Pdf indir - BeÅiktaÅ Belediyesi
Pdf indir - BeÅiktaÅ Belediyesi
Pdf indir - BeÅiktaÅ Belediyesi
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Sayı: Sonbahar ’10/10<br />
Top sahasında<br />
müzik sesleri...<br />
Cumhuriyet Aydınlatıyor<br />
Bağımsızlık ülküsü: “68”li İsyan<br />
Bir usta: İlhan Koman<br />
Türkiye’nin ilk spor müzesi: BJK Müzesi
Beşiktaş’ta “Kentsel Demokrasi”!<br />
Yüzyıllardır en çok sözü edilen kavramlardan biri “demokrasi”.<br />
Günümüzde demokrasi bir yönetim biçimi olmanın ötesinde,<br />
bireysel ve temel bir hak olarak da algılanıyor. Kavram ve uygulamadaki<br />
bu genişleme ve derinlik, en yoğun olarak da kentlerde<br />
yaşanıyor.<br />
Bu kavramı yerel yönetimlerle kent halkı arasındaki ilişki üzerinden irdeleyebiliriz.<br />
Bu alan daha sivil ve sıcak ilişkilerle dolu bir alan. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nde<br />
biz, iki taraf olarak da, yani hem belediye, hem Beşiktaş halkı olarak bir kent<br />
demokrasisi yaratmakta başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü odağına,<br />
merkezine, amaç ve sonucuna insanı yerleştirdiğimiz, ama sevgiyle yerleştirdiğimiz<br />
bir yerel yönetim anlayışımız var. Kısacası “bizim kentsel demokrasi anlayışımızın<br />
özü karşılıklı sevgidir”. Beşiktaş kentlilerini ve Beşiktaş’ı sevmektir.<br />
Elle tutulur bir sevgi bu. Yönetim anlayışı ve ahlâkınızda, bilgilendirme ve<br />
iletişim dünyanızda, hizmet ve yatırım anlayışınızda somutlaşan bir sevgiden<br />
söz ediyorum. Belediye girişinde görevli arkadaşımdan, telefonda yanıt veren<br />
sese; envanter düzeninden evrak takip ciddiyetine, bilgilendirmeden başkanlık<br />
randevularına kadar her alanda sürekli yeniden ürettiğimiz bir sevgiden söz<br />
ediyorum.<br />
Bu sevginin içinde elbette başta bilgi olmak üzere, hak, hukuk, dayanışma, katılım<br />
ve sorumluluk gibi çağdaş dünya değerlerini paylaşmak da var. Eleştiri ve tahammül<br />
var. Karşılıklı haklar ve ödevler kadar, karşılıklı beklentiler var. O zaman<br />
“demokrasi eşittir insanı sevmek” denklemimizin yanına bir ilke daha koyabiliriz:<br />
“Beşiktaş’ta demokrasi, birbirimize saygılı olmaktır”. Ve biz bunu da yaşıyoruz<br />
Beşiktaş kentlisiyle.<br />
Bu nedenle; Beşiktaş’ta hiçbir düşünce, hiçbir inanç, hiçbir yaşama tarzı rahatsız<br />
edilmemiş, kendini tehlikede hissetmemiş, hor görülmemiştir. İşte o zaman<br />
demokrasilerden gerçekten özgürlük çıkar. Biz bu özgürlüğü koruyoruz.<br />
Bu yüzden Beşiktaş bana göre Türkiye’nin en özgür kentidir.<br />
Aslında yönetim tarzımızın temel taşları bu anlayış ve etkileşmedir. Bizim Beşiktaş<br />
kentlisiyle oluşturduğumuz ortak yaşam konsepti yaklaşık %70’lik bir<br />
oyla onay almıştır. Biz yukarıdan öngörerek değil, Beşiktaşlılara danışarak, onların<br />
engin birikimlerinden, çağdaş dünyaya ilişkin tasavvur ve beklentilerinden<br />
yararlanarak bir “yönetim ve ortak yaşama” programı oluşturduk.<br />
Bu yöntem ve bu yöntemin içeriği nedeniyle bizim demokrasi anlayışımız<br />
“aydınlıktır!”<br />
Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine yürekten bağlıyız.<br />
Çağdaş ve ilerici olan her şey Beşiktaşlılar olarak bizim hakkımızdır. Gerici,<br />
baskıcı, akıl ve bilim dışı olan her şeyle ortaklaşa mücadele etmek de görevimizdir.<br />
Bu talep, bu beklenti yerel yönetim olarak bize Beşiktaş kentlisi tarafın-<br />
02 B+ SONBAHAR
dan verilmiştir ve özenle izlenir. Bu nedenle “Beşiktaş üzerinde karanlık bulutlar<br />
görülmez, Cumhuriyet Türkiyesi’nin aydınlığı dolaşır”.<br />
Bu ana eksenlerin bileşkesinde görevimiz yalındır: Beşiktaş kentlisinin yaşamına<br />
çağdaş kolaylıkları ve güzellikleri en yüksek kalitede ekleyebilmek... Bu<br />
nedenle yerel yönetim olarak kentsel demokrasi anlayışımızın hizmet taşlarını<br />
şöyle sıraladık:<br />
1. Güvenli Bir Yaşam/ Güvenilir Bir Kent<br />
2. 360 Derece Yönetim<br />
3. Ulaşılabilir Beşiktaş Kenti/ Erişilebilir Hizmetler<br />
4. Katılımcı Demokratik Yönetim<br />
Belediye Başkanı olarak benim durduğum yer de, Beşiktaş kentlilerinin yanıdır.<br />
Çünkü ben yönetici olmadan önce, Beşiktaş kentlisiyim. Bir kentli olarak,<br />
bir mimar olarak, bir baba olarak hâlâ sizlerden biriyim. Benim de bu kentten<br />
taleplerim ve beklentilerim var. Ayrıca ben zaten sizlerden, Beşiktaşlılardan<br />
biriyim. Sırça köşklerden, küresel sermaye temsilciliğinden, şıh ve şeyh<br />
ocaklarından gelmiyorum. Beşiktaş Çarşısı’ndan, Levent Meydanı’ndan, Ortaköy<br />
sahilinden geliyorum. Bebek Kahve’den, Arnavutköy direnişinden, İnönü<br />
Stadı’ndan geliyorum. Ben sınıfsal ve sosyal olarak Beşiktaş halkına aidim.<br />
Beşiktaş’ta birlikte ilerlettiğimiz ve bence alçakgönüllü bir duruşa model olacak<br />
denli kuvvetli desteğe sahip “yerel demokrasi” anlayışımız beş temel ilke<br />
ile ifade edilebilir:<br />
1. Beşiktaş kentlisini ve Beşiktaş kentini seviyoruz.<br />
2. Birbirimize karşı saygılıyız.<br />
3. Hepimiz bilinçli birer Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyız.<br />
4. Özgürlük, demokrasi ve adalet Beşiktaşlılar için vazgeçilmezdir.<br />
5. “Aydınlık bir Beşiktaş” Cumhuriyet’e ve gelecek kuşaklara ortak borcumuzdur.<br />
Ne mutlu bana ki, Beşiktaş kentlisi ile ortak bir yaşam ve yönetim konseptini paylaşıyorum.<br />
Bu yüzden Beşiktaş’ın demokrasisi oldukça farklıdır ve bu fark yerel<br />
yönetimimiz kadar, hatta ondan önce Beşiktaş kentlilerinin yarattığı bir farktır.<br />
Hepinize sevgilerimi sunarım.<br />
İsmail ÜNAL<br />
Beşiktaş Belediye Başkanı<br />
B+ SONBAHAR 03
22 Aykut Barka Deprem Parkı<br />
Beşiktaş’ın en canlı<br />
parklarından biri olan<br />
Aykut Barka Deprem Parkı’na<br />
uğramadan geçmeyin.<br />
BEŞİKTAŞ KENTLİSİ’ NİN DERGİSİ Sonbahar ’10 / 10<br />
İMTİYAZ SAHİBİ<br />
Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> adına<br />
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal<br />
YÖNETİM YERİ<br />
Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong><br />
Nisbetiye Mahallesi Aytar Caddesi<br />
Başlık Sokak No: 1<br />
34340 Levent, İstanbul<br />
www.besiktas.bel.tr - 444 44 55<br />
YAYIN TÜRÜ<br />
Dergi/Yaygın<br />
YAYIN KURULU<br />
Hasan Özgen, Yüksel Türkili,<br />
Görkem Kızılkayak<br />
PROJE YÖNETMENİ<br />
Hasan Özgen<br />
EDİTÖR<br />
Görkem Kızılkayak<br />
GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />
Gülçin Tahiroğlu<br />
GÖRSEL YÖNETMEN<br />
Nadir Mutluer<br />
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />
Ayla Çiringel<br />
YAZI İŞLERİ<br />
Gülçin Tahiroğlu, Nilüfer Oktay,<br />
Ayla Çiringel, Nazan Ortaç<br />
SAYFA YAPIM<br />
Engin Ak<br />
KATKIDA BULUNANLAR<br />
Ferda Çağlayan, Yalçın Çiringel, Esat Korkmaz,<br />
Gökhan Tan, Alp Özgen<br />
FOTOĞRAFLAR<br />
Görkem Kızılkayak, Alaaddin Savaş,<br />
Vural Yazıcıoğlu, Ersen Çörekçi, Erdem Aydın<br />
Burak Görgün, Şenol Kaşıkçı<br />
YAPIM<br />
NDR Tasarım ve Reklamcılık Tic. A.Ş.<br />
Nisbetiye Mahallesi, Birlik Sokak<br />
Akyıldız Apt. C Blok No:22/6<br />
Beşiktaş/İstanbul<br />
Tel: 0212 284 99 22<br />
BASKI<br />
Promat Matbaacılık 0212 622 63 63<br />
BASKI TARİHİ<br />
Kasım 2010<br />
Kapak Fotoğrafı: Ersen Çörekçi<br />
03 Başkan’ın Beşiktaşlılara<br />
Mesajı<br />
06 Beşiktaş’ta Sabah<br />
Birazdan kent uyanacak,<br />
martılar ve deniz eşlik edecek<br />
sessizliğe...<br />
06<br />
16 Cumhuriyet Aydınlatıyor<br />
Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin<br />
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı<br />
afişlerinin sloganı buydu.<br />
16<br />
22<br />
26 68’li İsyan<br />
Belleklere kazınan<br />
bir bağımsızlık türküsü yazdı<br />
“68”liler.<br />
26<br />
34 Fulya Gösteri Merkezi<br />
Kapılarını dev bir konserle<br />
ilk kez Beşiktaşlılara açıyor.<br />
34<br />
40 Belgesel Sinema<br />
Geçen yıl müdavimleri oluşan<br />
Bir Belgesel, Bir Gazeteci,<br />
Çay ve Simit etkinliği bu yıl<br />
kaldığı yerden devam ediyor.<br />
42 Albüm: Altan Bal<br />
Beşiktaş Çarşısı’ndan kareler...<br />
50 Bir Usta<br />
Oğlu Ahmet Koman<br />
büyük usta İlhan Koman’ı<br />
anlattı.<br />
56 BJK Müzesi<br />
Kentin ilk spor müzesi<br />
canlı bir tarih sunuyor.<br />
04 B+ SONBAHAR
Artı<br />
56<br />
62 Sanatçı Gözüyle<br />
Yaptığı işe tutkuyla bağlı olan<br />
Bihter Altay için Afife Jale’nin<br />
anlamı büyük.<br />
Kentlilik bilinci<br />
“yüksek!”<br />
62<br />
66 Bir Semt: Ortaköy<br />
Yeni ile eskinin, gelenekselle<br />
modernin bütünleştiği<br />
bir semt Ortaköy.<br />
66<br />
76 İletişimci Gözüyle<br />
Ayşegül Molu Beşiktaş’ı<br />
kentin nefes aldığı bölge<br />
olarak yorumluyor.<br />
“Hafif, ferah, yaşanılası bir yer Beşiktaş. Bazı<br />
semtlerde varolan insanı sıkan, baskıcı hava<br />
burada yok” Ayşegül Molu iletişimci gözüyle<br />
Beşiktaş’ı değerlendirirken, gözleri parlıyor.<br />
Sık sık Bebek’te yaşadığı çocukluk günlerini<br />
hatırlıyor. Korularda koşturup, Boğaz’ın soğuk<br />
sularına atladıkları günleri… O günlerden<br />
bugünlere bazı değişiklikler olsa da değişmeyen<br />
çok şey kalmış Beşiktaş’ta. Ayşegül Molu,<br />
Beşiktaş’ı, “Kentlilik bilinci yüksek insanların,<br />
katılımcı bir anlayışla taçlandırdıkları bölge”<br />
olarak tanımlıyor.<br />
B+ adına kiminle Beşiktaş üzerine sohbete<br />
başlasak, onları bölgenin o pozitif havasının<br />
sardığını hissediyoruz.<br />
İşte Afife Jale Tiyatrosu’na tutkuyla bağlı bir<br />
sanatçı; Bihter Altay… 0 çok kültürlü bir mahallede<br />
madam teyzesinin kucağında çeşit çeşit<br />
masalları dinleyerek büyümüş. Bugün, 29<br />
yaşında Türk tiyatrosunun gelişimi adına farklı<br />
oyun türlerini deniyorsa eğer bilin ki, yaratıcı<br />
kimliğinin arkasında o günlerin izi var. İlk oyununu<br />
Ortaköy’deki Afife Jale Tiyatrosu’nda<br />
sergilemiş. Bu sezon da arkadaşlarıyla yeni bir<br />
tiyatro oyununu sahneye koymaya hazırlanıyor.<br />
yapıyor. Sanatın anarşist çocuğu Bubi’nin sergisi<br />
bu. Bubi, B+’ya, “Ben kendimden kurtulmayı<br />
öğrendim” derken, içinde dolup taşan duyguları<br />
da dışa vurmaktan çekinmiyor.<br />
Bu yıl kötü hava şartları nedeniyle Cumhuriyet<br />
Bayramı kutlamaları ne yazık ki şölene dönüşemedi<br />
ama Cumhuriyet ateşi kalplerde yanmaya<br />
devam etti. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin Beşiktaşlılarla<br />
paylaştığı “Cumhuriyet Aydınlatıyor!” afişleri<br />
anlam yüklüydü.<br />
Beşiktaş’ta hayat bir başka hızla akıp gider. Siz<br />
siz olun bu hıza arkanızı dönmeyin…<br />
Örneğin geçen sene büyük bir beğeniyle izlenen<br />
“Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit”<br />
etkinliği’ne katıldınız mı? Bir kez olsun,<br />
bir çarşamba akşamı yolunuz Levent Kültür<br />
Merkezi’ne düştü mü? Eğer, yanıtınız “Hayır”sa,<br />
hiç durmadan önümüzdeki çarşambadan itibaren<br />
programınıza bu etkinliği almanız gerektiğini<br />
bilin. Bizden söylemesi. Zira, her çarşamba sizleri<br />
bambaşka dünyalara götürecek bir belgesel<br />
sinema gösterimi bekliyor. Bu hafta olmuyorsa,<br />
ondan sonraki hafta, o da olmuyorsa bir sonraki<br />
hafta, mutlaka orada sizi bekliyor olacağız.<br />
Beşiktaş kiminin çocukluk, kiminin gençlik anılarında<br />
yaşıyor.<br />
Birbirinden ilginç konular B+’da sizler için hazırlandı.<br />
76<br />
80 Sergi<br />
Sanatın anarşisti Bubi<br />
Beşiktaş Çağdaş’ta.<br />
86 Haberler<br />
Beşiktaş’ta gerçekleşen<br />
etkinliklerden özetler...<br />
92 Rehber / 24 saat<br />
68’liler için Amerikalıları denize döktükleri yer<br />
Beşiktaş. Dolmabahçe’de “Yanki go home!”<br />
sesleri hâlâ belleklerde….<br />
Beşiktaş, kentlisine çok şey sunan bir bölge.<br />
Kültür merkezleri, parkları yıl boyunca Beşiktaşlılarca<br />
dolup taşıyor. Birbirinden farklı, zengin<br />
içerikli etkinlikler Beşiktaşlıların beğenisine<br />
sunuluyor.<br />
Bugünlerde Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> Mustafa Kemal<br />
Kültür Merkezi farklı bir sergiye ev sahipliği<br />
Bir sonraki sayıda buluşmak üzere<br />
Hoşça kalın<br />
besiktasarti@besiktas.bel.tr<br />
B+ SONBAHAR 05
Beşiktaş'ta sabah<br />
Beşiktaş’a<br />
gün doğuyor<br />
Yazı: ÇİÇEK KANAR Fotoğraf: Alaaddİn Savaş, ERDEM AYDIN, Vural yazıcıoğlu<br />
“Gün aydınlanmadan<br />
yollara düşenler için”<br />
Sabah en masum zamanı günün,<br />
en kirlenmemişi ve en adaletlisi.<br />
Hepimiz bir parça arınmış olarak<br />
uyanmıyor muyuz uykumuzdan?<br />
Ve biraz daha eşit değil miyiz?<br />
Sabah en umutlusu vakitlerin.<br />
Beşiktaş’ta da yeni bir gün başlıyor.<br />
Gelin hep birlikte seyredelim.<br />
Gününüz aydın olsun. Günaydın…<br />
6 B+ SONBAHAR
Bazı yollar tek başına aşılır<br />
Banklarda ona el sallayan bile yok. Teknenin<br />
kaptanı, miçosu, balıkçısı... Hepsi, her şeyi o.<br />
Teknesi ile kaptan bir başına şimdi.<br />
Can yoldaşı, yavuklusu, ekmek teknesi. Boğaz bu<br />
belli mi olur, demez. Sabahın altısında en önce o<br />
aralar dalgaları, sisi önce o yarar. Hayat denizinde<br />
aslında her birimiz o küçük tekne değil miyiz?<br />
“Hey, kaptan diyorum. Sen Tevfik Fikret’in<br />
Balıkçılar şiirini bilir misin? ‘Bilmem dersen’<br />
dinle öyleyse.”<br />
Yalnız çıktıysan yola bir defa<br />
al bu şiiri koy cebine öyle de “Vira bismillah”<br />
“Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın<br />
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme<br />
Kayık çocuk gibidir; oynuyor mu kaydetme<br />
Dokunma keyfine: Yalnız tetik bulun, zira<br />
Deniz kadın gibidir: hiç inanmak olmaz ha.”<br />
B+ SONBAHAR 7
Hayatı sırtında<br />
taşıyan çocuk<br />
Sokak lambaları aydınlatmış<br />
yolunu işte, daha ne istiyorsun.<br />
Önemli olan sahip oldukların<br />
değil, sahip olduklarını nasıl<br />
kucakladığın. Nice karanlık olsa<br />
da yollar, sen ellerinle<br />
bulabilirsin yolunu, yoldaşın<br />
sokak lambaları olacak unutma.<br />
Hem biliyor musun o sokakta<br />
senin için evinde ayırdığı<br />
kağıtları ayrı bir poşete koyarken,<br />
arasına küçük hediyeler de<br />
sıkıştıran bir ablan var.<br />
İsmini bilmesen de... Hatırladın<br />
değil mi? Unutma şafak sökecek<br />
mutlaka…<br />
8 B+ SONBAHAR
Gelirler az sonra...<br />
Yüz yılı geçk<strong>indir</strong> orada Kabataş.<br />
Çocuk gelenler Boğaz’a baka baka büyür,<br />
delikanlı olup çıkar kapıdan. Kapılar<br />
belirler çoğu zaman hayatı. Bir kapıyı<br />
seçerken vazgeçeriz diğerinden. Çocuklar<br />
gelecek az sonra acele et, görmesinler<br />
gecenin kirini…<br />
Ve Behçet Necatigil’in Beşiktaş’tan<br />
Kabataş Lisesi’ne giden bu yolu anlattığı<br />
şiirini dinle, beğeneceksin:<br />
“Ne saadet uzanmak<br />
Evden mektebe kadar<br />
Yollarda bırakarak<br />
Bir sürü hatıralar…”<br />
B+ SONBAHAR 9
Ne çok durak var hayatımızda.<br />
Duraklar arasında geçiyor bir<br />
ömür. Önce bir sonraki durağa<br />
varabilmek için hızlı, sonra demlenmiş<br />
yaşında biraz sakin ve<br />
yavaşça ve en son ağır ağır…<br />
Kolunda çantası olan kadın, az<br />
önce çıkmış sıcak bir yataktan;<br />
işe gidecek ne var ki! Şimdi gitsek<br />
evine, masa üstünde duruyordur<br />
mutlak sonuna kadar içilmeye<br />
vakit bulunamamış bir<br />
bardak çay. Ilıktır henüz. Bu duraktan<br />
kalkan otobüse binilecek,<br />
şehrin gri binalarla dolu sevimsiz<br />
bir bölgesindeki işe gidilecek,<br />
başka yolu yok. Fakat<br />
durağın içine dahil olamamış o<br />
adam, “Kaçsam mı?” diyor acaba.<br />
Ya da “Binmesem bu otobüse,<br />
yorulduğum yere kadar sadece<br />
yürüsem.” Oysa nafile, gelecek<br />
bir otobüs ve bizi taşıyacak,<br />
ta ki son durağa gelene dek.<br />
İçiniz rahat olsun<br />
Sabahın ilk sahipleri onlar.<br />
Kötülükleri en çok onlar<br />
görür, onlar hisseder.<br />
Biz kalkmadan ve<br />
düşmeden yollara gecenin<br />
günahlarını sokaklardan<br />
onlar süpürür, kazır.<br />
Yoksa diyorum,<br />
onlar süpürmese,<br />
gün doğduğunda gecenin<br />
örttüğü tüm kötülükler bir<br />
bir çıkacak ortaya.<br />
İyi ki varlar…<br />
Onun için Can Yücel’in<br />
“Sevgi Duvarı” şiirini<br />
anımsayalım bir kez daha :<br />
“Öyle sıcaktı ki<br />
çöpçülerin elleri<br />
Çöpçülerin elleriyle<br />
okşardım seni”<br />
10 B+ SONBAHAR
Gazetenin yorucu yolculuğu<br />
onun ellerinde son buldu<br />
Suat Ulupınar, 27 yıldır olduğu gibi o sabah da saat 06:00’da<br />
açtı Levent çarşıdaki bayiini. Dün gece, gazetenin gözleri<br />
kan çanağı gece amiri son haberleri yazıp, matbaacı genzini<br />
yakan mürekkep kokusunu bir kez daha içine çekip ve şoför<br />
iplerle bağlanmış gazeteleri kamyonuna atıp yola çıktığında<br />
o da büfesinin önünde bekliyor. Bir günün tüm yaşanmışlığı,<br />
günahları ve sevapları kâğıdın üstünde. İpleri çözecek,<br />
tezgâha dizecek ve hükmü 24 saat bile sürmeyen gazeteyi<br />
okura ulaştıracak. Bu gazetelere kaç kişinin teri ve kaç<br />
kişinin gözyaşı sinmiştir?<br />
İskele alabanda<br />
Beşiktaş iskelesinin ilk yolcuları Üsküdar ya da Kadıköy’e gitmeye hazır.<br />
Karşı kıyıdan bu yakaya geçmeye hazır olanlar gibi. Gün doğmadı daha<br />
ama simitler tezgâhta yerini aldı. “İskele alabanda”...Kaptan yanaşacak<br />
az sonra ve hoparlör sabahın sessizliğini bozacak: “İskelemizden<br />
kalkmakta olan gemi saat 07:15 hareketle Kadıköy’e gidecektir…”<br />
B+ SONBAHAR 11
Ekmek kavgası<br />
Az önce çıktılar fırından, dizildiler sepetlere,<br />
sabırsızlar. Hamuru karan, fırına atan, piştiğinde<br />
onu çekenler, ellerini silip bir kenara çöktüler,<br />
yorgun... Ekmekler ise yola çıkmaya hazır.<br />
Öyle taze ve öyle sıcaklar ki, onlara bakarken<br />
her şeyin ekmek kavgası için olduğuna<br />
inanmak çok zor.<br />
12 B+ SONBAHAR
Kurabiyeler hazır,<br />
buyurmaz mısınız?<br />
Dört kuşaktır aynı<br />
ailenin ellerinden çıkıyor<br />
kurabiyeler 78 Hasanpaşa<br />
fırınında. Sabah dediğin<br />
zaten bir bardak çay ve<br />
sıcak ekmek değil mi?<br />
Şayet yoksa vaktiniz<br />
evde kahvaltıya sizin için<br />
hazırlanan kurabiyeler<br />
eşlik edecek iş ya da<br />
okul yolunda. Siz sıcak<br />
kurabiyelerinizle sağlam<br />
çıkın yola diye Erhan<br />
Sümer çoktan tamamladı<br />
hazırlıklarını.<br />
Günün ilk çayları<br />
onun elinden<br />
Arnavutköy’de küçük bir kahve.<br />
Recep Taştanoğlu 40 yılı aşkındır<br />
sabahın ilk sahiplerinden. Saat<br />
05:00’i vurdu mu geçer tezgâhın<br />
başına. Tavşan kanı çaylar... İlk<br />
çay kendine. Sonra gelir müşteriler.<br />
Gecenin yorgunu taksi şoförleri.<br />
Daha gidilecek çok yol var. Bir çay<br />
molası iyi gelir şoföre . Çay en çok<br />
anneleri anımsatır değil mi?<br />
Hep sıcaktır anne gibi.<br />
Denizin sahipleri<br />
Rıfat Kaymaz ve kuzeni Hamit Sultan<br />
Kaymaz. Aslında siz çok kez beraber<br />
yolculuk yapıyorsunuz onlarla.<br />
Beşiktaş’tan Üsküdar’a motorla gidip<br />
gelirken onlar da üst katta dümenin<br />
başında. Ama şimdi sabah keyfi, fırından<br />
yeni çıkmış poğaçalar, çaylar eşliğinde<br />
paylaşılıyor. Rıfat Kaptan, deniz<br />
tutkunu. Sekiz yaşında gönül vermiş<br />
denize. O gün bugündür hiç kopmamış,<br />
dünyada gitmediği sahil yok<br />
gibi, ömrü yettikçe denizi her sabah o<br />
uyandıracak…<br />
B+ SONBAHAR 13
İki yaka bugün de birleşecek<br />
Köprünün en sevilen saati, henüz<br />
kalabalıklarla kucaklaşmadı. İstanbul’un<br />
bir türlü birbirine kavuşamayan sevgilileri<br />
anımsatan iki yakasını bugün de birleştirmeye<br />
hazır. Sisli bir sabahta farlar aydınlatıyor yolu.<br />
“Allah zihin açıklığı versin”<br />
Yıldızlar çekildi artık yuvasına.<br />
Sen küçük çocuk, uyuyor musun yoksa<br />
arka koltuğunda okul servisinin.<br />
Yoksa tüm enerjisiyle çocukluğun<br />
şaka mı yapıyorsun arkadaşına?<br />
Şimdi göremiyorum ama az daha yükselsin<br />
güneş, bir daha bakarım….<br />
14 B+ SONBAHAR
Dağıtarak gel sisi<br />
Sisleri ardında bırakıp gel. Doğan güne doğru<br />
kır dümeni. Martılar eşlik edecek sana.<br />
Deniz kokusu sinmiş sabaha. Sabahın kokusu<br />
sinmiş denize. “An gelir”, Atilla İlhan seslenir:<br />
“Sabahlar olur bir türlü uyuyamam<br />
İçimde sanki şilepler çarpışıyor<br />
Yağmurda sis düdükleri...”<br />
Koşar adım<br />
Dükkânlar kepenkleri açtı, manav<br />
tezgâhlarına elmalar dizildi. Vapur yanaştı<br />
iskeleye. Ellerinde kitaplar koş bakalım<br />
okula, elinde çantan koş bakalım işine.<br />
Koşar adım yaşarken hayatı atlama ve<br />
unutma. En masumudur günün ve en<br />
suçsuzu sabahlar. En vicdanlı olduğumuz<br />
zamandır sabah. Güneş uyandırmamıştır<br />
çünkü içimizdeki kara köşeleri…<br />
Sabah –ı şerifleriniz hayrolsun efendim.<br />
B+ SONBAHAR 15
Cumhuriyet<br />
Cumhuriyet<br />
Aydınlatıyor!<br />
Yazı: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraflar: Alaaddİn savaş, erdem aydın<br />
Türk devrim sürecinde 29 Ekim, Cumhuriyetin ilanının günüdür.<br />
O gün kuşaktan kuşağa aktarılacak bir aydınlanma yolunun da başlangıcıdır.<br />
16 B+ SONBAHAR
“ Bizim toplumumuz için ilim ve fen lüzumlu ise, bunları aynı<br />
derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın elde etmeleri<br />
gerekir.<br />
…Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun<br />
gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini<br />
sağlamaktır.”<br />
1923 yılı Ocak ayında İzmir’de halka yaptığı konuşmada Atatürk işte böyle<br />
diyordu. Türk kadınını erkeğinden ayrı düşünmeyen ve Türkiye’nin çağdaş<br />
uygarlık düzeyine erişmesinde el ele bir birliğin zorunluluğunu belirten<br />
Atatürk kadın haklarına büyük önem vermiş ve bu konuda köklü değişiklikler<br />
yapmıştır.<br />
1925 yılında Kıyafet Devrimi yapılarak kadınlar çarşaftan kurtarılmış,<br />
1932’de Türkiye’deki ilk güzellik yarışmasında Türkiye Güzeli olan Keriman<br />
Halis, 1933 yılında Dünya Güzeli seçilmiştir.<br />
En seçkin devrim<br />
Devrimlerin sürekliliğinin sağlanmasında kuşkusuz eğitimin hayati önemi<br />
vardır. Kültürel devrimi yapan Atatürk, bu değişimin sürekliliğini sağlayıp,<br />
kuşaktan kuşağa aktaran eğitimi de yaptığı devrim kadar önemli tuttu.<br />
Selanik’te daha gençlik günlerinde ulusu için bir reform ve devrim tasarlayan<br />
Atatürk, bu düşüncesini, Anadolu’yu istila eden düşmanları kovarken bile hiç<br />
terk etmemiş, hatta bir anlamda bu konuda girişimlerde de bulunmuştur. Bu<br />
Atatürk’ün vefatı nedeni ile yayınladıkları bir bildiride, Hindistan Kadınlar<br />
Birliği, onu “Kadın haklarının tarih boyunca en büyük savunucularından biri”<br />
olarak ilan etmiştir.<br />
“…Eğer bir ulus bir amaca doğru tüm erkek ve kadınları ile birlikte yürümezse,<br />
o zaman uygarlık yolunda bir ilerlemeyi beklemek gereksiz olur… İçinde<br />
yaşadığımız çağda kadın her alanda daha yüksek düzeylere çıkartılmalıdır<br />
ve bu nedenle de, kadınlarımız erkekler gibi her türlü öğrenim ve eğitim<br />
olanaklarından yararlanacak ve her türlü mesleği yapabilecektir. Sosyal yaşamda<br />
erkek ve kadın, karşılıklı olarak birbirlerine yardım ederek ve birbirlerini<br />
destekleyerek, birlikte ilerleyeceklerdir.”<br />
Kültürel devrimi yapan<br />
Atatürk, bu değişimin<br />
sürekliliğini sağlayıp,<br />
kuşaktan kuşağa aktaran<br />
eğitimi de yaptığı devrim<br />
kadar önemli tuttu<br />
Atatürk’ün kadın hakları ile ilgili reformları, 1924 yılında kadınlara erkeklerle<br />
eşit eğitim hakkı verilmesi ile başlamış ve 1926’da Medeni Kanun’un kabulü<br />
ve 1934’de kadınların seçme ve seçilme haklarını elde etmeleri ile devam<br />
etmiştir.<br />
Adana’da Kız Meslek Okulu tarih dersinde<br />
B+ SONBAHAR 17
zorunlu savaşım ile yeni bir devlet kurma çabaları içinde, eğitim yolunda yaptığı<br />
atılımların ilk göstergesinin Samsun’a çıkışından hemen bir yıl kadar sonra,<br />
Ankara’da bir “Maarif Kongresi” toplaması olduğunu görürüz.<br />
Atatürk, Büyük Zafer ve İzmir’in düşman işgalinden kurtarıldığı Eylül<br />
1922’de yaptığı konuşmalarla Türk ulusunun yüzyıllar boyu uğradığı bozgun<br />
ve felaketlerin nedeninin eğitim ve öğretim açığı olduğunu açıklamıştır.<br />
Büyük Zafer kazanıldığında Mustafa Kemal Paşa’ya, “İşte zaferi kazandınız,<br />
şimdi ne yapmak isterdiniz?” diye soranlara, “Milli Eğitim Bakanı olarak<br />
memleketimin irfanına hizmet etmek isterdim” cevabını vermiştir.<br />
Atatürk öncelikle öğrenmeyi kolaylaştırmak ve çağdaş dünyanın bir parçası<br />
olmak için Arap alfabesini değiştirip, Latin alfabesine geçişi sağlamıştır.<br />
Onun Türk kültür ve eğitimine en büyük katkılarından biri de, Türk dilini yabancı<br />
dillerin etkisinden kurtarıp arındırması, saray dilinden halk diline dönüştürerek<br />
kendi benliğine kavuşturmasıdır.<br />
Aşama aşama değişim<br />
Siyaset bilimcisi Samuel Huntington reformcular için iki stratejinin olduğunu<br />
söyler. Bunlardan birincisi; ilk başta gerçek amaçlarının tümünü ortaya<br />
koymak ve bunları aynı anda zor kullanarak gerçekleştirmek; diğeri ise kapıyı<br />
aralamak, ayağı kapının aralığına koyup sırayla, yapılabilirlik ölçüsüne,<br />
kabul oranına ve yetisine göre, aşama aşama amaçları gerçekleştirmek.<br />
Atatürk, ülke ve toplum koşullarına, gereksinimlerine ve yapılabilirlik ölçülerine<br />
göre bu iki stratejiyi birlikte kullanmış, seziş ve zamanlama yeteneğini en iyi şekilde<br />
harmanlayarak, eylemlerini uygun zaman ve ortamda gerçekleştirmiştir.<br />
Önemli kararların bütün gereklerini ve zorunluluklarını ilk günden belirtmenin<br />
ve ifade etmenin isabetli olmayacağını bilen Atatürk, uygulamaları birtakım<br />
evrelere ayırmanın, mevcut olaylardan yararlanarak ulusun duygu ve<br />
düşüncelerini hazırlamanın, aşama aşama yürüyerek hedefe varmanın başarı<br />
için doğru bir yol olduğunu düşünmüştür.<br />
Uygulama sırasında yakın çalışma arkadaşlarının bazıları ile zaman zaman<br />
görüş ayrılıkları yaşasa da ilk günden itibaren izlediği yoldan ve yöneldiği<br />
hedeften asla sapmamıştır.*<br />
Değişimleri gerçekleştirirken, toplumun geleneklerine önem vermiş, aykırı olabilecek<br />
değişimlerden ürkebileceğini düşünerek zamanlamayı çok iyi yapmış,<br />
böylece değişmelere karşı ilk anda doğabilecek tepkileri en aza <strong>indir</strong>miştir.<br />
Örneğin; Harf Devrimi’ni İkinci Meşrutiyet yıllarında düşünmesine, Erzurum<br />
Kongresi sırasında, öncelikle yapılacak işler arasında saymasına rağmen,<br />
ancak 1928 yılında gerçekleştirmiştir.<br />
Atatürk Türk ulusunu çağdaş uygarlık seviyesine yükseltmek, Türkiye<br />
Cumhuriyeti’ni çağdaş dünyanın vazgeçilmez bir parçası haline getirmek<br />
için her araçtan yararlandığını belirtmiştir. Bu araçların en önemlilerinden<br />
biri de kuşkusuz Takrir-i Sükun Kanunu’dur.<br />
Gazeteci -Yazar Metin Toker, Takrir-i Sükun Kanunu’nun yalnızca Şeyh<br />
Sait İsyanı’na karşı yapılmadığını, asıl amacın devrimlere devam için karşı<br />
ağızların susturulması ve devrimlerin sakin bir ortamda yürütülmesi olduğunu<br />
belirtmektedir.<br />
Emre Kongar da, benzer bir yaklaşımla Mustafa Kemal’in önemli devrimlerini<br />
Takrir-i Sükun Kanunu’nun desteği ile İstiklal Mahkemeleri’nin gölgesinde<br />
yapmış olmasının tarihsel ya da toplumsal rastlantılar ile uzak yakın hiçbir<br />
ilişkisinin bulunmadığını, tam tersine devrimler ile İstiklal Mahkemeleri’nin<br />
çakışmalarının bilinçli bir seçimi olduğunu ifade etmektedir.<br />
Sosyo-kültürel değişimlerin hemen hemen tamamının Takrir-i Sükun<br />
Kanunu’nun yürürlükte bulunduğu yıllarda tamamlandığı bir gerçektir.<br />
18 B+ SONBAHAR
Atatürk Orman Çiftliği kurulurken<br />
Milli ekonomiyi oluşturmak<br />
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’na başlarken milli egemenliğin ancak iktisadi<br />
egemenlik sağlandıktan sonra kazanılabileceğinin bilincindeydi.<br />
Cumhuriyet döneminde de iktisadi planlamanın ilk adımı olan İzmir İktisat<br />
Kongresi’nde yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Siyasi, askeri zaferler<br />
ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferler ile taçlandırılmazlarsa<br />
elde edilen zaferler kalıcı olamaz, kısa zamanda söner. Bu sebeple en kuvvetli<br />
ve parlak zaferlerimizin bize sağladığı ve daha da sağlayacağı faydalı<br />
sonuçlardan yararlanabilmek için ekonomik egemenliğimizin sağlanması,<br />
güçlendirilmesi ve genişletilmesi lazımdır.”<br />
Bu nedenle, bağımsız ve daha güçlü bir Türkiye’nin yaratılması, iktisadi kalkınmaya<br />
bağlıdır. Atatürk’ün her zaman gösterdiği hedef, bu olmuştur.<br />
Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin iktisadi sistemdeki gelişim modeli; çağdaş,<br />
dinamik ve kalıcı olmuştur. Türk toplumunun iktisadi gelişim ve kalkınma<br />
doğrultusu çizilmiş, iktisadi kalkınmanın refahı, özgürlüğü ve onuru koruyucu<br />
özellikleri olduğu ve Türkiye’nin gerek geçmişinin, gerek geleceğinin bu<br />
hedefler doğrultusunda devam edeceği milletçe kabul edilmiştir.<br />
İzmir İktisat Kongresi toplandığında (17 Şubat-4 Mart 1923) Misak-ı Milli<br />
esaslarına benzer Misak-ı İktisadi kabul edilip devletin o günkü şartlarına uygun<br />
olarak devlet desteğinde iktisadi liberalizm benimsendi.<br />
Kongrede alınan kararlar, Cumhuriyet hükümetlerinin yeni bir politika çizmelerinde<br />
etkili oldu.<br />
Alınan kararlar arasında üreticinin, milli sanayinin, ihracatın korunması ve<br />
teşvik edilmesi ile ilgili tedbirler, borsanın millileştirilmesi, ticari alanda bir<br />
bankanın kurulması, hava ve deniz ulaştırmacılığının geliştirilmesi, aşarın<br />
kaldırılması, çiftçilerin kredi şartlarının kolaylaştırılması, işçilerin çalışma koşullarının<br />
iyileştirilmesi gibi tedbirler vardı.<br />
İktisadi tedbirler alınırken; ekonomik bağımsızlık titizlikle korunacaktı. Türkiye<br />
Cumhuriyeti’nin iktisat politikası İzmir İktisat Kongresi’nde belirlendi.<br />
Cumhuriyet döneminde kalkınmada sanayileşmenin önemi kavrandığından,<br />
Teşvik-i Sanayi Kanunu 1927 yılında kabul edildi.<br />
Tarım alanında 1927’de Zirai Tedrisatın Islahı Kanunu ile eğitim seviyesi yetersiz<br />
ziraat okullarının yenileştirilme çalışmaları başlatıldı. 1931’de Birinci<br />
Ziraat Kongresi toplandı. 1930’dan itibaren Zirai Kredi Kooperatifleri kuruldu.<br />
Hayvancılığın gelişimi, ıslahı çalışmaları 1928-1930 yıllarında yapıldı.<br />
Ulaştırma alanında, demiryolu yapımına öncelik tanındı. 1923-1940 yılları<br />
arasında İç, Batı ve Doğu Anadolu demiryolları ile birbirine bağlandı. Demiryolları<br />
ile kurulan ağ, ülkenin gelişimine büyük katkı sağladı.<br />
Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte adım adım yapılan birçok değişiklikle<br />
toplum çağdaş dünya içindeki yerini almak için hazırlandı.<br />
Bugünün Türkiye’sinde çoğulcu demokratik düzen uygulaması, çağdaşlaşmanın<br />
devamı, toplumun dinamizmi yeni Türk Devleti’nin “Cumhuriyet”<br />
temeli üzerine oturtulmasından kaynaklanmaktadır. B+<br />
* Kaynak: İ.Ü. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları.<br />
B+ SONBAHAR 19
Cumhuriyet<br />
kalplerdeydi...<br />
Yazı ve Fotoğraflar: Alaaddİn savaş<br />
Her sene gelenek haline gelen 29 Ekim kutlamaları<br />
bu yıl kötü hava koşulları nedeniyle<br />
yapılamadı. Cumhuriyet ateşini simgeleyen<br />
fener alayı bu kez yüreklerde yandı.<br />
B+ Beşiktaşlılara Cumhuriyetin onlar için<br />
ne anlam ifade ettiğini sordu. İşte yanıtlar!<br />
Aydın Sayman 58, yönetmen<br />
Film yönetmeniyim. 40 yıldır Beşiktaş’ta oturuyorum. Ve Beşiktaş’ta yaşamaktan<br />
çok memnunum. Yönetimden de memnunum. Cumhuriyet içi çok<br />
geniş bir kavram. Bazan benim beklentilerimi tam karşılamadığını düşünüyorum.<br />
Ancak Cumhuriyet Bayramları çocukluğumuzdan beri sevgiyle kutladığımız<br />
bayram. Çok özel bir gün. Fakat son zamanlarda işlerimin yoğunluğundan<br />
dolayı kutlamalara katılamıyorum. Son dönemlerde yaşanan sıkıntıların<br />
da Cumhuriyete zarar vereceğini düşünmüyorum.<br />
Alaattin Özduran 60, kasap<br />
Beşiktaşlı olmaktan gurur duyuyorum. Cumhuriyet bayramlarında bayrakları,<br />
Atatürk posterlerini gördükçe göğsüm kabarıyor. Cumhuriyet olmasaydı<br />
birbirimizle konuşamazdık. Atatürk’ün en büyük mirası. Binlerce şehit<br />
vererek kuruldu Cumhuriyet. Ancak şimdi yeterince sahip çıkamıyoruz.<br />
Her Cumhuriyet Bayramında bayraklar asıyorum. İşlerimden fırsat buldukça<br />
kutlamalara katılıyorum.<br />
Ezgi Bekar 19, üniversite öğrencisi<br />
Aslen Ankaralıyım. Ama 3 yaşından beri Levent’te oturuyorum. Reklamcılık<br />
okuyorum. Cumhuriyet çok güzel bir yönetim. Fakat ona sahip çıkabilmek<br />
önemli. Biz yeterince sahip çıkabiliyor muyuz bilmiyorum. Sanki demokratik<br />
anlamda bir şeyler eksik. İnsanlar Cumhuriyet için bir şeyler yapıyor.<br />
Yürüyüşler düzenliyor. Sadece özel günlerde hatırlanıyor. 29 Ekimlerde<br />
10 Kasımlarda hatırlıyoruz. Ama Cumhuriyet’i tam yaşayamıyoruz. Eski<br />
Cumhuriyet coşkusu yok. Büyük bütçeler harcanarak yapılan kutlamaların,<br />
Cumhuriyet coşkusunu yansıttığını düşünmüyorum. Her sene çok güzel<br />
kutlamalar yapılıyor. Önemli olan insanlara, özellikle gençlere Cumhuriyeti<br />
anlatmak. Onları bilinçlendirmek lazım.<br />
Ayfer Çalık 60, emekli bankacı<br />
33 yıldır Ortaköy’de yaşıyorum. Burda yaşamaktan oldukça mutluyum. Bir<br />
Cumhuriyet çocuğu olarak her yıl Cumhuriyet’in coşkusunu yaşıyorum. Belediyenin<br />
düzenlediği Cumhuriyet yürüyüşü bu sene hava muhalefeti nedeniyle<br />
yapılmadı ama ben 27 Ekim’de üyesi bulunduğum sivil toplum örgütünün<br />
düzenlediği bir kutlamaya iştirak ettim. Fakat daha geniş çaplı bir<br />
organizasyonun içinde olmayı arzu ederdim tabii ki... Cumhuriyete daha<br />
çok sahip çıkılmalı bence. Bunun için özellikle yerel yönetimlerin, sivil toplum<br />
örgütleri ile daha çok temas halinde olması ve işbirliği yapması gerekiyor.<br />
Böylece cumhuriyet ruhu sosyal yaşamda pratiğe dökülmüş olacak.<br />
Bu seneki Cumhuriyet kutlamalarında havai fişek gösterisini insanların buruk<br />
bir şekilde izlediğini gözlemledim. Cumhuriyetin değerlerine dah çok sahip<br />
çıkmalıyız. Bunun içinde yere yönetimlerin sivil toplum örgütlerinin, Cumhuriyet’e<br />
inanan bireylerin üzerine düşeni yapması gerekiyor.<br />
Umut Kundakçı 11, öğrenci<br />
Rahmi Kirişlioğlu İlköğretim Okulu’nda öğrenciyim. Cumhuriyeti çok seviyorum.<br />
Atatürk kurdu. Çok güzel bir yönetim. Biz de onu koruyacağız.<br />
Okulda her yıl kutlamalar yapılıyor. Hava güzelse bahçede, yağmurluysa<br />
salonda kutluyoruz. Şiirler okunuyor, marşlar söyleniyor. Öğretmenlerimiz<br />
Atatürk’ü ve Cumhuriyeti anlatıyor. Ben de her zaman sahip çıkacağım.<br />
20 B+ SONBAHAR
Özge Aydındağ 25, öğrenci<br />
Özel bir şirkette mali işler departmanında çalışıyor, aynı zamanda Bahçeşehir<br />
Üniversitesi’nde master yapıyorum. Şişli’de oturuyorum ama işim ve okulum<br />
dolayısıyla daha çok Beşiktaşlı sayılırım. Alışveriş yapmak için ve boş zamanlarımı<br />
değerlendirmek için de Beşiktaş en çok tercih ettiğim yer. Ben<br />
bir Cumhuriyet’çiyim. Hava muhalefeti nedeniyle kutlamaların yapılamaması<br />
bile beni çok üzdü. Çünkü bu kutlamaların artık farklı bir anlamı var. Cumhuriyetimiz<br />
korumamız gereken duruma geldi. Hepimizin sahip çıkması lazım.<br />
Ben elimden geleni yaptığıma inanıyorum. En azından o yolda yürüyorum.<br />
Kardeşlerimi cumhuriyet bilinciyle yetiştirmeye çalışıyorum.<br />
Alime Kılıç 56, esnaf<br />
12 yıldır Beşiktaşta organik ürünler satan bir dükkân işletiyorum. Beşiktaş’ta<br />
olmaktan mutluyum. Atatürk’ün bize emanetidir Cumhuriyet. Çoluk çocuğumuzun<br />
geleceğinin güvencesidir. Cumhuriyet olmasa cocuklarımızın<br />
geleceğinden emin olamayız. Bu yönetimden vazgeçemeyiz. Geriye gitmek<br />
çocuklarımız için, dünya için, insanlık için felakettir. Ne yazık ki bugünlerde<br />
Cumhuriyet’in tehlikede olduğunu düşünüyorum. Şu anki görkemli<br />
kutlamalar bana inandırıcı gelmiyor. Sadece Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin kutlamalarına<br />
katılıyorum. Onların samimiyetlerine inanıyorum.<br />
Nalan Zapçı 45, kimya mühendisi<br />
25 yıldır Levent’de yaşıyorum ve burada yaşamaktan çok mutluyum. Cumhuriyet<br />
bana göre hayattır. İnsanca yaşamanın koşuludur. Özgürlüktür.<br />
Cumhuriyet’le yaşamak şanstır. Bu şansın değerini bilmek gerkiyor. Herkesin<br />
buna sahip çıkması lazım. Özellikle son dönemlerde çokça konuşulan<br />
rejim tartışmaları bizi bu konuda daha duyarlı hale getirdi. Beşiktaşın yerel<br />
yönetiminin Cumhuriyet’e sahip çıkan bir anlayışta olması da ayrıca bir<br />
şans benim için. Oturduğum ilçede daha çok aydın ve cumhuriyetçi insanlarla<br />
yaşamak çok güzel.<br />
Numan Topaç 60, esnaf<br />
45 yıldır Beşiktaş’ta baklava börek ustası olarak çalışıyorum. Beşiktaş’ta<br />
yaşamak büyük keyif benim için. Burada kendimizi çok rahat hissediyoruz.<br />
Biz Cumhuriyet çocuğuyuz. Cumhuriyet laiklik demek, dürüstlük demek,<br />
demokrasi demek benim için. Kendimi tam bir Cumhuriyetçi olarak görüyorum.<br />
Keşke kıymetini bilebilsek. Daha fazla sahip çıkmalıyız Cumhuriyet’e.<br />
Bayramları daha coşkulu kutlamalıyız. Eski bayramlardaki coşkuyu yakalamalıyız.<br />
Ben çalıştığım için kutlamalara katılamıyorum. Ama dışardan izlemek<br />
bile göğsümü kabartıyor. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin yaptığı Cumhuriyet<br />
yürüyüşleri bana umut veriyor. Daha iyi şeyler olacak.<br />
Aysun Başman 52, emekli<br />
33 yıldır Ortaköy’de yaşıyorum. Cumhuriyet coşkusunu yaşamasına yaşıyoruz<br />
tabiiki, fakat gelecek nesillere ne derece aktarabiliyoruz bilemiyorum.<br />
Çocuklarımızın Cumhuriyet kavramını içlerine s<strong>indir</strong>ip sahip çıkmalarına çalışmalıyız.<br />
Cumhuriyeti yaşatacak ve koruyacak olan gelecek nesiller. Onlara<br />
daha çok anlatmalıyız. Bu konuda herkese görevler düşüyor. Cumhuriyet<br />
varoluşumuzun, yaşamımızın temeli. Ona sahip çıkmalıyız.<br />
B+ SONBAHAR 21
Yaşam<br />
Aykut Barka Deprem Parkı<br />
Herkese yetecek kadar<br />
büyük ve şefkatli<br />
Yazı: ÇİÇEK KANAR Fotoğraf: VURAL YAZICIOĞLU<br />
Beşiktaş’ın en canlı parklarından biri Aykut Barka Deprem Parkı.<br />
Bir pazar günü yolunuz düşerse Kültür Mahallesi’ne bu parka mutlaka uğrayın.<br />
Her birinizi sev<strong>indir</strong>ecek bir hoşluk bulacaksınız.<br />
22 B+ SONBAHAR
Yıkılıp her seferinde yeniden yapılanan bir ülke Türkiye.<br />
Yüzyıllar boyu sallanıp, yıkılıp hep yeni baştan başlayarak<br />
bir uçtan bir uca. Erzincan’dan Gediz’e, İstanbul’dan<br />
Erzurum’a değin. Yerin bir sesi vardı, biz onu yıllar boyunca<br />
pek de fazla duymadık. Ta ki “Sesimi duyan var<br />
mı?” sorusuyla tanışana dek. 17 Ağustos 1999 sonrası,<br />
resmi olmayan rakamlara göre 45 bin kişiyi yıkıntılar altında bırakan geceye<br />
dek. Sonra, yıkıntıların arasından hayatta kalan bir can küçük deliklerden<br />
seslenirken, yerin de bir sesi olduğunu öğrendik.<br />
Oysa Prof. Dr. Aykut Barka, neredeyse 30 yıldır yerin sesini dinliyordu. Ülkenin<br />
en güçlü fayı KAF’ı (Kuzey Anadolu Fay Hattı) tanıyordu. Biz Marmara<br />
depremine dek, onun da sesini duymamıştık. Sonra herkes pek çok yer<br />
bilimci gibi, onu da tanıdı ve en önemlisi güvendi. İTÜ Avrasya Yer Bilimleri<br />
Enstitüsü’nde görev yaparken beyin damarının tıkanması sonucu hastaneye<br />
kaldırıldığında artık herkes onun sesini duymuştu. Aramızdan ayrıldığında<br />
yalnızca 50 yaşındaydı...<br />
Bölge halkının buluşma noktası<br />
İsmi verilen vapur her sabah Boğaz’ı bir uçtan bir uca geçiyor. Aykut Barka<br />
adı artık bu vapurları görebilen tepede, yeşillikler içinde bir parkta da yaşıyor.<br />
Akmerkez’in hemen arkasından Ulus’a devam ederken sol koldaki<br />
Sekbanlar Sokak’a girdiğinizde kocaman bir park sizi bekliyor; Aykut Barka<br />
Deprem Parkı. Yıllardır boş, terk edilmiş ve sahipsiz beklerken 2000 yılında<br />
Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> tarafından yaptırılan park, bölge halkının önemli<br />
bir ihtiyacına yanıt verdi. İstanbul’un en büyük parklarından Aykut Barka<br />
Deprem Parkı, Ulus, Levent, Etiler, Kültür mahalleleri başta olmak üzere yakın<br />
bölgede oturanların buluşma noktası.<br />
Barka ile aynı yılda doğanlar, yazın gölgelikteki banklarda dinleniyor, düşünüyor,<br />
kitap okuyor. O aramızdan ayrıldıktan sonra doğan minikler top<br />
peşinde koşturuyor, salıncakta sallanıyor, kaydıraklarda oynuyor. Sportif<br />
gençler, spor aletlerinde vakit geçirmeyi tercih ediyor.<br />
Parka bir pazar günü uğradık. Yağmurun ardından açan güneşle bölge halkı<br />
kendini buraya atmış, her yaştan park müdavimi güneşin keyfini çıkarıyordu.<br />
Ailece top oynayanlar, torunlarıyla tahterevallide eğlenen dedeler, yeğeniyle<br />
yürüyüşe çıkan teyzeler güneşli bir pazar günü Aykut Barka Deprem<br />
Parkı’nda buluşmuştu.<br />
Can dostlarımızın da mekânı<br />
Sadece onların değil, can dostlarının da en sevdiği mekanlardan biri park.<br />
Gönüllerince koşturan köpeklerin sevinci görülmeye değer. Parkın alt kısmında<br />
ise basketbol ve tenis sahası açık hava ve sporu birleştiriyor.<br />
Süs havuzuna bakan banklarda pazar gazetelerini okuyanlar ya da sadece<br />
mavi gökyüzüne bakanlar… Hepsi için Aykut Barka Deprem Parkı’nda<br />
yer var.<br />
Aykut Barka Parkı yaz döneminde Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin düzenlediği çok<br />
sayıda etkinliğe ve konsere de ev sahipliği yapıyor. Önümüzdeki dönemde<br />
hedef, organik ürünlerin sunulduğu bir pazar kurulması. B+<br />
B+ SONBAHAR 23
Müdavimleri anlatıyor<br />
Boğaz keyfi yapıyoruz<br />
İsmet Çevik (45): On yıldır Etiler’de oturuyorum. Bu parkın bulunduğu<br />
yer daha önce çalılık, boş bir alandı. Park haline getirilmesi bölge halkı açısından<br />
büyük bir açığı kapattı. 6 yaşındaki kızım Esmanur ve eşimle havanın<br />
iyi olması durumunda hemen her gün geliyoruz. Ben arkadaşlarla muhabbet<br />
ediyorum. Kızım salıncağa, kaydırağa biniyor. Burada edindiği arkadaşları<br />
var. Boğaz manzarasını görebilen, çok yeşil bir park. Yazın verilen konserler<br />
de çok keyifli oluyor.<br />
Çocuklar için güvenli<br />
Kerem – Vicdan Uzunoğlu: On iki yıldır Kültür Mahallesi’nde oturuyoruz.<br />
İki oğlumuz var. Onlarla fırsat buldukça buradayız. Birlikte top oynuyoruz.<br />
Yazın Bülent Ortaçgil konserine geldik. Çocuk oyun alanlarının kum yerine<br />
plastik olması daha güvenli. Ağaçlar büyüdükçe daha da güzelleşiyor.<br />
Kış döneminde de güneşli havada parka atıyoruz kendimizi.<br />
Kızım çok seviyor<br />
Gülümhan Aşlamacı: Kızım Ayşe 1.5 yaşında. Bu parkı çok seviyor.<br />
Haftada bir gelebiliyoruz. Güneşli havalarda kış da olsa onun için iyi oluyor.<br />
Tek eksiğimiz çay kahve içilebilecek bir mekan.<br />
En küçük misafir<br />
Eytan Manoah: Altı aylık. Şimdilik çevresinin çok farkında olmasa da annesi<br />
Mirey ve babası İzzet Manoah ile pusetinde güneşli sonbaharın keyfini<br />
sürüyor.<br />
Bu park için Ulus’a taşındık<br />
Kubilay Bingöllü: Kızım Dila 8, oğlum Buğra 3.5 yaşında. Annem<br />
Ulus’ta oturuyor. Bir buçuk ay öncesine kadar biz de Şişli’deydik. Yeşil alan,<br />
çocukların en büyük ihtiyaçlarından biri. Babaannelerine gidip geldikçe Aykut<br />
Barka Deprem Parkı’na uğruyorduk. Sonunda park için buraya taşındık.<br />
Şimdi her fırsatta onlarla beraber geliyoruz. Spor ve oyun ünitesinde güzel<br />
vakit geçiriyorlar. Büyük ve yeşil bir park.<br />
24 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 25
Bağımsızlık ülküsü<br />
‘68’li isyan<br />
bir başka türküydü...<br />
Yazı: ESAT KORKMAZ Fotoğraflar: MİLLİYET ARŞİVİ<br />
Beşiktaş’ın yakın tarihine düşünerek bakmak; Cumhuriyet’i kuran bağımsızlık mücadelesini ve<br />
‘68’li Başkaldırı’yı tanımak demektir: Ruhları ve dilleri olmayanlar şöyle diyecektir: “Pek bir şey yok”<br />
Beşiktaş, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinin fitilinin<br />
ateşlendiği, bir işaret fişeğine bağlanarak kurtuluşu<br />
sağlamak üzere Anadolu’ya fırlatıldığı bir kenttir. Mustafa<br />
Kemal ve arkadaşları, atalarından devraldıkları bağımsızlık<br />
ülküsünü yaşama taşımış, onu halkın ülküsü durumuna<br />
getirmiş, zorlu bir mücadele sonunda toprağımı ve insanımı,<br />
emperyalistlerin elinden kurtarmıştır. Ancak izleyen dönemde bağımsızlık<br />
korunamamış ve ülke emperyalizmin pazarı durumuna getirilmiştir.<br />
Bu durum karşısında sessiz kalmayan ve aynı ülküyü devralan ‘68 Ruhu’,<br />
1960’lı yılların ikinci yarısında, Amerikan emperyalizmine karşı köktenci<br />
bir başkaldırıyı örgütlemiş, 6. Filo’ya bağlı Amerikan askerlerini Beşiktaş-<br />
Dolmabahçe’den denize dökmüştür.<br />
Bu bağlamda Beşiktaş, yakın tarihimiz için tanık bir yerleşmedir. Tanık yerleşmeler<br />
tanık bilincin de taşıyıcısıdır. Ötesinde, belletilmiş muhalefet türlerinden<br />
farklı bir muhalefetin de filiz verdiği bir yerdir Beşiktaş. Belki de tanık<br />
bilinçle belli bir iletişim içine giren Çarşı Grubu, emperyalizmin halkı-halkları<br />
uyutmak için özellikle besleyip büyüttüğü yargısının genel kabul gördüğü<br />
futbol dünyasına, bu anlayışla ironi oluşturan bir muhalefeti yerleştiriverdi:<br />
Sergiledikleri tavırlar ve seçtikleri sloganlar, gönül tarlasına ekilip çoğaltıldı.<br />
Dünyada başka bir örneği var mı bilmiyorum ama biz bildiğimizi söyleyelim:<br />
Ezberi bozan Çarşı Grubu’nun muhalefeti, Beşiktaş’la özdeşleşmiş<br />
durumda.<br />
Öyleyse Beşiktaş, ulusal bağımsızlık mirasının öncelikli sahibidir, denebilir.<br />
Bu miras tavra dönüştürülüp yaşama salınmalıdır artık: Salınır salınmaz,<br />
hiç kuşku yok, dosta ve düşmana tanı koyacaktır. Yakın tarihimizle buluştuğumuzda,<br />
tanık bilincin izine rastlayacağız. Rastladığımız bu izi devrim-<br />
26 B+ SONBAHAR
Yaşanmış gerçeklik anlaşılmadan, yaşanan gerçeklik anlaşılamaz. İşte bu<br />
nedenle gerçekliğin kökü tarihtir; tarihi bilmemek, kuramın ve pratiğin kökünü<br />
kurutmak anlamına gelir. Devrimcilik tarihi, devrimci geçmişimizin bilgisidir:<br />
Devrimci tarihsellik ise geçmişin şimdileştirilmesidir. Devrimciler tarihlerine<br />
bireysel, ötesinde toplumsal katılım sağlamak istiyorlarsa geçmişi<br />
şimdinin bilincinde yoğurmaları gerekir. Ancak o zaman devrimci bilinç,<br />
tarihi aşabilir.<br />
Anılar, yaşanılan yerlerden çağrılır, dedik; geleneğine uyalım: Dolmabahçe<br />
Rıhtımı’na gidelim ve 68’lilerin, Amerikan askerlerini nasıl denize döktüklerinin<br />
öyküsünü dinleyelim:<br />
...İki, üç, daha fazla Vietnam<br />
Kavgasını, ...iki, üç, daha fazla Vietnam, özdeyişine bağlayarak bir umut<br />
anaforu oluşturan ‘68 Kuşağı, yeri geldi Fidel’i, yeri geldi Che’yi, yeri geldi<br />
Mustafa Kemal’i öne alarak fırtınalar yarattı: Ve emperyalizmin, emperyalist<br />
dönem kapitalizminin doğasına başkaldırdı. ‘68 Hareketi Türkiye’de görülen<br />
ilk gerçek demokratik, özgün ayaklanmaydı ve köktenci demokratik bir<br />
gelenek yarattı; toplumun sakin akışını derinden sarstı.<br />
Resmi açıdan ‘68 Hareketi, sık sık şiddetli çatışmalara yol açan bir 10 yıl<br />
olarak görünür; ‘68 Hareketi’ni, resmi siyasetler üstündeki etkileriyle sınırlamak<br />
onun gerçek yönünü görmemek anlamına gelir. Otorite karşıtlığı ve<br />
başkaldırı açısından, Türkiye toplumsal mücadeleler tarihinin o güne değin<br />
Merdivenlerden hızla inildi, rıhtıma hızla girildi<br />
ci mücadeleye bağlamak ve geleceğe yansıtmak günümüz devrimcilerine<br />
düşen bir yükümlülüktür. Yükümlülüğün sorumluluğunu hisseden Beşiktaş<br />
<strong>Belediyesi</strong>, iki yıldır 16-19 Mayıs günlerini Bağımsızlık İçin İlk Adım Şenlikleri<br />
olarak kutlamaktadır.<br />
Bağımsızlık mücadelesinin anıları, o anıların yaşandığı yerlerde anımsanarak<br />
çoğaltılır. Yaşanmış anılar geri çağrıldığında, zamanın tersine çevrilmezliğine<br />
başkaldırmış oluruz: Ve kendimizi bu kavganın verildiği günlere<br />
taşırız, geçmişi yakalarız, geleceği kurmaya soyunuruz. İnsanlar teslim<br />
olsa da anıların çağrıldığı mekânlar teslim olmaz: Anılarımızı çağırıp kendimizi<br />
güncellediğimizde, geçmişimiz, yani tarihimiz bize yansır; üzerimize<br />
geçmişin bilinci düşer. Bilincin düştüğü deliğe baktığımızda, tarihimize bir<br />
pencerenin açılmış olduğunu görürüz. Bu yolla ölmüş zamanın ağırlığından<br />
kurtarırız kendimizi: Tarihimizden doğar ve daha tarih olmamış gelecekte<br />
kendimizi bekleyebiliriz artık.<br />
Demek ki bağımsızlık tarihimiz üzerine düşünmek, bu kavgada yaşamını yitirmiş<br />
olanları yeniden aramıza taşıma; bu yolla tarihimize sahip çıkma girişimidir.<br />
Bunu sağlıklı yapamazsak ölmüş-gitmiş kimi alçakların oyuncağı olabiliriz;<br />
çünkü tarih, yalnızca dürüstlerin değil, alçakların da tarihidir.<br />
Amerikan askerleri denize döküldü<br />
B+ SONBAHAR 27
Amerikan askerlerini taşıyan motorlar taşlanıyor<br />
tanık olmadığı bir altüstlük olarak öne çıkar. ‘60’lı yılların ikinci yarısında patlak<br />
vermiş, tarihsel-toplumsal haksızlığa karşı bir başkaldırıydı ‘68 Hareketi.<br />
Aradan bunca yıl geçtikten sonra bile tartışılıyor olması, Türkiye toplumsal<br />
mücadeleler tarihinde önemli bir kırılma noktası olduğunu kanıtlar. Sınıf<br />
karakteri az yoğun alanlarda beslenme olanağı bulan ve insan öğesini, büyük<br />
ölçüde küçük burjuva kökenli öğrencilerin oluşturduğu bu isyan, resmi<br />
ideolojiden bir kopuşu simgeliyordu.<br />
Bugün artık şöyle demek zamanıdır: Ey “68 Ruhu” buradaysan üç defa vur!<br />
-Dan! Dan! Dan!<br />
Kaşları çatmaya gerek yok; bu yakıştırılmak istendiği gibi bir tabanca sesi<br />
değil, bir yürek sesidir.<br />
Akın var akın; Dolmabahçe’ye akın<br />
Haziran boykot ve işgallerinin hemen ardından, 6. Filo İstanbul Limanı’na<br />
yanaştı, yani Beşiktaş açıklarına demirledi. Demokratik hak arayışının ve<br />
politik başkaldırının çok sıcak olduğu bir döneme rastlayan bu olay, eylem<br />
çizgisini hızla yükseltti; sonuçları önceden kestirilemeyen yakıcı ve etkili bir<br />
direnişe yol açtı.<br />
6. Filo’nun gelişini anti-emperyalist bir gösteriye dönüştürmek, kendiliğinden<br />
gelişen sıradan tepkiler olarak değil de örgütlü ve bilinçli bir tavır sergileyebilmek<br />
için 76 örgüt 15 Temmuz 1968’de İTÜ’de bir toplantı düzenledi;<br />
yapılacak protesto eylemleri tartışıldı.<br />
Canını kurtarmak için denize atlayan amerikan askerleri<br />
İzleyen gün polisin davranışını protesto etmek üzere Dolmabahçe<br />
İskelesi’ndeki göndere bir bayrak çekildi ve sonra da yas işareti olarak yarıya<br />
<strong>indir</strong>ildi. Bu olaylar yaşanırken İTÜ sürekli polis ablukası altındaydı; üniversite<br />
çevresinde polisle devrimci öğrenciler arasında vur-kaç tarzında<br />
çatışmalar olmaktaydı; polis çılgına dönmüş durumdaydı. Bir taraftan İTÜ<br />
Rektörlüğü’ne baskı uygularken, diğer taraftan kentin şurasında burasında<br />
Amerikalı askerlere yönelik korkutmaya, ürkütmeye dayalı eylemler yapan<br />
öğrenciler toplanıyordu.<br />
İşgal kararı verildiğinde sanki devrim başlamıştı.<br />
Mayıs bitip hazirana girildiğinde, hava korkunç militandı ve her türlü otoriteye<br />
karşı neşe dolu bir isyanla doluydu. ‘68 başkaldırısı her yönüyle ve tüm<br />
cüretiyle bir isyan olarak soluk almaya başlamıştı.<br />
28 B+ SONBAHAR
Polisin baskısı karşısında geri adım atan İTÜ Senatosu, yurt binasının üniversitenin<br />
eklentisi kabul edilemeyeceği, bu nedenle de özerklik güvencesinden<br />
yararlanamayacağı kararını aldı: Karar üzerine polis, 17 Temmuz<br />
günü sabaha karşı, devrimci öğrencilerin üssü konumunda bulunan Talebe<br />
Birliği ve yurt binalarını bastı. Her yer tahrip edildi. Vedat Demircioğlu yurdun<br />
ikinci katından aşağı atıldı; 47 öğrenci hastaneye kaldırıldı; 30 öğrenci<br />
tutuklandı.<br />
27 Mayıs’tan bu yana polisin üniversiteye yönelik olarak gerçekleştirdiği<br />
doğrudan ilk saldırıydı bu; genelde ülke düzeyinde, özelde İstanbul’da bir<br />
bomba etkisi yarattı. Olay üzerine 18 Temmuz 1968 günü bir dizi yakıcı eylem<br />
uygulamaya konuldu; öğrenciler, güvenlik güçleri karşısında net bir başarı<br />
gösterdi. Olayları, biraz da masalsı bir hava içinde anlatan 23 Temmuz<br />
1968 tarihli Türk Solu’ndan izleyelim: “Olay İstanbul’ da bir bomba gibi patladı.<br />
Haberi duyan Teknik Üniversite’ye koşuyordu. Yurt avlusu ana baba<br />
günüydü. Gelenler, polis tarafından yerle bir edilmiş demir kapının üzerine<br />
basarak avluya giriyor ve iki taşın arasına dikilen bir sopaya raptedilmiş<br />
pankartla karşılaşıyorlardı: ‘Kardeşimizin kan izlerini takip et’. Pankartın arkasında,<br />
yurdun yan tarafına doğru uzayan kan izleri, 20 metre devam ediyor<br />
ve bir göllenmeyle bitiyordu. Yurdun içi de kalabalıktı. Kulaktan kulağa<br />
haberler ulaşıyordu. ‘Miting saat 12.00’de. Dolmabahçe’ye yürünecek’...<br />
Saat 11.00 sularında toplum polisi, Dolmabahçe Stadı’nın şeref tribünü kapısında<br />
mevzilenmişti. Saat 11.30’da beş minibüs, İstanbul Üniversiteli devrimcileri<br />
getirdi. Gelen gençler saf oluyorlar ve yurda doğru Dağ başını duman<br />
almış, marşıyla yürüyorlardı ve hep bir ağızdan bağırıyorlardı: ‘Kahrolsun<br />
Amerika’. Teknikli öğrenciler kardeşlerini heyecanla karşıladılar. Kalabalık<br />
iyice artmıştı....<br />
Bu sırada avluya asılmış olan hoparlörden, yürüyüşün saat 13.00’te başlayacağı,<br />
yürüyüşü Teknik Üniversite Öğrenci Birliği’nin ve İTÜTOTB’nin<br />
düzenlediği ve onların direktifiyle hareket edileceği bildiriliyordu…. Sonra<br />
gençler Taksim’e yürüdüler. Sloganlar şunlardı: ‘Bağımsız Türkiye’, ‘Kahrolsun<br />
Amerika’ , ‘Amerikalı it, evine git’, ‘Tanklarıyla toplarıyla gelseler bile<br />
bağımsız olacak Türk’ün ülkesi’. Taksim Anıtı’na varıldı, çepeçevre sarıldı<br />
ve bayrak yarıya çekilerek nutuklar atıldı. Miting bitmişti.<br />
Birden Taksim Anıtı’nın kaidesine bir genç fırladı. ‘Arkadaşlar’ dedi, ‘Biz<br />
buraya nutuk dinlemeye gelmedik. Biz ta Beyazıt’tan Teknikli kardeşlerimizle<br />
Dolmabahçe’ye inmeye geldik. Orada kadınımıza, kızımıza saldıranlara<br />
gerekli dersi vermeye geldik. Kimse bizi boş laflarla yolumuzdan alıkoymaya<br />
muktedir olamayacaktır. Hedefimiz Dolmabahçe’dir, yürüyelim<br />
arkadaşlar.’ Kalabalık dalgalandı. Heyecan yükseldi. ‘Dolmabahçe’ye,<br />
Dolmabahçe’ye’ sesleri Taksim’i çınlattı. Gençler yürüdüler.<br />
“Ölenler dövüşerek öldüler<br />
güneşe gömüldüler<br />
vaktimiz yok onların<br />
matemini tutmaya<br />
akın var<br />
akın<br />
güneşe akın<br />
güneşi zaptedeceğiz<br />
güneşin zaptı yakın”<br />
Nâzım Hikmet<br />
Gür bir ses, omuzların üzerinden okuyordu bunu. Diğerleri katıldılar, ‘Güneşin<br />
zaptı yakın’. Kalabalık gittikçe artan bir hızla aşağıya iniyordu;<br />
Dolmabahçe’ye aktı... Merdivenler koşar adımlarla inildi. Rıhtıma aynı hızla<br />
girildi. Amerikan denizcileri kendilerini motorlara güç attılar. Kaçıyorlardı.<br />
Kalabalık gittikçe arttı. Bir gece evvelki Sükan’ın aslanları ortada görünmemişler,<br />
Amerikan denizcilerini koruyamamışlardı. Olaylar çığ gibi gelişti. Tutulan<br />
Amerikan erleri denize atılıyor, kamyon kamyon gelen Amerikan malzemesi<br />
yakılıyordu.<br />
Saat 21:00 oldu. Hareket yedi saattir sürüyordu. Ne nutuk atan vardı orada,<br />
ne de yöneten. Ama yedi saat olmuştu, hâlâ dağılmıyor ‘karaya çıkarmayız’<br />
diyorlardı… Tam bu sırada, birden coplar sardı etrafı... Vahşi bir saldırı başladı.<br />
İki çember çevrilmişti. Birinci çemberden kurtulan, ikincisine düşüyor,<br />
dövülüyordu… Sükan’ın aslanları bu gece de ‘iyi’ iş görmüşlerdi ama Amerikalılar<br />
da bir güzel dövülmüşlerdi.”<br />
Taksim Anıtı’nın kaidesine tırmanan genç Deniz Gezmiş’ti. Deniz Gezmiş,<br />
bir kitle hareketi yaratmak için gerekli liderlik ruhuna sahipti; ’68 Ruhu’nun<br />
tartışmasız sembolüydü.<br />
Şimdi de Akaretler’e; Mustafa Kemal’in Samsun’a hareket etmeden önce<br />
annesinin elini öptüğü yere uzanalım, çağrılan anıyı ‘68’li yaşama nasıl taşımış<br />
bir de ona bakalım:<br />
Mustafa Kemal Yürüyüşü<br />
1968 sonbaharında gerçekleştirilen bu eylemde Deniz Gezmiş’in etkin olduğu<br />
Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) başı çekti. Anti-emperyalist bilinci<br />
geliştirmek, başlatılan 2. Milli Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in izlediği<br />
yolun izlendiğini halka göstermek için çok sayıda örgüt bir araya geldi ve<br />
eylem kararı aldı. 30 Ekim 1968’de, yürüyüş, Samsun Atatürk Anıtı önünden<br />
başladı; 22’si öğrenci, 2’si işçi toplam 24 genç, Ankara yönünde yola<br />
çıktı. 10 Kasım’da Anıtkabir’de Demirel hükümetine karşı eyleme dönüşe-<br />
B+ SONBAHAR 29
Mustafa Kemal Yürüyüşü Ankara’ya yaklaşırken Dev-Güç Başkanı Kadri<br />
Kaplan’ın Ankara’da kent içinde Kahrolsun Amerika! sloganının atılmasını<br />
engellemesi üzerine tartışma çıktı; Ankara’da yayınlanacak olan çağrı<br />
bildirisinde ne Amerika’dan ne de emperyalizmden söz ediliyordu: Bildiri<br />
içeriğinin olumsuzluğuyla Kadri Kaplan’ın tavrının rastlaşması bardağı taşıran<br />
son damla oldu. Bu duruma kimi dış baskılar da eklenince çözülme kaçınılmaz<br />
oldu: TMGT İkinci Başkanı Taylan Benli, Milli Güvenlik Kurulu Genel<br />
Sekreteri tarafından çağrılarak, yürüyüşçülerin Ankara’ya girmesi durumunda<br />
üzerlerine ateş açılacağı kendisine bildirildi. Kimi örgütler bildiriden<br />
adlarını geri çektiler. 8 Kasım 1968 günü Başbakan Süleyman Demirel,<br />
“öğrenci yürüyüşüyle sokaklar eskimez, yeter ki kanuni olsun” diyordu;<br />
diyordu ama İstanbul’dan gelerek eyleme katılmak isteyen FKF’liler yürüyüşe<br />
sokulmuyordu. Bu olumsuz gelişmeler sonucu, 427 km’lik uzun yürüyüş,<br />
9 Kasım 1968 günü 410. km’de, Ankara’nın Kayaş ilçesinde sona erdi.<br />
Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal yürüyüşü<br />
cek bir gösteriyle sona ermesi planlanan bu yürüyüşle, Ata dinamik bir biçimde<br />
anılacaktı; siyasal iktidar Ata’ya ve halka şikâyet edilecekti.<br />
Yürüyüşe katılanlar yayınladıkları bir bildiriyle amaçlarını şöyle açıklıyordu;<br />
“1919’da başlayan Mustafa Kemal devrimi kendisinden sonra gelen<br />
yöneticiler tarafından amacından saptırılmış, Cumhuriyet’in bütün kurumları<br />
yozlaştırılmıştır. Bugün Türkiye’miz dünyada ilk anti-emperyalist ve<br />
anti-kapitalist devrimi gerçekleştiren<br />
Mustafa Kemal’e rağmen yabancıların<br />
desteklediği karşı devrimcilerin<br />
etki alanına girmiştir. Biz Mustafa Kemal<br />
gençliği olarak saptırılan devrimi<br />
rayına oturtmaya azimliyiz, kararlıyız.”<br />
10 Kasım 1968 sabahı Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde toplanan yürüyüşçüler,<br />
Anıtkabir’e giderek saygı duruşunda bulunmakta kararlı gözüküyordu;<br />
yaklaşık 300 kişi çeşitli yollardan Anıtkabir’e ulaştı; saat 13.00’te üzerinde,<br />
“Amerikan emperyalizmine karşı milli kurtuluş yolunda izindeyiz-Samsun<br />
yürüyüşçüleri”, yazılı bir çelenkle Ata’nın huzuruna çıktılar. Saygı duruşundan<br />
sonra, Anıtkabir özel defterine şunlar yazıldı: Amerikan emperyalizmine<br />
karşı ikinci milli kurtuluş savaşımızda gerçekten izindeyiz. Milli kurtuluş<br />
savaşımız yok edilemez. Onu yok etmek için bütün Türk milletini yok etmek<br />
gerekir. Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşçüleri.<br />
Tekrar Dolmabahçe’ye dönelim; açıklarına demirleyen, kıble alınarak toplu<br />
namazlar kılınan 6. Filo’ya karşı gerçekleştirilen kitlesel eylemin öyküsünü<br />
ruhumuzun kulağına çağıralım:<br />
Yürüyüş kolu kenti terk ettiği sırada<br />
polisler tarafından, kanunsuz yürüyüş<br />
yaptıkları gerekçesiyle Emniyet<br />
Müdürlüğü’ne götürüldü. 31 Ekim<br />
1968 günü sabahı topluca adliyeye<br />
sevkedilen yürüyüşçüler, duruşma sırasında,<br />
‘Burada yargılanan biz değiliz,<br />
Gazi Mustafa Kemal’dir’, diye bağırınca<br />
yargıç sonraları oldukça ünlenen<br />
kararını veriyordu: Burada bütün<br />
hakimlik sıfatımı ve titrimi bir kenara<br />
bırakarak şunu belirtmek isterim<br />
ki: Türkiye’ de hiçbir mahkemenin<br />
Atatürk’ü yargılamaya gücü ve yetkisi<br />
yoktur.<br />
Yürüyüşe katılanlar çoğalınca 4 Kasım<br />
1968’de disiplini sağlamak üzere<br />
yedi kişilik bir komite seçildi. Aynı<br />
gün Sungurlu’ya ulaşıldığında Yürüyüş<br />
Tertip Komitesi, ‘Sayın Türk Halkı’<br />
başlıklı bir bildirinin dağıtımını yaptı.<br />
Bildiride, “...tüm Türk halkı (işçisiyle,<br />
topraksız, az topraklı köylüsüyle,<br />
gençliği ile asker-sivil-aydınıyla) artık<br />
mücadeleye geçmek zorundadır. Anti-emperyalist ve anti-feodal mücadelemiz<br />
tam bağımsız gerçekten demokratik Türkiye iç<strong>indir</strong>. Bu mücadele<br />
sonunda Türk halkı kendi mutluluğunu kendi sağlamış olacaktır...” görüşü<br />
işleniyordu.<br />
Boykot ve işgaller heyecan verici, güçlü ve yoğun deneyimlerdi<br />
Yürüyüş yeni katılımlarla kitleselliğe doğru adım adım ilerlerken, Ankara’ya<br />
girerken dağıtılmak üzere bir bildiri kaleme alınıp katılımcı örgütler tarafından<br />
imzalandı: “Büyük Türk milleti! Atatürk için toplanalım! Mustafa<br />
Kemal’in milli kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal Devrimi’ne<br />
saldıran karanlık güçlere dur demek için, milletçe yabancı uşaklığına düşmekten<br />
kurtulmak için, tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye için,<br />
Gazi Mustafa Kemal’in milli kurtuluşçu saflarında toplanalım! Yaşasın Yarının<br />
bağımsız Türkiye’si için mücadele.”<br />
30 B+ SONBAHAR
Kanlı Pazar<br />
Uyarılan anti-emperyalist duygular cangılında “68 Ruhu”, her yönüyle ve<br />
tüm cüretiyle bir isyan olarak soluk alıyordu. Sokak ajitasyonu, mitingler<br />
ve zora dayalı çatışmalar, yani sokakta sürekli seferberlik dönemi başlamıştı:<br />
Bu hava içinde 6. Filo gelip İstanbul Limanı’na demirleyince kıyamet<br />
günü yaklaşmıştı; coşku seli içinde oradan oraya koşuştururken, İslami<br />
anti-komünizm cephesinin İstanbul’a adam taşıyarak Taksim’e yığınak<br />
yaptığının farkına bile varılamadı; varanlar ise aldırmadı.<br />
16 Şubat 1969 pazar günü Türkiye’de o güne değin gerçekleştirilmiş en<br />
geniş anti-emperyalist kitle gösterisi düzenlendi. Çünkü devrim tatilde değildi;<br />
okullar açıktı. Üstelik ‘68 boykot-işgalleriyle küçümsenmeyecek bir<br />
deneyim kazanmışlardı. Üniversite öğrencilerinin yanı sıra işçi sendikaları,<br />
meslek kuruluşları ve her eğilimden sosyalistlerin katıldığı, çoğunluğu işçilerden<br />
oluşan yaklaşık 30 bin kişi, İstanbul Üniversitesi önünden Taksim<br />
alanına yürüyüşe geçti. Taksim girişinde polis, caddenin her iki yanından<br />
önce sis bombaları attı, daha sonra coplarla saldırıya geçti. Aynı anda<br />
gerici sivil güçlerin önceden hazırladıkları anlaşılan kurşun bilyeleri elleriyle<br />
havaya attıkları gözlendi; havadan hızla yere düşen kurşun bilyeler herkesin<br />
kafasını gözünü yardı; ortalık bir anda kan gölüne döndü. Bütün deneyimine<br />
karşın çatışmanın bu denlisiyle ilk kez karşılaşan kitle paniğe kapıldı<br />
ve yürüyüşün öncü koluyla gövdesi birbirinden ayrıldı. Taksim alanına<br />
girebilen birkaç bin kişi gözü dönmüş gericilere yem olurken, polis alana<br />
giremeyen ve başsız kalan asıl yürüyüş kolu üzerine saldırıya geçti: Kitle,<br />
Gümüşsuyu’na doğru panik içinde kaçmaya başladı; yürüyüş kolunun güvenliğinden<br />
sorumlu ve caddeyi her iki yönden koruyan militanlar, panik halinde<br />
İTÜ’ye doğru kaçan kitleyi geri çevirmeyi başardılarsa da Taksim alanına<br />
girmeyi başaramadılar; çıkan çatışmalarda çok sayıda yaralı verdiler.<br />
Yılmaz Aysan / “68”Afişleri<br />
Dışarıda bu olaylar yaşanırken Taksim alanında tam bir katliam örgütleniyordu:<br />
Birkaç gün önceden Taksim Gezisi’nde toplanmaya başlayan ve<br />
Dolmabahçe açıklarında demirleyen 6. Filo’yu kıble kabul edip toplu namazlar<br />
kılan İslami anti-komünizm taraftarları, polisin göstermelik barikatlarını<br />
aşarak alana girmiş olan birkaç bin kişinin üzerine saldırdılar; sopalar<br />
ve bıçaklarla hücuma geçen gerici kalabalık, polisin gözetimi ve yardımı<br />
altında kanlı bir kıyıma giriştiler. Taksim Meydanı’na açılan ara sokakla-<br />
B+ SONBAHAR 31
Mehmet Cantekin “Devrildi”<br />
1 Eylül 1969’da İstanbul Üniversitesi Disiplin Kurulu, öğrenciler hakkında<br />
verdiği kararları açıkladı: Bekir Sıtkı Coşkun’a ihtar, Öcal Okay’a bir ay<br />
uzaklaştırma, Deniz Gezmiş’e üniversiteden ihraç cezası verilmişti. Kararlar<br />
üzerine bir bildiri yayımlayan İstanbul Üniversitesi Direniş İcra Konseyi,<br />
“...Bazı devrimcileri enterne ederek zahiri terör havası estirmek isteyen senato<br />
ve yönetim kurullarına hodri meydan”, diyordu. Üniversitede toplanan<br />
öğrenciler 2 Eylül’de olayı protesto etmek için Prof. Orhan Aldıkaçtı, Prof.<br />
Abdullah Türkoğlu, Prof. Sıddık Sami Onar, Prof. Sahir Erman, Prof. Memduh<br />
Yaşa ve Prof. Bülent Davran’ın kitaplarını Merkez Bina’nın arka bahçesinde<br />
yaktılar. 3 Eylül’de Hukuk<br />
Fakültesi amfisinde bir forum düzenlediler.<br />
Forumda, Filistin’den<br />
yeni dönen ve ihraç kararını<br />
Ankara’da öğrenen Deniz’in bir<br />
mektubu okundu; Deniz mektubunda<br />
şu görüşlere yer veriyordu;<br />
“...Sizinle, üniversiteyi emperyalizmin<br />
kalesi yapmak isteyen<br />
uşaklar sürüsüne karşı mücadele<br />
ettik. Şimdi bu düşmanlarımız<br />
görünüşe bakıp kendilerini güçlü<br />
zannetmektedirler. Oysa asıl<br />
güçlü olan devrimcilerdir. Çünkü<br />
tarih çarkı devrimcilerden yana<br />
dönmektedir. Ve yarının sahipleri<br />
olanlara karşı koymak demek tarihi<br />
gelişmeye karşı koymak demektir.<br />
Durum bu olduğuna göre ne yapmak gerekmektedir? Bundan böyle<br />
bu halk düşmanları üniversiteden ihraç edilmeli ve üniversite Amerikan<br />
emperyalizmine karşı kavganın kalesi haline getirilmelidir.”.<br />
18 Eylül 1969 gecesi Deniz Gezmiş, ODTÜ öğrencisi Taylan Özgür’le birlikte<br />
Ankara’dan İstanbul’a hareket etti.<br />
O günlerde İstanbul/Beşiktaş’taki Işık Mühendislik ve Mimarlık Yüksek<br />
Okulu, faşistler tarafından işgal edilmişti; devrimciler okula sokulmuyordu.<br />
19 Eylül 1969 Cuma akşamı hava kararmak üzereyken okuldaki faşist işgali<br />
kırmak ve devrimci öğrencilerin okula devamını sağlamak için başını Mehmet<br />
Cantekin ve Esat Korkmaz’ın çektiği bir grup devrimci öğrenci İTÜ’den<br />
Beşiktaş’a hareket etti; okula 250 metre kadar yaklaşıldığı bir sırada, içeride<br />
mevzilenen faşistler tarafından otomatik silahlarla ateş edildiği görüldü. Orman<br />
Fakültesi öğrencisi Mehmet Cantekin vurularak öldürüldü.<br />
Vedat Demircioğlu’nun cenaze töreni<br />
Kitleselleşen Anti-Emparyalist mücadele / ODTÜ<br />
ra taşan çatışmalar sırasında iki TİP’li işçi, Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan<br />
öldürüldü. “Kanlı Pazar” olarak tarihe geçen bu olay, 12 Mart öncesinde,<br />
anti-emperyalist kitle hareketlerine yöneltilmiş tertipli saldırılar arasında<br />
sonuçları bakımından en çok tartışılanlardan biri oldu.<br />
Beşiktaş’ta iskeleye doğru gidelim: Mehmet’in mücadele anısına kulak verelim.<br />
Eylül’ün son haftasına girilirken yıllardır yapılamayan ve sağcıların elinde<br />
bulunan İstanbul Üniversitesi Öğrenci Birliği Kongresi, Beyazıt’ta Marmara<br />
Sineması’nda toplandı. Faşist1er tarafından kavga çıkarılarak örgüt iki<br />
başlı duruma getirildi. Bu arada, kongreyi izlemek üzere Ankara’dan gelen<br />
ODTÜ öğrencileri Taylan Özgür ve Sait Kozacıoğlu, Marmara Sineması<br />
çevresinde bulundukları bir sırada 23 Eylül 1969 günü sivil polisler tarafından<br />
kaçırılmak istendi; kurtulup koşarak uzaklaşmaya çalışan Taylan Özgür,<br />
arkadan vurularak öldürüldü.<br />
İskele’den yukarıya, Yıldız’a tırmanalım, İbrahim Kaypakkaya’nın “Ölümler<br />
Üzerine Söylenmiştir” başlıklı yazısını anımsama yoluyla çağıralım.<br />
68 Ruhu’nun simgesi Deniz Gezmiş<br />
32 B+ SONBAHAR
“Bağımsızlık Savaşından Dönülmez”<br />
Hey Dev-Gençli,<br />
Hey Dev-Gençli,<br />
Savaş vakti yaklaştı<br />
1969 sonbaharına ulaşıldığında, devrimci umutlar doğuran özgün bir kitle<br />
hareketi yaratılmıştı.<br />
Battal’ı öldürenler, Türkiye halkının bağımsızlık mücadelesinin düşmanı,<br />
Amerikan emperyalizminin uşağıdırlar; çünkü Battal, yiğit bir bağımsızlık<br />
savaşçısıydı’. Dendi ki: ‘Mustafa Kemal’e layık olmak istiyorsak, halkımızın<br />
bağımsızlığını ve özgürlüğünü istiyorsak, bir yumruk gibi beraber olalım.’<br />
Binlerce öğrenci, sıkılı yumrukları havada, Ata’nın Bursa Nutku’nu ve bağımsızlık<br />
andını tekrarladılar…”<br />
Okullardaki faşist eylemler sürerken İstanbul’da Çapa Öğretmen Okulu<br />
ve İÜ Orman Fakültesi bir üs durumuna getirilmek isteniyordu. Faşistlerin<br />
İstanbul’da silah zoruyla ele geçirmek istediği yerlerden biri de Yıldız Devlet<br />
Mühendislik ve Mimarlık Akademisi idi: 9 Aralık 1969’da Mehmet Büyüksevinç<br />
okulun önünde otobüs beklerken, 14 Aralık 1969’da ise Battal Mehetoğlu<br />
okulda komandolar tarafından tabancayla vurularak öldürüldü. Bütün<br />
üniversitelerde protesto için boykota gidildi. Merkez binasına getirilen Battal<br />
Mehetoğlu’nun cenazesi, dev bir anti-faşist kitle gösterisine dönüştü.<br />
Mehmet Büyüksevinç ve Battal Mehetoğlu’nun öldürülmeleri sonrası gelişen<br />
olayları, İbrahim Kaypakkaya’nın Ölümler Üzerine Söylenmiştir, başlıklı<br />
yazısından izleyelim: “...Halkımızın mücadelesi geliştikçe, sömürü ve tahakkümün<br />
tehlikeye düştüğünü gören Amerikan emperyalizmi ve uşakları,<br />
saldırganlıklarında daha da ileri gidiyorlar. Milli Kurtuluşçu akıma karşı irticayı<br />
silahlandırmakta daha da ileri gidiyorlar. Öyle ki Mehmet Büyüksevinç kardeş,<br />
pusu kurularak, durakta otobüs beklerken kurşunlanıyor. Öyle ki, aradan<br />
altı gün geçmişken, irtica, polislerin gözleri önünde, okulun kapısında<br />
nöbet tutan bir yiğit militanımızı, Battal Mehetoğlu kardeşimizi de öldürüyor,<br />
Battal’ın son sözü ‘Bağımsızlık savaşından dönülmez’ oluyor...<br />
Dev-Genç Marşı<br />
Hey Dev-Gençli, hey Dev-Gençli<br />
Savaş vakti yaklaştı<br />
Al silahını eline<br />
Emperyalizme karşı<br />
İşçi, köylü, gençlik, asker<br />
Devrim için ölürüz<br />
Biz güçlü devrimcileriz<br />
En sonunda yeneriz<br />
Ankara’nın Taşına Bak<br />
Ankara'nın taşına bak<br />
Gözlerimin yaşına bak<br />
Yanki bizi esir almış<br />
Şu düzenin işine bak<br />
Ankara'nın taştır yolu<br />
Yanki sarmış sağı solu<br />
Sen gösterdin halk savaşı<br />
Devrim için doğru yolu<br />
Zulüm bir gün duracaktır<br />
Halk zinciri kıracaktır<br />
İşçi köylü yoksul halkım<br />
İktidarı alacaktır<br />
Kim ne derse desin bağımsızlık ülküsü için ölenleriyle, binlerce yaralısıyla<br />
ve onbinlerce tutuklusuyla anılan “68 Hareketi” bir nostalji olamaz; o hâlâ<br />
devrim tutkusunun sağ kalmasını sağlayan anahtar bir etken olarak yaşıyor,<br />
yaşayacak da. B+<br />
Dağ Başını Duman Almış<br />
Dağ başını duman almış,<br />
Gümüş dere durmaz akar.<br />
Güneş ufuktan şimdi doğar.<br />
Yürüyelim arkadaşlar.<br />
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;<br />
Sert adımlarla her yer inlesin.<br />
Bu gök, deniz nerede var,<br />
Nerede bu dağlar, taşlar.<br />
Bu ağaçlar, güzel kuşlar<br />
Yürüyelim arkadaşlar.<br />
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;<br />
Sert adımlarla her yer inlesin.<br />
Her geceyi güneş boğar<br />
Ülkemizin günü doğar,<br />
Yol uzun olsa da ne var,<br />
Yürüyelim arkadaşlar.<br />
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;<br />
Sert adımlarla her yer inlesin<br />
Bir Mayıs İşçi Marşı<br />
Günlerin bugün getirdiği<br />
Baskı, zulüm ve kandır<br />
Ancak bu böyle gitmez<br />
Sömürü devam etmez<br />
Yepyeni bir hayat gelir<br />
Bizde ve her yerde<br />
1 Mayıs 1 Mayıs<br />
İşçinin, emekçinin bayramı<br />
Devrimin şanlı yolunda<br />
İlerleyen halkın bayramı<br />
Yepyeni bir güneş doğar<br />
Dağların doruklarından<br />
Mutlu bir hayat filizlenir<br />
Kavganın ufuklarından<br />
Yurdumun mutlu günleri<br />
Mutlak gelen gündedir<br />
1 Mayıs 1 Mayıs<br />
İşçinin, emekçinin bayramı<br />
Devrimin şanlı yolunda<br />
İlerleyen halkın bayramı<br />
Vermeyin insana izin<br />
Kanması ve susması için<br />
Hakkını alması için<br />
Kitleyi bilinçlendirin<br />
Bizlerin ellerindedir<br />
Gelen ışıklı günler<br />
Gün gelir gün gelir<br />
Zorbalar kalmaz gider<br />
Devrimin şanlı yolunda<br />
Bir kağıt gibi erir gider<br />
Çarşı Grubu, 2010 1 Mayıs’ını coşkuyla kutlarken...<br />
B+ SONBAHAR 33
Kazanım<br />
Top sahasında<br />
müzik sesleri...<br />
Yazı: NAZAN ORTAÇ Fotoğraflar: ERSEN ÇÖREKÇİ<br />
Beşiktaşlılar dünya çapında yeni bir gösteri merkezine kavuştu. Fulya Gösteri Merkezi,<br />
24 Kasım 2010’da İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin gösterisiyle açılacak.<br />
34 B+ SONBAHAR
Salon, her türlü<br />
konser etkinliği<br />
düşünülerek<br />
tasarlandığından,<br />
ihtiyaç duyulabilecek<br />
bütün ses ve ışık<br />
sistemleri mevcut.<br />
B+ SONBAHAR 35
Bir zamanlar Beşiktaş Spor Kulübü’nün antrenman yaptığı<br />
top sahasında, şimdi müzik sesleri yükseliyor! Beşiktaşlılar,<br />
dünya kalitesinde yeni bir salona kavuştu: Fulya Gösteri<br />
Merkezi. 637 kişilik salon, 24 Kasım 2010’da İstanbul<br />
Devlet Opera ve Balesi’nin gösterisiyle perdesini açıyor.<br />
“Dünya kalitesinde” sözcüğü öylesine kullanılmadı. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>,<br />
Fulya Gösteri Merkezi’ni planlarken Türkiye’deki diğer merkezleri inceledi,<br />
sanatçılarla konuştu ve eksiklikleri saptadı. Ardından, klasik müziğin ve dev<br />
opera gösterilerinin, senfoni konserlerinin başkenti Viyana’da incelemeler<br />
yaptı, ihtiyaçları belirledi. En iyi konser salonları baz alındı ve ortaya Fulya<br />
Gösteri Merkezi çıktı.<br />
Hizmet dışarıdan başlıyor<br />
İstanbul’da bu çapta başka bir konser salonu yok. Sık sık vurgulanan şu:<br />
“Hizmet, dışarıdan başlıyor!” Misafirlerin konforu için her şey düşünülmüş!<br />
100 kişilik bir orkestrayı rahatlıkla konuk edebilecek kapasitede tasarlanan<br />
merkezde, sanatçılar doğrudan kendilerine ayrılan otoparktan kulise geçebiliyor.<br />
Geniş kuliste her türlü konfor var. Tuvaletler, duşlar, büyük dolaplar,<br />
rahat koltuklar, makyaj masaları modern ve özenli. Büyük bir kafeterya;<br />
sanatçıların, sıralarını beklerken vakit geçirmelerine olanak sağlıyor. Kapalı<br />
devre televizyon sistemiyle salon an be an takip edilebiliyor. Gelen seyirci<br />
sayısı, iç ve dış sıcaklık izlenebiliyor.<br />
Sağlam bir teknik altyapı<br />
Seyirciler görmüyor ama sahnenin arkasında büyük bir kapı var. Konser sahipleri<br />
araçlarını bu kapıya yanaştırıp dekorlarını, malzemelerini doğrudan<br />
sahne arkasına taşıyabiliyorlar.<br />
İstanbul’da bu çapta<br />
düşünülmüş başka bir<br />
konser salonu yok.<br />
Hizmet, henüz salona<br />
girmeden dışarıdan<br />
başlıyor!<br />
Salon, her türlü konser etkinliği düşünülerek tasarlandığından, ihtiyaç duyulabilecek<br />
ses ve ışık sistemlerinin hepsi mevcut. Bunun yanı sıra film gösterimi<br />
sağlayan görüntü sistemi ve “surround” teknolojisi de var.<br />
36 B+ SONBAHAR
Ses masası, Soundcraft’ın henüz yeni çıkan dijital modeli. Kayıt cihazları,<br />
konser ve gösterilerin kayıt altına alınmasını sağlıyor. Kapalı devre yayın yapan<br />
sistemin ana merkezi de burası. Kameralar sayesinde sahneyi, salonu<br />
en ince detayına kadar görmek mümkün.<br />
Salon, çok amaçlı tasarlandığı için dört adet simultane odası da var. Yani<br />
aynı anda dört dile çeviri yapılabiliyor.<br />
Seyirci kablolara takılmayacak<br />
Bu tarz salonlarda en büyük sorunlardan birini, yerden geçen kablolar oluşturur.<br />
Kablolama genelde ışık odasından yapılır ve bu kablolar salonun içinden<br />
geçer. “Akıllı bina” olarak tasarlanan Fulya Gösteri Merkezi’nde bu sorun,<br />
en başında çözülmüş. Her şey yerin altında olduğundan, kablo karışıklığı<br />
ortadan kalkıyor. Örneğin canlı yayınları mümkün kılan kablolama sistemi,<br />
salondan kapalı garaja doğru uzanıyor. Bu sistemle, toplam sekiz kamera<br />
aynı anda canlı yayına bağlanabiliyor.<br />
Merkez, engelliler<br />
düşünülerek tasarlanmış.<br />
Girişten sahne önüne<br />
kadar hiçbir engele<br />
takılmadan<br />
ulaşılabiliyor.<br />
En önemlisi güvenlik<br />
Merkezin yapımı iki yıl sürmüş. Ses yalıtımından güvenliğe kadar birçok<br />
testten geçmiş. Güvenlik, her şeyin üstünde tutulmuş. Toplam sekiz adet<br />
acil çıkış kapısı var. Salon, özellikle zemin katta konumlandırılmış. Acil bir<br />
durumda kapılar hemen bahçeye açılıyor. 640 kişinin, 3 dakika içinde tahliye<br />
edilmesi öngörülüyor. Zemin kat olmasının bir başka nedeni, engelli vatandaşlara<br />
kullanım kolaylığı sunması. Engelliler, otopark ya da ana girişten<br />
sahne önüne kadar hiçbir engele takılmadan ulaşabiliyorlar. Sahne önü de<br />
oldukça geniş tutulmuş.<br />
Merkezin geniş bir fuaye ve sergi alanı var. Konsere girmeden önce sergileri<br />
gezip, rahat oturma gruplarında sohbet edebilir, bardan bir şeyler içebilirsiniz.<br />
Yine aynı şekilde engelli vatandaşların bu alanları da rahatça kullanabilmesi<br />
için her şey düşünülmüş.<br />
Hepsi yenileniyor<br />
Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>, Fulya Gösteri Merkezi’ni oluştururken oldukça titiz bir<br />
ön çalışma süreci geçirmiş. Merkez uygulamaya geçirilmeden her şey önce<br />
kağıt üzerinde incelikle planlanmış. Böylece ortaya dünya standartlarında<br />
çok amaçlı bir merkez çıkmış! Belediye, Fulya Gösteri Merkezi’ndeki çalışmaların<br />
hepsini şimdi diğer kültür merkezlerinde de yapıyor. Hepsi yenileniyor,<br />
eksik yanlar bir an önce tamamlanıyor. İsteniyor ki, artık vatandaşla sanatın<br />
arasında hiçbir engel kalmasın. B+<br />
B+ SONBAHAR 37
38 B+ SONBAHAR
Açılış,<br />
24 Kasım’da<br />
İstanbul Devlet<br />
Opera ve Balesi’nin<br />
gösterisiyle<br />
yapılacak.<br />
B+ SONBAHAR 39
Etkinlik<br />
Belgesel sinema<br />
Beşiktaş’ta izlenir!<br />
Yazı: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraf: ALAADDİN SAVAŞ<br />
Bu yıl ikincisi düzenlenen “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” etkinliği yönetmenliğini<br />
Tarık Akan’ın yaptığı “Işık Yontucusu Mehmet Aksoy” belgeseliyle başladı.<br />
Yer Levent Kültür Merkezi. Geçen yıldan ve Beşiktaşlılar<br />
arasında müdavimleri oluşan “Bir Belgesel, Bir Gazeteci,<br />
Çay ve Simit” etkinliği başlamak üzere. Salon her zamanki<br />
gibi, tıklım tıklım dolu. Sanatseverler geçen yıl ilgiyle<br />
izledikleri etkinliğe bu yıl da aynı coşkuyla katılmanın sevinci<br />
içinde. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Türkiye<br />
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, Tarık Akan, Mehmet Aksoy<br />
salondaki yerlerini almak üzereler.<br />
Birazdan ışıklar sönecek ve her çarşamba akşamı Levent Kültür<br />
Merkezi’nin yolunu bize ezberleten etkinlik başlayacak. İkinci yılın ilk açılışı,<br />
yönetmenliğini Tarık Akan’ın yaptığı, “Işık Yontucusu- Mehmet Aksoy”<br />
belgeseliyle yapıldı.<br />
Soluksuz izlenen belgeselden sonra sıra sohbet bölümüne geldi. Tarık<br />
Akan,“O” Anadolu’nun bağrında yetişmiş bir sanatçı. Türkiye’nin en büyük<br />
değerlerinden biri, onun gibi bir insan bizden başka bir ülkede baş tacı edilir<br />
ama bizde onu taşıyan çok az” sözleriyle başladığı konuşmasını, belgesel<br />
filmlere olan tutkusunu anlatarak sürdürdü.<br />
Beşiktaşlılar belgesele konu olan Mehmet Aksoy’u tanımaktan büyük bir<br />
mutluluk duydular ve onu soru yağmuruna tuttular. “Yalnızlığımı taşa astım,<br />
gölgesinde çalışıyorum” diyen Mehmet Aksoy, çalışırkenki duygularını Beşiktaşlılarla<br />
paylaştı.<br />
Tarık Akan’la, Mehmet Aksoy yan yana olunca konular derinleşti,<br />
Türkiye’nin sosyal ve kültürel tarihine doğru uzanıldı. Mehmet Aksoy’un<br />
yasaklı olan heykelleri anlatıldı. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen 1977<br />
1 Mayıs’ının ardından yaptığı ama bir türlü Taksim Meydanı’ndaki yerini alamayan<br />
heykelinin öyküsü anlatıldı. Mehmet Aksoy’un dağarcığında sayısız<br />
öykü var. Onlardan biri de, Meclis’in bahçesi için tasarladığı ancak Kenan<br />
Evren’in engeline takılan heykel.<br />
Evet, bu sezonun ilk belgeseli daha adından sıkça söz ettireceğe benziyor.<br />
40 B+ SONBAHAR
Sıra birbirinden özgün diğer belgesellere de gelecek. B+’nın Yayın Kurulu<br />
Üyesi Hasan Özgen’in de söz ettiği gibi bankaların sponsor oldukları belgeseller<br />
bugün bir hazine niteliğinde.<br />
Özgen’in verdiği bilgiye göre, bu yıl İş Bankası’nın sponsorluğunda hazırlanan<br />
belgesellerin yanısıra, yabancı belgesellerden seçmeler de etkinlikte<br />
yer alacak. Sanatın her alanına destek olmayı temel amaçlarından biri olarak<br />
gören Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Belgesel<br />
Sinemacılar Birliği’nin ortaklaşa düzenlediği “Bir Belgesel, Bir Gazeteci,<br />
Çay ve Simit” etkinliği geçen sezon olduğu gibi bu sezon da her çarşamba<br />
saat 19:00’da Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Gösterimlerin<br />
ardından belgeselin yönetmeni ve bir gazetecinin katılacağı söyleşi bölümünde<br />
film tartışılacak.<br />
Etkinliğin 10 Şubat-2 Haziran 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilen ilk sezon<br />
programında yerli belgeseller gösterildi. 17 hafta süren etkinlikte Suha<br />
Arın, İsmet Arasan, Mehmet Eryılmaz, Mihriban Sezen, Tülay Akça, Hasan<br />
Özgen, Savaş Güvezne gibi ustaların çektiği belgesellerin yanında, bu sinemanın<br />
gelecekteki ustaları Aylin Eren, Kurtuluş Özgen ve Bahriye Kabadayı<br />
gibi genç kuşak yönetmenlerin belgesellerine de yer verildi. Belgesellerin<br />
ardından yapılan söyleşilere Pınar Öğünç, Zeynep Oral, Oktay Ekinci,<br />
Mihail Vasiliadis, Rıdvan Akar, Ersin Kalkan gibi yazılı basının önemli isimleri<br />
katıldı.<br />
3 Kasım 2010 tarihinde başlayıp 8 Haziran 2011 tarihine kadar sürecek<br />
ikinci sezon etkinliklerinde yerli belgesellerle birlikte dünyanın dört bir yanında<br />
çekilmiş yabancı belgeseller de izleyiciyle buluşacak. Program dahilinde<br />
gösterilecek yerli belgesellerin ortak özelliği yurt içi ve yurt dışında<br />
birçok ödül almış olmaları… Bu yıl yapılan Antalya Altın Portakal Film<br />
Festivali’nde “En İyi Belgesel” ödülü alan “Anadolu’nun Son Göçerleri<br />
Sarıkeçililer”; Macaristan’da düzenlenen Uluslararası Cinepecs Film<br />
Festivali’nde “Proxima” ödülünü alan “ifakat”; Atlanta Uluslararası Belgesel<br />
Film Festivali’nde “En Eğitici Belgesel Film” ödülünü alan “Dünyanın İlk<br />
Tapınağı: Göbeklitepe”; Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali’nde “En İyi Belgesel”<br />
ödülünü paylaşan “Miraz: Umut” ve “Selahattin’in İstanbul’u” belgeselleri<br />
Levent Kültür Merkezi’nde seyredilebilecek.<br />
Bu yılın bir başka yeniliği ise “İş Bankası Müzesi’nden Beyaz Perdeye” adını<br />
taşıyan bölüm... Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin Türkiye İş Bankası’yla yaptığı işbirliği<br />
sonucunda İş Bankası Müzesi arşivinde yer alan -daha önce izleyiciyle<br />
buluşma şansı yakalayamamış- “Ustalar ve Bilgeler” isimli altı bölümlük<br />
belgesel dizi etkinlik programına dahil edildi. Cemal Reşit Rey, Ali İzzet<br />
Özkan, Bedia Muvahhit, Eşref Üren, Vasfi Rıza Zobu ve Meriç Sümen’in<br />
hayat hikâyelerinin anlatıldığı “Ustalar ve Bilgeler” dizisi 5 Ocak-9 Şubat<br />
2011 tarihleri arasında izlenebilir.<br />
Hâlâ bir kere bile olsun, bir çarşamba akşamı Levent Kültür Merkezi’nin yolunu<br />
tutmadıysanız eğer bilin ki, çok şey kaçırıyorsunuz. Birbirinden değerli<br />
belgesellerin sizleri beklediğini unutmayın. B+<br />
B+ SONBAHAR 41
Albüm<br />
Ustanın Vizöründen<br />
Beşiktaş Çarşısı<br />
Altan Bal, B+ dergisi için Beşiktaş Çarşısı’nı fotoğrafladı.<br />
altan bal<br />
1977 İstanbul doğumlu. Birincilikle girdiği Marmara Üniversitesi Güzel<br />
Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nden derece ile mezun oldu. Bekâr<br />
Odaları projesi İstanbul ve çeşitli illerde defalarca sergilendi. Bu çalışma<br />
Toplumbilim, Geniş Açı, İstanbul Dergisi’nde ve çeşitli dergilerde defalarca<br />
yayınlandı. Ali Akay’ın küratörlüğündeki Gelecek ve Demokrasi sergisine<br />
katıldı. BP ve İFSAK sponsorluğunda Kamyoncular çalışması 2008<br />
yılında albüm olarak yayınlandı. Çeşitli illerde sergilendi. Kağıt Toplayıcıları<br />
2004 yılında Fototrek Fotoğraf Merkezi tarafından cep albümü olarak<br />
yayınlandı. İstanbul Fotoğraf Bienali’ne ve Ulis Uluslararası Fotoğraf<br />
Festivali’ne katıldı. Fototrek’te düzenlenen ve kitabı da hazırlık aşamasında<br />
olan, “Gel Sen Ne Çektiğimi Bir de Bana Sor” adı altında fotoğrafçılarla<br />
söyleşiler yaptı. İstanbul Hatırası Fotoğraf Merkezi ve FotoRöportaj.<br />
org kurucu üyesi. B+<br />
42 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 43
44 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 45
46 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 47
48 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 49
Bir usta<br />
50 B+ SONBAHAR
Hulda<br />
Akdeniz’le buluştu<br />
Yazı: GÖRKEM KIZILKAYAK Fotoğraflar: KOMAN VAKFI ARŞİVİ<br />
Prof. Dr. Ahmet Koman, babası İlhan Koman’ı üç kelimeyle özetliyor:<br />
Sevgi dolu, hoşsohbet, bilgili. Büyük ustanın 21 yıl yaşadığı, eserlerini ürettiği<br />
Hulda teknesinde Ahmet Koman’la buluştuk.<br />
1905 yapımı yelkenli bir tekne Stockholm’den yola çıktı,<br />
okyanusu geçerek Akdeniz’e açıldı, Çanakkale ve İstanbul<br />
boğazlarını arkasında bırakarak Haliç kıyısına demirledi.<br />
Bu uzun soluklu yolculuk bir sanat insanının düşünün<br />
gerçekleştirilmesi açısından büyük önem taşıyordu. 20 yılı<br />
aşkın bir süre bu teknede yaşayan, düşünen, üreten İlhan<br />
Koman’ın düşlerinden biri de Hulda’yı Akdeniz’le buluşturmaktı. Koman<br />
Vakfı yetkilileri büyük ustanın düşünü gerçekleştirdi.<br />
“Hulda Festivali” başlığı altında düzenlenen eğitim ve bilim projesiyle İlhan<br />
Koman’ın eserleri Avrupa’nın birçok kentinde tanıtıldı. Hulda teknesi<br />
sırasıyla Amsterdam (Hollanda), Anvers (Belçika), Bordeaux (Fransa),<br />
Lizbon (Portekiz), Barselona (İspanya), Napoli (İtalya), Malta, Selanik<br />
(Yunanistan) limanlarına uğradı. Her limanda 6-13 yaş arası çocuklar<br />
ve 14-18 yaş arası gençler için özel olarak hazırlanmış<br />
atölyeler düzenlendi. “Yüzen Heykeller”, “Denizler-<br />
de Yaşam”, “Enerji”, “DNA Modellemesi” ve “Kimya Seti” atölyelerini Türkiye<br />
Bilim Merkezleri Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin uzmanları<br />
hazırladı.<br />
Koman Vakfı yetkilileri Hulda Festivali’ni düzenleme amaçlarını ve festivale<br />
gösterilen ilgiyi şöyle anlatıyor: “Festivali toplumun dikkatini bilimin<br />
yaratıcı yönlerine çekmek, toplumda bilime olan ilgiyi artırmak ve özellikle<br />
genç nesillere fen bilimlerini sevdirmek amacıyla düzenledik. Hulda Festivali<br />
kapsamında dokuz Avrupa kentinde onar gün süreyle düzenlenen<br />
atölye çalışmalarına dört binin üzerinde öğrenci katıldı, İlhan Koman’ın<br />
gemisi Hulda üzerindeki sergiyi yaklaşık 25 bin kişi gezdi…”<br />
Biz de B+ dergisi olarak büyük ustanın teknesini ziyaret etmek ve atölye<br />
çalışmalarını yerinde izlemek için Haliç kıyısına gittik. İlhan Koman’ın oğlu<br />
Koman Vakfı Kurucusu ve Başkanı Prof. Dr. Ahmet Koman’la babasını ve<br />
Hulda Festivali’ni konuştuk.<br />
Hulda’nın<br />
teknik özellikleri<br />
Yapım Yılı: 1905<br />
Uzunluk: 26 m.<br />
Genişlik: 6.70 m.<br />
Su çekimi: 2.70 m.<br />
Deplasman/ağırlık: 185 ton<br />
Yelken alanı: 375 m 2<br />
B+ SONBAHAR 51
Sevgi dolu,<br />
hoşsohbet ve<br />
bilgili<br />
bir insandı<br />
Koman ailesi 21 yıl boyunca Hulda’da yaşadı.<br />
Biz İlhan Koman’ı daha çok sanatçı yönüyle tanıyoruz.<br />
Bize nasıl bir baba olduğunu anlatabilir misiniz?<br />
Prof. Dr. Ahmet Koman: 1955 yıllarıydı, annemle babam ayrıldığında beş<br />
yaşlarındaydım. Babamla Boğaz’da midye çıkarıp çiğ çiğ yediğimizi, babamın<br />
sık sık balık tuttuğunu hatırlıyorum. Denize karşı büyük bir sevgisi<br />
vardı. Halamın söylediğine göre zaten gemi mühendisi olmak istiyormuş.<br />
Ama verem olduktan sonra ailesi ağır bir meslek olan mühendislik yerine<br />
babamı güzel sanatlara yönlendirmiş. Deniz sevgisi İsveç’te de devam<br />
etti. Hulda satın alınmadan önce de her yaz tatili denizde geçirilirdi. Babam<br />
sevgi dolu, hoşsohbet ve bilgili bir insandı.<br />
İsveç’le ve sonrasında Hulda’yla tanışması nasıl oldu?<br />
A.K.: İsveç’e 1958 yılında gidiyor. O dönemde İsveçli bir mimarla iş yapmaya<br />
başlıyor. İkinci eşi de İsveçli olunca Stockholm’e yerleşiyor. Çalıştığı<br />
mimar, büro olarak Hulda’ya benzer bir tekne kullanıyor. Babam teknenin<br />
bağlı olduğu limana yakın bir yerde ev tutuyor. Evin içini güzelleştirince<br />
ev sahibi kirayı arttırmak istiyor. Babam yeni bir ev ararken karşısına<br />
Hulda çıkıyor.<br />
Hulda’dan önce daha çok metal malzeme ve kaynakla çalışıyordu. Babamın,<br />
heykellerinde ahşap malzemeyi kullanma dönemi Hulda’yla başlar.<br />
Hulda’yla birlikte zamanının büyük bir bölümünü geminin tamiriyle geçirmeye<br />
başladı. Üniversiteyi İsveç’te okudum. Stockholm’deki ilk üç ayımda<br />
Hulda’da kaldım. Kendi kamaramı kendim yaptım.<br />
Hulda birçok anı biriktirmiştir!<br />
A.K.: Şu an konuştuğumuz masanın anlatacağı çok şey var; Yaşar Kemalli,<br />
Güneş Karabudalı günleri, babamın Aşık Nesimi ve Aşık Daimi’yle yap-<br />
Fotoğraf: Görkem Kızılkayak<br />
Ahmet Koman üniversite yıllarında 3 ay boyunca<br />
Hulda’da, kendi inşa ettiği kamarasında kaldı.<br />
52 B+ SONBAHAR
Atölyeye katılan öğrenciler İlhan Koman’ın eserlerinin<br />
maketleriyle çalışma imkânı buluyor.<br />
tığı uzun sohbetleri... Bazılarının ses kayıtlarını yapmıştım ama yayınlama<br />
imkânı olmadı. Vakfın arşivinde saklıyoruz.<br />
Vakıf fikri nasıl doğdu?<br />
A.K.: Babamın eserleri ne olacak diye düşündük. Eserlerinin birçoğu<br />
İsveç’te hocalık yaptığı üniversitenin deposunda duruyordu. Bir bölümü<br />
de eşin dostun depolarında saklanıyordu. Bunları bir araya getirme fikri<br />
ortaya çıktı. Ben de o yıllarda Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışmak için<br />
Fransa’dan Türkiye’ye dönme kararı aldım. Böylelikle eserleri Türkiye’de<br />
toplama fikri ortaya çıktı. Vakıf çalışmalarına 1995 yılında başladık, 1999<br />
yılında da Koman Vakfı’nı kurduk.<br />
2000 yılında Hannover Expo’da Türkiye standında İlhan Koman sergisi<br />
açtık. “Akdeniz” heykelini oraya taşıdık. Türkiye’de büyük bir sergi düşünüyorduk.<br />
İsveç Konsolosluğu destek olacağını söyledi, ardından Fransız<br />
Konsolosluğu da devreye girdi. Tam o sırada Yapı Kredi’nin de İlhan<br />
Koman’la ilgili bir sergi yapmak istediğini öğrendik. Zincirlikuyu’daki “Akdeniz”<br />
heykeli 2005 yılında İstiklal Caddesi’ne taşındı. Sergiden sonra<br />
anladık ki bir daha eski yerine dönmeyecekmiş. Aslında babam da<br />
Zincirlikuyu’daki yerinden memnun değildi. Hemen arkasında bir binanın<br />
yükseliyor olmasının heykelin algılanmasını engellediğini düşünüyordu.<br />
Ama “Akdeniz” yıllarca orada kaldı, oranın simgesi oldu.<br />
Yapı Kredi Bankası “Akdeniz” heykelini İstiklal Caddesi’nden bankanın<br />
genel merkezine taşımadan önce vakfımıza yer için öneri getirmişti.<br />
Genel merkezin girişinin üstünde, bizim de onayladığımız yere koyacaklardı.<br />
Ama sonradan fikir değiştirdiler. “Akdeniz”le ilgilenen çok yer<br />
var. Antalya’yla uzun zamandır görüşüyoruz. Falezlerin üstüne Akdeniz’in<br />
maksimum üç misli büyütülmüş bir kopyasının konması düşünülüyor.<br />
2005 yılında “Beldemiz İçin Sanat” projesini gerçekleştirdik. Heykelleri<br />
“gökten inme” bir tavırla kamusal alanlara yerleştirdiğinizde olmuyor. Biz<br />
de vakıf olarak mahalleleri çocukların yaptığı heykellerle süslemek istedik.<br />
Çocukların elinden çıkan dört heykel bulundukları yerlerde kalıcı oldu.<br />
Heykelin konulduğu yerle olan uyumunun önemli olduğunu düşünüyorum.<br />
Heykelin çevresiyle, orada yaşayan insanlarla, mimari yapıyla olan uyumunu<br />
dikkate almak gerekiyor. Babam Portal’i Stockholm’deki merkez<br />
Hulda Festivali 23 Kasım’a kadar Haliç’te devam edecek.<br />
B+ SONBAHAR 53
Fotoğraf: Gökhan Tan<br />
Sonsuzluk Heykeli<br />
Pi Serisi<br />
istasyonu için yaptı. İstasyonda yenileme yaptılar ve heykeli değerlendiremediler.<br />
Dış mekân heykeli olarak yapılan Portal istasyonun içinde kaldı.<br />
Neyse ki sonradan Portal’i vakıf olarak aldık ve Boğaziçi Üniversitesi’nin<br />
girişine yerleştirdik.<br />
Hulda’nın kasım sonuna kadar Haliç’te bağlı kalacağını<br />
biliyoruz. Sonrası için düşünceleriniz nelerdir?<br />
A.K.: Aslında Hulda’nın Haliç Tersanesi kıyısında bir yere bağlanması idealimiz.<br />
Tersanenin atölyelerini de kullanarak düşlediğimiz bir yapıya kavuşabiliriz.<br />
Tekrar tekrar gidilebilecek bir merkez kurmak istiyoruz. Eserlerin<br />
hiç değişmediği bir müze görüntüsüne karşıyız. Sanatçıların konaklayabileceği<br />
alanlara sahip, metal atölyelerinin bulunduğu bir merkez yaratmayı<br />
istiyoruz. Babam, “Geleceğin cahilleri bilgisayardan anlamayanlar<br />
olacak” derdi. Onun için kuracağımız merkezde bilgisayar tasarım atölyesi<br />
de olacak.<br />
Karaburun <strong>Belediyesi</strong>’yle de böyle bir merkezin kurulması için iletişim halindeyiz.<br />
Karaburun’da bir koyun vakfa tahsis edilmesi gündemde. Hulda,<br />
koyda demirli olacak. Kıyıyı atölye olarak kullanacağız. Ama dediğim gibi<br />
görüşmeler devam ediyor. B+<br />
Fotoğraf: Ferda Çağlayan<br />
İlhan Koman’ın<br />
Beşiktaş’taki<br />
heykelleri<br />
• Akdeniz Heykeli<br />
Yapı Kredi Plaza önü, Levent<br />
• Portal / Boğaziçi Üniversitesi<br />
• Pi serisi (heykellerin kaideleri yapıldı,<br />
heykeller ilkbaharda yerleştirilecek)<br />
Boğaziçi Üniversitesi<br />
• İlhan Koman anısına friz<br />
Sanatçılar Parkı, Akatlar<br />
Akdeniz Heykeli<br />
54 B+ SONBAHAR
İlhan Koman’ın özgeçmişi<br />
17 Haziran 1921’de Edirne’de doğdu. 1946 yılında Güzel<br />
Sanatlar Akademisi’nden mezun oldu. 1947-1951<br />
yılları arasında Paris’teki Julian Akademisi’nde eğitimine<br />
devam etti. 1951’den 1958’e kadar Güzel Sanatlar<br />
Akademisi’nde hocalık yaptı. 1958 yılında İsveçli mimar<br />
Ralph Erksine ile çalışmaya başladı ve İsveç’e yerleşti.<br />
1965 yılında Hulda teknesini satın aldı, onardı ve ailesiyle<br />
Hulda’da yaşamaya başladı. 1967 yılından itibaren<br />
Stockholm’deki Konstfackskolan’da ders verdi.<br />
30 Aralık 1986’da aramızdan ayrıldı.<br />
1948 yılından itibaren Paris, Malmö, Brüksel, Viyana,<br />
Berlin, Bern, Zürih, Stockholm ve İstanbul gibi<br />
Avrupa’nın önemli kültür-sanat merkezlerinde kişisel<br />
sergiler açtı. Heykelleri hâlâ birçok Avrupa kentinin kamusal<br />
alanlarını süslüyor.<br />
B+ SONBAHAR 55
Müze<br />
Türkiye’nin<br />
ilk spor müzesi<br />
Yazı: ALP ÖZGEN Fotoğraflar: ERDEM AYDIN<br />
Spor kültürümüzü ve kimliğimizi tartıştığımız şu günlerde<br />
acaba spor geçmişimizi ne kadar biliyoruz?<br />
Tarihin peşinden gitmek için Beşiktaş Müzesi sizi bekliyor.<br />
56 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 57
İnsan hayatının en önemli kavramlarından birisi belge, en önemli<br />
geleneği de belgelemektir. Ancak her zaman en çok ihmal edilenlerin<br />
de başında gelmiştir belge ve belgeleme geleneği. Kendimizden<br />
yola çıkalım: Tatile gittiğimizde fotoğraf çekmeye üşenip<br />
yıllar sonra bundan pişmanlık duymadık mı birçoğumuz? Ya da ailemiz<br />
için çok önemli bir anı, aile fertlerinin geniş katılımı ile sağlanan<br />
bayram ve yılbaşı gibi özel günleri kaç kere belgeleyip bir kenara ayırdık.<br />
jik çalışmaları bizzat başlatan ve yöneten de Mustafa Kemal Atatürk’tür.<br />
Başkomutan kimliği ile Kurtuluş Savaşı önderliğini yapan Mustafa Kemal<br />
kültür öncülüğünde de yine başrolü oynamış; geçmişten gelen bilgi, birikim<br />
ve tecrübelerin gelecek kuşaklara aktarılması için müze çalışmalarını<br />
başlatmış; yaşamının son yıllarına kadar da takip etmiştir. Topkapı Sarayı<br />
başta olmak üzere birçok tarihi yapının müzeye dönüştürülmesi de, “müze<br />
ev” kavramının ortaya çıkması da yine bu dönemde gerçekleşmiştir.<br />
Sadece birey ve aile için değil, toplum için de hayatın en önemli unsurlarından<br />
birisi belgelemek. Bu yüzdendir ki gelişmiş toplumların hemen<br />
hepsinde çok ciddi bir belgeleme ve arşivleme geleneği gözlemlenir.<br />
Ancak bizim gibi toplumsal bellek oluşturmakta sıkıntı yaşayan uluslar<br />
için belgelemek, arşiv oluşturmak ve sergilemek çok daha zor oluyor.<br />
Türkiye’nin ortak akıl çerçevesinde toplumsal hafıza yaratma çalışmalarının<br />
öncü izlerini Cumhuriyet’in ilk yıllarında buluyoruz.<br />
Kurtuluş Savaşı’ndan çıkan “hasta adam”ın inkılapların yaygınlaşmasından<br />
yeni rejime alışmasına, ekonomiden sağlığa ve eğitime kadar birçok<br />
sorunla boğuştuğu yıllarda Mustafa Kemal Atatürk geçmişi belgelemenin<br />
ve gelecek kuşaklara aktarmanın önemine işaret etmiş ve Türk müzeciliğinin<br />
yayılmasının temellerini atmış. Bu temellerin bugün ne kadar ileri taşınabildiği<br />
ise ne yazık ki tartışılır.<br />
“Geçmişini bilmeyen<br />
toplumlar<br />
yok olmaya<br />
mahkumdur”<br />
M. Kemal ATATÜRK<br />
Yazılı kaynaklara baktığımızda müzecilik kavramının ilk olarak 17. yüzyılda<br />
ortaya çıktığını görüyoruz. Bu yüzyılda ilk müze yapısı İtalya’da kurulmuş.<br />
Ülkemizde ise ilk müze 1846 yılında Sultan Abdülmecit’in müşiri Fethi<br />
Ahmet Paşa tarafından Aya İrini Kilisesi’nde, eski silahlar ve eserlerin toplanarak<br />
sergilenmesi ile ortaya çıkmış.<br />
Müzecilik bilincinin saray ve soylu tekelinden çıkarak halka yayılması ise<br />
Cumhuriyet’in ilk yıllarına rastlar. Türk bilim insanları eşliğinde arkeolo-<br />
Spor kültürünün yeni yeni tartışılmaya başlandığı ülkemizde spor arşivciliği<br />
konusunda öncü kulüp olarak Beşiktaş dikkate değer çalışmalar<br />
gerçekleştirmiştir. İnönü Stadı’nda yer alan Beşiktaş Müzesi bu alanda<br />
Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşır. Müze ayrıca envanteri TC Kültür<br />
Bakanlığı’na kayıtlı tek spor müzesidir. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel<br />
Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün Osmanlıca yazılmış kuruluş belgeleri.<br />
Sporun yasak olduğu dönemde Ahmet Fetgeri ve arkadaşları nezarete girmek<br />
pahasına kulübü kurmuşlar.<br />
Futbola sıcak bakılmadığı günlerde Beşiktaşlı gençler barfiks, paralel, güreş,<br />
halter, aletli ve aletsiz jimnastik yaparak kulübün temellerini atmışlar.<br />
Beşiktaş Müzesi’nde kulübe hizmet etmiş üyelerin kayıt defterlerini de<br />
inceleyebilirsiniz.<br />
Beşiktaş tarihinin ilk formasyon belgesi. 2000’lerde popüler hale gelen 4-3-2-1<br />
dizilişi dönemin teknik direktörü tarafından 1900’lü yıllarda tasarlanmış.<br />
58 B+ SONBAHAR
BJK Müzesi’nde kulübün kuruluş tarihinden bu yana oluşturulan birçok<br />
belge, kupa ve görsel sergilenmekte. Konumu itibari ile dünyanın en dikkat<br />
çekici statlarından biri olan İnönü Stadyumu’nun denize bakan tribünlerinin<br />
alt kısmında yer alan müze, sadece Beşiktaşlıların ve Türk vatandaşlarının<br />
değil, Dolmabahçe Sarayı’nı ziyarete gelen çok sayıda yabancı<br />
turistin de ilgisini çekiyor. Pazar günleri ve maçların oynandığı günler dışında<br />
her gün 09:00-17:00 arasında ziyaret edebileceğiniz müzeye giriş<br />
ücretsiz.<br />
Futbolcusundan, yöneticisine ve koleksiyoncusuna kadar Beşiktaş’a gönül<br />
veren çok sayıda kişinin katkıları ile toparlanan belgelerin yer aldığı<br />
müzeye girer girmez siyah-beyaz fotoğraflar karşılıyor sizi. Beşiktaş tarihinden<br />
efsane kadroların, unutulmaz anların ve şampiyonlukların yer aldığı<br />
karelerde geçmişi hatırlıyorsunuz ve içinizi sımsıcak bir nostalji duygusu<br />
kaplıyor. Sanki sadece Beşiktaş tarihine tanıklık etmiyor, Türk spor tarihi<br />
içinde geçmişe yolculuk yapıyorsunuz. Siz müzeyi gezerken; Baba Hakkılar,<br />
Vedatlar, Süleymanlar, Sanlılar, Metin-Ali-Feyyazlar, Şifo Mehmetler,<br />
Ferdinandlar ve Pascallar da size eşlik ediyor.<br />
250 metrekare sergi alanı bulunan müzede kulübün kuruluş tescil belgesinden<br />
kupalara, ödüllerden efsane sporculara ait orijinal krampon ve formalara<br />
kadar geniş bir arşivi görme şansı buluyor ve o yılları bir kez daha<br />
yaşıyorsunuz.<br />
Beşiktaş futbol şubesi kurucusu, ilk kaptanı ve ilk teknik direktörü olan Şeref<br />
Bey aynı zamanda Türkiye’nin ilk uluslar arası maç yöneten hakemi olarak tarihe<br />
geçmiştir.<br />
Müzeyi gezdikçe başarıların her zaman alışık olduğumuz kupa formatında<br />
ödüllendirilmediğini de öğreniyoruz.<br />
Sıkı bir Beşiktaşlı olan Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in kulübü ziyareti<br />
sırasında hediye ettiği özel yapım kılıç müzenin nadide eserlerinden.<br />
Türkiye Profesyonel Futbol Tarihi’nin ilk şampiyonluk kupası da Beşiktaş Müzesi’ndeki yerini almış.<br />
B+ SONBAHAR 59
İlklerin Kulübü Beşiktaş<br />
• Türkiye’nin ilk spor kulübü tescil belgesi<br />
• Türkiye’nin ilk uluslararası maç yöneten hakemi futbol şubesi kurucusu<br />
Şeref Bey’in, 1925 yılında yönettiği müsabakanın belgeleri ve fotoğrafları.<br />
• İlk resmi İstanbul Lig Şampiyonu Kupası (1924)<br />
• İlk Başbakanlık Kupası (1944)<br />
• İlk defa kıtalar arası seyahat eden Türk futbol takımının kazandığı<br />
kupa (1950)<br />
• İlk Profesyonel Lig Şampiyonluğu Kupası (1951)<br />
• Beşiktaş’a tam kadro olarak Türk milli futbol takımını temsil etme<br />
hakkı tanınan tek kulüp olduğuna dair verilen belge<br />
• İlk Federasyon Kupası (1956)<br />
• Türk futbol tarihinin namağlup ilk ve tek lig şampiyonluğu kupası<br />
(1991-1992)<br />
• İlk Atatürk Kupası (1999-2000 sezonu)<br />
• 100. yılında Şampiyonluk Kupası alan ilk Türk takımı (2002-2003)<br />
• İlk Süper Kupa (2005-2006)<br />
İlk defa kıtalar arası seyahat eden Türk futbol takımının kazandığı kupa (1950)<br />
A Milli Takım’ı ilk kez temsil etme onurunu yaşayan Beşiktaş, armasında<br />
Ay Yıldız taşıma ayrıcalığını yaşayan ilk kulüptür.<br />
1990-1993 yılları arasında Gordon Milne döneminde üst üste üç sezon şampiyon<br />
olan Beşiktaş’a Türkiye Futbol Federasyonu tarafından verilen plaket.<br />
İlklerin yanısıra birçok özel belge ve arşivin sergilendiği müzenin uluslararası<br />
alandaki örnekler gözetildiğinde kuşkusuz geliştirilmesi gereken çok<br />
yönü var. Bu konuda müze yetkililerinden aldığımız bilgiler ise umut verici.<br />
İnönü Stadyumu’nun yenileme çalışmalarının ardından müzenin de daha<br />
kapsamlı bir hale getirileceğinden ve yeni bir envanter çalışmasının gerekliliğinden<br />
bahsediliyor.<br />
Tarihi seviyorsanız, sporu seviyorsanız Beşiktaş Müzesi sizi bekliyor. Bugününüz<br />
ve geleceğiniz kadar geçmişinizi de önemsiyorsanız Beşiktaş<br />
Müzesi sizi bekliyor.<br />
Beşiktaşlı olun veya olmayın, ortak geçmişimize sahip çıkmak, tarihe tanıklık<br />
etmek istiyorsanız Beşiktaş Müzesi’ni ziyaret edin. B+<br />
Tarih içinde farklı dönemlerde dört kez düzenlenen Atatürk Kupası’nı en son<br />
(2000) kazanan takım da Beşiktaş’tır.<br />
60 B+ SONBAHAR
Beşiktaş’ın uluslararası arenadaki rakiplerinin hediye ettiği sembollerden birisi de Dünya devi Manchester United’dan.<br />
Türk futbol tarihinin tek namağlup şampiyonu Beşiktaş’ın 1991-1992<br />
sezonunda elde ettiği Şampiyonluk Kupası.<br />
100. yılında şampiyon olan tek Türk takımı Beşiktaş’ın belki de en anlamlı<br />
kupalarından birisi müzede yerini almış.<br />
B+ SONBAHAR 61
Sanatçı gözüyle<br />
Bihter Altay<br />
“Tiyatro tutkulu<br />
insanların işi”<br />
Söyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraf: ERDEM AYDIN<br />
Afife Jale, Adile Naşit, Işıl Kasapoğlu, madam teyze…<br />
Bu kadınların Bihter Altay’ın hayatındaki rolleri büyük.<br />
Farklı oyunculuk tarzlarını denemesi ise, içindeki yaratıcı tutkudan.<br />
62 B+ SONBAHAR
Oyuncu, yönetmen ve eğitimci. Bihter Altay 29 yaşına<br />
çok şey sığdıran bir sanatçı. Kendi ekolünü yaratacağını<br />
söyleyecek kadar iddialı. Yaşının da verdiği dinamizm<br />
ile farklı oyunculuk anlayışlarını araştırarak ve<br />
üzerinde çalışmalar yaparak Türkiye’de henüz olmayan<br />
özgün oyunculuk tarzlarını denediğini söylüyor. Amacı,<br />
Türk tiyatrosunun gelişmesine katkı sağlamak.<br />
Tiyatroda Stanislawski’nin başlattığı “fiziksel devinim metodu” üzerinde<br />
ekibi ile çalışıyor. Çalışma arkadaşlarını öğrencilerinden seçmiş. Topluluğunun<br />
adı Tiyatro Mat. Habire Sanat’ta da eğitmenlik yaparak , tiyatroya sevdalı<br />
gençler yetiştiriyor.<br />
Tiyatro Mat, ilk oyunlarını Ortaköy’deki Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’ne ait Afife Jale<br />
Tiyatrosu’nda geçen yıl sahneledi. Oyunun adı, Örnek Cinayetler’di. Gerçek<br />
hikayelere dayanan oyun Beşiktaşlılarca ilgiyle izlendi. Tiyatro Mat bu yıl<br />
yine Afife Jale Tiyatrosu’nda yeni bir oyunla Beşiktaşlılarla buluşacak. Bihter<br />
Altay için Afife Jale Tiyatrosu’nun ayrı bir önemi var. Onun için “ilk”leri de<br />
ifade ediyor bu tiyatro salonu. İlk oyununu Afife Jale’de oynamış, ilk yönettiği<br />
oyun yine orada… Bihter Altay B+’nın sorularını yanıtladı.<br />
ra da Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdim.<br />
Benim keskin dönüşümlerle dolu bir hayatım var. Beş yaşında bale<br />
ile başladım, sekiz yıl eskrim yaptım, basketbol oynadım, sonra da modern<br />
dans ve tiyatroya başladım. Şimdi de eğitmenlik, yönetmenlik ve oyunculuk<br />
yapıyorum. Henüz 29 yaşındayım.<br />
Oyunculuk nedir aslında, nasıl anlatıyorsunuz oyunculuğu?<br />
B.A: Oyunculuk anlatım sanatıdır; laf söylemekten ibaret değildir. Anlatacağınız<br />
şeyi doğru bir şekilde aktarmanız gerekiyor. Bedenin de en yalın, en<br />
iyi, en etkin bir şekilde kullanılmasıyla birlikte ortaya çıkar.<br />
Tiyatro, eskrim, basketbol derken tiyatro ne zaman başladı?<br />
B.A: Semaver Kumpanya’da başladı. Daha okula girmeden önce. Bu tiyatro,<br />
hayatımdaki mihenk taşıdır. Işıl Kasapoğlu’nun yönetimindeki tiyatrodur<br />
Semaver Kumpanya. Öğrendiğim her şeyi -okuldan çok- orada öğrendim<br />
ben. Çok değerli oyuncularla birlikte oldum. Benim için konservatuar öncesi<br />
bir konservatuar oldu. Sahneye çıkmadım, asistanlık yaptım, onlara yardım<br />
ettim ve çok şey öğrendim.<br />
Tiyatro aşkı nasıl bir duygu?<br />
Bihter Altay: Açıkçası, ben “tiyatro aşkı” diye bir aşkın olduğunu sanmıyorum.<br />
“Yaptığınız işe aşk duymak” diye bir aşk var ama. Tutkulu insanların<br />
yapması gereken bir iş bu. Tutkularınızın yoğun olması, bir işe tamamen<br />
kendinizi kaptırmanız ve her şeyinizi bir kenara bırakarak kendinizi yaptığınız<br />
işe adamanız gerekiyor. O zaman başarılı oluyorsunuz çünkü… Herkesin<br />
yapmaktan mutlu olduğu, yaparken kendini iyi hissettiği bir işi var. Ben de<br />
bunu, kendi işimi, tiyatroyu yapıyorum. Tutkuyla, severek yapıyorum…<br />
Geçmişe baktığımızda bunu aşkla yapanların olduğu<br />
bir gerçek. Örneğin Afife Jale… Onun adını taşıyan<br />
bir sahnede oynamak, bir oyunu yönetmek nasıl bir<br />
duygu yaratıyor sizde?<br />
B.A: Afife Jale çok özel bir kadın. Bu sahne de benim için çok özel. Ben ilk<br />
işlerimi Adile Naşit Sahnesi’nde ve burada yaptım. İkisi de kadın sanatçıların<br />
adlarını taşıyan mekânlar. Umarım ileride benim de adımı taşıyan bir tiyatro<br />
salonum olur.<br />
“Aslında engeller,<br />
sınırlar iyidir,<br />
sizi ileriye<br />
götürmek için<br />
büyük adımlar<br />
atmaya zorlar.”<br />
Çok iddialısınız. Bu, yaptığınız işe duyduğunuz saygıyı da<br />
gösteriyor. İlk işiniz neydi Afife Jale’de?<br />
B.A: Oda Tiyatrosu ile başlamıştım burada.<br />
Geçmiş sizi nasıl etkiliyor tiyatro tarihine baktığınız zaman?<br />
B.A: Geçmiş hep engellerle dolu. Aslında engeller ve sınırlar iyidir; sizi ileriye<br />
götürmek için daha büyük adımlar atmaya zorlar. Yasaklar ve geçim derdi,<br />
geçmişte tiyatro yapan insanların en büyük sıkıntısıydı. Hâlâ zorluklar var,<br />
hâlâ büyük adımlar atmaya çalışıyoruz.<br />
Nasıl yetiştiniz, hangi okullara gittiniz?<br />
B.A: Ben Yedikuleliyim. Çok kozmopolit bir yerde yetiştim. İstanbul kökenli<br />
bir ailenin içinde yetiştim. Yanımızda Ermeni, karşımızda Rum, öteki yanımızda<br />
ise Yahudi bir aile vardı. Biz hepimiz komşuyduk, birlikte yemek yerdik.<br />
Hâlâ da öyleyiz. Benim çocukluğum madam teyzemin kucağında geçti.<br />
Akşam beş civarı iki kadeh rakısını alır bana masal anlatırdı. O masallarla<br />
büyüdüm ben. Yaratıcılığımı her gün dinlediğim bu farklı masallardan aldığımı<br />
düşünüyorum.<br />
Masal anlatıcılar çocukların hayatında hep olumlu etkiler<br />
bırakmıştır. O gelenekleri de kaybettik…<br />
B.A: Benim için çok önemlidir madam teyze. Onu 10 yıl önce kaybettik.<br />
Bende derin bir üzüntü bırakıp göçtü bu dünyadan.<br />
Nerelerde okudunuz?<br />
B.A: Yedikule’de okudum ilkokulu ve ardından meslek lisesine gittim. Son-<br />
Grubunuzu nasıl kurdunuz?<br />
B.A: Hepsi benim öğrencim. Benim beş yıllık bir projemdi.<br />
Öğrencilerinizden yetenekli olanlarını mı seçtiniz?<br />
B.A: Çalışmayı çok seven insanlar olmaları gerekiyordu, yetenekli, en önemlisi<br />
de tutkulu olmaları gerekiyordu. Zaman içinde bu ayrım kendiliğinden<br />
oluyor. İnsanlar kendi kendilerini eliyorlar… Kalanlarla yoluma devam ettim.<br />
Farklı oyunculuk tarzlarında denemeler yaptığınızı<br />
söylüyorsunuz, biraz açar mısınız?<br />
B.A: Grotowski’nin fiziksel tiyatrosundan etkilendim. Bunlar benim denemelerimdi,<br />
öğrencilerimin de öğrenmesi gereken şeyler vardı. Bunlar<br />
önemli aşamalardı. Artık oyunculuk değişiyor. Zamana uyum sağlamak gerekiyordu,<br />
birlikte farklı denemelere yöneldik.<br />
Tiyatroda Grotowski’nin açtığı yolu anlatır mısınız<br />
biraz bize?<br />
B.A: 19. yüzyıldan itibaren tiyatroda bugüne kadar yapılan bütün işlerin çoğu<br />
Stanislawski’nin ilkelerine dayanır. Tekniğinin özelliği kısaca, kendi içinde<br />
keşfedip sonra oynadığın karakterle bütünleşmek gerektiğidir. Metinde yer<br />
alan duyguları işleyebilmen için, “kendi içindeki duyguları keşfedip metindeki<br />
o karakterin hangi duygularına uygun olduğunu saptayarak ona uygun<br />
B+ SONBAHAR 63
hale getirmen gerektiğini” söyler. “O role uygun olanlar zaten senin içinde<br />
vardır” der Stanislawski.<br />
Nasıl yani, bir oyuncu bir katili canlandırıyorsa içindeki<br />
katili aramaya mı çıkmalıdır önce?<br />
B.A: Aslında hepimizin içinde var ama Stanislawski’ye ben tam olarak katılmıyorum<br />
bu noktada. Zaten ömrü de yetmemiş bu teorilerini kanıtlamaya.<br />
Bu teorileri ondan sonra Grotowski geliştirmiş. Aslında içimizde yer alan<br />
duygulardan yararlanmaktan çok dışarıdan bunları üstümüze giydirebileceğimizi<br />
söylüyor. Fiziksel olarak siz bunu dışarıdan alabilirsiniz. Şiddetli bir<br />
şey anlatmaya başladığınızda ister istemez fiziğinizde, yüzünüzde değişimler<br />
oluyor. “Böylece içimde bu duygular var mı?” diye aramanız gerekmiyor.<br />
Ama o da doğala çok <strong>indir</strong>miyor. Normalin dışında kullanılan hareketleri kullanmayı<br />
tercih ediyor.<br />
Tuluatla, epik tiyatroda da aynı benzerlikler yok mu?<br />
B.A: Ben sanatın bir “show” olduğunu düşünüyorum. Bu epik tiyatroda da,<br />
tuluatta da böyle. İnsanlar zaten sizin oraya yalan söylediğinizi bilerek geliyor.<br />
“Ben yalan söylemiyorum, benim gerçeğim” diye bir söylem ortaya koyamazsınız.<br />
O dördüncü duvarı ortaya koyamazsınız, seyirciyi yok sayamazsınız.<br />
O sizin zaten orada olduğunuzu biliyor. O zaman sizin yapmanız<br />
gereken “Ben çok susadım ondan içtim” yerine, “Ben bir bardak su içiyorum<br />
ama ne kadar iyi içiyorum gördünüz mü?” demektir. O yüzden tuluat<br />
da, imaj tiyatrosu da “show” amaçlı yapılıyor, insanların dikkatini çekmek için<br />
yapılıyor. Ama imaj tiyatrosu daha çağa uygun, daha modern görsel efektler<br />
kullanan bir tür.<br />
Taner’le romantik dönem tiyatroya geçmeyi denemişiz. Sonra kendi özümüze<br />
dönmeye çalışmışız. Diğer yandan gelen modern tiyatro var, oraya<br />
doğru bir yönelim var. Bence çok lezzetli bir tiyatro tarzı. Hepsinin arasında<br />
sıkışmış durumda tiyatromuz. Bence bunları harmanlamak, bunun için de<br />
çok çalışmak gerekiyor. Bu çok önemli benim için. Yapmaya çalıştığım da<br />
bu. O yüzden yeni şeyler deniyorum.<br />
Deneme derken, Türk tiyatrosunun gelişmesi adına<br />
neler yapıyorsunuz?<br />
B.A: Yeni tarzları deniyorum. Aslında kendi tiyatromu ve kendi tarzımızı<br />
oluşturabilmek için farklı tarzları birbiriyle yakınlaştırmaya, birleştirmeye çalışıyorum.<br />
Ve bunlardan da farklı şeyler oluşturmaya çalışıyorum. Bu gittikçe<br />
benim tarzımı ortaya koyacak. O zaman ben Bihter Altay adı altında belli<br />
bir tarz, belli bir akım oluşturmuş olacağım. İşte o zaman kendimi bulmuş<br />
olacağım.<br />
Biraz açalım mı bu durumu?<br />
B.A: Ben eylemsel tiyatroya inanıyorum.<br />
Eylemsel tiyatroda oyuncularla seyirciler arasında<br />
bir iletişim var mı?<br />
B.A: Normalde yoktur. Ama siz bunu epik, grotesk, absürd gibi temalarda<br />
eklerseniz o zaman işte farklı denemeler ortaya çıkıyor. Sahnede gerektiği<br />
anda dans eden, gerektiği anda fiziksel eylem yapabilen ama seyirci ile içli<br />
dışlı olan, komedisi, anekdotları çıkartabilen oyuncular olmak önemli geliyor<br />
bana. O yüzden ben bunları harmanlıyorum.<br />
Bu etkilendiğiniz isimler, Stanislawski, Grotowski sizin<br />
sanatınıza neler kattılar?<br />
B.A: Birincisi denemekten hiçbir şekilde kaçmamak gerekiyor. Denedikten<br />
sonra yargılara varmak gerekiyor. Ve de çok çalışmak gerekiyor.<br />
Nasıl bir karışım çıktı bu bilgi birikiminden?<br />
B.A: Şu andaki Türk tiyatrosunun bir arada kalmışlığı yaşadığını düşünüyorum.<br />
Biz zaten tuluat, epik tiyatrodan geliyoruz. Belirli bir dönem, Haldun<br />
İnsanların cesur olması gerektiğini düşünüyorum, özellikle gençlerin farklı<br />
işler ortaya koyacak kadar cesur olması gerekiyor. Bunun için de maddi<br />
olanakların büyük önemi var. Büyük tiyatrolar ayrı bir kulvardalar. Onların zaten<br />
belli bir ad ve imaj sayesinde sürekli izleyicisi hazır durumda. Ama yeni tiyatrolar<br />
için durum çok zor. O yüzden de gerçekten iyi iş yapmak gerekiyor.<br />
Çünkü iyi iş yapıp, iyi iş ortaya çıkartıp, iyi seyirci çekebilirsiniz, ya da kolay<br />
iş yapıp seyirciye bilet satmak için uğraşabilirsiniz. Veya çok sanatsal bir iş<br />
yaptığınızı düşünürsünüz, hiç seyirciniz olamayabilir. Öyle bir dönemdeyiz…<br />
64 B+ SONBAHAR
“Babanız ölse sahneye çıkar mısınız?” tartışmaları vardı<br />
geçen günlerde. Bu konudaki düşünceleriniz nedir?<br />
B.A: Babamın nasıl öldüğüne bağlı diyebilirim. Şaka bu tabii ki… Açıkçası,<br />
çıkmazdım. Mecburiyetler ve o günkü şartlar da çok önemli. Biletini almış,<br />
duyurulamayan, ulaşılamayan bir seyirci varsa ve yerime başka bir oyuncu<br />
yoksa ileri bir tarihe erteleme şansımı kullanırım.<br />
Afife Jale‘ye dönecek olursak, yeni projelerinizden<br />
bahsedelim…<br />
B.A: Biz yeni kurulan bir tiyatroyuz . Ben yoluna yeni başlamış bir oyuncuyum,<br />
gencim ve burası bana kapısını açtı ve sıcacık bir yuva verdi. Bu çok<br />
önemli bir şey. Biz gençler için salon çok önemli. Sizden herhangi bir karşılık<br />
beklemeden bir yerinizin, bir evinizin olması çok önemli. Afife Jale zaten<br />
benim için çok özel bir yer. İsmail Ünal’a gerçekten çok teşekkür ediyorum.<br />
İsmail Bey’in tüm ekibine çok teşekkür ediyorum, yalnızca kendi adıma değil,<br />
burada sıcak bir çatı bulabilen herkes adına teşekkür ediyorum.<br />
Yeni projeleriniz…<br />
B.A: “Örnek Cinayetler”i Afife Jale’de oynadık geçen sezon. İlgi çok iyiydi.<br />
Şimdi daha iyi olacak. Bizim de Tiyatro Mat olarak ilk işimizdi. Aslında insanların<br />
masum ve mükemmel olmadığını söylemeye çalıştık. Her an bizim<br />
şartlarımıza dokunan birisi olursa değişebiliriz de, bunu işledik. Her an hepimizin<br />
başına gelebilir, her an biz de katil olabiliriz. Gerçek hikâyelerdi. Şimdi<br />
sırada adını henüz veremeyeceğim bir çalışmamız var. Habire Sanat’ın prodüksiyonluğunda<br />
Tiyatro Mat’ın ortak projesi bu. İlişkiler, cinsellik, aşk gibi<br />
temaları işleyeceğiz. Yaşam sorunsallarını anlatmaya çalışacağız. Bu sefer<br />
Grotowski epiği daha bol olacak. Ali Ömür Ulusoy yazıyor, hikâyemizi<br />
yine kendimiz yazıyoruz. İki ekip birleşerek oyunu hazırlıyoruz. Yaklaşık 10<br />
kişi çalışıyoruz. Yaşamsal sorgular, maddi olanaklar arasındaki farklılıklar yer<br />
alacak. Metni bitirince adını koyacağız. Ayrıca Habire Sanat’ta eğitim dönemimiz<br />
başlıyor. Cihangir’deki ofisimizde. Kendime dair haber ise bir sinema<br />
projesine katılabileceğim. B+<br />
B+ SONBAHAR 65
Semt<br />
66 B+ SONBAHAR
Hanedanlar yatağı<br />
Ortaköy<br />
Yazı: ÇİÇEK KANAR Fotoğraflar: VURAL YAZICIOĞLU<br />
Arkada köprü, yanda Boğaz, solda Büyük Mecidiye Camii.<br />
Ne çok kişinin albümünde bu fonda çekilmiş fotoğraf vardır.<br />
O yüzden, Ortaköy sadece orada yaşayanların değil, hepimizin semti.<br />
B+ SONBAHAR 67
İstanbul’un en eski ve zengin birikime sahip semtlerinden<br />
Ortaköy’ü birkaç sayfada anlatabilmek dünyanın en zor işlerinden<br />
biri olsa gerek. Uzun tarihi, o tarihten geriye kalan nadide<br />
eserleri, Boğaz ve köprüyle iç içe geçmişliği, hemen her İstanbullunun<br />
hayatındaki bir dönemeçte yer alması, dinleri ve milletleri<br />
bir arada uzun yıllar taşıması, yeniyi eklerken eskiyi kayıplara<br />
rağmen koruyabilmesini anlatmak gerçekten zor iş.<br />
Mecidiye Mahallesi ile Ortaköy Mahallesi öylesine iç içe geçmiş ki, ikisini<br />
birbirinden ayırarak anlatmak yanlışa götürür.<br />
Her katı kazıdıkça altından bir başka uygarlık çıkan arkeolojik bir park gibi<br />
bu iki mahalle. En iyisi biz, herkesin bildiği yerden başlayalım anlatmaya;<br />
Ortaköy meydanından. Bugünden geriye doğru sararak.<br />
Yıllar geçse de aradan, bu kalp seni unutur mu?<br />
Muallim Naci Caddesi’nden sağa kıvrıldığınızda meydana giden yolda sizi<br />
önce el sanatları ürünleri satan dükkanlar karşılar. Türlü incik boncuk, ahşap<br />
heykeller, renkli el işi fularlar, aslında bölgenin ilk ipuçlarını verir. Sonra<br />
eski film afişleriyle yıllar öncesine gidersiniz. Bir ileriki girişi tercih ederseniz<br />
şayet, sizi bekleyen kumpircileri göreceksiniz. Genç bir Ortaköy tutkununun<br />
dediği gibi, Ortaköy lezzetli bir kumpire benziyor en çok; mısırlı, sosisli,<br />
bol kaşarlı…<br />
Meydana indiğinizde yan yana dizilmiş, İstanbul’un eski çay bahçeleri, şimdiki<br />
adıyla “kafe”ler çıkacak karşınıza. 80’li yılların sonunda güzel çay demleyen<br />
ve tost ikram eden ahşap sandalyeli çay bahçeleri, kafe’ye dönüşürken<br />
İstanbul gibi renk değiştirdi. Güvercinler hâlâ bir avuç yeme peşiniz<br />
sıra uçup kanat çırpmak için istekli bekliyor olacaklar. Boğaz, köprü ve tarihin<br />
bir arada olduğu en güzel fotoğraf mekânı da emrinize hazır. Hangimizin<br />
albümünde Büyük Mecidiye Camii’ne, köprüye ve Boğaz’a sırtını dayamış<br />
bir fotoğraf yok ki.<br />
68 B+ SONBAHAR
Tüm kartpostallarda aynı cami<br />
Sultan Abdülmecit tarafından Nikoğos Balyan’a 1853 yılında yaptırılan<br />
Büyük Mecidiye Camii, denizi öylesine kucaklamış ki, 60’lı yıllarda tamamen<br />
kaymasını engellemek için büyük bir onarımdan geçirilmiş. Barok üslubuyla<br />
yapılan caminin pencereleri Boğaz’dan vuran ışıkları içeri bolca<br />
dolduracak özellikte. Büyük Mecidiye, aynı zamanda padişahların cuma<br />
selamlığına da geldikleri cami.<br />
Bölgede bizi bekleyen bir de “Hayat Ağacı” var: Etz Ahayim Sinagogu, 17.<br />
yüzyıl ortalarında bölgeye yerleşen Yahudiler tarafından inşa edilmiş. Sinagog,<br />
birçok kez hasar görse de bugün hâlâ ayakta. Muallim Naci Caddesi<br />
üzerinde bir başka köşede ise 1856’da inşa edilen Ayios Fokas Rum Ortodoks<br />
Kilisesi yükseliyor.<br />
Farklı dinlerin ibadethanelerinin böyle birbirine yakın oluşu, aslında semtin<br />
tarihini de ele verir. Müslüman, Rum, Ermeni ve Yahudiler gibi farklı inanca<br />
sahip toplulukların bir arada dostluk içinde yaşadığı bu semt, hep zor<br />
durumda kalanlara kucak açmış: 1618 yangınında evsiz kalanlar, 1800’lerin<br />
sonunda Beşiktaş’taki yangın felaketini yaşayan Yahudiler, 1921’de<br />
Rusya’dan göç edenler yurt olarak bu bölgeyi seçmiş.<br />
Esma Sultan, her şeye inat ayakta<br />
Büyük Mecidiye Camii’nden yukarı çıkmak yerine önünden ilerlerseniz<br />
Sultan Abdülaziz’in, kızı Esma Sultan için yaptırdığı yalıdan geriye kalanları<br />
göreceksiniz. 1873 yılında inşa edilen yalı Esma Sultan’ın ölümünden sonra,<br />
önce Cemile, daha sonra Fatma Sultan’a armağan edilmiş. Defalarca el<br />
değiştirdikten sonra 2001 yılında restorasyon çalışmasıyla ünlü davetlere<br />
ev sahipliği yapmaya başlamış. Ortaköy’de bunun gibi, Osmanlı sultanlarının<br />
çocukları için yaptırılan çok sayıda yalı bulunuyor. Büyük bölümü yıkılıp<br />
kül olsa da içlerinde yaralarını iyileştirip bugüne kalanlar da hâlâ var.<br />
B+ SONBAHAR 69
500 yıldır hayatın kirini akıtıyor<br />
Hüsrev Kethuda Hamamı ise yaklaşık 500 yıldır arınmamız için ayakta. Veziriazam<br />
Kara Ahmet Paşa’nın kâhyası Hüsrev Kethuda tarafından Mimar<br />
Sinan’a inşa ettirilen hamam, bugün de arınmamız için bize fırsat sunuyor.<br />
Köprünün anakucağı<br />
Meydanı ardınızda bırakıp, Dereboyu Caddesi’nde ilerlemeye başladığınızda<br />
sağlı sollu sokaklarda bir başka hayat çıkagelir karşınıza. Ortaköy’ün misafirleri<br />
değil, asıl sahipleri oradadır. Sahil kesiminin debdebesinden kopup<br />
bir anda kendinizi, mahalle ortamında bulursunuz. Hani pencereden seslenilen,<br />
aşağıya sepet salınıp bakkal amcadan bir ekmek istenilen, meyvesebze<br />
ve balık satıcılarının yan yana dizildiği Dereboyu… Semt, Ortaköy’ün<br />
bugünkü sakinleri hakkında daha fazla fikir sahibi olmanızı sağlar.<br />
Dereboyu Caddesi’nde ilerlerken hemen her sokaktan bir parça Boğaz<br />
Köprüsü çıkar. Köprünün anakucağıdır Ortaköy. Köprü, varlığını en çok da<br />
Ortaköy’e borçlu galiba. Ayaklarını bastığı toprak sağlam olunca böyle dik<br />
durabiliyor ne de olsa.<br />
Ulus’tan bırakılan portakal, Ortaköy’de denize kavuşurmuş. Böyle diyorlar.<br />
O yüzden Dereboyu Caddesi’nden başlayıp köprünün altından geçen dik<br />
yokuşa Portakal Yokuşu deniyor. Keyifli bir yol, üstelik üstünden geçtiğimiz<br />
köprüyü farklı bir açıdan görebiliyorsunuz. B+<br />
70 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 71
Birbirine yaslanmış 14 ayrı yaşam<br />
Semtin en ilginç sokaklarından biri, Portakal’a paralel uzanan Bulgurcu Sokak.<br />
Birbirinin hemen hemen aynı 14 ev. Alt katı taş, üstü ahşap yan yana dizilmiş<br />
14 ayrı hayat. Ayrı ama sanki içlerinden biri düşse, hepsi birden gidecek.<br />
Bitişik, birbirinden destek alıp sarılır gibi hayata. Yıllar içinde bakımsız<br />
kalsalar da, sıcak görünüşlerinden bir şey kaybetmemişler. Görüntüyü bozan<br />
tek şey çanak anten ve açıktan dolaşan kablolar. Onlar da olmasa o<br />
evlerin kapısının ardında 1800’lü yılların hüküm sürdüğüne rahatlıkla inanabilirsiniz.<br />
80’li yılların ortalarında üniversiteli olanlara Ortaköy’ü sorsanız, içlerinden<br />
hiç değilse birkaçı OKM diyecektir. Ortaköy Kültür Merkezi, “sessiz” yılların<br />
en “sesli” buluşma adresiydi. “Potemkin Zırhlısı”nı o merkezde izlemiş<br />
gençler şimdi 40’larını sürüyor. 1998’de hizmete açılan yeni Ortaköy Kültür<br />
Merkezi ise, bugün tiyatro ve sergi salonlarıyla sanatseverleri buluşturuyor.<br />
Dereboyu Caddesi’nin sonuna doğru yaklaşırken sağ kolda yine bir kiliseyi,<br />
Ermeni Katolik Kilisesi’ni göreceksiniz.<br />
Dereboyu son durak otobüslerinin durduğu nokta ise yine bir başka dünya.<br />
Onca koşturmaya inat, küçük taburelerde oturup, ellerinde çay, sanki “ne<br />
gam” diyenlerin adresi gibi.<br />
Az katlı apartmanlar arasına sıkışmış küçük evler, önlerinde saksılar, yaşlı ev<br />
sahipleri… Bölgede asıl olması gerekenler bunlar belki de…<br />
72 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 73
Ortaköy’de değişimin tanığı<br />
Ortaköy meydanını en eski sahaflarından biri. Tam 25 yıldır semtin değişim<br />
ve dönüşümüne tanıklık ediyor. Naim Dikli, her sabah 11:00’da tezgâhını<br />
açıyor. Yaz akşamları geç saatlere dek burada. Kitapları gösterirken seviyor<br />
sanki. “Nadide bir eser bulduğumda yaşadığım mutluluğu kelimelerle<br />
anlatmak zor” diyor. Cemal Süreya ve Nâzım Hikmet şiir kitaplarının onun<br />
için yeri ayrı. Evi de Dereboyu Caddesi’nde, böylece İstanbul’da trafik derdi<br />
yaşamayan mutlu azınlıkta yer alabiliyor. Semte gezmeye gelen yabancı<br />
turistler de onun tezgâhına uğramadan geçmiyor.<br />
Bu semti hiç aldatmadım<br />
Dereboyu Caddesi’nin ortalarında Katolik Kilisesi’ne gelmeden sağdan<br />
kıvrılan Gültekin Sokak’taki ahşap evleri sahipleri terk etse de evler bu semti<br />
hiç terk etmeyecek gibi. Sokakta, 84 yıllık hayatının tamamını Ortaköy’de<br />
geçirmiş Bahriye Ağırbaş’la karşılaşıyoruz. Kızı Suzan Ağırbaş’la ağır<br />
ağır yürüyor caddeye doğru. Derenin aktığı günleri anlatıyor. “Diz boyu<br />
kar”günlerini. Sahile inilirken en güzel kıyafetlerin giyilip çoluk çocuk hazırlanılıp<br />
yürüyüşe çıkılan yaz akşamlarını… Ermeni komşuları, Yahudi komşuları...<br />
Her sokak ve her evin birbirini tanıdığı günleri özlemle anıyor. “Bir başka<br />
yer hiç olmadı hayatımda. Ben bu semti aldatmadım hiç” diyor.<br />
Ortaköy’ün sırtlarına doğru site yaşamı hâkim şimdi. Yeni sitelerdeki yaşamla<br />
bölgeye bir halka daha eklemleniyor.<br />
Üç kuşaktır aynı evde büyüdük<br />
Ortaköy Bulgurcu Sokağı’nın en eski dükkânlarından biri Ayhan Tuhafiye.<br />
Semte önce dede gelmiş, üçüncü kuşak da sağlık ocağının karşısındaki<br />
dede evinde büyümüş. Babasının ardından dükkânı devralan Naime Gürçiçek,<br />
işini severek yapıyor. Her sabah 09:00’da açtığı dükkânını akşam saatlerine<br />
dek açık tutuyor. Üniversite eğitimini seramik bölümünde tamamlamış.<br />
“Ortaköy dışında başka bir semtte oturamam gibi geliyor” diyor.<br />
İş durumundan Ortaköylü<br />
Derin Demiroğlu ve Yekta Yamaner iş nedeniyle Ortaköylüler. Semtteki<br />
ilaç firmasında görev yapan Demiroğlu ve Yamaner, Sabancı<br />
Üniversitesi’ndeki eğitimlerinin ardından çalışmaya başlamış. İşyerinin<br />
Boğaz’ın kıyısında, şehrin içinde olmasının büyük bir avantaj olduğunu<br />
savunuyorlar. Öğle tatillerinde sahilin yüzünü değiştiren gençlerden ikisi.<br />
Esma Sultan’ın yanı başındaki parkta dinleniyor, sahaflardan kitap seçiyor,<br />
öğle yemeğini restoranlarda yedikten sonra Boğaz’a karşı çay ve kahve<br />
keyfi yapıyorlar.<br />
74 B+ SONBAHAR
Siz en iyisi Ortaköy’e tepeden bakın<br />
Ortaköy ve Mecidiye mahallelerini daha iyi anlayabilmek için tepeden<br />
bakın. Köprüden geçip giderken. Avrupa ayaklarının sağ ve sol yanında<br />
sıralanan yapılardan oluşan bu iki mahalle, İstanbul’u tüm geçmişi ve<br />
geleceğiyle en iyi anlatan adres olacak size.<br />
Elbette sadece bakmasını bilenlere…<br />
B+ SONBAHAR 75
İletişimci gözüyle<br />
“Beşiktaş modelinin<br />
üretilmesi, türetilmesi<br />
gerektiğini düşünüyorum.<br />
Ancak o zaman<br />
İstanbul’un eriyen,<br />
pırıltısını yitiren<br />
yüzünden de<br />
kurtuluruz.”<br />
“Kent, Beşiktaş’ta<br />
nefes alıyor!”<br />
Söyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraf: ALAADDİN SAVAŞ<br />
Ayşegül Molu’ya göre tıkanan,<br />
tık nefes haline gelen kentte kurtarılmış bir alan olan Beşiktaş,<br />
yaşamı zenginleştiren yerel yönetim anlayışıyla da örnek bir model.<br />
76 B+ SONBAHAR
Ayşegül Molu, Boğaziçi Üniversitesi’nde siyaset bilimi<br />
okuduktan sonra reklam sektöründe karar kılmış. Yıllardır<br />
adı birçok sosyal sorumluluk projesinde ve sivil toplum<br />
örgütlerinde öne çıktı. 1985 yılından beri Reklamcılık<br />
Vakfı ve Reklamcılar Derneği Genel Müdürü. İstanbul<br />
Bilgi Üniversitesi’nde 2006 yılından beri öğretim<br />
görevlisi ve alanında bir ilk olan reklamcılık okulu AdSchool’un Genel Koordinatörü.<br />
2007-2010 döneminde rektör danışmanlığında bulunan Ayşegül<br />
Molu, 1995 ve 1999 genel seçimlerinde CHP ve ANAP için stratejik danışmanlık<br />
yaptı. 2003-2005 döneminde Başbakanlık için, 11 sivil toplum örgütünce<br />
yürütülen “Türkiye Markası Projesi”nin de genel koordinatörü oldu. Bu<br />
çalışmanın ardından Dışişleri Bakanlığı adına AB’nin bazı özel pazarları için<br />
danışmanlık yaptı.<br />
Molu, yaşadığımız kente yılların birikimiyle, “bir iletişimci gözüyle” baktı,<br />
B+’nın sorularını yanıtladı.<br />
Bir iletişimci gözüyle Beşiktaş’ı değerlendirmenizi istesem<br />
neler söylerdiniz?<br />
Ayşegül Molu: Yoruma önce Türkiye’den başlayalım. 2003-2005 döneminde<br />
Başbakanlık için 11 sivil toplum örgütünce oluşturulan “Türkiye Markası<br />
Projesi”, 200’ün üzerinde uzman, kanaat önderinin görüşleri alınarak yürütüldü.<br />
Görevim, genel koordinatörlüktü.<br />
Araştırmada çarpıcı sonuçlar elde edilmişti. Biz olumsuz algıları pozitife çevirmeyi<br />
iyi yönetemiyoruz; olumsuz gelişmeler büyüyerek dışarıya yansıyor.<br />
Aynı şekilde olumlu gelişmeleri de aktaramadığımız için Türkiye’nin imajı dünyada<br />
olumsuzluklar üzerinden kuruluyor. Dışarıdan bakıldığında Türklerin fethetmekten<br />
gelen korkutucu bir algısı zaten var. Geleneksel imgelerin yanında<br />
bir de modern imgeler var. İngilizlerin futbolda yaşadıkları şiddet nedeniyle<br />
Türkleri tanımlarken kullandıkları “holigan Türkler” tamlaması, kendini kontrol<br />
edemeyen Türkler algısını yansıtıyor. Almanya’da ise göçmen Türkler nedeniyle<br />
adapte olamayan Türkler algısı hakim. Kuzey ülkelerinde yalnız töre cinayetleri<br />
ile hatırlanıyor Türkler. Öldürülen kızlar nedeniyle de, baskıcı Türkler,<br />
baskıcı babalar, ataerkil aile modeli ile tanımlanıyor. Çok farklı model kaynaklarla<br />
beslenen ve pek çoğu da olumsuz algılardı bunlar. Bir algının oluşmasında<br />
mekân- insan ilişkisi de çok belirleyicidir.<br />
O çalışmada İstanbul hangi konumlandırmayla ortaya çıktı?<br />
A.M: İlginç bir konumlandırmayla ortaya çıktı. Öyküsü olan, anlatılacak<br />
hikâyesi olan bir kent diye tanımlandı İstanbul. İstanbul’un konumlandırılması,<br />
küçük sürprizler kenti olmaktı. İstanbul’u “zamanları aşan kent” olarak tanıtmayı<br />
öngörmüştük. İstanbul’un kişiliğini de sürprizci, maceracı, kışkırtıcı, ilham<br />
veren, derin ve ancak çağdaş sıfatlarıyla tanımlamıştık.<br />
İsrailli mimar Joyce Oron, İstanbul’u “Eski ile modernin,<br />
İslâm’la Batı’nın bir bileşkesi, karmaşık bir kent. İşte<br />
kadınsılığı da bu karmaşıklığında” diye tanımlıyor.<br />
Katılır mısınız bu yoruma?<br />
A.M: Katılıyorum. Dediğini doğrulayan gözlemlerim var benim de. İçinden<br />
deniz geçen bir kent İstanbul. Akan sular, çeşmeler, hem kültürümüzden,<br />
hem de coğrafyamızdan gelen ögelerdir.<br />
Bu bakış açısıyla Beşiktaş’ı yorumlamanızı istesem<br />
neler söylerdiniz?<br />
A.M: Beşiktaş bana ilginç bir şekilde nefesi çağrıştırıyor. Beşiktaş’ın<br />
Boğaz’la beraber gelen çok ciddi bir su kültürü var ama bundan öte barındırdığı<br />
korularla, yeşil alanlarla sanki aslında nefes aldığımız yer Beşiktaş. İletişimci<br />
gözüyle bir tanımlama yap derseniz, başlığa taşıyacağım cümle “Kent,<br />
Beşiktaş’ta nefes alıyor” olurdu. Beşiktaş, tuhaf bir biçimde o kentin içindeki<br />
diyalektiği de barındırıyor. Bir yandan modernlik, diğer yandan yoksulluk…<br />
İşte kentin birbirine zıt iki yüzü…<br />
Beşiktaş’la ilişkiniz çocuk yaşlarda mı başladı?<br />
A.M: Evet, doğma büyüme Bebekliyim ben. Çocukken bizim o zamanlar orman<br />
diye tanımladığımız Boğaziçi Üniversitesi’nin korusunda bütün gün oynardık.<br />
Aşiyan’dan denize girerdik. Son derece sade hayatları olan Bebekliler<br />
yaşardı o zamanlar orada. Şimdiki gibi zenginliğin ve pırıltının yansıması olan<br />
bir yer değildi. Emekliler açılır kapanır sandalyeleriyle sahile gelir otururlardı.<br />
Biz oradan suya girerdik. Su çok soğuk olurdu ama biz Boğaz çocuklarıydık,<br />
soğuktan yakınmazdık. Boğaz zamanla kirlendi. Çöpler geçit yapardı. Biz de<br />
çöplerin akıntıyla uzaklaşmasını bekler, sonra yeniden dalardık.<br />
Bu öykünün benzerini karşı yakada, Paşalimanı’nda da<br />
dinledim ben. İki yakanın da hikâyesi aynı gibi…<br />
A.M: Evet, iki yakanın da hikâyesi aynı… Domates, karpuz geçsin diye bekler<br />
dalardık suya. Çok mutluyduk. Köpeklerimiz vardı, onlarla oynardık. Bebek<br />
hakikaten bir mahalleydi. Ama o zamanlar mahalle baskısı yoktu. İki dönemi<br />
ayırt eden farklılıklar nedir diye sorsanız bunları söylerim.<br />
Neler rahatsız ediyor bu dönemde sizi?<br />
A.M: Günümüzde kentte yerler el değiştiriyor ve belli yerler statü sembolü<br />
olarak addedilir hale geliyor. Belli yaşam alanları statü göstergeleri olarak<br />
yorumlanıyor. O zamanlar bu yoktu. Günümüzde görülen soylulaştırma eylemleri,<br />
kentteki statü sembollerini değiştiriyor. Adı hiç geçmeyen semtler<br />
bir anda ruh değiştiriyor, çekim alanı haline geliyor. Bu bence olumlu ve demokratik<br />
bir gelişme. Yerli halk bazen buna isyan ediyor. Tophane’de olduğu<br />
gibi… Ben bunu demokratik buluyorum. Çocukluğumun geçtiği mahalle kimsenin<br />
birbirinden çekinmediği, hiçbir hırsızlık olayının yaşanmadığı, çok rahat,<br />
serbest, korularında dolaştığımız yerlerken, statü sembolü olarak gösterilen<br />
başka bir konuma geçti.<br />
Nelerin hiç değişmemesini isterdiniz?<br />
A.M: Denizin hiç kirlenmemesini isterdim. Şimdi bakıyorum Barselona gibi<br />
bir kent, ruhunu içinde kullanabildiği plajdan alıyor aslında. Çünkü plaj, deniz<br />
ve güneş demek değil ki yalnızca, gençlik, enerji, spor demek; güler yüz,<br />
neşe demek… Boğaz’da gençlikten, neşeden, enerjiden, güler yüzden uzak<br />
kalıyorsunuz. Keşke benim oğlum da benim girebildiğim gibi Boğaz’ın soğuk<br />
sularında yüzebilseydi. Benim çocuğum hayatında hiç balık tutmadı, bunu<br />
yapamadı… Biz pır pır motora biner, Boğaz’ın ortasında balık tutardık.<br />
Kentlilik bilinci çok yüksek Beşiktaş Bölgesi’nde. Bunu kültür<br />
merkezlerindeki, parklardaki etkinliklere katılımdan da<br />
görebiliyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?<br />
A.M: Ben tahmin ediyorum ki, işgücünün içinde de yüksek oranda yer alan<br />
bir kesim var. Aslında bu kentlilik bilinci yüksek olan kesimin Beşiktaş’ta olması<br />
orayı daha canlı kılıyor. Daha yaşanan bir alan haline getiriyor. Bundan<br />
yaklaşık 5-6 yıl kadar önce İstanbul Büyükşehir <strong>Belediyesi</strong>’nin “kentli<br />
olma bilinci”ne yönelik bir kamuoyu araştırmasını okumuştum. Adı; Kentim<br />
İstanbul’du. Kentte yaşayarak henüz Boğaz’ı görmemiş olanların oranı yanlış<br />
hatırlamıyorsam yüzde 8 ya da 10’du. Ama böyle bir gerçek var. Bu gerçekle<br />
mücadele etmenin yolu, kentlilik bilincinin artırılmasıyla olur. Bir insan yaşadığı<br />
kenti sahiplenmezse, göçtüğü yeri memleket olarak tanımlamışsa, kentle<br />
ilişkisinde tüketen bir tanımlama ortaya çıkıyor. Hor kullanan bir tavır ortaya<br />
çıkıyor, bugün olduğu gibi... Kamusal alanları daha nitelikli koruyabilmek için<br />
insanların önce yaşadığı yeri benimsemesi gerekiyor. Beşiktaş’ın bu konuda<br />
model bir bölge olduğunu düşünüyorum. Kentlilik bilinci ve kent yaşamına<br />
katılma oranı yüksek, kamusal alanları koruma ve geliştirme çabası yüksek.<br />
Bu model ürerse eğer, işte o zaman İstanbul’un bütün o zenginliğine, ihtişamına<br />
rağmen eriyen, yıpranan, pırıltısını yitiren yüzünden de kurtulmuş oluruz.<br />
Onun için Beşiktaş modelinin üretilmesi, türetilmesi, çoğaltılması gerektiğini<br />
düşünüyorum. Buradaki kentlilik bilinci yüksek, katılımı yüksek tavrın diğer<br />
bölgelere aşılanması gerektiğini düşünüyorum. Öbür türlü biz bu kenti yitiriyor<br />
olacağız. Şehir, salt mekândan ibaret değil.<br />
Şehir, böyle baktığınızda da yaşayan bir organizma<br />
aslında değil mi?<br />
A.M: Evet, bu modelle buradaki kalıbı, örüntüyü çoğaltarak, yaygınlaştırarak<br />
bu olumsuz gidişle mücadele etmeliyiz. Kentini sahiplenememe, kendini bu-<br />
B+ SONBAHAR 77
aya ait hissetmeme, İstanbullu olamama duygusuyla mücadele etmek için<br />
Beşiktaş çok doğru bir çekirdek nokta. Kentli olma bilincini geliştirmek, göçlerle<br />
genişleyen bir kenti yönetebilmenin, merkez ile çeper arasındaki bağı<br />
kurabilmenin yegane yolu. Bu bakımdan Beşiktaş, İstanbul içinde türetilmesi<br />
gereken bir model.<br />
Bir marka şehir, bir bölge olarak baktığınızda neler<br />
görüyorsunuz Beşiktaş’ta?<br />
A.M: Bir marka olarak tanımla derseniz Beşiktaş’ın şöyle bir yönü var; aynen<br />
İstanbul ve Türkiye örneğinde olduğu gibi gücünü çelişkilerinden alıyor. Bünyesinde<br />
yoksulu da, varsılı da; moderni de gelenekseli de, teknolojiyi de zanaatı<br />
da barındırıyor… Bütün bunlardan oluşan çelişkiden beslenen bir dinamizm<br />
var. İkincisi; değindiğim gibi katılıma açık bir insan dokusu var. Kentli<br />
olma bilinci var. Üçüncüsü; bu nefes olarak tanımladığımız hakikaten kentin<br />
nefes alan alanı, nefes veren, bir başka anlamda can veren alanı olma özelliği<br />
var. Dördüncüsü; demokratik bir yerel yönetim anlayışı var; katılıma açık,<br />
kent yaşamını zenginleştiren, buna öncelik veren bir yerel yönetim anlayışı<br />
var. Beşincisi; iletişimde çokça söylediğimiz bir şeydir, sadece somut değerlerden<br />
oluşmuyor marka varlığı, soyut değerlerden de oluşur. Duygular da<br />
barındırır içerisinde. Beşiktaş’ta ferah ve hafif bir şey var. Bazı bölgeler var<br />
ki, ağır, baskıcı, karanlık, insanı emen, aşağı çeken duygular yaratan yerler…<br />
Beşiktaş tam tersi, ferah, hafif, neşeli, yaşanılası duygular veriyor. Beşiktaş’ın<br />
böyle ayrışan bir yanı var İstanbul’un diğer bölgelerinden. Belki sahil bandının,<br />
Boğaz’ın katkısı var, sosyal demokrat olmanın katkısı var. Pek çok katmanın<br />
katkısı var. Beşiktaş’ta bir renk faktörü de var bence. Çok yeşili çağrıştırıyor,<br />
koru, yeşillik, erguvanlar… İstanbul’u temsil eden şeylerden bir tanesi<br />
erguvan, aslında Beşiktaş’ı da temsil ediyor.<br />
B+ olarak bizim saptamamız da bu yönde. Bunu sık sık<br />
işliyoruz dergide.<br />
A.M: İstanbul imgesinin de bir taşıyıcısı Beşiktaş. Ona erguvan üzerinden<br />
baktığınızda… Şöyle bir bağlarsak sözü; hafif, ferah, neşeli, rengiyle öne çıkan,<br />
baskıcı olmayan …<br />
Belki biraz San Francisco diyebilir miyiz, daha köklü, karakterli diye bakarsak.<br />
Biraz da zorlamış oluruz. Bir benzersizlik de söz konusu , kendine özgülük<br />
de söz konusu…<br />
“Avrupa Kültür Başkenti” İstanbul’a Beşiktaş bölgesi<br />
neler katıyor?<br />
A.M: “Avrupa Kültür Başkenti” projesiyle ilgili biraz yakınmak isterim. O projenin<br />
başlangıç aşamasında hem dernek hem de kişisel olarak emek verdim.<br />
Sonrasında ayrı düştüm. Profesyonel gerekçelerle... Beni asıl üzen tarafı,<br />
duyduğumuz heyecanla gerçekleşen arasındaki farktı. Şu anda Türkiye’de<br />
çok şey yapıldı mı, yapıldı. Etkinlikler yapıldı mı, yapıldı. Belli bir sistematik yönetişimin<br />
olması için çaba harcandı mı harcandı. Belli ölçekteki projeler yapıldı<br />
mı, yapıldı. Ancak benim “Avrupa Kültür Başkenti”nden anladığım bir tür<br />
kültürlerin buluşması ve bir kent kültürünün doğması için yapılması gereken<br />
şeylerdi. Az evvel sözünü ettiğimiz, İstanbul’da yaşayanların İstanbullulaşma<br />
sürecini pekiştirmekle ilgili olmalıydı. Burada projeler yönetildi. Kent halkı katılmıştır<br />
eminim, bunların verileri vardır. Oldukça büyük bir grup mobilize edilmiştir.<br />
Bundan da eminim. Ama daha da önemli olan birilerinin etkinliklere,<br />
projelere katılmasından çok kalitatif zihinsel bir dönüşüm için emek vermekti.<br />
Doğru olan buydu. Daha kıymetli olan da buydu…<br />
Bir fırsattı aslında…<br />
A.M: Evet çok ciddi bir fırsattı. Bu kente daha fazla sahip çıkmamız için. Bu<br />
kentin içinde Avrupalılaşmak için değil, Avrupa’dan beğendiğimiz kimi değerleri<br />
seçerek alıp, içimize katmamız için bir fırsattı. Böyle bir yüzü olamadı.<br />
Projeden çok yararlandığını söyleyen kent örnekleri var. Bunların raporlarını<br />
okudum. Örneğin Lille gibi. Kente hakiki dönüşüm getiren, kentin tarihinde<br />
kırılma noktası oluşturan “Avrupa Kültür Başkenti”nin hükümleri var. Bizimkisinin<br />
öyle bir etkisi olacağı kanısında değilim. Kentlileşme dönüşümüne<br />
ilişkin doğrusu pek bir ilerleme kaydedilmediğini, meseleye böyle bir eksenden<br />
bakılmadığını düşünüyorum. Onun için bırakın bölge ve “Avrupa Kültür<br />
Başkenti”nin bir araya getirilmesi, topluca büyük bir kent için doğan yararlar<br />
için bile bazı soru işaretlerim var.<br />
Dünyada benzeri var mı?<br />
A.M: Barselona desek, çok da benzemiyor. Orası daha genç, daha cinsel<br />
bir enerjisi var. Plajı ve bedeni içinde barındırmaktan kaynaklanan bir algı bu.<br />
İstanbul<br />
imgesinin de<br />
bir taşıyıcısı Beşiktaş.<br />
Ona erguvan<br />
üzerinden<br />
baktığınızda...<br />
Tekrar Beşiktaş’a dönecek olursak, geçmişten gelen,<br />
belleğinizde izler bırakan neler var?<br />
A.M: Boğaz hattında büyüdüm, okudum, evlendikten sonra da Ulus’ta oturdum.<br />
Çok ağır bir kış yaşamıştık. Dalan’ın belediye başkanı olduğu dönemdi.<br />
Diz boyu kar vardı, evimden 10 dakika mesafedeki üniversiteye gidememiştim.<br />
Eriyen kar sularıyla trafik ulaşıma kapandı, Boğaz’da geçip giden buz<br />
kütleleri vardı. Boğaz tuhaf bir yer, insanın hafızasında kesitler bırakıyor. Yunusların<br />
geçişini çocukluğumda çok gördüm. Boğaz’ın yunusuyla, balığıyla,<br />
insanla kurduğu ayrı bir ilişki var. Bir de zamanın geçişini, mevsimlerin geçişini<br />
sanki seperatörler koyarak insana hatırlatan bir hali var Boğaz’ın. Erguvanların<br />
çıkışı, manolyaların açılması… Tabiat bize bir seperatör koyuyor, sonra da<br />
çekiyor gibi. Ve hâlâ çok sevdiğim vapurlar… Vapurun geçişi, orada içilen çay.<br />
Yoksulu, varsılı yok, tüm kentlinin paylaştığı bir mekândır vapurlar… Mevsimlerin<br />
geliş gidişini size anlatan bir Boğaz’da ne yazık ki, su sporları ile ilgili hiçbir<br />
şey yok, çok ürkütücü bir trafik var, İstanbul’un kirlenen deniz nedeniyle<br />
yüzemediği, trafik nedeniyle spor yapamadığı, bir parça mesafeyle baktığı bir<br />
Boğaz var artık. Bu bizim Boğaz’la olan ilişkimizi hakiki olmaktan, elle tutulur<br />
olmaktan çıkarıyor… Bu durumu iyi düşünmemiz lazım. Bunun nedeni trafik<br />
mi, yoksa bizim korumacı kültümüz mü? Su ile daha hakiki ilişki kurabilir miydik?<br />
Bunlar düşünmeye, sorgulanmaya değer şeyler.<br />
Kaybettiklerimiz bir yana bırakılıp bugünden itibaren<br />
neler yapılabilir sizce?<br />
A.M: Küçük çocukların kentlileşme bilincini kuramıyoruz. Suyun, bu kenti benimsemede<br />
çok olumlu bir etkisi olabilir. Bu kenti sevmek ve benimsemek<br />
için olumlu etkisi olabilir. Acaba çocukların su ile daha iyi ilişkiler kurmalarını<br />
sağlayacak yol ve yöntemler düşünemez miyiz? Boğaz şart değil, birileri<br />
keşke buna kafa yorsa diye düşünüyorum. Bir de Beşiktaş’ın hep dinamik,<br />
genç, neşeli ve ferah bir hali var diyoruz ya, Paris’te bir çocuk parkına götürmüştüm<br />
oğlumu; keşke küçülsem de ben de burada olsam diye düşünmüştüm.<br />
Çok maceracı ama çok korunaklı bir yerdi. Ağlar içerisinden geçebile-<br />
78 B+ SONBAHAR
cekleri, yaşlarına göre ayrılmış alanlar… Hakiki bir park; öyle teknolojik aletler<br />
falan yok. Tamamen doğal ama çocukların açık havada geçirdikleri zamanın<br />
tam hakkını veren bir alandı. Apartmanlara döndüklerinde çocukların üzerinde<br />
fazla enerji bırakmayan şahane bir parktı.<br />
Sporcular Parkı’na gittiniz mi?<br />
A.M: Yok ondan söz etmiyorum. Beşiktaş aynı zamanda kentin merkezi olduğu<br />
için, İstanbul’da örneği hiç görülmemiş ama Batı’dakilerle rekabet edecek<br />
kadar büyük, gelişkin, her aktiviteyi yüreklendirecek bir alan keşke olsa.<br />
Bu anlamda bir alan yok. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin hep spor yapmaya özendiren<br />
bir tavrı var. Bu tür örnek bir parkı da keşke İstanbul’a kazandırsa ve bu<br />
anlayış yayılsa diye duacıyım…<br />
“Türkiye Markası Araştırması”ndan bizimle paylaşmak<br />
istediğiniz başka bilgiler var mı?<br />
A.M: O araştırmadan çıkan sonuçlardan en önemlilerinden biri de İstanbul’un<br />
kokular ve seslerden oluşan bir şehir olduğuydu. İmaj, algı duyularla oluşuyor.<br />
İstanbul neredeyse bütün duyu organlarına sesleniyor. Çoğu imaj iki boyutludur.<br />
Burada çok boyutlu bir imaj var. Sokak satıcılarının sesi, ezanın sesi…<br />
İstanbul’da ezan sesi tepeler nedeniyle daha fazla yankılanıyor. Bu da çok<br />
dikkat çekici bir farklılık. Çan sesleri, farklı kültürlerin sesi, ayak sesleri… Bir<br />
uğultu var kentte, bir meşguliyet uğultusu… Olumsuz bir şeyden söz etmiyorum,<br />
vapur sesi, martı sesi… Bütün bunları sorduğunuz zaman yabancılar da<br />
söylüyorlar, bu katmanlı algıların açılmasından şaşkınlığa uğruyorlar. Koku,<br />
ses, görüntüden… Farklı yerlerden geçtikçe değişen kendine has bir kokusu<br />
var bu kentin… Bunu böyle tanımlıyorlar. Baktığınızda totalde tek katman olmuyor.<br />
Çok katmanlı, çok boyutlu, dolayısıyla biraz insanı sersemleten bir şehir.<br />
Yabancı konukların çoğu bu terimi kullanıyorlar bu şehir için; “sersemletici.”<br />
Ve çok uyaran var. Popülasyon fazla, hareket fazla… O uyaran fazlasının<br />
sersemletici bir etkisi olduğunu söylüyorlar.<br />
İstanbul’u bu sersemletici etkisi nedeniyle sevmediğini<br />
söyleyen yabancılar da var mıydı?<br />
A.M: Benetton’un fotoğrafçısı Oliviero Toscani, bu kentin imgesinin kaos olduğunu<br />
söylemiş. Bu ilginç bir nokta. Karmakarışık demek istiyor diye düşünebilirsiniz,<br />
ama kaos aynı zamanda bir düzeni de anlatıyor. Bir devingenliği,<br />
kontrol edemediğimiz kompleks bir devinimi tanımlıyor kaos. İstanbul böyle<br />
bir yer. Ben, buradan çıkan bir yabancının burayı sevmediğini duymadım.<br />
“Afalladım, şaşırdım, büyüklüğü karşısında aşık oldum. Yaşam zenginliğinden,<br />
çeşitliliğinden etkilendim” dediğini duydum ama sevmediğini duymadım.<br />
Burası yürek çelen bir yer. Onun için de kızıyoruz, öfkeleniyoruz ama buraya<br />
bir aşkla da bağlı yaşıyoruz.<br />
İstanbul’la ilgili dilekleriniz nelerdir?<br />
A.M: Ben İstanbul’da harekete geçirilmesi gereken iki tane güç, iki tane segment<br />
olduğunu düşünüyorum. Birincisi çevreciler, ikincisi de kadınlar. Çevre<br />
konusu iklimden tutun, enerjiye kadar önümüzdeki 20 yıllık döneme damgasını<br />
vuracak. Bu kentin yerel yönetimlerinin çevrecilerle birlikte çalışmaya,<br />
çevre kavramını yüceltmeye ve bunun en önde gelen bayraktarı olmaya ihtiyacı<br />
var. Bu artık bir zorunluluk.<br />
Yerel yönetimlerin kadın segmentine dikkat etmeleri<br />
gerektiğini söylediniz. Biraz daha açar mısınız?<br />
A.M: Kentlileşme bilinci dediğimiz şey aslında hane ile ilgili. Hanenin içerisindeki<br />
taşıyıcı figür de kadın, anne. Annenin kent bilincinin artması, kentlileşmesi<br />
aslında hanenin de kentlileşmesi demek. Bu nedenle yerel yönetimlerden<br />
başlayıp, sadece kentin çekirdeği değil, sadece bir bölgede değil;<br />
bunun dışına taşacak biçimde çekirdeğin etrafındaki çeperlerde de özellikle<br />
annenin dönüştürücü gücünden yararlanmamız lazım. Bunu da yapabilmek<br />
için AÇEV gibi çok başarılı program uygulayıcı var. O programların içerisine<br />
kentlileşme bilincine ilişkin kategorik değil, entelektüel biçimde formatlamak<br />
değil ama yaşadığı yeri benimsemek ve güzelleştirmek,yaşadığı yerle<br />
ilişki kurmak ve ona katkıda bulunmakla ilgili belli ilavelerde bulunmak gerektiğini<br />
düşünüyorum. Kadının kentlileşme dönüşümündeki ana damar olduğuna<br />
yürekten inanıyorum. Onun için proje olarak teklifin nedir derseniz, suyun<br />
çocuklar üzerindeki dönüşümde, kadının da hane içindeki dönüşümde<br />
araç olarak mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini düşünürüm.<br />
Beşiktaş modeli ile ilgili eklemek istedikleriniz var mı?<br />
A.M: İnteraktif ortamı Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin çok etkili kullandığını gördüm.<br />
Neredeyse model olarak alıp çoğaltılacak nitelikte bir yaklaşım var. Bu şöyle<br />
işlevsel, bugün orta yaş grubu diyeceğiniz kesimin internetle bağı yeterince<br />
güçlenmiş değil ama, Türkiye’nin yüzde 60’a yakın önemli bir grubu 29 yaş<br />
altında. 15-24 yaş grubunun mecra tüketiminde bütün diğer araçlar arasında<br />
sadece internet var. Dolayısıyla önümüzdeki 5-10 yıl içinde yerel yönetimlerin<br />
daha da etkinleştirilmesi için internet ana araç haline gelecek. B+<br />
Bir marka: Beşiktaş<br />
Ayşegül Molu Beşiktaş Bölgesi’ni bir marka olarak tanımladığı zaman ortaya<br />
çıkan değerlendirmeler şöyle:<br />
1. Çelişkiden Besleniyor: Beşiktaş gücünü İstanbul ve Türkiye örneğinde<br />
olduğu gibi çelişkilerinden alıyor. Bünyesinde yoksulu da varsılı da, moderni<br />
de gelenekseli de, teknolojiyi de zanaatı da barındırıyor. Bütün bunlardan<br />
oluşan çelişkiden beslenen bir dinamizm var.<br />
2. Kentli Olma Bilinci Yüksek: Katılıma açık bir insan<br />
dokusu var. .<br />
3. Kentin Nefesi: Kentin nefes alan alanı, nefes veren bir başka anlamda<br />
can veren alanı olma özelliği var.<br />
4. Yerel Yönetim Anlayışı: Demokratik bir yerel yönetim anlayışı var. Katılıma<br />
açık, kent yaşamını zenginleştiren buna öncelik veren bir yerel yönetim<br />
anlayışı.<br />
5. Marka Varlığı: Sadece somut değil soyut değerlerden de oluşuyor.Beşiktaş.<br />
Baskıcı, karanlık insanı emen aşağı çeken duygular yaratan bölgelerin<br />
dışında, tam tersi, ferah, hafif, neşeli, yaşanılası duygular veriyor. Bunda<br />
Boğaz’ın da, sosyal demokrat olmanın da, pek çok katmanın katkısı var.<br />
6. Renk Faktörü: Beşiktaş’ta bir renk faktörü var bence. Çok yeşili çağrıştırıyor.<br />
Korular, yeşillik, erguvanlar. İstanbul’u anlatan şeylerden biri olan<br />
erguvan aslında Beşiktaş’ı temsil ediyor.<br />
B+ SONBAHAR 79
Sergi<br />
Sanatın anarşist çocuğu:<br />
“Ben kendimden<br />
kurtulmayı öğrendim”<br />
Yazı: NAZAN ORTAÇ Fotoğraflar: ERSEN ÇÖREKÇİ<br />
Resim sanatının çağdaş yorumcusu Bubi’nin “Beş Dönem” adlı sergisi,<br />
Beşiktaş Çağdaş Sergi Salonu’nda sanatseverlerle buluştu.<br />
12 Aralık’a kadar sürecek olan sergide, sanatçının beş ayrı dönemine ait<br />
yüzden fazla eseri yer alıyor. Sergi vesilesiyle bir araya geldiğimiz Bubi ile<br />
hem yaratım sürecini konuştuk, hem de “Ne olacak bu ülkenin hali?” diye dertlendik.<br />
80 B+ SONBAHAR
Fransız polisiye yazarı Jean-Christophe Grange’ın<br />
kitaplarında bir seri katil tipolojisi vardır: Katil,<br />
maktulü parçalar, sonra yeniden birleştirir.<br />
Bubi: Harika, çok güzel! Beni seri katile benzetmeniz çok<br />
hoşuma gitti. Gurur duydum.<br />
Siz de önce her şeyi parçalamış -tuval dahil- sonra hepsini<br />
yeniden birleştirmişsiniz.<br />
Bubi: Evet...<br />
Nasıl bir ruh hali yaptırıyor bunu size?<br />
Bubi: Bu bir ruh hali değil; ben yalnızca oluşumuna aracıyım. Bu iş kendi<br />
kendine oluyor. Benim bilinçli olarak tasarladığım, projelendirdiğim, daha<br />
önce bir taslağını çizdiğim bir iş değil. Ben kendimi bırakmayı öğrendim,<br />
kendimden kurtulmayı öğrendim. Biliyor musunuz; bir insanın önündeki en<br />
büyük engel sanıldığının aksine; eşi ya da ailesi veya çevresi falan değil.<br />
Kendidir en büyük engel. Otuz sene, kırk sene bir çizgi içinde yaşamışsınızdır<br />
ve kendinize bir kimlik oluşturmuşsunuzdur. Onun için de kendinizi<br />
güvende hissetmişsinizdir.<br />
Konfor alanının dışına çıkmak kolay değil ama...<br />
Bubi: Ben bunların hepsinden uzaklaşmayı tercih ediyorum. Bunu başarabilmem<br />
için kendimi reddediyorum. Yani diyorum ki; her sanat yapıtı, sanatçısı<br />
için bir intihar denemesidir. Bu söz işlerimle olan ilişkimi açıklıyor.<br />
Sadece ego değil yok etmek istediğiniz...<br />
Bubi: Her şey! “Bubi” diye varolan her şeyi ortadan yok etmemiz lazım.<br />
Çünkü Bubi, başımıza bela! Çünkü Bubi’nin babası, Bubi çocukken annesini<br />
terk etmiş, çeşitli travmalar yaşamış, annesi sürekli ağlamış, okulda<br />
fazla mutlu olmamış, arkadaş çevresinde huzur duymamış, Fenerbahçeli,<br />
o sene Galatasaray’la maçında Fenerbahçe yenilmiş vs... Bütün bunların<br />
hepsi, sanat üretimi sırasında birer ağırlık. Özgeçmişle sanatı birbirine<br />
karıştırmamalı. Geçmişimle, saplantılarımla, duygularımla işlerimi taciz etmem.<br />
Onlar bana ait şeylerdir kimseyle paylaşmam.<br />
Bubi, “Ben kimseye bir şey öğretmek, yol göstermek istemiyorum” diyor.<br />
“Peşimden gelen yok olacak” sözü, her şeyi özetliyor zaten!<br />
Aslında bizim “kimlik” dediğimiz şey değil mi bunlar?<br />
Bubi: Evet. Ama müthiş bir ağırlık, hatta safra gibi bir şey bu. Balonlarda<br />
safrayı attıkça yükselirsiniz. Ben bunlardan kurtulmak istiyorum, kendimden<br />
kurtulmak istiyorum. Sabahları kalkıyorum, aynaya bakıyorum ve her seferinde<br />
kendi yüzümü görüyorum. Sıkılıyorum artık! Yani aynı diş fırçalamalar,<br />
aynı tuvalete gidişler, aynı el yıkayışlar... Ben mesela musluğu da yıkarım.<br />
Obsesyon?<br />
Bubi: Obsesyon değil, tik gibi... Mesela hep şaşırmışımdır; sinema tuvaletlerinde<br />
herkes musluğu tutuyor. Ben dirseğimle açmaya, kapamaya çalışırım.<br />
İnsanlar bakıyor. Aslında benim onlara bakmam gerekir! Gayet pis elleriyle<br />
musluğu tutuyorlar, sonra ellerini yıkayıp, yine pis musluğu tutuyorlar.<br />
Şaşıran aslında ben olmam gerekirken, onlar bana şaşırıyorlar. Bunun gibi<br />
yani... Ben kendimden kurtulduğumda çalışabiliyorum. Sanat yapmak isteyen<br />
insanlar; kendi kişiliklerinden, geçmişlerinden, tarihlerinden kurtulmadıkları<br />
müddetçe yapamazlar. Çünkü sanat, yeniliği aramaktır. Yeniyi aramak<br />
da bir şeyin varyasyonu anlamında değil, “farklı” bir şeydir. Farklı bir<br />
şeyi de arayamazsınız, çünkü ne olduğunu bilmezsiniz. Geçen gün bir röportajımda<br />
bunu söyledim: Ben sokağa çıkıyorum, ne olacağını bilmediğim<br />
yerlerde dolaşıyorum, ama aradığım bir şey yok. Ben işimi yaparken özellikle<br />
bir şey aramıyorum. Kendimi bırakıyorum. Bir şey oluyor ve ben, o olduğum<br />
şeyin peşinden gidiyorum.<br />
Peki, nasıl bir süreç bu? Sanat hayatınızın başından<br />
itibaren mi böyle çalışıyorsunuz, yoksa zamanla öğrenilmiş<br />
bir şey mi?<br />
Bubi: Zamanla öğrendim. Baktım ki yaptığım işler çok kötü.<br />
Farklı farklı dönemleriniz var; bunlar o süreçlerin parçası mı?<br />
Bubi: Yok. Sanat tarihçileri, benim şaşırtıcı bir şekilde 18-20 dönemim olduğunu<br />
söylüyor. Bunlar nasıl oluştu? Bunlar hep, benim kendi resmime<br />
B+ SONBAHAR 81
“Ben ümmiyim<br />
sanat alanında,<br />
hiçbir eğitimim yok.<br />
Her şeyi yeniden<br />
keşfediyorum.”<br />
bakmamla oluştu. Başımı hep kendi resmime çevirdim. Bir yerdeki ayrıntı,<br />
diğer resimdeki asıl amaç oldu.<br />
Birbirini tamamlayan işler aslında...<br />
Bubi: Evet, hepsi bir bütün aslında. Ben ümmiyim sanat alanında, hiçbir<br />
eğitimim yok. Atölye çalışmam yok, hiçbir disiplinim yok. Her şeyi yeniden<br />
keşfediyorum.<br />
Bu da size geniş bir özgürlük alanı kazandırıyordur.<br />
Bubi: Buyrun, çok güzel bir şey! Ve ben bundan hiç çekinmiyorum, utanmıyorum.<br />
Şimdi mesela diyelim ki boyayı karıştırıyorum; ama boya karıştırmasını<br />
bilmiyorum. Çok sulu kullanıyorum, o yüzden boyalar akıyor. Orada<br />
çok kötü, başka yerde güzel. Yani şunu keşfettim; kötü, yanlış, hatalı diye<br />
düşündüğümüz şey o alan için bir değer taşıyor. Başka bir alanda o çok güzel<br />
veya geçerli olabilir.<br />
Boyacı olsaydınız kötü olurdu...<br />
Bubi: Evet, korkunç bir şey olurdu... Ben işlerimi hep kendimden kurtarmaya<br />
çalıştım. Kendimi çok cazip bulup, kendimi anlatmayı hiç tercih etmedim.<br />
İşlerimde özellikle kendimi yok etmeye çok çabaladım. Bu, o kadar<br />
kolay bir şey de değil.<br />
İstemsiz de olsa, sanatınızda bir kimlik oluşmuş ama.<br />
Bir eserinizi görüp, size ait olduğunu anlamamak<br />
mümkün değil!<br />
Bubi: O kadar haklısınız ki! Marka oluyor. Sabahleyin Ankara’dan bir sanat<br />
tarihçisi aradı; aynı sözü söyledi: “Ben nerede görsem ‘bu, Bubi’ diyorum”...<br />
Hiç amaçladığınız bir şey değildi!<br />
Bubi: Katiyetle! Size bir şey söyleyim, samimi bir itiraf. Ben bu işleri, kendimi<br />
oyalamak için yaptım. Kolay bir iş değil. Yaşam varken atölyeye kapanıp,<br />
aptal aptal resim yapmak kolay bir şey değil. Bir şey sizi cezbetmeli,<br />
bir şey sizi oraya hapsetmeli, alıkoyabilmeli. Birçok arkadaşım, meslek-<br />
Sanatçı, 2010 tarihli “Ay” ve “Yıldız” adlı çalışmaları için Osmanlı Bayrağı’nı<br />
temel almış.<br />
82 B+ SONBAHAR
Mustafa Kemal Kültür Merkezi<br />
Beşiktaş Çağdaş Sergi Salonu’nun duvarları,<br />
bu sergi için koyu kırmızıya boyandı.<br />
taşım çeşitli ilaçlar kullandılar; alkol çok kullanılan bir şey, veyahut uyuşturucu.<br />
Yani böyle bir şeyle insan ancak kendini hapsedebilir. Bense kendimden<br />
kurtularak böyle bir konsantrasyona erişiyorum. Yani “Bubi gibi olmuyorum”.<br />
En yapmayacağınız şey ne olur diye düşünün. Onu yapıyorsunuz.<br />
Bunlar size inanılmaz bir özgüven, inanılmaz bir özgürlük veriyor. Ve siz bu<br />
cezble atölyeye kapanabiliyorsunuz.<br />
Aldığınız psikoloji eğitiminin buna katkısı var mı?<br />
Mesela özgüven sorunu olan insanlara “kendinize başka bir<br />
kimlik yaratın” denir...<br />
Bubi: Psikolojinin bana çok büyük katkısı oldu. Her şeyden önce şunu anladım,<br />
benim kimseden farkım yok. Ne artım var, ne eksim. En utandığım<br />
veyahut en abarttığım duygum herkeste var. Ama kimileri onu bastırıyor,<br />
kimi çıkartıyor. Bunlar tabii büyük bir özgüven verdi bana. Ve işlerimde de<br />
kendimi bıraktıkça, baktım ki daha hoş oluyorlar. Ne zaman dikkatle, özenle<br />
çalışmaya başlasam her seferinde iş kötü oluyor. Hatta yine bir söyleşimde,<br />
“Şaşırıyorum bu koleksiyonerlere. Benim kötü işlerime basbayağı ciddi<br />
paralar yatırıyorlar” demiştim.<br />
Siz hep bir üstün arayışındasınız...<br />
Bubi: Ben sergimi gezdiğim zaman sizin gibi gezme, görme özgürlüğüne sahibim.<br />
Çünkü yapılış anında çok konsantre oluyorum ve sonrasında unutuyorum.<br />
Unutmadan bu tip bir şey yapamazsınız. Bu, hesapla olacak bir şey değil.<br />
Kullandığınız malzemeler de sıra dışı.<br />
Neden bu malzemeleri kullanıyorsunuz?<br />
Bubi: Ucuz olmalarından, beleş olmalarından... Ama o anda atılmış çöpler.<br />
Senelerce durmuş, pislenmiş şeyler değil. Nişantaşı’nın arka sokaklarında<br />
tekstil atölyeleri var, çöpe basbayağı parça kumaş atıyorlar. Buralardan<br />
kumaşları topluyorum. O kadar da kolay değil, çünkü rakipleriniz var. Onlar<br />
satıyorlar bunları çünkü. Ben iş yapıyorum diye söylerseniz de gülüyorlar:<br />
“Ne demek iş yapıyorum”... Bunları yığıyorum atölyeye. Hiçbir zaman<br />
şunu şöyle kullanacağım diye almam. Yığıyorsunuz ve belli bir konsantrasyon<br />
içinde iş üretirken, birdenbire o gözünüze batıyor.<br />
Altın kaplama ve paslı demiri bir arada kullanıyorsunuz...<br />
Bubi: Evet, o işte çok önemli! Çöpten topladığım işler benim hiçbir zaman<br />
küçümsediğim, ucuz bulduğum için aldığım şeyler değil. Parasını ödemiyorum<br />
ama benim için onlar değerli işler. Rahmetli Nahit Kabakçı benim atölyem<br />
için hep “çöp ev” derdi. Ama bence bunlar çok güzel ve değerli şeyler.<br />
Ben bir dönem birbirinden farklı işleri yan yana kullanmayı çok sevdim.<br />
Çünkü alçak ve yüksek ayrımını hiç anlayamadım. Ben şunu çok sevdim:<br />
Çöplüğün altın olabileceği... Neden olmasın? Hayata bakış açım da böyle.<br />
Ben insanlar arasında hiç ayrım yapmadım. Zıtlıklar daima hoşuma gitmiştir.<br />
Ama bunu bir öğreti olarak algılamayın. Allah korusun! Ben kimseye bir<br />
şey öğretecek kadar bilgili değilim.<br />
Farklı tekniklerin kullanımı nasıl oluyor? Dönemlere göre<br />
birini bırakıp, diğerine mi geçiş yaptınız?<br />
Bubi: Dönem falan değil. Bunlar sanat tarihçilerinin uydurmaları. Uydurmaları<br />
derken, onların üretimleri demek istiyorum ama beni kuşatabildiklerini<br />
sanmıyorum. Onlara yanlış bir şey söylemiş olmak istemem. Çünkü onlar<br />
da işlerini benim işlerimin üzerine yazı yazarak yapıyorlar. Biraz evvel söylediğim<br />
gibi; bir işteki bir ayrıntı, diğer bir işin amacı oluyor. Bir de kendimi<br />
atölyeye nasıl hapsedebilirim? Hep farklı işler üreterek. Yaptığınız iş bir<br />
süre sonra çok sıkıcı bir hal alıyor. Başka bir şeye geçtiğiniz zaman yeniden<br />
uyuyabiliyorsunuz. Başka bir deyişle, konsantre olabiliyorsunuz.<br />
Peki, bu sergi neden sadece “Beş Dönem”?<br />
Bubi: Bunun sebebi şu; benim 18-20 dönemimin hepsini sergilemek için<br />
bir havaalanına ihtiyacımız var. Bir de farkındaysanız birçoğu koleksiyonerlerden.<br />
İnsanlar belli bir sergi alanında bir araya gelmek istiyor. Bu çok<br />
hoş bir şey. Ama belli bir sınırlama getirdiğiniz zaman koleksiyonerlerin de<br />
çok tepkisine uğruyorsunuz. Kitabımın yazarı Yalçın Sadak, “Kuşatamayız<br />
seni” dedi. Beş Dönem’de bile yeterince iş yok. Güvenlik nedeni ile iş vermek<br />
istemeyen koleksiyonerler çoğunlukta. B+<br />
B+ SONBAHAR 83
Türkiye’deki çağdaş sanat ortamını nasıl buluyorsunuz?<br />
İlgileniyor musunuz diğer çağdaşlarınızla?<br />
Hayır, hiç kimseyi takip etmiyorum. Ben tam bir devekuşuyum. Birilerine<br />
laf yetiştirmeyi hiç anlayamadım. Birisi bir şey yapıyor, diğeri cevap veriyor.<br />
Bu tip hareketler bana çok ergen geliyor! Ben kendimden bile sıkılırken, bir<br />
başkasına yanıt yetiştirmek veya onu izlemek mi? Allah korusun!<br />
Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’yle yollarınız nasıl kesişti?<br />
Ben birçok sergi açtım, yurt içinde, yurt dışında ama bizim Belediye<br />
Reisimiz İsmail Bey çok farklı bir ad. Daha önce kendisi ile tanışmıyorduk.<br />
Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nin Başkanı Sayın Gökhan<br />
Sarı, bana bir sergi teklifinde bulundu. Serginin duyurusu falan<br />
derken İsmail Bey’le tanıştık. Başkanı bir şeyle tanımlamak gerekirse;<br />
eski İtalyan şehir devletlerinin başındaki başkanlar gibi. Örneğin,<br />
Mediciler. Hakiki anlamda sanatsever bir kişi. Bir şeyi net bir şekilde<br />
söylememiz lazım: Kimse MKM’nin sergi salonunun duvarlarını<br />
böyle kırmızıya boyamamıza izin vermezdi. Sonra hiç kimse benimle<br />
beraber çöpçü elbisesi giyip, çöpçü arabasına binmezdi. Bunlar<br />
çok cesaret isteyen, riskli işler. İsmail Başkanımız bu riskleri aldı.<br />
Ama bunları alırken sanata olan saygıyla, sevgiyle aldı. Mesela fotoğrafa<br />
dikkat edin O “Beşiktaş” diye bağırıyor, ben “Fenerbahçe”.<br />
O kaldırdığımız yumruk o anın işi, tasarlanmış, planlanmış değil. Dikkat<br />
ederseniz kediler de var... O anın, samimiyeti inanın ki görülecek<br />
bir şeydi. Atölyede iş üretirken içine girdiğim konsantrasyon gibi bir<br />
şey. Çok şaşırtıcı. Önceleri politikacılara karşı önyargılıydım, Başkan<br />
bütün bunları yıktı. Kendisini tanımaktan gurur duyuyorum...<br />
Tophane’deki galerilere yapılan saldırıyı nasıl karşıladınız?<br />
Acıklı buluyorum, kötü şeyler. Her şeyden önce; dışarıdan İstanbul’a gelip,<br />
“Ben şuralıyım, buralıyım, bize bu yakışmaz” sözünü anlamaya imkan yok!<br />
Yani ben İstanbul dışında herhangi biri yere gidersem, oraya gitme nedenim<br />
nedir? O yaşam tarzını ve kültür yapısını baştan kabullenmiş oluyorum.<br />
Sevdiğimden oraya gidiyorumdur ve oraya uyum göstermeye çalışıyorumdur.<br />
Kimseyi zorla İstanbul’a çağıran yok ki. Hem İstanbul’a geliyorlar hem<br />
İstanbul’un kültür yapısına, yaşamına uyum göstermek istemiyorlar, şaşırtıcı<br />
olan bu bence.<br />
Türkiye’nin geleceği konusunda karamsar mısınız?<br />
Emin değilim. Karamsarlık ve umut atbaşı gidiyor ama daha çok karamsarım.<br />
Bunu açıkça söylemem gerekiyor.<br />
“Her sanat yapıtı,<br />
sanatçının<br />
intihar<br />
denemesidir”<br />
“İyi iş çıkarmak için ‘Bubi’ diye varolan şeyi ortadan kaldırmamız lazım” diyor<br />
sanatçı ve ekliyor: “Zaten her sanat yapıtı, sanatçının bir intihar denemesidir!”<br />
84 B+ SONBAHAR
B+ SONBAHAR 85
Haberler<br />
Pembe Yürüyüş!<br />
Binlerce kadın meme kanseri ile mücadele için yürüdü.<br />
İstanbul pembe renge büründü<br />
Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> ile Avon’un katkılarıyla bu yıl dördüncüsü<br />
düzenlenen “Meme Kanseri ile Mücadele Yürüyüşü”<br />
renkli görüntülere sahne oldu. Beşiktaş Meydanı’nda<br />
başlayan etkinlikte kadınlara seslenen Prof. Dr. Şuayip<br />
Yalçın meme kanserinin belirtileri ile ilgili bilgiler verdi.<br />
Meme kanserini yenen Hanife Kopuz ise meydanı dolduran kadınlara mücadeleyi<br />
bırakmama çağrısında bulundu.<br />
Meme Kanseri ile Mücadele Yürüyüşü’ne katılarak Beşiktaş’tan Ortaköy’e<br />
bando eşliğinde dans ederek yürüyen yüzlerce kadın adeta meme kanserine<br />
meydan okudu. Meme kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığını<br />
anlatmak isteyen güzellik ürünleri şirketi Avon, “Avon ile Sağlığa Yolculuk”<br />
etkinliklerini geleneksel hale getirdi.<br />
“Kadınların Kadınlar İçin Çalıştığı Şirket” sloganıyla Avon, kadın sağlığını<br />
korumak amacıyla yürüttüğü sosyal sorumluluk projeleriyle adından sıkça<br />
söz ettiriyor.Türkiye’de 14 yıldır meme kanseri ile mücadele amacıyla yürütülen<br />
“AVON Meme Kanseri ile Mücadele” çalışmaları geniş katılım buluyor.<br />
Yürüyüşe, projenin gönüllü elçileri, sivil toplum kuruluşları ve çok sayıda basın<br />
mensubu katıldı. Acıbadem Mobil Sağlık Hizmetleri, Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>,<br />
Damla Su, Essporto Health&Fitness Club, Eti, Hürriyet, Virgin Radyo<br />
ve Woman’s Health Dergisi’nin sponsor olarak destek verdiği ve pembe<br />
rengin hakim olduğu yürüyüşte, binlerce kişi eğlenirken meme kanseri<br />
hakkında da bilinçlendirildi.<br />
Yürüyüşte konuşan Avon Türkiye Satış Direktörü Gülay Başaran; meme<br />
kanseri ile mücadele etkinliklerini gelenekselleştirdiklerini ve geniş katılımlı<br />
bu yürüyüş ile bu konuya bir kez daha dikkat çekildiğini söyledi. Başaran<br />
sözlerine şöyle devam etti: “İstatistiklere bakıldığında dünyada her 8 kadından<br />
1’i meme kanserine yakalanıyor. Türkiye’de ise her yıl 30 bin kadınımız<br />
erken teşhis edilmezse ölümcül olabilecek bu hastalık ile karşı karşıya kalıyor.<br />
Oysa meme kanseri erken teşhis edildiğinde yüzde 95 oranında tedavi<br />
edilebilen bir hastalık. 1992 yılından itibaren 50 ülkede 725 milyon dolarlık<br />
fon topladık ve böylece kadın sağlığı projeleri için dünyada en çok fon<br />
toplayan şirket unvanını kazandık. Toplanan bu fon sayesinde dünya çapında<br />
100 milyon kadını meme kanserine ilişkin seminerlerle hastalık hak-<br />
Ortaköy Meydanı’nda açılış sunumunu Tanem Sivar’ın yaptığı yürüyüş Beşiktaş<br />
Meydanı Vapur İskelesi önünde Candan Erçetin konseri ile sona<br />
erdi. Konser kadın, erkek,çocuk binlerce katılımcıya unutamayacakları bir<br />
gün yaşattı. Aynı gün Boğaziçi Köprüsü ve Kız Kulesi de meme kanseri ile<br />
mücadelenin rengi olan “pembe” ile ışıklandırıldı.<br />
86 B+ SONBAHAR
kında bilinçlendirdik. 14 milyon kadın ise en önemli erken teşhis yöntemlerinden<br />
biri olan mamografi taramasından ücretsiz olarak yararlandı.”<br />
Proje kapsamındaki temel amaçlarının meme kanseri konusunda bilinç düzeyini<br />
artırmak olduğunu söyleyen Gülay Başaran, “Ülkemizde meme kanseri<br />
için yaptığımız çalışmaların kapsamını her geçen gün genişletiyoruz.<br />
14 yıldır meme kanseri ile mücadele projesini sürdürüyoruz. Ürünlerimizin<br />
satışından elde edilen gelir ve özel bağış organizasyonlarımız sayesinde<br />
Türkiye’de yaklaşık 2 milyon TL tutarında fon topladık” dedi. Başaran bu<br />
fon sayesinde 2010 yılı sonuna kadar Türkiye genelinde ücretsiz mamografi<br />
taramalarının sayısını 10 bine çıkarmayı hedeflediklerini söyledi.<br />
Yürüyüşe katılan her bir kişi için Avon Türkiye olarak fona 8 TL katkıda bulunacaklarının<br />
altını çizen Başaran; 3 bin kayıt ile fonda toplanan 24 bin<br />
TL’lik tutarın ihtiyaç sahibi bir hastaneye mamografi cihazı bağışında kullanılacağını<br />
açıkladı. Yürüyüşün sonunda bir konserle etkinliğe destek veren<br />
Candan Erçetin konu ile ilgili şu açıklamayı yaptı: “Meme kanseri kadınerkek<br />
hepimiz için bir tehdit ve bu hastalıkta erken teşhis hayat kurtarıyor.<br />
Erken teşhis ise sadece alışkanlık haline gelmiş muayenelerle mümkün. Bu<br />
muayene merkezlerinin yaygınlaşmasına ve her vatandaşa hizmet verebilir<br />
hale gelmesine katkıda bulunmak için bu etkinlikte olmaktan çok mutluyum.<br />
Bugün Avon tarafından katılımcı başına 8 TL bağış yapılması, binlerce<br />
insanın bu amaca hizmet edecek şekilde yürümesi çok etkileyici.”<br />
Bu yürüyüşün ardından bilgilerin uçup gitmemesi için dergimizde “meme<br />
kanseri risk faktörleri”ni paylaşmak istiyoruz sizlerle. Çünkü biliyoruz ki, bu<br />
konuda paylaşılan her bilgi hayat kurtarabilir. Meme kanserinde erken teşhis<br />
hayat kurtarır.<br />
Yaş: İleri yaş önemli bir risk faktörü. Meme kanseri teşhisi konan kadınların<br />
yüzde 70’i, 50 yaş üzerinde. Diğer bir deyimle yaşı 50’nin üzerinde olan<br />
kadınların meme kanserine yakalanma sıklığı, yaşı 50’nin altında olan kadınlardan<br />
4 kat daha fazla.<br />
Kişisel hikâye: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda,<br />
diğer memede kanser gelişme olasılığı 3-4 kat daha fazla. Bunun<br />
yanı sıra yumurtalık kanseri, kalın bağırsak kanseri veya rahim kanseri<br />
geçiren kadınların da meme kanserine yakalanma olasılıkları artıyor.<br />
çevre kirlenmesine daha fazla maruz kalıyorlar.<br />
Östrojen hormonu: Menopoz nedeniyle uzun süre östrojen tedavisi (5-10<br />
yıldan fazla) gören kadınlarda meme kanseri oranı artıyor.<br />
Doğum kontrol hapı: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif risk artışı<br />
olduğunu ileri sürenler var. Bu hapların uzun süre kullanılmasının riski artırdığı<br />
öne sürülüyor.<br />
Alkol kullanımı: Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme<br />
kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazla.<br />
Sigara kullanımı: Son yıllarda yapılan araştırmalarda pasif içicilerde meme<br />
kanseri görülme oranı sigara içilen ortamda bulunmayanlara göre 2 kat fazla.<br />
Sigara içenlerde ise bu oranın daha fazla olduğu düşünülüyor. Evinde sigara<br />
içen anne ve babaların, küçük kızlarına ileride ciddi bir meme kanseri<br />
riski armağan ettiklerini göz önüne almaları gerekiyor.<br />
Şişmanlık: Yağ dokusu ne kadar fazla olursa, östrojen hormonu üretimi de<br />
o kadar fazla oluyor. Bu hormonun memede kanser gelişiminde rolü olduğu<br />
artık bilinen bir gerçek. Risk azaltılabilir mi? Düzenli, düzensiz egzersiz<br />
ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı biliniyor. Bu<br />
nedenle tüm kadınlara bu öneriliyor.<br />
Beslenme: Meme kanseri ile beslenmenin önemli bir ilişkisi var. Sebze ve<br />
meyveden zengin beslenilmesi, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması<br />
öneriliyor.<br />
Kısaca;<br />
• Şişmanlığın azaltılması<br />
• Alkol alınıyorsa bırakılması<br />
• Hafif egzersiz yapılması (Haftada en az 4 saat tempolu yürüyüş)<br />
• Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi<br />
• Sigaranın bırakılması gibi basit önlemler ile meme kanseri riski yüzde<br />
30-40 oranında azaltılabiliyor. B+<br />
Genetik risk: Ailede birinci derece (anne, kız kardeş, baba, erkek kardeş<br />
gibi) yakınlarında meme kanseri olan kişilerde meme kanserine<br />
yakalanma olasılığı, ailesinde meme kanseri olmayan kadınlara göre<br />
2 kat daha fazla.<br />
Biyopsi sonuçları: Memede teşhis edilen bir kitle ameliyatla çıkartılmış<br />
ve patolojik inceleme sonucu iyi huylu bir tümör bildirilmiş olabilir. Ya<br />
da meme biyopsisinde kanser teşhisi konulabilir. Örneğin eğer “lobuler<br />
karsinoma in situ” tanısı konmuş ise, meme kanseri riski 10 kat artıyor.<br />
Doğurganlık süresi: Kadınlık hormonu olan östrojen hormonu memede<br />
kanser gelişme riskini artırıyor. 12 yaşından önce adet görmeye<br />
başlayan bir kızın ileride meme kanserine yakalanma riski daha geç<br />
dönemde adet görmeye başlayanlara göre 1.7 ile 3.4 kat arasında artıyor.<br />
Geç adet görmeye başlamak veya erken menopoza girmek<br />
meme kanseri riskini azaltabiliyor.<br />
Doğurganlık hikâyesi: İlk çocuğun doğrulduğu yaş önemli. İlk çocuğunu<br />
30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme<br />
oranı, 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazla.<br />
Sosyoekonomik seviye: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan<br />
kadınlarda meme kanseri görülme oranı daha fazla. Bu ailelerin kızları<br />
daha iyi beslendikleri için daha erken gelişiyorlar ve erken yaşta adet<br />
görmeye başlıyorlar. Bu çocuklar eğitim ve iş nedeniyle daha geç evlenip,<br />
daha geç çocuk sahibi oluyorlar. Ayrıca teknolojinin getirdiği<br />
B+ SONBAHAR 87
Haberler<br />
Beşiktaş Kent Konseyi 3.Olağan Genel Kurulu<br />
Beşiktaş Kent Konseyi’nin 2010-2011 Dönemi Olağan Genel Kurul<br />
toplantısı 15 Ekim’de Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.<br />
Toplantıya Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel, Beşiktaş Belediye<br />
Başkanı İsmail Ünal ile birlikte Kaymakamlık temsilcileri, sivil toplum<br />
kuruluşları temsilcileri katıldı.<br />
Ücretsiz kurslar başladı<br />
Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin Halk Eğitimi Merkezi ile ortaklaşa olarak tüm Beşiktaş<br />
kentlilerine ücretsiz sunduğu el emeğini değerlendirme ve meslek<br />
ed<strong>indir</strong>me kursları başladı.<br />
Kurslara katılarak yabancı dilden yağlıboya resme, bilgisayardan takı tasarımına<br />
kadar pek çok farklı alanda kendinizi yetiştirmek, geliştirmek, yeni bir<br />
meslek edinmek mümkün.<br />
eğitim öğretmen yardımcısı, pazarlama, el sanatları, cam ve seramik boyama<br />
verilen kurslar arasında.<br />
Kurslar her yıl olduğu gibi bu yıl da Akatlar Kültür Merkezi, Ortaköy Kültür<br />
Merkezi, Çırağan Eski Belediye Binası, Levent Belediye Binası, Dikilitaş<br />
Semt Evi, Beşiktaş Gençlik Eğitim Merkezi ve Sanatçılar Parkı Lezzet<br />
Evi’nde yapılacak.<br />
Kurs programını başarı ile tamamlayan katılımcılara Milli Eğitim Bakanlığı<br />
tarafından onaylanan eğitim sertifikaları da veriliyor.<br />
2010-2011 döneminde tam 44 branşta verilecek olan kurslara ön kayıtlar<br />
27 Eylül-8 Ekim tarihleri arasında Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> Levent Hizmet<br />
Merkezi’nde yapıldı.<br />
İngilizce, Rusça, İspanyolca, bilgisayar kullanımı, bilgisayarlı muhasebe, bilgisayar<br />
ofice kursu, web tasarım, genel muhasebe, muhasebe ve finansman,<br />
veri tabanı, 3-4 ve 5-6 yaş anne çocuk eğitimi, hasta ve yaşlı bakımı,<br />
ilk yardım ve sağlık bilgisi, çocuk gelişimi ve eğitimi, aşçılık (sıcak mutfak<br />
ve tabldot aşçılığı), yemek ve pastacılık, yiyecek hazırlama ve pişirme<br />
teknikleri, etkili iletişim ve halkla ilişkiler, girişimcilik, güzel konuşma ve diksiyon,<br />
1. ve 2. kademe okuma-yazma, drama, jimnastik, aerobik fitness, gitar,<br />
bağlama, keman, modern danslar, Türk halk müziği, Türk sanat müziği,<br />
cilt bakım-makyaj, resim, yağlıboya ve suluboya, örgü, takı tasarımı, özel<br />
88 B+ SONBAHAR
Preveze Deniz Zaferi’ni kutladık<br />
Preveze Deniz Savaşı’nın 472’nci yıldönümü kutlamaları 27 Eylül günü<br />
Beşiktaş Meydanı’nda yapıldı. Törene Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel,<br />
Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu ve Beşiktaş<br />
Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu katıldı. Törende Barbaros<br />
Anıtı’na çelenk koyularak saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu.<br />
Törenin ardından Sadettin Yücel ve Kemal Çiloğlu, Yavuz Fırkateyni’ni<br />
ziyaret ettiler.<br />
Preveze Savaşı, 27 Eylül 1538 tarihinde Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki<br />
Osmanlı donanmasının Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasını<br />
Adriyatik Denizi’ndeki Preveze Kalesi önünde yendiği bir deniz muharebesidir.<br />
Muharebe sonunda Akdeniz’deki askeri üstünlük Osmanlılar’a<br />
geçmiştir.<br />
Osmanlı donanması, Barbaros Hayrettin Paşa’nın 1533’te Kaptan-ı Derya<br />
olarak atanmasına değin Akdeniz’de önemli bir varlık gösterememişti.<br />
1538’te Ege’deki bir dizi adanın Venediklilerden alınması, Akdeniz’de ticari<br />
ve askeri çıkarları bulunan Avrupa devletlerini harekete geçirdi. Venedik,<br />
İspanya, Portekiz, Malta ve Papalık donanmalarından büyük bir Haçlı donanması<br />
oluşturuldu ve Amiral Andrea Doria komutasına verildi. Osmanlılara<br />
ait Preveze Kalesi’ni kuşatan Andrea Doria, Osmanlı donanmasının<br />
gelmesi üzerine Venedik egemenliğindeki Korfu’dan çekildi. Osmanlı Donanması<br />
da 24 Eylül’de Arta Körfezi’ne girdi. Ertesi gün Andrea Doria’nın<br />
komutasındaki Haçlı donanması Preveze’nin 2 mil kadar açığında demirledi.<br />
Osmanlı donanmasını 27 Eylül’de körfezden çıkaran Barbaros, daha<br />
üstün olan Haçlıları önce açık denizde savaşmaya zorladı. Andrea Doria<br />
Barbaros’un Akdeniz’deki bütün Osmanlı donanmasını getirmek için oyalama<br />
savaşı vereceğini sanıyordu. Barbaros’un kendilerine oranla üçte birlik<br />
bir donanmayla savaşacağını tahmin etmiyordu.<br />
Beklenmedik bu saldırı karşısında önce Santa Maura’ya çekilen Haçlı donanması<br />
28 Eylül gecesi rüzgarın elverişli olmasından faydalanarak bir karşı<br />
saldırıya girişti. Muharebenin iyice yoğunlaştığı sırada, rüzgarın durmasıyla<br />
çektiri türü gemilerden oluşan Osmanlı donanması üstünlük sağladı.<br />
Böylece Haçlı donanmasının çok sayıda savaş gemisi çevirme harekatıyla<br />
batırıldı. Büyük kayıplar veren Andrea Doria gece karanlığından yararlanarak<br />
savaş alanından uzaklaştı.<br />
Haçlı donanmasını izleyen Osmanlı donanması daha sonra Preveze önlerine<br />
döndü. Bu büyük zaferden sonra Kanuni Sultan Süleyman, Barbaros’a<br />
büyük ödüller vermiş ve Kaptan-ı Derya’lığı bahşetmiştir. 600 parçadan<br />
oluşan Haçlı donanmasına karşı 120 çektirilik Osmanlı donanmasını yöneten<br />
Barbaros Hayrettin Paşa Tunus’u alarak üs olarak kullanmıştır. Haçlıları<br />
yenen Barbaros Hayrettin Paşa, Mora ve Dalmaçya kıyılarındaki kaleleri<br />
de fethetmiştir.<br />
Ulusal günlere ortak kutlama<br />
Çek Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal günleri bir arada<br />
kutlandı. 25 Ekim Pazartesi günü saat 19:00’da Mustafa Kemal<br />
Kültür Merkezi’ndeki tören Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu<br />
Irena Krasnická ve Beşiktaş Belediye Başkan Vekili Kemal<br />
Çiloğlu’nun yaptığı açılış konuşmalarıyla başladı.<br />
Krasnická, Çek Cumhuriyeti’nin ulusal gününü 28 Ekim’de kutladıklarını,<br />
bundan bir gün sonra da Türklerin Cumhuriyet Bayramı kutlamaları<br />
yaptığını belirtti, iki ülkenin ulusal günlerinin bir arada kutlanmasından<br />
dolayı duyduğu mutluluğu dile getirdi. Beşiktaş Belediye<br />
Başkan Vekili Kemal Çiloğlu ise bu iki önemli günün birleştirilerek<br />
Beşiktaş’ta kutlanmasından duydukları onuru izleyicilerle paylaştı.<br />
Açılış konuşmalarının ardından “Patocka Duo” konserine geçildi.<br />
Genç Çek sanatçılar piyanist Terezie Fialova ve kemanist Roman<br />
Patocka’dan oluşan “Patocka Duo” sırasıyla Johannes Brahms,<br />
Karel Smekal, Leos Janacek, Antonin Dvorak’ın bestelerini çaldılar.<br />
Gecenin sürprizi, iki ülkenin ulusal günleri anısına Karel Smekal’ın bes-<br />
telediği Türk Minyatürü isimli eserdi. Eserin dünya prömiyeri Mustafa<br />
Kemal Kültür Merkezi’nde yapılmış oldu. Geleneksel Çek yemeklerinin<br />
ikram edildiği kokteyl programının ardından kutlamalar sona erdi.<br />
B+ SONBAHAR 89
Haberler<br />
Lüset Maçoro renk kattı<br />
Heykel ve takı tasarımlarıyla tanınan çok yönlü sanatçı Lüset Maçoro,<br />
Beşiktaş Sanat Galerisi’ne fotoğraflarıyla konuk oldu.<br />
“Fotoğraflarım” adını taşıyan sergide Maçoro, 15 Nisan 2010’da sanatseverlerle<br />
paylaştığı takı ve heykellerinin bu kez fotoğraflarıyla<br />
yer aldı.<br />
1963 İstanbul doğumlu olan Lüset Maçoro, Boğaziçi Üniversitesi<br />
Elektronik Bölümü’nden mezun oldu. 1992’de İrfan Korkmazlar<br />
Atölyesi’nde ve de Erdoğan Sırma ile heykel çalışmaları yaptı.<br />
1999’da Nelli Gavrieloğlu ile takı tasarımı çalışmalarında bulundu.<br />
Çalışmaları ilgiyle izlenen ve beğeni toplayan Maçoro, 2000 yılında<br />
karma takı sergisine katıldı.<br />
Maçoro’nun çok yönlü sanat çalışmaları onu 2007 yılında Muammer<br />
Yanmaz ile fotoğraf kursuna yönlendirdi. Aynı yılda Haliç Üniversitesi<br />
Fotoğraf ve Video Bölümü’nü bitirdi. İlk kişisel fotoğraf, takı ve<br />
heykel sergisini 15 Nisan’da Sun Plaza’da açtı.<br />
Maçoro’nun fotoğraf sergisi ilgiyle izlendi ve beğeni topladı.<br />
Engelli Kariyer Günü’nün<br />
2.’si düzenleniyor<br />
Galatasaray Rotaract<br />
Kulübü ve Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong><br />
ortaklığı ile 2009<br />
yılında düzenlenen Engelli<br />
Kariyer Günü etkinliğinin<br />
ikincisinin 12 Kasım<br />
2010 tarihinde Beşiktaş<br />
Evlenme Dairesi’nde yapılması<br />
planlanıyor. Engellilerin<br />
istihdam oranını<br />
artırarak topluma sosyal<br />
entegrasyonunu kolaylaştırmayı<br />
hedefleyen<br />
Engelli Kariyer Günü, engellilerin<br />
işverenlerle buluşmasını<br />
sağlıyor. İş arayan<br />
engelliler ve işverenler<br />
arasındaki iletişim kanalları<br />
açmayı amaçlayan Engelli Kariyer Günü’nün bu seneki proje paydaşlarından<br />
biri de Kariyer.Net.<br />
2009 yılında 150’den fazla engelli vatandaşın ve 25 firmanın katıldığı Engelli<br />
Kariyer Günü’ne bu seneki katılımın hem işverenler hem de engelliler<br />
açısından daha yüksek olması bekleniyor. Engelli Günü kapsamında, konuyla<br />
ilgili seminerlerde engelli vatandaşlara bilgi veriliyor. Engellilerin özgeçmiş<br />
oluşturmasına yardım edilirken, işverenlerle birebir görüşebilecekleri<br />
ve kariyer hedefleri konusunda merak ettiklerini sorabilecekleri görüşme<br />
olanakları sunuluyor.<br />
2010-2011<br />
eğitim-öğretim dönemi<br />
2010-2011 eğitim-öğretim yılının ilk gününde Beşiktaş Belediye<br />
Başkan Vekili Kemal Çiloğlu Beşiktaş’taki okulları ziyaret etti. Beşiktaş<br />
Kaymakamı Sadettin Yücel ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Şeref<br />
Çalışır’ın da aralarında bulunduğu bir grupla Hasan Ali Yücel İlköğretim<br />
Okulu’ndaki açılış törenine katılan Kemal Çiloğlu’na okul öğrencileri<br />
tarafından çiçek verildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2010-2011 öğretim<br />
yılı çalışma takvimine göre 20 Eylül’de başlayan öğretim yılı 17 Haziran<br />
2011’de sona erecek Okul öncesi ve ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin<br />
eğitim dönemine hazırlanması 13-17 Eylül 2010’da yapıldı.<br />
Yarıyıl tatili ise 31 Ocak ile 11 Şubat arasında gerçekleşecek.<br />
90 B+ SONBAHAR
Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> ülkemizde en sık rastlanan dördüncü hastalık olan<br />
alzheimer’ı 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü’nde Akatlar Kültür Merkezi’nde<br />
Alzheimer Vakfı ile ortaklaşa düzenlediği konferans ile bir kez daha anlattı.<br />
Dünya Alzheimer Günü<br />
Beşiktaş Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu’nun katıldığı, moderatörlüğünü<br />
Prof. Dr. Engin Eker’in yaptığı toplantıda “dünden bugüne alzheimer”<br />
konusunda Doç.Dr.Ahmet T.Işık katılımcılarla bilgilerini paylaşırken<br />
alzheimer hastalığındaki sorunlar konusunda da Prof. Dr. Refik Mas bilgi<br />
verdi. Soruların cevaplandığı konferansta Golden Horn Brass grubu bir<br />
konser verdi.<br />
Konferansta verilen bilgilerin ışığında alzheimer hastalığının habercisi olabilecek<br />
belirtileri on başlık altında toplamak mümkün. Bunlardan bir ya da<br />
birkaçının varlığı zaman kaybetmeden nörolog, psikiyatrist ya da tanıdığınız<br />
bir hekime başvurulmasını gerektirir.<br />
1. Günlük yaşamı etkileyecek düzeyde unutkanlık. Özellikle yakın tarihli<br />
olayları ve insan isimlerini anımsayamama.<br />
2. Alışveriş, yemek pişirme ya da basit bir aleti çalıştıramama gibi günlük işleri<br />
yerine getirmede zorluk çekme.<br />
3. Sözcükleri bulmakta zorlanma.<br />
4. Tarihleri ve bilinen yolları unutma.<br />
5. Basit konularda (giysi seçimi gibi) karar verme güçlüğü.<br />
6. Hesap ya da planlama yapmak gibi pratik düşünme becerilerinin azalması.<br />
7. Buzdolabına ayakkabı çekeceğini koyma örneğindeki gibi, eşyaları yanlış<br />
yerlere bırakma.<br />
8. Kolayca ağlama ya da sinirlenme gibi ruh hali ve davranışlarındaki belirgin<br />
değişiklik.<br />
9. Çevresindeki insanları suçlama gibi kişilik değişiklikleri.<br />
10. Sorumluluktan kaçınma.<br />
Beşiktaş Gönüllüleri buluştu<br />
Beşiktaş Gönüllüleri 2010-2011 dönemi çalışmalarını 2 Kasım’da<br />
yapılan toplantıyla başlattı. Toplantıda 2009-2010 dönemi çalışmaları<br />
ve yeni dönemde başlatılacak yeni projelerle ilgili bilgi verildi.<br />
30’un üzerinde sosyal sorumluluk projesi ve 650’nin üzerinde gönüllü<br />
sayısına ulaşan Beşiktaş Gönüllüleri örgütlenmesinin yeni dönemde<br />
proje sayısını 50’nin gönüllü sayısını ise binlerin üzerine çıkarmayı<br />
planladığı vurgulandı.<br />
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal konuşmasında gönüllü çalışmalarında<br />
elde edilen başarıları överek, çağdaş bir toplumda kent<br />
yaşamına gönüllü katılımın önemini vurguladı. Konuşmalar sonrasında<br />
verilen kokteyl, gönüllülerin 3 aylık ara sonrası hasret giderdiği,<br />
yeni proje önerilerinin konuşulduğu, sevgi ve heyecanın paylaşıldığı<br />
bir ortamda gerçekleşti.<br />
B+ SONBAHAR 91
24 saat<br />
Beşiktaş'ta Yaşam Rehberi<br />
Her konu için arayın... 7 gün 24 saat<br />
444 44 55<br />
ACİL NUMARALAR<br />
110 Yangın İhbar<br />
112 Sıhhi İmdat<br />
121 Telefon Arıza<br />
122 Ankesör Arıza<br />
126 Kablo TV Arıza<br />
154 Alo Trafik<br />
155 Polis İmdat<br />
156 Jandarma İmdat<br />
158 Alo Sahil Güvenlik<br />
175 Alo Tüketici<br />
177 Orman Yangın İhbarı<br />
182 Ruhsal Bunalım Danışma<br />
184 Sağlık Danışma<br />
185 Su Arıza<br />
186 Elektrik Arıza<br />
187 Gaz Arıza<br />
188 Cenaze Hizmetleri<br />
BEŞİKTAŞ BELEDİYES‹<br />
Beşiktaş Belediye Başkanlığı<br />
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Beşiktaş<br />
Tel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70<br />
İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.tr<br />
Beşiktaş Belediye Başkanlığı<br />
(Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah.<br />
Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat)<br />
Faks: 0212 259 16 83<br />
Özel Kalem Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 280 48 03<br />
Emlak ve İstimlak Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 54<br />
Teftiş Kurulu Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 94<br />
İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 96<br />
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 42<br />
Plan ve Proje Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 75<br />
Fen İşleri Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 63<br />
Park ve Bahçeler Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 64<br />
Temizlik İşleri Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 65<br />
Yazı İşleri Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 26<br />
Çevre Koruma ve Kontrol<br />
Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 92<br />
Mali Hizmetler Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 41 23<br />
Hukuk İşleri Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 28<br />
Sağlık İşleri Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 04<br />
Destek Hizmetler Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 34<br />
İmar ve Şehircilik Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 319 42 53<br />
Zabıta Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 260 60 05<br />
Beşiktaş Evlendirme Dairesi<br />
Nüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah.<br />
Tel: 0212 260 64 97<br />
Ortaköy Zabıta Karakolu<br />
Tel: 0212 260 54 53<br />
Beşiktaş Çarşı Zabıta Karakolu<br />
Tel: 0212 258 16 73<br />
Arnavutköy Zabıta Karakolu<br />
Tel: 0212 265 12 66<br />
Levent Zabıta Karakolu<br />
Tel: 0212 269 53 08<br />
Gayrettepe Zabıta Karakolu<br />
Tel: 0212 272 37 89<br />
Dikilitaş Semt Evi<br />
Emirhan Cad. Dilek Sok. No:2 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 2612926<br />
Etiler Yaşam Evi<br />
Etiler Mah. Ahular Sok. No:19 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 2634369<br />
Ulus Yaşam Evi<br />
Nisbetiye Mah. Ilgın Sokak No: 3<br />
Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 269 81 98<br />
Ulus Yaşam Evi<br />
Ulus Mah. Yol Sokak No: 2 Ulus-Beşiktaş<br />
Tel: 0212 2872715<br />
Ortaköy Yaşam Evi<br />
Ambarlıdere Yolu Sk. No: 4 Ortaköy<br />
Tel: 0212 227 33 94<br />
Gençlik Merkezi<br />
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5<br />
Beşiktaş Tel: 0212 259 06 73<br />
Kız Öğrenci Yurdu<br />
Çitlenbik Sok. No: 29 Yıldız-Beşiktaş<br />
Tel: 0212 236 10 24-25<br />
Erkek Konukevi<br />
Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 25/A<br />
Gayrettepe-Beşiktaş Tel: 0212 274 07 30,<br />
0212 274 00 87<br />
İlçe Emniyet Müdürlüğü<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 50 01 Faks: 0212 260 99 99<br />
2. Şube Emniyet Müdürlüğü<br />
Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok.<br />
No: 7 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 214 40 18 Faks: 0212 214 45 00<br />
3. Kolordu Komutanlığı<br />
Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 285 06 46 Faks: 0212 285 03 23<br />
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü<br />
Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137<br />
Beşiktaş Tel: 0212 274 64 80<br />
Beşiktaş Kadastro Müdürlüğü<br />
Cihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 33 97 Faks: 0212 236 34 98<br />
Darphane<br />
Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 55<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 275 09 50 Faks: 0212 274 90 94<br />
Deniz Müzesi Komutanlığı<br />
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93<br />
Devlet İstatistik Enstitüsü Bölge<br />
Müdürlüğü<br />
Cihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76<br />
Halk Eğitimi Merkezi<br />
Dikilitaş Mah. Leylak Sok. No:10 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02<br />
RESM‹ DA‹RELER<br />
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü<br />
Nisbetiye Mah. Okul Sok. No: 4 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 325 50 01 Faks: 0212 325 91 20<br />
Yıldız Porselen Fabrikası<br />
BEDAŞ<br />
Bedaş Genel Müdürlük<br />
Tel: 0212 347 74 10<br />
Faks: 0212 347 75 03<br />
Bedaş Beyoğlu İşletme Şefliği<br />
Tel: 0212 237 23 50<br />
Faks: 0212 297 63 04<br />
Harp Akademileri Komutanlığı<br />
Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad.<br />
Beşiktaş Tel: 0212 284 80 65<br />
İstanbul Merkez Komutanlığı<br />
Mecidiye Mah. Palanga Cad. No: 62 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65<br />
İlçe Özel İdare Müdürlüğü<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 02 72 Faks: 0212 259 67 63<br />
İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı<br />
Nisbetiye Cad. Başlık Sok. No:1 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41<br />
Jandarma Bölge Komutanlığı<br />
Balmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1<br />
Beşiktaş Tel: 0212 213 44 00<br />
Kaymakamlık<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 11<br />
92 B+ SONBAHAR
Nüfus Müdürlüğü<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15<br />
Milli Saraylar Daire Başkanlığı<br />
Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 11<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92<br />
İGDAŞ Etiler Şefliği<br />
Tel: 0212 358 51 62 Faks: 0212 358 51 63<br />
İGDAŞ Fulya İşletme Şefliği<br />
Tel: 0212 212 52 87 Faks: 0212 212 52 88<br />
İSKİ Beşiktaş Şube Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 285 94 19-20<br />
Müftülük<br />
Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 37<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10<br />
Polis Eğitim Müdürlüğü<br />
Akat Mah. Selçuklar Sok. No: 24 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 352 36 93 Faks: 0212 352 36 92<br />
1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü<br />
Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51<br />
İSKİ Müşteri Hizmetleri<br />
Tel: 0212 328 17 55 Faks: 0212 328 17 61<br />
İSKİ Beşiktaş Şefliği<br />
Tel: 0212 328 17 58 Faks: 0212 328 17 59<br />
İTFAİYE<br />
Tel: 0212 261 75 00 - 0212 261 75 01<br />
0212 227 81 19 - 0212 227 14 79<br />
0212 258 75 34<br />
Faks: 0212 227 81 19<br />
2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü<br />
Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 260 20 02 Faks: 0212 236 51 65<br />
TRT İstanbul Televizyonu<br />
Kuruçeşme Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.<br />
No: 83 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16<br />
Türk Telekom Müdürlüğü<br />
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 288 24 00 Faks: 0212 212 42 42<br />
Beşiktaş İlçe Afet Merkezi<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 83 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 46 46 - 0212 327 33 13<br />
POLİS MERKEZLERİ<br />
Arnavutköy Polis Merkezi<br />
1.Cadde No: 52 Arnavutköy-Beşiktaş<br />
Tel: 0212 263 60 07<br />
Beşiktaş Polis Merkezi<br />
Yıldız Parkı girişi Çırağan-Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 52 80<br />
Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi<br />
Nisbetiye Caddesi Dilhayat Sok. No: 1<br />
Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 263 17 67<br />
Levent Polis Merkezi<br />
Hacı Adil Caddesi No:1 Levent-Beşiktaş<br />
Tel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 236 96 63<br />
H‹ZMET B‹R‹MLER‹<br />
İ.E.T.T. Beşiktaş 1. Hareket Amirliği<br />
Tel: 0212 268 35 38<br />
İ.E.T.T. Beşiktaş Boğaz Hareket<br />
Amirliği<br />
Tel: 0212 259 56 30<br />
İ.E.T.T. Beşiktaş İşletme Şefliği<br />
Tel: 0212 259 33 57<br />
İ.E.T.T. Dereboyu Hareket Amirliği<br />
Tel: 0212 347 79 50<br />
İ.E.T.T. 4. Levent Aktarma Merkez<br />
Amirliği<br />
Tel: 0212 268 35 38<br />
İGDAŞ Genel Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 626 46 46<br />
Faks: 0212 626 46 86<br />
İGDAŞ İstanbul Bölge Müdürlüğü<br />
Tel: 0212 534 37 73 Faks: 0212 534 44 10<br />
MUHTARLIKLAR<br />
Abbasağa Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Yüksel Sağat<br />
Cihannuma Mah. Çömezler Sok. No: 1<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57<br />
Akat Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Murat Tayfun Kirmanlı<br />
Akat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84<br />
Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Sedef İrteş<br />
Arnavutköy Mah. Satış Meydanı Sok. No: 27<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95<br />
Balmumcu Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Cüneyt Doğan<br />
Balmumcu Mah. Zincirlikuyu Sok. No: 21<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 274 58 75 - 347 75 05<br />
Faks: 0212 347 75 05<br />
Bebek Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Aydın Onar<br />
Bebek Mah. Bebek Hamamı Sok. No: 8B<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00<br />
Cihannuma Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Ertan Kurtlutepe<br />
Cihannuma Mah. Mazharpaşa Sok. No: 15<br />
D: 1 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62<br />
Dikilitaş Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Abdullah Sızmaz<br />
Dikilitaş Mah. Cami Meydanı Sok. No: 12A<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33<br />
Etiler Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Seçil Eşki<br />
Etiler Mah. Ahular Sok. No: 19 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28<br />
Gayrettepe Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Necla Başar<br />
Gayrettepe Mah. Fahri Gizden Sok. No: 26<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16<br />
Konaklar Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Aslı Akyüz<br />
Konaklar Mah. Faruk Nafiz Çamlıbel Sok.<br />
No: 1 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99<br />
Kuruçeşme Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Adnan Soysal, Kuruçeşme Mah.<br />
Kırbaç Sok. No: 40 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38<br />
Akaretler<br />
Kültür Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Dursun Gül<br />
Kültür Mah. Sekbanlar Sok. No: 88 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 263 35 37 Faks: 0212 263 35 37<br />
Levazım Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Ziya Uygur<br />
Levazım Mah. Koru Sok. No: 7 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21<br />
Levent Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Muzaffer Türk<br />
Levent Mah. Gonca Sok. No: 12 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 264 75 31<br />
Mecidiye Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Cemal Şensöz<br />
Mecidiye Mah. Ambarlıdere Sok. No: 5<br />
Beşiktaş Tel: 0212 261 73 30<br />
Muradiye Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Cengiz Hacıömeroğlu<br />
Muradiye Mah. Muradiye Deresi Sok. No: 2<br />
Beşiktaş Tel: 0212 260 41 25<br />
Nisbetiye Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Hatice Ayşe Şirinler<br />
Nisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.<br />
No: 30 Beşiktaş Tel: 0212 281 71 61<br />
Ortaköy Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Refik Namunlu<br />
Gürcü Kızı Sokak. No: 4<br />
Beşiktaş Tel: 0212 261 65 21<br />
Sinanpaşa Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Zeki Bölükbaşı<br />
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5<br />
BeşiktaşTel: 0212 258 75 74<br />
Türkali Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Ahmet Bayraktar<br />
Türkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 58 34<br />
Ulus Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Kadriye Gedik<br />
Ulus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sok. No: 2<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 287 27 15<br />
Faks: 0212 263 42 12<br />
Vişnezade Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Reyhan Cinyusuf<br />
Vişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23<br />
Yıldız Mahalle Muhtarlığı<br />
Muhtar: Şevki Yıldırım<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1<br />
Beşiktaş Tel: 0212 261 50 05<br />
SAĞLIK KURULUŞLARI<br />
Dentistanbul Diş Hastanesi<br />
Abbasağa Mah. Yıldız Cad. No: 71<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 40 20<br />
Dünya Göz Hastanesi<br />
Nisbetiye Mah. Saydam Sok. No: 1 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 281 11 11<br />
Hattat Hastanesi<br />
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 13<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 282 36 48<br />
Metropolitan Florence Nightingale<br />
Hastanesi<br />
Gayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sok.<br />
No: 8 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 283 34 00<br />
Levent Semt Polikliniği<br />
Levent Mah. Binbir Çiçek Sok. No: 2<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 268 35 45<br />
Şaban Gündeş Semt Polikliniği<br />
Kültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 257 01 16<br />
Ege Polikliniği<br />
Nisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 325 40 46<br />
Beşiktaş Polikliniği<br />
Sinanpaşa Mah. Şair Leyla Sok. No: 2<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 00 81<br />
Sefa Polikliniği<br />
Muradiye Mah. Nüzhetiye Cad. No: 15/2<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 24 97<br />
Transmed Polikliniği<br />
Levent Mah. Fulyalı Sok. No: 7<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 281 10 94<br />
Cosmed Polikliniği<br />
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 283 91 81<br />
Yaşasın Hayat Polikliniği<br />
Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 236 73 00<br />
Medis Polikliniği<br />
Konaklar Mah. Akasyalı Sok. No: 10<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 269 66 66<br />
Clinika Gayrettepe Polikliniği<br />
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 34<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 347 55 77<br />
Micromed Polikliniği<br />
Levent Cad. Sümbül Sok. No: 34/A Levent<br />
Tel: 0212 280 10 87<br />
Etiler Kardiyoloji Polikliniği<br />
Akat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 352 52 51<br />
Kranioplast Polikliniği<br />
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40: 7 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 283 92 92<br />
Refresh Polikliniği<br />
Levent Mah. Krizantem Sok. No: 19 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 324 74 54<br />
Tunç Polikliniği<br />
Kültür Mah. Esra Sok. No: 2A D: 3 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 287 01 00<br />
Güzel Günler Polikliniği<br />
Levent Mah. Güllü Sok. No: 4 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 278 27 71<br />
Beşiktaş Dikilitaş Sağlık Ocağı<br />
Dikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sok. No: 4<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 17 89<br />
Beşiktaş Sağlık Grup Başkanlığı<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 17 86<br />
Beşiktaş Verem Savaş Dispanseri<br />
Sinanpaşa Mah. Sinanpaşa Köprüsü Sok.<br />
No: 13 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 79 86 Faks: 0212 327 79 86<br />
Merkez Sağlık Ocağı<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 33 14<br />
Faks: 0212 327 33 14<br />
Ana Çocuk Sağlığı Dispanseri<br />
Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok.<br />
No: 20 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 44 00<br />
SSK Dispanseri<br />
Cihannuma Mah. Bostancı Veli Sok. No: 3<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 04 41<br />
B+ Sonbahar 93
24 saat<br />
Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi<br />
Dikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 236 77 62<br />
Ortaköy Tıp Merkezi<br />
Balmumcu Mah. Varnalı Sok. No: 3<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 347 11 30<br />
Ortaköy Beltaş Sağlık Ocağı<br />
Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok.<br />
No: 20 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 259 56 18<br />
Levent Sağlık Ocağı<br />
Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 15 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 279 58 26<br />
Karanfilköy Sağlık Ocağı<br />
Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 351 25 53<br />
Baykent Tıp Merkezi<br />
Nisbetiye Mah. Aydın Sok. No: 8 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 284 00 90<br />
Boğaziçi Tıp Merkezi<br />
Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 7 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 00 00<br />
Çebi Tıp Merkezi<br />
Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 58<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 55 55<br />
Ota Tıp Merkezi<br />
Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 23<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 84 50<br />
Jinemed Tıp Merkezi<br />
Muradiye Mah. Deryadil Sok. No: 1 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 283 92 70<br />
Dikilitaş Tıp Merkezi<br />
Dikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sok. No: 1A<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 19 12<br />
Acıbadem Etiler Tıp Merkezi<br />
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 283 03 33<br />
International Etiler Tıp Merkezi<br />
Levent Mah. Nisbetiye Cad. No: 19 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 280 40 30<br />
Levent Mahallesi<br />
Otim Med Diyaliz Merkezi<br />
Dikilitaş Mah. Yeşilçimen Sok. No: 9 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 87 47<br />
Renmed Diyaliz Merkezi<br />
Levent Mah. Begonya Sok. No: 10 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 269 47 31<br />
K.S.V. Onkoloji Merkezi<br />
Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 6-8 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 278 83 41<br />
Cosmed Estetik ve Plastik Cerrahi<br />
Merkezi<br />
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 283 91 81<br />
Levent Genel Cerrahi Merkezi<br />
Levent Mah. Yasemin Sok. No: 2/1<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 324 01 50<br />
İstanbul Anestezi Merkezi<br />
Levent Mah. Çamlık Cad. No: 31 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 324 01 48<br />
İstanbul Ortopedi Merkezi<br />
Levent Mah. Çilekli Cad. No: 32 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 324 03 24<br />
Onep Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi<br />
Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 15 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 283 92 70<br />
Novita Cerrahi Merkezi<br />
Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 5 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 284 97 03<br />
Özel Acıbadem Göz Sağlığı Merkezi<br />
Etiler Mah. Yıldız Çiçeği Sok. No: 7<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 284 90 90<br />
Özel Dünya Göz Sağlığı Merkezi<br />
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/7-9-10<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 324 73 73<br />
Resim Heykel Müzesi<br />
Sevgi Kadın Sağlığı Merkezi<br />
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/11 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 324 99 99<br />
Özel Gastro Med Merkezi<br />
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 324 73 73<br />
Fertijin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Mrk.<br />
Bebek Mah. Bebek Dağı Sok. No: 99<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 287 57 75<br />
Natal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon<br />
Merkezi<br />
Nisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13<br />
Etiler-Beşiktaş<br />
Tel: 0212 324 30 10<br />
Jinepol Kadın Sağlığı Kliniği<br />
Aytar Cad. Başlık Sok 1/B Levent<br />
Tel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80<br />
Animalia Hayvan Hastanesi<br />
Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 1<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 280 92 77 (4 Hat)<br />
OTELLER<br />
Bebek Oteli<br />
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 358 20 00<br />
Faks: 0212 263 26 36<br />
Conrad International<br />
Yıldız Mah. Yıldız Cad. No: 79 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 30 00<br />
Faks: 0212 259 66 67<br />
Çırağan Palace Kempinski<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 32 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 258 33 77<br />
Faks: 0212 259 66 87<br />
Dedeman Otel<br />
Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 50<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 42 63<br />
Faks: 0212 275 11 00<br />
La Maison Hotel<br />
Yıldız Mah. Müvezzi Cad. No: 43<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 42 63<br />
Faks: 0212 227 42 78<br />
Ortaköy Princess Hotel<br />
Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 60 10<br />
Faks: 0212 260 21 48<br />
Parksa Hilton<br />
Vişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 310 12 00<br />
Faks: 0212 227 91 85<br />
Radisson Sas Bosphorus Hotel<br />
Yıldız Mah. Ortaköy Salhanesi Sok. No: 9<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 260 57 57<br />
Faks: 0212 257 65 55<br />
Sürmeli Hotel<br />
Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok.<br />
No: 3 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 272 11 60<br />
Faks: 0212 272 75 32<br />
The Plaza Otel<br />
Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 274 13 13<br />
Faks: 0212 273 15 90<br />
Hotel Les Ottomans<br />
Kuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 359 15 00<br />
Faks: 0212 359 15 40<br />
Swissôtel The Bosphorus, Istanbul<br />
Bayıldım Caddesi No: 2 Maçka-Beşiktaş<br />
Tel: 0212 326 11 00<br />
Faks: 0212 326 11 22<br />
W Hotel<br />
Süleyman Seba Cad. No: 22<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 381 21 21<br />
Faks: 0212 381 21 81<br />
SİNEMALAR<br />
Akmerkez AFM<br />
Kültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 282 05 05<br />
Peugeot Cine City (Alkent Sitesi)<br />
Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sok. No: 3<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 352 16 66<br />
Mayadrom AFM<br />
Akat Mah. Orkide Sok. No: 1 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 352 23 51<br />
Movieplex Sinemaları<br />
Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 11 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 296 42 60<br />
Ortaköy Feriye Sinemaları<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 42 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 236 28 64<br />
Sinematek<br />
Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 325 73 71<br />
KÜLTÜR MERKEZLERİ<br />
Akatlar Kültür Merkezi<br />
Melih Cevdet Anday Sahnesi<br />
Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 351 93 82-84<br />
Mustafa Kemal Merkezi<br />
Attila İlhan Sahnesi<br />
Akat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 351 24 56<br />
Levent Kültür Merkezi<br />
Onat Kutlar Sinema Salonu<br />
Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 325 73 71<br />
Ortaköy Kültür Merkezi<br />
Afife Jale Sahnesi<br />
Ortaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 236 10 27<br />
Beşiktaş Kültür Merkezi<br />
Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 7 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 54 92 - 0212 236 18 18<br />
MÜZELER<br />
Aşiyan Müzesi<br />
Bebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 263 69 86<br />
Deniz Müzesi<br />
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 327 43 45<br />
94 B+ SONBAHAR
Mimar Sinan Üniversitesi<br />
Resim Heykel Müzesi<br />
Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 42 98<br />
TAKSİ DURAKLARI<br />
•Abbasağa Mahallesi<br />
Şehir Müzesi<br />
Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu<br />
Yıldız Sarayı Beşiktaş<br />
Tel: 0212 258 53 44<br />
Yıldız Sarayı Müzesi<br />
Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Beşiktaş<br />
Tel: 0212 258 30 80<br />
Yıldız Taksi<br />
Tel: 0212 260 06 06<br />
Conrad Taksi<br />
Tel: 0212 260 55 40<br />
Çırağan Taksi<br />
Tel: 0212 227 72 66<br />
ÜNİVERSİTELER<br />
Bahçeşehir Üniversitesi<br />
Yıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sok. No: 4-6<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 236 54 90<br />
Boğaziçi Üniversitesi<br />
Bebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sok. No: 2 Beşiktaş<br />
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 359 54 00<br />
Galatasaray Üniversitesi<br />
Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36 Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 44 80<br />
İstanbul Teknik Üniversitesi<br />
Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 293 13 00<br />
Mimar Sinan Güzel Sanatlar<br />
Üniversitesi<br />
Yıldız Mah. Çiğdem Sok. No: 1<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 236 69 35<br />
Yıldız Teknik Üniversitesi<br />
Yıldız Mah. Hamam Sok. No: 2<br />
Beşiktaş<br />
Tel: 0212 259 70 70<br />
•Akat Mahallesi<br />
Karanfil Taksi<br />
Tel: 0212 651 97 68<br />
Akatlar Taksi<br />
Tel: 0212 351 65 25<br />
Site Taksi<br />
Tel: 0212 268 42 85<br />
Mayadrom Taksi<br />
Tel: 0212 325 81 69<br />
•Arnavutköy Mahallesi<br />
İskele Taksi<br />
Tel: 0212 265 94 33<br />
Sizin Taksi<br />
Tel: 0212 263 38 50<br />
Kültür Taksi<br />
Tel: 0212 265 94 33<br />
Bebek Taksi<br />
Tel: 0212 263 72 45<br />
•Balmumcu Mahallesi<br />
Merkez Taksi<br />
Tel: 0212 263 72 45<br />
Attila İlhan Parkı / Levazım<br />
Levazım Taksi<br />
Tel: 0212 267 17 29<br />
•Bebek Mahallesi<br />
Çınar Taksi<br />
Tel: 0212 265 22 37<br />
İskele Taksi<br />
Tel: 0212 263 72 45<br />
•Dikilitaş Mahallesi<br />
Güven Taksi<br />
Tel: 0212 261 65 27<br />
Dikilitaş Merkez Taksi<br />
Tel: 0212 261 56 26<br />
Emirhan Taksi<br />
Tel: 0212 260 75 35<br />
Dikilitaş Taksi<br />
Tel: 0212 258 05 41<br />
•Konak Mahallesi<br />
Oyak Site Taksi<br />
Tel: 0212 264 16 58<br />
Yeni Levent Taksi<br />
Tel: 0212 268 12 10<br />
4. Levent Merkez Taksi<br />
Tel: 0212 264 19 64<br />
Konaklar Taksi<br />
Tel: 0212 281 56 19<br />
Köşk Taksi<br />
Tel: 0212 264 44 23<br />
•Kuruçeşme Mahallesi<br />
Çeşme Taksi<br />
Tel: 0212 265 88 22<br />
Park Taksi<br />
Tel: 0212 287 61 56<br />
Öz Turizm Taksi<br />
Tel: 0212 269 90 99<br />
•Ortaköy Mahallesi<br />
Öz Ortaköy Taksi<br />
Tel: 0212 260 06 95<br />
Aile Taksi<br />
Tel: 0212 261 48 55<br />
•Ulus Mahallesi<br />
Merkez Taksi<br />
Tel: 0212 269 59 81<br />
Ulus Vadi Taksi<br />
Tel: 0212 287 69 19<br />
Öz Ulus Taksi<br />
Tel: 0212 263 05 06<br />
Ulus Taksi<br />
Tel: 0212 263 69 46<br />
Öner Taksi<br />
Tel: 0212 211 66 63<br />
Sahil Taksi<br />
Tel: 0212 265 88 22<br />
2. Ulus Turizm Taksi<br />
Tel: 0212 264 70 79<br />
Koza Taksi<br />
Tel: 0212 267 17 00<br />
•Etiler Mahallesi<br />
•Kültür Mahallesi<br />
Bulut Taksi<br />
Tel: 0212 265 77 11<br />
Turizm Taksi<br />
Tel: 0212 264 70 91<br />
•Vişnezade Mahallesi<br />
Bahçeşehir Üniversitesi<br />
Bahar Taksi<br />
Tel: 0212 351 19 03<br />
Bizim Taksi<br />
Tel: 0212 263 53 15<br />
Doğan Taksi<br />
Tel: 0212 265 32 71<br />
Günaydın Taksi<br />
Tel: 0212 265 32 17<br />
Özen Taksi<br />
Tel: 0212 287 04 02<br />
•Gayrettepe Mahallesi<br />
Esentepe Taksi<br />
Tel: 0212 266 23 80<br />
İdil Taksi<br />
Tel: 0212 266 05 30<br />
Cihan Taksi<br />
Tel: 0212 272 03 07<br />
Esen Taksi<br />
Tel: 0212 272 29 07<br />
Öz Ulaş Taksi<br />
Tel: 0212 266 18 17<br />
•Levent Mahallesi<br />
Sevgi Taksi<br />
Tel: 0212 282 43 77<br />
Basın Taksi<br />
Tel: 0212 264 69 89<br />
Levent Taksi<br />
Tel: 0212 264 16 17<br />
Site Taksi<br />
Tel: 0212 268 42 85<br />
Levent Merkez Taksi<br />
Tel: 0212 264 19 64<br />
Uygun Taksi<br />
Tel: 0212 269 22 65<br />
Birlik Taksi<br />
Tel : 0212 269 01 87<br />
•Nisbetiye Mahallesi<br />
Birlik Taksi<br />
Tel: 0212 269 01 87<br />
Nisbetiye Taksi<br />
Tel: 0212 264 22 31<br />
Öz Valide Çeşme Taksi<br />
Tel: 0212 259 41 52<br />
Valide Çeşme Taksi<br />
Tel: 0212 260 36 24<br />
Merkez Taksi<br />
Tel: 0212 327 33 60<br />
İSKELELER<br />
Arnavutköy İskelesi<br />
Arnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad.<br />
Beşiktaş Tel: 0212 263 56 25<br />
Bebek İskelesi<br />
Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. Beşiktaş<br />
Tel: 0212 263 60 23<br />
Beşiktaş İskelesi<br />
Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. Beşiktaş<br />
Tel: 0212 261 96 15<br />
Ortaköy İskelesi<br />
Mecidiye Mah. Vapur İskelesi Sok. Beşiktaş<br />
Tel: 0212 227 88 19<br />
B+ Sonbahar 95