01.06.2017 Views

2017-4-2

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

Bosphorus Medical Journal<br />

İmtiyaz Sahibi<br />

Licence Owner<br />

Aytekin KAYMAKCI<br />

Editör<br />

Editor<br />

İlknur AKTAŞ<br />

Editör Yardımcıları<br />

Asistant Editor and Secretary<br />

Yelda Buyru ÖZKURT, Feyza Ünlü ÖZKAN<br />

Tuba Cimilli ÖZTÜRK, Burak Yağmur ÖZTÜRK, Erdem DUYAR<br />

Yabancı Dil Editörü<br />

Foreign Language Editor<br />

Burcu Seher ANIL<br />

Yayın Kurulu<br />

Editorial Board<br />

Ayhan VERİT, Eren GÖZKE, Canan AĞALAR<br />

Onur Kurulu<br />

Honor Committee<br />

Abdulvahit SÖZÜER, Kemal MEMİŞOĞLU, Metin ÖZAYDIN, Şuayip BİRİNCİ<br />

Danışma Kurulu / Advisory Committee<br />

Arzu TATLIPINAR<br />

Aydın ATAKAN<br />

Ayhan VERİT<br />

Aysu Karatay ARSAN<br />

Ayşe SÖNMEZ<br />

Ayşe Ferzan AYTUĞ<br />

Aytekin KAYMAKCI<br />

Aziz Bora KARİP<br />

Banu AÇIKALIN<br />

Baransel SAYGI<br />

Barış YILMIZ<br />

Bora GÜRER<br />

Burak Yağmur ÖZTÜRK<br />

Burcu Seher ANIL<br />

Bülent KAYA<br />

Canan AĞALAR<br />

Cem NAZİKOĞLU<br />

Ceren KÖKSAL<br />

Cihangir UYAN<br />

Coşkun SAF<br />

Dilber Ayçiçek ÇEÇEN<br />

Dilek Erdoğan ARI<br />

Duygu Geler KÜLCÜ<br />

Elif AKSOY<br />

Ender ONUR<br />

Erdal OKUR<br />

Eren GÖZKE<br />

Erhan ÇELİKOĞLU<br />

Evrim Karadağ SAYGI<br />

Fatih URUÇ<br />

Fatma Alibaz ÖNER<br />

Fatma Nur BOY<br />

Fatma Nur AKGÜN<br />

Feyza Ünlü ÖZKAN<br />

Gül Nihal ÖZDEMİR<br />

Güldem TURAN<br />

Gülseren AKYÜZ<br />

Hacer Kuzu OKUR<br />

Hakan GÜNDÜZ<br />

Hakkı Muammer KARAKAŞ<br />

Hande Senem DEVECİ<br />

Hasan Hilmi MURATLI<br />

Hüseyin ÖZKURT<br />

Işıl Kalyoncu ASLAN<br />

İlker YAĞCI<br />

Iİlkin ZİNDANCI<br />

İlknur AKTAŞ<br />

İrşadi İstemi Alp YÜCEL<br />

Kemal MEMİŞOĞLU<br />

Kenan AKGÜN<br />

Korhan ÖZKAN<br />

Levent ÖZTÜRK<br />

Mehmet Akif SARGIN<br />

Mehmet Derya ONUK<br />

Mehmet Müfit ORAK<br />

Mehmet Özgür HABEŞOĞLU<br />

Meral KIZILTAN<br />

Merih İŞ<br />

Metin YILMAZ<br />

Nalan ÇAPAN<br />

Nalan OKUROĞLU<br />

Necati ÇAKIR<br />

Niyazi TUĞ<br />

Numan Doğu GÜNER<br />

Nuray OLTAN<br />

Olcay ÜNVER<br />

Ozan ÖZKAYA<br />

Özge Ecmel ONUR<br />

Özgür Haki YÜKSEL<br />

Özgür OKUMUŞ<br />

Pelin DOĞAN AK<br />

Pınar AKPINAR<br />

Rabia Gönül SEZER<br />

Seda SANCAK<br />

Semra KÜLEKÇİ<br />

Sevda Aydın KURNA<br />

Sinem Eroğlu ÇİLOĞLU<br />

Süheyla ABİTAĞAOĞLU<br />

Tomris ŞENGÖR<br />

Tuba Cimilli ÖZTÜRK<br />

Tülay Erden HABEŞOĞLU<br />

Ümit AKYÜZ<br />

Yelda ÖZKURT<br />

Yeşim Aydın ORAL<br />

Her hakkı saklıdır. Bu dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlarda dahil olmak<br />

üzere kullanma ve çoğaltılma hakları Boğaziçi Tıp Dergisine aittir. Yazılı ön izin olmaksızın materyallerin tamamının ya da bir<br />

bölümünün çoğaltılması yasaktır. Dergi Basım Meslek İlkeleri’ne uymaktadır.<br />

All rights are reserved. Rights to the use and repraduction, including in the electronic, media, of all communication,<br />

papers, photographs and illustrations appearing in this journal belong to journal of The BOSPHORUS MEDICAL JOURNAL.<br />

Repraduction without prior written permission of part on all of any material is forbidden. The journal complies with the<br />

Professional Principles of the Press.


BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />

DERGİ HAKKINDA<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından yayınlanan multidisipliner<br />

bilimsel bir dergidir.<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi, tıbbi konular ile ilgili olabilecek retrospektif, prospektif ve deneysel araştırmalar, derlemeler, olgu sunumları, editoryal<br />

yorum/tartışmalar, editöre mektuplar, tıbbi eğitimler, bilimsel mektuplar, tıp gündemini belirleyen güncel konuları yayınlayan, ulusal ve uluslararası<br />

tüm tıbbi kurum ve personele ulaşmayı hedefleyen bilimsel dergidir.<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi, yayınladığı makalelerde, konu ile ilgili en yüksek etik ve bilimsel standartlarda olmayı ve ticari kaygılardan uzak olmayı<br />

prensip edinmiştir. Yayınlanmak için gönderilen makalelerin daha önce başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere gön- derilmemiş<br />

olması gerekir. Eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı, tablo, resim vs. mevcut ise makale yazarı, yayın hakkı sahibi ve yazarlarından<br />

yazılı izin almak ve bunu makalede belirtmek zorundadır. Bilimsel toplantılarda sunulan özetler, makalede belirtilmelidir.<br />

Dergiye gönderilen makale biçimsel esaslara uygun ise, editörler kurulu tarafından danışman hakemlere gönderilir. Hakemlerin önerileri<br />

doğrultusunda yazardan, yazı ile ilgili düzeltme istenebilir. Düzeltilmiş yazı, hakemler ve editöryel komite tarafından uygun görülürse yayınlanır.<br />

Makale bilimsel değerlendirme için işleme alındıktan sonra yayın hakları devir formunda belirtilmiş olan yazar isimleri ve sıralaması esas alınır.<br />

Bu aşamadan sonra; makale hiçbir aşamada yayın hakları devir formunda imzası bulunan yazarlar dışında yazar ismi eklenemez ve yazar sırası<br />

değiştirilemez.<br />

Makale yazarlarından herhangi birinin isminin makaleden çıkarılması için konuyla ilgili tüm yazarların açıklamalı, yazılı izinleri alınmalı ve<br />

yayınevine bildirilmelidir.<br />

Editörler ve yayınevi, derginin reklam amacı ile kullanılan sayfaları ile ilgili sorumluluk kabul etmez. Bu sayfalarla ilgili tüm sorumluluk reklamı<br />

veren kuruluşa aittir.<br />

Periyodu: Yılda 3 sayı olarak Ocak, Mayıs ve Ekim aylarında yayınlanmaktadır.<br />

Yayına başlama tarihi: 2014<br />

e-Yayına başlama tarihi: 2014<br />

Yayın Dili: Türkçe, İngilizce<br />

Temel Hedef Kitlesi: Tıp alanında tüm branşlardaki hekimler, uzman ve öğretim üyeleri, tıp öğrencileri<br />

Makalelerin ortalama değerlendirme süresi: 4 haftadır<br />

Yayın Hakları: Boğaziçi Tıp Dergisi’nin basılı ve web ortamında yayınlanan yazı, resim, şekil, tablo ve uygulamalar yazılı izin alınmadan<br />

kısmen veya tamamen herhangi bir vasıtayla basılamaz. Bilimsel amaçlarla kaynak göstermek kaydıyla özetleme ve alıntı yapılabilir<br />

Makale takibi - İletişim<br />

Prof. Dr. İlknur AKTAŞ<br />

iaktas@hotmail.com<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi<br />

Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />

E5 Karayolu Üzeri İçerenköy Ataşehir, 34752 İSTANBUL<br />

Tel: +90 (216) 578 30 00<br />

Faks: +90 (216) 578 30 00<br />

e-posta: info@bogazicitipdergisi.com<br />

YAZARLARA BİLGİ<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi – Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dergisine ilginize teşekkür ederiz.<br />

Derginin elektronik ortamdaki yayınına erişim www.bogazicitipdergisi.com adresinden serbesttir. Boğaziçi Tıp Dergisi tıbbın klinik ve<br />

deneysel alanlarında özgün araştırmalar, olgu sunumları, derlemeler, davet edilmiş derlemeler, mektuplar, ilginç, fotoğraflı soru-cevap yazıları,<br />

editöre mektup, toplantı, haber ve duyuruları, klinik haberleri ve ilginç araştırmaların özetlerini yayınlamaktadır. Yılda 3 sayı olarak Ocak, Mayıs<br />

ve Ekim aylarında yayınlanan Boğaziçi Tıp Dergisi hakemli ve multidisipliner bir dergidir. Gönderilen yazılar Türkçe veya İngilizce olabilir.<br />

Değerlendirme süreci:<br />

Dergiye gönderilen yazılar, ilk olarak dergi standartları açısından incelenir. Derginin istediği forma uymayan yazılar, daha ileri bir<br />

incelemeye gerek görülmeksizin yazarlarına iade edilir. Zaman ve emek kaybına yol açılmaması için, yazarların dergi kurallarını dikkatli<br />

incelemeleri önerilir. Dergi kurallarına uygunluğuna karar verilen yazılar Editörler Kurulu tarafından incelenir ve en az biri başka kurumdan olmak<br />

üzere iki ya da daha fazla hakeme gönderilir. Editör, Kurulu yazıyı reddetme ya da yazara(lara) ek değişiklikler için gönderme veya yazarları<br />

bilgilendirerek kısaltma yapmak hakkına sahiptir. Yazarlardan istenen değişiklik ve düzeltmeler yapılana kadar, yazılar yayın programına<br />

alınmamaktadır. Boğaziçi Tıp Dergisi gönderilen yazıları sadece online olarak http://bogazicitipdergisi.com adresinden kabul etmektedir. Yazıların<br />

bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir. Boğaziçi Tıp Dergisi yazıların bilimsel sorumluluğunu kabul etmez. Makale değerlendirmek için gönderildiği<br />

sırada; yayın hakkı devir formu ve çıkar çatışması formu imzalanıp dergiye iletilmelidir. Gönderilen yazıların dergide yayınlanabilmesi için daha<br />

önce başka bir bilimsel yayın organında yayınlanmamış olması gerekir. Daha önce sözlü ya da poster olarak sunulmuş çalışmalar, yazının başlık<br />

sayfasında tarihi ve yeri ile birlikte belirtilmelidir. Yayınlanması için başvuruda bulunulan maka- lelerin, adı geçen tüm yazarlar tarafından<br />

onaylanmış olması ve çalışmanın başka bir yerde yayınlanmamış olması ya da yayınlanmak üzere değerlendirmede olmaması gerekmektedir.<br />

Çalışma ile ilgili herhangi bir mali ya da diğer çıkar çatışması var ise çıkar çatışması formunda belirtilmelidir.


BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />

MAKALE YAZIM KURALLARI<br />

GENEL BİLGİLER<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi; Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin resmi yayın organıdır. Yılda 3 kez yayınlanır. Yayınlanma zamanları Ocak,<br />

Mayıs ve Ekim aylarıdır. Boğaziçi Tıp Dergisi, tıbbi konular ile ilgili olabilecek retrospektif, prospektif ve deneysel araştırmalar, derlemeler, olgu sunumları,<br />

editoryal yorum/tartışmalar, editöre mektuplar, tıbbi eğitimler, bilimsel mektuplar, tıp gündemini belirleyen güncel konuları yayınlayan, ulusal ve uluslararası<br />

tüm tıbbi kurum ve personele ulaşmayı hedefleyen bilimsel dergidir. Boğaziçi Tıp Dergisi, yayınladığı makalelerde, konu ile ilgili en yüksek etik ve bilimsel<br />

standartlarda olmayı ve ticari kaygılardan uzak olmayı prensip edinmiştir. Yayınlanmak için gönderilen makalelerin daha önce başka bir yerde yayınlanmamış<br />

veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. Eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı, tablo, resim vs. Mevcut ise makale yazarı, yayın<br />

hakkı sahibi ve yazarlarından yazılı izin almak ve bunu makalede belirtmek zorundadır. Bilimsel toplantılarda sunulan özetler, makalede belirtilmelidir.<br />

Dergiye gönderilen makale biçimsel esaslara uygun ise, editörler kurulu tarafından danışman hakemlere gönderilir. Hakemlerin önerileri doğrultusunda<br />

yazardan, yazı ile ilgili düzeltme istenebilir. Düzeltilmiş yazı, hakemler ve editörler kurulu tarafından uygun görülürse yayınlanır. Makale bilimsel<br />

değerlendirme için işleme alındıktan sonra yayın hakları devir formunda belirtilmiş olan yazar isimleri ve sıralaması esas alınır. Bu aşamadan sonra; makale<br />

hiçbir aşamada yayın hakları devir formunda imzası bulunan yazarlar dışında yazar ismi eklenemez ve yazar sırası değiştirilemez. Makale yazarlarından<br />

herhangi birinin isminin makaleden çıkarılması için konuyla ilgili tüm yazarların açık- lamalı, yazılı izinleri alınmalı ve yayınevine bildirilmelidir. Editörler<br />

ve yayınevi, derginin reklam amacı ile kullanılan sayfaları ile ilgili sorumluluk kabul etmez. Bu sayfalarla ilgili tüm sorumluluk reklamı veren kuruluşa<br />

aittir.<br />

YAYIN KURALLARI<br />

Bilimsel Sorumluluk<br />

Tüm yazarların gönderilen makaleye akademik ve bilimsel olarak doğrudan katkısı olmalıdır. Yazar olarak belirlenen isim aşağıdaki özelliklerin tamamına<br />

sahip olmalıdır: -makaledeki çalışmayı planlamalı veya yapmalı, -makaleyi yazmalı veya revize etmeli, -son halini kabul etmelidir. Makalelerin bilimsel<br />

kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır.<br />

Etik Sorumluluk<br />

Dergi,” insan” öğesinin içinde bulunduğu tüm çalışmalarda Helsinki deklerasyonu prensiplerine uygunluk ilkesini kabul eder. Yazarlar kurumlarının etik<br />

kurulundan aldıkları onay belgesini makale ile birlikte yazı işlerine sunmalıdırlar. Gereç ve yöntemler bölümünde etik kurul onayı aldıklarını ve<br />

‘’bilgilendirilmiş onam formu “aldıklarını belirtmelidirler. Yazarlar retrospektif çalışmalar için; çalışmanın yapıldığı yer, materyal ve tarihi belirten yazıyı<br />

kurum yetkilisine (Eğitim Planlama Komisyonu, başhekim, bilimsel konsey gibi…) onaylatarak belgelemelidirler. Çalışmada “hayvan” ögesi kullanılmış ise<br />

yazarlar, makalenin YÖNTEM VE GEREÇLER bölümünde hayvan deneyleri etik kurullarından onay aldıklarını belirtmeli ve bu belgeyi gereği halinde<br />

dergi editörler kuruluna sunmalıdırlar. Olgu sunumlarında hastalardan “bilgilendirilmiş olur” alınmalıdır. Eğer makalede direkt- indirekt ticari bağlantı veya<br />

çalışma için maddi destek veren kurum mevcut ise yazarlar; kullanılan ticari ürün, ilaç, firma ile ticari hiçbir ilişkisinin olmadığını ve varsa nasıl bir ilişkisinin<br />

olduğunu (konsültan, diğer anlaşmalar), editöre sunum sayfasında bildirmek zorundadır. Makalelerin etik kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır.<br />

İstatistik Değerlendirme<br />

Tüm retrospektif, prospektif ve deneysel araştırma makaleleri biyoistatiksel olarak değerlendirilmeli ve uygun plan, analiz ve raporlama ile belirtilmelidir.<br />

Gerek görülmesi halinde editörler kurulu istatistik yöntemle ilgili önerilerde bulunabilir.<br />

Yazım Dili Yönünden Değerlendirme<br />

Derginin yayın dili Türkçe ve İngilizcedir. Türkçe makalelerde Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğü veya www.tdk.org.tr adresi, ayrıca Türk tıbbi<br />

derneklerinin kendi branşlarına ait terimler sözlüğü esas alınmalıdır. Ayrıca gönderilmiş olan makalelerdeki yazım ve dilbilgisi hataları için de yazarlardan<br />

düzeltme istenebilir.<br />

Yayın Hakkı<br />

Yayınlanmak üzere kabul edilen yazıların her türlü yayın hakkı dergiyi yayınlayan kuruma aittir. Yazılardaki düşünce ve öneriler tümüyle yazarların<br />

sorumluluğundadır. Yazarlar http://www.bogazicitipdergisi.com, internet adresinden ulaşacakları “yayın hakları devir formu”nu doldurup, online olarak,<br />

http://www.bogazicitipdergisi.com, adresinde yer alan “makale gönder” linkindeki bölümden, makale ile birlikte göndermelidirler.<br />

Yazı Çeşitleri<br />

Dergiye yayınlanmak üzere gönderilecek yazı çeşitleri şu şekildedir;<br />

Orijinal Araştırma Makalesi:<br />

Kliniklerde yapılan retrospektif-prospektif ve her türlü deneysel çalışmalar yayınlanabilmektedir.<br />

Yapısı:<br />

-Özet (ortalama 350-400 kelime; amaç, yöntem ve gereçler, bulgular ve sonuç bölümlerinden oluşan, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Giriş<br />

-Yöntem ve Gereçler<br />

-Bulgular<br />

-Tartışma<br />

-Sonuç<br />

-Teşekkürler (varsa)<br />

-Kaynaklar<br />

Derleme:<br />

Doğrudan veya davet edilen yazarlar tarafından yazılır. Tıbbi özellik gösteren her türlü konu için son tıp literatürü de taranarak hazırlanmalıdır.<br />

Yapısı:<br />

-Özet (ortalama 350-400 kelime, bölümsüz, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Konu ile ilgili başlıklar<br />

-Kaynaklar


BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />

Olgu Sunumu:<br />

Nadir görülen, tanı ve tedavide farklılıklar gösteren olgularla ilgili makalelerdir. Yeterli sayıda fotoğraflarla ve şemalarla desteklenmiş olmalıdır.<br />

Yapısı:<br />

-Özet (ortalama 250 kelime, bölümsüz, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Giriş<br />

-Olgu sunumu<br />

-Tartışma<br />

-Kaynaklar<br />

Editoryal Yorum/Tartışma:<br />

Yayınlanan orijinal araştırma makaleleri ile ilgili, araştırmanın yazarları dışında, o konunun uzmanı tarafından değerlendirilmesidir. Konu ile<br />

ilgili makalenin sonunda yayınlanır.<br />

Editöre Mektup:<br />

Son bir yıl içinde dergide yayınlanan makaleler ile ilgili okuyucuların değişik görüş, tecrübe ve sorularını içeren en fazla 500 kelimelik yazılardır.<br />

Başlık ve özet bölümleri yoktur. Kaynak sayısı 5 ile sınırlıdır. Hangi makaleye (sayı, tarih verilerek) ithaf olunduğu belirtilmeli ve sonunda yazarın<br />

ismi, kurumu, adresi bulunmalıdır. Mektuba cevap, editör veya makalenin yazarları tarafından, yine dergide yayınlanarak verilir.<br />

Yazım Kuralları<br />

Dergiye yayınlanması için gönderilen makalelerde aşağıdaki biçimsel esaslara uyulmalıdır:<br />

Kısaltmalar:<br />

Kelimenin ilk geçtiği yerde parantez içinde verilir ve tüm metin boyunca o kısaltma kullanılır. Uluslararası kullanılan kısaltmalar için “bilimsel<br />

yazım kuralları” kaynağına başvurulabilir.<br />

Şekil, Resim, Tablo ve Grafikler:<br />

-Şekil, resim, tablo ve grafiklerin metin içinde geçtiği yerler ilgili cümlenin sonunda belirtilmelidir. Şekil, resim, tablo ve grafiklerin açıklamaları<br />

makale sonuna eklenmelidir.<br />

-Şekil, resim/fotoğraflar ayrı birer .jpg, veya .gif dosyası olarak sisteme eklenmelidir.<br />

-Şekil, resim, tablo ve grafiklerde geçen kısaltmalar; şekil, resim, tablo ve grafiklerin alt satırında açıkça yazılmalıdır.<br />

-Daha önce basılmış şekil, resim, tablo ve grafik kullanılmış ise izin alınmalıdır ve bu izin açıklama olarak şekil, resim, tablo ve grafik<br />

açıklamasında belirtilmelidir.<br />

-Resimler/fotoğraflar renkli, ayrıntıları görülecek derecede kontrast ve net olmalıdır.<br />

Editöre Sunum Sayfası:<br />

Gönderilen makalenin kategorisi, daha önce başka bir dergiye gönderilmemiş olduğu, varsa çalışmayı maddi olarak destekleyen kişi ve kuruluşlar<br />

ve varsa bu kuruluşların yazarlarla olan ilişkileri belirtilmelidir.<br />

Kapak Sayfası:<br />

Makalenin başlığı (Türkçe ve İngilizce), tüm yazarların ad-soyadları, akademik ünvanları, kurumları, iş telefonu-GSM, e-posta ve yazışma<br />

adresleri belirtilmelidir. Makale daha önce tebliğ olarak sunulmuş ise tebliğ yeri ve tarihi belirtilmelidir.<br />

Özetler:<br />

“Yazı Çeşitleri” bölümünde belirtilen şekilde hazırlanarak, makale metni içerisine yerleştirilmelidir.<br />

Anahtar Kelimeler:<br />

En az 3-5 adet, Türkçe ve İngilizce yazılmalıdır. İngilizce anahtar kelimeler “medical subject headings (MESH)” e uygun olarak verilmelidir.<br />

Türkçe anahtar kelimeler MESH terimlerinin aynen çevirisi olmalıdır.<br />

Teşekkür:<br />

Eğer çıkar çatışması, finansal destek, bağış ve diğer bütün editoryal (istatiksel analiz, İngilizce/Türkçe değerlendirme) ve/veya teknik yardım<br />

varsa, metnin sonunda sunulmalıdır.<br />

Kaynaklar:<br />

Orijinal basımı Türkçe olan kaynakların başlığı [] içinde ve İngilizce olarak yazılmalıdır. Kaynaklar makalede geliş sırasına göre yazılmalı ve metinde<br />

cümle sonunda noktalama işaretlerinden hemen önce “parantez içinde ( )” sayı olarak belirtilmelidir. Makalede bulunan yazar sayısı 6 veya daha az<br />

ise tüm yazarlar belirtilmeli, 7 veya daha fazla ise ilk 6 isim yazılıp” ve ark.et al” eklenmelidir. Kaynak yazımı için kullanılan format index medicus’ta<br />

belirtilen şekilde olmalıdır. (bakınız: www.icmje.org). Kongre bildirileri, kişisel deneyimler, basılmamış yayınlar, tezler ve internet adresleri kaynak<br />

olarak gösterilemez.<br />

Kaynakların yazımı için örnekler (noktalama işaretlerine dikkat ediniz):<br />

Makale için:<br />

Yazarların soyadları ve isimlerinin baş harfleri, makale ismi, dergi ismi, yıl, cilt, sayı, sayfa numarası belirtilmelidir. (Yee AJ, Bae HW, Friess D, Roth<br />

SM, Whyne C, Robbin M, et al. The use of simvastatin in rabbit posterolateral lumbar intertransverse process spine fusion. Spine J 2006; 6:391-6.)<br />

Kitap için:<br />

Yazarların soyadları ve isimlerinin baş harfleri, bölüm başlığı, editörlerin ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar<br />

belirtilmelidir. (Francis XC. Arthrodesis of the spine. In: Canale ST, Beaty JH, editors. Campbell’s operative orthopaedics. Vol. 2. 11th<br />

ed.Philadelphia: Mosby; 2008. p. 1851-53).<br />

Yazar ve editörün aynı olduğu kitaplar için:<br />

Yazarların/editörün soyadları ve isimlerinin baş harfleri, bölüm başlığı, editörlerin ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar<br />

belirtilmelidir. (Kumar V, Cotran RS, Robbins SL. Basic pathology. 5th ed. Philadelphia: W.B. Saunders; 1992. Çeviri Editörü: Çevikbaş<br />

U. Temel patoloji. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevi ve Yüce Yayınları; 1994. s. 47-60.)<br />

Sadece on-line yayınlar için; DOI tek kabul edilebilir on-line referanstır.


BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />

Editörden;<br />

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi bilimsel yayın organı ‘Boğaziçi Tıp Dergisi’ nin <strong>2017</strong> yılı ikinci sayısı<br />

ile sizlerleyiz. Multidisipliner tıp dergimiz sizlerin yoğun ilgisi ile her geçen gün<br />

büyümeye devam etmektedir.<br />

Değerli okuyucularımız ve yazarlarımız, dergimizin yeni ekibinde editör<br />

yardımcısı olarak yer alan, üstün gayretleri ile son sayılarımızı çıkardığımız<br />

Doç. Dr. Hacer Kuzu Okur, emekli olarak hastanemizdeki görevinden ve editör<br />

yardımcılığından ayrıldı. Farklı bir kurumda çalışma hayatına devam edecek<br />

olan arkadaşımıza bundan sonraki hayatında başarı ve mutluluk diliyoruz. Yine<br />

editör yardımcılarımızdan Erdem Duyar hastanemizdeki görevinden ayrıldı.<br />

Editör yardımcılığı görevine devam edecek olan arkadaşımıza yeni görev<br />

yerinde başarılar diliyoruz. Dergimizin ilk editörü, hastanemize uzun yıllar son<br />

derece başarılı bir şekilde hizmet vermiş olan Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği Şefi Uzm.Dr. Fatma Nur Akgün emekli olmuştur. Başarılı çalışmalarına<br />

devam edeceğini düşündüğümüz hocamıza ömür boyu mutluluklar diliyoruz.<br />

Prof. Dr. İlknur Aktaş<br />

Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Eğitim Sorumlusu


BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:2<br />

Cilt (Volume) 4 Sayı (Number) 2 <strong>2017</strong> Mayıs<br />

İÇİNDEKİLER (Con t e n ts )<br />

İmtiyaz Sahibi<br />

Aytekin KAYMAKCI<br />

Editör<br />

İlknur AKTAŞ<br />

Editör Yardımcıları<br />

Yelda Buyru ÖZKURT<br />

Feyza Ünlü ÖZKAN<br />

Tuba Cimilli ÖZTÜRK<br />

Burak Yağmur ÖZTÜRK<br />

Erdem DUYAR<br />

İstatiksel Danışma<br />

EMPİAR<br />

info@empiar.com<br />

Kapak Tasarım<br />

Burak BALCI<br />

Burak MENGİ<br />

Grafik Tasarım<br />

Yaşar ÖZER<br />

Baskı<br />

Arena Dijital<br />

İletişim<br />

E5 Karayolu Üzeri, İçerenköy<br />

Ataşehir, 34752 İSTANBUL<br />

Tel: +90 (216) 578 30 00<br />

Faks: +90 (216) 578 30 00<br />

iaktas@hotmail.com<br />

B e d e l s i z d a ğ ı t ı l ı r<br />

ISSN: 2149-0287<br />

ÖZGÜN ARAŞTIRMA MAKALESİ (ORIGINAL RESEARCH ARTICLE)<br />

Mobbing Davranışı ve İki Kamu Hastanesi Çalışanlarına Yönelik Anket Çalışması 55-61<br />

Mobbing Behavior and Two Public Hospitals Survey for Employees<br />

Eylem YILMAZ, Selma SÖYÜK<br />

Acil Serviste İlaç İntoksikasyonu ve Serum İlaç Düzeyi İlişkisi 62-67<br />

Drug Intoxication at Emergency Service and Serum Drug Level Relationship<br />

Servan KARA, Zeynep Mine KARA, Arzu DENİZBAŞI ALTINOK, Özge Ecmel ONUR<br />

Elektif Sezaryen Doğumlarda İntratekal Levobupivakaine Eklenen 68-78<br />

Fentanil ile Morfinin Etkileri<br />

Effects of Fentanyl and Morphine Combined with Intrathecal Levobupivacaine<br />

in Elective Cesarean Sections<br />

Yıldız YİĞİT KUPLAY, Dilek SUBAŞI, Ahmet YILDIRIM, Güldem TURAN<br />

Pressure Pain Threshold in Musculoskeletal Disorders 79-86<br />

Kas İskelet Hastalıklarında Basınç Ağrı Eşiği<br />

Özbil KORKMAZ GÜREL, Aslıhan TARAKTAŞ, Duygu KURTULUŞ, Cengiz BAHADIR<br />

Mikroalbüminürisi Olmayan Tip 2 Diyabetik Hastalarda Nabız Basıncı 87-91<br />

ile Üriner Albümin Atılımı Arasındaki Korelasyon<br />

Correlation Between Pulse Pressure and Urinary Albumin Excretion in<br />

Type 2 Diabetic Patients without Microalbuminuria<br />

Elif DİZEN KAZAN<br />

Acil Serviste Epistaksis: Rutin Kan Tahlili Her Zaman Gerekli Mi? 92-98<br />

Epistaxis in Emergency Room: Is Routine Blood Work Always Necessary?<br />

Sinem DOĞRUYOL, Mehmet Fatih KORÇAK, Çiğdem ÖZPOLAT, Arzu DENİZBAŞI<br />

OLGU SUNUMU (CASE REPORT)<br />

Clay Shoveler Kırığı: Olgu Sunumu 99-101<br />

Clay Shoveler' s Fracture: Case Report<br />

Serdar ÖZDEMİR, Gökhan AKSEL<br />

Retinal Arter Dal Tıkanıklığı Olgusunda Optik Koherens Tomografi ve Fundus 102-106<br />

Fluoresein Anjiografi Bulguları: Olgu sunumu<br />

Optic Coherence Tomography and Fluorescein Fundus Angiography Findings<br />

in a Patient with Retinal Artery Branch Occlusion: A Case Report<br />

Fatih Bilgehan KAPLAN, Yusuf Emre DOĞAN, Ayşe YILMAZ, Murat YAMİÇ,<br />

Murat GARLI, Yelda BUYRU ÖZKURT<br />

Damar Yaralanması Sonrası Derin Metabolik Asidoz (Ph:6.61) ve Sağkalım 107-109<br />

Profound Metabolic Asidosis (Ph:6.61) After Vascular Injury and Recovery<br />

Emine Şeyma DENLİ YALVAÇ, Mustafa ALDAĞ, Cemal KOCAASLAN,<br />

Sıdıka GÜRSEL, Ebuzer AYDIN<br />

Nadir Bir İnme Nedeni: Cadasil 110-112<br />

A Rare Couse Of Stroke: Cadasil<br />

Tuba NAZLIGÜL, Feyza ÜNLÜ ÖZKAN, İlknur AKTAŞ, Pınar AKPINAR,<br />

Duygu GELER KÜLCÜ, Metin ÖZAYDIN<br />

Diz Patolojisi ile Karışan Diyabetik Amyotrofi Olgusu 113-115<br />

A Diabetic Amyotrophy Case Misdiagnosed as Knee Pathology<br />

Gamze Gül GÜLEÇ, İlknur AKTAŞ, Feyza ÜNLÜ ÖZKAN,<br />

Kübra Neslihan KURT, Erhan MESCİ<br />

DERLEME (REVIEW)<br />

Hipospadias Cerrahisine Yaklaşım 116-122<br />

A General Approach to Hypospadias Surgery<br />

Cesim İRŞİ, Aytekin KAYMAKÇI


Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />

Özgün Araştırma Makalesi<br />

Mobbing Davranışı ve İki Kamu Hastanesi<br />

Çalışanlarına Yönelik Anket Çalışması<br />

Mobbing Behavior and Two Public Hospitals Survey for Employees<br />

Eylem YILMAZ 1 , Selma SÖYÜK 2<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi Teknisyeni<br />

2. İstanbul Üniversitesi, Sağlık Yönetimi Anabilim dalı, Öğretim Üyesi<br />

ÖZET<br />

Amaç: Araştırmanın amacı, iki kamu hastanesinde<br />

çalışan sağlık personelinin mobbing davranışı ile<br />

karşılaşma durumlarını ve mobbing karşısında baş etme<br />

yöntemlerini belirlemektir.<br />

Yöntem ve Gereçler: Araştırma tanımlayıcı nitelikte<br />

planlanmıştır. Araştırma örneklemini 04.11.2012 ve<br />

30.05.2013 tarihleri arasında Marmara Bölgesi’nde<br />

kolayda örneklem yoluyla seçilen bir kamu hastanesi ve<br />

ağız ve diş sağlığı merkezinde çalışan sağlık personelleri<br />

oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında<br />

sosyodemografik özellikleri, mobbing davranışı ile<br />

karşılaşma durumlarınınım ve mobbing davranışına<br />

maruz kalan personelin nasıl tepki gösterdiklerinin yer<br />

aldığı üç bölümden oluşan anket formu kullanılmıştır.<br />

Bulgular: Çalışmada kamu hastanesi ve ağız ve diş<br />

sağlığı merkezindeki tüm çalışanların en az bir defa<br />

mobbing davranışına maruz kaldığı ve mobbing<br />

davranışı ile karşılaştıkları görülmüştür.<br />

Sonuç: Mobbing davranışı özellikle sağlık hizmeti<br />

verilen kamu kurumlarında oldukça sık görülmektedir.<br />

ABSTRACT<br />

Aim: The research has been planned in the nature of<br />

comparative descriptive with the aim of determining the<br />

circumstances of encounter with mobbing behavior of State<br />

Hospital’s health staffs and assistants.<br />

Materials and Method: All health care workers and<br />

assistants working in public hospital and Oral Health<br />

Care Center are in this research sample on between 04<br />

November 2012 and 30 May 2013. A questionnaire form<br />

consisting of 3 parts was used so as to designate.<br />

Results: In the study it was seen that all employees in the<br />

public hospital and oral and dental health center were<br />

exposed to mobbing behavior at least once and met with<br />

mobbing behavior.<br />

Conclusion: Consequently, mobbing behavior is<br />

frequently seen especially in the public institutions serving<br />

as health care service.<br />

Keywords: Mobbing behavior, Psychological terror,<br />

Health<br />

Anahtar Kelimeler: Mobbing davranışı, Psikolojik<br />

terör, Sağlık<br />

İletişim Bilgileri:<br />

Sorumlu Yazar: Eylem Yılmaz<br />

Adres: FSM Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi Kliniği, İstanbul<br />

Tel: +90 (530) 781 70 13<br />

E-Posta: eylemyilmaz-78@hotmail.com<br />

Makale Geliş: 23.01.<strong>2017</strong><br />

Makale Kabul: 15.05.<strong>2017</strong><br />

- 55 -


Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />

GİRİŞ<br />

Bilgi çağında örgütler ve örgüt çalışanları<br />

gerek insan kaynağı açısından gerekse bilimsel<br />

bilgi sonucu üretilip toplumun hizmetine<br />

sunulan hizmetler açısından önemli bir işlev<br />

üstlenmektedir. Örgütlerin söz konusu işlevleri<br />

yerine getirebilmesinde iş görenlerin önemli bir<br />

katkısı vardır. İş görenler arasında huzura<br />

dayalı bir ortamın olması, onların çalışmalarını<br />

ve bu bağlamda da örgütün topluma iki yönlü<br />

hizmet etmesini kolaylaştırıcı bir etkiye<br />

sahiptir (1).<br />

Örgütlerde ayrımcılık, yıldırma,<br />

korkutma, ihmal, sömürü (istismar), bencillik,<br />

işkence (eziyet), şiddet-baskı-saldırganlık, iş<br />

ilişkilerine politika karıştırma, hakaret ve<br />

küfür, bedensel ve cinsel taciz, görev ve<br />

yetkinin kötüye kullanımı, dedikodu, dogmatik<br />

davranışlar gibi etik dışı davranışlarla kendini<br />

gösteren ve örgüt işleyişini, verimliliğini bozan<br />

mobbing (2-3) 1990 yılında ilk defa Leymann<br />

tarafından tanımlanmıştır. Leyman mobbing<br />

davranışını; ‘‘İş yaşamında bir ya da daha fazla<br />

kişiye yönelik sistematik olan düşmanca ve etik<br />

dışı iletişim kurma yoluyla psikolojik terör’’<br />

olarak ifade etmiştir (4).<br />

Mobbinge neden olan örgütsel etkenlerden<br />

bazıları; değişen örgüt yapısı, örgüt kültürünün<br />

bir parçası olarak korku kültürünün gelişmesi,<br />

yetersiz ve kötü bir yönetim şekli, örgüt içi<br />

yetersiz iletişimin varlığı, yönetimin<br />

yıldırmaya inanmaması ya da yıldırmayı<br />

kabullenmemesi, zayıf liderlik, işin monoton<br />

yapısı, örgütteki etik bozulma ve ilkesizlik,<br />

rekabet, değişim, şirket evlilikleri, stresli<br />

çalışma koşulları olarak sıralanabilmektedir<br />

(5). Leyman’a göre bireye yönelmiş olumuz<br />

davranışların mobbing kapsamında<br />

değerlendirilebilmesi için “haftada en az bir<br />

kez gerçekleşmesi”, “en az 6 ay boyunca<br />

süregelmesi”, “belirli bir hedefe yönelik<br />

olması” ve “mobbing davranışına maruz kalan<br />

mağdurun durumla baş etmekte zorlanıyor<br />

olması” gerekmektedir (4).<br />

Mobbing 1994 yılında İsveç’te İş<br />

Güvenliği ve İşçi Sağlığı Yasası’yla bir suç<br />

olarak tanımlanmıştır.<br />

Psikolojik şiddet olarak da tanımlanan<br />

mobbing, cinsiyet ve hiyerarşi farkı<br />

gözetmeksizin, tüm kültürlerde ve tüm<br />

işyerlerinde gerçekleşebilen bir olgudur (6). Bu<br />

konu üzerine yapılan araştırmalar, günümüzde<br />

psikolojik şiddetin fiziksel şiddetten daha<br />

tehlikeli boyutlara ulaştığını ve çalışanlar<br />

bakımından işyerinde önemli bir mesleki sağlık<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />

- 56 -<br />

ve güvenlik sorunu haline geldiğini<br />

göstermektedir (7). Sağlık çalışanlarının<br />

şiddete uğrama riskinin diğer hizmet sektörü<br />

çalışanlarına oranla 16 kat daha fazla olduğu bir<br />

araştırma sonucu tespit edilirken hemşirelerin<br />

ise diğer sağlık çalışanları arasında üç kat daha<br />

fazla risk altında olduğu belirtilmektedir (8).<br />

Avrupa Birliği’nde; Avrupa Birliği Temel<br />

Haklar Şartı’nın 1, 6 ve 31. maddelerinde, Roma<br />

ve Amsterdam Antlaşmalarında eşit çalışma<br />

koşulları, çalışanın güvenliğinin sağlanması,<br />

kişilik haklarına saygılı olunması ve ayrımcılık<br />

yapılmaması yönünde maddeler bulunsa da<br />

Avrupa Birliği’nde sadece mobbingle ilgili bir<br />

yasa bulunmamaktadır.<br />

Ülkemizde ise gerek İş Kanunu’nda gerekse<br />

Türk Ceza Kanunu’nda doğrudan mobbingi<br />

düzenleyen açık bir hüküm yoktur. Ancak İş<br />

Hukuku mevzuatında mobbing kapsamında ele<br />

alınabilecek davranış biçimlerini yaptırıma<br />

bağlayan önemli düzenlemeler bulunmaktadır.<br />

YÖNTEM ve GEREÇLER<br />

Araştırma 04.11.2012 ve 30.05.2013<br />

tarihleri arasında Marmara Bölgesi’nde kolayda<br />

örneklem yoluyla seçilen bir kamu hastanesi ve<br />

ağız ve diş sağlığı merkezinde çalışan tüm<br />

personelin (N=853) mobbing davranışları ile<br />

karşılaşma durumlarını ve mobbingle başa<br />

çıkma yollarını belirlemek amacıyla tanımlayıcı<br />

olarak gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı<br />

olarak anket yöntemi kullanılmıştır. Anket<br />

formunda önce sosyodemografik özellikler<br />

sorgulanmış, sonra Erkan Yaman tarafından<br />

geliştirilen, uluslararası kabul görmüş, 23<br />

maddeden oluşan ve 5’li Likert tipinde<br />

hazırlanan Psikoşiddet (mobbing) Ölçeği<br />

kullanılmıştır. Ölçeğin maddelerinin Cronbach<br />

Alpha güvenirlik katsayısı 0,929 olarak<br />

bulunmuştur. Maddeler 4 faktör üzerinden<br />

değerlendirilmiştir. Bu faktörlerden aşağılanma<br />

(11), ayrımcılık (4), cinsel taciz (3), iletişim<br />

engelleri (5) madde olarak belirlenmiştir.<br />

Faktörlerin Cronbach Alpha katsayıları sırası ile<br />

(aşağılanma) 0,824, (ayrımcılık) 0,583, (cinsel<br />

taciz) 0,734, (iletişim engelleri) 0,736 olarak<br />

tespit edilmiştir. Her iki kurumda çalışan 853<br />

personel çalışmaya alınmış ve hepsine anket<br />

dağıtılmıştır. 124 kişinin anketleri dönmemiş<br />

veya eksik dönmüştür. Sonuçta araştırma<br />

anketlerinin geri dönüş oranı %85 olmuştur.<br />

Araştırma öncesi geçerlik ve güvenirlik<br />

analizi yapılmış; 515 kamu görevlisi üzerinde<br />

uygulanan ölçek, güvenirlik çalışması için 185<br />

kamu görevlisine üç hafta arayla ikinci kez<br />

tekrarlanmıştır. Madde analizi sonucunda


Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />

ölçeğin düzeltilmiş madde toplam puan<br />

korelasyonlarının 0,54 ile 0,78 arasında<br />

sıralandığı, ölçeğin iç tutarlılık güvenirlik kat<br />

sayıları psikoloji ve eğitim alanında kullanılan<br />

ölçekler için gerekli olan 0,70 olarak<br />

bulunmuştur. Üç hafta arayla yapılan test tekrar<br />

test güvenirlik çalışmasında ise iki uygulama<br />

arasındaki korelasyonların oldukça yüksek<br />

olduğu görülmüştür. Bu sonuç, ölçeğin<br />

kararlılıkla aynı yapıyı ölçtüğünü ortaya<br />

koymaktadır.<br />

Veri toplama öncesi kamu hastaneleri<br />

yöneticilerinden ve başhekimliklerinden yazılı<br />

izin alınmıştır.<br />

Araştırma sonucunda elde edilen veriler<br />

bilgisayar ortamında SPSS 16.0 paket programı<br />

ile analiz edilmiştir. Verilerin tanımlayıcı<br />

istatistikleri frekans, oran, ortalama ve standart<br />

sapma değerleri kullanılmıştır. Verilerin<br />

dağılımı Kolmogorov-Smirnov ile tespit<br />

edilmiştir. Parametrik olmayan veri analizinde<br />

Mann-Whitney U Test, Kurskal Wallis Testi ve<br />

Wilcoxon Testi kullanılmıştır. Mobbing Ölçeği<br />

maddelerinin güvenirliği Cronbach Alpha ile<br />

test edilmiştir. Ölçek maddeleri için faktör<br />

analizi uygulanıştır. Faktörlerin korelasyon<br />

analizinde Pearson korelasyon analizi, anket<br />

formunun son bölümünde yer alan mobbing<br />

mağdurlarının tepkilerini sosyodemografik<br />

özellikler ile karşılaştırılması sırasında ise Kikare<br />

Test ve Fischer Testi kullanılmıştır.<br />

BULGULAR<br />

Araştırmaya katılan çalışanların %69’u<br />

(N=503) erkekti. %33,9’u ebe-hemşire<br />

(N=247), %10,7’si hekim (N=78) idi, %41<br />

inin 0-4 yıldır aynı kurumda çalıştığı (N= 300)<br />

saptandı. Çalışanların sosyodemografik<br />

verileri Tablo 1’de görülmektedir. Sağlık<br />

personelinin %84’ünün en az bir kez mobbing<br />

davranışı ile karşılaştığı saptandı. Araştırmada<br />

mobbing davranışlarından cinsel taciz (%19),<br />

ayrımcılık (%27), iletişim engelleri (%28),<br />

aşağılanma (%26) davranışlarından herhangi<br />

biri belirgin olarak öne çıkmazken; cinsiyet,<br />

yaş, mesleki unvan, medeni durum, eğitim<br />

durumu, yöneticilik durumu, mesleki deneyim,<br />

bulunduğu kurumda toplam çalışma süresi<br />

farkı gözetmeksizin her çalışanın mobing<br />

davranışına maruz kaldığı yapılan çapraz<br />

kıyaslamalar saptandı (Tablo1).<br />

Mobbing davranışına maruz kalan sağlık<br />

personeline mobbing davranışı karşısında nasıl<br />

bir tutum sergiledikleri de sorulmuş ve Şekil<br />

1’de görüldüğü gibi; sağlık personelnin %48’i<br />

ciddi olarak işten ayrılmayı düşünürken, %48’i<br />

kurum içinde görev yerini değiştirmenin yeterli<br />

olacağını belirtmiştir. Katılımcıların %88’i<br />

uğradığı haksızlığı, ilgili kişiyle yüz yüze<br />

konuşarak çözmeyi deneyebileceğini<br />

belirtirken, %80’i maruz kaldığı olumsuz<br />

davranışları üst makama bildireceğini, %58’i<br />

ise yargıya başvurabileceğini belirtmişlerdir.<br />

Yine personelin %93’ü mobbingle mücadele<br />

için işine daha çok özen göstererek mücadele<br />

edebileceğini, %96’sı daha planlı ve daha çok<br />

çalışarak mücadele edebileceğini belirtirken,<br />

katılımcıların %7’si ise intiharı düşündüklerini<br />

belirtmişlerdir.<br />

Tüm faktör gruplarının istatiksel açıdan<br />

birbirleri ile anlamlı bir ilişki içerisinde olduğu<br />

görülmektedir, yanı sıra iletişim engelleri ve<br />

aşağılama arasında kuvvetli bir lineer ilişki<br />

olduğu söylenebilir. Bununla beraber<br />

ayrımcılık ve aşağılama, iletişim engelleri ve<br />

ayrımcılık arasındaki ilişkilerin kuvvetli<br />

olduğu söylenebilir. Ancak cinsel taciz ve<br />

aşağılama, cinsel taciz ve ayrımcılık, iletişim<br />

engelleri ve cinsel taciz arasındaki ilişkiler ise<br />

göreceli olarak kuvvetsizdir (Tablo 2).<br />

- 57 -


Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />

Tablo 1: Çalışanların Sosyodemografik Özelliklerine Göre Mobbingle Karşılaşma Oranları<br />

DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER<br />

MOBBİNGLE<br />

KARŞILAŞMA<br />

YOK VAR<br />

N % N % N %<br />

Cinsiyet Kadın 226 31 46 20.5 180 79,5<br />

Erkek 503 69 71 14,1 432 85,9<br />

Yaş 20-29 yaş 185 25,4 30 16,2 155 83,8<br />

30-39 yaş 304 41,7 48 15,8 256 84,2<br />

40-49 yaş 189 25,9 25 13,2 164 86,8<br />

50 yaş ve Üz. 51 7 14 12 37 72,5<br />

Eğitim Durumu Sağlık Meslek Lisesi 76 10,4 20 26,3 56 73,7<br />

Ön lisans 217 29,8 23 10,4 194 89,4<br />

Lisans 180 24,7 20 11,1 160 88,9<br />

Yüksek Lisans 82 11,2 19 23,2 63 76,3<br />

Diğer 174 23,9 35 20,1 139 79,9<br />

Medeni Durum Evli 501 68,7 71 14,2 430 85,8<br />

Bekâr 228 31,3 46 20,2 182 79,8<br />

Mesleki Unvan Ebe 60 8,2 2 3,3 58 96,7<br />

Hemşire 187 25,7 34 18,2 153 81,8<br />

Hekim 78 10,7 16 20,5 62 79,5<br />

Sekreter 131 18 17 13 114 87<br />

Laborant 29 4 3 10,3 26 89,7<br />

Diğer 244 33,5 45 18,4 199 81,6<br />

Kurumda Çalışma<br />

Süresi<br />

0-4 yıl 300 41,2 52 17,3 248 82,7<br />

5-9 yıl 171 23,5 25 14,6 146 85,4<br />

10-14 yıl 116 15,9 16 13,8 100 86,2<br />

15 yıl ve üzeri 142 6,4 24 16,9 118 83,1<br />

Mesleki Deneyim 0-4 yıl 156 21,4 27 17,3 129 82,7<br />

5-9 yıl 148 20,3 27 18,2 121 81,8<br />

10-14 yıl 143 19,6 23 16,1 120 82,9<br />

15 yıl ve üzeri 282 38,7 40 14,2 242 85,8<br />

Yöneticilik Durumu Yönetici 13 1,8 4 30,8 9 69,2<br />

Yönetici Değil 716 98,2 113 15,8 603 84,2<br />

Tablo 2: Faktörler arası korelâsyon analizi dağılımı<br />

Faktör<br />

Grup Aşağılama Ayrımcılık Cinsel Taciz<br />

İletişim<br />

Engelleri<br />

Aşağılama<br />

Ayrımcılık<br />

Cinsel Taciz<br />

İletişim Engelleri<br />

r 1<br />

p<br />

r 0,687 1<br />

p 0<br />

r 0,339 0,299 1<br />

p 0 0<br />

r 0,735 0,644 0,235 1<br />

p 0 0 0<br />

Pearson Korelasyon**p


Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />

Şekil 1: Mobbinge maruz kalan sağlık personellerinin tepkilerinin dağılımı<br />

TARTIŞMA<br />

Çalışanlara işyerlerinde yapılan etik dışı<br />

ve sistemli yıldırma davranışlarını içeren<br />

mobbing, insan faktörünün gün geçtikçe önem<br />

kazandığı günümüzde işletmelerin önemle<br />

üzerinde durdukları konuların başında<br />

gelmektedir. Konu ile ilgili yapılan<br />

araştırmalar yıldırma davranışlarının en çok<br />

görüldüğü sektörlerden biri olarak sağlık<br />

sektörünü işaret etmektedir.<br />

Araştırmaya katılan sağlık personelinin<br />

%84 gibi büyük bir oranının en az bir mobbing<br />

davranışı ile karşılaştığı gözlenmiştir. Bu oran<br />

2002 yılında yapılan Uluslararası Çalışma<br />

Konferansı, Uluslararası Hemşireler Konseyi,<br />

Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Kamu<br />

Hizmetleri derneğinin sağlık sektöründeki<br />

şiddeti önlemek amacıyla yaptıkları araştırma<br />

sonuçlarına göre hayli yüksektir.<br />

Çalışmamızda tespit edilen mobbinge uğrama<br />

- 59 -<br />

oranı ülkemizde sağlık alanında yapılan<br />

mobbing araştırmalarındaki oranlardan da<br />

yüksektir. Nitekim 2000 ve 2010 yılları arasında<br />

Çöl’ün Muğla ilindeki (7), Şahin ve Dündar’ın<br />

Bolu ilindeki (9), Öztürk ve diğerlerinin<br />

Trabzon’daki (10), Özler ve diğerlerinin<br />

Kütahya’daki (11), Karakuş’un Sivas’taki (12),<br />

Yıldız ve Yıldız’ın Kars’taki sağlık çalışanları<br />

üzerindeki araştırmalarında çalışanların<br />

mobbinge uğrama oranları %30 ile %70 arasında<br />

değişmektedir (13).<br />

Araştırmaya katılan sağlık personelinin<br />

eğitim durumlarına bakıldığında %30 ile ön<br />

lisans mezunları ilk sırada gelmektedir. Yıldız<br />

ve Yıldız’ın araştırması (13), Durdağ ve<br />

Nakdiyok’un araştırması çalışmamızla<br />

örtüşmektedir (14). Karcıoğlu ve Akbaş’ın<br />

araştırmasına göre ise sağlık çalışanları arasında<br />

en büyük payı %49 ile üniversite mezunlarının<br />

almaktadır (15).


Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />

Araştırmaya katılanların mesleki deneyim<br />

süreleri incelendiğinde %39’unun 15 yıl ve<br />

üzerinde mesleki deneyime sahip olduğu<br />

görülmektedir. Karakuş’un (12) Sivas’ta<br />

hemşireler ile yaptığı araştırma sonuçları ile<br />

benzerlik göstermektedir.<br />

Araştırmaya katılanların cinsiyete göre<br />

mobbinge maruz kalma durumu en yüksek olan<br />

erkek personel olup bu oran %86 dır. Ancak<br />

kadınların mobbinge maruziyeti ile<br />

erkeklerinki arasında çok belirgin bir fark<br />

bulunmamaktadır. Çalışmamızla paralel<br />

olarak; Şahin ve Dündar’ın araştırmasında<br />

mobbinge maruz kalan sağlık çalışanları<br />

arasında %73 ile erkekler yoğunlukta iken (9),<br />

Karcıoğlu ve Akbaş’ın araştırmalarında da<br />

sağlık çalışanları arasında erkek çalışanların<br />

kadın çalışanlardan daha fazla mobbinge maruz<br />

kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Karcıoğlu ve<br />

Akbaş’ın araştırmalarında psikolojik tacize<br />

maruz kalma durumu ile çalışanların<br />

cinsiyetleri arasında anlamlı bir fark olduğu<br />

görülürken; çalışmamızda cinsiyet ile<br />

psikolojik tacize uğrama arasında istatistiki<br />

olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (15).<br />

Araştırmaya katılan sağlık personelinin<br />

yaş gruplarına göre mobbinge uğrama oranı en<br />

yüksek olan grup 40-49 yaş arası sağlık<br />

personelleri olup bu oran %87 dir.<br />

Araştırmamız bu yönüyle, sağlıkçıların yirmili<br />

yaşlarda işe başladıkları göz önüne alınırsa;<br />

Einarsen ve Skogstad’ın “yaşlı çalışanların,<br />

genç çalışanlardan daha fazla ‘mobbing’e<br />

uğradıkları” ifadesi ile örtüşmektedir (16).<br />

Araştırmaya katılanların eğitim<br />

durumlarına göre mobbinge maruz kalma oranı<br />

en yüksek olan önlisans mezunları olup bu oran<br />

%90 dır. Tutar ve Akbolat’ın çalışmalarında<br />

çalışanların eğitim durumu ve çalışma<br />

sürelerinin mobbing algılarında anlamlı bir<br />

farklılığa neden olmadığı gözlenirken (17),<br />

Acar ve Dündar da eğitim durumu ve kıdem ile<br />

mobbinge maruz kalma sıklığı arasında bir<br />

ilişki olmadığını tespit etmişlerdir (18).<br />

Çalışmamıza göre, mobbing ile karşılaşma<br />

oranı en yüksek olan evli personeller olup bu<br />

oran %86 dır. Ancak medeni durum ile<br />

mobbinge maruziyet arasında istatistiksel<br />

açıdan anlamlı bir fark yoktur. Araştırmamız<br />

bu yönü ile Şahin ve Dündar’ın araştırmaları ile<br />

paralellik sağlarken (9), Bilgel’in araştırma<br />

sonuçlarından ayrılmaktadır. Çünkü Bilgel’in<br />

Bursa İli’nde sağlık ve eğitim sektörleri ile<br />

emniyet teşkilatında beyaz yakalı çalışanlar<br />

arasında yaptıkları alan araştırmasına göre<br />

bekâr, genç ve idari görevi olanların mobbinge<br />

maruziyeti daha yüksek bulunmuştur (19).<br />

Araştırmaya katılan sağlık personeli<br />

arasında mobbing ile karşılaşma oranı en yüksek<br />

olan ebeler olup bu oran %97 dir. Acar ve<br />

Dündar meslek veya pozisyon gibi çeşitli isimler<br />

altında toplanan unvanlar ile mobbing arasında<br />

ilişki olduğu sonucuna ulaşmışlardır (18). Tutar<br />

ve Akbolat da benzer şekilde, ünvan değişkeni<br />

ile sözlü ve fiziksel yıldırma, kültürel kimliğe<br />

yönelik aşağılama ve kültürel kimliğe dayalı<br />

dışlama boyutlarında istatistiksel açıdan anlamlı<br />

fark bulmuşlardır (17).<br />

Araştırmada mobbinge maruz kalan sağlık<br />

çalışanlarının %80’i maruz kaldığı olumsuz<br />

davranışları üst makama bildireceklerini ifade<br />

ederken, %58’i yargıya başvurmayı<br />

düşündüklerini ifade etmişlerdir. Sağlık ve<br />

Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES)<br />

sağlık çalışanları ile yaptığı araştırma sonucunda<br />

da çalışanların mobbingle karşılaşma<br />

durumunda %27’si resmi şikâyette bulunacağını<br />

belirtmiş ve bu tepki çalışmamızla paralellik<br />

göstermiştir (20).<br />

Araştırmada; uğradıkları mobbing<br />

nedeniyle çalışanların %7’si intihar etmeyi<br />

düşündüklerini belirtmiştir. Çalışmamızla<br />

paralel olarak; Yıldırım ve arkadaşlarının<br />

hemşireler üzerindeki araştırmasında da %85<br />

oranında psikolojik tacize rastlanmış ve taciz<br />

sonucu çalışanların %10 unun intiharı<br />

düşündüğü sonucuna ulaşılmıştır (21).<br />

Araştırmada mobbing davranışlarından<br />

cinsel taciz (%19), ayrımcılık (%27), iletişim<br />

engelleri (%28), aşağılanma (%26)<br />

davranışlarından herhangi biri belirgin olarak<br />

öne çıkmazken; Şahin ve Dündar’ın Bolu ili<br />

örneğinde %66 ile iletişimin engellenmesi<br />

mobbing davranışlarında ilk sırada yer<br />

almaktadır (9). Tutar ve Akbolat’ın<br />

araştırmasında mobbing davranışları içinde<br />

“özel yaşama yönelik yıldırma”, en fazla görülen<br />

mobbing davranışı olarak gözlemlenirken (17),<br />

Durdağ ve Naktiyok’un araştırmasında ise %49<br />

ile itibara ve sosyal ilişkilere saldırılar ilk sırada<br />

yer almaktadır (14). Gerek bizim araştırmamız<br />

gerekse ülke genelinde sağlık alanında yapılan<br />

araştırmalar sonucunda mobbing davranışları<br />

içinde iletişimin engellenmesi, aşağılama,<br />

ayrımcılık kurumlara göre farklı sıralara<br />

yerleşirken; cinsel tacize uğrama oranının diğer<br />

mobbing davranışlarının gerisinde olduğu<br />

gözlenmektedir. Bu konuda yapılan tespitin<br />

doğru olabileceği gibi toplumsal ve kişisel<br />

çekinceler neticesinde cinsel taciz<br />

davranışlarının inkârı ve gizlenmesinin de bu<br />

rakamlarda rol oynayabileceğinin göz ardı<br />

- 60 -


Eylem Yılmaz ve Selma Söyük.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 55-61 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.648<br />

edilmemesi gerekmektedir.<br />

Uluslararası çalışma bulgularına göre<br />

mobbingin; kaygı bozukluğu, yoğunlaşma<br />

bozukluğı, obsesyon, depresyon gibi bireysel<br />

sonuçları yanında; işçi dönüşüm oranında<br />

artma (%83) işe devamsızlık (%87),<br />

verimliliğin azalması (%21-58), iş kalitesinde<br />

azalma (%19-28), psikolojik yardım alma<br />

(%18), işle ilgili hataların artışı (%10), suç<br />

oranında artış (%2) gibi örgütsel sonuçları da<br />

bulunmaktadır (22).<br />

SONUÇ<br />

Araştırmamız sağlık hizmeti verilen<br />

kurumlarda mobbing vakalarındaki artışı<br />

vurgulamaktadır.<br />

Araştırmamızda saptanan mobbing<br />

davranışlarından en belirgin olanı iletişimin<br />

engellenmesidir. Mobbinge maruziyeti en<br />

yüksek olanlar önlisans mezunlarıdır.<br />

Mobbingin önlenmesi ve gerek sektörel<br />

gerekse kişisel hasarın minimalize edilebilmesi<br />

için kurum içi iletişim kanallarının<br />

olabildiğince geliştirilmesi ve hekim dışı sağlık<br />

personellerinin eğitim seviyelerinin artırılması<br />

mevcut durumun nasıl iyileştirilebileceğinin<br />

yanıtı olabilir.<br />

Daha kaliteli ve nitelikli sağlık hizmet<br />

sunumunun hedeflendiği günümüzde, sağlık<br />

hizmet sunucularının fiziksel ve ruhsal<br />

sağlıklarını önemli derecede etkileyen ve<br />

verilen sağlık hizmet kalitesinin düşmesine<br />

neden olan mobbing vakalarının olabildiğince<br />

bertaraf edilmesi gerekmektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Yaman E. Psycho-violence in the workplace in terms of<br />

management psychology-Mobbing, Nobel Tıp, Ankara, 2009; 10-<br />

150.<br />

2. Pehlivan İ. Managerial, Professional and Organizational<br />

Ethics, Pegem Publishing, Ankara, 2001; 7-8.<br />

3. Poussard J.M. Çamuroğlu M.İ. A General View on the<br />

Concept of Psychological Harassment, Nobel Publishing House,<br />

Ankara, 2009; 10-120.<br />

4. Leymann HL. The Content and Development of Mobbing at<br />

Work European Journal of Work and Organizational Psychology<br />

1996;5(2):165-184.<br />

5. Zapf D, Knorz C, Kulla M. On the Relationship Between<br />

Mobbing Factors and Job Content, Social Work Environment and<br />

health outcomes. European Journal of Work and Organizational<br />

Psychology 1996; 5(2):215-237.<br />

6. Tinaz P, Bayram F, Ergin H. Working Psychology and Legal<br />

Dimensions and Psychological Harassment at Work (mobbing)<br />

Beta Publishing, İstanbul, 2008; 7-8.<br />

7. Çöl S. Psychological Violence in the Workplace: A Research on<br />

Hospital Employees. Journal of Labor and Society 2008; 19:107-<br />

135.<br />

8. Kingma M. Workplace Violence in the Health Sector: A<br />

Problem of Epidemic Proportion. International Nursing Review<br />

2001; 48:129-130.<br />

9. Şahin B, Dündar T. Investigation of the Relationship between<br />

Ethical Climate and Burning Behaviors in the Health Sector.<br />

Journal of Ankara University Faculty of Political Science 2009;<br />

10-66.<br />

10. Öztürk H, Sökmen S, Yılmaz F, Çilingir D. Measuring<br />

Mobbing Experinces of Academic Nurses: Development of a<br />

Mobbing Scale. Journal of American Academy of Nurse<br />

Practitioners 2008; 20: 435-442.<br />

11. Özler DE, Atalay CG, Şahin MD. A Research on Determining<br />

the Effect of Mobbing on Organizational Commitment.<br />

Dumlupınar University Journal of Social Sciences 2008; 22:37–<br />

60.<br />

12. Karakuş H. Nursing Behaviors Based on the Effect of<br />

Institution and Administration in Nurses. Journal of Academic<br />

Researches and Works 2011; 3(5):83-102.<br />

13. Yıldız S, Yıldız SE. The Relationship Between Bullying and<br />

Depression: A Survey Between Healthcare Workers in Kars.<br />

Istanbul Commerce University Journal of Social Science 2009;<br />

8(15):133-135.<br />

14. Durdağ M, Nakdiyok A. The Role of Psychological Abuse on<br />

Organizational Confidence. Kafkas University Journal of<br />

Economics and Administrative Sciences 2013; 1(2):5-35.<br />

15. Karcıoğlu F, Akbaş S. Psychological Violence and Job<br />

Satisfaction in the Workplace. Ataturk University Journal of<br />

Economics and Administrative Sciences 2010; 24(3):331-332.<br />

16. Einarsen S, Skogstad A. Prevalence and Risk Groups of<br />

Bullying and Harassment at Work. European Journal of Work and<br />

Organizational Psychology 1996; 5:185-202.<br />

17. Tutar H, Akbolat M. Mobbing Perceptions of Health<br />

Employees in Terms of Managerial Sex. Journal of Selcuk<br />

University Social Sciences Institute 2012; 10(1):39-60.<br />

18. Acar A B, Dündar G. Investigation of the Relationship<br />

Between Psychological Illumination (Mobbing) Exposure and<br />

Demographic Characteristics in the Workplace. Istanbul<br />

University Journal of Business Administration Journal 2008;<br />

37(2): 111-120.<br />

19. Bilgel N, Aytaç, Bayram N. Bullying in Turkish White Collar<br />

Workers. Occupational Medicine 2006; 56: 226-231.<br />

20. Karakaş SA, Okanlı A. Nursing and Mobbing', Gumushane<br />

University Journal of Health Sciences 2013; 2(4):562-572.<br />

21. Yıldırım A, Yıldırım D. Mobbing in The Workplace By Pers<br />

and Managers: Mobbing Experienced By Nurses Working in<br />

Healthcare Facilities in Turkey and Its Effect On Nurses Journal<br />

of Clinical Nursing 2007; 16(8):1444-1453.<br />

22. Moayed FA, Daraiseh N, Shell R, Salem S. Workplace<br />

Bullying: A Systematic Review of Risk Factors and Outcomes.<br />

Theoretical Issues in Ergonomics Science 2006; 3:311-327.<br />

- 61 -


Servan Kara ve ark.<br />

Özgün Araştırma Makalesi<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />

Acil Serviste İlaç İntoksikasyonu ve Serum İlaç Düzeyi<br />

İlişkisi<br />

Drug Intoxication at Emergency Service and Serum Drug Level Relationship<br />

Servan KARA 1 , Zeynep Mine KARA 2 ,<br />

Arzu DENİZBAŞI ALTINOK 3 , Özge Ecmel ONUR 3<br />

1. Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı<br />

2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Biyokimya Laboratuvarı<br />

3.Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı<br />

ÖZET<br />

Amaç: İlaç ve ilaç dışı maddelerle oluşan zehirlenmeler<br />

günümüzde hala önemli bir sağlık sorunu<br />

oluşturmaktadır. Bu çalışmada, suicid amaçlı ilaç<br />

intoksikasyonu tanısı ile başvuran hastaların yaş,<br />

cinsiyet, ilacın cinsi gibi demografik özelliklerinin<br />

tespiti, ve alınan ilacın serum düzeyi ile klinik takip<br />

sonucu arasındaki ilişkiyi araştırmak amaçlanmıştır.<br />

Yöntem ve Gereçler: Çalışmaya suisid amacıyla ilaç<br />

aldığı saptanan ve serumda düzeyi tespit edilebilen ilaç<br />

zehirlenmesi olan 18 yaş üstü hastalar alındı. Hastaların<br />

yaş, cinsiyet, geliş vital bulguları kayıt altına alındı.<br />

Taburcu edilen ve yoğun bakım ünitesine kabul edilen<br />

hastalar olarak 2 grup oluşturuldu. Böylelikle serum ilaç<br />

düzeyine göre klinik korelasyon arasındaki ilişki<br />

incelendi.<br />

Bulgular: Şubat 2013-Ağustos 2013 arasında acil<br />

servisimize başvuran çalışma normlarımıza uygun 60<br />

hasta incelenmiştir. Hastalarımızın %71,7 si bayan<br />

(n=43), %28,3 ü erkekti (n=17). Yaş ortalaması<br />

26,88±8,88 tespit edildi. Klinik seyire göre dağılımda<br />

hastaların 38’ i (%63,3) acil serviste en az altı (6) saat,<br />

en fazla 24 saat gözlendikten sonra taburcu edildiği,<br />

22’sininde (%36,7) yoğun bakıma nakledildiği<br />

görülmüştür. Trisiklik antidepresanın (TSA) yüksek<br />

serum düzeylerinin artmış yoğun bakım yatışı ile ilişkili<br />

idi. Her 2 gruptaki parasetamol seviyeleri birbirine<br />

yakın değerde idi ve bu seviyelerin yoğun bakım yatışı<br />

üzerinde anlamlı bir etkisi yoktu. Ve yine, çalışmamızda<br />

vital bulgular ile ilaçlar arasındaki ilişki de tespit edildi.<br />

Bununla birlikte, TSA alan grup, istatistiksel olarak<br />

anlamlı düzeyde düşük ortalama arteryal basınç (OAB),<br />

artmış kalp hızı ve solunum hızına sahipti.<br />

Sonuç: Sonuç olarak aldığı ilaç miktarı tam olarak<br />

bilinmeyen veya ifade edemeyen hasta grubunda<br />

taburculuk veya yatış kararının verilmesinde serum ilaç<br />

düzeylerinin yanında klinik bulguların özellikle OAB,<br />

nabız gibi vital parametrelerin de beraber<br />

değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.<br />

ABSTRACT<br />

Aim: Intoxications due to drugs and other substances are still an<br />

important health issue. In this study we want to investigate the<br />

correlation between serum drug levels and demographic<br />

properties of patients who present to the emergency department<br />

with suicide attempts with drugs.<br />

Materials and Method: Patients over 18 years of age who<br />

presented to emergency department (ED) with drug<br />

intoxication due to suicide attempt and whose blood drug<br />

levels could be obtained are included in our study. Age,<br />

gender, vital signs on presentation are all recorded. Two<br />

major groups were formed, patients who are discharged<br />

and who were admitted to intensive care unit (ICU). By<br />

this data, correlation between the drug levels and<br />

clinical progress is observed.<br />

Results: Between February 2013 and August 2013, 60<br />

patients who met our inclusion criteria were studied.<br />

71,7% were female (N=43), %28,3 were male (n=17).<br />

Mean age was 26.88±6.2. 38 patients (63,3%) were<br />

monitored in ED for 6 to 24 hours and were discharged.<br />

22 patients(36,7 %) needed ICU admission. The higher<br />

blood levels of tricyclic antidepresants (TCA) correlated<br />

with higher incidence of ICU admission. Paracetamol<br />

levels in both groups were nearly same, and these levels<br />

proved no importance in ICU admission. And, we also<br />

observed the correlation between the drugs and vital<br />

signs in our study. In addition to this, The group who had<br />

TCA, had statistically significant low mean arterial<br />

pressures, faster heart rate and faster respiratory rate.<br />

Conclusion: We conclude that clinical decision making of<br />

patients with unknown or undetermined amounts of drug<br />

intake should be made not only according to their blood<br />

drug levels but also to their clinical states and their vital<br />

signs especially mean arterial pressure (MAP), heart rate.<br />

Keywords: Drug İntoxication, Serum Drug Level,<br />

Clinical Correlation<br />

Anahtar Kelimeler: İlaç İntoksikasyonu, Serum İlaç<br />

Düzeyi, Klinik Korelasyon<br />

İletişim Bilgileri:<br />

Sorumlu Yazar: Servan Kara<br />

Adres: Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi<br />

Tel: +90 (505) 293 46 79 E-Posta: dr.servan@hotmail.com<br />

Makale Geliş: 12.02.<strong>2017</strong><br />

Makale Kabul: 02.05.<strong>2017</strong><br />

- 62 -


Servan Kara ve ark.<br />

GİRİŞ<br />

İnsanlık var olduğundan itibaren çeşitli<br />

zararlı maddelerin herhangi bir şekilde vücuda<br />

girmesi ile sağlığın olumsuz etkilendiği<br />

bilinmektedir. İnsan sağlığını bozan mineral,<br />

bitkisel, hayvansal ya da sentez kaynaklı<br />

maddelere zehir ve bunlarla organizmanın<br />

geçici ya da sürekli bozulmasına da zehirlenme<br />

adı verilmektedir (1).<br />

Ülkemizde zehirlenme tanısı ile acil<br />

servislere ve dolayısıyla yoğun bakımlara<br />

başvuran hastalar hakkında ne yazık ki yeterli<br />

istatistiksel veri bulunmamaktadır. Örneğin,<br />

Amerika Birleşik Devletleri‘nde 2008 yılında<br />

zehir kontrol merkezlerine yaklaşık 2, 5 milyon<br />

toksik vaka bildirimi yapılmıştır, bunlardan<br />

toksin veya ilaç ilişkili ölüm sayısı 1,315’dir ve<br />

%58’i 12 yaş altındaki çocukları kapsamaktadır<br />

(2).<br />

Bu çalışma ile suisid amaçlı ilaç<br />

intoksikasyonu tanısı ile başvuran hastaların<br />

yaş, cinsiyet, ilacın cinsi gibi demografik<br />

özelliklerinin tespitinin yanı sıra alınan ilacın<br />

serum düzeyi ile klinik takip sonucu arasındaki<br />

ilişkiyi araştırmak, yapılan diğer çalışmalarla<br />

karşılaştırmak ve yapılacak diğer çalışmalara<br />

ışık tutması amaçlanmıştır.<br />

YÖNTEM ve GEREÇLER<br />

Bu çalışma; İstanbul, Marmara<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurul<br />

Başkanlığı‘ndan onay alındıktan sonra<br />

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pendik<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne<br />

başvuran ilaç intoksikasyonlu hastalarda serum<br />

ilaç düzeyleri ile klinik bulguları arasındaki<br />

korelasyonun araştırılması amacıyla prospektif<br />

olarak yapılmıştır.<br />

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Hastanesi, bölgesinde tek üçüncü basamak<br />

sağlık tesisi ve üniversite hastanesi olup,<br />

zehirlenme ile gelen hastalar için toksikoloji<br />

merkezi konumundadır. Bu çalışma 2013 yılı<br />

Şubat ayı başı ile 2013 yılı Ağustos ayı sonu<br />

arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Hastanesi Acil Servisi’nde gerçekleştirilmiştir.<br />

Şubat 2013 ile Ağustos 2013 tarihleri<br />

arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Hastanesi Acil Servisi’ne başvuran ve<br />

çalışmaya katılmayı kabul eden toplam 60 ilaç<br />

intoksikasyonu ile gelen hasta araştırmanın<br />

örneklemini oluşturmuştur. Bizim<br />

çalışmamızın örneklem grubunu oluşturan ve<br />

ilaç intoksikasyonu olan hasta grubu genellikle;<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />

- 63 -<br />

112 vasıtası ile ya da kendi imkanları ile acil<br />

servis kritik hasta müdahale alanına<br />

getirilmektedirler.<br />

Araştırmaya dahil edilme kriteri; acil<br />

servise başvuran, 18 yaş üzerinde olan, suisid<br />

amaçlı ilaç zehirlenmesi olan, serum seviyesi<br />

ölçülebilen ilaç intoksikasyonu ile gelen<br />

(fenobarbital, parasetamol, fenitoin,<br />

asetilsalisilik asit, karbamazepin, lityum,<br />

trisiklik antidepresan, valproik asit), dosyadaki<br />

verileri tam olan ve çalışmaya katılmaya gönüllü<br />

olup; kendisi ya da yakını tarafından<br />

bilgilendirme formunun okunması sonrası onam<br />

formu dolduran hastalardır. Bunun dışında kalan<br />

hasta grupları çalışmaya dahil edilmemişlerdir.<br />

Çalışmaya katılmaya gönüllü olup,<br />

onamları alınan hastalardan ilacı ilk alım<br />

saatinden itibaren dördüncü saatinde yaklaşık 5<br />

cc kan alındıktan sonra bakılacak ilaç düzeyi<br />

ölçümü için EDTA’lı kan tüpüne konulup, 10<br />

dakika 3000 devirde santrifuj edilmiş ve serumu<br />

ayrıştırılmıştır. Ayrıştırılan serumlar analiz<br />

yapılıncaya kadar -60 derecedeki derin<br />

dondurucuda korunmaya alınmıştır. 6 ay süre<br />

içerisinde çalışmaya toplam 60 hasta dahil<br />

edilmiş olup; çalışmada hastaların demografik<br />

ve klinik verilerinden yaş, cinsiyet, aldığı ilaç<br />

türleri, vital bulguları, alınan kan serum<br />

örneğinden tespit edilen ilaç düzeyleri tek tek<br />

hazırlanmış olan standart çalışma formuna<br />

kaydedilmiştir.<br />

Çalışmadaki analizler SPSS 21.0 paket<br />

programında yapılmıştır. Sonuçlar sürekli<br />

değişkenler için ortalama ve standart sapma ile<br />

beraber güven aralıklarıyla verilmiştir. Univarite<br />

istatistiksel analizler kategorik değişkenler için<br />

ki-kare testi ve sürekli değişkenler için student-t<br />

testi kullanılarak yapılmıştır. Grup içi<br />

karşılaştırmalarda gruplar normal dağılım<br />

göstermediği ve gruplardaki denek sayısı eşit<br />

olmadığından dolayı çoklu karşılaştırma<br />

yöntemi olarak Mann-Whitney U testi<br />

kullanılmıştır. Tip 1 hata %5 olarak kabul<br />

edilerek bunun altındaki p değerleri (p


Servan Kara ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />

Tablo 1: Alınan etken maddeye göre cinsiyetlerin karşılaştırılması<br />

Kadın<br />

Erkek<br />

n % n %<br />

Parasetamol 28 65,1 15 88,2<br />

TSA 11 25,5 0 0,0<br />

Valproik Asit 2 4,6 1 5,9<br />

Salisilat 1 2,4 1 5,9<br />

Fenitoin 1 2,4 0 0,0<br />

Toplam 43 100 17 100<br />

Erkeklerin hemen hemen tüm suisid<br />

denemelerinde parasetamol kullanılırken<br />

kadınlarda daha farklı etken maddelerin<br />

kullanıldığı belirlenmiştir.<br />

Cinsiyete göre yoğun bakım yatış<br />

oranları karşılaştırıldığında; kadınların,<br />

istatistiksel olarak anlamlı derecede daha<br />

yüksek oranda yoğun bakımda takip edildikleri<br />

belirlenmiştir (ki-kare, Fisher’in kesin testi,<br />

p=0,049). Kadınların neredeyse yarısı yoğun<br />

bakımda (%44,2) takip edilmiş, erkeklerden ise<br />

sadece %17,6’sına yoğun bakım endikasyonu<br />

konulmuştur (Tablo 2).<br />

Tablo 2: Cinsiyete göre taburculuk ya da yoğun bakım yatışı oranlarının karşılaştırılması<br />

Kadın<br />

Erkek<br />

N % N %<br />

Taburcu 24 55,8 14 82,4<br />

Yoğun Bakım 19 44,2 3 17,6<br />

Toplam 43 100,0 17 100,0<br />

Yaş ortalaması 26,88±8,88 (%95 GA;<br />

24,59-29,18) tespit edilmiş iken, erkeklerin<br />

yaş ortalaması 31,17±12,75 (%95 GA; 24,62-<br />

37,74), kadınların yaş ortalaması 25,18±6,21<br />

(%95 GA; 23,28-27,10) olarak saptanmış<br />

olup, aralarındaki fark istatistiksel olarak<br />

anlamlıdır (t-testi; p=0,017). Erkekler<br />

kadınlardan ortalama olarak 5,99±2,45 (%95<br />

GA; 1,09-10,88) yaş daha büyüktür.<br />

Parasetamol alan gruptaki en genç hasta<br />

18 yaşında iken en yaşlı hasta ise 54 yaşında<br />

idi. Trisiklik antidepresan alan gruptaki en<br />

genç hasta 18 yaşındayken en yaşlı hasta 33<br />

yaşında idi.<br />

Aralık 59 – 150), solunum sayısı 19,88 ±<br />

1,92/dk (%95 GA 19,39-20,38; Aralık 16 – 25)<br />

olarak tespit edildi.<br />

Vital bulguların ortalamaları hastaların<br />

cinsiyetine ve klinik sonlanımlarına göre<br />

karşılaştırıldığında erkeklerin başvuru anındaki<br />

nabız ve solunum sayılarının anlamlı derecede<br />

daha düşük olduğu (Tablo 3), klinik sonlanımı<br />

yoğun bakım olarak gerçekleşen hastaların da<br />

başvuru anında istatistiksel olarak anlamlı<br />

derecede daha yüksek solunum sayısı ile<br />

başvurduğu ve aradaki farkın klinik olarak<br />

belirgin olmadığı gözlemlendi.<br />

Hastaların vital bulguları incelendiğinde;<br />

ortalama arteryel basınç (OAB) 86,32 ± 12,57<br />

(%95 GA 83,07-89,56; Aralık 63 – 119),<br />

Nabız 93,60 ± 17,88 (%95 GA 88,98-98,22;<br />

- 64 -


Servan Kara ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />

Tablo 3: Geliş vitallerinin cinsiyet ve sonlanımlara göre karşılaştırılması<br />

Kadın<br />

Erkek<br />

Ortalama<br />

Standart<br />

Sapma<br />

Ortalama<br />

Standart<br />

Sapma<br />

p<br />

OAB 84,47 12,17 91,00 12,71 0,069<br />

Nabız 96,58 18,38 86,06 14,41 0,039*<br />

Solunum S. 20,23 2,03 19,00 1,28 0,024*<br />

Taburculuk<br />

Yoğun Bakım<br />

Ortalama<br />

Standart<br />

Sapma<br />

Ortalama<br />

Standart<br />

Sapma<br />

p<br />

OAB 87,21 10,27 84,77 15,94 0,474<br />

Nabız 91,34 16,32 97,50 20,08 0,201<br />

Solunum S. 19,45 1,61 20,64 2,22 0,020*<br />

* İstatistiksel olarak anlamlı fark vardır.<br />

Çalışmamıza göre geliş vital bulgularının<br />

alınan etken maddeye göre değişimlerine<br />

bakıldığında ortalama arteryel basınç<br />

açısından sadece parasetamol ve trisiklik<br />

antidepresan (TSA) zehirlenmesi ile gelen<br />

hastalar arasında kıyaslama yapılabilmiştir.<br />

Bu iki grup arasında TSA alan gruptaki<br />

hastaların ortalama arteryel basınçları anlamlı<br />

olarak daha düşük tespit edilmiştir (Z=-2,719,<br />

p=0,007).<br />

Çalışmamızda hastaların kalp tepe atım<br />

sayısına bakıldığında gözlem sayısı yetersiz<br />

olduğundan burada da parasetamol ve TSA<br />

alan gruplar karşılaştırılmış ve TSA grubunda<br />

anlamlı olarak hastaların taşikardik olduğu<br />

saptanmıştır (ᵪ2 =8,854, p=0,003).<br />

Yapmış olduğumuz çalışmada; vital<br />

bulgular açısından hastalarımızın solunum<br />

sayısına bakıldığında parasetamol ve TSA<br />

grubunun haricindeki grupların gözlem sayısı<br />

yetersiz olduğundan ancak bu iki grup<br />

kıyaslanabilmiştir. Bu iki grup arasındaki<br />

kıyaslamada TSA grubunun solunum paterni<br />

açısından parasetamol alan gruptan anlamlı<br />

olarak daha takipneik olduğu saptanmıştır<br />

( ᵪ2 =7,662; p=0,006).<br />

Klinik seyire göre dağılımda hastaların<br />

38‘ i (%63,3) acil serviste en az altı(6) saat en<br />

fazla 24 saat gözlendikten sonra taburcu<br />

edildiği, 22’sinin de (%36,7) yoğun bakıma<br />

- 65 -<br />

nakledildiği görülmüştür. Taburcu ve yoğun<br />

bakım gruplarında parasetamol zehirlenmesi ile<br />

gelen hastaların daha fazla yüzdeye sahip<br />

olduğu görülmüştür (sırasıyla %81,6; %54,5).<br />

Alınan etken maddelerin ölçülebilen<br />

seviyelerine bakıldığında TSA alan hastaların<br />

ilaç seviyesinde belli artışın yoğun bakım yatışı<br />

ile sonuçlandığı görülmektedir. Hasta sayısı<br />

azlığı nedeniyle istatistiksel olarak<br />

karşılaştırma yapılamamıştır. Parasetamol alan<br />

hasta grubunda bakılan ilaç seviyeleri her 2<br />

grup için de hemen hemen aynı seviyede olup,<br />

yoğun bakım yatışı üzerinde seviyenin anlamlı<br />

bir etkisi olmadığı saptanmıştır (Z=-1, 76<br />

p=0,081). Valproik asid etken maddeli ilaç alan<br />

3 kişiden yoğun bakım yatışı yapılan hastanın<br />

da ilaç seviyesi belirgin olarak yüksek<br />

saptanmasına rağmen grupta sadece 3 hasta<br />

olduğundan bu grup da istatistiksel olarak<br />

karşılaştırılamamıştır.<br />

Tüm hastalar incelendiğinde en uzun alım<br />

sonrası başvuru süresi fenitoin etken maddeli<br />

ilaç alan kişilerde saptanmıştır. Parasetamol<br />

alan grupta taburcu olan hastaların acil servise<br />

başvuru sürelerinin daha uzun olduğu<br />

saptanmıştır. Ama bu değer istatistiksel olarak<br />

anlamlı bulunmamıştır.<br />

TSA alan hasta grubuna bakıldığında daha<br />

geç acil servise başvuran hastaların yoğun<br />

bakıma alındığı gözlemlenmekle birlikte sayı<br />

azlığı nedeniyle istatistiksel karşılaştırma<br />

yapılamamıştır.


Servan Kara ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />

TARTIŞMA<br />

İntihar, kaza ve de mesleki maruziyetlerle<br />

ortaya çıkabilen zehirlenmeler, önemli bir acil<br />

servis başvuru nedeni olup; kısa süreli yatış,<br />

taburculuk ve hatta ölüm ile<br />

sonlanabilmektedir. Pekdemir ve arkadaşları,<br />

2002 yılında yayınlanan makalelerinde,<br />

ülkemizde her yıl 150000 civarında hastanın<br />

zehirlenme nedeniyle acil servislere<br />

başvurduğunu tahmin ettiklerini belirtmişlerdir<br />

(3). Günümüzde, halen net bir başvuru sayısı<br />

olmamakla beraber, 2012 yılı Türkiye<br />

Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı İstatistik<br />

verilerine göre, ülkemizde 1 yıldaki 320967<br />

ölümün 13173’ü zehirlenme ve dışsal<br />

yaralanma nedeniyledir (4). 2009 yılı Dokuz<br />

Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İlaç ve Zehir<br />

Danışma Merkezi verilerine göre<br />

zehirlenmelerde en sık neden ise ilaçlardır (5).<br />

Zehirlenme başvurularında cinsiyet ve<br />

sıklığını bildiren Gündüz ve arkadaşları, 302<br />

vakalık bir çalışmada kadın hasta oranını<br />

%77,3 olarak rapor ederken; Yeşil ve<br />

arkadaşları, 147 olgudan 83’ünün kadın<br />

(%56,5) olduğunu rapor etmiştir (6,7). Her iki<br />

çalışmada saptanan bu sonucu çalışmamız da<br />

desteklemektedir. Benzer, fakat yoğun bakım<br />

hastalarının incelendiği, Göktaş ve<br />

arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise yoğun<br />

bakımda takip edilen zehirlenme olguları<br />

retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bu<br />

çalışma sonucunda, yoğun bakımda takip<br />

edilen intihar amaçlı zehirlenmelerde<br />

kadınların (%48,78) oranının erkeklerden<br />

(%24,39) daha fazla olduğu gösterilmiştir (8).<br />

Çalışmamızda cinsiyete göre yoğun bakım<br />

yatış oranları karşılaştırıldığında kadınların<br />

istatistiksel olarak anlamlı derecede daha<br />

yüksek oranda yoğun bakımda takip edildikleri<br />

belirlenmiştir.<br />

Cinsiyet açısından literatürle benzerlik<br />

taşıyan çalışmamız, yaş ortalamaları açısından<br />

da çok farklı değildi. Buna göre, Tountas ve<br />

arkadaşlarının yaptığı çalışmada yaş ortalaması<br />

bayanlarda ve erkeklerde sırasıyla 29.82 ve<br />

33.09 olarak rapor edilmiş iken (9),<br />

çalışmamızda bayanların yaş ortalaması 25.18<br />

± 6.20 erkeklerin ise 31.17 ± 12.75 idi.<br />

İstatistiksel olarak da anlamlı bulduğumuz bu<br />

saptamanın nedenleri, çalışmamızda<br />

araştırılmamıştır. Kadınların daha erken yaşta<br />

başvuruyor olmasının nedeni sosyokültürel,<br />

ekonomik ya da ruhsal faktörlere bağlanabilse<br />

de detaylı araştırılması gereken bir konudur.<br />

Hastaların hastaneye başvuru süreleri<br />

açısından bakıldığında; Kavalcı (10) ve Al‘ın<br />

(11) çalışmalarında olguların hastaneye başvuru<br />

süresinin ortalama 155 ile 180 dakika arasında<br />

değiştiği gösterilmiştir. Bundan farklı olarak,<br />

Yeşil ve arkadaşlarının yaptığı diğer bir<br />

çalışmada ise, olgular acil servise ortalama 7.61<br />

± 6.35 saatte (~457 dakika) başvurduğu<br />

saptanmıştır (7). Çalışmamızda, hastanın aldığı<br />

ilaca bağlı olarak başvuru sürelerinin de<br />

değişebildiğini görmemiz, bu iki çalışmada elde<br />

edilen sonuçların farklılığını açıklayabilme<br />

konusunda fikir vermektedir.<br />

Literatürle desteklenmiş çalışma bulgumuz<br />

olan genç yaşlarda daha fazla zehirlenme sıklığı,<br />

zehirlenme nedeni olabilecek ilaç grubuna da<br />

yansımış olmalı ki; çalışmamızda %71,7’lik<br />

yüzde ile en fazla alınan ilaç parasetamol idi.<br />

Kronik hastalıkları çok daha az olan, genç yaş<br />

grubunun nisbeten akut sayılabilecek patolojiler<br />

nedeniyle parasetamol grubu ilaçları daha kolay<br />

elde edebilecek olması da bu sonucu ortaya<br />

çıkarmış olabilir. Çalışmamızla benzer şekilde,<br />

Akın ve arkadaşlarının çalışmasında Diyarbakır<br />

ve çevresinde ilaçla zehirlenme olgularının<br />

yaklaşık %50’sinin parasetamol ile olduğu<br />

görülmüştür (12). Yine, Dokuz Eylül<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi İlaç ve Zehir Danışma<br />

Merkezinin 2009 verilerine göre en sık içilen<br />

ilaçlar, parasetamol (%11,8) ve amitriptilindir<br />

(%3,9). Aynı merkez, zehirlenmelerde diğer sık<br />

rastlanılan etkenleri kimyasallar, metaller,<br />

kozmetikler (%4,7) ve alkol (%4,7) olarak rapor<br />

etmiştir (5).<br />

Çalışmamızda, en sık kullanılan ilaç<br />

olduğunu saptadığımız parasetamolün ilaç<br />

seviyelerinin hem yoğun bakım yatışı olanlar<br />

için, hem de taburcu olanlar için hemen hemen<br />

aynı seviyede olduğu; ilaç seviyesinin yoğun<br />

bakım yatışı üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı<br />

saptanmıştır. Bunun nedeninin hastanın ya da<br />

yakınının verdiği abartılı öykü olabileceği<br />

kanaatindeyiz. Zira bu abartılı öyküye<br />

dayanılarak, hastanın tek dozda toksik düzey<br />

olan 150 mg/kg’ın (13) üzerinde aldığı<br />

varsayılmış ve serum asetaminofen düzeyi<br />

beklenmeden yoğun bakıma nakli yapılmış<br />

olabilir.<br />

Çalışmamızda, TSA alan hastaların ilaç<br />

seviyesindeki belli bir artışın, parasetamol<br />

alımıyla başvuran hastaların aksine, yoğun<br />

bakım yatışı ile sonuçlandığı görülmektedir.<br />

Hasta sayısı azlığı nedeniyle, çalışmamızda<br />

istatistiksel olarak karşılaştırma yapılamamış<br />

olsa da; Paksu ve arkadaşlarının yaptığı bir diğer<br />

çalışma, ortaya çıkardığı istatistiksel olarak<br />

anlamlı sonuçla tespitimizi desteklemektedir.<br />

- 66 -


Servan Kara ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 62-67 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.669<br />

Akut amitiriptilin zehirlenmesi olan 250<br />

hastanın değerlendirildiği bu çalışmaya göre;<br />

komplikasyonların eşlik ettiği grup ile<br />

komplikasyonların olmadığı grup arasındaki<br />

serum TSA seviyeleri incelenmiş ve<br />

komplikasyonların görüldüğü grupta serum<br />

TSA seviyesinin anlamlı olarak yüksek çıktığı<br />

tespit edilmiştir (14). Çalışmamız bulgularını<br />

destekleyen bir başka sonuç da, TSA<br />

zehirlenmesi ile gelen hastalarda parasetamol<br />

alan grupla kıyaslandığında istatistiksel olarak<br />

anlamlı oranda daha hipotansif oldukları<br />

konusundadır. Buna göre, Foulke ve<br />

arkadaşlarının yaptığı 66 antidepresan<br />

zehirlenmesi başvurusunda, %8,9 oranında<br />

belirgin hipotansiyon görülmüştür (15).<br />

Çalışmamızda kalp tepe atımı ve solunum<br />

paterni gibi diğer klinik parametrelere de<br />

bakılmış olup, literatürle karşılaştırmaları<br />

yapılmıştır. Geliş kalp tepe atımının, TSA<br />

zehirlenmesi ile gelen hastalarda parasetamol<br />

alan grupla kıyaslanmasında istatistiksel olarak<br />

anlamlı oranda taşikardik oldukları saptandı.<br />

Parasetamol ve TSA‘nın farmakolojik<br />

özellikleri dikkate alındığında bu bulgu<br />

beklenen bir sonuç olarak değerlendirilebilinir.<br />

Nitekim, Ünverir ve arkadaşlarının yaptıkları<br />

çalışmada da TSA alımı sonrası EKG<br />

bulguları incelenmiş ve hastalarının %41’inde<br />

normal sinüs ritmi, %40,7’sinde sinüs<br />

taşikardisi saptanmıştır (16).<br />

Çalışmamızda, yeterli gözlem sayısına<br />

ulaşılamadığından ancak parasetamol ve<br />

trisiklik antidepresan grupları<br />

kıyaslanabilmiştir. Solunum paterni açısından,<br />

TSA alan grubun anlamlı olarak daha takipneik<br />

olduğu gösterilmiştir.<br />

SONUÇ<br />

Acil servise başvuran ilaç intoksikasyonu<br />

hastalarında ilaç düzeyi bakma maliyet<br />

açısından pahalı bir yöntem olmasına rağmen<br />

özellikle toksisite bulguları daha sonra gelişen<br />

parasetamol, trisiklik antidepresan ve salisilik<br />

asit gibi ilaç intoksikasyonlarında toksik<br />

düzeyin tespiti ve takip açısından yardımcı bir<br />

parametredir. Sonuç olarak aldığı ilaç miktarı<br />

tam olarak bilinmeyen veya ifade edemeyen<br />

hasta grubunda taburculuk veya yatış kararının<br />

verilmesinde serum ilaç düzeylerinin yanında<br />

klinik bulguların da beraber<br />

değerlendirilmesinin uygun olacağını<br />

düşünmekteyiz.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Dökmeci İ. Toksikoloji: Zehirlenmelerde tanı ve tedavi. 3.<br />

Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitapevi; 2001. s. 1–52.<br />

2. Tintinalli J, Stapczynski S, Ma J, Cline D, Cydulka R, Meckler<br />

G. Tintinalli’s Emergency Medicine: A Comprehensive Study<br />

Guide. 7th ed. North Carolina. McGraw Hill;2011. Çeviri Editörü:<br />

Çete Y, Denizbaşı A, Çevik A, Oktay C, Atilla A. Acil Tıp:<br />

Zehirlenmiş Hastaya Genel Yaklaşım. İstanbul: İstanbul Nobel Tıp<br />

Kitabevi, 2013. s. 1187-93.<br />

3. Pekdemir M, Kavalcı C, Durukan P, Yıldız M. Acil servisimize<br />

başvuran zehirlenme olgularının değerlendirilmesi. Acil Tıp<br />

Dergisi 2002; 2: 36-40.<br />

4. Başara B, Güler C, Yentür K. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık<br />

Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2013. 23.<br />

5. Tunçok Y. Ege Bölgesi Zehirlenme Profili-Dokuz Eylül Zehir<br />

Danışma Merkezinin İşlevi. Türkiye‘de ve Dünyada Zehir Danışma<br />

Merkezleri ve Klinik Toksikoloji. 31Mayıs 2009.<br />

6. Gündüz A, Kesen J, Topbaş M, Narcı H, Yandı M. İntihar<br />

Amaçlı Zehirlenme Nedeniyle Acil Servise Başvuran Hastaların<br />

Analizi. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2004; 3:10.<br />

7. Yeşil O, Akoğlu H, Onur Ö, Güneysel Ö. Acil Servise Başvuran<br />

Zehirlenme Olgularının Geriye Dönük Analizi. Marmara Medical<br />

Journal 2008; 21(1): 26-32.<br />

8. Göktaş U, Işık Y, Çeğin M.B, Soyoral L, Katı İ. Yoğun Bakım<br />

Ünitemizde Takip Edilen Zehirlenme olgularının Retrospektif<br />

Analizi. Journal of Anesthesia. 2011; 19(2): 111-114.<br />

9. Tountas C, Sotiropoulas A, Skliros SA, et al. Voluntary selfpoisoning<br />

as a cause of admission to a tertiary hospital internal<br />

medicine cilinic in piraeus, Greece within a year. BMC Psychiatry<br />

2001;1: 4.<br />

10. Kavalcı C, Durukan P, Çevik Y, Özer M, İkizceli İ.<br />

Zehirlenme olgularının analizi: Yeni bir hastanenin bir yıllık<br />

deneyimi. Türkiye Acil Tıp Dergisi. 2006; 6: 163-166.<br />

11. Al B, Güllü M, Küçüköner M, Yılmaz B, Aldemir M,Kara<br />

İ. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine ilaçlara bağlı<br />

zehirlenmeler ile başvuran hastaların epidemiyolojik özellikleri.<br />

Toksikoloji Dergisi 2006; 4: 11-20.<br />

12. Akın D, Tüzün Y, Çil T. Türkiye‘nin Güneydoğusundaki<br />

Akut Zehirlenme Olgularının Profili. Dicle Tıp Dergisi 2007 ; 34:<br />

195-198.<br />

13. Satar S. Acilde Klinik Toksikoloji: Parasetamol<br />

zehirlenmesi. Adana: Adana Nobel Tıp Kitabevi; 2009. s. 355-358.<br />

14. Paksu S, Duran L, Altuntaş M, Zengin H, Salis O, Özsevik<br />

S, Albayrak H, Murat N, Güzel A, Paksu M. Amitriptyline overdose<br />

in emergency department of university hospital: Evaluation of 250<br />

patients. Hum Exp Toxicol. 2014 Feb 6. Online erken baskı.<br />

15. Foulke GE. Identifying toxicity risk early after<br />

antidepressant overdose. Am J Emerg Med. 1995; 13: 123–126.<br />

16. Unverir P, Atilla R, Karcioglu O, et al. A retrospective<br />

analysis of antidepressant poisonings in the emergency<br />

department: 11-year experience. Hum Exp Toxicol. 2006; 25: 605–<br />

612.<br />

- 67 -


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

Özgün Araştırma Makalesi<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

Elektif Sezaryen Doğumlarda İntratekal<br />

Levobupivakaine Eklenen Fentanil ile Morfinin<br />

Etkileri<br />

Effects of Fentanyl and Morphine Combined with Intrathecal Levobupivacaine in Elective<br />

Cesarean Sections<br />

Yıldız YİĞİT KUPLAY 1 , Dilek SUBAŞI 2 , Ahmet YILDIRIM 3 ,<br />

Güldem TURAN 1<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

3. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

ÖZET<br />

Amaç: Bu çalışma; sezaryen doğum operasyonunda<br />

kombine spinal-epidural anestezide (KSEA) intratekal<br />

levobupivakaine eklenen fentanil ve morfinin etkilerini<br />

değerlendirmek amacıyla yapıldı.<br />

Yöntem ve Gereçler: Hastane etik kurul onayı ve<br />

olguların yazılı onayları alındıktan sonra elektif<br />

sezaryen doğum operasyonu geçirecek ASA I-II<br />

grubunda, rejyonel anestezinin kontrendike olmadığı,<br />

18–45 yaşları arasında 40 gebe kadın çalışmaya dahil<br />

edildi. Hastalar rastgele randomizasyonla Grup LF<br />

(n:20); 7,5 mg % 0.5 levobupivakain + 25 µg fentanil ve<br />

Grup LM (n:20); 7,5 mg % 0.5 levobupivakain + 100 µg<br />

morfin olarak çalışmaya dahil edildi.<br />

Bulgular: Her iki grupta bütün bireylerin “cilt<br />

inzisyonu” VAS skorları “0” olarak tespit edilmiştir.<br />

Gruplar arasında yapılan karşılaştırmalarda, grupların<br />

“uterus inzisyonu” ve “postop 30. dakika” VAS skorları<br />

dağılımları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.<br />

Ancak grupların “periton kapatma” ve “postop 60.<br />

dakika” VAS skorları dağılımları arasında anlamlı bir<br />

farklılık olduğu görülmüştür (p


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

Results: In both groups all individuals' skin incision VAS<br />

score was accepted to be “0”. When groups were<br />

compared no significant difference was found in “uterine<br />

incision” and “postoperative 30 min” VAS scores.<br />

However a significant difference was observed between<br />

“peritoneal closure” and “postoperative 60 min” VAS<br />

scores of the groups (p


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

dermatom düzeyi, motor blok derecesi ise<br />

“Bromage Skalası” ile değerlendirildi.<br />

Hastanın motor blok başlama süresi, 1, 3.<br />

ve 5. dk.daki motor, duyusal blok seviyeleri ile,<br />

duyusal bloğun T4 seviyesine çıkış süresi, en<br />

yüksek motor bloğa çıkış süresi, en yüksek<br />

motor ve duyusal blok seviyeleri, ilk analjezik<br />

ihtiyaç zamanı(postoperatif dönemde ilk<br />

analjezik ihtiyacına kadar geçen süre), motor<br />

blok geri dönüş zamanı, intratekal enjeksiyondoğum<br />

süresi, intratekal enjeksiyon, annenin her<br />

5 dk.da bir SpO2 değerleri ve bebeğin umblikal<br />

ven kan gazı değerleri ile 1. ve 5. dk Apgar<br />

skorları, yan etki profili (hipotansiyon, bulantıkusma,<br />

bradikardi, efedrin ihtiyacı, kaşıntı ve<br />

postoperatif dönemde baş ağrısı) kaydedildi.<br />

Olguların cilt insizyonu, uterus insizyonu,<br />

periton kapatma, peroperatif ve postoperatif<br />

30.dk ve 60.dk VAS skorları (VAS skoru ağrının<br />

düzeyinin hiç olmaması halinde sıfır (0), orta<br />

şiddetli ağrı (5) ve çok şiddetli (10) olmak üzere<br />

1 den 10 a kadar rakamsal değer verilerek<br />

kaydedildi. Ameliyat sırasında anestezinin<br />

yetersiz kaldığı olgularda (VAS 3-4) öncelikle<br />

i.v. opioid (fentanyl 50 mcg) ve sedasyon<br />

(propofol 2 mg/kg/sa) uygulandı. Bunlara<br />

rağmen anestezinin yetersiz olması durumunda<br />

genel anesteziye geçildi ve bu olgular çalışma<br />

dışı bırakıldı. Hastanın tekrar aynı anestezi<br />

tekniğini isteyip istemediği ve hasta<br />

memnuniyet değerleri kaydedildi. Hipotansiyon<br />

sınırı anestezi öncesi ortalama arter basıncında<br />

%30 ve üzerinde veya SAB’ nın 90 mmHg’nın<br />

altına düşme; bradikardi sınırı KAH 50<br />

atım/dk.nın altı olarak kabul edildi.<br />

Hipotansiyon geliştiğinde 5 mg efedrin,<br />

bradikardi geliştiğinde 0.5 mg atropin bolus<br />

intravenöz yapılması planlandı. Yenidoğan 1.dk<br />

ve 5.dk Apgar değerleri ve umblikal ven kan<br />

gazı değerleri kaydedildi. Hastada bulantıkusma<br />

ve kaşıntı hafif-orta-şiddetli olmak üzere<br />

sınıflandırıldı. Şiddetli kaşıntı durumunda 40-80<br />

µg Naloksan (iv) ve şiddetli bulantı-kusma<br />

durumunda 4-8 mg Ondansetron (iv) yapıldı.<br />

Çalışmada elde edilen veriler<br />

değerlendirilirken istatistiksel analizler için<br />

SPSS 17.0 (Statistical Package for Social<br />

Sciences) paket programı kullanılmıştır.<br />

Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı<br />

istatistiksel tekniklerin (ortalama, standart<br />

sapma, frekans) yanı sıra nicel veriler için;<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

gruplar arası karşılaştırmalarda “Bağımsız<br />

Gruplar T-Testi” (Independent Samples T-Test),<br />

grup içi karşılaştırmalarda “Eşleştirilmiş Gruplar<br />

T-Testi” (Paired Samples T-Test) kullanılmıştır.<br />

Gruplardaki dağılımların karşılaştırılmasında ise<br />

“Fisher’s Exact Test” ve “Ki-Kare Testi”<br />

kullanılmıştır.<br />

BULGULAR<br />

Grupların yaş, boy, ağırlık ve gebelik<br />

süresi ortalama değerleri arasında anlamlı bir<br />

farklılık bulunmamıştır. Grupların parite<br />

değerleri dağılımları arasında ise anlamlı bir<br />

farklılık bulunmamıştır (p>0,05) (Tablo 1).<br />

Gruplar arasında yapılan<br />

karşılaştırmalarda, grupların sadece “0.” dakika<br />

ortalama kalp atım hızları(KAH) değerleri<br />

arasında anlamlı bir farklılık bulunmuş<br />

(p0,05)<br />

(Tablo2).<br />

Gruplar arasında yapılan<br />

karşılaştırmalarda, grupların sadece “40.<br />

Dakika” ortalama SAB değerleri arasında<br />

anlamlı bir farklılık bulunmuş (p0,05).<br />

Gruplar arasında yapılan karşılaştırmalarda,<br />

grupların 3. 5. 10. ve 30. dakika ortalama DAB<br />

değerleri arasında anlamlı bir farklılık<br />

bulunmuş (p0,05) (Tablo3).<br />

Gruplar arasında yapılan<br />

karşılaştırmalarda, hiçbir ölçümde grupların<br />

ortalama SpO2 değerleri arasında anlamlı bir<br />

farklılık bulunmamıştır (p>0,05).<br />

- 70 -


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

Tablo 1: Demografik Özellikler<br />

Grup LM<br />

Ort ± SD<br />

Grup LF<br />

Ort ± SD<br />

P<br />

Yaş (yıl) 28,84±4,59 28,75±4,41 0,949<br />

Boy (cm) 160,74±7,97 160,90±6,66 0,945<br />

Ağırlık (kg) 76,58±11,48 76,40±11,09 0,961<br />

Gebelik (gün) 271,53±4,99 270,95±8,64 0,802<br />

Parite 1 4 (% 21) 3 (% 15)<br />

2 10 (% 53) 12 (% 60)<br />

3 3 (% 16) 5 (% 25)<br />

4 1 (% 5) 0 (% 0)<br />

0,592<br />

5 1 (% 5) 0 (% 0)<br />

Tablo 2: Grupların Kalp Atım Hızları Değerleri Karşılaştırması<br />

Preop<br />

0. dk<br />

1. dk<br />

3. dk<br />

5. dk<br />

10. dk<br />

15. dk<br />

20. dk<br />

25. dk<br />

30. dk<br />

35. dk<br />

40. dk<br />

45. dk<br />

60. dk<br />

Grup LM<br />

Grup LF<br />

ort ± Ss<br />

ort ± ss<br />

p<br />

85,89<br />

±<br />

14,918 93,10<br />

±<br />

14,142 0,130<br />

84,58<br />

±<br />

11,601 95,95<br />

±<br />

16,700 0,019 *<br />

90,58<br />

±<br />

18,035 96,00<br />

±<br />

19,126 0,369<br />

91,74<br />

±<br />

18,648 96,00<br />

±<br />

22,748 0,527<br />

94,84<br />

±<br />

19,803 93,80<br />

±<br />

23,630 0,882<br />

91,79<br />

±<br />

18,155 86,85<br />

±<br />

17,848 0,397<br />

88,53<br />

±<br />

17,277 85,55<br />

±<br />

16,379 0,584<br />

86,74<br />

±<br />

14,071 90,15<br />

±<br />

14,042 0,453<br />

94,32<br />

±<br />

20,031 89,05<br />

±<br />

15,439 0,362<br />

97,89<br />

±<br />

19,723 91,40<br />

±<br />

13,873 0,240<br />

98,11<br />

±<br />

18,654 91,55<br />

±<br />

16,227 0,248<br />

94,21<br />

±<br />

16,349 90,00<br />

±<br />

17,290 0,440<br />

91,68<br />

±<br />

15,162 87,37<br />

±<br />

14,084 0,369<br />

90,61<br />

±<br />

14,308 82,47<br />

±<br />

11,457 0,073<br />

Her iki grupta bütün bireylerin “cilt<br />

inzisyonu” VAS skorları “0” olarak tespit<br />

edilmiştir. Gruplar arasında yapılan<br />

karşılaştırmalarda, grupların “uterus inzisyonu”<br />

ve “postop 30. dakika” VAS skorları dağılımları<br />

arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır<br />

(p>0,05). Ancak grupların “periton kapatma” ve<br />

“postop 60. dakika” VAS skorları dağılımları<br />

arasında anlamlı bir farklılık olduğu<br />

görülmüştür (p0,05) (Tablo4).<br />

- 71 -


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

Tablo 3: Grupların Sistolik ve Diyastolik Arter Basıncı Değerleri Karşılaştırması<br />

Grup LM Grup LF P<br />

Preop<br />

0. dk<br />

1. dk<br />

3. dk<br />

5. dk<br />

10. dk<br />

15. dk<br />

20. dk<br />

25. dk<br />

30. dk<br />

35. dk<br />

40. dk<br />

45. dk<br />

60. dk<br />

Ort.<br />

Sitolik<br />

arter<br />

basıncı<br />

128,05<br />

126,21<br />

126,21<br />

120,16<br />

119,68<br />

116,00<br />

117,68<br />

121,32<br />

121,84<br />

121,68<br />

123,47<br />

125,47<br />

123,26<br />

121,11<br />

± ss Ort.<br />

diyastolik<br />

arter<br />

basıncı<br />

±<br />

12,882 81,11<br />

±<br />

09,108 78,89<br />

±<br />

11,103 78,89<br />

±<br />

12,070 74,26<br />

±<br />

16,018 73,16<br />

±<br />

18,031 69,79<br />

±<br />

15,599 69,53<br />

±<br />

17,907 71,21<br />

±<br />

12,881 66,42<br />

±<br />

13,748 72,47<br />

±<br />

17,138 69,68<br />

±<br />

13,301 73,63<br />

±<br />

14,575 75,68<br />

±<br />

17,204 72,83<br />

± ss Ort.<br />

Sitolik<br />

arter<br />

basıncı<br />

±<br />

09,735 132,10<br />

±<br />

10,888 128,90<br />

±<br />

11,676 122,50<br />

±<br />

08,218 118,00<br />

±<br />

12,980 110,25<br />

±<br />

15,838 109,65<br />

±<br />

12,795 113,85<br />

±<br />

12,848 115,05<br />

±<br />

13,031 118,15<br />

±<br />

12,112 118,95<br />

±<br />

12,129 119,55<br />

±<br />

09,364 116,95<br />

±<br />

16,159 116,35<br />

±<br />

08,119 117,65<br />

± ss Ort.<br />

diyastolik<br />

arter<br />

basıncı<br />

±<br />

16,470 77,85<br />

±<br />

13,595 75,50<br />

±<br />

19,270 71,05<br />

±<br />

20,419 63,20<br />

±<br />

22,131 59,85<br />

±<br />

16,471 58,80<br />

±<br />

11,873 64,20<br />

±<br />

08,709 65,60<br />

±<br />

10,059 68,50<br />

±<br />

12,159 63,55<br />

±<br />

08,841 64,90<br />

±<br />

08,363 67,45<br />

±<br />

11,962 69,25<br />

±<br />

10,583 70,41<br />

± ss Ort.<br />

Sitolik<br />

arter<br />

basıncı<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

±<br />

Ort.diya<br />

stolik<br />

arter<br />

basıncı<br />

13,620 0,400 0,398<br />

14,122 0,475 0,408<br />

13,790 0,469 0,064<br />

14,965 0,692 0,007 *<br />

15,226 0,138 0,006 *<br />

14,588 0,258 0,030 *<br />

13,387 0,392 0,212<br />

09,610 0,170 0,130<br />

07,667 0,324 0,545<br />

11,551 0,514 0,024 *<br />

09,613 0,371 0,179<br />

11,223 0,021 * 0,070<br />

08,252 0,113 0,123<br />

12,967 0,481 0,510<br />

Umblikal ven kanı örneğinin gruplar<br />

arasında yapılan karşılaştırmalarda, grupların<br />

PH, PCO2, PO2, Laktat ve BE ortalama<br />

değerleri arasında anlamlı bir farklılık<br />

bulunmamıştır (p>0,05). Ancak grupların<br />

HCO3 ortalama değerleri arasında anlamlı bir<br />

fark olduğu görülmüş (p0,05) (Tablo5).<br />

Uterus<br />

Periton<br />

Kapatma<br />

Postop<br />

30. dakika<br />

Postop<br />

60. dakika<br />

VAS<br />

Tablo 4: Grupların VAS Skoru Dağılımı Karşılaştırması<br />

Grup LM<br />

Grup LF<br />

n (%) n (%)<br />

0 18 (% 95) 20 (% 100)<br />

2 1 (% 5) 0 (% 0)<br />

0 1 (% 5) 9 (% 45)<br />

1 0 (% 0) 1 (% 5)<br />

2 1 (% 5) 3 (% 15)<br />

3 3 (% 15) 3 (% 15)<br />

4 6 (% 32) 2 (% 10)<br />

5 4 (% 21) 2 (% 10)<br />

6 2 (% 11) 0 (% 0)<br />

7 2 (% 11) 0 (% 0)<br />

0 13 (% 69) 7 (% 41)<br />

1 3 (% 15) 2 (% 12)<br />

2 2 (% 11) 5 (% 29)<br />

4 0 (% 0) 2 (% 12)<br />

5 1 (% 5) 1 (% 6)<br />

0 15 (% 79) 4 (% 23)<br />

1 1 (% 5) 0 (% 0)<br />

2 2 (% 11) 3 (% 17)<br />

3 1 (% 5) 4 (% 24)<br />

5 0 (% 0) 2 (% 12)<br />

6 0 (% 0) 2 (% 12)<br />

7 0 (% 0) 1 (% 6)<br />

9 0 (% 0) 1 (% 6)<br />

- 72 -<br />

P<br />

0,487<br />

0,035 *<br />

0,268<br />

0,032 *


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

1. dakika<br />

5. dakika<br />

APGAR<br />

Tablo 5: Grupların APGAR Dağılımı Karşılaştırması<br />

Grup LM<br />

Grup LF<br />

n (%) n (%)<br />

6 0 (% 0) 2 (% 10)<br />

7 5 (% 26) 2 (% 10)<br />

8 13 (% 69) 16 (% 80)<br />

9 1 (% 5) 0 (% 0)<br />

8 0 (% 0) 3 (% 15)<br />

9 11 (% 58) 14 (% 70)<br />

10 8 (% 42) 3 (% 15)<br />

p<br />

0,206<br />

0,060<br />

Duyusal Blok<br />

1. dakika<br />

3. dakika<br />

5. dakika<br />

Tablo 6: Grupların Duyusal Blok Dağılımı Karşılaştırması<br />

Grup LM<br />

Grup LF<br />

n (%) n (%)<br />

T4 0 (% 0) 1 (% 5)<br />

T7 0 (% 0) 1 (% 5)<br />

T8 0 (% 0) 6 (% 30)<br />

T9 3 (% 16) 2 (% 10)<br />

T10 6 (% 32) 5 (% 25)<br />

T11 2 (% 10) 1 (% 5)<br />

T12 8 (% 42) 4 (% 20)<br />

T2 0 (% 0) 1 (% 5)<br />

T4 0 (% 0) 2 (% 10)<br />

T5 2 (% 10) 3 (% 15)<br />

T6 4 (% 22) 2 (% 10)<br />

T7 2 (% 10) 2 (% 10)<br />

T8 5 (% 26) 6 (% 30)<br />

T9 4 (% 22) 1 (% 5)<br />

T10 2 (% 10) 3 (% 15)<br />

T2 0 (% 0) 3 (% 16)<br />

T3 0 (% 0) 1 (% 5)<br />

T4 9 (% 50) 5 (% 26)<br />

T5 2 (% 11) 4 (% 21)<br />

T6 5 (% 27) 3 (% 16)<br />

T7 1 (% 6) 1 (% 5)<br />

T8 1 (% 6) 2 (% 11)<br />

Tablo 7: Grupların Motor Blok Dağılımı Karşılaştırması<br />

p<br />

0,127<br />

0,547<br />

0,357<br />

Motor Blok<br />

1. dakika<br />

3. dakika<br />

5. dakika<br />

Bromage<br />

Grup LM<br />

Grup LF<br />

n (%) n (%)<br />

0 16 (% 84) 11 (% 55)<br />

1 3 (% 16) 7 (% 35)<br />

2 0 (% 0) 2 (% 10)<br />

0 0 (% 0) 3 (% 15)<br />

1 9 (% 47) 10 (% 50)<br />

2 8 (% 42) 5 (% 25)<br />

3 2 (% 11) 2 (% 10)<br />

1 3 (% 17) 3 (% 15)<br />

2 4 (% 22) 11 (% 55)<br />

3 11 (% 61) 6 (% 30)<br />

P<br />

0,105<br />

0,293<br />

0,098<br />

Gruplar arası yapılan karşılaştırmalarda,<br />

grupların 1, 3 ve 5. dk duyusal blok dağılımları<br />

arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.<br />

(p>0,05) (Tablo 6).<br />

Gruplar arası yapılan karşılaştırmalarda,<br />

grupların 1,3,5.dk. motor blok dağılımları<br />

arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır<br />

(p>0,05) (Tablo7).<br />

Gruplar arasında yapılan<br />

karşılaştırmalarda, grupların “motor blok<br />

- 73 -<br />

başlama”, “motor blok gerileme”, “iki<br />

dermatom gerileme”, “T4 duyusal bloğa<br />

ulaşma” süreleri ortalama değerleri arasında<br />

anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05).<br />

Ancak grupların “en üst motor bloğa ulaşma”<br />

ve “ilk analjezik ihtiyacı” sürelerinin ortalama<br />

değerleri arasında anlamlı bir farklılık olduğu<br />

görülmüş (p


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

değerinin ise Grup LF’den anlamlı düzeyde<br />

yüksek olduğu belirlenmiştir.<br />

Gruplar arasında yapılan<br />

karşılaştırmalarda, grupların maksimum motor<br />

blok seviyeleri dağılımları arasında anlamlı bir<br />

farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Ancak<br />

grupların maksimum duysal blok seviyeleri<br />

dağılımları arasında anlamlı bir farklılık<br />

olduğu görülmüş (p0,05)<br />

(Tablo9).<br />

Tablo 8: Duyusal ve Motor Blok Özellikleri<br />

Grup LM<br />

Ort ± SS<br />

Grup LF<br />

Ort ± SS<br />

P<br />

Motor Blok Başlama (sn) 126,315±35,466 135,000±75,707 0,652<br />

En Üst Motor Bloğa Ulaşma (sn) 261,789±53,224 328,500±129,666 0,044 *<br />

Motor Blok Gerileme (dk) 51,000±11,954 59,650±20,597 0,120<br />

İki Dermatom Gerileme (dk) 87,580±16,807 89,850±16,297 0,671<br />

İlk Analjezik İhtiyacı (dk) 820,530±135,120 162,550±37,303 0,000 *<br />

T4 Duyusal Bloğa Ulaşma (sn) 356,842±94,284 345,000±134,692 0,753<br />

Tablo 9: Grupların Görülen Yan Etkiler Dağılımı Karşılaştırması<br />

Grup LM<br />

Grup LF<br />

n (%) n (%)<br />

Hipotansiyon 5 (% 26) 12 (% 60)<br />

Bulantı 7 (% 37) 11 (% 55)<br />

Kusma 3 (% 16) 7 (% 35)<br />

Efedrin İhtiyacı 5 (% 26) 7 (% 35)<br />

Bradikardi 5 (% 26) 7 (% 35)<br />

Sedasyon 10 (% 53) 7 (% 35)<br />

Kaşıntı 13 (% 68) 13 (% 65)<br />

Baş Ağrısı 0 (% 0) 2 (% 10)<br />

P<br />

0,555<br />

TARTIŞMA<br />

Kombine spinal-epidural anestezi tekniği<br />

(KSEA), spinal ve epidural anestezinin<br />

avantajlarını korurken dezavantajlarının da bir<br />

kısmını azaltabilir. KSEA, spinal bloğun<br />

sağladığı hızlı başlangıç, etkinlik ve minimal<br />

toksik etki ile epidural anestezinin sağladığı<br />

anestezi süresinin uzamasını da sağlar. Analjezi<br />

postoperatif dönemde de devam ettirilebilir.<br />

Lokal anestezik ve opioidlerin düşük dozda<br />

kombine edilebileceği bu yaklaşımda çok<br />

selektif bir sensoriyal blok elde edilir. Yapılan<br />

çalışmalarda KSEA tekniğinin ilaç<br />

titrasyonuna olanak sağlaması nedeniyle<br />

minimal motor bloğa neden olurken selektif<br />

duysal blokaj yaptığı ve operasyon sonrası<br />

- 74 -<br />

mobilizasyonu, güvenli ve hızlı hale getirdiği<br />

gösterilmiştir (5,6).<br />

Levobupivakain, bupivakainin S(-)<br />

enantiomeridir. Levobupivakain, rasemik<br />

bupivakaine benzer farmakokinetik özellikler<br />

gösterir. Ancak çalışmalarda levobupivakainin<br />

kardiyovasküler ve merkezi sinir sistemi yan<br />

etkilerinin bupivakaine göre daha az olduğu, etki<br />

başlangıç süresinin ve etki süresinin, spinal<br />

anestezi sonrası hemodinamik değişikliklerin<br />

bupivakainle aynı olduğu belirtilmiştir.<br />

Levobupivakainin bu nedenle kardiyovasküler<br />

rahatsızlığı olan hastalarda alternatif olabileceği<br />

bildirilmiştir (10).


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

Opiyoidlerin lokal anestezikler ile<br />

kombinasyonunun sensoriyel ve motor blok<br />

başlangıç zamanını kısalttığı, daha etkin ve<br />

daha uzun süreli anestezi oluşturduğu<br />

bilinmektedir (11,12,13).<br />

Kombine spinal-epidural anestezide<br />

lipofilik opioidler, lokal anesteziklere<br />

eklenerek motor blok süresini uzatmadan<br />

anestezi kalitesini arttırmaktadır. Bu tür<br />

kombinasyonlarda motor bloğun ortadan<br />

kalkma hızı da artmaktadır (14) Ayrıca<br />

sempatik bloğa neden olmadan lokal<br />

anesteziklerle sinerjistik etki göstermeleri<br />

nedeniyle, spinal anestezide opioid ilavesinin<br />

gerekli lokal anestezik dozunu azaltarak daha<br />

stabil kan basıncı değerleri sağladığı ve<br />

anestezi kalitesini arttırdığı bildirilmiştir.<br />

Opioid analjeziklerin eklenmesi postoperatif<br />

ağrı kontrolünde, lokal anestetiğin etki<br />

süresinin artması ve dağılım hacmini artırması<br />

gibi etkilerinin olduğu çalışmalarla<br />

desteklenmiştir.<br />

Kaya ve ark (15) sezaryen operasyonu<br />

planlanan ASA I-II, 72 hastada yaptıkları<br />

çalışmada hastaları 2 gruba ayrılmış ve I. grup<br />

hastalara 10 mg bupivakain + 10 μg fentanil, II.<br />

grup hastalara 10 mg levopubivakain + 10 μg<br />

fentanil intratekal uygulamışlar; maksimum<br />

motor bloğa ulaşma süresini levobupivakain<br />

uygulanan grupta daha kısa bulmuşlar ve yan<br />

etkiler arasında anlamlı bir fark<br />

bulamamışlardır. Akçaboy ve ark (16) TURP<br />

operasyonu uygulanacak 49 hastada yaptıkları<br />

çalışmada hastaları 2 gruba ayırmışlar, grup B<br />

hastalara 5 mg bupivakain + 25 μg fentanil,<br />

grup L hastalara 5 mg levobupivakain + 15 μg<br />

fentanil intratekal uygulamışlardır. Grup B’de<br />

duysal blok başlama zamanı ortalama 10.98<br />

dakika, grup L’de duysal blok başlama zamanı<br />

ortalama 11.27 dakika bulmuştur. Biz grup<br />

levobupivakain + morfin (LM) de duysal blok<br />

oluşma süresini 5,9 dk ve grup levobupivakain<br />

+ fentanil (LF) de 5,7 dk olarak bulduk ve<br />

istatiksel olarak aralarında anlamlı bir fark<br />

bulunmadı.<br />

Intratekal adjuvan olarak opiyoidlerin<br />

ilave edilmediği ve levobupivakainin tek ajan<br />

olarak kullanıldığı çalışmalarda; Glaser ve<br />

ark.(17) motor blok başlama zamanını 10 dk.<br />

olarak bildirilmistir. Çalışmamızda<br />

opiyoidlerin adjuvan olarak ilavesi<br />

levobupivakainin motor blok başlangıç süresini<br />

kısalttı. Motor blok oluşma zamanı<br />

levobupivakain+fentanil grubunda 135 sn.,<br />

levobupivakain+morfin grubunda ise 126 sn.<br />

olarak bulunmustur.<br />

Spinal ponksiyon ile T4 duyusal bloğa<br />

ulaşma süresi fentanil grubunda 5,7 dakika,<br />

morfin grubunda 5.9 dakika olarak bulundu.<br />

Sensoriyel blok T4 düzeyine ulaşınca cerrahiye<br />

izin verildiği göz önünde bulundurulursa her iki<br />

grup arasında herhangi bir anlamlı fark<br />

saptanmamıştır.<br />

Karaman ve ark.(18) intratekal bupivakaine<br />

eklenen sufentanil veya morfinin etkilerini<br />

karşılaştırdıkları çalışmalarında motor blok<br />

sürelerinin benzer olduğunu bildirmislerdir.<br />

Gautier ve ark.(19) ise, sezaryen için spinal<br />

anestezide levobupivakain (8 mg) + sufentanil<br />

(2,5 mikrogram) kombinasyonu ile maksimum<br />

motor bloğun gelisme süresini ortalama 13,<br />

motor blok süresini ise ortalama 121 dakika<br />

olarak bildirmişlerdir. Borgia ve ark.(20)<br />

sezaryen için spinal anestezide levobupivakain<br />

ve bupivakain’e ilave edilen sufentanil (2,5<br />

mikrogram) ve morfinin (50 mikrogram)<br />

etkilerini karşılaştırdıkları çalısmalarında<br />

yalnızca 5. dakikada istatistiksel olarak önemli<br />

olmayan hızlı motor blok geliştiğini<br />

bildirmişlerdir. Bizim çalışmamızda 1, 3 ve<br />

5.dakika motor blok dağılım Bromage skorları<br />

arasında her iki grup arasında anlamlı bir fark<br />

bulunmadı.<br />

Karaman ve ark (18) ise, intratekal<br />

bupivakaine eklenen sulfentanil veya morfinin<br />

etkilerini karşılaştırdıkları çalışmalarında<br />

sensoriyel blok başlama zamanını, en yüksek<br />

sensoriyel blok zamanını, en yüksek sensoryel<br />

blok düzeyi ve sensoryel blok gerileme zamanını<br />

benzer olarak bildirmişlerdir. Bizim<br />

çalışmamızda gruplar arasında yapılan<br />

karşılaştırmalarda, grupların “motor blok<br />

başlama”, “motor blok gerileme”, “iki dermatom<br />

gerileme”, “T4 duyusal bloğa ulaşma” ve<br />

“operasyon” süreleri ortalama değerleri arasında<br />

anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05).<br />

Ancak grupların “en üst motor bloğa ulaşma” ve<br />

“ilk analjezik ihtiyacı” sürelerinin ortalama<br />

değerleri arasında anlamlı bir farklılık olduğu<br />

görülmüş (p


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

ortalama 89,4 dakika ve levobupivakain +<br />

morfin kombinasyonu ile ortalama 87,7 dakika<br />

bulunduğu ve tespit ettiğimiz bu sürelerin<br />

Gautier ve ark.nın çalışmaları ile uyumlu<br />

olduğu belirlendi. Ancak gruplar arasında<br />

istatiksel olarak bir anlam bulunmamıştır.<br />

Ünlügenç ve ark (20) sezeryan yapılan<br />

hastalarda intratekal levobupivakaine eklenen<br />

morfinin ciddi bir yan etkiye sebep olmadan<br />

izotonik ile karşılaştırıldığında spinal analjezi<br />

süresi hızlı analjezi başlangıcı sağladığı ve ilk<br />

analjezik ihtiyacı süresini uzattığını<br />

göstermiştir. Özyılkan ve ark (21) sezeryan<br />

yapılan hastalarda intratekal levobupivakaine<br />

eklenen fentanil ve sulfentalinin tek başına<br />

levobupikainden daha etkili olduğunu<br />

bulmuştur. Levubupivakaine eklenen<br />

sulfentanilin daha hızlı motor ve sensoryal blok<br />

yaptığını göstermişler ayrıca postoperatif<br />

analjezi ihtiyaç süresini uzattığını ve total<br />

analjezi ihtiyacını azalttığını göstermişlerdir,<br />

tüm bulgular bizim çalışmamızla uyumludur.<br />

Şenyaşar ve ark (22) geriatrik üroloji<br />

hastalarında yaptığı bir çalışmada spinal<br />

anestezi uygulamalarında levobupivakaine<br />

eklenen düşük doz fentanilin hemodinamik<br />

parametreleri etkilemediğini, solunum<br />

fonksiyonunu bozmadığını ve yan etkileri<br />

artırmadığını saptamışlardır. Levobupivakaine<br />

eklenen fentalinin postoperatif dönemde<br />

analjezi süresini uzatarak, tek başına lokal<br />

anestezik kullanılmasına göre daha iyi bir<br />

alternatif olabileceğini belirtmişlerdir.<br />

Mısırlıoğlu ve ark. (23) spinal anestezi<br />

uygulanan sezaryan operasyonlarında düşük<br />

doz levobupivakaine eklenen fentanilin düşük<br />

doz bupivakaine eklenen fentanilie göre daha<br />

efektif duyusal blok ve daha az motor blok<br />

oluşturmuştur. Bunun yanında benzer<br />

hemodinamik ve neonatal etkiler<br />

gözlemlemişlerdir.<br />

Acar ve ark.(24) sezaryenlerde intratekal<br />

levobupivakaine ilave edilen fentanil ve<br />

morfinin postoperatif ağrı üzerine etkisi<br />

üzerine yaptıkları bir çalışmada sezaryen<br />

doğum için spinal anestezide intratekal<br />

%0,5’lik levobupivakain (10 mg) ilave edilen<br />

morfinin (0.1 mg) intratekal levobupivakaine<br />

eklenen fentanile (20 mcgr) göre ilk ek analjezi<br />

süresini uzattığı ve daha az ek analjezi<br />

tüketimine neden olduğu tespit etmişlerdir.<br />

Bupivakain ile yapılan çalışmalarda spinal<br />

analjezi sürelerinin morfin gruplarında fentanil<br />

ve sulfentanil gruplarına göre önemli derecede<br />

daha uzun olduğu bildirilmiştir. Karaman ve<br />

ark.(18) intratekal bupivakaine eklenen<br />

sulfentanil veya morfinin etkilerini<br />

karşılaştırdıkları çalışmalarında ilk analjezi<br />

gereksinim süresinin morfin verilen grupta<br />

önemli düzeyde uzun (19,5 ± 4,7 saat ve 6,3±5,2<br />

saat) olduğunu bildirmişlerdir. Benzer olarak<br />

Vercauteren ve ark.(25) doğum analjezisi için<br />

intratekal levobupivakain (% 0,125) + sufentanil<br />

+ epinefrin ve bupivakain (% 0,125) + sufentanil<br />

(0,75 µg) + epinefrin kombinasyonlarını<br />

karşılaştırdıkları çalışmalarında spinal analjezi<br />

süresini levobupivakain grubunda 93,5 dakika<br />

ve bupivakain grubunda 94.7 dakika olarak<br />

bildirmislerdir. Gautier ve ark.(19) ise sezaryen<br />

için spinal anestezide levobupivakain (8 mg) +<br />

sulfentanil (2,5 µg) kombinasyonu ile spinal<br />

analjezi süresini (ilk analjezi talebinin) ortalama<br />

136 dakika olarak bildirmişlerdir. Biz LF<br />

grubunda ilk analjezi ihtiyacın 162 dk bulduk ki<br />

bu Gauterin çalışmasına yakın bir değer olup<br />

LM grubunda bu süre 820 dk’dır. LM<br />

grubundaki bu fark istatiksel açıdan önemli<br />

derecede anlamlı olup bu morfinin uzun süreli<br />

etkisi ile ilişkilidir.<br />

Her iki grupta bütün bireylerin “cilt<br />

inzisyonu” VAS skorları “0” olarak tespit<br />

edilmiştir. Gruplar arasında yapılan<br />

karşılaştırmalarda, grupların “uterus inzisyonu”<br />

ve “postop 30. dakika” VAS skorları dağılımları<br />

arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır<br />

(p>0,05). Ancak grupların “periton kapatma” ve<br />

“postop 60. dakika” VAS skorları dağılımları<br />

arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür<br />

(p


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

bulantı-kusma, kaşıntı, solunum depresyonu<br />

gibi yan etkilerde artışa neden olduğu birçok<br />

çalışmada gösterilmiştir (27,28). Ancak bunun<br />

tersine hipotansiyona bağlı olanlar dışında<br />

bulantı kusma bloğun ulaştığı seviyeye bağlı<br />

olarak ortaya çıkabilir.<br />

Yetersiz sensoryel blok ile peritoneal<br />

yapıların operasyon sırasında gerilmesi sonucu<br />

peroperatif bulantı/kusma ortaya çıkabilir.<br />

Intratekal opiyoidlerin sezaryen<br />

operasyonlarında visseral ağrıyı azalttığı ve<br />

dolayısıyla bulantı-kusma insidansını<br />

azalttıkları da iddia edilmiştir (28,29). Yetersiz<br />

blok seviyesine bağlı olarak da küçük dozlarda<br />

intratekal lokal anestezik ile opiyoidlerin<br />

sinerjik etkiye sahip oldukları yapılan<br />

çalışmalarda gösterilmiştir (30,31). Bizim<br />

çalışmamızda da her iki grupta en sık görülen<br />

yan etkilerin kaşıntı (her iki grupta 13’er hasta)<br />

ve hipotansiyon (morfin 7 ve fentanil; 12’şer<br />

hasta) olduğu görülmüş diğer yan etkiler olarak<br />

da bradikardi, bulantı ve kusma olmuştur.<br />

Fentanil grubunda 2 hastada başağrısı<br />

görülmüştür. Ancak gruplar açısından herhangi<br />

anlamlı bir fark yan etki profili açısından<br />

bulunamamıştır. Morfin grubunda 5, fentanil<br />

grubunda 7 hastada efedrin ihtiyacı oluşmuş,<br />

ancak istatiksel olarak anlamlı fark gruplar<br />

arasında bulunmamıştır.<br />

Dahlgren ve ark.(32) sezaryen için spinal<br />

anestezide bupivakaine ilave edilen fentanil ve<br />

sulfentanilin etkilerini karşılaştırdıkları<br />

çalışmalarında sulfentanil grubunda kaşıntının<br />

doza bağlı olarak sulfentanil grubunda daha sık<br />

görüldüğünü bildirmişlerdir. Palmer ve<br />

ark.(33) intratekal fentanil ile yaptıkları<br />

çalışmada kaşıntının dozla bağımlı olmadığı ve<br />

tüm hastalarında gözlendiğini belirtmişlerdir.<br />

Çalışmamızda tüm gruplarda en çok görülen<br />

yan etkinin kaşıntı olduğu, ancak gruplar<br />

arasında istatistiksel fark olmadığı<br />

belirlenmiştir.<br />

Levobupivakaine kardiyovasküler ve<br />

santral sinir sistemine düşük yan etki profili<br />

nedeniyle gebelerde sezaryan doğumda<br />

güvenle kullanılabilecek bir lokal anestezik<br />

olup % 0,5 lik levobupivakaine eklenen 25 µg<br />

fentanil ve 100 µg morfin ile anne ve bebekte<br />

düşük yan etki profili oluşturup diğer<br />

çalışmalara göre daha kısa sürede bir motor<br />

bloğun gelişmesiyle birlikte levobupivakaine<br />

eklenen morfin daha uzun süreli bir analjezi<br />

sağlamakta ve postop dönemde hastaların<br />

analjezi ihtiyacını azaltmaktadır.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Erdine S. Sinir Blokları. İstanbul: Emre Matbaacılık, 1993: 9-<br />

24.<br />

2. Yegül İ. Obstetride Rejyonal Analjezi ve Anestezi. VI. Uludağ<br />

Kış Sempozyumu, 5-8 Aralık 1996, Bursa: Özet Kitabı 1996: 80-5.<br />

3. Bromage PR. An Evaluation of Bupivacaine in Epidural<br />

Analgesia for Obstetrics. Can Anaesth. Soc. J, 1969; 16: 46-56.<br />

4. Dailey PA, Fisher DM, Shnider SM, Baysinger CL, Shinohara<br />

Y, Miller RD, Abboud TK, Kim KC. Pharmacokinetics placental<br />

transfer and Neonatal Effects of Vecuronium and Pancuronium<br />

Adminictered During Cesarean Section. Anesthesiology, 1984, 60:<br />

569-74.<br />

5. Albringht G, Ferguson A, Thomas G. Anesthesia in Obstetric,<br />

2th,Boston<br />

6. Rawal N. The Combined Spinal-Epidural Tecnique. 1999,1-35.<br />

7. Dennison B. Combined subarachnoid and epidural block for<br />

caesarean section. Can J of Anaesth,1987;34:105-6.<br />

8. Cheek TG, Gutsehe BB. Maternal Physiologic Alternaties<br />

during Pregnancy. In, Sehineder SM, LEvinson (eds) Anesthesia<br />

for obstetrics, The Williams and Wilkins Baltimore, 1993, 3-17.<br />

9. Clark SL. Cesarean Section. In: Hankils, GDV, Clark SL,<br />

Cunnigham FG, Giltstrap III LC (eds). Operative Obstetrics.<br />

Appleton and Lenge, Connecticut 1995, 301-322.<br />

10. Joshi GP, Mc Caroll SM. Evalluation of combined spinalepidural<br />

anesthesia using two different techiques. Regional<br />

anesthesia,1994; 19:169-74.<br />

11. Gustafsson LL, Hallin ZW. Spinal opioid analgesia. Drugs<br />

1988; 35: 597-603.<br />

12. Kirson LE, Goldman JM, Slover RE. Low dose intrathecal<br />

morphine for postoperativepain control in patients undergoing<br />

transuretral resection of the prostate. Anesthesiology 1989;71:<br />

192-195.<br />

13. DahI JB, Rosenborg J, Dirkes WE. Prevention of<br />

postoperative pain by balanced analgesia. Br J Anaesth. 1990; 64:<br />

518-20.<br />

14. Colins VJ. Principles of Anesthesiology. 3 th Ed.Volum II<br />

,Philadelphia: Lea and Febiger, 1993.<br />

15. Kaya S, Ölmez G, Uludağ Ö. Sezaryen operasyonlarında<br />

İntratekal levobupivakainin fentanil ile kombine edilmesinin<br />

duyusal ve motor blok üzerine olan etkileri. TARD Dergisi. 2006;<br />

154: 253-56.<br />

16. Akçaboy ZN, Akçaboy EY, Bilal B, Baydar M, Canbay E,<br />

Göğüş N. Transüretral prostatektomilerde uygulanan spinal<br />

anestezide düşük doz % 0.5’lik levobupivakain ile%0.5’lik<br />

bupivakain’in karşılaştırılması TARD Dergisi 2007; 35 (5):114-<br />

115<br />

17. Glasser C, Marhofer P, Zimpfer G, Heinz MT, Sitzwol C,<br />

Kapral S, Schindler I. Levobupivacaine versus racemic<br />

bupivacaine for spinal anaesthesia. Anaesth Ana.l 2002; 94: 194-<br />

198.<br />

18. Karaman S, Kocabas S, Uyar M, Hayzaran S, Fırat V. The<br />

effects of sufentanil or morphine added to hyperbaric bupivacaine<br />

in spinal anaesthesia for caesarean section. Eur JAnaesthesiol.<br />

2006 ; 23 (4): 285-91.<br />

19. Gautier P, De Kock M, Huberty L, Demir T, Izydorczic M,<br />

Vanderick B. Comparison ofthe effects of intrathecal ropivacaine,<br />

levobupivacaine, and bupivacaine for caesarean section. Br J<br />

Anaesth. 2003; 91(5): 684-89.<br />

20. Unlugenc H1, Gunduz M, Guzel B, Isik G.A. Comparative<br />

study on the effects of intrathecal morphine added to<br />

levobupivacaine for spinal anesthesia. J Opioid Manag. 2012; 8<br />

(2): 105-13.<br />

21. Ozyilkan NB, Kocum A, Sener M, Caliskan E, Tarim E,<br />

Ergenoglu P, Aribogan A. Comparison of Intrathecal<br />

Levobupivacaine Combined with Sufentanil, Fentanyl, or Placebo<br />

for Elective Caesarean Section: A Prospective,Randomized,<br />

Double-Blind, Controlled Study. Current Therapeutic Research<br />

2013; 75: 64–70.<br />

- 77 -


Yıldız Yiğit Kuplay ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 68-78 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.675<br />

22. Şenyaşar NK, Erkal H, Temizel Ş, Özyurt Y. Geriatrik<br />

Hastaların Ürolojik Cerrahi Girişimlerinde Uygulanan Spinal<br />

Anestezide Levobupivakain Ve Levobupivakain-Fentanilin<br />

Etkilerinin Karşılaştırılması. J Kartal TR 2009; 2: 82-89.<br />

23. Misirlioglu K, Sivrikaya GU, Hanci A, Yalcinkaya A.<br />

Intrathecal low-dose levobupivacaine and bupivacaine combined<br />

with fentanyl in a randomised controlled study for caesarean<br />

section: blockade characteristics, maternal and neonatal effects.<br />

Hıppokratıa 2013, 17: 262-267.<br />

24. Acar P, Özyuvacı E, Vatansever Ş, Toprak N, Akyol O.<br />

Assessment of the effect of intrathecal levobupivacaine combined<br />

with fentanyl morphine on postoperative analgesia in patients<br />

undergoing cesarean section. Agrı 2010; 22 (4): 151-158.<br />

25. Vercauteren M. Curr Opin Anaesthesiol. Obstetric spinal<br />

analgesia and anesthesia 2003;16 (5): 503-7<br />

26. Vanna O, Chumsang L, Thongmee S. Levobupivacaine and<br />

bupivacaine in spinal anesthesia for transurethral endoscopic<br />

surgery, J Med Assoc Thai. 2006; 89 (8): 1133-1139.<br />

27. Adkinson GH, Waters JH, Burger GA. Fentanil added to<br />

lidocaine results in higher spinal anesthetic levels (abstract).<br />

Anesth Analg 1993; 76: 52.<br />

28. Alahuhta S, Kangas-Saarela T, Hollmen AI, Edström HH.<br />

Visceral pain during cesarean section under spinal and epidural<br />

anaesthesia with bupivacaine. Acta Anaesthesiol Scand 1990; 34:<br />

95-8.<br />

29. Ishiyama T, Yamaguchi T, Kashimoto S, Kumazawa T. Effects<br />

of epidural fentanil and intravenous flurbiprofen for visceral pain<br />

during cesarean section under spinal anesthesia. Br JAnesth.<br />

2001; 15: 69–73.<br />

30. Dahlgren G, Hultstrand C, JakobSson J, Norman M, ErikSson<br />

EW, Martin H. Intrathecal sufentanil, fentanil, or placebo added to<br />

bupivacaine for cesarean section. Anesth Analg 1997; 85(6): 1288-<br />

1293.<br />

31. Akerman B, Arwestrom E, Post C. Local anesthetics potent<br />

spinal morphine antinociception. Anesth Analg 1988; 67: 943-8.<br />

32. Rucci FS, Cardamone M, Migliori P. Fentanil and<br />

bupivacaine mixtures for extradural blockade. Br J Anaesth 1985;<br />

57: 275-84.<br />

33. Palmer CM, Cork RC, Hays R, Maren GV, Alves D. The dose–<br />

response relation of intrathecal fentanil for labor analgesia.<br />

Anesthesiology 1998; 88: 355 -61.<br />

- 78 -


Özbil Korkmaz Güler et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />

Original Research Article<br />

Pressure Pain Threshold in Musculoskeletal Disorders<br />

Kas İskelet Hastalıklarında Basınç Ağrı Eşiği<br />

Özbil KORKMAZ GÜREL 1 , Aslıhan TARAKTAŞ 2 , Duygu<br />

KURTULUŞ 3 , Cengiz BAHADIR 4<br />

1. Physical Medicine and Rehabilitation Department, VM Medicalpark Hospital, Kocaeli<br />

2. Physical Medicine and Rehabilitation Department, Fatih Sultan Mehmet Training and Research Hospital, Istanbul<br />

3. Physical Medicine and Rehabilitation Department, Umraniye Training and Research Hospital, Istanbul<br />

4. Physical Medicine and Rehabilitation Department, Vocational School of Health, Hasan Kalyoncu University, Gaziantep<br />

ABSTRACT<br />

Aim: Pain is the most significant symptom in musculoskeletal<br />

disorders. General hypersensitivity to pain is often associated<br />

with conditions of chronic pain. In this study we compared pain<br />

degrees of different musculoskeletal disease groups by pain<br />

pressure threshold and visual analog scale.<br />

Materials and Method: Patients diagnosed with<br />

ankylosing spondylitis (n=34), fibromyalgia (n=30),<br />

myofascial pain syndrome (n=33), osteoporosis (n=34),<br />

generalized osteoarthritis (n=34) and rheumatoid<br />

arthritis (n=34) and healthy subjects (n=30) were<br />

included in the study. Beck depression inventory was<br />

used for psychological evaluation. Visual analog scale<br />

(VAS) was used to quantify clinical pain. PPT<br />

measurements made from the areas that generally not<br />

showing involvement of disease: at middle deltoid,<br />

middle ulna, hypothenar eminence, thumb, mid-tibia,<br />

and quadriceps femoris.<br />

Results: VAS score for clinical pain ranged from<br />

4.76±3.15 in ankylosing spondylitis to 7.44±2.42 in<br />

fibromyalgia. Fibromyalgia consistently had the lowest<br />

PPT across all sites of measurements indicating<br />

increased pain sensitivity. Myofascial pain syndrome<br />

and ankylosing spondylitis were the only diseases that<br />

did not show greater sensitivity to pain compared to<br />

healthy controls. Osteoporosis patients also reported an<br />

average clinical pain of 6.09±3.23 on VAS, and showed<br />

general tenderness regardless of presence of verified<br />

fractures. Overall, female gender, advanced age,<br />

depression and NSAID use correlated with lower PPT.<br />

Conclusion: The level of pain sensitivity may provide a<br />

clue regarding the mechanism and treatment options of<br />

musculoskeletal disorders.<br />

Keywords: Pressure pain threshold, ankylosing<br />

spondylitis, myofascial pain syndrome, osteoporosis,<br />

arthritis, fibromyalgia.<br />

ÖZET<br />

Amaç: Ağrı kas iskelet sistemi bozukluklarında en<br />

belirgin semptomdur. Ağrıya karşı genel aşırı duyarlılık<br />

sıklıkla kronik ağrı koşullarıyla ilişkilidir. Bu çalışmada,<br />

farklı kas-iskelet sistemi hastalık gruplarının ağrı<br />

derecelerini, ağrı basınç eşiği ve görsel analog skala ile<br />

karşılaştırdık.<br />

Yöntem ve Gereçler: Çalışmaya ankilozan spondilit (n =<br />

34), fibromiyalji (n = 30), miyofasiyal ağrı sendromu (n<br />

= 33), osteoporoz (n = 34), jeneralize osteoartrit (n =<br />

34) ve romatoid artrit (n = 34) tanısı alan hastalar ve<br />

sağlıklı kişiler (n = 30) dahil edildi. Psikolojik<br />

değerlendirme için Beck depresyon envanteri, klinik<br />

ağrıyı ölçmek için görsel analog skala (VAS) kullanıldı.<br />

PPT ölçümleri hastalık tutulumu göstermeyen<br />

alanlardan yapıldı: orta deltoid, orta ulna, hipotenar<br />

belirginlik, başparmak, orta tibia ve kuadriseps femoris.<br />

Bulgular: Klinik ağrı için VAS skoru, ankilozan<br />

spondilitte 4.76 ± 3.15, fibromiyaljide 7.44 ± 2.42 idi.<br />

Fibromiyalji, ağrı duyarlılığının arttığını gösteren tüm<br />

ölçüm yerlerinde tutarlı olarak en düşük PPT'ye sahipti.<br />

Miyofasyal ağrı sendromu ve ankilozan spondilit, ağrıya<br />

sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında daha fazla<br />

duyarlılık göstermeyen tek hastalıktı. Osteoporoz<br />

hastaları ayrıca VAS'da ortalama klinik ağrı 6.09 ± 3.23<br />

ve doğrulanmış kırıkların varlığına bakılmaksızın genel<br />

hassasiyet göstermiştir. Genel olarak, kadın cinsiyet,<br />

ileri yaş, depresyon ve NSAID kullanımı düşük PPT ile<br />

koreleydi.<br />

Sonuç: Ağrı duyarlılığının düzeyi, kas-iskelet<br />

bozukluklarının mekanizması ve tedavi seçenekleri<br />

hakkında ipucu sağlayabilir.<br />

Anahtar Kelimeler: Basınç ağrı eşiği, ankilozan spondilit,<br />

myofasial ağrı sendromu, osteoporoz, artrit, fibromiyalji<br />

Contact:<br />

Corresponding Author: Aslıhan Taraktaş<br />

Address: Physical Medicine and Rehabilitation Department, Fatih<br />

Sultan Mehmet Training and Research Hospital, Istanbul<br />

Tel: +90 (216) 578 30 00 E-Mail: aslihantaraktas@gmail.com<br />

Submitted: 15.02.<strong>2017</strong><br />

Accepted: 16.03.<strong>2017</strong><br />

- 79 -


Özbil Korkmaz Güler et al.<br />

INTRODUCTION<br />

Chronic pain is an integral part of most<br />

musculoskeletal disorders, having a negative<br />

impact on the quality of life of the patients.<br />

Although pain is regarded as the body’s<br />

response to noxious stimuli, its presentation,<br />

frequency and intensity varies considerably<br />

between disease groups and individuals.<br />

Certain conditions may be associated with a<br />

general hypersensitivity to pain or tenderness,<br />

while others may be specific to the affected<br />

area. Quantitative assessment of<br />

experimentally evoked pain has been used to<br />

reveal differences between genders and age<br />

groups of healthy individuals as well as disease<br />

groups. These differences may have important<br />

implications in terms of diagnosis, disease<br />

management, prediction of treatment response<br />

and understanding the underlying pain<br />

mechanisms (1).<br />

In this study, we compared pain pressure<br />

threshold (PPT) in areas of the body normally<br />

not affected by the disease between ankylosing<br />

spondylitis, fibromyalgia, myofascial pain,<br />

osteoporosis, generalized osteoarthritis,<br />

rheumatoid arthritis and healthy control<br />

subjects to assess the pain perception degrees,<br />

presence and extent of general hypersensitivity<br />

to mechanical stimulus.<br />

MATERIALS AND METHODS<br />

Study design and patients<br />

This was a prospective study comparing<br />

pain pressure threshold of different<br />

musculoskeletal disorders associated with<br />

chronic pain. Patients followed in our Physical<br />

Medicine and Rehabilitation Outpatient Clinic<br />

with a clear diagnosis of one of the following<br />

diseases were included in the study: rheumatoid<br />

arthritis (n=34), ankylosing spondylitis (n=34),<br />

fibromyalgia (n=30), myofascial pain syndrome<br />

in the trapezius muscle (n=33), osteoporosis<br />

(n=34) and generalized osteoarthritis (n=34). In<br />

addition, thirty healthy control subjects were<br />

included in the study.<br />

Rheumatoid arthritis was diagnosed based<br />

on the 1987 American College of Rheumatology<br />

(ACR) classification criteria (2). Ankylosing<br />

spondylitis was diagnosed based on the modified<br />

New York criteria (3). Fibromyalgia was<br />

diagnosed based on the 1990 ACR criteria (4)s.<br />

The presence of myofascial trigger points<br />

was determined using the diagnostic criteria<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />

- 80 -<br />

described by Simons et al (5). Osteoporosis was<br />

diagnosed according to WHO definition (6).<br />

Generalized osteoarthritis was defined as bilateral<br />

involvement of fingers or involvement of the<br />

spine and both femorotibial joints (7).<br />

Patients fulfilling diagnostic criteria for more<br />

than one of the above musculoskeletal disorders<br />

were excluded from the study. Measurement of<br />

bone mineral density (BMD) was performed by<br />

using Dual Energy X-ray Absorptiometry<br />

(DEXA). Measurements were taken in all cases<br />

and the patients who had osteoporosis and one of<br />

the any other diseases were excluded also. In<br />

addition, subjects were excluded if pregnant,<br />

younger than 18 years of age, having cognitive or<br />

mental problems, history of surgery in the upper<br />

or lower extremity or any disease that may affect<br />

upper or lower extremity performance such as<br />

polyneuropathy, vasculitis, dermatological<br />

diseases, neurovascular skin diseases, peripheral<br />

vascular disease, spinal cord injury, malignancy,<br />

burn or loss of sensation. Patients who had disease<br />

involvement in the measurement area were<br />

excluded.<br />

The study was approved by the institutional<br />

review board. Written informed consent was<br />

obtained from all participants.<br />

Procedures<br />

General (clinical) pain was evaluated using<br />

the visual analog scale (VAS), where patients<br />

were asked to mark the level of pain related to<br />

their disease on a 10 cm lateral scale with one end<br />

indicating no pain and the other end indicating<br />

worst possible pain.<br />

Pain pressure threshold was measured using<br />

a digital algometry (JTECH Medical – Algometer<br />

Commander – USA). Patients were familiarized<br />

with the algometry and a demonstration was<br />

carried out on a different part of the body<br />

unrelated to the sites of measurement (thenar<br />

area). Patients were asked to say “stop” when they<br />

feel pain first to indicate pain threshold. A 1 cm 2<br />

probe was used and values are presented in<br />

Newton (N). Pressure was increased at a speed of<br />

10N/s until patient reported pain and to confirm<br />

reliability three readings were taken from each<br />

site with 5 sec intervals between readings and the<br />

mean value was used in the analysis. All<br />

measurements were carried outby the same<br />

physician who was blind to the patient groups, in<br />

the same room and room temperature, using the<br />

same equipment and. Measurements were carried<br />

out bilaterally and always in the same order:<br />

middle deltoid, middle ulna, hypothenar<br />

eminence, thumb, mid tibia, and quadriceps


Özbil Korkmaz Güler et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />

femoris muscle.<br />

Beck Depression Inventory (BDI) was<br />

completed by all subjects (8). BDI is a 21-item<br />

questionnaire, where a score of 21 or above<br />

represents depression.<br />

Statistical analysis<br />

Statistical analysis was performed using<br />

NCSS (Number Cruncher Statistical System)<br />

2007 and PASS 2008 Statistical Software (Utah,<br />

USA). Data was summarized using descriptive<br />

statistics (mean, standard deviation, percentage).<br />

For variables with normal distribution one-way<br />

ANOVA was used to compare means and posthoc<br />

Tukey HDS test was used to determine the<br />

groups differing from each other. For variables<br />

with non-normal distribution Kruskal Wallis<br />

was used to compare means and Mann Whitney<br />

U test was used to determine the groups differing<br />

from each other. In two group comparisons<br />

Student t test and Mann Whitney U test were<br />

used for normal and non-normally distributed<br />

variables, respectively. Pearson correlation<br />

analysis and Spearman’s rho correlation analysis<br />

were used for normal and non-normally<br />

distributed variables, respectively. Chi-square<br />

test was used for analysis of categorical<br />

variables. Results were evaluated within 95%<br />

confidence interval and the level of significance<br />

was set at p


Özbil Korkmaz Güler et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />

could not be measured on the other disease<br />

groups as the number of men was insufficient<br />

for statistical analysis. Patients with<br />

depression had significantly lower PPT scores<br />

in the rheumatoid arthritis group (3.35±1.01<br />

vs. 4.29±1.27, p=0.040) and in the overall<br />

analysis of all subjects (3.90±1.36 vs.<br />

4.30±1.30, p=0.039). NSAID users had lower<br />

PPT in the overall analysis of all subjects<br />

(3.95±1.15 vs. 4.34±1.43, p=0.030) but no<br />

significant difference was detected in the<br />

analysis of individual disease groups.<br />

DISCUSSION<br />

In this study, we compared general pain<br />

sensitivity of patients with a variety of<br />

musculoskeletal disorders based on<br />

measurements at unaffected body sites. This is<br />

the first study which compares PPT in six<br />

different frequent diseases and healthy<br />

individuals.<br />

The VAS is a well known subjective pain<br />

scale with simple application. VAS improved<br />

long time ago, has been found to be valid and<br />

reliable tool for assessing pain relief and pain<br />

intensity (9). International Association for the<br />

Study of Pain (1986) outlined the pain<br />

threshold as "the minimum intensity of a<br />

stimulus that is perceived as painful" (10). PPT<br />

is a reliable test for hyperalgesia in superficial<br />

body structures (11-12).<br />

Table 1: Patient characteristics<br />

HC<br />

AS<br />

FS<br />

MPS<br />

OS<br />

GOA<br />

RA<br />

p<br />

n=30<br />

n=34<br />

n=30<br />

n=33<br />

n=34<br />

n=34<br />

n=34<br />

Age, 1 years<br />

(mean±SD)<br />

37±12 33±8 40±10 39±11 62±9 67±9 48±12 0.001<br />

Female, 2 n(%) 14 (47) 13 (38) 30 (100) 27 (82) 32 (94) 32 (94) 28 (82) 0.001<br />

Disease duration, 3<br />

years<br />

- 9.8±6.9 3.8±3.4 3.8±5.4 3.8±4.1 10.0±9.0 9.9±9.1 0.001<br />

Depression, 4 n(%) 0 (0) 10 (29) 14 (47) 15 (46) 9 (26) 8 (24) 12 (35) 0.001<br />

VAS, 5 mean±SD - 4.76±3.15 7.44±2.42 6.55±2.78 6.09±3.23 7.05±2.69 5.55±2.55


Özbil Korkmaz Güler et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />

Table 2: Pressure pain threshold (PPT) values (mean±SD) at different body sites<br />

HC AS FS MPS OS GOA RA p<br />

Mid deltoid 1 4.47±1.54 4.57±1.60 3.15±0.82 5.02±1.59 3.94±0.89 4.02±1.24 4.42±1.40 0.001<br />

Midline ulna 2 5.32±1.40 4.59±1.74 3.44±0.82 5.15±1.60 4.03±1.03 3.96±1.24 4.22±1.39 0.001<br />

Hypothenar<br />

eminence 3 5.50±1.71 4.64±1.78 3.71±1.00 4.97±1.86 4.44±1.02 3.89±1.45 4.04±1.61<br />

0.001<br />

Thumb 4 4.43±1.17 3.55±1.23 2.57±0.58 3.72±1.35 3.25±0.70 2.97±1.18 2.87±1.16 0.001<br />

Mid tibia 5 4.80±1.60 3.76±1.11 2.91±0.77 4.34±1.55 3.56±0.91 3.18±1.07 3.53±1.33 0.001<br />

Quadriceps<br />

femoris 6 6.36±2.29 5.89±1.96 3.59±0.83 5.76±1.83 4.49±1.28 3.98±1.38 4.65±1.76<br />

0.001<br />

Whole body<br />

PPT 7 5.15±1.50 4.50±1.40 3.23±0.64 4.83±1.43 3.95±0.80 3.67±1.08 3.96±1.25<br />

0.001<br />

HC, healthy control; AS, ankylosing spondylitis; FS, fibromyalgia syndrome; MPS, myofascial pain syndrome; OS, osteoporosis;<br />

GOA, generalized osteoarthritis; RA, rheumatoid arthritis.<br />

1, FS significantly lower than HC, AS, MPS and RA (p


Özbil Korkmaz Güler et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />

fibromyalgia patients for all body sites,<br />

indicating general tenderness in accordance<br />

with previous studies (22,23). The underlying<br />

mechanism for tenderness in fibromyalgia is<br />

thought to involve central sensitization and<br />

impaired pain modulation in addition to<br />

peripheral sensitization (20).<br />

Table 3: PPT score correlation with age, disease duration and VAS<br />

Age Disease duration VAS<br />

r p r p r p<br />

HC -0.079 0.680 - - - -<br />

AS 0.148 0.402 0.204 0.247 0.238 0.176<br />

FS -0.075 0.694 -0.280 0.134 0.223 0.237<br />

MPS -0.017 0.923 -0.026 0.885 0.053 0.770<br />

OS 0.111 0.531 0.061 0.732 0.073 0.680<br />

GOA -0.028 0.876 0.157 0.377 0.255 0.145<br />

RA 0.416 0.014* -0.097 0.586 -0.182 0.303<br />

All subjects† -0.136 0.039* -0.133 0.045*<br />

HC, healthy control; AS, ankylosing spondylitis; FS, fibromyalgia syndrome; MPS, myofascial pain syndrome; OS, osteoporosis;<br />

GOA, generalized osteoarthritis; RA, rheumatoid arthritis.<br />

* p


Özbil Korkmaz Güler et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />

In conclusion, perception of pain in<br />

general is not affected in AS and MPS, while<br />

hypersensitivity is seen in RA, GOA, OS, and<br />

FS. Overall, female gender, advanced age,<br />

depression and NSAID use correlated with<br />

lower PPT. A weak negative correlation was<br />

detected between VAS and PPT when all<br />

patients were considered, but no significant<br />

correlation was present within the disease<br />

groups. Long-term chronic pain may lead to<br />

overall tenderness via central and peripheral<br />

sensitization and impaired pain modulation.<br />

Intrinsic hypersensitivity to pain may also play<br />

a role in chronic pain disorders.<br />

Table 4: Mean PPT scores by gender, presence of depression and NSAID use<br />

Gender (male/female) Depression (yes/no) NSAID use (yes/no)<br />

n Mean ± SD p n Mean ± SD p n Mean ± SD p<br />

HC 16 5.74±1.65 0.020*<br />

14 4.47±0.98<br />

AS 21 4.74±1.26 0.184 10 4.21±1.75 0.496 23 4.55±1.25 0.897<br />

13 4.11±1.57 24 4.62±1.25 11 4.41±1.74<br />

FS 0 - - 14 3.21±0.69 0.884 13 3.36±0.59 0.615<br />

30 3.23±0.64 16 3.25±0.62 17 3.13±0.68<br />

MPS 6 4.97±1.81 0.455 15 4.98±1.43 0.600 6 4.04±1.02 0.112<br />

27 4.80±1.37 18 4.70±1.45 27 5.00±1.46<br />

OS 2 4.56±0.05 - 9 4.14±0.91 0.740 10 3.62±0.88 0.199<br />

32 3.92±0.82 25 3.89±0.77 24 4.10±0.75<br />

GOA 2 4.84±0.35 - 8 3.25±1.23 0.180 15 3.85±1.07 0.340<br />

32 3.60±1.07 26 3.80±1.02 19 3.53±1.10<br />

RA 6 4.79±1.59 0.086 12 3.35±1.01 0.040* 26 3.89±1.27 0.685<br />

28 3.78±1.13 22 4.29±1.27 8 4.17±1.27<br />

All subjects 53 5.07±1.47 0.001* 68 3.90±1.36 0.039* 93 3.95±1.15 0.030*<br />

176 3.91±1.16 161 4.30±1.30 136 4.34±1.43<br />

HC, healthy control; AS, ankylosing spondylitis; FS, fibromyalgia syndrome; MPS, myofascial pain syndrome; OS, osteoporosis;<br />

GOA, generalized osteoarthritis; RA, rheumatoid arthritis.<br />

* p


Özbil Korkmaz Güler et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 79-86 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.676<br />

REFERENCES<br />

1. Edwards RR, Sarlani E, Wesselmann U, Fillingim RB (2005)<br />

Quantitative assessment of experimental pain perception:<br />

multiple domains of clinical relevance. Pain 114 (3):315-319.<br />

2. Arnett FC, Edworthy SM, Bloch DA, McShane DJ, Fries JF,<br />

Cooper NS, Healey LA, Kaplan SR, Liang MH, Luthra HS, et al.<br />

(1988) The American Rheumatism Association 1987 revised<br />

criteria for the classification of rheumatoid arthritis. Arthritis<br />

Rheum 31 (3):315-324.<br />

3. Van der Linden S, Valkenburg HA, Cats A (1984) Evaluation<br />

of diagnostic criteria for ankylosing spondylitis. A proposal for<br />

modification of the New York criteria. Arthritis Rheum 27<br />

(4):361-368.<br />

4. Wolfe F, Smythe HA, Yunus MB, Bennett RM, Bombardier C,<br />

Goldenberg DL, Tugwell P, Campbell SM, Abeles M, Clark P, et<br />

al. (1990) The American College of Rheumatology 1990 Criteria<br />

for the Classification of Fibromyalgia. Report of the Multicenter<br />

Criteria Committee. Arthritis Rheum 33 (2):160-172.<br />

5. Simons DG, Travell J, Simons L. (1999) Myofascial pain and<br />

dysfunction: the trigger point manual, vol 1. 2nd edn. Baltimore,<br />

Williams & Wilkins, pp. 23-34.<br />

6. Kanis JA, Melton LJ, 3rd, Christiansen C, Johnston CC,<br />

Khaltaev N (1994) The diagnosis of osteoporosis. J Bone Miner<br />

Res 9 (8):1137-1141.<br />

7. Dougados M, Nakache JP, Gueguen A (1996) Criteria for<br />

generalized and focal osteoarthritis. Rev Rhum Engl Ed 63<br />

(9):569-575.<br />

8. Beck AT, Steer RA (1984) Internal consistencies of the<br />

original and revised Beck Depression Inventory. J Clin Psychol<br />

40 (6):1365-1367.<br />

9. McCormimack HM, Horne DJ, Sheather S. Clinical<br />

applications of visual analogue scales: a critical review. Psychol<br />

Med 1988;18:1007-19<br />

10. International Association for the Study of Pain (IASP).<br />

Clasification of chronic pain, descriptions of chronic pain<br />

syndromes and definitions of pain terms. Amsterdam:<br />

Elsevier,1986<br />

11. Nie H, Arendt-Nielsen L, Andersen H, et al.Temporal<br />

summation of pain evoked by mechanical stimulation in deep and<br />

superficial tissue. J Pain 2005;6:348-55<br />

12. Rombaut L, Scheper M, De Wandele I, et al. Chronic pain in<br />

patients with hypermobility type of Ehler-Danlos syndrome:<br />

evidence for generalied hyperalgesia. Clin.Rheumatol 2014.<br />

13. Huskisson EC, Hart FD (1972) Pain threshold and arthritis.<br />

Br Med J 4 (5834):193-195.<br />

14. Incel NA, Erdem HR, Ozgocmen S, Catal SA, Yorgancioglu<br />

ZR (2002) Pain pressure threshold values in ankylosing<br />

spondylitis. Rheumatol Int 22 (4):148-150.<br />

15. Gerecz-Simon EM, Tunks ER, Heale JA, Kean WF, Buchanan<br />

WW (1989) Measurement of pain threshold in patients with<br />

rheumatoid arthritis, osteoarthritis, ankylosing spondylitis, and<br />

healthy controls. Clin Rheumatol 8 (4):467-474.<br />

16. Arendt-Nielsen L, Nie H, Laursen MB, Laursen BS, Madeleine<br />

P, Simonsen OH, Graven-Nielsen T (2010) Sensitization in patients<br />

with painful knee osteoarthritis. Pain 149 (3):573-581.<br />

17. Bajaj P, Graven-Nielsen T, Arendt-Nielsen L (2001)<br />

Osteoarthritis and its association with muscle hyperalgesia: an<br />

experimental controlled study. Pain 93 (2):107-114.<br />

18. Imamura M, Imamura ST, Kaziyama HH, Targino RA, Hsing<br />

WT, de Souza LP, Cutait MM, Fregni F, Camanho GL (2008)<br />

Impact of nervous system hyperalgesia on pain, disability, and<br />

quality of life in patients with knee osteoarthritis: a controlled<br />

analysis. Arthritis Rheum 59 (10):1424-1431.<br />

19. Lee YC, Lu B, Bathon JM, Haythornthwaite JA, Smith MT,<br />

Page GG, Edwards RR (2010) Pain sensitivity and pain reactivity<br />

in osteoarthritis. Arthritis Care Res (Hoboken).<br />

20. Nielsen LA, Henriksson KG (2007) Pathophysiological<br />

mechanisms in chronic musculoskeletal pain (fibromyalgia): the<br />

role of central and peripheral sensitization and pain disinhibition.<br />

Best Pract Res Clin Rheumatol 21 (3):465-480.<br />

21. Marques AP, Ferreira EA, Matsutani LA, Pereira CA,<br />

Assumpcao A (2005) Quantifying pain threshold and quality of life<br />

of fibromyalgia patients. Clin Rheumatol 24 (3):266-271.<br />

22. Granges G, Littlejohn G (1993) Pressure pain threshold in<br />

pain-free subjects, in patients with chronic regional pain<br />

syndromes, and in patients with fibromyalgia syndrome. Arthritis<br />

Rheum 36 (5):642-646.<br />

23. Lautenbacher S, Rollman GB, McCain GA (1994) Multimethod<br />

assessment of experimental and clinical pain in patients<br />

with fibromyalgia. Pain 59 (1):45-53.<br />

24. Staud R (2007) Future perspectives: pathogenesis of chronic<br />

muscle pain. Best Pract Res Clin Rheumatol 21 (3):581-596.<br />

25. Lips P, van Schoor NM (2005) Quality of life in patients with<br />

osteoporosis. Osteoporos Int 16 (5):447-455.<br />

26. Edwards RR, Fillingim RB (2001) Age-associated differences<br />

in responses to noxious stimuli. J Gerontol A Biol Sci Med Sci 56<br />

(3):M180-185.<br />

27. Gibson SJ, Helme RD (2001) Age-related differences in pain<br />

perception and report. Clin Geriatr Med 17 (3):433-456, v-vi.<br />

28. Jensen R, Rasmussen BK, Pedersen B, Lous I, Olesen J (1992)<br />

Cephalic muscle tenderness and pressure pain threshold in a<br />

general population. Pain 48 (2):197-203.<br />

29. Fillingim RB (2000) Sex, gender, and pain: women and men<br />

really are different. Curr Rev Pain 4 (1):24-30.<br />

30. Riley JL, 3rd, Robinson ME, Wise EA, Myers CD, Fillingim<br />

RB (1998) Sex differences in the perception of noxious<br />

experimental stimuli: a meta-analysis. Pain 74 (2-3):181-187.<br />

- 86 -


Elif Dizen Kazan<br />

Özgün Araştırma Makalesi<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 87-91 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.682<br />

Mikroalbüminürisi Olmayan Tip 2 Diyabetik<br />

Hastalarda Nabız Basıncı ile Üriner Albümin Atılımı<br />

Arasındaki Korelasyon<br />

Correlation Between Pulse Pressure and Urinary Albumin Excretion in Type 2 Diabetic<br />

Patients without Microalbuminuria<br />

1. Sandıklı İlçe Devlet Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği<br />

Elif DİZEN KAZAN 1<br />

ÖZET<br />

Amaç: Mikroalbüminüri diyabetik nefropatinin klinik<br />

olarak tespit edilebilen ilk evresidir ve kardiyovasküler<br />

hastalıklar için bir risk faktörüdür. Artmış nabız basıncı<br />

da kardiyovasküler bir risk faktörü olarak kabul<br />

edilmektedir. Bu çalışmamızda mikroalbüminüri<br />

düzeyine ulaşmamış üriner albümin atılımı olan tip 2<br />

diyabetik hastalarda üriner albümin atılımı ile nabız<br />

basıncı arasındaki korelasyonu araştırmayı amaçladık.<br />

Yöntem ve Gereçler: Ocak 2015-Mayıs 2016 tarihleri<br />

arasında poliklinik kontrollerine gelmiş tüm tip 2 diyabet<br />

hastaları retrospektif olarak incelendi. Üriner albümin<br />

atılımı 30 mg/24 saat’in altında olan hastalar çalışmaya<br />

alındı. Tekrarlayan kayıtları önlemek amacıyla her<br />

hastanın ilk geliş kayıtları incelendi. Hastalar nabız<br />

basıncına göre ≤46 mmHg olanlar, 46-56 mmHg<br />

arasında olanlar ve ≥56 mmHg olanlar olmak üzere 3<br />

gruba ayrıldı. Gruplar üriner albümin atılımı açısından<br />

karşılaştırıldı.<br />

Bulgular: Çalışmaya %70,1’i kadın (n:103), %29,9’u<br />

erkek (n:44) toplam 147 hasta dahil edildi. Nabız basıncı<br />

grupları arasında açlık plazma glukozu, HbA1c, total<br />

kolesterol, LDL kolesterol, HDL kolesterol, trigliserid,<br />

üre ve kreatinin değerleri açısından fark yoktu (sırasıyla<br />

p:0,06, p:0,1, p:0,8, p:0,7, p:0,1, p:0,6, p:0,2 ve p:0,09).<br />

Ortalama üriner albümin atılımı nabız basıncı ≤46<br />

mmHg olan grupta 6,92±4,2 mg/24 saat, 46-56 mmHg<br />

arasındaki grupta 11,15±7,7 mg/24 saat ve nabız basıncı<br />

en yüksek olan grupta ise 15,31±5,8 mg/24saat idi.<br />

Grupların üriner albümin atılımı değerleri ile nabız<br />

basınçları arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif<br />

bir korelasyon mevcuttu (p


Elif Dizen Kazan<br />

GİRİŞ<br />

Tip 2 Diyabetes Mellitus (DM) prevalansı<br />

tüm dünyada dramatik bir şekilde artış<br />

göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü 2014 yılı<br />

itibariyle 18 yaşından büyüklerde 422 milyon<br />

kişide DM olduğunu tahmin etmektedir (1).<br />

Ülkemizde de dünya verilerine benzer şekilde<br />

DM prevalansı hızla artış göstermektedir.<br />

Türkiye’de DM epidemiyolojisini araştıran<br />

TURDEP 1 ve TURDEP 2 çalışmalarında 12<br />

yıllık süreçte %90’lık bir prevalans artışı<br />

saptanmıştır (2,3).<br />

Mikroalbüminüri (MAÜ) üriner albümin<br />

atılımının (ÜAA) günlük 30-300 mg arasında<br />

olması olarak tanımlanabilir. Tip 2 DM<br />

hastalarında MAÜ, %20-40 oranında aşikar<br />

nefropatiye ilerler ve sonuç olarak hastaların<br />

%20 kadarında son dönem böbrek yetmezliği<br />

gelişir (4,5). ÜAA’nda artış genel anlamda<br />

vasküler disfonksiyonun bir göstergesi olarak<br />

kabul edilmektedir (6). ÜAA’nın Tip 2 DM<br />

hastalarında hipertansiyon (HT) ile de ilişkili<br />

olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur (7).<br />

NB; SKB ve DKB arasındaki aritmetik<br />

fark olarak tanımlanabilir (8). Artmış NB’nin<br />

subklinik kardiyovasküler hasar, sol ventrikül<br />

hipertrofisi ve MAÜ ile ilişkili olduğu<br />

gösterilmiştir (9). Framingham verilerine göre<br />

koroner arter hastalığı riski ile kan basıncı<br />

parametreleri değerlendirildiğinde SKB, DKB<br />

ve NB arasında koroner arter hastalığı ile en<br />

fazla ilişkili bulunan NB olmuştur (10).<br />

Yapılan birçok yayında ÜAA ile nabız basıncı<br />

(NB) arasında güçlü bir ilişki bulunmuştur (11-<br />

14).<br />

Biz de bu çalışmamızda MAÜ’sü olmayan<br />

Tip 2 DM hastalarında ÜAA ile NB arasındaki<br />

ilişkiyi incelemeyi amaçladık.<br />

YÖNTEM ve GEREÇLER<br />

Hasta seçimi<br />

Ocak 2015-Mayıs 2016 tarihleri arasında<br />

Manisa Demirci İlçe Devlet Hastanesi iç<br />

hastalıkları polikliniğine başvurmuş olan bütün<br />

Tip 2 DM hastalarının kayıtları retrospektif<br />

olarak incelendi. Çalışmaya ÜAA’sı 30<br />

mg/gün’ün altında olan hastalar dahil edildi.<br />

Hastaların yaş, cinsiyet, sistolik kan basıncı<br />

(SKB), diyastolik kan basıncı (DKB), ortalama<br />

kan basıncı (OKB), açlık plazma glukozu,<br />

HbA1c, kolesterol paneli, üre, kreatinin ve<br />

ÜAA değerleri kayıt altına alındı. Kan basıncı<br />

130-80 mmHg’nin üzerinde ölçülen hastalar<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 87-91 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.682<br />

- 88 -<br />

yeni tespit hipertansiyon hastaları olarak kabul<br />

edildi.<br />

Nabız basıncını etkileyebilecek kalp kapak<br />

hastalığı olan hastalar, aktif idrar yolu<br />

enfeksiyonu olanlar, gebeler, Tip 1 DM<br />

hastaları, MAÜ pozitif olan hastalar,<br />

menstürasyon döneminde olan kadın hastalar,<br />

hipertansiyon tanısı bulunan ve antihipertansif<br />

ilaç kullanan hastalar, nefrotik sendrom tanılı<br />

hastalar, bilinen böbrek yetmezliği ve kalp<br />

yetmezliği olan hastalar çalışmaya alınmadı.<br />

Çalışma retrospektif olarak yapıldığından<br />

Etik Kurul onayı alınmamıştır.<br />

Laboratuvar testleri<br />

Serum glukoz düzeyleri; enzimatik UV testi<br />

(Hekzokinaz yöntemi), HbA1c düzeyleri,<br />

Trinity Biotech Premier HB9210 cihazı<br />

kullanılarak Boronat afinite HPLC yöntemi ile<br />

bakıldı. Total kolesterol, trigliserit ve HDL;<br />

enzimatik kolorimetrik yöntemle Beckman<br />

Coulter AU 2700 plus biyokimya analiz<br />

cihazında ölçüldü. LDL friedewald formülü ile<br />

hesaplandı [LDL= Total Kolesterol- (HDL<br />

+Trigliserit/5)]. Üre; kinetik UV testi, kreatinin;<br />

kinetik kolorimetrik yöntem (Jaffe yöntemi) ile<br />

çalışıldı.<br />

ÜAA değerleri her hastanın sabah 8’den<br />

ertesi sabah 8’e kadar biriktirdiği idrar<br />

örneklerinde mikroalbümin düzeyi türbidimetrik<br />

yöntem ile çalışılarak kayıt altına alındı.<br />

Yapılan üç farklı ölçümde saptanan SKB ve<br />

DKB değerlerinin ortalamaları alınarak SKB ve<br />

DKB değerleri belirlendi. “NB= SKB-DKB”<br />

formülünden NB, “(2 x DKB +SKB) /3”<br />

formülünden ise OKB değerleri hesaplandı.<br />

Hastalar NB’a göre NB≤46 mmHg olanlar, NB<br />

46-56 mmHg arasında olanlar ve NB≥56 mmHg<br />

olanlar olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Gruplar<br />

ÜAA açısından karşılaştırıldı.<br />

İstatistiksel yöntem<br />

Tüm istatistiksel analizler SPSS 17.0 (SPSS<br />

Inc., Chicago, IL, USA) sürümü kullanılarak<br />

yapıldı. Değişkenlerin normal dağılıma<br />

uygunluğu görsel (histogram ve olasılık<br />

grafikleri) ve analitik yöntemlerle (Shapiro-<br />

Wilk testi) incelendi. Gruplar arasındaki<br />

kategorik verilerin karşılaştırılmasında Ki-kare<br />

testi kullanıldı. Gruplar arasındaki laboratuar<br />

parametreleri karşılaştırmasında Spearman<br />

korelasyon testi testi kullanıldı. Tüm p değerleri<br />

2 yönlü olup, 0.05’e eşit ya da altındaki değerler<br />

istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.


Elif Dizen Kazan<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 87-91 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.682<br />

BULGULAR<br />

Çalışmaya %70,1’i kadın (n:103),<br />

%29,9’u erkek (n:44) toplam 147 hasta dahil<br />

edildi. Çalışma grubumuzun medyan yaşı 55<br />

tespit edildi. Hastaların %37,4’ünün (n:55)<br />

NB≤46 mmHg olan grupta, %40,8’inin (n:60)<br />

NB 46-56 mmHg olan grupta ve %21,8’inin<br />

(n:32) NB ≥56 mmHg olan grupta oldukları<br />

tespit edildi. Gruplar cinsiyet dağılımı ve yaş<br />

açısından birbirine benzerdi (sırasıyla p:0,7 ve<br />

p:0,3).<br />

NB≤46 mmHg grubun ortalama açlık<br />

plazma glukozu 158,55±71,1 mg/dl, ortalama<br />

HbA1c’si 7,16±1,4 %, ortalama total<br />

kolesterolü 192,51±46,6 mg/dl, ortalama LDL<br />

kolesterolü 112,7±34,5 mg/dl, ortalama HDL<br />

kolesterolü 46,04±9,9 mg/dl, ortalama<br />

trigliserid 174,02±101,5 mg/dl, ortalama üre<br />

32,44±9,2 mg/dl ve ortalama kreatinin<br />

0,67±0,1 mg/dl olarak saptandı. NB 46-56<br />

mmHg arasında olan grupta ise ortalama açlık<br />

plazma glukozu 134,47±64 mg/dl, ortalama<br />

HbA1c’si 7,1±1,2 %, ortalama total kolesterolü<br />

192,9±43,4 mg/dl, ortalama LDL kolesterolü<br />

116,14±32,8 mg/dl, ortalama HDL kolesterolü<br />

43,47±9,3 mg/dl, ortalama trigliserid<br />

176,5±104,9 mg/dl, ortalama üre 32,44±9,2<br />

mg/dl ve ortalama kreatinin 0,69±0,1 mg/dl<br />

olarak tespit edildi. NB≥56 mmHg olan grubun<br />

ortalama açlık plazma glukozu 155,12±57,1<br />

mg/dl, ortalama HbA1c’si 7,8±1,6 %, ortalama<br />

total kolesterolü 185,69±29,4 mg/dl, ortalama<br />

LDL kolesterolü 109,2±27,4 mg/dl, ortalama<br />

HDL kolesterolü 41,5±7,5 mg/dl, ortalama<br />

trigliserid 185,44±98,4 mg/dl, ortalama üre<br />

29,94±9,3 mg/dl ve ortalama kreatinin<br />

0,75±0,2 mg/dl idi. Gruplar arasında açlık<br />

plazma glukozu, HbA1c, total kolesterol, LDL<br />

kolesterol, HDL kolesterol, trigliserid, üre ve<br />

kreatinin değerleri açısından fark yoktu<br />

(sırasıyla p:0,06, p:0,1, p:0,8, p:0,7, p:0,1,<br />

p:0,6, p:0,2 ve p:0,09). Tablo 1 NB gruplarına<br />

göre hastaların genel özelliklerini<br />

göstermektedir.<br />

Tablo 1: NB gruplarına göre hastaların temel özellikleri<br />

Parametre NB≤46 mmHg NB 46-56 mmHg NB≥56 mmHg p<br />

Cinsiyet (E/K) 16/39 20-40 8-24 0,7<br />

Yaş (medyan) 54 52,5 60 0,3<br />

Açlık plazma glukozu (mg/dl) 158,55±71,1 134,47±64 155,12±57,1 0,06<br />

HbA1c (%) 7,16±1,4 7,1±1,2 7,8±1,6 0,1<br />

Total kolesterol (mg/dl) 192,51±46,6 192,9±43,4 185,69±29,4 0,8<br />

LDL kolesterol (mg/dl) 112,7±34,5 116,14±32,8 109,2±27,4 0,7<br />

HDL kolesterol (mg/dl) 46,04±9,9 43,47±9,3 41,5±7,5 0,1<br />

Trigliserid (mg/dl) 174,02±101,5 176,5±104,9 185,44±98,4 0,6<br />

Üre (mg/dl) 32,44±9,2 32,44±9,2 29,94±9,3 0,2<br />

Kreatinin (mg/dl) 0,67±0,1 0,69±0,1 0,75±0,2 0,09<br />

Hastaların %28,6’sına (n:42) yeni<br />

hipertansiyon tanısı kondu. NB≤46 mmHg<br />

olan grupta ortalama NB 41,73±4,1 mmHg,<br />

ortalama SKB 119,09±7,9 mmHg, ortalama<br />

DKB 77,36±6,7 mmHg, ortalama OKB<br />

91,25±6,8 mmHg ve ortalama ÜAA 6,92±4,2<br />

mg/24 saat olarak tespit edildi. NB 46-56<br />

mmHg arasındaki grupta ortalama NB<br />

50,67±2,9 mmHg, ortalama SKB 128±7,9<br />

mmHg, ortalama DKB 77,33±8,9 mmHg,<br />

ortalama OKB 94,16±9 mmHg ve ortalama<br />

ÜAA 11,15±7,7 mg/24 saat saptandı. NB en<br />

yüksek olan grupta ise ortalama NB 65,31±7,2<br />

mmHg, ortalama SKB 154,06±11,5 mmHg,<br />

ortalama DKB 88,75±9,2 mmHg, ortalama<br />

OKB 110,5±9,4 mmHg ve ortalama ÜAA<br />

15,31±5,8 mg/24saat idi. Gruplar arasında<br />

ortalama NB, SKB, DKB ve OKB açısından<br />

anlamlı farklılık tespit edildi (p


Elif Dizen Kazan<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 87-91 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.682<br />

Tablo 2: Grupların tansiyon parametreleri ve ÜAA açısından karşılaştırılması<br />

Parametre NB≤46 mmHg NB 46-56 mmHg NB≥56 mmHg p<br />

NB (mmHg) 41,73±4,1 50,67±2,9 65,31±7,2


Elif Dizen Kazan<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 87-91 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.682<br />

Kolay ulaşılabilir ve ucuz bir parametre<br />

olan NB’a klinik uygulamada gereken önemin<br />

verilmediğini düşünmekteyiz. Tip 2 DM<br />

hastalarında özellikle NB düşürücü tedavi<br />

modaliteleri ile ÜAA’nda azalma sağlanabilir<br />

ve diyabetik nefropatinin ilerlemesi<br />

durdurulabilir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. The World Health Organization. The Diabetes Program.<br />

[http://apps.who.int/iris/bitstream/10665/204871/1/9789241565<br />

257_eng.pdf?ua=1] Erişim Tarihi: 10.08.2016<br />

2. Satman I, Yılmaz T, Sengül A, Salman S, Salman F, Uygur S,<br />

et al. Population-based study of diabetes and risk characteristics<br />

in turkey results of the Turkish diabetes epidemiology study<br />

(TURDEP). Diabetes care 2002; 25:1551-6.<br />

3. Satman I, Omer B, Tutuncu Y, Kalaca S, Gedik S, Dinccag N,<br />

et al. Twelve-year trends in the prevalence and risk factors of<br />

diabetes and prediabetes in Turkish adults. Eur J Epidemiol<br />

2013;28(2):169-80.<br />

4. Parving HH, Gall MA, Skott P, Jorgensen HE, Lokkegaard<br />

H, Jorgensen F, et al. Prevalence and causes of albuminuria in<br />

non-insulin-dependent diabetic patients. Kidney Int<br />

1992;41(4):758-62.<br />

5. Adler AI, Stevens RJ, Manley SE, Bilous RW, Cull CA,<br />

Holman RR. Development and progression of nephropathy in<br />

type 2 diabetes: The United Kingdom Prospective Diabetes Study<br />

(UKPDS 64). Kidney Int 2003;63(1):225-32.<br />

6. Deckert T, Feldt-Rasmussen B, Borch-Johnsen K, Jensen T,<br />

Kofoed-Enevoldsen A. Albuminuria reflects widespread vascular<br />

damage. The Steno hypothesis. Diabetologia 1989;32(4):219-26.<br />

7. Fogarty DG, Rich SS, Hanna L, Warram JH, Krolewski AS.<br />

Urinary albumin excretion in families with type 2 diabetes is<br />

heritable and genetically correlated to blood pressure. Kidney<br />

international 2000;57(1):250-7.<br />

8. Kelly R, Hayvard C, Avolio A, O’Rourke M. Noninvasive<br />

determination of age-related changes in the human arterial<br />

pulse. Circulation 1989; 80:1652-9<br />

9. Palmas W, Moran A, Pickering T, P. Eimicke J, Teresi J, E.<br />

Schwartz J, et al. Ambulatory pulse pressure and progression of<br />

urinary albumin excretion in older patients with type 2 diabetes<br />

mellitus. Hypertension 2006; 48:301-8<br />

10. Franklin SS, Khan SA, Wong ND, Larson MG, Levy D. Is<br />

pulse pressure useful in predicting risk for coronary heart<br />

disease? The Framingham heart study. Circulation 1999;<br />

100:354–60.<br />

11. Palatini P, Mormino P, Dorigatti F, Santonastaso M, Mos<br />

L, De Toni R, et al. Glomerular hyperfiltration predicts the<br />

development of microalbuminuria in stage 1 hypertension: The<br />

HARVEST. Kidney Int 2006;70(3):578-84.<br />

12. Parving HH, Lewis JB, Ravid M, Remuzzi G, Hunsicker LG.<br />

Prevalence and risk factors for microalbuminuria in a referred<br />

cohort of type II diabetic patients: A global perspective. Kidney Int<br />

2006;69(11):2057-63.<br />

13. Viazzi F, Leoncini G, Ratto E, Vaccaro V, Tomolillo C, Falgui<br />

V Et al. Microalbuminuria, blood pressure load, and systemic<br />

vascular permeability in primary hypertension. Am J Hypertens<br />

2006;19(11):1183-9.<br />

14. Verhave JC, Fesler P, du Cailar G, Ribstein J, Safar ME,<br />

Mimran A. Elevated pulse pressure is associated with low renal<br />

function in elderly patients with isolated systolic hypertension.<br />

Hypertension 2005;45(4):586-91.<br />

15. Safar ME, Levy BI, Struijker-Boudier H. Current perspectives<br />

on arterial stiffness and pulse pressure in hypertension and<br />

cardiovascular diseases. Circulation 2003; 107:2864-9.<br />

16. Franklin SS, Gustin W, Wong ND, Larson MG, Weber MA,<br />

Kannel WB, et al. Hemodynamic patterns of age-related changes<br />

in blood pressure. The Framingham Heart Study. Circulation<br />

1997; 96:308-15.<br />

17. Fang J, Madhavan S, Alderman MH. Pulse pressure: A<br />

predictor of cardiovascular mortality among young normotensive<br />

subjects. Blood Press 2000; 9:260-6.<br />

18. Mazza A, Pessina AC, Gianluca P, Tikhonoff V, Pavei A,<br />

Casiglia E. Pulse pressure: An independent predictor of coronary<br />

and stroke mortality in elderly females from the general<br />

population. Blood Press 2001; 10:205-11.<br />

19. Benetos A, Safar M, Rudnichi A, Smulyan H, Richard JL,<br />

Ducimetieere P, et al. Pulse pressure: a predictor of long-term<br />

cardiovascular mortality in a French male population.<br />

Hypertension 1997; 30:1410–5.<br />

20. Chae CU, Pfeffer MA, Glynn RJ, Mitchell GF, Taylor JO,<br />

Hennekens CH. Increased pulse pressure and risk of heart failure<br />

in the elderly. JAMA 1999; 81:634–9.<br />

21. Knudsen ST, Andersen NH, Mogensen CE. Ambulatory Pulse<br />

Pressure and Progression of Albuminuria in Type 2 Diabetes.<br />

Hypertension 2006; 48:207-8<br />

22. Parving HH. Diabetic nephropathy: Prevention and<br />

treatment. Kidney Int 2001;60(5):2041-55.<br />

23. Zarini GG,Exebio JC, Gundupalli D, Nath S, Huffman FG.<br />

Hypertension, poor glycemic control, and microalbuminuria in<br />

Cuban Americans with type 2 diabetes. International Journal of<br />

Nephrology and Renovascular Disease 2011; 4:35-40.<br />

24. Mogensen CE. Preventing end-stage renal disease. Diabet<br />

Med 1998; 15:551-6.<br />

25. İbrahim HHA, Vora JP. Diabetic nephropathy. Bailliere’s<br />

Clin Metab 1999; 13:239-64.<br />

26. Farasat SM, Valdes C, Shetty V, Muller DC, Egan JM, Metter<br />

EJ, et al. Is longitudinal pulse pressure a better predictor of 24-<br />

hour urinary albumin excretion than other indices of blood<br />

pressure? Hypertension 2010;55(2):415-21.<br />

- 91 -


Sinem Doğruyol ve ark.<br />

Özgün Araştırma Makalesi<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />

Acil Serviste Epistaksis: Rutin Kan Tahlili Her Zaman<br />

Gerekli Mi?<br />

Epistaxis in Emergency Room: Is Routine Blood Work Always Necessary?<br />

Sinem DOĞRUYOL 1 , Mehmet Fatih KORÇAK 2 ,<br />

Çiğdem ÖZPOLAT 2 , Arzu DENİZBAŞI 2<br />

1. Tunceli Devlet Hastanesi, Acil Servis<br />

2. Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Anabilim Dalı<br />

ÖZET<br />

Amaç: Bu çalışmada üçüncü basamak bir sağlık<br />

kuruluşunun acil servisine epistaksis nedenli başvuran<br />

hastalar etyolojik, klinik ve demografik özellikler<br />

açısından değerlendirilmiştir. Çalışmamızın amacı bu<br />

tip hastalarda rutin istenen laboratuvar tetkiklerinin<br />

epistaksis etyolojisini aydınlatmadaki yerini<br />

değerlendirmektir.<br />

Yöntem ve Gereçler: Çalışmaya 2015 Ocak-2015<br />

Haziran tarihleri arasında epistaksis tanısı konularak<br />

acil serviste değerlendirilmiş, 18 yaş ve üstü hastalar<br />

dahil edildi ve hasta dosyaları retrospektif olarak<br />

incelendi. Travma nedenli epistaksis olan olgular<br />

çalışmaya dahil edilmedi. Hastaların yaşı, cinsiyeti,<br />

eşlik eden ve kanamaya yatkınlık oluşturabilecek<br />

hastalıkları, kanamayla ilişkili ilaç kullanımları, vital<br />

bulguları ve kan tetkikleri değerlendirildi.<br />

Bulgular: Çalışmadaki 100 olgunun 48’i kadın, 52’si<br />

erkek olup, yaş ortalamaları 58,22±16,76 olarak<br />

hesaplandı. Ortalama sistolik kan basıncı 147±31,39,<br />

ortalama diyastolik kan basıncı 88,38±20,12<br />

şeklindeydi. Olgularda hipertansiyon (%59), diyabetes<br />

mellitus (%16), kronik böbrek yetmezliği (%3), malignite<br />

(%6), Glanzman hastalığı (%1) öyküsü olduğu saptandı.<br />

Kronik hipertansiyon tanısı olan ve acile geliş anında<br />

hipertansif olarak saptanan 33 olgunun 4’ünde<br />

uluslararası düzeltme oranı (INR) yüksekliği olduğu ve<br />

bunlardan bir olgunun warfarin sodyum kullanmakta<br />

olduğu görüldü. Bu durum istatistiksel olarak anlamlı<br />

saptandı (p=0.022). Kanama ile ilişkili ilaç kullanım<br />

oranları warfarin sodyum (%11), asetil salisilik asit<br />

(%26) ve klopidogrel (%6) şeklindeydi. Neoplastik<br />

hastalık öyküsü olanlarda düşük hemoglobin ve yüksek<br />

INR değerleri saptandı (p


Sinem Doğruyol ve ark.<br />

GİRİŞ<br />

Epistaksis, toplumda sıklıkla karşılaşılan<br />

(popülasyonun %60’ında), olay anında oldukça<br />

travmatize edici görülmekle beraber nadiren<br />

hayati tehlike oluşturan bir durumdur (1,2).<br />

Epistaksis, 50 yaş üstü ve 10 yaş altında daha<br />

sık görülmesine rağmen her yaş grubunda<br />

karşılaşılabilecek bir tablodur (3). Cinsiyetler<br />

arası dağılım konusunda tam bir kesinlik<br />

olmamakla birlikte, erkeklerde kadınlardan<br />

daha sık görüldüğünü bildiren çalışmalar<br />

mevcuttur (4).<br />

Etyolojik faktörler lokal ve sistemik olarak<br />

sınıflandırılır. Lokal faktörler daha çok genç<br />

hasta popülasyonunda karşılaşabileceğimiz;<br />

travma, yabancı cisim, enflamasyon, tümör,<br />

anevrizma ve granülomatöz hastalıklar gibi<br />

nedenleri içine alır. Sistemik faktörler sıklıkla<br />

daha ileri yaşta izlenen, kronik hipertansiyon<br />

(HT), koagülasyon bozukluğu, karaciğer<br />

yetmezliği ve ilaç kullanımı gibi daha komplike<br />

durumlardır (5). Epistaksisin sebepleri<br />

hastaların ancak %15’inde tespit edilebilir.<br />

Diğer nedenler ise idiopatik olarak<br />

sınıflandırılır (6).<br />

Ülkemizde üçüncü basamak sağlık<br />

kurumlarına epistaksis nedeniyle yıllık<br />

ortalama 500-600 civarı hasta başvurusu<br />

olmaktadır (7). Çalışmamızda da günlük<br />

pratiğimizde oldukça sık karşılaştığımız bu<br />

tablonun etyolojik, klinik ve demografik<br />

özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.<br />

Geriye dönük olarak, yapılmış olan tetkiklerin<br />

sonuçları incelenerek, laboratuvar tetkiklerinin<br />

etyolojiyi aydınlatmadaki yeri<br />

değerlendirilmeye çalışılmıştır.<br />

YÖNTEM ve GEREÇLER<br />

Hasta grubu ve parametreler<br />

Kurumumuz acil servisine, 2015 Ocak-<br />

2015 Haziran tarihleri arasında epistaksis<br />

nedeniyle başvuran hastalar çalışmaya dahil<br />

edildi ve bu hastaların dosyaları retrospektif<br />

olarak incelendi. 18 yaş ve üstü hastalar<br />

çalışmaya alındı. Travma nedenli epistaksis<br />

olan olgular çalışmaya dahil edilmedi.<br />

Hastaların yaşı, cinsiyeti, eşlik eden ve<br />

kanamaya yatkınlık oluşturabilecek<br />

hastalıkları, kanamayla ilişkili ilaç<br />

kullanımları, vital bulguları ve laboratuvar<br />

tetkikleri geriye dönük olarak dosya<br />

kayıtlarından incelendi. Hemoglobin (Hg),<br />

hematokrit (Hct), eritrosit dağılım genişliği<br />

(RDW), trombosit sayısı (PLT), ortalama<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />

- 93 -<br />

trombosit hacmi (MPV), protrombin zamanı<br />

(PT), aktive parsiyel tromboplastin zamanı<br />

(aPPT) ve uluslararası düzeltme oranı (INR)<br />

değerleri incelendi. Hasta dosyalarına bakılarak<br />

başvuru anındaki kan basıncı 140/90 mmHg ve<br />

üstü olan olgular hipertansif olarak<br />

sınıflandırıldı (8). Geliş anında hipertansif<br />

saptanan bu hastalar kronik HT tanısı olan<br />

hastalardan ayrı olarak değerlendirildi.<br />

İstatistiki analiz<br />

Verilerin istatistiksel açıdan<br />

değerlendirilmesinde, bilgisayar ortamında IBM<br />

Statistics 20.0 (SPSS) istatistik paket programı<br />

kullanıldı. Sürekli değişkenlerin normal<br />

dağılıma uygunluğu Kolmogorov-Smirnov testi<br />

ile ölçüldü. İstatistiksel değerlendirilmelerde<br />

normal dağılım gösteren sürekli değişkenlerin<br />

grup ortalamalarının karşılaştırılmasında<br />

Bağımsız t-testi kullanıldı. Kategorik<br />

değişkenlerin istatistiksel değerlendirmesinde<br />

ise Ki-Kare testi kullanıldı. Sürekli değişkenler<br />

için tanımlayıcı istatistik olarak ortalama ve<br />

standart sapma verilirken, kategorik değişkenler<br />

için yüzde ve sıklık (frekans) değerleri verildi.<br />

Sürekli değişkenler arasındaki ilişki Pearson<br />

korelasyon katsayısı ile incelendi.<br />

BULGULAR<br />

Belirtilen tarihler arasında kliniğimize<br />

başvuran 100 hasta çalışmaya alındı. Hastaların<br />

48’i kadın, 52’si erkekti (p>0.05). Yaş<br />

ortalamaları 58,22±16,76 olarak hesaplandı.<br />

Hastaların eşlik eden kronik hastalıkları ile ilaç<br />

kullanımları Tablo 1’de özetlendi.<br />

Olguların ortalama sistolik kan basıncı<br />

(SKB) 147±31,39, ortalama diyastolik kan<br />

basıncı (DBK) 88,38±20,12 şeklinde<br />

hesaplandı. İncelenen laboratuvar<br />

parametrelerinin normal referans aralıkları,<br />

ortalamaları ve standart sapmaları (SS)<br />

cinsiyetlere göre düzenlenerek Tablo 2’de<br />

gösterildi.<br />

Geliş anında hipertansif olan olgularla,<br />

hipertansif olmayan olguların yaş ortalamaları<br />

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark<br />

bulundu (p0.05).<br />

Kadın olgulardan, 21’inde (% 43,8) kronik<br />

HT, 10’unda (% 20,8) diyabetes mellitus (DM),<br />

1’inde (%2,1) kronik böbrek yetmezliği


Sinem Doğruyol ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />

(KBY), 2’sinde (%4,2) malignite öyküsü<br />

mevcuttu. Erkek olgulara bakıldığında 20<br />

olguda (%38,5) kronik HT, 6 olguda (%11,5)<br />

DM, 2 olguda (%3,8) KBY, 4 olguda (%7,7)<br />

malignite ve 1 olguda (%1,9) Glanzman<br />

hastalığı birlikteliği izlendi. Komorbit<br />

hastalıklara göre laboratuvar parametrelerinin<br />

ortalama ve standart sapmaları Tablo 3’te<br />

gösterildi.<br />

Tablo 1: Eşlik eden hastalıklar ve ilaç kullanımları<br />

Hastalık N %<br />

Kronik HT<br />

Yok 59 59,0<br />

Var 41 41,0<br />

DM<br />

Yok 84 84,0<br />

Var 16 16,0<br />

KBY<br />

Yok 97 97,0<br />

Var 3 3,0<br />

Malignite<br />

Yok 94 94,0<br />

Var 6 6,0<br />

Glanzman<br />

Yok 99 99,0<br />

Var 1 1,0<br />

Warfarin Kullanımı<br />

Yok 89 89,0<br />

Var 11 11,0<br />

ASA Kullanımı<br />

Yok 74 74,0<br />

Var 26 26,0<br />

Klopidogrel Kullanımı<br />

Yok 95 95,0<br />

Var 5 5,0<br />

HT hipertansiyon, DM diyabetes mellitus, KBY kronik böbrek yetmezliği, ASA asetil salisilik asit.<br />

Tablo 2: Eşlik eden hastalıklar ve ilaç kullanımları<br />

Normal<br />

Ortalama<br />

SS<br />

Ortalama<br />

SS<br />

aralık<br />

(Kadın)<br />

(Kadın)<br />

(Erkek)<br />

(Erkek)<br />

Hg (g/dl)<br />

11,5-16,5<br />

12,10 1,97 13,65 2,59<br />

Hct (%) 35,0-55,0 35,73 5,81 40,45 7,71<br />

RDW (%) 11,0-16,0 14,12 4,05 14,98 3,59<br />

PLT (10³/µl) 100-400 216,21 91,17 194,42 81,48<br />

MPV (fl) 8,0-11,0 9,62 2,38 8,91 1,54<br />

PT (sn) 11,7-17,3 16,51 7,59 15,08 4,08<br />

aPTT (sn) 25-39 29,69 7,43 29,44 4,16<br />

INR 0,8-1,2 1,40 0,90 1,20 0,38<br />

Hb hemoglobin, Hct hematokrit, RDW eritrosit dağılım genişliği, PLT trombosit sayısı, MPV ortalama trombosit hacmi, PT<br />

protrombin zamanı, aPPT aktive parsiyel tromboplastin zamanı, INR Uluslararası Düzeltme Oranı, SS standart sapma.<br />

- 94 -


Sinem Doğruyol ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />

Tablo 3: Eşlik eden hastalıklara göre laboratuvar parametrelerinin ortalama değerleri<br />

HT DM Malignite<br />

Ortalama ± SS Ortalama ± SS Ortalama ± SS<br />

Hg (g/dl) 13,20 ± 1,96 12,66 ± 2,09 10,71 ± 2,37<br />

Hct (%) 39,43 ± 5,72 37,77 ± 6,56 30,68 ± 7,08<br />

RDW (%) 13,76 ± 2,26 14,22 ± 2,49 17,20 ± 2,45<br />

PLT (10³/µl) 228,29 ± 69,55 222,38 ± 87,19 40,33 ± 45,78<br />

MPV (fl) 9,21 ± 2,19 8,89 ± 1,36 8,95 ± 1,22<br />

PT (sn) 15,55 ± 7,13 15,51 ± 4,77 16,32 ± 1,47<br />

aPTT (sn) 28,89 ± 7,36 28,30 ± 1,36 27,28 ± 4,21<br />

INR 1,26 ± 0,745 1,22 ± 0,38 1,37 ± 0,20<br />

HT hipertansiyon, DM diyabetes mellitus, Hb hemoglobin, Hct hematokrit, RDW eritrosit dağılım genişliği, PLT trombosit sayısı,<br />

MPV ortalama trombosit hacmi, PT protrombin zamanı, aPPT aktive parsiyel tromboplastin zamanı, INR Uluslararası Düzeltme<br />

Oranı, SS standart sapma.<br />

Tüm olguların laboratuvar parametreleri;<br />

normal aralıkta olanlar, normal aralığın<br />

üstünde olanlar ve normal aralığında altında<br />

olanlar olmak üzere ayrı ayrı değerlendirildi.<br />

Bu değerler olgu sayısına göre frekansları<br />

verilerek Tablo 4’te gösterildi.<br />

Eşlik eden hastalıklar açısından<br />

bakıldığında, malignitesi olan olgular ile<br />

olmayanların hemoglobin düzeyleri arasında<br />

istatistiksel açıdan anlamlı farklılık saptandı<br />

(p=0.041). Malignitesi olanların %66,7’sinde<br />

hemoglobin düzeyleri normalin altında iken,<br />

malignitesi olmayanların sadece %21,3’ünde<br />

hemoglobin düzeyi normalin altında bulundu.<br />

Diğer komorbit hastalıklar ile olguların<br />

hemoglobin değerleri arasında anlamlı ilişki<br />

bulunmadı (p>0.05).<br />

INR değerleri açısından bakıldığında,<br />

kronik HT tanısı olanların %14,6’sında INR<br />

değeri normal aralığın üstünde, olmayanların<br />

%32,2’sinde INR değeri normal aralığın<br />

üstünde izlendi. Bu ilişki istatistiksel olarak<br />

anlamlı bulundu (p=0.046). Malignitesi<br />

olanlar ile olmayanların INR değerlerine<br />

bakıldığında da istatistiksel açıdan anlamlı<br />

farklılık saptandı (p=0.03). Malignitesi<br />

olanların %83,3’ünde INR değeri normal<br />

aralığın üstünde iken, olmayanların sadece<br />

%21,3’ünde INR değeri normal aralığın<br />

üstünde hesaplandı. Diğer laboratuvar<br />

parametreleri ile eşlik eden hastalıklar arasında<br />

anlamlı ilişki izlenmedi.<br />

İlaç kullanımı ile olguların laboratuvar<br />

parametrelerinin referans aralık dağılımlarını<br />

gösteren veriler Tablo 5’te verilmiştir.<br />

Kronik HT tanısı olan 41 hastanın 33’ü<br />

geliş anında hipertansif olarak saptandı. Bu<br />

hastaların da yalnızca 4’ünün INR değerinin<br />

normal aralığın üzerinde olduğu görüldü. INR<br />

değeri yüksek saptanan bu 4 olgudan yalnızca<br />

birinde, durumu açıklayan warfarin sodyum<br />

kullanımı olduğu izlendi. Hem kronik HT tanısı<br />

olan hem de acile geliş anında hipertansif<br />

olarak saptanan bu 33 olgu ile INR yüksekliği<br />

arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki<br />

saptandı (p=0.022).<br />

- 95 -


Sinem Doğruyol ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />

Tablo 4: Olguların laboratuvar parametrelerinin referans aralığına göre dağılımları<br />

Hg (g/dl)<br />

Hct (%)<br />

RDW (%)<br />

PLT (10³/µl)<br />

MPV (fl)<br />

PT (sn)<br />

aPTT (sn)<br />

INR<br />

N %<br />

Normal Aralığın Altı 24,0 24,0<br />

Normal Aralık 73,0 73,0<br />

Normal Aralığın Üstü 3,0 3,0<br />

Normal Aralığın Altı 29,0 29,0<br />

Normal Aralık 70,0 70,0<br />

Normal Aralığın Üstü 1,0 1,0<br />

Normal Aralığın Altı 10,0 10,0<br />

Normal Aralık 67,0 67,0<br />

Normal Aralığın Üstü 23,0 23,0<br />

Normal Aralığın Altı 12,0 12,0<br />

Normal Aralık 86,0 86,0<br />

Normal Aralığın Üstü 2,0 2,0<br />

Normal Aralığın Altı 25,0 25,0<br />

Normal Aralık 61,0 61,0<br />

Normal Aralığın Üstü 14,0 14,0<br />

Normal Aralığın Altı 1,0 1,0<br />

Normal Aralık 83,0 83,0<br />

Normal Aralığın Üstü 16,0 16,0<br />

Normal Aralığın Altı 15,0 15,0<br />

Normal Aralık 78,0 78,0<br />

Normal Aralığın Üstü 7,0 7,0<br />

Normal Aralığın Altı - -<br />

Normal Aralık 75,0 75,0<br />

Normal Aralığın Üstü 25,0 25,0<br />

Hb hemoglobin, Hct hematokrit, RDW eritrosit dağılım genişliği, PLT trombosit sayısı, MPV ortalama trombosit hacmi, PT<br />

protrombin zamanı, aPPT aktive parsiyel tromboplastin zamanı, INR Uluslararası Düzeltme Oranı.<br />

- 96 -


Sinem Doğruyol ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />

Hg (g/dl)<br />

Hct (%)<br />

RDW (%)<br />

PLT(10³/µl)<br />

MPV (fl)<br />

PT (sn)<br />

aPTT (sn)<br />

INR<br />

Tablo 5: İlaç kullanımına göre laboratuvar parametrelerinin dağılım aralıkları<br />

Warfarin sodyum ASA Klopidogrel<br />

Yok<br />

(%)<br />

- 97 -<br />

Var<br />

(%)<br />

Yok (%) Var (%) Yok (%) Var (%)<br />

Normal Aralığın Altı 87,5% 12,5% 75,0% 25,0% 95,8% 4,2%<br />

Normal Aralık 89,0% 11,0% 72,6% 27,4% 94,5% 5,5%<br />

Normal Aralığın Üstü 100,0% ,0% 100,0% ,0% 100,0% ,0%<br />

Normal Aralığın Altı 89,7% 10,3% 75,9% 24,1% 96,6% 3,4%<br />

Normal Aralık 88,6% 11,4% 72,9% 27,1% 94,3% 5,7%<br />

Normal Aralığın Üstü 100,0% ,0% 100,0% ,0% 100,0% ,0%<br />

Normal Aralığın Altı 70,0% 30,0% 60,0% 40,0% 90,0% 10,0%<br />

Normal Aralık 92,5% 7,5% 74,6% 25,4% 94,0% 6,0%<br />

Normal Aralığın Üstü 87,0% 13,0% 78,3% 21,7% 100,0% ,0%<br />

Normal Aralığın Altı 91,7% 8,3% 75,0% 25,0% 100,0% ,0%<br />

Normal Aralık 88,4% 11,6% 74,4% 25,6% 94,2% 5,8%<br />

Normal Aralığın Üstü 100,0% ,0% 50,0% 50,0% 100,0% ,0%<br />

Normal Aralığın Altı 92,0% 8,0% 80,0% 20,0% 100,0% ,0%<br />

Normal Aralık 90,2% 9,8% 75,4% 24,6% 93,4% 6,6%<br />

Normal Aralığın Üstü 78,6% 21,4% 57,1% 42,9% 92,9% 7,1%<br />

Normal Aralığın Altı 100,0% ,0% 100,0% ,0% 100,0% ,0%<br />

Normal Aralık<br />

Normal Aralığın Üstü<br />

96,4%<br />

50,0%<br />

3,6%<br />

50,0%<br />

74,7%<br />

68,8%<br />

25,3%<br />

31,3%<br />

94,0%<br />

100,0%<br />

Normal Aralığın Altı 86,7% 13,3% 66,7% 33,3% 100,0% ,0%<br />

6,0%<br />

Normal Aralık 94,9% 5,1% 76,9% 23,1% 93,6% 6,4%<br />

Normal Aralığın Üstü 28,6% 71,4% 57,1% 42,9% 100,0% ,0%<br />

Normal Aralık 97,3% 2,7% 72,0% 28,0% 93,3% 6,7%<br />

Normal Aralığın Üstü 64,0% 36,0% 80,0% 20,0% 100,0% ,0%<br />

Hb hemoglobin, Hct hematokrit, RDW eritrosit dağılım genişliği, PLT trombosit sayısı, MPV ortalama trombosit hacmi, PT<br />

protrombin zamanı, aPPT aktive parsiyel tromboplastin zamanı, INR Uluslararası Düzeltme Oranı, ASA asetil salisilik asit.<br />

TARTIŞMA<br />

Epistaksis, kulak burun boğaz acillerinin<br />

önemli bir kısmını oluşturmakta ve günlük<br />

pratiğimizde de sık sık karşımıza çıkmaktadır.<br />

Her yaş grubunda karşılaşabileceğimiz bu tablo<br />

6. dekatta daha sık görülmektedir (9). Bizim<br />

çalışmamızda da literatürle benzer şekilde<br />

ortalama yaş 58,22±16,76 olarak tespit edildi.<br />

Erkek olgularda burun kanamasının daha sık<br />

görüldüğünü bildiren literatürden farklı olarak,<br />

cinsiyetlere göre dağılım sıklığı benzer<br />

bulundu (4).<br />

Meta-analiz çalışmaları, HT ve<br />

kardiyovasküler hastalıkların epistaksiste en<br />

sık görülen etyolojik faktörler olduğunu<br />

bildirmektedir (10). Kronik HT, burun damar<br />

yapılarındaki aterosklerotik değişiklikleri<br />

arttırarak kanamaya yatkınlık oluşturmaktadır<br />

(11). Bu nedenle başvuru anındaki akut<br />

hipertansif durumun yanı sıra, HT’nin kronik<br />

etkisi de damar duvarını kırılgan ve kanamaya<br />

,0%<br />

yatkın hale getirmektedir. Bizim çalışmamızda<br />

da olguların %41’inin bilinen HT tanısı mevcut<br />

olup, %47’sinin ise başvuru anında hipertansif<br />

olduğu görüldü. Eşlik eden diğer durumlara<br />

oranla kronik HT’nin bu kadar ön planda<br />

olmasını, bu çalışmadaki olguların yaş<br />

ortalamasının yüksek olmasına bağlayabiliriz.<br />

Ayrıca literatür ile uyumlu olarak,<br />

çalışmamızdaki olgular kendi arasında<br />

incelendiğinde de hipertansif olma durumu ile<br />

hastaların yaş ortalamaları arasında istatistiksel<br />

olarak anlamlı fark izlendi (8).<br />

Kronik HT tanısı olan ve acile başvuru<br />

anında da hipertansif olarak saptanan hastaların<br />

INR değerleri çok küçük bir grup hastada yüksek<br />

olarak bulundu. Bu hastaların büyük bir<br />

çoğunluğunda epistaksis etyolojisi hipertansif<br />

olma durumu ile açıklanabilmekteydi. Yine bu<br />

hastaların hemen hiçbirinde INR değerlerinin<br />

yüksek saptanmaması, etyoloji tespitinde<br />

anamnezin ve vital bulguların laboratuvar<br />

tetkiklerinden daha belirleyici olduğunu


Sinem Doğruyol ve ark.<br />

göstermektedir.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 92-98 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.709<br />

SONUÇ<br />

Epistaksisli çoğu olguda etyoloji net<br />

belirlenemediği için pek çok olgu idiopatik<br />

kabul edilmektedir. Ancak karaciğer<br />

yetmezliği, neoplazi gibi kanamaya yatkınlık<br />

oluşturan hastalıkları olan ve aynı şekilde ilaç<br />

kullanımı olan olgularda etyoloji daha belirgin<br />

olarak anlaşılabilir (9). Çalışmadaki 100<br />

olgunun 6’sında çeşitli neoplazik hastalıklar,<br />

3’ünde KBY, 1’inde Glanzman hastalığı<br />

olduğu görülürken, hiçbirinde karaciğer<br />

yetmezliği öyküsü tespit edilmedi. Ayrıca<br />

hastaların bir kısmında kanamayla ilişkili<br />

olabilecek warfarin sodyum, asetil salisilik asit<br />

(ASA) ve klopidogrel kullanım öyküsü olduğu<br />

görüldü.<br />

Çalışmamızdaki olguların laboratuvar<br />

parametrelerine bakıldığında, INR değerleri<br />

dışında tüm parametrelerin normal referans<br />

aralığında olduğu izlendi. Ortalama INR<br />

değerinin normal aralığında üzerinde<br />

saptanmasını, olguların yaş ortalamasının fazla<br />

olması ve buna bağlı olarak da eşlik eden ilaç<br />

kullanımı ve kanamaya yatkınlık oluşturan<br />

hastalık birlikteliğinin artmış olmasına<br />

bağlamaktayız. Tüm olguların %25’inde INR<br />

normal aralığın üstünde saptanırken; kronik<br />

HT, geliş anında yüksek tansiyon ve INR<br />

yüksekliğinin birlikteliği %4 hastada izlendi.<br />

Bizim çalışmamızda elde edilen önemli<br />

sonuçlardan biri de neoplastik hastalık öyküsü<br />

olan hasta grubunda, düşük hemoglobin ve<br />

yüksek INR değerlerinin istatistiksel olarak<br />

anlamlı bulunmuş olmasıdır (12,13). Yine<br />

çalışmamızda olguların burun kanaması ile<br />

MPV ve RDW değerleri arasında anlamlı bir<br />

ilişki bulunmadı. Bu durum, Özgür Kemal ve<br />

arkadaşlarının epistaksiste MPV ve RDW<br />

değerlerini araştıran ve MPV yüksekliğini<br />

anlamlı bulan çalışması ile farklılık<br />

göstermektedir (14).<br />

Kısıtlılıklar:<br />

Olgular 6 aylık bir döneme ait hastane<br />

kayıt sisteminden derlenmiş olup, daha uzun<br />

bir süre ve farklı hastanelerin arşivlerinin<br />

incelenmesi daha geniş bir hasta verisine<br />

ulaşmayı sağlayabilir. Verilerinde eksiklik olan<br />

olgular çalışma dışı bırakıldığından, aynı<br />

çalışma prospektif olarak dizayn edildiğinde bu<br />

veri eksikliğinin önüne geçilebileceğini<br />

düşünmekteyiz.<br />

Tek başına tansiyon yüksekliği ister akut<br />

ister kronik olsun, epistaksis etyolojisini<br />

açıklamakta çoğu olguda yeterlidir. Bu nedenle,<br />

kronik HT tanısı olan ve aynı zamanda acil<br />

servise geliş anında hipertansif olarak saptanan<br />

hastalarda, epistaksis etyolojisini belirlemek için<br />

ek laboratuvar tetkikine gerek olmayabilir. Daha<br />

geniş popülasyonlarla çalışmalar yapılarak<br />

hangi hastalardan ne tür tetkikler isteneceğine<br />

dair kriterlerin belirlenmesinin, epistaksis<br />

yaklaşımımızı daha standart hale getireceğini<br />

düşünmekteyiz.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Varshney S, Saxena RK. Epistaxis: a retrospective clinical<br />

study. Indian Journal of Otolaryngology, Head Neck Surgery<br />

2005;57:125-12.<br />

2. Tan LK, Calhoun KH. Epistaksis. Med Clin North Am<br />

1999;83:43-56.<br />

3. Barnes ML, Spielmann PM, White PS. Epistaxis: a<br />

contemporary evidence based approach. Otolaryngol Clin North<br />

Am 2012;45(5):1005-17.<br />

4. Gilyoma JM, Chalya PL. Etiological profile and treatment<br />

outcome of epistaxis at a tertiary care hospital in Northwestern<br />

Tanzania: a prospective review of 104 cases. BMC Ear Nose<br />

Throat Disord 2011;5:11-8.<br />

5. Ömür M. Epistaxis. Turkish Journal of Family Practice 1997;<br />

1(3):139-142.<br />

6. Ciaran SH, Owain H. Update on management of epistaxis. The<br />

West London Medical Journal 2009; 1:33-41.<br />

7. Özgür A, Birinci M, Coskun ZÖ, Terzi, Erdivanli ÖÇ, Demirci<br />

M, Dursun E. A Cross-Sectional Study of Epistaxis: Etiologic and<br />

Clinical Characteristics. J Clin Anal Med 2016;7(6):804-806.<br />

8. James PA, Oparil S, Carter BL, Cushman WC, Dennison-<br />

Himmelfarb C, Handler J, et al. Evidence-Based Guideline for the<br />

Management of High Blood Pressure in Adults. JAMA<br />

2014;311(5):507-520.<br />

9. Varshney S, Saxena RK. Epistaxis: a retrospective clinical<br />

study. Indian Journal of Otolaryngology, Head Neck Surgery<br />

2005;57:125-129.<br />

10. Kikidis D, Tsioufis K, Papanikolaou V, Zerva K, Hantzakos A.<br />

Is epistaxis associated with arterial hypertension? A systematic<br />

review of the literature. Eur Arch Otorhinolaryngol<br />

2014;271(2):237-43.<br />

11. Abrich V, Brozek A, Boyle TR, Chyou P, Yale SH. Risk factors<br />

for recurrent spontaneous epistaxis. Mayo Clin Proc 2014;<br />

89:1636–1643.<br />

12. Nalbant S, Karan MA. İç Hastalıkları Uzmanının Anemiye<br />

Yaklaşımı Rehberi. İç Hastalıkları Dergisi 2010;7: 7-15.<br />

13. Koçak S, Ertekin B, Polat M, Girişgin S, Kara H. Onkolojik<br />

Hastaların Acil Servise Başvuru Nedenleri. Sakarya Tıp Dergisi<br />

2012; 2(1): 16-20.<br />

14. Kemal O, Müderris T, Sevil E, Kutlar G. Relation of mean<br />

platelet volume and red blood cell distribution width with epistaxis.<br />

The Laryngoscope 2014;125(4):788-790.<br />

- 98 -


Serdar Özdemir ve Gökhan Aksel<br />

Olgu Sunumu<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 99-101 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.647<br />

Clay Shoveler Kırığı: Olgu Sunumu<br />

Clay Shoveler' s Fracture: Case Report<br />

Serdar ÖZDEMİR 1 , Gökhan AKSEL 1<br />

1. Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği<br />

ÖZET<br />

Clay Shoveler kırığı daha çok alt servikal<br />

vertebralar ve üst torakal vertebralar seviyesinde<br />

görülen spinöz proçes kırığıdır. En yaygın semptomu<br />

ağrıdır. Tedavide 4 hafta boynun immobilizasyonu<br />

(boyunluk kullanma), ağrı kontrolü için analjezikler<br />

önerilmektedir. Biz bu olgu sunumunda travma sonrası<br />

meydana gelen Clay Shoveler kırığı olgusunu görseli ile<br />

beraber sunmayı amaçladık..<br />

Anahtar Kelimeler: Clay Shoveler kırığı, servikal<br />

vertebra kırığı, vertebra kırığı<br />

ABSTRACT<br />

The Clay Shoveler fracture is the fracture of the spinous<br />

process which is seen in the lower cervical vertebrae and upper<br />

thoracic vertebrae. The most common symptom is pain.<br />

Treatment includes immobilization for 4 weeks (using a collar),<br />

analgesics for pain control. In this case report, we aimed to<br />

present a case of the Clay Shoveler fracture that occurred after<br />

trauma with images.<br />

Keywords: Clay Shoveler fracture, cervical vertebra<br />

fracture, vertebra fracture<br />

GİRİŞ<br />

Clay Shoveler kırığı ismini kürek işçilerinden<br />

alan daha çok alt servikal vertebralarda ve üst<br />

torakal vertebralar seviyesinde görülen spinöz<br />

proçes kırığıdır. Kırığın mekanizması<br />

genellikle rölatif olarak uzun olan spinöz<br />

proçeslere tutunan muskulus trapezius,<br />

rhomboid minör grubu kaslar ve ligamentum<br />

nuchae’nin gerilmesi sonucu spinöz proçeste<br />

kopma ve ilgili alana travmadır. Kırık<br />

genellikle C7 veT1 vertebralarında meydana<br />

gelmektedir. Geçmişte ağır işlerde çalışan<br />

işçilerde rapor edilen kırıklar günümüzde spor<br />

yaralanmaları sonrasında rapor edilmektedir<br />

(1). Biz bu olgu sunumunda travma sonrası<br />

meydana gelen Clay Shoveler kırığı olgusunu<br />

görseli ile beraber sunmayı amaçladık.<br />

OLGU<br />

53 yaşında erkek hasta yaklaşık 1,5 metre<br />

yükseklikteki ağaçtan düşme şikâyeti ile<br />

kliniğimize başvurdu. Hastanın başvurusunda<br />

vital parametreleri tansiyon arteriyel 119/71<br />

mmHg, nabız 71 /dk, spO2 %98 olarak<br />

değerlendirildi. Alınan anamnezden<br />

özgeçmişinde hastalık, ilaç kullanma ve alerji<br />

öyküsünün olmadığı öğrenildi. Yapılan fizik<br />

muayenede alt servikal ve üst torakal vertebra<br />

seviyesinde orta hatta hassasiyet ve şişlik<br />

izlendi. Batın ve toraks muayenesinde özellik<br />

yoktu. Nörolojik defisit tespit edilmedi. Hastaya<br />

boyunluk takıldı. Yapılan spinal bilgisayarlı<br />

tomografi görüntülemesinde C7 vertebra spinöz<br />

proçeste fraktür izlendi. Manyetik rezonans<br />

görüntülemede ligament hasarı izlenmedi.<br />

Hastaya ağrı kontrolü sağlandıktan sonra<br />

boyunluk kullanması önerilerek taburcu edildi.<br />

TARTIŞMA<br />

Clay Shoveler kırığı üst torasik vertebra ve<br />

servikal alt vertebraların spinöz proçeslerin<br />

kırığıdır. Literatürde yirminci yüzyılın<br />

başlarında İngiliz kanal kazıcılarında, Fransız<br />

toprak işçilerinde ve alman işçi emeklilerinde<br />

değişik isimlerle bildirilmiştir (1). 1940 yılında<br />

McKellar yaptığı çalışmada özellikle kürek ile<br />

çalışan işçilerde bu kırık tipini tanımlaması<br />

üzerine alt servikal ve üst torakal vertebranın<br />

spinöz proçes kırıkları Clay Shoveler kırığı<br />

olarak anılmıştır (2). O dönemlerde daha çok<br />

ağır işlerde çalışan işçilerde görülürken sanayi<br />

devrimi ile bu iş sektörlerinin azalmasıyla<br />

birlikte spor yaralanmalarında, nakil sonrası<br />

steroid kullanan hastalarda ve travma sonrası<br />

görülmeye başlanmıştır (3).<br />

İletişim Bilgileri:<br />

Sorumlu Yazar: Serdar Özdemir<br />

Adres: Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği,<br />

Ümraniye / İstanbul<br />

Tel: +90 (505) 267 32 92E-Posta: serdar.ozdemir@ueh.gov.tr<br />

Makale Geliş: 23.01.<strong>2017</strong><br />

Makale Kabul: 14.04.<strong>2017</strong><br />

- 99 -


Serdar Özdemir ve Gökhan Aksel<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 99-101 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.647<br />

intrakapsüler hareketi azaltmak için boynu hafif<br />

eğik, omuzları yukarda tutma eğilimindedir.<br />

Boyun ve omuz hareketleri genellikle ağrılıdır.<br />

Eşlik eden vertebra yaralanmalarına bağlı<br />

nörolojik defisit görülebilir (5).<br />

Şekil 2<br />

Şekil 1<br />

Servikal ve torakal vertebraların spinöz<br />

proçesleri içersinde en fazla etkilenen C7 ve T1<br />

vertebralarının spinöz proçesleridir. Vakaların<br />

%25’inde birden fazla seviyede kırık hattı<br />

izlenmektedir (4). Bu iki vertebranın spinöz<br />

proçeslerinin rölatif uzunluğu ve eğimleri<br />

sebebiyle diğer vertebraların spinöz<br />

proçeslerine nispeten travmaya daha açıktır.<br />

Travmada aşırı hiperektensiyon veya trapezius<br />

ve rhomboid minör kas gruplarının ani kuvvetli<br />

kasılmaları kırıklara neden olmaktadır (1,4).<br />

Bizim olgumuzda da düşme sırasında başın<br />

hiperektensiyonu mekanizması mevcuttu.<br />

İzole spinöz proçes kırığının en yaygın<br />

semptomu ağrıdır (1,4,5). Ağrı genellikle<br />

keskin, iki omuz arasında omurga orta hattan<br />

başlayarak boyna ve kollara yayılan<br />

karakterdedir (4,5). Hastalar genellikle<br />

- 100 -<br />

Anteroposterior direkt grafilerde orta hatta<br />

kırık seviyesinde çift gölgelenme izlenebilir.<br />

Yine sağlam vertebralar sevisinde spinöz<br />

proçesler üçgen yapıda izlenirken kırık hattının<br />

olduğu seviyede bu yapı bozulmuştur.<br />

Lateralden çekilen direkt grafilerde ise kırık hattı<br />

izlenebilir. Her ne kadar direkt grafi genellikle<br />

tanı koymak için yeterli olsa da hastalarda eşlik<br />

eden kemik ve yumuşak doku yaralanmalarına<br />

tanı koyabilmek için bilgisayarlı tomografi veya<br />

manyetik rezonans görüntülemelerine<br />

başvurmak gerekmektedir (1,4,6). Yine bu<br />

hastaların ağrıları sebebiyle omuzlarını yukarda<br />

tutmaları lateral grafilerde alt servikal<br />

vertebraların görüntülemesini<br />

Sınırlamaktadır. Bu sebeple pek çok klinik bizim<br />

kliniğimizde olduğu gibi yüksek enerjili<br />

travmalarda görüntüleme yöntemi olarak<br />

öncelikli olarak bilgisayarlı tomografiye<br />

başvurmaktadır (6).<br />

McKellar çalışmasında tedavide kırık<br />

parçaların cerrahi rezeksiyonunu önermekteydi<br />

(2). Ancak günümüzde Clay Shoveler kırıkları<br />

stabil kabul edilmekte ve konservatif<br />

yaklaşımlar tercih edilmektedir (1,5,7,8).<br />

Konservatif tedavide 4 hafta boynun<br />

immobilizasyonu (boyunluk kullanma), ağrı<br />

kontrolü için analjezikler önerilmektedir.<br />

Hastaların normal hayatlarına dönmeleri 3<br />

haftadan 4 aya kadar değişen aralıkta


Serdar Özdemir ve Gökhan Aksel<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 99-101 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.647<br />

sağlanabilmektedir. Ağrı kontrolünün<br />

sağlanamadığı nadir vakalarda cerrahi<br />

eksizyon gerekmektedir (4,8).<br />

Sonuç olarak Clay Shoveler kırkları nadir<br />

görülmekle beraber tipik bulgu ve radyolojik<br />

bulguları sebebiyle acil servis hekimleri<br />

tarafından tanınmalıdır. Tedavi konservatif<br />

olmanın yanı sıra hastalarda klinik takip<br />

sonuçları oldukça iyidir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. de Boer JP, van Wulfften Palthe AF, Stadhouder A, Bloemers<br />

FW. The Clay Shoveler's Fracture: A Case Report and Review of<br />

the Literature. The Journal of Emergency Medicine, Vol. 51, No.<br />

3, pp. 292–297, 2016.<br />

2. McKellar H. Clay-shoveler's fracture. J Bone Joint Surg, 12<br />

(1940) 63–75.<br />

3. Iftach H, Gideon M, Eran D, David M, Meir N. Clay shoveler's<br />

fracture in a volleyball player. Phys Sportsmed, 33 (2005)38–42<br />

4. Umredkar A, Sura S, Mohindra S.Multiple contiguous isolated<br />

spinous process fracture (Clay-Shoveler's fracture) of the<br />

cervicodorsal spine. Neurol India, 59 (2011)788–789<br />

5. Kaloostian PE, Kim JE, Calabresi PA, Bydon A, Witham T.<br />

Clay-shoveler's fracture during indoor rock climbing.<br />

Orthopedics. 2013 Mar;36(3):e381-3.<br />

6. Lin JT, Lee JL, Lee ST. Evaluation of occult cervical spine<br />

fractures on radiographs and CT. Emerg Radiol. 2003<br />

Dec;10(3):128-34<br />

7. Solaroğlu I, Kaptanoğlu E, Okutan O, Beşkonakli E. Multiple<br />

isolated spinous process fracture (Clay-shoveler's fracture) of<br />

cervical spine: a case report. Ulus Travma Acil Cerrahi Derg.<br />

2007 Apr;13(2):162-4.<br />

8. Unay K, Karatoprak O, Sener N, Ozkan K. A clay-shoveler's<br />

fracture with renal transplantation and osteoporosis: a case<br />

report. Journal of medical case reports, 2008,2(1), 1.<br />

- 101 -


Fatih Bilgehan Kaplan ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 102-106 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.665<br />

Olgu Sunumu<br />

Retinal Arter Dal Tıkanıklığı Olgusunda Optik<br />

Koherens Tomografi ve Fundus Fluoresein Anjiografi<br />

Bulguları: Olgu sunumu<br />

Optic Coherence Tomography and Fluorescein Fundus Angiography Findings in a Patient<br />

with Retinal Artery Branch Occlusion: A Case Report<br />

Fatih Bilgehan KAPLAN 1 , Yusuf Emre DOĞAN 1 ,<br />

Ayşe YILMAZ 1 , Murat YAMİÇ 1 , Murat GARLI 1 ,<br />

Yelda BUYRU ÖZKURT 1<br />

1. Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Kliniği<br />

ÖZET<br />

59 yaşında bayan hastada arter dal tıkanıklığı<br />

sonrasında optik koherens tomografi (OKT) ve fundus<br />

fluorescein anjiografi (FFA) bulguları değerlendirildi.<br />

OKT’de erken dönemde iç retinal katmanlarda kalınlık<br />

artışı ve hiperreflektivite, fotoreseptör tabakası ve retina<br />

pigment epitelinde ise reflektivitede azalma olduğunu<br />

görüldü. Foveolar çukurluk, foveadaki fotoreseptör<br />

tabakası ve altındaki retina pigment epitelinin normal<br />

olduğu görüldü. FFA da arter akımında yavaşlama ve<br />

dolum defektleri görüldü. Geç dönemde tekrarlanan<br />

incelemelerde iç retinal tabakalarda atrofi gelişimi ve<br />

nöroretinal rimde incelme görüldü. OKT bulguları<br />

iskemi sonucu intrasellüler proteinlerin denaturasyonu<br />

ve yıkımı sonucu gelişen iç retinal tabakalardaki<br />

intrasellüler ödem ve geç dönemde gelişen atrofi ile<br />

uyumluluk göstermektedir.<br />

Anahtar Kelimeler: Retinal Arter Dal Tıkanıklığı, Optik<br />

Koherens Tomografi, Fundus Fluoresein Anjiografi<br />

ABSTRACT<br />

59-years-old female patient after retinal artery branch<br />

occlusion optic coherence tomography (OCT) and fundus<br />

fluorescein angiography (FFA) findings were evaluated. OCT<br />

examination showed increased thickness and hyperreflectivity in<br />

the inner retinal layers, and decreased reflexivities in the<br />

photoreceptor layer and retinal pigment epithelium. Foveolar<br />

depression, foveal photoreceptor layer and underlying retinal<br />

pigment epithelium were normal. In FFA, slowing of arterial flow<br />

and filling defects were observed. Repeated examinations in the<br />

late period revealed atrophy in the inner retinal layers and thinnig<br />

at the neuroretinal rim. OCT findings are consistent with<br />

intracellular edema in the inner retinal layers, resulting from<br />

denaturation and destruction of ischemic intracellular proteins,<br />

and late atrophy.<br />

Keywords: Retinal Artery Branch Occlusion, Optical<br />

Coherence Tomography, fundus fluorescein<br />

angiography<br />

İletişim Bilgileri:<br />

Sorumlu Yazar: Fatih Bilgehan Kaplan<br />

Adres: Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz<br />

Hastalıkları Kliniği, Ataşehir / İstanbul<br />

Tel: +90 (545) 894 04 53 E-Posta: fthkaplan@gmail.com<br />

Makale Geliş: 08.02.<strong>2017</strong><br />

Makale Kabul: 18.03.<strong>2017</strong><br />

- 102 -<br />

GİRİŞ<br />

Retinal arter dal tıkanıklığı(RADT)<br />

damarın emboli veya aterom ile tıkanması<br />

sonucu oluşan potansiyel yıkıcı sonuçlara neden<br />

olabilen görsel hastalıktır. Tüm yaş gruplarına<br />

bakıldığında erkekler kadınlara göre 2:1<br />

oranında daha sık etkilenmektedir. Genç hasta<br />

grubunda ise (50 yaş altı) erkek ve kadın<br />

etkilenme oranı eşittir. (1)<br />

RADT hastaları tipik olarak 50 yaş üstü,<br />

etkilenen alana bağlı olarak kalıcı görme kaybı<br />

veya görme alanı defektleri olan hastalardır.<br />

Görme keskinliği eğer makuler tutulum varsa<br />

düşmüştür.<br />

Sağ gözün (%60) sol göze (%40) göre daha<br />

sık etkilenmesi kardiak veya aortik embolinin<br />

sağ karotid arter üzerinden taşınımını<br />

düşündürmektedir (2,3). Embolizasyon retinal<br />

arter dal tıkanıklığında en sık rastlanılan<br />

nedendir (3,4). Emboli varlığı RADT<br />

vakalarında %68’e varan oranlarda bildirilmiştir<br />

(5). Emboli başlıca kolesterol (hollenhorst<br />

plağı), trombosit-fibrin, kalsifik olmak üzere üç<br />

ana gruba ayrılır. Nadir görülen diğer emboli<br />

nedenleri tümör hücreleri, septik emboli, yağ<br />

embolisi, hematolojik problemler, sistemik<br />

vaskülitler, göz çevresi ilaç enjeksiyonu gibi<br />

sistemik nedenlerle birlikte toksoplazma, akut<br />

retinal nekrozis, drusen, peripapiller arteriyel<br />

loop gibi lokal nedenleri de içerebilir. RADT nin<br />

etyolojisinin geniş bir yelpazeye sahip<br />

olmasından dolayı karotis doppler<br />

ultrasonografi, ekokardiyogram, tam kan sayımı<br />

ve vasküler değerlendirmeleri de içermek üzere<br />

tam medikal değerlendirme yapılmalıdır (6).


Fatih Bilgehan Kaplan ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 102-106 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.665<br />

Retinal arter dal tıkanıklığında etkilenen<br />

retina alanı gelişen intrasellüler ödem<br />

nedeniyle çevreye göre daha beyaz<br />

görünmektedir. Normalde transparan olan<br />

intrasellüler proteinlerin denatürasyon ve<br />

yıkımı, intrasellüler sıvı birikimi retinanın<br />

bulutlu beyaz görünümüne neden olmaktadır<br />

(5). Optik koherens tomografi (OKT)<br />

görüntüleri retinal arter dal tıkanıklığında<br />

oluşan yapısal değişiklikleri anlamamıza<br />

yardımcı olabilir.<br />

OLGU<br />

59 yaşında bayan hasta sağ gözde ani<br />

başlangıçlı 2 saattir olan tüm alt kadranda<br />

başlayıp alt nazal kadrana yerleşen görme<br />

kaybı şikayetiyle kliniğimize başvurdu. En iyi<br />

düzeltilmiş görme keskinliği sağ gözde 20/20<br />

sol gözde 20/20 idi. Muayenesinde sağ gözde<br />

afferent pupil defekti görüldü. Konfrontasyon<br />

yöntemi ile yapılan görme alanı testinde sağ<br />

gözde alt nazal kuadranopsi saptandı.<br />

Biyomikroskop ile yapılan ön segment<br />

muayenesi ve tonus ölçümleri her iki gözde<br />

normal olarak saptandı. Sağ göz dibi<br />

incelemesinde üst temporal arter periferik<br />

bifurkasyonunda emboli ve optik disk üzerinde<br />

başlayıp üst temporale uzanan alev şeklinde<br />

hemoraji görüldü. Retinal beyazlaşma<br />

görülmedi. Sol göz fundus muayenesi normaldi.<br />

Ertesi gün, RADT gelişiminden 16 saat<br />

sonra, yapılan muayenesinde ilk bulgularına ek<br />

olarak etkilenen alanda retinal beyazlaşma<br />

saptandı (Şekil 1). Yapılan OKT incelemesinde<br />

sağ gözde retinal beyazlaşma olan alanda iç<br />

retinal katmanlarda kalınlık artışı ve<br />

hiperreflektivite, fotoreseptör tabakası ve retina<br />

pigment epitelinde ise reflektivitede azalma<br />

görüldü (Şekil 2a). Emboli üzerinden geçen<br />

lineer OKT kesitinde retinada emboli sınırından<br />

distale doğru uzanan gölgelenme görüldü (Şekil<br />

3). Sağ göz foveolar çukur, fovealar fotoreseptör<br />

tabakası, altındaki retina pigment epiteli ve sol<br />

göz normaldi. OKT retinal sinir lifi tabakası<br />

(RSLT) incelemesinde sağ göz ortalama<br />

kalınlığı 93 sol göz ortalama kalınlığı 93 olarak<br />

saptandı. Her iki göz arasında anlamlı farklılık<br />

saptanmadı. Fundus fluorescein anjiografi<br />

(FFA) sağ gözde üst temporal arter periferik<br />

bifurasyonunda retinal arter akımında<br />

yavaşlama ve perifere zincir şeklinde uzanan<br />

dolum defektleri görüldü (Şekil 4). Humphrey<br />

görme alanı incelemesinde sağ gözde yoğun<br />

olarak alt nazal görme alanını içeren görme alanı<br />

defekti görüldü (Şekil 5). Sol göz tüm testlerde<br />

normal sınırlarda saptandı.<br />

Şekil 1<br />

Şekil 2a<br />

- 103 -


Fatih Bilgehan Kaplan ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 102-106 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.665<br />

Şekil 2b<br />

Şekil 2c<br />

Şekil 3<br />

- 104 -


Fatih Bilgehan Kaplan ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 102-106 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.665<br />

alandaki aksonal ödemin yerini atrofiye bıraktığı<br />

bölgedeki damarlarda incelme geliştiği görüldü.<br />

Yapılan OKT tetkiklerinde makuladan geçen<br />

radial kesitte iskemik alanda retina iç<br />

katmanlarında atrofi geliştiği görüldü. Yapılan<br />

RSLT tetkikinde ise başlangıçta 106 olan üst<br />

kuadran kalınlığının 81’e düştüğü görüldü.<br />

RSLT bulgusu iskemik alandaki ganglion hücre<br />

kaybını desteklemektedir.<br />

Etyolojiye yönelik yapılan kan tetkikleri<br />

total kolesterol 255 mg/dl, LDL kolesterol 189<br />

mg/dl dışında normal; ekokardiyograsifinde sol<br />

ventrikül hipertrofisi 1. derece mitral yetmezliği;<br />

beyin manyetik rezonans incelemesinde de iki<br />

serebral hemisferde kortikal sulkuslar ve<br />

fissürlerin derinlikleri genişliklerinde atrofiye<br />

sekonder artış ve iskemik-gliotik alanlar; karotis<br />

doppler ultrasonografisinde bilateral karotis<br />

arter bifurkasyonunda fibrofatty plak saptandı.<br />

Hastanın uygun tedavisi ilgili birimlerce<br />

düzenlendi.<br />

TARTIŞMA<br />

Şekil 4<br />

Retinal arter obstrüksiyonunda santral<br />

retinal arter %57, retinal arter dallar %38,<br />

silioretinal arter ise %5 oranında tutulum<br />

gösterir (7). Görsel progroz retinal arter dal<br />

tıkanıklığında diğerlerine göre daha iyidir (9).<br />

Şekil 5<br />

İlk muayenesinden 10 gün sonra OKT leri<br />

tekrarlanan hastada makula üst temporalinde<br />

ödemli görülen alanın incelerek atrofiye<br />

olmaya başladığı görüldü (Şekil 2b). Yapılan<br />

RSLT tetkikinde ise anlamlı farklılık<br />

saptanmadı.<br />

İlk muayenesinden 2 ay sonra yapılan<br />

kontrollerinde her iki gözde görme<br />

keskinliğinin 20/20 olarak korunduğu sağ<br />

gözde konfrontasyonla yapılan görme alanı<br />

testinde alt nazal defektin devam ettiği<br />

saptandı. Fundus muayenesinde iskemik<br />

Genç hastalarda yüksek oranda eşlik eden<br />

sistemik hastalık olması retinal arter<br />

tıkanıklıklarında hayati tehlikeye neden<br />

olabilecek embolik ve hiperkoagülatif hastaları<br />

dışlamak için agresif muayene ve incelemeyi<br />

zorunlu kılmaktadır. Bizim vakamızda<br />

kardiyovasküler sistemi ilgilendiren multipl<br />

patolojiye rastlanmış ve gelecekte olabilecek<br />

komplikasyonları önlemek için ilgili birimlerle<br />

beraber tedavisi düzenlenmiştir.<br />

Retinal arter dal tıkanıklığı sonrası iç retina<br />

tabakalarındaki erken koagülatif nekroz, fundus<br />

gri beyaz olarak görünen aksonlardaki<br />

intrasellüler ödeme neden olur (8).<br />

Retinal arter tıkanıklığı sonrası erken<br />

enükleasyon çok nadiren yapılması nedeniyle<br />

patolojinin akut fazındaki bulguları inceleme<br />

şansı çok azdır. 1965 yılında Dahrling ganglion<br />

- 105 -


Fatih Bilgehan Kaplan ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 102-106 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.665<br />

hücrelerinin bulutlu şişmesi ile karakteriz iç<br />

retina tabakalarının diffüz ödemi olarak<br />

tanımlamıştır (9). Etkilenmiş bölgelerdeki iç<br />

retina tabkalarının artmış kalınlık ve<br />

hiperreflektivitesi ile karakterize OKT<br />

bulguları akut dönemdeki histopatolojik<br />

bulguları destekler niteliktedir. Retina<br />

içerisinde hiporeflektif kistik boşlukların<br />

görülmemesi beyazlığın retinal kapiller kaçağa<br />

bağlı ekstrasellüler ödem sonucu değil<br />

iskemiye bağlı olduğunu göstermektedir. Bu<br />

bulgular diğer çalışmalarda gösterilen bulgular<br />

ile de uyumludur (10,11).<br />

Bizim olgumuzda OKT de üst temporal<br />

perifoveal alan etkilenmiş görülmesine rağmen<br />

görme keskinliği 20/20 olarak kalmıştır. OKT<br />

nin en önemli avantajlarından biride aynı OKT<br />

kesitinde retinal arter dal tıkanıklığından<br />

etkilenen ve normal alanları beraber göstermesi<br />

ve asimetriyi karşılaştırmaya yardımcı<br />

olmasıdır (Şekil 2).<br />

Sonuç olarak OKT incelemeleri fundus<br />

muayenesi ile beraber arter dal tıkanıklığında<br />

erken dönemde gelişen iç retinal tabakalardaki<br />

intrasellüler ödem ve ilerleyen dönemdeki<br />

atrofiye ilişkin yararlı bilgiler sağlamakta ve<br />

olayın patofizyolojisine yönelik önemli<br />

ipuçları vermektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Yanoff M, Fine BS. Branch retinal artery occlusion. In:<br />

Ocularpathology, a text and atlas, 4th ed.;2008:522.<br />

2. Sanborn GE, Magargal LE. Arterial obstructive disease of the<br />

eye. In: Tasman WS, Jaegar EA, editors. Clinical ophthalmology,<br />

Philadelphia: Lippincott; 1993(3);14:1–29.<br />

3. Mames RN, Snady-McCoy L, Guy J. Central retinal and<br />

posterior ciliary artery occlusion after particle embolization of the<br />

external carotid artery system. Ophthalmology 1991; 98:527–31<br />

4. Blair NP, Shaw WE, Dunn R, et al. Limitation of retinal injury<br />

by vitreoperfusion initiated afteronset of ischemia. Arch<br />

Ophthalmol 1991; 109:113–18.<br />

5. Brown GC, Magargal LE. Retinal artery occlusion and visual<br />

acuity. Ophthalmology 1982; 89:14-9.<br />

6. Baharak Asefzadeh, O.D., and Kimberly Ninyo, O.D.<br />

Longitudinal analysis of retinal changes after branch retinal artery<br />

occlusion using optical coherence tomography Optometry 2008;<br />

79:85-89<br />

7. Brown GC, Reber R. An unusual presentation of branch retinal<br />

artery obstruction in association with ocular neovascularization.<br />

Can J Ophthalmol. 1986; 21(3):103-6.<br />

8. Ryan SJ, Schachat AP, Wilkinson P, Hinton DR, editors. Retina.<br />

Philadelphia: Mosby; 2006.<br />

9. Dahrling BE 2nd. The histopathology of early central retinal<br />

artery occlusion. Arch Ophthalmol. 1965; 73:506-10.<br />

10. Karacorlu M, Ozdemir H, Karacorlu SA. Optical Coherence<br />

Tomography findings in branch retinal artery occlusion Eur J of<br />

Ophthalmol. 2006:352-3.<br />

11. Falkenberry SM, Ip MS, Blodi BA, Gunther JB. Optical<br />

coherence tomography findings in central retinal artery occlusion.<br />

Ophthalmic Surg Lasers Imaging. 2006;37(6):502-5.<br />

- 106 -


Emine Şeyma Denli Yalvaç ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 107-109 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.677<br />

Olgu Sunumu<br />

Damar Yaralanması Sonrası Derin Metabolik Asidoz<br />

(Ph:6.61) ve Sağkalım<br />

Profound Metabolic Asidosis (Ph:6.61) After Vascular Injury and Recovery<br />

Emine Şeyma DENLİ YALVAÇ 1 , Mustafa ALDAĞ 1 ,<br />

Cemal KOCAASLAN 1 , Sıdıka GÜRSEL 1 , Ebuzer AYDIN 1 ,<br />

1. İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği<br />

ÖZET<br />

Metabolik asidoz, kanda bikarbonat<br />

konsantrasyonunda azalmaya neden olan, vücut<br />

tamponlarının birincil tüketimi ile karakterize bir asitbaz<br />

bozukluğudur. Bu olguda delici kesici alet<br />

yaralanma sebebiyle acil servise başvuran ve hemorajik<br />

şok gelişen 16 yaşındaki erkek hastanın, operasyon<br />

sırasında yaşamla bağdaşmayan derin metabolik asidoz<br />

(Ph=6.61) sonrası sağkalınımını ortaya koymaya<br />

amaçladık.<br />

16 yaşındaki erkek hasta delici kesici alet<br />

yaralanması sebebiyle acil servise başvurdu. Hastanın<br />

şuuru konfüze, hipotansif (40/20 mmHg) ve taşikardikti<br />

(145/dk). Hastanın aktif kanaması yoktu. Sağ alt<br />

ekstremitede uyluk posteriorunda yaklaşık 3 cm çapında<br />

açık yarası mevcuttu. Bilateral alt ekstremite nabızları<br />

elle alınamamaktaydı. Herhangi bir darp veya baska<br />

delici kesici alet yaralanması insizyonu olmayan hasta<br />

acilen entübe edilerek ameliyathaneye alındı. Peroperatif<br />

hastanın laboratuvar değerleri: Hemotokrit<br />

%17, hemoglobin 6 mg/dL, lökosit 22800 mm3, pH: 6.61,<br />

PaCO2 44.5 mmHg, PaO2 352 mmHg, HgHCO3: 3,8<br />

mmol/L, BE: -31 mmol/L, laktat: 20 mmol/l, SO2 %97,4<br />

idi. Sağ yüzeyel femoral arter ve sağ ana femoral vende<br />

tama yakın parsiyel kesi olduğu görüldü. Primer tamir<br />

tekniği ile arter, uç-uca onarım tekniği ile femoral ven<br />

tamiri yapıldı. Yapılan acil operasyondan iki saat sonra<br />

hastanın Ph değeri 7.24, baz açığı -10 mmol/L ve laktat<br />

21 mmol/L olarak tespit edildi. Operasyondan 10 saat<br />

sonra hastanın kan gazı değerleri normale geldi ve hasta<br />

ekstübe edildi. Rehabilitasyon sonrası hasta postop<br />

7.gün taburcu edildi. Bu olgu acil müdahale tedavisi ile<br />

hemostaz sağlanan derin metabolik asidozda (Ph:6.61,<br />

Laktat:20) sağkalımın mümkün olabileceğini<br />

göstermektedir.<br />

Anahtar Kelimeler: Derin Metabolik Asidoz; Delici<br />

kesici alet yaralanması; Hemorajik şok<br />

ABSTRACT<br />

Metabolic acidosis is an acid-base disturbance, which is<br />

characterized by primary consumption of body buffers and causing<br />

decreased blood sodium-bicarbonate level. In this case report we<br />

discuss a 16 years-old male with profound metabolic acidosis<br />

(PH=6.61) due to hemorrhagic shock resulted by stab wounds.<br />

A 16-year-old male was admitted to the emergency<br />

department due to stab wounds. When he was seen in the red area,<br />

his blood pressure could not be measured with loss of<br />

consciousness and no active bleeding. On examination, he had a 3-<br />

cm incised wound in the mid posterior thigh. No other organ<br />

injuries and wound were observed. Bilateral lower extremity pulses<br />

were not detectable. Immediately after his admittance to the<br />

operation room, blood gas analysis which was done prior to<br />

surgery revealed profound metabolic acidosis (pH:6.61, PaCO2:<br />

44,5 mmHg, PaO2: 352 mm, HgHCO3: 3,8 mmol/L, SpO2: %97,4<br />

BE: -31 mmol/L, lactate:20 mmol/l), hematocrit %17, hemoglobine<br />

6 mg/dL and leucocyte 22800 mm3. It was seen that the right<br />

superficial femoral artery and right common femoral vein were cut<br />

near completely. Femoral artery repaired primarily and femoral<br />

vein was repaired by end-to-end anastomosis technique. The<br />

patient received 32 NaHCO3 over the next 2 hours with good<br />

improvement in his haemodynamic profile. Two hours after the<br />

emergency operation, he had a pH 7,24, base excess rate was<br />

−10.0 mmol/l and lactate 21 mmol/l. Ten hours later, arterial blood<br />

gas values were measured as normal and he was extubated. After<br />

seven days recovery period without problem, the patient was<br />

eventually discharged from hospital. To our knowledge this is the<br />

first reported case of survival after a pH of 6.61 secondary to<br />

hemorrhagic shock in our country. Also it should be considered that<br />

immediate operative hemostasis and vascular repair may help to<br />

patients to survive even at profound metabolic acidosis.<br />

Keywords: Profound metabolic acidosis, stab wounds,<br />

hemorrhagic shock<br />

İletişim Bilgileri:<br />

Sorumlu Yazar: Mustafa Aldağ<br />

Adres: İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar<br />

Cerrahisi Anabilim Dalı, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp<br />

ve Damar Cerrahisi Kliniği, Dr. Erkin Caddesi No:12, Kadıköy/İstanbul<br />

Tel: +90 (532) 374 71 70 E-Posta: mustafa.aldag@medeniyet.edu.tr<br />

Makale Geliş: 21.02.<strong>2017</strong><br />

Makale Kabul: 11.03.<strong>2017</strong><br />

- 107 -


Emine Şeyma Denli Yalvaç ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 107-109 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.677<br />

GİRİŞ<br />

Hemorajik şok, intravasküler volümün<br />

azalması sonucu, kalbin yeterli kanı ve oksijeni<br />

hayati organlara ulaştıramadığı ve dokulardan<br />

metabolik atık ürünleri uzaklaştıramadığı sistemik<br />

bir bozukluktur. Erken tanı ve tedavi, hücre hasarı<br />

ve ölümü engellemek bakımından çok önemlidir.<br />

Semptom ve bulgular kan kaybının şiddetine<br />

bağlıdır. Total kan volümünün %30-40’ı (1500-200<br />

ml) kaybedildiğinde mental konfüzyon, ajitasyon<br />

ve ciddi asidoz gözlenir. Normal metabolizmada<br />

hücre içi enzimatik reaksiyonların yeterli bir<br />

şekilde yapılması ve hücre membran bütünlüğünün<br />

korunması için kan pH’nın 7.35-7.45 arasında<br />

tutulması gerekir. PH 7.20’nin altına indiğinde<br />

kardiyak kontraksiyonlar bozularak aritmi riski<br />

artar, katekolaminlere yanıt azalır, pulmoner damar<br />

yatağında vazokonstriksiyon gelişir ve hastada<br />

akciğer ödemi tablosu oluşur (1,2). Asidozun<br />

derinleşmesi ile letarji, stupor ve koma gelişebilir.<br />

Yaşamı tehdit eden kan pH sınırları 7.70<br />

olarak belirtilmiştir (3). En sık karşılaşılan<br />

metabolik asidoz (MA) nedeni diabetik<br />

ketoasidozdur (4). Plazma laktat konsantrasyonu 4-<br />

5 milimol/Litre (mmol/L) (Normal aralık: 0.5-1.5<br />

mmol/L) aştığında oluşan laktik asidoz (LA) ise<br />

anyon açıklığı olan metabolik asidoz nedeni olup,<br />

doku hipoperfüzyonu ya da eksojen toksin ve<br />

ilaçlara bağlı gelişebilir (5). Laktik asidozun<br />

prognozu oldukça kötü olduğu için erken tanı ve<br />

tedavi ciddi morbidite ve mortaliteyi önler. Serum<br />

laktat değerindeki artış mortalite yüzdesini<br />

arttırmaktadır. Laktat düzeyi 10 mmol/L<br />

ulaştığında yaşam şansı çok azalır (5).<br />

Vasküler yaralanmaya neden olan penetran<br />

travmaların %26’sı delici kesici alet<br />

yaralanmalarıyla oluşmaktadır (6). Bu olgu<br />

sunumunda damar yaralanması sonucu hemorajik<br />

şok tablosunda acil servise getirilen ve derin<br />

metabolik asidozda yaşamla bağdaşmayan pH<br />

(6.61) ve laktat (20 mmol/L) değeri olan hastaya<br />

yapılan acil vasküler cerrahi girişim ve sonrasında<br />

sağkalım anlatılmıştır.<br />

OLGU<br />

16 yaşındaki erkek hasta delici kesici alet<br />

yaralanması sebebiyle acil servise başvurdu. Hasta<br />

acil servise getirildiğinde şuuru konfüze, kan<br />

basıncı ölçülemeyecek kadar (40/20 mmHg)<br />

düşüktü. Hastanın aktif kanaması yoktu. Periferik<br />

nabızların alınamadığı, cildin ileri derecede soluk,<br />

soğuk, terli olduğu tespit edildi. Sağ alt<br />

ekstremitede uyluk posteriorunda yaklaşık 3 cm<br />

çapında delici kesici alet yaralanması bağlı<br />

insizyonu vardı. Bilateral alt ekstremite nabızları elle<br />

alınamamaktaydı. Hipovolemik hemorajik şoktaki<br />

hasta acilen entübe edilerek ameliyathaneye alındı.<br />

Per-operatif hastanın laboratuvar değerleri:<br />

Hemotokrit %17, hemoglobin 6 mg/dL, lökosit<br />

22800 mm3, pH: 6.61, PaCO2 44.5 mmHg, PaO2<br />

352 mmHg, NaHCO3: 3,8 mmol/L, BE: -31 mmol/L<br />

SO2 %97.4 idi. Sağ femoral 1/3 proksimal segmentte<br />

bulunan açık yara eksplore edildi. Sağ yüzeyel<br />

femoral arter ve sağ ana femoral vende tam kata<br />

yakın yaralanma gözlendi. Sistemik 5000 U<br />

heparinizasyonu takiben 6/0 prolen sütürlerle<br />

femoral arter primer teknikle tamir edildi. Sağ<br />

femoral ven uç uca anastomoz tekniği ile onarıldı.<br />

Sağ femoral sinirin kesik olduğu görüldü. Nöroşirurji<br />

ekibi tarafından sinir tamiri yapıldı. Kanama<br />

kontrolünü takiben loja bir adet hemovak dren<br />

konularak ameliyata son verildi. Operasyon dopamin<br />

ve steradin infüzyonu altında yapıldı. Hastaya toplam<br />

3 ünite (Ü) eritrosit süspansiyonu, 3Ü taze donmuş<br />

plazma, 1000 cc kolloid, 3600 cc kristalloid, 32<br />

ampul sodyum bikarbonat (NaHCO3) replasmanı<br />

yapıldı. Post opearatif dönemde alt ekstremite<br />

nabızları elle alınmakta idi. Hasta operasyon sonrası<br />

entübe vaziyette yoğun bakıma alındı. Post-op 1. gün<br />

ekstübe edilen hastanın şuuru konfüzeydi.<br />

Hemodinamisi stabil seyreden hastanın post-op 2.<br />

gün laboratuar değerlerinden transaminazlar yüksek<br />

seyretti (AST:4121 U/L) fakat takiplerinde normal<br />

seviyelere geriledi. Post op 3. gün kooperasyon<br />

kısmen sağlanan hastanın Gloskow Koma Skalası 10<br />

olarak hesaplandı. Post-op 4. gün şuuru açık,<br />

kooperasyon sağlanan hastanın minimal düzeyde<br />

ajitasyonu mevcuttu. Hasta yoğun bakım ünitesinde<br />

5 gün takip edildikten sonra tedavisinin devamı için<br />

servise alındı. Servis takiplerinde disarti ve<br />

ekstremitelerde fleksiyon ve rijidite bulunan hastaya<br />

nöroloji konsültasyonu yapıldı. Çekilen EEG ve<br />

kranial diffuzyon MR da belirgin bir patoloji<br />

görülmedi. Fiziksel tedavi ve rehabilitasyona<br />

başlandı. Post–op 7. gün hasta poliklinik kontrolüne<br />

çağrılarak taburcu edildi. Poliklinik takiplerinde 1 ay<br />

sonra hastanın anlaşılalabilir konuştuğu ve yardımsız<br />

yaklaşık 15 metre yürüyebildiği görüldü.<br />

TARTIŞMA<br />

Hemorajik şok hayatı tehdit eden ve sağkalım<br />

için acil tıbbi tedavi gerektiren acil bir klinik<br />

durumdur. Hemorajik şokun temelde 4 evresi vardır.<br />

Total kan volümünün %15’inden azının kaybı (750<br />

ml’ye kadar) neticesinde 1.evre, %15-30’u (750-<br />

1500 ml) kaybedilince 2.evre, %30-40’ı (1500-200<br />

ml) kaybı neticesinde 3.evre ve %40 üzeri kayıpla<br />

ölüm söz konusu olan 4. evre mevcuttur. Bu<br />

çalışmada sunulan vakada mental konfüzyon,<br />

ajitasyon ve ciddi metabolik asidoz gözlenen 3.evre<br />

hemorajik şok söz konusudur. Hemorajik şokda<br />

- 108 -


Emine Şeyma Denli Yalvaç ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 107-109 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.677<br />

oksidatif metabolizma yerini anaerobik metabolik<br />

yola bırakır ve hastada laktat düzeyi artışına bağlı<br />

metabolik asidoz oluşur. Laktik asidoz Tip A ve Tip<br />

B olarak iki gruba ayrılır (7). Tip A Laktik asidoz<br />

daha sık görülmekte olup hipoperfüzyon<br />

hipovolemi veya hipoksiye bağlı gelişir. Tip B<br />

laktik asidoz ise bazı ilaç, kimyasal, toksik<br />

bileşenlere veya laktat birikimine sebep olabilen<br />

genetik bozukluklara bağlı oluşur. Serum laktat<br />

düzeyi 10 mmol/L olanlarda mortalite %75, laktat<br />

düzeyi 15 mmol/L ulaştığında ise yaşam şansı yok<br />

denecek kadar az olması nedeniyle laktik asidozun<br />

prognozu oldukça kötüdür. Hastaları tedavi ederken<br />

laktik asidozun altta yatan problemin yansıması<br />

olduğu unutulmamalıdır (8). Laktik asidoza sahip<br />

126 hastada yapılan bir çalışmada ortalama sağ<br />

kalım süresi 38,5 saat olarak belirlenmiş olup 30<br />

günlük yaşam süresi %17’dir (9). Litaratürde yer<br />

alan en düşük pH’lı yaşayan hasta 84 yaşında<br />

metformin kullanımı sonrası pH 6.30 olan hastadır<br />

(10). Bir diğer derin metabolik asidozdan sağkalım<br />

sağlanan hasta denizde boğulma sonrası<br />

resüsitasyonla sağ kurtulan pH'ı 6.33 olan 24<br />

yaşında erkek hastadır. Bu hastada da tam bir<br />

nörolojik iyileşme sağlanmıştır (11). Daha önce<br />

yapılan çalışmalarda hemorajik şok neticesinde en<br />

düşük pH ile sağkalınımı sağlanan hasta 65 yaşında,<br />

atriyal fibrilasyon dışında bilinen önemli bir<br />

hastalığı olmayan, genel durum bozukluğu<br />

nedeniyle acil servise getirilmiş, 2 saat sonra karın<br />

ağrısı başlayan ve splenik arter kanamasına bağlı<br />

derin metabolik asidoz (pH=6.527) gelişen hastadır<br />

(12).<br />

Travma sonrası hastaların yaklaşık %2'sinde<br />

vasküler yaralanma görülmektedir. Damar<br />

yaralanmalarının dörtte üçünü periferik, dörtte<br />

birini de toraks ve abdominal bölgede yer alan<br />

vasküler yapılar oluşturmaktadır (13). Travma<br />

hastalarının acil servisde hızlıca değerlendirilmesi<br />

ve öncelikli olarak sirkulasyonunun sağlanması<br />

önerilmektedir (14). Bu nedenle hemorajik şok<br />

hastalarına kanamayı kontrol altına alacak hızlı ve<br />

acil girişim önceliklidir. Bu yazıda sunulan vaka<br />

acil servise getirildikten sonra 10 dakika içinde<br />

operasyona alınmış, vasküler yaralanması<br />

onarılmış, düşük pH ve yüksek laktat seviyelerine<br />

rağmen gerekli resüsitasyon yapılarak<br />

hemodinamisi stabil hale getirilmiştir.<br />

Delici kesici alet yaralanmaları yüksek<br />

mortaliteye sahip olup, hastaların vital bulguları ve<br />

genel durumları prognozu belirler. Bu hastalarda<br />

hemorajik şok neticesinde derin metabolik asidoz<br />

gelişebilir. Arteryel kan gazı ve laktat ölçümleri<br />

hipoperfüzyon ve asidozun şiddetinin<br />

belirlenmesinde önemlidir. Bu nedenle yükselmiş<br />

laktat düzeyleri genel perfüzyon bozukluğunun ve<br />

organ disfonksiyonlarının önemli bir göstergesidir.<br />

Sonuç olarak, pH değeri 6.61’e kadar düşmüş,<br />

laktat değerleri 20 mmol/L’ye kadar yükselmiş<br />

hastalarda bile nörodefisit kalmadan sağkalım<br />

mümkün olabileceğinden, hemorajik şoktaki<br />

hastaların cerrahi girişimle kanama kontrolünün<br />

sağlanması mortaliteyi azaltacak en önemli<br />

etkenlerden biridir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Chan JCM, Mak RHK. Acid-base homeostasis. In: Avner ED,<br />

Harmon WE, Niaudet P. Pediatric Nephrology. 5th edition,<br />

Philadelphia, Lippincott Williams&Wilkins, 2004, s189-208.<br />

2. Bruno CM, Valenti M. Acid-base disorders in patients with<br />

chronic obstructive pulmonary disease: a pathophysiological<br />

review. J Biomed Biotechnol 2012;2012:915150.<br />

3. Emmett M. Anion-gap interpretation: the old and the new.<br />

Nature Clin Pract Nephrol 2006; 2: 4-5.<br />

4. Causso C, Arrieta F, Hernandez J, Botella-Carretero JI, Muro<br />

M, Puerta C, et al. Severe ketoacidosis secondary to starvation in<br />

a frutarian patient. Nutr Hosp 2010; 25: 1049-52.<br />

5. Warner A, Vaziri ND. Treatment of lactic acidosis. South Med<br />

J 1981;74:841-7.<br />

6. Pasch AR, Bishara RA, Lim LT, Meyer JP, Schuler JJ, Flanigan<br />

DP. Optimal limb salvage in pentrating civilian vascular trauma.<br />

J Vasc Surg 1986; 3: 189-95.<br />

7. Luft FC. Lactic acidosis update for critical care clinicians. J Am<br />

Soc Nephrol 2001;12 Suppl 17:15-9.<br />

8. Yenerel M. Hematolojide metabolik aciller. Türkiye Klinikleri<br />

Cerrahi Tıp Bilimler 2006;2:9-15.<br />

9. Stacpoole PW, Wright EC, Baumgartner TG, et al. Natural<br />

history and course of acquired lactic acidosis in adults. DCA-lactic<br />

acidosis study group. Am J Med 1994;97:47-54.<br />

10. Sirtori CR, Pasik C. Re-evaluation of a biguanide, metformin:<br />

mechanism of action and tolerability. Pharmacol Res.<br />

1994;30:187-228.<br />

11. Opdahl H. Survival put to the acid test: Extreme arterial<br />

blood acidosis (pH 6.33) after near drowning. Critical Care<br />

Medicine 1997;25:1431–36.<br />

12. Di Rollo N, Caesar D, Ferenbach DA, Dunn MJ. Survival from<br />

profound metabolic acidosis due to hypovolaemic shock. A world<br />

record. BMJ Case Rep. 2013; Jan 30;2013.<br />

13. Robert B, Rutherford MO. Vascular Surgery. Chapter 5,<br />

p:404,1989.<br />

14. Marsch S, Tschan F, Semmer NK, Zobrist R, Hunziker PR.<br />

ABC versus CAB for cardiopulmonary resuscitation: a<br />

prospective, randomized simulator-based trial. Swiss Med Wkly.<br />

2013;143:w13856.<br />

- 109 -


Tuba Nazlıgül ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 110-112 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.678<br />

Olgu Sunumu<br />

Nadir Bir İnme Nedeni: Cadasil<br />

A Rare Couse Of Stroke: Cadasil<br />

Tuba NAZLIGÜL 1 , Feyza ÜNLÜ ÖZKAN 1 ,<br />

İlknur AKTAŞ 1 , Pınar AKPINAR 1 , Duygu GELER KÜLCÜ 2 ,<br />

Metin ÖZAYDIN 3<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />

2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />

3. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />

ÖZET<br />

CADASIL (Cerebral Autosomal Dominant<br />

Arteriopathy with Subcortical Infarcts and<br />

Leukoencephalopathy/Serebral otozomal dominant<br />

arteriyopati ile subkortikal enfarktlar ve<br />

lökoensefalopati) Notch3 gen mutasyonundan<br />

kaynaklanan, bir serebral küçük damar hastalığıdır.<br />

Başlıca klinik bulguları geçici iskemik atak, inme, auralı<br />

migren, psikiyatrik semptomlar, erken başlangıçlı<br />

demans ve epileptik nöbetler şeklindedir. CADASIL genç<br />

inmenin önemli nedenlerinden biri olarak kabul<br />

edilmektedir. Erken yaşlarda ortaya çıkan ve ailesel<br />

özellik gösteren serebrovasküler olaylarda ayırıcı tanıda<br />

düşünülmelidir. Etkilenmiş bireyler tespit edilerek diğer<br />

aile üyelerinin de genetik danışmanlık alması<br />

sağlanmalıdır. Bu vaka sunumunda Notch3 gen<br />

analiziyle CADASIL tanısını doğruladığımız genç<br />

iskemik inme atağı geçiren bir olguyu paylaştık.<br />

Anahtar Kelimeler: CADASIL, genç, inme<br />

ABSTRACT<br />

CADASIL (Cerebral autosomal dominant arteriopathy<br />

with subcortical infarcts and leukoencephalopathy) is a cerebral<br />

small vessel disease caused by mutations in the Notch3 gene. The<br />

major clinical manifestations of CADASIL are transient ischemic<br />

attack, stroke, migraine with aura, psychiatric symptoms, early<br />

onset demantia and epileptic seizures. CADASIL is one of the<br />

important causes of stroke in young. CADASIL should be<br />

considered in young patients with stroke with a positive family<br />

history, thus identification of affected patients would enable<br />

family members to seek genetic counselling. In this report, we<br />

present a young patient with ischemic stroke that we established<br />

the diagnosis of CADASIL by Notch3 gene analysis.<br />

GİRİŞ<br />

Serebral otozomal dominant arteriyopati ile<br />

subkortikal enfarklar ve lökoensefalopati<br />

(CADASIL: Cerebral Autosomal Dominant<br />

Arteriopathy with Subcortical Infarcts and<br />

Leukoencephalopathy), 19. kromozomda bulunan<br />

nörojenik lokus notch homolog proteini-3 (Notch3)<br />

genindeki mutasyonlar sonucu oluşan kalıtsal bir<br />

küçük damar hastalığıdır (1). Semptomatik ve<br />

asemptomatik Notch3 gen mutasyon taşıyıcılarının<br />

tahmini prevalansı 4.15/100000 olarak bildirilmiştir<br />

(2). Otozomal dominant geçişli olup cinsiyet farkı<br />

gözetmemekte ve sıklıkla 10-40 yaşları arasında<br />

belirti vermektedir. Klinikte başlıca geçici iskemik<br />

atak, subkortikal iskemik olaylar, auralı migren,<br />

psikiyatrik bulgular, erken başlangıçlı demans ve<br />

epileptik nöbetler olmak üzere birçok nörolojik ve<br />

psikiyatrik bulgular ile karşımıza çıkabilir (1).<br />

CADASIL genç inmenin önemli nedenlerinden<br />

biri olarak kabul edilmektedir (3). Erken yaşlarda<br />

ortaya çıkan ve ailesel özellik gösteren<br />

serebrovasküler olaylarda ayırıcı tanıda<br />

düşünülmelidir. Bu vaka sunumunda Notch3 gen<br />

analiziyle CADASIL tanısını doğruladığımız genç<br />

iskemik inme atağı geçiren bir olguyu paylaştık.<br />

OLGU<br />

Keywords: CADASIL, young, stroke<br />

İletişim Bilgileri:<br />

Sorumlu Yazar: Tuba Nazlıgül<br />

Adres: Fatih Sultan Mehmet Hastanesi, E5 karayolu üzeri, Ataşehir,<br />

İstanbul<br />

Tel: +90 (216) 578 30 00 E-Posta: drtuba_@hotmail.com<br />

Makale Geliş: 22.02.<strong>2017</strong><br />

Makale Kabul: 16.03.<strong>2017</strong><br />

- 110 -<br />

Sol hemiparezisi olan 53 yaşında erkek hasta<br />

nörolojik rehabilitasyon amacıyla kliniğimize<br />

yönlendirildi. Öyküsünde 4 yıl önce ani olarak<br />

gelişen sol hemiparezi ve dizartri dışında özellik<br />

yoktu. Özgeçmişinde sigara öyküsü dışında vasküler<br />

bir risk faktörü saptanmadı. Fizik muayenede<br />

Brunnstrom evresi üst ekstremitede evre 3, el ve alt<br />

ekstremitede evre 4 olarak değerlendirildi. Modifiye<br />

Ashworth skalasına göre sol dirsek ve el bileğinde<br />

evre 1+, parmak fleksörlerinde evre 2, kalça<br />

fleksörleri, abduktorları ve dizde evre 1, ayak<br />

bileğinde evre 3 spastisite saptandı. Kraniyal sinir<br />

muayenesi normaldi. Derin tendon reflekslerinin sol


Tuba Nazlıgül ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 110-112 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.678<br />

üst ve alt ekstremitede hiperaktif olduğu görüldü.<br />

Hoffman ve Babinski refleksleri solda pozitifti.<br />

Desteksiz oturma dengesi mevcuttu ve tek<br />

kanedyenle ambule idi. Yıldız silme testinde ihmal<br />

saptanmadı. Mini mental testten tam puan aldı.<br />

İnme etiyolojisine yönelik yapılan laboratuar<br />

incelemelerinde aterosklerotik hastalık,<br />

koagülopati, konnektif doku hastalığı ve vaskülit<br />

lehine bulgu saptanmadığı öğrenildi.<br />

Elektrokardiyografi ve transözofagial<br />

ekokardiyografi incelemeleri normaldi. Vasküler<br />

patolojilerin araştırılması amacıyla yapılan<br />

manyetik rezonans (MR) anjiografide majör<br />

serebral arterlerde stenoz, malformasyon ve<br />

diseksiyon saptanmamıştı.<br />

Yürüme ve denge eğitimi, germe ve<br />

kuvvetlendirme egzersizleri ile üst ekstremiteye<br />

yönelik ayna tedavisini içeren rehabilitasyon<br />

programına başlandı. Spastisite bulunan üst<br />

ekstremite parmak fleksörleri ve alt ekstremite<br />

plantar fleksörlerine botulinum toksin enjeksiyonu<br />

yapıldı. Yatışı sırasında inme etyolojisine yönelik<br />

tekrarlanan laboratuvar tetkiklerinde özellik<br />

saptanmadı. Kraniyal MR görüntülemede (MRG)<br />

T2 ve FLAIR kesitlerde bilateral sentrum<br />

semiovale ve frontopariyetal bölgede subkortikal ve<br />

periventriküler beyaz cevherde birleşme eğilimi<br />

gösteren yaygın hiperintensiteler; sağ kaudat<br />

nükleus komşuluğunda ve eksternal kapsül<br />

lokalizasyonunda kronik laküner enfarkt saptandı<br />

(Şekil 1). Aile öyküsü sorgulandığında kızında<br />

epilepsi ve babasında inme öyküsü olduğu<br />

öğrenildi. Karakteristik MRG bulguları ve aile<br />

öyküsünden şüphelenilerek CADASIL ön tanısıyla<br />

Notch3 gen analizi önerildi. Analiz sonucu Notch3<br />

geninde ekzon 4 üzerinde heterozigot Arg133Cys<br />

mutasyonu saptandı. Olgu ve ailesi CADASIL<br />

hastalığı açısından bilgilendirildi, genetik<br />

danışmanlık almaları önerildi. Olgunun<br />

asemptomatik olan kardeşinde de aynı mutasyon<br />

saptandı.<br />

Nörolojik rehabilitasyon programı<br />

tamamlanan olgunun son muayenesinde<br />

Brunnstrom evresi üst ekstremitede evre 4, el ve alt<br />

ekstremitede evre 5 bulundu. Modifiye Ashworth<br />

skalasına göre değerlendirilen spastisitede azalma<br />

izlendi. Ev programı düzenlenerek taburcu edilen<br />

hasta takibe alındı.<br />

TARTIŞMA<br />

Subkortikal iskemik olaylar CADASIL<br />

hastalarının %60-80’inde görülür; inme veya geçici<br />

iskemik atak şeklinde olabilir ve tekrarlayıcı<br />

özelliktedir. İnmeyle başvuran hastaların yaklaşık<br />

yarısında bilişsel etkilenmenin de olduğu görülür.<br />

- 111 -<br />

Diğer inme risk faktörlerinin olmaması durumunda<br />

ortalama 45-50 yaşlarında ortaya çıkar. Kognitif<br />

bozukluklar ise %40-60 oranıyla ikinci sıklıkta<br />

görülür. Subkortikal demans ya da apati şeklinde<br />

izlenebilir. CADASIL hastalarında izlenen diğer<br />

bulgulardan olan auralı migren %20-40, sıklıkla<br />

depresyon atağı şeklinde karşılaşılan duygu durum<br />

bozuklukları %20, epileptik nöbetler ise %5-10<br />

oranında bildirilmiştir (4). Klinik özellikler arasında<br />

periferik sinir, kardiyak ya da oküler gibi atipik<br />

sistemik etkilenmeler de bildirilmiştir (5).<br />

Tanı için hiçbir klinik veya radyolojik bulgu<br />

patognomonik değildir. İnme veya demans yönünden<br />

pozitif aile öyküsü olan, tipik klinik semptomlar ve<br />

kraniyal MRG bulguları olan hastalarda CADASIL<br />

şüphesiyle ileri tanısal incelemeler yapılmalıdır. Gen<br />

analiziyle Notch3 mutasyonunun saptanması veya<br />

cilt biyopsisinde küçük çaplı arterlerde karakteristik<br />

ultrastrüktürel birikimin gösterilmesi gerekmektedir<br />

(4,6).<br />

CADASIL, 19. Kromozomun kısa kolunda<br />

bulunan Notch3 genindeki mutasyonlar sonucu<br />

ortaya çıkar. Bu gen, esas olarak vasküler düz<br />

kaslarda bulunan ve bu hücrelerin sağ kalımı ile<br />

fonksiyonunu düzenleyen Notch3 transmembran<br />

reseptörünü kodlar (1). CADASIL’e neden olan<br />

mekanizma kesin olarak bilinmemektedir ancak<br />

mutasyon nedeniyle reseptörün bozuk şekillenmesi<br />

ve işlenmesi sonucu Notch3’ün hücre dışı parçasının<br />

küçük çaplı arterlerde birikmesi patogenetik<br />

mekanizma olarak düşünülmektedir (7). İskemik<br />

beyin hasarında bazal membranda biriken granüler<br />

osmofilik depozitler (GOM) saptanmıştır. GOM<br />

birikimi sonucu oluşan mikroanjiyopati iskemik<br />

lezyonların bir nedeni olabilir (7).<br />

Bugüne kadar Notch3 geninde 100’den fazla<br />

mutasyon bildirilmiş ve mutasyonların farklı etnik<br />

gruplarda farklı spektruma sahip olduğu<br />

gösterilmiştir. Türkiye’de yapılan bir çalışmada en<br />

sık mutasyon ekzon 4, ikinci sıklıkta ise ekzon 3<br />

üzerinde saptanmıştır (8). Biz de olgumuzda Notch3<br />

geni ekzon 4 üzerinde mutasyon saptadık.<br />

Kraniyal MRG CADASIL’in karakteristik<br />

radyolojik bulgularını göstermede en yararlı<br />

görüntüleme yöntemidir. T2 ve FLAIR ağırlıklı<br />

kesitlerde yaygın beyaz madde hiperintensiteleri, çok<br />

sayıda laküner enfarkt, anterior temporal lob ve<br />

eksternal kapsül tutulumu izlenmesi CADASIL için<br />

tipik MRG bulgularıdır ve hastalığın henüz semptom<br />

vermediği dönemlerde de saptanabilmektedir (9).<br />

CADASIL hastalarında henüz sadece<br />

semptomatik tedavi yaklaşımları bulunsa da Notch3


Tuba Nazlıgül ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 110-112 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.678<br />

gen mutasyonunu düzeltmeyi amaçlayan in vitro<br />

çalışmalarla geleceğe yönelik yeni tedavi arayışları<br />

devam etmektedir (10). Kan basıncının sıkı<br />

kontrolü vasküler komplikasyon gelişme riski<br />

yüksek olan hastalarda genellikle zorunlu olarak<br />

düşünülür. Ancak CADASIL hastalarında<br />

antihipertansifler ve nöroleptikler gibi kan basıncını<br />

düşüren tedaviler serebral kan akımını azaltma ve<br />

iskemik olaylara neden olma riski nedeniyle<br />

dikkatli kullanılmalıdır (11). Migren için<br />

parasetamol, steroid olmayan anti-inflamatuar<br />

ilaçlar ve diğer analjezikler önerilir, triptan benzeri<br />

vazokonstriktif ajanlardan kaçınılmalıdır (4). İnme<br />

geçiren olgularda intravenöz trombolitik kullanımı<br />

intraserebral kanama riski nedeniyle tartışmalıdır<br />

(11). Bu hastalardaki engelliliğin önlenmesinde<br />

fizik tedavi ve rehabilitasyon oldukça önemli bir<br />

yere sahiptir.<br />

Ortalama sağ kalım erkeklerde 64.6, kadınlarda<br />

70.7 yıl olarak bildirilmiştir (4). En sık ölüm sebebi<br />

alt solunum yolu enfeksiyonları ve özürlülüğe bağlı<br />

ortaya çıkan sekonder nedenlerdir (7).<br />

CADASIL, auralı migren, subkortikal iskemik<br />

inme, demans veya duygu durum bozukluğu<br />

öyküsüyle birlikte bilateral periventriküler beyaz<br />

cevher lezyonları olan genç-orta yaş grubu hastaların<br />

ayırıcı tanısında mutlaka düşünülmelidir. Pozitif aile<br />

öyküsü önemlidir ancak hasta de novo mutasyona<br />

uğramış olabileceğinden mutlak gerekli değildir.<br />

Etkilenmiş bireyler tespit edilerek diğer aile<br />

üyelerinin de genetik danışmanlık alması<br />

sağlanmalıdır.<br />

(a)<br />

(b)<br />

Şekil 1 a. Sagittal T2 ve b. Aksiyel FLAIR ağırlıklı kraniyal MRG kesitlerinde subkortikal ve periventriküler beyaz<br />

cevherde birleşme eğilimi gösteren yaygın hiperintensiteler izlenmektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Joutel A, Corpechot C, Ducros A, Vahedi K, Chabriat H,<br />

Mouton P, et al. Notch3 mutations in CADASIL, a hereditary<br />

adult-onset condition causing stroke and dementia. Nature 1996;<br />

383:707.<br />

2. Razvi S, Davidson R, Bone I, Muir K. The prevalence of<br />

cerebral autosomal dominant arteriopathy with subcortical<br />

infarcts and leucoencephalopathy (CADASIL) in the west of<br />

Scotland. Journal of Neurology, Neurosurgery, and Psychiatry.<br />

2005;76(5):739-741.<br />

3. Opherk C, Peters N, Herzog J, Luedtke R, Dichgans M. Longterm<br />

prognosis and causes of death in CADASIL: a retrospective<br />

study in 411 patients. Brain 2004; 127:2533.<br />

4. Choudhary S, McLeod M, Torchia D, Romanelli P. Cerebral<br />

Autosomal Dominant Arteriopathy with Subcortical Infarcts and<br />

Leukoencephalopathy (CADASIL). The Journal of Clinical and<br />

Aesthetic Dermatology. 2013;6(3):29-33.<br />

5. Bianchi S, Rufa A, Ragno M, D'Eramo C, Pescini F, Pantoni<br />

L, et al. High frequency of exon 10 mutations in the NOTCH3<br />

gene in Italian CADASIL families: phenotypic peculiarities. J<br />

Neurol. 2010 Jun;257(6):1039-42.<br />

6. Pantoni L, Pescini F, Nannucci S, Sarti C, Bianchi S, Dotti MT,<br />

et al. Comparison of clinical, familial, and MRI features of<br />

CADASIL and NOTCH3-negative patients. Neurology. 2010 Jan<br />

5;74(1):57-63.<br />

7. Benbir G, İnce B. CADASIL and stroke. Turkiye Klinikleri J<br />

Neurol-Special Topics 2014;7(4):48-52<br />

8. Ince B, Benbir G, Siva A, Saip S, Utku U, Celik Y, et al. Clinical<br />

and radiological features in CADASIL and NOTCH3-negative<br />

patients: a multicenter study from Turkey. Eur Neurol. 2014;72(3-<br />

4):131<br />

9. Stromillo ML, Dotti MT, Battaglini M, Mortilla M, Bianchi S,<br />

Plewnia K, et al. Structural and metabolic brain abnormalities in<br />

preclinical cerebral autosomal dominant arteriopathy with<br />

subcortical infarcts and leucoencephalopathy. J Neurol Neurosurg<br />

Psychiatry. 2009 Jan;80(1):41-7.<br />

10. Rutten JW, Dauwerse HG, Peters DJ, Goldfarb A, Venselaar<br />

H, Haffner C, et al. Therapeutic NOTCH3 cysteine correction in<br />

CADASIL using exon skipping: in vitro proof of concept. Brain.<br />

2016 Apr;139(Pt 4):1123-35.<br />

11. André C. CADASIL: pathogenesis, clinical and radiological<br />

findings and treatment. Arq Neuropsiquiatr. 2010 Apr;68(2):287-<br />

99.<br />

- 112 -


Gamze Gül Güleç ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 113-115 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.688<br />

Olgu Sunumu<br />

Diz Patolojisi ile Karışan Diyabetik Amyotrofi Olgusu<br />

A Diabetic Amyotrophy Case Misdiagnosed as Knee Pathology<br />

Gamze Gül GÜLEÇ 1 , İlknur AKTAŞ 1 , Feyza ÜNLÜ ÖZKAN 1 ,<br />

Kübra Neslihan KURT 1 , Erhan MESCİ 1<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />

ÖZET<br />

Diyabetik amyotrofi (DA); sıklıkla Tip 2 diabetes<br />

mellitus hastalarında görülen, alt ekstremitelerde yanıcı<br />

tarzda ağrı ve proksimal kas güçsüzlüğüyle seyreden bir<br />

hastalıktır. Diyabet hastalarının daha yaşlı bir grubunu,<br />

sıklıkla 50 yaş üzerindeki erkekleri etkilemektedir. Nadir<br />

görülmesi sebebiyle tanınması zordur ve yanlış tanı<br />

alabilir. Yanlış tanı gereksiz tetkiklere ve tedavilere,<br />

hatta cerrahi girişimlere neden olabileceğinden alt<br />

ekstremitede ağrı ve güçsüzlük şikayetiyle gelen<br />

diyabetik hastalarda DA mutlaka akılda<br />

bulundurulmalıdır. Tanı klinik bulgular ve<br />

elektrofizyolojik çalışmalarla konur. Manyetik Rezonans<br />

Görüntüleme (MRG) olası patolojileri dışlamak için<br />

kullanılabilir. Tedavide sıkı glisemik kontrol, ağrıya<br />

yönelik medikal tedavi ve fizik tedavi ve rehabilitasyon<br />

önemli yer tutar. Çoğunlukla spontan olarak geriler. Bu<br />

makalede diz patolojsiyle karışan bir DA olgusu<br />

eşliğinde DA kliniği, tanısı ve tedavi yöntemleri<br />

tartışıldı.<br />

Anahtar Kelimeler: amyotrofi, atrofi, diyabet, nöropati<br />

ABSTRACT<br />

Diabetic amyotrophy (DA); is a disease of the lower<br />

extremity most commonly found in type 2 diabetes mellitus<br />

patients, with burning pain and proximal muscle weakness. It<br />

affects an older group of diabetics, more frequently males, usually<br />

over age 50. Because it is a rare condition, It represents a serious<br />

diagnostic challenge and therefore may be misdiagnosed. DA<br />

should be kept in mind in diabetic patients with pain and<br />

weakness in the lower extremity as misdiagnosis may cause<br />

unnecessary examinations and treatments, and even surgery.<br />

Diagnosis is based on clinical findings and electrophysiological<br />

studies. Magnetic resonance imaging (MRI) may be used to<br />

exclude possible pathologies. Tight glycemic control,medical<br />

treatment for pain and physical therapy and rehabilitation have<br />

an important place in treatment of DA. Its natural course mostly<br />

is spontaneous recovery. Herein we report a patient with knee<br />

pain finally diagnosed as DA and discuss the clinical features,<br />

pathology and management of DA with the review of literature.<br />

Keywords: amyotrophy, atrophy, diabetes, neuropathy<br />

İletişim Bilgileri:<br />

Sorumlu Yazar: Gamze Gül Güleç<br />

Adres: Fatih Sultan Mehmet Hastanesi, E5 karayolu üzeri, Ataşehir,<br />

İstanbul<br />

Tel: +90 (530) 952 95 09 E-Posta: gamzegulgulec@gmail.com<br />

Makale Geliş: 21.03.<strong>2017</strong><br />

Makale Kabul: 23.04.<strong>2017</strong><br />

- 113 -<br />

GİRİŞ<br />

Diyabetik nöropatiler diyabetin kronik<br />

komplikasyonları arasında en sık görülenlerdir.<br />

Bu heterojen grup sinir sisteminin farklı<br />

bölümlerini etkiler ve çeşitli klinik tablolarla<br />

ortaya çıkar (1). Diyabetik nöropatilerin en sık<br />

görüleni diyabetik sensorimotor polinöropatidir<br />

(DSPN). Fakat ciddi ağrı ve kuvvetsizlik nedeni<br />

olabildiğinden diyabetik amyotrofi (DA) gibi<br />

nadir görülen ve morbiditeye neden olan<br />

durumların tanınması önemlidir (2,3). Benzer<br />

semptomlara neden olabilecek lokomotor<br />

sistemin farklı patolojileri ile karışarak, gereksiz<br />

tetkiklerin yapılmasına ve olguların yanlış tedavi<br />

edilmelerine ve hatta gereksiz ameliyatlara<br />

neden olabilir. Bu yazıda klinik pratikte ayırıcı<br />

tanıda akılda bulundurulması amacıyla; klinik,<br />

laboratuvar ve tedavi özellikleri ile DA’lı bir<br />

olgu sunulmuştur.<br />

OLGU<br />

Seksen iki yaşında erkek olgu, altı aydır<br />

devam eden, sağ bacakta geceleri artan ağrı,<br />

temasla aşırı duyarlılık ve sağ dizde boşalma<br />

hissi nedeniyle kliniğimize başvurdu.<br />

Öyküsünde daha önce ortopedi kliniğine<br />

başvurduğu ve eklem içine birkaç kez<br />

enjeksiyon yapıldığı öğrenildi. Çekilen sağ diz<br />

Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG)’de<br />

medial menisküs posterior hornda ve<br />

korpusunda grade 3A yırtık, anterior çapraz<br />

bağda minimal parsiyel rüptür saptanması<br />

üzerine kliniğimize yönlendirildi. Fizik<br />

muayenede sağ alt ekstremite kas kuvveti;<br />

iliopsoas 3/5, kuadriceps 3/5, hamstringler 4/5,<br />

tibialis anterior (TA) 3/5 olarak değerlendirildi.<br />

Sağda L2,3,4 dermatomlarında hipoestezi<br />

mevcuttu. Bilateral patella ve aşil refleksi<br />

alınamadı. Patolojik refleks yoktu. Sağ<br />

kuadriceps kası sola göre atrofikti (sağ 36 cm/sol<br />

38 cm). Sağ dizde ön çekmece testi pozitifti. Her


Gamze Gül Güleç ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 113-115 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.688<br />

iki dizde muayene sırasında yoğun krepitasyon<br />

alınmaktaydı. Kas zaafı ve duyu kaybının kök<br />

basısına bağlı olabileceği düşünülerek lomber<br />

MRG istendi. MRG’de L4-L5 seviyesinde sol<br />

foraminal uzanımlı diskal protrüzyon ve tüm<br />

vertebralarda dejeneratif değişiklikler izlendi.<br />

Olgunun şikayetleri MRG bulgularıyla uyumlu<br />

değildi. Diyabet öyküsü olan hastada<br />

lumbosakral pleksopati olabileceği<br />

düşünülerek Elektromiyografi (EMG) istendi.<br />

EMG’de sağda aktif denervasyonun eşlik ettiği<br />

L2-L4 kök tutulumu, ayrıca alt tarafta baskın,<br />

duysal-motor liflerin etkilendiği polinöropati<br />

sendromu tespit edilmesi üzerinde olgu DA<br />

tanısıyla rehabilitasyon programına alındı.<br />

Rehabilitasyon sürecinde lomber stabilizasyon<br />

egzersizleri, alt ekstremite progresif rezistif<br />

egzersizler, denge ve propriosepsiyon<br />

egzersizleri ile birlikte elektrostimulasyon<br />

(rektangüler, bifazik pulse akım, 50 Hz, 250<br />

mikrosaniye, 1:3) uygulandı. Sağ ayak bileği<br />

için ayak bilek ortezi planlandı. Dahiliye ile<br />

konsülte edilerek regüle olmayan kan şekeri<br />

kontrol altına alındı. Nöropatik ağrı için<br />

pregabalin 300 mg/gün başlandı. Tedavi<br />

sonrası 3. ayda sağ alt ekstremite kas kuvveti;<br />

iliopsoas 4/5, kuadriceps 4/5, hamstringler 4/5,<br />

tibialis anterior 4/5 olarak değerlendirildi. Sağ<br />

alt ekstremitede hipoestezi bulguları devam<br />

eden olgu, ev egzersiz programı ile takibe<br />

alındı.<br />

TARTIŞMA<br />

Diyabetik amyotrofi, Bruns-Garland<br />

Sendromu, diyabetik lumbosakral<br />

radikülopleksopati (3,4) gibi farklı isimlerle de<br />

bilinir. Diyabetik hastaların %1’inde görülür<br />

(5). Vakaların çoğunu tip 2 diyabetes mellitus<br />

(DM)’lu, orta yaşlı, erkek hastalar oluşturur<br />

(6). Genellikle ciddi kilo kaybını takiben ortaya<br />

çıkar (7). Hastalığın klinik özellikleri; kalça ve<br />

uylukta akut ya da subakut başlangıçlı<br />

asimetrik ağrı ve proksimal uyluk kaslarında<br />

güçsüzlük ve anterolateral uyluk bölgesinde<br />

parestezidir. Ağrı nöropatik karakterdedir (8).<br />

Hastalığın ileri dönemlerinde, ağrı ve<br />

güçsüzlük bacak distalini ve kontralateral<br />

ekstremiteyi de etkileyebilir (5-6). Hastalar<br />

merdiven çıkamamaktan, sandalyeden<br />

kalkamamaktan şikayetçidir. Muayenede<br />

proksimal uyluk kaslarında belirgin güçsüzlük<br />

ve atrofi vardır. Patella refleksi alınmaz, aşil<br />

refleksi sıklıkla korunur ancak DSPN<br />

- 114 -<br />

varlığında alınamayabilir (10). Motor, duyusal<br />

ve otonom, tüm sinir lifleri etkilenebilir (4).<br />

Tanı, çok dikkatli bir klinik değerlendirme<br />

ile konulur. Metabolik, nörolojik, otoimmun,<br />

inflamatuar ve onkolojik hastalıklar ayırıcı<br />

tanıya girmektedir (9,10). Lokomotor sistemin<br />

diğer bozukluklarıyla da karışmaktadır, klinik<br />

tablo radikülopati olarak yorumlanabilir. Bizim<br />

hastamızda DM, sağ alt ekstremitede ağrı,<br />

güçsüzlük ve hipoestezi, kuadriceps kas çapında<br />

azalma ve arefleksi bulgularıyla DA klinik<br />

tablosuyla uyumluydu. Ancak öncesinde diz<br />

ağrısı ve dizde boşalma hissi olması ve bu<br />

nedenle çekilen diz MRG’de saptanan bulgular<br />

yanlış tanı almasına neden olmuştu. Bizim<br />

olgumuzda olduğu gibi, elektrodiagnostik<br />

yöntemler tanıda en faydalı yöntem olmakla<br />

birlikte erken dönemde yanıltıcı olabilir.<br />

Genellikle ağrının başlangıcından 3-4 hafta<br />

sonra bulgular görülmeye başlar (11,12).<br />

Laboratuvar bulguları diyabet ile uyumludur,<br />

sedimentasyon yüksekliği görülebilir (13).<br />

Serebrospinal sıvıda protein seviyesi artmış<br />

olarak bulunabilir (14). MRG gibi radyolojik<br />

çalışmalar potansiyel etyolojileri dışlamanın<br />

yanı sıra poliradikülopati tanısında da faydalıdır<br />

(15).<br />

Hastalık DSPN’nin aksine, genellikle<br />

glisemik kontrolün sağlandığı ve<br />

komplikasyonların nadir görüldüğü diyabetik<br />

hastalarda ortaya çıkar (16). Patogenezinde<br />

vaskülopati ve metabolik bozukluğun rol<br />

oynadığı görüşünden uzaklaşılmıştır;<br />

günümüzde immün aracılı olduğu<br />

düşünülmektedir (16,17). Patogenezinin<br />

aydınlatılmasıyla immünsüpresif tedaviler<br />

gündeme gelmiştir (18). Ancak, 2009 ve 2012<br />

Cochrane derlemelerinde randomize<br />

çalışmalardan elde edilen kanıtlarda DA<br />

tedavisinde immünoterapi kullanımını<br />

destekleyen bir öneri bulunmadığı sonucuna<br />

varılmıştır (19,20).<br />

Güncel ve etkili tedavi stratejileri, yeterli<br />

glisemik kontrol ve ağrı yönetimidir (21). DSNP<br />

için farmakolojik güncel birinci basamak tedavi,<br />

hastanın komorbiditeleri ve maliyet<br />

düşünüldüğünde; trisiklik antidepresanlar<br />

(örneğin amiltriptilin), gabapentin ve pregabalin<br />

gibi antikonvülzanlar ve serotonin ve<br />

norepinefrin geri alım inhibitörleri duloxetin ve


Gamze Gül Güleç ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 113-115 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.688<br />

venlafaxindir (22,23). Etkin dozda<br />

kullanıldığında pregabalin diyabetik periferik<br />

nöropatik ağrıyı dikkate değer oranda azaltır;<br />

ayrıca ağrı kesici etkisi uzun süreli ve hızlı<br />

başlangıçlıdır (23,24). Kas gücü kaybı ve<br />

yürüme bozukluğunun tedavisi için fizik tedavi<br />

ve rehabilitasyon programı ile birlikte lüzum<br />

halinde uygun ortez planlaması yapılmalıdır.<br />

Biz de tedavi kapsamında kan şekerini<br />

regulasyonunu sağlayarak nöropatik ağrı için<br />

etkin dozda pregabalin tedavisi başladık.<br />

Lomber stabilizasyon egzersizleri, alt<br />

ekstremite kasları kuvvetlendirme egzersizleri<br />

ve elektrostimulasyonla motor gücü arttırmayı<br />

ve atrofiyi azaltmayı hedefledik. Uzun dönem<br />

takiplerimizde olgunun kas kuvvetlerinde<br />

artışla beraber nöropatik semptomların<br />

gerilediğini gözlemledik.<br />

SONUÇ<br />

DA uyluk, kalça ve bacaklarda atrofi, ağrı,<br />

kas kuvvetinde azalma ve duyu kusuru<br />

bulguları ile yaşlı hastalarda diğer lokomotor<br />

sistem sorunlarını taklit edebilir. DM’li bir<br />

hasta alt ekstremite de ağrı ve güçsüzlük<br />

şikayetiyle başvuran olguların ayırıcı tanısında<br />

DA mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.<br />

DA’nın erken tanınması ile gereksiz radyolojik<br />

tetkikler ve muhtemel cerrahi girişimlerin<br />

önüne geçilmiş olacaktır.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Powers A.C. Diabetes Mellitus: Complications. In: Kasper,<br />

Dennis L, editors, Harrison's Principles of Internal Medicine,<br />

19th ed. New York: Mc Graw Hill Education Medical 2015 p.<br />

2426.<br />

2. Pascoe MK, Low PA, Windebank AJ, Litchy WJ. Subacute<br />

diabetic proximal neuropathy. Mayo Clin Proc 1997; 72:1123-<br />

32.<br />

3. Barohn RJ, Sahenk Z, Warmolts JR, Mendell JR. The Bruns-<br />

Garland syndrome (diabetic amyotrophy): revisited 100 years<br />

later. Arch Neurol. 1991; 48:1130–35.<br />

4. Dyck PJ, Norell JE, Dyck PJ. Microvasculitis and ischemia in<br />

diabetic lumbosacral radiculoplexus neuropathy. Neurology.<br />

1999; 53:2113–21.<br />

5. Dyck PJ, Kratz KM, Karnes JL, et al. The prevalence by<br />

staged severity of various types of diyabetic neuropathy,<br />

retinopathy, and nephropathy in a population-based cohort: The<br />

Rochester Diyabetic Neuropathy Study. Neurology.<br />

1993;43(4):817–24.<br />

6. Coppack SW, Watkins PJ. The natural history of diabetic<br />

femoral neuropathy. Q J Med. 1991 Apr; 79(288):307–13.<br />

7. Russell JW, Berent-Spillson A, Vincent AM, Freimann CL,<br />

Sullivan KA, Feldman EL. Oxidative injury and neuropathy in<br />

diabetes and impaired glucose tolerance. Neurobiol Dis. 2008<br />

Jun. 30(3):420-9.<br />

8. Dyck PJ, Norell JE, Dyck PJ. Non-diabetic lumbosacral<br />

radiculoplexus neuropathy: natural history, outcome and<br />

comparison with the diabetic variety. Brain 2001; 124:1197-207.<br />

9. Ehler E, Vyšata O, Včelák R, Pazdera L. Painful Lumbosacral<br />

Plexopathy: A Case Report. Barna. S, ed. Medicine.<br />

2015;94(17):e766.<br />

10. Diabetic lumbosacral plexopathy. Emedicine.<br />

http://emedicine.medscape.com/article/316151- overview.<br />

Accessed October 28, 2016.<br />

11. Tataroglu C, Bicerol B, Kiylioglu N, Ozkul A, Akyol A.<br />

Proximal femora lconductions in patients with lumbosacral<br />

radiculoplexus neuropathy. Clin Neurol Neurosurg. 2007 Oct.<br />

109(8):654-60.<br />

12. Pourmand R. Immune-Mediated Neuromuscular Diseases.<br />

Basel: Karger; 2009.<br />

13. Bradley WG, Chad D, Verghese JP, Liu HC, Good P, Gabbai<br />

AA, et al. Painful lumbosacral plexopathy with elevated<br />

erythrocyte sedimentation rate: a treatable inflammatory<br />

syndrome. Ann Neurol 1984; 15:457-64.<br />

14. Imtiaz KE, Lekwuwa G, Kaimal N, Rai M, Nafeez M, Majeed<br />

T. Elevated cerebrospinal fluid protein in diabetic lumbosacral<br />

radiculoplexus neuropathy. QJM. 2012 Nov. 105 (11):1119-23.<br />

15. O'Neil BJ, Flanders AE, Escandon S, Tahmoush AJ. Treatable<br />

lumbosacral polyradiculitis masquerading as diabetic<br />

amyotrophy. J Neurol Sci. 1997; 151:223–5<br />

16. Dyck PJ, Windebank AJ. Diyabetic and nondiyabetic<br />

lumbosacral radiculoplexus neuropathies: new insights into<br />

pathophysiology and treatment. Muscle Nerve 2002; 25:477-91.<br />

17. Kawamura N, Dyck PJ, Schmeichel AM, Engelstad JK, Low<br />

PA, Dyck PJ. Inflammatory mediators in diabetic and non-diabetic<br />

lumbosacral radiculoplexus neuropathy. Acta Neuropathol. 2008<br />

Feb. 115(2):231-9.<br />

18. Kilfoyle DM, Ch B, Kelkar, P. MD; Parry, G. J. MB, Ch B,<br />

FRACP Pulsed Methylprednisolone Is a Safe and Effective<br />

Treatment for Diyabetic Amyotrophy. Journal of Clinical<br />

Neuromuscular Disease 2003;168-70<br />

19. Chan YC, Lo YL, Chan ES. Immunotherapy for diabetic<br />

amyotrophy. Cochrane Database Syst Rev. 2009 Jul 8. CD006521.<br />

[Medline].<br />

20. Chan YC, Lo YL, Chan ES. Immunotherapy for diabetic<br />

amyotrophy. Cochrane Database Syst Rev. 2012 Jun 13.<br />

6:CD006521. [Medline].<br />

21. Callaghan BC, Cheng HT, Stables CL, Smith AL, Feldman EL.<br />

Diabetic neuropathy: clinical manifestations and current<br />

treatments. Lancet Neurol. 2012;11(6):521-34.<br />

22. Tesfaye S. Advances in the management of diabetic peripheral<br />

neuropathy. Curr Opin Support Palliat Care 2009; 3:136–43<br />

23. Tesfaye S, Boulton A. Diabetic Neuropathy, Oxford University<br />

press 2009, (98): 74-6.<br />

24. American Academy of Neurology (AAN). Treatment of painful<br />

diabetic<br />

neuropathy.<br />

https://www.aan.com/Guidelines/home/GetGuidelineContent/480.<br />

Published 2011. Accessed October 28, 2016.<br />

- 115 -


Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />

Derleme<br />

Hipospadias Cerrahisine Yaklaşım<br />

A General Approach to Hypospadias Surgery<br />

Cesim İRŞİ 1 , Aytekin KAYMAKÇI 2<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Fatih Sultan Mehmet Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Cerrahisi<br />

2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Ümraniye Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Cerrahisi<br />

ÖZET<br />

Hipospadias, izole doğumsal anomaliler den olup<br />

insidansı 300 erkek çocukta 1 dir. Etiyolojisi tam olarak<br />

bilinmemekle birlikte; hormonal, genetik ve çevresel<br />

sebeblerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Cerrahi<br />

onarımda çok sayıda teknik tanımlanmış ve<br />

modifikasyonlarla birlikte bu sayı 300 civarındadır.<br />

Cerrahi sağaltım da ektopik mea düzeyine göre flep ya<br />

da greftleme yöntemi kullanılır, ileri olgularda iki evreli<br />

onarım yapılır. Ameliyat tekniklerinde ve cerrahideki<br />

teknolojik ilerlemeye rağmen hastalığın kendine özgü<br />

yapısı nedeniyle bazı olgularda komplikasyonlara<br />

rastlanmaktadır. Bu makalede hipospadias olgularının<br />

cerrahisine yaklaşım ve başarı şansını artıran faktörler<br />

vurgulanmıştır.<br />

Anahtar Kelimeler: hipospadias, cerrahi onarım, çocuk<br />

ABSTRACT<br />

Hypospadias is one of the most common isolated<br />

congenital anomalies in male children which reconstruction<br />

performed in pediatric surgery clinics. The incidence of the<br />

hypospadias is 1 in 300 male children. Although there is no<br />

determined certain etiological factor for occurrence of the<br />

disease; hormonal, environmental and genetic multifactorial<br />

reasons are blamed for hypospadias occurrence. Numerous<br />

surgical techniques have been published to treat hypospadias<br />

including 300 different modifications of surgical repair. Despite<br />

numerous advances in operative techniques and suture materials<br />

complications can be seen during postoperative follow-up. To<br />

overcome these complication from clinics to clinics some<br />

technical differences and preferences related to the graft, flaps,<br />

types of stents, dressing, antibiotic use and issue of treatment in<br />

one or two steps. With this article, we try to underline and mention<br />

the current treatment modalities and factors improving<br />

hypospadias surgical outcomes.<br />

Keywords: hypospadias, surgical repair, children<br />

İletişim Bilgileri:<br />

Sorumlu Yazar: Cesim İrşi<br />

Adres: Fatih Sultan Mehmet Hastanesi, E5 karayolu üzeri, Ataşehir,<br />

İstanbul<br />

Tel: +90 (532) 226 20 72 E-Posta: csmirsi@yahoo.com<br />

Makale Geliş: 07.02.<strong>2017</strong><br />

Makale Kabul: 07.04.<strong>2017</strong><br />

- 116 -<br />

GİRİŞ<br />

Hipospadias; erkek çocuklarda kongenital<br />

seyreden ventral üretral meanın olması gereken<br />

yer dışında anormal konumlandığı oldukça sık<br />

gözlenen bir hastalıktır ve yaklaşık olarak 1/300<br />

oranında görülmektedir. Kelime anlamı olarak<br />

eski Yunan dilinde ‘’altında’’ anlamına gelen<br />

“Hypo” ve “yarık” anlamına gelen “Spadon”<br />

kelimelerinden oluşmaktadır. Ektopik üretral<br />

meanın penil lokalizasyonu hastalığın ciddiyeti<br />

ile orantılı olarak penoskrotal, perineal bölgeden<br />

glandüler seviyeye kadar farklı anormal penil<br />

konumlarda olabilir.<br />

Hipospadiaslı hastalarda üretral katlantılar<br />

tam olarak orta hatta kapanamamakta ve<br />

prepisyum penil vental yüzde glansı<br />

saramamaktadır. Defektin genişliği üretral mea<br />

açıklığının seviyesini belirler. Çoğu vakada bu<br />

gelişim defektine sebep olan şeyin ne olduğu<br />

bilinmesede genetik ve çevresel faktörler gibi<br />

çoklu sebeblerin rol aldığı bilinmektedir (1-4).<br />

Normalde embriyolojik olarak, erkek<br />

fetusun genetik özelliği ile ilintili olarak<br />

meydana gelen adrogenetik uyarımlar genital<br />

katlantıları arka yüzden birleştirerek genital<br />

tüberkülü ve falusu oluşturur. Bu aşamada penil<br />

üretra endodermal katlantıların yeniden<br />

şekillenme ve birleşme hareketi sonucu oluşur.<br />

Bu süreç kendiliğinden proksimal ve distal<br />

yönde vertikal düzlemde üretral tabanın kanalize<br />

olması ile devam eder. Penil gestasyonel gelişim<br />

12. haftada penil koronal sulcus ve 16-18.<br />

haftalarda ise penil üretranın oluşması ve<br />

prepisyum (sünnet derisi) tamamen glansı önde<br />

çevrelemesi ile tamamlanır (5-7).<br />

Normal erkek genitelya gelişimi için gerekli<br />

olan androjenik hormonal uyarım bozukluğunun<br />

hipospadias oluşumuna neden olduğu tezi


Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />

androjen metabolizma geni bozukluğu olan<br />

hastalarda hipospadias gözlenmesi ile<br />

desteklenmektedir. Yine de çoğu vakada neden<br />

ortaya konulamamıştır.<br />

Hipospadias oluşumuna neden olan<br />

başlıca faktörler:<br />

• İleri anne doğum yaşı<br />

• Östrojen maruziyeti<br />

• Gestasyonel diabet<br />

• Ailevi hipospadias hikayesi<br />

• Gebelikte sigara kullanımı<br />

• Pestisit maruziyeti<br />

• Düşük plasenta hacmi<br />

• İatrojenik nedenler (sünnet işlemi, izole<br />

kordi onarımı gibi)<br />

izole hipospadias olgularında genellikle<br />

gözlenmez ve ilave değerlendirmeye rutin<br />

ihtiyaç duyulmaz. Hipospadias olgularında<br />

inmemiş testis en sık eşlik eden ek anomalidir.<br />

İnmemiş testis varlığın da intersex ve genital<br />

anomali varlığı da araştırılmalıdır (8-10).<br />

Özellikle çift taraflı inmemiş testis ve<br />

hipospadias birlikteliğinde mutlaka intersex<br />

anomalisi varlığı düşünülerek olası<br />

adrenogenital sendrom kaynaklı elektrolit<br />

düzeyleri de kontrol edilmelidir. Midpenil ve<br />

proksimal hipospadias olgularında yüksek<br />

oranda penil kordi eşlik ettiği için bu hastalarda<br />

işeme zorluğu yanında erektil disfonksiyon<br />

sorunu da görülür. Ektopik mea genellikle<br />

stenotiktir, düzeltilmediği taktirde ileri yıllarda<br />

idrar retansiyonu, idrar yolu enfeksiyonu ve üst<br />

üriner sistem sorunları oluşturabilir. Penisin<br />

anormal anatomik yapısı nedeni ile bu hastalarda<br />

psikolojik sorunlara yol açabilir (11-15) (Şekil<br />

2).<br />

Tanı, genellikle yenidoğan genital<br />

muayenesinde ortaya konulur. Bu durum<br />

glansın prepisyumla önden çevrelenmemesi ve<br />

işeme kanal açıklığının çift izlenimi verip penis<br />

ön gövde açılımı söz konusudur. Bazı olgulara<br />

anormal penil gövde eğriliği olarak bilinen<br />

‘penil kordi’ de eşlik eder.<br />

Penil meanın (işeme açıklığı) anormal<br />

yerleşimi hastalığın ciddiyetini ve sınıflamasını<br />

belirler. Genelde penil gövde baz alınarak<br />

açıklığın konumuna göre distal, midpenil ve<br />

proksimal olarak üç sınıflama yapılmıştır.<br />

Distal hipospadias olguları %40-50 oranında<br />

gözlenir, bu olgularda ektopik mea (anormal<br />

açıklık) glansa yakın yer alır. Midpenil<br />

hipospadias %25-30 oranında ve ektopik mea<br />

penil gövde ortasında konumlanır. Proksimal<br />

hipospadias olguları ise %20 oranın da<br />

görülmekle birlikte ektopik mea skrotuma<br />

yakın lokalizasyonda yer alır (Şekil 1).<br />

Distal hipospadias gurubunun %6’sı gibi<br />

bir oranında prepisyum sağlamdır ve sadece<br />

glans da mea anomalisi megameatus olarak<br />

gözlenir. Tanı ile beraber her ne kadar izole<br />

kongenital anomali olarak bilinsede eşlik eden<br />

ek anomali varlığı araştırılmalıdır. Penil<br />

gelişim gestasyonun 12. haftası sonrası<br />

tamamlandığından üst üriner sistem anomalisi<br />

Şekil 1: Hipospadias, penil ektopik mea açıklık<br />

lokalizasyonları<br />

Bu hastaların cerrahi sağaltımında sünnet<br />

derisi destek doku ve bazen neoüretra<br />

oluşturmak için kullanılabileceğinden sünnet<br />

kesinlikle önerilmez. Cerrahi düzeltim yaşının<br />

son güncel çalışmalarda term ve sağlıklı<br />

olgularda, cinsel farkındalık gelişmeden ve<br />

seperasyon anksiyetesinin daha az olacağı 6- 18<br />

aylar arasında daha uygun olacağı şeklindedir.<br />

- 117 -


Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />

(a)<br />

(b)<br />

Şekil 2: (a), (b) Glanüler ve koronal hipospadias olguları<br />

Hipospadias cerrahisi genelde son yıllarda<br />

yaygın olarak ciddi ve redo (tekrar edilen)<br />

hipospadias olguları dışında günü birlik cerrahi<br />

olarak genel anestezi eşliğinde<br />

uygulanmaktadır. Farklı teknikler kullanılsa da<br />

ektopik yerleşimli meatusun glans ucuna<br />

taşınması, hastanın düz ve ileriye doğru idrar<br />

yapmasının sağlanabilmesi ve peniste olan<br />

kordinin düzeltilmesi hipospadias cerrahisinin<br />

ana amaçlarını oluşturmaktadır (Şekil 3).<br />

Hipospadias onarım teknikleri çok sayıda<br />

olmakla beraber belli başlı kullanılan<br />

yöntemler:<br />

MAGPI (Meatal advancement and<br />

glanuloplasty) : Ektopik meanın glans<br />

üzerinde yer aldığı, meatusun stenotik olduğu,<br />

ventral glanüler oluğun derin olmadığı ve penil<br />

kordinin olmadığı olgular da tercih edilir.<br />

Ektopik mea, üretroplasti yapılmadan olması<br />

gereken glanüler lokalizasyona ilerletilerek<br />

gerçekleştirilir.<br />

GAP (Glans approximation procedure):<br />

Ektopik meanın glans üzerinde yerleştiği ve<br />

mea açıklığının çok geniş olduğu<br />

(megameatus) aynı zamanda penil kordinin<br />

olmadığı olgular da kısmi bir üretroplasti ile<br />

yapılan onarım tekniğidir.<br />

olup, GAP yöntemine benzer şekilde onarım<br />

yapılır.<br />

MATHIEU TEKNİĞİ: Ektopik perimeal<br />

derinin dartos fasiasından uygun uzunlukta<br />

ayrılıp ters flep olarak üretral plakla sütüre<br />

edilerek neoüretranın oluşturulma yöntemi olup<br />

genel de seçili midpenil hipospadias olgularında<br />

kullanılır.<br />

TIPU (Tubularized Incised Plate<br />

Urethroplasty) : Üretral plak (plate) insizyonu<br />

veya insizyonsuz tübülarize edilerek<br />

neoüretranın oluşturulduğu en popüler onarım<br />

tekniğidir. Bu teknik genelde distal ve penil şaft<br />

lokalizasyonlarındaki hipospadias olgularında<br />

kullanılmaktadır (Şekil 4).<br />

TIPU, ilk kez 1994 yılında Snodgrass ve<br />

arkadaşları tarafından geliştirilmiştir. Bu<br />

teknikte, üretral plak orta hattan vertikal<br />

düzlemde insize edilerek yeterli genişlikte ve<br />

esneklikte üretral doku elde etmeyi amaçlar (16-<br />

23).<br />

Bu teknik tanımlandığı ilk yıllarda sadece<br />

distal hipospadias cerrahisinde kullanılırken<br />

zaman içinde proksimal hipospadias vakalarında<br />

da kendisini ispatlayan bir teknik halini almıştır.<br />

Bu yöntemin en önemli özellikleri:<br />

PYRAMID TEKNİĞİ: Tüm olgularının<br />

%6’sı gibi bir oranda görülen glanüler<br />

megameatuslu ve özellikle sünnet derisinin<br />

intakt olduğu hastalarda tercih edilen bir teknik<br />

- 118 -<br />

• Doğal üretral plağın yani plate’in<br />

kullanılması<br />

• İn situ tübülarizasyon yapılabilmesi<br />

• Doğrudan deri flebi gereksinimi


Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />

kalmaması<br />

• Hemen hemen tüm olgularda<br />

kullanılabilir olması<br />

TİPU yönteminde ilk adım ektopik meaya<br />

konulan bir stent ile distal üretrayı örten<br />

dokunun kalınlığının belirlenmesi sonrada<br />

bunun 1-2mm altından dairesel cilt insizyonu<br />

yapılmasıdır. Bu cilt insizyonu üst de glansa<br />

doğru devam ederek firlit ( yaka) insizyonu ve<br />

degloving (penil derinin serbestleştirilmesi) ile<br />

tamamlanır. Degloving işlemi sonrası mutlaka<br />

artifisyal ereksiyon ile üretral kordi varlığı<br />

kontrol edilir. Deglovinge rağmen üretral kordi<br />

varsa öncelikle bu üretral kordi uygun<br />

tekniklerle düzeltilir. Daha sonra distal üretral<br />

plağın görülen kenarlarından iki paralel<br />

insizyon ile distal kısmı glans kanatlarından<br />

ayrılır. Ortaya çıkan plağın genelde 4-8 mm<br />

genişlikte olduğu görülür. İşte bu aşamada<br />

ortaya konan plak orta hatta, ektopik meatusun<br />

içinden plağın distal ucuna kadar uzanan ve<br />

altta korporalara kadar derinleşen bir epitelyum<br />

ve bağ dokusu vertikal insizyonu yapılır. Bu<br />

noktada distalde insizyonun glansa<br />

uzanmamasına dikkat edilir. İnsizyon<br />

derinliğini, plağın derinliği belirler. Yeterli<br />

insizyonu takiben plağın eni en az 12mm<br />

genişliğe ulaşır ve böylece neo-üretra deri<br />

fleplerine ihtiyaç duyulmadan oluşturulabilir.<br />

Oluşturulan neoüretra da fistül oluşumu gibi<br />

komplikasyonları azaltmak amacıyla çevre<br />

dokularıyla (prepisyum, Buck fasiası gibi…)<br />

güçlendirilir. Glanoplasti ve meatoplasti<br />

oluşturulmasını takiben üretral stent glansa<br />

tespit edilir (Şekil 5).<br />

İki evreli onarım: Braca’nın popülarize<br />

ettiği bu onarım tekniği üretral plağın oldukça az<br />

ve uygun olmadığı, ciddi penil kordinin eşlik<br />

ettiği ve ayrıca nüks olgularda tercih edilir. İlk<br />

aşamada varsa penil kordi midpenil plikasyon ile<br />

penil şaft düzeltilir. Üretral plak prepisyum flebi,<br />

ağız iç mukozası, uyluk iç deri veya kulak arka<br />

dokusu grefti ile hazırlanır (Şekil 5). Yaklaşık 6<br />

ay sonra oluşan bu plak TİPU yöntemine uygun<br />

şekilde tübülarize edilerek neoüretra oluşturulur.<br />

Şekil 3: Penil kordi artifisyal ereksiyon<br />

Hastaların postoperatif takiplerinde;<br />

proflaktik antibiotik verilerek, küçük<br />

çocuklarda üretral stent ile “çift bez<br />

uygulaması”, büyük çoçuklarda sadece üretral<br />

stent ile ortalama 1 hafta takip edilir.<br />

Onlay ada flep onarımı (Duckett<br />

yöntemi): Daha ciddi olgularda (penoskrotal,<br />

perineal ve redo) tercih edilir, varsa kordi<br />

onarımını takiben sıklıkla prepisyum iç<br />

mukozası neoüretra oluşturacak genişlikte ve<br />

uzunlukta tübülarize edilip oluşturulan<br />

vasküler flebin penil neoüretra olarak<br />

şekillendirilmesi işlemidir.<br />

- 119 -<br />

Şekil 4: Hipospadias TİPU onarımı<br />

Penil Kordi onarımı: Sıklıkla proksimal<br />

hipospadias olgularında olmak üzere tüm<br />

olguların yaklaşık %25 gibi yüksek biroranda<br />

gözlenmektedir. Penil şaftın vertikal düzlemde<br />

>%30 oranında gözlenen eğrilik olması, kordi<br />

onarımını gerektir (24,25). Bazı olgularda<br />

sadece penil degloving yeterli düzelme<br />

sağlarken, fasia defektli olgularda midpenil<br />

plikasyon gerekmektedir (Şekil 3). Penil<br />

kordinin üretra nedenli olduğu olgularda ise<br />

üretral serbestleştirme ve veya beraberinde<br />

transvers penil fasia kesileri (hot dog)<br />

gerekebilir.


Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />

HİPOSPADİAS CERRAHİSİNDE<br />

BAŞARIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />

Hipospadias tedavisinde cerrahi başarıyı<br />

etkileyen başlıca faktörler: ameliyat yaşı, üretral<br />

plakın durumu, penil doku, sütür materyali, penil<br />

kordi varlığı, optik büyütme kulanımı, flep ya da<br />

greft kullanımı, stent, hemostaz, neoüretra ve<br />

meanın çapı, preoperatif ve postoperatif<br />

analjezidir.<br />

Şekil 5: Onarımı yapılmış postoperatif stentli<br />

hipospadias olgusu<br />

• Tunika Albuginea Plikasyonu: nöral<br />

demetin olmadığı penil şaftın<br />

lateralinden buck fasiasının kaldırılıp<br />

transvers düzlemde tunika<br />

albugineaya iki kesisi yapılarak<br />

bunların dış yüzlerinin 5/0 sütür<br />

materyali ile onarılma işlemidir.<br />

• Nesbit İşlemi: dorsal penil şaftın<br />

eğriliğin en fazla olduğu noktadan<br />

fasianın vertikal insizyonu ile<br />

transvers yaklaştırlması veya fasianın<br />

vertikal kısmının eksizyon ile<br />

transvers sütüre edilmesi yöntemi ile<br />

eğriliğin onarım şeklidir.<br />

• Dorsal Orta Hat Plikasyonu: penil<br />

şaftın dorsalde saat 12 hizasından<br />

fasianın çift insize edilerek sütüre<br />

edilmesi yöntemidir.<br />

Hipospadiasın eşlik etmediği sadece kordi<br />

varlığı tüm kordi olgularının %7 sini teşkil<br />

eder. Bu durum fibrotik üretra, penil deri<br />

defekti veya korporokavernöz fasia defekti<br />

nedeniyle olmaktadır.<br />

Hipospadias onarım komplikasyonları:<br />

üretral fistül, mea darlığı, üretral striktür, yara<br />

ayrışması, yara yeri enfeksiyonu ve üretral<br />

divertikül olarak görülebilir. En sık görülen<br />

komplikasyon üretral fistüldür. Güncel cerrahi<br />

onarım teknikleri ile gözlenme sıklığı %5 in<br />

altına çekilmiştir. Özellikle yara ayrışması<br />

başta olmak üzere gözlenen diğer<br />

komplikasyonlar; teknik yetersizlik, kullanılan<br />

cerrahi malzemedeki uygunsuzluk ve doku<br />

iyileşmesini bozan faktörlerden kaynaklanır.<br />

- 120 -<br />

Cerrahi hasta yaşı 6-12 aylık yaş dönemi<br />

önerilmektedir. Daha geç onarım yaşının artan<br />

komplikasyon oranı olarak bildiren çalışmalar<br />

vardır. Üretral plak; hipospadias cerrahisinde<br />

başarıyı artıran en önemli etken olarak kabul<br />

edilmektedir. Üretral plağın < 8mm altında<br />

olması artan komplikasyon oranı iken > 14mm<br />

nin üzerindeki üretral plak çapının olması,<br />

yüksek başarı oranı olarak bildirilmektedir.<br />

Glans çap yetersizliğinde veya mikropenis<br />

durumunda (sündürülmüş boyut


Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />

oluşturabileceği mesane spazmına karşı<br />

postoperetif 0.2- 0.4 mg / kg dozunda<br />

oksibutinin verilebilir.<br />

Hemostaz, cerrahi görüş ve doku<br />

perfüzyonu için önemli bir faktör olup bipolar<br />

koter, penil turnike ve 1:200,000 sulandırılmış<br />

adrenalin petler kullanılabilinir. Özellikle<br />

turnike ve koter kullanımının penis dokusunda<br />

iskemi reperfüzyon hasarı oluşturabildiği ve<br />

bunun en fazla adrenalin uygulanan olgularda<br />

gözlendiği bu nedenle dikkatli kullanımını<br />

bildiren çalışmalar bulunmaktadır (33, 34).<br />

Antibiotik proflaksisi olarak, farklı<br />

görüşler olmasına rağmen özellikle stentli<br />

olgularda 1. kuşak sefalosporin ya da<br />

sefuroksim kullanımı tavsiye edilmektedir.<br />

Postoperatif ağrı kontrolü için caudal blok veya<br />

penil blok analjezisi ile ağrı kontrolü yapılıp en<br />

az 3 gün paracetamol (oral ya da suppozuatar)<br />

kullanımı konforlu bir iyileşme dönemi<br />

sağlamaktadır. Günümüzde artık midpenil ve<br />

distal hipospadias olguları günübirlik cerrahi<br />

olarak yapılabilmektedir (35).<br />

SONUÇ<br />

Günümüz hipospadias cerrahisine<br />

yaklaşımda, üretral meanın lokalizasyonuna,<br />

üretral plağın yapısına, üretral kordinin<br />

varlığına göre olguya özgü davranılır. Midpenil<br />

ve distal hipospadias olguları başta olmak üzere<br />

doğal üretral plak kullanılarak neoüretra<br />

oluşturmaya en uygun ve komplikasyon<br />

oranının en az olması sebebiyle TIPU en çok<br />

tercih edilirken daha ciddi ve penil kordiye<br />

sahip proksimal hipospadias (perineal /<br />

penoskrotal) ve nüks olgularda ise Duckett<br />

yöntemi ya da Braca’nın popülarize ettiği iki<br />

evreli cerrahi onarım teknikleri tercih<br />

edilmektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Baskin LS, Ebbers MB. Hypospadias: anatomy, etiology, and<br />

technique. J Pediatr Surg 2006; 41: 463.<br />

2. Baskin LS, Himes K, Colborn T. Hypospadias and endocrine<br />

disruption: is there a connection? Environ Health Perspect 2001;<br />

109:1175.<br />

3. Choudhry S, Baskin LS, Lammer EJ, et al. Genetic<br />

polymorphisms in ESR1 and ESR2 genes, and risk of hypospadias<br />

in a multiethnic study population. J Urol 2015; 193:1625.<br />

- 121 -<br />

4. Holmes NM, Miller WL, Baskin LS. Lack of defects in androgen<br />

production in children with hypospadias. J Clin Endocrinol Metab<br />

2004; 89: 2811.<br />

5. Carlson WH, Kisely SR, MacLellan DL. Maternal and fetal risk<br />

factors associated with severity of hypospadias: a comparison of<br />

mild and severe cases. J Pediatr Urol 2009; 5: 283.<br />

6. Kalfa N, Liu B, Klein O, et al. Genomic variants of ATF3 in<br />

patients with hypospadias. J Urol 2008; 180:2183.<br />

7. Kalfa N, Liu B, Klein O, et al. Mutations of CXorf6 are<br />

associated with a range of severities of hypospadias. Eur J<br />

Endocrinol 2008; 159:453.<br />

8. Shukla AR, Patel RP, Canning DA. Hypospadias. Urol Clin<br />

North Am 2004; 31: 445.<br />

9. Snodgrass WT. Consultation with the specialist: hypospadias.<br />

Pediatr Rev 2004; 25: 63.<br />

10. Cerasaro TS, Brock WA, Kaplan GW. Upper urinary tract<br />

anomalies associated with congenital hypospadias: is screening<br />

necessary? J Urol 1986; 135:537.<br />

11. Davenport M, MacKinnon AE. The value of ultrasound<br />

screening of the upper urinary tract in hypospadias. Br J Urol<br />

1988; 62: 595.<br />

12. Shelton TB, Noe HN. The role of excretory urography in<br />

patients with hypospadias. J Urol 1985; 134: 97.<br />

13. McArdle F, Lebowitz R. Uncomplicated hypospadias and<br />

anomalies of upper urinary tract. Need for screening? Urology<br />

1975; 5: 712.<br />

14. Tasian GE, Zaid H, Cabana MD, Baskin LS. Proximal<br />

hypospadias and risk of acquired cryptorchidism. J Urol 2010;<br />

184:715.<br />

15. Huang WY, Chen YF, Guo YJ, et al. Epidemiology of<br />

hypospadias and treatment trends in Taiwan: a nationwide study.<br />

J Urol 2011; 185:1449.<br />

16. Schneuer FJ, Holland AJ, Pereira G, et al. Prevalence, repairs<br />

and complications of hypospadias: an Australian populationbased<br />

study. Arch Dis Child 2015; 100:1038.<br />

17. Lambert SM, Snyder HM 3rd, Canning DA: The history of<br />

hypospadias andhypospadias repairs. Urology. 2011; 77(6):<br />

1277–83.<br />

18. Zaontz MR: The GAP (glans approximation procedure) for<br />

glanular/coronalhypospadias. J Urol. 1989; 141(2): 359–61.<br />

19. Duckett JW: MAGPI (meatoplasty and glanuloplasty): a<br />

procedure forsubcoronal hypospadias. Urol Clin North Am. 1981;<br />

8(3): 513–9.<br />

20. Snodgrass W: Tubularized, incised plate urethroplasty for<br />

distal hypospadias. J Urol. 1994; 151(2): 464–5.<br />

21. Duckett JW: The current hype in hypospadiology. Br J Urol.<br />

1995; 76(Suppl 3):1–7.<br />

22. Bush NC, Holzer M, Zhang S, et al. Age does not impact risk<br />

for uretroplasty complications after tubularized incised plate<br />

repair of hypospadias in prepubertal boys.J Pediatric Urol<br />

2013;9:252-6.<br />

23. Weber DM, Shonbucher VB, Gobet R,et al. Is there an ideal<br />

age for hypospadias repair? A pilot study. J Pediatric Urol<br />

2009;5:345-50.<br />

24. Mouravas V, Filippopoulos A, Sfoungaris D. Urethral plate<br />

grafting improves the results of tubularized incised plate<br />

urethroplasty in primary hypospadias. J Pediatr Urol 2014; 10:<br />

463-8.<br />

25. Snodgrass W, Bush NC: Tubularized, incised plate proximal<br />

hypospadias repair: Continued evolution and extended<br />

applications. J Pediatr Urol. 2011; 7(1): 2-9.<br />

26. Nerli RB, Koura A, Prabha V, et al.: Comparison of topical<br />

versus parenteraltestosterone in children with microphallic<br />

hypospadias. Pediatr Surg Int. 2009;25(1): 57–9.<br />

27. Asgari SA, Safarinejad MR, Poorreza F, et al. : The effect of<br />

parenteraltestosterone administration prior to hypospadias<br />

surgery: A prospective,randomized and controlled study. J Pediatr<br />

Urol. 2015; 11(3): 143.e1–6.


Cesim İrşi ve Aytekin Kaymakçı<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (2): 116-122 doi: 10.15659/bogazicitip.17.05.661<br />

28. Paiva KC, Bastos AN, Miana LP, et al. : Biometry of the<br />

hypospadic penisafter hormone therapy (testosterone and<br />

estrogen): A randomized, doubleblindcontrolled trial. J Pediatr<br />

Urol. 2016; 12(4): 200.e1–6.<br />

29. Stock JA, Cortez J, Scherz HC, et al. : The management of<br />

proximal hypospadiasusing a 1-stage hypospadias repair with a<br />

preputial free graft for neourethralconstruction and a preputial<br />

pedicle flap for ventral skin coverage. J Urol.1994; 152(6 Pt 2):<br />

2335–7.<br />

30. Grosos C, Bensaid R, Gorduza DB, et al. : Is it safe to solely<br />

use ventralpenile tissues in hypospadias repair? Long-term<br />

outcomes of 578 Duplayurethroplasties performed in a single<br />

institution over a period of 14 years. J Pediatr Urol. 2014; 10(6):<br />

1232–7.<br />

31. Haid B, Becker T, Koen M, et al. : Penile appearance after<br />

hypospadiascorrection from a parent’s point of view:<br />

Comparison of the hypospadiasobjective penile evaluation score<br />

and parents penile perception score.J Pediatr Urol. 2016; 12(1):<br />

33.e1–7.<br />

32. Bush NC, Villanueva C, Snodgrass W: Glans size is an<br />

independent riskfactor for urethroplasty complications after<br />

hypospadias repair. J Pediatr Urol.2015; 11(6): 355.e1–5.<br />

33. McNamara ER, Schaeffer AJ, Logvinenko T, et al. :<br />

Management of ProximalHypospadias with 2-Stage Repair: 20-<br />

Year Experience. J Urol. 2015; 194(4):1080–5.<br />

34. Hueber P, Salgado Diaz M, Chaussy Y, et al. : Long-term<br />

functionaloutcomes after penoscrotal hypospadias repair: A<br />

retrospective comparativestudy of proximal TIP, Onlay, and<br />

Duckett. J Pediatr Urol. 2016; 12(4): 198.e1–6.<br />

35. Keays MA, Starke N, Lee SC, et al. : Patient Reported<br />

Outcomes inPreoperative and Postoperative Patients with<br />

Hypospadias. J Urol. 2016;195(4 Pt 2): 1215–20.<br />

- 122 -

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!