12.07.2015 Views

SAYI 04 - Antalya Rehberler Odası

SAYI 04 - Antalya Rehberler Odası

SAYI 04 - Antalya Rehberler Odası

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

İMTİYAZ SAHİBİ ARO(<strong>Antalya</strong> <strong>Rehberler</strong> Esnaf Odası) adınaHASAN UYSAL (ARO Başkanı)hasanuysal@aro.org.trSORUMLU MD.GENEL YAYIN YÖNETMENİAHMET ZEKİ APALI(ARO Yönetim Kurulu Üyesi)zekiapali@aro.org.trYAYIN KURULUProf.Dr. Bekir DENİZProf.Dr. Nevzat ÇEVİKProf.Dr. Şadan GÖKOVALIYavuz Ali SAKARYAHüseyin ÇİMRİNMehmet ERDEMRecep YAVUZOktay TİLKİKATKIDA BULUNANLARErtuğrul BİROLSerdar SEVİNÇSacit ŞAHİNİsmet ÖZTÜRKKAPAK FOTOĞRAFIİsmet ÖZTÜRKGRAFİK TASARIMAdnan SAYKIwww.adnansayki.comasayki@gmail.comBASKIBaşak Matbaacılık ve TanıtımHiz. Ltd. Şti. ANKARA0 312 397 16 17YAZIŞMA ADRESİve İLETİŞİM BİLGİLERİDemircikara Mah.Burhanettin Onat Cad.Arıtürk Sitesi, A-Blok, No: 89Kat: 1 D: 4 ANTALYATEL: 0 242 311 11 30 (Pbx)FAKS: 0 242 322 91 75www.aro.org.trdergi@aro.org.tr“Yazıların sorumluluğu yazarlarına,reklamların sorumluluğu reklamsahiplerine aittir. Yazılı izinolmaksızın hiçbir yazı, fotoğrafve grafik içerik başka bir yerdekullanılamaz.”6-8ANTALYA’nınTURİZM TARİHİIV. Bölüm10-28TACIN GİZEMLİŞEHRİ: AMASYA30-3638-4<strong>04</strong>2-4648-5152-5556-6466-6768-7274-7778-8788-8990-9596-1031<strong>04</strong>-105106MEVLEVİLİK veSEMATÜRK ŞİİRİNDENUSTALAR:RIFAT ILGAZBU TOPRAĞINYETİŞTİRDİKLERİ:APOLLONIUSDAĞ TURİZMİBALIKLARIMIZKARAİNMAĞARASIBİTKİLER veMİTOLOJİROMA HAMAMKÜLTÜRÜRÖPORTAJ:Prof. Dr.KLAUS SCHMIDTHİNDİSTANve NEPALREHBERANILARIÇANAKKALEGERÇEĞİ veULUSAL BİLİNÇHABERLERÖDÜLLÜBULMACABİRAZ DAGÜLELİM


Merhabalar,İçi içine sığmayan, coşkulu bir ekip olarak; uzunca bir süreçalışıp didinerek hazır hale getirdiğimiz yeni bir sayı ileyine huzurlarınızdayız.Bugün size dördüncü sayı ile ulaşırken, işe başlayışımızınbirinci yılını da doldurmuş oluyoruz. Bundan tam bir yılönce bu zamanlarda izinlerin alınması için başkanla birlikteresmi makamlara başvurular yapıyor, derginin çıkıştarihine dek planlamamızı çalışıyorduk. Çok şükür ki, hersayıda hem içerik hem de kalite olarak bir öncekini geridebırakıp hep daha iyisiyle karşınıza çıkabildik.Çalışmalarımızın bu denli başarılı olmasında siz değerli okurların güveni ve destekleri bizimiçin gerçekten çok anlamlıydı. Aldığımız her övgü, hiçbir maddi beklenti içinde olmadan büyükçabalarla çalışan ekibimize itici bir moral gücü oldu.Dergimizin Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü’nün koleksiyonuna kaydedilecekdeğerde bulunup artık arşivlerinde yer alacağı haberini veren AKMED müdürüKayhan Dörtlük’e; övgülerini telefonla aktaran Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji, SanatTarihi ve Turizm Bölümleri ile Ege Üniversitesi Tarih ve Turizm Bölümlerinin değerlihocalarına buradan teşekkür etmek isterim. Zira, bu övgüler derginin kalite standartınınanlaşılmasında yol gösterici olacaktır.Dergi kolay okunsun ve anlaşılsın, bilgileri güncel, doğru, uzmanların fikirleri alınarak hazır halegetirilmiş olsun diye özel bir çaba gösterilirken; fotoğrafların yerleşiminden alt yazılarına dekince elenip sık dokunuşu ile bambaşka bir ruhu yansıtıyor. Sanırım asıl başarı burada saklı.Geçen sayımızı 116 sayfa ve 4 bin adet bastık. Başta üyelerimiz olmak üzere ülkemizin dört biryanındaki turizmle ilgili kişi ve kuruluşlara kargo ya da mikro kurye aracılığı ile 3.137 tanesinindağıtımını gerçekleştirdik. Geriye kalanları da elden dağıttık. Elimizde ne büyük gururdur kiaraştırmacılar için sakladığımız son 100 adet dergi kaldı.Araştırmacılar deyince hemen şunu da paylaşmak isterim. Dergimizi bir şekilde elde edipinceleyen çok sayıda araştırmacı-yazar ilk sayımızdan itibaren tüm baskıları istediklerini belirtirelektronik iletiler gönderdi. Bu istekleri de elimizden geldiğince karşılamaya çalışıyoruz.Geçen sayımızda bir söz vermiş, dergimizin basımı için kesilen ağaçların yerine en az 3 katıfidan diktireceğimizi beyan etmiştik. İç sayfalarda görebileceğiniz gibi TEMA Vakfı’na 100adet fidan için bağışta bulunduk ve bundan sonraki sayılarımızda da aynı uygulamaya devamedeceğiz. ARO DERGİ her zaman doğa dostu, çevreye duyarlı bir yayın olacaktır, tıpkı varoluşsebebi rehberler gibi.Önümüzdeki aylarda “Özel Sayı” çıkarma düşüncemiz var. İlk olarak Kapadokya’ya 2011 ve2012 yıllarında artan talep nedeniyle “Kapadokya Özel Sayısı” çıkarmayı planlıyoruz. Konuile ilgili bilgi, belge ve fotoğraf yardımında bulunacak tüm arkadaşlarımıza kapımız açık. İkinciözel sayımızı da sizlerden gelecek fikirler ışığında belirleyeceğiz.Bahar aylarının bütün güzellikleriyle kendini gösterdiği bu günlerde elinizde tuttuğunuz dergiyikeyifle okumanız, bilgilerinden yararlanmanız dileğiyle...A. Zeki APALIGenel Yayın Yönetmeni


<strong>Antalya</strong> Tophane Parkı’nda 1958 yılında işletmeye açılan Turistik Teras Otel, Fotoğraf: Hüseyin Çimrin arşivi<strong>Antalya</strong>’nın Turizm Tarihi IV. Bölüm<strong>Antalya</strong> Tanıtımı İçin Yapılan DuaHüseyin ÇİMRİN, Kent TarihçisiRadyo spikerine göre kötühaber, uzaya fırlatılan uzayaracının ana gövdesindenayrılan bir parçanın dünyayadüşeceği idi.Fakat düşeceği yer belli değildi.Çocuk aklımca bunun<strong>Antalya</strong> Körfezi’ne düşüp,tüm dünya basını gazetelerinde<strong>Antalya</strong>’yı konu etsindiye Allah’ıma dua etmiştim.1963’e kadar <strong>Antalya</strong> BelkısTiyatro ve Müzik Festivali’ni‘<strong>Antalya</strong>’yı Tanıtma ve TurizmDerneği’ yürüttü. O yıl <strong>Antalya</strong>Belediye Başkanı Avni Tolunayfestivalin organizesini <strong>Antalya</strong>Belediyesi çalışma alanı içinealdı. O yıllarda <strong>Antalya</strong>’da yaşayanherkeste öyle büyük bir<strong>Antalya</strong> sevgisi vardı ki sözlerleanlatılamaz. Ben de diğer <strong>Antalya</strong>lılargibi, <strong>Antalya</strong> sevdasındabazen çok ileri giderdim.Benim çocukluğumdaki <strong>Antalya</strong>,tüm doğal güzelliklerine karşınçok yalnız bırakılmış bir kentti.Okuldaki yıllarımı hatırlıyorumda coğrafya kitabımızda boşyere <strong>Antalya</strong> ile ilgili bir bölümarar dururdum. <strong>Antalya</strong> kentive çevresi, coğrafya kitabımızdatek bir cümle ile geçiştirilirdi:“Türkiye’nin güneyinde Adanave Mersin illerinin yanında birde <strong>Antalya</strong> ili vardır.” İşte hepsio kadar.Çocukluluğumda kentimin güzelliklerinibu dünyada yaşayanbütün insanlarla paylaşmak,<strong>Antalya</strong>’nın, bu güzelliklerininherkes tarafından bilinmesini,görülmesini isterdim. Depremolsun, doğal bir afet olsun da<strong>Antalya</strong>’nın birkaç fotoğrafı ga6>7 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


yaşım tutmadığı için fahri üye olarakkayıtlı idim. Dernekte bir turizmneferi gibi çalışıyor; bayramve festival günlerinde <strong>Antalya</strong>’yagelen yerli turistleri dernektendiğer arkadaşlarımla, <strong>Antalya</strong>Valiliği’nin ve Belediyesi’nin tahsisettiği ciplerle ev pansiyonlarınadağıtıyorduk. Bazı sabırsızev sahipleri, kendileri gelip turistialır, faytonlarla evlerine götürürdü.Konyaaltı Plajı’nda Turizm Derneği Kampingi Açılışı. En sağda Belediye Başkanı Dr. Avni Tolunay (1965)Fotoğraf: Hüseyin Çimrin arşivizetelerde yayınlansın; radyolar<strong>Antalya</strong>’dan söz etsin isterdim,çocuk aklımca.Hatta bir olayı bugün gibi hatırlıyorum.Ruslar 12 Nisan 1961günü “İlk İnsanlı Uzay Uçuşu”nugerçekleştirmişler ve Rus AstronotYuri Alekseyeviç Gagarin’iuzaya göndermişlerdi. Radyodanverilen haberlere göre Gagarin’itaşıyan “Vostok I” isimli uzaykapsülünden ayrılan roketin iticibölümü, teknik bir hata sonucudünyanın herhangi bir yerinedüşecekti. Radyo spikerine görekötü haber, uzaya fırlatılan uzayaracının ana gövdesinden ayrılanbir parçanın dünyaya düşeceğiidi. Fakat düşeceği yerbelli değildi.Çocuk aklımca bunun <strong>Antalya</strong>Körfezi’ne düşüp, tüm dünyabasını gazetelerinde <strong>Antalya</strong>’yıkonu etsin diye Allah’ıma dua etmiştim.“Allahım n’olursun! Buuzay aracının parçası <strong>Antalya</strong>Körfezi’ne düşsün de, bütündünyadan gazeteciler gelsin<strong>Antalya</strong>’ya. Hem <strong>Antalya</strong>’nıngüzelliğini görsünler, hem degazetelerinde yazsınlar.” diye,o çocuksu aklımla çok umutlanmış ve dua sözlerimi birbiri ardındansıralamıştım.Duam hemen gerçekleşmediama; herhalde benim o günçocukken yaptığım bu duamgereğinden fazla kabul görmüşolmalı ki şimdi <strong>Antalya</strong>,hemen hemen tüm dünyanıntanıdığı bir yer oldu.Fakat bu betonlaşmayı, kentimindoğasının bozulduğunu gördükçehatta “duanın dozunu birazfazla kaçırmışım” diye üzülür;bundan kendimi sorumlu biletutarım.İlk Turistler Almanlardı<strong>Antalya</strong>’da ilk turizm hareketlerihep kişiseldi. Genellikle hepAlmanlar geliyordu. Alman turistlergenellikle Burdur’a kadartrenle gelirler; oradan otobüslerle<strong>Antalya</strong>’ya ulaşırlardı. Amabunları toplasanız 30-40 kişiyigeçmezdi.Ben de 1950’li yılların sonlarında<strong>Antalya</strong>’da ortaokula başladım.Almanca sınıfına kaydedildim.Almanca öğrenmeye çok hevesliydim.Ortaokul ikinci sınıftaiken, lise üçüncü sınıfın Almancakitaplarının tüm gramerlerini öğrenmeyibitirmiştim.<strong>Antalya</strong>’yı Tanıtma Turizm Derneği’neO zamanlar <strong>Antalya</strong>’ya kendiaraçları ile gelen Alman turistlerlekonuşmayı ve Almancamıilerletmeyi kendime hedefedinmiştim. Turistleri <strong>Antalya</strong>içinde ve çevrede gezdirirkenkendim de onlardan çok şeyleröğreniyordum. Çünkü <strong>Antalya</strong>o zamanlar 35 bin nüfusu ilebir ilçe görümündeydi. Turistlerlegezerken, onlarla sohbetederken bana sanki başka dünyalarınpencereleri açılıyordu.Önceleri ücretsiz yaptığım burehberlik hizmetleri için turistlerbana daha sonraları para bilevermeye başlamışlardı.Konyaaltı’nda İlk Turistler<strong>Antalya</strong>’nın Alman turistlerle yoğunolarak ilk tanışması ise çokilginç bir olayla başlar. AlmanBunte Dergisi’nden bir bayangazeteci dönemin <strong>Antalya</strong> ValisiNiyazi Akı ile röportaj yapmayagelmişti. Valinin Almanca tercümanlığınıyapmak için beniçağırdılar. Alman gazeteci bayançevrede dolaşırken Konyaaltı’ndakiobaları görmüştü. Valiye“bu obaların niye boş durduklarını”sordu.Vali Niyazi Akı, “<strong>Antalya</strong>lılarınyazın yaylalara giderek kentinboş kalmasını engellemek, <strong>Antalya</strong>lılarıkentten koparmamakiçin bu obaların yapıldığını ve<strong>Antalya</strong>lıların denizi sevmediğini”söyleyemedi.O an aklına geliveren bir cümledöküldü dudaklarından. “Biz buobaları Almanlar turistler için,


<strong>Antalya</strong>’nın Turizm Tarihi IV. Bölümburada bedava tatil yapabilsinlerdiye yaptık” deyiverdi. BenValinin sözlerini Alman gazetecibayana tercüme ettim. Gazetecibayan çok şaşırdı. Heyecanlandı.Görüşmeden bir ay sonra buheyecanın nedenini anladık.Çünkü <strong>Antalya</strong> Valisi NiyaziAkı’ya bir ay kadar sonra gönderilenBunte Dergisi’nin kabağındaarkada karlı Beydağlarıve ön planda Konyaaltı obalarıresmi üzerine atılan şu manşetvardı: “Türk Rivierası’nda buobalar, bedava olarak Almanlarıbekliyor”.Yaşanan TelaşAlman Bunte DergisiFotoğraf: Hüseyin Çimrin arşivi1959 yılı yazında BunteDergisi’nde bu haberi okuyanAlman aileler Amerikan filmlerinde‘Altına Hücum’ örneğindegördüğümüz gibi özel arabalarıile <strong>Antalya</strong>’ya akın etmeye başladılar.Gelenler ellerinde BunteDergisi, bu obalarda bedavadantatil geçirmeye <strong>Antalya</strong>’ya geldiklerinisöylüyorlardı.Biz ne böyle bir akını bekliyorduk,ne de Konyaaltı’ndaki obalarbu ihtiyaca göre hazırlanmıştı.Obaları nasıl tefriş edecektik?Hepimizde bir telaş başladı. Neyseki <strong>Antalya</strong>’nın misafirperverhalkı büyük bir özveri ile gelenkonukların ihtiyaçlarını karşıladı.Evlerden ödünç alınan yatak,yorgan, masa ve sandalye ilegelen Almanlar tatillerini o yıl,<strong>Antalya</strong>’nın Konyaaltı Plajı’ndakiobalarda bedava geçirdiler.Daha sonraki yıllar ise gelen Almanailelere “biz bu kampanyayıbir yıllığına yapmıştık” dendi vebu sayfa da böylece kapandı.Ancak bu olay <strong>Antalya</strong>’nın ilk kezyurt dışında tanıtımı yönündençok önemlidir.Bu yıllarda tek tük yabancı ve sırtçantalı Alman turistler gelmeyebaşladı. Yerli turist hareketleride başladı. Bu hareket daha ziyadebayram ve tatil günlerinerastlardı. Bir de iki haftada birturist gemileri gelirdi. Bu gemiler,iskeleden uzak durur, turistler,kayık ve motorlar ile iskeleyetaşınır; gelen turistler otobüslerebinerler Perge, Aspendos, Sidegibi tarihi ören yerlerine gezileregiderlerdi.O zamanlar turizmin ‘T’ harfindenbile kimsenin haberi bileyoktu. Zaten o zaman TurizmBakanlığı da yoktu, Basın YayınTurizm Genel Müdürlüğü de yenikurulmuştu. Bu turizm işini herkesamatörce yapıyordu.Hele bilinçli hiç değildi. Hem neredenbilsin ki?Vakıflar İdaresi Yat Limanı üzerindeTophane Parkında, 1958yılında Teras Otel adında birotel yaptırmıştı. Bundan başkaeski otogarın yakınında ParkOtel ve İzmir Palas otelleri veMerkez Bankası yanında YaylaPalas Oteli vardı. Kentin çeşitliyerlerinde Süngül Palas, YeşilFinike, Elmalı Oteli gibi evdenbozma oteller de zaman zamankirli yatakları ile turistlere de hizmetederlerdi.1957 ve 1958 senelerinin tatilgünlerinde başlayan yerli turistakını, az olan bu otelleri doldurduğuiçin, <strong>Antalya</strong> TurizmDerneği öncülüğü ile evlere turistalma işi başladı.Evlere alınan turistlerden, <strong>Antalya</strong>Turizm Derneği’nin tayin ettiğibir ücret alınıyordu. Ve bu evsahipleri de bu işi sevdiler. ZamanlaTurizm Derneği kapısınıbekleyip, gelen turistleri evlerinebizzat ev sahipleri bizzat götürüroldular.GELECEK <strong>SAYI</strong>:<strong>Antalya</strong>’da İlk Turizm SeyahatAcentesi<strong>Antalya</strong> Turizm ve Tanıtma Derneği Binası, Fotoğraf: Hüseyin Çimrin arşivi8>9 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Bakanımıza Selam Olsun!..Recep YAVUZ, ITM Travel Genel MüdürüBir zamanlar Marmara Adası’ndangetirilen prokonnesos mermerindenyapılmış yüzlerce sütunyeni açmış gelincikler gibi süslüyorduPerge’nin her bir köşesini.Hepsi aynı boyda, hepsi aynıestetikte birbirinin kopyası gibidönemin el işçiliğinin en güzelörneklerini teşkil eden yüzlercesütun. Ana caddeden agoraya,hamamlardan tapınaklara kadarşehrin her yerini süsleyen sütunlarınçok zarif başlıkları vardı.Kimi kıvrımlı ion, kimi akantusyapraklı kompozit… Kurşunlakaidelerine sabitlenen sütunlarzamanla savaşlara, doğalafetlere yenik düştü. Her bir sütunonlarca parçaya bölünerekşehrin sokaklarına dağıldı. Zarifsütunlarından yoksun Akdeniz’inen muhteşem şehri çıplak kaldı.Böylelikle eşsiz prokonnesosmermerinden işlenen sütunlarPerge’nin toprak zeminindeuzun bir uykuya daldı.Ne asırlar boyu gelip geçen kavimlerin,ne de civara yerleşeninsanların gücü yetti dev sütunlarıayağa kaldırıp Perge’yi eskiihtişamına kavuşturmaya. Yüzyıllarınkaranlığını aydınlatacakışık yanana kadar yalnızlığınısürdürdü Pamfilya’nın incisi.Şimdi bir meşale yakılıyor sütunlucaddenin kalbinde. <strong>Rehberler</strong>,yüzyıllık uykusundan uyandırıyorlarsütunları. Ülke turizminesağladıkları katkıyı, kültürel değerlerinyaşatılması için sürdürüyorrehberlerimiz. Hem de ülketarihinde, hatta dünyada benzerigörülmemiş bir katılımla. Yaklaşık400 rehber kazançlarının bir bölümünü“Perge Sütunlarını AyağaKaldırma” kampanyasına bağışlayarak,önemli bir kültürel hamleyihayata geçiriyorlar. 1500 yıl öncekiyerlerine birer birer dikiliyor sütunlar.Perge’yi eski günlerine çevirecek,ışıl ışıl aydınlatacak meşalelerher geçen gün çoğalıyor.210 ITM Travel Almanca Rehberive 195 Turedd (Turist <strong>Rehberler</strong>iDayanışma Derneği) üyesi Fransızca,İspanyolca, İtalyanca vePortekizce rehberler elele verip25 sütunun onarılıp, dikilmesi içingereken 55.000 TL’yi toplamakiçin dev bir kampanya başlattılar.Paranın yarısı toplandı bile. Nisansonunda para tamamlanmış ve“Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı”na teslim edilmiş olacak. Bu, Pergekazıları başkanı Prof. Dr. HalukAbbasoğlu yönetiminde “KültürBilincini Geliştirme Vakfı” vasıtasıile hayata geçirilen kampanyayaşu ana kadar yapılmış en büyükdestek olacak...Kazıları yürüten Haluk Hocader ki, “Bir sütunun onarımı 2bin-2 bin 200 TL civarında. Busütunların kaideleri genellikleeksik oluyor. Sütun kaideleri odönemde Marmara Adası prokonnesosmermerinden yapılmış.Biz de onarım için mermeriMarmara Adası’ndan getirtiyoruz.Yani orijinal malzeme kullanıyoruz.Sütun tek bir parçaolursa onu ayağa kaldırmakbiraz daha ucuza oluyor. Amabazısı 20-30 parçadan oluşuyor.Dolayısıyla onları birleştirmekdaha pahalıya mal oluyor.Ödenek bulunabilirse her yıl30-40 sütunu onarabiliriz.”Bağış yapanların isimlerini deantik geleneğin devamı olarakküçük bir plaketle ölümsüzleştiriyoruz.Antik çağda kente bağıştabulunanlarla, kente birtakımyapılar yaptıranların isimlerinehazırlanan yazıtta yer verilirdi.Geçen sene Kültür ve TurizmBakanımız Sn. Ertuğrul Günay’ınziyareti sırasında dile getirdiği veturizmcilerin destek vermelerikonusundaki arzusu, oldukçasınırlı kaldı. Oysa sadece 2.200TL karşılığında her turizm kuruluşununPerge’de bir sütunuolabilir, yerdeki yüzlerce sütunayağa kaldırılmış olabilirdi.<strong>Rehberler</strong> başlattıkları bu büyükve anlamlı çalışma ile Perge’yigüneyin Efes’i haline getirecekler.Yaz aylarında başlayacakkazılarda sütunların önemli birbölümü tekrar yaşama dönecek.Projenin duyurulması ve arkadaşlaraaktarılması bana düştü.Bu onur, zor şartlarda hayatınınönemli bir bölümünü yollardageçirerek ülkenin tanınmasınabüyük katkı sağlayan ve halâ birmeslek yasasına kavuşamamışolan rehberlerimizindir.


Amasya Kirazıgilinin yanağına denk tutar. İhtimalki, Havva’nın elinden Adem’e sunulanzelle odur.Sadece elma mı? Amasya Türkiye’ninen büyük kiraz deposuartık. Kirazın göz alıcı her çeşidinibulabilirsiniz Amasya’da.Yeşilırmak - Fotoğraf, Sacit ŞahinŞeftalinin tadı da bir başkadır burada.Amasya bamyasının tahtındaninmeye hiç mi hiç niyetiyok gibi…Kentin adı ilk kez Hititler Dönemi’ndekiyazılı belgelerde “ Hakmiş”olarak geçmiştir. Frig, Medve Pers dönemleri ile ilgili olarakkesin bilgiler bulunmamakla beraber,Amasya ismi ilk defa yazılıolarak Hellenistik Dönem’de şehir“Küçük bir tepeyi aşar aşmazömründe gördüğüm en güzelmanzara önümüzde açılıverdi;Kadîm Amasya şehri…” diye tanıtıyorAmasya’yı Mareşal Moltke.Dünyanın ilk coğrafyacısı Strabonda “Hayal gücünün görebildikleriasla yok edilemez.” demişti biryazısında Amasya için. Çünkühayal gücü, bu topraklara nicekrallar, sultanlar, şehzadeler içinev sahipliği yaptırdı. Kralların vesultanların mutlak hakimiyetleriyletaçlandı ve birinden diğerine devroldu.Dilleri ve dinleri farklı birçokmillet yaşadı Yeşilırmak Vadisi boyunca.Prens, prenses, şehzade,kral ve sultanlar doğdu bu vadininbereketli toprakları üzerinde. Buşehrin büyüsü, tacın kudretini hepcezbetti kendine. Tarih boyuncasahneden hiç çekilmedi Amasyave hep önemli idi.Amasya Adının KaynağıTacın Gizemli Şehri “Amasya”Vadideki Amasyasikkeleri üzerinde görülmektedir.MÖ II. yüzyılın son çeyreğinde,IV. Mitridates zamanında AmasyaKenti adına basılan sikkelerüzerinde AMASEIA-AMASSIA,yine MÖ 65 yılında basılmış olanhalen Amasya Müzesi sikke seksiyonundakayıtlı olan AMASSEIASyazıları okunmaktadır. Yine RomaDönemi’nde, adına darp edilensikkelerde bu ismini korumuş vehiçbir değişikliğe uğramadan günümüzekadar gelmiştir.Bugünün Amasyalısı da 7500 yıllıktarihle koyun koyuna yaşıyor veadımda bir uygarlığın ayak izlerinebasıyor. Dünle bugünün kaynaştığıcoğrafyada birlikte yaşamanınkeyfine varıyor.Restore Edilmiş Surlar


Tacın Gizemli Şehri: AMASYATarih adeta her gün yenidenyaşanır bu şehirde. İşte o tarih,buranın suyuna, rüzgarına veinsanına karışmıştır.Bilim ve sanatın yuvası olmuşturAmasya. Tarihin tapusu, kültür veuygarlıkların beşiği…TarihçeYapılan arkeolojik araştırmalarve kazılardan elde edilen verilerışığında, kentin tarihi KalkolitikÇağ’a uzanmaktadır (MÖ 5500- MÖ 3800). Günümüze kadargelen tarihi süreç içerisinde TunçÇağı’ndan itibaren (MÖ 3800 - MÖ3200); MÖ 1680’lerde Hitit, MÖ1200’lerde Frig, MÖ 700’lerdeKimmer - İskit, MÖ 331 yılındaitibaren de Helenistik Çağ’daAynalı MağaraPers-Pontus hakimiyetine geçmiş,MÖ 29 - MS 395 yılları arasındaRoma egemenliğinde kaldıktansonra, Melik Ahmed DanişmendGazi 1075 yılında 700 yıllık Bizanshakimiyetine son vererek ilk Türkegemenliğini kurmuştur.1243’te Selçukluların KösedağSavaşı’daki yenilgisi sonrasında,bölge Moğol hakimiyetine girmiştir.1341 yılında Eretna Beyliği’ninegemenliğine geçen Amasya,1386’da Şehzade Yıldırım Bayezidtarafından Osmanlı topraklarınakatılmıştır.1402’deki Ankara Savaşı’ndansonra Osmanlı yönetiminde meydanagelen karışıklıklar ve şehzadelerarasında yaşanan mücadelelersonrasında, o sıradaAynalı Mağara Genel GörünümAmasya Valisi olan Çelebi Mehmedduruma hakim olmuş, ikincidefa Osmanlı Birliği’ni sağlamıştır.“ŞehzadelerŞehri”Osmanlı Dönemi’nde önemlişehirler arasındaki yerini koruyanAmasya, yıllarca pek çokşehzadenin ilk valilik yaptığı birsancak olma özelliğini de koru-Akşam ÜzeriSultan Beyazid Camii12>13 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Tacın Gizemli Şehri: AMASYAmuştur. Osmanlıyı zirveye taşıyanpadişahların Amasya’dadoğmuş ve şehzadeliklerininburada geçmiş olması sebebiylebu kent “Şehzadeler Şehri”olarak ün yapmıştır.Yıldırım BayezidI. Murad’ın oğlu Yıldırım Bayezid,1386 yılında Amasya’yı Osmanlısınırları içine almış, 1389’daAmasya Valiliğine atanmış, aynıyıl Osmanlı tahtına davet edilmiştir.Şehzade Beyazid AnıtıŞehzade Beyazid adına 1916’dayapılan beyaz mermer anıttır. Kitabesinde;“II. Beyazid Abidesi,Fatih’in oğlu, Yavuz’un pederi,Bayezid’in gençliği burada geçti.332” ibaresi mevcuttur.Çelebi Mehmed (I. Mehmed)Yıldırım Bayezid’in oğlu ÇelebiMehmed, babasından sonraAmasya Valisi olarak tayin edilmiştir.1402 Ankara Savaşı’ndaTimur’a yenilen ve dağılan Osmanlıbirliğini Amasya’daki dirayetliyönetim anlayışı ile yenidensağlamıştır.II. Murad14<strong>04</strong> yılında Amasya Sarayı’ndadoğmuştur. 1415’te 11 yaşındaykenAmasya valiliğine atanmıştır. BabasıÇelebi Mehmed’in 1421 yılında vefatıile birlikte tahta davet edilmiştir.Fatih Sultan Mehmed (II. Mehmed)Kardeşi Şehzade Ahmed’inAmasya valiliği sırasında ölümü(1438) üzerine atanan ŞehzadeMehmed, bu görevini bir yıl kadarsürdürmüştür.III. MuradII. Selim’in oğludur. 1506’daAmasya valiliğine tayin edilmişolup, yaklaşık bir yıl bu görevindekalmıştır. Amasya’da valilik yapanson şehzade olmuştur.Sultan II. BayezidYeşilırmak Kıyısındaki Amasya1454 yılında 7 yaşındaykenAmasya’ya vali olarak gönderilenŞehzade Bayezid, 27 yıl görevdekaldıktan sonra 1481 yılındaOsmanlı tahtına padişah olarakgitmiştir.Yavuz Sultan Selim (I.Selim)Amasya Valisi Şehzade Bayezid’in(II.Bayezid) oğludur. 1470’deAmasya Sarayı’nda doğmuş, 11yaşına kadar babasının yanındaAmasya’da eğitim almış ve1481’de Trabzon’a vali olarak tayinedilmiştir.Sultan Beyazid Camii14>15 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


ELIS KAPADOKYA HAMAMTURKISH BATHSÜRPRÝZHEDÝYELERKusursuz bir mekan,deneyimli bir ekip veGelenekselHamamSefasý...Elis Kapadokya Hamam GöremeGöreme Tourism and Development Cooperative Complex TR- 50180 Göreme, Nevsehir Tel: 0384 271 29 74-75 Faks: 0384 271 29 73www.elishamam.com info@elishamam.com


1540-1553 yılları arasında Amasya valiliği yapanŞehzade Mustafa, veliaht olarak yetiştirildi.Ancak, 1553’te boğdurularak öldürüldü.


Kaya Mezarları, Fotoğraf: Sacit Şahin


Tacın Gizemli Şehri: AMASYAYeşilırmak Kıyısındaki Tarihi YapılarAynalı Mağara Gece GörünümüAmasya’nın Milli Mücadeledeki Önemi19 Mayıs 1919’da Samsun’dabaşlayan Milli Mücadele Hareketi,12 Haziran 1919’da MustafaKemal’in Amasya’ya gelmesi ilehız kazanmıştır.Kurtuluş mücadelemizin ilk planlarıburada hazırlanmış, 22 Haziran1919’da yayımlanan AmasyaTamimi ile “Hakimiyet, kayıtsızve şartsız milletindir.” prensibi ilkdefa, “Milletin istiklalini yine milletinazim ve kararı kurtaracaktır.”şeklinde tüm yurda buradan duyurulmuştur.Tarihi GüzelliklerimizAmasya (Harşena) KalesiŞehri savunmak için en elverişliyer olan Harşena Dağı üzerinde,Erken Tunç Çağı’nda inşa edimiştir(MÖ 3200). Kalenin iç duvarlarıkesme taş, surları moloz taştanyapılmış olup, sekiz savunma kademesinesahiptir. Harşena Kalesiolarak da bilinir.Hitit Fırtına Tanrısı TeşupHeykelciğiDoğantepe Beldesi’ndeki höyükte1962 yılında bulunmuştur. Hitit dönemineait bronzdan döküm tekniğiile yapılmış; Amasya Heykelciğiveya Hitit Fırtına Tanrısı (Teşup)olarak bilinen ünik bir eserdir.Mumyalar14. yüzyıl Amasya’sında hükümsürmüş İlhanlı Dönemi şahsiyetlerindenAnadolu Nazırı ŞehzadeCumudar, Amasya Emiri İşbuğaNoyin, İzzeddin Mehmed PervaneBey, eşi, erkek ve kız çocuklarınaait mumyalar, Amasya Müzesi’ndeteşhir edilmekte olup, müzeninen önemli ünik eserlerindendir.Mumyalama tekniği açısındandünyadaki diğer örneklerindenfarklı olarak, bedenin iç organlarıçıkarılmadan, kurutma ve tahnitişlemleri birlikte yapılmıştır.Kral Kaya MezarlarıHelenistik Dönem’de, HarşenaDağı’nın güney eteklerindeki kalkerkayalara oyulmuş anıt mezarlardır.Antik Çağ yazarı Strabon, bumezarların krallara ait olduğunubelirtmektedir.Aynalı Mağara Gece Görünümü18>19 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Tacın Gizemli Şehri: AMASYAKaya Mezarları ve Kızlar Sarayı. Fotoğraf, Sacit ŞahinSikke, Amasya MüzesiHitit Fırtına Tanrısı (Teşup Heykelciği)Toprak Kaplar, Amasya MüzesiSikke, Amasya Müzesi20>21 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Kızlar SarayıAmasya Kalesi’nin Helkıs Kapısı’nınüst kısmında bulunanve şehzadeler tarafından haremolarak kullanılan bölümdür. Kayamezarları ile birlikte, ören yerisınırları içindedir.Kızlar Sarayı’nda bulunan 15.yüzyıl Osmanlı Dönemi’ne ait ikiadet hamamın kazı çalışmalarıdevam etmektedir.Aynalı MağaraAynalı MağaraKrallar Vadisi içerisinde HelenistikDönem’e ait anıtsal kayamezarıdır. İçerisinde mezar odasıve tavandan zemine kadar yapılmışrenkli Hz. Meryem ve Onİki Havari tasvirlerinden oluşanBizans Dönemi freskleri bulunmaktadır.Şapel olarak kullanıldığısanılmaktadır.Ferhat Su KanalıGeç Helenistik – Erken RomaDönemi’ne aittir. Antik Amasyakentinin su ihtiyacını karşılamaküzere, kayalar oyulup tünelleraçılarak, yer yer duvar örülerekve arazi eğimine uygun, terazisistemine göre yapılmıştır.Su kanalı, Ferhat ile Şirin Efsanesi’nede konu edilmiştir.Ferhat ileŞirinEfsaneye göre; Persler dönemindeFerhat meşhur birnakkaştır. Sultan MehmeneBanu’nun kız kardeşi Şirin içinyaptırdığı köşkün süslemeleriniyaparken Şirin’i görür vebirbirlerine sevdalanırlar.Ferhat ile Şirin - Fotoğraf, Sacit Şahin


Tacın Gizemli Şehri: AMASYAŞirin’i istetir. Sultan, kız kardeşinivermek istemez. Ferhat’ı oyalamakiçin Elma Dağı’nı delipşehre su getirmesini şart koşar.Ferhat, sevdanın verdiği aşkladağları delmeye başlar. MehmeneBanu, dağı delip suyun akacağıkanalı tamamlamak üzereolan Ferhat’ın yanına yaşlı dadısınıgöndererek Şirin’in öldüğühaberini ulaştırır.KöprülerFerhat, bu acı haber üzerine,elinde tuttuğu külüngünü havayaatar, düşen külünk, Ferhat’ınbaşına isabet eder ve Ferhatorada ölür.Ferhat’ın acı haberini alan Şirinkorku ve heyacanla olayıngeçtiği kayalığa gelir. Ferhat’ınöldüğünü görünce bu acıya dayanamazve kayalıklardan aşağıyuvarlanarak orada can verir.Her iki sevgiliyi, can verdiklerikayalıklarda yan yana gömerler.Derler ki, her bahar iki mezarAlçak KöprüKünç Köprüüzerinde iki gül bitermiş, tam birbirlerine kavuşmak üzereyken,mezarların ortasında bir karaçalıpeydah olur, iki gülün kavuşmalarınıengellermiş.Efsaneden yola çıkarak sevgililergünü” nün; sevenleri öykününgeçtiği yerde bir araya getirip,günün anlamına uygun kutlanmasıçalışmaları sürdürülmektedir.Alçak KöprüRoma Dönemi’nde, AmasyaKalesi’nden karşı mahalleleregeçişi sağlamak amacıyla İris(Yeşilırmak) üzerinde inşa edilmiştir.Nehir yatağının yükselmesi sonucuköprü kemerlerinin aşağıdakalması nedeniyle sonrakidönemlerde üzerine ilaveler yapılmıştır.Çağlayan Köprü (İltekin Gazi)1076 yılında Danişmend emirlerindenİltekin Gazi tarafındanyaptırılmıştır. Köprü, 6 yuvarlakkemer üzerine oturtulmuş ve tamamıkesme taştan yapılmıştır.Künç KöprüSelçuklu Hükümdarı SultanMesud’un kızı Hundi Hatun tarafındanyaptırılmıştır.Beyazitpaşa ile Şamlar mahallelerinibirbirine bağlar.Üç büyük ayak üzerindeki genişkemer açıklığı en dikkat çekenözelliğidir.Alçak Köprü, Yalı Evleri22>23 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Tacın Gizemli Şehri: AMASYACamilerimizBurmalı Minare CamiiSelçuklu Sultanı II. GıyaseddinKeyhüsrev zamanında VezirFerruh ve kardeşi HaznedarYusuf tarafından 1237 - 1247tarihleri arasında yaptırılmıştır.1590’da deprem, 1602’de yangınsonucu hasar gören binaonarım görmüş, ahşap minaresikesme taştan burmalı olarak yapılmıştır.Ahşap minberi kitabelidir. “Mahkeme Camii” olarak dabilinmektedir.Gümüşlü CamiiGümüşlüzade Taceddin MahmudÇelebi tarafından, 1326’dakesme taştan yaptırılmıştır. Kareplan şemasına sahip olan eser,ahşap kubbe ile örtülüdür.Köprübaşı Camii SokağıBeyazidpaşa CamiiAmasya Emiri Beyazid Paşa tarafından1414 yılında yaptırılmıştır.Ters T plan şemasına sahipzaviyeli camilerdendir. Son cemaatmahallini çevreleyen mermerüzerindeki geometrik süslemeler,dikkat çekici özellikleriarasında yer almaktadır.Çilehane CamiiYakup Paşa tarafından 1413yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgenplana sahip eserin, beden duvarlarımoloz taştan inşa edilmişolup, zaviye ve tekke olarak kullanılmıştır.İçerisinde türbe, mescit,divanhane ve riyazet odalarımevcuttur.Çilehane CamiiYörgüçpaşa CamiiII. Murad’ın vezirlerinden YörgüçPaşa tarafından 1428 yılındayaptırılmıştır. Ters T planlı olaneserin, dış duvarları kesme taştandır.Giriş cephesi kemerlerinde kırmızı ve beyaz mermergeçmeler, yapının görünümüneayrı bir güzellik katmıştır.Abide Hatun Camii24>25 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Sultan II. Beyazid KülliyesiSultan Bayezit CamiiSultan II. Beyazid adına 1486’daAmasya Valisi Şehzade Ahmedtarafından; cami, medrese, imaret,şadırvan ve çeşmeden müteşekkil külliye olarak yaptırılmıştır.Caminin mimarı Şemseddin Ahmed’dir.İki büyük kubbe ile örtülüolan caminin mihrap, minberŞirvanlı İsmail Türbesive taç kapısı beyaz mermerdenözenli bir biçimde yapılmıştır.Eser, Osmanlı mimarisinin karakteristikyapıları arasında yeralmaktadır. Pencere kapaklarınınahşap kanatları 15. yüzyılkündekari sanatının en güzelörneklerindendir.Caminin batısında, U planlı, revaklı,açık avlulu, 18 küçük odasıbulunan medresesi, doğusundaL planlı imareti bulunmaktadır.Mehmetpaşa CamiiAmasya EvleriKitabesine göre, Sultan II. Beyazid’invezirlerinden MehmetPaşa tarafından 1486’da yaptırılmıştır.Ters T planlıdır. Sademimarisinin mermerden, çoksanatlı biçimde işlenmiş minberi,mermer işçiliğinin en nadide örnekleriniyansıtmaktadır.


Tacın Gizemli Şehri: AMASYAHazeranlar KonağıHatuniye Camii’nin doğusundayer alan Yalı Evleri dizisindeki engüzel konaktır. 19. yüzyıl gelenekselsivil mimari örneklerindenbiridir. Defterdarlık görevindebulunan Hasan Talat Efendi tarafındankız kardeşi HazeranHanım adına 1872 yılında yaptırılmıştır.Konağın iki ayrı girişi vardır. Bunlardanbirisi sübyan mektebi ileevler arasında arnavut kaldırımlıdar yolun bulunduğu avlu kapısıdır.Saçak üzerine kiremit örtülü, bodrumkat ve haremlik mevcuttur.Avlunun batı köşesinde bina ilebütünleşmiş kazan ocağı dikkatçekicidir. Bu ocak farklı bir üslupla“hayat” denilen girişlerde değilavluda gerçekleştirilmiştir.Diğer bir giriş Hatuniye Camiiavlusu ile irtibatlıdır. Çift kanatlıselamlık kapısından alçaktavanlı bir mekâna girilir.Konağın planında, konakta bulunan11 oda Amasya’nın gelenekselevlerinin dekorasyonuörnek alınarak düzenlenmiş ve“Müze Ev” olarak ziyarete açılmıştır.Konağın bodrum katı, DevletGüzel Sanatlar Galeri Müdürlüğü’dür.Sayın ARO Dergi Okurları,Değerli Meslektaşlarım,Memleketine hayran bir Amasyalıolarak bu sayıda şehrimitanıtmak istedim. Bana bu yazınınhazırlanmasında, fotoğrafve kaynakların sağlanmasındayardımlarını esirgemeyen baştaAmasya Valiliği’nin değerliçalışanları ile Hamdi Yanık’a (ilbasın ve halkla ilişkiler müdürü)teşekkürü borç bilirim.ARO DERGÝ’ninbu sayýsýnýn basýmý için kesilen29 yetiþmiþ çam aðacýnýn yerineen az 100 tanefidan dikildiðinibiliyor muydunuz?28>29 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Mevlana Celaleddin-i Rumi,Mevlevilik ve SemaEsin Çelebi BAYRUARO’nun Ocak ayında organizeettiği konferans, ünlüTürk düşünürü MevlanaCelaleddin-i Rumi hazretlerinin22. kuşaktan torunu olanEsin Çelebi Bayru hanımefenditarafından birçok rehberve diğer meslek mensuplarınınkatılımıyla gerçekleşti.Konu ilginç ve önemli olduğuiçin herhangi bir gerekçeyleoturuma katılamayan arkadaşlarımızıda gözönüne alarakkonferans metnini sayınBayru’nun onayını da alarakburada yayımlamak istiyoruz.Buyrun…Yayın KuruluEsin Çelebi BAYRUEsin Çelebi BAYRU ve ARO Başkanı Hasan Uysal30>31 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


SoyağacıEsin Çelebi BAYRU ve ARO YönetimiMevlana adıSözlerime Mevlana MuhammedCelaleddin-i Rumi’nin ismindenbahsederek başlayacağım.Doğduğu zaman ailesi O’na MuhammedCelaleddin ismini koymuştur.“Mevlana”, “efendimiz” anlamındadır.“Rumi”, “Diyar-ı Rum” yani“Anadolu” demektir. Mevlana’nınyaşadığı yeri belirtmektedir.Özetle ifade edecek olursak,“Mevlana” ve “Rumi” sözcükleri,Celaleddin ismine sonradan ilaveedilmişlerdir.Hazreti Mevlana Celaleddin, 30 Eylül 1207 tarihinde Türk boylarının yaşadığı Horasan’ın Belh kentindedünyaya gelmiştir.Belh kenti, günümüzde Afganistan sınırları içinde kalmıştır.Mevlana’nın annesi, Belh emiri Rükneddin’in kızı Mümüne Hatun, babası “Sultan-ul ulema” (bilginler sultanı) olarak anılan Bahaeddin Veled’dir.


Mevlana Celaleddin-i RumiAnadolu’yageliş nedeniMevlana Celaleddin-i Rumi, Göç YoluO devrin filozoflarından FahreddinRazi ile fikir ayrılıkları veMoğol istilasının yaklaşıyor olmasıgibi nedenler, BahaeddinVeled ailesinin yakınları ile birlikteBelh’ten batıya göç etmelerineneden olmuştur.Bu göç, Bağdat, Mekke, Medine,Şam, Malatya, Erzincan veKaraman’da bir süre kaldıktansonra Konya’da 3 Mayıs 1228tarihinde sona ermiştir. Mevlanave yakınları, Konya’ya Selçuklusultanı 1. Alaaddin Keykubat’ındaveti üzerine gitmişlerdir.KısacayaşamıKaraman’da bulunduğu dönemdeGevher Banu ile evlenenMevlana Celaleddin Rumi’ninSultan Veled ve Sultan Alaaddinadlarını taşıyan iki oğlu olmuştur.Birinci karısı Gevher Banu’nunölümünün ardından bu kez KerraHatun ile evlenmiş ve bu evliliğindende Muzaffereddin Emir AlimÇelebi ve Melike Hatun isimli ikiçocuğu daha olmuştur.Hazreti Mevlana, öğrenim hayatınaçok küçük yaşlarda ikenbabasının derslerine devamederek, Allah yolunda hakikatlerive sırları bulmaya çalışmış,Türkçe’nin yanısıra Arapça,Farsça, Halk Rumcası, Eski Yunancadillerini öğrenmiştir.İslam dini ile birlikte diğer dinleride incelemiş, tarihten, tıp ilminekadar pek çok alanda bilgiyiöncelikle babasından, sonra daSeyyid Burhaneddin Tirmizi’denve o devrin diğer kıymetli alimlerindenalmıştır. Edindiği bubilgileri medreselerde yüzlerceöğrenciye aktarmıştır.Şems-i Tebriziile karşılaşmasıBu sırada Şems-i Tebrizi, ulaştığımanevi makama kanaat etmeyip,ruhen anlaşacağı bir hakdostu, kendi mertebesine uygunbir sohbet arkadaşı aramaktadır.Hazreti Mevlana ile önceŞam’da sonra Konya’da karşılaşırlar.Allah aşığı olan bu ikiveli, bir araya geldiklerinde ilahisohbetlere dalarlar ve nice ulumertebelere ulaşırlar.Vaktinin çoğunu manevi dostuŞems-i Tebrizi ile sohbet edip,şiirler okuyup, sema ederekHz. Şems-i Tebrizi’nin Konya’daBulunan Türbesi“Divan-ı Kebir” den bir sayfageçirmeye başlayan Hazret-iMevlana’yı medresedeki öğrencilerikıskanırlar. Şems-i Tebrizihakkında ileri geri konuşmayabaşlarlar. Şems bu sözlerdençok incinir ve Konya’dan Şam’agider.Hazreti Mevlana bu ayrılığa çoküzülür. Bütün dostları ile ilgisinikesip, bir köşeye çekilir veDivan-ı Kebir’de okuduğumuzpek çok şiiri söyler. Bu olayaneden olanlar, kendisinden özürdilerler. Hazreti Mevlana’nın oğluSultan Veled başkanlığındaki kafileŞam’a gidip, Şems-i Tebrizi’yigeri getirirler. Fakat kıskançlıkyeniden başlar ve Şems ansızınortadan kaybolur. MezarıKonya’da olsa da şehri terk mietti, yoksa öldürüldü mü sorularıgünümüze kadar cevapsız kalmıştır.Hazreti Mevlana, can dostuŞems-i Tebrizi’nin ayrılığı ile yenibir döneme girer. Önce ŞeyhSalahaddin Zerkubi’yi, onun vefatındansonra da talebelerindenÇelebi Hüsameddin’i kendi adınaders vermeleri için görevlendirir.“32>33 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Hz. Şems-i Tebrizi’nin Konya’daBulunan Türbesi“Canım sağ oldukça Kuran’ınkölesiyim ben.Seçilmiş Muhammed’in yolununtoprağıyım ben.Kim, bundan başka bir söz nakledersebendenOndan da şikayetçiyim, o sözdende şikayetçiyim ben.”Hazreti Mevlana’nın bu sözlerindende çok net bir biçimde anlaşıldığıgibi Mevlana hazretleri,Hazreti Muhammed’in gösterdiğiyolda Allah’a yönelmiş, O’nunemirlerine uymuş, İslami esaslariçinde söylemiş ve yaşamıştır.Dine sonradan giren yobaz düşüncelerdenhep şikayetçi olmuştur.Eserleriİlk onsekiz beyitini HazretiMevlana’nın yazdığı daha sonrada O’nun söyleyip talebesi HüsameddinÇelebi’nin kaleme aldığıMesnevi’den başka Divan-ıKebir, Fih-i Ma Fih, Mecalis-iSeba ve Mektubat adlı eserleribulunmaktadır. O devirdeSelçuklu devletinin resmi dili veedebiyat dili Farsça, ticaret diliArapça olduğu için Hazreti Mevlanaeserlerini Farsça yazmıştır.Günümüzde eserlerinin tümüTürkçe’ye çevrilmiş durumdadırlar.ÖlümüHazreti Mevlana, 17 Aralık 1273günü ansızın hastalanır, hemenarkasından da Allah’a ve sevgilipeygamberine kavuşur. Ayrılığınsona erdiği bu geceye Mevleviler,“Şeb-i Arus” yani “Düğüngecesi” derler.Çok kalabalık olan cenazesineher dinden insan kendi dualarınıederek katılmışlardır.ÖğütlerŞimdi de hayatını kısaca özetlemeyeçalıştığım Hazreti MevlanaCelaleddin Rumi’nin manevi vedünyevi görüşlerine örnek olacağınainandığım oğlu BahaeddinVeled’in öğütlerini aktarmak istiyorumsizlere.Bahaeddin!Eğer daima cennete olmak istersen,Herkesle dost ol, hiç kimseninkinini yüreğinde tutma,Fazla bir şey isteme ve hiç kimsedenfazla olma!Melhem ve mum gibi ol! İğne gibiolma!Eğer hiç kimseden sana kötülükgelmesini istemiyorsan,Kötü söyleyici, kötü öğretici, kötüdüşünceli olma!Çünkü bir adamı dostlukla anarsan,daima sevinç içinde olursun.İşte o sevinç cennetin ta kendisidir.Eğer bir kimseyi düşmanlıkllaanarsan, daima üzüntü içindeolursun.İşte bu dert cehennemin ta kendisidir.Dostlarını andığın vakit,Gönül bahçen, dikenler ve yılanlarladolar;Canın sıkılır, içine pejmürdelikgelir.Bütün peygamberler ve velilerböyle yaptılar,içlerindeki karakteri dışarı vurdular.Halk onların bu güzel huyunamağlup olup tutuldu,Hepsi gönül hoşluğu ile onlarınümmeti ve müridi oldular.Hazreti Mevlana(Ahmed Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri,II, sayfa 213, 214)Mevlana Celaleddin-i RumiHz. Mevlana Türbesi


Semazenin kıyafetine gelince,nefsinin mezartaşını başındaki“sikke”si, nefsinin kefenininüstündeki “tennure”si, nefsininmezarını ise, giymiş olduğu“hırka” sı temsil eder.Günümüzde sema töreni MustafaItri Efendi’nin (ölümü 1712)Peygamber efendimizi öven Nat-ıŞerif’i ile başlar. Allah’ın kainatı(evreni) yaratışındaki “OL” emrinisembolize eden kudüm sesininardından ilahi nefes olan ney sesiduyulur. Artık kainat oluşmuş vecan bulmuştur. Şeyh efendininönderliğindeki semazenler, semahaneninetrafında dairevi biryol izleyerek yürürler. Her bir daireninilk yarısı maddi dünyayı,ikinci yarısı manevi dünyayı sembolizeeder. Sultan Veled devridenen bu üç devir manevi biryolculuğa hazırlanıştır.Semazen, semaya başlarken,nefis sembolü olan hırkasını çıkartırve manevi bir temizliğeadım atmış olur. Semazenin kollarınıbağlı olarak duruşu Allah’ınbirliğini, tam bir teslimiyeti ifadeeder. Semazen şeyhinden izinalarak semaya başlar. Yani semazenşeyhinin elini öper, şeyhefendi de semazenin başını öpereksema için ona izin vermişolur. Semazen kollarını iki yanaaçarak sağdan sola dönerken,adeta kainatı bütün kalbiyle kucaklargibidir. Gökyüzüne dönükolan sağ eli ile Hak’tan aldığınıŞeb-i Aruz Töreniyeryüzüne dönük olan sol eli ilehalka dağıtır. Dört selam olansemanın ilk iki selamı nefsin temizlenerekderece kazanmasını,üçüncü selam arınmış bir ruhlaAllah ile bir olmayı, dördüncü selamasıl yaratılış nedenimiz olankulluğa geri dönüşü anlatır.Dördüncü selama şeyh efendi dekatılır. Bu da bir yolda ilerlerken mutlakabir rehbere ihtiyaç olduğunuanlatır. Tören, Kuran-ı Kerim tilavetive okunan bir dua ile son bulur.Bir sema töreninden sonra semazende, töreni izleyen de Yaradan’ınabiraz daha yaklaşır,O’na olan aşkı kuvvetlenir, arınır,tertemiz bir biçimde mutlu ve huzurlubir ruha kavuşur.Sema ayin-i şerifi babam CelaleddinBakır Çelebi’nin de belirttiğigibi şöyle özetlenebilir.“Sema, kulun hakikate yönelipakılla, aşkla yücelip, nefsiniterk ederek, Hak’ta yok oluşuve olgunluğa ermiş, kamil birinsan olarak tekrar kulluğadönüşüdür.”Muhterem dostlar,Yurdumuzda tekkelerin kapatılmakararı alınmadan önce KonyaMakam Çelebisi, Türkiye Cumhuriyeti1. Meclis Reis (başkan) vekilibabamın büyükbabası AbdülhalimÇelebi’ye Mustafa KemalAtatürk’ün Mevlevilik hakkındasöyledikleri aynen şöyle:“Siz Mevleviler asırlardır cehaletle,yobazlıkla mücadele ettiniz.İrfanla ilme ve sanata katkıda bulundunuz.İnkılapta istisnai (ayrıcalıklı)bir muamele yapmamak


Mevlana Celaleddin-i RumiAtatürk ve Abdülhalim Çelebi, Ankara’daAtatürk ve Abdülhalim Çelebi, Konya’daiçin Mevlevi tekkelerini “Teka’yave zeva’ya kanunu” içinde mütalaaetmek (ele alıp değerlendirmek)mecburiyetindeyiz. AncakHazreti Mevlana’nın düşüncelerive ilmi ebediyyen yaşayacaktır.Hatta istikbalde daha köklü birşekilde zuhur edecektir inancındayım.”Bugün dünyanın hemen hemenher yerinde Mevleviliğe gösterilenilgi Sevgili Atatürk’ün busözlerinin doğruluğunu ortayakoymaktadır.Bu sözlerin ışığında kurmuşolduğumuz ve başkanlığını erkekkardeşim Faruk HemdemÇelebi’nin üstlendiği, benimbaşkan vekili olduğum UluslararasıMevlana Vakfı’nın titiz birçalışma ile hazırlamış olduğuiki önemli projeden bahsetmekisterim. Her iki proje de öncelikleTürkiye Cumhuriyeti KültürBakanlığı’mıza sunulmuştur. Bakanlığımızve Vakfımızın işbirliğiile UNESCO’ya gönderilenprojeler, içerikleri ve hazırlanışşekilleri ile beğeni kazanmış vekabul edilmişlerdir.Projelerin birincisi, “Sema veMevlevi müziğinin korunmaaltına alınması” idi. Bu işin ehliolan çok kıymetli dostlarımızın,hocalarımızın üstün çalışmalarıile proje hazırlandı, gereklimercilere sunuldu ve kabuledildi. Sema ve Mevlevi müziği“İnsanlığın korunması gerekensoyut kültür mimrası” kapsamınaalındı.İkinci proje, Hazreti Mevlana’nın800. doğum yıldönümü dolayısıyla“2007 yılının dünyadaMevlana Celaleddin-i Rumiyılı ilan edilmesi” idi. Onun dakabul edilmesi neticesinde 2007yılında Hazreti Mevlana çeşitlietkinliklerle bütün dünyada anılmışoldu.Vakfımız, yaptığı bu çalışmalarsayesinde UNESCO tarafındanMevlevilik konusunda dünyacakabul edilmiş tek vakıf olarak ilanedilmiş oldu.Ayrıca, 2010 İstanbul KültürBaşkenti Projesi kapsamındaHaziran ayından başlayıp Aralıkayı sonuna kadar YenikapıMevlevihanesi’nde ayda birkonser, konuya ilişkin bir sohbetve her Pazar sema ayini gerçekleştirildi.Yurt içinde ve yurt dışında HazretiMevlana’ya ilgi duyan veMevleviliği benimseyen pek çokinsan ile karşılaşıyoruz. Doğruyusöylemek gerekirse, yurt dışındaolanların çoğu bu konuda dahabilgili. Kimi okuduğu bir şiirin,kimi dinlediği bir müziğin peşinedüşmüş, kimi Sema izlemiş, kimirüya görmüş meraklanmış, araştırmış,kaynak bulup okumuş vebilgilenmiş. Bir çoğu Mevlevilikyoluyla İslamiyete geçecek kadarileri götürmüş bilgisini. Bunlarıgörmekten mutlu oluyoruz.Bize miras kalan, kültürümüzünönemli bir bölümünü oluşturanMevlana ve Mevleviliğe sahipçıkmalı, onu her fırsatta okumalı,araştırmalı ve anlamaya çalışmalıyız.Günümüzün arayış içinde olaninsanına Mevlana hazretlerininsöylediği şu öğüt ile konuşmamıbitirmek istiyorum.Bir can var canında o canı ara,Beden dağındaki gizli mücevheriara,Ey yürüyüp giden dost, bütüngücünle ara,Aradığını dışarda değil, kendiiçinde ara.Beden dağındaki gizli mücevherikendi içinizde arayın.36>37 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Yapýlcanlar Turistik TesisleriÝpekyolu Üzerindeki Eviniz...Yapýlcanlar Turistik TesisleriKonya Yolu 20. km 68100 AKSARAYTel: 0382 212 68 90 - 0382 238 43 <strong>04</strong> - Faks: 0382 212 22 26 - 0382 238 43 06www.yapilcanlargrup.com / e-posta: yapilcanlargrubu@hotmail.com


Türk Şiirinden Üç Şair III. BölümMehmet ULUSOY, RehberToplumcu GerçekçilerRıfat ILGAZToplumcu-gerçekçi ozanlar bölümündeson olarak öğretmen şairlerimizdenRıfat Ilgaz’ı tanıtmakistiyorum.Ozan Kastamonu’nun ilçesiCide’de 1911 yılında doğmuştur.Babasının ölümü üzerine lisedenayrılıp yatılı muallim mektebinebaşlamıştır.1939 yılında KaragümrükOrtaokulu’na Türkçe öğretmeniolarak atanmış, aynı yıl İstanbulÜniversitesi’nde Felsefe öğreniminebaşlamıştır. Bu süreçte RıfatIlgaz çeşitli dergilerde yazılar yazmave edebiyat dünyasının önemlişahsiyetleriyle (kişilikleriyle) tanışıpçalışma olanağı bulmuştur.1946’da Sabahattin Ali ve AzizNesin ile “Gerçek” gazetesini aynıyıl “Yığın” dergisini çıkarmıştır.Dönemin en ünlü politik-mizahdergisi “Markopaşa”nın yazar kadrosunagirmiştir.Sıkça adı değişen ve toplatılan buderginin sorumlu müdürlüğünü deüstlenmiştir. Ardından yeniden öğretmenliğedönmüş ve bir dönemYozgat Boğazlıyan’da öğretmenlikyapmıştır.1950’lerde gazetecilik yapan ozanIlgaz, Tan gazetesinde ve nihayet(en ünlü eseri olan HababamSınıfı’nı yayımlayacağı) Dolmuşdergisinde çalışmıştır.Yazılarını çoğu kez başka isimlerve takma adlarla sürdürmüştür.1961 Anayasası’nın nispi özgürlükçüyapısından faydalanan ozanbu tarihten itibaren özgürce kendiadını eserlerinin yanına yazmayabaşlamıştır.Bu tarihe kadar çok sayıda eseriyasaklanmış veya açılan davalardançekinmesi sonucu nam-ı müstearkullanmak zorunda kalmıştır.(ne hazindir ki Hababam Sınıfıbile takma isimle yayımlanmıştır).1970’lere kadar gazetecilikle uğraşanozan, daha sonra kendi yayınevinikurarak, kitaplarını oradayayımlamıştır.74’te emekli olup Cide’ye dönenozan, 12 Eylül dönemindesebepsiz yere sorgulanmış vegözaltına alınmıştır. Burada unutulanadamcağızın nerdeyse 70yaşında oluşudur.Bundan sonra ölümüne kadaroğlu ile İstanbul’da yaşamış vesanatçı-aydın duyarlılığını kanıtlarcasına,7 Temmuz 1993 günüvefat etmiştir.Ömrü boyunca nice sıkıntılaragöğüs geren Rıfat Ilgaz’ın duygudolu ve duyarlı yüreciği Sivas katliamınadayanamamıştır...Nazım HikmetRıfat IlgazAhmed Arif


Aydın mısın?Kilim gibi dokumada mutsuzluğuGidip gelen kara kuşlar havadaSaflar tutulmuş top sesleri gerilerdenTabanında depremi kara güllelerinDuymuyor musun?Kaldır başını kan uykulardanBöyle yürek böyle atardamarAtmaz olsunSes ol ışık ol yumruk olKarayeller başına indirmedençatınıSel suları bastığın toprağı dönümdönümAlıp götürmeden büyük denizlereÇabuk ol.Tam çağı ise başlamanın doğangünleBul içine tükürdüğün kitaplarıyenidenHer satırında buram buram alınteriHer sayfası günlük güneşlikUtanma suçun tümü senin değilYırt otuzunda aldığın diplomayıAlfabelik çocuk olYollar kesilmiş alanlar sarılmışTel örgüler çevirmiş yöreniFırıl fırıl alıcı kuşlar tependeBenden geçti mi demek istiyorsunAç iki kolunu iki yanınaKorkuluk ol!OğlumaBen de düşkündüm oyuna,Ben de kumları avuçlarKazardım tırnaklarımla toprağı,O zaman da çocuklar oynardı,Ama benzemiyor bütün oyunlarımız,Gezdirdim ceplerimde şıkır şıkırDeniz kokulu tasları,En güzellerini topladımMidye kabuklarının.Saldım bahar rüzgârınaUçurtmaların en süslüsünü.Ne kurulunca koşan tramvaylarımvardı,Ne çekince giden develerim.Balıklarımızı tanırdım,Adlarını bilirdim kuşların;Seçerdim düdüğündenLimanımıza uğrayan vapurları.Bilirdim yanık yüzlü kaptanlarımıDenizkızı’nın Selametçin;Ben de ayırırdım onlar kadarPoyrazı karayelden.Gemiler tanıdım, çift direkli,Tutmazsa rüzgârıAçıklarımızda volta vuran gemiler,Kızardım, limanımızı hiçe sayanPaketlere Nemselere;Dalar da silinen dumanlarınaDüşünürdüm uzak limanları,Uzak limanların çocuklarını.Senin de var ufak tefekKendine göre bildiklerin;Çeşitli oyuncakların yoksa daBir saniye de tren yapacakkadarKibrit kutularını,Tecrüben var benden fazla.Benden üstünsün kuskusuz,Sigaradan top,Kutusundan tank,Kâğıtlarından uçak yapmada!Sen GidinceSen gidiyorsun ya işine yetişmekiçinsaçlarını, gözlerini, ellerinineyin varsa toplayıp gidiyorsunyaher seferinde bir şey unutuyorsunsıcaktermometrede yükselen çizgikim bilir nerelerde soğuyorsunsenin gözbebeklerin var yakadın kadın güleninsan insan bakan gözbebeklerinbeni tutsa tutsa gözlerin tutarayaktabeni yıksa yıksa gözlerin yerlebir ederne gelirse onlardan gelir banaçalışma gücü yaşama direncimutluluk gibi kazanılması zormutluluk gibi yitirilmesi kolaybir açarsın ki mutluyumbir kaparsın ki her şey elimdengitmiş.<strong>Antalya</strong>’nýndünyadaki en fazlamavi bayrak ödüllüplaj ve marinayasahipþehirler içinde1. sýrada bulunduðunubiliyor muydunuz?


Bilsem kiBu ayaklar benden hesap soracak,Bir düşüncenin peşinden dolaştırdımsokak sokak ,Bu baş, bu eğilmez baş da öyleBazı sarhoş, bazı yorgunHer zaman bir yastığa hasret!Bu ciğer de hesap soracak,Esirgedim, güneşini, havasınıBu ağız bu dişler, bu mide...Ne ikram edebilirim ki bol kesedenBu bilekler de hesap soracak,Göz yumdum çektikleri eziyete.Bilsem ki kimsenin parmağı yokBu sürüp giden işkencede;Kılım bile kıpırdamadan birsabahÇekerdim darağacına çekerdimkendimiBilsem ki suç bende!..Uyusun da BüyüsünTüketme nefesini, maviş kızım,Bildiğin Türkçe kıt gelir masallarıma.Sözden sazdan anlamazsın,Kuştan, yapraktan haberin yok.Biz yaşlılar neler de bilmeyiz,Hele sen belle dilimizi.Biliriz de güzel güzel laf etmesini,Çekiniriz konuşmaktan;Yazmasını bilir, yazamayız,Üzme beni yum gözlerini,Uyutacak ninnilerim yok.Türküler mi istersin benden,Bağrı yanık memleket türküleri,Ne arasın bizde o sesIslıkla söylenirKaçak şarkılar mı istersin;Bunlar size gelmezUykusunu kaçırır çocukların.Sana hazır ninniler söylesemBahçeye kurdum desem salıncak,İnanır mısın?Ne bahçe var, ne de beşik...Bir arabacık da mı istemezdi şuasfalt?Yorganın, yatağın iğreti,Doğdun doğalı, ne oyun gördün,Ne oyuncak!Uyu benim maviş kızım.Dem geçecek, devran geçecek,Keloğlan murada erecek,Sökülecek Has bahçenin çitleriAğlayan nar gülecek!Bir sonraki sayımızda buluşmadileğiyle…Şiirle kalın… Sağlıcakla kalın.Kaynakça1. Büyük Türk Şiiri Antolojisi (2 Cilt)Modern Türk Şiirinin İki Yüzyılı 19. Yüzyıldan1950’lere 1950’lerden 2000’lereAtaol Behramoğlu Sosyal Yayınlar.2. Hasretinden Prangalar Eskittim MetisYayınevi 40.Yıl Özel Basımı, 20073. Nazım Hikmet Bütün Şiirleri (2007)Yapı KrediYayınları 12. Bası Şubat 20094. Uluslararası Sosyal Araştırmalar DergisiKış 2010 Sayısı 5. 4. CumhuriyetDönemi Türk Edebiyatında Şiir AnadoluÜniversitesi Yayınları.Dünya Turizm Örgütüverilerine göre<strong>Antalya</strong>’nýn 2010yýlýnda10,<strong>04</strong> milyon kiþi ileen çok ziyaretçi aðýrlayandünyanýn 3. þehriolduðunubiliyor muydunuz?


Bu Toprağın Yetiştirdikleri:ApolloniusTuncay NEYİŞÇİ, Öğretim ÜyesiOrmanlar ve KentlerTıpkı bir ormanın sadece ağaçlarve kuşlardan oluşmadığı gibikentler de sadece binalar ve insanlardan oluşmaz.Her ikisi de kendilerini var edensayısız bileşenin toplamından çokdaha fazlasını içerir, çok dahafazlasını ifade eder.Apollonius,<strong>Antalya</strong>, AtatürkGiriş ve Sonuç NiyetineSoyadı bizzat Atatürk tarafındanverilmiş ve Türk Dil Kurumu Başyazmanlığınaatanmış olan AgopDilaçar (soyadına dikkat) 1971yılında Türk Dil Kurumu tarafındanikinci baskısı yapılan bir geometrikitabına yazdığı önsözde;“Bu kitabı Atatürk, ölümündenbir buçuk yıl kadar önce, III.Türk Dil Kurultayı’ndan hemensonra 1936-1937 yılı kış aylarındaDolmabahçe Sarayı’ndakendi eliyle yazmıştır.”ifadesini kullanır. Atatürk ve geometri.Atatürk’ün pek az bilinenbu ilgisinin köklü bir nedeni olmalı.Yine Dilaçar’a göre, 44 sayfalık bukitabın yazılış nedeni Atatürk’ünTürkçe matematik terimlerini üreterekdilimize kazandırma isteğiolarak ileri sürülüyor.Aşağıda bazı örnekleri verilen,Osmanlıca kelimelere karşılıkAtatürk’ün önerdiği kelimelerDilaçar’ı doğrulamaktadır.Bu ilgi ve isteğin kökü çok dahaderinlerde, bir nedeni olmalı!dılıfaraziyehattı munassıfkuturkaviskaidekaim zaviyelimüsellesmekanmuhit-i dairemümasmustatilmuhammesmecmumahrutmüselles-imütesaviyü’ssakeynmurabbamuhitnispetsatıhşakulizaviyekenarvarsayıaçıortayçapyaytaban,dikeyüçgenuzayçemberteğetdikdörtgenbeşgentoplamkoniikizkenarüçgenkare,çevreoranyüzeydüşeyaçıOrmanı ya da içinde yaşadığımızkenti tanımak, anlayabilmekve de sevebilmekonları oluşturan bileşenlerintoplamından fazlasını bilmeyi,anlamayı gerekli kılar.Ormana verilecek zararı kesilecekağaç sayısı ile eşdeğer haleindirgememiz, üzerinde ağaç yokdiye bir alanın orman niteliğini yitirmişolduğunu ileri sürmemiz, tümbiyolojik ve ekolojik zenginliğinekarşın makilik alanları ormandansaymayışımız ile kentleri cadde,sokak, bina yığını olarak algılayıprüzgarı, kuşu, ağacı dışlayışımız,kentleri bir ortak yaşama alanı olarakdeğil rant alanı olarak görüşümüzarasında aslında bir fark yok.Ormanı ne kadar biliyor ve tanıyorsakiçinde yaşamakta olduğumuzve olacağımız kentlerimizi de okadar biliyor ve tanıyoruz.Bilmek ve tanımak, sevme vesahip çıkmanın rahmidir.Bu bağlamda <strong>Antalya</strong>’yı ne kadarbiliyor, tanıyor, seviyor ve sahipçıkıyoruz?Örneğin, MÖ 262 yılında Perge’dedoğan ve bu nedenle PergeliApollonius olarak bilinen ünlügeometrici size tanıdık geliyor mu?42>43 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Pergeli ApolloniusKoni Kesitleri: Çember, Elips, Parabol, HiperbolAy’da bir <strong>Antalya</strong>lıKoni kesitleriyle ilgili çalışmalarınedeniyle “Geometrinin altınçağının son temsilcisi” olarakünlenen Pergeli Apollonius yaşadığıdönemde <strong>Antalya</strong> (Attelia),ünlü Bergama Kralı II. Attalos tarafındanhenüz kurulmamış olduğundan<strong>Antalya</strong>lı Apollonius, yanihemşehrimiz Apollonius olarak dakabul edilebilir.Mısır’ın İskenderiye kentine giderek,Öklid’ten sonra gelen matematikçilerdendersler alan, birara Bergama’ya uzanıp oradamatematikçi Odemus ve BergamaKralı I. Attalos ile bilimselçalışmalarda bulunan ve MÖ 190yılında İskenderiye’de yaşamınıyitiren hemşehrimizin ölümündenyaklaşık 2200 yıl sonra da kendindensöz ettirebiliyor olması sonderece önemli.Matematik dünyası analitik geometriözelliklerinin hemen hementamamını hemşehrimiz Apollonius’aborçludur.Dairesel tabanlı ve tepesininher iki tarafından sonsuza kadaruzatılmış bir koninin bir düzlemlekesilmesi durumunda, eğitimimizinbelirli aşamalarında hepimizincanını sıkmış olan, eğri, doğru,çember, hiperbol, elips veyaparabol elde edileceğini ilk kezApollonius göstermiştir.Merminin yörünge denkleminin birparabol olacağını da Apolloniushesaplamıştır. Apollonius çalıştığıbu konu üzerinde “Koniler” (Conics)adlı sekiz ciltlik bir eser kaleme almıştır.İlk dört cilt yazılmış oldukları orijinaldildeki kopyalarıyla günümüzekadar korunabilmiştir.Hemşahrimiz Apollonius’un <strong>Antalya</strong>’nınkurucusu II. Attalos’un büyükbabası I. Attalos’a ithaf ettiğison dört cildin ilk üçü ise ancakArapça çevirileriyle günümüzekadar gelebilmiştir.Son cilt ya yazılmamıştır ya dakayıptır. İlk yedi cildin İbnil Heysemtarafından Arapçaya tercümeedilmiş el yazmaları halenSüleymaniye Kütüphanesi’ndekorunmaktadır.Pergel ve cetvel yardımıyla üççembere teğet çizme, Apolloniusproblemi olarak bilinir.Ayrıca Apollonius π (pi) sayısıkonusunda Arşimet’in hesaplamalarındançok daha uygunbir hesaplama yöntemi de geliştirmiştir.Abartmadan ve “MatematiğinAydınlık Dünyası” adlı kitabınyazarı Sayın Sinan Sertöz’ün ifadesiyle,insanlığın uzay macerasıPergeli Apollonius hemşerimizinyukarıda sözü edilen çalışmalarıylabaşlamıştır.Bu çalışmalar, kendinden yaklaşık1800 yıl sonra yaşamış olanKepler’in 1605 yılında açıkladığıgezegenlerin hareketi yasasınailham vermiş, temelini oluşturmuştur.Kepler, gezegenlerin hareketleriyleilgili çalışmaları sırasındaMars’ın yörüngesini incelerken“bütün gezegenler, odaklarındanbirinde Güneş’in bulunduğuelips biçimli yörüngeler üzerindehareket eder” biçimindeformüle ettiği ve kendi adıylaanılan ilk yasayı oluşturmuştur.Kepler’in bulguları gezegenler sistemiyleilgili kuvvet ve çekim yasalarınınsaptanmasını olası kılarakdünyayı evrenin merkezi olmaktançıkaran Kopernik’in kuramını desteklemiş,haklı çıkarmıştır.Diğer yandan, kuramın tam olarakyerine oturması için önceliklesistem olasılığının gözlem yoluile doğrulanması da gerekmiştir.Bu konu üzerinde çalışan Galile,gezegenlerin hızları ile güneşeolan uzaklıkları arasındaki ilişkileriinceleyerek, yer çekimi yasalarınıbelirlemeye çalışmıştır.


Bu Toprağın Yetiştirdikleri: ApolloniusEğer hemşehrimiz Apollonius veonun çalışmalarından etkilenenKepler, Kopernik ve Galile gibigeometriciler, astronomlar olmasaydı,Newton çekim yasalarınıbelki de hiç bulamayacaktı.Yani, Kepler’in gezegenlerin yörüngelerihakkındaki ince ve ustalıklıhesaplamaları, Newton’unçekim yasalarına kadar uzanançetin bir bilimsel sürecin ilhamınıvermiş, alt yapısını oluşturmuştur.Aya bir Türk astronot göndermekonusundaki bastırılmış özlemimizgeçenlerde Sayın Cumhurbaşkanımıztarafından, bir ricabiçiminde de olsa, dile getirilmişti.Farkında olmasak da, ay ile ilgili çalışmalarda yapmış olan hemşerimizApollonius’un adı onun çalışmalarındanyararlanmış, kadirşinas kişi vekurumlar tarafından ay üzerindekikraterlerden birine verilmiştir.Bir başka anlatımla hemşerimizApollonius’un adı dünya sınırlarınıaşıp Ay’a kadar ulaşmış. Bize ulaşamamışolması ne denli düşündürücüve hüzün verici, değil mi?Yaşanılan kente ya da ülkeyeo kentin ya da ülkenin değerlerieklemlenemediğinde kentlerkent, ülkeler ülke olmaktanuzaklaşır, ev sahibi, yurt sahibiolma kararlılığının yerini“kiracı” vurdumduymazlığı alır.Olağanüstü yetenek ve yaratıcıgüce sahip, dahi geometrici hemşerimizApollonius bazı gerçekleriyüzlerce yıl öncesinden sezmişve kendinden sonra gelenlerinhizmetine sunarak farklı bir dünyatasarımına yol açmıştır. Geçtiğimizyüzyılın olağanüstü yeteneğeve yaratıcı güce sahip, devletkurmuş, örnek olmuş bir liderinin,Atatürk’ün, son günlerinde, tıpkıhemşerimiz Apollonius gibi, kendielleriyle bir geometri kitabı yazmayakalkışması basit bir tesadüfolabilir mi?Dahiler arasındaki özel vekişisel iletişim aradan geçenbinlerce yıla karşın canlı kalabiliyor.Önderimiz Atatürkile hemşerimiz Apolloniusarasında bu tür bir ilişki olmalı.Aslında Apollonius sadece bir örnek,meraklısına daha nice Apollonius’larımızvar. Alın size hatırlatmababından birkaç örnek daha...<strong>Antalya</strong>’da İlkler“Dünya Kenti” Olarak Adlandırıp Dünya ÇapındakiDeğerlerini Bilmediğimiz, Görmezlikten Geldiğimiz <strong>Antalya</strong>Dünyanın En Büyük TravertenPlatosuDünyaca ünlü hemşehrimizApollonius’un doğduğu Pergekenti aslında dünyanın en büyüktraverten platosunun doğukenarında kurulmuştur. Acaba<strong>Antalya</strong>’da yaşayan kaç kişi dünyanınen büyük traverten platosuüzerinde yaşamakta olduğunu,kentin kimlik özelliklerinden biriolan yalıyarların (falezlerin) dabu platonun bir bileşeni olduğunubiliyordur? Döşemealtı platosu,Düden platosu ve bir tanesi dedeniz altında olmak üzere, basamakşeklinde üç ana terastanoluşan <strong>Antalya</strong> travertenlerininkapladığı alan 630 km 2 ‘yi aşmaktave ortalama kalınlığı 280 metreyibulmaktadır.Yalıyarlar da dahil bir milyon yılıaşkın bir sürede oluşan bu platotümüyle Kırkgöz kaynaklarının birarmağanıdır. Tıpkı bir çaydanlığınaltında biriken kireç tabakası gibi,<strong>Antalya</strong>’nın sıcak güneşinde buharlaşansuların içindeki kirecinyüzeyde çökelmesi sabır ve inatlabu yapıyı oluşturmuştur.Altı-üstü, güneyi-kuzeyiyle<strong>Antalya</strong> gerçek bir su veşelaleler kentidir.Dumanlı; Dünyanın Tek NoktadanÇıkan En Büyük KarstikSu KaynağıHazır su kaynaklarından söz açılmışkeniçinde yaşadığımız kentinyine pek bilinmeyen bir başkabüyüklüğü olan, Dumanlı karstiksu kaynağı konusuna değinmedengeçmek doğru olmaz. Kurakdönem sonundaki debisi 35,6 m 3 /saniye olarak ölçülmüş ve ortalamadebisi 50 m 3 /saniye olarakhesaplanmış Dumanlı, dünyanıntek noktadan çıkan en büyükkarstik su kaynağıdır. Manavgatçayının Akdeniz’e boşalttığı yıllıksu toplamının üçte birini tek başınasağlayan Dumanlı kaynağı,hiçbir çevreci ya da doğaseverindesteğini alıp protestosuna tanıkolamadan, 1982 yılında Oymapınarbaraj gölünün 120 m kalınlığındakisu tabakasının altınagömülmeye mahkûm olmuştur.Dumanlının resmi bile yok,bu suların 1/3’ü ondan geliyor (Manavgat Şelalesi)Asya Kıtası’nın Bilinen En Derin,En Gizemli Mağarası;Suluin (Gök, İncirli)Finike-Kaş karayolunun 2. km’-sinde yolun hemen üst kısmında44>45 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


deniz seviyesinden 18 m yükseklikte,Asya Kıtası’nın en derinve en gizemli mağarası olarakbilinen Suluin Mağarası bulunur.Bilenlerden bazıları bu mağarayı“İncirli” ya da “Gök” Mağara olarakda adlandırırlar.Suluin MağarasıWyoming Üniversitesi Jeoloji veJeofizik bölümü bilim insanı TodR. Kincaid ve Florida’dan JarrodJablonski ile Ankara SualtıAraştırmaları Grubu’ndan GökhanTüre, Zafer Kızılkaya, ve HakanGönendik’ten oluşan bir ekip 1995yılında mağarada incelemelerdebulunmuşlardır. Ekip batı-kuzeybatıyününde uzanan, ortalamaçapı 70 metreyi bulan oldukçabüyük bu mağarada 118 m derinliğekadar inmeyi başarmışve bunun tüm Akdeniz bölgesininbilinen en derin sualtımağarası olduğu saptamasınıyapmışlardır.Keşfedilmemiş bu gizemli mağaranındibinden kutsal Güllük(Solimos) dağının zirvelerine tırmanmanınzamanıdır.Antik Dünyanın En Büyük Nekropollerindenbiri Termessos’taTermessos’u daha çok Büyükİskender’in ele geçiremediğikent olarak biliriz de, deniz seviyesinden800-1000 m yüksekliktegeniş bir alana yayılan görkemlimezarlığını göz ardı ederiz. Belkide bu nedenle ziyaretçilere bilepek göstermeyiz. Antik kaynaklarHierapolis’i lahit, tümülüs, anıt mezargibi farklı yapıdaki sayıları ikibine yakın mezarıyla, en azındanAnadolu’nun en büyük nekropollerindenbiri olarak kaydederler.Sadece yüzey araştırmaları sonucuTermessos Nekropolü’nde dörtbinin üzerinde mezar (lahit, kaya,anıt, vb formlarda) bulunmuştur.Nekropol alanının çekiciliği vemezarların görkemi dışında bu,Hierapolis Nekropolü’nün iki katıbir büyüklüğü ifade eder. Bu işinyerel boyutu.Daha da ilginç olanı İtalya’da Necropolidella Banditaccia, TarquiniaNekropolleri’yle birlikte, çoğutümülüs biçimindeki 1000 mezarile Akdeniz Bölgesi’nin en büyükantik mezarlığı olarak tanıtıldığıgibi, UNESCO Dünya MirasıAlanı olarak da tescil ettirilmiştir.Termessos Nekropolü sadecemezar sayısı bakımından bunların4 katından daha büyüktür. Bu daküresel ya da bölgesel boyutu.Termesos Antik Kenti’nde 1998yılında gerçekleştirilen yüzeyaraştırması sırasında eşine enderrastlanan bir kadının sevgiliköpeği için yaptırdığı bir lahit mezarbulunmuştur. <strong>Antalya</strong> MüzesiLahitler Salonu’nda sergilen builginç mezarın üzerine, güçlükleokunabilen 11 satırlık şu dizelerkazınmıştır;”Rhodophe’nin mutluluğuydu oKuçu kuçu* diye çağırırlardı sevimliStephanos’u onunla oynayanlarBu mezar saklıyor içinde birdenbire ölümün alıp götürdüğünüKaybolup giden köpek Stephanos’unmezarı buAğladı ona Rhodophe ve bir insangibi gömdü onu”Bu boyutun adını da siz koyun.Tahtalı Dağı (Olimpos) ZirvesiEge Denizi çevresinde sayılarıyirmiyi bulan zirve Olimpos adıylaanılır. Hangisinin gerçek olduğubir spekülasyon konusu. ÇevresindeOlimpos adlı bir antik kentinve binlerce yıldan beri sönmedenyanan “Yanartaş”ın varlığı,en azından benim nezdimde,Tahtalı’yı ön plana çıkarıyor.Ancak söylemek istediğim, tepesinekondurulan bir gerçek“ucube”yi görmezlikten gelerekTahtalı’nın bir başka az ya da hiçbilinmeyen bir özelliğini görünürkılmak.Tahtalı Dağı’nın zirvesi, yuvarlakhesap, deniz seviyesinden2.400 m Batı Toros Dağları’nınen yüksek zirvesinden yaklaşık450 m daha alçak. Ancak zirveninizdüşümünün deniz kıyısınayatay uzaklığı sadece 10.000 m.Bir başka ifadeyle, deniz kıyısınadik ve yatay olarak 10.000 mmesafede 2.400 m yüksekliğeulaşılabilmektedir. Bu, benzeripek görülmeyen son derecedeözgün bir jeomorfolojik özelliktir.Biliyor muydunuz?Tahtalı (Olimpos) ZirvesiAlketas Anıt MezarıKöpek Stephanos’un Lahit MezarıAnadolu’nun ve Belki deAvrasya’nın Yaşayan En YaşlıCanlısı: Ambar Katran (sedir)Termessos Nekropolü’nde 2400-2500 yıl önce yaşamını kaybet-


Bu Toprağın Yetiştirdikleri: Apolloniusmiş hemşehrilerimizin mezarlarındansöz ettik. Beydağları’ndaAk Dağ kütlesinin Alakır Çayı’na(Akdeniz’e) bakan genel yamaçlarındakiDibek Ormanı’nda denizden1830 m yükseklikte bulunan26,2 m boyunda 2,40 m çapındakiyerel adıyla Ambar Katran (sedir,Cedrus libani) 2000 yıldır sürdürdüğüyaşam serüveni ile ülkemizinve belki de tüm Avrasya’nın enyaşlı yaşayan anıt ağacıdır.Milat ile Yaşıt Ambar Katran (Ambar Sedir)Meraklısına dipnot:Finike-Elmalı karayolu üzerindekiArikanda antik kenti, sedir tomruğuihracatı yapan tüccarlarınkurmuş oldukları bir kenttir. ElmalıÇamkuyuları ve Dokuzgöllermevkilerindeki Lübnan (biz bunaToros da diyebiliriz) sediri ormanlarıdünyanın en iyi durumdakiormanlarıdır.Uluburun Batığı; Dünyanın BilinenEn Eski Batığı1982 yılında Kaş ilçesinin 8,5 kmgüney doğusunda, Uluburun’un60 m açığında 45 m derinliktebir sünger dalgıcı tarafından3300 yıl önce batan Genç TunçDevri’ne tarihlenen bir ticaret gemisibatığı bulundu. 1984 yılındabaşlanılan çalışmaların ve on birsezon boyunca yapılan binlercedalışın sonucunda 15 metre boyundaolan ve Sedir ağacındanyani Ambar Katran’ın dedelerininkerestesinden yapılmış eşsiz birtekne ve 365 bakır külçe, 1 tonkalay külçe ve yüz testi içindereçineden oluşan yük gün ışığınaçıkarılmıştır. Gemideki malzemeyigenelde hammaddelerin oluşturmasınarağmen üretilmiş mallarda bulunmuştur. Sayıları yüz elliyiaşan, kobalt mavisi, turkuvaz velavanta renklerindeki yuvarlak,yassı ham cam külçelerinin, Suriye-Filistinkıyılarından geldiği düşünülmektedir.Bu külçeler bilinenen eski ve eksiksiz cam külçelerioluşturmaktadır.Bu olayda alışılmadık bir gelişmeolmuş ve Uluburun Batığı, 360 DereceTarih Araştırmaları ÇalışmaGrubu, Kaş Kaymakamlığı, KaşBelediyesi ve bölgede bulunandalış merkezlerinin ortak çalışmasıylayeniden yaşama döndürülmüştür.İnanılması güç de olsa,Tarih Araştırmaları Çalışma Grubuüyeleri ve tekne ustası HayrullahKes tarafından 40 günde yapılanve ‘’Uluburun III’’ adı verilen ahşapgemi, 29 Ekim 2006 tarihindedüzenlenen törenle, Kaş yakınlarındakiHidayet Koy mevkiindedeniz dibine indirilmiştir. UluburunBatığı National Geographic dergisitarafından 1987 yılında Kapakkonusu yapılarak dünyaya duyurulmuş,iç sayfalarda ise Prof. Dr.George Bass’ın geniş bir yazısıyer almıştır.Dünya Tarihinde Batırılan İlkUçak Gemisi; İngiliz Ben MyChree.Batıran: Türk Zabiti Mustafa ErtuğrulTarih: 11 Ocak 1917Yer: KaşKaynak: Ben Bir Türk Zabitiyim,Mustafa Aydemir2500 Yıldır Kırılamayan RekorYer: Aspendos, Köprüçay’ınAkdeniz’le buluştuğu nokta.Tarih: MÖ 467Olay: Yunan komutanın Pers orduve donanmasını önce denizdesonra da karada bozguna uğratarakaynı gün içinde çifte zaferkazanması.Kaynak: Turkey’s Southern Shores,George Bean.Yazar, rehber olduğu kadar ormanmühendisi de olduğundansözü ormancılıkla ilgili bir rekorlaUluburun Batığısonlandırmak niyetinde.<strong>Antalya</strong>’ya, sınırları içine sığdırdığı5 Milli Park (Güllük DağıTermessos, Köprülü Kanyon,Olympos Beydağları Sahil, AltınbeşikMağarası, Saklıkent-Muğla ile birlikte) ile de bir başkadünya rekorunun sahibidir.Bu liste uzatılabilir. Uzatmak iyi miolur, kötü mü bilemiyorum.Kimilerine göre hava alanı ile otelarasına mahkûm edilmiş 10 milyonturisti <strong>Antalya</strong>’ya getirmek debir rekor. Üstelik her yıl yenilenenbir rekor.Ama bu değerlere sahip olupda bunları hiç merak etmemiş,bunlardan hiç haberdar olmamışolmak da kırılması güç bir rekorolarak kabul edilebilir.Turistik tesislerinin hemen tamamınayabancı isimler vermede derekor kırmış olmamız yukarıdaözetlenmeye çalışılan rekorlardanbihaber oluşumuzun doğal bir sonucuolabilir mi?Ya da <strong>Antalya</strong> konusundaki düşüncelerimizde bu durumla ilişkilimidir dersiniz?46>47 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


ipekyolu tesisleriGünümüzün modern çizgileri ile birlikte,tarihin nazik dokusunu da içinde barýndýran Ýpekyolu,Konya'da misafirlerinizi aðýrlayabileceðiniz nezih bir ortam.Ankara Yolu Üzeri, Aksaray Yolu Kavþaðý No: 4 Karatay, KONYATel: 0332 346 45 33 - 0332 346 45 26 - Faks: 0332 346 45 27 - Hasan Güncü: 0532 675 97 58www.ipekyolutesisleri.com


Dağ Turizmiİsmet ÖZTÜRK, RehberVe Kapadokya’nınKraliçesi, ERCİYES...Ölümsüzlük Çiçeği…Derler ki bu çiçekte bir dünyavar. Bu çiçeğe dokunabilenecennet kapıları açılır,her dilediğine erebilir.‘’ERCİYES’te bir çiçek var.Erciyes’in ucunda açar. Koskocamanbir çiçektir bu. Saattensaate, zamandan zamana,günden geceye rengi değişir...Beyaza çalan bir bal rengi...Beyaza çalan bir yeşil, beyazaçalan bir mavi… Yapraklarınınarkasında gölgeler dolanır...Çiçek, güz bahçesindeErciyes’in katmerlenir… Buçiçek Lokman Hekim’den buyana orada. Erciyes’in ucundadurup durur… Kimse dokunamaz…Ejderha bu çiçeği bekler. İşigücü budur. Ejderha yirmi dörtsaatte ancak bir kere uyur, azıcıkuyur. Derler ki bu çiçektebir dünya var. Bu çiçeğe dokunabilenecennet kapıları açılır,her dilediğine erebilir.Bu çiçeğe dokunan bütün dertlerdenyunur arınır. Bu çiçeğedokunan hayat kazanır. Birrivayet ederler ki, bu çiçektentadan ölmezliğe erer… Bu çiçekyıllardır, asırlardır bilinir…Bu çiçeğe dokunmak tatmakiçin nice kimseler hayatlarınıvermişlerdir ama erişememişlerdir.Bu çiçek için LokmanHekim de gücünü sınamıştır.Erişmiş mi erişmemiş mi, bellideğil... Bu koskocaman çiçekkapanır da. Yağmurlu günlerdebüzülür, tortop olur. Yüzyıldabir tomurcuklanır. Tomurcuğuusul usul, gün gördükçe ışığıemer aralanır... Erciyes’tengelen sular şifalıdır. Hele buçiçeğin yanından gelen sulardaha şifalıdır.Bu ejderi öldürmeli. Herkesaynı düşüncededir. Yıllar yılıErciyes Dağı. Fotoğraf: İsmet Öztürkbir hünerli yiğit çıkıp da şu ejderiöldüremedi.Çiçeğin ölmezliği var. Yine rivayetederler ki, bir gün gelecekbu şanlı ejder gözünü kapayacak.Yaşı uzun. Ettiği çok.Hayat çiçeği cümle insanlariçin sersebil olacak.Yine rivayet ederler ki, bu ejderiöldürüp, çiçeği kurtaracaklar.Kurtaracak erler bozkırınyalnızlığından, düzlüğünden,ıpıssızlığından, yerden bitergibi çıkacaklar. Baharda ot bitergibi. Su fışkırır gibi. Bu efsaneyibilenler, ona inananlarbozkırdan çıkacak erleri bekli-Uçhisar’dan Erciyes Dağı. Fotoğraf: İsmet Öztürk48>49 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Kırlangıçkuyruk (Papilio machaon), Papilionidaefamilyasından kanat açıklığı 6-7 cm olan bir kelebek türü.İsmini arka kanatlarının altındaki kuyruklardan alır...yorlar. Soylar soylara, kuşaklarkuşaklara aktarıyor bu bekleyişi,umudu...Diyorlar ki, bir huruç olacakbozkırdan. Bir gün, çiçeğemutlak kavuşulacaktır.Ejder renk renktir. Renkleridalga dalgadır.”Çiçek Efsanesi’’Büyük Usta” (Yaşar Kemal)*böyle yazmış, anlatmış bu güzelefsaneyi.Erciyes Dağı, İç Anadolu’nun enyüksek dağı. Sönmüş bir stratovolkan olan Erciyes, Kayseri ilmerkezinin 25 km güneybatısındakiovaların yanından birdenbireyükselen bir dağ kütlesidir. Zirvesiuzaktan bir kubbeye benzer.İki zirvesi vardır.Eski tarihlerde kubbeye benzeyenbu dağa kutsal CytrospsDağı da denilirdi. Büyük Erciyes(Kuzu Yatağı) zirvesi 3917metredir. Küçük Erciyes zirvesi3703 metredir. Erciyes kütlesininGeven Çiçeği ( Astragalus Glycphlyllus)Fotoğraf: İsmet Öztürkçapı 72 km ve 3800 km²’lik biralanı kaplar. Erciyes Dağı üzerinde2150 m yükseklikte ErciyesKayak Merkezi bulunmaktadır.Erciyes için “Uzaklaştıkça yaklaşan,yaklaştıkça uzaklaşandağ” diye anlatılır.Dört mevsim karla kaplı zirvesininküresel ısınmadan dolayı yalnızcakuzey yamacında çok az birbuzulu kalmıştır.Jeologlar, Erciyes’in tarihini 20milyon yıl öncesine kadar götürürler.Yapılan araştırmalaragöre, bugünkü dağ ve çevresi, 20milyon yıl önce denizle kaplıydı.Zamanla yer kabuğundaki çatlamalarsonucu, deniz çevresindekikara parçaları oluştu ve çevre gölhalini aldı. Bu iş için milyonlarcayıl geçti ve nihayet 15 milyon yılkadar önce, bu gölde volkanik patlamalaroldu. ‘’Neojen dönemi’’adı verilen bu devrede meydanagelen bu patlamalar, gölün ortasındabu günkü Erciyes’ten 400metre daha yüksek koni şeklindeUğurböceği, Coccinellidae familyasını oluşturan çokyaygın görülen böcekKarda Sıcak Şarap. Fotoğraf: İsmet Öztürkbir dağın oluşmasına sebep oldu.Tepede bulunan krateri iki bacabeslediği için, buradan fışkıranlavların iri parçaları göl içerisindetortulaşarak yeni bir tabaka; incetoz parçaları ise dağın 100 kmötesine kadar savrularak buralardakül yığınları meydana getirdi.Bu durum, bu günkü Kayseri’ninçevresinde bulunan taş ocaklarınınteşekkülüne ve Göreme çevresindekiPeri Bacaları’nınGelengi Anadolu Yer Sincabı (Spermophilus Xanthoprymnus-Gelengi)Fotoğraf: İsmet ÖztürkAnadolu Çok Gözlüsü (Plebeius Hyacinthus). Fotoğraf: İsmet Öztürk


Dağ TurizmiGöçerler. Fotoğraf: İsmet Öztürkoluşmasına ve özellikle de bimsdediğimiz krater küllerinin çevredebüyük kütleler halinde bulunmasınasebep oldu.Tomarza ve Develi bölgesindekibims yatakları, Cirgalan, Güzelyurt,Gesi çevresindeki taşocakları, Ürgüp ve Göreme’dekirüzgarın aşındırarak oluşturduğuPeri Bacaları, Erciyes Dağı’nınbu dönemde püskürttüğü lav veküllerin sonucu meydana geldi.Erciyes Dağı, bu ilk oluşumundansonra, uzun bir sessizlik döneminegirdi. Bu dönemde, çevresindekigölün suları çekildi ve kara parçasıoluşarak bunda da kırılma vekaymalar meydana geldi.Tekir Yaylası, Koç Dağı, SultanSazlığı teşekkül etti. Dağ, dahasonra yeniden faaliyete geçti.Bunun tarihi de takriben, 2-2,5milyon yıl önceye rastlar. Bu yenivolkanik hareket, Ali Dağı, YılanlıDağı, Beşparmak Dağı ve KaraSiri Dağı’nı meydana getirdi. Budönemdeki patlamalarda küçüktaş parçaları dağın etrafındakivolkanik tepelerin oluşmasınısağladı.Artık çevre, tamamen kara parçasıdır.Sular çekilerek oluşanarazinin tek bekçisi ise Erciyes’tir.Erciyes Dağı, bu ikinci hareketindensonra derin bir sessizliğe gömüldü.Bundan takriben bir milyonyıl önceye rastlayan bir dönem,buzul çağıdır. Erciyes’i de kalınbir buzul tabakası kapladı. Bu,asrın buzullaşma dönemi ya dadördüncü zamanın başlangıcıdır.İnsanoğlu da bu dönemde ortayaçıktı. Erciyes kendisini, insanoğluna,buzlarla kaplanmış bir haldetakdim etti. Bugün o dönemdenkalma buz parçalarının yükseklerdekiiki bazalt yatağında bulunduğuifade edilir. Yer kabuğununoluşumu üzerinde araştırma yapanuzmanlar, Erciyes Dağı’nınmeydana gelişini böylece anlatırken,onun üçüncü defa ateşpüskürttüğü ve bununda oldukçayeni olduğunu söylerler.Bu konuda en önemli kaynak da,Miladi takvimin başlangıç döneminerastlayan yıllarda Kayseri’yegelen coğrafyacı Strabon…Kuzeydeki Yaylalarda, Türkmen Çadırları. Fotoğraf: İsmet ÖztürkErciyes Dağı’nda kızgın ateş bacalarınınbulunduğunu, buradangeceleri lavların çevreye ateş yağdırdığınısöyler. Araştırmacılar,bu söylenenlerin doğru olduğunu,Erciyes’in volkanik yapısının bunugösterdiğini ifade ederler.Bu dönemdeki püskürtmeler sonucuBüyük ve Küçük Kızıltepe’ler ilekefe ve Kırmızı Dağlar meydanagelir. Artık ‘’Sönmüş Bir Volkan’’ya da ‘’İhtiyar Bir Yanardağ’’olarak adlandırılan Erciyes, ilkharekete geçtiği dönemin izlerinitamamen kaybetmiştir. İlk bacalar,şimdiki iki büyük zirvenin bulunduğuyerde kaybolmuş ve dağ,bugünkü şeklini üçüncü ve son faaliyetdöneminde almıştır. Dağın,ilk oluşumundaki yüksekliğindende takriben 400 m kaybettiği sanılmaktadır.Bu durumun, dağın tekbir volkan yerine, çeşitli volkanlardanmeydana gelen bir ‘’volkanlartopluluğu’’ oluşundan kaynaklandığınaayrıca işaret edilmektedir.Erciyes’in Kuzey batısında Sarıgöl. Fotoğraf: İsmet ÖztürkTekir Yaylası ve Göleti. Fotoğraf: İsmet Öztürk50>51 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Bunun ömrü de uzun olmaz. MÖ550’de Pers’ler Med yönetimineson vererek kendi devletlerinikurarlar. Şehrin adı Mazakaolur. Pers’lerin bu bölgeye gelipyerleşmelerinden sonra şehirMazak adını alır. Bu adı alanakadar Kayseri’nin adı Kaniş’tir. I.Dareios döneminde bu bölgedeKapadokya Krallığı’nın etkinliğiartar.Günümüzde, heybetine rağmencazip görünüşü, büyüleyicisilüeti Kayseri’yi kucaklayanihtişamı, onu tabiattan çok,Kayseri’nin vazgeçilmez teksembolü haline getirmektedir.Üzerine yazılan sayısız şiir debunun en güzel göstergesidir. Uzmanlar,son yıllarda dünyanın çeşitlibölgelerindeki yanardağlardagörülen volkan püskürtmelerindenhareket ederek, Erciyes Dağı içinde öyle bir durumun söz konusuolup olmayacağı sorusuna, ‘’çokuzak, hatta çok zayıf bir ihtimal’’diye cevap veriyorlar. Uzmanlar,bir yanardağın harekete geçmedenönce belirtilerinin görüleceğiniifade ederek, ‘’Sismografikaraştırmalar, Erciyes’te böyle birşeyin olmayacağını ortaya koyuyor.Çünkü çevrede ne yer sarsıntısıoldu, ne de dağda buharya da duman izleri görüldü. Birdağın yeniden faaliyete geçebilmesiiçin bunların olması gerekir.’’diyor ve ilave ediyorlar: ‘’Jeolojikaraştırmalar, Erciyes’in tamamensönmüş bir dağ olduğu gerçeğiniortaya koymaktadır. Erciyes’inRoma sikkelerinin üzerinde görülenfigürlerden yola çıkarak MÖ253’te son olarak patlamalar yaptığıdüşünülmektedir.”Tekir Yaylası Oteller Bölgesi ve Kayak tesisleri, 2150 metrede. Fotoğraf: İsmet Öztürkbir yerleşme bölgesi çıkarmaktadır.Bu kazılarda ele geçenlerilk Tunç Çağı’nın izlerini taşır.Ayrıca, Eğriköy Höyüğü, Fraktin,Şimşekkaya, Erkilet, Taşçı,Yağmurluköy ve Hanyeri’ndeyapılan kazılarda, buradaki insanlıktarihinin çok eskilere gittiğindensöz edilmektedir.Kayseri ve çevresindeki yazılıtarih ise, Asur Ticaret Kolonilerininbu çevreye gelmeleri veMÖ 2500 yıllarına doğru da Hititİmparatorluğu’nun yerleşmesiylebaşlar ve Kaniş adıyla şehirkurulur.Kayseri, bu dönemde Hitit Halkı’nınyerleşme alanıdır ve sık sık da,Ege Göç Kavimleri’nin işgallerineuğramaktadır. Hititlerin bubölgedeki etkinlikleri, MÖ 900 yılıdolaylarında Tabal Krallığı’nın kurulmasıylayeni bir şekil alır. Artık,çevrenin etkinliği de artmaktadır.Ege çevresinden, Suriye bölgesinden,hatta Batı’dan gelen ticaretkervanlarının önemli uğrak yerlerindenbirisidir.Geç Hitit Dönemidiye de adlandırılan bu devirde,söz sahipliği Asurlular’ın elindedir.Ancak, bunların etkinlikleri defazla sürmez. MÖ 612’de Med’ler,Asurluların çevredeki etkinliklerineson verirler. Bunun peşindençevrede Kilikya Devleti kurulur.Ne var ki, bu da uzun sürmez veMÖ 334’te Makedonyalılar Persler’iyenerek bölgeye yerleşirler.İskender’in ölümünden sonra bölgeyine el değiştirir ve bu defa MÖ280’de Persler yeniden KapadokyaKrallığı’nı kurarlar. Kayseri, PersKralı IV. Ariaretes Esebes döneminde‘’Evsebia’’ adını alır. PontusKrallığı kendi hükümdarlığını ilaneder. Bunun hemen arkasından,birkaç yıl sonra Roma ordularıgörülür. Ancak, Romalıların buradakisöz sahipliği fazla sürmez.Romalılar geri çekilirler ve şehirdeKapadokya Hükümdarlığı’nın yönetimihakim olur.Bunların etkinliği de pek fazla devametmez. O dönemin istilaları,mevcut kavimlerin birbiri aleyhineseyrettiği için, Kayseri bunundışında kalamaz. Bu defa, MÖ77’de Ermeni Kralı Dikran şehriyağmalar. 9 yıl sonra da yani MÖ66’da Romalı Paypeius, kendilerinebağlı bir devlet kurar.MS 17 yılında ise Kayseri veçevresi Kapadokya hakimiyetindentamamen çıkarak Romalılarındenetimine geçer. Şehir,Kapadokya’nın son kralı Arkilaiuszamanında “Kaisareia’’ adını alır.Bugünkü adının da buradan geldiğibilinmektedir.’’Zaman zaman düşünde, bir çiftkanada binip,Engin, mavi gökleri, delmek istemezmisin?Sonsuzlukta uçuşun, hızlı yorgunluğunu,Erciyes doruğunda, yenmek istemezmisin?”Kayseri ili Kültepe kazılarında yapılanaraştırmalar, çevrede MÖ3500 yıl öncesine kadar uzananKaynakça:- Kemal, Yaşar. Bu Diyar Baştanbaşa (Peribacaları)İstanbul 1996- Global Volcanism- Kayseri, Kayseri ili Çevre Koruma Vakfı Yayınları 3- Barut, Muharrem. Selam Kayseriliye 1976 Eskişehir


BalıklarımızAtilla Şükrü NİLGÜN, Rehber & Balık AdamGelidonya Burnu DalışıKaragöz, Sargoz, Sivriburun BalıklarıSınıf olarak, Osteichthyesdenen kemikli balıklar grubundandırlar.Sparidae ailesine mensupturlar,kıyılarımızda olta ile tutulanküçükkaragöz balığına benzeyenıspari veya ısparoz kelimesi dekaragöz ailesine mensup yaniSparidae’den türemiştir.Yayılmış oldukları coğrafi alanlarıKaradeniz, Marmara, Ege, Akdeniz,Adriatik Denizi, Doğu AtlantikDenizi, Kanarya Adaları, Maderia,Biskay körfezi, Angola kıyılarınakadar şeklinde özetleyebiliriz.Bu denizlerde Sparidae ailesininyine değişik alt türleri de bulunmaktadır.Karagöz:Akdeniz’de Here ismi ile de adlandırılır.Tür olarak Diplodus Vulgarisolarak adlandırılır. Almanca’daZweibinde brasse olarak bilinir.Ortalama 25 cm uzunluğundadır45 cm ’e kadar büyüyebilir.Gümüş gri renkler hakim renklerdir,karın yüzgeçlerinde siyahtonlar görülür.Tüm Sparidae ailesine mensupbalıklar Kayalık, kırmalık, eriştelik,yarların com (dik derinleşen)yerlerinde, gemi batıklarında veakıntıların güçlü olduğu suların birbirinekuvvetli karıştığı oksijen miktarınınyüksek olduğu temiz sulardaözellikle bulunurlar. Yaşam alanlarıgenelde 1 m ile 80 m aralığındadır.Başının arka kısmında ve kuyruğununhemen ön tarafında yukarıdanaşağıya doğru inen siyahbirer şerit bulunur.Sivriburun Karagöz:Tür olarak Diplodus Puntazzoolarak adlandırılır. Almanca’daSpitzbrasse adını alır, ortalama 30cm olup 60 cm’ye kadar büyürler.Üzerinde 8 ile 11 arası dikey inenkamuflaj çizgileri vardır.Genelde demersal (kayalık) yerlerdebulunurlar 1 m ile 120 marasındaki derinliklerde bulunurlar.Avlanması daha çok 20 ila 30kulaç arası derinlikte olur (1.70m x 20 m).52>53 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Zengin içecek çeþitleri,Damak tadýnýza uygun eþsiz lezzetleri,Huzurlu bahçesi ile hizmetinizde.% 20ÝNDÝRÝM<strong>Antalya</strong> <strong>Rehberler</strong> OdasýDemircikara Mah. Burhanettin Onat Cad. Arýtürk Sitesi No: 89 Kat: 1 07100 <strong>Antalya</strong>Tel: 0242 311 11 30 (pbx) - Faks: 0242 322 91 75


BalıklarımızKuvvetli dişleri vardır. Yengeçleri,deniz kestanelerini çatır çatır kırar.Büyük bireyler dişilerdir, hemafroditözellikler taşırlar.Balta Baş Karagöz:Tür olarak Diplodus Sargus ailesindendir.Almanca’da GrosseGeissbrasse olarak adlandırılır.Ortalama 30 cm olup 45 cm’yekadar büyüyebilir. 8-9 dik çizgiyesahiptir. 1-50 m arası derinliklerdegenelde bulunur.Kumlu, kayalık, algli, kekamozlualanlarda çok bulunur.Doğu Akdeniz’de Ocak - Martarası, Atlantik ve Adriatik’te Nisan- Haziran arası yumurta döker.Sivriburun (Spitzschnautze-Brasse)Sargoz:Balık Adam Erol NİLGÜN, Suluada DalışıTür olarak Sargus Sargus ailesindendir.Dilimizde kullandığımızSargoz kelimesi Sargus’tan alınmıştır.Renk olarak sırt bölgesinde açıkyeşile kaçan tonlar görülür. Karakteristiközellikleri aynı olmaklabirlikte sığ sularda erşitenin kayalarlabuluştuğu kırıkların bulunduğuhat boyunca çok görünür. Hemetçil hem otçuldurlar.Karagöz, Sargoz, Baltabaş,Sivriburun’un genel özellikleri:Bu balıklar oldukça tedbirli ve akıllıbalıklardır. Tecrübelerim sonucuettiğim tespitler:1- Misinanın kalın olanını görüyorve dolayısı ile oltaya gelmiyor.2- Beden ve köstekler 0.20 - 0.25aralığında ince olmalı. MarmaraAdası’na İstanbul tarafından gelirkenbir Fener Adası vardır, AsmalıKöyü’nden dostalarla 0.20 misinaile kurşunsuz, kösteksiz 3 numaraiğne ile üzerine tam bir karamidyetakarak sayısını hatırlamadığımkadar karagöz, sargoz tuttuk. Taaki birimizin oltası balık tarafındankopartılıncaya kadar. Olta koptuakabinde at çek yaparken sargozlarınbir tanesi bile kalan oltalaragelmedi. Olta koptu mu karagözavında taşınma vakti gelir.3- Kalın beden olta ile de balıktutulur, kalın bedende 5 tane tutarsanince bedende belki bir tanetutarsın. Tekneden olta ile avlanılırkenbalık gelmeye başladı.Tamamen yeri kaybetmeyelimdiyerek çapa atılırsa akabinde birkaragöz bile gelmez, ürker kaçar.4- Yemin her çeşidi denenir,mamun, karides, midye, sübyeahtapot mümkünse sert, kolaykopmayan yem kullanılmalı. Yemleriemerler, hafif ısırıp bırakırlar,yemi ağzına alıp geri tükürürler,oltayı hafif gezdirir ama ısırmamışolurlar. Taslamaladında erkendavranmış olursun balık kaçar.5- Karagöz ve Sargoz türlerini dalışlarımdada çok izledim, yakalamasızor, uyanık, meraklı ama herdaim tetikte bir türdür. DalışlarımdaAgoşon yapıp hafif ritmik seslerçıkararak balıkta merak uyandırmayaçalışır, kendim saklanıronun bana gelmesini beklerim,(balığı çağırma) hareketler, ağırçekimde yumuşak sertliden uzakyapılır. Önce ufak olanlar yaklaşırbüyükler arkada atış menzili dışında,şüpheci bakışlara yüzerler.Apnea dalışta nefes tutmak,kabarcık çıkarmadan donuk birşekilde beklemek zor iştir. Çoğuzaman balta başlar atış menzilinegirmezler ya da onlar gelirken sençıkmak zorunda kalırsın.6- Akıntının güçlü olduğu bölgelerdebüyük sürülerde oluştururlar.Gördüğüm çok parça büyükkaragöz sürüsü büyük kemikliburnunun ucunda (Gelibolu YarımAdası’nın Saros’a bakan tarafı)balık çok, her biri kiloluk parçalar,fakat çok tehlikeli bir bölge burundan açığa doğru bir güçlü akıntıadamı alır 1 dakikada 200 m54>55 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


açığa sürükler.Deneme yaptım, uzun skin paletlerimikullandığımda ancak yerimdesayıyorum. İyi yüzme bilmekle deişin üstesinden gelinmez, tehlikeyibileceksin üstüne gitmeyeceksin.2 balık için attığın riske değmez.Açıkta bir tekne durur sana gözcülükeder ise tabiiki durum yüzücülehine olur, ben dalışlarımda hepbir düdük bulundururum tiz sesiher zaman duyulur. Ekipte kısa,uzun ya da sayıya göre düdüksesi mesajlandırılır.7- Akıntının çok Karagöz balığınbol bulunduğu 2 mevkii;a- Çanakkale Şehitliği’nin Önü,b- Kilitbahir Kalesi’nin önündekiMendirek.Akıntının hızı 5-6 mil, akıntı senikayalara vurabilir. Kıyıdan 50 maçıkta tekneden atlayınca saat12 doğrultusunda kıyaya doğruyüzünce, atlanılan yerin 200 maltında kıyıya ulaşılır. Balığı görürsün,elindeki zıpkını çeviremezsinbile, öyle akar sular. İyi yüzmenindışında, panik olmamak, korkmamak,kontrollü ve dikkatli olmakönemlidir.Dalıştan önce Magnesium alınmasınıda tavsiye ederim (krampakarşı). Bu tip aykırı yerlerdekiavlanma sizin doğaya karşı hemsaygınızı artırır hem de bağışıklıksisteminizi ve fiziki performansınızıgüçlendirmiş olursunuz.Parça Balık, Kekova8- Karagöz ve Sargozların belirlitaşları vardır. Karagözler balıklarısadece bu korunaklı girişi - çıkışıbol akıntının da temiz tuttuğu yuvalarında kendini güvende hisseder.Çoğu kez gördüğüm, yuvanıngirişi dar olduğundan balıkdik bir şekilde girişe kadar geliyor,sonra yan dönüyor yassı birşekilde içeriye akıyor. Girdiktensonrada tekrar dik konuma geçiyor.Taş altı tabir ettiğimiz kısazıpkınla avlanmak en doğrusudur.100’lük ya da 90’lık zıpkını çevirmekçok zordur. Bazen Karagözle20 cm’den bakışırsın, durduğuyere ne zıpkını ne de elini sokabilirsin,öyle korunaklıdır. İyiki deböyledir yoksa atılan ağlar tümbalıkları bir çırpıda toplardı.9- Karagözler dalıcı tarafındansürüldüğünde hep kendini en güvenlihissettiği taşına girmek ister.Eğer ki dalıcı karagöze dik bir kuledalışı yapar, balık da paniklerse ilktaşın altına kaçar. O kovuk kendikorunaklı taşı değildir. Dolayısıile balıkta tam olarak taşı bilemeyebilir.Bu panik ile girilen taşınaltında Karagöz balığını avlamaşansı daha yüksektir.10- Sivri burun karagözler, Sargozlaranazaran zıpkınla dahakolay avlanır. Dalgıcın balığayaklaşma şansı daha yüksektir.Balık büyüdükçe uyanıklaşır vetecrübelenir, avlanması zorlaşır.11- Balığın hiç görünmediği kayalıkbölgelerde de taşların altınadalınır, oyuk içi kontrolü yapılır.Dalışı yukarıdan aşağıyadoğru yaptığınızda son 5 m’desüzülme konumuna geçersiniz.Kayanın üzerine gelindiğinde başaşağıda gövde tersten dik yukarıkonumda olmalıdır. Oyuğun içinebakılırken sadece yüzün bir kısmıve bir kol görünmelidir. Tümgövdenizle küt bir şekilde zemineinerseniz çıkarılan gürültü ve tozbulutundan dolayı balıklar Kapadokya’dakiyer altı şehirleri misalihemen 2. ya da 3. alt kata inerler.Tehlike geçmeden de çıkmazlar.Siz de denizde hiç balık kalmamışşeklinde düşünceye kapılırsınız.12- Sargozlar bazen kaçarken kamuflajtaktiği uygularlar, hareketsizbir duruşla saklanma yönünegiderler.Bazen 50 cm yanına kadar gelirsinizkıpırdamadan duran Sargozbalığını kayadan veya eriştedenayırmak zordur. Eğer balık eriştedeise dik atış yapmamak lazımdır.Balığı vursan bile şişin kelebeğieriştenin kum içinde ki köklerininiçine girer ve kelebek köklerinaltında açılır, oraya saplanır. Ot,çayır deyip geçmeyin şişinizi çıkaramazsınızve 2 m derinliktesaatlerce uğraşırsınız.13- Balıklar yazın yağsız olurlardolayısı ile yağda tava kızartması,kışın yağlı olduklarında Izgaralarıgüzel olur. Ben Karagöz ya dadiğer pullu balıkları kışın ızgarayapacaksam pulunu kazımam,pullu bir şekilde ızgaraya koyarım.Pullu deri, bir zırh gibi balığı korur,balık kızarırken eti yanmaz.14- Balıklar deniz suyunda temizlenirve yıkanır, tatlı su balığadeğmeden pişirilip hazırlanırsadaha lezzetli olur.15- Karagöz balıklarının ekonomikdeğeri yüksektir.Sağlıcakla kalın2010 yýlý itibariyleTürkiye’dekimavi bayrak ödüllüplaj,marina, yat sayýsýtoplamý 337 iken,bunun 172 tanesinin<strong>Antalya</strong>’dabulunduðunubiliyor muydunuz?


“Karain Mağarası kazılarının ilk işçilerinden ve Karain’in ilk bekçisi İbrahim ÇAVDAR’ın anısına”<strong>Antalya</strong>’da İlk İnsanın Doğuşu:Karain MağarasıMehmet ERDEM, Arkeolog - RehberDoğanın hoyratça katledilmediği,fabrika bacalarından ve egzozlardançıkan gazlarla atmosferin kirlenmediği,ozonun delinip küreselısınmanın henüz olmadığı çok çokeski günlerdi.Hatta insanlar ne motoru ne petrolütanıyorlardı. Doğanın “doğal”olmaklığını gönlünce yaşadığıgünlerdi.Günümüzden yaklaşık 500.000yıl önceydi, işte bu zaman!<strong>Antalya</strong>’nın 30 km kuzeybatısındaToros sıradağları üzerinde KatranDağı’nın ovaya bakan yamaçlarındakikaya sığınakları ve mağaralarda,insanlığın ilk ataları,binlerce yıl sürecek ayakta kalmamücadelesinin henüz başlarındaidi. Hiçbir madeni; ne demiri, nebakırı henüz tanımayan insanlığınbu ilk ataları, yalnız ve yalnızcadoğada buldukları taş, ağaçve kemiklerden yaptıkları alet vesilahlarla vahşi doğada günlükihtiyaçlarını karşılamak zorundaydı.Toros Dağları’nda bir taraftanavcılık ve toplayıcılık yaparakyiyecek bulma savaşımı vereninsanın bu ilk ataları, diğer taraftanda dağın uygun yamaçlarındayer alan mağara ve sığınaklardabarınmışlardır.Yağca Köyü sınırları içerisinde ilkyerleşim ve kültür izlerini taşıyanbu mağara ve kaya altı sığınaklarıarkeologlar tarafından her yılsistematik olarak kazılmakta, eldeedilen bilgiler ve belgeler bilimdünyasına duyurulmaktadır.Bu bölgedeki mağaraların kazılmasınailk kez Ankara Üniversitesi,Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi,Prehistorya (Dip Tarih) KürsüsüBaşkanı Prof. Dr. İ. Kılıç KÖKTENtarafından 1946 yılında, bölgeninen büyük mağaralarından biri olanKarain Mağarası’nın önündeki traverten ovasıKarain’de başlanmıştır. 1946’dan1973 yılına dek aralıklarla sürdürülenkazılarda mağaranın hemengirişinde saptanan 10,5 metrelikdolgu içerisinde 8 arkeolojik tabakadaYontmataş (Paleolitik)Çağ’dan başlayarak Bizans Çağınadek çeşitli buluntular elegeçmiştir.Fakat Karain Mağarası’nınkültürel evrim ve insanlık tarihiaçısından önemini, bu mağaranınYontmataş Çağı’na aitKarain Mağarası’nın haritadaki yeri56>57 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Karain Mağarası kazı iskelesigünümüze dek barındırdığıbelgeler içermektedir.Prof. Dr. Kılıç KÖKTEN başkanlığındayapılan kazılarda alt, ortave üst Yontmataş dönemlerine aitçakmaktaşı, kalker, kumtaşı vekemikten yapılmış çeşitli el baltaları,kazıyıcılar, satırlar, bıçaklar,delgi ve bizler ortaya çıkarılmıştır.Ayrıca insan evriminin ilk basamağındabulunan bu ilk insanlarınyedikleri hayvanların kemiklerive çeşitli bitki kalıntıları dabu kazılarda ortaya çıkarılmıştır.Ancak bu kazılarda bulunan vehalen <strong>Antalya</strong> Müzesi’nde sergilenmekteolan Neandertal (OrtaPaleolitik) insanına ait süt dişi vekafatası parçası ilk insanların <strong>Antalya</strong>ve yöresinde yaşadığınınkesin kanıtlarını oluşturmaktadır.Karain Mağarası’nın girişiaraştırmaları 1985 yılından beriAnkara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, PrehistoryaAna Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr.Işın Yalçınkaya başkanlığındaAlmanya ve Belçika Üniversiteleribilim adamları ve arkeologlarınınkatılımıyla sürdürülmektedir.Şimdiye dek yapılan kazılarda89. arkeolojik tabakanın sonunaulaşılmış ve günümüzden 500.000yıl önceye dek insanın <strong>Antalya</strong>’davarlığını saptayan taş, bitki vehayvan kalıntıları gün ışığına çıkarılmıştır.Bu tarihlendirmelereise arkeolog ve ilgili uzmanlarıngünümüz laboratuarlarında enileri yöntemlerle yaptıkları araştırmalarneticesinde varılmıştır. Yapılanbu belgeleme çalışmalarınaışık tutan taş ve kemik eserlerle,hayvan ve bitki kalıntıları ayrıcataş parçalarına çizilmiş sanatınilk örnekleri <strong>Antalya</strong> Müzesi’ndesergilenmektedir.Bu bölgede Karain Mağarası’nındışında Kızılin, Çarkini, Mustanini,Macarini, Harunini, , Güvercinini,Koyunini, Öküzini ve Suluin gibieski insanın yerleşim izlerini taşıyançeşitli kaya sığınakları veMağara tavanının görünümüÜst Yontmataş dönem insanıgünümüzden yaklaşık 40.000-10.000 yılları arasında, Orta Yontmataşdönem insanı ise günümüzdenyaklaşık 200.000-40.000yılları arasında yaşamıştır. AyrıcaÜst Yontmataş dönem insanı ilksanat eserlerini oluşturma şerefinesahiptir.Karain Mağarası ve bu bölgedekidiğer mağaraların kazı ve bilimselKarain Mağarası duvarından bir yazıt


Karain Mağarasımağaralar bulunmaktadır. TorosDağları’nın bu bölgesinde olduğugibi doğu-batı aksı boyunca damevcut birçok mağara bulunmaktadır. Bu mağaraların çok azı uzmanlarcaaraştırılabilmiştir.Fakat şimdiye dek yapılan araştırmave kazılar göstermektedir ki,Afrika-Asya-Avrupa arasındakiilk kültürel etkileşim ve geçişinAnadolu’daki en önemli merkezlerindenbiri <strong>Antalya</strong>’dır.Karain Mağarası halen ziyaretçiyeaçık ışıklandırılmış bir mağaradır.Mağaranın hemen altında küçükbir müzesi bulunmaktadır. Bumüze, mağaranın ilk kazılarınıyapan ve bilim dünyasına tanıtanProf. Dr. Kılıç KÖKTEN tarafındankurulmuş ve halen yerli ve yabancıturistlere <strong>Antalya</strong>’nın kültür, doğave insan evrimi açısından bilgi verebilmektedir.Yalnızca mağaranıniçerisindeki görkemli sarkıt ve dikitlerdeğil, aynı zamanda mağaraçevresinde bulunan su kaynakları,nilüfer çiçekleri, su kaplumbağaları,karameke, balıkçıl ve yabanördekleri de görülmeye değer doğalgüzellikleri oluşturmaktadır.Ayrıca mağaranın 4-5 km ötesindebulunan Yağca ve Bıyıklı köyleriile Kırkgöz Hanı yöredeki gezilipgörülecek yerlerdendir.İlkel bir insanın çizimi(<strong>Antalya</strong> Müzesi Vitrini)Karain Mağarası ve çevresidoğal yapısı ve güzellikleri açısındanda tam bir doğa cennetidir.Bu bölge Dip Tarihtengünümüze gelen bir “MağaralarMahallesi” gibidir.Kırk Gözler su kaynağı da buradayer alır. Mağaralar bir travertenovasının kenarına dizilmiştir. KarainMağarası denizden 450 m,Paleolitik Çağ’da bir av sahnesinin tasarlanmışçizimi(Kılıç Kökten, Karain rehberi)ovadan ise 150 m yükseklikte bulunmaktadır.Mağara sekiz bölümdenoluşur ve en derin kısmı50 m derine kadar iner. Tüm buveriler, Pamfilya, Klikya, Psidya veLikya antik bölgelerinin üzerindebulunan, kuzeyi Toros Dağları’ylakorunmuş, güneyinde Akdeniz’eçıkan bu bölgede yer alan yaklaşık250-300 antik kentin nasılkurulduğunu,”taşların üst üste” nasılkonulduğunu göstermektedir.Karain Mağarası’nın önündeki traverten ovasıKarain Mağarası’ndan görünüş58>59 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Ýstanbul’daki Mýsýr Çarþýsý <strong>Antalya</strong>’ya taþýnmýþ.Haftada 7 gün açýk, kültürel ve turistik bir alýþveriþ merkezi.Halk Pazarý, Kermes Sokaðý, Kafeterya, Restoranlar, Cami...<strong>Antalya</strong>lýlara tek noktadan tam hizmet!..Gazi Bulvarý, Kepez Belediyesi Yaný, <strong>Antalya</strong> Tel: 0242 339 44 44


Karain Mağarası<strong>Antalya</strong> ovasında Karain ve sitlerin genel görünüşü (Prof. Dr. Kılıç Kökten’in çizimi, Karain Rehberi)Karain Mağarası’nın stratigrafik görünümüGünümüzden 12.000 yıl önceNeolitik çağdan günümüze dekkesintisiz süren Kalkolitik, Tunç,Demir, Klasik, Helenistik, Roma,Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Çağınaait yüzlerce mimari ve KarainMağarası’ndaki kazılar halen yazınkazı mevsiminde sistematikolarak devam etmektedir. Mağaranınana dolgusunu oluşturan “E”gözündeki 10,5 metrelik dolgununyaklaşık sekiz metrelik bölümükazılmıştır. Bu bölümde beş anajeolojik birim saptanmıştır. MağaranınE Gözü’nde Paleolitik yerleşimen üst tabakadan başlayaraken alt tabakaya dek devam eder.Paleolitik (Yontmataş) Çağ’ın alt,orta ve üst dönemleri, kazılardaortaya çıkartılan kemikten, taştan,kalkerden, radyolit ve çoğunluğusileksten oluşan aletlerle belgelenmiştir.Ayrıca kazılarda çeşitlihayvanlara ve bitkilere ait elde edilenkalıntılar, <strong>Antalya</strong> çevresininPleistosen (Buzul Çağı) dönemifauna ve flora yapısı hakkındada ilginç veriler ortaya koymuştur.Mağaranın iç boşluklarının şematik görünümü (Prof. Dr. Kılıç Kökten, Karain Rehberi)parmak kemikleri, bacak kemiğive izole dişler, Anadolu ve Dünyainsan evrimi açısından en önemlibelgeleri oluşturmaktadır.“E” Gözünde Bulunan AletlerMadenin, seramiğin henüz bulunmadığıPaleolitik (Yontmataş)Çağ’da ilk insanın kullandığı aletlerinhemen hemen tamamınayakınını taştan yapılmış aletleroluşturuyordu.İnsanoğlunun ilk kullandığı aletise dere kenarından bulduğubir çay taşının uç tarafını kabacayontarak kullandığı “YontukÇakıllar” oluşturmaktaydı.Karain Mağarası’nın “E” gözündeyapılan kazılarda da Alt Paleolitikdöneme ait yontuk çakıl ve kabacayontulmuş kalkerden el baltalarıile iki yüzeyli aletler bulunmuştur.Tabii ki bu evrimleşme yüz binlerceve on binlerce yıl aralıklarındave oldukça zahmetli bir biçimdeortaya çıkıyordu. İlk insan yaptığıbu taş aletlerle zamanın büyükkısmını hayvan avlamakla geçiriyordu.Tamamen “Avcı ve Toplayıcı” biryiyecek edinme biçimine bağlıydı.Zaman zaman da yiyecekMağaranın “E” gözündeki kazılardaortaya çıkarılan Neanderthalinsanına ait alt çene parçası,Şamdağları’ından Genel Bir Görünüş60>61 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


ulabilmek için av hayvanlarınınpeşinde yer değiştirmek zorundakalabiliyordu. Yiyecek boldu ancakdoğadan elde etmek ve avlamakoldukça zor ve zahmetli bir işti. AltPaleolitik’in bu insanları her çeşittehlikeye açıktı ve büyük olasılıklaküçük bir enfeksiyonla hayatlarınıkaybedebiliyor veya vahşi hayvanlarcaöldürülebiliyordu.Alt Paleolitik insanın “Alet Çantası”oldukça küçüktü. Birkaç kabayontulmuş aletle avını avlamak,parçalamak, yemek ve derisiniişlemek zorunda idi. Karain E gözündeen altta bulunan tabakalarAlt Paleolitik döneme ait olup,gerek yonga içeren ve gerekseiki yüzeyli alet içeren kültürlereait yontmataş aletlerle karakterizeedilir. Bu da zaman dilimi olarakKarain Mağarası’nın ‘E’ gözünün girişikabaca G.Ö. 500-450 bin yıldanbaşlayarak, Orta Paleolitik döneminbaşlangıcına kadar devameder.Kılıç Kökten’in Orta Paleolitik Çağolarak işaret ettiği tabakalar yenikazılarla da doğrulanmıştır.Orta Paleolitik iki farklı kültürelseviyeden oluşur. Bunlardangünümüze yakın olanı “KarainTip Moustérien” olarak isimlendirilmiştirve bu seviyelerin G.Ö.160.000 ile 60.000 yılları arasındaoluştuğu anlaşılmıştır.Orta Paleolitik dönemin daha eskiolan evresi ise “Charentien TipMoustérien” olarak adlandırılmıştır.Proto Charentien seviyelerlebirlikte bu eski evre G.Ö. 350.000yıla kadar geriye gider.Elde edilen bulgulardan OrtaPaleolitik’in ilk yarısında yağışlıve sıcak ikinci yarısında isedaha soğuk ve daha kurak biriklimin sürdüğü anlaşılmaktadır.Orta Paleolitik Çağ , neanderthalinsanının ortaya çıktığıçağdır.Bu çağda ilk insanın Alt Paleolitik’tekikısıtlı taş endüstrisi genişlemeyebaşlamış, çok kabaaletlerden daha iyi yontulmuş vedüzeltilerle daha mükemmel işlenmişbir veya birkaç amaca yönelikkullanım özelliği bulunan yongaaletler yapılmaya başlamıştır.Yine aletlerin büyük kısmını çakmaktaşıaletler oluşturmaktadır.Orta Paleolitik çağ tabakalarındayapılan kazılarda çeşitli tipte kazıyıcılar,disk biçimli çekirdekler,mekik aletler, bıçaklar ve uçlarbulunmuştur. Tüm bu alet topluluğubu çağ insanının usta bir avcıve toplayıcı karakterde olduğunaişaret etmektedir.E Gözündeki dolguların üst tabakalarındaGeç Üst Paleolitik dönemeait çakmaktaşından yapılmışaletlerle karşılaşılmıştır.Bunların bazıları oldukça küçükMağaranın iç görünümüKarain Mağarası’na çıkış yolu2010 yýlýnda <strong>Antalya</strong>’yý9.759.<strong>04</strong>4 kiþi tatil,278.000 kiþi detransit amaçlý ziyaret etmiþ,böylece ziyaretçi toplamýnýn10 milyonuaþmýþ olduðunubiliyor muydunuz?


Arkeolojik olarak büyük önem taşıyankültürel ve doğal kalıntıları sistematikolarak içerisinde taşıyandolgu açısından da Türkiye’nin enkalın dolgu tabakasına sahiptir.Karain Müzesi vitrininde Neolitik veKlasik Çağ buluntuları25 bin yıl önce başlar. Sanatsalfaaliyetler genelde sahiplenmeve ritüel bir duygunun etrafındagelişmiş olmalıydı. Bu da geneldekırmızı aşı boyası ile yapılmış mağaraduvar resimlerinde kendinigöstermekteydi.Karain Mağarası duvarlarındaşimdiye dek aşı boyası ile yapılmışduvar resimlerine rastlanmamıştır.Ancak mağarada duvar resmininbulunmadığı anlamına gelmez.Büyük olasılıkla mağara duvarıresimleri burada da mevcuttu ancakzaman içerisinde akan kalkerlisu bu resimleri yok etmiş olabilir.Diğer taraftan Karain Mağarasıoldukça büyük bir komplekstenoluşmaktadır. Mağaranın birçokbölümü binlerce yıl akan kalkerlisu ile kapandığından tüm bölümleriaraştırılamamaktadır.Opsidiyen ve Sileks dilgi ve uçlu kazıyıcılarTaş aletler ve dilgilerÇeşitli tipte dilgilerMağaranın Üst Paleolitik çağlaraait tabakalarında süs eşyası olarakkullanılmış kavkılar ve boncuksusüs eşyaları bulunmuştur.Mağaranın “B” gözünde yapılankazılarda Üst Paleolitik dönemtabakasında bulunan kaburgakemiğine oyulmuş bir insanyüzü, yine aynı gözde çakıl üzerinekazılarak yapılmış “Kargı Atanİnsan” figürü ile bir çakıl taşınaçizilmiş yatay ve dikey çizgilerKarain Mağarası sakinlerinin aktifolarak sanatsal faaliyetlerde bulunduklarınıgöstermektedir.Karain Mağarası’nın birkaç kilometredoğusunda bulunanÖküzini’nin duvarında bulunanöküz resmi ve çakıl taşı üzerineçizilmiş bir öküz gravürü de buyöredeki sanat eserlerine güzelbir örnek oluşturmaktadır.Ayrıca binlerce yüz binlerce yıldaoluşturulan sileksten yapılmış enince şekilde rötuşlanmış bu alet vesilahlar yakından incelendiğindehepsi bir sanat eseri gibidir.Türkiye Ve Dünya PaleolitikEvrimi Açısından ÖnemiKarain Mağarası Türkiye’debulunan ve içerisinde yerleşimolan en büyük mağaradır.Taştan çeşitli kazıyıcılarTürkiye’deki prehistorik mağaralarındolgularının 0,70 m ile 5,00m arasında olduğu halde KarainMağarası’nın dolgu kalınlığının10,50 m olması mağaranın hemçok uzun zaman iskan edildiğinihem de arkeolojik açıdan zenginliğinigöstermektedir.Diğer taraftan bu yerleşim AltPaleolitik’ten başlayarak klasikçağlara kadar kesintisiz devametmiştir.Prehistorik arkeolojide bir aletinyaşlandırılması yalnızca“tipolojik”ve “morfolojik” özelliklerine göreyapılırsa, bu her zaman yanılgıyaaçıktır. Yani bir aletin biçimsel durumunave işlevselliğine bakılarakkesin tarihleme yapmak çeşitliyanılgılara sebep olabilmektedir.Bu nedenle kronolojik bir tabakalanmagösteren sitlerde bulunantaş aletlerin gerçek yaşının bulunmasımetodolojik olarak dahadoğru ve olasıdır.Bu nedenle kesintisiz kültür katmanlarınasahip olan Karain Mağarasıaletleri Türkiye’nin herhangibir yerinde yüzeyde bulunan Paleolitikbir aletin yaşlandırılmasında“Karşılaştırma” yöntemiyle doğrulamayısağlayan bir kaynaktır.Diğer taraftan ilk insanın çıkışıve bir taraftan Avrupa’ya diğertaraftan ise Gürcistan’a doğru gösterdiğizahmetli ve zorlu yolculuğundüğüm noktasını şüphesiz kiAnadolu oluşturmaktadır.KarainMaðarasý’nýnturizme açýktutulan birmaðaraolduðunu biliyormuydunuz?


Karain MağarasıKarain, Alt Paleolitik kalker bir aletYontuk çakıl taşı aletKarain Mağarası’nda bulunan sanat eseriYaklaşık 2 milyon yıl önceAfrika’dan başlayarak yayılanilk insanın kültürel etkileşim vebu kültürleri Avrupa’ya taşınmasındaKarain ve yöresininoldukça özel bir yeri vardır.Anadolu’daki Dursunlu, Hatay,Kaletepe Deresi 3, Yarım BurgazMağarası ve son olarak Denizlicivarındaki bulgular bu geçişidoğrulamaktadır.Yazımı Sayın Hocam Prof. Dr. IşınYalçınkaya’nın sözleri ile noktalamakistiyorum.”… Asya bu hareketin başlıcakökenini oluşturuyorduysa,Anadolu köprüsü yine zorunluyol olacaktır, o halde uygun biraraştırma alanıdır.”UlaşımKarain, Sileks çekirdekKarain Mağarası, Kültür ve TurizmBakanlığı’na bağlı, içerisi aydınlatılmış,kontrollü ziyarete açık birören yeridir. Ayrıca çevresindekiköyler, doğal güzellikler, KırkgözSu Kaynakları, Nilüfer çiçekleri, sukaplumbağaları ve çeşitli kuşlarıile keyifle gezilecek bir alandır.Karain, Sileks çekirdekSileks bir bıçakKarain Mağarası’nın yolu mağaranınbulunduğu yamaca dekasfalttır. <strong>Antalya</strong>-Burdur yolu istikametindegidilir.Kepezüstü’ne çıkıldığında birkaçkilometre sonraki kavşaktan Yeşilbayır-Yeniköy-Yağcave Karaintabelası izlenerek tam mağaranınönüne gelinir. Merdivenli bir yoldan150 m yükseğe çıkılır. Karainburasıdır.Ayrıca Yeşilbayır-Yeniköy-Döşemealtıdolmuşları ile de mağarayaulaşmak olasıdır.Kaynakça:Kökten İ. Kılıç, Ankara, Guide deKarain (Karain Rehberi)Taşkıran Harun, 1996 Ankara, 1995Yılı Anadolu Medeniyetleri MüzesiKonferansları: Karain Mağarası Çevresiile <strong>Antalya</strong> Sahil Şeridi ArasındaPaleolitik İskan Açısından İlişkiler,S.94-114Tay Yayınları, (Türkiye ArkeolojikYerleşimleri) - Paleolitik/Epi PaleolitikYalçınkaya I, Taşkıran H. 2000 Ankara,1999 Yılı Karain Kazıları, 22. KazıSonuçları Toplantısı, 1. CiltYalçınkaya I,Taşkıran H. 2000 Ankara,1999 Yılı Öküz İni Kazıları, 22.Kazı Sonuçları Toplantısı, 1. CiltYalçınkaya I. 1986 Ankara, Alt veOrta Paleolitik Yontma Taş EndüstrileriBilimsel Tipolojisi ve Karain Mağarası,T.T.K. YayınlarıYalçınkaya I. Lumbey de Henry BilimselBaşkanlığında, 20<strong>04</strong> Türkiye’ninİlk SakinleriKarain\ Sileks bir aletKarain Mağarası’nda bulunan sanat eseri64>65 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Bitkiler ve MitolojiAtilla GÜRKAN, RehberSarımsak(Allium Sativum)“1. Zambakgillerden, 25-100santimetre yüksekliğinde, yapraklarında,saplarında ve toprakaltındaki soğanında kokuluyağ bulunan bir kültür bitkisi(Allium sativum).2. Bu bitkinin baharat olarakkullanılan dişli bölümü.”olarak yazıyor Türk Dil Kurumu’nunBüyük Türkçe Sözlüğü…Sarımsağı hepimiz biliriz. Turistlerara sıra bize sorarlar; ‘’Almanya’daTürkler çok sarımsak yemekteler,burada niye sarımsak kullanılmıyor?’’.Esasında sarımsak Türkmutfağında çok az kullanılır. Sarımsağıgenelde tansiyonumuzudüşürmek için alırız. Biz diğerülkelere göre çok daha erkenyaşlarda kalp krizinden ölüyoruz.Bizim için çözüm sarımsak’ta saklı.Sarımsakla kan basıncımızındüşeceğini düşünürüz. O haldebu bitkiyi biraz yakından tanıyalım.Tarihte bilinen en eski grev yaklaşık3160 sene önce gerçekleşmiş.Bazı yazıtlara göre hatta 4500 yılönceydi. Mısırlılar kral mezarlarınıyaparken günlük sarımsak ve soğanhakları ellerinden alınınca, ilkgrev başlar. Keops Piramidinin yapımıesnasında (MÖ 2540-2520)gerçekleşmiş bu grevi Herodot ‘unkitabından öğreniyoruz. MÖ 3050yıl öncesine dayanan belgelerde,bu bitkinin öneminden söz eder.Hemen hemen bütün sağlık dergilerindesarımsakla ilgili bir yazıyarastlarsınız.MÖ 1550 yıllarında Mısır’da yazılmışolan Ebers papirüslerindesarımsağın kansere karşı etkinbir ilaç olarakkullanıldığı yazılıdır.Orta Asya’dan gelen bu bitki herderde deva olmuştur. Romalılarilaç niyetine kullanmışlardır. Vampirlerinuzak durduğuna inanılır.Eski Yunanda sarımsak yediktensonra tapınağa girmek yasaktı.Eski Mısır’da toplumun temel besinmaddelerinden bir tanesiydi.Museviler Mısır’ı terk ederkensarımsaktan söz ederler (Tevrat4 Musa 11, 5). Köleler ve işçilernerdeyse bu bitkiyle yaşarlardı.Güneydoğu Asya’da horoz dövüşlerindenönce buğdayın arasınaufak sarımsak taneleri katarlar.Sarımsak üzerinde toplam1200’ün üzerinde farmakolojikaraştırma yapılmıştır. Sarımsakkolesterol düşürücü bir maddeolarak kabul edilir. Dört haftalık biruygulamada, HDL (iyi, koruyucu)kolesterolü düşürmeden LDL’nin(kötü kolesterol) de yüzde dört ilebeş oranında azalmasına sebepolmuştur.Sarımsak aynı zamanda trigliserid(kan yağı) seviyesini % 17’ye kadardüşürmüştür. Sarımsak trombositlerinbirbirine yapışmasınıönlemeye yardım eder. Bunun nekadar önemli olduğunu anlamakiçin çoğu kalp krizi ve inmenin nedenindamarlardaki anlık pıhtılarolduğunu göz önünde tutun.<strong>Antalya</strong> - Elmalı ‘da bitkinin çiçeklidalları ve tohumu idrar artırıcı,terletici, balgam söktürücü olarakdeğerlendirilir.Sarımsağın soğanları birazda erkekleringücünü artırıcı bir maddeolarak algılanmıştır. Eski Yunandakocalar evden ayrılmadan önceeşlerine sarımsak yedirtirlermiş;evde olmadığı anlarda eşlerininkendilerini aldatmaması için.Sarımsak (Allium Sativum)66>67 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


SarımsakKoruyucu sarımsak imajının çokuzun bir geçmişi vardır ve enaz iki bin yıl geriye; Avrupa veOrtadoğu’dan taa Uzakdoğu’yakadar uzanır.Romalı askerler sarımsağı kendilerinecesaret vermesi için kullanırdı.Gene Roma’da toplumunüst sosyal katmanına ait insanlar,bu bitkiyi bir afrodizyak olarakkullanıyorlardı. Romalı askerlerin,bu bitkinin yayılmasında çok ciddikatkıları olmuştur.Ortaçağ’da sarımsak yaralanmayakarşı savaşlarda bulundurulurdu.Almanya’da madencilertünel çökmelerine neden olan kötüruhları uzaklaştırmak için madeneinerken yanlarına sarımsakalırlardı.Eski zamanlardan gelen bir söylenceyegöre sarımsak cennettenkovulan şeytanın ayak izindenbitmiştir.Ancak akla daha çok yatan sarımsağınkoruyucu kokusudur.İnsanın nefesi o kadar çok kokarki, karanlık güçlerin burunlarınındireklerini sızlatarak bunların insanlığaverdikleri bütün hastalıklarıve kötülükleri süpürür atar.Yunan mitolojisinde sarımsağınizine rastlıyoruz.Sarımsak Çiçekleri“Apollon’un çocuğuna hamile olanKoronis sevgilisinin Delphi’ye gitmesinifırsat bilerek hoşlandığıbir genç olan İskhys ‘le beraberolur. Koronis Apollon’nun gözcüolarak bıraktığı Ak Karga’yı atlatarakİskhys’le beraber olur. Apollonhaberi alır almaz deliye döner veilk olarak hırsını Kargadan alır.Bembeyaz tüyleri olan Karga’yıkapkara yapar. İskhys’i öldürürve Koronis’i kız kardeşi Artemis’eöldürttürür.Sevdiği kadının acısı yüreğindesaplıdır ve bunu hafifletmekiçin Hermes’ten yardım ister.Koronis’in ateşler içindeki bedeniniyararak hala yaşamakta olanbebeği çıkarır. Apollon oğlunaAsklepeion adını verir ve bir Kenthaurosolan Kheiron’a emaneteder.Kheiron, Asklepeion‘a sağlıkla ilgilitüm meziyetleri öğretir. Athenaona Medusa’nın sihirli kanını hediyeedince, Asklepeion hünerlerineölüleri diriltebilme özelliğini kattı.Bunu duyan Zeus, bu durumundünyanın düzenini bozabileceğinidüşündüğünden, Asklepeion’u biryıldırımla çarptı.Sarımsak BitkisiAsklepeion yere düşerken elindeölümsüzlüğün reçetesini tutuyordu.Bedeninin yere serilmesiylereçete toprakla buluşur ve göktendüşen yağmur damlalarıyla ölümsüzlüksırrı toprağa karışır. Buradanfilizlenen bitki, bin derde devaolduğu söylenen sarımsaktır.”Kokusundan nefret ettiğimiz bubitkinin daha pek çok maharetivar. Hakkında yazılmış bir sürümakale vardır. Sarımsağın kokusunuveren allisin bileşiği pişirmekarşısında bozulur ve azalır, amabu sarımsağın antibiyotik etkisinikaybetmesine de neden olur.Şimdilik dededen kalma maydanozveya kahve çekirdeği çiğnememetoduna başvurup, sarımsakladaha yakın ilişkiler kurmak yararımızaolacaktır.Kaynakça:Bilim ve Teknik ”Nisan 1996”Akgül A. ”Baharat Bilimi & Teknolojisi”Wavery Root “alles, was man essen kann”Jonny Bowden “En sağlıklı 150 besin”Ramis Dara “Sofralara Geldi Bahar”Gert von Panczensky-Anna Dünnebier“Kulturgesschichte des Essens und Trinkens”Deniz Gezgin “Bitki mitosları”Şefik Can “Mitoloji”


Tarih-KültürAntik Dönemde Hamam KültürüTamer ÖZDOĞRU, RehberSevgili meslektaşlar, değerli dostlarım;antik dönemin hamam kültürühakkında sizleri bilgilendirmekistiyorum. Hepimizin geneldeiyi bildiği konulardan olmasınarağmen rehber gözüyle tüm hamamlardaanlatılacak genel bilgilerisizlerle paylaşmak istiyorum.Umarım yazdıklarımın sizlereyararı olur.Hamam fikri Yunanistan’da karşımızaçıkar ve MÖ 3. yy sonuRoma’ya da ulaşır. HamamlarYunan kökenli olmasına rağmen(thermos-sıcak; thermen-hamam),Roma hamamları farklılıklar gösterir.Büyük ve gösterişli olmaları,aynı zamanda spor ve kültürelkomplekslerinin olması Roma hamamlarınıfarklı kılar.Daha önceleri yıkanmak arkaplandaydı. İnsanlar ayak ve ellerinidüzenli yıkamalarına rağmen,tüm vücudun yıkanması sadecepazarın (Agora günü) kurulduğudokuz günde bir yapılırdı. Sadecezenginlerin evinde özel hamamlarolurdu. Bunlarda soğuk ve küçükyapılardı. Sık yağmurlardansonra su çamurumsu görünürdü.Genellikle özel günlerde mutlakayıkanılırdı.Antik dönemde sık yıkanmanınvücut direncini düşürdüğü veinsanların sık sık hastalanmasınayol açtığı sanılırdı.Yaz aylarında ırmak veya göllerdeyıkanılırdı. İnsanların yıkanmayakarsı mesafeli duruşu MÖ 2. yyve 1. yy sonuna doğru değişmeyebaşladı. Artık bu devirde gösterişlihamamlar ortaya çıkıyordu. İnsanlarınhamamları daha sık ziyaretetmesi daha da popülerleşmesineyol açtı. Devlete ait olan hamamlarözel müteşebbislere kiralanmayabaşladı.Bilinen ilk Roma hamamı Pompei’deki Stabia Hamamı olupMÖ 150 sonlarına doğru inşaedilmiştir.Roma Hamamı - Genel Görünüş. Fotoğraf: Nurettin Korkmaz Arşivi68>69 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Giriş fiyatları her yerde aynı olmamasınarağmen genelde uygundu.Çocuklardan genelde ücret alınmamasınakarşın, kadınların girişücreti erkeklerden daha yüksekti.Fiyatların düşük tutulması alt tabakalarındahamamları ziyaretetmesine olanak sağlıyordu. Buda hamamların daha da yaygınlaşmasınayol açtı.Hamamlar artık günlük hayatın birparçası haline geldi. Hamamlar,daha önceleri sırf yıkanmak içingidilen yerken, artık insanlarınbuluşup iletişim kurduğu, günününbüyük bir kısmını geçirdiği yerlerhaline geldi. Talep arttıkça hamamsayıları artmaya, rekabet edebilmekiçinse daha gösterişli yerlerhaline gelmeye başladı.Frigidarium (Soğuk):Hamamın ısıtılmayan en soğukbölümüdür. Soğuk su havuz veyahavuzlarının bulunduğu bölümdür.Tepidarium (Ilık):Hamamın orta derecede ısıtılmışbölümüdür. Vücudu ovma ve yağlama,eğer bu iş için farklı mekanlaryoksa burada yapılmaktaydı. Odönemlerde henüz sabun bilinmiyordu. Burada vücut terlemeyebırakılır ve masajlar yapılırdı.Roma Caracalla Hamamı, Fotoğraf: Nurettin Korkmaz ArşiviCaldarium (Sıcak):Hamamın sıcak sularının ve sıcaksulu havuzlarının bulunduğu ensıcak bölümüdür. Burada nişler,oturma yerleri ve banyolar yer alır.Hypocaust:Hamamın iç mekânlarını ısıtmayayarayan alttan ısıtma sistemidir.Sudatorium:Ocağa yakın inşa edilen terlemesalonudur. Burada sıcaklık doğalHer hamamda bulunması gerekenbölümler sırasıyla:Apodyterium (Soyunma Kabinleri):Hamama girmeden önce soyunulanodadır. Buranın duvarlarındaelbiselerin konması için nişler,alçı kaplama bezemeler “Stucco”yer alırdı.Thermenin Planı-Perge. Fotoğraf: ARO Arşivi


Tarih-Kültürolarak daha yüksek olmaktaydı veiç ortam nemi, mümkün olduğuncadüşük tutulmaya çalışılmaktaydı.Palaestra:Etrafı revaklarla çevrelenmiş sporfaaliyetlerinin yürütüldüğü açıkalandır.Natatio:Dış mekanda üstü açık ve soğuksulu yüzme havuzu.Hamamlar aynı zamanda dahaönce belirtmiş olduğum gibi insanlarınzamanlarını geçirebileceği,dostlarıyla buluştuğu, aynı zamandaspor yapabildikleri mekanlarhaline geldi.Spor yapabilmeleri için havuzkenarlarında palaestra denilenalanlar mevcuttu ve buradao dönemde çok popüler olantop oyunları oynanırdı.Günümüzde hala oynananyakar top misali, topu havayaatarken bir ismin bağıraraksöylenmesi, o kişinin topu yakalamayaçalışması, yakalayamazsayanması gibi oyunlar odönemin sevilen oyunlarıydı.Masaj yaptırabilecekleri, güneşlenebilecekleriteraslar ve tavlabenzeri taşlara kazınmış oyunalanları da mevcuttu. İmparatorlartarafından yaptırılan hamamlardagezinti yapılabilecek park vebahçeler bulunurdu. Acıkıp susayanlariçin yemek yiyebilecekleritaberneler vardı. Bazı Romahamamlarında okumak isteyenleriçin kütüphaneler de bulunurdu.Yunan dünyasından farklı olarakRoma hamamları dahageniş ve kapsamlı; içinde kütüphaneler,konferans salonlarıve gezinti yerlerini barındırırdı.Roma hamamları belirli kişileredeğil, herkese açıktır. Cinsiyet,renk, dinsel ilkeler ya da zenginliğebakmaksızın geniş kitlelerehitap eder.Hayat kadınları da o dönemde birçokhamamda bulunurdu. BirçokRomalıya göre hamamlar, şarapve aşk, hayatın tadını oluşturmaktaydı.Roma dönemi hamamları çok gösterişlisüslenirdi. Zemin ve duvarlarmozaik ve mermerle kaplı oluptavanlar yer yer altın varaklarlakaplanıyordu. Sütunlar mermer,granit bazen porfirden oluşup heykellerlesüslenirdi. Hepimizin bildiğiLaokoon heykel grubu Trajanhamamını süslemekteydi. Pergehamamında otuz civarında heykelbulunmuştur.Hamamlar daha fazla ısı verdiklerindendolayı odun kömürüyleısıtılmaktaydı.Sıcak hava mermer tabanın altındakituğladan yapılmış kanallarvasıtasıyla zemine, daha sonraduvarlar boyunca yükselmekteydi.Mimari anlamda hamamlar, Romainşaat teknolojisinin gelişimindeöncü konumuna sahiptirler. Betonunyapı malzemesi olarak enerken kullanımlarından bazılarıve en yenilikçi uygulamaları olangüçlü, eğimli biçimler, tonozlarve kubbelerin yapımı hamamlarile başlar.Roma hamamları gelişimini aynızamanda MÖ 2. yy sonunda ısıtmateknolojisinde kaydedilen buluşa,hypocaust (hypo-alt; caususısı)sistemine borçludur.Hypocaustun tabanı, kısa ve birbirineyakın yerleştirilmiş sütunlar(payeler) tarafından taşınır. Sütunlargenellikle kare veya yuvarlaktuğlalardan örülmektedir. Taban,ocaktan çıkıp sütunlar arasındangeçen sıcak hava ve gazların dolaşımıile ısınır. Duvarların içineTubuli denen içi boş pişmiş topraktuğlalar yerleştirilerek eşit ısıyayılımı sağlanmaktadır.Roma’nın meşhur mimarı Vitruvbizi, mimariyle ilgili bıraktığı eseri“Mimari Üzerine On Kitap”ta hamamyapımıyla ilgili bilgilendirir.Hamam yapılacaksa öncelikleyön çok önemlidir. Güneştenfaydalanmak için hamamın anacephesi güney ve de güneybatıyabakmalıdır ki, daha çabuk ısınabilsinve öğleden sonra güneşinide alabilsin.Suyun ısıtıldığı sıcak havanın verildiğiPrafurniumun zemini, sıcakhavanın gittiği zeminden dahaalçak olmalı; böylece sıcak havaverimli bir şekilde yükselebilsin.Bu alttan ısıtma sistemi Hypokaustolarak bilinmektedir.Ateşin yakıldığı yerdeki sıcak havaHypocaust - Alttan Isıtma, Fotoğraf: Nurettin Korkmaz ArşiviDuvar Isıtma Sistemi, Fotoğraf: Nurettin Korkmaz Arşivi70>71 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


kanalına topu attığımız zaman,top tekrar geri yuvarlanabilmeli.Sıcak hava kanallarının tuğladanyapılma sebebi sıcağı daha fazlatutmalarından dolayıdır. Kanallarne kadar dar olursa hava sirkülasyonuda o derece verimli olur.Sıcak hava kanalları arasındakidarlık tamirat gerektiğinde bir insanıniçeride hareket etmesini deengellememelidir.Sağlık amacı haricinde aynı zamandaeğlenmek ve hoş vakitgeçirmek için gidilen hamamlardavücut temizliğine büyük önemverilirdi. Zengin Roma yurttaşlarıhamamda gerekli malzemeleri;yağını, havlusunu ve hizmetçisinide yanında getirirdi. Bu hizmetkarlardanbiri, eşyalar sık sıkçalındıklarından dolayı eşyalaragöz kulak olurken, diğeri efendisinevücut temizliğinde yardımcıederdi; sırtının yıkanması, masajyapması, kıllarının yakılması yada ağda yapılması gibi. Hamamçıkışı efendisinin vücudunun yağlanması,saçlarının taranması vesüslenmesine yardımcı olurdu.Hizmetçisi olmayanlar hamamdamasör de kiralayabilirdi.Hamamların açılış saatleri hemenher yerde aynıydı. Geneldeöğleden sonraları açılır, hava karardığındada kapatılırdı. Öğlenmolasından sonra akşam yemeğiarasındaki zaman diliminde hamamlaragidilirdi. Romalılar öğlenyemeğini izleyen siestadansonra, 14.00 - 15.00 sularındahamama giderlerdi. Bazı hamamkalıntılarında bulunan kandiller,buraların geceleri de kullanıldığınıngöstergesidir. Hamamlardakisıcaklık 40 ile 70 derece arasındadeğişmekteydi.Kadın ve erkeklerin hamamlarıayrıydı. Hamam sayısının yetersizolduğu durumlarda kadınlar veerkekler günü ayrı olurdu. Trajanzamanı istisnai olarak büyükhamamlara beraber gitmişler, buda hamamda çıplak gezdiklerindendolayı skandala yol açmıştı.Hadrian döneminde bu yasaklanmıştır.Ama genel olarak geçerliolan uygulama, hamama farklısaatlerde gitmeye dayanırdı. Kadınlarsabahları, erkekler öğledensonraları hamama giderdi.Zengin Roma yurttaş ve politikacıları,halkı kendilerine çekebilmekiçin hamamlar yaptırmışlar, hattabir yıl boyunca giriş giderlerinide karşılamışlardır. Bu sayedehamam kullanımı daha da artmış,aynı zamanda sponsorların itibarınıhalk nezdinde yükseltmiştir.Buna örnek olarak Agrippa’yı verebiliriz.MÖ 33 yılında Roma’daki170 hamamın giriş ücretiniüstlenmiş, aynı zamanda kendiyaptırmış olduğu hamamlardanücret almamıştır. Bu da halk tarafındandaha fazla sevilmesineyol açmıştır. Nero, Titus, Trajanve Caracalla gibi imparatorlarseleflerini geçmek için her seferindedaha ihtişamlı hamamlaryaptırmışlardır.Hamamlarda genelde iki plan tipigörülür. Bunlar simetrik ve asimetrikplanlardır.Tam simetrik tipte, çok sayıda odave salon bir ana eksen üzerindekarşı tarafına da yerleştirilir; genişve tek Caldarium yer alır. Bu tip,yaygın olarak büyük hamamlariçin geçerlidir. Bunların daha ayrıntılıolanları Thermae imparatorlukhamamları olarak tanımlanırve MS 1. yy ‘da ortaya çıkmıştır.Asimetrik plan tipi daha küçükhamamlar için geçerli ve kentlerdeyaygın olan Balnea’da uygulanır.Balnea ve Thermea arasındakibaşlıca farklar; mülkiyet durumlarıve boyutlarıdır. Balnea küçükkuruluşlardır, özel mülkiyetmallarıdır ve kent içindeki yoğunyapılaşmanın içinde yer alıp, çoğunluklabaşka yapılarla duvarlarınıpaylaşmaktadır. Thermae isedevletin ya da kent belediyesininmülkiyetindedir. Çok geniş alanlarıkapsar ve açık alanların tamortasında yer alır.Yapımında bütçe kısıtlamaları düşünülmemiştir.Anadolu’da bu tipdaha yaygındır.Seneca’nın bir yazısıyla konuyubitirmek istiyorum:“Şu anda bir hamamın yakınındaoturuyorum; ses kargaşasını, herperdeden bağırış çağırışı bir düşün,en iyisi sağır olmak. Ellerindekiağırlıkları kaldıran insanlarınhayıflanması, sık sık ıslık çalar gibinefes alıp vermesini duyabilirsin.Şayet birisi sessizce yatıp masajyaptırıyorsa, masörün ellerininsırtında çıkarmış olduğu sesleri,ellerinin içiyle mi yoksa dışıylamı vurduğunun sesini dahi ayırtedebiliyorsun. Ve bu arada toplaoynamayı bilmeyen biri gelipyüksek sesle vuruşları saymayabaşlarsa vay haline. Bu aradakavgacılar, eşyaları çalarkenyakalanan hırsız, kendi dedikodusunabayılan geveze, bu aradasuya atlayan, atladığındada suyu her yana fışkırtanlar…Bu insanlar en azından doğal sesçıkarıyor. Ama bir yandan hamamdasürekli bağırarak müşteriarayan ağdacıları da unutmamaklazım. O sustuğunda kurbanı başlıyor…Diğer yandan da yiyecekiçecek satanların çıkarmış olduğubağırtı…”Roma dönemi bir mezar yazıtı:“Hamamlar, şarap ve aşk vücudumuzuharap ediyor, ama bunlarda hayatın tadı: hamamlar, şarapve aşk.”Hoşçakalın, dostça kalın.Kaynaklar:Zehn Bücher über die ArchitekturVitruviusBautechnik der Römer Heinz OttoLamprechtEpistulea Seneca


Röportaj: Prof. Dr. Klaus SchmidtA. Zeki APALI, Genel Yayın YönetmeniAraştırmalarımda Anadolu’nun yeri ilk sırada.Doktora tezimi yazdığım dönemden itibaren özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesiprehistorik dönemleri üzerinde çalıştım. Meslek hayatımın temelini bu bölge oluşturdu.Öncelikle sizi ve eşinizi böylesineönemli ve güzel bir konferanstandolayı kutluyoruz. Katılım gerçektençok yoğundu. Konferanstansonra ARO Cafe & Bistro’da rehberlerlebir araya gelme teklifimizi,bizi kırmayıp kabul ettiğiniz içinsize çok teşekkür ediyoruz.Dergimizin ikinci sayısında sizinkitabınız baş kaynak olmak kaydıylaGöbekli Tepe’yi detaylı birşekilde incelemiştik. Nisan sayımıziçin sizden öğrenmek istediğimizkonular hakkında bize röportajvermeyi kabul etmenizden dolayıARO ve tüm rehberler adına şükranlarımızısunuyoruz.Göbekli Tepe’yi ilk nasıl buldunuz?Kazılması için ne zamankarara vardınız?Göbekli Tepe’ye ilk defa 1994yılında geldim. Ekip üyesi olarakkatılmış olduğum Nevalı Çori kazıları,söz konusu yerleşmeninAtatürk Barajı suları altında kalmasındandolayı bitmişti.Burada bugün Göbekli Tepe’debirçok örneğini bulduğumuz T biçimlidikilitaşlar ve hayvan heykellerigibi neolitik döneme ait büyükboyutlu eserlerin ilk örneklerineraslamıştık. Nevalı Çori kazısıbittiğinde ben de doçentlik tezimibitirmiştim.Yeni araştırmalarım için aklımdakisoru Nevalı Çori’de rastladığımızbu neolitik kültürün bölgede başkatemsilcileri olup olamayacağı idi.Daha doğrusu Nevalı Çori’nin tekolmadığından emindim.Diğer neolitik yerleşmelerin nerelerdeolabileceğini gözden geçirmemizgerekiyordu. Bu yolda yapacağımçalışmanın ilk basamağı,yüzey araştırması ve kazı yapılanneolitik yerleşmeleri incelemek veziyaret etmekle başlıyordu.Böylece yolum Göbekli Tepe’yekadar geldi. Çünkü 1963 yılındayapılan bir yüzey araştırmasındaneolitik yerleşme olarak tanımlanmıştı.Ama bu yüzey araştırmasınıyapanlar Göbekli Tepe’nin bugünbildiğimiz önemini ne yazık ki kavrayamamışlardı.Hatta T Biçimlidikilitaşların yüzeyde görünenüst kısımlarını, modern mezarlıkolarak yorumlamışlardı. O döneminarkeolojik bilgisi tabii neolitikdönem için anıtsal eserlerin bulunabileceğiolasılığını içermiyordu.Prof. Dr. Klaus SchmidtSonuçta Göbekli Tepe el değmeden1994 yılına kadar bekledi. Benburayı gezmek için geldiğimde, kazıyerine yakın tek köy olan Örencik’egelip çakmaktaşlarının olduğu tepeyisorduğumda yaşlılar yanımabir çoçuk verip bana yol gösterdilerve yüzlerinde nihayet arkeologlargeldi der gibi bir ifade vardı. Tepeyigördüğümde Nevalı Çori kazısınınverdiği tecrübe ile yüzey buluntularınınneyi ifade ettiğini anlamammümkün oldu. Çok büyük çok özelbir arkeolojik buluntu yeri ile karşıkarşıya olduğumu anlamıştım.Bundan sonra kazı izni için müracaatve ödenek bulma işlemleriile ilgilenip 1995 yılında kazıyabaşladım.Kazılara başlangıcınız ne zamanoldu? Kazı izinleri, finansalgereksinimlerin karşılanması,kazıda çalışacak kalifiye elemanbulma gibi konularda zorluklaryaşadınız mı? Yaşadınızsabiraz açarak nasıl üstesindengeldiniz?72>73 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Röportaj1995 yılında küçük bir ekip ile başladık.Finansmanı Alman ArkeolojiEnstitüsü karşıladı. 1995’ten2006’ya kadar Şanlıurfa Müzesiile ortak katılımlı proje statüsündeyaptık çalışmalarımızı. 2007’denitibaren Bakanlar Kurulu Kararlıkazı statüsüne geçtik.Türkiye’de farklı statüler var kazıçalışmaları için. Uzun vadeli büyükprojeler Bakanlar Kurulu Kararı ileyapılıyor. Başlangıçtan itibarenŞanlıurfa Müzesi bizim için çokbüyük bir destek oldu.Kazı yerine yakın tek modern köyolan Örencik’in köylüleri başlangıçtanitibaren kazı işçilerimizoldu. İlk yıllar 20 ya da 30 kişialabiliyorduk. Şimdi bu 50-60 kişiyeçıkabiliyor. Aralarında yaklaşık20 kişilik bir çekirdek ekibimiz varki, onlar en baştan beri bizimleberaber çalışıyorlar. İlk kazı kampanyalarındaönce köylüler ilebirbirimizi tanımamız karşılıklı güvengeliştirmemiz gerekti. Onlaraarkeolojik kazının nasıl yapılacağını,nasıl çalışmamız gerektiğinigöstermemiz gerekiyordu.Bugün kazı kampanyası içinUrfa’ya gittiğimizde lojistik işlerhiçbir aksama olmadan hızlı birşekilde yürüyor ama bu sisteminoluşması uzun yılların sabırlı vesüreli çalışması sayesinde oldu.Göbekli Tepe kazı çalışmaları teknikolarak diğer neolitik yerlere nazaranoldukça zorlu. Bu nedenlekazı işçilerinin de birer teknisyengibi çalışmaları gerekiyor.Kazılara başlamadan önce bugünulaştığınız zenginliği hayaletmiş miydiniz?Önemli ve özel buluntuları bekliyordumama bugün ulaştığımız anıtsallıkve çeşitliği ben de beklemiyordum.Her yıl bulduğumuz yeni birkabartma ya da heykel karşısındadurup “şimdiye kadar bulduğumuzen önemli buluntu bu diye düşünüyoruz”ama gelecek sezon diğerbaşka yeni bir önemli buluntu onutahtından indirmeyi başarıyor.Kazılardaki son durum nedir?Bu yılki programınız ne zamanbaşlıyor?1995 yılından beri çalıştığımız anakazı alanı güneydoğu yamacındatemel çalışmalar bitmek üzere. Bu2010 Kazı Ekibi. Fotoğraf: DAI,Alman Arkeoloji Enstitüsüalan üzerine yapılacak ziyaretçiyollarını da kapsayan koruma çatısıprojesi bizim için büyük önemtaşıyor. Bu konuda çalışmalarımızdevam ediyor. Buna paralel olarakkuzeybatı tepesinde 2009 yılındabaşladığımız 2000 m² yeni arkeolojikaçmada kazı çalışmalarıdevam ediyor. Bu arada buluntularüzerinde yapılan analizlerde sürüyor.2011 yılının bahar kampanyasınisan ayının ilk ya da ikinci haftasındabaşlayacak ve Mayıs ayısonuna kadar devam edecek.Daha sonra Eylül ve Ekim aylarıboyunca sonbahar kampanyasıiçin tekrar geleceğiz.Göbekli Tepe’yi keşfinizdensonra birçok bilim adamı ve uzmansizin gelmiş geçmiş en büyükarkeolojik kazıyı yaptığınızkonusunda hem fikir oldular.Çalışmalarınız tüm dünyada sesgetirdi. Bütün bunlar üzerinizdebir ağırlık oluşturdu mu?Tabii ki çalışmalarımıza yönelengeniş ilgi bazı talepleri de beraberindegetiriyor ve bu nedenlearaştırma programınıza ayırdığı-74>75 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


nız zamanın bir kısmını bu yöndeayırmanız gerekiyor.Tüm bunlara rağmen projemizinulaştığı tanınmışlık ve çektiği ilginin çok mutluluk ve memnuniyetverici olduğunu söylemek isterim.Sıradan bir bilim adamı değilsiniz.Arkeoloji çalışmalarınızdaAnadolu’yu koyduğunuz yerneresidir?Araştırmalarımda Anadolu’nunyeri ilk sırada. Doktora tezimi yazdığımdönemden itibaren -ki bu1978 yılında Norşuntepe kalkolitikdönemi buluntuları üzerinde çalıştığımdönemlere rastlıyor- özellikleDoğu ve Güneydoğu AnadoluBölgesi prehistorik dönemleri üzerindeçalıştım. Meslek hayatımıntemelini bu bölge oluşturdu.Göbekli Tepe’ye dönersek; bazı“T” tipi taşların ağırlığının 12tonu bulduğunu biliyoruz. Bunu150-200 kişi arasında bir insangücü hareket ettirebilir. İskelelerinkurulması, usta başıların komutvermesi, işçilerin böylesineişleri başarabilmesi için 11 binyıl önce nasıl bir organizasyonvardı? Bu konudaki bilgilerinizipaylaşır mısınız?Göbekli Tepe kazıları sonucundaulaştığımız en önemli bilgilerdenbiri de bu konu ile ilgili. GöbekliTepe’nin karakteristik buluntuları,arka planda olması gerekengeniş kapsamlı bir lojistik desteğigerektiriyor.Göbekli Tepe eserlerinin olasıyapım süreçlerini gözönüne aldığımızdakapsamlı, gelişkin birsosyal sistemin izlerini görüyoruz.Yani taş devri dönemi insanlarıavcı-toplayıcı türü bir yaşam stilinedevam eden dönem insanlar; taşdevri deyince akla gelen küçükkabileler halinde yaşayan, ateşinbaşında toplanan ve sadecekarınlarını doyurabilen insanlardeğildi. Bu insanlar büyük gruplarhalinde hareket edebiliyorlar,sistemli çalışabiliyorlardı. Belli konulardauzmanlaşmış insanlar,yöneticiler bulunmaktaydı.Bu, neolitik dönem sosyal sistemininboyutları Göbekli Tepekazılarından sonra dikkat çekerhale geldi. Günümüzde hem ekibimizhem de bölgede neolitkdönem araştırmalarına devameden meslektaşlarımız konu ileilgili analizlere devam ediyor.Göbekli Tepe’ye 200 km mesafedeninsanlar gelip gidiyorlarmış.Neden özellikle burayageliyorlardı? Burada mistikbir güç mü vardı ya da göktenmeteor mu düşmüştü? Bu konudakidüşüncelerinizi merakediyoruz.C Yapısında Dikilitaş ÜzerindeYaban Domuzu, Ördekler, Tilki Kabartması.Fotoğraf: DAI, Alman Arkeoloji EnstitüsüGöbekli Tepe insanlar tarafındanritüel amaçlarla toplanmak içinseçilmiş özel bir tepe idi. Buradaşölenler/ritüeller için toplanıyorlardı.Bu törenler belki birkaç haftasürüyordu. Törenlerin bir parçasıda T biçimli dikilitaşların, büyükboyutlu heykellerin yapılması,tapınak alanlarının inşâsı idi. Bunoktada Göbekli Tepe’nin bulunduğualanın çevredeki en kalitelikireçtaşı kaynaklarını barındırdığınıve dönem insanlarının bununbilincinde olduğunu söylemek gerekir.Meteor düşmesi sözkonusudeğil, buna yönelik hiçbir iz yok.Bölgede ceylan ve gazallarınçokluğundan bahsediliyor.Yeşil çokmuş. Badem, Antepfıstığı ağaçları, buğday vb.D Yapısı Kuzey Batıdan.Fotoğraf: DAI, Alman Arkeoloji EnstitüsüC Yapısında Yüksek Kabartma.Fotoğraf: DAI, Alman Arkeoloji Enstitüsü


Röportajtane şubesi bulunan, tek amacıaraştırma olan bir kuruluş AlmanArkeoloji Enstitüsü. İstanbul’dada bir şube var ancak GöbekliTepe projesi İstanbul’a değil Berlingenel merkeze bağlı. ProjemizinŞanlıurfa’dan sonra ikinci merkeziBerlin. Kazı kampanyalarındansonra analiz ve arşiv çalışmalarıburada yapılıyor. Benim bir diğergörevim ise öğretim üyeliği. Bunuda Erlangen Üniversitesi ArkeolojiBölümü’nde yapıyorum. Kazıçalışmalarına katılan arkeolojiöğrencilerinin büyük bölümü buüniversiteden geliyorlar.Türkiye Cumhuriyeti’nin katkılarınagelince, çalışmalarımıza her yılKültür ve Turizm Bakanlığı’ndanbir temsilci katılıyor. Kazı çalışmalarınısürdürmemiz yine Bakanlığınverdiği izinler yönündemümkün oluyor. Yine ŞanlıurfaMüzesi’nin, çalışmaların başarıile yürütülmesinde çok büyükkatkıları var.Her yıl kazı öncesi GöbekliTepe’ye geldiğinizde, kazılarabaşlarken neler hissediyorsunuz?Topraktan bereket fışkırıyormuş.Günümüzde her yer taşve taşlar üzerinde ortada gezinenyılan ve akrepler. Doğanınbölgeyi bu kadar çorak ve taşlıkyapması nasıl olmuştur? Sizcebunun sebepleri nelerdir?Bölgenin günümüzdeki çorak görünmesininnedeni doğanın yüzyıllarayayılan zaman diliminde aşırıderecede kullanılması, günümüzdeve yakın geçmişte küçükbaşhayvancılığın yaygınlığıdır. Bölgebu unsurlar olmasa, bugün deyemyeşil olabilirdi.Yüksek kabartma denen teknikGöbekli Tepe dışında “KutsalHilal” bölgesinde başka bir neolitikalan da var mı?Göbekli Tepe’nin Kapak Konusu Olduğu Uluslararası Bazı Dergiler.Fotoğraf: DAI, Alman Arkeoloji EnstitüsüNeolitik dönem için düşündüğümüzdeyok. Bu tür teknikler dahasonraki dönemlerde MÖ 4. binyıllardabölgede kullanılıyor.Heidelberg Üniversitesi’ninkatkıları yeterli midir? TürkiyeCumhuriyeti hükümetinin çalışmalarınızakatkısı, ilgisi varmıdır?Ben eğitimimi Heidelberg Üniversitesi’ndeyaptım. Ama kazı çalışmalarımızıfinanse eden kuruluşlar“Alman Arkeoloji Enstitüsü” ve“Alman Araştırma Vakfı” ‘dır.Ben de 2001 yılından beri AlmanArkeoloji Enstitüsü’nün BerlinOrient şubesinde çalışıyorum.Dünyanın çeşitli bölgelerinde 10Göbekli Tepe bize bu sene hangisürpriz buluntuları göstereceksorusu aklımda oluyor, ama ençok kazı kampanyasının olumlusonuçlarla; aksilik, zorluklar veyaekibi etkileyebilecek herhangikaza ya da hastalık olmadan tamamlanmasınıumuyorum.Her sene, Göbekli Tepe’yi gördüğümilk el değmemiş hali gözümünönünde oluyor.Göbekli Tepe’nin Jericho ya daPaskalya Adası gibi tanınabilmesiiçin bize düşen görevlernelerdir?Göbekli Tepe’de 1995 yılındakazıya başlamamızdan önce buranınbilinmesine, tanınmasınaaraç olacak yüzeyde görünen herhangibir eser yoktu. Herşey kazıçalışmaları sonucu ortaya çıktı.Bugün Göbekli Tepe’yi buluntula-76>77 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


ının anıtsallığı nedeni ile PaskalyaAdası buluntuları ile ya da Stonehengeile karşılaştırıyoruz, amabir önemli fark var. Stonehenge yada Paskalya Adası’nda bulunaneserler her zaman toprak üzerindeidiler, insanoğlunun belleğindeyer almak için yüzlerce, binlerceyıl zamanları vardı. Göbekli Tepe1995 yılından beri kazılıyor vebugüne kadar ulaştığı bilinmişlikderecesi bence oldukça yüksek.Kazı kampanyaları sırasında hergün en az yüz kişi -ki çoğu yabancı-Göbekli Tepe’yi ziyaretediyor. Artık Şanlıurfa, GöbekliTepe ile ziyaretçi çekiyor. Bu ilgiher geçen gün artıyor ve artacak.Ancak bu konuda biraz sabırlı dadavranmak ve ziyaretçilere yöneliküniteler oluştururken, örneğinGT’nin korunmasını ön plandatutmak gerekli. Çünkü GT korumamodelleri oluşturmak açısından daçok güzel fırsatlar veriyor. Diğerbirçok arkeolojik buluntu yerininaksine GT çevresinde modernyapılaşma yok. En yakın köy 3 kmuzaklıkta, baraj yapımı sözkonusudeğil, sular altında kalma tehlikesıyok. Bu durumda Sit alanını yapılaşmatehlikesinden korumak bukonuda titiz davranmak en önemlikonulardan biri.Sizce, Göbekli Tepe’nin enönemli 3 eserini bilmek için;dünyanın sonunun geleceği,buradan da en fazla 3 eserinalınabileceği ve bu 3 eserinyeni bir düzende ortaya çıkacağısöylense, seçeceğiniz 3eser hangileri olurdu? Neden?Göbekli Tepe’yi 3 eserle ifadeetmek mümkün olmazdı ne yazıkki. O yüzden eser yerine araştırmasonuçlarını, belgeleme çalışmalarınıkorumamız daha akıllıca birseçim. Eserleri de orijinal yerlerinde,gelecek nesiller tarafındantekrar bulunmaları umudu ile bırakmamızen iyi çözüm olurdusanırım.Eşiniz Çiğdem Hanım konferansboyunca çevirileri çok titiz venet bir şekilde yaptı. Almancakonuşan rehber arkadaşlarımıztercümeyi çok başarılıbuldular. Siz de uzun zamandırTürkiye’de bulunuyorsunuz.Türkçe öğrendiniz mi, öğrenmeyidüşünüyor musunuz?Evet öğrendim. Günlük hayattakikısa konuşmalar sırasında kullanabiliyorumama konferans yada röportaj sözkonusu olduğundayardıma ihtiyacım oluyor.Çiğdem hanımın da arkeologolduğunu ve kazılarda size yardımcıolduğunu biliyoruz. Aynıiş ortamında bulunmak çalışmalarınızınasıl etkiliyor?Birlikte çalışmamız benim için çokönemli. En yakın ve en güvendiğimçalışma arkadaşım. Projeninbaşından beri birlikte çalışıyoruz.O’nun özverili çalışmaları projemizinbugün ulaştığı yere gelmesindeçok büyük bir rol oynadı.Türkiye’de Göbekli Tepe ile ilgilitek ve en büyük kaynak sizinyazdığınız kitap. Son bilgi vebulgular üzerine yeni basım içinçalışmalarınız var mı? Varsa,yeni kitabınız ne zaman çıkacak?Bahsettiğiniz kitabımın farklı dilleretercümesi yapıldı. Rusça veLehçe’den sonra bu yıl Haziranayında İtalyancası yayımlanacak.Her yıl makale boyutunda yeniyayınlarım oluyor. Tabii makalelerdaha çok akedemik çevreyeyönelik hazırlanıyor. Daha genişkitlelere yönelik yayınlarla ilgilihazırlık çalışmaları devam ediyor.<strong>Rehberler</strong>e bakışınız nasıl?Grupları ile Göbekli Tepe’yegelen rehberlerin nelere dikkatetmeleri gerekir?<strong>Rehberler</strong> bilgi akışında ve yaptığımızçalışmaların ziyaretçiyeaktarımında önemli bir halkayıoluşturuyorlar. Bu nedenle GöbekliTepe hakkında bilgilere ilkelden ulaşmaları ve doğru bilgileriaktarmaları çok önemli. Bu yıl eğitimseminerlerinde Göbekli Tepedersi konulmasına çok sevindim.Ankara seminerlerine hatta kendimkatıldım ve iki gün meslektaşlarınızakazı çalışmalarımızla ilgilison bilgileri aktarmaya çalıştım.Kazı alanında, ziyaret sırasında,tecrübeli rehberlerin arkeolojikalanlarda dikkat edilmesi gerekliolan konulara hakim olduklarınıfarkedebiliyorum. Çalışma alanınagirilmemesi, yüzey toprağındanhiçbir malzeme toplanmaması,alınmaması gibi konular bizimiçin çok önemli. Kazı alanındafotoğraf çekimine izin veriyoruzancak çekilen fotoğrafların sadeceözel amaçlar için kullanılmasınıve yayına yönelinmemesini ricaediyoruz.ARO DERGİ’yi incelediğinizibiliyoruz. Dergimiz için nelersöylemek istersiniz?Çok itina ile hazırlanmış bir dergi.Hem görseller açısından hem içerikaçısından çok başarılı buldum.Ayrıca baskının geniş bir kitleyeulaştırıldığını öğrendim. Bu da çokönemli ve olumlu bir nokta. Dergiekibini tebrik ederim.Bizim sormadığımız ama keşkebu soru da olsaydı dediğiniz birşey var mı? Varsa, bu konuyuaçıklar mısınız?Röportaj için seçilen soruları çokgüzel buldum. İyi hazırlanmış sorular,açıklayıcı cevapları da getiriyor.Göbekli Tepe ile ilgili genel birizlenim vereceğimizi umuyorumbu röportaj sayesinde.Röportaj için size tekrar teşekkürediyor; çalışmalarınızı hepolduğu gibi başarıyla sürdürmenizidiliyoruz.İlginiz için ben teşekkür ederim.


Hindistan - Nepal GezisiNurettin KORKMAZ, Rehber - İnşaat Y. Müh.1. Gün, 07 Kasım 2010, Pazar:İstanbul - DelhiPazar günü Yeşilköy HavaLimanı’ndan Etihad Havayolları’nınsaat 14:15’te kalkan uçağı ile yolaçıkarak beş saatlik bir uçuştansonra Abudabi’ye ulaşıyoruz.Abudabi’deki iki saatlik bir aktarmasürecinden sonra tekrar havalanarakyine bir beş saatlik bir uçuşsonrası Delhi Hava Limanı’na iniyoruz.Otele transfer ve geceleme.2. Gün, 08 Kasım :Delhi1193’ten sonra Hindistan’ın kuzeyindekiHindu hükümdarlığı yeriniTürk komutan Muhammet Goritarafından kazanılan savaşla DelhiSultanlığına bırakır.Delhi-Cuma Camii. Fotoğraf: Nurettin Korkmaz07 - 21 Kasım 2010 tarihleri arasında Hindistan ve Nepal’ a yaptığım bir turistik gezi oldu.Bu gezideki izlenimlerimi siz meslektaşlarımla paylaşmak istiyorum.Bundan sonra 1760 yıllarınakadar Müslümanlar Delhi’nin veHindistan’ın büyük bir bölümününhâkimi olurlar. Hindu yapı tarzıyerini İslam yapı tarzına bırakır.Delhi-Red Fort. Fotoğraf: Nurettin Korkmaz78>79 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Delhi-Kutup Minaresi. Fotoğraf: Nurettin KorkmazDelhi - Hindistan Kapısı. Fotoğraf: Nurettin KorkmazJaipur’a Doğru. Fotoğraf: Nurettin KorkmazJama Masjid - Cuma Camii:Bir İslam şaheseri olan bu yapı1560 yılında Türk-Müslüman Moğolİmparatoru Cihan Şah tarafındanyaptırılmış olup 15.000 kişilikkapasitesiyle Hindistan’ın en büyükaçık hava camisidir. Camiyekubbeli üç kapıdan girilir. Cami taşkaplı büyük bir alandan ibaret olupbinalar bu alanın etrafında sıralanmışlardır.Mihrap bu meydanıortalayacak şekilde inşa edilmiştir.Red Fort Kala-i Mubarek:1648’de yine Moğollar tarafındaninşa edilen muhteşem bir yapı.Raj Ghat - Gandi’nin Mezarı:Gandi’nin 1948’de fanatik birHindu genç tarafından kurşunlanaraköldürülmesinden sonranaaşı yakılarak külleri buradaki birmezarda saklanmaktadır.Kutup Minar Kompleksi:1199 yılında Türk Sultan Aibak’ınemriyle İslam’ın dünyaya mutlakhakimiyetinin bir göstergesi olarakbu kompleksin inşasına başlandı.Böyle bir misyonu olan bu kompleksinminaresi tabiatıyla en güzelve en yüksek olmalıydı.Türk ve Hintli ustalar bunu başararak72 m yüksekliğindeki KutupMinar’la birlikte camileri, türbeleri,çeşitli üniteleriyle birlikte muhteşembir külliye yarattılar.Hindistan Kapısı:1931’de I.Cihan Harbi’nde ölenHintli askerlerin anısına İngilizlertarafından yaptırılmıştır.Bahai Tapınağı:Lotus çiçeği formundaki bu yapı1938’de inşa edildi. Bahai dinindeLotus, temizlik, saffet ve mükemmeliyetsembolüdür.3. ve 4. Gün, 09 -10 Kasım:Jaipur’a Doğru,JaipurDelhi’den ayrılıp midibüs ileJaipur’a doğru yol alıyoruz.Resimlerden de görüldüğü gibifakirlik üst düzeyde. Teneke evler,ayaküstü lokantalar, betondöşeme üzerinde ders gören çocuklar,rengârenk elbiseli insanlar,kasisli bozuk yollar, yollarda yataninekler, ağaçlarda pinekleyen sincaplar,kamyonların, otomobillerinyanında yük taşıyan develer veher yerde çöp yığınları…Her sosyal olay yollarda gelişipyollarda sonuçlanıyor.Jaipur - Hawa Mahal:Delhi- Bahai Tapınağı. Fotoğraf: Nurettin KorkmazMüslüman sultanlar Delhi, Jaipurve Agra’da dünya şaheserlerineimza atarlar.Yapı tarzındaki değişikliğe yerelustalar çabuk uyum gösterirlerve İslam taş işleme sanatını öğrenerekbu sanatı binaların duvarlarında,kubbelerinde, sütunlarda dahil her yerinde kullanarakharikalar yaratırlar.Delhi - Raj Ghat (Gandi’nin Mezarı). Fotoğraf: Nurettin Korkmaz


Hindistan - Nepal GezisiJaipur - Hawa Mahal. Fotoğraf: Nurettin KorkmazJaipur - Amber Kalesi. Fotoğraf: Nurettin KorkmazJaipur’a Doğru-Bir İlkokul. Fotoğraf: Nurettin KorkmazJaipur rasathane Jantar Mantar.Fotoğraf: Nurettin KorkmazFatehpur Sikri. Fotoğraf: Nurettin Korkmaz100 penceresi ile saray hanımlarınınresmî geçitleri seyrettiği dışduvarları zarif motiflerle bezenmişfantezi dolu bu kent sarayı,Jaipur’un en önemli eserlerindenbiridir. 1778-1803 yılları arasındaJaipur Maharacası tarafından inşaedilmiştir.Amber Kalesi:Rajputların başkenti Amber’deinşa edilen bu muhteşem kaleiçinde saraylar, Akbar zamanındainşa edilmiş cami ve İslam yapıtarzında inşa edilmiş birçok pavyonmevcuttur.Rasathane Jantar Mantar:1728-34 arasında Raja Sing tarafındaninşa edilen bu rasathanedegüneş saati, ekinoksların ölçümmerkezleri, çeşitli burçların çözümlendiğiüniteler vardır.5. Gün, 11 Kasım:FatehpurSıkrı - Agra:Fatehpur Sikri:Akbar Şah 1560’ta tahta geçergeçmez payitahtını Delhi’denAgra’ya taşır. Henüz bir oğluyoktur ve bundan dolayı da çoküzgündür.Agra’ya 40 km ’deki Fatehpur’dayaşayan Evliya Şeyh Salim SikriO’na bir oğlu olacağını, bunu rüyasındagördüğünü müjdeler. Gerçektenbir müddet sonra Akbar’ınbir oğlu olur. Sikri’ye teşekkür borcuolarak Fatehpur’da saraylarıyla,camisi ve harem daireleriylebirlikte büyük bir yapı kompleksiyapılmasını emreder ve bu komplekskısa bir zamanda tamamlanır.Akbar Şah buradaki haremdegözlerini bağlatıp cariye kovalar,ilk yakaladığı cariye ile o gecehalvet olurmuş. Akbar’ın sevdiğibiri Türk biri Hintli biri de Hıristiyanüç karısı olmuş. Bu üç hatuna bukomplekste özgürce yaşamalarıiçin birer ev yaptırmış.Akbar, Hindistan’daki bütündinlere aynı mesafede durmayıyeğleyen, hoşgörüye dayanan birinancı yaymaya çalışır ve bundada başarılı olur. Hatta bu sebeptenyaptırdığı komplekste Hindu veİslam yapı tarzlarını aynı andakullanır.Akbar yıldızlara göre fal baktırırona göre işlerini ayarlardı.Yerli rehberlerimizin söylediklerinegöre; Akbar Devri Hindistan’ınaltın devri imiş.Agra -Taç Mahal:Bu aşk mabedi, dünyada engüzel, en romantik, en muhteşemyapı olmasından dolayıgenciyle yaşlısıyla dünyadaen fazla ziyaret edilenmekânların başında gelir.Cihan Şah bu sanat abidesini,en çok sevdiği eşi MümtazMahal’in 14. çocuğunu doğururkenölmesi üzerine 1631 yılındaonun yüce anısını sonsuza kadaryaşatmak için anıtkabir olarak inşaettirir.Havanın güneşli olduğu zamanlardabu eserin duvarları her saatbaşka bir renk cümbüşü yansıtır.Maalesef hava sisli olduğundanbiz bu güzellikleri yaşayamadık.Eser, Agra’daki Yamuna Irmağıkenarında 305 m x 580 m ölçülerindedikdörtgen bir avluda yer alır.Köşelerinde sekizgen planlıkuleler bulunan avlu, kırmızıkumtaşından yüksek bir duvarlaçevrilmiştir. Avlunun yine kumtaşındanyapılmış anıt kapısı güneyucundadır. Avlunun merkezindekihavuz, dört ana yönde uzananbirer kanalla genişletilmiştir.Taç Mahal avlunun kuzey ucunda7 m yüksekliğindeki bir terasınüzerinde 100 m x 100 m bir taban80>81 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Hindistan - Nepal Gezisialanı üzerinde inşa edilmiştir. TaçMahal köşeleri pahlı, kare planlı,beyaz mermerden inşa edilmiş biryapı olup, birbirinin eşi dört cepheninher birinin ortasında yüksekliği33 m ‘yi bulan basık sivri kemerlibirer taç kapısı vardır. Türbenindört köşesindeki birer kubbe, ortadaki75 m yüksekliğindeki soğankubbeyi çevreler. Terasın dörtköşesinde mezar yapısından ayrıolarak düzenlenmiş ve beyaz mermerdenyapılmış birer minare yeralır. Bunların şerefeleri en tepededirve üzerleri birer kubbecikleörtülmüştür.Agra-Taç Mahal, Mümtaz Mahal veŞah Cihan’ın Kabirleri. Fotoğraf: Nurettin KorkmazTaç Mahal. Fotoğraf: Nurettin KorkmazTürbenin içinde dört yandaki taçkapıların açıldığı sekizgen planlıbir orta mekân vardır. Bu ortamekanın tam ortasında 2 m yüksekliğindekibir şebekenin içindeMümtaz Mahal ile Şah Cihan’ınsandukaları durur. Asıl mezarlardöşemenin altında, avlu düzeyindekimezar odasındadır. Ortamekanın duvarları ile mermer şebekeve sandukalar oymalarla,çeşitli değerli taşlarla yapılmışkakmalarla çok zengin bir biçimdebezenmiştir.Taç Mahal’in on binlerce akik,sedef ve firuze gömülü olanduvarlarında ayrıca 42 zümrüt,142 yakut, 625 pırlanta ve 50adet çok iri inci vardır.1631’de başlanan yapının planlarınıTürk Muhammed Efendi,İranlı Molla Mushid ve LahorluAhmad Lahori adındaki mimarlarhazırladılar ve eserin bitiminekadar inşaatın denetiminiyaptılar. Şah Cihan baştan sonakadar inşaatın bütün detayları ileilgilenmiştir.Her gün 20 bini aşkın işçi ve ustanınçalışmalarıyla türbe 1643’tebitirildi. Taç Mahal’in bütünüyletamamlanması ise 22 yıl sürdüve 40 milyon rupiye mal oldu.Taç Mahal’in 2 km yakınına kadarmotorlu vasıtalar ile yaklaşılmasıve sanayi tesislerinin kurulmasıyasaktır.6. Gün, 12 Kasım:Orcha’yaHareket, OrchaBu gün Agra’dan 4 saatlik bir trenyolculuğu ile Orcha’ya varıyoruz.Orcha’da bir gezintiden sonraCihangir Mahal Sarayı’nı ziyaretediyoruz.Orcha Racası bu sarayı 1591’deMoğol Şahı Cihangir şerefine inşaeder. Cihangir Şah burada yalnızbir gece kalır. Daha sonra yıkananıngünahlarından arındığı BetwaNehrine gidiyoruz.7. Gün, 13 Kasım:KhajurahoBu gün Orcha’dan 4 saatlik birminibüs yolculuğundan sonraKhajuraho’ya varıyoruz.9. yüzyıldan 14. yüzyıla kadarbu bölgede hükümranlık yapanChandela Krallığı indoarish tapınakstilinde halen 25’i ayakta olan85 tapınak yaptırdı.Bu tapınakların dış duvarları çepeçevreve boydan boya çeşitlivaryasyonlarıyla tanrıların, yarıtanrıların ve çeşitli sanat erbabınınakt kabartmaları ve aktın çeşitliaksesuarlarının kabartmalarıylasüslendi.82>83 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


8. ve 9. Gün, 14-15 Kasım:VaranasiBu gün Khajuraho’dan Varanasi’yeuçuyoruz. 40 dakikalık bir uçakyolculuğundan sonra Varanasi’deyiz.Hindistan’ın kuzeyinde Uttar Pradesheyaletinin güneydoğusundaGanj Vadisi’nin orta kesimindeAriler tarafından İÖ 2000’li yıllardakurulmuş olan Varanasi, Hindularınve Budistlerin yedi kutsalkentinden biridir.Khajuraho-Lakshmana Tapınağı.Fotoğraf: Nurettin KorkmazBu mabetler sıcaklığı, duyarlılığıve utanmanın olmadığıbir devrin toplumsal yapısınıaksettiren olağanüstü yontmapanelleri ile birer başyapıtlardır.Savaş sahnelerini gösteren, kadınbedenini kullanarak insanoğlununyaptığı tüm aktiviteleri açıklayandekoratif motifler vardır.Khajuraho-Lakshmana Tapınağı. Fotoğraf: Nurettin KorkmazKama Sutra kitaplarında olduğugibi, sevişme sanatını öğretmekamacıyla, bu heykelleri kullandıklarınısavunuyor.Bir başka teoriye göre ise; heykellerdegörülen cinsel birleşme, evrendekierkek ve dişi elementlerinbirleşerek dünyayı var etmelerinisembolize ediyor.Üçüncü görüş ise; bu heykeller,bin tanrı yılı süren Shiva veParvati’nin evliliklerini, tanrısalsevişmelerini ve bu kutsal törenemisafir olan tanrıları sembolizeediyor.Bu tapınaklar arasında en iyi korunanlarLAKSHMANA ve ADI-NATHA TAPINAĞI’dır.Dünyanın her yerinden gelenhacılardan yollar her zaman çokkalabalık. Ayrıca rehberimizin söylediğinegöre, Varanasi’de KutsalGanj Nehri kenarında ölmek üzeregelen hacıların sayısı da oldukçafazlaymış.Buda’nın aydınlanmasından sonra ilk vaazını verdiği yer olan Sarnathtapınak merkezi de buradadır.Hacılar kendilerini Ganj’ınkutsal sularına bırakarak günahlarındanburada arınıyorlar.Ganj’da yıkanma seremonisi:Üç kez dalmaGanj’a bırakılmak üzere eldeüç şey var: Çiçek, para, ekmekYıkanırken üç şeye dua edilir:Sağlık, guru ve Tanrı Siva1000 yıl öncesinin Ortaçağ Hindistan’ındahangi sebeple bu kadaraçık bir şekilde cinsel ilişkiyi gösterenerotik heykellerin yapıldığınımerak etmemek elde değil.Bugün, bunu açıklamaya çalışançeşitli teoriler var.Bir tanesi; cinselliği her zamanbatı dünyasından daha doğalkarşılayan, asla bir günah olarakdeğerlendirmeyen Hinduların,Varanasi-Kutsal Ganj Ayinleri. Fotoğraf: Nurettin Korkmaz


Hindistan - Nepal GezisiAyrıca ölülerin naaşları buradakutsal Ganj nehri kenarındakiözel ghatlarda yakılarak küllerimerasimle Ganj’a bırakılıyor. KülleriGanj’a bırakılan bu insanlarınruhlarının NIRVANA’ya ulaştığınainanılıyor.Nirvana’ya ulaşan ruh bir dahadünyaya dönmüyor. Diğer ölüleryıkanıp tabuta konulduktan sonraGanj’ın derinliklerine bırakılıyor.Ganj’ın kıyıları tapınaklar yıkanmave yakılma seremonilerinin yapıldığıghatlar ve saraylarla doludur.Kutsal kent, Pançakosi olarak bilinenbir yolla çevrilidir. Her dindarHindu bu yolda yürümek, yaşadığısüre içinde kenti en az bir kez ziyaretetmek ve olabilirse buradaölmek ister.Kentte başta 1916’da kurulmuşolan Benares Hindu Üniversitesiolmak üzere üç üniversite ve birçokyüksekokul vardır. Varanasiayni zamanda bir sanat ve elsanatları merkezi olup, altın vegümüş işlemeli brokar ve ipeklikumaşları, tahta oyuncakları ,cam, fildişi ve pirinç bilezikleriyleünlüdür.Varanasi - Bir Ölü Yakma Ghati. Fotoğraf: Nurettin Korkmazkutsal emanetlerin bir Stupa’dasaklandığı SARNATH kutsalmekânını ziyaret ediyoruz.10. ve 11. Gün, 16-17 Kasım:NepalBugün Varanasi’den ayrılarakNepal’e doğru daracık, trafiğibol ve asfaltı yarım yamalak yollardansaatte güç bela 30-40 kmhızla 10 saat süren bir yolculuktansonra akşamın erken saatlerindeNepal sınırını geçerek bir sınırkenti olan Lumbini’deki otelimizevasıl oluyoruz.Varanasi-Bir Yıkanma Ghatı. Fotoğraf: Nurettin KorkmazErtesi gün, sabah kahvaltısındansonra BUDA’nın doğduğu veaydınlanma seyahatine çıktığı,29 yaşına kadar yaşadığı yer olanaynı zamanda Budistler için birhac yeri olan Lumbini’deki MayaDevi Tapınağını ve bu kutsal mamahaldekidiğer eserleri ziyaretediyoruz. Daha sonra Chitwan’ageçerek oradaki milli parkta 2-3saat süren fil turuna katılıyoruz.Unesco tarafından korumaya alınanbu parkta her türlü hayvanarastlamak mümkün. Biz ancakbirkaç geyik, birkaç maymun, ikitimsah ve birkaç ceylan görebildik.Bu gece Chitvan’da geceliyoruz.12. Gün, 18 Kasım :PokharaOtele indikten sonra Pokhara’yıgezmeğe çıkıyoruz.Fewa Irmağı’ndan da bir kayık turuve adadaki bir Buda tapınağınıziyaret ediyoruz.13. Gün, 19 Kasım:KathmanduBugün yine bozuk ve delik deşikResimlerden de görüldüğü gibiGanj Nehri kenarındaki bir geceayinine katılıyoruz. Ertesi sabahçok erken saatte de kayıkla birGanj turu yaparak yakılma ve yıkanmayerlerini (Ghat) geziyoruz.Oteldeki kahvaltıdan sonraBuda’nın ilk vaazını verdiği veNepal-Chitwan Fil Turları.84>85 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Yaşam Başladı!Gürsu Mahallesi 322 SokakVilla Ýpek 16/5 ANTALYAT: 0242 230 2953F: 0242 230 2954info@avrupainsaat.comwww.avrupainsaat.com


Hindistan - Nepal Gezisiyollardan hareketle Pokhara’danKathmandu’ya giderken yolda ManamakanoTapınağı’nın önünegeliyoruz. 1100 m yüksekliktekibu tapınağa teleferikle 3 km yolalarak ulaşıyoruz. Buradan Himalayalarınalt düzlükleri muhteşemmanzara veriyor. 200 km’lik yolu 8saatte alıyoruz ve Grand Otel’degecelemeyle bu günü noktalıyoruz.14. Gün, 20 Kasım:KathmanduBugün kahvaltıdan sonra yola tekrardevam ederek Kathmandu’yugezmeğe çıkıyoruz. Daha sonraBhaktapur kentini geziyoruz. Bukentler çoğu Buda’ya ait olan tapınaklarladolu. Epeyce bir tapınakgördükten sonra otele geridönüyoruz.Burada yeri gelmişken biraz daBUDA’dan bahsedelim.İÖ 563’te Hindistan’da SakyaKralı’nın oğlu olarak dünyayagelen Buda, 29 yaşına kadar babasınınsarayında yaşar, sonramutluluk ve aydınlanma uzaklardadırdeyip yollara düşer. Birçokdeneme ve yanılmadan sonraVaranasi yakınlarında şimdikiSarnath Stupasının bulunduğuyerde bir incir ağacının (Bo) altınabağdaş kurarak oturur. Aydınlanmayaulaşana dek oradankalkmaz.Şeytan Mara’nın onu baştançıkarma gayretlerini boşa çıkarır.Mara’yı yendikten sonra öncekivaroluşlarının bilincine ve ardındaninsanüstü tanrısal göze erişir.Bundan sonra varlıkların yok olupyeniden doğuşunu görme yetisinekavuşur.Sonunda da zihnini bütün hastalıklarıve iffetsizlikleri yok etmeninbilgisine yönelterek dört soylu öğretininbilincine varır.Böylece İÖ 528 yılında aydınlananBuda, bu öğretisini önce arkadaşlarınasonra ailesine yaymayakarar verdi.Arkadaşlarına verdiği ilk vaazınözeti şöyleydi:Evinde ailesinden ayrılıp diyardiyar dolaşan kimse nefsinikayırmak ya da nefsine eziyetetmek gibi iki uç davranıştanuzak durmalıydı. Bu iki uçtankaçınan kişi sonunda aydınlığa,bilgiye, dinginliğe, uyanışave Nirvana’ya ulaştıran ortayolu bulurdu.Onun bilincine vardığı dört soyluöğreti şöyledir:1-Yaşam temelde düş kırıklığıve elem demekti.2-Elem kişinin haz, iktidar vekalıcı bir var oluş arzusununsonucuydu.3-Düş kırıklığı ve eleme sonvermek için arzu duymayason vermek gerekliydi.4-Arzu duymaya ve eleme sonvermek için izlenecek sekizaşamalı yol vardı.Bu yollar; doğru düşünmek, doğruniyet etmek, doğru konuşmak,doğru davranmak, geçimini doğruyoldan sağlamak, doğru çabaharcamak, bilincini doğru tutmakve zihnini doğru yoğunlaştırmaktı.Buda’ya göre dinsel yaşamınamacı, ben yanılmasından, dünyaişlerinin ayak bağından kurtulmak,öncesiz ve sonrasız benlik olmadığıgerçeğini kavramaktı.Bunu başaran kişi, yeniden doğuşdöngüsünün üstesinden gelebilir,aydınlanmaya (Bodhi) ulaşabilirdi.Aydınlanmış kişinin bulunduğudurumu dile getiren NIRVANA,sönmek anlamına geliyordu.Çünkü aydınlanma üç büyük günahın(şehvet, kötü niyet ve çılgıncasevmek) insan yüreğindeyaktığı ateşin sönmesi demekti.Birkaç satır da Hinduizm’denbahsedelim.Hinduizm MÖ 2000‘li yılların sonlarınadoğru Hindistan’a yerleşenHint-Avrupa halklarının Veda dinindenkaynaklanır. Veda dininintemelini YACNA (ateş ayini) ileevrenin bu ayin yoluyla sürekliyeniden yaratıldığı inancı oluşturur.Her biri evrende çeşitli işlevleryerine getiren çok sayıda Vedatanrısından ikisi İS 1. yüzyılla birlikteHinduizmin iki büyük tanrısıolarak ağırlık kazandı. Veda metinlerindeçoğalmayı ve yayılmayısimgeleyen Tanrı VİŞNU ve Vedatanrısı Rudra’dan türeyen, evrenintek yaratıcısı, koruyucusu ve yokedicisi olarak kabul edilen TanrıŞİVA.Bhaktapur Nyatapola Tapınağı. Fotoğraf: Nurettin KorkmazKathmandu Bodnath-Buda Stupasi.Fotoğraf: Nurettin Korkmaz86>87 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Patan Tapınakları. Fotoğraf: Nurettin KorkmazHinduizmle birlikte, Veda dinininkurban kültünün yerini, tanrı tasvirineya da simgesine ibadet (puca)ve coşkulu bir tapınma (bhakti)aldı. Oldukça ayrıntılı pucatörenlerinde evde ve tapınaktakendisine oturacak bir yer, giysiler,kokular, çiçekler ve yiyeceksunularak konuk edilen tanrı kenditasvirine yerleşir, ardından dauğurlanırdı. Ayinin başlıca amacı,tanrıyla daha sürekli ve yakın birilişki kurulmasını sağlayacak birbütünleşmeyi gerçekleştirmekti.On ayrı biçimde bedenleşenVişnu’nun tüm kişiliklerine ya dabunlardan birine tapınmayı ön görenVişnuculuk günümüzde çeşitlimezheplere ayrılır. Vişnuculuk insanlarıseven bir tanrıyla inananınkişisel bir ilişki kurmasını vurgular.Vişnuculuktan daha çileci eğilimleriolan Şivacılık genellikle Yogacımistisizmle bütünleşir. İnsanabenzer niteliklerle tasarlandığındaçelişkili özellikleri birleştiren Şivahem korkutucu hem de koruyucudur.Bütün Hindu mezheplerinin ortaktemellerinden biri sonsuz, her şeyikucaklayan gerçekliğin en yüksekilkesi Brahman’a inançtır. Tümvarlıkların içine sinmiş olan bugüç bütün yaşam biçimlerinin özüATMAN (benlik) olarak görülür,bireysel benliği bu evrensel ilkeiçinde eritmek en yüksek dinselamaçtır.Hinduizmde insanları kurtuluşagötüren üç yol vardır:1. Ayin kurallarına uymak veçıkar gözetmeden davranmak(karman-varga)2. İyi işlerle gerçek bilgiyi (cnana-marga)aramak3. Kendini tanrıya adamak(bhakti)Birçok bilim adamı, Hint toplumundakigrupları göreli arılık ölçüsüyleaşamalandıran KAST sistemini,Hinduizmin başlıca birleştirici kurumuolarak görür. Toplumu rahipler,savaşçılar, çiftçiler, tüccarlarve hizmetkârlar biçiminde dörtsınıfa ayıran çok eski ideolojidenkaynaklanan karmaşık kast sistemigerçekten de çeşitli Hindugeleneklerince etkin bir biçimdedesteklenir…15. Gün, 21 Kasım:PatanBu gün gezimizin son günü.Katmandu’ya 5 km’deki PATAN’ıziyarete gidiyoruz.Burası da Hindu tapınakları veBuda monumentleri ile dolu birkent.Daha sonra Kathmandu havaalanıve ver elini Abudabi (5 saat), ikisaat Abudabi molası, sonra verelini İstanbul (5 saat).Burada gezi notlarımı sona erdirirkenHindistan ve Nepal hakkındason intibalarımı yazmadan geçmekistemiyorum:* Hindistan ve Nepal çok fakiriki ülke.* Okur yazar oranları % 40 seviyesinde.Hindistan’da mecburiöğretim yasası bile yok.* İngilizler 1750’den 1947’e kadarülkeyi soyup soğana çevirmişler,bir okul, bir hastane bile açmamışlar.* Hindistan’da halkın % 60’ı Hinduve Buda dininde, % 25’i İslam,gerisi de çeşitli dinlerde. Nepal’deise halkın çoğunluğu Budist.* İki ülkede de tarih boyunca yoğunolarak tapınak inşa edilmiş,diğer faydalı yapıtlar göz ardıedilmiştir.* Hindistan’ın nüfusu bir milyarıaşmış durumda. Bu ülkede hercanlının kutsal olduğuna inanıldığındandoğum kontrolü yasasıçıkarılamıyor.* Hindistan’da inançlar baba tarafındandevam ettiriliyor. Kızlarınmiras hakkı yok. Ancak 35 yaşınakadar evlenemeyen kız çocuğumirastan hak alabiliyor.* Hindistan’a her aileden bir oğlançocuk dini öğrenmek için tapınağınemrine veriliyor.* Hindistan ve Nepal caddeleri,çok yoğun insan, hayvan vearaç trafiğine sahip, çok dar vebakımsızlar.* Hindistan’da her yer çöplük gibi.* Hindistan’da çok eşlilik hala sürüyor.Erkeklerin 3 eş alma haklarıvar.* Hindistan mutfağı bize göre değil,çok baharatlı.* Hindistan’da Hindu dininde etyasak ve inek kutsal olduğundaninekler yollarda dolaşıyor, onlarakimse dokunmuyor.* Hindistan’da halkın % 50’sinindoğru dürüst evi bile yok. Halkınçoğunluğu yalın ayak dolaşıyor.Ama her iki ülkede de hiçbir kavga,hiç bir taşkınlık görmedik.Herkesin yüzü gülüyor ve herkesbirbiri için yardıma hazır. Caddelertıka basa taşıt, hayvan ve insandolu olmasına rağmen trafik tıkırtıkır işliyor ve hiçbir trafik kazasıolmuyor.Sağlıcalıkla kalın! Geze kalın!


Rehber AnılarıDerleyen: Yavuz Ali SAKARYA, RehberVaran 2ÖzgeçmişAlmanca rehber olan HüseyinÇimrin, uzun yıllar <strong>Antalya</strong> TurizmTanıtma Müdürlüğü’nde çalışmış,Almanca dilinde kentteki ilk belgelirehber olarak, kentin tanıtımınabüyük katkı koymuş, aktif rehberliğisırasında yazdığı çok sayıdadeğişik konulu kitabın yanı sıra,rehberliği bıraktıktan sonra yoğunolarak kendini <strong>Antalya</strong>’nın tarihiniaraştırmaya adamış ve kentimizeyetkin eserler kazandırmış değerlibir rehber büyüğümüzdür. Alanındabir duayendir.Değişik alanlarda yazdığı kitaplarınsayısı 20‘ye yakındır. RehberantDergisi’ni oluşturan, uzunyıllar sorumluluğunu üstlenen,editörlüğünü yapan da kendisidir.ARO DERGİ’nin yayın kurulundada bulunan Hüseyin Çimrin, ilksayımızdan bu yana siz rehber arkadaşlarımıziçin zevkle okuduğunuzutahmin ettiğimiz <strong>Antalya</strong>’nınTurizm Tarihi’ni yazmaktadır.Çimrin anılarından birkaçını sizlerlepaylaşıyoruz.I-Yine Anadolu turlarından birindeyiz.Grubum yanımdan ayrılmıyor.Ben de elimden geldiğince, dilimdöndüğünce anlatmaya, gezdirdiğimyerleri tanıtmaya çaba gösteriyorum.Perge tiyatrosunun içindeyiz.Açıklamalarımı yapıp fotoğrafçekebilmeleri için serbest zamanveriyorum. Bitirmelerini bekliyorum.Biri düştü, biri düştü diyorlar.Kadınlardan birinin tiyatronunbasamaklarından aşağıya düştüğünügörüyorum. Hemen düşenkadına doğru koşturuyorum.Bakıyorum, kadın bacağını kırıkbir mermer parçasına çarpmış,anında damarlarından biri yırtılmışve atardamar olması nedeniyle deoluk gibi kan fışkırmaya başlamış.Daha önce başımdan böyle birolay geçmemiş. Doğal olaraktelaşlanıyorum. Tıbbi anlamdane yapacağımı bilmiyorum amaacilen kanı durdurmam lazım.Hem de derhal. Yoksa kadın kankaybından gidecek.Anında gömleğimi yırtıyorum vegömleğimin kolları ile yukardan birgüzel sarıp kanamayı büyük ölçüdekesiyorum. Şansımıza yakınımızdabir sağlık ocağı varmış, görevlilerdenonu öğreniyorum. Hemenocağa gidiyoruz. Ocaktaki sağlıkgörevlileri duruma anında müdahaleedip kanamayı durduruyorlar.Kadın da bizler de rahatlıyoruz.Buraya kadar iyi. Tur rehberlerininilk yardım dersleri görmelerinin nekadar yerinde bir karar olduğu meydanda.Bunları anlıyorum.Yeni kursiyerlerin de ilk yardımderslerini dikkatle dinlemelerinin,edindikleri bilgilerin bir günişlerine yarayabileceğinin bilinciiçinde olmalarını diliyorum.Rehberlik fakültelerinde İlk Yardımdersi yoksa konmasınıngerekliliğini de burada ifadeetmek istiyorum.Bu olayda bana asıl ilginç gelen, tersgelen anlamakta zorlandığım başkabir iki husus var, ne biliyor musunuz?Ben telaş içinde kanı durdurmayaçalışıyorum. Sırtımdan ter boşanmış,yolculardan biri yanımayaklaşıp bana,-“Burada kaybettiğimiz zamandandolayı turdan kesinti olacakmı? Yoksa söz verdiğiniz geziprogramını eksiksiz uygulayacakmısınız? Programdaki her yeribize gösterecek misiniz?” diyesoruyor.Sizin anlayacağınız koyun canderdinde, kasap et derdinde.Adama garip garip baktığımıanımsıyorum.“Ah insanlık” diyorumkendi kendime. Yalnız değilim.Başkalarının da adama tersters baktıklarını algılıyorum.Bir de benim anında gömleğimiyırtıp kanı durdurmak için kadınınbacağına sarmamı aklı mantığıkabul etmeyen biri daha var grubuniçinde.Karısına dönüp, “Adama bak. Kendigömleğini yırttı ve sargı bezi olarakkullandı. Ben olsam bunu aslayapmazdım.” diyor. Sen olsan belkiyapmazdın, ama biz yaparız.Bizler rehberiz. Yolcumuzhuzurlu olduğu sürece huzurduyar, onun derdiyle hemdertoluruz. Onun dostu, arkadaşıolur, gerektiğinde yardımımızıesirgemeyiz.II-<strong>Antalya</strong> Belediye başkanımız SelahattinTonguç Atatürk Parkı’na birJapon bahçesi yaptıracaktı. GelenJapon heyeti bahçeyi <strong>Antalya</strong>Belediyesi’ne hediye edeceklerdi.Japonlar İngilizce bilir diye protokolrehberi olarak İbrahim Büyükbenliağabey görevlendirilmişti.Aradan çok kısa bir zaman geçtiktensonra, İbrahim Büyükbenli,grubun hiç İngilizce bilmediğiniöne sürerek onlara rehberlik yapamayacağınısöylemiş.88>89 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Bunun üzerine, başkan SelahattinTonguç beni makamına çağırtmış.Merakla gittim.Durumu açıkladı. Rehberlik görevinibenim üstlenmemi, tura çıkmadıklarısürece Japon misafirlerinbelediyeden ayrılmadıklarını, halbukikendisinin yapacak bir sürüişi olduğunu, onlarla ilgilenmesigerektiğini söyledi. Benden neyapıp edip grubu gezdirmemi vegün boyu Perge’ye, Aspendos’agötürüp onları meşgul etmemiistedi. Hatta belediyeden bu işiçin birkaç araba birden tahsis etti.“Sen rehbersin, sen bu işi halledersin.”dedi. İngilizce bilmeyenJaponların Almanca bilmelerihiç mümkün değildi. Bunu dahagrupla bir araya geldiğim ilk andaanladım.Kendimce bir plan yaptım. ÖncePerge’ye götürdüm. Ne yapacağımıbilmiyorum. Almanca başlıyorumanlatmaya. Anlamaz gözlerlebana bakıyorlar. Etraftaki insanlardançekiniyorum. Aspendos turizminrehberi yerli grubuyla birlikteaynı yerleri geziyor. İnsanlar,“Adam lisan bilmiyor, yabancılararehberlik yapıyor” diyecekler diyeendişe içindeyim.Nerden bilecekler ki Japonların neİngilizce, ne Almanca bilmediklerini.O dönemde Japonca bilenrehber de yok tabii ki. <strong>Antalya</strong>küçük yer. Bugün bile çok sayıdaJaponca rehber yok bölgede. Sayılarıüçü beşi geçmiyor.Neyse biraz işaret dili kullanarak,biraz uluslararası terimlerdenyararlanarak, colonat, agora,market, galeri gibi sözcüklerkullanmaya ve Perge’yi anlatmayaçalışıyor, dediklerim anlaşılsındiye sözlerimi hareketlerle süslüyorum.Ama nafile. Anlaşamıyoruz.Sonra ne oldu biliyor musunuz?Kaşla göz arasında Japonlardanbiri yerden nohut büyüklüğündebir keçi pisliğini aldı, şöyle bir inceledive ağzına attı. Sonra birtane daha alıp bunun ne olduğunubana sordu.A be adam onu ağzına atmadanönce sorsana. Benim zaten anlaşmazorluğum var. Dil sorunuhad safhada. Ben de işaretle yantarafta otlayan keçilerden birinive keçinin arkasını göstererek,“kakka, kakka” dedim.Adam benim söyleyişimi çok beğenmişolmalı ki,”kakka, kakka”diye benden duyduklarını tekrarlamayabaşladı.Tam ortak bir kelime buldum diyesevinmeye başlamıştım ki, keçipisliği yiyen adam, sonra işi dahada artırdı, eliyle kendisini göstererek,“ben kakka, ben kakka,Tonguç kakka” demeye başladı.“O kadar da değil” dedim. Gülsemmi ağlasam mı bilemiyorum. Nediyeceğimi, nasıl ifade edeceğimibilemiyorum.Sonradan öğrendim. Meğerse“Kakka”, Japoncada “başkan” demekmiş.Adam bana “Ben başkanım,bu heyetin başkanıyım,Tonguç başkan” diyormuş.Sonradan mesele anlaşıldı ve iştatlıya bağlandı. O günün akşamıHisar restoranda Japonlar bizimyetkililere bir yemek verdiler. Ben,konu açılır, hoş olmayan bir durumolur diye, Başkan SelahattinTonguç’a gezi sırasında olan bitenibir bir anlattım. Hepimiz çokgüldük.Ben de hayatımda ilk ve son defabenim kokartımda yazılı olmayanbir dilde, hatta dilini hiç bilmediğiminsanlara rehberlik yapmış oldum.Acaba işaret dilini de kokartlarımızaekletsek mi? Ne dersiniz?Hüseyin Çimrin, yanında Japon Maizuru kenti Belediye Başkanı ve Meclis üyeleri (üstte), Belediye BaşkanıSelahattin Tonguç’un heyete tahsis ettiği Koruması Belediye çavuşu, Rehber Hüseyin Çimrin ve şoför.


Çanakkale Gerçeği ve Ulusal BilinçYavuz Ali SAKARYA, RehberTürkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet korunması sorumluluğunu taşıyan insanlar, Türk çocukları,Türk gençleri olarak öncelikle hangi güzel ama bıçak sırtı coğrafyanın üstünde oturduğumuzunbilincinde olmalıyız.Çok değerli Arodergi okurları, değerlirehber arkadaşlarım ve rehberdostları. 18 Mart, ÇanakkaleZaferi’nin kazanıldığı, yedi düvelemeydan okunduğu anlamlı gününyıldönümü. Bugün bu köşede eşsizzaferi bize armağan edenlerianacak ve ulusal bilinç konusundakigörüş ve düşüncelerimizipaylaşacağız sizlerle zamanımızve yerimiz elverdiğince.Ulusal birliğimizi korumanın öneminikavramalı ve ona göre davranmalıyız.Bir yandan, Tanrıyabizlere yeni bir İstiklal Marşı yazdırmamasıiçin dua ederken, öbüryandan kendimizi çağın en ileriteknolojileri ile donatmanın yollarınıaramalı, kendimizi bugündengeleceğe hazırlamalıyız.küçük bir not iletmek istiyorum.Bu not, bizleri hüzünlendirmek,ağlatmak, içimizi acıtmak yerine,18 Mart Şehitlerimizi Anma Günü.Çanakkale Zaferi ve buna benzerönemli günler, bizi ulusal anlamdadaha da bilinçlendirmek, ortakdeğerlerimiz etrafında kümelenerek,daha fazla kenetlenmemizve ülkemizin geleceği konusundadaha fazla düşünmemiz ve önerilerüretmemiz için vardır.Ulusal bilincin önemini, vatan sevgisininbüyüklüğünü göstermekiçin, sizlere 18 Mart Şehitleri AnmaGünü dolayısı ile Çanakkale’denÇanakkale Şehitler Anıtı90>91 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


vatanın bağımsızlığı tehlikeyedüştüğünde, her Türk’ün nasıldavranması gerektiği konusundaipuçları vermesi bakımındanönem taşıyor.Sadece zor günlerde ülkenin kurtuluşuiçin neler yapılması gerektiğini, atalarımızın hangi zor koşullardabu toprakları vatan yaparakbizlere emanet ettiklerini, bizim deonlara layık evlatlar olarak neleryapmamız gerektiğini gösteriyor.Bu not Çanakkale Savaşı sırasındaMustafa Kemal’in “Sizleretaarrruzu değil, ölmeyi emrediyorum,”dediği ve atasındanaldığı komutu harfiyen yerine getirerekarkadan gelen kuvvetlerinyetişmesine olanak vermek içinhayatlarını hiçe sayan ve 628 kişidenoluşan bir askeri birliğin, tümmensuplarının canlarını vatan uğrundaverdikleri 57. Alayın o savaşgünlerinde bir yandan savaşırken,yemek olarak ne yediklerini, dahadoğrusu hangi olanaksızlıklarla,hangi zor koşullarda düşmanakarşı vatan savunması yaptıklarınıgösteren tarihi bir ibret vesikasıdır.Sevgili okurlar, 57. Alaydangeriye tek bir kişi bile sağkalmamıştır. Bugün Türkordusunda, onların anısınabir saygı gereği olarak, “57.Alay” diye bir alay yoktur.Çanakkale Şehitliği57. Alayın değişik günlerden alınmatabldotlarını (yemek listelerini)görelim ve atalarımızın savaşırken,hangi özverilerde bulunduklarını,vatanı koruma konusunda,günün zor koşullarına rağmen,güçlerini nereden aldıklarını birkez daha anlayalım.Bu liste, sadece 57. Alaya mahsusolmayıp, diğer birliklerimizin dedurumu onlardan farklı değildir.Savaşın çetin koşulları altındaaskerimizin bulabildikleri, ölmeyecekkadar yiyebildikleri ancakbu kadardır.Çanakkale Şehitliği


Çanakkale Gerçeği ve Ulusal BilinçSene 191715 HaziranSabah kahvaltısı üzüm hoşafıÖğle yemeği yokAkşam yemeği yağlı buğdayçorbası ve kuru ekmek26 HaziranSabah kahvaltısı yokÖğle yemeği yokAkşam yemeği üzüm hoşafıve tam tayın ekmek18 TemmuzSabah kahvaltısı üzüm hoşafıÖğle yemeği yokAkşam yemeği yokO gün asker başına sadeceyarım ekmek veriliyor.8 AğustosSabah kahvaltısı yarım ekmekÖğle yemeği yokAkşam yemeği şekerli üzümhoşafı21 TemmuzEmirle kuru ekmek tayını azaltılıyor.İstihkak (hakediş) günlük 500 gramaindiriliyor. Un ve ekmek dahaaz ve daha dikkatli kullanılmayabaşlanıyor.Biliyoruz ki, bir kısım askerlerimiz,Çanakkale Savaşı sırasında, eskipotinlerinin ve çarıklarının sahtiyanlarını(yani derilerini) ağızlarındaçiğneyerek, açlıklarını vesusuzluklarını gidermeye çalışmışlardır.Verilen örnekler, asla bir abartıdeğildir. Ama vatan için savaşmagüçlerini askerlerimizin, sahipoldukları o büyük imandanve karşılıksız vatan sevgisindenaldıklarına şüphe yoktu.Bu olayı şunun için burada sizlerlepaylaşmak istedik.Bu vatanın hangi koşul ve şartlardadüşman işgalinden kurtarıldığınıçok iyi bilmemiz ve her yaştakiinsanlar olarak, çok çalışmamız,atalarımızın kemiklerini sızlatmamamızgerekmektedir. Nefes alıpverdiğimiz her an geçmişimize vevatanımıza daha çok sahip çıkmasorumluluğu ile karşı karşıya olduğumuzugörmemiz ve hep ona92>93 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


göre davranmamız gerekmektedir.Ayrıca her türlü iç ve dışsaldırıya her an hazırlıklı olmamızgerekmektedir.Bu olaydan gereken dersi siz yurtseverokurlarımızın, Atatürk’üngüven duyduğu gençlerimizin, herboyutuyla Anadolu’yu tanıtma göreviniüstlenen rehber arkadaşlarımızınçıkartacağınızı ve en azındanbundan böyle, daha duyarlı,daha sorumlu davranacağınızıgörmek, inanmak istiyoruz.Mustafa Kemal Atatürk, 57. AlayŞehitleri ile ilgili olarak sonradanyaptığı bir konuşmasında şunlarısöylemiştir :“Onlar (57.Alay), kutsal vatantoprakları için canlarını seveseve vermişler ve ÇanakkaleSavaşı’nın kaderini değiştirmişlerdir.Burada geçen hersaniye, kullanılan her an, ölenher asker, Türk vatanı ve TürkUlusu’nun kaderini çizmiştir.Kara savaşlarına katılanilk birlik olan 57. Alay, vatansevgisinin ne olduğunu bütüninsanlığa göstermiştir. Bu kahramanAlayı hayranlık, minnetve rahmetle anıyorum.”Öyle sanıyorum ki, ülkenin yetişkinleri,akademisyenleri, rehberleri,öğretmenleri, anne babalarıkısacası aydınları olarak asıl görevimiz,geleceğimizin teminatı olangençlerimizi ulusal bilinci gelişmiş,Çanakkale Şehitliğitoplumun geleceğine sahip çıkanve vatanın korunması gündemegelince, gözünü budaktan sakınmayanvatansever gençler olarakyetiştirmekten geçmektedir.Bu konuda öncelikle birkaç yılönce bir gazetede okuduğum biryazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.80’li yıllarda ülkemize eğitim yetkilileriile çeşitli konularda temaslaryapmak ve incelemelerde bulunmaküzere Japonya’dan bir eğitimgrubu gelir.Görüşmeler sırasında, konu dönerdolaşır ve “Ulusal bilinç” üzerindeyoğunlaşır. Konuk heyet yetkilileri,“Ulusal bilinci artırmakiçin neler yapılmalı?” sorusunakendilerince şöyle cevap verirler:


Çanakkale Gerçeği ve Ulusal Bilinç“Biz, ülkemizde, gençlerimize,daha küçük yaşlardan başlayarak,şok deneyler uygularız. Örneğin,onları uçak gibi hızlı giden trenlerimizebindirir, bir tur attırırız.Çok katlı yollardan da geçen hızlıtren onları şöyle bir sarsar. Sonrarobotlarla çalışan büyük fabrikalarımızagötürür, onları gezdiririz.Çocuklarımız teknolojinin başdöndürücüsonuçlarını görerek, hataoranı sıfıra indirilmiş teknolojiyigörerek adeta şok olurlar ve enson gelişmelerle gurur duyar, yenibuluşlara hayranlık duyarlar.Bu birinci şokun ardından, onlarıHiroşima’ya, Nagazaki’ye götürürüz.İkinci Dünya Savaşı sırasındaatom bombası ile müthiş surettetahrip edilmiş olan bu bölgeleribizler birer ibret belgesi olarak birtaşına bile dokunmadan aynen koruyoruz.Oraları da çocuklarımızagerekli bilgileri vererek, gezdiririz.Mehmetçiğe Saygı AnıtıÇocuklarımız, düştüğü yerdehiçbir canlının ve bitkinin hayatbulmasına imkan vermeyen atombombasının bugüne uzanan etkilerinihayret ve dehşetle seyrederler.Doğaldır ki, çocukların bütün görüpdinledikleri, masum ve temizruhlarında derin ve etkili izler bırakır.Bütün bunların ardındanonlara deriz ki:Eğer sizler çalışmaz, sizden öncekikuşakları bilim ve teknolojidegeçmezseniz, vatanınız, işte böyledüşmanlar tarafından bombalanır.Düşman vatanınızı yakar, yıkarve hiçbir canlı yaşayamayacakhale getirir.Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleribile geçecek yeni teknolojikaraçlar yaparsınız. Daha da gelişmişfabrikalar kurarsınız. ÜstelikÇanakkale Şehitler Anıtıhiç bir zaman, hiç bir düşman sizesaldırmaya cesaret edemez.Güçlü olduğunuz sürece, kendikendinize yettiğiniz sürece, ülkeniz,ulusunuz yücelir, yükselirve daima bütün insanların saygıduyduğu ve özenerek gıpta ilebaktığı bir konumda kalır.Şimdi artık sizin için bireysel anlamdaönemli bir karar vermezamanı. Çalışkan olup olmamakararını kendiniz vereceksiniz.Böylece gerçek anlamda ülkenizisevip sevmediğinizi de göstereceksiniz.Çocuklarımız burada ikinci bir şokdaha yaşarlar. Bu şokların sonucundadaha iyi daha gelişmiş birJaponya için adım da atılmış olur.”Şimdi gelelim bize. Bizim de ülkemizdeulusal bilinci geliştirmekadına çocuklarımıza, gençlerimize,öğrencilerimize şok tedavisiuygulayabileceğimiz, çok dahaönemli yerlerimiz var.İşte Birinci Dünya Savaşı sırasındametrekaresine 6000’denfazla mermi düşen ve her karıştoprağı şehit kanlarıyla sulanmışve uğrunda genç bir kuşakyok edilmiş Çanakkale, bugörevi üstlenmeye fazlasıylahazırdır.94>95 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Atalarının seve seve canlarını verdiğibu kutsal vatan toprakları gezilipgörüldüğünde, yaşananlar ibretleizlendiğinde, gereken derslerçıkartıldığında, bizim çocuklarımızda ulusal bilinç açısından dahaduyarlı, daha çalışkan, daha girişkenve daha cesur olacaklardır.Çünkü onlar Çanakkale’de canlarınıveren şehitlerin, gazilerin çocukları,torunlarıdır. Çünkü onlarMustafa Kemal Atatürk’ün çizdiğiçağdaş yolun amansız takipçileridir.Çünkü onlar vatanlarınıMustafa Kemal’ce ve karşılıksızseverler. Çünkü onlar sizlersiniz.Bizleriz. Hepimiziz. Türk toplumunugönendirecek, onu istenen uygarlıkdüzeyine getirecek olanlarbizleriz. Bizler Atatürk’ün umudugençleriz.Batı toplumları tarafından aşağılanan,bağımsızlığına kastedilenve her fırsatta iç işlerine karışılan,dışardan yönetilen ya da yönetilmeyeçalışılan, Avrupa kapılarındasıra bekleyen, Avrupa Birliği’neüyelik konusunda bin deredensu getirtilen bir ulusun insanlarıolmak istemiyorsak, ulusal bilincesahip insanlar olmak ve o bilinçteinsanlar yetiştirip topluma ileriyedoğru büyük bir ivme kazandırmakzorundayız.Bunun için elimizde Japonlarakıyasla çok daha büyük fırsatlarvar. Üstelik, bizim çocuklarımızaşok tedavisi uygulayacağımızyerler, bir tek Çanakkale ile sınırlıdeğil. Her yerimiz ulusal bilincigeliştirebileceğimiz çok sayıdaörnekle dolu.22 gün 22 gece kan rengi akanSakarya var. “Ordular ! İlk hedefinizAkdenizdir, İleri.” emrinin verildiğivatan toprakları var. Afyonvar, Kocatepe var.Kütahya var, Uşak var. İnönü var,Eskişehir var. Düşmana ilk kurşununsıkıldığı ve savaş sonundakesinkes düşmanın denize döküldüğügüzel İzmir var. Ayvalık var.Kongrelerin yapıldığı Erzurum var,Sivas var. İlk meclisin toplandığıAnkara var. Bu liste uzar da uzar.Ama yerimiz dar.Ne kadar övünsen hakkındır,Türkoğlu kendinle övünÇanakkale bir yandan yüz binlercekefensiz ölüm,Çanakkale bir yandan bizi kurtuluşagötüren düğünNe kadar övünsen hakkındır,Türkoğlu kendinle övünNamazgah TabyasıÇarpışan Mermi ÇekirdeğiGelibolu’da, Kilitbahir’in yukarısındaki yamaçtaki Dur Yolcu Anıtı.Not: Son Japonya depremi dedünyanın gelmiş geçmiş en büyükbeşinci depremi olarak tarihe geçmişbulunuyor. Yaşanan deprembütün ülkeyi sarsmış olmasınarağmen, Japonya’nın, kendineolan özgüveni, çalışkanlığı ve disipliniile bu sıkıntıları da en kısazamanda atlatacağına dair önemliipuçları sunuyor. Umudumuz, biran evvel bu sıkıntıları atlatmalarıdır.Bu da bir sınav aslında onlariçin. Doğal felaketler karşısındagereken dersleri, onların da, birdeprem bölgesi olan ülkemiz insanlarınında çıkartmasıdır. Ulusalbilinç bu aşamada da son dereceönemlidir. Yaşamsal bir gerekliliktiraynı zamanda.


Haberler12 Şubat 2011 tarihindeSuna - İnan Kıraç AkdenizMedeniyetleri Araştırma Enstitüsü’nde(AKMED), Prof. Dr. Klaus SCHMIDT’insunduğu “Göbekli Tepe: Taş Devri’ninKutsal Dağı” başlıklı konferans yoğunbir ilgiyle gerçekleşti.Ana salon, merdivenler, salon girişi veüst kat salonu hınca hınç dolarken, birçokizleyici ayakta konferansı takip etti.Konferans bitiminde Sn. Schmidt ve eşiÇiğden Hanım ARO Cafe & Bistro’darehberlerle bir araya geldiler.Burada Göbekli Tepe’deki kazılar,en son bulunanlar ve bu yılınkazı programı hakkında sıcak birsohbet oldu.ARO’nun önderliğinde GöbekliTepe eğitim gezisi yapılmasıdurumunda, yerinde anlatımyapmaktan mutluluk duyacaklarınıbelirten konuklarımız büyük birsevgi ve saygı ile üyelerimiztarafından uğurlandılar.96>97 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


21 Şubat Dünya <strong>Rehberler</strong> Günü’nübüyük bir coşkuyla kutladık.Güne, <strong>Antalya</strong> Valimiz Sn. Dr. Ahmet Altıparmak’ımakamında ziyaret ederek başlandı.Cumhuriyet Meydanı’ndaçelenk sunma ve oradabulunanlara lokmaikramıyla devam edildi.Bir sonraki durak ise kendimekânımız ARO Cafe &Bistro’daki kokteyl idi. Baştavali yardımcımız Sn. RecepYüksel olmak üzere birçokmülki amir, saygın konuk vemeslektaşlarımız burada biraraya geldiler.Program gece TerasRestoran’daki yemek veeğlenceyle sürdü.Yapılan çekilişlerdebirçok katılımcıyaiçinde sağlık taraması,hafta sonu tatili,kitap vbbulunan değerli hediyelerdağıtıldı.


HaberlerRektör Ziyareti24 Şubat 2011 tarihinde ARObaşkanı Hasan Uysal, başkanyardımcısı Oktay Tilki ve ARODERGİ genel yayın yönetmeniA. Zeki Apalı, AkdenizÜniversitesi rektörü Prof. Dr.İsrafil Kurtcephe’yi makamındaziyaret ederek bu yıl içerisindeodamızca gerçekleştirilecekzorunlu seminerlerin uzmanakademisyenler tarafındanverilmesi konusunda desteksözü aldılar.Likya Yoluİlkini Ocak ayında gerçekleştirdiğimiz Kültürve Turizm Bakanlığı Sertifikalı Likya YoluUzmanlaşma Eğitimi’ni gelen yoğun talepneticesinde 24 - 28 Şubat 2011 tarihindetekrarladık.Adrasan’da yapılan Kültür ve Turizm Bakanlığıonaylı programı tamamlayıp, bitirme sınavındabaşarılı olanlara Bakanlıkça sertifika verilmekte verehberlerin sicillerine uzmanlıkları işlenmektedir.ARO’nun ihtiyaçlar doğrultunda rehberlere yönelik bu tür faaliyetleri devam edecektir.98>99 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Çanakkale GezisiÇanakkale Gezisi Afiş8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve 18 Mart ŞehitlerGünü münasebetiyle <strong>Antalya</strong> Büyükşehir Belediyesi ileARO’nun ortaklaşa düzenlediği 9 - 11 Mart tarihlerindeyapılan Çanakkale Gezisi’ne yoğun ilgi yaşandı.Başvuruların başladığı günlerde geziyekatılmak isteyen <strong>Antalya</strong>lı hanımlarform doldurabilmek için uzun kuyruklaroluşturdu.


Haberler9 Mart akşamı Cam Piramit’ten hareket edenaraçlara rehberlerimiz liderlik ederken,Büyükşehir Belediyesi’nin ambulans, doktorve yardımcı eleman uygulaması bütün kafileyemoral oldu.28 Mart tarihinde başvuruda bulunanlardan 32araçlık bir kafile ile ikinci defa ziyaret edildi.Bu yılki organizasyonlarda böylece toplamda2.500 <strong>Antalya</strong>lı hanımın rehber eşliğindeÇanakkale ziyareti gerçekleşmiş oldu.Şehitliklerde, ziyaretlerin birçok yerindemanevi duygular pekişti; birçok hanımınçok duygulanıp gözyaşlarını tutamadığıgörüldü.Bu çapta böylesine büyük bir organizasyonu başarıyla tamamlayan, bütün ziyaretçilerden dua vetam not alan başta <strong>Antalya</strong> Büyükşehir Belediyesi’ni ve ARO’yu tebrik ediyoruz.100>101 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Turizm Konseyi1 Mart 2011 tarihinde ARO’nun ev sahibiolarak Ramada Otel’de yapılanT.C. <strong>Antalya</strong> Valiliği, İl Turizm veTanıtma Konseyi’nin 1. toplantısıbüyük bir katılımla gerçekleşti.<strong>Antalya</strong> valisi Sn. Ahmet Altıparmak’ın bizzat başkanlık ettiği toplantıda 2011 yılı turizm açısındanmasaya yatırıldı. Bir önceki yıl gerçekleşen turizm hareketi ve gelirlerinin üstüne çıkılması, başarınınkalıcı kılınması için kararlar alındı.ARO Başkanı Hasan Uysal’ın rehberlerin sorunları ve çözüm önerilerine ilişkin sunumu ilgiyle takipedildi.


HaberlerBasında AROFİDAN DİKİMİ21.03.2011 tarihli Hürriyet Akdeniz Eki, ARO DERGİ’nin basımında kullanılan ağaçların3 katı fidan dikimi yapılacağını haber yaptı.102>103 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Basında ARO21 Şubat Dünya <strong>Rehberler</strong> Günü etkinliklerimiz yerel basında ilgiyle karşılandı. Özellikle kaçakrehberlik uyarımız ve Cumhuriyet Meydanı’ndaki tatlı bir sezon sloganımız manşetlere taşındı..15 Mart tarihinde ARO’da düzenlenen basın toplantısına yerel ve ülkesel medyadan çok sayıdabasın mensubu arkadaşımız katıldı.Başkan Hasan Uysal’ın 2011 yılına ilişkin beklentilerinin yanında, son günlerde meslektaşlarımızdangelen çalışma koşulları ve ücretlerle ilgili sorunlarının paylaşıldığı, çözüm yolları arandığı veilk etapta ARO olarak acentalarla bir araya gelerek çözüm isteneceği belirtildi.Çözüm için herhangi bir çaba gösterilmemesi durumunda ise oluşturulacak temsili bir heyetindaha keskin kararlar alacağı ve buna rehberlerin uyacağı uyarısında bulundu.


ARO Dergi BulmacaNot: Bu bulmacayı doğru çözenler arasında çekilecek kurada kazanan bir kişiye kitap armağan edilecektir.Bulmacanın çözümü önümüzdeki sayıda yayımlanacaktır.Hazırlayan: Hikmet Uğurlu, RehberSoldan Sağa:1- “Seramiğin Picasso’su” olarak adlandırılan, geçtiğimiz aylarda yitirdiğimiz Kütahya’nın yüzakıünlü ustamız.2- Eskiden yoksullara, öğrencilere, konuklara ücretsiz yemek sunan aşevlerine verilen ad.Klasik Türk Müziği’nde bir makam. - Karakter.3- Silisyum’un simgesi. - Mümkün. - “Agop …” (Kendine özgü renk ve kompozisyonlarıyla tanınanressamımız).4- Kâbe’de bulunan putlardan biri. - Nefret kazanmış, istenilmeyen. - Karadeniz’de yaygın kullanılanbir tekne türü.5- Eskimoların kendilerine verdikleri ad. - Muallim Naci’nin 1891’de basılmış bir yapıtı. - “… Buscaglia”(Yaşamak, Sevmek, Öğrenmek, Sevgi, Kişilik gibi yapıtları dilimize çevrilmiş ünlüyazar)6- Lesohto’nun plaka imi. - Atın bir yürüyüş şekli. - “… Haramiler (Masallarda adı geçen haydutlartopluluğu).7- Yunan söylencebiliminde uçmayı başaran ilk kişi. - Matematikte sabit bir sayı. - “… verencandan, çok veren maldan” (Türk Atasözü). - Eski Mısır dininde, tanrının ya da insan ruhununbaşlıca özelliklerinden biri. -8- Irak’ta Sümer kenti. - Güzel sanat. - Amil. - “Eğlenecek …bulamam / Gönlümdeki köşk olmasa”(Aşık Veysel).9- Kuzey Amerika’nın Manhattan yöresinde 1600 ‘lerde yaşamaya başlamış, ilginç kıyafetleriyletanınan bir Kızılderili kabilesinin adı. - Sürdürme.1<strong>04</strong>>105 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


Biraz da GülelimOktay TİLKİ, RehberOrganizasyon DediğinTemel parmağını camla kesmiş.Telaşla, Sağlık Bakanlığı’nın yeniorganize ettiği ve çok övündüğüaile hekimliği binasına gitmiş. İçerigirince karşısına iki kapı çıkmış.Birinde “Hastalıklar”, ötekinde “Yaralanmalar”yazıyormuş.“Yaralanmalar” kapısından girmiş.Yine önüne iki kapı gelmiş. Birinde“Kanamalı”, diğerinde “Kanamasız”yazıyormuş. “Kanamalı”kapısından girmiş. Yine karşısınaiki kapı çıkmış. Birinde “HayatiÖnemi Olan”, ötekinde “HayatiÖnemi Olmayan” yazıları varmış.“Hayati Önemi Olmayan” yazılıkapıdan girince kendini sokaktabulmuş.Eve gelirken arkadaşları sormuşlar:- Temel! Nasilsun, sağa iyi baktilarmu ?- Hiç bakilmadum ama haçan organizasyonçok müthişti!HostesBir gün Afrika’da bir aslan yakalamışlar.Uçağa bindirip güzelcezincirlemişler. Aslan belirli bir süresonra zincirlerden kurtulup kaptanpilotun yanına gitmiş;- Kusura bakma seni yiyeceğim,karnım çok acıktı, demiş.Pilot:Manyak mısın beni yersen uçağıkim kullanacak, kim yere indirecek?Sen beni boşver, yardımcıpilotu ye, demiş.Aslan düşünmüş, pilot doğru söylüyor.Gitmiş yardımcı pilota:- Seni yiyeceğim, çok acıktım dayanamıyorum.Yardımcı pilot:- Sen manyak mısın, kaptan hastalansauçağı kim kullanacak?Sen beni değil uçuş mühendisiniye, demiş. Aslan düşünmüş oda doğru söylüyor gitmiş uçuşmühendisine:- Seni yiyeceğim çok acıktım.Uçuş Mühendisi:- Sen çok salaksın. Pilot, yardımcıpilot hepsi hava. Esas ben olmasamuçağın bakımı yapılamaz,teknik sorunları giderilemez. Herşeyi ben sağlıyorum, sen en iyisigit hostesi ye.Aslan “ulan bu da doğru söylüyordeyip gitmiş hostese.” Aynı şeyiona söylemiş:Hostes eğilip aslanın kulağınabirşeyler söylemiş. Bunun üzerineaslan hemen yerine gidip kendinisıkıca bağlamış ve Amerika’yakadar hiç kımıldamamış.Amerika’ya vardıklarında kaptanpilot hostese sormuş:- Sen buna ne dedin de böyleoturdu kaldı? Biz canımızı zorkurtardık!Hostes:- Bunların hepsi beni beceriyorlar.Beni yersen seni becerirler,dedim.Sarışının FendiGenç ve güzel sarışın, alışverişmerkezinin beyaz eşya reyonunagirer ve satıcıya sorar:- Şu küçük televizyonu almayıdüşünüyorum, fiyatı nedir?- Kusura bakmayın hanımefendisarışınlara satış yapmıyoruz!Genç kadın sinirlenir, evine gider,saçının rengini değiştirirve ertesi gün mağazaya gerigelir, aynı satıcıya yaklaşır;- Şu küçük televizyonu satın almakistiyorum, der.- Kusura bakmayın hanımefendisarışınlara satış yapmıyoruz!Kadın iyice sinirlenmiştir, soluğubir kuaförde alır. Bu defa köklü birdeğişiklik yapar, hatta makyajından,göz rengine. O tam bir esmerbombadır artık…Aynı mağazaya gider, aynı satıcınınyanındadır ertesi gün:- Şu küçük sevimli beyaz renklitelevizyon ne kadar?- Kusura bakmayın hanımefendi,sarışınlara satış yapmıyoruz.- İnanmıyorum, nasıl anladınızsarışın olduğumu, üç gündür kendimiesmere çevirmek için yapmadığımkalmadı!- Hanımefendi 3 gündür satın almayaçalıştığınız şey mikrodalgafırın!106>107 ANTALYA REHBERLER ODASI DERGİSİ


OBA RESTAURANTTürk mutfaðýnýn yöresel yemeklerini,Türk misafirperverliði ile ferah yeþil alanýmýzdasiz deðerli misafirlerimize sunmaktayýz.Ürgüp Yolu, Uçhisar KavþaðýÇubuk Mevkii Uçhisar, NEVÞEHÝRTel: 0384 219 20 01 - Faks: 0384 219 30 60YAKUP GEÇÝN: 0533 399 54 42SEHER AYGÖRDÜ: 0536 246 94 06www.obacappadocia.comoba@obacappadocia.com


K - G HALIHavaalaný Yolu 7. KmKaan Turan Ýþ Merkezi, ANTALYATel: 0242 341 60 60Faks: 0242 341 61 59K - G Halýcýlýk - CaðaloðluBaþmusahip Sk. No: 16 Talashan Kat: 1 ÝSTANBULTel: 0212 526 78 39 - Faks: 0212 520 64 19A - R Halýcýlýk - BergamaÝzmir Caddesi Yolçatý, ÝZMÝRTel: 0232 667 20 08 - Faks: 0232 667 20 14A - R Halýcýlýk - TavasAcýpayam - Tavas Yol Kavþaðý, DENÝZLÝTel: 0258 637 45 00 - Faks: 0258 637 44 98A - R Halýcýlýk - SinasosYunak Mah. Hacý Hafýz Sk. No: 10/16 Ürgüp, NEVÞEHÝRTel: 0384 341 61 41 - Faks: 0384 341 61 42

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!