafesindeki kısmen ucuz birotele yerleştirdiler.Ankara’dan gelen kuryeler de o otelde kalıyorlarmış.Nisbetengüvenli bir yer diye düşünülüyordu.Üçüncü gün;otel sahibi;beni otelinde ağırlayamayacağını;otelini terk etmeminuygun olacağını söyledi.Adamın;bu tür davranmasını gerektirecek bir davranışımolmamıştı.Adamı biraz sıkıştırdım.Sonunda;baklayı ağzından çıkardı.Ermeni militanlargelmişler ve otelciyi tehdit etmişlerdi.”O adam burada kalırsa;sana da oteline dezarar veririz”demişler.Adam;yalvaran gözlerle tartışma yaratmamamı söylüyordu.Ogece de orada kaldım.Ertesi gün;Başkonsolosla görüştüm.Büyükelçi’ye bilgi aktardı..Beni;öğleden sonra:ootelden alıp Cezayirlilerin işlettiği bir başka otele taşıdılar.Altımdaki odaya da birgüvenlik görevlisi yerleştirdiler.Teftiş bitene dek orada kaldım ve Ermenılerden birses çıkmadı.Büyükelçilikte mali müşavirlik görevine;Yeminli Bankalar Murakıpları Kurulu BaşkanıUral Şekerci atanmış.Bakanlıktan tanırdım kendisini.Onu ziyarete gittim.Oturmuş konuşuyorduk,Bir telefon geldi.Ermeni aksanı ile konuşan birisi kendisine“Hoş geldin”diyormuş.Teşekkür edip telefonu kapattı.Oysa;o zamanlar,bu kişiler,yurt dışı görevlerde gizli kararname ilegörevlendiriliyorlardı.Paris’e yeni geldiği için,gelişinden kimsenin haberli olmamasıgerekiyordu.Bunu ona anlattm.”Ermeni komitacılar sana,cehenneme hoş geldindediler”dedim.Çok telaşlandı ve hemen beni bırakıp gidip durumu Büyükelçi’yeanlattı.Paris’te kaldığım sürece Ural beyle ahbaplık ettim.Ben ona Paris’i tanıtıyordum.O dabeni,iki kez,,Monparnasse’da keşfettiği güzel bir bistroya götürdü.SahibesiTürk;kocası Fransızdı.Onlarla da tanıştık.Bira içiyor;muhabbet ediyorduk.Bayan daarada masamıza gelip muhabbete katılıyor;yurt özlemi gideriyordu.Üçüncü gidişimizde kadın;servisten sonra masamıza oturdu ve bir daha bu bistroyagelmememizi rica etti.Neler olduğunu anlamıştık.”Ermeniler mi?”dedik.”Evet”dedi.Kadını ve kocasını tahdit etmişler.”Bir daha o iki Türke servisyapmayacaksınız.Yoksa size ve buraya zarar veririz.”demişler.Önce;kocasıkorkmuş.Sonra da o...Yapılacak bir şey yoktu.Oradan ayağımızı kestik.Başka vedeğişik bistrolara gitmeğe başladık.125


OECD türk delegasyonunda çalışan Mülkiye’den sınıf arkadaşlarım varmış.onlarla dahaberleştim.Bir iki gece birlikte yemek yedik ve güzel Mülkiye günlerini andık.Paris’i ezbere biliyordum.1968 baharındaki öğrenci olaylarında Paris’teydim vemetro yoktu,otobüs yoktu,banzin olmadığından otomobiller yoktu.Onedenle;hemen tüm Paris’i yürümek zorunda kalmıştım.Teftiş dışındaki boşzamanlarımda;yine uzun yürüyüşler yaparak o güzel anılarla dolu yerleri bir kezdaha gördüm.Bir tiyatro oyununa gittim.ORTFnin,Fransız devlet televizyonununcanlı yayınlanan bir eğlence proğramına gittim.Bol bol sinemalara gidip;sondönemlerin filimlerini izledim.Bu arada Ghandi filmini orijinalinden izledim ve çoketkilendim.Pasif mukavemetle birşeyler elde edileceğine dair iddia,kişiye kolaycakabul edilecek bir görüş gibi gelmiyor.Ghandi’nin yaşamını izlerken;bu yolla koca birülkenin,Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasına tanıklık ediyordunuz.Ben oradaykan;Kaya beye Ermenilerce yapılmış saldırının davasıgörülecekti.Elbette;Ermeniler,bu davayı da Ermeni soykırımı yapıldığına dair birpropoganda aracı olarak kullanacaklardı.O nedenle;Türkiye’den Türkkaya Ataöv veMümtaz Soysal hocalar geldi.Bir öğle yemeğinde bereber olduk.Son olarak;Madrid Büyükelçiliği Başkonsolosluğu’nu teftiş ettim.Büyükelçi sınıfarkadaşımdı.Gün Gür adlı Büyükelçi hem de İzmirliydi.O nedenle;iyi bir turneproğramı oldu.Ancak;Türkiye’ye döndüğümde küçük oğlumun komando asteğmeniolarak Mardin Midyat’a gittiğini öğrendim.Bu nedenle;bu turneyi sonradan lanetleandım.Oğlumun psikolojisi bozulmuştu.Türkiye’de olsaydım;belki de onu bu türaskerlikten kurtarırdım .Büyükelçi ve eşi sık sık beni rezidansta akşam yemekleri ileağırladılar.İki ya da üç kez de Madrid yakınındaki tarihi Toledo kentinegötürdüler.Burası,harika bir kentti.Sanki;ortaçağdaki yapısını aynenkorumuşlardı.Ayrıca;gümüş işleme işinde ustalaşmış kuyumcular vardı.Bol bolgümüş işlemeli armağanlar almıştım.Madrid’te dünyanın en güzel müzesi vardır.Ben;Paris müzelerini;Washington DCmüzelerini;İtalyan müzelerini;New York müzelerini gezdim.Madrid müzesi denlihiçbirinden etkilenmedim.Yalnız;son yıllarda bir tura katılıp Antalya müzesini degezdim.O müzeden de çok etkilendim.Madrid’teki Prado Müzesi;haftalarca gezilmekle bitirilebilecek güzelliklerledoluydu.Hergün;özellikle Japonlar olmak üzere binlerce turist tarafındangeziliyordu.Bir ortaçağ ressamının bir nehir kıyısındaki pikniği anlatan126


tablosunda,uzaylı yaratıklara benzer varlıklar görülüyordu.En çok o tablodanetkilenmiştim.Madrid;çok kolay öğrenilebilen bir kentti.Başlıca iki büyük bulvarı vardı.Tüm iş veeğlence yerleri;bu bulvarlardaydı.Apart otel tipi bir oteldekaldım.Buzdolabım,küçük bir mutfağım,televizyonum,telefonum vardı.Turizmaçısından ölü mevsim olduğu için,çok ucuza kaldım.Beni bu otele;uzun süredirMadrid’te yaşayan ve konsoloslukta mahalli katip olarak çalışan bir Türkyerleştirmişti.Aslında;Madrid’e gelişim kötü anılarla dolu bir yolculuk sonucu oldu.Kalpdamarlarımda tıkanıklık olduğundan;uçak yerine trenle gitmeğe kararverdim.İsatanbul’dan trenle yola çıktım.Yaklaşık 48 saat sonra Madrid’teolacaktım.Yalnızca Budapeşte’de Madrid trenine aktarma yapacaktım.Beniuğurlamaya iki oğlum da gelmişlerdi.Birinci mevki vagonda bir tek ben yolculukyapacaktım.Tren;normal olarak,İstanbul’dan rötarlı kalktı.Bulgaristanı,Romanyayı,Macaristanıgeçip Budapeşte’ye vardık.Gündüzleri;vagonun penceresinden gördüğümgörüntüler çok güzeldi.Hele o Vardar Ovası ne kadar büyük ve verimli birovaydı!..Romanya’dan geçerken,çingenelerin yerleşik olduğu köylergördüm.Hepsinin evleri,beyaz badana ile boyanmıştı ve tertemizdi.Bir de bizim trenyoluna yakın köylerimizin kerpiç ve bakımsız evlerini düşündüm.Avrupalılar;önce buülkeleri Avrupa Birliği’ne almakta haklı görünüyorlar.Romanya’dan Macaristan’a girdiğimizde Macar kondüktör beni uyardı.Peşte’yekadar;kaldığım bölümün kapısını kilitli tutacaktım.Ne kadar ısrarlı davranırlarsadavransınlar;kapıyı kimseye,hiçbir biçimde açmayacaktım.”Girmek isyeten olursasakın izin vermeyin.Çünkü,çok hırsızlık olayı oluyor”dedi.O zaman,trenle gitmekararımın doğru bir karar olmadığını anladım.Çünkü,yalnızdım.Gerçekten de;gece boyınca birileri önce kapıyı çaldı;sonra açmak içinzorladılar.Açmadım,onlar da açamadılar.Uykusuz ve gergin ve yorgun olarakBudapeşte’ye ulaştık.Budapeşte’ye gelmeden önce;evrak çantamı bavulumun içine koymayıdüşündüm.Sonra;bavulum çalınırsa tüm belgelerim ve paralarım gidecek diyedüşündüm.Bir elimde bavul;bir elimde evrak çantamla trenden indim.Hemen hamalkılıklı birileri bavula saldırdı.İstemediğimi işaretle anlattım ve Madrid trenininhareket saatini ve peronunu öğrenmek için danışmaya gittim.Bavulumu duvara127


dayadım.Evrak çantamı da bavula dayadım ve danışmadaki kızla konuşmayabaşladım.Düşündüğümün tam tersi oldu.Ben,danışmadaki kızla görüşüreken,birkaç saniyeiçinde birileri evrak çantamı alıp gitmişti.Çantamın yerinde olmadığını görüncepanikledim.Madrid trenini falan unutup çantanın peşine düştüm.Hemen istasyon karakoluna gittim.Olayı anlattım.Karakolun polis şefi “Danışmanınönünde mi oldu”dedi.O zaman herşeyi anladım.Polisler de hırsızlık çarkınıniçindeydiler.Çantamda resmi belgeler ve demirbaşlar vardı.O nedenle bir tutanakdüzenlenmesini istedim.Bir çevirmen çağırdılar.Yarım saat sonra birisi geldi.Berbat bir fransızcası vardı.Onunyardımı ile Macarca bir tutanak düzenlediler ve bir örneğini bana verdiler.Jeton satın alıp Büyükelçiliği aradım.Amacım;olay nedeniyle yardımlarını istemek veyola bir uçakla devam etmeme yardımlarını istemekti.Trenle yolculuktanyılmıştım.Büyükelçi yokmuş.Cumartesi günü olduğu için bana yardım daedemezlermiş.Öylece kalakaldım tren istasyonunda..Bu arada;beni Madrid’e götürecek tren de kaçmıştı ve benim biletim yanmıştı.Tambir serüven başlıyordu.Oradan Viyana’ya gitmeğe karar verdim.Viyana’da doğrudanMadrid’e gidebileceğim bir tren bulacağımı umuyordum..Yeniden bilet aldım ve ilktrenle Viyana’ya gittim.Orada Madrid’e tren yoktu.Ancak;Milano’da Madrid için trenbulabilirmişim.Bu arada tıkalı damarlarım bu denli strese dayanamadı ve kalbim sıkışmayabaşladı.Avusturyalı bir tren görevlisini çevirip yarı almanca durumumu anlattım vehastahaneye gitmek istediğimi söyledim.Adam;durumumun vehametini gördüğühalde ilgilenmedi ve yürüdü gitti..Baktım,olacak gibi değildi.O istasyondan tramvayabinip başka bir istasyona gittim ve Milano için bilet alıp treni beklemeye başladım.Milano trenine gece yarısına doğru bindim.Ancak;tren Slovenyadan ve Trieste’dengeçerek önce Venediğe gitti.Her hudut geçişinde ek tren ücreti ödüyordum veuykusuzdum.Venedik’te Milano trenine bindim ve fakat bir başka İtalyan kentindedaha aktarma yaparak Milano’ya ulaşabildim.Madrid treni biletini alıp cebimekoydum ve biraz rahatladım.Garın girişinde jetonla konuşulan telefonlardan vardı.Ben de onlardan İzmir’i arayıpbaşıma gelenleri anlattım ve kredi kartlarımın iptalini sağlamalarınıistedim..Allahtan;hırsızlar kredi kartlarımı kullanmamışlar.Ben telefon konuşmamıtamamlamıştım ki yanımdaki telefonla konuşan genç birİitalyan;havaya zıplayıp128


oyluboyunca yere düştü. Ve devinimsiz kaldı.Çevredeki İtalyanlar koşuştular veonların konuşmalarından genç adamın kalp krizi geçirdiğini anladım.Büyük olasılıklaölmüştü adam.Benim de iki kalp damarım tıkalıydı ve ilaçlarım da bitmeküzereydi.Yedek ilaçlarım evrak çantasıyla gitmişti.Bir kez daha panikledim.Trenin hareket saati geldi ve trene binip hareket ettikten sonra moralim birazdüzeldi.Trendeki yolcuların kılık kıyafetleri bile değişmiş ve güzelleşmişti.Yanımaoturup inmek için kalkan çeşitli yolcularla muhabbet edip Nice’i,Cannes’i ve tümgüney Fransa kıyılarını trenden görerek İspanya sınırına geldim.Ankara’dan yeşil pasarortlu olmama karşın vize alarak yola çıkmıştım.İspanyolgümrükçüler;vizeye bakmadan giriş damgasını bastılar.Oysa;ben o vizeyi almak içinüç gün geç yola çıkmış;İstanbul-Ankara-İstanbul arasında mekik dokumuştum.Madrid’te göreve başlayınca durumu Büyükelçi’ye anlattım.Budapeşte Büyükelçiliğive Dışişleri Bakanlığına durum fakslarla bildirildi.O,çantanın bulunacağındanumutluydu.Bense umutsuzdum..Giden gelseydi dedem gelirdi demişler...Boşunadememişler!...Çantanın içinde yüzbin İspanyol pesetası vardı.O da gitmişti.Oparayı;İspanya içindeki turlar la ülkeyi gezmek ve görmek için ayırmıştım.Benimyerime;hırsızlar İspanya’da tatil yapmışlardır diye düşündüm...Dolayısiyle;Madriddışındaki ünlü İspanyol kentlerini göremedim.Rotterdam’da rastlamış olduğum bir bayan idari ateşe vardı.Burada da karşımaçıktı.Buraya gelmeden önce;Stockholm’de çalışmış.Birkaç kez yemeğe çıktık vegeçmiş günleri andık.Atına’da kürtlerin saldırısına uğramış ve o nedenle buraya yollanmış bir başka idariateşe vardı.Şenlikli bir karadenizliydi.Ailesi ve çocukları Türkiye’de tatildeymiş.Benisık sık evinde ağırladı ve Madrid’in yakın çevresini gezdirdi.İspanya’da lig maçlarıhemen haftanın her gününe yayılarak oynanıyordu.O nedenle,televizyonda hemenher gece maç vardı.Onları seyrederdik.Karadeniz müziği dinleyip kafa çekerdik.Koruma polislerinin hemen tamamı;Türkiye’de doğudaki “özel tim”lerde çalışmışlarve psikolojileri bozulduğu için buraya yollanmış kişilerdi.Madrid’te çok etkili bir kürtlobisi vardı.Her hafta Büyükelçilik önünde gösteri yapıyorlar ve koruma polislerineiş çıkıyordu.Polisler,Mesai saatlerinde genellikle büyükelçilik yakınındaki barlara veİspanyol kızlarına takılıyorlardı.Kimse onlara ses çıkarmıyordu.Büyükelçilik müsteşarı;eski Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün torunu olan birdiplomattı.Eşi;Lizbon Büyükelçisiydi.Bir hafta sonu beni de Lizbon’a davet129


etti.Çekindiğim için gidemedim.Çünkü,teftişte neler çıkacağı belliolmuyordu..Birkaç kez öğle yemeğine çıkıp ünlü İspanyol yemeği “paella” yedik.Uzun süredir İspanya’da yaşayan bir Türk vardı.Çok iyi ispanyolca biliyordu.Bunedenle;mahalli katip olarak çalışıyordu.Bir de İspanyol bir bayan mahalli katipvardı.O da bir Türk erkeğiyle evliydi.Bu kişinin;harç alma işlemlerinde bilerek bazıeksiklikler yapmış olduğunu gözledim.Uyarım üzerine;bekleme odasına bir aynakonulup orada para alışverişi olup olmadığı izlenmeye başladı.Ben oradayken;Türkiye’de “Susurluk Skandalı”patlak vermişti.Çoğu ülkücü olankoruma polisleri,gelen haberleri okudukça bu işe çok şaşırıyorlar ve liderlerikonumundaki bu ülkücü kişileri lanetliyorlardı.Madrid’te yaklaşık bin dolayında Türk yaşıyordu.Bunların yarısı;İspanyolhapishanelerindeki eroin kaçakçısı Türklerdi.Bunların içinde ünlü bir sinema aktörüde vardı.Hapisten çıktıktan sonra Türkiye’ye gelmiş ve yeniden itibar kazanmıştı.Bir keresinde bir adam Konsolosla konuşuyordu.Konu;adamın babasına ait cenazeyiTürkiye’ye götürmek istemesiydi.Babası;uyuşturucu kaçakçılığından yakalanmış veİspanyol hapishanesinde ölmüştü.İspanyollar cenazesini vermiyorlardı.Çünkü;adamsahte pasaportla yakalanmıştı ve pasarorttaki kayıtlar;adamın Türkiye’den getirdiğinufus kayıtlarına uymuyordu.İspanyollar da burada ölen senin baban değil diyerekcenazenin Türkiye’ye nakline izin vermiyorlardı.Tam,Aziz Nesin’in yaşar ne yaşar neyaşamaz olayıydı.Adamın Türkiye’de büyük bir mirasının olduğunu söylüyordu Türkiye’dengelenler.Ancak;İspanya’dan ölüm belgesi gelmedikçe mirasıpaylaşamıyorlarmış.Adam;dövünüp duruyordu.İspanya;her türden uyuşturucu kaçakçılarının cirit attığı birülkeydi.Bunda;İspanyolca konuşan Kolombiyalıların uluslarası uyuşturucukaçakçılığında önemli rol oynamalarının etkisi vardı.Nitekim;birçokKolombiyalı,büyükelçilikten Türkiye’ye giriş vizesi almışlardı.Türkiye’ye girenkokainin bu yolla girdiği anlaşılıyordu.Kolombiyalıların vize almışlarının sayısı dikkatçekecek ölçüde fazlaydı.Bazı Kolombiyalılar;vize talebinde bulunmuş ve fakatalmamış görünüyorlardı.Bunlara,vize bedeli alınmadan vize verilmiş olması olasılığıvardı.Bu gözlemlerimi raporuma yazdım.Dışişlerinden;doğru söylemediğim ve bu türolayların olmadığı biçiminde bir yanıt geldi.Hakkımda soruşturma açılmasınıistiyorlardı.Allahtan bu durumda olan Kolombiyalılardan birkaçının başvuru130


fotokopilerini saklamıştım.Onları;bir yazı ekinde Dışişleri Bakanlığı’na yollattım.Birarkadaşımın İspanya’da çalışan bir kızı vardı.Onun babasına dediğine göre;benimteftişimden sonra;Büyükelçilikte Ankara’dan gelen diplomatlar soruşturmayapmışlar.Bu;raporumun yerini bulduğunu gösteriyordu.Bu arada;sınıf arkadaşımolan Büyükelçi’yi de Madrid’ten başka bir Avrupa başkentine nakletmişler.Benim teftiş süresince çok sıkı bir biçimde çalıştığımı gören konsolosluk çalışanlarıçok şaşırmıştı.Çünkü;benden bir yıl önce Büyükelçiliğin giderlerini yerindeincelemek için iki Sayıştay Murakıbı Madrid’e gelmişler.İlk geldikleri günkonsolosluğa uğramışlar ve sonra hiç uğramamışlar.Madrid ve çevresini gezip,yurdadönmüşlerdi.Aslında;belgeleri Ankara’da da denetleyebilirlerdi.Turistik gezi içingörevli olarak gelmişler,gezmişler ve dönmüşlerdi.Koruma polislerinden birisi;birgün birşey sordu.Devletin verdiği maaşın az olduğunubelirtip,evlerinde ailecek en ucuz olan domuz etini yediklerini söyledi.Acaba:günahamı giriyordu?Adamcağızı rahatlatmak için;bu durumun zorunluluktankaynaklandığının düşünülebileceğini,zorunlu kalınınca ise,domuz etinin yenmesinecevaz verildiğini söyledim.Zaten;doğuda katıldıkları gerilla savaşının kaşullarınedeniyle ruhsal yapıları iyice bozulmuştu.Bir de bu nedenle stres yaşamasınistedim.O vesileyle aklıma;Almanya’daki derin hoca öyküsü gelmişti.Bir otobüsyolculuğunda karadenizli bir işçi anlatmıştı.Almanya’da bulunduğu kentteki camiyedüzenli olarak gidermiş.Bir Cuma namazından sonra hoca efendi:başkasının malınıizni olmadan almanın hırsızlık olacağını,harama el uzatmak olacağını hutbedebelirtmiş.Hafta sonu;çarşıda bir manavdan alışveriş yaparken;hoca efendi de alışverişyapıyormuş.Sebze ve meyvelerini almış ve Almana on mark vermiş.Alman dadalgınlıkla hoca efendiye yirmi markın üstünü vermiş ve fazladan on markvermiş.Hoca efendi sesini çıkarmadan parayı cebine atmış.Yolda yürürken;”Hocaefendi..Dün böyle böyle dedin.Bugün Almanın sana fazladan verdiği on markı gerivermeyip cebine attın.Bu ne iştir”demiş.Hocaefendi önce bozulmuş vesonra”Gavurların parasını almak helaldir”demiş.Karadenizli hemşerim,bu öyküyüKaplancı bir hocaya anlatmış.O hoca da;”Bu tür öyküler anlatılmaz.Müslümanmüslümanın eksikliğini gizlemeğe çalışır.Hele ,hoca efendiler hakkında bu türşeyleri anlatmak günahla birdir”demiş.O gün bugündür camiye gitmiyormuşKaradeniz uşağı…131


Madrid’ten 31 Aralık günü uçakla ayrıldım.Hesaben,gece 24.00 de İzmir’de evimdeolacaktım.Önce;yola çıktığımızda Madrid’e kar yağmaya başladı.Güç belahavaalanına ve uçağa yetiştik.Bu kez;uçağın kalkmasına İspanyollar izin vermedi.Üçsaat bekledik.Biz onların uçağına böyle davranmışız.Onlar da misillemeyapıyorlarmış.Hosteslerin yalancısıyım!...Sonra havalandık ve Yeşilköy hava limanınaindik ve İzmir uçağına bindik.Uçak yine kalkmadı.Almanya’dan,Fransa’dan veHollanda’dan gelen uçakları bekledik ve onlardaki İzmir yolcularını da aldık.İzmir’edoğru yola çıktığımızda,havadayken saat 24.00 olmuştu.Uçak personeli;kendilerinibağışlatmak için,uçakta bir mini yılbaşı partisi hazırladılar.İzmir’e kadar yedik,içtik.Yanımda oturan bir aile,bu eğlenceye katılamadı.Çünkü;yirmisekiz yaşındakioğullarının cenaze töreni için İzmir’e geliyorlarmış.Ayvalık yakınında bir trafikkazasına karışan oğulları ölmüş.Evrende ayni anda ne neşeli ve hüzünlü anlaryaşanıyordu.Benim oğullarımı düşünüp ben de hüzünlendim.Uçaktan inince geceninbir vaktinde Ayvalık’a nasıl gideceklerini anlattım.Eve geldiğimde;bizimkiler yeniyıldaki ilk uykularındaydı.Böylece;serüvenli geçen bir konsolosluk teftişi daha tamamlanmış oldu.Bu benimalın yazgımdı galiba.Meslekte başıma gelenler;çiğ tavuğun başına gelmemişti.Tümgariplikler ve değişik olaylar beni bulmuştu.Koosolosluk teftişleri dışında;bir kez iş görüşmesi için Luxembourg’agittim.Ayrıca;eğitim faaliyetleri çerçevesinde bir kez yaklaşık beş aylığınaWashıngton DC’ye ve iki kez de Paris’e gittim.Luxembourg’a bir Nato kadrosundaki göreve talip olduğum için gittim.Görüşme içinbeni çağırdılar.Önce;Brüksel’e uçtum.Bir gece orada kaldım.Sonra;Fokker tipi küçükbir uçakla Luxembourg’a geçtim.Uçakta;özel şaraplı güzel bir öğle yemeğiverdiler.Küçük uçakla uçmanın rahatlığı ve güzelliği içinde Luxembourg’aindim.Bizim Muş ilimiz kadar bir arazide kurulmuş bir dukalık devletiydi.Otelim önceden ayrılmıştı ve pahalı ve konforlu bir oteldi.Otele yerleştim.Oteldebol Amerikalı turist vardı.Sonradan;bunların,ikinci evrensel savaşta oğullarınıyitirmiş ve onların mezarlarını ziyarete gelenler olduğunu öğrendim.Luxembourg’dabüyük bir Amerikan şehitliği vardı.Nato’nun buradaki ünitesinde görevli bir Türk personel vardı.Onunla ilişki kurupbuluştum.Dediğine göre;açılan posta atama açısından sıra Türkiye’deydi.Benimatanmam garanti gibiydi.Görüşme;bir formalite görüşmesi olacaktı.132


Ertesi gün;buluşma yerine gittim.Bir Fransız Maliye müfettişi;bir Kanadalı,birYunanlı ve bir İngiliz aday vardı.Fransız;Paris’ten Mercedes aracına atlayıpgelmişti.Kanadalı da o ülkenin fransızca konuşulan kesimindendi.İngilizce vefransızcayı ana dili olarak biliyordu.Adayları görünce;şansımın çok az olduğunuanladım.Nitekim;öyle de oldu.Kanada’dan gelen adayı beğendiler.Hafta sonunda hemen tümLuxembourg’u gezdik.Pazartesi günü oradan ayrıldım.Ayrılmam yine sorunluoldu.Bir Luxembourg uçağı ile uçacaktık.Ancak;bir türlü uçağaçağırmıyorlardı.Çoğunluğu Amerikalı ve yaşlı kişiler olan yolcular çok güç durumdakalmışlardı.Ya Amsterdam uçağına binecektim ve aktarmalı olarak ülkemedönecektim ya da paramı geri alıp başımın çaresine bakacaktım.Çaresiz;Amsterdamüzerinden Türkiye’ye dönmüştüm.Önerilen kadronun görev yeri Luxembourg’taydı.Sonradan;iyi ki mülakatta benibeğenmediler diye düşündüm.Köy gibi yerde,sıkıntıdan patlayacaktım.Dahaönce;Kıbrıs’ta da öyle olmuştu.Kıbrıs,üç ayda bitmişti.Sonraki aylar çekilmezdi.KURS GÜNLERİWashınton DC’ye İMF kursu için gittim.Dört ayı aşkın bir süre ile bu kentte kaldım.İyiFransızca ve biraz İngilizce biliyor olmamın üstünlüğü ile kursa başvurmuş ve kabuledilmiştim.Sonrada:devlet lisan sınavına da girmiş ve Fransızcadan yüz üzerindendoksan dört;İngilizceden yetmiş iki alarak lisan ek ödemesi kazanmıştım.Bu kez;Türkiye’den Paris’e gittim ve orada Pan-Am uçağına transfer oldum veKennedy Airport’a dek uçtum.Kennedy hava alanından bir iç hatlar uçağı ileWashington DC’ye gittim.İç hatlar uçağı tam bir rezillikti.Hostesler erkekti.Zenciler koltukları jiletledoğramışlar ve koltuklar onarılmamıştı.Uçağın içinde pislik dizboyuydu.Bu durumaçok şaşırdım.İMF’nin kentin merkezi yerindeki konuk evinde kaldım.Yurt dışından gelenleri ya dayurt içinde yolculuk yapan personelini burada ağırlıyorlardı.İMF binalarına yürüyüşmesafesindeydi.Apart oteli düzeni vardı.Her türden sosyal faaliyetin yapıldığıyerleri de vardı.Hatta;çatısında,bir yüzme havuzu bile vardı.Sabahları;oradayüzüyor;sonra güne başlıyordum.133


Evrenin çeşitli ülkelerinden gelmiş yirmi dört kursiyerdik.Bir süre sonra kaynaştık vegüzel günler geçirdik.İMF de çalışan eski maliye müfettişi Zühtü Yücelik ve başkaTürk vatandaşları da vardı.Onlarla da görüştükİMF’nin kendi personeli ve aileleri için kurmuş olduğu bir “Recreatıonarea”sı,eğlence yeri vardı.Golf,yüzme,tenis,basket alanları vardı.Yürüyüş parkurlarıolan harika bir yerdi.Avni Hedili adlı bir maliye müfettişi de oradaki George Townüniversitesinde master çalışması yapıyordu.O beni üniversitenin spor tesislerindeağırlıyordu.Ben de onu bir kez bu tesislere konuk olarak gatirmiştim.Çok güzelgünler geçirmiştik.Haftada iki ya da üç kez;Avni Hedili ile üniversitede buluşur;tenis ya da scuachoynardık.Bir Amerikalı bayan arkadaşı vardı.Hep birlikte yakınlardaki piknikalanlarına giderdik.İMF’deki sosyal etkinlikler çerçevesinde bizleri Baltimore’a;New york’a ve bir denizüssünün bulunduğu bir kente götürüp gezdirdiler.Kıtaya ilk ayak basanlarınkurduğu bir tıpkısının aynisi kasabaya da götürdüler.New York’ta üç gün kaldık.Bizleri ünlü Waldorf Astoria otelinde konukettiler.Araplar satın almış;onlar işletiyordu oteli.Çok özel,evrenin yükseksosyetesinin üye olduğu bir “özel klüb”e götürdüler.Alain Delon ve birçok ünlüAmerikan artistini orada gördük ve bu ortamda eğlendik.Anı olsun diye;Tülay’aotelin başlığının bulunduğu bir de mektup yolladım.İlk geldiğim günün gecesi;konuk evinin yakınındaki bir pizzacıyagittim.Küçük,orta,büyük boy pizzalar yapıyorlardı.Orta boy bir pizza söyledim ve birbayanın bir kesik pizza yemekte olduğu bir masaya oturdum.Biraz sonra pizzamgeldi.Aman tanrım,ne denli büyüktü.!...Orta boyu buydu!..Rahat iki kişidoyardı.Yarısını alıp almayacağını kıza sordum.Amerikalılar bu türden ikrama alışkındeğiller.Kız çok şaşırdı.Israr ettim!...Yarısını o aldı ve birlikte pizzayı yedik.Devlettelevizyonu olan NBC de çalışıyormuş.Herhalde o da memurdu ve memur maaşıalıyor ve bütün pizza yiyemiyordu diye düşündüm.Pizzaları yerken,koyu birmuhabbete giriştik.T.C.Merkez Bankası’ndan da başka bir kursa kursiyer olarak bir Türkgelmişti.Benden gençti.Ayrılana dek onunla da ahbaplık ettik.Bir gece;bu delikanlı ile konuk evinin yakınındaki kaliteli bir “Go go girls”barınagittik.Bira içip kızları izliyor,muhabbet ediyorduk.134


Arkamızdaki masada tek başına oturan altmış yaşlarında birAmerikalı;konuşmalarımıza kulak kabartıyordu.Daha sonra ;Türk olup olmadığımızısordu.Türk olduğumuzu söyledik.Adam bizi masasına davet etti.Önce tereddütettik,Israr edince kabul ettik ve masasına oturduk.Adam;Kore harbinde yüzbaşı olarak bizimkilerle birlikte kuzaylilere ve Çinlilere karşısavaşmış.Türkleri oradan tanıyormuş ve türkçeye de oradan yabancıdeğilmiş.Masaya bir şişe viski getirtti.Onu içmeye ve adamla muhabbet etmeğebaşladık.Adam garsona”Bak,bunlar Türk!..Evrenin en cesurkişileri”dedi”Bunlar;Ruslarla komşu olarak yaşarlar ve onlardankorkmazlar”dedi.Garson bunu duyunca çok şaşırdı.Bize,neredeyse hayranlıklabakakaldı.Gerçekten de ;seksenli yılların başında;Amerikan toplumunda büyük bir Rus korkusuvardı.Bunu;başka Amerikalılarda da gözledim.Hiç birisi;Türkiye’nin evreninneresinde olduğunu bilmiyordu.Haritada ya da evren yuvarlağındagösterince;yanımızda Rusyayı görünce,dehşete düşüyorlar ve bana acıyarakbakıyorlardı.Bir gece;Zühtü üstada akşam yemeğine çağrılıydım.Turan Kıvanç üstad ve daha yaşlıDünya Bankası’nda çalışan bir başka üstad ve aileleri de olacaktı.Giderken;pastagötüreyim diye düşündüm.Ancak;koca Washıngton DC’de Türkiye’de konukluktagötürdüğümüz pastalardan bulamadım.İnat etmiştim.Kent kazan ben kepçesaatlerce aradım ve sonunda;bir İtalyan pastanesinde bunlardan buldum ve birtanesini yirmibeş dolara alıp götürdüm.Çok hora geçti.!..Meğer;hanımlar da bu pastadan ararlar,bulamazlarmış.!.Paketkağıdından adresini ve telefonunu aldılar ve mutlu oldular.New York’a gittiğimizde;İMF yetkilileri bir öğleden sonrayı serbest saatyaptılar.Herkes;yakınlık kurdukları ile bir proğram uyguladı.Ben de bir Belçikalıvardı.Onunla gezdim.Afrika kökenli ,zenci kursiyerler bizimle gelmek istemediler.Harlem’e gidip orayıyakından göremek istediklerini belirttiler.Harlem’e beyazların girmesi tehlikeli veyasaktı.Bizler;”gitmeyin sizi de almazlar”dedik,dinletemedik.Akşam;otelde buluştuğumuzda sorduk;girememişler.Mahallenin girişindeki ilksokağın başında Harlemli zenciler bunların yollarını kesmişler.Bizimkiler;””Bizler desizler gibi zenciyiz.Buradaki yaşam koşullarını görmek istiyoruz”demişler.Amerikalızenciler “First İ am an american;second İ am a negro” demişler.”Ben önce135


Amerikalıyım;sonra zenciyim”deyip bunları Harleme sokmamışlar.Bu Amerikalılarınkararlılıklarının bir örneği olarak görünmüştü bana..Benzer bir olayı bir başka gün Washington DC de yaşamıştım.Ben sigara içmeyibırakmıştım.Brezilyalı ile yürüyorduk.Canı sigara içmek istedi.Benden ateşistedi.Kibriti yokmuş.Ben ateşin bulunmadığını söyledim.Yoldan geçen birAmerikalıyı çevirdi ve ateş istedi.Amerikalı”Ateşim yok..Bu arada;neden sigarayıbırakmayı düşünmüyorsun”demişti.O sıralar;ülkede sigara karşıtı kampanyayürütülüyordu;her Amerikalı diğerini etkilemeğe ve sigarayı bıraktırmağaçabalıyordu.Bir de NewYork’taki ibadethanelerin çokluğu dikkatimizi çekmişti.Hemen her evinzemin katı bir tarikatin kilisesine dönüştürülmüştü.İbadethaneler emlak vergisindenmuafmış.Az vergi ödemek için uyanık New York’lular bu yolabaşvuruyormuş...Binlerce mezhep ortaya çıkmış böylece...Washınton DC de iki de “Natıonal Day” yani,ulusal bayram yaşadım.ikisi de ilginçgelişmişti.İlkini;bu başkente indiğim ilk gün yaşadım.Uçaktan inip Concordia’ya yerleştikten sonra;kenti tanıma turuna çıktım.Bunu;herteftiş yerine indiğimizde de yaparız.Kaldığım yerin yakınında bir ulusal parkvardı.Orada dolaşırım diye düşündüm.Öğleden sonrayı böyle geçirmiş olacaktım.Parkın girişinden içeri girip yürümeye başladım.Gördüklerim karşısında şaşkınlıktanaptallaşmış gibiydim.Bıyıklı bıyıklı erkekler;biribirlerinin kalçalarını okşayıp dudakdudağa öpüşüyorlardı.!..Biraz daha yürüyünce;ayni biçimde öpüşen ve sevişenkızlara ve kadınlara rastladım.Kadın kadına sevişiyorlardı.Bir ağacın altındaki sarmaş dolaş bir çift kadına yanaşıp;bu işi benimleyapabileceklerini söyledim.Küfredip kovaladılar beni!...Biraz daha yürüyünce;bir rahip gördüm.Bir minibüsün üzerine çıkmış;yüksek seslevaaz veriyordu.Bu sapkın kişileri;doğru yola ve tanrının cenenetineçağırıyordu.Ellerinde bira şişeleri ve kutuları;yumuşak erkekler ve lezbiyen kadınlarrahiple dalga geçip gülüşüyorlardı.!..İçimden;bu kadarına da pes doğrusudedim.Tamam;Amerikalıların sapkınlıkları ile ilgili çok şeyler okumuş ve filimlerizlemiştim.Ama;bu tam bir Sodom ve Gomorrah günleri gibiydi.Yürüyüşümü bitirip Concordia’ya döndüm.Akşam haberlerinden bu “mutlu gün!..”ünulusal çapta kutlanan eşcinseller günü olduğunu öğrendim.New York’ta veCalifornia’da Brezilya karnavallarını anımsatan karnaval geçişleri vardı136


televizyonlarda.Kendi kendime;”Aman tanrım,ben ne biçim bir ülkeyegeldim.”dedim..Neyse ki bu görüntüler birgün sürdü..Sonra;kişiler normalyaşamlarına döndüler de bir rahat nefes aldım!..İkinci ulusal gün;filmi de yapılmış 4 Temmuz günüydü.Amerika BireleşikDevletleri’nin kuruluş tarihi olarak kabul ediliyordu bu gün.Kurs konuşmacıları;3Temmuz’da; 4 Temmuz’un ulusal gün olduğunu;dolayısiyle tatil günü olduğunu;ogün kurs yapılmayacağını anlattılar.Afrikalı bir kursiyer;Amerikalı konuşmacıya “Defilé militaire” yani;askeri geçit töreniyapılıp yapılmayacağını sordu.Amerikalı;böyle bir kavramla ilk kez karşılaşıyorgibiydi.”Ne askeri geçit töreni?” diye sordu.Kursiyer;”Yani tanklar geçitröreni;uçaklar gösteri uçuşu yapmayacaklar mı?”diye sordu.Tam bizim gibi birülkeymiş bu Afrika ülkesi.Ben adamın isteğini anlamlı buluyordum.Ama;Amerikalıçıldıracak gibi olmuştu.”Neden tanklar geçsin ki..Bir tankın kışlasından çıkıp şu kadaryol yapması;şu kadar dolara patlar.Hele uçaklar neden uçsunlar ki gösteriş için...Negerek var bu tür gereksiz giderlere!..”diye yanıt verdi.Geri kalmış ülkeler;şimdikideyimiyle gelişmekte olan ülkeler;bu Afrika ülkesi gibi yapıyorlardı..Bu nedenele degeri kalmayı sürdürüyorlardı.!..Kentin ortasından;Potomac River geçiyor ve kemte renk ve yaşam katıyordu.Kentinönemli kuruluşları;nehre yakın konumlardaydı.Kennedy Center de bunlardanbiriydi.Bir kültür merkezi olarak kurulmuş olan bu kuruluşun tiyatro bölümünde birBroadway oyunu izleme olanağı buldum.Oldukça pahalıydı ama;değdi doğrusu!...Bukültür merkezinin açılışından önce;birçok ülke merkeze çeşitli bağışlardabulunmuşlardı.Türkiye de muhteşem bir halı armağan etmişti.Türkiye’den geldiğibelirtilerek kullanılıyordu.Burada gerçek bir hurrıcane(kasırga) de yaşadım.Sanırım bir Pazargünüydü.Televizyon seyrediyordum.Birden çok şiddetli bir fırtınanın kenteyaklaştığına dair alt yazılar geçmeğe başladı.Gerçekten de televiyonda dasöylendiği gibi;saat on buçuk dolaylarında fırtına başkentin üzerindeydi.Hiç budenli şiddetli esen fırtına görmemiştim.Penceremden;IMF misafirhanesininönündeki küçük bir meydana bakıyordum.Alanın ortasında gövde çevresi beşmetreden çok yıllanmış bir çınar ağacı vardı.Fırtına ağacı kökünden söktü ve ağaçyakınında park etmiş araçların üzerine yıkıldı.Akşam televizyonda çok ilginç bir haber vardı.Amerikalının birisi otomobiliyleyüksek bir ağacın üzerindeydi ve kendisiyle röportaj yapılıyordu.Anlattığına göre137


yolda aracını sürerken fırtına onu aracıyla birlikte kaldırıp ağacın tepesinekondurmuştu.Keza:büyükelçilikte maliye ateşesi olan Tevfik Altınok da benzer bir olayanlatmıştı.Bir sabah uyanmış ve işe gitmek için hazırlanırken;televizyonda bir habergeçmişler.Dün gece çok kar yağdı;ikinci bir emre kadar kimse evinden çıkmasındeniliyormuş.Tevfik;amma da abartıyorlar diye düşünmüş ve giyinip hazırlandıktansorma evinin sokak kapısını açmış.Bembeyaz bir duvar görmüş karşısında.Kar evininçatı düzeyine çıkmış durumdaymış.Hemen kapıyı kapatıp dışarı çıkabilme uyarısınıbeklemeğe başlamış.Türkiye’ye dönerken İMF nin elemanları beni Japonya-Hindistan-İran üzerindenaktarmalı olarak yollamak istediler.Bu ülkeleri;birer gün de olsagörecektim.Ben;Londra üzerinden dönmeyi istedim ve döndüm..Şimdi;”Keşke oproğramı uygulasaydım!..”diye hayıflanıyorum...Paris’e birer aylık iki ayrı kurs için ;ayrı tarihlerde gittim.Biri;Katma Değer Vergisiiçin;diğeri ise teftiş ve inceleme yöntemleri içindi.İkincisinde Papyon Haluk takmaadlı bir hesap uzmanı ile birlikteydik.Saine Nehri kıyısında;Boulogne ormanlarına yakın;ucuz bir otel bulmuştuk.Parisdışındaydı ama;metro ile her yere bir saatte ulaşılıyordu.Haluk’la ormandadolaşarak;gündüzleri Paris ‘i turlayarak güzel günler geçirdik.Nefis Wietnambörekleri yedik.Her iki kurstada;yaklaşık yirmibeş sayfalık bir fransızca metin hazırlayıp kursgörüşmelerinde okumuş ve tartışmıştım.Amerika’da da İMF bizlere bir grupçalışması yaptırmıştı.Orada da çalışma metnini ben hazırlamış ve diğer kursiyerleregrup adına sunmuştum.Kurs sırasında;Fransızlar bizlere birkaç kez kokteyl parti düzenlemişti.Ben bupartilerde içki içiyordum.Bir Moritanyalı kursiyer vardı.Dindar;müslüman olan bu kişi;zaman zaman kurstançıkar,gider namazını kılar ve geri gelirdi.Herkes kendisine saygı duyardı.Banakalırsa;biraz abartıyor ve gösteri yapıyordu.Bir kokteylde yanıma gelip “Mösyö Demirkan;siz müslüman değil misiniz?”dedi.İçkiiçmeme takılmıştı.İşaret parmağımı göğe kaldırıp “Eşhedü en lailahe ilallah veeşkedü enne Muhammeden resul ullah”dedim.Başını eğip “tamam;Demirkan..Özürdilerim”dedi.Türkiye’de olduğu gibi “Öyleyse neden içki içiyorsun138


ilader!...”demedi.O zaman;bu kişinin dengeli;gerçek bir müslüman olduğunuanladım.Oysa;Amerika’da da birisi bunu sormuş; sonra da “öyleyse neden içki içiyorsun?!..”demişti.Bir Senegalliydi ve o da gösteri yapıyordu.Derslerden ayrılıp Mekke saatiylenamaz kılıyordu.Ona;Türkiye’de islamın birçok tarikatinin,kültününolduğunu;bunlardan bazılarında içki içmenin günah olmadığını anlattım.O da;ancakbu açıklamalardan sonra beni rahat bırakmıştı.Paris ;evrenin çok değişmeyen kentlerindendir.La Nation’da büyükapartmanlar;belediye yakınında Kültür Merkezi kurulmuştu.Monparnasse’da dayüksek bir işyerleri yapısı yükseliyordu.Ama;Parisli ve Paris yaşamı ayniydi.DÖNÜM NOKTALARIKişi yaşamında;köşe taşlarını oluşturan olaylar vardır.Doğru karar vermişseniz mutluolursunuz.Ancak;yaşam boyu,geriye dönüp baktığınızda “Acaba verdiğim karardoğru muydu”diye sormadan edemezsiniz.Bu olaylarla ilgili olarak aldığınız kararlarıyargıladığınızda çoktan iş işten geçmiş olur.Benim yaşamımda da,üç tane bu tür köşe taşı olay vardır.Birincisi;gecekonduda oturma projesiydi.Evliliğimin ilk yıllarında;çocuklar da arkaarkaya gelince;mali açıdan büyük sıkıntıya düşmüştüm.Arkadaşlarım;öğleleri nasılbir simit alıp çatal bıçakla kuru kuru yiyişimi anlatıp hala dalga geçerlerbenimle...Emekli Sandığı’ndan borç alma;bankalardan kredi kullanma;yardımlaşmasandığına ayrıca borçlanmalarla idare etmeğe çabalıyordum.Bu anda;maaşımın üçte biri kiraya gidiyordu.Bu durumdan kurtulmamgerekiyordu.Çözüm;o sıralar İstanbul’un her yerinde pıtırak gibi ortaya çıkangecekondu mahallelerinde bir gecekondu yapmaktı.Beş on sene de bu biçimdesıkıntılı bir yaşam yaşayıp bedavadan tapu sahibi olmaktı.Çünkü;siyasiler durmadantapu dağıtıyorlardı.Kira ile oturduğumuz evin sahibi;böyle bir serüven yaşamış birisiydi.Ankara’nın birilçesinden Ankara’ya göçmüşler.Cebeci mezarlığı yanında;arsasını geniş tuttuklarıbir gecekondu yapmışlar.Hazine arazisi üzerine yapılmış olan gecekonduya“Menderes tapusu”vermişlerdi.Böylece;bedavadan ev ve arazi sahibi olmuşlar.O sırada;bir yapsatçı müteahhid gelmiş.Öneride bulunmuş.Arsa üzerine yirmidükkan kırk elli daire yapacakmış.Bunların yarısı;bizim ev sahibinin139


olacakmış.Adam”Para biriktiriyorum.İnşaatın tümünü ben yapacağım.Hepsine bensahip olacağım”diyordu.Ben de;ayni çizgiden geçebileceğimi düşünüyordum.Tülay’la konuştuk“olur”dedi.Ben de;sonradan 1 Mayıs Mahallesi diye anılacak olan E-5 karayolunayakın bir arsa ayarladım.Durumu;Tülay’a anlattım.”Sen ciddi misin!..Ben şakayapıyorsun sandımdı..Müfettiş adam gecekonduda oturur mu?”diyerek karşıçıktı.Büyük bir olasılıkla annesi ile konuyu görüşmüş ve etkisinde kalıp karardeğiştirmişti.Sonradan;oradaki gecekondulara “Özal tapusu” verdiler.Sonunda;gecekonduyaşamına dayananlar apartman sahibi oldular.Biz de kirada oturmayı ve sefaletiçinde yaşamayı sürdürdük..Sıkıntı içinde yaşamaktan kurtulmak için bulduğum ikinci çözüm;Avustralya’yagöçmen olarak gitmek ve o ülke vatandaşı olmaktı.Birgün;bir gazetede bir ilangördüm.Avustralya Türk kökenli göçmen kabul edecekti.Çocuklu olmak;hele erkekçocuklu olmak üstünlük sağlıyordu.Hem bizde iki erkek çocuk vardı!...Tülay ile bu konuyu da konuştum.Ona da cazip geldi.Avustralya’ya gidecek;altı ayingilizce ve kıtaya uyum kursundan geçecektik.Sonra;üç yıl boyunca geniş ve o günedek işlenmemiş arazi vereceklerdi.Bu tarlaları işleyecektik.Tarlayı,takımları,alet veedevatı ve canlı hayvanları devlet verecekti.Üç yıl sonra vatandaşlığa alınacak;istediğimiz yerde yerleşebilecek;istediğimiz işikuracaktık.Ben,muhasebecilik yapmayı planlıyordum.Çiftçiliğe gelince;o alanda daçocukluktan gelen deneyimlerim vardı.O sıralar kendimi çok güçlü duyuyordum.Herişi yapabilir;bu türden büyük bir değişimi başarabilirdim.Avustralya Büyükelçiliği’ne başvurdum.Bu göçmenlik işlerini;Beyrut’takibüyükelçilikleri yönetiyormuş..Beni oraya kanalize ettiler.Gerekli belgelerle burayabaşvurduktan altı ay sonra;beni görüşmek ve işi bitirmek üzere Beyrut’açağırdılar.Gittik,gidiyorduk bu yeni kıtaya...Bu aşamaya gelince;eşim Tülay yine yan çizdi!..Uçakla Türkiye-Avustralya birbuçukgün sürüyormuş.Annesinden;ailesinden uzak kalamazmış!...Beyrut’a bir mektupyazdım.Vazgeçtiğimizi;gelemeyeceğimizi bildirdim.Bu serüven de böylecebaşlamadan bitmiş oldu.Üçüncü dönüm noktası;Fransız hükümetinden sağlanan doktora olanağıydı.140


Fransız hükümeti;1970 li yıllarda;Türk bursiyerlere doktora bursu olanağısağlıyordu.Bakanlığın izniyle;böyle bir bursa başvurdum.Strazburg Üniversitesi’ndebeş yıllık devlet doktorası yapacaktım.Tüm formaliteler tamamlandı.Bu kez Tülay “Hayır”demeyecek gibiydi.N e deolsa;Avrupa’ya gidecektik.Yakındı;teyzesi İsviçre’de yaşıyordu..Sorun yoktu.Verilecek burs miktarı çok azdı.Evli olmayan;yeni üniversite bitirmiş öğrenciler içindüşünülmüş bir miktardı.Fransız Büyükelçiliği ile konuyu görüştüm..Tülay’a da evdeyapabileceği bir iş ayarladılar.Evde triko makinası ile örgü işleri yapacak;benimbursum kadar para kazanacaktı.Çok sıkı bir fransızca sınavından geçirildim ve başarılı oldum.Belgelerim Fransa’yagitti.Doktora konum ve profesörüm belli oldu.Fransa’ya gitmeğe hazırlanıyorduk.Bu sırada;Başkanlıktan bir öneri geldi.Kıbrıs Federe Türk Devleti’nde MaliyeBakanlığı yapısında bir Teftiş Kurulu kurulacaktı.Acaba;ben,başkan olarak böyle birkurul kurmak için Kıbrıs’a gidermiydim?..Öneri çok cazipti.Türkiye’deki maaşımın üç katı kadar maaş alacaktım.Üstelik İngilizPoundu olarak!...Emekliliğimi de sürdürebilecektim.Maaşsız izinli olarakgidecektim..O sıralar;bankalardan krediler kullanarak;kayınpederin evini ayrıca ipotek ederekİzmir’de bir apartman dairesi satın almıştık.O evin banka borçları ile boğuşuyordum.Bu kez;ben karar verdim.Borçlarımı daha rahat ödeyebilecektim.Kıbrıs’ta daolsa;yurt dışında bir iki yıl geçirecektim.Ailemin geleceği için bu daha belirli ve iyi birgelecekti.Fransız büyükelçiliğine bir mektup yazıp durumu bildirdim ve özür diledim.Kendime çok kızdım..Keşke;bu durum daha önceden belli olsaydı da doktoraişlemlerini tamamlamasaydım.Bir başkasının;bu doktora bursundan yararlanmasınada engel olmuştum.Belki de;büyükelçiğin bir B Planı vardı.Benim yerime bir başkaadayı hazırlayıp yollamışlardır.Böylece;gayrimenkul kralı olmaktan;Avustralya’nın en ünlü muhasebecisi olmaktanuzak kalmıştım.Hele hele;Fransa’da doktora yapsaydım;Türkiye’ye dönmez;kesinFransa’da kalırdım.Türk kökenli bir bilim adamı olarak ünlenirdim.Eşim ve çocuklarım,on yıl gecekondu koşullarında ve çevresinde yaşasalar;neolurlardı?Avustralya’nın tarıma açılmamış ıssız bozkırlarında üç yıl çiftçiliğedayanabilir miydim?Eşim ve çocuklarım dayanabilir miydi?Öğrenci argosuyle kafayıyemeden Fransa’daki doktorayı tamamlayabilir miydim?Çünkü; Amerika’ya master141


yapmak için gidip delirmiş olarak dönenleri tanımıştım.Bunlar da;madalyonun ötekiyüzü oluyordu. Bunların içinden en çok Fransa’ya gitmemiş olduğuma yanarım.Ancak;bu dönüm noktalarının,sonraki yaşamımı olumsuz etkilemesine izin devermedim.İZMİR’DE MİLLİ EMLAK SORUŞTURMALARIKuzey Kıbrıs’taki teftiş kurulu başkanlığı görevini tamamladıktan sonra İzmir’edöndüm.Aslında;Kıbrıs görevinin enaz üç yıl süreceğinidüşünüyordum.Ancak;yetiştirdiğim Maliye Müfettişleri;Türkiye’dekileri aratmayanbir çalışma anlayışı ile yaptıkları işlerle;Kıbrıs Türk Yönetiminin üst düzeyyetkililerinin canlarını sıkmağa başlamışlardı.Bazı yolsuzluklar;bunlarınakrabalarına;eşlerine dek uzanıyordu.Bu nedenle;beni zamanın Kıbrıs işlerindensorumlu bakanı Turhan Feyzioğlu’na şıkayet etmişler.O da devletin yüksek yararlarıgereği gibi gösterip benim çalışma sözleşmemin uzatılmamasınısağlamıştı.Politikacıların;nelere göre kararlar oluşturduklarını bir kez daha yakındangözlemiştim.Beni;o sıralar İzmir Milli Emlak Müdürlüğü’nü teftiş eden Ercan Meftunoğlu’nunyanında görevlendirdiler.Teftişi birlikte yürütmeğe başladık.ErcanMeftunoğlu;teftiş sırasında;Hazine avukatlarının bazı milli emlak davalarındagörevlerini savsakladıklarını belirlemiş.Beni;hem teftiş hem de bu soruşturma önincelemesi için onun yanına vermişlerdi.Birlikte çalışmayı sürdürdük.Ercan beş yüze yakın dosyayı tahkik konusu yapmak üzere ayırmıştı.Bunlarla ilgiliolarak;soruşturma yetkisi isteyeceğini belirtmişti.Ben;dosyaları tek tekincelemeden,soruşturma istem yazısını imzalamayacağımı belirttim.Anlayışlakarşıladı.Dosyaları inceledim.Birkaç Hazine avukatının soruşturma konusu olacakeylemlerinin bulunduğunu ben de gördüm.Ancak;soruşturma konusu yapılacakdosya sayısı yirmi dolayına indi.Bu dosyaları ayırdık ve ilgili Hazine avukatları hakkında soruşturma yetkisiverilmesini bakanlıktan istedik.Maliye Bakanı;kendisi de avukatlık yaparken politikacı olmuş Cihat Bilgehanidi.Soruşturma onayını imzalamış ve beni ve Ercan beyi soruşturmacı atamıştı.Biryandan teftişi;bir yandan da soruşturmayı yürütmeye devam ettik142


Sıra;Hazine avukatlarının savunmalarının alınmasına geldiğinde kıyametlerkoptu.Önce;Hazine avukatları,Avukatlık Kanunu’na tabi olduklarını;haklarında bizimsoruşturma yapamayacağımızı ileri sürdüler.Biz;soruşturmayı yapabileceğimizibelirttik ve Bakanlığı ikna ettik.Bu kez;savunma çağrılarına uyup geldiler ama;savunma yapmamaya başladılar.Bizde Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndaki prosedüre göre işlemleri sürdürdük.Bir Hazine avukatı;kalp hastası olduğunu ileri sürerek soruşturmaya gelmekistemedi.Daire doktoruna kendisini muayene ettirdik ve doktor gözetimindesavunmasını aldık.Doktor;sonradan,bizim işimizin ne denli zor olduğunu o günanladığını belirtmişti.Hazine avukatları;Bakandan yarar bulamayacaklarını anlayınca devreye BarolarBirliği Başkanı’nı soktular.Adam;basına demeçler verip soruşturmayı durdurmayıdenedi.O da başarılı olamadı.Sonradan öğrendiğimize göre;bu kişi Maliye Bakanı’na gitmiş.Soruşturmayıdurdurmazsa;barolarda bundan sonra avukat olarak çalışamayacağı tehdidindebulunmuş.Bunun üzerine Bakan korkmuş ve Ercan beyle beni;yeni bir bakanlık oluruile soruşturmacılık görevinden almıştı.Maliye Teftiş Kurulu ve Maliye Bakanlığı tarihinde ilk kez böyle bir olayyaşanıyordu.Zamanın Teftiş Kurulu Başkanı’nın yumuşak ve korkak tavrınedeniyle;bu uygulama yapılabilmişti.Bakan;yine de soruşturmayı bütünüyle durduramamıştı.O kadarına cesaretedemedi.Çünkü;suç işlemiş olacaktı.Yerimize iki yeni Ankara grubundan MaliyeMüfettişi soruşturmacı olarak atanmıştı.Soruşturmayı bu kişiler sürdürdüler vetamamladılar.Sonucunu bilmiyorum.Yalnız;sanık tüm Hazine avukatlarıgörevlerinden alındılar ya da istifa ederek devlet görevinden ayrıldılar.Bir dahaHazine avukatlığı yapamadılar.Sonradan;işin çapının büyüklüğünü anladık.Hazinearazilerine tecavüz etmiş kooperatiflerin üyeleri arasında meğer Maliye Bakanlığıüst düzey memurları da varmış.Seferihisar deniz kıyılarında yazlık sahibi olmuşlardı.Bu tür bir uygulama ile soruşturmacı görevinden alınmak canımızı sıkmış ve bizleriüzmüştü.Oturup;Maliye Bakanı’nı güç durumda bırakmak için ortaklaşa bir yazıyazdık ve hakkımızda soruşturma açılmasını talep ettik.Öyle ya;soruşturmacıgörevinden alındığımıza göre;bir suçumuz olmalıydı...143


Ne yazık ki hakkımızda soruşturma açılmadı..Çünkü;olaylar örtbas edilmek vebasından uzak tutulmak isteniyordu.Böylece;bizler,şaibeli kişiler olarak ortada dabırakılmış olduk.Bu bizleri daha da üzdü.Teftiş sırasında;Güzelbahçe’de;mafyanın deniz kıyısında kaçak olarak kurmuşolduğu bir tesisin yıkım işi de çıktı karşımıza.İhbar olmuş;inceleme yapılmış vemahkemeden yıkım kararı alınmış ve kesinleşmişti.Ne hikmetse;iki yıldır yıkım kararıuygulanmıyor ve yasal olmayan tesis çalısmasını sürdürüyordu.İhbara göre tesiskadın ticaretinde ve her türden pis işlerde de kullanılıyordu.Bu durumdan;çevredeyerleşık ailelerde rahatsız olmuşlar;onlar da sayısız şıkayet dilekçesi vermişlerdi.Bir yıkım ekibi oluşturduk.Jandarmadan da yardım alarak;yıkım için ekip mahallinegönderildi.Ben tesisin o gün yıkılmış olacağını düşünüyordum.Ertesi gün görevegelince;yıkımın gerçekleşmediğini öğrendim.Nedenini sorduk.Ankara’dan gelen telemriyle yıkım durdurulmuştu.Oysa;ortada kesinleşmiş bir mahkeme ilamıvardı.Bunun uygulanmasını;allah bile durduramazdı.Gerçi;sonraki yaşamımdaözellikle personelle ilgili mahkeme kesinleşmiş kararlarının uygulanmadığını çokgördüm.Türkiye’de çöküş bence mahkeme kararlarının uygulanmaması ilebaşlamıştır.Sonraları;mahkemelerin çeşitli nedenlerle yetersiz kalmasısonucu;boşluğu mafyalar doldurmuş ve bugün yaşadığımız kaos ortamı doğmuş vegünümüze dek gelmişti.Telgrafı gördüm.”Bakan adına” diye bir müsteşar yardımcısıimzalamıştı.Hemen;bunu bir yazı ekinde Ankara’ya yolladım.Konu hakkında bilgisivarsa Bakan hakkında(Yılmaz Ergenekon olmalıydı) bilgisi yoksa;müsteşaryardımcısı hakkında soruşturma açılmasını istedim.Teftiş Kurulu Başkanı bu yazım üzerine çok şaşırmış.O güne dek hiçbir MaliyeMüfettişi bir bakan hakkında soruşturma istememişti.Telefonla;bir müfettiş birbakan hakkında soruşturma isteyebilir mi diye sordu..Ben de bunun olanaklıolduğunu belırttim.Kimsenin eylemi yargı denetimi dışında kalamazdı.Sonradan;bir müfettiş Gümrük Bakanı hakkında soruşturma istemiş ve başkanlıkbuna karşı çıkmıştı.Konu;benim de dahil olduğum üç müfettişlilik bir “Hakemkurulu”na gelmişti.Bizler;müfettişi haklı bulmuştuk.Buna karşın bakan hakkındasoruşturma başlatılmadı.Ancak;o bakan Eylül 1980 ihtilalinden sonra bu olay dadahil eylemlerinden dolayı yargılandı ve hüküm giyip hapiste yattı.144


Yazım üzerine;o hafta içinde,mafyanın işlettiği tesis yıktırıldı.Bu bize büyük birmesleki doyum vermişti.Demek;Türkiye’de yasalar,aksamalı da olsa halauygulanabiliyordu.Sonradan;ayni mafya patronunun bu kez;Urla İskelesi’ne yakın bir yerde yenidenkaçak bir tesis kurduğunu ve pis işlerini sürdürdüğünü öğrendim.Hatta;benimledalga geçmek için daireye telefon açmış ve beni de tesise çağırmıştı.Hemen;MilliEmlak’e durum tesbiti yaptırtıp yeniden dava açılmasını sağladım.Yasalardakiboşluklar ve cezaların doğru dürüst uygulanmaması;bu duruma yolaçıyordu.Adam;enaz beş yıl sürecek mahkeme boyunca çarkını döndürmeyisürdürecekti.Eylül 1980 ihtilalinden sonra;benim yazım nedeniyle;o müsteşar yardımcısınınsoruşturma geçirdiğini ve mahkeme edilip mahkum edildiğini öğrendim.Sonraki yıllarda;bu türden olaylar yaşanmadı.Çünkü;idare,hemen tüm soruşturmaistemlerini gözardı ediyor ve olayları örtbas ediyordu.Günümüzde de bu eğilimsürmektedir. Her parti;kendi yandaşlarının bu tür olaylarını soruşturmadankaçırmaktadır.Milli Emlak teftişi sırasında bir başka ihbar daha gelmişti.Orta okuldan sınıfarkadaşım olan bir servis şefi;İzmir’deki Yunanlılardan kalma taşınmaz malları;bukişilere geri verdirmek için ;açılmış davalarda karşı tarafın avukatlarına bilgi ve belgesağlayarak yardım ediyormuş.Avukatın işyerinde arama yapıp gerekli belgeleri elegeçirdik.Bu servis şefi hakkında da soruşturma yaptım.Sonunda;memuriyettenayrıldı ve yargılandı.Sınıf arkadaşım olduğu için;bu durumdan üzüntü duymuştum.Bu vesileyle;önümden geçmiş diğer önemli Milli Emlak olaylarını anımsadım.Biri;Resneli Niyazi Çiftliği davasıydı.Trakya’da ki çok verimli ve büyük araziparçaları;ünlü Trakyalı,Cumhuriyetçi çeteci Resneli Biyazi Bey’e verilmişti.Bunlardanbiri de o sıralar Halkalı Zıraat Okulu olarak anılan okulun ve çevresinin yer aldığıKüçükçekmecedeki bir tapuyla ilgiliydi.Tapu sınırları usulsüz olarak genişletilmiş veHazine arazilerine haksız olarak el konulmuştu.O sıralar;bu araziler çok değerkazanmaya başlamıştı.Olay dava konusu olmuş ve Hazine davayı yitirmişti.Dosyalara gömülüp yaptığımincelemeler sonunda;Hazine lehine bazı delillerin mahkemelere ibraz edilmemişolduğunu ve tartışılmamış olduğunu saptadım.Yeni deliller nedeniyle;AdaletBakanlığı’ndan davanın yenilenmesi prosedürünün işletilmesini önerdim.Önerimüzerine dava yenilendi.Nasıl sonuçlandığını izleyemedim.O araziler üzerinde145


şimdilerde birçok uydu kentler oluştuğuna göre;dava yine yitirilmiş olabilir.Ya da buyerler;yeni kurulan belediyelere geçmiş ve onlar tarafından inşaat alanı olarakdeğerlendirilmiştir.Bir başka olay;Beyoğlu’ndaki bir binayla ilgiliydi.Bir Ruma ait görünen binanınkayıtlara göre Hazineye ait olması gerekiyordu.Tapu kayıtlarını incelerken;bazı Osmanlıca kayıtların değişik mürekkeple yapılmışolduğunu saptadım.O kayırları;Polis Kriminoloji Enstitüsü’ne yolladım.İncelediler vebu değişik mürekkepli yazılarla mülkiyeti Ruma taşıyan tapu kayıtlarının sonradanyapıldığını ve sahte kayıtlar olduğunu belirttiler.Raporum üzerine dava açıldı vedava kazanılıp bina Hazine mülkiyetine geri döndü.Bir diğer incelediğim konu da Moda Deniz Kulübü ile ilgilidir.Kulüp;denizi izinsizdoldurarak izinsiz inşaat yapmış.Aleyhine dava açılmış ve kazanılmıştı.Yıkılmasıgerekiyordu.Ancak;Maliye Bakanlığı hiçbir zaman bu tesisleri yıkma gücünükendinde bulamamıştı.Bunun üzerine;izinsiz doldurulmuş alanın kulübe 50 yıllığına kiralanması formülünüönerdim.Hiç değilse;Hazinenin eline para geçecekti.Sonradan;bu formüluygulandı.Ayrıca;bu ilk uygulama “yol”oldu.Sonradan;deniz kıyısındaki birçok kaçaktesise bu yolla yasallık kazandırılmıştı.Doğal olarak;bunları yıkamayan devlet,gecekonduları da yıkamamış vegünümüzdeki devasa “gecekondu mülkiyeti sorunu” ortaya çıkmıştır.İHTİLAL SORUŞTUMALARI12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra;Maliye Teftiş Kurulu;bütünüyle soruşturmalarasürüldü.Tüm müfettişler;ülkenin dört bir yanında ihtilal öncesi pislikleritemizlemekle görevlendirilmişlerdi.Zaten;kırk yılı aşkın meslek yaşamımda gözlediğim şudur:Maliye Teftiş Kurulu bir tür“itfaiye örgütü”ydü.Her ihtilalden sonra;her temelli değişimlere yolaçanseçimlerden sonra;birçok ihbarlar yapılırdı.Herkes”yangın vaar..”diyebağırırdı.Maliye Müfettişleri de;bu yangınları söndürmekle görevlendirilirlerdi.Bir Milli Eğitim Bakanlığı müfettişi ile(Kemal Tahir Özkan adlı benden yaşça büyükbir müfettişti)Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi ile ilgili ihbarları incelemeklegörevlendirildik.Görevi;sıkıyönetim komutanı olan zamanın Ege OrduKomutanından aldık.146


Yaklaşık altı ay kadar üniversitede çalıştık.İhbarların bazılarının doğru olduğunusaptayıp bazı öğretim üyeleri ve personel hakkında soruşturma açılmasını istedik.Mevzuatına göre;soruşturma açılması konusunda üniversite senatosu kararverecekti..Komutan;doğrudan savcılığa suç duyurusunda bulunmamızıistiyordu.Üzerimizde yoğun baskısı vardı.Bunun olanaklı olmadığınıanlattık.Önerimiz üzerine dosyamızı albay olan adli subayına inceletti.Albay da haklıolduğumuzu belirtti de sıkıyönetimde hapis yatmaktan kurtulduk!...Tıp Fakültesindeki birçok öğretim görevlisinin rahatını kaçırmış;yararlarına engelolmuş;düzenlerini bozmuştuk.Onların açısından,kötü kişiler olmuştuk.O sıralarhastalanıp onların hastanesine yatsam bana bakmayacaklarınıdüşünüyordum.Sonradan;kalp damarlarımın tıkalı olduğu anlaşılınca;uzun süre buhastaneye değil;Devlet Hastanesine gidip geldim.Daha sonra;kız kardeşimin kocası rahatsızlandı.Akciğer kanseri olma olasılığıvardı.Ege Üniversitesi hastanesi göğüs polikliniğinin şefi profesör;”öncemuayenehaneme gel bir bakayım;sonra poliklinikte muayeneolursun”demiş.Yani;özel muayene yoluyle açıktan para istiyormuş.Eniştem durumuanlattı.Parayı verecek durumu da yoktu.Benimle polikliniğe giderse;porfesörünbelki kendisini o yoldan geçmeden muayene edebileceğini düşünüyordu.Üniversitede geçmiş yıllarda yaptığımız soruşturmadan sözedip yardımcıolamayacağımı söyledim.Tersine;benim akrabam olduğu anlaşılırsa;güçlüklerlekarşılaşabileceğini anlattım.Dinlemedi,”ille birlikte gidelim “dedi.Randevu alıp gittik.Profesörün sekreterinin yanına girdik.Durumu anlattık.Sekreterbayan;”Siz geçen sene soruşturma yapan müfettiş değil misiniz?”dedi.Eniştedurumu anlamıştı.Hemen beklemeden oradan ayrıldık.Gitti;özel muayenedüzeninden geçti.Üniversitede daha önce de Ercan Meftunoğlu ile bir soruşturma yapmıştık.Üniversite muhasebe müdürlüğü;maaş ödemelerinin dayanağı olan Kadro ve MaaşDefterini tam olarak tutmamıştı.Bunda;rektörlüğün de suçu vardı.Görevdenayrılan,emekli olan,vefat eden personel Muhasebe Müdürlüğüne bildirilmemişti.Ozamanlar;üniversitede Tıp ve Zıraat olmak üzere iki fakülte vardı.Rektörlük mutemedi bu boşluktan yararlanmış ve ayrılmış,emekli olmuş,ölmüşpersoneli üçer dörder ay daha çalışıyor göstermiş ve bordroları onlar imzalıyormuşgibi imzalayarak maaaşlarını haksız ve kanunsuz olarak almış ve kendine maledinmişti.147


Rektörle anlaşıp son maaş dağıtımında bordrolar imzalanırken hazır bulunup kimlikdenetimi yapacaktık.Açıkta kalanlar;mutemed tarafından mal edinilen maaşlarolarak ortaya çıkacaktı.Bir tür suçüstü yapacaktık.Rektör;maaş dağıtımını gözlememize izin verdi ve durum personele de duyuruldu.Profesörler,doçentler ilk kez maaş kuyruğuna girerek maaş almak zorundakaldılar.Maaş dağıtımı başladıktan iki saat kadar sonra;kuyruktakiler homurdanmayabaşladı.Adaşım olan doçent Uçar Asena bağırıp çağırmaya başladı.Biz işlemisürdürdük.Biraz sonra;rektör orada bizi telefonla aradı ve uygulamayı kesmemiziistedi.Bizler;uygulamayı sürdüreceğimizi belirttik ve bağırtı çağırtı içinde görevitamamladık.Üç kişi maaşını almaya gelmemişti.Amacımıza ulaşmıştık.Durumututanakla saptadık ve mutemedi savcılığa ihbar ettik.Ayni gün rektör;zamanın Başbakanı olan Süleyman Demirel’i aramış.Durumu bizede bildirmişti.Akşam haberlerinde,radyoda ,o zamanlar daha televizyonolmadığından haberler radyodan alınıyordu,Başbakan konuştu.Kamu personeliningörevlerini yaparken daha yumuşak ve anlayışlı davranmalarını istedi.Mesajın bize olduğu açıktı.O zaman,her olayın bir “perde arkası”nın olduğunuöğrenmiş oldum.Medyadaki değişik her haberin bir bilinmeyen ve açıklanmayan yanıoluyordu.Nitekim;İzmir’deki bir başka soruşturma sırasında da ayni durumla karşılaşmıştım.Bir maliye memurunun rüşvet aldığı,irtikap yaparak zorla rüşvet aldığı ilerisürülüyordu.İhbar;incelenmek üzere bana yollanmıştı.İhbarda bir ad ve adresvardı.İkisini de araştırdım.Doğruydular.Bir oto lastik satıcısıydı ihbarcı.Telefonla;görüşmeye çağırdım.İhbarın ona ait olup olmadığınıbelgeleyecektim.Ondan somra soruşturmayı yapacaktım.Gelemeyeceğini söyledi.Ben de;kendisini gizlemek istiyor,o nedenle müfettişliğe gelmek istemiyor diyedüşündüm.İhbarın konusunu soruyordu.Bunu söyleyemezdim vesöyleyemeyeceğimi bildirdim.İsterse;işyerine gelip tutanak düzenleyebileceğimi veböylece onu gizlemiş olacağımı söyledim.Kabul etti.Ertesi günü;işyerine gittim.Bu kez;tutanak imzalamayacağını belirtti.İhbardabulunmadığını ileri sürüyordu.Ben de;bu hususu da tutanağa bağlamamızgerektiğini anlattım.Buna rağmen tutanak imzalamadı ve bana tatlım,şekerimdiyerek alışmadığım,uygunsuz davranışlarda bulundu.148


Daireye döndüm.İhbar;özel bir yasayı ilgilendiriyordu.Yasaya göre;savcı gibiyetkilerimiz vardı.Emniyet Müdürlüğüne yazı yazıp;ertesi gün adamı daireye zorlagetirttim.Yine de tutanak imzalamadı.Durumu görevli polisle saptadım veadama”Bir daha Maliye Müfettişleri ile çekişmeye girme..Onlara tatlım,şekerim diyehitap da etme”dedim ve adamı yolladım.Ayni gün;öğleden sonra Teftiş Kurulu Başkanı aradı.”Neler oluyor orada Uçarbey...Anayasayı ihlal ediyormuşsunuz!..”dedi.Durumu anlamıştım.Meğer adam;Başbakan Süleyman Demirel’in partisinin İzmir yönetim kuruluüyesiymiş.Hemen ve doğrudan Başbakan’a telefon etmiş.O da Teftiş KuruluBaşkanını aramış.Durumu başkana telefonda anlattım.Özel yasadaki zorla getirme yetkisinikullandığımı anlattım.İhbarı hatırlattım.”İsterseniz,yazılı da cevapvereyim”dedim.İkna olmuştu.Yazıya gerek olmadığını söyledi.Anladığım kadarıyledurumu Başbakan’a anlatmış.O da ikna olmuş olmalı ki bir daha ses seda çıkmamıştı.Böylece;politik çarkın gerektiğinde ne denli hızlı işlediğini gözlemiş oldum.Bir deBaşbakanların devlet sorunları yerine ne denli küçük olaylarla ilğilendiğini gözlemişoldum.Neyse ki;haklılığım teslim edilmişti.Yoksa,kim vurduya gidip başka görevlereya da yerlere nakledilebilirdim!..Bir diğer ihtilal görevi Isparta ili ile ilgiliydi.Süleyman Demirel Üniversitesi’nde bazıyolsuzluklar ihbar edilmişti.Ayrıca;dönemin başbakanı olan Süleyman Demirel’inkayın biraderi iken belediye başkanı olmuş kişi ile ilgili bazı ihbarlar da vardı.Yine,bir başka Milli Eğitim Bakanlığı mnüfettişi ile Isparta’ya gittik..Garnizonkomutanı,Orduevinde kalmamızı önerdi.İş açısından gözönünde olacaktık ve rahatçalışamayacaktık.O nedenle;daveti nazikçe reddedip Isparta Çocuk Islah Evi’ndekalmaya başladık.Isparta’ya çok geniş ve çok ışıklandırılmış bir bulvarla,Süleyman Demirel Bulvarı ilegiriliyordu.Bir süre önce;Isparta’da bir Türk Hava Yolları uçağıdüşmüştü.Ispartalıların anlattığına göre;sarhoş olan uçak pilotu,Süleyman DemirelBulvarını Antalya havalimanının iniş pisti olarak algılamıştı.Alana inmek üzrealçalmaya başlamıştı.Antalya havalimanı “Hayır...Daha Antalya’ya gelmedin...Biz senigöreniyoruz...”diye telsizle bağırmış.Ancak;uçağın burnunu dikmek için artık çokgeçmiş...Pilot;Ispartayı fark etmiş ve inişe geçmiş olduğundan “pas geçmeişlemi”yapmak istemiş ve Isparta’nın bitimindeki bir tepeye çakılmış kalmış...Ozamanlar medya,olayı bu yönüyle anlatmamıştı.149


Türk medyası çok ilginçti o zamanlar.Buna benzer çok olay,basında ve radyoda yeralmamıştı.Kimbilir;belki de bu anlatılanlar Ispartalıların düş gücünün bir eseridir.Örneğin;Arap-İsrail arasındaki 1967 savaşında; o sıralar ençok Yahudi vatandaşınyaşadığı Çanakkale’de “6-7 Eylül” İstanbul ve İzmir olayları benzeri olaylaryaşanmış..Kimsenin o zamanlar bundan haberi olmamıştı...Neyse;teftiş ve soruşturma konularını incelemeye başladık.İncelemeler sırasındakarşımıza yine Süleyman Demirel’in bir başka akrabası olan bir harita mühendisiçıkmıştı.Adam;tüm üniversiteyi egemenliği altına almıştı.Öğrenci alımı;ihaleler veistihkak ödemeleri,personel yan ödemelerinde çeşitli kanunsuzluklar yapmış veyaptırmıştı.Hakkında “görevi kötüye kullanma”dan dava açılması için rapordüzenlemiştik.Üniversite rektörü de ;Mühendislik Fakültesi ihaleleri dolayısiyle bir müteahhidfrimadan hediyeler ve ailesi ile Kıbrıs ve İsviçre turistik seyahatleri kabuletmişti.İhaleden sonra rektör;eşiyle firmanın finanse ettiği yurt dışı gezilerinekatılmıştı.Bunun rüşvet olduğunu düşünmüştük.Ancak;müteahhid firmanın avukatı bize birYargıtay Genel Kurul kararı örneği getirdi.Buna göre;”Bir işin tamamlanmasındansonra,duyulan inşirah nedeniyle alınan para ve menfaataler”rüşvetsayılmıyordu.Yani;müteahhid bu yurt dışı yolculukları ihale bedellerini aldıktansonra;duyduğu memnuniyet gereği vermişti..O nedenle rüşvet sayılmıyordu!...Bunedenle;rektör hakkında da rüşvetten değil “görevi kötüye kullanma”dan rapordüzenlemiştik.Başbakanın akrabası belediye başkanı hakkında soruşturmaların daha önce deyapıldığını ve dava açılması için dosyaların Isparta Cumhuriyet Savcılığı’na geldiğiniöğrenmiştik.Savcılıktan bu konudaki iki ya da üç dosyayı istedik;vermediler.Bununüzertine;devreye garnizon komutanını soktuk ve dosyaları alabildik.Direnişin nedeni anlaşılmıştı.Savcılık;gerekli işlemleri tamamlayarak davalarıaçmamış ve suçların zaman aşımına uğramasını sağlamıştı.Bu nedenle;Hakimler veSavcılar Yüksek Kurulu’na suç duyurusunda bulunduk.Savcının yargılanmasınısağladık.İşlemleri biran önce bitirmek için Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişi ile Cumartesi vePazar günleri de çalışıyorduk.Bir ay kadar süre geçince;Milli Eğitim Müfettişi“Müfettiş bey,bizim odacının bıyıklarını görmemeğe başladım!..” dedi.Espiriyi150


anlamıştım.Üstelik benim için de bir tehlike sözkonusu olabilirdi!...O hafta sonundao Ankara’ya ben de İzmir’e ailelerimizle olmaya gittik.Isparta teftişleri sırasında Vali Coşkun Akmeriç ile de görüşme olanağımız oldu..Sınıfarkadaşımdı.Bizi sık sık Burdur Gölü kıyısındaki sosyal tesiste ağırlamıştı.Güzelgünler geçirip bu serüveni de tamamladık.Bir de ;bu dönemde İzmir Defterdarı ile ilgili bir ihbar incelemesiyapmıştım.Sonuçta;Defterdar hakkında soruşturma yapma izniistemiştim..Ancak;Bakanlıktan soruşturma izni oluru bir türlü gelmiyordu.Teftiş Kurulu Başkanı ile konuyu konuştum.Kendisi soruşturmayı CumhurbaşkanıKenan Evrenin önlediğini söyledi.”Ben Cumhurbaşkanı kaldığım sürece İzmirDefterdarı hakkında hiçbir soruşturma yapılmayacak’demiş. .Maliye Bakanı da bunauymuş ve soruşturma izni imzalanmamıştı.Defterdar;Alaşehir’de Kenan Evren’in ailesinin kapı komşusu imiş.Çocukluklarındave gençliklerinde Evren bu aile ile çok samimi imiş.Harbokulundan izinli gelinceailesini bulamazsa onlarda kalırmış.O nedenle;kendisinden küçük yaştaki İzmirDefterdarına kol kanat geriyormuş...Bu;Türkiye’de karşılaştığım ikinci hukuksuzluktu.Üstelik bunu;hukuku egemenkurmak için gelmiş askerler yapıyordu.”adalet,mülküntemelidir”deniliyordu.Ancak;adaletin gerçekleşmesine izin verilmiyor ve hukukguguğa dönüştürülüyordu.Sonraki yıllarda da benzer birçok olaya rastladım ve hukuka güvenimi tümdenyitirdim...Tüm türk vatandaşları gibi.Hala da bu konularda bir iyileşme gözlenmiyor.Bu konuda;doğrudan hukuku ihlal eden bir başka işlemle karşılaşmıştım.Onu daanlatayım.Ekrem Pakdemirli Maliye Bakanı olunca;doğru bir kararla;yurt dışı kadrolarına lisanbilenleri atayacağını belirterek bu konuda bir”olur” yayınladı.Buna göre;Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde yabancı dil sınavına girilecekti.Başarılıolanlar yurt dışı görevlere atanacaktı.Ben de sınav için başvurdum.Sınavı;ben,bir Hesap Uzmanı ve bir daire başkanı,fransızca dilindenkazandık.İş;atama işlemlerinin başlatılması aşamasına gelince;Bakan bizleri yurt dışıgörevlere atayamadı.Çünkü;müsteşar eski Maliye Müfettişi Biltekin Özdemir’in birolur hazırlayıp Bakana imzalatması gerekiyordu.Ancak;müsteşar bu olur taslağınıimzalamıyor ve Bakana direniyordu.Atama işlemleri de yapılamıyordu.151


Baakan Pakdemirli;müsteşarını görevden almak için kararname hazırladı ve imza içinCumhurbaşkanlığı köşküne yolladı.Zamanın Cumhurbaşkanı olan TurgutÖzal;kararnameyi imzalamadı.Çünkü;kendisi Devlet Planlama Teşkilatındaçalışırken;Müsteşar Biltekin Özdemir de o kuruluşun Genel Sekreterliğini yapmıştıve oradan tanışıyorlardı.Biltekin zaman zaman Köşke gidip akşam yemeği yiyor;buarada Cumhurbaşkanını gayriresmi olanlardan bilgilendiriyordu.Sonunda;hukuken geçerli bir neden gösterilmeden atamalarımız yapılamadı ve işingaribi Ekrem Pakdemirli bakanlıktan ayrılmak zorunda kaldı.Müsteşar kalmış,bakangitmişti.Bir iki yıl sonra hükümet değişti ve Sümer Oral Maliye Bakanı olmuştu.Ben de İzmirAtatürk Lisesi’nden onun arkadaşıydım.Yatılı okuyan Sümer Oral;bazı hafta sonlarıİzmir’de bizim evimizde kalırdı.Ben de Turgutlu’ya gidip onun ailesiyle tanışmıştım.Bu yakınlığa dayanarak,kendisine bir mektup yazdım.Yapılan haksızlığı anlatıphakkımın teslim edilmesinin gerektiğini anlattım.Yanıt bile vermedi.Onun datalihsizliği,Biltekin’in hala müsteşar olmasıydı.Bir de;Sümer;oy hesabıyapardı.Beraberinde birkaç oy sağlamayacak benim gibi tiplerin işini yapmazdı.Bir aralık,Biltekin’e gidip direncini kırmaya çalıştım.Benimle dalga geçti.”Git emekliol,keyfine bak”dedi..Kaderin cilvesine bakın ki;bir bakan ondan daha güçlü çıktı ve obenden daha önce emekli oldu.Ben de ;bir kokteylde ona rastladığımda“Emekliliğini candan kutlarım canım..Hadi şimdi git,sen keyfinebak!.”dedim.Hayret;canını sıkmayı başarmıştım.Bir memurluk deyimiyle bir kazık da Hasan Hüseyin Şener adlı eski bir MaliyeMüfettişi’nden yedim… Boşalmış bir Nato kadrosuna adaylığım sözkonusuydu.Tümformaliteleri tamamlamış;atanmamı bekliyordum.Bir de baktım;benden daha gençbir Maliye Müfettişi o göreve yollandı.Sonradan;Hasan Hüseyin Şener’in yardımcılığını yapan bir arkadaştan;bu kazığı ozamanlar Personel Genel Müdürü olan Hasan Hüseyin Şener’den yediğimiöğrendim.İsminde hem Hasan,hem Hüseyin bulunan birisi;bana bu haksızlığıyapmış:atamamı onaya çıkarmamış ve yerime bir başkasınıyollatmıştı.!..Kendisi:hakkında Isparta’da soruşturma yaptığımız Belediye başkanınınyeğeniydi ve Süleyman Demirel’e de akraba oluyordu.Böylece;amcasına benimkötülük yaptığımı düşünmüş olmalı ki;bunun öcünü almış oluyordu.Ancak;bu haksızeyleminin ve belki de yaptığı diğer haksızlıkların bedelini;çocuğunun zamansızkaybıyla ödemişti.Sonradan;İzmir’de ortaya çıkan Balina Operasyonu sanıkları152


arasında bu kez onun yeğeni vardı..Bunlar böyle;her işte ortaya çıkan karışık birakrabalar grubuydu.Son olarak;Teftiş Kurulu Başkanlığı için adaylığımı anlatmalıyım.Yine;EkremPakdemirli’nin bakanlığı sırasında,Teftiş Kurulu Başkanlığı kadrosu boşaldı.Eski İzmirBüyükşehir Belediye Başkanı Burhan Özfatura’nın da ısrarları ile ben de adayolmuştum..Ancak;müsteşar Biltekin öğesi,yine karşıma çıkmıştı.Müsteşarlığı boyunca birçok uygunsuz işini bitirtmiş olması olası İstanbul DefterdarıKemal Civelek’i teftiş kurulu başkanı yaptılar.Üstelik;Burhan Özfatura da TurgutÖzal’ın sofralarına oturuyordu.Onun da devrede olması işe yaramamıştı.Böylediyorum;çünkü Biltekin’in Trabzon’daki bazı milli emlak yapılarını eski bir meclisbaşkanlığı yapmış politikacıya usulsüz tahsis ettirdiğine tanık olmuştum.Bütün bunların temelinde Biltekin,geçmişte genel müdür yardımcısı olduğunda“Kutlarım Biltekin..Ne mutlu..Sana gıpta ediyorum”demem yatıyordu.Ordu’nun birilcesinden gelen Biltekin, buradaki gıpta sözçüğünü,seni kıskanıyorum,kuyunukazacağım gibi yorumlamıştı.Ömür bayunca bana düşman olmuştu.Kabahatbendeydi ve dilimin belasını çekiyordum!...BANKERLER TASFİYE KURULU1980 li yıllarda ;bankaların yanında bankerler de mevduat toplamağabaşlamıştı.Başbakan Turgut Özal da bu oluşumu desteklemişti.Bu alanda mantar gibi ortaya çıkan kişi ve kuruluşlar;vatandaşlardan topladığıparalarla bazı anonim şirket ve holdinglerin senet ve tahvillerini alıppazarlamışlardı.Biriken paraların büyük kesimiyle de taşınmaz mallar satınalmışlardı.Böylece;topladıkları paraları atıl,hareketsiz yatırımlara bağlamışlardı.Bir süre sonra;önce topladıkları paraların vadettikleri faizlerini ve ana paralarınıödeyemez duruma düştüler.En ümlüleri Banker Kastelliydi ve olay bu kişinin adıylaanılır oldu.Sonunda;bir Bakanlar Kurulu Kararı ile sistem donduruldu ve İstanbul,Ankara veİzmir’de birer bankerler tasfiye kurulu kuruldu.İzmir’deki kurulun başkanlığına ben atandım.Bir hesap uzmanı bir de eski hazineavukatı üyemiz vardı.Üç de banka personeli verdiler.Kurul olarak çalışmaya başladık.Kurullardan istenen;bankerlerin mal varlıklarını saptamak;nakde çevirmek vebankerlere para yatırmış kişilerin önce ana paralarını;sonra faiz alacaklarınıödemekti.153


İzmir’de irili ufaklı yedi bankerlik kuruluşu faaliyet göstermişti.Enönemlileri;Anadolu Bankerlik ve Banker Onur firmalarıydı.Tasfiyeye İzmir TicaretMahkemesi nezaret ediyordu.Bu mahkemeye bağlı çalışıyorduk.Her ay;aylıkraporları mahkemeye sunuyorduk.Mahkemelik işlerimizi de bu mahkemedeçözümlüyorduk.Bankerlerden birinin müşterileri arasında;zamanın ihtilal subaylarından,halkın beşibir yerdeler dediği genarellerden birisi de vardı.Ancak;alacağı için kurulabaşvurmamıştı.Nedenini;haricen öğrendik.Yurt dışına kaçmış olan bankerin Türkiye’ye,Ankara’ya gelmesine göz yumulmuş,bukişi konsey üyesi kişinin ödemesini yaptıktan sonra yine yurt dışına çıkmasına izinverilmişti.Bu arada biz,kurul olarak adamı yakalayamamış ve çeşitli konulardabilgisine baş vuramamıştık.Keza;bir başka bankerin müşterileri arasında;çok miktarda hava subayı,bir de havagenerali vardı.Nedenini öğrendim.Birgün Atatürk Lisesi’nden arkadaşım olam Temel;hava binbaşısı rütbeli elbisesiylekurula geldi.Parasını bankere kaptırmıştı.İşin bundan daha kötü yanı;havacıkomutanlarını da ikna etmiş;onlar da sonuçta paralarını bankerekaptırmışlardı.”Paraları geri almazsak;bu komutanlar beni çiğ çiğ yiyecekler’diyordu.Komutanlar,başvurularını emir erleri aracığıyle yaptılar.Bir de emekli general vardı.Tüm emekli ikramiyesini ve birikmişlerini bankerekaptırmıştı.Bunun sonucu çok güç durumda kalmıştı.Karısı kendisinden ayrılmış;o dabunalıma düşmüştü.Sık sık kurula gelir dertleşirdik.Banker Onur’un Çeşme’de bir villası vardı.Ayni zamanda,İngilizle evli olduğundanİngiliz vatandaşı da olan bu banker;Londra’ya kaçmıştı.Villayı da;mafyayla yaptığısigara ve içki kaçakçılığı için,istasyon ve depo olarak kullanmıştı.Bu villayı;Maliye Bakanlığı’nın ünlü ve değerli konuklarını ağırlamada kullanmak içinlojman yapılmak üzere;Maliye Bakanlığı’na sattık.Burada;sonraları İzmirDefterdarları ve Maliye Müsteşarları yazlık izinlerini geçirdiler.Bir başka bankere ait beş katlı bir apartmanı da;Turizm Müdürlüğü’nce kullanılmaküzere,bağlı olduğu bakanlığa sattık.Diğer banker mallarını da paraya çevirip;anapara ödemelerini başlattık.İki yıl sonra;ben bu görevden ayrıldım.Tasfiye kurulundaki emekli hazine avukatı;yaklaşık seksen yaşında ve sağlam kalmışbirisiydi.Onunla konuşmalarımızda;”Herşeyin başı sağlık”demiştim.O ise;buna karşıçıkmış ve “Her şeyin başı para müfettiş bey “demişti.Sonra sürdürmüştü154


konuşmasını”Benim yeterince param olmasaydı.tutulduğum hastalıkları yenemez veçoktan göçer,giderdim”demişti.Galiba haklıydı...Sınıf arkadaşım hava subayı Temel’e;sonraları Albay rütbesi ile İzmir hava alanındarastladım.Demek;komnutanlarının bankere kaptırılmış paralarını kurtarmış vekellesini de kurtarmıştı!...İzmir’den Ankara’ya gidiyorduk.Nato’da görevliymiş ve ikiAmerikalı hava subayına mihmandarlık yapıyormuş.Uçağa bindik ve yola çıktık.Bir aralık;üç kişi uçağın kokpitine,pilotların yanınagittiler.O sırada;Afyon’un üzerinden geçiyorduk.Türk Hava Yolları;normalrotasından çıkarak alçaldı ve Afyon üzerinde bir tur attıO sırada;uçağınpenceresinden dışarı bakıyordum.Bir topçu uçağı gördüm..Arkası bizedönüktü.Önce uçak bize yaklaştı,sonra hızla uzaklaştı.O uçakla çarpışabilirdik.Ozaman;Ankara’da Ulus’a düşen uçağın yolaçtığı uçak kazası faciasının benzeriyaşanacaktı.O olayda da;yolundan çıkan Türk Hava Yolları uçağı,bir topçu uçağıylaçarpışmış ve Ankara’nın Ulus Meydanı ve çevresina yayılan uçak parçalarındanyüzlerce kişi ölmüştü.Ankara’ya indiğimizde;durumu Temel’e anlattım.Sapsarı kesildi..”Yapma yahu..İyitehlike atlatmışız haa!..”dedi.Kurallardan sapmanın neye mal olabileceğini birkez daha gözlemişoldum.Gerçi;Türk insanı kural mural tanımıyor ve karayollarında at sinekleri gibigereksiz kazalar sonucu ölüyorlardı.Zaten;bu ülke hiçbir faciadan ders almıyordu.Aradan yıllar geçti..Millet hala;bankerKastelli işe başlasın paralarımızı ona veririz diyorlardı.Nitekim;son yıllarda yaşananbatan bankalar facialarında da ayni durum yaşandı.Bundan sonra dayaşanmayacağını kimse söyleyemez.YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER GEÇİCİ KURULUBankerler Tasfiye Kurulu Başkanı olarak;aldığım maaştan daha fazlasını ikinci maaşolarak almıştım.Ayni durumu;Serbest Muhasebeci Serbest Muhasebeci ve MaliMüşavir Yeminli Mali Müşavirler Kanunu’na göre kurulmuş “Geçici Kurul” çalışmalarısırasında da yaşadım.Yaklaşık iki yılı aşkın süreyle hem maaş hem de bu kuruldanmaaşım kadar ek ücret aldım.Bu süre içinde;yeni kurulmakta olan mesleklerle ilgili tüzükleri,yönetmeliklerihazırladık ve yayınladık ve illerdeki meslek odaları seçıimlerini tamamladık vemesleği kurduk.155


Eski üstadlardan Celal Şardan ve ben Maliye Müfettişi kökenliler olarak kurulakatılmıştı.Dört hesap uzmanı kökenli üye,iki profesör üye ve bir gelirler kontrolörüüyeden oluşan dokuz kişilik bir kurulduk.Meslek mensuplarına “geçici çalışma ruhsatı”verdık.Mesleğin mevzuatını ve ücrettarifelerini hazırladık.Her iki faaliyette de ben,gelirler kontrolörü ve bir hesapuzmanı tüm faaliyetleri yürüttük ve kurul bizim çalışmalarımızı gözden geçiriponayladı.Çok yorucu ve gerginlik yaratıcı çalışmalar yaptık.Oda seçimleri dolayısiyle İzmir,İstanbul,Van,Trabzon ve Artvin’debulunduk.Özellikle Van’dan çok etkilenmiştim.Daha önce;müfettişlik yaşamımdagörmemiştim.Van Kalesini ve Akdamar Adasını gördük.Vali bey bizi;Edremit ilcesine kadar götürdü.Terör eylemlerinin yaygın olmasınedeniyle kalamadık Van’a ayni gün döndük.Urartu adlı bir turistik otelde kaldık.Kışolmasına karşın;neredeyse yüzde yüz oranında doluydu otel.Özellikle;Amerikadayaşayan Ermeniler geliyorlarmış.Van gölünden çıkarılan bir balık yedik ve hemen her gece otlu peyniri tattık.Kalpdamarlarım tıkalı olduğu halde dayanamamış ve o otlu peynirden yemiştim.Geçici ruhsat verme işlemleri sırasında Burhan Özfatura;Maliye Müfettişliği kökenliErcan Meftunoğlu’na ruhsat verilmemesini önerdi.Ercan üstad;Defterdar iken onunhakkında soruşturma yapmıştı.Danıştay dairesi ve genel kurulu;soruşturma isteminionaylamıştı.Ancak;Manisa Ağır Ceza mahkemesinde;hakimi ikna ederek hükümgiymekten kurtulmuştu.Burhan da;Ercan üstadı ihbar etmişti.Ercan Üstad;aile dostu bir serbest muhasebeciile Ankara’ya giderken trafik kazası geçirmişti.Burhan Özfatura da İzmirgazetelerinde bu konuyu yazdığı yazılarla istismar etmişti.Sonunda;12 Eylülyönetimi zamanında 20 yılını doldurup emekli olanlar arasında Ercan üstad da yeralmıştı.Burhan Özfatura bununla yetinmemiş;şimdi de yasal hakkı olan geçici ruhsatınınErcan üstada verilmesine yasaya aykırı olarak karşı çıkıyordu.Ben ve Celal üstad bunun doğru olmadığını savunduk.Başkan ve üyeler de bizlerekatıldı.Burhan bu kez;geçici ruhsatının geciktirilmesini önerdi.Çoğunluk onlarda olduğuiçin;bu kez oylamada bu görüş kabul edildi.Ben de bunun üzerine;Yılmaz adlı eski birhesap uzmanının ruhsatının geciktirilmesini önerdim.Onun da;bazı meslekieksiklikleri vardı.Vergi incelemelerinde rastlamıştım.Onlar da adamın ne olduğunu156


iliyorlarmış ki;oylandı ve o kişinin ruhsatının geciktirilmesi de kabuledildi.Böylece;dengeyi sağlamış olduk.Ancak;Ercan üstad bu gecikme olayınınsorumluluğunu bana yıktı.Kendisini ikna edemedim..Uzun yıllar benimle konuşmadıve selamı sabahı kesti.Geçici kurulda Burhan Özfatura gibi eski politikacı üyeler;ya da buradakifaaliyetlerinden sonra politikaya atılmayı düşünen üyeler vardı.Bu nedenle;çeşitlietkenlerle serbest muhasebeci olmaması gerekenlere geçici ruhsatlarverildi.Yeminli mali müşavirlikle ilgili geniş yorumlar yapıldı ve gereksiz birçok geçiciruhsat verildi.Neyse ki;odalar ve odalar birliği kurulduktan sonra;bunların çoğugözden geçirilip iptal edidi ve adalet sağlandı.Yasa;baştan ölü doğmuştu.Yeminli mali müşavirlik yasası sevkedilmiş ve fakatserbest muhasebecilik ve mali müşavirlik de mecliste yasaya eklenmişti.Yeminlimali müşavirlerin sayısının düşük tutulması ve sınırlanması mesleğin itibarıaçısından önemliydi.Buna uyulmamış ve meslek ölü doğmuştu.En önemlisi;yasanın yasalaşmasında önemli rol üstlendi diye zamanın MaliyeBakanı’na da yeminli mali müşavirlik geçici ruhsatı verilmişti.Yasayı zorlayarakyapmışlardı bunu.Yapmışlardı diyorum;çünkü ben yine karşı çıkmıştım.Diğerlerininoylarıyla karar alınmıştı.Sonradan,odanın bu geçici ruhsatı iptal edebileceğinidüşünerek rahatlıyordum.Ancak;bu kişininki iptal edildi mi;öğrenemedim.Sayıştay murakıpları da yeminli mali müşavir olmak istiyorlardı.Bu durum;mesleğinölü doğmasına yol açacaktı.Sonradan;yargı kararı ile bu hakkı aldılar.Diğer yasadansapmalarla birlikte;bu uygulamalar sonucu;yeminli mali müşavirlik mesleğimuhasebecilik mesleği gibi doğdu.Nitekim;yıllar sonra ortaya çıkan “hayali ihracat” olaylarında;bu tür yeminli malimüşavirlere rastlandı.Sahte raporlar düzenlemiş ve mafyanın haksız katma değervergisi iadeleri almalarına yol açmışlardı.İzmir’de uzun süre yeminli mali müşavirler odası disiplin kurulu üyeliği ve başkanlığıgörevini üstlendim.Soruşturmacı müfettiş diye bilindiğimden bu göreve getirilmiştim.Bir süre sonra;disiplin cezaları vermeğe başladık.Kalabalık oldukları için;gelirlerkontrolörü kökenli yeminli mali müşavirlere sayı olarak daha çok disiplin cezasıuyguluyorduk.Sonunda;sanki bu gruptakilere haksızlık yapılıyormuş gibi bir tabloortaya çıkmıştı.Gelirler kontrolörleri derneği;haksız ve mantıksız bir genel kurulkararı ile benim kınanmama karar vermiş.Bir tür aforoz işlemi uyguluyorlardı.Kararı157


ana taahhütlü mektupla ilettiler.Oysa;disiplin kurulu beş kişilik bir kuruldu vebenim bir oyum vardı.Gelirler kontrolörleri aleyhine baskı yaparak karar çıkartmamolanaklı değildi.!..Durumu oda başkanı ile görüştüm.Gelirler konrtolörleri derneğini protestoetmelerini istedim.Oralı bile olmadılar.Herkes;bir sonraki seçimde yine nasılyönetim kuruluna seçileceğinin hesabını yapıyordu.Ben de;yeminli malimüşavirlikten istifa ettim ve derneğe zehir zemberek bir yazı ile yanıtverdim.Sonraları;yine bana gelip dostluğumu kazanmağa çalıştılar.Kişinin savaşımlarında nasıl yalnız bırakıldığını;haksızlığa gereksiz olarak nasıluğradığını bir kez daha yaşamış oldum.Ama;sonradan;hayali ihracat la ilgili polissoruşturmaları ve tutuklamalar başlayınca;eski yeminli malimüşavir olarak kapımı çaldılar,benden hukuki yardım istediler.Ben;onlarındavrandığı gibi yapmadım ve yardım istemlerini geri çevirmedim.Elimdengeldiğince;bildiğimce kendilerine yardımcı oldum.Yeminli mali müşavirlik yapmadım ve yapmayacağım.Bir tek “Uçar Demirkan-KurulÜyesi”diye bir kapı levham var anı olarak.!..Neyse ki;bu anılarımı yazarken;birplaketle geçici kurul çalışmalarımıza teşekkür ettiler!.Sırası gelmişken gelirler kontrolörleri ile ilgili birkaç anımı anlatmak isterim.Yetmişli yıllarda;Bülent Ecevit hükümeti zamanında gazete kağıdına zam yapılmıştıve İstanbul’daki denetim elemanları olarak gazete kağıdı stok tesbiti ilegörevlendirildik.Saptanacak miktara göre fiyat farkını gazeteler Maliyeyeyatıracaklardı.Ben;iki gelirler kontrolörü ile ortak çalışıyordum.Gelirlerkontrolörlerinden birisini Milliyet Gzetesine yolladık.Ambarlara gitmiş;kimliğinigösterip stok kontrolü yapacağını bildirmiş.Durumu genel yayın yönetmeni Abdiİpekçi’ye bildirmişler.O da gelirler kontrolörünün kendisine yollanmasınıistemiş.Gelirler kontrolörü stok tesbiti çalışmasını tamamlayacak ya da durumu bizebildirecek yerde:boş bulunmuş ve Abdi İpekçi’nin çalışma yerine gitmiş.Abdi İpekçi;telefonla Maliye Bakanı’nı aratmış ve gelirler kontrolörünün yanındakonuşmuş.’Bana bak;sen kim oluyorsun da benim gazete stoklarımı tesbit ettirmeğeçalışıyorsun.Yolladığın köpeğini telefona veriyorum.Söyle ona buradan defolupgitsin’demiş.Gelirler kontrolörü duyduklarının şoku altında telefonu almış.DevrinMaliye Bakanı ‘Stok tesbiti için gidecek başka gazete bulamadınız mı.Hemen orayıterk edin.’demiş.O da en yüksek amirinden gelen bu emire uyup orayı ve stok tesbitiişini bırakıp gelmişti.158


Başka bir gelirler kontrolörüne haksızlık yapılmış ve sicilden dolayı meslektenatılmıştı.Sanırım adı Abdi olmalıydı.Görevden ayrıldıktan sonra;Bakanlığa bir şikayetdilekçesi yazmış ve hakkında haksız işlem yapıldığını bildirmiş ve soruşturmaistemişti.Kendisini dinledim.Zamanın Gelirler Genel Müdürü’nün gareze dayalı olarakkendisini meslekten attığını;bunun mesleki yaşamını çok kötü etkilediğini;hakkınınteslim edilmesini ve memuriyete döndürülmesini istiyor;bir maaş alıp meslektenkendi isteğiyle ayrılacağını bildiriyordu.Sicil dosyasını inceledim ve sicillen emekli etme işlemlerine ters düşen eylemlererastladım ve aldığım ifadelerle;gerçekten de kontrolörün gareze dayalı olarakemekli edildiğini anladım ve memurluğa geri döndürülmesini önerdim.Genel müdürhakkında da soruşturma yapılmasını istedim.Kontrolör göreve geri döndürüldü ve bir maaşını alıp istifa etti ve serbest çalışmağabaşladı.Ancak;genel müdür hakkında hiçbir işlem yapılmadı.Burası Türkiyeydi!..MASAK ÇALIŞMALARIMeslek yaşamımın son üç yılını;bu tür çalışmalarla tamamladım.Mali SuçlarıAraştırma Kurulu’ndan gelen çeşitli işleri ve incelemeleri yaptım.Önce;Balina Operasyonu işiyle ilgili karapara aklama incelemeleriyaptım.Organizasyonun başı;hayali ihracatta rol almış yeminli malimüşavirler;gümrük komisyoncuları hakkında hayali ihracat yoluyla edindiklerikaraparalar nedeniye raporlar düzenledim.Bu organizasyonda;hayali ihracat ile devletten haksız katma değer vergisi iadelerialınmıştı.Hiç ihracat yokken ya da ucuz bazı mallar ihraç edilmişken;Mal ihraç edilmişya da pahalı mallar ihraç edilmiş gibi gümrük belgeleri;yeminli mali müşavir raporlarıdüzenlenmiş ve devletten haksız katma değer vergisi iadeleri alınmış vepaylaşılmıştı.Bunun için;yanlarında çalışan ayak takımına ya da işçilerine anonim ortaklıklarkurdurmuşlardı.Haksız katma değer vergileri devletten alınırken;bir yandan da uyuşturucu,insankaçakçılığı,kumar gelirleri gibi yasal olmayan yurt dışındaki gelirleri Türkiye’yetransfer etmişlerdi.İhracat bedeli gibi gösterilerek bu tür karaparalar yurdasokulmuş ve ayrıca aklanmıştı.Yaklaşık 34 trilyon liralık bir karapara aklanmışgörünüyordu.159


Bu işlere bulaşanlar;mutlaka dört ayaklı bir “sacayağı”oluşturuyordu.Mafya;polis,bürokrat ve politikacı!...Bir yandan da çeşitli yöntemlerlemedyayı denetim altında tutuyorlardı.Örnegin;günümüzde Kurtlar Vadisi adıyla gösterilen bir mafya dizisi;gerçekçi birbiçimde bu ilişkileri ortaya koyduğu için dizinin yayınını durdurmayaçabalıyorlardı.Üstelik;dizide olayların uluslar arası bağlantıları da gözler önüneseriliyordu.RTÜK adlı kuruluş da buna önayak oluyordu.İkinci karapara aklama incelemeleri ise;kamuoyunda Matador Operasyonu diyebilinen bir uyuşturucu oparasyonuyle ilgiliydi.Bu karapara incelemeleri sırasında daayni sacayagı görülüyordu.Daha sonra;bu gurubun diğer üyeleri ile ilgili üç dört karapara incelemesi dahayapmıştım.Balina organizasyonu davasını önce Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin görevalanından çıkardılar.Yasa değişikliği gerekiyordu ve politikacılar devreye girdiler vegerekli yasa değişikliği yapıldı.Zaten;bundan önce;hangi etkenlerledirbilinmez;Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı istifa edip emekli olmuştu.Tabii;buolaydan önce;Balinayı ortaya çıkaran İçişleri Bakanı’nın istifaya zorlandığını ve istifaettirildiğini unutmamak gerekir!..Sonra dava;ağır ceza mahkemesine geldi ve son tutuklular da salıverildi.Üç yılgeçti;duruşma hala başlayamadı.Bu arada;İzmir’de bu operasyonu yapmış polis şefleri ile İçişleri Bakanı’nın “TapınakŞövalyeleri” diye nitelendirdiği diğer polis şefleri ve bürokratlar da hırpalandı veezildi.Savcılar;bu tür davalarda kendilerini tehdit altında duyumsayıp korkakdavranıyorlardı. Çünkü;çeteler;yıldırma,tehdit,hediye,rüşvet gibi yollarla onlarıetkisizleştirmeğe çabalıyordular.Nitekim;İzmir’deki savcıya karapara aklama raporumu teslim için gittiğimde“Müfettiş bey;bu dava nedeniyle geceleri uykularım kaçıyor”demişti.İncelemeler sırasında beni de tehdit ettiler.Önce;uyardılar.Baktılar;burnumun dikinegidiyorum.Bu kez tehdit ettiler.Durumu savcılığa bildirdim.Bir ses çıkmadı..Uzunsüre sonra;tehdit eden avukatlarla ilgili bir davaya çağırıldım.Orada da avukatlarıberaat ettirdiler.Aksine;savcılık;hakkımda soruşturma açılmasını Bakanlıktanistemiş.Bunu haricen duydum.Bakanlık;böyle bir istek olsa bile;buna uymamıştı veben de incelemelerimi tamamlamıştım.160


Bu organizasyonda;uluslar arası bir karapara aklama çetesiyle karşıkarşıyaydık.Hayali ihracat bedelleri;İranlı,Iraklı,Arap karanlık kimlikli kişilerceTürkiye’ye yollanmıştı.Bu uluslar arası organizasyonun üzerine gidilmesiniönerdim.O da yapılmadı.İkinci olarak incelediğim uyuşturucu çetesi;İstanbul’da eroin imal ediyordu.Bununanlamı;imal edilen eroin;Türkiye’de de pazarlanıyor demekti.O nedenle;bu tiporganizasyonların üzerine hukuki her olanakla gidilmesi zorunlu duruma gelmişti.Bunlar;yapı kooperatifleri kurup karapara aklamış görünüyorlardı.Bununyanında;Balina organizasyonunda olduğu gibi:banka hesapları;taşınmaz alımları;lüksotomobiller alımı;çeşitli yatırım ortaklıkları kurulması yoluyle karaparalaraklanmıştı.Turgut Özal’ın ülkeye verdiği zararlardan biri de buydu.”Para gelsin de,ne tür paraolursa olsun”mantığı ile Türkiye karapara aklama cennetinedönüştürülmüştü.Turizm yatırımları patlaması yaşanmış;sonra,karaparalarlabankalar satın alınmış ve bu bankalar aracılığıyle vatandaşların kıt kanaatbiriktirdikleri tasarrufları hortumlanmıştı.Balinanın İstanbul kolu “Örümcek Operasyonu” ile ortaya çıkarılmıştı.Balina ileÖrümcek operasyonları çetelerinin yurt dışından para transfer eden kaynaklarıaynıydı.Ayni karapara aklama uluslar arası örgütlerinin piyonlarıydı.Asıl örgütlereulaşmak,ancak uluslar arası işbirliği ile olanaklıydı.Ancak;Türk mali suçları araştırmaörgütü;henüz buna hazır değildi.Özellikle;teknik açıdan çok gerilerdeydi.Savcılar ve mahkemeler de;karapara aklama suçunu iyi anlamışgörünmüyorlardı.Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra yedi yıl geçmişti.Daha birtek;mahkumiyet kararı çıkmamıştı.Mahkumiyet kararı çıkacak davalar ise;uzadıkçauzuyordu.Mali suçlar kurulunun çalışmalarının tek yararı;her ay aldığımız ek ücrettenoluşuyordu.Zaten;bu ek ücret düzeni de kurulmamış olsaydı;karapara ile savaşımolanaksız olurdu.Kimse;bedavaya yaşamını tehlikeye atmak istemiyordu.Uyuşturucu mafyası üyelerinin de mallarına el konulmuştu.Bu işlem;yasagereğiydi.Ama;onlar beni tehdit etmeyi yeğliyorlardı.Onlarla ilgili tehditleri deAnkara’ya bildirdim.Neyse ki;bugüne dek fiilen bir tecavüzlekarşılaşmadım.Tehditler nedeniyle;bir tür sigorta altındaydım.Bana bir şey olsa;ilkakla gelecekler,tehdit edenler olacaktı.!.Ama;burası Türkiye ...Giden gittiğiylekalıyor.Kimsenin katili bulunamıyor..161


EĞİTİM FAALİYETLERİMesleğe ilk başladığım günlerde;üstadım İlhan Özer;beni araştırmaya ve yazmayayönlendirdi.Sonraki yıllarda;ben de benzer uygulamaları yanıma gelen müfettişyardımcılarında yaptım.Onlardan da araştırma ve yayın alanında başarılı olanlar çıktı.Bu çalışmalar sonucu;bugüne dek oniki mesleki kitap yayınladım.Yüzü aşkın meslekimakale yazdım.Ayrıca;şairlik yönüm de vardır.Bir şiir kitabı yayınladım.Şiirlerim vedüz yazılarım ve şiir çevirilerim;çeşitli dergilerde yayınlandı.Bizleri;meslek içi eğitime tabi tuttular.Önce;altı ay boyunca TODAİE’de“organizasyon ve metod” kursundan geçtık.Burada,iş akımı şemaları,form geliştirmegibi alanlarda elde ettiğimiz bilgileri teftişler sırasında uygulama olanağıbulduk.Özellikle vergi daireleri faaliyetlerinde bu tür çalışmalar yaparak Bakanlığayararlı olduk.Müfettiş yardımcılığı boyunca;onbeş günde bir bir yabancı dildeki makaleyi türkçeyeçevirdik.Onbeş günde bir de bir mali konuyu araştırdık.Çalışmalarımızı;yarım günçalışılan Cumartesi günleri kurul mensuplarına sunuyorduk.Bu da;araştırmacıyönümüzün gelişmesina yerdımcı oldu.Rahat yazma alışkanlığı edindik.İki kez ,Paris’e eğitim için gönderildim.Birisi Katma Değer Vergisi kursu;diğeri Malidemetim kursuydu.Her iki kursta da 25-30 sayfalık;fransızca bir metin hazırlayıpkursiyerlere konferansla anlattım.Washington DC ye gidip yaklaşık beş ay kadar İMF kursu gördüm.Kursun konusu“Maliye” idi.Gelir,gider,borç yönetimi,planlama konularında eğitim gördük.Buradaelde ettiğim birikimleri de çeşitli makaleler ve raporlarla uygulamaya geçirtmeyeçalıştım.Son olarak;teftiş kurulunun “Bilgisayar kursu”ndan geçirildim.Bilgisayarı kullanmayıöğrendim.Bu birikimlerim ve teftişlerde edindiğim bilgilerim nedeniyle;zaman zaman ben deeğitici gibi çalıştım.İlk olarak;1973 yılında;İzmir’de Gelirler Kontrorörlerinin eğitimproğramına katıldım.Yaklaşık üç ay boyunca “memur suçları vesoruşturması”konularında onları eğittim.Sonraları;sıkı soruşturmacı da oldular!..O yıllarda Gelirler Kontrolörleri kuruluşu genişletilmişti.Örneğin;eskiden İzmir’debir gelirler kontrolörü varken;o günlerde altmışı aşkın kontrolörbulunuyordu.Adnan Başer Kafaoğlu’nun Gelirler Genel Müdürlüğü dönemindebeşyüz kadar yeni kadro alınmış ve bu kadrolara atamalar yapılmıştı.162


Kurs sırasında;ilk kez gelirler kontrolörlüğü için de “yeterlik sınavı” yapılmasıkararlaştırıldı.Gelirler kontrolörleri ayaklandılar.Girişlerinde böyle bir sınavzorunluluğu yoktu.O nedenle;sınavdan geçmek istemiyorlardı.Sonunda;isteyensınava girdi.Sınava girenler şanslı oldu.Sonradan;yeminli mali müşavir olmaları için“yeterlik sınavı”ndan geçmiş olma koşulu aranmıştı.Kurs boyunca;gelirler kontrolörleri ile iyi ilişkiler içinde olduk.Ailecekgörüşüp,sosyal faaliyetlerde de bulunduk.Birçoğu ile sonradan İzmir’e yerleşince deailecek görüştük.İkinci eğiticilik deneyimimi Maliye Meslek Lisesi’nde yaşadım.1970 li yıllarda Maliye Meslek Lisesi Karşıyaka’daydı.Orada iki yıl ekonomi dersiverdim.Sınavla girilen bir lise olduğu için;yetenekli öğrenciler vardı.Bir keresinde paranın işlevlerini ve para teorilerini anlatmağa baaşlamıştım.Arkasıradan bir öğrenci el kaldırdı.Ne istediğini sordum.O zamanlar;öğrenci hareketleri liselere kadar inmişti “Dev lis” liler vardı.Bu da öylebir tipmiş “Hocam;bizim getireceğimiz sistemde para olmayacak.Bu konularıboşver.Boşuna kafa şişirme!”dedi.Uzun boylu;yapılı birisiydi.Kavgaya girişmek yanlışolurdu.Belki de amacı oydu.Kavgaya tutuşup beni bir de dövecekti.Oğlanı yerine oturttum.”Hukuka göre;seni okul yönetimine bildirmem gerek.Amabunu yapmayacağım.Çünkü o zaman aileni cezalandırmış olurum.Hepinizin fakirailelerden geldiğinizi biliyorum”dedim.Sonra konuşmamı sürdürdüm.“Anladığım kadarıyla solcu bir tipsin.O zaman;bu dersi ve bu konuyu daha da dikkatlidinlemen gerekecek.Çünkü;kapitalizmin en güçlü aracı ve silahıparadır.Kapitalizm;para sistemi ile tüm evrene egemenolmaktadır.Dolayısiyle;düşmanının en iyi silahı olan parayı ve güçünü,işleyişini iyitanıman gerekir...Şimdi;dersi sürdürebilir miyim?”dedim.Sesini kıstı ve dersiizlemeye başladı.Komünizmin ilk yıllarıında Rusya’da her yıl rengi değişen paralar bastırılmıştı.Buyolla;paranın “biriktirme”işlevinin ortadan kaldırılmasına çalışılmıştı.Ancak;paranındiğer işlevlerini bu para yerine getirmede aksadığından;birkaç yıl süren buuygulamanın bırakıldığını anlattım.Ruslar da “ruble”yi kullanmaya başlamışlardı.Oğlan;bu konulardaki bilgime çok şaşırdı.Bir daha da sınıfta buna benzer eylemleryapmadı ve derslerde rahat ettim.Ben de onunla uğraşmadım.163


Daha sonra;1990 lı yıllarda Üçkuyular’daki okulda da ders verdim.Kamuyönetimi;katma değer vergisi,vergi tahsil yasası gibi mesleki derslere gittim.İlk derse girdiğimde “Nasıl olsa bana bir takma ad bulacaksınız.Beraber takalım“dedim.O sırada okuldaki en yaşlı öğretmendim.”Bana dinazor”deyin dedim.Çokgüldüler ve öyle anıldım.Bir diğer takma adım da “Bol kepçe Uçar öğretmen“oldu.Çünkü;beşten aşağı not vermiyordum.Orada da çok güzel anılarım oldu.Birgün;Ankara’da yürürken bir genç”Merhabahocam;verin elinizi öpeyim”dedi.İzin vernedim.Meslek Lisesinde öğrencim olmuş.Şimdiyse;Gazi Üniversitesi iktisat ya da maliyebölümünde öğrenciymiş.Birlikte muhabbet ederek,bir süre yürüdük.Az sonra;birkızla buluştu.O da İzmir’deki okuldan kız öğrencim imiş.O da elime sarılıp öpmekistedi.Ona da izin vernedim.Çünkü;çocukluğumdan beri el öpmemiştim vebüyüyünce de el öptürmemiştim.Maliye Meslek Lisesi’nde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı temel ders hocaları davardı.Bir de doktor Mehmet vardı.Hem çocukların hem de personelin sağlık işlerinebakıyordu.Uyum içinde çalışıyorduk.Öğle aralarında;yakındaki bir kahvehaneye gidipsıkı kağıt oyunları oynardık.Maliye Meslek Lisesi’nin bir de müdürü vardı.Yıllarca müdürlük yaptı.”Baba müdür“diye anılırdı.Öğretmenliğe başlamadan önce;bu kişi hakkındaki bir velinin şikayetini müfettişolarak incelemiş ve veliyi haksız bulmuştum.Müdür;emekli olana dek bana buolaydan dolayı minnetini belirtmişti.Oysa;kimseyi kollamamış ve ben görevimiyapmıştım.Öğrencilerimden bir kız;yılbaşı tatili için ailesinin yanına gitmişti.Okul yatılıolduğundan tatillerde herkes bir yerlere dağılıyordu.Babası malmüdürüymüş.Ona benden söz etmiş.Ne kadar bilgili olduğumu;yetenekliolduğumu belirtmiş.Babası kibarca “Bir b... olsaydı bu yaşa kadar müfettişkalmazdı”diye beni küçümsemiş.”Baban haklı kızım “dedim.Ne diyecektim ki…Öylebir ülkede yaşıyorduk ki;herkes bir yerlere gelip cebini biraz daha doldurmanınyollarını arıyordu.Ben ise;böyle bir tercihte bulunmamıştım.Topluma tersdüşmüştüm.Birkaç yıl da İzmir’deki serbest muhasebeci ve mali müşavirler odasının kurseğitimcisi olarak çalıştım.Sınavlara hazırlanan meslek mensuplarına Mali denetim yada çeşitli vergi yasaları uygulamalarını anlattım.Sınavlarda karşılarına çıkabilecek164


soru tiplerini de anlatırdım.Böylece;sınavlarda başarılı olma şansları artardı.Biraralık;kambiyo mevzuatı ve dış ticaret mevzuatı konularında kurs verdim.Bukonudaki iki kitabımı bu odaların bağlı olduğu birlik(TURMOB) yayınlamıştı.Onedenle;o sınav konularının da kurslarını vermiştim.İki tür kurs vardı.Serbest muhasebecilik ve mali müşavairlik kursu ve yeminli malimüşavirlik kursu..Her iki kursta da eğiticilik yaptım.Böylece;bu mesleğin gelişmesinebu eylemlerimle de katkıda bulunmuş oldum.Yolda rastlayıp elimi öpmekisteyenlere burada eğittiğim kişiler de katıldı!..DİĞER ÖNEMLİ TURNELER1977 yaz dönemi turne proğramında Konya’daydım.Yanımda;İbrahim Berberoğluadlı bir müfettiş yardımcısı vardı.Ahmet Eroğuz adlı genç bir maliye müfettişi deyeni evlenmiş ve Konya’nın ilcesi Akşehir’e “Balayı turnesi”negelmişti.Benim;Elazığ’daki balayı turnem gibi!..Yol Su Elektrik idaresine ait bir misafirhanede kalıyorduk.Bir aralık genelmüdürlüklerinden kalabalık bir grup Konya’ya gelecekmiş.Odalarımızdakieşyalarımızı bize haber vermeden ve bizim yokluğumuzda başka odalarataşımışlardı!..Bu olay çok canımızı sıktı.Oradan;bu tutumu protesto etmek içinayrıldık ve Karayolları misafirhanesinde kaldık.Müfettişlik mesleğinin en riskli dönemleri bu turnedönemleridir.Örneğin;bulunduğunuz odaya siz yokken uyuşturucu koyup sizi ihbaredebilirler.Derdinizi anlatana dek içeride kalabilirsiniz.Misafirhanelerdekalınca;canınızı ve manusunuzu onlara emanet ediyorsunuz.Neyse ki;benim başımabu tür olaylar gelmedi.Bir hesap uzmanının başına bu türden bir olay gelmiş.Kaldığımisafirhanede,odasında uyurken,gece yarısı,polisler odasına baskındüzenlemiş.Sonradan söylediklerine göre;uyuşturucu kullandığına dair ihbaryapmışlar.Narkotik komiseri odaya girer girmez ihbarın sahte olduğunu anlamış vearkadaştan özür dilemiş.Çünkü;sigaralıkta arkadaşın içtiği sigara izmaritleriduruyormuş ve bunların hepsi de normal sigara izmaritiymiş.Sarma sigara izmaritiyokmuş.Allahtan;ihbar edenler odasına uyuşturucu dabıraktırmamışlarmış..Yoksa;derdini anlatana dek epeyi canısıkılacakmış.Bizler;yaptığımız işler dolayısıyle ya vatandaşların ya da memurların165


canını yakıyorduk..Onların da bu tür ihbarlarla bizim canımızı sıkmaları her an içinolabilirliği olan bir olguydu.Sayıştay murakıpları da karayolları misafirhanesinde kalıyorlardı.Ben turneyevosvosumla gitmiştim..Onların kıdemlisinin de dökülen bir otomobili vardı.Birkaçhafta sonu;Konya’nın yakınlarındaki piknik yerlerine gittik ve çok eğlendik.BenKonya’yı ilk ve orta öğrenimde çöl gibi bir yer olarak öğrenmiştim..Nerede!...ÖnceMeram Bağları’nı ;sonraları Konya’nın yakınlarındaki yeşil alanları ve barajhavzalarını görünce kendimi cennete gelmiş gibi duydum.O zamanlar;illerde itiraz komisyonu başkanlıkları vardı.Memurlardan ve mükelleftemsilcilerinden kurulu komisyonlar;vergi anlaşmazlıklarına bakarlardı.HasanHelvacı adlı itiraz komisyonu başkanı;mevlevi tarikatına mensup birisiydi.MevlanaKonya’da yattığı için;mevlevilik o kentte yaygındı.Onunla da iyi “hakmuhabbetleri”miz olmuştu.Bektaşilikte;”uçmak için iki kanat gerekir”kavramıvardı.Buna göre;bektaşiler,camicilere de saygı duyar ve onların inançlarını daöğrenirlerdi.Hasan bey de;buna benzer bir benzetme yapmıştı.Ona göre;”trenlerbile iki rayda gidiyorlardı.Rayın biri ortadan kalkar ya da bozulursa;trendevrilirdi.”Ben bu benzetmeyi de yerinde bir benzetme olarak karşıladım..Oysa;otrarihlerde Japonya’da tek raylı sistemde çalışan trenler vardı!..Tartışmayaratmadım!..Teftiş sırasında;bir yıl önce Konya’ya vergi incelemeleri yapmak için gelmiş olanhesap uzmanlar nın;servet bildirimi incelemelerini eksik tutanaklarlayaptıklarını;sorulması zorunlu olan bazı soruları bazı mükelleflere sormamışolduklarını;bu nedenle;bu tür tutanaklara dayalı olarak salınmış vergileremükelleflerin itiraz etmiş olduklarını saptadım.Davaları yitirmiştik;salınan vergilerialamamıştıkAyrıca;bu kişilerle ilgili olarak;çeşitli dedikodular da yapılıyordu.Tutanak eksiklikleribazı mükelleflerde görülüyordu.Sanki:kasden böyle devranılmıştı.Tabii;bu türdevranışlar bir menfaat olmadan ortaya çıkmazdı.Durumu;başkanlığabildirdim.Hesap Uzmanları Kurulu başkanıyla görüşmüş.Dedikodular;onlara daulaşmış.Bu nedenle;o inceleme elemanları istifaya zorlanmış ve meslektenayrılmışlardı.Sorunu;soruşturmasız çözmüşler böylece!..Sayıştay Murakıpları;rindmeşrep bir grup oluşturuyordu.Bir hafta sonu;KonyaEreğlisi’nin İvriz beldesindeki bir soğuk su pınarına piknik yapmağa götürdüler bizi.166


Suyun çıktığı yerde;yüksek ve düz kayalıklar vardı.Tam pınarın yanındaki düz kayanınüzerinde;köylüsünün verdiği üzüm salkımını alan bir Eti kralının resmikazınmıştı.İlkokul tarih kitaplarında yeralan resmin;gerçeğini görüyorduk.Belki detıpkı o kral gibi;bu kayanın dibindeki koyaktan çıkan pınarın kenarında piknikyapıyorduk..Gelirken İvriz Öğretmen Okulu havuzlarında yetiştirilen alabalıklardan satınalmıştık.Onları temizledik.Çevrede bulduğumuz,yüzeyi düzgün taşlardan yararlanıpbir ocak yaptık.Altında ateş yakıp kayayı iyice kızdırdık.Balıkları üzerine sıralayıpkızarttık.Rakı ve diğer mezelerle birlikte yedik ve topluca eğlendik.Allahtan;böylegüzel bir yere yakın köyde aleviler oturuyorlarmış.Bizleri kovalamadılar!..Hattabizlere katıldılar ve nefis bir hafta sonu geçirdik.Bir başka hafta sonu;Akşehir’deki Eroğuz’lara gittik ve onların konuğu olduk.Ben veyardımcım gitmiştik.Tesadüfen “Nasrettin Hoca Şenlikleri”ne denk gelmişiz.Şenliğede katıldık ve göle maya çaldık.Nasrettin Hoca’nın üstü açık olup kapısına kilittakılmış türbesini ziyaret ettik.Cumartesi gecesi ise;otelde rakı içip eğlendik.Pazar günü;hep birlikte,Beyşehir gölükıyısına gittik.Göl kıyısındaki Kızılay kampına yakın bir yerde piknik yapıp göle girdikve yüzdük.Sonra;onları otellerine bırakıp Konya’ya döndük.Beyşehir’e sonra bir kez daha gittik.Bakanlık;bu ilçede bağımsız vergi dairesi açılsınmı sorusuna yanıt arıyormuş.Bizim yaz teftiş proğramına bu konuyu dakoymuşlardı.Beyşehir’e gidip malmüdürlüğünü denetledik.Esnaf temsilcileri ilegörüştük ve ayrı bir vergi dairesi açılmasının yerinde olacağı sonucuna ulaştık vedurumu Ankara’ya bildirdik.Sonradan;ayrı vergi dairesi açıldığını öğrendim.Beyşehir Gölü kıyısında;Selçuklu’lardan kalma bir cami vardı.Türkiye’deki endergörülen ahşap yapılı camilerden biriymiş.Onu da gezdik.İnşaatına ve ahşapsüslemelerine hayran kaldık.Bir hafta sonra;Eroğuzları biz Konya’da ağırladık.Mevlana’yı ve diğer tarihi yerlerigezdik.Merama gittik ve öğle yemeği yedik.Konya’nın ünlü “etli ekmek”ivardır.Ondan yedik ve ünlü ayranından içtik.Lokantaların önündeki çığırtkanlar “Etliekmek va,tereyağlı börek va,ayranın tuzlusu,yoğurdun ekşisi bizde..Buyurunbeyler,buyurun..”diye bağırırlardı.Sonraları;bu aramızda espri konusuolmuştu.Konya’da yediğim etli ekmeği bir daha başka bir yerde ayni tadlayiyemedim.167


Pazar sabahı yola koyulup Apa Barajı kıyısına piknik için gittik.Tam yaygılarımızıyayıyorduk ki;ellerinde tırmıklarla ve yabalarla köylüler geldi.Bizlerin orada piknikyapamayacağımızı belirtip bizleri koğdular.Köylülerin ahlakını bozuyormuşuz!..Ahmet;yanındaki kadının eşi olduğunu belirtip adamları ikna etmeğeçabaladı.Adamlar laf anlamıyordu.İri yarı olan Ahmet;heriflere girişecekti.Yatıştırdıkonu.Toplandık..Gidiyorken;Alman plakalı bir minibüs baraj kıyısına gidiyordu.Onlarıda kovacaklar mı diye bekledik..Köylüler;onları da kovaladılar..Durumu;Pazartesi günü Konya Valisi olan Rafet abiye anlattım.Kendisini;dahaönce;Elazığ turnesinde mülkiye müfettişken tanımıştım.Sonradan vali olmuştu.”Neyapayım..”diye omuz silkti.Çok şaşırmıştım.Kendi ülkemizde yabancı muamelesigörüyorduk.Turistlere böyle davranıldığını duymuştum.Ama;bizler bu ülkeninkişileriydik.Her yerinde yasalara uyarak,dilediğimixz gibi yaşamalıydık.Valinintavrının nedenini de anlamıştım.Nedeni;Cumaları camiye gidip namaz kılmamamızolmalıydı.O zamanlar;din ağırlıklı “Milli Cephe” hükümetleri yönetiyorduTürkiyeyi...Valiler de;koltuklarını korumak için;bu tür davranışların üzerinegitmiyorlardı..Dinciler de giderek daha cesaretleniyorlar ve cüretleriniarttırıyorlardı.Sonraları;Samsun’da da Rafet abiyle bir kez daha karşılaşmıştım.O zaman;bu keskintavırlar içinde görünmemişti.Bir başka hafta sonunda ;yakındaki Niğde iline gittik.Göreme’deki peribacalarını;Ihlara vadisini gördük ve hayran kaldık.Müfettişliğin en iyi yanı buyanıydı.Devletin verdiği gündelikle tüm turistik bölgeleri görebiliyorduk.Ihlara Vadisi;ovanın ortasındaki kurumuş bir ırmak yatağındakurulmuştu.Hristiyanlığın ilk yıllarında;ilk inananlar Romalılardan korunmak vesaklanmak için;gelip yerin altında gibi duran bu ırmağın iki yakasınayerleşmişlerdi.Birçok kilise inşa etmişler.Yaklaşık elli basamaklı bir merdivenle inilendere yatağının merdivenlerin başladığı yerindeki alanda güzel bir kafe-lokantakurulmuştu.Orada öğle yemeği yedik ve bira içtik.Konya’nın çöl olmayıp yeşil bir kent olduğunu gözlemiştik.Yine de verimsiz ya daçölleşmiş alanları vardı.Bu tür toprakların bulunduğu Karapınar ilcesinde bir devletüretme çiftliği kurmuşlar.Herbir tenesi parmak kadar olan Napolyon Kirazı diye birkiraz yetiştiriyorlardı.Tamamı;Fransa’ya ihraç ediliyormuş.Bazı girişimciler de;gizlice çıkardıkları “Bor mineralleri”ni ihraç edip iyi parakazanıyorlardı.Üstelik iyi de vergi ödüyorlardı.168


Konya turnesi dönüşünde İstanbul’da oğullarımı sünnet ettirdik.Sünnetlerini;ünlüBakırköy’lü sünnetçi yaptı.Dayıları;kireveliklerini yapacaklardı.Hiç birisininyüreği;kesim işine dayanamamış!...Çocukları kucağıma oturtup kestirmek görevi debana kalmıştı.Sünnet törenini aile arasında yemek yemek biçiminde tamamlamıştık.Sonra;İzmir’egeldiğimizde;bu ilde yapılan depdebeli sünnet düğünlerini görmüşler ve annelerinebeni şikayet etmişler..Babam;sünnet işinde bizi kandırmış;sünnet buradaki gibiolurmuş demişler!...1978 turnesindeyse Samsun’daydım.Yanımda;müfettiş yardımcısı Fethi Şahin Horozvardı.Vosvosla gittim oraya.Çocukları ve eşimi de almıştım.O nedenle;Ankara’da birgece konuk evinde kaldık.Fethi Şahin’i de alıp yola devam ettik.Ecevit hükümetinin son günleriydi.Kıtlıklar ve kuyruklar dönemiydi..Ayrıca;hergünsolcuların ve sağcıların biribirlerini öldürdükleri günlerdi.Yollarda elli liradan fazlabenzin satmıyorlardı.Samsun’a indiğimiz ilk gece;yemek pişirecek yağı tezgahaltından;karaborsa fiyatıyle alabilmiştim.Sonraki günlerde bakkal; müfettişolduğumu öğrenmişti.Ona karşın karaborsa mal satmayı sürdürüyordu.”Kusurabakma müfettiş bey.Ben de yüksek fiyatla alıyorum bunları”diyordu.Her bakımdanülkenin çivisi çıkmıştı.Abdurrahman Başoğlu adlı bir doktorun yazlık malikanesinin(gerçekten deöyleydi.Boğazdaki yalıları aratmıyordu)müştemişatını turne boyuncakiralamıştım.Benden önceki yıllarda oraya gitmiş hesap uzmanı arkadaşlardanöğrenmiştim.Onlar da orada kalmışlar.Onların aracılığıyle buldum orayı.Malsahibinin vergi dairesiyle bir sorunu olmuyormuş.O nedenle de gönül rahatlığıylakiralamıştım müştemilatı.Şimdilerde Atakum denilen;o zamanlar Matosyan diye anılan,Sinop karayolu iledeniz arasında kalan alanda kurulu bir yazlık irisiydi.İşe;otomobille gidipgeliyorduk.Doktorun ailesi de benimkileri beğenmişler ve yakınlıkgöstermişlerdi.Uyum içinde denize giriyorlar,eğleniyorlardı biz çalışırken...Öğrenci olayları her yerde olduğu gibi;burada da yaygındı.O nedenle;çok hareketlibir turne yaşamıştık.Önce;yazlığı anlatayım.Ramazan ayı yaz günlerine denk gelmişti.Ramazanın ikiniciya da üçüncü günü aşkam yemeğinde eşim “Yarın denize girmeyeceğiz.Ülkücüleryasaklamış”dedi.Gerçekten de ;o günden itibaren oruç saatleri sırasında denize169


girenlerin sayısı hızla düşmüştü.Oğullarım okula bile başlamamışlardı.Bunuanlamıyorlar ve gündüzleri denize girmek istiyorlardı.Ülkücülere ulaşabileceklerini düşündüğüm maliye memurları aracılığıyle onlarahaber saldım.”Hiç değilse oruç farz olmayan çocuklar denize girebilsinler”dedim.Biriki gün sonra;emir değişmişti.Çocuklar ve anneleri denize girebiliyordu.Öğle yemeklerini bir mülkiyelinin babasıyle işlettiği bir pideci ve lokantacıdükkanında yiyorduk.Ramazanın üçüncü günü:ülkücüler ona dauğramışlar.”Kapatacaksın..Yoksa;yıkar yakarız”demişler.Onlar da “Biz şehrin garajınayakınız.Seferi olup oruç tutmayanlara hizmetvermeliyiz”demişler.Dinletememişler.İki gün sonra;lokantaya gittiğimizde cam veçerçevelerin indirildiğini;kapının kırılmış olduğunu gördük.Adamların şakası yoktuve hükümet kuvvetleri bu türden barbarlıkları önleyemiyordu ya da önlemekistemiyordu.Çaresiz kapattılar işyerini.Biz de garaja gidip oradaki açık kalanlokantalarda yedik öğle yemeklerini.Birgün vergi dairesi müdürü odamıza geldi.”Müfettiş bey .Sizden bir isteğimvar”dedi ve anlattı.Sık sık gösteri yürüyüşleri yapılıyordu.Valilik;yürüyüşlere nezaret edecek ve o sıradadüzeni sağlayacak “Hükümet komiseri”atıyordu.Bunlar da yürüyüşçülerleyürüyorlardı.Taşkınlıklara müdahale ediyorlardı.Vali bey;hükümet komiserlerinidaha çok vergi memurlarından yapıyormuş.Bunların kollarına”hükümet görevlisi”yazan kırmızı bant takılıyormuş.Yürüyüş sırasında;bant kayıyor ve üzerindeki yazıokunamaz oluyormuş.Bunu gören vatandaşlar da”Şunlara bak!..Vergi memurları dakomünist olmuşlar.Yürüyüşe katılıyorlar”diye laf atıyorlarmış.Zaten halkınsevmediği vergi memurlarında bu durum stres kaynağı oluyormuş.Durumu Vali beye anlattım.Vergi memurlarından hükümet komiseri yapılmamasınıistedim.O da beni haklı buldu.”Biz bunu düşünmemiştik”dedi ve yardımcılarınatalimat verdi..Yalnız vergi memurları değil;tüm maliye mamurları hükümet temsilcisiyapılmayacaktı.Bir başka gün;Bafra Vergi Dairesi müdürü ziyaretimize geldi.Hoş geldinizkonuşmalarından sonra o da derdini anlattı.Bafra’ya geleli üç ay olmuş.Oradan alınıpbir başka ile ya da ilçeye yollanmasını istiyordu.Bakanlık buna karşıçıkıyordu.Nedenini sordum.Şunu anlattı.Bafra’ya geldiği gün;Kaymakama tekmil vermeğe gitmiş.Kaymakam;hoş geldinfaslından sonra;”Hemen vergi dairesinin duvarlarındaki yazıları170


temizletin”demiş.Vergi dairesi duvarları sağ ve sol öğrenci kuruluşları ve militanörgütlerin sloganlarıyle doluymuş.O da boya aldırtmış ve duvarlardaki yazıların boyayla örtülmesiniistemiş.Personel;bu görevi yapmak istememiş ve direnmiş.”Canımızı tehlikeyeatamayız”demişler.Daha önce Bafra’ya Turgut Akman gitmişti.Dönüşte;”Bafra KaradenizinTeksası”demişti.Hergün tabanca sesleri duyulurmuş.O nedenle;bu kez de sağ-solçatışması nedeniyle kentin Teksas’a döndüğü günlermiş.Müdür;direnen personele örnek olmak için boya kutusu ve fırçasını almış.Duvardayazılı bir sloganın üzerine boya sürmeğe başlamış.Ayaklarının dibine yaylım ateşiaçmışlar.O da hemen boyama işini bırakmış.Durumu kaymakama anlatmış .Kaymakam “Ben anlamam,nasıl yaparsan yap osloganları sileceksin”demiş.”Jandarma yardımı ile yapayım bu işi”demiş.Kaymakam,jandarma da vermemiş.Yaşamını tehlikeye atıp ;gözü pek bir ikipersonelle tüm sloganları boya ile kapatmışlar.O gece;müdürün lojmanınıkurşunlamışlar.Sonra;yine sloganları duvarlara yeniden yazmışlar.Osmanlı deyimiyle vergi dairesi müdürü “görevini yerine getirmede fütüradüşmüş”tü.Yani korkuyordu ve bu nedenle görevini yapamıyordu.Doğunun en ücrailcesine gitmeye razıydı.!..Zamanın Gelirler Genel Müdürü’nü tanıyordum.Ona telefon edip durumuanlattım.Bu vergi dairesi müdürü burada başarılı olamaz.Bırak onu;çalışamazdedim.Anlayış gösterdi;adamı başka bir ildeki başka bir ilçeyenaklettik.Böylece;ölümden kurtulmuş oldu.Belki de;korkularını yenmeyi debaşarmıştır.Müfettişliğim sırasında;yararlı işler yaptığımı düşünmüşümdür.Sayıları az da olsa;buiş onlardan biridir.Teftiş sırasında;veraset ve intikal vergisi işlemlerinin hemen hiç yapılmamışolduğunu gördüm.Bu vergiden;servis şefi bir bayan sorumluydu.Çağırıp nedeninisurdum.Solcu geçinen bir tipti.”Ne kadar ekmek;o kadar köfte” dedi.Devletinverdiği maaşı az buluyormuş.O nedenle;çalışmıyormuş.”“Buna hakkın yok!..Parayı az buluyorsan,işi bırak ve memuriyetten ayrıl..Yerinegelecekler bu işleri yapar”dedim.O servisten aldırıp;evrak kayıt işlerineverdirdim.Geriye dönük beş yıllık işlemlerin dosyasını oluşturup kayıtlarını yaptık vevergileme işlemlerini başlattık.171


Ankara’dan gelen bir emirle;kuyumcularda envanter ve hasılat tesbiti çalışmalarıyapmamız istendi.Gerçekten de ;ülkenin her yerinde kuyumcular enaz vergiyiöderlerdi.Burada büyük bir vergi kaçağı vardı ve hükümet bunu önlemek için buyöntemi bulmuştu.Oysa;bu eylem,Ecevit hükümetlerinin sonunu hazırladı.Kuyumcular çarkı döndürmeğe başladı.İlanlar verildi;daha çok mal kıtlıkları yaratıldıve Ecevit gümbür gümbür gitti.Abdurrahman beyin bir bacanağı vardı.İsatanbul’un en büyük kuyumcularındanbiriymiş.Samsun’a tatile gelmişti ve bacanağında kalıyordu.Onunla datanıştık.Ailecek yenilen bir akşam yemeği sonrası ülkeyi kurtarma muhabbetiyapmağa başladık!..Bu kişi”Ecevit’in günleri sayılı”demişti.Bana uzak bir olasılık gibigörünüyordu.Ancak;İstanbul’daki kuyumcular;esnaf ve sanatkarlarıörgütlemişler.TÜSİADı da yanlarına almışlar.Çarşaf çarşaf gazete ilanları ile Ecevithükümetinin istifasını istediler.Sonunda;koalisyon göçtü ve hükümet istifaetti.Ecevit;gazete ilanları ile düşürülen ilk Başbakan olarak tarihteki yerini aldı!..Sonraları;Erbakan da benzer biçimde hükümetten düşmüştü.Her gece beş dakikaevlerin ışıkları yanıp sönüyor ve teneke,tava çalınıyordu.”Bunların guluguluları birişe yaramaz “diyerek dalga geçen Başbakan Erbakan da sonunda yuvarlanıp gitmişve tarihte teneke çalınarak düşürülen Başbakan olarak yerini almıştı!..Ne garip birülkeydi bu benim memleketim yarabbi!..Yazlıkta da ilginç olaylar yaşadım.Önce;çocuklarım hastalandı.Gripal enfeksiyonkapmışlardı.Onları,otomobilimle devlet hastanesine götürdüm.Muayene edecekdoktor sevk kağıdına baktı”Oğlunuzun adı Devrim mi?Başka koyacak ad bulamadınızmı”dedi.O zamanlar ülkücü geçinen doktorların bu türden tavırlar sergiledikleriniduymuştum..Örneğin;İstanbul’da bu görüşteki doktorlar yaralı olarak getirilmişsolcu öğrencilere bakmıyorlardı.Hatta ;yarasını daha da azdırmanın yollarınıarıyorlardı.Onlardan birine Samsun’da çatmıştım.Ben de;soğukkanlılığımıbozmadan”Bir de ikincisinin sevk kağıdına bak”dedim.Kubilay adınıgörünce”İşte;çocuklara böyle adlar koymalı”dedi.Bu kez;kontrolumu yitirdim ve adama küfür ettim.”Sen ne biçimdoktorsun!..Hipokrat yeminin nerede kaldı ulan!..Çocuklarıma bakmanıistemiyorum”dedim.Sevk belgelerini elinden aldım.”Ne kızıyorsunuzbeyefendi..”diye söylenirken çıktık ve çocukları bir özel doktora götürüp baktırdım.Bu sağ-sol bölünmesi o zamanlar ülkeyi bu noktalara getirmişti.Emekli bir albayınsağcı olan oğlu;solcu olan ağabeyini öldürmüştü.Bunu vatanı kurtarmak için172


yapmıştı!...O nedenle;12 Eylül askeri darbesi olduğunda;halktan hiçbir dirençgelmemiş ve herkes bir “O hhh!..”çekmişti.Yakınımızda bir yazlık site vardı.Orada;eşimin ağabeyinin tanıdıkları olan Süreyyabey ve ailesi oturuyormuş.Onlarla da tanıştık ve görüştük.Eşim de oruç tutardı.Bazıgeceler;onlara iftara giderdik.Süreyya beyin akrabası olan bir kadın vardı.Anaç birkaradeniz kadını.Tam bir lazdı kendisi..Site;kente uzak olduğundan ramazan topu yada iftar ezanı duyulmuyordu.Bu kadın;iftar vakti geldiğinde,evinin önüne çıkar,birşarjör mermiyi havaya sıkardı.Bu atışlar;ramazan topu yerine geçer ve site sakinleriorucunu buna göre bozardı.!...Ayrıca;deniz kıyısında birçok kaçak yapılmış restoranvardı.Oralardan da hemen her gece silah sesleri gelirdi.Bu kadının oğlu da bir tetikçiymiş.Onunla da tanıştık.Kendisi anlatmıştı.E. adlı bu kişiyi tetikçi olarak bir aile kiralamış.Samsun Emekli Sandığı otelinin dönerkapısından bir işaret kişi çıkacak ve onun arkasından çıkacak kişiyi de bizim tetikçivuracakmış.Olay bir kan davasıyle ilgiliymiş.Tetikçi denileni yapmış.Ama;bir yanlışlık olmuşmuş meğer.İşaret adamın arkasındankapıdan çıkan kişi de bunu kiralayan aileden birisiymiş meğer.Bizimki de adamı tekkurşunla öteki yana yollamış.Adam;durumu kendisini kiralayanlara anlatmış.Ama;bunu kiralayan aile;belki dekarşı aile ile anlaşıp bizimkini vurdu diye düşünmüş..Parasını vermişler ama;herihtimale binaen,adamın sağ dizine bir kurşun sıkmışlar.Adam;topal kalmıştı.Tam lazhikayesi gibi gelişmiş olay.Adamı yakalamışlar.Davası sürmüş ve sonunda mahkum olmuş.Ancak;nehikmetse,polisler bu kişiyi bulup mahkumiyet hükmünü bir türlü tebliğedemiyormuş!..O da hapse girmiyor;kaçak yaşamı sürdürüyordu.Af ya dazamanaşımı bekliyormuş...Hey gidi yurdum adaleti heyy!...Bu vesileyle;eşimin uzaktaki akrabalarından birisinin de tetikçi olduğunuöğrendim.Bir Karadeniz kentinde;kan davası nedeniyle birisi vurulur.Aile;bu kişiyebasit bir suç işlettirir.Akaraba,hapse girer ve tutuklu bulunan karşı tarafın tetikçisiniöldürür.Kan davasında;ölenin intikamı alımış olur.Hapisten çıkana dek onu içeridede korurlar ve ailesine bakarlar.Karadeniz’in ne demek olduğunu duyardımama;böylece,çok yakınımdan öğrendiklerimle bunların gerçek olduklarını daanlamış oldum.Bir hafta sonu;Samsun’dan Rize’ye tatile gittik.Orada;eşimin büyük ağabeyi birsendika süpermarketini işletiyordu.Ağabey bizi;içki içmeye ve eğlenmeye,kıra173


götürdü.Rize’de adet öyle olduğu için eşlerimiz yoktu:Çocuklarım ve ağabeyinçalışanları vardı.Bir dere kenarına yayıldık ve rakı sofrası kurup demlenmeğebaşladık.Rizeliler su gibi;hızlı bir biçimde rakı içiyorlar ve biz rakıyı yavaş ve muhabbetliiçtiğimiz için”Ha bu İstanbullular ne biçim rakı içeyler daaa!..”diye dalgageçiyorlardı.Kayın birader;üç şişe yetmişlik rakıyı saklamıştı.Bunlar;bir süre sonra kalktılar;benim oğlanlarala futbol oynadılar.Sarhoşolmadıklarını kanıtlamışlardı.Sonunda;yoruldular ve yine yanımıza geldiler.Rakıistediler.Kayın birader”Veririm ama;bizim gibi;yavaş ve muhabbetliiçeceksiniz”dedi.Kabul ettiler ve rakıyı usulüne uygun içmeğe başladık.Bir süresonra Rizelilerden birisi”Uyyy!..Ha bu meret böyle de içileymiş daa!..”dedi.Çokgüldük.Rizeliler böyleydi.Önce;akla uygun gelene karşı çıkıyorlar;sonra akılları yatıncada;karşısındakinin hakkını teslim ediyorlardı.Samsun’da bir de köpek ısırması olayı yaşamıştık.Bir akşam üzeri işten evegeldik.Tülay telaşla olayı anlattı.Abdurrahman bey ava meraklıydı ve çok değerli birav köpeği vardı.Bakımlıydı ve eşim ve çocuklara da alışmıştı.Çocuklar;deniz kıyısındaonunla koşuşturuyor;oynuyorlardı.O gün ne olmuşsa olmuş;köpek çocuklara saldırmış.Tülay da çocukları korumak içinaraya girmiş.Köpek de Tülayın baldırını dişlemiş ve tırmıklamıştı.Ertesi gün;kuduz kontroluna gittik.Doktor;köpeği getirmezsek teşhiskoyamayacağını söyledi.Hayvanı öldürüp beynine bakması gerekiyormuş.Tedirginolmuştuk.Konuyu Abdurrahman beyle konuştuk.Köpeğin çok değerli olduğunu;bakımlı olduğunu;bir tehlikenin sözkonusuolmadığını belirtti.Üç ay öncesine ait veterinerlik aşı belgelerini de gösterdi.Biz yinede tatmin olamamıştık.Köpeği alıp devlet veterinerine götürdüm.Veteriner köpeği tnıdığını söyledi.Bazı testler uyguladı.Örneğin ayağını yere vurduve köpeğin tepkisini gözledi.Sonunda;köpeğin kuduz olmadığını söyledi.Biz de her olasılığı düşünüp kuduz iğnesi yaptırmağa başladık.Yeterli dozda aşı dayokmuş Samsun gibi irice bir ilde.Olanı yaptırdık ve turne sonrası da dahil;kırkgünün geçmesi için günleri korku içinde saydık.Neyse ki;köpek gerçekten de kuduzdeğilmiş.Bir şey olmadı.Orada da Sayıştay murakıpları vardı.Onlarla da gün içinde ahbaplık ediyorduk.Birhafta sonu Sinop’a gideceklerdi.Bizleri de davet ettiler.Ben;Sinop’u gerici bir kent174


olarak bilirdim.O nedenle gitmedik.Oysa;öyle değilmiş ve ayrıca görülmeğe değerebir yermiş.Ancak;bu güzel fırsattan yararlanıp Sinop’u göremedim.KÜÇÜK ANILARMüfettişlik yaşamım boyunca acı tatlı;şaşırtıcı ve öğretici çeşitli olaylarla karşılaştımya da meslekdaşlarmdam bu tip olaylar dinledim.İşte;onlardan bazıları...Promosyon arkadaşım Cengiz Altuğ;yetkili muavin turnesi için Pehlivanköy diye birilçeye gitmişti.Yeni ilçe olmuş bir köy irisiymiş..Teftişe başlamış.Bir yandan dayeterlik sınavına hazırlanıyormuş.Yoğun bir çalışma içindeymiş.Sınavlar sırasındaöğrenmek zorunda olduğumuz bir mali mevzuat vardı..Mali mevzuat deyipgeçmeyin..Bunların yeraldığı belgeleri üst üste koysalar;iki katlı bir evin tavanınaerişirdi.!..Tüm devlet gelirleri,devlet giderleri,devlet malları ile ilgiliyasalar,tabliğler...Ayrıca;kambiyo,banka ve sigorta mevzuatları.Memur soruşturmasıyasaları ve Türk Ceza Kanunu ve mevzuatı...Dehşet bir olay.Teftiş sırasında;Ağostos ayı olduğundan;çalıştığı odanın kapısını açıkbırakıyormuş.Bunalmış durumda çalışırken;Trakya ağası görünümlü bir adamkapının önünden geçerken”Müfettiş bey...Te bir işim var..Onu halledeyim geleceğimbe yahu”demiş.Adamı ne tanıyor;ne de görüşmek için çağırmış.Densizin birisi yani..Adam;iki üçgünde bir başını uzatıp ayni sözleri yineliyormuş.Cengizin artık burasına gelmiş yani..”Birgün odaya girse de şu adama birgiydirsem”diye düşünmeye başlamış.Sınav stresi yanında;bir de bu adamındensizlikleri...Canına tak demiş.Neyse;mutlu gün gelmiş...Adam;Cengiz’in çalışma odasına girmiş.Kendisinitanıtmadan “Eeee..Nassın ba müfettiş bey...”demiş.Cengiz lahavle çekipsusmuş.Adamı da buyur etmemiş.Adam;muhabbet açamak için “Eeee!.Te Pilivanköyümüzü nasıl buldunbaaa!.”demiş.Cengiz;”Hah ..Şimdi zokayı yedin”demiş kendi kendine ve adamadönüp”Vallahi zor olmadı...Kolay oldu “demiş.Adam;lafın nereye gideceğinianlayamamış ve şaşkın”Te anlayamadım baaa Müfettiş bey”demiş.Cengiz”Vallahi..İsatanbul’da Topkapı otobüs garajına gittim.Bir otobüsebindim..Tekirdağ’da indim.Orada bir minibüse bindim ve buraya geldim...Böylebuldum “demiş.ve attığı golden memnun gülümsemiş.175


Adam yüzünü asmış “Te ne dediğini anladım be yahuuu!..Hadi bana eyvallah beMüfettiş bey!..”demiş ve gitmiş.Bir daha da Cengizi rahatsız etmemiş.Cengiz geceleri de daireye gelip mevzuat çalışıyormuş..Hükümet binasının yanındabir açıkhava sineması varmış..Sinema sahibi ve çalışanları;film oynatırken ve aralardamüzik çalarken;hoparlörleri sonuna dek açıyorlarmış.Cengiz,okuduklarını anlayamazduruma geliyormuş.Birgün;malmüdürü ile işleticiye haber salmış..Seslerin biraz kısılmasını rica etmiş.Ogece;sinema daha çok yüksek sesle çalmış.Meğer;sinema işleticisi,Cengiz’in hatırınısoran vatandaşmış!...Cengiz:bu kez adamın vergi dosyasını incelemiş..Ne kadar eksik işlemi varsa;hepsinicezalı olarak tamamlatmış.Adam;bakmış pabuç pahalı,sinemanın sesini kısmış!..Cengiz;sürücü belgesini de bu ilçede sınavlara girerek almış..Bir cip kiralayıp birazdireksiyon çalışmış.Sonra;sınavlara girmiş.Sınav günü Cengiz;ciple sınava başlangıç noktasına gelmiş.Komisyon;cipe binmiş vesınavı başlatmış.Cengiz aracı çalıştırmış.İlçenin sokak aralarında dolaşmağabaşlamışlar.İlk çukura düşünce araç stop etmiş..Cengiz “Herhalde sınavı kaybettim!.”demiş.Sınavkomisyonu “Olur mu müfettiş bey::Zemin kötü..Sizin bir yanlışınız yok!..”demişler.Biraz daha sürdükten sonra Cengiz bu kez bir tavuk ezmiş.”Bu kez sınavı yitirdimdeğil mi?”demiş..Komisyon yine “Sizin ne kabahatiniz var müfettiş bey...Tavukönünüze atladı..Yapacak bireşey yoktu!..”demişler.Benzer birkaç olaydan sonra komisyon “can güvenliklerini”sağlamak için;sınavı kısakesmiş!..”Tamam müfettiş bey..Sınavı geçtiniz..Hafta içinde uğrayıp ehliyetinizialın!..”demişler ve kendilerini cipin dışına atmışlar..Giderken de eklemişler “Ama;birsüre araç kullanmasanız herkes için iyi olur!..”demişler.Nitekim;Paris’te bir otomobil kazası yapmıştı.Bir anı da Ertuğrul’danO da yeterlik turnesi için Ceyhan’a gitmiş.Malmüdürlüğü veznesine girip kimliğinigöstermiş ve sayıma başlamışlar..Sayımın ortasında elektrikler kesilmiş.Ertuğrul;hemen masanın üzerindeki devlet para pulunun üzerine abanıp “Herkeshemen dışarı çıksın”demiş.Güya devletin parasını güvenceye almış.Sonra;o da dışarıçıkmış ve elektriğin gelmesini beklemişler.Bana;”İyi yapmışım değil mi?”dedi..Ben de”İyi halt etmişsin “dedim.Bana kızdı.176


“Dua et sayımda paralar tamam çıkmış.Ya eksik çıksaydı ve veznedar,sizinalmadığınız ne malum müfettiş bey deseydi ne yapardın?!..”dedim.Şaşırmış olarak“Doğru yahuu..Ben bunu hiç düşünmemiştim”dedi.Sonraları;müfettiş yardımcılarınıeğitirken;bu öyküyü çok anlattım,Sayım deyince aklıma cumhuriyetin ilk yıllarındaki bir olay geldi.Eski üstadlaranlatmıştı..Bir maliye müfettişini Erzincan’ın bir ilçesine teftişe yollamışlar.O zamanlar böyleyerlere atla gidilebiliyormuş..Bir at satın alıp yollara düşmüş.Turne dönüşü yenidensatacakmış atı..Dağ başında eşkıya müfettişin yolunu kesmiş.Müfettişin atını,parasını ve giysileridahil tüm eşyalarını almışlar..Adamı;don gömlek bırakmışlar..Haa..Bir de müfettişçantasını bırakmışlar..Müfettiş aklını yitirmiş..Çantasını alıp;don paça gideceği ilçeye doğru yola devametmiş ve hükümet binasına gitmiş.Don gömlek vezne odasına girip “Benmüfettişim,sayım yapacağım”demiş..Veznedar;adamı deli sanmış.”Tabii, tabiiefendim..Buyurun şu sandalyede istirahat buyurun..Ben malmüdürünü alıpgeleyim.”demiş..Doğruca kaymakama gitmiş ve “Vezne odasında bir deli var”demiş.Bekçiler adamı yakalayıp uyduruk bir giysi giydirmişler ve kaymakamın karşısınadikmişler.Adam hala”...Ben müfettişim..”deyip duruyormuş.Adamı hastahaneyeyollamadan önce adamın evrak çantasına bakmışlar.Müfettiş kimliğinibulmuşlar..Durumu Ankara’ya bildirmişler ve adamı Ankara’ya yollamışlar..Malulenemekli olmuş.Bizler;bu adamın Taksim’de evi bulunan kızının kiracısıolmuştuk.Babasının başından geçmiş bu olay ..O da teyiden bu öyküyüanlatmıştı.Sabiha adlı bu hanım İstanbul Hilton’da çalışıyordu.Bir benzer olay da Konya-Mersin arasında Toros larda yaşanmış..Yine eski üstadlaranlatmıştı..Belki de cinsel espri olarak anlatmış da olabilirler..Yine Cumhuriyetin ilk yıllarında eşkıya;bu kez Toroslarda müfettişin yolunukesmiş..Bu kez herşeyini alnışlar..Adamı da çırılçıplak bir ağaca bağlayıp gitmişler...Müfettişler;turne yerine vardıklarını telgrafla Ankara’ya bildirirlerdi...Adamdanvarış telgrafı gelmeyince durumu Başkanlıktakiler Mersin’e sormuşlar.Valilikde;maliye müfettişinin Mersine gelmediğini bildirmiş.Bunun üzerine;müfettiş dağbayır aranmağa başlamış.Sonunda;adamı;ağaca bağlı olarak bulmuşlar.Adam bir deri bir kemikkalmışmış...Jandarmalar hemen müfettişe doğru koşmuşlar..Müfettiş”Beni177


ırakın...Beni bırakın...Şu danayı buradan uzaklaştırın”diye bağırmış..Meğer;yanındasürüsünden ayrılmış bir dana varmış..Sabahtan beri annesinin memesi sanıpdurmadan ağaca bağlı müfettişi emiyormuş..Bu nedenle;dağ gibi müfettiş,iğneipliğe dönmüşmüş...Ruhun şad olsun İhsan Arat üstadım!...Bir başka maliye müfettişi de;turneye İstanbul’dan bir hafif meşrep kadını yanındagötürmüş.Çevresindekilere “karım”diye tanıtmış ve mutlu bir turne yaşamış..İlkturne yerinde bir sorun çıkmamış.Oradan;ikinci turne yeri olan Hatay ilinegeçmiş..Bir otele yerleşmişler..Yine kadını,karısı olarak tanıtmış..Meğer;otel sahibi de zaman zaman İstanbul’a gider ve çapkınlık yaparmış..Orada bukadına da denk gelmişmiş...Durumu kadına anlatmış..”Benimle de yatacaksın..Yoksadurumu açıklarım”demiş.Kadın çaresiz öneriyi kabul etmiş.Müfettişe de birşey dememiş..Geceleri müfettişlegündüzleri de otel ağasıyle oluyormuş..Birgün müfettiş;bir şey unuttuğu için otele ,öğleden sonra mesai saatleri içindegitmiş..Otel sahibi ile kadını yatakta yakalamış..Kendini tutamamış ve İstanbuldelikanlısı olduğu için adamı bir güzel döğmüş..Adam hastanelik olmuş ve büyük bi,rolay olmuş..Vali;durumu Ankara’ya bildirmiş.O zamanlar müfettişlere şifre de verilir ve şifreli haberleşilirdi..Müfettişe bir telgrafgelmiş..Şifreli telgrafı çözmüş adam..Başkanlık telgrafında şöylediyormuş”İstanbul’dan turne yerine bir fazla bavulla gittiğiniz öğrenilmiştir!..Fazlabavulunuzu derhal İstanbul’a geri yollayın!”Müfettiş emre uymuş ve kadını İstanbul’a geri yollamış..Müfettiş mi?..Müfettişliğedevam etmiş..Otelci yediği dayakla kalmış..Yetkili muavin olarak İskenderun’a gittiğimde kaymakamdan sonra;cumhuriyetsavcısına da nezaket ziyaretine gitmiştim.Savcı şenlikli bir kişiydi ve İstanbulDfeterdarlığı da yapmış bir üstadımızı da tanıyordu.Hemşehrisi ve sınıfarkadaşıymış..Benden iki yıl önce;bir soruşturma için İskenderun’a gelmiş..Gelmedenönce sınıf arkadaşının orada savcı olduğunu öğrenmişmiş..Otele iner inmez savcıyıaramış ve hoşbeşten sonra”Bana bak..İskenderun’un en güzel kadınını yarım saatiçinde odamda istiyorum”demiş..”Pekiyi..Yolladınız mıkadını”dedim..”Vallahi;pavyonlarda çalışan kadınların en güzelini yolladım”dedi..Benkonuyu çok iyi anlamadım..Acaba adam bana da “İsterseniz size de yollarım” mıdemek istemişti?...178


Cengiz’in bir Trakya turnesinde başına gelenler vardır..Üstadıyle bir ilçeye teftişegitmişler..Öğlene dek çalışıp karınlarını doyurmak üzere çarşıya inmişler..Eli yüzüdüzgün bir esnaf lokantası bulup içeri girmişler..Garson;yaz günü serin olur diyebunları arka bahçedeki bir masaya buyur etmiş..Yiyecekleri ne olduğunusormuşlar.Garson”Beyim,burada yalnızca kuru fasulye ve pilav vardır..Pilavı ayrıtabakta fasulyeyi ayrı tabakata isterseniz “yanyana bir”istersiniz..Fasulyeyi pilavınüstünde yiyecekseniz”üstüste bir “istersiniz demiş..Nitekim;diğer garsonlardurmadan içeriye bağırıyorlarmış..”Usta çek yanyana bir...Usta;çek üst üstebir”diye..Bizimkiler de birer tane “yanyana bir” söylemişler.Garson;içeribağırmış..”Usta..Kenefin ağzındaki müfettişlere iki yanyana birverrrr.”demiş.Bizimkiler donup kalmışlar..Meğer;garson bunları bahçedeki tuvaletinyakınındaki bir masaya oturtmuşmuş.Yerlerini tarif ediyormuş..İlçe ufak yerolduğundan;müfettiş olduklarını da öğrenmişmiş!..Yine başka bir tarihte “Asil üstad” dediğimiz bir üstadın yanında muavinleri;birbaşka Trakya ilçesine teftişe gitmişler.Öğle olmuş;çarşıya gidip en iyi lokantayıbulmuşlar.İçeri girerken asil üstad”Çocuklar..Düştük bulokantaya”demiş..Çünkü;İstanbul’da Hacı Salih’ten aşağı lokantayagidilmezdi..Yemeklerini yiyip çıkıyorlarmış..Bir turist karı koca görmüşler.İyi ve temizgiyimli turistler;lokantaya girmeğe karar verince asil üstad “”Hah..Turistler dedüştüler azizim!”demiş.Turgut Akman bir yaz turneye Bafra’ya gitmiş..Otobüs gece yarısı varmışBafra’ya..Otele yerleşmiş..Uyku ararken bakmış kentte silahlarpatlıyor!..Eyvah!..Yine ihtilal oldu diye düşünmüş.Sabaha dek uyuyamamış..Ertesi gün,malmüdürlüğünden durumu öğrenmiş..Bafra;karedeniz böölgesininTeksası imiş.Hergün;her gece silahlar patlar ve adamlar ölürmüş..Korku dolu günler boyunca teftişi sürdürmüş.Görevi gereği vergi borcu olanlarısıkıştırıyor;yasayı uygulayıp zorla tahsilat yapıyorlarmış.Birgün;çalıştığı odanın kapısı önünde bir gürültü olmuş..”Bırakın daaa...Furacağım omalmudurunu..”diye bağırıyormuş vatandaşın birisi.Odacıyı çağırmış ve adamı odasına getirmesini söylemiş.Vatandaş,odaya hışımlagirmiş”Mu fettiş bey..Furacağım ha bu adamı daaa..”diye bağırmış.Turgut;adama bağıracak yerde;adamı yatıştırmış.”Gel hemşerim..Sana bir çaysöyleyeyim..Otur şöyle de konuşalım”demiş..179


Malmüdürü;müfettiş kendisini sıkıştırınca;vergi borcu olan adamın evine icramemurunu yollamış..Oralarda;eve icra gelmesi büyük bir zuldü!..Adam;bu nedenleçok kızmış..İcra memurunu Turgut yolladığından korkmuş ve ne yapacağınışaşırmış..”Boşverin..Bunlar cahil insanlar..Yanlış iş yapmışlar!”demiş...Adam”Hay ağzını opeyim mufettiş bey!..Ha bu adamlar benianlamiyler..”demiş.Turgut da adama;ödenmesi gereken borcunu ve ödemesigerektiğini yumuşaklıkla söylemiş..”Uyyy..Ha benimle boyle konuşsunlar..Canımıalsınlar benum daaa..” demiş “De bakayım..Borcum ne kadardır”diyeeklemiş..Turgut;miktarı söyleyince “Uyyy..Ha bu kadar ufak bir para için adamrahatsız edilir mi uşağum”demiş.Oğluna telefon etmiş;borcun tamamını yatırmışlar.Benzer bir olay Bergama’da benim başıma gelmişti..Granit ocağı işleticisi olan birisivergilerini beyan ediyor ve fakat ödemiyordu..İcra memurları yolladık köydekıadresine..Ertesi gün;bir doksan boyunda yüz kilo kadar ağırlıkta sarışın bir adam hışımlaçalışma odamıza daldı..Yanımda muavinler de çalışıyordu.“Bana bu yapılır mı!.”diye bağırıyordu.Aklıma Turgut olayı geldi..Hemen oturtupadama bir çay söyledim.Adam;arnavuta benziyordu..Gerçekten de arnavutkökenliymiş..Bergama ve köylerinde epeyi varmışlar.Benim de lisede arnavutarkadaşlarım olmuştu.Gegalardan söz edip adamla bir arnavut muhabbeti kurduk..”Senin gibi bir ağaya buvergi borçları yakışıyor mu?”dedim.O da telefon etti ve anında tüm vergi borçlarınıödedi.Urfa’ya kısa bir soruşturma için gitmiştim.Ünlü Ayn Zilha Balıklı gölünü görmeyegittim.Bir caminin minberinin altındaki kaynaktan bir su çıkıyor ve gölüoluşturduktan sonra;mazgallardan geçip ovaya akıyordu.Gölün içi;neredeyse silme alabalıkla doluydu..Taze nohut demetlerini kıyıdanuzatıyorsun..Biribirlerinin üzerine trımanıp yarım metre yükselerek bitkileri yiyipanında bitiriyorlardı.Söylenceye göre;Nemrut;İbrahim peygamberi odun ateşine atarak yakmağa kararvermiş.Gölün olduğu yerde odunları üst üste yığarak devasa bir ateş yakmış..İbrahimpeygamberi bir mancınığa bağlayıp ve mancınığın iplerini kestirip;onu gülle gibi,buateşin ortasına attırmış..180


İbrahim peygamber yere değince alevler su olmuş;odunlar da alabalık!..İbrahimpeygamber bu göle düşüp ölmekten ve yanmaktan kurtulmuş.Ogün bugündür obalıklar kutsal sayılmış ve yenmemişler.Oysa;Harran Ovasında köylülerle konuştum.Mazgallardan kaçıp ovaya ulaşanalabalıkları kemali afiyetle yiyorlarmış.Hatta paşanın yaptığı gibi;rakı mezesi deyapıyorlarmış.Anlaşılan;balıklar göldeyken kutsalmış.Gölün dışına çıkıncakutsallıkları kalmıyordu!...Maraş turnesinde de bir garipliği gözlemiştik.Maraşlı kadınların hemen tamamı karaçarşaf giyiyor ve peçe takıyorlardı.Hiçbir yerleri açıkta kalmıyordu.Ellerine de uzuneldivenler takıyorlardı.Sürekli olarak da yanlarında şemsiye taşıyorlardı..Bununsırrını çözememiştik.Birgün,belediye otobüsüne bindik..Peçeli ve çarşaflı kadınlar da vardı koltuklaraoturmuş..Biletçi,paraları alıp bilet kesiyordu..Sıra kadınlara gelince;kadın otobüsüniçinde şemsiyesini açıyor ve bilet parasını şemsiyenin altından uzatarak biletinialıyordu.Böylece;peçenin altından da olsa;göz zinasını da önlüyorlarmış.Göz zinasıkavramını orada öğrenmiştim.Söylemeye gerek yok..Ağostos ayında bile kadınlar bukıyafetler içindeydi..Eldivenler yoluyle de ten zinasını önlüyorlarmış...Benzer bir olaya 1980 li yıllarda İzmir’de rastlamıştım.Peçesiz,ama kara çarşaflı birkadının yanında beyaz çarşaflı kızı vardı.Konak meydanında yürüyorlardı.Karşıdan gelen sakallı bir tip kadına”Aferin hanım...Bak kızını ne güzel islamikurallara göre giyindirmişsin!..Ama;hani elindeki eldivenleri!..”demişti..İzmir’deAğostos sıcaklarında ayak topuklarına dek inen giysiler giymiş olan kadınların ouzun eldivenlerden de takmalarını istiyor ve takmadıkları için onları uyarıyordu..İş bankası otomatından para çeken bir başka genç kız görmüştüm bir başka gün..Oda üstelik tam adamın istediği gibi islami kurallara göre giyinmişti ve Ağostossıcağında bunalıyordu..Dayanamadım,ben de o adam gibi densizlik yaptım .Kıza;”Busıcakta bu kılık giyilir mi?..Hem de senin gibi aydın görünümlü bir kıza bu kılıkyakışıyor mu?..”dedim.Kız mahcup bir biçimde yanıt verdi “Aslında böyle giyinmekistemiyorum..Ancak;bana böyle giyiniyorum diye burs veriyorlar..Bana yurt olanağısağlıyorlar..Ancak;bu sayede Ege Ü niversitesinde öğrenimimi sürdürebiliyorum!..Neyapayım.”dedi.Çok mahcup olmuştum..Bu da Türkiye’nin görünmeyen gerçeklerinden biriydi.181


Sonraları;bu kız gibi davranıp üniversiteyi bitirdikten sonra çarşaftan çıkanları;gizliislami örgütler öldürmüşlerdi.Hem davaya ihanet edenleri cezalandırmış hem de osıralarda okuyan aynı koşullardaki kızlara gözdağı vermiş oluyorlardı.Türkiye’de ne kötü olaylar yaşandı tanrım!..Hem de tanrı adına!..Kahramanmaraştaalevi kadınlar öldürüldü.Yetmedi;rahimlerindeki canlı bebekleri öldürüldü.Sıvas’taaydınlar;”islami engizisyonlarca”yakıldı.Tıpkı;Yahudilerin nazilerce yakılmaları gibi!..Birinin öcü Çankırı’da;öbürününki ise Erzincan’da alınmıştı..Neyse ki;bu olaylar bir içsavaşa dönüşmeden yatıştırılabilmişti.Müfettişlik yaşamım boyunca;yaşadığım ve yakın çevremden öğrendiğim ilginçolaylar,saymakla bitmez!..Bir keresinde Mazhar Zorlu’nun işlettiği Tüccar Kulübü Restotanagitmiştik.Sanırım;hesap uzmanlarının bir kuruluş yılı dolayısiyle onlarla ve eşleriylebiraraya gelmiştik.Gece yarısına doğru;gecenin solisti şarkı söylemeğe başlamıştı.O günlerde yeniünlenen bir hafif müzik sanatçısıydı.O sırada;restoranda bir koşuşturma oldu.Dönemin başbakanı Süleyman Demirel veeşi;bazı bakanları ve korumaları;eğlenmek için mekana gelmişlerdi.Çiçeği burnundabaşbakan bulutlar üzerinde yürür gibiydi.Çok sonraları;ayakları yere değecekti..Sanatçı;bir süre şarkısını kesti.Gürültüden rahatsız olmuştu.Herkes yerineoturdu.Proğram yeniden başladı ve sanatçı proğramını tamamladı.Alkışını aldı.Sanatçı sahneyi terk ederken;başbakanın korumalarından birisi;elinde küçük birkağıtla,belki de başbakanın kartıyla sanatçının yolunu kesti.Sanatçı;yeniden sahneyedöndü.Süleyman Demirel’in masasına bakarak “Bir istekte bulunuldu.Ancak;benburadaki proğramımı tamamladım.Şimdi;acele fuara gidip orada da bir proğramyapmam gerekiyor.Özür diliyorum.Herkese iyi eylencelerdiliyorum”dedi.Restorandan çıkmak için kapıya yöneldi.Demirel’in işareti ile adamınyolunu yine korumaları kesti.İstek şarkıyı okuması konusunda ısrar ettiler.Tekrar sahneye gelen sanatçı”Başbakan da olsanız;bir sanatçıya zorla bir şeyyaptıramazsınız.!..Ben buradaki proğramımı tamamladım ve gidiyorum..Neyapacaksanız yapın ya da yaptırın!..”dedi ve yürüdü .Bu kez,Mazhar Zorlu yolunukesti ve şarkıyı söylemesini rica etti.Sanatçı ondan da özür diledi ve çıktı,gitti.Süleyman Demirel;o sıralar Cumhuriyet Halk Partisi ile olan koalisyonu bozmuş veyenilenen seçimden galip ayrılmıştı.Tek başına iktidardı.O nedenle;kendisini çokgüçlü sanıyordu.182


Ancak;sanatçıdan belki de siyasetteki ilk dersini almıştı.Ertesi gün;ne yerel gazetelerde ne de ulusal gazetelerde bu konuda en küçük birhaber vardı.Kimse olayı yazmamıştı.O zaman basın-siyasetçi işbirliğini ve iç içeliğinigözlemiş oldum.Basının bu yararını koruma yanını sonradan çeşitli olaylarda sık sıkgözledim.Bunlardan en çarpıcı olanı,yerel bir gazeteyle ilgiliydi.Bu gazetede İzmir sosyetesinin magazin haberleri de yayınlanırdı.Birgün Turgut veKamuran Hallaç adlı arkadaşalarımızın,eşleriyle eğlenirken çekilmiş resimlerinigördüm o gazetede..Telefon edip takılayım istedim.”Hadi;sizler de sosyetik oldunuz artık..Önemli kişileroldunuz ki gazetede resimleriniz çıktı”dedim.Bana;”Parayı bastırmasaydık;o resmi ve haberi gazeteye nahkoyarlardı!..”dediler.İnanamadım.Meğer;magazin haberlerine parayı bastırdın mı,hem de yüklüce bir para,hem demakbuzsuz ve belgesiz,gazetelerin magazin bölümünde resmin basılıyor ve haberoluyormuşsun.Vergi dışı,kesintisiz tertemiz para.Bir maliyeci olarak içimden “Pesdoğrusu..Şeytanın aklına gelmez”demiştim.Sonradan;basının bazı haberleri şantaj aracı olarak kullandıklarını;böyle devergisiz,temiz paralar kazandığını duydum!..İki ulusal gazete arasındaki rekabet nedeniyle;bir gazete patronunun eşindenayrılması nedeniyle;bu türden şantaj olaylarının basın aleminde yaşanmaktaolduğunu ulusca da öğrenmiş olduk!..Diğer yandan;karapara incelemeleri dolayısıyle şunu da gözledim...Mafyababalarının sanık olduğu davaları;medya izlemiyor ve bu konularda halkıbilgilendirmiyordu.Ya korkuyorlardı ya da bir karşılıklı yarar ilişkisi içindeydiler.Mafya olaylarını inceledikçe;mafya-polis-basın-siyasetçi sacayağını her davadagözler olduk.Siyasetçiler de yetkilerini ve güçlerini kötüye kullanabiliyordu ve bunlar cezasızkalıyordu.Birgün;bir vali yardımcısı arkadaşımı ziyarete gitmiştim.Konuşurken;birtelefon geldi ve arkadaşımın canı sıkıldı..Emniyet Müdürlüğü bu vali yardımcısına bağlıydı.Bir gece önce;bir kahvehanedekumar oynandığını saptamışlar.Kahvehaneyi basmışlar;tutanak düzenleyipkahvehaneyi mühürlemişler.Ertesi gün;yasanın verdiği yetkiyi kullanıp idareten üçgün kapatmışlar.183


Arkadaşım sabah göreve gelince olayı öğrenmiş.Öğleden sonra telefongelmişti.Vali;bir siyasetçinin isteğini iletip kahvehanenin derhal açılmasınıistemiş.”Ulan ibreti alem için birgün kapalı kalsın be..”diye hayıflanıyordu valiyardımcısı..Türkiye’de işler böyle yürüyordu işte!..Nitekim;benzer bir olayı Ercan üstadla “tahsilat hızlandırma teftişi”ndeyaşamıştık.Borcunu ödememeyi alışkanlık haline getirmiş vergi mükelleflerinisıkıştırıyor ve batık vergi alacaklarını tahsil ettiriyorduk.Ençok;minibüs işletenler vergi borçlarını ödememiş görünüyorlardı.Vergidairesi;borçlulara ödeme emri tebliğ etmiş:haciz uygulaması yapmıyordu.Trafik şubesinden polis isteyip;haciz edilmiş araçları,minibüsleri satılmak üzeremaliyenin arsasına ,otoparka çektirmeğe başladık..Aracı kapatılan minibüs işlerticisihemen tüm borçlarını ödüyordu..Üç günde çok güzel batak borç tahsilatı yaptık.Dördüncü gün;Ercan üstada Ankara’dan telefon geldi.Umum Şoförler veOtomobilciler Derneği ve bunların konfederasyonu;sorunu devrin BaşbakanıSüleyman Demirel’e götürmüşler.O da yasalara uygun yapılan bu uygulamanındurdurulmasını istemiş.Ben kıdemli müfettiş olsam;direnir ve bu isteğikarşılamazdım.Ama;Ercan üstad kıdemliydi..Bağırdı,çağırdı ve fakat uygulamayıdurdurttu.Minibüscüler siyasiler için oy deposuydu.Böylece;siyasilerin devletyararını bir yana bırakıp kendi yararlarına öncelik verdiklerini bir kez daha gözledim.Yıllar sonra;bu kez tek başıma tahsilat hızlandırması teftişi yapıyordum.Vergi dairesimüdürüne “Validen ya da siyasilerden işlemleri durdurma istemi gelebilir..Müfettişbey var..Onunla görüşün..”dersin dedim..Gerçekten de birçok kişi baskıda bulunmak istemiş.Müdür;devrede benimolduğumu söyleyip baskılara direnmiş.Gerçi;bu uygulamayla oldukça büyük vergi borçlarını ve cezalarını tahsilettik.Ancak;üç ay sonra,hükümet bir vergi affı çıkardı ve ödeme karşılığı cezalardanvazgeçti.Kendilerinden zorla tahsilat yaptığımız mükellefler;zavallı vergi dairesi müdürününeredeyse döveceklermiş..”Bundan sonra hiç vergi ödemeyeceğiz..Nasıl olsa vergiaffı çıkıyor..Allahın enayisi biz miyiz!.”demişler.Böyle düşünenler;sonunda haklı çıkmışlardı.Çünkü;hükümetler sık sık vergi affıçıkararak ya da adli ceza aflarına vergi affı ekleyerek vergisini muntazaman ödeyenmükelleflerin de yoldan çıkmasına neden olmuşlardı.184


1960 lı yıllarda maliye müfettişliği çok saygı gören bir meslekti.Bir kez,Müsteşardandaha çok elimize para geçiyordu..Merkez ve taşradaki tüm üst düzey atamalardaMaliye Teftiş Kurulu’nun görüşünün alınması zorunluydu.Memurlar hakkındadoğrudan soruşturma başlatabiliyorduk.Memurlara disiplin cezası ya da takdirnameverebiliyorduk.Bu nedenle;müfettişlerin küçük para hesapları yapmaları ya da paraya düşkünlüklerihoş karşılanmıyordu.Nitekim;üstadlardan birisi;turne için gittiği ilde patatesin çok ucuz olduğunusaptar.Turne dönüşü;üç çuval parates alır ve otobüsle İstanbul’a yollar.Köy kökenliolduğu için;aslında,bu davranışı normaldir.Ancak;olay teftiş kurulunda duyulur ve başkanın kulağına gider.Sözü geçen müfettişbaşkanlığa çağırılır ve azarlanır.Bu olaydan sonra;bu müfettişe hiçbir önemli teftişya da soruşturma verilmez.Sürekli dernek teftişi verilir.Bunun sonucunda adı“dernekçi müfettiş”e çıkar!..Keza;müfettiş yardımcılarından birisi hakkında üstadları;doldurdukları tanıtmabelgesinde “paraya düşkündür”kaydı koyarlar.Bu nedenle,müfettiş yardımcısıyeterlik sınavını kazanamaz.Kuruldan ayrılır ve özel kesimde çalışır.Ne yazık ki oradada başarılı olamaz.Yani;istediği paralara kavuşamaz ve zenginleşemez!..1970 li yıllarda Maliye müfettişleri Ercan Meftunoğlu ve NazifKocayusufpaşaoğlu;zamanın Devlet Planlama Teşkilatı Daire başkanları olan TurgutÖzal ve Ekrem Pakdemirli hakkında soruşturma yapmakla görevlendirilirler.Bunlar odönemde teşkilatta “takunyalılar”diye anılırlardı.İslami koşullara işyerlerinde deuymaya çalıştıkları için böyle anılırlardı.Abdest almak için binanın tuvaletinetakunyaları ile gittikleri için böyleanılırlardı.Sonradan;Başbakan,Cumhurbaşkanı,Maliye Bakanı olmuşlardı .Müfettişler;çalıştıkları odaya girip kimliklerini gösterip soruşturma için geldiklerinibelirtmişler.Turgut Özal”Sizler;bizler hakkında soruşturmayapamazsınız”demiş.Ercan üstad kimliğini masasına fırlatıp atmış “Al da okubakalım..Yapar mıyız yapamaz mıyız!”demiş.Soruşturmayı yapmışlar ve raporlarınıilgili mercilere vermişler.Yıllar sonra;Ekrem Pakdemirli Maliye Bakanı olunca;ilk verdiği emir”müfettiş ErcanMeftunoğlu’nun bizler hakkında verdikleri raporları görmekistiyorum”olmuş.Raporları vermişler;okumuş;tarafsız davrandıklarını anlamışNiyeti;haklarında soruşturma yapmış bu müfettişleri meslekten185


atmakmış.Ancak;raporlardan bir dayanak bulamamış..Oysa;müslüman adamın kintutmaması gerekmez mi?Üstelik;adamlar görevlerini yapmışlar.Bu ne hırsmış böyletanrım!..Turgut Özal’a gelince;Başbakan ya da Cumhurbaşkanı olduğu sürece Maliye TeftişKurulu’nu kapatmağa çabalamıştı.O daha sessiz ve derinden gidip sorunu kökündençözmeyi düşünmüş.Ama başaramamıştı.Bunları;Teftiş Kurulunun yüzüncü kuruluşyılı kokteylinde anlatmaktan da çekinmemiştir.Orada şunu söyledi.”Yaşamım boyunca çok az yenilgi tattım.Bunlardan birini MaliyeTeftiş Kurulu ile girdiğim çekişmede yaşadım..Bu kurulu kapatmak için elimdengeleni yaptım. Başaramadım”Bu olaydan yirmi yıl sonra;Turgut Özal’ın dünya görüşüne sahip şimdikihükümet,Maliye Teftiş Kurulu’nu ve diğer teftiş kurullarını kapatmak için yasalarhazırlıyor.Görüldüğü gibi;Maliye Teftiş Kurulu’nun temeli öyle sağlam atılmışki;yıllardır uğraştıkları halde;kapatamıyorlar..İMF de kapatmağa çabalıyorama;onların da etkisi yetmiyor..Daha nice yıllara ey kurul!...Ercan ve Nazif üstad;kurulun sıkı soruşturmacı müfettişleri olarak tanınmışlardı.Onedenle;tüm dünyada yankılanmış “Lockhead Skandalı”diye anılan olayınsoruşturmasını da onlar yapmışlardı.Gazete haberlerine göre;Hava Kuvvetleri Komutanımız da bu skandalabulaşmıştı.Lockhead uçaklarının alımı dolayısiyle;Amerikan firması birçok devletinünlü devlet adamlarına rüşvet,komisyon ödediğini Aamerikan senatosundakisoruşturmada itiraf etmişti.Bizde;Nezih Dural adlı bir işadamı alımlara aracılıketmişti.Bu kişinin de komisyon adı altında açıktan aldığı paraların olduğu;bu paralarıİsviçre bankalarında sakladığı iddia ediliyordu.Bir kambiyo suçu sözkonusuydu.Müfettişler;mali polisle işbirliği yaparak çalışmışlar ve Nezih Dural’ı “iknaederek”İsviçre bankalarındaki paralarını yurda getirtmişlerdi.Yanlışanımsamıyorsam;adamcağız bu eylemi dolayısiyle yargılanmış ve hüküm de giymişti.Oysa;günümüzde ne komisyonlar alınıp veriliyor!..Yakalanan olsa bile;hüküm giyenyok!..Türkiye;yolsuzlukla savaşım konusunda,ileri gideceğine geriye doğru yolalmıştır..Bu nedenle de uluslar arası istatistiklerde de yolsuzluk ülkelerisıralamasında başlarda yer almaktayız.Günümüzde;ülkemizde Osmanlı Devletinin çöküşündeki çarpıklıklar her alandayaşanmağa başlamıştır.Neyse ki;uluslar arası kuruluşların ve anlaşmaların gereğiolarak;ülkemizde de karapara aklama ile savaşım başlamıştır.Bu alanda da Maliye186


Müfettişleri yeni kurulmuş karapara aklama ile savaş örgütüne,Masak’a en büyükdesteği vermektedir.Halen;her türden yolsuzluklarla savaşımda en etkili yöntem bu incelemelerolmaktadır.Ancak;bu sistemi de bozmak için medya,siyasiler elbirliğiyapmaktadır.Günümüzde;karapara aklama suçları için özel af getirilmesi gündemetaşınmıştır.Müfettişliğimin son üç yılında;sürekli ve yalnızca karapara aklama incelemeleriyaptım.Balina operasyonu;Matador operasyonu;uyuşturucu kaçakçılarının karapara aklamaeylemlerini inceledim.Balina organizasyonu; hayali olarak kurulmuş ortaklıklar aracılığıyle;hayali ihracatyapıp devletten haksız katma değer vergisi iadeleri almak için kurulmuş örgütüortaya çıkarmıştır.Yaklaşık;sekiz trilyon lira haksız vergi iadesi devletten alınmış vemal edinilmiştir.Ayrıca;bu hayali ihracatı fırsat bilip;yurt dışındauyuşturucudan,kumarhanelerden,başka yasadışı işlerden elde ettikleri dövizleri de“ihracat bedeli” gibi gösterip yurda getirmişler;çeşitli yatırımlar yaparak karaparaaklamışlardır.Bu yöntemle yaklaşık yirmialtı trilyon lira karapara yurda getirilmiş veaklanmıştır.Dava önce;Devlet Güvenlik Mahkemesinde açılmıştır.Ancak;bu işlerin ucu siyasilerede uzanabileceğinden siyasiler;Devlet Güvenlik Mahkemeleri yasasını değiştirip butür davaları normal mahkemelere,ağır caza mahkemelerine devrettiler.Davalarahenüz başlanamadı.Muhtemelen bir genel af beklanmektedir!..Türkiye;bir karaparaaklama cenneti ve af cennetidir!..Soruşturma sırasında iki kez tehdit edildim..Gelenlere”Ben zurnanın sondeliğiyim..Benimle niye uğraşıyorsunuz..Gidin beni görevlendirenlerleuğraşın”dedim..Rahat bırakmadılar.İncelemelerin sonuna doğru çetebaşınınavukatları;noterden yolladıkları bir protesto ile beni baskı altına almakistediler;tehdit ettiler..Bu avukatları baroya ve savcılığa şikayet ettim.Şikayetimindavası iki yıl sonra görüldü ve avukatlar”avukatlık görevleriniyaptıkları”için;mahkemece beraat ettirildiler.Yine Maliye Müfettişi Metenin arkadaşı olan bir karadenizli;bu çeteninkaraparalarını aklamış görünen bir ailenin beni öldürmeyi düşündüğünü;bunu oailede gelin olan kızkardeşinin engellediğini söyledi.Ayrıca;beni koruması gereken187


İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının bunun yerine hakkımda Bakanlığa suçduyurusunda bulunduğunu öğrendim.Böyle;güç koşullar altında görevleri yapmağaçabaladım.Sonra;İranlı bir çete reisinin uyuşturucu kaçakçılığı karapara aklama incelemesiniyaptım.Bu adamın;sonradan Van’da oğlunu polisten zorla alan eski milletvekili iledirsek teması vardı.Oğlu da uyuşturucu kaçakçılığından yakalanmıştı.Matador operasyonu ile ele geçmiş bir başka uyuşturucu çetesi mensubu;bu İranlıyayirmi daire satmıştı.Yani;çeteler biribiri içine girmiş olarak çalışıyorlardı.Matadoroperasyonunda elegeçirilmiş uyuşturucu kaçakçıları hakkında da karapara aklamaincelemeleri yaptım.Daireleri satan adam;akrabalarına kurdurduğu iki ayrı yapı kooperatifiyoluyle;yaklaşık dört trilyon lira bedelli apartman daireleri inşa ederek karaparaaklamıştı.Bu inceleme ile ilgili olarak Vatan Gazetesi’nde haber yayınlanmış.Adımıda yazıp beni deşifre etmişler;hedef göstermişlerdi.Yaşamımın geri kalankesimini;bu olayların derin stresi altında geçirecektim..O da bırakırlarsa!..Son olarak;Matador operasyonu ile ele geçmiş Urfi Çetinkaya adlı uyuşturucukaçakçısının çetesi ile ilgili karapara incelemeleri yaptım.Adam;İspanya’da yakalanmış;hüküm giymişti.Sonra;Türkiye’de yakalanmış ve hükümgiymiş.Ancak;hapishaneden bile uyuşturucu kaçakçılığı işleriniyürütüyordu.Hakkında;Adana;da ,Edirne’de,İstabul’un çeşitli ilcelerinde açılmışdavalar vardı.Adam;onlarca ilkokul yaptırmış ve devlete bağışlamıştı.Valilerle çekilmişfotoğrafları vardı.Büyük depremden sonra da depremzedelere evler yapmış vabağışlamıştı.İfadesine göre;kaçakçılık işlerinden yirmibeş milyar dolar eldeetmişti.İspanya’da olsun;Türkiye’de olsun;çete üyelerinden çürük çıkanlarıöldürülmüştü.Son olarak;kooperatiflerle karapara aklayan uyuşturucu kaçakçısınıvurmuşlardı.Tüm karapara incelemelerinde;şu dört grup insanarastlanmaktadır:Çeteler,polisler,medya mensupları,siyasiler..Özellikle;tüm medyayı kontrol ediyorlardı.Aleyhlerinde tek satır haberolmuyordu.Örneğin;Urla’daki çocuk köyü olayı günlerce manşetlerdekalıyordu.Ama;bunlardan söz edilmiyordu.Televizyonda gıda yolsuzluklarıanlatılıyor;bunlardan söz edilmiyordu.Bir tek Kurtlar Vadisi dizisinde bunlaranlatılıyordu.Millet de dizi olarak izliyordu.188


Mutlaka;her çetede bir ya da birkaç polis ya da polis eskisi ele geçiyordu.Yaistihbarat sağlıyorlar ya da koruma görevi yapıyorlardı.Siyasiler ise;çetelerin adliyeyle olan sorunlarını çözüyordu.Bazı kez;kaçakçılıktafiilen görev de alıyorlardı.Bir tarihte Fransa’da kırmızı pasaport sahibi olan Kudret Bayhan adlı bir Türksenatör uyuşturucu kaçakçılığından yakalanmış ve hüküm giymişti.Ülkede;bu kişinineroinleri partisi için kaçırdığı ve parasının parti finansmanında kullanıldığına dairdedikodular yayılmıştı.Parti de,devrin başbakanının kardeşine ait eroinleriyakalattığına dair dedikodular yaymıştı.O zamanlar,medya olayın üzerine gitmemişve bu olay bir “Devler sırrı”olarak kalmıştır.Bir de başımdan komik bir olay geçmişti.Onu anlatayım.Oniki Mart ihtilaliolmuştu.İşten çıkmış eve gidiyordum.Jandarmalar otobüsü durdurdu ve kimlikkontrolü yaptılar.Benim üzerimde müfettiş kimliğim vardı, onugösterdim.Kimliğimde Süleyman Demirel imzasını görünce;beni otobüsten anarşistgibi indirdiler.Çünkü;askeri harekat ona karşı yapılmıştı.O da şapkasını alıp gitmişti.Astbubaylarına gittim.Durumu anlattım.Beni bir sonraki belediye otobüsüne koyupevime yolladılar.Gözaltına alınmaktan kurtulmuştum!..Ancak;Tanju Polatkan adlı bir sınıf arkadaşım benim kadar şanslı olmamıştı.27 Mayısihtilali sırasında aranan eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan Ankara’dankaçmış;Eskişehirde yakalanmıştı.Mülkiyenin Haziran sınavlarına gelmek içinEskişehir’de otobüse binen Tanju’yu kimlik denetimi yapan askerler;otobüstenindirmişler ve askeri hapishaneye götürmüşlerdi.Onu;Hasan Polatkan’ın akrabasısanmışlar.Derdini anlatıp Hasan Polatkanın akrabası olmadığını kanıtlayana dek üçdört gün içeride kalmış ve sınavlara güç bela yetişmişti.İLGİNÇ ANEKDOTLARÜlkedeki ilk hayali ihracat incelemelerini yapmıştık.Bu incelemelere arama ilebaşlamış ve mali polisle işbirliği yapmıştık.Adı hayali ihracata karışmış olanların malipoliste ifadelerini alıyorduk.O sırada;polisler genç bir adam getirdiler.Üzerinde yüz alman markı çıkmış.Ozamanlar;kambiyo rejimi nedeniyle döviz bulundurmak suçtu.Polis şefi;adama parayı nasıl edindiğini sordu.Genç adam;alman markını yoldabulduğunu söyledi.Polis şefi;genç polislere işaret etti.Adamı alıp götürdüler.On189


dakika kadar sonra;adam,iki polisin koltukladığı bir durumda,zorlayürüyerek,ayaklarını sürüyerek geldi.İfade vermeğe başladı.Parayı;bir bakkaldan almıştı.Polis şefi;telsizle talimat verdi.On dakika sonra bakkalda mali polis bürosundaydı.Şef;ona da parayı nereden bulduğunu sordu.Bakkal;biralman turiste yiyecek maddeleri satıp ondan aldığını ileri sürdü.Polis şefi;yine genç polislere işaret etti.Bakkalı da alıp götürdüler.On dakika kadarsonra;ayaklarını sürüye sürüye getirdiler.O da ifade verdi.Parayı hangi matbaadabastıklarını;nasıl dağıttıklarını;kimlerle çalıştıklarını bir bir anlattı.Polis şefi telsizle yeniden talimat verdi.Matbaacı ve diğer adamlar da yarım saatsonra;mali polisteydi ve ifade veriyorlardı.Meğer adamın üzerinde bulunan yüz marksahteymiş.Ertesi gün;kalpazan çetesinin yakalandığını tüm gazeteler manşettenyazdılar.Bizler;kendilerini kutladık ve polisin namuslu kişilerden oluştuğunu göremektensevindiğimizi söyledik.Mali polis şefi;”Bizim aramızda da çürük elmalar olur” dedi ve anlattı.Yıllar önce;bir uyuşturucu şebekesinin Suriye’ye altın yollayıp karşılığındauyuşturucu alacağı ve Avrupa’ya taşıyacağı öğrenilmiş.Adamın;Mercedes markapahalı bir araçla Türkiye’ye girmesine ve Suriye’ye geçmesine izin vermişler.Mallarıalıp yeniden Türkiye’ye girdikten sonra izlemeğe başlamışlar ve Eminönü’ndearabalı vapurdan ineceği sırada yakalamayı planlamışlar.Adam;tuzağın farkına varmış ya da tuzaktan bir şekilde haberdar olmuş;arabayıbırakıp kaçmağa başlamış.Polisler de arkasında koşmuşlar ve adam Karaköy’dekideniz hatlarının yolcu salonunda kıstırılmış ve çatışma başlamış.O sırada;devrin malipolis şefi gelmiş ve polislerin ateşini durdurmuş.Alman uyruklu kaçakçıyaseslenmiş..Peter adlı kaçakçı;polis şefini görünce tabancasını atıp teslim olmakistemiş.Mali polis şefi;tabancasız almana ateş etmiş ve adamı öldürmüş.Ben dehatırlıyorum;ertesi gün hemen tüm gazeteler”Türk polisi yakalar” manşetiyleçıkmıştı ve polis kuruluşları övülmüştü.Oysa;polis örgütü, silahsız almanı öldüren mali polis şefi hakkında soruşturmabaşlatmış ve bu polis şefinin de çete mensubu olduğunu ortaya çıkarmış.Peter’inkonuşmaması için onu öldürdüğü ortaya çıkmış.Belki de Peter’e hakkında ihbarolduğunu da o bildirmiş ve sonra adamın işini bitirmiş..Doğal olarak;işin bu bölümübasında yer almamıştı.O günden sonra;aramızda”Türk polisi yakalar”esprisi yapılırolmuştu.190


Bir başka hoş olmayan anekdot da tabir yerinde ise bir eşek şakasıyle ilgilidir.12 Eylül öncesi;hergün yollarda öğrenciler pusu sonucu ya da serseri kurşunlarlaölüyorlardı.Birtakım karanlık gruplara mensup kişiler sık sık birilerini kaçırıyor veakrabalarından fidye istiyorlardı.Bu dönemde;Ayhan Öner üstadın odasında toplanmış;mesleki bir konuyutartışıyorduk.Üstadın telefonu çaldı.Dışarıdan aranıyormuş.Telefondaki kişiylekonuşmaya başladı.Konuştukça;önce sapsarı sonra kapkara oldu.Telefonu yerinebıraktığında elleri ve dudakları titriyordu.Olağan dışı birşeyler olduğunu anladık ve üstada ne olduğunu sorduk.Telefonda biradam;üstadın kız çocuğunu kaçırdıklarını;fidye istediklerini;sonra yine arayacaklarınısöylemiş ve telefonu kapatmış.Üstad;bir vergi dairesinde çalışan eşini aradı ve durumubildirdi..Kadıncağız;heyecandan bayılmış.Bizler;neler yapılacağını tartışırken;içeri Ayçal Ulugeçit adlı genç bir müfettişgirdi.Gergin ortamı görüp ne olduğunu sordu ve bizler de durumu anlattık.Ayçal”Üstad;o telefonu bizler ettik..Telefonda ağzımı mendille kapatım benkonuştum..Sana şaka yaptık.”dedi.Bizler önce donup kalmıştık.Çünkü bu eşek şakasını da geçmişti;emsali görülmemişbir dangalaklık olmuştu.Ayhan üstad;yerinden fırlayıp Ayçal’ın üzerine yürüdü.Arayagirip kavga çıkmasına engel olduk.Eline geçirseydi;belki de öldürecektionu!..Ayçal;akıllı bir tipti.Durumun vehametini anladı ve kaçtı.O gün dairedegörünmedi.Üstadın yatışması dakikalar aldı.Hemen eşini arayıp durumu bildirmesinin iyiolacağını belirttik.O da öyle yaptı.Ayçal’ın buna benzer densizlikleri sonraki yıllarda da sürdü.Özellikle;Maliyemüfettişi unvanını gereksiz yerlerde ve işlerde kullanması can sıkıcıoluyordu.Sonunda;genç yaşta teftiş kurulundan ayrılmak zorunda kaldı. On iki Eylülöncesi;Türkiye’de tam bir toplumsal çılgınlık yaşanmıştı.Kardeş kardeşiöldürmüştü..Öğrenciler;yaraladıkları karşı gruptan öğrencilerin bu durumları ileyetinmemişler;yaralı bedenlerine ayrııca kurşun sıkarak öldürmüşlerdi.Böyle birortamda yapılmış Ayçal’ın eşek şakası; daha da etkili olmuş ve üstad aylarcatoparlanamamıştı.Bir başka anekdot üniversite öğretim üyesi olan tıp doktorları ile ilgilidir.191


Üniversite mevzuatı ile;tıp doktoru olan öğretim üyelerine yarım gün çalışma ,parttime çalışma sistemi getirilmişti.Bu sistemi benimseyenler;öğleden sonralarıaçtıkları muayenehanelerde çalışıyorlar;ancak o zaman diğer tam gün çalışanlaraverilen ek ödemelerden yararlanamıyorlardı.Benim güzel ülkemin güzel doktor öğretim üyeleri;bunun da yolunu bulmuşlar;tamgünü seçtikleri halde muayene açmadan ya da muayene açarak gizlice dışarıda daçalışmışlardı.Bu durum;bu tür çalışmayan çoğunluk açısından sıkıcı bir durum veeşitsizlik kaynağı oluyordu.60 lı yıllarda;İzmir’de vergi dairesi teftişi sırasında bu durumda olanlarınmükellefiyetlerini kurdurmuştuk.O yıl beyanda bulunmuşlar;ertesi yılmuayenehanelerini kapatmışlardı.2000 yılında;Florence Nightingale özel hastahanesinde vergi incelemesi yapan birmaliye müfettişi;üniversitede çalışan birçok öğretim görevlisi doktora büyük paralarödendiğini saptamış ve ödemeleri döktürmüş.Bunların durumunun bir maliyemüfettişince incelenmesini önermiş.Görev bana verildi.İstanbul’da üniversitehastahanelerinde ve devlet hastahanelerinde çalışıp özel hastaneden de ücretalmışların durumlarını araştırdım.Yüzlerce profesör ve doçentten yaklaşık yirmikadarı part time çalışmayı seçmişti.Diğerleri tam gün çalışıyor görünüyordu.Ozaman;özel hastanede iş yapmayanlarla birlikte almış oldukları yan ödemelerialmamaları gerekiyordu.Oysa;almışlardı.Bunlardan;bu haksız alınmış ek ödeneklerin geri alınmasına dair raporlardüzenledim ve haksız alınmış paraların tamamına yakın kesimini itiraz etmeden geriödediler.Yine o tarihlerde yapılmış olan Balina operasyonunda devletten alınmış haksız vergiiadeleri 8 trilyon lira dolayında iken;bu doktorlara da geriye dönük beş yıl içindeyaklaşı 5 trilyon lira haksız ödeme yapıldığını saptadım ve bunları gerialdırdım.Araştırma görevlisi olanlar hakkında ayrıca;yönetmelik hükümlerinegöre;meslekten çıkarma disiplin cezası uygulanması gerekiyordu.Haksız yan ödeme almış onlarca araştırma görevlisi hakkında disiplin cezasıuygulanmasına dair de rapor düzenlediğim halde;bir tek Marmara Üniversitesi’ndekibir araştırma görevlisine ceza uyguladıklarını öğrendim.Kimbilir kimlerin yararınadokunmuştu ki;kabak onun başına patlamıştı.Geçmiş yıllarda da;birçok öğretim görevlisi hakkında ceza davası açılmasına ya dadisiplin cezası uygulanmasına dair raporlar düzenlemiştik.Hiçbiri192


uygulanmamıştı.Üniversite özerkliğinin bir kötü yanı buydu.Suçluları mahkemeyeyollamak hakkında seanato karar veriyordu.Senato üyeleri de “yarın sıra banagelebilir”diyerek olayları örtbas etme yönüne gidiyordu.KIBRIS GÖREVİ SERÜVENİKıbrıs Barış Harekatından yaklaşık on ay sonra;Kuzey Kıbrıs’ta bir maliye teftişkurulu kurma görevi ile adaya gittim.Önce;bir başıma gidip ev tuttum ve dönüpailemi de aldım ve Temmuz başında Kıbrıs’taki yeni evimize yerleştik.Bana beş tane Mülkiye’yi bitirmiş maliye bakanlığı personeli verdiler.Bunlarımüfettiş yapacaksın dediler.Bir yandan;bunları eğittim;bir yandan daaraçları,evrakı,yazışmaları ile teftiş kurulunu kurdum.İlk günlerde Girne’ye gittik.Görevimiz;savaş sonrası kalmış değerli malları ve diğerticari eşyayı tutanaklarla saptayıp devlete mal etmekti.Bu çalışmalarımız birkaç aysürdü ve saptadığımız malları;büyük ambarlarda toplayıp Kıbrıslılara ve Türkıye’dentursit olarak gelen Türklere satmağa başladık.Gineye ilk girdiğimiz gün;Girne bomboştu .Evlerde kimseler otrurmuyordu vesokaklar da bomboştu.Savaş sırasında;dükkanlar yağmalanmıştı.Özelliklekuyumcular caddesinde sokaklarda gümüş takımlar ve süs eşyaları yerlerdesürünüyordu.Altın eşyalar;askerlerce alınıp Türkiye’ye taşınmıştı.GirnedenGüzelyurt’a ve Mağosa’ya giden yollarda düşmana ait tank leşleri;kamyonkalıntıları,tahrip olmuş silahlar vardı.Evlerin bazıları bombalanmış ve harapolmuşlardı.Girnenin en ünlü otelinden uçaklara uçaksavarlarla ateş açmışlar.Pilotöyle ustaca bir füze atmış ki;yalnız uçaksavarın bulunduğu giriş kapısının üzerindekibir kule yıkılmıştı.Girne’de İngilizlere ait sayısız yazlık ev vardı ve onlar da terkedilmişti.Bizim mal tesbit çalışmalarımızdan sonra;Girne’ye güneyden gelen göçmen KıbrıslıTürkleri yerleştirmeye başladılar.Bana da bir İngilizin yazlığını önerdiler.Bengüvenlik açısından kabul etmedim.Milli emlak adına yaptığımız tesbit çalışmalarımızda çok bir para ve değerli eşyasaptayamamıştık.Söylendiğine göre;savaş sırasında Türkiye’den gelen mehmetçiklerevlerde altın eşya aramış ve İngiliz poundlarını,gavur parası,bunlar Türkiye’degeçmez diyerek ocaklara atıp yakmışlar.Oysa;herşeye karşın ele geçirdiğimizpoundlarla sonraki aylarda;güneyden kritik bazı malları ithal edebilmiştik.193


Hükümette görevli Milli Savunma Bakanı;en akıllı olanmış.Savaş sonrasında;tümzengin rum evlerini dolaşmış ve ne kadar pul kolleksiyonu varsa alıp götürmüş.Oyolla;pound milyoneri olduğu söyleniyordu.Kurtarılmış olan kuzey Kıbrıs’a batılı ülkelerce ekonomik ambargo uygulanmayabaşlamıştı.Bu nedenle;oradaki soydaşlara gelir sağlayacak bir ekonomik yaşamınörgütlenmesi ve başlatılması gerekiyordu.Bunun için;bir Türkiye Yardım Kurulukuruldu.Başında;eski bir maliye müfettişi olan Mustafa Yuluğ vardı.Herbakanlık;geliştirdiği projeleri bu üniteye veriyor;onlar bunları değerlendiripTürkiye’ye bildirerek finansman sağlıyorlardı.Ben teftiş kuruluna girdiğim yıllarda Ankara’da Amerikalıların AİD MİSYONU diyebir kuruluşları vardı.Onlar da Türkiye’ye yapılan yardımları düzenliyordu.Bukuruluşun başında Mister Handly diye birisi vardı.Sonraları;CİA ‘nın başkanyardımcısı olarak görev yapmıştı.Böylece;AİD nin ne misyonu olduğu da ortayaçıkmıştı.Nitekim;bir tarihte Amerika; Erzurum Ünüversitesi’ne ders aracı olarakkullanılmak üzere birçok mal bağışlamış.Ancak;bunlar kullanılmayıp çürütülmüştüve bir maliye müfettişi üniversite mensupları hakkında soruşturma açılmasınıistiyordu.Nereden haberleri olmuşsa;bu Handly gelip benden bu raporun birörneğini istemişti.O sıralar;ben, müsteşar olmuş teftiş kurulu başkanı yerine fiilenbaşkanlık yapıyordum.Adama;olmaz demiştim.Keza;bu kişi sonraları teftiş kurulubaşkanı ile İzmir’e de geldi.Bir akşam yemeğinde bizlerle bir 35 lik rakı içti.Yemekbittiğinde bir de 70 lik rakı içmişti.Üstelik mezesi baklavaydı!..Böyle bir içkiyedayanıklılık gösterisi de yapmıştı.Özel bir hapı yemekten önce içince;istediklerikadar içki içebiliyorlarmış.Bir 007 filminde görmüştük bunu.Kıbrıstaki narenciye bahçeleri işlenmeye başladı.Turistik oteller Türk turistlereaçıldı.Bu turistik otellerin başına yine eski bir maliye müfettişi olan Nezih üstadıgetirdiler.Önceleri;Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü yapmıştı.Bu kuruluşun turistikotelleri olduğundan işten anlar diye onu yollamışlardı.Ayrıca;o sıralar bir başka eskimaliye müfettişi olan İlhan Evliyaoğlu da Turizm Bakanı idi.Onun da etkisi olmuştur.Büyükelçilikte de eski bir genel müdür; maliye danışmanı olarak çalışıyordu.Bunlarlave müfettileşlerimle güzel günler geçirdik.Oldukça önemli işleri de başardık.Eşim yaşamından pek memnun değildi.Güneydeki Rumlar zaman zaman elektiriğikesiyorlardı.Çünkü elektrik santralı onların bölgesinde kalmıştı.Biz de buna karşılıkonların suyunu kesiyorduk.Birgün sonra durum normale dönüyordu.Zaman zamanda bizim tarafa ateş açıyorlardı.Eşim savaş çıkacak diye korkuyordu.Oysa;ben Tür k194


kuvvetleri komutanı ile görüştüm.”Uçar bey;Türkiye ile Yunanistan arasında savaşçıksa bile burada savaş olmaz.Çünkü;ben toplarımı koymuşum.Adanın en güneyucuna dek heryeri vurabiliyorum.Onlar da toplarını sıralamışlar;adanın en kuzeyinekadar vurabilirler.Bu koşullarda savaş bir çılgınlık olur.Onlar da savaşamazlarmeraklanmayın”demiş ve ben yatışmıştım.Kıbrıslı Türkler değişik aksanla türkçe konuşuyorlardı..İlk bir ayda anlaşmada güçlükçektim.Sonra;uyum sağladım.Ailem de öyle oldu.Sonunda okula gitmeyençocuklarım o denli uyum sağladılar ki;Türkiye’ye döndüğümüzde Kıbrıslılar gibitürkçe konuşuyorlardı.Bu kez;İzmir’de arkadaşları ile anlaşmada güçlüklerçekmişlerdi.Ben Mülkiye yıllarından konuşmalarına biraz aşinaydım.Çünkü sınıf arkadaşım olarakonlarca Kıbrıslı vardı. Kıbrıs cumhurbaşkanının genel sekreteri;bir diğeri muhalefetpartisi lideriydi.Ankara’da cumartesi günleri çay partileri düzenler;dans eder,eğlenirdik.Bunlardanbirinde;bir arkadaşım sıkışmış;tuvalete gidecekmiş.O sırada yanına bir Kıbrıslı gelmişve kendi aksanı ile tuvaletin yerini sormuş”Tuvalet ordadır? “demiş.Bizimki;teşekkür etmiş ve gösterilen yere seğirtmiş.Bir yandan da”Nereden anladı”diyedüşünürmüş.Gittiği yönde tuvalet yokmuş.Geri dönmüş.Neyse ki Kıbrıslı derdinianlatıp tuvaleti bulmuşmuş.O yöne doğru seğirtmiş bu kez.Hemen tüm müfettişlerimin arabası vardı ve durmadan arabanın dümeninden sözediyorlardı.Meğer;dümen dedikleri aracın direksiyonu imiş.Bir başka günde;bir müfettiş evinin Niyagarasının bozulduğundan;onartacak ustabulamadığından söz ediyordu.Onu da anlamadım ve sordum.Meğer;tuvaletinklozetinin su deposu bozulmuş.Türkiye ‘de de ilk kullanılan tuvalet su depolarıNiyagara markalıydı.Bunlar Kıbrıs’ta da kullanılıyormuş.Su deposu yerine niyagayadiyorlarmış.Aletin markasını adına dönüştürmüşler.Adaya;Türkiye’de afet bölgesi ilan edilmiş köylerde oturan Türkleri iskanediyorlardı.Birgün;müfettişlerden birisi.”Üstadım;bu karadenizliler nasılkişilerdir”diye sordu.Olayı anlamıştım.Kendisi;Lefkoşa’ya yakın bir köydeoturuyordu.Oraya birkaç karadenizli aile iskan etmişler.”Sizin köyünüze de iskanettiler mi”dedim,evet dedi.”O zaman yandınız.”diye sürdürdüm konuşmamı.Üç aysonra;bakkal dükkanı;altı ay sonra pastane ya da fırın açarlar.Oralardan kazandıklarıparalarla elinizdeki ve boştaki tüm arazileri satın alırlar”dedim..”Bakkal dükkanınıaçtılar bile üstad”dedi ve gülüştük.195


Bir süre sonra;Anadoludan gelen göçmenlere kara sakallılar diye takılmağabaşladılar.Bunda,doğudan ve güneydoğudan getirilen göçmenlerin payı büyüktü.Birkesimi;Anadoludaki kılığını,kıyafetini terk etmemişti.Bir kesimi de uygarlığaalışamamıştı.Örneğin;bunlara dayalı döşeli Rum evleri vermişler.Bunlar;o canımmasaların ayaklarını kesip bunları yer sofrası yapmışlar;öyle yemek yiyorlarmış.Hafta sonlarında;Girne ile Lefkoşa arasındaki dağlık bölgeye pikniğe giderdik.Çokgüzel zeytinli ekmek yapan bir fırın vardı.Onlardan alır;kokakola eşliğindeyerdik.Kıbrıslı Türkler;çocukluğumda İzmir’de gördüğüm gibi;ellerinde bir bıçakdağlarda yabani ot toplar;pişirip yerlerdi.Çocuklarım;dağcılık oynayalım derlerdi ve dağın yamacından yukarılarayürürdük.Savaş sırasında yılan yuvaları da tahrip olmuştu.Dağın yamaçları yılankaynıyordu.Ben elimde bir sopa ile çocukların önünde yürür;gördüğüm yılanlarısopanın ucuyla kovalardım.Bir yıl sonra;oradayken satın aldığımız ufak tefeği de vovosa yükleyip Türkiye’yedöndük.Bana;kıbrıs vatandaşı olmamı da önerdiler.Onu da kabul etmedim.BÜROKRASİ OYUNLARIBürokratların haftanın spor olaylarını tartıştıktan sonra bütün gün düşündükleri tekşey “Nasıl kazık yemem,nasıl kazık atarım”konusudur.Tıpkı bir ihtiraslı tüccar gibidüşünür ve davranırlar.Nitekim;ben de bu bürokratların bu tür davranışlarının öznesi olmuşumdur.Birgün;teftiş kurulu başkanı telefonla arayıp İzmir Defeterdarı olmayı ister miyimdiye sordu.Defterdar emekli olmuş;yeni defterdar arıyorlardı.Ben de“olurum”dedim.O zamanlar;teftiş kurulu çok güçlüydü.Bir yere önemli bir atama mıyapılacak;mutlaka teftiş kurulunun da görüşü alınırdı.En azından aday hakkındasoruşturma dosyası var mı;teftişler sonunda düzenlenmiş tanıtma belgeleri iyi migibi konularda bilgisine başvurulurdu.Diğer yandan;teftiş kurulu,bir müfettişi birmakama aday gösterince o atama mutlaka gerçekleşirdi.196


Bu kez öyle olmadı.Bir hesap uzmanı İzmir Defterdarı olarak atandı.İdarede görevyaptıktan sonra başkan olmuş bir başkanımız vardı.Ona telefon edip;olayın böylegelişmesinin nedenini sordum.“Biz;İzmir’e hesap uzmanlarından defterdar atanacağını biliyorduk.Adaysızkalmayalım diye,kibarca laf olsun diye seni aday gösterdik”demişti.Ben de;onurumlaoynamağa hakkının olmadığını belirtmiş ve telefonu yüzüne kapatmıştım.Ayni kişi;bir başka kez yine telefonla aradı.İzmir ‘de çalışıyordum.İran’da bir geçicigörev çıkmış;gidip gidemeyeceğimi sordu.RCD örgütünün mali denetimiyle ilgili ongünlük geçici bir görevdi.Teftiş kurulunun töreleri gereği;en kıdemli müfettiştenaşağı doğru herkese bu görevi önermiş;kabul etmemişler;şimdi bana soruyordu.O sıralar;İran-I rak savaşının en civcivli zamanlarıydı.Kimse;yaşamsal tehlikenin ciddiboyutlarda olduğu bu göreve gitmek istemiyordu.Ben de gitmek istemediğimibildirdim.Birkaç gün sonra;bakan oluru geldi.Buna göre; İran’daki göreve bengidecektim.Benim altımdakiler de bu göreve gitmek istememişti.Başkan;bana kazıkatmayı uygun bulmuştu.Belki de telefonu yüzüne kapattım diye yapmıştı bunu.Tümarkadaşlar”Başkan seni itlaf etmek,ölümüne yol açmak istiyor” diye dalgageçmişlerdi.Bir başka olayda;Nato İzmir kuvvetleri komutanının kazığını yemiştim.Brüksel’dekiboş bir Nato kadrosuna bir maliyeci atanacaktı.Feyyaz üstad o sıralar Nato’daçalışıyordu.Onun önerisi ile ben aday oldum.İzmir’deki binada Fransızca ve İngilizce bilgim sınandı.Ben herşeyinbittiğini;atamamın yapılacağını sanıyordum.Beni son görüşmeye çağırdılar.Gittim..Karacı Nato İzmir komutanı;havacı bir Türk general ve karacı bir Amerikan generalivardı odada.Nato Kuvvetler komutanı Türk general;”Uçar bey,sizi bu kadroyaönermeyeceğiz.Benim tanıdığım bir emekli albay var.Onu önerecegiz”dedi.Havacıgeneral çok şaşırdı.”Paşam;Uçar bey hakkında olumlu karar vermiştik ,neoldu?”dedi.Adamın dediği dedikti.Benim adaylığımı bildirmediler.Sonraları;bir iş için Brüksel’e gittiğimde;Nato nezdindeki misyonda çalışan birdiplomat arkadaşım”Uçar;o general senin maliyeyi bile bilmediğini yazmıştı resmiyazıda”dedi.O karşı çıkmış.Uçar konusunu en iyi bilenlerdenbiridir;demiş;dinletememiş.Adam;Türkiye’deki çirkinlikle yetinmemiş;böyle bir pislikde yapmıştı.Yerime giden o albay eskisinden hiç memun değillerdi.Ne dilbiliyordu;ne bütçe..Albayı zengin etmek için;beni harcamışlardı.197


Bir başka kazığı da Personel Genel Müdürü olan eski bir maliye müfettişindenyemiştim.Bu kişi;Süleyman Demirel’in kayın biraderinin yeğeniydi.Hasbelkader Ispartabelediye başkanlığı yapmış bu amca hakkında 12 Eylül’den sonra soruşturmayapmıştım.Önce;bir yurt dışı göreve başvuru toplanıyordu.Ben de bu görev için başvurudabulundum.;aldığım bilgilere göre;idareden yeteneksiz ve yabancı dili olmayan birisiatanmış bu göreve.Bu personel genel müdürü;benim başvurumu Dışişleri Bakanlığı’nayollamamış.Sümeninin altında bekletmiş.Böylece;suç işlemişti.Öte yandan;amcasınayapılanların öcünü benden alıyordu.Keza;bir başka yurtdışı görev başvurusunda da ayni biçimde davranmıştı.Bir başka kez;devrin Maliye Bakanı personel genel müdürünü çağırmış ve “MaliyeMüfettişi Uçar Demirkan’ın teftiş kurulu başkanı olmasını istiyorum.Kararnametaslağını hazırla ve getir”demiş.Bana ;sonradan kendisi anlatmıştı.Gerçekten de oMaliye Bakanı ile iyi ilişkilerim vardı.Ama;sonradan durumu duyan idaredeki genelmüdür arkadaşlarım devreye girmişler ve bu atamayı önlemişler.Bir de müstaşarın Maliye Bakanı’nı yediği bir bürokratik olay vardır.Ekrem Pakdemirli Maliye Bakanı olunca “Bundan sonra yurt dışı görevlere yabancıdil bilenler yollanacak.”diye olur hazırlatmıştı.Ben de sınava girdim.Ankara’daki DilTarih ve Coğrafya Fakültesi’nde Fransızcadan 100 üzerinden 96 alarak sınavıkazandım.Benimle birlikte bir Hesap Uzmanı ve bir Gelirler Kontrolörü de sınavıkazandılar.Ama,atamalarımız bir türlü yapılamadı.Çünkü,atama olurunu müstaşarın hazırlamasıgerekiyordu.Müsteşar bakan emirlerine karşın oluru hazırlamadı.Neymiş,buuygulama yapılırsa,maliye merkez yönetimine maliye müfettişi,hesap uzmanıkökenli personel bulunamazmış.Sanki,yurt dışı görevler,merkezdeki görevlerdendaha önemsizmiş gibi!Sonraları,Teftiş Kurulu Başkanı olmak için çabaladım.Aynı müsteşar,aynı bakanlayine takıştı.Bakan,müsteşarı görevden almak istedi.Ancak,Başbakan buna aitkararnameyi imzalamadı ve bakan istifa etmek zorunda kaldı.Çünkü,müsteşar,dönemin cumhurbaşkanını Devlet Planlama Teşkilatı’ndakigörevinden beri tanıyordu.Her Cuma gecesi,Köşke gidip Cumhurbaşkanı ile yemekyiyor ve Maliye hakkında bilgi arz ediyordu.198


Bu ilişki sonucu,müsteşar değil bakan gitmiş oldu!Bu olaylardan sonra;bürokraside görevlere gitmeme kararı aldım.Belki de ben de butür davranışlar içine girecektim ve kendime olan saygımı yitirecektim.Müfettişliktenemekli olana dek;ne makam önerildiyse;hayır dedim.Müsteşaryardımcılığı;müsteşarlık(diğrer bakanlıklarda)önerilerine de hayır dedim.Emeklimüfettiş olduktan sonra”İyi ki böyle davranmışım”diye kendimikutluyorumGerçi;emekli maaşım biraz düşük kaldı ama;olsun varsın..ÖDÜLLERKırk dört yıllık meslek yaşamımda;bir kez ulusal bir ödüle layık görüldüm.Oda;Mülkiyeliler Birliği’nin açtığı bir yarışma nedeniyle oldu.Meslek yaşamım boyunca biri “Sevi” adlı şiir kitabı olmak üzere;onüç kitabımyayımlandı.Ayrıca;yüzü aşmış sayıdaki mesleki konulardaki makalelerim,çeşitlidergilerde yayımlandı.Keza;şiirlerim;birkaç düzyazım;birkaç şiir çevirim de edebidergilerde yayımlandı.Mülkiyeliler Birliği”Türkiyenin sanayileşmesi” konusunda,ödüllü bir yarışmaaçmıştı.Bu yarışmaya;”Türkiye’nin Sağlıklı Sanayileşmesi” başlıklı bir çalışmamlakatıldım.Yarışmada;birinciliğe değer yapıt bulunamadı.Benim çalışmamı ikinci ilanettiler ve bana önemli miktarda bir ödül verdiler.Olay bununla da kalmadı.Birgün TRT de sabah proğramları yapan bir bayan beniaradı.Benimle;radyoda,proğramlarından birinde bir söyleşi yapmakistedi.Konusu;ödül kazanan yapıtım olacaktı.Kabul ettim.O zamanlar;ülkede henüz televizyon yayınları yoktu.Ya da belki de yaygın değildi.Onedenle;radyoda onbeş dakikalık bir söyleşi yaptık.Ankara Radyosu’na saat 6.30 dagittim.Saat 7.00de 15 dakika süren bir söyleşi yaptık. Türkiyenin sanayileşmesikonusunda;çalışmamda yeralan görüşlerimi belirttim.Mülkiyeliler Birliği;ödül kazanmış bu çalışmamı yayınlamadı.Sonradan;kendilerindenizin alıp,çalışmamı kitap olarak Maliye Bakanlığı’nın tetkik kurulu yayınları arasındayayınlattım.Bu arada;yayınlanan “Vergicilik El Kitabı”mın;o yıllarda üniversitelerde kaynak kitapolarak önerildiğini;komşuların üniversitelerde okuyan çocuklarından öğrendim.Buda benim için;bir ödül kazanma gibi önemli bir olay olmuştu.Keza;sermaye piyasaları ile ilgili bir çalışmam;ikinci baskı yapmıştı.Ozamanlar;Maliye Tetkik Kurulu Başkanı olan ilk üstadım İlhan Özer bey199


söyledi.”İkinci baskı yapacağız ama;sana ikinci baskıdan dolayı telif hakkıödemeyeceğiz”dedi.Ben de olur dedim.İlk kez;bir kitap bu kuruluşca ikinci kez ve 20.000 adet basıldı.Bu da benim için birödül gibi olmuştur.Son yıllarda;İzmir Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler odası;üyelerinin eğitimineyaptığım katkılardan dolayı bir plaket verdi.Turmob,serbest muhasebeciler ve malimüşavirler ve yeminli mali müşavirler odaları birliği de;bu mesleğin kurulupgelişmesinde geçici kurul üyesi olarak yaptığım hizmetler nedeniyle bir plaketsundu.CUMHURİYETİN ELLİNCİ YILI KUTLAMALARITeftiş Kurulu’nun başkan yardımcılığı görevini yürütürken;cumhuriyetin ellinci yılınıkutlama çalışmaları ve törenleri de yapıldı.Başbakanlık’ta bir kutlama komitesi kurulmuştu.Her bakanlıktan bir temsilcikatılacaktı.Maliye Bakanlığını ben temsil ediyordum.Zamanın komite başkanlığını da yürüten Başbakan yardımcısı;komiteninharcamalarının denetlenmesi için bir muhasip üyeye gerek gösterdi ve bu işi “sizüstlenin”dedi bana.Ben de;müfettiş olduğumu;aynı zamanda başkan yardımcılığı yaptığımı;gerekirseher an bu harcamaları müfettiş olarak denetleyebileceğimi belirterek;bu öneriyekarşı çıktım.Neyse;sonradan;Maliye Bakanlığı’nı temsilen bir de muhasip üye atandıve bu işi o yaptı.Komite toplantıları;genel olarak Bakanlar Kurulu toplantı salonundayapılıyordu.Ben de Dışişleri bakanı koltuğunda oturuyordum.Tanıyanlar şakaylakarışık tebrik ediyor”Bakarsın Dışişleri Bakanı olmuşsun”diyorlardı.Sonraki yıllarda;İzmir’de çalışırken,beni milletvekili yapmak istediler.Hem iktidarpartisi hem de muhalefet partisi”Gel;seni paraşütle meclise indirelim”dediler.Benkabul etmedim.Kabul etseydim belki de Dışişleri değil ama;bir bakan olurdum!..Bakanlıkta da bir kutlama komitesi oluşturulmuştu.Orada da teftiş kurulunu bentemsil ediyordum.Komisyonun başkanı Mülkiye’den bir yaşlı profesördü.Ayrıca;doçent İsmail Türkvardı.Profesör olan Bedri Gürsoy;sonraları bir aralık Maliye Bakanlığı dayapmıştı.Baktım;hiçbir proje üretmeden toplantıları uzatıyorlar ve sürekli ödenekalmanın yollarını arıyorlardı.Hiçbir olumlu katkıları olmuyordu.200


Benim önerim üzerine;bir “Elli Yılda Maliye”armağan kitabı yayımlanmasına kararverildi.Ben de oraya bir makale ile katkıda bulundum.Oysa;ben çok daha akademikçalışmalar yapılmasını istiyordum.Konuları konuştukça;bizuygulamacıların;üniversitenin önüne geçtiğini gözledim.Zaman zaman İsmail Türkhoca;”Yahu sen bunları nerden biliyorsun allah aşkına”diye hayretini belirtiyordu.Ayrıca;”Cumhuriyetin Ellinci Yılında Vergisel Yapımız”başlıklı bir çalışmamı MaliyeTetkik Kurulu kitap olarak yayımladı.Alanındaki ilk çalışmaydı.Zaten;yayımlanan tümkitaplarım;alanında ilk yayımlardı.Keza;bu kitabım da üniversitelerde yardımcıkaynak kitap olarak tavsiye edilmişti.WASHINGTON DCİMF kursu için dört aylığına ABD başkentine gitmiştim.Yola çıkmadan öncebildirdikleri adrese gittim.İrice bir otel binasıydı.Yabancı ve Amerikalı İMF konuklarıbu binada kalıyordu.Lokantası,kafesi,oyun alanları vardı.Concordia Building adlı biryapıydı.İMF ye yürüyüş mesafesindeydi ve Washington’un en merkezi yerindeydi.Bir hafta sonunda geç uyandım.Saat 10.00 dolaylarında televizyonda bir alt yazıgeçmeğe başladı.Bir fırtına Florida’dan ülkeye girmiş;kuzeye doğru yol alıyordu.Saat11.00 dolayında Washington üzerinde olacaktı.Alınması gerekli önlemlersıralanıyordu.Ben;bizim meteoroloji tahminlerini düşünüp bıyık altından güldüm.Adamlar ammada abartıyorlardı haa.!..Üstelik,fırtınanın gelişini saat ve dakika olarak biliyorlardı!...Odanın penceresinden dışarı baktım.O saatlerde dolu olması gereken meydan vesokaklar boşalmıştı.Ben de bu durumda binadan çıkmamaya karar verdim.Ünlüfırtınayı televizyon izleyerek beklemeğe başladım.Gerçekten de ;saat 11.00 den itibaren;Concordia’nın önündeki ufak meydandabulunan ulu bir çınar ağacının yaprakları kıpırdamaya başladı.Kısa süresonra;göğdesi dört beş adam kalınlığında olan ulu çınar;sağa sola eğilmeğebaşladı.Bir süre sonra;kökleri topraktan ayrıldı ve onbeş yirmi metre yüksekliktekiağaç ;caddeye boylu boyunca devrildi.Uç dalları;karşıdaki binanın cephesindekicamları,çerçeveleri aşağı indirdi.Göğdesi de birkaç otomobili ezdi.Televizyon;saat 12.00 den itibaren fırtınanın daha kuzeydeki Baltimore’da olacağınıduyurmuştu.Gerçekten de ;o saatten itibaren;bir liman kenti olan bu kentten fırtınagörüntüleri televizyondaydı.Daha sonra fırtına;kuzeye doğru yoluna devam etti.201


Akşam;televizyon haberlerine göre;onlarca kişi ölmüş;yaralanmış;yüzlerce binayıkılmıştı.Keza;ağaçlar evlerin üzerine düşmüş ve onları pasta gibi ikiyebiçmiş;otoları ezmişti.Bir amerikalı ile televizyonda röportaj yapıyorlardı.Adam;otosuyle bir ağacıntepesindeydi.Uzatılan bir mikrofona şunları söylüyordu.“Bilmem kaç numaralı ulusal otoyolda aracımla gidiyordum.Birden yerdenhavalandım ve bir kuş gibi;bu ağacın üzerine kondum”Televizyoncu;ağacın tepesineuzatılmış bir itfaiye merdiveninin ucunda yapıyordu röportajını!...Washington DC;Potomac River adlı bir nehrin iki yakasında kurulmuştu.Dolayısiyleçok nemliydi.Büyükelçilikte mali danışman olanTevfiği ilk ziyarete gittiğimde;kendisinin çelikyelek taşımadığını gördüm.O sıralar;Ermeniler,Türk diplomatlarasaldırıyorlardı.Neden çelik yelek giymediğini sordum.”Üstad;adamlar beni vurmağakarar vermişlerse;çelik yelek buna engel olamaz.Dürbünlü tüfekle başımdanvururlar olur biter.O nedenle;çelik yelek cenderesine sokmuyorumkendimi”demişti.Haklıydı..Türkiye’ye döndükten sonra;aşırı kar yağışı nedeniyle hava alanından kalkan bir uçakPotomac River’e düşmüştü.Kanatları donmuş;ondan düşmüş denmişti.Ben yaz aylarında orada bulundum.Fırtına olayı hariç;doğal afetlerlekarşılaşmadım.Ancak;çok sıcak oluyordu.Bazı günler nem oranı;yüzde yüzoluyordu.Bulvarlarda yürürken;bulutun içinde yürüyor gibi oluyordunuz.Washington;Mall denilen büyük ve uzun park alanı;müzeleri;Kennedy Center adlıkültür merkezi ile turistik bir kentti.Ünlü Başkanların anıt mezarları da vardı.Uzay müzesi çok ilginçti.İlk kez uzayda yürümüş astronotların kapsülü;aya inenmodül;aydan getirilmiş ay taşı sergileniyordu.Ayrıca;tavanda film izlenen değişikteknikli bir sineması vardı ve burada uzayın oluşumu ve fethi anlatılıyordu.Keza;Simitssonıan Müzesi;Ulusal Sanat Gelerisi vardı.Yerli Amerikalı turistlerinilgisini çeken bir de dikili taşı ve seyir kulesi vardı.4 Temmuz ulusal bayramında;Mall denilen yeşil alanda yüzbini aşkın kişitoplandı;bütün gece yediler;içtiler;eğlendiler.Ertesi sabah;yürüyüşümü yaparken okoskoca yeşil alanın tertemiz olduğunu gördüm.Onca insanın atıkları birkaç saattetemizlenmişti.Uygarlık bu olmalıydı.Her iş için organize olmak!..Masonların büyük locasının bulunduğu mekanları da gezdik.202


MASONLARMaliye Teftiş Kurulu’na girene dek;masonluk kavramını bilmezdim.İlk kez;ikinciüstadım İsmail Hakkı Batuk bey bu konudan söz etti.Ona göre;Teftiş Kurulu’nun yarıdan çoğu masondu.Bu yola;müfettiş muaviniykengiriliyor ve sonra;memuriyet gibi,derece derece yükseliniyordu.Teftiş Kurulu bir türmasonik klüp gibiydi.Bu nedenle;kurulda din ve siyaset konuşulması ve bukonulardaki tartışmalar yasaktı.Sonradan;Teftiş Kurulu;”İmam Hatipliler”klübüne dönüştü.Hergün din konuşulur vetartışılır oldu.Kurul;camiciler ve olmayanlar diye ikiye ayrıldı ve zayıfladı.Günümüzdebu durum hala sürmektedir.Batuk üstad beni;turne sonrası,Cihangir’deki evine akşam yemeğine davet etti.Ozamanın ünlü sinema oyuncusu Orhan Günşiray ve eşi dedavetliydiler.Oturduk;birlikte yemek yedik.Sonra;kahveleri içip sohbete koyulduk.Anladığım kadarı ile Orhan Günşiray da masondu.Bana masonluğu özet olarakanlattılar.Bu yola girip girmeyeceğimi sordular.Ben o zamanlar;hızlı solcugençlerdendim.Bize bu tür örgütler ters geliyordu.İncelikle;mason olmayıdüşünmediğimi belirttim.Bana”Bu olayın futbol kulübü tutmak”gibi bir olay olduğunu;bir kulübe üye olmamınbir sorun yaratmayacağını belirterek ısrar ettiler.Ben yine olmaz dedim.Batuküstad;bu işi futbol kulübü tutmağa benzetmişti ama;ben İzmir’de çalışırken;birihbarı incelemek için İzmir’e gelmişti.Sonradan;İzmir’in önemli masonlarındanolduğunu öğrendiğim bir kişiyi kambiyo suçu işler duruma düşmektenkurtarmıştı.Kulüpçülüğe bu da dahildi.!..Günümüzde de;dinciler kendileri gibidüşünenleri koruyorlar;suçlarını örtbas ediyorlardı.Türkiye’de bu açıdan çok bir şeydeğişmiyordu.İkinci olarak;masonlarla İzmir’de karşılaştım.Hesap Uzmanları Kurlu İzmir Grububaşkanı Baki Levent bey yüksek dereceden masondu.Hesap uzmanları ile altmışlıyıllarda arkadaşlık ediyor;aile ziyeretleri yapıyorduk.Bu gidip gelmelerin birinde;Baki bey de onların yollarına girmemi önerdi.Bizimkuruldaki üstadlardan da örnekler verdi.Ben yine kabul etmedim.Bu arada;ErcanMeftunoğlu’nun mason olmak istediğini;ancak sinirli bir tip olduğundan uygunbulmadıklarını belirtti.Belki de;ne denli ince seçim yaptıklarını belirterek benikandırmak için söylemişti bilmiyorum.203


Sonraları;yetmişli yıllarda;bu kez orta okuldan arkadaşım olan Ergenekonaracılığıyle bir girişimde daha bulundular.Bana;kutsal kitaplarını verdiler.Okudum.Kitapta masonluğun”on emri”vardı.Bunlardan birine göre;”İnsanlar yardım edilmeyelayıktır.Ancak;masonlar insandır”kuralı geçerliydi.Bu ilke bana ters geldi ve yineyollarına girmeyi ret ettim.Ancak;bundan sonra;Bülent Ecevit gibi “önlüksüz mason”olarak ilşkilerimi sürdürdüm.Süleyman Demirel;Adalet Partisini ele geçirmeğe,genel başkan olmağaçalışırken;mason olduğu yönünde propoganda yapılmış ve partinin başına geçmesiengellenmek istenmişti.O da locasından izin alarak “mason olmadığı”na dair basınabelge dağıtmıştı ve bu yolla yarışı kazanmıştı.Masonluk;Osmanlıdan beri bu ülkede varolan bir örgüttü.İbrahim Müteferrika’yadek dayandığı anlaşılmıştı.Mason padişahlar,halifeler,şeyhülislamlar,vezirler vardı.Atatürk bile;bir aralık Selanikte “Union et Progré”locasına üye olmuş;sonradanuyutulmuştu.O da Cumhuriyetin ilk yıllarında ünlü mason maliye bakanı Cavit’iastırmıştı..Locası da;”İttihat ve Terakki”partisi’ni kurmuştu sonradan.Paris BüyükLocası’na bağlı bu partinin karşısına;bir başka mason locası partisi geçmişti.”Libertéet Fraternité”locası;”Hürriyet ve İtilaf Partisi”ni kurmuştu.1950 yılında ortaya çıkan çok partili rejime;belki de 1960 Anayasası’na dek Türk siyasalyaşamında bu ikipartinin gizli çekişmesi egemen olmuştur.Sonraki yıllarda;Refah Partisi iktidar üyesiparti ya da iktidar partisi olunca;masonları yönetimden uzaklaştırmağa ve devletikendilerinin ele geçirme eylemini başlattı .Bu eylem;günümüzde de sürmektedir.Bir zamanlar;İstanbul’da işe giderken genç müfettişlerle bu konuyutartıştık.Onlar;masonların kendilerinden başkasını insan saymadıklarını vekendilerine yaşam hakkı tanımadıklarını söyledilerBen de;onlara şunu söyledim“Sizler de masonlarla aynısınız.Hiçbir ayrımınız yok.Çünkü;sizler de “İnsanlar yardımedilmeye layıktır.Yalnız;camiye giden sünni müslümanlar insandır”diyorsunuz.Bununüzerine,diyecek birşeyleri olmadığından;bu konudaki tartışma son buldu.Babam;bektaşilik yoluna girmiş bir”can” idi.Birgün;bir meyhanede demlenip Allahmuhabbeti yapıyorlarmış.Yanlarındaki masada oturan dört kişi;muhabbetleilgilenmiş ve masaları birleştirmeyi önermişler.Bektaşiler;hiçbir ayırımyapmadıklarından”olur”demişler ve ortak muhabbet başlamış.204


Bir aralık;babamın yanında oturan birisi;matematik öğretmeni olduğunu:masonolduğunu belirtmiş ve “Bizler bir tek bektaşilerden çekiniriz.”demiş.Babam;bununnedenini sormuş.O da;”Bizde otuzüç derece var.Sizde ise kırkıncı derecevar.Sizler;bizlerden daha yukarı derecelere çıkabiliyorsunuz”demiş.Babamın açıklamalarına göre bu kişi;İnönü Lisesi’nde matematik öğretmeni olanSıtkı Selek imiş.Bu öğretmeni ben de tanıdım sonraları.İzmir’in saygın kişilerindenbirisiydi.Masonlarla halen içiçe yaşıyorum.Uyutulmuş bir mason arkadaşım var.Zaman zamanbir araya gelip ülke sorunlarını ve günlük sorunları tartışıyoruz.Hepsi de zeki,zenginve toplumda saygı gören kimselerdir.Masonlar;hemen her partide yer alıyorlar ve kardeşlerinin yararlarını koruyucu rolleroynuyordu.27 Mayıs ihtilalinin iki numaralı adamı;ben başkan yardımcısı iken Teftiş Kurulu’nagelmiş;orada başkanla Türkiye’yi kurtarıyorlardı!..Ben de lafa girip”Masonlaroldukça ve onlar bunu istemedikçe Türkiye’yi kurtarmanın zor olduğunusöyledim.Nitekim;ihtilalden sonra kurdukları hükümette de masonlar vardı.Adam;”Vallahi;hükümeti kurarken bu konuya önem verdik.Hükümete girmesinlerdiye araştırma yaptırdık;ama yine de girmeyi başardılar”dedi.Oysa;Atatürkzamanından beri;MİT Masonları da izliyordu.Bu nedenle;söylediklerinde bu kişiyisamimi bulmadım.Nitekim;sonradan öğrendiğime göre kendisi de Paris ve İskoç locaları dışında birmasonluk örgütü kurmuş.Onun başkanlığını yürütüyormuş.Türk Yükseltme Cemiyetiadlı bu örgüt;masonlar gibi örgütlenip çalışmaya başlamış.Masonlarla ilgili bir anım da Milliyetçi Hareket Partisi ile ilgilidir.Bu eğilimdeki gençmaliye müfettişleri;kendi partilerinde masonların olmadığınısavunuyorlardı.Oysa;yönetim kurulu üyelerinden birisinin;Agah Oktay Güner’inmason olduğuna dair dedikodular vardı.Ad vermeden bunu onlara söyleyince çokkızdılar.”Gidin,araştırın”dedim.Bir hafta sonra süklüm püklüm geldiler”Haklıymışsınüstad”dediler.Bu Milliyetçi Hareket Partisi;sonradan İzmir’de yaptığım bir soruşturmada dakarşıma çıktı.12 Eylül öncesinde;Tariş’in iplik fabrikasında büyük toplumsal olaylar olmuştu.İşçilerfabrikaya el koymuşlardı.12 Eylül’den sonra;Tariş’te olan olaylarla ilgili bir ihbarıincelemekle görevlendirilmiştim.205


İncelediğim dönemde Tariş genel müdürü;ülkü ocaklarından yetişmişbirisiydi.Bunun döneminde iplik fabrikasındaki iplik ihracatında bazı yolsuzluklaryapıldığı ihbar edilmişti.İncelemelere başlar başlamaz;hemen bir telefon geldi.Genel müdürün;Türkeş’inadamı olduğu;gizli örgütteki rütbesinin albay olduğu ve incelemeleri ona göreyapmam isteniyordu.Kibarca tehdit ediliyordum.Ben;her maliye müfettişi gibi yılmadım ve görevi dört dörtlük yaptım vesoruşturmayı tamamladım.Suçu savcılığa ihbar etmeden önce;adamın ifadesini almam gerekiyordu.Genel müdürü incelik gösterip yazıyle değil;telefonla ifadeye çağırdım.Telefonda“Sen kim oluyorsun da sana ifade vereceğim..Benim kim olduğumu öğrenmedinmi?!..”dedi.Bunun üzerine;yazı yazarak ifadeye çağırdım.Bir yaz günü;mafya babalarıgibi;gömleği göbeğine dek açık;boynunda bir altın kolye ile ifadeye geldi.Hakkındakitüm suçlamaları reddetti.Tutanağı imzaladı ve “Bunu senin yanına bırakmam”dedi.Yaşamım boyunca ilk kez;yasal yolların dışına çıktım ve Milli İstihbarat Teşkilatı’ndaçalışan bir arkadaşıma telefon ettim.Olayı anlattım ve bu kişinin ne denli tehlikeliolabileceği konusunda bilgi istedim.Telefonum etkili olmuş olmalı ki;beni rahatsızetmediler.Yine de yaşamımın birkaç uykusuz gecesini bu nedenle geçirmiş oldum.Zaten;o kişiyi genel müdürlükten alıp başka bir Milliyetçi Hareket Partisi eğilimliyigenel müdür atadılar.O kişi de;İzmir Savcılığı ile işbirliği yaparak;takipsizlik kararıaldırttı.Bu karara da idare olarak itiraz etmediler ve olay yargısız kaldı.DİĞER BAZI ÖNEMLİ SORUŞTURMALARTanığı olduğum bir ilginç soruşturma;Karayolları Genel Müdürlüğü ileilgilidir.İstanbul-Ankara otoyolunun Bolu dağı geçişini üstlenmiş bir İtalyan inşaatfirmasına;Bakanlar Kurulu Kararı ile,ihale sözleşmesine ve şartnameye aykırı olarakyirmi milyon doları aşkın bir ödeme yapılmıştıDurumu saptayıp;saymanhakkında;amiri italık yapmış ve parayı ödetmiş olan Karayolları Genel Müdürühakkında;bu kuruluşun bağlı olduğu bakan hakkında ve ödemeye dayanak olanBakanlar Kurulu Kararı’nı imzalamış bakan üyeler hakkında soruşturma yapılmasınıönermiştimn.Aradan uzun süre geçti;bu kişiler hakkında bir işlem yapılmadı.Sonra;anlamadığımbir yerlerden bir rüzgar esti ve Maliyenin saymanı ile genel müdür yargılandılar ve206


mahkum oldular.Bakanı;Meclis soruşturma izni vermeyerek akladı ve BakanlarKurulu Üyeleri’ne bir şey olmadı.Bana göre;en azından bu durumda bakanın dayargılanması gerekirdi;bu yapılmadı.Bir de ;Milli Piyango Genel Müdürü hakkında yaptığım bir soruşturma vardır.Suçun zaman aşımına uğramasına iki ay kala;maliye müsteşarının aldığı birsoruşturma oluru ile soruşturmayı bir hesap uzamanı kökenli bakanlık danışmanı ilebenim yapmam isteniyordu.Soruşturma oluru yetkisiz makamca hazırlanmıştı.Beni soruşturma ilegörevlendirecek olurun Teftiş Kurulu Başkanınca hazırlanması gerekiyordu.Bunagöre soruşturmayı yapsaydım;soruşturma mahkemede bu nedenle bozulacak ve suçzaman aşımına uğrayacaktı!..Böyle,ince hesaplar yapılıyordu bürokraside!..MaliyeMüsteşarı Biltekin Özdemir belki de bu oluru bilerek sakat hazırlamıştı.Ne deolsa;kendisi eski bir maliye müfettişiydi ve bunu bilmesi gerekirdi.Önce;Başkanlığa yazı yazıp doğru biçimde soruşturmacı atanmamısağladım.Sonra;hızlı bir çalışma ile zaman aşımı dolmadan soruşturmayıtamamladım ve raporu cumhuriyet savcılığına yolladık.Hesap uzmanı kökenli diğer soruşturmacı;kendisi gibi eski hesap uzmanı olan genelmüdürü koruyordu.Suçlu olmadığına dair rapor düzenlememiziistiyordu.Oysa;bizden önce bir başka maliye müfettişi soruşturma konusu olaylarıçok güzel incelemiş ve suçları ayrıntıları ile saptamıştı.Rapor düzenleme aşamasında sorun çıkarmamak için onun dediği gibi soruşturmaraporu düzenledik.Ben bu raporu;ayrıca düzenlediğim bir rapora yollama yaparakmuhalefet şerhiyle imzaladımBenzeri bir olayı;İstanbul Defterdar yardımcısı Alper Kuş hakkında yaptığımızsoruşturmada yaşadım.Eski bir maliye müfettişi olan bu kişi müfettişliği sırasındayaptığı bir vergi incelemesinde büyük bir yanlışlık yapmış ve hazinenin zararına yolaçmıştı.Soruşturmadan;bu kişinin suçlu olduğu ortaya çıkıyordu.Ben;ilgili hakkında bankahesapları araştırması yapılmasını da önerdim.Kıyamet o zaman koptu.Ankara’dangelmiş müfettiş;olayı örtbas etmek istiyordu.İstanbul’dan katılan Turgut Akman da“Kol kırılır;yen içinde kalır”diye düşünüyordu.Soruşturmanın yarısında;soruşturmayı kestirdiler.Ben de soruşturmakomisyonundan ayrılıp İzmir’e döndüm.Başkanlıktan;soruşturma komisyonundakigörevimden alınmamı istedim.Başkan bunu kabul etmedi ve beni komisyonda207


ıraktı.Ben de diğer iki müfettişe “Ne yazarsanız yazın.Getirin banaimzalayacağım”dedim.Meğer hayatımın yanlışını yapmışım!..Sonra;bizim suçsuz dediğimiz raporu inceleyen Danıştay bu kişiyi suçlubuldu.Danıştay Genel Kurulu’na yapılan itiraz üzerine Genel Kurul da adamı suçlubuldu.Bu kişi;yargılama aşamasında ceza almaktan kurtuldu.Danıştay;kararında haklı olarak “Müfettişler;suçlu müfettişi korumuşlar”anlamınagelen ibarelere de yer vermişti Bunu Turgut Akman’a aktardım.Rapor sırasındakitartışmalardaki tavrımın doğruluğunu ve haklılığımı teslim etti.ve çokkorktu.Başkanlık;hakkımızda soruşturma açabilirdi.Ben;komisyonda olanları anlatıpayrılmak istemiştim.Bu nedenle;soruşturmadan kurtulurdum.Ama;onlaryandıydılar..Neyse ki;Başkanlık olayı soruşturma konusu yapmadı.Kimbilir;belki dezamanın kurul başkanı kendisinin de okkanın altına gidebileceğini düşünmüştür!..CEMAL SÜREYA <strong>ANILARI</strong>Onunla ilk kez ‘Üvercinka’adlı şiir kitabı aracılığıyle tanıştım.Oradaki şiirleri çokbeğenmiştim.Kurula 1961 yılında girdiğimde;Cemal Süreya takma adlı Cemalettin Seberüstad;yeni ünlenen bir ozandı.Benim de şiire ilgim vardı.Bir şiirim lisedeyken VarlıkDergisi’nde yayımlanmıştı.O zamanlar bu önemli bir olaydı.O nedenle;üstadın tümşiir kitaplarını aldım ve okudum.Bir şiirinde “Tarifsiz uzuyor bacakların”diyerek sevgilisinden söz ediyorduüstad.Sonraları;kendisini Türkiye’nin ilk erotik şairi olarak gördüğünü söylemişti.Bu şiirini okuyan yaşlı üstadların dikkatini çekmiş.Defterdarlıkta;müfettişlereayrılmış yerde öğle yemeği yerken;yaşlı üstadlar bu konuyukonuşuyorlardı.Birisi;”Bu genç arkadaşın hemen evlenmesi gerek!”diye bir yorumdabulundu..Biz muavin takımı;buna çok gülmüştük.Gerçi;sonradan Cemal Süreya üstad bu yaşlı üstadını haksız çıkarmadı.Yedi kocalıhürmüz oldu ve yedi kez evlendi.Bir süre sonra Cemal Süreya;maliye müfettişliğinden istifa edip ayrıldı.PapirüsDergisi’ni çıkarmağa başladı.Dergi çok tutuldu ve üstad,gerçek ozanlık serüveninebaşlamış oldu.Papirüs Dergisi’ni çıkarmağa başladığında;Cağaloğlu Yokuşu’ndaki izbe iş yerindeziyaretine gittim ve onu şahsen tanımış oldum.208


Ben de;Papirüs’te yayınlansın diye şiirler yolladım ona.Ama O;şiiirlerime ilgiduymadı ve onlara dergisinde yer vermedi.İlk şiirimi ‘şiir denemesi’diyerekyollamıştım.Bana yanıt vermişti.’Her şeyin denemesi olur;şiirin olmaz’demişti vehaklıydı.Ben yılmadım ve sürekli şiir yolladım ona.Sonraki yıllarda;Papirüs serüveni hüsranlabitmişti ve dergi kapanmıştı.Birgün;bir şiirim için bana mektup yazıp”Şimdi şiirikuyruğundan yakalamışsın”dedi.İstanbul’un minareli görünümünü çağrıştıran birimzası vardı mektubunda.Hala saklarım o mektubu.Sonra;ben de “Sevi” adlı ilk ve son şiir kitabımı yayımladım.Her şairin ilk kitabı aşküzere olur derler.Benimki de öyle olmuştu.Kapağına da şiire gebe bir kadın figürüçizmişti Turgay Gönenç.Hem ressam hem şairdi.Kitabımdam elli adedini eşinedostuna dağıtması için Cemal Üstad’a yollamıştım.Gidip paket postanesinden bilealmamış.Kitap paketi geri gelmişti.Ben yine de ona kırılmadım.Sonradan;mali açıdano sıralar çok zor durumda oluğunu öğrendim ve ona hak verdim.Sonra;1973 yılına dek bir kopukluk oldu üstadla aramda.O yılda başkan yardımcılığıgörevi için Ankara’daydım.Başkan yardımcılığı yapıyordum.Cemal Süreya dabakanlığın Tetkik Kurulu üyesiydi.Orada kendisi ile sık sık görüşmeye ve muhabbetetmeğe başladık.Haftada bir ya da iki gün;Mülkiyeliler Birliğine çıkan yokuşüzerindeki ünlü bir lokantaya giderdik.Orada;öğleleri yemek yer ve şarapiçerdik.Başka sanatçılar da gelirdi.Adını Cumhuriyet Lokantası olarakanımsıyordum..Bahçesi de vardı.Güzel havalarda bahçedeotururduk.Sanattan,şiirden,siyasetten söz ederdik.Fransa’dayken Marcel Aymé adlı bir tiyatro yazarının bir tiyatro oyununu,birkomedisini Türkçeye çevirmiştim.Orijinali ile çevirisini Cemal üstada verdim.Okuduve çok beğendiğini söyledi.Heyecanlanmıştı bayağı.Savaş ve askerlik aleyhtarı birkomediydi.Bunu oynatalım;dedi.Ben de olur,dedim.O zamanlar ünlü AST Ankara SanatTiyatrosu vardı.Onlara götürmüş.Okumuşler ve onlar da çokheyecanlanmışlar.Hemen oynarız demişler.Çok sevinmiştim.Birçok tiyatro oyunum vardı yazılmış.Bu çeviri oyunoynanırsa;onlara da gün yüzünü görme olasılığı doğacaktı.Ancak;bir hafta sonra kara haber geldi.Marcel Aymé’nin oyunlarını Türkçeye çevirmehakkını Edebiyat Fakültesi’ndeki bir profesör almıştı.Bu kişi tiyatro ile ilgili yazılar dayazardı.Onunla gidip konuşmuşlar. Olmaz;demiş.Güçlük çıkarmış.209


Oyunun tiyatroda oynanmasından doğacak telif hakkını bölüşmeyi önerdimona.Kabul etmedi.Herhangi bir biçimde;Marcel Aymé’nin benim oyununuçevirdiğimden haberi olursa;diğer oyunlarını da benim çevirmemi isteyebilir diyekorkuyordu.Telif hakkımdan vazgeçmeme karşın da oyunu oynatamadık.Başka bir oyunumu da Devlet Tiyatrolarına yollamıştım.O zamanlar tiyatrolarındramaturgluğunu bir bayan yapıyordu.Kubilay adlı oyunumu beğenmişti.Oyununkurgusu;dili iyiydi ve oynanabilirdi.Ancak;toplumsal bir olaydan yola çıkıp Kubilay’ınbireysel yazgısını işlememe kafayı takmıştı.Oysa;önemli olan çalışmanın bir tiyatrooyunu boyutunu kazanmış olmasıydı.Cemal üstadla konuyu görüştüm.Bir akşam yemeği ayarladı.Sanatçılar arası ilişkilerböyle yürüyormuş.Oturduk;yedik içtik ve oyunu birkez daha tartıştık.Ancakdramaturg hanımı ikna edemedim.Cemal üstadın dediğine göre;bu tür işlerde dahasıkı ilişkiler gerekiyordu.Bu serüven de öylece noktalandı.Sonra;İzmir’e döndüm.Cemal Süreya’nın İzmir maliyesinde görevli;ilk karısındanolma bir kızı vardı.Kız;annesini bıraktığı için ona dargınmış.Uzun sürekonuşmamışlar.Hala da görüşmek istemiyormuş.Durumu bana anlattı.Kızına;ona hissettirmeden kanat germemi istedi.Ben de olurdedim.Kızın;bir iki sıkıntılı durumunu bilgisi dışında düzelttim.Sonraları;Cemal üstadın kızı ile arası iyileşti.Birgün İzmir’e geldi ve kızınla birbaşbaşa öğle yemeği yediler.Sonraları Cemal üstad fırsatlar yaratıp İzmir’e sık sıkgelmeğe başladı.Hem kızını görüyor hem de İzmir’deki sanat çevreleri ile düşüpkalkıyordu.Her gelişinde beni de arar ve sanatçı arkadaşları ile olan buluşmalarına beni degötürürdü.Mehmet Doğan;Turgut Uyar;Edip Cansever ile o yıllarda tanıştım.TurgayGönenç de katılırdı bu toplantılara.Bu arada Cemal Süreya üstad;editörlüğünü yaptığı”Sesimiz”adlı;kadın haklarınısavunan bir dergide ve “Oluşum”adlı bir başka dergide;şiirlerimi;düzyazılarımı;çevirilerimi de yayımlamağa başladı.Bu arada;iki de Baudlaire çevirimiyayımladı.Şiirlerin asıllarını;Vasfi Mahir çevirilerini ve benim çevirilerimiyolladım.Benim çevirilerimi beğendi ve dergiye aldı.Sonraları yine koptuk.Ölümünden önce;son olarak İstanbul’da Todori’ninmeyhanesinde oturduk;yedik,içtik ve sanattan söz ettik.Sonraları bu geceyi birdüzyazı kitabında;anıları arasında anlatmıştı.210


Bir yurt dışı görevden döndüğümde”Üstü kalsın”deyip genç yaşta evrendeğiştirdiğini öğrendim.Ve çok üzüldüm.Aslında;her ölüm erkendi...Cemal Süreya, Fazıl Hüsnü Dağlarca hayranıydı.O nedenle de sık sıktartışıyorlardı.Onun dağlarının doruklarına tırmanmaya can atıyordu aslında.Sık sıkda ona küsüyordu.Bir de;Sezai Karakoç hayranıydı.Onunla da sık sık buluşur veşiirden söz ederlerdi.Sezai Karakoç da maliye müfettiş muavinliği yapmış ve aşırıbulunan dini tutum ve davranışları nedeniyle müfettiş olamamıştı.Öylesöylenirdi.!..Turgut Akman da Sezai Karakoç hayranıydı.Onun müridi olduğunusöyleyip takılırdık Turgut’a.Cemal üstad;gerçekten de;bir sözcük kuyumcusuydu.Ece Ayhan,Edip Cansever veTurgut Uyar ile Türk şiirini buldukları yerden ileri doğru itelediler durmaksızın.İyi deyaptılar!..Cemal üstadın oğlunun ‘ülkücü’ olduğunu öğrenince çok şaşırdım.Kendisi deşaşırmış zaten.Çevresine;’Bizim Zazalığımız ne oluyor o zaman’diyormuş.Kısa aralıklarla yaptığı devlet memurluğu görevini de her zaman dört dörtlük yaptığıbilinir.Darphane Genel Müdür iken;kendisini görevden almak için denetlemeğegelmiş bakana”Bu kapı neden kapalı”diye sorunca;”Darphanenin tüm kapılarıherkese açıktır.Ama;benim yüreğimin kapısı size kapalıdır”diyecek ve görevibırakacak kadar da cesurdu.Kal sağlıcakla üstad!..POLİSLE İLGİLİ ANILARYaşamımda polisle tanışmam onbeş yaşımda iken oldu.Sıcak bir Ağostos gecesi;geç saatte arkadaşlarla İzmir Fuarı eğlencesindendönüyorduk.Gençlik işte..Moda olmuş bir batı müzüği şarkısını beş altı arkadaşıslıkla çalarak sokak aralarında yürüyorduk.Mahalle karakolunun önünden geçerken;karakol komiseri bağırdı.’Heeyy..Neoluyor.Gecenin bir vaktinde bu ne gürültü’.Komiser;o gün aramızda bulunmayan birarkadaşımızın babasıydı.Hemen ıslıkları kestik;yürümeyi sürdürdük.‘Durun bakalım..Nereye gidiyorsunuz.Öyle ucuz kurtulmak yok..Size bir dersvereyim de aklınız başınıza gelsin.’dedi.Polislere emir verdi;bizleri yaka paçakarakola soktular.Komisere oğlunun arkadaşı olduğumuzu söyledik.Tınmadı.211


‘Sizi sabaha dek nezarethaneye atayım da aklınız başınıza gelsin.’dedi.’Atın bunlarınezarethaneye’diye bağırdı.Bizleri nezarethaneye koydular.İçerisi bok,sidik ve kusmuk kokuyordu.Üç serseribirer kenarda sızmış;uyuyorlardı.Neyse ki;sabaha az bir süre kalmıştı.Korku içindersabahın biran önce gelmesini bekledik.Sabah,karakoldan çıkınca’Uçar,gelecekteki yaşamında öyle bir noktaya gel ki;polissana böyle ulu orta dokunamasın.’ Diye düşündüm ve vali olmağa kararverdim.Kaderde Maliye Müfettişi olmak varmış..Ayni karakol komiserini;bir kabadayıyı,bir katili etkisiz duruma getirirkenizledim.İkiçeşmeliğin en namlı kabadayısı;bir meyhaneciyi kendisine bedava içkivermediği için bıçaklamış;meyhanecinin oğlu da karnından onu bıçaklamıştı.Adam;caddenin ortasında,elinde uzun bir saldırma ile kendisini bıçaklayanı arıyor;biryandan da kan kaybediyordu.Komiser;adama yanaşıp bıçağı tutan bileğineyapıştı.Başkalarına zarar vermesini önledi ve adamı teslim olmağa ikna etti.Belki deadam;kan kaybından halsiz düştü ve teslim oldu.Zaten;hastaneye kaldırıldığındaölmüştü ve onu vuran genç az bir cezayla kurtulup sonra mahallenin kabadayısı oolmuştu.İkinci kez;kız kardeşimin kocaya kaçması olayından dolayı polislekarşılaştım.Komşumuz olan bir karı koca;kız kardeşimi kandırmışlar;o da komşukadının ağabeyine kaçmıştı.Kız kardeşim o sırada on üç yaşındaydı,kaçtığı adam iseyirmi yedi yaşında.Ben de on beş yaşında yeni delikanlı..Kadının evine zorla girmiş;küfürler etmiş ve kadını dövmek istemiştim.Komşulargelip kadını elimden aldılar.Kadın karakola gidip hakkımda şikayette bulunmuş.Birsaat sonra polisler gelip beni aldılar ve mahalle karakolunun nezarethanesinekoydular.Bu kez iyi davrandılar.Ne de olsa;kız kardeşim kaçırılmıştı ve olay birnamus sorunuydu!.İfadeler alındı ve beni ertesi gün,suçüstü duruşması için hakimin karşısınadiktiler.Hakim bir bayandı ve liseli olduğumu öğrenince,bir ay hapis cezası veriperteledi.Beş yıl içinde benzer suç işlersem;bu bir ay için de hapis yatacaktım.Onedenle;üniversite bitene dek;bu tür eylemlerden uzak durdum.Sonra;kız kardeşim o adamla evlendi.İki oğlu ve bir kızı oldu.Hepsini okutup ayrı ayrımühendis yaptı.Ben de enişteyle can dostu oldum.Bu deneyimlerimden sonraları;gerek yeğenlerimin ve gerekse kendi çocuklarımınyetiştirilmesi aşamalarında yararlandım.212


Daha sonra;bir trafik kazası nedeniyle karakolluk oldum.Benim aracımaotomobiliyle çarpan adam;sekizde sekiz suçluydu.Kaza yerinde araçların durumunagöre;kaza yeri raporu böyle düzenlenmişti.O nedenle;Karşıyaka karakoluna gidipifade de verdik.Bir arkadaşım;’Trafik şubesine gidip kaza raporundan bir fotokopialalım.’dedi.Ramazan bayramı arifesi olduğundan;trafik şubesi kapanmaküzereydi.Bayramdan sonra fotokopi için gelmemizi söylediler.Bayramdan sonra fotokopi için gittiğimizde;adamın sekizde altı ve benim de sekizdeiki suçlu olduğumuza dair rapor düzenlenmiş olduğunu gördük.Nedeninisorduk;bana çarpan araç ticari taksiydi.Sekizde sekiz suçlu olursa;yasaya göretutuklanması gerekiyormuş.Adam polislere yalvarmış;bayramda çalışmamgerekiyor,yapmayın demiş.O nedenle polisler raporu değiştirmişler.Başka bir gün;özel aracımla İzmir’e gidiyordum.Uşak yakınında,gecenin geç saatindetrafik denetlemesi yapıyorlardı.Önümdeki minibüsün stop lambalarıyanmıyordu.Adam;polislere,araçtan inmeksizin, şoför mahallinden bir paket filtrelisigara uzattı;adamı bıraktılar.Benim sol farım yanmıyormuş;indim baktımyanmıyordu.Karşıdan gelen araçlardan birir,küçük bir taş fırlatmış;farın camı veampulü kırılmıştı.Durum;açıkça görülüyordu.Yola çıkarken aracımın tüm dentimlerini yaptırdığımı;farlarımın sağlam olduğunu;ilkfırsatta kırılmış farı değiştireceğimi söyledim.Dinlemediler ve benden tehlikeli araçkullanma cezası aldılar.Ben de rüşvet vermedim ve cezayı ödedim.Yaşamım boyunca kimseye rüşvet vermedim;kimseden de rüşvet almadım.Ama;birkeresinde,İstanbul’da maliye müfettişleri Tarabya’daki otelde içkili yemekyemiştik.Recep adlı bir arkadaşımın aracıyla Anadolu yakasına geçecektik.Bebekçıkışında polisler trafik denetlemesi yapıyorlardı.Recep çok korktu.Sanki hep yaparmışım gibi;’Merak etme bir şey olmaz..Ruhsatın içine iki yirmilik koyve trafik aracına gidip ruhsatı polislere ver.’dedim.Öyle de yaptı.Adamlar;iki yirmiliğialıp Recebi salmışlar.Bu yöntemi de kayın birederlerimden öğrenmiştim;ama hiçuygulamamıştım.Bir kezinde de;Adana’dan otomobilimle Ankara’ya dönüyordum.Bir benzinistasyonuna girdim.Orada bir bölge trafik otosu vardı.İçinde;mahalleden çocuklukarkadaşım vardı.Bölge trafik müdürüymüş.O gece,denetime o dakatılıyormuş.Oturup birer bira içtik ve eski günleri andık.Sonra ben yola koyuldum.213


Bir süre sonra;bir trafik otosu bana yetişti ve beni durdurdu.Araçtan inen trafikpolisi’Müdürüm size aramağan vermeyi unutmuş..’dedi.Yoldan geçen ilk Bulgar TIRını durdurdu.’Tu baks sigaret,van badıl viski’dedi.TIR şoförü istenenleri verdi.Ozamanlar bunlar Türkiye’de bulunmuyor;genelde kaçak olarak satılıyordu.Benim’Neyapıyorsunuz;durun’dememe karşın;aldıklarını vosvosun arka kanepesine atıpgittiler.Buna rüşvet denir mi bilmem artık.Son beş yıl içinde hep karapara incelemeleri yaptım.Hayali ihracatçılar,uyuşturucuçeteleri,haraç çetelerini inceledim.Hepsinin içinde bir ya da birden çok polis de çeteüyesi olarak yakalanmıştı.Kimisi emekli,kimisi görevde polislerdi ve çetelerin işlerinikolaylaştırıp;onlara bilgi sizdırıp paralarını alıyorlardı.Keza;basın ve medya bu türolayların da üzerine gitmiyor;bu konularda haber yapmıyorlardı.İzmir’de Balina operasyonu sırasında yeminli mali müşavirlertutuklanmıştı.İzmir’deki meslek odaları benden hukuki yardım istemiş ve İzmir MaliPolisi ve üst düzey yetkilieri ile toplantılar yapmıştık.Mali polis şefleri bana yakın ilgigöstermişler ve sosyal tesislerine serbest giriş kartı vermişlerdi.Ben,onlarlayakınlaşmayı seçmedim.Buna karşılık;operasyonda görevli genç bir maliye müfettişiarkadaş,mali polisle dirsek temasını sonraları da sürdürmüştür.Mali polis şefleriİzmir’den İstanbul’a gittiler ve orada da ‘Örümcek opersayonu’nu yürüttüler.Sonraları;bu operasyonlar birilerinin canını sıktı ve eski İçişleri Bakanı’nın ‘Tapınakşovalyeleri’dediği bu gurup gözden düştü ve soruşturma geçirdi.Maliye müfettişiarkadaş da pasif bir göreve verildi.Anlı sanlı türk medyası ve basını;olayların buyanını da hiç görmedi…Günümüzde;Balina operasyonu,örümcek opersayonu,batık bankalar opersayonugibi olayların mahkeme aşamaları da medyaca ve basıncaizlenmemektedir.Özellikle;Balina operasyonunda,Honk Kong’a kadar uzanan biruluslar arası örgüt söz konusudur.ve bunlara ait belgeler;mahkemelerde bulunandosyalarda yer almaktadır.Günümüzde polis;demokratikleşme adına güçsüzleştirilmiş ve sonunda ülke;bugünkü kaosun içine yuvarlanmıtır.Polislerle ilgili bir anı da şudur.İzmir Defterdarlığındaki büromuzda çalışırken özelaraçlarımızı emniyet müdürlüğünün araçları arasına park ederdik.İzmir halkı;bizleriMİT ajanı sanırmış.Kent içind bir sokakta park ederken,bir değnekçi söylemiştibunu.Bizim halkımızın ya da mafya çevrelerinin bu yorumuna şaşıp kalmıştık.214


YOLCULUK HALLERİÇok gezen çok görür derler.Çok gezenin başından da çok kaza geçer.Ehh;ben demüfettişlik gibi gezginci bir mesleği kırk yıldan çok süre ile yaptığıma göre;benim debaşımdan epeyi kaza geçmiştir doğal olarak!..İskenderun turnesindeyken;hafta sonlarında minibüsle yakındaki halk plajlarınagider;tertemiz denizde yüzer;sonra yine minibüsle kente dönerdik.Yine böyle bir dönüş sırasında;minibüste,şoförün yanında oturuyordum.Sıcak bir yazgünüydü.Yolun sağ yanında;uzakta köylüler harman kaldırıyordu.Bir de;o sıralarTürkiye’ye teşvik kredileri ile ithal edilen montafon cinsi bir inek;yola yakınotluyordu.Bir anda;otlamakta olan inek,bir şeyden korktu.Büyük bir olasılıkla bir yılan görmüşolmalıydı.Başladı tarlaların içinden geçerek yola doğru koşmağa..Sonunda;yola çıktıve minibüsü gördü.Minibüs şoförü;hayvana çarpacağımızı anlamıştı.Sağ ve soldaki şarampoller oldukçaderindi.Minibüsü oraya yöneltirse devrilecek ve yaralanacaktık.Fren yapmağabaşladı.Ancak;aracı durduramadı.Hayvan da;minibüsün kendisine vuracağınıanlamıştı.O da kendini korumak için;o koca kafası ile minibüsün önüne tos vurdu.“Nalları dikti”derler ya..İşte;aynen öyle oldu..Yarım tona yakın ağırlıktaki kocamontafon ineği,sırtüstü yola yattı.Dört ayağı;gökyüzüne döndü ve öylecedevinimsiz kaldı.Minibüstekiler;şoför ve ben donup kalmıştık.İlk olarak;şoför kendine geldi veminibüsten inip hayvana yardım etmeğe yeltendi.Ölmemiş olabileceğinidüşünüyordu.Gerçekte;bir panik yaşıyor ve anlamsız davranışlarda bulunuyordu.Minibüste bulunan köylü yolcular şoförü uyardılar.”Aman hemşerim..Sakın aşağıineyim deme..Sen;ineğin sahibi olan ailenin hayatını kaydırdın.Yıkımlarına yolaçtın...İnek ölmüştür..Seni dinlemezler ve sana kötülük ederler..Bas gazagidelim.Kente girince ilk karakola yanaş ve dur.Karakolda durumu anlatırsın;biz deşahitlik ederiz..Sonra sen;köylülere ulaşıp bir şekilde inek için kan bedeliödersin..Yoksa;bu köylüler seni öldürürler bile!..”Adamlar haklı görünüyordu.Tarlalarda harman yapan köylüler de olayıgörmüşlerdi.Ellerindeki tırpanlar;yabalarla minibüse doğru koşmağabaşlamışlardı.İneğin başına gelenden sonra;çıldırmış gibiydiler.215


Şoför hemen aracı çalıştırdı ve oradan kaçarcasına uzaklaştık.İskenderun’a girergirmez;ilk karakola gidip olayı anlattık.Tutanaklar düzenlediler.Ben de ifadeverdim.Sonra;olay nasıl gelişti;bilgim olmadı.Bir keresinde;İzmir’den Mersin’e gidiyordum.Gece yola çıktık ve sabaha karşıKonya’nın ilcelerinin yakınlarından geçmeğe başladık.Tam şoförün arkasındaki koltukta oturuyordum ve tedirginliktenuyuyamıyordum.Zaten;genelde gece yolculuğu yapmazdım.Çünkü;bir müfettiş arkadaşın kız kardeşi;eşiyle balayından Ankara’ya geceyolculuğunda dönerken;otobüs bir kazaya karışmış ve eşiyle yaşamınıyitirmişti.Kıyılarından taşacak biçimde kasasına demir saç yüklemiş birkamyon;otobüsün bunların bulunduğu sol yanını;bir bıçakla keser gibi kesmesisonucu can vermişlerdi.Onlarca kişinin de başını koparmıştı katil kamyon..Bu arada;bizim otobüsün şoförünün uyuklamağa başladığını gördüm.Adamınbaşı;direksiyona doğru,aşağı düşüyor;uyanıyor;biraz sonra yine ayni durumageliyordu.Otobüs ise, hızla yola devam ediyordu.Adamın omuzuna vurdum.Dikiz aynasından bana bakıp”Ne varabi”dedi.”Uyukluyorsun..Yol kenarında göreceğin ilk kuyunun yanındadur”dedim.Oralarda;yol kenarlarında;uzun sopalara bağlı kovaların bulunduğukuyular vardı.”Yok abi:bir şey olmaz..”diyordu hala..”Bak hemşerim;durmazsan senifena yaparım..”dedim.İlk kuyunun yanunda durduk.Uzun bir sırığın ucuna bağlı kovayı kuyuya salladık vekuyudan su çektik.Suyla başımızı;yüzümüzü yıkadık.O zamanlar sigara da içerdim.Adama bir sigara tuttum ve birlikte birer sigara içtik.Oarada şafak da atmış ve ortalık aydınlanmıştı.“Allah razı olsun abi..İyi ki bunu yaptık.Kendime geldim...Artık;Konya’ya rahatlıklaulaşırız.”dedi.Kazasız belasız Konya’ya ulaştık.Orada otobüsü başka bir şofördevraldı ve yola devam ettik.Bir başka yolculuk halini de Mersin-Konya arasında yaşamıştım.Mersin’de soruşturmayı tamamlamış;İzmir’e dönüyordum.Bu kez;gündüz yolculuğuyapıyordum.Silifke’yi geçip Toroslara sardırdık.Kar yağmaya başladı.Torosların en yüksekyerindeki Sertavul geçidine geldiğimizde;kar her yeri kaplamıştı.Önümüzdebembeyaz büyük bir halı vardı.Ya da kardan oluşan bir çölün ortasındaydık.Ne yolbelliydi ne de şarampoller.Ne de virajlar görünüyordu.216


Yine şoföre yakın oturuyordum.Kaza sırasında içgüdüsel olarak şoförlerinkendilerini kurtarmak için manevra yaptıkları ve genelde yaşamda kaldıklarısöylenirdi.O nedenle;şoför tarafında ve şoföre yakın oturmağa çalışırdımotobüslerde.“Her halde;karayolları ekiplerinin gelip yolu açmasını bekleyeceğiz.”dedimşoföre.Önümüzde izini süreceğimiz bir araç tekerlek izi bile yoktu.Şoför”Olur mu öyle şey ağabey..Ben yavaş yavaş bu otobüsü Karaman’aindiririm.Meraklanma sen.Hem;arkamızdakiler de benim izimi sürerek yola devamederler”dedi.Tehlikeli olacağını söyledim.”Abi:bak telefon direklerini ve tellerini görüyormusun..Ben onları izleyip yolun nerelerden geçtiğini tahmin eder ve aşağıyainerim.Sen kalbini ferah tut”dedi.Nasıl merak etmeyeyim ki!..Dediği mucize gibi bir şey olacaktı...Neyse;adam dediğiniyaptı ve kıyı kıyı giderek bizi sağ ve salim Karaman’a indirdi.Bir keresinde de Varan ile İzmir’den Ankara’ya gidiyordum.O zamanlar Türkiye’ninen güvenli otobüs işletmesiydi.İş gerektirdiğinden;gece yolculuğu yapıyordum.Afyon’a dek rahat geldik.Afyon’dan itibaren sıkı bir kar yağışı başladı.Silecekler zoryetişiyordu.Afyon’un çıkışında;sert bir rampa vardı.Oradan geçerken;yoldan çıkmış ve devrilmişotomobiller ve kamyonlar gördük.Kar, buza yatmıştı..Bunun farkına varmayıp hızyapan araçlar kaymış ve yoldan çıkmıştı.Şoförümüz hızını iyice azalttı.Daha ileride bir başka rampayı tırmanmayabaşladık.Tam rampanın yarısına gelmiştik ki;karşıdan tepe üstünde bir tırkamyonu;hiç gerek yokken bir özel otomobili geçmeğe başladı.Bizi gördü ve frenyapmağa başladı ama;nafile gayret!..Duramıyor ve hızla üzerimize geliyordu.Otobüste herkes salavat getirmeğe başladı.Şoförümüz direksiyonu sağa kırıpşarampole indi.Otobüs yana doğru bir savruldu.Ancak;şoför otobüsü devirmedenyeniden dengeye getirmeyi başardı.Bir süre tarla gibi bir alanda zıplayarak gittik vedurduk.Şoförü canı yürekten kutladık.Meğer;kendisi Avrupa yollarında da çok kötü kışkoşullarında otobüs kullanırmış.Benzer durumları oralarda da yaşamışmış...Onedenle;soğukkanlılığını yitirmemiş ve bizleri ölümden ve yaralanmaktankurtarmıştı.İnip otobüsün altını ve çevresini kontrol ettiler.Yavaş yavaş yola doğrugeldik ve yola çıkıp yolumuza devam ettik.217


Karşıdan gelen otomobil ve tır kamyonu mu?!..Durumu gördüklerihalde;durmamışlar ve yardımı düşünmeden hızla uzaklaşmışlardı.Ne olacakki..Burası benim ülkem “Burası Türkiye”.Bir tarihte de;Çanakkale üzerinden İzmir’e benim vosvosla yolculukyapıyorduk.Sanırım;bir bayram sonrası dönüşü idi.O zamanlar gençtim ve biraz dadeliydim herhalde.Çünkü;o kötü vosvosu 140 kilometre hızla kullanıyordum.!..Edremit yakınlarında gündüz yol alıyorduk.Sağ tarafta tarlalar ve otlayan hayvanlarvardı..Bir at;birden otlamayı kesip yola doğru koşmağa başladı.Tehlikeli bir durumolabileceğini düşünüp fren yapmağa başladım.Tam yolun ortasına geldiğinde atotomobili gördü ve kendisini tehlikede duydu.Yolun ortasında durup kendinisavunmayı düşündü.Ben durmadan fren yapıyordum ve at yolun ortasındadurmuş;bana yaklaşıyordu.Çarpmamız işten değildi.Yoldan daçıkamıyordum.Arabada eşim ve çocuklarım vardı.Gözümü karartıp ata vurmayakarar verdim.Tam ata beş metre kala;frenlemelerimin etkisi görüldü ve otomobildurdu.O sırada at ön iki ayağını havaya kaldırıp şaha kalkmıştı.Ön ayakları ile öncama vurdu vuracaktı.Durduğumuzu görünce;ön ayaklarını indirdi.Bize hışımla birbaktı ve yolun diğer yanına inip koşmağa başladı.Yine azraile çalım atmıştım.Bundan önce de;bir bayram arifesinde İstanbul’a kendi aracımlagidiyordum.Bayramı şimdiki eşimle,o zaman evli değildik,görüşüyorduk;İstanbul’dageçirecektim.Karşıyaka’ya doğru ilerlerken bir sütçünün at arabasını geçtim.Yol hafifçe sağadönüyordu.Sağa yanaşmama fırsat kalmadan karşımda dehşetengiz bir durumugördüm.Yolun ortasında iki geçilmez çizgi vardı.Yolun sol yarısında;karşımda birbenzin tankeri bir otomobili geçiyordu.Başka bir taksi;benzin tankerinin arkasındansola fırladı ve iki geçilmez çizgiyi geçip geldi bana vurdu.Aracımın sol yanındanvurmuştu.Başım ön cama vurup şişti.Dizim de kaputu açma koluna vurupşişti.Araçlar durdu.Arabadan indim ve bana vuran aracın şoförünü yumruklamağabaşladım.Adam;görünüşümden korkmuş olmalı ki;bana karşı gelmiyor ,kaçıyordu.Biraz sonra;geçtiğim sütçü at arabası geldi.Sürücüsü Karşıyakalı olduğundan şoförütanıyormuş.Adama geçmiş olsun dedi.Sonra bana”Ben kazayı gördüm.Kabahat sizde“dedi.Ben bu kez onun üzerine yürüdüm ve onu da dövdüm.Adam benimle döğüşegirecekti.Şoför engel oldu.”Görmüyor musun..Adam şok geçiriyor!.”dedi.Neyse;birazsonra;Karşıyaka’dan İzmir’e giden benim arkadaşlarım geçmeğe başladılar.Aracımınönü hurda olmuş;ön camı patlamıştı.Sol çamurluğu yok olmuştu.Sonradan;yerdeki218


ir metal parçasını açtık;doğrulttuk ve sol ön çamurluk olduğunu anladık.Adam;öylehızlı vurmuştu bana.Bir arkadaşım;yere düşmüş benim aracımın jant kapağınıgösterdi.Yolun ortasında duruyordu.”Dikkat et;bunun yerinideğiştirmesinler””.Kazada kimin suçlu olduğunun anlaşılması açısından bu çokönemli”dediler.Bir süre sonra;bir başka taksi durdu.Bana vuran şoförün arkadaşıymış.Ayağıylebenim jant kapağını geçilmez iki çizgiye doğru itti.Bu kez ona saldırdım ve adamasıkı biriki yumruk vurdum.Jant kapağını alıp yerine koydum.Yaşamımda ilk kez adam döğmüştüm.Hem de üç tane bıçkını döğmüştüm.!..Sonra polisler geldi ve kazayı görünce bana çarpan şoföre”Sizin gibileri asmaklazım”dediler ve mahallinde düzenlenen kaza tutanağında bana vuranı yüzde yüzhatalı gösterdiler.Sonra karakola gittik ifadeler alındı.Ben gerçekten de şokgeçiriyordum.Durmadan hüngür hüngür ağlıyordum.Polisler”Ne ağlıyorsunuzbeyefendi.Cana zarar gelmemiş ya!”diyorlardı.Vuran şoför”Abi adam şokgeçiriyor”diyordu.Liseli bir şoförmüş;bunları da biliyormuş!..Karakolda döğdüğüm sütçü”Ben bu adamdan davacıyım.Beni döğdü”diyor;bukonuda ifedesinin alınmasını istiyordu.Sonunda;komiser dayanamadı”Ulan;buadamdan para sızdırmak istiyorsun ama;yağma yok..Bak;doktor adama bir haftalıkdeli raporu vermiş.Hangi hakim olsa;seni döğmesini şok geçirmesine bağlar..Defolgit”diye kovaladı.Bir arkadaşım”Uçar gidelim;kaza için mahallinde düzenlenmiş raporun bir örneğinialalım.Bakarsın;yarın değiştirirler”dedi.Hızla Yenişehir’deki trafik şubesine gittik verapordan fotokopi yapmak istedik.ama mesainin bittiğini;bayram sonrası gelmemizisöylediler.Bayram sonrası gittiğimizde raporda vuranın yüzde seksen;benim deyüzde yirmi kusurlu olduğum yazılıydı.Nedenini sorduk.”Yüzde yüz kusurlu diyerapor düzenleseydik adamın savcılığa gitmesi ve tutuklanmasıgerekiyordu.Oysa;bayramda iş yapıp ailesin, geçindirmesi gerekiyormuş.O nedenleanlayış gösterdik ve bunu yaptık”dediler.N e olacak..Burası benim ülkem”BurasıTürkiye”!....219


S O N S Ö ZBuraya dek anlattıklarım;maliye müfettişliği mesleğimdeki anılarımın yarısıkadardır.Aslında;çocukluktan bu yana “ Kişi Uçar”ın anılarını yazmanın daha ilginçolacağını düşünüyorum.Keza;1945 yılından bu yana Türk toplumunun “Toplumsalanıları”nı yazmanın daha da ilginç olacağını düşünüyorum.Kimbilir;belki de tüm bu anıları da yazıya dökerim ve yayımlamak isteyenler olursayayımlarım.Her ne kadar sürcü lisan eyledikse affola..Kalın sağlıcakla!....220


221

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!