Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Kimya</strong><br />
<strong>Dergisi</strong><br />
İNOVATİF<br />
<strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong><br />
YIL:6 SAYI:<strong>62</strong> EYLÜL 2018<br />
KOZMETİKLERİN<br />
DÜNYASI
EKİBİMİZ<br />
YAVUZ SELİM KART<br />
PELİN TANTOĞLU<br />
HATİLE MOUMİNTSA<br />
TUĞBA NUR AKBABA<br />
ÖZGENUR GERİDÖNMEZ<br />
MERVE ÇÖPLÜ<br />
HACER DEMİR<br />
NURSELİ GÖRENER<br />
BUSE ÇAKMAK<br />
MELİS YAĞMUR AKGÜNLÜ<br />
ZELİŞ GİRGİN<br />
RABİYE BAŞTÜRK<br />
NESLİHAN YEŞİLYURT<br />
ELİF AYTAN<br />
ÖMER AKSU<br />
EBRU DOĞUKAN<br />
SİMGE KOSTİK<br />
PETEK AKSUNGUR<br />
SUDE ÖZÇELİK<br />
HATİCE KÜBRA ÇETİNKAYA<br />
DİLARA AKMAN<br />
CANAN MOLLA<br />
AYŞEGÜL KAVRUL<br />
RABİA ÖNEN<br />
KÜBRA ÇELEN<br />
BAŞAK SULTAN DOĞAN<br />
MELİS KIRARSLAN<br />
SEDA SEVAL URUN<br />
BURAK TEKİN<br />
İPEK AKHTAR<br />
MELİKE OYA KADER<br />
AYŞE GÜLER<br />
BERNA KUZU<br />
BETÜL ULAŞ<br />
HAYRİ KORU<br />
DİCLE OĞUZ<br />
SENA SAATÇİ<br />
SENA AŞKIM TEMİR<br />
KÜBRA KARA<br />
MUAZ TOĞUŞLU<br />
EDA AKIN<br />
LEYLA YEŞİLÇINAR<br />
DERGİYİ OKUMADAN ÖNCE<br />
İnovatif <strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong> yazılarını herhangi bir makalenizde veya yazınızda<br />
kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış<br />
olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak belirtmek durumundasınız.<br />
Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu<br />
hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız.<br />
Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da<br />
işlerden dergi sorumlu değildir.<br />
Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları info@inovatifkimyadergisi.com<br />
mail adresine göndermelisiniz. Gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editör<br />
tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır.<br />
Dergi ekibi gönüllü kişilerden oluşmuştur. Dergi ilk kurulduğu andan beri böyle<br />
ilerlemiştir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen kişilere<br />
en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran,<br />
huzur bozan kişiler ekipten çıkarılır. Siz de bu ekip içinde yer almak istiyorsanız<br />
web sitemiz üzerinden kuralları okuyarak başvurabilirsiniz.<br />
Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar.<br />
İNOVATİF KİMYA DERGİSİ<br />
REKLAM VERMEK İÇİN<br />
reklam@inovatifkimyadergisi.com<br />
adresinden web site ve e-dergi için fiyat teklifi alabilirsiniz.<br />
http://www.inovatifkimyadergisi.com<br />
https://www.facebook.com/<strong>Inovatif</strong><strong>Kimya</strong><strong>Dergisi</strong><br />
https://twitter.com/<strong>Inovatif</strong><strong>Kimya</strong><br />
https://instagram.com/inovatifkimyadergisi<br />
https://www.linkedin.com/in/inovatif-kimya-dergisi-00<strong>62</strong>9484/
REKLAM İÇİN<br />
REKLAM VERMEK İÇİN<br />
DOĞRU YERDESİNİZ<br />
reklam@inovatifkimyadergisi.com
3D TEKNOLOJİSİ<br />
6<br />
TÜRK BİLİM İNSANLARI YAPAY İNSAN<br />
DERİSİ ÜRETECEK<br />
9<br />
ÖRÜMCEKLERDEKİ RENK DEĞİŞİMLERİ<br />
10<br />
KANSER TEDAVİSİNDE İLAÇ<br />
DİRENCİNE KARŞI YENİ ADIMLAR<br />
18<br />
KOZMETİKLERİN DÜNYASI 20<br />
DÜNYANIN EN SAĞLAM TERMOPLASTİK<br />
KOMPOZİTİ<br />
22<br />
YA SORUN KİMYA’DA İSE - 2 23
TEMİZLİKTE BOR KULLANIMI ARTACAK<br />
26<br />
YÜZEY ENERJİSİ VE SCHULTZ METODU<br />
27<br />
EGE ÜNİVERSİTESİ'NİN ATIK VE İÇME<br />
SULARINI TEMİZLEMEDEKİ ÖNEMLİ<br />
BULUŞU<br />
31
6<br />
3D TEKNOLOJİSİ<br />
Tarihçesi<br />
3D teknolojisinin uzun tarihi, fotoğrafçılığın<br />
başlangıcına kadar dayanır. David Brewser tarafından<br />
1844’te keşfedilen yeni buluş Stereoscope, 3D<br />
fotoğraf görüntülerini alabilirdi. 1851’deki Büyük<br />
Sergi’de, Louis Jules Duboscq tarafından çekilen,<br />
gelişmiş teknolojinin kullanıldığı, Kraliçe Victoria’nın<br />
fotoğrafı, dünya çapında tanındı. Kısa bir süre<br />
sonra, stereoskopik kameralar için çılgınlık yakalandı<br />
ve bunlar yaygın bir şekilde II. Dünya Savaşı’nda<br />
kullanıldı.<br />
İleriki yıllarda, 3D teknolojisinin tarihi ortaya<br />
çıktıkça, teknolojide daha fazla gelişmeler oldu.<br />
Kinematoskop, bir stereo animasyon kamera, icat<br />
edildi ve ilk anaglif film 1915’te üretildi. 1922’de ilk<br />
halka açık 3D filmi “Aşkın Gücü” üretildi ve 1935’te<br />
ilk 3D renkli film üretildi.<br />
3D teknolojisinin tarihine göre, bu teknolojinin<br />
kullanımı on yıldan daha uzun bir süredir gizli<br />
kalmaktaydı. 1950’li yıllarda 3D teknolojisinin geri<br />
döndüğü görüldü. Bu zamanlarda, televizyonlar<br />
oldukça yaygınlaştı. 1950 yılında, birkaç 3D film,<br />
örneğin; “Bwana Devil” , “House of Wax” ve daha<br />
pek çok şey oluşturuldu. Fakat, tüm sinema salonları<br />
3D teknolojisi ile çalışmıyordu.<br />
1960’larda, 3D teknolojisinin tarihinde, Space-Vision<br />
3D olarak bilinen yeni bir teknoloji ortaya çıkmıştı.<br />
Bu yeni teknoloji, 3D filmleri görüntülemek için<br />
iki kamera kullanım ihtiyacını ortadan kaldırdı. Bu<br />
teknolojinin kullanıldığı ilk film “The Bubble” filmiydi<br />
ve 3D deneyimi hala çok büyük kitlelere hitap<br />
etmektedir.<br />
1970 yılında, bir dizi polaroid filtresi kullanarak<br />
resmi genişletecek özel bir anamorfik lens<br />
kullanan yeni bir 3D teknolojisi olan Stereovision<br />
geliştirildi. Stereovision'da yayınlanacak ilk film<br />
"The Stewardesses" idi. Sadece 100.000 USD'ye<br />
mal olmasına rağmen, Kuzey Amerika'da 27 milyon<br />
dolarlık inanılmaz bir kazanç elde etmeye devam<br />
etti. 1980'e gelindiğinde, 3D teknolojisindeki pek<br />
çok film, 13. Bölüm III Cuma ve Jaws 3D gibi<br />
serbest bırakıldı. 1986'da Kanada, "Güneşin Echos"<br />
adlı polarize gözlük kullanan ilk 3D filmi geliştirdi.<br />
1990'larda, son zamanlarda, IMAX 3D'de birçok<br />
film piyasaya sürüldü. En popüler olanlardan bazıları<br />
“Derinlere” ve “Cesaretin Kanatları” idi.
2000'lerde, en büyük HD stüdyoları kullanarak<br />
birçok büyük stüdyo filmi 3D olarak piyasaya<br />
sürüldü. Bunlardan bazıları "Spy Kids 3D: Oyun<br />
bitti", "Deepens of the Deep" ve "Sharkboy<br />
Lavagirl'nin Maceraları", "Polar Express". 2010<br />
yılında 3D televizyona doğru büyük bir itme oldu.<br />
Şimdiden 3 boyutlu olarak eğitim programları,<br />
3D Yazıcı<br />
3D baskı veya ek üretim, dijital bir dosyadan üç<br />
boyutlu katı nesneler oluşturmanın işlemidir. 3D<br />
baskı, bir nesnenin, birbirini takip eden malzeme<br />
katmanlarını yerleştirerek oluşturulduğu, ek süreçler<br />
kullanılarak meydana getirilir. 3D baskı, genellikle<br />
delme veya kesme yoluyla malzemenin çıkarılmasına<br />
dayanan geleneksel işleme tekniklerinden farklı<br />
animasyonlu şovlar, spor etkinlikleri, belgeseller ve<br />
müzik performansları gösteren kanallar.<br />
3D teknolojinin uzun tarihi hala devam ediyor.<br />
Beklendiği gibi, 3D teknolojisi önümüzdeki yıllarda<br />
da devam edecek ve genişleyecektir.<br />
olarak düşünülür.<br />
Ayrıca bu teknoloji; mücevher, ayakkabı, endüstriyel<br />
tasarım, mimarlık, mühendislik ve daha birçoğunda<br />
kullanım alanı bulmaktadır.<br />
3D Yazıcının Yaygın Kullanımları<br />
İnsan Dokusu ve Organları : Öncelikle nanoselüloz<br />
aljinat denilen bir materyalden, özel bir biyomürekkep<br />
kullanarak yapılmış Bioprinting,<br />
endüstrinin dönüştürülmesi için birçok zorluğa ve<br />
muazzam potansiyele sahip yeni ortaya çıkan bir<br />
alandır.<br />
Konut: Konut oluşturmak ve değiştirmek için 3D<br />
baskı uygulaması, heyecan verici bir adımdır. Bariz<br />
avantaj, konutların daha fazla kişiye sunulmasıdır.<br />
Daha da ilginç olarak, hayal edemeyeceğimiz<br />
konut seçenekleri mümkün olacaktır: Yıllık mutfak<br />
tadilatları, fikstürlerin kişiselleştirilmesi, ADA uyumu,<br />
hava şartlarına dayanıklılık, tatil dekoru - "dinamik"<br />
bir evin vaadi akıllara durgunluk veriyor.<br />
7<br />
Düşük Maliyetli Prototipleme ve İnovasyon: Bir<br />
konsepti düşünebilir, bilgisayarınızda bir uygulamaya<br />
girebilir ve test bölümünü saatte yazdırabilirsiniz.<br />
Bu, 10 yıl kadar önce duyulmamış olan bir şey.<br />
3D yazıcıyı bir 3D tarayıcıyla karıştırırsanız, bir<br />
nesneyi tarayabilir, değiştirebilir ve daha sonra<br />
düşük maliyetli bir prototipi zamanın bir bölümünde<br />
yazdırabilirsiniz.<br />
Araçlar: Gerçekçi ölçekte ve detaylardaki gelişmeler<br />
nedeniyle bir şirketin geliştirmek istediği araç<br />
modeline ulaşmak için üretimi hızlandırır ve maliyeti<br />
daha azdır.<br />
Giysi: İki boyutlu lifler yerine, hafif kurşun<br />
geçirmez giysiler geliştirmeyi kolaylaştıran 3D'lerdir.
8<br />
3D Baskı Malzemeleri<br />
TÜR AVANTAJ DEZAVANTAJ<br />
ABS Sert, Toksik değil Yüksek erime noktası, Kötü<br />
duman<br />
PLA<br />
Kolay yazdırılabilir,<br />
Geridönüşümlü<br />
Fazla çalışılırsa bozulabilir,<br />
Pürüzlü<br />
PVA<br />
Suda çözünür, Oldukça kolay Pahalı, Toksik duman riski<br />
yazdırılır<br />
Naylon Sert, Ucuz Yüksek sıcaklık gereksinimi<br />
HDPE Kolay çözünmez, Hafif Yüksek sıcaklık gereksinimi<br />
T-Glase/PETT Gıda güvenliği, Camsı görünüm Yavaş baskı, Isıtmalı baskı yatağı<br />
gerekli<br />
Odun Lif Göz alıcı odunsu görünüm Zımpara gerektirir<br />
Metal Lif Göz alıcı metal görünümü Pahalı<br />
Karbon Fiber Karbon fiber hafifliği Ekstruderde sert, Pahalı<br />
Esnek Lif Esnek baskılar üretilir Yazıcıya müdahale gerektirir<br />
İletken Lif Elektrik iletkenliği, PLA’ya benzer Pahalı, Hala deneysel<br />
3D Baskı Avantaj-Dezavantaj<br />
AVANTAJ<br />
Özelleştirme<br />
Sabit Prototipleme ve Arttırılmış Verimlilik<br />
Ekonomik<br />
Depolama<br />
İstihdam Olanakları<br />
Sağlık Hizmetleri<br />
DEZAVANTAJ<br />
Düşük İmalat<br />
Sınırlı Boyut<br />
Sınırlı Hammadde<br />
Telif Hakkı İhlali<br />
Tehlikeli Madde Üretimi<br />
Kaynaklar<br />
http://www.visionnw.com/history-of-3d-technology.html<br />
http://toplubilgi.com/kralice-victoria-hakkinda-20-ilginc-gercek/<br />
https://www.christies.com/lotfinder/Lot/cinematographic-camera-4702609-details.aspx<br />
https://www.ipwatchdog.com/2017/04/25/3d-printing-consumers-future-ip/id=82533/<br />
https://www.forbes.com/sites/forbestechcouncil/2018/02/06/11-tech-pros-share-their-favorite-applicationsof-3d-printing-technology/#19e8f8d47545<br />
http://www.3byazici.com/2014/04/3d-yazclar-saglk-alannda-cgr-acacak.html<br />
https://www.ntv.com.tr/video/teknoloji/3-boyutlu-yazici-ile-24-saatte-ev-insaettiler,czZZFeeSPEKTsNlHwTMP8A<br />
https://www.3d-baski.com/hizli-prototipleme-nedir/<br />
https://www.webtekno.com/otomobil/3d-yazici-ile-yapilmis-efsane-araba-blade-h8640.html<br />
https://www.log.com.tr/kisiye-ozel-tasarlanan-3d-baski-elbise-video/<br />
https://www.tomsguide.com/us/3d-printing-materials,news-24392.html<br />
Dilara Akman<br />
Polimer Mühendisi (Lisans Öğrencisi)<br />
dilaraakman.da@gmail.com
TÜRK BİLİM İNSANLARI YAPAY İNSAN<br />
DERİSİ ÜRETECEK<br />
Sağlık Bilimleri Üniversitesi öğretim üyelerinin yapay<br />
insan derisi üreteceği açıklandı. Bu deri birçok amaç<br />
için kullanılabilecek.<br />
Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) öğretim üyeleri<br />
Doç. Dr. Erkan Türker Boran, Dr. Öğr. Üyesi Aydın<br />
Tahmasebifar ve Dr. Öğr. Üyesi Bengi Yılmaz'ın,<br />
yapay insan derisi üretilmesine yönelik yürüttükleri<br />
proje TÜBİTAK tarafından desteklenecek.<br />
Açıklamada görüşlerine yer verilen SBÜ Rektörü<br />
Prof. Dr. Erdöl, yerli sağlık yazılımları, aşı<br />
çalışmaları, ilaç üretimi, sağlık danışmanlık hizmetleri<br />
ve biyo-medikal mühendislik hizmetleri, doku<br />
üretimi çalışmaları kapsamında ürün ve materyal<br />
geliştirmek üzere çalışmalar yürüttüklerini belirtti.<br />
Projenin sonuçlarını heyecanla beklediklerini aktaran<br />
Erdöl, "Bu çalışmalarla hem ülke ekonomisine katkı<br />
sağlayacak hem de kendi ilacını üretebilen, kendi<br />
aşısını yapabilen, kendi yapay dokusunu, kendi<br />
tıbbi teknolojilerini üretebilen bir Türkiye sürecini<br />
hızlandıracağız." ifadelerini kullandı.<br />
Proje yürütücüsü Doç. Dr. Erkan Türker Boran da<br />
değişik katmanlardan oluşan ve çok önemli yaşamsal<br />
faaliyetleri yerine getiren derinin, yanık, cerrahi<br />
müdahaleler, genetik problemler gibi travmalar<br />
sonucu asli işlevlerini yerine getiremez hale<br />
gelmesinin ölüme kadar varabilen ağır sonuçlara yol<br />
açabildiğine dikkati çekti.<br />
Çeşitli travmalarla kaybedilen derilerin açık halde<br />
kalan yaralarında ölümcül bakteri enfeksiyonu<br />
nedeniyle bu bölgelerin kapatılması gerekliliğinin deri<br />
ya da suni deri üretilmesini zaruri hale getirdiğine<br />
işaret eden Boran, şunları kaydetti:<br />
"Üzerinde çalıştığımız projede yapay deri üretiminde<br />
önemli mesafeler katettik. Proje kapsamında,<br />
doku mühendisliği yaklaşımı ile laboratuvarda deri<br />
hücrelerini çoğaltılıp, kompozit membran üzerine<br />
yerleştirilerek ve büyüme faktörleri kullanılarak yara<br />
ortamında doku rejenerasyonunu hızlandıracak,<br />
bariyer fonksiyonunu yerine getirecek yapay deri<br />
elde edilebilecektir. Elde edeceğimiz ürün, yara<br />
örtüsü veya yapay deri olarak kullanılabilecektir."<br />
Erdöl, yapay deri dokusu üretimi konusunda çalışan<br />
öğretim üyeleri Doç. Dr. Erkan Türker Boran, Dr.<br />
Öğr. Üyesi Aydın Tahmasebifar ve Dr. Öğr. Üyesi<br />
Bengi Yılmaz'ı, üniversitenin yerli ve milli sağlık<br />
materyali üretme misyonuna katkılarından dolayı<br />
tebrik etti.<br />
9<br />
Boran, "Deri Doku Mühendisliği İçin Elektroeğrilmiş<br />
EGF ve Nano Altın Yüklü PLLA/Kol-I Dual nanofiber<br />
ve GelMA Hidrojellerin Üretimi" adını verdikleri<br />
projenin TÜBİTAK 1001 Projesi olarak kabul<br />
edildiğini kaydetti.
10<br />
ÖRÜMCEKLERDEKİ<br />
RENK DEĞİŞİMLERİ<br />
Birçok örümceklerde renklenme genetik olarak sabit<br />
olabilirken diğer birçok türlerde renklenme değişen<br />
çevresel koşullara göre değişiklik gösterebilir.<br />
Dönüşebilir renk değişimi sonuçta tüm organizmanın<br />
fizyolojisini yansıtır; bu nedenle genetik tabanlı<br />
bu tür değişiklikler direkt değil yaklaşık olarak<br />
genetik esaslıdır. Dönüşebilir renk değişimi tüm<br />
ontogenik aşamalarda her iki cinsiyette de meydana<br />
gelebilir veya onlarda belli gelişim dönemlerinde tek<br />
1) Besin Kaynaklı Renklendirme<br />
Birçok örümcek türü renkli avlardan renk alma<br />
olasılığı olmasına rağmen eğer varsa olayın önemi ve<br />
uyumsal anlamının mümkün olup olmaması önemli<br />
ölçüde bilinmemektedir. Muhtemelen hipodermal<br />
pigmentlerin ve guaninin çökelmesinin eksik<br />
olabileceği genç örümceklerde daha sık görülmekte<br />
2) Çevreye Bağlı Renk Değişiklikleri<br />
Çevresel kaynaklı renk değişiklikleri geleneksel<br />
olarak ilgili fizyolojik süreci ve değişikliğin<br />
gerçekleşmesi için gereken süreyi yansıtan iki türden<br />
oluşmuştur. Dönüşebilir renk değişiklikleri morfolojik<br />
olarak veya fizyolojik olarak tanımlanmıştır (2).<br />
2.1) Morfolojik Renk Değişiklikleri<br />
cinsiyette de kısıtlanabilir. Renk değişimi ya pasif<br />
(besin kaynaklı) ya da aktif (fizyolojik,morfolojik<br />
yada davranışsal) olur. Aktif değişiklikler hemen<br />
hemen her zaman geçerli arka planda kamufle olma<br />
derecesini (homokromi: düşmandan korunmak için<br />
ortam rengini alma; crypsis:gizlenme, kamufle olma)<br />
arttıran bir yönde ve doğal ve taksonomik eğilimleri<br />
onların zaman içinde bağımsız evrimleşmesinde<br />
önemli bir değişikliktir.<br />
veya yarı saydam türlerde renkli avlardan alınmış<br />
pigmentler opistosomal duvar vasıtasıyla açığa<br />
çıkarılmaktadır. Besin kaynaklı renklenmenin çarpıcı<br />
bir örneği sarı soluk renkli olan Havaii mutlu yüz<br />
örümceği Theridion grallator (Theridiidae)’da<br />
bulunmuştur (1).<br />
Morfolojik renk değişimi genellikle pigment sentezi<br />
ve degratasyonu ile olurken, fizyolojik değişim<br />
mevcut chrom’ların değişme eğilimini içermektedir.<br />
Böylece genel görünüm etkilenmektedir.<br />
Thomisidae Linyphiidae Araneidae<br />
Birkaç gün içinde gerçekleşen göreceli olarak<br />
yavaş renk değişimleri çoğunlukla Thomisid’lerde<br />
incelenmiştir; bununla birlikte Araneidae,<br />
Heteropodidae, Oxyopidae, Linyphidae türleride<br />
çevresel değişikliklere karşı renk tonlarını veya tüm<br />
renklenmelerini değiştirebilme yeteneğine sahiptirler.<br />
Yoğun olarak kıllarda veya kısmen renklenmenin<br />
görüldüğü türlerde morfolojik renk değişiminin<br />
meydana gelmesi beklenmez ancak bu konu henüz<br />
araştırılmamıştır.
2.2) Arka Plan Eşleşmesi<br />
Misumena Vatia<br />
Çiçeklerde yaşayan Thomisdae familyasından<br />
Misumena vatia türü bir asrı aşkın sürede bu<br />
bağlamda çalışılmıştır (3). Bu türlerde ergin<br />
dişiler opistosomalarda sarı veya beyaz renkler<br />
arasında genellikle doğal çevrelerinde arka planda<br />
eşleştirmeyle tüm renklendirmeyi değiştirip<br />
ayarlayabilirler (4). Beyazdan sarıya dönme süreci 10<br />
– 25 gün sürer ve geri dönme değişikliği 5 – 6 gün<br />
sürer. Sararma muhtemelen öncülleri hipodermiste<br />
birikmiş olan kynurenine ve 3-hidroksikynurenine<br />
tarafından üretilir ve tekrar eski beyaza geri<br />
dönüşümü guaninin opistosomal duvarın arasından<br />
görünmesine izin veren bu bileşiklerin bozulması<br />
veya hareketinin bir sonucudur (5).<br />
Örneğin; bugüne kadar araştırılan tüm<br />
Thomisidae’lerde dişilerin renk değişimine geçtiği<br />
görülmüştür. Birçok Thomisidae dişileri otur ve<br />
bekle stratejisi ile çiçekler üzerinden beslenmede<br />
faydalanmışlardır çünkü onlar nispetende olsa<br />
büyük ve hareketsiz kalarak avlara karşı özellikle<br />
tehlike arz etmektedirler. Arka plana göre eşleşme<br />
riski düşürür. Aynı zamanda örümceklerin avlarına<br />
karşı daha az görünmesini sağlar. Onların avlanma<br />
potansiyelini arttırır. Dişilere göre olgun erkekler<br />
küçük genellikle koyu renkli ve dişilerin aksine<br />
11<br />
etrafta dolaşarak daha fazla zaman harcarlar.<br />
Habitat kullanımı ve renk değişiklikleri yeteneği<br />
arasında daha spesifik birlikler daha fazla çalışılmaya<br />
neden olur.<br />
Aynı değişim diğer familyalarda da olur. Örneğin;<br />
Crtytophora citricola, Araneus diadematus ve<br />
Araneus marmoreus (Araneidae) değişik ışık<br />
şiddetlerine maruz kalmaları sonucu opistosoma<br />
parlak renge dönüşebilir.
Araneus Quadratus Peucetia Viridans<br />
Araneus quadratus ‘un ergin dişileri 3 gün içinde<br />
dinlendiği düzeyde tam olarak eşleşerek ortamla aynı<br />
rengi alır. Aynı şekilde Peucetia viridans (Oxyopidae)<br />
16-17 gün arasında ortama farklı renklemeyle<br />
2.3) Mağara Örümceklerinin Kararması<br />
Mağaralardaki koyu türlerin ışığa maruz<br />
kaldıklarındaki fenotiplerindeki renk değişim<br />
türü oldukça ilginçtir ancak tam anlamıyla<br />
araştırılmamıştır. Örneğin; bazı Linyphiidae türleri<br />
opistosomalarında homojen bir renk dağılımı<br />
gösterir; genellikle bireyler mağaraların koyu<br />
alacakaranlık zonlarında ve tamamen ışıksız<br />
bölgelerinde bulunur. Mağaraların karanlık<br />
renklerini ayarlar. Ortam renklerine de uyum sağlar.<br />
Morfolojik renk değişikliği türlere göre değişir;<br />
sexual olarak ve gelişim evreleri açısından ekoloji ile<br />
çok alakalıdır (6).<br />
bölgelerinde yaşayan bazı türler Trogloyphantes<br />
gracilis (Linyphiidae) koyulaşma kapasitesini<br />
kaybettiği hatta alacakaranlık zondaki bireylerde<br />
daha az pigment olduğu gözlemlenmiştir. Ancak<br />
Trogloyphantes gracilis ve Trogloyphantes<br />
roberti ve diğer troglobitler (mağranın karanlık<br />
bölgesinde yaşayanlar) suni ve loş ışıklı bir ortamda<br />
koyulaştıkları gözlemlenmiştir.<br />
Diseksiyonda, interstitiyal dokuların yerine<br />
hipodermiste pigment tortulanmasının bir<br />
sonucu olarak koyulaşma gözlenmiş, bu durum<br />
Holocnemus pluchei (Pholcidae)’deki hipodermis<br />
altı pigmentlerin koyu gözlenmesini hatırlatır.<br />
Troglofilik örümceklerin koyulaşmasında sorumlu<br />
olan pigmentasyon işleminin Trogloyphantes<br />
spp.’de aynı olup olmadığını zaman içinde<br />
göreceğiz (7).<br />
Holocnemus Pluchei<br />
2.4) Ultraviole Yansıması<br />
Thomisus Labefactus Thomisus Labefactus Thomisus Labefactus<br />
12
Arka plan eşleşmesinin dışında görünür dalga boyu<br />
önemli olabilir. Örneğin; Thomisus labefactus<br />
oturduğu çiçekte UV yansımasıyla eşlenerek<br />
başkalaşır böylelikle potansiyel böcek avlarına karşı<br />
3) Fizyolojik Renk Değişikliği<br />
Örümcekler bir süre rahatsız edildiklerinde onların<br />
renkleri aniden değişebilir. Böyle bir olayda görülen<br />
ilk kayıt Afrika’da Argiope sp. türünde ancak<br />
şimdilerde diğer araneid’lerde de (Theridiidae,<br />
Philodromidae, Tetragnathidae ve Linyphidae)<br />
rapor edilmiştir. Cyrtophora cicatrosa (Araneidae),<br />
bağırsak divertiküllerinden guanositleri çekerek<br />
rengini hemen değiştirebilir. Sindirim bölümünden<br />
hızla gelen kahverengi beyazımsı olan sindirim<br />
kütlesi opistosomayı değişikliğe uğratır (9). Aslında<br />
4)Davranışsal Renk Değişiklikleri<br />
Cyclosa tremula’da olağandışı geridönüşümlü renk<br />
değişikliği tanımlanmıştır. Bu tür çarpıcı bir siyah<br />
ve beyaz yıkıcı desene sahiptir ve yem artıklarından<br />
yapılmış grimsi taklitli örümceklerle süslenmiş bir<br />
merkez ağın ortasında durmaktadır. Eğer örümcek<br />
rahatsız edilirse hızlıca titreyerek vücudundaki siyah<br />
ve beyaz renkler karışarak gri olur ve altındaki ve<br />
üstündeki yanlış örümceklere benzeyerek onları<br />
taklit eder. Sonuç olarak geri dönüşümlü renk<br />
değişimi mekanik bir olay dizisiyle temsil edilir.<br />
Genel olarak arka plan renklerinin zaman içinde<br />
veya nispeten sabit ya da heterojen bir mekanda<br />
çevreye uyum sağlayan türlerde morfolojik renk<br />
değişimi meydana gelir. Şimdiye kadar çalışılan<br />
bu türlerde bütün işgal ettikleri açık habitatlarda<br />
özellikle gizli oldukları yerler önem taşır. Diğer<br />
örümcekler görünüşe göre aynı ekolojide olmalarına<br />
rağmen renk değişikliği yeteneğine sahip değillerdir.<br />
Fizyolojik ve davranışsal renk değişikliği ani<br />
5) Renk Seçimi<br />
Renk çalışmaların çoğunda birkaç fonksiyonel yolun<br />
olduğu görülür. Çelişkili seçilim güçleri arasında<br />
uzlaşmayı temsil eden birkaç faktör eş zamanlı<br />
5.1) Crypsis (Gizlenme, Kamuflaj)<br />
Renk değişikliğinin çevresel belirtileri, renk<br />
değişikliğinin örümceği mevcut geçmişinde daha<br />
gizemli hale getirmek olduğuna dikkat çekilmiştir.<br />
Evrimde uyarılabilir renk değişiklikleri neredeyse,<br />
hatta kesinlikle görsel odaklı av ve avcı tarafından<br />
seçilimin bir sonucudur. Bu tartışmayı uzatarak,<br />
renklerin, desenlerin, fiziksel bağlantıların ve<br />
davranışsal özelliklerin türlere esas olarak aynı<br />
13<br />
daha az görünür hale gelir. Hepsi değilse bile birçok<br />
kuşun UV aralığında gördüğü bilinmektedir. Bu renk<br />
değişiklikleri ile örümcek kendi avlarına karşı daha<br />
az savunmasız hale gelebilir (8).<br />
guaninin geri çekilmesi fizyolojik renk değişiminde<br />
görülen temel olaydır. Yukarıda bahsi geçen olay bu<br />
kaynaklardan en çarpıcısı diğerleri ise daha küçük<br />
değişiklikler içermektedir. Örneğin; Havaii’deki<br />
Tetragantha polychromata (Tetraganthidae) fiziksel<br />
rahatsızlıklarda median kısmında koyu şeritler oluşur<br />
ve opistosomanın dorsalide biraz genişler. Demek ki<br />
guanositler kardiyak bölgesinin her iki tarafına doğru<br />
uzanır vaziyettedir ve kalp işlevindeki değişiklikler de<br />
muhtemelen renk değişiminde etkili olmaktadır.<br />
tehditler için anlık tepkilerdir. Bristowe dikkatini<br />
yavaş ilerleyen ağ örücülere vermiş; onların<br />
rahatsız edildiklerinde hızlı bir hareketle oradan<br />
kaçamayacağını gözlemlemiş buna karşılık kendilerini<br />
ağdan attıklarını, bacaklarını çizdiklerini şekiller<br />
yaptıklarını ya da ölü taklidi yaptıklarını gözlemlemiş.<br />
Bu türler genellikle donuk renklidir. Etrafta gizli<br />
yüzeylerde bulunurlar ve birkaç dakika hareketsiz<br />
kalabilirler. Fizyolojik renk değişimi muhtemelen<br />
örümceklerin gösterdiği “bırak tepkisi” ile evrilmiş<br />
olabilir. Çünkü uygun renklenme ağda farklılık ve<br />
etrafta gizlenmeyi sağlar. Türlerdeki bu taksonomik<br />
dağılım fizyolojik renk değişiminin ispat edildiğine<br />
işaret eder ve ekstrem formlarda bu olaylar bağımsız<br />
zamanlarda evrimleşmiştir. Geri dönüşümlü renk<br />
değişikliği yeteneği evrimsel güçlerin ürettiği ve/veya<br />
hangi homolojiye karşı yakınsama gerektirdiği büyük<br />
ölçüde bilinmemektedir.<br />
olarak kullanılabilir; doğası gereği ilgili türlerin<br />
ekolojisine bağlıdır. Renk için seksual dimorfizm ayrı<br />
bir konu olarak ele alınmaktadır.<br />
işlemlerden seçilim tarafından olan arka plana<br />
eşleşmesine benzemektedir. Örümceklerin pek<br />
çok düşmanı vardır, belki de en önemlileri yüksek<br />
görme keskinliği ve renk görme özelliği olan kuşlar<br />
ve örümcek avlayan arılardır. Bazı durumlarda,<br />
bir türün farklı bireyleri tarafından farklı arka<br />
plan renklerinin eşleştirilmesi olağanüstü derecede<br />
yakınlık göstermektedir .
14<br />
Stephanopis Cambridgei Synalus Angustus Dolophones Conifera<br />
Örneğin renkte değişken olan ancak her zaman<br />
yaşadıkları kabuklarla uyuşan birkaç tür vardır;<br />
Stephanopis cambridgei ve Synalus angustus<br />
(Thomisidae), Dolophones conifera (Araneidae)<br />
ve Tama fickreti (Hersiliidae). Bu gündüzcü<br />
avı gören predatörler tarafından eşleşmeyen<br />
bireylerin çok verimli bir şekilde seçmeli olarak<br />
kaldırılmasına ve/veya örümceklerin arka plana göre<br />
renklerini değiştirme kabiliyetine sahip olduğunu<br />
önermektedir. Spesifik yaşam ortamlarında crypsis<br />
seçilimi, benzer renklerin birbiriyle ilgisiz türlerde<br />
yakınsak gelişimine yol açmıştır. Bu nedenle çiçek/<br />
yaprak, çimen/dallar, kabuk, yaprak altı yüzeyleri<br />
ve zemin üzerinde crypsis için özel adaptasyonları<br />
tanıyabilir ancak bu liste tamamen ayrıntılı değildir<br />
(10).<br />
5.2) Renklendirmenin ve Diğer Özelliklerin Konvergent Evrimi<br />
Theridion Grallator<br />
Benzer ortamlarda bir dizi crypsisi geliştirme<br />
özellikleri konvergente neden olabilir. Çarpıcı<br />
bir örnek tropiklerde yaprak altlarında yaşayan<br />
bir örümcekte karşılaşılmıştır. Havaii mutlu yüz<br />
örümceği Theridion grallator (Theridiidae), geniş<br />
yapraklı yerli bitkilerin yaprakları altlarında çok<br />
daha az bir ağ oluşturur ve ilgili adaptasyonları<br />
sergilemektedir; saydam sarı arka plan<br />
renklendirmesi, genellikle bacak eklemlerinde<br />
daha koyu renk izleri ki bunlar bacaklardaki ana<br />
hatları bozmaya yardımcı olabilir. Cins içinde<br />
bacaklar oldukça uzun böylece yaprak ile temasını<br />
en üst düzeye çıkartmak için alışılmadık şekilde bir<br />
pozisyon sergilemektedir. Gün boyunca örümcek<br />
yaprağa dokunur vaziyette hareketsiz kalır ve<br />
böylece gölgesi azalır (11).<br />
Aynı Hawaii ormanlarında yaşayan diğer beş<br />
farklı örümcek türü, Panama ormanlarından en<br />
az dört tür gibi yaprak crypsisi içinde benzer<br />
adaptasyonlara sahiptirler. Önemli olan, türler gece<br />
boyu hareketsizlikten gece cinse özgü duruş sergiler,<br />
bu durum renklerin ve diğer adaptasyonların görsel<br />
olarak avlanma, günlük aktif yırtıcıları önlemeye<br />
yönelik olduğunu ortaya koymaktadır. Yakın tarihli<br />
bir çalışmada Hawaiideki dikenli bacaklı Tetragnath<br />
örümceklerin konvergent evrimi incelenmiştir.<br />
Bu clade’ın temsilcileri yeşil, kırmızı-yeşil ve<br />
kahverengi türlere ayrılabilir; her renk grubu bir<br />
takım morfolojik ve ekolojik karakterler tarafından<br />
birleştirilmiştir. Bununla birlikte moleküler<br />
veriler bu farklı renk gruplarının polifiletik veya<br />
parafiletik olduğunu göstrermektedir; taksonların<br />
eşleşen kümeleri farklı Hawaii adasında bağımsız<br />
olarak evrimleşmiş gibi görünüyor. Bu türdeki<br />
konvergentlik belirli renklenme modellerinin oldukça<br />
uyarlanabilir doğasını vurgular ancak söz konusu<br />
seçici kuvvetler bilinmemektedir.
15<br />
5.3) Karışıklığa Sebebiyet Veren Renklenme<br />
Karışıklığa sebebiyet veren renklenme, örümceğin<br />
karakteristik şeklinin yok edildiği, çoğunlukla zıt<br />
desenlerle crypsis biçiminde kabul edilebilir. Doğru<br />
crypsis ve karışıklığa sebebiyet veren renklenme<br />
alternatif uyum stratejisini yansıtır. Yanyana<br />
kalın koyu renkler Salticid’lerde çok yaygındır,<br />
farklı arka planlarda dolaşmak av ararken doğru<br />
bir crypsise engel olabilir (yani örümcek açığa<br />
çıkabilir). Paraaksiyal çizgiler bir dizi familyada<br />
yaygındır (Salticidae, Theridiidae, Thomisidae,<br />
Oxyopidae, Lycosidae, Pisauridae, Philodromidae<br />
ve Sparassidae), karışıklığa sebebiyet veren<br />
bir işlev görürler. Diğer bir durum, crypsis ağ<br />
örücüler için zor olabilir çünkü onlar gündüz ağda<br />
oturmaktadırlar. Bazıları ölü yaprak ve dalları<br />
andıran mimetik benzerlikler geliştirmişlerdir ancak<br />
diğerleri karmaşık renklenmeleri tercih etmişlerdir.<br />
Argiope Bruennichi<br />
Örneğin; Argiope bruennichi (Araneidae)’de<br />
lekelenme ve çizgilerin bu işlevde görev yaptığı<br />
öğrenilmiştir. Crypsis ve karışıklığa sebebiyet<br />
veren renklenme bireyler arasında karşılıklı<br />
olarak ayrıcalıklı değildir. Örneğin; çiçek örümceği<br />
Diaea evanida (Thomisidae), parlak, neredeyse<br />
yarı saydam, yeşil cephalothorax ve bacaklar,<br />
5.4 ) Mimikri (Taklitçilik)<br />
Örümceklerdeki taklit çalışmalarının çoğu,<br />
karıncaların taklidi ile ilgilidir ve yakın zamanda<br />
gözden geçirilmiş bir konudur. Bazı araştırmacılar,<br />
örümceklerin birçok organizmayı, ölü yada diri,<br />
ayrıca hareketsiz cisimleri; örneğin, salyangoz,<br />
Diaea Evanida<br />
fakat opistosoma opak sarı ve bir çift paraaksiyal<br />
kırmızımsı kahverengi çizgileri mevcuttur. Vücudun<br />
anterior kısmı yeşil yapraklarda gizlenmeye uygun<br />
fakat posterior kısmı uygun değil ve karışıklığa<br />
sebebiyet veren çizgilere sahiptir. Önemli olan<br />
nokta ise tüm örnekler uzaktan örümcek gibi<br />
görünmemektedir.<br />
kınkanatlılar, mutillid eşek arıları, kırkayak, ölü<br />
yapraklar, dallar, kuş dışkıları, av artıkları ve<br />
kendi yumurta keselerini taklit edebileceklerini<br />
önermişlerdir. Equemo utui istiac te quis. Habem<br />
(i) Peckhamia picata ve (ii)<br />
Camponotus sp. “karınca taklidi”<br />
Paraplectana duodecimmaculata ve Endomychus sp.<br />
“Uğurböceği Taklidi”
16<br />
Phrynarachne decipiens “Kuş Pisliği Taklidi”<br />
Bütün bu durumda, renk aldatmacanın önemli bir<br />
parçasıdır. Mimikri, avcıyı ya da avı kandırmaya<br />
hizmet edebilir. Yukarıda açıklandığı gibi ağ<br />
örücülerde sık sık crypsis kullanma gözlenir; ya kendi<br />
Poltys sp. “Ölü Yaprak Taklidi”<br />
başlarına ya da bazen ayrıntılı olarak bir yapının<br />
parçasını sopa, ölü yapraklar gibi cansız nesneleri<br />
taklit ederler.<br />
Cyclosa Conica Thomisus Labefactus Argiope Argentata<br />
Örneğin; Cyclosa conica (Araneidae), kalıntıları<br />
ağın içine vertikal olarak inşa eder ve kendisi ağın<br />
merkezinde bir boşluk bırakır orada bekler av gelince<br />
de ortaya çıkar. Agresif taklitçi örümcekler avlarını<br />
görsel olarak algılayıp kaçmak için izin verebilirler.<br />
Çiçek avcısı Thomisid’lerde agresif mimikriye dahil<br />
edilebilir ve onun arka planda normal renk eşleşmesi<br />
olabilir. Bu bağlamda, potansiyel yırtıcıların gözleri<br />
ve potansiyel yırtıcı farklı spektral duyarlılıklara<br />
sahip olabilir ve birine gizli olan bir kalıp diğerine<br />
olmayabilir. Thomisus labefactus (Thomisidae), UV<br />
yansımasını ayarlayabilir, böylece çiçekler üzerinde<br />
pusuda beklerken, görünür spektrumda uyumsuz<br />
olmasına rağmen, arılar gibi potansiyel böcek<br />
yırtıcıları için görünmez olur. Bu, predasyon amacıyla<br />
arka plandaki eşleşmeyi önerir. Böceklere çekici olan<br />
taze ıslak kuş pisliklerini andıran bazı örümcekler,<br />
benzer agresif bir avantaj kazanabilir. Son<br />
zamanlarda deneyler Argiope argentata (Araneidae)<br />
opistosomasının kontrast renkte ventral ve UV<br />
yansıtan sırt kısmının görünürlüğünün ağda yakalana<br />
böcek avını arttırdığını göstermiştir. UV yansıtan<br />
yüzey, açık alanlara doğru uçan böcekleri çekebilir ve<br />
bu nedenle, bir dereceye kadar örümcek agresif bir<br />
taklit olarak kabul edilebilir (12).
17<br />
5.5) Aposematism (Parlak Renklere ve İşarete Sahip Olma)<br />
Poecilotheria Metallica<br />
Çoğu örümcek, güçlü zehirli veya büyük çeneli<br />
türlerde belirgin istisnalar olmasına rağmen, uyarı<br />
renkleri desenlerinden faydalanmak için akut<br />
görüşlü potansiyel düşmanlara karşı tehlikeli veya<br />
tatsız değildir. Örneğin; Poecilotheria metallica<br />
(Theraposidae), büyük çeneleri ve ürpertici kılları<br />
ile korunmaktadır; siyah veya kahverengi ağızları<br />
ve dişleri ile bacaklarında parlak kitinsi setalar<br />
var ve bu özellikleri sergileyerek potansiyel bir<br />
düşmana tepki verirler. Çarpıcı siyah ve kırmızı<br />
Kaynaklar<br />
Latrodectus Tredecimguttatus<br />
renkleriyle Latrodectus sp. (Theridiidae) türleri<br />
ayrıca aposematik olabilir ve Yugoslavya’daki<br />
Latrodectus tradecimguttatus, top tesbih böceği olan<br />
Armadillidium klugii ve top kırkayak olan Glomeris<br />
pulchara için aposematik olabilir. Bu örneklerin<br />
hiçbiri, renk modellerinin potansiyel yırtıcılara karşı<br />
uyarı olarak hareket ettiğini ve bunun sonucu olarak<br />
örümceğin bir koruma önlemi aldığını gösteren<br />
deneysel veriler mevcut değildir (13).<br />
1.Diet-Induced Color Change in the Hawaiian Happy-Face Spider Theridion grallator, (Araneae, Theridiidae)<br />
Rosemary G. Gillespie The Journal of Arachnology Vol. 17, No. 2 (Summer, 1989), pp. 171-177<br />
2.Cott HB. 1940. Adaptive Coloration in Animals. London: Methuen.<br />
3.Angus J. 1882. Protective change of color in a spider. Am. Nat. 16:1010<br />
4.Packard AS. 1905. Change of color and protective coloration in a flower-spider (Misumena vatia Throell).<br />
J. NY Entomol. Soc. 13:85-96<br />
5.Gabritschevsky E. 1927. Experiments on color changes and regeneration in the crab‐spider, Misumena<br />
vatia (Cl.). J. Exp. Zool. 47: 251-67<br />
6.Neck RW. 1978. Reddish coloration in a gren spider; evolutionary origin and subsequent adaptation. J.<br />
Zool. 184: 267-69<br />
7.R Legendre, A Lopez Les chromatophores de l'araignée Holocnemus pluchei (Scop.)(Pholcidae) - Bull. Soc.<br />
Zool. Fr, 1973<br />
8.MJ Tovée 1995. Ultra-violet photoreceptors in the animal kingdom: their distribution and function Trends<br />
in Ecology & Evolution<br />
9.R Blanke 1975. Bedeutung der Guanozyten fur den physiologischen Farbwechsel bei Cyrtophora cicatrosa<br />
(Arachnida: Araneidae) Entomologica germanica<br />
10.Main BY. 1976 Spiders. Sydney: Collins<br />
11.Gon SM. 1985. Comparative behavioral ecology of the spider Theridion grallator (Simon) (Araneae:<br />
Theridiidae) in the Hawaiian Archipelago. PhD thesis. Univ. Calif., Davis<br />
12.Craig CL. Ebert K. 1994. Colour and pattern predator-prey interactions: The bright body colours and<br />
patterns of a tropical orb-spinning spider attracts flower seeking prety. Funct. Ecol. 8:616-20<br />
13.Bristowe WS.1941. Comity of Spiders II. London: Collins<br />
Hayri Koru<br />
Biyolog (Yüksek Lisans Öğrencisi)<br />
koruhayri@gmail.com
KANSER TEDAVİSİNDE İLAÇ DİRENCİNE<br />
KARŞI YENİ ADIMLAR<br />
İZMİR Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Mühendislik<br />
Fakültesi Genetik ve Biyomühendislik Bölüm Başkanı<br />
Doç. Dr. Zeynep Fırtına Karagonlar, karaciğer<br />
kanseri tedavisinde kullanılan ilaçlara karşı oluşan<br />
direncin azaltılması ve tedavinin etkili olması<br />
yönünde üç boyutlu bir hücre modeli geliştirerek bir<br />
proje yürütecek.<br />
Kanser hastalarının kullandığı ilaçlara karşı vücutların<br />
kimi zaman geliştirdiği direnç, tedavinin başarısını<br />
olumsuz etkileyebiliyor. Bilim insanları, karaciğer<br />
kanserinde kullanılan ilaçlara karşı oluşan direncin<br />
azaltılması ve tedavinin etkili olması için laboratuvar<br />
ortamında üç boyutlu hücre modeli geliştirecek.<br />
Böylece tedavi sırasında vücudun ilaçlara neden<br />
direnç gösterdiği araştırılacak. İEÜ Mühendislik<br />
Fakültesi Genetik ve Biyomühendislik Bölüm Başkanı<br />
Doç. Dr. Zeynep Fırtına Karagonlar, TÜBİTAK 1001<br />
Projesi kapsamında yürüteceği çalışmada, kanser<br />
hastaları için tedavilerinde ilaçlara karşı gelişen<br />
direncin en aza indirilmesini hedefliyor.<br />
Doç. Dr. Karagonlar, ilaç direncinin kanser<br />
tedavisinin etkinliğini önemli ölçüde düşüren<br />
nedenler arasında yer aldığını belirterek, "Birçok<br />
18<br />
kanser türünde ileri kanser hastaları için sınırlı<br />
tedavi opsiyonu bulunmaktadır. Bu yüzden<br />
ana tedaviye direnç gösteren hastalar için yeni<br />
tedavilerin tanımlanması büyük önem taşıyor.<br />
Özellikle hastaların direnç geliştirdikleri ilaçların<br />
etkinliğini arttırıcı yeni hedeflerin tanımlanması için<br />
klinik öncesi çalışmalara ihtiyaç var. Bu çalışmada,<br />
ilaç direnci gösteren karaciğer kanser hücrelerini,<br />
karaciğer dokusunu oluşturan diğer hücre tipleri<br />
ile birlikte üç boyutlu olarak yetiştireceğiz. Böylece<br />
hasta dokusundaki kanser hücrelerini ve ortamlarını<br />
laboratuvarda fizyolojik olarak elde edeceğiz. Üç<br />
boyutlu yetiştirdiğimiz kanser hücreleri üzerinde<br />
ilaçları deneyeceğiz ve analizler yapacağız" dedi.<br />
3 Boyutlu Hücrelerle Kanser<br />
Araştırması<br />
Kanser ilaç çalışmalarının büyük çoğunluğunun iki<br />
boyutlu yetiştirilen hücrelerle yapıldığını, bunun da<br />
klinik çalışmalara aktarılamadığını kaydeden Doç.<br />
Dr. Karagonlar, araştırmasını üç boyutlu hücreler<br />
üzerinde gerçekleştireceğini söyledi. Doç. Dr.
19<br />
Karagonlar, "Bu projeden elde edilecek sonuçlar,<br />
karaciğer kanserinde ilaç direncinde rol oynayan<br />
mekanizmalar ile ilgili bilgi verecek. İleriki ilaç<br />
çalışmalarında kullanılabilecek üç boyutlu hücre<br />
kültürü sisteminin oluşturulmasını sağlayacak" diye<br />
konuştu.
20<br />
KOZMETİKLERİN<br />
DÜNYASI<br />
Kozmetikler hayatımızda büyük oranda yer kaplayan<br />
ve temizlik, güzellik, bakım amacıyla yüzümüze veya<br />
vücudumuza uyguladığımız ürünlerdir. Şampuan,<br />
diş macunu, parfüm, ruj, el ve yüz kremleri,<br />
ojeler, saç kremleri ve saç boyaları bunlara örnek<br />
olarak verilebilir. Bunların yanında hayatımızda<br />
her an karşımıza çıkan farklı kozmetik ürünleri de<br />
bulunmaktadır.<br />
Kozmetiklerin kullanımı oldukça eski tarihlere<br />
dayanmaktadır. Eski günlerde Romalıların,<br />
Mısırlıların ve Yunanlıların kurşun ve civa içeren<br />
çeşitli kozmetikler kullandığına dair bilgiler<br />
bulunmaktadır. Cildi temizlemek, yumuşatmak ve<br />
vücut kokusunu gidermek için kokulu yağlar ve<br />
merhemler, yüzlerini renklendirmek için de çeşitli<br />
boyalar kullanmışlardır.[1]<br />
Kozmetikler bitki özleri gibi doğal bileşenler yanında<br />
çeşitli zararlı ve toksik kimyasallarda içerirler.<br />
Kozmetik bileşenleri koruyucular, koku vericiler ve<br />
ağır metaller olarak üç kısımdan oluşur.<br />
Koruyucu maddeler; ürünün raf ömrünü uzatmak<br />
amacıyla kullanılır ve mikroorganizmaların<br />
büyümesini engellemek için kozmetik ürüne<br />
eklenir. En yaygın kullanılan koruyucu maddeleri<br />
parabenlerdir. Parabenler özellikle krem bazlı<br />
ürünlerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Paraben,<br />
kozmetik kremlerdeki mikrobiyal aktiviteyi<br />
engelleyen antimikrobiyal bir karışımdır. [2]<br />
En sık olarak kullanılan parabenler:<br />
• Methylparaben (MeP)<br />
• Ethylparaben (EtP)<br />
• Propylparaben (PrP)<br />
• Butylparaben (BuP)<br />
• Pentylparaben (PeP) [3]
21<br />
Yapılan çalışmalara göre cildimizin parabeni emdiği<br />
ve tuttuğu gözlenmiş, daha sonra parabene doku,<br />
idrar ve kan örneklerinde saptanmıştır. Cildimiz<br />
tarafında emilen ve tutulan parabenler alerjik<br />
reaksiyonların oluşmasına neden olurlar. Bunun<br />
dışında endokrin sisteme büyük zarar vererek<br />
hormonlara müdahale eden parabenlerin yapılan<br />
çalışmalarda meme kanserine neden olabileceği öne<br />
sürülmüştür. [4]<br />
Kozmetikte kullanılan diğer bileşen koku bileşikleri,<br />
ürüne hoş koku vermek amacıyla kullanılan<br />
organik maddelerdir. Parfümlerde, deterjanlarda,<br />
kolonyalarda, şampuanlarda, duş jellerinde ve<br />
diğer ev ürünlerinde belirgin bir şekilde karşımıza<br />
çıkmaktadır. Doğal kokular kullanılabildiği gibi kimi<br />
zaman sentetik kokular da kullanılmaktadır. Koku<br />
olarak yaklaşık 3000 kimyasal madde kullanıldığı<br />
belirtilmiştir. Listelenmemiş parfüm bileşenlerinin<br />
çoğu tahriş edicidir ve alerjilere, şiddetli baş ağrısına<br />
ve astım semptomlarına neden olabilir. Doğal olarak<br />
elde edilen kokular ise alerjik değildir. Kullanılan<br />
koku bileşiklerine örnek olarak aşağıdaki maddeler<br />
verilebilir. [2]<br />
• Anason alkolü<br />
• Atranol<br />
• Benzil asetat<br />
• Benzil alkol<br />
• Benzil benzoat<br />
• Limon özü<br />
• Linalol<br />
• Piperonal<br />
Kozmetiğin tehlikeli bileşeni ağır metaller ise üretim<br />
sırasında yan ürünler olarak ortaya çıkar ve kirlilik<br />
olarak görülürler. Ağır metaller oluşan üründen<br />
çıkarılmalıdır. Zamanla vücutta birikebilen ağır<br />
metallerin, kanser, üreme ve gelişimsel bozukluklar,<br />
nörolojik problemler, iskelet, kan, bağışıklık sistemi,<br />
böbrek ve böbrek problemleri, akciğer hasarı gibi<br />
çeşitli sağlık sorunlarına neden olduğu bilinmektedir.<br />
Yapılan araştırmalara göre bazı ülkelerde arsenik,<br />
kadmiyum, kurşun, cıva, berilyum, selenyum ve<br />
talyum gibi ağır metallerin kozmetikte kullanımı<br />
yasaklanmıştır. [1] [2]<br />
Kaynaklar<br />
[1] Okereke J. N., Udebuani A. C., Ezeji E. U., Obasi K. O., Nnoli M. C., Possible Health Implications<br />
Associated with Cosmetics: A Review, Science Journal of Public Health, 3(5-1) (2015),58-63<br />
[2] Siti Zulaikha R., Sharifah Norkhadijah S. I., Praveena S. M., Hazardous Ingredients in Cosmetics and<br />
Personal Care Products and Health Concern: A Review, Public Health Research, 5(1) (2015), 7-15<br />
[3] Nowak, K., Ratajczak–Wronaa, W., Górskab, M., Jabtonskaa, E., Parabens and their effects on the<br />
endocrine system, Molecular and Cellular Endocrinology, 474 (2018), 238-251<br />
[4] Karpuzoglu, E., Holladay, S.D., Gogal, R.M., PAarabens:: Potential Impact of Low-Affinity Estrogen<br />
Receptor Binding Chemicals on Human Health,16 (2013), 321-335<br />
Eda Akın<br />
<strong>Kimya</strong> Mühendisi (Lisans Öğrencisi)<br />
eda.akin.399@gmail.com
DÜNYANIN EN SAĞLAM TERMOPLASTİK<br />
KOMPOZİTİ<br />
Samsun OMÜ Mühendislik Fakültesi Metalurji ve<br />
Malzeme Mühendisliği Bölümü Başkanı Doç. Dr.<br />
Demircan, özel yöntemle ürettiği 'termoplastik<br />
kompozit'in dünyanın en sağlam malzemelerinden<br />
biri olduğunu ve dünyada bir örneğinin<br />
bulunmadığını söyledi.<br />
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Mühendislik<br />
Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği<br />
Bölümü Başkanı Doç.Dr. Özgür Demircan, Japonya<br />
ve Türkiye'deki çeşitli üniversitelerden edindiği<br />
deneyimlerle, metale göre yüzde 50 daha dayanıklı<br />
ve 5'te 1 oranında daha hafif malzeme üretti.<br />
Yaptığı çalışma ile ilgili bilgi veren Doç.Dr. Demircan,<br />
ürettiği 'termoplastik kompozit'in dünyanın en<br />
sağlam malzemelerinden biri olduğunu söyledi.<br />
'Termoplastik Kompozit Malzeme Projesi' ile 2017<br />
yılında Uluslararası Ar-Ge Proje Pazarı Zirvesi’nde<br />
birincilik ödülü kazandığını dile getiren Doç.Dr.<br />
Özgür Demircan, "Otomobil ve uçak sektörü ile<br />
savunma sanayi de dahil birçok alanda kullanılabilir<br />
olan malzeme, diğer metal malzemelere göre daha<br />
hafif ve daha dayanıklı olma özelliğini taşıyor" dedi.<br />
22<br />
Mukavemeti Daha Yüksek<br />
Yaptıkları malzemelerin daha dayanıklı olması için<br />
nano malzemeler kullandıklarını söyleyen Doç.Dr.<br />
Demircan, şunları anlattı:" Burada proje yazarak<br />
nano katkılı termoplastik kompozit malzemelerini<br />
geliştirdik. Daha sonra bunların deneylerini<br />
yaparak burada çok mükemmel bir mukavemet<br />
artışı ve elastikiyet modülü artışı yakaladık.<br />
Yani nano katkısız ve nano katkılı olacak şekilde<br />
malzemelerimizi ürettik ve test ettik. Testlerimizde<br />
nano katkılı olan malzemenin 2-3 mukavemetinin<br />
daha yüksek olduğunu gördük. Aynı şekilde<br />
elastikiyet modülünün yüksek olduğunu gördük.<br />
Genel olarak bu malzemelerin metal malzemelerle<br />
yer değiştirmesi günümüzde revaçtadır. Bu<br />
malzemelerin metal malzemelere göre en avantajı<br />
ağırlıktır. Örneğin çelik bir malzemenin ağırlığı<br />
yaklaşık 7,5 gram/santimetreküp iken termoplastik<br />
kompozit malzemelerinin ağırlığı 1,5 gram/<br />
santimetreküptür. Yani bu da diğer malzemelerden 5<br />
kat daha hafif anlamına geliyor "diye konuştu.
23<br />
YA SORUN<br />
KİMYA’DA İSE - 2<br />
MULTİPL SKLEROZ YAKLAŞIMI<br />
Savaşı başlatan kendi bedeniniz ise, bu savaşı nasıl<br />
mücadele ederek kazanacaksınız? Vücudun içeriden<br />
kendisi ile girdiği bu savaş nasıl başlamış olabilir? Bu<br />
savaşın nedenleri ve tarafları kimdir? Son zamanların<br />
en yaygın sinir sistemi rahatsızlığı olarak görülen<br />
Multipl Skleroz (MS) bu soruların temel öznesidir.<br />
Genel olarak Multipl Skleroz için bağışıklık sistemi<br />
hastalığı denebilir. Hastalık, bağışıklık sisteminde<br />
bulunan T-hücreleri‘nin sebebi henüz tam olarak<br />
bilinmeyen bir neden veya nedenlerden dolayı sinir<br />
hücreleri üzerinde bulunan, koruyucu ve yalıtım<br />
özelliği olan Miyelin kılıfa zarar vermesiyle ortaya<br />
çıkar. Miyelin kılıfın zarar görmesi ile beyin ve<br />
omurilikte koordinasyon sorunları başlar.[1]<br />
MS’li kişilerde;<br />
• Bulanık görme<br />
• Yüzde, kolda ya da bacakta uyuşma<br />
• Bir bölgede beceriksizlik ve kuvvet kaybı<br />
• İdrar sorunları<br />
• Kabızlık<br />
• Konuşma bozukluğu<br />
• Cinsel fonksiyon bozuklukları<br />
• Denge kaybı<br />
• Bulantı<br />
• Yorgunluk<br />
• Depresyon<br />
• Dengesizlik ve baş dönmesi<br />
gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Bir süre sonra<br />
bağışıklık sistemindeki hata fark edilir ve yine<br />
bağışıklık hücrelerinin yardımı ile iyileşme başlar. Bu<br />
süreç değişkenlik göstermekle birlikte çoğu hastada,<br />
belirtiler saatler günler içinde artar, tipik olarak<br />
2-6 hafta sürer ve sonra düzelir. Düzelme bazen<br />
tamdır. Ancak, bu atakların %40 kadarında sekeller<br />
ortaya çıkabilir. Bu sekellerin birçoğu günlük yaşamı<br />
etkilemezken bazıları da yaşam kalitesini bozabilir.<br />
Miyelin Kılıfı<br />
Multipl Skleroz hastalığında başrolü oynayan<br />
faktör Miyelin kılıftır. Nöronlar arasındaki iletişim<br />
elektrik sinyallerin bir nörondan başka nöronlara<br />
aktarılmasıyla gerçekleşir. Bu iletişim aynı kablolar<br />
üzerinden elektrik geçirilmesi gibi olur ve büyük<br />
fiziksel benzerlikler taşır. Kablolardan elektrik<br />
geçirdiğinizde kablonun çapı gibi özelliklere bağlı<br />
olarak tel bir direnç uygular ve bu enerji kaybına<br />
neden olur. Nasıl ki kabloların bir yalıtkan maddeyle<br />
çevrelenmesi gerekiyorsa aynı fizik ilkeleri nöronlar<br />
için de geçerlidir. Miyelin kılıfını tam olarak elektrik<br />
kablolarında yalıtım için kullanılan plastik yapıya<br />
benzetebiliriz.
Parlayan, beyaz ve yağlı bir madde olan Miyelin (myelin)<br />
kavramını ilk ortaya atan ve bu gözlemleri gerçekleştiren<br />
Alman patolog Rudolf Virchow dur. Miyelin terimi öz<br />
anlamına gelen Yunanca myelós sözcüğünden geliyor.<br />
İlk zamanlar miyelinin nöronların içinde bulunduğu<br />
düşünülüyordu. Çeşitli lipid ve proteinlerden oluşan<br />
Miyelin kılıfı sonradan anlaşıldı ki nöronların aksonlarının<br />
etrafını sarıyordu.[2] Yalıtım malzemesi olarak<br />
gördüğümüz miyelinin en büyük özelliği büyük canlıların<br />
sinirsel iletimlerindeki kayıpları önlemek ve bu iletim<br />
arasındaki bağların korunması için önem arz etmektedir.<br />
Miyelinin Yokluğu<br />
Nöronlar arasındaki iletişimde Miyelin kılıfının<br />
elektriksel sinyal iletimini hızlandırdığını artık<br />
bilinen bir gerçek. Araştırmacılar bir de miyelinin<br />
olmadığı durumlarda ne olacağını görmek için<br />
Miyelin kılıfını yok ettiler. Hayvan modelleri üstünde<br />
yapılan araştırmalarda hem hücresel seviyede hem<br />
de davranışsal ölçekte hayvanların nasıl etkilendiği<br />
incelendi. Bilim insanları kedilerin omuriliklerindeki<br />
Miyelin kılıfını kimyasal olarak yok ettiğinde nöronlar<br />
boyunca aksiyon potansiyelleri daha yavaş aktarıldı,<br />
bazen de sinyal iletimi hiç gerçekleşmedi. [3]<br />
Miyelin Kılıfının Zarar Görmesi<br />
Multipl Skleroz hastalığının çıkış sebebi olarak<br />
görülen Miyelin kılıflarının zarar görmesi, son<br />
yapılan araştırmalar ile birkaç gruplamaya<br />
alınmış bulunmaktadır. Bunlar arasında çevresel<br />
faktörler ciddi bir oran kaplamaktadır. Bu yüzden<br />
bu makalede çevresel faktörlere daha geniş pay<br />
verilecektir.<br />
Çevresel Faktörler<br />
Bazı mineral ve vitamin eksiklikleri, organik çözücülere ve<br />
cıvaya maruz kalma, böcek ilaçları ve radyasyon teması.<br />
Yapılan araştırmalar da düşük D vitamini düzeyinin<br />
Multipl skleroz yakalanma ihtimalini arttırdığı uzun<br />
süreden beri biliniyordu. Bu konuda McGill Üniversitesi<br />
tarafından yapılan ve 25 Ağustos 2015 tarihinde<br />
PLOS Medicine dergisinde yayınlanan bir araştırma<br />
bu konuda bilinenleri bir adım daha ileriye taşıdı. Bu<br />
araştırma, Avrupalılar arasında ve tamamen tesadüfen<br />
seçilmiş 14.000 MS hastası ile 24.000 sağlıklı insanla<br />
yapılmış olup deneklerin D vitaminini düzenleyen<br />
DHCR7, CYP2R1, CYP24A1 genleri incelenmiş ve<br />
araştırma sonunda D vitamini eksikliğine sebep olan gen<br />
varyantlarını taşıyan bireylerin 1,5 kata daha fazla MS<br />
hastası oldukları tespit edilmiştir.[4]<br />
Daha önce yapılan araştırmalar kafein tüketiminin<br />
Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıkların riskini<br />
düşürdüğünü gösteriyordu. Buradan yola çıkan Baltimore<br />
Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesinden Dr. Ellen<br />
Mowry, kahve tüketiminin aynı zamanda Multipl Skleroza<br />
24
25<br />
karşı da bir koruma etkisi olabileceğini düşündü ve<br />
İsveç’ten 1<strong>62</strong>9 MS hastası ve 2807 sağlıklı birey ile<br />
ABD’den 1159 MS hastası ve 1.172 sağlıklı bireyin<br />
dosyalarını incelemeye aldı. Araştırma, her iki ülkede<br />
de günde 4 ile 6 fincan kahve tüketen bireylerde MS<br />
riskinin 1,5 kat düştüğünü gösterdi.[5]<br />
Rockefeller Üniversitesi’nden Linda Thompson’nun<br />
2008 yılında farelerle yapmış olduğu başka bir<br />
araştırmadan da benzer sonuçlar elde edilmiştir.<br />
Bu araştırmada günlük 6 ile 8 fincan kahveye<br />
eşdeğer kafein verilen farelerde MS riskinin düştüğü<br />
belirlenmişti.[6] Linda Thompson bu konuda şöyle<br />
diyor. “Kafein, sinir hücrelerinin üzerinde yer alan<br />
Adonosin Reseptörlerini bloke ederek T-Hücrelerinde<br />
bulunan Adonosin moleküllerinin bu reseptörlere<br />
bağlanmasını, dolayısıyla onlara zarar vermesini<br />
engelliyor. Ancak, kafeinin insan vücudunda da aynı<br />
etkiyi gösterip göstermediğini henüz tam olarak<br />
bilmiyoruz“ [1]<br />
Genetik Faktörler<br />
MS'li anne veya babanın çocuklarında aynı hastalığın<br />
görülme oranı, toplumdaki aynı yaş grubu kişilerle<br />
kıyaslandığında 7-10 kat fazladır. Ancak genler,<br />
hastalığın oluşmasında tek faktör değildir. Örneğin;<br />
genetik olarak birbirinin aynı olan tek yumurta<br />
ikizlerinden birinde MS gelişse bile, diğerinde gelişme<br />
riski %25’tir.<br />
Sonuç<br />
Multipl Skleroz hastalığının en önemli dinamiği<br />
Miyelin yapısıdır. Beyaz ve yağlı olan farklı<br />
proteinlerin ve yağların birleşmesi ile oluşan ve<br />
elektriksel sinir iletiminde yalıtım maddesi olan<br />
Miyelin kılıf bu hastalığa kendi yapısının bozulmasıyla<br />
Kaynaklar<br />
Aynı zamanda da etnik uygunlukta MS’yi<br />
etkilemektedir. Kafkas, Kuzey Afrika kökenlilerde<br />
hastalık görülebilir. Sarı ve kısmen siyah ırkta<br />
koruyuculuk beyaz ırka göre daha fazladır. Ayrıca<br />
Kuzey Avrupa, Amerika ve Kanada'nın kuzeyinde<br />
hastalık yüksek, ekvator bölgesinde düşük oranda<br />
görülmektedir.<br />
etki etmektedir. Bu yapının bozulmasında birçok<br />
faktör sebep olmasının yanında tedavi ve nedenlerine<br />
bakınca çevresel faktörlerin rolü büyüktür. D<br />
vitaminin eksikliği ve kafein maddesinin sinir<br />
sistemine etkisi bu hastalık için umut ışığı olmuştur.<br />
1.MS Nedir? ,Mehmet Saltuerk ,The Institute For Genetics Of The University Of Cologne<br />
2.Çağlayan Taybaş, Sinir Bilim Miyelin Kılıfı,2016<br />
3.BrainFacts/SfN, Multiple Sclerosis, 2012<br />
4.Vitamin D and Risk of Multiple Sclerosis: A Mendelian Randomization Study,Lauren E. Mokry,2015<br />
5.Greater Consumption of Coffee is Associated with Reduced Odds of Multiple Sclerosis, Ellen Mowry,2015<br />
6.CD73 is required for efficient entry of lymphocytes into the central nervous system during experimental<br />
autoimmune encephalomyelitis,Jeffrey H. Mills,2008<br />
Muaz Toğuşlu<br />
<strong>Kimya</strong>ger (Lisans Öğrencisi)<br />
mutazzam@gmail.com
26<br />
TEMİZLİKTE BOR KULLANIMI ARTACAK<br />
Gelecek yüzyılın madeni olarak bilinen ve yüzde<br />
73'ü Türkiye'de bulunan bor madeni temizlikte<br />
de iddialı hâle geldi. Açıklanan 100 Günlük İcraat<br />
Programı'nda Borlu Temizlik Üretimi Tesisi'nin<br />
yıllık üretim kapasitesinin 30 bin tona çıkarılmasına<br />
yönelik çalışmalar tamamlandı.<br />
38 Milyon Liralık Gelir<br />
Bununla birlikte bordan sıvı, bulaşık temizleme ve<br />
elde yıkama gibi 3 yeni temizlik ürünü elde edilmesi<br />
için de Ar-Ge çalışmalarına ağırlık verildi. Borlu<br />
temizlik ürünü, Eti Maden'in Eskişehir Kırka'da<br />
faaliyet gösteren Kırka Bor İşletme Müdürlüğü<br />
tesislerinde üretilmeye devam edilirken, üretim<br />
kapasitesi ise 5 bin ton olarak faaliyet gösteriyor.<br />
2018 Temmuz sonu itibarıyla 3 bin 542 ton borlu<br />
temizlik ürünü üretimi yapılırken, bugüne kadar<br />
yaklaşık 20 bin ton borlu temizlik ürünü satılarak 38<br />
milyon lira gelir elde edildi.<br />
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü bünyesinde<br />
temizlik ürünü olarak mevcut pazarda 4 çeşit ürün<br />
yer alırken, bununla birlikte sıvı, bulaşık temizleme<br />
ve elde yıkama temizlik ürünü için de Ar-Ge<br />
çalışmaları devam ediyor.
YÜZEY ENERJİSİ VE<br />
SCHULTZ METODU<br />
Suyun teflon tavayı ıslatmaması, cıvanın<br />
bulunduğu kabı ıslatmaması ya da cam yüzeyini<br />
ıslatan su damlacıkları hayatın içerisinde sıkça<br />
karşılaşabileceğimiz durumlardır. Tüm bu örnekleri<br />
bilimsel olarak yüzey gerilimi ve yüzey enerjisi<br />
ifadeleriyle tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda,<br />
günümüzde yüzey enerjisi üzerine olan çalışmalar<br />
gerek akademik gerekse de özel sektörde önemli<br />
ölçüde artmıştır. Yüzey enerjisi, malzemelerin<br />
yüzeye yapışmaya olan yatkınlığını ve ne kadar<br />
elverişli olduğunu gösteren bir özelliktir. Yüksek ve<br />
düşük yüzey enerjisi olarak ikiye ayırabileceğimiz<br />
bu ifadede; yüksek yüzey enerjili malzemelerin<br />
yüzeye yapışması düşük yüzey enerjili malzemelerin<br />
yüzeye yapışmasına kıyasla daha kolaydır [1].<br />
Bunun sebebi ise yüzeyin ıslanabilirlik özelliğinden<br />
kaynaklanmaktadır.<br />
Bu çalışmanın amacı, temas açısı kullanılarak yüzey<br />
enerjisini hesaplamaktır. İlk paragrafta da belirtildiği<br />
üzere yüzey enerjisinin yüksek ya da düşük enerjili<br />
olmasına etki eden ıslanabilirliktir ve değme açısı<br />
ise ıslanabilirliğin bir özelliğidir. Islatma, sıvıların<br />
katı yüzeylerle arayüz oluşturmasıdır ve ıslatma,<br />
yüzey çalışmaları için temel ve pratik bir araçtır.<br />
Figür 1’de gösterildiği gibi temas açısı sıvı ve katı<br />
yüzeyler arasında kalan açıdır ve bu açı geometriden<br />
faydalanılarak (Young denkliği- Denklem 1)<br />
hesaplanmış ve Young denkliği olarak bilinmektedir.<br />
Figür 1 : Temas Açısının Ölçülmesi<br />
(Denklem 1: Young Denkliği)<br />
Yüzey enerjisi Fowkes, Zisman gibi birçok farklı<br />
metotlar ile hesaplanabilmektedir [2], ancak bu<br />
çalışmada Schultz metodu kullanılacaktır. Schultz<br />
metodu basitçe, maddeler halinde belirtecek olursak;<br />
Dispers ve polar kısımlardan oluşur<br />
Denklem 1’de Young denkliği katı, sıvı ve gaz<br />
yüzeyleri arasındaki eşitliği göstermektedir,<br />
ancak Schultz metodu için en az iki sıvının gerekli<br />
olduğundan bahsetmiştik. Young denkliğinin, iki sıvı<br />
ve katı yüzeyleri arasındaki uygulaması Denklem<br />
2’deki gibidir.<br />
En az iki sıvı olmalı ve bu sıvılardan en az birisi polar<br />
olmalı<br />
Daha çok yüksek yüzey enerjili sistem<br />
uygulamalarında görülür<br />
Bu metot için ayrıca iki sıvı faz temas açısı ölçümü de<br />
denilebilir<br />
Örnek olarak polimerler, alüminyum vb. verilebilir<br />
27<br />
(Denklem 2: İki sıvılı Young Denkliği)<br />
Figür 2’de iki sıvılı ve katı yüzeyden oluşan sistem<br />
şematik olarak gösterilmiştir. Denklem 3 ve 4’de ise<br />
Fowkes teorisinin katı ve iki sıvı arasında kurulan<br />
tüm etkileşimleri içeren terimlere sahip olduğu<br />
belirtilmiştir. Denklem 4 içerisindeki ISLP terimi<br />
alkanların yüzey enerjisinin sadece London dispers
28<br />
terimini içerdiği için sıfır olarak alınmıştır. Fowkes<br />
teorisinden gelen denklemlerin toplamının dispers<br />
kısımlarının belirlenebilmesi için Denklem 5’in içine<br />
yerleştirilmesi ile Schultz denkliği elde edilmiştir<br />
(Denklem 6) [3].
Sonuç olarak bu çalışmanın amacı Schultz metotu<br />
kullanarak katının dispers kısmının yüzey enerjisini<br />
ve katı-sıvı polar kısmının yüzey enerjisini<br />
hesaplamaktır. Katı yüzey olarak mika seçilmiştir,<br />
çünkü mika yüksek yüzey enerjisine sahip bir<br />
malzemedir ve Schultz metotu daha çok yüksek<br />
yüzey enerji uygulamalarında tercih edilen yoldur.<br />
İki sıvının gerektiği bu metotta birinci sıvı olarak su,<br />
ikinci sıvı olarak ise alkan grubu seçilmiştir.<br />
Schultz denkliği kullanılarak hesaplanan sonuçlar<br />
literatürdeki sonuçlara benzer çıkmış ve iyi bir uyum<br />
göstermiştir. Sıvı-sıvı yüzey enerjisinin dispers kısmı<br />
ile birlikte lineer bir artışı gözlemlenmiştir. Ayrıca<br />
29<br />
katı maddenin yüzey enerjisinin dağıtıcı bileşeninin<br />
ve ayrıca su ve katı yüzey arasındaki dağılmayan<br />
etkileşimlerin büyüklüğünün belirlenmesini<br />
göstermiştir.<br />
Bu çalışmanın sonucu gözlemlenen en önemli<br />
sonuçlardan birisi ise çoğu sıvının yüksek bir enerji<br />
yüzeyine yayıldığı için temas açısının ölçülemediği<br />
kanısının doğru olmadığıdır. Schultz tarafından<br />
geliştirilen metot ile yüksek yüzey enerjisine sahip<br />
malzemelerin de temas açısı ölçülebilmiştir ve yüzey<br />
enerjisinin getirdiği özellikten dolayı hidrofilik yapıda<br />
gözlemlenmiştir.
30<br />
Kaynaklar<br />
[1] Kwok, D. Y., & Neumann, A. W. (2000). Contact angle interpretation in terms of solid surface tension.<br />
Colloids and Surfaces A: Physicochemical and Engineering Aspects, 161(1), 31-48.<br />
[2] Zenkiewicz, M. (2007). Methods for the calculation of surface free enrgy of solids. Journal of<br />
Achievements in Materials and Manufacturing Engineering, 24(1), 137-145.<br />
[3] Schultz, J., Tsutsumi, K. and Donnet J.B. (1977). Surface properties of high-energy solids: I.<br />
Determination of the dispersive component of the surface free energy of mica and its energy of adhesion to<br />
water and n-alkanes. Journal of Colloid and Interface Science, 59(2), 272-276.<br />
[4] Schultz, J., Tsutsumi, K. and Donnet J.B. (1977). Surface properties of high-energy solids: II.<br />
Determination of the dispersive component of the surface free energy of mica and its energy of adhesion to<br />
water and n-alkanes. Journal of Colloid and Interface Science, 59(2), 277-282.<br />
Abdullah Cihan Özdemir<br />
Makine Mühendisi (Yüksek Lisans Öğrencisi)<br />
abdullahcihanozdemir@gmail.com
EGE ÜNİVERSİTESİ'NİN ATIK VE İÇME<br />
SULARINI TEMİZLEMEDEKİ ÖNEMLİ<br />
BULUŞU<br />
Ege Üniversitesi (EÜ) Fen Fakültesi <strong>Kimya</strong><br />
Bölümü’nde görevli <strong>Kimya</strong>ger Dr. Tülin Deniz<br />
Çiftçi, atık ve içme sularındaki ağır metallerle diğer<br />
kirleticilerin temizlenmesinde kullanılan adsorbanı<br />
farklı bir yüzeye uygulayarak önemli bir buluşa<br />
imza attı. <strong>Kimya</strong>ger Dr. Çiftçi’yi ziyaret eden EÜ<br />
Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, yeni buluşun<br />
patent çalışmasının tamamlanmasının ardından<br />
ticarileşeceğini belirtip, atık ve içme sularının<br />
temizlenmesinin, daha ekonomik, hızlı ve kolay<br />
yapılacağına dikkat çekti.<br />
EÜ <strong>Kimya</strong> Bölümü Analitik <strong>Kimya</strong> Anabilim Dalında<br />
görev yapan kimyager Dr. Tülin Deniz Çiftçi, atık ve<br />
içme sularındaki ağır metallerle diğer kirleticilerin<br />
temizlenmesinde kullanılan adsorbanı farklı bir<br />
yüzeye uygulayarak önemli bir buluş gerçekleştirdi.<br />
EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, başarılı bir<br />
çalışmaya imza atan <strong>Kimya</strong>ger Dr. Çiftçi’yi tebrik<br />
etti. Günümüzde, ağır metallerle diğer kirleticilerin<br />
temizlenmesinde kullanılan adsorbanın ayrıca<br />
toplanması gerektiğini hatırlatan Rektör Budak,<br />
“Hocalarımız, özellikle içme suları, atık sular, termal<br />
havuzlarda su içindeki arsenik gibi ağır metallerin<br />
arındırılmasına yönelik kullanılan adsorbanı farklı bir<br />
yüzeye uyguladı. Bu araştırmanın geliştirilmesi ve<br />
31<br />
patent sürecinin tamamlanmasının ardından, özellikle<br />
insan vücuduna zarar veren kirleticilerin birçok<br />
ortamdan temizlenmesi açısından çığır açacağını<br />
düşünüyorum. Çalışmalarından dolayı hocalarımızı<br />
tebrik ediyorum. Patent çalışmaları tamamlandıktan<br />
sonra yerel yönetimler, belediyeler açısından da yeni<br />
bir dönemin başlayacağını düşünüyorum” dedi.<br />
Daha Ekonomik, Hızlı ve Kolay<br />
Bir Sistem<br />
İçme ve atık sulardaki ağır metallerle diğer<br />
kirleticilerin temizlenmesiyle ilgili bilgiler veren<br />
<strong>Kimya</strong>ger Dr. Tülin Deniz Çiftçi ise “Bugünkü<br />
sistemde adsorban temizlenmek istenen suya<br />
bırakılıyor daha sonra ağır metal ve diğer kirleticiler<br />
adsorban tarafından toplanıyor. Ardından bir başka<br />
işlem yapılarak adsorban sudan çıkartılıyor. Bizim<br />
geliştirdiğimiz sistemle adsorbanı toplama gibi bir<br />
işlem yapmanıza gerek kalmıyor. Ağır metal ve diğer<br />
kirleticileri tek işlemde bitiriyorsunuz. Bulduğumuz<br />
yöntemle elde edilen ürünü buzdolaplarında,<br />
klimalarda, hava temizleme cihazlarında, su<br />
arıtma işletmelerinde, fabrika proses gazı filtre
32<br />
üretiminde, dezenfeksiyon amaçlı, egzoz gazı<br />
filtreleyici gibi farklı amaçlarla ve farklı sektörlerde<br />
de kullanabileceğiz. Ayrıca, atık ve içme sularının<br />
temizlenmesi, daha ekonomik, hızlı ve kolay olacak”<br />
diye konuştu.
REKLAM<br />
İÇİN<br />
reklam@inovatifkimyadergisi.com<br />
BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE<br />
ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE<br />
REKLAM VERİN<br />
BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN
Normalde, 'iyot saati' reaksiyonu hızlı gerçekleşen bir<br />
reaksiyondur. Nişasta, sodyum bisülfit ve bir miktar asit<br />
potasyum iyodat çözeltisini karıştırdığınızda; berrak, renksiz<br />
çözeltiler karışarak aniden yoğun mavi renge dönüşür. Princeton<br />
Charter'de öğretmen Laura Celik, bu tanımda iki değişiklik yaptı<br />
ve tepkimeyi yavaşlatarak tam tepkime vermesini engelledi.<br />
İlk olarak,çözeltileri soğutarak bunları soğuk pencere eşiğinde<br />
karıştırdı. Soğuk çözeltiler daha az termal enerjiye sahiptir,<br />
yani çözünmüş moleküller daha yavaş hareket eder ve birbiriyle<br />
reaksiyona girme olasılıkları azdır. Ardından reaksiyonu uzun,<br />
ince,dereceli bir silindirde gerçekleştirdi; bu, çözeltilerin<br />
tamamen karışmasını engelledi ve böylece iyodat çözeltisinin alt<br />
kısmını reaksiyona girmeden berrak şekilde kalmasını sağladı.<br />
Zeliş Girgin