9 Temmuz 1937; Makyevelizmin, kemalizme dönüştürülen
9 Temmuz 1937; Makyevelizmin, kemalizme dönüştürülen
9 Temmuz 1937; Makyevelizmin, kemalizme dönüştürülen
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
9 <strong>Temmuz</strong> <strong>1937</strong>; <strong>Makyevelizmin</strong>, <strong>kemalizme</strong> <strong>dönüştürülen</strong><br />
versiyonu Kürdistan’da lider kesimi yok etme de kullanılır. Alşan Bey’i,<br />
Zarife Hanım’ın erkek kardeşine, Zarife Hanım ve Alşer (Alîşêr)<br />
Efendi’yi, Seyd Rıza'nın oğlunu, Seyd Rıza'nın kardeşinin oğlu Reyberê<br />
Qopo’ya öldürtmek.<br />
Sevê Evin Çiçek<br />
Türk devletini idare edenler 1921 Koçgiri soykırımından sonra yeni bir<br />
Kürd ulusal gelişmesinden korkarlar. Gelişmeyi durdurmayı hedeflerler. Alşan ve<br />
Heyder Bey’lerin ulusal duyğularını bilirler. Alşan ve Heyder Beyler ; Mustafa<br />
Kemal’in milletvekilliği teklifini red eden, Kongre’ye değer vermeyen, itibar<br />
etmeyen, kendilerini temsil eden parlamento olarak görmeyen, uzak durmayı<br />
yeğleyen Koçgiri’li iki kardeş. Koçgiri bölgesindeki jenosidi bizzat yöneten<br />
M.Kemal o günün koşullarından dolayı doğrudan bu iki kardeşi öldürtemez.<br />
Onların mal varlıklarına el koydurtur ve sürgüne göndertir. Sürgün sonrası<br />
Alşan-Heyder Beyler, Koçgiri’ye dönerler.<br />
Kemalistler tarafından Kürd halkının, bölgenin hassasiyeti gözönüne alınır.<br />
Onlar, kendilerinin doğrudan öldüremedikleri Kürd ulusunun bağımsızlığının<br />
tutkunu, Kürd halkına kendi toprakları üzerinde özgür, bağımsız yaşamayı<br />
yakıştıran, layık gören, osmanlı sömürgeciliğine tahamülleri olmayan bu iki<br />
önderi, iki kardeşi bölge insanının, yakınlarının eliyle öldürtmeyi planlarlar.<br />
Bölge insanını birbirine düşmanlaştırmak, birbiriyle vuruşturmak, intikama<br />
yöneltmek, güvensizlik, kayğı, korku yaratmak isterler. Bundan dolayı da nasıl ki<br />
Seyd Rıza’nın yakınlarını daha sonra Dêrsim’de taraftarları yapıp istihbaratçı, can<br />
1
alıcı olarak kullandılarsa, Koçgiri’de de Zarîfe Hanım’ın kardeşi Gaxur’u Kürd<br />
ulusal direnişinin önderlerinden Alşan ve Heyder Bey’leri öldürtmek için ikna<br />
ederler. Gaxur, Koçgiri aşiretinin Îbîkî boyundandır. En önemlisi de Zarife<br />
hanımla kan bağı vardır.<br />
Alşan ve Heyder Bey’lerin babası olan Mistê Paşa’yı da daha önce Sêwaz (Sivas)<br />
da zehirlerler.<br />
Neden ; a-Mıstê Paşa’nın Mart ayındaki Kürd ulusal günlerini özel<br />
müsabakalarla günlerce kutlatması.<br />
b-Animizm inancına göre,-bügünkü deyimle içi boşaltılarak, özüne<br />
yabancılaştırılarak adı Alevilik yapılan-olan ibadet günlerini, Çarşema Sur’u,<br />
doğanın uyanışını kitlesel olarak karşılamaları, kitlesel olarak ibadet etmeleridir.<br />
Bundan dolayıdırki « allahsız-dinsiz-kafir » olarak değerlendirmeye tabi<br />
tutulurlar.<br />
Mıstê Paşa, osmanlının Sêwaz-Sevastia-Sivas vilayeti yetkilieri<br />
tarafından merkeze davet edilmiş ve yemeğine zehir katılması sonucu<br />
öldürülmüştü. Onun aynen babaları gibi ulusal, dinsel, kültürel kimliklerine sahip<br />
çıkan çocuklarını da yine osmanlı bürokratı, osmanlı sarayının en güvenilir<br />
padişah yaverlerinden, T.C.ni şekillendirenlerden makyavelist Mustafa Kemal<br />
öldürtmek için özel proğram yapar. O, asker ve siyasetçi olarak elindeki siyasi<br />
gücü sınırsız bir şekilde diktatörlüğün geleceğini garantiye almak için kullanır. O,<br />
osmanlı ajan-asker yetiştirme okullarında osmanlı işgalciliğinin devam<br />
ettirilmesinin, sömürge edinme başarısının koşulunun halkları iknadan çok,<br />
şiddet-zor kullanma yoluna başvurulmasıyla sağlandığını öğrenir. Bu anlayışı<br />
ilke edinir ve sürekli gündemde tutar.<br />
M.Kemal, kendisinin bizat yöneticisi olduğu ve Koçgiri’de de<br />
kadroları bulunan « özel büro » sunun -bugünkü Ergenekon- özel kadrolarını<br />
görevlendirir. Onlar da Gaxur’u tespit ve ikna ederler. Gaxur, kendisine verilen<br />
proğrama göre hareket eder. Kendisine verilen bombayla 1921 Koçgiri ulusal<br />
kurtuluş hareketinin diplomasisini yapan Alşan Bey’i öldürür. Gaxur, Alşan ve<br />
Heyder Bey’leri birlikte öldürmek ister. Haydar Bey tesadüfen kurtulur. Daha<br />
2
sonra Qereçayır köyünden Katuli’de Gaxur’u öldürür. Gaxur’un eliyle Alşan Bey’in<br />
canını alanlar daha sonra Gaxur’u da öldürtürler. Pazarlıklar, projeler bilinmez.<br />
Alşan Bey’in öldürülmesi üzerine ağıtlar yakılır. Söylenilen iki ağıttan kısa bir<br />
kesit ;<br />
Bejna Alşan Begê şıvlı şekır<br />
Xadê rındiya Alşan Begê çekır.<br />
Gaxur zalım bonbe avıt<br />
Tılli bêçiyên Alşan Begê jêkır.<br />
Giya rıstiye dı ber bendê<br />
Gaxur mal şewıti<br />
Alşan Beg ani firsendê…..<br />
*****<br />
Miro miro mirê miran<br />
Tu mezine 12 aşiran…..<br />
Alşan Bey’in mezarı yöre halkı tarafından ziyaret edilir. İnsanların<br />
Alşan Bey’e değer vermeleri, mezarını ziyaret etmeleri Angora-Ankara’dan<br />
Zara’da ki görevlilere emir verip, onu öldürtenleri rahatsız etmeye devam eder.<br />
İkinci bir emir üzerine Zara’dan gönderilen topla, Alşan bey’in mezarı top atışına<br />
tutularak yıkılır. Kendisinin bedenini bombayla parçalatanlar, mezar taşlarını da<br />
topla parçalarlar. Koçgiri’de sürekli olarak korku üretilir ve yayılır. O Alşan Bey<br />
ki, Sêwaz’da Mustafa Kemal’le görüşürken, « Kürdlerin kendi devletlerini kurma,<br />
bağımsız yaşama hakları vardır. Bu haktan dolayı da sizin önerilerinizi kabul<br />
etmiyoruz. » diyen Kürd beyidir.<br />
Alşer Efendi’nin bir yakının anlatımları ve soyağacı.<br />
Sosin Keleş (New-York) ; « Benim dedemle Alşer Efendi amca<br />
çocukları, yeğendirler. Zarife Xanım, Alşer Efendi’nin hanımı, Gaxur’un kız<br />
kardeşidir. Benim kayınpederim, Çulfan köyünden olan Gaxur’un torunudur.<br />
Zarife Xanım, benim kayınpederimin halasıdır. Eşim, Gaxur’un oğlunun<br />
torunudur. Gaxur’un üç oğlu var. Qollo, Remo, Axa (Eziz). Benim eşim Axa’nın<br />
3
torunudur. Gaxur’un üç eşi varmış. Eşlerinden biri olan Pemix, babamın<br />
halasıdır.<br />
Alşer Efendi’nin babası bizim köyden, Kewreş’den-asimil edilmiş adı<br />
Karataş-Azgêr köyüne taşınmış. Onlara Muso’giller denir. Alşer Efendi’nin<br />
babasının adı Muso’ymuş. Bazı yakınlarımızda Gemecug ve Qadıkoy köylerine<br />
gidip yerleşmişler.<br />
Kele Çawuş, Muso, Çaqo, Heso, Gonco (dedemin babası)<br />
kardeştirler. Kele Çawuş’un çocukları ; Nuro, Allık, Huso, Taao, Wezo. Gonco,<br />
Kewreş köyünde kalıyor. Kardeşleri ise diğer köylere gidiyorlar. Çaxo ölüyor.<br />
Çaxo’unu eşi, 1921 Koçgiri jenosidinden sonra her üç oğlunu alıp Canik’in<br />
(Samsun) Bafra ilçesine gidip, oraya yerleşiyor. Sadece onlar değil, Koçgiri’den<br />
başkaları da gitmişler.<br />
Alşer Efendi, Azgêr köyünde doğmamış. O, Kewreş köyünde<br />
doğmuş. Orada büyüyor ve Azgêr köyünde Gulaxa, bu isteği kabul etmiyor.<br />
Gulaxa, Dursun Kanber’in dedesidir. Alşer Efendi, Xatun’u kaçırıyor. Gulaxa o<br />
günün şartlarında zengin bir insan. Kızı Xatun’u bir ağayla, varlıklı biriyle<br />
evlendirme niyetinde. Alşer Efendi onun ölçülerine göre yoksul. Bundan dolayı<br />
evlilik istemini red ediyor. Xatun’u, Alşer Efendi’nin elinden alıyorlar. Evlilik<br />
önleniyor. Kız kaçırma, kızın kaçması biz de çok normaldir. Bu girişim hep<br />
anlaşmayla sonuçlanır. Bunlarda ise böyle olmuyor.<br />
Alşer Efendi, Xatun’un kendisinden uzaklaştırılmasını<br />
kabullenemiyor. Gulaxa’yı bir konuda suçluyor. Gulaxa gözaltına alınıyor ve<br />
hapse atılıyor. İçerdeyken de ölüyor. Bu gelişmeden sonra Alşer Efendi’nin<br />
babası Muso’yu Kewreş’de istemiyorlar. Tatsızlık çıkıyor. Muso, Azgêr köyünde<br />
olan amcası Xido’nun yanına gidiyor ve o köye yerleşiyor. Çıkan gerilimden<br />
dolayı Kele Çawuş ve Çaxo’da köyden taşınıyorlar. Îbîkê dînin oğlu Hesik, Allikê<br />
Fatikê nin kardeşinin oğlu, çok yiğit bir erkekmiş. Artık ne oluyorsa, bu<br />
gelişmelerden dolayı öldürülüyor.<br />
Babam, Koçgiri jenosidi sırasında 7 yaşındaymış. Geçmişi, soykırımı<br />
anlatırdı. Kendisi kaçakçılık yapıyordu. Çît bölgesinde tanınıyor. Kendisine Allıkê<br />
Haco veya Qacaxçi Allık derlerdi. Güney Kürdistan’a gidip mal getirirdi. Güneye<br />
gidişinde gidip Baytar Nurî Dêrsimî ile görüşmüş. Benim hatırladığım kadarıyla<br />
1973 yılı olmalı. Babam, Baytar’la görüştüğünde abimin A.B.D.de okumaya<br />
gittiğini söylediğinde, O, çok mutlu oluyor ve « Ben biliyordum ki Alşer Efendi’nin<br />
soyundan gelenler okuyacaklar, öğrenecekler, öğretecekler ve biz kürdlerin<br />
ulusal davasına sahip çıkacaklar. İdeallerimiz, amaçlarımız sahipsiz ve yerde<br />
kalmayacaklar. » diyor.<br />
Annem şimdi 90 yaşında. Bu bilgileri annemden aldım. Onun<br />
anlattığına göre Baytar Nuri, Alşer Efendi’yi birlikte Dêrsim’den ayrılmaları için<br />
ikna etmeye çalışmış. Ama Zarife Hanım bu isteği hep red etmiş. Kesinlikle<br />
Dêrsim’den ayrılmak istememiş. Annem onların gidişi red ederken neler<br />
söylediklerini, hangi nedenleri ortaya koyduklarını bilmiyor. Baytar’ın iki kızı<br />
varmış.Kewreş köyünde yerleşik olan kabileler; Ibiki, Gegel, Pewrızi, Gamıx,<br />
Zerıki. Biz İbiki boyundanız. »<br />
Alşer, Alşêr, Arşer, Arşêr, Alişer, Alişêr, Alişir isimleriyle kendisinden<br />
bahsedilen Koçgiri’li özgürlükçü için yakınları Alşer ismini kullanıyorlar. Bundan<br />
dolayı da en doğru ismin Alşer olduğuna kanaat getirdim. Alşan Bey için<br />
Koçgiri’de Alşan Bey denirken, T.C.deki kayıtlarda Alişan denmekte. Alşan ve<br />
Alşer Koçgiri’ye özgü iki erkek ismidir.<br />
Alşer Efendi 1882’de Koçgiri’nin Kewreş köyünde dünyaya geliyor. Baba<br />
tarafından Koçgiri aşiretinin İbiki boyundandır. Sêwaz’ta (Sivas) öğrenim<br />
görüyor. Bir süre Mustafa Paşa’nın katipliğini yapıyor. Katipliğinden dolayı<br />
4
Koçgiri'deki aşiretler arasında tanınan, sevilen bir insan oluyor. O, otorite<br />
sahibidir. Koçgiri ve Dêrsim aşiretleri arasında birlik oluşturandır. Akrabası olan<br />
Zefê (Zarife) ile evlenir. Kürt dili üzerinde çalışması olur. Beyitleri ve sazı ile halk<br />
arasında birliği ve ülke sevgisini işler. 1914’de özgür bir Kürdistan için<br />
çalışmalara başlar. Ruslarla görüşür. Ermeni'lerle ilişki sağlar. Sêwaz, Meleti ve<br />
Dêrsim'de çalışmaların sorumluluğunu alır. Zêrenig’de Osmanlının örgütlerini<br />
tasfiye eder. Kürt organizasyonunu harekete geçirir. 1919’da Kürdistan Teal-i<br />
Cemiyeti'ne bir mektup göndererek, « Dêrsim ve Koçgiri Kürdlerinin kendilerine<br />
bağlı olduklarını » bildirir. « Tümüyle cemiyete bağlıyız » der.<br />
Edebiyatçı, öğrenci yetiştiren sanatçı, diplomat, askeri örgütleyici,<br />
önder olan bu Kürd aydını ile ilgili olarak atama yoluyla Büyük Millet Meclisine<br />
çağrılanlar, mebus yapılanlar neler söylüyorlardı.<br />
Angora’da (Ankara) Büyük Millet Meclisindeki tartışmalar sırasında;<br />
Fevzi Efendi (Erzingan): “ ...İşte Umraniye'den Dersim dahi etkilenmiştir.<br />
Ümraniye’de nedenler ve sebepler pek çoktur. Fakat siyasi amaç olmadığı<br />
tahakkuk etmiştir. Birincisi Alişo gibi bir iki fesadın etkilemesinin ürünüdür...”<br />
03. 10. 1921<br />
Pılemori (Pülümür) idari amiri, Bursalı Emin Bey Erzincan’ı temsilen<br />
milletvekilidir) : “...Bizim bölge arkadaşlarınca bilinen Alişir adındaki<br />
tümör.......(....)....Bu adi haydutluğa siyasi bir renk vererek, bundan<br />
yararlanmak amacıyla kendisi de içinde meydana atılmıştır. Fakat kalemi ile<br />
atılmıştır....” 04. 10. 1921 (1)<br />
Alşer Efendi bölge de idari yöneticidir. Koçgiri ulusal kurtuluş<br />
hareketinin başlatılması için Kürdistan ordusu oluşturulur. Gelişmeler üzerine<br />
Angora'daki yöneticiler onun idam fermanını hazırlarlar. O, sömürgecilerin<br />
hakkında verdiği kararları umursamaz. İç ihanetler, teslimiyet sonucu birliğin<br />
sağlanamaması ve yenilgiye doğru gidiş karşısın da Doğu Dêrsim'e çekilir.<br />
Dêrsim'de Kürdistan devletini oluşturma girişimlerini sürdürür. Örgütleyici,<br />
direnişçi olarak <strong>1937</strong> harekatın da yer alır. Ordu ve askeri planları hazırlar ve<br />
uygular. O dönem gelişmeleri yakından izleyen yabancı ülkelerin askeri ateşeleri<br />
gelişmeleri kendi üst birimlerine haber verirler. Bir askeri ateşenin Mayıs<br />
<strong>1937</strong>’de hazırladığı rapor ve gerçekler ;<br />
“Dersim gizli belge<br />
N 141/Is<br />
ÖZEL NOT<br />
GİZLİ<br />
Türkiye<br />
Yeni Kürd ayaklanamsı<br />
20 Mayıs <strong>1937</strong><br />
İki yıldan beri, hükümet tarafından Kürtlere ilişkin olarak alınan önlemlere<br />
rağmen, Kürdler, türkler tafından idare edilen kendi kürd bölgelerindeki türk<br />
yönetime karşı enerjik bir biçimde karşı çıkmaya devam ediyorlar. Türk<br />
5
hükümetinin, Kürd hanedanlarını zorla sürgüne göndermesi, onların topraklarına<br />
zorla el koyması, aşiretler arasındaki birliği engelleme çabaları, sadece türke<br />
karşı Kürdün kinini artırmaktan başka bir işe yaramıyor.<br />
1936’da Elaziz’de oluşturulan ve kürd bölglelerinin yönetimi ile görevlendirilen<br />
4.Ordu Askeri Müffetişliği hiç bir katkıda bulunamıyor. Kürd aşiretlerine ne para,<br />
ne rüşvet ne de tehditlerle boyun eğdiremiyor, onların birliğini parçalamayı<br />
başaramıyor.<br />
Gerek idareci niteliği, gerekse enerjisiyle tanınan Genel Müfettiş<br />
General Abdullah, « Kürdistan’ın bu çetin bölgesinde karayolu şebekesini inşa<br />
ederek ve bu bölgede askeri garnizonlar kurup, köylerde jandarma karakollarını<br />
inşa ederek Kürdistan’da temizlik hareketını gerçekleştireceğine » inanıyor.<br />
Bunun için sarfedilen harcamalar oldukça büyük. Ama alınan sonuçlar çok az<br />
inandırıcı.<br />
Alpdoğan, <strong>1937</strong> yılının başında aşiretlere karşı son derece yuşak<br />
davranmayı denedi ama onurlu Kürdler dünkü baskıları hemen unutamıyorlardı.<br />
Genel askeri müffetiş, yeniden güç kullanmayı denedi. Genel Müffetiş Nisan<br />
ayının ortalarında beylerin, aşiret ağalarının Nazimiye’de toplanmalarını<br />
istiyerek, onlarla bölge yönetiminin yeniden organizasyon proğramı üzerinde<br />
fikir alış verişi teklifinde bulundu.<br />
Kürd şefleri hiç bir kuşkuya düşmedem Nazımiye’ye geldiler. Onlar toplanır<br />
toplanmaz Genel Müffetiş onların hepsini tutuklattı ve Elaziz’e doğru yollara<br />
sürdü. Dersimli Kürdler, gelişmeyle ilgili olarak haber alınca silahlanıp,<br />
tutuklananların peşlerine düştüler. Hanzan cıvarında askeri konvoya saldırlar.<br />
Elazığ yolu üzerindeki askeri birliği ortadan kaldırdılar.<br />
Türkler buna aniden müdahale ettiler. 4. Ordu Müffetişliği’nden iki askeri<br />
tugayı herekete geçirdiler. Kürdlerin yaşadığı bölgeler, askerlerce işgal edildi.<br />
Askerlerin gelişini haber alan Kürdler köylerini boşalttılar. Dağlık ve ormanlık<br />
kesime çekildiler ve gerilla savaşına başladılar.<br />
General Abdullah’a gelince, askeri birliklerini Nazımiye ve Kuruçan çevrelerine<br />
çekti. Ama ayaklanan Kürdler, türklere karşı beklenmedik sürpriz saldılar<br />
düzenliyor ve onlara oldukça ağır kayıplar verdiriyorlar. Bir kaç subay öldürüldü,<br />
hatta General Abdullah’ın ise yaralanmış olduğu (doğrulanmadı) bildiriliyordu. Bu<br />
saldırılarda Kürdler sayısız mavzer, 18 mitralyöz ve oldukça önemli askeri<br />
malzemeye el koydular.<br />
Kürdler tarafından boşaltılmış bölgelere askeri baskılar yapan kara kuvvetleriyle<br />
işbirliği yapan hava kuvvetleri, yararlı olmayan hedefleri bombalıyorlardı.<br />
Kuşkusuz hava kuvvetleri bombardımanları gerçekleştirdiler. Ama ormanlarda<br />
gizlenen Kürdlere karşı bu bombardımanlar hiç de başarılı olmadılar.<br />
Askeri otorite Dersim bölge ayaklanmasını izole etmek için çaba harcıyor ve<br />
ayaklanmanın bütün Kürdistan’a yayılmasından korkuyor.<br />
Olayların ağır vahimliği Türkiye kamuoyundan en ince bir biçimde gizleniyor.<br />
Hükümet, Dersim için yeni önlemler alıyor. Dersim’deki gelişmelerle ilgili<br />
haberlerin ülke de yayınlanmasını engelliyor. Kürd tutukluları uzun süre<br />
gözetimde tutmaktan çekiniyorlar. Genellikle onları serbest bırakıyorlar.<br />
6
Elaziz’in bir kaç ileri geleni İstanbul’a kaçmayı başardı. Onlar<br />
Elazığ’a gönderilen 47 subayın Çinçinik yolu üzerinde ayaklanan Kürdler<br />
tarafından öldürüldüklerini haber verdiler. Askeri yönetim ise öldürülen bu<br />
subayların ailelerine henüz ölüm haberlerini vermiş değil. Şimdilik Ankara’da<br />
Genelkurmay Başkanlığı, Dersim bölgesi hakkında bilgi sahibi olan ve bu bölge<br />
de kullanılabilecek subayları arıyor. Zorla sürgüne gönderilen Kürd<br />
hanedanlarını, uzun yıllardan beri Kürdistan vilayetlerinden uzak kalanları,<br />
Dersimdekileri pasifleştriciler olarak kullanma olasılığı düşünülüyor.” (2)<br />
Sengal Hanım’ın anlatıklarından çıkan sonuçlar; Alşer Efendi<br />
ve Zarife Hanım<br />
Sengal Hanıma göre Alşer Efendi ve Zarife Xanım’ın<br />
öldürülmelerini organize eden Rayvero Qoop’u öldürenler; Mîstefaê Hêmêdê<br />
Mirzaliê Silemani ve Cebrail’dirler. Sengal Xanım, torunu Ibrahim’le yaptığı<br />
soyleşide, Ibrahimin kendisine “Alişer hakkında birşeyler biliyor musun? Alişer<br />
Efendi’yi gördunüz mû?” sorularını cevaplar. Bizler açısından çok önemli olan<br />
açıklamalrda bulunur.<br />
“Alişêr Efendi’yi biz gördük, O, Alişer Efendi zaten bir peygamberdi.<br />
-Yanınıza geldi mi? Burada kendi gözlerinle gördün m?<br />
Alişer Efendi? Sıma Alişer di? Alişêr Efendi ma di, u hora Peyğamber<br />
vi, Aliser Efendi. Mı 've ho çımunê ho di, ame na Goza Xırğe, u sıro ke pırd vesa,<br />
ame bınê Zağge uza. Uza ey kıtavê ho dêne wendene, vake, na kıtavê mı vano<br />
ke, tı na hurendiya ho de mırena. Hama o kamo ke tu kıseno ki, Haq hêfê tu<br />
ceno. Kıtavê ho dêne wendene.<br />
Evet, ben kendi gözlerimle gördüm. Köprüyü yaktıkları zaman bu<br />
Goza Xırğe’ye geldi. Zağge’nin alt kısmına gelmişti. Orada, Alişer Efendi kendi<br />
7
kitabını okutuyordu. Diyordu ki, bu kitabım buyurur ki, sen burada, kendi<br />
toprağında öleceksin. Ama seni öldürecek kişiden de Heq-Hak intikamını alacak.<br />
Kendi yazdığı kitabı okutturuyordu.<br />
-Yani onun okumuşluğu ve kitabı da mı vardı?<br />
Kıtavê u wendisê dey bi? Hıya, wendisê ho zofo. Waxto ke<br />
Qoçgiri qırr kerdi, u u waxt ra xelesiyo, amo wertê ma. Amo wertê yanê Avasu<br />
de vi. Avasu ra ki amo uza. Bıraê horê vaji, ma ki cêre sime, ma tavi jümini di,<br />
Alişer Efendi.<br />
Evet o çok bilgindi. Çok okumuştu. Qoçgiri kırımında-soykırımında<br />
Alişêr o vakit kurtulmuş aramıza gelmişti. Başka bir deyişle, Abbasanların<br />
aransında idi. Abbasanların arasından oraya geldi. Kardeşime söyliyeyim. Biz<br />
aşağıdan gittik. Biz doğal olarak birbirimizi, Alişêr Efendi’yi gördük.<br />
-Neler söylüyordu peki?<br />
Savatene? Sevazo, qesey kerdene, sekero, o ki nia qulê jê ma vi.<br />
Alişêr Efendi uza vi. Alişêr Efendi ke si Holıka Gule de, uza yi ke uza mendi, uza<br />
têpia Rayvere Qopi mılet ard ser, tı diyo nêvane Rayvero Qopi teres vi yo. Ey<br />
mılet uzara ard , uzara yi dos kerdi vi, zona? Aliser Efendi 've Bırarzay ra 've<br />
Cınıya ho xele day pêro, pee coy esker kotive zere, hurd bojiyê hermete nia<br />
sıkıti vi, hurd bojiyê hermete. A yi uza kıst, zona? Mend payızo pee de, Ivraime<br />
mı gosê ho ke? Na Hesê Sodi naniyo hona weso, u Hesê Sodi si vi, ke u vıle dey<br />
nia gırıyoooo.... vılê dinu nia gırıyoooo.... nia amo ro zeke tı vılê de diki vısnene<br />
'ra... Nia de, meyıtê ho nêpoe. Deme ke seyıd kerde, o gırıyo.. khul amo peyser,<br />
hen meyıtê ho vınete, Holıka Gulera, wertalığê ma u Avasude ra. He, tu hesna?<br />
Yi vatenê, yanê mılet vatenê, nêpoe, tavi seyıd biye, seyıd biye.<br />
Neler söylesin. Konuşuyordu. O da bizim gibi bir insandı. Alişer<br />
Efendi oradaydı. Alişer Efendi gidince Holıka Gulê de kalıyordu. Onlar orada<br />
kalınca, sonra Rayvere Qop saldırıya geçiyor. Görüyor musun? Bazıları saldırıyı<br />
yapanın Raywero Qopo teres olduğunu söylemiyorlar.<br />
Rayvere Qop onun yerini tesbit etmişti, biliyor musun? Alişer<br />
Efendi, yeğeni ve hanımı epeyce savaşmışlardı. Sonra askeri birlik içeri<br />
girmişti. Zarife Hanım’ın her iki kolunu böyle kırmışlardı. Bayanın her iki<br />
kolunu...... Onları orada öldürdüler biliyor musun? Sonra sonbaharın son ayında,<br />
İbrahim’im, bu söylediklerimi iyi dinle kulağında olsun. Bu Hesê Sodi, burada<br />
hala hayattadır, yaşıyor. O, Hesê Sodi, Holıka Gulê’ye gitmişti. Bakıyor ki,<br />
Alişer Efendi’nin boynu, diğerlerin boyunları kendi kendine kaynaşarak<br />
kapanmış. Sanki koparılan bir horozun boynunun kaynaşan boynu gibi. Bakın, o<br />
kadar süre geçmesine rağmen cesetleri çürümemiş. Demekki şehid olmuşlar.<br />
Kesilen boyun kaynamış, yara üstünü kapamış, çürümemiş cesetler öyle<br />
yerlerinde kalmışlar. Holika Gulê, Abbasanlar ile bizim Demenanlar arasında<br />
bulunan bir yerdir. Duydun mu. Millet diyordu ki cesetleri çürümemiş. Doğal<br />
olarak şehid olmuşlar. Evet şehid olmuşlar.”<br />
-Ninem Melek Hanım sizinle birlikte miydi?<br />
8
Meleke u sırede made nêviye, a endi amey vi dewa Khalike tu,<br />
amey vi Xezeriye de vi....Ma ke vejiame 'ro Vılê Xeleku, eke esker amo,<br />
amo, amoooo... na dina gureta, keno ke Wawele kuya, keno ke Wawele<br />
kuyo... Na vore kınıte na Mırzali, na Seydali esti vi werte. Ey 've Hemê<br />
Cıvê Khêji ra lekan napa, esker keno ke Boğazê Sosın kuyo, vora ha!<br />
vora ha! some, a yinu uza de nay pa, nay pa, esker çarna 'ro têser, çarna<br />
'ro têser, çarna 'ro têser corde çarna de Ğez. Eke esker ke çarna de Ğez.<br />
A u esker ke cêra de, na Mırzê Sare, na Bırarzaê na Xal Hemedê Mirzê<br />
Sili, u dırvetıno. U dırvetınê ho ma berdo pee Ğez de, kerdo zare ewk,<br />
nia kerdo zarê sikori, têde vıneto, dı hire teney ki corde serê vınete.<br />
Uzade u dırvetıno, horê tey fetelneme, Qorude dewa Harçık de napa,<br />
dırvetıno. Bıraê horê vajine, ma u uza no ro. Vake, waxto ke esker coro<br />
cera de, sezıt kerdo ke na lone de qul esto, zona? Vake, jü dest u boji<br />
semernay wo, vake, "weyyy... vake, ez sino qula Rayverê Qopi, sino,<br />
sino ke mı Reyvere Qop kıst, vake, ez nêson qula Demenu? sino Qula<br />
dey, Qula Demenu nêson?" Dest u pay semernay we, vake, waxto ke<br />
bêro, na Cıvê Xal Hemedi, na Cıv 've na Xal Mıstefay vi (Laze Hemê Mirzê<br />
Sili, biraê Aliyo Qiz), uza leê yi dırvetın de vi. A ninu nay pa çor teney<br />
eskeri kısti, Cıvrail ramıte ser, çheke yinu 've qaputê yinu cıra gereti, ho<br />
esti ve leê dırvetınê ho. Ma endi kês dinu ser nêma. »<br />
Melek Hanım o sırada bizimle birlikte değildi. O, senin dedenin-<br />
Hemede Senika’nın, Dr.Baran’ın babası- evine Xeceriê’ye gelmişti. Biz dağa<br />
çıktık. Vılê Xeleku’nun oraya geldiğimizde ne görelim! Baktık ki Türk ordusu’nun<br />
askeri gelmiş. Çok asker gelmiş ve her tarafı kuşatmışlar, ortalığı tutmuşlar.<br />
Mahşer günü. Mîrzalî karı kazdı. Bu çocuğumuz Seydali’yi, bizi kazdığı kar<br />
kuyusunun altına attı. Mirzali ile Hemê Cıvê Khêji ayaklarına lakanları taktılar.<br />
Asker neredeyse Sosîn boğazına ulaşacaktı. Kar ama ne kar, insan boyu kadar<br />
kar. Biz öyle kar da yürüyoruz. Mirzali ile Hemê Cıvê Khêji askerlerin üzerine<br />
ateş açtılar. Askeri kesintiz ateş altında tuttular. Askerler panige kapıldılar ve<br />
geri çekildiler. Panik sonucu Ğez’e<br />
Askerler geri çekilince, bu Mirze Sarê-büyük dayı Xal Hemedê Mirzê Sili’nin<br />
(Melek Hanım’ın Babası) yegeni olan Mirze Saré-, yaralıydı. O yaralı olduğu halde<br />
biz onu Ğez’in arkasına götürmüştük. Biz onu yaralı halde kayanın kovuğuna, iki<br />
kaya arasındaki dar bir alana (zarê Şikori) sakladık. Biz kaç sefer kendisi için<br />
orada, onun yanında kalmıştık. Onu kendimizle birlikte gezdiriyorduk. O, Harçik<br />
köyünde bacaklarından kurşun yarası almıştı ve yaralıydı. Kardeşime söyliyeyim.<br />
Biz Mirze Saré’yi oraya bırakmışız. Asker geri dönüp, yukarıdan aşağı gelince,<br />
Mirze Saré, Ciwe( Cebrail) Xal Hemedi ve Mistefa Hemede Mirzalié Silemani’ye<br />
diyor ki, ben bu mağarada (lone) insan varlığını sezdim, biliyor musun? Mirze<br />
Saré’yi bekleyenlerden biri Mıstafaê Hemedê Mirzalîê Silêmanî elini kolunu<br />
sıvazlayıp, içeri giriyor. “ Weey.....diyor, ben ne göreyim. Ben Rayveré<br />
Qop’un kulasına (saklandığı yer) girmişim. Gittim, oraya girdim. Ben<br />
orada Raywere Kop’u (ke mı Reyvere Qop kıst) öldürdüm. Ben<br />
Demenanların kulasına girmedim. Onun kulasına gittim.” Yani<br />
Demenanlarn kulasına gitmiyor. Elini kolunu sıvazlayıp gidiyor, gelmek<br />
üzereyken, bu Ciwe( Cebrail) Xal Hemedi, bu Ciw ile Xal Mistefa Hedeme Mirzalié<br />
Silemani nin oğlu Alyo Qiz’in kardeşi (Laze Hemê Mirzê Sili, biraê Aliyo Qiz)<br />
orada o yaralının ( Mirze Saré) yanındalar. Orada hemen ateş açıyorlar,<br />
Raywer’le birlikte dört askeri de öldürüyorlar. Cebrail hızlı davranıyor. Dört<br />
askerin kaputları ile silahlarına el koyuyorlar ve kendilerini yaralının bulunduğu<br />
kaya deligine atıyorlar. Kimse de cesaret edip onların üzerine gelemiyor.”(3)<br />
9
Yazar Cemal Taş’ın “Roé Kirmanciyê” adlı çalışmasında Hesen<br />
Aliê Sêy Kemal’in anlattıkları;<br />
“Alişêr Efendi ile Zarife Xanım Koçgiri’liydiler. Koçgiri soykırmından<br />
sonra Dêrsim’e gelmişlerdi. Daha sonra Wank’ın karşısındaki mağara da kalmaya<br />
başladılar. Zarife’nin babasının evi yana, onun bir kadın olduğunu söylemezsin.<br />
Fes ile puşi bağlardı. O saçlarını döndürüp fesinin altına koyardı, üstüne puşu<br />
bağlardı. Bir düzme mermiyi böyle, diğerini şöyle atardı. Suware almanı<br />
omuzlarına gögsünün üstüne bağlardı. Belinde tabancası vardı. Çok güzel bir<br />
bayandı. Üstte erkekler gibi salte, altta ise panturi giyerdi.<br />
Alişêr Efendi biraz yaşlıydı. Çocukları yoktu. Zarifa Xanım, Koçgirili<br />
Aşiret ağası Alşan Bey’in torunu idi. (Büyük Alşan olmalı) Alişêr Efendi ise onun<br />
akrabasıydı. Birbirleriyle evlenmişlerdi. Onların memleketinde başkaldırı<br />
olmuştu. Hükümete karşı savaşmışlardı. Zara’da savaşmışlardı. Bilmiyorum,<br />
fişekleri mi bitmiş, ne olmuşsa Dêrsim’e gelmişlerdi.<br />
Alişêr Efendi ile Zarifa Xatun aşiretler arasında barış istiyorlardı.<br />
Gerçek ismi Alişêr Bey’dir. Kısaca Alişêr Efendi derlerdi. Alişêr Efendi çok<br />
okumuş, çok bilgindi. O, o vakitlerde çok şeyler bilirdi, konuşurdu. Hergün defter<br />
ve kalem elindeydi. Yazı yazıyordu. Alişêr Efendi yedi dil bilirdi. Bilge bir<br />
insandı. Asla kötülük istemiyordu. T.C. hükümeti ile arası yoktu. Hükümet onu<br />
Sêyd Rıza’dan istemişti. Seyd Rıza, Dêrsim bahtını yıkmadı, son gününe kadar<br />
ona sahip çıktı.<br />
Gafet’de kivram vardı. Bir gün Gafat’a gittim. Yol Alişêr Efendi’nin<br />
mağarasının yanından geçiyordu. Gidip kendilerine konuk oldum. Biraz<br />
dinlendim. Sonra tekrar yoluma koyuldum. Wank’ın karşısında Gafat’ın altında<br />
Çermu derler, kayalığın altında mağara var, öte kısmında kaynak suyu var,<br />
orada evini yapmıştı. Orada kalıyorlardı. Adamcağız orada üç yıl kaldı. Onlar<br />
orada hindi besliyorlardı. Günün birinde bir hindi uçup, Wank’da geliyor.<br />
Wanklılar gelip Cermu’da hindiyi yakalıyorlar. Onun Alişêr Efendi’ye ait olduğunu<br />
biliyorlar. O gece orada bırakıyorlar ve ertesi sabah götürüp Alişêr Efendi’ye<br />
teslim ediyorlar.<br />
Her sonbahar geldiginde, Zarife Xatun Wank’a gelir, dört beş katır<br />
ile adamları alır, Sagnk’a gider, bir yıllık yiyeceklerine yetecek kadar 40-50<br />
teneke buğday satın alırdı. Buğdaylarını degirmende öğütür, alıp mağaraya<br />
götürürdü.Turşmeg, Şeğank, Robaig köyleri Hesen Efendi’nin elindeydi. Bir yan<br />
Sehu’lar, diğer yan Kudu’lardır. Hesen Efendi Kudu’lardandır. Use Seyde ise<br />
Sexu’lardandır. Kudu ise Mameki’den biraz aşağıdadır, iniş aşağı gelindiğinde<br />
Segank ve Tursmeg’e inilir. Ama o köyler değerli köylerdir. Dinar ve Robayig<br />
köyleri Hesen Efendi’nin köyleridirler. Otuz, kırk marabası (topraksız köylü), üç<br />
tane değirmeni vardı. Toprakları çoktu. Hese Misti giller tahılı ambarlara korlardı.<br />
Onların, büyük buğday ambarları vardı. Çiçeg buğdayı ekerlerdi.<br />
Alişer Efendi’nin eşi tahıl satın almak için Turşmeg’e gider. Zarife<br />
Hanım gidip Şeğank’ta Hesen Efendi’ye konuk oluyor. Onlara Smailê Qeri’nin evi<br />
denilirdi. Evleri Asurlardan kalmadır. Evlerin büyük ve yanyana üç taş sutunları<br />
vardı. Üzerilerine ağaç atıp örtmüşlerdi. Ahırlar epeyce büyüktü. Otuz, kırk katır<br />
bağlanırdı. Duvarların önünden hayvanların yemlikleri yapılmıştı. Taşım<br />
hayvanları geldiginde o ahırlara bağlardı. Ahırın üstünde ise odalar vardı. Zarifa<br />
10
Hanım geldiginde hal hatır sorar. Hesen Efendi adamlarına gelen bayanın kim<br />
olduğunu sorar.<br />
-Kimdir bu bayan?<br />
-Alişer Beğ’in eşidir. Beş yük buğday satın almak için gelmiş.<br />
Zarife Hanım ile birlikte adamları da vardır. Hayvanlarını bağlarlar.<br />
Zarife Hanım’ın bindigi kısrağa yem verirler. Kendilerine hizmet sunarlar. Sögüs<br />
yemegini ikram ederler. Tartışır ve yatarlar. Ama Hesen Efendi çok çillek<br />
adamdır. Misafirine hizmet etmekte kusur etmiyor. Bu bayan gelmiş ben ne<br />
yapayım? Ruhu çıkıyor. Eskilerin ağaları kadınlar için ölürlerdi, geberirlerdi.<br />
Kadınlara çok düşkünlerdi.<br />
Hasan Efendi de onlardan biriydi. Zarife Hanım’la yatmak, cinsel<br />
ilişkiye girmek istiyor. Gece bayan hizmetçilerinden birinie; “Git Zarife Hanım’a<br />
de ki Hesen Efendi diyor ki, eğer bu gece benimle yatarsa, ben yarın ona beş<br />
hayvan yükü ile birlike iki hayvan yükü de benden olmak üzere ihtiyacı olan<br />
tahılı ücretsiz olarak vereceğim. Tahılı adamlarıma verip, kendilerinin kaldıkları<br />
yere kadar da yollarım.<br />
Hizmetçi kadın, Zarife Hanım’ın yanına gider, kendisiyle biraz<br />
sohbet eder ve kendisine; “Zarife Hatun, ağam diyor ki” Eğer bu gece<br />
benimle yatarsa, yarın beş hayvan yükünün yanı sıra iki hayvan yüküde<br />
benden, ücretsiz olmak üzere yükleri yükletirim. Onun bulunduğu yere<br />
kadar da adamlarımla birlikte yollarım.”<br />
Hizmetçi kadın böyle konuşunca, O da başını kaldırıp; “ Git o<br />
ağanadeki, her hayvan kendi seviyesindeki yemlikten yem yer. Eşek ise hiç bir<br />
zaman, atın seviyesindeki yemlikten yem yiyemez.”<br />
Pepug kuşu bayanın yaylasına konsun, ötsün. Hizmetçi kadın geri<br />
dönüp Hesen Efendi’ye Zarife Hanım’ın söylediklerini aktarıyor. Hesen Efendi’nin<br />
kafası önüne düşüyor. Hiç bir şey söylemiyor. Ne söylesin ki imkânı mı var?<br />
Zarife Hanım, o gece sabaha kadar uyuyamıyor. Oturduğu yerde<br />
sabahlıyor. Sabah gün agarınca da adamlarına sesleniyor; “Hayvanları dışarı<br />
çıkarın. Eğer ben bilseydim, bunlar böyledirler. Ben bu ev de yemek de<br />
yemezdim.”<br />
Kısrağını dışarı çıkarır, zengiyi bağlar, biner, sürer. Hesê Mışti’nin<br />
evi Hesen Efendi’nin evinin biraz yukarısındadır. Hesê Mışti’nin evine gider.<br />
Kendisi karşılanır. O, oturur ve “Buğdayınız var mı?” Sorusunu sorar.<br />
Onlar ise “Vardır.”derler.<br />
Zarife Hanım adamlarına döner ve “Gidin buğdayı kontrol edin.”der.<br />
Adamları gider buğdayı görür ve kontrol ederler. Zarife Hanım’a “Biz buğdayı<br />
beğendik. Değerli bir ürün bilgisini verirler.”<br />
Zarife Hanım, “O halde beş katır yükünü ölçün, ve dışarı<br />
getirin.”der.Buğdayı ölçüp galelere korlar ve dışarı taşırlar. Zarife Hanım cebine<br />
el atar, diğer yandan da Hesê Mışti’ye “ Buğdayın bedeli ne kadardır?” sorusunu<br />
sorar.Hesê Mışti, tutarı belirtir.<br />
Zarife Hanım kesesinden altınları çıkarır, sayar ve verir.<br />
11
O zaman bir altın beş mecidiye idi. Mecidiyeler ise gümüşten<br />
yapılmaydılar. Bir mecidiye yirmi kuruştu. Satın aldığı buğdayını yükler,<br />
gideceği yere kadar götürür. Onlar Gafet’in altında üç yıl kaldılar.<br />
Türk hükûmeti sürekli olarak Seyd Rızay’a elçiler gönderdi ki<br />
Koçgirilileri teslim etsin. Seyd Rıza ise “ Koçgirililer, Dêrsimlilerin bahtına<br />
düşmüşler. Biz onları teslim etmeyiz.”derdi. Alişêr Efendi, Dêrsime gelir gelmez<br />
sürekli olarak aşiretler arasında barış istedi. Barış sağlamak için uğraştı.<br />
Alişêr Efendi, Raywer Qop’a “ Sen hükümeti ağzından düşürmüyorsun. Kendine<br />
dikkat et. Onlarla dostluk olmaz.”diyor. Hükümet ise Qop’u ikna ediyor.” Eğer<br />
siz Alişêr Efendi’yi öldürseniz, asker dağdan geri çekilir, geri döner.”<br />
Qopo ise Zeynel Ali yi görüyor. Ona diyorki, “Sen Alişêr’i öldürürsen<br />
asker çekilecek, suyun karşı tarafı senin, bu tarafı da benim olacak.”<br />
Yani toprağı bölüşüyorlar. Artık kendisi reis olacak. Haydi sen söyle<br />
Mewrandır, Mewran. Sen hükümetten daha mı akıllısın Qopo? Sonra asker dağa<br />
çıktı. Millet dara düştü. Alişêr Efendi ile Zarife Hanım hazırlandılar ki Rusya’ya<br />
gideler. Zeynel, Wank’lı Efendi ve Qopo, gidip onları öldürdüler. Alişêr Efendi<br />
ölmeden önce Seyd Rızay’a haber yolluyor. “Beş gün daha bizi ele vermeyin,<br />
koruyun. Beş gün sonra ben Rusya ‘da olacağım. Ben oraya kavuşur kavuşmaz<br />
siz hiç merak etmeyin.”<br />
Alişêr Efendi, Sultan Baba yaylasında yol gereksinimlerini tedarik<br />
ediyor. O gün yol yemeklerini hazırlıyorlar. T.C. alayı, Bokır mıntıkasındadır.<br />
Qopo ise boş durmuyor ve Zeynel’i tembih ediyor. O gün gidip onları<br />
öldürecekler. Zarife Hanım hiç bir zaman silahını bırakmazdı. Sürekli silahlıydı.<br />
Gece gündüz düzmeleri boyundaydı. Öldürüldüğü gün yeğeni ve yeğeninin eşi<br />
oradaydılar. Öldürme timi kaşı taraftan mağaraya doğru ilerlerken, Zarife Xanım<br />
onları görüyor ve Alişêr Efendi’ye “ Kivran Zeynel geliyor. Kivran Zeynel budur<br />
geliyor. Ama yanında silahlı adamlar var. Yanlarında yabancılar var. Kendini<br />
koru. Bir bahtsızlık yapmasınlar.” Alişêr Efendi ise; “Biz altı yıldır buradayız.<br />
Kimse bize kötü bir söz söylemedi. Sen niye öyle yersiz sözler söylüyorsun?<br />
Korkma.”<br />
Alişêr Efendi, gelenleri karşılamaya gider. Onları kaldıkları<br />
mağaranın içine kadar götürür. Birlikte otururlar. Hal hatır sorarlar. Mağaranın<br />
kapısı geniştir. Aniden Alişêr Efendi’ye ateş ederler. Zarife Hanım yerinden atılır,<br />
fırlar ve tabancasını alır, onlara doğru ateşler. Kurşun, İbê Mıroşi ve Efendi’nin<br />
gipikindan önden girer, arkadan çıkar. Kurşunun biri de Mïstêy Alibeg’in çapraz<br />
kayışına isabet eder. Onlar ateşlerler ve bayan yere düşer. Orada başlarını kesip,<br />
götürüp Bokır dağındaki alaya teslim ederler.Qop’un kemikleri rahat durmasın.<br />
Rapbero Qoop, o dakika orada değilmiş. Misto Qır oradaymış. Misto Qır’ın<br />
yeğeni Zeynel oradaymış. Pupug kuşu senin babanın yaylasına konsun Raywer.<br />
Sen bu mileti nasıl kandırdın ve birbirine düşürdün. Raywer, itin gunahını bile<br />
boynuna alırdı. Sen bu insanları nasıl birbirine düşürtün, fırıldakları nasıl<br />
çevirdin? Alişêr Efendi’nin altınlarını ise Pulur’un ağası olan Mahmud Ağa’nın<br />
yeğeni Nurali yedi. Zeynel’in karısı Nurali ile evlendi. O altınlar Zeynel’e nasip<br />
olmadı.” (4)<br />
Alşer Efendi ve Zarife Hanım’la ilgili söylenilen ağıtlar, şiirler.<br />
Zarifé<br />
Bezna hu derga baria, tî vana rié hu, jî asm û roza<br />
Lewe Alişer de şirina délal û pak û qimeta<br />
12
Né vana ez, vana ma ime,<br />
Çinévéia Kurdistan ia Zarifa<br />
Ekhe kote’ra raé tî vana maina rextkerdia zerda<br />
Çe ho de côanîka,teverde jî mordemeka<br />
Nermo ilvan sano dormé saré hu<br />
Pişto giredo mia ho’ra<br />
duzmé qêrqêsûnû esto séré şéné hu ser<br />
nüa bîrnena raa čéndermuné tîrku Zarifa<br />
cengavera coamerdu’ra jedê çekh erzena<br />
nisané cena nana pa pée kemeru’ra<br />
mêriki lewée daé de tîm bié jî tâyrû<br />
Axaé Kocgiri wuairé mal u milki ê<br />
Dewûji véré çeveré bonune yîne de naléné<br />
Halé kîrmancû vêsneno zeria aa bélé<br />
Lawukî vatene,bervéné, çîmu’ra hierşi amené<br />
Çeke hu guret şié Dersim pêrodaisê çereni ča nê verda<br />
Côkaro saré hu da seveta xelaşiana Kirmancu<br />
Pers me kerene kewrau , yîne rew saré hu berd roth tirkû<br />
Yîne saré kewraune hu birnai eve bîraku<br />
Qewul nê kerd Zarifa wuastena Miste Khori<br />
çekhe çarné’ra zagone yî ser<br />
eve çereni roé hu da, raa pêrodaiskaria ho de<br />
Vatene,Ma bî mîrimé khé saré yine ma vind kéré<br />
Xainu, çîme wêsanu welate ma viran û talan kerd<br />
Kewrai eve desté kéwrau amei kistene<br />
Ma’ra nê verdai Mordeme rindi, têde pia berdi qirkerdi<br />
Mîsté Khori vêsna qedena Kocgiri, sîré ard Dersim ser de<br />
Gîle kou’ra hona mendi vi perodaiskari côkaro, tersonik tersai<br />
Zarifa Xanîm, ma yî derdu qeitan hu vira nê keme<br />
Nika,domonê ma, ma vera silav dané cengaveria sima.<br />
Zarife<br />
Cengawewera azadia ma vié Zarifa<br />
Gégané jî Ğezala, gégané jî şerra<br />
Raa azadia welate ma ’de can û dil vié<br />
Uste’ra hu ser, çek gire dai sevata welati<br />
Pêrodaisê Zarifa Xanim xof est zéré dîsmeni<br />
Delalé zéré ma de çef û wess bié<br />
Esq û khûlûnê welat’ra nê wess bié<br />
Adır bê vêsno çe mordemuné xıravınu<br />
Xainu nê wuast khe a bi vino murode hu<br />
Dormé Dersîmî çaralî guretî vî<br />
Welaté ma tola kerd, pê deste ma nê guret Kîrmancu<br />
Kurdistan kerdî vî xan û xîravé, zu Dersim mendi vî<br />
Khéla péene de juyina pêrodaisî nê mendî vi<br />
Delalé vatene, koé Dersimî ma’re çe o<br />
Namé Kîrmancu qê vindî nê beno<br />
Hata khe zu kîrmanc rié na dina de bî mano<br />
Avdila pasai vatî vi na sene coanıka<br />
Rayver çıxaşî zernu wuazena ez dan to<br />
Tu ho ra su mî’re sarê yîne bia<br />
Zeynelî sarê yîne cî’ra kerdi<br />
13
Dîsmenu çef ra deste hu héné kerdi,<br />
Alişer vano<br />
Ma vame, na çî juina, na séné braia nêa nena<br />
Tîrkû her çié ma gureto,hale ma hêşiria<br />
Čengé tirku de mîleté ma qîr bi qedia<br />
Vêsan û têsan vîme Çeûne ma de sorxaz çine vî<br />
Her ča de yîne ma kerdime herrê bari,niştro ma ser<br />
Nê wuazene qê poşta ma’ra endi béréne wuar<br />
Ala rèe niadénê dûlgeriné binû de derd û ciran<br />
Bîné lîngûne tîrkude kess nê mendo na dina de ma’ra qêéri<br />
Ju ma bime bomm, ma boa hérénié gureta çik a?<br />
Bérene têde pia juvime ra’urjîme lingune hu ser<br />
Ma khe ewrû sarê nê werda hu ser çek nê gûret desté ho<br />
Meste têdê Kîrmancû dina’ra daré wé, bene vindi sonê<br />
Kîrmanc çûtîr coamerdia hu cirtè kerdene osneno’ra dina<br />
Ma kî hen juvime, mufrézé tîrku ma ver hen vozdane sone<br />
Sîma rînd şehr bî kerene, mufreze tîrku kamo ma kami me?<br />
Va mordem bî mîro nê mano bê welat<br />
Endi beso zîlmo khe tîrku ardo saré ma serdé<br />
Tirki ho ho’re vane “ Kîrmancî herré maé”<br />
Ma nê wuzeme rié tirku bi vinime welate ho de<br />
Domone ma tirku ju hessu û vergu vinene<br />
Tirki jî hessu her çi wene sero ki mija hu kene<br />
Vane Kîrmancî mordem nié,va têde pia bî mîre,<br />
Ma guréeme,pozeme amé ver,<br />
Tirki eve zor desté ma’ra céné béné<br />
Xêrê çekune gîranu’ra bié cengaver<br />
Yiyè khe verva taburune lazu danê pêrô, béné wuairé xêri<br />
Yiye khe çeune ho’de nisene ro, mordem niè, tuaire nê bené<br />
Dîsmen pê hale ma huyno<br />
Ma Kongre mongre tuha ki nê wuazeme,<br />
Pôşta ma nê nîsé, Pôşta ma’ra béré wuar, ma’re nê ve bar<br />
Zavîtûne yîne astike ma vîlesnai ro,astike ma koti qêdênaî<br />
Ma zoneme her çiye na welati pasai wené<br />
Côka seré welate ma mîz û dumané voré gureto<br />
Çekê maé girşi khe deste ma de bî vîéné<br />
Kess tîrkû’ra nê tersene<br />
Bêguman dewlete dulgeri hevaltiya Kongra kene<br />
Mufreze tirku Kirmancu qîrkene, kîsene<br />
Dulgeri tei nê niadané nê vinene<br />
Fîrna wendiskarune ma qonax û taxtû de hewa ra wa<br />
Yîye khe hevaltiya Kongra kené bê bextié kené<br />
Ma zoneme dismeno tirk baqîl o, hilekâr o<br />
Pôşta wendiskarune ma wess tîmar keno<br />
Hata khe kare hu xelesna,qedena berd ser<br />
Dismen Pôşta wendiskarune ma tîmar keno<br />
Yîye khe raştia welati hona fam nê kene<br />
Ma khe ju vime, beme wuaire karê welate hu<br />
Ma vane endi zîmîston besso,<br />
va zîmîston şerro endi usari me vindo bero.<br />
14
Pénia kare Miste Khori qirkerdena ma wa<br />
Bérené ewru roza pêrodaisa<br />
Berene bine ala Kirmancu<br />
Teslim biané merdena<br />
Pénia kare Miste Khori qirkerdena ma wa<br />
Eve juina ma raştia ma gam est vê şié<br />
Tirki kamié khe ma sero bi ve qomutan<br />
Misto Khor nê wuazeno kess yî’ra avê şero<br />
Bomu,xeğu eve taxtu xapneno<br />
Kurdistan khe çine vi ez taxt se bi kerine<br />
Yine eve risvet juina ma kerdé xiravè<br />
Ne wuazeme khe Çhime vêsani sero ma’ro bi vé bela<br />
Riyê yine ra welate qîr bi qêdia, daria we vêsania’ra<br />
Welat khe azad ne vi ez taxt se bi kerine<br />
Ma nika, seveta domonune hu halenu vîrazeme<br />
Name mî Alişer o, verva dîsmeni de perodaiskar o çerro<br />
Rozune xelas û azad biyana welate ma moron<br />
Bésé nê kerdene khe rau’ra şéréné<br />
Yî maé ma ki ağa û pasaé ma bî<br />
Şî hu roth Mîsté Khori,gînai waro peide qîneser mendi<br />
Şî bi hêşir û berdeştié Mìste Khori<br />
Welat de her roz gonia şaé rişina hardi serde<br />
Were yine de werdêna dewléte wess vîé<br />
Nê la lao Hesen Xeiri, na Anqera to’re çixaş bia şirené<br />
Sima qè nê hesnéné, çikenia Qoçgiri<br />
Sima qè nê vinené Qoçgiri vêsno, qêdeno<br />
Qoçgiri naleno, çikeno bîne boa ğezalbondi’ra<br />
Mìsto Khor sîma ra vano,” ez jarru sero sond won<br />
Bérénée ma ve braié zu vime,”<br />
Fîrsat khe koth’ra Mìste Khori dest, sîma’a kess wess nê verdano<br />
Ma sondé Tîrku’ra qê bawer nê kemé<br />
Yîne çhimuné ho sayno nezelno welate ma Kirmancû<br />
Dewleta tirku dêwê ma vêsnai,mîlete ma qîrkerd, welate ma kerd virané<br />
Ma vêsan û têsan û rutrupal mendime zere gemu de<br />
Vass çine vi khe çel û çûkê ma ho ho re borene<br />
Zav û jeçê ma bîne voré, torgè siliè de mend<br />
Serd’ra bê nê weşi, lingé hu bivi kung<br />
Bésée nê kerdene khe rau’ra şéréné<br />
Mordemi berdi dai kistenné seferbeglia ali osmani de<br />
Yîye peide mendi têdê pia berdi qîrkerdi qedenai<br />
Dayîku bésé nê kerd bîs xelesné domonune qiskheku<br />
Ma zoné me khe zavutune Nurettin Pasai,<br />
Zulm û zordarié ardé sarée ma serdé<br />
Mordeme dirvetini şaset kerdi, têdê ne weşî berdi qîr kerdi.<br />
Nê la lao eve sondé pasaune tirkû qê hu me xapné<br />
Mezelûne Pi û Khalkûne hu bi arene çhîmune hu ver. (5)<br />
15
Kontur-gerilla, bugünkü anlamıyla Ergenekon’a bağlı çalışan “JİTEM ”<br />
elemanı olan jandarma albay Nazmi Sevgen’in anlatımıyla Alşer Efendi ve Zarife<br />
(Zefê) Hanım “.......Alişir öldüğü zaman 9 <strong>Temmuz</strong> <strong>1937</strong>’de tahminen elli beş<br />
yaşlarındaydı. Alişir'i ilk defa siyaset ve kötülük sahasında Koçgiri aşireti reisi<br />
Mustafa’nın (Paşa) katibi olarak görüyoruz. Dersim alanında tanınması 1.Dünya<br />
Savaşı’nda Erzincan'da Ruslarla işbirliği ettiği zamana tesadüf eder.<br />
Erzincan'da Rusların müteahhidi olarak ortaya çıkan Alişir, Rus<br />
kumandanlığından orduya ağır alışveriş etmek üzere yedi yüz Türk altını yanına<br />
da bir manga kadar Rus askeri ve on at almış. Munzur dağlarını aştıktan sonra<br />
Rusların elinden hayvanlarını zorla alıp, askerlerden de üçünü esir ederek<br />
Dersim'e yürümüştür.<br />
Bu olay esasen Türk düşmanı olan Erzincan'da ki Rus komutanı<br />
Lahof'un büsbütün Türkler aleyhine harekete geçmesine sebep olmuştur. Alişir,<br />
Dersim'e geldikten sonra « Ovacık » da ki halk gücünden oluşan alayın katibi<br />
olmuş, alayın Rusları önlemek üzere Munzur dağı mıntıkasına hareketinde<br />
beraber gitmiş, bir süre de « Sebil Baba » dağında kalmıştır.<br />
Büyük harpten sonra Koçgiri’ye geri dönen Alişir, eski görevi olan<br />
Koçgiri aşireti reisi Mustafa « Paşa » nın oğlu olan Alişan Bey'in sekreterliğini<br />
yapmıştır. İşte Alişir’i burada memleket ve devlet aleyhindeki hareketlerin<br />
başında bir beyin olarak görmek üzereyiz. Alişir’i Koçgiri aşireti reisi Mustafa<br />
« Paşa » kendisin de bazı yetenekler görerek yetiştirmiş, onu özellikle sık sık<br />
Dersim'e göndererek Dersim aşiretleri üzerinde etkili ve aktif olmasını<br />
sağlamıştır.<br />
Alişir, zeki, karıştırıcı ve cesurdur. Çok güzel Türkçe okur ve yazar.<br />
Dersim'de elimize geçmiş bir çok siyasi, eleştirel şiirleri, yazıları vardır. Kendisine<br />
bu bölgenin kurtarıcısı süsünü vermiş, daima öyle görünmek istemiştir. Onda<br />
Kürtlük düşünce ve amacı da vardır. İşte bu düşünce ve amaçlarıdır ki birinci<br />
dünya savaşı antlaşması sonrası Alişiri bütün kirli, fesatçı amaçları ile ortaya<br />
çıkarmıştır.<br />
Sevr Muahedesine, Kürdlerin ekseriyet teşkil ettikleri yerlere<br />
muhtariyet idaresi verileceği mealinde bir madde konulmuş olması Kürdleri<br />
ümidlere düşürmüştü. Bu sırada Koçgirili Mustafa « Paşa »nın oğlu Haydar Bey<br />
İstanbul’a giderek Kürd Teâl-i Cemiyetine girmiş, Koçgiri’ye avdetine<br />
« Ümraniye » de cemiyetin bir şubesini açmıştı.<br />
Şubenin riyasetini de deruhde eden Haydar Bey, Dersim’deki aşiret<br />
reisleriyle sair mütenffizleri, Koçgiri’nin ileri gelenlerini cemiyete kaydetmiş. Kürd<br />
amâline müteallik eserlerle beraber cemiyetin nâşiri efkârı olan kürdçe « Jin »<br />
gazetesini de getirterek işe bu noktadan hız vermişti.<br />
İyi bilmek lazımdırki Haydar Bey bu işleri yapacak, başarabilecek bir<br />
adam değildir. Perdenin arkasında Alişir vardır. Asıl faal, muharrik olan odur.<br />
Nihayet Alişir’i 1920 senesi martın da maskelerini atarak, gerçek<br />
siyasi kimliğiyle Dersim'de, Ovacık ve Hozat'ta halka kışkırtıcı hitabeler verirken<br />
görüyoruz. Yanında Refahiye'nin Şadıllı aşireti reisi Paşa Bey ve arkadaşları<br />
vardır. Alişir bu cesareti Kürt Teal-i Cemiyeti reisi Abdulkadir'den almıştır. Çünkü<br />
16
Dersim'e gelmeden bir süre önce Koçgiri'nin Armudan köyünden Mıgırdıç isminde<br />
bir ermeniyi özel amaçla İstanbul'a göndermiş, bu vasıta ile Seyyid<br />
Abdulkadir'den talimat almıştır.<br />
Alişir Dersim'deki konuşmalarını Türkçe yapmıştır. Dersimli'ler ve<br />
Koçgiri'ler zazaca konuşurlar, aralarında lehçe farkı vardır. Bu sebeple Koçgiri'li<br />
Zaza, Dersim'li Zazanın söylediğini anlıyamaz ” (6)<br />
Dêrsim ve Koçgiri'de büyük oranda kürdçenin kurmanci lehçesi<br />
konuşulmaktadır. Batı Dêrsim-Koçgiri bölgesinin Zara ve Hafik ilçelerinde<br />
yaşayan kürdlerin bir bölümü “dımıli-kırmançki ” lehçesi konuşmaktadırlar. Diğer<br />
yerleşim yerlerinde kurmanci lehçesi konuşulur. Doğu Dersim'in ilçelerinde de<br />
her iki lehçe konuşulmakta. Alşer Efendi türkçe konuşmuş olsa o günün<br />
şartlarında Kürdler kendisini nasıl anlayacaklardı? Ki Osmanlı İmparatorluğu’nun<br />
resmi dili osmanlıcaydı. O, osmanlıcayla öğrenim görmüştü, türkçeyle değil.<br />
Osmanlıca da ; kürdçe, farsça, arapça karışımdan oluşmuştu. Ermenice, rumca,<br />
arnavutça danda kelimeler alınmıştır. Alşer Efendi, Osmanlı İmparatorluğu’nun<br />
idari işlerini yaparken bu dili kullanıyordu. Kendi halkıyla kendi anadilini konuşur.<br />
Kewreş ve Azgêr köylüleri tümüyle Koçgiri kürdçesini konuşurlar.<br />
Alşer Efendi osmanlıca da yazmıştır. Şiirlerinde bu durum açıkça<br />
görülüyor. Kendi ana dilinin kurmanci lehçesiyle de yazmıştır. Dımılki-kırmançki<br />
yazmış olması da büyük olasılık. Bu lehçeyi bilmemesi mümkün değil. Yıllarca<br />
dımılki lehçesini konuşanlarla iç içe yaşıyor. Alşer Efendi’nin bilinen beyitleri bu<br />
günde Animist « Alevi » Kürdler tarafından zevkle dinleniliyorlar.<br />
Onun şiirleri kendisi sağken basılmış. O dönemin Teşkilad-ı<br />
Mahsusa’sı « Özel Büro » görevlileri tarafından basılan, basılmayan şiirlerine el<br />
konulmuştur. İstihbarat, sabotaj, adam kaçırtma, öldürtmeyle, görevli olan<br />
N.Sevgen, sömürgeciliği en doğal hak olarak gördüğü, <strong>kemalizme</strong> hizmet<br />
sunduğu, anti-kürd olduğu için rahatlıkla Alşer Efendi’nin aleyhine yazıyor.<br />
Kemalizmin temel prensibi; « Aslolan şey amaçtır. » Amaçların<br />
hangi yolda elde edildiği önemli değildir. İstihbaratçıların en büyük<br />
özelliklerinden biri de “yalan haber” yapma, bilgisizlendirme,<br />
dezenformasyondur. Nazmi Sevgen ’de en üst komutanı Mustafa Kemal’in<br />
makyavelist anlayışını benimsemiş bir ajan-asker olarak amaca hizmet için<br />
bilgisizlendirmeye gidiyor. Öyle ya aldatmak isteyen biri, mutlaka aldanacak<br />
birini bulur. Aldatmak, kandırmak, bilgisizlendirmek, en üst basamağında<br />
M.Kemal’in bulunduğu dikta rejiminin temel kıstaslarından biridir.<br />
“Alişir Kürtçe de şiir yazmış, şiirler söylemiştir. Bunlarda aynı<br />
sebeple Dersim'de yer tutmamış, okunamamış, bellenememiştir. Bunun içindir ki<br />
Alişir'in fikri faaliyeti Dersim'i çorak bulmuştur. Alişir karıştırıcı sözleri ile Ovacık<br />
ve Hozat'ta tahmin ettiği alaka ve temayülü bulamamıştır. Dersim denizinde<br />
fırtına ancak kendi aşiretlerinin işareti ile kopar. Zaten Dersimliler daha evvel<br />
büyük devletlere telgraf çekerek Osmanlı hükümetinden ayrılmak istemediklerini<br />
bildirmişlerdi” (7)<br />
O dönem de bütün haberleşme birimleri ittihatçıların denetim<br />
altındadır. Osmanlı’ya ait olan haberleşme birimlerinde görev alanlar İttihad-ı<br />
Terakki’nin Angora’ya yerleşmeye başlayan kadrolarına, Kongreye hizmet<br />
17
etmektedirler. Kürdlerin haberi olmadan, kürdler adına, uluslararası diplomasi<br />
yapılan değişik merkezlere, telgraflar çekilmiştir.<br />
Kürdler tarafından verilen telgraf metinlerinin ise nasıl<br />
değiştirildiğini ya da nelerin eklenip, çıkarıldığını hangimiz biliyoruz ki? Köyünde<br />
oturan aşiret ağasının ittihatçıların kendisi adına telgraf çektiklerinden haberdar<br />
olması mümkün degil. (Çewlık-Çolık) Bingöl’ün, Dêrsim’in, (Diarbekır)<br />
Diyarbakır’ın, (Erzerum) Erzurum’un, (Bilis) Bitlis’in, (Sêwaz) Sivas’ın kürdü<br />
kendi adına ittihatçılar tarafından Paris’e ve diğer merkezlere telgraf<br />
gönderildiğinden nasıl haberdar olacak ?<br />
“Alişir buna da bir sebep bulmakta gecikmedi. Denildi ki "Osmanlı<br />
memurlarının etkisi ile Dersimli'ler gerçek amaçlarını anlatamamış,<br />
gösterememişlerdir.” Amaçları bağımsız Kürdistan hükümetine katılmak ve<br />
onun özünü teşkil etmektir. Alişir tarafından bu içerik de, anlamda hazırlanan<br />
uyarı yazısı, diplomatik not, Kürd Teal-i-Cemiyeti aracılığıyla büyük devletlere<br />
gönderildi.<br />
Ne garip tecelli dir ki, bu sırada Koçgiri aşireti reislerinden Alişan<br />
Bey Refahiye kaymakamlığı vekaletin de bulunuyor, kardeşi Haydar Bey’in ve<br />
bilhassa Alişir'in siyasi faaliyetlerinden güya habersiz, onlarla tamamen alakasız<br />
bulunuyordu.<br />
Alişir’in Dersim'de ektiği fesat tohumları bu sırada filiz vermeye,<br />
tesirini göstermeye başladı. Esas olarak Ovacık kazasının Tarpazin nahiyesi eski<br />
müdürü Mustafa Ağa Kemah köylerine gelerek “Asker toplanmasına<br />
padişahın emri olmadığını, Dersimlilerin asker vermeyeceklerini,<br />
Kemahlılarında vermemelerini ” tembih etti ve bunu temine çalıştı.<br />
Artık isyan fikri genelleşmişti....(....)...Esas olarak Bolucan nahiyesinin<br />
Karaibo köyünden Deli Esat oğlu Rıfat 20 kadar adamı ile halkı Türk olan Günlü<br />
çiftliğini bastı, köylülerin bir çoğunu öldürdükten sonra, emvalini de yağma<br />
ettikten sonra, çiftlik halkına hitaben “ Siz Ermenilere yaptınız, biz de size<br />
yapıyoruz. Dersim aşiretleri geliyor. Biz Sivas’ı işgal edeceğiz ve sonra<br />
Ankara'ya gidip Milli Hükümeti (buna kongre diyorlardı)'de<br />
devireceğiz.” dedi.<br />
Koçgiri olayının başlangıcında Alişir'de efendisi Alişan gibi yine<br />
Dersim'e geldi. Çünkü Koçgiri hazırdı. Koçgiri ile birlik Dersim'i de hazırlamak ve<br />
ortak harekete geçirmek lazımdı. Nihayet Alişir, naili meram olmuştu. 8 Mart<br />
1921’de Koç Uşağı aşireti reisi Bra İbrahim’i tahrik ederek onu iki yüz kadar<br />
avenesiyle beraberine alıp Kemahın Hoğus köyüne gelmiş, Polis Munzur<br />
namındaki sergerdeyi yüz kadar maiyetiyle Üskübürk köyüne sevk etmişti. Bu<br />
sırada o havalide bulunan Kemah Kaymakamı ile jandarma komutanını bir<br />
baskınla esir etmişler ve 9 Mart 1921 günü her iki eşkiya kümesi Terkilok<br />
köyünde yerleştikten sonra bu mıntıkada faaliyetlerine devam etmişlerdir.<br />
Kuruçay Kaymakamı Talât Bey’in Kuruçay’ın Sime köyünde<br />
bulunduğunu haber alan eşkiya oraya yürüyerek Talât Bey’i tutmuş ve<br />
soymuşlardır. Cür’etlerini arttıran bu hâdise üzerine Kuruçay’a yürümüşler,<br />
hükümet dairelerini yağma ve memurları esir ederek alıp götürmüşlerdir. Bu<br />
mel’unane ve bâğiyane hareketlerine sebep ve âmili Alişirdir. Mevcudu beş yüze<br />
18
yakın olan ve Alişir’in komutasında bulunan bu güruhu 14 Mart 1921’de<br />
Ümraniye’ye yürürken görüyoruz. Alişir’in peşine takıp sürüklediği Dersim kuvayi<br />
muavenesi ! Koçgiri’nin merkezine doğru yaklaşmaktadır.<br />
Dikkat çekicidir asilerin Büyük Millet Meclisine çektikleri telgrafta<br />
Alişir'in de imzası vardır. Kendisine çok cazip bir de sıfat eklemiştir. Sadattan<br />
Alişir.Bu Alişir’in kaleminden çıkmıştır. O, böyle bir yazı işini 27 Mart 1921<br />
tarihinde Sin’e vukubulan taarruzu müteakip, maslûb Seyyid Rıza’nın Elâzığ’da<br />
IV.Umum Müfettişliğe gönderdiği arizeyi de yazmak suretiyle tekrar yapmıştır.<br />
Böyle siyasi ve manalı yazılarda yeteneği vardır.<br />
Nihayet devletin kahir ve kadir eli 24 Nisan 1921’de Koçgiri<br />
hâdisesini yerinde söndürmüş, Alişir de mukadder olan âkibetinden bir müddet<br />
için kendisini kurtararak Dersim’e firar ve iltica etmişti. Dersim’e firar tarihi olan<br />
Nisan 1921’den ölüm tarihi olan 9 <strong>Temmuz</strong> <strong>1937</strong> tarihine kadar on altı sene<br />
zarfında Alişir, Tunceli’de hemen hiç bir siyasi faaliyette bulunmamış fakat o<br />
tarihten itibaren maslûb Seyyid Rıza’nın da yanından ayrılmamıştır. Bu sebeple<br />
onu yine maskelenmiş olarak Seyyid Rıza’nın arkasında görmek kabildir. Bu<br />
sırada fırsat buldukça gizliden gizliye halkı tahrik ve teşciden fariğ olmamıştır.<br />
Onun biraz da tahrikâmız olan Dersim hakkındaki şu manzumesi<br />
fikri mel’unanesinin bariz bir tezahürüdür.<br />
Gönül gel gezelim Munzur dağını<br />
Ne hoş memlekettir ili Dersim’in<br />
Seyran eyliyelim Sultan dağını<br />
Ne hoş çiçektir gülü Dersim’in<br />
Nice padişahlar geldi cihana<br />
İlim almak için düştü gümana (sanma, şüphe)<br />
Her bir çeşit atmış bir yana<br />
Kesilmemiş kıylü kali (halısı) Dersim’in<br />
Aslanlar yurdudur tilkiler girmez<br />
Gerçekler sırrıdır akıllar ermez<br />
Evliyalar gülüdür zalimler dermez<br />
Ona bağlıdır yolu Dersim’in<br />
Merdan-i Hüdaya (Yiğit, yüce tanrıya) kim ki yaklaşır<br />
İmdada kavuşur, hemen ulaşır<br />
Cüşa gelir, şimşek gibi savaşır<br />
Etrafı yıkar seli Dersim’in<br />
Aşair (aşiretler) cömerd (mert) hakkın rahına (malını rehineye koyan)<br />
Sultan Munzur durmuş kıblegahına (kuzey rüzgarı, herkesin darlıkta baş<br />
vurduğu kapı)<br />
Sultan baba derler onun Şahına (padişah, dal, budak)<br />
Atılır topları beli (evet) Dersim’in<br />
Takinin Şeyh Ahmed ced-i alası (soyunun başı, soy)<br />
Seyyid ile Şeyh Hasan onun binası<br />
Şükür Hakka geçmiş onların duası<br />
Cümleye üstündür eli Dersim’in<br />
Son kıt’ada işaret ettiği « taki » nazmda kullandığı mahlasıdır….(…)… Alişir<br />
mütareke günlerinde, Koçgiri’den Dersim’e geldiği zaman yeni oluşturulmak da<br />
19
olan Milli Hükümeti küçültme, değersiz göstermek için şöyle bir mısra da<br />
uydurmuş, bunu bir müddet elindeki sazına da söyletmiştir.<br />
“Ayağında kundura<br />
Gittim düştüm tandıra<br />
Padişahın haberi yok<br />
Bunu eden kongre”<br />
Alişir'in eşi Zarife'de dikkate değer, layık bir tiptir. Kocasının mücadelesinde<br />
bu kadının etkisi çoktur. Kocasına silahlı olarak her zaman eşlik etmiş ve gayrete<br />
getirmiş, çalışma isteğini güçlendirmiş, yüreklendirmiştir. Sonuç da oda<br />
kocasıyla beraber kaçınılmaz sona ermiş, fakat bu anda dahi Vank'lı Efendi<br />
adında birisinin canına kıymıştır.<br />
Alişir, Dersim'e geldikten sonra bir süre Agdat'da Koç uşağı aşireti<br />
alanında kalmış, 1936 yılında Abbas Uşağı aşireti mıntıkasına gelerek, 1936<br />
kışını asılarak öldürülmüş olan Seyyid Rızanın Sohson dağındaki evinde ve<br />
kısmen Vank köyünde geçirmiştir.<br />
<strong>1937</strong> senesi ilkbaharında Kafat köyü çıvarındaki mağaraya geçmiş ve<br />
orada hayatını korumaya çalışmıştır. Koç ve Ferhad Uşağı aşiretlerine karşı<br />
devletçe yapılan harekat ve neticesini bir manzumede toplamak istemiş, bunda<br />
devleti keklikle sembolize etmiştir....(....)...<br />
Alişir Dersim'deyken Koçgiri'deki akrabalarıyla haberleşmiştir. Bilhassa<br />
yeğeni Mustafa'nın dikkate değer bir mektubu elimize geçmiştir. Mustafa<br />
mektubunda amcasına nasihat etmekte, devletin bağışına sığınarak af<br />
dilemesini, dağlar da dolaşmaktan vazgeçmesini, bilhassa Tunceli kanununun<br />
yayınlanmasından yararlanmasını tavsiye ve rica etmektedir. Başkaları da aynı<br />
tavsiyelerde bulunmuşlardır.<br />
Kaldıkları yerde bırakılan şeyler, gördüğümüz bazı mektuplar bunu<br />
kuvvetlendirilmiştir. Fakat Alişir sürekli kaçmış, sayısız suçlarının sonuçlarından<br />
korkmuştur.<br />
Alişir, Koçgiri’den geldikten sonra Dersim’de hiç bir işe karıştırılmamıştır.<br />
Bunun iki sebebi vardır.<br />
1-Aşiret reislerinin, Alişir’in mevkilerini işgal etmesinden korkarak onu<br />
yanlarına yaklaştırmamaları,<br />
2-Dersim de aşiretlerin ancak reislerine bağlı bulunmaları.<br />
Buna rağmen Dersim’de herkes ondan « Alişir Efendi » diyerek hürmetle<br />
bahsederdi. Son zamanlarda bir miktar keçi ve koyun tedarik ederek, bunlardan<br />
elde ettiği ve dışardan aldığı yağları Hozat'a sevk etmek, satmak süratiyle gelir<br />
elde etmeye başlamıştı. Yaşadığı yerde bulduğumuz bir kaç mektup yağ alış -<br />
verişini göstermektedir. Halktan zahire toplayarak geçinmeye çalıştığına güzel ve<br />
manzum bir misal daha veriyoruz. Alişir bu bu mektubu, Bahtiyar Aşireti reisi<br />
Yusuf Ağa’nın oğlu şaki ve maktul Şâhine yazmıştır. Hitap dikkate şayandır ;<br />
Ey hain semavet (sema, gökler) ey lem’al (parlama, parıltı) şecaat (yiğitlik,<br />
yüreklilik)<br />
Ali hem-i (bütün) menbaai (kaynak) sehavet (cömertlik, el açıklığı)<br />
Zatı kerem zatına eylerim arzı (sunma, yer, toprak) necat (kurtulma)<br />
20
Selam ve dualarla ihtiramat (sayğılar)<br />
Sensin ezelden muhibb-i (muhabetli, seven) hanedan (büyük aile)<br />
Sana şayestedir (yaraşır, uygun) hem şöhret ve şan<br />
Namın layıktır şanına nam-ı Bahtiyar (mutlu, bahtlı, ocak)<br />
Daim (her zaman) muîn (yardımcı) olsun Hayder-i Kerrar (döne döne<br />
saldıran, yürekli yiğit)<br />
Bu sene zuhur (oluşmak) etti bir darlık (yokluk, kıtlık)<br />
İşte gönderdim Hazreti Teberi<br />
Elbette halimizden verecek haberi<br />
Emanet zahiresini (ambarda saklanan yiyecek) Butkane (bir köy ismi)<br />
Kaldırmasan köyden büyük iane (yardım için toplanan yardım parası)<br />
Ummamız (ümidimiz, beklentimiz) budur zatınızdan (şahsınızdan) bu sene<br />
Hak kerimdir elbet gelecek sene<br />
Ümid ile gönderdim bu manzum mektubu<br />
Necabetin (soyun) büyüktür bilirsiniz üslubu (yöntem)<br />
Bir diğerinde ise toprağa, doğaya olan sevgisini, hayranlığını dile<br />
getirmektedir.Dersim’i kutsallaştırmaktadır, yüceltmektedir.<br />
Alişir 9 <strong>Temmuz</strong> <strong>1937</strong> cuma günü, Kafat köyü çıvarın da karısı Zarife ile<br />
gizlenmiş olduğu mağara da, kendisi gibi Dersim'in kötülükler, günahlar<br />
tarihinde yeri ve adı bulunan Zeynel tarafından karısı ile beraber öldürülmek<br />
suretiyle kaçınılmaz sona ermiştir. Alişir Dersim'in Genel Kurmayı diye<br />
anılırdı...”.(8)<br />
Resmi tarihi yazanlar kendilerinden bir öncekini, öncekileri kaynak<br />
olarak kullanmayı alıskanlık haline getirmişlerdir. Rahmi Apak ise “ ....İlk<br />
olaylarda halkı tahrikte ön ayak olan Alişir'in rolü büyüktü. Koçgiri<br />
ayaklanmasında bu adam elebaşı durumunda ve pek çok kötülüklerinde başı<br />
olarak ileri atılmıştı....” der. (Rahmi Apak, Türk İstiklal Harbi) (9)<br />
Kürdistan dogası bir yandan yasamı zorlastırsa da diger yandan<br />
barındırdıgı canlıları muhafaza da eder. Onlara hayatta kalabilmeleri için kucak<br />
açar. « Karagöl gediği ; Eşkiya gediğidir. Kemah’a gider. Seyit Rıza’nın yanında<br />
ve himaye ettiği Koçgirili soyguncular ve eşkiyalar bu boğazdan<br />
geçerler…..(…)…. Koçgirili Alişir’in etrafta yaptığı menfi propagandanın halk<br />
üzerindeki etkisi de büyüktü. Bu durum dolayısıyla Yukarı Abbas uşağı aşireti<br />
reisi Seyit Rıza ; Haydaran, Demenan, Yusufan, Kureyşan aşiretlerine adamlar<br />
göndermek suretiyle bunların hükümet aleyhine ittifakını sağlamış oldu. » (10)<br />
Koçgiri kürdlerinin ulusal kurtuluş hareketi hazırlığı yaptığını tespit eden<br />
İttihad-ı Terakki Partisi mensupları hareketin örgütlendirilmesi sırasında, kürdler<br />
tam olarak birliklerini sağlayamadan saldırıya geçerler. Osmanlı<br />
İmparatorluğu’nun bütün imkanlarını kullanarak jenosidlerini gerçekleştirirler.<br />
Birlik sağlanamamış, Koçgiri yalnız kalmıştır. Mücadeleye devam etme kararlılığı<br />
içindedirler. Alşer Efendi ve eşi, yoldaşı, mücadele arkadaşı Zarife'nin Koçgiri'de<br />
kalma olanakları yoktur. Koçgirili diğer Kürd direnişçileri gibi onlarda teşkilatçıkontra<br />
Osmanlı yöneticilerinin ellerinin kendilerine ulaşamayacağı Doğu Dêrsim'e<br />
gitmeye karar verirler. Alşer Efendi, Dêrsim'de sazını Kürd ulusunun<br />
mensuplarını uyandırmak, ulusal birliği sağlamak için en uygun araç olarak<br />
kullanır. Osmanlı zulmünü, kürdlerin kendi kendilerini yönetme haklarının<br />
olduğunu, bölge insanının kimliklerinin farklılığını işlediği deyişleriyle halkı<br />
21
ilinçlendirir. Bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu’nun sömürgelerini yönetme<br />
tarzının mirası olan ve bölge de de rahatsızlık veren aşiretler arasındaki<br />
kavgaları, çatışmaları en aza indirgemeye çalışır. Kan davalı olan aşiret<br />
mensuplarını barıştırıp, biraraya getirip bireysel enerjilerini ulusal enerjiye,<br />
osmanlı sömürgeciliğine karşı koyuşa çevirtmeye çalışır. Onlar, Kürd halkının<br />
birikiminin, bilgisinin, becerisinin, cesaretinin, otoritesinin, sınır karşıtı hislerinin<br />
sömürgeciliğe karşı kullanılması için çaba sarf ederler. Alşer Efendi’nin beyitleri<br />
dilden dile dolaşır.<br />
Alşer Efendi, ittihatçı-teşkilatçı Mustafa Kemal’in makyavelist yönünü onun<br />
pratiklerinden dolayı tespit eder ve kişiliğini çok iyi algılar. M.Kemal, siyasette<br />
her türlü ahlak yasasını hiçe sayan, dürüstlükten yoksun siyaseti savunan,<br />
siyasette başarıya ulaşmak için her yola, her araca başvurmayı siyasetin gereği<br />
olarak benimseyen, amaca ulaşmak için her türlü araca başvurmanın meşru ve<br />
mübah olduğunu kabul eden kişidir. O, Makyavel’in şu düşüncesini ilke etmiştir ;<br />
« İkna yoluyla hiçbir zaman başarı sağlanamaz. Zorlama gücüne sahip olanlar<br />
her zaman başarılı olurlar. Silahlı peygamberlerin zaferlere ulaşmaları,<br />
silahsızların yenilmiş olmalarının nedeni budur….(..)… Temel de aslolan şey<br />
amaçlardır. Bu amaçların hangi yolda elde edildiği ise o kadar önemli değildir. »<br />
A.Efendi, M.Kemal’in, Kürdleri oyalama, kandırma, sorunları sürece<br />
yayma, çürütme politikasını çözmüştür. Bundan dolayı da aşağıdaki dörtlüğü<br />
söyler;<br />
“Sarı paşa<br />
Çetelerden sonra girip savaşa<br />
Geçmiştir başa<br />
Ankara'da otağına kurulup<br />
Bizi oyalamakla<br />
Başlamış işe”<br />
Niyazi Ahmet Banoğlu ; iki meslek sahibidir. Asıl görev « Özel<br />
Büro »elemanı, kadrosudur. İkinci görev ; Dêrsim’de Özel Büro-Bu günkü<br />
Ergenekon-Jitem elemanı olarak görev yaparken gazeteci kimliği taşır. O, Özel<br />
Büro’nun gazeteci ve yazarıdır. İnci dergisindeki yazılarında sürekli Kürd halkını<br />
aşağılar. Onların bütün kimliklerine hakaret etmeyi bir meziyet, yücelik sayar.<br />
Gazetecilik adı altında ırkçılık yapar. « İptidai…. » Dêrsimli mi ilkeldi, vahşiydi,<br />
Dêrsimlinin bütün değerlerine saldıran, değişik jenosidler gerçekleştiren dikta<br />
mı ? Dêrsimli mi işgalciydi ? Kimin ülkesini işgal etti ? Dêrsimli vali hangi ülkeye<br />
gidip de, orada yerleşik olan halkın kutsal mekanında pisliğini yaptı, ziyaretini<br />
yaktı, yıktı ? Kimin inancını, dilini, kültürünü yasakladı ? Kimin mülkiyetine<br />
devlet adına el koydu ve şiddet kullanarak müslümanlaştırdığı, hilafete<br />
tapmalarını sağladığı kendi öz memeleketlerinden göçertiği halklara sundu ?<br />
Kimin milyarları bulan değerdeki taşınmaz varlıklarını gasp edip, devlet adına<br />
sattı ? Kimin köyünü yaktı ? Her askeri seferle kimin çoğalmasını engelledi,<br />
kimin nufusunu azalttı ? Kimi toprağından sürgün etti ? Kimin çocuğunu özel<br />
projeler sonucu yatılı okula alıp kürdleştirdi. Dedeyi-nineyi ve torunu birbirine<br />
yabancılaştırdı ? Kimin köyüne zorla cami yaptırdı ? Kimin dağına, bağına,<br />
mağarasına zehirli gazlar atarak « fareler gibi zehirledi » ? Kimin can<br />
damarlarını kesti ve toprağı üzerinde açlığa mahkum etti ?<br />
22
1938 öncesi, Rayv(b)er ve Dêrsim`de soykirim faaliyetlerini yürüten<br />
subaylardan biri. (11)<br />
Niyazi Ahmet Banoğlu, « Dersim Medeniyete Açılırken »başlığını<br />
kullanıyor. Yapılan yollar, köprüler, okullar, kışlalar, karakollar vasıtasıyla Dêrsim<br />
medeniyete değil, sömürgeciliğe açıldı. <strong>1937</strong>-38’de amaç o bölgeyi<br />
sömürgeleştirme, insanları bütün değerlerinden, kimliklerinden uzaklaştırma,<br />
yabancılaştırma, asimile etmedir. Bundan dolayı Dêrsim halkının yarattığı kültür,<br />
medeniyet aşağılanır, tarımar edilir.<br />
Sömürgeciliği kabul etmeyen, teslim olmayan « vahşi, ilkel » oluyor.<br />
Amerika kıtasındaki yerlilerden kırk milyonunu jenosidlere tabi tutan ispanyollar<br />
ve ingilizlerde « vahşi, ilkel »diyorlardı. Ama bu gün hala o yerlilerin yaptıkları<br />
binalardaki mimariyi, fiziksel hesaplarla taşların yerleştirilmesini, güneşin<br />
mevsime göre binanın içine girişinin sağlanmasını, kullanılan tekniği<br />
çözemiyorlar ve şaşkınlıklarını gizlemeden belgesellerde anlatıyorlar. Yerliler<br />
ilkellerdiyse, niye onlara ait medeniyeti, kültürü onlardan çalarak kendi<br />
ülkelerine taşıdılar ? Niye onların altından yaptıkları heykelleri devlet saraylarına<br />
götürme gereği duydular ?<br />
23
Amerika kitasinin yerlileri.<br />
Yerliler ilkeldiylerse bu gün neden « modern tıb » hastalıklara çözüm<br />
bulamıyorda, yerlilerin binlerce yıl önce deneyimler sonucu tespit ettikleri<br />
bitkilerden yapılan doğal ilaçları kullanma mecburiyeti duyuyorlar ? Yerlilerin<br />
terapilerini öğreniyorlar ve uyguluyorlar. Doğayı anlamaya çalışıyorlar.<br />
Dêrsimli bayanın kök boya kullanarak yaptığı halılar, kilimler, heybeler,<br />
önlükler zor kullanılmak suretiyle gasp edildi. Bu eşyalar, subayların, idari<br />
yöneticilerin evlerinde zengin görünüm vermek amacıyla kullanıldılar. Onlar,<br />
Dêrsimli bayanın emeğinin bedelini ödeyerek mi almışlardı ? Hayır. Asırlar<br />
boyunca kuşaktan kuşağa korunan günlük araç gereçler, antika özelliği taşıyan<br />
metalden, taştan veya ağaçtan yapılma bütün el eserleri çalınmış ve işgalci ordu<br />
mensuplarının evlerinde, bürolarında dekorasyon olarak kullanılmıştır.<br />
Ölü veya diri Dêrsimlinin takıları, süs eşyaları üzerinden alınmış, alanlar bu<br />
zihnet eşyalarını yakın çevrelerine hediye olarak sunmuşlardır, kendilerine<br />
sermaye yapmışlardır. « Dêrsimli vahşi »nin yarattığı değerlerde vahşi olmalı!<br />
Uygara, gelişmişe hizmet sunacak seviye de olmamalı, güne cevap vermemeli,<br />
dokunulmamalı ! Modern, çağdaş T.C. görevlileri niye vahşilerin maddi<br />
zenginliklerine el uzattıp gasp ettiler ki ? Niye ölülerin altın dişlerini söküp aldılar<br />
ki ? Medeni olmak, ceset-mezar soygunculuğu, ölünün altın dişini sökmekse bu<br />
bakış Özel Büro-JİTEM elemanına özgüdür.<br />
M.Kemal’in komutası altında Dêrsim jenosidini yöneten diğer komutanların<br />
Dêrsim’de amaca, hedefe varmak için kaleyi içten fetetmenin yolu olan yerli<br />
ajan-eleman bulma, kullanma projeleri sonucu Zeynel ajanlaştırılmıştır. Niyazi<br />
Ahmet Banoğlu, okuru algılamaz, soru soramaz canlı yerine koyuyor. Sadece<br />
yerel çekememezlik, tepki sonucu Alşer Efendi’nin başı kesilmiş izlenimi<br />
yaratıyor. Mustafa Kemal dahil o dönem de Dêrsim bölgesinde jenosid suçunu<br />
işleyen diktanın bütün kadrolarını temizleyen, gizleyen hamleler yapıyor.<br />
1925’den itibaren Dêrsim’e yönelik yapılan soykırım hazırlıklarını, 1936-38<br />
Jenosid sürecin de yapılanları, yaşanılanları bilmeyen de konuya sadece yerel bir<br />
sorun olarak algılayacak.<br />
24
Nazmi Sevgen kesilen başların resimlerini niye çekti ? Mağara’da bulunan<br />
bütün eşyalara niye el koydunuz ? Niye bu çifte ait eşyaları yakınlarına iade<br />
etmediniz ? Niye bu çiftin arşivini ilgili okurlara sunmuyorsunuz ? Öldürme<br />
eylemi gerçekleştirildikten sonra Zeynel’e Elazığ’da hangi görev verilmişti ? Niye<br />
sadece Alşer Efendi’nin öldürülmesinden bahsediyorsunuz ? Zarife Hanım’ı<br />
öldürtüğünüzü niye gizliyorsunuz ? Zeynel’in özelliği neydiki üst birimlerinizden<br />
izin alarak kendisiyle görüşebildiniz ? « Zeynel, Elâzığ’a geldiği vakit alâkadar<br />
makamlardam müsaade alarak otele dâvet etmiş, onunla uzun uzun<br />
konuşmuştum » diyorsunuz. Demek ki Zeynel sıradan bir Dêrsimli değildi !<br />
Sıradan cinayetler işlememişti. Üst birimleriniz için önemli bir şahsiyetti.<br />
Niyazi Ahmet Banoğlu, Özel Büro görevlisi olarak Zeynel’i daha çok hangi<br />
konularda sorguladınız ? « Medeniyete açtığınız » Dêrsim’in bu « vahşi yerlisi »<br />
sizin için ne ifade ediyordu ? Dêrsimlilerin sosyal ilişkilerini, sosoyolojik yapıyı<br />
hangi kurum adına araştırıyordunuz ?<br />
Zeynel’e kimlerin idam edilişlerini seyrettirdiniz ? İdam iplerini O « iptidaî-ilkel »<br />
emi çektirdiniz ? « Kendini ilk defa idam esnasında gördüğü zaman bu koca<br />
adamdan beklenmiyen bir hayret gösteren Zeynel, ruhunu ve dimağını<br />
çerçeveleyen müstesna gösterişi dışında tam, beş değil altı, yedi asır geride<br />
kalmış iptidaî insanın düşünüşünden ileri gidemiyordu. » diyorsunuz. Cümle<br />
aralarında « Zeynel’in tipik bir türk » olduğunu belirtiyorsunuz. « İptidai »<br />
sıfatıyla Türk ırkından olan insanlara da hakaret etmiş olmuyor musunuz ?<br />
Bölgeyi türk gösterme çabanız ve hakaretleriniz birbirlerini çürütmüyorlarmı ?<br />
Rayber’de Dêrsim’li vahşi bir yerli değil miydi ? Dêrsim’li beyaz donlu Rayber’in<br />
özelliği neydi de ingiliz fötr şapka, kıravat, çizme ve takım elbiseyle « medeni<br />
erkek » kılığına büründürdünüz !? Nasıl oluyordu da T.C.Ordusunun nazi bıyıklı<br />
medeni subayı Rayber gibi bir iptidainin koluna girerek fotograf çektiriyordu ?<br />
Rayber’in üzerindeki kostümü M.Kemal’mi, İsmet İnönü’mü kendisine hediye<br />
etmişti ? Neye bedel, karşılık olarak ? Rayber’e daha sonra hangi görevleri<br />
verdiniz ? Rayber, Ğez’deki mağaralarda, Sosın dağlarında T.C.Ordusu<br />
subaylarıyla birlikte ne yapıyordu ?<br />
Amerika kıtası yerlisini diğer yerlilere karşı kullanan, onun saçlarını<br />
kestirten, kostum giydirten, başına fötr şapka koydurtan, onu geleneksel<br />
elbiselerinden, kolyelerinden, kuş tüylerinden yapılma başlığından uzaklaştıran,<br />
onu annesinden, babasından farklı bir tabloya « modern adam » tablosuna<br />
yerleştiren ispanyol veya ingiliz devlet görevlisiyle sizin farkınız nedir ? Amaç ve<br />
araçlarınız bir değil mi ? Niye farklı olanı yok etme de bu kadar isteklisiniz ? Her<br />
kültür dünya halkları için bir zenginlik değil mi ?<br />
« Kutu Deresine (Çheme serxanu) Yolculuk<br />
Dersim’in erkânıharbi diye anılan Ali Şir, taraftarlarının gayretlerini artırmak için<br />
şu manzumeyi yazıp her tarafa yaymıştı. « Gönül gel gezelim Munzur Dağını…..<br />
Manzume daha çok uzamaktadır ve Dersime hiç bir yabancının giremeyegeği<br />
anlaşılmaktadır. Bu Ali Şir, başka bir manzumesinde (Tayyare sesleri bize vız<br />
gelir) diyordu. » (12)<br />
« Dersim’in Erkânıharbi Ali Şir’i öldüren Zeynel neler anlattı ?<br />
Kutlu deresine yaklaşmak, kutlu deresini görmek imkânsızlaşmıştı. Çünkü<br />
teyyarenin bombaları bu dereye sığınanlara tesir yapmıyordu. O günlerde de<br />
Dersimli erkânıharp denen meşhur Ali Şir öldürülmüştü.<br />
25
Birinci umum harpte Erzincanda Ruslarla birleşerek onların et<br />
müteahhitliğini de yapan bu hain sergerde, daha sonraları Koçgiri aşireti reisi<br />
Mustafa Paşa’nın kâtipliğini yapmağa başlamış ve Dersimlileri hükûmet aleyhinde<br />
kışkırtmağa devam etmişti.<br />
Ali Şir’in menfi faaliyeti senelerce devam etmişti. 9 temmuz <strong>1937</strong> yılında,<br />
gene Dersimli bir düşmanının kurşuniyle can veren Ali Şir, Dersimliler için<br />
hakikaten bir kuvetti. Okuma yazmasından başka müfsit zekâsı ile kabileleri<br />
birbirine katmak (birleştirmek), sonra müstakil bir Dersim kurmak gibi<br />
hayallerle binlerce günahsız insanın ölümüne sebep olmuş ve hükûmeti yıllarca<br />
uğraştırmıştır. Ali Şir’i öldüren Zeynel, Dersim’in tipik bir siması idi. Heykel gibi<br />
bir vucudu, yılmaz bir cesareti vardı.<br />
Bu haberi alır almaz Zeynel’i aradım. Tam bir Türk tipi olan bu dağ adamı,<br />
ilk defa ayna görüyor, ilk defa medeni bir şehre geliyor, elektiriği görüyordu.<br />
Zeynel, Ali Şir’i nasıl öldürdün ?<br />
-Kurşunla vurdum. Sonra başını kestim.<br />
Neden yaptın bu işi ?<br />
-Fena mı yaptım ? Dersim’i kötülüklerden kurtardım işte…<br />
Zeynel, hükûmete yaranmak için değil, muhakkak ki eski bir intikamını almak<br />
için yapmıştı. Fakat sebebini söylemekte bir menfaat görmediği için<br />
söylemiyordu » (13)<br />
« Meşhur Ali Şir’i öldüren Zeynel, Elâzığ’a geldiği vakit alâkadar<br />
makamlardam müsaade alarak otele dâvet etmiş, onunla uzun uzun<br />
konuşmuştum. Bakılmaya kıyılamayacak levent bir yapısı vardı. Sıktığını<br />
avuçları içinde tuzla buz haline getirebilecek olan bu pos bıyıklı, yüzünden kan<br />
damlayan Dersimli, hakiki bir Türk tipi idi. Ali Şir’i öldürmüştü amma,<br />
Dersimliliğini bırakmıyor ve bir türlü o yaşına kadar bellediği yaşayışından<br />
başkasını kabul etmiyordu.<br />
-Peki diyordu, bizim kimseye zararımız yok…yâni hükûmete bir düşmanlığımız<br />
yoktur. Kabile arasındaki husumete gelince, bundan hükûmete ne ?...Ben onu<br />
öldürürüm, O, beni öldürür. Tasası hükûmete mi düştü ?<br />
Zeynel’in üç de maiyeti vardı. Onlar, önce oturmak istememişlerdi. Ben ısrar<br />
edince Zeynel de işaret etti. Oturdular ve ellerini önlerine kavuşturarak<br />
kımıldamadan durdular. Ismarladığımız çayı içmek istemediler. Gene Zeynel’in<br />
müsaadesiyle içtiler.<br />
Ben asıl onlarla konuşmak Dersimlilerin hakiki karakterlerini canlı misallerle<br />
tespit etmek istiyordum. » (14)<br />
« Kesik başın resmini alırken ürperdim, tüylerim diken diken oldu.<br />
Günlerce o baş gündüz hayalimde, gece rüyamda yaşadı….diyen Nazmi<br />
Sevgen. » « Dersim’in erkânıharbi diye anılan Ali Şir’i öldüren ve bu suretle<br />
asilerin kol ve kanatlarını kıran Zeynel ile olan bir konuşmamı da tarfsilatıyle<br />
kaydediyorum.<br />
26
Hiciv dolu ve çok güzel selis bir ifade ile yazılmış şiirleri, mahrem<br />
kitaplar meyanında basılmıştı. Türkçe kadar kürtçe de bilen türkçe de şiirler<br />
yazan Ali Şir Kürd Taali Cemiyeti reisi Seyid Abdulkadir ile muhaberede<br />
bulunmuştu.<br />
1921 yılında Koçuşağı aşiretini teşvik ederek köyleri bastıran ve bu şekilde<br />
huzursuzluk çıkaran Ali Şir hükûmet dairelerini de bastırıyor memurları<br />
soyduruyordu…(…)….1921 yılında Koçgiri âsilerini tenkil için yapılan bunca<br />
fedakarlık ve bunca kuvvet bu millete pek pahalıya mal olmuştu. Ali Şir bir yılan<br />
gibi başı ezilen isyandan sonra kendisi de <strong>1937</strong> isyanına kadar kış uykusuna<br />
çekilmiş Dersim dağlarında uyumuştu. <strong>1937</strong>’de onu sade « Sadattan » değil,<br />
« Dersim’in erkânıharp », « milli şairi » olarak da görüyoruz.<br />
Tayyyare seslerinin bir « sinek vızıltısı » olduğunu terennüm eden bir<br />
kahramandı ( !) Ali Şir söz de padişahı sever, padişah taraftarı imiş gibi milli<br />
hükümet kurulduğu vakit bir herze daha yumurtlamıştı. « Ayağında<br />
kundura…. »<br />
Kongura dan maksat Erzurum, Sivas kongresi…ve bir aralık Sivas<br />
kongresi üzerine yürümek isteyen Dersimliler gurubu da, onun ilhamı ve<br />
onun telkini ile fetihler yapacaktı. Ali Şir hükûmetten daima kaçmış, ömrünü<br />
dağlarda, kaya oyuklarında geçirmişti. Onun yakınları kendisini hükûmete teslim<br />
olmaya davet etmişler, hepsini reddetmişti. Bu davet, davet edenler<br />
cehaletlerinden, davete icabet etme (memesi olmalı) sini de, şüphesiz Ali Şir’in<br />
zekâsından ileri geliyordu.<br />
« Dersim’in erkânı harbi » diye anılan Ali Şir‘i öldüren ve bu suretle asilerin<br />
kol ve kanatlarını kıran Zeynel ile olan bir konuşmamı da tafsilâtı ile<br />
kaydedeyim. Zeynel, pehlivan yapılı, iri fakat güzel cüsseli bir erkek güzeliydi,<br />
kıpkırmızı kanlı yüzü, pos ve gür bıyıklarına rağmen, dünya erkekleri arasında bir<br />
müsabaka yapılsa, birinciliği muhakkak Zeynel alırdı.<br />
Ali Şir’i öldürdüğü gün kendisine yüz altın verilmişti. Fakat Zeynel’in bu cinayeti<br />
cumhuriyet hükümetine ve orada çarpışan kuvvetlere bir iyilik olsun diye<br />
yaptığına kani değildi. Çünkü maalesef o da Dersim’in kötü an’anelerinin esiri idi<br />
ve Ali Şir’i düşmanı olduğu için öldürmüştü. Kendini ilk defa idam esnasında<br />
gördüğü zaman bu koca adamdan beklenmiyen bir hayret gösteren Zeynel,<br />
ruhunu ve dimağını çerçeveleyen müstesna gösterişi dışında tam, beş değil altı,<br />
yedi asır geride kalmış iptidaî insanın düşünüşünden ileri gidemiyordu. Onu en<br />
çok meraklandıran şey teyyare idi ve büyük arzusu da tayyareye binmek,<br />
İstanbul’a gelmek idi. Zeynel’in üç, dört yakın adamı ile Elâzığ’ da kaldığı motelin<br />
salonuna davet ederek görüşmüştüm. Yanyana ve adamları ile gurup halinde<br />
resimleri çektirdik, kendisine ve adamlarına çay ısmarladım. Adamları ağızlarını<br />
açmıyor, iki elleri dizlerinde, tazim ile duruyorlardı.<br />
-Zeynel, Ali Şir’i niçin öldürdün ?<br />
-O, bizim başımıza çok belâlar getirdi.<br />
Zeynel, yerden göge kadar haklıydı. Ali Şir hakikaten Dersim’in başına birçok<br />
felâketler getirmişti. Ama, Zeynel, Dersim davasının Ali Şir gibi hareket edenlerin<br />
temizlenmesi ile tamamıyle sona ereceğine inansa idi, iş Ali Şir’in öldürülmesiyle<br />
sona ermiyeceğini bilseydi, elbette ki bu işi yapmazdı. Çünkü Zeynel medeni bir<br />
şehirde yaşamak istiyordu. Dağlara şose yapılmasına aklı ermiyor.<br />
-Biz o yolları rahat geziyoruz. Büyük araba yoluna lüzum yok, diyordu.<br />
27
Ve Zeynel silâh yerine sapan, tırpan istiyor, silahın her şeyi halledecegine<br />
inanıyordu.<br />
-Zeynel dedim, senin adamların ile, sen yok iken, öbür odada konuşmak<br />
istiyorum. Senden utanıyorlar. Onlara bazı şeyler soracağım, dediğim zaman,<br />
Zeynel’in kan fışikıran yüzü bembeyaz kesildi.<br />
-Ülen etm,e dedim. Soracağım şeyler harbe dair değildir. Nasıl evlenirler ? Nasıl<br />
yaşarlar ? Onları soracağım. Ve emrivaki yaparak onları salondan odama aldım.<br />
Gene Zeynel’in emriyle içeri girmişlerdi. Bir tanesi ile konuştum.<br />
-Zeynel sizin ağanız mıdır ?<br />
-Evet.<br />
-Onun için canınızı satar mısınız ? Anlamamıştı.<br />
-Onun her söylediğini yapar mısınız ?<br />
Sanki Zeynel kapının önünde kendilerini dinliyormuş gibi korkuyorlardı.<br />
-Elbette, dediler.<br />
Ama yapacağınız işin iyi iş olup olmadığına bakmazsınız, değil mi ?<br />
Tuhaf, tuhaf yüzüme bakıyorlardı. Ağa kötü iş söyler mi ? Demek istiyorlardı.<br />
Zeyneli fazla üzmek istemedim. Dışarı çıktım.<br />
-Zeynel, dedim. Adamların seni çok seviyorlar. Yüzü yüzüz.<br />
-Biz hep kardeşiz, dedi.<br />
Buna da benim gülmem lâzımdı. Fakat kendi zekâsıyle beni inandırabildiğini<br />
kabul ederek bu kadarcık numara yapmayı esirgemedi.<br />
Zeynel’e sordum ; Ali Şir’in türkülerini bilir misin ?<br />
-Hiç bilmem.<br />
Yeni not ettiğim bir türküsünü defterimden okudum.<br />
« Gönül……. »<br />
Dersimin bütün dünya teşebbüsünü ve tarih boyunca takındığı tavrı ifade<br />
eden bu türküyü okurken yan gözle onları süzüyorum. Hepsinin gözlerinde dalğın<br />
bir düşünce vardı. »(15)<br />
Bu çift nasıl öldürüldü?<br />
1921'den itibaren Dersim'de yaşamaya başlarlar. Dersim'deki<br />
yurtseverlerle ilişkileri iyidir. <strong>1937</strong>'de Palaxine'de kalırlar. Düzenli olarak Seyd<br />
Rıza’yla görüşürler. Bu çiftin çocukları olmaz. Alşer Efendi'nin kardeşinin oğlunu<br />
yanlarına getirirler. O çocuk bu aileye ait olan hayvanlara bakıp kendilerine<br />
yardımcı olur.<br />
Seyd Rıza'nın yemek yediği sofrada yalnızca erkekler oturabilirler. Bu geleneği<br />
Zarife Hanım bozar. O erkeklerle aynı masaya oturan, Seyd Rıza’yla birlikte<br />
yemek yiyebilen tek kadındır. Seyd Rıza’yla son görüşmelerinde Gogene'de bir<br />
araya gelirler. Bu anlatım, iddialar hakkında elimde belge yok. Söylenilene göre ;<br />
Seyd Rıza bu görüşme de bu çifte Dêrsim'ı terk etmeleri önerisinde bulunur.<br />
Kemalistlerin uzun vadeli çalışmalarıyla Dêrsim’de aşiretlerin birliğini<br />
bozduklarını, direnişçi kesimin yalnız kaldığını açıklar. T.C.ni yöneten ittihatçıkemalist<br />
kadronun kendilerinin kellelerini alma düşüncesinde olduklarını his<br />
ettiğini belirtir. Dêrsim'in sarıldığının, yalnızlaştırıldığının gerçek bir durum<br />
olduğunu söyler. Kendilerini savunmak için yeterli cephaneye sahip<br />
olmadıklarına değinir. Dêrsim'ın durumunun dünyaca bilinmesi gerektiğini, Nuri<br />
Dêrsimi'yle diyaloga girmeleri gerektiğini, Dêrsim dışındaki bölgeler de yaşayan<br />
Kürdlerin kendilerine destek sunmaları gerektiğine değinir.<br />
28
Bu çift 1921’den itibaren Doğu Dêrsim’de yaşadıklarına göre kendileri de<br />
gelişmeleri görüyorlardı. 1921 ve sonrası Dêrsim üzerine düzenlenen seferlerde<br />
oluşturulan her yönlü tahribatı gözlemliyorlardı. Merkezini Angora’ya taşıyan<br />
ittihatçıların, yeni adlandırmayla kemalistlerin Dêrsim’deki sosyal, siyasal yapıyı<br />
çözme, işbirlikçi bulma, istihbarat bağlarını güçlendirme, karakollar, köprüler,<br />
yollar yapma, aşiret liderlerini Dêrsim’e özgü ulusal direnişden uzaklaştırma,<br />
pasifleştirme çalışmalarından rahatsız oldukları, tahribatı en aza indirmeye<br />
çalıştıklarını tahmin etmek zor değil.<br />
Batı Dêrsim-Koçgirili bu çift T.C. siyasal sistemine, sömürgeciliğine karşı direniş<br />
de olan Doğu Dêrsim bölgesini nasıl terk edebilirlerdi ? Yaşamları özgürlük<br />
mücadelesi içinde geçmiş olan bu insanların bölgeyi terk etmeleri, halkı yalnız<br />
bırakmaları hiç de kolay değildi. Gidişle kendileri sağ kalabilirlerdi. Kendi<br />
gidişlerinden sonra gerçekleştirilecek soykırımın haberlerini duydukça devamlılık<br />
arz eden bir huzursuz yaşamayacaklar mıydı ? Onlar kendi canlarını, dersim<br />
insanının canından üstün görmezler.<br />
Söylenilene göre bu çift ; Dêrsim'den ayrılmaları durumunda durumun yanlış<br />
anlaşılabilinecegini, kaçmakla suçlanabileceklerini, ittihatçı-kemalistlerin bu gidişi<br />
propaganda malzemesi olarak kullanabileceklerini düşünürler. Seyd Rıza'yla<br />
düşünce alış verişinde, durum değerlenlendirmesinde bulunurlar. Seyd Rıza<br />
rahat olmalarını, Alişêr Efendi'nin bütün işlemlerde kendisinin imzasını<br />
kullanabileceğini belirtir. Dêrsim'den ayrılma güzergahını belirtir. Mêras, Dewa<br />
Pile, Kerte Askerigy Palanas'tan Pırde Muti'ye kadar gece yolculuk yapmaları<br />
gerekir.<br />
Bu çiftin öldürülmesinde rol alan kişiler kimlerdi?<br />
Brüksel’de görüştügüm küçük güneyli (Suriye’nin sömürgesi olan Kürdistan<br />
parçası) İzzedin Zaxurani, Baytar Nuri Dêrsimi’nin kendisine; “Seyit Rıza bize<br />
“Reyber haindir. Onu ortadan kaldırın”dedi. Biz Seyd Rıza’ya olan<br />
saygımızdan dolayı isteğini yerine getirmedik. Rehber o ailedendi.<br />
Kendisini öldüremezdik.” dediğini belirtti.<br />
Reyberê Qopo; Seyd Rıza'nın kardeşinin oğludur.Alı Haydar Vezıroğlu nun<br />
dedesıdır. T.C. yetkilileri kendisini ajanlaştırmışlardır. Bir yandan istihbarat<br />
toplar, diğer yandan ulaşabildiği kişileri etkileyerek istihbaratçı, işbirlikçi<br />
yapmaya çalışır.<br />
Zeynel Top ; Ali Ağa’nın oğludur. Seyd Rıza'nın koruması altında büyür. Aileye<br />
bağlıdır. T.C.'ye bağlı askeri güç Sin ile Hozat arasındaki alandadır. Bu güce 17'ci<br />
karargah tümeni adı verilir. General Kamil komutanlığı yapmaktadır. Dêrsim'liler,<br />
T.C. askeri güçlerine yönelik olarak saldırılar düzenlerler. Zeynel de bu<br />
saldırılarda yer alır. Reyberê Qopo, Zeynel’in direnişçi gurupta yer aldığını<br />
öğrenir. Kendisini korkutarak, çeşitli vaatlerde bulunarak T.C. lehine çalışmaya<br />
ikna etmeye çalışır. Zeynel'e “ Durumun ordu mensuplarınca biliniyor. Bir şeyler<br />
yapmazsan seni af etmezler. Devlete bağlı güçler Alişêr'in peşindeler. Onun<br />
ortadan kalkmasıyla Dêrsim'in durumu da düzelecek. ” der.<br />
Reyber’in amacı, Zeynel'in vasıtasıyla bu çiftin yaşamına son vermektir.<br />
Böylelikle Abbasan aşireti yöneticileriyle Seyd Rıza arasında gerilim<br />
29
oluşturulacaktır. Reyber, Nazmi Sevgen ve diğer Özel Büro görevlilerinin<br />
ajanlaştırma, ikna metodlarını iyi algılamıştır. Kendisini ajanlaştıranların yol<br />
göstermeleri sonucu Zeynel'i manuple etmeyi, T.C. adına çalışmaya ikna etmeyi<br />
başarır.<br />
Seyd Rıza’nın konumu, durumu ilginçtir. Aynı köy de, ev de bir yanda direniş,<br />
direnişçiler, diğer yanda teslimiyet, işbirlikçilikler bulunmaktadırlar. Seyd<br />
Rıza’nın yakınında bulunan iki kişi Nazmi Sevgen ve diğer istihbaratçıların özel<br />
çabaları sonucu T.C.ye bilgi vermeye başlamışlardır. Duyduğuma göre Seyd<br />
Rıza’nın bir eşi de Diyab Ağa’nın kızıdır. Diyab Ağa’nın duruşu belli. Koçgiri’de<br />
ulusal anlamda örgütlenme yapılırken, jenosid gerçekleştirilirken O, M.Kemal’in<br />
mebus olma teklifini red etmeyen, Kongre’de yer alan atama kişidir. Kürd<br />
birliğini parçalayıp, Angora’ya gitmeyi tercih eder. Kızı aracılığıyla direnişçi<br />
cephedeki gelişmelerden haberdar olmaması mümkün değil.<br />
Zeynel, Usê Xıdêy Murt, Efendiyê Wankê, Mıstê Tornê Surê, Celoy Usêy Feri,<br />
Palaxine'de ki mağaraya doğru yola koyulurlar. Bunlar yalnız değildirler. Diğer<br />
Özel Büro elemanları da kendileriyle beraberdirler. İlk mermilerin hedefi Alşer<br />
Efendi'dir. Mistoy Surê, Alşer Efendi’yi öldürür. Zarife Hanım savunmadadır ve<br />
işbirlikçilerden Efendi'yi vurur. Zarife Hanım yaşına rağmen kendine olan<br />
güveniyle Mısto’yu da cezalandırmak ister. Yere yuvarlanır. Yerde Mısto’yla<br />
birbirlerini vurmak için uğraşırlar. Zarife Hanım’ın her iki kolu kolunu kırarlar. Bu<br />
arada Zeynel mağaraya doğru yönelir, içeri girer. Alişêr Efendi'nin yeğenini ve<br />
yerde Mistoy'la boğuşan Zarife Hanımı vurur. Nazmi Sevgen ve ekibi tarafından<br />
ajanlaştırılan, işbirliğine ikna edilen Doğu Dêrsimlilerden biri ölmüş, ikisi de<br />
yaralanmıştır.<br />
Alşer Efendi’nin bir yeğeni Kasım 1993’de Frankfurt’da bana yeğenlerinin<br />
saklanabildiğini belirtmişti. Tam emin değildi. Sosın ise, Alşer Efendi’nin kardeşi<br />
Qaso Çawış’ın oğlu Uso-Usıv’ın Alşer Efendi’nin yanında olduğunu ve<br />
öldürüldüğünü anlattı. Usıv, evlidir. 4 kızı vardır. İki kızı Badun köyünde, biri<br />
Keveli’de, bir diğeri de Azgêr’dê evlidirler.<br />
Özel Büro’nun yabancı ve yerli elemanları kendilerine verilen emri gereği gibi<br />
yerine getirmişlerdir. Ayrıca Zarife Hanım ve Alişêr Efendi’nin kafalarını keserek<br />
eylemlerini başarıyla sonuçlandırdıklarını Teşkilat-ı Mahsusa-Özel Teşkilat-Özel<br />
Büro’nun o dönemde Dêrsim bölgesinde görevlendirilen çalışma ekibine<br />
kanıtlamak isterler. Başlar gövdeden koparıldıktan sonra, mağarayı tümden<br />
ararlar. Bu çifte ait olan değerli eşyaları, doküman-belgeleri, yazışmaları, kitap,<br />
not defterlerini, diğer maddi varlıkları alırlar.<br />
Rayber Qopo, Mezikê'de Zeynel'i bekler. Tilagê'ye oradan da karargaha giderler.<br />
Üsttegmen Nazmi Sevgen kendilerini karşılar. Her iki kürd direnişçinin kesilen<br />
başları Arnavut Nurettin Paşa'nın yakını Abdullah Alpdoğan'a teslim edilir.<br />
Abdullah Alpdoğan, Dêrsim’in adını değiştirip "Tunceli " yapandır.<br />
Magaradaki bütün yazışmalara, notlara niye el konuldu ? Çünkü M.Kemal ve<br />
çalışma ekibi Dêrsimle ilgili olarak özel jenosid proğramı hazırlamışlardır. Bu<br />
projelerini başarıya ulaştırmak için de kürdlerin kendi aralarındaki bütün<br />
yazışmalardan, bilgi alış-verişlerinden haberdar olmak isterler. Alşer Efendi<br />
kimlerle görüşüyordu ? Kim neredeydi ? Diğer bölgelerde kimler Dêrsim<br />
bölgesindeki direnişi destekliyorlardı ? Direnişçilerin zayıf ve güçlü<br />
yanları nelerdi? Kürdler, hangi noktalarda en iyi savunmayı yapabilirlerdi ?<br />
30
Savunma planları nelerdi ?.....Direnişin merkezi, bilgi bankası o magaraydı.<br />
Orası ele geçirilmişti.<br />
Bugünkü adlandırmayla JİTEM’ci Nazmi Sevgen’in bahsettiği mektuplar ve<br />
belgeler o mağaradan alınmıştır. Mağaradan alınan belgeler Genelkurmay<br />
yetkilililerine teslim edilir. Dêrsim’de görevlendirilen ordu mensupları ilk<br />
incelemeleri yapanlardırlar. Bu kişiler M.Kemal ve çalışma ekibini bilgilendirirler.<br />
Bu bilgilendirmeden sonra M.Kemal ve çalışma arkadaşları Dêrsim’de jenosidi<br />
kendileri açısından en az zaiyatla, sorunsuz bir şekilde gerçekleştirme projelerini<br />
hazırlarlar. Nazmi Sevgen anıların da her şeyi açıklamaz. Hangi yöntemlerle<br />
Kürdleri birbirlerine kırdırdıklarını belirtmez.<br />
Dêrsimliler sürekli Dêrsime askeri seferler düzenleyen Osmanlı-Türk ordusu<br />
mensuplarını, onların özel örgütleri aracılığıyla bölge de sosyal yapıyı, ilişkileri<br />
tespit edip ajan-işbirlikçi bulma, görevlendirme çalışmalarını hafife almanın<br />
sonuçlarını en ağır şekilde yaşamışlardır.<br />
Halk kutsal gördüğü dağlarının, ziyaretlerinin, Xızırê Kal’ın bu çifti koruyacağına<br />
inanır. Başlarına ödül konan iki insan o mağarada ve korumasızdırlar. T.C.<br />
yetkilileri hafife alınırlar. Korumalar olmuş olsaydı özel ekip o kadar rahat<br />
mağaraya doğru yol alamazdı. Bir halk aydınını korumaya almazsa, tedbirsiz<br />
davranırsa elbette ki bu son kaçınılmazdır. Tahmin edilemeyen son yaşanır.<br />
Kürdler tarafından bu çift için ağıtlar yakılır.<br />
Alişêr Efendi’nin bir şiiri ulusal birlik sağlanmadan başarıya ulaşamayacağımızı<br />
anlatması açısından bu gün de önemini korumaktadır. Bölge de söylenen bir<br />
cümle gerçeği tümüyle yansıtır. “Hükümetin tası dolu bal da olsa parmağını<br />
batırma! ” Yani devletten uzak dur.<br />
“Bismillah ( tanrı adı ) diyelim Haktan inayet ( lütuf, iyilik )<br />
Ta ezel mahzarı ( şereflenme ) ihsanı ( bağış, lütuf ) Dêrsim<br />
Muhammed-ı Mustafa şahı velayet<br />
On iki imamın lisanı ( dil) Dêrsim<br />
Ceddimiz (soy) Şıx Hasan şahı Xorasan<br />
Himmeti bizlere olmuş sayeban ( koruyan )<br />
İkilik perdesini atalım hemen<br />
Birlik makamıdır (durulan yer, ermişlerin mezarlarının bulunduğu yer ) zamanı<br />
Dêrsim”(14)<br />
Baytar Nuri, Dersimi Alşer Efendi'nin öldürüldüğünde 75 yaşında ve çok sağlıklı<br />
bir yapıda olduğunu belirtmekte. Zarife Hanım’dan saygıyla bahseder. Onu her<br />
yönüyle takdir etmektedir.<br />
“....Alişêr, kendi akrabasından Zarife adında bir kızla evlenmiştir. Zarife dahi,<br />
kocası gibi Kürt milli davasına bağlı aynı büyük amaçları takip eden eşsiz bir Kürt<br />
kızı olduğunu yaşamında doğrudan ispat etmiştir.<br />
Zarife Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş ve<br />
Alişêr'in milli faaliyetinde onun sağ kolu ve iş arkadaşı olmuştur. Zarife Alişêr'e<br />
daima, Kürtçe arkadaş anlamına gelen « heval » sözüyle hitap ederdi. Ne yazık<br />
ki, duygu ve fikir itibarıyla tam bir birlik olan bu ailenin çocuğu olmamıştır. Zarife<br />
uzun boylu, iriyarı ve her konuda bir Kürt fizyonomisine sahip simasında bir<br />
erkek cesaret ve yiğitliği okunan eşsiz bir Kürt kızıydı. Her yıl Dersim'e gider,<br />
31
milli amaçlar hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir<br />
hakim gibi hallederdi....” (15)<br />
İzzedin Zaxurani, Baytar Nuri Dêrsimi ile Halep şehrin de görüştüm. Bana Zarife<br />
ile ilgili olarak ; “O aslan ki kendi dönemin de okuma- yazma bilen, hem siyasi<br />
hem de askeri bir Kürt kızıydı. Çok sefer Alişêr bir şey yapmadan önce onun<br />
düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı.<br />
Çok sayı da bayan da onunla birlik de savaştılar. Onlar da silahlıydılar.<br />
Çarpışmalar başlamadan önce silahlı eğitim aldılar, yaptılar.” dedi. “<br />
1300 senedir ehli şehavet<br />
Hem meydandadır hakkı hilafet<br />
Evladiye ettiğim biat<br />
Hakkın buda hükmü daim<br />
Süleyman namıyla Gungar (xunxar-kan içici)<br />
Müminlere yapılsın ateşten kafes<br />
Söylensin Şevket -i- ( ululuk ) hem şahı Dersim<br />
Yarab, lütfet sen bize rahim! (esirgeyen, acıyan)<br />
Himmet-i evliya her yerde badır<br />
Kâr etmez bize cihan seran ser (baştan başa)<br />
Ayrılsın meydana merdan ( erler, yiğitler) Dêrsim<br />
Yarab lütfeyle bir çarkı döndür<br />
Erkek erenleri her yere götür<br />
Evladı ve afradı ( bayanları ) hıfz ( saklama, koruma ) eyle sıtar<br />
Hem kurtarsın Ehli beyti ( Alevi’lik de kutsal kişiler ) Dêrsim”<br />
Alşer Efendi bu şiirde zulme karşı herkesin ayağa kalkmasını ve adalet için<br />
savaşmalarını ister. Ayrıca kendisine, Kürdistan halkına olan inancını dile getirir.<br />
Dersim'li cengaverlere karşı olan güvenini ve sevgisini belirtir. Allah' dan da<br />
kadın ve çocukları korumasını diler. İnançları güçlü olan bir Alevidir. Dersimlilerin<br />
“ Ehli Beyit ”i kurtaracaklarını, kurtarmaları gerektiğini belirtir. Yani Osmanlı’dan<br />
ve onun devamı olan Kongre üyelerinden Alevilere olan yaklaşımları açısından da<br />
rahatsızdır. Hem dini, hem ırki baskıyı, saygısızlığı çok net görüyor. Kimsenin<br />
Dersim’i söküp koparamadığını, teslim alamadığını belirtiyor. Dêrsim’e,<br />
Dêrsimliye sevgi beslemek de, güvenmek de.<br />
“Nice Padişahlar geldi cihana (dünya)<br />
İlim almak için düştü gümana (ummak)<br />
Her bir çeşit atmış bir yana<br />
Kesilmemiş kıylü kalı (kökünden söküp koparan)Dersim'in”<br />
T.C’yi oluşturanlar Kürtlerin hangi kurumlarından yararlandılar ?<br />
Kürt-Alevilerin sosyalizasyonunu, bağlı oldukları, kutsal gördükleri mekanları<br />
bilen asker - sivil bürokrasi etkisiz kılma planlarını da ona göre hazırlar. Bu çiftin<br />
öldürülmesinde yine Animist-Alevi geleneğin de var olan kirvalık (kirivti) kurumu<br />
kullanılır. Suikast Dêrsim jenosidini bizzat yöneten M.Kemal’in emir-talimatı<br />
sonucu kendisine bağlı ve Elazığ’da bulunan alt birim görevlilerin eliyle<br />
gerçekleştirilir. Kürdistan'da ender yetişen aydın tipinin simgesi olan diplomat,<br />
halk sanatçısı ve askeri komutan Alşer ve onun moral ve güç kaynağı,<br />
örgütleyici, bağımsızlıkçı kürd kadını Zarife öldürüldükten sonra Dêrsim<br />
jenosidinin boyutları genişletilir.<br />
32
Eğer Alşer Efendi öngörüye sahip olan yoldaşı Zarife Hanım’ı dinlemiş olsaydı,<br />
kirivlik bağını göz önüne almaz ve bu sonucu yaşamazlardı. Onlar, Dersim'de<br />
yaşadıkları süreç içinde asalakça, başkalarının emeklerini, ürettiklerini yiyerek<br />
değil, üreterek yaşamayı tercih etmişlerdir. Birbirlerine karşı olan saygıları ve<br />
dayanışmalarıyla sohbetlere konu olmuşlardır. Bugün de yaşamları ve ilişkileri<br />
açısından örnek alınması gereken aile şekillenmesine, siyasi ilişkiye sahiptirler.<br />
Dostları onları anlatıyor<br />
Gulşa Akkuş; “Zarife ! O, bambaşka bir insandı. O Koçgiri'liydi. Kahraman, şair,<br />
Kürt davasına inanmış Alşer'in karısıydı. Amcam Kasım oğlu aşiret reisiydi.<br />
Nazmiye'de kaymakamlıkta yapmıştı. Aşiretler arasında hatiplik yapardı. Seyd<br />
Rıza'ya çok yakındı. Sık sık birbirlerini ziyaret ederlerdi. Seyd Rıza Agdat'ta<br />
yaylaya çıkacağımız bir yeri bize temin etti. Oraya « Warê Kasım oğlu » denir.<br />
Amcama çok misafir gelirdi. Baytar Nuri'ye « Çolık Nuri » derlerdi. Zarife ve<br />
Alşer’de gelirlerdi. Amcam bu çifte bir ev tahsis etti. Onlarla birlikte yaşadık.<br />
Zarife cesur, çok akıllı, silahşor, yiğit bir kadındı. Bu kadını hepimiz, herkes<br />
seviyorduk, seviyoruz. Ben onun adını kızlarımdan birine taktım. Ve onun ismini<br />
koyduğumu da gizli tuttum. Kızımın aynı onun gibi olmasını istiyordum.<br />
Zarife'nin ismi dünyada kalsın, kaybolmasın diyordum. Zarife ve Alşer'in<br />
evlilikleri çok sade ve canlıydı. Bizim orda ki karı - koca ilişkisinden ayrıydı. Biz<br />
kocalarımızın köleleri gibiydik. Zarife’nin durumu faklıydı. Bu farklılık bizim<br />
dikkatimizi çekiyordu. Kendi yaşamımı onların yaşamıyla kıyaslardım. Bizim<br />
yanımız da kaldıkları süre içinde bir sefer olsun kavga ettiklerini, birbirlerine<br />
kırgın olduklarını görmedim, duymadım. Alşer Efendi de Zarife'nin bir dediğini iki<br />
etmezdi. Alşer Efendi Zarife'nin ismini kullanmaz, ona hep « Hevalê » derdi. Öyle<br />
çağırırdı. Kürtleri, Kürdistan’ı ne kadar çok seviyorlardı ? Bunu ben biliyorum.<br />
Çok, çok büyük bir bağlılıkları vardı. Her şeyleri Kürdistan’dı. Başkalarının<br />
tayyarelerinin üzerinde uçmadığı bir Kürdistan onların bütün isteğiydi.<br />
Bir seferinde Zarife'nin yanındaydım. Çiyay Munzur'un Zeranik (Yeşil<br />
yazı) tarafına bakarak, bir yandan da benimle konuşuyordu. « Bu dağlar umut<br />
dağlarıdır. Bizim isteklerimizin gerçekleşmemesi diye bir şey olmaz » diyerek<br />
konuşmasını sürdürdü. Kürtlerin başarılı olacaklarına, kazanacaklarına kesin<br />
gözüyle bakıyordu. Benim sorularıma, bizlerin sorularına tane tane yorulmadan<br />
cevap verirdi. Cevap vermekten bıkmazdı. Zevk alarak anlatırdı.<br />
Amcam kendilerine biraz hayvan vermişti. Zarife'yle birlikte ayran<br />
yapardık. Meşk yayardık. Oda bizim gibiydi. Ev işlerini de yapardı. Evlerine çok<br />
sayıda gelen giden olurdu. O aşiret kadınıydı. Misafirperverliği dillere destandı.<br />
Aşiret mensuplarını zevkle misafir ederdi. Zevkle « xêr hatın » derdi. İnsanlarla<br />
görüşme onu mutlu ederdi. Onun bir diğer yanı nişancılığıydı. Silah şördü. Her<br />
zaman « Kollık pışto » sunu (tabancasını) beraberinde taşırdı. Kütüklüğü çapraz<br />
bağlardı. Kütüklüğü hep mermi doluydu. Bir gün Zerenik'te (Yeşil yazı) Kem<br />
oğulların harmanın da atış yapılacaktı. Atıcılar, nişancılar arasında Zarife'de<br />
vardı. Bizim insanlar zaman zaman atış yaparlardı. Çevredeki aşiretlerden de<br />
atış için gelirlerdi. O gün harmanın öbür ucuna, loğun üzerine bir şişe koydular.<br />
O şişeye nişan alınacaktı. Kadın, çoluk çocuk herkes izlemeye geldi. İlkin Zarife<br />
atış çizgisine geçti. O, kollik pıştosu ile ilk atışın da şişeyi vurdu. Seyredenler de<br />
çığlık koptu. Ve bir süre aralıksız mermiler sıkıldı. Kendini kabul ettirmiş bir<br />
kadındı. Onun yeri ayrıydı.<br />
33
Bir seferinde kendisine neden hep burada kalıyorsunuz? Köyünüze<br />
gitmiyecek misiniz? dedim. Gülerek «Biz artık Dêrsim'liyiz. Dêrsim, Koçgiri<br />
Küdlerinin yaylasıdır. Bu dağlar da bizim cenazelerimize de yer var. » dedi. Bir<br />
gün bir şey için evine gittim. İnce uzun boylu, Dêrsim kıyafeti giymiş bir genç<br />
uzanmıştı. Kendisine hoş gelmişsin dedim. Zarife bana döndü « Gulşê çekinme,<br />
Şewket yeğenimizdir. Gel biraz otur. » dedi. Adını daha önce duyduğum bu yiğidi<br />
yakından görmek için oturdum. Zarife, Şewkete doğru bir pusula uzattı « Alşer<br />
yazdı, oku » dedi. Şevket sesli okudu.<br />
Zarife misafir ağırlar, bir kadının yaptığı her şeyi yapar ve Kürdlük davası<br />
için uğraşırdı. Kışlada (Topuzlu köyü, Askeri konak) bir heyete karşı askeri<br />
hareket yaptılar. Heyeti Pardia Qızık ( küçük Pardi ) köyü arasında pusuya<br />
düşürüp, yüksek rütbelilerle beraber hepsini teslim aldılar. Her şeye el koydular.<br />
Birkaç gün sonra aşiret kararıyla teslim aldıkları kişileri serbest bıraktılar. Bu<br />
askeri harekatta Zarife'de vardı. Abim Hıdır (Xıdır-Xıdo) kavgacıydı, nişancıydı.<br />
İdare (karanlıkta aydınlatıcı olarak kullanılan çıra vb. şeyler) ile gezen biriydi. Ev<br />
de o teslim almayı ve çatışmayı anlattı. Sürekli Zarife'yi övdü. « Zarife bizimle<br />
olsun, Hozat’ı (Xozat) teslim almak iş değil » dedi. Bu kardeşim hiç askerlik<br />
yapmadı. 1938’de de direnişçilerin içinde dağlarda kaldı. Ah..ah..( Ax..,ax..)<br />
Zerife ve Alşer Efendi kirivlerinin eliyle öldürüldüler. İsimlerini çocuklarımıza<br />
verdik. Onları unutmadık.<br />
Bibliografya<br />
1- Evin Çiçek, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, APEC, Stokolm, 1999<br />
2- Dersime Elaziz Tugayı, Bayburt ve Erzurum alayları sevkedildi. Ayrıca Ankara’dan bir alay<br />
sevk edildi. Genelkurmay Başkanı Marşal Fevzi Çakmak ile Genelkurmay İkinci Başkanı General<br />
Assım Elaziz’de bulunuyorlar.” (20 Mai <strong>1937</strong>, Secret, Turquie, Nouvelle İnsurection Kurde, 141 /<br />
1., E.M.A.F., A.T.)<br />
3- Dr D.R, Jenoside Dêrsim, kîrmançki, Munzur Dergisi, Sayı N°30, Ankara, 2008, s. 4-44,<br />
(Röportajı yapan, İbrahim KILIÇ Tornê İvraimê Sılê Hemi, Mamekiye, 1976)<br />
4- Cemal Taş “Roé Kirmanciyê, Tij Yayinlari, Istanbul 2008,s.202-208<br />
5- Evin Çiçek, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, APEC, Stokolm, 1999, s. 160, 161,<br />
162,183<br />
6,7,8-Nazmi Sevgen, Tarih Dünyası Dergisi, yıl 1, sayı 9, 15 Agustos 1950, İstanbul, s.377, 378,<br />
379, 380, 381, 395<br />
9- Rahmi Apak, Türk İstiklal Harbi<br />
10- T.C. Genelkurmay Harp tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Seri No: 8, Türkiye Cumhuriyetinde<br />
Ayaklanmalar (1924-1938), B.Tunceli’nin (Dersim’in) Asayişsizlik Durumu - 1.Cumhuriyet Önceki<br />
Durum, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1972, s. 369, 377<br />
11-Kârerli Mehmet Efendi, yazilmayan Tarih ve Anilarim(1915-1958), gustos 2007, Kalan<br />
yayinlari, Ankara, s.408<br />
12-Niyazi Ahmet Banoğlu, Cehalet, kin, aşk ve ihtiras diyarı Dersim İsyanının iç yüzü, Kutu<br />
Deresine Yolculuk, İnci, sayı : 1, 1 Aralık 1951, s.34<br />
13-Niyazi Ahmet Banoğlu, Cehalet, kin, aşk ve ihtiras diyarı Dersim İsyanının iç yüzü, Dersim’in<br />
Erkânıharbi Ali Şir’i öldüren Zeynel neler anlattı? İnci, sayı : 3, 29 Aralık 1951, s.329)<br />
14-Niyazi Ahmet Banoğlu, Cehalet, kin, aşk ve ihtiras diyarı Dersim İsyanının iç yüzü, İnci, Sayı :<br />
6, 9 Şubat 1952, s.33)<br />
34
15- Niyazi Ahmet Banoğlu, Seyh Sait ve seyit Rıza İsyanının Esrarı, Ali Şir’in kesik başının resmini<br />
ben aldım…, Yeni İnci, Sayı : 44, 1953, s.48, 49<br />
16- Nasit Ulug-Tunceli Medeniyete Açılıyor, Cumhuriyet Matbası, İstanbul, 1939, s. 50<br />
17- Dr.Vet. Nuri Dêrsimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Kürd Aydını Alişêr, 4.baskı, Dilan Yayınları,<br />
Diyarbakır, 1992, s.279, 280<br />
Not ; şiirler, belgeler ve resimler yazara, Sevê Evin Çiçek`in arşivine aittir.<br />
İzinsiz kullanılamaz.<br />
www.gelawej.net 2006<br />
Yazışma Adresi: info@gelawej.net<br />
35