12.07.2015 Views

E-DERGİ'yi indirmek için klikleyiniz. - Mülkiyeliler Birliği

E-DERGİ'yi indirmek için klikleyiniz. - Mülkiyeliler Birliği

E-DERGİ'yi indirmek için klikleyiniz. - Mülkiyeliler Birliği

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İÇİNDEKİLERSunuş…………………………………………………………………………….... 3Kurthan Fişek Hocamızı Sonsuzluğa uğurladık …………………………………. 4Açıklamalar ………………………………………………………………………. 10Etkinlikler ………………………………………………………………………… 16Mülkiye Kitaplığı …………………………………………………………………. 33Mülkiyelilerden ………………………………………………………………….... 44Yitirdiklerimiz …………………………………………………………………….. 53Duyurular ………………………………………………………………………… 55Kapak Fotoğrafı: Tempo Dergisi Ekim 2012


SUNUŞfacebook sayfamızı ve twitter hesabımızı lütfen sizde takip edin. Sayfalarımıza aşağıdaki linklerdenulaşabilirsiniz:http://www.facebook.com/pages/M%C3%BClkiyeliler-Birli%C4%9Fi-Genel-Merkezi/151856924953652https://twitter.com/mulkiyelilerBültenimizin kapağını maalesef hepimizi derindenüzen bir habere ayırdık bu sayıda. Kurthan FişekHocamızı sonsuzluğa uğurladığımız haberine.Sevgili Mülkiyeliler, Değerli Okurlarımız,Bültenimizin ikinci sayısını sizlere ulaştırdığımız içinsevinçliyiz. Kısa yazılar, kitap ya da film eleştirileri,gezi notları ile yapacağınız katkılara da açık olanbültenimizin, düzenli olarak yayını sürmekte olanhakemli akademik dergimiz Mülkiye Dergisi’ninyanında başka türlü bir ihtiyaca cevap veren,Mülkiye topluluğunun beraberliğini pekiştirenbir yayın olacağını, ilginiz ve desteğinizle daha dazenginleşeceğini umuyoruz.Bunun yanında artık bir facebook sayfamızve twitter hesabımız da var. Birliğimizi veetkinliklerimizi sosyal medyada görünür kılmakiçin arkadaşlarımız özveriyle çalışıyor. Facebookve twitter’dan sadece etkinliklerimizi duyurmaklakalmıyor, üyelerimizin, mezunlarımızın vefakültemizin değerli öğretim elemanlarınınçalışmalarını da tanıtıyoruz. Bu gönüllü çabayaemeği geçenlere şükran borçluyuz. Çok güzelolduğunu düşündüğüm ve takipçisi hızla artanKurthan Hoca gerçekten de hayatın birçokalanından “fişek” gibi geçti; üniversitede, siyasette,medyada, spor dünyasında ve bulunduğu herortamda renkli ve tutkulu kişiliği ile iz bıraktı.Söylendiği gibi, birçok Mülkiyeli’den dahaMülkiyeli’ydi. Sevilen bir hoca, sevilen birgazeteciydi. Huzur içinde uyusun…Bayram tatilinin son günü 29 Ekim CumhuriyetBayramı ile çakışıyor. Bu nedenle, CumhuriyetBayramı için düzenlediğimiz etkinliği, katılımıartıracağını düşünerek iki gün erteledik ve 31Ekim 2012 Çarşamba gününe aldık. Bu tarihtedeğerli hocamız İşaya Üşür’le birlikte olduk ve“Cumhuriyet” üzerine konuştuk.Yönetim kurulumuz adına bayramlarınızı kutluyor,barış talebini yükselten toplum kesimlerinin sesinindaha güçlü biçimde duyulacağı, barış zemininingüçleneceği günlere erişmemizi diliyorum.Sevgi ve saygı ile…Sevilay Çelenk3


Kurthan Fişek Hocamızı Sonsuzluğa Uğurladık…Hocamız, Ağabeyimiz, Ustamız Prof. Dr. Kurthan Fişek’i 17 Eylül’de kaybettik. Okulumuzun her köşesindeparmak izleri olan ve her öğrencinin Kurthan Hocası bizi anılarımızla baş başa bırakıp gitti. Hayatımızabıraktığı boşluğu doldurmanın ve anılarla yetinmenin olanaksız olduğunu biliyoruz. Tek tesellimiz,Kurthan Hocanın hayatımıza dahil olmasıdır.İstanbul'daki evinde nefes darlığı sonucu hayatını kaybeden Hocamızı, 19 Eylül Çarşamba günü 10.30'daAÜ SBF'de düzenlenen anlamlı törenin, Kocatepe Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından CebeciAsri Mezarlığı’nda toprağa verdik.Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.http://www.mulkiye.org.tr/?x=4&id=4484


Prof. Dr. Kurthan Fişek,1942 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Boston Martin Milmore, Ankara MimarKemal ve Ankara Maarif Koleji’nde tamamladı. 1960yılında ODTÜ’ye girdi ve aynı tarihte gazeteciliğebaşladı. 1960-66 döneminde muhabir olarak YeniGün ve Öncü gazetelerinde çalıştı. Turkish DailyNews gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü dört yılsürdürdükten sonra, ODTÜ İdari İlimler Fakültesi’nibitirdi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu YönetimiKürsüsü’ne asistan oldu.1969 yılında “Devlete Karşı Grevlerin Kritik Tahlili”teziyle doktor, 1975 yılında “Yönetime Katılma”çalışmasıyla doçent, 1980 yılında “Spor Yönetimi”kitabıyla profesör oldu.1970 öncesi Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi olanKurthan Fişek, aynı dönemde TİP Bilim Kuruluüyeliği ve Emek dergisi Yazı Kurulu üyeliği de yaptı.1978-1979 döneminde, Ankara Spor Akademisi veAtletizm Federasyonu Başkanlıklarını yürüten Prof.Dr. Kurthan Fişek, 1980-1983 döneminde de SiyasalBilgiler Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevindebulundu. 1983 yılında, 1402 sayılı SıkıyönetimYasası’nın amir hükümleri gereğince, üniversitedekigörevine son verildi. 1990’da, yedi yıllık yargı sürecisonunda, meslektaşlarıyla beraber ve bütün özlükhakları geri yürümek üzere, görevine iade edildi.12 Eylül 1990’da istifa ederek gazeteciliğe döndü.Nokta, Tempo, Aktüel, Ekonomist dergilerindeYayın-Yönetim Danışmanlığı yaparken, Sabah veHürriyet gazetelerinde köşe yazarı olarak çalıştı.1999’da YÖK Yasası’nın 60/b maddesi ile AnkaraÜniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yenidengöreve başladı. 2002 yılından, emekli olduğu 6Mart 2009 tarihine kadar SBF Yönetim BilimleriAnabilim Dalı Başkanlığı görevini yürüttü. Aynıdönemde, “Personel Yönetimi” ve “Yönetim Bilimi”derslerini lisans; “Devlet-Medya İlişkisi” dersini iseyüksek lisans düzeyinde verdi. İngilizce, Fransızcave Almanca biliyordu.Yerli ve yabancı dilde yayınlanmış çok sayıdakitap ve makalesi vardır. Akademisyenlerin, yakındostları olan siyasetçi ve gazeteci-yazarlarınkatkılarıyla, Yrd. Doç. Dr. İpek Özkal Sayan’ın yayınahazırladığı Prof. Dr. Kurthan Fişek İçin: YönetimÜzerine armağan kitabı (KAYAUM Yayını) ise2010’da okuyucuyla buluştu. Türkiye’de “YönetimBilimi” yazınının klasiklerinden olan Yönetim kitabı,gözden geçirilerek, Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’ingeniş sunuş yazısıyla birlikte 2011’de yenidenyayınlandı (Kilit Yayınları). Kurthan Fişek’in “BurasıAnkara” kitabının gözden geçirilmiş yeni baskısıCan Dündar’ın “sunuş” yazısıyla okurla buluştu, kısasürede “çokokunanlar” arasına girdi.Kurthan Fişek’in Başlıca Kitapları:• Yönetim (SBF Yayınları, 1975; Paragraf Yayınevi,2005; Kilit Yayınları, 2011).• Türk-ABD Silah Ticaretinin İlk Yüzyılı, OralSander’le birlikte, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara,2007. (Çağdaş Yayınları, 1977)• Burası Ankara (ATO Yayınları, 2003; PhoenixYayınları, 2012).• Sporun Anatomisi, YGS Yayınları, 2003.5


• Devlet Politikası ve Toplumsal Yapıyla İlişkileriAçısından Spor Yönetimi: Dünyada ve Türkiye’de,YGS Yayınları, 2003 (SBF Yayınları, 1980)• 100 Soruda Türkiye Spor Tarihi, Gerçek Yayınevi,1985.• Yönetime Katılma, TODAİE Yayınları, 1977.• 100 Soruda Sosyalist Devlet, Gerçek Yayınevi,1970.• Devlete Karşı Grevlerin Kritik Tahlili, SBF Yayınları,1969.• Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi ve İşçi Sınıfı,Doğan Yayınevi, 1969.Başlıca Makaleleri:• “Sporun Şanı, Ülkelerin Gururu İçin”, MülkiyelilerBirliği Dergisi, Eylül 1988.• “Yönetimin Yeniden Düzenlenmesinden Yöntemeİlişkin Bazı Sorunlar”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi(Kamu Yönetimi Özel Sayısı), c. 8-9, S. 70-71, 1983.• “Sports Administration in Turkey”, Current TurkishThought, S. 46, 1981.• “Yönetime Katılma ve Özyenitim”, MilliProdüktivite Merkezi Yayınları, S. 23, 1979.• “Administration in Turkey”, Current TurkishThought, S. 28, 1976.Amme İdaresi Dergisi, c. 9, S. 1, 1976.• “On the Social Heritage of AdministrativeIdeology”, Turkish Public Administration Annual,1975.• “The Esence of Administration: The Division ofLabour, Authority and Hierarchy”, SBF Dergisi, c. 29,S. 1-2, 1975.• “Yeniden Yönetim ve Mizah”, Amme İdaresiDergisi, c. 8, S. 2, 1975.• “Yönetim ve Mizah”, Amme İdaresi Dergisi, c. 5, S.3, 1972.• “On the Centennial of the Commune of Paris”, SBFDergisi, c. 26, S. 1, 1971.• “The Genesis of Bureaucracy in England and theU.S. of America”, SBF Dergisi, c. 26, S. 1, 1971.• “On Bureaucracy”, SBF Dergisi, c. 25, S. 2, 1970.• “Devlete Karşı Grevlerin Kritik Tahlili”, SBF Dergisi,c. 24, S. 2, 1969.• “Osmanlı Dış Borçları Üstüne”, SBF Dergisi, c. 22, S.3, 1968.• “Anadolu Toplumlarının Evrimi ÜstüneDüşünceler”, SBF Dergisi, c. 22, S. 1, 1967.http://www.facebook.com/photo.php?fbid=155847474554597&set=a.154743174665027.33291.151856924953652&type=1&theater• “Çok Uluslu Şirketler ve Yönetsel Örgütlenme”,Yönetim Sosyolojisi Kolokyumu, 1976.• “Türk Parlamentoculuğunun İlk Yüzyılı”, Siyasiİlimler Türk Derneği, 1976.• “Türkiye’de Mülki İdare Amirliği’, İdarecinin Sesi,1976.• Yönetimde Özendirme ve Liberman Tartışması”,6


SBF Dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe törende bir konuşma yaptıSevgili Hocamız Prof. Dr. Kurthan Fişek için Siyasal Bilgiler Fakültesi Prof. Dr. Aziz KöklüSalonu’nda yapılan uğurlama törenine dostları, arkadaşları ve öğrencileri katıldı7


Sporun Anatomisi (YGS Yayınları, 2003).Burası Ankara (Ankara Ticaret Odası Yayınları,2003; Phoenix Kitap, 2012).Prof. Dr. Kurthan Fişek için: YÖNETİMÜZERİNEYay.Haz. İpek ÖZKAL SAYAN (AÜ Basımevi,2010).9


... açıklamalar... açıklamalar.... açıklamalar... açıklamalar...Nakkaştepe Projesine İlişkinProtokol İmzalandıMaliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğütarafından 1992 yılında İrtifak Hakkı Sözleşmesiile 49 yıllığına Birliğimize tahsis edilmiş bulunanİstanbul İli, Üsküdar ilçesi, Abdullahağa Mahallesi,128 pafta, 1334 ada, 35 parselde bulunangayrimenkul üzerinde yap-işlet-devret modeliyleNakkaştepe Kültür ve Sosyal Tesisleri’ projesiyleilgili olarak Liber Gastronomi Turizm Eğitim İnşaatSanayi ve Ticaret A.Ş. ile yapılan görüşmelersonucunda anlaşma sağlanmış ve anılan şirketle 1Ağustos 2012 tarihinde protokol imzalanmıştır.Tüm Mülkiye camiasına hayırlı olmasını dileriz.gerçekleştirilecek olan ‘Mülkiyeliler Birliği11


... açıklamalar... açıklamalar.... açıklamalar... açıklamalar...Hukuk Mücadelelerinde ÖğrencilerimizleYan Yana YürüyoruzAnkara Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim Yönetmeliği’nde yapılan değişikliksonucunda hak kaybına uğrayan öğrencilerimizin, yargıya başvurmalarına yardımcı olduk.Öğrencilerimize Hukuki DestekAnkara Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim Yönetmeliği’nin derslerden başarılı olma durumunudüzenleyen 16. Maddesinde, 27/08/2011 tarihinde gerçekleştirilen değişiklik, mezuniyetdurumuna gelen ve fakültemiz öğrencilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda öğrenciyi mağduretmiştir. Öğrencilerimiz, “kazanılmış hak” ve “idari istikrar” ilkeleri gereği, kendilerine üniversiteye kayıtyaptırdıkları dönemde yürürlükte bulunan ve lehte olan yönetmelik hükümlerinin uygulanması talebiylehak arayışı içine girmiş ve hukuki destek talebiyle birliğimize başvurmuştur.Derneğimiz, bu süreçte öğrencileri destekleme kararı almış ve avukatımız iki öğrenci için söz konusuyönetmeliğe karşı iptal davası açmıştır. Öğrencilerimizden birinin davası sonuçlanmış olup, Ankara17. İdare Mahkemesi başarı notunun hesaplanmasına ilişkin yönetmelik değişikliğinin hukuka aykırıolduğuna ve yürütmesinin durdurulmasına hükmetmiştir.Yönetmelik değişikliğinden etkilenen mezuniyet durumundaki çok sayıda öğrencimizin uğradığıhaksızlığı giderecek bu gelişmeyi duyurmaktan mutluluk duyarız.12


... açıklamalar... açıklamalar.... açıklamalar... açıklamalar...Renklerin Eylemi Devam EdiyorAnkara İçin KIRMIZI ÇAĞRIBaşkent Bileşenleri 10 Ekim 2012 Mülkiyeliler Birliği bahçesinde bir basın açıklamasıyaptı. “Ben Ankara” adına açıklamayı Başkanımız Sevilay Çelenk yaptı ve 13 Ekim’dekiyürüyüş için çağrı ı yaptı.Kültürler Başkenti Ankara için,Atatürk Orman Çiftliğine Sahip Çıkmak İçin,Ankara İyi yönetilmeyi hak ettiği için,Yeşil Alanlarımıza Sahip Çıkmak içinYaşanılası Ankara İçin,Kültür ve Sanatın Başkenti içinBisiklet Yolları için,Ankara’nın Çok Kültürlü Kimliği İçinMeydanlar İçin,Belediye hizmetlerinin herkese eşit sunulması için,Sağlıklı Konutlarda Barınmak için, AVM değil, KültürMerkezleri içinÇocuk Dostu, Kadın Dostu, Engelli Dostu, Yaşlı Dostu,İşçi Dostu, İnsan Dostu,Başkent İçin 13 EKİMDE YÜRÜYORUZHerkes Ankara’da Hakları İçin Yürüdü“BEN ANKARA” ANKARA İÇİN YÜRÜYOR.ANKARA İÇİN YÜRÜYÜŞE KATIL.Geceleri Sokaklarında Özgür Dolaşmak İçinİnsan Odaklı Kentsel Planlama İçin,14


... açıklamalar... açıklamalar.... açıklamalar... açıklamalar...Ölümün Yanında Zalim Gibi Sessiz DurmayıReddediyoruz.Basına ve KamuoyunaAçlık grevi, kişinin canını ve bedenini ortaya koyarak duyarlılık, diyalog, destek talep ettiği bir sesleniştir.Bedenlerin ve hayatların göz göre göre tükenip gitmesine vicdanların razı gelmeyeceğine güven duyanbir çözüm arayışıdır. Bugün Türkiye genelindeki 60’a yakın cezaevinde yüzlerce tutuklu ve hükümlü açlıkgrevi yaparak çözüm ve hak arıyor; vicdanlara sesleniyor.Açlık grevi yapanlarda ciddi sağlık sorunlarının baş göstermesi ve konuya ilişkin nihayet hükümetdüzeyinde bir açıklama yapılmasını takiben, merkez medya günlerdir görmediği açlık grevlerini,cezaevlerine düşen yangını görmeye başladı. Ancak hükümet açıklamaları ve merkez medyanın “icazetlihaberciliği” üzerinden bu tabloyu etraflıca görmenin ve anlamanın imkânı yok. Sadece ve sadece insanolmanın gereği olarak, ölümler başlamadan, açlık grevinin sona ermesi isteğini güçlü bir biçimde dilegetirmemiz, bunu ortak ve yaygın bir sese dönüştürmemiz gerekiyor.Bizler bu ülkede açlık grevleriyle kuşatılmış olarak yaşamanın ve nefes almanın ağırlığını biliyoruz; kitleselaçlık grevleri ve ölüm oruçlarının acı ve utanç verici sonuçlarını yaşadık.21. yüzyılda, bu acı ve utançla ilerlemek istemiyoruzÖlümün yanında zalim gibi sessiz durmayı reddediyoruz…Özgürce bayramlaşmak ve barışmak istiyoruz.Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu15


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...1 Eylül Dünya Barış Günü’nü KutladıkMülkiyeliler Birliği ‘’1 Eylül Dünya Barış Günü’’nü bu yıl TOBAV ve Opera Solistleri Derneği ile birliktekutladı. 1 Eylül Cumartesi günü saat 17.30-19.00 arasında yapılan kutlamada, Mülkiyeliler Birliği VakfıBaşkan Yardımcısı Süleyman COŞGUN ve TOBAV adına TOBAV Yönetim Kurulu üyesi Nazik ALANBAYkonuştu. Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçıları Soprano Esin TALINLI ile Tenor Şenol TALINLI, piyanistFügen YİĞİTGİL eşliğinde bir konser verdi.Dünyamız, bölgemiz ve ülkemizde her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan barış en büyük idealimiz.Soprano Esin TALINLITenor Şenol TALINLIDÜNYA BARIŞ GÜNÜ’NDE DE SANATA EVETTOBAV Sanata Evet kampanyasını, ortadoğu da savaşın ilk başladığı yıllarda, barışın kültürü ilesanatın kültürünün birbirinden ayrılamıyacağını ifade etmek için başlatmıştı. Sonra ülkemizde sanatçok maceralar geçirdi. Kayıtsız şartsız hükmetmenin yolunun toplumu cahilleştirerek elde edeceğinizanneden anlayışlar, aydınlanma ile elde edilmiş bütün teknolojik olanakları kullanarak aydınlanmayakarşı siyasetler uygulama arayışlarına girdiler. Bu derinden gelen dalga, bu gün köpürme aşamasına ulaştı.Oysa, paranın ve savaşın tek nesnel güç olduğunu zannedenler aklı, bilimi, sanatı ve insanın barışa olanözlemini unutuyorlar.Sanat herhangi bir zanaatin kod adı ya da takma ismi değildir. Sanat, başlıbaşına bir felsefedir ve bufelsefe bütün zanaatlar için geçerlidir. Bir işi iyi, güzel, doğru yani etik, estetik ve adalet kavramlarını birbütün olarak ölçü alarak, bir işi, bir zanaati gerçekleştirme felsefesidir sanat !17


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...ütopya olmaktan çıkarmak zorunda olduğumuzudüşünüyoruz. bunun için silahlanma yarışına karşısesimizi yükseltmemiz gerekiyor.Dünya barışının önündeki tek engel değildir.sömürü düzenini sürdürme çabasında olangüçlerin elinde ne yazık ki günümüzde tanıkolduğumuz gibi başka seçenekleri de bulunmakta.Onları etkisiz hale getirmek ve dünya barışınagiden yolu ayıklamak için, sömürgeciliğin herçeşidine ve ırk ayrımına karşı çıkmak, halklarınMülkiyeliler Birliği Vakfı Başkan YardımcısıSüleyman COŞGUNBugün 1 Eylül Dünya Barış günü, bütün dünyadakibarışseverler bugünü umut coşku ve kararlılıkiçinde kutluyor.1 Eylülün barış günü olarak seçilmesinin biranlamı var. bildiğiniz gibi 1 eylül 1939’da nazialmanya’sı polonya’ya saldırarak ikinci dünyasavaşını başlattı. 5 yıl süren ve milyonlarcainsanın ölümüne neden olan faşizm heyülası 8Mayıs1945’de saldırganların silahlarını teslimetmeleriyle sonuçlandı.Barışseverler silahların kazandığı zafer gününükutlamak yerine faşist tırmanışın doruğa ulaştığı 1Eylül tarihini barış günü olarak seçtiler.Birleşmiş Milletlerin oturumlarının başladığı tariholan 21 Eylülü barış günü ilan etmesi de önemli biregemenlik ve bağımsızlığını devletlerin toprakbütünlüğünü savunmak , ülkelerin içi işlerinekarışılmasını önlemek insanlığın barış içerisindeyaşayabileceğine inanmak gerekiyor.Barış günlerinde sadece yaşanmakta olansavaşlara karşı çıkmak değil, savaş kavramınıntümüyle ortadan kalkması için tüm insanlığın elele vermesi için sesimizi yükseltmemiz gerekiyor.Umarım bu çabalar dünya tarihini yazanlarıntüm dünya sözlüklerinden savaş sözcüğününsilinmesine tanık olacaktır.Barış için verilecek mücadelenin kuşkusuz içini dedoldurmamız gerekiyor. Bunun en evrensel dilikuşkusuz sanattır. Biz bu yıl sanat örgütlerinin enönemlilerinden olan TOBAV’la ve Opera SolistleriDerneği ile birlikte kutluyoruz.Mülkiyeliler Birliği adına kutlamamıza katıldığınıziçin teşekkür ediyorum.gelişmedir.Tüm insanlık için barış kavramını romantik bir19


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...Sivas Şehitlerimizi AndıkSivas Katliamının 19. yılında düzenlediğimiz Çarşamba Söyleşisi’ne konuşmacıolarak fakültemizden Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya ve mezunlarımızdan yayıncı,çevirmen Ercüment Özkaya katıldı“Sivas ve Gazi’de bir taşla iki kuş vuruldu”Ercüment ÖzkayaTeorik ve daha önemlisi ideolojik olarak hepimizin öyle çelişkisiz, çatışmasız, barışçıl, çok güzel bir ülkede çokmutlu hayatlar sürüyor olması gerek. Çünkü biz bir kurtuluş savaşı verdik. Ulusal bağımsızlığımızı kazandık.Ulus devletimizi kurduk. Dahası bu mutlu vatan üzerinde homojenliğimizi de sağladık. Elhamdülillah%99’umuz Müslümandır bu ülkede. Hepimiz de Türküz. Ama gel gelelim bugün bir katliamı anmak içinburadayız. Şimdi madem hepimiz Türküz, hepimiz homojen bir kitleyiz, niye sık sık katliamlarla, sık sıkanmalarla vakit geçiriyoruz?Bu ülkede bazıları daha imtiyazlıdır kuruluşundan beri. Bazıları daha eşittir. Bazıları daha hâkimdir. Bazılarıda azınlıktır. Sivas’ta iki azınlık birden ele alındı. Bu iki azınlığın birbirine mahkûm kalması, bir tarihsel sürecinsonucuydu. Sivas da bizi bugüne getiren o talihsizliğin, en belirgin, sembolik anı oldu. Oradaki insanlar Alevioldukları için ve solcu oldukları için katledildiler. Aleviliğe baktığımızda, olağan şüpheliler gibi, Osmanlıdanberi cumhuriyette de devam eden, devletin her zaman her şeyden dolayı olağan şüpheliler kapsamındagördüğü bir azınlıktır.Böyle bir azınlığın olması, devletin iktidarını yeniden üretmek için, bir yandan istenmeyen bir şeydir, biryandan da çok kullanışlı, çok lazım bir şeydir. Çünkü bir azınlığınız varsa bir günah keçiniz vardır. Bir günahkeçiniz varsa memnun edemediğiniz çoğunluğu, o günah keçisine karşı kendi saflarınıza çekmek için çokkullanışlı bir aracınız var demektir.Şimdi, biliyorsunuz büyük bir propaganda ile yaşıyoruz 10 yıldır. Geçmişin hesapları görülüyor. Ergenekondavaları devam ettiriliyor. Askeri vesayet denen şey ortadan kaldırılıyor. Ama bir takım şeyler değişmiyorbu ülkede. Ne ilginçtir ki güya böylece kendisini temizleyen siyasi irade 19 yıl geçtikten sonra hala Sivas’ıaydınlatmış değil. Gazi katliamı oldu Sivas’tan iki yıl sonra, 95’te. Gene Alevilere yönelik bir operasyondu bu.Ve dikkat ederseniz Ergenekon davalarında bunlarla ilgili en ufak bir soruşturma yok.20


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...Sivas ve Gazi olayları bence Türkiye'nin 80 yıldır ve hiç bırakmadan sürdürdüğü ve kadrolar değişse de aslabırakmadan sürdüreceği solu kuşatmanın, solu lokalize, marjinalize etmenin bir aracı olarak kullanıldı. Sivasve Gazi ile bir taşla iki kuş vuruldu. Apolitik ya da kurulu düzeni sorgulamayan kitlelerin gözünde iki azınlıkbirbirine talihsiz bir şekilde bağlandı. Sol, sosyalist sol ve Aleviler birbiri içine hapsedildi. Solu, sosyolojik birazınlığın içine kilitlerseniz, bir taşla iki kuş vurmuş olursunuz. Kontaminasyonu, bulaşmayı önlersiniz. Ve solunne yazık ki gerçekten o aldığı darbelerden sonra kendini toparlama gücünü bir türlü hala bulamaması da buolayın devam etmesine yol açıyor.Türkiye’de gerçekten devletin içinde yuvalanmış bir takım odakların temizlenmesi söz konusuysa, ortayaçıkarılması gereken üç şey vardır: 1 Mayıs 1977, 2 Temmuz Sivas ve 1995 Gazi olayları. Bunların üzerinegitmeyen hiçbir temizlik operasyonu hiçbir şeyi temizleyemez. Ve bunu yapan odakları ortaya çıkaracak birirade olmadığı sürece Türkiye'de demokratikleşme, Türkiye’de adı ne olursa olsun, normalleşme, Türkiye'dedevletin milletiyle barışması diye şeyler beklemeyelim. Olmayacaktır.Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya ise, Sivas Katliamı’nda özgün olanın anlamının, onu bugün dahi yakıcıkılan durumunun tartışılması gerektiğini savundu. İdeolojik gerekçeler ve hassasiyetler sonucunda Sivas’ıCumhuriyet tarihinin farklı mağduriyetleriyle bitiştirerek değerlendirmenin eksikliğine, her katliam ya daacının kendi özgünlüğünü anlamaya çalışmadan, onu hiç sorgulamadan diğer acılarla ortak mağduriyetaltında yorumlamanın yanlışlığına vurgu yaptı. Yalçınkaya, Sivas’ı Sivas yapan ve bugün hâlâ tartıştıranetkenlere eğilirken, Sivas’ın üzerini örtmek için mücadele verenleri bir kenara koydu, temelde Sivas’ı eksiktartışan sosyalist kesimi eleştirdi.Konuşmaların tam metni için bakınız;http://www.mulkiye.org.tr/?x=1&id=49121


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...Güngör Aydın, Mülkiyelilerle İmza Gününde BuluştuMülkiyeliler Birliği eski Başkanlarından, Emekli Vali GüngörAydın’ın anıları, bazı konuşmaları ve makalelerinden oluşan“Vali” adlı kitabının imza günü, 22 Eylül Cumartesi, saat16.00’da Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi bahçesinde yapıldı.Kalabalık imza gününde sevenleri Sayın Güngör Aydın’lasohbet etme ve kitap üzerine konuşma olanağı buldu.24


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler..."Ben Ankara Fotoğraf ve Şiir Sergisi"nin AçılışıMülkiyeliler Birliği'nde Yapıldı25


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...Üyelerimizden Mehmet Özer’in “Gemisiz Çapa Ankara” çalışması Mülkiyeliler Birliği bahçesindesergilendi26


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...BEN ANKARA YÜRÜYÜŞÜ“Ankara İçin Yürüyoruz” kampanyası için 13 Ekim 2012 Cumartesi günü saat 17.00’de Ulus Heykel’debuluşan Ankara Platformu bileşenleri, Kızılay’a yürüdü. Üyelerimizin de katıldığı yürüyüş, YükselCaddesi’nde Ahu Sağlam’ın verdiği konserle sona erdi.27


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...Çarşamba Söyleşileri’inde Suriye’yiKonuştuk“Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri” kapsamında, 19 Eylül’de, “Suriye Olayları Aleviler veTürkiye” başlığıyla Genel Merkez binamızda toplandık. Konuşmacılarımız; Bereket Kar ve HakanMertcan’dı…Konuşmaların tam metnini aşağıdaki linkte bulabilirsinizhttp://www.mulkiye.org.tr/?x=1&id=492çatışması üzerinden şekillenen Ortadoğu’dakikamplaşmalarda artık yeni bir döneme girildi ve“Arap Baharı”, yeni bir paylaşımın adı olarak ortayaçıktı.Bereket Kar, bölge halklarının mevcut rejimlerinebaşkaldırırken “aslında ne istedikleri ve neyekarşı durdukları”nı anlamadan, “Arap Baharı”sürecindeki yeni paylaşımın ilk nüvelerinigörmemizin zorlaşacağını, eski argümanlarasığınarak “halk hareketlerinin doğrudan ya dadolaylı biçimde egemen devletler tarafındankışkırtıldığı, bu sürecin bir kurmaca olduğu”hatasına düşebileceğimizi sözlerine ekledi. Sürecidaha net tarif edebilmek için, başta Suriye olmaküzere, Ortadoğu’daki halk hareketlerinin geçmiştenbugüne geçirdiği değişimlere odaklanmak, ittifakAraştırmacı-Gazeteci Bereket Kar, konuşmasında,“Arap Baharı” sürecinin, bölge genelindekirejimlerin dahi öngörebildikleri bir halk hareketive ayrışma noktalarına yereli temel alarak, etnikve mezhepsel faktörleri ihmal etmeden, küreseldengeler bağlamında eğilmek gerektiğini savundu.olarak doğmadığını, küresel güçlerin de buhareketi sonradan kavramaya ve yönetmeyeçalıştığını belirtti. Kar’a göre, yıllardır Filistin-İsrail28


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...Bereket Kar, Dinçer Demirkent, Hakan MertcanAnkara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Asistanı, “Türk Modernleşmesi ve Arap Alevileri” konulu tezçalışmasını sürdüren Hakan Mertcan ise, Suriye’deki gelişmelerin Türkiye Alevilerine etkisi üzerinekonuştu. Bereket Kar’ın genel Ortadoğu gözlemini, Hakan Mertcan Türkiye Alevileri üzerindenderinleştirdi. Mertcan, Suriye’deki Nusayrilerin kökenine dair kısa tarihsel analiziyle, Nusayrilerin bugünnasıl adlandırılmaya, hatta yaftalanmaya çalışıldığını, etimolojik ve politik gelişim çizgisiyle birlikteyorumladı.Hakan Mertcan, Suriye ve özelde Baas Partisi üzerine Türkiye’de yürütülen güncel tartışmalarda,entelektüel kesim tarafından Nusayriliğin nasıl yorumlandığını, Esed rejiminin diktatoryal yapısı ileAleviliğin nasıl bitişik okunmaya çalışıldığını, Türkiye’de Alevilere bu yolla nasıl gözdağı verilmekistendiğini basından örneklerle ortaya koydu.29


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...Cumhuriyetin ÜtopyasıAnkaraFakültemizin değerli öğretim üyelerinin yazılarıyla katkıda bulunduğu "Cumhuriyet'in Ütopyası:Ankara" kitabı yayınlandı. "Çarşamba Söyleşileri" kapsamında, bu önemli derlemeyi yazarlarıylabirlikte 10 Ekim’de Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi’nde tartıştık.30


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...Doç. Dr. Funda Şenol Cantek, Yrd. Doç. Dr. Murat Sevinç, Doç. Dr. Elif Ekin Akşit, Selda TuncerSöyleşinin açılış konuşmasını Mülkiyeliler Birliği Başkanı Sevilay Çelenk yaptı31


... etkinlikler... etkinlikler.... etkinlikler... etkinlikler... etkinliler...Prof. Dr. İşaya Üşür, “Cumhuriyet ve TürkiyeCumhuriyeti” konulu Çarşamba Söyleşisi için 31Ekim Çarşamba akşamı Mülkiyeliler Birliğindedinleyicileriyle buluştu.Prof. Dr. Üşür’ün konuşmanın tam metnini enkısa zamanda sizlere ulaştıracağız.32


... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı...Mülkiyeliler, Mülkiyelilerin ÇalışmalarınıDeğerlendiriyor…Mülkiyeliler, Mülkiyelilerin eserlerini E-Bülten'de değerlendiriyor, üretim zincirimize hergün yeni bir halka ekleniyor. Hocalarımızın ve mezunlarımızın ilginizi çeken çalışmalarınıMülkiyeliler Birliği'nin hazırladığı, 2 ayda bir yayınlanan E-Bülten'e yazmak, görüşlerinizipaylaşmak isterseniz, 2 sayfayı geçmeyecek yazılarınızı mulkiyeank@gmail.com adresinebekliyoruz.Bir eserin yayınlandıktan, sergilendikten sonra, büyük ölçüde artık o yazarın "mülk"üolmaktan çıktığına, kamusal dolaşıma girdiğine inanıyoruz. Bu dolaşımın nitelikli birboyut kazanmasında en önemli özne ise okur... İlgi gösterilmeyen bir eser, zamanlaçoraklaşabiliyor. Mezunlarımız, yazılarını bize iletmeye başladılar. İlk çalışmaları aşağıdailginize sunuyoruz.İlerleyen e-Bülten'lerde değerli yazılarınızı yayınlamayı sürdüreceğiz.Üretim sürecine siz de katılın...34


... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı...Okay Bensoy“İmparatorluk” TartışmalarındaOsmanlı’nın Yeri ve Özgünlüğü"Osmanlı: Bir Dünya-İmparatorluğunun Soykütüğü",son dönemde yayınlanmış tezler içinde okuduğumen nitelikli işlerden biri. Osmanlı'nın kuruluşunu"dünya-imparatorluk" kavramı üzerindentartışırken, Braudelci uzun-dönem analiziniimparatorlukların karakteristik-tarihsel özellikleriylebirlikte yorumluyor. Braudel ile İbn Haldunliteratürünün birbirini tamamladığı iddiasını ÜmitHassancı çizgiyle somutlaştırıyor.İslam etkisi ile Bizans/Roma etkisi arasında salınanOsmanlı'nın kuruluşu tartışması, sırasıyla millliyetçi-İslamcı bakışı ve oryantalist görüşü karşı karşıyagetiriyordu. Barış Ünlü'nün kitabı ise, bu ikiliklerinher ikisinin de kuruluşa dönemsel olarak katkıdabulunmuş olabileceği üzerine kurulu. Elbette bir"ortayolculuk" değil, dünya-imparatorluk bakışınıngetirdiği bir ara yol, yöntem denemesi bu kitap.Dünyada Akad İmparatorluğu'nun Yakındoğu'yaetkisini (Amelie Kuhrt'un çalışmalarını ihmalBarış Ünlü,“Osmanlı: Bir Dünya-İmparatorluğununSoykütüğü”Dipnot Yayınlarıanlamda imparatorluk kültüne yansımalarınaeğiliyor.etmeden) "uzun erimli" ve "spiral" çevrimleriniizledikten sonra İran/Pers egemenliğinin İslamdevlet ve medeniyetine emperyal katkılarınayoğunlaşıyor, oradan Bizans/Roma emperyalyayılımının ve artı-ürünü bölüşme biçimlerinin Batıcoğrafyasına, Osmanlı'nın kuruluşuna ve evrenselYazarın Marksizm eleştirisi tam da buradadüğümleniyor: Devlet biçimlerine çoğunluklaüretim tarzları temelinde yaklaşıp imparatorlukkarakteristiklerini, bunların etkilerini bir türüstyapı unsuruna indirger, "küçümserseniz",35


... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı...imparatorlukların kuruluş tartışmalarınıcoğrafileştirmek ya da özcü bir "despotikyönetim" tartışmasına sıkıştırmak durumundakalabilirsiniz, amacınız bu olmasa bile... Althusser'inMontesquieu'sine karşı Ümit Hassan'ın İbnbaşarısı tek başına bir dinin, devletin, fetih fikrinin,kültürün, uygarlığın, göçebelik/barbarlık ya dayerleşikliğin başarısı değildir; bunların tarihselsüreçteki birikimleriyle beliren, önceki imparatorlukkültlerinin katkısıyla şekillenen bir öyküdür.Haldun'unu okumakta fayda olabilir.Önsözünde belirttiği, kitabın ilerleyenBarış Ünlü'nün Eric Wulff'tan alıntıyla işlediği"vergisel üretim tarzı", imparatorluk anlayışınınbir sonucu. Kitapta özellikle bu kavrama dikkatederek "uzun dönemli" analize odaklanmadafayda var, çünkü artığa el koyma ve onu yenidendağıtma süreçlerinde, vergisel üretim, merkeztaşraikiliğini çözümlemede önemli bir anahtar.Doğu-Batı ayrımını eleştiren, onu yatay kesen, hercoğrafyanın kendine özgü üretim biçimi olduğuklişesini kemiren bir özelliği var "vergisel üretim"in."Vergisel üretim tarzı", ATÜT-feodalizm tartışmasınabölümlerinde bize hatırlattığı üzere, "büyükkuramsal" iddiaları olmayan ve kuruluştartışmalarına yeni bir yöntem önermeyiamaçlayan bu çalışma, sadece Osmanlı'ya bakışımıgözden geçirmemi sağlamakla kalmadı, niteliklibir tezin bölümlendirmesinin, sınırlamalarınınnasıl yapılabileceği, tez dili-kitap dili ayrımınınönemi hakkında da değerli şeyler öğretti. Kitap,Osmanlı’ya dair yöntem tartışmalarının ötesinde,bilimsel yöntemin başarılı bir uygulaması olarakörnek kaynak kitaplar listesine girebilir.giriş için de değerli. İki kavramın aslında birbirinidışlamadığını, toprağa dayalı aynı üretim ilişkisininbirbirini dışlamayan biçimleri olduğunu anlatıyor.Merkezin mi, taşra/yerelin mi üretim ve bölüşümsüreçlerinde daha etkin olduğunu kavramak için,ATÜT ve feodalizm üzerinden gelişen yazına özcücoğrafi ayrımları aşma çağrısı yapıyor. Dolayısıyla,Osmanlı'nın kuruluşunda "tipik" üretim tarzlarınıcoğrafya ve despotizmle ilişkilendirme gayretlerinekarşı çıkıyor, imparatorluk "tip"leri öneriyor.Ünlü, Osmanlı'nın "başarısı"nı uzun bir "dünyaimparatorluktarihi"nden çıkarsıyor. Osmanlı'nın36


... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı...Maya Takvimi ve İzmirküçücük birimlere sığdırılan büyük dünyalargibi. Mısraları oluşturan kelimelerin, bütününbir parçasıyken, aynı zamanda toplum içindeyaşayan insanın bireyliğini anımsatacak bir duruşasahip olduklarını görüyorsunuz. Bir kelimeninşiir içerisinde bu kadar sorumluluk yüklendiğinigörmek belki tuhaf gelebilir ama okurken bununne kadar olabilir bir gerçek olduğunu ve aslındakelimelerin yaşayan bir organizma gibi oradaKahraman Çayırlı“Maya Takvimi ve İzmir”Yasak Meyve YayınlarıSelçuk BaymazKelimeler var. Uzaklardan dumanını tüttüretüttüre koca dağ ve ovaları aşarak gelen birtrenin vagonlarında. Tek tek ve içli içli gelenkelimeler… Her biri yük, her biri mesaj, her biridilek ve haberlerle dolu… Tarihin en doğusundanyola çıkarak, güneşin insan gözüyle görünmeyebaşladığı andan, İsa’nın doğumu diye bilinengünden tam 2000 yıl sonrasına kadar uzanan biryolun üzerinde ilerleyen kelimeler…Kahraman Çayırlı’nın “Maya Takvimi ve İzmir” isimlikitabını elinize alıp, şiirleri okumaya başladığınızandan itibaren, sayfalar arasında yukarıdaanlatmaya çalıştığım hislere kapılıyorsunuz.Kelimeler gözünüze çarpıyor. Savruk, yalnız, içlikelimeler… Ve anlatıyorlar. Nanoteknolojiylevarlığını sürdürdüğünü hissediyorsunuz. Herkelime, okuyucunun onu izlediğinin ve yaşadığınınfarkında. Siz onu okurken, o da sizi izliyor gözucuyla. Tepkilerinizi ölçüyor. Mimiklerinizebakıyor. “Tanıdı mı beni daha önce gördüğü biryerden acaba…” diyor. Aralarında konuşuyorlarhatta… “Acaba beni daha az mı sevdi? Daha az mıanladı?” diye kıskançlıklar bile yaşadıklarını hayaledebilirsiniz.Farklı zaman ve ortamlardan bir araya gelen kelimesürüleri görüyorsunuz mısralarda. Her biri birağızdan konuşuyor. Siyahı, beyazı, kızılı… İnsanyığınları gibi… Her biri bir dert anlatıyor ve bunugruptan ayrılmadan, grubun ortak mesajına aykırıdüşmeden... Ki bazen de düşerek… Ansızın, şiiriniçinde anarşi yarata yarata, diğerlerine kafa tutatuta okuyucunun ilgisini bir noktadan apayrı birnoktaya çekip şiirin olağan his ve konusundanuzaklaştıran bir kelime ortaya çıkıverebiliyor. Yenibir odanın kapısını aralıyor. Ve siz kendinizi oda37


... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı...içinde odalar arasında buluyorsunuz. Seçim yapıpgirmek ya da girmemek sizin elinizde.Kelimelerin anlatmak istediği bir dert var. Sankiyıllardır içlerinde tutmuş, saklamış, biriktirdiği oncaşeyi içine atmış ve hazır sizi bulmuşken bunlarıanlatmak, hatta haykırmak için fırsat bulmuşgibi bir halleri var. Yalnız, bireyselliklerindenbahsederken, her kafadan bir ses gelen kalabalıkinsan güruhlarının çıkardığı gürültü kirliğiyok. Bir ahenk var. Okuduğunuz her bir şiirdebunu fark edebiliyorsunuz. Ve bir sonraki şiiregeçerken, -yukarıda bahsettiğim- aynı treninbir sonraki vagonundaki kelimelerin yanınageçip yolculuğunuza pencere kenarında onlarıngözlerinin içine baka baka, alınlarından akanteri gözlerinizle görerek, “çok sıcak oldu, bıktımbu yolculuklardan artık...” diye sitem edenlerinveyahut yolculuğun keyfini çıkaran haylaz“kanındaki nazar miktarını”1 dinleyerek devamediyorsunuz.Kitapta her bir şiir, kitabın başından sonunakadar anlatılan bir hikâyenin parçası gibi bir hisveriyor. İnsan medeniyetlerinin tüm çağlardaortak bir potada eritilip, bunun üzerine birde postmodern çağlarla karıştırılarak dizelere döküldüğübir kurguyu yaşatıyor okuyucuya. Şair, dünü vebugünü, kendi çocukluğunu, tarih öncesini, köleyi,soyluyu, sokak kadınını, “kalbin yükdoksansekizebölünmesi”ni2 “şiir kabuklarıyla uyumayı”3, tanrıyı,transseksüeli, heteroseksüeli, Mardin’i, Gaziantep’i,gözüne çarpanları, maya takviminden İzmir’e kadarher şeyi aynı tencerede pişirerek okuyucuya birlezzet sunmaya çalışıyor. Tüm bunlarla beraber,kitap tüm bu “zamanlar yolculukları”nı sunsa dasize; zaman zaman sanki bu kurgudan bağımsızyazılıp ama yine de kitapta yer alsın diye dahiledilen şiirlere de denk geliyorsunuz. Bu daister istemez, bu keyifli yolculuğun arasındaaniden takılıp hızınızın kesen irili ufaklı taşlargibi bir etki yapıyor. Tabi kitabı okurken, bukurguya bağlı kalmak zorunda değilsiniz. Her birkelimenin bireyselliğinden ve bağımsızlığındanbahsetmişken, şüphesiz bu bağımsız kelimelerinoluşturduğu şiirin de kitaptaki diğer şiirlerenazaran özgün olacağını göz önünde tutarakkitabın her hangi bir sayfasındaki bir şiiri açıp, şairinkeyifli içsel anlatısını, size sunmaya çalıştığı dünyayıizlemeye koyulabilirsiniz.“Maya Takvimi ve İzmir”, şiirlerde yer alan tümbu ahenkli karmaşanın, aslında bize vermekistediği mesaj ya da anlatmak istediği hikaye;medeniyetin geldiği son noktada geçmiş vebugünün birleşmesiyle, modernitenin yarattığıikilikler, zıtlıklar ve karmaşanın içerisindeyaşadığımız dünyanın, kendi hayatlarımızın,kendi kargaşalarımızın şair tarafından kelimelerlegözlerimizin önüne sunulmasıdır.*1 “Nazara Mardin” şiiri*2 “Köpek” şiiri*3 “Sonu Yok Işığın” şiiribüyüklerinden dinlediklerini ya da okuduklarını,38


... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı...Mülkiye Dergisi’nin Yeni Sayısı ÇıktıMülkiye Dergisi’nin yeni sayısının dosya bölümü, Türkiye ve dünyada çevrecilikalanında değerli çalışmalara imza atmış, Mülkiye’nin eski hocalarındanErnst Reuter’e ayrıldı.http://www.mulkiye.org.tr/?x=4&id=438Sayı Editöründen…Reuter ve MülkiyeTürkiye’deki Ernst Reuter: Birkaç Kişisel AnıEdzard Reuterrnst Reuter’in İkinci Vatanı Türkiye’de ÇağdaşKentbilimin GelişmesineYaptığı Katkılar (Yayınları Üzerinden BirAlman Bilim Adamları ve Ernst Reuter’in KonumuFaruk ŞenErnst Reuter ve Türkiye’de Sosyal KonutEsra AkcanMülkiyeliler Birliği Çarşamba SöyleşileriSınırın Ekonomi PolitiğiHavva Neşe ÖzgenDeğerlendirme)Ruşen Keleş, Ayşegül Mengi, Can Giray ÖzgülErnst Reuter: Bilgi Transferi ve Kültürler ArasıPragmatizm ArasındaTürkiye’de Kentsel ReformlarHeinz Reif, Barış ÜlkerErnst Reuter’in Türk Yerel Maliye Sistemine İlişkinÇalışmaları HakkındaBir DeğerlendirmeMenaf TuranTürkiye’de Ernst Reuter ve Bayındırlık ÜzerineAraştırmalarBurcu DoğramacıSürgündeki Ernst Reuter: 1935-1946David E. BarclayAy Yıldız Altında Sürgün, Nazi YönetimindeTürkiye’ye Kaçan39


... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı...Pulat Tacar’ın “AİHM’de Doğu Perinçek-İsviçre Davası” kitabı çıktı.Mezunumuz Pulat Tacar, Türkiye’nin deneyimli ve seçkindiplomatlarından...Mesleki kariyerinin büyük bir bölümünü, Türkiye’nin Avrupa ülkelerindekiKonsolosluk ve Büyükelçilik düzeyindeki temsilcilik görevlerioluşturdu.Tacar bu kitapta, “Ermeni soykırımı” iddiasını ve İşçi Partisi GenelBaşkanı Doğu Perinçek’in, bu iddiayı kabul etmemenin suç sayıldığıİsviçre’deki “yalan çiğneme eylemi” nedeniyle yargılanıp cezayaçarptırılması davasını inceliyor.AİHM’deDoğu Perinçek-İsviçre DavasıPulat TacarKaynak YayınlarıMezunumuz İsmet Tanıl Bora’nıderlediği “TrenBir Hayattır” kitabı çıktı.“Tren, yalnızca yolcuları taşımaz kuşkusuz; irili ufaklı ‘belirtiler’ de trenle taşınır. 12Eylül’ün Kars’a trenle taşındığını görebiliyorduk; vagonlardan askerler iniyor, iner inmeziçtima ediyorlardı. Yol kenarında oynayan çocuklara göz kırpanı bir yana, kimisi görevibenimsemiş, etrafa öfkeyle bakıyordu.” Faruk DumanTren, sadece bir ulaşım aracı değil. En azından meraklısı için öyle değil. Tren, bir seyyarpenceredir, aslında kendisi de bir manzara. Tren, bir hayattır. “Demiryolcu” diye birinsan türü var: Meslekten demiryolcular ve demiryolu-tren tutkunları. Kendine mahsusbir romantizmi vardır trenin.Bu kitap, Türkiye’nin demiryolu politikasından, işte bu tren romantizmine uzananbir şebeke hattı kuruyor. Türkiye’de demiryolculuğun tarihi… Ege ve İzmir trenleri…Ankara Ekspresi… İstasyon “olgusu”… Gar lokantaları… Demiryolcu işçiler vesendikacılık… Demiryolcu futbol takımları… Demiryolu aletleri, demiryolu eşyaları…Tren Bir HayattırDerleyen: Tanıl Boraİletişim YayınlarıTren şarkıları-türküleri… Trenler ve filmler… Tren duygusu…Yazarlar:Alper Araz, Tolga Arvas, Mehmet Atlı, Yüsri Atlı, Suavi Aydın, Orhan Berent, Aksu Bora,Tanıl Bora, Zafer Boyar, Faruk Duman, Yonca Kösebay Erkan, Kıvanç Koçak, Murat Meriç,Tuğrul Paşaoğlu, Ali Can Sekmeç, Yavuz Yıldırım.40


... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı...Mezunumuz ve Fakültemizin Değerli Öğretim Üyesi Prof. Dr. SerpilSancar'ın Beklenen Kitabı "Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti" ÇıktıEril modernleşmenin önemli bir boyutu, yeni modern kadın temsillerini cinsiyetsizleştirmesidir.Muhafazakâr modernleşme gözlüğünden bakınca, kadınların cinsel ahlak açısından yargılanamayacaklarıbir aseksüel kamunun varlığı gerekliydi. Muhafazakâr modernleşmenin kabul ettiği kamusal kadınlık-çoğu aristokratik gelenekte olduğu gibi kadınları cinsellik sahibi olarak değil- toplumsal gelişimeadanmış, cinsiyetsiz bedenler olarak konumlandı. Toplumsal amaçlar için seferber edilecek sosyalkimlikler inşa edebilme (ve erkek odaklı cinsiyet rejimlerinin otoriter siyasal rejimlerle eklemlenme)stratejisi olarak bu tarzın başarılı bir örneği de Türkiye’de yaşandı. Serpil Sancar, tarihsel olarak kadınlarındışlandığı, cinsiyetçi politikaların belirginleştiği ve cinsel ahlakın sınırlarının çizildiği bir tarih anlatıyorbize. Feminist bir tarih okuması bu. Yazar, muhafazakâr modernleşmenin paranoyalarını ve orta sınıf Türkailesinin nasıl inşa edildiğini tartışıyor. Beklentiler ve hayal kırıklıkları, şikâyet ve serzenişleri resmediyor.Cumhuriyet’in inşasında kadınlar nasıl bir rol aldılar? Neleri tartıştılar? Nasıl tartışıldılar? Ulus-devletsürecinde, kanonik anlatılarda kadının işlevi neydi? Kadınlar milli davalara nasıl dahil oldular? TürkModernleşmesinin Cinsiyeti, Türkiye feminizmi ve kadın çalışmalarıyla ilgili en kapsamlı çalışmalardanbirisi.Türk Modernleşmesinin CinsiyetiSerpil Sancarİletişim41


... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı...Mülkiyeli, Kadın Hareketinin Önemli İsimlerinden Handan Koç’un“Muhafazakârlığa Karşı Feminizm” Kitabı Yayınlandı"Çizgimiz muhafazakârlığın genlerine ve tarihi kodlarınauygun bir şekilde, siyaset yaptığı coğrafyanın toplumsalve kültürel geleneklerine yaslanmaktır... Devrimcidönüşümlere karşı tedrici ve doğal sürecinde işleyen birtoplumsal dönüşümü savunuyoruz.”Bu ifade, 2004 yılında Yalçın Akdoğan tarafından kalemealınan Ak Parti’nin yeni muhafazakârlık başlıklı politikmanifestosunda yeni bir ideolojiden bahis edildiği iddiası ileyer almıştı. Geleneklere bağlılık ve doğal süreçlere güven...Mahşerin bu iki atlısıyla feminist kadınların hesaplaşmasıyüzyıllardır sürüyor.Handan Koç’un “erkek egemenliğine karşı cins mücadelesiCumhuriyet, Sosyal Demokratların Kırmızı Çizgileri.Kitabın son bölümünde ise İran kadın hareketinin enönemli kampanyasının belgesi olan “Bir milyon imza”broşürünün Türkçesi ilk defa yayınlanıyor.Bu kitapta;“Feministler neden bedenimiz bizimdir diyor?Aşk’tan anneliğe her konuda İslamcı tezler kadınlara neöğütlüyor?Menderes, Özal ve Erdoğan milletin adamları ise biz milletinnesiyiz?Kadın fıtratı tesettürü gerekli mi kılar?” gibi sorulara cevaparamış yazılar yer alıyoriçinde yazıldı(…) “diye tanımladığı kitabı dört anabölümden oluşuyor. Kitabın temel iddiası, Türkiyeliİslamizm ve muhafazakârlığın birleşik bir ideoloji olduğuve kadınların karşı çıkışlarının diğer muhaliflerinkindentemelden farklı olması gerektiğine dayanıyor. İslamizm vemuhafazakârlık kadın özgürlük ve kurtuluş mücadelesininhep karşısında yer alır: Yazar “dostumuzu tanımalıyız amadüşmanımızı daha iyi tanımalıyız” düşüncesinden hareketleklasik İslamcılığın kadınlara yönelik yaklaşımlarını aşk,cinsellik, beden ve emek politikaları açısından eleştiriyor.Kitap daha sonra Şule Yüksel Şenler’den başlayarakkadınların sıkıştırıldığı örtünme meselesini ele alıyor. TahaParla ve Said Nursi’nin konu ile ilgili yazdıkları feministaçıdan gözden geçiriliyor. Daha sonraki bölümde dörtmakale yer alıyor: Milletin Adamları, Liberaller Ve Kadınlar,Sızıntı Dergisi Otuz Yaşında, Gülenizmde Kadın, YaşlananMuhafazakârlığa Karşı FeminizmHandan KoçDestek Yayınları42


... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı...Hakikat ve İnsan HaklarıHakikat ve İnsan Hakları,Derleyenler: Özkan Agtaş ve Bişeng ÖzdinçDipnot Yayınları"Hakikat ve İnsan Hakları" adıyla yayınlanan derlemeye katkıda bulunanlar arasında Fakültemizindeğerli akademisyenleri de bulunuyor.Hakikat kavramı ve insan hakları teması etrafında düzenlenmiş sekiz seminer ve üç forumun yoğuntartışmalarını yansıtan bu çalışma, geçmişle hesaplaşma gündemimize dair kolektif bir değerlendirmeçabasının sonuçlarını sergiliyor. Bizleri, hakikati beklemeye değil, onu savunmaya; geçmişlehesaplaşmanın yolları, yordamları, zorlukları üzerine birlikte kafa yormaya; geçmişin sorgulanması işini,geleceğe dair ne yapmak istediğimiz sorusunun cevaplanması gereken bir ‘şimdi’de yapmak zorundaolduğumuz gerçeğine hakkını vermeye çağırıyor.Derlemeye katkıda bulunan yazarlar kent mekânlarını ve oralarda sürdürülen hayatları toplumsalhafızanın taşıyıcıları olarak okumaya; hakikati bilme hakkının olanaklılığı ve hukuk içerisindeki serüveniüzerine düşünmeye; geçmişle hesaplaşma bahsinde ceza yargılamasının sağladığı imkânları irdelemeye;toplumsal yas süreçlerinin anlamı üzerinde dikkatlice durmaya; egemen politik kültürümüze sirayet edentravmatik hafızanın haritasını çıkarmaya çalışıyor.Katkıda bulunanlar:Elif Ekin Akşit, Kerem Altıparmak Ahmet Murat Aytaç, Tanıl Bora, Alev Özkazanç, , Ozan Erözden, CemKaptanoğlu, Murat Paker, Ümit Fırat, Sezgin Tanrıkulu, Selçuk Kozağaçlı, Faruk Alpkaya, Hüseyin Aygün,Ayhan Yalçınkaya, Yılmaz Ensaroğlu, Funda Tosun, İlhami Algör.43


...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden..Mülkiye’nin Anaokulu Açıldı!2001 yılında fakültemizden mezun olan sevgili Hande Gül, 2009 yılında, genç yaşta bize veda etmişti.Ailesi Handemizin adını yaşatmak için varını yoğunu bir okul yaptırmak için harcadı. Eylül ayındaaçılan Hande Gül Anaokulu, değerli Mülkiyelilerin ziyareti ve desteğiyle yavrularımıza ışık saçacak.1975 mezunumuz Sayın Sabri Günenç’in içten anlatımıyla bu güzel okulumuzu ve değerli Gül Ailesi’nitanıyalım…çekilmiş bir kıyaktı… İşin püfnoktası ise şuydu: Öğle vaktikapılar açılmadan, Siyasal veHukuk’tan hızlı adımlarla yolalınacak, Kurtuluş tren yolualt köprüsünden geçilerekyokuş hızla tırmanılacak veyemekhanenin kapısındahazır olunacaktı. Bizim gibiuyanıklar, kapılar açılır açılmazHacettepe Tıplıların ardındanMülkiye’nin Anaokulu AçıldıFark şu ki bu okul, Tunçbilek Termik Santrali veKömür Ocakları ile ünlü Kütahya Tavşanlı’da.Öykü biraz buruk ama gelinen nokta gözlerimiziniçini güldürmeye yetiyor: Geçmişi hatırlıyorumda bir an, Siyasal Yemekhanesi yemeklerininçekilmez hale geldiği, Çığır’da ise yemekyiyecek kadar paramız olmadığında, Hacettepeliarkadaşlarımızdan gelen duyumlara istinadenHacettepe Yemekhanesi’ne hücum ederdik, bizuyanıklar… Tavuk pilav yanında tatlı inanılmazdüşük fiyat... Öyle ki, Teşkilat fiyatına! BuDoğramacı’dan öğrencilere ‘uslu dursunlar’ diye‘itmeyin arkadaşlar!’ diye bağırarak, içeri kayardı.Tıplıları görevliler zaten tanır ama biz kimlikkontrolü engelini ancak bu kargaşa ile aşardık…Haydar kardeşimiz, Tıp‘ın ağır abilerinden biriidi. Bir de Zehra kardeşimiz vardı ki, HemşirelikYüksek Okulu’ndan, sohbeti şeker mi şeker… Buokulun kızları yabancı dilde hazırlık okur, okurkenstaj yapar, uygulamada ‘değme doktorlara’kök söktürürlerdi. Velhasıl kelam okul bitinceHacettepeli bu iki arkadaş bir can oldular ve1977’de nur topu bir kızları oldu. Adını “Hande”koydular.İşte öykü şimdi başlıyor: Haydar ile Zehra görev45


...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden..aşkıyla ayrım yapmaksızın Yurdumuzun değişik yörelerinde görev yaptılar. Küçük Hande de onlarlabirlikte... Üzerine titredikleri Hande’nin iyi bir eğitim alması için ellerinden geleni yaptılar. Hande2000–2001 öğretim yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olduğunda pek keyiflendiler. Hande,İktisat bölümünü üssü mizan derecesi ile bitirdi. Sonra yurtdışında yüksek lisans yaptı. Yuva kurmasırası geldiğinde beyninde bir ur tespit edildi. Tedavi karşılıksız kaldı ve Hande Gül‘ü 2009’un sonunda,hayatının baharında kaybettik. Henüz 32 yaşındaydı. Aile, tek varlığını kaybedince hayata küsmedi.Radikal bir karar alarak onun adını yaşatmaya karar verdi. Tüm birikimlerini ortaya koyarak son duraklarıTavşanlı’da adına bir okul açma girişiminde bulundular. Hande, tarif edilemez derecede çocuk sevgisiile doluydu. Bu nedenle ailesi bir anaokulu yaptırmaya karar vermişti. Evet, Hande Gül Anaokulu buyıl, Hande’nin doğum günü olan 14 Eylül’de Tavşanlı’da resmen açıldı. Çocuklar çiçekler gibi açacak,serpilecek bu okulda. Okulun baş köşesinde Hande’nin ‘MM’ rozetli resmi yer alacak. Ve o gün ”Başka biraşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz” diyecek marş! Ne büyük, ne onurlu bir davranış! Sağ olasın Haydarkardeşim, Sağ olasın Zehra kardeşim! Yolu düşen Mülkiyelileri bekliyorlar. Elimizden geldiğince tümcamiaya yayalım bu güzel haberi. Kapıları ve yürekleri sonuna kadar açık…”İletişim:Haydar Gül 0505264713046


...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden..Zamanda ve Mekanda YolculukSBF-DER Diyarbakır’daydıKumru Başer1980 öncesinin anti-faşist mücadelesindeki beraberliklerini bugüne taşımayı başaran SBF-DER’liler, busene uzun süredir planladıkları Diyarbakır buluşmasını gerçekleştirdiler.40 civarında SBF-DER’linin katıldığı 3-6 Mayıs tarihleri arasındaki gezinin gezinin programının hazırlanması,ev sahipliği ve rehberliğini bizzat, kendisi de bir SBF-DER üyesi olan Diyarbakırlı yazar, şair Şeyhmus Diken’inyapmış olması katılanlar için müthiş bir ayrıcalıktı.Şeyhmus, bir dantel titizliğiyle ördüğü ve aksatmadan uyguladığı programla yine SBF-DER’li Diyarbakırlıgazeteci-yazar Naci Sapan’ın da desteğiyle o 4 günü büyük ve derin bir yolculuğa dönüştürdü, bizlereömrümüz oldukça unutamayacağımız bir kültürel, siyasi, edebi, mimari ve duygusal bir ziyafet çektiGeziye İstanbul, Ankara, İzmir ve Hatay’dan gelen SBF-DER’liler olarak misafiri olduğumuz Sur Belediyesiile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret ederek başladık. Başkanlar Abdullah Demirbaş ve OsmanBaydemir ile yapılan samimi sohbetler güzel bir açılış oldu. Belediyecilikte katılımcılıktan başlayıp, çokkültürlülük, ayrımcılık ve cinsiyetçilikle mücadeleye, ekonomik sorunlara kadar geldik. Lafın arasındageçiveren “Bugün 4 cenazemiz var”ın dayanılmaz ağırlığını duyduk.Diyarbakır’ın surlarını, Keçi Burcunu, Hevsel bahçelerini Şeyhmus’un tatlı hikayeleriyle zihnimize kazıyıp,eski Diyarbakır Cezaevini, eski JİTEM sorgu karargahını, hemen arkasında çok sayıda insan kemiğinin çıktığıkazıları gördük, orada yatanları düşünerek sessizce Dicle ovasına karşı oturup çay içerken kendimize geldik.Diyarbakır’ın sanki yüzlerce yılı telafi etmek istercesine büyük bir restorasyon ile tarihini, mimarisini,kültürel çeşitliliğini canlandırmaya, ona sahip çıkmaya çalıştığına tanık olduk. Keldani Kilisesi MarPetyun ve Meryem Ana Süryani Kadim Kiliseleri ile Orta Doğu’nun en büyük Ermeni Kilisesi Surp Giragostamamlanmış, bir zamanlar bütün dinlere ibadet alanı sunduğuna inanılan büyülü mekan Ulu Camii’derestorasyon sürüyordu.Cuma günü Hasankeyf, Mardin ve Midyat’ı coğrafyanın tarihi, siyasi hikayeleri, fıkraları ve şarkıları eşliğindegezilip, güzelim Deyruzahfaran Manastırında Süryani Metropoliti ile çay içildi. Akşam Diyarbakır’a dönülüpErdebil köşkünde Kürt müziğinin en güzel ezgileriyle halaya duruldu.Cumartesi günü Diyarbakır’da Koşu Yolu Parkı’nda, Cumartesi insanları, kayıp yakınları tarafından yapılanoturma eylemine SBF-DER de katıldı.SBF-DER’in 1970 ile 1980 arasında öldürülen10 üyesinden biri olan İsmail Gökhan Edge 1976 yılında47


...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden..Diyarbakır zindanlarında işkence ile katledilmişti. Oturma eylemine bizler de onun resmiyle gittik, onunkatillerini sorduğumuzu anlattık. Diyarbakırlılarla otururken, ne kadar çok kişinin, ailesinden üç, dört, beşkaybın fotoğraflarını taşıdığını görmek sarsıcıydı.O günü Ahmed Arif müzesi haline gelmiş güzelim bir Diyarbakır evinin avlusunda çay içerek yaptığımızsohbet ve sonrasında Kürt sözlü tarih geleneğine yeniden hayat veren dengbej geleneğinin en seçkinörneklerini dinleyerek sürdürdük.Hepsinin aynı güne sığdığına inanmak güç ama akşam da tarihi Demirciler çarşısının içinden geçerekgidilen Sülüklü Han’ın dolunaylı güzel avlusunda SBF-DER’in sponsorluğundaki Nazım Hikmet söyleşisivardı. SBF-DER üyeleri Şeyhmus Diken ve Tahir Şilkan’dan ve Nazım’ın Bursa Cezaevi yıllarını araştıran GüneyÖzkılınç’dan büyük şairle ilgili hiç bilmediğimiz şeyler öğrendik. Döndüğümüzde muhtemelen hepimizMemleketimden insan Manzaraları’nı bir kez daha açıp kaybolduk sayfaları arasında.Diyarbakır’dan ya da dışarıdan SBF-DER’liler 4 günlük gezi sona erdiğinde unutulmaz anılar, yepyeniufuklar, algılamalar, yeni ve yenilenen dostluklar ve en güzeli sıcak, sol bir rüzgârın keyfiyle ve dinamizmiyledopdoluydu .48


...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden..Zeus Altarı’na Yolculuk (1)Haluk İlKalkıp gitmek, aynı şeyleri biteviye yapıpdurduğumuz, hiç de özellikli olmayan hayatımızınyükünü sırtımızdan atıp yola çıkma isteği, varolduğunu bildiğimiz yeni hayatlara uzanma, yaşamaarzusu. Modern insan bu kaçma hevesini, yeni hayatözlemini, karmakarışık yaşamının diğer ucunda,doğal, basit, riski ve yükü az bir hayat olarak kurgularçoğu zaman. Sakin bir sahil kasabası ya da bir köyyaşamı, oysa ne yeni bir hayata başlayacak enerjisi, necesareti ne de bu basit hayatı nasıl sürdürebileceğinedair donanımı vardır. Yapabileceği kısa zamanlarasığdırdığı yıllık tatil programlarına çocuksu birsevinçle hazırlanmak, gelip geçici de olsa, yolaçıkmanın büyüsüne kapılmaktan ibarettir. Haritalaro zaman düşer akla, kötü hazırlanmış ülke haritalarıBiriken ve artık taşıması, yer bulması dert olanAtlas’ların birini bile atmaya kıyamadım bu günekadar. Harita külliyatı ise -aynı haritaların ısıtılıp farklıbiçimlerde yayınlanmış olsa da- hallice ve kabarık.Gitme hevesimin malzemesi bu dergiler, heleharitalar.Başkalarında da öyle midir? Yoksa hayata Ülkeharitasının bir ucunda hem de doğusunda başlamışolmak mıdır nedeni, harita benim için doğduğumyerden başlar. Sanki oradan çizilmeye başlamıştırve batıya gitmek zorundadır. Bunda eğitimimizdekioryantalizmin katkısı var mıdır, yoksa varoluşsal birproblem midir, bilemiyorum. Geriye baktığımdakendimce bu yol problemini bayağı zorlamışımgibi, çünkü şu anda doğduğum yerin karşıüzerinde yolculuk egzersizleri başlar.49ucundayım, haritalarda Anadolu coğrafyasının bitim


...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden..noktalarından biri hissini uyandıran, Egenin bitimiKörfez, Edremit Körfezi. Sonrası şimdilik çok merakkonum değil, bilinmez, kalınır mı, batı ya devam mıedilir, geriye mi dönülür, kim bilir?Coğrafya mekana ait bir kavram, durağan. Ancakanlatacağımız coğrafya mekansallıkla kalınabilecekbir yer değil, biz de zamansallığı katıp, kısa biryolculuğa çıkacağız.Kaz Dağları deniyor, söylencesi de koca tabelalarayazılıp, uygun yerlere asılmış, yerel ve yenisayılabilecek bir hikaye. İsmi gibi söylenceninde bir derinliği yok. Ne çok oynanmış yerlerle,isimleriyle, ne çok zorlanmış bu coğrafya, kısa birtarih zamanı öncesi, gitmek zorunda kalan burayerlileri ne diyorlardı yaşadıkları topraklara kiyüzyıllarca akıllarına gelmemişti yerlerin adlarınıdeğiştirmek, bilmiyorum. Memleketten tanışığımher yerin iki isminin olmasına. Ancak oraların biravantajı halk coğrafyasının diline sadıktır, unutmaz,buralarda unutmayacak kimseler de yok, kalmamış,kullanacağız, çare yok.Bir sarı kız söylencesine dayanıyor Kaz Dağları ismi.“Bir baba ve onun güzel kızı bu dağların eteklerindebir yerlerde yaşıyorlar, baba hacca gitmek istiyor amakızını yalnız bırakmak istemiyor, kızı babasını iknaedince baba gidip dönüyor, ancak dönünce kimseevine uğramıyor. Hacda iken kızı hakkında kötü yoladüştü söylentileridir bunun nedeni. Babası namusya kızını öldürmesi gerekecek, kıyamıyor. Dağlarabırakıyor kızı, daha sonra zorda kalanlara sarı kızınyardımı söylentisi ile varıp kızını buluyor baba. Kızkaz otlatmakta, baba namaz kılmak istiyor, sarı kızsu döküyor babasının eline ancak su tuzlu, babasıbunu hatırlatınca dönüyor dağlara ve elindeki su tatlıbir pınar suyuna dönüşüyor ki baba kızının erenlerkatına yükseldiğini anlıyor.” Bu yerel söylence büyükbir ihtimalle 13. yüzyılda gelip buralara yerleşen aleviTürkmen nüfusla gelmiş ve yakın bir zamanda da budağlara iliştirilivermiş.Başka bir adı daha var, İda. Bizi Mitoloji çağlarınagötüren, o görkemli çocukluk çağına atıveren, gizemliad. Mitoloji dedik ya, önce bir duralım derin birnefes alalım, nereden başlamalı karar kılalım, sonrakelamımıza devam edelim. Çünkü çok eski belki deyeni zamanlara gideceğiz, Yolumuz Mitoloji yolu,çıkılabilecek en keyifli yolculuk. Eski aynı zamandayeni dedik, şimdi sözü Marks’a bırakalım: “ Yetişkinbir insan bir daha çocuk olamaz, olsa olsa çocuksuolur. Buna karşılık çocuğun naifliği insana yine debir sevinç kaynağı değil midir. Her çağ da kendi özkarakteri, en tabii karakteri ile çocuklarının tabiatındayeniden doğmaz mı, insanlığın tarihi çocuklukdönemi, en güzel tomurcuklanma çağı, hiçbirzaman geri dönmeyecek bir dönem olarak nedensonsuz cazibe kaynağı olmasın.” (Grundrisse S.186)Olsun, sonsuz cazibe kaynağımız olsun ki toplumsalmühendislerin tarihle, coğrafyayla zorla kurduklarıyapay ilişkinin boğuculuğundan kurtulalım, aklımızınçocuksu yanı keşfolunsun.Mitolojiye, daha doğrusu Yunan mitolojisineyaradılış hikayesi ile başlamasak bir çok şey eksikkalır. Mesele derin ve uzun, Zeus Altarı’nı anlatmak50


...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden..Kronos’un egemenliğine son vereceği rivayetedildiğinden, Kronos doğan çocuklarını yutuyordu.İşte Yunan tanrılarının en güçlüsü olacak Zeus buşartlarda yutulmak üzere doğdu. Bu kez annesiKronos’a, Zeus yerine bir taş yutturdu ve çocuğu Giritde bir mağaraya sakladı.”İda Girit Kralı Melisseus’un kızıdır. Bebek Zeus’usevmiştir ki onu alır, kendi adıyla aynı olan İda Dağı’naiçin çıktık yola, oraya varabilirsek ne ala. Çünkümesele çocukluğumuzun meselesi aynı, zamandagünümüzün.Behçet Necatigil’in 100 Soruda Mitologya kitabınıalıyorum elime. Yıllar olmuş, kitap dağılmasındiye kendi çapında orası burası onarılmış, sayfalarsararmış, ne çok okumuşum, farklı zamanlarda, farklıduyarlılıklarda; 143 sayfalık bu değerli kitap ne çokanının izini taşıyor üzerinde, yaşım kadar yıpranmış.Bu nedenle kitap biriktiriyoruz, yani anılarımızı.Gene uzaklaşacağız meseleden dönelim yaradılışefsanesine ve oradan Zeus’a.“Önce Khaos vardı, bu boş ve sonsuz mekandanGaia, yani toprak ve Tartaros, yani yerin altı ve Eros,yani aşk oldu. Gaia kocasız, kendiliğinden dağları,denizleri ve URANUS’u yani gökyüzünü doğurdu.Gaia ile Uranus’un çocukları oldu. Ancak Uranusbütün çocuklarını Gaia’nın karnında tutuyordu.Buna kızan Gaia oğlu Kronos’u doğurdu. Kronosbabası Uranus’un üreme organını kesti ve denizeattı. Evrenin sahibi artık Kronos olmuştu. Kronos’unkızkardeşi Rheia’dan Olimpos tanrıları olacakçocukları doğdu. Ancak bu çocuklardan biriningelir, onu orada büyütür. Zeus büyüyünce Kronos’utahtından indirecek ve yeryüzü egemeni olacaktır.Artık İda Zeus’un doğup büyüdüğü yerdir. Doğupbüyüdüğü yere her fırsatta dönme arzusu, Zeus’uda bizi de Mitoloji yoluyla tekrar tekrar buralarasürükleyecektir. İda’ya her fırsatta uğrayıp, kalmışolması kuvvetle muhtemeldir.Zeus İda’ya bir de Troya savaşı vesilesi ile gelir. 9 yılsüren bu uzun ve trajik savaşın 51 günü, çağların engörkemli yapıtlarından olan İlyada’da anlatılır.Zeus Troya Savaşı’na nasıl karışmıştır? İlyada buanlatıyla başlar. Troya Savaşı yıllardır devametmektedir. Agamemnon’a kızan Akhileus savaşaartık karışmayacaktır. Ancak annesi deniz tanrıçasıThetis’den öcünü almasını ister, Thetis Olyimpos’agidip Zeus’a yalvarır, Zeus söz verir. Akhalar artıksavaşı kazanamayacaklardır.Zeus savaşı izlemek için muhteme-len sık sıkuğradığı İda Dağı’na gelir, Dağın en yüksek tepesiGargaros’a yerleşir. Savaş alanı tüm muhteşemliğiile görünmektedir ve savaş da olabildiğinceşiddetlenmiştir. Tanrılar da artık savaşınortasındadırlar, ancak Zeus’a karşı gelemezler.51


...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden...mülkiyelilerden..Zeus’un korumasıyla da üstünlük Troyalılardadır çünkü henüz Akhileus savaşa girmesi için ikna edilememiştir.Akhaların yanında yer alan Hera ve diğer tanrılar savaşın içindedirler. Hera savaşa burnunu sokmak içinyerinde duramaz ve fırsat kollar, ancak Zeus’dan korkmaktadır. İlyada’da şöyle anlatır ozan: “Ama o Zeus’u dagörüyordu, çok pınarlı İda Dağı’nın en yüksek doruğunda, görünce de korku kaplıyordu yüreğini.”Düşünüp taşınmaktadır ve sonunda insanoğlunun olduğu gibi insan tanrıların hele Zeus’un en zayıf noktasıgelir aklına. Ozan anlatır: “Süslenip püslenip İda’ya gidecekti, belki Zeus onu koynuna alıp sevişmek isterdi,o zaman dökerdi üstüne ılık tatlı uykuyu, gözkapaklarını, düşünen aklını örterdi.” Süslenir püslenir Hera,uzatmayalım Troyalılardan yana Afrodit’i bin bir yalanla kandırıp onun nakışlı memeliğini alır ki “Alımlı ne varsaonun içindeydi, sevgi onun içindeydi, istek onun içinde, cilveleşme, şakalaşma onun içinde en akıllı insanıayartan aşk onun içinde.” Hera fenadır, hırslıdır, tekmil tanrıların efendisi uykuyu da güzel bir kadın vaadiyleyardım için yoldan çıkarır. Evet Zeus’la sevişip onu uyutacak, böylece savaşa karışmasını önleyecektir. YineOzana dönelim:“Vardılar canavarlar tanrısı İda’ya, Lektos burnunda fırladılar denizden, ayak bastılar bereketli toprağa, ayaklarıaltında ormanlı doruklar titredi, uyku durakaldı orada, görünmeden Zeus’un gözüne çok yüksek bir çamınüstüne kondu, İda’da büyüyen en yüksek ağaçtı bu, havada yüksele yüksele göğe varıyordu. Hera yürüdüdosdoğru Gargaros doruğuna, İda’nın en yüksek tepesiydi bu Zeus aldı karısını koynuna, sarıldı, tanrısal toprakyemyeşil bir çimen saldı, taptaze lotos bir halı serdi toprakla aralarına, safranlardan, sümbüllerden, tatlı bir halı,uzanıverdi ikisi de halının üstüne, sardı onları güzelim bir altın bulut, buluttan çiğ damlaları akıyordu pırıl pırıltanrıların babası yüksek Gargaros tepesinde mışıl mışıl uyuyordu. ”Hera, İda Dağında savaşı izleyen Zeus’ u sevişerek aldatıp uyutmuştur.Gene de savaşın kaderi, en yakın arkadaşı öldürülen Akhileus’un savaş kararı ile değişecek, Zeus’daOlyimpos’da tanrıları toplayacak, artık savaşta tarafsız olduğunu, tanrıların istedikleri tarafı tutabileceklerinisöyleyecektir.İlyada’nın trajik sonu biliniyor. İda birçok mitolojik hikayenin de geçtiği, uğrak yerlerinden biridir. Paris buradabüyümüştür. Ünlü güzellik yarışmasının mekanıdır.Biz İda’da bulunduğu varsayılan Zeus Altarına bir yolculuk vesilesi ile başlamıştık. Zamanımız yerimiz olursa buAltarı gezip Gargaros tepesi olarak varsaydığımız yerden Troyaya bakacağız. Mitolojiye yolculuk derken, birazda kendimize yolculuğa çıktık, henüz yolun başındayız52


53YİTİRDİKLERİMİZ


...yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz..1967 mezunumuz Emekli Mülki İdare AmiriOkan Eşrefoğlu’nu 6 Ekim 2012 tarihindekaybettik. Cenazesi 8 Ekim Pazartesi günütoprağa verildi.1947 mezunu üyemiz Sayın Hüseyin Öğütçenvefat etti. 27 Ağustos Pazartesi günüyapılan törenin ardından, naaşı Balçova AileMezarlığı’na defnedilmiştir.1975 İktisat Maliye mezunumuz Sayın AynurKocamanoğlu vefat etti. Cenazesi 1 Eylül2012 Cumartesi günü Kocatepe Camii’ndekılınan namazı müteakip, Ankara KarşıyakaMezarlığı’na defnedildi.Mülkiye camiasının başı sağolsun54


... duyurular... duyurular... duyurular... duyurular... duyurular...DUYURUAidatlarımızı Cep Telefonu Mesajıyla Ödeyelim!CEP TELEFONUNUZDAN "MULKİYE" YAZIN, 8071’E GÖNDERİNGELEN MESAJI "EVET" YAZARAK CEVAPLAYIN,HER AY 5’ER TL OLMAK ÜZERE AİDATINIZ EK BİR İŞLEME GEREK KALMADAN TAHSİLEDİLSİN...NOT:1-SİSTEME AVEA VE TURKCELL ABONELERİ DAHİLDİR.2-VODAFONE ABONELERİ SİSTEME 2 AY SONRA DAHİL OLACAKLARDIR.VODAFONE ABONELERİ 2. BİR DUYURUMUZU BEKLEMELİDİR.3-KURUMSAL CEP NUMARALARI KULLANILMAYACAKTIR.4-ŞUBELERİMİZDE KAYITLI ÜYELERİMİZ BU DUYURUMUZU DİKKATE ALMAMALIDIR.ŞUBELERİMİZE KAYITLI ÜYELERİMİZ AİDATLARINI ŞUBELERİNE ÖDEYECEKLERDİR.5-KONTÖRLÜ HAT KULLANANLARIN KONTÖRLERİNİN MÜSAİT OLMASI ÖNEMLİDİR.SAYGILARIMIZLAMÜLKİYELİLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULUBilgilerimizi YenileyelimÜYELERIMİZİN E-MAIL ADRESLERİ VE GSM NUMARALARINI TELEFON VEYA E-MAILYOLUYLA GÜNCELLEMELERİNİ RİCA EDERİZ.MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULUTel : (312) 418 55 72E-mail: mulkiye@mulkiye.org.tr56

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!