12.07.2015 Views

Mayis son2 - Ankara Ağın Derneği

Mayis son2 - Ankara Ağın Derneği

Mayis son2 - Ankara Ağın Derneği

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

annem, kardeşim Nuran, çocuklarım Jülide veNejat’ımızla, İsperek deresindeki bağımıza pikniğegitmiştik. Melek ve Çiçek o zamanlar üniversiteöğrencileriydi.Bolca et ve orada olmayan sebzelerden aldık.Dere sularından atlayarak, değirmen oluklarındanfışkıran suların gökyüzüne serpiştirdiğisu damlacıklarından oluşan buharın verdiği sabahserinliğini soluyarak bağımıza geldik. Kayaoyuğunun önündeki çayıra ocak kurduk. Evdengetirdiğimiz kilimleri çayırların üzerine serdik.Annem ve Ayşe Abla yemekleri hazırlarken, bizgençler ağaçlar arasında salıncaklar kurduk.Buz gibi temiz sularda yalınayak gezdik, oyunlaroynayarak çocukluğumuzu yaşadık. Bademağaçlarının diplerinden; mevsimden kalan, dibedökülmüş kuru bademlerden başak yaptık.Bağdan, seçerek üzüm topladık; kınalı yapıncaklar,kabarcıklar, kızıl atımlar, papazkarası vemeyvelerle dolu sepeti, kaya oyuğundaki sudasoğumaya bıraktık.Çayırlar üstünde uzanıp dinlenirken, SadıkAmca geldi; bizde olmayan meyvelerden ikrametti. Tabakasındaki tütünden sigarasını sarıp birnefes çektikten sonra, her zamanki gibi sigaranınfaydalarından bahsetti!.. En iyi arkadaşmış,insana yalnızlığını hissettirmezmiş!.. Yemeklerimizionunla da paylaştık. Ve sonra çayırlar üstündeuzandık. Güneşin kızıl okları bizi rahatsızetmiyordu. Ceviz, çınar ve kavak ağaçları üzerindedaldan dala atlayan sincaplar çocuklarıneğlencesiydi. Ve kurbağaların boğazlarını patlatırcasınaşişirip, vıraklamaları olmasa…Ve sularda koştuk, birbirlerimizi ıslattık. Islanmışelbiselerimizi, bademlikte kızgın güneştekuruttuk. Çayırlar üzerinde top oynadık. Bülbüllerineşliğinde şarkılar söyledik. MesutAğabeyin, Sadık Amcayla sohbetine ben de katıldım.Tatar Ağası dönemlerinde Bağdat’tan İstanbul’a,İstanbul’dan Bağdat’a atlarla posta taşımalarını…Hanlarda dinlenmeleri, at değiştirmeleri…Puşkin’in hikâyelerinde olduğu gibi…Koca Osmanlı İmparatorluğu’nun postacılarınaTatar denirmiş. Bunları büyük bir zevkledinledim. Bu olayları dile getiren, o bilgileri günümüzeaktaran yazarlarımız-çizerlerimiz olsaymışkeşke.Nejat ve Jülide salıncağı paylaşarak sallanıyorlar.Büyük çocuklar; Nuran, Melek ve Çiçekde salıncakları ara ara onlarla paylaşıyorlar. Akşamakadar yedik içtik ve doyasıya eğlendik.Pikniğimiz çok güzel geçmişti. İstemeye istemeyegetirdiklerimizi toplayarak dönüş hazırlığınabaşladık. Evlerimize kadar iki kilometrelikyolu yürüyerek geldik. İyice yorulmuşuz.Nejat’ım çayırlıkta bulduğu çocuk şapkasını başınagiymişti. Mahallemize vardığımızda, BehramUçkunkaya’nın oğlu Ahmet’in koşarak gelipşapkayı alması hepimizi güldürmüştü. Meğerbir gün önce Behramlar da oralarda gezerken,Ahmet şapkasını unutmuş.Son buluşma ve ayrılılıktı o piknik.Toprağımızla, ağaçlarımızla, anılarımızla vedalaşamadık.Bir daha buluşamayacağımızı dahiç düşünememiştik. O yıllarda dostlarımız, yakınarkadaşlarımızla, bağ ve mahalle komşularımızlagüzellikleri yaşayarak paylaşmıştık. Bağkomşularımızdan rahmetli Ahmet Aksu ve kardeşiMüfide, rahmetli Mustafa Çınar, MustafaÇavdar, Behram ve Hüseyin Uçkunkaya, Gençosmanlarınbüyük çoğunluğu… Mebrure, Salihave Leman da kız arkadaşlarıyla tadını çıkarırdıkaybolan yerlerimizin. Dostum Osman Öz ileKemal Güliter’in hanımları Gülseren ve Güler’ide amcaları Mehmet Dayı buralara getirirdi.* * *Aradan çok uzun yıllar geçmişti. Yakın birtepeden küçük koyu ve engin suları seyrettim.Şu ilerdeki koyda eski Roma hazineleri ve ünlüRoma hamamı vardı. Biraz bu tarafında Romasaraylarından kalan mozaikler, bizim koyun birazaşağısında; Galacuh (Kalecik) dediğimizyerde kale duvarları, suların sisler arasında kaybolduğuyerde, Ören Kalesi vardı. Hele ÖrenKalesi… Çocukken kuzu otlattığımız o tarlada;hiç bozulmamış, sekiz burçlu sapasağlam kalenin,kaybolduğuna akıl erdirememiştik. Kazıyapan İngiliz arkeologlar, Roma İmparatorluğu’nunçok önemli savunma kalesi demişlerdi.Güneş batmak üzereydi, tunç rengindeki sulardagümüş balıkları oynaşıyor, martılar pike yaparakbalıkları kapıyor, dalgacıklar kıyıları hışırtıylayalıyordu. Ufukta mor dağlar gözükmüyordu.Engin sular, bir sis bulutunda kayboluyordu.ağın May›s - Haziran 20095

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!