30.06.2022 Views

MERCAN HASTANESİ 2022 HAZİRAN

SAĞLIK SEKTÖRÜNDE 25 YILDIR KENDİNE YER BULAN ÖZEL MERCAN HASTANESİ, SON DÖRT (4) YILDIR BAŞARI İLE ÇIKARDIĞI KENDİ HEKİMLERİNİN KONULARI OLUŞTURDUĞU DERGİSİ, ARTIK E-DERGİ FORMATINDA TELEFONUNUZADA TABLETİNİZDE BİLGİSAYARANIZDA. İYİ OKUMALAR SAĞLIKLI GÜNLER DİLERİZ.

SAĞLIK SEKTÖRÜNDE 25 YILDIR KENDİNE YER BULAN ÖZEL MERCAN HASTANESİ, SON DÖRT (4) YILDIR BAŞARI İLE ÇIKARDIĞI KENDİ HEKİMLERİNİN KONULARI OLUŞTURDUĞU DERGİSİ, ARTIK E-DERGİ FORMATINDA TELEFONUNUZADA TABLETİNİZDE BİLGİSAYARANIZDA. İYİ OKUMALAR SAĞLIKLI GÜNLER DİLERİZ.

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Yıl: 7 / Sayı: 10 Tarih: Temmuz <strong>2022</strong><br />

www.mercanhastanesi.com Ücretsizdir<br />

OBEZiTE<br />

CERRAHiSi<br />

DOĞAL GÖRÜNÜMLÜ<br />

BURUN ESTETIĞI<br />

Her 4 Kadından 1’inin Sorunu<br />

iDRAR KAÇIRMA<br />

VE TEDAViSi<br />

Toplumun Değerli Parçası:<br />

AiLE YAPISINI<br />

ANLAYALIM<br />

GEÇ KALMAK<br />

HAYAT KALiTESiNi DE<br />

BOZAR<br />

Güneşten<br />

Korunma<br />

MENiSKÜS<br />

HASTALIKLARINA<br />

YAKLAŞIM<br />

Yayla Mahallesi Ali İhsan Paşa Caddesi No: 52 Tuzla/İstanbul<br />

Telefon: 444 0 704 wwww.mercanhastanesi.com


MİSYONUMUZ<br />

Tüm bireylerin memnuniyetini sağlamak amacıyla,<br />

uluslararası standartlarda tıbbi tanı ve t edavi hizmeti<br />

veren, hizmetlerin sunumunda değişen şartlara uygun<br />

olarak kendini yenileyen, rekabet gücü olan, nitelikli ve<br />

güncel donanıma sahip hastane olmaktır.<br />

VİZYONUMUZ<br />

Sağlıklı yaşamın tüm insanların en temel hakkı olduğu<br />

inancı ve anlayış içinde; hasta haklarına saygılı, hasta ve<br />

çalışan memnuniyeti odaklı, din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı<br />

gözetmeksizin insana değer veren, nitelikli ve doğru sağlık<br />

hizmeti sunan, sosyal sorumluluklarının bilincinde bir<br />

kurum olarak, uluslararası standartlar ve yasal<br />

mevzuatlara uygun kaliteli sağlık hizmeti sunmaktır.<br />

444 0 704


Opr. Dr. Fatma YAZICI | Başhekim<br />

ÖZEL <strong>MERCAN</strong> <strong>HASTANESİ</strong><br />

Değerli Okuyucularımız,<br />

Covid-19 pandemisi ile dünyada<br />

sessiz, kısıtlı ve içe dönük bir süreci<br />

hep birlikte yaşadık. Sağlığımızı<br />

tehdit eden bir virüsün tüm dünyada<br />

yol açtığı etkenleri birlikte hissettik.<br />

Sosyal yaşamımızı değiştirdik, hayatımızı<br />

yeniden şekillendirdik.<br />

Pandemi hepimizde derin izler bıraktı<br />

ama belki de tek fayda olarak<br />

sağlığımıza yönelik farkındalığımızı<br />

arttırdı. Sağlıklı bir yaşam, her<br />

bireyin ve her toplumun vazgeçilmez<br />

bir hakkıdır. En basit kurallara dahi<br />

dikkat etmenin, sağlıklı bir yaşam<br />

için ne kadar önemli olduğunu fark<br />

ettik. “Her şeyin başı sağlık” demenin<br />

değerini gerçeklerimizle birlikte<br />

gördük, yaşadık, öğrendik.<br />

Hepimizin bildiği kurallara uymak,<br />

sağlıklı beslenmek, spor yapmak,<br />

rutin testlerimizin yanı sıra checkup<br />

ile vücudumuzdaki olası riskleri<br />

tespit etmek, kendimizi koruyucu<br />

kişisel alışkanlarımızı oluşturmalıdır.<br />

Erken teşhis, hayatımızın geri kalan<br />

kısmında sağlık sorunlarımızı en aza<br />

indirmeye, yaşam kalitemizi korumaya<br />

yardımcı olacaktır. Çağımızın<br />

hastalığı kanser başta olmak üzere<br />

tüm hastalıklarda teşhisin erken<br />

konulması sağlığımız için önem<br />

taşımaktadır. Teşhiste geç kalınması,<br />

hastalıkların ilerlemesine ve tedavi<br />

sürecinin zorlaşmasına neden olmaktadır.<br />

Erken teşhisin hayat kurtardığını<br />

unutmamalıyız.<br />

Pandemi ile birlikte rahatımız ve<br />

konforlu yaşam olanaklarına artan<br />

ihtiyacımız, beraberinde bir takım<br />

sağlık sorunlarına da sinsi bir ilerleyişle<br />

zemin hazırladı. Gözlemlerimiz, bu<br />

sürecin olumsuz etkilerinden en önemlilerinden<br />

birisinin obezite olduğunu<br />

ortaya koymaktadır. Hareketsizlik<br />

ve sağlıksız beslenme, obezitenin iki<br />

önemli kaldıracını oluşturmaktadır.<br />

Obezite vücudun tüm organlarına etki<br />

eden ciddi bir sağlık sorunu olmasının<br />

yanı sıra sosyal ve ruhsal travmalara<br />

da neden olmaktadır. Obezitenin<br />

sağlıklı beslenme ile başlayan, ilaç ve<br />

cerrahi operasyon seçenekleri de eklenen<br />

tedavisiyle ilgili merak ettiğiniz<br />

tüm sorulara uzman hekimlerimizin<br />

görüşleriyle yanıt bulabilirsiniz.<br />

Yaz mevsiminin sıcaklığı, enerjimizi<br />

arttırıyor. Doğanın canlılığı, açık<br />

alanlara davetiye çıkarıyor. Peki yaz<br />

mevsimine hazır mıyız?<br />

Bahar alerjisinin etkilerini arttırdığı<br />

bu günlerde dikkat edilmesi<br />

gerekenleri de sizler için derledik.<br />

Güneş ışınlarının olumsuz etkilerinden<br />

korunmanın yollarını da dergimizde<br />

bulabilirsiniz.<br />

Yaz mevsimi aynı zamanda estetik<br />

kaygıları ve dış görünüme özeni<br />

artırıyor. Hastanemizde medikal<br />

estetik ekibimizin son teknolojiye<br />

sahip donanımlarla gerçekleştirdiği<br />

uygulamalarla, yenilenmiş bir cilt ve<br />

hayalinizdeki görünüme kavuşabilir,<br />

hazzını yaşayabilirsiniz.<br />

Rinoplasti (Burun estetiği) ile yüzünüzde<br />

tebessümü arttırabilirsiniz.<br />

Tuzla’da 25 yıldır sağlık hizmeti<br />

sunuyoruz. Sağlık ihtiyacınızı<br />

karşılamak için alanında uzman<br />

hekimlerimiz, size misafir rahatlığını<br />

yaşatan sağlık personelimiz ile teknolojinin<br />

tüm imkanlarından yararlanarak<br />

7/24 hizmet veriyoruz. Bize<br />

duyduğunuz güven ve memnuniyetinizi,<br />

kaliteli hizmeti uygun fiyata<br />

sunarak sürdürüyoruz.<br />

Sağlıkla Kalın.<br />

3


Polikliniklerimiz<br />

Genel Cerrahi<br />

Ortopedi<br />

Kulak Burun Boğaz<br />

Göz Hastalıkları<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

Dahiliye (İç Hastalıkları)<br />

Göğüs Hastalıkları<br />

Çocuk Hastalıkları<br />

Kardiyoloji<br />

Nöroloji<br />

Cildiye<br />

Cildiye Uygulamaları<br />

Psikiyatri<br />

Klinik Psikolog<br />

Ağız ve Di̇ş Sağlığı<br />

Diyetisyen<br />

Radyoloji<br />

Laboratuvar<br />

Anestezi<br />

Acil Servis<br />

Medikal Estetik ve Güzellik Merkezi<br />

444 0 704


Hizmetlerimiz<br />

Laboratuvar<br />

Röntgen<br />

Tomografi<br />

Mamografi<br />

Radyoloji̇ Tetki̇kleri<br />

Ultrason- Renkli Dopler<br />

Kalp Elektrosu EKG<br />

Efor Testi<br />

EEG-EMG<br />

Gastroskopi̇<br />

Kolonoskopi̇<br />

Sünnet<br />

Check-Up<br />

Solunum Testi (SFT)<br />

İşitme Testi<br />

Bebek İşitme Testi<br />

Ozon Tedavisi<br />

Lazer Epilasyon<br />

PRP Tedavisi<br />

Sağlık Raporu<br />

Ehliyet Raporu<br />

Evlilik Raporu<br />

İşe Giriş Raporu<br />

İlaç Raporu<br />

444 0 704


Röportaj<br />

BURUN ESTETiĞi<br />

RiNOPLASTi<br />

Özel Mercan Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Opr. Dr. Mehmet Ateş, ülkemizde<br />

de estetik alanında ilk sıralarda yer alan Rinoplasti (Burun Estetiği) için “Burnumuzun<br />

yüzümüzün tam orta hattında olması nedeniyle cerrahide hata payı çok düşüktür”<br />

değerlendirmesiyle operasyondaki tecrübe ve başarının önemini vurguladı.<br />

Özel Mercan Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı<br />

Opr. Dr. Mehmet Ateş, Rinoplasti operasyonunda hastadoktor<br />

iletişiminin en önemli adım olduğunu, burnun<br />

uygulamadan sonraki ilk yılın sonunda son şeklini aldığını<br />

söyledi.<br />

Sayın Ateş, Rinoplasti Nedir? Rinoplasti Hazırlık<br />

Süreci Nasıl Yapılmalıdır?<br />

Rinoplasti dünyada en çok yapılan üçüncü sıradaki<br />

estetik ameliyattır. Bizim ülkemizde ise 2. sırada olan<br />

rinoplasti, son zamanlarda 1. sıraya yerleşmek üzeredir.<br />

Burnumuzun yüzümüzün tam orta hattında olması<br />

nedeniyle cerrahide hata payı çok düşüktür. Bu yüzden<br />

rinoplastinin tecrübeli ellerde yapılması gerekmektedir.<br />

Rinoplastideki en büyük başarı hastanın isteklerinin karşılanmasıdır.<br />

Ameliyat öncesinde iyi bir iletişim kurulması,<br />

hastanın beklentilerinin öğrenilmesi, doktorun yapabileceklerini<br />

hastaya anlatması ve karşılıklı olarak orta yolun<br />

bulunması gerekmektedir. Ameliyat sonucu çok iyi olsa<br />

da hastanın beklentileri karşılanmadığı takdirde başarılı<br />

olmuş sayılmamaktadır. Bu operasyonun yapılabilmesi<br />

için bazı koşullar bulunmaktadır. Kadınlarda 16 olan yaş<br />

sınırı, erkeklerde burnun gelişimi daha geç tamamlandığından<br />

17-18 yaşına kadar uzamaktadır. Tabii ki fiziksel<br />

yaşın yanında ruhsal yaş da çok önemlidir. Ruhsal gelişimini<br />

tamamlayamamış hastalarda da çok ciddi sorunlar<br />

oluşmaktadır.<br />

ÖZEL <strong>MERCAN</strong> <strong>HASTANESİ</strong> DERGİSİ<br />

İmtiyaz Sahibi: TUZLA TEŞHİS ve TEDAVİ EĞİTİM İNŞAAT TİC. LTD. ŞTİ. Adına Fatma YAZICI<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ergün AYDOĞAN<br />

6


OPERATÖR DOKTOR<br />

MEHMET ATEŞ<br />

KBB UZMANI<br />

Bu operasyonun yapılabilmesi için bazı koşullar<br />

bulunmaktadır. Kadınlarda 16 olan yaş sınırı, erkeklerde<br />

burnun gelişimi daha geç tamamlandığından 17-<br />

18 yaşına kadar uzamaktadır. Tabii ki fiziksel yaşın<br />

yanında ruhsal yaş da çok önemlidir.<br />

Sayın Ateş, Rinoplasti Öncesi Nelere Dikkat Edilmelidir?<br />

Rinoplasti ameliyatı öncesi ciddi bir hazırlık yapılması<br />

ve detaylı bir analiz gerekmektedir. Hastaların tümü<br />

kapsamlı bir sağlık taramasından geçmektedir. Hasta<br />

geçirmiş olduğu rahatsızlıkları ve sahip olduğu hastalıkları<br />

hekimine mutlaka anlatmalıdır. Hipertansiyon,<br />

diyabet ya da kanama bozukluğu gibi hastalıklar<br />

mevcut ise öncelikle hastalıkları kontrol altına alınıp o<br />

şekilde ameliyata girmek gerekmektedir. Hasta daha<br />

önce burun ameliyatı geçirdiyse bu kesinlikle doktora<br />

bildirilmelidir. Bunun nedeni ameliyat olmuş (revizyon)<br />

hastalarda ameliyatın zorluk derecesi ve gereksinimleri<br />

tamamen değişmektedir. Rinoplasti ameliyatında burna<br />

şekil vermek için burun içerisindeki kıkırdaklar kullanılmaktadır.<br />

Daha önce ameliyat olmuş bir hastada bu<br />

kıkırdaklar bulunmayabilmektedir. Bu durumda hastanın<br />

kulak kepçesinden ya da kaburgasından kıkırdak<br />

almak gerekebilir. Bu da üst düzey bilgi ve tecrübe<br />

isteyen bir girişimdir.<br />

Rinoplasti ameliyatının biçok ameliyatta olduğu gibi<br />

sınırsız imkanlar ameliyatı olmadığı hastalara belirtilmelidir.<br />

Bu sınırlardan en önemlisi hastanın cilt yapısıdır.<br />

Burun derisi rinoplasti ameliyatı sırasında en az değiştirebileceğimiz<br />

bileşendir. Bu yüzden özelikle kalın<br />

Röportaj<br />

ciltli hastalarda beklentilerle yapılabilecekleri eşleştirmek<br />

çok önemlidir. Kalın ciltli bir hasta burnunun çok<br />

küçülmesini istese bile bunun cildinin izin verdiği sürece<br />

olabileceği bildirilmelidir. Ya da sivri uçlu bir burna<br />

sahip olamayacağı iyice anlatılmalıdır. Ayrıca kalın<br />

ciltli hastalarda ödemin bazen 1 yıldan fazla süreceği,<br />

cerrahinin ilk aylarında telaşa kapılmamaları iyice<br />

anlatılmalıdır.<br />

Sayın Ateş, Rinoplasti Uygulaması Ne Kadar Sürmektedir?<br />

Nekahet Döneminde Nelere Dikkat Edilmelidir?<br />

İyi bir değerlendirme ve bilgilendirme yapıldıktan<br />

sonra cerrahiye geçilmektedir. Rinoplasti ameliyatları<br />

cerrahın tekniğine, tecrübesine ve burnun yapısına<br />

göre 1 saatten 6 saate kadar sürebilmektedir. Cerrahi<br />

sonrası ilk 12 saat buz uygulaması ödem ve morlukların<br />

olmaması açısından çok önemlidir. Hastalar cerrahi<br />

sonrası genellikle 1 gece hastanede kalmaktadır.<br />

Taburcu olurken genellikle hastalarda alçı, bandaj ve<br />

tampon olmaktadır. İlk hafta biraz zor geçmektedir.<br />

Hastalarda özelikle ilk 3 gün şişlik ve morluklar oluşabilmekte<br />

ve kan sızıntıları gözlenebilmektedir. Bu<br />

dönemde hastalara çok sıcak ortamlarda durmamaları,<br />

çok hareket etmemeleri ve istirahat etmeleri önerilmektedir.<br />

Ayrıca taburcu olurken reçete edilen ilaçları<br />

düzenli kullanmaları oluşabilecek komplikasyonları<br />

önlemede çok önemlidir. Alçı ve tamponlar yapılan<br />

tekniğe göre genellikle 5-7 gün sonra çıkartılmaktadır.<br />

Daha sonra bant uygulaması yapılan burun 1 haftada<br />

bant ile kalır. Bir hafta sonra bantları çıkartılan hastanın<br />

işlemleri bitmiştir. Fakat burnumuz 15 günde son halini<br />

almamıştır.<br />

Sayın Ateş, Rinoplasti Uygulanan Burun Son Halini<br />

Ne Zaman Alır?<br />

15 günün sonunda karşımızda ödemli bir burun bulunmaktadır.<br />

İnce ciltli hastalarda bu ödem 3-6 ay, kalın<br />

ciltli hastalarda 2 yıla kadar sürebilmektedir. Özellikle<br />

ilk 6 ay burnumuzla ilgili değerlendirme yapmamızın bir<br />

anlamı yoktur. Ödemler her yerde eşit miktarda olmadığından<br />

ilk dönemler burnumuzda eğrilik varmış gibi<br />

gözükebilmektedir. Bu yüzden sağlıklı değerlendirme<br />

için 6 ay beklenmelidir.<br />

Birinci yılın sonunda çoğu hastada burun son şeklini<br />

almıştır. Yapılan rinoplasti ameliyatlarının yüzde 90’ının<br />

1. yılın sonunda başarılı sonuçlandığı bildirilmektedir.<br />

Eğer başarısız olan yüzde 10’luk dilimdeyseniz öncelikle<br />

cerrahi operasyonu yapan doktorunuza gidip<br />

şikayetlerinizi ve beklentilerinizi tekrar anlatmanız ya<br />

da revizyon ameliyatlarda tecrübesi olduğunu bildiğiniz<br />

bir doktora gitmenizi önermekteyim. Revizyon ameliyatlar<br />

ilk ameliyata oranla daha zor ve tecrübe gerektiren<br />

ameliyatlardır. Bu yüzden daha dikkatli olunmalıdır.<br />

Burnumuzun yüzümüzün tam orta hattında olması<br />

nedeniyle cerrahide hata payı çok düşüktür. Bu yüzden<br />

rinoplastinin tecrübeli ellerde yapılması gerekmektedir.<br />

7


Röportaj<br />

Her 4 Kadından 1’inin Sorunu<br />

iDRAR KAÇIRMA<br />

VE TEDAViSi<br />

Özel Mercan Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Arif Öztürk,<br />

idrar kaçırmanın fiziksel, psikolojik ve sosyal sorunlara yol açtığını söyledi. İdrar<br />

kaçırmanın kişisel tedbirler, ilaç kullanımı ve ameliyat gibi yöntemler ile tedavi<br />

edildiğini belirten Öztürk, “İdrar kaçırma tedavisi idrar kaçırmanın çeşidine, ne<br />

kadar şiddetli olduğuna ve neyin sebep olduğuna bağlıdır” dedi.<br />

İlk üç ayın sonunda bebeğin gelişimi tamamlanmış<br />

olduğu için anne adayı aşı yaptırabilir. Böylelikle<br />

anne adayında gelişen antikorların bir miktarı<br />

bebeğe de geçerek yaşamının ilk aylarında onun da<br />

gribe karşı korunmasında etkili oluyor.<br />

Özel Mercan Hastanesi Kadın Hastalıkları ve<br />

Doğum Uzmanı Opr. Dr. Arif Öztürk, her 4 kadından<br />

birinin idrar kaçırma sorununu yaşadığını vurguladı.<br />

Öztürk, idrar kaçırmanın teşhisi, türleri ve tedavi yöntemleri<br />

hakkında bilgi verdi.<br />

Sayın Öztürk, İdrar Kaçırmada Cerrahi Tedavi Nasıl<br />

Yapılmaktadır?<br />

Stres tipi (öksürme, gülme ve ıkınma ile) idrar<br />

kaçırmanın esas tedavisi, cerrahi olarak destek kaybı<br />

olan bölgenin yerine kaldırılmasıdır. İdrar kaçırmanın<br />

tedavisinde kullanılan ameliyatlar son dönemde<br />

oldukça gelişmiş ve başarı oranları yüzde 85-90’lara<br />

ulaşmıştır.<br />

Sayın Öztürk, İdrar Kaçırma Nedir?<br />

Üriner inkontinans “her türlü idrar kaçırma yakınması”<br />

olarak tariflenmektedir. Bu durum, etkilenen hastalarda<br />

bireysel ya da toplumsal olarak sosyal, hijyenik<br />

ve fiziksel pek çok soruna yol açabilmektedir. Her 4<br />

kadından biri idrar kaçırma sorunuyla karşı karşıya<br />

kalmaktadır. Stres tipi idrar kaçırma her iki vakadan<br />

birinde görülmektedir. Sıkışma tipi idrar kaçırmanın<br />

görülme sıklığı ise her 100 vakada 22’dir. Karma tip<br />

ise her 100 vakanın 30’unda ortaya çıkar.<br />

8


OPERATÖR DOKTOR<br />

ARİF ÖZTÜRK<br />

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM<br />

Röportaj<br />

İdrar kaçırma, bireyleri psikolojik ve sosyal<br />

açıdan etkileyebileceği gibi fiziksel olarak da bazı<br />

rahatsızlıklar ve hastalıkların ortaya çıkmasına neden<br />

olabilir. Hem günlük hayatta ve sosyal ortamda hem<br />

de profesyonel iş yaşamında idrar kaçırmaya bağlı<br />

olarak bireyler zor durumda kalabilmektedir.<br />

Sayın Öztürk, Kadınlarda Hangi İdrar Kaçırma Türü<br />

Rahatsızlığı Yaşanmaktadır?<br />

İdrar kaçırma karşımıza üç şekilde ortaya çıkmaktadır.<br />

Stres İnkontinans: Kadınlarda idrar kaçırmada en<br />

sık rastladığımız stres tiptir. Bu tipte hapşırma, öksürme,<br />

ıkınma ve ağır kaldırmaya bağlı olarak idrar<br />

kaçırma yaşanır. Bu durum karın içi basıncın atışına<br />

bağlı olarak gerçekleşir. Buna yol açan en önemli<br />

neden pelvik taban kaslarında güçsüzlüğe yol açan<br />

doğum sürecinde oluşan hasardır. Cerrahi operasyon,<br />

ileri yaş ve özellikle menopoz ile kasların esneklik<br />

ve gücünde azalma yaşanır, genellikle rahim ve<br />

idrar kesesinde sarkmalar söz konusudur.<br />

Urge (Sıkışma) İnkontinans: İstemsiz mesane kasılmaları<br />

ile ilişkili olarak, hasta tarafından hissedilen<br />

ani ve güçlü işeme isteğini takiben idrar kaçırma<br />

olarak tanımlanır. Özellikle su sesi, soğuk içecekler<br />

ya da soğuğa maruz kalma rahatsızlığı tetikleyebilir.<br />

Mix(Karma) İnkontinans: Her iki tipin de bir arada<br />

yaşandığı durum olarak karşımıza çıkar.<br />

Sayın Öztürk, İdrar Kaçırmanın nedenlerini nelerdir?<br />

- Hamilelik veya vaginal doğum<br />

- Menopoz (östrojen hormonunun azalmasına bağlı)<br />

- Obezite, kronik öksürük, sürekli ağır kaldırma ve<br />

kronik kabızlık bunlar karın içi basınçta bir artışa<br />

neden olabilir ve idrar kaçırmayı şiddetlendirebilir.<br />

- Genetik olarak aktarılan faktörler<br />

Sayın Öztürk, İdrar Kaçırma Hangi Problemlere Yol<br />

Açar?<br />

İdrar kaçırma, bireyleri psikolojik ve sosyal açıdan<br />

etkileyebileceği gibi fiziksel olarak da bazı rahatsızlıklar<br />

ve hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir.<br />

Hem günlük hayatta ve sosyal ortamda hem de profesyonel<br />

iş yaşamında idrar kaçırmaya bağlı olarak<br />

bireyler zor durumda kalabilmektedir. Kişileri ruhsal<br />

olarak etkileyen bu durum hayat kalitesinin düşmesine<br />

de neden olur. Genital bölgenin sürekli ıslak kalması<br />

da fiziksel rahatsızlıklara neden olabilir. Islaklık<br />

nedeniyle bu bölgede tahriş, kızarıklık, ödem ve ciltte<br />

dökülmeler oluşabilir. Bununla birlikte bölgede oluşan<br />

bakteriler idrar yolu enfeksiyonlarına neden olabilir.<br />

Sayın Öztürk, İdrar Kaçırma Nasıl Teşhis Edilir?<br />

Hastaya jinekolojik muayene yapılarak mesane,<br />

vajina ve komşu organlarda sarkma olup olmadığı<br />

kontrol edilir. Bu sırada hastanın idrar tutmayı sağlayan<br />

pelvik taban kasları da değerlendirilir.<br />

Jinekolojik muayenenin ardından kesin tanı için<br />

hastalara bazı testler yapılır. İdrar tahlili, mesane<br />

günlüğü, pelvik ultrason, EMG testi, sistometri gibi<br />

farklı yöntemler sayesinde idrar kaçırma teşhisi konur.<br />

Bu yöntemlerle kesin teşhisin konamadığı durumlarda<br />

ise üroflovmetri testi, sistoskopi, invaziv ürodinamik<br />

testlerden yararlanılır. İnvaziv ürodinamik testler hem<br />

cerrahi operasyona gerek duyulduğu hem de diğer<br />

yöntemlerle tanı konulamadığı durumlarda tercih edilir.<br />

Mesane ve karın içi basıncın ölçülmesine dayanan<br />

testler de kateter yardımıyla yapılır. Böylece idrar<br />

kaçırmanın tedavi şekline (ilaç veya operasyon) karar<br />

verilir.<br />

9


Röportaj<br />

Sayın Öztürk, İdrar Kaçırmanın Kişisel Yönetimi<br />

Nasıl Olmalıdır?<br />

İdrar kaçırmanın birçok nedeni olabilir. Herkesi<br />

tedavi eden tek bir yöntem yoktur. Sizin idrar kaçırmanızla<br />

ilgili olarak aldığınız önlemler idrar kaçırma<br />

sorununuzu ciddi bir şekilde düzeltebilir ve daha iyi<br />

bir hayat kalitesi sağlayabilir. Bu tedbirler hayat tarzı<br />

değişiklikleri, mesane ve pelvik taban kas egzersizleri,<br />

ameliyat ve ilaç tedavileri gibi yöntemler bir üst<br />

basamak tedavileridir.<br />

Sayın Öztürk, Pelvik Taban Kas Egzersizleri Nasıl<br />

Yapılmalıdır?<br />

Pelvik taban kasları idrar torbanızı ve barsaklarınızı<br />

destekler. Bu kaslar yaş, hastalık veya hormonel<br />

değişikliklerle zayıflayabilir. zayıf pelvik taban<br />

kasları ise idrar kaçırmaya neden olabilir. Ayrıca<br />

kadınlarda gebelik ve doğum, pelvik taban kaslarını<br />

zayıflatabilir.<br />

Sayın Öztürk, İdrar Kaçırmanın İlaç Tedavisi Nasıl<br />

Yapılmaktadır?<br />

İdrar kaçırma tedavisi idrar kaçırmanın çeşidine,<br />

ne kadar şiddetli olduğuna ve neyin sebep olduğuna<br />

bağlıdır. İdrar kaçırmayla kendi başına üstesinden gelemeyen<br />

hastalarda ilaç tedavisine başlarız. Sıkışma<br />

tipi idrar kaçırmada ilaç tedavisi ve mesane eğitimi<br />

uygulanarak başarılı sonuçlar alınmaktadır. Böylece<br />

sık idrara çıkma ve tuvalete yetişememe problemi<br />

tedavi edilir. İdrar kaçırma tedavisinde kullanılan başlıca<br />

ilaçlar; muskarinük reseptör antagonisteri(mra),<br />

B3 Agonist ve östrojendir.<br />

Sayın Öztürk, İdrar Kaçırmada Cerrahi Tedavi Nasıl<br />

Yapılmaktadır?<br />

Stres tipi (öksürme, gülme ve ıkınma ile) idrar<br />

kaçırmanın esas tedavisi, cerrahi olarak destek kaybı<br />

olan bölgenin yerine kaldırılmasıdır. İdrar kaçırmanın<br />

tedavisinde kullanılan ameliyatlar son dönemde<br />

oldukça gelişmiş ve başarı oranları yüzde 85-90’lara<br />

ulaşmıştır. Günümüzde karından ameliyatların yerini<br />

giderek vajinal yoldan yapılan operasyonlar almıştır.<br />

TVT veya TOT gibi yöntemler, genç hastalarda<br />

uygulanabilen cerrahi operasyonlardır. Hasta 20-30<br />

dakikalık bir operasyonun hemen sonrasında idrar kaçırma<br />

probleminden kurtulmakta ve ertesi gün taburcu<br />

olarak normal yaşantısına devam etmektedir.<br />

Sayın Öztürk, Tvt Ve Tot Ameliyatı Hakkında Bilgi<br />

Alabilir Miyiz?<br />

İdrar kaçırmanın cerrahi tedavi yöntemlerinden ikisi<br />

TVT (Transvaginal Tape Uygulaması) ve TOT (Transobturator<br />

Tape Uygulaması) ameliyatıdır. Bu operasyonlar<br />

genellikle hastanede yatış gerektirmez. TVT<br />

ve TOT ameliyatlarında anestezi altındaki hastaya<br />

vaginal yoldan müdahale edilerek mesane boynu kaldırılır<br />

ve genital bölgedeki kemiğe asılır ya da vagina<br />

içerisine sabitlenir.<br />

10


K.B.B. Polikliniği<br />

OPR. DR. İBRAHİM BAYRAKTAR<br />

OPR. DR. MEHMET ATEŞ<br />

Riṅoplasti̇ (Burun Esteti̇ği̇)<br />

İle Yeni̇ Biṙ Yüze Kavuşun<br />

444 0 704


Röportaj<br />

GELECEĞİMİZE BÜYÜK TEHDİT:<br />

ÇOCUKLUK<br />

ÇAĞI OBEZiTESi<br />

Özel Mercan Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Rümeysa Senanur Er,<br />

çocukluk çağı obezitenin önlenmesinde ailenin rolü ve sorumluluğuna dikkat<br />

çekti. Er, “aileye ve çocuğa olumlu beslenme alışkanlığı kazandırmanın ilk<br />

adımı yağ ve şeker içeriği düşük taze gıdaların tercih edilmesidir” dedi.<br />

Çocukluk çağı obezitesi tanısı en kolay konulan ancak tedavisi en zor olan hastalıklardan biri olarak kabul<br />

edilmektedir. Çocukluk çağı obezitesi, giderek yaygınlaşması ve erişkin dönem obezitesinin bir öncülü olması<br />

nedeniyle önemli bir sorundur. Obezitenin engellenmesi sağlıklı bir yaşam biçimini sürdürmeye dayanmaktadır.<br />

Özel Mercan Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Rümeysa<br />

Senanur Er, hazır gıda tüketiminin yaygınlaşması,<br />

fiziksel aktivitenin azalması, dengesiz ve sağlıksız beslenmenin<br />

tehdidi altındaki çocuklarda ortaya çıkan obezitenin<br />

geleceğimizi de olumsuz etkilediğini vurguladı.<br />

Sayın Er, Obezite Nasıl Oluşur? Çocukluk Çağı<br />

Obezitesi Nedir?<br />

Obezite, enerji alınımının enerji tüketiminden fazla<br />

olduğu durumlarda yağ dokusunun artmasıyla ortaya<br />

çıkan sosyal, psikolojik ve ciddi tıbbi sorunlar yaratabilen<br />

önemli bir sağlık problemidir. Yapılan çalışmalar, aynı yaş<br />

dilimindeki çocukların geçmişe oranla daha şişman olduklarını<br />

göstermektedir. Çocukluk çağı obezitesi tanısı en<br />

kolay konulan ancak tedavisi en zor olan hastalıklardan<br />

biri olarak kabul edilmektedir. Çocukluk çağı obezitesi,<br />

giderek yaygınlaşması ve erişkin dönem obezitesinin bir<br />

öncülü olması nedeniyle önemli bir sorundur. Obezitenin<br />

engellenmesi sağlıklı bir yaşam biçimini sürdürmeye<br />

dayanmaktadır.<br />

Sayın Er, Çocukluk Çağı Obezitesi Hangi<br />

Hastalıklara Sebep Oluyor?<br />

Çocukluk çağı obezitesi ile hipertansiyon, kardiyovasküler<br />

hastalıklar, Tip 1 ve Tip 2 diyabet, karaciğer<br />

yağlanması, glikoz intoleransı gibi birçok hastalık arasında<br />

sıkı bir ilişki olduğu, obez kişilerde yaşam süresinin<br />

kısaldığı, ayrıca erişkin şişmanların büyük çoğunluğunda<br />

bu durumun başlangıcının çocukluk yaşlarına uzandığı iyi<br />

bilinmektedir.<br />

Sayın Er, Çocukluk Çağı Obezitesinde Ailenin Rolü Nedir?<br />

Çocukluk yaş grubundaki obezitenin oluşmasında,<br />

ailenin beslenme davranışı, öğün sayısı, ailenin günlük<br />

aktivitesi, eğitim durumu ve gelir düzeyi, çocuğun aktivasyon<br />

derecesi, hızlı hazır besin tüketiminin artması, ailelerin<br />

enerji yoğunluğu yüksek besinleri çocukların tüketmesine<br />

12


BESLENME VE DİYET UZMANI<br />

RÜMEYSA SENANUR ER<br />

BESLENME VE DİYET<br />

Röportaj<br />

kalorili gıdaların ödül olarak kullanılmaması gerekmektedir.<br />

Çocuklarda öncelikli hedef ağırlık kaybı değil, sağlıklı<br />

yaşam tarzı ve yeme alışkanlıklarının kazandırılmasıdır.<br />

Aileler çocukların kilosuna odaklanmak yerine olumlu<br />

gelişmelerde çocuğu ödüllendirip, özgüvenini desteklemelidir.<br />

Örneğin çocuk sebze-meyve yediğinde anne babası<br />

veya diyetisyeninin övgüde bulunması yararlı sonuçlar<br />

sağlayacaktır. Ailenin rolü uygun yiyeceklerin seçimi,<br />

yemek masasına getirilen porsiyonlar, yeme sıklığı ve<br />

öğünlerin ayarlanması, yeme hızı ve fiziksel aktivitelerin<br />

düzenlenmesi, egzersizlerin sıklığı ve süreci alanında<br />

yoğunlaşır. Boş vakitlere yönelik tedbirler, televizyon<br />

seyretmekle harcanan vakitlerin sınırlandırılması gibi<br />

zamanın kullanılış şeklini değiştirmeyi hedefler. Amerikan<br />

Aile Hekimleri Birliği fiziksel aktivitenin her gün en az 30<br />

dakika yapılmasını önermiştir.<br />

İstanbul’da yapılan bir çalışmada 7-9 yaş arasındaki<br />

çocukların yüzde 16,9’unun obez, yüzde 6,8’inin de<br />

aşırı obez olduğu saptanmış ve obez çocukların diğer<br />

çocuklara göre daha fazla televizyon izlediği ve ailenin<br />

ilgisinin daha az olduğu bildirilmiştir.<br />

izin vermesi gibi çevresel faktörler etkili olmaktadır. Çevresel<br />

etmenler arasında uzun süre televizyon izlemek ya da<br />

oturduğu yerde bilgisayar oyunları oynayıp evden dışarı<br />

çıkmamak da bulunmaktadır.<br />

İstanbul’da yapılan bir çalışmada 7-9 yaş arasındaki<br />

çocukların yüzde 16,9’unun obez, yüzde 6,8’inin de aşırı<br />

obez olduğu saptanmış ve obez çocukların diğer çocuklara<br />

göre daha fazla televizyon izlediği ve ailenin ilgisinin<br />

daha az olduğu bildirilmiştir.<br />

Obez çocukların fazla yeme isteğinin ve beslenme<br />

biçiminin aile çevresinden edinilen bir alışkanlık olduğu<br />

çalışmalarda belirtilmektedir. Çocuklar için yemek yeme<br />

genellikle sosyal bir durumdur. Çocuklar, aileyi, arkadaşlarını<br />

gözlemleyerek, onları örnek alarak kendi yeme<br />

davranışını ve tercihini oluşturur. Çocuğun yiyecek türü ve<br />

yiyecek miktarı hakkındaki kabulleri aileyle ilgilidir. Aşırı<br />

yeme alışkanlığı olan anne-babaların, çocukların da fazla<br />

yedirmeye eğilimli oldukları bildirilmiştir.<br />

Sayın Er, Aileye Düşen Görevler Nelerdir?<br />

Çocuk, ailenin aldığı yiyecekleri tüketir. Bu nedenle<br />

aileye ve çocuğa olumlu beslenme alışkanlığı kazandırmanın<br />

ilk adımı yağ ve şeker içeriği düşük taze gıdaların<br />

tercih edilmesidir. Yemeklerin televizyon karşısında değil,<br />

aile ile birlikte sofrada yenmesi, tatlı, çikolata gibi yüksek<br />

Sayın Er, Çocukluk Çağı<br />

Obezitesinin Önlenmesinde<br />

Hangi Kurallar Uygulanmalıdır?<br />

- Çocuk ve ergenler aileyi model<br />

aldığı için ailenin beslenme<br />

alışkanlıkları önemlidir.<br />

- Aile çocuk veya ergenlerin<br />

tedavisi boyunca sabırlı olup<br />

pozitif düşünmeli ve çocuklarını<br />

cesaretlendirmelidir.<br />

- Aile porsiyonları küçültmeli<br />

ve televizyon karşısında yemek<br />

yememelidir. Çocuğuna örnek olmalıdır.<br />

- Aile; çocuklarına sağladıkları yiyeceklerin<br />

miktarlarını belirleyerek, çocukların beslenme<br />

düzenlerini oluşturmalıdır.<br />

- Aile çocuklarının yeme alışkanlıkları, gıda alımı,<br />

fiziksel aktivite ve kilo değişimlerini kayıt etmelidir.<br />

- Aile çocukların toplam TV izleme ve bilgisayar<br />

oynama süresini 1-2 saati aşmayacak şekilde<br />

ayarlamalıdır.<br />

- Aile, alternatif eğlenceler, ev dışında birlikte<br />

yapılacak aktiviteler planlanmalıdır.<br />

- Aile ödülü takdir ve övgü ile yapmalı, yemeği<br />

bitirmesi sonucunda çocuğunu yiyecekle (çikolata gibi)<br />

ödüllendirmemelidir.<br />

- Aile yüksek kalori ve yağ içeren besinleri (çikolata,<br />

şerbetli tatlı, kızartmalar gibi) evde bulundurmamalı<br />

ve hazırlamamalıdır.<br />

- Aile evde meyve-sebze tüketimini arttırmalıdır.<br />

- Aile fiziksel aktivite yaparak çocuğunu da spor<br />

yapmaya teşvik etmelidir.<br />

- Ailenin ilgisizliği, çocuğun önünde anne-babanın<br />

çatışmaları, ailenin parçalanması, annenin çalışması<br />

sonucu fast-food besinlere yönelmesi gibi etkenler<br />

sağlıklı olmayan beslenme alışkanlıklarına ve<br />

yeme bozuklarına neden olacağından aile bu tarz<br />

davranışlardan kaçınmalıdır.<br />

13


Röportaj<br />

BAHAR<br />

ALERJiSi<br />

Özel Mercan Hastanesi Göğüs<br />

Hastalıkları Uzmanı Dr. Hüseyin<br />

Kadı, alerjik hastalıkların çevresel<br />

faktörler ve genetik yatkınlık ile<br />

ortaya çıktığını, bu iki olgunun<br />

hastalığa yakalanma riski<br />

arttırdığını söyledi.<br />

Özel Mercan Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı<br />

Dr. Hüseyin Kadı, alerjik hastalıkların bireyleri çocukluk<br />

ve gençlik çağında daha çok etkilediğini belirterek mevsim<br />

geçişlerine dikkat çekti.<br />

Sayın Kadı, Alerjik Hastalıklar Hakkında Bilgi<br />

Alabilir miyiz?<br />

Alerjik hastalıklar, çevresel faktörler ve genetik yatkınlığın<br />

sonucu olarak ortaya çıkar. Genellikle mevsim<br />

geçişlerinde görülür. Toplumun yüzde 20’si yaşamının<br />

bir döneminde bundan etkilenir. Hastalık genellikle<br />

çocukluk veya gençlik çağında başlar, en sık rastlandığı<br />

dönem çocukluk çağıdır. Orta yaşlarda belirtilerde<br />

azalma izlenir. Alerjiden etkilenen yaşlı insan sayısı<br />

çok azdır. Ebeveynlerden birinin alerjik olması çocukta<br />

alerji ortaya çıkma riskini iki katına çıkarır ve annenin<br />

etkisi babanınkinden fazladır. Her iki ebeveyn alerjik<br />

ise risk dört kat artar.<br />

Sayın Kadı, Bahar Alerjisi Nedir?<br />

Bahar aylarında çiçek tozları dediğimiz polenlerin<br />

havada dolaşımı artmaktadır. Polen alerjisi olan kişilerde<br />

bu dönemde gelişen şikâyetler “Bahar Alerjisi” veya<br />

“Saman Nezlesi” olarak da tanımlanır.<br />

Kuzey yarımkürede ağaç polenleri ilkbaharda,<br />

çimen polenleri yaz aylarında ve<br />

yabani ot polenleri sonbaharda erken dönemlerde<br />

semptom oluşumundan sorumludur.<br />

Aslında polenler zararlı maddeler değildir ancak alerjik<br />

olan kişilerde bağışıklık sistemimiz bu maddeleri tehlikeli<br />

olarak tanımlayarak “histamin” ve benzeri maddelerin<br />

salgısını arttırır. Göz, burun ve nefes borusunun<br />

Hastalık genellikle çocukluk veya gençlik çağında<br />

başlar, en sık rastlandığı dönem çocukluk<br />

çağıdır. Orta yaşlarda belirtilerde azalma izlenir.<br />

Alerjiden etkilenen yaşlı insan sayısı çok azdır.<br />

üzerini kaplayan “mukoza” denilen yüzeyde mikrobik<br />

olmayan iltihaba neden olurlar.<br />

Sayın Kadı, Mevsim İtibariyle Bahar Alerjisi Öne<br />

Çıkmaktadır. Bahar Alerjisi Belirtileri Nelerdir?<br />

Polen tanecikleri esas olarak burunda yakalanırlar ve<br />

göze de ulaşırlar, bu nedenle en sık belirtiler burun ve<br />

gözlerde görülür.<br />

Bahar Alerjisinin belirtileri:<br />

- Burun tıkanıklığı ve akıntısı<br />

- Burun, ağız ve boğaz kaşıntısı<br />

- Hapşırma<br />

- Gözlerde kızarıklık, sulanma ve kaşıntı<br />

- Göğüste sıkışma<br />

- Öksürük<br />

- Koku ve tat almada azalma<br />

- Burun tıkanıklığı olanlarda horlama, baş ağrısı ve<br />

uyku bozukluğu<br />

Sayın Kadı, Bahar Alerjisi Risk Faktörleri Nelerdir?<br />

- Ailede alerji veya atopi öyküsünün olması,<br />

- Sosyoekonomik düzeyin yüksek olması,<br />

- Siyah ırk<br />

- Hava kirliliği,<br />

- Ailenin ilk çocuğu olma,<br />

14


UZMAN DOKTOR<br />

HÜSEYİN KADI<br />

GÖGÜS HASTALIKLARI<br />

Röportaj<br />

Ebeveynlerden birinin alerjik olması çocukta alerji<br />

ortaya çıkma riskini iki katına çıkarır ve annenin etkisi<br />

babanınkinden fazladır. Her iki ebeveyn alerjik ise risk<br />

dört kat artar.<br />

- Ev içinde hayvan beslenmesi,<br />

- Evde sigara içilmesi,<br />

- Bebeğin anne sütü almaması ya da kısa süreli alması<br />

- Polen sezonunun hemen öncesinde doğmak,<br />

- Sezaryenle doğmak,<br />

- Sık gereksiz antibiyotik kullanımı<br />

Sayın Kadı, Bahar Alerjisi Teşhisi Nasıl Konur?<br />

Bahar Alerjisi teşhisi genellikle hastanın öyküsüne dayanılarak<br />

konur. Belirtiler genellikle her yıl belirli zaman<br />

diliminde tekrarlar. Bahar alerjisinin belirtileri mikropların<br />

neden olduğu hastalıklarla karışabilir. Bu nedenle, ayrıntılı<br />

muayene gerekirse alerji deri testi veya kan testleri yapılmalıdır.<br />

Sayın Kadı, Bahar Alerjisinin Tedavisi Nasıl Yapılır?<br />

Bahar Alerjisinin tedavisinde alerjenden kaçınma, ilaç<br />

tedavisi, immünoterapi ve cerrahi tedavi seçenekleri bulunmaktadır.<br />

1-Allerjenden Kaçınma<br />

Allerjenden tamamen kaçınmak mümkün olmasa da alınan<br />

tedbirlerle alerji yükü azaltılabilmektedir. Bu nedenle;<br />

- Polenlerin yoğun olduğu sabah saatlerinde, kuru ve<br />

rüzgarlı havalarda zorunlu değilse dışarı çıkmayın.<br />

- Polen mevsiminde spor için kapalı alanları tercih edin.<br />

- Siperli şapka kullanın.<br />

- Göz nezleniz varsa güneş gözlüğü faydalı olabilir.<br />

- Eve geldiğinizde giysilerinizi değiştirin.<br />

- Uzun kollu elbiseler ve pantolon giyin.<br />

- Eve geldiğinizde duş alın ve bol su ile yüzünüzü<br />

yıkayın.<br />

- Çok şiddetli bulgularınız varsa evinizde ve aracınızda<br />

polen filtresi kullanın.<br />

- Polen mevsiminde çamaşırlarınızı evde kurutmaya<br />

özen gösterin.<br />

- Polenlerin yoğun olduğu saatlerde kapı, pencere<br />

açmayın.<br />

- Toplu taşıma araçlarında açık kapı ve pencere önlerinde<br />

durmayın.<br />

- Çimlerin biçildiği ortamlardan uzak durun.<br />

- Polenlerin yüksek olduğu mevsimlerde uygun bir maske<br />

kullanın.<br />

- Sigara içmek şikayetleri artırır, sigara içmeyin ve sigara<br />

içilen ortamlardan uzak durun.<br />

- Çimenli, çiçekli ortamlarda yerde uzanmayın.<br />

2- İlaç Tedavisi<br />

- Antihistaminikler<br />

- Kortikosteroidler<br />

- Kromoglikat<br />

- Vazokonstriktörler<br />

- Antikolinerjikler<br />

- lökotrien antagonistleri<br />

- Humanize monoklonal anti-IgE antikorları<br />

Bütün bu ilaçlar tek başına veya kombine, lokal ya da<br />

sistemik olarak kullanımı, hastalığınızın şiddetine ve semptomlara<br />

göre doktorunuz tarafından belirlenmektedir.<br />

3- İmmünoterapi<br />

Allerjen-spesifik immünoterapi (allerjen aşıları), allerjik<br />

duyarlanmayı azaltmak ve bunun neticesinde burun, göz<br />

ve akciğerlerde oluşan semptomları hafifletmek üzere hazırlanmış<br />

olan bir allerjen formülasyonunun düzenli olarak<br />

cilt altı yoldan enjekte edilmesini ifade eder.<br />

İmmünoterapi için seçilecek hastalar genellikle alerjisi<br />

ilaçlarla kontrol edilemeyen veya ilaç yan etkilerinden<br />

rahatsız olan hastalardır.<br />

Genç erişkinler ve 5 yaş üzerindeki çocuklar bu tedavi<br />

için en iyi adaylardır; yaşlı hastalarda alınan sonuçlar yüz<br />

güldürücü değildir ve yan etkiler daha sıktır.<br />

İmmünoterapi ağır astımlı hastalar ve kardiyovasküler<br />

hastalığı olanlara uygulanmaz.<br />

4- Cerrahi Tedavi<br />

Cerrahi müdahale nadiren gereklidir. Fakat ilaç<br />

tedavisinin başarısız kalması durumunda konka redüksiyonu<br />

ve/veya septum deviasyonuna yapılacak<br />

bir müdahale, özellikle nazal spreylerin bölgeye daha<br />

iyi ulaşabilmesini sağlaması nedeniyle yararlı olabilir.<br />

Yine drenajı bozuk haftalar süren tıbbi tedaviye yanıt<br />

vermeyen kronik rinosinüzitte endoskopik sinüs cerrahisi<br />

uygulanabilir. Ayrıca ilk tanı konulduğunda poliplerin<br />

histolojik incelemesi için cerrahi girişim gereklidir.<br />

15


Röportaj<br />

GEÇ KALMAK<br />

HAYAT KALiTESiNi DE<br />

BOZAR<br />

Özel Mercan Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ömer Faruk Akıncı, kanserde<br />

erken tanının önemini “Erken evrede hem tedavi seçenekleri çok fazladır hem de yapılan<br />

girişimlerin hayat kalitesi üzerine etkisi minimaldir. Vücuttaki değişimler erkenden farkedilerek<br />

önemsenmeli, uzmanına muayene olarak gerekli incelemeler yapılmalıdır.” şeklinde vurguladı.<br />

Özel Mercan Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı<br />

Prof. Dr. Ömer Faruk Akıncı, kanser türlerinde erken<br />

tanının sadece hayat kurtarmakla kalmayacağını<br />

ömrün geri kalan kısmında hayat kalitesini de yükselteceğini<br />

açıkladı.<br />

Sayın Akıncı, Kanser Hastalığında Erken Tanı<br />

Neden Önemlidir?<br />

Bence, kanser için kullanılan “Erken tanı hayat kurtarır”<br />

sloganı doğrudur, ancak eksiktir. Çünkü erken<br />

tanı sadece hayat kurtarmakla kalmaz, aynı zamanda<br />

kişinin kalan ömrünün hayat kalitesini de yükseltir.<br />

Birçok kanser türünde, hastalığa geç dönemde tanı<br />

konulması, tedavi seçeneklerini azaltmak ve yaşam süresini<br />

kısaltmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin kalan<br />

ömrünün kalitesini ve yaşam standartlarını da düşürür.<br />

Bazen küçük bir belirti önemli bir kanserin erken belirtisi<br />

olabilir. Ciltteki bir benin renk veya şekil değiştirmesi,<br />

meme veya koltuk altında ortaya çıkan bir şişlik,<br />

gaita renginin veya alışkanlığının değişmesi, vücudun<br />

herhangi bir yerinde ortaya çıkan bir kitle, yeni ortaya<br />

çıkan inatçı bir ağrı, istemsiz kilo veya iştah kaybı gibi<br />

bir belirti uyarıcı olabilir.<br />

Bazı hastalarda, anlaşılabilir nedenlerle, hastaneye<br />

gelme, doktora muayene olma veya tetkik yaptırma<br />

korkusu veya üşengeçliği vardır. Bir çok kişi yoğun<br />

iş temposunda kendi sağlığına yeterli vakit ayırmamakta<br />

ve gerekli kontrolleri yaptırmakta ihmalkar<br />

davranmaktadır. Bazı insanlarda bunun nedeni “Bir<br />

hastalığım varsa bunu bilmesem daha iyi” gibi bir<br />

16


PROFESÖR DOKTOR<br />

ÖMER FARUK AKINCI<br />

GENEL CERRAHİ<br />

Röportaj<br />

Bence, kanser için kullanılan “Erken tanı hayat<br />

kurtarır” sloganı doğrudur, ancak eksiktir. Çünkü<br />

erken tanı sadece hayat kurtarmakla kalmaz, aynı<br />

zamanda kişinin kalan ömrünün hayat kalitesini<br />

de yükseltir. Birçok kanser türünde, hastalığa geç<br />

dönemde tanı konulması, tedavi seçeneklerini<br />

azaltmak ve yaşam süresini kısaltmakla kalmaz, aynı<br />

zamanda kişinin kalan ömrünün kalitesini ve yaşam<br />

standartlarını da düşürür.<br />

anlayış varken, bazılarında da “Ben sağlıklıyım, bende<br />

kanser olmaz” gibi abartılı bir özgüven duygusu<br />

vardır. Bazı insanlarda ise “Bilsem ne değişecek ki”<br />

gibi önyargılı bir anlayış hakimdir. Ayrıca, yaşadığımız<br />

pandemi sürecinde, hastanelerin güvenli olmadığı<br />

algısı da insanların rutin kontrollerini yapmalarını<br />

engellemekte veya bazı basit gibi görünen şikayetlerini<br />

göz ardı etmelerine neden olmaktadır.<br />

Oysa bazen küçük bir belirti önemli bir kanserin erken<br />

belirtisi olabilir. Ciltteki bir benin renk veya şekil<br />

değiştirmesi, meme veya koltuk altında ortaya çıkan<br />

bir şişlik, gaita renginin veya alışkanlığının değişmesi,<br />

vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkan bir kitle,<br />

yeni ortaya çıkan inatçı bir ağrı, istemsiz kilo veya<br />

iştah kaybı gibi bir belirti uyarıcı olabilir.<br />

Sayın Akıncı, Erken Tanı Tedavi Sürecinde Hangi<br />

Avantajları Sağlar?<br />

Diğer birçok hastalıkta olduğu gibi, birçok kanser<br />

türünde de erken tanı konulmasının bir çok avantajı<br />

ve faydası vardır. Kaldı ki “prekanseröz lezyonlar”<br />

dediğimiz bazı oluşumlar farkedildiğinde, bunların<br />

kansere dönüşmeden tamamen tedavi edilmesi de<br />

mümkündür. Örneğin memede “duktal veya lobuler<br />

karsinoma insitu” dediğimiz lezyonlar, erken<br />

ve uygun cerrahi müdahale ile invaziv kanserlere<br />

dönüşmeden tamamen tedavi edilebilir. Bunun için<br />

kişinin uyanık olması, rutin kontrollerini aksatmaması<br />

ve gerekli tetkikleri yaptırması yeterlidir. Her kadının<br />

20 yaşından itibaren kendi memesini aylık olarak<br />

kontrol etmesi, başka bir risk faktörü yoksa, yılda<br />

bir doktora başvurması, gereğinde meme ultrasonu<br />

yapılması, 40 yaşından sonra risk durumuna göre<br />

mamografi çekilmesi lezyonların erken tanınması için<br />

hayati derecede önemlidir. Erken teşhis konulmasıyla<br />

kişi memesini kaybetmekten kurtulabileceği gibi,<br />

ciddi komplikasyonları olan, hayat kalitesini düşüren<br />

radyoterapi ve kemoterapi almak zorunda kalmayabilir.<br />

Erken evrede yakalanan meme kanserlerinde,<br />

kol ödemi gibi kolon polipleri de buna çok güzel bir<br />

örnektir. Kalın bağırsak kanserlerinin büyük bir kısmı<br />

poliplerden gelişir. Bazen yapılacak basit bir gizli<br />

kan testi uyarıcı olabilir. Zamanında yapılacak bir<br />

kolonoskopi de bu lezyonların saptanması ve radikal<br />

bir tedavi yapılması ile kansere dönüşmesi engellenebilir.<br />

Kolon poliplerinde kişinin yaşam standartlarını<br />

bozmayan basit bir müdahale ile tedavi mümkün<br />

iken, invaziv bir kanser geliştiğinde yapılan bağırsak<br />

Her kadının 20 yaşından itibaren kendi memesini<br />

aylık olarak kontrol etmesi, başka bir risk faktörü<br />

yoksa, yılda bir doktora başvurması, gereğinde<br />

meme ultrasonu yapılması, 40 yaşından sonra risk<br />

durumuna göre mamografi çekilmesi lezyonların<br />

erken tanınması için hayati derecede önemlidir. Erken<br />

teşhis konulmasıyla kişi memesini kaybetmekten<br />

kurtulabileceği gibi, ciddi komplikasyonları olan, hayat<br />

kalitesini düşüren radyoterapi ve kemoterapi almak<br />

zorunda kalmayabilir.<br />

17


Röportaj<br />

rezeksiyonları, bazen açılan geçici veya kalıcı bir<br />

kolostomi kişinin hem sosyal yaşamını hem de hayat<br />

kalitesini çok etkiler. Ardından yapılacak radyoterapi<br />

karın içinde ağrı, yanma, ishal gibi “yaşam kalitesi”ni<br />

etkileyen ciddi problemlere yol açabilir. Kemoterapinin<br />

bir çok sistemi etkileyen bulantı, kusma ve saç<br />

dökülmesi gibi yan etkileri iyi bilinmektedir.<br />

Mide lezyonları için de benzer şeyler söylenebilir.<br />

Midedeki prekanseröz veya erken evre bir lezyonun<br />

tanınması ancak endoskopi ile yapılabilmektedir.<br />

Artık çok konforlu şartlarda yapılan endoskopik girişimlerle<br />

midedeki lezyonların hem erken tanısı hem<br />

de tedavisi yapılabilmektedir. Geç kalındığında mide<br />

kanserlerinde yapılan total gastrektominin sonuçları<br />

hayat kalitesini son derece düşürecektir.<br />

Cilt kanserlerinde de erken tanı son derece önemlidir.<br />

Henüz karsinoma insitu veya prekanseröz bir cilt<br />

lezyonu basit bir eksizyonla tedavi edilebilirken, invaziv<br />

kansere dönüştükten sonra, yerine göre, bölgesel<br />

lenf nodu disseksiyonlarına ve bazen organ kaybına<br />

kadar giden sonuçlara yol açabilmektedir.<br />

Tiroid kanserlerinde de erken tanı önemlidir. Henüz<br />

küçük bir lezyon iken erken teşhis edilen bir nodülün<br />

tedavisi hayat standartlarında önemli bir değişime<br />

neden olmazken, ileri evre tiroid kanserlerinde,<br />

komplikasyonları yaşam kalitesini etkileyen lenf nodu<br />

disseksiyonları, sinir hasarı ve ömür boyu ilaç kullanılmasını<br />

zorunlu kılan girişimler gerekebilir.<br />

Sayın Akıncı, Hasta Erken Tanıdan<br />

Faydalanabilmek İçin Neye Dikkat Etmelidir?<br />

Benzer durumlar hemen bütün organ kanserleri için<br />

geçerlidir. Akciğer, özefagus, larinks, pankreas ve<br />

karaciğer gibi organların kanserlerinde erken evrede<br />

hem tedavi seçenekleri çok fazladır hem de yapılan<br />

girişimlerin hayat kalitesi üzerine etkisi minimaldir.<br />

Vücuttaki değişimler erkenden farkedilerek önemsenmeli,<br />

uzmanına muayene olarak gerekli incelemeler<br />

yapılmalıdır. Ayrıca, kişide hiç bir belirti yoksa bile,<br />

kalın barsak ve meme kanserleri için yapılan tarama<br />

testleri risk grupları için önerilen sıklıkta yapılmalıdır.<br />

Böylece konulan erken tanı hem hayat kurtarır hem de<br />

hayat kalitesini düşürmez.<br />

18


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniği<br />

UZM. DR. KIVANÇ YALUĞ<br />

UZM. DR. ASLI UZER OKLU<br />

SAĞLAM ÇOCUK TAKİBİ n<br />

BESLENME / VİTAMİN EKSİKLİĞİ n<br />

ASTIM / ALERJİ / İNEK SÜTÜ ALERJİSİ n<br />

ATEŞLİ HASTALIKLAR<br />

BÜYÜME GELİŞME GERİLİKLERİ<br />

SÜT ÇOCUĞU EPİLEPSİLERİ<br />

444 0 704


Röportaj<br />

ÖKSÜREN ÇOCUK<br />

Özel Mercan Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Aslı Uzer Oklu, çocuklarda<br />

öksürüğün özellikle kış aylarında daha çok görülen yaygın bir şikayet olduğunu<br />

vurguladı. Öksürükte 4 haftanın akut veya kronik öksürük ayrımını ortaya çıkardığını<br />

belirten Oklu, öksürüğün özelliklerinin aile tarafından belirlenmesinin ve risk<br />

faktörlerinin tespitinin tanı ve tedaviyi kolaylaştıracağını açıkladı.<br />

Özel Mercan Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı<br />

Dr. Aslı Uzer Oklu, çocuklarda öksürüğün süresinin ve<br />

şiddetinin artmasının hastalık bulgusu olarak değerlendirilebileceği<br />

için dikkate alınması gerektiğini söyledi.<br />

Sayın Oklu, Çocuklarda Uzun Süreli Öksürük Neden<br />

Oluşur? Öksürük, Hastanın Yaşam Kalitesini Nasıl<br />

Etkiler?<br />

Çocuklarda öksürük, özellikle kış aylarında daha<br />

çok gözlemlediğimiz ve yaygın bir şikayettir.<br />

Öksürük bir reflekstir ve gereklidir. Şöyle ki, havayollarımızdaki<br />

havanın yüksek şiddetle itilmesi ile<br />

Sağlıklı çocuklar bile zaman zaman öksürebilirler.<br />

Ancak uzayan ve şiddetli öksürük hastalık bulgusu<br />

olabileceğinden dolayı dikkate alınmalıdır.<br />

mevcut olan atıklar süpürülmüş olur. Sağlıklı çocuklar<br />

bile zaman zaman öksürebilirler. Ancak uzayan<br />

ve şiddetli öksürük hastalık bulgusu olabileceğinden<br />

dolayı dikkate alınmalıdır. Ayrıca öksürükle birlikte<br />

çocuğun uyku kalitesi ve okul performansı azalabileceği<br />

için aile bireyleri de bu durumdan<br />

etkilenebilirler.<br />

20


UZMAN DOKTOR<br />

ASLI UZER OKLU<br />

ÇOCUK HASTALIKLARI<br />

Röportaj<br />

Öksürüğün koruyucu özelliği hatırlanmalı fakat<br />

uzayan şikayet söz konusu ise tekrar değerlendirme<br />

yapılmalıdır. Tedavi altta yatan nedene göre<br />

planlanmalıdır. Özellikle küçük çocuklarda solunum<br />

yoluna kaçan yabanci cisim akılda tutulmalı, buna<br />

göre tetkik edilmelidir.<br />

Sayın Oklu, Çocuklarda Öksürük Nasıl Kategorize<br />

Edilebilir?<br />

Öksürük özelliklerine göre aile tarafından<br />

tariflenebilir:<br />

- Balgamlı öksürük<br />

- Havlar tarzda öksürük<br />

- Ani ve geçici kriz halinde gelen öksürük<br />

- Metalik seste olan öksürük,<br />

- Beslenme sonrası gözlenen öksürük,<br />

- Gece öksürükleri,<br />

- Sabah belirginleşen öksürük,<br />

- Egzersizle şiddeti artan öksürük,<br />

- Gürültülü öksürük<br />

- Uykuda kaybolan öksürük<br />

Öksürüğün bu özelliklerinin belirlenmesi muayene<br />

esnasında doktor tarafından ayırıcı tanı yapmada<br />

oldukça faydalıdır.<br />

Sayın Oklu, Uzun Süreli Öksürüklerde Ne Yapılmalıdır?<br />

Öksürük, süresine göre akut ve kronik olarak iki şekilde<br />

sınıflanabilir.<br />

Akut öksürükler, 4 haftadan kısa sürelidir. Üst solunum<br />

yolu enfeksiyonları ve en sık rinovirüsler (yüzde<br />

50-80) olmak üzere birçok farklı virüs ile ortaya<br />

çıkabilir. Üst solunum yolu enfeksiyonları sıklığı erken<br />

sonbahar ve geç ilkbahar arasında oldukça fazladır.<br />

Küçük çocuklar yılda ortalama 6-8 kez üst solunum<br />

yolu enfeksiyonları geçirirler. Çocukların yüzde<br />

10-15’i ise yılda yaklaşık en az 12 defa enfeksiyon<br />

geçirmektedir. Öksürük için rahatlatici ilaçlar doktor<br />

kontrolünde çocuğun öksürüğe neden olan hastalığı ve<br />

çocuğun yaşına uygun olarak dozu ve süresi ayarlanarak<br />

kullanılır. Soğuk algınlığı olan hastaların yaklaşık<br />

2/3’ünde öksürük duruma eşlik eder ve sıklıkla burun<br />

ile ilgili şikayetlerden sonra başlar. Aileler doğal<br />

olarak çocuğun öksürüğünün kesilmesini isteseler de<br />

öksürük havayolu tahrişine bağlı bir yanıttır ve istenmeyen<br />

sekresyonların atılmasına yardımcı olur. Bahsedilen<br />

hava yolu tahrişinin sebebi bulunduktan sonra<br />

gerekli tedavi başlatılır. Bu esnada vücuda yeterli sıvı<br />

alınması şikayetin düzelmesine ilaveten faydalı olacaktır.<br />

Bunu çocuklarda bol su içme önerisiyle gerçekleştirebiliriz.<br />

Öksürük uzun süreli değilse, üst solunum yolu<br />

enfeksiyonları belirtileri eşlik ediyorsa, dikkate alınması<br />

gereken başka bir belirti eşlik etmiyorsa ve muayene<br />

sonucunda anormal bir durum yoksa ileri araştırmaya<br />

gerek kalmayacaktır. Bu nedenle öksürüğün koruyucu<br />

özelliği hatırlanmalı fakat uzayan şikayet söz konusu<br />

ise tekrar değerlendirme yapılmalıdır. Tedavi altta<br />

yatan nedene göre planlanmalıdır. Özellikle küçük<br />

çocuklarda solunum yoluna kaçan yabanci cisim akılda<br />

tutulmalı, buna göre tetkik edilmelidir.<br />

4 haftadan uzun süren öksürüklerde kronikleşmeyi<br />

düşünebiliriz.<br />

Altta yatan bir hastalığa bağlı olarak ya da özel<br />

bir nedeni olmayan olarak ikiye ayirabiliriz. Spesifik<br />

olmayan öksürük diğer solunum yolu yakınmalarının<br />

eşlik etmediği, kronik akciğer hastalığı düşündürmeyen,<br />

sigara dumanı maruziyeti olmayan, akciğer grafisinin<br />

normal olduğu, uzun süreli kuru öksürüktür. Özellikle<br />

yenidoğan döneminde başlayan veya herhangi bir yaşta<br />

aniden başlayan, beslenmeyle artan, balgamın eşlik<br />

ettiği, kilo kaybının gözlendiği, giderek şiddetlenen ve<br />

muayene neticesinde akciğer bulgularının eşlik ettiği<br />

öksürükte hastalık araştırılmalı ve mutlaka ileri tetkik<br />

yapılmalıdır. Hastalığa bağlı olan öksürüklerde, mevcut<br />

olan hastalık tedavi edilmelidir. Bu nedenle kronik<br />

öksürüğün ayırıcı tanısını yaparken muayeneyle birlikte<br />

öksürüğün ne zaman ve nasıl başladığı, niteliği, birlikte<br />

bulunan balgam, hırıltı ve nefes darlığı gibi diğer belirtiler,<br />

öksürüğü tetikleyen faktörler, alerjik bünye, ailede<br />

solunumsal hastalığı olan bir kişinin varolup olmadığı,<br />

akraba evliliği, daha önce ilaç kullanıp kullanılmadığı<br />

ve eğer ilaç kullandıysa fayda görüp görmediği, uykuda<br />

öksürük olup olmadığı ve sigara dumanına maruziyet<br />

olup olmadığı soruşturulmalıdır. Ayırıcı tanıya göre<br />

teşhis yapılıp tedavi düzenlenecektir.<br />

21


Kardiyoloji Polikliniği<br />

DOÇ. DR. MEHMET BOSTAN<br />

ELEKTROKARDİYOGRAM (Kalp Ritm (atım) Düzensizliklerinin Saptanması)<br />

EKOKARDİYOGRAFİ (Ultrason Eşliğinde Kalp Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi)<br />

EFOR TREADMİLL (Gizli Korener Kalp Hastalığının Değerlendirilmesi)<br />

TANSİYON HOLTERİ, EFOR HOLTERİ<br />

444 0 704


Kalp Check-Up Programı<br />

LABORATUVAR TETKİK<br />

Hemogram (Kansızlık, kan hastalıklarının<br />

ve kan hücrelerinin incelenmesi)<br />

Açlık Kan Şekeri (Şeker hastalığının tanısı)<br />

ÜRE (Böbrek Fonksiyon Testi)<br />

KREATİNİN (Böbrek Fonksiyon Testi)<br />

Total Kolesterol (Vücuttaki yağ<br />

oranlarının ölçümü)<br />

HDL Kolestrol (İyi huylu Kolesterol)<br />

LDL Kolesterol (Kötü Huylu Kolesterol)<br />

Trigliserid (Kolesterol Ölçümü)<br />

Gama GT<br />

TSH (Trioid Hastalıklarının ve<br />

Fonksiyonlarının Tanı ve Takibi)<br />

Troponin I-CK,NB (Kardiyak Panel)<br />

Ürik Asit (Protein Metobolizması ve<br />

Gut Hastalıkları Tanısı)<br />

KARDİYOLOJİ TETKİK<br />

Elektrokardiyogram<br />

(Kalp Ritm (atım)<br />

Düzensizliklerinin Saptanması)<br />

Ekokardiyografi<br />

(Ultrason Eşliğinde Kalp<br />

Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi)<br />

Efor Treadmill<br />

(Gizli Korener Kalp Hastalığının<br />

Değerlendirilmesi)<br />

Tansiyon Holteri<br />

Efor Holteri<br />

Hastanın Durumuna Göre Birisi Yapılacaktır.<br />

MUAYENELER<br />

Kardiyoloji Uzman<br />

Hekim Değerlendirmesi<br />

1500 TL<br />

444 0 704


Röportaj<br />

GÖĞÜS AĞRISI<br />

SENDROMLARI<br />

Özel Mercan Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Bostan, kalp<br />

damar hastalıklarının en önemli nedenleri arasında aileden genetik geçişin<br />

yer aldığını söyledi. Bostan, “Kalp damar hastalıkları görülme sıklığı ve ölüme<br />

neden olma açısından dünyada en sık görülen hastalık grubudur. Eğer genetik<br />

bir yatkınlığınız varsa kendinize daha çok dikkat etmek zorundasınız.” dedi.<br />

Özel Mercan Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />

Mehmet Bostan, her göğüs ağrısının kalp damar hastalıklarının<br />

yansıtmayacağını ama geçmeyen, rahatsız<br />

eden, hayat konforunu etkileyen göğüs ağrılarında<br />

hekime danışmanın önemini vurguladı.<br />

Sayın Bostan, Kalp Damar Hastalıklarının Risk<br />

Faktörlerini Açıklayabilir misiniz?<br />

Kalp damar hastalıkları görülme sıkılığı ve ölüme<br />

neden olma açısından dünyada en sık görülen hastalık<br />

grubudur. Bu kadar önemli olmasının altında yatan<br />

nedenler hem çok sık görülmesi hem de ölüm riskinin<br />

fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durum bu<br />

hastalıkların erken tanı ve tedavilerinin önemini ortaya<br />

koymaktadır.<br />

Aslında doğuştan itibaren başlayan, ancak genelde<br />

40’lı yaşlarda ortaya çıkan kalp damar tıkanıklıkları çok<br />

nedenli bir oluşuma sahiptir. En önemli neden hemen<br />

Aslında doğuştan itibaren başlayan, ancak genelde<br />

40’lı yaşlarda ortaya çıkan kalp damar tıkanıklıkları<br />

çok nedenli bir oluşuma sahiptir. En önemli neden<br />

hemen hemen tüm hastalıklarda olduğu gibi genetik,<br />

yani ailevi geçiştir. Genetik geçiş olabilmesi için<br />

erkeklerde 50-55 yaş altında, kadınlarda 60 yaş<br />

altında önemli risk faktörleri olmaksızın damar<br />

tıkanıklığı olması gerekir.<br />

hemen tüm hastalıklarda olduğu gibi genetik, yani ailevi<br />

geçiştir. Genetik geçiş olabilmesi için erkeklerde 50-<br />

55 yaş altında, kadınlarda 60 yaş altında önemli risk<br />

faktörleri olmaksızın damar tıkanıklığı olması gerekir.<br />

Eğer genetik bir yatkınlığınız varsa kendinize daha çok<br />

dikkat etmek zorundasınız.<br />

Diğer önemli risk faktörleri hipertansiyon, şeker has-<br />

24


DOÇENT DOKTOR<br />

MEHMET BOSTAN<br />

KARDİYOLOJİ<br />

Röportaj<br />

kalp krizi geçirildiyse kalpte oluşan hasarlar çoğu zaman<br />

geriye dönüşü çok zor, hatta imkansızdır. Ayrıca<br />

devamında pek çok ritim bozukluğu, nefes darlığı vb.<br />

pek çok durumu tetikleyebilmektedir.<br />

Hayatın hızlı ve stresli akışı içinde birazcık kendimize<br />

vakit ayırarak, varsa zararlı alışkanlıklarımız onlardan<br />

kurtularak, daha sağlıklı yaşamak mümkün.<br />

Sayın Bostan, Kalp Damar Hastalıklarından<br />

Korunmak İçin Neler Yapılmalıdır?<br />

Aslında en basit, en ucuz ve zahmetsiz olan korunmaktır.<br />

Yani eğer yukarıdaki risk faktörlerinden biri varsa<br />

tedavi etmek ve/veya koruyucu önlemleri almaktır.<br />

Korumadan maksat, kişinin yaş, cinsiyet ve ortopedik<br />

durumuna göre aerobik egzersiz, kardiyo egzersizleri<br />

yapmasıdır. Bunlar yürüme, koşu, yüzme ve bisiklet sürmedir.<br />

Çeşitli egzersiz yöntemleri geliştirilmekle birlikte,<br />

dünyada kabul gören haftalık 150 veya 300 dakikalık<br />

egzersiz programlarıdır.<br />

Hasta olduktan sonra yapılacak olan işlemler hem<br />

zahmetli hem de maddi ve manevi külfetlidir. Ayrıca<br />

kalp krizi geçirildiyse kalpte oluşan hasarlar çoğu<br />

zaman geriye dönüşü çok zor, hatta imkansızdır.<br />

Ayrıca devamında pek çok ritim bozukluğu, nefes<br />

darlığı vb. pek çok durumu tetikleyebilmektedir.<br />

talığı, kolesterol yüksekliği, sigara kullanımıdır. Bununla<br />

birlikte hareketsiz yaşam, stres, zararlı beslenme, alkol<br />

kullanımı vb. gibi risk faktörleri de vardır.<br />

Sayın Bostan, Göğüs Ağrısı Kalp Damar<br />

Hastalıklarının Hangi Ölçüde Belirtisidir?<br />

Her göğüs ağrısı damar tıkanıklığını yansıtmaz.<br />

Özellikle risk faktörleri olmayan genç hastalarda göğüs<br />

ağrısı çoğu zaman kalp kaynaklı olmamaktadır. Bu<br />

durumlarda özellikle geçmeyen, rahatsız eden, hayat<br />

konforunuzu etkileyen göğüü ağrıları varsa mutlaka bir<br />

kardiyoloji hekimine başvurmak gerekir. Bu yaş grubunda<br />

bazen nadir de olsa kalp kökenli olabiliyor.<br />

Ancak orta ve ileri yaş grubunda önemli hastalıklarınız<br />

da varsa göğüs ağrısı mutlaka hekime başvurulması<br />

gereken bir durumdur. Çünkü gözden kaçması veya<br />

tespit edilememesi durumunda hayati riskler teşkil edebilir.<br />

Bu yaş grubunda göğüs ağrısı çok farklı şekillerde<br />

görülebileceği için mutlaka hekim tarafından etraflıca<br />

araştırılması gerekir. Tespit edilmesi durumunda uygun<br />

şekilde tedavi edilmesi gerekir.<br />

Hasta olduktan sonra yapılacak olan işlemler hem<br />

zahmetli hem de maddi ve manevi külfetlidir. Ayrıca<br />

Kalp damar hastalıklarının genetik geçişin yanı sıra<br />

diğer önemli risk faktörleri hipertansiyon, şeker hastalığı,<br />

kolesterol yüksekliği, sigara kullanımıdır. Bununla birlikte<br />

hareketsiz yaşam, stres, zararlı beslenme, alkol kullanımı<br />

vb. gibi risk faktörleri de vardır.<br />

25


TÜM CERRAHİ<br />

AMELİYATLAR<br />

GENEL CERRAHİ AMELİYATLARI n<br />

ORTOPEDİ AMELİYATLARI n<br />

KADIN HASTALIKLARI AMELİYATLARI n<br />

KULAK BURUN BOĞAZ AMELİYATLARI n<br />

GÖZ AMELİYATLARI<br />

ESTETİK OPERASYONLAR<br />

LOKAL VE GENEL SÜNNET<br />

KÜÇÜK CERRAHİ OPERASYONLAR<br />

444 0 704


Cerrahi Operasyonlarda Konfor<br />

Laparoskopi Nedir?<br />

Özel olarak geliştirilen ve laparoskop adı verilen cihazlar ile<br />

uygulanankapalı yöntem cerrahi bir tekniktir. Özellikle günümüzde<br />

kadın hastalıklarının cerrahi tedavisinde genel cerrahi alanlarında<br />

sıklıkla kullanılmaktadır.<br />

JİNEKOLOJİK LAPAROSKOPİ<br />

OBEZİTE AMELİYATLARI<br />

APANDİST AMELİYATI<br />

SAFRA KESESİ AMELİYATI<br />

KARIN BÖLGESİNDEKİ FITIK<br />

KASIK REFLÜ AMELİYATLARI<br />

444 0 704


Röportaj<br />

MENiSKÜS<br />

DIZ AĞRISI<br />

SEBEPLERINDEN<br />

BIRI OLAN<br />

HASTALIKLARINA<br />

YAKLAŞIM<br />

Özel Mercan Hastanesi Ortopedi Uzmanı Dr. Zafer Yıldırım, menisküs hastalıklarının çok<br />

genç yaşlarda görülebilen hastalıklar arasında yer aldığını söyledi. Menisküs hastalıkları<br />

ve yırtıklarının tedavisi hakkında bilgi veren Yıldırım, “Günümüzde menisküs cerrahisinde<br />

kullanılan başlıca yöntem olan artroskopik tedavinin en büyük avantajı sosyal hayata ve<br />

özellikle masa başı işlere birkaç gün gibi çok kısa bir sürede erken dönüş sağlayabilmesidir” dedi.<br />

Özel Mercan Hastanesi Ortopedi Uzmanı Dr. Zafer<br />

Yıldırım, menisküs hastalıkları, menisküs yırtıklarının<br />

tedavisi ve artroskopik cerrahi ile ameliyat hakkında<br />

bilgi verdi.<br />

Sayın Yıldırım, Menisküsün Vücuttaki Fonksiyonu<br />

Nedir? Menisküs Hastalıkları Nasıl Oluşur?<br />

Günümüzde diz ağrısının en sık sebeplerinden bir<br />

tanesini menisküs hastalıkları oluşturmaktadır. Menisküsler<br />

bacak fonksiyonlarında çok önemli bir yere sahiptir.<br />

Menisküslerin şok emici etkileri bulunmaktadır. Bu etkileri<br />

arabalardaki süspansiyon mekanizmasıyla benzerlik<br />

göstermektedir. Böylelikle dize binen yüklerin eklem<br />

Menisküsler bacak fonksiyonlarında çok önemli<br />

bir yere sahiptir. Menisküslerin şok emici etkileri<br />

bulunmaktadır. Bu etkileri arabalardaki süspansiyon<br />

mekanizmasıyla benzerlik göstermektedir. Böylelikle<br />

dize binen yüklerin eklem kıkırdaklarına daha az<br />

yansımasını sağlayarak kıkırdakları korurlar.<br />

kıkırdaklarına daha az yansımasını sağlayarak kıkırdakları<br />

korurlar. Menisküslerin diğer bir fonksiyonu da<br />

tibia ve femur arasındaki uyumu arttırmak ve bu sayede<br />

stabiliteye katkıda bulunmaktır.<br />

28


OPERATÖR DOKTOR<br />

ZAFER YILDIRIM<br />

ORTOPEDİ VE TRAMVATOLOJİ<br />

Röportaj<br />

Günümüzde sanayileşme, sportif aktivitelerin artması,<br />

yiyecek ve içeceklerdeki kimyasal ve hormonal<br />

katkıların menisküs yapısını bozması vb. nedenlerden<br />

dolayı menisküs hastalıkları çok genç yaşlarda bile<br />

sıklıkla görülen hastalıklar arasına girmiştir.<br />

Sayın Yıldırım, Menisküs Hastalıklarının Türleri<br />

Nelerdir? Bu Hastalıkların Tedavisi Nasıl Yapılmaktadır?<br />

Günümüzde sanayileşme, sportif aktivitelerin artması,<br />

yiyecek ve içeceklerdeki kimyasal ve hormonal katkıların<br />

menisküs yapısını bozması vb. nedenlerden dolayı<br />

menisküs hastalıkları çok genç yaşlarda bile sıklıkla<br />

görülen hastalıklar arasına girmiştir. Menisküs hastalıkları<br />

başlıca, yapının bozulmasıyla ve ağrıyla karakterize<br />

olan dejeneratif menisküs hastalığı ya da menisküs<br />

yırtıkları şeklinde ortaya çıkmaktadır. Dejeneratif<br />

menisküs hastalığı menisküs yapısının bozulması olarak<br />

da düşünülebilir ve genellikle ameliyatsız tedavi edilir.<br />

Dejeneratif menisküs hastalığı diz ağrısı ile karakterizedir.<br />

Artan ve sık sık tekrarlayan diz ağrısı hastanın<br />

hayat kalitesini oldukça bozabilmektedir. Dejeneratif<br />

menisküs hastalıklarında tedavi genellikle NSSAID<br />

(non steroid anti enflamatuar ilaçlar) ve Hyaluronik asit<br />

enjeksiyonundan oluşur. Hyaluronik asit enjeksiyonu,<br />

menisküs yapısını düzelterek yırtılmasını büyük oranda<br />

engellemekte ve diz ağrısını geçirmektedir.<br />

Sayın Yıldırım, Menisküs Yırtıklarında Tedavi Süreci<br />

Hakkında Bilgi Verir misiniz?<br />

Menisküs yırtıklarında tedavi ise hastanın yaşına, ağrının<br />

durumuna, dejeneratif zeminde olup olmamasına<br />

ve yırtığın şekline göre değişir. Kıkırdağa baskı yapan,<br />

genç yaşlarda görülen, inatçı ağrıya sebep olan ve diz<br />

hareketlerini kısıtlayan bazı yırtıklar artroskopik cerrahi<br />

ile tedavi edilirken ileri yaşlarda ortaya çıkan dejeneratif<br />

yırtıklar da cerrahi öncesinde NSAID ve hyaluronik<br />

asit enjeksiyonu ilk tedavide yer alabilmektedir.<br />

Sayın Yıldırım, Menisküs Ameliyatları Nasıl<br />

Yapılmaktadır? Hastaya Tedavi Sürecinde Hangi<br />

Avantajı Sağlamaktadır?<br />

Günümüzde menisküs ameliyatları, kapalı bir prosedür<br />

olan artroskopi yöntemi ile gerçekleştirilmektedir.<br />

Artroskopik cerrahide diz önünden açılan 2 ya da 3<br />

adet delikten sokulan kamera ve el aletleri kullanılmaktadır.<br />

Artroskopik menisküs cerrahisi sonrasında ağrı<br />

basit ağrı kesicilere cevap verecek tarzda çok az olmaktadır.<br />

Eskiden açık prosedürlerle yapılan menisküs<br />

yırtık ameliyatlarında sosyal hayata ve işe dönüş 6 (altı)<br />

ay gibi uzun bir süreyi bulabilmekteydi. Günümüzde<br />

menisküs cerrahisinde kullanılan başlıca yöntem olan<br />

artroskopik tedavinin en büyük avantajı ise sosyal hayata<br />

ve işe (özellikle masa başı işlere) birkaç gün gibi<br />

çok kısa bir sürede erken dönüş sağlayabilmesidir.<br />

29


444 0 704


OBEZiTE<br />

CERRAHISI<br />

- METABOLİK CERRAHİ - MİDE BY PASS,<br />

-MİDE KELEPÇESİ VE TÜP MİDE CERRAHİSİ<br />

444 0 704


Röportaj<br />

OBEZiTE<br />

TEDAViSi<br />

Özel Mercan Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Esat Çınar, obezitenin<br />

“Sağlıksız Beslenme, Aşırı Kalori Tüketimi ve Fiziksel Aktivitenin Azalması”<br />

ile en önemli ve artan sağlık sorunları arasında yer aldığını söyledi.<br />

Özel Mercan Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Esat<br />

Çınar, obez hastalara tedavi sürecinin hedefleri hakkında<br />

önemli bilgiler verdi.<br />

Sayın Çınar, Obezite Ne Sıklıkta Görülüyor?<br />

Obezite yaşadığımız çağın en önemli sağlık sorunlarından<br />

biri haline geldi. Son 40 yıl içinde erkeklerde 3<br />

kat, kadınlarda da 2 kat daha sık görülmeye başlandı.<br />

Ülkemizde de yaşam tarzının değişmesine bağlı olarak yetişkinlerde<br />

%30 civarında görülmektedir. Bu oran kadınlarda<br />

daha yüksek olmakla birlikte erkeklerde de sıklığı hızla<br />

artıyor ve bu haliyle önemli bir halk sağlığı sorunu haline<br />

gelmiş bulunuyor.<br />

Sayın Çınar, Obezite Nasıl Oluşur?<br />

Obeziteye neden olan en önemli etkenler sağlıksız beslenmeye<br />

bağlı aşırı kalori tüketimi ve fiziksel aktivitenin/<br />

hareketin azalmasıdır. Nadiren de olsa bazı hormonal<br />

ve genetik hastalıklar (hipotiroidi, Cushing sendromu vb.<br />

) ve hastaların kullandığı bazı ilaçlar da obeziteye zemin<br />

hazırlayabilir veya kilo almaya meyilli bireylerde obezite<br />

gelişmesine katkıda bulunabilir.<br />

Kabaca açıklamak gerekirse obezite yüksek enerji alımına<br />

bağlı olarak vucutta aşırı yağ birikmesi sonucu oluşuyor.<br />

Vücutta yağ ölçümü her zaman mümkün olmadığı için<br />

pratikte genelde aşırı kilo alımı şeklinde tarif ediyoruz.<br />

Sayın Çınar, Obeziteyi Tetikleyen Unsurlar Nelerdir?<br />

Hastalarımızın genelde sık yaptıkları bazı hatalar da<br />

şunlar: normalden fazla yemek, sağlıklı besinler yerine<br />

yüksek kalori içeriğine sahip fast food besinleri çok tüketmek,<br />

akşam eve gelince yemeğe kadar birşeyler atıştırmak,<br />

öğün atlamak, yemeği çok hızlı yemek, yemek esnasında<br />

tv. izlemek, kitap okumak veya cep telefonuyla ilgilenmek,<br />

sofrada uzun süre kalmak, üzüntü sıkıntı stres durumlarında<br />

birşeyler yemek, akşam yemeklerinden sonra uykuya kadar<br />

sürekli birşeyler atıştırmak ve son olarak suyu az içmek<br />

ve su yerine yüksek enerjili kola vb içecekler tüketmek<br />

sayılabilir.<br />

Bunların yerine porisyonların küçültülmesi, kahvaltı dahil<br />

öğün atlanmaması, öğünler arasında atıştırma yapılamaması,<br />

su alımının arttırılması, sebze tüketiminin arttırılması,<br />

işlenmiş gıdalardan kaçınılması, şekerli ve tatlandırıcılı<br />

gıda ve içeceklerden kaçınılması, alkollü içeceklerin<br />

bırakılması, paketlenmiş gıdaların tüketilmesinin ise en aza<br />

indirilmesi başlıca önerilerimiz.<br />

Sayın Çınar, Obezite Hangi Organlara Zarar<br />

Vermektedir?<br />

Obezite vücütta hemen hemen tüm organ ve sistemleri<br />

etkileyip önemli sağlık sorunlarına yol açıyor. Diyabet,<br />

hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, felç ve inme gibi<br />

serebrovasküler hastalıklar, uyku apnesi ( uykuda solunum<br />

durması ) karaciğer yağlanması, reflü, safra kesesi<br />

hastalıkları, polikistik over sendromu , kısırlık, kireçlenme<br />

, depresyon ve başta yemek borusu, kalın barsak,<br />

meme, rahim ve böbrek olmak üzere birçok kansere de<br />

neden olmaktadır.<br />

32


UZMAN DOKTOR<br />

ESAT ÇINAR<br />

İÇ HASTALIKLARI<br />

Sayın Çınar, Bir Kişinin Obez Olup Olmadığı<br />

Nasıl Tespit Edilebilir?<br />

Obeziteyi tespit etmek için kullandığımız basit bir kaç<br />

ölçüm yöntemi var. Beden kitle endeksi (BKİ) en yaygın<br />

kullanılan yöntem. Kişinin ağırlığının boyuna oranı Ağırlık<br />

(kğ) / Boy (m2) formülü ile elde ediyoruz. Birçok internet<br />

sitesinden veya basit telefon uygulamalarıyla kolayca<br />

erişilebilecek bir yöntemdir. Bu formüle göre BKİ 25-30<br />

arasında olanlar fazla kilolu, 30 üzerinde olanlar obez<br />

olarak tanımlıyoruz. BKİ 40 üzerinde olanlar morbid obez<br />

50 üzerinde olanlara ise süper obez diyoruz.<br />

Bir diğer basit obezite değerlendirmesi de bel çevresinin<br />

ölçülmesidir. Kadınlarda bel çevresinin 80 cm üzerinde<br />

olması fazla kilolu, 90 üzerinde olması obeziteyi gösterir.<br />

Erkeklerde bu değerler fazla kilolu için 90, obezite için ise<br />

bel çevresinin 100 cm üzerinde olması olarak tanımlıyoruz.<br />

Sayın Çınar, Obezite Tanı Koymadan Önce Neye Dikkat<br />

Ediyorsunuz?<br />

Biz obez hastayı değerlendirirken mutlaka kullandığı<br />

ilaçlara bakıyoruz. Kilo artışına neden olabilecek bazı<br />

hormon, diyabet, kalp psikiyatrik ve nörolojik ilaç kullanıyorsa<br />

bunların mümkünse kilo yapmayan alternatifleri ile<br />

değiştirilmesinin öneriyoruz. Sonrasında ise her hastaya<br />

bazı temel kan tetkiklerinin yapılması gerekiyor. Tiroit<br />

hormonları, açlık kan şekeri, kolesterol değerleri, karaciğer<br />

böbrek fonksiyonları bunlardan en sık bakılan tetkikler.<br />

Şeker yüklemesi, kortizol testleri ve diğer bazı hormonlar<br />

ise her hastada gerekmeyen fakat doktorun şühelendiği<br />

durumlarda yapılması gereken tetkiklerdir.<br />

Röportaj<br />

Yeri gelmişken toplumda çok sık bilinen bir yanlışı da<br />

özellikle vurgulamak istiyorum. Obez hastalarda insülin<br />

direnci ölçümünün obezitenin tanısında, tedavisinde ve<br />

takibinden hiçbir önemi veya faydası yoktur.<br />

Sayın Çınar, Obezite Tedavisi ve Obez Hasta<br />

Takibinde Hedefinizi Açıklar mısınız?<br />

Obez hastaların tedavi ve takiplerinde hedefimiz 3 aylık<br />

bir süre içinde en az %5 kilo kaybının olmasıdır. Kilo kaybı<br />

%5-10 arasında ise hedefe ulaşmış ve başarılı olmuş sayılırız.<br />

3 ayda kilo kaybı %15 üzerindeyse çok daha iyi yolda<br />

olduğumuzu gösteriyor. Önemli olan kısa sürede çok fazla<br />

kilo vermekten ziyade sağlıklı bir şekilde verilen kiloların<br />

uzun sürede geri alınmamasıdır. Çok hızlı veya kısa sürede<br />

aşırı kilo kayıpları da kalp ritim bozukluklarına, vucudun<br />

sodyum potasyum kalsiyum magnezyum gibi elektrolitlerinde<br />

dengesizliklere, safra kesesinde taşların oluşmasına,<br />

depresyon gibi ruhsal problemlere neden olabilir.<br />

Obez hastaların takibi genelikle bir ekip işidir. Dahiliye<br />

veya endokrin uzmanı, diyetisyen ve gerektiği durumlarda<br />

bir psikolog veya psikiyatrist bu ekip içinde olabilir.<br />

Obezite tedavisinin temelinde yaşam tarzı değişikliği<br />

bulunur. Bu da beslenme diyet alışkanlıklarının değişimi,<br />

egzersizin yaşam tarzının bir parçası haline getirilmesi, ve<br />

davranış tedavisini kapsar. Obezitede tıbbi beslenme tedavisi<br />

(diyet) mutlaka bir diyetisyen eşliğinde sürdürülmelidir.<br />

Bilimsel bir dayanağı olmayan populer ve genelde de<br />

tek tip besinlerin tüketildiği diyetler kısa sürede kilo kaybı<br />

sağlasa da çeşitli sağlık sorunlarına neden olabilecekleri<br />

için hastalarımıza önermiyoruz. Davranış değişiklikleri<br />

bireysel veya grup eğitimleri ile sağlanabilir.<br />

Sayın Çınar, Obezitenin İlaç ve Cerrahi Tedavisi Nasıl<br />

Yapılmaktadır?<br />

İlaç tedavisinden kısaca bahsetmek gerekirse; öncelikle<br />

hastaların etkinliği ve güvenilirliği kanıtlanmamış eş<br />

dost tavsiyesiyle ilaç veya gıda takviyesi adı altındaki<br />

ürünleri doktora danışmadan almalarını önermiyoruz.<br />

Ülkemizde obezite tedavisi için ruhsat almış 2 ilaç<br />

bulunmaktadır. Bu ilaçlar beden kitle indeksi 30 un<br />

üstünde olan veya 25 in üstünde olup obeziteye bağlı<br />

kalp şeker kolesterol inme gibi komplikasyon gelişmiş<br />

kişilere tedavi başlanabilir. Ilaçların etki profilleri yan<br />

etkileri farklı oldukları için mutlaka doktor tavsiyesiyle<br />

reçetelenmesi gerekir. Tedavi süresince olası vitamin<br />

eksiklikleri için multivitamin desteği gerekebilir.<br />

Obezite cerrahisi de son yıllarda oldukça popüler olmuş<br />

durumda. Yaşam tarzı değişikliği diyet ve ilaç tedavileri ile<br />

hedeflediğimiz kiloya ulaşamayan veya verdikleri kiloları kalıcı<br />

olarak koruyamayan hastalarda cerrahi tedavi düşünülebilir.<br />

Beden kitle indeksi 40’ın üstünde olan veya 35’in üstünde<br />

olup da obeziteye bağlı medikal sorunları başlamış seçilmş<br />

bazı hastalarda obezite cerrahisi iyi sonuç verebilmektedir.<br />

Cerrahi düşünülen bütün hastaların mutlaka ameliyat öncesi<br />

deneyimli merkezlerde 6 aylık bir takip ile belli oranda kilo<br />

verdirmek ve yaşam tarzı değişikliklerini kalıcı hale getirmede<br />

kararlı olduklarından emin olmak gerekir.<br />

33


Röportaj<br />

OBEZiTE<br />

CERRAHiSi<br />

Özel Mercan Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Engin Baştürk, halk<br />

sağlığını tehdit eden ve hızla artan obezitenin tedavisinde uygulanan cerrahi<br />

yöntemler metabolik cerrahi, mide by pass, mide kelepçesi ve tüp mide<br />

cerrahisi hakkında bilgi verdi.<br />

Özel Mercan Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr.<br />

Engin Baştürk, diyabette uygulanan cerrahi yöntemlerin<br />

tetkikleri ve hastaya sağladığı avantajları dergimiz için<br />

yorumladı.<br />

Sayın Baştürk, Obezite Nedir?<br />

Obezite halk sağlığını giderek daha çok tehdit eden ve<br />

hızla artan bir sağlık problemidir. Geçmişte bir davranış<br />

bozukluğu olarak nitelendirilmesine karşın artık bir hastalık<br />

olarak kabul görmektedir.<br />

Obezitenin onlarca değişik tanımı yapılabilir. Ancak,<br />

en yaygın kullanımı Vücut Kitle Endeksi (VKE; Body Mass<br />

İndex = BMI) temel alınarak yapılan tanımıdır.<br />

VKE = Ağırlık /(Boy)2<br />

Örnek: 70 kg ağırlığında, 1.7 metre boyundaki bir<br />

kişinin vücut kitle endeksi = 70/(1.7x1.7)= 24.2<br />

Normal 20 - 25<br />

Artmış Kilo 25 - 30<br />

Obezite 30 - 40<br />

Morbid Obezite 40 - 50<br />

Süper Morbid Obezite > 50<br />

Sağlık Bakanlığı ve İstanbul Üniversitesi’nin gerçekleştirdiği<br />

TURDEP-II çalışmasının sonuçlarına göre ülkemizde<br />

obezite görülme sıklığı %32’dir; morbid obezite görülme<br />

sıklığı ise yaklaşık %3’tür. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki<br />

obezite sıklığı ülkemizdeki ile aynıdır.<br />

Sayın Baştürk, Obezite Tetkikleri Nasıl Yapılmaktadır?<br />

Obezite nedeniyle kliniğimize başvuran hastalara aşağıdaki<br />

tetkikler yapılmaktadır:<br />

• Metabolik tetkikler<br />

• Bariatrik diyetisyen eğitimi ve tetkikleri<br />

• Ultrasonografi (safra kesesi taşları ve karaciğer büyüklüğü<br />

tespiti)<br />

• Endoskopi (gereken hastalarda pH-metre, motilite<br />

testleri)<br />

• Apne şikayeti olanlarda Göğüs Hastalıkları konsültasyonu,<br />

polisomnografi testi, solunum fizyolojisi testleri<br />

34


OPERATÖR DOKTOR<br />

ENGİN BAŞTÜRK<br />

GENEL CERRAHİ<br />

• Anestezi konsültasyonu<br />

• Bariatrik psikoloji eğitimi ve tetkikleri<br />

Metabolik Cerrahi<br />

Sayın Baştürk, Metabolik Sendrom Nedir?<br />

Sebeplerini Açıklayabilir misiniz?<br />

Metabolik sendrom, enerji kullanımı ve depolaması bozukluğuna<br />

bağlı olarak gelişen insülin direnci, abdominal<br />

veya santral obezite, yüksek kan basıncı, yüksek açlık kan<br />

şekeri, yüksek serum trigliserid seviyesi gibi birden fazla<br />

faktörün eşlik ettiği bir durumdur. Metabolik sendrom varlığında<br />

kalp damar hastalıklarının gelişme riski artmaktadır.<br />

Sebepleri arasında stres, aşırı kilo veya obezite, sedanter<br />

yaşam, genetik faktörler, diyet (Çok tatlı tüketimi), ileri<br />

yaş, tip 2 diyabet, koroner arter hastalığı, romatolojik hastalıklar,<br />

alkol, psikolojik ve psikiyatrik faktörler sayılabilir.<br />

Gelişimi kompleks bir mekanizmayla olmaktadır.<br />

Sayın Baştürk, Metabolik Sendromun Görülme<br />

Sıklığı Nedir?<br />

Metabolik sendrom görülme sıklığı obezite görülme sıklığı<br />

ile paralel olarak dünyada artmaktadır. Örneğin her<br />

3 kişiden 2’sinin kilolu veya obez olduğu ABD’de her dört<br />

kişiden birinde metabolik sendrom bulunmaktadır. Erkek<br />

ve kadında benzer sıklıkla görülmektedir.<br />

Özellikle bu hastalarda kalp yetmezliği ve tip 2 diyabet<br />

sık olarak görülmektedir. Bu hastalarda bel çevresi<br />

erkeklerde >102 cm ve kadınlarda > 88 cm olmakta,<br />

trigliserid serum seviyeleri >150 md/dl olmakta, HDL (iyi<br />

kolesterol) seviyesi erkekte 100 mg/dl olmaktadır. Bu özelliklerden<br />

3 ve daha fazlası olan kişilere metabolik sendrom teşhisi<br />

konulabilmektedir.<br />

Sayın Baştürk, Metabolik Sendrom Komplikasyonları<br />

Nelerdir?<br />

Komplikasyonları arasında kalp hastalıkları (koroner arter<br />

hastalığı, ritim bozuklukları, kalp yetmezliği), diyabet,<br />

inme, venotromboembolik hastalıklar, uyku apne sendromu,<br />

son dönem organ yetmezlikleri (böbrek, karaciğer),<br />

körlük, nöropati, düşük ve bazı kanserler (meme, kalın<br />

bağırsak, prostat, böbrek,..) sayılabilir.<br />

Sayın Baştürk, Metabolik Sendrom Tedavisi ve<br />

Metabolik Cerrahisi Hakkında Bilgi Alabilir miyiz?<br />

Metabolik sendromda tedavi öncelikle kilo vermek ve<br />

yaşam şeklini değiştirmek suretiyle olmaktadır. Bu hastalar<br />

ayrıca metabolik cerrahiden (başlıca amaç tip 2 diyabetin<br />

tedavisi olduğundan diabet cerrahisi de denir) de fayda<br />

görürler. Metabolik cerrahi, kardiyovasküler riskleri azaltır<br />

hastanın buna bağlı ölüm riskini düşürür.<br />

Sayın Baştürk, Mide (Gastrik ) By Pass Operasyonunu<br />

Nasıl Uyguluyorsunuz?<br />

Gastrik bypass ameliyatı kliniğimizde en sık uygulanan<br />

cerrahi türüdür. Bu cerrahi türünde kullandığımız teknik,<br />

aslında neredeyse 100 yıldan bu yana kullanılan mide<br />

cerrahilerinin obeziteye uyarlanmış bir şeklidir. Uyguladığımız<br />

gastrik bypass tekniği Roux-en-Y gastrik bypass<br />

yöntemidir. Video galerimizde bu ameliyatın videosunu<br />

izleyebilirsiniz.<br />

Bu teknikte mide boyutları ve hacmi küçültülerek yaklaşık<br />

30-50 mililitreye indirilir. Bu küçük bir çay bardağından<br />

daha küçük bir hacimdir. Bu sayede bu ameliyatın kısıtlayıcı<br />

özelliği ortaya çıkar. Midenin geri kalanı pasif olarak<br />

yanda durur. Yani öncelikle mide bypass’lanmış olur.<br />

Ardından ince barsaklar ile mide arasında yeni bir yol<br />

yapılır. Safra ve pankreas sıvıları hastanın kilosuna göre<br />

daha ileriye taşınır ve yiyeceklerin emiliminin bozulması<br />

sağlanır. Bu yeni yolların adına anastomoz denir ve bu<br />

noktalardan kaçaklar olabilir. Bizim uyguladığımız ameliyat<br />

esnasında endoskopik hava testi (lastikçilerin lastiği<br />

suyun altına sokarak yaptıkları test benzeri) uygulamamız<br />

sırasında bu kaçakların olup olmadığını hemen tespit<br />

edebilmekteyiz. Ameliyatlarımızda şu ana kadar herhangi<br />

kaçak tespit edilmemiştir. Bu cerrahi teknikte yaklaşık %3<br />

oranında kaçak oluşabilmektedir. Bu durumda genelde<br />

hastaya yemek verilmemekte ve beklenmektedir. Nadiren<br />

tekrar laparoskopi yapmak gerekebilir.<br />

Sayın Baştürk, Gastrik Bypass İle Ne Kadar Zamanda<br />

Ne Kadar Kilo Verilebilir?<br />

Gastrik bypass yöntemiyle fazla kiloların %70-80’ı verilebilir.<br />

Bir örnek verecek olursak:<br />

İdeal kilosu 70 olması gereken bir hasta varsayalım 170<br />

kiloysa; fazla kilo=100 kilogram<br />

Bypass ile 70-80 kilogram verilebilir. Sonuç kilosu 90-<br />

100 kilogram olabilir. Bundan daha iyi kilo verebilen hasta<br />

sayısı çoktur. Daha iyi kilo verebilen hastalar hayat stil<br />

35


Röportaj<br />

değişikliğini başarabilmiş hastalardır. Kilo kaybı genellikle<br />

1 yıl içinde gerçekleşmektedir.<br />

Sayın Baştürk, Ameliyat Sonrasi Ne Gibi Beslenme<br />

Bozuklukları Ortaya Çıkabilir?<br />

Bypass cerrahisi sırasında midenin büyük bir kısmı ve<br />

barsakların 2 metreye yakın bir kısmı pasif konumda<br />

bırakılır. Bypassın amacı yiyeceklerin emilmesine engel<br />

olmaktır. Bu nedenle vücut için gerekli bazı maddelerin de<br />

emilmesi bozulabilmektedir. Özellikle etkilenen maddeler<br />

arasında B12 Vitamini, demir ve kalsiyum gelmektedir.<br />

Vitamin B12 emilebilmek için mideden salgılanan bir<br />

faktör olan İntrinsik Faktör’e ihtiyaç duymaktadır. Ameliyat<br />

sonrası bu vitaminin her ay enjeksiyon yoluyla yerine konulması<br />

gerekir. Kaybedilen vitaminler için hergün vitamin<br />

takviyesi verilmelidir. Takiplerde VitD düzeyi takip edilmeli<br />

ve hastalara kalsiyum verilmelidir. Bu eksiklikler devamlı<br />

takip edilen hastalarda problem yaratmamakta ve çok iyi<br />

tolere edilmektedir. Bariatrik diyetisyen takibinde olmayan<br />

hastalarda protein eksiklikleri oluşabilmektedir. Hastaların<br />

diyetlerinin, özellikle de erken dönem beslenmelerinin çok<br />

iyi takip edilmesi gereklidir.<br />

Sayın Baştürk, Bypass Cerrahisi Garantili Midir?<br />

Cerrahi Sonrası Tekrar Kilo Alınabilir mi? Alınırsa<br />

Çözüm Var mıdır?<br />

Hiçbir obezite cerrahi yönteminin %100 başarılı olması<br />

söz konusu değildir. Teknik olarak yapılan bazı hatalar<br />

sonucunda hastalar yetersiz kilo verebilir ya da hiç veremeyebilirler.<br />

Bırakılan midenin çok büyük olması, mide<br />

barsak geçişinin çok geniş olması, bypasslanan barsağın<br />

kısa tutuluması yetersiz kilo kaybına neden olabilir. Yetersiz<br />

kilo vermenin veya tekrar kilo almanın en önemli nedeni<br />

hasta uyumsuzluğudur. Verilen beslenme programlarına<br />

uyumsuzluk, aşırı kalorili beslenme ve harketsiz hayat stili<br />

gibi etkenler nedeniyle hastalar tekrar kilo alabilirler.<br />

Bypass cerrahisi en radikal cerrahilerden birisi olduğu<br />

için yapılabilecek başka birşey kalmadığı düşünülmektedir.<br />

Yeni gelişen teknikler ile mide tekrar küçültülmekte,<br />

barsak geçişi daraltılabilmektedir. Cerrahi olarak da<br />

yapılabilecek şeyler mevcuttur.<br />

Sayın Baştürk, Mide Kelepçesi Hakkında Bilgi<br />

Alabilir miyiz?<br />

Mide bandı (kelepçe) kısıtlayıcı türde bir cerrahidir.<br />

Yerleştirilmesi oldukça basittir ve operasyon süresi çok<br />

kısadır. Çalışma mekanizması yenilen miktarı kısıtlama<br />

üzerine kurulmuştur. (Mide kelepçesinin taklış tekniğini<br />

görmek için video galerimizi ziyaret edebilirsiniz.) Mide<br />

kelepçesi hasta uyumunun en önemli olduğu cerrahi<br />

türlerinden biridir. Hasta seçimine çok dikkat edilmezse<br />

başarısızlıkla sonuçlanabilir. Amerika ve Avrupa ülkelerinde<br />

bu işlemi uygulayacak merkezler için sertifikasyon<br />

zorunluluğu mevcuttur. Bu ugulamalar işlem kalitesi ve<br />

başarısını arttırmaktadır.<br />

Sayın Baştürk, Mide Kelepçesi Kime Uygulanmaz?<br />

Psikolojik yeme bozuklukları, tatlı/şekerli gıda düşkünlüğü<br />

ve uyumsuz hastalarda mide kelepçesi uygulanmamalıdır.<br />

Büyük mide fıtığı ve mide ülseri olan hastalarda<br />

da bu yöntem kullanılmamalıdır. Her hastaya mutlaka<br />

ameliyat öncesi endoskopi yapılarak bu problemlerin var<br />

olup olmadığı değerlendirilmelidir. HAstaların psikolojik<br />

değerlendirmedn geçmeleri ameliyatın başarası için büyük<br />

önem taşır.<br />

Sayın Baştürk, Mide Kelepçesi İle Ne Kadar Kilo<br />

Verilebilir?<br />

Fazla kiloların %40-60’ı bu yöntem ile verilebilir. Sıvı<br />

şekilde yüksek kalorili yiyecek tüketen (Kola, dondurma,<br />

cips, çikolata vb.) kişilerde kilo verimi daha az olabilir.<br />

Egzersiz reçetesi verdiğimiz ve aktif hastalar bu oranlardan<br />

daha iyi kilolar verebilmektedir.<br />

Sayın Baştürk, Mide Kelepçesi Mideye ve<br />

Çevresindeki Organlara Zarar Verir mi?<br />

Mide kelepçesinin üretildiği silikonun kalitesi, kelepçenin<br />

yumuşaklığı, iyi bir cerrahi teknik ve enfeksiyonların oluşup<br />

oluşmaması kelepçenin verebileceği zaraları belirler.<br />

Mide kelepçeleri dokularda bir takım hasarlarlar oluşturabilir.<br />

Yukarıda sayılan olumsuz etkilerin hiçbiri olmasa<br />

bile kelepçe mide ve çevre dokulara yapışır. Özellikle de<br />

merkezimiz gibi komplikasyon cerrahisi çok yapan ünitelerde,<br />

başka merkezlerde uygulanan kelepçe ameliyatlarından<br />

sonra oluşan sorunlar çok görülmektedir. Kelepçe<br />

hem mideye, hem de karaciğer dokusuna yapışmaktadır.<br />

Kelepçenin çıkarılması sanıldığı kadar basit ve sorunsuz<br />

bir işlem değildir. Enfeksiyonlar sonrası oluşan tabloda kelepçe<br />

ile mide dokusu ve çevre organlar arasında açılması<br />

çok zor olan yapışıklıklar oluşmaktadır.<br />

Sayın Baştürk, Bantlar (kelepçeler) Arasında Ne Fark<br />

Vardır? Amerikan FDA Onayının Anlamı Nedir?<br />

Bantların silikon kalitesi, kilitleme mekanizmaları, bağlantı<br />

sistemleri, cilt altına konan haznelerin (port) yapıldığı<br />

materyaller, yumuşaklık ve sertliği farklılıklar gösterir.<br />

Kaliteli bir bandın yumuşak olması gerekir. Kilitleme<br />

mekanizması güvenilir ve kolay olmalıdır. Uygulamasının<br />

kolay olması ayrıca büyük önem taşır. Kimi bantlarda cilt<br />

altına konan portlar plastik elemanlar içerirken kimilerinde<br />

bu tamamen metaldendir. Piyasada daha ucuz olması için<br />

Avrupa ve Amerika haricinde ülkelerde üretilen bantlar<br />

kullanılmaktadır.<br />

Kelepçenin anavatanı Avrupa’dır. İlk olarak Avrupa’da<br />

uygulandığı için Amerika’da kullanılmaya başlaması<br />

36


Röportaj<br />

2000 yılını bulmuştur. Amerikan FDA onaylı birkaç bant<br />

mevcuttur fakat Avrupa’da üretilen birçok bant aynı veya<br />

daha iyi kalitededir. Bu bakımdan bandın FDA onayı<br />

olmaması bandın iyi olmadığı anlamına gelmez. Hastalara<br />

düşen en önemli görev, kendilerine takılacak bantlar<br />

hakkında ayrıntılı bilgi edinmektir.<br />

Sayın Baştürk, Tüp Mide Hakkında Bilgi Alabilir miyiz?<br />

Açılımı sleeve gastrektomi (tüp mide) ile birleştirilmiş tek<br />

anastomozlu (barsaklar arası geçiş) duodeno-ileal bypassdır.<br />

Bu ameliyatta mide tüp haline getirildikten sonra<br />

onikiparmak bağırsağına bağlandığı yerden kesilir ve<br />

kalınbarsağa 250 cm uzaklıktaki ince barsağa bağlanır<br />

(anastomoz).<br />

Bu ameliyattaki amaç, hem yiyecek miktarını kısıtlamak<br />

hem de bu yiyeceklerden yararlanımı bozmaktır. Buna<br />

bağlı olarak da hasta kilo kaybeder ve ayrıca tip 2 diyabet,<br />

hiperlipidemi, hipertansiyon gibi metabolik problemleri<br />

de düzelir.<br />

Klasik duodenal switch adı verilen ameliyata üstünlüğü<br />

barsaklar arası geçişin tek bir yerde uygulanmış olmasıdır.<br />

Yani bu geçiş anastomoza bağlı komplikasyon riskini<br />

azaltmış olur. Mide çıkışındaki pilor adı verilen çekvalv<br />

sistemi korunduğundan dumping adı verilen metabolik<br />

komplikasyon da daha az olur.Ancak bu yöntem sonrası<br />

hastalar ömür boyu vitamin ve mineral takviyesi almak<br />

zorunda olurlar. Hasta takipleri çok önemlidir beslenme<br />

bozukluğu olmaması için, hekim kontrollerine dikkat edilmesi<br />

gerekir. Diyare, gaz ve safra kesesi taşları görülme<br />

sıklığı artabilir. Diğer obezite cerrahisine bağlı problemler<br />

bu cerrahi için de geçerlidir.<br />

Sleeve gastrektomi (tüp mide) ameliyatı son yıllarda<br />

giderek daha çok artan oranlarda uygulanmaya başlamıştır.<br />

Sleeve gastrektomi ameliyatı sırasında midenin büyük<br />

bir kısmı geriye dönüşü olmadan çıkarılır. Geriye bırakılan<br />

mide dokusu yaklaşık 150-200 ml civarındadır. Sleeve<br />

gastrektomi ameliyatının obezite üzerinde iki tür etkisi<br />

vardır:<br />

1. Kısıtlayıcı (restriktif) etki: Mide hacmi küçültüldüğü<br />

için daha erken doyulur.<br />

2. Hormonal etki: İştah hormonlarının büyük bir kısmı<br />

midede üretildiği için iştahta azalma ve öğün aralarında<br />

açlık hissinde gerileme görülür.<br />

Tüp mide ameliyatı midenin yaklaşık %80 kısmının<br />

cerrahi olarak çıkarılmasıyla gerçekleştirilen bir obezite<br />

ameliyatıdır. Birden fazla mekanizmayla hastanın kilo<br />

vermesini sağlayan bir ameliyattır.<br />

Öncelikle, yeni oluşturulan mide normal mideye göre<br />

belirgin derecede azalmış hacmi nedeniyle daha az gıda ve<br />

böylece daha az kalori alınmasına neden olur. Ancak asıl<br />

etkisinin gıda alımını kısıtlamaktan öte mide barsak sistemindeki<br />

özellikle açlık, tokluk ve kan şekeri kontrolünü sağlayan<br />

hormonlar üzerinde meydana getirdiği değişimdir.<br />

Kısa dönem sonuçlarına bakıldığında tüp mide ameliyatı<br />

nispeten daha eski olan gastrik bypass kadar hem kilo<br />

verdirmede hem de diyabet gibi metabolik bozuklukların<br />

tamamen düzeltilmesinde veya iyileşmesinde etkili bir<br />

ameliyattır. Ayrıca bu metabolik etkisi aynen bypasstaki<br />

gibi hastanın kilo vermesinden bağımsız olarak gerçekleşmektedir.<br />

Bir başka deyişle hasta ameliyattan çok kısa bir<br />

süre sonra henüz daha kilo vermeye başlamadan,diyabete<br />

bağlı yüksek kan şekeri düzeylerinin normale doğru yönelmesi,<br />

diyabet için kullanılan ilaçların ve insülinin tamamen<br />

veya kısmen bırakılması söz konusudur. Ayrıca tüp mide<br />

ameliyatı gastrik bypass ameliyatına göre daha az komplikasyonun<br />

görüldüğü bir ameliyattır.<br />

Sayın Baştürk, Tüp Midenin Avantajları ve<br />

Dezavantajları Nelerdir?<br />

Avantajları arasında kısıtlayıcı bir ameliyat olması,<br />

fazla kiloların %50-60’ını kısa sürede kolaylıkla verdirmesi,<br />

yabancı bir cisim vücuda adapte edilmek zorunda<br />

olunmaması, mide barsak sisteminde gıda geçiş güzergahında<br />

bir değişiklik gerektirmemesi (daha fizyolojik),<br />

göreceli ,hastanede kalış süresinin daha kısa olması, mide<br />

barsak sistemindeki açlık, tokluk ve kan şekeri düzenleyici<br />

hormonlara olumlu yönde etkilerde bulunması sayılabilir.<br />

Dezavantajları<br />

Dezavantajları arasında ise; geri dönüşümsüz olması,<br />

ameliyat sonrası uzun dönem vitamin takviyesi kullanmak<br />

zorunda olunması sayılabilir.<br />

37


Röportaj<br />

HASTALIKLARIN SEYRİ<br />

Özel Mercan Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Doğan Gültekin, pandemi<br />

döneminden en çok psikiyatrik tedavi alan hastaların etkilendiğini<br />

belirterek bu dönemde kazanılan tecrübelerin olası yeni durumlara hazırlık<br />

oluşturduğunu belirtti.<br />

Özel Mercan Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Doğan<br />

Gültekin, pandemi döneminde psikiyatri hastalarının<br />

tedavilerine kesintisiz devam ettiklerini ve aynı kararlılıkla<br />

bunu sürdürdüklerini söyledi.<br />

Sayın Gültekin, Pandemi Dönemi Psikiyatri<br />

Hastalarını Nasıl Etkiledi?<br />

2020 yılının ilk çeyreğinde bütün dünyayı kasıp<br />

kavuran küresel salgının (Pandemi) her kesimi çok<br />

olumsuz yönde etkilediği hepimizin malumudur. Ancak<br />

özel grupların pandemiden daha çok olumsuz etkilendiği<br />

açıktır. Bu gruplar içinde belki de en şanssız kesim<br />

maalesef psikiyatrik tedavi alan hastalarımız oldu.<br />

Başta ilk defa küresel bir salgınla karşı karşıya kalan<br />

kişilerin en büyük psiko-sosyal stres faktörü belirsizlik<br />

olmuştur. Küresel salgın bütün dünyada toplumsal yaşamın<br />

her alanını olumsuz etkiledi. Salgın akut bulguları<br />

tedavi ve aşılama ile kontrol altına alınsa bile uzun<br />

süren psikososyal etkileri ne yazık ki devam edecek.<br />

İlk defa küresel bir salgınla karşı karşıya kalan kişilerin<br />

en büyük psiko-sosyal stres faktörü belirsizlik olmuştur.<br />

Küresel salgın bütün dünyada toplumsal yaşamın her<br />

alanını olumsuz etkiledi. Salgın akut bulguları tedavi<br />

ve aşılama ile kontrol altına alınsa bile uzun süren<br />

psikososyal etkileri ne yazık ki devam edecek.<br />

Sayın Gültekin, Pandemi Sürecinde Psikiyatri<br />

Hastalarının Tedavisi Hakkında Bilgi Alabilir miyiz?<br />

Özel Mercan Hastanesi Psikiyatri Polikliniği olarak<br />

hastanemizde haftanın tüm günleri kesintisiz olarak hizmete<br />

devam ettik. Birçok poliklinikte farmakoterapi ve<br />

gerekirse kısa süreli psikoterapi hizmetine devam ettik.<br />

Salgının olumsuz etkileri ile başa çıkmada koruma,<br />

destek ve tedaviye yönelik hizmetlerimizi düzenli olarak<br />

vermeye devam ettik ve aynı kararlılıkla tedavilerimize<br />

devam etmekteyiz.<br />

38


UZMAN DOKTOR<br />

DOĞAN GÜLTEKIN<br />

PSİKİYATRİ<br />

Röportaj<br />

Salgının olumsuz etkileri ile başa çıkmada koruma,<br />

destek ve tedaviye yönelik hizmetlerimizi düzenli olarak<br />

vermeye devam ettik ve aynı kararlılıkla tedavilerimize<br />

devam etmekteyiz. Hastanemizin; ülke nüfusunun en<br />

yoğun olarak yaşadığı İstanbul gibi bir metropolde<br />

çok yoğun olan talebi kısıtlı zamanımıza rağmen<br />

sürdürmeye devam ediyoruz<br />

Hastanemizin; ülke nüfusunun en yoğun olarak yaşadığı<br />

İstanbul gibi bir metropolde çok yoğun olan<br />

talebi kısıtlı zamanımıza rağmen sürdürmeye devam<br />

ediyoruz.<br />

Hizmet verdiğimiz tüm hastalarımız, birebir<br />

görüşme olanağı olmayan hastalarımızla telefonla<br />

sürekli irtibat halinde olduk ve tedavilerinin aksamaması<br />

için elimizden geleni yapmaya gayret etmeye<br />

çalıştık.<br />

Aynı zamanda İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından<br />

sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi amacıyla<br />

kurulmuş olan Ruh Sağlığı Hizmetleri İyileştirme Komisyonu<br />

kurulmuştu. Hastanemiz Psikiyatri Polikliniği<br />

olarak kurulan Ruh Sağlığı Pandemi alt komisyonuna<br />

sürekli danışma halinde olduk.<br />

Sayın Gültekin, Pandemi Dönemi Kazanılan<br />

Tecrübe Geleceğe Nasıl Etki Edecek?<br />

Bu dönemde tüm doğal afetlerde olduğu gibi<br />

psikiyatri alanında da çok sayıda yetersizlikle karşı<br />

karşıya olunduğunu da gördük. Özellikle ayakta<br />

tedavi hizmetlerinde kamu ve özel hastanelerde<br />

ciddi yetersizlikler tespit edildi. Yatan hasta yataklarına<br />

olan ihtiyaç artış gösterdi. Tabii ki ruh sağlığı<br />

alanında oluşan yetersizliklerle uzmanın, hekimlerin<br />

ve yardımcı sağlık personelinin başka birimlerde<br />

görevlendirilmesi sonucunda psikiyatrik hizmetlerde<br />

de ciddi aksamalara yol açtı.<br />

Afetlerin şiddeti, yıkıcılığı, zararı afetin büyüklüğü<br />

kadar ne kadar hazırlıklı olduğumuza da bağlıdır.<br />

Bundan böyle her hangi bir afet öncesinde Türkiye<br />

Psikiyatri Derneği tarafından hazırlanan “Öneri<br />

Metni” dikkate alınacak. Hazırlıklarımızı ve eğitim<br />

çalışmalarını sürdürmeye devam edeceğiz.<br />

39


Röportaj<br />

TOPLUMUN EN DEĞERLİ PARÇASI:<br />

AiLE YAPISINI<br />

ANLAYALIM<br />

Özel Mercan Hastanesi’nin Psikoterapisti Klinik Psikolog Merve Çemberci, sağlıklı bir aile<br />

ilişkisinde aile üyelerinin sorumluluklarını paylaştı. Çemberci, ilişkinin sağlıklı olmadığı<br />

aile ortamında “akademik, ilişkisel ve kimlikle ilgili sorunlar” yaşanabileceğini söyledi.<br />

Özel Mercan Hastanesi Klinik Psikolog Merve Çemberci,<br />

ailedeki sorunlardan kaçmanın çözüm sağlamayacağını,<br />

çözüm için anahtar kelimenin “Değişim” olduğunu<br />

vurguladı.<br />

Sayın Çemberci, Aileyi Nasıl Tanımlarsınız?<br />

Sağlıklı Aile İlişkisi Nasıl Olmalıdır?<br />

Aile; temel davranış özelliklerinin kazanıldığı ve aile<br />

üyelerinin birbirleriyle ilişki kurmayı öğrendiği yerdir.<br />

Aile, insanlarla gelecekte sürdüreceğimiz temel ilişkilerin<br />

zeminini hazırlar. Kendimizi değerli hissettiğimiz, duygu<br />

ve gereksinimlerimizi açıkça dile getirebildiğimiz bir<br />

aile ortamı ideal olandır. Böyle bir ortamda büyüyenler,<br />

sağlıklı ve açık ilişkiler kurmaya daha yatkın olur ve<br />

yaşanabilecek normal ya da gelişimsel sayılan kuşaklara<br />

özgü fark ve çatışmaları aşabilirler.<br />

Sağlıklı bir aile ilişkisinde; eşlerin birbirlerine sadık olduğu,<br />

aile üyelerinin aynı zamanda birbirlerinin arkadaşı<br />

olabildiği, birbirlerine sevgi ve saygı duyduğu, birbirlerini<br />

olduğu gibi kabul ettiği, geleceğe dair ortak ideallere<br />

Evden ayrıldığınızda aile sorunlarının da ardınızda<br />

kalmasını bekleyebilirsiniz, ancak onlardan<br />

uzaklaştıktan çok sonra bile, aile ortamındaki<br />

problemli durumlar yaşamınıza yansıyabilir,<br />

ilişkilerinizi etkileyebilir. Uzaklaşmakla değil, aile<br />

yapınızı ve kendi tutumlarınızı daha iyi anlayarak<br />

bugünkü sorunlarınıza ışık tutabilir, değişim için bir<br />

şeyler yapabilirsiniz.<br />

sahip olduğu bir ilişki hakimdir. Aile içinde yaşadıkları<br />

çatışmaları çözmeyi başaran, birbirlerine duygu ve<br />

düşüncelerini net bir şekilde, korkmadan, kaygı duymadan<br />

ifade edebilen, birbirlerine bağlılık, güven duyan,<br />

birbirlerinin kişisel amaçlarını, başarılarını destekleyen<br />

özellikleri vardır.<br />

Sayın Çemberci, Aile İlişkisinin Sağlıklı Olmadığı<br />

Ortam Bireyleri Nasıl Etkiler?<br />

Aile üyeleri, birlikte yeterince zaman geçirip, birlikte<br />

40


KLİNİK PSIKOLOG<br />

MERVE K. ÇEMBERCI<br />

PSIKOLOJI<br />

Aile ortamındaki problemli durumlar yaşamınıza<br />

yansıyabilir, ilişkilerinizi etkileyebilir. Uzaklaşmakla<br />

değil, aile yapınızı ve kendi tutumlarınızı daha iyi<br />

anlayarak bugünkü sorunlarınıza ışık tutabilir, değişim<br />

için bir şeyler yapabilirsiniz.<br />

geçirdikleri zamandan zevk alan, çocukların yetiştirilmesi<br />

konusunda ortak fikirlere ve davranışlara sahip, çocukların<br />

bakımı konusunda iş birliği içinde olup, birbirlerinin<br />

hatalarına karşı affedici olabilen ve birbirlerine karşı<br />

destekleyici bir tavır içerisinde hareket ederek devamlılık<br />

Röportaj<br />

sağlarlar.<br />

Ancak her aile destekleyici değildir. Bazı ailelerde<br />

olumsuzluklar vardır: Değersiz, yetersiz, önemsiz ve hatta<br />

suçlu hissettirmeye; dünyaya, diğer insanlara güven<br />

duymayı engelleyici davranışlar sergilemeye yönelik<br />

problemli duygusal sorunlar görülebilir. Bu durumlarla<br />

başa çıkamayan kişiler akademik, ilişkisel ve kimlikle<br />

ilgili sorunlar yaşayabilir.<br />

Evden ayrıldığınızda aile sorunlarının da ardınızda<br />

kalmasını bekleyebilirsiniz, ancak onlardan uzaklaştıktan<br />

çok sonra bile, aile ortamındaki problemli durumlar yaşamınıza<br />

yansıyabilir, ilişkilerinizi etkileyebilir. Uzaklaşmakla<br />

değil, aile yapınızı ve kendi tutumlarınızı daha iyi<br />

anlayarak bugünkü sorunlarınıza ışık tutabilir, değişim<br />

için bir şeyler yapabilirsiniz.<br />

Sayın Çemberci, Aile Ortamının Sorunlu Olduğu<br />

Nasıl Anlaşılır?<br />

Biz bunu işlevsel olmayan zorlu aile ortamı olarak<br />

tanımlıyoruz. Aile bireylerinizi mazur görmeye çalışsanız<br />

da, eğer aşağıdaki özelliklerin birçoğunu yaşıyorsanız<br />

ortada sağlıklı gelişimi destekleyici (işlevsel) olmayan<br />

aile yapısına işaret eden bir sorun olabilir:<br />

• İletişim sorunları: Aile üyelerinin birbirleri ile<br />

doğru bir şekilde konuşmaktan, birbirlerini dinlemekten,<br />

birlikte olmaktan kaçınması ve problem yaşaması.<br />

• Anlaşmazlıklarla başa çıkmada zorluk: Aile<br />

üyelerinin çelişki ve çatışmaları konuşmaktan çekinmesi,<br />

sorunlarla yüzleşmekten kaçınarak onları yok sayması,<br />

anlaşmazlık, küskünlük, huzursuzluk ve gergin tartışmalar.<br />

• Taraf olma: Ebeveyn arasında yaşanan kavgalarda<br />

taraf olmaya zorlanmak.<br />

• Paylaşılmayan sorumluluklar: Aile bireylerinin gerekli<br />

sorumlulukları paylaşmaması sonucunda karışıklıklar<br />

yaşanması, iş yada görevlerin yerine getirilmemesi.<br />

• Aşırı korumacılık: Bireyin hayatına gereğinden çok<br />

müdahale, aşırı ilgili ya da korumacı davranılması.<br />

• Baskı kurma: Ebeveynlerden birinin ya da her ikisi<br />

41


nin çocuklar üzerinde güce, yetkiye dayalı bir denetim<br />

uygulaması, esneklik tanımadan, kurallara ve biçilmiş<br />

rollere uymasını beklemesi, belli bir (dini, siyasi, parasal,<br />

kişisel) inanca katı biçimde bağlılık beklemesi.<br />

• İstismar: Ebeveynlerden birinin ya da her ikisinin<br />

çocuklarının varlığını ve değerini reddetmesi, duygu ve<br />

düşüncelerini önemsiz görüp reddetmesi, işe yaramaz<br />

ve aşağı olduğunu söylemesi, onlara sağladığı imkanları<br />

geri çekme tehdidi, onları kendi gereksinimlerini karşılamak<br />

için zorlaması.<br />

• Mahrumiyet / İhmal: Ebeveynlerden birinin ya da<br />

her ikisinin, çocuklarına yükümlü oldukları bakımı yerine<br />

getirmemesi, gereken maddi yardımı sağlamaması, temel<br />

fiziksel gereksinimlerini karşılamaması.<br />

• Kötü alışkanlıklar / bağımlılık: Ailede, uyuşturucu,<br />

kumar, aşırı alkol, aldatma, aşırı çalışma ya da yeme<br />

tutkusu gibi bağımlılık ya da kötü alışkanlıkların olması ve<br />

devam etmesi.<br />

• Fiziksel şiddet/taciz: Aile içinde bir başkasının<br />

sözel, fiziksel - cinsel istismarına tanık olmak, fiziksel<br />

şiddet tehdidi ya da kullanımı, şiddete zorlanma, şiddet<br />

içeren tartışmalar çıkacağı korkusuyla yaşama, çalışarak<br />

evi geçindirmeye zorlanma.<br />

Sayın Çemberci, İşlevsel Olmayan Zorlu Aile<br />

Ortamında Değişim İçin Ne Yapılmalıdır?<br />

Ailenizdeki olumsuzlukları sürdürmek zorunda değilsiniz,<br />

değişim elbette mümkündür, ancak çaba göstermek<br />

gerekir. Üstelik aile bireyleri sizdeki değişimi tehdit<br />

olarak algılayıp değişime direnmeye ve “eskiye dönmeye”<br />

çabalayabilirler. Ancak direnç gösterilmesi durumu<br />

hayatta her zaman karşımıza çıkabilecek engeller arasındadır,<br />

aşılabilir bir durumdur.<br />

Sayın Çemberci, Yapılabilecekler Arasında<br />

Neler Olabilir?<br />

Bir liste yaparak başlanabilir, liste yapmak olayları net<br />

olarak görebilmenizi sağlar. Mesela şöyle:<br />

• Çocuklukta yaşadığınız acı verici ya da zorlandığınız<br />

olayları belirlemek.<br />

• Değiştirmek istediğiniz davranış, duygu ve düşünceyi<br />

yazmak.<br />

• Listedeki her bir maddenin yanına, onun yerine sahip<br />

Kendimizi değerli hissettiğimiz, duygu ve<br />

gereksinimlerimizi açıkça dile getirebildiğimiz bir aile<br />

ortamı ideal olandır. Böyle bir ortamda büyüyenler,<br />

sağlıklı ve açık ilişkiler kurmaya daha yatkın olur<br />

ve yaşanabilecek normal ya da gelişimsel sayılan<br />

kuşaklara özgü fark ve çatışmaları aşabilirler.<br />

olmak istediğiniz davranış, duygu ve düşünceyi yazmak.<br />

• Baş etmesi en kolay maddeyi seçerek başlamak ve<br />

olumsuzlar yerine belirlediğiniz olumlu olan duygu ve<br />

davranışları yürütmeye çalışmak.<br />

• Olumlu olanları, eski davranışınızdan daha sık uygulamayı<br />

başardığınızda, listeden bir başka madde seçip<br />

onu da değiştirmeyi denemek.<br />

• Kendi kendinize bunun üzerinde çalışmanın yanında,<br />

bir uzmanla çalışmak daha yararlı olabilir. Destek için<br />

kliniğimize başvurabilirsiniz.<br />

Sayın Çemberci, Bu Değişimde Nelere Dikkat<br />

Edilmelidir?<br />

• Gerçekçi beklentiler: Mükemmel olmaya ve ailenizi<br />

de kendi mükemmelinize göre şekillendirmeye çalışmak<br />

yerine gerçekten yapabileceklerinize odaklanmak.<br />

• Ben- O sınırı: Aileniz bile olsa diğer insanların<br />

yaşamları sizin denetiminizde değildir ve aynı şey aileniz<br />

için de geçerlidir. Kendi istek ve sınırlarınızı ortaya koymak<br />

ideal olacaktır.<br />

• Geleceğe yönelim: Geçmişimizi değiştiremeyiz ama<br />

geçmişte olanlar biz izin vermediğimiz sürece ileri taşınamaz,<br />

o halde, şimdiye ve geleceğe dair odaklanmak<br />

önemlidir.<br />

• Karşı tepkiye hazırlık: Yeni davranışınıza çevrenizden<br />

gelebilecek ters tepkiler ile (gözyaşları, bağırıp<br />

çığırma vb.) başa çıkabilecek tutumlar geliştirmek.<br />

• Geçici gerileme: Kendinizi arada bir eski olumsuz<br />

davranış biçiminize dönmüş bulursanız hemen umutsuzluğa<br />

kapılmak doğru olmaz. Kalıcı değişim zamana<br />

bağlıdır ve görecelidir, ani ve hızlı değildir. Daha sağlıklı<br />

yeni davranışlar edinmeyi sürdürdüğünüz sürece ilerleme<br />

olacaktır ve edindiğiniz olumlu tutumlar zamanla günlük<br />

yaşamınızın birer parçası haline dönüşecektir.<br />

42


Neden<br />

Moxo<br />

Testi?<br />

Dünyada<br />

30’dan fazla<br />

ülkede 450.000<br />

Moxo Test<br />

uygulanmıştır.<br />

Moxo Testte<br />

420 tepki ve<br />

420 tepkisizlik<br />

eylemi<br />

ölçülmektedir.<br />

Dünyada<br />

çeldiricili ve<br />

objektif tek<br />

dikkat testidir.<br />

Türkiye’de<br />

son 4 yılda<br />

40.000 test<br />

uygulanmıştır.<br />

444 0 704<br />

43


Röportaj<br />

GÜNEŞTEN<br />

KORUNMA<br />

Özel Mercan Hastanesi Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr. Mesut Öndeş, güneş ışınlarına<br />

uzun süre maruz kalmanın ve korunma yöntemlerinin uygulanmamasının deri<br />

kanserleri açısından önemli bir risk faktörü olduğunu vurguladı.<br />

Güneşten koruyucu kullanımının D vitamini sentezine engel olacağı korkusu hastaların korunmadan kaçınmalarına<br />

neden olmuştur. Oysa, sadece yüz ve el sırtlarının güneşe günde 10-20 dakikalık maruziyeti, düzenli güneş koruyucu<br />

kullanılsa dahi en yüksek vitamin D üretimini sağlar. Bronzlaşma, D vitamini üretimini azaltır.<br />

Özel Mercan Hastanesi Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr.<br />

Mesut Öndeş, içinde bulunduğumuz yaz mevsiminin en<br />

önemli sorunlarından güneşten korunmanın püf noktalarını<br />

ve koruyucu ürünler hakkında önemli açıklamalarda<br />

bulundu.<br />

Sayın Öndeş, Güneşin Zararlarından Nasıl<br />

Korunabiliriz?<br />

Güneşten korunmada dikkat edeceğimiz en önemli<br />

basamak özellikle güneş ışıklarının en dik olduğu<br />

10.00-16.00 saatleri arasında güneşten kaçınmaktır.<br />

Dışarıda olduğumuz saatlerde de daima gölgede durmak<br />

tercih edilmelidir. Yalnızca açık ve güneşli havalarda<br />

değil, bulutlu ve kapalı günlerde de ultraviyole (UV)<br />

ışınlarının yüzde 80’i dünya yüzeyine ulaşır. Normal<br />

pencere camının UVB’yi geçirmediği, ancak UVA ışınlarının<br />

geçmesine engel olmayacağı unutulmamalıdır.<br />

Sayın Öndeş, Pasif Güneşten Korunma Yöntemleri<br />

Nelerdir?<br />

Giysilerimiz güneşten korunmada önemli bariyer<br />

oluştururlar. Şapka ve güneş gözlüğü kullanılmalıdır.<br />

44


UZMAN<br />

DR. MESUT ÖNDEŞ<br />

CILT HASTALIKLARI<br />

Röportaj<br />

Güneşten koruyucular, dışarı çıkmadan<br />

30 dakika önce sürülmeli, 2-4 saatte bir<br />

yenilenmelidir. Güneşe çıktıktan 30 dakika<br />

sonra yapılacak ilk tekrarın etkinliği arttırdığı<br />

bildirilmektedir.<br />

seçilmelidir. Güneşten koruyucular içindeki “Fiziksel<br />

koruyucular” güneş ışınlarını fiziksel olarak engellediklerinden<br />

(örneğin çinko oksit veya titanyum dioksit),<br />

geniş spektrumlu ürünlerde kimyasal koruyucularla<br />

birlikte kullanılırlar. Ortalama güneş alan bölgelerde kış<br />

aylarında SPF 15 kullanımı yeterli olsa da, yaz aylarında<br />

bu değer yetersiz kalır. SPF 15’in altında koruma<br />

kullanılmamalı, yaz ayları için en az 30 koruma faktörlü<br />

kremler kullanılmalıdır.<br />

Sayın Öndeş, Güneşten Koruyucular Nasıl<br />

Kullanılmalıdır?<br />

Güneşten koruyucular, dışarı çıkmadan 30 dakika<br />

önce sürülmeli, 2-4 saatte bir yenilenmelidir. Güneşe<br />

çıktıktan 30 dakika sonra yapılacak ilk tekrarın etkinliği<br />

arttırdığı bildirilmektedir. Denizde, suda uzun süre<br />

kalınacağı dönemlerde suya dayanıklı formüller tercih<br />

edilmelidir. Güneşten koruyucular yüzme, aşırı aktivite<br />

ve kurulanma sonrası tekrar uygulanmalıdır. Güneşten<br />

koruyucuların etkili olabilmeleri açısından bol miktarda<br />

kullanımları çok önemlidir. Güneşten koruyucuların<br />

UV’ye maruz kalan tüm alanlara yeterli kalınlıkta,<br />

katman oluşturacak şekilde ovalamadan uygulanması<br />

gerekir. İdeal olarak kremler 2 mg/cm2 sürülmelidir.<br />

Bu miktar sadece yüz dikkate alındığında kabaca 1/3<br />

çay kaşığı kadardır. Bu miktarın dörtte biri sürüldüğünde,<br />

ürünün koruyuculuğu 8 kat düşmektedir. Güneşten<br />

koruyucular, güneşe maruziyet süresini uzatabilmek için<br />

kullanılmamalıdır; çünkü böyle bir kullanım bazı güneşten<br />

koruyucular tarafından filtre edilmeyen ya da daha<br />

İdeal olarak 10 cm. güneşliği olan şapka kullanılmalıdır.<br />

Şapka seçimi yaparken, ışık geçirmeyen<br />

dokuma tercih edilmelidir. Kalın kumaşlar, sıkı dokunan<br />

kumaşlar, yıkama ile hafif çekmiş kumaşlar,<br />

polyester giysiler daha yüksek koruyucu özelliğe<br />

sahiptir. Solmuş veya ıslanmış giysilerin koruyucu<br />

özelliği daha düşüktür. Güneş ışınlarının gözdeki<br />

etkilerini ve katarakt oluşmasını önlemek için tam<br />

UVA-UVB filtreli güneş gözlükleri kullanılmalıdır.<br />

Sayın Öndeş, Güneşten Koruyucu Nedir?<br />

Güneşten koruyucular, güneşe karşı önemli bariyerlerimizdir.<br />

Güneş koruma faktörü (=SPF) 2-12 olan<br />

ürünler minimal, SPF 12-30 olan ürünler orta derecede,<br />

SPF 30’un üstündeki ürünler yüksek koruma sağlar.<br />

Güneşten koruyucular doğal deri rengine uygun şekilde<br />

seçilmeli, açık tene sahip kişiler daha yüksek koruma<br />

faktörlü kremleri tercih etmeli, ancak koyu tene sahip<br />

olunsa da yani her deri tipinde güneş koruyucular<br />

kullanılmalıdır. Açık tenli kişilerde güneş yanığı olasılığı<br />

daha fazladır.<br />

Sayın Öndeş, Güneşten Koruyucular Nasıl Seçilir?<br />

Güneşten koruyucu seçerken hem UVA hem de<br />

UVB’ye karşı koruma sağlayan geniş spektrumlu ürünler<br />

45


Röportaj<br />

az filtre edilen dalga boylarına maruziyeti artırabilir.<br />

Hiçbir boşluk bırakmadan düzenli ve bol miktarda<br />

uygulanmalıdır. Güneş altında durulacaksa her 2 ila 3<br />

saatte bir tekrar sürülmelidir. Denize girme, yıkanma<br />

gibi durumlarda beklemeksizin uygulanmalıdır. Toplumda<br />

yapılan en önemli yanlış uygulama günde bir kez ve<br />

çok az uygulamadır. Suya, terlemeye dayanıklı olduğu<br />

belirtilen ürünler de yine yıkama, duş, terleme, yüzme<br />

sonunda tekrar sürülmelidir.<br />

Sayın Öndeş, Çocukları Güneşten Nasıl Korumalıyız?<br />

Çocukluk çağında, bir ya da daha fazla su kabarcıklı<br />

güneş yanığı, kişinin melanom yani deri kanseri geliştirme<br />

olasılığını iki kattan fazla arttırır. Kişiler tüm yaşamları<br />

boyunca alacakları toplam UV’nin yüzde 50’sine yaşamlarının<br />

ilk 20 yılında maruz kalmaktadır. Bu nedenle<br />

özellikle çocukların güneşten korunması, ileri yaşlarda<br />

gelişebilecek deri kanserlerinin önlenmesi açısından çok<br />

önemlidir. 6 aydan küçük bebeklerin uzun süreli direkt<br />

güneş maruziyetinden korunması, 6 aydan sonra ise yüksek<br />

koruma faktörlü ürünlerle korunmaları gerekmektedir.<br />

Sayın Öndeş, Güneşten Koruyucular D Vitamini<br />

Sentezini Etkiler mi?<br />

Güneşten koruyucu kullanımının D vitamini sentezine<br />

engel olacağı korkusu hastaların korunmadan kaçınmalarına<br />

neden olmuştur. Oysa, sadece yüz ve el sırtlarının<br />

güneşe günde 10-20 dakikalık maruziyeti, düzenli<br />

güneş koruyucu kullanılsa dahi en yüksek vitamin D<br />

üretimini sağlar. Bronzlaşma, D vitamini üretimini<br />

azaltır. Artan yaşla birlikte deriden D vitamini sentezi<br />

ileri derecede azalır. Bütün bu sebeplerden dolayı, D<br />

vitamini eksik olduğu takdirde, sentezi için kansere yol<br />

açabildiği kesin olarak bilinen güneş ışınları yerine, dışarıdan<br />

D vitamini desteği alarak bu eksiğin giderilmesi<br />

daha mantıklı görünmektedir.<br />

Sayın Öndeş, Güneş Maruziyeti ve Deri Kanserleri<br />

Arasında Nasıl Bir İlişki Bulunmaktadır?<br />

Deri kanserlerinin önlenebilen risk faktörlerinin<br />

başında korunmasız güneş maruziyeti gelir. Özellikle<br />

çocukluk ve ergenlik dönemindeki güneş yanıkları,<br />

ileride gelişebilecek deri kanserleri açısından çok risklidir.<br />

Güneşten korunma hakkında bilgi sahibi olmak ve<br />

güneşten koruyucuları kullanma alışkanlığı kazanmak<br />

önemlidir.<br />

Sayın Öndeş, Güneşten Koruyucu Ürün Alırken<br />

Nelere Dikkat Etmeliyiz?<br />

Güneşten koruyucu ürün satın alırken aşağıdaki<br />

faktörler göz önüne alınmalıdır.<br />

• Alınan ürün hem UVB ve hem de UVA’ya karşı<br />

koruyucu olmalıdır. Güneşten koruma faktörü (SPF),<br />

UVB’ye karşı koruyucu olduğunu belirtir. Belirtilen rakamın<br />

çok yüksek olması yüzde 100 koruduğunu göstermez.<br />

Çocuklar, yaşlılar ve açık tenli kişiler SPF 30 ve<br />

üzeri güneşten koruyucu kullanmalıdırlar. Daha koyu<br />

tenliler için 15 faktör yeterlidir.<br />

• Güneşten koruyucu ürünlerde kimyasal ve/veya<br />

fiziksel koruyucu maddeler bulunur. Fiziksel koruyucular<br />

çinko oksit, titanyum dioksit gibi maddeleri içerirler. Bu<br />

tür koruyucular kimyasal koruyuculara kıyasla daha iyi<br />

koruma sağlarlar. Ancak sürüldükleri yerlerde beyaz<br />

bir görünüme neden oldukları için, kozmetik açıdan tercih<br />

edilmezler. Yukarıda da belirtildiği üzere; çocuklar,<br />

yaşlılar ve güneşten etkilenen hastalığı bulunanlar için<br />

fiziksel koruyucu madde içeren ürünler kullanılmalıdır.<br />

• Suya ve terlemeye dayanıklı olan ürünler tercih<br />

edilmelidir.<br />

• Renksiz ve kokusuz olmalıdır.<br />

46


EMG ve EEG İnceleme Yöntemleriyle<br />

Sağlık Hizmeti Sunuyoruz<br />

EMG Nedir?<br />

EMG, elektromiyografinin kısaltması olup<br />

sinir ve kasların elektriksel potansiyellerinin<br />

incelenmesine dayanan bir nörolojik tetkik<br />

yöntemidir. Sinir iletim çalışmasında hafif bir<br />

elektriksel uyarım verilir, iğne EMG ile kas<br />

aktivitesi, tek kullanımlık iğne elektrodlar ile<br />

ölçülür ve kaydedilir.<br />

EEG Nedir?<br />

EEG beynin elektriksel faaliyetini incelemek<br />

ve yorumlamak amacı ile yapılan bir tetkiktir.<br />

Beynin elektriksel aktivitesini bozan her türlü<br />

hastalığın tanısında kullanılır. Özellikle bayılma<br />

vakalarının nedenlerinin araştırılmasında,<br />

epilepsi hastalığının teşhis ve takibinde<br />

yararlanılan tamamen ağrısız ve zararsız bir<br />

inceleme yöntemidir.<br />

444 0 704


Röportaj<br />

DiŞ SIKMA<br />

VE TEDAViSi<br />

Özel Mercan Hastanesi Diş Hekimi Saliha Ezgi<br />

Akıncı, istem dışı gelişen diş sıkmanın bazı<br />

bireylerde farklı sağlık sorunlarında da yol<br />

açabildiğini vurgulayarak tedavisi hakkında<br />

bilgi verdi. Akıncı, diş sıkmada stres ve<br />

anksiyete faktörlerine dikkat çekti.<br />

Özel Mercan Hastanesi Diş Hekimi Saliha Ezgi Akıncı,<br />

diş sıkmanın genetik, fiziksel ve psikolojik faktörlerin bir<br />

kombinasyonundan kaynaklandığının düşünüldüğünü<br />

söyledi.<br />

Sayın Akıncı, Diş Sıkma Neden Kaynaklanır?<br />

Bruksizm (diş sıkma) bireyin dişlerini sıktığı, gıcırdattığı<br />

veya birbirine bastırdığı bir durumdur. Diş sıkması olan<br />

bireyler uyanıkken dişleri bilinçsizce sıkabilir veya uyku<br />

sırasında dişlerini sıkabilir veya gıcırdatabilir.<br />

Diş sıkma, uyku esnasında çene hareketlerinin getirdiği<br />

davranışlardır. Genellikle uyku esnasında görünürler. Bu<br />

durum dişleri sıkma ile kendini gösterir. Fakat bu davranışlar<br />

istem dışı olarak kendilerini gösterirler. Bireylerin<br />

bilinçli olarak yapmış oldukları davranış değildir. Stres<br />

yoğunluğu arttıkça beyine giden stres yoğunluğu da artar.<br />

Bununla birlikte çiğneme kasları da güçlenir. Kişi de<br />

istemsizce dişlerini sıkmaya devam eder. Dişlerin yemek<br />

haricinde birbirine temas etmesi aşınmalara yol açabilir.<br />

Sayın Akıncı, Diş Sıkma Neden Olur?<br />

Tıp uzmanları diş sıkmasına neyin sebep olduğunu<br />

tam olarak saptamış değildir, ancak genetik, fiziksel ve<br />

psikolojik faktörlerin bir kombinasyonundan kaynaklandığını<br />

düşünmektedirler.<br />

Birçok vakada uyanık diş sıkma, anksiyete, stres, öfke,<br />

hayal kırıklığı veya gerginlik gibi duygulardan kaynaklanıyor<br />

olabilir. Bunun yanı sıra bireyin derin konsantrasyona<br />

girdiği bir süreçte bir başa çıkma stratejisi veya bir<br />

alışkanlık olarak gelişmiş olabilir.<br />

Uyku diş sıkması ise uyku sırasındaki uyarılma ile ilişkili<br />

veya uyku ile ilişkili bir çiğneme aktivitesinin sonucunda<br />

ortaya çıkabilir.<br />

Çeşitli faktörler, bireyde diş sıkma gelişmesi riskini<br />

artırır: Bu faktörler arasında öncelikle stres gelir. Artan<br />

anksiyete veya stres dişlerin gıcırdatılmasına neden<br />

olabilir. Bunun sebebi öfke ve hayal kırıklığı da olabilir.<br />

Tıp uzmanları diş sıkmaya neyin sebep olduğunu<br />

tam olarak saptamış değildir, ancak genetik, fiziksel<br />

ve psikolojik faktörlerin bir kombinasyonundan<br />

kaynaklandığını düşünmektedirler.<br />

48


DIŞ HEKIMI<br />

SALİHA EZGİ AKINCI DIŞ<br />

Günümüzde sanayileşme, sportif aktivitelerin artması,<br />

yiyecek ve içeceklerdeki kimyasal ve hormonal<br />

katkıların menisküs yapısını bozması vb. nedenlerden<br />

dolayı menisküs hastalıkları çok genç yaşlarda bile<br />

sıklıkla görülen hastalıklar arasına girmiştir.<br />

Diş sıkma, parkinson hastalığı, demans, gastroözofageal<br />

reflü bozukluğu yani GERD, epilepsi, gece terörü, uyku<br />

Röportaj<br />

apnesi gibi uyku ile ilgili bozukluklar ve dikkat eksikliği<br />

/ hiperaktivite bozukluğu yani DEHB gibi bazı diğer<br />

zihinsel sağlık ve tıbbi bozukluklarla ilişkilendirilebilir.<br />

Yaş, diş sıkma için bir başka etkileyici faktördür. Diş<br />

sıkma küçük çocuklarda daha yaygındır, ancak genellikle<br />

yetişkinlikte geçer.<br />

Agresif, rekabetçi veya hiperaktif bir kişilik tipine<br />

sahip bireylerde diş sıkma riskinin yüksek olduğu gözlemlenmiştir.<br />

Diş sıkma, bazı antidepresanlar gibi psikiyatrik ilaçların<br />

nadir görülen bir yan etkisi olabilir. Benzeri bir şekilde<br />

sigara içmek, kafeinli içecekler, alkol tüketmek veya<br />

keyif verici ilaçlar kullanmak diş sıkma riskini artırabilir.<br />

Uyku diş sıkma özellikle ailelerde görülme eğilimindedir.<br />

Diş sıkma olan bireylerin ailelerinde de diş sıkma<br />

geçmişi olması çok yüksek ihtimallidir<br />

Sayın Akıncı, Diş Sıkma İle Ortaya Çıkabilecek<br />

Komplikasyonlar Nelerdir?<br />

Hafif diş sıkma vakaları herhangi bir tedavi gerektirmeyebilir.<br />

Bununla birlikte, bazı bireylerde diş sıkma,<br />

çene bozukluklarına, baş ağrılarına, hasarlı dişlere ve<br />

diğer sorunlara yol açacak kadar sık ve şiddetli olabilir.<br />

Ancak şiddetli diş sıkma, dişlerde dolgu veya restorasyon<br />

yapılmasını gerektirecek hasara, tansiyon kaynaklı<br />

baş ağrılarına ve çenede veya yüzde şiddetli ağrıya yol<br />

açabilir. Kısaca TME adı verilen temporomandibular eklemlerde,<br />

yani çene eklemlerinde meydana gelen bozukluklar<br />

bireyin ağzını açıp kapaması sürecinde kulağına<br />

bir tıklama sesi gelmesine neden olabilir.<br />

Sayın Akıncı, Diş Sıkmanın Belirtileri ve Tipleri<br />

Nelerdir?<br />

Diş Sıkma birey uyurken gerçekleşiyorsa uyku diş sıkması,<br />

birey uyanıkken gerçekleşiyorsa uyanık diş sıkması<br />

olmak üzere iki farklı tipe ayrılabilir.<br />

49


Röportaj<br />

Diş sıkması dişleri birbirine bastırmadan kaynaklanan<br />

çeşitli belirti ve semptomları mevcuttur. Diş sıkma belirti<br />

ve semptomları arasında başta;<br />

- Bireyin uyku partnerini uyandıracak kadar yüksek<br />

sesle dişleri gıcırdatma<br />

- Birbirine kenetleme olmak üzere artan diş ağrısı<br />

- Dişte hassasiyet, çatlamış, düzleşmiş, gevşemiş veya<br />

yontulmuş dişler<br />

- Çenede, boyunda veya yüzde ağrı<br />

- Dişin daha derin katmanlarını açığa çıkaracak kadar<br />

aşınmış diş minesi<br />

- Kulakta bir sorun olmasa da kulak ağrısı gibi hissedilen<br />

ağrı<br />

- Şakaklarda başlayan hafif baş ağrısı<br />

- Uyku bozukluğu<br />

- Yanak iç kısmında çiğnemeden kaynaklanan hasar<br />

- Yorgun ya da kasılan çene kasları ile tamamen açılıp<br />

kapanmayan kilitlenmiş bir çene bulunur.<br />

Yukarıda listelenen belirtilerden herhangi birine sahip<br />

olan ya da dişler veya çeneyle ilgili başka endişeleriniz<br />

olan bireyler diş hekimine veya doktora başvurmalıdır.<br />

Çocuklarında diş sıkma belirtisi ya da semptomları<br />

olduğunu fark eden ebeveynler, çocuğun bir sonraki diş<br />

randevusunda bundan bahsetmelidir.<br />

Sayın Akıncı, Diş Sıkma Nasıl Teşhis Edilir?<br />

Diş hekimleri düzenli diş muayeneleri sürecinde olası<br />

Diş Sıkma belirtilerini de kontrol edecektir. Diş hekimi<br />

eğer herhangi bir belirti ile karşılaşırsa sürecin ilerleyip<br />

ilerlemediğini görmek ve bireyin tedaviye ihtiyacı olup<br />

olmadığını belirlemek için sonraki birkaç ziyarette dişlerde<br />

ve ağzınızda değişiklik olup olmadığını araştırır.<br />

Diş hekimi, bireyde diş sıkma olduğunu teşhis ederse,<br />

bireyin genel diş sağlığı, kullandığı ilaçlar, günlük rutinleri<br />

ve uyku alışkanlıkları hakkında sorular sorarak diş<br />

sıkmanın nedenini belirlemeye çalışır.<br />

Diş sıkma tanısını koyma sürecinde diş hekimi durumunun<br />

boyutunu değerlendirmek için çeşitli öğeleri kontrol<br />

eder. Bu kontrol edilen öğeler arasında çene kaslarında<br />

hassasiyet, kırık veya eksik dişler gibi belirgin diş anormallikleri<br />

ile dişlerde ve yanakların iç kısmında hasar izi<br />

ile röntgen yardımıyla altta yatan çene kemiğinde hasar<br />

izi aranması bulunur. Bu sayede normal bir diş muayenesi,<br />

temporomandibular eklem bozukluklarını, diğer diş<br />

sorunlarını veya benzer çene veya kulak ağrısına neden<br />

olabilecek diğer sağlık bozukluklarını tespit edebilir.<br />

Sayın Akıncı, Diş Sıkma Nasıl Tedavi Edilir?<br />

Diş sıkması, anksiyete veya benzeri diğer psikolojik<br />

sorunlar ile ilgili görünüyorsa, doktor bireyi lisanslı bir<br />

terapiste veya danışmana yönlendirilebilir. Stres veya<br />

anksiyete yönetimi diş sıkmasını hafifletmede bireye<br />

yardımcı olabilir. Dişleri stres nedeniyle sıkan bireyler<br />

meditasyon gibi gevşemeyi teşvik eden stratejileri öğrenerek<br />

sorunu önleyebilir.<br />

Genel olarak birçok vakada ilaç kullanımı diş sıkma<br />

tedavisi için çok etkili değildir ve etkinliklerini belirlemek<br />

için daha fazla araştırma yapılması gereklidir. Buna<br />

rağmen daha uygun vakalarda diş sıkması için kullanılabilecek<br />

ilaç örnekleri arasında öncelikle kas gevşeticiler<br />

bulunur.<br />

Bazı durumlarda, doktor yatmadan önce kısa bir süre<br />

önce bir kas gevşetici almayı önerebilir. Doktor, diş<br />

sıkmasına neden olabilecek stres veya diğer duygusal<br />

sorunlarla başa çıkmaya yardımcı olmak için kısa süreli<br />

antidepresan veya anti-anksiyete ilaçları kullanımını<br />

önerebilir.<br />

Uykuda bilinç devre dışı olduğu için uyku esansındaki<br />

çiğneme kuvveti kişinin kontrolü dışındadır. Bu sebeple<br />

uykuda meydana gelen diş sıkmaları ve gıcırdatmaları<br />

için farklı bir çözüm kullanılır.<br />

Sayın Akıncı, Diş Sıkma Aparatı (Gece Plağı) ve<br />

Diş Sıkma Botoksu Hakkında Bilgi Verir misiniz?<br />

Uykuda diş sıkma vakalarında kişiye özel özel diş koruyucu<br />

diş plakları (okluzal splintler) yapılarak bu durum<br />

kontrol altına alınır. Bu plaklar sayesinde dişlerin dengeli<br />

kapanması sağlanarak yük tüm çeneye dağıtılır. Böylece<br />

hasta diş sıkmanın zararlı etkilerinden korunulur.<br />

Çiğneme kaslarında ağrı olduğunda, kaslara yapılacak<br />

sıcak uygulamalar ile rahatlama sağlanabilir. İleri<br />

durumlarda fizik tedavi yöntemlerinden de destek alınır.<br />

Çiğneme kuvvetlerinin çok yüksek olduğu hastalarda<br />

botoks enjeksiyonları da tedaviye eklenebilir. Botoks, diş<br />

sıkma nedeniyle kuvveti normal değerlerin üzerine çıkmış,<br />

artık dokularda yıkıcı etkiye sahip kasların kuvvetlerinin<br />

azaltılmasında faydalı olur. Bu enjeksiyonlar 1-2<br />

uygulamada etkisini gösterebildiği gibi, bazı hastalarda<br />

4-6 aylık aralıklarla tekrarlanması gerekebilir.<br />

50


PRP<br />

TEDAViSi<br />

Kök Hücre ile Cilt<br />

Gençleştirme ve<br />

Ağrı Giderme<br />

Deriye esneklik ve parlaklık kazandırmak<br />

Saç dökülmesini önlemek, saçları<br />

güçlendirmek.<br />

Kırışıklıkları ve çöküntüleri önlemek<br />

Yara, çatlak ve deri hasarındaderiyi<br />

yeniden yapılandırmak.<br />

Lazer gibi işlemler sonrasında derinin<br />

hızla toparlanmasını sağlamak.<br />

Medikal estetikte yüz, el ve kollar,<br />

bacak içleri, boyun ve dekolte gibi<br />

bölgelerde kullanılır.<br />

RPR aşil tendonu kopmasına<br />

ameliyatsız çözüm getirir.<br />

Ağrılar için RPR yöntemi kullanılır.<br />

444 0 704<br />

51


Röportaj<br />

DİŞ HEKİMLİĞİNDE<br />

Özel Mercan Hastanesi Diş Hekimi Alev Gümüş, dikey boyutun yükseltilmesi, beyazlatma<br />

işlemi, laminate veneer uygulanması, implant ile eksik dişlerin giderilmesi, ortodonti tedavisi<br />

ile bozuklukların düzeltilmesi gibi gülüş tasarımları ile dişlerdeki sorunların giderilerek kişinin<br />

daha genç bir görünüme kavuştuğunu söyledi.<br />

Özel Mercan Hastanesi Diş Hekimi Alev Gümüş, diş tasarımının<br />

kişinin dudak yapısına göre yapıldığını, bunun da<br />

kişinin gülüşüne olumlu etki sağladığını ifade etti.<br />

Sayın Gümüş, Gülüş Tasarımı Nedir?<br />

Gülüş; kişinin yüzündeki en önemli gençlik göstergesidir.<br />

Gülüş tasarımında, yaş; en dikkat çekici etkendir.<br />

Geçen seneler ile birlikte yüz hatları değişir ve yüzde<br />

ufak kırışıklıklar belirirken; özellikle ağız ve çene bölgesinde<br />

gevşemeler fark edilir. Bu gevşeme ile dudak üstü<br />

kırışıklılar belirir ve dişler görünmez bir hal alır.<br />

Diş taşından kaynaklanan diş eti çekilmesi ve zaman geçtikçe<br />

dişler arasında oluşan aralıklar özgüveninizin kırılmasına<br />

sebebiyet verir. Bununla birlikte tamamlanmayan eksik<br />

kalmış dişler; dikey boyutunu düşürerek, yüz yüksekliğini<br />

azaltır. Konuşma ve gülme esnasında; üst dişlerin alt dişlere<br />

göre daha az görünmesi yaşlılık belirtisi verir.<br />

Gülüş tasarımı ile dikey boyutun yükseltilmesi, dişlere<br />

beyazlatma işlemi yapılması, laminate veneer uygulanması,<br />

implant ile eksik dişlerin giderilmesi, ortodonti<br />

tedavisi ile bozuklukların düzeltilmesi amaçlanarak;<br />

kişiyi daha genç bir görünüme kavuşturmaktır.<br />

Kişinin dudak şekline göre yapılan diş tasarımı; güzel bir<br />

gülüş için oldukça önemlidir. Bu tedaviler her yaş aralığına<br />

Gülüş; kişinin yüzündeki en önemli gençlik<br />

göstergesidir. Gülüş tasarımında, yaş; en dikkat çekici<br />

etkendir. Konuşma ve gülme esnasında; üst dişlerin alt<br />

dişlere göre daha az görünmesi yaşlılık belirtisi verir.<br />

çok rahat uygulanabilmektedir.<br />

Sayın Gümüş, Diş Estetiği Nedir? Kimler Diş Estetiği<br />

Yaptırabilir?<br />

Dişlerin genel görünümündeki sorunlar, kişilerin<br />

sosyal hayatlarına etki eden en önemli faktördür. Göze<br />

hoş gözüken, gülümsenildiğinde ahenk içerisinde sıralı<br />

olan dişler, kişilerin yaşamlarına pozitif etki katar ve<br />

bu görünüm kişisel bakımın en etkili belirtilerindendir.<br />

Hoş bir gülümseme, kişinin iletişimini ve özgüvenini<br />

ciddi bir şekilde artırarak iş ve özel hayatında sahip<br />

olduğu başarı ve mutluluğun yükselmesini sağlar.<br />

Dişlerin dizilişindeki mevcut çapraşıklar, diş aralığında bulunan<br />

geniş boşluklar veya rengi koyulaşmış dişler gülümsemenizi<br />

olumsuz yönde etkiler. Bunların yanı sıra; daha önce<br />

yapılmış uyum ve rengi kötü olmuş kaplamalar, koyulaşmış<br />

dolgular ve diş eti sorunları da hem ağız ve diş sağlığınızı<br />

hem de estetik açıdan görünümünüzü olumsuz yönde etkiler.<br />

52


DIŞ HEKIMI<br />

ALEV GÜMÜŞ DIŞ<br />

Dişlerin genel görünümündeki sorunlar, kişilerin sosyal<br />

hayatlarına etki eden en önemli faktördür. Diş estetiği<br />

uygulamaları, kişinin genel ve ruh sağlığına olumlu<br />

yönde katkı bulunmak için oldukça önemlidir.<br />

Tüm bu sebeplerden dolayı diş estetiği uygulamaları,<br />

kişinin genel ve ruh sağlığına olumlu yönde katkı bulunmak<br />

için oldukça önemlidir. Dişlerinin görüntüsünden<br />

rahatsız olan her kişi yaptıracağı bir uzman muayenesinden<br />

sonra, kendisine en uygun planlanacak tedavi<br />

yöntemi ile istediği görünüme kavuşabilir.<br />

Röportaj<br />

Sayın Gümüş, Diş Estetiğinde Sıklıkla Uygulanan<br />

Yöntemler Nelerdir?<br />

Lamina (yaprak) porselenler<br />

Tam seramik kaplamalar<br />

Porselen dolgular<br />

Sayın Gümüş, Tek Seansta Diş Estetiği Nedir?<br />

Ne Kadar Sürer?<br />

Günümüzde, estetik kaygı ile yaptırılan diş tedavilerinin<br />

kısa süre içerisinde yapılmasını imkan kılan diş hekimliği<br />

teknolojileri bulunmaktadır.<br />

Yaprak porselen uygulaması, tam seramik köprü uygulamaları<br />

ve porselen dolgu gibi estetik diş tedavileri tek<br />

seans ile tamamlanabilmektedir. Diş ölçüsü hazırlığını<br />

takiben dijital kamera ile alınan görüntü, bilgisayar ortamına<br />

3D olarak aktarılmaktadır. Hekim ve hasta yeni<br />

dişin görünüşünü bilgisayar ortamında birlikte değerlendirir.<br />

Bu süre sonunda; yeni diş, cihaz tarafından, özel<br />

porselen bloklardan kazınarak hazırlanmaktadır.<br />

Böylelikle; estetik diş çözümlerine, günlerce prova<br />

yapmadan, hassasiyet problemi yaşamadan bir günde<br />

ulaşılabilmektedir.<br />

Bu sistem ile uygulanan porselenlerin yapısında metal<br />

bulunmamaktadır. Yapısı, dişin doğal yapısına en<br />

yakın malzemedir; ayrıca ışık geçirgenliği ile de doğal<br />

dişe benzer özelliktedir.<br />

Sayın Gümüş, Diş Beyazlatma Uygulaması Nedir?<br />

Dişlerin yapısında bulunan mikroskobik boşluklar sebebiyle<br />

çay, sigara ve kahve ya da bir takım başka gıdalar<br />

dişlerin koyulaşmasına sebebiyet verir. Beyazlatma işlemi ile<br />

dişlerin yüzeylerine uygulanan preparatlar; dişlerin koyulaşmasına<br />

neden olan etkenleri dişlerin yapısından uzaklaştırır.<br />

Beyazlatma uygulamasının dişlere herhangi bir zararı yoktur.<br />

Diş beyazlatma işlemi; var olan rengine göre yapılacak<br />

uygulama ile birkaç seans sürebilmektedir. Ayrıca özel bir<br />

teknik ile hasta, işlemi; evde ya da iş yerinde yalnız başına<br />

uygulayarak beyazlatmaya devam edebilir. Dişlerin; yaş,<br />

yapı ve ilk rengine göre 2-3 ton beyazlatılması mümkündür.<br />

53


Röportaj<br />

PLAZMA PEN<br />

Özel Mercan Hastanesi Estetik Merkezi Ekibi, cilt yüzeyinde etkili Plazma Pen’in<br />

cildi onarıpyenileyen, ağrısız ve güvenli bir uygulama olduğunu söyledi.<br />

Özel Mercan Hastanesi Estetik Merkezi Ekibi, Plazma<br />

Pen uygulamasını “Tamamen doğal bir iyileşme ve yenilenme<br />

sürecini harekete geçirir” şeklinde tanımladı.<br />

Plazma Pen Hakkında Bilgi Alabilir miyiz?<br />

Ameliyatsız göz kapağı estetiği olarak ünlenen Plazma<br />

Pen daha sonra tüm yüzde, özellikle kırışıklıkları yok<br />

etmede kullanılmaya başlar çünkü cilt yenileme, gençleştirme,<br />

lifting, sıkılaştırma ve daha birçok kazanımı olan<br />

son derece etkili bir uygulamadır.<br />

Kimyager Irving Langmuir’e 1928 yılında Nobel ödülü<br />

kazandıran plazma, maddenin dördüncü hali olarak nitelendirilir.<br />

İyon ve elektronlardan oluşan iyonlaşmış gaz,<br />

maddenin plazma hali olarak literatüre geçer. Plazmada,<br />

bağlanmamış durumdaki nötr parçacıklar düşük elektrik<br />

akımı ile harekete geçirilerek fiziksel ve kimyasal tepkime<br />

yaratılır. Bu tepkime, sınırlı mikro hasar ile cildi yenileyen<br />

Plazma Pen tekniğinin temelini oluşturur.<br />

Plazma enerjisinin kozmetik amaçlı kullanımını sağlayan<br />

plazma pen, bir cilt yenileme sistemidir. Plazma<br />

kalem, uygulama bölgesinde gaz halinde bulunan azot<br />

ve su buharını iyonize ederek plazma enerjisi ile cilt<br />

yüzeyinde noktalar halinde yanık benzeri hasar yaratır.<br />

Katıdan direk olarak gaza geçişi sağlayan plazma enerjisi,<br />

cilt yüzeyini iyonize eder. Cilt yüzeyi noktalar halinde<br />

buharlaştırılır. Bu sınırlı hasarı tedavi etmek için harekete<br />

geçen cilt, kısa sürede minik yara kabukları ile birlikte tüm<br />

cildi onarır, yeniler.<br />

Belli bir mesafeden uygulanan plazma pen, diğer<br />

birçok cilt yenileme sisteminden farklı olarak derin dokularda<br />

değil cilt yüzeyinde etkilidir. Plazma kalem ile cilt<br />

arasındaki mesafede, havada asılı bulunan su buharı ve<br />

azot, kalemin ucundan çıkan enerji ile tepkimeye girdiği<br />

anda ortaya çıkan moleküler değişim cilt yüzeyindeki<br />

yenilenmesi istenen dokuyu,minik noktalar halinde hava<br />

uçurur.<br />

Katıdan direk olarak gaza geçişi sağlayan plazma<br />

enerjisi, cilt yüzeyini iyonize eder. Cilt yüzeyi noktalar<br />

halinde buharlaştırılır. Bu sınırlı hasarı tedavi etmek için<br />

harekete geçen cilt, kısa sürede minik yara kabukları ile<br />

birlikte tüm cildi onarır, yeniler.<br />

Plazma Pen Nasıl Uygulanır?<br />

Uygulama bölgesi anestezik kremle uyuşturulduktan<br />

54


MEDİKAL ESTETİK<br />

Röportaj<br />

sonra plazma kalem belirlenen bölgeye milimetrik aralıklarla<br />

atışlar yapar. Uygulama bölgesinde yanık gibi<br />

görünen küçük kahverengi noktalardan bir ağ görüntüsü<br />

ortaya çıkar.<br />

İşlem yapılacak bölgeye ve uygulamanın amacına<br />

göre seans süresi değişir. Plazma pen başta göz çevresi<br />

olmak üzere yüzün tamamında güvenle uygulanmaktadır.<br />

Derinliği oldukça düşük olması sebebiyle göz çevresi gibi<br />

hassas dokularda işlem yapmak için uygun bir sistemdir.<br />

Tek seansta muhteşem sonuçlar elde edilebilen, hasta<br />

memnuniyeti yüksek bir uygulamadır fakat iyileşme süreci<br />

zaman zaman meşakkatli olabilir. Hastanın bu konuda<br />

doğru şekilde bilgilendirilmesi, plazma penin başarısı<br />

açısından önemlidir.<br />

Plazma Pen Hangi Tedavilerde Kullanılır?<br />

Cilt yenileme uygulamalarının birçok amacı olabilir;<br />

lekelerden kurtulmak, cildi canlandırmak, kırışıklıkları yok<br />

etmek gibi. Plazma pen uygulaması ilk başlarda lifting<br />

etkisi ile göz kapağını kaldırmak için kullanılır fakat<br />

kısa süre sonra, bir cilt yenileme ve gençleştirme sistemi<br />

olarak göz çevresi dışında tüm yüz, boyun ve dekolte<br />

bölgesinde kullanılmaya başlanır.<br />

Plazma pen ile yapılabileceklerin listesi günümüzde<br />

daha da uzamış durumda.<br />

Ameliyatsız göz kapağı kaldırma<br />

Göz çevresi gençleştirme<br />

Alın kırışıklıkları tedavisi<br />

Cilt yenileme, sıkılaştırma ve germe<br />

Gıdı toparlama<br />

Dekolte sıklaştırma<br />

Leke tedavisi<br />

Cilt tonu eşitleme<br />

Siğil ve ben silme<br />

El gençleştirme<br />

Bacaklarda ve karın bölgesinde çatlak tedavisi<br />

Plazma Pen Acıtıyor mu?<br />

Uygulama öncesi işlem yapılacak alana lokal anestezi<br />

kremi uygulanır fakat ağrı eşiği düşük kişilerde seasn sırasında<br />

ufak ısırıklar türünde bir acı duyulması ihtimaldir.<br />

Kimler Plazma Pen Yaptıramaz?<br />

Yetişkin her yaştan kadın ve erkeğin kullanımına uygundur.<br />

Gebeler, sedef ve roses gibi cilt hastalıkları olanlar,<br />

on sekiz yaşından küçükler plazma pen tedavisi için<br />

uygun adaylar değildirler.<br />

Plazma Pen Sonuçları Kalıcı mı?<br />

Plazma pen sonuçları cerrahi operasyonlar kadar uzun<br />

süreler kalıcıdır. Uygulama yapılan bölgeye, kaç seans<br />

işlem yapıldığına ve hastanın genel eğilimlerine göre<br />

değişiklik arz etse de beş yıla kadar kalıcı olabilir. Plazma<br />

pen sonuçları ilk iki yıl boyunca yüksek performans<br />

gösterir.<br />

FDA onaylı plazma pen, yıllar içinde tekrar edilerek,<br />

sonuçların daha uzun yıllar kalıcı olmasını sağlamak da<br />

mümkün. Cildin kendi kendini onarma yeteneğini harekete<br />

geçirme temel prensibi üzerine kurulu olması sayesinde,<br />

tekrar edilmesinde hiçbir sakınca yoktur.<br />

Plazma Pen Zararlı mıdır?<br />

İz kalması gibi bir risk dışında plazma pen son derece<br />

güvenli bir uygulamadır. Hiçbir zararı yoktur çünkü kanama<br />

olmaz, dikiş kesi gerektirmez, herhangi bir yabancı<br />

madde cilde şırınga edilmez. Tamamen doğal bir iyileşme<br />

ve yenilenme sürecini harekete geçirir. Sonuçlar çoğu<br />

zaman hastayı da uygulamayı yapan hekimi ve uzmanı<br />

da ziyadesiyle memnun eder.<br />

Plazma Pen Öncesi Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar<br />

Nelerdir?<br />

Plazma pen uygulaması öncesi aspirin ve benzeri kan<br />

sulandırıcıların kullanımına 1 hafta önceden ara vermiş<br />

olmak gerekir. Bunun dışında dikkat edilmesi gereken<br />

herhangi bir şey söz konusu değildir.Plazma Pen Seans-<br />

55


Röportaj<br />

FDA onaylı plazma pen, yıllar içinde tekrar edilerek,<br />

sonuçların daha uzun yıllar kalıcı olmasını sağlamak<br />

da mümkün. Cildin kendi kendini onarma yeteneğini<br />

harekete geçirme temel prensibi üzerine kurulu olması<br />

sayesinde, tekrar edilmesinde hiçbir sakınca yoktur.<br />

ları Ne Kadar Sürüyor?<br />

Plazma pen ile ameliyatsız göz kapağı estetiği seansı,<br />

anestezik kremin etki etmesinden sonra yaklaşık 15-20<br />

dakika kadar sürer. Plazma pen genel olarak seri bir<br />

uygulamadır diyebiliriz.<br />

Tüm yüz ya da karın bölgesinde çatlak tedavisi gibi<br />

uygulamalar en fazla 45 dakikalık seanslar şekilde<br />

planlanır.<br />

Tek seansta oldukça etkili sonuçlar elde etmek mümkündür<br />

fakat tedavinin içeriğine göre seans sayısı değişebilir.<br />

Plazma pen ile çatlak tedavisinden söz ediyorsak tek<br />

seans yetersiz olacaktır. Cilt gençleştirmede de aynı şekilde<br />

birkaç seans uygulama yapmak daha etkili sonuçlar<br />

elde etmemizi sağlar. Çok düşük göz kapağı tedavisinde<br />

işlemi tekrar etmek gerekebilir. Maksimum 3 seans olarak<br />

düşünebiliriz.<br />

Plazma Pen Uygulaması Sonrası İyileşme Ne Kadar<br />

Sürer?<br />

İyileşme süreleri oldukça kişisel durumlardır, genel<br />

bilgilendirmeleri kendi yara iyileşme ritminizi göz önünde<br />

bulundurarak değerlendirmenizde fayda var. Plazma pen<br />

uygulaması sonrası ilk gün yüzünüz güneşte yanmış gibi<br />

sızlayabilir, cildiniz gergin olacaktır, ateş hissetmeniz<br />

normaldir, ödem oluşması ihtimal dahilindedir. Tüm bu<br />

etkiler uygulama sonrası giderek azalarak birkaç gün<br />

içinde tamamen kaybolur ve kabuk atmasüreci başlar.<br />

Plazma pen yaptırmaya karar verdiğinizde bir hafta<br />

kadar nekahat dönemine izin verecek bir planlama<br />

yapmanız, enfeksiyon riskine karşı cildinizi ve sağlığınızı<br />

korumak açısından önerilir. Plazma pen uygulaması<br />

sonrası dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar söz<br />

konusudur ki yara iyileşme dönemi plazma pen uygulamasının<br />

başarısını büyük ölçüde belirler.<br />

Cildinizi güneşten koruyun.<br />

Cildinizi telefon ve bilgisayar ekranlarından yayılan<br />

UV ışınlarından koruyun.<br />

Güneş koruyucu kullanın, günden en az üç defa güneş<br />

kremini tazeleyin.<br />

Yara kabuklarını asla yolmayın, elle müdahale<br />

etmeyin.<br />

Cilt temizliğini özenli bir şekilde size önerilen içerikleri<br />

kullanarak yapın.<br />

İyileşme döneminde alkol ve sigaradan uzak durun.<br />

Uygulama öncesi hastanın iyileşme dönemine dair<br />

detaylı bir şekilde bilgilendirilmesi gerekir.<br />

Olası durumlara karşı hastanın bilinçli ve hazırlıklı<br />

olması, plazma pen tedavisinde<br />

yaşanabilecek birkaç sıkıntıya da tamamen ortadan<br />

kaldıracaktır. Çünkü plazma pen iyileşme<br />

süreci zaman zaman kişiyi zorlayabilir fakat sonrasında<br />

elde edilen netice o kadar güzeldir ki<br />

gösterilen sabır, emek ve özene fazlasıyla değer.<br />

56


iSTENMEYEN TÜYLERE KALICI ÇÖZÜM<br />

LAZER<br />

EPiLASYON<br />

Alexandrite lazer sistemi, tüm cilt ve kıl yapısında en başarılı<br />

sonuçları verir. Alexandrite lazer derideki kıl köküne dek ulaşarak<br />

kalıcı sonuç sağlar ve bu başarıyı sağlarken güçlü soğutma sistemi<br />

sayesinde acı hissetme düzeyi minimumda kalır.<br />

Cihaz cilde 3 cm. mesafesinden atış yaptığından dolayı hijyen<br />

açısından sorun yaşanmaz.<br />

Sistem 755 nm dalga boyunda çalışması nedeni ile yüksek<br />

melanin emilim özelliklerine sahiptir.<br />

Her cilt tipine göre dört mevsim uygulama yapabilir.<br />

444 0 704


DAHİLİYE - İÇ HASTALIKLARI<br />

Uzm. Dr.<br />

Zeynep Buzluk<br />

İç Hastalıkları (Dahiliye)<br />

Uzm. Dr.<br />

Esat Çınar<br />

İç Hastalıkları (Dahiliye)<br />

ÇOCUK HASTALIKLARI<br />

Diyabet (Tip 1, Tip2), Hipertansiyon,<br />

Troid Hastalıkları (Guatr Troid Nodülleri )<br />

Mide Hastalıkları ( Gastrit, Ülser, Reflü)<br />

İnce Ve Kalın Bağırsak Hastalıkları (İbs, Çölyak,İshal,<br />

Kabızlık), Üst Solunum Yolu, Alt Solunum Yolu<br />

Enfeksiyonları, Akut Ve Kronik Böbrek Hastalıları,<br />

İdrar Yolu Enfeksiyonları, Anemiler (Kansızlık Ve Kan<br />

Hastalıkları), Vitamin Eksikliği,Karaciğer Ve Safra<br />

Hastalıkları, Kanser Taramaları, Check-Up<br />

Endokrin Ve Hormon Bozuklukları, Romatizma Hastalıkları,<br />

Yaşlı Hastaların Dahili Hastalık Ve Tedavileri<br />

Uzm. Dr.<br />

Aslı Uzer Oklu<br />

Çocuk Hastalıkları<br />

Uzm. Dr.<br />

Kıvanç Yaluğ<br />

Çocuk Hastalıkları<br />

GÖĞÜS HASTALIKLARI<br />

Sağlam Çocuk Takibi,<br />

Ateşli Hastalıklar<br />

Beslenme<br />

Vitamin Eksikliği<br />

Büyüme Gerilikleri<br />

Astım , Alerji / İnek Sütü Alerjisi<br />

Süt Çocuğu Epilepsileri / Özel Aşılar<br />

Uzm. Dr.<br />

Hüseyin Kadı<br />

Göğüs Hastalıkları<br />

Şikayetler;<br />

Öksürük, Nefes Darlığı, Kilo Kaybı, Ateş, Balgam, Kırmızı Kan<br />

Tükürme, Göğüs Ağrısı<br />

Hastalıklar;<br />

Astım, Alerji, Koah, Pnömoni(Zatürre), Covid19 Pnömoni,<br />

Postcovid, pulmoner Emboli, Akciğer Kanseri, Tüberküloz<br />

(Verem), Pnümokonyoz, Fibrotik Akciğer Hastalıkları, Plörezi<br />

58


GENEL CERRAHİ<br />

Prof. Dr.<br />

Ömer Faruk Akıncı<br />

Genel Cerrahi<br />

ORTOPEDİ<br />

Opr. Dr.<br />

Mehmet Emin Borak<br />

Genel Cerrahi<br />

Opr. Dr.<br />

Engin Baştürk<br />

Genel Cerrahi<br />

Kanser Cerrahisi<br />

Mide Barsak Ameliyatları<br />

Tiroid Ameliyatları<br />

Meme Ameliyatları<br />

Laparoskopik Cerrahi<br />

Endoskopik ve Kolonoskopik İşlemler<br />

Travma Cerrahisi<br />

Karın Duvarı Fıtığı Ameliyatları<br />

Anorektal Bölge Ameliyatları<br />

Lazer ile Hemoroid Ameliyatları<br />

Mide botoks ve balon uygulamaları<br />

Mide küçültme (tüp mide) ameliyatı<br />

Beslenme tüpü (PEG) uygulamaları<br />

Anal Fistül ameliyatları<br />

Anal Fistülde lazer uygulamaları<br />

Opr. Dr.<br />

Tural Khalilov<br />

Ortopedi<br />

GÖZ<br />

Opr. Dr.<br />

Zafer Yıldırım<br />

Ortopedi<br />

Tramva Cerrahisi<br />

(Erişkin ve Çocuk Kırıkları Tedavisi<br />

Protez Cerrahisi (Diz, Kalça, Omuz)<br />

Ağrılı Omuz Tedavisi<br />

Artroskopik Cerrahi(diz, omuz, ayak bilek, dirsek)<br />

Üst ve Alt Ekstremite Sinir Sıkışmaları<br />

Spor Yaralanmaları<br />

Diğer Kas-İskelet, Kemik Eklem Rahatsızlıkları<br />

Diz Artroskopisi Kök Hücre<br />

Opr. Dr.<br />

Avni Ceylan<br />

Göz Hastalıkları<br />

Opr. Dr.<br />

Yener Çelik<br />

Göz Hastalıkları<br />

Göz Yaşı Kanalı Ameliyatı<br />

Katarakt Ameliyatı<br />

Şaşılık Tedavisi<br />

Kontakt Lens Tedavisi<br />

Ambliyopi (Göz Tembelliği)<br />

Göz Tansiyonu Tedavisi<br />

Mercek Operasyonları<br />

Diğer Göz Ameliyatları<br />

59


KULAK BURUN BOĞAZ<br />

Opr. Dr.<br />

İbrahim Bayraktar<br />

Kulak Burun Boğaz<br />

CİLDİYE<br />

Opr. Dr.<br />

Mehmet Ateş<br />

Kulak Burun Boğaz<br />

- Rinoplasti Ameliyatı<br />

- Horlama - Uyku Apnesi Operasyonları<br />

- Deviasyon - Konka Ameliyatları<br />

- Geniz Eti - Bademcik - Ventilasyon Tüpü<br />

Takılması (Kulak) - Fonksiyonel Endoskopik Sinüs<br />

Cerrahi (Sinüzit) - Kulak Ameliyatları<br />

(Kulak Zarı Onarımı - Kulak Akıntıları Tedavisi)<br />

- Kulak Akıntılarının Medikal ve Cerrahi Tedavisi<br />

Uzm. Dr.<br />

Mesut Öndeş<br />

Cildiye<br />

Dermatolojik Hastalıklar Egzamalar (Atopik dermatit, Seboreik<br />

dermatit, İrritan / allerjik kontakt dermatit, vs), Akne (Sivilce),<br />

Pruritus (Kaşıntı), Ürtiker (Kurdeşen), Mantar hastalıkları,<br />

Rozase (Gül hastalığı), Psoriazis (Sedef hastalığı),<br />

Lekeler (Güneş lekeleri, gebelik lekeleri, vitiligo, vs),<br />

Nasır ve siğil, Paraziter hastalıklar (Uyuz, bit, vs),<br />

Nevus (Ben) ve deri tümörleri, Ağız hastalıkları,<br />

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, Saç hastalıkları, Tırnak hastalıkları<br />

KADIN HASTALIKLARI ve DOĞUM<br />

Opr. Dr.<br />

Arif Öztürk<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

Opr. Dr.<br />

İlkay Arzu Kayışlıgil<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

Rahim Sarkması,<br />

Yumurtalık ve Vajen Ameliyatları,<br />

İdrar Kaçırma Ameliyatı,<br />

Dış Gebelik Ameliyatı,<br />

Doğum ve Sezeryan,<br />

Kadın Hastalıkları<br />

60


KARDİYOLOJİ<br />

Doç. Dr.<br />

Mehmet Bostan<br />

Kardiyoloji<br />

Kalp-Damar Hastalıkları, Tanı ve Tedavileri, Girişimsel<br />

Yöntemleri,<br />

Periferik Damar Hastalıkları, Takip ve Tedavileri<br />

Kalp Ritim Bozuklukları, Takip ve Tedavileri<br />

Tansiyon Bozuklukları, Takip ve Tedavisi<br />

Kapak Hastalıkları, Takip ve Tedavisi<br />

Kalp Yetersizliği, Takip ve Tedavisi<br />

Kalp Pili İşlemleri, Takip ve Tedavisi<br />

LABORATUVAR / RADYOLOJİ<br />

Uzm. Dr.<br />

Mustafa Sümbül<br />

Laboratuvar<br />

ANESTEZİ<br />

Hormon Tahlilleri<br />

Hematoloji<br />

Tahlilleri<br />

Biyokimya Tahlilleri<br />

Mikrobiyoloji<br />

Tahlilleri<br />

Covid-19 PCR Testi<br />

Antikor Testleri<br />

Evlilik Tahlilleri<br />

Uzm. Dr.<br />

İlker Urfalı<br />

Radyoloji Uzmanı<br />

Tüm Batın Usg, Troid Usg<br />

Meme Usg, Üriner Sistem Usg,<br />

Skrotal Renkli Doppler<br />

Pelvik Renkli Doppler<br />

Karotis-Vertebral Arter Renkli<br />

Doppler, Obstetrik Renkli<br />

Doppler (4D Ultrason)<br />

Tüm Grafi Tetkikleri (Röntgen)<br />

Mamografi, Bilgisayarlı<br />

Tomografi<br />

Genel Anestezi, Bölgesel Anestezi,<br />

Lokal Anestezi ve diğerleri<br />

Uzm. Dr.<br />

Ali Görmüş<br />

Anestezi<br />

Uzm. Dr.<br />

Cemalettin Aydın<br />

Anestezi<br />

61


AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI<br />

Ağız Kokusu, Panoramik Röntgen, Çene Eklemi Ağrıları, Diş Sıkma ve Gıcırdatma, Hareketli Sabit Protez<br />

Diş Eti Tedavileri, Gece Plağı Tedavisi, Dental İmplant, Ortodonti (Diş Teli), Çocuk Diş Hekimliği<br />

Kanal Tedavisi, Gülüş Tasarımı, Diş Beyazlatma, Çene Cerrahisi<br />

DT.<br />

Cenk Oktay<br />

Diş Hekimi<br />

DT.<br />

Doğancan İlhan<br />

Diş Hekimi<br />

PSİKİYATRİ<br />

DT.<br />

Alev Gümüş<br />

Diş Hekimi<br />

DT.<br />

Saliha Ezgi Akıncı<br />

Diş Hekimi<br />

DT.<br />

Elif Ayşe Tamtekin<br />

Diş Hekimi<br />

KLİNİK PSİKOLOG<br />

Uzman Doktor<br />

Doğan Gültekin<br />

Psikiyatri<br />

DİYETİSYEN<br />

Bipolar Affektif Bozukluklar,<br />

Şizoaffektif ve Psikotik<br />

Bozukluklar, Anksiyete<br />

Bozuklukları, Uyku ve İlişkili<br />

Sorunlar, Adli Hizmetler (Akli<br />

Denge Muayenesi, Noterlik<br />

İşlemleri), Dikkat Eksikliği ve<br />

Hiperaktivite Bozuklukları,<br />

Alkol Madde Bozuklukları,<br />

Cinsel İşlev Bozuklukları<br />

Klinik Psikolog<br />

Merve K. Çemberci<br />

Psikoloji<br />

Depresyon, Panik Bozukluk<br />

Fobiler ve Sosyal Kaygı<br />

Travma Sonrası Stres Bozukluğu<br />

OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk)<br />

İlişki Problemleri, Tükenmişlik<br />

Sendromu, Sınav Kaygısı<br />

Yeme Bozuklukları,<br />

Öfke Denetim Problemleri,<br />

Dikkat Problemleri,<br />

Gebelik Süreci ve Psikolojisi,<br />

Ayrılık ve Kayıp Süreçlerine Uyum<br />

Zorlukları,<br />

Kaygı ve Duygusal Problemler<br />

Beslenme ve<br />

Diyet Uzmanı<br />

Rümeysa Senanur Er<br />

Zayıflayayım derken sağlığınızdan olmayın!<br />

Yeterli ve dengeli beslenme için hangi<br />

besinden ne kadar tüketmeliyiz?<br />

Gebelikte beslenme neden önemlidir?<br />

Çocukluk çağı obezitesi<br />

Diyabet, Karaciğer yağlanması<br />

Bariyatrik cerrahi sonrası beslenme<br />

Sporcu beslenmesi, Kanserde beslenme ve diğerler<br />

62


ACİL<br />

Doktor<br />

İlker Bulut<br />

Acil Sorumlu Hekimi<br />

Doktor<br />

İlker Bozdağ<br />

Acil Servis<br />

Doktor<br />

Fırat Güdüz<br />

Acil Servis<br />

Doktor<br />

Serbay Sayğılı<br />

Acil Servis<br />

Doktor<br />

Muhammet O. Yalçınöz<br />

Acil Servis<br />

Uzmanlaşmış Bir Ekip İle Yılın 365 Günü 24 Saat Hizmet Veren Hastanemizde,<br />

Acil Olarak Başvuran Hastanın Sorunlarına Uzman Kadromuzla Hizmet Verilmektedir.<br />

MEDİKAL ESTETİK VE LAZER EPİLASYON<br />

Gözde Taze<br />

Uzman Estetisyen<br />

Dilek Taştan<br />

Uzman Estetisyen<br />

Kryoterapi (Azot tedavisi) Elektrokoterizasyon<br />

(Yakma tedavisi), Biyopsi, Eksizyon (Ben alımı, vs)<br />

Wood ışığı muayenesi, Dermatoskopi<br />

(Ben muayenesi), Mezoterapi (Yüz, saç, leke)<br />

Prp (Yüz, saç, yara izleri, akne izleri, çatlaklar, leke),<br />

Dermapen (Mikroiğneleme), (Akne izleri, leke, ince<br />

kırışıklıklar, çatlaklar),Kimyasal peeling (Akne, leke),<br />

Ozon tedavisi<br />

63


Röportaj<br />

İŞ KAZALARININ YÜZDE 98’İ<br />

ÖNLENEBİLİR KAZALARDIR<br />

Tuzla Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi B Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Engin Çağlar, iş<br />

kazalarının kişi kaynaklı olduğunu ve yüzde 98’inin önlenebilir kazalar olduğunu<br />

söyledi.<br />

Tuzla Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi B Sınıfı İş Güvenliği<br />

Uzmanı Engin Çağlar, İş Sağlığı ve Güvenliği’nin<br />

işyerindeki herkesi kapsayan bir kültür olması gerektiğini<br />

belirterek İSG uzmanlarının da bu sürecin rehber ve<br />

danışmanı olduğunu söyledi.<br />

Sayın Çağlar, İş Sağlığı ve Güvenliği’ni Nasıl<br />

Tanımlarsınız? İş Sağlığı ve Güvenliği Neden Önemlidir?<br />

Teknik ve idari önlemlerin yanında, İş Sağlığı ve<br />

Güvenliği her şeyden önce bir kültür işidir. İş Sağlığı ve<br />

Güvenliği kültürü, en tepedeki yöneticiden en alt kademedeki<br />

işçiye kadar her şirket elemanının aktif katılımını<br />

gerektiren bir kültürdür. Şirketlerde İSG programının<br />

başarısı için bu anlayışın oluşturulması kritiktir.<br />

Çalışanlar, İş Sağlığı ve Güvenliği sorunlarından en<br />

fazla etkilenen, tabiri caizse, cephe hattındaki kişilerdir.<br />

Hayatında hiç taş motoru kullanmayan çalışanı direk<br />

sahaya sürmek yanlış bir uygulamadır. Tersane sektörüne<br />

baktığımızda ehil kişilerin alaylı olarak işleri öğrendikleri,<br />

herhangi bir meslek lisesi vb. gitmediği görülmektedir. İş<br />

kazalarına baktığımızda genelde tecrübe eksikliği sonucu<br />

iş kazalarının meydana geldiğini görmekteyiz. Bu nedenle,<br />

her çalışan herşeyden önce kendi sağlık ve güvenliği<br />

için, çalıştığı işyerinin İş Sağlığı ve Güvenliği kurallarına<br />

uymakla yükümlüdür. Çalışanlar, şirketin İş Sağlığı<br />

ve Güvenliği kültürü, İş Sağlığı ve Güvenliğine uygun<br />

davranış ve tavırların edinilmesi, çalışılan işle ilgili riskler<br />

ve güvenli çalışma yöntemleri konularında eğitilmelidirler.<br />

Ayrıca, çalışanlar İSG faaliyetlerine aktif olarak katılarak<br />

sorunların tespiti ve çözümler üretmede katkıda bulunmalıdırlar.<br />

Tecrübe aklın hocası, düşüncenin de rehberidir.<br />

İş Sağlığı ve Güvenliği eğitimlerinin maksadı, çalışanlarda<br />

iş sağlığı ve güvenliği bilincini oluşturmaktadır.<br />

Sayın Çağlar, İş Kazası Nedir?<br />

Belli bir zarar ve arızaya sebep olan, umulmayan,<br />

beklenmeyen ve planlanmamış olaylardır. Kazalar<br />

günlük hayatın çeşitli yerlerinde görülebilirler, iş kazaları,<br />

spor kazaları, ev kazaları, trafik kazaları sıkça görülüp<br />

duyulanlardır Hepsindeki ortak özellik, beklenilmemeleri,<br />

umulmamaları ve planlanmamış olmalarıdır.<br />

Ülkemizde iş kazaları ve meslek hastalıklarından dolayı<br />

her yıl; 1500 kişi ölmekte, 4000 kişi sakat kalmakta, 2<br />

milyon saat iş kaybı olmaktadır. Bu istatistik bilgilere ayrı-<br />

64


UZMAN<br />

ENGIN ÇAĞLAR<br />

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLIĞI<br />

Röportaj<br />

İş kazalarının %98’i önlenebilir. İş kazalarının<br />

nedenlerine baktığımızda güvensiz davranış sonucu<br />

yani kişi kaynaklı olduğu görülmektedir. “Bana bir<br />

şey olmaz”, özgüven vb. nedenler etkendir.<br />

“2 dakikalık iş, hemen yapar çıkarım” algısı<br />

kazalara davetiye çıkarmaktadır.<br />

ca, kayıp malzeme ve ekonomik değerler eklenmelidir.<br />

Sayın Çağlar, İş Kazalarının Oluş Sebepleri Nelerdir?<br />

İş kazalarının meydana gelmesine, teknik, sosyal,<br />

psikolojik, fizyolojik, etkenler neden olabilir. Çalışan kişinin<br />

kendisi, çalıştığı işyeri, iş yeri arkadaşları, çevresi,<br />

kullandığı makine ve malzemeler, araç gereçlerin her<br />

biri iş kazasının nedenidir. Bu sayılanların hepsi birbiri<br />

ile etkileşim içinde olan faktörlerdir.<br />

Sayın Çağlar, İş Güvenliği Uzmanı İş Sağlığı ve<br />

Güvenliğinde Hangi Rolü Üstlenmektedir?<br />

İş Güvenliği Uzmanı, rehber ve danışmandır. İş kazalarından<br />

ve meslek hastalıklarından işveren sorumludur.<br />

İş güvenliği uzmanlarının mevzuatta belirtilen birçok<br />

görevinden biri de rehberlik etme görevidir. İşletmede<br />

çalışanlara yönelik verilen bu rehberlik hizmeti, yol gösterme,<br />

benimsetme ve kültür edindirme faaliyetlerini içermektedir.<br />

Yani İSG uzmanları çalışanların İSG kültürünü<br />

öğrenmeleri, tedbirleri kabullenip benimsemeleri için<br />

önderlik etme ve alanı tanıtma çalışmalarını yürütmelidir.<br />

İş kazalarının %98’i önlenebilir. İş kazalarının<br />

nedenlerine baktığımızda güvensiz davranış sonucu<br />

yani kişi kaynaklı olduğu görülmektedir. “Bana bir şey<br />

olmaz”, özgüven vb. nedenler etkendir. “2 dakikalık<br />

iş, hemen yapar çıkarım” algısı kazalara davetiye<br />

çıkarmaktadır.<br />

Sayın Çağlar, İş Kazalarını En Aza İndirmek İçin<br />

Önerilerinizi Alabilir miyiz?<br />

İş kazasının bedelini; işçi hayatıyla, işveren ise maddi<br />

ve manevi olarak öder. Çalışanlar her daim çalışmaktan<br />

kaçınma hakkını kullanmalıdır. İş izni alınmadan çalışma<br />

yapılmamalıdır. Özellikle kapalı alanda biriken çeşitli<br />

gazlar boğucu veya parlayıcı-patlayıcı olmaktadır. Ufak<br />

bir kıvılcım hayatımızı elden alabilir.<br />

Çalışanlar her daim disiplinli olmalıdır. İş hayatındaki<br />

uygulamalara gelince, iş disiplini, bir hakimiyet ya da<br />

ceza meselesi değildir. Çalışma ortamını hem çalışanlar<br />

hem de yönetim için güvenli ve keyifli hale getirmekle<br />

ilgilidir. İş disiplini en iyi şekilde yöneticiler ve çalışanlar<br />

arasında bir güven temeli olduğunda işe yarar.<br />

65


Tuzla Ortak Sağlık ve Güvenli̇k Biṙimi<br />

YÖNETİM<br />

ARMAĞAN BEŞLI<br />

FATMA TOPAL<br />

İŞ YERİ HEKİMLERİ<br />

İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLARI<br />

Doktor<br />

Adnan Bayraktar<br />

Genel Cerrah Uzmanı<br />

Doktor<br />

İlker Bozdağ<br />

Doktor<br />

F.Ahmet Akakça<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Nilüfer Türkmen<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Mustafa Şahin<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Murat Gündüz<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Fatih Turan<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Doğu Göktaş<br />

Doktor<br />

Ebru Söylemez<br />

Doktor<br />

Mehmet Faruk Gümüş<br />

Doktor<br />

Fırat Gündüz<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Engin Çağlar<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Gazi Murat Erbek<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

İlayda Uzun<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Lale Özel<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Oğuzhan Serdar<br />

Doktor<br />

Mustafa Çakmakçı<br />

Doktor<br />

Süheyla Keser<br />

Kalp Damar Cerrahı<br />

Doktor<br />

Muhammet<br />

O. Yalçınöz<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Selin Yazgan<br />

İş Güvenliği Uzmanı<br />

Hakan Saygın<br />

Sağlık Personeli<br />

Baran Keziban<br />

Sağlık Personeli<br />

Büşra Şimşek<br />

Sağlık Personeli<br />

Toprak Kutlay<br />

Uzman Doktor<br />

Nazmi OFLUOĞLU<br />

Doktor<br />

Serbay Sayğılı<br />

Röntgen Teknikeri<br />

Burak Öztürk<br />

Odyometri<br />

Elif Özkan<br />

TUZLA ORTAK SAĞLIK VE GÜVENLİK BİRİMİ<br />

Adres: Yayla Mahallesi Kadim Sokak No: 1 Daire: 14 Tuzla/İST.<br />

Tel: 0216 701 20 44 Faks: 0216 701 20 45<br />

tuzlaosgb.com.tr / info@tuzlaosgb.com


TUZLA ORTAK SAĞLIK VE GÜVENLİK BİRİMİ<br />

İŞYERİ HEKİMİ<br />

İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI<br />

SAĞLIK PERSONELİ<br />

ACİL DURUM EYLEM PLANI<br />

YANGIN EĞİTİMİ<br />

SAĞLIK RAPORU<br />

İŞ GÜVENLİĞİ EĞİTİMLERİ<br />

İLK YARDIM EĞİTİMLERİ<br />

İŞ BAŞI EĞİTİMLERİ<br />

SAĞLIK TARAMALARI<br />

İŞYERİ ORTAM ÖLÇÜMLERİ<br />

İŞE GİRİŞ MUAYENELERİ<br />

TUZLA ORTAK SAĞLIK VE GÜVENLİK BİRİMİ<br />

Adres: Yayla Mahallesi Kadim Sokak No: 1 Daire: 14 Tuzla/İST.<br />

Tel: 0216 701 20 44 Faks: 0216 701 20 45<br />

tuzlaosgb.com.tr / info@tuzlaosgb.com


ÖZEL <strong>MERCAN</strong> <strong>HASTANESİ</strong><br />

444 0 704<br />

0216 447 33 33<br />

twitter/mercanhastanesi<br />

www.mercanhastanesi.com<br />

info@mercanhastanesi.com<br />

facebook/mercanhastanesi<br />

Yayla Mahallesi Ali İhsan Paşa Caddesi No: 52<br />

Tuzla/İstanbul (SGK yanı)<br />

‘‘Sağlıklı Bir Yaşam İçin’’<br />

TUZLA ORTAK SAĞLIK VE GÜVENLİK BİRİMİ<br />

0216 701 20 44<br />

tuzlaosgb.com.tr<br />

0216 701 20 45<br />

info@tuzlaosgb.com.tr<br />

Yayla Mahallesi Kadim Sokak No: 1 Daire: 14 Tuzla/İST.<br />

TUZLA ORTAK SAĞLIK VE GÜVENLİK BİRİMİ<br />

Adres: Yayla Mahallesi Kadim Sokak No: 1 Daire: 14 Tuzla/İST.<br />

Tel: 0216 701 20 44 Faks: 0216 701 20 45<br />

tuzlaosgb.com.tr / info@tuzlaosgb.com

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!