Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
‘Voleybola biraz da böyle bakalım!’
ZAMAN
DEĞİŞİR
RUH DEĞİŞMEZ
bi’mola
Mindful Beslenme
Zeynep Seda Uslu / Bütünsel Beslenme
Danışmanı
Bu Duyguları Hiç Yaşamadım
Yağmur Akçay
Bir Genç Bir Gelecek’te Bu Ay
Tuna İnanç
Çocuklar Neden Spor Yapmalı
ve Neden Voleybol ?
İlkay Çivicioğlu
bi’molamasyon Haber
- Ödüller de dream oldu
- Tokyo’da yerleri hazır
- İkinci bir emre kadar
- Bize her yer Apeldroon
Voleybol da Hayata Dahil
Fatma Madi Babuşcu
bi’mola
MINDFUL BESLENME
Mindfulness’ı anlamak ya da deneyimlemek için illa da
keşiş olmanız veya inzivalara katılmanız gerekmez aslında.
Birçok kitap ve teknik son zamanlarda
bizim yemek alışkanlıklarımızı dışarıdan
içeriye doğru değiştirme çabasında. Bazen
bu bizim özgün halimizle uyuşuyorsa
işe yarıyor. Uyuşmuyorsa da yaramıyor.
Mindful beslenme ise doğal ve organik
bir süreçle, kişiye uygun bir tavır ve hızla,
değişimi içerden getirmeyi hedefliyor.
Peki öncelikle mindfulness nedir?
Mindfulness’ı anlamak ya da deneyimlemek
için illa da keşiş olmanız veya inzivalara
katılmanız gerekmez aslında. Mindfulness
hepimizde olan ve geliştirebileceğimiz bir
özelliğimizdir. Son zamanlarda da iyice kabul
gören ve bilim, sağlık ve eğitim alanında
çalışılan bir konsept oldu. Ama sadece bir
konsept olarak kaldığında işe yararlığı azdır.
Bu nedenle öğrenilir ve kullanılırsa hayattaki
tüm potansiyelimizi uyandırmak için çok
güçlü bir araç olabilir.
Mindfulness farkındalığın bir niteliği olarak
tanımlanmaktadır. ‘Bilinçli olarak açık,
nazik ve anlayışlı bir şekilde dikkat etme
sonucu ortaya çıkan farkındalık’ tanımı
Jon Kabat-Zinn tarafından tanıtılan halidir.
Türkçe’ye sadece ‘farkındalık’ diye çevirmek
bu nedenle yetersiz kalabilir. Bu yazıda çok
fazla mindfulness kavramı ve geçmişi hakkında
yazmak istemiyorum ama yazımıza
temel oluşturması açısından tanımını bilmek
değerli. Ayrıca sanki bir kas gibi değerlendirilerek
düzenli pratiklerle geliştirilmesi esasına
dayanmaktadır. Bu yazı için ‘açık’, ‘nazik’
ve ‘anlayışlı’ bir tutuma sahip farkındalık
olduğunu bilmemiz önemli.
Mindful beslenme ise bedenimizin, kalbimizin,
zihnimizin ve duyumlarımızın yiyeceği
seçme, hazırlama ve yeme sürecine katıldığı
bir deneyim. Bizi yiyeceklerin rengi, dokusu,
kokusu, tadı hatta sesleri ile ilgili bir dünyaya
davet eder. Bu duyumların bizde yarattığı
duygu, düşünce ve dürtüleri bahsettiğim
tutumla fark etmemizi ve içimizdeki doyum/
açlık sinyallerini merakla araştırmamıza
fırsat sunar.
Biliyoruz ki hepimiz tüm gün boyunca
birkaç kez bir şeyler yiyoruz ya da içiyoruz.
Bu yaşamımız için temel bir gerekliliktir.
Maalesef ki bedenimize enerji vermesi
gereken bu aktivite bazen bize stres, suçluluk,
utanma, doyumsuzluk gibi duyguları da
beraberinde getirebilmektedir. Eğer mindful
beslenmeyi öğrenebilirsek, yemek yemek
ızdırap kaynağı olmaktan çok yenilenme,
kendini anlama ve keyif kaynağına dönüşebilir.
Çünkü yediklerimiz bize sayısız varlığın
hayat enerjisi ile taşınmaktadır aslında.
Genelde farkına varamadığımız bir zenginlik
katmaktadır hayatımıza.
Mindful beslenme tablolarla, piramitlerle
veya tartılarla ölçülmez. Bir uzman
tarafından tekniği öğretilebilir ama dikte
edilemez. Kendi içsel deneyiminizden her an
etkilenir ve size özeldir. Bu nedenle geliştirdiğinizde
kendi kendinizin uzmanı olabilirsiniz.
Mindful beslenmede bir yargılama ya
da karşılaştırma yoktur. Sadece yemekle ilgili
duyumlarımıza, duygularımıza, düşüncelerimize
ve dürtülerimize şahit oluruz. Bunların
hepsini de açık ve nazik bir şekilde olanı olduğu
gibi görerek yaparız.
Mesela Zen öğretilerinde sade suyun nasıl
da muhteşem bir tadı olduğundan bahsedilir.
Belki sizin de çok susadığınız bir zamanda,
uzun bir koşu, ateşli hastalık veya aralıksız
bir çalışma gününün sonunda su içmeye
fırsatınız olduğunda suyun ne kadar da
muhteşem olduğunun farkına vardığınız bir
an olmuştur. Aslında mindfulness tam olarak
her yediğimiz lokmanın, içtiğimiz damlanın
aynı o mükemmellikte olduğunu anlamamız
için şimdiki an’da kalmamıza fırsat yaratmaktadır.
Çünkü bazen sadece televizyon
ekranına bakarak veya bir telefon görüşmesi
yaparak yemek yediğimizde ne yedikleri-
mizin lezzetini, ne kokusunu, ne de miktarını
fark edemeyebiliyoruz. Belki başka hiçbir
aktivite yapmasak bile zihnimizdeki seslerle
o kadar meşgul oluyoruz ki tabağımızdakilerin
ne zaman bittiğini bile hatırlamıyoruz.
Sonrasında da kendimizi hala aç hissederek
masadan kalktığımızda, yiyecek bir şeyler
bulma umuduyla tekrar bir arayışa girebiliyoruz.
Eğer denemek isterseniz sadece lokmalarınızı
kaç kere çiğnediğinizi sayarak
bile başlayabilirsiniz. Bu esnada ağzınızın
içindeki tatların, kokuların keyfine varabilir,
yemeği size hazırlayan kişiye (kendiniz bile
olsa) şükran duyabilir, yemeğin bedeninize
girene kadar geçirdiği yolculuğu düşünebilirsiniz.
Ayrıca hem karbonhidratların, hem
de yağların ağzınızdaki tükürükte bulunan
enzimlerle sindirimlerine başlamalarına da
katkıda bulunmuş olursunuz. Çiğnemenin
merkezi sinir sistemimizde yarattığı etkileri
de başka bir yazıda açıklamayı planlıyorum.
Sevgilerimle…
Zeynep Seda Uslu
Bütünsel Beslenme Danışmanı
bi’mola
“Çünkü bu şahane kadınlar, bizi gururlandırmaya
devam edecekler. Her biri asil, çağdaş,
çevik ve zeki TÜRK KADINI”
Yağmur Akçay
bi’mola
“ Herkese merhaba ✋
Onlarca yazı yazdım ama bu
duyguları yaşadığım bir an hiç
olmadı.”
Bu var ya; bir galibiyet
ya da olimpiyat
biletinden çok daha
fazlaydı. Ülkemizin
yüz akı olan KADIN
VOLEYBOLU, bir kez
daha açtıkları yolda,
durmadan yürüdüler.
Yüzlerce genç kıza
ilham oldular, benim
gibi voleybol severlere
ise gurur.. Kelimelerim
tükendi, tüylerim
diken diken oldu.
Ve itiraf ediyorum bu
yazıyı yazarken, gurur
ve mutluluk dolu
gözyaşlarım telefona
pıt pıt dökülüyor.
Hangi birine teşekkür
edelim, kimi övelim
bilmiyorum.
Bu başarının mimarı
olan Guidetti’den
başlayalım en iyisi.
Onun imza attığı gün
ne kadar mutlu olduğumu
hatırlıyorum.
Oradan buraya gelen
süreçte, Türk voleybol
markasını hak ettiği
yerlere getirdi. Yolumuz
uzun, Guidetti’de ki
açlık ve gençlik enerjisi
bizi çok daha iyi yerlere
getirecek, her şeyden
çok inanıyorum.
Teşekkürler enişte.
Sonra onun sahadaki
elinden kolundan, saha
içi liderinden bahsedelim.
Canımız kanımız
Eda Erdem’den bahsediyorum
tabi ki. Herkes
kaptan olamaz bunda
hemfikiriz sanırım.
O enerji, sinerji, liderlik,
özveri ve ablalık
başka birine bu kadar yakışamazdı.
Ne zaman düşsek topladı, hata yapınca
gidip onlara sarıldı. Kaptanlık sana
herkesten çok yakışıyor. Bize kattıkların
için teşekkürler büyük kaptan.
Sonra turnuvanın yıldızlarından bahsetmeden
geçmek olmaz.
Hande... Ne oynadın be kızım! Turnuva
boyunca ışıl ışıl parladın. O kadar
komple ve büyük oynadın ki bravo
sana. 40 yıllık smaçör gibi manşet
aldın, korkusuzca bam güm vurdun,
servislerinle rakibi darma duman ettin.
Öne geldin blok yaptın, arkaya gittin
defans. İşte istediğimiz, beklediğimiz
Hande bu. Bundan sonra durmadan
ilerle, biz seni hep böyle görmek istiyoruz.
Emeğine sağlık güzel kız..
Gelelim turnuvanın Mvp’sine.. Mavi
şimşek Meryem Boz.
Yıllardır en çok eleştiriye maruz ka-
lan oyuncumuz kendisi. Bu yerden
yere vurulan, oyunuyla ya da fiziksel
özellikleri ile dalga geçilen( kimlerin
yaptığını biliyoruz!) kız, bizi olimpiyatlara
götürüyor! O kocaman yürek,
muazzam oyun ve bitmek bilmeyen
enerji için teşekkürler. Bitti sanıyorsanız
yanılıyorsunuz.. Bir de atom
karıncamız olan Simge’miz var.
Gerek manşette aldığı alan, defansta
çıkarttığı toplar, sürekli var olan
gülümsemesi ve Zehra ile yaptıkları
tatlı sevinçler.. Her şey için teşekkür
ederiz. De Gennaro’muz yok
ama Simge Aköz’ümüz var ve çok
şanslıyız. Yerli Thaisa’mızı unuttum
sanmayın. Son 2 ayı baz alarak
söylüyorum tabii ki, en formda
oyuncumuzdu. Hem kısa pasa ettiği
hücumlar, hem de blokta rakibi
kararttığı anlar, hepsi enfes güzeldi.
Bir de Melly’miz var.. Hücumda ve
manşette zaman zaman zorlandı,
kendi potansiyelini göz önüne alırsak,
çokta iyi turnuva geçirmedi
ama görev insanı gibi, oyunun diğer
alanlarında güzel katkılar verdi.
Ve son olarak maestro olan Naz
Akyol Aydemir.. Özellikle final maçında
takımı orkestra şefi gibi yönetti.
Kaliteli pasörle oynamak gibisi yok ya.
Tecrübe, soğukkanlılık, hırs ve kalite..
Hepsi onda var ve Cansu ile beraber
harika ikili oldular.
Cansu, Ebrar, Şeyma, Aslı, Ayça, Aslı,
Tuğba.. Hepinize teşekkür ediyoruz.
Sizlerin de sırası gelecek. Ve sanırım
en büyük teşekkürü Türk seyircisine
etmek gerekir. Türkiye’de oynar gibi
oynadık, verdiğiniz destek ile gurur
duyduk. İyi ki varsınız, o güzel sinerji
için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Türkiye’nin futboldan ibaret
olmadığını göstermiş olduk.
Yazımı sonlandırırken, buraya kadar
okuduysanız eğer size de teşekkür
ediyorum. Kalbinizdeki voleybol aşkı
hiç bitmesin. Çünkü bu şahane kadınlar,
bizi gururlandırmaya devam edecekler.
Her biri asil, çağdaş, çevik ve
zeki TÜRK KADINI.
Herkesi selamlıyorum ve bir sonraki
yazıya kadar esen kalın.✋
Yağmur AKÇAY
bi’mola
Hasan Hüseyin Olgun’un ‘Bir Genç Bir Gelecek’
sayfasının bu ayki özel konuğu kendi kaleminden
Tuna İnanç ...
“Ailem Ankara’da oynadığımız maçların hepsinde bana destek
olmak için tribündeki yerlerini alıyorlar. Her zaman yanımdalar ve
en büyük destekçim onlar.”
Ben Tuna İnanç
16.07.2001 Ankara’da doğdum ve
yine şuan
Ankara’da yaşıyorum.
Hayatımı tam anlamıyla değiştirecek olan
voleybola başlama hikayem 3.sınıftayken
okulumuzun beden eğitimi öğretmeni
olan Eyüp Başaran hocamızın beni okul
voleybol takımı seçmelerine çağırması
ile başladı ve bu sayede voleybolu tanımaya
ve sevmeye başladım. Daha sonra
9 yaşında Ziraat Bankası altyapısına
geçtim ve orada libero olarak önemli alt
yapı maçlarına çıktım.
Annem, babam ve amcamın eski voleybolcular
olmaları ve her fırsatta beni desteklemeleri
benim voleybola olan ilgimi her
geçen gün daha da artırmaya yetti.
Sezon başında Ziraat Bankası’ndan ayrılarak
2.lig ekibi SGK Voleybol İhtisas Takımına
transfer oldum ve voleybola dair bir hedefimi
daha gerçekleştirdim.
Takımım SGK’ya gelince; 2.lig gerçekten
çok uzun bir maraton. Şuan da ligde lider
durumdayız ve bir aksilik ya da şanssızlık
olmazsa sezon sonu 1.lige çıkmak istiyoruz.
Çalışmalarımızı da bu hedef doğrultusunda
sürdürüyoruz.
Kulüp olarak çok iyi bir hava yakaladık.
Takımda çoğu ekipte olmayan tam bir aile
havası var ve çalışmalarımızı abi,kardeş ilişkisi
ile sürdürüyoruz. Belki de başarımızın
sırrı da burada saklı.
Ailemizden çok birbirimizle vakit geçiriyoruz.
Ailem Ankara’da oynadığımız maçların
hepsinde bana destek olmak için tribündeki
yerlerini alıyorlar. Her zaman yanımdalar
ve en büyük destekçim onlar. Beni mutlu
gördüklerinde onlar da çok mutlu oluyorlar.
Onların desteğini hissetmek bana da ayrı bir
motivasyon kaynağı oluyor.
Voleybola dair hedeflerim arasında takımım
SGK ile birlikte önce 1.lige daha sonra ise
her genç oyuncunun hayali gibi uzun yıllar
Efeler Liginde mücadele etmek, kupalar
kazanmak var.
Her genç gibi milli formayı giyme hayali
benimde rüyalarımı süslüyor.
Hedeflerim arasında Avrupa’da özelliklede
İtalya liginde oynamak var ve
bu hedefim için çalışmalarımı büyük bir
disiplinle sürdürüyorum.
Voleybola başladığım günden beri
idolüm Burak Güngör ve Serkan Kılıç
oldu. Ikiside çok başarılı değerli yıldızlar
benim için...
Avrupa’da ise kendime idol olarak Grabennikov’u
seçtim, kendisi tam bir profesyonel
ve neredeyse kazanamadığı
kupa yok. Umarım bir gün onunla aynı
takımda olma fırsatı yakalarım.
Kim bilir...
Hayallerde Voleybola Dair
bi’mola
ÇOCUKLAR NEDEN SPOR YAPMALI
ve NEDEN VOLEYBOL?
İlkay Çivicioğlu
bi’mola
Çocuklar neden spor yapmalıdır?
Bu durum bir zorunluluk mu olmalı?
Her şeyden öte çocukların elbette ki spor
yapma zorunluluğu yoktur. Ancak bu duruma
biraz bilimsel yaklaşmakta fayda
olduğunu düşünüyorum. Çocuk metabolizması
ile yetişkin metabolizması her şeyden
önde kütle ve yapısal olarak farklıdır.
Çocukların vücudu sürekli gelişme ve
büyüme eğilimindeyken, yetişkinlerin
büyüme ve gelişme süresi belli yaşlarda
sona erer. Doğumla dünyaya gelen,
gelişmekte ve büyümekte olan “İNSAN
VÜCUDU” mucizesinin çocuk ve yetişkin
arasındaki en büyük fark budur.
Çocuklardaki büyüme ve gelişme, anatomik
olarak alınan besinlerden kaynaklı
olarak, basit bir açıklama hücrelerin
çoğalması ve bedenin genişlemesi, uzaması
olarak nitelendirilebilir. Bu süreçte
sağlıklı beslenme dengesi tüketilen gıdalar
ile doğru orantılıdır. Dengeli ve doğru
beslenme gelişme çağında olan çocuklar
için son derece önem arz etmektedir. Bu
yüzden uzmanlar ebeveynleri bu konuda
özellikle uyarmakta ve doğru gıdalara
sevk etmeye çalışmaktadır. Gelişmekte
olan çocuklarda aktivite ve hareket
arzusu, yetişkin insanlara göre çok daha
fazladır.
Çocuklar zaman zaman dışarı çıkartılmalı,
gezinti yaptırılmalı, parklara ve açık
havaya çıkartılmalı ve bu aktivite arzularının
giderilmesi için hareket etmeleri
sağlanmalıdır. Dengeli beslenilse de doğru
vitaminlerin doğru hücreler ile buluşup
sağlıklı büyümenin de dengeli bir şekilde
gerçekleşmesi sağlanmalıdır. Bunun aksi
davranışlarda çocukların beden gelişiminde
istenmeyen sonuçlar ile karşılaşılabilmektedir.
İşte spor tam da burada devreye girmektedir.
Bireysel ya da takım sporu tercihleri,
ebeveynlerin çocuklarını gözlemleyerek
tespit edebilecekleri gibi sportif anlamda
daha profesyonel olan özellikle beden
eğitimi öğretmenleri, rehber öğretmenler
ile yapılmalıdır. Çocukların hangi branşta
spor yapacakları kararı, çocukların
tercihine bırakılmalı ve “O olmaz sen bu
sporla uğraş, Basketbol oynama atletizm
daha faydalı. v.s.” gibi zorlamalar ile değil,
bedensel uygunluğuna göre hangi sporun
kendisine daha uygun olduğu uygun ve
onun anlayabileceği dil ile anlatılmalıdır.
Her spor elbette faydalıdır.
Peki “Voleybol” bu branşların neresinde?
Artıları nelerdir?
ÇOCUKLAR NEDEN VOLEYBOL OYNAMA-
LI?
• “Dengeli bir vücut gelişimi için voleybol!”
Voleybol fiziksel gelişimi sağlamakla birlikte,
vücuttaki her hücrenin esneklik kazanmasına
yardımcı olur. Voleybol, fiziksel
anlamda ‘uzun kas’ diye tabir edilen
esnek vücut formuna ihtiyaç duyulan bir
branştır. Bu sporla uğraşanların vücut
şekli de bu esnek form doğrultusunda
gelişir. Voleybolcuların vücut yapısı, ne
çok kalın ne de çok incedir. Gelişmekte
olan çocukların vücut yapısı kalınlaştığı
oranda güçlenmelidir de. Çünkü vücut çok
kalınlaştığı zaman, iskelet yapısı bu yükü
taşıyamaz. Bu sebeple voleybolcular, vücudun
sahip olması gereken bazı dengeleri
korumalıdır. Bu branşta vücut ölçütleri,
bire bir mücadele gerektiren basketbol,
futbol gibi diğer sporlarda olduğu kadar
gelişmiş olmak zorunda değildir.
Voleybol oynarken vücudun bütün bölüm
ve kasları kullanıldığı için vücut formu da
dengeli bir şekilde gelişir ve hareketler
hem yerde hem havada gerçekleştirildiği
için vücut kütlesi, dengeli bir şekilde artar.
• “Voleybol oynayan çocuklar dengeli ve
düzenli beslenme bilincine sahiptir.”
Gelişmekte olan vücut formunun esnek ve
ideal olması için, vücudun yağ dengesinin
de ideal ölçütlerde tutulması gerekir.
Vücuttaki yağ oranı performansı büyük
ölçüde etkilemesi sebebiyle, tüm diğer
sporlara nazaran voleybolda yağ oranı
düşük olmalıdır. Bu yüzden özellikle
voleybol branşında yer alan sporculara
çok küçük yaşlardan itibaren sağlıklı
beslenme eğitimi verilir ve beslenmeleri
takip edilir. Çocuklar sağlıklı beslenme
bilinci ile yetiştikleri için vücuttaki yağ
oranlarını sürekli olarak kontrol edilir.
Çocuklar sigara, alkol vb. kötü alışkanlık
kullanımına maruz kalmadığı için kötü
alışkanlıklardan da uzak kalarak, hayat
boyu sağlıklarını korur.
Voleybolun Çocuklar Üzerindeki Psikolojik
ve Sosyal Etkileri :
Voleybolun psikolojik ve sosyal etkileri iç
bi’mola
içe geçen iki kavramdır. Voleybol, üç temel
ve baskın özelliğe sahiptir. Bunlardan
birincisi takımlar arasında file olması
sebebi ile voleybolun ‘şiddete ve kötü
fiziksel temasa kapalı’ bir spor dalı olması;
diğeri de ‘takım sporu’ olması ve sonuncusu
takım sporu olması sebebiyle ortak
bir amaca hizmet etmek adına çocuklarda
paylaşım duygusunun gelişmesine,
çocukların antrenman ya da maçlarda
üzüntü ve sevinçleri birlikte ortak olarak
yaşama özelliklerine kavuşmalarıdır.
kullanmayı öğrenir. Çoğu altyapı oyuncusu
aynı zamanda birer öğrencidir. Öğrenci
olan oyuncular, severek uğraştıkları voleyboldan
uzaklaşmamak adına dersleri ve
antrenmanları hatta maçlarının zaman-
• “Voleybolda hiçbir şiddet unsuru bulunmaz!”
Voleybol sporunda rakiplerin, birbiri ile
fiziksel etkileşimi hemen hemen hiç yok
denecek kadar azdır. Takımlar arasında
file olması, oyuncuları birbirinden ayırır,
bu da rakibe yönelik şiddet düşüncesi ve
eylemini çocuktan uzaklaştırır. Voleybol
oynayan bir çocuk, şiddet kullanmadan,
arkadaşları ile yardımlaşarak iradesi ve
rakibine karşı sağladığı psikolojik güç ile
başarı kazanmayı hedefler.
• “Voleybol oynayan çocuklar, zamanı verimli
kullanmayı öğrenir ve kullanır.”
Voleybol, uzun ve kısa vadede hedef
belirleyip, bu hedeflere ulaşma konusunda
çözümler ve çeşitli yöntemler
geliştirmeyi öğretir. Hem bireysel hem
de takım olarak hedef koymayı ve bu
hedeflere ulaşmak için grupla birlikte
çalışma becerisini kazandırır. Çocuklar,
hayatlarını planlamayı ve zamanı verimli
lamasını ayarlar ve ona göre hareket etmeye
çalışır. Genel olarak “yanlış da olsa”
öğrenci sporcuların velileri derslerdeki
başarı seviyesi düştüğünde ilk iş olarak
uğraşılan aktivitenin çocukların ellerinden
alınacağı tehdidi ile çocuklarına yaklaştığından,
çocuklar bu planlamayı antrenörleri,
hatta arkadaşları ile çok rahat
bir şekilde yaparak hayatlarını planlayabilme
becerisine de sahip olurlar.
• “Voleybol, çocukların güçlü yönlerini ortaya
çıkarır!”
Bu branşta yer alan çocuklar, liderin ve
liderliğin önemini, lidere uyum sağlamanın
uğraş verilen takıma katacağı
olumlu yanları da görür. Takım sporları
lidere uyum sağlamanın ne kadar gerekli
ve önemli olduğunu öğretir. Çocuklar
öncelikle antrenörlerinin ve devamında
arkadaşlarının yardımları ile lider vasfına
kavuşabilmek için düzenli ve planlı
çalışır. Bu durum özelliklerin doğru olarak
gelişmesini sağlayacaktır. Ayrıca lider
olabilme özelliklerine sahip kişilerin genç
yaşta bu özelliklerinin fark edilip, ortaya
çıkarılması çocuklarda özgüven gelişimine
ve gerektiğinde itaat edebilme özelliklerinin
kazanılmasına yardımcı olur.
• “Voleybol sayesinde sorumluluk duygusu
erken yaşta gelişir!”
Voleybol oynayan çocuklar, sorumluluk
alır ve bunları yerine getirmeyi öğrenir.
Voleybol bir takım sporu olduğu için
çocuklar, bireysel sorumluluğunun yanı
sıra takımı için de sorumluluk taşınması
gerektiğinin bilincine kavuşur, Ekipteki
zayıflıkların da tolere edilmesi gerektiğini
kavrar. Çocuklar ayrıca, zaman zaman
başarı kazanmanın mümkün olmadığını da
anlar. Bazen yedekte kalıp; her zaman ‘en
iyi’ olunamayacağını, iyi olunmadığı zaman
yerinin başkasına tarafından doldurulabileceği
ve onu desteklemesi gerektiğini,
iyi olmak için sürekli çalışması gerektiğini
öğrenir.
• “Çocukların iletişim becerileri güçlenir!”
Voleybolun en büyük ve önemli özelliklerinden
biri de arkadaşlık ilişkilerini
güçlendirmesidir. Bu özellik çocukların
daha sosyal olmasını sağlar. Voleybol
oynayan çocukların iletişim ve paylaşım
becerileri artar, edindikleri özgüven ile
kendilerini ifade etme becerileri gelişir.
Maç öncesinde çocuklar kendi fikirlerini
söylerken, topluluk önünde konuşma yeteneği
de kazanırlar. Belirli kurallar ve bir
düzen çerçevesinde durumu tartışmayı;
sorunları kavga etmeden konuşarak ve
yardımlaşarak çözmeyi öğrenir.
İlkay Çivicioğlu
bi’mola
Voleybol haberciliğinde yeni bir sayfa ...
bi’molamasy
bi’mola
En gerçek atmasyon haberler bundan sonra
bi’molamasy
Ödüller de Dream Oldu !
Olimpiyat Avrupa Kıta Elermeleri’nde Simge Aköz en iyi
libero, Eda Erdem en iyi orta oyuncu ve Meryem Boz MVP
olarak ‘ dream team ’ da yer aldılar.
Genç takımlarda çok alışık olsak da, A Milli Takım seviyesinde
üçü bir aradayı ilk kez okuduk.
Okuduk! Çünkü ödüller organizasyondan sonra açıklandığı
için öyle tören yapılıp,
“Buyrunuz efendim ödülleriniz” denilmediğinden gördük
demek yalan olur.
CEV’den sonra FIVB de,
“Dream ödüllerinizi anca dreamlerinizde görürsünüz
bi’molamasy
bi’mola
Tokyo’da Yerleri Hazır !
Tokyo’ya gidecek Filenin Sultanları kadrosu her ne
kadar şimdiden kesinleşmese de, TVF Aslı – Simge
ikilisini Guidetti’den listenin en başına yazmasını
istemişşşş!
TVF’ye yakın olmayan çevrelerin verdiği bilgiye
göre, olimpiyata gitmemizi sağlayan Aslı ve
Simge’nin kol kola olan toteminin gazabından korunmak
için Federasyonun böyle bir önlem aldığı
bilgisi verildi.
İkinci bir emre kadar
soyadları sabit kalacak!
bi’molamasy
bi’mola
Milli Takım’da yer alabilmek için canla başla çalışan oyuncularımız,
ikinci bir emre kadar medeni hallerini değiştirmemek için ayrıca
yoğun gayret sarf ediyorlar!
Tokyo’ya kadar medeni hallerini koruyamayan oyuncuların
-bknz. Evlendiği için Gamze ve boşandığı için de Neriman
örneklerinde olduğu gibi - Milli Takım’la ilişkileri süresiz kesilmesi
bir yana sonra TVF’nin bu konuları açıklamak için en çok kim
saçmalar yarışmasına girmesi de ayrı bir sorun oluyor.
Hatta evlilik düşüncesindeki bazı oyuncuların bir yaz gecesi düğünü
hayallerinden vazgeçtikleri de gelen asparagas haberler arasında !
Federasyonun ve Milli Takım’a oyuncusu gidecek kulüplerin oyuncuları
izole etmek için evden antrenmana, antrenmandan maça,
maçtan eve konusunda sürekli telkinlerde bulunduğu söyleniyorrr…
bi’mola
bi’mola
Bize Her Yer Apeldoorn!
Yıllarca Ankara’da oynadıkları finalleri kaybeden
Filenin Sultanları, Apeldroon’daki ilk finalinde o-
limpiyat biletini alınca, TVF bundan sonra tüm organizasyonların
Apeldoorn’da oynanması için CEV
ve FIVB’nin önünde çadır kurmaya karar vermişşşş…
Tokyo’ya giderken ise en azından suyundan içelim
diye uçak biletlerini Apeldoorn aktarmalı alacağımız
kulağımıza gelen fısıltılardan!
Filenin Sultanlarına olimpiyatlarda başarılar diliyor,
Olimpiyat, organizasyon, ligler, elemeler, playofflar
ve daha birçok gerçek dışı gündemin yer alacağı
bi’molamasyon haberlerde buluşana kadar, bi’mola
ile kalın habersiz kalmayın diyoruz .✋
bi’molamasy
bi’mola
VOLEYBOL da HAYATA DAHİL
Şunu baştan belirteyim de sonra yanlış anlaşılma
olmasın.
Voleyboldan para kazanılıyor efendim, gayet
iyi paralar kazananlar var ülkemizde.
Maaşları ay bir dedi mi trink yatanlar var.
Bunların olması demek her voleybolcu
böyle demek değil. Birkaç kulüp zamanında
ödeme yapıyor,bazıları geç yapıyor ama yine
de yapıyorlar. Bazıları ise değil geç yapmayı,
oyuncu ve diğer tüm görev yapan, çalışanların
yemek, içmek, barınmak gibi temel ihtiyaçları
olduğunun bile farkında değiller!
Adı Beşiktaş gibi devasa bir camia olsa da futbol
dışındakiler kimin umurunda mesela?
Hayır tüm şubeleri toplayın sezon boyunca
ayağına top değmeyecek iki futbolcunun maliyetine
ulaşamıyorlarsa, hocam ne gereği var o
zaman onca şubeyi ayakta tutmaya çalışmanın,
di mi yani? Sudan ucuz maliyete başarılı
takımlar olursa o bizi bozar. Bize bol maliyetli,
büyük batmış futbollarımız yetiyor çok şükür!
Sanırım birçokları gibi Beşiktaş yönetimleri de
olaya böyle baktığı için futbolda ‘nasıl transfer
yaparım?’ın yollarını ararken, en sonunda
kızların voleybol oynadıklarını da unuttu.
Kızların dedimse hemen “O A takım, kadınlar
diyeceksin!” demeyin. Yahu çayımız elimizde
kendi aramızda sohbet ediyoruz, bunu lütfen
kadın hareketine bağlamayın!
Hayır bağlayacaksınız da en büyük kadın
hareketi olan voleybolda, şubeyi un ufak eden
Beşiktaş’a ‘hoopp’ deyin. Elinizde klavye, işte
önünüzde sosyal medya. Alın da yanınıza Çarşı
Grubunu ohh mis gibi istediğinizi yazın. Sahi
bunca şube kapatılır ya da küçücük alt yapıcık
haline dönüşürken Çarşı neredeydi? Voleybola
da mı karşılar yoksa ? maazallah!
Ne diyordum?
Ha! Beşiktaş yönetiminin kızların voleybol
oynadıklarını unuttuğunu diyordum.
Aslında önceki başkan çok sakallı, kirli sakallı
hatta erkek sevmediği için selfie çektirmemiş,
erkek takımının ömrü bir selfie kadar olamadığı
için erkek takımı geçen sezon bizlere
veda ettirilmişti! Hatırlayın efendim, kendisi
kızlarla selfie çekip sosyal medyalarda nasıl da
birkaç dakikalığına ünlü olmuştu. Hatırladınız
mı? Hiiiçç olayı da öyle küçümsemeyin bi kere!
Kaçınızın Alesia Rykhliuk ile selfiesi var?
Benim yok mesela. Ale ile selfiemiz zaten fizik
kurallarına aykırı. Benim başım olsa onun
beli olacak, onun başı olsa yanında kocaman
bir boşluk olacak. Hayır kızcağızın eğilip
bükülmesini istemiyorum yoksa ben ayakta o
çömelmiş, tamam dizlerinin üstüne oturmuş
işte bi selfiemiz olurdu yani
Ama eski başkan öyle mi? Güvenmiş boyuna
bosuna, gitmiş tüm takımla selfie çektirmiş.
Tabii onun da sonradan dank etti. “Bizim bir
voleybol takımımız mı var? Ben bile bilmiyorsam
kapatın gitsin” diyecekken bu delil
fotoğrafları geldi aklına. “Amann benden sonraki
başkan fotoğraf bile çektirmeye gitmez, o
küçültsün, kapatsın kimse de ses etmez” diyerek
koskoca 1 sezon daha Beşiktaş voleybolda
var oldu bu sayede.
Yaaa, bizim için sıradan bir şey ama düşünün,
onca voleybolcunun, çalışanın değeri bir selfie
kadar ?!
Yeni yönetim, yeni başkan derken voleybol
takımının maaş alamadıklarını sağır sultanın
duyması için oyuncular TVF’ye dediler ki “Durum
bu, biz paramızı alamıyoruz”
TVF de dedi ki “Neriman fi tarihinde boşandı,
psikolojisi hâlâ bozuk!” yok o başka konuydu
ama bir şey demedi, deseydi de ona yakın bir
şey derdi. Evlere şenlik olunca çoğu dedikleri,
bazen hiçbir şey demediklerine şükrediyorum.
Hayır diyorlar ve insanların eğlenmesi için
demiyeyim de şimdi, olayın mizahını yapmama
izin veriyorlar yani. Ben de insanım.
Alkol, sigara yok. Çok stresli de bir işim var. E
bi’mola
önüme böyle bir malzeme gelmiş yazmayayım
mı? Eğlenmeyeyim mi? Sonra da tabii dostları
arayıp başıma bir şey gelirse bana bakmalarını
rica ediyorum yani ne yalan diyim şimdi.
Sağ olsunlar benim için erken emeklilikten
vazgeçip çalışmaya devam edeceğini söyleyen
bile oldu.
Bakın yine konu dağıldı. Beşiktaşlı voleybolcular
paramızı alamıyoruz demiş ve konu kapanmış
kısacası.
Hayır siz alamıyorsunuz da bize ne? Biz
alıyoruz mesela çok şükür. Siz de gidin fotosenteze
devam edin. Kirayı ödemeyin. Hatta
toplanın bir evde kalın. Ne öyle herkes kendi
evinde ayrı kira, ayrı masraf! di mi efendim?
Ondan sonra günde bir kere yiyin. Uyuyun bol
bol. Arada güneş olunca çıkın enerji depolayın,
ne işiniz var kombiyi aç, kombiyi kıs ?
Araştırın efendim, komşu mahallelerde bakkalları
bulun. Her ay birine borç yazdırsanız
yılı geçer ona tekrar sıra gelmesi. İlla voleybol
neden? Çok mu gerekli? 14 Kişilik kadromuz
ile olimpiyata gideceğiz. Sanki 15. kişi yerine
size mi gel denilecek? Takım menajeri, antrenörü,
masörü, fizyoterapisti, yardımcı antrenörleri
e siz de araştırın, belki Mısır’da büyük
büyük halanız, dayınız amcanız vardır.
Yok vazgeçtim. Sizde bu şanssızlık olduktan
sonra varsa da borç isterler sizden, hiç araştırmayın.
Beşiktaş sana diyorum, para bulup Avusturya’ya
gidemeyen Beylikdüzü sen de duy!
Neymiş Türk voleybolu Avrupa’da her kupada
olacakmış da bilmem neeyy...
Bizim acayip devlet bankaları destekli kulüplerimiz
varken, sizin ne haddinize Avrupa?
Ayrıca Belediye’nin görevi mi sporu desteklemek?
Siz Galatasaray futbol takımı mısınız?
Fenerbahçe futbol takımı ya da Beşiktaş futbol
takımı mısınız ki localarınızda maç izlesin belediye
başkanları da sizi desteklesinler?
Bi gidin Allah aşkına diyeceğim ama gidemiyorsunuz
ki gitseniz!
Unuttuğunuz şeydi bizde başarının cezasız
kalmayacağı ve böylece kıt kanaat imkanlarla
buraya kadar getirdiğiniz bu Avrupa maceranızda
onu da canınız yana yana öğrendiniz.
Evett sevgili dostlar.
Dememe gerek yok, bizim ligimiz dünyanın
en kaliteli ligi. Biz olimpiyatlara bile gidiyoruz
hem de kızlarımzın bileğinin gücü, alınlarının
teriyle...
de takımımız Avusturya’ya gidemiyor.
Bir yanımız alev alev gurur, bir yanımız çaresizlikten
üşüyor!
Hadi çayınızı için soğumasın.
Ben de az haberlere bakayım.
Dur dur ne yazıyor orada ?
“Ziraat Türkiye Kupası’nda şok! Beşiktaş -
B.B. Erzurumspor: 2-3
Ziraat Türkiye Kupası son 16 turundaki
rövanş maçında Beşiktaş, evinde ağırladığı
B.B. Erzurumspor’a 3-2 yenilerek kupaya
veda etti. Oynanan ilk maç yine 3-2’lik skorla
Erzurumspor’un üstünlüğüyle tamamlanmıştı.
Böylece Erzurum ekibi tarih yazarak
kupada çeyrek finale yükseldi mi?”
İlahi adalet mi dediniz?
Yok canımmm siz de çok fesatsınız!