22.11.2014 Views

Pdf indir - Beşiktaş Belediyesi

Pdf indir - Beşiktaş Belediyesi

Pdf indir - Beşiktaş Belediyesi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Sayı: Sonbahar ’10/10<br />

Top sahasında<br />

müzik sesleri...<br />

Cumhuriyet Aydınlatıyor<br />

Bağımsızlık ülküsü: “68”li İsyan<br />

Bir usta: İlhan Koman<br />

Türkiye’nin ilk spor müzesi: BJK Müzesi


Beşiktaş’ta “Kentsel Demokrasi”!<br />

Yüzyıllardır en çok sözü edilen kavramlardan biri “demokrasi”.<br />

Günümüzde demokrasi bir yönetim biçimi olmanın ötesinde,<br />

bireysel ve temel bir hak olarak da algılanıyor. Kavram ve uygulamadaki<br />

bu genişleme ve derinlik, en yoğun olarak da kentlerde<br />

yaşanıyor.<br />

Bu kavramı yerel yönetimlerle kent halkı arasındaki ilişki üzerinden irdeleyebiliriz.<br />

Bu alan daha sivil ve sıcak ilişkilerle dolu bir alan. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nde<br />

biz, iki taraf olarak da, yani hem belediye, hem Beşiktaş halkı olarak bir kent<br />

demokrasisi yaratmakta başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü odağına,<br />

merkezine, amaç ve sonucuna insanı yerleştirdiğimiz, ama sevgiyle yerleştirdiğimiz<br />

bir yerel yönetim anlayışımız var. Kısacası “bizim kentsel demokrasi anlayışımızın<br />

özü karşılıklı sevgidir”. Beşiktaş kentlilerini ve Beşiktaş’ı sevmektir.<br />

Elle tutulur bir sevgi bu. Yönetim anlayışı ve ahlâkınızda, bilgilendirme ve<br />

iletişim dünyanızda, hizmet ve yatırım anlayışınızda somutlaşan bir sevgiden<br />

söz ediyorum. Belediye girişinde görevli arkadaşımdan, telefonda yanıt veren<br />

sese; envanter düzeninden evrak takip ciddiyetine, bilgilendirmeden başkanlık<br />

randevularına kadar her alanda sürekli yeniden ürettiğimiz bir sevgiden söz<br />

ediyorum.<br />

Bu sevginin içinde elbette başta bilgi olmak üzere, hak, hukuk, dayanışma, katılım<br />

ve sorumluluk gibi çağdaş dünya değerlerini paylaşmak da var. Eleştiri ve tahammül<br />

var. Karşılıklı haklar ve ödevler kadar, karşılıklı beklentiler var. O zaman<br />

“demokrasi eşittir insanı sevmek” denklemimizin yanına bir ilke daha koyabiliriz:<br />

“Beşiktaş’ta demokrasi, birbirimize saygılı olmaktır”. Ve biz bunu da yaşıyoruz<br />

Beşiktaş kentlisiyle.<br />

Bu nedenle; Beşiktaş’ta hiçbir düşünce, hiçbir inanç, hiçbir yaşama tarzı rahatsız<br />

edilmemiş, kendini tehlikede hissetmemiş, hor görülmemiştir. İşte o zaman<br />

demokrasilerden gerçekten özgürlük çıkar. Biz bu özgürlüğü koruyoruz.<br />

Bu yüzden Beşiktaş bana göre Türkiye’nin en özgür kentidir.<br />

Aslında yönetim tarzımızın temel taşları bu anlayış ve etkileşmedir. Bizim Beşiktaş<br />

kentlisiyle oluşturduğumuz ortak yaşam konsepti yaklaşık %70’lik bir<br />

oyla onay almıştır. Biz yukarıdan öngörerek değil, Beşiktaşlılara danışarak, onların<br />

engin birikimlerinden, çağdaş dünyaya ilişkin tasavvur ve beklentilerinden<br />

yararlanarak bir “yönetim ve ortak yaşama” programı oluşturduk.<br />

Bu yöntem ve bu yöntemin içeriği nedeniyle bizim demokrasi anlayışımız<br />

“aydınlıktır!”<br />

Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine yürekten bağlıyız.<br />

Çağdaş ve ilerici olan her şey Beşiktaşlılar olarak bizim hakkımızdır. Gerici,<br />

baskıcı, akıl ve bilim dışı olan her şeyle ortaklaşa mücadele etmek de görevimizdir.<br />

Bu talep, bu beklenti yerel yönetim olarak bize Beşiktaş kentlisi tarafın-<br />

02 B+ SONBAHAR


dan verilmiştir ve özenle izlenir. Bu nedenle “Beşiktaş üzerinde karanlık bulutlar<br />

görülmez, Cumhuriyet Türkiyesi’nin aydınlığı dolaşır”.<br />

Bu ana eksenlerin bileşkesinde görevimiz yalındır: Beşiktaş kentlisinin yaşamına<br />

çağdaş kolaylıkları ve güzellikleri en yüksek kalitede ekleyebilmek... Bu<br />

nedenle yerel yönetim olarak kentsel demokrasi anlayışımızın hizmet taşlarını<br />

şöyle sıraladık:<br />

1. Güvenli Bir Yaşam/ Güvenilir Bir Kent<br />

2. 360 Derece Yönetim<br />

3. Ulaşılabilir Beşiktaş Kenti/ Erişilebilir Hizmetler<br />

4. Katılımcı Demokratik Yönetim<br />

Belediye Başkanı olarak benim durduğum yer de, Beşiktaş kentlilerinin yanıdır.<br />

Çünkü ben yönetici olmadan önce, Beşiktaş kentlisiyim. Bir kentli olarak,<br />

bir mimar olarak, bir baba olarak hâlâ sizlerden biriyim. Benim de bu kentten<br />

taleplerim ve beklentilerim var. Ayrıca ben zaten sizlerden, Beşiktaşlılardan<br />

biriyim. Sırça köşklerden, küresel sermaye temsilciliğinden, şıh ve şeyh<br />

ocaklarından gelmiyorum. Beşiktaş Çarşısı’ndan, Levent Meydanı’ndan, Ortaköy<br />

sahilinden geliyorum. Bebek Kahve’den, Arnavutköy direnişinden, İnönü<br />

Stadı’ndan geliyorum. Ben sınıfsal ve sosyal olarak Beşiktaş halkına aidim.<br />

Beşiktaş’ta birlikte ilerlettiğimiz ve bence alçakgönüllü bir duruşa model olacak<br />

denli kuvvetli desteğe sahip “yerel demokrasi” anlayışımız beş temel ilke<br />

ile ifade edilebilir:<br />

1. Beşiktaş kentlisini ve Beşiktaş kentini seviyoruz.<br />

2. Birbirimize karşı saygılıyız.<br />

3. Hepimiz bilinçli birer Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyız.<br />

4. Özgürlük, demokrasi ve adalet Beşiktaşlılar için vazgeçilmezdir.<br />

5. “Aydınlık bir Beşiktaş” Cumhuriyet’e ve gelecek kuşaklara ortak borcumuzdur.<br />

Ne mutlu bana ki, Beşiktaş kentlisi ile ortak bir yaşam ve yönetim konseptini paylaşıyorum.<br />

Bu yüzden Beşiktaş’ın demokrasisi oldukça farklıdır ve bu fark yerel<br />

yönetimimiz kadar, hatta ondan önce Beşiktaş kentlilerinin yarattığı bir farktır.<br />

Hepinize sevgilerimi sunarım.<br />

İsmail ÜNAL<br />

Beşiktaş Belediye Başkanı<br />

B+ SONBAHAR 03


22 Aykut Barka Deprem Parkı<br />

Beşiktaş’ın en canlı<br />

parklarından biri olan<br />

Aykut Barka Deprem Parkı’na<br />

uğramadan geçmeyin.<br />

BEŞİKTAŞ KENTLİSİ’ NİN DERGİSİ Sonbahar ’10 / 10<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> adına<br />

Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal<br />

YÖNETİM YERİ<br />

Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong><br />

Nisbetiye Mahallesi Aytar Caddesi<br />

Başlık Sokak No: 1<br />

34340 Levent, İstanbul<br />

www.besiktas.bel.tr - 444 44 55<br />

YAYIN TÜRÜ<br />

Dergi/Yaygın<br />

YAYIN KURULU<br />

Hasan Özgen, Yüksel Türkili,<br />

Görkem Kızılkayak<br />

PROJE YÖNETMENİ<br />

Hasan Özgen<br />

EDİTÖR<br />

Görkem Kızılkayak<br />

GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />

Gülçin Tahiroğlu<br />

GÖRSEL YÖNETMEN<br />

Nadir Mutluer<br />

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />

Ayla Çiringel<br />

YAZI İŞLERİ<br />

Gülçin Tahiroğlu, Nilüfer Oktay,<br />

Ayla Çiringel, Nazan Ortaç<br />

SAYFA YAPIM<br />

Engin Ak<br />

KATKIDA BULUNANLAR<br />

Ferda Çağlayan, Yalçın Çiringel, Esat Korkmaz,<br />

Gökhan Tan, Alp Özgen<br />

FOTOĞRAFLAR<br />

Görkem Kızılkayak, Alaaddin Savaş,<br />

Vural Yazıcıoğlu, Ersen Çörekçi, Erdem Aydın<br />

Burak Görgün, Şenol Kaşıkçı<br />

YAPIM<br />

NDR Tasarım ve Reklamcılık Tic. A.Ş.<br />

Nisbetiye Mahallesi, Birlik Sokak<br />

Akyıldız Apt. C Blok No:22/6<br />

Beşiktaş/İstanbul<br />

Tel: 0212 284 99 22<br />

BASKI<br />

Promat Matbaacılık 0212 622 63 63<br />

BASKI TARİHİ<br />

Kasım 2010<br />

Kapak Fotoğrafı: Ersen Çörekçi<br />

03 Başkan’ın Beşiktaşlılara<br />

Mesajı<br />

06 Beşiktaş’ta Sabah<br />

Birazdan kent uyanacak,<br />

martılar ve deniz eşlik edecek<br />

sessizliğe...<br />

06<br />

16 Cumhuriyet Aydınlatıyor<br />

Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin<br />

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı<br />

afişlerinin sloganı buydu.<br />

16<br />

22<br />

26 68’li İsyan<br />

Belleklere kazınan<br />

bir bağımsızlık türküsü yazdı<br />

“68”liler.<br />

26<br />

34 Fulya Gösteri Merkezi<br />

Kapılarını dev bir konserle<br />

ilk kez Beşiktaşlılara açıyor.<br />

34<br />

40 Belgesel Sinema<br />

Geçen yıl müdavimleri oluşan<br />

Bir Belgesel, Bir Gazeteci,<br />

Çay ve Simit etkinliği bu yıl<br />

kaldığı yerden devam ediyor.<br />

42 Albüm: Altan Bal<br />

Beşiktaş Çarşısı’ndan kareler...<br />

50 Bir Usta<br />

Oğlu Ahmet Koman<br />

büyük usta İlhan Koman’ı<br />

anlattı.<br />

56 BJK Müzesi<br />

Kentin ilk spor müzesi<br />

canlı bir tarih sunuyor.<br />

04 B+ SONBAHAR


Artı<br />

56<br />

62 Sanatçı Gözüyle<br />

Yaptığı işe tutkuyla bağlı olan<br />

Bihter Altay için Afife Jale’nin<br />

anlamı büyük.<br />

Kentlilik bilinci<br />

“yüksek!”<br />

62<br />

66 Bir Semt: Ortaköy<br />

Yeni ile eskinin, gelenekselle<br />

modernin bütünleştiği<br />

bir semt Ortaköy.<br />

66<br />

76 İletişimci Gözüyle<br />

Ayşegül Molu Beşiktaş’ı<br />

kentin nefes aldığı bölge<br />

olarak yorumluyor.<br />

“Hafif, ferah, yaşanılası bir yer Beşiktaş. Bazı<br />

semtlerde varolan insanı sıkan, baskıcı hava<br />

burada yok” Ayşegül Molu iletişimci gözüyle<br />

Beşiktaş’ı değerlendirirken, gözleri parlıyor.<br />

Sık sık Bebek’te yaşadığı çocukluk günlerini<br />

hatırlıyor. Korularda koşturup, Boğaz’ın soğuk<br />

sularına atladıkları günleri… O günlerden<br />

bugünlere bazı değişiklikler olsa da değişmeyen<br />

çok şey kalmış Beşiktaş’ta. Ayşegül Molu,<br />

Beşiktaş’ı, “Kentlilik bilinci yüksek insanların,<br />

katılımcı bir anlayışla taçlandırdıkları bölge”<br />

olarak tanımlıyor.<br />

B+ adına kiminle Beşiktaş üzerine sohbete<br />

başlasak, onları bölgenin o pozitif havasının<br />

sardığını hissediyoruz.<br />

İşte Afife Jale Tiyatrosu’na tutkuyla bağlı bir<br />

sanatçı; Bihter Altay… 0 çok kültürlü bir mahallede<br />

madam teyzesinin kucağında çeşit çeşit<br />

masalları dinleyerek büyümüş. Bugün, 29<br />

yaşında Türk tiyatrosunun gelişimi adına farklı<br />

oyun türlerini deniyorsa eğer bilin ki, yaratıcı<br />

kimliğinin arkasında o günlerin izi var. İlk oyununu<br />

Ortaköy’deki Afife Jale Tiyatrosu’nda<br />

sergilemiş. Bu sezon da arkadaşlarıyla yeni bir<br />

tiyatro oyununu sahneye koymaya hazırlanıyor.<br />

yapıyor. Sanatın anarşist çocuğu Bubi’nin sergisi<br />

bu. Bubi, B+’ya, “Ben kendimden kurtulmayı<br />

öğrendim” derken, içinde dolup taşan duyguları<br />

da dışa vurmaktan çekinmiyor.<br />

Bu yıl kötü hava şartları nedeniyle Cumhuriyet<br />

Bayramı kutlamaları ne yazık ki şölene dönüşemedi<br />

ama Cumhuriyet ateşi kalplerde yanmaya<br />

devam etti. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin Beşiktaşlılarla<br />

paylaştığı “Cumhuriyet Aydınlatıyor!” afişleri<br />

anlam yüklüydü.<br />

Beşiktaş’ta hayat bir başka hızla akıp gider. Siz<br />

siz olun bu hıza arkanızı dönmeyin…<br />

Örneğin geçen sene büyük bir beğeniyle izlenen<br />

“Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit”<br />

etkinliği’ne katıldınız mı? Bir kez olsun,<br />

bir çarşamba akşamı yolunuz Levent Kültür<br />

Merkezi’ne düştü mü? Eğer, yanıtınız “Hayır”sa,<br />

hiç durmadan önümüzdeki çarşambadan itibaren<br />

programınıza bu etkinliği almanız gerektiğini<br />

bilin. Bizden söylemesi. Zira, her çarşamba sizleri<br />

bambaşka dünyalara götürecek bir belgesel<br />

sinema gösterimi bekliyor. Bu hafta olmuyorsa,<br />

ondan sonraki hafta, o da olmuyorsa bir sonraki<br />

hafta, mutlaka orada sizi bekliyor olacağız.<br />

Beşiktaş kiminin çocukluk, kiminin gençlik anılarında<br />

yaşıyor.<br />

Birbirinden ilginç konular B+’da sizler için hazırlandı.<br />

76<br />

80 Sergi<br />

Sanatın anarşisti Bubi<br />

Beşiktaş Çağdaş’ta.<br />

86 Haberler<br />

Beşiktaş’ta gerçekleşen<br />

etkinliklerden özetler...<br />

92 Rehber / 24 saat<br />

68’liler için Amerikalıları denize döktükleri yer<br />

Beşiktaş. Dolmabahçe’de “Yanki go home!”<br />

sesleri hâlâ belleklerde….<br />

Beşiktaş, kentlisine çok şey sunan bir bölge.<br />

Kültür merkezleri, parkları yıl boyunca Beşiktaşlılarca<br />

dolup taşıyor. Birbirinden farklı, zengin<br />

içerikli etkinlikler Beşiktaşlıların beğenisine<br />

sunuluyor.<br />

Bugünlerde Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> Mustafa Kemal<br />

Kültür Merkezi farklı bir sergiye ev sahipliği<br />

Bir sonraki sayıda buluşmak üzere<br />

Hoşça kalın<br />

besiktasarti@besiktas.bel.tr<br />

B+ SONBAHAR 05


Beşiktaş'ta sabah<br />

Beşiktaş’a<br />

gün doğuyor<br />

Yazı: ÇİÇEK KANAR Fotoğraf: Alaaddİn Savaş, ERDEM AYDIN, Vural yazıcıoğlu<br />

“Gün aydınlanmadan<br />

yollara düşenler için”<br />

Sabah en masum zamanı günün,<br />

en kirlenmemişi ve en adaletlisi.<br />

Hepimiz bir parça arınmış olarak<br />

uyanmıyor muyuz uykumuzdan?<br />

Ve biraz daha eşit değil miyiz?<br />

Sabah en umutlusu vakitlerin.<br />

Beşiktaş’ta da yeni bir gün başlıyor.<br />

Gelin hep birlikte seyredelim.<br />

Gününüz aydın olsun. Günaydın…<br />

6 B+ SONBAHAR


Bazı yollar tek başına aşılır<br />

Banklarda ona el sallayan bile yok. Teknenin<br />

kaptanı, miçosu, balıkçısı... Hepsi, her şeyi o.<br />

Teknesi ile kaptan bir başına şimdi.<br />

Can yoldaşı, yavuklusu, ekmek teknesi. Boğaz bu<br />

belli mi olur, demez. Sabahın altısında en önce o<br />

aralar dalgaları, sisi önce o yarar. Hayat denizinde<br />

aslında her birimiz o küçük tekne değil miyiz?<br />

“Hey, kaptan diyorum. Sen Tevfik Fikret’in<br />

Balıkçılar şiirini bilir misin? ‘Bilmem dersen’<br />

dinle öyleyse.”<br />

Yalnız çıktıysan yola bir defa<br />

al bu şiiri koy cebine öyle de “Vira bismillah”<br />

“Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın<br />

Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme<br />

Kayık çocuk gibidir; oynuyor mu kaydetme<br />

Dokunma keyfine: Yalnız tetik bulun, zira<br />

Deniz kadın gibidir: hiç inanmak olmaz ha.”<br />

B+ SONBAHAR 7


Hayatı sırtında<br />

taşıyan çocuk<br />

Sokak lambaları aydınlatmış<br />

yolunu işte, daha ne istiyorsun.<br />

Önemli olan sahip oldukların<br />

değil, sahip olduklarını nasıl<br />

kucakladığın. Nice karanlık olsa<br />

da yollar, sen ellerinle<br />

bulabilirsin yolunu, yoldaşın<br />

sokak lambaları olacak unutma.<br />

Hem biliyor musun o sokakta<br />

senin için evinde ayırdığı<br />

kağıtları ayrı bir poşete koyarken,<br />

arasına küçük hediyeler de<br />

sıkıştıran bir ablan var.<br />

İsmini bilmesen de... Hatırladın<br />

değil mi? Unutma şafak sökecek<br />

mutlaka…<br />

8 B+ SONBAHAR


Gelirler az sonra...<br />

Yüz yılı geçk<strong>indir</strong> orada Kabataş.<br />

Çocuk gelenler Boğaz’a baka baka büyür,<br />

delikanlı olup çıkar kapıdan. Kapılar<br />

belirler çoğu zaman hayatı. Bir kapıyı<br />

seçerken vazgeçeriz diğerinden. Çocuklar<br />

gelecek az sonra acele et, görmesinler<br />

gecenin kirini…<br />

Ve Behçet Necatigil’in Beşiktaş’tan<br />

Kabataş Lisesi’ne giden bu yolu anlattığı<br />

şiirini dinle, beğeneceksin:<br />

“Ne saadet uzanmak<br />

Evden mektebe kadar<br />

Yollarda bırakarak<br />

Bir sürü hatıralar…”<br />

B+ SONBAHAR 9


Ne çok durak var hayatımızda.<br />

Duraklar arasında geçiyor bir<br />

ömür. Önce bir sonraki durağa<br />

varabilmek için hızlı, sonra demlenmiş<br />

yaşında biraz sakin ve<br />

yavaşça ve en son ağır ağır…<br />

Kolunda çantası olan kadın, az<br />

önce çıkmış sıcak bir yataktan;<br />

işe gidecek ne var ki! Şimdi gitsek<br />

evine, masa üstünde duruyordur<br />

mutlak sonuna kadar içilmeye<br />

vakit bulunamamış bir<br />

bardak çay. Ilıktır henüz. Bu duraktan<br />

kalkan otobüse binilecek,<br />

şehrin gri binalarla dolu sevimsiz<br />

bir bölgesindeki işe gidilecek,<br />

başka yolu yok. Fakat<br />

durağın içine dahil olamamış o<br />

adam, “Kaçsam mı?” diyor acaba.<br />

Ya da “Binmesem bu otobüse,<br />

yorulduğum yere kadar sadece<br />

yürüsem.” Oysa nafile, gelecek<br />

bir otobüs ve bizi taşıyacak,<br />

ta ki son durağa gelene dek.<br />

İçiniz rahat olsun<br />

Sabahın ilk sahipleri onlar.<br />

Kötülükleri en çok onlar<br />

görür, onlar hisseder.<br />

Biz kalkmadan ve<br />

düşmeden yollara gecenin<br />

günahlarını sokaklardan<br />

onlar süpürür, kazır.<br />

Yoksa diyorum,<br />

onlar süpürmese,<br />

gün doğduğunda gecenin<br />

örttüğü tüm kötülükler bir<br />

bir çıkacak ortaya.<br />

İyi ki varlar…<br />

Onun için Can Yücel’in<br />

“Sevgi Duvarı” şiirini<br />

anımsayalım bir kez daha :<br />

“Öyle sıcaktı ki<br />

çöpçülerin elleri<br />

Çöpçülerin elleriyle<br />

okşardım seni”<br />

10 B+ SONBAHAR


Gazetenin yorucu yolculuğu<br />

onun ellerinde son buldu<br />

Suat Ulupınar, 27 yıldır olduğu gibi o sabah da saat 06:00’da<br />

açtı Levent çarşıdaki bayiini. Dün gece, gazetenin gözleri<br />

kan çanağı gece amiri son haberleri yazıp, matbaacı genzini<br />

yakan mürekkep kokusunu bir kez daha içine çekip ve şoför<br />

iplerle bağlanmış gazeteleri kamyonuna atıp yola çıktığında<br />

o da büfesinin önünde bekliyor. Bir günün tüm yaşanmışlığı,<br />

günahları ve sevapları kâğıdın üstünde. İpleri çözecek,<br />

tezgâha dizecek ve hükmü 24 saat bile sürmeyen gazeteyi<br />

okura ulaştıracak. Bu gazetelere kaç kişinin teri ve kaç<br />

kişinin gözyaşı sinmiştir?<br />

İskele alabanda<br />

Beşiktaş iskelesinin ilk yolcuları Üsküdar ya da Kadıköy’e gitmeye hazır.<br />

Karşı kıyıdan bu yakaya geçmeye hazır olanlar gibi. Gün doğmadı daha<br />

ama simitler tezgâhta yerini aldı. “İskele alabanda”...Kaptan yanaşacak<br />

az sonra ve hoparlör sabahın sessizliğini bozacak: “İskelemizden<br />

kalkmakta olan gemi saat 07:15 hareketle Kadıköy’e gidecektir…”<br />

B+ SONBAHAR 11


Ekmek kavgası<br />

Az önce çıktılar fırından, dizildiler sepetlere,<br />

sabırsızlar. Hamuru karan, fırına atan, piştiğinde<br />

onu çekenler, ellerini silip bir kenara çöktüler,<br />

yorgun... Ekmekler ise yola çıkmaya hazır.<br />

Öyle taze ve öyle sıcaklar ki, onlara bakarken<br />

her şeyin ekmek kavgası için olduğuna<br />

inanmak çok zor.<br />

12 B+ SONBAHAR


Kurabiyeler hazır,<br />

buyurmaz mısınız?<br />

Dört kuşaktır aynı<br />

ailenin ellerinden çıkıyor<br />

kurabiyeler 78 Hasanpaşa<br />

fırınında. Sabah dediğin<br />

zaten bir bardak çay ve<br />

sıcak ekmek değil mi?<br />

Şayet yoksa vaktiniz<br />

evde kahvaltıya sizin için<br />

hazırlanan kurabiyeler<br />

eşlik edecek iş ya da<br />

okul yolunda. Siz sıcak<br />

kurabiyelerinizle sağlam<br />

çıkın yola diye Erhan<br />

Sümer çoktan tamamladı<br />

hazırlıklarını.<br />

Günün ilk çayları<br />

onun elinden<br />

Arnavutköy’de küçük bir kahve.<br />

Recep Taştanoğlu 40 yılı aşkındır<br />

sabahın ilk sahiplerinden. Saat<br />

05:00’i vurdu mu geçer tezgâhın<br />

başına. Tavşan kanı çaylar... İlk<br />

çay kendine. Sonra gelir müşteriler.<br />

Gecenin yorgunu taksi şoförleri.<br />

Daha gidilecek çok yol var. Bir çay<br />

molası iyi gelir şoföre . Çay en çok<br />

anneleri anımsatır değil mi?<br />

Hep sıcaktır anne gibi.<br />

Denizin sahipleri<br />

Rıfat Kaymaz ve kuzeni Hamit Sultan<br />

Kaymaz. Aslında siz çok kez beraber<br />

yolculuk yapıyorsunuz onlarla.<br />

Beşiktaş’tan Üsküdar’a motorla gidip<br />

gelirken onlar da üst katta dümenin<br />

başında. Ama şimdi sabah keyfi, fırından<br />

yeni çıkmış poğaçalar, çaylar eşliğinde<br />

paylaşılıyor. Rıfat Kaptan, deniz<br />

tutkunu. Sekiz yaşında gönül vermiş<br />

denize. O gün bugündür hiç kopmamış,<br />

dünyada gitmediği sahil yok<br />

gibi, ömrü yettikçe denizi her sabah o<br />

uyandıracak…<br />

B+ SONBAHAR 13


İki yaka bugün de birleşecek<br />

Köprünün en sevilen saati, henüz<br />

kalabalıklarla kucaklaşmadı. İstanbul’un<br />

bir türlü birbirine kavuşamayan sevgilileri<br />

anımsatan iki yakasını bugün de birleştirmeye<br />

hazır. Sisli bir sabahta farlar aydınlatıyor yolu.<br />

“Allah zihin açıklığı versin”<br />

Yıldızlar çekildi artık yuvasına.<br />

Sen küçük çocuk, uyuyor musun yoksa<br />

arka koltuğunda okul servisinin.<br />

Yoksa tüm enerjisiyle çocukluğun<br />

şaka mı yapıyorsun arkadaşına?<br />

Şimdi göremiyorum ama az daha yükselsin<br />

güneş, bir daha bakarım….<br />

14 B+ SONBAHAR


Dağıtarak gel sisi<br />

Sisleri ardında bırakıp gel. Doğan güne doğru<br />

kır dümeni. Martılar eşlik edecek sana.<br />

Deniz kokusu sinmiş sabaha. Sabahın kokusu<br />

sinmiş denize. “An gelir”, Atilla İlhan seslenir:<br />

“Sabahlar olur bir türlü uyuyamam<br />

İçimde sanki şilepler çarpışıyor<br />

Yağmurda sis düdükleri...”<br />

Koşar adım<br />

Dükkânlar kepenkleri açtı, manav<br />

tezgâhlarına elmalar dizildi. Vapur yanaştı<br />

iskeleye. Ellerinde kitaplar koş bakalım<br />

okula, elinde çantan koş bakalım işine.<br />

Koşar adım yaşarken hayatı atlama ve<br />

unutma. En masumudur günün ve en<br />

suçsuzu sabahlar. En vicdanlı olduğumuz<br />

zamandır sabah. Güneş uyandırmamıştır<br />

çünkü içimizdeki kara köşeleri…<br />

Sabah –ı şerifleriniz hayrolsun efendim.<br />

B+ SONBAHAR 15


Cumhuriyet<br />

Cumhuriyet<br />

Aydınlatıyor!<br />

Yazı: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraflar: Alaaddİn savaş, erdem aydın<br />

Türk devrim sürecinde 29 Ekim, Cumhuriyetin ilanının günüdür.<br />

O gün kuşaktan kuşağa aktarılacak bir aydınlanma yolunun da başlangıcıdır.<br />

16 B+ SONBAHAR


“ Bizim toplumumuz için ilim ve fen lüzumlu ise, bunları aynı<br />

derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın elde etmeleri<br />

gerekir.<br />

…Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun<br />

gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini<br />

sağlamaktır.”<br />

1923 yılı Ocak ayında İzmir’de halka yaptığı konuşmada Atatürk işte böyle<br />

diyordu. Türk kadınını erkeğinden ayrı düşünmeyen ve Türkiye’nin çağdaş<br />

uygarlık düzeyine erişmesinde el ele bir birliğin zorunluluğunu belirten<br />

Atatürk kadın haklarına büyük önem vermiş ve bu konuda köklü değişiklikler<br />

yapmıştır.<br />

1925 yılında Kıyafet Devrimi yapılarak kadınlar çarşaftan kurtarılmış,<br />

1932’de Türkiye’deki ilk güzellik yarışmasında Türkiye Güzeli olan Keriman<br />

Halis, 1933 yılında Dünya Güzeli seçilmiştir.<br />

En seçkin devrim<br />

Devrimlerin sürekliliğinin sağlanmasında kuşkusuz eğitimin hayati önemi<br />

vardır. Kültürel devrimi yapan Atatürk, bu değişimin sürekliliğini sağlayıp,<br />

kuşaktan kuşağa aktaran eğitimi de yaptığı devrim kadar önemli tuttu.<br />

Selanik’te daha gençlik günlerinde ulusu için bir reform ve devrim tasarlayan<br />

Atatürk, bu düşüncesini, Anadolu’yu istila eden düşmanları kovarken bile hiç<br />

terk etmemiş, hatta bir anlamda bu konuda girişimlerde de bulunmuştur. Bu<br />

Atatürk’ün vefatı nedeni ile yayınladıkları bir bildiride, Hindistan Kadınlar<br />

Birliği, onu “Kadın haklarının tarih boyunca en büyük savunucularından biri”<br />

olarak ilan etmiştir.<br />

“…Eğer bir ulus bir amaca doğru tüm erkek ve kadınları ile birlikte yürümezse,<br />

o zaman uygarlık yolunda bir ilerlemeyi beklemek gereksiz olur… İçinde<br />

yaşadığımız çağda kadın her alanda daha yüksek düzeylere çıkartılmalıdır<br />

ve bu nedenle de, kadınlarımız erkekler gibi her türlü öğrenim ve eğitim<br />

olanaklarından yararlanacak ve her türlü mesleği yapabilecektir. Sosyal yaşamda<br />

erkek ve kadın, karşılıklı olarak birbirlerine yardım ederek ve birbirlerini<br />

destekleyerek, birlikte ilerleyeceklerdir.”<br />

Kültürel devrimi yapan<br />

Atatürk, bu değişimin<br />

sürekliliğini sağlayıp,<br />

kuşaktan kuşağa aktaran<br />

eğitimi de yaptığı devrim<br />

kadar önemli tuttu<br />

Atatürk’ün kadın hakları ile ilgili reformları, 1924 yılında kadınlara erkeklerle<br />

eşit eğitim hakkı verilmesi ile başlamış ve 1926’da Medeni Kanun’un kabulü<br />

ve 1934’de kadınların seçme ve seçilme haklarını elde etmeleri ile devam<br />

etmiştir.<br />

Adana’da Kız Meslek Okulu tarih dersinde<br />

B+ SONBAHAR 17


zorunlu savaşım ile yeni bir devlet kurma çabaları içinde, eğitim yolunda yaptığı<br />

atılımların ilk göstergesinin Samsun’a çıkışından hemen bir yıl kadar sonra,<br />

Ankara’da bir “Maarif Kongresi” toplaması olduğunu görürüz.<br />

Atatürk, Büyük Zafer ve İzmir’in düşman işgalinden kurtarıldığı Eylül<br />

1922’de yaptığı konuşmalarla Türk ulusunun yüzyıllar boyu uğradığı bozgun<br />

ve felaketlerin nedeninin eğitim ve öğretim açığı olduğunu açıklamıştır.<br />

Büyük Zafer kazanıldığında Mustafa Kemal Paşa’ya, “İşte zaferi kazandınız,<br />

şimdi ne yapmak isterdiniz?” diye soranlara, “Milli Eğitim Bakanı olarak<br />

memleketimin irfanına hizmet etmek isterdim” cevabını vermiştir.<br />

Atatürk öncelikle öğrenmeyi kolaylaştırmak ve çağdaş dünyanın bir parçası<br />

olmak için Arap alfabesini değiştirip, Latin alfabesine geçişi sağlamıştır.<br />

Onun Türk kültür ve eğitimine en büyük katkılarından biri de, Türk dilini yabancı<br />

dillerin etkisinden kurtarıp arındırması, saray dilinden halk diline dönüştürerek<br />

kendi benliğine kavuşturmasıdır.<br />

Aşama aşama değişim<br />

Siyaset bilimcisi Samuel Huntington reformcular için iki stratejinin olduğunu<br />

söyler. Bunlardan birincisi; ilk başta gerçek amaçlarının tümünü ortaya<br />

koymak ve bunları aynı anda zor kullanarak gerçekleştirmek; diğeri ise kapıyı<br />

aralamak, ayağı kapının aralığına koyup sırayla, yapılabilirlik ölçüsüne,<br />

kabul oranına ve yetisine göre, aşama aşama amaçları gerçekleştirmek.<br />

Atatürk, ülke ve toplum koşullarına, gereksinimlerine ve yapılabilirlik ölçülerine<br />

göre bu iki stratejiyi birlikte kullanmış, seziş ve zamanlama yeteneğini en iyi şekilde<br />

harmanlayarak, eylemlerini uygun zaman ve ortamda gerçekleştirmiştir.<br />

Önemli kararların bütün gereklerini ve zorunluluklarını ilk günden belirtmenin<br />

ve ifade etmenin isabetli olmayacağını bilen Atatürk, uygulamaları birtakım<br />

evrelere ayırmanın, mevcut olaylardan yararlanarak ulusun duygu ve<br />

düşüncelerini hazırlamanın, aşama aşama yürüyerek hedefe varmanın başarı<br />

için doğru bir yol olduğunu düşünmüştür.<br />

Uygulama sırasında yakın çalışma arkadaşlarının bazıları ile zaman zaman<br />

görüş ayrılıkları yaşasa da ilk günden itibaren izlediği yoldan ve yöneldiği<br />

hedeften asla sapmamıştır.*<br />

Değişimleri gerçekleştirirken, toplumun geleneklerine önem vermiş, aykırı olabilecek<br />

değişimlerden ürkebileceğini düşünerek zamanlamayı çok iyi yapmış,<br />

böylece değişmelere karşı ilk anda doğabilecek tepkileri en aza <strong>indir</strong>miştir.<br />

Örneğin; Harf Devrimi’ni İkinci Meşrutiyet yıllarında düşünmesine, Erzurum<br />

Kongresi sırasında, öncelikle yapılacak işler arasında saymasına rağmen,<br />

ancak 1928 yılında gerçekleştirmiştir.<br />

Atatürk Türk ulusunu çağdaş uygarlık seviyesine yükseltmek, Türkiye<br />

Cumhuriyeti’ni çağdaş dünyanın vazgeçilmez bir parçası haline getirmek<br />

için her araçtan yararlandığını belirtmiştir. Bu araçların en önemlilerinden<br />

biri de kuşkusuz Takrir-i Sükun Kanunu’dur.<br />

Gazeteci -Yazar Metin Toker, Takrir-i Sükun Kanunu’nun yalnızca Şeyh<br />

Sait İsyanı’na karşı yapılmadığını, asıl amacın devrimlere devam için karşı<br />

ağızların susturulması ve devrimlerin sakin bir ortamda yürütülmesi olduğunu<br />

belirtmektedir.<br />

Emre Kongar da, benzer bir yaklaşımla Mustafa Kemal’in önemli devrimlerini<br />

Takrir-i Sükun Kanunu’nun desteği ile İstiklal Mahkemeleri’nin gölgesinde<br />

yapmış olmasının tarihsel ya da toplumsal rastlantılar ile uzak yakın hiçbir<br />

ilişkisinin bulunmadığını, tam tersine devrimler ile İstiklal Mahkemeleri’nin<br />

çakışmalarının bilinçli bir seçimi olduğunu ifade etmektedir.<br />

Sosyo-kültürel değişimlerin hemen hemen tamamının Takrir-i Sükun<br />

Kanunu’nun yürürlükte bulunduğu yıllarda tamamlandığı bir gerçektir.<br />

18 B+ SONBAHAR


Atatürk Orman Çiftliği kurulurken<br />

Milli ekonomiyi oluşturmak<br />

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’na başlarken milli egemenliğin ancak iktisadi<br />

egemenlik sağlandıktan sonra kazanılabileceğinin bilincindeydi.<br />

Cumhuriyet döneminde de iktisadi planlamanın ilk adımı olan İzmir İktisat<br />

Kongresi’nde yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Siyasi, askeri zaferler<br />

ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferler ile taçlandırılmazlarsa<br />

elde edilen zaferler kalıcı olamaz, kısa zamanda söner. Bu sebeple en kuvvetli<br />

ve parlak zaferlerimizin bize sağladığı ve daha da sağlayacağı faydalı<br />

sonuçlardan yararlanabilmek için ekonomik egemenliğimizin sağlanması,<br />

güçlendirilmesi ve genişletilmesi lazımdır.”<br />

Bu nedenle, bağımsız ve daha güçlü bir Türkiye’nin yaratılması, iktisadi kalkınmaya<br />

bağlıdır. Atatürk’ün her zaman gösterdiği hedef, bu olmuştur.<br />

Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin iktisadi sistemdeki gelişim modeli; çağdaş,<br />

dinamik ve kalıcı olmuştur. Türk toplumunun iktisadi gelişim ve kalkınma<br />

doğrultusu çizilmiş, iktisadi kalkınmanın refahı, özgürlüğü ve onuru koruyucu<br />

özellikleri olduğu ve Türkiye’nin gerek geçmişinin, gerek geleceğinin bu<br />

hedefler doğrultusunda devam edeceği milletçe kabul edilmiştir.<br />

İzmir İktisat Kongresi toplandığında (17 Şubat-4 Mart 1923) Misak-ı Milli<br />

esaslarına benzer Misak-ı İktisadi kabul edilip devletin o günkü şartlarına uygun<br />

olarak devlet desteğinde iktisadi liberalizm benimsendi.<br />

Kongrede alınan kararlar, Cumhuriyet hükümetlerinin yeni bir politika çizmelerinde<br />

etkili oldu.<br />

Alınan kararlar arasında üreticinin, milli sanayinin, ihracatın korunması ve<br />

teşvik edilmesi ile ilgili tedbirler, borsanın millileştirilmesi, ticari alanda bir<br />

bankanın kurulması, hava ve deniz ulaştırmacılığının geliştirilmesi, aşarın<br />

kaldırılması, çiftçilerin kredi şartlarının kolaylaştırılması, işçilerin çalışma koşullarının<br />

iyileştirilmesi gibi tedbirler vardı.<br />

İktisadi tedbirler alınırken; ekonomik bağımsızlık titizlikle korunacaktı. Türkiye<br />

Cumhuriyeti’nin iktisat politikası İzmir İktisat Kongresi’nde belirlendi.<br />

Cumhuriyet döneminde kalkınmada sanayileşmenin önemi kavrandığından,<br />

Teşvik-i Sanayi Kanunu 1927 yılında kabul edildi.<br />

Tarım alanında 1927’de Zirai Tedrisatın Islahı Kanunu ile eğitim seviyesi yetersiz<br />

ziraat okullarının yenileştirilme çalışmaları başlatıldı. 1931’de Birinci<br />

Ziraat Kongresi toplandı. 1930’dan itibaren Zirai Kredi Kooperatifleri kuruldu.<br />

Hayvancılığın gelişimi, ıslahı çalışmaları 1928-1930 yıllarında yapıldı.<br />

Ulaştırma alanında, demiryolu yapımına öncelik tanındı. 1923-1940 yılları<br />

arasında İç, Batı ve Doğu Anadolu demiryolları ile birbirine bağlandı. Demiryolları<br />

ile kurulan ağ, ülkenin gelişimine büyük katkı sağladı.<br />

Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte adım adım yapılan birçok değişiklikle<br />

toplum çağdaş dünya içindeki yerini almak için hazırlandı.<br />

Bugünün Türkiye’sinde çoğulcu demokratik düzen uygulaması, çağdaşlaşmanın<br />

devamı, toplumun dinamizmi yeni Türk Devleti’nin “Cumhuriyet”<br />

temeli üzerine oturtulmasından kaynaklanmaktadır. B+<br />

* Kaynak: İ.Ü. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları.<br />

B+ SONBAHAR 19


Cumhuriyet<br />

kalplerdeydi...<br />

Yazı ve Fotoğraflar: Alaaddİn savaş<br />

Her sene gelenek haline gelen 29 Ekim kutlamaları<br />

bu yıl kötü hava koşulları nedeniyle<br />

yapılamadı. Cumhuriyet ateşini simgeleyen<br />

fener alayı bu kez yüreklerde yandı.<br />

B+ Beşiktaşlılara Cumhuriyetin onlar için<br />

ne anlam ifade ettiğini sordu. İşte yanıtlar!<br />

Aydın Sayman 58, yönetmen<br />

Film yönetmeniyim. 40 yıldır Beşiktaş’ta oturuyorum. Ve Beşiktaş’ta yaşamaktan<br />

çok memnunum. Yönetimden de memnunum. Cumhuriyet içi çok<br />

geniş bir kavram. Bazan benim beklentilerimi tam karşılamadığını düşünüyorum.<br />

Ancak Cumhuriyet Bayramları çocukluğumuzdan beri sevgiyle kutladığımız<br />

bayram. Çok özel bir gün. Fakat son zamanlarda işlerimin yoğunluğundan<br />

dolayı kutlamalara katılamıyorum. Son dönemlerde yaşanan sıkıntıların<br />

da Cumhuriyete zarar vereceğini düşünmüyorum.<br />

Alaattin Özduran 60, kasap<br />

Beşiktaşlı olmaktan gurur duyuyorum. Cumhuriyet bayramlarında bayrakları,<br />

Atatürk posterlerini gördükçe göğsüm kabarıyor. Cumhuriyet olmasaydı<br />

birbirimizle konuşamazdık. Atatürk’ün en büyük mirası. Binlerce şehit<br />

vererek kuruldu Cumhuriyet. Ancak şimdi yeterince sahip çıkamıyoruz.<br />

Her Cumhuriyet Bayramında bayraklar asıyorum. İşlerimden fırsat buldukça<br />

kutlamalara katılıyorum.<br />

Ezgi Bekar 19, üniversite öğrencisi<br />

Aslen Ankaralıyım. Ama 3 yaşından beri Levent’te oturuyorum. Reklamcılık<br />

okuyorum. Cumhuriyet çok güzel bir yönetim. Fakat ona sahip çıkabilmek<br />

önemli. Biz yeterince sahip çıkabiliyor muyuz bilmiyorum. Sanki demokratik<br />

anlamda bir şeyler eksik. İnsanlar Cumhuriyet için bir şeyler yapıyor.<br />

Yürüyüşler düzenliyor. Sadece özel günlerde hatırlanıyor. 29 Ekimlerde<br />

10 Kasımlarda hatırlıyoruz. Ama Cumhuriyet’i tam yaşayamıyoruz. Eski<br />

Cumhuriyet coşkusu yok. Büyük bütçeler harcanarak yapılan kutlamaların,<br />

Cumhuriyet coşkusunu yansıttığını düşünmüyorum. Her sene çok güzel<br />

kutlamalar yapılıyor. Önemli olan insanlara, özellikle gençlere Cumhuriyeti<br />

anlatmak. Onları bilinçlendirmek lazım.<br />

Ayfer Çalık 60, emekli bankacı<br />

33 yıldır Ortaköy’de yaşıyorum. Burda yaşamaktan oldukça mutluyum. Bir<br />

Cumhuriyet çocuğu olarak her yıl Cumhuriyet’in coşkusunu yaşıyorum. Belediyenin<br />

düzenlediği Cumhuriyet yürüyüşü bu sene hava muhalefeti nedeniyle<br />

yapılmadı ama ben 27 Ekim’de üyesi bulunduğum sivil toplum örgütünün<br />

düzenlediği bir kutlamaya iştirak ettim. Fakat daha geniş çaplı bir<br />

organizasyonun içinde olmayı arzu ederdim tabii ki... Cumhuriyete daha<br />

çok sahip çıkılmalı bence. Bunun için özellikle yerel yönetimlerin, sivil toplum<br />

örgütleri ile daha çok temas halinde olması ve işbirliği yapması gerekiyor.<br />

Böylece cumhuriyet ruhu sosyal yaşamda pratiğe dökülmüş olacak.<br />

Bu seneki Cumhuriyet kutlamalarında havai fişek gösterisini insanların buruk<br />

bir şekilde izlediğini gözlemledim. Cumhuriyetin değerlerine dah çok sahip<br />

çıkmalıyız. Bunun içinde yere yönetimlerin sivil toplum örgütlerinin, Cumhuriyet’e<br />

inanan bireylerin üzerine düşeni yapması gerekiyor.<br />

Umut Kundakçı 11, öğrenci<br />

Rahmi Kirişlioğlu İlköğretim Okulu’nda öğrenciyim. Cumhuriyeti çok seviyorum.<br />

Atatürk kurdu. Çok güzel bir yönetim. Biz de onu koruyacağız.<br />

Okulda her yıl kutlamalar yapılıyor. Hava güzelse bahçede, yağmurluysa<br />

salonda kutluyoruz. Şiirler okunuyor, marşlar söyleniyor. Öğretmenlerimiz<br />

Atatürk’ü ve Cumhuriyeti anlatıyor. Ben de her zaman sahip çıkacağım.<br />

20 B+ SONBAHAR


Özge Aydındağ 25, öğrenci<br />

Özel bir şirkette mali işler departmanında çalışıyor, aynı zamanda Bahçeşehir<br />

Üniversitesi’nde master yapıyorum. Şişli’de oturuyorum ama işim ve okulum<br />

dolayısıyla daha çok Beşiktaşlı sayılırım. Alışveriş yapmak için ve boş zamanlarımı<br />

değerlendirmek için de Beşiktaş en çok tercih ettiğim yer. Ben<br />

bir Cumhuriyet’çiyim. Hava muhalefeti nedeniyle kutlamaların yapılamaması<br />

bile beni çok üzdü. Çünkü bu kutlamaların artık farklı bir anlamı var. Cumhuriyetimiz<br />

korumamız gereken duruma geldi. Hepimizin sahip çıkması lazım.<br />

Ben elimden geleni yaptığıma inanıyorum. En azından o yolda yürüyorum.<br />

Kardeşlerimi cumhuriyet bilinciyle yetiştirmeye çalışıyorum.<br />

Alime Kılıç 56, esnaf<br />

12 yıldır Beşiktaşta organik ürünler satan bir dükkân işletiyorum. Beşiktaş’ta<br />

olmaktan mutluyum. Atatürk’ün bize emanetidir Cumhuriyet. Çoluk çocuğumuzun<br />

geleceğinin güvencesidir. Cumhuriyet olmasa cocuklarımızın<br />

geleceğinden emin olamayız. Bu yönetimden vazgeçemeyiz. Geriye gitmek<br />

çocuklarımız için, dünya için, insanlık için felakettir. Ne yazık ki bugünlerde<br />

Cumhuriyet’in tehlikede olduğunu düşünüyorum. Şu anki görkemli<br />

kutlamalar bana inandırıcı gelmiyor. Sadece Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin kutlamalarına<br />

katılıyorum. Onların samimiyetlerine inanıyorum.<br />

Nalan Zapçı 45, kimya mühendisi<br />

25 yıldır Levent’de yaşıyorum ve burada yaşamaktan çok mutluyum. Cumhuriyet<br />

bana göre hayattır. İnsanca yaşamanın koşuludur. Özgürlüktür.<br />

Cumhuriyet’le yaşamak şanstır. Bu şansın değerini bilmek gerkiyor. Herkesin<br />

buna sahip çıkması lazım. Özellikle son dönemlerde çokça konuşulan<br />

rejim tartışmaları bizi bu konuda daha duyarlı hale getirdi. Beşiktaşın yerel<br />

yönetiminin Cumhuriyet’e sahip çıkan bir anlayışta olması da ayrıca bir<br />

şans benim için. Oturduğum ilçede daha çok aydın ve cumhuriyetçi insanlarla<br />

yaşamak çok güzel.<br />

Numan Topaç 60, esnaf<br />

45 yıldır Beşiktaş’ta baklava börek ustası olarak çalışıyorum. Beşiktaş’ta<br />

yaşamak büyük keyif benim için. Burada kendimizi çok rahat hissediyoruz.<br />

Biz Cumhuriyet çocuğuyuz. Cumhuriyet laiklik demek, dürüstlük demek,<br />

demokrasi demek benim için. Kendimi tam bir Cumhuriyetçi olarak görüyorum.<br />

Keşke kıymetini bilebilsek. Daha fazla sahip çıkmalıyız Cumhuriyet’e.<br />

Bayramları daha coşkulu kutlamalıyız. Eski bayramlardaki coşkuyu yakalamalıyız.<br />

Ben çalıştığım için kutlamalara katılamıyorum. Ama dışardan izlemek<br />

bile göğsümü kabartıyor. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin yaptığı Cumhuriyet<br />

yürüyüşleri bana umut veriyor. Daha iyi şeyler olacak.<br />

Aysun Başman 52, emekli<br />

33 yıldır Ortaköy’de yaşıyorum. Cumhuriyet coşkusunu yaşamasına yaşıyoruz<br />

tabiiki, fakat gelecek nesillere ne derece aktarabiliyoruz bilemiyorum.<br />

Çocuklarımızın Cumhuriyet kavramını içlerine s<strong>indir</strong>ip sahip çıkmalarına çalışmalıyız.<br />

Cumhuriyeti yaşatacak ve koruyacak olan gelecek nesiller. Onlara<br />

daha çok anlatmalıyız. Bu konuda herkese görevler düşüyor. Cumhuriyet<br />

varoluşumuzun, yaşamımızın temeli. Ona sahip çıkmalıyız.<br />

B+ SONBAHAR 21


Yaşam<br />

Aykut Barka Deprem Parkı<br />

Herkese yetecek kadar<br />

büyük ve şefkatli<br />

Yazı: ÇİÇEK KANAR Fotoğraf: VURAL YAZICIOĞLU<br />

Beşiktaş’ın en canlı parklarından biri Aykut Barka Deprem Parkı.<br />

Bir pazar günü yolunuz düşerse Kültür Mahallesi’ne bu parka mutlaka uğrayın.<br />

Her birinizi sev<strong>indir</strong>ecek bir hoşluk bulacaksınız.<br />

22 B+ SONBAHAR


Yıkılıp her seferinde yeniden yapılanan bir ülke Türkiye.<br />

Yüzyıllar boyu sallanıp, yıkılıp hep yeni baştan başlayarak<br />

bir uçtan bir uca. Erzincan’dan Gediz’e, İstanbul’dan<br />

Erzurum’a değin. Yerin bir sesi vardı, biz onu yıllar boyunca<br />

pek de fazla duymadık. Ta ki “Sesimi duyan var<br />

mı?” sorusuyla tanışana dek. 17 Ağustos 1999 sonrası,<br />

resmi olmayan rakamlara göre 45 bin kişiyi yıkıntılar altında bırakan geceye<br />

dek. Sonra, yıkıntıların arasından hayatta kalan bir can küçük deliklerden<br />

seslenirken, yerin de bir sesi olduğunu öğrendik.<br />

Oysa Prof. Dr. Aykut Barka, neredeyse 30 yıldır yerin sesini dinliyordu. Ülkenin<br />

en güçlü fayı KAF’ı (Kuzey Anadolu Fay Hattı) tanıyordu. Biz Marmara<br />

depremine dek, onun da sesini duymamıştık. Sonra herkes pek çok yer<br />

bilimci gibi, onu da tanıdı ve en önemlisi güvendi. İTÜ Avrasya Yer Bilimleri<br />

Enstitüsü’nde görev yaparken beyin damarının tıkanması sonucu hastaneye<br />

kaldırıldığında artık herkes onun sesini duymuştu. Aramızdan ayrıldığında<br />

yalnızca 50 yaşındaydı...<br />

Bölge halkının buluşma noktası<br />

İsmi verilen vapur her sabah Boğaz’ı bir uçtan bir uca geçiyor. Aykut Barka<br />

adı artık bu vapurları görebilen tepede, yeşillikler içinde bir parkta da yaşıyor.<br />

Akmerkez’in hemen arkasından Ulus’a devam ederken sol koldaki<br />

Sekbanlar Sokak’a girdiğinizde kocaman bir park sizi bekliyor; Aykut Barka<br />

Deprem Parkı. Yıllardır boş, terk edilmiş ve sahipsiz beklerken 2000 yılında<br />

Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> tarafından yaptırılan park, bölge halkının önemli<br />

bir ihtiyacına yanıt verdi. İstanbul’un en büyük parklarından Aykut Barka<br />

Deprem Parkı, Ulus, Levent, Etiler, Kültür mahalleleri başta olmak üzere yakın<br />

bölgede oturanların buluşma noktası.<br />

Barka ile aynı yılda doğanlar, yazın gölgelikteki banklarda dinleniyor, düşünüyor,<br />

kitap okuyor. O aramızdan ayrıldıktan sonra doğan minikler top<br />

peşinde koşturuyor, salıncakta sallanıyor, kaydıraklarda oynuyor. Sportif<br />

gençler, spor aletlerinde vakit geçirmeyi tercih ediyor.<br />

Parka bir pazar günü uğradık. Yağmurun ardından açan güneşle bölge halkı<br />

kendini buraya atmış, her yaştan park müdavimi güneşin keyfini çıkarıyordu.<br />

Ailece top oynayanlar, torunlarıyla tahterevallide eğlenen dedeler, yeğeniyle<br />

yürüyüşe çıkan teyzeler güneşli bir pazar günü Aykut Barka Deprem<br />

Parkı’nda buluşmuştu.<br />

Can dostlarımızın da mekânı<br />

Sadece onların değil, can dostlarının da en sevdiği mekanlardan biri park.<br />

Gönüllerince koşturan köpeklerin sevinci görülmeye değer. Parkın alt kısmında<br />

ise basketbol ve tenis sahası açık hava ve sporu birleştiriyor.<br />

Süs havuzuna bakan banklarda pazar gazetelerini okuyanlar ya da sadece<br />

mavi gökyüzüne bakanlar… Hepsi için Aykut Barka Deprem Parkı’nda<br />

yer var.<br />

Aykut Barka Parkı yaz döneminde Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin düzenlediği çok<br />

sayıda etkinliğe ve konsere de ev sahipliği yapıyor. Önümüzdeki dönemde<br />

hedef, organik ürünlerin sunulduğu bir pazar kurulması. B+<br />

B+ SONBAHAR 23


Müdavimleri anlatıyor<br />

Boğaz keyfi yapıyoruz<br />

İsmet Çevik (45): On yıldır Etiler’de oturuyorum. Bu parkın bulunduğu<br />

yer daha önce çalılık, boş bir alandı. Park haline getirilmesi bölge halkı açısından<br />

büyük bir açığı kapattı. 6 yaşındaki kızım Esmanur ve eşimle havanın<br />

iyi olması durumunda hemen her gün geliyoruz. Ben arkadaşlarla muhabbet<br />

ediyorum. Kızım salıncağa, kaydırağa biniyor. Burada edindiği arkadaşları<br />

var. Boğaz manzarasını görebilen, çok yeşil bir park. Yazın verilen konserler<br />

de çok keyifli oluyor.<br />

Çocuklar için güvenli<br />

Kerem – Vicdan Uzunoğlu: On iki yıldır Kültür Mahallesi’nde oturuyoruz.<br />

İki oğlumuz var. Onlarla fırsat buldukça buradayız. Birlikte top oynuyoruz.<br />

Yazın Bülent Ortaçgil konserine geldik. Çocuk oyun alanlarının kum yerine<br />

plastik olması daha güvenli. Ağaçlar büyüdükçe daha da güzelleşiyor.<br />

Kış döneminde de güneşli havada parka atıyoruz kendimizi.<br />

Kızım çok seviyor<br />

Gülümhan Aşlamacı: Kızım Ayşe 1.5 yaşında. Bu parkı çok seviyor.<br />

Haftada bir gelebiliyoruz. Güneşli havalarda kış da olsa onun için iyi oluyor.<br />

Tek eksiğimiz çay kahve içilebilecek bir mekan.<br />

En küçük misafir<br />

Eytan Manoah: Altı aylık. Şimdilik çevresinin çok farkında olmasa da annesi<br />

Mirey ve babası İzzet Manoah ile pusetinde güneşli sonbaharın keyfini<br />

sürüyor.<br />

Bu park için Ulus’a taşındık<br />

Kubilay Bingöllü: Kızım Dila 8, oğlum Buğra 3.5 yaşında. Annem<br />

Ulus’ta oturuyor. Bir buçuk ay öncesine kadar biz de Şişli’deydik. Yeşil alan,<br />

çocukların en büyük ihtiyaçlarından biri. Babaannelerine gidip geldikçe Aykut<br />

Barka Deprem Parkı’na uğruyorduk. Sonunda park için buraya taşındık.<br />

Şimdi her fırsatta onlarla beraber geliyoruz. Spor ve oyun ünitesinde güzel<br />

vakit geçiriyorlar. Büyük ve yeşil bir park.<br />

24 B+ SONBAHAR


B+ SONBAHAR 25


Bağımsızlık ülküsü<br />

‘68’li isyan<br />

bir başka türküydü...<br />

Yazı: ESAT KORKMAZ Fotoğraflar: MİLLİYET ARŞİVİ<br />

Beşiktaş’ın yakın tarihine düşünerek bakmak; Cumhuriyet’i kuran bağımsızlık mücadelesini ve<br />

‘68’li Başkaldırı’yı tanımak demektir: Ruhları ve dilleri olmayanlar şöyle diyecektir: “Pek bir şey yok”<br />

Beşiktaş, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinin fitilinin<br />

ateşlendiği, bir işaret fişeğine bağlanarak kurtuluşu<br />

sağlamak üzere Anadolu’ya fırlatıldığı bir kenttir. Mustafa<br />

Kemal ve arkadaşları, atalarından devraldıkları bağımsızlık<br />

ülküsünü yaşama taşımış, onu halkın ülküsü durumuna<br />

getirmiş, zorlu bir mücadele sonunda toprağımı ve insanımı,<br />

emperyalistlerin elinden kurtarmıştır. Ancak izleyen dönemde bağımsızlık<br />

korunamamış ve ülke emperyalizmin pazarı durumuna getirilmiştir.<br />

Bu durum karşısında sessiz kalmayan ve aynı ülküyü devralan ‘68 Ruhu’,<br />

1960’lı yılların ikinci yarısında, Amerikan emperyalizmine karşı köktenci<br />

bir başkaldırıyı örgütlemiş, 6. Filo’ya bağlı Amerikan askerlerini Beşiktaş-<br />

Dolmabahçe’den denize dökmüştür.<br />

Bu bağlamda Beşiktaş, yakın tarihimiz için tanık bir yerleşmedir. Tanık yerleşmeler<br />

tanık bilincin de taşıyıcısıdır. Ötesinde, belletilmiş muhalefet türlerinden<br />

farklı bir muhalefetin de filiz verdiği bir yerdir Beşiktaş. Belki de tanık<br />

bilinçle belli bir iletişim içine giren Çarşı Grubu, emperyalizmin halkı-halkları<br />

uyutmak için özellikle besleyip büyüttüğü yargısının genel kabul gördüğü<br />

futbol dünyasına, bu anlayışla ironi oluşturan bir muhalefeti yerleştiriverdi:<br />

Sergiledikleri tavırlar ve seçtikleri sloganlar, gönül tarlasına ekilip çoğaltıldı.<br />

Dünyada başka bir örneği var mı bilmiyorum ama biz bildiğimizi söyleyelim:<br />

Ezberi bozan Çarşı Grubu’nun muhalefeti, Beşiktaş’la özdeşleşmiş<br />

durumda.<br />

Öyleyse Beşiktaş, ulusal bağımsızlık mirasının öncelikli sahibidir, denebilir.<br />

Bu miras tavra dönüştürülüp yaşama salınmalıdır artık: Salınır salınmaz,<br />

hiç kuşku yok, dosta ve düşmana tanı koyacaktır. Yakın tarihimizle buluştuğumuzda,<br />

tanık bilincin izine rastlayacağız. Rastladığımız bu izi devrim-<br />

26 B+ SONBAHAR


Yaşanmış gerçeklik anlaşılmadan, yaşanan gerçeklik anlaşılamaz. İşte bu<br />

nedenle gerçekliğin kökü tarihtir; tarihi bilmemek, kuramın ve pratiğin kökünü<br />

kurutmak anlamına gelir. Devrimcilik tarihi, devrimci geçmişimizin bilgisidir:<br />

Devrimci tarihsellik ise geçmişin şimdileştirilmesidir. Devrimciler tarihlerine<br />

bireysel, ötesinde toplumsal katılım sağlamak istiyorlarsa geçmişi<br />

şimdinin bilincinde yoğurmaları gerekir. Ancak o zaman devrimci bilinç,<br />

tarihi aşabilir.<br />

Anılar, yaşanılan yerlerden çağrılır, dedik; geleneğine uyalım: Dolmabahçe<br />

Rıhtımı’na gidelim ve 68’lilerin, Amerikan askerlerini nasıl denize döktüklerinin<br />

öyküsünü dinleyelim:<br />

...İki, üç, daha fazla Vietnam<br />

Kavgasını, ...iki, üç, daha fazla Vietnam, özdeyişine bağlayarak bir umut<br />

anaforu oluşturan ‘68 Kuşağı, yeri geldi Fidel’i, yeri geldi Che’yi, yeri geldi<br />

Mustafa Kemal’i öne alarak fırtınalar yarattı: Ve emperyalizmin, emperyalist<br />

dönem kapitalizminin doğasına başkaldırdı. ‘68 Hareketi Türkiye’de görülen<br />

ilk gerçek demokratik, özgün ayaklanmaydı ve köktenci demokratik bir<br />

gelenek yarattı; toplumun sakin akışını derinden sarstı.<br />

Resmi açıdan ‘68 Hareketi, sık sık şiddetli çatışmalara yol açan bir 10 yıl<br />

olarak görünür; ‘68 Hareketi’ni, resmi siyasetler üstündeki etkileriyle sınırlamak<br />

onun gerçek yönünü görmemek anlamına gelir. Otorite karşıtlığı ve<br />

başkaldırı açısından, Türkiye toplumsal mücadeleler tarihinin o güne değin<br />

Merdivenlerden hızla inildi, rıhtıma hızla girildi<br />

ci mücadeleye bağlamak ve geleceğe yansıtmak günümüz devrimcilerine<br />

düşen bir yükümlülüktür. Yükümlülüğün sorumluluğunu hisseden Beşiktaş<br />

<strong>Belediyesi</strong>, iki yıldır 16-19 Mayıs günlerini Bağımsızlık İçin İlk Adım Şenlikleri<br />

olarak kutlamaktadır.<br />

Bağımsızlık mücadelesinin anıları, o anıların yaşandığı yerlerde anımsanarak<br />

çoğaltılır. Yaşanmış anılar geri çağrıldığında, zamanın tersine çevrilmezliğine<br />

başkaldırmış oluruz: Ve kendimizi bu kavganın verildiği günlere<br />

taşırız, geçmişi yakalarız, geleceği kurmaya soyunuruz. İnsanlar teslim<br />

olsa da anıların çağrıldığı mekânlar teslim olmaz: Anılarımızı çağırıp kendimizi<br />

güncellediğimizde, geçmişimiz, yani tarihimiz bize yansır; üzerimize<br />

geçmişin bilinci düşer. Bilincin düştüğü deliğe baktığımızda, tarihimize bir<br />

pencerenin açılmış olduğunu görürüz. Bu yolla ölmüş zamanın ağırlığından<br />

kurtarırız kendimizi: Tarihimizden doğar ve daha tarih olmamış gelecekte<br />

kendimizi bekleyebiliriz artık.<br />

Demek ki bağımsızlık tarihimiz üzerine düşünmek, bu kavgada yaşamını yitirmiş<br />

olanları yeniden aramıza taşıma; bu yolla tarihimize sahip çıkma girişimidir.<br />

Bunu sağlıklı yapamazsak ölmüş-gitmiş kimi alçakların oyuncağı olabiliriz;<br />

çünkü tarih, yalnızca dürüstlerin değil, alçakların da tarihidir.<br />

Amerikan askerleri denize döküldü<br />

B+ SONBAHAR 27


Amerikan askerlerini taşıyan motorlar taşlanıyor<br />

tanık olmadığı bir altüstlük olarak öne çıkar. ‘60’lı yılların ikinci yarısında patlak<br />

vermiş, tarihsel-toplumsal haksızlığa karşı bir başkaldırıydı ‘68 Hareketi.<br />

Aradan bunca yıl geçtikten sonra bile tartışılıyor olması, Türkiye toplumsal<br />

mücadeleler tarihinde önemli bir kırılma noktası olduğunu kanıtlar. Sınıf<br />

karakteri az yoğun alanlarda beslenme olanağı bulan ve insan öğesini, büyük<br />

ölçüde küçük burjuva kökenli öğrencilerin oluşturduğu bu isyan, resmi<br />

ideolojiden bir kopuşu simgeliyordu.<br />

Bugün artık şöyle demek zamanıdır: Ey “68 Ruhu” buradaysan üç defa vur!<br />

-Dan! Dan! Dan!<br />

Kaşları çatmaya gerek yok; bu yakıştırılmak istendiği gibi bir tabanca sesi<br />

değil, bir yürek sesidir.<br />

Akın var akın; Dolmabahçe’ye akın<br />

Haziran boykot ve işgallerinin hemen ardından, 6. Filo İstanbul Limanı’na<br />

yanaştı, yani Beşiktaş açıklarına demirledi. Demokratik hak arayışının ve<br />

politik başkaldırının çok sıcak olduğu bir döneme rastlayan bu olay, eylem<br />

çizgisini hızla yükseltti; sonuçları önceden kestirilemeyen yakıcı ve etkili bir<br />

direnişe yol açtı.<br />

6. Filo’nun gelişini anti-emperyalist bir gösteriye dönüştürmek, kendiliğinden<br />

gelişen sıradan tepkiler olarak değil de örgütlü ve bilinçli bir tavır sergileyebilmek<br />

için 76 örgüt 15 Temmuz 1968’de İTÜ’de bir toplantı düzenledi;<br />

yapılacak protesto eylemleri tartışıldı.<br />

Canını kurtarmak için denize atlayan amerikan askerleri<br />

İzleyen gün polisin davranışını protesto etmek üzere Dolmabahçe<br />

İskelesi’ndeki göndere bir bayrak çekildi ve sonra da yas işareti olarak yarıya<br />

<strong>indir</strong>ildi. Bu olaylar yaşanırken İTÜ sürekli polis ablukası altındaydı; üniversite<br />

çevresinde polisle devrimci öğrenciler arasında vur-kaç tarzında<br />

çatışmalar olmaktaydı; polis çılgına dönmüş durumdaydı. Bir taraftan İTÜ<br />

Rektörlüğü’ne baskı uygularken, diğer taraftan kentin şurasında burasında<br />

Amerikalı askerlere yönelik korkutmaya, ürkütmeye dayalı eylemler yapan<br />

öğrenciler toplanıyordu.<br />

İşgal kararı verildiğinde sanki devrim başlamıştı.<br />

Mayıs bitip hazirana girildiğinde, hava korkunç militandı ve her türlü otoriteye<br />

karşı neşe dolu bir isyanla doluydu. ‘68 başkaldırısı her yönüyle ve tüm<br />

cüretiyle bir isyan olarak soluk almaya başlamıştı.<br />

28 B+ SONBAHAR


Polisin baskısı karşısında geri adım atan İTÜ Senatosu, yurt binasının üniversitenin<br />

eklentisi kabul edilemeyeceği, bu nedenle de özerklik güvencesinden<br />

yararlanamayacağı kararını aldı: Karar üzerine polis, 17 Temmuz<br />

günü sabaha karşı, devrimci öğrencilerin üssü konumunda bulunan Talebe<br />

Birliği ve yurt binalarını bastı. Her yer tahrip edildi. Vedat Demircioğlu yurdun<br />

ikinci katından aşağı atıldı; 47 öğrenci hastaneye kaldırıldı; 30 öğrenci<br />

tutuklandı.<br />

27 Mayıs’tan bu yana polisin üniversiteye yönelik olarak gerçekleştirdiği<br />

doğrudan ilk saldırıydı bu; genelde ülke düzeyinde, özelde İstanbul’da bir<br />

bomba etkisi yarattı. Olay üzerine 18 Temmuz 1968 günü bir dizi yakıcı eylem<br />

uygulamaya konuldu; öğrenciler, güvenlik güçleri karşısında net bir başarı<br />

gösterdi. Olayları, biraz da masalsı bir hava içinde anlatan 23 Temmuz<br />

1968 tarihli Türk Solu’ndan izleyelim: “Olay İstanbul’ da bir bomba gibi patladı.<br />

Haberi duyan Teknik Üniversite’ye koşuyordu. Yurt avlusu ana baba<br />

günüydü. Gelenler, polis tarafından yerle bir edilmiş demir kapının üzerine<br />

basarak avluya giriyor ve iki taşın arasına dikilen bir sopaya raptedilmiş<br />

pankartla karşılaşıyorlardı: ‘Kardeşimizin kan izlerini takip et’. Pankartın arkasında,<br />

yurdun yan tarafına doğru uzayan kan izleri, 20 metre devam ediyor<br />

ve bir göllenmeyle bitiyordu. Yurdun içi de kalabalıktı. Kulaktan kulağa<br />

haberler ulaşıyordu. ‘Miting saat 12.00’de. Dolmabahçe’ye yürünecek’...<br />

Saat 11.00 sularında toplum polisi, Dolmabahçe Stadı’nın şeref tribünü kapısında<br />

mevzilenmişti. Saat 11.30’da beş minibüs, İstanbul Üniversiteli devrimcileri<br />

getirdi. Gelen gençler saf oluyorlar ve yurda doğru Dağ başını duman<br />

almış, marşıyla yürüyorlardı ve hep bir ağızdan bağırıyorlardı: ‘Kahrolsun<br />

Amerika’. Teknikli öğrenciler kardeşlerini heyecanla karşıladılar. Kalabalık<br />

iyice artmıştı....<br />

Bu sırada avluya asılmış olan hoparlörden, yürüyüşün saat 13.00’te başlayacağı,<br />

yürüyüşü Teknik Üniversite Öğrenci Birliği’nin ve İTÜTOTB’nin<br />

düzenlediği ve onların direktifiyle hareket edileceği bildiriliyordu…. Sonra<br />

gençler Taksim’e yürüdüler. Sloganlar şunlardı: ‘Bağımsız Türkiye’, ‘Kahrolsun<br />

Amerika’ , ‘Amerikalı it, evine git’, ‘Tanklarıyla toplarıyla gelseler bile<br />

bağımsız olacak Türk’ün ülkesi’. Taksim Anıtı’na varıldı, çepeçevre sarıldı<br />

ve bayrak yarıya çekilerek nutuklar atıldı. Miting bitmişti.<br />

Birden Taksim Anıtı’nın kaidesine bir genç fırladı. ‘Arkadaşlar’ dedi, ‘Biz<br />

buraya nutuk dinlemeye gelmedik. Biz ta Beyazıt’tan Teknikli kardeşlerimizle<br />

Dolmabahçe’ye inmeye geldik. Orada kadınımıza, kızımıza saldıranlara<br />

gerekli dersi vermeye geldik. Kimse bizi boş laflarla yolumuzdan alıkoymaya<br />

muktedir olamayacaktır. Hedefimiz Dolmabahçe’dir, yürüyelim<br />

arkadaşlar.’ Kalabalık dalgalandı. Heyecan yükseldi. ‘Dolmabahçe’ye,<br />

Dolmabahçe’ye’ sesleri Taksim’i çınlattı. Gençler yürüdüler.<br />

“Ölenler dövüşerek öldüler<br />

güneşe gömüldüler<br />

vaktimiz yok onların<br />

matemini tutmaya<br />

akın var<br />

akın<br />

güneşe akın<br />

güneşi zaptedeceğiz<br />

güneşin zaptı yakın”<br />

Nâzım Hikmet<br />

Gür bir ses, omuzların üzerinden okuyordu bunu. Diğerleri katıldılar, ‘Güneşin<br />

zaptı yakın’. Kalabalık gittikçe artan bir hızla aşağıya iniyordu;<br />

Dolmabahçe’ye aktı... Merdivenler koşar adımlarla inildi. Rıhtıma aynı hızla<br />

girildi. Amerikan denizcileri kendilerini motorlara güç attılar. Kaçıyorlardı.<br />

Kalabalık gittikçe arttı. Bir gece evvelki Sükan’ın aslanları ortada görünmemişler,<br />

Amerikan denizcilerini koruyamamışlardı. Olaylar çığ gibi gelişti. Tutulan<br />

Amerikan erleri denize atılıyor, kamyon kamyon gelen Amerikan malzemesi<br />

yakılıyordu.<br />

Saat 21:00 oldu. Hareket yedi saattir sürüyordu. Ne nutuk atan vardı orada,<br />

ne de yöneten. Ama yedi saat olmuştu, hâlâ dağılmıyor ‘karaya çıkarmayız’<br />

diyorlardı… Tam bu sırada, birden coplar sardı etrafı... Vahşi bir saldırı başladı.<br />

İki çember çevrilmişti. Birinci çemberden kurtulan, ikincisine düşüyor,<br />

dövülüyordu… Sükan’ın aslanları bu gece de ‘iyi’ iş görmüşlerdi ama Amerikalılar<br />

da bir güzel dövülmüşlerdi.”<br />

Taksim Anıtı’nın kaidesine tırmanan genç Deniz Gezmiş’ti. Deniz Gezmiş,<br />

bir kitle hareketi yaratmak için gerekli liderlik ruhuna sahipti; ’68 Ruhu’nun<br />

tartışmasız sembolüydü.<br />

Şimdi de Akaretler’e; Mustafa Kemal’in Samsun’a hareket etmeden önce<br />

annesinin elini öptüğü yere uzanalım, çağrılan anıyı ‘68’li yaşama nasıl taşımış<br />

bir de ona bakalım:<br />

Mustafa Kemal Yürüyüşü<br />

1968 sonbaharında gerçekleştirilen bu eylemde Deniz Gezmiş’in etkin olduğu<br />

Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) başı çekti. Anti-emperyalist bilinci<br />

geliştirmek, başlatılan 2. Milli Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in izlediği<br />

yolun izlendiğini halka göstermek için çok sayıda örgüt bir araya geldi ve<br />

eylem kararı aldı. 30 Ekim 1968’de, yürüyüş, Samsun Atatürk Anıtı önünden<br />

başladı; 22’si öğrenci, 2’si işçi toplam 24 genç, Ankara yönünde yola<br />

çıktı. 10 Kasım’da Anıtkabir’de Demirel hükümetine karşı eyleme dönüşe-<br />

B+ SONBAHAR 29


Mustafa Kemal Yürüyüşü Ankara’ya yaklaşırken Dev-Güç Başkanı Kadri<br />

Kaplan’ın Ankara’da kent içinde Kahrolsun Amerika! sloganının atılmasını<br />

engellemesi üzerine tartışma çıktı; Ankara’da yayınlanacak olan çağrı<br />

bildirisinde ne Amerika’dan ne de emperyalizmden söz ediliyordu: Bildiri<br />

içeriğinin olumsuzluğuyla Kadri Kaplan’ın tavrının rastlaşması bardağı taşıran<br />

son damla oldu. Bu duruma kimi dış baskılar da eklenince çözülme kaçınılmaz<br />

oldu: TMGT İkinci Başkanı Taylan Benli, Milli Güvenlik Kurulu Genel<br />

Sekreteri tarafından çağrılarak, yürüyüşçülerin Ankara’ya girmesi durumunda<br />

üzerlerine ateş açılacağı kendisine bildirildi. Kimi örgütler bildiriden<br />

adlarını geri çektiler. 8 Kasım 1968 günü Başbakan Süleyman Demirel,<br />

“öğrenci yürüyüşüyle sokaklar eskimez, yeter ki kanuni olsun” diyordu;<br />

diyordu ama İstanbul’dan gelerek eyleme katılmak isteyen FKF’liler yürüyüşe<br />

sokulmuyordu. Bu olumsuz gelişmeler sonucu, 427 km’lik uzun yürüyüş,<br />

9 Kasım 1968 günü 410. km’de, Ankara’nın Kayaş ilçesinde sona erdi.<br />

Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal yürüyüşü<br />

cek bir gösteriyle sona ermesi planlanan bu yürüyüşle, Ata dinamik bir biçimde<br />

anılacaktı; siyasal iktidar Ata’ya ve halka şikâyet edilecekti.<br />

Yürüyüşe katılanlar yayınladıkları bir bildiriyle amaçlarını şöyle açıklıyordu;<br />

“1919’da başlayan Mustafa Kemal devrimi kendisinden sonra gelen<br />

yöneticiler tarafından amacından saptırılmış, Cumhuriyet’in bütün kurumları<br />

yozlaştırılmıştır. Bugün Türkiye’miz dünyada ilk anti-emperyalist ve<br />

anti-kapitalist devrimi gerçekleştiren<br />

Mustafa Kemal’e rağmen yabancıların<br />

desteklediği karşı devrimcilerin<br />

etki alanına girmiştir. Biz Mustafa Kemal<br />

gençliği olarak saptırılan devrimi<br />

rayına oturtmaya azimliyiz, kararlıyız.”<br />

10 Kasım 1968 sabahı Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde toplanan yürüyüşçüler,<br />

Anıtkabir’e giderek saygı duruşunda bulunmakta kararlı gözüküyordu;<br />

yaklaşık 300 kişi çeşitli yollardan Anıtkabir’e ulaştı; saat 13.00’te üzerinde,<br />

“Amerikan emperyalizmine karşı milli kurtuluş yolunda izindeyiz-Samsun<br />

yürüyüşçüleri”, yazılı bir çelenkle Ata’nın huzuruna çıktılar. Saygı duruşundan<br />

sonra, Anıtkabir özel defterine şunlar yazıldı: Amerikan emperyalizmine<br />

karşı ikinci milli kurtuluş savaşımızda gerçekten izindeyiz. Milli kurtuluş<br />

savaşımız yok edilemez. Onu yok etmek için bütün Türk milletini yok etmek<br />

gerekir. Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşçüleri.<br />

Tekrar Dolmabahçe’ye dönelim; açıklarına demirleyen, kıble alınarak toplu<br />

namazlar kılınan 6. Filo’ya karşı gerçekleştirilen kitlesel eylemin öyküsünü<br />

ruhumuzun kulağına çağıralım:<br />

Yürüyüş kolu kenti terk ettiği sırada<br />

polisler tarafından, kanunsuz yürüyüş<br />

yaptıkları gerekçesiyle Emniyet<br />

Müdürlüğü’ne götürüldü. 31 Ekim<br />

1968 günü sabahı topluca adliyeye<br />

sevkedilen yürüyüşçüler, duruşma sırasında,<br />

‘Burada yargılanan biz değiliz,<br />

Gazi Mustafa Kemal’dir’, diye bağırınca<br />

yargıç sonraları oldukça ünlenen<br />

kararını veriyordu: Burada bütün<br />

hakimlik sıfatımı ve titrimi bir kenara<br />

bırakarak şunu belirtmek isterim<br />

ki: Türkiye’ de hiçbir mahkemenin<br />

Atatürk’ü yargılamaya gücü ve yetkisi<br />

yoktur.<br />

Yürüyüşe katılanlar çoğalınca 4 Kasım<br />

1968’de disiplini sağlamak üzere<br />

yedi kişilik bir komite seçildi. Aynı<br />

gün Sungurlu’ya ulaşıldığında Yürüyüş<br />

Tertip Komitesi, ‘Sayın Türk Halkı’<br />

başlıklı bir bildirinin dağıtımını yaptı.<br />

Bildiride, “...tüm Türk halkı (işçisiyle,<br />

topraksız, az topraklı köylüsüyle,<br />

gençliği ile asker-sivil-aydınıyla) artık<br />

mücadeleye geçmek zorundadır. Anti-emperyalist ve anti-feodal mücadelemiz<br />

tam bağımsız gerçekten demokratik Türkiye iç<strong>indir</strong>. Bu mücadele<br />

sonunda Türk halkı kendi mutluluğunu kendi sağlamış olacaktır...” görüşü<br />

işleniyordu.<br />

Boykot ve işgaller heyecan verici, güçlü ve yoğun deneyimlerdi<br />

Yürüyüş yeni katılımlarla kitleselliğe doğru adım adım ilerlerken, Ankara’ya<br />

girerken dağıtılmak üzere bir bildiri kaleme alınıp katılımcı örgütler tarafından<br />

imzalandı: “Büyük Türk milleti! Atatürk için toplanalım! Mustafa<br />

Kemal’in milli kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal Devrimi’ne<br />

saldıran karanlık güçlere dur demek için, milletçe yabancı uşaklığına düşmekten<br />

kurtulmak için, tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye için,<br />

Gazi Mustafa Kemal’in milli kurtuluşçu saflarında toplanalım! Yaşasın Yarının<br />

bağımsız Türkiye’si için mücadele.”<br />

30 B+ SONBAHAR


Kanlı Pazar<br />

Uyarılan anti-emperyalist duygular cangılında “68 Ruhu”, her yönüyle ve<br />

tüm cüretiyle bir isyan olarak soluk alıyordu. Sokak ajitasyonu, mitingler<br />

ve zora dayalı çatışmalar, yani sokakta sürekli seferberlik dönemi başlamıştı:<br />

Bu hava içinde 6. Filo gelip İstanbul Limanı’na demirleyince kıyamet<br />

günü yaklaşmıştı; coşku seli içinde oradan oraya koşuştururken, İslami<br />

anti-komünizm cephesinin İstanbul’a adam taşıyarak Taksim’e yığınak<br />

yaptığının farkına bile varılamadı; varanlar ise aldırmadı.<br />

16 Şubat 1969 pazar günü Türkiye’de o güne değin gerçekleştirilmiş en<br />

geniş anti-emperyalist kitle gösterisi düzenlendi. Çünkü devrim tatilde değildi;<br />

okullar açıktı. Üstelik ‘68 boykot-işgalleriyle küçümsenmeyecek bir<br />

deneyim kazanmışlardı. Üniversite öğrencilerinin yanı sıra işçi sendikaları,<br />

meslek kuruluşları ve her eğilimden sosyalistlerin katıldığı, çoğunluğu işçilerden<br />

oluşan yaklaşık 30 bin kişi, İstanbul Üniversitesi önünden Taksim<br />

alanına yürüyüşe geçti. Taksim girişinde polis, caddenin her iki yanından<br />

önce sis bombaları attı, daha sonra coplarla saldırıya geçti. Aynı anda<br />

gerici sivil güçlerin önceden hazırladıkları anlaşılan kurşun bilyeleri elleriyle<br />

havaya attıkları gözlendi; havadan hızla yere düşen kurşun bilyeler herkesin<br />

kafasını gözünü yardı; ortalık bir anda kan gölüne döndü. Bütün deneyimine<br />

karşın çatışmanın bu denlisiyle ilk kez karşılaşan kitle paniğe kapıldı<br />

ve yürüyüşün öncü koluyla gövdesi birbirinden ayrıldı. Taksim alanına<br />

girebilen birkaç bin kişi gözü dönmüş gericilere yem olurken, polis alana<br />

giremeyen ve başsız kalan asıl yürüyüş kolu üzerine saldırıya geçti: Kitle,<br />

Gümüşsuyu’na doğru panik içinde kaçmaya başladı; yürüyüş kolunun güvenliğinden<br />

sorumlu ve caddeyi her iki yönden koruyan militanlar, panik halinde<br />

İTÜ’ye doğru kaçan kitleyi geri çevirmeyi başardılarsa da Taksim alanına<br />

girmeyi başaramadılar; çıkan çatışmalarda çok sayıda yaralı verdiler.<br />

Yılmaz Aysan / “68”Afişleri<br />

Dışarıda bu olaylar yaşanırken Taksim alanında tam bir katliam örgütleniyordu:<br />

Birkaç gün önceden Taksim Gezisi’nde toplanmaya başlayan ve<br />

Dolmabahçe açıklarında demirleyen 6. Filo’yu kıble kabul edip toplu namazlar<br />

kılan İslami anti-komünizm taraftarları, polisin göstermelik barikatlarını<br />

aşarak alana girmiş olan birkaç bin kişinin üzerine saldırdılar; sopalar<br />

ve bıçaklarla hücuma geçen gerici kalabalık, polisin gözetimi ve yardımı<br />

altında kanlı bir kıyıma giriştiler. Taksim Meydanı’na açılan ara sokakla-<br />

B+ SONBAHAR 31


Mehmet Cantekin “Devrildi”<br />

1 Eylül 1969’da İstanbul Üniversitesi Disiplin Kurulu, öğrenciler hakkında<br />

verdiği kararları açıkladı: Bekir Sıtkı Coşkun’a ihtar, Öcal Okay’a bir ay<br />

uzaklaştırma, Deniz Gezmiş’e üniversiteden ihraç cezası verilmişti. Kararlar<br />

üzerine bir bildiri yayımlayan İstanbul Üniversitesi Direniş İcra Konseyi,<br />

“...Bazı devrimcileri enterne ederek zahiri terör havası estirmek isteyen senato<br />

ve yönetim kurullarına hodri meydan”, diyordu. Üniversitede toplanan<br />

öğrenciler 2 Eylül’de olayı protesto etmek için Prof. Orhan Aldıkaçtı, Prof.<br />

Abdullah Türkoğlu, Prof. Sıddık Sami Onar, Prof. Sahir Erman, Prof. Memduh<br />

Yaşa ve Prof. Bülent Davran’ın kitaplarını Merkez Bina’nın arka bahçesinde<br />

yaktılar. 3 Eylül’de Hukuk<br />

Fakültesi amfisinde bir forum düzenlediler.<br />

Forumda, Filistin’den<br />

yeni dönen ve ihraç kararını<br />

Ankara’da öğrenen Deniz’in bir<br />

mektubu okundu; Deniz mektubunda<br />

şu görüşlere yer veriyordu;<br />

“...Sizinle, üniversiteyi emperyalizmin<br />

kalesi yapmak isteyen<br />

uşaklar sürüsüne karşı mücadele<br />

ettik. Şimdi bu düşmanlarımız<br />

görünüşe bakıp kendilerini güçlü<br />

zannetmektedirler. Oysa asıl<br />

güçlü olan devrimcilerdir. Çünkü<br />

tarih çarkı devrimcilerden yana<br />

dönmektedir. Ve yarının sahipleri<br />

olanlara karşı koymak demek tarihi<br />

gelişmeye karşı koymak demektir.<br />

Durum bu olduğuna göre ne yapmak gerekmektedir? Bundan böyle<br />

bu halk düşmanları üniversiteden ihraç edilmeli ve üniversite Amerikan<br />

emperyalizmine karşı kavganın kalesi haline getirilmelidir.”.<br />

18 Eylül 1969 gecesi Deniz Gezmiş, ODTÜ öğrencisi Taylan Özgür’le birlikte<br />

Ankara’dan İstanbul’a hareket etti.<br />

O günlerde İstanbul/Beşiktaş’taki Işık Mühendislik ve Mimarlık Yüksek<br />

Okulu, faşistler tarafından işgal edilmişti; devrimciler okula sokulmuyordu.<br />

19 Eylül 1969 Cuma akşamı hava kararmak üzereyken okuldaki faşist işgali<br />

kırmak ve devrimci öğrencilerin okula devamını sağlamak için başını Mehmet<br />

Cantekin ve Esat Korkmaz’ın çektiği bir grup devrimci öğrenci İTÜ’den<br />

Beşiktaş’a hareket etti; okula 250 metre kadar yaklaşıldığı bir sırada, içeride<br />

mevzilenen faşistler tarafından otomatik silahlarla ateş edildiği görüldü. Orman<br />

Fakültesi öğrencisi Mehmet Cantekin vurularak öldürüldü.<br />

Vedat Demircioğlu’nun cenaze töreni<br />

Kitleselleşen Anti-Emparyalist mücadele / ODTÜ<br />

ra taşan çatışmalar sırasında iki TİP’li işçi, Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan<br />

öldürüldü. “Kanlı Pazar” olarak tarihe geçen bu olay, 12 Mart öncesinde,<br />

anti-emperyalist kitle hareketlerine yöneltilmiş tertipli saldırılar arasında<br />

sonuçları bakımından en çok tartışılanlardan biri oldu.<br />

Beşiktaş’ta iskeleye doğru gidelim: Mehmet’in mücadele anısına kulak verelim.<br />

Eylül’ün son haftasına girilirken yıllardır yapılamayan ve sağcıların elinde<br />

bulunan İstanbul Üniversitesi Öğrenci Birliği Kongresi, Beyazıt’ta Marmara<br />

Sineması’nda toplandı. Faşist1er tarafından kavga çıkarılarak örgüt iki<br />

başlı duruma getirildi. Bu arada, kongreyi izlemek üzere Ankara’dan gelen<br />

ODTÜ öğrencileri Taylan Özgür ve Sait Kozacıoğlu, Marmara Sineması<br />

çevresinde bulundukları bir sırada 23 Eylül 1969 günü sivil polisler tarafından<br />

kaçırılmak istendi; kurtulup koşarak uzaklaşmaya çalışan Taylan Özgür,<br />

arkadan vurularak öldürüldü.<br />

İskele’den yukarıya, Yıldız’a tırmanalım, İbrahim Kaypakkaya’nın “Ölümler<br />

Üzerine Söylenmiştir” başlıklı yazısını anımsama yoluyla çağıralım.<br />

68 Ruhu’nun simgesi Deniz Gezmiş<br />

32 B+ SONBAHAR


“Bağımsızlık Savaşından Dönülmez”<br />

Hey Dev-Gençli,<br />

Hey Dev-Gençli,<br />

Savaş vakti yaklaştı<br />

1969 sonbaharına ulaşıldığında, devrimci umutlar doğuran özgün bir kitle<br />

hareketi yaratılmıştı.<br />

Battal’ı öldürenler, Türkiye halkının bağımsızlık mücadelesinin düşmanı,<br />

Amerikan emperyalizminin uşağıdırlar; çünkü Battal, yiğit bir bağımsızlık<br />

savaşçısıydı’. Dendi ki: ‘Mustafa Kemal’e layık olmak istiyorsak, halkımızın<br />

bağımsızlığını ve özgürlüğünü istiyorsak, bir yumruk gibi beraber olalım.’<br />

Binlerce öğrenci, sıkılı yumrukları havada, Ata’nın Bursa Nutku’nu ve bağımsızlık<br />

andını tekrarladılar…”<br />

Okullardaki faşist eylemler sürerken İstanbul’da Çapa Öğretmen Okulu<br />

ve İÜ Orman Fakültesi bir üs durumuna getirilmek isteniyordu. Faşistlerin<br />

İstanbul’da silah zoruyla ele geçirmek istediği yerlerden biri de Yıldız Devlet<br />

Mühendislik ve Mimarlık Akademisi idi: 9 Aralık 1969’da Mehmet Büyüksevinç<br />

okulun önünde otobüs beklerken, 14 Aralık 1969’da ise Battal Mehetoğlu<br />

okulda komandolar tarafından tabancayla vurularak öldürüldü. Bütün<br />

üniversitelerde protesto için boykota gidildi. Merkez binasına getirilen Battal<br />

Mehetoğlu’nun cenazesi, dev bir anti-faşist kitle gösterisine dönüştü.<br />

Mehmet Büyüksevinç ve Battal Mehetoğlu’nun öldürülmeleri sonrası gelişen<br />

olayları, İbrahim Kaypakkaya’nın Ölümler Üzerine Söylenmiştir, başlıklı<br />

yazısından izleyelim: “...Halkımızın mücadelesi geliştikçe, sömürü ve tahakkümün<br />

tehlikeye düştüğünü gören Amerikan emperyalizmi ve uşakları,<br />

saldırganlıklarında daha da ileri gidiyorlar. Milli Kurtuluşçu akıma karşı irticayı<br />

silahlandırmakta daha da ileri gidiyorlar. Öyle ki Mehmet Büyüksevinç kardeş,<br />

pusu kurularak, durakta otobüs beklerken kurşunlanıyor. Öyle ki, aradan<br />

altı gün geçmişken, irtica, polislerin gözleri önünde, okulun kapısında<br />

nöbet tutan bir yiğit militanımızı, Battal Mehetoğlu kardeşimizi de öldürüyor,<br />

Battal’ın son sözü ‘Bağımsızlık savaşından dönülmez’ oluyor...<br />

Dev-Genç Marşı<br />

Hey Dev-Gençli, hey Dev-Gençli<br />

Savaş vakti yaklaştı<br />

Al silahını eline<br />

Emperyalizme karşı<br />

İşçi, köylü, gençlik, asker<br />

Devrim için ölürüz<br />

Biz güçlü devrimcileriz<br />

En sonunda yeneriz<br />

Ankara’nın Taşına Bak<br />

Ankara'nın taşına bak<br />

Gözlerimin yaşına bak<br />

Yanki bizi esir almış<br />

Şu düzenin işine bak<br />

Ankara'nın taştır yolu<br />

Yanki sarmış sağı solu<br />

Sen gösterdin halk savaşı<br />

Devrim için doğru yolu<br />

Zulüm bir gün duracaktır<br />

Halk zinciri kıracaktır<br />

İşçi köylü yoksul halkım<br />

İktidarı alacaktır<br />

Kim ne derse desin bağımsızlık ülküsü için ölenleriyle, binlerce yaralısıyla<br />

ve onbinlerce tutuklusuyla anılan “68 Hareketi” bir nostalji olamaz; o hâlâ<br />

devrim tutkusunun sağ kalmasını sağlayan anahtar bir etken olarak yaşıyor,<br />

yaşayacak da. B+<br />

Dağ Başını Duman Almış<br />

Dağ başını duman almış,<br />

Gümüş dere durmaz akar.<br />

Güneş ufuktan şimdi doğar.<br />

Yürüyelim arkadaşlar.<br />

Sesimizi yer, gök, su dinlesin;<br />

Sert adımlarla her yer inlesin.<br />

Bu gök, deniz nerede var,<br />

Nerede bu dağlar, taşlar.<br />

Bu ağaçlar, güzel kuşlar<br />

Yürüyelim arkadaşlar.<br />

Sesimizi yer, gök, su dinlesin;<br />

Sert adımlarla her yer inlesin.<br />

Her geceyi güneş boğar<br />

Ülkemizin günü doğar,<br />

Yol uzun olsa da ne var,<br />

Yürüyelim arkadaşlar.<br />

Sesimizi yer, gök, su dinlesin;<br />

Sert adımlarla her yer inlesin<br />

Bir Mayıs İşçi Marşı<br />

Günlerin bugün getirdiği<br />

Baskı, zulüm ve kandır<br />

Ancak bu böyle gitmez<br />

Sömürü devam etmez<br />

Yepyeni bir hayat gelir<br />

Bizde ve her yerde<br />

1 Mayıs 1 Mayıs<br />

İşçinin, emekçinin bayramı<br />

Devrimin şanlı yolunda<br />

İlerleyen halkın bayramı<br />

Yepyeni bir güneş doğar<br />

Dağların doruklarından<br />

Mutlu bir hayat filizlenir<br />

Kavganın ufuklarından<br />

Yurdumun mutlu günleri<br />

Mutlak gelen gündedir<br />

1 Mayıs 1 Mayıs<br />

İşçinin, emekçinin bayramı<br />

Devrimin şanlı yolunda<br />

İlerleyen halkın bayramı<br />

Vermeyin insana izin<br />

Kanması ve susması için<br />

Hakkını alması için<br />

Kitleyi bilinçlendirin<br />

Bizlerin ellerindedir<br />

Gelen ışıklı günler<br />

Gün gelir gün gelir<br />

Zorbalar kalmaz gider<br />

Devrimin şanlı yolunda<br />

Bir kağıt gibi erir gider<br />

Çarşı Grubu, 2010 1 Mayıs’ını coşkuyla kutlarken...<br />

B+ SONBAHAR 33


Kazanım<br />

Top sahasında<br />

müzik sesleri...<br />

Yazı: NAZAN ORTAÇ Fotoğraflar: ERSEN ÇÖREKÇİ<br />

Beşiktaşlılar dünya çapında yeni bir gösteri merkezine kavuştu. Fulya Gösteri Merkezi,<br />

24 Kasım 2010’da İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin gösterisiyle açılacak.<br />

34 B+ SONBAHAR


Salon, her türlü<br />

konser etkinliği<br />

düşünülerek<br />

tasarlandığından,<br />

ihtiyaç duyulabilecek<br />

bütün ses ve ışık<br />

sistemleri mevcut.<br />

B+ SONBAHAR 35


Bir zamanlar Beşiktaş Spor Kulübü’nün antrenman yaptığı<br />

top sahasında, şimdi müzik sesleri yükseliyor! Beşiktaşlılar,<br />

dünya kalitesinde yeni bir salona kavuştu: Fulya Gösteri<br />

Merkezi. 637 kişilik salon, 24 Kasım 2010’da İstanbul<br />

Devlet Opera ve Balesi’nin gösterisiyle perdesini açıyor.<br />

“Dünya kalitesinde” sözcüğü öylesine kullanılmadı. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>,<br />

Fulya Gösteri Merkezi’ni planlarken Türkiye’deki diğer merkezleri inceledi,<br />

sanatçılarla konuştu ve eksiklikleri saptadı. Ardından, klasik müziğin ve dev<br />

opera gösterilerinin, senfoni konserlerinin başkenti Viyana’da incelemeler<br />

yaptı, ihtiyaçları belirledi. En iyi konser salonları baz alındı ve ortaya Fulya<br />

Gösteri Merkezi çıktı.<br />

Hizmet dışarıdan başlıyor<br />

İstanbul’da bu çapta başka bir konser salonu yok. Sık sık vurgulanan şu:<br />

“Hizmet, dışarıdan başlıyor!” Misafirlerin konforu için her şey düşünülmüş!<br />

100 kişilik bir orkestrayı rahatlıkla konuk edebilecek kapasitede tasarlanan<br />

merkezde, sanatçılar doğrudan kendilerine ayrılan otoparktan kulise geçebiliyor.<br />

Geniş kuliste her türlü konfor var. Tuvaletler, duşlar, büyük dolaplar,<br />

rahat koltuklar, makyaj masaları modern ve özenli. Büyük bir kafeterya;<br />

sanatçıların, sıralarını beklerken vakit geçirmelerine olanak sağlıyor. Kapalı<br />

devre televizyon sistemiyle salon an be an takip edilebiliyor. Gelen seyirci<br />

sayısı, iç ve dış sıcaklık izlenebiliyor.<br />

Sağlam bir teknik altyapı<br />

Seyirciler görmüyor ama sahnenin arkasında büyük bir kapı var. Konser sahipleri<br />

araçlarını bu kapıya yanaştırıp dekorlarını, malzemelerini doğrudan<br />

sahne arkasına taşıyabiliyorlar.<br />

İstanbul’da bu çapta<br />

düşünülmüş başka bir<br />

konser salonu yok.<br />

Hizmet, henüz salona<br />

girmeden dışarıdan<br />

başlıyor!<br />

Salon, her türlü konser etkinliği düşünülerek tasarlandığından, ihtiyaç duyulabilecek<br />

ses ve ışık sistemlerinin hepsi mevcut. Bunun yanı sıra film gösterimi<br />

sağlayan görüntü sistemi ve “surround” teknolojisi de var.<br />

36 B+ SONBAHAR


Ses masası, Soundcraft’ın henüz yeni çıkan dijital modeli. Kayıt cihazları,<br />

konser ve gösterilerin kayıt altına alınmasını sağlıyor. Kapalı devre yayın yapan<br />

sistemin ana merkezi de burası. Kameralar sayesinde sahneyi, salonu<br />

en ince detayına kadar görmek mümkün.<br />

Salon, çok amaçlı tasarlandığı için dört adet simultane odası da var. Yani<br />

aynı anda dört dile çeviri yapılabiliyor.<br />

Seyirci kablolara takılmayacak<br />

Bu tarz salonlarda en büyük sorunlardan birini, yerden geçen kablolar oluşturur.<br />

Kablolama genelde ışık odasından yapılır ve bu kablolar salonun içinden<br />

geçer. “Akıllı bina” olarak tasarlanan Fulya Gösteri Merkezi’nde bu sorun,<br />

en başında çözülmüş. Her şey yerin altında olduğundan, kablo karışıklığı<br />

ortadan kalkıyor. Örneğin canlı yayınları mümkün kılan kablolama sistemi,<br />

salondan kapalı garaja doğru uzanıyor. Bu sistemle, toplam sekiz kamera<br />

aynı anda canlı yayına bağlanabiliyor.<br />

Merkez, engelliler<br />

düşünülerek tasarlanmış.<br />

Girişten sahne önüne<br />

kadar hiçbir engele<br />

takılmadan<br />

ulaşılabiliyor.<br />

En önemlisi güvenlik<br />

Merkezin yapımı iki yıl sürmüş. Ses yalıtımından güvenliğe kadar birçok<br />

testten geçmiş. Güvenlik, her şeyin üstünde tutulmuş. Toplam sekiz adet<br />

acil çıkış kapısı var. Salon, özellikle zemin katta konumlandırılmış. Acil bir<br />

durumda kapılar hemen bahçeye açılıyor. 640 kişinin, 3 dakika içinde tahliye<br />

edilmesi öngörülüyor. Zemin kat olmasının bir başka nedeni, engelli vatandaşlara<br />

kullanım kolaylığı sunması. Engelliler, otopark ya da ana girişten<br />

sahne önüne kadar hiçbir engele takılmadan ulaşabiliyorlar. Sahne önü de<br />

oldukça geniş tutulmuş.<br />

Merkezin geniş bir fuaye ve sergi alanı var. Konsere girmeden önce sergileri<br />

gezip, rahat oturma gruplarında sohbet edebilir, bardan bir şeyler içebilirsiniz.<br />

Yine aynı şekilde engelli vatandaşların bu alanları da rahatça kullanabilmesi<br />

için her şey düşünülmüş.<br />

Hepsi yenileniyor<br />

Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>, Fulya Gösteri Merkezi’ni oluştururken oldukça titiz bir<br />

ön çalışma süreci geçirmiş. Merkez uygulamaya geçirilmeden her şey önce<br />

kağıt üzerinde incelikle planlanmış. Böylece ortaya dünya standartlarında<br />

çok amaçlı bir merkez çıkmış! Belediye, Fulya Gösteri Merkezi’ndeki çalışmaların<br />

hepsini şimdi diğer kültür merkezlerinde de yapıyor. Hepsi yenileniyor,<br />

eksik yanlar bir an önce tamamlanıyor. İsteniyor ki, artık vatandaşla sanatın<br />

arasında hiçbir engel kalmasın. B+<br />

B+ SONBAHAR 37


38 B+ SONBAHAR


Açılış,<br />

24 Kasım’da<br />

İstanbul Devlet<br />

Opera ve Balesi’nin<br />

gösterisiyle<br />

yapılacak.<br />

B+ SONBAHAR 39


Etkinlik<br />

Belgesel sinema<br />

Beşiktaş’ta izlenir!<br />

Yazı: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraf: ALAADDİN SAVAŞ<br />

Bu yıl ikincisi düzenlenen “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” etkinliği yönetmenliğini<br />

Tarık Akan’ın yaptığı “Işık Yontucusu Mehmet Aksoy” belgeseliyle başladı.<br />

Yer Levent Kültür Merkezi. Geçen yıldan ve Beşiktaşlılar<br />

arasında müdavimleri oluşan “Bir Belgesel, Bir Gazeteci,<br />

Çay ve Simit” etkinliği başlamak üzere. Salon her zamanki<br />

gibi, tıklım tıklım dolu. Sanatseverler geçen yıl ilgiyle<br />

izledikleri etkinliğe bu yıl da aynı coşkuyla katılmanın sevinci<br />

içinde. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Türkiye<br />

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, Tarık Akan, Mehmet Aksoy<br />

salondaki yerlerini almak üzereler.<br />

Birazdan ışıklar sönecek ve her çarşamba akşamı Levent Kültür<br />

Merkezi’nin yolunu bize ezberleten etkinlik başlayacak. İkinci yılın ilk açılışı,<br />

yönetmenliğini Tarık Akan’ın yaptığı, “Işık Yontucusu- Mehmet Aksoy”<br />

belgeseliyle yapıldı.<br />

Soluksuz izlenen belgeselden sonra sıra sohbet bölümüne geldi. Tarık<br />

Akan,“O” Anadolu’nun bağrında yetişmiş bir sanatçı. Türkiye’nin en büyük<br />

değerlerinden biri, onun gibi bir insan bizden başka bir ülkede baş tacı edilir<br />

ama bizde onu taşıyan çok az” sözleriyle başladığı konuşmasını, belgesel<br />

filmlere olan tutkusunu anlatarak sürdürdü.<br />

Beşiktaşlılar belgesele konu olan Mehmet Aksoy’u tanımaktan büyük bir<br />

mutluluk duydular ve onu soru yağmuruna tuttular. “Yalnızlığımı taşa astım,<br />

gölgesinde çalışıyorum” diyen Mehmet Aksoy, çalışırkenki duygularını Beşiktaşlılarla<br />

paylaştı.<br />

Tarık Akan’la, Mehmet Aksoy yan yana olunca konular derinleşti,<br />

Türkiye’nin sosyal ve kültürel tarihine doğru uzanıldı. Mehmet Aksoy’un<br />

yasaklı olan heykelleri anlatıldı. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen 1977<br />

1 Mayıs’ının ardından yaptığı ama bir türlü Taksim Meydanı’ndaki yerini alamayan<br />

heykelinin öyküsü anlatıldı. Mehmet Aksoy’un dağarcığında sayısız<br />

öykü var. Onlardan biri de, Meclis’in bahçesi için tasarladığı ancak Kenan<br />

Evren’in engeline takılan heykel.<br />

Evet, bu sezonun ilk belgeseli daha adından sıkça söz ettireceğe benziyor.<br />

40 B+ SONBAHAR


Sıra birbirinden özgün diğer belgesellere de gelecek. B+’nın Yayın Kurulu<br />

Üyesi Hasan Özgen’in de söz ettiği gibi bankaların sponsor oldukları belgeseller<br />

bugün bir hazine niteliğinde.<br />

Özgen’in verdiği bilgiye göre, bu yıl İş Bankası’nın sponsorluğunda hazırlanan<br />

belgesellerin yanısıra, yabancı belgesellerden seçmeler de etkinlikte<br />

yer alacak. Sanatın her alanına destek olmayı temel amaçlarından biri olarak<br />

gören Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Belgesel<br />

Sinemacılar Birliği’nin ortaklaşa düzenlediği “Bir Belgesel, Bir Gazeteci,<br />

Çay ve Simit” etkinliği geçen sezon olduğu gibi bu sezon da her çarşamba<br />

saat 19:00’da Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Gösterimlerin<br />

ardından belgeselin yönetmeni ve bir gazetecinin katılacağı söyleşi bölümünde<br />

film tartışılacak.<br />

Etkinliğin 10 Şubat-2 Haziran 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilen ilk sezon<br />

programında yerli belgeseller gösterildi. 17 hafta süren etkinlikte Suha<br />

Arın, İsmet Arasan, Mehmet Eryılmaz, Mihriban Sezen, Tülay Akça, Hasan<br />

Özgen, Savaş Güvezne gibi ustaların çektiği belgesellerin yanında, bu sinemanın<br />

gelecekteki ustaları Aylin Eren, Kurtuluş Özgen ve Bahriye Kabadayı<br />

gibi genç kuşak yönetmenlerin belgesellerine de yer verildi. Belgesellerin<br />

ardından yapılan söyleşilere Pınar Öğünç, Zeynep Oral, Oktay Ekinci,<br />

Mihail Vasiliadis, Rıdvan Akar, Ersin Kalkan gibi yazılı basının önemli isimleri<br />

katıldı.<br />

3 Kasım 2010 tarihinde başlayıp 8 Haziran 2011 tarihine kadar sürecek<br />

ikinci sezon etkinliklerinde yerli belgesellerle birlikte dünyanın dört bir yanında<br />

çekilmiş yabancı belgeseller de izleyiciyle buluşacak. Program dahilinde<br />

gösterilecek yerli belgesellerin ortak özelliği yurt içi ve yurt dışında<br />

birçok ödül almış olmaları… Bu yıl yapılan Antalya Altın Portakal Film<br />

Festivali’nde “En İyi Belgesel” ödülü alan “Anadolu’nun Son Göçerleri<br />

Sarıkeçililer”; Macaristan’da düzenlenen Uluslararası Cinepecs Film<br />

Festivali’nde “Proxima” ödülünü alan “ifakat”; Atlanta Uluslararası Belgesel<br />

Film Festivali’nde “En Eğitici Belgesel Film” ödülünü alan “Dünyanın İlk<br />

Tapınağı: Göbeklitepe”; Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali’nde “En İyi Belgesel”<br />

ödülünü paylaşan “Miraz: Umut” ve “Selahattin’in İstanbul’u” belgeselleri<br />

Levent Kültür Merkezi’nde seyredilebilecek.<br />

Bu yılın bir başka yeniliği ise “İş Bankası Müzesi’nden Beyaz Perdeye” adını<br />

taşıyan bölüm... Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin Türkiye İş Bankası’yla yaptığı işbirliği<br />

sonucunda İş Bankası Müzesi arşivinde yer alan -daha önce izleyiciyle<br />

buluşma şansı yakalayamamış- “Ustalar ve Bilgeler” isimli altı bölümlük<br />

belgesel dizi etkinlik programına dahil edildi. Cemal Reşit Rey, Ali İzzet<br />

Özkan, Bedia Muvahhit, Eşref Üren, Vasfi Rıza Zobu ve Meriç Sümen’in<br />

hayat hikâyelerinin anlatıldığı “Ustalar ve Bilgeler” dizisi 5 Ocak-9 Şubat<br />

2011 tarihleri arasında izlenebilir.<br />

Hâlâ bir kere bile olsun, bir çarşamba akşamı Levent Kültür Merkezi’nin yolunu<br />

tutmadıysanız eğer bilin ki, çok şey kaçırıyorsunuz. Birbirinden değerli<br />

belgesellerin sizleri beklediğini unutmayın. B+<br />

B+ SONBAHAR 41


Albüm<br />

Ustanın Vizöründen<br />

Beşiktaş Çarşısı<br />

Altan Bal, B+ dergisi için Beşiktaş Çarşısı’nı fotoğrafladı.<br />

altan bal<br />

1977 İstanbul doğumlu. Birincilikle girdiği Marmara Üniversitesi Güzel<br />

Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nden derece ile mezun oldu. Bekâr<br />

Odaları projesi İstanbul ve çeşitli illerde defalarca sergilendi. Bu çalışma<br />

Toplumbilim, Geniş Açı, İstanbul Dergisi’nde ve çeşitli dergilerde defalarca<br />

yayınlandı. Ali Akay’ın küratörlüğündeki Gelecek ve Demokrasi sergisine<br />

katıldı. BP ve İFSAK sponsorluğunda Kamyoncular çalışması 2008<br />

yılında albüm olarak yayınlandı. Çeşitli illerde sergilendi. Kağıt Toplayıcıları<br />

2004 yılında Fototrek Fotoğraf Merkezi tarafından cep albümü olarak<br />

yayınlandı. İstanbul Fotoğraf Bienali’ne ve Ulis Uluslararası Fotoğraf<br />

Festivali’ne katıldı. Fototrek’te düzenlenen ve kitabı da hazırlık aşamasında<br />

olan, “Gel Sen Ne Çektiğimi Bir de Bana Sor” adı altında fotoğrafçılarla<br />

söyleşiler yaptı. İstanbul Hatırası Fotoğraf Merkezi ve FotoRöportaj.<br />

org kurucu üyesi. B+<br />

42 B+ SONBAHAR


B+ SONBAHAR 43


44 B+ SONBAHAR


B+ SONBAHAR 45


46 B+ SONBAHAR


B+ SONBAHAR 47


48 B+ SONBAHAR


B+ SONBAHAR 49


Bir usta<br />

50 B+ SONBAHAR


Hulda<br />

Akdeniz’le buluştu<br />

Yazı: GÖRKEM KIZILKAYAK Fotoğraflar: KOMAN VAKFI ARŞİVİ<br />

Prof. Dr. Ahmet Koman, babası İlhan Koman’ı üç kelimeyle özetliyor:<br />

Sevgi dolu, hoşsohbet, bilgili. Büyük ustanın 21 yıl yaşadığı, eserlerini ürettiği<br />

Hulda teknesinde Ahmet Koman’la buluştuk.<br />

1905 yapımı yelkenli bir tekne Stockholm’den yola çıktı,<br />

okyanusu geçerek Akdeniz’e açıldı, Çanakkale ve İstanbul<br />

boğazlarını arkasında bırakarak Haliç kıyısına demirledi.<br />

Bu uzun soluklu yolculuk bir sanat insanının düşünün<br />

gerçekleştirilmesi açısından büyük önem taşıyordu. 20 yılı<br />

aşkın bir süre bu teknede yaşayan, düşünen, üreten İlhan<br />

Koman’ın düşlerinden biri de Hulda’yı Akdeniz’le buluşturmaktı. Koman<br />

Vakfı yetkilileri büyük ustanın düşünü gerçekleştirdi.<br />

“Hulda Festivali” başlığı altında düzenlenen eğitim ve bilim projesiyle İlhan<br />

Koman’ın eserleri Avrupa’nın birçok kentinde tanıtıldı. Hulda teknesi<br />

sırasıyla Amsterdam (Hollanda), Anvers (Belçika), Bordeaux (Fransa),<br />

Lizbon (Portekiz), Barselona (İspanya), Napoli (İtalya), Malta, Selanik<br />

(Yunanistan) limanlarına uğradı. Her limanda 6-13 yaş arası çocuklar<br />

ve 14-18 yaş arası gençler için özel olarak hazırlanmış<br />

atölyeler düzenlendi. “Yüzen Heykeller”, “Denizler-<br />

de Yaşam”, “Enerji”, “DNA Modellemesi” ve “Kimya Seti” atölyelerini Türkiye<br />

Bilim Merkezleri Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin uzmanları<br />

hazırladı.<br />

Koman Vakfı yetkilileri Hulda Festivali’ni düzenleme amaçlarını ve festivale<br />

gösterilen ilgiyi şöyle anlatıyor: “Festivali toplumun dikkatini bilimin<br />

yaratıcı yönlerine çekmek, toplumda bilime olan ilgiyi artırmak ve özellikle<br />

genç nesillere fen bilimlerini sevdirmek amacıyla düzenledik. Hulda Festivali<br />

kapsamında dokuz Avrupa kentinde onar gün süreyle düzenlenen<br />

atölye çalışmalarına dört binin üzerinde öğrenci katıldı, İlhan Koman’ın<br />

gemisi Hulda üzerindeki sergiyi yaklaşık 25 bin kişi gezdi…”<br />

Biz de B+ dergisi olarak büyük ustanın teknesini ziyaret etmek ve atölye<br />

çalışmalarını yerinde izlemek için Haliç kıyısına gittik. İlhan Koman’ın oğlu<br />

Koman Vakfı Kurucusu ve Başkanı Prof. Dr. Ahmet Koman’la babasını ve<br />

Hulda Festivali’ni konuştuk.<br />

Hulda’nın<br />

teknik özellikleri<br />

Yapım Yılı: 1905<br />

Uzunluk: 26 m.<br />

Genişlik: 6.70 m.<br />

Su çekimi: 2.70 m.<br />

Deplasman/ağırlık: 185 ton<br />

Yelken alanı: 375 m 2<br />

B+ SONBAHAR 51


Sevgi dolu,<br />

hoşsohbet ve<br />

bilgili<br />

bir insandı<br />

Koman ailesi 21 yıl boyunca Hulda’da yaşadı.<br />

Biz İlhan Koman’ı daha çok sanatçı yönüyle tanıyoruz.<br />

Bize nasıl bir baba olduğunu anlatabilir misiniz?<br />

Prof. Dr. Ahmet Koman: 1955 yıllarıydı, annemle babam ayrıldığında beş<br />

yaşlarındaydım. Babamla Boğaz’da midye çıkarıp çiğ çiğ yediğimizi, babamın<br />

sık sık balık tuttuğunu hatırlıyorum. Denize karşı büyük bir sevgisi<br />

vardı. Halamın söylediğine göre zaten gemi mühendisi olmak istiyormuş.<br />

Ama verem olduktan sonra ailesi ağır bir meslek olan mühendislik yerine<br />

babamı güzel sanatlara yönlendirmiş. Deniz sevgisi İsveç’te de devam<br />

etti. Hulda satın alınmadan önce de her yaz tatili denizde geçirilirdi. Babam<br />

sevgi dolu, hoşsohbet ve bilgili bir insandı.<br />

İsveç’le ve sonrasında Hulda’yla tanışması nasıl oldu?<br />

A.K.: İsveç’e 1958 yılında gidiyor. O dönemde İsveçli bir mimarla iş yapmaya<br />

başlıyor. İkinci eşi de İsveçli olunca Stockholm’e yerleşiyor. Çalıştığı<br />

mimar, büro olarak Hulda’ya benzer bir tekne kullanıyor. Babam teknenin<br />

bağlı olduğu limana yakın bir yerde ev tutuyor. Evin içini güzelleştirince<br />

ev sahibi kirayı arttırmak istiyor. Babam yeni bir ev ararken karşısına<br />

Hulda çıkıyor.<br />

Hulda’dan önce daha çok metal malzeme ve kaynakla çalışıyordu. Babamın,<br />

heykellerinde ahşap malzemeyi kullanma dönemi Hulda’yla başlar.<br />

Hulda’yla birlikte zamanının büyük bir bölümünü geminin tamiriyle geçirmeye<br />

başladı. Üniversiteyi İsveç’te okudum. Stockholm’deki ilk üç ayımda<br />

Hulda’da kaldım. Kendi kamaramı kendim yaptım.<br />

Hulda birçok anı biriktirmiştir!<br />

A.K.: Şu an konuştuğumuz masanın anlatacağı çok şey var; Yaşar Kemalli,<br />

Güneş Karabudalı günleri, babamın Aşık Nesimi ve Aşık Daimi’yle yap-<br />

Fotoğraf: Görkem Kızılkayak<br />

Ahmet Koman üniversite yıllarında 3 ay boyunca<br />

Hulda’da, kendi inşa ettiği kamarasında kaldı.<br />

52 B+ SONBAHAR


Atölyeye katılan öğrenciler İlhan Koman’ın eserlerinin<br />

maketleriyle çalışma imkânı buluyor.<br />

tığı uzun sohbetleri... Bazılarının ses kayıtlarını yapmıştım ama yayınlama<br />

imkânı olmadı. Vakfın arşivinde saklıyoruz.<br />

Vakıf fikri nasıl doğdu?<br />

A.K.: Babamın eserleri ne olacak diye düşündük. Eserlerinin birçoğu<br />

İsveç’te hocalık yaptığı üniversitenin deposunda duruyordu. Bir bölümü<br />

de eşin dostun depolarında saklanıyordu. Bunları bir araya getirme fikri<br />

ortaya çıktı. Ben de o yıllarda Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışmak için<br />

Fransa’dan Türkiye’ye dönme kararı aldım. Böylelikle eserleri Türkiye’de<br />

toplama fikri ortaya çıktı. Vakıf çalışmalarına 1995 yılında başladık, 1999<br />

yılında da Koman Vakfı’nı kurduk.<br />

2000 yılında Hannover Expo’da Türkiye standında İlhan Koman sergisi<br />

açtık. “Akdeniz” heykelini oraya taşıdık. Türkiye’de büyük bir sergi düşünüyorduk.<br />

İsveç Konsolosluğu destek olacağını söyledi, ardından Fransız<br />

Konsolosluğu da devreye girdi. Tam o sırada Yapı Kredi’nin de İlhan<br />

Koman’la ilgili bir sergi yapmak istediğini öğrendik. Zincirlikuyu’daki “Akdeniz”<br />

heykeli 2005 yılında İstiklal Caddesi’ne taşındı. Sergiden sonra<br />

anladık ki bir daha eski yerine dönmeyecekmiş. Aslında babam da<br />

Zincirlikuyu’daki yerinden memnun değildi. Hemen arkasında bir binanın<br />

yükseliyor olmasının heykelin algılanmasını engellediğini düşünüyordu.<br />

Ama “Akdeniz” yıllarca orada kaldı, oranın simgesi oldu.<br />

Yapı Kredi Bankası “Akdeniz” heykelini İstiklal Caddesi’nden bankanın<br />

genel merkezine taşımadan önce vakfımıza yer için öneri getirmişti.<br />

Genel merkezin girişinin üstünde, bizim de onayladığımız yere koyacaklardı.<br />

Ama sonradan fikir değiştirdiler. “Akdeniz”le ilgilenen çok yer<br />

var. Antalya’yla uzun zamandır görüşüyoruz. Falezlerin üstüne Akdeniz’in<br />

maksimum üç misli büyütülmüş bir kopyasının konması düşünülüyor.<br />

2005 yılında “Beldemiz İçin Sanat” projesini gerçekleştirdik. Heykelleri<br />

“gökten inme” bir tavırla kamusal alanlara yerleştirdiğinizde olmuyor. Biz<br />

de vakıf olarak mahalleleri çocukların yaptığı heykellerle süslemek istedik.<br />

Çocukların elinden çıkan dört heykel bulundukları yerlerde kalıcı oldu.<br />

Heykelin konulduğu yerle olan uyumunun önemli olduğunu düşünüyorum.<br />

Heykelin çevresiyle, orada yaşayan insanlarla, mimari yapıyla olan uyumunu<br />

dikkate almak gerekiyor. Babam Portal’i Stockholm’deki merkez<br />

Hulda Festivali 23 Kasım’a kadar Haliç’te devam edecek.<br />

B+ SONBAHAR 53


Fotoğraf: Gökhan Tan<br />

Sonsuzluk Heykeli<br />

Pi Serisi<br />

istasyonu için yaptı. İstasyonda yenileme yaptılar ve heykeli değerlendiremediler.<br />

Dış mekân heykeli olarak yapılan Portal istasyonun içinde kaldı.<br />

Neyse ki sonradan Portal’i vakıf olarak aldık ve Boğaziçi Üniversitesi’nin<br />

girişine yerleştirdik.<br />

Hulda’nın kasım sonuna kadar Haliç’te bağlı kalacağını<br />

biliyoruz. Sonrası için düşünceleriniz nelerdir?<br />

A.K.: Aslında Hulda’nın Haliç Tersanesi kıyısında bir yere bağlanması idealimiz.<br />

Tersanenin atölyelerini de kullanarak düşlediğimiz bir yapıya kavuşabiliriz.<br />

Tekrar tekrar gidilebilecek bir merkez kurmak istiyoruz. Eserlerin<br />

hiç değişmediği bir müze görüntüsüne karşıyız. Sanatçıların konaklayabileceği<br />

alanlara sahip, metal atölyelerinin bulunduğu bir merkez yaratmayı<br />

istiyoruz. Babam, “Geleceğin cahilleri bilgisayardan anlamayanlar<br />

olacak” derdi. Onun için kuracağımız merkezde bilgisayar tasarım atölyesi<br />

de olacak.<br />

Karaburun <strong>Belediyesi</strong>’yle de böyle bir merkezin kurulması için iletişim halindeyiz.<br />

Karaburun’da bir koyun vakfa tahsis edilmesi gündemde. Hulda,<br />

koyda demirli olacak. Kıyıyı atölye olarak kullanacağız. Ama dediğim gibi<br />

görüşmeler devam ediyor. B+<br />

Fotoğraf: Ferda Çağlayan<br />

İlhan Koman’ın<br />

Beşiktaş’taki<br />

heykelleri<br />

• Akdeniz Heykeli<br />

Yapı Kredi Plaza önü, Levent<br />

• Portal / Boğaziçi Üniversitesi<br />

• Pi serisi (heykellerin kaideleri yapıldı,<br />

heykeller ilkbaharda yerleştirilecek)<br />

Boğaziçi Üniversitesi<br />

• İlhan Koman anısına friz<br />

Sanatçılar Parkı, Akatlar<br />

Akdeniz Heykeli<br />

54 B+ SONBAHAR


İlhan Koman’ın özgeçmişi<br />

17 Haziran 1921’de Edirne’de doğdu. 1946 yılında Güzel<br />

Sanatlar Akademisi’nden mezun oldu. 1947-1951<br />

yılları arasında Paris’teki Julian Akademisi’nde eğitimine<br />

devam etti. 1951’den 1958’e kadar Güzel Sanatlar<br />

Akademisi’nde hocalık yaptı. 1958 yılında İsveçli mimar<br />

Ralph Erksine ile çalışmaya başladı ve İsveç’e yerleşti.<br />

1965 yılında Hulda teknesini satın aldı, onardı ve ailesiyle<br />

Hulda’da yaşamaya başladı. 1967 yılından itibaren<br />

Stockholm’deki Konstfackskolan’da ders verdi.<br />

30 Aralık 1986’da aramızdan ayrıldı.<br />

1948 yılından itibaren Paris, Malmö, Brüksel, Viyana,<br />

Berlin, Bern, Zürih, Stockholm ve İstanbul gibi<br />

Avrupa’nın önemli kültür-sanat merkezlerinde kişisel<br />

sergiler açtı. Heykelleri hâlâ birçok Avrupa kentinin kamusal<br />

alanlarını süslüyor.<br />

B+ SONBAHAR 55


Müze<br />

Türkiye’nin<br />

ilk spor müzesi<br />

Yazı: ALP ÖZGEN Fotoğraflar: ERDEM AYDIN<br />

Spor kültürümüzü ve kimliğimizi tartıştığımız şu günlerde<br />

acaba spor geçmişimizi ne kadar biliyoruz?<br />

Tarihin peşinden gitmek için Beşiktaş Müzesi sizi bekliyor.<br />

56 B+ SONBAHAR


B+ SONBAHAR 57


İnsan hayatının en önemli kavramlarından birisi belge, en önemli<br />

geleneği de belgelemektir. Ancak her zaman en çok ihmal edilenlerin<br />

de başında gelmiştir belge ve belgeleme geleneği. Kendimizden<br />

yola çıkalım: Tatile gittiğimizde fotoğraf çekmeye üşenip<br />

yıllar sonra bundan pişmanlık duymadık mı birçoğumuz? Ya da ailemiz<br />

için çok önemli bir anı, aile fertlerinin geniş katılımı ile sağlanan<br />

bayram ve yılbaşı gibi özel günleri kaç kere belgeleyip bir kenara ayırdık.<br />

jik çalışmaları bizzat başlatan ve yöneten de Mustafa Kemal Atatürk’tür.<br />

Başkomutan kimliği ile Kurtuluş Savaşı önderliğini yapan Mustafa Kemal<br />

kültür öncülüğünde de yine başrolü oynamış; geçmişten gelen bilgi, birikim<br />

ve tecrübelerin gelecek kuşaklara aktarılması için müze çalışmalarını<br />

başlatmış; yaşamının son yıllarına kadar da takip etmiştir. Topkapı Sarayı<br />

başta olmak üzere birçok tarihi yapının müzeye dönüştürülmesi de, “müze<br />

ev” kavramının ortaya çıkması da yine bu dönemde gerçekleşmiştir.<br />

Sadece birey ve aile için değil, toplum için de hayatın en önemli unsurlarından<br />

birisi belgelemek. Bu yüzdendir ki gelişmiş toplumların hemen<br />

hepsinde çok ciddi bir belgeleme ve arşivleme geleneği gözlemlenir.<br />

Ancak bizim gibi toplumsal bellek oluşturmakta sıkıntı yaşayan uluslar<br />

için belgelemek, arşiv oluşturmak ve sergilemek çok daha zor oluyor.<br />

Türkiye’nin ortak akıl çerçevesinde toplumsal hafıza yaratma çalışmalarının<br />

öncü izlerini Cumhuriyet’in ilk yıllarında buluyoruz.<br />

Kurtuluş Savaşı’ndan çıkan “hasta adam”ın inkılapların yaygınlaşmasından<br />

yeni rejime alışmasına, ekonomiden sağlığa ve eğitime kadar birçok<br />

sorunla boğuştuğu yıllarda Mustafa Kemal Atatürk geçmişi belgelemenin<br />

ve gelecek kuşaklara aktarmanın önemine işaret etmiş ve Türk müzeciliğinin<br />

yayılmasının temellerini atmış. Bu temellerin bugün ne kadar ileri taşınabildiği<br />

ise ne yazık ki tartışılır.<br />

“Geçmişini bilmeyen<br />

toplumlar<br />

yok olmaya<br />

mahkumdur”<br />

M. Kemal ATATÜRK<br />

Yazılı kaynaklara baktığımızda müzecilik kavramının ilk olarak 17. yüzyılda<br />

ortaya çıktığını görüyoruz. Bu yüzyılda ilk müze yapısı İtalya’da kurulmuş.<br />

Ülkemizde ise ilk müze 1846 yılında Sultan Abdülmecit’in müşiri Fethi<br />

Ahmet Paşa tarafından Aya İrini Kilisesi’nde, eski silahlar ve eserlerin toplanarak<br />

sergilenmesi ile ortaya çıkmış.<br />

Müzecilik bilincinin saray ve soylu tekelinden çıkarak halka yayılması ise<br />

Cumhuriyet’in ilk yıllarına rastlar. Türk bilim insanları eşliğinde arkeolo-<br />

Spor kültürünün yeni yeni tartışılmaya başlandığı ülkemizde spor arşivciliği<br />

konusunda öncü kulüp olarak Beşiktaş dikkate değer çalışmalar<br />

gerçekleştirmiştir. İnönü Stadı’nda yer alan Beşiktaş Müzesi bu alanda<br />

Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşır. Müze ayrıca envanteri TC Kültür<br />

Bakanlığı’na kayıtlı tek spor müzesidir. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel<br />

Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün Osmanlıca yazılmış kuruluş belgeleri.<br />

Sporun yasak olduğu dönemde Ahmet Fetgeri ve arkadaşları nezarete girmek<br />

pahasına kulübü kurmuşlar.<br />

Futbola sıcak bakılmadığı günlerde Beşiktaşlı gençler barfiks, paralel, güreş,<br />

halter, aletli ve aletsiz jimnastik yaparak kulübün temellerini atmışlar.<br />

Beşiktaş Müzesi’nde kulübe hizmet etmiş üyelerin kayıt defterlerini de<br />

inceleyebilirsiniz.<br />

Beşiktaş tarihinin ilk formasyon belgesi. 2000’lerde popüler hale gelen 4-3-2-1<br />

dizilişi dönemin teknik direktörü tarafından 1900’lü yıllarda tasarlanmış.<br />

58 B+ SONBAHAR


BJK Müzesi’nde kulübün kuruluş tarihinden bu yana oluşturulan birçok<br />

belge, kupa ve görsel sergilenmekte. Konumu itibari ile dünyanın en dikkat<br />

çekici statlarından biri olan İnönü Stadyumu’nun denize bakan tribünlerinin<br />

alt kısmında yer alan müze, sadece Beşiktaşlıların ve Türk vatandaşlarının<br />

değil, Dolmabahçe Sarayı’nı ziyarete gelen çok sayıda yabancı<br />

turistin de ilgisini çekiyor. Pazar günleri ve maçların oynandığı günler dışında<br />

her gün 09:00-17:00 arasında ziyaret edebileceğiniz müzeye giriş<br />

ücretsiz.<br />

Futbolcusundan, yöneticisine ve koleksiyoncusuna kadar Beşiktaş’a gönül<br />

veren çok sayıda kişinin katkıları ile toparlanan belgelerin yer aldığı<br />

müzeye girer girmez siyah-beyaz fotoğraflar karşılıyor sizi. Beşiktaş tarihinden<br />

efsane kadroların, unutulmaz anların ve şampiyonlukların yer aldığı<br />

karelerde geçmişi hatırlıyorsunuz ve içinizi sımsıcak bir nostalji duygusu<br />

kaplıyor. Sanki sadece Beşiktaş tarihine tanıklık etmiyor, Türk spor tarihi<br />

içinde geçmişe yolculuk yapıyorsunuz. Siz müzeyi gezerken; Baba Hakkılar,<br />

Vedatlar, Süleymanlar, Sanlılar, Metin-Ali-Feyyazlar, Şifo Mehmetler,<br />

Ferdinandlar ve Pascallar da size eşlik ediyor.<br />

250 metrekare sergi alanı bulunan müzede kulübün kuruluş tescil belgesinden<br />

kupalara, ödüllerden efsane sporculara ait orijinal krampon ve formalara<br />

kadar geniş bir arşivi görme şansı buluyor ve o yılları bir kez daha<br />

yaşıyorsunuz.<br />

Beşiktaş futbol şubesi kurucusu, ilk kaptanı ve ilk teknik direktörü olan Şeref<br />

Bey aynı zamanda Türkiye’nin ilk uluslar arası maç yöneten hakemi olarak tarihe<br />

geçmiştir.<br />

Müzeyi gezdikçe başarıların her zaman alışık olduğumuz kupa formatında<br />

ödüllendirilmediğini de öğreniyoruz.<br />

Sıkı bir Beşiktaşlı olan Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in kulübü ziyareti<br />

sırasında hediye ettiği özel yapım kılıç müzenin nadide eserlerinden.<br />

Türkiye Profesyonel Futbol Tarihi’nin ilk şampiyonluk kupası da Beşiktaş Müzesi’ndeki yerini almış.<br />

B+ SONBAHAR 59


İlklerin Kulübü Beşiktaş<br />

• Türkiye’nin ilk spor kulübü tescil belgesi<br />

• Türkiye’nin ilk uluslararası maç yöneten hakemi futbol şubesi kurucusu<br />

Şeref Bey’in, 1925 yılında yönettiği müsabakanın belgeleri ve fotoğrafları.<br />

• İlk resmi İstanbul Lig Şampiyonu Kupası (1924)<br />

• İlk Başbakanlık Kupası (1944)<br />

• İlk defa kıtalar arası seyahat eden Türk futbol takımının kazandığı<br />

kupa (1950)<br />

• İlk Profesyonel Lig Şampiyonluğu Kupası (1951)<br />

• Beşiktaş’a tam kadro olarak Türk milli futbol takımını temsil etme<br />

hakkı tanınan tek kulüp olduğuna dair verilen belge<br />

• İlk Federasyon Kupası (1956)<br />

• Türk futbol tarihinin namağlup ilk ve tek lig şampiyonluğu kupası<br />

(1991-1992)<br />

• İlk Atatürk Kupası (1999-2000 sezonu)<br />

• 100. yılında Şampiyonluk Kupası alan ilk Türk takımı (2002-2003)<br />

• İlk Süper Kupa (2005-2006)<br />

İlk defa kıtalar arası seyahat eden Türk futbol takımının kazandığı kupa (1950)<br />

A Milli Takım’ı ilk kez temsil etme onurunu yaşayan Beşiktaş, armasında<br />

Ay Yıldız taşıma ayrıcalığını yaşayan ilk kulüptür.<br />

1990-1993 yılları arasında Gordon Milne döneminde üst üste üç sezon şampiyon<br />

olan Beşiktaş’a Türkiye Futbol Federasyonu tarafından verilen plaket.<br />

İlklerin yanısıra birçok özel belge ve arşivin sergilendiği müzenin uluslararası<br />

alandaki örnekler gözetildiğinde kuşkusuz geliştirilmesi gereken çok<br />

yönü var. Bu konuda müze yetkililerinden aldığımız bilgiler ise umut verici.<br />

İnönü Stadyumu’nun yenileme çalışmalarının ardından müzenin de daha<br />

kapsamlı bir hale getirileceğinden ve yeni bir envanter çalışmasının gerekliliğinden<br />

bahsediliyor.<br />

Tarihi seviyorsanız, sporu seviyorsanız Beşiktaş Müzesi sizi bekliyor. Bugününüz<br />

ve geleceğiniz kadar geçmişinizi de önemsiyorsanız Beşiktaş<br />

Müzesi sizi bekliyor.<br />

Beşiktaşlı olun veya olmayın, ortak geçmişimize sahip çıkmak, tarihe tanıklık<br />

etmek istiyorsanız Beşiktaş Müzesi’ni ziyaret edin. B+<br />

Tarih içinde farklı dönemlerde dört kez düzenlenen Atatürk Kupası’nı en son<br />

(2000) kazanan takım da Beşiktaş’tır.<br />

60 B+ SONBAHAR


Beşiktaş’ın uluslararası arenadaki rakiplerinin hediye ettiği sembollerden birisi de Dünya devi Manchester United’dan.<br />

Türk futbol tarihinin tek namağlup şampiyonu Beşiktaş’ın 1991-1992<br />

sezonunda elde ettiği Şampiyonluk Kupası.<br />

100. yılında şampiyon olan tek Türk takımı Beşiktaş’ın belki de en anlamlı<br />

kupalarından birisi müzede yerini almış.<br />

B+ SONBAHAR 61


Sanatçı gözüyle<br />

Bihter Altay<br />

“Tiyatro tutkulu<br />

insanların işi”<br />

Söyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraf: ERDEM AYDIN<br />

Afife Jale, Adile Naşit, Işıl Kasapoğlu, madam teyze…<br />

Bu kadınların Bihter Altay’ın hayatındaki rolleri büyük.<br />

Farklı oyunculuk tarzlarını denemesi ise, içindeki yaratıcı tutkudan.<br />

62 B+ SONBAHAR


Oyuncu, yönetmen ve eğitimci. Bihter Altay 29 yaşına<br />

çok şey sığdıran bir sanatçı. Kendi ekolünü yaratacağını<br />

söyleyecek kadar iddialı. Yaşının da verdiği dinamizm<br />

ile farklı oyunculuk anlayışlarını araştırarak ve<br />

üzerinde çalışmalar yaparak Türkiye’de henüz olmayan<br />

özgün oyunculuk tarzlarını denediğini söylüyor. Amacı,<br />

Türk tiyatrosunun gelişmesine katkı sağlamak.<br />

Tiyatroda Stanislawski’nin başlattığı “fiziksel devinim metodu” üzerinde<br />

ekibi ile çalışıyor. Çalışma arkadaşlarını öğrencilerinden seçmiş. Topluluğunun<br />

adı Tiyatro Mat. Habire Sanat’ta da eğitmenlik yaparak , tiyatroya sevdalı<br />

gençler yetiştiriyor.<br />

Tiyatro Mat, ilk oyunlarını Ortaköy’deki Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’ne ait Afife Jale<br />

Tiyatrosu’nda geçen yıl sahneledi. Oyunun adı, Örnek Cinayetler’di. Gerçek<br />

hikayelere dayanan oyun Beşiktaşlılarca ilgiyle izlendi. Tiyatro Mat bu yıl<br />

yine Afife Jale Tiyatrosu’nda yeni bir oyunla Beşiktaşlılarla buluşacak. Bihter<br />

Altay için Afife Jale Tiyatrosu’nun ayrı bir önemi var. Onun için “ilk”leri de<br />

ifade ediyor bu tiyatro salonu. İlk oyununu Afife Jale’de oynamış, ilk yönettiği<br />

oyun yine orada… Bihter Altay B+’nın sorularını yanıtladı.<br />

ra da Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdim.<br />

Benim keskin dönüşümlerle dolu bir hayatım var. Beş yaşında bale<br />

ile başladım, sekiz yıl eskrim yaptım, basketbol oynadım, sonra da modern<br />

dans ve tiyatroya başladım. Şimdi de eğitmenlik, yönetmenlik ve oyunculuk<br />

yapıyorum. Henüz 29 yaşındayım.<br />

Oyunculuk nedir aslında, nasıl anlatıyorsunuz oyunculuğu?<br />

B.A: Oyunculuk anlatım sanatıdır; laf söylemekten ibaret değildir. Anlatacağınız<br />

şeyi doğru bir şekilde aktarmanız gerekiyor. Bedenin de en yalın, en<br />

iyi, en etkin bir şekilde kullanılmasıyla birlikte ortaya çıkar.<br />

Tiyatro, eskrim, basketbol derken tiyatro ne zaman başladı?<br />

B.A: Semaver Kumpanya’da başladı. Daha okula girmeden önce. Bu tiyatro,<br />

hayatımdaki mihenk taşıdır. Işıl Kasapoğlu’nun yönetimindeki tiyatrodur<br />

Semaver Kumpanya. Öğrendiğim her şeyi -okuldan çok- orada öğrendim<br />

ben. Çok değerli oyuncularla birlikte oldum. Benim için konservatuar öncesi<br />

bir konservatuar oldu. Sahneye çıkmadım, asistanlık yaptım, onlara yardım<br />

ettim ve çok şey öğrendim.<br />

Tiyatro aşkı nasıl bir duygu?<br />

Bihter Altay: Açıkçası, ben “tiyatro aşkı” diye bir aşkın olduğunu sanmıyorum.<br />

“Yaptığınız işe aşk duymak” diye bir aşk var ama. Tutkulu insanların<br />

yapması gereken bir iş bu. Tutkularınızın yoğun olması, bir işe tamamen<br />

kendinizi kaptırmanız ve her şeyinizi bir kenara bırakarak kendinizi yaptığınız<br />

işe adamanız gerekiyor. O zaman başarılı oluyorsunuz çünkü… Herkesin<br />

yapmaktan mutlu olduğu, yaparken kendini iyi hissettiği bir işi var. Ben de<br />

bunu, kendi işimi, tiyatroyu yapıyorum. Tutkuyla, severek yapıyorum…<br />

Geçmişe baktığımızda bunu aşkla yapanların olduğu<br />

bir gerçek. Örneğin Afife Jale… Onun adını taşıyan<br />

bir sahnede oynamak, bir oyunu yönetmek nasıl bir<br />

duygu yaratıyor sizde?<br />

B.A: Afife Jale çok özel bir kadın. Bu sahne de benim için çok özel. Ben ilk<br />

işlerimi Adile Naşit Sahnesi’nde ve burada yaptım. İkisi de kadın sanatçıların<br />

adlarını taşıyan mekânlar. Umarım ileride benim de adımı taşıyan bir tiyatro<br />

salonum olur.<br />

“Aslında engeller,<br />

sınırlar iyidir,<br />

sizi ileriye<br />

götürmek için<br />

büyük adımlar<br />

atmaya zorlar.”<br />

Çok iddialısınız. Bu, yaptığınız işe duyduğunuz saygıyı da<br />

gösteriyor. İlk işiniz neydi Afife Jale’de?<br />

B.A: Oda Tiyatrosu ile başlamıştım burada.<br />

Geçmiş sizi nasıl etkiliyor tiyatro tarihine baktığınız zaman?<br />

B.A: Geçmiş hep engellerle dolu. Aslında engeller ve sınırlar iyidir; sizi ileriye<br />

götürmek için daha büyük adımlar atmaya zorlar. Yasaklar ve geçim derdi,<br />

geçmişte tiyatro yapan insanların en büyük sıkıntısıydı. Hâlâ zorluklar var,<br />

hâlâ büyük adımlar atmaya çalışıyoruz.<br />

Nasıl yetiştiniz, hangi okullara gittiniz?<br />

B.A: Ben Yedikuleliyim. Çok kozmopolit bir yerde yetiştim. İstanbul kökenli<br />

bir ailenin içinde yetiştim. Yanımızda Ermeni, karşımızda Rum, öteki yanımızda<br />

ise Yahudi bir aile vardı. Biz hepimiz komşuyduk, birlikte yemek yerdik.<br />

Hâlâ da öyleyiz. Benim çocukluğum madam teyzemin kucağında geçti.<br />

Akşam beş civarı iki kadeh rakısını alır bana masal anlatırdı. O masallarla<br />

büyüdüm ben. Yaratıcılığımı her gün dinlediğim bu farklı masallardan aldığımı<br />

düşünüyorum.<br />

Masal anlatıcılar çocukların hayatında hep olumlu etkiler<br />

bırakmıştır. O gelenekleri de kaybettik…<br />

B.A: Benim için çok önemlidir madam teyze. Onu 10 yıl önce kaybettik.<br />

Bende derin bir üzüntü bırakıp göçtü bu dünyadan.<br />

Nerelerde okudunuz?<br />

B.A: Yedikule’de okudum ilkokulu ve ardından meslek lisesine gittim. Son-<br />

Grubunuzu nasıl kurdunuz?<br />

B.A: Hepsi benim öğrencim. Benim beş yıllık bir projemdi.<br />

Öğrencilerinizden yetenekli olanlarını mı seçtiniz?<br />

B.A: Çalışmayı çok seven insanlar olmaları gerekiyordu, yetenekli, en önemlisi<br />

de tutkulu olmaları gerekiyordu. Zaman içinde bu ayrım kendiliğinden<br />

oluyor. İnsanlar kendi kendilerini eliyorlar… Kalanlarla yoluma devam ettim.<br />

Farklı oyunculuk tarzlarında denemeler yaptığınızı<br />

söylüyorsunuz, biraz açar mısınız?<br />

B.A: Grotowski’nin fiziksel tiyatrosundan etkilendim. Bunlar benim denemelerimdi,<br />

öğrencilerimin de öğrenmesi gereken şeyler vardı. Bunlar<br />

önemli aşamalardı. Artık oyunculuk değişiyor. Zamana uyum sağlamak gerekiyordu,<br />

birlikte farklı denemelere yöneldik.<br />

Tiyatroda Grotowski’nin açtığı yolu anlatır mısınız<br />

biraz bize?<br />

B.A: 19. yüzyıldan itibaren tiyatroda bugüne kadar yapılan bütün işlerin çoğu<br />

Stanislawski’nin ilkelerine dayanır. Tekniğinin özelliği kısaca, kendi içinde<br />

keşfedip sonra oynadığın karakterle bütünleşmek gerektiğidir. Metinde yer<br />

alan duyguları işleyebilmen için, “kendi içindeki duyguları keşfedip metindeki<br />

o karakterin hangi duygularına uygun olduğunu saptayarak ona uygun<br />

B+ SONBAHAR 63


hale getirmen gerektiğini” söyler. “O role uygun olanlar zaten senin içinde<br />

vardır” der Stanislawski.<br />

Nasıl yani, bir oyuncu bir katili canlandırıyorsa içindeki<br />

katili aramaya mı çıkmalıdır önce?<br />

B.A: Aslında hepimizin içinde var ama Stanislawski’ye ben tam olarak katılmıyorum<br />

bu noktada. Zaten ömrü de yetmemiş bu teorilerini kanıtlamaya.<br />

Bu teorileri ondan sonra Grotowski geliştirmiş. Aslında içimizde yer alan<br />

duygulardan yararlanmaktan çok dışarıdan bunları üstümüze giydirebileceğimizi<br />

söylüyor. Fiziksel olarak siz bunu dışarıdan alabilirsiniz. Şiddetli bir<br />

şey anlatmaya başladığınızda ister istemez fiziğinizde, yüzünüzde değişimler<br />

oluyor. “Böylece içimde bu duygular var mı?” diye aramanız gerekmiyor.<br />

Ama o da doğala çok <strong>indir</strong>miyor. Normalin dışında kullanılan hareketleri kullanmayı<br />

tercih ediyor.<br />

Tuluatla, epik tiyatroda da aynı benzerlikler yok mu?<br />

B.A: Ben sanatın bir “show” olduğunu düşünüyorum. Bu epik tiyatroda da,<br />

tuluatta da böyle. İnsanlar zaten sizin oraya yalan söylediğinizi bilerek geliyor.<br />

“Ben yalan söylemiyorum, benim gerçeğim” diye bir söylem ortaya koyamazsınız.<br />

O dördüncü duvarı ortaya koyamazsınız, seyirciyi yok sayamazsınız.<br />

O sizin zaten orada olduğunuzu biliyor. O zaman sizin yapmanız<br />

gereken “Ben çok susadım ondan içtim” yerine, “Ben bir bardak su içiyorum<br />

ama ne kadar iyi içiyorum gördünüz mü?” demektir. O yüzden tuluat<br />

da, imaj tiyatrosu da “show” amaçlı yapılıyor, insanların dikkatini çekmek için<br />

yapılıyor. Ama imaj tiyatrosu daha çağa uygun, daha modern görsel efektler<br />

kullanan bir tür.<br />

Taner’le romantik dönem tiyatroya geçmeyi denemişiz. Sonra kendi özümüze<br />

dönmeye çalışmışız. Diğer yandan gelen modern tiyatro var, oraya<br />

doğru bir yönelim var. Bence çok lezzetli bir tiyatro tarzı. Hepsinin arasında<br />

sıkışmış durumda tiyatromuz. Bence bunları harmanlamak, bunun için de<br />

çok çalışmak gerekiyor. Bu çok önemli benim için. Yapmaya çalıştığım da<br />

bu. O yüzden yeni şeyler deniyorum.<br />

Deneme derken, Türk tiyatrosunun gelişmesi adına<br />

neler yapıyorsunuz?<br />

B.A: Yeni tarzları deniyorum. Aslında kendi tiyatromu ve kendi tarzımızı<br />

oluşturabilmek için farklı tarzları birbiriyle yakınlaştırmaya, birleştirmeye çalışıyorum.<br />

Ve bunlardan da farklı şeyler oluşturmaya çalışıyorum. Bu gittikçe<br />

benim tarzımı ortaya koyacak. O zaman ben Bihter Altay adı altında belli<br />

bir tarz, belli bir akım oluşturmuş olacağım. İşte o zaman kendimi bulmuş<br />

olacağım.<br />

Biraz açalım mı bu durumu?<br />

B.A: Ben eylemsel tiyatroya inanıyorum.<br />

Eylemsel tiyatroda oyuncularla seyirciler arasında<br />

bir iletişim var mı?<br />

B.A: Normalde yoktur. Ama siz bunu epik, grotesk, absürd gibi temalarda<br />

eklerseniz o zaman işte farklı denemeler ortaya çıkıyor. Sahnede gerektiği<br />

anda dans eden, gerektiği anda fiziksel eylem yapabilen ama seyirci ile içli<br />

dışlı olan, komedisi, anekdotları çıkartabilen oyuncular olmak önemli geliyor<br />

bana. O yüzden ben bunları harmanlıyorum.<br />

Bu etkilendiğiniz isimler, Stanislawski, Grotowski sizin<br />

sanatınıza neler kattılar?<br />

B.A: Birincisi denemekten hiçbir şekilde kaçmamak gerekiyor. Denedikten<br />

sonra yargılara varmak gerekiyor. Ve de çok çalışmak gerekiyor.<br />

Nasıl bir karışım çıktı bu bilgi birikiminden?<br />

B.A: Şu andaki Türk tiyatrosunun bir arada kalmışlığı yaşadığını düşünüyorum.<br />

Biz zaten tuluat, epik tiyatrodan geliyoruz. Belirli bir dönem, Haldun<br />

İnsanların cesur olması gerektiğini düşünüyorum, özellikle gençlerin farklı<br />

işler ortaya koyacak kadar cesur olması gerekiyor. Bunun için de maddi<br />

olanakların büyük önemi var. Büyük tiyatrolar ayrı bir kulvardalar. Onların zaten<br />

belli bir ad ve imaj sayesinde sürekli izleyicisi hazır durumda. Ama yeni tiyatrolar<br />

için durum çok zor. O yüzden de gerçekten iyi iş yapmak gerekiyor.<br />

Çünkü iyi iş yapıp, iyi iş ortaya çıkartıp, iyi seyirci çekebilirsiniz, ya da kolay<br />

iş yapıp seyirciye bilet satmak için uğraşabilirsiniz. Veya çok sanatsal bir iş<br />

yaptığınızı düşünürsünüz, hiç seyirciniz olamayabilir. Öyle bir dönemdeyiz…<br />

64 B+ SONBAHAR


“Babanız ölse sahneye çıkar mısınız?” tartışmaları vardı<br />

geçen günlerde. Bu konudaki düşünceleriniz nedir?<br />

B.A: Babamın nasıl öldüğüne bağlı diyebilirim. Şaka bu tabii ki… Açıkçası,<br />

çıkmazdım. Mecburiyetler ve o günkü şartlar da çok önemli. Biletini almış,<br />

duyurulamayan, ulaşılamayan bir seyirci varsa ve yerime başka bir oyuncu<br />

yoksa ileri bir tarihe erteleme şansımı kullanırım.<br />

Afife Jale‘ye dönecek olursak, yeni projelerinizden<br />

bahsedelim…<br />

B.A: Biz yeni kurulan bir tiyatroyuz . Ben yoluna yeni başlamış bir oyuncuyum,<br />

gencim ve burası bana kapısını açtı ve sıcacık bir yuva verdi. Bu çok<br />

önemli bir şey. Biz gençler için salon çok önemli. Sizden herhangi bir karşılık<br />

beklemeden bir yerinizin, bir evinizin olması çok önemli. Afife Jale zaten<br />

benim için çok özel bir yer. İsmail Ünal’a gerçekten çok teşekkür ediyorum.<br />

İsmail Bey’in tüm ekibine çok teşekkür ediyorum, yalnızca kendi adıma değil,<br />

burada sıcak bir çatı bulabilen herkes adına teşekkür ediyorum.<br />

Yeni projeleriniz…<br />

B.A: “Örnek Cinayetler”i Afife Jale’de oynadık geçen sezon. İlgi çok iyiydi.<br />

Şimdi daha iyi olacak. Bizim de Tiyatro Mat olarak ilk işimizdi. Aslında insanların<br />

masum ve mükemmel olmadığını söylemeye çalıştık. Her an bizim<br />

şartlarımıza dokunan birisi olursa değişebiliriz de, bunu işledik. Her an hepimizin<br />

başına gelebilir, her an biz de katil olabiliriz. Gerçek hikâyelerdi. Şimdi<br />

sırada adını henüz veremeyeceğim bir çalışmamız var. Habire Sanat’ın prodüksiyonluğunda<br />

Tiyatro Mat’ın ortak projesi bu. İlişkiler, cinsellik, aşk gibi<br />

temaları işleyeceğiz. Yaşam sorunsallarını anlatmaya çalışacağız. Bu sefer<br />

Grotowski epiği daha bol olacak. Ali Ömür Ulusoy yazıyor, hikâyemizi<br />

yine kendimiz yazıyoruz. İki ekip birleşerek oyunu hazırlıyoruz. Yaklaşık 10<br />

kişi çalışıyoruz. Yaşamsal sorgular, maddi olanaklar arasındaki farklılıklar yer<br />

alacak. Metni bitirince adını koyacağız. Ayrıca Habire Sanat’ta eğitim dönemimiz<br />

başlıyor. Cihangir’deki ofisimizde. Kendime dair haber ise bir sinema<br />

projesine katılabileceğim. B+<br />

B+ SONBAHAR 65


Semt<br />

66 B+ SONBAHAR


Hanedanlar yatağı<br />

Ortaköy<br />

Yazı: ÇİÇEK KANAR Fotoğraflar: VURAL YAZICIOĞLU<br />

Arkada köprü, yanda Boğaz, solda Büyük Mecidiye Camii.<br />

Ne çok kişinin albümünde bu fonda çekilmiş fotoğraf vardır.<br />

O yüzden, Ortaköy sadece orada yaşayanların değil, hepimizin semti.<br />

B+ SONBAHAR 67


İstanbul’un en eski ve zengin birikime sahip semtlerinden<br />

Ortaköy’ü birkaç sayfada anlatabilmek dünyanın en zor işlerinden<br />

biri olsa gerek. Uzun tarihi, o tarihten geriye kalan nadide<br />

eserleri, Boğaz ve köprüyle iç içe geçmişliği, hemen her İstanbullunun<br />

hayatındaki bir dönemeçte yer alması, dinleri ve milletleri<br />

bir arada uzun yıllar taşıması, yeniyi eklerken eskiyi kayıplara<br />

rağmen koruyabilmesini anlatmak gerçekten zor iş.<br />

Mecidiye Mahallesi ile Ortaköy Mahallesi öylesine iç içe geçmiş ki, ikisini<br />

birbirinden ayırarak anlatmak yanlışa götürür.<br />

Her katı kazıdıkça altından bir başka uygarlık çıkan arkeolojik bir park gibi<br />

bu iki mahalle. En iyisi biz, herkesin bildiği yerden başlayalım anlatmaya;<br />

Ortaköy meydanından. Bugünden geriye doğru sararak.<br />

Yıllar geçse de aradan, bu kalp seni unutur mu?<br />

Muallim Naci Caddesi’nden sağa kıvrıldığınızda meydana giden yolda sizi<br />

önce el sanatları ürünleri satan dükkanlar karşılar. Türlü incik boncuk, ahşap<br />

heykeller, renkli el işi fularlar, aslında bölgenin ilk ipuçlarını verir. Sonra<br />

eski film afişleriyle yıllar öncesine gidersiniz. Bir ileriki girişi tercih ederseniz<br />

şayet, sizi bekleyen kumpircileri göreceksiniz. Genç bir Ortaköy tutkununun<br />

dediği gibi, Ortaköy lezzetli bir kumpire benziyor en çok; mısırlı, sosisli,<br />

bol kaşarlı…<br />

Meydana indiğinizde yan yana dizilmiş, İstanbul’un eski çay bahçeleri, şimdiki<br />

adıyla “kafe”ler çıkacak karşınıza. 80’li yılların sonunda güzel çay demleyen<br />

ve tost ikram eden ahşap sandalyeli çay bahçeleri, kafe’ye dönüşürken<br />

İstanbul gibi renk değiştirdi. Güvercinler hâlâ bir avuç yeme peşiniz<br />

sıra uçup kanat çırpmak için istekli bekliyor olacaklar. Boğaz, köprü ve tarihin<br />

bir arada olduğu en güzel fotoğraf mekânı da emrinize hazır. Hangimizin<br />

albümünde Büyük Mecidiye Camii’ne, köprüye ve Boğaz’a sırtını dayamış<br />

bir fotoğraf yok ki.<br />

68 B+ SONBAHAR


Tüm kartpostallarda aynı cami<br />

Sultan Abdülmecit tarafından Nikoğos Balyan’a 1853 yılında yaptırılan<br />

Büyük Mecidiye Camii, denizi öylesine kucaklamış ki, 60’lı yıllarda tamamen<br />

kaymasını engellemek için büyük bir onarımdan geçirilmiş. Barok üslubuyla<br />

yapılan caminin pencereleri Boğaz’dan vuran ışıkları içeri bolca<br />

dolduracak özellikte. Büyük Mecidiye, aynı zamanda padişahların cuma<br />

selamlığına da geldikleri cami.<br />

Bölgede bizi bekleyen bir de “Hayat Ağacı” var: Etz Ahayim Sinagogu, 17.<br />

yüzyıl ortalarında bölgeye yerleşen Yahudiler tarafından inşa edilmiş. Sinagog,<br />

birçok kez hasar görse de bugün hâlâ ayakta. Muallim Naci Caddesi<br />

üzerinde bir başka köşede ise 1856’da inşa edilen Ayios Fokas Rum Ortodoks<br />

Kilisesi yükseliyor.<br />

Farklı dinlerin ibadethanelerinin böyle birbirine yakın oluşu, aslında semtin<br />

tarihini de ele verir. Müslüman, Rum, Ermeni ve Yahudiler gibi farklı inanca<br />

sahip toplulukların bir arada dostluk içinde yaşadığı bu semt, hep zor<br />

durumda kalanlara kucak açmış: 1618 yangınında evsiz kalanlar, 1800’lerin<br />

sonunda Beşiktaş’taki yangın felaketini yaşayan Yahudiler, 1921’de<br />

Rusya’dan göç edenler yurt olarak bu bölgeyi seçmiş.<br />

Esma Sultan, her şeye inat ayakta<br />

Büyük Mecidiye Camii’nden yukarı çıkmak yerine önünden ilerlerseniz<br />

Sultan Abdülaziz’in, kızı Esma Sultan için yaptırdığı yalıdan geriye kalanları<br />

göreceksiniz. 1873 yılında inşa edilen yalı Esma Sultan’ın ölümünden sonra,<br />

önce Cemile, daha sonra Fatma Sultan’a armağan edilmiş. Defalarca el<br />

değiştirdikten sonra 2001 yılında restorasyon çalışmasıyla ünlü davetlere<br />

ev sahipliği yapmaya başlamış. Ortaköy’de bunun gibi, Osmanlı sultanlarının<br />

çocukları için yaptırılan çok sayıda yalı bulunuyor. Büyük bölümü yıkılıp<br />

kül olsa da içlerinde yaralarını iyileştirip bugüne kalanlar da hâlâ var.<br />

B+ SONBAHAR 69


500 yıldır hayatın kirini akıtıyor<br />

Hüsrev Kethuda Hamamı ise yaklaşık 500 yıldır arınmamız için ayakta. Veziriazam<br />

Kara Ahmet Paşa’nın kâhyası Hüsrev Kethuda tarafından Mimar<br />

Sinan’a inşa ettirilen hamam, bugün de arınmamız için bize fırsat sunuyor.<br />

Köprünün anakucağı<br />

Meydanı ardınızda bırakıp, Dereboyu Caddesi’nde ilerlemeye başladığınızda<br />

sağlı sollu sokaklarda bir başka hayat çıkagelir karşınıza. Ortaköy’ün misafirleri<br />

değil, asıl sahipleri oradadır. Sahil kesiminin debdebesinden kopup<br />

bir anda kendinizi, mahalle ortamında bulursunuz. Hani pencereden seslenilen,<br />

aşağıya sepet salınıp bakkal amcadan bir ekmek istenilen, meyvesebze<br />

ve balık satıcılarının yan yana dizildiği Dereboyu… Semt, Ortaköy’ün<br />

bugünkü sakinleri hakkında daha fazla fikir sahibi olmanızı sağlar.<br />

Dereboyu Caddesi’nde ilerlerken hemen her sokaktan bir parça Boğaz<br />

Köprüsü çıkar. Köprünün anakucağıdır Ortaköy. Köprü, varlığını en çok da<br />

Ortaköy’e borçlu galiba. Ayaklarını bastığı toprak sağlam olunca böyle dik<br />

durabiliyor ne de olsa.<br />

Ulus’tan bırakılan portakal, Ortaköy’de denize kavuşurmuş. Böyle diyorlar.<br />

O yüzden Dereboyu Caddesi’nden başlayıp köprünün altından geçen dik<br />

yokuşa Portakal Yokuşu deniyor. Keyifli bir yol, üstelik üstünden geçtiğimiz<br />

köprüyü farklı bir açıdan görebiliyorsunuz. B+<br />

70 B+ SONBAHAR


B+ SONBAHAR 71


Birbirine yaslanmış 14 ayrı yaşam<br />

Semtin en ilginç sokaklarından biri, Portakal’a paralel uzanan Bulgurcu Sokak.<br />

Birbirinin hemen hemen aynı 14 ev. Alt katı taş, üstü ahşap yan yana dizilmiş<br />

14 ayrı hayat. Ayrı ama sanki içlerinden biri düşse, hepsi birden gidecek.<br />

Bitişik, birbirinden destek alıp sarılır gibi hayata. Yıllar içinde bakımsız<br />

kalsalar da, sıcak görünüşlerinden bir şey kaybetmemişler. Görüntüyü bozan<br />

tek şey çanak anten ve açıktan dolaşan kablolar. Onlar da olmasa o<br />

evlerin kapısının ardında 1800’lü yılların hüküm sürdüğüne rahatlıkla inanabilirsiniz.<br />

80’li yılların ortalarında üniversiteli olanlara Ortaköy’ü sorsanız, içlerinden<br />

hiç değilse birkaçı OKM diyecektir. Ortaköy Kültür Merkezi, “sessiz” yılların<br />

en “sesli” buluşma adresiydi. “Potemkin Zırhlısı”nı o merkezde izlemiş<br />

gençler şimdi 40’larını sürüyor. 1998’de hizmete açılan yeni Ortaköy Kültür<br />

Merkezi ise, bugün tiyatro ve sergi salonlarıyla sanatseverleri buluşturuyor.<br />

Dereboyu Caddesi’nin sonuna doğru yaklaşırken sağ kolda yine bir kiliseyi,<br />

Ermeni Katolik Kilisesi’ni göreceksiniz.<br />

Dereboyu son durak otobüslerinin durduğu nokta ise yine bir başka dünya.<br />

Onca koşturmaya inat, küçük taburelerde oturup, ellerinde çay, sanki “ne<br />

gam” diyenlerin adresi gibi.<br />

Az katlı apartmanlar arasına sıkışmış küçük evler, önlerinde saksılar, yaşlı ev<br />

sahipleri… Bölgede asıl olması gerekenler bunlar belki de…<br />

72 B+ SONBAHAR


B+ SONBAHAR 73


Ortaköy’de değişimin tanığı<br />

Ortaköy meydanını en eski sahaflarından biri. Tam 25 yıldır semtin değişim<br />

ve dönüşümüne tanıklık ediyor. Naim Dikli, her sabah 11:00’da tezgâhını<br />

açıyor. Yaz akşamları geç saatlere dek burada. Kitapları gösterirken seviyor<br />

sanki. “Nadide bir eser bulduğumda yaşadığım mutluluğu kelimelerle<br />

anlatmak zor” diyor. Cemal Süreya ve Nâzım Hikmet şiir kitaplarının onun<br />

için yeri ayrı. Evi de Dereboyu Caddesi’nde, böylece İstanbul’da trafik derdi<br />

yaşamayan mutlu azınlıkta yer alabiliyor. Semte gezmeye gelen yabancı<br />

turistler de onun tezgâhına uğramadan geçmiyor.<br />

Bu semti hiç aldatmadım<br />

Dereboyu Caddesi’nin ortalarında Katolik Kilisesi’ne gelmeden sağdan<br />

kıvrılan Gültekin Sokak’taki ahşap evleri sahipleri terk etse de evler bu semti<br />

hiç terk etmeyecek gibi. Sokakta, 84 yıllık hayatının tamamını Ortaköy’de<br />

geçirmiş Bahriye Ağırbaş’la karşılaşıyoruz. Kızı Suzan Ağırbaş’la ağır<br />

ağır yürüyor caddeye doğru. Derenin aktığı günleri anlatıyor. “Diz boyu<br />

kar”günlerini. Sahile inilirken en güzel kıyafetlerin giyilip çoluk çocuk hazırlanılıp<br />

yürüyüşe çıkılan yaz akşamlarını… Ermeni komşuları, Yahudi komşuları...<br />

Her sokak ve her evin birbirini tanıdığı günleri özlemle anıyor. “Bir başka<br />

yer hiç olmadı hayatımda. Ben bu semti aldatmadım hiç” diyor.<br />

Ortaköy’ün sırtlarına doğru site yaşamı hâkim şimdi. Yeni sitelerdeki yaşamla<br />

bölgeye bir halka daha eklemleniyor.<br />

Üç kuşaktır aynı evde büyüdük<br />

Ortaköy Bulgurcu Sokağı’nın en eski dükkânlarından biri Ayhan Tuhafiye.<br />

Semte önce dede gelmiş, üçüncü kuşak da sağlık ocağının karşısındaki<br />

dede evinde büyümüş. Babasının ardından dükkânı devralan Naime Gürçiçek,<br />

işini severek yapıyor. Her sabah 09:00’da açtığı dükkânını akşam saatlerine<br />

dek açık tutuyor. Üniversite eğitimini seramik bölümünde tamamlamış.<br />

“Ortaköy dışında başka bir semtte oturamam gibi geliyor” diyor.<br />

İş durumundan Ortaköylü<br />

Derin Demiroğlu ve Yekta Yamaner iş nedeniyle Ortaköylüler. Semtteki<br />

ilaç firmasında görev yapan Demiroğlu ve Yamaner, Sabancı<br />

Üniversitesi’ndeki eğitimlerinin ardından çalışmaya başlamış. İşyerinin<br />

Boğaz’ın kıyısında, şehrin içinde olmasının büyük bir avantaj olduğunu<br />

savunuyorlar. Öğle tatillerinde sahilin yüzünü değiştiren gençlerden ikisi.<br />

Esma Sultan’ın yanı başındaki parkta dinleniyor, sahaflardan kitap seçiyor,<br />

öğle yemeğini restoranlarda yedikten sonra Boğaz’a karşı çay ve kahve<br />

keyfi yapıyorlar.<br />

74 B+ SONBAHAR


Siz en iyisi Ortaköy’e tepeden bakın<br />

Ortaköy ve Mecidiye mahallelerini daha iyi anlayabilmek için tepeden<br />

bakın. Köprüden geçip giderken. Avrupa ayaklarının sağ ve sol yanında<br />

sıralanan yapılardan oluşan bu iki mahalle, İstanbul’u tüm geçmişi ve<br />

geleceğiyle en iyi anlatan adres olacak size.<br />

Elbette sadece bakmasını bilenlere…<br />

B+ SONBAHAR 75


İletişimci gözüyle<br />

“Beşiktaş modelinin<br />

üretilmesi, türetilmesi<br />

gerektiğini düşünüyorum.<br />

Ancak o zaman<br />

İstanbul’un eriyen,<br />

pırıltısını yitiren<br />

yüzünden de<br />

kurtuluruz.”<br />

“Kent, Beşiktaş’ta<br />

nefes alıyor!”<br />

Söyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraf: ALAADDİN SAVAŞ<br />

Ayşegül Molu’ya göre tıkanan,<br />

tık nefes haline gelen kentte kurtarılmış bir alan olan Beşiktaş,<br />

yaşamı zenginleştiren yerel yönetim anlayışıyla da örnek bir model.<br />

76 B+ SONBAHAR


Ayşegül Molu, Boğaziçi Üniversitesi’nde siyaset bilimi<br />

okuduktan sonra reklam sektöründe karar kılmış. Yıllardır<br />

adı birçok sosyal sorumluluk projesinde ve sivil toplum<br />

örgütlerinde öne çıktı. 1985 yılından beri Reklamcılık<br />

Vakfı ve Reklamcılar Derneği Genel Müdürü. İstanbul<br />

Bilgi Üniversitesi’nde 2006 yılından beri öğretim<br />

görevlisi ve alanında bir ilk olan reklamcılık okulu AdSchool’un Genel Koordinatörü.<br />

2007-2010 döneminde rektör danışmanlığında bulunan Ayşegül<br />

Molu, 1995 ve 1999 genel seçimlerinde CHP ve ANAP için stratejik danışmanlık<br />

yaptı. 2003-2005 döneminde Başbakanlık için, 11 sivil toplum örgütünce<br />

yürütülen “Türkiye Markası Projesi”nin de genel koordinatörü oldu. Bu<br />

çalışmanın ardından Dışişleri Bakanlığı adına AB’nin bazı özel pazarları için<br />

danışmanlık yaptı.<br />

Molu, yaşadığımız kente yılların birikimiyle, “bir iletişimci gözüyle” baktı,<br />

B+’nın sorularını yanıtladı.<br />

Bir iletişimci gözüyle Beşiktaş’ı değerlendirmenizi istesem<br />

neler söylerdiniz?<br />

Ayşegül Molu: Yoruma önce Türkiye’den başlayalım. 2003-2005 döneminde<br />

Başbakanlık için 11 sivil toplum örgütünce oluşturulan “Türkiye Markası<br />

Projesi”, 200’ün üzerinde uzman, kanaat önderinin görüşleri alınarak yürütüldü.<br />

Görevim, genel koordinatörlüktü.<br />

Araştırmada çarpıcı sonuçlar elde edilmişti. Biz olumsuz algıları pozitife çevirmeyi<br />

iyi yönetemiyoruz; olumsuz gelişmeler büyüyerek dışarıya yansıyor.<br />

Aynı şekilde olumlu gelişmeleri de aktaramadığımız için Türkiye’nin imajı dünyada<br />

olumsuzluklar üzerinden kuruluyor. Dışarıdan bakıldığında Türklerin fethetmekten<br />

gelen korkutucu bir algısı zaten var. Geleneksel imgelerin yanında<br />

bir de modern imgeler var. İngilizlerin futbolda yaşadıkları şiddet nedeniyle<br />

Türkleri tanımlarken kullandıkları “holigan Türkler” tamlaması, kendini kontrol<br />

edemeyen Türkler algısını yansıtıyor. Almanya’da ise göçmen Türkler nedeniyle<br />

adapte olamayan Türkler algısı hakim. Kuzey ülkelerinde yalnız töre cinayetleri<br />

ile hatırlanıyor Türkler. Öldürülen kızlar nedeniyle de, baskıcı Türkler,<br />

baskıcı babalar, ataerkil aile modeli ile tanımlanıyor. Çok farklı model kaynaklarla<br />

beslenen ve pek çoğu da olumsuz algılardı bunlar. Bir algının oluşmasında<br />

mekân- insan ilişkisi de çok belirleyicidir.<br />

O çalışmada İstanbul hangi konumlandırmayla ortaya çıktı?<br />

A.M: İlginç bir konumlandırmayla ortaya çıktı. Öyküsü olan, anlatılacak<br />

hikâyesi olan bir kent diye tanımlandı İstanbul. İstanbul’un konumlandırılması,<br />

küçük sürprizler kenti olmaktı. İstanbul’u “zamanları aşan kent” olarak tanıtmayı<br />

öngörmüştük. İstanbul’un kişiliğini de sürprizci, maceracı, kışkırtıcı, ilham<br />

veren, derin ve ancak çağdaş sıfatlarıyla tanımlamıştık.<br />

İsrailli mimar Joyce Oron, İstanbul’u “Eski ile modernin,<br />

İslâm’la Batı’nın bir bileşkesi, karmaşık bir kent. İşte<br />

kadınsılığı da bu karmaşıklığında” diye tanımlıyor.<br />

Katılır mısınız bu yoruma?<br />

A.M: Katılıyorum. Dediğini doğrulayan gözlemlerim var benim de. İçinden<br />

deniz geçen bir kent İstanbul. Akan sular, çeşmeler, hem kültürümüzden,<br />

hem de coğrafyamızdan gelen ögelerdir.<br />

Bu bakış açısıyla Beşiktaş’ı yorumlamanızı istesem<br />

neler söylerdiniz?<br />

A.M: Beşiktaş bana ilginç bir şekilde nefesi çağrıştırıyor. Beşiktaş’ın<br />

Boğaz’la beraber gelen çok ciddi bir su kültürü var ama bundan öte barındırdığı<br />

korularla, yeşil alanlarla sanki aslında nefes aldığımız yer Beşiktaş. İletişimci<br />

gözüyle bir tanımlama yap derseniz, başlığa taşıyacağım cümle “Kent,<br />

Beşiktaş’ta nefes alıyor” olurdu. Beşiktaş, tuhaf bir biçimde o kentin içindeki<br />

diyalektiği de barındırıyor. Bir yandan modernlik, diğer yandan yoksulluk…<br />

İşte kentin birbirine zıt iki yüzü…<br />

Beşiktaş’la ilişkiniz çocuk yaşlarda mı başladı?<br />

A.M: Evet, doğma büyüme Bebekliyim ben. Çocukken bizim o zamanlar orman<br />

diye tanımladığımız Boğaziçi Üniversitesi’nin korusunda bütün gün oynardık.<br />

Aşiyan’dan denize girerdik. Son derece sade hayatları olan Bebekliler<br />

yaşardı o zamanlar orada. Şimdiki gibi zenginliğin ve pırıltının yansıması olan<br />

bir yer değildi. Emekliler açılır kapanır sandalyeleriyle sahile gelir otururlardı.<br />

Biz oradan suya girerdik. Su çok soğuk olurdu ama biz Boğaz çocuklarıydık,<br />

soğuktan yakınmazdık. Boğaz zamanla kirlendi. Çöpler geçit yapardı. Biz de<br />

çöplerin akıntıyla uzaklaşmasını bekler, sonra yeniden dalardık.<br />

Bu öykünün benzerini karşı yakada, Paşalimanı’nda da<br />

dinledim ben. İki yakanın da hikâyesi aynı gibi…<br />

A.M: Evet, iki yakanın da hikâyesi aynı… Domates, karpuz geçsin diye bekler<br />

dalardık suya. Çok mutluyduk. Köpeklerimiz vardı, onlarla oynardık. Bebek<br />

hakikaten bir mahalleydi. Ama o zamanlar mahalle baskısı yoktu. İki dönemi<br />

ayırt eden farklılıklar nedir diye sorsanız bunları söylerim.<br />

Neler rahatsız ediyor bu dönemde sizi?<br />

A.M: Günümüzde kentte yerler el değiştiriyor ve belli yerler statü sembolü<br />

olarak addedilir hale geliyor. Belli yaşam alanları statü göstergeleri olarak<br />

yorumlanıyor. O zamanlar bu yoktu. Günümüzde görülen soylulaştırma eylemleri,<br />

kentteki statü sembollerini değiştiriyor. Adı hiç geçmeyen semtler<br />

bir anda ruh değiştiriyor, çekim alanı haline geliyor. Bu bence olumlu ve demokratik<br />

bir gelişme. Yerli halk bazen buna isyan ediyor. Tophane’de olduğu<br />

gibi… Ben bunu demokratik buluyorum. Çocukluğumun geçtiği mahalle kimsenin<br />

birbirinden çekinmediği, hiçbir hırsızlık olayının yaşanmadığı, çok rahat,<br />

serbest, korularında dolaştığımız yerlerken, statü sembolü olarak gösterilen<br />

başka bir konuma geçti.<br />

Nelerin hiç değişmemesini isterdiniz?<br />

A.M: Denizin hiç kirlenmemesini isterdim. Şimdi bakıyorum Barselona gibi<br />

bir kent, ruhunu içinde kullanabildiği plajdan alıyor aslında. Çünkü plaj, deniz<br />

ve güneş demek değil ki yalnızca, gençlik, enerji, spor demek; güler yüz,<br />

neşe demek… Boğaz’da gençlikten, neşeden, enerjiden, güler yüzden uzak<br />

kalıyorsunuz. Keşke benim oğlum da benim girebildiğim gibi Boğaz’ın soğuk<br />

sularında yüzebilseydi. Benim çocuğum hayatında hiç balık tutmadı, bunu<br />

yapamadı… Biz pır pır motora biner, Boğaz’ın ortasında balık tutardık.<br />

Kentlilik bilinci çok yüksek Beşiktaş Bölgesi’nde. Bunu kültür<br />

merkezlerindeki, parklardaki etkinliklere katılımdan da<br />

görebiliyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?<br />

A.M: Ben tahmin ediyorum ki, işgücünün içinde de yüksek oranda yer alan<br />

bir kesim var. Aslında bu kentlilik bilinci yüksek olan kesimin Beşiktaş’ta olması<br />

orayı daha canlı kılıyor. Daha yaşanan bir alan haline getiriyor. Bundan<br />

yaklaşık 5-6 yıl kadar önce İstanbul Büyükşehir <strong>Belediyesi</strong>’nin “kentli<br />

olma bilinci”ne yönelik bir kamuoyu araştırmasını okumuştum. Adı; Kentim<br />

İstanbul’du. Kentte yaşayarak henüz Boğaz’ı görmemiş olanların oranı yanlış<br />

hatırlamıyorsam yüzde 8 ya da 10’du. Ama böyle bir gerçek var. Bu gerçekle<br />

mücadele etmenin yolu, kentlilik bilincinin artırılmasıyla olur. Bir insan yaşadığı<br />

kenti sahiplenmezse, göçtüğü yeri memleket olarak tanımlamışsa, kentle<br />

ilişkisinde tüketen bir tanımlama ortaya çıkıyor. Hor kullanan bir tavır ortaya<br />

çıkıyor, bugün olduğu gibi... Kamusal alanları daha nitelikli koruyabilmek için<br />

insanların önce yaşadığı yeri benimsemesi gerekiyor. Beşiktaş’ın bu konuda<br />

model bir bölge olduğunu düşünüyorum. Kentlilik bilinci ve kent yaşamına<br />

katılma oranı yüksek, kamusal alanları koruma ve geliştirme çabası yüksek.<br />

Bu model ürerse eğer, işte o zaman İstanbul’un bütün o zenginliğine, ihtişamına<br />

rağmen eriyen, yıpranan, pırıltısını yitiren yüzünden de kurtulmuş oluruz.<br />

Onun için Beşiktaş modelinin üretilmesi, türetilmesi, çoğaltılması gerektiğini<br />

düşünüyorum. Buradaki kentlilik bilinci yüksek, katılımı yüksek tavrın diğer<br />

bölgelere aşılanması gerektiğini düşünüyorum. Öbür türlü biz bu kenti yitiriyor<br />

olacağız. Şehir, salt mekândan ibaret değil.<br />

Şehir, böyle baktığınızda da yaşayan bir organizma<br />

aslında değil mi?<br />

A.M: Evet, bu modelle buradaki kalıbı, örüntüyü çoğaltarak, yaygınlaştırarak<br />

bu olumsuz gidişle mücadele etmeliyiz. Kentini sahiplenememe, kendini bu-<br />

B+ SONBAHAR 77


aya ait hissetmeme, İstanbullu olamama duygusuyla mücadele etmek için<br />

Beşiktaş çok doğru bir çekirdek nokta. Kentli olma bilincini geliştirmek, göçlerle<br />

genişleyen bir kenti yönetebilmenin, merkez ile çeper arasındaki bağı<br />

kurabilmenin yegane yolu. Bu bakımdan Beşiktaş, İstanbul içinde türetilmesi<br />

gereken bir model.<br />

Bir marka şehir, bir bölge olarak baktığınızda neler<br />

görüyorsunuz Beşiktaş’ta?<br />

A.M: Bir marka olarak tanımla derseniz Beşiktaş’ın şöyle bir yönü var; aynen<br />

İstanbul ve Türkiye örneğinde olduğu gibi gücünü çelişkilerinden alıyor. Bünyesinde<br />

yoksulu da, varsılı da; moderni de gelenekseli de, teknolojiyi de zanaatı<br />

da barındırıyor… Bütün bunlardan oluşan çelişkiden beslenen bir dinamizm<br />

var. İkincisi; değindiğim gibi katılıma açık bir insan dokusu var. Kentli<br />

olma bilinci var. Üçüncüsü; bu nefes olarak tanımladığımız hakikaten kentin<br />

nefes alan alanı, nefes veren, bir başka anlamda can veren alanı olma özelliği<br />

var. Dördüncüsü; demokratik bir yerel yönetim anlayışı var; katılıma açık,<br />

kent yaşamını zenginleştiren, buna öncelik veren bir yerel yönetim anlayışı<br />

var. Beşincisi; iletişimde çokça söylediğimiz bir şeydir, sadece somut değerlerden<br />

oluşmuyor marka varlığı, soyut değerlerden de oluşur. Duygular da<br />

barındırır içerisinde. Beşiktaş’ta ferah ve hafif bir şey var. Bazı bölgeler var<br />

ki, ağır, baskıcı, karanlık, insanı emen, aşağı çeken duygular yaratan yerler…<br />

Beşiktaş tam tersi, ferah, hafif, neşeli, yaşanılası duygular veriyor. Beşiktaş’ın<br />

böyle ayrışan bir yanı var İstanbul’un diğer bölgelerinden. Belki sahil bandının,<br />

Boğaz’ın katkısı var, sosyal demokrat olmanın katkısı var. Pek çok katmanın<br />

katkısı var. Beşiktaş’ta bir renk faktörü de var bence. Çok yeşili çağrıştırıyor,<br />

koru, yeşillik, erguvanlar… İstanbul’u temsil eden şeylerden bir tanesi<br />

erguvan, aslında Beşiktaş’ı da temsil ediyor.<br />

B+ olarak bizim saptamamız da bu yönde. Bunu sık sık<br />

işliyoruz dergide.<br />

A.M: İstanbul imgesinin de bir taşıyıcısı Beşiktaş. Ona erguvan üzerinden<br />

baktığınızda… Şöyle bir bağlarsak sözü; hafif, ferah, neşeli, rengiyle öne çıkan,<br />

baskıcı olmayan …<br />

Belki biraz San Francisco diyebilir miyiz, daha köklü, karakterli diye bakarsak.<br />

Biraz da zorlamış oluruz. Bir benzersizlik de söz konusu , kendine özgülük<br />

de söz konusu…<br />

“Avrupa Kültür Başkenti” İstanbul’a Beşiktaş bölgesi<br />

neler katıyor?<br />

A.M: “Avrupa Kültür Başkenti” projesiyle ilgili biraz yakınmak isterim. O projenin<br />

başlangıç aşamasında hem dernek hem de kişisel olarak emek verdim.<br />

Sonrasında ayrı düştüm. Profesyonel gerekçelerle... Beni asıl üzen tarafı,<br />

duyduğumuz heyecanla gerçekleşen arasındaki farktı. Şu anda Türkiye’de<br />

çok şey yapıldı mı, yapıldı. Etkinlikler yapıldı mı, yapıldı. Belli bir sistematik yönetişimin<br />

olması için çaba harcandı mı harcandı. Belli ölçekteki projeler yapıldı<br />

mı, yapıldı. Ancak benim “Avrupa Kültür Başkenti”nden anladığım bir tür<br />

kültürlerin buluşması ve bir kent kültürünün doğması için yapılması gereken<br />

şeylerdi. Az evvel sözünü ettiğimiz, İstanbul’da yaşayanların İstanbullulaşma<br />

sürecini pekiştirmekle ilgili olmalıydı. Burada projeler yönetildi. Kent halkı katılmıştır<br />

eminim, bunların verileri vardır. Oldukça büyük bir grup mobilize edilmiştir.<br />

Bundan da eminim. Ama daha da önemli olan birilerinin etkinliklere,<br />

projelere katılmasından çok kalitatif zihinsel bir dönüşüm için emek vermekti.<br />

Doğru olan buydu. Daha kıymetli olan da buydu…<br />

Bir fırsattı aslında…<br />

A.M: Evet çok ciddi bir fırsattı. Bu kente daha fazla sahip çıkmamız için. Bu<br />

kentin içinde Avrupalılaşmak için değil, Avrupa’dan beğendiğimiz kimi değerleri<br />

seçerek alıp, içimize katmamız için bir fırsattı. Böyle bir yüzü olamadı.<br />

Projeden çok yararlandığını söyleyen kent örnekleri var. Bunların raporlarını<br />

okudum. Örneğin Lille gibi. Kente hakiki dönüşüm getiren, kentin tarihinde<br />

kırılma noktası oluşturan “Avrupa Kültür Başkenti”nin hükümleri var. Bizimkisinin<br />

öyle bir etkisi olacağı kanısında değilim. Kentlileşme dönüşümüne<br />

ilişkin doğrusu pek bir ilerleme kaydedilmediğini, meseleye böyle bir eksenden<br />

bakılmadığını düşünüyorum. Onun için bırakın bölge ve “Avrupa Kültür<br />

Başkenti”nin bir araya getirilmesi, topluca büyük bir kent için doğan yararlar<br />

için bile bazı soru işaretlerim var.<br />

Dünyada benzeri var mı?<br />

A.M: Barselona desek, çok da benzemiyor. Orası daha genç, daha cinsel<br />

bir enerjisi var. Plajı ve bedeni içinde barındırmaktan kaynaklanan bir algı bu.<br />

İstanbul<br />

imgesinin de<br />

bir taşıyıcısı Beşiktaş.<br />

Ona erguvan<br />

üzerinden<br />

baktığınızda...<br />

Tekrar Beşiktaş’a dönecek olursak, geçmişten gelen,<br />

belleğinizde izler bırakan neler var?<br />

A.M: Boğaz hattında büyüdüm, okudum, evlendikten sonra da Ulus’ta oturdum.<br />

Çok ağır bir kış yaşamıştık. Dalan’ın belediye başkanı olduğu dönemdi.<br />

Diz boyu kar vardı, evimden 10 dakika mesafedeki üniversiteye gidememiştim.<br />

Eriyen kar sularıyla trafik ulaşıma kapandı, Boğaz’da geçip giden buz<br />

kütleleri vardı. Boğaz tuhaf bir yer, insanın hafızasında kesitler bırakıyor. Yunusların<br />

geçişini çocukluğumda çok gördüm. Boğaz’ın yunusuyla, balığıyla,<br />

insanla kurduğu ayrı bir ilişki var. Bir de zamanın geçişini, mevsimlerin geçişini<br />

sanki seperatörler koyarak insana hatırlatan bir hali var Boğaz’ın. Erguvanların<br />

çıkışı, manolyaların açılması… Tabiat bize bir seperatör koyuyor, sonra da<br />

çekiyor gibi. Ve hâlâ çok sevdiğim vapurlar… Vapurun geçişi, orada içilen çay.<br />

Yoksulu, varsılı yok, tüm kentlinin paylaştığı bir mekândır vapurlar… Mevsimlerin<br />

geliş gidişini size anlatan bir Boğaz’da ne yazık ki, su sporları ile ilgili hiçbir<br />

şey yok, çok ürkütücü bir trafik var, İstanbul’un kirlenen deniz nedeniyle<br />

yüzemediği, trafik nedeniyle spor yapamadığı, bir parça mesafeyle baktığı bir<br />

Boğaz var artık. Bu bizim Boğaz’la olan ilişkimizi hakiki olmaktan, elle tutulur<br />

olmaktan çıkarıyor… Bu durumu iyi düşünmemiz lazım. Bunun nedeni trafik<br />

mi, yoksa bizim korumacı kültümüz mü? Su ile daha hakiki ilişki kurabilir miydik?<br />

Bunlar düşünmeye, sorgulanmaya değer şeyler.<br />

Kaybettiklerimiz bir yana bırakılıp bugünden itibaren<br />

neler yapılabilir sizce?<br />

A.M: Küçük çocukların kentlileşme bilincini kuramıyoruz. Suyun, bu kenti benimsemede<br />

çok olumlu bir etkisi olabilir. Bu kenti sevmek ve benimsemek<br />

için olumlu etkisi olabilir. Acaba çocukların su ile daha iyi ilişkiler kurmalarını<br />

sağlayacak yol ve yöntemler düşünemez miyiz? Boğaz şart değil, birileri<br />

keşke buna kafa yorsa diye düşünüyorum. Bir de Beşiktaş’ın hep dinamik,<br />

genç, neşeli ve ferah bir hali var diyoruz ya, Paris’te bir çocuk parkına götürmüştüm<br />

oğlumu; keşke küçülsem de ben de burada olsam diye düşünmüştüm.<br />

Çok maceracı ama çok korunaklı bir yerdi. Ağlar içerisinden geçebile-<br />

78 B+ SONBAHAR


cekleri, yaşlarına göre ayrılmış alanlar… Hakiki bir park; öyle teknolojik aletler<br />

falan yok. Tamamen doğal ama çocukların açık havada geçirdikleri zamanın<br />

tam hakkını veren bir alandı. Apartmanlara döndüklerinde çocukların üzerinde<br />

fazla enerji bırakmayan şahane bir parktı.<br />

Sporcular Parkı’na gittiniz mi?<br />

A.M: Yok ondan söz etmiyorum. Beşiktaş aynı zamanda kentin merkezi olduğu<br />

için, İstanbul’da örneği hiç görülmemiş ama Batı’dakilerle rekabet edecek<br />

kadar büyük, gelişkin, her aktiviteyi yüreklendirecek bir alan keşke olsa.<br />

Bu anlamda bir alan yok. Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin hep spor yapmaya özendiren<br />

bir tavrı var. Bu tür örnek bir parkı da keşke İstanbul’a kazandırsa ve bu<br />

anlayış yayılsa diye duacıyım…<br />

“Türkiye Markası Araştırması”ndan bizimle paylaşmak<br />

istediğiniz başka bilgiler var mı?<br />

A.M: O araştırmadan çıkan sonuçlardan en önemlilerinden biri de İstanbul’un<br />

kokular ve seslerden oluşan bir şehir olduğuydu. İmaj, algı duyularla oluşuyor.<br />

İstanbul neredeyse bütün duyu organlarına sesleniyor. Çoğu imaj iki boyutludur.<br />

Burada çok boyutlu bir imaj var. Sokak satıcılarının sesi, ezanın sesi…<br />

İstanbul’da ezan sesi tepeler nedeniyle daha fazla yankılanıyor. Bu da çok<br />

dikkat çekici bir farklılık. Çan sesleri, farklı kültürlerin sesi, ayak sesleri… Bir<br />

uğultu var kentte, bir meşguliyet uğultusu… Olumsuz bir şeyden söz etmiyorum,<br />

vapur sesi, martı sesi… Bütün bunları sorduğunuz zaman yabancılar da<br />

söylüyorlar, bu katmanlı algıların açılmasından şaşkınlığa uğruyorlar. Koku,<br />

ses, görüntüden… Farklı yerlerden geçtikçe değişen kendine has bir kokusu<br />

var bu kentin… Bunu böyle tanımlıyorlar. Baktığınızda totalde tek katman olmuyor.<br />

Çok katmanlı, çok boyutlu, dolayısıyla biraz insanı sersemleten bir şehir.<br />

Yabancı konukların çoğu bu terimi kullanıyorlar bu şehir için; “sersemletici.”<br />

Ve çok uyaran var. Popülasyon fazla, hareket fazla… O uyaran fazlasının<br />

sersemletici bir etkisi olduğunu söylüyorlar.<br />

İstanbul’u bu sersemletici etkisi nedeniyle sevmediğini<br />

söyleyen yabancılar da var mıydı?<br />

A.M: Benetton’un fotoğrafçısı Oliviero Toscani, bu kentin imgesinin kaos olduğunu<br />

söylemiş. Bu ilginç bir nokta. Karmakarışık demek istiyor diye düşünebilirsiniz,<br />

ama kaos aynı zamanda bir düzeni de anlatıyor. Bir devingenliği,<br />

kontrol edemediğimiz kompleks bir devinimi tanımlıyor kaos. İstanbul böyle<br />

bir yer. Ben, buradan çıkan bir yabancının burayı sevmediğini duymadım.<br />

“Afalladım, şaşırdım, büyüklüğü karşısında aşık oldum. Yaşam zenginliğinden,<br />

çeşitliliğinden etkilendim” dediğini duydum ama sevmediğini duymadım.<br />

Burası yürek çelen bir yer. Onun için de kızıyoruz, öfkeleniyoruz ama buraya<br />

bir aşkla da bağlı yaşıyoruz.<br />

İstanbul’la ilgili dilekleriniz nelerdir?<br />

A.M: Ben İstanbul’da harekete geçirilmesi gereken iki tane güç, iki tane segment<br />

olduğunu düşünüyorum. Birincisi çevreciler, ikincisi de kadınlar. Çevre<br />

konusu iklimden tutun, enerjiye kadar önümüzdeki 20 yıllık döneme damgasını<br />

vuracak. Bu kentin yerel yönetimlerinin çevrecilerle birlikte çalışmaya,<br />

çevre kavramını yüceltmeye ve bunun en önde gelen bayraktarı olmaya ihtiyacı<br />

var. Bu artık bir zorunluluk.<br />

Yerel yönetimlerin kadın segmentine dikkat etmeleri<br />

gerektiğini söylediniz. Biraz daha açar mısınız?<br />

A.M: Kentlileşme bilinci dediğimiz şey aslında hane ile ilgili. Hanenin içerisindeki<br />

taşıyıcı figür de kadın, anne. Annenin kent bilincinin artması, kentlileşmesi<br />

aslında hanenin de kentlileşmesi demek. Bu nedenle yerel yönetimlerden<br />

başlayıp, sadece kentin çekirdeği değil, sadece bir bölgede değil;<br />

bunun dışına taşacak biçimde çekirdeğin etrafındaki çeperlerde de özellikle<br />

annenin dönüştürücü gücünden yararlanmamız lazım. Bunu da yapabilmek<br />

için AÇEV gibi çok başarılı program uygulayıcı var. O programların içerisine<br />

kentlileşme bilincine ilişkin kategorik değil, entelektüel biçimde formatlamak<br />

değil ama yaşadığı yeri benimsemek ve güzelleştirmek,yaşadığı yerle<br />

ilişki kurmak ve ona katkıda bulunmakla ilgili belli ilavelerde bulunmak gerektiğini<br />

düşünüyorum. Kadının kentlileşme dönüşümündeki ana damar olduğuna<br />

yürekten inanıyorum. Onun için proje olarak teklifin nedir derseniz, suyun<br />

çocuklar üzerindeki dönüşümde, kadının da hane içindeki dönüşümde<br />

araç olarak mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini düşünürüm.<br />

Beşiktaş modeli ile ilgili eklemek istedikleriniz var mı?<br />

A.M: İnteraktif ortamı Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin çok etkili kullandığını gördüm.<br />

Neredeyse model olarak alıp çoğaltılacak nitelikte bir yaklaşım var. Bu şöyle<br />

işlevsel, bugün orta yaş grubu diyeceğiniz kesimin internetle bağı yeterince<br />

güçlenmiş değil ama, Türkiye’nin yüzde 60’a yakın önemli bir grubu 29 yaş<br />

altında. 15-24 yaş grubunun mecra tüketiminde bütün diğer araçlar arasında<br />

sadece internet var. Dolayısıyla önümüzdeki 5-10 yıl içinde yerel yönetimlerin<br />

daha da etkinleştirilmesi için internet ana araç haline gelecek. B+<br />

Bir marka: Beşiktaş<br />

Ayşegül Molu Beşiktaş Bölgesi’ni bir marka olarak tanımladığı zaman ortaya<br />

çıkan değerlendirmeler şöyle:<br />

1. Çelişkiden Besleniyor: Beşiktaş gücünü İstanbul ve Türkiye örneğinde<br />

olduğu gibi çelişkilerinden alıyor. Bünyesinde yoksulu da varsılı da, moderni<br />

de gelenekseli de, teknolojiyi de zanaatı da barındırıyor. Bütün bunlardan<br />

oluşan çelişkiden beslenen bir dinamizm var.<br />

2. Kentli Olma Bilinci Yüksek: Katılıma açık bir insan<br />

dokusu var. .<br />

3. Kentin Nefesi: Kentin nefes alan alanı, nefes veren bir başka anlamda<br />

can veren alanı olma özelliği var.<br />

4. Yerel Yönetim Anlayışı: Demokratik bir yerel yönetim anlayışı var. Katılıma<br />

açık, kent yaşamını zenginleştiren buna öncelik veren bir yerel yönetim<br />

anlayışı.<br />

5. Marka Varlığı: Sadece somut değil soyut değerlerden de oluşuyor.Beşiktaş.<br />

Baskıcı, karanlık insanı emen aşağı çeken duygular yaratan bölgelerin<br />

dışında, tam tersi, ferah, hafif, neşeli, yaşanılası duygular veriyor. Bunda<br />

Boğaz’ın da, sosyal demokrat olmanın da, pek çok katmanın katkısı var.<br />

6. Renk Faktörü: Beşiktaş’ta bir renk faktörü var bence. Çok yeşili çağrıştırıyor.<br />

Korular, yeşillik, erguvanlar. İstanbul’u anlatan şeylerden biri olan<br />

erguvan aslında Beşiktaş’ı temsil ediyor.<br />

B+ SONBAHAR 79


Sergi<br />

Sanatın anarşist çocuğu:<br />

“Ben kendimden<br />

kurtulmayı öğrendim”<br />

Yazı: NAZAN ORTAÇ Fotoğraflar: ERSEN ÇÖREKÇİ<br />

Resim sanatının çağdaş yorumcusu Bubi’nin “Beş Dönem” adlı sergisi,<br />

Beşiktaş Çağdaş Sergi Salonu’nda sanatseverlerle buluştu.<br />

12 Aralık’a kadar sürecek olan sergide, sanatçının beş ayrı dönemine ait<br />

yüzden fazla eseri yer alıyor. Sergi vesilesiyle bir araya geldiğimiz Bubi ile<br />

hem yaratım sürecini konuştuk, hem de “Ne olacak bu ülkenin hali?” diye dertlendik.<br />

80 B+ SONBAHAR


Fransız polisiye yazarı Jean-Christophe Grange’ın<br />

kitaplarında bir seri katil tipolojisi vardır: Katil,<br />

maktulü parçalar, sonra yeniden birleştirir.<br />

Bubi: Harika, çok güzel! Beni seri katile benzetmeniz çok<br />

hoşuma gitti. Gurur duydum.<br />

Siz de önce her şeyi parçalamış -tuval dahil- sonra hepsini<br />

yeniden birleştirmişsiniz.<br />

Bubi: Evet...<br />

Nasıl bir ruh hali yaptırıyor bunu size?<br />

Bubi: Bu bir ruh hali değil; ben yalnızca oluşumuna aracıyım. Bu iş kendi<br />

kendine oluyor. Benim bilinçli olarak tasarladığım, projelendirdiğim, daha<br />

önce bir taslağını çizdiğim bir iş değil. Ben kendimi bırakmayı öğrendim,<br />

kendimden kurtulmayı öğrendim. Biliyor musunuz; bir insanın önündeki en<br />

büyük engel sanıldığının aksine; eşi ya da ailesi veya çevresi falan değil.<br />

Kendidir en büyük engel. Otuz sene, kırk sene bir çizgi içinde yaşamışsınızdır<br />

ve kendinize bir kimlik oluşturmuşsunuzdur. Onun için de kendinizi<br />

güvende hissetmişsinizdir.<br />

Konfor alanının dışına çıkmak kolay değil ama...<br />

Bubi: Ben bunların hepsinden uzaklaşmayı tercih ediyorum. Bunu başarabilmem<br />

için kendimi reddediyorum. Yani diyorum ki; her sanat yapıtı, sanatçısı<br />

için bir intihar denemesidir. Bu söz işlerimle olan ilişkimi açıklıyor.<br />

Sadece ego değil yok etmek istediğiniz...<br />

Bubi: Her şey! “Bubi” diye varolan her şeyi ortadan yok etmemiz lazım.<br />

Çünkü Bubi, başımıza bela! Çünkü Bubi’nin babası, Bubi çocukken annesini<br />

terk etmiş, çeşitli travmalar yaşamış, annesi sürekli ağlamış, okulda<br />

fazla mutlu olmamış, arkadaş çevresinde huzur duymamış, Fenerbahçeli,<br />

o sene Galatasaray’la maçında Fenerbahçe yenilmiş vs... Bütün bunların<br />

hepsi, sanat üretimi sırasında birer ağırlık. Özgeçmişle sanatı birbirine<br />

karıştırmamalı. Geçmişimle, saplantılarımla, duygularımla işlerimi taciz etmem.<br />

Onlar bana ait şeylerdir kimseyle paylaşmam.<br />

Bubi, “Ben kimseye bir şey öğretmek, yol göstermek istemiyorum” diyor.<br />

“Peşimden gelen yok olacak” sözü, her şeyi özetliyor zaten!<br />

Aslında bizim “kimlik” dediğimiz şey değil mi bunlar?<br />

Bubi: Evet. Ama müthiş bir ağırlık, hatta safra gibi bir şey bu. Balonlarda<br />

safrayı attıkça yükselirsiniz. Ben bunlardan kurtulmak istiyorum, kendimden<br />

kurtulmak istiyorum. Sabahları kalkıyorum, aynaya bakıyorum ve her seferinde<br />

kendi yüzümü görüyorum. Sıkılıyorum artık! Yani aynı diş fırçalamalar,<br />

aynı tuvalete gidişler, aynı el yıkayışlar... Ben mesela musluğu da yıkarım.<br />

Obsesyon?<br />

Bubi: Obsesyon değil, tik gibi... Mesela hep şaşırmışımdır; sinema tuvaletlerinde<br />

herkes musluğu tutuyor. Ben dirseğimle açmaya, kapamaya çalışırım.<br />

İnsanlar bakıyor. Aslında benim onlara bakmam gerekir! Gayet pis elleriyle<br />

musluğu tutuyorlar, sonra ellerini yıkayıp, yine pis musluğu tutuyorlar.<br />

Şaşıran aslında ben olmam gerekirken, onlar bana şaşırıyorlar. Bunun gibi<br />

yani... Ben kendimden kurtulduğumda çalışabiliyorum. Sanat yapmak isteyen<br />

insanlar; kendi kişiliklerinden, geçmişlerinden, tarihlerinden kurtulmadıkları<br />

müddetçe yapamazlar. Çünkü sanat, yeniliği aramaktır. Yeniyi aramak<br />

da bir şeyin varyasyonu anlamında değil, “farklı” bir şeydir. Farklı bir<br />

şeyi de arayamazsınız, çünkü ne olduğunu bilmezsiniz. Geçen gün bir röportajımda<br />

bunu söyledim: Ben sokağa çıkıyorum, ne olacağını bilmediğim<br />

yerlerde dolaşıyorum, ama aradığım bir şey yok. Ben işimi yaparken özellikle<br />

bir şey aramıyorum. Kendimi bırakıyorum. Bir şey oluyor ve ben, o olduğum<br />

şeyin peşinden gidiyorum.<br />

Peki, nasıl bir süreç bu? Sanat hayatınızın başından<br />

itibaren mi böyle çalışıyorsunuz, yoksa zamanla öğrenilmiş<br />

bir şey mi?<br />

Bubi: Zamanla öğrendim. Baktım ki yaptığım işler çok kötü.<br />

Farklı farklı dönemleriniz var; bunlar o süreçlerin parçası mı?<br />

Bubi: Yok. Sanat tarihçileri, benim şaşırtıcı bir şekilde 18-20 dönemim olduğunu<br />

söylüyor. Bunlar nasıl oluştu? Bunlar hep, benim kendi resmime<br />

B+ SONBAHAR 81


“Ben ümmiyim<br />

sanat alanında,<br />

hiçbir eğitimim yok.<br />

Her şeyi yeniden<br />

keşfediyorum.”<br />

bakmamla oluştu. Başımı hep kendi resmime çevirdim. Bir yerdeki ayrıntı,<br />

diğer resimdeki asıl amaç oldu.<br />

Birbirini tamamlayan işler aslında...<br />

Bubi: Evet, hepsi bir bütün aslında. Ben ümmiyim sanat alanında, hiçbir<br />

eğitimim yok. Atölye çalışmam yok, hiçbir disiplinim yok. Her şeyi yeniden<br />

keşfediyorum.<br />

Bu da size geniş bir özgürlük alanı kazandırıyordur.<br />

Bubi: Buyrun, çok güzel bir şey! Ve ben bundan hiç çekinmiyorum, utanmıyorum.<br />

Şimdi mesela diyelim ki boyayı karıştırıyorum; ama boya karıştırmasını<br />

bilmiyorum. Çok sulu kullanıyorum, o yüzden boyalar akıyor. Orada<br />

çok kötü, başka yerde güzel. Yani şunu keşfettim; kötü, yanlış, hatalı diye<br />

düşündüğümüz şey o alan için bir değer taşıyor. Başka bir alanda o çok güzel<br />

veya geçerli olabilir.<br />

Boyacı olsaydınız kötü olurdu...<br />

Bubi: Evet, korkunç bir şey olurdu... Ben işlerimi hep kendimden kurtarmaya<br />

çalıştım. Kendimi çok cazip bulup, kendimi anlatmayı hiç tercih etmedim.<br />

İşlerimde özellikle kendimi yok etmeye çok çabaladım. Bu, o kadar<br />

kolay bir şey de değil.<br />

İstemsiz de olsa, sanatınızda bir kimlik oluşmuş ama.<br />

Bir eserinizi görüp, size ait olduğunu anlamamak<br />

mümkün değil!<br />

Bubi: O kadar haklısınız ki! Marka oluyor. Sabahleyin Ankara’dan bir sanat<br />

tarihçisi aradı; aynı sözü söyledi: “Ben nerede görsem ‘bu, Bubi’ diyorum”...<br />

Hiç amaçladığınız bir şey değildi!<br />

Bubi: Katiyetle! Size bir şey söyleyim, samimi bir itiraf. Ben bu işleri, kendimi<br />

oyalamak için yaptım. Kolay bir iş değil. Yaşam varken atölyeye kapanıp,<br />

aptal aptal resim yapmak kolay bir şey değil. Bir şey sizi cezbetmeli,<br />

bir şey sizi oraya hapsetmeli, alıkoyabilmeli. Birçok arkadaşım, meslek-<br />

Sanatçı, 2010 tarihli “Ay” ve “Yıldız” adlı çalışmaları için Osmanlı Bayrağı’nı<br />

temel almış.<br />

82 B+ SONBAHAR


Mustafa Kemal Kültür Merkezi<br />

Beşiktaş Çağdaş Sergi Salonu’nun duvarları,<br />

bu sergi için koyu kırmızıya boyandı.<br />

taşım çeşitli ilaçlar kullandılar; alkol çok kullanılan bir şey, veyahut uyuşturucu.<br />

Yani böyle bir şeyle insan ancak kendini hapsedebilir. Bense kendimden<br />

kurtularak böyle bir konsantrasyona erişiyorum. Yani “Bubi gibi olmuyorum”.<br />

En yapmayacağınız şey ne olur diye düşünün. Onu yapıyorsunuz.<br />

Bunlar size inanılmaz bir özgüven, inanılmaz bir özgürlük veriyor. Ve siz bu<br />

cezble atölyeye kapanabiliyorsunuz.<br />

Aldığınız psikoloji eğitiminin buna katkısı var mı?<br />

Mesela özgüven sorunu olan insanlara “kendinize başka bir<br />

kimlik yaratın” denir...<br />

Bubi: Psikolojinin bana çok büyük katkısı oldu. Her şeyden önce şunu anladım,<br />

benim kimseden farkım yok. Ne artım var, ne eksim. En utandığım<br />

veyahut en abarttığım duygum herkeste var. Ama kimileri onu bastırıyor,<br />

kimi çıkartıyor. Bunlar tabii büyük bir özgüven verdi bana. Ve işlerimde de<br />

kendimi bıraktıkça, baktım ki daha hoş oluyorlar. Ne zaman dikkatle, özenle<br />

çalışmaya başlasam her seferinde iş kötü oluyor. Hatta yine bir söyleşimde,<br />

“Şaşırıyorum bu koleksiyonerlere. Benim kötü işlerime basbayağı ciddi<br />

paralar yatırıyorlar” demiştim.<br />

Siz hep bir üstün arayışındasınız...<br />

Bubi: Ben sergimi gezdiğim zaman sizin gibi gezme, görme özgürlüğüne sahibim.<br />

Çünkü yapılış anında çok konsantre oluyorum ve sonrasında unutuyorum.<br />

Unutmadan bu tip bir şey yapamazsınız. Bu, hesapla olacak bir şey değil.<br />

Kullandığınız malzemeler de sıra dışı.<br />

Neden bu malzemeleri kullanıyorsunuz?<br />

Bubi: Ucuz olmalarından, beleş olmalarından... Ama o anda atılmış çöpler.<br />

Senelerce durmuş, pislenmiş şeyler değil. Nişantaşı’nın arka sokaklarında<br />

tekstil atölyeleri var, çöpe basbayağı parça kumaş atıyorlar. Buralardan<br />

kumaşları topluyorum. O kadar da kolay değil, çünkü rakipleriniz var. Onlar<br />

satıyorlar bunları çünkü. Ben iş yapıyorum diye söylerseniz de gülüyorlar:<br />

“Ne demek iş yapıyorum”... Bunları yığıyorum atölyeye. Hiçbir zaman<br />

şunu şöyle kullanacağım diye almam. Yığıyorsunuz ve belli bir konsantrasyon<br />

içinde iş üretirken, birdenbire o gözünüze batıyor.<br />

Altın kaplama ve paslı demiri bir arada kullanıyorsunuz...<br />

Bubi: Evet, o işte çok önemli! Çöpten topladığım işler benim hiçbir zaman<br />

küçümsediğim, ucuz bulduğum için aldığım şeyler değil. Parasını ödemiyorum<br />

ama benim için onlar değerli işler. Rahmetli Nahit Kabakçı benim atölyem<br />

için hep “çöp ev” derdi. Ama bence bunlar çok güzel ve değerli şeyler.<br />

Ben bir dönem birbirinden farklı işleri yan yana kullanmayı çok sevdim.<br />

Çünkü alçak ve yüksek ayrımını hiç anlayamadım. Ben şunu çok sevdim:<br />

Çöplüğün altın olabileceği... Neden olmasın? Hayata bakış açım da böyle.<br />

Ben insanlar arasında hiç ayrım yapmadım. Zıtlıklar daima hoşuma gitmiştir.<br />

Ama bunu bir öğreti olarak algılamayın. Allah korusun! Ben kimseye bir<br />

şey öğretecek kadar bilgili değilim.<br />

Farklı tekniklerin kullanımı nasıl oluyor? Dönemlere göre<br />

birini bırakıp, diğerine mi geçiş yaptınız?<br />

Bubi: Dönem falan değil. Bunlar sanat tarihçilerinin uydurmaları. Uydurmaları<br />

derken, onların üretimleri demek istiyorum ama beni kuşatabildiklerini<br />

sanmıyorum. Onlara yanlış bir şey söylemiş olmak istemem. Çünkü onlar<br />

da işlerini benim işlerimin üzerine yazı yazarak yapıyorlar. Biraz evvel söylediğim<br />

gibi; bir işteki bir ayrıntı, diğer bir işin amacı oluyor. Bir de kendimi<br />

atölyeye nasıl hapsedebilirim? Hep farklı işler üreterek. Yaptığınız iş bir<br />

süre sonra çok sıkıcı bir hal alıyor. Başka bir şeye geçtiğiniz zaman yeniden<br />

uyuyabiliyorsunuz. Başka bir deyişle, konsantre olabiliyorsunuz.<br />

Peki, bu sergi neden sadece “Beş Dönem”?<br />

Bubi: Bunun sebebi şu; benim 18-20 dönemimin hepsini sergilemek için<br />

bir havaalanına ihtiyacımız var. Bir de farkındaysanız birçoğu koleksiyonerlerden.<br />

İnsanlar belli bir sergi alanında bir araya gelmek istiyor. Bu çok<br />

hoş bir şey. Ama belli bir sınırlama getirdiğiniz zaman koleksiyonerlerin de<br />

çok tepkisine uğruyorsunuz. Kitabımın yazarı Yalçın Sadak, “Kuşatamayız<br />

seni” dedi. Beş Dönem’de bile yeterince iş yok. Güvenlik nedeni ile iş vermek<br />

istemeyen koleksiyonerler çoğunlukta. B+<br />

B+ SONBAHAR 83


Türkiye’deki çağdaş sanat ortamını nasıl buluyorsunuz?<br />

İlgileniyor musunuz diğer çağdaşlarınızla?<br />

Hayır, hiç kimseyi takip etmiyorum. Ben tam bir devekuşuyum. Birilerine<br />

laf yetiştirmeyi hiç anlayamadım. Birisi bir şey yapıyor, diğeri cevap veriyor.<br />

Bu tip hareketler bana çok ergen geliyor! Ben kendimden bile sıkılırken, bir<br />

başkasına yanıt yetiştirmek veya onu izlemek mi? Allah korusun!<br />

Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’yle yollarınız nasıl kesişti?<br />

Ben birçok sergi açtım, yurt içinde, yurt dışında ama bizim Belediye<br />

Reisimiz İsmail Bey çok farklı bir ad. Daha önce kendisi ile tanışmıyorduk.<br />

Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nin Başkanı Sayın Gökhan<br />

Sarı, bana bir sergi teklifinde bulundu. Serginin duyurusu falan<br />

derken İsmail Bey’le tanıştık. Başkanı bir şeyle tanımlamak gerekirse;<br />

eski İtalyan şehir devletlerinin başındaki başkanlar gibi. Örneğin,<br />

Mediciler. Hakiki anlamda sanatsever bir kişi. Bir şeyi net bir şekilde<br />

söylememiz lazım: Kimse MKM’nin sergi salonunun duvarlarını<br />

böyle kırmızıya boyamamıza izin vermezdi. Sonra hiç kimse benimle<br />

beraber çöpçü elbisesi giyip, çöpçü arabasına binmezdi. Bunlar<br />

çok cesaret isteyen, riskli işler. İsmail Başkanımız bu riskleri aldı.<br />

Ama bunları alırken sanata olan saygıyla, sevgiyle aldı. Mesela fotoğrafa<br />

dikkat edin O “Beşiktaş” diye bağırıyor, ben “Fenerbahçe”.<br />

O kaldırdığımız yumruk o anın işi, tasarlanmış, planlanmış değil. Dikkat<br />

ederseniz kediler de var... O anın, samimiyeti inanın ki görülecek<br />

bir şeydi. Atölyede iş üretirken içine girdiğim konsantrasyon gibi bir<br />

şey. Çok şaşırtıcı. Önceleri politikacılara karşı önyargılıydım, Başkan<br />

bütün bunları yıktı. Kendisini tanımaktan gurur duyuyorum...<br />

Tophane’deki galerilere yapılan saldırıyı nasıl karşıladınız?<br />

Acıklı buluyorum, kötü şeyler. Her şeyden önce; dışarıdan İstanbul’a gelip,<br />

“Ben şuralıyım, buralıyım, bize bu yakışmaz” sözünü anlamaya imkan yok!<br />

Yani ben İstanbul dışında herhangi biri yere gidersem, oraya gitme nedenim<br />

nedir? O yaşam tarzını ve kültür yapısını baştan kabullenmiş oluyorum.<br />

Sevdiğimden oraya gidiyorumdur ve oraya uyum göstermeye çalışıyorumdur.<br />

Kimseyi zorla İstanbul’a çağıran yok ki. Hem İstanbul’a geliyorlar hem<br />

İstanbul’un kültür yapısına, yaşamına uyum göstermek istemiyorlar, şaşırtıcı<br />

olan bu bence.<br />

Türkiye’nin geleceği konusunda karamsar mısınız?<br />

Emin değilim. Karamsarlık ve umut atbaşı gidiyor ama daha çok karamsarım.<br />

Bunu açıkça söylemem gerekiyor.<br />

“Her sanat yapıtı,<br />

sanatçının<br />

intihar<br />

denemesidir”<br />

“İyi iş çıkarmak için ‘Bubi’ diye varolan şeyi ortadan kaldırmamız lazım” diyor<br />

sanatçı ve ekliyor: “Zaten her sanat yapıtı, sanatçının bir intihar denemesidir!”<br />

84 B+ SONBAHAR


B+ SONBAHAR 85


Haberler<br />

Pembe Yürüyüş!<br />

Binlerce kadın meme kanseri ile mücadele için yürüdü.<br />

İstanbul pembe renge büründü<br />

Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> ile Avon’un katkılarıyla bu yıl dördüncüsü<br />

düzenlenen “Meme Kanseri ile Mücadele Yürüyüşü”<br />

renkli görüntülere sahne oldu. Beşiktaş Meydanı’nda<br />

başlayan etkinlikte kadınlara seslenen Prof. Dr. Şuayip<br />

Yalçın meme kanserinin belirtileri ile ilgili bilgiler verdi.<br />

Meme kanserini yenen Hanife Kopuz ise meydanı dolduran kadınlara mücadeleyi<br />

bırakmama çağrısında bulundu.<br />

Meme Kanseri ile Mücadele Yürüyüşü’ne katılarak Beşiktaş’tan Ortaköy’e<br />

bando eşliğinde dans ederek yürüyen yüzlerce kadın adeta meme kanserine<br />

meydan okudu. Meme kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığını<br />

anlatmak isteyen güzellik ürünleri şirketi Avon, “Avon ile Sağlığa Yolculuk”<br />

etkinliklerini geleneksel hale getirdi.<br />

“Kadınların Kadınlar İçin Çalıştığı Şirket” sloganıyla Avon, kadın sağlığını<br />

korumak amacıyla yürüttüğü sosyal sorumluluk projeleriyle adından sıkça<br />

söz ettiriyor.Türkiye’de 14 yıldır meme kanseri ile mücadele amacıyla yürütülen<br />

“AVON Meme Kanseri ile Mücadele” çalışmaları geniş katılım buluyor.<br />

Yürüyüşe, projenin gönüllü elçileri, sivil toplum kuruluşları ve çok sayıda basın<br />

mensubu katıldı. Acıbadem Mobil Sağlık Hizmetleri, Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>,<br />

Damla Su, Essporto Health&Fitness Club, Eti, Hürriyet, Virgin Radyo<br />

ve Woman’s Health Dergisi’nin sponsor olarak destek verdiği ve pembe<br />

rengin hakim olduğu yürüyüşte, binlerce kişi eğlenirken meme kanseri<br />

hakkında da bilinçlendirildi.<br />

Yürüyüşte konuşan Avon Türkiye Satış Direktörü Gülay Başaran; meme<br />

kanseri ile mücadele etkinliklerini gelenekselleştirdiklerini ve geniş katılımlı<br />

bu yürüyüş ile bu konuya bir kez daha dikkat çekildiğini söyledi. Başaran<br />

sözlerine şöyle devam etti: “İstatistiklere bakıldığında dünyada her 8 kadından<br />

1’i meme kanserine yakalanıyor. Türkiye’de ise her yıl 30 bin kadınımız<br />

erken teşhis edilmezse ölümcül olabilecek bu hastalık ile karşı karşıya kalıyor.<br />

Oysa meme kanseri erken teşhis edildiğinde yüzde 95 oranında tedavi<br />

edilebilen bir hastalık. 1992 yılından itibaren 50 ülkede 725 milyon dolarlık<br />

fon topladık ve böylece kadın sağlığı projeleri için dünyada en çok fon<br />

toplayan şirket unvanını kazandık. Toplanan bu fon sayesinde dünya çapında<br />

100 milyon kadını meme kanserine ilişkin seminerlerle hastalık hak-<br />

Ortaköy Meydanı’nda açılış sunumunu Tanem Sivar’ın yaptığı yürüyüş Beşiktaş<br />

Meydanı Vapur İskelesi önünde Candan Erçetin konseri ile sona<br />

erdi. Konser kadın, erkek,çocuk binlerce katılımcıya unutamayacakları bir<br />

gün yaşattı. Aynı gün Boğaziçi Köprüsü ve Kız Kulesi de meme kanseri ile<br />

mücadelenin rengi olan “pembe” ile ışıklandırıldı.<br />

86 B+ SONBAHAR


kında bilinçlendirdik. 14 milyon kadın ise en önemli erken teşhis yöntemlerinden<br />

biri olan mamografi taramasından ücretsiz olarak yararlandı.”<br />

Proje kapsamındaki temel amaçlarının meme kanseri konusunda bilinç düzeyini<br />

artırmak olduğunu söyleyen Gülay Başaran, “Ülkemizde meme kanseri<br />

için yaptığımız çalışmaların kapsamını her geçen gün genişletiyoruz.<br />

14 yıldır meme kanseri ile mücadele projesini sürdürüyoruz. Ürünlerimizin<br />

satışından elde edilen gelir ve özel bağış organizasyonlarımız sayesinde<br />

Türkiye’de yaklaşık 2 milyon TL tutarında fon topladık” dedi. Başaran bu<br />

fon sayesinde 2010 yılı sonuna kadar Türkiye genelinde ücretsiz mamografi<br />

taramalarının sayısını 10 bine çıkarmayı hedeflediklerini söyledi.<br />

Yürüyüşe katılan her bir kişi için Avon Türkiye olarak fona 8 TL katkıda bulunacaklarının<br />

altını çizen Başaran; 3 bin kayıt ile fonda toplanan 24 bin<br />

TL’lik tutarın ihtiyaç sahibi bir hastaneye mamografi cihazı bağışında kullanılacağını<br />

açıkladı. Yürüyüşün sonunda bir konserle etkinliğe destek veren<br />

Candan Erçetin konu ile ilgili şu açıklamayı yaptı: “Meme kanseri kadınerkek<br />

hepimiz için bir tehdit ve bu hastalıkta erken teşhis hayat kurtarıyor.<br />

Erken teşhis ise sadece alışkanlık haline gelmiş muayenelerle mümkün. Bu<br />

muayene merkezlerinin yaygınlaşmasına ve her vatandaşa hizmet verebilir<br />

hale gelmesine katkıda bulunmak için bu etkinlikte olmaktan çok mutluyum.<br />

Bugün Avon tarafından katılımcı başına 8 TL bağış yapılması, binlerce<br />

insanın bu amaca hizmet edecek şekilde yürümesi çok etkileyici.”<br />

Bu yürüyüşün ardından bilgilerin uçup gitmemesi için dergimizde “meme<br />

kanseri risk faktörleri”ni paylaşmak istiyoruz sizlerle. Çünkü biliyoruz ki, bu<br />

konuda paylaşılan her bilgi hayat kurtarabilir. Meme kanserinde erken teşhis<br />

hayat kurtarır.<br />

Yaş: İleri yaş önemli bir risk faktörü. Meme kanseri teşhisi konan kadınların<br />

yüzde 70’i, 50 yaş üzerinde. Diğer bir deyimle yaşı 50’nin üzerinde olan<br />

kadınların meme kanserine yakalanma sıklığı, yaşı 50’nin altında olan kadınlardan<br />

4 kat daha fazla.<br />

Kişisel hikâye: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda,<br />

diğer memede kanser gelişme olasılığı 3-4 kat daha fazla. Bunun<br />

yanı sıra yumurtalık kanseri, kalın bağırsak kanseri veya rahim kanseri<br />

geçiren kadınların da meme kanserine yakalanma olasılıkları artıyor.<br />

çevre kirlenmesine daha fazla maruz kalıyorlar.<br />

Östrojen hormonu: Menopoz nedeniyle uzun süre östrojen tedavisi (5-10<br />

yıldan fazla) gören kadınlarda meme kanseri oranı artıyor.<br />

Doğum kontrol hapı: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif risk artışı<br />

olduğunu ileri sürenler var. Bu hapların uzun süre kullanılmasının riski artırdığı<br />

öne sürülüyor.<br />

Alkol kullanımı: Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme<br />

kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazla.<br />

Sigara kullanımı: Son yıllarda yapılan araştırmalarda pasif içicilerde meme<br />

kanseri görülme oranı sigara içilen ortamda bulunmayanlara göre 2 kat fazla.<br />

Sigara içenlerde ise bu oranın daha fazla olduğu düşünülüyor. Evinde sigara<br />

içen anne ve babaların, küçük kızlarına ileride ciddi bir meme kanseri<br />

riski armağan ettiklerini göz önüne almaları gerekiyor.<br />

Şişmanlık: Yağ dokusu ne kadar fazla olursa, östrojen hormonu üretimi de<br />

o kadar fazla oluyor. Bu hormonun memede kanser gelişiminde rolü olduğu<br />

artık bilinen bir gerçek. Risk azaltılabilir mi? Düzenli, düzensiz egzersiz<br />

ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı biliniyor. Bu<br />

nedenle tüm kadınlara bu öneriliyor.<br />

Beslenme: Meme kanseri ile beslenmenin önemli bir ilişkisi var. Sebze ve<br />

meyveden zengin beslenilmesi, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması<br />

öneriliyor.<br />

Kısaca;<br />

• Şişmanlığın azaltılması<br />

• Alkol alınıyorsa bırakılması<br />

• Hafif egzersiz yapılması (Haftada en az 4 saat tempolu yürüyüş)<br />

• Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi<br />

• Sigaranın bırakılması gibi basit önlemler ile meme kanseri riski yüzde<br />

30-40 oranında azaltılabiliyor. B+<br />

Genetik risk: Ailede birinci derece (anne, kız kardeş, baba, erkek kardeş<br />

gibi) yakınlarında meme kanseri olan kişilerde meme kanserine<br />

yakalanma olasılığı, ailesinde meme kanseri olmayan kadınlara göre<br />

2 kat daha fazla.<br />

Biyopsi sonuçları: Memede teşhis edilen bir kitle ameliyatla çıkartılmış<br />

ve patolojik inceleme sonucu iyi huylu bir tümör bildirilmiş olabilir. Ya<br />

da meme biyopsisinde kanser teşhisi konulabilir. Örneğin eğer “lobuler<br />

karsinoma in situ” tanısı konmuş ise, meme kanseri riski 10 kat artıyor.<br />

Doğurganlık süresi: Kadınlık hormonu olan östrojen hormonu memede<br />

kanser gelişme riskini artırıyor. 12 yaşından önce adet görmeye<br />

başlayan bir kızın ileride meme kanserine yakalanma riski daha geç<br />

dönemde adet görmeye başlayanlara göre 1.7 ile 3.4 kat arasında artıyor.<br />

Geç adet görmeye başlamak veya erken menopoza girmek<br />

meme kanseri riskini azaltabiliyor.<br />

Doğurganlık hikâyesi: İlk çocuğun doğrulduğu yaş önemli. İlk çocuğunu<br />

30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme<br />

oranı, 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazla.<br />

Sosyoekonomik seviye: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan<br />

kadınlarda meme kanseri görülme oranı daha fazla. Bu ailelerin kızları<br />

daha iyi beslendikleri için daha erken gelişiyorlar ve erken yaşta adet<br />

görmeye başlıyorlar. Bu çocuklar eğitim ve iş nedeniyle daha geç evlenip,<br />

daha geç çocuk sahibi oluyorlar. Ayrıca teknolojinin getirdiği<br />

B+ SONBAHAR 87


Haberler<br />

Beşiktaş Kent Konseyi 3.Olağan Genel Kurulu<br />

Beşiktaş Kent Konseyi’nin 2010-2011 Dönemi Olağan Genel Kurul<br />

toplantısı 15 Ekim’de Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.<br />

Toplantıya Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel, Beşiktaş Belediye<br />

Başkanı İsmail Ünal ile birlikte Kaymakamlık temsilcileri, sivil toplum<br />

kuruluşları temsilcileri katıldı.<br />

Ücretsiz kurslar başladı<br />

Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong>’nin Halk Eğitimi Merkezi ile ortaklaşa olarak tüm Beşiktaş<br />

kentlilerine ücretsiz sunduğu el emeğini değerlendirme ve meslek<br />

ed<strong>indir</strong>me kursları başladı.<br />

Kurslara katılarak yabancı dilden yağlıboya resme, bilgisayardan takı tasarımına<br />

kadar pek çok farklı alanda kendinizi yetiştirmek, geliştirmek, yeni bir<br />

meslek edinmek mümkün.<br />

eğitim öğretmen yardımcısı, pazarlama, el sanatları, cam ve seramik boyama<br />

verilen kurslar arasında.<br />

Kurslar her yıl olduğu gibi bu yıl da Akatlar Kültür Merkezi, Ortaköy Kültür<br />

Merkezi, Çırağan Eski Belediye Binası, Levent Belediye Binası, Dikilitaş<br />

Semt Evi, Beşiktaş Gençlik Eğitim Merkezi ve Sanatçılar Parkı Lezzet<br />

Evi’nde yapılacak.<br />

Kurs programını başarı ile tamamlayan katılımcılara Milli Eğitim Bakanlığı<br />

tarafından onaylanan eğitim sertifikaları da veriliyor.<br />

2010-2011 döneminde tam 44 branşta verilecek olan kurslara ön kayıtlar<br />

27 Eylül-8 Ekim tarihleri arasında Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> Levent Hizmet<br />

Merkezi’nde yapıldı.<br />

İngilizce, Rusça, İspanyolca, bilgisayar kullanımı, bilgisayarlı muhasebe, bilgisayar<br />

ofice kursu, web tasarım, genel muhasebe, muhasebe ve finansman,<br />

veri tabanı, 3-4 ve 5-6 yaş anne çocuk eğitimi, hasta ve yaşlı bakımı,<br />

ilk yardım ve sağlık bilgisi, çocuk gelişimi ve eğitimi, aşçılık (sıcak mutfak<br />

ve tabldot aşçılığı), yemek ve pastacılık, yiyecek hazırlama ve pişirme<br />

teknikleri, etkili iletişim ve halkla ilişkiler, girişimcilik, güzel konuşma ve diksiyon,<br />

1. ve 2. kademe okuma-yazma, drama, jimnastik, aerobik fitness, gitar,<br />

bağlama, keman, modern danslar, Türk halk müziği, Türk sanat müziği,<br />

cilt bakım-makyaj, resim, yağlıboya ve suluboya, örgü, takı tasarımı, özel<br />

88 B+ SONBAHAR


Preveze Deniz Zaferi’ni kutladık<br />

Preveze Deniz Savaşı’nın 472’nci yıldönümü kutlamaları 27 Eylül günü<br />

Beşiktaş Meydanı’nda yapıldı. Törene Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel,<br />

Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu ve Beşiktaş<br />

Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu katıldı. Törende Barbaros<br />

Anıtı’na çelenk koyularak saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu.<br />

Törenin ardından Sadettin Yücel ve Kemal Çiloğlu, Yavuz Fırkateyni’ni<br />

ziyaret ettiler.<br />

Preveze Savaşı, 27 Eylül 1538 tarihinde Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki<br />

Osmanlı donanmasının Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasını<br />

Adriyatik Denizi’ndeki Preveze Kalesi önünde yendiği bir deniz muharebesidir.<br />

Muharebe sonunda Akdeniz’deki askeri üstünlük Osmanlılar’a<br />

geçmiştir.<br />

Osmanlı donanması, Barbaros Hayrettin Paşa’nın 1533’te Kaptan-ı Derya<br />

olarak atanmasına değin Akdeniz’de önemli bir varlık gösterememişti.<br />

1538’te Ege’deki bir dizi adanın Venediklilerden alınması, Akdeniz’de ticari<br />

ve askeri çıkarları bulunan Avrupa devletlerini harekete geçirdi. Venedik,<br />

İspanya, Portekiz, Malta ve Papalık donanmalarından büyük bir Haçlı donanması<br />

oluşturuldu ve Amiral Andrea Doria komutasına verildi. Osmanlılara<br />

ait Preveze Kalesi’ni kuşatan Andrea Doria, Osmanlı donanmasının<br />

gelmesi üzerine Venedik egemenliğindeki Korfu’dan çekildi. Osmanlı Donanması<br />

da 24 Eylül’de Arta Körfezi’ne girdi. Ertesi gün Andrea Doria’nın<br />

komutasındaki Haçlı donanması Preveze’nin 2 mil kadar açığında demirledi.<br />

Osmanlı donanmasını 27 Eylül’de körfezden çıkaran Barbaros, daha<br />

üstün olan Haçlıları önce açık denizde savaşmaya zorladı. Andrea Doria<br />

Barbaros’un Akdeniz’deki bütün Osmanlı donanmasını getirmek için oyalama<br />

savaşı vereceğini sanıyordu. Barbaros’un kendilerine oranla üçte birlik<br />

bir donanmayla savaşacağını tahmin etmiyordu.<br />

Beklenmedik bu saldırı karşısında önce Santa Maura’ya çekilen Haçlı donanması<br />

28 Eylül gecesi rüzgarın elverişli olmasından faydalanarak bir karşı<br />

saldırıya girişti. Muharebenin iyice yoğunlaştığı sırada, rüzgarın durmasıyla<br />

çektiri türü gemilerden oluşan Osmanlı donanması üstünlük sağladı.<br />

Böylece Haçlı donanmasının çok sayıda savaş gemisi çevirme harekatıyla<br />

batırıldı. Büyük kayıplar veren Andrea Doria gece karanlığından yararlanarak<br />

savaş alanından uzaklaştı.<br />

Haçlı donanmasını izleyen Osmanlı donanması daha sonra Preveze önlerine<br />

döndü. Bu büyük zaferden sonra Kanuni Sultan Süleyman, Barbaros’a<br />

büyük ödüller vermiş ve Kaptan-ı Derya’lığı bahşetmiştir. 600 parçadan<br />

oluşan Haçlı donanmasına karşı 120 çektirilik Osmanlı donanmasını yöneten<br />

Barbaros Hayrettin Paşa Tunus’u alarak üs olarak kullanmıştır. Haçlıları<br />

yenen Barbaros Hayrettin Paşa, Mora ve Dalmaçya kıyılarındaki kaleleri<br />

de fethetmiştir.<br />

Ulusal günlere ortak kutlama<br />

Çek Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal günleri bir arada<br />

kutlandı. 25 Ekim Pazartesi günü saat 19:00’da Mustafa Kemal<br />

Kültür Merkezi’ndeki tören Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu<br />

Irena Krasnická ve Beşiktaş Belediye Başkan Vekili Kemal<br />

Çiloğlu’nun yaptığı açılış konuşmalarıyla başladı.<br />

Krasnická, Çek Cumhuriyeti’nin ulusal gününü 28 Ekim’de kutladıklarını,<br />

bundan bir gün sonra da Türklerin Cumhuriyet Bayramı kutlamaları<br />

yaptığını belirtti, iki ülkenin ulusal günlerinin bir arada kutlanmasından<br />

dolayı duyduğu mutluluğu dile getirdi. Beşiktaş Belediye<br />

Başkan Vekili Kemal Çiloğlu ise bu iki önemli günün birleştirilerek<br />

Beşiktaş’ta kutlanmasından duydukları onuru izleyicilerle paylaştı.<br />

Açılış konuşmalarının ardından “Patocka Duo” konserine geçildi.<br />

Genç Çek sanatçılar piyanist Terezie Fialova ve kemanist Roman<br />

Patocka’dan oluşan “Patocka Duo” sırasıyla Johannes Brahms,<br />

Karel Smekal, Leos Janacek, Antonin Dvorak’ın bestelerini çaldılar.<br />

Gecenin sürprizi, iki ülkenin ulusal günleri anısına Karel Smekal’ın bes-<br />

telediği Türk Minyatürü isimli eserdi. Eserin dünya prömiyeri Mustafa<br />

Kemal Kültür Merkezi’nde yapılmış oldu. Geleneksel Çek yemeklerinin<br />

ikram edildiği kokteyl programının ardından kutlamalar sona erdi.<br />

B+ SONBAHAR 89


Haberler<br />

Lüset Maçoro renk kattı<br />

Heykel ve takı tasarımlarıyla tanınan çok yönlü sanatçı Lüset Maçoro,<br />

Beşiktaş Sanat Galerisi’ne fotoğraflarıyla konuk oldu.<br />

“Fotoğraflarım” adını taşıyan sergide Maçoro, 15 Nisan 2010’da sanatseverlerle<br />

paylaştığı takı ve heykellerinin bu kez fotoğraflarıyla<br />

yer aldı.<br />

1963 İstanbul doğumlu olan Lüset Maçoro, Boğaziçi Üniversitesi<br />

Elektronik Bölümü’nden mezun oldu. 1992’de İrfan Korkmazlar<br />

Atölyesi’nde ve de Erdoğan Sırma ile heykel çalışmaları yaptı.<br />

1999’da Nelli Gavrieloğlu ile takı tasarımı çalışmalarında bulundu.<br />

Çalışmaları ilgiyle izlenen ve beğeni toplayan Maçoro, 2000 yılında<br />

karma takı sergisine katıldı.<br />

Maçoro’nun çok yönlü sanat çalışmaları onu 2007 yılında Muammer<br />

Yanmaz ile fotoğraf kursuna yönlendirdi. Aynı yılda Haliç Üniversitesi<br />

Fotoğraf ve Video Bölümü’nü bitirdi. İlk kişisel fotoğraf, takı ve<br />

heykel sergisini 15 Nisan’da Sun Plaza’da açtı.<br />

Maçoro’nun fotoğraf sergisi ilgiyle izlendi ve beğeni topladı.<br />

Engelli Kariyer Günü’nün<br />

2.’si düzenleniyor<br />

Galatasaray Rotaract<br />

Kulübü ve Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong><br />

ortaklığı ile 2009<br />

yılında düzenlenen Engelli<br />

Kariyer Günü etkinliğinin<br />

ikincisinin 12 Kasım<br />

2010 tarihinde Beşiktaş<br />

Evlenme Dairesi’nde yapılması<br />

planlanıyor. Engellilerin<br />

istihdam oranını<br />

artırarak topluma sosyal<br />

entegrasyonunu kolaylaştırmayı<br />

hedefleyen<br />

Engelli Kariyer Günü, engellilerin<br />

işverenlerle buluşmasını<br />

sağlıyor. İş arayan<br />

engelliler ve işverenler<br />

arasındaki iletişim kanalları<br />

açmayı amaçlayan Engelli Kariyer Günü’nün bu seneki proje paydaşlarından<br />

biri de Kariyer.Net.<br />

2009 yılında 150’den fazla engelli vatandaşın ve 25 firmanın katıldığı Engelli<br />

Kariyer Günü’ne bu seneki katılımın hem işverenler hem de engelliler<br />

açısından daha yüksek olması bekleniyor. Engelli Günü kapsamında, konuyla<br />

ilgili seminerlerde engelli vatandaşlara bilgi veriliyor. Engellilerin özgeçmiş<br />

oluşturmasına yardım edilirken, işverenlerle birebir görüşebilecekleri<br />

ve kariyer hedefleri konusunda merak ettiklerini sorabilecekleri görüşme<br />

olanakları sunuluyor.<br />

2010-2011<br />

eğitim-öğretim dönemi<br />

2010-2011 eğitim-öğretim yılının ilk gününde Beşiktaş Belediye<br />

Başkan Vekili Kemal Çiloğlu Beşiktaş’taki okulları ziyaret etti. Beşiktaş<br />

Kaymakamı Sadettin Yücel ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Şeref<br />

Çalışır’ın da aralarında bulunduğu bir grupla Hasan Ali Yücel İlköğretim<br />

Okulu’ndaki açılış törenine katılan Kemal Çiloğlu’na okul öğrencileri<br />

tarafından çiçek verildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2010-2011 öğretim<br />

yılı çalışma takvimine göre 20 Eylül’de başlayan öğretim yılı 17 Haziran<br />

2011’de sona erecek Okul öncesi ve ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin<br />

eğitim dönemine hazırlanması 13-17 Eylül 2010’da yapıldı.<br />

Yarıyıl tatili ise 31 Ocak ile 11 Şubat arasında gerçekleşecek.<br />

90 B+ SONBAHAR


Beşiktaş <strong>Belediyesi</strong> ülkemizde en sık rastlanan dördüncü hastalık olan<br />

alzheimer’ı 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü’nde Akatlar Kültür Merkezi’nde<br />

Alzheimer Vakfı ile ortaklaşa düzenlediği konferans ile bir kez daha anlattı.<br />

Dünya Alzheimer Günü<br />

Beşiktaş Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu’nun katıldığı, moderatörlüğünü<br />

Prof. Dr. Engin Eker’in yaptığı toplantıda “dünden bugüne alzheimer”<br />

konusunda Doç.Dr.Ahmet T.Işık katılımcılarla bilgilerini paylaşırken<br />

alzheimer hastalığındaki sorunlar konusunda da Prof. Dr. Refik Mas bilgi<br />

verdi. Soruların cevaplandığı konferansta Golden Horn Brass grubu bir<br />

konser verdi.<br />

Konferansta verilen bilgilerin ışığında alzheimer hastalığının habercisi olabilecek<br />

belirtileri on başlık altında toplamak mümkün. Bunlardan bir ya da<br />

birkaçının varlığı zaman kaybetmeden nörolog, psikiyatrist ya da tanıdığınız<br />

bir hekime başvurulmasını gerektirir.<br />

1. Günlük yaşamı etkileyecek düzeyde unutkanlık. Özellikle yakın tarihli<br />

olayları ve insan isimlerini anımsayamama.<br />

2. Alışveriş, yemek pişirme ya da basit bir aleti çalıştıramama gibi günlük işleri<br />

yerine getirmede zorluk çekme.<br />

3. Sözcükleri bulmakta zorlanma.<br />

4. Tarihleri ve bilinen yolları unutma.<br />

5. Basit konularda (giysi seçimi gibi) karar verme güçlüğü.<br />

6. Hesap ya da planlama yapmak gibi pratik düşünme becerilerinin azalması.<br />

7. Buzdolabına ayakkabı çekeceğini koyma örneğindeki gibi, eşyaları yanlış<br />

yerlere bırakma.<br />

8. Kolayca ağlama ya da sinirlenme gibi ruh hali ve davranışlarındaki belirgin<br />

değişiklik.<br />

9. Çevresindeki insanları suçlama gibi kişilik değişiklikleri.<br />

10. Sorumluluktan kaçınma.<br />

Beşiktaş Gönüllüleri buluştu<br />

Beşiktaş Gönüllüleri 2010-2011 dönemi çalışmalarını 2 Kasım’da<br />

yapılan toplantıyla başlattı. Toplantıda 2009-2010 dönemi çalışmaları<br />

ve yeni dönemde başlatılacak yeni projelerle ilgili bilgi verildi.<br />

30’un üzerinde sosyal sorumluluk projesi ve 650’nin üzerinde gönüllü<br />

sayısına ulaşan Beşiktaş Gönüllüleri örgütlenmesinin yeni dönemde<br />

proje sayısını 50’nin gönüllü sayısını ise binlerin üzerine çıkarmayı<br />

planladığı vurgulandı.<br />

Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal konuşmasında gönüllü çalışmalarında<br />

elde edilen başarıları överek, çağdaş bir toplumda kent<br />

yaşamına gönüllü katılımın önemini vurguladı. Konuşmalar sonrasında<br />

verilen kokteyl, gönüllülerin 3 aylık ara sonrası hasret giderdiği,<br />

yeni proje önerilerinin konuşulduğu, sevgi ve heyecanın paylaşıldığı<br />

bir ortamda gerçekleşti.<br />

B+ SONBAHAR 91


24 saat<br />

Beşiktaş'ta Yaşam Rehberi<br />

Her konu için arayın... 7 gün 24 saat<br />

444 44 55<br />

ACİL NUMARALAR<br />

110 Yangın İhbar<br />

112 Sıhhi İmdat<br />

121 Telefon Arıza<br />

122 Ankesör Arıza<br />

126 Kablo TV Arıza<br />

154 Alo Trafik<br />

155 Polis İmdat<br />

156 Jandarma İmdat<br />

158 Alo Sahil Güvenlik<br />

175 Alo Tüketici<br />

177 Orman Yangın İhbarı<br />

182 Ruhsal Bunalım Danışma<br />

184 Sağlık Danışma<br />

185 Su Arıza<br />

186 Elektrik Arıza<br />

187 Gaz Arıza<br />

188 Cenaze Hizmetleri<br />

BEŞİKTAŞ BELEDİYES‹<br />

Beşiktaş Belediye Başkanlığı<br />

Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Beşiktaş<br />

Tel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70<br />

İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.tr<br />

Beşiktaş Belediye Başkanlığı<br />

(Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah.<br />

Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat)<br />

Faks: 0212 259 16 83<br />

Özel Kalem Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 280 48 03<br />

Emlak ve İstimlak Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 54<br />

Teftiş Kurulu Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 94<br />

İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 96<br />

Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 42<br />

Plan ve Proje Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 75<br />

Fen İşleri Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 63<br />

Park ve Bahçeler Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 64<br />

Temizlik İşleri Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 65<br />

Yazı İşleri Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 26<br />

Çevre Koruma ve Kontrol<br />

Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 92<br />

Mali Hizmetler Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 41 23<br />

Hukuk İşleri Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 28<br />

Sağlık İşleri Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 04<br />

Destek Hizmetler Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 34<br />

İmar ve Şehircilik Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 319 42 53<br />

Zabıta Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 260 60 05<br />

Beşiktaş Evlendirme Dairesi<br />

Nüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah.<br />

Tel: 0212 260 64 97<br />

Ortaköy Zabıta Karakolu<br />

Tel: 0212 260 54 53<br />

Beşiktaş Çarşı Zabıta Karakolu<br />

Tel: 0212 258 16 73<br />

Arnavutköy Zabıta Karakolu<br />

Tel: 0212 265 12 66<br />

Levent Zabıta Karakolu<br />

Tel: 0212 269 53 08<br />

Gayrettepe Zabıta Karakolu<br />

Tel: 0212 272 37 89<br />

Dikilitaş Semt Evi<br />

Emirhan Cad. Dilek Sok. No:2 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 2612926<br />

Etiler Yaşam Evi<br />

Etiler Mah. Ahular Sok. No:19 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 2634369<br />

Ulus Yaşam Evi<br />

Nisbetiye Mah. Ilgın Sokak No: 3<br />

Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 269 81 98<br />

Ulus Yaşam Evi<br />

Ulus Mah. Yol Sokak No: 2 Ulus-Beşiktaş<br />

Tel: 0212 2872715<br />

Ortaköy Yaşam Evi<br />

Ambarlıdere Yolu Sk. No: 4 Ortaköy<br />

Tel: 0212 227 33 94<br />

Gençlik Merkezi<br />

Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5<br />

Beşiktaş Tel: 0212 259 06 73<br />

Kız Öğrenci Yurdu<br />

Çitlenbik Sok. No: 29 Yıldız-Beşiktaş<br />

Tel: 0212 236 10 24-25<br />

Erkek Konukevi<br />

Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 25/A<br />

Gayrettepe-Beşiktaş Tel: 0212 274 07 30,<br />

0212 274 00 87<br />

İlçe Emniyet Müdürlüğü<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 50 01 Faks: 0212 260 99 99<br />

2. Şube Emniyet Müdürlüğü<br />

Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok.<br />

No: 7 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 214 40 18 Faks: 0212 214 45 00<br />

3. Kolordu Komutanlığı<br />

Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 285 06 46 Faks: 0212 285 03 23<br />

Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü<br />

Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137<br />

Beşiktaş Tel: 0212 274 64 80<br />

Beşiktaş Kadastro Müdürlüğü<br />

Cihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 33 97 Faks: 0212 236 34 98<br />

Darphane<br />

Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 55<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 275 09 50 Faks: 0212 274 90 94<br />

Deniz Müzesi Komutanlığı<br />

Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93<br />

Devlet İstatistik Enstitüsü Bölge<br />

Müdürlüğü<br />

Cihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76<br />

Halk Eğitimi Merkezi<br />

Dikilitaş Mah. Leylak Sok. No:10 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02<br />

RESM‹ DA‹RELER<br />

İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü<br />

Nisbetiye Mah. Okul Sok. No: 4 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 325 50 01 Faks: 0212 325 91 20<br />

Yıldız Porselen Fabrikası<br />

BEDAŞ<br />

Bedaş Genel Müdürlük<br />

Tel: 0212 347 74 10<br />

Faks: 0212 347 75 03<br />

Bedaş Beyoğlu İşletme Şefliği<br />

Tel: 0212 237 23 50<br />

Faks: 0212 297 63 04<br />

Harp Akademileri Komutanlığı<br />

Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad.<br />

Beşiktaş Tel: 0212 284 80 65<br />

İstanbul Merkez Komutanlığı<br />

Mecidiye Mah. Palanga Cad. No: 62 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65<br />

İlçe Özel İdare Müdürlüğü<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 02 72 Faks: 0212 259 67 63<br />

İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı<br />

Nisbetiye Cad. Başlık Sok. No:1 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41<br />

Jandarma Bölge Komutanlığı<br />

Balmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1<br />

Beşiktaş Tel: 0212 213 44 00<br />

Kaymakamlık<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 11<br />

92 B+ SONBAHAR


Nüfus Müdürlüğü<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15<br />

Milli Saraylar Daire Başkanlığı<br />

Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 11<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92<br />

İGDAŞ Etiler Şefliği<br />

Tel: 0212 358 51 62 Faks: 0212 358 51 63<br />

İGDAŞ Fulya İşletme Şefliği<br />

Tel: 0212 212 52 87 Faks: 0212 212 52 88<br />

İSKİ Beşiktaş Şube Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 285 94 19-20<br />

Müftülük<br />

Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 37<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10<br />

Polis Eğitim Müdürlüğü<br />

Akat Mah. Selçuklar Sok. No: 24 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 352 36 93 Faks: 0212 352 36 92<br />

1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü<br />

Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51<br />

İSKİ Müşteri Hizmetleri<br />

Tel: 0212 328 17 55 Faks: 0212 328 17 61<br />

İSKİ Beşiktaş Şefliği<br />

Tel: 0212 328 17 58 Faks: 0212 328 17 59<br />

İTFAİYE<br />

Tel: 0212 261 75 00 - 0212 261 75 01<br />

0212 227 81 19 - 0212 227 14 79<br />

0212 258 75 34<br />

Faks: 0212 227 81 19<br />

2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü<br />

Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 260 20 02 Faks: 0212 236 51 65<br />

TRT İstanbul Televizyonu<br />

Kuruçeşme Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.<br />

No: 83 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16<br />

Türk Telekom Müdürlüğü<br />

Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 288 24 00 Faks: 0212 212 42 42<br />

Beşiktaş İlçe Afet Merkezi<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 83 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 46 46 - 0212 327 33 13<br />

POLİS MERKEZLERİ<br />

Arnavutköy Polis Merkezi<br />

1.Cadde No: 52 Arnavutköy-Beşiktaş<br />

Tel: 0212 263 60 07<br />

Beşiktaş Polis Merkezi<br />

Yıldız Parkı girişi Çırağan-Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 52 80<br />

Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi<br />

Nisbetiye Caddesi Dilhayat Sok. No: 1<br />

Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 263 17 67<br />

Levent Polis Merkezi<br />

Hacı Adil Caddesi No:1 Levent-Beşiktaş<br />

Tel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 236 96 63<br />

H‹ZMET B‹R‹MLER‹<br />

İ.E.T.T. Beşiktaş 1. Hareket Amirliği<br />

Tel: 0212 268 35 38<br />

İ.E.T.T. Beşiktaş Boğaz Hareket<br />

Amirliği<br />

Tel: 0212 259 56 30<br />

İ.E.T.T. Beşiktaş İşletme Şefliği<br />

Tel: 0212 259 33 57<br />

İ.E.T.T. Dereboyu Hareket Amirliği<br />

Tel: 0212 347 79 50<br />

İ.E.T.T. 4. Levent Aktarma Merkez<br />

Amirliği<br />

Tel: 0212 268 35 38<br />

İGDAŞ Genel Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 626 46 46<br />

Faks: 0212 626 46 86<br />

İGDAŞ İstanbul Bölge Müdürlüğü<br />

Tel: 0212 534 37 73 Faks: 0212 534 44 10<br />

MUHTARLIKLAR<br />

Abbasağa Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Yüksel Sağat<br />

Cihannuma Mah. Çömezler Sok. No: 1<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57<br />

Akat Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Murat Tayfun Kirmanlı<br />

Akat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84<br />

Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Sedef İrteş<br />

Arnavutköy Mah. Satış Meydanı Sok. No: 27<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95<br />

Balmumcu Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Cüneyt Doğan<br />

Balmumcu Mah. Zincirlikuyu Sok. No: 21<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 274 58 75 - 347 75 05<br />

Faks: 0212 347 75 05<br />

Bebek Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Aydın Onar<br />

Bebek Mah. Bebek Hamamı Sok. No: 8B<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00<br />

Cihannuma Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Ertan Kurtlutepe<br />

Cihannuma Mah. Mazharpaşa Sok. No: 15<br />

D: 1 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62<br />

Dikilitaş Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Abdullah Sızmaz<br />

Dikilitaş Mah. Cami Meydanı Sok. No: 12A<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33<br />

Etiler Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Seçil Eşki<br />

Etiler Mah. Ahular Sok. No: 19 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28<br />

Gayrettepe Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Necla Başar<br />

Gayrettepe Mah. Fahri Gizden Sok. No: 26<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16<br />

Konaklar Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Aslı Akyüz<br />

Konaklar Mah. Faruk Nafiz Çamlıbel Sok.<br />

No: 1 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99<br />

Kuruçeşme Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Adnan Soysal, Kuruçeşme Mah.<br />

Kırbaç Sok. No: 40 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38<br />

Akaretler<br />

Kültür Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Dursun Gül<br />

Kültür Mah. Sekbanlar Sok. No: 88 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 263 35 37 Faks: 0212 263 35 37<br />

Levazım Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Ziya Uygur<br />

Levazım Mah. Koru Sok. No: 7 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21<br />

Levent Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Muzaffer Türk<br />

Levent Mah. Gonca Sok. No: 12 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 264 75 31<br />

Mecidiye Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Cemal Şensöz<br />

Mecidiye Mah. Ambarlıdere Sok. No: 5<br />

Beşiktaş Tel: 0212 261 73 30<br />

Muradiye Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Cengiz Hacıömeroğlu<br />

Muradiye Mah. Muradiye Deresi Sok. No: 2<br />

Beşiktaş Tel: 0212 260 41 25<br />

Nisbetiye Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Hatice Ayşe Şirinler<br />

Nisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad.<br />

No: 30 Beşiktaş Tel: 0212 281 71 61<br />

Ortaköy Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Refik Namunlu<br />

Gürcü Kızı Sokak. No: 4<br />

Beşiktaş Tel: 0212 261 65 21<br />

Sinanpaşa Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Zeki Bölükbaşı<br />

Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5<br />

BeşiktaşTel: 0212 258 75 74<br />

Türkali Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Ahmet Bayraktar<br />

Türkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 58 34<br />

Ulus Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Kadriye Gedik<br />

Ulus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sok. No: 2<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 287 27 15<br />

Faks: 0212 263 42 12<br />

Vişnezade Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Reyhan Cinyusuf<br />

Vişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23<br />

Yıldız Mahalle Muhtarlığı<br />

Muhtar: Şevki Yıldırım<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1<br />

Beşiktaş Tel: 0212 261 50 05<br />

SAĞLIK KURULUŞLARI<br />

Dentistanbul Diş Hastanesi<br />

Abbasağa Mah. Yıldız Cad. No: 71<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 40 20<br />

Dünya Göz Hastanesi<br />

Nisbetiye Mah. Saydam Sok. No: 1 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 281 11 11<br />

Hattat Hastanesi<br />

Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 13<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 282 36 48<br />

Metropolitan Florence Nightingale<br />

Hastanesi<br />

Gayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sok.<br />

No: 8 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 283 34 00<br />

Levent Semt Polikliniği<br />

Levent Mah. Binbir Çiçek Sok. No: 2<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 268 35 45<br />

Şaban Gündeş Semt Polikliniği<br />

Kültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 257 01 16<br />

Ege Polikliniği<br />

Nisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 325 40 46<br />

Beşiktaş Polikliniği<br />

Sinanpaşa Mah. Şair Leyla Sok. No: 2<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 00 81<br />

Sefa Polikliniği<br />

Muradiye Mah. Nüzhetiye Cad. No: 15/2<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 24 97<br />

Transmed Polikliniği<br />

Levent Mah. Fulyalı Sok. No: 7<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 281 10 94<br />

Cosmed Polikliniği<br />

Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 283 91 81<br />

Yaşasın Hayat Polikliniği<br />

Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 236 73 00<br />

Medis Polikliniği<br />

Konaklar Mah. Akasyalı Sok. No: 10<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 269 66 66<br />

Clinika Gayrettepe Polikliniği<br />

Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 34<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 347 55 77<br />

Micromed Polikliniği<br />

Levent Cad. Sümbül Sok. No: 34/A Levent<br />

Tel: 0212 280 10 87<br />

Etiler Kardiyoloji Polikliniği<br />

Akat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 352 52 51<br />

Kranioplast Polikliniği<br />

Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40: 7 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 283 92 92<br />

Refresh Polikliniği<br />

Levent Mah. Krizantem Sok. No: 19 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 324 74 54<br />

Tunç Polikliniği<br />

Kültür Mah. Esra Sok. No: 2A D: 3 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 287 01 00<br />

Güzel Günler Polikliniği<br />

Levent Mah. Güllü Sok. No: 4 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 278 27 71<br />

Beşiktaş Dikilitaş Sağlık Ocağı<br />

Dikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sok. No: 4<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 17 89<br />

Beşiktaş Sağlık Grup Başkanlığı<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 17 86<br />

Beşiktaş Verem Savaş Dispanseri<br />

Sinanpaşa Mah. Sinanpaşa Köprüsü Sok.<br />

No: 13 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 79 86 Faks: 0212 327 79 86<br />

Merkez Sağlık Ocağı<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 33 14<br />

Faks: 0212 327 33 14<br />

Ana Çocuk Sağlığı Dispanseri<br />

Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok.<br />

No: 20 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 44 00<br />

SSK Dispanseri<br />

Cihannuma Mah. Bostancı Veli Sok. No: 3<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 04 41<br />

B+ Sonbahar 93


24 saat<br />

Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi<br />

Dikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 236 77 62<br />

Ortaköy Tıp Merkezi<br />

Balmumcu Mah. Varnalı Sok. No: 3<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 347 11 30<br />

Ortaköy Beltaş Sağlık Ocağı<br />

Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok.<br />

No: 20 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 259 56 18<br />

Levent Sağlık Ocağı<br />

Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 15 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 279 58 26<br />

Karanfilköy Sağlık Ocağı<br />

Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 351 25 53<br />

Baykent Tıp Merkezi<br />

Nisbetiye Mah. Aydın Sok. No: 8 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 284 00 90<br />

Boğaziçi Tıp Merkezi<br />

Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 7 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 00 00<br />

Çebi Tıp Merkezi<br />

Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 58<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 55 55<br />

Ota Tıp Merkezi<br />

Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 23<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 84 50<br />

Jinemed Tıp Merkezi<br />

Muradiye Mah. Deryadil Sok. No: 1 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 283 92 70<br />

Dikilitaş Tıp Merkezi<br />

Dikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sok. No: 1A<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 19 12<br />

Acıbadem Etiler Tıp Merkezi<br />

Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 283 03 33<br />

International Etiler Tıp Merkezi<br />

Levent Mah. Nisbetiye Cad. No: 19 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 280 40 30<br />

Levent Mahallesi<br />

Otim Med Diyaliz Merkezi<br />

Dikilitaş Mah. Yeşilçimen Sok. No: 9 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 87 47<br />

Renmed Diyaliz Merkezi<br />

Levent Mah. Begonya Sok. No: 10 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 269 47 31<br />

K.S.V. Onkoloji Merkezi<br />

Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 6-8 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 278 83 41<br />

Cosmed Estetik ve Plastik Cerrahi<br />

Merkezi<br />

Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 283 91 81<br />

Levent Genel Cerrahi Merkezi<br />

Levent Mah. Yasemin Sok. No: 2/1<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 324 01 50<br />

İstanbul Anestezi Merkezi<br />

Levent Mah. Çamlık Cad. No: 31 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 324 01 48<br />

İstanbul Ortopedi Merkezi<br />

Levent Mah. Çilekli Cad. No: 32 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 324 03 24<br />

Onep Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi<br />

Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 15 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 283 92 70<br />

Novita Cerrahi Merkezi<br />

Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 5 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 284 97 03<br />

Özel Acıbadem Göz Sağlığı Merkezi<br />

Etiler Mah. Yıldız Çiçeği Sok. No: 7<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 284 90 90<br />

Özel Dünya Göz Sağlığı Merkezi<br />

Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/7-9-10<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 324 73 73<br />

Resim Heykel Müzesi<br />

Sevgi Kadın Sağlığı Merkezi<br />

Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/11 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 324 99 99<br />

Özel Gastro Med Merkezi<br />

Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 324 73 73<br />

Fertijin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Mrk.<br />

Bebek Mah. Bebek Dağı Sok. No: 99<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 287 57 75<br />

Natal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon<br />

Merkezi<br />

Nisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13<br />

Etiler-Beşiktaş<br />

Tel: 0212 324 30 10<br />

Jinepol Kadın Sağlığı Kliniği<br />

Aytar Cad. Başlık Sok 1/B Levent<br />

Tel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80<br />

Animalia Hayvan Hastanesi<br />

Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 1<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 280 92 77 (4 Hat)<br />

OTELLER<br />

Bebek Oteli<br />

Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 358 20 00<br />

Faks: 0212 263 26 36<br />

Conrad International<br />

Yıldız Mah. Yıldız Cad. No: 79 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 30 00<br />

Faks: 0212 259 66 67<br />

Çırağan Palace Kempinski<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 32 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 258 33 77<br />

Faks: 0212 259 66 87<br />

Dedeman Otel<br />

Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 50<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 42 63<br />

Faks: 0212 275 11 00<br />

La Maison Hotel<br />

Yıldız Mah. Müvezzi Cad. No: 43<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 42 63<br />

Faks: 0212 227 42 78<br />

Ortaköy Princess Hotel<br />

Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 60 10<br />

Faks: 0212 260 21 48<br />

Parksa Hilton<br />

Vişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 310 12 00<br />

Faks: 0212 227 91 85<br />

Radisson Sas Bosphorus Hotel<br />

Yıldız Mah. Ortaköy Salhanesi Sok. No: 9<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 260 57 57<br />

Faks: 0212 257 65 55<br />

Sürmeli Hotel<br />

Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok.<br />

No: 3 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 272 11 60<br />

Faks: 0212 272 75 32<br />

The Plaza Otel<br />

Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 274 13 13<br />

Faks: 0212 273 15 90<br />

Hotel Les Ottomans<br />

Kuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 359 15 00<br />

Faks: 0212 359 15 40<br />

Swissôtel The Bosphorus, Istanbul<br />

Bayıldım Caddesi No: 2 Maçka-Beşiktaş<br />

Tel: 0212 326 11 00<br />

Faks: 0212 326 11 22<br />

W Hotel<br />

Süleyman Seba Cad. No: 22<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 381 21 21<br />

Faks: 0212 381 21 81<br />

SİNEMALAR<br />

Akmerkez AFM<br />

Kültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 282 05 05<br />

Peugeot Cine City (Alkent Sitesi)<br />

Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sok. No: 3<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 352 16 66<br />

Mayadrom AFM<br />

Akat Mah. Orkide Sok. No: 1 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 352 23 51<br />

Movieplex Sinemaları<br />

Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 11 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 296 42 60<br />

Ortaköy Feriye Sinemaları<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 42 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 236 28 64<br />

Sinematek<br />

Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 325 73 71<br />

KÜLTÜR MERKEZLERİ<br />

Akatlar Kültür Merkezi<br />

Melih Cevdet Anday Sahnesi<br />

Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 351 93 82-84<br />

Mustafa Kemal Merkezi<br />

Attila İlhan Sahnesi<br />

Akat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 351 24 56<br />

Levent Kültür Merkezi<br />

Onat Kutlar Sinema Salonu<br />

Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 325 73 71<br />

Ortaköy Kültür Merkezi<br />

Afife Jale Sahnesi<br />

Ortaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 236 10 27<br />

Beşiktaş Kültür Merkezi<br />

Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 7 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 54 92 - 0212 236 18 18<br />

MÜZELER<br />

Aşiyan Müzesi<br />

Bebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 263 69 86<br />

Deniz Müzesi<br />

Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 327 43 45<br />

94 B+ SONBAHAR


Mimar Sinan Üniversitesi<br />

Resim Heykel Müzesi<br />

Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 42 98<br />

TAKSİ DURAKLARI<br />

•Abbasağa Mahallesi<br />

Şehir Müzesi<br />

Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu<br />

Yıldız Sarayı Beşiktaş<br />

Tel: 0212 258 53 44<br />

Yıldız Sarayı Müzesi<br />

Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Beşiktaş<br />

Tel: 0212 258 30 80<br />

Yıldız Taksi<br />

Tel: 0212 260 06 06<br />

Conrad Taksi<br />

Tel: 0212 260 55 40<br />

Çırağan Taksi<br />

Tel: 0212 227 72 66<br />

ÜNİVERSİTELER<br />

Bahçeşehir Üniversitesi<br />

Yıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sok. No: 4-6<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 236 54 90<br />

Boğaziçi Üniversitesi<br />

Bebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sok. No: 2 Beşiktaş<br />

Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 359 54 00<br />

Galatasaray Üniversitesi<br />

Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36 Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 44 80<br />

İstanbul Teknik Üniversitesi<br />

Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 293 13 00<br />

Mimar Sinan Güzel Sanatlar<br />

Üniversitesi<br />

Yıldız Mah. Çiğdem Sok. No: 1<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 236 69 35<br />

Yıldız Teknik Üniversitesi<br />

Yıldız Mah. Hamam Sok. No: 2<br />

Beşiktaş<br />

Tel: 0212 259 70 70<br />

•Akat Mahallesi<br />

Karanfil Taksi<br />

Tel: 0212 651 97 68<br />

Akatlar Taksi<br />

Tel: 0212 351 65 25<br />

Site Taksi<br />

Tel: 0212 268 42 85<br />

Mayadrom Taksi<br />

Tel: 0212 325 81 69<br />

•Arnavutköy Mahallesi<br />

İskele Taksi<br />

Tel: 0212 265 94 33<br />

Sizin Taksi<br />

Tel: 0212 263 38 50<br />

Kültür Taksi<br />

Tel: 0212 265 94 33<br />

Bebek Taksi<br />

Tel: 0212 263 72 45<br />

•Balmumcu Mahallesi<br />

Merkez Taksi<br />

Tel: 0212 263 72 45<br />

Attila İlhan Parkı / Levazım<br />

Levazım Taksi<br />

Tel: 0212 267 17 29<br />

•Bebek Mahallesi<br />

Çınar Taksi<br />

Tel: 0212 265 22 37<br />

İskele Taksi<br />

Tel: 0212 263 72 45<br />

•Dikilitaş Mahallesi<br />

Güven Taksi<br />

Tel: 0212 261 65 27<br />

Dikilitaş Merkez Taksi<br />

Tel: 0212 261 56 26<br />

Emirhan Taksi<br />

Tel: 0212 260 75 35<br />

Dikilitaş Taksi<br />

Tel: 0212 258 05 41<br />

•Konak Mahallesi<br />

Oyak Site Taksi<br />

Tel: 0212 264 16 58<br />

Yeni Levent Taksi<br />

Tel: 0212 268 12 10<br />

4. Levent Merkez Taksi<br />

Tel: 0212 264 19 64<br />

Konaklar Taksi<br />

Tel: 0212 281 56 19<br />

Köşk Taksi<br />

Tel: 0212 264 44 23<br />

•Kuruçeşme Mahallesi<br />

Çeşme Taksi<br />

Tel: 0212 265 88 22<br />

Park Taksi<br />

Tel: 0212 287 61 56<br />

Öz Turizm Taksi<br />

Tel: 0212 269 90 99<br />

•Ortaköy Mahallesi<br />

Öz Ortaköy Taksi<br />

Tel: 0212 260 06 95<br />

Aile Taksi<br />

Tel: 0212 261 48 55<br />

•Ulus Mahallesi<br />

Merkez Taksi<br />

Tel: 0212 269 59 81<br />

Ulus Vadi Taksi<br />

Tel: 0212 287 69 19<br />

Öz Ulus Taksi<br />

Tel: 0212 263 05 06<br />

Ulus Taksi<br />

Tel: 0212 263 69 46<br />

Öner Taksi<br />

Tel: 0212 211 66 63<br />

Sahil Taksi<br />

Tel: 0212 265 88 22<br />

2. Ulus Turizm Taksi<br />

Tel: 0212 264 70 79<br />

Koza Taksi<br />

Tel: 0212 267 17 00<br />

•Etiler Mahallesi<br />

•Kültür Mahallesi<br />

Bulut Taksi<br />

Tel: 0212 265 77 11<br />

Turizm Taksi<br />

Tel: 0212 264 70 91<br />

•Vişnezade Mahallesi<br />

Bahçeşehir Üniversitesi<br />

Bahar Taksi<br />

Tel: 0212 351 19 03<br />

Bizim Taksi<br />

Tel: 0212 263 53 15<br />

Doğan Taksi<br />

Tel: 0212 265 32 71<br />

Günaydın Taksi<br />

Tel: 0212 265 32 17<br />

Özen Taksi<br />

Tel: 0212 287 04 02<br />

•Gayrettepe Mahallesi<br />

Esentepe Taksi<br />

Tel: 0212 266 23 80<br />

İdil Taksi<br />

Tel: 0212 266 05 30<br />

Cihan Taksi<br />

Tel: 0212 272 03 07<br />

Esen Taksi<br />

Tel: 0212 272 29 07<br />

Öz Ulaş Taksi<br />

Tel: 0212 266 18 17<br />

•Levent Mahallesi<br />

Sevgi Taksi<br />

Tel: 0212 282 43 77<br />

Basın Taksi<br />

Tel: 0212 264 69 89<br />

Levent Taksi<br />

Tel: 0212 264 16 17<br />

Site Taksi<br />

Tel: 0212 268 42 85<br />

Levent Merkez Taksi<br />

Tel: 0212 264 19 64<br />

Uygun Taksi<br />

Tel: 0212 269 22 65<br />

Birlik Taksi<br />

Tel : 0212 269 01 87<br />

•Nisbetiye Mahallesi<br />

Birlik Taksi<br />

Tel: 0212 269 01 87<br />

Nisbetiye Taksi<br />

Tel: 0212 264 22 31<br />

Öz Valide Çeşme Taksi<br />

Tel: 0212 259 41 52<br />

Valide Çeşme Taksi<br />

Tel: 0212 260 36 24<br />

Merkez Taksi<br />

Tel: 0212 327 33 60<br />

İSKELELER<br />

Arnavutköy İskelesi<br />

Arnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad.<br />

Beşiktaş Tel: 0212 263 56 25<br />

Bebek İskelesi<br />

Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. Beşiktaş<br />

Tel: 0212 263 60 23<br />

Beşiktaş İskelesi<br />

Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. Beşiktaş<br />

Tel: 0212 261 96 15<br />

Ortaköy İskelesi<br />

Mecidiye Mah. Vapur İskelesi Sok. Beşiktaş<br />

Tel: 0212 227 88 19<br />

B+ Sonbahar 95

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!