13.07.2015 Views

Birinci Bölüm - DEX Kitap

Birinci Bölüm - DEX Kitap

Birinci Bölüm - DEX Kitap

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Jennifer L. ArmentroutNefes almaya çalıştım ama sadece kalbimi değil, ihtiyacımolan havayı da çalıp gitmişti o.Orada duruyordu, vücudunun sert hatlarına oturacak şekildedikilmiş siyah bir smokin vardı üzerinde. Reverans yapıpelini bana uzatırken, haylazlık ve oyunbazlık dolu çarpık birgülümsemeyle kıvrılmıştı dudakları.İlk adımı atarken dizlerimin bağı çözülecek gibi oldu. Yukarıdayanıp sönen ışıklar ona giden yolu aydınlatıyordu amagerekirse ben onu karanlıkta da bulurdum. Kalbi aynı benimkigibi atıyordu.Gülümsemesi yüzüne yayıldı.İhtiyacım olan bütün teşvik buydu. Ona doğru hareket ettim,elbisem kızıl bir nehir misali arkamdan akıp gidiyordu.Doğruldu; ben kollarımı boynuna dolarken o da belimi kavradı.Yüzümü göğsüne gömüp, okyanusun ve yanan yapraklarınkokusunu içime çektim.Herkesin gözü üstümüzdeydi ama ne yazardı? Kendi dünyamızdaydık;burada sadece bizim istediklerimizin, nicedir arzuladıklarımızındışında hiçbir şeyin önemi yoktu.Beni etrafımda döndürürken gür bir sesle kıkırdadı. Ayaklarımbalo salonunun zeminine değmiyordu bile. “Öyle gözükarasın ki,” diye mırıldandı.Cevap olarak gülümsedim, bu yönümü gizliden gizliye sevdiğinibiliyordum.Beni ayaklarımın üzerine bıraktı ve elimi tutup diğer elinisırtıma götürdü. Tekrar konuştuğunda sesi alçak, ihtiraslı birfısıltı halindeydi. “Öyle güzel görünüyorsun ki Alex.”Yüreğimin yerinden çıkmasına ramak kalmıştı. “Seni seviyorumAiden.”Başımın üstünü öptü, sonra baş döndürücü daireler çizerekdöndük. Çiftler yavaşça bize katıldılar ve gözüme maskelerin8


Jennifer L. ArmentroutÇok geçti. Dans eden çiftler birbirlerine yaklaştı, bir elbiseve fısıltı denizinde kayboldum. Onları ittim ama aralarından geçipAiden’ı ya da Seth’i bulamadım. Birisi beni itince dizleriminüstüne kapaklandım; kırmızı ipek yırtıldı. Bağırıp Aiden’ı, sonrada Seth’i çağırdım ama ikisi de yalvarışlarıma kulak vermedi.Kaybolmuştum, maskelerin arkasında gizlenen yüzlere, tuhafgözlere bakıyordum. O gözleri tanıyordum.Bunlar, tanrıların gözleriydi.Yatakta sıçrayıp doğruldum, kalbim göğsümden fırlamayaçalışırken vücudum tere batmıştı. Birkaç dakika sonra gözlerimkaranlığa alışınca yurt odamın çıplak duvarlarını tanıdım.“Bu da neyin nesiydi yahu?” Elimin tersini nemli ve sıcakalnımda gezdirdim. Islak gözlerimi sımsıkı kapattım.“Hımm?” diye mırıldandı Seth uykusunun arasında.Cevap olarak önce bir, sonra iki kez hapşırdım. “Hâlâ hastaolduğuna inanamıyorum. Al şunu.”İç çekerek kâğıt mendil paketini elinden aldım, göğsümeyaslayıp içinden birkaç mendil çıkardım. “Senin yüzünden –hapşu!– Hava beş dereceyken yüzmeye gitmek –hapşu!– seninfikrindi, salak şey.”“Ben hastalanmadım ama.”Burnumu sildim, tüm beynimi mendile sümkürdüğümdenemin olana kadar biraz bekledim, ardından kutuyu yere fırlattım.Hastalık berbat şeydi doğrusu. On yedi yıllık ömrümde şuana kadar hiç üşütmemiştim. Üşütebileceğimi bilmiyordum bile.“Çok özelsin, değil mi?”“Ha şunu bileydin,” diye yanıtladı boğuk bir sesle.Dönüp, Seth’in ensesine dik dik baktım. Yüzü yastığa, benimyastığıma, gömülüyken neredeyse normal gözüküyordu.Tanrı Katili’ne dönüşmesine dört aydan az kalmış birine benzemiyorduhiç. Bizim dünyamızda, Seth’in diğer efsanevi ya-10


Tanrıratıklardan pek bir farkı yoktu: güzel ama genellikle tümüyleölümcül. “Acayip bir rüya gördüm.”Seth yan döndü. “Hadi. Tekrar uyumana bak.”Bir hafta önce Catskills’den döndüğümüzden bu yana, hiçolmadığı şekilde yapışık gibi geziyorduk. Hoş, bütün şu furimeselesinden ve benim bir safkan öldürmemden sonra nedeninianlamıyor da değildim. Beni muhtemelen bir daha asla gözününönünden ayırmayacaktı. “Cidden, senin kendi yatağındauyumaya başlaman gerek.”Başını hafifçe çevirdi. Yüzüne uykulu bir gülümseme yayıldı.“Senin yatağını yeğlerim.”“Ben de Noel’i burada kutlamayı, sonra da bana Noel hediyeleriverilmesini ve Noel şarkıları söylemeyi tercih ederim amagel gör ki insanın her istediği olmuyor.”Seth beni aşağıya çekti; kolu, beni sırtüstü yatağa mıhlayacakkadar ağırdı. “Alex, ben bir şeyi istedim mi, daima eldeederim.”Tenim ince ince ürperdi. “Seth?”“Efendim?”“Seni rüyamda gördüm.”Kehribar rengi gözlerinden birini araladı. “Lütfen rüyandaçıplak olduğumuzu söyle bana.”Gözlerimi devirdim. “Amma da sapıksın.”Daha yakına sokulurken kederle iç çekti. “Bunun hayır anlamınageldiğini farz ediyorum.”“Aynen öyle.” Tekrar uykuya dalamıyordum. Dudağımı çiğnemeyekoyuldum. O kadar çok endişe su yüzüne çıkmıştı kibeynim çalkalanıp duruyordu. “Seth?”“Mmm?”Devam etmeden önce yastığa daha da gömülüşünü izledim.Seth’in bu duruşu ona bir çekicilik katıyordu; tamamen uyanık-11


Jennifer L. Armentroutken eksik olan bir kırılganlık, bir çocukluk vardı uykulu halinde.“Ben furilerle savaşırken neler oldu?”Gözleri ince birer çizgi şeklinde açıldı. Güney Carolina’yadöndüğümüzden beri defalarca sorduğum bir soruydu bu. Sergilediğimgüç ve kudret, sadece tam teşekküllü Apollo olarakSeth’in yapabileceği bir şeydi.Ya uyanmamış bir melez bunu yapabilir miydi? Hayır, pekdeğil. Furilerin orada canımı çıkarması gerekirdi.Seth’in dudakları gerildi. “Uyu artık Alex.”Cevap vermeyi reddetti. Yine. Öfke ve hayal kırıklığı kabarıverdiiçimde. Kolunu üzerimden attım. “Niye anlatmıyorsunki bana?”“Paranoyaklık ediyorsun.” Elini tekrar karnıma koydu.Kıvrılarak elinden kurtulmaya çalıştım ama beni daha sıkıtuttu. Dişlerimi gıcırdatarak yan döndüm ve yanına yerleştim.“Paranoyaklık etmiyorum, gıcık. Bir şey oldu. Bunu sana söyledim.Her şey... her şey kehribar rengi gözüküyordu. Senin gözlerininrenginde.”Uzun bir soluk verdi. “Büyük stres altındaki kişilerin gücününve algılarının arttığını duymuştum.”“Hiç alakası yok.”“Ayrıca insanlar baskı altındayken halüsinasyon görebilirmiş.”Kolumu geriye savurdum, neredeyse kafasına vuruyordum.“Halüsinasyon falan görmedim ben.”“Sana ne desem boş.” Seth kolunu kaldırıp sırtüstü döndü.“Her neyse, sabah derslere başlayacak mısın?”Ansızın yepyeni bir endişe daha ortaya çıkmıştı. Ders demek,en iyi arkadaşım olmadan herkesi, Olivia’yı görmek demekti.Göğsümde bir baskı hissettim. Gözlerimi sımsıkı yumduysamda, kocaman açılmış, görmeyen gözleri ve göğsünün12


Tanrıderinliklerine saplanmış bir Akit hançeriyle Caleb’ın soluk yüzübelirdi. Anlaşılan o ki, Caleb’ın nasıl gözüktüğünü sadece rüyalarımdahatırlayabiliyordum.Seth doğruldu. Bakışları sırtımda adeta delik açıyordu.“Alex?..”Aramızdaki sıra dışı özel bağa illet oluyordum. Tüm hissettiklerimionun da hissetmesinden basbayağı nefret ediyordum.Artık özel hayatım kalmamıştı. İç çektim. “İyiyim ben.”Cevap vermedi.“Evet, sabah derse gideceğim. Marcus geri dönüp de dersleregirmediğimi fark ederse küplere biner.” Birden sırtüstü döndüm.“Seth?”Başını bana doğru eğdi. Gölgeler yüz hatlarını gizliyorduama gözleri karanlığı yarıp geçiyordu. “Evet?”“Sence ne zaman geri dönerler?” Dönerler, derken Marcus’laLucian’ı... bir de Aiden’ı kastetmiştim. Nefesim kesildi. Ne zamanAiden’ı ve benim için yaptıklarını, riske attıklarını düşünsem,böyle oluyordu.Yan dönen Seth bana uzandı, sağ elimi tuttu. Parmaklarınıparmaklarıma doladı ve avuçlarımız birleşti. Cevap olarak tenimkarıncalandı. Apollo’nun işareti –elimde olmaması gerekenişaret– ısındı. Birleşmiş ellerimize bakarken Seth’in kolundanyukarı tırmanan soluk çizgileri –bunlar da Apollo’nun işaretleriydi–görünce hiç de şaşırmadım. Başımı çevirip işaretlerin,Seth’in yüzüne yayılmasını izledim. Gözleri parlıyordu sanki.Son zamanlarda hem runlar hem de gözleri bunu çok daha fazlayapıyordu.“Lucian, yakında, belki de bugün geç saatte döneceklerinisöyledi.” Çok yavaşça başparmağını elimdeki run hattı üzerindehareket ettirdi. Boştaki elimi battaniyeye gömerken ayak parmaklarımıkıvırdım. Seth gülümsedi. “Hiç kimse safkan muha-13


Jennifer L. Armentroutfızdan bahsetmedi. Dawn Samos da döndü bile. Görünüşe göre,Aiden’ın zorlama büyüsü işe yaramış.”Elimi çekip kurtarmak istiyordum. Seth avucumdaki runlaoynarken dikkatimi toparlamak zordu. Bunu bal gibi de biliyordu.Huyu kurusun, bundan zevk de alıyordu.“Gerçekte neler olup bittiğini hiç kimse bilmiyor.” Şimdi debaşparmağıyla yatay çizgiyi takip ediyordu. “Öyle de kalacak.”Gözlerim ağır ağır kapandı. Safkan muhafızın nasıl öldüğügerçeği sır olarak kalmalıydı, yoksa Aiden’ın da benim de,başımız feci halde derde girerdi. Hem yazın neredeyse birlikteoluyorduk –sonra da gidip ona, onu sevdiğimi söylemiştim kibu tümüyle yasaktı– hem de kendimi savunmak için bir safkanıöldürmüştüm. Aiden ise bunu örtbas etmek için iki safkana zorlamabüyüsü yapmıştı. Safkan öldürmek, bir melez için ölümanlamına geliyordu ve safkanların zorlama büyüsü kullanmasıyasaktı. Bunlardan birisi ortaya çıkarsa hapı yuttuğumuzun resmiydi.“Öyle mi düşünüyorsun?” diye fısıldadım.“Evet.” Seth’in ılık nefesi şakağımdaydı. “Uyu artık Alex.”Runda gezinen başparmağının verdiği rahatlatıcı duygununbeni avutmasına izin vererek tekrar uykuya daldım; son yediayda yaptığım hataları ve aldığım kararları bir anlığına unutmuştum.Bilinçli son düşüncem, en büyük hatamla, yani yanımdakideğil de asla sahip olamayacağım oğlanla ilgiliydi.Trigonometri dersinden nefret ediyordum. Ders bana tepedentırnağa anlamsız geliyordu. Akit’e yaratık öldürmeyi öğrenmeyegiderken, Pisagor bağıntısını kim takardı? Ama bugün derseolan nefretim tavan yapmıştı.Neredeyse herkesin, Bayan Kateris’in bile gözü üzerimdeydi.Sıramda iyice eğilip burnumu, Apollo yere inip emretse bile14


Tanrıokumayacağım kitaba gömdüm. Sadece bir çift göz gerçektenbeni etkilemişti. Gerisinin canı cehennemeydi.Olivia’nın bakışları ağır ve suçlayıcıydı.Neden, ah neden, yerlerimizi değiştiremiyorduk ki? Olanlardansonra onun yanında oturmak işkencelerin en büyüğüydü.Yanaklarım yanıyordu. Olivia benden nefret ediyor, Caleb’ınölümünün faturasını bana kesiyordu. Ama Caleb’ı ben öldürmemiştim;melez bir iblisti bunu yapan. Ben sadece sokağa çıkmayasağı olan bir kampüste onu gizlice dışarı çıkarmıştım; oyasağın boşu boşuna konmadığı da bu olayla anlaşılmıştı.Yani bir bakıma bu benim hatamdı. Bunun farkındaydım vetanrılar biliyor ya, o geceyi değiştirmek için her şeyimi verirdim.Herkesin göz ucuyla beni süzmesinin nedeni, muhtemelenOlivia’nın, Caleb’ın cenazesindeki patlamasıydı. Yanlış hatırlamıyorsamben ona bakarken bana, “Sen Apollyon’sun,” diyebağırmıştı.Catskills’teki New York Akiti’nde melez çocuklar acayip havalıolduğumu düşünmüşlerdi ama burada... durum pek öyledeğildi. Diğerlerinin gözlerine baktığımda bakışlarını, huzursuzluklarınıgizleyecek kadar çabuk kaçıramıyorlardı.Ders bitince kitabımı sırt çantama tıkıştırdım, Deacon’ındiğer derste benimle konuşup konuşmayacağını merak edereksınıftan hızla dışarı çıktım. Deacon’la Aiden neredeyse her konudazıt kutuplardı ama hem Aiden, hem de küçük kardeşi,melezleri denkleri olarak görüyorlardı ve bu, safkan ırkında enderrastlanan bir şeydi.Koridor boyunca fısıltılar beni takip etti. Duymazdan gelmeksandığımdan da güçtü. Vücudumdaki her bir hücre onlarlayüzleşmem için ısrar ediyordu. Ne yapacaktım peki? Gözüdönmüşçesine tepelerine çullanıp hepsini ortadan kaldıracakmıydım yani? Evet, bu bana pek hayran kazandırmazdı.15


Jennifer L. Armentrout“Alex! Bekle!”Olivia’nın sesini duyunca yüreğim ağzıma geldi. Adımlarımıhızlandırdım, bana fal taşı gibi açılmış gözlerle bön bön bakanbirkaç genç meleze neredeyse tosluyordum. Benden neden korkuyorlardıki? Yakında Tanrı Katili’ne dönüşecek olan ben değildimya. Ama hayır, Seth’e tanrıymış gibi bakıyorlardı. TeknikGerçekler ve Efsaneler sınıfına kapağı atmama altı üstü birkaçkapı kalmıştı.“Alex!”Olivia’nın sesini tanıdım. O ve Caleb ne zaman kavga edecekolsalar kullandığı ses tonunun aynısıydı; feci kararlı ve inatçı.Kahretsin.Şu anda tam arkamdaydı ve sınıfımdan sadece bir adımuzaktaydım. Başaramayacaktım. “Alex,” dedi. “Konuşmamız lazım.”“Şimdi olmaz.” Çünkü gerçekten Caleb’ın ölmesinin benimhatam olduğunun söylenmesi, bugün duymayı istediklerim listesininbaşında değildi.Olivia kolumu tuttu. “Alex, seninle konuşmam lazım. Üzgünolduğunu biliyorum ama Caleb’ı özlemeye hakkı olan tekkişi sen değilsin. Ben onun kız arkadaşıydım...”Düşünmeyi bıraktım. Arkamı dönüp çantamı koridorun ortasınasavurdum ve Olivia’nın gırtlağına yapıştım. Bir saniye içindeonu duvara yaslamıştım ve ayak parmaklarının üzerinde duruyordu.Gözleri büyümüş bir halde kolumu yakaladı ve itmeye çalıştı.Boğazını sadece birazcık sıktım.Göz ucuyla Lea’yı gördüm; kolu artık askıda değildi. Onunkolunu kıran iblis melez, Caleb’ı da öldürmüştü. Lea, müdahaleetmek istercesine öne adım attı.“Bak, anlıyorum,” diye fısıldadım boğuk bir sesle. “Caleb’ıseviyordun. Sürpriz! Onu ben de seviyordum, ben de özlüyo-16


Tanrırum. Zamanı geriye alabilsem, o geceyi değiştirebilsem yapardım.Ama elimden gelmez. O yüzden, lütfen yakamdan düş...”Belim kalınlığında bir kol aniden ortaya çıktı ve beni rahatçabir buçuk metre geriye fırlattı. Olivia boğazını ovuşturarakduvarın dibine çöktü.Arkamı dönüp inledim.Kusursuz Zamanlamanın Kralı Leon ters ters bakıyordubana. “Sana profesyonel bebek bakıcısı gerek.”Ağzımı açacak oldum ama sonra vazgeçtim. Leon’un geçmiştenelere müdahale ettiğini şöyle bir düşündüm de, ne kadardoğru söylediğini muhtemelen kendi de bilmiyordu. Derken,daha da önemli bir şeyi fark ettim. Leon döndüyse o zamandayımla Aiden da dönmüş demekti.“Sen,” diye işaret etti Leon, Olivia’ya, “sınıfa git.” Dikkatinitekrar bana verdi. “Sen benimle geliyorsun.”Dişlerimi sıkarak çantamı yerden aldım ve balık istifi gibidolmuş olan koridorda utanç yürüyüşüne başladım. Luke gözümeilişti ama ifadesini ölçüp tartamadan bakışlarımı kaçırdım.Leon merdivenleri çıkmaya başladı –merdivenleri ne kadarsevdiğimi tanrılar bilir– ve lobide durana kadar da konuşmadık.Furi heykelleri gitmişti ama boşlukları midemde soğuk bir delikbırakmıştı. Geri döneceklerdi. Bundan emindim. An meselesiydi.Leon durup karşımda dikildi, neredeyse iki metre on santimboyunda saf bir kas yığınıydı. “Neden seni her gördüğümdeyapmaman gereken bir şeyler yapmak üzere oluyorsun?”Omuz silktim. “Bu bir yetenek.”Arka cebinden bir şey çıkarırken yüzüne belli belirsiz birkeyif yerleşti. Bir parşömen kâğıdına benziyordu. “Aiden bunusana vermemi istedi.”Ellerim titreyerek uzanıp mektubu alırken yüreğim ağzımageldi. “O... o iyi mi?”17


Jennifer L. ArmentroutKaşlarını çattı. “Evet. Aiden iyi.”Mektubu çevirirken hissettiğim rahatlamayı saklamaya çalışmadımbile. Resmi gözüken kırmızı bir pulla mühürlenmişti.Başımı kaldırıp baktığımda Leon adeta yer yarılmış da içinegirmişti. Başımı iki yana sallayarak mermer banklardan birinegittim, oturdum. Leon’un bu kadar devasa bir vücudu nasıl bukadar sessiz hareket ettirdiğine akıl sır erdiremiyordum. Ayağınıbastığında arkasından yer sallanmalıydı.Merakla parmağımı kat yerinin altına soktum ve mührü kırdım.Mektubu açınca Laadan’ın alttaki zarif imzasını tanıdım.Parşömeni bir kez gözden geçirdim, sonra da geri dönüp tekrarokudum.Sonra iki kez daha okudum.Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Dilim damağımayapışmış, boğazım düğümlenmişti. Parmaklarım tir tir titredikçe,kâğıt elimde çırpınıyordu. Ayağa kalktım, sonra gerioturdum. O iki sözcük gözlerimin önünden tekrar geçti. Tekgörebildiğim buydu. Bilmeyi istediğim tek şey.Baban hayatta.18

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!