17.02.2022 Views

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ SAYI 6

Tarz Edebiyat Dergisi bir TEKSDER (Tarz Edebiyat Kültür ve Sanat Derneği) yayınıdır.

Tarz Edebiyat Dergisi bir TEKSDER (Tarz Edebiyat Kültür ve Sanat Derneği) yayınıdır.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

"Kimin bütün derdi ahiret olursa, Allah onun

kalbine zenginlik koyar; dağınık işlerini toplar,

dünya ona koşarak gelir. Kimin bütün derdi

dünya olursa, Allah fakirliği onun gözünün

önüne koyar; işlerini dağıtır, dünyadan da

ona ancak kendisi için takdir edilen gelir.” (

Hadîs- i Şerif)

Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki: "Ben cinleri ve

insanları, ancak bana kulluk etsinler diye

yarattım." (Zâriyat 56). İbadet, ibadet edilenin

bilinmesine (mârifet) bağlıdır. Bilinmeyene

ibadet edilmez, dolayısıyla mârifetsiz

ibadetin bir anlamı yoktur.

Osmanlı Şeyhülislâmı Ebussuud Efendi

(rh.a) demiştir ki: "Ayette, marifetin ibadetle

ifade edilmesi şu sırra işaret için olabilir:

Muteber olan marifet, Allah Teâlâ'ya ibadetle

elde edilen marifettir, yoksa felsefecilerin

marifeti (sırf akla dayalı bilgiler) gibi başka

yollarla elde edilen marifet değildir.”

Şeriat, marifet hazinesinin haritasıdır. Hazineye

ulaşmak isteyen haritaya uymalıdır. İnsanoğlu

var oluş gayesini unutup, dünyanın

aldatıcılığına kandığında rotasını kaybeder

ve yaratılışındaki hikmetin ciddiyetini yitirir.

Dünya hayatını nefsin hazlarından ibaret

görüp, kim olduğunu unutur. Bu savrulmanın

elbette dünya hayatına yönelik ağır bedelleri

var. Anlam kaybı, tatminsizlik, huzursuzluk

gibi… Bu hale düşülmemesi için Allah Tealâ,

insanlığı çok sarsıcı ifadelerle ikaz eder. “Biz

gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun

ve eğlence olsun diye yaratmadık.” (Duhan/38)

mealindeki ayet-i kerime bu ikazlara

bir örnektir. Gerçek bir mümin hayatın

hengâmesi içinde yanlışa düştüğünde bir an

duraksayıp “Ben bunun için yaratılmadım!”

diyebilmelidir. Bunu söylediği anda nefsiyle

hesaplaşmaya ve yanlıştan dönmeye yönelik

ilk adımı atmış olur. Böylece kim olduğunu,

dünyaya neden geldiğini, kendisinden ne istendiğini

hatırlar.

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır bu hususta

şunları söyler: “Hatırlatılması gerekli olan

vazifenin esasının ne olduğuna gelince...

‘Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet

ve kulluk etsinler diye yarattım.’ İşte hatırlatılması

gereken vazife budur. Cin ve insan

cinsinin yaratılmasının hikmeti Allah’ı tanıyıp

ona ibadet ve kulluk etmektir. Bunun dışında

başka şeylere tüketilen ömürler, ameller zayi

edilmiş olur, onun için azabı hak eder.’’ (Hak

Dini Kuran Dili, Zâriyat 56. ayetin tefsiri)

Rasulullahs.a.v. Efendimiz bir kul olarak

ve kulluğun hakikatine dair zirve şahsiyet

olarak bizler için en güzel örnektir. Âlemlerin

Rabbi’ne nasıl kulluk yapılacağını O’ndan

ve O’nun izinde yürüyen yüce şahsiyetlerin

hayatlarından görmek kadar açık bir delil ne

olabilir! Malumdur ki âlemlere rahmet olan

Peygamberimiz s.a.v. dünya hayatında Allah

Tealâ’nın yüce katına vâsıl olmuş, cemaliyle

müşerref olmuş bir kuldur. O bu makama

çıkarken de üzerinde kulluk elbisesi vardı.

İsra-Miraç hadisesinin anlatıldığı İsra suresi

birinci ayeti kerimenin meali şu şekildedir:

“Kulu Muhammed’i geceleyin Mescid-i Haram’dan,

kendisine bazı ayetlerimizi göstermek

için etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i

Aksa’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan

münezzehtir.” Ebussuud Efendi

(rh.a) bu ayet-i kerimede Allah Rasulüs.a.v.’in

“kul” lafzıyla anılmasına dair şu ince tespitlerde

bulunur:“Ayet-i kerimede Hz. Peygamber

s.a.v.’inrasul ya da nebî sıfatları değil de

kul vasfının tercih edilmesi O’nun kendisini

Rabbi’nin kulluğuna adadığını bildirir.

Ve bu yolda en zirve noktaya, ulaşılabilecek

son merhaleye ulaştığını gösterir. İsra

hadisesinin başlangıç ve bitiş noktalarının

da işaret ettiği gibi...” (Ebu’s-Suûd Efendi,

İrşâduAkl-i Selîm ilâ MezâyâKur’âni’l-Kerîm

4/115)Buradan şu dersi çıkarmamız mümkündür:

İsra hadisesi yeryüzünde başlamış,

Sidre-i Müntehâ sınırına varmıştır. Kullukta

da adeta bu iki nokta arası kadar kat edilebilecek

mesafe vardır ve insanın her an yol

almaya çalışması gerekir.

Sonuç olarak, yaratılan hiçbir insan dünya

hayatında başıboş değildir; sorumlulukları

vardır. En büyük sorumluluk ise Rabbine

karşı olan kulluk vazifesidir. Dünyevî vazifeler

süreli ve geçici, kulluk devamlıdır. Son

nefesimize kadar emrolunduğumuz hakikattir.

Kulluğun nişânesi olan ibadetler vakitlidir.

Mesela namaz günde beş defa vaktin girmesiyle

farz olur.

Oruç Ramazan, Hac Zilhicce ayında farzdır.

Ama kulluk bir zamana özel değildir. İnsan

doğduğu andan öldüğü ana kadar daima

kuldur. Taşıdığı bütün vasıfları yitirse de kul

olduğu gerçeği değişmez.Öyleyse Âlemlerin

Rabbi’ne kul olduğumuzu, kulluk için

yaratıldığımızı unutmayalım. Ve şu ilahî fermanı

bütün hayatımızda kendimize rehber

edinelim: “Ölünceye kadar Rabbine kulluk

et.” (Hicr 99) Hayırlı işlerde muvaffak olmak

ancak yüce Allah'ın yardımıyla mümkündür.

Rabbimiz Celle Şânuhû, Efendimiz Hazreti

Muhammed'e, (s.a.v) onun âline ve ashabına

en güzel şekilde salât ve selâm etsin,

içinde bulunduğumuz üç aylar vesilesi ile bizleri

mârifetullah ile şereflendirsin…

32 33

Tarz Edebiyat Aylık Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi Tarz Edebiyat Aylık Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi Tarz Edebiyat Aylık Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi Tarz Edebiyat Aylık Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!