You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
Bosphorus Medical Journal<br />
İmtiyaz Sahibi<br />
Licence Owner<br />
Aytekin KAYMAKCI<br />
Editör<br />
Editor<br />
İlknur AKTAŞ<br />
Editör Yardımcıları<br />
Asistant Editor and Secretary<br />
Yelda Buyru ÖZKURT, Feyza Ünlü ÖZKAN<br />
Tuba Cimilli ÖZTÜRK, Burak Yağmur ÖZTÜRK, Erdem DUYAR<br />
Yabancı Dil Editörü<br />
Foreign Language Editor<br />
Burcu Seher ANIL<br />
Yayın Kurulu<br />
Editorial Board<br />
Ayhan VERİT, Eren GÖZKE, Canan AĞALAR<br />
Onur Kurulu<br />
Honor Committee<br />
Abdulvahit SÖZÜER, Kemal MEMİŞOĞLU, Metin ÖZAYDIN, Şuayip BİRİNCİ<br />
Danışma Kurulu / Advisory Committee<br />
Arzu TATLIPINAR<br />
Aydın ATAKAN<br />
Ayhan VERİT<br />
Aysu Karatay ARSAN<br />
Ayşe SÖNMEZ<br />
Ayşe Ferzan AYTUĞ<br />
Aytekin KAYMAKCI<br />
Aziz Bora KARİP<br />
Banu AÇIKALIN<br />
Baransel SAYGI<br />
Barış YILMIZ<br />
Bora GÜRER<br />
Burak Yağmur ÖZTÜRK<br />
Burcu Seher ANIL<br />
Bülent KAYA<br />
Canan AĞALAR<br />
Cem NAZİKOĞLU<br />
Ceren KÖKSAL<br />
Cihangir UYAN<br />
Coşkun SAF<br />
Dilber Ayçiçek ÇEÇEN<br />
Dilek Erdoğan ARI<br />
Duygu Geler KÜLCÜ<br />
Elif AKSOY<br />
Ender ONUR<br />
Erdal OKUR<br />
Eren GÖZKE<br />
Erhan ÇELİKOĞLU<br />
Evrim Karadağ SAYGI<br />
Fatih URUÇ<br />
Fatma Alibaz ÖNER<br />
Fatma Nur BOY<br />
Fatma Nur AKGÜN<br />
Feyza Ünlü ÖZKAN<br />
Gül Nihal ÖZDEMİR<br />
Güldem TURAN<br />
Gülseren AKYÜZ<br />
Hacer Kuzu OKUR<br />
Hakan GÜNDÜZ<br />
Hakkı Muammer KARAKAŞ<br />
Hande Senem DEVECİ<br />
Hasan Hilmi MURATLI<br />
Hüseyin ÖZKURT<br />
Işıl Kalyoncu ASLAN<br />
İlker YAĞCI<br />
Iİlkin ZİNDANCI<br />
İlknur AKTAŞ<br />
İrşadi İstemi Alp YÜCEL<br />
Kemal MEMİŞOĞLU<br />
Kenan AKGÜN<br />
Korhan ÖZKAN<br />
Levent ÖZTÜRK<br />
Mehmet Akif SARGIN<br />
Mehmet Derya ONUK<br />
Mehmet Müfit ORAK<br />
Mehmet Özgür HABEŞOĞLU<br />
Meral KIZILTAN<br />
Merih İŞ<br />
Metin YILMAZ<br />
Nalan ÇAPAN<br />
Nalan OKUROĞLU<br />
Necati ÇAKIR<br />
Niyazi TUĞ<br />
Numan Doğu GÜNER<br />
Nuray OLTAN<br />
Olcay ÜNVER<br />
Ozan ÖZKAYA<br />
Özge Ecmel ONUR<br />
Özgür Haki YÜKSEL<br />
Özgür OKUMUŞ<br />
Pelin DOĞAN AK<br />
Pınar AKPINAR<br />
Rabia Gönül SEZER<br />
Seda SANCAK<br />
Semra KÜLEKÇİ<br />
Sevda Aydın KURNA<br />
Sinem Eroğlu ÇİLOĞLU<br />
Süheyla ABİTAĞAOĞLU<br />
Tomris ŞENGÖR<br />
Tuba Cimilli ÖZTÜRK<br />
Tülay Erden HABEŞOĞLU<br />
Ümit AKYÜZ<br />
Yelda ÖZKURT<br />
Yeşim Aydın ORAL<br />
Her hakkı saklıdır. Bu dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlarda dahil olmak<br />
üzere kullanma ve çoğaltılma hakları Boğaziçi Tıp Dergisine aittir. Yazılı ön izin olmaksızın materyallerin tamamının ya da bir<br />
bölümünün çoğaltılması yasaktır. Dergi Basım Meslek İlkeleri’ne uymaktadır.<br />
All rights are reserved. Rights to the use and repraduction, including in the electronic, media, of all communication,<br />
papers, photographs and illustrations appearing in this journal belong to journal of The BOSPHORUS MEDICAL JOURNAL.<br />
Repraduction without prior written permission of part on all of any material is forbidden. The journal complies with the<br />
Professional Principles of the Press.
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />
DERGİ HAKKINDA<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından yayınlanan multidisipliner<br />
bilimsel bir dergidir.<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi, tıbbi konular ile ilgili olabilecek retrospektif, prospektif ve deneysel araştırmalar, derlemeler, olgu sunumları, editoryal<br />
yorum/tartışmalar, editöre mektuplar, tıbbi eğitimler, bilimsel mektuplar, tıp gündemini belirleyen güncel konuları yayınlayan, ulusal ve uluslararası<br />
tüm tıbbi kurum ve personele ulaşmayı hedefleyen bilimsel dergidir.<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi, yayınladığı makalelerde, konu ile ilgili en yüksek etik ve bilimsel standartlarda olmayı ve ticari kaygılardan uzak olmayı<br />
prensip edinmiştir. Yayınlanmak için gönderilen makalelerin daha önce başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere gön- derilmemiş<br />
olması gerekir. Eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı, tablo, resim vs. mevcut ise makale yazarı, yayın hakkı sahibi ve yazarlarından<br />
yazılı izin almak ve bunu makalede belirtmek zorundadır. Bilimsel toplantılarda sunulan özetler, makalede belirtilmelidir.<br />
Dergiye gönderilen makale biçimsel esaslara uygun ise, editörler kurulu tarafından danışman hakemlere gönderilir. Hakemlerin önerileri<br />
doğrultusunda yazardan, yazı ile ilgili düzeltme istenebilir. Düzeltilmiş yazı, hakemler ve editöryel komite tarafından uygun görülürse yayınlanır.<br />
Makale bilimsel değerlendirme için işleme alındıktan sonra yayın hakları devir formunda belirtilmiş olan yazar isimleri ve sıralaması esas alınır.<br />
Bu aşamadan sonra; makale hiçbir aşamada yayın hakları devir formunda imzası bulunan yazarlar dışında yazar ismi eklenemez ve yazar sırası<br />
değiştirilemez.<br />
Makale yazarlarından herhangi birinin isminin makaleden çıkarılması için konuyla ilgili tüm yazarların açıklamalı, yazılı izinleri alınmalı ve<br />
yayınevine bildirilmelidir.<br />
Editörler ve yayınevi, derginin reklam amacı ile kullanılan sayfaları ile ilgili sorumluluk kabul etmez. Bu sayfalarla ilgili tüm sorumluluk reklamı<br />
veren kuruluşa aittir.<br />
Periyodu: Yılda 3 sayı olarak Ocak, Mayıs ve Ekim aylarında yayınlanmaktadır.<br />
Yayına başlama tarihi: 2014<br />
e-Yayına başlama tarihi: 2014<br />
Yayın Dili: Türkçe, İngilizce<br />
Temel Hedef Kitlesi: Tıp alanında tüm branşlardaki hekimler, uzman ve öğretim üyeleri, tıp öğrencileri<br />
Makalelerin ortalama değerlendirme süresi: 4 haftadır<br />
Yayın Hakları: Boğaziçi Tıp Dergisi’nin basılı ve web ortamında yayınlanan yazı, resim, şekil, tablo ve uygulamalar yazılı izin alınmadan<br />
kısmen veya tamamen herhangi bir vasıtayla basılamaz. Bilimsel amaçlarla kaynak göstermek kaydıyla özetleme ve alıntı yapılabilir<br />
Makale takibi - İletişim<br />
Prof. Dr. İlknur AKTAŞ<br />
iaktas@hotmail.com<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi<br />
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />
E5 Karayolu Üzeri İçerenköy Ataşehir, 34752 İSTANBUL<br />
Tel: +90 (216) 578 30 00<br />
Faks: +90 (216) 578 30 00<br />
e-posta: info@bogazicitipdergisi.com<br />
YAZARLARA BİLGİ<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi – Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dergisine ilginize teşekkür ederiz.<br />
Derginin elektronik ortamdaki yayınına erişim www.bogazicitipdergisi.com adresinden serbesttir. Boğaziçi Tıp Dergisi tıbbın klinik ve<br />
deneysel alanlarında özgün araştırmalar, olgu sunumları, derlemeler, davet edilmiş derlemeler, mektuplar, ilginç, fotoğraflı soru-cevap yazıları,<br />
editöre mektup, toplantı, haber ve duyuruları, klinik haberleri ve ilginç araştırmaların özetlerini yayınlamaktadır. Yılda 3 sayı olarak Ocak, Mayıs<br />
ve Ekim aylarında yayınlanan Boğaziçi Tıp Dergisi hakemli ve multidisipliner bir dergidir. Gönderilen yazılar Türkçe veya İngilizce olabilir.<br />
Değerlendirme süreci:<br />
Dergiye gönderilen yazılar, ilk olarak dergi standartları açısından incelenir. Derginin istediği forma uymayan yazılar, daha ileri bir<br />
incelemeye gerek görülmeksizin yazarlarına iade edilir. Zaman ve emek kaybına yol açılmaması için, yazarların dergi kurallarını dikkatli<br />
incelemeleri önerilir. Dergi kurallarına uygunluğuna karar verilen yazılar Editörler Kurulu tarafından incelenir ve en az biri başka kurumdan olmak<br />
üzere iki ya da daha fazla hakeme gönderilir. Editör, Kurulu yazıyı reddetme ya da yazara(lara) ek değişiklikler için gönderme veya yazarları<br />
bilgilendirerek kısaltma yapmak hakkına sahiptir. Yazarlardan istenen değişiklik ve düzeltmeler yapılana kadar, yazılar yayın programına<br />
alınmamaktadır. Boğaziçi Tıp Dergisi gönderilen yazıları sadece online olarak http://bogazicitipdergisi.com adresinden kabul etmektedir. Yazıların<br />
bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir. Boğaziçi Tıp Dergisi yazıların bilimsel sorumluluğunu kabul etmez. Makale değerlendirmek için gönderildiği<br />
sırada; yayın hakkı devir formu ve çıkar çatışması formu imzalanıp dergiye iletilmelidir. Gönderilen yazıların dergide yayınlanabilmesi için daha<br />
önce başka bir bilimsel yayın organında yayınlanmamış olması gerekir. Daha önce sözlü ya da poster olarak sunulmuş çalışmalar, yazının başlık<br />
sayfasında tarihi ve yeri ile birlikte belirtilmelidir. Yayınlanması için başvuruda bulunulan maka- lelerin, adı geçen tüm yazarlar tarafından<br />
onaylanmış olması ve çalışmanın başka bir yerde yayınlanmamış olması ya da yayınlanmak üzere değerlendirmede olmaması gerekmektedir.<br />
Çalışma ile ilgili herhangi bir mali ya da diğer çıkar çatışması var ise çıkar çatışması formunda belirtilmelidir.
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />
MAKALE YAZIM KURALLARI<br />
GENEL BİLGİLER<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi; Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin resmi yayın organıdır. Yılda 3 kez yayınlanır. Yayınlanma zamanları Ocak,<br />
Mayıs ve Ekim aylarıdır. Boğaziçi Tıp Dergisi, tıbbi konular ile ilgili olabilecek retrospektif, prospektif ve deneysel araştırmalar, derlemeler, olgu sunumları,<br />
editoryal yorum/tartışmalar, editöre mektuplar, tıbbi eğitimler, bilimsel mektuplar, tıp gündemini belirleyen güncel konuları yayınlayan, ulusal ve uluslararası<br />
tüm tıbbi kurum ve personele ulaşmayı hedefleyen bilimsel dergidir. Boğaziçi Tıp Dergisi, yayınladığı makalelerde, konu ile ilgili en yüksek etik ve bilimsel<br />
standartlarda olmayı ve ticari kaygılardan uzak olmayı prensip edinmiştir. Yayınlanmak için gönderilen makalelerin daha önce başka bir yerde yayınlanmamış<br />
veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. Eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı, tablo, resim vs. Mevcut ise makale yazarı, yayın<br />
hakkı sahibi ve yazarlarından yazılı izin almak ve bunu makalede belirtmek zorundadır. Bilimsel toplantılarda sunulan özetler, makalede belirtilmelidir.<br />
Dergiye gönderilen makale biçimsel esaslara uygun ise, editörler kurulu tarafından danışman hakemlere gönderilir. Hakemlerin önerileri doğrultusunda<br />
yazardan, yazı ile ilgili düzeltme istenebilir. Düzeltilmiş yazı, hakemler ve editörler kurulu tarafından uygun görülürse yayınlanır. Makale bilimsel<br />
değerlendirme için işleme alındıktan sonra yayın hakları devir formunda belirtilmiş olan yazar isimleri ve sıralaması esas alınır. Bu aşamadan sonra; makale<br />
hiçbir aşamada yayın hakları devir formunda imzası bulunan yazarlar dışında yazar ismi eklenemez ve yazar sırası değiştirilemez. Makale yazarlarından<br />
herhangi birinin isminin makaleden çıkarılması için konuyla ilgili tüm yazarların açık- lamalı, yazılı izinleri alınmalı ve yayınevine bildirilmelidir. Editörler<br />
ve yayınevi, derginin reklam amacı ile kullanılan sayfaları ile ilgili sorumluluk kabul etmez. Bu sayfalarla ilgili tüm sorumluluk reklamı veren kuruluşa<br />
aittir.<br />
YAYIN KURALLARI<br />
Bilimsel Sorumluluk<br />
Tüm yazarların gönderilen makaleye akademik ve bilimsel olarak doğrudan katkısı olmalıdır. Yazar olarak belirlenen isim aşağıdaki özelliklerin tamamına<br />
sahip olmalıdır: -makaledeki çalışmayı planlamalı veya yapmalı, -makaleyi yazmalı veya revize etmeli, -son halini kabul etmelidir. Makalelerin bilimsel<br />
kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır.<br />
Etik Sorumluluk<br />
Dergi,” insan” öğesinin içinde bulunduğu tüm çalışmalarda Helsinki deklerasyonu prensiplerine uygunluk ilkesini kabul eder. Yazarlar kurumlarının etik<br />
kurulundan aldıkları onay belgesini makale ile birlikte yazı işlerine sunmalıdırlar. Gereç ve yöntemler bölümünde etik kurul onayı aldıklarını ve<br />
‘’bilgilendirilmiş onam formu “aldıklarını belirtmelidirler. Yazarlar retrospektif çalışmalar için; çalışmanın yapıldığı yer, materyal ve tarihi belirten yazıyı<br />
kurum yetkilisine (Eğitim Planlama Komisyonu, başhekim, bilimsel konsey gibi…) onaylatarak belgelemelidirler. Çalışmada “hayvan” ögesi kullanılmış ise<br />
yazarlar, makalenin YÖNTEM VE GEREÇLER bölümünde hayvan deneyleri etik kurullarından onay aldıklarını belirtmeli ve bu belgeyi gereği halinde<br />
dergi editörler kuruluna sunmalıdırlar. Olgu sunumlarında hastalardan “bilgilendirilmiş olur” alınmalıdır. Eğer makalede direkt- indirekt ticari bağlantı veya<br />
çalışma için maddi destek veren kurum mevcut ise yazarlar; kullanılan ticari ürün, ilaç, firma ile ticari hiçbir ilişkisinin olmadığını ve varsa nasıl bir ilişkisinin<br />
olduğunu (konsültan, diğer anlaşmalar), editöre sunum sayfasında bildirmek zorundadır. Makalelerin etik kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır.<br />
İstatistik Değerlendirme<br />
Tüm retrospektif, prospektif ve deneysel araştırma makaleleri biyoistatiksel olarak değerlendirilmeli ve uygun plan, analiz ve raporlama ile belirtilmelidir.<br />
Gerek görülmesi halinde editörler kurulu istatistik yöntemle ilgili önerilerde bulunabilir.<br />
Yazım Dili Yönünden Değerlendirme<br />
Derginin yayın dili Türkçe ve İngilizcedir. Türkçe makalelerde Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğü veya www.tdk.org.tr adresi, ayrıca Türk tıbbi<br />
derneklerinin kendi branşlarına ait terimler sözlüğü esas alınmalıdır. Ayrıca gönderilmiş olan makalelerdeki yazım ve dilbilgisi hataları için de yazarlardan<br />
düzeltme istenebilir.<br />
Yayın Hakkı<br />
Yayınlanmak üzere kabul edilen yazıların her türlü yayın hakkı dergiyi yayınlayan kuruma aittir. Yazılardaki düşünce ve öneriler tümüyle yazarların<br />
sorumluluğundadır. Yazarlar http://www.bogazicitipdergisi.com, internet adresinden ulaşacakları “yayın hakları devir formu”nu doldurup, online olarak,<br />
http://www.bogazicitipdergisi.com, adresinde yer alan “makale gönder” linkindeki bölümden, makale ile birlikte göndermelidirler.<br />
Yazı Çeşitleri<br />
Dergiye yayınlanmak üzere gönderilecek yazı çeşitleri şu şekildedir;<br />
Orijinal Araştırma Makalesi:<br />
Kliniklerde yapılan retrospektif-prospektif ve her türlü deneysel çalışmalar yayınlanabilmektedir.<br />
Yapısı:<br />
-Özet (ortalama 350-400 kelime; amaç, yöntem ve gereçler, bulgular ve sonuç bölümlerinden oluşan, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Giriş<br />
-Yöntem ve Gereçler<br />
-Bulgular<br />
-Tartışma<br />
-Sonuç<br />
-Teşekkürler (varsa)<br />
-Kaynaklar<br />
Derleme:<br />
Doğrudan veya davet edilen yazarlar tarafından yazılır. Tıbbi özellik gösteren her türlü konu için son tıp literatürü de taranarak hazırlanmalıdır.<br />
Yapısı:<br />
-Özet (ortalama 350-400 kelime, bölümsüz, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Konu ile ilgili başlıklar<br />
-Kaynaklar
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />
Olgu Sunumu:<br />
Nadir görülen, tanı ve tedavide farklılıklar gösteren olgularla ilgili makalelerdir. Yeterli sayıda fotoğraflarla ve şemalarla desteklenmiş olmalıdır.<br />
Yapısı:<br />
-Özet (ortalama 250 kelime, bölümsüz, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Giriş<br />
-Olgu sunumu<br />
-Tartışma<br />
-Kaynaklar<br />
Editoryal Yorum/Tartışma:<br />
Yayınlanan orijinal araştırma makaleleri ile ilgili, araştırmanın yazarları dışında, o konunun uzmanı tarafından değerlendirilmesidir. Konu ile<br />
ilgili makalenin sonunda yayınlanır.<br />
Editöre Mektup:<br />
Son bir yıl içinde dergide yayınlanan makaleler ile ilgili okuyucuların değişik görüş, tecrübe ve sorularını içeren en fazla 500 kelimelik yazılardır.<br />
Başlık ve özet bölümleri yoktur. Kaynak sayısı 5 ile sınırlıdır. Hangi makaleye (sayı, tarih verilerek) ithaf olunduğu belirtilmeli ve sonunda yazarın<br />
ismi, kurumu, adresi bulunmalıdır. Mektuba cevap, editör veya makalenin yazarları tarafından, yine dergide yayınlanarak verilir.<br />
Yazım Kuralları<br />
Dergiye yayınlanması için gönderilen makalelerde aşağıdaki biçimsel esaslara uyulmalıdır:<br />
Kısaltmalar:<br />
Kelimenin ilk geçtiği yerde parantez içinde verilir ve tüm metin boyunca o kısaltma kullanılır. Uluslararası kullanılan kısaltmalar için “bilimsel<br />
yazım kuralları” kaynağına başvurulabilir.<br />
Şekil, Resim, Tablo ve Grafikler:<br />
-Şekil, resim, tablo ve grafiklerin metin içinde geçtiği yerler ilgili cümlenin sonunda belirtilmelidir. Şekil, resim, tablo ve grafiklerin açıklamaları<br />
makale sonuna eklenmelidir.<br />
-Şekil, resim/fotoğraflar ayrı birer .jpg, veya .gif dosyası olarak sisteme eklenmelidir.<br />
-Şekil, resim, tablo ve grafiklerde geçen kısaltmalar; şekil, resim, tablo ve grafiklerin alt satırında açıkça yazılmalıdır.<br />
-Daha önce basılmış şekil, resim, tablo ve grafik kullanılmış ise izin alınmalıdır ve bu izin açıklama olarak şekil, resim, tablo ve grafik<br />
açıklamasında belirtilmelidir.<br />
-Resimler/fotoğraflar renkli, ayrıntıları görülecek derecede kontrast ve net olmalıdır.<br />
Editöre Sunum Sayfası:<br />
Gönderilen makalenin kategorisi, daha önce başka bir dergiye gönderilmemiş olduğu, varsa çalışmayı maddi olarak destekleyen kişi ve kuruluşlar<br />
ve varsa bu kuruluşların yazarlarla olan ilişkileri belirtilmelidir.<br />
Kapak Sayfası:<br />
Makalenin başlığı (Türkçe ve İngilizce), tüm yazarların ad-soyadları, akademik ünvanları, kurumları, iş telefonu-GSM, e-posta ve yazışma<br />
adresleri belirtilmelidir. Makale daha önce tebliğ olarak sunulmuş ise tebliğ yeri ve tarihi belirtilmelidir.<br />
Özetler:<br />
“Yazı Çeşitleri” bölümünde belirtilen şekilde hazırlanarak, makale metni içerisine yerleştirilmelidir.<br />
Anahtar Kelimeler:<br />
En az 3-5 adet, Türkçe ve İngilizce yazılmalıdır. İngilizce anahtar kelimeler “medical subject headings (MESH)” e uygun olarak verilmelidir.<br />
Türkçe anahtar kelimeler MESH terimlerinin aynen çevirisi olmalıdır.<br />
Teşekkür:<br />
Eğer çıkar çatışması, finansal destek, bağış ve diğer bütün editoryal (istatiksel analiz, İngilizce/Türkçe değerlendirme) ve/veya teknik yardım<br />
varsa, metnin sonunda sunulmalıdır.<br />
Kaynaklar:<br />
Orijinal basımı Türkçe olan kaynakların başlığı [] içinde ve İngilizce olarak yazılmalıdır. Kaynaklar makalede geliş sırasına göre yazılmalı ve metinde<br />
cümle sonunda noktalama işaretlerinden hemen önce “parantez içinde ( )” sayı olarak belirtilmelidir. Makalede bulunan yazar sayısı 6 veya daha az<br />
ise tüm yazarlar belirtilmeli, 7 veya daha fazla ise ilk 6 isim yazılıp” ve ark.et al” eklenmelidir. Kaynak yazımı için kullanılan format index medicus’ta<br />
belirtilen şekilde olmalıdır. (bakınız: www.icmje.org). Kongre bildirileri, kişisel deneyimler, basılmamış yayınlar, tezler ve internet adresleri kaynak<br />
olarak gösterilemez.<br />
Kaynakların yazımı için örnekler (noktalama işaretlerine dikkat ediniz):<br />
Makale için:<br />
Yazarların soyadları ve isimlerinin baş harfleri, makale ismi, dergi ismi, yıl, cilt, sayı, sayfa numarası belirtilmelidir. (Yee AJ, Bae HW, Friess D, Roth<br />
SM, Whyne C, Robbin M, et al. The use of simvastatin in rabbit posterolateral lumbar intertransverse process spine fusion. Spine J 2006; 6:391-6.)<br />
Kitap için:<br />
Yazarların soyadları ve isimlerinin baş harfleri, bölüm başlığı, editörlerin ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar<br />
belirtilmelidir. (Francis XC. Arthrodesis of the spine. In: Canale ST, Beaty JH, editors. Campbell’s operative orthopaedics. Vol. 2. 11th<br />
ed.Philadelphia: Mosby; 2008. p. 1851-53).<br />
Yazar ve editörün aynı olduğu kitaplar için:<br />
Yazarların/editörün soyadları ve isimlerinin baş harfleri, bölüm başlığı, editörlerin ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar<br />
belirtilmelidir. (Kumar V, Cotran RS, Robbins SL. Basic pathology. 5th ed. Philadelphia: W.B. Saunders; 1992. Çeviri Editörü: Çevikbaş<br />
U. Temel patoloji. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevi ve Yüce Yayınları; 1994. s. 47-60.)<br />
Sadece on-line yayınlar için; DOI tek kabul edilebilir on-line referanstır.
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />
Editörden;<br />
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma<br />
Hastanesi bilimsel yayın organı ‘Boğaziçi Tıp Dergisi’ nin <strong>2017</strong> yılı ikinci sayısı<br />
ile sizlerleyiz. Multidisipliner tıp dergimiz sizlerin yoğun ilgisi ile her geçen gün<br />
büyümeye devam etmektedir.<br />
Değerli okuyucularımız ve yazarlarımız, dergimizin yeni ekibinde editör<br />
yardımcısı olarak yer alan, üstün gayretleri ile son sayılarımızı çıkardığımız<br />
Doç. Dr. Hacer Kuzu Okur, emekli olarak hastanemizdeki görevinden ve editör<br />
yardımcılığından ayrıldı. Farklı bir kurumda çalışma hayatına devam edecek<br />
olan arkadaşımıza bundan sonraki hayatında başarı ve mutluluk diliyoruz. Yine<br />
editör yardımcılarımızdan Erdem Duyar hastanemizdeki görevinden ayrıldı.<br />
Editör yardımcılığı görevine devam edecek olan arkadaşımıza yeni görev<br />
yerinde başarılar diliyoruz. Dergimizin ilk editörü, hastanemize uzun yıllar son<br />
derece başarılı bir şekilde hizmet vermiş olan Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />
Kliniği Şefi Uzm.Dr. Fatma Nur Akgün emekli olmuştur. Başarılı çalışmalarına<br />
devam edeceğini düşündüğümüz hocamıza ömür boyu mutluluklar diliyoruz.<br />
Prof. Dr. İlknur Aktaş<br />
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Eğitim Sorumlusu
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />
Cilt (Volume) 4 Sayı (Number) 2 <strong>2017</strong> Mayıs<br />
İÇİNDEKİLER (Con t e n ts )<br />
İmtiyaz Sahibi<br />
Aytekin KAYMAKCI<br />
Editör<br />
İlknur AKTAŞ<br />
Editör Yardımcıları<br />
Yelda Buyru ÖZKURT<br />
Feyza Ünlü ÖZKAN<br />
Tuba Cimilli ÖZTÜRK<br />
Burak Yağmur ÖZTÜRK<br />
Erdem DUYAR<br />
İstatiksel Danışma<br />
EMPİAR<br />
info@empiar.com<br />
Kapak Tasarım<br />
Burak BALCI<br />
Burak MENGİ<br />
Grafik Tasarım<br />
Yaşar ÖZER<br />
Baskı<br />
Arena Dijital<br />
İletişim<br />
E5 Karayolu Üzeri, İçerenköy<br />
Ataşehir, 34752 İSTANBUL<br />
Tel: +90 (216) 578 30 00<br />
Faks: +90 (216) 578 30 00<br />
iaktas@hotmail.com<br />
B e d e l s i z d a ğ ı t ı l ı r<br />
ISSN: 2149-0287<br />
ÖZGÜN ARAŞTIRMA MAKALESİ (ORIGINAL RESEARCH ARTICLE)<br />
Mobbing Davranışı ve İki Kamu Hastanesi Çalışanlarına Yönelik Anket Çalışması 55-61<br />
Mobbing Behavior and Two Public Hospitals Survey for Employees<br />
Eylem YILMAZ, Selma SÖYÜK<br />
Acil Serviste İlaç İntoksikasyonu ve Serum İlaç Düzeyi İlişkisi 62-67<br />
Drug Intoxication at Emergency Service and Serum Drug Level Relationship<br />
Servan KARA, Zeynep Mine KARA, Arzu DENİZBAŞI ALTINOK, Özge Ecmel ONUR<br />
Elektif Sezaryen Doğumlarda İntratekal Levobupivakaine Eklenen 68-78<br />
Fentanil ile Morfinin Etkileri<br />
Effects of Fentanyl and Morphine Combined with Intrathecal Levobupivacaine<br />
in Elective Cesarean Sections<br />
Yıldız YİĞİT KUPLAY, Dilek SUBAŞI, Ahmet YILDIRIM, Güldem TURAN<br />
Pressure Pain Threshold in Musculoskeletal Disorders 79-86<br />
Kas İskelet Hastalıklarında Basınç Ağrı Eşiği<br />
Özbil KORKMAZ GÜREL, Aslıhan TARAKTAŞ, Duygu KURTULUŞ, Cengiz BAHADIR<br />
Mikroalbüminürisi Olmayan Tip 2 Diyabetik Hastalarda Nabız Basıncı 87-91<br />
ile Üriner Albümin Atılımı Arasındaki Korelasyon<br />
Correlation Between Pulse Pressure and Urinary Albumin Excretion in<br />
Type 2 Diabetic Patients without Microalbuminuria<br />
Elif DİZEN KAZAN<br />
Acil Serviste Epistaksis: Rutin Kan Tahlili Her Zaman Gerekli Mi? 92-98<br />
Epistaxis in Emergency Room: Is Routine Blood Work Always Necessary?<br />
Sinem DOĞRUYOL, Mehmet Fatih KORÇAK, Çiğdem ÖZPOLAT, Arzu DENİZBAŞI<br />
OLGU SUNUMU (CASE REPORT)<br />
Clay Shoveler Kırığı: Olgu Sunumu 99-101<br />
Clay Shoveler' s Fracture: Case Report<br />
Serdar ÖZDEMİR, Gökhan AKSEL<br />
Retinal Arter Dal Tıkanıklığı Olgusunda Optik Koherens Tomografi ve Fundus 102-106<br />
Fluoresein Anjiografi Bulguları: Olgu sunumu<br />
Optic Coherence Tomography and Fluorescein Fundus Angiography Findings<br />
in a Patient with Retinal Artery Branch Occlusion: A Case Report<br />
Fatih Bilgehan KAPLAN, Yusuf Emre DOĞAN, Ayşe YILMAZ, Murat YAMİÇ,<br />
Murat GARLI, Yelda BUYRU ÖZKURT<br />
Damar Yaralanması Sonrası Derin Metabolik Asidoz (Ph:6.61) ve Sağkalım 107-109<br />
Profound Metabolic Asidosis (Ph:6.61) After Vascular Injury and Recovery<br />
Emine Şeyma DENLİ YALVAÇ, Mustafa ALDAĞ, Cemal KOCAASLAN,<br />
Sıdıka GÜRSEL, Ebuzer AYDIN<br />
Nadir Bir İnme Nedeni: Cadasil 110-112<br />
A Rare Couse Of Stroke: Cadasil<br />
Tuba NAZLIGÜL, Feyza ÜNLÜ ÖZKAN, İlknur AKTAŞ, Pınar AKPINAR,<br />
Duygu GELER KÜLCÜ, Metin ÖZAYDIN<br />
Diz Patolojisi ile Karışan Diyabetik Amyotrofi Olgusu 113-115<br />
A Diabetic Amyotrophy Case Misdiagnosed as Knee Pathology<br />
Gamze Gül GÜLEÇ, İlknur AKTAŞ, Feyza ÜNLÜ ÖZKAN,<br />
Kübra Neslihan KURT, Erhan MESCİ<br />
DERLEME (REVIEW)<br />
Hipospadias Cerrahisine Yaklaşım 116-122<br />
A General Approach to Hypospadias Surgery<br />
Cesim İRŞİ, Aytekin KAYMAKÇI
Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />
Özgün Araştırma Makalesi<br />
Mobbing Davranışı ve İki Kamu Hastanesi<br />
Çalışanlarına Yönelik Anket Çalışması<br />
Mobbing Behavior and Two Public Hospitals Survey for Employees<br />
Eylem YILMAZ 1 , Selma SÖYÜK 2<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi Teknisyeni<br />
2. İstanbul Üniversitesi, Sağlık Yönetimi Anabilim dalı, Öğretim Üyesi<br />
ÖZET<br />
Amaç: Araştırmanın amacı, iki kamu hastanesinde<br />
çalışan sağlık personelinin mobbing davranışı ile<br />
karşılaşma durumlarını ve mobbing karşısında baş etme<br />
yöntemlerini belirlemektir.<br />
Yöntem ve Gereçler: Araştırma tanımlayıcı nitelikte<br />
planlanmıştır. Araştırma örneklemini 04.11.2012 ve<br />
30.05.2013 tarihleri arasında Marmara Bölgesi’nde<br />
kolayda örneklem yoluyla seçilen bir kamu hastanesi ve<br />
ağız ve diş sağlığı merkezinde çalışan sağlık personelleri<br />
oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında<br />
sosyodemografik özellikleri, mobbing davranışı ile<br />
karşılaşma durumlarınınım ve mobbing davranışına<br />
maruz kalan personelin nasıl tepki gösterdiklerinin yer<br />
aldığı üç bölümden oluşan anket formu kullanılmıştır.<br />
Bulgular: Çalışmada kamu hastanesi ve ağız ve diş<br />
sağlığı merkezindeki tüm çalışanların en az bir defa<br />
mobbing davranışına maruz kaldığı ve mobbing<br />
davranışı ile karşılaştıkları görülmüştür.<br />
Sonuç: Mobbing davranışı özellikle sağlık hizmeti<br />
verilen kamu kurumlarında oldukça sık görülmektedir.<br />
ABSTRACT<br />
Aim: The research has been planned in the nature of<br />
comparative descriptive with the aim of determining the<br />
circumstances of encounter with mobbing behavior of State<br />
Hospital’s health staffs and assistants.<br />
Materials and Method: All health care workers and<br />
assistants working in public hospital and Oral Health<br />
Care Center are in this research sample on between 04<br />
November 2012 and 30 May 2013. A questionnaire form<br />
consisting of 3 parts was used so as to designate.<br />
Results: In the study it was seen that all employees in the<br />
public hospital and oral and dental health center were<br />
exposed to mobbing behavior at least once and met with<br />
mobbing behavior.<br />
Conclusion: Consequently, mobbing behavior is<br />
frequently seen especially in the public institutions serving<br />
as health care service.<br />
Keywords: Mobbing behavior, Psychological terror,<br />
Health<br />
Anahtar Kelimeler: Mobbing davranışı, Psikolojik<br />
terör, Sağlık<br />
İletişim Bilgileri:<br />
Sorumlu Yazar: Eylem Yılmaz<br />
Adres: FSM Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi Kliniği, İstanbul<br />
Tel: +90 (530) 781 70 13<br />
E-Posta: eylemyilmaz-78@hotmail.com<br />
Makale Geliş: 23.01.<strong>2017</strong><br />
Makale Kabul: 15.05.<strong>2017</strong><br />
- 55 -
Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />
GİRİŞ<br />
Bilgi çağında örgütler ve örgüt çalışanları<br />
gerek insan kaynağı açısından gerekse bilimsel<br />
bilgi sonucu üretilip toplumun hizmetine<br />
sunulan hizmetler açısından önemli bir işlev<br />
üstlenmektedir. Örgütlerin söz konusu işlevleri<br />
yerine getirebilmesinde iş görenlerin önemli bir<br />
katkısı vardır. İş görenler arasında huzura<br />
dayalı bir ortamın olması, onların çalışmalarını<br />
ve bu bağlamda da örgütün topluma iki yönlü<br />
hizmet etmesini kolaylaştırıcı bir etkiye<br />
sahiptir (1).<br />
Örgütlerde ayrımcılık, yıldırma,<br />
korkutma, ihmal, sömürü (istismar), bencillik,<br />
işkence (eziyet), şiddet-baskı-saldırganlık, iş<br />
ilişkilerine politika karıştırma, hakaret ve<br />
küfür, bedensel ve cinsel taciz, görev ve<br />
yetkinin kötüye kullanımı, dedikodu, dogmatik<br />
davranışlar gibi etik dışı davranışlarla kendini<br />
gösteren ve örgüt işleyişini, verimliliğini bozan<br />
mobbing (2-3) 1990 yılında ilk defa Leymann<br />
tarafından tanımlanmıştır. Leyman mobbing<br />
davranışını; ‘‘İş yaşamında bir ya da daha fazla<br />
kişiye yönelik sistematik olan düşmanca ve etik<br />
dışı iletişim kurma yoluyla psikolojik terör’’<br />
olarak ifade etmiştir (4).<br />
Mobbinge neden olan örgütsel etkenlerden<br />
bazıları; değişen örgüt yapısı, örgüt kültürünün<br />
bir parçası olarak korku kültürünün gelişmesi,<br />
yetersiz ve kötü bir yönetim şekli, örgüt içi<br />
yetersiz iletişimin varlığı, yönetimin<br />
yıldırmaya inanmaması ya da yıldırmayı<br />
kabullenmemesi, zayıf liderlik, işin monoton<br />
yapısı, örgütteki etik bozulma ve ilkesizlik,<br />
rekabet, değişim, şirket evlilikleri, stresli<br />
çalışma koşulları olarak sıralanabilmektedir<br />
(5). Leyman’a göre bireye yönelmiş olumuz<br />
davranışların mobbing kapsamında<br />
değerlendirilebilmesi için “haftada en az bir<br />
kez gerçekleşmesi”, “en az 6 ay boyunca<br />
süregelmesi”, “belirli bir hedefe yönelik<br />
olması” ve “mobbing davranışına maruz kalan<br />
mağdurun durumla baş etmekte zorlanıyor<br />
olması” gerekmektedir (4).<br />
Mobbing 1994 yılında İsveç’te İş<br />
Güvenliği ve İşçi Sağlığı Yasası’yla bir suç<br />
olarak tanımlanmıştır.<br />
Psikolojik şiddet olarak da tanımlanan<br />
mobbing, cinsiyet ve hiyerarşi farkı<br />
gözetmeksizin, tüm kültürlerde ve tüm<br />
işyerlerinde gerçekleşebilen bir olgudur (6). Bu<br />
konu üzerine yapılan araştırmalar, günümüzde<br />
psikolojik şiddetin fiziksel şiddetten daha<br />
tehlikeli boyutlara ulaştığını ve çalışanlar<br />
bakımından işyerinde önemli bir mesleki sağlık<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />
- 56 -<br />
ve güvenlik sorunu haline geldiğini<br />
göstermektedir (7). Sağlık çalışanlarının<br />
şiddete uğrama riskinin diğer hizmet sektörü<br />
çalışanlarına oranla 16 kat daha fazla olduğu bir<br />
araştırma sonucu tespit edilirken hemşirelerin<br />
ise diğer sağlık çalışanları arasında üç kat daha<br />
fazla risk altında olduğu belirtilmektedir (8).<br />
Avrupa Birliği’nde; Avrupa Birliği Temel<br />
Haklar Şartı’nın 1, 6 ve 31. maddelerinde, Roma<br />
ve Amsterdam Antlaşmalarında eşit çalışma<br />
koşulları, çalışanın güvenliğinin sağlanması,<br />
kişilik haklarına saygılı olunması ve ayrımcılık<br />
yapılmaması yönünde maddeler bulunsa da<br />
Avrupa Birliği’nde sadece mobbingle ilgili bir<br />
yasa bulunmamaktadır.<br />
Ülkemizde ise gerek İş Kanunu’nda gerekse<br />
Türk Ceza Kanunu’nda doğrudan mobbingi<br />
düzenleyen açık bir hüküm yoktur. Ancak İş<br />
Hukuku mevzuatında mobbing kapsamında ele<br />
alınabilecek davranış biçimlerini yaptırıma<br />
bağlayan önemli düzenlemeler bulunmaktadır.<br />
YÖNTEM ve GEREÇLER<br />
Araştırma 04.11.2012 ve 30.05.2013<br />
tarihleri arasında Marmara Bölgesi’nde kolayda<br />
örneklem yoluyla seçilen bir kamu hastanesi ve<br />
ağız ve diş sağlığı merkezinde çalışan tüm<br />
personelin (N=853) mobbing davranışları ile<br />
karşılaşma durumlarını ve mobbingle başa<br />
çıkma yollarını belirlemek amacıyla tanımlayıcı<br />
olarak gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı<br />
olarak anket yöntemi kullanılmıştır. Anket<br />
formunda önce sosyodemografik özellikler<br />
sorgulanmış, sonra Erkan Yaman tarafından<br />
geliştirilen, uluslararası kabul görmüş, 23<br />
maddeden oluşan ve 5’li Likert tipinde<br />
hazırlanan Psikoşiddet (mobbing) Ölçeği<br />
kullanılmıştır. Ölçeğin maddelerinin Cronbach<br />
Alpha güvenirlik katsayısı 0,929 olarak<br />
bulunmuştur. Maddeler 4 faktör üzerinden<br />
değerlendirilmiştir. Bu faktörlerden aşağılanma<br />
(11), ayrımcılık (4), cinsel taciz (3), iletişim<br />
engelleri (5) madde olarak belirlenmiştir.<br />
Faktörlerin Cronbach Alpha katsayıları sırası ile<br />
(aşağılanma) 0,824, (ayrımcılık) 0,583, (cinsel<br />
taciz) 0,734, (iletişim engelleri) 0,736 olarak<br />
tespit edilmiştir. Her iki kurumda çalışan 853<br />
personel çalışmaya alınmış ve hepsine anket<br />
dağıtılmıştır. 124 kişinin anketleri dönmemiş<br />
veya eksik dönmüştür. Sonuçta araştırma<br />
anketlerinin geri dönüş oranı %85 olmuştur.<br />
Araştırma öncesi geçerlik ve güvenirlik<br />
analizi yapılmış; 515 kamu görevlisi üzerinde<br />
uygulanan ölçek, güvenirlik çalışması için 185<br />
kamu görevlisine üç hafta arayla ikinci kez<br />
tekrarlanmıştır. Madde analizi sonucunda
Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />
ölçeğin düzeltilmiş madde toplam puan<br />
korelasyonlarının 0,54 ile 0,78 arasında<br />
sıralandığı, ölçeğin iç tutarlılık güvenirlik kat<br />
sayıları psikoloji ve eğitim alanında kullanılan<br />
ölçekler için gerekli olan 0,70 olarak<br />
bulunmuştur. Üç hafta arayla yapılan test tekrar<br />
test güvenirlik çalışmasında ise iki uygulama<br />
arasındaki korelasyonların oldukça yüksek<br />
olduğu görülmüştür. Bu sonuç, ölçeğin<br />
kararlılıkla aynı yapıyı ölçtüğünü ortaya<br />
koymaktadır.<br />
Veri toplama öncesi kamu hastaneleri<br />
yöneticilerinden ve başhekimliklerinden yazılı<br />
izin alınmıştır.<br />
Araştırma sonucunda elde edilen veriler<br />
bilgisayar ortamında SPSS 16.0 paket programı<br />
ile analiz edilmiştir. Verilerin tanımlayıcı<br />
istatistikleri frekans, oran, ortalama ve standart<br />
sapma değerleri kullanılmıştır. Verilerin<br />
dağılımı Kolmogorov-Smirnov ile tespit<br />
edilmiştir. Parametrik olmayan veri analizinde<br />
Mann-Whitney U Test, Kurskal Wallis Testi ve<br />
Wilcoxon Testi kullanılmıştır. Mobbing Ölçeği<br />
maddelerinin güvenirliği Cronbach Alpha ile<br />
test edilmiştir. Ölçek maddeleri için faktör<br />
analizi uygulanıştır. Faktörlerin korelasyon<br />
analizinde Pearson korelasyon analizi, anket<br />
formunun son bölümünde yer alan mobbing<br />
mağdurlarının tepkilerini sosyodemografik<br />
özellikler ile karşılaştırılması sırasında ise Kikare<br />
Test ve Fischer Testi kullanılmıştır.<br />
BULGULAR<br />
Araştırmaya katılan çalışanların %69’u<br />
(N=503) erkekti. %33,9’u ebe-hemşire<br />
(N=247), %10,7’si hekim (N=78) idi, %41<br />
inin 0-4 yıldır aynı kurumda çalıştığı (N= 300)<br />
saptandı. Çalışanların sosyodemografik<br />
verileri Tablo 1’de görülmektedir. Sağlık<br />
personelinin %84’ünün en az bir kez mobbing<br />
davranışı ile karşılaştığı saptandı. Araştırmada<br />
mobbing davranışlarından cinsel taciz (%19),<br />
ayrımcılık (%27), iletişim engelleri (%28),<br />
aşağılanma (%26) davranışlarından herhangi<br />
biri belirgin olarak öne çıkmazken; cinsiyet,<br />
yaş, mesleki unvan, medeni durum, eğitim<br />
durumu, yöneticilik durumu, mesleki deneyim,<br />
bulunduğu kurumda toplam çalışma süresi<br />
farkı gözetmeksizin her çalışanın mobing<br />
davranışına maruz kaldığı yapılan çapraz<br />
kıyaslamalar saptandı (Tablo1).<br />
Mobbing davranışına maruz kalan sağlık<br />
personeline mobbing davranışı karşısında nasıl<br />
bir tutum sergiledikleri de sorulmuş ve Şekil<br />
1’de görüldüğü gibi; sağlık personelnin %48’i<br />
ciddi olarak işten ayrılmayı düşünürken, %48’i<br />
kurum içinde görev yerini değiştirmenin yeterli<br />
olacağını belirtmiştir. Katılımcıların %88’i<br />
uğradığı haksızlığı, ilgili kişiyle yüz yüze<br />
konuşarak çözmeyi deneyebileceğini<br />
belirtirken, %80’i maruz kaldığı olumsuz<br />
davranışları üst makama bildireceğini, %58’i<br />
ise yargıya başvurabileceğini belirtmişlerdir.<br />
Yine personelin %93’ü mobbingle mücadele<br />
için işine daha çok özen göstererek mücadele<br />
edebileceğini, %96’sı daha planlı ve daha çok<br />
çalışarak mücadele edebileceğini belirtirken,<br />
katılımcıların %7’si ise intiharı düşündüklerini<br />
belirtmişlerdir.<br />
Tüm faktör gruplarının istatiksel açıdan<br />
birbirleri ile anlamlı bir ilişki içerisinde olduğu<br />
görülmektedir, yanı sıra iletişim engelleri ve<br />
aşağılama arasında kuvvetli bir lineer ilişki<br />
olduğu söylenebilir. Bununla beraber<br />
ayrımcılık ve aşağılama, iletişim engelleri ve<br />
ayrımcılık arasındaki ilişkilerin kuvvetli<br />
olduğu söylenebilir. Ancak cinsel taciz ve<br />
aşağılama, cinsel taciz ve ayrımcılık, iletişim<br />
engelleri ve cinsel taciz arasındaki ilişkiler ise<br />
göreceli olarak kuvvetsizdir (Tablo 2).<br />
- 57 -
Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />
Tablo 1: Çalışanların Sosyodemografik Özelliklerine Göre Mobbingle Karşılaşma Oranları<br />
DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER<br />
MOBBİNGLE<br />
KARŞILAŞMA<br />
YOK VAR<br />
N % N % N %<br />
Cinsiyet Kadın 226 31 46 20.5 180 79,5<br />
Erkek 503 69 71 14,1 432 85,9<br />
Yaş 20-29 yaş 185 25,4 30 16,2 155 83,8<br />
30-39 yaş 304 41,7 48 15,8 256 84,2<br />
40-49 yaş 189 25,9 25 13,2 164 86,8<br />
50 yaş ve Üz. 51 7 14 12 37 72,5<br />
Eğitim Durumu Sağlık Meslek Lisesi 76 10,4 20 26,3 56 73,7<br />
Ön lisans 217 29,8 23 10,4 194 89,4<br />
Lisans 180 24,7 20 11,1 160 88,9<br />
Yüksek Lisans 82 11,2 19 23,2 63 76,3<br />
Diğer 174 23,9 35 20,1 139 79,9<br />
Medeni Durum Evli 501 68,7 71 14,2 430 85,8<br />
Bekâr 228 31,3 46 20,2 182 79,8<br />
Mesleki Unvan Ebe 60 8,2 2 3,3 58 96,7<br />
Hemşire 187 25,7 34 18,2 153 81,8<br />
Hekim 78 10,7 16 20,5 62 79,5<br />
Sekreter 131 18 17 13 114 87<br />
Laborant 29 4 3 10,3 26 89,7<br />
Diğer 244 33,5 45 18,4 199 81,6<br />
Kurumda Çalışma<br />
Süresi<br />
0-4 yıl 300 41,2 52 17,3 248 82,7<br />
5-9 yıl 171 23,5 25 14,6 146 85,4<br />
10-14 yıl 116 15,9 16 13,8 100 86,2<br />
15 yıl ve üzeri 142 6,4 24 16,9 118 83,1<br />
Mesleki Deneyim 0-4 yıl 156 21,4 27 17,3 129 82,7<br />
5-9 yıl 148 20,3 27 18,2 121 81,8<br />
10-14 yıl 143 19,6 23 16,1 120 82,9<br />
15 yıl ve üzeri 282 38,7 40 14,2 242 85,8<br />
Yöneticilik Durumu Yönetici 13 1,8 4 30,8 9 69,2<br />
Yönetici Değil 716 98,2 113 15,8 603 84,2<br />
Tablo 2: Faktörler arası korelâsyon analizi dağılımı<br />
Faktör<br />
Grup Aşağılama Ayrımcılık Cinsel Taciz<br />
İletişim<br />
Engelleri<br />
Aşağılama<br />
Ayrımcılık<br />
Cinsel Taciz<br />
İletişim Engelleri<br />
r 1<br />
p<br />
r 0,687 1<br />
p 0<br />
r 0,339 0,299 1<br />
p 0 0<br />
r 0,735 0,644 0,235 1<br />
p 0 0 0<br />
Pearson Korelasyon**p
Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />
Şekil 1: Mobbinge maruz kalan sağlık personellerinin tepkilerinin dağılımı<br />
TARTIŞMA<br />
Çalışanlara işyerlerinde yapılan etik dışı<br />
ve sistemli yıldırma davranışlarını içeren<br />
mobbing, insan faktörünün gün geçtikçe önem<br />
kazandığı günümüzde işletmelerin önemle<br />
üzerinde durdukları konuların başında<br />
gelmektedir. Konu ile ilgili yapılan<br />
araştırmalar yıldırma davranışlarının en çok<br />
görüldüğü sektörlerden biri olarak sağlık<br />
sektörünü işaret etmektedir.<br />
Araştırmaya katılan sağlık personelinin<br />
%84 gibi büyük bir oranının en az bir mobbing<br />
davranışı ile karşılaştığı gözlenmiştir. Bu oran<br />
2002 yılında yapılan Uluslararası Çalışma<br />
Konferansı, Uluslararası Hemşireler Konseyi,<br />
Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Kamu<br />
Hizmetleri derneğinin sağlık sektöründeki<br />
şiddeti önlemek amacıyla yaptıkları araştırma<br />
sonuçlarına göre hayli yüksektir.<br />
Çalışmamızda tespit edilen mobbinge uğrama<br />
- 59 -<br />
oranı ülkemizde sağlık alanında yapılan<br />
mobbing araştırmalarındaki oranlardan da<br />
yüksektir. Nitekim 2000 ve 2010 yılları arasında<br />
Çöl’ün Muğla ilindeki (7), Şahin ve Dündar’ın<br />
Bolu ilindeki (9), Öztürk ve diğerlerinin<br />
Trabzon’daki (10), Özler ve diğerlerinin<br />
Kütahya’daki (11), Karakuş’un Sivas’taki (12),<br />
Yıldız ve Yıldız’ın Kars’taki sağlık çalışanları<br />
üzerindeki araştırmalarında çalışanların<br />
mobbinge uğrama oranları %30 ile %70 arasında<br />
değişmektedir (13).<br />
Araştırmaya katılan sağlık personelinin<br />
eğitim durumlarına bakıldığında %30 ile ön<br />
lisans mezunları ilk sırada gelmektedir. Yıldız<br />
ve Yıldız’ın araştırması (13), Durdağ ve<br />
Nakdiyok’un araştırması çalışmamızla<br />
örtüşmektedir (14). Karcıoğlu ve Akbaş’ın<br />
araştırmasına göre ise sağlık çalışanları arasında<br />
en büyük payı %49 ile üniversite mezunlarının<br />
almaktadır (15).
Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />
Araştırmaya katılanların mesleki deneyim<br />
süreleri incelendiğinde %39’unun 15 yıl ve<br />
üzerinde mesleki deneyime sahip olduğu<br />
görülmektedir. Karakuş’un (12) Sivas’ta<br />
hemşireler ile yaptığı araştırma sonuçları ile<br />
benzerlik göstermektedir.<br />
Araştırmaya katılanların cinsiyete göre<br />
mobbinge maruz kalma durumu en yüksek olan<br />
erkek personel olup bu oran %86 dır. Ancak<br />
kadınların mobbinge maruziyeti ile<br />
erkeklerinki arasında çok belirgin bir fark<br />
bulunmamaktadır. Çalışmamızla paralel<br />
olarak; Şahin ve Dündar’ın araştırmasında<br />
mobbinge maruz kalan sağlık çalışanları<br />
arasında %73 ile erkekler yoğunlukta iken (9),<br />
Karcıoğlu ve Akbaş’ın araştırmalarında da<br />
sağlık çalışanları arasında erkek çalışanların<br />
kadın çalışanlardan daha fazla mobbinge maruz<br />
kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Karcıoğlu ve<br />
Akbaş’ın araştırmalarında psikolojik tacize<br />
maruz kalma durumu ile çalışanların<br />
cinsiyetleri arasında anlamlı bir fark olduğu<br />
görülürken; çalışmamızda cinsiyet ile<br />
psikolojik tacize uğrama arasında istatistiki<br />
olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (15).<br />
Araştırmaya katılan sağlık personelinin<br />
yaş gruplarına göre mobbinge uğrama oranı en<br />
yüksek olan grup 40-49 yaş arası sağlık<br />
personelleri olup bu oran %87 dir.<br />
Araştırmamız bu yönüyle, sağlıkçıların yirmili<br />
yaşlarda işe başladıkları göz önüne alınırsa;<br />
Einarsen ve Skogstad’ın “yaşlı çalışanların,<br />
genç çalışanlardan daha fazla ‘mobbing’e<br />
uğradıkları” ifadesi ile örtüşmektedir (16).<br />
Araştırmaya katılanların eğitim<br />
durumlarına göre mobbinge maruz kalma oranı<br />
en yüksek olan önlisans mezunları olup bu oran<br />
%90 dır. Tutar ve Akbolat’ın çalışmalarında<br />
çalışanların eğitim durumu ve çalışma<br />
sürelerinin mobbing algılarında anlamlı bir<br />
farklılığa neden olmadığı gözlenirken (17),<br />
Acar ve Dündar da eğitim durumu ve kıdem ile<br />
mobbinge maruz kalma sıklığı arasında bir<br />
ilişki olmadığını tespit etmişlerdir (18).<br />
Çalışmamıza göre, mobbing ile karşılaşma<br />
oranı en yüksek olan evli personeller olup bu<br />
oran %86 dır. Ancak medeni durum ile<br />
mobbinge maruziyet arasında istatistiksel<br />
açıdan anlamlı bir fark yoktur. Araştırmamız<br />
bu yönü ile Şahin ve Dündar’ın araştırmaları ile<br />
paralellik sağlarken (9), Bilgel’in araştırma<br />
sonuçlarından ayrılmaktadır. Çünkü Bilgel’in<br />
Bursa İli’nde sağlık ve eğitim sektörleri ile<br />
emniyet teşkilatında beyaz yakalı çalışanlar<br />
arasında yaptıkları alan araştırmasına göre<br />
bekâr, genç ve idari görevi olanların mobbinge<br />
maruziyeti daha yüksek bulunmuştur (19).<br />
Araştırmaya katılan sağlık personeli<br />
arasında mobbing ile karşılaşma oranı en yüksek<br />
olan ebeler olup bu oran %97 dir. Acar ve<br />
Dündar meslek veya pozisyon gibi çeşitli isimler<br />
altında toplanan unvanlar ile mobbing arasında<br />
ilişki olduğu sonucuna ulaşmışlardır (18). Tutar<br />
ve Akbolat da benzer şekilde, ünvan değişkeni<br />
ile sözlü ve fiziksel yıldırma, kültürel kimliğe<br />
yönelik aşağılama ve kültürel kimliğe dayalı<br />
dışlama boyutlarında istatistiksel açıdan anlamlı<br />
fark bulmuşlardır (17).<br />
Araştırmada mobbinge maruz kalan sağlık<br />
çalışanlarının %80’i maruz kaldığı olumsuz<br />
davranışları üst makama bildireceklerini ifade<br />
ederken, %58’i yargıya başvurmayı<br />
düşündüklerini ifade etmişlerdir. Sağlık ve<br />
Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES)<br />
sağlık çalışanları ile yaptığı araştırma sonucunda<br />
da çalışanların mobbingle karşılaşma<br />
durumunda %27’si resmi şikâyette bulunacağını<br />
belirtmiş ve bu tepki çalışmamızla paralellik<br />
göstermiştir (20).<br />
Araştırmada; uğradıkları mobbing<br />
nedeniyle çalışanların %7’si intihar etmeyi<br />
düşündüklerini belirtmiştir. Çalışmamızla<br />
paralel olarak; Yıldırım ve arkadaşlarının<br />
hemşireler üzerindeki araştırmasında da %85<br />
oranında psikolojik tacize rastlanmış ve taciz<br />
sonucu çalışanların %10 unun intiharı<br />
düşündüğü sonucuna ulaşılmıştır (21).<br />
Araştırmada mobbing davranışlarından<br />
cinsel taciz (%19), ayrımcılık (%27), iletişim<br />
engelleri (%28), aşağılanma (%26)<br />
davranışlarından herhangi biri belirgin olarak<br />
öne çıkmazken; Şahin ve Dündar’ın Bolu ili<br />
örneğinde %66 ile iletişimin engellenmesi<br />
mobbing davranışlarında ilk sırada yer<br />
almaktadır (9). Tutar ve Akbolat’ın<br />
araştırmasında mobbing davranışları içinde<br />
“özel yaşama yönelik yıldırma”, en fazla görülen<br />
mobbing davranışı olarak gözlemlenirken (17),<br />
Durdağ ve Naktiyok’un araştırmasında ise %49<br />
ile itibara ve sosyal ilişkilere saldırılar ilk sırada<br />
yer almaktadır (14). Gerek bizim araştırmamız<br />
gerekse ülke genelinde sağlık alanında yapılan<br />
araştırmalar sonucunda mobbing davranışları<br />
içinde iletişimin engellenmesi, aşağılama,<br />
ayrımcılık kurumlara göre farklı sıralara<br />
yerleşirken; cinsel tacize uğrama oranının diğer<br />
mobbing davranışlarının gerisinde olduğu<br />
gözlenmektedir. Bu konuda yapılan tespitin<br />
doğru olabileceği gibi toplumsal ve kişisel<br />
çekinceler neticesinde cinsel taciz<br />
davranışlarının inkârı ve gizlenmesinin de bu<br />
rakamlarda rol oynayabileceğinin göz ardı<br />
- 60 -
Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />
edilmemesi gerekmektedir.<br />
Uluslararası çalışma bulgularına göre<br />
mobbingin; kaygı bozukluğu, yoğunlaşma<br />
bozukluğı, obsesyon, depresyon gibi bireysel<br />
sonuçları yanında; işçi dönüşüm oranında<br />
artma (%83) işe devamsızlık (%87),<br />
verimliliğin azalması (%21-58), iş kalitesinde<br />
azalma (%19-28), psikolojik yardım alma<br />
(%18), işle ilgili hataların artışı (%10), suç<br />
oranında artış (%2) gibi örgütsel sonuçları da<br />
bulunmaktadır (22).<br />
SONUÇ<br />
Araştırmamız sağlık hizmeti verilen<br />
kurumlarda mobbing vakalarındaki artışı<br />
vurgulamaktadır.<br />
Araştırmamızda saptanan mobbing<br />
davranışlarından en belirgin olanı iletişimin<br />
engellenmesidir. Mobbinge maruziyeti en<br />
yüksek olanlar önlisans mezunlarıdır.<br />
Mobbingin önlenmesi ve gerek sektörel<br />
gerekse kişisel hasarın minimalize edilebilmesi<br />
için kurum içi iletişim kanallarının<br />
olabildiğince geliştirilmesi ve hekim dışı sağlık<br />
personellerinin eğitim seviyelerinin artırılması<br />
mevcut durumun nasıl iyileştirilebileceğinin<br />
yanıtı olabilir.<br />
Daha kaliteli ve nitelikli sağlık hizmet<br />
sunumunun hedeflendiği günümüzde, sağlık<br />
hizmet sunucularının fiziksel ve ruhsal<br />
sağlıklarını önemli derecede etkileyen ve<br />
verilen sağlık hizmet kalitesinin düşmesine<br />
neden olan mobbing vakalarının olabildiğince<br />
bertaraf edilmesi gerekmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Yaman E. Psycho-violence in the workplace in terms of<br />
management psychology-Mobbing, Nobel Tıp, Ankara, 2009; 10-<br />
150.<br />
2. Pehlivan İ. Managerial, Professional and Organizational<br />
Ethics, Pegem Publishing, Ankara, 2001; 7-8.<br />
3. Poussard J.M. Çamuroğlu M.İ. A General View on the<br />
Concept of Psychological Harassment, Nobel Publishing House,<br />
Ankara, 2009; 10-120.<br />
4. Leymann HL. The Content and Development of Mobbing at<br />
Work European Journal of Work and Organizational Psychology<br />
1996;5(2):165-184.<br />
5. Zapf D, Knorz C, Kulla M. On the Relationship Between<br />
Mobbing Factors and Job Content, Social Work Environment and<br />
health outcomes. European Journal of Work and Organizational<br />
Psychology 1996; 5(2):215-237.<br />
6. Tinaz P, Bayram F, Ergin H. Working Psychology and Legal<br />
Dimensions and Psychological Harassment at Work (mobbing)<br />
Beta Publishing, İstanbul, 2008; 7-8.<br />
7. Çöl S. Psychological Violence in the Workplace: A Research on<br />
Hospital Employees. Journal of Labor and Society 2008; 19:107-<br />
135.<br />
8. Kingma M. Workplace Violence in the Health Sector: A<br />
Problem of Epidemic Proportion. International Nursing Review<br />
2001; 48:129-130.<br />
9. Şahin B, Dündar T. Investigation of the Relationship between<br />
Ethical Climate and Burning Behaviors in the Health Sector.<br />
Journal of Ankara University Faculty of Political Science 2009;<br />
10-66.<br />
10. Öztürk H, Sökmen S, Yılmaz F, Çilingir D. Measuring<br />
Mobbing Experinces of Academic Nurses: Development of a<br />
Mobbing Scale. Journal of American Academy of Nurse<br />
Practitioners 2008; 20: 435-442.<br />
11. Özler DE, Atalay CG, Şahin MD. A Research on Determining<br />
the Effect of Mobbing on Organizational Commitment.<br />
Dumlupınar University Journal of Social Sciences 2008; 22:37–<br />
60.<br />
12. Karakuş H. Nursing Behaviors Based on the Effect of<br />
Institution and Administration in Nurses. Journal of Academic<br />
Researches and Works 2011; 3(5):83-102.<br />
13. Yıldız S, Yıldız SE. The Relationship Between Bullying and<br />
Depression: A Survey Between Healthcare Workers in Kars.<br />
Istanbul Commerce University Journal of Social Science 2009;<br />
8(15):133-135.<br />
14. Durdağ M, Nakdiyok A. The Role of Psychological Abuse on<br />
Organizational Confidence. Kafkas University Journal of<br />
Economics and Administrative Sciences 2013; 1(2):5-35.<br />
15. Karcıoğlu F, Akbaş S. Psychological Violence and Job<br />
Satisfaction in the Workplace. Ataturk University Journal of<br />
Economics and Administrative Sciences 2010; 24(3):331-332.<br />
16. Einarsen S, Skogstad A. Prevalence and Risk Groups of<br />
Bullying and Harassment at Work. European Journal of Work and<br />
Organizational Psychology 1996; 5:185-202.<br />
17. Tutar H, Akbolat M. Mobbing Perceptions of Health<br />
Employees in Terms of Managerial Sex. Journal of Selcuk<br />
University Social Sciences Institute 2012; 10(1):39-60.<br />
18. Acar A B, Dündar G. Investigation of the Relationship<br />
Between Psychological Illumination (Mobbing) Exposure and<br />
Demographic Characteristics in the Workplace. Istanbul<br />
University Journal of Business Administration Journal 2008;<br />
37(2): 111-120.<br />
19. Bilgel N, Aytaç, Bayram N. Bullying in Turkish White Collar<br />
Workers. Occupational Medicine 2006; 56: 226-231.<br />
20. Karakaş SA, Okanlı A. Nursing and Mobbing', Gumushane<br />
University Journal of Health Sciences 2013; 2(4):562-572.<br />
21. Yıldırım A, Yıldırım D. Mobbing in The Workplace By Pers<br />
and Managers: Mobbing Experienced By Nurses Working in<br />
Healthcare Facilities in Turkey and Its Effect On Nurses Journal<br />
of Clinical Nursing 2007; 16(8):1444-1453.<br />
22. Moayed FA, Daraiseh N, Shell R, Salem S. Workplace<br />
Bullying: A Systematic Review of Risk Factors and Outcomes.<br />
Theoretical Issues in Ergonomics Science 2006; 3:311-327.<br />
- 61 -
Servan Kara ve ark.<br />
Özgün Araştırma Makalesi<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />
Acil Serviste İlaç İntoksikasyonu ve Serum İlaç Düzeyi<br />
İlişkisi<br />
Drug Intoxication at Emergency Service and Serum Drug Level Relationship<br />
Servan KARA 1 , Zeynep Mine KARA 2 ,<br />
Arzu DENİZBAŞI ALTINOK 3 , Özge Ecmel ONUR 3<br />
1. Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı<br />
2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Biyokimya Laboratuvarı<br />
3.Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı<br />
ÖZET<br />
Amaç: İlaç ve ilaç dışı maddelerle oluşan zehirlenmeler<br />
günümüzde hala önemli bir sağlık sorunu<br />
oluşturmaktadır. Bu çalışmada, suicid amaçlı ilaç<br />
intoksikasyonu tanısı ile başvuran hastaların yaş,<br />
cinsiyet, ilacın cinsi gibi demografik özelliklerinin<br />
tespiti, ve alınan ilacın serum düzeyi ile klinik takip<br />
sonucu arasındaki ilişkiyi araştırmak amaçlanmıştır.<br />
Yöntem ve Gereçler: Çalışmaya suisid amacıyla ilaç<br />
aldığı saptanan ve serumda düzeyi tespit edilebilen ilaç<br />
zehirlenmesi olan 18 yaş üstü hastalar alındı. Hastaların<br />
yaş, cinsiyet, geliş vital bulguları kayıt altına alındı.<br />
Taburcu edilen ve yoğun bakım ünitesine kabul edilen<br />
hastalar olarak 2 grup oluşturuldu. Böylelikle serum ilaç<br />
düzeyine göre klinik korelasyon arasındaki ilişki<br />
incelendi.<br />
Bulgular: Şubat 2013-Ağustos 2013 arasında acil<br />
servisimize başvuran çalışma normlarımıza uygun 60<br />
hasta incelenmiştir. Hastalarımızın %71,7 si bayan<br />
(n=43), %28,3 ü erkekti (n=17). Yaş ortalaması<br />
26,88±8,88 tespit edildi. Klinik seyire göre dağılımda<br />
hastaların 38’ i (%63,3) acil serviste en az altı (6) saat,<br />
en fazla 24 saat gözlendikten sonra taburcu edildiği,<br />
22’sininde (%36,7) yoğun bakıma nakledildiği<br />
görülmüştür. Trisiklik antidepresanın (TSA) yüksek<br />
serum düzeylerinin artmış yoğun bakım yatışı ile ilişkili<br />
idi. Her 2 gruptaki parasetamol seviyeleri birbirine<br />
yakın değerde idi ve bu seviyelerin yoğun bakım yatışı<br />
üzerinde anlamlı bir etkisi yoktu. Ve yine, çalışmamızda<br />
vital bulgular ile ilaçlar arasındaki ilişki de tespit edildi.<br />
Bununla birlikte, TSA alan grup, istatistiksel olarak<br />
anlamlı düzeyde düşük ortalama arteryal basınç (OAB),<br />
artmış kalp hızı ve solunum hızına sahipti.<br />
Sonuç: Sonuç olarak aldığı ilaç miktarı tam olarak<br />
bilinmeyen veya ifade edemeyen hasta grubunda<br />
taburculuk veya yatış kararının verilmesinde serum ilaç<br />
düzeylerinin yanında klinik bulguların özellikle OAB,<br />
nabız gibi vital parametrelerin de beraber<br />
değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.<br />
ABSTRACT<br />
Aim: Intoxications due to drugs and other substances are still an<br />
important health issue. In this study we want to investigate the<br />
correlation between serum drug levels and demographic<br />
properties of patients who present to the emergency department<br />
with suicide attempts with drugs.<br />
Materials and Method: Patients over 18 years of age who<br />
presented to emergency department (ED) with drug<br />
intoxication due to suicide attempt and whose blood drug<br />
levels could be obtained are included in our study. Age,<br />
gender, vital signs on presentation are all recorded. Two<br />
major groups were formed, patients who are discharged<br />
and who were admitted to intensive care unit (ICU). By<br />
this data, correlation between the drug levels and<br />
clinical progress is observed.<br />
Results: Between February 2013 and August 2013, 60<br />
patients who met our inclusion criteria were studied.<br />
71,7% were female (N=43), %28,3 were male (n=17).<br />
Mean age was 26.88±6.2. 38 patients (63,3%) were<br />
monitored in ED for 6 to 24 hours and were discharged.<br />
22 patients(36,7 %) needed ICU admission. The higher<br />
blood levels of tricyclic antidepresants (TCA) correlated<br />
with higher incidence of ICU admission. Paracetamol<br />
levels in both groups were nearly same, and these levels<br />
proved no importance in ICU admission. And, we also<br />
observed the correlation between the drugs and vital<br />
signs in our study. In addition to this, The group who had<br />
TCA, had statistically significant low mean arterial<br />
pressures, faster heart rate and faster respiratory rate.<br />
Conclusion: We conclude that clinical decision making of<br />
patients with unknown or undetermined amounts of drug<br />
intake should be made not only according to their blood<br />
drug levels but also to their clinical states and their vital<br />
signs especially mean arterial pressure (MAP), heart rate.<br />
Keywords: Drug İntoxication, Serum Drug Level,<br />
Clinical Correlation<br />
Anahtar Kelimeler: İlaç İntoksikasyonu, Serum İlaç<br />
Düzeyi, Klinik Korelasyon<br />
İletişim Bilgileri:<br />
Sorumlu Yazar: Servan Kara<br />
Adres: Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi<br />
Tel: +90 (505) 293 46 79 E-Posta: dr.servan@hotmail.com<br />
Makale Geliş: 12.02.<strong>2017</strong><br />
Makale Kabul: 02.05.<strong>2017</strong><br />
- 62 -
Servan Kara ve ark.<br />
GİRİŞ<br />
İnsanlık var olduğundan itibaren çeşitli<br />
zararlı maddelerin herhangi bir şekilde vücuda<br />
girmesi ile sağlığın olumsuz etkilendiği<br />
bilinmektedir. İnsan sağlığını bozan mineral,<br />
bitkisel, hayvansal ya da sentez kaynaklı<br />
maddelere zehir ve bunlarla organizmanın<br />
geçici ya da sürekli bozulmasına da zehirlenme<br />
adı verilmektedir (1).<br />
Ülkemizde zehirlenme tanısı ile acil<br />
servislere ve dolayısıyla yoğun bakımlara<br />
başvuran hastalar hakkında ne yazık ki yeterli<br />
istatistiksel veri bulunmamaktadır. Örneğin,<br />
Amerika Birleşik Devletleri‘nde 2008 yılında<br />
zehir kontrol merkezlerine yaklaşık 2, 5 milyon<br />
toksik vaka bildirimi yapılmıştır, bunlardan<br />
toksin veya ilaç ilişkili ölüm sayısı 1,315’dir ve<br />
%58’i 12 yaş altındaki çocukları kapsamaktadır<br />
(2).<br />
Bu çalışma ile suisid amaçlı ilaç<br />
intoksikasyonu tanısı ile başvuran hastaların<br />
yaş, cinsiyet, ilacın cinsi gibi demografik<br />
özelliklerinin tespitinin yanı sıra alınan ilacın<br />
serum düzeyi ile klinik takip sonucu arasındaki<br />
ilişkiyi araştırmak, yapılan diğer çalışmalarla<br />
karşılaştırmak ve yapılacak diğer çalışmalara<br />
ışık tutması amaçlanmıştır.<br />
YÖNTEM ve GEREÇLER<br />
Bu çalışma; İstanbul, Marmara<br />
Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurul<br />
Başkanlığı‘ndan onay alındıktan sonra<br />
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pendik<br />
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne<br />
başvuran ilaç intoksikasyonlu hastalarda serum<br />
ilaç düzeyleri ile klinik bulguları arasındaki<br />
korelasyonun araştırılması amacıyla prospektif<br />
olarak yapılmıştır.<br />
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />
Hastanesi, bölgesinde tek üçüncü basamak<br />
sağlık tesisi ve üniversite hastanesi olup,<br />
zehirlenme ile gelen hastalar için toksikoloji<br />
merkezi konumundadır. Bu çalışma 2013 yılı<br />
Şubat ayı başı ile 2013 yılı Ağustos ayı sonu<br />
arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />
Hastanesi Acil Servisi’nde gerçekleştirilmiştir.<br />
Şubat 2013 ile Ağustos 2013 tarihleri<br />
arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />
Hastanesi Acil Servisi’ne başvuran ve<br />
çalışmaya katılmayı kabul eden toplam 60 ilaç<br />
intoksikasyonu ile gelen hasta araştırmanın<br />
örneklemini oluşturmuştur. Bizim<br />
çalışmamızın örneklem grubunu oluşturan ve<br />
ilaç intoksikasyonu olan hasta grubu genellikle;<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />
- 63 -<br />
112 vasıtası ile ya da kendi imkanları ile acil<br />
servis kritik hasta müdahale alanına<br />
getirilmektedirler.<br />
Araştırmaya dahil edilme kriteri; acil<br />
servise başvuran, 18 yaş üzerinde olan, suisid<br />
amaçlı ilaç zehirlenmesi olan, serum seviyesi<br />
ölçülebilen ilaç intoksikasyonu ile gelen<br />
(fenobarbital, parasetamol, fenitoin,<br />
asetilsalisilik asit, karbamazepin, lityum,<br />
trisiklik antidepresan, valproik asit), dosyadaki<br />
verileri tam olan ve çalışmaya katılmaya gönüllü<br />
olup; kendisi ya da yakını tarafından<br />
bilgilendirme formunun okunması sonrası onam<br />
formu dolduran hastalardır. Bunun dışında kalan<br />
hasta grupları çalışmaya dahil edilmemişlerdir.<br />
Çalışmaya katılmaya gönüllü olup,<br />
onamları alınan hastalardan ilacı ilk alım<br />
saatinden itibaren dördüncü saatinde yaklaşık 5<br />
cc kan alındıktan sonra bakılacak ilaç düzeyi<br />
ölçümü için EDTA’lı kan tüpüne konulup, 10<br />
dakika 3000 devirde santrifuj edilmiş ve serumu<br />
ayrıştırılmıştır. Ayrıştırılan serumlar analiz<br />
yapılıncaya kadar -60 derecedeki derin<br />
dondurucuda korunmaya alınmıştır. 6 ay süre<br />
içerisinde çalışmaya toplam 60 hasta dahil<br />
edilmiş olup; çalışmada hastaların demografik<br />
ve klinik verilerinden yaş, cinsiyet, aldığı ilaç<br />
türleri, vital bulguları, alınan kan serum<br />
örneğinden tespit edilen ilaç düzeyleri tek tek<br />
hazırlanmış olan standart çalışma formuna<br />
kaydedilmiştir.<br />
Çalışmadaki analizler SPSS 21.0 paket<br />
programında yapılmıştır. Sonuçlar sürekli<br />
değişkenler için ortalama ve standart sapma ile<br />
beraber güven aralıklarıyla verilmiştir. Univarite<br />
istatistiksel analizler kategorik değişkenler için<br />
ki-kare testi ve sürekli değişkenler için student-t<br />
testi kullanılarak yapılmıştır. Grup içi<br />
karşılaştırmalarda gruplar normal dağılım<br />
göstermediği ve gruplardaki denek sayısı eşit<br />
olmadığından dolayı çoklu karşılaştırma<br />
yöntemi olarak Mann-Whitney U testi<br />
kullanılmıştır. Tip 1 hata %5 olarak kabul<br />
edilerek bunun altındaki p değerleri (p
Servan Kara ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />
Tablo 1: Alınan etken maddeye göre cinsiyetlerin karşılaştırılması<br />
Kadın<br />
Erkek<br />
n % n %<br />
Parasetamol 28 65,1 15 88,2<br />
TSA 11 25,5 0 0,0<br />
Valproik Asit 2 4,6 1 5,9<br />
Salisilat 1 2,4 1 5,9<br />
Fenitoin 1 2,4 0 0,0<br />
Toplam 43 100 17 100<br />
Erkeklerin hemen hemen tüm suisid<br />
denemelerinde parasetamol kullanılırken<br />
kadınlarda daha farklı etken maddelerin<br />
kullanıldığı belirlenmiştir.<br />
Cinsiyete göre yoğun bakım yatış<br />
oranları karşılaştırıldığında; kadınların,<br />
istatistiksel olarak anlamlı derecede daha<br />
yüksek oranda yoğun bakımda takip edildikleri<br />
belirlenmiştir (ki-kare, Fisher’in kesin testi,<br />
p=0,049). Kadınların neredeyse yarısı yoğun<br />
bakımda (%44,2) takip edilmiş, erkeklerden ise<br />
sadece %17,6’sına yoğun bakım endikasyonu<br />
konulmuştur (Tablo 2).<br />
Tablo 2: Cinsiyete göre taburculuk ya da yoğun bakım yatışı oranlarının karşılaştırılması<br />
Kadın<br />
Erkek<br />
N % N %<br />
Taburcu 24 55,8 14 82,4<br />
Yoğun Bakım 19 44,2 3 17,6<br />
Toplam 43 100,0 17 100,0<br />
Yaş ortalaması 26,88±8,88 (%95 GA;<br />
24,59-29,18) tespit edilmiş iken, erkeklerin<br />
yaş ortalaması 31,17±12,75 (%95 GA; 24,62-<br />
37,74), kadınların yaş ortalaması 25,18±6,21<br />
(%95 GA; 23,28-27,10) olarak saptanmış<br />
olup, aralarındaki fark istatistiksel olarak<br />
anlamlıdır (t-testi; p=0,017). Erkekler<br />
kadınlardan ortalama olarak 5,99±2,45 (%95<br />
GA; 1,09-10,88) yaş daha büyüktür.<br />
Parasetamol alan gruptaki en genç hasta<br />
18 yaşında iken en yaşlı hasta ise 54 yaşında<br />
idi. Trisiklik antidepresan alan gruptaki en<br />
genç hasta 18 yaşındayken en yaşlı hasta 33<br />
yaşında idi.<br />
Aralık 59 – 150), solunum sayısı 19,88 ±<br />
1,92/dk (%95 GA 19,39-20,38; Aralık 16 – 25)<br />
olarak tespit edildi.<br />
Vital bulguların ortalamaları hastaların<br />
cinsiyetine ve klinik sonlanımlarına göre<br />
karşılaştırıldığında erkeklerin başvuru anındaki<br />
nabız ve solunum sayılarının anlamlı derecede<br />
daha düşük olduğu (Tablo 3), klinik sonlanımı<br />
yoğun bakım olarak gerçekleşen hastaların da<br />
başvuru anında istatistiksel olarak anlamlı<br />
derecede daha yüksek solunum sayısı ile<br />
başvurduğu ve aradaki farkın klinik olarak<br />
belirgin olmadığı gözlemlendi.<br />
Hastaların vital bulguları incelendiğinde;<br />
ortalama arteryel basınç (OAB) 86,32 ± 12,57<br />
(%95 GA 83,07-89,56; Aralık 63 – 119),<br />
Nabız 93,60 ± 17,88 (%95 GA 88,98-98,22;<br />
- 64 -
Servan Kara ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />
Tablo 3: Geliş vitallerinin cinsiyet ve sonlanımlara göre karşılaştırılması<br />
Kadın<br />
Erkek<br />
Ortalama<br />
Standart<br />
Sapma<br />
Ortalama<br />
Standart<br />
Sapma<br />
p<br />
OAB 84,47 12,17 91,00 12,71 0,069<br />
Nabız 96,58 18,38 86,06 14,41 0,039*<br />
Solunum S. 20,23 2,03 19,00 1,28 0,024*<br />
Taburculuk<br />
Yoğun Bakım<br />
Ortalama<br />
Standart<br />
Sapma<br />
Ortalama<br />
Standart<br />
Sapma<br />
p<br />
OAB 87,21 10,27 84,77 15,94 0,474<br />
Nabız 91,34 16,32 97,50 20,08 0,201<br />
Solunum S. 19,45 1,61 20,64 2,22 0,020*<br />
* İstatistiksel olarak anlamlı fark vardır.<br />
Çalışmamıza göre geliş vital bulgularının<br />
alınan etken maddeye göre değişimlerine<br />
bakıldığında ortalama arteryel basınç<br />
açısından sadece parasetamol ve trisiklik<br />
antidepresan (TSA) zehirlenmesi ile gelen<br />
hastalar arasında kıyaslama yapılabilmiştir.<br />
Bu iki grup arasında TSA alan gruptaki<br />
hastaların ortalama arteryel basınçları anlamlı<br />
olarak daha düşük tespit edilmiştir (Z=-2,719,<br />
p=0,007).<br />
Çalışmamızda hastaların kalp tepe atım<br />
sayısına bakıldığında gözlem sayısı yetersiz<br />
olduğundan burada da parasetamol ve TSA<br />
alan gruplar karşılaştırılmış ve TSA grubunda<br />
anlamlı olarak hastaların taşikardik olduğu<br />
saptanmıştır (ᵪ2 =8,854, p=0,003).<br />
Yapmış olduğumuz çalışmada; vital<br />
bulgular açısından hastalarımızın solunum<br />
sayısına bakıldığında parasetamol ve TSA<br />
grubunun haricindeki grupların gözlem sayısı<br />
yetersiz olduğundan ancak bu iki grup<br />
kıyaslanabilmiştir. Bu iki grup arasındaki<br />
kıyaslamada TSA grubunun solunum paterni<br />
açısından parasetamol alan gruptan anlamlı<br />
olarak daha takipneik olduğu saptanmıştır<br />
( ᵪ2 =7,662; p=0,006).<br />
Klinik seyire göre dağılımda hastaların<br />
38‘ i (%63,3) acil serviste en az altı(6) saat en<br />
fazla 24 saat gözlendikten sonra taburcu<br />
edildiği, 22’sinin de (%36,7) yoğun bakıma<br />
- 65 -<br />
nakledildiği görülmüştür. Taburcu ve yoğun<br />
bakım gruplarında parasetamol zehirlenmesi ile<br />
gelen hastaların daha fazla yüzdeye sahip<br />
olduğu görülmüştür (sırasıyla %81,6; %54,5).<br />
Alınan etken maddelerin ölçülebilen<br />
seviyelerine bakıldığında TSA alan hastaların<br />
ilaç seviyesinde belli artışın yoğun bakım yatışı<br />
ile sonuçlandığı görülmektedir. Hasta sayısı<br />
azlığı nedeniyle istatistiksel olarak<br />
karşılaştırma yapılamamıştır. Parasetamol alan<br />
hasta grubunda bakılan ilaç seviyeleri her 2<br />
grup için de hemen hemen aynı seviyede olup,<br />
yoğun bakım yatışı üzerinde seviyenin anlamlı<br />
bir etkisi olmadığı saptanmıştır (Z=-1, 76<br />
p=0,081). Valproik asid etken maddeli ilaç alan<br />
3 kişiden yoğun bakım yatışı yapılan hastanın<br />
da ilaç seviyesi belirgin olarak yüksek<br />
saptanmasına rağmen grupta sadece 3 hasta<br />
olduğundan bu grup da istatistiksel olarak<br />
karşılaştırılamamıştır.<br />
Tüm hastalar incelendiğinde en uzun alım<br />
sonrası başvuru süresi fenitoin etken maddeli<br />
ilaç alan kişilerde saptanmıştır. Parasetamol<br />
alan grupta taburcu olan hastaların acil servise<br />
başvuru sürelerinin daha uzun olduğu<br />
saptanmıştır. Ama bu değer istatistiksel olarak<br />
anlamlı bulunmamıştır.<br />
TSA alan hasta grubuna bakıldığında daha<br />
geç acil servise başvuran hastaların yoğun<br />
bakıma alındığı gözlemlenmekle birlikte sayı<br />
azlığı nedeniyle istatistiksel karşılaştırma<br />
yapılamamıştır.
Servan Kara ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />
TARTIŞMA<br />
İntihar, kaza ve de mesleki maruziyetlerle<br />
ortaya çıkabilen zehirlenmeler, önemli bir acil<br />
servis başvuru nedeni olup; kısa süreli yatış,<br />
taburculuk ve hatta ölüm ile<br />
sonlanabilmektedir. Pekdemir ve arkadaşları,<br />
2002 yılında yayınlanan makalelerinde,<br />
ülkemizde her yıl 150000 civarında hastanın<br />
zehirlenme nedeniyle acil servislere<br />
başvurduğunu tahmin ettiklerini belirtmişlerdir<br />
(3). Günümüzde, halen net bir başvuru sayısı<br />
olmamakla beraber, 2012 yılı Türkiye<br />
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı İstatistik<br />
verilerine göre, ülkemizde 1 yıldaki 320967<br />
ölümün 13173’ü zehirlenme ve dışsal<br />
yaralanma nedeniyledir (4). 2009 yılı Dokuz<br />
Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İlaç ve Zehir<br />
Danışma Merkezi verilerine göre<br />
zehirlenmelerde en sık neden ise ilaçlardır (5).<br />
Zehirlenme başvurularında cinsiyet ve<br />
sıklığını bildiren Gündüz ve arkadaşları, 302<br />
vakalık bir çalışmada kadın hasta oranını<br />
%77,3 olarak rapor ederken; Yeşil ve<br />
arkadaşları, 147 olgudan 83’ünün kadın<br />
(%56,5) olduğunu rapor etmiştir (6,7). Her iki<br />
çalışmada saptanan bu sonucu çalışmamız da<br />
desteklemektedir. Benzer, fakat yoğun bakım<br />
hastalarının incelendiği, Göktaş ve<br />
arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise yoğun<br />
bakımda takip edilen zehirlenme olguları<br />
retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bu<br />
çalışma sonucunda, yoğun bakımda takip<br />
edilen intihar amaçlı zehirlenmelerde<br />
kadınların (%48,78) oranının erkeklerden<br />
(%24,39) daha fazla olduğu gösterilmiştir (8).<br />
Çalışmamızda cinsiyete göre yoğun bakım<br />
yatış oranları karşılaştırıldığında kadınların<br />
istatistiksel olarak anlamlı derecede daha<br />
yüksek oranda yoğun bakımda takip edildikleri<br />
belirlenmiştir.<br />
Cinsiyet açısından literatürle benzerlik<br />
taşıyan çalışmamız, yaş ortalamaları açısından<br />
da çok farklı değildi. Buna göre, Tountas ve<br />
arkadaşlarının yaptığı çalışmada yaş ortalaması<br />
bayanlarda ve erkeklerde sırasıyla 29.82 ve<br />
33.09 olarak rapor edilmiş iken (9),<br />
çalışmamızda bayanların yaş ortalaması 25.18<br />
± 6.20 erkeklerin ise 31.17 ± 12.75 idi.<br />
İstatistiksel olarak da anlamlı bulduğumuz bu<br />
saptamanın nedenleri, çalışmamızda<br />
araştırılmamıştır. Kadınların daha erken yaşta<br />
başvuruyor olmasının nedeni sosyokültürel,<br />
ekonomik ya da ruhsal faktörlere bağlanabilse<br />
de detaylı araştırılması gereken bir konudur.<br />
Hastaların hastaneye başvuru süreleri<br />
açısından bakıldığında; Kavalcı (10) ve Al‘ın<br />
(11) çalışmalarında olguların hastaneye başvuru<br />
süresinin ortalama 155 ile 180 dakika arasında<br />
değiştiği gösterilmiştir. Bundan farklı olarak,<br />
Yeşil ve arkadaşlarının yaptığı diğer bir<br />
çalışmada ise, olgular acil servise ortalama 7.61<br />
± 6.35 saatte (~457 dakika) başvurduğu<br />
saptanmıştır (7). Çalışmamızda, hastanın aldığı<br />
ilaca bağlı olarak başvuru sürelerinin de<br />
değişebildiğini görmemiz, bu iki çalışmada elde<br />
edilen sonuçların farklılığını açıklayabilme<br />
konusunda fikir vermektedir.<br />
Literatürle desteklenmiş çalışma bulgumuz<br />
olan genç yaşlarda daha fazla zehirlenme sıklığı,<br />
zehirlenme nedeni olabilecek ilaç grubuna da<br />
yansımış olmalı ki; çalışmamızda %71,7’lik<br />
yüzde ile en fazla alınan ilaç parasetamol idi.<br />
Kronik hastalıkları çok daha az olan, genç yaş<br />
grubunun nisbeten akut sayılabilecek patolojiler<br />
nedeniyle parasetamol grubu ilaçları daha kolay<br />
elde edebilecek olması da bu sonucu ortaya<br />
çıkarmış olabilir. Çalışmamızla benzer şekilde,<br />
Akın ve arkadaşlarının çalışmasında Diyarbakır<br />
ve çevresinde ilaçla zehirlenme olgularının<br />
yaklaşık %50’sinin parasetamol ile olduğu<br />
görülmüştür (12). Yine, Dokuz Eylül<br />
Üniversitesi Tıp Fakültesi İlaç ve Zehir Danışma<br />
Merkezinin 2009 verilerine göre en sık içilen<br />
ilaçlar, parasetamol (%11,8) ve amitriptilindir<br />
(%3,9). Aynı merkez, zehirlenmelerde diğer sık<br />
rastlanılan etkenleri kimyasallar, metaller,<br />
kozmetikler (%4,7) ve alkol (%4,7) olarak rapor<br />
etmiştir (5).<br />
Çalışmamızda, en sık kullanılan ilaç<br />
olduğunu saptadığımız parasetamolün ilaç<br />
seviyelerinin hem yoğun bakım yatışı olanlar<br />
için, hem de taburcu olanlar için hemen hemen<br />
aynı seviyede olduğu; ilaç seviyesinin yoğun<br />
bakım yatışı üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı<br />
saptanmıştır. Bunun nedeninin hastanın ya da<br />
yakınının verdiği abartılı öykü olabileceği<br />
kanaatindeyiz. Zira bu abartılı öyküye<br />
dayanılarak, hastanın tek dozda toksik düzey<br />
olan 150 mg/kg’ın (13) üzerinde aldığı<br />
varsayılmış ve serum asetaminofen düzeyi<br />
beklenmeden yoğun bakıma nakli yapılmış<br />
olabilir.<br />
Çalışmamızda, TSA alan hastaların ilaç<br />
seviyesindeki belli bir artışın, parasetamol<br />
alımıyla başvuran hastaların aksine, yoğun<br />
bakım yatışı ile sonuçlandığı görülmektedir.<br />
Hasta sayısı azlığı nedeniyle, çalışmamızda<br />
istatistiksel olarak karşılaştırma yapılamamış<br />
olsa da; Paksu ve arkadaşlarının yaptığı bir diğer<br />
çalışma, ortaya çıkardığı istatistiksel olarak<br />
anlamlı sonuçla tespitimizi desteklemektedir.<br />
- 66 -
Servan Kara ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />
Akut amitiriptilin zehirlenmesi olan 250<br />
hastanın değerlendirildiği bu çalışmaya göre;<br />
komplikasyonların eşlik ettiği grup ile<br />
komplikasyonların olmadığı grup arasındaki<br />
serum TSA seviyeleri incelenmiş ve<br />
komplikasyonların görüldüğü grupta serum<br />
TSA seviyesinin anlamlı olarak yüksek çıktığı<br />
tespit edilmiştir (14). Çalışmamız bulgularını<br />
destekleyen bir başka sonuç da, TSA<br />
zehirlenmesi ile gelen hastalarda parasetamol<br />
alan grupla kıyaslandığında istatistiksel olarak<br />
anlamlı oranda daha hipotansif oldukları<br />
konusundadır. Buna göre, Foulke ve<br />
arkadaşlarının yaptığı 66 antidepresan<br />
zehirlenmesi başvurusunda, %8,9 oranında<br />
belirgin hipotansiyon görülmüştür (15).<br />
Çalışmamızda kalp tepe atımı ve solunum<br />
paterni gibi diğer klinik parametrelere de<br />
bakılmış olup, literatürle karşılaştırmaları<br />
yapılmıştır. Geliş kalp tepe atımının, TSA<br />
zehirlenmesi ile gelen hastalarda parasetamol<br />
alan grupla kıyaslanmasında istatistiksel olarak<br />
anlamlı oranda taşikardik oldukları saptandı.<br />
Parasetamol ve TSA‘nın farmakolojik<br />
özellikleri dikkate alındığında bu bulgu<br />
beklenen bir sonuç olarak değerlendirilebilinir.<br />
Nitekim, Ünverir ve arkadaşlarının yaptıkları<br />
çalışmada da TSA alımı sonrası EKG<br />
bulguları incelenmiş ve hastalarının %41’inde<br />
normal sinüs ritmi, %40,7’sinde sinüs<br />
taşikardisi saptanmıştır (16).<br />
Çalışmamızda, yeterli gözlem sayısına<br />
ulaşılamadığından ancak parasetamol ve<br />
trisiklik antidepresan grupları<br />
kıyaslanabilmiştir. Solunum paterni açısından,<br />
TSA alan grubun anlamlı olarak daha takipneik<br />
olduğu gösterilmiştir.<br />
SONUÇ<br />
Acil servise başvuran ilaç intoksikasyonu<br />
hastalarında ilaç düzeyi bakma maliyet<br />
açısından pahalı bir yöntem olmasına rağmen<br />
özellikle toksisite bulguları daha sonra gelişen<br />
parasetamol, trisiklik antidepresan ve salisilik<br />
asit gibi ilaç intoksikasyonlarında toksik<br />
düzeyin tespiti ve takip açısından yardımcı bir<br />
parametredir. Sonuç olarak aldığı ilaç miktarı<br />
tam olarak bilinmeyen veya ifade edemeyen<br />
hasta grubunda taburculuk veya yatış kararının<br />
verilmesinde serum ilaç düzeylerinin yanında<br />
klinik bulguların da beraber<br />
değerlendirilmesinin uygun olacağını<br />
düşünmekteyiz.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Dökmeci İ. Toksikoloji: Zehirlenmelerde tanı ve tedavi. 3.<br />
Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitapevi; 2001. s. 1–52.<br />
2. Tintinalli J, Stapczynski S, Ma J, Cline D, Cydulka R, Meckler<br />
G. Tintinalli’s Emergency Medicine: A Comprehensive Study<br />
Guide. 7th ed. North Carolina. McGraw Hill;2011. Çeviri Editörü:<br />
Çete Y, Denizbaşı A, Çevik A, Oktay C, Atilla A. Acil Tıp:<br />
Zehirlenmiş Hastaya Genel Yaklaşım. İstanbul: İstanbul Nobel Tıp<br />
Kitabevi, 2013. s. 1187-93.<br />
3. Pekdemir M, Kavalcı C, Durukan P, Yıldız M. Acil servisimize<br />
başvuran zehirlenme olgularının değerlendirilmesi. Acil Tıp<br />
Dergisi 2002; 2: 36-40.<br />
4. Başara B, Güler C, Yentür K. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık<br />
Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2013. 23.<br />
5. Tunçok Y. Ege Bölgesi Zehirlenme Profili-Dokuz Eylül Zehir<br />
Danışma Merkezinin İşlevi. Türkiye‘de ve Dünyada Zehir Danışma<br />
Merkezleri ve Klinik Toksikoloji. 31Mayıs 2009.<br />
6. Gündüz A, Kesen J, Topbaş M, Narcı H, Yandı M. İntihar<br />
Amaçlı Zehirlenme Nedeniyle Acil Servise Başvuran Hastaların<br />
Analizi. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2004; 3:10.<br />
7. Yeşil O, Akoğlu H, Onur Ö, Güneysel Ö. Acil Servise Başvuran<br />
Zehirlenme Olgularının Geriye Dönük Analizi. Marmara Medical<br />
Journal 2008; 21(1): 26-32.<br />
8. Göktaş U, Işık Y, Çeğin M.B, Soyoral L, Katı İ. Yoğun Bakım<br />
Ünitemizde Takip Edilen Zehirlenme olgularının Retrospektif<br />
Analizi. Journal of Anesthesia. 2011; 19(2): 111-114.<br />
9. Tountas C, Sotiropoulas A, Skliros SA, et al. Voluntary selfpoisoning<br />
as a cause of admission to a tertiary hospital internal<br />
medicine cilinic in piraeus, Greece within a year. BMC Psychiatry<br />
2001;1: 4.<br />
10. Kavalcı C, Durukan P, Çevik Y, Özer M, İkizceli İ.<br />
Zehirlenme olgularının analizi: Yeni bir hastanenin bir yıllık<br />
deneyimi. Türkiye Acil Tıp Dergisi. 2006; 6: 163-166.<br />
11. Al B, Güllü M, Küçüköner M, Yılmaz B, Aldemir M,Kara<br />
İ. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine ilaçlara bağlı<br />
zehirlenmeler ile başvuran hastaların epidemiyolojik özellikleri.<br />
Toksikoloji Dergisi 2006; 4: 11-20.<br />
12. Akın D, Tüzün Y, Çil T. Türkiye‘nin Güneydoğusundaki<br />
Akut Zehirlenme Olgularının Profili. Dicle Tıp Dergisi 2007 ; 34:<br />
195-198.<br />
13. Satar S. Acilde Klinik Toksikoloji: Parasetamol<br />
zehirlenmesi. Adana: Adana Nobel Tıp Kitabevi; 2009. s. 355-358.<br />
14. Paksu S, Duran L, Altuntaş M, Zengin H, Salis O, Özsevik<br />
S, Albayrak H, Murat N, Güzel A, Paksu M. Amitriptyline overdose<br />
in emergency department of university hospital: Evaluation of 250<br />
patients. Hum Exp Toxicol. 2014 Feb 6. Online erken baskı.<br />
15. Foulke GE. Identifying toxicity risk early after<br />
antidepressant overdose. Am J Emerg Med. 1995; 13: 123–126.<br />
16. Unverir P, Atilla R, Karcioglu O, et al. A retrospective<br />
analysis of antidepressant poisonings in the emergency<br />
department: 11-year experience. Hum Exp Toxicol. 2006; 25: 605–<br />
612.<br />
- 67 -
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
Özgün Araştırma Makalesi<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
Elektif Sezaryen Doğumlarda İntratekal<br />
Levobupivakaine Eklenen Fentanil ile Morfinin<br />
Etkileri<br />
Effects of Fentanyl and Morphine Combined with Intrathecal Levobupivacaine in Elective<br />
Cesarean Sections<br />
Yıldız YİĞİT KUPLAY 1 , Dilek SUBAŞI 2 , Ahmet YILDIRIM 3 ,<br />
Güldem TURAN 1<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />
2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />
3. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />
ÖZET<br />
Amaç: Bu çalışma; sezaryen doğum operasyonunda<br />
kombine spinal-epidural anestezide (KSEA) intratekal<br />
levobupivakaine eklenen fentanil ve morfinin etkilerini<br />
değerlendirmek amacıyla yapıldı.<br />
Yöntem ve Gereçler: Hastane etik kurul onayı ve<br />
olguların yazılı onayları alındıktan sonra elektif<br />
sezaryen doğum operasyonu geçirecek ASA I-II<br />
grubunda, rejyonel anestezinin kontrendike olmadığı,<br />
18–45 yaşları arasında 40 gebe kadın çalışmaya dahil<br />
edildi. Hastalar rastgele randomizasyonla Grup LF<br />
(n:20); 7,5 mg % 0.5 levobupivakain + 25 µg fentanil ve<br />
Grup LM (n:20); 7,5 mg % 0.5 levobupivakain + 100 µg<br />
morfin olarak çalışmaya dahil edildi.<br />
Bulgular: Her iki grupta bütün bireylerin “cilt<br />
inzisyonu” VAS skorları “0” olarak tespit edilmiştir.<br />
Gruplar arasında yapılan karşılaştırmalarda, grupların<br />
“uterus inzisyonu” ve “postop 30. dakika” VAS skorları<br />
dağılımları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.<br />
Ancak grupların “periton kapatma” ve “postop 60.<br />
dakika” VAS skorları dağılımları arasında anlamlı bir<br />
farklılık olduğu görülmüştür (p
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
Results: In both groups all individuals' skin incision VAS<br />
score was accepted to be “0”. When groups were<br />
compared no significant difference was found in “uterine<br />
incision” and “postoperative 30 min” VAS scores.<br />
However a significant difference was observed between<br />
“peritoneal closure” and “postoperative 60 min” VAS<br />
scores of the groups (p
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
dermatom düzeyi, motor blok derecesi ise<br />
“Bromage Skalası” ile değerlendirildi.<br />
Hastanın motor blok başlama süresi, 1, 3.<br />
ve 5. dk.daki motor, duyusal blok seviyeleri ile,<br />
duyusal bloğun T4 seviyesine çıkış süresi, en<br />
yüksek motor bloğa çıkış süresi, en yüksek<br />
motor ve duyusal blok seviyeleri, ilk analjezik<br />
ihtiyaç zamanı(postoperatif dönemde ilk<br />
analjezik ihtiyacına kadar geçen süre), motor<br />
blok geri dönüş zamanı, intratekal enjeksiyondoğum<br />
süresi, intratekal enjeksiyon, annenin her<br />
5 dk.da bir SpO2 değerleri ve bebeğin umblikal<br />
ven kan gazı değerleri ile 1. ve 5. dk Apgar<br />
skorları, yan etki profili (hipotansiyon, bulantıkusma,<br />
bradikardi, efedrin ihtiyacı, kaşıntı ve<br />
postoperatif dönemde baş ağrısı) kaydedildi.<br />
Olguların cilt insizyonu, uterus insizyonu,<br />
periton kapatma, peroperatif ve postoperatif<br />
30.dk ve 60.dk VAS skorları (VAS skoru ağrının<br />
düzeyinin hiç olmaması halinde sıfır (0), orta<br />
şiddetli ağrı (5) ve çok şiddetli (10) olmak üzere<br />
1 den 10 a kadar rakamsal değer verilerek<br />
kaydedildi. Ameliyat sırasında anestezinin<br />
yetersiz kaldığı olgularda (VAS 3-4) öncelikle<br />
i.v. opioid (fentanyl 50 mcg) ve sedasyon<br />
(propofol 2 mg/kg/sa) uygulandı. Bunlara<br />
rağmen anestezinin yetersiz olması durumunda<br />
genel anesteziye geçildi ve bu olgular çalışma<br />
dışı bırakıldı. Hastanın tekrar aynı anestezi<br />
tekniğini isteyip istemediği ve hasta<br />
memnuniyet değerleri kaydedildi. Hipotansiyon<br />
sınırı anestezi öncesi ortalama arter basıncında<br />
%30 ve üzerinde veya SAB’ nın 90 mmHg’nın<br />
altına düşme; bradikardi sınırı KAH 50<br />
atım/dk.nın altı olarak kabul edildi.<br />
Hipotansiyon geliştiğinde 5 mg efedrin,<br />
bradikardi geliştiğinde 0.5 mg atropin bolus<br />
intravenöz yapılması planlandı. Yenidoğan 1.dk<br />
ve 5.dk Apgar değerleri ve umblikal ven kan<br />
gazı değerleri kaydedildi. Hastada bulantıkusma<br />
ve kaşıntı hafif-orta-şiddetli olmak üzere<br />
sınıflandırıldı. Şiddetli kaşıntı durumunda 40-80<br />
µg Naloksan (iv) ve şiddetli bulantı-kusma<br />
durumunda 4-8 mg Ondansetron (iv) yapıldı.<br />
Çalışmada elde edilen veriler<br />
değerlendirilirken istatistiksel analizler için<br />
SPSS 17.0 (Statistical Package for Social<br />
Sciences) paket programı kullanılmıştır.<br />
Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı<br />
istatistiksel tekniklerin (ortalama, standart<br />
sapma, frekans) yanı sıra nicel veriler için;<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
gruplar arası karşılaştırmalarda “Bağımsız<br />
Gruplar T-Testi” (Independent Samples T-Test),<br />
grup içi karşılaştırmalarda “Eşleştirilmiş Gruplar<br />
T-Testi” (Paired Samples T-Test) kullanılmıştır.<br />
Gruplardaki dağılımların karşılaştırılmasında ise<br />
“Fisher’s Exact Test” ve “Ki-Kare Testi”<br />
kullanılmıştır.<br />
BULGULAR<br />
Grupların yaş, boy, ağırlık ve gebelik<br />
süresi ortalama değerleri arasında anlamlı bir<br />
farklılık bulunmamıştır. Grupların parite<br />
değerleri dağılımları arasında ise anlamlı bir<br />
farklılık bulunmamıştır (p>0,05) (Tablo 1).<br />
Gruplar arasında yapılan<br />
karşılaştırmalarda, grupların sadece “0.” dakika<br />
ortalama kalp atım hızları(KAH) değerleri<br />
arasında anlamlı bir farklılık bulunmuş<br />
(p0,05)<br />
(Tablo2).<br />
Gruplar arasında yapılan<br />
karşılaştırmalarda, grupların sadece “40.<br />
Dakika” ortalama SAB değerleri arasında<br />
anlamlı bir farklılık bulunmuş (p0,05).<br />
Gruplar arasında yapılan karşılaştırmalarda,<br />
grupların 3. 5. 10. ve 30. dakika ortalama DAB<br />
değerleri arasında anlamlı bir farklılık<br />
bulunmuş (p0,05) (Tablo3).<br />
Gruplar arasında yapılan<br />
karşılaştırmalarda, hiçbir ölçümde grupların<br />
ortalama SpO2 değerleri arasında anlamlı bir<br />
farklılık bulunmamıştır (p>0,05).<br />
- 70 -
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
Tablo 1: Demografik Özellikler<br />
Grup LM<br />
Ort ± SD<br />
Grup LF<br />
Ort ± SD<br />
P<br />
Yaş (yıl) 28,84±4,59 28,75±4,41 0,949<br />
Boy (cm) 160,74±7,97 160,90±6,66 0,945<br />
Ağırlık (kg) 76,58±11,48 76,40±11,09 0,961<br />
Gebelik (gün) 271,53±4,99 270,95±8,64 0,802<br />
Parite 1 4 (% 21) 3 (% 15)<br />
2 10 (% 53) 12 (% 60)<br />
3 3 (% 16) 5 (% 25)<br />
4 1 (% 5) 0 (% 0)<br />
0,592<br />
5 1 (% 5) 0 (% 0)<br />
Tablo 2: Grupların Kalp Atım Hızları Değerleri Karşılaştırması<br />
Preop<br />
0. dk<br />
1. dk<br />
3. dk<br />
5. dk<br />
10. dk<br />
15. dk<br />
20. dk<br />
25. dk<br />
30. dk<br />
35. dk<br />
40. dk<br />
45. dk<br />
60. dk<br />
Grup LM<br />
Grup LF<br />
ort ± Ss<br />
ort ± ss<br />
p<br />
85,89<br />
±<br />
14,918 93,10<br />
±<br />
14,142 0,130<br />
84,58<br />
±<br />
11,601 95,95<br />
±<br />
16,700 0,019 *<br />
90,58<br />
±<br />
18,035 96,00<br />
±<br />
19,126 0,369<br />
91,74<br />
±<br />
18,648 96,00<br />
±<br />
22,748 0,527<br />
94,84<br />
±<br />
19,803 93,80<br />
±<br />
23,630 0,882<br />
91,79<br />
±<br />
18,155 86,85<br />
±<br />
17,848 0,397<br />
88,53<br />
±<br />
17,277 85,55<br />
±<br />
16,379 0,584<br />
86,74<br />
±<br />
14,071 90,15<br />
±<br />
14,042 0,453<br />
94,32<br />
±<br />
20,031 89,05<br />
±<br />
15,439 0,362<br />
97,89<br />
±<br />
19,723 91,40<br />
±<br />
13,873 0,240<br />
98,11<br />
±<br />
18,654 91,55<br />
±<br />
16,227 0,248<br />
94,21<br />
±<br />
16,349 90,00<br />
±<br />
17,290 0,440<br />
91,68<br />
±<br />
15,162 87,37<br />
±<br />
14,084 0,369<br />
90,61<br />
±<br />
14,308 82,47<br />
±<br />
11,457 0,073<br />
Her iki grupta bütün bireylerin “cilt<br />
inzisyonu” VAS skorları “0” olarak tespit<br />
edilmiştir. Gruplar arasında yapılan<br />
karşılaştırmalarda, grupların “uterus inzisyonu”<br />
ve “postop 30. dakika” VAS skorları dağılımları<br />
arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır<br />
(p>0,05). Ancak grupların “periton kapatma” ve<br />
“postop 60. dakika” VAS skorları dağılımları<br />
arasında anlamlı bir farklılık olduğu<br />
görülmüştür (p0,05) (Tablo4).<br />
- 71 -
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
Tablo 3: Grupların Sistolik ve Diyastolik Arter Basıncı Değerleri Karşılaştırması<br />
Grup LM Grup LF P<br />
Preop<br />
0. dk<br />
1. dk<br />
3. dk<br />
5. dk<br />
10. dk<br />
15. dk<br />
20. dk<br />
25. dk<br />
30. dk<br />
35. dk<br />
40. dk<br />
45. dk<br />
60. dk<br />
Ort.<br />
Sitolik<br />
arter<br />
basıncı<br />
128,05<br />
126,21<br />
126,21<br />
120,16<br />
119,68<br />
116,00<br />
117,68<br />
121,32<br />
121,84<br />
121,68<br />
123,47<br />
125,47<br />
123,26<br />
121,11<br />
± ss Ort.<br />
diyastolik<br />
arter<br />
basıncı<br />
±<br />
12,882 81,11<br />
±<br />
09,108 78,89<br />
±<br />
11,103 78,89<br />
±<br />
12,070 74,26<br />
±<br />
16,018 73,16<br />
±<br />
18,031 69,79<br />
±<br />
15,599 69,53<br />
±<br />
17,907 71,21<br />
±<br />
12,881 66,42<br />
±<br />
13,748 72,47<br />
±<br />
17,138 69,68<br />
±<br />
13,301 73,63<br />
±<br />
14,575 75,68<br />
±<br />
17,204 72,83<br />
± ss Ort.<br />
Sitolik<br />
arter<br />
basıncı<br />
±<br />
09,735 132,10<br />
±<br />
10,888 128,90<br />
±<br />
11,676 122,50<br />
±<br />
08,218 118,00<br />
±<br />
12,980 110,25<br />
±<br />
15,838 109,65<br />
±<br />
12,795 113,85<br />
±<br />
12,848 115,05<br />
±<br />
13,031 118,15<br />
±<br />
12,112 118,95<br />
±<br />
12,129 119,55<br />
±<br />
09,364 116,95<br />
±<br />
16,159 116,35<br />
±<br />
08,119 117,65<br />
± ss Ort.<br />
diyastolik<br />
arter<br />
basıncı<br />
±<br />
16,470 77,85<br />
±<br />
13,595 75,50<br />
±<br />
19,270 71,05<br />
±<br />
20,419 63,20<br />
±<br />
22,131 59,85<br />
±<br />
16,471 58,80<br />
±<br />
11,873 64,20<br />
±<br />
08,709 65,60<br />
±<br />
10,059 68,50<br />
±<br />
12,159 63,55<br />
±<br />
08,841 64,90<br />
±<br />
08,363 67,45<br />
±<br />
11,962 69,25<br />
±<br />
10,583 70,41<br />
± ss Ort.<br />
Sitolik<br />
arter<br />
basıncı<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
±<br />
Ort.diya<br />
stolik<br />
arter<br />
basıncı<br />
13,620 0,400 0,398<br />
14,122 0,475 0,408<br />
13,790 0,469 0,064<br />
14,965 0,692 0,007 *<br />
15,226 0,138 0,006 *<br />
14,588 0,258 0,030 *<br />
13,387 0,392 0,212<br />
09,610 0,170 0,130<br />
07,667 0,324 0,545<br />
11,551 0,514 0,024 *<br />
09,613 0,371 0,179<br />
11,223 0,021 * 0,070<br />
08,252 0,113 0,123<br />
12,967 0,481 0,510<br />
Umblikal ven kanı örneğinin gruplar<br />
arasında yapılan karşılaştırmalarda, grupların<br />
PH, PCO2, PO2, Laktat ve BE ortalama<br />
değerleri arasında anlamlı bir farklılık<br />
bulunmamıştır (p>0,05). Ancak grupların<br />
HCO3 ortalama değerleri arasında anlamlı bir<br />
fark olduğu görülmüş (p0,05) (Tablo5).<br />
Uterus<br />
Periton<br />
Kapatma<br />
Postop<br />
30. dakika<br />
Postop<br />
60. dakika<br />
VAS<br />
Tablo 4: Grupların VAS Skoru Dağılımı Karşılaştırması<br />
Grup LM<br />
Grup LF<br />
n (%) n (%)<br />
0 18 (% 95) 20 (% 100)<br />
2 1 (% 5) 0 (% 0)<br />
0 1 (% 5) 9 (% 45)<br />
1 0 (% 0) 1 (% 5)<br />
2 1 (% 5) 3 (% 15)<br />
3 3 (% 15) 3 (% 15)<br />
4 6 (% 32) 2 (% 10)<br />
5 4 (% 21) 2 (% 10)<br />
6 2 (% 11) 0 (% 0)<br />
7 2 (% 11) 0 (% 0)<br />
0 13 (% 69) 7 (% 41)<br />
1 3 (% 15) 2 (% 12)<br />
2 2 (% 11) 5 (% 29)<br />
4 0 (% 0) 2 (% 12)<br />
5 1 (% 5) 1 (% 6)<br />
0 15 (% 79) 4 (% 23)<br />
1 1 (% 5) 0 (% 0)<br />
2 2 (% 11) 3 (% 17)<br />
3 1 (% 5) 4 (% 24)<br />
5 0 (% 0) 2 (% 12)<br />
6 0 (% 0) 2 (% 12)<br />
7 0 (% 0) 1 (% 6)<br />
9 0 (% 0) 1 (% 6)<br />
- 72 -<br />
P<br />
0,487<br />
0,035 *<br />
0,268<br />
0,032 *
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
1. dakika<br />
5. dakika<br />
APGAR<br />
Tablo 5: Grupların APGAR Dağılımı Karşılaştırması<br />
Grup LM<br />
Grup LF<br />
n (%) n (%)<br />
6 0 (% 0) 2 (% 10)<br />
7 5 (% 26) 2 (% 10)<br />
8 13 (% 69) 16 (% 80)<br />
9 1 (% 5) 0 (% 0)<br />
8 0 (% 0) 3 (% 15)<br />
9 11 (% 58) 14 (% 70)<br />
10 8 (% 42) 3 (% 15)<br />
p<br />
0,206<br />
0,060<br />
Duyusal Blok<br />
1. dakika<br />
3. dakika<br />
5. dakika<br />
Tablo 6: Grupların Duyusal Blok Dağılımı Karşılaştırması<br />
Grup LM<br />
Grup LF<br />
n (%) n (%)<br />
T4 0 (% 0) 1 (% 5)<br />
T7 0 (% 0) 1 (% 5)<br />
T8 0 (% 0) 6 (% 30)<br />
T9 3 (% 16) 2 (% 10)<br />
T10 6 (% 32) 5 (% 25)<br />
T11 2 (% 10) 1 (% 5)<br />
T12 8 (% 42) 4 (% 20)<br />
T2 0 (% 0) 1 (% 5)<br />
T4 0 (% 0) 2 (% 10)<br />
T5 2 (% 10) 3 (% 15)<br />
T6 4 (% 22) 2 (% 10)<br />
T7 2 (% 10) 2 (% 10)<br />
T8 5 (% 26) 6 (% 30)<br />
T9 4 (% 22) 1 (% 5)<br />
T10 2 (% 10) 3 (% 15)<br />
T2 0 (% 0) 3 (% 16)<br />
T3 0 (% 0) 1 (% 5)<br />
T4 9 (% 50) 5 (% 26)<br />
T5 2 (% 11) 4 (% 21)<br />
T6 5 (% 27) 3 (% 16)<br />
T7 1 (% 6) 1 (% 5)<br />
T8 1 (% 6) 2 (% 11)<br />
Tablo 7: Grupların Motor Blok Dağılımı Karşılaştırması<br />
p<br />
0,127<br />
0,547<br />
0,357<br />
Motor Blok<br />
1. dakika<br />
3. dakika<br />
5. dakika<br />
Bromage<br />
Grup LM<br />
Grup LF<br />
n (%) n (%)<br />
0 16 (% 84) 11 (% 55)<br />
1 3 (% 16) 7 (% 35)<br />
2 0 (% 0) 2 (% 10)<br />
0 0 (% 0) 3 (% 15)<br />
1 9 (% 47) 10 (% 50)<br />
2 8 (% 42) 5 (% 25)<br />
3 2 (% 11) 2 (% 10)<br />
1 3 (% 17) 3 (% 15)<br />
2 4 (% 22) 11 (% 55)<br />
3 11 (% 61) 6 (% 30)<br />
P<br />
0,105<br />
0,293<br />
0,098<br />
Gruplar arası yapılan karşılaştırmalarda,<br />
grupların 1, 3 ve 5. dk duyusal blok dağılımları<br />
arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.<br />
(p>0,05) (Tablo 6).<br />
Gruplar arası yapılan karşılaştırmalarda,<br />
grupların 1,3,5.dk. motor blok dağılımları<br />
arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır<br />
(p>0,05) (Tablo7).<br />
Gruplar arasında yapılan<br />
karşılaştırmalarda, grupların “motor blok<br />
- 73 -<br />
başlama”, “motor blok gerileme”, “iki<br />
dermatom gerileme”, “T4 duyusal bloğa<br />
ulaşma” süreleri ortalama değerleri arasında<br />
anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05).<br />
Ancak grupların “en üst motor bloğa ulaşma”<br />
ve “ilk analjezik ihtiyacı” sürelerinin ortalama<br />
değerleri arasında anlamlı bir farklılık olduğu<br />
görülmüş (p
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
değerinin ise Grup LF’den anlamlı düzeyde<br />
yüksek olduğu belirlenmiştir.<br />
Gruplar arasında yapılan<br />
karşılaştırmalarda, grupların maksimum motor<br />
blok seviyeleri dağılımları arasında anlamlı bir<br />
farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Ancak<br />
grupların maksimum duysal blok seviyeleri<br />
dağılımları arasında anlamlı bir farklılık<br />
olduğu görülmüş (p0,05)<br />
(Tablo9).<br />
Tablo 8: Duyusal ve Motor Blok Özellikleri<br />
Grup LM<br />
Ort ± SS<br />
Grup LF<br />
Ort ± SS<br />
P<br />
Motor Blok Başlama (sn) 126,315±35,466 135,000±75,707 0,652<br />
En Üst Motor Bloğa Ulaşma (sn) 261,789±53,224 328,500±129,666 0,044 *<br />
Motor Blok Gerileme (dk) 51,000±11,954 59,650±20,597 0,120<br />
İki Dermatom Gerileme (dk) 87,580±16,807 89,850±16,297 0,671<br />
İlk Analjezik İhtiyacı (dk) 820,530±135,120 162,550±37,303 0,000 *<br />
T4 Duyusal Bloğa Ulaşma (sn) 356,842±94,284 345,000±134,692 0,753<br />
Tablo 9: Grupların Görülen Yan Etkiler Dağılımı Karşılaştırması<br />
Grup LM<br />
Grup LF<br />
n (%) n (%)<br />
Hipotansiyon 5 (% 26) 12 (% 60)<br />
Bulantı 7 (% 37) 11 (% 55)<br />
Kusma 3 (% 16) 7 (% 35)<br />
Efedrin İhtiyacı 5 (% 26) 7 (% 35)<br />
Bradikardi 5 (% 26) 7 (% 35)<br />
Sedasyon 10 (% 53) 7 (% 35)<br />
Kaşıntı 13 (% 68) 13 (% 65)<br />
Baş Ağrısı 0 (% 0) 2 (% 10)<br />
P<br />
0,555<br />
TARTIŞMA<br />
Kombine spinal-epidural anestezi tekniği<br />
(KSEA), spinal ve epidural anestezinin<br />
avantajlarını korurken dezavantajlarının da bir<br />
kısmını azaltabilir. KSEA, spinal bloğun<br />
sağladığı hızlı başlangıç, etkinlik ve minimal<br />
toksik etki ile epidural anestezinin sağladığı<br />
anestezi süresinin uzamasını da sağlar. Analjezi<br />
postoperatif dönemde de devam ettirilebilir.<br />
Lokal anestezik ve opioidlerin düşük dozda<br />
kombine edilebileceği bu yaklaşımda çok<br />
selektif bir sensoriyal blok elde edilir. Yapılan<br />
çalışmalarda KSEA tekniğinin ilaç<br />
titrasyonuna olanak sağlaması nedeniyle<br />
minimal motor bloğa neden olurken selektif<br />
duysal blokaj yaptığı ve operasyon sonrası<br />
- 74 -<br />
mobilizasyonu, güvenli ve hızlı hale getirdiği<br />
gösterilmiştir (5,6).<br />
Levobupivakain, bupivakainin S(-)<br />
enantiomeridir. Levobupivakain, rasemik<br />
bupivakaine benzer farmakokinetik özellikler<br />
gösterir. Ancak çalışmalarda levobupivakainin<br />
kardiyovasküler ve merkezi sinir sistemi yan<br />
etkilerinin bupivakaine göre daha az olduğu, etki<br />
başlangıç süresinin ve etki süresinin, spinal<br />
anestezi sonrası hemodinamik değişikliklerin<br />
bupivakainle aynı olduğu belirtilmiştir.<br />
Levobupivakainin bu nedenle kardiyovasküler<br />
rahatsızlığı olan hastalarda alternatif olabileceği<br />
bildirilmiştir (10).
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
Opiyoidlerin lokal anestezikler ile<br />
kombinasyonunun sensoriyel ve motor blok<br />
başlangıç zamanını kısalttığı, daha etkin ve<br />
daha uzun süreli anestezi oluşturduğu<br />
bilinmektedir (11,12,13).<br />
Kombine spinal-epidural anestezide<br />
lipofilik opioidler, lokal anesteziklere<br />
eklenerek motor blok süresini uzatmadan<br />
anestezi kalitesini arttırmaktadır. Bu tür<br />
kombinasyonlarda motor bloğun ortadan<br />
kalkma hızı da artmaktadır (14) Ayrıca<br />
sempatik bloğa neden olmadan lokal<br />
anesteziklerle sinerjistik etki göstermeleri<br />
nedeniyle, spinal anestezide opioid ilavesinin<br />
gerekli lokal anestezik dozunu azaltarak daha<br />
stabil kan basıncı değerleri sağladığı ve<br />
anestezi kalitesini arttırdığı bildirilmiştir.<br />
Opioid analjeziklerin eklenmesi postoperatif<br />
ağrı kontrolünde, lokal anestetiğin etki<br />
süresinin artması ve dağılım hacmini artırması<br />
gibi etkilerinin olduğu çalışmalarla<br />
desteklenmiştir.<br />
Kaya ve ark (15) sezaryen operasyonu<br />
planlanan ASA I-II, 72 hastada yaptıkları<br />
çalışmada hastaları 2 gruba ayrılmış ve I. grup<br />
hastalara 10 mg bupivakain + 10 μg fentanil, II.<br />
grup hastalara 10 mg levopubivakain + 10 μg<br />
fentanil intratekal uygulamışlar; maksimum<br />
motor bloğa ulaşma süresini levobupivakain<br />
uygulanan grupta daha kısa bulmuşlar ve yan<br />
etkiler arasında anlamlı bir fark<br />
bulamamışlardır. Akçaboy ve ark (16) TURP<br />
operasyonu uygulanacak 49 hastada yaptıkları<br />
çalışmada hastaları 2 gruba ayırmışlar, grup B<br />
hastalara 5 mg bupivakain + 25 μg fentanil,<br />
grup L hastalara 5 mg levobupivakain + 15 μg<br />
fentanil intratekal uygulamışlardır. Grup B’de<br />
duysal blok başlama zamanı ortalama 10.98<br />
dakika, grup L’de duysal blok başlama zamanı<br />
ortalama 11.27 dakika bulmuştur. Biz grup<br />
levobupivakain + morfin (LM) de duysal blok<br />
oluşma süresini 5,9 dk ve grup levobupivakain<br />
+ fentanil (LF) de 5,7 dk olarak bulduk ve<br />
istatiksel olarak aralarında anlamlı bir fark<br />
bulunmadı.<br />
Intratekal adjuvan olarak opiyoidlerin<br />
ilave edilmediği ve levobupivakainin tek ajan<br />
olarak kullanıldığı çalışmalarda; Glaser ve<br />
ark.(17) motor blok başlama zamanını 10 dk.<br />
olarak bildirilmistir. Çalışmamızda<br />
opiyoidlerin adjuvan olarak ilavesi<br />
levobupivakainin motor blok başlangıç süresini<br />
kısalttı. Motor blok oluşma zamanı<br />
levobupivakain+fentanil grubunda 135 sn.,<br />
levobupivakain+morfin grubunda ise 126 sn.<br />
olarak bulunmustur.<br />
Spinal ponksiyon ile T4 duyusal bloğa<br />
ulaşma süresi fentanil grubunda 5,7 dakika,<br />
morfin grubunda 5.9 dakika olarak bulundu.<br />
Sensoriyel blok T4 düzeyine ulaşınca cerrahiye<br />
izin verildiği göz önünde bulundurulursa her iki<br />
grup arasında herhangi bir anlamlı fark<br />
saptanmamıştır.<br />
Karaman ve ark.(18) intratekal bupivakaine<br />
eklenen sufentanil veya morfinin etkilerini<br />
karşılaştırdıkları çalışmalarında motor blok<br />
sürelerinin benzer olduğunu bildirmislerdir.<br />
Gautier ve ark.(19) ise, sezaryen için spinal<br />
anestezide levobupivakain (8 mg) + sufentanil<br />
(2,5 mikrogram) kombinasyonu ile maksimum<br />
motor bloğun gelisme süresini ortalama 13,<br />
motor blok süresini ise ortalama 121 dakika<br />
olarak bildirmişlerdir. Borgia ve ark.(20)<br />
sezaryen için spinal anestezide levobupivakain<br />
ve bupivakain’e ilave edilen sufentanil (2,5<br />
mikrogram) ve morfinin (50 mikrogram)<br />
etkilerini karşılaştırdıkları çalısmalarında<br />
yalnızca 5. dakikada istatistiksel olarak önemli<br />
olmayan hızlı motor blok geliştiğini<br />
bildirmişlerdir. Bizim çalışmamızda 1, 3 ve<br />
5.dakika motor blok dağılım Bromage skorları<br />
arasında her iki grup arasında anlamlı bir fark<br />
bulunmadı.<br />
Karaman ve ark (18) ise, intratekal<br />
bupivakaine eklenen sulfentanil veya morfinin<br />
etkilerini karşılaştırdıkları çalışmalarında<br />
sensoriyel blok başlama zamanını, en yüksek<br />
sensoriyel blok zamanını, en yüksek sensoryel<br />
blok düzeyi ve sensoryel blok gerileme zamanını<br />
benzer olarak bildirmişlerdir. Bizim<br />
çalışmamızda gruplar arasında yapılan<br />
karşılaştırmalarda, grupların “motor blok<br />
başlama”, “motor blok gerileme”, “iki dermatom<br />
gerileme”, “T4 duyusal bloğa ulaşma” ve<br />
“operasyon” süreleri ortalama değerleri arasında<br />
anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05).<br />
Ancak grupların “en üst motor bloğa ulaşma” ve<br />
“ilk analjezik ihtiyacı” sürelerinin ortalama<br />
değerleri arasında anlamlı bir farklılık olduğu<br />
görülmüş (p
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
ortalama 89,4 dakika ve levobupivakain +<br />
morfin kombinasyonu ile ortalama 87,7 dakika<br />
bulunduğu ve tespit ettiğimiz bu sürelerin<br />
Gautier ve ark.nın çalışmaları ile uyumlu<br />
olduğu belirlendi. Ancak gruplar arasında<br />
istatiksel olarak bir anlam bulunmamıştır.<br />
Ünlügenç ve ark (20) sezeryan yapılan<br />
hastalarda intratekal levobupivakaine eklenen<br />
morfinin ciddi bir yan etkiye sebep olmadan<br />
izotonik ile karşılaştırıldığında spinal analjezi<br />
süresi hızlı analjezi başlangıcı sağladığı ve ilk<br />
analjezik ihtiyacı süresini uzattığını<br />
göstermiştir. Özyılkan ve ark (21) sezeryan<br />
yapılan hastalarda intratekal levobupivakaine<br />
eklenen fentanil ve sulfentalinin tek başına<br />
levobupikainden daha etkili olduğunu<br />
bulmuştur. Levubupivakaine eklenen<br />
sulfentanilin daha hızlı motor ve sensoryal blok<br />
yaptığını göstermişler ayrıca postoperatif<br />
analjezi ihtiyaç süresini uzattığını ve total<br />
analjezi ihtiyacını azalttığını göstermişlerdir,<br />
tüm bulgular bizim çalışmamızla uyumludur.<br />
Şenyaşar ve ark (22) geriatrik üroloji<br />
hastalarında yaptığı bir çalışmada spinal<br />
anestezi uygulamalarında levobupivakaine<br />
eklenen düşük doz fentanilin hemodinamik<br />
parametreleri etkilemediğini, solunum<br />
fonksiyonunu bozmadığını ve yan etkileri<br />
artırmadığını saptamışlardır. Levobupivakaine<br />
eklenen fentalinin postoperatif dönemde<br />
analjezi süresini uzatarak, tek başına lokal<br />
anestezik kullanılmasına göre daha iyi bir<br />
alternatif olabileceğini belirtmişlerdir.<br />
Mısırlıoğlu ve ark. (23) spinal anestezi<br />
uygulanan sezaryan operasyonlarında düşük<br />
doz levobupivakaine eklenen fentanilin düşük<br />
doz bupivakaine eklenen fentanilie göre daha<br />
efektif duyusal blok ve daha az motor blok<br />
oluşturmuştur. Bunun yanında benzer<br />
hemodinamik ve neonatal etkiler<br />
gözlemlemişlerdir.<br />
Acar ve ark.(24) sezaryenlerde intratekal<br />
levobupivakaine ilave edilen fentanil ve<br />
morfinin postoperatif ağrı üzerine etkisi<br />
üzerine yaptıkları bir çalışmada sezaryen<br />
doğum için spinal anestezide intratekal<br />
%0,5’lik levobupivakain (10 mg) ilave edilen<br />
morfinin (0.1 mg) intratekal levobupivakaine<br />
eklenen fentanile (20 mcgr) göre ilk ek analjezi<br />
süresini uzattığı ve daha az ek analjezi<br />
tüketimine neden olduğu tespit etmişlerdir.<br />
Bupivakain ile yapılan çalışmalarda spinal<br />
analjezi sürelerinin morfin gruplarında fentanil<br />
ve sulfentanil gruplarına göre önemli derecede<br />
daha uzun olduğu bildirilmiştir. Karaman ve<br />
ark.(18) intratekal bupivakaine eklenen<br />
sulfentanil veya morfinin etkilerini<br />
karşılaştırdıkları çalışmalarında ilk analjezi<br />
gereksinim süresinin morfin verilen grupta<br />
önemli düzeyde uzun (19,5 ± 4,7 saat ve 6,3±5,2<br />
saat) olduğunu bildirmişlerdir. Benzer olarak<br />
Vercauteren ve ark.(25) doğum analjezisi için<br />
intratekal levobupivakain (% 0,125) + sufentanil<br />
+ epinefrin ve bupivakain (% 0,125) + sufentanil<br />
(0,75 µg) + epinefrin kombinasyonlarını<br />
karşılaştırdıkları çalışmalarında spinal analjezi<br />
süresini levobupivakain grubunda 93,5 dakika<br />
ve bupivakain grubunda 94.7 dakika olarak<br />
bildirmislerdir. Gautier ve ark.(19) ise sezaryen<br />
için spinal anestezide levobupivakain (8 mg) +<br />
sulfentanil (2,5 µg) kombinasyonu ile spinal<br />
analjezi süresini (ilk analjezi talebinin) ortalama<br />
136 dakika olarak bildirmişlerdir. Biz LF<br />
grubunda ilk analjezi ihtiyacın 162 dk bulduk ki<br />
bu Gauterin çalışmasına yakın bir değer olup<br />
LM grubunda bu süre 820 dk’dır. LM<br />
grubundaki bu fark istatiksel açıdan önemli<br />
derecede anlamlı olup bu morfinin uzun süreli<br />
etkisi ile ilişkilidir.<br />
Her iki grupta bütün bireylerin “cilt<br />
inzisyonu” VAS skorları “0” olarak tespit<br />
edilmiştir. Gruplar arasında yapılan<br />
karşılaştırmalarda, grupların “uterus inzisyonu”<br />
ve “postop 30. dakika” VAS skorları dağılımları<br />
arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır<br />
(p>0,05). Ancak grupların “periton kapatma” ve<br />
“postop 60. dakika” VAS skorları dağılımları<br />
arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür<br />
(p
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
bulantı-kusma, kaşıntı, solunum depresyonu<br />
gibi yan etkilerde artışa neden olduğu birçok<br />
çalışmada gösterilmiştir (27,28). Ancak bunun<br />
tersine hipotansiyona bağlı olanlar dışında<br />
bulantı kusma bloğun ulaştığı seviyeye bağlı<br />
olarak ortaya çıkabilir.<br />
Yetersiz sensoryel blok ile peritoneal<br />
yapıların operasyon sırasında gerilmesi sonucu<br />
peroperatif bulantı/kusma ortaya çıkabilir.<br />
Intratekal opiyoidlerin sezaryen<br />
operasyonlarında visseral ağrıyı azalttığı ve<br />
dolayısıyla bulantı-kusma insidansını<br />
azalttıkları da iddia edilmiştir (28,29). Yetersiz<br />
blok seviyesine bağlı olarak da küçük dozlarda<br />
intratekal lokal anestezik ile opiyoidlerin<br />
sinerjik etkiye sahip oldukları yapılan<br />
çalışmalarda gösterilmiştir (30,31). Bizim<br />
çalışmamızda da her iki grupta en sık görülen<br />
yan etkilerin kaşıntı (her iki grupta 13’er hasta)<br />
ve hipotansiyon (morfin 7 ve fentanil; 12’şer<br />
hasta) olduğu görülmüş diğer yan etkiler olarak<br />
da bradikardi, bulantı ve kusma olmuştur.<br />
Fentanil grubunda 2 hastada başağrısı<br />
görülmüştür. Ancak gruplar açısından herhangi<br />
anlamlı bir fark yan etki profili açısından<br />
bulunamamıştır. Morfin grubunda 5, fentanil<br />
grubunda 7 hastada efedrin ihtiyacı oluşmuş,<br />
ancak istatiksel olarak anlamlı fark gruplar<br />
arasında bulunmamıştır.<br />
Dahlgren ve ark.(32) sezaryen için spinal<br />
anestezide bupivakaine ilave edilen fentanil ve<br />
sulfentanilin etkilerini karşılaştırdıkları<br />
çalışmalarında sulfentanil grubunda kaşıntının<br />
doza bağlı olarak sulfentanil grubunda daha sık<br />
görüldüğünü bildirmişlerdir. Palmer ve<br />
ark.(33) intratekal fentanil ile yaptıkları<br />
çalışmada kaşıntının dozla bağımlı olmadığı ve<br />
tüm hastalarında gözlendiğini belirtmişlerdir.<br />
Çalışmamızda tüm gruplarda en çok görülen<br />
yan etkinin kaşıntı olduğu, ancak gruplar<br />
arasında istatistiksel fark olmadığı<br />
belirlenmiştir.<br />
Levobupivakaine kardiyovasküler ve<br />
santral sinir sistemine düşük yan etki profili<br />
nedeniyle gebelerde sezaryan doğumda<br />
güvenle kullanılabilecek bir lokal anestezik<br />
olup % 0,5 lik levobupivakaine eklenen 25 µg<br />
fentanil ve 100 µg morfin ile anne ve bebekte<br />
düşük yan etki profili oluşturup diğer<br />
çalışmalara göre daha kısa sürede bir motor<br />
bloğun gelişmesiyle birlikte levobupivakaine<br />
eklenen morfin daha uzun süreli bir analjezi<br />
sağlamakta ve postop dönemde hastaların<br />
analjezi ihtiyacını azaltmaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Erdine S. Sinir Blokları. İstanbul: Emre Matbaacılık, 1993: 9-<br />
24.<br />
2. Yegül İ. Obstetride Rejyonal Analjezi ve Anestezi. VI. Uludağ<br />
Kış Sempozyumu, 5-8 Aralık 1996, Bursa: Özet Kitabı 1996: 80-5.<br />
3. Bromage PR. An Evaluation of Bupivacaine in Epidural<br />
Analgesia for Obstetrics. Can Anaesth. Soc. J, 1969; 16: 46-56.<br />
4. Dailey PA, Fisher DM, Shnider SM, Baysinger CL, Shinohara<br />
Y, Miller RD, Abboud TK, Kim KC. Pharmacokinetics placental<br />
transfer and Neonatal Effects of Vecuronium and Pancuronium<br />
Adminictered During Cesarean Section. Anesthesiology, 1984, 60:<br />
569-74.<br />
5. Albringht G, Ferguson A, Thomas G. Anesthesia in Obstetric,<br />
2th,Boston<br />
6. Rawal N. The Combined Spinal-Epidural Tecnique. 1999,1-35.<br />
7. Dennison B. Combined subarachnoid and epidural block for<br />
caesarean section. Can J of Anaesth,1987;34:105-6.<br />
8. Cheek TG, Gutsehe BB. Maternal Physiologic Alternaties<br />
during Pregnancy. In, Sehineder SM, LEvinson (eds) Anesthesia<br />
for obstetrics, The Williams and Wilkins Baltimore, 1993, 3-17.<br />
9. Clark SL. Cesarean Section. In: Hankils, GDV, Clark SL,<br />
Cunnigham FG, Giltstrap III LC (eds). Operative Obstetrics.<br />
Appleton and Lenge, Connecticut 1995, 301-322.<br />
10. Joshi GP, Mc Caroll SM. Evalluation of combined spinalepidural<br />
anesthesia using two different techiques. Regional<br />
anesthesia,1994; 19:169-74.<br />
11. Gustafsson LL, Hallin ZW. Spinal opioid analgesia. Drugs<br />
1988; 35: 597-603.<br />
12. Kirson LE, Goldman JM, Slover RE. Low dose intrathecal<br />
morphine for postoperativepain control in patients undergoing<br />
transuretral resection of the prostate. Anesthesiology 1989;71:<br />
192-195.<br />
13. DahI JB, Rosenborg J, Dirkes WE. Prevention of<br />
postoperative pain by balanced analgesia. Br J Anaesth. 1990; 64:<br />
518-20.<br />
14. Colins VJ. Principles of Anesthesiology. 3 th Ed.Volum II<br />
,Philadelphia: Lea and Febiger, 1993.<br />
15. Kaya S, Ölmez G, Uludağ Ö. Sezaryen operasyonlarında<br />
İntratekal levobupivakainin fentanil ile kombine edilmesinin<br />
duyusal ve motor blok üzerine olan etkileri. TARD Dergisi. 2006;<br />
154: 253-56.<br />
16. Akçaboy ZN, Akçaboy EY, Bilal B, Baydar M, Canbay E,<br />
Göğüş N. Transüretral prostatektomilerde uygulanan spinal<br />
anestezide düşük doz % 0.5’lik levobupivakain ile%0.5’lik<br />
bupivakain’in karşılaştırılması TARD Dergisi 2007; 35 (5):114-<br />
115<br />
17. Glasser C, Marhofer P, Zimpfer G, Heinz MT, Sitzwol C,<br />
Kapral S, Schindler I. Levobupivacaine versus racemic<br />
bupivacaine for spinal anaesthesia. Anaesth Ana.l 2002; 94: 194-<br />
198.<br />
18. Karaman S, Kocabas S, Uyar M, Hayzaran S, Fırat V. The<br />
effects of sufentanil or morphine added to hyperbaric bupivacaine<br />
in spinal anaesthesia for caesarean section. Eur JAnaesthesiol.<br />
2006 ; 23 (4): 285-91.<br />
19. Gautier P, De Kock M, Huberty L, Demir T, Izydorczic M,<br />
Vanderick B. Comparison ofthe effects of intrathecal ropivacaine,<br />
levobupivacaine, and bupivacaine for caesarean section. Br J<br />
Anaesth. 2003; 91(5): 684-89.<br />
20. Unlugenc H1, Gunduz M, Guzel B, Isik G.A. Comparative<br />
study on the effects of intrathecal morphine added to<br />
levobupivacaine for spinal anesthesia. J Opioid Manag. 2012; 8<br />
(2): 105-13.<br />
21. Ozyilkan NB, Kocum A, Sener M, Caliskan E, Tarim E,<br />
Ergenoglu P, Aribogan A. Comparison of Intrathecal<br />
Levobupivacaine Combined with Sufentanil, Fentanyl, or Placebo<br />
for Elective Caesarean Section: A Prospective,Randomized,<br />
Double-Blind, Controlled Study. Current Therapeutic Research<br />
2013; 75: 64–70.<br />
- 77 -
Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />
22. Şenyaşar NK, Erkal H, Temizel Ş, Özyurt Y. Geriatrik<br />
Hastaların Ürolojik Cerrahi Girişimlerinde Uygulanan Spinal<br />
Anestezide Levobupivakain Ve Levobupivakain-Fentanilin<br />
Etkilerinin Karşılaştırılması. J Kartal TR 2009; 2: 82-89.<br />
23. Misirlioglu K, Sivrikaya GU, Hanci A, Yalcinkaya A.<br />
Intrathecal low-dose levobupivacaine and bupivacaine combined<br />
with fentanyl in a randomised controlled study for caesarean<br />
section: blockade characteristics, maternal and neonatal effects.<br />
Hıppokratıa 2013, 17: 262-267.<br />
24. Acar P, Özyuvacı E, Vatansever Ş, Toprak N, Akyol O.<br />
Assessment of the effect of intrathecal levobupivacaine combined<br />
with fentanyl morphine on postoperative analgesia in patients<br />
undergoing cesarean section. Agrı 2010; 22 (4): 151-158.<br />
25. Vercauteren M. Curr Opin Anaesthesiol. Obstetric spinal<br />
analgesia and anesthesia 2003;16 (5): 503-7<br />
26. Vanna O, Chumsang L, Thongmee S. Levobupivacaine and<br />
bupivacaine in spinal anesthesia for transurethral endoscopic<br />
surgery, J Med Assoc Thai. 2006; 89 (8): 1133-1139.<br />
27. Adkinson GH, Waters JH, Burger GA. Fentanil added to<br />
lidocaine results in higher spinal anesthetic levels (abstract).<br />
Anesth Analg 1993; 76: 52.<br />
28. Alahuhta S, Kangas-Saarela T, Hollmen AI, Edström HH.<br />
Visceral pain during cesarean section under spinal and epidural<br />
anaesthesia with bupivacaine. Acta Anaesthesiol Scand 1990; 34:<br />
95-8.<br />
29. Ishiyama T, Yamaguchi T, Kashimoto S, Kumazawa T. Effects<br />
of epidural fentanil and intravenous flurbiprofen for visceral pain<br />
during cesarean section under spinal anesthesia. Br JAnesth.<br />
2001; 15: 69–73.<br />
30. Dahlgren G, Hultstrand C, JakobSson J, Norman M, ErikSson<br />
EW, Martin H. Intrathecal sufentanil, fentanil, or placebo added to<br />
bupivacaine for cesarean section. Anesth Analg 1997; 85(6): 1288-<br />
1293.<br />
31. Akerman B, Arwestrom E, Post C. Local anesthetics potent<br />
spinal morphine antinociception. Anesth Analg 1988; 67: 943-8.<br />
32. Rucci FS, Cardamone M, Migliori P. Fentanil and<br />
bupivacaine mixtures for extradural blockade. Br J Anaesth 1985;<br />
57: 275-84.<br />
33. Palmer CM, Cork RC, Hays R, Maren GV, Alves D. The dose–<br />
response relation of intrathecal fentanil for labor analgesia.<br />
Anesthesiology 1998; 88: 355 -61.<br />
- 78 -
Özbil Korkmaz Güler et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />
Original Research Article<br />
Pressure Pain Threshold in Musculoskeletal Disorders<br />
Kas İskelet Hastalıklarında Basınç Ağrı Eşiği<br />
Özbil KORKMAZ GÜREL 1 , Aslıhan TARAKTAŞ 2 , Duygu<br />
KURTULUŞ 3 , Cengiz BAHADIR 4<br />
1. Physical Medicine and Rehabilitation Department, VM Medicalpark Hospital, Kocaeli<br />
2. Physical Medicine and Rehabilitation Department, Fatih Sultan Mehmet Training and Research Hospital, Istanbul<br />
3. Physical Medicine and Rehabilitation Department, Umraniye Training and Research Hospital, Istanbul<br />
4. Physical Medicine and Rehabilitation Department, Vocational School of Health, Hasan Kalyoncu University, Gaziantep<br />
ABSTRACT<br />
Aim: Pain is the most significant symptom in musculoskeletal<br />
disorders. General hypersensitivity to pain is often associated<br />
with conditions of chronic pain. In this study we compared pain<br />
degrees of different musculoskeletal disease groups by pain<br />
pressure threshold and visual analog scale.<br />
Materials and Method: Patients diagnosed with<br />
ankylosing spondylitis (n=34), fibromyalgia (n=30),<br />
myofascial pain syndrome (n=33), osteoporosis (n=34),<br />
generalized osteoarthritis (n=34) and rheumatoid<br />
arthritis (n=34) and healthy subjects (n=30) were<br />
included in the study. Beck depression inventory was<br />
used for psychological evaluation. Visual analog scale<br />
(VAS) was used to quantify clinical pain. PPT<br />
measurements made from the areas that generally not<br />
showing involvement of disease: at middle deltoid,<br />
middle ulna, hypothenar eminence, thumb, mid-tibia,<br />
and quadriceps femoris.<br />
Results: VAS score for clinical pain ranged from<br />
4.76±3.15 in ankylosing spondylitis to 7.44±2.42 in<br />
fibromyalgia. Fibromyalgia consistently had the lowest<br />
PPT across all sites of measurements indicating<br />
increased pain sensitivity. Myofascial pain syndrome<br />
and ankylosing spondylitis were the only diseases that<br />
did not show greater sensitivity to pain compared to<br />
healthy controls. Osteoporosis patients also reported an<br />
average clinical pain of 6.09±3.23 on VAS, and showed<br />
general tenderness regardless of presence of verified<br />
fractures. Overall, female gender, advanced age,<br />
depression and NSAID use correlated with lower PPT.<br />
Conclusion: The level of pain sensitivity may provide a<br />
clue regarding the mechanism and treatment options of<br />
musculoskeletal disorders.<br />
Keywords: Pressure pain threshold, ankylosing<br />
spondylitis, myofascial pain syndrome, osteoporosis,<br />
arthritis, fibromyalgia.<br />
ÖZET<br />
Amaç: Ağrı kas iskelet sistemi bozukluklarında en<br />
belirgin semptomdur. Ağrıya karşı genel aşırı duyarlılık<br />
sıklıkla kronik ağrı koşullarıyla ilişkilidir. Bu çalışmada,<br />
farklı kas-iskelet sistemi hastalık gruplarının ağrı<br />
derecelerini, ağrı basınç eşiği ve görsel analog skala ile<br />
karşılaştırdık.<br />
Yöntem ve Gereçler: Çalışmaya ankilozan spondilit (n =<br />
34), fibromiyalji (n = 30), miyofasiyal ağrı sendromu (n<br />
= 33), osteoporoz (n = 34), jeneralize osteoartrit (n =<br />
34) ve romatoid artrit (n = 34) tanısı alan hastalar ve<br />
sağlıklı kişiler (n = 30) dahil edildi. Psikolojik<br />
değerlendirme için Beck depresyon envanteri, klinik<br />
ağrıyı ölçmek için görsel analog skala (VAS) kullanıldı.<br />
PPT ölçümleri hastalık tutulumu göstermeyen<br />
alanlardan yapıldı: orta deltoid, orta ulna, hipotenar<br />
belirginlik, başparmak, orta tibia ve kuadriseps femoris.<br />
Bulgular: Klinik ağrı için VAS skoru, ankilozan<br />
spondilitte 4.76 ± 3.15, fibromiyaljide 7.44 ± 2.42 idi.<br />
Fibromiyalji, ağrı duyarlılığının arttığını gösteren tüm<br />
ölçüm yerlerinde tutarlı olarak en düşük PPT'ye sahipti.<br />
Miyofasyal ağrı sendromu ve ankilozan spondilit, ağrıya<br />
sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında daha fazla<br />
duyarlılık göstermeyen tek hastalıktı. Osteoporoz<br />
hastaları ayrıca VAS'da ortalama klinik ağrı 6.09 ± 3.23<br />
ve doğrulanmış kırıkların varlığına bakılmaksızın genel<br />
hassasiyet göstermiştir. Genel olarak, kadın cinsiyet,<br />
ileri yaş, depresyon ve NSAID kullanımı düşük PPT ile<br />
koreleydi.<br />
Sonuç: Ağrı duyarlılığının düzeyi, kas-iskelet<br />
bozukluklarının mekanizması ve tedavi seçenekleri<br />
hakkında ipucu sağlayabilir.<br />
Anahtar Kelimeler: Basınç ağrı eşiği, ankilozan spondilit,<br />
myofasial ağrı sendromu, osteoporoz, artrit, fibromiyalji<br />
Contact:<br />
Corresponding Author: Aslıhan Taraktaş<br />
Address: Physical Medicine and Rehabilitation Department, Fatih<br />
Sultan Mehmet Training and Research Hospital, Istanbul<br />
Tel: +90 (216) 578 30 00 E-Mail: aslihantaraktas@gmail.com<br />
Submitted: 15.02.<strong>2017</strong><br />
Accepted: 16.03.<strong>2017</strong><br />
- 79 -
Özbil Korkmaz Güler et al.<br />
INTRODUCTION<br />
Chronic pain is an integral part of most<br />
musculoskeletal disorders, having a negative<br />
impact on the quality of life of the patients.<br />
Although pain is regarded as the body’s<br />
response to noxious stimuli, its presentation,<br />
frequency and intensity varies considerably<br />
between disease groups and individuals.<br />
Certain conditions may be associated with a<br />
general hypersensitivity to pain or tenderness,<br />
while others may be specific to the affected<br />
area. Quantitative assessment of<br />
experimentally evoked pain has been used to<br />
reveal differences between genders and age<br />
groups of healthy individuals as well as disease<br />
groups. These differences may have important<br />
implications in terms of diagnosis, disease<br />
management, prediction of treatment response<br />
and understanding the underlying pain<br />
mechanisms (1).<br />
In this study, we compared pain pressure<br />
threshold (PPT) in areas of the body normally<br />
not affected by the disease between ankylosing<br />
spondylitis, fibromyalgia, myofascial pain,<br />
osteoporosis, generalized osteoarthritis,<br />
rheumatoid arthritis and healthy control<br />
subjects to assess the pain perception degrees,<br />
presence and extent of general hypersensitivity<br />
to mechanical stimulus.<br />
MATERIALS AND METHODS<br />
Study design and patients<br />
This was a prospective study comparing<br />
pain pressure threshold of different<br />
musculoskeletal disorders associated with<br />
chronic pain. Patients followed in our Physical<br />
Medicine and Rehabilitation Outpatient Clinic<br />
with a clear diagnosis of one of the following<br />
diseases were included in the study: rheumatoid<br />
arthritis (n=34), ankylosing spondylitis (n=34),<br />
fibromyalgia (n=30), myofascial pain syndrome<br />
in the trapezius muscle (n=33), osteoporosis<br />
(n=34) and generalized osteoarthritis (n=34). In<br />
addition, thirty healthy control subjects were<br />
included in the study.<br />
Rheumatoid arthritis was diagnosed based<br />
on the 1987 American College of Rheumatology<br />
(ACR) classification criteria (2). Ankylosing<br />
spondylitis was diagnosed based on the modified<br />
New York criteria (3). Fibromyalgia was<br />
diagnosed based on the 1990 ACR criteria (4)s.<br />
The presence of myofascial trigger points<br />
was determined using the diagnostic criteria<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />
- 80 -<br />
described by Simons et al (5). Osteoporosis was<br />
diagnosed according to WHO definition (6).<br />
Generalized osteoarthritis was defined as bilateral<br />
involvement of fingers or involvement of the<br />
spine and both femorotibial joints (7).<br />
Patients fulfilling diagnostic criteria for more<br />
than one of the above musculoskeletal disorders<br />
were excluded from the study. Measurement of<br />
bone mineral density (BMD) was performed by<br />
using Dual Energy X-ray Absorptiometry<br />
(DEXA). Measurements were taken in all cases<br />
and the patients who had osteoporosis and one of<br />
the any other diseases were excluded also. In<br />
addition, subjects were excluded if pregnant,<br />
younger than 18 years of age, having cognitive or<br />
mental problems, history of surgery in the upper<br />
or lower extremity or any disease that may affect<br />
upper or lower extremity performance such as<br />
polyneuropathy, vasculitis, dermatological<br />
diseases, neurovascular skin diseases, peripheral<br />
vascular disease, spinal cord injury, malignancy,<br />
burn or loss of sensation. Patients who had disease<br />
involvement in the measurement area were<br />
excluded.<br />
The study was approved by the institutional<br />
review board. Written informed consent was<br />
obtained from all participants.<br />
Procedures<br />
General (clinical) pain was evaluated using<br />
the visual analog scale (VAS), where patients<br />
were asked to mark the level of pain related to<br />
their disease on a 10 cm lateral scale with one end<br />
indicating no pain and the other end indicating<br />
worst possible pain.<br />
Pain pressure threshold was measured using<br />
a digital algometry (JTECH Medical – Algometer<br />
Commander – USA). Patients were familiarized<br />
with the algometry and a demonstration was<br />
carried out on a different part of the body<br />
unrelated to the sites of measurement (thenar<br />
area). Patients were asked to say “stop” when they<br />
feel pain first to indicate pain threshold. A 1 cm 2<br />
probe was used and values are presented in<br />
Newton (N). Pressure was increased at a speed of<br />
10N/s until patient reported pain and to confirm<br />
reliability three readings were taken from each<br />
site with 5 sec intervals between readings and the<br />
mean value was used in the analysis. All<br />
measurements were carried outby the same<br />
physician who was blind to the patient groups, in<br />
the same room and room temperature, using the<br />
same equipment and. Measurements were carried<br />
out bilaterally and always in the same order:<br />
middle deltoid, middle ulna, hypothenar<br />
eminence, thumb, mid tibia, and quadriceps
Özbil Korkmaz Güler et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />
femoris muscle.<br />
Beck Depression Inventory (BDI) was<br />
completed by all subjects (8). BDI is a 21-item<br />
questionnaire, where a score of 21 or above<br />
represents depression.<br />
Statistical analysis<br />
Statistical analysis was performed using<br />
NCSS (Number Cruncher Statistical System)<br />
2007 and PASS 2008 Statistical Software (Utah,<br />
USA). Data was summarized using descriptive<br />
statistics (mean, standard deviation, percentage).<br />
For variables with normal distribution one-way<br />
ANOVA was used to compare means and posthoc<br />
Tukey HDS test was used to determine the<br />
groups differing from each other. For variables<br />
with non-normal distribution Kruskal Wallis<br />
was used to compare means and Mann Whitney<br />
U test was used to determine the groups differing<br />
from each other. In two group comparisons<br />
Student t test and Mann Whitney U test were<br />
used for normal and non-normally distributed<br />
variables, respectively. Pearson correlation<br />
analysis and Spearman’s rho correlation analysis<br />
were used for normal and non-normally<br />
distributed variables, respectively. Chi-square<br />
test was used for analysis of categorical<br />
variables. Results were evaluated within 95%<br />
confidence interval and the level of significance<br />
was set at p
Özbil Korkmaz Güler et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />
could not be measured on the other disease<br />
groups as the number of men was insufficient<br />
for statistical analysis. Patients with<br />
depression had significantly lower PPT scores<br />
in the rheumatoid arthritis group (3.35±1.01<br />
vs. 4.29±1.27, p=0.040) and in the overall<br />
analysis of all subjects (3.90±1.36 vs.<br />
4.30±1.30, p=0.039). NSAID users had lower<br />
PPT in the overall analysis of all subjects<br />
(3.95±1.15 vs. 4.34±1.43, p=0.030) but no<br />
significant difference was detected in the<br />
analysis of individual disease groups.<br />
DISCUSSION<br />
In this study, we compared general pain<br />
sensitivity of patients with a variety of<br />
musculoskeletal disorders based on<br />
measurements at unaffected body sites. This is<br />
the first study which compares PPT in six<br />
different frequent diseases and healthy<br />
individuals.<br />
The VAS is a well known subjective pain<br />
scale with simple application. VAS improved<br />
long time ago, has been found to be valid and<br />
reliable tool for assessing pain relief and pain<br />
intensity (9). International Association for the<br />
Study of Pain (1986) outlined the pain<br />
threshold as "the minimum intensity of a<br />
stimulus that is perceived as painful" (10). PPT<br />
is a reliable test for hyperalgesia in superficial<br />
body structures (11-12).<br />
Table 1: Patient characteristics<br />
HC<br />
AS<br />
FS<br />
MPS<br />
OS<br />
GOA<br />
RA<br />
p<br />
n=30<br />
n=34<br />
n=30<br />
n=33<br />
n=34<br />
n=34<br />
n=34<br />
Age, 1 years<br />
(mean±SD)<br />
37±12 33±8 40±10 39±11 62±9 67±9 48±12 0.001<br />
Female, 2 n(%) 14 (47) 13 (38) 30 (100) 27 (82) 32 (94) 32 (94) 28 (82) 0.001<br />
Disease duration, 3<br />
years<br />
- 9.8±6.9 3.8±3.4 3.8±5.4 3.8±4.1 10.0±9.0 9.9±9.1 0.001<br />
Depression, 4 n(%) 0 (0) 10 (29) 14 (47) 15 (46) 9 (26) 8 (24) 12 (35) 0.001<br />
VAS, 5 mean±SD - 4.76±3.15 7.44±2.42 6.55±2.78 6.09±3.23 7.05±2.69 5.55±2.55
Özbil Korkmaz Güler et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />
Table 2: Pressure pain threshold (PPT) values (mean±SD) at different body sites<br />
HC AS FS MPS OS GOA RA p<br />
Mid deltoid 1 4.47±1.54 4.57±1.60 3.15±0.82 5.02±1.59 3.94±0.89 4.02±1.24 4.42±1.40 0.001<br />
Midline ulna 2 5.32±1.40 4.59±1.74 3.44±0.82 5.15±1.60 4.03±1.03 3.96±1.24 4.22±1.39 0.001<br />
Hypothenar<br />
eminence 3 5.50±1.71 4.64±1.78 3.71±1.00 4.97±1.86 4.44±1.02 3.89±1.45 4.04±1.61<br />
0.001<br />
Thumb 4 4.43±1.17 3.55±1.23 2.57±0.58 3.72±1.35 3.25±0.70 2.97±1.18 2.87±1.16 0.001<br />
Mid tibia 5 4.80±1.60 3.76±1.11 2.91±0.77 4.34±1.55 3.56±0.91 3.18±1.07 3.53±1.33 0.001<br />
Quadriceps<br />
femoris 6 6.36±2.29 5.89±1.96 3.59±0.83 5.76±1.83 4.49±1.28 3.98±1.38 4.65±1.76<br />
0.001<br />
Whole body<br />
PPT 7 5.15±1.50 4.50±1.40 3.23±0.64 4.83±1.43 3.95±0.80 3.67±1.08 3.96±1.25<br />
0.001<br />
HC, healthy control; AS, ankylosing spondylitis; FS, fibromyalgia syndrome; MPS, myofascial pain syndrome; OS, osteoporosis;<br />
GOA, generalized osteoarthritis; RA, rheumatoid arthritis.<br />
1, FS significantly lower than HC, AS, MPS and RA (p
Özbil Korkmaz Güler et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />
fibromyalgia patients for all body sites,<br />
indicating general tenderness in accordance<br />
with previous studies (22,23). The underlying<br />
mechanism for tenderness in fibromyalgia is<br />
thought to involve central sensitization and<br />
impaired pain modulation in addition to<br />
peripheral sensitization (20).<br />
Table 3: PPT score correlation with age, disease duration and VAS<br />
Age Disease duration VAS<br />
r p r p r p<br />
HC -0.079 0.680 - - - -<br />
AS 0.148 0.402 0.204 0.247 0.238 0.176<br />
FS -0.075 0.694 -0.280 0.134 0.223 0.237<br />
MPS -0.017 0.923 -0.026 0.885 0.053 0.770<br />
OS 0.111 0.531 0.061 0.732 0.073 0.680<br />
GOA -0.028 0.876 0.157 0.377 0.255 0.145<br />
RA 0.416 0.014* -0.097 0.586 -0.182 0.303<br />
All subjects† -0.136 0.039* -0.133 0.045*<br />
HC, healthy control; AS, ankylosing spondylitis; FS, fibromyalgia syndrome; MPS, myofascial pain syndrome; OS, osteoporosis;<br />
GOA, generalized osteoarthritis; RA, rheumatoid arthritis.<br />
* p
Özbil Korkmaz Güler et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />
In conclusion, perception of pain in<br />
general is not affected in AS and MPS, while<br />
hypersensitivity is seen in RA, GOA, OS, and<br />
FS. Overall, female gender, advanced age,<br />
depression and NSAID use correlated with<br />
lower PPT. A weak negative correlation was<br />
detected between VAS and PPT when all<br />
patients were considered, but no significant<br />
correlation was present within the disease<br />
groups. Long-term chronic pain may lead to<br />
overall tenderness via central and peripheral<br />
sensitization and impaired pain modulation.<br />
Intrinsic hypersensitivity to pain may also play<br />
a role in chronic pain disorders.<br />
Table 4: Mean PPT scores by gender, presence of depression and NSAID use<br />
Gender (male/female) Depression (yes/no) NSAID use (yes/no)<br />
n Mean ± SD p n Mean ± SD p n Mean ± SD p<br />
HC 16 5.74±1.65 0.020*<br />
14 4.47±0.98<br />
AS 21 4.74±1.26 0.184 10 4.21±1.75 0.496 23 4.55±1.25 0.897<br />
13 4.11±1.57 24 4.62±1.25 11 4.41±1.74<br />
FS 0 - - 14 3.21±0.69 0.884 13 3.36±0.59 0.615<br />
30 3.23±0.64 16 3.25±0.62 17 3.13±0.68<br />
MPS 6 4.97±1.81 0.455 15 4.98±1.43 0.600 6 4.04±1.02 0.112<br />
27 4.80±1.37 18 4.70±1.45 27 5.00±1.46<br />
OS 2 4.56±0.05 - 9 4.14±0.91 0.740 10 3.62±0.88 0.199<br />
32 3.92±0.82 25 3.89±0.77 24 4.10±0.75<br />
GOA 2 4.84±0.35 - 8 3.25±1.23 0.180 15 3.85±1.07 0.340<br />
32 3.60±1.07 26 3.80±1.02 19 3.53±1.10<br />
RA 6 4.79±1.59 0.086 12 3.35±1.01 0.040* 26 3.89±1.27 0.685<br />
28 3.78±1.13 22 4.29±1.27 8 4.17±1.27<br />
All subjects 53 5.07±1.47 0.001* 68 3.90±1.36 0.039* 93 3.95±1.15 0.030*<br />
176 3.91±1.16 161 4.30±1.30 136 4.34±1.43<br />
HC, healthy control; AS, ankylosing spondylitis; FS, fibromyalgia syndrome; MPS, myofascial pain syndrome; OS, osteoporosis;<br />
GOA, generalized osteoarthritis; RA, rheumatoid arthritis.<br />
* p
Özbil Korkmaz Güler et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />
REFERENCES<br />
1. Edwards RR, Sarlani E, Wesselmann U, Fillingim RB (2005)<br />
Quantitative assessment of experimental pain perception:<br />
multiple domains of clinical relevance. Pain 114 (3):315-319.<br />
2. Arnett FC, Edworthy SM, Bloch DA, McShane DJ, Fries JF,<br />
Cooper NS, Healey LA, Kaplan SR, Liang MH, Luthra HS, et al.<br />
(1988) The American Rheumatism Association 1987 revised<br />
criteria for the classification of rheumatoid arthritis. Arthritis<br />
Rheum 31 (3):315-324.<br />
3. Van der Linden S, Valkenburg HA, Cats A (1984) Evaluation<br />
of diagnostic criteria for ankylosing spondylitis. A proposal for<br />
modification of the New York criteria. Arthritis Rheum 27<br />
(4):361-368.<br />
4. Wolfe F, Smythe HA, Yunus MB, Bennett RM, Bombardier C,<br />
Goldenberg DL, Tugwell P, Campbell SM, Abeles M, Clark P, et<br />
al. (1990) The American College of Rheumatology 1990 Criteria<br />
for the Classification of Fibromyalgia. Report of the Multicenter<br />
Criteria Committee. Arthritis Rheum 33 (2):160-172.<br />
5. Simons DG, Travell J, Simons L. (1999) Myofascial pain and<br />
dysfunction: the trigger point manual, vol 1. 2nd edn. Baltimore,<br />
Williams & Wilkins, pp. 23-34.<br />
6. Kanis JA, Melton LJ, 3rd, Christiansen C, Johnston CC,<br />
Khaltaev N (1994) The diagnosis of osteoporosis. J Bone Miner<br />
Res 9 (8):1137-1141.<br />
7. Dougados M, Nakache JP, Gueguen A (1996) Criteria for<br />
generalized and focal osteoarthritis. Rev Rhum Engl Ed 63<br />
(9):569-575.<br />
8. Beck AT, Steer RA (1984) Internal consistencies of the<br />
original and revised Beck Depression Inventory. J Clin Psychol<br />
40 (6):1365-1367.<br />
9. McCormimack HM, Horne DJ, Sheather S. Clinical<br />
applications of visual analogue scales: a critical review. Psychol<br />
Med 1988;18:1007-19<br />
10. International Association for the Study of Pain (IASP).<br />
Clasification of chronic pain, descriptions of chronic pain<br />
syndromes and definitions of pain terms. Amsterdam:<br />
Elsevier,1986<br />
11. Nie H, Arendt-Nielsen L, Andersen H, et al.Temporal<br />
summation of pain evoked by mechanical stimulation in deep and<br />
superficial tissue. J Pain 2005;6:348-55<br />
12. Rombaut L, Scheper M, De Wandele I, et al. Chronic pain in<br />
patients with hypermobility type of Ehler-Danlos syndrome:<br />
evidence for generalied hyperalgesia. Clin.Rheumatol 2014.<br />
13. Huskisson EC, Hart FD (1972) Pain threshold and arthritis.<br />
Br Med J 4 (5834):193-195.<br />
14. Incel NA, Erdem HR, Ozgocmen S, Catal SA, Yorgancioglu<br />
ZR (2002) Pain pressure threshold values in ankylosing<br />
spondylitis. Rheumatol Int 22 (4):148-150.<br />
15. Gerecz-Simon EM, Tunks ER, Heale JA, Kean WF, Buchanan<br />
WW (1989) Measurement of pain threshold in patients with<br />
rheumatoid arthritis, osteoarthritis, ankylosing spondylitis, and<br />
healthy controls. Clin Rheumatol 8 (4):467-474.<br />
16. Arendt-Nielsen L, Nie H, Laursen MB, Laursen BS, Madeleine<br />
P, Simonsen OH, Graven-Nielsen T (2010) Sensitization in patients<br />
with painful knee osteoarthritis. Pain 149 (3):573-581.<br />
17. Bajaj P, Graven-Nielsen T, Arendt-Nielsen L (2001)<br />
Osteoarthritis and its association with muscle hyperalgesia: an<br />
experimental controlled study. Pain 93 (2):107-114.<br />
18. Imamura M, Imamura ST, Kaziyama HH, Targino RA, Hsing<br />
WT, de Souza LP, Cutait MM, Fregni F, Camanho GL (2008)<br />
Impact of nervous system hyperalgesia on pain, disability, and<br />
quality of life in patients with knee osteoarthritis: a controlled<br />
analysis. Arthritis Rheum 59 (10):1424-1431.<br />
19. Lee YC, Lu B, Bathon JM, Haythornthwaite JA, Smith MT,<br />
Page GG, Edwards RR (2010) Pain sensitivity and pain reactivity<br />
in osteoarthritis. Arthritis Care Res (Hoboken).<br />
20. Nielsen LA, Henriksson KG (2007) Pathophysiological<br />
mechanisms in chronic musculoskeletal pain (fibromyalgia): the<br />
role of central and peripheral sensitization and pain disinhibition.<br />
Best Pract Res Clin Rheumatol 21 (3):465-480.<br />
21. Marques AP, Ferreira EA, Matsutani LA, Pereira CA,<br />
Assumpcao A (2005) Quantifying pain threshold and quality of life<br />
of fibromyalgia patients. Clin Rheumatol 24 (3):266-271.<br />
22. Granges G, Littlejohn G (1993) Pressure pain threshold in<br />
pain-free subjects, in patients with chronic regional pain<br />
syndromes, and in patients with fibromyalgia syndrome. Arthritis<br />
Rheum 36 (5):642-646.<br />
23. Lautenbacher S, Rollman GB, McCain GA (1994) Multimethod<br />
assessment of experimental and clinical pain in patients<br />
with fibromyalgia. Pain 59 (1):45-53.<br />
24. Staud R (2007) Future perspectives: pathogenesis of chronic<br />
muscle pain. Best Pract Res Clin Rheumatol 21 (3):581-596.<br />
25. Lips P, van Schoor NM (2005) Quality of life in patients with<br />
osteoporosis. Osteoporos Int 16 (5):447-455.<br />
26. Edwards RR, Fillingim RB (2001) Age-associated differences<br />
in responses to noxious stimuli. J Gerontol A Biol Sci Med Sci 56<br />
(3):M180-185.<br />
27. Gibson SJ, Helme RD (2001) Age-related differences in pain<br />
perception and report. Clin Geriatr Med 17 (3):433-456, v-vi.<br />
28. Jensen R, Rasmussen BK, Pedersen B, Lous I, Olesen J (1992)<br />
Cephalic muscle tenderness and pressure pain threshold in a<br />
general population. Pain 48 (2):197-203.<br />
29. Fillingim RB (2000) Sex, gender, and pain: women and men<br />
really are different. Curr Rev Pain 4 (1):24-30.<br />
30. Riley JL, 3rd, Robinson ME, Wise EA, Myers CD, Fillingim<br />
RB (1998) Sex differences in the perception of noxious<br />
experimental stimuli: a meta-analysis. Pain 74 (2-3):181-187.<br />
- 86 -
Elif Dizen Kazan<br />
Özgün Araştırma Makalesi<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 87-91 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.682<br />
Mikroalbüminürisi Olmayan Tip 2 Diyabetik<br />
Hastalarda Nabız Basıncı ile Üriner Albümin Atılımı<br />
Arasındaki Korelasyon<br />
Correlation Between Pulse Pressure and Urinary Albumin Excretion in Type 2 Diabetic<br />
Patients without Microalbuminuria<br />
1. Sandıklı İlçe Devlet Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği<br />
Elif DİZEN KAZAN 1<br />
ÖZET<br />
Amaç: Mikroalbüminüri diyabetik nefropatinin klinik<br />
olarak tespit edilebilen ilk evresidir ve kardiyovasküler<br />
hastalıklar için bir risk faktörüdür. Artmış nabız basıncı<br />
da kardiyovasküler bir risk faktörü olarak kabul<br />
edilmektedir. Bu çalışmamızda mikroalbüminüri<br />
düzeyine ulaşmamış üriner albümin atılımı olan tip 2<br />
diyabetik hastalarda üriner albümin atılımı ile nabız<br />
basıncı arasındaki korelasyonu araştırmayı amaçladık.<br />
Yöntem ve Gereçler: Ocak 2015-Mayıs 2016 tarihleri<br />
arasında poliklinik kontrollerine gelmiş tüm tip 2 diyabet<br />
hastaları retrospektif olarak incelendi. Üriner albümin<br />
atılımı 30 mg/24 saat’in altında olan hastalar çalışmaya<br />
alındı. Tekrarlayan kayıtları önlemek amacıyla her<br />
hastanın ilk geliş kayıtları incelendi. Hastalar nabız<br />
basıncına göre ≤46 mmHg olanlar, 46-56 mmHg<br />
arasında olanlar ve ≥56 mmHg olanlar olmak üzere 3<br />
gruba ayrıldı. Gruplar üriner albümin atılımı açısından<br />
karşılaştırıldı.<br />
Bulgular: Çalışmaya %70,1’i kadın (n:103), %29,9’u<br />
erkek (n:44) toplam 147 hasta dahil edildi. Nabız basıncı<br />
grupları arasında açlık plazma glukozu, HbA1c, total<br />
kolesterol, LDL kolesterol, HDL kolesterol, trigliserid,<br />
üre ve kreatinin değerleri açısından fark yoktu (sırasıyla<br />
p:0,06, p:0,1, p:0,8, p:0,7, p:0,1, p:0,6, p:0,2 ve p:0,09).<br />
Ortalama üriner albümin atılımı nabız basıncı ≤46<br />
mmHg olan grupta 6,92±4,2 mg/24 saat, 46-56 mmHg<br />
arasındaki grupta 11,15±7,7 mg/24 saat ve nabız basıncı<br />
en yüksek olan grupta ise 15,31±5,8 mg/24saat idi.<br />
Grupların üriner albümin atılımı değerleri ile nabız<br />
basınçları arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif<br />
bir korelasyon mevcuttu (p
Elif Dizen Kazan<br />
GİRİŞ<br />
Tip 2 Diyabetes Mellitus (DM) prevalansı<br />
tüm dünyada dramatik bir şekilde artış<br />
göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü 2014 yılı<br />
itibariyle 18 yaşından büyüklerde 422 milyon<br />
kişide DM olduğunu tahmin etmektedir (1).<br />
Ülkemizde de dünya verilerine benzer şekilde<br />
DM prevalansı hızla artış göstermektedir.<br />
Türkiye’de DM epidemiyolojisini araştıran<br />
TURDEP 1 ve TURDEP 2 çalışmalarında 12<br />
yıllık süreçte %90’lık bir prevalans artışı<br />
saptanmıştır (2,3).<br />
Mikroalbüminüri (MAÜ) üriner albümin<br />
atılımının (ÜAA) günlük 30-300 mg arasında<br />
olması olarak tanımlanabilir. Tip 2 DM<br />
hastalarında MAÜ, %20-40 oranında aşikar<br />
nefropatiye ilerler ve sonuç olarak hastaların<br />
%20 kadarında son dönem böbrek yetmezliği<br />
gelişir (4,5). ÜAA’nda artış genel anlamda<br />
vasküler disfonksiyonun bir göstergesi olarak<br />
kabul edilmektedir (6). ÜAA’nın Tip 2 DM<br />
hastalarında hipertansiyon (HT) ile de ilişkili<br />
olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur (7).<br />
NB; SKB ve DKB arasındaki aritmetik<br />
fark olarak tanımlanabilir (8). Artmış NB’nin<br />
subklinik kardiyovasküler hasar, sol ventrikül<br />
hipertrofisi ve MAÜ ile ilişkili olduğu<br />
gösterilmiştir (9). Framingham verilerine göre<br />
koroner arter hastalığı riski ile kan basıncı<br />
parametreleri değerlendirildiğinde SKB, DKB<br />
ve NB arasında koroner arter hastalığı ile en<br />
fazla ilişkili bulunan NB olmuştur (10).<br />
Yapılan birçok yayında ÜAA ile nabız basıncı<br />
(NB) arasında güçlü bir ilişki bulunmuştur (11-<br />
14).<br />
Biz de bu çalışmamızda MAÜ’sü olmayan<br />
Tip 2 DM hastalarında ÜAA ile NB arasındaki<br />
ilişkiyi incelemeyi amaçladık.<br />
YÖNTEM ve GEREÇLER<br />
Hasta seçimi<br />
Ocak 2015-Mayıs 2016 tarihleri arasında<br />
Manisa Demirci İlçe Devlet Hastanesi iç<br />
hastalıkları polikliniğine başvurmuş olan bütün<br />
Tip 2 DM hastalarının kayıtları retrospektif<br />
olarak incelendi. Çalışmaya ÜAA’sı 30<br />
mg/gün’ün altında olan hastalar dahil edildi.<br />
Hastaların yaş, cinsiyet, sistolik kan basıncı<br />
(SKB), diyastolik kan basıncı (DKB), ortalama<br />
kan basıncı (OKB), açlık plazma glukozu,<br />
HbA1c, kolesterol paneli, üre, kreatinin ve<br />
ÜAA değerleri kayıt altına alındı. Kan basıncı<br />
130-80 mmHg’nin üzerinde ölçülen hastalar<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 87-91 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.682<br />
- 88 -<br />
yeni tespit hipertansiyon hastaları olarak kabul<br />
edildi.<br />
Nabız basıncını etkileyebilecek kalp kapak<br />
hastalığı olan hastalar, aktif idrar yolu<br />
enfeksiyonu olanlar, gebeler, Tip 1 DM<br />
hastaları, MAÜ pozitif olan hastalar,<br />
menstürasyon döneminde olan kadın hastalar,<br />
hipertansiyon tanısı bulunan ve antihipertansif<br />
ilaç kullanan hastalar, nefrotik sendrom tanılı<br />
hastalar, bilinen böbrek yetmezliği ve kalp<br />
yetmezliği olan hastalar çalışmaya alınmadı.<br />
Çalışma retrospektif olarak yapıldığından<br />
Etik Kurul onayı alınmamıştır.<br />
Laboratuvar testleri<br />
Serum glukoz düzeyleri; enzimatik UV testi<br />
(Hekzokinaz yöntemi), HbA1c düzeyleri,<br />
Trinity Biotech Premier HB9210 cihazı<br />
kullanılarak Boronat afinite HPLC yöntemi ile<br />
bakıldı. Total kolesterol, trigliserit ve HDL;<br />
enzimatik kolorimetrik yöntemle Beckman<br />
Coulter AU 2700 plus biyokimya analiz<br />
cihazında ölçüldü. LDL friedewald formülü ile<br />
hesaplandı [LDL= Total Kolesterol- (HDL<br />
+Trigliserit/5)]. Üre; kinetik UV testi, kreatinin;<br />
kinetik kolorimetrik yöntem (Jaffe yöntemi) ile<br />
çalışıldı.<br />
ÜAA değerleri her hastanın sabah 8’den<br />
ertesi sabah 8’e kadar biriktirdiği idrar<br />
örneklerinde mikroalbümin düzeyi türbidimetrik<br />
yöntem ile çalışılarak kayıt altına alındı.<br />
Yapılan üç farklı ölçümde saptanan SKB ve<br />
DKB değerlerinin ortalamaları alınarak SKB ve<br />
DKB değerleri belirlendi. “NB= SKB-DKB”<br />
formülünden NB, “(2 x DKB +SKB) /3”<br />
formülünden ise OKB değerleri hesaplandı.<br />
Hastalar NB’a göre NB≤46 mmHg olanlar, NB<br />
46-56 mmHg arasında olanlar ve NB≥56 mmHg<br />
olanlar olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Gruplar<br />
ÜAA açısından karşılaştırıldı.<br />
İstatistiksel yöntem<br />
Tüm istatistiksel analizler SPSS 17.0 (SPSS<br />
Inc., Chicago, IL, USA) sürümü kullanılarak<br />
yapıldı. Değişkenlerin normal dağılıma<br />
uygunluğu görsel (histogram ve olasılık<br />
grafikleri) ve analitik yöntemlerle (Shapiro-<br />
Wilk testi) incelendi. Gruplar arasındaki<br />
kategorik verilerin karşılaştırılmasında Ki-kare<br />
testi kullanıldı. Gruplar arasındaki laboratuar<br />
parametreleri karşılaştırmasında Spearman<br />
korelasyon testi testi kullanıldı. Tüm p değerleri<br />
2 yönlü olup, 0.05’e eşit ya da altındaki değerler<br />
istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Elif Dizen Kazan<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 87-91 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.682<br />
BULGULAR<br />
Çalışmaya %70,1’i kadın (n:103),<br />
%29,9’u erkek (n:44) toplam 147 hasta dahil<br />
edildi. Çalışma grubumuzun medyan yaşı 55<br />
tespit edildi. Hastaların %37,4’ünün (n:55)<br />
NB≤46 mmHg olan grupta, %40,8’inin (n:60)<br />
NB 46-56 mmHg olan grupta ve %21,8’inin<br />
(n:32) NB ≥56 mmHg olan grupta oldukları<br />
tespit edildi. Gruplar cinsiyet dağılımı ve yaş<br />
açısından birbirine benzerdi (sırasıyla p:0,7 ve<br />
p:0,3).<br />
NB≤46 mmHg grubun ortalama açlık<br />
plazma glukozu 158,55±71,1 mg/dl, ortalama<br />
HbA1c’si 7,16±1,4 %, ortalama total<br />
kolesterolü 192,51±46,6 mg/dl, ortalama LDL<br />
kolesterolü 112,7±34,5 mg/dl, ortalama HDL<br />
kolesterolü 46,04±9,9 mg/dl, ortalama<br />
trigliserid 174,02±101,5 mg/dl, ortalama üre<br />
32,44±9,2 mg/dl ve ortalama kreatinin<br />
0,67±0,1 mg/dl olarak saptandı. NB 46-56<br />
mmHg arasında olan grupta ise ortalama açlık<br />
plazma glukozu 134,47±64 mg/dl, ortalama<br />
HbA1c’si 7,1±1,2 %, ortalama total kolesterolü<br />
192,9±43,4 mg/dl, ortalama LDL kolesterolü<br />
116,14±32,8 mg/dl, ortalama HDL kolesterolü<br />
43,47±9,3 mg/dl, ortalama trigliserid<br />
176,5±104,9 mg/dl, ortalama üre 32,44±9,2<br />
mg/dl ve ortalama kreatinin 0,69±0,1 mg/dl<br />
olarak tespit edildi. NB≥56 mmHg olan grubun<br />
ortalama açlık plazma glukozu 155,12±57,1<br />
mg/dl, ortalama HbA1c’si 7,8±1,6 %, ortalama<br />
total kolesterolü 185,69±29,4 mg/dl, ortalama<br />
LDL kolesterolü 109,2±27,4 mg/dl, ortalama<br />
HDL kolesterolü 41,5±7,5 mg/dl, ortalama<br />
trigliserid 185,44±98,4 mg/dl, ortalama üre<br />
29,94±9,3 mg/dl ve ortalama kreatinin<br />
0,75±0,2 mg/dl idi. Gruplar arasında açlık<br />
plazma glukozu, HbA1c, total kolesterol, LDL<br />
kolesterol, HDL kolesterol, trigliserid, üre ve<br />
kreatinin değerleri açısından fark yoktu<br />
(sırasıyla p:0,06, p:0,1, p:0,8, p:0,7, p:0,1,<br />
p:0,6, p:0,2 ve p:0,09). Tablo 1 NB gruplarına<br />
göre hastaların genel özelliklerini<br />
göstermektedir.<br />
Tablo 1: NB gruplarına göre hastaların temel özellikleri<br />
Parametre NB≤46 mmHg NB 46-56 mmHg NB≥56 mmHg p<br />
Cinsiyet (E/K) 16/39 20-40 8-24 0,7<br />
Yaş (medyan) 54 52,5 60 0,3<br />
Açlık plazma glukozu (mg/dl) 158,55±71,1 134,47±64 155,12±57,1 0,06<br />
HbA1c (%) 7,16±1,4 7,1±1,2 7,8±1,6 0,1<br />
Total kolesterol (mg/dl) 192,51±46,6 192,9±43,4 185,69±29,4 0,8<br />
LDL kolesterol (mg/dl) 112,7±34,5 116,14±32,8 109,2±27,4 0,7<br />
HDL kolesterol (mg/dl) 46,04±9,9 43,47±9,3 41,5±7,5 0,1<br />
Trigliserid (mg/dl) 174,02±101,5 176,5±104,9 185,44±98,4 0,6<br />
Üre (mg/dl) 32,44±9,2 32,44±9,2 29,94±9,3 0,2<br />
Kreatinin (mg/dl) 0,67±0,1 0,69±0,1 0,75±0,2 0,09<br />
Hastaların %28,6’sına (n:42) yeni<br />
hipertansiyon tanısı kondu. NB≤46 mmHg<br />
olan grupta ortalama NB 41,73±4,1 mmHg,<br />
ortalama SKB 119,09±7,9 mmHg, ortalama<br />
DKB 77,36±6,7 mmHg, ortalama OKB<br />
91,25±6,8 mmHg ve ortalama ÜAA 6,92±4,2<br />
mg/24 saat olarak tespit edildi. NB 46-56<br />
mmHg arasındaki grupta ortalama NB<br />
50,67±2,9 mmHg, ortalama SKB 128±7,9<br />
mmHg, ortalama DKB 77,33±8,9 mmHg,<br />
ortalama OKB 94,16±9 mmHg ve ortalama<br />
ÜAA 11,15±7,7 mg/24 saat saptandı. NB en<br />
yüksek olan grupta ise ortalama NB 65,31±7,2<br />
mmHg, ortalama SKB 154,06±11,5 mmHg,<br />
ortalama DKB 88,75±9,2 mmHg, ortalama<br />
OKB 110,5±9,4 mmHg ve ortalama ÜAA<br />
15,31±5,8 mg/24saat idi. Gruplar arasında<br />
ortalama NB, SKB, DKB ve OKB açısından<br />
anlamlı farklılık tespit edildi (p
Elif Dizen Kazan<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 87-91 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.682<br />
Tablo 2: Grupların tansiyon parametreleri ve ÜAA açısından karşılaştırılması<br />
Parametre NB≤46 mmHg NB 46-56 mmHg NB≥56 mmHg p<br />
NB (mmHg) 41,73±4,1 50,67±2,9 65,31±7,2
Elif Dizen Kazan<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 87-91 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.682<br />
Kolay ulaşılabilir ve ucuz bir parametre<br />
olan NB’a klinik uygulamada gereken önemin<br />
verilmediğini düşünmekteyiz. Tip 2 DM<br />
hastalarında özellikle NB düşürücü tedavi<br />
modaliteleri ile ÜAA’nda azalma sağlanabilir<br />
ve diyabetik nefropatinin ilerlemesi<br />
durdurulabilir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. The World Health Organization. The Diabetes Program.<br />
[http://apps.who.int/iris/bitstream/10665/204871/1/9789241565<br />
257_eng.pdf?ua=1] Erişim Tarihi: 10.08.2016<br />
2. Satman I, Yılmaz T, Sengül A, Salman S, Salman F, Uygur S,<br />
et al. Population-based study of diabetes and risk characteristics<br />
in turkey results of the Turkish diabetes epidemiology study<br />
(TURDEP). Diabetes care 2002; 25:1551-6.<br />
3. Satman I, Omer B, Tutuncu Y, Kalaca S, Gedik S, Dinccag N,<br />
et al. Twelve-year trends in the prevalence and risk factors of<br />
diabetes and prediabetes in Turkish adults. Eur J Epidemiol<br />
2013;28(2):169-80.<br />
4. Parving HH, Gall MA, Skott P, Jorgensen HE, Lokkegaard<br />
H, Jorgensen F, et al. Prevalence and causes of albuminuria in<br />
non-insulin-dependent diabetic patients. Kidney Int<br />
1992;41(4):758-62.<br />
5. Adler AI, Stevens RJ, Manley SE, Bilous RW, Cull CA,<br />
Holman RR. Development and progression of nephropathy in<br />
type 2 diabetes: The United Kingdom Prospective Diabetes Study<br />
(UKPDS 64). Kidney Int 2003;63(1):225-32.<br />
6. Deckert T, Feldt-Rasmussen B, Borch-Johnsen K, Jensen T,<br />
Kofoed-Enevoldsen A. Albuminuria reflects widespread vascular<br />
damage. The Steno hypothesis. Diabetologia 1989;32(4):219-26.<br />
7. Fogarty DG, Rich SS, Hanna L, Warram JH, Krolewski AS.<br />
Urinary albumin excretion in families with type 2 diabetes is<br />
heritable and genetically correlated to blood pressure. Kidney<br />
international 2000;57(1):250-7.<br />
8. Kelly R, Hayvard C, Avolio A, O’Rourke M. Noninvasive<br />
determination of age-related changes in the human arterial<br />
pulse. Circulation 1989; 80:1652-9<br />
9. Palmas W, Moran A, Pickering T, P. Eimicke J, Teresi J, E.<br />
Schwartz J, et al. Ambulatory pulse pressure and progression of<br />
urinary albumin excretion in older patients with type 2 diabetes<br />
mellitus. Hypertension 2006; 48:301-8<br />
10. Franklin SS, Khan SA, Wong ND, Larson MG, Levy D. Is<br />
pulse pressure useful in predicting risk for coronary heart<br />
disease? The Framingham heart study. Circulation 1999;<br />
100:354–60.<br />
11. Palatini P, Mormino P, Dorigatti F, Santonastaso M, Mos<br />
L, De Toni R, et al. Glomerular hyperfiltration predicts the<br />
development of microalbuminuria in stage 1 hypertension: The<br />
HARVEST. Kidney Int 2006;70(3):578-84.<br />
12. Parving HH, Lewis JB, Ravid M, Remuzzi G, Hunsicker LG.<br />
Prevalence and risk factors for microalbuminuria in a referred<br />
cohort of type II diabetic patients: A global perspective. Kidney Int<br />
2006;69(11):2057-63.<br />
13. Viazzi F, Leoncini G, Ratto E, Vaccaro V, Tomolillo C, Falgui<br />
V Et al. Microalbuminuria, blood pressure load, and systemic<br />
vascular permeability in primary hypertension. Am J Hypertens<br />
2006;19(11):1183-9.<br />
14. Verhave JC, Fesler P, du Cailar G, Ribstein J, Safar ME,<br />
Mimran A. Elevated pulse pressure is associated with low renal<br />
function in elderly patients with isolated systolic hypertension.<br />
Hypertension 2005;45(4):586-91.<br />
15. Safar ME, Levy BI, Struijker-Boudier H. Current perspectives<br />
on arterial stiffness and pulse pressure in hypertension and<br />
cardiovascular diseases. Circulation 2003; 107:2864-9.<br />
16. Franklin SS, Gustin W, Wong ND, Larson MG, Weber MA,<br />
Kannel WB, et al. Hemodynamic patterns of age-related changes<br />
in blood pressure. The Framingham Heart Study. Circulation<br />
1997; 96:308-15.<br />
17. Fang J, Madhavan S, Alderman MH. Pulse pressure: A<br />
predictor of cardiovascular mortality among young normotensive<br />
subjects. Blood Press 2000; 9:260-6.<br />
18. Mazza A, Pessina AC, Gianluca P, Tikhonoff V, Pavei A,<br />
Casiglia E. Pulse pressure: An independent predictor of coronary<br />
and stroke mortality in elderly females from the general<br />
population. Blood Press 2001; 10:205-11.<br />
19. Benetos A, Safar M, Rudnichi A, Smulyan H, Richard JL,<br />
Ducimetieere P, et al. Pulse pressure: a predictor of long-term<br />
cardiovascular mortality in a French male population.<br />
Hypertension 1997; 30:1410–5.<br />
20. Chae CU, Pfeffer MA, Glynn RJ, Mitchell GF, Taylor JO,<br />
Hennekens CH. Increased pulse pressure and risk of heart failure<br />
in the elderly. JAMA 1999; 81:634–9.<br />
21. Knudsen ST, Andersen NH, Mogensen CE. Ambulatory Pulse<br />
Pressure and Progression of Albuminuria in Type 2 Diabetes.<br />
Hypertension 2006; 48:207-8<br />
22. Parving HH. Diabetic nephropathy: Prevention and<br />
treatment. Kidney Int 2001;60(5):2041-55.<br />
23. Zarini GG,Exebio JC, Gundupalli D, Nath S, Huffman FG.<br />
Hypertension, poor glycemic control, and microalbuminuria in<br />
Cuban Americans with type 2 diabetes. International Journal of<br />
Nephrology and Renovascular Disease 2011; 4:35-40.<br />
24. Mogensen CE. Preventing end-stage renal disease. Diabet<br />
Med 1998; 15:551-6.<br />
25. İbrahim HHA, Vora JP. Diabetic nephropathy. Bailliere’s<br />
Clin Metab 1999; 13:239-64.<br />
26. Farasat SM, Valdes C, Shetty V, Muller DC, Egan JM, Metter<br />
EJ, et al. Is longitudinal pulse pressure a better predictor of 24-<br />
hour urinary albumin excretion than other indices of blood<br />
pressure? Hypertension 2010;55(2):415-21.<br />
- 91 -
Sinem Doğruyol ve ark.<br />
Özgün Araştırma Makalesi<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />
Acil Serviste Epistaksis: Rutin Kan Tahlili Her Zaman<br />
Gerekli Mi?<br />
Epistaxis in Emergency Room: Is Routine Blood Work Always Necessary?<br />
Sinem DOĞRUYOL 1 , Mehmet Fatih KORÇAK 2 ,<br />
Çiğdem ÖZPOLAT 2 , Arzu DENİZBAŞI 2<br />
1. Tunceli Devlet Hastanesi, Acil Servis<br />
2. Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Anabilim Dalı<br />
ÖZET<br />
Amaç: Bu çalışmada üçüncü basamak bir sağlık<br />
kuruluşunun acil servisine epistaksis nedenli başvuran<br />
hastalar etyolojik, klinik ve demografik özellikler<br />
açısından değerlendirilmiştir. Çalışmamızın amacı bu<br />
tip hastalarda rutin istenen laboratuvar tetkiklerinin<br />
epistaksis etyolojisini aydınlatmadaki yerini<br />
değerlendirmektir.<br />
Yöntem ve Gereçler: Çalışmaya 2015 Ocak-2015<br />
Haziran tarihleri arasında epistaksis tanısı konularak<br />
acil serviste değerlendirilmiş, 18 yaş ve üstü hastalar<br />
dahil edildi ve hasta dosyaları retrospektif olarak<br />
incelendi. Travma nedenli epistaksis olan olgular<br />
çalışmaya dahil edilmedi. Hastaların yaşı, cinsiyeti,<br />
eşlik eden ve kanamaya yatkınlık oluşturabilecek<br />
hastalıkları, kanamayla ilişkili ilaç kullanımları, vital<br />
bulguları ve kan tetkikleri değerlendirildi.<br />
Bulgular: Çalışmadaki 100 olgunun 48’i kadın, 52’si<br />
erkek olup, yaş ortalamaları 58,22±16,76 olarak<br />
hesaplandı. Ortalama sistolik kan basıncı 147±31,39,<br />
ortalama diyastolik kan basıncı 88,38±20,12<br />
şeklindeydi. Olgularda hipertansiyon (%59), diyabetes<br />
mellitus (%16), kronik böbrek yetmezliği (%3), malignite<br />
(%6), Glanzman hastalığı (%1) öyküsü olduğu saptandı.<br />
Kronik hipertansiyon tanısı olan ve acile geliş anında<br />
hipertansif olarak saptanan 33 olgunun 4’ünde<br />
uluslararası düzeltme oranı (INR) yüksekliği olduğu ve<br />
bunlardan bir olgunun warfarin sodyum kullanmakta<br />
olduğu görüldü. Bu durum istatistiksel olarak anlamlı<br />
saptandı (p=0.022). Kanama ile ilişkili ilaç kullanım<br />
oranları warfarin sodyum (%11), asetil salisilik asit<br />
(%26) ve klopidogrel (%6) şeklindeydi. Neoplastik<br />
hastalık öyküsü olanlarda düşük hemoglobin ve yüksek<br />
INR değerleri saptandı (p
Sinem Doğruyol ve ark.<br />
GİRİŞ<br />
Epistaksis, toplumda sıklıkla karşılaşılan<br />
(popülasyonun %60’ında), olay anında oldukça<br />
travmatize edici görülmekle beraber nadiren<br />
hayati tehlike oluşturan bir durumdur (1,2).<br />
Epistaksis, 50 yaş üstü ve 10 yaş altında daha<br />
sık görülmesine rağmen her yaş grubunda<br />
karşılaşılabilecek bir tablodur (3). Cinsiyetler<br />
arası dağılım konusunda tam bir kesinlik<br />
olmamakla birlikte, erkeklerde kadınlardan<br />
daha sık görüldüğünü bildiren çalışmalar<br />
mevcuttur (4).<br />
Etyolojik faktörler lokal ve sistemik olarak<br />
sınıflandırılır. Lokal faktörler daha çok genç<br />
hasta popülasyonunda karşılaşabileceğimiz;<br />
travma, yabancı cisim, enflamasyon, tümör,<br />
anevrizma ve granülomatöz hastalıklar gibi<br />
nedenleri içine alır. Sistemik faktörler sıklıkla<br />
daha ileri yaşta izlenen, kronik hipertansiyon<br />
(HT), koagülasyon bozukluğu, karaciğer<br />
yetmezliği ve ilaç kullanımı gibi daha komplike<br />
durumlardır (5). Epistaksisin sebepleri<br />
hastaların ancak %15’inde tespit edilebilir.<br />
Diğer nedenler ise idiopatik olarak<br />
sınıflandırılır (6).<br />
Ülkemizde üçüncü basamak sağlık<br />
kurumlarına epistaksis nedeniyle yıllık<br />
ortalama 500-600 civarı hasta başvurusu<br />
olmaktadır (7). Çalışmamızda da günlük<br />
pratiğimizde oldukça sık karşılaştığımız bu<br />
tablonun etyolojik, klinik ve demografik<br />
özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.<br />
Geriye dönük olarak, yapılmış olan tetkiklerin<br />
sonuçları incelenerek, laboratuvar tetkiklerinin<br />
etyolojiyi aydınlatmadaki yeri<br />
değerlendirilmeye çalışılmıştır.<br />
YÖNTEM ve GEREÇLER<br />
Hasta grubu ve parametreler<br />
Kurumumuz acil servisine, 2015 Ocak-<br />
2015 Haziran tarihleri arasında epistaksis<br />
nedeniyle başvuran hastalar çalışmaya dahil<br />
edildi ve bu hastaların dosyaları retrospektif<br />
olarak incelendi. 18 yaş ve üstü hastalar<br />
çalışmaya alındı. Travma nedenli epistaksis<br />
olan olgular çalışmaya dahil edilmedi.<br />
Hastaların yaşı, cinsiyeti, eşlik eden ve<br />
kanamaya yatkınlık oluşturabilecek<br />
hastalıkları, kanamayla ilişkili ilaç<br />
kullanımları, vital bulguları ve laboratuvar<br />
tetkikleri geriye dönük olarak dosya<br />
kayıtlarından incelendi. Hemoglobin (Hg),<br />
hematokrit (Hct), eritrosit dağılım genişliği<br />
(RDW), trombosit sayısı (PLT), ortalama<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />
- 93 -<br />
trombosit hacmi (MPV), protrombin zamanı<br />
(PT), aktive parsiyel tromboplastin zamanı<br />
(aPPT) ve uluslararası düzeltme oranı (INR)<br />
değerleri incelendi. Hasta dosyalarına bakılarak<br />
başvuru anındaki kan basıncı 140/90 mmHg ve<br />
üstü olan olgular hipertansif olarak<br />
sınıflandırıldı (8). Geliş anında hipertansif<br />
saptanan bu hastalar kronik HT tanısı olan<br />
hastalardan ayrı olarak değerlendirildi.<br />
İstatistiki analiz<br />
Verilerin istatistiksel açıdan<br />
değerlendirilmesinde, bilgisayar ortamında IBM<br />
Statistics 20.0 (SPSS) istatistik paket programı<br />
kullanıldı. Sürekli değişkenlerin normal<br />
dağılıma uygunluğu Kolmogorov-Smirnov testi<br />
ile ölçüldü. İstatistiksel değerlendirilmelerde<br />
normal dağılım gösteren sürekli değişkenlerin<br />
grup ortalamalarının karşılaştırılmasında<br />
Bağımsız t-testi kullanıldı. Kategorik<br />
değişkenlerin istatistiksel değerlendirmesinde<br />
ise Ki-Kare testi kullanıldı. Sürekli değişkenler<br />
için tanımlayıcı istatistik olarak ortalama ve<br />
standart sapma verilirken, kategorik değişkenler<br />
için yüzde ve sıklık (frekans) değerleri verildi.<br />
Sürekli değişkenler arasındaki ilişki Pearson<br />
korelasyon katsayısı ile incelendi.<br />
BULGULAR<br />
Belirtilen tarihler arasında kliniğimize<br />
başvuran 100 hasta çalışmaya alındı. Hastaların<br />
48’i kadın, 52’si erkekti (p>0.05). Yaş<br />
ortalamaları 58,22±16,76 olarak hesaplandı.<br />
Hastaların eşlik eden kronik hastalıkları ile ilaç<br />
kullanımları Tablo 1’de özetlendi.<br />
Olguların ortalama sistolik kan basıncı<br />
(SKB) 147±31,39, ortalama diyastolik kan<br />
basıncı (DBK) 88,38±20,12 şeklinde<br />
hesaplandı. İncelenen laboratuvar<br />
parametrelerinin normal referans aralıkları,<br />
ortalamaları ve standart sapmaları (SS)<br />
cinsiyetlere göre düzenlenerek Tablo 2’de<br />
gösterildi.<br />
Geliş anında hipertansif olan olgularla,<br />
hipertansif olmayan olguların yaş ortalamaları<br />
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark<br />
bulundu (p0.05).<br />
Kadın olgulardan, 21’inde (% 43,8) kronik<br />
HT, 10’unda (% 20,8) diyabetes mellitus (DM),<br />
1’inde (%2,1) kronik böbrek yetmezliği
Sinem Doğruyol ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />
(KBY), 2’sinde (%4,2) malignite öyküsü<br />
mevcuttu. Erkek olgulara bakıldığında 20<br />
olguda (%38,5) kronik HT, 6 olguda (%11,5)<br />
DM, 2 olguda (%3,8) KBY, 4 olguda (%7,7)<br />
malignite ve 1 olguda (%1,9) Glanzman<br />
hastalığı birlikteliği izlendi. Komorbit<br />
hastalıklara göre laboratuvar parametrelerinin<br />
ortalama ve standart sapmaları Tablo 3’te<br />
gösterildi.<br />
Tablo 1: Eşlik eden hastalıklar ve ilaç kullanımları<br />
Hastalık N %<br />
Kronik HT<br />
Yok 59 59,0<br />
Var 41 41,0<br />
DM<br />
Yok 84 84,0<br />
Var 16 16,0<br />
KBY<br />
Yok 97 97,0<br />
Var 3 3,0<br />
Malignite<br />
Yok 94 94,0<br />
Var 6 6,0<br />
Glanzman<br />
Yok 99 99,0<br />
Var 1 1,0<br />
Warfarin Kullanımı<br />
Yok 89 89,0<br />
Var 11 11,0<br />
ASA Kullanımı<br />
Yok 74 74,0<br />
Var 26 26,0<br />
Klopidogrel Kullanımı<br />
Yok 95 95,0<br />
Var 5 5,0<br />
HT hipertansiyon, DM diyabetes mellitus, KBY kronik böbrek yetmezliği, ASA asetil salisilik asit.<br />
Tablo 2: Eşlik eden hastalıklar ve ilaç kullanımları<br />
Normal<br />
Ortalama<br />
SS<br />
Ortalama<br />
SS<br />
aralık<br />
(Kadın)<br />
(Kadın)<br />
(Erkek)<br />
(Erkek)<br />
Hg (g/dl)<br />
11,5-16,5<br />
12,10 1,97 13,65 2,59<br />
Hct (%) 35,0-55,0 35,73 5,81 40,45 7,71<br />
RDW (%) 11,0-16,0 14,12 4,05 14,98 3,59<br />
PLT (10³/µl) 100-400 216,21 91,17 194,42 81,48<br />
MPV (fl) 8,0-11,0 9,62 2,38 8,91 1,54<br />
PT (sn) 11,7-17,3 16,51 7,59 15,08 4,08<br />
aPTT (sn) 25-39 29,69 7,43 29,44 4,16<br />
INR 0,8-1,2 1,40 0,90 1,20 0,38<br />
Hb hemoglobin, Hct hematokrit, RDW eritrosit dağılım genişliği, PLT trombosit sayısı, MPV ortalama trombosit hacmi, PT<br />
protrombin zamanı, aPPT aktive parsiyel tromboplastin zamanı, INR Uluslararası Düzeltme Oranı, SS standart sapma.<br />
- 94 -
Sinem Doğruyol ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />
Tablo 3: Eşlik eden hastalıklara göre laboratuvar parametrelerinin ortalama değerleri<br />
HT DM Malignite<br />
Ortalama ± SS Ortalama ± SS Ortalama ± SS<br />
Hg (g/dl) 13,20 ± 1,96 12,66 ± 2,09 10,71 ± 2,37<br />
Hct (%) 39,43 ± 5,72 37,77 ± 6,56 30,68 ± 7,08<br />
RDW (%) 13,76 ± 2,26 14,22 ± 2,49 17,20 ± 2,45<br />
PLT (10³/µl) 228,29 ± 69,55 222,38 ± 87,19 40,33 ± 45,78<br />
MPV (fl) 9,21 ± 2,19 8,89 ± 1,36 8,95 ± 1,22<br />
PT (sn) 15,55 ± 7,13 15,51 ± 4,77 16,32 ± 1,47<br />
aPTT (sn) 28,89 ± 7,36 28,30 ± 1,36 27,28 ± 4,21<br />
INR 1,26 ± 0,745 1,22 ± 0,38 1,37 ± 0,20<br />
HT hipertansiyon, DM diyabetes mellitus, Hb hemoglobin, Hct hematokrit, RDW eritrosit dağılım genişliği, PLT trombosit sayısı,<br />
MPV ortalama trombosit hacmi, PT protrombin zamanı, aPPT aktive parsiyel tromboplastin zamanı, INR Uluslararası Düzeltme<br />
Oranı, SS standart sapma.<br />
Tüm olguların laboratuvar parametreleri;<br />
normal aralıkta olanlar, normal aralığın<br />
üstünde olanlar ve normal aralığında altında<br />
olanlar olmak üzere ayrı ayrı değerlendirildi.<br />
Bu değerler olgu sayısına göre frekansları<br />
verilerek Tablo 4’te gösterildi.<br />
Eşlik eden hastalıklar açısından<br />
bakıldığında, malignitesi olan olgular ile<br />
olmayanların hemoglobin düzeyleri arasında<br />
istatistiksel açıdan anlamlı farklılık saptandı<br />
(p=0.041). Malignitesi olanların %66,7’sinde<br />
hemoglobin düzeyleri normalin altında iken,<br />
malignitesi olmayanların sadece %21,3’ünde<br />
hemoglobin düzeyi normalin altında bulundu.<br />
Diğer komorbit hastalıklar ile olguların<br />
hemoglobin değerleri arasında anlamlı ilişki<br />
bulunmadı (p>0.05).<br />
INR değerleri açısından bakıldığında,<br />
kronik HT tanısı olanların %14,6’sında INR<br />
değeri normal aralığın üstünde, olmayanların<br />
%32,2’sinde INR değeri normal aralığın<br />
üstünde izlendi. Bu ilişki istatistiksel olarak<br />
anlamlı bulundu (p=0.046). Malignitesi<br />
olanlar ile olmayanların INR değerlerine<br />
bakıldığında da istatistiksel açıdan anlamlı<br />
farklılık saptandı (p=0.03). Malignitesi<br />
olanların %83,3’ünde INR değeri normal<br />
aralığın üstünde iken, olmayanların sadece<br />
%21,3’ünde INR değeri normal aralığın<br />
üstünde hesaplandı. Diğer laboratuvar<br />
parametreleri ile eşlik eden hastalıklar arasında<br />
anlamlı ilişki izlenmedi.<br />
İlaç kullanımı ile olguların laboratuvar<br />
parametrelerinin referans aralık dağılımlarını<br />
gösteren veriler Tablo 5’te verilmiştir.<br />
Kronik HT tanısı olan 41 hastanın 33’ü<br />
geliş anında hipertansif olarak saptandı. Bu<br />
hastaların da yalnızca 4’ünün INR değerinin<br />
normal aralığın üzerinde olduğu görüldü. INR<br />
değeri yüksek saptanan bu 4 olgudan yalnızca<br />
birinde, durumu açıklayan warfarin sodyum<br />
kullanımı olduğu izlendi. Hem kronik HT tanısı<br />
olan hem de acile geliş anında hipertansif<br />
olarak saptanan bu 33 olgu ile INR yüksekliği<br />
arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki<br />
saptandı (p=0.022).<br />
- 95 -
Sinem Doğruyol ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />
Tablo 4: Olguların laboratuvar parametrelerinin referans aralığına göre dağılımları<br />
Hg (g/dl)<br />
Hct (%)<br />
RDW (%)<br />
PLT (10³/µl)<br />
MPV (fl)<br />
PT (sn)<br />
aPTT (sn)<br />
INR<br />
N %<br />
Normal Aralığın Altı 24,0 24,0<br />
Normal Aralık 73,0 73,0<br />
Normal Aralığın Üstü 3,0 3,0<br />
Normal Aralığın Altı 29,0 29,0<br />
Normal Aralık 70,0 70,0<br />
Normal Aralığın Üstü 1,0 1,0<br />
Normal Aralığın Altı 10,0 10,0<br />
Normal Aralık 67,0 67,0<br />
Normal Aralığın Üstü 23,0 23,0<br />
Normal Aralığın Altı 12,0 12,0<br />
Normal Aralık 86,0 86,0<br />
Normal Aralığın Üstü 2,0 2,0<br />
Normal Aralığın Altı 25,0 25,0<br />
Normal Aralık 61,0 61,0<br />
Normal Aralığın Üstü 14,0 14,0<br />
Normal Aralığın Altı 1,0 1,0<br />
Normal Aralık 83,0 83,0<br />
Normal Aralığın Üstü 16,0 16,0<br />
Normal Aralığın Altı 15,0 15,0<br />
Normal Aralık 78,0 78,0<br />
Normal Aralığın Üstü 7,0 7,0<br />
Normal Aralığın Altı - -<br />
Normal Aralık 75,0 75,0<br />
Normal Aralığın Üstü 25,0 25,0<br />
Hb hemoglobin, Hct hematokrit, RDW eritrosit dağılım genişliği, PLT trombosit sayısı, MPV ortalama trombosit hacmi, PT<br />
protrombin zamanı, aPPT aktive parsiyel tromboplastin zamanı, INR Uluslararası Düzeltme Oranı.<br />
- 96 -
Sinem Doğruyol ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />
Hg (g/dl)<br />
Hct (%)<br />
RDW (%)<br />
PLT(10³/µl)<br />
MPV (fl)<br />
PT (sn)<br />
aPTT (sn)<br />
INR<br />
Tablo 5: İlaç kullanımına göre laboratuvar parametrelerinin dağılım aralıkları<br />
Warfarin sodyum ASA Klopidogrel<br />
Yok<br />
(%)<br />
- 97 -<br />
Var<br />
(%)<br />
Yok (%) Var (%) Yok (%) Var (%)<br />
Normal Aralığın Altı 87,5% 12,5% 75,0% 25,0% 95,8% 4,2%<br />
Normal Aralık 89,0% 11,0% 72,6% 27,4% 94,5% 5,5%<br />
Normal Aralığın Üstü 100,0% ,0% 100,0% ,0% 100,0% ,0%<br />
Normal Aralığın Altı 89,7% 10,3% 75,9% 24,1% 96,6% 3,4%<br />
Normal Aralık 88,6% 11,4% 72,9% 27,1% 94,3% 5,7%<br />
Normal Aralığın Üstü 100,0% ,0% 100,0% ,0% 100,0% ,0%<br />
Normal Aralığın Altı 70,0% 30,0% 60,0% 40,0% 90,0% 10,0%<br />
Normal Aralık 92,5% 7,5% 74,6% 25,4% 94,0% 6,0%<br />
Normal Aralığın Üstü 87,0% 13,0% 78,3% 21,7% 100,0% ,0%<br />
Normal Aralığın Altı 91,7% 8,3% 75,0% 25,0% 100,0% ,0%<br />
Normal Aralık 88,4% 11,6% 74,4% 25,6% 94,2% 5,8%<br />
Normal Aralığın Üstü 100,0% ,0% 50,0% 50,0% 100,0% ,0%<br />
Normal Aralığın Altı 92,0% 8,0% 80,0% 20,0% 100,0% ,0%<br />
Normal Aralık 90,2% 9,8% 75,4% 24,6% 93,4% 6,6%<br />
Normal Aralığın Üstü 78,6% 21,4% 57,1% 42,9% 92,9% 7,1%<br />
Normal Aralığın Altı 100,0% ,0% 100,0% ,0% 100,0% ,0%<br />
Normal Aralık<br />
Normal Aralığın Üstü<br />
96,4%<br />
50,0%<br />
3,6%<br />
50,0%<br />
74,7%<br />
68,8%<br />
25,3%<br />
31,3%<br />
94,0%<br />
100,0%<br />
Normal Aralığın Altı 86,7% 13,3% 66,7% 33,3% 100,0% ,0%<br />
6,0%<br />
Normal Aralık 94,9% 5,1% 76,9% 23,1% 93,6% 6,4%<br />
Normal Aralığın Üstü 28,6% 71,4% 57,1% 42,9% 100,0% ,0%<br />
Normal Aralık 97,3% 2,7% 72,0% 28,0% 93,3% 6,7%<br />
Normal Aralığın Üstü 64,0% 36,0% 80,0% 20,0% 100,0% ,0%<br />
Hb hemoglobin, Hct hematokrit, RDW eritrosit dağılım genişliği, PLT trombosit sayısı, MPV ortalama trombosit hacmi, PT<br />
protrombin zamanı, aPPT aktive parsiyel tromboplastin zamanı, INR Uluslararası Düzeltme Oranı, ASA asetil salisilik asit.<br />
TARTIŞMA<br />
Epistaksis, kulak burun boğaz acillerinin<br />
önemli bir kısmını oluşturmakta ve günlük<br />
pratiğimizde de sık sık karşımıza çıkmaktadır.<br />
Her yaş grubunda karşılaşabileceğimiz bu tablo<br />
6. dekatta daha sık görülmektedir (9). Bizim<br />
çalışmamızda da literatürle benzer şekilde<br />
ortalama yaş 58,22±16,76 olarak tespit edildi.<br />
Erkek olgularda burun kanamasının daha sık<br />
görüldüğünü bildiren literatürden farklı olarak,<br />
cinsiyetlere göre dağılım sıklığı benzer<br />
bulundu (4).<br />
Meta-analiz çalışmaları, HT ve<br />
kardiyovasküler hastalıkların epistaksiste en<br />
sık görülen etyolojik faktörler olduğunu<br />
bildirmektedir (10). Kronik HT, burun damar<br />
yapılarındaki aterosklerotik değişiklikleri<br />
arttırarak kanamaya yatkınlık oluşturmaktadır<br />
(11). Bu nedenle başvuru anındaki akut<br />
hipertansif durumun yanı sıra, HT’nin kronik<br />
etkisi de damar duvarını kırılgan ve kanamaya<br />
,0%<br />
yatkın hale getirmektedir. Bizim çalışmamızda<br />
da olguların %41’inin bilinen HT tanısı mevcut<br />
olup, %47’sinin ise başvuru anında hipertansif<br />
olduğu görüldü. Eşlik eden diğer durumlara<br />
oranla kronik HT’nin bu kadar ön planda<br />
olmasını, bu çalışmadaki olguların yaş<br />
ortalamasının yüksek olmasına bağlayabiliriz.<br />
Ayrıca literatür ile uyumlu olarak,<br />
çalışmamızdaki olgular kendi arasında<br />
incelendiğinde de hipertansif olma durumu ile<br />
hastaların yaş ortalamaları arasında istatistiksel<br />
olarak anlamlı fark izlendi (8).<br />
Kronik HT tanısı olan ve acile başvuru<br />
anında da hipertansif olarak saptanan hastaların<br />
INR değerleri çok küçük bir grup hastada yüksek<br />
olarak bulundu. Bu hastaların büyük bir<br />
çoğunluğunda epistaksis etyolojisi hipertansif<br />
olma durumu ile açıklanabilmekteydi. Yine bu<br />
hastaların hemen hiçbirinde INR değerlerinin<br />
yüksek saptanmaması, etyoloji tespitinde<br />
anamnezin ve vital bulguların laboratuvar<br />
tetkiklerinden daha belirleyici olduğunu
Sinem Doğruyol ve ark.<br />
göstermektedir.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />
SONUÇ<br />
Epistaksisli çoğu olguda etyoloji net<br />
belirlenemediği için pek çok olgu idiopatik<br />
kabul edilmektedir. Ancak karaciğer<br />
yetmezliği, neoplazi gibi kanamaya yatkınlık<br />
oluşturan hastalıkları olan ve aynı şekilde ilaç<br />
kullanımı olan olgularda etyoloji daha belirgin<br />
olarak anlaşılabilir (9). Çalışmadaki 100<br />
olgunun 6’sında çeşitli neoplazik hastalıklar,<br />
3’ünde KBY, 1’inde Glanzman hastalığı<br />
olduğu görülürken, hiçbirinde karaciğer<br />
yetmezliği öyküsü tespit edilmedi. Ayrıca<br />
hastaların bir kısmında kanamayla ilişkili<br />
olabilecek warfarin sodyum, asetil salisilik asit<br />
(ASA) ve klopidogrel kullanım öyküsü olduğu<br />
görüldü.<br />
Çalışmamızdaki olguların laboratuvar<br />
parametrelerine bakıldığında, INR değerleri<br />
dışında tüm parametrelerin normal referans<br />
aralığında olduğu izlendi. Ortalama INR<br />
değerinin normal aralığında üzerinde<br />
saptanmasını, olguların yaş ortalamasının fazla<br />
olması ve buna bağlı olarak da eşlik eden ilaç<br />
kullanımı ve kanamaya yatkınlık oluşturan<br />
hastalık birlikteliğinin artmış olmasına<br />
bağlamaktayız. Tüm olguların %25’inde INR<br />
normal aralığın üstünde saptanırken; kronik<br />
HT, geliş anında yüksek tansiyon ve INR<br />
yüksekliğinin birlikteliği %4 hastada izlendi.<br />
Bizim çalışmamızda elde edilen önemli<br />
sonuçlardan biri de neoplastik hastalık öyküsü<br />
olan hasta grubunda, düşük hemoglobin ve<br />
yüksek INR değerlerinin istatistiksel olarak<br />
anlamlı bulunmuş olmasıdır (12,13). Yine<br />
çalışmamızda olguların burun kanaması ile<br />
MPV ve RDW değerleri arasında anlamlı bir<br />
ilişki bulunmadı. Bu durum, Özgür Kemal ve<br />
arkadaşlarının epistaksiste MPV ve RDW<br />
değerlerini araştıran ve MPV yüksekliğini<br />
anlamlı bulan çalışması ile farklılık<br />
göstermektedir (14).<br />
Kısıtlılıklar:<br />
Olgular 6 aylık bir döneme ait hastane<br />
kayıt sisteminden derlenmiş olup, daha uzun<br />
bir süre ve farklı hastanelerin arşivlerinin<br />
incelenmesi daha geniş bir hasta verisine<br />
ulaşmayı sağlayabilir. Verilerinde eksiklik olan<br />
olgular çalışma dışı bırakıldığından, aynı<br />
çalışma prospektif olarak dizayn edildiğinde bu<br />
veri eksikliğinin önüne geçilebileceğini<br />
düşünmekteyiz.<br />
Tek başına tansiyon yüksekliği ister akut<br />
ister kronik olsun, epistaksis etyolojisini<br />
açıklamakta çoğu olguda yeterlidir. Bu nedenle,<br />
kronik HT tanısı olan ve aynı zamanda acil<br />
servise geliş anında hipertansif olarak saptanan<br />
hastalarda, epistaksis etyolojisini belirlemek için<br />
ek laboratuvar tetkikine gerek olmayabilir. Daha<br />
geniş popülasyonlarla çalışmalar yapılarak<br />
hangi hastalardan ne tür tetkikler isteneceğine<br />
dair kriterlerin belirlenmesinin, epistaksis<br />
yaklaşımımızı daha standart hale getireceğini<br />
düşünmekteyiz.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Varshney S, Saxena RK. Epistaxis: a retrospective clinical<br />
study. Indian Journal of Otolaryngology, Head Neck Surgery<br />
2005;57:125-12.<br />
2. Tan LK, Calhoun KH. Epistaksis. Med Clin North Am<br />
1999;83:43-56.<br />
3. Barnes ML, Spielmann PM, White PS. Epistaxis: a<br />
contemporary evidence based approach. Otolaryngol Clin North<br />
Am 2012;45(5):1005-17.<br />
4. Gilyoma JM, Chalya PL. Etiological profile and treatment<br />
outcome of epistaxis at a tertiary care hospital in Northwestern<br />
Tanzania: a prospective review of 104 cases. BMC Ear Nose<br />
Throat Disord 2011;5:11-8.<br />
5. Ömür M. Epistaxis. Turkish Journal of Family Practice 1997;<br />
1(3):139-142.<br />
6. Ciaran SH, Owain H. Update on management of epistaxis. The<br />
West London Medical Journal 2009; 1:33-41.<br />
7. Özgür A, Birinci M, Coskun ZÖ, Terzi, Erdivanli ÖÇ, Demirci<br />
M, Dursun E. A Cross-Sectional Study of Epistaxis: Etiologic and<br />
Clinical Characteristics. J Clin Anal Med 2016;7(6):804-806.<br />
8. James PA, Oparil S, Carter BL, Cushman WC, Dennison-<br />
Himmelfarb C, Handler J, et al. Evidence-Based Guideline for the<br />
Management of High Blood Pressure in Adults. JAMA<br />
2014;311(5):507-520.<br />
9. Varshney S, Saxena RK. Epistaxis: a retrospective clinical<br />
study. Indian Journal of Otolaryngology, Head Neck Surgery<br />
2005;57:125-129.<br />
10. Kikidis D, Tsioufis K, Papanikolaou V, Zerva K, Hantzakos A.<br />
Is epistaxis associated with arterial hypertension? A systematic<br />
review of the literature. Eur Arch Otorhinolaryngol<br />
2014;271(2):237-43.<br />
11. Abrich V, Brozek A, Boyle TR, Chyou P, Yale SH. Risk factors<br />
for recurrent spontaneous epistaxis. Mayo Clin Proc 2014;<br />
89:1636–1643.<br />
12. Nalbant S, Karan MA. İç Hastalıkları Uzmanının Anemiye<br />
Yaklaşımı Rehberi. İç Hastalıkları Dergisi 2010;7: 7-15.<br />
13. Koçak S, Ertekin B, Polat M, Girişgin S, Kara H. Onkolojik<br />
Hastaların Acil Servise Başvuru Nedenleri. Sakarya Tıp Dergisi<br />
2012; 2(1): 16-20.<br />
14. Kemal O, Müderris T, Sevil E, Kutlar G. Relation of mean<br />
platelet volume and red blood cell distribution width with epistaxis.<br />
The Laryngoscope 2014;125(4):788-790.<br />
- 98 -
Serdar Özdemir ve Gökhan Aksel<br />
Olgu Sunumu<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 99-101 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.647<br />
Clay Shoveler Kırığı: Olgu Sunumu<br />
Clay Shoveler' s Fracture: Case Report<br />
Serdar ÖZDEMİR 1 , Gökhan AKSEL 1<br />
1. Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği<br />
ÖZET<br />
Clay Shoveler kırığı daha çok alt servikal<br />
vertebralar ve üst torakal vertebralar seviyesinde<br />
görülen spinöz proçes kırığıdır. En yaygın semptomu<br />
ağrıdır. Tedavide 4 hafta boynun immobilizasyonu<br />
(boyunluk kullanma), ağrı kontrolü için analjezikler<br />
önerilmektedir. Biz bu olgu sunumunda travma sonrası<br />
meydana gelen Clay Shoveler kırığı olgusunu görseli ile<br />
beraber sunmayı amaçladık..<br />
Anahtar Kelimeler: Clay Shoveler kırığı, servikal<br />
vertebra kırığı, vertebra kırığı<br />
ABSTRACT<br />
The Clay Shoveler fracture is the fracture of the spinous<br />
process which is seen in the lower cervical vertebrae and upper<br />
thoracic vertebrae. The most common symptom is pain.<br />
Treatment includes immobilization for 4 weeks (using a collar),<br />
analgesics for pain control. In this case report, we aimed to<br />
present a case of the Clay Shoveler fracture that occurred after<br />
trauma with images.<br />
Keywords: Clay Shoveler fracture, cervical vertebra<br />
fracture, vertebra fracture<br />
GİRİŞ<br />
Clay Shoveler kırığı ismini kürek işçilerinden<br />
alan daha çok alt servikal vertebralarda ve üst<br />
torakal vertebralar seviyesinde görülen spinöz<br />
proçes kırığıdır. Kırığın mekanizması<br />
genellikle rölatif olarak uzun olan spinöz<br />
proçeslere tutunan muskulus trapezius,<br />
rhomboid minör grubu kaslar ve ligamentum<br />
nuchae’nin gerilmesi sonucu spinöz proçeste<br />
kopma ve ilgili alana travmadır. Kırık<br />
genellikle C7 veT1 vertebralarında meydana<br />
gelmektedir. Geçmişte ağır işlerde çalışan<br />
işçilerde rapor edilen kırıklar günümüzde spor<br />
yaralanmaları sonrasında rapor edilmektedir<br />
(1). Biz bu olgu sunumunda travma sonrası<br />
meydana gelen Clay Shoveler kırığı olgusunu<br />
görseli ile beraber sunmayı amaçladık.<br />
OLGU<br />
53 yaşında erkek hasta yaklaşık 1,5 metre<br />
yükseklikteki ağaçtan düşme şikâyeti ile<br />
kliniğimize başvurdu. Hastanın başvurusunda<br />
vital parametreleri tansiyon arteriyel 119/71<br />
mmHg, nabız 71 /dk, spO2 %98 olarak<br />
değerlendirildi. Alınan anamnezden<br />
özgeçmişinde hastalık, ilaç kullanma ve alerji<br />
öyküsünün olmadığı öğrenildi. Yapılan fizik<br />
muayenede alt servikal ve üst torakal vertebra<br />
seviyesinde orta hatta hassasiyet ve şişlik<br />
izlendi. Batın ve toraks muayenesinde özellik<br />
yoktu. Nörolojik defisit tespit edilmedi. Hastaya<br />
boyunluk takıldı. Yapılan spinal bilgisayarlı<br />
tomografi görüntülemesinde C7 vertebra spinöz<br />
proçeste fraktür izlendi. Manyetik rezonans<br />
görüntülemede ligament hasarı izlenmedi.<br />
Hastaya ağrı kontrolü sağlandıktan sonra<br />
boyunluk kullanması önerilerek taburcu edildi.<br />
TARTIŞMA<br />
Clay Shoveler kırığı üst torasik vertebra ve<br />
servikal alt vertebraların spinöz proçeslerin<br />
kırığıdır. Literatürde yirminci yüzyılın<br />
başlarında İngiliz kanal kazıcılarında, Fransız<br />
toprak işçilerinde ve alman işçi emeklilerinde<br />
değişik isimlerle bildirilmiştir (1). 1940 yılında<br />
McKellar yaptığı çalışmada özellikle kürek ile<br />
çalışan işçilerde bu kırık tipini tanımlaması<br />
üzerine alt servikal ve üst torakal vertebranın<br />
spinöz proçes kırıkları Clay Shoveler kırığı<br />
olarak anılmıştır (2). O dönemlerde daha çok<br />
ağır işlerde çalışan işçilerde görülürken sanayi<br />
devrimi ile bu iş sektörlerinin azalmasıyla<br />
birlikte spor yaralanmalarında, nakil sonrası<br />
steroid kullanan hastalarda ve travma sonrası<br />
görülmeye başlanmıştır (3).<br />
İletişim Bilgileri:<br />
Sorumlu Yazar: Serdar Özdemir<br />
Adres: Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği,<br />
Ümraniye / İstanbul<br />
Tel: +90 (505) 267 32 92E-Posta: serdar.ozdemir@ueh.gov.tr<br />
Makale Geliş: 23.01.<strong>2017</strong><br />
Makale Kabul: 14.04.<strong>2017</strong><br />
- 99 -
Serdar Özdemir ve Gökhan Aksel<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 99-101 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.647<br />
intrakapsüler hareketi azaltmak için boynu hafif<br />
eğik, omuzları yukarda tutma eğilimindedir.<br />
Boyun ve omuz hareketleri genellikle ağrılıdır.<br />
Eşlik eden vertebra yaralanmalarına bağlı<br />
nörolojik defisit görülebilir (5).<br />
Şekil 2<br />
Şekil 1<br />
Servikal ve torakal vertebraların spinöz<br />
proçesleri içersinde en fazla etkilenen C7 ve T1<br />
vertebralarının spinöz proçesleridir. Vakaların<br />
%25’inde birden fazla seviyede kırık hattı<br />
izlenmektedir (4). Bu iki vertebranın spinöz<br />
proçeslerinin rölatif uzunluğu ve eğimleri<br />
sebebiyle diğer vertebraların spinöz<br />
proçeslerine nispeten travmaya daha açıktır.<br />
Travmada aşırı hiperektensiyon veya trapezius<br />
ve rhomboid minör kas gruplarının ani kuvvetli<br />
kasılmaları kırıklara neden olmaktadır (1,4).<br />
Bizim olgumuzda da düşme sırasında başın<br />
hiperektensiyonu mekanizması mevcuttu.<br />
İzole spinöz proçes kırığının en yaygın<br />
semptomu ağrıdır (1,4,5). Ağrı genellikle<br />
keskin, iki omuz arasında omurga orta hattan<br />
başlayarak boyna ve kollara yayılan<br />
karakterdedir (4,5). Hastalar genellikle<br />
- 100 -<br />
Anteroposterior direkt grafilerde orta hatta<br />
kırık seviyesinde çift gölgelenme izlenebilir.<br />
Yine sağlam vertebralar sevisinde spinöz<br />
proçesler üçgen yapıda izlenirken kırık hattının<br />
olduğu seviyede bu yapı bozulmuştur.<br />
Lateralden çekilen direkt grafilerde ise kırık hattı<br />
izlenebilir. Her ne kadar direkt grafi genellikle<br />
tanı koymak için yeterli olsa da hastalarda eşlik<br />
eden kemik ve yumuşak doku yaralanmalarına<br />
tanı koyabilmek için bilgisayarlı tomografi veya<br />
manyetik rezonans görüntülemelerine<br />
başvurmak gerekmektedir (1,4,6). Yine bu<br />
hastaların ağrıları sebebiyle omuzlarını yukarda<br />
tutmaları lateral grafilerde alt servikal<br />
vertebraların görüntülemesini<br />
Sınırlamaktadır. Bu sebeple pek çok klinik bizim<br />
kliniğimizde olduğu gibi yüksek enerjili<br />
travmalarda görüntüleme yöntemi olarak<br />
öncelikli olarak bilgisayarlı tomografiye<br />
başvurmaktadır (6).<br />
McKellar çalışmasında tedavide kırık<br />
parçaların cerrahi rezeksiyonunu önermekteydi<br />
(2). Ancak günümüzde Clay Shoveler kırıkları<br />
stabil kabul edilmekte ve konservatif<br />
yaklaşımlar tercih edilmektedir (1,5,7,8).<br />
Konservatif tedavide 4 hafta boynun<br />
immobilizasyonu (boyunluk kullanma), ağrı<br />
kontrolü için analjezikler önerilmektedir.<br />
Hastaların normal hayatlarına dönmeleri 3<br />
haftadan 4 aya kadar değişen aralıkta
Serdar Özdemir ve Gökhan Aksel<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 99-101 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.647<br />
sağlanabilmektedir. Ağrı kontrolünün<br />
sağlanamadığı nadir vakalarda cerrahi<br />
eksizyon gerekmektedir (4,8).<br />
Sonuç olarak Clay Shoveler kırkları nadir<br />
görülmekle beraber tipik bulgu ve radyolojik<br />
bulguları sebebiyle acil servis hekimleri<br />
tarafından tanınmalıdır. Tedavi konservatif<br />
olmanın yanı sıra hastalarda klinik takip<br />
sonuçları oldukça iyidir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. de Boer JP, van Wulfften Palthe AF, Stadhouder A, Bloemers<br />
FW. The Clay Shoveler's Fracture: A Case Report and Review of<br />
the Literature. The Journal of Emergency Medicine, Vol. 51, No.<br />
3, pp. 292–297, 2016.<br />
2. McKellar H. Clay-shoveler's fracture. J Bone Joint Surg, 12<br />
(1940) 63–75.<br />
3. Iftach H, Gideon M, Eran D, David M, Meir N. Clay shoveler's<br />
fracture in a volleyball player. Phys Sportsmed, 33 (2005)38–42<br />
4. Umredkar A, Sura S, Mohindra S.Multiple contiguous isolated<br />
spinous process fracture (Clay-Shoveler's fracture) of the<br />
cervicodorsal spine. Neurol India, 59 (2011)788–789<br />
5. Kaloostian PE, Kim JE, Calabresi PA, Bydon A, Witham T.<br />
Clay-shoveler's fracture during indoor rock climbing.<br />
Orthopedics. 2013 Mar;36(3):e381-3.<br />
6. Lin JT, Lee JL, Lee ST. Evaluation of occult cervical spine<br />
fractures on radiographs and CT. Emerg Radiol. 2003<br />
Dec;10(3):128-34<br />
7. Solaroğlu I, Kaptanoğlu E, Okutan O, Beşkonakli E. Multiple<br />
isolated spinous process fracture (Clay-shoveler's fracture) of<br />
cervical spine: a case report. Ulus Travma Acil Cerrahi Derg.<br />
2007 Apr;13(2):162-4.<br />
8. Unay K, Karatoprak O, Sener N, Ozkan K. A clay-shoveler's<br />
fracture with renal transplantation and osteoporosis: a case<br />
report. Journal of medical case reports, 2008,2(1), 1.<br />
- 101 -
Fatih Bilgehan Kaplan ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 102-106 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.665<br />
Olgu Sunumu<br />
Retinal Arter Dal Tıkanıklığı Olgusunda Optik<br />
Koherens Tomografi ve Fundus Fluoresein Anjiografi<br />
Bulguları: Olgu sunumu<br />
Optic Coherence Tomography and Fluorescein Fundus Angiography Findings in a Patient<br />
with Retinal Artery Branch Occlusion: A Case Report<br />
Fatih Bilgehan KAPLAN 1 , Yusuf Emre DOĞAN 1 ,<br />
Ayşe YILMAZ 1 , Murat YAMİÇ 1 , Murat GARLI 1 ,<br />
Yelda BUYRU ÖZKURT 1<br />
1. Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Kliniği<br />
ÖZET<br />
59 yaşında bayan hastada arter dal tıkanıklığı<br />
sonrasında optik koherens tomografi (OKT) ve fundus<br />
fluorescein anjiografi (FFA) bulguları değerlendirildi.<br />
OKT’de erken dönemde iç retinal katmanlarda kalınlık<br />
artışı ve hiperreflektivite, fotoreseptör tabakası ve retina<br />
pigment epitelinde ise reflektivitede azalma olduğunu<br />
görüldü. Foveolar çukurluk, foveadaki fotoreseptör<br />
tabakası ve altındaki retina pigment epitelinin normal<br />
olduğu görüldü. FFA da arter akımında yavaşlama ve<br />
dolum defektleri görüldü. Geç dönemde tekrarlanan<br />
incelemelerde iç retinal tabakalarda atrofi gelişimi ve<br />
nöroretinal rimde incelme görüldü. OKT bulguları<br />
iskemi sonucu intrasellüler proteinlerin denaturasyonu<br />
ve yıkımı sonucu gelişen iç retinal tabakalardaki<br />
intrasellüler ödem ve geç dönemde gelişen atrofi ile<br />
uyumluluk göstermektedir.<br />
Anahtar Kelimeler: Retinal Arter Dal Tıkanıklığı, Optik<br />
Koherens Tomografi, Fundus Fluoresein Anjiografi<br />
ABSTRACT<br />
59-years-old female patient after retinal artery branch<br />
occlusion optic coherence tomography (OCT) and fundus<br />
fluorescein angiography (FFA) findings were evaluated. OCT<br />
examination showed increased thickness and hyperreflectivity in<br />
the inner retinal layers, and decreased reflexivities in the<br />
photoreceptor layer and retinal pigment epithelium. Foveolar<br />
depression, foveal photoreceptor layer and underlying retinal<br />
pigment epithelium were normal. In FFA, slowing of arterial flow<br />
and filling defects were observed. Repeated examinations in the<br />
late period revealed atrophy in the inner retinal layers and thinnig<br />
at the neuroretinal rim. OCT findings are consistent with<br />
intracellular edema in the inner retinal layers, resulting from<br />
denaturation and destruction of ischemic intracellular proteins,<br />
and late atrophy.<br />
Keywords: Retinal Artery Branch Occlusion, Optical<br />
Coherence Tomography, fundus fluorescein<br />
angiography<br />
İletişim Bilgileri:<br />
Sorumlu Yazar: Fatih Bilgehan Kaplan<br />
Adres: Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz<br />
Hastalıkları Kliniği, Ataşehir / İstanbul<br />
Tel: +90 (545) 894 04 53 E-Posta: fthkaplan@gmail.com<br />
Makale Geliş: 08.02.<strong>2017</strong><br />
Makale Kabul: 18.03.<strong>2017</strong><br />
- 102 -<br />
GİRİŞ<br />
Retinal arter dal tıkanıklığı(RADT)<br />
damarın emboli veya aterom ile tıkanması<br />
sonucu oluşan potansiyel yıkıcı sonuçlara neden<br />
olabilen görsel hastalıktır. Tüm yaş gruplarına<br />
bakıldığında erkekler kadınlara göre 2:1<br />
oranında daha sık etkilenmektedir. Genç hasta<br />
grubunda ise (50 yaş altı) erkek ve kadın<br />
etkilenme oranı eşittir. (1)<br />
RADT hastaları tipik olarak 50 yaş üstü,<br />
etkilenen alana bağlı olarak kalıcı görme kaybı<br />
veya görme alanı defektleri olan hastalardır.<br />
Görme keskinliği eğer makuler tutulum varsa<br />
düşmüştür.<br />
Sağ gözün (%60) sol göze (%40) göre daha<br />
sık etkilenmesi kardiak veya aortik embolinin<br />
sağ karotid arter üzerinden taşınımını<br />
düşündürmektedir (2,3). Embolizasyon retinal<br />
arter dal tıkanıklığında en sık rastlanılan<br />
nedendir (3,4). Emboli varlığı RADT<br />
vakalarında %68’e varan oranlarda bildirilmiştir<br />
(5). Emboli başlıca kolesterol (hollenhorst<br />
plağı), trombosit-fibrin, kalsifik olmak üzere üç<br />
ana gruba ayrılır. Nadir görülen diğer emboli<br />
nedenleri tümör hücreleri, septik emboli, yağ<br />
embolisi, hematolojik problemler, sistemik<br />
vaskülitler, göz çevresi ilaç enjeksiyonu gibi<br />
sistemik nedenlerle birlikte toksoplazma, akut<br />
retinal nekrozis, drusen, peripapiller arteriyel<br />
loop gibi lokal nedenleri de içerebilir. RADT nin<br />
etyolojisinin geniş bir yelpazeye sahip<br />
olmasından dolayı karotis doppler<br />
ultrasonografi, ekokardiyogram, tam kan sayımı<br />
ve vasküler değerlendirmeleri de içermek üzere<br />
tam medikal değerlendirme yapılmalıdır (6).
Fatih Bilgehan Kaplan ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 102-106 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.665<br />
Retinal arter dal tıkanıklığında etkilenen<br />
retina alanı gelişen intrasellüler ödem<br />
nedeniyle çevreye göre daha beyaz<br />
görünmektedir. Normalde transparan olan<br />
intrasellüler proteinlerin denatürasyon ve<br />
yıkımı, intrasellüler sıvı birikimi retinanın<br />
bulutlu beyaz görünümüne neden olmaktadır<br />
(5). Optik koherens tomografi (OKT)<br />
görüntüleri retinal arter dal tıkanıklığında<br />
oluşan yapısal değişiklikleri anlamamıza<br />
yardımcı olabilir.<br />
OLGU<br />
59 yaşında bayan hasta sağ gözde ani<br />
başlangıçlı 2 saattir olan tüm alt kadranda<br />
başlayıp alt nazal kadrana yerleşen görme<br />
kaybı şikayetiyle kliniğimize başvurdu. En iyi<br />
düzeltilmiş görme keskinliği sağ gözde 20/20<br />
sol gözde 20/20 idi. Muayenesinde sağ gözde<br />
afferent pupil defekti görüldü. Konfrontasyon<br />
yöntemi ile yapılan görme alanı testinde sağ<br />
gözde alt nazal kuadranopsi saptandı.<br />
Biyomikroskop ile yapılan ön segment<br />
muayenesi ve tonus ölçümleri her iki gözde<br />
normal olarak saptandı. Sağ göz dibi<br />
incelemesinde üst temporal arter periferik<br />
bifurkasyonunda emboli ve optik disk üzerinde<br />
başlayıp üst temporale uzanan alev şeklinde<br />
hemoraji görüldü. Retinal beyazlaşma<br />
görülmedi. Sol göz fundus muayenesi normaldi.<br />
Ertesi gün, RADT gelişiminden 16 saat<br />
sonra, yapılan muayenesinde ilk bulgularına ek<br />
olarak etkilenen alanda retinal beyazlaşma<br />
saptandı (Şekil 1). Yapılan OKT incelemesinde<br />
sağ gözde retinal beyazlaşma olan alanda iç<br />
retinal katmanlarda kalınlık artışı ve<br />
hiperreflektivite, fotoreseptör tabakası ve retina<br />
pigment epitelinde ise reflektivitede azalma<br />
görüldü (Şekil 2a). Emboli üzerinden geçen<br />
lineer OKT kesitinde retinada emboli sınırından<br />
distale doğru uzanan gölgelenme görüldü (Şekil<br />
3). Sağ göz foveolar çukur, fovealar fotoreseptör<br />
tabakası, altındaki retina pigment epiteli ve sol<br />
göz normaldi. OKT retinal sinir lifi tabakası<br />
(RSLT) incelemesinde sağ göz ortalama<br />
kalınlığı 93 sol göz ortalama kalınlığı 93 olarak<br />
saptandı. Her iki göz arasında anlamlı farklılık<br />
saptanmadı. Fundus fluorescein anjiografi<br />
(FFA) sağ gözde üst temporal arter periferik<br />
bifurasyonunda retinal arter akımında<br />
yavaşlama ve perifere zincir şeklinde uzanan<br />
dolum defektleri görüldü (Şekil 4). Humphrey<br />
görme alanı incelemesinde sağ gözde yoğun<br />
olarak alt nazal görme alanını içeren görme alanı<br />
defekti görüldü (Şekil 5). Sol göz tüm testlerde<br />
normal sınırlarda saptandı.<br />
Şekil 1<br />
Şekil 2a<br />
- 103 -
Fatih Bilgehan Kaplan ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 102-106 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.665<br />
Şekil 2b<br />
Şekil 2c<br />
Şekil 3<br />
- 104 -
Fatih Bilgehan Kaplan ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 102-106 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.665<br />
alandaki aksonal ödemin yerini atrofiye bıraktığı<br />
bölgedeki damarlarda incelme geliştiği görüldü.<br />
Yapılan OKT tetkiklerinde makuladan geçen<br />
radial kesitte iskemik alanda retina iç<br />
katmanlarında atrofi geliştiği görüldü. Yapılan<br />
RSLT tetkikinde ise başlangıçta 106 olan üst<br />
kuadran kalınlığının 81’e düştüğü görüldü.<br />
RSLT bulgusu iskemik alandaki ganglion hücre<br />
kaybını desteklemektedir.<br />
Etyolojiye yönelik yapılan kan tetkikleri<br />
total kolesterol 255 mg/dl, LDL kolesterol 189<br />
mg/dl dışında normal; ekokardiyograsifinde sol<br />
ventrikül hipertrofisi 1. derece mitral yetmezliği;<br />
beyin manyetik rezonans incelemesinde de iki<br />
serebral hemisferde kortikal sulkuslar ve<br />
fissürlerin derinlikleri genişliklerinde atrofiye<br />
sekonder artış ve iskemik-gliotik alanlar; karotis<br />
doppler ultrasonografisinde bilateral karotis<br />
arter bifurkasyonunda fibrofatty plak saptandı.<br />
Hastanın uygun tedavisi ilgili birimlerce<br />
düzenlendi.<br />
TARTIŞMA<br />
Şekil 4<br />
Retinal arter obstrüksiyonunda santral<br />
retinal arter %57, retinal arter dallar %38,<br />
silioretinal arter ise %5 oranında tutulum<br />
gösterir (7). Görsel progroz retinal arter dal<br />
tıkanıklığında diğerlerine göre daha iyidir (9).<br />
Şekil 5<br />
İlk muayenesinden 10 gün sonra OKT leri<br />
tekrarlanan hastada makula üst temporalinde<br />
ödemli görülen alanın incelerek atrofiye<br />
olmaya başladığı görüldü (Şekil 2b). Yapılan<br />
RSLT tetkikinde ise anlamlı farklılık<br />
saptanmadı.<br />
İlk muayenesinden 2 ay sonra yapılan<br />
kontrollerinde her iki gözde görme<br />
keskinliğinin 20/20 olarak korunduğu sağ<br />
gözde konfrontasyonla yapılan görme alanı<br />
testinde alt nazal defektin devam ettiği<br />
saptandı. Fundus muayenesinde iskemik<br />
Genç hastalarda yüksek oranda eşlik eden<br />
sistemik hastalık olması retinal arter<br />
tıkanıklıklarında hayati tehlikeye neden<br />
olabilecek embolik ve hiperkoagülatif hastaları<br />
dışlamak için agresif muayene ve incelemeyi<br />
zorunlu kılmaktadır. Bizim vakamızda<br />
kardiyovasküler sistemi ilgilendiren multipl<br />
patolojiye rastlanmış ve gelecekte olabilecek<br />
komplikasyonları önlemek için ilgili birimlerle<br />
beraber tedavisi düzenlenmiştir.<br />
Retinal arter dal tıkanıklığı sonrası iç retina<br />
tabakalarındaki erken koagülatif nekroz, fundus<br />
gri beyaz olarak görünen aksonlardaki<br />
intrasellüler ödeme neden olur (8).<br />
Retinal arter tıkanıklığı sonrası erken<br />
enükleasyon çok nadiren yapılması nedeniyle<br />
patolojinin akut fazındaki bulguları inceleme<br />
şansı çok azdır. 1965 yılında Dahrling ganglion<br />
- 105 -
Fatih Bilgehan Kaplan ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 102-106 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.665<br />
hücrelerinin bulutlu şişmesi ile karakteriz iç<br />
retina tabakalarının diffüz ödemi olarak<br />
tanımlamıştır (9). Etkilenmiş bölgelerdeki iç<br />
retina tabkalarının artmış kalınlık ve<br />
hiperreflektivitesi ile karakterize OKT<br />
bulguları akut dönemdeki histopatolojik<br />
bulguları destekler niteliktedir. Retina<br />
içerisinde hiporeflektif kistik boşlukların<br />
görülmemesi beyazlığın retinal kapiller kaçağa<br />
bağlı ekstrasellüler ödem sonucu değil<br />
iskemiye bağlı olduğunu göstermektedir. Bu<br />
bulgular diğer çalışmalarda gösterilen bulgular<br />
ile de uyumludur (10,11).<br />
Bizim olgumuzda OKT de üst temporal<br />
perifoveal alan etkilenmiş görülmesine rağmen<br />
görme keskinliği 20/20 olarak kalmıştır. OKT<br />
nin en önemli avantajlarından biride aynı OKT<br />
kesitinde retinal arter dal tıkanıklığından<br />
etkilenen ve normal alanları beraber göstermesi<br />
ve asimetriyi karşılaştırmaya yardımcı<br />
olmasıdır (Şekil 2).<br />
Sonuç olarak OKT incelemeleri fundus<br />
muayenesi ile beraber arter dal tıkanıklığında<br />
erken dönemde gelişen iç retinal tabakalardaki<br />
intrasellüler ödem ve ilerleyen dönemdeki<br />
atrofiye ilişkin yararlı bilgiler sağlamakta ve<br />
olayın patofizyolojisine yönelik önemli<br />
ipuçları vermektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Yanoff M, Fine BS. Branch retinal artery occlusion. In:<br />
Ocularpathology, a text and atlas, 4th ed.;2008:522.<br />
2. Sanborn GE, Magargal LE. Arterial obstructive disease of the<br />
eye. In: Tasman WS, Jaegar EA, editors. Clinical ophthalmology,<br />
Philadelphia: Lippincott; 1993(3);14:1–29.<br />
3. Mames RN, Snady-McCoy L, Guy J. Central retinal and<br />
posterior ciliary artery occlusion after particle embolization of the<br />
external carotid artery system. Ophthalmology 1991; 98:527–31<br />
4. Blair NP, Shaw WE, Dunn R, et al. Limitation of retinal injury<br />
by vitreoperfusion initiated afteronset of ischemia. Arch<br />
Ophthalmol 1991; 109:113–18.<br />
5. Brown GC, Magargal LE. Retinal artery occlusion and visual<br />
acuity. Ophthalmology 1982; 89:14-9.<br />
6. Baharak Asefzadeh, O.D., and Kimberly Ninyo, O.D.<br />
Longitudinal analysis of retinal changes after branch retinal artery<br />
occlusion using optical coherence tomography Optometry 2008;<br />
79:85-89<br />
7. Brown GC, Reber R. An unusual presentation of branch retinal<br />
artery obstruction in association with ocular neovascularization.<br />
Can J Ophthalmol. 1986; 21(3):103-6.<br />
8. Ryan SJ, Schachat AP, Wilkinson P, Hinton DR, editors. Retina.<br />
Philadelphia: Mosby; 2006.<br />
9. Dahrling BE 2nd. The histopathology of early central retinal<br />
artery occlusion. Arch Ophthalmol. 1965; 73:506-10.<br />
10. Karacorlu M, Ozdemir H, Karacorlu SA. Optical Coherence<br />
Tomography findings in branch retinal artery occlusion Eur J of<br />
Ophthalmol. 2006:352-3.<br />
11. Falkenberry SM, Ip MS, Blodi BA, Gunther JB. Optical<br />
coherence tomography findings in central retinal artery occlusion.<br />
Ophthalmic Surg Lasers Imaging. 2006;37(6):502-5.<br />
- 106 -
Emine Şeyma Denli Yalvaç ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 107-109 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.677<br />
Olgu Sunumu<br />
Damar Yaralanması Sonrası Derin Metabolik Asidoz<br />
(Ph:6.61) ve Sağkalım<br />
Profound Metabolic Asidosis (Ph:6.61) After Vascular Injury and Recovery<br />
Emine Şeyma DENLİ YALVAÇ 1 , Mustafa ALDAĞ 1 ,<br />
Cemal KOCAASLAN 1 , Sıdıka GÜRSEL 1 , Ebuzer AYDIN 1 ,<br />
1. İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği<br />
ÖZET<br />
Metabolik asidoz, kanda bikarbonat<br />
konsantrasyonunda azalmaya neden olan, vücut<br />
tamponlarının birincil tüketimi ile karakterize bir asitbaz<br />
bozukluğudur. Bu olguda delici kesici alet<br />
yaralanma sebebiyle acil servise başvuran ve hemorajik<br />
şok gelişen 16 yaşındaki erkek hastanın, operasyon<br />
sırasında yaşamla bağdaşmayan derin metabolik asidoz<br />
(Ph=6.61) sonrası sağkalınımını ortaya koymaya<br />
amaçladık.<br />
16 yaşındaki erkek hasta delici kesici alet<br />
yaralanması sebebiyle acil servise başvurdu. Hastanın<br />
şuuru konfüze, hipotansif (40/20 mmHg) ve taşikardikti<br />
(145/dk). Hastanın aktif kanaması yoktu. Sağ alt<br />
ekstremitede uyluk posteriorunda yaklaşık 3 cm çapında<br />
açık yarası mevcuttu. Bilateral alt ekstremite nabızları<br />
elle alınamamaktaydı. Herhangi bir darp veya baska<br />
delici kesici alet yaralanması insizyonu olmayan hasta<br />
acilen entübe edilerek ameliyathaneye alındı. Peroperatif<br />
hastanın laboratuvar değerleri: Hemotokrit<br />
%17, hemoglobin 6 mg/dL, lökosit 22800 mm3, pH: 6.61,<br />
PaCO2 44.5 mmHg, PaO2 352 mmHg, HgHCO3: 3,8<br />
mmol/L, BE: -31 mmol/L, laktat: 20 mmol/l, SO2 %97,4<br />
idi. Sağ yüzeyel femoral arter ve sağ ana femoral vende<br />
tama yakın parsiyel kesi olduğu görüldü. Primer tamir<br />
tekniği ile arter, uç-uca onarım tekniği ile femoral ven<br />
tamiri yapıldı. Yapılan acil operasyondan iki saat sonra<br />
hastanın Ph değeri 7.24, baz açığı -10 mmol/L ve laktat<br />
21 mmol/L olarak tespit edildi. Operasyondan 10 saat<br />
sonra hastanın kan gazı değerleri normale geldi ve hasta<br />
ekstübe edildi. Rehabilitasyon sonrası hasta postop<br />
7.gün taburcu edildi. Bu olgu acil müdahale tedavisi ile<br />
hemostaz sağlanan derin metabolik asidozda (Ph:6.61,<br />
Laktat:20) sağkalımın mümkün olabileceğini<br />
göstermektedir.<br />
Anahtar Kelimeler: Derin Metabolik Asidoz; Delici<br />
kesici alet yaralanması; Hemorajik şok<br />
ABSTRACT<br />
Metabolic acidosis is an acid-base disturbance, which is<br />
characterized by primary consumption of body buffers and causing<br />
decreased blood sodium-bicarbonate level. In this case report we<br />
discuss a 16 years-old male with profound metabolic acidosis<br />
(PH=6.61) due to hemorrhagic shock resulted by stab wounds.<br />
A 16-year-old male was admitted to the emergency<br />
department due to stab wounds. When he was seen in the red area,<br />
his blood pressure could not be measured with loss of<br />
consciousness and no active bleeding. On examination, he had a 3-<br />
cm incised wound in the mid posterior thigh. No other organ<br />
injuries and wound were observed. Bilateral lower extremity pulses<br />
were not detectable. Immediately after his admittance to the<br />
operation room, blood gas analysis which was done prior to<br />
surgery revealed profound metabolic acidosis (pH:6.61, PaCO2:<br />
44,5 mmHg, PaO2: 352 mm, HgHCO3: 3,8 mmol/L, SpO2: %97,4<br />
BE: -31 mmol/L, lactate:20 mmol/l), hematocrit %17, hemoglobine<br />
6 mg/dL and leucocyte 22800 mm3. It was seen that the right<br />
superficial femoral artery and right common femoral vein were cut<br />
near completely. Femoral artery repaired primarily and femoral<br />
vein was repaired by end-to-end anastomosis technique. The<br />
patient received 32 NaHCO3 over the next 2 hours with good<br />
improvement in his haemodynamic profile. Two hours after the<br />
emergency operation, he had a pH 7,24, base excess rate was<br />
−10.0 mmol/l and lactate 21 mmol/l. Ten hours later, arterial blood<br />
gas values were measured as normal and he was extubated. After<br />
seven days recovery period without problem, the patient was<br />
eventually discharged from hospital. To our knowledge this is the<br />
first reported case of survival after a pH of 6.61 secondary to<br />
hemorrhagic shock in our country. Also it should be considered that<br />
immediate operative hemostasis and vascular repair may help to<br />
patients to survive even at profound metabolic acidosis.<br />
Keywords: Profound metabolic acidosis, stab wounds,<br />
hemorrhagic shock<br />
İletişim Bilgileri:<br />
Sorumlu Yazar: Mustafa Aldağ<br />
Adres: İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar<br />
Cerrahisi Anabilim Dalı, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp<br />
ve Damar Cerrahisi Kliniği, Dr. Erkin Caddesi No:12, Kadıköy/İstanbul<br />
Tel: +90 (532) 374 71 70 E-Posta: mustafa.aldag@medeniyet.edu.tr<br />
Makale Geliş: 21.02.<strong>2017</strong><br />
Makale Kabul: 11.03.<strong>2017</strong><br />
- 107 -
Emine Şeyma Denli Yalvaç ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 107-109 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.677<br />
GİRİŞ<br />
Hemorajik şok, intravasküler volümün<br />
azalması sonucu, kalbin yeterli kanı ve oksijeni<br />
hayati organlara ulaştıramadığı ve dokulardan<br />
metabolik atık ürünleri uzaklaştıramadığı sistemik<br />
bir bozukluktur. Erken tanı ve tedavi, hücre hasarı<br />
ve ölümü engellemek bakımından çok önemlidir.<br />
Semptom ve bulgular kan kaybının şiddetine<br />
bağlıdır. Total kan volümünün %30-40’ı (1500-200<br />
ml) kaybedildiğinde mental konfüzyon, ajitasyon<br />
ve ciddi asidoz gözlenir. Normal metabolizmada<br />
hücre içi enzimatik reaksiyonların yeterli bir<br />
şekilde yapılması ve hücre membran bütünlüğünün<br />
korunması için kan pH’nın 7.35-7.45 arasında<br />
tutulması gerekir. PH 7.20’nin altına indiğinde<br />
kardiyak kontraksiyonlar bozularak aritmi riski<br />
artar, katekolaminlere yanıt azalır, pulmoner damar<br />
yatağında vazokonstriksiyon gelişir ve hastada<br />
akciğer ödemi tablosu oluşur (1,2). Asidozun<br />
derinleşmesi ile letarji, stupor ve koma gelişebilir.<br />
Yaşamı tehdit eden kan pH sınırları 7.70<br />
olarak belirtilmiştir (3). En sık karşılaşılan<br />
metabolik asidoz (MA) nedeni diabetik<br />
ketoasidozdur (4). Plazma laktat konsantrasyonu 4-<br />
5 milimol/Litre (mmol/L) (Normal aralık: 0.5-1.5<br />
mmol/L) aştığında oluşan laktik asidoz (LA) ise<br />
anyon açıklığı olan metabolik asidoz nedeni olup,<br />
doku hipoperfüzyonu ya da eksojen toksin ve<br />
ilaçlara bağlı gelişebilir (5). Laktik asidozun<br />
prognozu oldukça kötü olduğu için erken tanı ve<br />
tedavi ciddi morbidite ve mortaliteyi önler. Serum<br />
laktat değerindeki artış mortalite yüzdesini<br />
arttırmaktadır. Laktat düzeyi 10 mmol/L<br />
ulaştığında yaşam şansı çok azalır (5).<br />
Vasküler yaralanmaya neden olan penetran<br />
travmaların %26’sı delici kesici alet<br />
yaralanmalarıyla oluşmaktadır (6). Bu olgu<br />
sunumunda damar yaralanması sonucu hemorajik<br />
şok tablosunda acil servise getirilen ve derin<br />
metabolik asidozda yaşamla bağdaşmayan pH<br />
(6.61) ve laktat (20 mmol/L) değeri olan hastaya<br />
yapılan acil vasküler cerrahi girişim ve sonrasında<br />
sağkalım anlatılmıştır.<br />
OLGU<br />
16 yaşındaki erkek hasta delici kesici alet<br />
yaralanması sebebiyle acil servise başvurdu. Hasta<br />
acil servise getirildiğinde şuuru konfüze, kan<br />
basıncı ölçülemeyecek kadar (40/20 mmHg)<br />
düşüktü. Hastanın aktif kanaması yoktu. Periferik<br />
nabızların alınamadığı, cildin ileri derecede soluk,<br />
soğuk, terli olduğu tespit edildi. Sağ alt<br />
ekstremitede uyluk posteriorunda yaklaşık 3 cm<br />
çapında delici kesici alet yaralanması bağlı<br />
insizyonu vardı. Bilateral alt ekstremite nabızları elle<br />
alınamamaktaydı. Hipovolemik hemorajik şoktaki<br />
hasta acilen entübe edilerek ameliyathaneye alındı.<br />
Per-operatif hastanın laboratuvar değerleri:<br />
Hemotokrit %17, hemoglobin 6 mg/dL, lökosit<br />
22800 mm3, pH: 6.61, PaCO2 44.5 mmHg, PaO2<br />
352 mmHg, NaHCO3: 3,8 mmol/L, BE: -31 mmol/L<br />
SO2 %97.4 idi. Sağ femoral 1/3 proksimal segmentte<br />
bulunan açık yara eksplore edildi. Sağ yüzeyel<br />
femoral arter ve sağ ana femoral vende tam kata<br />
yakın yaralanma gözlendi. Sistemik 5000 U<br />
heparinizasyonu takiben 6/0 prolen sütürlerle<br />
femoral arter primer teknikle tamir edildi. Sağ<br />
femoral ven uç uca anastomoz tekniği ile onarıldı.<br />
Sağ femoral sinirin kesik olduğu görüldü. Nöroşirurji<br />
ekibi tarafından sinir tamiri yapıldı. Kanama<br />
kontrolünü takiben loja bir adet hemovak dren<br />
konularak ameliyata son verildi. Operasyon dopamin<br />
ve steradin infüzyonu altında yapıldı. Hastaya toplam<br />
3 ünite (Ü) eritrosit süspansiyonu, 3Ü taze donmuş<br />
plazma, 1000 cc kolloid, 3600 cc kristalloid, 32<br />
ampul sodyum bikarbonat (NaHCO3) replasmanı<br />
yapıldı. Post opearatif dönemde alt ekstremite<br />
nabızları elle alınmakta idi. Hasta operasyon sonrası<br />
entübe vaziyette yoğun bakıma alındı. Post-op 1. gün<br />
ekstübe edilen hastanın şuuru konfüzeydi.<br />
Hemodinamisi stabil seyreden hastanın post-op 2.<br />
gün laboratuar değerlerinden transaminazlar yüksek<br />
seyretti (AST:4121 U/L) fakat takiplerinde normal<br />
seviyelere geriledi. Post op 3. gün kooperasyon<br />
kısmen sağlanan hastanın Gloskow Koma Skalası 10<br />
olarak hesaplandı. Post-op 4. gün şuuru açık,<br />
kooperasyon sağlanan hastanın minimal düzeyde<br />
ajitasyonu mevcuttu. Hasta yoğun bakım ünitesinde<br />
5 gün takip edildikten sonra tedavisinin devamı için<br />
servise alındı. Servis takiplerinde disarti ve<br />
ekstremitelerde fleksiyon ve rijidite bulunan hastaya<br />
nöroloji konsültasyonu yapıldı. Çekilen EEG ve<br />
kranial diffuzyon MR da belirgin bir patoloji<br />
görülmedi. Fiziksel tedavi ve rehabilitasyona<br />
başlandı. Post–op 7. gün hasta poliklinik kontrolüne<br />
çağrılarak taburcu edildi. Poliklinik takiplerinde 1 ay<br />
sonra hastanın anlaşılalabilir konuştuğu ve yardımsız<br />
yaklaşık 15 metre yürüyebildiği görüldü.<br />
TARTIŞMA<br />
Hemorajik şok hayatı tehdit eden ve sağkalım<br />
için acil tıbbi tedavi gerektiren acil bir klinik<br />
durumdur. Hemorajik şokun temelde 4 evresi vardır.<br />
Total kan volümünün %15’inden azının kaybı (750<br />
ml’ye kadar) neticesinde 1.evre, %15-30’u (750-<br />
1500 ml) kaybedilince 2.evre, %30-40’ı (1500-200<br />
ml) kaybı neticesinde 3.evre ve %40 üzeri kayıpla<br />
ölüm söz konusu olan 4. evre mevcuttur. Bu<br />
çalışmada sunulan vakada mental konfüzyon,<br />
ajitasyon ve ciddi metabolik asidoz gözlenen 3.evre<br />
hemorajik şok söz konusudur. Hemorajik şokda<br />
- 108 -
Emine Şeyma Denli Yalvaç ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 107-109 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.677<br />
oksidatif metabolizma yerini anaerobik metabolik<br />
yola bırakır ve hastada laktat düzeyi artışına bağlı<br />
metabolik asidoz oluşur. Laktik asidoz Tip A ve Tip<br />
B olarak iki gruba ayrılır (7). Tip A Laktik asidoz<br />
daha sık görülmekte olup hipoperfüzyon<br />
hipovolemi veya hipoksiye bağlı gelişir. Tip B<br />
laktik asidoz ise bazı ilaç, kimyasal, toksik<br />
bileşenlere veya laktat birikimine sebep olabilen<br />
genetik bozukluklara bağlı oluşur. Serum laktat<br />
düzeyi 10 mmol/L olanlarda mortalite %75, laktat<br />
düzeyi 15 mmol/L ulaştığında ise yaşam şansı yok<br />
denecek kadar az olması nedeniyle laktik asidozun<br />
prognozu oldukça kötüdür. Hastaları tedavi ederken<br />
laktik asidozun altta yatan problemin yansıması<br />
olduğu unutulmamalıdır (8). Laktik asidoza sahip<br />
126 hastada yapılan bir çalışmada ortalama sağ<br />
kalım süresi 38,5 saat olarak belirlenmiş olup 30<br />
günlük yaşam süresi %17’dir (9). Litaratürde yer<br />
alan en düşük pH’lı yaşayan hasta 84 yaşında<br />
metformin kullanımı sonrası pH 6.30 olan hastadır<br />
(10). Bir diğer derin metabolik asidozdan sağkalım<br />
sağlanan hasta denizde boğulma sonrası<br />
resüsitasyonla sağ kurtulan pH'ı 6.33 olan 24<br />
yaşında erkek hastadır. Bu hastada da tam bir<br />
nörolojik iyileşme sağlanmıştır (11). Daha önce<br />
yapılan çalışmalarda hemorajik şok neticesinde en<br />
düşük pH ile sağkalınımı sağlanan hasta 65 yaşında,<br />
atriyal fibrilasyon dışında bilinen önemli bir<br />
hastalığı olmayan, genel durum bozukluğu<br />
nedeniyle acil servise getirilmiş, 2 saat sonra karın<br />
ağrısı başlayan ve splenik arter kanamasına bağlı<br />
derin metabolik asidoz (pH=6.527) gelişen hastadır<br />
(12).<br />
Travma sonrası hastaların yaklaşık %2'sinde<br />
vasküler yaralanma görülmektedir. Damar<br />
yaralanmalarının dörtte üçünü periferik, dörtte<br />
birini de toraks ve abdominal bölgede yer alan<br />
vasküler yapılar oluşturmaktadır (13). Travma<br />
hastalarının acil servisde hızlıca değerlendirilmesi<br />
ve öncelikli olarak sirkulasyonunun sağlanması<br />
önerilmektedir (14). Bu nedenle hemorajik şok<br />
hastalarına kanamayı kontrol altına alacak hızlı ve<br />
acil girişim önceliklidir. Bu yazıda sunulan vaka<br />
acil servise getirildikten sonra 10 dakika içinde<br />
operasyona alınmış, vasküler yaralanması<br />
onarılmış, düşük pH ve yüksek laktat seviyelerine<br />
rağmen gerekli resüsitasyon yapılarak<br />
hemodinamisi stabil hale getirilmiştir.<br />
Delici kesici alet yaralanmaları yüksek<br />
mortaliteye sahip olup, hastaların vital bulguları ve<br />
genel durumları prognozu belirler. Bu hastalarda<br />
hemorajik şok neticesinde derin metabolik asidoz<br />
gelişebilir. Arteryel kan gazı ve laktat ölçümleri<br />
hipoperfüzyon ve asidozun şiddetinin<br />
belirlenmesinde önemlidir. Bu nedenle yükselmiş<br />
laktat düzeyleri genel perfüzyon bozukluğunun ve<br />
organ disfonksiyonlarının önemli bir göstergesidir.<br />
Sonuç olarak, pH değeri 6.61’e kadar düşmüş,<br />
laktat değerleri 20 mmol/L’ye kadar yükselmiş<br />
hastalarda bile nörodefisit kalmadan sağkalım<br />
mümkün olabileceğinden, hemorajik şoktaki<br />
hastaların cerrahi girişimle kanama kontrolünün<br />
sağlanması mortaliteyi azaltacak en önemli<br />
etkenlerden biridir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Chan JCM, Mak RHK. Acid-base homeostasis. In: Avner ED,<br />
Harmon WE, Niaudet P. Pediatric Nephrology. 5th edition,<br />
Philadelphia, Lippincott Williams&Wilkins, 2004, s189-208.<br />
2. Bruno CM, Valenti M. Acid-base disorders in patients with<br />
chronic obstructive pulmonary disease: a pathophysiological<br />
review. J Biomed Biotechnol 2012;2012:915150.<br />
3. Emmett M. Anion-gap interpretation: the old and the new.<br />
Nature Clin Pract Nephrol 2006; 2: 4-5.<br />
4. Causso C, Arrieta F, Hernandez J, Botella-Carretero JI, Muro<br />
M, Puerta C, et al. Severe ketoacidosis secondary to starvation in<br />
a frutarian patient. Nutr Hosp 2010; 25: 1049-52.<br />
5. Warner A, Vaziri ND. Treatment of lactic acidosis. South Med<br />
J 1981;74:841-7.<br />
6. Pasch AR, Bishara RA, Lim LT, Meyer JP, Schuler JJ, Flanigan<br />
DP. Optimal limb salvage in pentrating civilian vascular trauma.<br />
J Vasc Surg 1986; 3: 189-95.<br />
7. Luft FC. Lactic acidosis update for critical care clinicians. J Am<br />
Soc Nephrol 2001;12 Suppl 17:15-9.<br />
8. Yenerel M. Hematolojide metabolik aciller. Türkiye Klinikleri<br />
Cerrahi Tıp Bilimler 2006;2:9-15.<br />
9. Stacpoole PW, Wright EC, Baumgartner TG, et al. Natural<br />
history and course of acquired lactic acidosis in adults. DCA-lactic<br />
acidosis study group. Am J Med 1994;97:47-54.<br />
10. Sirtori CR, Pasik C. Re-evaluation of a biguanide, metformin:<br />
mechanism of action and tolerability. Pharmacol Res.<br />
1994;30:187-228.<br />
11. Opdahl H. Survival put to the acid test: Extreme arterial<br />
blood acidosis (pH 6.33) after near drowning. Critical Care<br />
Medicine 1997;25:1431–36.<br />
12. Di Rollo N, Caesar D, Ferenbach DA, Dunn MJ. Survival from<br />
profound metabolic acidosis due to hypovolaemic shock. A world<br />
record. BMJ Case Rep. 2013; Jan 30;2013.<br />
13. Robert B, Rutherford MO. Vascular Surgery. Chapter 5,<br />
p:404,1989.<br />
14. Marsch S, Tschan F, Semmer NK, Zobrist R, Hunziker PR.<br />
ABC versus CAB for cardiopulmonary resuscitation: a<br />
prospective, randomized simulator-based trial. Swiss Med Wkly.<br />
2013;143:w13856.<br />
- 109 -
Tuba Nazlıgül ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 110-112 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.678<br />
Olgu Sunumu<br />
Nadir Bir İnme Nedeni: Cadasil<br />
A Rare Couse Of Stroke: Cadasil<br />
Tuba NAZLIGÜL 1 , Feyza ÜNLÜ ÖZKAN 1 ,<br />
İlknur AKTAŞ 1 , Pınar AKPINAR 1 , Duygu GELER KÜLCÜ 2 ,<br />
Metin ÖZAYDIN 3<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />
2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />
3. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />
ÖZET<br />
CADASIL (Cerebral Autosomal Dominant<br />
Arteriopathy with Subcortical Infarcts and<br />
Leukoencephalopathy/Serebral otozomal dominant<br />
arteriyopati ile subkortikal enfarktlar ve<br />
lökoensefalopati) Notch3 gen mutasyonundan<br />
kaynaklanan, bir serebral küçük damar hastalığıdır.<br />
Başlıca klinik bulguları geçici iskemik atak, inme, auralı<br />
migren, psikiyatrik semptomlar, erken başlangıçlı<br />
demans ve epileptik nöbetler şeklindedir. CADASIL genç<br />
inmenin önemli nedenlerinden biri olarak kabul<br />
edilmektedir. Erken yaşlarda ortaya çıkan ve ailesel<br />
özellik gösteren serebrovasküler olaylarda ayırıcı tanıda<br />
düşünülmelidir. Etkilenmiş bireyler tespit edilerek diğer<br />
aile üyelerinin de genetik danışmanlık alması<br />
sağlanmalıdır. Bu vaka sunumunda Notch3 gen<br />
analiziyle CADASIL tanısını doğruladığımız genç<br />
iskemik inme atağı geçiren bir olguyu paylaştık.<br />
Anahtar Kelimeler: CADASIL, genç, inme<br />
ABSTRACT<br />
CADASIL (Cerebral autosomal dominant arteriopathy<br />
with subcortical infarcts and leukoencephalopathy) is a cerebral<br />
small vessel disease caused by mutations in the Notch3 gene. The<br />
major clinical manifestations of CADASIL are transient ischemic<br />
attack, stroke, migraine with aura, psychiatric symptoms, early<br />
onset demantia and epileptic seizures. CADASIL is one of the<br />
important causes of stroke in young. CADASIL should be<br />
considered in young patients with stroke with a positive family<br />
history, thus identification of affected patients would enable<br />
family members to seek genetic counselling. In this report, we<br />
present a young patient with ischemic stroke that we established<br />
the diagnosis of CADASIL by Notch3 gene analysis.<br />
GİRİŞ<br />
Serebral otozomal dominant arteriyopati ile<br />
subkortikal enfarklar ve lökoensefalopati<br />
(CADASIL: Cerebral Autosomal Dominant<br />
Arteriopathy with Subcortical Infarcts and<br />
Leukoencephalopathy), 19. kromozomda bulunan<br />
nörojenik lokus notch homolog proteini-3 (Notch3)<br />
genindeki mutasyonlar sonucu oluşan kalıtsal bir<br />
küçük damar hastalığıdır (1). Semptomatik ve<br />
asemptomatik Notch3 gen mutasyon taşıyıcılarının<br />
tahmini prevalansı 4.15/100000 olarak bildirilmiştir<br />
(2). Otozomal dominant geçişli olup cinsiyet farkı<br />
gözetmemekte ve sıklıkla 10-40 yaşları arasında<br />
belirti vermektedir. Klinikte başlıca geçici iskemik<br />
atak, subkortikal iskemik olaylar, auralı migren,<br />
psikiyatrik bulgular, erken başlangıçlı demans ve<br />
epileptik nöbetler olmak üzere birçok nörolojik ve<br />
psikiyatrik bulgular ile karşımıza çıkabilir (1).<br />
CADASIL genç inmenin önemli nedenlerinden<br />
biri olarak kabul edilmektedir (3). Erken yaşlarda<br />
ortaya çıkan ve ailesel özellik gösteren<br />
serebrovasküler olaylarda ayırıcı tanıda<br />
düşünülmelidir. Bu vaka sunumunda Notch3 gen<br />
analiziyle CADASIL tanısını doğruladığımız genç<br />
iskemik inme atağı geçiren bir olguyu paylaştık.<br />
OLGU<br />
Keywords: CADASIL, young, stroke<br />
İletişim Bilgileri:<br />
Sorumlu Yazar: Tuba Nazlıgül<br />
Adres: Fatih Sultan Mehmet Hastanesi, E5 karayolu üzeri, Ataşehir,<br />
İstanbul<br />
Tel: +90 (216) 578 30 00 E-Posta: drtuba_@hotmail.com<br />
Makale Geliş: 22.02.<strong>2017</strong><br />
Makale Kabul: 16.03.<strong>2017</strong><br />
- 110 -<br />
Sol hemiparezisi olan 53 yaşında erkek hasta<br />
nörolojik rehabilitasyon amacıyla kliniğimize<br />
yönlendirildi. Öyküsünde 4 yıl önce ani olarak<br />
gelişen sol hemiparezi ve dizartri dışında özellik<br />
yoktu. Özgeçmişinde sigara öyküsü dışında vasküler<br />
bir risk faktörü saptanmadı. Fizik muayenede<br />
Brunnstrom evresi üst ekstremitede evre 3, el ve alt<br />
ekstremitede evre 4 olarak değerlendirildi. Modifiye<br />
Ashworth skalasına göre sol dirsek ve el bileğinde<br />
evre 1+, parmak fleksörlerinde evre 2, kalça<br />
fleksörleri, abduktorları ve dizde evre 1, ayak<br />
bileğinde evre 3 spastisite saptandı. Kraniyal sinir<br />
muayenesi normaldi. Derin tendon reflekslerinin sol
Tuba Nazlıgül ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 110-112 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.678<br />
üst ve alt ekstremitede hiperaktif olduğu görüldü.<br />
Hoffman ve Babinski refleksleri solda pozitifti.<br />
Desteksiz oturma dengesi mevcuttu ve tek<br />
kanedyenle ambule idi. Yıldız silme testinde ihmal<br />
saptanmadı. Mini mental testten tam puan aldı.<br />
İnme etiyolojisine yönelik yapılan laboratuar<br />
incelemelerinde aterosklerotik hastalık,<br />
koagülopati, konnektif doku hastalığı ve vaskülit<br />
lehine bulgu saptanmadığı öğrenildi.<br />
Elektrokardiyografi ve transözofagial<br />
ekokardiyografi incelemeleri normaldi. Vasküler<br />
patolojilerin araştırılması amacıyla yapılan<br />
manyetik rezonans (MR) anjiografide majör<br />
serebral arterlerde stenoz, malformasyon ve<br />
diseksiyon saptanmamıştı.<br />
Yürüme ve denge eğitimi, germe ve<br />
kuvvetlendirme egzersizleri ile üst ekstremiteye<br />
yönelik ayna tedavisini içeren rehabilitasyon<br />
programına başlandı. Spastisite bulunan üst<br />
ekstremite parmak fleksörleri ve alt ekstremite<br />
plantar fleksörlerine botulinum toksin enjeksiyonu<br />
yapıldı. Yatışı sırasında inme etyolojisine yönelik<br />
tekrarlanan laboratuvar tetkiklerinde özellik<br />
saptanmadı. Kraniyal MR görüntülemede (MRG)<br />
T2 ve FLAIR kesitlerde bilateral sentrum<br />
semiovale ve frontopariyetal bölgede subkortikal ve<br />
periventriküler beyaz cevherde birleşme eğilimi<br />
gösteren yaygın hiperintensiteler; sağ kaudat<br />
nükleus komşuluğunda ve eksternal kapsül<br />
lokalizasyonunda kronik laküner enfarkt saptandı<br />
(Şekil 1). Aile öyküsü sorgulandığında kızında<br />
epilepsi ve babasında inme öyküsü olduğu<br />
öğrenildi. Karakteristik MRG bulguları ve aile<br />
öyküsünden şüphelenilerek CADASIL ön tanısıyla<br />
Notch3 gen analizi önerildi. Analiz sonucu Notch3<br />
geninde ekzon 4 üzerinde heterozigot Arg133Cys<br />
mutasyonu saptandı. Olgu ve ailesi CADASIL<br />
hastalığı açısından bilgilendirildi, genetik<br />
danışmanlık almaları önerildi. Olgunun<br />
asemptomatik olan kardeşinde de aynı mutasyon<br />
saptandı.<br />
Nörolojik rehabilitasyon programı<br />
tamamlanan olgunun son muayenesinde<br />
Brunnstrom evresi üst ekstremitede evre 4, el ve alt<br />
ekstremitede evre 5 bulundu. Modifiye Ashworth<br />
skalasına göre değerlendirilen spastisitede azalma<br />
izlendi. Ev programı düzenlenerek taburcu edilen<br />
hasta takibe alındı.<br />
TARTIŞMA<br />
Subkortikal iskemik olaylar CADASIL<br />
hastalarının %60-80’inde görülür; inme veya geçici<br />
iskemik atak şeklinde olabilir ve tekrarlayıcı<br />
özelliktedir. İnmeyle başvuran hastaların yaklaşık<br />
yarısında bilişsel etkilenmenin de olduğu görülür.<br />
- 111 -<br />
Diğer inme risk faktörlerinin olmaması durumunda<br />
ortalama 45-50 yaşlarında ortaya çıkar. Kognitif<br />
bozukluklar ise %40-60 oranıyla ikinci sıklıkta<br />
görülür. Subkortikal demans ya da apati şeklinde<br />
izlenebilir. CADASIL hastalarında izlenen diğer<br />
bulgulardan olan auralı migren %20-40, sıklıkla<br />
depresyon atağı şeklinde karşılaşılan duygu durum<br />
bozuklukları %20, epileptik nöbetler ise %5-10<br />
oranında bildirilmiştir (4). Klinik özellikler arasında<br />
periferik sinir, kardiyak ya da oküler gibi atipik<br />
sistemik etkilenmeler de bildirilmiştir (5).<br />
Tanı için hiçbir klinik veya radyolojik bulgu<br />
patognomonik değildir. İnme veya demans yönünden<br />
pozitif aile öyküsü olan, tipik klinik semptomlar ve<br />
kraniyal MRG bulguları olan hastalarda CADASIL<br />
şüphesiyle ileri tanısal incelemeler yapılmalıdır. Gen<br />
analiziyle Notch3 mutasyonunun saptanması veya<br />
cilt biyopsisinde küçük çaplı arterlerde karakteristik<br />
ultrastrüktürel birikimin gösterilmesi gerekmektedir<br />
(4,6).<br />
CADASIL, 19. Kromozomun kısa kolunda<br />
bulunan Notch3 genindeki mutasyonlar sonucu<br />
ortaya çıkar. Bu gen, esas olarak vasküler düz<br />
kaslarda bulunan ve bu hücrelerin sağ kalımı ile<br />
fonksiyonunu düzenleyen Notch3 transmembran<br />
reseptörünü kodlar (1). CADASIL’e neden olan<br />
mekanizma kesin olarak bilinmemektedir ancak<br />
mutasyon nedeniyle reseptörün bozuk şekillenmesi<br />
ve işlenmesi sonucu Notch3’ün hücre dışı parçasının<br />
küçük çaplı arterlerde birikmesi patogenetik<br />
mekanizma olarak düşünülmektedir (7). İskemik<br />
beyin hasarında bazal membranda biriken granüler<br />
osmofilik depozitler (GOM) saptanmıştır. GOM<br />
birikimi sonucu oluşan mikroanjiyopati iskemik<br />
lezyonların bir nedeni olabilir (7).<br />
Bugüne kadar Notch3 geninde 100’den fazla<br />
mutasyon bildirilmiş ve mutasyonların farklı etnik<br />
gruplarda farklı spektruma sahip olduğu<br />
gösterilmiştir. Türkiye’de yapılan bir çalışmada en<br />
sık mutasyon ekzon 4, ikinci sıklıkta ise ekzon 3<br />
üzerinde saptanmıştır (8). Biz de olgumuzda Notch3<br />
geni ekzon 4 üzerinde mutasyon saptadık.<br />
Kraniyal MRG CADASIL’in karakteristik<br />
radyolojik bulgularını göstermede en yararlı<br />
görüntüleme yöntemidir. T2 ve FLAIR ağırlıklı<br />
kesitlerde yaygın beyaz madde hiperintensiteleri, çok<br />
sayıda laküner enfarkt, anterior temporal lob ve<br />
eksternal kapsül tutulumu izlenmesi CADASIL için<br />
tipik MRG bulgularıdır ve hastalığın henüz semptom<br />
vermediği dönemlerde de saptanabilmektedir (9).<br />
CADASIL hastalarında henüz sadece<br />
semptomatik tedavi yaklaşımları bulunsa da Notch3
Tuba Nazlıgül ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 110-112 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.678<br />
gen mutasyonunu düzeltmeyi amaçlayan in vitro<br />
çalışmalarla geleceğe yönelik yeni tedavi arayışları<br />
devam etmektedir (10). Kan basıncının sıkı<br />
kontrolü vasküler komplikasyon gelişme riski<br />
yüksek olan hastalarda genellikle zorunlu olarak<br />
düşünülür. Ancak CADASIL hastalarında<br />
antihipertansifler ve nöroleptikler gibi kan basıncını<br />
düşüren tedaviler serebral kan akımını azaltma ve<br />
iskemik olaylara neden olma riski nedeniyle<br />
dikkatli kullanılmalıdır (11). Migren için<br />
parasetamol, steroid olmayan anti-inflamatuar<br />
ilaçlar ve diğer analjezikler önerilir, triptan benzeri<br />
vazokonstriktif ajanlardan kaçınılmalıdır (4). İnme<br />
geçiren olgularda intravenöz trombolitik kullanımı<br />
intraserebral kanama riski nedeniyle tartışmalıdır<br />
(11). Bu hastalardaki engelliliğin önlenmesinde<br />
fizik tedavi ve rehabilitasyon oldukça önemli bir<br />
yere sahiptir.<br />
Ortalama sağ kalım erkeklerde 64.6, kadınlarda<br />
70.7 yıl olarak bildirilmiştir (4). En sık ölüm sebebi<br />
alt solunum yolu enfeksiyonları ve özürlülüğe bağlı<br />
ortaya çıkan sekonder nedenlerdir (7).<br />
CADASIL, auralı migren, subkortikal iskemik<br />
inme, demans veya duygu durum bozukluğu<br />
öyküsüyle birlikte bilateral periventriküler beyaz<br />
cevher lezyonları olan genç-orta yaş grubu hastaların<br />
ayırıcı tanısında mutlaka düşünülmelidir. Pozitif aile<br />
öyküsü önemlidir ancak hasta de novo mutasyona<br />
uğramış olabileceğinden mutlak gerekli değildir.<br />
Etkilenmiş bireyler tespit edilerek diğer aile<br />
üyelerinin de genetik danışmanlık alması<br />
sağlanmalıdır.<br />
(a)<br />
(b)<br />
Şekil 1 a. Sagittal T2 ve b. Aksiyel FLAIR ağırlıklı kraniyal MRG kesitlerinde subkortikal ve periventriküler beyaz<br />
cevherde birleşme eğilimi gösteren yaygın hiperintensiteler izlenmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Joutel A, Corpechot C, Ducros A, Vahedi K, Chabriat H,<br />
Mouton P, et al. Notch3 mutations in CADASIL, a hereditary<br />
adult-onset condition causing stroke and dementia. Nature 1996;<br />
383:707.<br />
2. Razvi S, Davidson R, Bone I, Muir K. The prevalence of<br />
cerebral autosomal dominant arteriopathy with subcortical<br />
infarcts and leucoencephalopathy (CADASIL) in the west of<br />
Scotland. Journal of Neurology, Neurosurgery, and Psychiatry.<br />
2005;76(5):739-741.<br />
3. Opherk C, Peters N, Herzog J, Luedtke R, Dichgans M. Longterm<br />
prognosis and causes of death in CADASIL: a retrospective<br />
study in 411 patients. Brain 2004; 127:2533.<br />
4. Choudhary S, McLeod M, Torchia D, Romanelli P. Cerebral<br />
Autosomal Dominant Arteriopathy with Subcortical Infarcts and<br />
Leukoencephalopathy (CADASIL). The Journal of Clinical and<br />
Aesthetic Dermatology. 2013;6(3):29-33.<br />
5. Bianchi S, Rufa A, Ragno M, D'Eramo C, Pescini F, Pantoni<br />
L, et al. High frequency of exon 10 mutations in the NOTCH3<br />
gene in Italian CADASIL families: phenotypic peculiarities. J<br />
Neurol. 2010 Jun;257(6):1039-42.<br />
6. Pantoni L, Pescini F, Nannucci S, Sarti C, Bianchi S, Dotti MT,<br />
et al. Comparison of clinical, familial, and MRI features of<br />
CADASIL and NOTCH3-negative patients. Neurology. 2010 Jan<br />
5;74(1):57-63.<br />
7. Benbir G, İnce B. CADASIL and stroke. Turkiye Klinikleri J<br />
Neurol-Special Topics 2014;7(4):48-52<br />
8. Ince B, Benbir G, Siva A, Saip S, Utku U, Celik Y, et al. Clinical<br />
and radiological features in CADASIL and NOTCH3-negative<br />
patients: a multicenter study from Turkey. Eur Neurol. 2014;72(3-<br />
4):131<br />
9. Stromillo ML, Dotti MT, Battaglini M, Mortilla M, Bianchi S,<br />
Plewnia K, et al. Structural and metabolic brain abnormalities in<br />
preclinical cerebral autosomal dominant arteriopathy with<br />
subcortical infarcts and leucoencephalopathy. J Neurol Neurosurg<br />
Psychiatry. 2009 Jan;80(1):41-7.<br />
10. Rutten JW, Dauwerse HG, Peters DJ, Goldfarb A, Venselaar<br />
H, Haffner C, et al. Therapeutic NOTCH3 cysteine correction in<br />
CADASIL using exon skipping: in vitro proof of concept. Brain.<br />
2016 Apr;139(Pt 4):1123-35.<br />
11. André C. CADASIL: pathogenesis, clinical and radiological<br />
findings and treatment. Arq Neuropsiquiatr. 2010 Apr;68(2):287-<br />
99.<br />
- 112 -
Gamze Gül Güleç ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 113-115 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.688<br />
Olgu Sunumu<br />
Diz Patolojisi ile Karışan Diyabetik Amyotrofi Olgusu<br />
A Diabetic Amyotrophy Case Misdiagnosed as Knee Pathology<br />
Gamze Gül GÜLEÇ 1 , İlknur AKTAŞ 1 , Feyza ÜNLÜ ÖZKAN 1 ,<br />
Kübra Neslihan KURT 1 , Erhan MESCİ 1<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />
ÖZET<br />
Diyabetik amyotrofi (DA); sıklıkla Tip 2 diabetes<br />
mellitus hastalarında görülen, alt ekstremitelerde yanıcı<br />
tarzda ağrı ve proksimal kas güçsüzlüğüyle seyreden bir<br />
hastalıktır. Diyabet hastalarının daha yaşlı bir grubunu,<br />
sıklıkla 50 yaş üzerindeki erkekleri etkilemektedir. Nadir<br />
görülmesi sebebiyle tanınması zordur ve yanlış tanı<br />
alabilir. Yanlış tanı gereksiz tetkiklere ve tedavilere,<br />
hatta cerrahi girişimlere neden olabileceğinden alt<br />
ekstremitede ağrı ve güçsüzlük şikayetiyle gelen<br />
diyabetik hastalarda DA mutlaka akılda<br />
bulundurulmalıdır. Tanı klinik bulgular ve<br />
elektrofizyolojik çalışmalarla konur. Manyetik Rezonans<br />
Görüntüleme (MRG) olası patolojileri dışlamak için<br />
kullanılabilir. Tedavide sıkı glisemik kontrol, ağrıya<br />
yönelik medikal tedavi ve fizik tedavi ve rehabilitasyon<br />
önemli yer tutar. Çoğunlukla spontan olarak geriler. Bu<br />
makalede diz patolojsiyle karışan bir DA olgusu<br />
eşliğinde DA kliniği, tanısı ve tedavi yöntemleri<br />
tartışıldı.<br />
Anahtar Kelimeler: amyotrofi, atrofi, diyabet, nöropati<br />
ABSTRACT<br />
Diabetic amyotrophy (DA); is a disease of the lower<br />
extremity most commonly found in type 2 diabetes mellitus<br />
patients, with burning pain and proximal muscle weakness. It<br />
affects an older group of diabetics, more frequently males, usually<br />
over age 50. Because it is a rare condition, It represents a serious<br />
diagnostic challenge and therefore may be misdiagnosed. DA<br />
should be kept in mind in diabetic patients with pain and<br />
weakness in the lower extremity as misdiagnosis may cause<br />
unnecessary examinations and treatments, and even surgery.<br />
Diagnosis is based on clinical findings and electrophysiological<br />
studies. Magnetic resonance imaging (MRI) may be used to<br />
exclude possible pathologies. Tight glycemic control,medical<br />
treatment for pain and physical therapy and rehabilitation have<br />
an important place in treatment of DA. Its natural course mostly<br />
is spontaneous recovery. Herein we report a patient with knee<br />
pain finally diagnosed as DA and discuss the clinical features,<br />
pathology and management of DA with the review of literature.<br />
Keywords: amyotrophy, atrophy, diabetes, neuropathy<br />
İletişim Bilgileri:<br />
Sorumlu Yazar: Gamze Gül Güleç<br />
Adres: Fatih Sultan Mehmet Hastanesi, E5 karayolu üzeri, Ataşehir,<br />
İstanbul<br />
Tel: +90 (530) 952 95 09 E-Posta: gamzegulgulec@gmail.com<br />
Makale Geliş: 21.03.<strong>2017</strong><br />
Makale Kabul: 23.04.<strong>2017</strong><br />
- 113 -<br />
GİRİŞ<br />
Diyabetik nöropatiler diyabetin kronik<br />
komplikasyonları arasında en sık görülenlerdir.<br />
Bu heterojen grup sinir sisteminin farklı<br />
bölümlerini etkiler ve çeşitli klinik tablolarla<br />
ortaya çıkar (1). Diyabetik nöropatilerin en sık<br />
görüleni diyabetik sensorimotor polinöropatidir<br />
(DSPN). Fakat ciddi ağrı ve kuvvetsizlik nedeni<br />
olabildiğinden diyabetik amyotrofi (DA) gibi<br />
nadir görülen ve morbiditeye neden olan<br />
durumların tanınması önemlidir (2,3). Benzer<br />
semptomlara neden olabilecek lokomotor<br />
sistemin farklı patolojileri ile karışarak, gereksiz<br />
tetkiklerin yapılmasına ve olguların yanlış tedavi<br />
edilmelerine ve hatta gereksiz ameliyatlara<br />
neden olabilir. Bu yazıda klinik pratikte ayırıcı<br />
tanıda akılda bulundurulması amacıyla; klinik,<br />
laboratuvar ve tedavi özellikleri ile DA’lı bir<br />
olgu sunulmuştur.<br />
OLGU<br />
Seksen iki yaşında erkek olgu, altı aydır<br />
devam eden, sağ bacakta geceleri artan ağrı,<br />
temasla aşırı duyarlılık ve sağ dizde boşalma<br />
hissi nedeniyle kliniğimize başvurdu.<br />
Öyküsünde daha önce ortopedi kliniğine<br />
başvurduğu ve eklem içine birkaç kez<br />
enjeksiyon yapıldığı öğrenildi. Çekilen sağ diz<br />
Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG)’de<br />
medial menisküs posterior hornda ve<br />
korpusunda grade 3A yırtık, anterior çapraz<br />
bağda minimal parsiyel rüptür saptanması<br />
üzerine kliniğimize yönlendirildi. Fizik<br />
muayenede sağ alt ekstremite kas kuvveti;<br />
iliopsoas 3/5, kuadriceps 3/5, hamstringler 4/5,<br />
tibialis anterior (TA) 3/5 olarak değerlendirildi.<br />
Sağda L2,3,4 dermatomlarında hipoestezi<br />
mevcuttu. Bilateral patella ve aşil refleksi<br />
alınamadı. Patolojik refleks yoktu. Sağ<br />
kuadriceps kası sola göre atrofikti (sağ 36 cm/sol<br />
38 cm). Sağ dizde ön çekmece testi pozitifti. Her
Gamze Gül Güleç ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 113-115 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.688<br />
iki dizde muayene sırasında yoğun krepitasyon<br />
alınmaktaydı. Kas zaafı ve duyu kaybının kök<br />
basısına bağlı olabileceği düşünülerek lomber<br />
MRG istendi. MRG’de L4-L5 seviyesinde sol<br />
foraminal uzanımlı diskal protrüzyon ve tüm<br />
vertebralarda dejeneratif değişiklikler izlendi.<br />
Olgunun şikayetleri MRG bulgularıyla uyumlu<br />
değildi. Diyabet öyküsü olan hastada<br />
lumbosakral pleksopati olabileceği<br />
düşünülerek Elektromiyografi (EMG) istendi.<br />
EMG’de sağda aktif denervasyonun eşlik ettiği<br />
L2-L4 kök tutulumu, ayrıca alt tarafta baskın,<br />
duysal-motor liflerin etkilendiği polinöropati<br />
sendromu tespit edilmesi üzerinde olgu DA<br />
tanısıyla rehabilitasyon programına alındı.<br />
Rehabilitasyon sürecinde lomber stabilizasyon<br />
egzersizleri, alt ekstremite progresif rezistif<br />
egzersizler, denge ve propriosepsiyon<br />
egzersizleri ile birlikte elektrostimulasyon<br />
(rektangüler, bifazik pulse akım, 50 Hz, 250<br />
mikrosaniye, 1:3) uygulandı. Sağ ayak bileği<br />
için ayak bilek ortezi planlandı. Dahiliye ile<br />
konsülte edilerek regüle olmayan kan şekeri<br />
kontrol altına alındı. Nöropatik ağrı için<br />
pregabalin 300 mg/gün başlandı. Tedavi<br />
sonrası 3. ayda sağ alt ekstremite kas kuvveti;<br />
iliopsoas 4/5, kuadriceps 4/5, hamstringler 4/5,<br />
tibialis anterior 4/5 olarak değerlendirildi. Sağ<br />
alt ekstremitede hipoestezi bulguları devam<br />
eden olgu, ev egzersiz programı ile takibe<br />
alındı.<br />
TARTIŞMA<br />
Diyabetik amyotrofi, Bruns-Garland<br />
Sendromu, diyabetik lumbosakral<br />
radikülopleksopati (3,4) gibi farklı isimlerle de<br />
bilinir. Diyabetik hastaların %1’inde görülür<br />
(5). Vakaların çoğunu tip 2 diyabetes mellitus<br />
(DM)’lu, orta yaşlı, erkek hastalar oluşturur<br />
(6). Genellikle ciddi kilo kaybını takiben ortaya<br />
çıkar (7). Hastalığın klinik özellikleri; kalça ve<br />
uylukta akut ya da subakut başlangıçlı<br />
asimetrik ağrı ve proksimal uyluk kaslarında<br />
güçsüzlük ve anterolateral uyluk bölgesinde<br />
parestezidir. Ağrı nöropatik karakterdedir (8).<br />
Hastalığın ileri dönemlerinde, ağrı ve<br />
güçsüzlük bacak distalini ve kontralateral<br />
ekstremiteyi de etkileyebilir (5-6). Hastalar<br />
merdiven çıkamamaktan, sandalyeden<br />
kalkamamaktan şikayetçidir. Muayenede<br />
proksimal uyluk kaslarında belirgin güçsüzlük<br />
ve atrofi vardır. Patella refleksi alınmaz, aşil<br />
refleksi sıklıkla korunur ancak DSPN<br />
- 114 -<br />
varlığında alınamayabilir (10). Motor, duyusal<br />
ve otonom, tüm sinir lifleri etkilenebilir (4).<br />
Tanı, çok dikkatli bir klinik değerlendirme<br />
ile konulur. Metabolik, nörolojik, otoimmun,<br />
inflamatuar ve onkolojik hastalıklar ayırıcı<br />
tanıya girmektedir (9,10). Lokomotor sistemin<br />
diğer bozukluklarıyla da karışmaktadır, klinik<br />
tablo radikülopati olarak yorumlanabilir. Bizim<br />
hastamızda DM, sağ alt ekstremitede ağrı,<br />
güçsüzlük ve hipoestezi, kuadriceps kas çapında<br />
azalma ve arefleksi bulgularıyla DA klinik<br />
tablosuyla uyumluydu. Ancak öncesinde diz<br />
ağrısı ve dizde boşalma hissi olması ve bu<br />
nedenle çekilen diz MRG’de saptanan bulgular<br />
yanlış tanı almasına neden olmuştu. Bizim<br />
olgumuzda olduğu gibi, elektrodiagnostik<br />
yöntemler tanıda en faydalı yöntem olmakla<br />
birlikte erken dönemde yanıltıcı olabilir.<br />
Genellikle ağrının başlangıcından 3-4 hafta<br />
sonra bulgular görülmeye başlar (11,12).<br />
Laboratuvar bulguları diyabet ile uyumludur,<br />
sedimentasyon yüksekliği görülebilir (13).<br />
Serebrospinal sıvıda protein seviyesi artmış<br />
olarak bulunabilir (14). MRG gibi radyolojik<br />
çalışmalar potansiyel etyolojileri dışlamanın<br />
yanı sıra poliradikülopati tanısında da faydalıdır<br />
(15).<br />
Hastalık DSPN’nin aksine, genellikle<br />
glisemik kontrolün sağlandığı ve<br />
komplikasyonların nadir görüldüğü diyabetik<br />
hastalarda ortaya çıkar (16). Patogenezinde<br />
vaskülopati ve metabolik bozukluğun rol<br />
oynadığı görüşünden uzaklaşılmıştır;<br />
günümüzde immün aracılı olduğu<br />
düşünülmektedir (16,17). Patogenezinin<br />
aydınlatılmasıyla immünsüpresif tedaviler<br />
gündeme gelmiştir (18). Ancak, 2009 ve 2012<br />
Cochrane derlemelerinde randomize<br />
çalışmalardan elde edilen kanıtlarda DA<br />
tedavisinde immünoterapi kullanımını<br />
destekleyen bir öneri bulunmadığı sonucuna<br />
varılmıştır (19,20).<br />
Güncel ve etkili tedavi stratejileri, yeterli<br />
glisemik kontrol ve ağrı yönetimidir (21). DSNP<br />
için farmakolojik güncel birinci basamak tedavi,<br />
hastanın komorbiditeleri ve maliyet<br />
düşünüldüğünde; trisiklik antidepresanlar<br />
(örneğin amiltriptilin), gabapentin ve pregabalin<br />
gibi antikonvülzanlar ve serotonin ve<br />
norepinefrin geri alım inhibitörleri duloxetin ve
Gamze Gül Güleç ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 113-115 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.688<br />
venlafaxindir (22,23). Etkin dozda<br />
kullanıldığında pregabalin diyabetik periferik<br />
nöropatik ağrıyı dikkate değer oranda azaltır;<br />
ayrıca ağrı kesici etkisi uzun süreli ve hızlı<br />
başlangıçlıdır (23,24). Kas gücü kaybı ve<br />
yürüme bozukluğunun tedavisi için fizik tedavi<br />
ve rehabilitasyon programı ile birlikte lüzum<br />
halinde uygun ortez planlaması yapılmalıdır.<br />
Biz de tedavi kapsamında kan şekerini<br />
regulasyonunu sağlayarak nöropatik ağrı için<br />
etkin dozda pregabalin tedavisi başladık.<br />
Lomber stabilizasyon egzersizleri, alt<br />
ekstremite kasları kuvvetlendirme egzersizleri<br />
ve elektrostimulasyonla motor gücü arttırmayı<br />
ve atrofiyi azaltmayı hedefledik. Uzun dönem<br />
takiplerimizde olgunun kas kuvvetlerinde<br />
artışla beraber nöropatik semptomların<br />
gerilediğini gözlemledik.<br />
SONUÇ<br />
DA uyluk, kalça ve bacaklarda atrofi, ağrı,<br />
kas kuvvetinde azalma ve duyu kusuru<br />
bulguları ile yaşlı hastalarda diğer lokomotor<br />
sistem sorunlarını taklit edebilir. DM’li bir<br />
hasta alt ekstremite de ağrı ve güçsüzlük<br />
şikayetiyle başvuran olguların ayırıcı tanısında<br />
DA mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.<br />
DA’nın erken tanınması ile gereksiz radyolojik<br />
tetkikler ve muhtemel cerrahi girişimlerin<br />
önüne geçilmiş olacaktır.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Powers A.C. Diabetes Mellitus: Complications. In: Kasper,<br />
Dennis L, editors, Harrison's Principles of Internal Medicine,<br />
19th ed. New York: Mc Graw Hill Education Medical 2015 p.<br />
2426.<br />
2. Pascoe MK, Low PA, Windebank AJ, Litchy WJ. Subacute<br />
diabetic proximal neuropathy. Mayo Clin Proc 1997; 72:1123-<br />
32.<br />
3. Barohn RJ, Sahenk Z, Warmolts JR, Mendell JR. The Bruns-<br />
Garland syndrome (diabetic amyotrophy): revisited 100 years<br />
later. Arch Neurol. 1991; 48:1130–35.<br />
4. Dyck PJ, Norell JE, Dyck PJ. Microvasculitis and ischemia in<br />
diabetic lumbosacral radiculoplexus neuropathy. Neurology.<br />
1999; 53:2113–21.<br />
5. Dyck PJ, Kratz KM, Karnes JL, et al. The prevalence by<br />
staged severity of various types of diyabetic neuropathy,<br />
retinopathy, and nephropathy in a population-based cohort: The<br />
Rochester Diyabetic Neuropathy Study. Neurology.<br />
1993;43(4):817–24.<br />
6. Coppack SW, Watkins PJ. The natural history of diabetic<br />
femoral neuropathy. Q J Med. 1991 Apr; 79(288):307–13.<br />
7. Russell JW, Berent-Spillson A, Vincent AM, Freimann CL,<br />
Sullivan KA, Feldman EL. Oxidative injury and neuropathy in<br />
diabetes and impaired glucose tolerance. Neurobiol Dis. 2008<br />
Jun. 30(3):420-9.<br />
8. Dyck PJ, Norell JE, Dyck PJ. Non-diabetic lumbosacral<br />
radiculoplexus neuropathy: natural history, outcome and<br />
comparison with the diabetic variety. Brain 2001; 124:1197-207.<br />
9. Ehler E, Vyšata O, Včelák R, Pazdera L. Painful Lumbosacral<br />
Plexopathy: A Case Report. Barna. S, ed. Medicine.<br />
2015;94(17):e766.<br />
10. Diabetic lumbosacral plexopathy. Emedicine.<br />
http://emedicine.medscape.com/article/316151- overview.<br />
Accessed October 28, 2016.<br />
11. Tataroglu C, Bicerol B, Kiylioglu N, Ozkul A, Akyol A.<br />
Proximal femora lconductions in patients with lumbosacral<br />
radiculoplexus neuropathy. Clin Neurol Neurosurg. 2007 Oct.<br />
109(8):654-60.<br />
12. Pourmand R. Immune-Mediated Neuromuscular Diseases.<br />
Basel: Karger; 2009.<br />
13. Bradley WG, Chad D, Verghese JP, Liu HC, Good P, Gabbai<br />
AA, et al. Painful lumbosacral plexopathy with elevated<br />
erythrocyte sedimentation rate: a treatable inflammatory<br />
syndrome. Ann Neurol 1984; 15:457-64.<br />
14. Imtiaz KE, Lekwuwa G, Kaimal N, Rai M, Nafeez M, Majeed<br />
T. Elevated cerebrospinal fluid protein in diabetic lumbosacral<br />
radiculoplexus neuropathy. QJM. 2012 Nov. 105 (11):1119-23.<br />
15. O'Neil BJ, Flanders AE, Escandon S, Tahmoush AJ. Treatable<br />
lumbosacral polyradiculitis masquerading as diabetic<br />
amyotrophy. J Neurol Sci. 1997; 151:223–5<br />
16. Dyck PJ, Windebank AJ. Diyabetic and nondiyabetic<br />
lumbosacral radiculoplexus neuropathies: new insights into<br />
pathophysiology and treatment. Muscle Nerve 2002; 25:477-91.<br />
17. Kawamura N, Dyck PJ, Schmeichel AM, Engelstad JK, Low<br />
PA, Dyck PJ. Inflammatory mediators in diabetic and non-diabetic<br />
lumbosacral radiculoplexus neuropathy. Acta Neuropathol. 2008<br />
Feb. 115(2):231-9.<br />
18. Kilfoyle DM, Ch B, Kelkar, P. MD; Parry, G. J. MB, Ch B,<br />
FRACP Pulsed Methylprednisolone Is a Safe and Effective<br />
Treatment for Diyabetic Amyotrophy. Journal of Clinical<br />
Neuromuscular Disease 2003;168-70<br />
19. Chan YC, Lo YL, Chan ES. Immunotherapy for diabetic<br />
amyotrophy. Cochrane Database Syst Rev. 2009 Jul 8. CD006521.<br />
[Medline].<br />
20. Chan YC, Lo YL, Chan ES. Immunotherapy for diabetic<br />
amyotrophy. Cochrane Database Syst Rev. 2012 Jun 13.<br />
6:CD006521. [Medline].<br />
21. Callaghan BC, Cheng HT, Stables CL, Smith AL, Feldman EL.<br />
Diabetic neuropathy: clinical manifestations and current<br />
treatments. Lancet Neurol. 2012;11(6):521-34.<br />
22. Tesfaye S. Advances in the management of diabetic peripheral<br />
neuropathy. Curr Opin Support Palliat Care 2009; 3:136–43<br />
23. Tesfaye S, Boulton A. Diabetic Neuropathy, Oxford University<br />
press 2009, (98): 74-6.<br />
24. American Academy of Neurology (AAN). Treatment of painful<br />
diabetic<br />
neuropathy.<br />
https://www.aan.com/Guidelines/home/GetGuidelineContent/480.<br />
Published 2011. Accessed October 28, 2016.<br />
- 115 -
Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />
Derleme<br />
Hipospadias Cerrahisine Yaklaşım<br />
A General Approach to Hypospadias Surgery<br />
Cesim İRŞİ 1 , Aytekin KAYMAKÇI 2<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Fatih Sultan Mehmet Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Cerrahisi<br />
2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Ümraniye Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Cerrahisi<br />
ÖZET<br />
Hipospadias, izole doğumsal anomaliler den olup<br />
insidansı 300 erkek çocukta 1 dir. Etiyolojisi tam olarak<br />
bilinmemekle birlikte; hormonal, genetik ve çevresel<br />
sebeblerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Cerrahi<br />
onarımda çok sayıda teknik tanımlanmış ve<br />
modifikasyonlarla birlikte bu sayı 300 civarındadır.<br />
Cerrahi sağaltım da ektopik mea düzeyine göre flep ya<br />
da greftleme yöntemi kullanılır, ileri olgularda iki evreli<br />
onarım yapılır. Ameliyat tekniklerinde ve cerrahideki<br />
teknolojik ilerlemeye rağmen hastalığın kendine özgü<br />
yapısı nedeniyle bazı olgularda komplikasyonlara<br />
rastlanmaktadır. Bu makalede hipospadias olgularının<br />
cerrahisine yaklaşım ve başarı şansını artıran faktörler<br />
vurgulanmıştır.<br />
Anahtar Kelimeler: hipospadias, cerrahi onarım, çocuk<br />
ABSTRACT<br />
Hypospadias is one of the most common isolated<br />
congenital anomalies in male children which reconstruction<br />
performed in pediatric surgery clinics. The incidence of the<br />
hypospadias is 1 in 300 male children. Although there is no<br />
determined certain etiological factor for occurrence of the<br />
disease; hormonal, environmental and genetic multifactorial<br />
reasons are blamed for hypospadias occurrence. Numerous<br />
surgical techniques have been published to treat hypospadias<br />
including 300 different modifications of surgical repair. Despite<br />
numerous advances in operative techniques and suture materials<br />
complications can be seen during postoperative follow-up. To<br />
overcome these complication from clinics to clinics some<br />
technical differences and preferences related to the graft, flaps,<br />
types of stents, dressing, antibiotic use and issue of treatment in<br />
one or two steps. With this article, we try to underline and mention<br />
the current treatment modalities and factors improving<br />
hypospadias surgical outcomes.<br />
Keywords: hypospadias, surgical repair, children<br />
İletişim Bilgileri:<br />
Sorumlu Yazar: Cesim İrşi<br />
Adres: Fatih Sultan Mehmet Hastanesi, E5 karayolu üzeri, Ataşehir,<br />
İstanbul<br />
Tel: +90 (532) 226 20 72 E-Posta: csmirsi@yahoo.com<br />
Makale Geliş: 07.02.<strong>2017</strong><br />
Makale Kabul: 07.04.<strong>2017</strong><br />
- 116 -<br />
GİRİŞ<br />
Hipospadias; erkek çocuklarda kongenital<br />
seyreden ventral üretral meanın olması gereken<br />
yer dışında anormal konumlandığı oldukça sık<br />
gözlenen bir hastalıktır ve yaklaşık olarak 1/300<br />
oranında görülmektedir. Kelime anlamı olarak<br />
eski Yunan dilinde ‘’altında’’ anlamına gelen<br />
“Hypo” ve “yarık” anlamına gelen “Spadon”<br />
kelimelerinden oluşmaktadır. Ektopik üretral<br />
meanın penil lokalizasyonu hastalığın ciddiyeti<br />
ile orantılı olarak penoskrotal, perineal bölgeden<br />
glandüler seviyeye kadar farklı anormal penil<br />
konumlarda olabilir.<br />
Hipospadiaslı hastalarda üretral katlantılar<br />
tam olarak orta hatta kapanamamakta ve<br />
prepisyum penil vental yüzde glansı<br />
saramamaktadır. Defektin genişliği üretral mea<br />
açıklığının seviyesini belirler. Çoğu vakada bu<br />
gelişim defektine sebep olan şeyin ne olduğu<br />
bilinmesede genetik ve çevresel faktörler gibi<br />
çoklu sebeblerin rol aldığı bilinmektedir (1-4).<br />
Normalde embriyolojik olarak, erkek<br />
fetusun genetik özelliği ile ilintili olarak<br />
meydana gelen adrogenetik uyarımlar genital<br />
katlantıları arka yüzden birleştirerek genital<br />
tüberkülü ve falusu oluşturur. Bu aşamada penil<br />
üretra endodermal katlantıların yeniden<br />
şekillenme ve birleşme hareketi sonucu oluşur.<br />
Bu süreç kendiliğinden proksimal ve distal<br />
yönde vertikal düzlemde üretral tabanın kanalize<br />
olması ile devam eder. Penil gestasyonel gelişim<br />
12. haftada penil koronal sulcus ve 16-18.<br />
haftalarda ise penil üretranın oluşması ve<br />
prepisyum (sünnet derisi) tamamen glansı önde<br />
çevrelemesi ile tamamlanır (5-7).<br />
Normal erkek genitelya gelişimi için gerekli<br />
olan androjenik hormonal uyarım bozukluğunun<br />
hipospadias oluşumuna neden olduğu tezi
Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />
androjen metabolizma geni bozukluğu olan<br />
hastalarda hipospadias gözlenmesi ile<br />
desteklenmektedir. Yine de çoğu vakada neden<br />
ortaya konulamamıştır.<br />
Hipospadias oluşumuna neden olan<br />
başlıca faktörler:<br />
• İleri anne doğum yaşı<br />
• Östrojen maruziyeti<br />
• Gestasyonel diabet<br />
• Ailevi hipospadias hikayesi<br />
• Gebelikte sigara kullanımı<br />
• Pestisit maruziyeti<br />
• Düşük plasenta hacmi<br />
• İatrojenik nedenler (sünnet işlemi, izole<br />
kordi onarımı gibi)<br />
izole hipospadias olgularında genellikle<br />
gözlenmez ve ilave değerlendirmeye rutin<br />
ihtiyaç duyulmaz. Hipospadias olgularında<br />
inmemiş testis en sık eşlik eden ek anomalidir.<br />
İnmemiş testis varlığın da intersex ve genital<br />
anomali varlığı da araştırılmalıdır (8-10).<br />
Özellikle çift taraflı inmemiş testis ve<br />
hipospadias birlikteliğinde mutlaka intersex<br />
anomalisi varlığı düşünülerek olası<br />
adrenogenital sendrom kaynaklı elektrolit<br />
düzeyleri de kontrol edilmelidir. Midpenil ve<br />
proksimal hipospadias olgularında yüksek<br />
oranda penil kordi eşlik ettiği için bu hastalarda<br />
işeme zorluğu yanında erektil disfonksiyon<br />
sorunu da görülür. Ektopik mea genellikle<br />
stenotiktir, düzeltilmediği taktirde ileri yıllarda<br />
idrar retansiyonu, idrar yolu enfeksiyonu ve üst<br />
üriner sistem sorunları oluşturabilir. Penisin<br />
anormal anatomik yapısı nedeni ile bu hastalarda<br />
psikolojik sorunlara yol açabilir (11-15) (Şekil<br />
2).<br />
Tanı, genellikle yenidoğan genital<br />
muayenesinde ortaya konulur. Bu durum<br />
glansın prepisyumla önden çevrelenmemesi ve<br />
işeme kanal açıklığının çift izlenimi verip penis<br />
ön gövde açılımı söz konusudur. Bazı olgulara<br />
anormal penil gövde eğriliği olarak bilinen<br />
‘penil kordi’ de eşlik eder.<br />
Penil meanın (işeme açıklığı) anormal<br />
yerleşimi hastalığın ciddiyetini ve sınıflamasını<br />
belirler. Genelde penil gövde baz alınarak<br />
açıklığın konumuna göre distal, midpenil ve<br />
proksimal olarak üç sınıflama yapılmıştır.<br />
Distal hipospadias olguları %40-50 oranında<br />
gözlenir, bu olgularda ektopik mea (anormal<br />
açıklık) glansa yakın yer alır. Midpenil<br />
hipospadias %25-30 oranında ve ektopik mea<br />
penil gövde ortasında konumlanır. Proksimal<br />
hipospadias olguları ise %20 oranın da<br />
görülmekle birlikte ektopik mea skrotuma<br />
yakın lokalizasyonda yer alır (Şekil 1).<br />
Distal hipospadias gurubunun %6’sı gibi<br />
bir oranında prepisyum sağlamdır ve sadece<br />
glans da mea anomalisi megameatus olarak<br />
gözlenir. Tanı ile beraber her ne kadar izole<br />
kongenital anomali olarak bilinsede eşlik eden<br />
ek anomali varlığı araştırılmalıdır. Penil<br />
gelişim gestasyonun 12. haftası sonrası<br />
tamamlandığından üst üriner sistem anomalisi<br />
Şekil 1: Hipospadias, penil ektopik mea açıklık<br />
lokalizasyonları<br />
Bu hastaların cerrahi sağaltımında sünnet<br />
derisi destek doku ve bazen neoüretra<br />
oluşturmak için kullanılabileceğinden sünnet<br />
kesinlikle önerilmez. Cerrahi düzeltim yaşının<br />
son güncel çalışmalarda term ve sağlıklı<br />
olgularda, cinsel farkındalık gelişmeden ve<br />
seperasyon anksiyetesinin daha az olacağı 6- 18<br />
aylar arasında daha uygun olacağı şeklindedir.<br />
- 117 -
Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />
(a)<br />
(b)<br />
Şekil 2: (a), (b) Glanüler ve koronal hipospadias olguları<br />
Hipospadias cerrahisi genelde son yıllarda<br />
yaygın olarak ciddi ve redo (tekrar edilen)<br />
hipospadias olguları dışında günü birlik cerrahi<br />
olarak genel anestezi eşliğinde<br />
uygulanmaktadır. Farklı teknikler kullanılsa da<br />
ektopik yerleşimli meatusun glans ucuna<br />
taşınması, hastanın düz ve ileriye doğru idrar<br />
yapmasının sağlanabilmesi ve peniste olan<br />
kordinin düzeltilmesi hipospadias cerrahisinin<br />
ana amaçlarını oluşturmaktadır (Şekil 3).<br />
Hipospadias onarım teknikleri çok sayıda<br />
olmakla beraber belli başlı kullanılan<br />
yöntemler:<br />
MAGPI (Meatal advancement and<br />
glanuloplasty) : Ektopik meanın glans<br />
üzerinde yer aldığı, meatusun stenotik olduğu,<br />
ventral glanüler oluğun derin olmadığı ve penil<br />
kordinin olmadığı olgular da tercih edilir.<br />
Ektopik mea, üretroplasti yapılmadan olması<br />
gereken glanüler lokalizasyona ilerletilerek<br />
gerçekleştirilir.<br />
GAP (Glans approximation procedure):<br />
Ektopik meanın glans üzerinde yerleştiği ve<br />
mea açıklığının çok geniş olduğu<br />
(megameatus) aynı zamanda penil kordinin<br />
olmadığı olgular da kısmi bir üretroplasti ile<br />
yapılan onarım tekniğidir.<br />
olup, GAP yöntemine benzer şekilde onarım<br />
yapılır.<br />
MATHIEU TEKNİĞİ: Ektopik perimeal<br />
derinin dartos fasiasından uygun uzunlukta<br />
ayrılıp ters flep olarak üretral plakla sütüre<br />
edilerek neoüretranın oluşturulma yöntemi olup<br />
genel de seçili midpenil hipospadias olgularında<br />
kullanılır.<br />
TIPU (Tubularized Incised Plate<br />
Urethroplasty) : Üretral plak (plate) insizyonu<br />
veya insizyonsuz tübülarize edilerek<br />
neoüretranın oluşturulduğu en popüler onarım<br />
tekniğidir. Bu teknik genelde distal ve penil şaft<br />
lokalizasyonlarındaki hipospadias olgularında<br />
kullanılmaktadır (Şekil 4).<br />
TIPU, ilk kez 1994 yılında Snodgrass ve<br />
arkadaşları tarafından geliştirilmiştir. Bu<br />
teknikte, üretral plak orta hattan vertikal<br />
düzlemde insize edilerek yeterli genişlikte ve<br />
esneklikte üretral doku elde etmeyi amaçlar (16-<br />
23).<br />
Bu teknik tanımlandığı ilk yıllarda sadece<br />
distal hipospadias cerrahisinde kullanılırken<br />
zaman içinde proksimal hipospadias vakalarında<br />
da kendisini ispatlayan bir teknik halini almıştır.<br />
Bu yöntemin en önemli özellikleri:<br />
PYRAMID TEKNİĞİ: Tüm olgularının<br />
%6’sı gibi bir oranda görülen glanüler<br />
megameatuslu ve özellikle sünnet derisinin<br />
intakt olduğu hastalarda tercih edilen bir teknik<br />
- 118 -<br />
• Doğal üretral plağın yani plate’in<br />
kullanılması<br />
• İn situ tübülarizasyon yapılabilmesi<br />
• Doğrudan deri flebi gereksinimi
Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />
kalmaması<br />
• Hemen hemen tüm olgularda<br />
kullanılabilir olması<br />
TİPU yönteminde ilk adım ektopik meaya<br />
konulan bir stent ile distal üretrayı örten<br />
dokunun kalınlığının belirlenmesi sonrada<br />
bunun 1-2mm altından dairesel cilt insizyonu<br />
yapılmasıdır. Bu cilt insizyonu üst de glansa<br />
doğru devam ederek firlit ( yaka) insizyonu ve<br />
degloving (penil derinin serbestleştirilmesi) ile<br />
tamamlanır. Degloving işlemi sonrası mutlaka<br />
artifisyal ereksiyon ile üretral kordi varlığı<br />
kontrol edilir. Deglovinge rağmen üretral kordi<br />
varsa öncelikle bu üretral kordi uygun<br />
tekniklerle düzeltilir. Daha sonra distal üretral<br />
plağın görülen kenarlarından iki paralel<br />
insizyon ile distal kısmı glans kanatlarından<br />
ayrılır. Ortaya çıkan plağın genelde 4-8 mm<br />
genişlikte olduğu görülür. İşte bu aşamada<br />
ortaya konan plak orta hatta, ektopik meatusun<br />
içinden plağın distal ucuna kadar uzanan ve<br />
altta korporalara kadar derinleşen bir epitelyum<br />
ve bağ dokusu vertikal insizyonu yapılır. Bu<br />
noktada distalde insizyonun glansa<br />
uzanmamasına dikkat edilir. İnsizyon<br />
derinliğini, plağın derinliği belirler. Yeterli<br />
insizyonu takiben plağın eni en az 12mm<br />
genişliğe ulaşır ve böylece neo-üretra deri<br />
fleplerine ihtiyaç duyulmadan oluşturulabilir.<br />
Oluşturulan neoüretra da fistül oluşumu gibi<br />
komplikasyonları azaltmak amacıyla çevre<br />
dokularıyla (prepisyum, Buck fasiası gibi…)<br />
güçlendirilir. Glanoplasti ve meatoplasti<br />
oluşturulmasını takiben üretral stent glansa<br />
tespit edilir (Şekil 5).<br />
İki evreli onarım: Braca’nın popülarize<br />
ettiği bu onarım tekniği üretral plağın oldukça az<br />
ve uygun olmadığı, ciddi penil kordinin eşlik<br />
ettiği ve ayrıca nüks olgularda tercih edilir. İlk<br />
aşamada varsa penil kordi midpenil plikasyon ile<br />
penil şaft düzeltilir. Üretral plak prepisyum flebi,<br />
ağız iç mukozası, uyluk iç deri veya kulak arka<br />
dokusu grefti ile hazırlanır (Şekil 5). Yaklaşık 6<br />
ay sonra oluşan bu plak TİPU yöntemine uygun<br />
şekilde tübülarize edilerek neoüretra oluşturulur.<br />
Şekil 3: Penil kordi artifisyal ereksiyon<br />
Hastaların postoperatif takiplerinde;<br />
proflaktik antibiotik verilerek, küçük<br />
çocuklarda üretral stent ile “çift bez<br />
uygulaması”, büyük çoçuklarda sadece üretral<br />
stent ile ortalama 1 hafta takip edilir.<br />
Onlay ada flep onarımı (Duckett<br />
yöntemi): Daha ciddi olgularda (penoskrotal,<br />
perineal ve redo) tercih edilir, varsa kordi<br />
onarımını takiben sıklıkla prepisyum iç<br />
mukozası neoüretra oluşturacak genişlikte ve<br />
uzunlukta tübülarize edilip oluşturulan<br />
vasküler flebin penil neoüretra olarak<br />
şekillendirilmesi işlemidir.<br />
- 119 -<br />
Şekil 4: Hipospadias TİPU onarımı<br />
Penil Kordi onarımı: Sıklıkla proksimal<br />
hipospadias olgularında olmak üzere tüm<br />
olguların yaklaşık %25 gibi yüksek biroranda<br />
gözlenmektedir. Penil şaftın vertikal düzlemde<br />
>%30 oranında gözlenen eğrilik olması, kordi<br />
onarımını gerektir (24,25). Bazı olgularda<br />
sadece penil degloving yeterli düzelme<br />
sağlarken, fasia defektli olgularda midpenil<br />
plikasyon gerekmektedir (Şekil 3). Penil<br />
kordinin üretra nedenli olduğu olgularda ise<br />
üretral serbestleştirme ve veya beraberinde<br />
transvers penil fasia kesileri (hot dog)<br />
gerekebilir.
Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />
HİPOSPADİAS CERRAHİSİNDE<br />
BAŞARIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />
Hipospadias tedavisinde cerrahi başarıyı<br />
etkileyen başlıca faktörler: ameliyat yaşı, üretral<br />
plakın durumu, penil doku, sütür materyali, penil<br />
kordi varlığı, optik büyütme kulanımı, flep ya da<br />
greft kullanımı, stent, hemostaz, neoüretra ve<br />
meanın çapı, preoperatif ve postoperatif<br />
analjezidir.<br />
Şekil 5: Onarımı yapılmış postoperatif stentli<br />
hipospadias olgusu<br />
• Tunika Albuginea Plikasyonu: nöral<br />
demetin olmadığı penil şaftın<br />
lateralinden buck fasiasının kaldırılıp<br />
transvers düzlemde tunika<br />
albugineaya iki kesisi yapılarak<br />
bunların dış yüzlerinin 5/0 sütür<br />
materyali ile onarılma işlemidir.<br />
• Nesbit İşlemi: dorsal penil şaftın<br />
eğriliğin en fazla olduğu noktadan<br />
fasianın vertikal insizyonu ile<br />
transvers yaklaştırlması veya fasianın<br />
vertikal kısmının eksizyon ile<br />
transvers sütüre edilmesi yöntemi ile<br />
eğriliğin onarım şeklidir.<br />
• Dorsal Orta Hat Plikasyonu: penil<br />
şaftın dorsalde saat 12 hizasından<br />
fasianın çift insize edilerek sütüre<br />
edilmesi yöntemidir.<br />
Hipospadiasın eşlik etmediği sadece kordi<br />
varlığı tüm kordi olgularının %7 sini teşkil<br />
eder. Bu durum fibrotik üretra, penil deri<br />
defekti veya korporokavernöz fasia defekti<br />
nedeniyle olmaktadır.<br />
Hipospadias onarım komplikasyonları:<br />
üretral fistül, mea darlığı, üretral striktür, yara<br />
ayrışması, yara yeri enfeksiyonu ve üretral<br />
divertikül olarak görülebilir. En sık görülen<br />
komplikasyon üretral fistüldür. Güncel cerrahi<br />
onarım teknikleri ile gözlenme sıklığı %5 in<br />
altına çekilmiştir. Özellikle yara ayrışması<br />
başta olmak üzere gözlenen diğer<br />
komplikasyonlar; teknik yetersizlik, kullanılan<br />
cerrahi malzemedeki uygunsuzluk ve doku<br />
iyileşmesini bozan faktörlerden kaynaklanır.<br />
- 120 -<br />
Cerrahi hasta yaşı 6-12 aylık yaş dönemi<br />
önerilmektedir. Daha geç onarım yaşının artan<br />
komplikasyon oranı olarak bildiren çalışmalar<br />
vardır. Üretral plak; hipospadias cerrahisinde<br />
başarıyı artıran en önemli etken olarak kabul<br />
edilmektedir. Üretral plağın < 8mm altında<br />
olması artan komplikasyon oranı iken > 14mm<br />
nin üzerindeki üretral plak çapının olması,<br />
yüksek başarı oranı olarak bildirilmektedir.<br />
Glans çap yetersizliğinde veya mikropenis<br />
durumunda (sündürülmüş boyut
Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />
oluşturabileceği mesane spazmına karşı<br />
postoperetif 0.2- 0.4 mg / kg dozunda<br />
oksibutinin verilebilir.<br />
Hemostaz, cerrahi görüş ve doku<br />
perfüzyonu için önemli bir faktör olup bipolar<br />
koter, penil turnike ve 1:200,000 sulandırılmış<br />
adrenalin petler kullanılabilinir. Özellikle<br />
turnike ve koter kullanımının penis dokusunda<br />
iskemi reperfüzyon hasarı oluşturabildiği ve<br />
bunun en fazla adrenalin uygulanan olgularda<br />
gözlendiği bu nedenle dikkatli kullanımını<br />
bildiren çalışmalar bulunmaktadır (33, 34).<br />
Antibiotik proflaksisi olarak, farklı<br />
görüşler olmasına rağmen özellikle stentli<br />
olgularda 1. kuşak sefalosporin ya da<br />
sefuroksim kullanımı tavsiye edilmektedir.<br />
Postoperatif ağrı kontrolü için caudal blok veya<br />
penil blok analjezisi ile ağrı kontrolü yapılıp en<br />
az 3 gün paracetamol (oral ya da suppozuatar)<br />
kullanımı konforlu bir iyileşme dönemi<br />
sağlamaktadır. Günümüzde artık midpenil ve<br />
distal hipospadias olguları günübirlik cerrahi<br />
olarak yapılabilmektedir (35).<br />
SONUÇ<br />
Günümüz hipospadias cerrahisine<br />
yaklaşımda, üretral meanın lokalizasyonuna,<br />
üretral plağın yapısına, üretral kordinin<br />
varlığına göre olguya özgü davranılır. Midpenil<br />
ve distal hipospadias olguları başta olmak üzere<br />
doğal üretral plak kullanılarak neoüretra<br />
oluşturmaya en uygun ve komplikasyon<br />
oranının en az olması sebebiyle TIPU en çok<br />
tercih edilirken daha ciddi ve penil kordiye<br />
sahip proksimal hipospadias (perineal /<br />
penoskrotal) ve nüks olgularda ise Duckett<br />
yöntemi ya da Braca’nın popülarize ettiği iki<br />
evreli cerrahi onarım teknikleri tercih<br />
edilmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Baskin LS, Ebbers MB. Hypospadias: anatomy, etiology, and<br />
technique. J Pediatr Surg 2006; 41: 463.<br />
2. Baskin LS, Himes K, Colborn T. Hypospadias and endocrine<br />
disruption: is there a connection? Environ Health Perspect 2001;<br />
109:1175.<br />
3. Choudhry S, Baskin LS, Lammer EJ, et al. Genetic<br />
polymorphisms in ESR1 and ESR2 genes, and risk of hypospadias<br />
in a multiethnic study population. J Urol 2015; 193:1625.<br />
- 121 -<br />
4. Holmes NM, Miller WL, Baskin LS. Lack of defects in androgen<br />
production in children with hypospadias. J Clin Endocrinol Metab<br />
2004; 89: 2811.<br />
5. Carlson WH, Kisely SR, MacLellan DL. Maternal and fetal risk<br />
factors associated with severity of hypospadias: a comparison of<br />
mild and severe cases. J Pediatr Urol 2009; 5: 283.<br />
6. Kalfa N, Liu B, Klein O, et al. Genomic variants of ATF3 in<br />
patients with hypospadias. J Urol 2008; 180:2183.<br />
7. Kalfa N, Liu B, Klein O, et al. Mutations of CXorf6 are<br />
associated with a range of severities of hypospadias. Eur J<br />
Endocrinol 2008; 159:453.<br />
8. Shukla AR, Patel RP, Canning DA. Hypospadias. Urol Clin<br />
North Am 2004; 31: 445.<br />
9. Snodgrass WT. Consultation with the specialist: hypospadias.<br />
Pediatr Rev 2004; 25: 63.<br />
10. Cerasaro TS, Brock WA, Kaplan GW. Upper urinary tract<br />
anomalies associated with congenital hypospadias: is screening<br />
necessary? J Urol 1986; 135:537.<br />
11. Davenport M, MacKinnon AE. The value of ultrasound<br />
screening of the upper urinary tract in hypospadias. Br J Urol<br />
1988; 62: 595.<br />
12. Shelton TB, Noe HN. The role of excretory urography in<br />
patients with hypospadias. J Urol 1985; 134: 97.<br />
13. McArdle F, Lebowitz R. Uncomplicated hypospadias and<br />
anomalies of upper urinary tract. Need for screening? Urology<br />
1975; 5: 712.<br />
14. Tasian GE, Zaid H, Cabana MD, Baskin LS. Proximal<br />
hypospadias and risk of acquired cryptorchidism. J Urol 2010;<br />
184:715.<br />
15. Huang WY, Chen YF, Guo YJ, et al. Epidemiology of<br />
hypospadias and treatment trends in Taiwan: a nationwide study.<br />
J Urol 2011; 185:1449.<br />
16. Schneuer FJ, Holland AJ, Pereira G, et al. Prevalence, repairs<br />
and complications of hypospadias: an Australian populationbased<br />
study. Arch Dis Child 2015; 100:1038.<br />
17. Lambert SM, Snyder HM 3rd, Canning DA: The history of<br />
hypospadias andhypospadias repairs. Urology. 2011; 77(6):<br />
1277–83.<br />
18. Zaontz MR: The GAP (glans approximation procedure) for<br />
glanular/coronalhypospadias. J Urol. 1989; 141(2): 359–61.<br />
19. Duckett JW: MAGPI (meatoplasty and glanuloplasty): a<br />
procedure forsubcoronal hypospadias. Urol Clin North Am. 1981;<br />
8(3): 513–9.<br />
20. Snodgrass W: Tubularized, incised plate urethroplasty for<br />
distal hypospadias. J Urol. 1994; 151(2): 464–5.<br />
21. Duckett JW: The current hype in hypospadiology. Br J Urol.<br />
1995; 76(Suppl 3):1–7.<br />
22. Bush NC, Holzer M, Zhang S, et al. Age does not impact risk<br />
for uretroplasty complications after tubularized incised plate<br />
repair of hypospadias in prepubertal boys.J Pediatric Urol<br />
2013;9:252-6.<br />
23. Weber DM, Shonbucher VB, Gobet R,et al. Is there an ideal<br />
age for hypospadias repair? A pilot study. J Pediatric Urol<br />
2009;5:345-50.<br />
24. Mouravas V, Filippopoulos A, Sfoungaris D. Urethral plate<br />
grafting improves the results of tubularized incised plate<br />
urethroplasty in primary hypospadias. J Pediatr Urol 2014; 10:<br />
463-8.<br />
25. Snodgrass W, Bush NC: Tubularized, incised plate proximal<br />
hypospadias repair: Continued evolution and extended<br />
applications. J Pediatr Urol. 2011; 7(1): 2-9.<br />
26. Nerli RB, Koura A, Prabha V, et al.: Comparison of topical<br />
versus parenteraltestosterone in children with microphallic<br />
hypospadias. Pediatr Surg Int. 2009;25(1): 57–9.<br />
27. Asgari SA, Safarinejad MR, Poorreza F, et al. : The effect of<br />
parenteraltestosterone administration prior to hypospadias<br />
surgery: A prospective,randomized and controlled study. J Pediatr<br />
Urol. 2015; 11(3): 143.e1–6.
Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />
28. Paiva KC, Bastos AN, Miana LP, et al. : Biometry of the<br />
hypospadic penisafter hormone therapy (testosterone and<br />
estrogen): A randomized, doubleblindcontrolled trial. J Pediatr<br />
Urol. 2016; 12(4): 200.e1–6.<br />
29. Stock JA, Cortez J, Scherz HC, et al. : The management of<br />
proximal hypospadiasusing a 1-stage hypospadias repair with a<br />
preputial free graft for neourethralconstruction and a preputial<br />
pedicle flap for ventral skin coverage. J Urol.1994; 152(6 Pt 2):<br />
2335–7.<br />
30. Grosos C, Bensaid R, Gorduza DB, et al. : Is it safe to solely<br />
use ventralpenile tissues in hypospadias repair? Long-term<br />
outcomes of 578 Duplayurethroplasties performed in a single<br />
institution over a period of 14 years. J Pediatr Urol. 2014; 10(6):<br />
1232–7.<br />
31. Haid B, Becker T, Koen M, et al. : Penile appearance after<br />
hypospadiascorrection from a parent’s point of view:<br />
Comparison of the hypospadiasobjective penile evaluation score<br />
and parents penile perception score.J Pediatr Urol. 2016; 12(1):<br />
33.e1–7.<br />
32. Bush NC, Villanueva C, Snodgrass W: Glans size is an<br />
independent riskfactor for urethroplasty complications after<br />
hypospadias repair. J Pediatr Urol.2015; 11(6): 355.e1–5.<br />
33. McNamara ER, Schaeffer AJ, Logvinenko T, et al. :<br />
Management of ProximalHypospadias with 2-Stage Repair: 20-<br />
Year Experience. J Urol. 2015; 194(4):1080–5.<br />
34. Hueber P, Salgado Diaz M, Chaussy Y, et al. : Long-term<br />
functionaloutcomes after penoscrotal hypospadias repair: A<br />
retrospective comparativestudy of proximal TIP, Onlay, and<br />
Duckett. J Pediatr Urol. 2016; 12(4): 198.e1–6.<br />
35. Keays MA, Starke N, Lee SC, et al. : Patient Reported<br />
Outcomes inPreoperative and Postoperative Patients with<br />
Hypospadias. J Urol. 2016;195(4 Pt 2): 1215–20.<br />
- 122 -