12.07.2015 Views

Bağımsızlık ve Cumhuriyet Ateşi Hiç Sönmez! - Beşiktaş Belediyesi

Bağımsızlık ve Cumhuriyet Ateşi Hiç Sönmez! - Beşiktaş Belediyesi

Bağımsızlık ve Cumhuriyet Ateşi Hiç Sönmez! - Beşiktaş Belediyesi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Sayı: İlkbahar ’10/8Bağımsızlık <strong>ve</strong><strong>Cumhuriyet</strong> Ateşi Hiç Sönmez!16-19 Mayıs “Bağımsızlık İçin İlk Adım”etkinlikleri bu yıl da coşkuyla kutlandıTarihe tanıklık eden bir semt: VişnezadePazarın ablası: Aysel GürelBelgesel sinema Beşiktaş’taProf. Dr. Süheyl Batum: “Türkiye bir oyun tahtası”Yılmaz bir aydın: Tarık Akan


24 Portre: Adnan ÇokerDüşünen, sorgulayan,devşiren bir sanatçı.BEŞİKTAŞ KENTLİSİ’ NİN DERGİSİ İlkbahar ’10 / 8İMTİYAZ SAHİBİBeşiktaş <strong>Belediyesi</strong> adınaBeşiktaş Belediye Başkanı İsmail ÜnalYÖNETİM YERİBeşiktaş <strong>Belediyesi</strong>Nisbetiye Mahallesi Aytar CaddesiBaşlık Sokak No: 134340 Le<strong>ve</strong>nt, İstanbulwww.besiktas.bel.tr - 444 44 55YAYIN TÜRÜDergi/YaygınYAYIN KURULUHasan Özgen, Yüksel Türkili,Füsun Türkvan, Görkem KızılkayakPROJE YÖNETMENİHasan ÖzgenKapak Fotoğrafı: Erdem Aydın03 Başkan’ın BeşiktaşlılaraMesajı06 Anayasa DeğişikliğiProf.Dr. Süheyl Batum ile söyleşi.2430 Necati Cumalı“Yaşlanmaz şair çocuk”,hayatı boyunca içindekiçocuğa seslendi.32 Bir Semt:Vişnezade MahallesiTarihten bugüne renkli,hareketli bir yaşam durağı.EDİTÖRGörkem KızılkayakGENEL YAYIN YÖNETMENİGülçin TahiroğluGÖRSEL YÖNETMENNadir MutluerSORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜAyla ÇiringelYAZI İŞLERİGülçin Tahiroğlu, Nilüfer Oktay,Ayla Çiringel, Rüya KalıntaşSAYFA YAPIMEngin AkKATKIDA BULUNANLARYalçın Çiringel, Taylan Sulaoğlu,Cengiz KahramanFOTOĞRAFLARGörkem Kızılkayak, Erdem Aydın,Serhat Keskin, Şenol KaşıkçıYAPIMNDR Tasarım <strong>ve</strong> Reklamcılık Tic. A.Ş.Merkez Mahallesi, Sarmaşık Sokak.Mart Plaza No:24/1 Kağıthane/İstanbulTel: 0212 321 11 12BASKIPromat Matbaacılık 0212 622 63 63Baskı Tarihi: Mayıs 20100610 Çok Renkli Bir BeşiktaşTürkiye’deki Birleşmiş Milletler:Beşiktaş her milletten, hermeslekten Beşiktaş sevdalıları...1016 Bir Belgesel“Bir Belgesel, Bir Gazeteci,Çay <strong>ve</strong> Simit” günleri gerçeğiarama <strong>ve</strong> öğrenme tutkumuzaalternatif bir akıl sunuyor.3240 Sanatçıya VefaAbdülcanbaz yetim kaldı.42 Albüm: Sinan ÇakmakBeşiktaş’tan kareler.50 Kadın GirişimciBaşarılı bir sanayici:Meral Gezgin Eriş’legeçmişten geleceğe.5054 Deniz MüzesiTürkiye’deki ilk askeri müzeolan Deniz Müzesi, Beşiktaş’tatarihin izini sürenleri bekliyor.165404 B+ İLKBAHAR


60 Şairler Sofası ParkıAkaretler yokuşunu çıkarçıkmaz sizi bekliyor.Kimler yok ki orada...Artı60Size sizler kadaryakın…64 Kent KonseyiBeşiktaş Kent Konseyi ile ilgiliaraştırma <strong>ve</strong> yorumlar.66 Beşiktaş GönüllüleriKent yaşamında kararlılıkları,heyecanları ile el ele <strong>ve</strong>reninsanlar.68 Ustalara Saygı84 kez Ustalara Saygı Gecesidüzenleyen Faruk ŞüyünB+’ya anlattı.74 Pazarın Ablası: Aysel GürelAysel Gürel’in ardından hayathikâyesi <strong>ve</strong> tutkunu olduğuCumartesi Pazarı.7478 Sokak HeykelleriHer biri birbirinden özel.82 Sanatçı GözüyleYılmaz bir aydın: Tarık Akan’laçocukluk yıllarından bugünleredoğru uzandık.8286 HaberlerBeşiktaş’ta gerçekleşenetkinliklerden özetler.92 Rehber / 24 saatAziz Nesin’in “Arkadaşım Badem Ağacı” şiirindesöylediği gibi: “Sen ağaçların aptalı/ Ben insanların/Seni kandırır havalar/ Beni Sevdalar.Badem ağacı “yalancı” güneşe kanar, bazenerken açar çiçeklerini. Oysa her şeyin bir zamanıvardır. Zaman kapıyı çalmadan boşa giderçabalar. Tıpkı Anayasa Paketi’nde olduğugibi… Anayasa Paketi de zamansız açan birbadem ağacı gibi acele ile Türkiye’nin gündeminegetirildi. Amaç belli, kandırmacası bol birpaket bu.Toplumsal uzlaşmanın olmadığı bir ortamdaAnayasa değişikliğine gitmenin sonuçları neolacak? Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. SüheylBatum, gündemdeki son gelişmeleri B+ içindeğerlendirdi. Prof. Batum, içinde bulunduğumuzdurumu 1980’den beri süregelen uluslararasıbir paradigmanın doğal sonuçları olarak görüyor.Prof. Süheyl Batum’un yorumları çarpıcı.Beşiktaşlılar, Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin çeşitli etkinliklerindeyeni yeni pencerelerden bakmanınkeyfini yıllardır yaşıyor. “Bağımsızlık İçin İlkAdım” etkinlikleri de onlardan biri.<strong>Cumhuriyet</strong> sevdası her mayıs ayında bir başkahissedilir Beşiktaş’ta. Çünkü her Beşiktaşlı,Kurtuluş Savaşı’na uzanan yolun nerede başladığınıiyi bilir. Bu yıl da yine 16 Mayıs’ta başladıkutlamalar.“Bağımsızlık İçin İlk Adım” etkinliğinin başlamayeri yine Atatürk’ün Akaretler’deki evinin önüydü.Kalabalık bir grupla başlayan tören bir çelengindenize bırakılmasıyla son buldu. Töreninardından Beşiktaş Meydanı’nda Atatürk’ün yanındamücadele <strong>ve</strong>ren 18 askerin konu alındığı“Bandırma Vapuru’na Binenler” sergisinin açılışıyapıldı. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik<strong>ve</strong> Spor Bayramı da törenlerle kutlandı.Uzun soluklu etkinliklerden biri olan “Bir Belgesel,Bir Gazeteci, Çay <strong>ve</strong> Simit” etkinliğinin konusuise titizlikle seçilmişti. Beşiktaşlılar Le<strong>ve</strong>ntKültür Merkezi’nde “Dolmabahçe <strong>ve</strong> Atatürk”konulu belgeseli izlediler. Ve her belgeselde olduğugibi ayrıntıları yakalamanın keyfine vardılar.O belgeseli izleyenler artık Dolmabahçe’ninönünden her geçişlerinde <strong>Cumhuriyet</strong>’in kurucusuAtatürk’ün saraya ilk girişindeki sözlerinianımsayacaklar: “Bu saray Tanrı’nın yeryüzündekigölgesi sayılan padişahların değil, gerçeğinkendisi olan halkın sarayıdır...”Bu sayının kapağı için, binlerce fotoğrafın arasından“Bağımsızlık İçin İlk Adım” etkinliklerindenbir kare seçildi. <strong>Cumhuriyet</strong> ateşi Beşiktaş’tahiç sönmeyecek...Hayatın akışı Beşiktaş’ta bir başkadır. Bu renklilikBeşiktaş kentlisine de yansımıştır. Bazılarıbu hayattan göçüp gitse de, izleri sonsuza kadarBeşiktaşlılar’da kalır. Tıpkı Aysel Gürel gibi.Hayatının sonuna kadar, gücü yettikçe her cumartesipazarın yolunu tutan Aysel Gürel’i esnafhiç unutmayacak, onu her daim sevgiyle anacak.Çünkü Aysel Gürel halktan beslenen bir sanatçıydı.Müjde Ar’ın sözleriyle “O bir ozandı”.Kızları Müjde <strong>ve</strong> Mehtap Ar da B+’ya anneleriyleilgili anılarını paylaştılar.Beşiktaş’ın her sokağı anı dolu. Tıpkı NecatiCumalı’nın adının <strong>ve</strong>rildiği sokak gibi... YaşarKemal’in sözleriyle, “Bir mübadele çocuğu”olan Necati Cumalı, hayatı boyunca içindeki çocuğaseslendi. “Yaşlanmaz şair çocuk”, NecatiCumalı sokağında <strong>ve</strong> hayallerimizde gezinecek.Bizi şairlerle buluşturan “Şairler Sofası Parkı”da, tarihe tanıklık eden bir semt olan Vişnezadede öyle…Dergimizde dünün yanı sıra bugünün izlerini desürdük. Adnan Çoker’in 93 özgün eserinin yeraldığı sergi Beşiktaşlılarla buluştu.Daha pek çok haber sizler için hazırlandı.Size sizler kadar yakın olmak için…Sevgiyle kalın.besiktasarti@besiktas.bel.trB+ İLKBAHAR 05


BirikimProf. Dr. Süheyl Batum:Türkiye, oyun tahtasıSöyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLUAnayasa hukukçusu Prof. Dr. Süheyl Batumanayasa değişikliğinin demokratikleşme kaygısıyla yapılmadığını söyleyerekgörüşlerini B+ ile paylaştı.Yer Ortaköy Kültür Merkezi. Bahçeşehir Üni<strong>ve</strong>rsitesi HukukFakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Süheyl Batum Beşiktaşlılarınyoğun katımıyla son derece canlı geçen birtoplantıdan çıktı. Konu “anayasa değişikliği paketi”. Şimdisıra B+’nın sorularını cevaplamaya geldi. Anayasa değişikliğikonusunda Türkiye tam olarak ikiye bölünmüşdurumda. Hemen herkes 1982 darbe anayasasının değişmesi gerektiğinidüşünüyor ama, işte bu “ama”lar tartışmaya açık... Anayasanın değiştirilmesibile teklif edilemeyen maddelerini değiştirmeye çalışmak, ulus devletinkorunması önünde tehlike yaratıyor mu? Teklif edilen anayasa değişikliğikabul edilirse Türkiye bir hukuk devleti olmaktan uzaklaşacak mı?30 maddenin aynı anda oylanmaya sunulması ne kadar gerçekçi <strong>ve</strong> adil birİlk Osmanlı Meclisi’nin açılışı.TBMM’nin ilk açılış günüyaklaşım? Prof. Dr. Süheyl Batum, AKP’nin anayasa değişikliği konusundakitaleplerini bir demokratikleşme adımı olarak tanımlamıyor. Aksine aslındayapılmak istenen değişikliklerin 1980’den beri süregelen uluslararasıbir paradigmanın doğal sonuçları olduğunu söylüyor <strong>ve</strong> bu saptamasınıdayanaklarıyla açıklıyor. Süheyl Batum Galatasaray Lisesi <strong>ve</strong> ardından Paris1 Pantheon-Sorbonne Üni<strong>ve</strong>rsitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1980’deİstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde Anayasa Hukuku kürsüsünde asistanlık yapmayabaşladı. 1985 yılındaki tezi “Siyasi Katılma Aracı Olarak Referandum”du.“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi <strong>ve</strong> Türkiye Üzerine Etkileri” isimli teziylede Galatasaray Üni<strong>ve</strong>rsitesi Hukuk Fakültesi’nde profesör unvanını aldı.Prof. Dr. Batum bir anayasa hukukçusu olarak B+’nın sorularını yanıtladı.Bugün bir kalemde silinmek istenen asker; sivil aydınlartarihimizin ilerici, öncü güçleri de aynı zamanda. Bunlarınyok edilmek istenmesini <strong>ve</strong> bir iktidara tüm erklerin teslimedilmeye çalışılmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?S.B: Bana göre 1980’lerin sonundan itibaren yaşadığımız olaylar farklı birparadigmanın doğal sonuçları .Türkiye’de farklı bir sistemi yerleştirmek isteyenlerçok güçsüz değil. Çünkü uluslararası konjonktür küreselleştirmedediğimiz olgunun yeni çıkarttığı çok önemli güçler, ekonomik güçler, küreselgüçler, küresel sermaye, ABD yeni bir dünya sistemi yaratmak istiyor.Bu dünya sisteminde bir zamanlar bize, Sovyetler Birliği yıkılırken, bunundemokrasi olduğunu söylediler. Bu ülkelerin Sovyetler Birliği’ne benzersosyalist rejimler üzerinde büyük bir zafer kazandığını anlattılar. Tabii SovyetlerBirliği yıkıldı, ortaya ‘fukuyamalar çıktı. ‘Tarihin sonu, dünya artık değişti’dediler. Esasında bunun yeni bir paradigma olduğunu ama söylendiğigibi liberal demokrasilerle sonuçlanan bir gidiş olmadığını dünya gördü.Nasıl gördü? Irak Savaşı’yla gördü. Afganistan’la gördü. Bosna Hersek’legördü. Birtakım zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki uçurumun büyümesiylegördü. Irak Savaşı sırasında Avrupa Birliği’nin bile Amerika’nın etkisiyleikiye bölünmesiyle gördü. Bir tarafta Fransa ile Almanya’nın, öbürtarafta İtalya ile İngiltere’nin başı çektiği ülkeler olarak gördü. Ve şunu anladılar:Küreselleşme adıyla yeni oluşan dünyada artık her şey tozpembedeğil. Şimdi bu, bazı ülkelerde anlaşıldı. Ama bütün ülkelerde anlaşılmadı.Türkiye bu paradigmayı anlayabilen, algılayabilen ülkelerarasında yer aldı mı?S.B: Hayır bizde daha anlaşılamadı. Bunların tarihin doğal süreçleri olduğuzannedildi. Ve bir gecede Türkiye bankalarından belli paraların çekilmesi...Kimin çektiğinin hâlâ, hiçbir zaman ortaya çıkmamış olması… Ondan sonrabu ekonomik kriz nasıl geldi? Kemal Derviş’i kim getirdi? Kemal Derviş ne-06 B+ İLKBAHAR


den bir anda “Erken seçime gidelim” diye çıktı.Bu oyunu anlayabilmemiz için kendimize ne gibi sorularsormamız gerekliydi sizce?S.B: E<strong>ve</strong>t nasıl sormalıydık. Nasıl olur da 1980 ihtilalinden sonra o darbeciler,Kenan Evrenler bu kadar güçlü olabildiler. Düşünün herkesi <strong>ve</strong>to edebiliyorlar.Bir tek kişiyi unuttular; siyasetle uğraşmış, siyasetle bir şekilde yanyana gelmiş herkesi, İnönü’nün oğlu dahil herkesi <strong>ve</strong>to ederlerken TurgutÖzal’ı unuttular. Acaba bu basit bir unutma mıydı, yoksa birileri o dönemdeaskere, “Biz sizin darbenizi kabul ettik. Biz size darbe yaptırttık. Ama buiş bittikten sonra bu ülkeyi bizim Turgut yönetecek’”mi dediler. Şimdi busoruları sormadık kendimize, uydurduk onun yerine. Ahmet Necdet Sezeranayasa kitabını attı da Ecevit’e, o yüzden kriz oldu gibi. Her dönemde birşeyleri uydurup durduk .2010’a gelecek olursak bu paradigma nasıl devam etti?S.B: Şimdi dolayısıyla buradaki anayasayı değiştirmek istemelerindeki paradigmaTürkiye’nin demokratikleşmesi falan değil. Çünkü eğer dertleridemokrasi olsaydı böyle yapmazlardı. Demokrasi ne demek, halkın talepleridemek. Halk kim? Bugün burada yaşayan değişik kategorideki, değişikmeslek gruplarındaki, değişik dinlerdeki <strong>ve</strong>ya değişik sınıflardaki insanlar.Peki 2007 taslağını ele alalım . Hangilerinin taleplerine cevap <strong>ve</strong>riyordu?Kadınların mı, işçilerin mi, Alevilerin mi, Kürtlerin mi? Bugünkü taslak,haydi demokratikleşiyoruz diyelim, kimin taleplerine cevap <strong>ve</strong>riyor? Halkçok mu istiyor HSYK’yı değiştirmeyi? Herkesin bir talebi var. Peki bu anayasadeğişikliği onlara herhangi bir şey getiriyor mu? Hayır…Peki bu nasılbir demokratikleşme? Halkın talepleri ile ilgisi olmayan bir demokratikleşmebu. Halka temel hak <strong>ve</strong> özgürlükleri <strong>ve</strong>rmeyen bir değişiklik.Peki o zaman bunlar kimin talepleri?S.B: İşte bu kimin talebi dediğinizde; bu anayasa değişikliği 1980’lerden itibarenTürkiye’ye giydirilecek bir gömleğin, küresel sermayenin Türkiye içinçizdiği modele uygun bir anayasa değişikliğidir derim.Peki aydınlanma tarihimizde varolan bütün güçleri silin,yeni bir iktidar oluşturun düşüncesi de bu gömleğin birparçası mı?S.B: Tabii ki. Neden Fukuyama’ya böyle bir kitap yazdırdılar. Sonra özür diledi.Neden? ABD bunun için çok uğraştı. Neden Yeltsin’i seçtirmek içinçok uğraştı. Neden Ukrayna’da “Turuncu Devrimler” yapılırken çok etkinoldu. Neden Avrupa Birliği’ne alınan bütün ülkelere daha sonra bir “AvrupaBirliği anayasası” yapılmak istendi. Daha sonra kabul edilmedi. Üç devletkabul etmeyince Lizbon Anlaşması’yla yetinildi. Çünkü, yeni bir ekonomiksistem isteniyor. Dünyadaki bütün ekonomik <strong>ve</strong> sosyal sınıfların dayandığıB+ İLKBAHAR 07


ya sınıflar vardır, ya tabakalar vardır.Toplumsal <strong>ve</strong> siyasal yapısı vardır. Bundayok. Bunda sadece şu var; aydın sadece benden olursa var. Klasik aydınlanmayıgerçekleştirdiklerine inanılan bürokrat olmayacak ancak bendenolursa bürokrat olacak. Bunlar yok. Bugün o liberal denilen aydınlarınbir tanesinden duydunuz mu? “Bu anayasada basın özgürlüğü yok” denmiyor.Tesadüf mü bu? Değil tabii ki.Anayasa değişikliği bir telaşla sunuldu. Nedir bu telaşın sebebi?S.B: Bunların hepsi bir amaca yönelikti. Türkiye bu bölgede enerji yollarını <strong>ve</strong>belirli oluşumları gü<strong>ve</strong>nce altına alacak, bu yönde bekçilik yapacak bir devletolarak öngörüldü. Bu öngörülürken içerde de birtakım adamlar çıkıp ilerigeri konuşuyorlardı. Çünkü Türkiye hâlâ Atatürk <strong>Cumhuriyet</strong>i’nin getirdiğiçok partililik geleneğine sahip. “Ben bireyim, ben vatandaşım, ben kadınım,ben örgütlüyüm” anlayışını 82 Anayasası bile ortadan kaldıramamıştı. 13 yılyasak olmasına rağmen örgütlenme geleneği devam ediyordu. Dolayısıylabunları kıracak bir kişiyi seçimle işbaşına getirip, ona biat edecek bir devletyapısının oluşturulması gerekiyordu. Bunun için her şey yapıldı. Ermenistan,Kıbrıs protokolü… Fakat bakıldı ki, bunlar yapılamıyor. Yapılamamasına nedende yargı. O zaman sırasıyla önce askere vurulmaya başlandı, aydınlaravurulmaya başlandı, basın zaten ele geçirildi, son yargı kaldı. Şimdi; “Kürt açılımıyapılsaydı bu yapılmayacaktı” demek yanlış olur. Belki hemen yapılmayacaktıtamam ama toplumu iyi yönlendiriyoruz denecekti. Ama anlaşıldı ki,onu iptal ediyor, bunu iptal ediyor. Bazı insanlar da, “Aferin doğru yaptın, hukukdevletini korudun” diyor. Bunun üzerine birileri dedi ki yukarıdan: ‘Yeterderhal Anayasa’yı değiştiriyorsunuz, yargıyı ele geçiriyorsunuz.’Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın da ciddi uyarıları var.Anayasa değişikliğinde yargıyı değiştirmeye yönelikmaddeler, kuv<strong>ve</strong>tler ayrılığı prensibine tümüyle aykırı.Bu konudaki görüşünüzü alabilir miyiz?S.B:Tabii yalnız kuv<strong>ve</strong>tler ayrılığına değil, bu, anayasanın kuv<strong>ve</strong>tler ayrılığıprensibinin yanında çok temel ilkelerine de karşı. Hukuk önünde eşitliğeaykırı, yargı-yasama-yürütme ayrılığına aykırı. Hukuk devleti anlayışına aykırı.Bunlar siyaseten değil, hukuksal anlamda aykırı. Ancak bu aykırılıklarbilinmiyor ya da önemsenerek yapılıyor değil. Böyle bir kaygıları yok. İstediklerindebir hukuk devleti anlayışı yok. O yüzden üç beş yıldır şunu söylüyorlar:“Boş<strong>ve</strong>rin bağımsızlığı. Harbe karar <strong>ve</strong>ren, ekonomik politikaya karar<strong>ve</strong>ren hükumet bir yargıç mı belirleyemeyecek?” Onları belirlemeli diyemahsustan yapılıyor bu.Yani amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek mi?S.B: Tabii bağcıyı dövmek. Bunların kafasındaki hukuk falan değil. Yoksabir cumhurbaşkanı çıkar, “Fazla imza atılmışsa onun üzerine çizik atarız”der mi? Yoksa bir cumhurbaşkanı gece iki buçukta gelip, bütün yargıçlarınAdalet Bakanı tarafından atanmasına yönelik bir kararı sabah altıda yayınlarmı? Ben önceden yasayı okumuştum, der mi? Bu bir yol. Onun için geldiler,onun için devam ediyorlar.Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri var. 4. maddesi gibi.Dünyanın birçok ülkesinde de anayasalar yapılırken öylekurallar koyalım ki iktidarlar istedikleri anda değiştiremesinlerdiye değiştirilemeyen, dokunulamayan maddelerkoymuşlar. Öyle mi?S.B: Bu kesinlikle Anayasa Mahkemesi’ne gidecek. Onlar da biliyorlarbunu. Bakın şöyle düşünün, zaten Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sinirlerininbozulmasına neden olan şey buydu. Mesela anayasaya aykırı yasalarınyapılması işini dünyanın çoğu yerinde mahkemeler denetliyor. Almanyada denetliyor, yetkilerini aşarak. Ve değişmez maddeler uygulaması birçokülkede var. Portekiz’de, Yunanistan’da, Fransa’da… Anayasa Mahkemeside var. Peki Türkiye’de neden bu kadar gürültü koparttı. Şundan ; onlar kafalarındazaman kaybettiler çünkü onlara biçilen yol 2006-2007’lerde buişi bitirebilecekleri yolundaydı.Sayın Abdullah Gül bunu açıkça söyledi; ‘Bu meclis bu tarihifırsatı kaçırmıştır’ dedi.S.B: E<strong>ve</strong>t aynen bundan. Bunlar açılımın rahat gideceği yönünde söz <strong>ve</strong>rmişlerdi;‘Merak etmeyin, bu toplum bizim elimizde. Korkmayın. Ermeniaçılımını da geçiririz rahatlıkla.’ Fakat tepki olunca ezber bozuldu. Ezberbozulunca hani yedek askerler vardır ya onları da çıkarmaya başladılar.Şimdi faraza daha önceki anayasa tartışmalarında <strong>ve</strong> siyasal tartışmalardabile bu kadar sık görmediğimiz halde bir anayasa tartışılıyor. Çok sıkgörmediğimiz yeni aktörler çıktı. Bazı gazeteciler, eskiden aydın gazeteciolarak onlar rezervdiler. Şimdi bakın hepsi ortalarda. Eski baro başkanlarıortalarda. Bunlar anayasa değişikliğini onaylar oldular. Eski savcılar… Şimdibunlar savaşa sürülüyor. Çünkü bana göre birileri “Nasıl yapamadığınız2007”de diye kızıyor. “Şimdi olmalı. Neden olmadı?” diyor.Aslında 82 Anayasası da delik deşik olmadı mı?S.B: Tabii. Sonuç itibarı ile bu anayasa kesinlikle değiştirilmeli. Ve Türkiyebu anayasayı değiştirecek bir birikime sahip. 1995 <strong>ve</strong> 2001’de de değişiklikleryapıldı. Şimdi dikkat edin o değişikliğin bile nasıl yapıldığını unutturmayaçalışan bir kesim var. Sanki değişiklikler yapılmamış gibi davranıyorlar.Peki bu tesadüf olabilir mi, bunların hafızası bu kadar dar, kısıtlı olabilirmi? Hayır. Çünkü Türkiye’de insanlar kandırılmak isteniyor. Çünkü amaç birdemokratikleşme, daha güzel bir anayasa değil. Nerede Alevilerin hakları,nerede YÖK, basın nerede?En önemlilerinden biri de Anayasa’nın 298. maddesi…Seçimlerin temel hükümlerini değiştirmek gerekmiyor mu?“DeğişiklikAnayasa’nınkuv<strong>ve</strong>tler ayrılığıprensibinin yanındaçok temelilkelerine dekarşı”S.B: Bunların hiçbiri yok. Çünkü amaçlanan bu değil. Amaçlanan; iktidaragetirilmek için o kadar prim <strong>ve</strong>rilmişken, o kadar imkânlar sağlanmışken oiktidara getiren güçlerden bir bölümü dönüp diyor ki; “Haydi yeter artık. Hiçkimse kimseye on sene boş yere destek olmaz”.Durum bundan ibaret diyorsunuz. Peki 30 maddeyi birdenreferanduma sunmak <strong>ve</strong> tek bir cevap beklemek ne kadar doğru?S.B: Ben 1986 yılında tez yazdım referandum üzerine. O zaman da yazdım,yani bu saptamaların AKP ile de alakası yok. 24 sene önce de söyledim.Referandumun referandum olabilmesi için halkın karar <strong>ve</strong>rebilmesilazım. Halkın karar <strong>ve</strong>rebilmesi için de halkın neye karar <strong>ve</strong>rdiğini anlamasılazım. Halk neye karar <strong>ve</strong>rdiğini anlayacak, “e<strong>ve</strong>t”i de “hayır”ı da dinleyereksonunda içgüdüsel de olsa bir karar <strong>ve</strong>recek. Bu karar yanılmaz. Amasen halka bu imkanı <strong>ve</strong>receksin. Oysa bugün yapılmak istenen o kararı <strong>ve</strong>-08 B+ İLKBAHAR


yönetecek, onu <strong>ve</strong>to etmeyin’ diyen güçler. Ne olacak? Çok açık, kanunçıktı. Resmi Gazete’de yayınlandı. 10 gün içinde Anayasa Mahkemesi’negidecek. Sonraki gelişmeleri izleyeceğiz.“Venedik Komisyonuraporlarına göre;halk seçimlerde aynıanda karar<strong>ve</strong>rmeyezorlanmamalı.”En tartışmalı kavramlardan biri de egemenlik kavramı.Egemenlik meselesi mayınlı alanlardan biri. Sizce bu anayasadeğişikliği olursa ulusal devletin sonuna mı gelinecek?S.B: 15 yıldır Türkiye’de bunu tartışıyorlar. Diyorlar ki: “Artık ulusal devlet bitti,artık ulusal egemenlik diye bir şey yok”. Avrupa Birliği gibi üst kuruluşlarvar. Ama Bosna Hersek faciası gösterdi ki; Bu yalan. Birtakım güçler,“Sen gel kur, yok sen yapamazsın” diyorlar. Arkasından Avrupa Birliği’ninIrak Savaşı sırasında göbekten ikiye çatladığını gördük. Bu gösterdi ki ulusdevlet daha bitmemiş. Almanya ulus devlet, Fransa ulus devlet, İngiltereulus devlet. Fransız Büyükelçisi Körfez Savaşı sırasında oradaki devletlere,“Biz sizi Avrupa Birliği’ne aldık, sözümüzü dinleyin. Sözümüzü dinlemediktensonra sizin ne gücünüz var ki?” dedi. İşte tekrar söylüyorum bubir paradigmadır.rirken, istenen, ‘Benim söylediklerimin etkisinde kalsın, başka bir şey dinlemesin,aydınlanmasın’ olduğu için bunların hepsini referanduma sunuyorlar.Anayasa değişikliği konusunda iktidarın sıkça dayandığıVenedik Komisyonu Raporları bu konuda neler diyor?S.B: Bu komisyonun 13 Mart 2010 tarihli son raporunda, “Halk seçimlerdeaynı anda karar <strong>ve</strong>rmeye zorlanmamalıdır” şeklinde kararı var. Komisyonun“Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu” var, bunu alıp iyi incelesinler.Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra uygulamaya girmesi bile sorun yaratacaktır.Halka dayatılan olayı kavrama, benimseme süresi bile <strong>ve</strong>rilmiyor.Süreç nasıl işleyecek?S.B: Süreç şu olacak: Bu anayasa değişikliği parlamentodan geçecek. İktidarbütün geleceğini bu anayasa değişikliğine bağladı. Kim ne derse desin.Artık bu geçmezse bu yargıyla bu iktidar istediklerini yapamayacak. İstedikleriniyapamayınca da artık birilerinin sabrı tükenecek. Kimin ? O iktidarıngelmesine destek olanların. Onlar kim? İşte askerlere ‘Turgut Özal siziBütün hukuk sistemini alt üst etmeye çalışmalarınınardında yatan gerçek nedenler ekonomik mi?S.B: Kesinlikle e<strong>ve</strong>t. Her siyasal <strong>ve</strong> hukuksal yapının bir ekonomik <strong>ve</strong> sosyaltabanı vardır. Bu ekonomik <strong>ve</strong> sosyal taban anayasayı üretti. 82 Anayasası’nıda o günün ekonomik tedbirleri üretmişti. 24 Ocak Kararları <strong>ve</strong> o dönemdekidüzenlemeler 1982 Anayasası’nı üretmişti. Bugünün ekonomik sistemide 2010 değişikliklerini üretecek. Kızgınlıkla dediler ki; ‘2007’de söz <strong>ve</strong>rdinizhâlâ yapamıyorsunuz. “Ne yapalım?” ‘“onları içeri atalım” dediler; Attılar.“Basını korkutalım” dediler; korkuttular. “Satalım” dediler; sattılar.Tabi bu malı satmakla ilgili değil. Zaten hiç kimse malı olsun istemiyor. Türkiyebir sözümüzü dinlesin, biat etsin, istiyor. Suudi Arabistan gibi halkınınyüzde yüzü bile Amerikan aleyhtarı olabilir. Bir kişi lehtar olsun: Suudi ArabistanKralı. Burada da herkes muhalif olabilir. Bir tek başbakanlar <strong>ve</strong> cumhurbaşkanlarıbenden yana olsun. Basit bir mantıktır bu: Dolayısıyla bu Türkiyedemokratikleşmeye gelemez. Demokrasinin o bildiğimiz klasik, bütünbüyük devletlerde olan halini Fransa’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın üzerinedayandığı bir rejim düşünün. İçinde bazı insanlar, bizler gibi, sizler gibi,Türkiye’nin aydınlık dediğimiz insanları Türkiye’de hâlâ bu ilkelere dayalı.Yargı bağımsızlığı olmalı, iktidarın elinde olmamalı diyor. Buna rağmen debirtakım aydın geçinen insanlar iktidarın bu planlarının farkında olduğu içiniktidarı destekliyor. Maddi kazançları var mıdır bilmem ama bir kazanç eldeediyorlar, o kesin. B+1960’da geçici Anayasa Meclisi’n gündemindeydi.12 Eylül Anayasa’sınıngazetelerdeki yankıları.B+ İLKBAHAR 09


Benim BeşiktaşımTürkiye’deki BirleşmişMilletler: BeşiktaşYazı <strong>ve</strong> Söyleşiler: ÇİÇEK KANAR Fotoğraflar: ERDEM AYDINYıllar önce Boğaziçi’ni kendine yurt edinip yerleşenler gibi bugün de İngiliz, Fransızya da Alman, farklı milletlerden sanatçı, bilim adamı, dil uzmanı, öğretmen yaşamakiçin Beşiktaş’ı seçiyor. Çünkü, bu ilçenin bir ayağı modernliğe basarken diğer yanıgeleneksel değerleri bağrında korumayı sürdürüyor.İçinden deniz geçen şehrin, denizle iç içe geçmiş ilçesi! Neresindenbakarsanız bakın bir parça Boğaziçi çıkar karşınıza. Mutfakpenceresinden, yokuştan inerken, köşeyi dönünce hep denizkarşılar sizi. İstanbul’u yaşamak biraz da Beşiktaş’ta yaşamakbelki bu yüzden. Barbaros Hayreddin’in görkemli gemilerini bağlamakiçin yaptırdığı “beş taş” tan gelen ismi, kim bilir belki en azbeş milletin yan yana aynı denizi görebilmesini anlatır. Türk, Rum, Ermeni,Gürcü, Yahudi’nin yıllarca yaşadığı Beşiktaş, bugün de bu özelliğindençok şey kaybetmemiş. İngiltere, Fransa, Almanya ya da daha uzaklardan,ABD’den gelip, yaşamak için bu kenti seçenlere hâlâ cömertçe kendini sunuyor.Pek çok sokağında dört ayrı dil aynı anda konuşuluyor.Sanatçı, bilim adamı, araştırmacılar ilçenin <strong>ve</strong>rdiği ilham <strong>ve</strong> zenginlikleBeşiktaş’ı seçiyor. Hemen hepsinin tercihinde ortak nokta: “Denizi görebilmek,Batı’yla Doğu’yu harmanlamak, modern yaşamdan payını alırken,geleneksel değerini koruyabilmek.”10 B+ İLKBAHAR


Fırçasının götürdüğü yere gittiSabine Buchmann, yaşamak için Beşiktaş’ı seçen yabancılardan.Aslına bakarsanız, ona yabancı demek çok da doğru değil. Artık içimizden biri olmuş.Geleneksel Türk el sanatı minyatüre gönül <strong>ve</strong>rmiş bir sanatçı SabineBuchmann. Bu tutkusu bütün hayatını değiştirmiş. Bir tutkunun peşindenyeni bir hayat yaratmış kendine. Minyatürlerinde renk renk, cıvıl cıvıl Boğaz<strong>ve</strong> gemiler çıkıyor karşımıza. Bu kentin tek tek her karesi besliyor fırçasını.Fransa’nın Strasbourg kentinde doğmuş Buchmann. Üni<strong>ve</strong>rsite eğitiminiMontpellier Üni<strong>ve</strong>rsitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamlamış. Tatil için geldiğiTürkiye, 1986 yılında sürekli yaşamak için seçtiği ülke olmuş. Gelin, nedenbu ülkede kaldığını kendi ağzından dinleyelim:“İlk adresim İzmir’di. Kısa süreli bir işte çalışmak için gelmiştim. İki yıl kaldım.Sonra İstanbul’a geldim. Avrupa’da pek çok ülke <strong>ve</strong> şehir gördüm, yaşadım.Ama İstanbul beni çok etkiledi. Büyükannem resim yapardı. Ben deresmi seviyorum. Türk tarihi de hep ilgimi çekmişti. Osmanlı’dan başladımokumaya. Selçuklu dönemini sonra okurum dedim. Soluksuz Osmanlı tarihiokumaya başladım. Fransız <strong>ve</strong> Osmanlı tarihindeki ortaklıkları aradım.Resim <strong>ve</strong> tarih iç içedir. İstanbul’dan Fransa’daki yakınlarıma kartpostallargönderirdim. Minyatürle ilk karşılaşmam böyle oldu. O kartpostallara bakarak1988’de minyatüre başladım. Osmanlı tarihi okumamın çok büyük faydasıoldu. Herhangi bir kursa gitmedim. Minyatür tutkum beni bu kente <strong>ve</strong>bu ülkeye bağladı. Çünkü sanatımı besleyen yer burası. Fransa’ya dönsemdevam ettiremezdim. Zamanla kendi stilimi geliştirdim. Sanatımda benibesleyen bu kent <strong>ve</strong> Boğaziçi! Cem Sultan’la ilgili bir sergi açmıştım. Bu,Türkiye <strong>ve</strong> Fransa’nın ortak yanlarını da ortaya koyuyordu.” 1996 yılındanbu yana yurt içi <strong>ve</strong> yurt dışında çok sayıda kişisel <strong>ve</strong> karma sergi açan minyatürsanatçısı Buchmann, İstanbul’daki ilk yıllarında yaşamak için Anadoluyakasını seçse de atölyesi hep Beşiktaş’ta olmuş. Durmadan çizdiği şehirhatları vapurları böyle girmiş hayatına.Buchmann, “Her gün Anadolu yakasından Beşiktaş’a vapurla geçmek büyükbir lüks. Çünkü İstanbul’u en çıplak <strong>ve</strong> engelsiz haliyle vapurdan görebilirsinizsadece” diyor.Sabine Buchmann’ın eserlerinden biri: Ortaköy Minyatürü“Sanatımıbu ilçe besliyor,burası İstanbul’unminyatürü”B+ İLKBAHAR 11


Sanatımı bu ilçe besliyor. Burası İstanbul’un minyatürüSonunda evini de taşımaya karar <strong>ve</strong>rmiş Beşiktaş’a: “SerencebeyYokuşu’nu seçtim. İskeleye yakın. Evi seçerken önce balkonunu seçtim.Balkon çok önemli. Az da olsa denizi görebiliyorum, arka taraftadoğa manzarası da var. Beşiktaş, bir kadının tek başına yaşaması içinçok uygun.Bu ilçeyi farklı kılan, Boğaz’a çok yakın oluşu. Yüz metre yürüyüp denizeulaşabiliyorum. Otomobil kullanmıyorum, o nedenle merkezi olması çokönemli. Yirmi dakikada Kadıköy’e de ulaşabiliyorum, Belgrad Ormanı’nada. Müthiş bir özgürlük bu. Yıldız Parkı’na yürüyerek gidebiliyorum. İstersem,şehrin keşmekeşine de aynı hızla ulaşıyorum. Taşranın bir güzelliğivardır. Beşiktaş, bünyesinde onu barındırıyor. İddialı değil. Teşvikiye’de deoturdum ben. Orada her yer mağaza. İnsanı tek tip. Yapay geldi bana, rahatsızetti. Oysa şimdi yaşadığım yerde her kültürden, her sınıftan insanı birarada görebiliyorum. Lüks konutların hemen dibinde orta sınıf apartmanlarda var. Beşiktaş bu şehrin minyatürü aslında bu yönüyle. Simitçi geçiyormesela sokaktan. Bu mühim bir şey. Çizebilmek için görmek <strong>ve</strong> hissetmekgerekiyor. Burada bunu fazlasıyla buluyorum.”Marketler karşısında mahalle esnafı da yaşamalıAlış<strong>ve</strong>rişini mahalle esnafından yapmayı seviyor Sabine. Tıpkı FerhanŞensoy’un “Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı” oyununda olduğugibi: “Gerektiğinde bir bakkal borç bile <strong>ve</strong>rir insana.” “Mahalle esnafındanalış<strong>ve</strong>riş yapmak önemli. Daha pahalı bile olsa manavdan alış<strong>ve</strong>riş yaparım.Onların yaşaması gerekiyor çünkü. Tamam, süpermarket olsun amabakkal da yok olmamalı. Güzel şeyleri modernlik adına yok etmemeliyiz.Geleneksel olan ölürse bir daha geri dönme şansı yok çünkü. Fransa’dabitti bu. Ama benim yaşadığım yerde, şu an hâlâ var. Ayakkabılarımı sokakarasındaki dükkânlara götürüp tamir ettiriyorum. Bakkalı tanır, sohbet edebilirsiniz.Oysa süpermarketteki kasiyerle sohbet edemezsiniz” diye özetliyorgerekçesini Buchmann.Camilerin, çeşmelerin tarihini biliyorMinyatür çalışmaları sürerken Osmanlıca da öğreniyor Sabine Buchmann.Beşiktaş üzerine çıkan tüm kitapları okuyor. İlçedeki eski çeşmeleri, camilerintarihini araştırıyor. Eserlerinde yeniyle eskiyi buluşturduğunu görüyorsunuz.Yüksek binaların arasından tarihi bir yapı yükseliyor aniden. Hızlıkentleşmenin eski kenti yok etmesinden korkuyor Buchmann.Vişnezade’nin Fransız sakinleriİsmini Serasker Mehmet Vişnezade’den alan Vişnezade Mahallesi’nin sakinleri arasındabir buçuk yıldır sevimli bir çift var. Ducrot çifti bu mahallede satın aldıkları dairededaha uzun yıllar yaşayacak gibi görünüyor.Christelle Demange Ducrot ile eşi Jean Michelle Ducrot Beşiktaş’ın yenisakinlerinden sayılır. Bir buçuk yıldır ilçenin şirin semtlerinden Vişnezade’deyaşıyorlar. Fransız çift, geçici diye geldikleri kentte ev satın alacak kadarkalıcı olmuşlar. 31 yaşındaki Christelle Strasbourg’lu bir arşiv uzmanı.37 yaşındaki Parisli eşi Jean Michelle Ducrot ise dil uzmanı. Ducrot çifti,Türkiye’ye ilk kez 2007 yılında gelmiş. İstanbul, Antalya, İzmir Efes <strong>ve</strong>Kapadokya’yı kapsayan bu turda Türkiye’den çok etkilenmişler. İkisi defarklı kültürleri tanımak istemiş. İşlerinin buna imkân <strong>ve</strong>rmesi büyük şans olmuş.Suriye’de bir süre yaşayan Ducrot çiftinin, bir sonraki durağı Türkiyeolmuş. Bu yolculuğu Christelle Demange Ducrot şöyle anlatıyor: “LouiPasteur Üni<strong>ve</strong>rsitesi ‘Dokümantasyon <strong>ve</strong> Arşiv’ bölümünden mezun oldum.Eşim dil uzmanı. Hem mesleğimizi yapabilmek, hem de farklı kültürleritanımak istiyorduk. Türkiye tatili bizi çok etkilemişti. Modernlikle gele-nekselliği bir arada bulmuştuk. Suriye’den sonra yaşamak için önümüzde30 ülke seçeneği vardı, Uzakdoğu’dan Orta Avrupa’ya kadar. İlk tercihimizİstanbul oldu. Müthiş bir karışım bu kent. Doğu <strong>ve</strong> Batı bir arada.”Bu semtin bir enerjisi varİstanbul’daki ilk adresleri Beyoğlu olmuş. Kısa bir süre sonra oturacaklarıevin kendilerine ait olmasını istemişler. Christelle Demange Ducrot, oarayış sürecinde yollarının Vişnezade’ye nasıl düştüğünü anlatıyor: “EşimKadıköy’deki Fransız Saint Joseph Lisesi’nde öğretmenlik yapıyor. Bende Beyoğlu Saint Pulcherie Lisesi arşivinde çalışıyorum. İkimize de en uygunyerin Beşiktaş olduğuna karar <strong>ve</strong>rdik. Üstelik yabancıların mülk edinmesinede uygundu şartlar. Yaşam dolu, canlı, enerjik bir atmosfere sahipbu ilçe. İskeleye yakın semtlerde ev ararken Vişnezade’ye düştü yolumuz.“EvimizinterasındanBoğaz’ıseyretmeken büyüklüksümüz”Christelle Demange Ducrot ile eşi Jean Michelle Ducrot12 B+ İLKBAHAR


Megapol rahatlığıyla mahalle sıcaklığı biraradaRezidans modeli bir binada da oturabilirdik ama tercih etmedik. Öylesi sterilbir yaşam değil aradığımız. Sahici <strong>ve</strong> canlı, yaşanmışlığı geçmişi olanbir mekan istedik. Sonra bu daireyi bulduk. Bir kere bizi çok mutlu edenbir terası var. Boğaz’ı görebilmek, etrafta ağaçları görebilmek büyük birlüks. Kız Kulesi’ne bile bakabiliyoruz. Çevresi açık. Size bir megapolün tümimkânlarını sunarken, evinize geldiğinizde küçük sıcak bir yerleşim birimindeyaşadığınızı hissediyorsunuz. Daha ne ister bir insan.” Christelle Ducrotevinin tüm alış<strong>ve</strong>rişini Beşiktaş çarşısından yapıyor. “Orada aradığımız herşeyi bulabiliyoruz. Zorunlu olmadıkça süpermarkete gitmiyoruz. Cıvıl cıvılbir alış<strong>ve</strong>riş ortamı” diyor Ducrot.Fırsat buldukça kendilerini Ortaköy’e atıyorlar. Yürüyüş yapabilmek içinotomobil de almamışlar. En büyük lüksleri Dolmabahçe’de çay içip,Boğaz’a karşı not alıp çalışabilmek. Apartmanda komşuluk ilişkileri de var.Yakınlarına yaşadığı yeri şöyle anlatıyor Christelle Ducrot: “Megapolde yaşamanınrahatlığı ile bir mahalle sıcaklığının güzelliğini aynı anda görmek istiyorsanızVişnezade’ye gelin.”Wiesbadenli Susanne artıkOrtaköylü SuzanAlmanya’nın Wiesbaden kentinden kısa bir tatil için geldiği Türkiye’de, 23 yıldır ilmik ilmik bir hayatördü kendine. Önce aşk, sonra iki çocuk, sonra iş <strong>ve</strong> Ortaköy’de akıp giden huzurlu bir yaşam.Dostoyevski, tüm ser<strong>ve</strong>tini Wiesbaden’de oynadığı kumarda kaybetti. Ülkesineancak yayıncısından aldığı borçla dönebildi. Dönüşünde yaşadıklarınada yer <strong>ve</strong>rdiği Kumarbaz romanını 25 günde kaleme aldı. Kumarbaz,bugün Wiesbaden’deki her kitapçının rafında bulunuyor.Bu kentte doğup büyümüş Susanne da, hayatın <strong>ve</strong> seçimlerin içinde birrisk taşıdığını düşünüyor; kumar gibi. Yıllarca yaşadığı Wiesbaden’i, ülkesini,sevdiklerini geride bırakıp yeni bir hayata yelken açarken kazanmak dakaybetmek de mümkündü. O kazandı. Şimdi 23 yılını paylaştığı eşi, iki oğluylaOrtaköy’ün sakinlerinden biri.Ortaköy meydanında sırtını Büyük Mecidiye Camii’ne <strong>ve</strong>rip Boğaz’ı yanıbaşına alarak Almanya’dan buraya kadar olan öyküsünü anlatıyor; “MainzÜni<strong>ve</strong>rsitesi’nde psikoloji eğitimi alıyordum. Babam hep teşvik ederdibizi; “Gidin, gezin, farklı kültürler tanıyın” diye. Ben de geziyordum, sırtımdaçantam ülke ülke. Türkiye’ye düştü yolum. Eşim Necati ile tanıştım. Aşık olduk.O eğitimini tamamlamış çalışıyor. Tatil bitti, Almanya’ya döndüm. Amahaberleşiyoruz. Ben geliyorum, o Almanya’ya geliyor. İki yıl boyunca böylesürdü ilişkimiz.”Evlilik teklifi benden geldiSusanne Postalcı, okul bittiğinde bir yol ayrımına geldiğini anlatıyor. Artıkdüzenli iş hayatı içinde öğrencilik dönemi gibi görüşmelerinin kolay olmayacağınıdüşünmüş. O süreci şöyle anlatıyor: “Ya kopacağız ya karar <strong>ve</strong>ripaynı yerde birlikte yaşayacağız. Bir sene deneyelim dedik. Almanya’dada yaşayabilirdik ama onun kurulu bir düzeni <strong>ve</strong> işi vardı. İngilizce anlaşıyoruz.Almanca bilmiyor. Gelse dil sorunu da var. Ben geldim İstanbul’a.Çok saçma bulurdum, bir tatilde tanışıp aşık olmayı, ama oldu. İstanbul’dailk oturduğum semt Ortaköy oldu. Sonrasında bir daha ayrılmadım. Resminikâhımız henüz yoktu. Bu nedenle belirli aralıklarla yurt dışına çıkmak zorundaydım.Baktım olmuyor. Bir yılın sonunda Necati’ye ben evlenme teklifettim. ‘Çocuk yapmayız şimdilik. İyi giderse devam ederiz, olmazsa boşanmaksorun değil benim için’ dedim. E oldu. Baktık iyi gidiyor evliliğimiziki çocuk yaptık. Yani adım adım sınayarak devam ettik. Tabii her ilişki herevlilik bir risk taşır. İyi de olabilir kötü de. Sade bir nikâhla başlayan evliliğimiz22 yıldır sürüyor.”Ailem Türkiye’yi bilmediği için ürktüEvlilik kararını ailesine açıkladığında Susanne pek de beklemediği bir tepkiylekarşılaşmış; “Bize her zaman farklı kültürleri tanıyın diyen babam beklemediğimşekilde karşı çıktı. Türkiye geçmişte bu kadar dışa açık <strong>ve</strong> tanınanbir ülke değildi. Ancak daha sonra gelip yaşadığım yeri <strong>ve</strong> hayatımı görüncerahatladılar” diye anlatıyor o süreci.rek başlamış. “Bu semt büyük bir zenginliği barındırıyor. Şimdi yeni bir evaldık. Onun restorasyonuyla ilgileniyorum.İstanbul’un en kültürlü insanları bu semtte23 yıldır Ortaköy’de yaşayan Susanne semti çok seviyor. Yaşadığı yerinözelliklerini şöyle anlatıyor: “İstanbul’un en kültürlü insanlarının yaşadığıyerlerden biri burası. Eski İstanbullular var çoğunlukla. Farklı kültürleribir arada yaşatıyor. Bu ülkeye gelmiş bir yabancı olarak yaşamak çok kolay.Güzel değerleri koruyorlar. Artık tarihi evlere <strong>ve</strong> mimariye de daha fazlaönem <strong>ve</strong>rildiğini görüyorum. Beş, on adımda Boğaz’da olabilmek çok keyifli.Şehrin kaosuyla canlılığıyla iç içe bir yaşam. Bir başka bölgede yaşayamamgibi geliyor.”Psikologluk yapabilmek için büyük mücadele <strong>ve</strong>rdiİstanbul’a geldiğinde en büyük kaygısı eğitim gördüğü <strong>ve</strong> çok se<strong>ve</strong>rekokuduğu psikoloji alanında çalışamamak olmuş. İlk olarak üni<strong>ve</strong>rsitedeAlmanca eğitimi <strong>ve</strong>rmeye başlamış. Fakat gönlünde hep kendi işini yapmakvar. “Ancak alanımda çalışabilmek için Türkçemi ilerletmek zorundaydım.Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü’nde çalışmaları takip ettim. Sonundakendime bir ofis açtım, yanıma da bir Türk çalışan aldım. Beşiktaş<strong>Belediyesi</strong>’ne bağlı olarak da dar gelirli ailelere psikolojik danışmanlık yaptım.”Susanne Postalcı son yıllarda kendi alanında çalışmak yerine eşiylebirlikte kurdukları bir şirkette ithalatla ilgileniyor.Eski evler ellerinde can buluyorAncak onu asıl heyecanlandıran şey, Ortaköy’ün tarihi evlerini restore etmek.Bu işe ilk olarak Ortaköy’de satın aldıkları kendi evlerini restore ede-Hem Susanne, hem SuzanSusanne 5 yıl kadar önce hayatındaönemli bir değişiklik yaparak,Türkiye <strong>Cumhuriyet</strong>i vatandaşlığınada geçmiş. “Şimdiçifte vatandaşım. Bu geçiş sırasındaisminize bir de Türkçeisim eklemek kanunen zorunlu.Neyse ki benim ismim olanSusanne’ye Türkçe’de çok yakınSuzan ismi vardı. Onu seçtim.Her şey kolay oldu” diye anlatıyorbu seçimi.“Ortaköydışında birbaşka yerdeyaşayamam gibihissediyorum.”B+ İLKBAHAR 13


“Kanada’dan yola çıktıOkyanus’u aşıp Ulus’u seçti”Sevgi, binlerce mil uzaklığı, koca bir okyanusu aşırtabiliyor. Hem de hiç zorlanmadan.Kanadalı Erika Wilkens ile Yunus Sözen’in aşkları da kıtaları aşmakta zorlanmadı.Bir dünya vatandaşı Wilkens ile Sözen’in Ulus’taki evlerinde iki kıtanın buluşmasındandoğan bir bebek var şimdilerde, adı Asya!Ulus’taki Aykut Barka Parkı’na gelenler iki aydır farklı bir yüzle, iki yaşındakikızıyla mutlulukla vakit geçiren Dr. Erika Wilkens Sözen’le karşılaşıyorlar.Sözen, henüz Türkçe’yi konuşamasa da anlayabiliyor. Genç kadın,binlerce mil aşıp yeni yaşamı için Ulus’u seçti. Uluslararası ilişkiler uzmanıErika Wilkens Sözen’e Kanada’daki ilk gençlik yıllarında, günün birindeTürkiye’de, İstanbul’un bir semtinde çocuk pusetiyle dolaşacağını söyleselerdimuhtemelen inanmazdı. Oysa hayat, tesadüflere <strong>ve</strong> sürprizlere gebedir.Kimbilir belki de, onun gibi dünyaya geniş açıdan bakan, algıları açık biriiçin bu hayat çok da sürpriz sayılmaz.Erika Wilkens Sözen, 60’lı yıllarda Amerika’dan Kanada’ya göç etmiş akademisyenbir ailenin iki çocuğundan biri. Kanada’nın en zengin kentlerindenbiri olan, kayak merkezleriyle ünlü Calgary’de dünyaya gelmiş. Armutdibine düşer misali o da anne babası gibi akademik kariyeri seçmiş. CalgaryÜni<strong>ve</strong>rsitesi’nde işletme okuyup, ardından da sosyoloji yüksek lisansıyapmış. Bu eğitime devam ederken Hindistan’da gelişim sosyolojisi okumuş.Bir süre de Litvanya’da eğitim görmüş. Ardından İngiltere’de LancasterÜni<strong>ve</strong>rsitesi’nde uluslararası ilişkiler yüksek lisansını tamamlamış.İstanbul’da büyüsün istedik. Toparlanıp geldik. İlk adresimiz Le<strong>ve</strong>nt. Çünküeşim Yunus’un doğup büyüdüğü semt. Babaanne, dede, hâlâ orada yaşıyorlar.Asya beş aylık o zaman. En uygunu buydu. Asya bu sayede gerçektenrahat büyüyor. Şimdi 2,5 yaşında. Evde bir teyzesi var. Birkaç güno, izin günlerimizde biz, sonra hala, babaanne, dede… Sevgi içinde büyüyoryani.”Mesleğini sürdürmenin keyfi“İstanbul’a gelirken hiç endişelendin mi?” sorusuna şu yanıtı <strong>ve</strong>riyor:“İstanbul’a evlenmeden önce de gelmiştim. Dinamik bir şehir. Kalabalıkoluşu <strong>ve</strong> büyüklüğü beni biraz korkutmuştu. Daha önemlisi, işimi yapmaimkanı bulabilecek miydim? Dilini öğrenebilecek miydim? Örneğin NewYork’ta faturaları yatırmak gibi evin birçok işini ben üstlenmiştim. Dilini bilmediğimbir ülkede her şeyi denetleyemeyeceğim endişesi taşıyordum.Ama aile desteği büyük oldu. Endişelerim azaldı zaman içinde. Başlangıçtayarı zamanlı çalıştım. Altı aydan bu yana bir vakıf üni<strong>ve</strong>rsitesinde uluslararasıilişkiler alanında, yani kendi alanımda ders <strong>ve</strong>riyorum. Müthiş bir arkadaşdesteği oldu. Çok değerli çalışma arkadaşlarım var burada.”Parlak bir özgeçmişErika Wilkens Sözen için eğitimde dur durak yok. ABD SyracuseÜni<strong>ve</strong>rsitesi’nde doktora eğitimine başlamış. Siyaset bilimi <strong>ve</strong> uluslararasıilişkiler öğrenciliği sürerken 2000 yılı hayatının dönüm noktası olmuş.Binlerce mil öteden gelen Boğaziçi Üni<strong>ve</strong>rsitesi mezunu İstanbullu YunusSözen’le üni<strong>ve</strong>rsite kampüsünde karşılaşmışlar. Sözen de aynı bölümdedoktorasını tamamlamak üzereymiş <strong>ve</strong> onlar için aşk kapıyı çalmış. Derslerdaha bir renkli geçer olmuş. Yunus Sözen, bir süre sonra doktora eğitiminedevam etmek için New York Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ne geçince birliktelikleri de NewYork sokaklarına taşınmış.Akademisyenlik genlerinde varKanadalı Erika ile Türkiyeli Sözen bu birlikteliklerini 2006 yılında Kanada’danikâh masasına taşımışlar. İstanbul’da da bir törenle kutlamışlar evliliklerini.“Zor değil miydi peki, bir başka ülke, bir başka kültür?.. Aileleriniz ters karşılamadımı?” diye soruyorum. “Hayır” diyor Erika Sözen <strong>ve</strong> devam ediyor:“Biz Yunus’la birbirimize çok benziyorduk. Aileler de öyle. İkimizin ailesi deakademisyen. Kültürleri, hayata bakışları, siyasi görüşleri birbirine çok yakın.Tanıştılar <strong>ve</strong> onlar da birbirini sevdi. Ben zaten uzun yıllardır evden uzak,farklı ülkelerde yaşamıştım. Ailelerimiz bizim yargılarımıza gü<strong>ve</strong>niyordu. Bunedenle bu birliktelik <strong>ve</strong> ardından Türkiye’ye gelişimiz onları pek ürkütmedi.”‘Küçük’ bir ayrıntı değiştirdi hayatlarınıPeki, neden New York’u terk edip Türkiye’ye, İstanbul’a gelmişlerdi? İşteburada “küçük” bir ayrıntı araya girdi. 2007 yılının son günleri New Yorktüm ihtişamıyla Noel’e hazırlanırken, anne- baba olmanın keyfini yaşadılar.Kucaklarına aldıkları bebeğe Asya adını <strong>ve</strong>rdiler.Le<strong>ve</strong>nt, eşimin büyüdüğü semtAsya’nın rüzgârı onları bu kente sürüklemeye yetti. “Niye?” diye soruyorum,Erika Sözen yanıtlıyor: “İstanbul, çocuk büyütmek için rahat bir şehir.Burada aile ilişkileri sıkı. Sonra, havası güzel (gülümsüyor burada). Asya,Farklı üni<strong>ve</strong>rsitelerde görev yapan biri olarak, Türkiye’deki üni<strong>ve</strong>rsitelerdebir sıkıntı yaşayıp yaşamadığını soruyorum. Şöyle anlatıyor: “Yeni üni<strong>ve</strong>rsitelerdeiş dünyası modeliyle akademik modelin çatışmasına tanık oldum.”“KızımıUlus’ta sevgiçemberindebüyütüyorum”Beşiktaş’ta ikinci adres: Ulusİki ay önce Le<strong>ve</strong>nt’ten Ulus’a, şimdi oturdukları e<strong>ve</strong> taşınmışlar. Beşiktaş’ınbu iki mahallesinde de keyifli bir yaşam sürdüğünü söylüyor Erika Sözen <strong>ve</strong>anlatıyor: “Le<strong>ve</strong>nt <strong>ve</strong> Ulus yaşamak için çok kolay bölgeler. İnsan <strong>ve</strong> binayoğunluğu daha az. Çarşıya pazara ulaşabilmek çok kolay. Şehrin merkezindekigibi üzerinize gelen bir kalabalık yok. Daha sakin. Yeni yapılmış siteleritercih etmedik. Neden? Sitelerde aynılık olduğunudüşünüyorum.”14 B+ İLKBAHAR


Şimdi oturduğumuz semtin, evin bir karakteri varSitelerin enerjisinin farklı olduğuna inanıyor <strong>ve</strong> sürdürüyor konuşmasını:”Kapısında gü<strong>ve</strong>nlik var. Oturanlar aynı sınıftan. Steril bir yaşam egemen.Kentin dinamizminden uzaklar. Küçük bir markete ya da kafeye gitmek içinbile otomobile binmek gerekiyor. Bu, sizi hayattan koparıyor. Belki çok çocukluaileler için uygun olabilir ama benim hoşuma gitmiyor. Topluluk içindeyaşadığımı hissediyorum. Bir karakteri var oturduğumuz yerin, mahallenin…Ulus’ta çevreyle de bütünleşiyoruz. Apartmanımızın hemen karşısındaçocuk parkı var. Kızımla gidiyoruz. Bazen Aykut Barka Parkı’nda geziyoruz.Kızımın arkadaşları oluyor yavaş yavaş. İnsanlar bizi tanıyor, esnaf tanıyor.Tüm bunlar insana iyi geliyor. Muhafazakar bir semt değil Ulus. Gü<strong>ve</strong>nlikaçısından da iyi. Benim için bunlar çok önemli.”“Nasıl tarif ediyorsun bu kenti, Ulus’u <strong>ve</strong> Beşiktaş’ı” sorusuna şu yanıtı <strong>ve</strong>riyorSözen: “Yakınlarıma nasıl mı anlatıyorum bu kenti, bu semti. Bunu, kuzeydeyaşayanlara onların anlayacağı kelimelerle anlatmak pek kolay değil. Ne olmadığınıanlatmak gerekiyor. İki durum var, hiç bilmemek ya da yanlış algı.New York’a benzediğini söyleyerek anlatıyorum en çok. Her mahallesi kendineözgü bir şehir <strong>ve</strong> farklı bir ilçe. Farklı yaşam formlarının birarada olduğu,tarihi, tepeleri ile çok etkileyici bir şehir. Hem modern, hem dinamik, hemkozmopolit, hem de geleneği olan bir imparatorluklar başkenti. E<strong>ve</strong>t, kültürüfarklı da olsa, New York’a benziyor. Kafe kültürü, restoran kültürü, insanlarınınyoğun çalışmasıyla benziyor. O stresi hissedebiliyorsunuz. Elbette, şehrinbir agresifliği de var. Metropol stresi. Kanadalılara göre çok daha agresifbir yer. Otomobil kullanırken, otobüse binerken ilginç geliyor bana.” B+Semt pazarının müdavimiDr. Erika Wilkens Sözen, ÇEKÜL Vakfı için de çalışıyor. Hafta sonlarıeşi <strong>ve</strong> kızıyla Ortaköy’e iniyorlar. En sevdikleri restoranlar Beşiktaşbalık pazarındaki mekânlar. Sözen’in vazgeçemediği mekanlardanbiri de tarihi Beşiktaş Köftecisi. “Köftesi kadar dolmaları da çoklezzetli” diyor. İlk geldikleri dönemde tam zamanlı çalışmadığı içineşiyle Ihlamur’daki semt pazarının da müdavimi olmuşlar. Şimdi vakitdarlığından buna fazla imkân bulamıyorlar.B+ İLKBAHAR 15


GüncelBelgesel sinema se<strong>ve</strong>rler, Le<strong>ve</strong>nt Kültür Merkezi’ndeki etkinliğe yoğun ilgi gösterdiBelgesel sinemaBeşiktaşlılarla buluştuYazı: B+ Fotoğraf: ŞENOL KAŞIKÇITürkiye Gazeteciler Cemiyeti, Belgesel Sinemacılar Birliği <strong>ve</strong> Beşiktaş<strong>Belediyesi</strong>’nin ortaklaşa düzenlediği “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay <strong>ve</strong> Simit”günleri gerçeği arama <strong>ve</strong> öğrenme tutkumuza alternatif bir akıl sunuyor.Yer, Le<strong>ve</strong>nt Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu.Günlerden 10 Şubat 2010 Çarşamba. Uzun soluklu biretkinliğin başlama gongunu birazdan Beşiktaş BelediyeBaşkanı İsmail Ünal vuracak. Gerçeği arama <strong>ve</strong> öğrenmetutkusu hâkim salonda. Başkan Ünal bu tutkuya “alternatifbir akıl” olarak belgesel sinemanın da katılacağını açıklıyor.“Belgelerin <strong>ve</strong> bilginin diliyle hayatımızın <strong>ve</strong> dünyamızın keşfine çıkılacak,sinema sanatının belgeselci tadı yaşanacak” diyor. Her çarşamba saat19.00’da gösterilecek bir belgeselin ardından yapılacak söyleşide bir gazeteci<strong>ve</strong> belgeselin yönetmeni Beşiktaş kentlisiyle buluşacak. Etkinliğinadı da açık <strong>ve</strong> net. Tıpkı ortaya konulan belgeseller gibi: “Bir Belgesel, BirGazeteci, Çay <strong>ve</strong> Simit”.Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, Bâbıâli çay-simit geleneğininbu etkinlikte yaşatılmasından memnun. Öncesi <strong>ve</strong> sonrasıyla doludolu bir sohbet ortamı bu. 10 Şubat’ta başlayan etkinlik 2 Haziran’a kadarsürdü. Bir çarşamba gecesi Le<strong>ve</strong>nt Kültür Merkezi’nin yolunu tutmadıysanızeğer, Beşiktaş kentlisine ardına kadar açılan o bilgi dolu kapıdan geçmek<strong>ve</strong> bambaşka dünyalara uzanmak için hâlâ vaktiniz var. Belgesel etkinliğininikinci sezonu 2010’unsonbaharında başlayacak.Etkinliğin fikir babası B+ Dergisi Yayın Kurulu üyesi <strong>ve</strong> belgesel sinemacıHasan Özgen. 2 Haziran’da gösterilen “Gidenler, Gelenler, Kalanlar” isimlibelgeselin yönetmenliğini de Hasan Özgen üstlendi. Projeyi hayata geçirenekipten B+ Dergisi Yayın Kurulu üyesi Görkem Kızılkayak da belgeseleuzak olmayan bir isim. 17 Mart’ta gösterilen “Savaştan Barışa Yeşil Gelibolu”belgeselinin genç yaşta kaybettiğimiz yönetmeni Selçuk Kızılkayak’ınoğlu aynı zamanda. Belgesel Sinemacılar Birliği ile birlikte uzun çalışmalardansonra tek tek seçilen belgeseller tarihe ışık tutuyor.16 B+ İLKBAHAR


B+ İLKBAHAR 17


Nazım HikmetŞarkılarıYönetmen: Mehmet ErşahinKonuklar: Mehmet Erşahin, Tarık Akan (sanatçı <strong>ve</strong> Nazım HikmetVakfı Yönetim Kurulu Üyesi), Zeynep Oral (<strong>Cumhuriyet</strong> GazetesiYazarı)Etkinliğin ilk belgeseli Nazım Hikmet’in yedi şiirinin sanatçılarca yorumlanmasıydı.Ruhi Su’dan “Kuvayı Milliye Destanı” ile başladıbelgesel. Nadir Göktürk’ün bestesi <strong>ve</strong> Emin İgüs’ün yorumuyla “21-22 Şiirleri” <strong>ve</strong> “Seni Düşünmek Güzel Şey” adlı şarkıyla sona erdi.Bambaşka bir Nazım Hikmet yorumu da söyleşi bölümünde SanatçıTarık Akan’dan geldi. Akan, belgesel gösteriminin ardındanyaptığı konuşmada, Nazım Hikmet heykeli ile ilgili bir anısını paylaştıBeşiktaş kentlisiyle. Bir zamanlar Nazım Hikmet’in heykelininbile gümrükten geçemediğini, ancak alçıyla kaplanarak başka birkimlikle yurda sokulduğunu anlattı Tarık Akan.<strong>Cumhuriyet</strong> Gazetesi Yazarı Zeynep Oral, Mehmet Aksoy’un yaptığıNazım Hikmet heykelini Hikmet’in doğum günü olan 15 Ocak’taKüba halkına hediye ettiklerini belirterek şöyle konuştu: “NazımHikmet Türkiye’den sonra Moskova’da yaşamaya başlamıştı.Orada zor günler geçirdi. Uzun aradan sonra Küba’da yapılacakDünya Şairleri <strong>ve</strong> Yazarları Kongresi’nden bir da<strong>ve</strong>t aldı. KübalılarHikmet’e yeniden daha güzel bir dünya mümkün umudunu <strong>ve</strong>rdi.”Belgeselin yönetmeni Mehmet Erşahin ise filmi heyecanla yaptığınıbelirterek: “Her şeyden önce bu filmle gençliğimde şiirleriylebüyüdüğüm Nazım’a bir Türk vatandaşı olarak borcumu ödediğimidüşünüyorum” dedi. Etkinliğin ilk belgeselinin konusunun NazımHikmet olması Beşiktaş kentlisinin Nazım’a <strong>ve</strong>fasıydı.ileri karakolu olarak, Padişah Abdülaziz’i, İbrahim Müteferrika’yı, Romenkral <strong>ve</strong> kraliçesini, Çavuşesku’yu, J. C. Andersen’i <strong>ve</strong> nice bektaşi babasınıağırlayan bu toprak, bir yazarımızın da dediği gibi, “Rumeli’nde unutulmuşbir İznik çinisi” sayılmalıdır. Bu adada Billur Köşk’ün misafiri olarak ikiyıl yaşayan ünlü Macar Türk bilimcisi Ignacz Kunos, Türk halk edebiyatınınvarlığının tartışıldığı 1885 yılından başlayarak, tüm dünyada büyük yankılaruyandıran çalışmalarını yayınlamayabaşladı. “AdakaleMasalları”, “AdakaleManileri”, “Adakale Türküleri”bunlardan bazıları.1965 yılından itibaren ünlüRomen bilim adamı N.Plopsor’un yönetimindeUNESCO desteği ile yapılankurtarma çalışmaları<strong>ve</strong> Adakale’yi Tuna’dakiŞimian Adası’nda yenideninşa etme çabaları ne yazıkki yeterli olmamıştır.Adakale belgeseli basında da ilgi gördü.Asya MinörYenidenYönetmen: Tahsin İşbilenKonuklar: Tahsin İşbilen, Mihail Vasiliadis(Apoyevmatini Gazetesi Yazarı)II. Dünya Savaşı gaz odalarıyla, katliamlarla, yokluk <strong>ve</strong> ekmek karneleriyleakıllarda kaldı. Ancak savaşın çok karanlık bir yüzü dahavardı: Göç. Savaş, farklı yönleriyle çok sayıda insanın yerini yurdunuterk edip göçmen olmasına neden oldu. Bu göç dalgalarından biride, Yunanistan’dan Anadolu’ya yönelen göç dalgasıydı. Savaştanyaklaşık 20 yıl önce “Küçük Asya Felaketi”nin yaşandığı Anadolu’yagöç edenleri karşılayanlar, yine mübadeleyle Yunanistan’dan gelenTürkler oldu. Bu dönemin öyküsü Kostas Demerci’nin anıları kaynakalınarak oğlu Nikos Demerci’nin ağzından anlatılıyor.Mehmet Erşahin, Zeynep Oral, Tarık Akansöyleşi bölümünün konuklarıydı.AdakaleSözlerim ÇokturYönetmen: İsmet ArasanKonuklar: İsmet Arasan, Ersin Kalkan (Hürriyet Gazetesi Yazarı)“Tuna Nehri’nin cenneti” olarak tanımlanan Adakale; Lozan Anlaşması ileRomanya toprağı olarak kabul edilmiş olmasına rağmen Türkçe’nin yaşamayadevam ettiği gizemli bir bölgeydi. Ne yazık ki artık masallara konu olacakkadar geçmişte, hatıralarda <strong>ve</strong> belgelerde kaldı. 1963 yılında Yugoslavya ileRomanya’nın Tuna’yı kapatan ünlü Port de Fer (Demirkapı) Barajı’nın yapımınabaşlanmasıyla Adakale sular altında kaldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun18 B+ İLKBAHAR


Yarına Bir HarfYönetmen: Hakan AytekinKonuklar: Hakan Aytekin, Rıdvan Akar (CNN Türk Haber Müdürü)Bugün dünyada 6 bin 700 civarında dil konuşuluyor. Eğer uzmanların tahminidoğru çıkarsa, bu dillerin yüzde90’ı önümüzdeki yüzyılda yeryüzündensilinecek. Bu tehlike,dünyanın yaşayan en eski üç dilindenbiri olan Süryanice için degeçerli. “Yarına Bir Harf” Süryaniceçekilen ilk belgesel olmasıylada önemli. Süryanice’nin tarihselgelişiminin, el yazmacılığı geleneğininbölgedeki son temsilcisiPapaz Gabriyel Aktaş’ın dünyasıüzerinden ele alındığı belgeseldedoğum ile ölüm arasında, yaşamın<strong>ve</strong> kültürün temel dinamikleriyleSüryanice’nin tarihsel gelişimiarasında paralellikler kuruluyor.Türk Gibi Başla,Alman Gibi BitirYönetmen: Murat ŞekerKonuklar: Murat Şeker, Serdar Akbıyık (Star Gazetesi Yazarı)Almanya’da yaşayan Türklerinyaşamlarında karşılaştıkları zorluklarınyanı sıra, sahip olduklarıiki farklı kültürü harmanlayaraksanat <strong>ve</strong> kültür hayatında nasılönemli yerlere geldikleri mercekaltına alınıyor. 45 yıl önce çalışmakiçin Almanya’ya giden Türklerinsanatçı çocukları; başarılarını,basamakları nasıl çıktıklarını,ne gibi zorluklarla mücadeleettiklerini belgeselde açıkça dilegetiriyorlar.Savaştan BarışaYeşil GeliboluKâtip ÇelebiYönetmen: Tülay AkcaKonuklar: Tülay Akca, Orhan Koloğlu(Tarihçi, Gazeteci)Prof. Dr. Halil İnalcık, Kâtip Çelebi’yi “Osmanlı modernleşmesinin öncülerindenbiri” olarak tanımlıyor. Bu şaşırtıcı bilim adamının ilginç hikâyesi, sadecekonunun uzmanlarına değil, hakkında hiçbir şey bilmeyenlere de günümüzedair pek çok şey anlatıyor. Bu sebeple belgesel “Kâtip Çelebi’yineden tanımalıyız?” sorusunu merkezine alıyor <strong>ve</strong> cevabını aramak üzereçıkılan bu yolculuğa sizi da<strong>ve</strong>t ediyor. Zamanında kendi kişisel kitaplığınıkuran <strong>ve</strong> üç bin el yazması bulunan Kâtip Çelebi’nin yaşamı şiirsel bir anlatımlabelgesele yansıtılıyor. Belgesel, Kâtip Çelebi’nin ölümünden sonraönce Avustralya’nın daha sonra da Avusturya’nın Çelebi’nin kitaplarını sahiplenmemücadelesini anlatarak tarihimize neden sahip çıkmak zorundaolduğumuzu bir kez daha gözler önüne seriyor.Akıntıya KarşıAziz NesinYönetmen: Sinegöz Film AtölyesiKonuklar: Güzellâ Bayındır <strong>ve</strong> Şule Süzük (Sinegöz Film Atölyesi),Süleyman Cihangiroğlu (Aziz Nesin Vakfı Yöneticisi), İsa Çelik(Fotoğraf Sanatçısı)Belgesel, Aziz Nesin’i hatırlatmayı <strong>ve</strong> onun savunduğu değerleri tartışmayıamaçlıyor . Akıntıya Karşı Aziz Nesin’in Nesin’in çocuklukdönemiyle açılan ilk bölümünde yazarın ailesi, çocukluğunda önemliyeri olan yakınları, adadaki yaşamı, kaygıları, hayalleri anlatılıyor. Yurtdışında onlarca ödül alan <strong>ve</strong> eserleri yaklaşık 100 farklı dile çevrilenNesin, bir edebiyatçı olarak Türkiye’de ödül alamamış <strong>ve</strong> antolojilereseçilememiştir. Belgeselin diğer bölümlerinde Markopaşa süreci,“aydınlar dilekçesi”, Sivas katliamı gibi önemli konular da işleniyor.Yönetmen: Selçuk KızılkayakKonuklar: Prof. Dr. İsmail Duman (İTÜ Öğretim Üyesi), Gürsel Göncü(NTV Tarih Dergisi Yayın Yönetmeni)1994 yılında Gelibolu Milli Parkı’nda yaşanan büyük yangının ardından binlercekişilik sivil ağaçlandırma hareketinin belgeseli. İTÜ, İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi<strong>ve</strong> Çanakkale Savaşları’na katılan ülkelerin üni<strong>ve</strong>rsitelerinden gelen1500 öğrenci iki hafta içinde 400 bin ağaç dikti. Bu gönüllü hareket,1915’te Gelibolu’da savaşan Türk <strong>ve</strong> Anzak askerlerinin torunlarını aynıalanda, barış içinde biraraya getirmeyi başardı.B+ İLKBAHAR 19


Toroslar’daBir Efsane:Prof. Dr. Halet ÇambelYönetmen: Aylin ErenKonuklar: Aylin Eren, Oktay Ekinci (<strong>Cumhuriyet</strong> Gazetesi Yazarı)1946 yılında Adana yakınlarında Karatepe Aslantaş’ta keşfedilecek buluntularıylauzun zamandır çözülemeyen Hitit hiyerogliflerinin anlaşılmasındabüyük katkısı olan Kral Asativatas’ın kalesinin öyküsü… “Toroslar’da BirEfsane: Prof. Dr. Halet Çambel” Çambel’in öncülüğünde gerçekleştirilenTürkiye’nin ilk taş eser restorasyonundan, Türkiye’nin türünde ilk olan açıkhava müzesinin kuruluşuna kadar uzanan süreci; Karatepe Aslantaş içinyarım asrı aşan çabaları anlatan bir belgesel.Bizim Köy:Mahmut MakalYönetmen: Rabia Bige BerkerKonuklar: Bahriye Kabadayı, Prof. Dr. İsa Eşme (MaltepeÜni<strong>ve</strong>rsitesi Öğretim Üyesi)Bizim Köy, 1933 yılında Niğde’nin Aksarayilçesinin Demirci Köyü’nde doğan,İvriz Köy Enstitüsü mezunu yazar MahmutMakal’ın öyküsü. Makal, köy yaşantısını,köyde doğmuş <strong>ve</strong> yaşamış biriningözünden anlatan ilk yazardır. Film,Makal’ın köy öğretmenliği yaptığı sıradakiizlenimlerini yansıttığı “Bizim Köy” romanındanesinlenmiş. Mahmut Makal <strong>ve</strong>Antalya Aksu Köy Enstitüsü’nden mezunolan eşi Naciye Makal yıllar sonra DemirciKöyü’nü ziyaret ederler. Zaman zaman politik baskılarla önü kesilenöğretmenlik mücadelelerinin öyküsü, aynı zamanda köy enstitülerininde öyküsüdür.Son KumsalYönetmen: Rüya Arzu Köksal KuduKonuklar: Rüya Arzu Köksal Kudu, Oktay Ekinci(<strong>Cumhuriyet</strong> Gazetesi Yazarı)Güzel bir yaz günü, Vakfıkebir’in Dutluk plajındaneşeyle koşan çocuklar, top oynayan,horon tepen gençler, güneşlenenler, yüzenler...Birkaç yüz metre uzakta, onlarca kamyonunsahile boca ettiği kayalar <strong>ve</strong> denizidolduran iş makineleri görünür. Koyun diğerucunda ise otoyolu dalgalardan korumakiçin yapılan dalgakıran inşaatı. Doğal limanların<strong>ve</strong> balıkçı barınaklarının otoyol yapımı yüzündenyok olmasıyla kendilerine yeni yerlerarayan balıkçıların takalarını karayoluyla taşımalarınıntrajikomik öyküleri. Son Kumsal adlı belgeselde Karadeniz halkının,yol yapma bahanesiyle denizinden koparılmasının hikâyesi anlatılıyor.Sokağın SesiYönetmen: Mihriban SezenKonuklar: Mihriban Sezen, Pınar Öğünç(Radikal Gazetesi Yazarı)Curcunası, şiddeti, sakinliği <strong>ve</strong> sıradanlığı ile sokak herkesindir. Herkesin,tanısın tanımasın, yan yana durduğu, teğet geçtiği, çarpıştığı,çalıştığı, buluştuğu yerdir. Hele de kentlerde, hayatın atardamarlarıdırsokaklar. Sokağın sesi hayatı yansıtır, hayata yansır. Sokaklar kirlenir,temizlenir her gün. Her gün, sokaklara sesler dolar, sonra hepsiuçup gider. Biz kulak <strong>ve</strong>rmezsek, dinlemezsek, yakalayıp yorumlamazsakyeniden sessiz kalır sokaklar.Beşiktaş’ta BirTayyare FabrikasıYönetmen: Savaş Gü<strong>ve</strong>zneKonuklar: Savaş Gü<strong>ve</strong>zne, Necdet Sakaoğlu (Tarihçi/Yazar)Nuri Demirağ; demiryolları ihalelerine girerek Türkiye’de en çok demiryoluinşaatı yapan müteahhittir. Soyadı Atatürk tarafından <strong>ve</strong>rilmiştir. Demirağ,1930’larda havacılık sektörüne yatırım yapmıştır. Beşiktaş’ta bir fabrika <strong>ve</strong>Yeşilköy’de bir havaalanı kurmuştur. Türk Hava Kurumu’ndan sipariş aldığı64 planör <strong>ve</strong> 12 uçak imal etmiş, ama uçaklar teknik nedenler ileri sürülerekreddedilmiştir. Elinde kalan bu uçakların iyi <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nilir olduğunu ispatlamakiçin bir uçuş okulu kurmuş, toplam 420 pilot yetiştirmiştir.DevrimciGençlik KöprüsüYönetmen: Bahriye KabadayıKonuk: Bahriye Kabadayı1969 yılında 68 gençliği içinden bir grup, istenildiğinde hayalleringerçekleşebileceğini göstermek için İran <strong>ve</strong> Irak sınırında bulunanHakkâri’ye gittiler. Zap Suyu üzerine bir köprü inşa ettiler. Bu,Türkiye’nin doğusu <strong>ve</strong> batısı arasındaki eşitsizliklerin sembolü halinegelen İstanbul Boğaz Köprüsü’ne karşı yaratıcı bir protesto eylemiydi.Hakkâri’de yapılan köprüye “Devrimci Gençlik Köprüsü” adı <strong>ve</strong>rildi.“Halklar arasındaki dostluk” anlamını taşıyan köprü, 1999 yılındakimliği belirsiz kişiler tarafından havaya uçuruldu.20 B+ İLKBAHAR


Dolmabahçe <strong>ve</strong>AtatürkYönetmen: Suha ArınKonuk: Reha Arın, Hasan Özgen30 yıldan sonra özgürlüğüne kavuşan belgesel. Dolmabahçe Sarayı, Osmanlıİmparatorluğu’nun Batılılaşma anlamında mekânsal değişim programınınöncülerindendir. Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı yönetimini TopkapıSarayı’ndan Boğaziçi’ne, Beşiktaş’a taşımıştır. Bir anlamda sedirdenkalkan Osmanlı hanedanı sandalyeye oturmuştur. Ancak DolmabahçeSarayı, Osmanlı’nın ilk dış borçlanmasına da neden olur. <strong>Cumhuriyet</strong>’tensonra saray yeni işlevlerle kullanılır. Atatürk uzun bir aradan sonra geldiğiİstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda kalır <strong>ve</strong> <strong>Cumhuriyet</strong> tarihimizin pekçok ilerici atılımını bu sarayın salonlarında gerçekleştirir. Bir <strong>Cumhuriyet</strong> kurucusuolarak sarayın girişinde <strong>ve</strong>rdiği demeçte, devrimci dönüşüm yönündede vurgu yapar: “Bu saray, kendisini Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi sayanpadişahların değil. halkın sarayıdır”. Suha Arın’ın yönettiği belgesel bubakışta Dolmabahçe <strong>ve</strong> Atatürk ilişkisini irdeliyor. 12 Eylül koşullarında yapılan,baskılar nedeniyle yeterince gösterim olanağı bulamayan belgeselbir anlamda 30 yıl sonra özgürlüğüne kavuşuyor.Rüzgârlı SokakYönetmen: Kurtuluş ÖzgenKonuk: Kurtuluş Özgen, Metin Aksoy<strong>Cumhuriyet</strong>’in kuruluşundan itibarenAnkara basınını konu edinen“Rüzgârlı Sokak: <strong>Cumhuriyet</strong>’inBasın Tarihi”, Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesiBasın Tarihi İletişim Fakültesiöğretim elemanları ile öğrencilerininortaklaşa çabalarının ürünü.Başkentte bir dönem siyasetinnabzının attığı Ulus’ta bulunanRüzgârlı Sokak, uzun yıllar birçokbasın kuruluşuna ev sahipliği yapmıştır.Altın çağında birçok tanınmışgazeteci, yönetici <strong>ve</strong> çalışan,Rüzgârlı Sokak’ın kaldırımlarınıarşınlamış, gece yarıları ayakçı meyhanelerinde içmiş, sabahları parasızlıktansimit <strong>ve</strong> çayla karınlarını doyurmuşlardır.Gidenler,Gelenler, KalanlarYönetmen: Hasan ÖzgenKonuk: Hasan Özgen, Hikmet AltınkaynakDoğa kendi varoluşunu, gelmeler <strong>ve</strong> gitmeler üzerinden kurgular. Her şeygelir <strong>ve</strong> gider... Kalanlar da tanık olanlardır. Gelenlerin, gidenlerin <strong>ve</strong> kalanlarıntoplamıdır uygarlık mirasımız. Karaman çevresi <strong>ve</strong> Toroslar, bu bağlamdaoluşmuş güçlü bir mirası barındırıyor. Ancak bu harmanı taşıyan <strong>ve</strong>dillendiren hep Türkçe olmuş. Beş bin yıldır Türkçe ile yürüyenler <strong>ve</strong> YunusEmre’yi yaratanlar bu belgeseli şenlendiriyor.“İnsanın içindekivatanı kimsesöküp atamaz…”Bu belgeseli defalarca izlememerağmen her defasındayeni duygular buluyorum.Belgeseli çekmekiçin Çanakkale’denDidim’e kadar 80 yaş üstüinsanlarla görüştüm. Köykah<strong>ve</strong>sinde oturan yaşlı biramca; “Bir gün birileriningelip bunu bana sormasınıbekliyordum” dedi. Gördümki; onlar şimdiye kadarAsya Minör’ün yönetmeni Tahsin İşbilenkendi aralarında konuşmuşlar <strong>ve</strong> hep bu olayı paylaşmak için de birilerinibeklemişler. O kadar ki konuşmalar sırasında ı bir amcanın hatırasınıtorunları ilk kez duydu. Bu çok ilginçti. Bütün bir kıyı boyuncaanlatılanlar hep aynıydı. Çok fakirdiler, çok kötü durumdaydılar <strong>ve</strong>teknelerle geldiler. Bu çalışmada insanın içindeki vatanı söküp atmanınmümkün olmadığını gördüm.Orhan Erinç:“Aslolan barıştır,dayanışmadır”Türkiye Gazeteciler Cemiyetiolarak Beşiktaş<strong>Belediyesi</strong>’nin “Bir Belgesel,Bir Gazeteci, Çay <strong>ve</strong> Simit”adıyla düzenlediği etkinliğeBelgesel Sinemacılar Birliğiile destek <strong>ve</strong>rmekten mutlulukduyuyoruz. Bâbıâli’nin simit<strong>ve</strong> çay geleneğini bu etkinliklegeri getirmiş olduk. “AsyaMinör Yeniden” belgeselindesavaşın arkasından, 20 yılgeçmesine rağmen insanlığınnasıl ağır bastığını gördük.Bunda kuşkusuz Atatürk’ünKurtuluş Savaşı sonrasındaYunanistan’ı yönetenleregösterdiği hoşgörünün deTGC Başkanı Orhan Erinçpayı vardı. Ama daha önemlisieğer halklar fazla kurcalanmazsa duygularının dostluğa dönüşebileceğinigördük. Aslolan barıştır, dayanışmadır. İnsanları içten yakalayan, duygusalyanı da olan, mantığın <strong>ve</strong> insanlığın öne çıkarıldığı bir belgeseldi. Bukonuda Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> ile Belgesel Sinemacılar Birliği’nin <strong>ve</strong> TürkiyeGazeteciler Cemiyeti’nin ne kadar doğru bir işbirliği yaptığı ortaya çıktı. Katılımcılarabaktığımız zaman Kadıköy’den gelen de vardı. Bu da güzel birkültür alış<strong>ve</strong>rişini kuv<strong>ve</strong>tlendirmiş oldu. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’ni çok başarılıbuluyorum. Kültür <strong>ve</strong> sanatla iç içe çok değişik etkinlikler yapıyor.B+ İLKBAHAR 21


“Bugün numaracı <strong>Cumhuriyet</strong>çilik,medyatik tarihçilik var.”Orhan Koloğlu 19 yaşında başladığı gazetecilik hayatına tarihe olan ilgisinedeniyle Strasbourg Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde tarih doktorası yaparak devam etti.Basın ataşeliği, Basın Yayın Genel Müdürlüğü, Bülent Ecevit’in Uluslararasıİlişkiler Danışmanlığı gibi birçok alanda önemli çalışmalara imza attı. Üni<strong>ve</strong>rsitelerdeiletişim <strong>ve</strong> tarih dersleri <strong>ve</strong>rdi. Yedi dil bilen Orhan Koloğlu’nun60’ın üzerinde kitabı bulunuyor. “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay <strong>ve</strong> Simit”etkinliğinde de “Katip Çelebi “ ile ilgili görüşlerini Beşiktaşlılarla paylaşanOrhan Koloğlu, B+’nın sorularını yanıtladı. Orhan Koloğlu’nun değerli görüşleriözetle şöyle:“Bizler tarihe bakışımızda çok geç kaldık. Bir zamanlar tüm dünyayı etkilemişbir medeniyetiz ancak, tarihi araştırmaları toplumun tüm katmanlarınayaymada başarısız olduk. Ama sonyıllarda büyük bir harekete geçildi. Bizdaha Osmanlı belgelerini açığa çıkarmışdeğiliz. Daha Avrupa <strong>ve</strong> Arabistan’ın arşivlerinegiremedik. Oralardaki arşivleregirip araştırmamız lazım. Bir devlet teşkilatıkurmakla yetişmek mümkün değil.Bu konuda özellikle yerel yönetimlerindesteği gerekiyordu.Yerel tarih, yerelanlatım çok önemli. Yerel özellikleri bileninsanların araştırılması, konuşturulmasılazım. Mutlak surette bu yapılmalı.‘Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay <strong>ve</strong> Simit’etkinliğinde bu yapıldı. Çok zenginbir içerik seçilmiş belgesellerde. Beşiktaş<strong>Belediyesi</strong>’ni bu etkinliğinden dolayıkutluyorum. Çok başarılıydı. Beşiktaş<strong>Belediyesi</strong>’ne destek <strong>ve</strong>rilmesi gerektiğinidüşünüyorum.Tarihle uğraşmak insanın içinden gelenbir şey ama, benim için ailemden gelenbir tutku da aynı zamanda. Beşiktaş’takiBalmumcu’ya adını <strong>ve</strong>ren bir aileden geliyorum. Balmumcu Çiftliği ailemeaitti bir zamanlar. Ailemin geçmişini 1810’lara kadar götürebiliyordum amaBaşbakanlık arşivlerindeki bir dostum yardımıyla Balmumcuzadelerin geçmişinin250 sene geriye uzandığını gördüm.Babam Posta Telgraf Başmüdürlüğü’nden emekliydi <strong>ve</strong> fotoğrafa merak-lıydı. Ondan Konya’daki tarihi eserlerin fotoğrafını çekmesini istemişlerdi.Ben küçük bir çocuktum. Birlikte çalıştığı Kırımlı Gaffar Hoca’yı <strong>ve</strong> beni yanınaaldı, Konya’ya gittik. Mezarlıktaki kitabeleri boyayıp yazıları açığa çıkarmamiçin de elime fırça <strong>ve</strong> boya <strong>ve</strong>rmişlerdi. Bir kitabenin önünde saatlercekonuşurlardı. Bir konu için saatler boyunca konuşmalarından, ilgilerindençok etkilendim. İlk tarih yazılarım Galatasaray’da öğrenciyken ikisene boyunca çıkardığım sınıf dergisinde yer aldı. Galatasaray’dan sonra19 yaşında gazeteciliğe başladım.Biz 400 sene geç kaldık. Avrupa’da 1450’lerde matbaa bulundu. Tümtoplum okur yazar oldu. Avrupa’nın her şehrine kitap basılarak ulaştırıldı.Halkla paylaşıldı bilgiler. Önce kitap yaygınlaştırıldı sonra gazete çıkarıldı.Bizde ise 1830’larda hâlâ el yazması ileyazılıyordu kitap.Kâtip Çelebi’ye gelince, o Osmanlı modernleşmesininöncülerinden biridir. Odönemde kütüphane kuracak kadar elyazması vardır. Kâtip Çelebi’nin el yazmasıkitaplarını 30-40 kişi okumuştur.Halka inmez bilgiler. Bizde diplomatlarbile dil bilmezdi, Rumlar, Ermeniler diplomatyapılırdı o yüzden. 1650’lerde KatipÇelebi dil öğrenir <strong>ve</strong> Cihannüma’yıyazar. Batı’dan yeni bilgiler aktarmayaçalışır. Bugün bile örnek alınması gerekenbir şahsiyettir.Ben tarihle ilgilenmeye kendi geçmişimizianlamanın gereğini hissederek girdim.Bunun için kendime göre de planyaptım. Kemalist Devrim zaten bize anlatılmıştı.Onu daha iyi anlamak için İttihatçıları,İttihatçıları daha iyi anlamakiçin Sultan Abdülhamit’i, Abdülhamit’ianlamak için Tanzimat’ı, Tanzimat’ı anlamak için Osmanlı yapısını, klasikOsmanlı yapısını anlamak için de İslami yapıyı anlamak gerekir. İslami yapıyıaraştırırken Peygamber’in sunduğu ilkelerle, sonradan klasik İslam diyeceğimizyapının arasındaki farkı anlamak lazımdı. Ve nihayet Batı dünyasınınne olduğunu anlamak gerektiğini hissettim. Bu esaslara göre yaptım planı,adım adım uyguladım. Zamanı iyi kullanmayı becerdiğimi düşünüyorum.”“Bu etkinlikbarışa hizmetediyor…”Apoyevmatini GazetesiYazarı Mihail VasiliadisKültüre <strong>ve</strong> sanata yönelik ne varsa barışa hizmet eder. Birsanat eseri, bir resim, bir film, bir müzik barışa hizmet eder.Bir insana; barışı sev, savaşma demenin hiçbir yararı yoktur.Resimden hoşlanmayı, film izlemeyi, şiiri öğretirsen <strong>ve</strong>bundan zevk almaya başlarsa işte o zaman savaştan nefreteder. Bu açıdan bu etkinliğin çok güzel olduğunu düşünüyorum.Resmi tarih alınan emirlere göre yazılır. Buyüzden de tarafsız olunamaz. Oysa belgesellerdeki konuşmalar,söyleşiler gerçektir <strong>ve</strong> çok duygusaldır. Gerçekduyguları açığa vurur. Belgeseldeki resmi görevlilerin davranışlarıönemli değil çünkü onlar emirle hareket ediyorlar.Asya Minör’de anlatılan 1941’de gerçekleşen olaylarda İngilizlerinparmağı olduğu kesin. Türkiye’ye göçen Rumlarüç sebepten gelmişler. En başta açlık, sonra Nazi korkusu<strong>ve</strong> Ortadoğu’daki Yunan direniş alayına destek <strong>ve</strong>rmek.Türk halkı onlara kucak açmış. Bu belgesel bu dostluğuanlatıyor.22 B+ İLKBAHAR


“Arşivimizde iki bin den fazla film var”Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay <strong>ve</strong> Simit etkinliği aslında BelgeselSinemacılar Birliği kurucu <strong>ve</strong> aktif üyelerinden Hasan Özgen tarafındanortaya atılmış bir fikir. Hasan Özgen bu fikrini bana açtığında,hemen hayata geçirme kararı aldık.Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’ninkültüre, sanata <strong>ve</strong> ustalaragösterdiği saygıyı takdirlekarşılıyorum <strong>ve</strong> buyaklaşımının Beşiktaş’taoturan biri olarak her geçengün artmasını diliyorum.Belgesel Sinemacılar Birliği(BSB)’nin ana amaçlarındanbiri de toplumsalhafızaya katkı sağlamak<strong>ve</strong> toplumsal bellek <strong>ve</strong> arşivoluşturmak. BSB arşivinde yerli <strong>ve</strong> yabancı toplam iki bini aşkınfilm var. Ben daha çok tarih, psikoloji <strong>ve</strong> sosyoloji alanından belgesellerürettim. Avrupa’nın 14 ülkesinde yayınlanan <strong>ve</strong> yayınlandığı ülkelerinpek çoğunda reyting alan İstanbul’da yaşayan sıradan amasıra dışı insanların günlük hikâyesini anlatan “Şehir İnsanları” belgeselimonlardan biri.Le<strong>ve</strong>nt Kültür Merkezi’ndeki gösterimlerde daha çok, sinemasal anlamdabaşarılı olan <strong>ve</strong> aynı zamanda tarihsel, toplumsal, kültürel <strong>ve</strong> güncelkonulara <strong>ve</strong> sorunlara denk düşen belgeselleri seçtik.Benim katılabildiğim her gösterimde salon doluydu. Filmle seyirciarasında bir etkileşim oldu. Ben tek tek filmler üzerinden değil de,bütün üzerinden bakıyorum. Her filmi seyircisine ulaştı, kafalarda birsorgulama, yeniden düşünme, bir kez daha gözden geçirme süreciyarattı. Hafızalarda etkileyici görüntüler, sesler, müzikler, sinema sanatındantatlar, çeşitli duygular <strong>ve</strong> sorgulamalar bıraktı. Bu anlamdada gösterimler amacına ulaştı. Salonlar dolu <strong>ve</strong> tekrarı için taleplervar. Daha ne olsun?”Semra Güzel Kor<strong>ve</strong>r,Belgesel Sinemacılar Birliği Başkanı“Belgeselci şeytanın gör dediğinigören, gösterendir”zahmete sokmadan bize ne olanaklar –hatta fırsatlar— sundu?” Hayatı ekonomikolanaklar üzerine kursak da, bizi mutlu eden sadece kazandıklarımızdeğil ki… Çocuğumuzun doktor ya da mühendis olması kadar, bir müzikaletini çalabilmesi, resim yapabilmesi, dans edebilmesi bizi mutlu etmezmi? Yerel yönetimlerle sorumluluk alanındaki vatandaşlar arasında da benzerbir ilişki kurulabilir. Bir yanı “ekonomiye dayanan”; diğer yanı hayatı dahabilerek, daha mutlu, daha geleceğe aktarıcı bir boyutta kalıcı kılan bir ilişki…Kültür <strong>ve</strong> sanat en önemli anahtar. Belediyeler bu bağlamda, “ebe<strong>ve</strong>yn” sorumluluğutaşımalıdır. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin kültür <strong>ve</strong> sanat konusundakiduyarlılığını böyle görüyor <strong>ve</strong> iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum.Belgesel Sinemacılar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi,Yönetmen Hakan AytekinSon yıllarda “hayat”la olan ilişki <strong>ve</strong> kavga biçimimiz büyük ölçüde“ekonomi”ye endekslendi. “Ne kazanırız? Ne kadar kazanırız? Daha fazlanelerin sahibi oluruz? Daha … Daha… Daha!” Bu algı <strong>ve</strong> yönelim hem bireylerimizhem de kurumlarımız için geçerli. Çünkü bu konuda sürekli yönlendiriliyoruz.Borsa haberleri, borsada kaybeden <strong>ve</strong> geleceği kararanlarınhaberlerinden çok daha önemli. Televizyonların baş köşesinde ekonomivar. Hemen her gazetenin birkaç sayfası ekonomiye ayrılmış durumda.Belediyeler söz konusu edildiğinde de, algı <strong>ve</strong> değerlendirmeler yine maddikazancın ötesine geçemiyor. “Ne yatırımlar yaptı? Vatandaş olarak biziEtkinlikte yer alan belgeselime gelince; başlangıçlar hepimizi mutlu eder,oysa bitişler, bir zafer elde etmediğimiz sürece yaralar… “Yarına Bir Harf”belgeselini çekerken benzer bir paradoksun içindeydim. Dünyada, Süryaniceüzerine ilk kez bir film çekiliyordu. Üstelik filmin orijinal dili deSüryanice’ydi. Bu bir başlangıçtı… Ama bu film, aynı zamanda, dünyadakaybolmaya aday dillerden biri üzerineydi. Süryani kültürünün önemli geleneklerindenbiri olan el yazmacılığı üzerinden Süryanice’nin tarihini <strong>ve</strong> geleceğiniele alıyorum. Coğrafyamızda bu geleneği sürdüren son kişi olanGabriyel Aktaş’ın yaşam öyküsüyle akıyor film… Hem bir başlangıç hem birsonu bir arada yaşamak çok etkiledi beni…Bugüne tanıklığın, deneyimlerin <strong>ve</strong> birikimlerin birinci elden anlatımı olarakbelgesel filmlerin bugünü yarına taşıyan araçlar olduğunu düşünüyorum.Bu anlamda, belgesellerin bizzat kendilerinin birer “belge” olarak kalacağınıhesaba katmak gerekiyor. Belgeselin önemli yanlarından biri de farkındalıkyaratmak. Öncü <strong>ve</strong> tahrik edici bir yanı var. Şeytanın gör dediğini gören,gösteren bir sorumluluk.B+ İLKBAHAR 23


SergiDüşünen, sorgulayan,devşiren bir sanatçıAdnan ÇokerSöyleşi: NİLÜFER OKTAY Fotoğraflar: ERDEM AYDINResimlerinde konstrüksiyon ağırlıklı; az renkli, biçim, renk <strong>ve</strong> denge elemanları en aza indirilmişözgün bir dil oluşturan Çoker, yirmi bir yıl aradan sonra ikinci Retrospektif Sergisi’niBeşiktaş Çağdaş’ta açtı.Röportaj öncesi: Kararlaştırdığımız saatte BeşiktaşÇağdaş’tayız. Adnan Çoker, eserlerinin sergilendiğiduvarların önünde, muhtemelen daha önce tanımadığı,belki bir daha hiç karşılaşmayacağı iki sergi gezginiile sohbet ediyor. Sohbete biraz uzaktan biz de dahiloluyor, dinliyoruz. Konu, Mustafa Kemal. Şaşırtıcı değil.Zira 2007’deki Yapısal Ritm Sergisi’ni Mustafa Kemal Atatürk anısınagerçekleştiren bir sanatçı o. Sonra söz Atatürk’ten başka yerlere uçupkübizme konuyor. Çoker kimi zaman kendisi sorular sorarak kimi zamansorulan sorulara yanıt <strong>ve</strong>rerek sohbetin enerjisini yüksek tutuyor. O heyecanlaanlatıyor, çevresinde toplanan bizler zevkle dinliyoruz.Röportaj sırasında: Bu “Retrospektif Sergi” için özel olarak hazırlanan <strong>ve</strong>Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin yayınları arasından çıkan, Prof. Adnan Çoker katalogunuÇoker’le birlikte inceliyoruz. O anda, sonradan 13 yaşında olduğunuöğrendiğimiz bir kız çocuğunun sesi ulaşıyor kulaklarımıza: “Buresimleri yaparken ne düşündünüz? Amacınız neydi? Onları uzun uzunseyretmemizi mi istiyorsunuz?” 73 yaşındaki sanatçı, 13 yaşındaki çocuğunbu doğrudan, cesur sorusunu gülümseyerek cevaplıyor: “O kadarçok şey düşündüm ki... 60 yıla sığdırdım bunları, 60 yılı altı dakikada nasılanlatayım? Edebiyatla meşgul olsaydın okumaya önce eski Yunan klasikleriylebaşlar, sonra Shakespeare’i inceler, ardından çağdaş edebiyatagirerdin. Çünkü her şeyin bir sırası vardır, öğrenmenin ilk adımları vardır.Bir yıl daha alacaksın, sonra bir yıl daha... Büyüyecek, başka türlü düşünmeyebaşlayacaksın, karşılaştırmalar yapma dönemin gelecek. Bir müzikeserini ya da bir resmi 10 yıl sonra şimdi duyduğundan, gördüğündenfarklı algılayacaksın.”24 B+ İLKBAHAR


Beşiktaş Çağdaş’taAdnan Çoker’ledünden bugüneyolculuk vardıMaraton koşucusu olmakSıkılmadan, istekle sürdürdüğü konuşmanın devamında, beş yıldır müziköğrendiğini söyleyen küçük kıza sanat tarihinden örneklerin yanı sıraönemli öğütler de <strong>ve</strong>riyor Çoker: “Çok sevdiğim Masaccio diye bir sanatçıvardır. 28 yaşında ölmüş. Ne zaman doğdun, ne zaman resim öğrendin,ne zaman üslubunu buldun, ne zaman başyapıtlarını <strong>ve</strong>rdin? Leonardoda Vinci’ye, Michelangelo’ya, Raffaello’ya örnek olmuş, yüzyıllarsonra da Picasso’yu etkilemiştir... Gençsin, heyecanla “Bütün sorunlarıaşarım” diyorsun. Birçok kişi söyler bunu, örneğin bir resme bakıp “Bunuben de yaparım” der. Oysa homo sapiens’in hikâyesi, 40 bin yıllık, çokzengin bir hikâyedir. Sonra bir Picasso çıkar; 40 bin yılın sanatını her ankafasında tutabilen, bu binlerce yılın zenginliğiyle çalışmalarını ortaya koyanadam... Demek ki neymiş? Bir kere sanat tarihi çok iyi öğrenilecek <strong>ve</strong>o mesleğe bağlanılacak, şakası yok bu işin. Gençsinizdir, 18 yaşında akademiyegirersiniz, bitirene kadar çok iyi gider. Fakat istek yoksa içinizde,bir gün her şey biter. 100 metre değil maraton koşucusu gibi bakmalısınolaya; tükenmek, mesleği terk etmek yok, ölünceye kadar... Var mısın,örneğin 150 sene daha müziğin üzerinde ciddiyetle durmaya? Var mısın,150 sene sonra karşılaşalım seninle?”Komplekssiz <strong>ve</strong> dinamikSergi mekânından Adnan Çoker’in bu cümleleriyle ayrılıyor meraklı kızçocuğu. Bizim aklımıza ise 456 sayfalık katalogdaki yazılardan biri düşüyor.Sanat tarihçisi Yalçın Kadak, Ağustos 2009’da kaleme almış. Başlığı“Adnan Çoker: Bir Portre Denemesi”. Bu denemede ne söylenmek istendiğinidaha iyi anlıyoruz. Çünkü tam da Kadak’ın tarif ettiği gibi bir sanatçıvar karşımızda: “Her gerçek sanatçı gibi Çoker’in yapıtı da, ardınıtoparlayamamak duygusuyla yormakta sözü, işte. Çaresiz, bir huzursuzluksonlandıracak bu yazıyı da. Hiç değilse şu kadarını söylemiş olayım:Daima, komplekssiz <strong>ve</strong> dinamik bir sanatçı mizacı örneklemiştir Çoker.Piyasa yaygarasından uzak, düşünen, sorgulayan, başka disiplinlerdendevşiren, en önemlisi, farklı bulduğu her şeye içtenlikle el çırpacak kadar,sanata inançlı. Bu, o kadar böyledir ki, 70’li yıllarda çıkış yapan hangisanatçıya eğilsek, ardında, Çoker’in destek <strong>ve</strong> telkinlerini bulmamız iştenbile değildir. Kendisinin, bildiğim kadarıyla, Selçuklu/Osmanlı mimarisiyle,Rönesans’a bitmeyen bir borcu, kariyerinin başında, hiçbir koşuldasanattan ödün <strong>ve</strong>rmeyeceğine ilişkin Tintoretto’ya <strong>ve</strong>rilmiş sözü <strong>ve</strong>Malevich’le sürüp giden bir hesaplaşması var.”İstanbul’un üçüncü tepesinde doğduİkinci “Retrospektif Sergisi”ni, koleksiyonerlerin de dediği gibi “onaçok yakışan” Beşiktaş Çağdaş’ta açan Adnan Çoker, 20 Ekim 1927’deİstanbul’un üçüncü tepesi olan Süleymaniye’de doğar, yedinci tepesiSamatya’da çocukluğunu geçirir.Çoker’e ortaokulda ilk resim bilgilerini <strong>ve</strong>ren kişi Hayri Çizel’dir. Ailesininisteğiyle gittiği <strong>ve</strong> bir yıl kaldığı Afyon Lisesi’nden ise En<strong>ve</strong>r Kınavlı’yısevgiyle hatırlar: “Kataloga onların fotoğraflarını da koydum, çünkü borcumvar bu kişilere. İdealist öğretmenlerdi. Benim derslerim zayıftı: Kimya1, fizik 2, tarih 3... Fakat bir bakardınız sınıf birincisiyle notlarımız yakın,çünkü resimden hep 10 alırdım. Müzik, jimnastik de katılırdı, ederdi30... Öbür derslerden kaçıp hep resimhaneye giderdim, orada olduğumubilirdi diğer öğretmenler ama ses çıkarmazlardı.” Bu başarısına rağmenöğretmeninin “Akademide resim okusun” önerisi babası tarafındanönce hoş karşılanmaz. Hatta “Sen de ağabeylerin gibi okumuyorsun”diye azar işitir. Sonra durum tatlıya bağlanır, “İleride resim hocası olur, ekmeğinikazanır” der babası. Şimdi resimleri özel koleksiyonlarda bulunanÇoker “Öyle oldu” diyor gülerek.Yine kataloga dönüp sınıfından güzel Fahriye’yi, espas konusunda bilgilerialdığı hocası Hadi Bara’yı, babasının önerisiyle Çamaşırcı KadınınEvi adını <strong>ve</strong>rdiği resmi; 40 yıl sonra eline geçen, 1949-1950 dönemindenGüzel Sanatlar Akademisi Öğrenci Durum Fişi’ni, hâlâ sakladığı kafatasınabakarak yaptığı iki çalışmayı, “namuslu bir öğrencinin etüdleri” dediğiişleri gösteriyor.Kırmızı-Beyaz kayıpKatalogun sayfalarına yerleşen sergilerinde dolaşıyoruz sonra. 1953 <strong>ve</strong>1954’te Lütfü Günay’la birlikte düzenledikleri sergiler var. Ankara HelikonDerneği’nde yapılan ikinci sergiyi yorumlayanlar arasında sürp-B+ İLKBAHAR 25


iz bir isim çıkıyor karşımıza: Bülent Ecevit. Yazının yayımlandığı gazeteYeni Ulus. 1955’te İstanbul’da, Maya Galeri’de bu kez Ali Durukan iledüzenledikleri sergi üzerinde özellikle duruyor. Maya’nın sahibi AdaletCimcoz’un fotoğrafını gösterip “Bugünkü kuşak bu önemli isimleri tanımıyor,yenilere bir şeyler aktarmıyoruz, aktarmalıyız” yorumunu yapıyor.Avrupa Konkuru’nu kazanan tek öğrenci olarak, devlet bursu ile gittiğiParis günlerinden fotoğraflar da bulunuyor katalogda. 1955’te, Galataİskelesi’nden Marsilya’ya doğru yola çıkacak Adana Vapuru’ndan bakanÇoker mutlu görünüyor. Ankara Resim <strong>ve</strong> Heykel Müzesi’nin koleksiyonundayer alan fakat sergi için istendiğinde kayıp olduğu anlaşılan1960 tarihli Kırmızı-Beyaz isimli resme geliyor sıra: “Bildiğim kadarıylabu Türkiye’de yapılmış ilk kırmızı-beyaz resimdir” diyor. Vefat ettiği yıl babasıiçin yaptığı, 1967 tarihli “Vehbi Çoker’e Anıt”ı ise katalogun yanı sırasergide de görmek mümkün... 1961’de Türk-Alman Kültür Merkezi’ndekisergiden de bahsetmek gerekiyor.Çoker, Paris Çalışmaları’nı sergiliyor fakat alışılmadık bir sunumla, tuvallerialt alta yerleştirerek: “Bu adam yurt dışına gitti ama neler yaptı? Yurtdışına gidip dönen adam başka bir şey getirdi. Türkiye’de kare sunum ilkdefa bu sergiyle yapıldı.” Bu ayrıntı önemli, çünkü resmin yanı sıra nasılsergileneceğine de kafa yorar Çoker. Altı yıl boyunca akademide, “tecrübeliöğrencilerle” müzik eşliğinde resim performansları düzenler. Ve yineyıllar boyunca akademide yapılan sergiler <strong>ve</strong> bu sergilerin kataloglarınınyüzde 90’ı Adnan Çoker imzası taşır.Sergiye özel külliye16 Mart’ta açılan <strong>ve</strong> 30 Nisan’a kadar gezilen sergide Adnan Çoker’in 93özgün eseri var. Sanatçının “Uzaktan görüldüğünde bile ayırt edilebilen”siyah fonlu resimlerinden önce yaptığı işler de yer alıyor, dünden bugünebakan sergide. Yani araştıran, arayan, ilerleyen “Adnan Çoker”lere bakacaksınızbir süre. Belki ardından, kendi deyimiyle “terbiyesiz” L’Originedu Monde ilginizi çekecek. “Her resim mükemmel değildir ama bir de enmükemmeller vardır” diye anlattığı Beş Eleman’ı; “10 resim seçsem, o 10resim arasına girer” dediği, “resim direttiği, öyle istediği için” çerçe<strong>ve</strong>si“oyunlu” Açık Simetri’yi göreceksiniz. Bursa’daki Yeşil Cami’den, Türksüsleme sanatları hatai <strong>ve</strong> pençten “esinlenen” resimlerini de ayrıca…“Bana görünmeyeni gösterin” diyen sanatçı, “Kendisi de adı da çok güzel”dediği Beşiktaş Çağdaş’ta, “Anadolu mimarisine dönelim” düşüncesiylebir birleştirme de yaptı: Yıllardır görmediği, farklı koleksiyonlardangelip karşısına çıkan resimleri Hazırlanmış Külliye adını <strong>ve</strong>rerek biraraya getirdi.Adnan Çoker sergide karşınıza çıkabilir, ona soru sormaktançekinmeyin... B+26 B+ SONBAHAR


Araştıran, arayan <strong>ve</strong>daima ilerleyen birAdnan Çoker...B+ İLKBAHAR 27


Ne dediler?lere çıkan, dünyayı hiçbir zaman göz ardı etmeyen, bienalleri takip edenkimliktir. O yüzden Adnan Bey sadece tuvaller boyayan, kendine has, ohiç değişmeyen üslubu içinde engin değişimlere kapılarını aça aça gidenbir ressam değil aynı zamanda bir öğretici, bir filozof <strong>ve</strong> çok iyi bir dosttur.Sadece plastik sanatlara değil edebiyata, sinemaya, tiyatroya kapılarınıaçık tutan karakter sahibi bir sanatçı, olağanüstü bir insan... Burası damuhteşem bir mekân. İnanın, değil sadece Türkiye’de, dünyanın belli başlısanat merkezlerinde de göğsünü gere gere var olabilecek bir mekân. Bukadar güzel bir açılım, bu kadar güzel bir espas, aydınlatma, birbirini hiçkesmeyen paralel duvarlar; İstanbul için hakikaten büyük bir kazanç. AdnanBey’in bu sergiyi burada açmış olmasını yürekten alkışlıyorum. Bir deburası öz<strong>ve</strong>ri <strong>ve</strong> samimiyetle çalışan bir yöneticilik anlayışına sahip. Buradaçok çok önemli sergiler oldu. Bu sergilere Adnan Bey gibi bir ismin deeklenerek o süreci devam ettirmesi mekân açısından da çok gurur <strong>ve</strong>rici.Sema Çağa/KoleksiyonerAdnan Çoker’i çok önceden, ilk defa sanki ben keşfetmişçesine tanıdım.Adnan Bey’de çevremde daha önce görmediğim, sanata dair bir iz yakaladım.Bunu bütün dünya müzelerinde, galerilerde, bienallerde, fuarlardagezen biri olarak söylüyorum. Adnan Bey’in resimlerinde hiçbir noktayabağlanmadığını, kendine has bir evren yarattığını gördüğüm için son dereceayrıksı; hem o çağın, dünyanın evrensel değerlerinin içinde hem deTürkiye’nin tarihine izler gönderen bir çaba gördüğüm için adeta bir mıknatısgibi çekildim <strong>ve</strong> vuruldum. O yüzden elime geçen her fırsatta resminialmak istedim. İlk aldığım resim T’dir... Türkiye’nin galeri serü<strong>ve</strong>ninin tarihçeside çok önemlidir. Çünkü o yıllarda sanatse<strong>ve</strong>rler müzayedeler, böylebelediye galerileri olmadığı gibi kendi aralarında da bir iletişim içinde değildiler.Kendi başımıza, karanlıkta yolunu arayan dervişler gibi sanatçılaraulaşmaya çalışırdık. Bu meyanda Galeri Baraz 1975’te, Kurtuluş’taki galerisiniaçmıştı. Adnan Çoker’i ilk defa orada gördüm. O sadece resimler yapanbir ressam değil, bir sanat insanı; sanat tarihini, felsefesini çok iyi bilen,bütün büyük ustaları bir profesör ciddiyetiyle size anlatan, bilgisini dilindenbal damlayarak size dinleten bir hoca. Bir dünya insanı; seyahat-Çakmak Turgay/Koleksiyoner10 senedir çağdaş resim alıyorum. Takip ettiğim 10 sanatçı var, en ağırlıklıolan ise Adnan Çoker. Çünkü çok kendine özgü, tekrar yok. Bir de150 metreden görseniz “Bu Adnan Çoker” dersiniz. Kendisi imza zaten.Çok da dinlendirici, minimal resimler... Bende herhalde 15’in üzerinde resmivar. Bu sergide ise üç tanesi yer alıyor. Onlardan biri L’Origine du Monde...Bu serginin bu galeriyle buluşması çok güzel. Çağdaş resimler içinmekân olarak mükemmel. Yalnız buraya nedense fazla gelinmiyor, seyirciyiartırmak lazım.28 B+ İLKBAHAR


SergideAdnan Çoker’in93 özgün eseriyer aldıHakan Çarmıklı/KoleksiyonerAdnan Çoker benzeri olmayan, kendine has stiliyle hem Türk çağdaş sanatındahem de bir Türk sanatçısı olarak dünyada resmiyle çok önemli biryer tutuyor. Zaman içinde kendini de tanıma fırsatı elde ettim, ne kadarkıymetli bir sanatçı, bir düşünce insanı olduğunu da gördükten sonra ciddişekilde takip etmeye başladım. Adnan Bey’in resminde mimarinin soyutlanmışbir şekli var: Kubbeler. Mimari benim de çok ilgimi çeken bir daldır.Resimlerinde bunu görmek bana çok heyecan <strong>ve</strong>rdi. Onun imzasınıtaşıyan ilk resmi 1992’de aldım. Şu anda 10’a yakın resmi var bende. Koleksiyonumunen önemli eseri Maleviche’e Saygı diye düşünüyorum. Almakiçin çok ciddi uğraş <strong>ve</strong>rdim. Bizde koleksiyonerler koleksiyonlarınısergilemedikleri için, bir resmin kimde olduğuna dair bilgi maalesef çokderin değil. Dolayısıyla beğendiğiniz bir resmin kimde olduğunu bulabilmekuzunca bir zaman alıyor. Bulduktan sonra da alabilmek... Bu resimiçin bayağı mücadele ettim diyebilirim... Beşiktaş, çağdaş bir başkanın liderliğindehakikaten İstanbul’un en çağdaş ilçelerinden bir tanesi. BeşiktaşÇağdaş da İstanbul’da hatta Türkiye’de benzersiz bir sergi alanı sağlıyor.AKM’nin de henüz yenilenip devreye alınamamasından dolayı bugünBeşiktaş Çağdaş İstanbul’un tartışmasız tek etkili sergi alanıdır. BeşiktaşÇağdaş, bundan ev<strong>ve</strong>l yapmış olduğu tüm sergilerle de kendisini kabulettirmiştir ama Adnan Çoker’in sergisiyle taçlanıyor gibi geliyor bana.Meriç Hızal/HeykeltıraşAdnan Çoker’in sanatı hakkında konuşmak çok büyük bir sorumluluk.Çünkü o yalnızca bir ressam değil aynı zamanda çok önemli bir entelektüel,bir kültür birikimcisi. Resimleri bana çok anıtsal, çok yalın geliyor; bu yalınlıklada büyüyor hoca her zaman. Ondan öğrenecek çok şey var çünkü.Çoker, aynı zamanda çok iyi bir eğitimcidir. Yalnız öğrencilere değil, kendisindenyararlanabileceğini düşündüğü herkese <strong>ve</strong>ren bir yapısı var. Doğuştanhoca... Bunu da çok biriktirmesine borçluyuz. Beni en etkileyentarafı, kendime de çok yakın buluyorum: Her bir yapıtı anıtsaldır. Onun eskiresimlerinde bile yani boyanın ön planda olduğu, biçimin henüz bu kadarbaskın olmadığı dönemde de aynı etkiyi gördüm. Mesela babasına yaptığıbir resme “Anıt” adını <strong>ve</strong>rmiş. Daha önce hiçbir ressamın iki boyutlu birişe “Anıt” adını taktığını duymadım. Bu onun iki boyutlu tuvale öyle yaklaştığınıgösteriyor. Hocada ne kadar yalın <strong>ve</strong> geometrik formlar görürsenizgörün, onda Türkiye’yi, İstanbul’u, tabii ki Beşiktaş’ı görüyorsunuz. Benimbu galeride hoşuma giden şey bu mekânın yalınlığı. Hocanın tam da layıkolduğu mekânı bulduğu gibi bir izlenime kapıldım. Hakikaten buraya çokuygun bir sergi oldu hocanın sergisi.B+ İLKBAHAR 29


Vefa“Yaşlanmazşair çocuk”Yazı: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraf: ŞENOL KAŞIKÇIBir mübadele çocuğu olan Necati Cumalı hayatı boyuncaiçindeki çocuğa seslenerekumudu besleyen eserler meydana getirdi.Etiler Nispetiye Caddesi’ndeki Uğur Apartmanı’nın kapısındaşu plaket dikkat çekiyor: “Yazar <strong>ve</strong> Şair Necati Cumalı1971-2001 tarihleri arasında bu binada oturmuştur.” Plaket<strong>Cumhuriyet</strong> Gazetesi ile Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin ortaklaşadüzenlediği bir törenle 2009 yılında yerini buldu. Töreneyazarlar <strong>ve</strong> yakınları katıldılar. Kapının önündeki kürsüdesırasıyla Gazeteci-Yazar Doğan Hızlan, <strong>Cumhuriyet</strong> Vakfı Başkan YardımcısıAraştırmacı-Yazar Alev Coşkun, Necati Cumalı’nın kayınbiraderi,Sinema Eleştirmeni, Araştırmacı, Çevirmen Rekin Teksoy, yazarın kız kardeşiSeramik Sanatçısı Müfide Çalık <strong>ve</strong> Beşiktaş Belediye Başkanı İsmailÜnal, Necati Cumalı’nın kişiliği <strong>ve</strong> eserleriyle ilgili birer konuşma yaptılar.Şair, Romancı, Öykü <strong>ve</strong> Oyun Yazarı Necati Cumalı otuz yılı aşkın, eşi BerrinCumalı ile birlikte Uğur Apartmanı’nda oturdu. Eşinin ardından onunyokluğuna dayanamayan Berrin Cumalı da hayata o apartmanda <strong>ve</strong>da etti.Törene ellerinde Necati Cumalı’nın imzaladığı kitaplarla katılan Uğur Apartmanısakinleri bu ülkenin tanınmış edebiyatçısına gösterilen saygının, sevginincanlı kanıtlarıydı.Tatillerini geçirdiği dayı evinde farklı kitaplarla tanıştı. Sosyalist bir aydınolan dayısı ona başka dünyaların kapısını araladı.Ara sıra gittiği akrabalarına ait çiftlik evinde ise ileride lirik şiirlerinin esin kaynağıolacak kır yaşamıyla tanıştı.İlk kez Necip Fazıl’dan etkilendi ama Nazım Hikmet’in şiirleri onda farklıduygular yarattı. Bir başka bağlandı Nazım’a, şiirlerine.Urla Halkevi Kütüphanesi onun beslendiği bir vaha olmuştu o yıllarda. Zenginbir kitap arşivi bulunan kütüphanede birçok yeni sanatçının eserleriyletanışma fırsatını buldu. Bu tanışma hayatının son günlerine kadar sürecekbir serü<strong>ve</strong>ne hazırladı onu. Çok okudu, okuduklarından çok etkilendi. Kitaplaronu farklı dünyalara taşıyan köprüler oldu.Kısa yoldan hayataÖnce İstanbul Hukuk Fakültesi’ne yazıldı ama daha sonra Ankara HukukFakültesi’ne geçti. Bunun nedeni sorulduğunda, “Ankara’nın üç yıllık olmasınınetkisi olduğunu” söyledi.Necati Cumalı yaşadığı yeri unutulmaz kılanlar arasında yerini aldı. Cumalı’nınçocukluğunun geçtiği Urla’daki evi de Kültür <strong>ve</strong> Turizm Bakanlığı’nın katkısıylabir müze olarak düzenlendi.Ailesi göçe zorlandıNecati Cumalı memleket hasretiyle yanan annesinden hikayeler dinleyerekbüyüdü. Bir mübadele çocuğuydu o. 13 Ocak 1921 yılında Makedonya’nınFlorina kasabasında dünyaya geldi.Cumalı doğduktan üç yıl sonra ailesi İzmir’in Urla ilçesine göçe zorlandı.Doğduğu toprakları tanımadan büyüdü. Üç yaşında ayrıldığı toprakları çoksonra görebildi. Bu ayrılıkla ilgili “Bir göç yaşadım, bir dil değiştirdim” sözleriondaki değişimin bir özeti gibiydi.Urla’da Şehit Kemal İlkokulu’nu bitirdi. Edebiyat dünyasında yer edecekeserlerinin ilk mey<strong>ve</strong>sini daha sonra gideceği İzmir Erkek MuallimOkulu’nda <strong>ve</strong>rdi. Şiirle de ilk kez bu okulda tanıştı. 1938 yılında İzmir AtatürkLisesi’ni <strong>ve</strong> ardından Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.Necati Cumalı’nın Türkiye’deki hayatı üç ayrı ortamda geçti. Baba evindeMakedon halk hikayelerini dinleyerek etkilendi. Bu evin baş kitabı Kur’an’dı.Bir an önce hayata atılması gerekiyordu. Hayata karşı telaşı ilk şiirlerini liseyibitirdikten hemen sonra Urla Halk Dergisi’nde yayınlamasıyla kendinigösterdi. Liseyi henüz bitirmişti ama şiirleri yayınlanmaya başlamıştı. Bu daşiirin hayatında bir tutku haline dönüşmesine zemin hazırladı.Daha sonra şiirleri Varlık, Uyanış, Ser<strong>ve</strong>t-i Fünun, Yeni İnsanlık, Ülkü dergilerindeyayınlandı. İlk kitabının adı, Kızılçullu Yolu’ydu. Üni<strong>ve</strong>rsite yıllarıda şiir <strong>ve</strong> kitap yazarak, deneyerek geçti. Okul sonrası doğduğu topraklarıgörmesi onda farklı duygular uyandırdı. Bu duygularını Viran Dağlar adlıeserinde görmek mümkün.Ulusal edebiyata inanan Cumalı 1940 kuşağından çok etkilendi. <strong>Cumhuriyet</strong>döneminde “Garip” şiir akımı içinde yer aldı. Bu akımın öncüleri ile yakınarkadaşlık kurdu. Özellikle Orhan Veli’den etkilendi. ‘Garip’ akımına yakındursa da Cumalı’nın kendine has bir üslubu oluştu. 1940 kuşağı şairlerindenfarklı olarak lirik şiirler de yazdı.Dili çok sade <strong>ve</strong> etkileyici kullandı. Şiirleri duru <strong>ve</strong> konuları hayata dairdi.Toplumsal gerçekleri anlatan şiirleri çok başarılı bulundu. Şiirlerinde umudubesleyen ögeler vardı.30 B+ İLKBAHAR


“Yazar <strong>ve</strong> Şair Necati Cumalı 1971-2001 tarihleri arasında bu binada oturmuştur”İşte bu plaket düzenlenen bir törenle 2009 yılında Nispetiye Caddesi’nde Uğur Apartmanı’nda yerini buldu.Yapmacıksız sade bir anlatımla halktan karakterleri yazdı. Anlaşılır olmayıkendine amaç edindi. Ailesinden duyduklarını, kendi gözlemleriyle birleştirdiğizaman ortaya gerçek öyküler çıktı. Eserlerinde babası <strong>ve</strong> dedesiçokça yer aldı.Edebiyatımıza mübadele yılları öyküleri kazandırdı. Farklı kültürden insanlarınyaşamlarını aktarırken, hiçbir düşmanlığa yer <strong>ve</strong>rmeden, olayları politizeetmeden yazmaya gayret etti. Viran Bağları <strong>ve</strong> Makedonya 1900, Osmanlıdevrini gerçekleriyle anlatan az sayıdaki eserden biri olarak edebiyatdünyasındaki yerini aldı.1960 yılında hayata gözlerini yumana kadar Türkiye İşçi Partisi’ni destekledi.Bir sosyalist olarak olayları gözlemledi <strong>ve</strong> yorumladı.Yaşar Kemal’in sözleriyle “Yaşlanmaz şair çocuk” hayata, insanlara hepiyimser gözle bakmayı seçti. Eserlerinde insanların acıları, çelişkileri, ayrılıkları,sorunları kadar umutları da vardı. O, umudun sanatçısıydı. B+Bir Gül AçıyorsaEserlerinde sosyal <strong>ve</strong> psikolojik olayları, günlük çekişmeleri, insani zaaflarıustaca kullandı. Çoğunlukla suça meyilli insanların öykülerine yer <strong>ve</strong>rmesihukuk adamı kimliği ile bağdaştırıldı. Titiz bir gözlemci <strong>ve</strong> iyi bir analizciydiaynı zamanda.Necati Cumalı, geleneksel tiyatrodan da etkilenmiştir. ÇocukluğundaUrla’ya gelen Karagöz <strong>ve</strong> kabare oyuncularının ayrı bir yeri vardı. Her akşamokul dönüşü arkadaşlarına Karagöz oynatmasını nasıl unutabilirdi ki?Onun <strong>ve</strong> arkadaşlarının belleklerine kazınmıştı o anılar. Yazdığı tek perdeliküç komedi eserinde de geleneksel tüluata dayalı söz <strong>ve</strong> davranış benzerliğio günlerin üzerindeki etkisini anlamaya yeter.<strong>Cumhuriyet</strong> bilinci<strong>Cumhuriyet</strong> <strong>ve</strong> ulus bilincinin ilk heyecanlarını yaşadı <strong>ve</strong> üzerine düşen sorumluluklahareket etti. <strong>Cumhuriyet</strong> tarihimizin ilk kuşağını oluşturan, yön<strong>ve</strong>ren aydın <strong>ve</strong> çağdaş sanatçılar arasında yer aldı.Gerçek bir Atatürkçüydü. Onu en iyi anlayan <strong>ve</strong> anlatan yazarlar arasındayer aldı. <strong>Cumhuriyet</strong> devrimlerine gönülden inandı <strong>ve</strong> bağlandı. Bu nedenlede çok partili dönemdeki yozlaşmalar onu derinden etkiledi. Aslolan ulusaldevrimcilikti. Her fırsatta görüşlerini dile getirdi.Necati CumalıAldığı ÖdüllerBir gül açıyorsa şimdi Türkiye’deAşkla ümitle açıyorAdsız unutulmuş her bahçedeBir gül tomurcuklanıyorsaSabaha karşı gecedeAçmak için tomurcuklanıyorAşkla ümitleSevinçle yaşamak için tomurcuklanıyorKanın aktığı yerdeGözyaşının aktığı yerdeKaranlığı içinde kahrınGüller açıyor işteGüller ışık aydınlık içindeGüller bütün güller bu sabahBir ağızdan türkü söyler gibiaçıyor her bahçedeGeceler gündüze dönüyor işteKaranlık ışığa dönüyor işteKahır sevince dönüyor işteAkan kan dökülen yasGüle dönüyor işteHasetsiz korkusuz kinsizBinlerce güller açıyor işteDargın kardeşe dönüyor işteArtık yaşamak bütün Türkiye’deBir ağızdan söylenen bir türküye dönüyorNOT: 1960 Devrim Şehitleri’nin anısınaumudu besleyen şiiriBalkanlar’dan gelmesi kültürel olarak yüzyıllarca beraber yaşamış halklarınyakınlığını anlatmasına neden oldu. Halkların kardeşliğini daha o yıllardasavundu. Eserlerinde milliyetçilik yapmadı. Düşmanlıkları körüklemedi <strong>ve</strong>asla halklar üzerinden politika üretmedi.Necati Cumalı, “İnsanlar hangi dilden, milletten <strong>ve</strong> dinden olurlarsa olsunlarbir arada yaşayabilirler. İnsan insanın kurdu, katili olmaz” demiştir.1957 Sait Faik Hikaye Armağanı (Değişik Gözle)1965 Berlin Film Festivali Altın Ayı Ödülü (Susuz Yaz)1969 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü (Yağmurlu Deniz)1979 Muhsin Ertuğrul Armağanı (Yaralı Geyik)1981 Kültür Bakanlığı Tiyatro Ödülü (Dün Neredeydin?)1984 Yeditepe Şiir Ödülü (Bütün Şiirleri)1995 Orhan Kemal Roman Armağanı (Viran Dağlar)B+ İLKBAHAR 31


SemtCengiz Kahraman Arşivi / 1930’lu yıllarda Beşiktaş Vişnezade32 B+ İLKBAHAR


Tarihe tanıklık edenbir semt:VişnezadeYazı: RÜYA KALINTAŞ Fotoğraf: SERHAT KESKİNDüne <strong>ve</strong> bugüne ait her şeyi içinde barındıran Vişnezade, kalabalığın yanıbaşındaolmasına rağmen sakinliğini, huzurunu korumaya devam ediyor.B+ İLKBAHAR 33


Beşiktaş’ın tam kalbinde saklanan bir hazinedir Vişnezade.Yoğun yapılaşmaya rağmen tarihi dokusunu <strong>ve</strong> güzelliğinikorumayı başarmış sakin bir semt… Beşiktaş’ın kalabalığınınyanıbaşında olmasına rağmen, sanki gizli bir duvarburanın sakinliğini <strong>ve</strong> huzurunu muhafaza etmeyi sürdürür.Dolmabahçe Sarayı, camisi, Taşlık Kah<strong>ve</strong>si <strong>ve</strong> çınarlarıylasembolleşmiş huzurlu <strong>ve</strong> sakin bir semt olan Vişnezade düne <strong>ve</strong> bugüneait her şeyi içinde barındırır…Beşiktaş’ın sınırları içinde birçok üni<strong>ve</strong>rsitenin bulunması zamanla Vişnezadesemtinin yapısını değiştirmiş. Burada oturan birçok öğrenci var. Ancakbu semtte doğup büyümüş oldukça yoğun bir nüfus da yaşamakta. Budurum, bölgenin bir şekilde yapısını <strong>ve</strong> dokusunu korumasının önemli nedenlerindenbiri olarak gösterilebilir. Vişnezade’de binaların bakımlı, sokaklarınsessiz <strong>ve</strong> huzurlu, insanların <strong>ve</strong> esnafın güleryüzlü olması bir tesadüfdeğil.34 B+ İLKBAHAR


Adını 17. yüzyılda vişne yetiştiren Kazasker Mehmet İzzet Efendi’den alansemt, Beşiktaş’ın en eski mahallelerinden biri. Sinanpaşa, Türkali <strong>ve</strong> Muradiyemahalleleri ile komşu, inanılmaz bir tarihsel zenginliğe sahip semtinözellikle son dönem Osmanlı mimarisinin en önemli <strong>ve</strong> en güzel örneklerinibarındırdığını söylemek yanlış olmaz. Vişnezade’nin barındırdığı tarihi mirasıgörebilmek için Akaretler’den başlayacak bir yürüyüş yapmak yeterlidir.Süleyman Seba Caddesi’ne sapınca sizi caddenin iki yanına dizilmiş “SıraEvler” karşılar. Akaretler, sıra ev olarak bilinen konut tipinin İstanbul’daki enönemli örneklerinden. Evler 1875 yılında, Sultan Abdülaziz tarafından MimarSarkis Balyan’a yaptırılmış. 133 konuttan oluşan “Sıra Evler”in arasında76 numaralı ev oldukça özel; bu evde Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi<strong>ve</strong> kızkardeşi tam altı yıl boyunca yaşamış. Oldukça eğimli bir arazide inşaedilmiş neoklasik tarzdaki konutların özgün yapısı, sokak ile konutların uyumuçok etkileyici.Fotoğraf: Görkem KızılkayakB+ İLKBAHAR 35


Akaretler’deki Sıra EvlerEğer Maçka yönüne doğru bu yokuşu çıkmaya devam ederseniz sağ taraftaki“Sıra Evler”in arasında Beşiktaş Spor Kulübü’nün binası olan BJKPlaza’yı görürsünüz. Sol tarafta ise son derece ilginç bir parkı keşfedersinizŞairler Sofrası Parkı olarak bilinen bu parkta Sabahattin Kudret Aksal, ÖzdemirAsaf, Behçet Necatigil, Neyzen Tevfik, Cahit Sıtkı Tarancı, NecatiCumalı, Şair Nigar Hanım <strong>ve</strong> Melih Cevdet Anday’ın heykelleri var. Parktaayrıca Beşiktaş Kulübü’nün eski başkanlarından, onursal başkan SüleymanSeba’nın Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> tarafından yaptırılan heykeli de bulunuyor.Bu küçük <strong>ve</strong> sevimli parkta çeşit çeşit ağaçlar var. Üç kapısı olan parkınkapılarından ikisi Süleyman Seba Caddesi’ne, biri de Taşlık tarafındakiBaba Efendi Sokağı’na açılıyor. Zaten Vişnezade semti bu parkın çevresidir;daha doğrusu bu park Vişnezade semtinin merkezidir.Bezmiâlem Valide Sultan ÇeşmesiYolculuğunuza kaldığınız yerden devam etmek için Maçka yönüne doğrubir yokuş çıkmalısınız. Yokuşun sağ tarafında tarihi bir çeşme gözünüzeçarpacaktır. Burada bir iki dakika dinlenip, bu güzel çeşmeyi inceleyebilirsiniz.Bezmiâlem Valide Sultan Çeşmesi, Sultan Abdülmecid’in çok sevdiğiannesi Bezmiâlem Valide Sultan tarafından yaptırılmış. Çeşme, 1958’debir restorasyon geçirmiş, ancak 1984’te patlayan bir bomba yapıya oldukçabüyük bir hasar <strong>ve</strong>rmiş. Bu olaydan sonra TBMM Milli Saraylar DairesiBaşkanlığı tarafından onarılan çeşme bugün güzelliği <strong>ve</strong> etrafındaki kedilerleSüleyman Seba Caddesi’nin en akılda kalıcı yapılarındandır.36 B+ İLKBAHAR


Yokuşu çıkmaya devam edersenizyolculuğunuz nefesinizi biraz zorlayacakancak sizi İstanbul’un en güzelyapılarından birine götürecek: İstanbulTeknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin MaçkaKampüsü’ne. Bu kampüsün görkemliana binası Beşiktaş-Şişli sınırındayer alan eski Maçka Silahhanesi,1873’te Sultan Abdülaziz tarafındanmimar Sarkis Balyan’a yaptırılmıştır.1875’te Pertevniyal ValideSultan tarafından açılan bina <strong>Cumhuriyet</strong>döneminde bir süre askeri müzedeposu olarak kullanılmıştır. 1955’deİstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin kullanımına<strong>ve</strong>rilen bina neoklasik mimarininİstanbul’daki en önemli örneklerindenbiridir. Maçka Kampüsü1970’lerde başlayan yapılaşma ile silahhaneninarkasındaki vadiye yayılmış<strong>ve</strong> Hüsrev Gerede’ye kadar uzananalanı kaplamıştır.Dolmabahçe SarayıParkınsimgesi:İnönüHeykeliEğer Süleyman Seba Caddesi’ninbitiminden sola dönerseniz MaçkaDemokrasi Parkı’nı U şeklindeçevreleyen <strong>ve</strong> eşsiz bir Boğazmanzarasına sahip olan BayıldımCaddesi’nde yürümeye başlarsınız.Biraz ilerde, yolun solunda İsmetİnönü’nün evi olarak anılan bir evbulunur. Dönemin ünlü mimarı RüknettinGüney tarafından 1940 yılındainşa edilen bu ev İsmet İnönü tarafındanyaptırılmış, ancak İnönü buevde hiç oturmamış. Evin biraz ilerisindeise İsmet İnönü’nün heykelininbulunduğu bir park var. Heykel,Taksim Gezi Parkı’nın içine dikilmeküzere 1940 yılında Alman HeykeltıraşRudolf Belling’e sipariş edilmiş.Heykelin kaidesi <strong>ve</strong> çevre düzeniMimar Mehmet Ali Handan tarafından1943-44 yıllarında yapılmış. DemokratParti iktidarı döneminde heykelinparçaları Mecidiyeköy’deki TekelLikör Fabrikası bahçesinde, dahasonra da İstanbul <strong>Belediyesi</strong>’ninEdirnekapı’daki atölyelerinde beklemiş.40 yıllık bekleyişten sonra 1982yılında İnönü’nün evinin önündekiparka konulmuş.B+ İLKBAHAR 37


Aslında bu parkın da içinde bulunduğu Bayıldım Caddesi ile VişnezadeCami’ne kadar olan bölge Taşlık olarak anılıyor. Bu ismin Akaretler’lede bağı olan ilginç bir hikâyesi var: Sultan Abdülaziz’in Akaretler’den eldeedilecek gelirle yaptırmayı düşündüğü Aziziye Camii’nin temelleri buradaatılmış. Ancak Sultan 1876’da tahttan indirilince inşaat durmuş. Temelkalıntılarının içi de, caminin inşasında kullanılacak taşlarla doldurulmuş.İstanbul’un belki de en güzel manzaralarından birine sahip olan bu bölgedaha sonra park haline getirilmiş <strong>ve</strong> bu parkın adı “Taşlık” olarak kalmış.Yani İnönü Parkı, aslında hiç yapılmamış Aziziye Camii’nin bahçesi!Taşlık Kah<strong>ve</strong>si1948 yılında, inşa edilemeyen caminin istinat duvarlarının üzerindeki düzlüğe,17. yüzyılda inşa edilmiş Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’nın divanhanesindenesinlenerek tasarlanmış bir bina yapılmış. Ünlü Mimar Sedad HakkıEldem tarafından tasarlanan <strong>ve</strong> kendisinin başyapıtlarından sayılan betonarmestrüktürlü kah<strong>ve</strong>nin tavanı, geniş saçakları, iç <strong>ve</strong> dış duvarları ahşapkaplamaydı. 1950’ler <strong>ve</strong> 60’larda özellikle Beşiktaş <strong>ve</strong> Şişli’de yaşayanlarıngelip İstanbul Boğazı <strong>ve</strong> Marmara Denizi’ne nazır manzarası eşliğindeçay içtiği çok popüler bir yermiş Taşlık Kah<strong>ve</strong>si. Bu bölgede bulunan ünlüTaşlık Gazinosu ise, Zeki Müren <strong>ve</strong> Müzeyyen Senar gibi isimlerin sahnealdığı, İstanbul’un en iyi gazinolarından <strong>ve</strong> en afili eğlence merkezlerindenbiri olarak hâlâ hatırlanıyor. Buranın bir açık hava gazinosu oluşu da bize odönemin eğlence kültürü hakkında bir fikir <strong>ve</strong>riyor. Dönemin İstanbul halkı,bugün kendilerini her fırsatta kapalı alış<strong>ve</strong>riş merkezlerine atanlardan farklıolarak, sağlıkları için açık havada oturmayı tercih ediyormuş. Efsanevi TaşlıkKah<strong>ve</strong>si olarak bilinen bina, Swiss Otel’in yapımı için önce yıkılmış, ardındanda farklı bir oranda yeniden inşa edilmiş.Resim Heykel Müzesiİstanbul Resim Heykel Müzesi, Atatürk’ün emriyle, 20 Eylül 1937’de DolmabahçeSarayı’nın Veliaht Dairesi’nde kurulan Türkiye’nin ilk Güzel SanatlarMüzesi’dir. İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin bulunduğu bina DolmabahçeSarayı’nın da mimarları olan Garabet Amira Balyan <strong>ve</strong> NigoğosBalyan tarafından inşa edilmiştir. Bina ampir, barok <strong>ve</strong> rokoko üsluplarınınbir sentezidir. Atatürk’ün emriyle Güzel Sanatlar Akademisi’ne (bugün MimarSinan Üni<strong>ve</strong>rsitesi) müze olarak tahsis edilmiş <strong>ve</strong> müdürlüğüne ressamHalil Dikmen getirilmiştir. Bakanlıklar, diğer devlet daireleri <strong>ve</strong> DolmabahçeSarayı’ndan devredilen eserlerle meydana gelen ilk koleksiyon bağış <strong>ve</strong>satın almalarla genişletilmiştir. Müzenin koleksiyonunda, Türk <strong>ve</strong> dünya sanatçılarınaait resim, heykel, özgün baskı yapıtlarının yanı sıra müzeye bağışyoluyla gelmiş özel koleksiyonlardan yapıtlar da bulunmaktadır. Türk sanatınınseçkin örneklerinin sergilendiği salonlardan Resim Bölümü’nde, çoğunluklayağlıboya olan yapıtlar mevcuttur. Müzede eserlerin korunma <strong>ve</strong>bakımları için konservasyon, hasar gören <strong>ve</strong> yıprananların onarımı için restorasyon<strong>ve</strong> ayrıca arşiv birimleri bulunmaktadır. B+Vişnezade gezisini Vişnezade Camii’ni görmeden tamamlamamalısınız.Vişnezade Tekke Sokağı ile Vişnezade Camiönü Sokağı’nın çatal yaptığıköşede ki caminin bahçesinde çok yaşlı olmayan çınarlar var. Vişnezadegezisini sonlandırmak için en iyi yol ise, Vişneli Tekke Sokağı’ndan aşağıyürüyerek Dolmabahçe’ye inmek olabilir. Bu sessiz <strong>ve</strong> huzurlu sokak, sizidoğruca İstanbul’un en ihtişamlı <strong>ve</strong> en güzel yapılarından biri olan DolmabahçeSarayı’na çıkaracaktır.Dolmabahçe Sarayı’nın arka sırtlarında bulunan Vişnezade Camii, KazaskerVişnezade Mehmed Efendi tarafından 1664 senesinde yaptırılmıştır. Yapılışındanbu yana çeşitli tarihlerde tadilat gören <strong>ve</strong> orijinal yapısını kısmen kaybedencami kargir duvarlı, ahşap çatılı bir yapıdır. Minber, müezzin mahfili,çatısı <strong>ve</strong> son cemaat yeri ahşaptır. Caminin sağında bulunan tek şerefeliminaresi kesme taştan yapılmıştır. Avlusunda birkaç mezar bulunan camininhemen altından Dolmabahçe Sarayı’na doğru inen yokuşta Ahmet TuraniBaba isminde bir <strong>ve</strong>linin türbesi <strong>ve</strong> hemen yanında da Bizans dönemindenkalma bir ayazma mevcuttur. Cami 1995 kışında çıkan yangında yanarakdört duvar kalmış, ancak halkın <strong>ve</strong> cami görevlilerinin gayreti sonucundaiçinde bulunan kıymetli yazılar <strong>ve</strong> top rakkaslı Fransız boy saati yanmaktankurtarılmıştır. Caminin restorasyonu 1997 senesinde tamamlanmıştır.38 B+ İLKBAHAR


Haluk Özberki’denbir Vişnezade hatırasıSene 1939. Yaz, mehtaplı bir gece. Arkadaşlarla kızlı erkekliNişantaşı’ndan Taşlık’a doğru gidiyoruz. Münir Nurettin Selçuk daTeşvikiye’de karakolun karşısındaki apartmanında oturuyor o dönemde.Tam Taşlık’a geldik, Taşlık Kah<strong>ve</strong>si o zamanlar yapılmamıştı,baktık Münir Nurettin Selçuk gidiyor. Arkasına takıldık. Ayak seslerimiziduyunca telaşla döndü “Ne istiyorsunuz?” diye sordu. Biz de“gönlünüzden nekoparsa” dedik. Oanda taşa dayandı<strong>ve</strong> üç şarkı söyledibize: “Ömrümseni sevmekle nihayetbulacaktır”,“Mehtaba bakarakağladığım çok gecelervar” <strong>ve</strong> “BizHeybeli’de hergece mehtaba çıkardık”.Ben bunuhayatın doruk noktalarındanbiri addediyorumçünküMünir Nurettin Selçukbize çalgısız,orkestrasız, refakatsizşarkı söyledi.Ama aslında kendinesöyledi şarkıları,biz sadece şahit olduk.Konumu <strong>ve</strong> taraftarının ilgisiyledünyada eşsiz İnönü Stadyumu ...Mimari planları Vietti Violi,Şinasi Şahingiray <strong>ve</strong> Fazıl Aysutarafından hazırlanan İnönü Stadı1947 yılında 2. Cumhurbaşkanıİnönü döneminde açıldıB+ İLKBAHAR 39


Sanatçıya <strong>ve</strong>faAbdülcanbazyetim kaldıKarikatür Sanatçısı Turhan Selçuk’u kaybettik.Turhan Selçuk yaşamı boyunca<strong>Cumhuriyet</strong> değerlerine sahip çıkan eserler <strong>ve</strong>rdi.Yarattığı “Abdülcanbaz” karakteriyle tanınan <strong>ve</strong> <strong>Cumhuriyet</strong>Gazetesi’nde yıllardır “Söz Çizginin” başlığıyla karikatürleriyayımlanan Turhan Selçuk 88 yaşında yaşamını yitirdi.Turhan Selçuk vasiyeti üzerine Nevşehir’in Hacıbektaşİlçesi’nde bulunan Çilehane mevkiinde toprağa <strong>ve</strong>rildi.Turhan Selçuk’un adı doğduğu topraklarda da yaşayacak.Milas <strong>Belediyesi</strong> ustanın <strong>ve</strong>fatının ardından Hacı Ali Ağa Konağı’na bir KarikatürlüEv açtı. Ustanın adını taşıyan Turhan Selçuk Parkı’nın da açılışı Milaslılarlabirlikte yapıldı.Turhan Selçuk 1922 yılında Milas’ta doğdu. İlk karikatürleri 1941 yılındaAdana’da Türk Sözü, İstanbul’da Kırmızı Beyaz <strong>ve</strong> Şut’ta yayımlandı.1948’de Şaka, Akbaba, Tasvir <strong>ve</strong> Aydede dergilerinin kadrolarında yeraldı. Ertesi yıl Yeni İstanbul gazetesine girdi. ABD’li karikatür sanatçısı SaulSteinberg’in “çizgiyle mizah” anlayışını benimsedi. Aynı gazetede karikatürtarihini ele alan yazılar kaleme aldı. “Grafik mizah”ın karikatürün evrenselanlatımı olduğunu savundu. 1951’de ilk sergisini açtı; 1952’de kardeşiİlhan Selçuk ile birlikte öncülerinden olduğu 1950 kuşağının ilk yayını “41Buçuk”adlı mizah dergisini, 1953’te de Karikatür’ü yayımladı. İlk kitabı TurhanSelçuk Karikatür Albümü’nü çıkardığı 1954’te Milliyet Gazetesine başkarikatürist olarak girdi. Sanatçı, oluşturduğu karikatür üslubunu bu dönemdegeometrik bir estetiğe oturtmaya başladı <strong>ve</strong> bu tür yapıtları kardeşiylebirlikte çıkardığı mizah dergisi Dolmuş’ta ivme kazandı.Karikatürler: <strong>Cumhuriyet</strong> Arşivi1957’de Milliyet’te “Abdülcanbaz” adlı ünlü çizgi roman kahramanının maceralarınabaşladı; 1959’da “140 Karikatür”de yeni dönem yapıtlarından birseçki düzenledi. 1960’larda İtalyan mizah dergisi Travaso’nun kadrosunagirdi. 1961’de haftalık politika dergisi Yön’de çizmeye başladı; 1962’de“Turhan 62”, 1964’te “Hiyeroglif”, 1969’da “Hal <strong>ve</strong> Gidiş”i yayımladı.Aynı yıl ikinci kez İstanbul’a döndü, daha sonra Akşam’a geçti. 1972’deise <strong>Cumhuriyet</strong>’te çizmeye başladı. 1979’da ansiklopedik albümü “SözÇizginin”i yayınladıktan sonra, 1980’de tekrar Milliyet’e döndü. Son olarak<strong>Cumhuriyet</strong> gazetesinde çizen Turhan Selçuk, Gazeteci Yazar İlhanSelçuk’un kardeşidir.40 B+ İLKBAHAR


Saygıyla anıyoruz!B+ İLKBAHAR 41


AlbümUstanın vizöründenBeşiktaş'tan karelerSinan Çakmak B+ dergisi için Beşiktaş’ı fotoğrafladı.sinan çakmakFotoğraf eğitimini Danimarka’da tamamlayan Sinan Çakmak, Türkiye’yedöndüğü 2003 yılından itibaren, başta Atlas olmak üzere pek çok dergiiçin fotoğraf çekmeye başladı. 2006’dan beri Viyana merkezliAnzenberger ajansı tarafından temsil ediliyor <strong>ve</strong> çalışmaları GEOFrance, Der Spiegel, The Financial Times gibi uluslararası dergi <strong>ve</strong>gazetelerde yayınlanıyor. 2007 yılında İtalya’da düzenlenenuluslararası “Focus on Monferrato” Masterclass’ına seçilen 12 gençfotoğrafçıdan birisi oldu. 2008 yılından beri Atlas dergisininfotoğraf editörlüğünü de yürüten Sinan Çakmak’ın başlıca çalışmalarıarasında yine bu dergi için hazırladığı Çernobil, Estonya, Ege’liOlmak konuları sayılabilir. Halen “Lodos” ismini <strong>ve</strong>rdiği uzun soluklubir fotoğraf projesi üzerine çalışmalarına devam ediyor. B+42 B+ İLKBAHAR


B+ İLKBAHAR 43


44 B+ İLKBAHAR


B+ İLKBAHAR 45


46 B+ İLKBAHAR


B+ İLKBAHAR 47


48 B+ İLKBAHAR


B+ İLKBAHAR 49


Kadın girişimciBaşarılı bir sanayici:Meral Gezgin ErişSöyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraflar: ERDEM AYDINİliklerine kadar işlemiş bir sanayicilik tutkusu, bayrağı gördüğü zamangözleri yaşaracak kadar bir <strong>Cumhuriyet</strong> sevdalısı, bir Beşiktaş kentlisi...Önce sanayinin duayenlerinden Nurullah Gezgin’in kızı olaraktanıdık onu, sonra iş dünyasında kendine özgü bir duruşsergiledi: İstanbul Sanayi Odası’nın erkek egemenmeclisinde tek kadın üye olarak gördük. Kararlı, konusunahakim, kendine gü<strong>ve</strong>nli, sözlerinin arkasında duran biriş kadını olarak dikkat çekti. Meral Gezgin Eriş, bu duruşundagüçlü iki kadının büyük payı olduğunu söylüyor: Anneanne <strong>ve</strong> babaannesi.Nurullah Gezgin’in <strong>ve</strong>fatından sonra aile şirketlerinin başına getirildi.Sivil toplum kuruluşlarında da etkin oldu. İktisadi Kalkınma Vakfı’nınbaşkanlık koltuğuna oturan ilk kadın oldu. Avrupa Birliği ile Türkiye arasındakiuyum yasalarının çıkması aşamasında etkin bir sivil toplum lideriolarak mücadele etti. Ortak hareket eden 200’ün üzerindeki sivil toplumkuruluşunun önderlerinden biri oldu. Şimdi TEMA’nın başkan yardımcısıolarak sivil topluma destek <strong>ve</strong>rmeye devam ediyor. Hilal Ambalaj GenelMüdürü Meral Gezgin Eriş özel hayatından Avrupa Birliği’ne, toplumsaluzlaşmadan, anayasa değişikliğine kadar geniş bir yelpazede B+’nınsorularını yanıtladı.Babaanneniz <strong>ve</strong> anneanneniz size hangideğerleri kattı?M.G.E.: Benim için ikisi de aynı ölçüde değerli.Babaannem, Osmanlı İmparatorluğu’nunyıkılış döneminde Türk toplumunun yaşadığıacıların şahidiydi. Bulgarlar oranınileri gelen ailelerinden olan babasınıgözünün önünde öldürüp, cümlealeme ibret olsun diye kafasını kazığaçakıp dolaştırıyorlar. Çok acı çekiyorlar.Türk yerleşim bölgelerinde çokbüyük katliam yapılmış. BabaannemBulgaristan’dan İstanbul’a kaçan birOsmanlı vatandaşı.Babaanneniz o zaman kaç yaşındaymış?M.G.E.: Babaannem o zaman 6 yaşındaymış.Orada görevli olan bir Osmanlıalbayı, oranın ileri gelen ailelerindenbirinin çocuğu olduğu için, babaannemiİstanbul’a kaçırıyor. Diğerleri <strong>ve</strong> babaanneminerkek kardeşi Bulgaristan’da kalıyor.Fakat ondan sonra bir daha izleri bulunmuyor.Muhtemelen, katlediliyorlar. Babaannem tekbaşına kalıyor. Osmanlı albayının ailesi hakikaten hoşinsanlar. Onların yanında yetişiyor. Düşünebiliyor musunuz?Altı yaşında bir kız çocuğu ama, hayata inanılmaz bağlı. Müthiş mücadelecibir insan. Dedemle tanışıyorlar. Onun da ailesi Midilli göçmeni.Üç çocuğunu çok iyi yetiştirdi; bizlere ayaklarımızın üstünde sağlam durmayıöğretti. Tam bir Osmanlı kadınıydı. Babaannem, işte böyle bir karakterdi.Emirgan’da, Atlı Köşk’ün yanındaki evde yaşayananneanneniz?M.G.E.: Anneannem de çok enteresan bir kişilikti. Anneannemin babası,Meral Gezgin Eriş’inarkasında iki güçlükadın vardı:Anneannesi <strong>ve</strong>babaannesiTürkiye <strong>Cumhuriyet</strong>i’nin ilk Amerika büyükelçisi. Ondan önce de, Osmanlıdönemindeki son Rusya büyükelçisi. Bir süre <strong>ve</strong>kâleten Dışişleri Bakanlığıyapmış. Dolayısıyla babası Dışişleri mensubu olduğu için Avrupa’nınpek çok kentinde yaşamış. Altı-yedi dil bilirdi. Müthiş okurdu. Çok zenginbir kütüphanesi vardı. O da hayata çok bağlı, babaannem gibi son derecemücadeleci, ayaklarının üzerinde duran bir kadındı.İş dünyasında diplomasi dilini en iyi kullanan kişilerden birisiniz.Genlerinizden gelen özellikler sizi sarmış, ne dersiniz?M.G.E.: Bunun da bir miktar rolü var. Çünkü ailede çok diplomat var. AhmetMuhtar Bey’in büyük dedem olmasıyla değil, bunu bir miktar babamdanda öğrenmiş olabilirim. Çünkü babam da dili iyi kullanan bir adamdı.Türkçe’yi çok iyi kullanırdı. Anneannem çok güzel konuşurdu. Okumayıanneannem sevdirdi bize, hepimize. Dünyaya açık olmayı sevdirdi. Kendiside dünyaya çok açıktı. Dünyaya açıktı derken, sadece yurt dışına açıktıdemiyorum. 80 yaşında öldü anneannem, ama <strong>ve</strong>fatından kısasüre öncesine kadar, tek başına yurt dışı seyahatleri yapardı.Yurt içi seyahatleri de yapardı. Onun matrak birhikâyesini anlatayım: İş kadını olmaya çok he<strong>ve</strong>sliydi.Çok başarılı bir işkadını olduğunu söylemempek doğru olmayacak, ama müthiş girişimcibir ruhu vardı. Bir gün.” Ben bir nakliyeşirketi kurmaya karar <strong>ve</strong>rdim’ dedi.Gözü karalardandı yani…M.G.E.: Gözü karalardandı gerçekten.Gitti, bir kamyonet aldı. Bir deşoför tuttu. Onunla Anadolu’ya taşımacılıkyapacak. Bu, 5- 6 ay, belkibir seneye yakın sürdü. Anladıkki; anneannem aslında kendisi gezmekistiyor. Sonra bir gün geldi dediki: “ Ben bu işi biraz abarttım galiba.”Sonunda vazgeçti. Fakat düşünebiliyormusunuz? Benim bu söylediğimherhalde altmışların sonu, yetmişlerinbaşı… Kafasına koyduğunuyapan bir kadındı. Anadolu’nun en ücraköşelerine kadar giderdi. Enteresan birkadındı. Emirgan’da evin büyük bir bahçesivardı. O yıllarda İstanbul’a çok fazla turist gelmez,gelenler de genellikle hippiler. Ben hatırlıyorum,anneannem birçok kez kendisine yol soranlarıalır e<strong>ve</strong> getirirdi. Gelenler üç ay, dört ay çadır kurarkalırlardı bizim bahçede. Biz onlarla lisanımızı ilerletmişolurduk bu sayede. Bir de yedi sekiz torununu <strong>ve</strong> mahallenin çocuklarınıtoplar, otobüse bindirir, müze gezmeye götürürdü. O bakımdan,müthiş şanslıyım. Yani beni hayata çok iyi hazırladı.Emirgan’da büyüdünüz, şimdi ise eviniz Ulus’ta. Ulus’useçme nedeninizi öğrenebilir miyim? Neden Ulus?M.G.E.: En önemli nedeni annemle babamın 1980’den beri Ulus’ta oturuyorolmalarıydı. Ben de 1989’da oturduğum evi satın aldım. Hâlâ aynıevde oturuyorum. Ulus çok güzel bir yer. Her tarafa ulaşımı kolay.50 B+ İLKBAHAR


“Sanayicilerhayata parakazanmak içindeğil, bir şeyleryaratmak içinatılmışinsanlardır”B+ İLKBAHAR 51


“Çok seslibir ailede büyüdüm,demokrasikültürünüonlardan aldım.”Siz de bir Beşiktaş kentlisisiniz. Beşiktaş’ta en çok nelersizi çekiyor?M.G.E.: E<strong>ve</strong>t. Emirgan’da büyüdüm. Sonra 1969 yılında Gayrettepe’ye taşındım.81’e kadar Gayrettepe’de oturdum. Sonra da Ulus’a taşındık. Yaniben tam anlamıyla bu mahallenin çocuğuyum. Beşiktaş’ı semt olarak çokse<strong>ve</strong>rim. Ablam şu anda Gayrettepe’de oturuyor. Beşiktaş Pazarı’na gitmeyiçok se<strong>ve</strong>r. Ben de bazen ablamla birlikte Beşiktaş’a, balık almayagidiyorum. Balığı ailece çok seviyoruz. İnsanın yiyeceği balığı görerek almasıçok zevklidir. Sonra da kendiniz pişireceksiniz. Renkli tarafı odur.Beşiktaş’ı seviyorum ben. Bence, “çok İstanbul” bir semt. Herkes var, hertürlü insan var. Öyle olmasını da çok hoş buluyorum. Beşiktaş’ta, meydandaşöyle bir dolaştığınız zaman, hoş insanlarla karşılaşırsınız.Bu şehrin insanlarının bir elektriği olduğunu düşünüyorum.İşletme <strong>ve</strong> ekonomi okudunuz. “Kalkınma” konusunda doktorayaptınız. Ama akademisyenliği değil sanayiciliği seçtiniz.M.G.E.: Bana “Ne iş yapıyorsunuz?” diye sordukları zaman ben iş kadınıyımdemiyorum, sanayiciyim diyorum. Çünkü iş kadını olmakla, sanayiciolmak arasında bir fark olduğunu düşünüyorum. Bu kadın için de, erkekiçin de geçerli.Makine seslerinin arasına giren de bir daha etkisindenkurtulamıyor anlaşılan?M.G.E.: Tabii. Sanayicilik çok farklı bir uğraş. Sanayicilikte müthiş bir yaratıcılıkvar aslında. Sanayide çok ciddi bir ekip çalışması vardır. Dolayısıylaekip işi yapmanın hazzını yaşarsınız. İkincisi, bir şeyi yoktan var eder, ortayaçıkarır, yaratır <strong>ve</strong> üretirsiniz, bunun zevkini yaşarsınız. Sanayici, kendinisürekli yenileyen, kendini geliştiren bir işadamı tipidir. Sanayicinin çokönemli bir özelliği de uzun vadeli düşünme alışkanlığıdır. Sanayici hiçbirzaman üç gün sonra şu işten kaç para kazanacağını düşünmez. Sanayiciüç ay sonrasındaki kazancını da düşünmez. Sanayici hep uzun vadelerdeicraatını yapar. Dolayısıyla sanayicinin herhangi bir işadamından çokfarklı olduğunu düşünüyorum. Hatta şunu düşünüyorum: Sanayiciler hayatapara kazanmak için değil, bir şeyler yaratmak için atılmış insanlardır.1986’da İSO Meclisi’nde tek kadın üyeydiniz, 90’lara kadarda sürdü. Erkekler dünyasında var olmak zor oldu mu?M.G.E.: Benim açımdan çok zor olmadı, ama bu, işin zor olmadığı anlamınagelmiyor. Kadınlar, iş hayatında etkin mi? Giderek daha etkinler. Girişimcikadın sayısı çoğalıyor. Ama hâlâ sayıları yeterli değil. Öte yandan,kadınların iş hayatında etkin olmalarına rağmen, kadınların temsilî organlarda,yani odalarda, derneklerde <strong>ve</strong> benzer kuruluşlarda temsil göreviniüstlenmeleri çok cılız. Girişimci kadınların yanı sıra iş hayatında sayıları çokfazla olmamakla birlikte çalışan kadın var. İş dünyasının temsilcisi olan örgütlerdekadını yönetici olarak çok az görüyorsunuz. Yakın geçmişte durumdeğişti, mesela TÜSİAD’da iki dönemdir kadın başkan var. Bu çoksevindirici bir gelişme. Çünkü kadınların sadece çalışan kadın olması yetmez.Kadınların çalışmasını teşvik eden ailelerde dahi kadının daha gü<strong>ve</strong>nli,tehlikeden daha uzak bir ortamda iş hayatını yürütmesi tercih edilir.İşte tam bu noktada ilk işiniz neydi? Hangi kademede, ne yaptınız?M.G.E.: Ben babama akademik kariyerden vazgeçtiğimi, iş hayatında olmakistediğimi söylediğimde babam bana, “İyi düşündün mü?” diye sordu.“E<strong>ve</strong>t,” dedim. Bu soruyu üç kere sordu. Üç keresinde de “E<strong>ve</strong>t” dedim.“Peki,” dedi, “O zaman başla.” Bizim o zaman bir plastik ambalaj şirketimizde,bir baskı şirketimiz vardı. Sefaköy’deki fabrikamızın arkasında ayrı bir binaydıo. Orada sabahtan akşama kadar ayakta durarak işi öğrenmeye başladım.Yani öyle tepeden gelip, genel müdür olmadım. İşletmeden başladım.İşletmeyi öğrendikten sonra da kademe kademe yukarı doğru çıktım.Anneanne <strong>ve</strong> dede tarafı Demokrat Partili, baba tarafıCHP’li. Böyle bir ailede büyümek neler öğretti size?M.G.E.: Ooo!.. Müthiş tartışırlardı <strong>ve</strong> bu çok da zevkli olurdu. Çok eğiticiolurdu bizim için. Çok sesli bir aileydik. Her şeye rağmen hoşgörüyü deöğrendik. Babam çok kararlı bir CHP’liydi. Ağzı çok iyi laf yapan bir adamdı.Annemin ailesi Demokrat Partili. Çok hoş tartışmalar olurdu. Biz çokciddi bir vizyon edindik bu sayede. Tartışmalar olurdu ama sonra hayatyine dostane <strong>ve</strong> aynı sevgi dolu haliyle devam ederdi.Ortak paydaları <strong>Cumhuriyet</strong>’e olan inançlarıydı değil mi?M.G.E.: Kesinlikle. <strong>Cumhuriyet</strong>’e, bayrağa… Ben şunu söyleyeyim size,herhalde bizim jenerasyondaki birçok kişi için de geçerlidir bu. Bayrağıgördüğüm zaman gözlerim dolar benim, ağlamak gelir içimden. Öyle birmemleket sevgisi, <strong>Cumhuriyet</strong> sevgisi içimize dolmuş ki, neticede konuşulanşeyler onun mu daha iyi, yoksa bunun mu daha iyi yapılacağı tartışmalarıydı.Bu çok eğitici oldu. Sonra babamlar bizim gençliğimizde bizlerinarkadaşları <strong>ve</strong> torunlarıyla aynı sofrayı paylaşır, gencecik çocuklarlada siyaset tartışılırdı. Siyaset bizim ailemizde hep konuşulan, tartışılan birkonu oldu. Farklı görüşlerin farklı jenerasyonların değişik görüşleri vardı<strong>ve</strong> bunu dile getirmek son derece makbul bir şeydi. Daha doğrusu, konuşmamaktuhaf kaçardı. Bugün bile bizim ailemizde farklı siyasî görüşlervar. Herkes kendi fikrini söyler, zaman zaman sesler yükselir, tartışılır,herkes dilediğini söyler. Şunu öğrenmek lazım. Demokrasi, uzlaşmadır.Uzlaşma olmadan, birbirini hoşgörüyle dinlemeden <strong>ve</strong> anlamaya çalışmadan,bir düşünceyi kabul etmek <strong>ve</strong> benimsemek zorunda değilsiniz, Birbirimizianlamaya çalışmadan demokrat olunabileceğini hayal etmememizlazım. Bu çok önemli, çok temel bir şey.Siyaset dünyasından da teklifler aldınız siz, ama çok dasıcak bakmadınız. Bu bakış hâlâ geçerli mi?M.G.E.: Bakmadım. Bunun iki temel nedeni var: Birincisi, ben bir sanayiciyim.Sanayici olmaktan, sanayici olarak bir şeyler üretmekten <strong>ve</strong> ülkeme,insanlara bir şey katmaktan çok büyük mutluluk duyuyorum, bu benimüthiş keyiflendiriyor. Siyasete girmek demek, bu keyiften tamamen vazgeçmekdemek. Çünkü siyasete girdiğiniz zaman, artık iş hayatınızla olanbütün bağlarınızı koparmanız lazım. Bu büyük bir fedakarlık. Bizim grubumuzdakifaaliyetlerden uzak kalmak benim için çok zor.İnsanın siyasete girme amacının, ülkesine hizmet etmek olması gerekir.Ben sosyal faaliyetlerimde bunu yapıyorum. İş dünyası örgütlerindeki görevlerimdeülkeme epeyce bir hizmet ettiğimi düşünüyorum. Siyasete ancakburalarda yaptığımdan daha fazla bir katkı sağlayacağıma inanırsamgirerim. Siyaset, ancak bir hizmet üretebilecekseniz, ilginçtir. Yoksa siyasetinbana sunacağı herhangi bir şey yok. Bazı insanlar başka nedenlerlesiyasete he<strong>ve</strong>sleniyor olabilirler. Ama benim böyle bir nedenim yok.Siz hâlâ Türkiye’nin kesinlikle AB’ye girmesi gerektiğinidüşünüyor musunuz?M.G.E.: Ben Türkiye’nin AB’ye ait olduğunu söylerken, bugün de inandığımhareket noktam şuydu: Türkiye eğer birinci lig oyuncusu olacaksa,dünyada birinci sınıf bir ülke olacaksa, siyasi yapısıyla, sosyal yapısıyla <strong>ve</strong>ekonomik yapısıyla, artı, gü<strong>ve</strong>nlik teşkilatıyla, Türkiye’nin mutlaka AB’ninbir parçası olması lazım. Biz her şeyden önce siyasi yapımızı, demokrasimiziAB standartlarına getirmeliyiz. Tabii sosyal <strong>ve</strong> ekonomik yapımızıda... AB’deki bir Türkiye bütün bu konularda müthiş bir kazanım elde edecektir.Ama AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler bir türlü istendiği gibi ilerlemedikçe,bu iş heyecan <strong>ve</strong> he<strong>ve</strong>s erozyonuna uğruyor. Her iki taraf dabu ortaklığın sağlayacağı olumlu katkıları göremez hale geliyor. Bu aradaunutmayalım ki, Türkiye’nin ekonomisine AB ile içinde bulunduğu ortaklıkilişkisinin sağladığı kazanımları saymakla bitiremeyiz.Anayasa değişikliği ile ilgili görüşlerinizi de alayım.Sürekli dayanak gösterilen “Venedik Kriterleri”konusunda ne düşünüyorsunuz?M.G.E.: “Venedik Kriterleri” lafı biraz yanlış anlaşılıyor ya da yanlış anlatılıyor.“Venedik Kriterleri”, AB’nin kriteri değildir. Yani AB size böyle bir şeyidikte etmez. Siyasi oluşumlar nasıl olursa doğru olur anlamında bir çeşityol gösterir. Bunlar niye oluşturuldu? Bu kriterler 1989-1990’dan itibarenSovyet Bloku çöküp, Doğu Avrupa’da eski Sovyet Bloku ülkeleri de-52 B+ İLKBAHAR


Hani “Babasınınkızı” derler ya,işte bu tanımMeral Gezgin Erişiçin söylenmişadeta. Babasındanaldığı bayrağıdaha da ileriyegötürmek onun işimokratik hayata katılacağı zaman bir çeşit yol haritası olsun diye oluşturulmuşbir kriterler manzumesidir. Ama “Venedik Kriterleri” AB’ye tam üyeolmakta, ortaklık ilişkilerinizi geliştirmekte hiçbir noktada size dikte edilenya da uymanız gereken kriterler değildir. Uymanız gereken birçok kritervar bu noktada. Bu, bir. İkincisi, “Venedik Kriterleri”ne bakacaksak, yüzde10 barajı meselesini de halletmemiz gerek. Böylesine yüksek bir barajınolmaması gerek. Yine siyasi partilerin kendi içindeki demokratikleşmesininmutlaka sağlanması gerekiyor. Bu kriterleri kendimize yol haritasıolarak alacaksak, bütün olarak almamız lazım. Birazını alalım, birazınıalmayalım dediğiniz zaman, “Venedik Kriterleri” konusundaki samimiyetinizister istemez sorgulanır.Bu çerçe<strong>ve</strong>de anayasa değişikliği konusuna yaklaşımınız nedir?M.G.E.: Genelde bakıldığı zaman, anayasa referanduma gidecekse, bu30 maddeyle sınırlanamaz. Çünkü referandum bir tek soru sormalıdır halka.Net <strong>ve</strong> açık; e<strong>ve</strong>t mi, hayır mı? Üç madde geldiğinde, ikisine e<strong>ve</strong>t, birinehayır… Olur mu, nasıl yapacaksınız? Kaldı ki, eğer 30 madde varsa <strong>ve</strong>bu 30 maddenin 27’si hiç referanduma gitmeye gerek olmadan meclisteuzlaşmayla geçirilebilecekse, böyle bir fırsatı kullanmamak demokrasiadına iyi bir şey değil. Demokrasi uzlaşmadır. Demokrasiyi, uzlaşma kültürünüiçimize sindirmeden yapamayız.Son sorum, nasıl bir Türkiye’de yaşamak istersiniz?M.G.E.: Demokrat bir ülkede. İnsanlarının ekonomik refahının daha iyi dağıtıldığıbir ülkede yaşamak isterim. İnsanlarına eğitimde, sağlıkta <strong>ve</strong> adalettefırsat eşitliğinin tanındığı bir ülkede yaşamak isterim. Benim hayal ettiğimülke bu… B+B+ İLKBAHAR 53


MüzeBeşiktaş’ayakışan bir müze:Deniz MüzesiSöyleşi: AYŞE OKTAY Fotoğraflar: ERDEM AYDINTürkiye’deki ilk askeri müze olan Deniz Müzesi’nde14. yüzyıldan başlayıp günümüze kadar uzanancanlı bir tarih sizleri bekliyor.Börk ne demek bilir misiniz? Gerdel, mesela? Kırmızı kemer<strong>ve</strong> çizmenin Orta Asya’da neyin sembolü olduğunuya da Osmanlı döneminde gemilerde hangi hayvan figürlerininkullanıldığını? İnebahtı Muharebesi’nde Haçlılarıneline geçen sancağın yüzyıllar sonra Türkiye’ye geridönüş hikâyesini belki de şimdiye kadar hiç duymadınız?Peki, 1800’lerin ilk yarısında Galata Kulesi’ne çıksaydık nasıl bir İstanbulpanoraması ile karşılaşırdık?Beşiktaşlıların ya da gün içinde yolu kentin bu yakasına düşenlerin kimi zamanfarkına varmadan önünden geçip gittikleri İstanbul Deniz Müzesi, koleksiyonuaçısından zengin çoğu müze gibi, geçmişi anlayarak bugünebakmanın anahtarlarını elinde tutuyor. Müzenin sunduğu olanaklarla yukarıdakisorulara yanıt <strong>ve</strong>rip bazı kapıları aralayabiliriz.Börk, Türk Dil Kurumu’nun açıklamasıyla ak çuha ya da keçeden yapılmışyuvarlak biçimli bir başlık. Deniz Müzesi’nde 14. yüzyıldan başlayıp günümüzekadar kullanılan denizci üniformaları sergileniyor <strong>ve</strong> börk, asker ile sivilhalkı birbirinden ayıran ilk giyim parçası olarak tanıtılıyor. Kırmızı kemer<strong>ve</strong> çizme Orta Asya’da hükümdarlığı, sarı çizme ise yüksek rütbeyi göste-riyor. Gerdel, gemilerde su taşımaya yarayan kovaya <strong>ve</strong>rilen ad. Figürleregelince: Karakuş-albatros, at, şahin, aslan, kaplan gibi gösterişli hayvanlarOsmanlı İmparatorluğu’nda gemilerin baş figürü olarak kendilerine yer buluyorlar.Sancağın hikâyesine gelince: Müezzinzade Ali Paşa’nın 1571 yılındaİnebahtı (Lephanto) Deniz Muharebesi’nde kullandığı sancak, Haçlıarmadası (donanma) eline geçer. Bu kırmızı ipek sancağın yani bugünkullandığımız haliyle bayrağın üzerine yeşil ipekli dokumadan ayet <strong>ve</strong> surelerişlenmiştir <strong>ve</strong> yüzyıllar sonra, 1964’te Papa VI. Paul tarafından Türkiye<strong>Cumhuriyet</strong>i’ne bir nezaket göstergesi olarak iade edilmiştir. 19. yüzyılİstanbul’u mu? “Kimlikli”, “sakin” desek tam sıfatını bulamayacak, gidipgörmek gerek...Müzede azıcık dolanıp giyim-kuşam tarihine, dile, diğer canlıların üzerimizdeki“güç”lü etkisine, uluslararası ilişkilere baktık bile...İlk askeri müzeDeniz Müzesi’nin önemli özelliklerinden biri Türkiye’deki ilk askeri müze olması.Ayrıca ülkemizin denizcilik alanındaki en büyük müzesi olma unvanını da taşıyor<strong>ve</strong> koleksiyonunun çeşitliliğiyle dünyanın sayılı mekânları arasında gösteriliyor.Bugünkü yerine <strong>ve</strong> adına ulaşmak için bir hayli yol katetmiş ama...54 B+ İLKBAHAR


15 binin üzerinde obje ile zengin bir tarih sunuyor Deniz MüzesiDeniz Müzesi, 1897’de, Padişah II. Abdülhamit’in izni, Bahriye Nazırı BozcaadalıHasan Hüsnü Paşa’nın emirleri <strong>ve</strong> Amiral Hikmet Paşa ile BinbaşıSüleyman Nutki’nin çabaları sonucu, Müze <strong>ve</strong> Kütüphane İdaresi adıylaTersane-i Amire’de küçük bir binada kurulur. Müzenin geliştirilmesinde HikmetPaşa <strong>ve</strong> müzenin ilk müdürü Süleyman Nutki’nin büyük katkıları olur.Müzecilik anlayışıyla yeniden düzenlenmesi, Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nınünlü ressam Dz. Yzb. Ali Sami Boyar’ı müze müdürlüğüne getirmesiylebaşlar. Boyar 1917 yılında müzenin ilk katalogunu yayımlar; Türk gemilerinintam <strong>ve</strong> yarım modellerinin yapılması için gemi model atölyeleri <strong>ve</strong> mankenlerinyapılması içinse mulaj-manken atölyelerini kurar. Boyar’ın imzasını taşıyanresimlerden bazılarını bugün müzede görmek de mümkündür.1933’te mayın deposuna ihtiyaç duyulması nedeniyle müze Kasımpaşa’dakiNakkaşhane Binası’na taşınır <strong>ve</strong> Bahriye Müzesi Müdürlüğü adıyla açılır. II.Dünya Savaşı sırasında ise zarar görmemeleri amacıyla eserler, kıymet derecelerinegöre Ankara, İzmit <strong>ve</strong> Niğde’ye aktarılır. 1946’da müzenin tekrarİstanbul’da kurulmasına karar <strong>ve</strong>rilir: Eserler bu kez Kasımpaşa’da bulunanKuzey Deniz Saha Komutanlığı’na depolanır. 1947’de Dolmabahçe Camisi<strong>ve</strong> bitişiğindeki bina, Deniz Kuv<strong>ve</strong>tleri Komutanlığı’na tahsis edilir. Müzeolarak tasarlanmamış bu mekân, yeni müze müdürü Haluk Şehsuvaroğlu<strong>ve</strong> ekibi tarafından iki yıl süreyle yoğun bir restorasyona tabi tutulur; salonlareserlerin sergilenebilmesine uygun hale getirilir, objelerin bakımı yapılır.1948’de Deniz Müzesi <strong>ve</strong> Arşivi Müdürlüğü adı ile açılır.1956’da Beşiktaş’taki Halayık, Ya<strong>ve</strong>rler <strong>ve</strong> Arabacılar Daireleri, DenizMüzesi’ne tahsis edilir. 36 bin arşiv defteri ile 15 bin obje buraya yerleştirilir.1960’ta mahkeme irtibat bürosu Dolmabahçe’ye yerleşince müze kapanmatehlikesi yaşar. Eser <strong>ve</strong> objeler o sırada boş olan Beşiktaş MaliyeBinası’na taşınır, 27 Eylül 1961’de ise müze bu binada hizmet <strong>ve</strong>rmeye başlar.Beşiktaş’ın İskele Meydanı’nda, Kaptan-ı Derya Barbaros HayrettinPaşa’nın türbesi <strong>ve</strong> anıtının yanında bir anlamda kendini “yeniden bulur”.Deniz Müzesi halen bu binada ziyaretçilerini ağırlıyor <strong>ve</strong> bir yandan da yenileniyor.2005’te düzenlenen yarışmayı kazanan proje doğrultusunda mü-B+ İLKBAHAR 55


Deniz Müzesi’ndeki Atatürk Odasızenin yeni binalarının inşaatı devam ediyor. Çalışmalar bittiğinde koleksiyondakieserler daha iyi sergilenecek, daha iyi algılanır olacak.400 yıllık kadırga, Ayvazovski’nin tablosuDeniz Müzesi’nin mevcut ana sergi binası 1500 m 2 ’lik alana sahip, üç katlı...Sergi alanı olarak 4 büyük salon, 17 oda kullanılıyor. Müzenin koleksiyonundatarihi kayıklardan silahlara, tablolardan seyir aletlerine, gemi modellerindentaş baskılara, saatlerden madalyalara yaklaşık 20 bin eser <strong>ve</strong> objevar. Bunlardan bazıları dönem dönem bir tema altında buluşturulup “GüncelSergiler” başlığıyla sergileniyor. Şu anda müzede bu başlık kapsamındadüzenlenen sergiler şöyle: Atatürk Odası, Kıyafetler Sergisi, Barbarosva Turgut Reis Odası, İstanbul’un Fethi <strong>ve</strong> Fatih Sultan Mehmet Odası,İstiklal Harbi’nde Bahriyemiz, Osmanlı Bahriyesi’nde Ahşap Sanatı ile İkiSevdalı: İstanbul Donanma Sergisi.Savarona Yatı’ndaki XVI. Louis tarzı karyola, Mustafa Kemal’in 1925-1937 yılları arasında Ertuğrul Yatı’nda kullandığı Şeref Kamarası, AtatürkOdası’nda ziyaretçileri bekliyor. İstiklal Harbi’nde Bahriyemiz Odası’nda İstiklalMadalyası’nın tarihçesi <strong>ve</strong> örnekleri, 10. Ağır Top Alayı’na ait sancakvar. 1453’te, İstanbul’un kuşatılmasını engellemek için Bizanslılar tarafındanHaliç’in ağzına gerilen zincirin bir bölümü ise İstanbul’un Fethi <strong>ve</strong> FatihSultan Mehmet Odası’nda görülebilir. Bu bölümde ziyaretçileri cevaparayan sorular <strong>ve</strong> ilginç bir pano uygulaması da karşılıyor, hazırlıklı olmalı...Ivan Konstantinoviç Ayvazovski’nin “Karadeniz Boğazı’nda Tahlisiyeciler”iÜnlü ressam İvan Konstantinoviç Ayvazovski’nin “Karadeniz Boğazı’ndaTahlisiyeciler”i (tahlisiye: can kurtarma), Fausto Zonaro’nun EyüpMezarlığı’ndan Haliç’i, Deniz Müzesi’nin resim meraklısı gezginlerini memnunedecek eserleri arasında.40 metre uzunluğunda, iki direkli, 24 çifte kürekli, her bir küreği 3 kişi tarafındançekilen, toplam 144 kürekçinin gücünü isteyen tarihi kadırga, müzeninen çok ilgi gören eserlerinden biri. Yeni bina inşaatı nedeniyle bir süredirmüze ziyaretçilerinin gözlerinden uzak kalan kadırganın, dünyada orijinalhaliyle bugünlere gelebilmiş tek kadırga olduğu kabul ediliyor.Tarihi kadırga56 B+ İLKBAHAR


Barbaros Hayrettin Paşa’nın Kaptanıderya olduğu dönemde kullandığısancak da Deniz Müzesi’nin kıymetli eserleri arasında yer alıyor. 287x200cm. boyutlarındaki sancak yeşil ipekten yapılmış, zemini kendinden desenli.Üzerinde Türk-İslam kültürü açısından önemli semboller var: FetihSuresi, dört İslam halifesinin isimleri, zülfikarlı kılıç (aynı zamanda üçlü teslis),“pençe-i al-i aba” (el şekli) <strong>ve</strong> altı köşeli yıldız. Sonuncusunun anlamınıaktaralım: Hz. Süleyman’ın Mührü, Hz. Davut’un Yıldızı diye de bilinen altıköşeli yıldız, birçok kültür <strong>ve</strong> inanışta bulunur. İslamiyet öncesi Uzakdoğu<strong>ve</strong> Ön Asya inanışlarında iyilik-kötülük, tanrı-şeytan, madde-mana gibi zıtlıklarıifade eder. Türk-İslam kültüründe ise kutsal <strong>ve</strong> kötülüklere karşı koruyucukabul edilir, birçok alanda kullanılır.Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden ganimet olarak getirdiği, MemlükSultanı Kayıtbay’a ait zırh; 1678’de Viyana kuşatmasında ele geçirilen kaval,ağızdan dolma, ejder formunda top; 1913’te Osmanlı Devleti DonanmaCemiyeti’nin halktan topladığı yardımlarla İngiltere’ye sipariş edilen fakatI. Dünya Savaşı başlayınca İngiliz donanmasında kalan Sultan Osman-ıEv<strong>ve</strong>l adlı savaş gemisinin modeli; Laz yatağanı, Macar kılıcı gibi kesici silahlarmüzede incelenebilecek parçalar arasında bulunuyor.B+ İLKBAHAR 57


Dünyanın en büyük armasıVe İki Sevdalı: İstanbul <strong>ve</strong> Donanma ile Osmanlı Bahriyesi’nde Ahşap Sanatısergileri... İlki 31 Ağustos, ikincisi 7 Temmuz 2010’a kadar açık.İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinliklerinde de yer alan İkiSevdalı’da 35 yağlıboya, 15 suluboya tablo; 30 gravür, 70 kitap <strong>ve</strong> 50 objesergileniyor.Sergilenen objeler arasında İstanbul <strong>ve</strong> donanma için önemli olan yangıntulumbaları ile deniz fenerleri de bulunuyor. İsmail Hakkı, Hikmet Onat, İbrahimÇallı, Feyhaman Duran gibi önemli Türk ressamlarının tabloları da yinebu sergi sayesinde İstanbullularla buluşuyor. Mıgırdiç Melkon’un üç boyutluçalışmaları da yine İstanbul’un denizle ilişkisini farklı bir yöntemle anlatıyor.Osmanlı Bahriyesi’nde Ahşap Sanatı sergisinin ilk bakışta dikkat çekenyanı ise dünyanın en büyük arması olma özelliğini taşıyan, 14,5 m. uzunluğundakiOrhaniye Fırkateyni’ne ait baş arma. Yüksek oyma-kabartmalı,sancak, kılıç <strong>ve</strong> kalkandan oluşan armanın alt kısmında eski Türkçe yazı ileOrhaniye yazılı. Sergilenen toplam 142 eser arasında gemi baş figürleri <strong>ve</strong>isim levhaları, tuğralar, çeşitli ahşap süslemeler de göze çarpıyor.Bu sergileri de bahane ederek Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’ne yol düşürmeninvaktidir. B+58 B+ İLKBAHAR


Tarihi Kayıklar GalerisiII. Dünya Savaşı'nın başında emniyet amacıyla eserler Anadolu'dakiçeşitli yerlere taşınırken, kadırga <strong>ve</strong> kayıkların Tersane-i Amire'dekikadırga gözleri içinde muhafaza edilmesi sağlanır. 1948'te müzeDolmabahçe Camisi'nde yeniden açılınca kadırga yalnız köşk kısmıylateşhire konur. 1956'da Dolmabahçe Caddesi'nin genişletilmesiçalışmalarında garaj <strong>ve</strong> kayıkhane binasının yol alanı içinde kalmasındandolayı kayıklar <strong>ve</strong> bazı objeler tekrar taşınmak zorunda kalır.Beşiktaş'ta 20. yüzyıl başlarında inşa edilen <strong>ve</strong> önceleri uçak hangarı,tekne onarım atölyesi, odun-kömür deposu <strong>ve</strong> garaj olarak kullanılanbir deponun tahsis edilmesi sonucunda teşhirdeki kadırga köşkü<strong>ve</strong> kayıklar buraya nakledilir. Deponun, kayıkların teşhir edilebileceğiuygun bir hale getirilebilmesi maksadıyla çeşitli ila<strong>ve</strong>ler yapılır <strong>ve</strong>7 Temmuz 1971'de Tarihi Kayıklar Galerisi adıyla ziyarete açılır. Galerininuçak hangarı olarak kullanılmak üzere dizayn edilmiş olmasındandolayı eserlerin teşhirinde Uluslararası Müzeler Konseyi kriterlerininsağlanmasında çeşitli sıkıntılarla karşılaşılır. Gerekli iklimlendirmekoşullarının sağlanması, yeterli <strong>ve</strong> doğru ışıklandırmanın temini,acil durumlarda içerideki ziyaretçilerin uygun biçimde tahliye edilmesiiçin gerekli düzenlemelerin yapılması <strong>ve</strong> çok amaçlı teşhir alanlarınınoluşturulması gibi konularda istenilen seviyeye ulaşılamaz.Mekânın yeterli büyüklüğe sahip olmamasından dolayı kayıklar birbirineçok yakın olarak yerleştirilmek durumunda kalınmıştır, bu durummekânın bir sergi alanından çok bir depo görünümünde olmasınayol açmış <strong>ve</strong> eserlerin algılanmasında sıkıntı yaratmıştır. Bu olumsuzluklarıgiderebilmek maksadıyla mevcut alanda yeni bir müze binasınıninşa edilmesine karar <strong>ve</strong>rilir <strong>ve</strong> 2005'te mimari bir proje yarışmasıaçılır. 2008'de yeni müze ihalesi sonuçlanır <strong>ve</strong> çağdaş müzecilikanlayışına uygun olarak ana teşhir binası, tarihî kayıklar galerisi,kültür sitesi <strong>ve</strong> açık sergi alanlarından oluşan müze inşaatı başlar.İlk olarak kayıkların inşaat süresince korunabilmesi maksadıylamevcut kayıklar galerisinin yanında geçici bir depo inşa edilir, Mart2009’da kayıklar bu depoya taşınır <strong>ve</strong> eski kayıklar galerisi yıkılır.“Eğitim paketi”Deniz Müzesi, müzelerin sınıf dışı etkin eğitim-öğretim mekânları olarakkullanılması gerekliliğinden yola çıkılarak ilköğretim öğretmenleri <strong>ve</strong> öğrencilerineyönelik bir eğitim paketi hazırlamış. Eğitim paketine internet sitesinden(http://www.denizmuzeleri.tsk.tr/idmk/) ulaşılabilir.Tersane-i AmireTersane-i Amire, İstanbul'un fethinin ardından kurulur <strong>ve</strong> OsmanlıBahriyesi'nin idari merkezi <strong>ve</strong> gemi inşa faaliyetlerinin sürdürüldüğübaşlıca yer olur. Burada çalışan <strong>ve</strong> “tersane halkı” tabir edilen marangoz,kumbaracı, kalafatçı, burgucu <strong>ve</strong> oymacı gibi birçok ustanınarasında bugün İstanbul Deniz Müzesi'nde sergilenen ahşap eserlerinyaratıcısı olan sanatkârlar da yer almaktaydı. 1571'deki İnebahtıSavaşı'ndan sonra Kılıç Ali Paşa Osmanlı Donanması'nı yenidenkurarken donanma gemilerinin azametli <strong>ve</strong> süslü olmalarına özengöstermiştir. İstanbul Deniz Müzesi'nde örnekleri görülen gemi baş<strong>ve</strong> kıç armalarının, baş figürlerinin, gemi isim levhalarının <strong>ve</strong> padişahtuğralarının ilk envanter kayıtları incelendiğinde Tersane-i Amire'deki“tavşan mağazası”, “oymacı mağazası” <strong>ve</strong> “burgucu mağazası” denilenatölyelerde imal edildikleri <strong>ve</strong> müzeye buralardan getirildiklerigörülmektedir.B+ İLKBAHAR 59


YaşamAğaçlar, Şairler <strong>ve</strong> Huzur…Şairler Sofası ParkıYazı: RÜYA KALINTAŞ Fotoğraf: SERHAT KESKİNNeyzen Tevfik’ten Özdemir Asaf’a...Sanata ölümsüzlüğü katmış sanatçılar, zamana meydan okurcasınaBeşiktaşlılarla buluşuyor Şairler Parkı’nda...60 B+ İLKBAHAR


Özdemir AsafMelih Cevdet AndayEğer bir gün şehirden uzaklaşmadan yemyeşil ağaçlarınaltında sakince oturup kendinizi dinlemek istersenizVişnezade’deki Şairler Sofası Parkı’na gitmelisiniz.Beşiktaş’ın en huzurlu semtlerinden biri olanVişnezade’nin tam merkezinde bulunan parkta sizi Türkşiirinin en önemli şairleri bekliyor olacak.Beşiktaş Akaretler yokuşunu çıkarken sol tarafta kalan, Beşiktaş kulüp binasınınhemen karşısında bulunan parkın etrafındaki yapılar size park hakkındabiraz ipucu <strong>ve</strong>recektir. Ağır <strong>ve</strong> görmüş geçirmiş havaları olan eski İstanbulapartmanlarının arasında bulunan bir parkta ancak huzur bulabilirinsan. İçeri girdiğiniz zaman farkedeceğiniz gibi, bu mütevazı yapıların <strong>ve</strong>Vişnezade semtinin güzelliği <strong>ve</strong> sakinliği Şairler Sofası Parkı’na da sirayetetmiş.Küçük bir canlı bitki müzesini andıran bu parkta birbirinden güzel ağaçlarvar; Himalaya servileri, çitlembik ağaçları, manolyalar, akasyalar, dişbudaklar,atkestaneleri <strong>ve</strong> akağaçlar... Top mazıları, ispirya <strong>ve</strong> kartopuları da parkındiğer güzellikleri… Güneş ışıkları ağaçların arasından süzülüp şairlerinheykellerinde dans ederken insanın içini tuhaf bir duygu kaplıyor. Yazdıklarışiirlerle zamandan sıyrılmış bu şairler, heykel sanatı aracılığıyla mekânınayrılmaz bir parçası olmuşlar bu parkta. Buraya şu <strong>ve</strong>ya bu şekilde yolu düşenherkes onları görüp hatırlıyor, belki de onlarla yeni tanışıyor. Bu park,içindeki heykellerle sanatın değerleri yaşatma, aktarabilme <strong>ve</strong> yarınlara taşıyabilmegücünü içinde barındırıyor. Şairlerin heykelleriyle şiirselleşen <strong>ve</strong>sanat taşan bu park şehrin merkezinde sizi bekliyor. Özellikle bir yaz akşamınıbu parkta şairlerle geçirmek, onlarla sessizliği paylaşmak size çok iyigelecek…Eski adı Vişnezade Parkı olan Şairler Sofası Parkı 1939 yılında, döneminİstanbul Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’ın girişimiyle kurulmuş. Üç tarafıderzli taş duvarlarla çevrelenerek toprak kaymasının önlendiği parkın üçtane kapısı var. Bu kapılardan ikisi Süleyman Seba Caddesi’ne çıkıyor, diğeride Taşlık tarafındaki Baba Efendi Sokağı’na…Yani park aslında oldukçamerkezi bir yerde, ama içeriye girdiğinizde İstanbul’un bütün keşmekeşindensıyrılıp, nerede olduğunuzu unutmanız çok olası.Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> daha önce Melih Cevdet Anday’ın heykelinin bulunduğuparka 19. <strong>ve</strong> 20. yüzyıllarda Beşiktaş <strong>ve</strong> çevresinde yaşayan şairlerinheykellerini yerleştirmeyi planlamış. Neyzen Tevfik, Cahit Sıtkı Tarancı, OrhanVeli, Behçet Necatigil, Özdemir Asaf, Sabahattin Kudret Aksal, ŞairNigar <strong>ve</strong> Oktay Rifat’ın heykelleri yerleştirildikten sonra Şairler Sofası adınıalan parkın açılışı 2 Aralık 1998’de yapılmış. Projenin tasarım <strong>ve</strong> uygulamasıMimar Erhan İşözen’e ait. Cahit Sıtkı Tarancı’nın, Özdemir Asaf’ın, BehçetNecatigil’in <strong>ve</strong> Neyzen Tevfik’in heykelleri Namık Denizhan’ın; SabahattinKudret Aksal’ın heykeli ise Yunus Tonkuş’un eseri.Süleyman SebaB+ İLKBAHAR 61


Melih Cevdet Anday“Güzel günlerin şairi” Melih Cevdet Anday, Orhan Veli <strong>ve</strong> Oktay Rifat ileberaber “Garip” akımının öncülüğünü yapmış, sonradan “İkinci Yeni” akımınakatılmıştır. İlk şiiri “Ukde” 1936’da Varlık Dergisi’nde yayımlandı. Şiir <strong>ve</strong>romanın yanısıra tiyatro oyunları yazan <strong>ve</strong> önemli eserleri Türkçe’ye kazandıranAnday 28 Kasım 2002’de <strong>ve</strong>fat etti.Neyzen Tevfik1879’da Bodrum’da doğan Neyzen Tevfik taşlama türünün en önemli temsilcilerindendir.Eserlerinde toplumdaki haksızlıklar, dini baskı <strong>ve</strong> çıkarcılıkkonularını işlemiştir. 28 Ocak 1953’te <strong>ve</strong>fat eden Tevfik’in cenaze namazıBeşiktaş’ta Sinan Paşa Camii’nde kılınmıştır. Caminin avlusundan taşankalabalık ana caddeleri, kah<strong>ve</strong>leri, yolun karşısındaki Barbaros Bulvarı’nıdoldurmuştur.Cahit Sıtkı Tarancı2 Ekim 1910’da Diyarbakır’da doğan Tarancı en çok “35 Yaş” şiiriyle bilinir.Lise son sınıfta öğrenciyken Muhit <strong>ve</strong> Ser<strong>ve</strong>t-i Fünun dergilerinde çıkan ilkşiirleri ile tanındı. Karamsar bir havası olan şiirlerinde çoğunlukla ölüm <strong>ve</strong> acıtemalarını işledi. 44 yaşında ağır bir hastalığa yakalandı <strong>ve</strong> 13 Ekim 1956’datedavi için gittiği Viyana’da <strong>ve</strong>fat etti.Orhan VeliGarip akımının kurucularından biri olan Orhan Veli Kanık felsefe eğitimi almıştır.Her şeyin şiire konu olabileceğini savunmuştur. Duygularını mısralaraen samimi şekilde döken şair olarak tanınır. 13 Nisan 1914’de doğan OrhanVeli henüz 36 yaşındayken <strong>ve</strong>fat etti.Behçet Necatigil16 Nisan 1916’da İstanbul’da doğan Necatigil edebiyat eğitimi aldı. İlk şiirilise öğrencisi olduğu yıllarda Varlık Dergisi’nde yayınlandı. Beşiktaş’tabugün Behçet Necatigil Sokağı olan Camgöz Sokağı’ndaki 22 numaralıahşap evde yaşadı. 1964 yılında Nüzhetiye Caddesi üzerindeki DenizApartmanı’nda 23 numaralı daireye taşındı <strong>ve</strong> ölümüne dek (13 Aralık1979) burada yaşadı.Özdemir Asaf11 Haziran 1923’te Ankara’da doğdu. 28 Ocak 1981’de İstanbul’da öldü. İlkyazısı 1939 yılında Ser<strong>ve</strong>t-i Fünun dergisinde çıktı. Şiirlerinde çok sık kullandığıkelime oyunlarıyla en az kelimeyle en çok şeyi anlatan şair olarak tanınır.Sabahattin Kudret Aksal1920’de “Akaretler sıraevler”de dünyaya gelen Aksal felsefe eğitimi aldı.İlk şiiri 1938’de Varlık Dergisi’nde, ilk öyküsü 1940’ta Küllük Dergisi’ndeyayınlandı. İlk zamanlar “Garip” akımı, daha sonra “İkinci Yeni” akımı içindeşiirler yazdı. 19 Nisan 1993’te, Beşiktaş Şair Leylâ Sokak’taki evinde öldü.Şair Nigar Hanım1856 – 1918 yılları arasında yaşamış Ser<strong>ve</strong>t-i Fünun şairidir. Macar asıllı OsmanPaşa’nın kızıdır. Birçok dil bilen Şair Nigar Hanım eserlerinde NigarBinti Osman adını kullanmıştır. Aks-i Seda, Efsus <strong>ve</strong> Niran adlı eserler <strong>ve</strong>rmiştir.Oktay Rifat“Garip” akımının kurucularından olan Oktay Rifat 10 Haziran 1914’deTrabzon’da doğdu. İlk şiirlerini Varlık Dergisi’nde yayınladı. Şiirlerinin yanındaromanları <strong>ve</strong> hikâyeleriyle de Türk edebiyatına yenilik katmış bir edebiyatçıolan Oktay Rifat 18 Nisan 1988’de <strong>ve</strong>fat etti. B+Necati Cumalı62 B+ İLKBAHAR


Şairler Sofası Parkı'nın müdavimleriE. Emre İnançYazın <strong>ve</strong> ilkbaharda bu parka sık sık geliyorum. Burada, ağaçların altındakitap okumak en sevdiğim şeylerden biri. Buranın merkeziliğide benim için büyük avantaj. Türkali Mahallesi’nde oturuyorum <strong>ve</strong>buraya yürümek en fazla beş dakikamı alıyor. Buna rağmen parkagelince şehirden çıkmış gibi oluyorsunuz.N. İbrahim KarahanBen Şişli’de oturuyorum. Hafta sonları köpeğimle DemokrasiParkı’ndan aşağıya inip, İnönü Parkı’ndan geçip bu parka geliyoruz.Bizim için çok güzel <strong>ve</strong> bulunmaz bir gezi yolu. Burada bir şeyler yiyipgazetemi okuyorum. Bence Beşiktaş’ın parkları <strong>ve</strong> park düzenlemeleriçok başarılı.B+ İLKBAHAR 63


Sivil toplumBeşiktaşKent KonseyiYazı: TAYLAN SULAOĞLU Fotoğraf: ŞENOL KAŞIKÇI“Yerel Yönetişim” modelinin merkezinde yer alan Kent Konseyibelediyenin öncülüğünde Beşiktaş’taki yerel paydaşları bir araya getirdi.Türkiye’deki Yerel Gündem-21 uygulamaları 1997 sonundaBirleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) desteği<strong>ve</strong> Birleşmiş Kentler <strong>ve</strong> Yerel Yönetimler Ortadoğu <strong>ve</strong> BatıAsya Bölge Teşkilatı’nın (UCLG-MEWA) koordinatörlüğündeyürütülen “Türkiye’de YG-21’lerin Teşviki <strong>ve</strong> GeliştirilmesiProjesi” ile başlamıştır.Ocak 2000’de başlayan “Türkiye’de Yerel Gündem 21’lerin Uygulanması”ikinci aşama projesi kapsamında çeşitli alt projelerin ortaya çıkması <strong>ve</strong> projeortağı yerel yönetimlerin sayısının 50’yi aşması sonrasında, YG-21 uygulamaları“proje” çerçe<strong>ve</strong>sinden çıkarılarak, “Türkiye Yerel Gündem 21Programı”na dönüştürülmüştür. Programın, “Türkiye Yerel Gündem 21 YönetişimAğı Yoluyla BM Binyıl Bildirgesi Hedefleri <strong>ve</strong> Johannesburg UygulamaPlanı’nın Yerelleştirilmesi” başlıklı üçüncü aşama projesi, Mayıs2004’de başlamış <strong>ve</strong> Kasım 2006’da sona ermiştir.Türkiye YG-21 Programı’nın yeni (dördüncü) aşama projesi ise, “Türkiye’deYerel Gündem 21 Yönetişim Ağı Kanalıyla Birleşmiş Milletler Binyıl KalkınmaHedefleri’nin Yerelleştirilmesi” başlığını taşımaktadır. YG-21 süreçlerininbirikimi üzerine temellenen bu proje, yerel düzeyde BM Binyıl KalkınmaHedefleri’ne en yüksek önceliğin <strong>ve</strong>rilmesinin teşviki yoluyla, merkezi yönetiminbu konuda taahhütlerinin yerelleştirilmesini amaçlamaktadır.Yerel yönetişim <strong>ve</strong> kent konseyleri“Avrupa kentsel şartı”na göre kent yönetimleri çoğulcu, demokratik, siviltoplum, kamu kurumları, üni<strong>ve</strong>rsite, özel sektör arasında dayanışmanınesas olduğu, gereksiz bürokrasiden arındırılmış <strong>ve</strong> şeffaflık ilkelerinin sağlandığıortamların geliştirilmesi ile yükümlüdür.Çağdaş yaklaşımıyla “yönetişim” kavramı, bir tarafın diğer tarafı yönettiğibir ilişkiden, “karşılıklı etkileşimin” öne çıktığı bir ilişkiler bütününe dönüşümü<strong>ve</strong> kurum faaliyetlerini düzenleyen “iç <strong>ve</strong> dış yetki <strong>ve</strong> kontrol kuralları”sistemini ifade eder. Kamusal hizmetlerin sunumunda ise yurttaşların beklentilerinidile getirmede, yükümlülüklerini anlamada <strong>ve</strong> karşılamada, ortaklaşakarar almada <strong>ve</strong> çatışmaların çözümünde kullandığı politik, ekonomik<strong>ve</strong> yönetsel irade mekanizmalarını kapsar.Bu bağlamda “iyi yönetişim”, günümüzde temsili demokrasinin zaaflarınıkapatmak üzere sivil toplum ile kamu yönetimi arasındaki etkileşimin niteliğine<strong>ve</strong> sivil toplum inisiyatifinin toplumsal kararların alınmasında seçilmişlerlebirlikte rol oynamasına işaret eder.“Yerel Yönetişim” modelinin merkezinde yer alan kent konseyleri, “kentinesahip çıkma”, “aktif katılım” <strong>ve</strong> “çözümde ortaklık” ilkeleri bütünlüğün-Soldan Sağa: Zeynep Akın, Zeynep Sinem Konca, Tayfun Kirmanlı, Aysın İzer, İsmail Ünal, Nazan Moroğlu, İhsan Poroy, Selim Ergin, Süheyla Özgirgin, Ersan Öksüz64 B+ İLKBAHAR


de kentleri sürdürülebilir geleceğe taşıyan bir ortaklık yapısı olarak şekillenmiştir.Belediyelerin öncülüğünde “yerel paydaşları” bir araya getirerek “ortakakıl” oluşturulmasını sağlayan bu yapı, aynı zamanda Kadın <strong>ve</strong> GençlikMeclisleri, engelliler, çocuklar <strong>ve</strong> yaşlılar için platformlar, mahalle ölçeğindekatılım <strong>ve</strong> çalışma grupları başta olmak üzere tüm katılımcı yapılar <strong>ve</strong> süreçleriçin bir şemsiye işlevini görür.Türkiye YG-21 Programı’nın en önemli kazanımlarının başında, tüzel kişiliğibulunmayan kent konseylerinin “meşru” katılımcı yapılar olarak 5393 sayılıBelediye Kanunu’nun 76. maddesinde kendisine yer bulması gelir. Bumaddede yer aldığı üzere “kent konseyi”nde oluşturulan görüşler, BelediyeMeclisi’nin ilk toplantısında gündeme alınarak değerlendirilir”. Kent konseylerininçalışma usul <strong>ve</strong> esaslarını düzenleyen 8 Ekim 2006 tarihli yönetmelik,son gelişmeler doğrultusunda 6 Haziran 2009’da çıkartılan değişiklikyönetmeliği ile güncellenmiştir.Beşiktaş Kent KonseyiBeşiktaş Kent Konseyi’nin 2009-2010 dönemi çalışmaları 14 Ekim 2009tarihli genel kurul ile başladı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın oybirliğiyleKent Konseyi Başkanı seçildiği Yürütme Kurulu Avusturya LiselilerDerneği’nden Aysın İzer (Genel Sekreter), Beşiktaş İlçe Milli EğitimMüdürlüğü’nden Ersan Öksüz, İstanbul Mimarlar Odası’ndan ŞirinBayram, Bebekliler Derneği’nden İhsan Poroy, Robert Koleji MezunlarıDerneği’nden Selim Ergin, YÖRET Vakfı’ndan Süheyla Özgirgin, TEMAVakfı’ndan Güner Açıksöz, Aile Sağlığı Araştırma Derneği’nden İrem Hattat<strong>ve</strong> Akatlar Mahallesi Muhtarı Tayfun Kirmanlı’dan oluştu.Konsey, ilk üç aylık dönemde Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin 2023 erimli stratejikplanı hakkında bilgi alarak çalışma gruplarını oluşturdu. Dönemin ikinciolağan genel kurulunu 28 Ocak 2010 tarihinde yapan Konsey, çalışmalarınıBalmumcu’da tahsis edilen ofiste sürdürüyor. Bu döneme ait projelerarasında çalışma gruplarının etkinliklerinin yanı sıra “Beşiktaş, BM BinyılKalkınma Hedeflerini Destekliyor” kampanyasını başlatmak için altyapıçalışmaları yer alıyor.Çalışma gruplarıBeşiktaş Kent Konseyi çatısı altında faaliyet gösteren çalışma grupları, Beşiktaşkenti <strong>ve</strong> ülke sorunlarına duyarlı, bu konularda söyleyecek sözü, <strong>ve</strong>rilecekzamanı <strong>ve</strong> enerjisi olan, iddia sahibi bireylerden oluşuyor. BeşiktaşKent Konseyi çalışma grupları Afet Bilinçlendirme, Çevre Bilinci <strong>ve</strong> ÇevreninKorunması, Sağlıklı Kent Beşiktaş, Otopark <strong>ve</strong> Trafik Sorunları ile KatılımcıYönetim İçin Beşiktaş Gönüllüleri çalışma gruplarından oluşuyor. Kamukurumlarından temsilciler, üni<strong>ve</strong>rsitelerin ilgili bölümlerinden öğretim üyeleri,dernek <strong>ve</strong> vakıf temsilcilerinden oluşan çalışma grubu üyeleri, Beşiktaş kentineilişkin sorunları <strong>ve</strong> geniş katılımlı çözüm önerilerini tartışıyor.Kadın meclisiÜlkenin genel temsil yapısının yerel düzeydeki izdüşümü olarak “kenti eşithaklarla birlikte yönetme” boşluğunun doldurulmasında önemli bir işleviolan kadın meclisleri, kent konseyi’nde kadınların güçlü bir şekilde temsilinisağlayarak, kadınlarla ilgili öncelikli konuların kentin ortak gündemine taşınmasınınöncülüğünü yapmaktadır.Bu genel çerçe<strong>ve</strong>de kadın meclisi’nin kadınların toplumsal yaşamın heralanında söz sahibi olması, kent <strong>ve</strong> kadın sorunları ile kentli hak <strong>ve</strong> sorumluklarıkonusunda bilinçlenmesi, kadın bakış açısıyla politikalar oluşturulması,kentsel yaşama katılma <strong>ve</strong> kente ait olma duygusunun geliştirilmesi,kadınlara karşı yapılan her türlü ayrımcılığa <strong>ve</strong> aile içi şiddete karşı güç birliğiyapılması, kadınların sorunlarından, gereksinimlerinden <strong>ve</strong> beklentilerindenyola çıkılarak çözüm önerileri <strong>ve</strong> projeler üretilmesi, bu önerilerin <strong>ve</strong> projeleringerçekleştirilmesi için katkıda bulunulması <strong>ve</strong> genelde yerel hizmetlerinyürütülmesinde daha çok sorumluluk üstlenilmesi gibi çok yönlü <strong>ve</strong> genişkapsamlı hedefleri bulunmaktadır.Beşiktaş Kent Konseyi Kadın Meclisi 2009-2010 dönemi çalışmalarına25 Aralık 2009 tarihli genel kurul ile başladı. Koordinatörlüğünü aynızamanda İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü olan NazanMoroğlu’nun yaptığı Yürütme Kurulu, emekli Hakim Türkan Er, MimarlarOdası’ndan Serpil Tümer, Çağdaş Eğitim Vakfı’ndan Deniz Banoğlu, Ha-BeşiktaşKent KonseyiOcak 2008’de yapılangeniş katılımlıtoplantıylaçalışmalarınabaşladıbitat İçin Gençlik Derneği’nden Burcu Kılınç, Kültür Mahallesi TemsilcisiZümrüt Yılmaz <strong>ve</strong> Bebek Mahallesi Temsilcisi Aydan Arat’tan oluşuyor.Beşiktaş Kent Konseyi Kadın Meclisi’nin ilk etkinliği Başkan İsmail Ünal’ında katıldığı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yürüyüşü, basın açıklaması<strong>ve</strong> o hafta düzenlenen bir dizi etkinlik oldu. “Çağdaş Kent İçin BeşiktaşlıKadınlar Elele” sloganıyla her perşembe günü düzenledikleri “AçıkKapı Günleri”nde “Bilinçli Alış<strong>ve</strong>riş Bilinçli Beslenme”, “Kadının İnsan HaklarıBilgilendirme Toplantıları” <strong>ve</strong> “Okuma Günleri” yer alıyor.Gençlik meclisiGençliğin kendi geleceklerini biçimlendiren kararların “mimarı” olması gerekir.Bu anlamda gençlik, birçok çalışma grubunun ilgi alanına “hedef kitle”olarak doğrudan girerken, diğerine de yerel karar alma süreçlerinin “ortağı”sıfatıyla dahil olmaktadır. Bu özel konum, 15-26 yaş grubundaki, gençliğinbakış açısını tüm katılımcı platformlara taşıyacak <strong>ve</strong> sesini duyuracakGençlik Meclisleri’nin oluşmasını gerekli kılar.Gençlik Meclisi’nin temel işlevleri arasında gençliğin kent yönetimlerininplanlama, karar alma <strong>ve</strong> uygulama süreçlerinde aktif olarak yer alması,gençlikle ilgili programların teşvik edilmesi <strong>ve</strong> yaşama geçirilmesinin kolaylaştırılması,örgütlenme bilincinin geliştirilmesi, gençler arasında bilgi <strong>ve</strong> deneyimpaylaşımının güçlendirilmesi <strong>ve</strong> ulusal düzeyde gençlik politikasınınoluşturulmasına katkıda bulunulması yer alır.Beşiktaş Kent Konseyi Gençlik Meclisi 2009-2010 dönemi çalışmalarına18.12.2009 tarihli genel kurul ile başladı. Koordinatörlüğünü Yıldız TeknikÜni<strong>ve</strong>rsitesi’nden Zeynep Sinem Konca <strong>ve</strong> Çağdaş Yaşamı DesteklemeDerneği’nden Zeynep Akın’ın üstlendiği Yürütme Kurulu, BahçeşehirÜni<strong>ve</strong>rsitesi’nden Halil Ünsal, Boğaziçi Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nden Tuğçe Sezer,Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> Erkek Öğrenci Konukevi’nden Hasan Can Sağır,Kız Öğrenci Yurdu’ndan Sevinç Şahin, ÇEKÜL Vakfı’ndan Emel Sarıgül,Hangar Sanat Derneği’nden İbrahim Öztürkcan, YÖRET Vakfı’ndan GurbetAkdoğan, CHP Gençlik Kolları’ndan Dilay Çakmak <strong>ve</strong> Gürkan Bektaş,Gençlik Meclisi Çalışma Grubu’ndan Ertürk Can Erten, Beşiktaş AtatürkAnadolu Lisesi’nden Melisa Menceloğlu, İstek Atanur Oğuz Lisesi’denMaral Karagöz <strong>ve</strong> Enes Kılıç, Yeni Le<strong>ve</strong>nt Lisesi’nden Enis Güleray, AkatlarMahallesi’nden Dilara Kara <strong>ve</strong> Musa Kara’dan oluşuyor.Beşiktaş Gençlik Meclisi’nin “üni<strong>ve</strong>rsiteler kenti” Beşiktaş’ta, kentle ilişkisiolan tüm gençleri ortak akılda buluşturan bir platform olmak amacıyla budönem sürdürdüğü projeler arasında “Paramı Yönetebiliyorum”, üni<strong>ve</strong>rsiteöğrencileri <strong>ve</strong> profesyonelleri alan tercihi yapan lise öğrencileri ile buluşturan“Lise Kariyer Günleri”, 19 Mayıs Gençlik Festivali”, Avrupa BirliğiGençlik Projesi yer alıyor. B+B+ İLKBAHAR 65


Dayanışma“BeşiktaşGönüllüleri”Yazı: YÜKSEL TÜRKİLİ Fotoğraf: ŞENOL KAŞIKÇIOnlar kent yaşamında, kararlılıkları, iddiaları <strong>ve</strong>bireysel duyarlılıklarıyla Beşiktaş için el ele <strong>ve</strong>rdiler.Beşiktaş’ın kentsel yaşamında yeni bir olgu var: BeşiktaşGönüllüleri...Kent yaşamına sosyal sorumluluk projeleriyle, kararlılıkları,heyecanları <strong>ve</strong> iddialarıyla damgalarını vuran “gönüllüler.”Çağdaş toplumların tanımlı örgütlenmeleri; kamu, özel <strong>ve</strong> sivil toplum kuruluşlarınındışında, bireysel duyarlılıklarıyla bir araya gelen “gönüllüler”.Yaşadıkları sokakta, sitede, mahallede hak ettiklerine inandıkları yaşamkoşullarını yaratmaya kararlı “gönüllüler”.Her toplumsal düzenin sürekliliğinin sağlanması sürecinde yaşanan iki temelolgu vardır; tanımlanabilen beklentilerin karşılanmasına yönelik iş bölümüile hizmet sunumunun yeterliliği <strong>ve</strong> kalitesi sorunsalı. Her iki konuda daiş bölümü <strong>ve</strong> hizmet sunumunda yeterlilik <strong>ve</strong> kalite- mükemmelliğe ulaşmanın,toplumsal ilerlemenin sonuna gelindiği anlamını taşıyacağı açık.Genelde kabul gören bir anlayış olmasına karşın bunun doğru olmadığınıbiliyoruz. Kamu kesimi toplumsal beklentileri karşılamak konusunda tepkigöstermede her zaman yetersiz <strong>ve</strong> geç kalmakta. Her ne kadar son yıllardasosyal sorumluluk projelerine kaynak aktarıyor olsalar da, temel amacı“kâr maksimizasyonu” olan özel kesimin toplumsal beklentilerin karşılanmasındasorumluluk almasınıbeklemek doğru olmaz. Siviltoplum örgütlenmeleri çok farklıbiçimlerde ortaya çıkıyor.Meslek odaları gibi yasalarla kurulanlar,siyasi düşüncelerini dünyaçapında yaymak ya da ürettikleriatıkları geri alma zorunluluklarınedeniyle özel kesim tarafındankurulan vakıflar <strong>ve</strong> sosyalstatü göstergesi, sınıfsal çıkaramaçlı dernekler… Öte yandan,çevre duyarlılıkları, ekonomiksömürüye karşı başkaldırılarıyladünya çapında örgütlenentopluluklar var. Amaç, kapsam,Beşiktaş Gönüllüleri mahalle toplantısı sırasında.biçim gibi birçok farklılıklar gösteren sivil toplum kuruluşlarına ortak bir kuramsalçerçe<strong>ve</strong> geliştirmenin zorluğu açık.Şimdi “Beşiktaş Gönüllüleri” sivil örgütlenme için yeni bir önermeyle geliyorlar:“21. yüzyılda yaşamın yoğunlaştığı kentlerde, ‘insan için, insanca birçözüm’ ancak ‘insan odaklı’ olabilir!”İnsanca bir çözüm için yeterlilikleri tartışmalı kamu <strong>ve</strong> özel kesim örgütlenmelerinekarşı, çağdaş insanın çözümü insan odaklı olmalı!Önermenin açılımı basit ama etkili. Hareket noktası yaşam çevremizdenbaşlamalı; sokağımızdan, sitemizden, mahallemizden…Başlama noktası; temel sorunlarımız, beklentilerimiz olmalı. “Paylaşılan” <strong>ve</strong>“ortak” sorunlarımız, beklentilerimiz…Bu aşamada önemli bir ayrıntı var: Ortak sorun konusunda çözüm için biraraya gelindiğinde her zaman aynı düşüncelerde uzlaşılması mümkün olmayabilir.Örneğin sokak hayvanlarının yarattığı sorunlar konusunda çözümarayan gönüllüler, konuya çelişik noktalardan yaklaşan iki görüşü de dikkatealmak zorundalar; hayvanse<strong>ve</strong>rlerin yaklaşımları ile sokak hayvanlarının yarattığıgü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> kirlilik sorunlarından rahatsız olanların görüş <strong>ve</strong> istekleri…Karşıt görüş <strong>ve</strong> isteklerin olduğu durumlarda ortak çözüm için iki nokta önemkazanıyor; uzman görüşü <strong>ve</strong> ortakçözüm için tarafların öz<strong>ve</strong>ridebulunması.“Beşiktaş Gönüllüleri”nin kısasüreli deneyimleri bu konudabaşarılı örnekler taşıyor. Kentlilikbilinci <strong>ve</strong> duyarlılığıyla hareketegeçen çağdaş insanlar yaşamkalitelerini artıracak çözümlerüretiyorlar.Bundan sonraki aşama, özellikleyerel yönetimlerden başlayarakkamu <strong>ve</strong> özel kesimin bu insanodaklı yerel çözüm sürecineuyum göstermeleri. B+


B+ İLKBAHAR 67Beşiktaş Gönüllüleri Arnavutköy Çileği’ni yeniden canlandırmak için Bebek’teki fide dikiminde.Beşiktaş Gönüllüleri kültür turları da düzenliyor.


68 B+ İLKBAHARGelenek


UstalaraSaygı’nın ustasıYazı: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraflar: ERDEM AYDINGazeteci-Yazar Faruk Şüyün Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> için tam 84 kez‘Ustalara Saygı Gecesi’ düzenledi.Her biri birbirinden farklı, bir film tadında geceler…Yer, bu kez Akatlar Kültür Merkezi. “Dünya TiyatrolarGünü”nde 84 kez ‘Ustalara Saygı Gecesi’ düzenleyenFaruk Şüyün’la birlikteyiz. ”Her ‘Ustalara Saygı’yı bir film,bir senaryo gibi düşünün. Hiçbiri birbirine benzemeyen.Hepsi bir film gibi yaratılıp kurgulanan” diyor Faruk Şüyün<strong>ve</strong> ardından ekliyor: “Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> çalışanları,benim <strong>ve</strong> arkadaşlarımın ortak emeğinin sonucunda tam anlamıyla bir prodüksiyonçıkıyor ortaya, bir bütün oluşuyor.”Seçilen konu <strong>ve</strong> kişiler gözönüne alındığında, bu, bazen gündemin peşindengiden bazen de gündemi kendisi yaratan bir süreç. Bu hızlı süreç içinFaruk Şüyün’un yorumu şöyle: “Sekseni aşkın saygı gecesi gerçekleşmesinerağmen hep aynı şeyi tekrarlıyormuşum gibi hissetmedim. Her seferindefarklı bir heyecanı <strong>ve</strong> coşkuyu yaşadık izleyicilerle.”E<strong>ve</strong>t, gazeteci-yazar Faruk Şüyün edebiyat dünyasının yakından tanıdığıbir isim. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin ‘Ustalara Saygı Geceleri’nin de ustası.Onunla “Ustalara Saygı Geceleri”nin perde arkasını <strong>ve</strong> Faruk Şüyün’un bilinmeyenyönlerini sizlerle paylaşmak istedik. Faruk Şüyün, B+’nın sorularınıyanıtladı.Seksen dört kez ‘Ustalara Saygı’ etkinliği düzenlemişsiniz. Buetkinliklerin kente anlam kazandıran kültür etkinliklerindenbiri olduğu kesin. Beş yıldır sürüyor, daha da sürecek. ‘UstalaraSaygı Geceleri’ni hangi duygularla düzenliyorsunuz?F.Ş: Gerçekleştirdiğim etkinliklerin en önemlilerinden biri ‘Ustalara Saygı’.Burada önemli bir nokta var, altını çizmek istiyorum. Bana bunları yapmaimkânı <strong>ve</strong>ren, bu konuda desteğiyle önümü açan Beşiktaş Belediye BaşkanıSayın İsmail Ünal’dır. O, sanatın, sanatçının, kültür adamının en başındanberi yanında yer aldı, onlarla aynı yerden baktı. Rahatlıkla söyleyebilirimki İstanbul’un kültüre, sanata en çok destek <strong>ve</strong>ren başkanıdır.İlk ‘Ustalara Saygı Gecesi’ kimin için yapıldı?F.Ş: İlki Melih Cevdet Anday içindi. Etkinliklerimizi Akatlar KültürMerkezi’nin Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde gerçekleştiriyoruz. İlk onasaygı gecesi ile başladık <strong>ve</strong> etkinliklerimiz yaz aylarında parklarda sürdü.Ustaları nasıl seçiyorsunuz?F.Ş: Etkinliklerimizi düzenlerken halen yaşayan kültür, sanat <strong>ve</strong> bilim insanlarınıseçmeye özen gösteriyoruz. İnsanlar hayattayken onlar için bir şeyleryapılması daha anlamlı diye düşünüyorum. Onları Beşiktaşlılarla, bütünİstanbullularla buluşturuyoruz. Ustalarımız bizleri onurlandırıyor. ‘UstalaraSaygı’ toplantılarını, bazen de tematik olarak gerçekleştiriyoruz. Dünya TiyatrolarGünü, Nâzım Hikmet Geceleri, Dünya Kadınlar Günü gibi… UstalarıBeşiktaş <strong>Belediyesi</strong> yönetiminin bilgisi dahilinde seçiyoruz Hayatta iselermutlaka kendileri de katılıyorlar; değilseler, aileleri ile ilişkiye geçip desteklerinialıyoruz. Gecelerde mümkün olduğunca bütün sanat dallarını birarayagetirmeye çalışıyoruz. Şairse, şiirinden beste varsa çalıyoruz, öyküsündenfilm yapılmışsa, o filmde oynayanlar katılıyorlar etkinliğe vs.Beşiktaşlılar da sahip çıkıyor ‘Ustalara Saygı’ gecelerine...F.Ş: Beşiktaşlılara teşekkür etmek istiyorum. Beşiktaşlılar kültüre, sanatasahip çıkıyor. Bunu, Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin diğer etkinliklerinde de görüyoruz.Dikkat ediyorum, mesela gecelere Kadıköy yakasından gelenler devar. Gece uzarsa, otobüslerine yetişmek için üzülerek kalktıklarını görüyorum.Yani İstanbul’un değişik semtlerinden de yoğun izleyici katılımı oluyor.Her çalışmada bambaşka bir dünya ile buluşuyor insan.Ayrıntıları yakalamaktan hoşlanıyorsunuz.F.Ş: İyi bir gözlemci olduğumu söyleyebilirim.Yaşamak bir sanatsa biz neleri atlıyoruz?F.Ş: 1980’den sonra ne yazık ki bizim insanımızda merak kaybı oldu. Merakıkaybolduğu için de çok şeyi ıskalayabiliyor. Merak olmayınca bir insan,olayların arka planını göremiyor, olayların nedenini yorumlayamıyor, yeni çıkanbir kitabı almıyor, okumuyor… Yeni bir filmi merak etmediği için izlemiyor.Bu, bence, en önemli sıkıntı bugün. Bu merakı yeniden kazandırmamızlazım. Bunu kaybetmemizde ne yazık ki, ezberci eğitim sistemimizinyeri olduğunu düşünüyorum. Bunda çocukların bir kabahati yok. Çünkü,ezberci eğitimde meraka gerek yok, ezberlerseniz zaten başarılı olursunuz.Önce ailelerin evde, sonra öğretmenlerin okulda bir şeyler yapmasıgerekiyor bu konuda. Eğer merakı tekrar doğurabilirsek, sanırım hayatı ıskalamayaninsanların sayısı yeniden artacaktır.Sürekli üretim, sürekli değişim… Hayatın size biçtiği rol bu…F.Ş: Ben sadece öğrenmeye çalışan meraklı bir insanım. Diğer insanlaragöre biraz daha fazla biriktirmiş oluyorum böylece. Ben, böyle bakıyorum.E<strong>ve</strong>t, Faruk Şüyün sizi daha yakından tanımak istiyoruz.Gelin çocukluğunuzdan başlayalım. Nasıl bir çocuklukgeçirdiniz? Hangi ortamda büyüdünüz?F.Ş: Ben tek çocuktum. Tek çocuk olmanın çok büyük avantajları vardır.Bir defa kıskanacak kimse olmaz. O zaman da biraz daha rahat hareketetme <strong>ve</strong> hatta şımarma şansı bulursunuz. Çocukluğum bahçeli, müstakilbir evde geçti. Dayımın binlerce kitabının bulunduğu bir odada büyüdüm.Annem de kitaplara düşkün bir insandı. Coğrafya öğretmeniydi, ama benidoğurunca çalışmayı bırakmıştı. Çocukluğumdan itibaren kitaplar arasındageçen hayatım hayal dünyamı geliştirdi.Ne zaman tanıştınız kitapla sorusunun da yanıtını almışolduk. Gözünüzü dünyaya açtığınız andan itibarenkitapların dünyasına dalmışsınız.B+ İLKBAHAR 69


Ustalara SaygıGeceleri’nin ilkiMelih Cevdet Anday içindüzenlendiAslında yalnızlık değil mi insanı kalabalık kılan, yalnızlığınbir tadı yok mu hissetmesini bilene? Siz kitaplarlaatmışsınız yalnızlık duygusunu üzerinizden, öyle mi?F.Ş: Oktay Akbal’ın ‘Yalnızlık Bana Yasak’ adlı bir kitabı vardır. Ben onuokumuş <strong>ve</strong> çok etkilenmiştim. Hemen peşinden de bir öykü yazmıştım. Adı‘Yalnızlık Yalnız Benim’di. Yalnızlık, üretkenliği artıran bir duygudur aynı zamanda.Son yıllarda giderek yalnızlaşıyorum. Beni bir kara delik gibi sürekliiçine doğru çekiyor. Bundan hoşnutum. Sonuçta evimi de değiştirdim;kentin daha uzak bir köşesine, Sancaktepe’ye taşındım. Birkaç yıl önce,Galata Kulesi’nin dibinde oturuyordum. Şehrin, hayatın tam ortasındaydım.Yalnızlığı seçme nedeniniz daha üretken olmak adınayapılmış bir eylem gibi, ne dersiniz?F.Ş: Yaşlandıkça üretkenliğim çoğalıyor. Artık dörtnala koşuyorum. Nereye?Daha çok, daha çok üretmeye... Hani Cemal Süreya diyor ya, “Gecelerçok kısa, dörtnala sevişmek lazım.” Benim de dörtnala üretmem lazım.Üretmem <strong>ve</strong> belki de tüketmem lazım, çünkü önümdeki zaman çok kısa.F.Ş: Kitaplar sayesinde, çok erken yaşlarda hayal gücüm gelişti. Sinemadabir film seyrederken hayal etme şansınız yoktur. Çünkü izlediğiniz AnnaKaranina, sizin değil, yönetmenin çizdiği, yarattığı Anna Karanina’dır. Amaokuduğunuzda Anna Karanina’yı siz hayal edersiniz.Kendi kahramanlarınızı yaratma çabanızda tek çocukolmanın <strong>ve</strong>rdiği bir yalnızlığın payı da var mıydı?F.Ş: Kitapların arasında büyüyünce pek de yalnız olmuyorsunuz. İtiraf etmeliyimki ben, özellikle anneme çok düşkündüm. Bir defasında, beş-altıyaşlarındayken beni anneannemlere – ki aynı binada oturuyorduk - bırakıpbir yılbaşı balosuna gitmişlerdi. Beş yıldızlı bir otelde, son derece görkemlibir balo. Ağlamış, zırlamış dedemi gönderip onları daha balonun başındaykene<strong>ve</strong> çağırtmıştım da ancak öyle uyuyabilmiştim.Çok fazla karamsar bakmıyor musunuz hayata?F.Ş: Hayır. Önümde yaşadığım kadar bir zamanın kalmadığı kesin. Bu nedenlehayatımın geri kalan yıllarının nitelikli olması lazım. Bunun için şehirdenuzağa taşındım. Yalnızlığımı üretime dönüştürebildiğim için mutluyum.Bunu yapamazsanız eğer, yalnızlık melankoliye, o da hastalığa dönüşür.Bu haliniz pek de yeni değil anlaşılan. Mesela, DünyaGazetesi’nde ‘Odak’ başlığıyla yayınladığınız yazılarınızınbirinde, Pink Floyd’un konserine giderken kimseyi yanımdaistemedim diyorsunuz…F.Ş: İşte yaşın ilerlemesinin getirdiği bir şey daha. Hiçbir detayı kaçırmakistemiyorsunuz <strong>ve</strong> sonuna kadar tadına varmak istiyorsunuz yaşadığınızanın. Birinin herhangi bir sözü, Pink Floyd gibi çok sevdiğiniz bir topluluğunkonserinde, bir daha büyük ihtimalle yaşanmayacak o anda bir duraklamayaneden olabilir...70 B+ İLKBAHAR


Bir yazınızda “İstanbul seni hiç aldatmayacağım” derkenşehir dışında yaşayarak İstanbul’u aldatıyor gibisiniz,ne dersiniz?F.Ş: İstanbul benim için çok önemli. Aslında büyük kentlerin hepsi çokönemli. Bunların başında New York geliyor. O zaman niye şehrin dışındayaşıyorsun, bu bir çelişki değil mi, denebilir. Çelişki değil, çünkü ben kentinortasına bir taksi mesafesindeyim. Hayatın ortasında olup da kenarda yaşamakgüzel! Gidip de Datça’da, Bodrum’da, kente saatlerce uzakta yaşamakbana göre değil. “İstanbul seni hiç aldatmayacağım” derken bunuanlatmaya çalışmıştım. Bana oralarda yaşamak çok cazip gelmiyor. Ben,hayatın ortasında olmak zorundayım. Oradan besleniyorum. Ne kadar yalnızolursam olayım. Onlar olduğu için yalnızlık güzel. Yoksa yalnızlığın dabir anlamı olmuyor. İstanbul, nereye gidersem gideyim, nerede yaşarsamyaşayayım sonuçta geri geldiğim <strong>ve</strong> hiçbir zaman da bırakamayacağım biraşk. E<strong>ve</strong>t, hayattaki en büyük aşkım İstanbul’dur diye düşünüyorum. Amaİzmir’in de hakkını yememek lazım. İstanbul’a bir gün döneceğimi bilerekyola çıkmak koşuluyla se<strong>ve</strong>rek gittiğim bir kent İzmir.Şair “Gökyüzü gibi bir şey çocukluk, hiçbir yere gitmiyor”diyor. Siz de aslında tek çocuk olduğunuz için yalnızlığıçocukluğunuzda öğrenmişsiniz, şimdi de onun keyfiniçıkarıyor gibisiniz…F.Ş: Edip Canse<strong>ve</strong>r söylemiş o dizeyi. Bana çok yakın sözcüklerden oluşuyor.Ben aslında hep yaşlanıyordum, ama büyümüyor, çocuk kalıyorumdiye düşünüyordum. Geçen sene şubat ayında annemi kaybettim. O zamanilk defa büyüdüğümü düşündüm. Onca sene hep yaşlanırken anneminölümünden sonra büyüdüm. Büyüdüğüm için de bugün çocukluğumlaaramda bulutlar var diyebiliyorum. Çocukluğum gökyüzünde, bulutların ardında,oralarda bir yerlerde duruyor.Ölümün öğretici bir yanı var, değil mi?F.Ş: Hastalığını öğrendikten sonra, üç buçuk ay içerisinde annem, o dönüşüolmayan yolculuğa çıktı. Son üç buçuk ayı beraber geçirdik. Annemsizne kadar eksik kalacağımı o zaman çok daha iyi anladım. Bugün, o yok!Çok eksiğim… Onu yüreğimde, beynimde yaşatıyorum .Edebiyat dünyasında ayrı bir ağırlığınız var. Çünkü herkesbiliyor ki Faruk Şüyün aynı zamanda bir perde arkası üstadı.F.Ş: Estağfurullah. Üstat, çok iddialı… Ben perde arkasındaki adam olmayıtercih ettim hep.Geçmişten bu yana editörlük yaptığınız yığınla dergi, kitap,ansiklopedi var. Hâlâ da sürüyor bu süreç. Kaç yıldırçalışıyorsunuz?F.Ş: Bâbıâli’ye geldiğimde tarihler, 1976 yılını gösteriyordu.Nereden geldiniz?F.Ş: Vefa Lisesi’nden sonra, Hukuk Fakültesi’ne girmiştim o sene. Onlarcatercih yazmamıştım üni<strong>ve</strong>rsite sınavında, yalnızca beş aday okulum vardı.Niye Hukuk Fakültesi derseniz, o zamanlar Petroçelli diye bir avukatın dizisivardı televizyonda. Ondan etkilenmiştim. Ancak, daha okulun ilk aylarındaykenanladım ki bizim hukuk sistemimizle Amerika’nınki arasında hiçbirbenzerlik yok. İdealimdeki gibi bir avukatlık yapma şansım yoktu. Aktif bir işolarak ne yapabilirdim? Gene hayatın içinde geçen gazetecilik aklıma geldi.Toktamış Ateş’in annesi Fikret Hanım, benim edebiyat hocamdı. Evlerineçok gidip gelirdim, Toktamış Ateş ağabeyim gibiydi. “Beni bir gazeteyegönderir misin?” diye sordum, o da beni <strong>Cumhuriyet</strong>’e, Sami Karaören’egönderdi. O da spor servisine, Abdülkadir Yücelman’a... Küçük çeviriler falan,alıştırma uçuşları... Daha sonra, Dünya Gazetesi’ne yani şu anda da çalıştığımgazeteye başladım. O zamanlar İhsan Altıner diye bir işadamınındıgazete. Mete Akyol gazetenin başındaydı, Selim İleri sanat sayfasını hazırlıyordu.Ben de sanat sayfasında Selim İleri’ye yardım etmeye başladım.Erbil Tuşalp haber müdürüydü, Oktay Pirim istihbarat... İçinde kadın sayfası,işçi sayfası, sanat sayfası olan bir gazete yapıyorduk.B+ İLKBAHAR 71


Yıl kaçtı?F.Ş: 1977’nin sonlarıydı. 1980’de Hürriyet Gösteri çıktı. Doğan Hızlan’la birlikteçalışmaya başladım. Daha sonra da Varlık Dergisi <strong>ve</strong> yayınları geldi.Belleklerimize yer eden Varlık Yıllıkları’nı dasiz çıkardınız, değil mi?F.Ş: Orada çalıştığım dönemde yıllıkları ben hazırladım. Varlık Dergisi’ni çıkardıkKemal Özer’le birlikte. Sanatın, kültürün içinde yıllar öyle geçip gitti.Arada Görsel Yayınları’nın ansiklopedileri var. Hilmi Yavuz’un başında olduğuGelişim, Rekin Teksoy’un yönettiği Arkın ansiklopedileri... Bir de İnkılapgibi, E Yayınları gibi çeşitli yayınevleri var. Sonra Özgür Yayınları’nınTürk yazarları dizisini başlattım. Kimler yoktu ki yazarlarımız arasında? Atillaİlhan, Selim İleri, Salâh Birsel, Çetin Altan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, edebiyatımızınneredeyse bütün ustaları...Yaşar Kemal’in kitaplarını yayına hazırlamanızhangi dönemde oldu?F.Ş: Yaşar Kemal’in oğlu Raşit Gökçeli, Toros Yayınları’nı kurmuştu <strong>ve</strong> işinbaşındaydı. ‘Gel’ dedi, ‘bana yardımcı ol.’ Yaşar Kemal’in bütün kitaplarınıhazırladık. Yani var olan kitaplarını tekrar gözden geçirdik, yenilerininilk okuyucuları olduk. Yaşar Kemal’le konuşmak çok keyifliydi. İlk eşi Tildasağdı, evde Blondie isimli sarı bir kedisi vardı, Yaşar Kemal’in kucağındaninmeyen. Yaşar Kemal’in uzun yürüyüşlerine katıldım, orada kendisiylesöyleşi yaptım, Dünya Kitap Dergisi’nin ilk sayısında da yayınladım. İşteo Dünya Kitap, Kasım ayında 20 yaşına giriyor.Bu süreçte ayrı bir yeri var değil mi Dünya Kitap’ın?F.Ş: E tabii. Benim bebeğim...Elinize doğmuş gibi.F.Ş: E<strong>ve</strong>t. Bu proje bugün 20 yaşına ulaşıyor. Önemli bir olay. Her ayınilk cuma günü çıkıyor. Son aylarda uygulamaya geçirdiğimiz bir projemizdaha var. ‘Ehlikeyf’ isimli bir gastronomi eki.“Ehlikeyf”, tam perhiz yapmanız gerekirken sizi zorlayanbir yayın olmuyor mu? Yazılarınızdan birinde ‘Yaşamkaliteni yükseltmen lazım’ diye sizi uyaran doktorunuzdanbahsediyorsunuz. Bakın gözümden kaçmadı bu…F.Ş: Geçtiğimiz günlerde, çikolata üreten bir arkadaşımızla beraberdik.Şöyle bir şikâyette bulundu bizim afiyetle yediğimiz muhteşem çikolatalarıüreten kişi: ‘E<strong>ve</strong> gidiyorum ellerim çikolata kokuyor <strong>ve</strong> nefret ediyorum bukokudan, nasıl kurtulacağımı bilemiyorum’. Yani bir şeyi iş olarak yaptığınızanda, zevkini alamıyorsunuz. Benim doktoruma gelince, şeker yeme ölürsün,diyor. Unlu yeme, ölürsün diyor, bu kadar sert konuşuyor. Hasta olmadantedbirler almaktan yana... Ama ben de şöyle hileler yapmaya başladım:Eğer Antep’te değilsem baklava yememeye çalışıyorum. Yani yalnızca iyiyapılmışsa şekerli <strong>ve</strong> unlu bir şey, o koşulda azıcık tadına bakıyorum...Siz rahatça gazete kitap da okuyamazsınız…Hatalara takılırsınız mutlaka…F.Ş: E<strong>ve</strong>t, burada tashih var, diyorum, iyi edit edilmemiş diye şikâyet ediyorum.Okuduğumun tadını çıkaramıyorum.Ama mutlaka dünya mutfağına da hakim biri olarakçok güzel yemekler yapıyorsunuzdur?F.Ş: Ben yalnızca meraklıyım, öğrenmeye <strong>ve</strong> anlamaya çalışıyorum. Yemekkonusunda da böyle… Yemek yapmayı çok seviyorum, ama yalnız yaşadığımiçin tek başına yemek yapmayı sevmiyorum. Ben, yemeğin en azındaniki kişiyle hazırlanacak bir şey olduğuna inanıyorum.Paylaşmaktan hoşlanıyorsunuz…F.Ş: Mutfağın insanların ilişkilerini sürdürebildikleri en önemli mekân olduğunudüşünüyorum. O açıdan mutfaktaki ilişkileri önemsiyorum. İnsanlarorada bütün günü, sorunlarını, sıkıntılarını paylaşabilirler. Büyük şirketler,kimi zaman elemanlarını patronundan odacısına kadar bir mutfağa sokarlar.Yani ciddi bir eğitim sürecidir bu. Birlikte yemek hazırlanır. Oradakidavranışlar, insanların dışarıdaki ilişkilerini de belirler. Ben de buna inanıyorum.Mutfaktaki ilişki iyiyse evlilik de iyidir.Paylaşımın nasıl olduğunu gösteriyor.F.Ş:: Paylaşabiliyor musunuz? Paylaşamıyor musunuz? Ne kadar birbirinizikıskanıyorsunuz, ne kadar birbirinizin elinden alıyorsunuz ya da birbirinizebırakıyorsunuz. Ya da yapsın deyip kaçıyorsunuz...72 B+ İLKBAHAR


Elinize aldığınız işlerle aranızda derin bir bağ hissediyorum.Öyle hemen bırakıp gitmiyorsunuz. Daha da derinleşmesiiçin bir iğne oyası gibi işliyorsunuz. İlişkilerinizde deböyle misiniz?F.Ş: E<strong>ve</strong>t. İnsan bir işi yaparken dallanıp budaklanacağına az şey yapıp onuen iyi şekilde gerçekleştirmelidir. Ben, ilgilenilen alanda derinleşmenin çokönemli olduğuna inanan bir insanım <strong>ve</strong> bunu özel hayatımda da uygulamayaçalışıyorum. O yüzden kolay kolay gitmem. Gidersem hiç dönmem. Hiçkimseye git demem, gidene de kal...İdealiniz bu…Bir de sizin için ‘iflah olmaz bir romantik’tirdiyorlar. Katılıyor musunuz bu görüşe?F.Ş: Nasıl söyleyeyim, e<strong>ve</strong>t romantik diyebilirsiniz.Oğlak Yayınları’ndan çıkan “Beklemek <strong>ve</strong> Ummak” isimlikitabınızda şiirler <strong>ve</strong> şairlerle ilgili referanslar gördüm.Başucu rehberi gibi... Onları sıklıkla okuduğunuz <strong>ve</strong>güne uyarladığınız söylenebilir mi? Şiirle iç içeyaşıyorsunuz değil mi?F.Ş: E<strong>ve</strong>t, benim esas alanım şiirdir diyebilirim. Yani esas alanım edebiyat.Edebiyatın içinde de şiir, ama yazmıyorum, sadece takip ediyorum, iyi birokuyucuyum.Peki hiç mi yazmadınız?F.Ş: Yazdım, bir şiirim var. Tek bir şiirim var.Özelliği tek olması mı?F.Ş: Tabii hayatımda yazılmış tek bir şiir.‘Beklemek Ummak’ın bir yerinde yaşamın diyeti olmazdiyorsunuz. Öyle mi? Sonuna kadar yaşamalıyım…Cesur musunuz bu konuda?F.Ş: İnsanın yaşı ilerleyince sonuna kadar yaşamak, en iyi şekilde yaşamakistiyor. Ben böyle bir yaştayım. Şimdi bakın, son bir buçuk yılda Füruzan kitabımçıktı önce: “Füruzan Diye Bir Öykü.” Tüyap Kitap Fuarı’nın onur yazarıydıFüruzan. Çok ilgi gördü. Yapı Kredi Yayınları da kitabı bastı. Onunhemen peşinden “Beklemek <strong>ve</strong> Ummak” geldi. Ertesi sene Cevat ÇapanTüyap’ın onur yazarıydı. Onun için bir kitap hazırladım: “Uzaktan YakınaCevat Çapan.” Üzerinde çalıştığım yeni bir kitap var, onu da sonbaharahazırlıyorum. Adı henüz belli değil…Tüyap Kitap Fuarı’nın bu yılki onur yazarı Doğan Kuban. Onun için de bir kitapçalışmam var. Bu yıl Ece Ajandaları 100’üncü yılını kutluyor. Onlara dabir yüzüncü yaş kitabı hazırlıyorum. Dergiler, kitaplar, bütün bunlar çalışmaarkadaşlarımın büyük desteği ile ortaya çıkıyor. Onlara buradan teşekkürübir borç biliyorum.Pekiyi, şehre bahar geldi…F.Ş: Ben, ağaçların benim görebileceğim kaç bahar açacağını çok merakediyorum.Hem bahar açmalarını istiyorum, ama daha az bahar göreceğimi hatırlattığıiçin de üzülüyorum. Öyle tuhaf duygular yaşıyorum.Ama bahar umudun da yeşerdiği mevsimdir.F.Ş: Ama her gelen bahar, sonbaharı da hatırlatıyor. Selim İleri’nin bir kitabışöyle biter: ‘Artık baharlar açmayacak bir ağacın altında duruyorlardı.’Umut ediyorum ki, benim ağacım bir müddet daha açacaktır. Çok umutlubir şey söyledim!Tam bir üretim sürecine girmişsiniz. Çalışmalarınız birbiriardına geliyor….F.Ş: Bütün bunları hızlı bir şekilde yapmamın nedeni, demin de söyledimya, zamanımın az kaldığını bilmem. Şimdi diyet yapacak halim yok. Tamamen‘obur’ olmalıyım, gurman olmalıyım, tüketmeliyim, çünkü daha tüketecekçok uzun yıllar yok önümde. Kafam çalışıyorken bir şeyler yapabilirim.Çok acelem var…Yazarlığın, editörlüğün yanı sıra çeşitli kentlerdedüzenlediğiniz kasaba festivallerini de düşünecek olursaksürekli bir çalışma temposu içindesiniz.F.Ş: Demin de söylediğim gibi dörtnala üretmem lazım. Üretmem <strong>ve</strong> tüketmemlazım. Şimdi zaman çok kısa… Karadelik var önümde beni çeken… B+B+B+ İLKBAHAR 73


KimlikCumartesi pazarının ablasıAysel GürelYazı: GÜLÇİN TAHİROĞLU15 yıldır her cumartesi pazarın yolunu tutardı. Halkla beslenen bir sanatçıydı o. İki Aysel vardıbiribirinden farklı: Biri neşeyi sonuna kadar yaşar, diğeri hüznün sınırlarını aşıp giderdi.Muradiye Muhtarı Cengiz Hacıömeroğlu’nun anlattığınagöre, muhtarlığın önüne bir iskemle çekilir,sonra Aysel Gürel sigarasını tüttürmeye başlardı.Bu onun sohbete başlama ritüeliydi adeta. Semttekiesnafla sohbet edilir, hal hatır sorulurdu. Yardımamuhtaç birileri varsa, ne yapıp edilir ona yardımeli uzatılırdı. Fakir fukaranın koruyucu meleğiydi o.Muhtar Cengiz Hacıömeroğlu, “Çok akıllı bir kadındı; hepimizden, herkestendaha akıllıydı diyebilirim. Yüreği insan sevgisiyle doluydu” diyor AyselGürel’i anlatırken. Pazar esnafının ablasıydı o. İstese elini kolunu sallayasallaya dolaşıp “kırk para <strong>ve</strong>rmeden” alış<strong>ve</strong>riş yapacak kadar da kredisivardı onların gözünde. Çünkü onlar bilirlerdi ki Aysel Abla pazarda mutlakaonları bulur, “Sana beş lira borcum kalmıştı” diye ellerine parayı sıkıştırırdı.Onda alacak kalmazdı.Şimdi o geleneği kızı Mehtap sürdürüyor. O da İstanbul’da olduğu zaman hercumartesi annesi gibi pazarın yolunu tutuyor. Mehtap Ar, “İstanbul’da isemher hafta anneciğimi anmak için gidiyorum. Bir ona, bir kendime çay söylerim.Ben annemin bulutların arasından bizi gördüğüne inanıyorum” diyor.E<strong>ve</strong>t, “Aysel Gürel gerçekten de aramızdan ayrıldı” demek kızlarına da,pazar esnafına da zor geliyor. Hemşehrimdi diyen 70 yaşındaki ZeynelŞar, şunları söylüyor: “Her cumartesi o bizden önce pazara gelirdi. Düşünün,biz saat yedide geldiğimizde onu pazarda bulurduk.” Bir diğeri, “Pazarınrengi, neşesiydi; onu uzaktan görünce içimizi bir neşe kaplardı” diyerekduygularını ifade ediyor.Mehtap Ar da Aysel Gürel’in hastanede yatarken ablasıyla kendisine, “Benpazara gitmezsem yaşayamam” dediğini anlatıyor. Konuştuğumuz pazar esnafıonu tanımaktan ne kadar memnunsa kaybetmekten de bir o kadar üzgün.74 B+ İLKBAHAR


Simit <strong>ve</strong> çay 15 yıllık pazar ritüeliydi.Aysel Gürel’in ailesi bu geleneği sürdürüyor.Özgürlüğüne düşkündüDışarıdan bakıldığında özgür, çılgın, hafif delişmen bir kadın portresi çizerdiAysel Gürel. Oysa şarkılarında içli, olgun <strong>ve</strong> duygusal bir kadınla karşıkarşıya gelirdiniz. Adeta iki Aysel vardı birbirinden farklı. Onunla yapılansöyleşilerden birinde bu iki görünümlü Aysel sorulduğunda cevabı hazırdı:“Doğru, iki Aysel Gürel var. Biri perukasını takar, makyajını yapıp delimtrakhareketlerle ilgi çeker, lafı patlatır. Diğeri de öğretmen kimliğinde kültürlü,oturaklı…”Aysel Gürel bu iki kimlik arasında gitti geldi yıllarca, hayata gözlerinikapayıncaya kadar da sürdü.Ciddi yönünü babasından aldığı kesindi. Savcı olan babası bir <strong>Cumhuriyet</strong>aydınıydı, hukuk adamıydı; annesi ise <strong>Cumhuriyet</strong>’in örnek ailelerinden birininkızıydı. <strong>Cumhuriyet</strong> balolarına katılan ailesi din konusunda asla baskıcıolmadı. Babasının namaz kıldığını yıllar sonra annesinden öğrendi. Babasının78 yaşında bile kızı sigarasını paketinden çıkardığı zaman gelipyakmasını hafif bir gülümsemeyle anlatırdı. Babası, sigara içen benim çocuğumdiye düşünmez, bir kadının sigarasının yakılması gerektiğini bilirdi.Ailesinden gördüğü hoşgörü, onun özgür bir birey olarak yetişmesinekatkıda bulundu. “Saygı <strong>ve</strong> namus insanın beynindedir” derdi Aysel Gürel.Birinin elini öpüp başına koymak asla saygı değildi ona göre.Bilindiği gibi o bir Karadeniz kızıydı. Denizkızı diye takılırlardı küçükken;denize olan merakıydı bu sözlerin nedeni kuşkusuz. Ama Karadeniz bu,hiç şakaya gelir mi? Sekiz kez boğulma tehlikesi geçirirken, suni teneffüslehayata döndürdüler Aysel Gürel’i. Karadeniz’in lamboz denilen anaforlarıonu yutamamıştı ama birçok arkadaşını kaybetmesine neden olmuştu.Arkadaşlarından bazılarını daha 14-15 yaşlarındayken Karadeniz’insuları yuttu. Yıllar yılı sabahları vurgun yemiş gibi uyanması da bu yüzdendibesbelli. Teneşirlerin üzerinde upuzun saçları arkadan sarkmış yıkanırkenseyretti birçok arkadaşını. Geceleri hep “Kebire yaşasaydı kaç yaşındaolacaktı şimdi?” diye hesapladı. Şarkılarında sık sık vurgun sözcüğünükullanmasının nedeni de Karadeniz’de vurgun yiyen arkadaşlarının hayalindenhiç gitmemesiydi.sında yüzerek hayata başlamadık mı? Karaya çıkınca örtünmenin alemineydi? Bu düşüncelerle denize o yıllarda bile mayo ile girmeye kararlıydı.Kararlıydı, dikbaşlıydı. Sözünün eriydi. Aşık oldu mu da, tam aşık olurdu.Aşkı, “Grip gibi ya da AİDS gibi düşünebilirsiniz” derdi. Ona göre aşk,virütik bir şeydi. ”Seks dürtüsünü, birbirinin üzerine tepişmeyi edepli halegetirmekti aşk.Ona göre, aşk güzel bir masaldı. Fikirleri açık <strong>ve</strong> netti. Lafı e<strong>ve</strong>lemez ge<strong>ve</strong>lemeznet ifadeler kullanırdı. Aşk olsaydı eğer genelevler de olmazdı.Gerçek hayattaki aşk çocukluğumuzun masallarındaki gibi değildi.Aysel Gürel’in kızları, onun kızları olmakla gurur duydular hep. Onu ‘Mükemmelbir anneydi’ sözleriyle anıyorlar şimdi. Mehtap Ar, “O bizim annemiz,babamız, ağabeyimiz, çocuğumuz, öğretmenimizdi. Bize ayaklarımızınüzerinde durmayı o öğretti” diyor.Türkçe’yi çok güzel kullanırdıŞarkı sözü yazarlığıyla ünlü oldu ama oyunculuk yönü de vardı AyselGürel’in. İlk kez Romeo <strong>ve</strong> Juliet’te oynadığında 15 yaşındaydı. TrabzonHalk Evi’nde çok güzel etkinlikler olurdu o yıllarda. Halk Evi’nin kapısına“Oyun oynayacak kız aranıyor” yazısını astıklarında ilk koşan Aysel’di.Ama o kadar zayıftı ki, o zamanın ünlü tiyatro oyuncusu Talat Gözbak,“Çok sıskasın” diye geri çevirdi onu. Ama başka müracaat eden olmadığıiçin Aysel’i kabul etmek zorunda kaldılar. Sahneleri kiliseden bozmaydı.Civardaki valiler de katıldılar ilk oyuna. Ertesi gün yerel gazetelerde“Memleketimizin medar-ı iftiharı bir genç kız neşet etti” diye yazdıklarındababası “Kimmiş bu çocuk, aferin” diyecekti. Haberi yoktu babasınınoyuncu olduğundan. O babasını bile uyutmayı bilmişti. Öyle ya babasıHazreti Muhammed’in de<strong>ve</strong>sinin sağ arka ayağının bir çivisinin eksik olduğunubile bilmez miydi? O hem meşhur bir din adamı hem de hukuk fakültesimezunuydu. Ama kızı Aysel Gürel olunca o bile çaresiz kalabiliyordu.Lise yıllarında klasikleri oynarken İsmet İnönü bile gelip seyretti onu.Babası onunla gurur duydu hep.Elbiselerle denize girmedi hiç. Dünyanın birçok yerinde insanlar suya çıplakgiriyordu. Biz sudan geliyorduk. Ana rahminin içindeki amnion sıvı-Türkçe’yi çok doğru kullanması onu müzik piyasasında da farklı kılan özelliklerindenbiri oldu. Ahmet Hamdi Tanpınar hocası oldu. Ondan çok etki-B+ İLKBAHAR 75


lendi. Kimi zaman Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Haşim, kimi zaman PabloNeruda’dan etkilendi. Bu süreç kendi şiirini bulana kadar sürdü. Şiir duvarınınçok geç <strong>ve</strong> güç örüldüğünün farkındaydı. Çok okudu, çok farklı dünyalaradaldı. Şiirle, edebiyatla besledi. O kadar ki, insanlar yıllar yılı bir şarkıyıdinlediklerinde “İşte bu Aysel Gürel’in şarkısı” diyebildiler. Akıllardançıkmayacak Ünzile, Firuze gibi şarkılar üretti.Ünlü olmak ya da ününü korumak isteyen şarkıcılar onun kapısına koştularyıllarca. Ama o karşısındaki kişi okuyabilecek yapıda <strong>ve</strong> seste değilse“Sen bunu okuyamazsın” der yapıtını asla <strong>ve</strong>rmezdi. Kimse de ona gücenmezdi.Zira o Aysel Gürel’di.Dört yatak odası <strong>ve</strong> çok büyük salonu olan üç yüz metrekarelik bir evdeyalnız yaşadı hayatının son günlerine kadar. Bu bir tercihti. “Ben hiç yalnızlıkhissetmiyorum. Aslında tek başıma çok kalabalığım” sözleriyle ifadeederdi duygularını.Kızları her zaman yanındaydılar ama o yalnızlığı da seviyordu. Evine gelecekleriçin birtakım kuralları vardı. Bir röportajında sevgilisinin o e<strong>ve</strong> herhangibir ziyaretçi gibi takım elbisesini giymeden, kravatını takmadan gelemeyeceğinianlatıyordu. Bir fincan kah<strong>ve</strong> içtikleri zaman o bardağı yıkamadanda gidemezlerdi. Yalnızlık onun tercihiydi <strong>ve</strong> kuralları o koyardı.Bazıları için dayanılmaz olan yalnızlık onunla vazgeçilmez bir yaşam biçiminedönüşmüştü.E<strong>ve</strong>t, Aysel Gürel’i anlatmaya sayfalar yetmez. Renkli kişiliğiyle sanat dünyasınadamgasını vuran Aysel Gürel bu dünyadan geçti gitti. Ardında tümiçtenliğiyle yazdığı, “Senin İçin Sana Değil” adlı kitabını bıraktı.Kitaplara sığmayan bir hayatı dolu dolu yaşadı o.Pazar esnafı onuözlüyorZeynel ÇarBen 70 yaşındayım. Biz de Erzincanlıyız.Hemşehrimizdi bizim, çok se<strong>ve</strong>rdikonu. Biz pazara geldiğimizde kendisiniburada bulurduk. Bizden önce pazaragelirdi. Düşünün ki, biz yedide geliyoruzher cumartesi. Onun saat altıda burayageldiğini öğrendik. Alış<strong>ve</strong>riş yapardı.Pazarcıları çok korurdu. Erzincan’dankonuşur, sohbet ederdik onunla.Şakir AksoyHer cumartesi gelirdi. Hepimizle ayrıayrı konuşurdu. Otururdu sigarasını yakardı,biz de çay söylerdik ona. Sohbetindengeçilmezdi.Mustafa ÇarÇok erken gelirdi. Muhabbet ederdik.Erzincan’dan konuşurduk. İlk ben deErzincanlıyım deyince inanamamıştım.Bana nüfus kağıdını gösterdi. YalnızbağKöyü’nden olduğunu gördüm orada.Sohbet ederdik, köyden, Erzincan’dan.Bestelerini sorardık ona. Allah <strong>ve</strong>rgisibir yeteneği vardı. Pazarın renkli bir simasıydı.Ne kadar ilginç, orijinal şey varsabulurdu. Mavi çorap giyer, yeşil etekbulur üstüne, kırmızı fular takardı. Renklibir kişiliğe sahipti. Çok zekiydi. Hiçbirşeyi unutmazdı.Aysel Gürel hayranlarıylaGül SevimHayırlı işler, derdi. Hep bakardı, bir şeyleralmaya çalışırdı. Alış<strong>ve</strong>riş olsun, destekolsun diye. Aysel Hanım pazara girinceneşemiz yerine gelirdi. Canlanırdıkonu görünce. Gülerdi, güldürürdü. İnsanamoral <strong>ve</strong>rirdi. Genç kız gibiydi. Pazarımızınrengi kayboldu.Belgin IşıkÖlmeden birkaç hafta önce onu pazardaayaklarını havaya dikmiş dinlenirkengördüm. “Aysel Hanım, ne oldu?” dedim.‘Dinleniyorum’ dedi. Öylece sohbetettik. Yorgun görünüyordu. Vefatettiğini duyunca çok üzüldük.Ergün KarakışKonuşurdu, genel olarak bütün insanlarıse<strong>ve</strong>rdi. İnsanlara yardım etmesini se<strong>ve</strong>rdi.Fakir fukarayı korurdu. Çok iyi biriydi.Kendisini seviyoruz <strong>ve</strong> çok saygıduyuyoruz.76 B+ İLKBAHAR


Yalnızbağlar’dabaşlayan bir hayatCumartesi pazarını çok se<strong>ve</strong>rdi anneniz, pazar esnafı da onu.Pazar onun için ne anlam ifade ederdi?Mehtap Ar.: Annem hastanedeyken ‘Ben pazara gitmezsem yaşayamam‘derdi. Pazar onun için çok şey ifade ediyordu.Siz de o geleneği devam ettiriyormuşsunuzMehtap Ar.: İstanbul’daysam mutlaka giderim. Bir anneciğime bir kendimeçay söylerim. Onun bulutların üzerinden bizi gördüğüne inanırım. Bizablamla onu hastanede ‘Pazar seni bekliyor, esnaf seni bekliyor’ diye moti<strong>ve</strong>ettik uzun süre.Nasıl bir anneydi?Mehtap Ar.: Mükemmel bir anneydi. O bizim hem annemiz, hem babamız,hem ağabeyimiz, hem de çocuğumuzdu. Her şeyimizdi o bizim. O bizeayaklarımızın üzerinde dimdik durmayı öğretti. İyi ki Aysel Gürel’in kızlarıyız.İyi ki annemiz Aysel Gürel’di. Çok şanslıyız.Size kattığı en önemli değerin ne olduğunu düşünüyorsunuz?Mehtap Ar.: Bize dürüst olmayı, yalan söylememeyi öğretti. O aynı zamandabir öğretmendi. 2 ay 10 gün süren hastalığı boyunca bir gün isyanıolmadı. Bizi üzmemek için hastalığından konuşmadı, ‘Anneciğim, bir yerinmi ağrıyor?’ deyince ‘Niye olsun?’ diye cevap <strong>ve</strong>rdi. Çok güçlü bir kadındı.Şu anda Anadolu turnesindesiniz, nereleri kapsıyor bu turne?Mehtap Ar.: Bu turneye anneciğimin doğduğu toprakları da kattım.Erzincan’dayım. Annemlerin Yalnızbağ Köyü’ne de gideceğim mutlaka.Anneannem buralardan 1910 senesinde at üstünde doğuma gidermişErzincan’a. Belediyenin ebelerindenmiş. Annem de Osman Hoca’nın talebesiymiş.O güçlü kadınların evlatları olmak şansına sahip olduk biz.Müjde Ar:“Aysel bir ozandı”Aysel Gürel halktan beslenen bir sanatçıydı. Cumartesi pazarına tutkuluydu.Otobüs de çarpsa, kar da yağsa pazarın yolunu tutardı. Müjde Ar annesininacısını derinden hissediyor. Onun belleğinde mücadeleci, hiçbir şeydenyılmayan bir anne <strong>ve</strong> hasta yatağında bile elleri titreyerek şiir yazan birAysel var. Müjde Ar, “Aysel bir ozandı” sözleriyle ona olan saygısını ifadeediyor. O bu dünyadan gitse de kızı her gün onunla olmayı sürdürüyor. MüjdeAr, duygularını B+ ile paylaştı.Zamanın koşullarına göre, birçok karakteri sinemayaaktarırken cesurdunuz. Bu duruşta annenizin rolü var mıydı?Müjde Ar: Olmaz mı? Aysel 60’lı yılların zor koşullarında babasız iki çocukbüyüttü. Çok güzel bir kadındı. Bize kimseye muhtaç olmadan yaşamayı,mücadeleci olmayı <strong>ve</strong> inanılan şeyin peşinden gitmeyi öğretti.Bir anı var mı o günlere dair?M.A: O parasız günlerimizde bile sanki hiç öyle bir şey yokmuş, hayatçok normalmiş gibi davranırdı. Mesela okula giderken ayakkabım delikti.Bunu söylediğim zaman, ‘Ne güzel, içinde bir de balık var mı?’ derdi. Herolayın esprili bir yanını bulurdu. Mücadeleciydi, hiçbir şeyden yılmazdı.O zor koşullarda bile böyle davranmasıyla kim bilir ona nekadar gü<strong>ve</strong>n duyuyordunuz?M.A: Hem de nasıl. Her koşulda ona gü<strong>ve</strong>n duyuyorduk biz. Hiçbir şeybulamasam size parmaklarımı yediririm derdi. Komikti, onun her şeyi halledeceğinibilirdik.Nasıl bir çocukluk geçirdiniz bu sıra dışı anneyle?M.A: Annem okula geldiği zaman sınıfa, tuvalete saklanırdık Mehtap’la.Kılığı, kıyafeti, makyajı, elinde sigarasıyla diğer annelere hiç benzemezdi.Yalvarırdık, ‘Gelme Aysel’ derdik. Dinlemezdi, gelirdi. O utanma duygusudaha sonraki yıllarda onunla gurur duymaya doğru değişti. Farklıydıo, sıra dışıydı.Aysel Gürel’i değişik halleriyle nasıl tanımlarsınız?Önce bir anne olarak…M.A: Anne olarak endişeliydi de aynı zamanda. Sürekli felaket senaryolarıüretirdi. Bir şeyin tüm ayrıntılarını düşünürdü. Koruma içgüdüsüyle yapardıbunu. Korumacıydı.Peki, söz yazarı Aysel Gürel olarak neler söylersiniz?M.A: İnanılmaz çalışkan <strong>ve</strong> titizdi. Bir şarkı sözü yazdığı zaman beğendirenekadar arardı, beş kez üst üste telefon açardı. Yeter ama, dedirtenekadar da uğraşırdı. Ölünceye kadar da sürdü bu. Kemoterapiden 37 kiloyaindiği hasta yatağında bile tir tir titreyerek hâlâ şiir yazıyordu. Çalışkandı,entelektüel birikimi tamdı.En çok hangi şarkısından etkilendiniz?M.A: Ünzile. Türkiye’de ezilmiş kadınların en güzel hikayesidir. hâlâ törecinayetlerini konuşuyoruz, her gün başka bir olay duyuyoruz. Düşünün o,Ünzile’yi 70’li yıllarda yazmış. Her gün Ünzile’yi içimde duyuyorum. Ayselbir ozandı. Firuze de öyledir. Onu da çok se<strong>ve</strong>rim.Halktan beslenen bir sanatçıydı. Pazarcıların ablasıydı.Beşiktaş’ın onun hayatındaki yeri neydi?M.A: Söz’ün doğduğu 91’den beri Beşiktaş’ta oturuyor. Daha önce deSamanyolu Sokak’ta oturmuştu ama pazara gidiş gelişi 78’lerde başlamıştı.Beşiktaş’ın her yerini iyi bilirdi. Kim ne iş yapar, kimde en iyisi bulunurbilirdi. Her cumartesi pazar açılmadan arkadaşlarıyla kahvaltıya giderdi.Hangi pazarcının çocuğu var, adı ne, kimin borcu var, kirası kaça?O her şeyi bilirdi.Hayata karşı duruşuyla da bir rol modeldi. Annenizin ardındanson olarak neler söylemek istersiniz?M.A: Aysel iyi ki benim, bizim annemiz olmuş. Aysel yalnız bizim için değil,bütün kadınlar için bir ışıktı <strong>ve</strong> hiç sönmeyecek. B+Bir anne <strong>ve</strong> kızları... Onlar hayatı paylaştılarB+ İLKBAHAR 77


Kazan›mKamusal alanınayrılmaz parçası: Heykel…Yazı: RÜYA KALINTAŞ Fotoğraf: ERDEM AYDINErcan YılmazBaşlık Sokak, Nisbetiye78 B+ İLKBAHAR


Heykel kendisini bir sanat eseri olarak kamusal alana <strong>ve</strong>kente entegre edebilen, kentin en önemli unsurlarındanbiridir. Kentin dokusunun bir parçası haline gelipkenti kent yapar heykel. Kentteki yaşantıya dair bir iz,bir göstergedir. Bunun bilincinde olan Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>de heykel sanatının daha fazla ilgi görmesinedestek olmak amacıyla 2008’den beri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni<strong>ve</strong>rsitesiHeykel Bölümü ile birlikte “Heykel Sempozyumu” düzenliyor.Sempozyuma Üni<strong>ve</strong>rsitesinin heykel bölümü tarafından oluşturulan jürininseçtiği beşi Türk, dördü yabancı dokuz heykeltıraş katılıyor. HeykeltıraşlarDünya Barış Parkı’nda temmuz ayı boyunca, pazar hariç her gün çalışmalarınısürdürüyor. Sempozyum sonunda ortaya çıkan eserler ise sanatçılarıngözetiminde Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nce önerilen mekânlara yerleştiriliyor.Böylece heykeltraşların bir ay boyunca uğraşıp ortaya çıkardığı sanat eserlerikamusal alanın birer parçası haline getiriliyor.2008’de sempozyuma katılan sanatçılardan Corrado Marchese’nin eseriOrtaköy’de Palanga Yokuşu refüjüne, Tolga Yurtöz<strong>ve</strong>ri’nin eseri KonaklarMahallesi’ne, Mustafa Yılmaz’ın eseri Akatlar Kültür Merkezi kavşağına,Ömer Emre Yavuz’un eseri Le<strong>ve</strong>nt Çamlık Caddesi’ne, MustafaAkkaya’nın eseri Akmaz Çeşme Sokağı’na, Derya Yılmaz Özşen’in <strong>ve</strong>Hünkar Yılmaz’ın eserleri Akatlar’daki Sanatçılar Parkı’na, Reijiro Wada’nıneseri Ihlamur’daki Azerbaycan Parkı’na <strong>ve</strong> Ercan Yılmaz’ın eseri BeşiktaşBelediye Binası’nın önüne yerleştirildi.Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni<strong>ve</strong>rsitesi’yle bu konudakiişbirliği 2010’da da sürecek. Bu da İstanbul’un kültür-sanat başkentiBeşiktaş’ı yeni sanat eserlerinin beklediği anlamına geliyor…Mimar Sinan Üni<strong>ve</strong>rsitesi Güzel Sanatlar FakültesiHeykel Bölümü Başkanı Doç. Dr. Fatma Akyürek,Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Neslihan Pala, UzmanDerya Yılmaz Özşen, araştırma görevlileri Ferit Yazıcı<strong>ve</strong> Ömer Emre Yavuz’la heykel sempozyumu <strong>ve</strong>heykel-kent ilişkisi hakkında konuştuk.Heykel Sempozyumu”nda belediye ile yaptığınızişbirliğinin önemi nedir?Fatma Akyürek: Eğer kent içinde yer alacak heykeller için iki kurumortak bir etkinlik düzenleyecekse bu etkinliğin üni<strong>ve</strong>rsite <strong>ve</strong> yerel yönetimişbirliğiyle yapılması en ideali. Bunun çok <strong>ve</strong>rimli sonuçlar alınabilecekbir ortaklık olduğunu düşünüyorum. Kent-heykel arasındakiilişki açısından da, etkinliğin sonucunu belirlemek, heykelin karakterinibelirlemek açısından da en iyi işbirliğinin bu olduğunu düşünüyorum.Anıtlar dışında tasarımda sanatçının tamamen özgür bırakıldığıböyle bir organizasyon demokratik <strong>ve</strong> özgürlükçü bir ilişkiyiişaret ediyor.Biz Fındıklı’da yedi senedir bir heykel etkinliği düzenliyoruz. Bu heykellerçok ilgi görüyor <strong>ve</strong> çok konuşuluyor. Bu sempozyumları ikisenedir sanata önem <strong>ve</strong>ren bir belediye olan Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>ile ortaklaşa yapıyoruz. Bizim açımızdan bu sempozyumların en iyiyanı, sanatın kentin bir parçası haline gelmesinin yanı sıra öğrencilerimiziçin bir çalışma ortamı yaratılması <strong>ve</strong> dolayısıyla sanat eğitimineyapılan katkı.Bu sempozyumların gelenekselleşmesi için başkaneler yapılabilir?F.A: İlk sempozyumlarda tecrübesizlikten kaynaklanan birtakımproblemler yaşadık. Mesela en ideal olabilecek durum mekanın heykellerinyapımından sonra değil, önce belirlenmesi <strong>ve</strong> bunun sanatçıyasöylenmesi olur. Mekan sanatçının eserini tasarlama sürecindeçok önemli. Heykel mekanla ilişkisi içinde düşünülmeli, mekanagöre yapılmalı. Heykelin konulacağı yeri önceden bilmek bu nedenlesanatçı için çok önemli. Yani belirlenen yere göre üretilmeli heykel.Mustafa AkkayaAkmaz Çeşme Sokak, SinanpaşaNeslihan Pala: Belediye sempozyumdan hemen sonra heykellerialıp semtin çeşitli köşelerine yerleştiriyor iki senedir. Belediyeyle işbirliğiyapmasak bu mümkün olmazdı. Beş senenin sonunda elli taneheykel olacak. Bu sanat eserlerini kentin farklı noktalarına yerleştirmeişi ancak belediyenin yapabileceği bir iş. Bu işbirliğinin sürekliliğinisağlanarak sempozyumların gelenekselleşmesi iki taraf açısındanda önemli. Dolayısıyla önceki sempozyumlarda karşılaşılan aksaklıklarınbir daha yaşanmaması için daha dikkatli olunabilir. Örneğinetkinliklerde karşılaşılan problemleri aşmak için belediyede heykelibilen bir ekip oluşturulabilir.2009’daki heykel sempozyumuna katılan sanatçılardan RobertoManzano’nun yaptığı heykel Ihlamur Kasrı’nın yanına, Valerian Jikia’nıneseri Kültür Mahallesi’ndeki Arnavutköy Yolu’na, Tolga Yurtöz<strong>ve</strong>ri’nin eseriGayrettepe Cemil Aslan Güder Sokağı’na, Kamen Tanev’in eseri EbululaCaddesi’ne, Cemil Güç’ün eseri Bebek’te İnsihar Caddesi’ne, CananSönmezdağ’ın eseri Akaretler Süleyman Seba Caddesi’ndeki W Otel’inönüne, Songül Telek’in eseri Le<strong>ve</strong>nt’te Aytar Caddesi’ne, Ayla TuranTan’ın <strong>ve</strong> Giorgie Cpajak’ın eserleri Uğur Mumcu Caddesi’ne yerleştirildi.Heykeli sevdirmek <strong>ve</strong> bu sanatın kent için gerekliliğini vurgulamak amacıyladüzenlenen sempozyumların ürünleri olan eserler, Beşiktaş’ın dokusunadahil edildiler bile. Böylece bu değerli sanat eserleri Beşiktaş kenti için birkazanıma dönüştürüldü <strong>ve</strong> kentin ayrılmaz bir parçası oldu. Emeği geçenlere,özellikle de sempozyuma katılan sanatçılara teşekkürler...Ayla Turan TanUğur Mumcu Caddesi, AkatlarB+ İLKBAHAR 79


Kamen TanevEbulula Caddesi, AkatlarCanan SönmezdağSüleyman Seba Caddesi, AkaretlerGiorgie CpajakUğur Mumcu Caddesi, AkatlarSongül TelekAytar Caddesi, Le<strong>ve</strong>nt80 B+ İLKBAHAR


Valerian JikiaArnavutköy YoluÖmer Emre YavuzÇamlık Caddesi, Le<strong>ve</strong>ntCorrado MarchesePalanga Yokuşu, MecidiyeMustafa YılmazZeytinoğlu Caddesi, AkatlarB+ İLKBAHAR 81


Sanatçı gözüyleYılmaz bir aydınSöyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraflar: ERDEM AYDINHayata karşı dik duruşunu hiç değiştirmeyen bir sanatçı.Nüfus kütüğü Ihlamur’da olan Tarık Akan’laçocukluk yıllarından bugünlere doğru uzandık.82 B+ İLKBAHAR


Çoğumuz onun duvarları süsleyen posterlerine bakarakbüyüdük. Yeşil gözlü, dalyan gibi bir delikanlıydı TarıkAkan. Türk sinemasının yakışıklı jönüydü. Sonra tam birdönüşüm yaşadı, onu bu kez toplumsal içerikli filmlerlesevdik.12 Eylül darbesinin estiği günlerden o da nasibini aldı. Sonrasında “AnneKafamda Bit Var” kitabını cesurca kaleme aldı <strong>ve</strong> darbe döneminde yaşadıklarınıanlattı. Hayata karşı her zaman dik duruşuyla dikkat çekti. AydınlarDilekçesi’nin mimarları arasındayer aldı. Dilekçeyi önce imzalayanlar,sonra imzalarını sildirmeye çalışanlarhafızasından silinmedi.Sivas olaylarından sonra fundamentalizmkonusunda toplumuuyardı. Nazım Hikmet Vakfı’nın kurucuüyeleri arasında bulunan TarıkAkan, Türkiye’nin gidişatındanhâlâ endişeli. Anayasa değişikliğinionaylamıyor. Büyük bir aldatmacanıniçinde olduğumuzu düşünüyorçünkü. “İkinci <strong>Cumhuriyet</strong>çi”lere dekızgın. Tarık Akan, ülkesini tutkuylase<strong>ve</strong>n bir aydın. Sorumluluklarınınbilincinde. Sahibi olduğu Taş İlköğretimOkulu’nda her şeyden önce iyiinsanlar yetiştirmeyi hedefliyor. Geçen yıl okulun kütüphanesinde öğrencilerin1 milyon 587 bin sayfa kitap okumasını gururla anlatıyor. Tarık AkanB+’nın sorularını yanıtladı.Sizi yakışıklı jön olarak tanıdık önce, sonra hızlı birdönüşüm yaşadınız. Tam olarak nasıl oldu bu değişim.Bizimle paylaşır mısınız?T.A.: Orta ikiye kadar çocukluğum Anadolu’da geçti. Babam subaydı. Erzurum,Sivas, Güneydoğu, İç Anadolu , Kayseri’de geçti. Bakırköy’de degaribanlık dönemi başladı.Orada, sefillik, serserilikdönemlerim geçti.Aynı zamanda üni<strong>ve</strong>rsitedönemlerimdi. Gecemakine mühendisliğindeokuyor, gündüz de işportacılıkyapıyordum. Sonrabirdenbire bir resimlehayatım değişti. Artist olduğunan fiziğinin de getirdiğiavantajları kullanıyorsun,iyi de para kazanıyorsun.Ama bir süresonra daha ciddi, dahadoğru filmler çekmek istiyorsun.Başlangıçta buyalnızca fikirde kalıyor.Bunu yapmak için nelerinyapılması gerektiğinedair bilgiler de toplamaya başlıyorsun bir yandan. İşte bu noktada kendinieğitme ile birlikte dünya görüşünün kökleşmesi başlıyor. Bu arada devammecburiyeti olmayan Gazetecilik Yüksek Okulu’na geçtim. Hem sinemahem okul idare edebilirdim. Bu dönemde kitap okumalar, araştırmalarbaşladı. Bir yandan da, hocam diyebileceğim insanlar karşıma çıktı.Hocam dediğiniz kimler vardı?T.A: Onlardan biri Türkiye’nin en büyük isimlerinden biriydi; Vasıf Öngören.Beni ben yapan bir dostumdur. Gecelerim gündüzlerim beraber geçtionunla. Kendisi Türkiye’de gelmiş, geçmiş en büyük tiyatro yazarları arasında.Brecht’i Türkiye’de <strong>ve</strong> dünyada ondan daha iyi yorumlayabilen birbeyin yok. Bir tiyatrocu olmamama rağmen beni bir tiyatrocu gibi yetiştirdi.Hem oyun anlayışım, dünyaya bakışım, algılamalarım <strong>ve</strong> üstüne benimkattıklarım müthiş bir pencere açtı bana. Ondan sonra da bir daha salonfilmleri yapmama kararı aldım. O zaman da her türlü zorlukla karşılaşıyorsun.Bir kere ekonomik olarak o parlaklık bitiyor.“Yakışıklı Jön”den Devrimci Abi”ye...Sizin için <strong>ve</strong>rilmesi zor bir karar mıydı o yıllarda?T.A: E<strong>ve</strong>t ama bunu da bilerek yapıyorsun zaten. Taviz <strong>ve</strong>rmeden yaşamakmecburiyetindesin. Bu da senin bilincinin kökünün ne kadar sağlamolduğuna bağlıdır. Yoksa gerçekten taviz <strong>ve</strong>rmeden, düşüncelerin doğrultusundahayatı götürmek değil; Ona çok direndim hâlâ şu yaşımda dadirenmeye devam ediyorum. Kendine sorduğun şöyle sorular oluyor: Benkimim? Sanatımı kime, nasıl yapıyorum? Niçin yapıyorum? Görevlerimnelerdir? Neler yapmamgerekir? Topluma karşıneleri <strong>ve</strong>rmem gerekir?İşte bu soruların cevaplarınıdoğru koyduğunzaman mücadelen debaşka bir yola oturuyor.O bilinç oluştuktan sonradönüp fark etmeyebaşlıyorsun. O zamanülke adına ‘eyvah’ diyorsun.Çünkü aynı şeylerisen de yaşamışsın. ‘Eyvah’dediğin şeyleri yapmamangerekir. O zamanonları nasıl doğruçizgiye çekebilirsin, onlarınmücadelesini <strong>ve</strong>riyorsun.Benim çizgi değiştirmemburadan kaynaklanmıştır.B+ İLKBAHAR 83


Siz aydın olmanın sorumluluğuyla hareket ediyorsunuz.Bu konuda samimisiniz, halk da bunu biliyor, anlıyor.Bu konuda ne düşünüyorsunuz?T.A: Konuşmamın başında da söylediğim gibi şayet gelişim sürecinde insanlarınbilinçleri yerine doğru oturmamışsa, kaymalar hep olur, olacaktırda. Burada biraz da yapı meselesi var. Bakın isterse profesör olsun, isterseen büyük kariyer unvanı taşısın, onun ergenlik çağındaki algılamalarıdoğru ise dünyaya doğru bakar ancak. Yarım yamalak bir oluşum sürecindehep kaymalar başlar, satışlar başlar. Hep satmaya başlar.Aydınlar Dilekçesi’nde de başınıza bunlar gelmişti.O günlerden bugünlere çok şey değişti mi Türkiye’de?T.A: Hayır hiçbir şey değişmedi. Daha da kaypaklaştı. Zemin daha da oynakhale gelmeye başladı <strong>ve</strong> en kötüsü de hâlâ farkında değiller. Her şeyeçıkar meselesi olarak bakılıyor. Hiçbir zaman toplummuş, ülkeymiş umurundadeğil bu insanların. Bir dönem o düşüncede olanlar da dönüp kendiçıkarları doğrultusunda bakmaya başlıyorlar. O zaman da döneklikleryaşanıyor. Şu son zamanlarda çok daha fazla, ülkenin üstünde 1947’denberi oynanan emperyalizmin oyunlarının su yüzüne çıkmış olmasına rağmenbu böyle. Bu gidişin gelecek 30- 40 yıl içersinde hangi noktalara kayacağınıbilmelerine rağmen, hâlâ düşünce olarak emperyalizme hizmetediyorlar. Acı tarafı bu.Sivas olaylarından sonra yaklaşan tehlikeye dikkatçekmiştiniz. Bugün neler düşünüyorsunuz bu konuda?T.A: Geriye doğru bakıldığı zaman ABD <strong>ve</strong> AB’nin Türkiye <strong>Cumhuriyet</strong>iüzerinde oynamak istedikleri oyunlar çok açık, net ortada. Bunu bütünsolcular yıllardır bağırarak söylemelerine rağmen böl, parçala, yönet mantığıile şu anda yapacakları her şeye ulaşmışlar. O kadar rahat at koşturuyorlar<strong>ve</strong> her istediklerini de elde ediyorlar ki... Oynanan oyunlara bakıldığızaman, adalet üstündeki oyunlar, emniyet üstündeki oyunlar, ordununüstündeki oyunlar apaçık ortadadır. Şimdi “İkinci <strong>Cumhuriyet</strong>çiler”başka gözle bakıyorlar. ‘İki kere hata yapmış ordu’ desen, buna da sinirleniyorlarçünkü onlara göre dört hatası var ordunun. Tutup da Türkiye<strong>Cumhuriyet</strong>i’nin ordusunu yok etme pahasına, şu andaki düşüncenin yanındaolursanız bu ülkede Atatürk’ün getirdiği her şey yok olacaktır, paramparçaolacaktır. İstedikleri Anayasa gerçekleştiği andan itibaren eminolsunlar ki; 1980 darbesinden çok daha acı günler yaşayacak bu ülke.Farkında değiller. Darbeden çok daha kötü bir darbe yapılıyor farkındadeğiller. Aslında farkındalar da işlerine gelmiyor.Demokrasiye sahip çıkma adına Anayasa değişikliğinionaylayanların önemli bir sorumluluğu da var mı bu ülkeye?T.A: Ben onlara “İkinci <strong>Cumhuriyet</strong>çi”ler diyorum. “İkinci <strong>Cumhuriyet</strong>çi”lerinmantığına uyuyor. Demokrasi kılıfının içine sokuluyor oyunlar. Bu oyunlarınhepsinin altında tamamen ABD var. Türkiye <strong>Cumhuriyet</strong>i sistemi her neolursa olsun umurlarında değil. Şeriat olmuş, faşist bir idare olmuş, her türlüdemokrasiden vazgeçilmiş, umurlarında değil. Ama şu anda ülkemde yapmakistedikleri her şeyi yüzde yüz başardılar. Ve karşılarında duracak hiçbirgüç <strong>ve</strong> kitle kalmamış gibi görünüyor. Bir ara çok umutlanmıştım. <strong>Cumhuriyet</strong>mitingleri bana bir umut <strong>ve</strong>rmişti fakat bundan korkan dış güçler meseleyihallettiler. Her şeyi Ergenekon’a bağladılar, bitirdiler. Bu ülke Atatürk’ünülkesidir. Ne zaman birleşip, sesimizi yükselteceğiz bilmiyorum.Darbeler döneminin acılarını yaşayanlardan birisiniz. ‘AnneKafamda Bit Var’ kitabı ile yaşadıklarınızı anlattınız. Ve sizbugün bu duruşunuzla ordunun yıpratılmasına tamamenkarşı çıkıyorsunuz. Bir tezat oluşturmuyor mu bu durum?T.A: E<strong>ve</strong>t ordunun yıpratılmasına tamamen karşıyım. Bugün ülkemin üzerineoynanan oyunları görmek istemeyenler bunu anlayamaz. Ülkemin yaşadığıen büyük acılardan biri 1971 <strong>ve</strong> 1980 darbeleridir. Bunlar da durupdururken yapılmış değildir. Bunları yaptıran güçlere bakmak lazım. Yap-84 B+ İLKBAHAR


tıran güçler şimdi hangi oyunu oynuyorlar. Bu oyunu çok iyi bilmelerinerağmen dönüp orduyu eleştirmeleri bana mantıksız geliyor. Yanlış geliyor.Bugün ülkemde demokrasiyi <strong>ve</strong> <strong>Cumhuriyet</strong>’i koruyan <strong>ve</strong> kollayan birincigüç ordudur. İkinci güç yargıdır, sonra, bürokrasidir. Ondan sonra aydınlar<strong>ve</strong> halk gelir. Bu kadar basittir. Hatta ordunun bir kademe altı polis gücügelir ki, içinde milli istihbarat teşkilatı da vardır. Türkiye’de Atatürk’ün kurduğudemokratik anlayışın yıpratılma nedenlerini <strong>ve</strong> bu saydığım güçlerihangi yola oturtmak istediklerine bakıldığı zaman geleceğimizin ne olacağınıokumaları gerekir.Halk sizce bu gelişmeleri yeterince doğru değerlendiriyor mu?T.A: Halkın gelişmeleri fark etmesi için, toplumun kitle örgütlerinin ölmemesigerekirdi. Bunların hepsini hallettiler. Hiçbir demokratik güç denilenşey kalmadı ortada. Bu halkı ancak onların tepkileri kendine getirirdi..O da yok. Aslolan demokratik kitle örgütlerinin tavırlarını koymasıdır kihalk uyansın, farkına varsın. Ama onların da hepsi yasak.Batı’dan 400 yıl sonra kitapla tanışmanın, kitabın yerinigazetenin, onun da yerini televizyonun almasının etkilerineler oldu bu toplumda?T.A: Dış güçler bir ülke için oynamaya başlarsa her şeyiyle oynar. Bütünekonomisinin, kültürünün içine kadar her şeye sızmışlardır <strong>ve</strong> bunlarlaoynarlar. Yatılı ilköğretim okulları Anadolu için çok önemli bir düşünceydi,iyi bir uygulamaydı. Şimdi bunun da cılkını çıkarmaya başlıyorlar. Eğitiminoralarda sıfıra inmesini isteyen birileri var. Köy Enstitüleri muhteşemdimesela. Ona da karşı geldiler <strong>ve</strong> onları da ortadan yok ettiler. İşine negelmiyorsa anında tavrını net olarak koyuyor Amerika. Gittikçe zavallı birülke haline geldik.Okulunuzda önemli bir misyonu yerine getiriyorsunuz.Üni<strong>ve</strong>rsitelere konuşmacı olarak katılıyorsunuz.Nelerle karşılaşıyorsunuz, gençleri nasıl buluyorsunuz?T.A: Hiçbir üni<strong>ve</strong>rsiteye gitmedim bu yıl. Geçen yıl Anadolu’daki birkaç üni<strong>ve</strong>rsiteyegittiğimde üzüldüm. Binlerce genç toplanıyor karşınızda. Sorduklarısoruların çoğu magazinel. Hiç okumadıklarını görüyorum. Ben yalnızcakonuşmakla kalıyorum. Konuştukça da sinirleniyorum.Laflarım keskinleşiyor.Karar aldım, bu yıl hiçbir üni<strong>ve</strong>rsiteye gitmedim.. Ama ODTÜ’ye<strong>ve</strong> İTÜ’ye gitmeye niyetim var. Oraları da bir koklamak istiyorum.Nazım Hikmet Vakfı’nın da kurucu üyeleri arasındasınız.Mezarı hâlâ gelmedi, gelmeyecek de sanırım. Son gelişmelerne bu konuda?T.A: Ben gelmesine karşıyım. Vakıf olarak da istemiyoruz. Aydın olan insanlarda istemez. Onun kaldığı yer çok güzel. Oraya gidişini incelemelerilazım, onu oraya gönderen sistemi incelemeleri lazım. Vatandaşlığını kaldırsalarne olur, kaldırmasalar ne olur. Hiçbir şey ifade etmez. O hiçbir zamanburaya gelmesin, doğrusu bu.Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin etkinliklerinden birinde deNazım Hikmet’i anlattınız. “Ustalara Saygı” etkinliğine dedestek <strong>ve</strong>rdiniz. Halkla buluşma açısından etkinliklerinasıl buluyorsunuz?T.A: Ben oyumu CHP’ye <strong>ve</strong>ren biriyim ama düşünce olarak CHP’li değilim.Ama CHP’yi yakından takip eden, onu destekleyen bir insanım. Diğerbelediyelerle mukayese ettiğim zaman İsmail Ünal Başkan içlerindebu işi en iyi götüren kişi. Çünkü bölgesinin içine kültürünü çok iyi sokmayıbaşarmış bir başkan. Benim kütüğüm Beşiktaş’tadır. Ihlamurluyum. Bütünsülalem Beşiktaşlıdır. Anadolu’dan ilk defa geldiğim zaman Ihlamur’daamcamların evinde kalmıştım. Denizi de ilk orada gördüm. Beşiktaş’ı çokse<strong>ve</strong>rim. İsmail Başkan’ı çok seviyorum. Yaptığı bütün işleri takip ediyorum.Ve onu destekliyorum, yardımcı olmaya çalışıyorum.Sizce yerel yönetimlerin sanat <strong>ve</strong> kültür açısındansorumlulukları nelerdir?T.A: Bir kere, bir yörenin CHP’li başkanı isen sanat <strong>ve</strong> kültüre daha fazlaönem <strong>ve</strong>receksin. Sosyal demokrasinin temelini kültür, sanat oluşturur.Sosyalizmde de, komünizmde de bu böyledir. Demokrasiden ayrılınca,kültür <strong>ve</strong> sanat düşmandır. Bin yıl öncesinin anlayışını toplumuna sanatdiye sunmaktır, toplumu uyandırmamak, ışık tutmamaktır. Gördüğümkadarıyla da bütün CHP’li başkanlar sorumluluklarının bilinciyle hareketediyorlar. Anadolu’ya gidince CHP’den başka bir partiye kaymış bir şehirdeçok açık <strong>ve</strong> net şunu görüyorsun; tiyatro müsaadesi yok, sinema içinbin bir zorluk çıkartıyorlar, eğlence yerleri yok. Günah derler, yasak derler,bakış açıları hemen açığa çıkar. CHP’nin kaybettiği yerlerde yaşayan insanlarbunun farkında da değillerdir maalesef. B+Tarık Akan okuluyla gurur duyuyor. Öğrencileri geçen yıl 1 milyon 587 bin sayfa kitap okumuş. Sevgi <strong>ve</strong> mutlulukla anlatıyor bunu...B+ İLKBAHAR 85


HaberlerTürkan Saylan Heykeli açıldıBeşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin katkılarıylaMimar Sinan Üni<strong>ve</strong>rsitesi GüzelSanatlar Fakültesi Öğretim ÜyesiProf. Ferit Özşen’in yaptığı TürkanSaylan heykeli, kendi adını taşıyanparkta açıldı. Bronz heykeldeTürkan Saylan, üç kız öğrenci ilebirlikte görülüyor. Açılışa CHP’nineski lideri Deniz Baykal, CHP millet<strong>ve</strong>killeriBihlun Tamay, MehmetSevigen, Algan Hacaloğlu, BeşiktaşBelediye Başkanı İsmail Ünal,Çağdaş Yaşamı Destekleme DerneğiBaşkanı Aysel Çelikel <strong>ve</strong> vatandaşlarkatıldı.Açılışta bir konuşma yapan ÇYDDBaşkanı Aysel Çelikel, heykelinTürkan Saylan’ı <strong>ve</strong> burs <strong>ve</strong>rdiğibinlerce çocuğu birlikte anlatan bireser olduğunu söyledi.Çelikel’in ardından konuşan Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünalise “Zor günlerden geçiyoruz. Şairin ‘Ateşi <strong>ve</strong> ihaneti gördüm’ dediğigünleri yaşıyoruz” dedi.Daha sonra kürsüye CHP Lideri Deniz Baykal geldi. Baykal, TürkanSaylan’ın bir insan, bir aydın,bir kadın olarak toplumsalsorumluluğunu her zaman yerinegetiren biri olduğunu söyledi.Baykal şöyle devam etti:“Başka anlamlarda kullanılanmisyoner sözcüğünü kullanmakistemiyorum. Türkan Saylanamacına kendini adamış birinsandı.”Saylan’ın <strong>Cumhuriyet</strong> devrimleriniher türlü tehdide karşısavunmak amacıyla ağlamak<strong>ve</strong> sızlanmak değil kendini desorguladığını belirtti. Baykalşunları söyledi: “Türkiye’nindoğru eğitime ihtiyacı vardır.Türkan Saylan bunun için konuşmaklakalmamıştır, örgütlenmiştir<strong>ve</strong> toplumu uyarmıştır.Projeler ortaya koymuştur.Bir şeyler yapmak isteyen insanlara neler yapması gerektiğini göstermiştir.Bununla da birdenbire yıldırımları üzerine çekmeye başlamıştır.Toplumueğitme tekelinin kendinde olduğuna inanan insanlarbunu içlerine sindirememişlerdir. Bütün yönleriyle hiç kuşku duymuyorumSaylan, Türkiye’nin örnek alınması gereken insanıdır.”95 yıllık çınar aramızdan ayrıldıTürkiye’nin ilk kadın öğretmenlerinden olan Refet Angın’ı uğurladık.Refet Angın’a ilk tören üç yıldır yaşlılığa bağlı rahatsızlıkları nedeniyletedavi gördüğü Böbrek Vakfı’na ait Hizmet Hastanesi’nde yapıldı.Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Bakanlar Kurulu toplantılarınıgerekçe göstererek cenaze törenine katılmadı. Tören, Angın’ınTürk bayrağına sarılı tabutunun salona getirilmesinin ardından saygıduruşuyla başladı. Törende konuşan İstanbul Valisi Muammer Güler,Angın’ın <strong>Cumhuriyet</strong>’e ışık tutan öğretmenlerden biri olduğunu söyledi.Angın’ın Atatürk’ten öğütler alıp onu hayata geçiren, ona <strong>ve</strong>rdiğisözleri tutan biri olduğunu söyleyerek, Kaybının burukluğu ile birlikteRefet Angın gibi bir zenginliğe sahip olmanın kıvancını da yaşıyoruz”dedi. Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme <strong>ve</strong> Eğitimi GenelMüdürü Ömer Balıbey de İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü olduğudönemde Angın ile ana-oğul gibi çalıştıklarını belirterek, şunları söyledi:“Annemi kaybettikten sonra onu annemin yerine koydum. Heptenkit etti bizleri. İyi şeyler gösterdi bize. Onu çok arayacağız.”İstanbul İl Müdürü Muammer Yıldız da Angın’ın öğrencileri sadecesınıf içinde değil sınıf dışında da eğittiğini, hayatının bir rol model olduğunusöyledi. Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk ise Refet Angın’ınmüthiş bir insan olduğunu açıklayarak, ”Yakın zamana kadar günde3-4 gazete okur, çağdaş <strong>ve</strong> laik <strong>Cumhuriyet</strong> ekseninde yönlendirmeleryapardı.”Refet Angın son nefesine kadar çağdaş Atatürk ilkelerini savunmaya devametti. Mücadelesi gelecek kuşaklara örnek olsun şeklinde konuştu.86 B+ İLKBAHAR


Spor camiası bir centilmeni kaybettiGalatasaray eski başkanlarından Özhan Canaydın 67 yaşında kansere yenik düştü.Bursa’da dünyaya gelen <strong>ve</strong> Galatasaray’da 2002, 2004 <strong>ve</strong> 2006 yıllarında üç dönembaşkanlık yapan Özhan Canaydın görevden ayrıldıktan sonra 8 Kasım 2008 tarihindebaşkanlık yaptığı dönemde birlikte çalıştığı arkadaşlarını, dostlarını <strong>ve</strong> se<strong>ve</strong>nleriniUludağ’da ağırladı. Özhan Canaydın yalnızca Galatasaray camiası değil diğer takımlarınyönetici <strong>ve</strong> taraftarlarının kalbinde de sakin üslubu <strong>ve</strong> uzlaşmacı tavrıyla taht kurmayıbaşarmıştı.Özhan Canaydın 23 Ocak 1943’te Bursa’da dünyaya geldi. 1957 yılında Galatasaray Kulübüüyesi oldu. Daha 14 yaşında o dönemde kulübün en küçük üyesiydi. Canaydın ertesiyıl basketbol oynamaya başladı. Avrupa Gençler Şampiyonası’na katılan takımda yeraldı. Galatasaray Basketbol Takımı’nın Türkiye birinciliğinde de takımın önemli oyuncularıarasındaydı. 1960 yılında tekstil sektöründe faaliyet gösteren babasının yanında çalışmahayatına başladı. Bursa’da 20 bin metrekarelik bir alana kurulu fabrikasında ünlü markalarınüretimini gerçekleştirdi.Leyla Gencer’in heykeli dikilecekBeşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin Leyla Gencer anısına düzenlediği “Leyla GencerHeykeli Tasarım Yarışması” sonuçlandı. Dereceye girenlere ödülleri BeşiktaşSanat Galerisi’nde düzenlenen törenle takdim edildi.Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal yarışmanın ödül töreninde amaçlarınınsadece Türkiye değil, tüm dünya müziği için büyük bir değer olanLeyla Gencer’in anısını yaşatmak <strong>ve</strong> gelecek kuşaklara aktarmak olduğunubelirtti. Ünal, dünyanın La Diva Turca unvanını <strong>ve</strong>rerek ayakta alkışladığıLeyla Gencer’in anısına düzenlenen heykel yarışmasının büyük ilgi gördüğünüaçıkladı.Yarışmaya başvuran eserleri uzman jürinin titizlikle incelediğini belirten İsmailÜnal, her birinin birbirinden başarılı bulunduğu tasarımlar arasında karar<strong>ve</strong>rmekte zorlanıldığını belirtti. Törende sanatçılara ödüllerini İsmailÜnal takdim etti. Birinci olan heykeli tasarlayan Önder Büyükerman LeylaGencer’i uzun yıllar pek çok eseri seslendirdiği La Scala sahnesinde tasviretmek istediğini vurguladı. Birinciliğe layık görülerek 22 bin TL’lik paraödülünün de sahibi olan Önder Büyükerman’ın eseri Fulya’da BJK Plazaönündeki yeşil alana dikilecek.Afet toplanma alanlarıBeşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nce afet toplanma alanları belirlendi. Buna görevatandaşlar afet günlerinde 23 mahalledeki alanlarda biraraya gelerekkorunabilecekler. Afet toplanma alanları harf sırasına göre şöyle:Abbasağa Mahallesi, Akat Mahallesi, Arnavutköy Mahallesi, BalmumcuMahallesi, Bebek Mahallesi, Cihannüma Mahallesi, DikilitaşMahallesi, Etiler Mahallesi, Gayrettepe Mahallesi, Konaklar Mahallesi,Kuruçeşme Mahallesi, Kültür Mahallesi, Levazım Mahallesi, Le<strong>ve</strong>ntMahallesi, Mecidiye Mahallesi, Muradiye Mahallesi, NisbetiyeMahallesi, Ortaköy Mahallesi, Sinanpaşa Mahallesi, Türkali Mahallesi,Ulus Mahallesi, Vişnezade Mahallesi <strong>ve</strong> Yıldız Mahallesi.B+ İLKBAHAR 87


Haberler“2023 Yılında Nasıl BirBeşiktaş Hayal Ediyorum?”23 Nisan Resim Yarışması’nınödülleri dağıtıldıBeşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin, ASUS’un sponsorluğunda gerçekleştirdiği “2023Yılında Nasıl Bir Beşiktaş hayal ediyorum?” konulu resim yarışmasının ödültörenini 23 Nisan Cuma günü, Çocuk Karnavalı’nda yapıldı. İki kategoride,ilk üçe girenlere Asus’tan bilgisayar hediye edilirken, mansiyon alanlara isePhilips’ten mp3 çalar <strong>ve</strong>rildi.“23 Nisan Çocuk Karnavalı” gerçekleştiKatılan çocuklara karnaval alanına girişte, dağıtılan kuponlarla yapılançekilişlerde, çeşitli hediyeler <strong>ve</strong>rildi. Ayşe Özyılmazel, Gönen,Nazlı, Murat Pirpiri, Onur Kırış sahne performansları ile katılımcılarazevkli dakikalar yaşattı. Yıldız Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi öğretim üyesi HikmetAltınkaynak “Atatürk’ü Seviyorum” dizisinin kitaplarını çocuklarımıziçin imzaladı.Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>, 23 Nisan Ulusal Egemenlik <strong>ve</strong> ÇocukBayramı’nı 5 bine yakın çocuğun katıldığı büyük bir etkinlikle kutladı.Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> Çilekli Spor Tesisleri’nde gerçekleştirilen “23Nisan Çocuk Karnavalı”nda çocuklar birbirinden eğlenceli etkinlikler<strong>ve</strong> canlı müzik performansları ile coştu. Saat 13.00’de başlayan karnavalboyunca, saha içine kurulan şişme oyun gruplarında animatörlereşliğinde gönüllerince eğlendiler, tesisin futbol sahasına kurulanoyun alanlarından zıpla yapış, tırmanma duvarı, denge oyunu, olimpikparkur, canlı bowling <strong>ve</strong> penaltı atma turnuvalarında yarıştılar88 B+ İLKBAHAR


“Bağımsızlık İçin İlk Adım” şenlikleriMustafa Kemal Paşa Beşiktaş Sinan Paşa Camii’nde Padişah Vahdettinile son görüşmesini yaptıktan sonra Akaretler’de oturan annesi ZübeydeHanım’a gider. Annesinin elini öper, kız kardeşi Makbule ile <strong>ve</strong>dalaşır.Vekarargâh heyetinde yer alan asker arkadaşları ile Beşiktaş’tan bir istimbotabinerek açıkta bekleyen Bandırma Vapuru’na çıkar. 16.30 sularında vapurunçarkları döner. 16 Mayıs 1919’da Beşiktaş’ta “Bağımsızlık İçin İlk Adım” atılmıştır.Bandırma Vapuru; bağımsızlığa, özgürlüğe <strong>ve</strong> <strong>Cumhuriyet</strong>’e giden biryolculuktur. 16 Mayıs 1919 bağımsızlık savaşımızın başlangıç günüdür.Beşiktaş kenti, bu başlangıcın tarihsel mekânı olmaktan kıvançlıdır. Her 16Mayıs günü Beşiktaş kenti için, Beşiktaşlılar için bir “onur günü”dür; kutlu birgündür. Bu nedenle her yıl 16-19 Mayıs tarihleri “Bağımsızlık İçin İlk AdımŞenlikleri” olarak kutlanmaktadır.2010 yılı etkinlikleri bu yıl yine 16 Mayıs saat 16:00’da Atatürk’ün annesi<strong>ve</strong> kardeşinin oturduğu Akaretler’deki evin önünden iskeleye kadar süre-Bir karikatür sanatçısınınadına düzenlenenülkemizdeki ilk <strong>ve</strong> tekkarikatür yarışmasıBeşiktaş <strong>Belediyesi</strong> ile Karikatürcüler Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği15. Nehar Tüblek Karikatür Yarışması’nın Ödül Töreni 6 Mart Cumartesigünü Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> Akatlar Kültür Merkezi’nde yapıldı.cek sembolik yürüyüşlebaşladı.Ardından BeşiktaşMeydanı’ndaBeşiktaş BelediyeBaşkanı İsmailÜnal, Beşiktaşkentlilerinin katılımıyla,“Bağımsızlıkİçin İlk Adım”ıatan Mustafa Kemal<strong>ve</strong> silah arkadaşlarınıtanıtanaçık hava sergisiniaçtı. Etkinliklerinikinci günündeLe<strong>ve</strong>nt KültürMerkezi’nde yüksekmimar OktayEkinci’nin katılacağıbir konferans düzenlendi. Konferansın başlığı “<strong>Cumhuriyet</strong>Devrimi Anadolu’nun Devrimi”ydi. Konferansın ardından MuhsinErtuğrul’un yönetmenliğini yaptığı 1932 yılında yapılan “Bir Millet Uyanıyor”isimli film gösterildi. 19 Mayıs akşamı Le<strong>ve</strong>nt Kültür Merkezi’ndeBir Belgesel Bir Gazeteci, Çay <strong>ve</strong> Simit belgeselinin konusu bu kez;“Dolmabahçe <strong>ve</strong> Atatürk”tü. Saat 19:30’da ise, tüm Beşiktaşlılar yineAkaretler’de Atatürk’ün annesinin evinin önünde buluştular <strong>ve</strong> ellerindemeşalelerle Atatürk’ü anma yürüyüşüne katıldılar. Etkinlikler Beşiktaş<strong>Belediyesi</strong>’nin bağımsızlık İçin İlk Adım Konseri”yle son buldu..Ödül törenini sunan mizah yazarı <strong>ve</strong> karikatürist Cihan Demirci, 15yıldır kesintisiz sürdürülen yarışmanın önemini şu sözlerle ifade etti:“Bu yarışma bir karikatür sanatçısının adına düzenlenen, bu denliuzun süre sürdürülen, ülkemizdeki ilk <strong>ve</strong> tek karikatür yarışmasıdır.”Demirci konuşmasında Nehar Tüblek’in mizahının yoksul insandanyana olduğunu <strong>ve</strong> günlük basında editoryal karikatürist geleneğininbelki de son önemli temsilcisi olduğunu anımsattı. Bu yılın yarışmakonusu yitirdiğimiz komşuluk ilişkilerine yönelikti. Gecede NeharTüblek aramızdan ayrılışının 15. yılında da anılmış oldu. Gecedeödül <strong>ve</strong>rdikten sonra bir konuşma yapan Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> BaşkanVekili Kemal Çiloğlu da bu yarışmanın artık uluslararası bir yarışmaolmasının zamanının geldiğini belirtti.Gecenin birincilik ödülü Oktay Bingöl’e, ikincilik ödülü Sadık Pala’ya<strong>ve</strong> üçüncülük ödülü ise Serdar Günbilen’e <strong>ve</strong>rildi.B+ İLKBAHAR 89


HaberlerEngelli Kariyer GünüBeşiktaş <strong>Belediyesi</strong>, Omurilik Felçlileri Derneği Galatasaray RotaractKulübü’nün ortaklaşa Türkiye’de ilk defa düzenlediği EngelliÇalışanlar İçin Kariyer Günleri ilgi ile karşılandı. Türkiye’nin çeşitli şehirlerindengelen engelliler bilgilendiler <strong>ve</strong> başarılı engellilerin iş tecrübelerinidinlediler. İş başvurusunun nasıl yapılması gerektiği konusundabilgilenen engelliler çeşitli firma temsilcileriyle de tanışma olanağıbuldular. Engelliler Kariyer Günü’nü pek çok engellinin iş yaşamınaatılması için önemli bir kapı açtı. İş arayışında olan engelli vatandaşlarımıziş<strong>ve</strong>ren konumundaki kurum. kuruluşlar ile dernek <strong>ve</strong> vakıftemsilcileriyle buluştu. Aralarında Arçelik, Hewlett Packard, Genesis,ADK, Soyak, Adeco, ING Bank, Global Bilgi, CMC Çağrı Merkezi<strong>ve</strong> Hey Tekstil’in yer aldığı firmaların standları Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>Evlendirme Dairesi’nde ziyarete açıldı. Etkinlik için iki adet servisaracı <strong>ve</strong> iki minibüs engellilere tahsis edildi.“Aile Danışmanlığı Hizmeti”Sağlıklı, huzurlu, kendisi <strong>ve</strong> çevresiyle barışık insanlardan oluşan bir kenthedefleyen Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>, sorun yaşayan ailelere yönelik ücretsiz‘Aile Danışmanlığı Hizmeti’ni başlattı. Böylece toplumun çeşitli kesimlerineyönelik etkinlikleriyle Beşiktaşlıları kucaklayan Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>, insanodaklı projelerine bir yenisini daha eklemiş oldu. Danışmanlık hizmetleri,Dikilitaş Semt Evi başta olmak üzere, belediyenin Le<strong>ve</strong>nt’te bulunan anabinasında <strong>ve</strong> Çırağan hizmet binasında oluşturulan birimlerde dönüşümlüolarak <strong>ve</strong>rilecek. “Aile Danışmanlığı Hizmetin”e başvuran tüm Beşiktaşlılara;bayram <strong>ve</strong> resmi tatil günleri hariç, mesai gün <strong>ve</strong> saatleri içinde danışmanlarınkapısı açık olacak.Günümüzün yoğun <strong>ve</strong> yorucu kent yaşamı, ekonomik sorunların da ağırlığıile aile içi ilişkilerin bozulmasına neden oluyor. Bireyler aile oluşturma aşamasında<strong>ve</strong> sonrasında birçok sorunla karşılaşabiliyor. Örneğin; evlilik öncesi<strong>ve</strong> evliliğe hazırlık sürecinde yaşanan sorunlar, eşler arası uyumsuzluk<strong>ve</strong> iletişim eksikliğinden kaynaklanan sıkıntılar, anne, baba <strong>ve</strong> çocuk iletişimsizliği,öncesi <strong>ve</strong> sonrası ile boşanma süreci, boşanma sürecinde çocuklarayaklaşım, aile içi şiddet, çocukluk <strong>ve</strong> ergenlik sorunları, tamamendestek almayı gerektirecek boyutlarda yaşanabiliyor.Çağdaş toplum yaşamının temel ilkesi olarak bireysel mahremiyete büyükönem <strong>ve</strong>ren Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>, Aile Danışmanlığı Hizmeti’ni de bu kap-samda ele alıyor. Danışmanlar, kişisel bilgilerin gizliliğini korumakla yükümlüolduklarını kabul ediyor <strong>ve</strong> bunu uyguluyorlar.Bu arada maddi olanağı bulunmayanların, ihtiyaç duymaları halinde hukukidestek amacıyla İstanbul Barosu’na bağlı en yakın adli yardım bürosu ileiletişim kurmaları da sağlanabilecek.90 B+ İLKBAHAR


Belge <strong>ve</strong> bilgilerin ışığında Meclis-i MebusanMeclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey’in <strong>ve</strong>rdiği ziyafette hazır bulunan vükelâ <strong>ve</strong> süferâ‘Belge <strong>ve</strong> Fotoğraflarla Meclis-i Mebusan 1877-1920 Sergisi’ ilk OsmanlıMeclisi’nin 133. açılış yıldönümü olan 19 Mart’ta Dolmabahçe Sarayı CamlıKöşk Galerisi’nde açıldı.cı Rusların saldırılarına karşı Batı’nın yardımını almaktı. Ama alamadılar. Biranayasa yapıyorsunuz, Batı buna karşı çıkıyor. Bu anayasayı açan da kapatanda Abdülhamit’tir.”Sergi Türk demokrasisinin geçirdiği aşamaları göstermesi açısından sonderece önemliydi. Milli Saraylar Daire Başkanı Yasin Yıldız, 19 Mart 1877’deilk Osmanlı Parlamentosu’nun Dolmabahçe Sarayı’nda açıldığını, bu sergininbu olayı anma sergisi olduğunu açıkladı.Milli Saraylar Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen serginin açılış konuşmasınıAli Osman Seda yaptı. Seda şunları söyledi: “Demokratikleşmesürecinin bu günlere gelişinin ilk temelleri bu mecliste atılmıştır. İlk OsmanlıParlamentosu bu sarayda açıldı.Osmanlı Mebusan Meclisi incelendiğindebugünkü meclisle paralellik arzetmektedir. Geçmişin günümüze <strong>ve</strong> geleceğeetkileri gözükmektedir.”Kenan Olgun ise 1876 Anayasası’nın kendi başına yeterli olmadığını belirtti.Olgun,”1902 Meclisi’nde ilk fesih yaşandı, ilk gü<strong>ve</strong>noylaması yapıldı, ilkiktidar kavgası, ilk anayasanın reddi…Bunlar çok önemli aşamalardı. Dünyayahakimiyet-i milliye esasına dayalı olduğumuzu göstermek açısındanönemliydi” dedi.Mustafa Budak’ın vurguladığı konuların özeti ise şöyleydi: “Hiçbir milletyerden bitmez. Süreklilik kavramları üzerinde durmak tarihi anlamak bakımındanönemlidir. Doksan yıl önce <strong>Cumhuriyet</strong>’in ilanı, Misak-ı Milli’ninkabulü gerçekleşmiştir. Doksan yıl önce TBMM’nin hedef projesi Misak-ıMilli’ydi.”Camlı Köşk’te sergilenen 1877 <strong>ve</strong> 1920 yıllarına ait belgeler ilk kez araştırmacılaraaçıldı. Bu arşiv belgeleri Türk demokrasisinin geçtiği aşamalarıgöstermesi açısından son derece önemliydi. Sergide ilk defa gösterilenbelgeler arasında, millet<strong>ve</strong>killerinin mazbataları, sicil dosyaları, başkanlaraait belgeler, ilk seçim sandığı vardı.Serginin gezilmesinden sonra ‘Meşrutiyet’ten <strong>Cumhuriyet</strong>’e DemokratikleşmeSüreci’ isimli panele geçildi. Panelde oturum başkanlığını Prof. Dr.Zekeriya Kurşun yaptı.Panelin son sözü ise şöyleydi: “Şu anki <strong>Cumhuriyet</strong>’in temelleri 1877 yılındaMeşrutiyet’in ilanıyla atılmıştır. O dönemin şartlarına göre son derece modernbir anayasa yapılmıştır. Bütün ayrılıkçı akımların temsil edildiği, kadınlaraseçme hakkının <strong>ve</strong>rilmesinin ilk kez konuşulduğu bir meclistir. Birinci<strong>ve</strong> İkinci Meşrutiyet dönemlerindeki demokratikleşme sürecinin kurtuluşmücadelesi <strong>ve</strong>rmek için alınan kararlarda etkisi vardır. O günden günümüzedemokratikleşme süreci devam etmektedir.Prof. Kurşun; “Meclisler, bina ya da içindeki insanlardan dolayı değil temsil ettiğideğerlerden dolayı kutsaldır” dedi. Türk ulusundaki değişimin 1.Meşrutiyet’lebaşladığını vurgulayan Prof. Kurşun; “Bu Meclisten daha özgür konuşmanınyapıldığı başka bir meclis de olmamıştır” saptamasında bulundu.Gazeteci- Yazar Orhan Koloğlu ise, “Bu sergiyi hazırlayanlara teşekkürediyorum. Sergiyi gezerken notlar almaya başladım. Bu sergi beni yenidenbilgi sahibi yaptı” dedi.1876 Anayasası’nı “muazzam bir hareket” olarak niteleyen Orhan Koloğlu,şunları söyledi: “Kanuni yükselme dönemi’nde iktidardaydı, Abdülhamitise, çöküş döneminde. O nedenle de onun döneminde işler çok daha zordu.Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı dünyanın en büyük meclisiydi. Temsili dağılımaçısından Avusturya - Macaristan’la aynı olduğu düşünülebilir. 1876Anayasası muazzam bir harekettir. Bu anayasanın yapılmasının asıl ama-B+ İLKBAHAR 91


24 saatBeşiktaş'ta Yaşam RehberiHer konu için arayın... 7 gün 24 saat444 44 55ACİL NUMARALAR110 Yangın İhbar112 Sıhhi İmdat121 Telefon Arıza122 Ankesör Arıza126 Kablo TV Arıza154 Alo Trafik155 Polis İmdat156 Jandarma İmdat158 Alo Sahil Gü<strong>ve</strong>nlik175 Alo Tüketici177 Orman Yangın İhbarı182 Ruhsal Bunalım Danışma184 Sağlık Danışma185 Su Arıza186 Elektrik Arıza187 Gaz Arıza188 Cenaze HizmetleriBEŞİKTAŞ BELEDİYES‹Beşiktaş Belediye BaşkanlığıNisbetiye Mah. Aytar Cad. BeşiktaşTel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.trBeşiktaş Belediye Başkanlığı(Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah.Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat)Faks: 0212 259 16 83Özel Kalem MüdürlüğüTel: 0212 280 48 03Emlak <strong>ve</strong> İstimlak MüdürlüğüTel: 0212 319 42 54Teftiş Kurulu MüdürlüğüTel: 0212 319 42 94İnsan Kaynakları <strong>ve</strong> Eğitim MüdürlüğüTel: 0212 319 42 96Kültür <strong>ve</strong> Sosyal İşler MüdürlüğüTel: 0212 319 42 42Plan <strong>ve</strong> Proje MüdürlüğüTel: 0212 319 42 75Fen İşleri MüdürlüğüTel: 0212 319 42 63Park <strong>ve</strong> Bahçeler MüdürlüğüTel: 0212 319 42 64Temizlik İşleri MüdürlüğüTel: 0212 319 42 65Yazı İşleri MüdürlüğüTel: 0212 319 42 26Çevre Koruma <strong>ve</strong> KontrolMüdürlüğüTel: 0212 319 42 92Mali Hizmetler MüdürlüğüTel: 0212 319 41 23Hukuk İşleri MüdürlüğüTel: 0212 319 42 28Sağlık İşleri MüdürlüğüTel: 0212 319 42 04Destek Hizmetler MüdürlüğüTel: 0212 319 42 34İmar <strong>ve</strong> Şehircilik MüdürlüğüTel: 0212 319 42 53Zabıta MüdürlüğüTel: 0212 260 60 05Beşiktaş Evlendirme DairesiNüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah.Tel: 0212 260 64 97Ortaköy Zabıta KarakoluTel: 0212 260 54 53Beşiktaş Çarşı Zabıta KarakoluTel: 0212 258 16 73Arnavutköy Zabıta KarakoluTel: 0212 265 12 66Le<strong>ve</strong>nt Zabıta KarakoluTel: 0212 269 53 08Gayrettepe Zabıta KarakoluTel: 0212 272 37 89Dikilitaş Semt EviEmirhan Cad. Dilek Sok. No:2 BeşiktaşTel: 0212 2612926Etiler Yaşam EviEtiler Mah. Ahular Sok. No:19 BeşiktaşTel: 0212 2634369Ulus Yaşam EviNisbetiye Mah. Ilgın Sokak No: 3Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 269 81 98Ulus Yaşam EviUlus Mah. Yol Sokak No: 2 Ulus-BeşiktaşTel: 0212 2872715Ortaköy Yaşam EviAmbarlıdere Yolu Sk. No: 4 OrtaköyTel: 0212 227 33 94Gençlik MerkeziSinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5Beşiktaş Tel: 0212 259 06 73Kız Öğrenci YurduÇitlenbik Sok. No: 29 Yıldız-BeşiktaşTel: 0212 236 10 24-25Erkek KonukeviProf. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 25/AGayrettepe-Beşiktaş Tel: 0212 274 07 30,0212 274 00 87İlçe Emniyet MüdürlüğüYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81 BeşiktaşTel: 0212 327 50 01 Faks: 0212 260 99 992. Şube Emniyet MüdürlüğüGayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok.No: 7 BeşiktaşTel: 0212 214 40 18 Faks: 0212 214 45 003. Kolordu KomutanlığıKonaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1BeşiktaşTel: 0212 285 06 46 Faks: 0212 285 03 23Bayındırlık <strong>ve</strong> İskan MüdürlüğüGayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137Beşiktaş Tel: 0212 274 64 80Beşiktaş Kadastro MüdürlüğüCihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42 BeşiktaşTel: 0212 261 33 97 Faks: 0212 236 34 98DarphaneDikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 55BeşiktaşTel: 0212 275 09 50 Faks: 0212 274 90 94Deniz Müzesi KomutanlığıSinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2BeşiktaşTel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93Devlet İstatistik Enstitüsü BölgeMüdürlüğüCihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53BeşiktaşTel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76Halk Eğitimi MerkeziDikilitaş Mah. Leylak Sok. No:10 BeşiktaşTel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02RESM‹ DA‹RELERİlçe Milli Eğitim MüdürlüğüNisbetiye Mah. Okul Sok. No: 4 BeşiktaşTel: 0212 325 50 01 Faks: 0212 325 91 20Jandarma Bölge Komutanl›ğı/GayrettepeBEDAŞBedaş Genel MüdürlükTel: 0212 347 74 10Faks: 0212 347 75 03Bedaş Beyoğlu İşletme ŞefliğiTel: 0212 237 23 50Faks: 0212 297 63 04Harp Akademileri KomutanlığıKonaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad.Beşiktaş Tel: 0212 284 80 65İstanbul Merkez KomutanlığıMecidiye Mah. Palanga Cad. No: 62 BeşiktaşTel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65İlçe Özel İdare MüdürlüğüYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 BeşiktaşTel: 0212 261 02 72 Faks: 0212 259 67 63İlçe Seçim Kurulu BaşkanlığıNisbetiye Cad. Başlık Sok. No:1 BeşiktaşTel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41Jandarma Bölge KomutanlığıBalmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1Beşiktaş Tel: 0212 213 44 00KaymakamlıkYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 BeşiktaşTel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 1192 B+ İLKBAHAR


Nüfus MüdürlüğüYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 BeşiktaşTel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15Milli Saraylar Daire BaşkanlığıVişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 11BeşiktaşTel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92İGDAŞ Etiler ŞefliğiTel: 0212 358 51 62 Faks: 0212 358 51 63İGDAŞ Fulya İşletme ŞefliğiTel: 0212 212 52 87 Faks: 0212 212 52 88İSKİ Beşiktaş Şube MüdürlüğüTel: 0212 285 94 19-20MüftülükSinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 37BeşiktaşTel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10Polis Eğitim MüdürlüğüAkat Mah. Selçuklar Sok. No: 24 BeşiktaşTel: 0212 352 36 93 Faks: 0212 352 36 921. Bölge Tapu Sicil MüdürlüğüCihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 BeşiktaşTel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51İSKİ Müşteri HizmetleriTel: 0212 328 17 55 Faks: 0212 328 17 61İSKİ Beşiktaş ŞefliğiTel: 0212 328 17 58 Faks: 0212 328 17 59İTFAİYETel: 0212 261 75 00 - 0212 261 75 010212 227 81 19 - 0212 227 14 790212 258 75 34Faks: 0212 227 81 192. Bölge Tapu Sicil MüdürlüğüCihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 BeşiktaşTel: 0212 260 20 02 Faks: 0212 236 51 65TRT İstanbul TelevizyonuKuruçeşme Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.No: 83 BeşiktaşTel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16Türk Telekom MüdürlüğüGayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40BeşiktaşTel: 0212 288 24 00 Faks: 0212 212 42 42Beşiktaş İlçe Afet MerkeziYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 83 BeşiktaşTel: 0212 261 46 46 - 0212 327 33 13POLİS MERKEZLERİArnavutköy Polis Merkezi1.Cadde No: 52 Arnavutköy-BeşiktaşTel: 0212 263 60 07Beşiktaş Polis MerkeziYıldız Parkı girişi Çırağan-BeşiktaşTel: 0212 327 52 80Etiler Şehit Naci Soydan Polis MerkeziNisbetiye Caddesi Dilhayat Sok. No: 1Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 263 17 67Le<strong>ve</strong>nt Polis MerkeziHacı Adil Caddesi No:1 Le<strong>ve</strong>nt-BeşiktaşTel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 236 96 63H‹ZMET B‹R‹MLER‹İ.E.T.T. Beşiktaş 1. Hareket AmirliğiTel: 0212 268 35 38İ.E.T.T. Beşiktaş Boğaz HareketAmirliğiTel: 0212 259 56 30İ.E.T.T. Beşiktaş İşletme ŞefliğiTel: 0212 259 33 57İ.E.T.T. Dereboyu Hareket AmirliğiTel: 0212 347 79 50İ.E.T.T. 4. Le<strong>ve</strong>nt Aktarma MerkezAmirliğiTel: 0212 268 35 38İGDAŞ Genel MüdürlüğüTel: 0212 626 46 46Faks: 0212 626 46 86İGDAŞ İstanbul Bölge MüdürlüğüTel: 0212 534 37 73 Faks: 0212 534 44 10MUHTARLIKLARAbbasağa Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Yüksel SağatCihannuma Mah. Çömezler Sok. No: 1BeşiktaşTel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57Akat Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Murat Tayfun KirmanlıAkat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3 BeşiktaşTel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84Arnavutköy Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Sedef İrteşArnavutköy Mah. Satış Meydanı Sok. No: 27BeşiktaşTel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95Balmumcu Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Cüneyt DoğanBalmumcu Mah. Zincirlikuyu Sok. No: 21BeşiktaşTel: 0212 274 58 75 - 347 75 05Faks: 0212 347 75 05Bebek Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Aydın OnarBebek Mah. Bebek Hamamı Sok. No: 8BBeşiktaşTel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00Cihannuma Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Ertan KurtlutepeCihannuma Mah. Mazharpaşa Sok. No: 15D: 1 BeşiktaşTel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62Dikilitaş Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Abdullah SızmazDikilitaş Mah. Cami Meydanı Sok. No: 12ABeşiktaşTel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33Etiler Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Seçil EşkiEtiler Mah. Ahular Sok. No: 19 BeşiktaşTel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28Gayrettepe Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Necla BaşarGayrettepe Mah. Fahri Gizden Sok. No: 26BeşiktaşTel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16Konaklar Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Mehmet Rıfat AkyüzKonaklar Mah. Faruk Nafiz Çamlıbel Sok.No: 1 BeşiktaşTel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99Kuruçeşme Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Adnan Soysal, Kuruçeşme Mah.Kırbaç Sok. No: 40 BeşiktaşTel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38Konaklar Mahallesi MuhtarlığıKültür Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Dursun GülKültür Mah. Sekbanlar Sok. No: 88 BeşiktaşTel: 0212 263 35 37 Faks: 0212 263 35 37Levazım Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Ziya UygurLevazım Mah. Koru Sok. No: 7 BeşiktaşTel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21Le<strong>ve</strong>nt Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Muzaffer TürkLe<strong>ve</strong>nt Mah. Gonca Sok. No: 12 BeşiktaşTel: 0212 264 75 31Mecidiye Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Sabit AkgünMecidiye Mah. Ambarlıdere Sok. No: 5Beşiktaş Tel: 0212 261 73 30Muradiye Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Cengiz HacıömeroğluMuradiye Mah. Muradiye Deresi Sok. No: 2Beşiktaş Tel: 0212 260 41 25Nisbetiye Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Hatice Ayşe ŞirinlerNisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.No: 30 Beşiktaş Tel: 0212 281 71 61Ortaköy Mahalle MuhtarlığıGürcü Kızı Sokak. No: 4Beşiktaş Tel: 0212 261 65 21Sinanpaşa Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Zeki BölükbaşıSinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5BeşiktaşTel: 0212 258 75 74Türkali Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Y. Ahmet BayraktarTürkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136BeşiktaşTel: 0212 261 58 34Ulus Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Kadir GedikUlus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sok. No: 2BeşiktaşTel: 0212 287 27 15Faks: 0212 263 42 12Vişnezade Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Reyhan CinyusufVişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53BeşiktaşTel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23Yıldız Mahalle MuhtarlığıMuhtar: Şevki YıldırımYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1BeşiktaşTel: 0212 260 45 17SAĞLIK KURULUŞLARIDentistanbul Diş HastanesiAbbasağa Mah. Yıldız Cad. No: 71BeşiktaşTel: 0212 327 40 20Dünya Göz HastanesiNisbetiye Mah. Saydam Sok. No: 1 BeşiktaşTel: 0212 281 11 11Hattat HastanesiLe<strong>ve</strong>nt Mah. Yeni Sülün Sok. No: 13BeşiktaşTel: 0212 282 36 48Metropolitan Florence NightingaleHastanesiGayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sok.No: 8 BeşiktaşTel: 0212 283 34 00Le<strong>ve</strong>nt Semt PolikliniğiLe<strong>ve</strong>nt Mah. Binbir Çiçek Sok. No: 2BeşiktaşTel: 0212 268 35 45Şaban Gündeş Semt PolikliniğiKültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21BeşiktaşTel: 0212 257 01 16Ege PolikliniğiNisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16BeşiktaşTel: 0212 325 40 46Beşiktaş PolikliniğiSinanpaşa Mah. Şair Leyla Sok. No: 2BeşiktaşTel: 0212 261 00 81Sefa PolikliniğiMuradiye Mah. Nüzhetiye Cad. No: 15/2BeşiktaşTel: 0212 227 24 97Transmed PolikliniğiLe<strong>ve</strong>nt Mah. Fulyalı Sok. No: 7BeşiktaşTel: 0212 281 10 94Cosmed PolikliniğiLe<strong>ve</strong>nt Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17BeşiktaşTel: 0212 283 91 81Yaşasın Hayat PolikliniğiVişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39BeşiktaşTel: 0212 236 73 00Medis PolikliniğiKonaklar Mah. Akasyalı Sok. No: 10BeşiktaşTel: 0212 269 66 66Clinika Gayrettepe PolikliniğiGayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 34BeşiktaşTel: 0212 347 55 77Micromed PolikliniğiLe<strong>ve</strong>nt Cad. Sümbül Sok. No: 34/A Le<strong>ve</strong>ntTel: 0212 280 10 87Etiler Kardiyoloji PolikliniğiAkat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25 BeşiktaşTel: 0212 352 52 51Kranioplast PolikliniğiNisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40: 7 BeşiktaşTel: 0212 283 92 92Refresh PolikliniğiLe<strong>ve</strong>nt Mah. Krizantem Sok. No: 19 BeşiktaşTel: 0212 324 74 54Tunç PolikliniğiKültür Mah. Esra Sok. No: 2A D: 3 BeşiktaşTel: 0212 287 01 00Güzel Günler PolikliniğiLe<strong>ve</strong>nt Mah. Güllü Sok. No: 4 BeşiktaşTel: 0212 278 27 71Beşiktaş Dikilitaş Sağlık OcağıDikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sok. No: 4BeşiktaşTel: 0212 327 17 89Beşiktaş Sağlık Grup BaşkanlığıYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77BeşiktaşTel: 0212 327 17 86Beşiktaş Verem Savaş DispanseriSinanpaşa Mah. Sinanpaşa Köprüsü Sok.No: 13 BeşiktaşTel: 0212 327 79 86 Faks: 0212 327 79 86Merkez Sağlık OcağıYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 BeşiktaşTel: 0212 327 33 14Faks: 0212 327 33 14Ana Çocuk Sağlığı DispanseriMecidiye Mah. Mü<strong>ve</strong>rrih Saadettin Sok.No: 20 BeşiktaşTel: 0212 261 44 00SSK DispanseriCihannuma Mah. Bostancı Veli Sok. No: 3BeşiktaşTel: 0212 227 04 41B+ İLKBAHAR 93


24 saatSait Çiftçi Kamu Sağlığı MerkeziDikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109BeşiktaşTel: 0212 236 77 62Ortaköy Tıp MerkeziBalmumcu Mah. Varnalı Sok. No: 3BeşiktaşTel: 0212 347 11 30Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> Kütüphanesi/OrtaköyOrtaköy Beltaş Sağlık OcağıMecidiye Mah. Mü<strong>ve</strong>rrih Saadettin Sok.No: 20 BeşiktaşTel: 0212 259 56 18Le<strong>ve</strong>nt Sağlık OcağıNisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 15 BeşiktaşTel: 0212 279 58 26Karanfilköy Sağlık OcağıAkat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121 BeşiktaşTel: 0212 351 25 53Baykent Tıp MerkeziNisbetiye Mah. Aydın Sok. No: 8 BeşiktaşTel: 0212 284 00 90Boğaziçi Tıp MerkeziDikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 7 BeşiktaşTel: 0212 227 00 00Çebi Tıp MerkeziOrtaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 58BeşiktaşTel: 0212 227 55 55Ota Tıp MerkeziSinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 23BeşiktaşTel: 0212 227 84 50Jinemed Tıp MerkeziMuradiye Mah. Deryadil Sok. No: 1 BeşiktaşTel: 0212 283 92 70Dikilitaş Tıp MerkeziDikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sok. No: 1ABeşiktaşTel: 0212 327 19 12Acıbadem Etiler Tıp MerkeziNisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8BeşiktaşTel: 0212 283 03 33International Etiler Tıp MerkeziLe<strong>ve</strong>nt Mah. Nisbetiye Cad. No: 19 BeşiktaşTel: 0212 280 40 30Beşiktaş cumartesi pazarıOtim Med Diyaliz MerkeziDikilitaş Mah. Yeşilçimen Sok. No: 9 BeşiktaşTel: 0212 327 87 47Renmed Diyaliz MerkeziLe<strong>ve</strong>nt Mah. Begonya Sok. No: 10 BeşiktaşTel: 0212 269 47 31K.S.V. Onkoloji MerkeziNisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 6-8 BeşiktaşTel: 0212 278 83 41Cosmed Estetik <strong>ve</strong> Plastik CerrahiMerkeziLe<strong>ve</strong>nt Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17BeşiktaşTel: 0212 283 91 81Le<strong>ve</strong>nt Genel Cerrahi MerkeziLe<strong>ve</strong>nt Mah. Yasemin Sok. No: 2/1BeşiktaşTel: 0212 324 01 50İstanbul Anestezi MerkeziLe<strong>ve</strong>nt Mah. Çamlık Cad. No: 31 BeşiktaşTel: 0212 324 01 48İstanbul Ortopedi MerkeziLe<strong>ve</strong>nt Mah. Çilekli Cad. No: 32 BeşiktaşTel: 0212 324 03 24Onep Estetik <strong>ve</strong> Plastik Cerrahi MerkeziLe<strong>ve</strong>nt Mah. Manolyalı Sok. No: 15 BeşiktaşTel: 0212 283 92 70Novita Cerrahi MerkeziLe<strong>ve</strong>nt Mah. Manolyalı Sok. No: 5 BeşiktaşTel: 0212 284 97 03Özel Acıbadem Göz Sağlığı MerkeziEtiler Mah. Yıldız Çiçeği Sok. No: 7BeşiktaşTel: 0212 284 90 90Özel Dünya Göz Sağlığı MerkeziNisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/7-9-10BeşiktaşTel: 0212 324 73 73Sevgi Kadın Sağlığı MerkeziNisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/11 BeşiktaşTel: 0212 324 99 99Özel Gastro Med MerkeziNisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2BeşiktaşTel: 0212 324 73 73Fertijin Kadın Sağlığı <strong>ve</strong> Tüp Bebek Mrk.Bebek Mah. Bebek Dağı Sok. No: 99BeşiktaşTel: 0212 287 57 75Natal Fizik Tedavi <strong>ve</strong> RehabilitasyonMerkeziNisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13Etiler-BeşiktaşTel: 0212 324 30 10Jinepol Kadın Sağlığı KliniğiAytar Cad. Başlık Sok 1/B Le<strong>ve</strong>ntTel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80Animalia Hayvan HastanesiLe<strong>ve</strong>nt Mah. Yeni Sülün Sok. No: 1BeşiktaşTel: 0212 280 92 77 (4 Hat)OTELLERBebek OteliBebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34BeşiktaşTel: 0212 358 20 00Faks: 0212 263 26 36Conrad InternationalYıldız Mah. Yıldız Cad. No: 79 BeşiktaşTel: 0212 227 30 00Faks: 0212 259 66 67Çırağan Palace KempinskiYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 32 BeşiktaşTel: 0212 258 33 77Faks: 0212 259 66 87Dedeman OtelGayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 50BeşiktaşTel: 0212 227 42 63Faks: 0212 275 11 00La Maison HotelYıldız Mah. Mü<strong>ve</strong>zzi Cad. No: 43BeşiktaşTel: 0212 227 42 63Faks: 0212 227 42 78Ortaköy Princess HotelOrtaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10BeşiktaşTel: 0212 227 60 10Faks: 0212 260 21 48Parksa HiltonVişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12BeşiktaşTel: 0212 310 12 00Faks: 0212 227 91 85Radisson Sas Bosphorus HotelYıldız Mah. Ortaköy Salhanesi Sok. No: 9BeşiktaşTel: 0212 260 57 57Faks: 0212 257 65 55Sürmeli HotelGayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok.No: 3 BeşiktaşTel: 0212 272 11 60Faks: 0212 272 75 32The Plaza OtelGayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165BeşiktaşTel: 0212 274 13 13Faks: 0212 273 15 90Hotel Les OttomansKuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68BeşiktaşTel: 0212 359 15 00Faks: 0212 359 15 40Swissôtel The Bosphorus, IstanbulBayıldım Caddesi No: 2 Maçka-BeşiktaşTel: 0212 326 11 00Faks: 0212 326 11 22W HotelSüleyman Seba Cad. No: 22BeşiktaşTel: 0212 381 21 21Faks: 0212 381 21 81SİNEMALARAkmerkez AFMKültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56BeşiktaşTel: 0212 282 05 05Peugeot Cine City (Alkent Sitesi)Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sok. No: 3BeşiktaşTel: 0212 352 16 66Mayadrom AFMAkat Mah. Orkide Sok. No: 1 BeşiktaşTel: 0212 352 23 51Movieplex SinemalarıNisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 11 BeşiktaşTel: 0212 296 42 60Ortaköy Feriye SinemalarıYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 42 BeşiktaşTel: 0212 236 28 64SinematekLe<strong>ve</strong>nt Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4BeşiktaşTel: 0212 325 73 71KÜLTÜR MERKEZLERİAkatlar Kültür MerkeziMelih Cevdet Anday SahnesiAkat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16BeşiktaşTel: 0212 351 93 82-84Mustafa Kemal MerkeziAttila İlhan SahnesiAkat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8 BeşiktaşTel: 0212 351 24 56Le<strong>ve</strong>nt Kültür MerkeziOnat Kutlar Sinema SalonuLe<strong>ve</strong>nt Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 BeşiktaşTel: 0212 325 73 71Ortaköy Kültür MerkeziAfife Jale SahnesiOrtaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1BeşiktaşTel: 0212 236 10 27Beşiktaş Kültür MerkeziSinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 7 BeşiktaşTel: 0212 227 54 92 - 0212 236 18 18MÜZELERAşiyan MüzesiBebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15 BeşiktaşTel: 0212 263 69 86Deniz MüzesiSinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2BeşiktaşTel: 0212 327 43 4594 B+ İLKBAHAR


Mimar Sinan Üni<strong>ve</strong>rsitesiResim Heykel MüzesiVişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4BeşiktaşTel: 0212 261 42 98TAKSİ DURAKLARI•Abbasağa MahallesiŞehir MüzesiYıldız Mah. Serencebey YokuşuYıldız Sarayı BeşiktaşTel: 0212 258 53 44Yıldız Sarayı MüzesiYıldız Mah. Serencebey Yokuşu BeşiktaşTel: 0212 258 30 80Yıldız TaksiTel: 0212 260 06 06Conrad TaksiTel: 0212 260 55 40Çırağan TaksiTel: 0212 227 72 66ÜNİVERSİTELERBahçeşehir Üni<strong>ve</strong>rsitesiYıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sok. No: 4-6BeşiktaşTel: 0212 236 54 90Boğaziçi Üni<strong>ve</strong>rsitesiBebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sok. No: 2 BeşiktaşBebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115 BeşiktaşTel: 0212 359 54 00Galatasaray Üni<strong>ve</strong>rsitesiYıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36 BeşiktaşTel: 0212 227 44 80İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesiVişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90BeşiktaşTel: 0212 293 13 00Mimar Sinan Güzel SanatlarÜni<strong>ve</strong>rsitesiYıldız Mah. Çiğdem Sok. No: 1BeşiktaşTel: 0212 236 69 35Yıldız Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesiYıldız Mah. Hamam Sok. No: 2BeşiktaşTel: 0212 259 70 70•Akat MahallesiKaranfil TaksiTel: 0212 651 97 68Akatlar TaksiTel: 0212 351 65 25Site TaksiTel: 0212 268 42 85Mayadrom TaksiTel: 0212 325 81 69•Arnavutköy Mahallesiİskele TaksiTel: 0212 265 94 33Sizin TaksiTel: 0212 263 38 50Kültür TaksiTel: 0212 265 94 33Bebek TaksiTel: 0212 263 72 45•Balmumcu MahallesiMerkez TaksiTel: 0212 263 72 45Dolmabahçe yoluLevazım TaksiTel: 0212 267 17 29•Bebek MahallesiÇınar TaksiTel: 0212 265 22 37İkiler Bizim TaksiTel: 0212 263 53 15İskele TaksiTel: 0212 263 72 45•Dikilitaş MahallesiGü<strong>ve</strong>n TaksiTel: 0212 261 65 27Dikilitaş Merkez TaksiTel: 0212 261 56 26Emirhan TaksiTel: 0212 260 75 35•Konak MahallesiOyak Site TaksiTel: 0212 264 16 58Yeni Le<strong>ve</strong>nt TaksiTel: 0212 268 12 104. Le<strong>ve</strong>nt Merkez TaksiTel: 0212 264 19 64Konaklar TaksiTel: 0212 281 56 19Köşk TaksiTel: 0212 264 44 23•Kuruçeşme MahallesiÇeşme TaksiTel: 0212 265 88 22Park TaksiTel: 0212 287 61 56Öz Turizm TaksiTel: 0212 269 90 99•Ortaköy MahallesiÖz Ortaköy TaksiTel: 0212 260 06 95Aile TaksiTel: 0212 261 48 55•Ulus MahallesiMerkez TaksiTel: 0212 269 59 81Ulus Vadi TaksiTel: 0212 287 69 19Öz Ulus TaksiTel: 0212 263 05 06Ulus TaksiTel: 0212 263 69 46Dikilitaş TaksiTel: 0212 258 05 41Sahil TaksiTel: 0212 265 88 222. Ulus Turizm TaksiTel: 0212 264 70 79Öner TaksiTel: 0212 211 66 63Koza TaksiTel: 0212 267 17 00•Etiler MahallesiDoğan TaksiTel: 0212 265 32 71Günaydın TaksiTel: 0212 265 32 17Özen TaksiTel: 0212 287 04 02Bahar TaksiTel: 0212 351 19 03•Gayrettepe MahallesiEsentepe TaksiTel: 0212 266 23 80İdil TaksiTel: 0212 266 05 30Cihan TaksiTel: 0212 272 03 07Esen TaksiTel: 0212 272 29 07Öz Ulaş TaksiTel: 0212 266 18 17•Kültür MahallesiBulut TaksiTel: 0212 265 77 11•Le<strong>ve</strong>nt MahallesiSevgi TaksiTel: 0212 282 43 77Basın TaksiTel: 0212 264 69 89Le<strong>ve</strong>nt TaksiTel: 0212 264 16 17Site TaksiTel: 0212 268 42 85Le<strong>ve</strong>nt Merkez TaksiTel: 0212 264 19 64Uygun TaksiTel: 0212 269 22 65Birlik TaksiTel : 0212 269 01 87•Nisbetiye MahallesiBirlik TaksiTel: 0212 269 01 87Nisbetiye TaksiTel: 0212 264 22 31Turizm TaksiTel: 0212 264 70 91•Vişnezade MahallesiÖz Valide Çeşme TaksiTel: 0212 259 41 52Valide Çeşme TaksiTel: 0212 260 36 24Merkez TaksiTel: 0212 327 33 60İSKELELERArnavutköy İskelesiArnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad.Beşiktaş Tel: 0212 263 56 25Bebek İskelesiBebek Mah. Cevdetpaşa Cad. BeşiktaşTel: 0212 263 60 23Beşiktaş İskelesiSinanpaşa Mah. Cezayir Cad. BeşiktaşTel: 0212 261 96 15Ortaköy İskelesiMecidiye Mah. Vapur İskelesi Sok. BeşiktaşTel: 0212 227 88 19B+ İLKBAHAR 95


“2023 Yılında Nasıl Bir Beşiktaş Hayal Ediyorum?”konulu resim yarışması birincileri23 Nisan 2010Mehmet Mert KaratağBurak Reis İlköğretim Okulu 4/AHarun Ege AltınışıkHasan Ali Yücel İlköğretim Okulu 8/B

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!