Veraset dergisi birinci sayı.
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
TÜRK oğluyum ben
ölmek isterim...
S vas Kongres
yapamadığı bir yüreklilikle tüm cihana
duyuruyordu.
Ardından Sivas'ta, bu kez yalnız Doğu
Anadolu'nun değil, bütün ulusun
bağımsızlığı adına bir kongre toplanması için
çağrı yapıyordu.
Anadolu'nun dört bir yanında düşmana karşı
koymak için bir araya gelmiş ancak
aralarında iş birliği olmayan cemiyetlere: "Bir
olun, hep beraber hareket edin!" diyerek
Sivas'a çağırıyordu.
Kimi asker kimi din adamı kimi tüccar kimi
çiftçi olan, görüşleri, fikirleri farklı ancak
dertleri ortak, vatanın kurtuluşu olan bu
vatanseverler akın akın Sivas'a geliyordu.
Artık Türkler tek bir yumruk haline gelerek
düşman postalı altında çiğnenen Türklük
şerefini kurtarmaya çalışıyordu.
Her ne kadar ulusal bir kongre olsada işgal
kuvvetleri ve hain, iş birlikçi İstanbul
Hükümeti'nin baskılarıyla halkın
iradesiyle seçilen delegelerin Sivas'a
gelişi engelleniyor, kimi yerlerde halk
iradesi çiğnenerek seçimler dahi
yapılamıyordu.
Bu şartlar altında Sivas Kongresi 41 delege
ile toplanmış ve içinde bulunulan zor şartlara
rağmen vatansever delegeler ulusun bağımsızlığı
adına çok önemli kararlar almıştı.
Sivas Lisesi'nde, tahta sıralarda, taş bir
mektepte, zor şartlarda toplanan delege-ler
yüce Türk ulusunun geleceğini tartışıyordu.
İçlerinde manda ve himayeyi savunanlar,
işgal altında esir kalmış padişahı savunanlar
ve tam bağımsızlık için her türlü manda ve
himayeyi reddederek Türk'ün tam bir
özgürlük, tam bie bağımsızlık içinde
yaşaması için birleşenler bulunuyordu.
Şeytanın dahi dost mintanı giydiği puslu
bir havada, vatanın kurtuluşu ve
bağımsızlığında hemfikir olan görüşler,
artık tam bir teşkilatla yapılacak milli
mücadelenin şeklinde, sonunun nereye
varacağında bir türlü görüş birliği
sağlayamıyor ve tartışmalar uzayıp
gidiyordu. 4 Eylül'de başlayan ve 11 Eylül
günü son bulan, Türk tarihinde çok önemli
bir dönüm noktası olarak yerini alan Sivas
Kongresi Anadolu'nun tam kalbinde,
uçsuz Anadolu bozkırında bağımsızlık
meşalesini yakıyordu. Fikir ayrılıklarına
rağmen söz konusu vatan ve bağımsızlık
olunca tek görüşte birleşen delegeler,
vatanın bağımsızlığı adına verilen kararları
oy birliği içinde kabul ediyordu. Kongre;
yüce Türk milletinin asla esir
olmayacağını, var olduğu günden bugüne
dek esir yaşamaktansa ölmeyi tercih
ettiğini ve bugün de düşman postalı
altında yaşamaktansa Anadolu dağlarında
son bir Türk kalana dek vuruşarak
yok olmayı tercih edeceğini tüm
dünyaya haykırıyordu.
Memleket Sevdasıyla...
Memleket Sevdasıyla...
GRİ PROPAGANDA
5- Felsefe okuyanlar bilir, dinsiz diye felsefik
olarak bir ifade yoktur. Çünkü kimse felsefik
olarak dinsiz olamaz. Din latinceden gelir ve
yol inanç demektir. Herkes bir şeye zan,
inanç duyar. Mustafa Kemal'in bunu bildiğini
şu konuşmasından anlıyoruz; "Bence,
dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın
dinsiz olmasının imkânı yoktur. Dinsiz kimse
olmaz. Bu genelleme içinde şu din veya bu
din demek değildir. Tabiatiyle biz, içine
girdiğimiz dinin en çok isabetli ve çok olgun
olduğunu biliyoruz ve imanımız da vardır.
Fakat bu inanışı, nurlandırmak lazım,
temizłendirmek, güzelleştirinek lazımdır ki,
hakikaten kuvvetli olabilsin." [27] Burada
Atatürk hem dinsizliğin felsefik olarak
olmayacağını gösteriyor hem de müslüman
olduğunu beyan ediyor [28]. Bu sadece
belirtilen 1925-6-7 tarihlerinden önce değil,
sonra da devam etmiştir.
1930'da Atatürk ne diyor;
Selimiye camii ziyaretinde Atatürk: "Beyler!
Hiç bir dine bağlı olmayan kalp istirihattan
mahrumdur" [29]
"Muhammed'i bana, cezbeye tutulmu sönük
bir derviş gibi tanıttırmak gayesine kapılan bu
gibi cahil adamlar, onun yüksek kişiliğini ve
başarılarını asla kavrayamamışlardır.
Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar.
Cezbeye tutulmu bir derviş, Uhud
Muharebesinde en büyük bir komutanın
yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve
uygulayabilir?"[30]
1931'de Atatürk ne diyor;
"Muhammedin neşrettiği din, insanların
kalbinde derin bir ihtizaz uyandırdı. O ölüp
gittikten on dört asır sora bile islamiyet, hala
kalplerde ihtizaz husule getirmektedir" [31]
"Muhammet denilen şahsiyet bizatihi
mütehassis, mütefekkir, müteşebbis ve
muasırlarının en yükseği olduğunu yaptığı
işlerle ispat etmiş bir varlıktı."[32]
Mustafa Kemal'i anlamamak için uğraşan bir
çok güruh mevcuttur. Aslında anlamak nettir.
Mustafa Kemal sonuna kadar akılcı ve Türk
milliyetçisi; Türkçüdür. Ancak manevi duygulardan
yoksun bir zat değildir. Öyle ki
Mekke'de toplanan İslam kongresindeki Türk
temsilci Edip Servet Tör'e şöyle demiştir;
"Mekke'ye gidip beni temsil edeceksin.
Türksün ve Müslümansın... Türklük, Müslümanlığın
öncüsü ve kılavuzudur."[33].
Memleket Sevdasıyla...
KAYNAKÇA
[1] Celal Şengör, Dah D ktatör, 9. Baskı, Ka k tap. "Tavs ye
ed len başvuru kaynakları" bölümünü aynen aktaralım;
(Aydem r ve Mango’nun eserler b r arada Atatürk’ün
yaşamının en y , en güven l r ve en rahat okunab l r h kâyes n
oluştururlar. Bu arada Mango’nun k tabının aynı yıl, aynı
başlıkla Londra’da meşhur John Murray Yayınev tarafından
yayımlanan İng l zce aslını okuyab lenler, onu okumalıdırlar.)
[2] M ll yet, 7 Temmuz 2014.
[3] Atatürk'ün Armstrong'a Cevabı, Sad Borak, 3. Baskı,
Kaynak yayınları, s. 29-30.
[4] Andrew Mango, Atatürk: Modern Türk ye'n n Kurucusu, 1.
Baskı, Sabah, s.487.
[5] Mango, age., s. 607.
[6] PRO.FO. 395/P.2199/2199/50.
[7] Hüsey n Cah t Yalçın, S yasal Anılar (PoUt cal Memo rs),
Rauf Mutluay, T. İş Bankası. İstanbul 1976, s.276.
[8] Andrew Mango, age., s. 447.
[9] Hüsey n Cah t Yalçın, S yasal Anılar (PoUt cal Memo rs),
Rauf Mutluay, T. İş Bankası. İstanbul 1976, s.276.
[10] Atatürk'ün Söylev ve Demeçler , c lt 2, s.176-8.
[11] Andrew Mango, age., s. 447.
[12] ATABE, c.14, s.191-5.
[13] An Engl shwoman n Angora, s. 177-8; Grace Mary Ell son,
B r İng l z Kadını Gözüyle Kuva- M ll ye Ankarası, (çev.
İbrah m S. Turek), M ll yet Yayınları, 1. bas., İstanbul, 1973, s.
175-176.
[14] İkdam, 4 Ocak 1923.
[15] Dav s, The Ottoman Lady, s. 79.
[16] Füsun Çoban Döşkaya, “The Grand
Supercher e: Alev Lytle Crout er’s The Th rd Woman”,
Uluslararası VII. D l, Yazın, Dey şb l m Sempozyumu B ld r
K tabı, C lt II, Selçuk Ün vers tes Basımev , Konya, 2007,
s.535-542; nakleden: Füsun Çobankaya, Grace Ell son: An
Enggl shwoman n a Turk sh Harem, s. 95.
[17] Grace Mary Ell son, B r İng l z Kadını Gözüyle Kuva-
M ll ye Ankarası, (çev. İbrah m S. Turek), M ll yet Yayınları, 1.
bas., İstanbul, 1973, s. 165.
[18] Atatürk'ün Söylev ve Demeçler , c lt 3, s.40
[19] Kemal Karpat, "Ottoman Populat on Records and the
Census of 1881/2 -1893' adlı yazısı Internat onal Journal of
M ddIe Eastem Stud es (IJMES) adlı yayının, Mayıs 1978 c. 9, s.
266.
[20 ] Andrew Mango, age., s.47.
[21] Atatürk'ün lk okuduğu İslam'a eleşt rel k taplar 1927
sonradır. Örneğ n Leon Caetan 'n n İslam tar h k tabı 1924'de
basılmıştır (İstanbul, Tan n matbaası 1924), ancak Atatürk
k tabın b r bölümüne aldığı not "alkışlar"dır (Atatürk'ün
okuduğu k taplar, Anıtkab r yayınev , c.4). Ş harf Türkçe
karakterd r ve 1927'den sonra kullanılmaya başlanır. Yan bu
k tabı 1927 önces okuma ht mal yoktur. "D n yok M ll yet var"
tarzı k taplar da zaten 1930 sonrası basılan k taplardır.
[22] Bakınız: 671 sayılı şapka kanunu.
[23] Mustafa Sel m İmece, "Atatürk'ün Şapka Dönem nde
Kastamonu ve İnebolu Seyahatler 1925", İstanbul, s.67.
[24] Utkan Kocatürk, "Kaynakçalı Atatürk Günlüğü" İş
Bankası, s.265
[25] Şevket Süreyya Aydem r, Tek Adam, c lt 3, s. 495-6.
[26]Pareşkev Paruşev, Atatürk, Cem Yayınev , İstanbul,
1981,sf.295
[27] Sad Borak, Atatürk'ün Resm Yayınlara G rmem ş Söylev
Demeç Yazışma ve Söyleş ler , Kaynak, 2. Basım, s. 216.
[28] S nan Meydan, Atatürk le Allah Arasında, s. 306.
[29] Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk'ün Kur'an kültürü,
s.390.
[30] Doğu Per nçek, D n ve La kl k üzer ne, s.259; Şemsett n
Günaltay, Ülkü derg s , 1945, c.IX, Sayı 100, s.3-4.
[31] Tar h, 2.c, s.91-2.
[32] Tar h, 2.c, s.93.
[33] Fal h R fkı Atay, Mustafa Kemal' n Mütareke Defter , s.
85'den naklen; Yusuf Koç-Al Koç, Başbuğ Atatürk, s.1.
[34] Erdal Ş mşek, Türk ye'n n Ortadoğu Pol t kası, s.13 vd.
[35]
https://www.google.com.tr/amp/s/www.yen safak.com/am
phtml/gundem/f l st ne-el-surulemez-2905676?espv=1
[36] Kılıç Al , Atatürk'ün Husus yetler , 1955, s. 116-117; Der.
Hulus Turgut, Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Al 'n n Hatıraları, 9.
bas., Türk ye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007, s.
564-565.
[37] 15 Mart 1933 tar hl M ll yet gazetes .
[38] ATABE, c.30, s.121.
Memleket Sevdasıyla...
Memleket Sevdasıyla...
Göktuğ Z. ÖZYÜREK
Atatürk ve D n
Bilinci komada kalan bir hastadan daha kötü;düşünceleri, insanlığa ve
özellikle Türk ulusuna karşı zehirli gazlardan daha tehlikeli birtakım insanlar
ile tartışılan ilk konulardan birisi olan “Atatürk ve Din” konusu ile güzide
dergimizin ilk sayısında siz kıymetli okurların karşısındayım. Şunu
belirtmem lazım gelir; efendiler, maalesef bu kısa yazılar atılan iftiralara net
bir şekilde cevap vermemi kısıtlayıcı niteliktedir bu yüzden şimdilik safsata o-
lan iftiraları çürütmektense Atatürk’ün İslam hakkında birkaç sözüne değinip
ilk sayıdaki yazımı bitireceğim. Eğer iftiraların çürütüldüğünü görmek istiyorsanız
“Gazi’nin Varisleri” sosyal medya hesaplarına göz atabilir ve yazıları
okuyabilirsiniz.Önce Tanrı’nın varlığı ile ilgili bir sözünü ele alalım.
“Ey Arkadaşlar! Tanrı birdir büyüktür. Tanrısal inançların belirtilerine bakarak
diyebiliriz ki , insanlar iki sınıfta, iki devirde ele alınabilir. İlk devir insanlığın
çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir insanlığın erginlik ve olgunluk devridir.
İnsanlık, birinci devrede tıpkı bir çocuk gibi , tıpkı bir genç gibi yakından ve
maddi vasıtalarla kendisiyle ilgilenilmesini gerektirir. Allah, kulları gereken
olgunluk noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullarıyla
ilgilenmeyi Tanrı olmanın gereği saymıştır. Onlara Hz. Adem Aleyhisselam'dan
itibaren bilinen veya bilinmeyen sayısız denecek
kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir.
Fakat Peygamberimiz aracılığı ile en son
dini hakikatleri ve uygarlığı verdikten sonra,
artık insanlıkla bir takım aracılar koyarak
ilişki kurmayı gerekli görmemiştir. insanlığın
kavrama düzeyi , aydınlanması ve olgunlaşması;
her kulun doğrudan doğruya tanrısal
ilhamlarla ilişki kurma yeteneğine
ulaştığını kabul buyurmuştur. Ve bu
sebebledir ki , Cenab-ı Peygamber,
son peygamber olmuştur. Ve kitabı,
en eksiksiz kitaptır.”[1]
Memleket Sevdasıyla...
Atatürk ve D n
Görüldüğü üzere burada Atatürk Tanrı’nın
varlığını içtenlikle kabul ediyor ve Kur’an-ı
Kerim’in en eksiksiz kitap olduğunu
sebebiyle birlikte söylemektedir. Yahut yine
kendi gündelik sözlerinden birinde yanlış
din algısına olan sitemi şu şekilde dile
gelmektedir; “Bizim dinimiz, en makul ve
tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır
ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olabilmesi
için akla, fene, ilme ve mantığa uyması
lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen
uygundur. Müslümanların toplumsal
hayatında hiç kimsenin özel bir sınıf halinde
mevcudiyetini muhafazaya hakkı yoktur.
Kendilerinde böyle bir hak görenler dini
emirlere uygun harekette bulunmuş
olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz
eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak
öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, din
duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere
muhtaçtır. Orası da mekteptir.”[2] Aynı
şekilde yine İslam’da ki yanlış din algısını
eleştirir nitelikte olan şu sözüne de dikkat
çekmek isterim. “Türk Milleti daha dindar
olmalıdır. Yani bütün sadeliği ile dindar
olmalıdır demek istiyorum. Dinime,
bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna
da öyle inanıyorum. Bilince aykırı , ilerlemeye
engel hiçbir şey içermiyor. Oysa, Türkiye'ye
bağımsızlığını veren bu Asya milletinin
içinde daha karışık, yapmaca, batıl
inançlardan ibaret bir din daha vardır.
Ancak bu cahiller, bu acizler, sırası gelince
aydınlanacaklardır. Onlar ışığa yaklaşmazlarsa
kendilerini mahv ve mahkum
etmişler demektir. Onları kurtaracağız.” [3]
İlk olarak değinmem gerekirse cahil diye
bahsi geçen kişilerin sahte din adamları
olduğu aşikardır ve Atatürk bu yanlış din
algısından halkı kurtarabileceğini söylemektedir
ki zaten bunu kendi zamanı için
söylemek gerekir ki yapmıştır! Muhammed
Peygamber ile ilgili sözlerinden birine
bakalım.” Cenab-ı Risaletpenah Efendimiz,
bütün İslam toplumunun, kitaba inananların
bildiği üzere, Yaradan tarafından dini
hakikatleri insanlık dünyasına bildirmeye ve
anlatmaya memur buyuruldular ve ismi
peygamberdir. Yani haber ulaştırmaya
memurdur. Cenab-ı Hak Kur'an ayetlerinde,
kendisine emirlik,
Memleket Sevdasıyla...
Atatürk ve D n
saltanat, taç sahipliği yöneltmiş değildir.
Hükümdarlık vermiş değildir. Peygamberlik
göreviyle yollanmıştır. Elbette hakiki
görevine eksiksiz sahip olan Cenab-ı
Peygamber, bütün dünya toplumuna
onu bildirdi. Hepimizin bilmesi gerekir ki, o
devirde, mesela doğuda bir İran devleti ,
kuzeyde bir Roma imparatorluğu vardı.
Başka birçok doğmuş ve oluşmuş devletler
vardı ve Cenab-ı Peygamber, devletlere
gönderdiği peygamberlik mektubunda
buyurmuşlardır ki , "Allah bir ve ben onun
tarafından size hakikati bildirmeye
memurum. Hak din, İslam dinidir. Ve
bunu kabul ediniz." Ve ayrıca eklemiştir:
"Ben size hak dinini kabul ettirmekle
zannetmeyiniz ki; sizin milletinize, sizin
hükümetinize el koymuş olacağım. Siz
hangi hükümet şeklinde, hangi durumda
bulunuyorsanız, o yine saklıdır. Yalnız Hak
dinini kabul ve muhafaza ediniz.”[4] Ayrıca
Atatürk’ün din dile ilgili kayıtlara geçmiş son
sözü(az sonra okuyacağınız yeri saymazsak.)
1937’de bir ekselansı cevaplarken
kullandığı Hepimiz Müslümanız[5] sözü
olmuştur. “SURİYE BAŞVEKİLİ CEMİL
MARDAM VE ADİL ARSLAN İLE KARPİÇ
LOKANTASI'NDA GÖRÜŞME[6]” Adlı
bölüm Atatürk’ün din ile ilgili kayıtlara geçen
son sözlerini içerir. Değerli okurlar, eğer
tarihe tarafsız bakan
biriyseniz verdiğim örneklerden
kavrayabileceğiniz üzere Atatürk her kul
gibi günahları kendisi ile Allah arasında
olan bir Müslümandı. Son bir konuya
daha değinip bu küçük fakat kanaatimce
yararlı yazımı bitireceğim. Efendiler,
bilindiği gibi gazi paşanın son sözü
“Aleykümüsselam”dır.[7] Şimdi gelin ve bu
sözün Kur’an-ı Kerim’de ki karşılığına
bakalım. Bunun için Nahl suresi 32. Ayete
bakmamız gerekir. Bu ayet, melekler
tarafından takva sahiplerinin canının nasıl
alındığı ile ilgilidir ve iki farklı çeviri ile bunu
size göstereceğim. “Onlar, meleklerin,
‘Selâm size; yaptıklarınıza karşılık girin
cennete!’ diyerek mutluluk içinde
ruhlarını teslim alacağı kimselerdir.”[8]
''İyi durumdayken melekler canlarını
almaya geldiklerinde, ‘Selam size olsun.
Yaptıklarınızın karşılığı olarak bahçeye
Memleket Sevdasıyla...
Atatürk ve D n
giriniz’derler.”[9] Görüldüğü gibi takva sahibi bir Müslüman’ın canı
alınırken melekler Allah’ın selamını getirir. Atatürk de bu selamı
almıştır. Artık Atatürk için Müslüman demek sizce de daha
doğru olmaz mı ve kaldı ki Müslüman olan birisine kafirsin demek
hadislere göre dinden eder derecede günahtır[10]. Buraya kadar
okuyan okurlara içtenlikle teşekkürlerimi iletiyorum. Allah’ın
selamı ve bereketi sizlerin üzerine olsun, diğer sayıda tekrar
görüşmek üzere.
KAYNAKÇA
[1]Atatürk 'ün Söylev ve Demeçler , C. 1, Atatürk Kültür. D l ve Tar h
Yüksek Kurumu Araştıma Merkez Yayınları, Ankara, 1989, s. 288.
[2] Atatürk 'ün Söylev ve Demeçler , C 2, s. 94.
[3] Atatürk 'ün Söylev ve Demeçler , C 3, s. 93.
[4] Esk şeh r-İzm t Konuşmaları (1923), s. 20.
[5] Atatürk’ün Bütün Eserler , C. 30, Kaynak
Yayınları, Ankara, Mayıs, 2011, S.121.
[6] A.g.e, S. 119-123.
[7] H . R. Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, C: ll.,
Yapı ve Kred Bankası A. Ş., Yayınları,
stanbul, 1973, s. 771.
[8] D yanet tercümes .
[9] Ed p YÜKSEL,Mesaj Kur’an tercümes
s. 243.
[10] Buhar , edep,44
Memleket Sevdasıyla...
Memleket Sevdasıyla...
Ömer ULUS
Büyük Adam: ATATÜRK
O, çok büyük bir adamdı. Türk milleti için ömrünü verdi. Hasta
yatağında, cephede, masada, aklınıza gelebilecek her an, her
durumda tek derdi vatandı. 57 yıllık yaşamına sayısız zafer, acı ve
başarı sığdırdı o. Her şeyini milleti uğruna harcadı. Yıllara meydan
okudu, yedi düvele karşı koydu, uçurumun kenarındaki bir ülkeyi
tekrardan inşa etti, en önemlisi de çağdaştı, kadına, çocuğa, insana,
hayvana, doğaya önem verirdi. O ki, Dünya’nın önünde eğildiği
biriydi. O, Mustafa Kemal Atatürk’tü.
Gericiliğe karşı mücadele veren Atatürk, çağımızda da birilerini
rahatsız etmeye devam ediyor. Zihniyeti bozuk olanlar,
ona hâlâ kudurmuş köpek gibi saldırıyor. Evet,
Atatürk’e düşmanlar; çünkü Atatürk onların düzenini yıktı.
“Yoktur Tanrı’dan başka tapacak” diyen bir dini, kendine
yamayan bu güruh, milletimizin temiz duygularını
yıllarca kullandı. Yıllarca Atatürk’e dinsiz dediler.
Dinsiz dedikleri Atatürk, Kur’an’ı Türkçeye
çevirtti, camileri onarılması için bütçeden para a-
yırttı, millet dinini anlasın diye DİB’i kurdurdu. Bu
mu dinsiz adam?
Çok büyük adamdı Atatürk. Nefesi yettiğince milleti
İçin uğraştı. Hatay için hasta yatağından fırlayarak
sınır hattına gitti. Böyle vatansever bir adamdı. Onun
vatanseverliği lafta değil, işteydi. Daha çocuk yaşlarında,
1897 tarihindeki Türk-Yunan Savaşı’na girmek
İstedi. Vatan sevgisi böyleydi Atatürk’ün. Onun vatan
sevgisini tarif edemem!
Memleket Sevdasıyla...
Memleket Sevdasıyla...
Tolga Y. ORUÇ
Mustafa Kemal HANGİ TARAFA
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bu yazıdaki Mustafa Kemal Atatürk
“İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal…
İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil,
bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni yaşam ve büyük ülkü
için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur.”[1] Sözündeki ikinci
Mustafa Kemal’dir. Atatürk yıllarca pek çok kişi ve grup tarafından
birçok yöne çekilmiştir ve maalesef ki çekilmeye de devam etmektedir.
Gerek kendini sağcı diye tanımlayan Alparslan Türkeş kullanmıştır, [2]
gerek sol kanatta bulunan Vatan Partisi’nin lideri Doğu Perinçek
Afganistan’daki Taliban’a benzetmiştir[3]. Hatta parti üyelerinin
bazılarının ve destekçilerinin Atatürk ilke ve inkılaplarına karşı olarak
sivrildiği Refah Partisi’nin lideri Necmettin Erbakan “Atatürk
yaşasaydı milli görüşçü olurdu ve Refah Partili olurdu.” demiştir. Yeniden
Refah Partisinin lideri Fatih Erbakan da bunu onaylamaktadır. [4]
Bir paragraf açmak isterim bu Atatürk ilke ve inkılaplarına karşı sivrilişe.
“Kahrolsun laik diktatörlük”, “Ben Hizbullah’ım ve Hizbullah olmaktan da
gurur duyuyorum.” söylemleri [5] ve Refah Partisi’nin elinde olan Sincan
Belediyesi’nin düzenlediği Kudüs Gecesi’nde İran’ın Ankara
Büyükelçisi’nin içişlerimize karışarak Atatürk ilkelerine karşı gelişine
sessiz kalınması[6]… diye liste uzar gider.
Sadece Türkiye’de de kullanılmamaktadır Atatürk. Almanya’da ırkçı bir
parti olan AfD bile "Atatürk yaşasa AfD’ye oy verirdi." şeklinde
propaganda yapmıştır.[7]
Peki Atatürk bu kadar yöne nasıl çekilebilmektedir. Bunun için
Atatürk’ün altı okunun arasında yer alan ve 1924 yılının anayasasının 2.
Maddesinde yer alan “Türkiye Devleti, Cumhûriyetçi, Milliyetçi,
Hâlkçı, Devletçi, Laik ve İnkılâpçı’dır. Resmî dili Türkçe’dir.
Makarrı Ankara şehridir.” [8] İfadesindeki milliyetçilik genel olarak
sağ, halkçılık ifadesi de genel olarak sol ideolojilerin işine geliyor
Memleket Sevdasıyla...
Mustafa Kemal HANGİ TARAFA
Atatürk’ü kullanma konusunda.
Aşırı sağ ideolojiler arasında yer alan
nasyonal sosyalizmle uyuşmadığını görmek
için anayasamıza bakmak yeterlidir. Mesela
1924 yılının anayasasının 88. Maddesi:
Türkiye'de din ve ırk ayırdedilmeksizin
vatandaşlık bakımından herkese "Türk" denir.
[9] Milliyetçilik konusunda kimi kişi ve
gruplarca Türk Milliyetçiliğinin babası olarak
nitelendirilen Ziya Gökalp’ten bir alıntı yapmak
isterim: “İnsanların duyguları gerçektir; fikirler
ise duygulara göre şekillenir. Asıl olan
duygular olduğuna göre insan, pozitif bir
şeyler hissetmediği topluma da mensup
olamaz. Aitliğini hissetmediği bir topluma
fikirlerle tutunamaz. Duyguları ile savundukları
arasındaki tezatlık insanı belirsizliğe, bunalıma
ve sonuçta hiçliğe sürükler. İç dünya ile dış
dünya arasındaki çatışmanın insan için felaket
olduğu vurgulanmıştır. Kısaca sosyoloji
biliminin ispatlarına dayanarak milli bağların
yetiştirilme, kültür ve duyguya bağlı olduğu
ortaya çıkmıştır. Yani millet, dil, din, ahlak ve
güzellik duygusu bakımından müşterek olan;
aynı eğitimi almış fertlerden meydana gelmiş
bir topluluktur. İnsan için manevi varlık, maddi
varlıktan önce gelir. Bu bakımdan milliyette
soy kütüğü aranmaması ve ‘Türküm’ diyen her
ferdi Türk kabul etmek gerektiği söylenmiştir.”
[10]
Yine aşırı ideolojiler arasında yer alan ama
bu sefer sol tarafa yerleştirilen bir ideoloji olan
komünizm içinse Atatürk’ün sözlerine bakmak
son derece yeterlidir. Örneğin: “Komünizm
toplumsal bir meseledir. Memleketimizin hali,
memleketimizin toplum-sal koşulları, dini ve
milli geleneklerinin kuvvetli, Rusya'daki
komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı
kanaatini teyit eder bir mahiyettedir.” [11] veya
“Şurası unutul-mamalı ki, bu tarz-ı idare, bir
bolşevik sistemi değildir. Çünkü, biz ne
bolşeviğiz ne de komünist; ne biri ne de
diğeri ola-biliriz. Çünkü biz milliyetperver ve
dinimize hürmetkarız. Hülasa, bizim şekl-i
hükümet-imiz tam bir demokrat hükümetidir ve
lisanımızda bu hükümet halk hükümeti diye yad
edilir.” [12] Son bir örnek daha vermek
gerekirse: “Türkiye'de bolşeviklik olmaya-caktır.
Çünkü, Türk Hükümeti'nin ilk gayesi halka
hürriyet ve saadet verme, askerlerimize olduğu
kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır.” [13]
KAYNAKÇA
[1]: Hamdullah Suph Tanrıöver, Yerl Yabancı 80 İmza Atatürk’ü Anlatıyor, s.
183
[2]: Soner Yalçın, Doğan Yurdakul: Re s/Glad o’nun Türk Tet kç s , s. 52, Su
Yayınları, 12. Baskı
[3]: https://www.youtube.com/watch?v=GPfH03RJ4sg, 02.42, 24/08/2021
[4]: https://www.youtube.com/watch?v=DOYBcrpblus, 02.53, 24/08/2021
[5]: https://www.youtube.com/watch?v=DOYBcrpblus, 02.57, 24/08/2021
[6]: “Bu ne rezalet”, Sabah, 2 Şubat 1997 /
http://ars v.sabah.com.tr/1997/02/02/, 03.00, 24/08/2021
[7]: https://www.amer kan nses .com/a/almanyada-ataturk-de-afdye-oyver
rd -slogan na-tepk /6018254.html, 14.26, 29/08/2021
[8]: https://www.anayasa.gen.tr/1924tek.htm, 03.18, 24/08/2021
[9]: https://www.anayasa.gen.tr/1924tek.htm, 03.26, 24/08/2021
[10]: Al Betl k: Kızılelma, s.28-29, Kamer Yayınları, 12. Baskı/ ISBN:
9786059113922
[11]: Atatürk'ün Söylev ve Demeçler , C. III, 2. Baskı, s. 20
[12]: A.g.e, c. 3, 2. Baskı, s. 20
[13]: A.g.e., c. 3, 2. Baskı, s. 99
Memleket Sevdasıyla...
Memleket Sevdasıyla...
Doğru Sanılan BATI
Temel sebebimiz okumadığımızdan dini
Kur’an’dan değil , başına sarığı takmış
sakallı, sömürücü şeytan evliyalarından
yani sahte şeyhlerden öğrenmemizdir.
Şeytan evliyaları daha çok korku salarak
tökezletir Bu korkuya karşılık Allah’a sığınma
ve Allah sevgisi öne çıkarılmıştır Şeytan
evliyasının din-iman, cennet cehennem gibi
Allah’ın tekelinde olması gereken alan ve
kavramlarda korku saldıklarını unutmamalıyız
Nitekim evliya patentli din tüccarlarının bu tür
korkularla insanları yıldırıp boyun eğdirdiklerini
bilmekteyiz. Onlar birer hiret müfettişi gibi
başlarına çöktükleri kitleleri korkutup
bastırmakta ve çıkış yolu olarak kendilerini
göstermek suretiyle de bu kitleleri sömürüp
soymaktadırlar.[3]
Tabii şeytana hizmet edip Müslümanları
aldatan,şeytana hizmet eden diğer kesimlere
de kısaca bakalım;
2. Şeytanın orduları (Şuara 95): Ordular
deyimi mutlak bırakıldığına göre şeytancılığın
her türden ordusu olduğunu düşünmek
zorundayız Bunlar; kan zulüm ve fesat
orduları olabileceği gibi bilim teknoloji strateji
casusluğu yapan gizli ordular da olabilir
Sömürgeci-emperyalist ülkelerin istihbarat
örgütlerinin bir kısmı işte bu türden ordulardır.
Ve bu ordular düzenli askerî ordulardan daha
güçlü ve işlevseldir Bazı zeminlerde büyük
imkanlarla beslenen ve dini ifsat amacına
hizmet eden sivil memurlardan oluşmuş kültür
yoluyla bozgun orduları da vardır. Bunların
sayısı bazı coğrafyalarda bazı ülkelerin
düzenli askerî ordularından daha kabarıktır Ve
bunlar bazı zeminlerde askerî ordulardan
bakanlıklardan daha büyük meblağlarla
beslene-bilmektedir.
3. Hizbuşşeytan yani şeytanın özel ekibi
(Müc dile 19): Hizbuşşeytan şeytanın din
içinde iş gören ekibi olup Kur’an’dan
uzaklaştırma Kur’an’ı unutturma görevini
yüklediği özel timdir. Bu tim şeytan tarafından
iyice sarılıp kucaklanan bir ekip olarak tanıtılır
(Zühruf 36; Müc dile 19) Bu da bize
Kur’an’dan uzaklaştırma ve Kur’an’ı unutturma
işinin şeytancılıkta çok özel ve önemli bir yer
tuttuğunu gösterir. Gerçekten de dinci ve
dinsiz şeytancıların en yoğun gayretle saf dışı
etmek istedikleri değer Kur’an olmaktadır
Hizbuşşeytan bu işi Kur’an’ı hiç okutmayarak
veya okuyanın anlayacağı dilde okutmayarak
yapmaktadır.[4]
Bu aldatıcı kesimin aradığı kitle ise Kur’ansal
bir ifade olan “Raiyye” yani davar sürüsü
anlamına da gelir. Bunu kontrol eden,başı
çeken kişiye ise “Rai” denir ki bu da çoban
anlamına gelir. Bu kitle maalesef “Rai” diye
adlandırılan kişileri sorgulayamaz,körü körüne
inanır ve dolayısıyla kandırılır ve kolay
yönetilir. Halbuki Kur’an Bakara Suresi 104.
Ayette “İnananlar! 'Raina (bize çobanlık et),'
demeyin; 'Unzurna (bizi gözet),' deyin ve
dinleyin. İnkarcılar için acı bir azap var.” Yani
Kur’an insanların davar sürüsüne dönüşmemeye
çağırır. Yani efendiler, Kur’an’ı dinleyin
Memleket Sevdasıyla...
Doğru Sanılan BATI
KAYNAKÇA
ve okuyun hiçbir şeytan evliyasına aldanmayın
ki doğru yoldan sapmayın. Şunu da
unutmayın;mesele gösteriş değil,mesele
içtimai inanış,mesele takvadır. Yazımı
Lukman suresi 33. Ayetten bir alıntıyla bitireceğim,Allah’ın
selamı üzerinize olsun.
“kandırıcılar sizi ALLAH ile aldatmasınlar.”
[1]- Yaşar Nur ÖZTÜRK, Allah İle
Aldatmak, 70. Baskı SF. 17
[2]- Söcü.com.tr 04/09/2020
[3]- A.g.e, SF.31
[4]- A.g.e, SF.32
Memleket Sevdasıyla...
Memleket Sevdasıyla...
Teoman AMASYALI
NİETZSCHE'NİN DÜŞÜNDE
“Felsefe” deyince aklımıza gelenler arasında, 19. yy. felsefesine damga
vurmuş, ahlakı ve hayatı tekrardan dünyaya sorgulatmış olan Friedrich
Nietzsche gibi büyük bir isim vardır. Nietzsche, düşünceleri ile birçok
insanı etkilemiş; aykırılıkları ile de olumsuz düşüncelere maruz kalmıştır.
Şunu belirtmek gerekir ki Nietzsche’nin tüm kitaplarını okumuş, onun
hayatını araştırmış, onu kavrayan bir kişi Nietzsche’nin, hayatının
merkezine “karamsarlığı” koyduğunu bilir. Nietzsche, düşlerinde hep bunu
barındırır. O, bana göre karamsarlığın, bilinmezciliğin ve sorguçluğun
toplandığı kişidir. Nietzsche, “yaratılış” problemine yeni bir bakış açısı
getirdi. Onun için varoluş, aslında bir nevi yok oluştu. Dünyayı sadece yük
olarak görürdü Nietzsche.
Nietzsche’yi çağdaşlarından ayıran şey, onun “reddi” merkeze koymasıdır.
Nietzsche, kendi dünyasını dahi terketmiş birisiydi. O düşünmüyordu;
“düşünceleri” içerinde boğuluyordu. Nietzsche’nin dünyası bunların üzerine
kuruluydu. Ahlakı da insanoğluna tekrardan sorgulatmıştı Nietzsche. Ona
göre ahlâk toplumsal bir olgu değil; toplumsal bir yüktü. Ona göre ahlâk, iki
kişinin birlikte olması, iki kişinin aşk yaşaması, beraber kalmaları gibi şeyler
değildi; ona göre ahlâk birilerinin hakkını yememe, düşkünü ezmeme¹
gibi sosyolojik meseleler üzerineydi. Ama Nietzsche en çok ahlâkçıları
sevmezdi. Ahlâkçıları iki yüzlü bulurdu. Gerçekten de ahlâkçılar,
başkalarına ahlak verirken, kendileri de en kötü ahlaksızlardır² ve genelde
böyle olur. Friedrich Nietzsche’nin hiçbir toplumsal olguyu benimsememiştir.
Bunlardan birisi ise “milli kimliktir”. Nietzsche her hangi bir kimliği
tam olarak kabul etmemiştir. Ona göre böyle şeyler, insanı pasifize eden,
kısıtlayan şeylerdi. İsviçre doğumlu olmasına rağmen
tam bir İsviçreli ne de ailesi gibi Almandır. Nietzsche, deliliğin ve dehanın
ötesinde bir kişiydi. O yüzdendir ki nihilizmin en büyük temsilcisidir.
Nihilistler, Tanrı'nın varlığını, genel ahlakı ve iradeyi reddederler.
Memleket Sevdasıyla...
N etzsche'n n düşünde
Nihilistler Dünya’yı sadece Dünya olarak
görür; buranın bir imtihan dünyası değil
sadece yaşantı yeri olarak görmektedir.
Nietzsche iyi bir eğitim almıştır. Bonn
Üniversitesi’nde teoloji ve klasik filoji
bölümünde eğitim gördü. Sonrasında ise
İsviçre’de Basel Üniversitesi’nde “doktor
okutman” olarak eğitim vermeye başladı.
Doktorluğu da yazıları sayesinde kabul
edilmiştir; tezsiz doktora da kulağa tuhaf
gelebilir ama Nietzsche’nin doktorası
böyledir. Nietzsche, aldığı eğitimin yanında,
üst düzey bir dil bilgisine ve yazınsal
yeteneğe³ sahipti. Onun bu özelliklerini
kitaplarında da görebiliyoruz. Kitapları
birçok insana ağır gelen bir dille yazılmıştır.
Bu yüzden de okuyucu tarafından çoğu kez
anlaşılamamıştır. Bu yüzden de dil
bakımından adeta “şifrelidir.“
Nietzsche’nin kitaplarını analiz edecek
olursak, karşımıza -çok dillilik- çıkacaktır.
Filolog olmanın da avantajını böyle
yakalamıştı. Kitaplarında Latince, Fransızca,
İtalyanca gibi dilleri kullanmıştır.
Bahsettiğim üzere Nietzsche, “kapalı” bir
dil kullanmıştır. Buna ileri “edipsel dil” ⁴
diyebiliriz.
Nietzsche felsefe dünyasına damga vurmuş
bir filozoftur. Onun kitapları dünya çapında
hâlâ en çok okunanlar arasındadır.
Bu yazıyı da Nietzsche’nin bir deyişiyle
bitirmek istiyorum:
“Fakat her zaman fazla rahat olan ve
özellikle de dost oldukları için rahat olma
hakkına sahip olduklarına inanan “iyi
dostlara” gelince onlara yanlış anlamak
için baştan alan tanınırsa iyi edilir. “⁵
KAYNAKÇA
¹ Buradak düşkün fak r ve geç m n
sağlayamama anlamındadır.
² Fr edr ch N etzsche, burada b r kes me
ahlâk ders verenler hedef almıştır. Ona
göre k m ahlakçılık yapıyorsa, en kötü
ahlaksız da odur. Bkz.
³ Edeb yetenek. N etzsche yazma
konusunda çok yetenekl d r.
⁴ Ed psel d l, h tabet d l d r. Fr edr ch
N etzsche de eserler nde n dalı b r söyley ş
kullanmıştır.
⁵ Fr edr ch N etzsche, İy n n Ve Kötünün
Ötes nde, s. 36.
Memleket Sevdasıyla...
Memleket Sevdasıyla...
Ahmet KUNAK-Sosyal Medya
LİNÇ YARGIÇLARI
Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşları arasında maalesef ki
çok büyük bir linç kültürü oluşmuş durumda. Oysa Ceza
Hukuku'nun temel ilkelerinden birisi nedir biliyor musunuz?
Masumiyet Karinesi. Yani, suçu sabit görülene kadar kimse suçlu
değildir.
Esasında anlatılmak istenen; somut bir olayda, bir kişinin
yargılama süreci devam ederken peşin hükümlü bir yaklaşımla
suçlu ilan edilmesi doğru değildir. Böyle bir ilkenin varlığı insan
haklarının korunmasının bir tezahürüdür ve sadece teorik bir
geçerliliği olmamalı uygulamada da kendine yer bulmalıdır.
Peki biz bunları anlatmaya çalışırken halk tarafından insanların çok
küçük bir kıvılcımla suçlu ilan edilip linç edilmesi ne kadar meşru?
Düşünün ki bir vatandaş cinsel saldırı suçundan yargılanıyor.
Savunmalarında ısrarla diyor ki "Ben bir şey yapmadım.". Ancak
hepimiz o kişinin suçlu olduğuna inanıyoruz. Onu twitterda linç
ediyoruz, yetmiyor, adliyeye girerken taşlıyoruz. Koskoca bir halk
birleşip bir kişiyi cezalandırmaya kalkıyoruz. Peki neden? Çünkü
o bir suçlu. Peki bunu nereden biliyoruz? Birileri sosyal
medyada suçu onun işlediğini söyledi diye.
Peki olayın devamını ele alalım. Hakim kişinin tutuksuz
yargılanmasına karar verdi. Bu sefer serbest kalmasına küfürler
ediyoruz. Ki ceza yargılamalarında tutukluluk bir ceza değil
güvenlik tedbiridir. Ama biz bu adamı linç etmeye devam
ettikçe hakimler de toplum infialini düşünüyor. Ortalık
karışacak diyor, çekiniyor ve tutuklama kararı alıyor.
Memleket Sevdasıyla...
LİNÇ YARGIÇLARI
Ancak daha sonra dosya
kapsamından anlaşılıyor ki fail
başkası, aslında bizim peşinen
hükmünü verdiğimiz adam
gerçekten bir şey yapmamış. Bu
durumda sanık her ne kadar beraat
etse de yargılama sürecinde ona
yapışan "tecavüzcü" algısını veyahut
o süreçte sanıkta oluşacak
manevi yaraları nasıl tedavi
edeceğiz? Toplumda doğan bu linç
kültüründen dolayı bir bireyin
toplumdan tamamen dışlanmasını,
soyutlanmasını izlemekle yetineceğiz.
Peki vicdanımız gerçekten
böyle bir durum karşısında rahat
olacak mı? Belki biz attığımız bir
tweeti unutmuş olacağız. Ama bunu
yaparak aslında suç isnat ettiğimiz
kişiyi manen öldürdüğümüzün
farkında mıyız? Ki toplumumuzda
bunun örnekleri az değil.
Sırf bu linç kültürü yüzünden
yıkılmış kaç tane aile, yitip gitmiş
kaç tane hayat var tahmin bile
edemezsiniz.
Şunları aklınızdan çıkarmayın, biz
bu linç kültüründen kurtulmadı-ğımız
sürece birçok insan hayattan silinip
gitmeye devam edecek.
Unutmayın! adaletin sağlanacağı
yerler mahkemelerdir. Sokaklar
değil...
Memleket Sevdasıyla...
Memleket Sevdasıyla...
Toprak diken olsa
yatağım yerim