D&R En Çok Satan - Rai Medya
D&R En Çok Satan - Rai Medya
D&R En Çok Satan - Rai Medya
- TAGS
- satan
- medya
- rai.com.tr
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İstanbul Finans Merkezi Proje Kapsamında<br />
Paranın Kalbi Ataşehir'de Atacak<br />
Gökdelenler Şehri İstanbul Perakendecilik ve Türkiye Nedir Bu Sosyal <strong>Medya</strong>?
SON DAiRELER<br />
FIRSATI<br />
KAÇIRMAYIN!<br />
Cumhuriyet Mah. Esa Cad. Araç Sk. No:6 Ü info@artiyapimuhendislik.com<br />
0532 478 88 33 - Abdurrahman Dalçık 0532 291 82 89 - Süleyman Dalçık 0533 425 53 03 - Vahap ahin<br />
Sitemiz 1450 m2 olup<br />
3 blok ve 42 daireden<br />
- Çocuk oyun parkı alanı<br />
- Kapıcı dairesi ve kapıcı<br />
- 1150 m 2 kapalı otopark<br />
- 300 m 2<br />
- 24 ton hidroforlu su deposu<br />
www.artiyapimuhendislik.com
içindekiler<br />
ARAŞTIRMA 6<br />
AVM’ler ve Yaşama Etkileri<br />
ZAMAN 8<br />
Zamanı Doğru Kullanmak<br />
MASAÜSTÜ 10<br />
Gökdelenler Şehri İstanbul<br />
KURUMLARIN DİKKATİNE 14<br />
Halkla İlişkiler, Kurum Kültürü ve<br />
Kurumsal İletişim<br />
6 32<br />
BİR BİLENE SORDUK 16<br />
<strong>Rai</strong> <strong>Medya</strong> Kreatif Direktörü<br />
Volkan Kadam ile Reklam ve<br />
Grafik Üzerine Konuştuk...<br />
DEĞİŞİM / GELİŞİM 18<br />
Sektördeki Yenilikleri Yakalamak<br />
ARASIRA YAZILARI 20<br />
İşten Arta Kalan Zamanlar.<br />
YEMEK VE İLETİŞİM<br />
İş Yemeğine Çıktığınızda;<br />
23<br />
Yemekten Başka Herşey Önemlidir.<br />
10 36<br />
MARKET, SÜPERMARKET,<br />
HİPERMARKET, MEGA.. 24<br />
Perakendecilik ve Türkiye<br />
KAHVE SOHBETİ 26<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre<br />
Bölgesel Güç Olma Yolunda İlerliyor...<br />
UNUTMAYINIZ 32<br />
Şifreler Hayatımızın Bir Parçası<br />
HABER VE SÖYLEŞİ<br />
İstanbul Finans Merkezi<br />
Proje Kapsamında<br />
34<br />
16 38<br />
2
52<br />
44<br />
60<br />
TASARRUF 30<br />
Har Vurup Harman Savurmamak<br />
FARK YARATANLAR 38<br />
Geçmişten Günümüze<br />
Ramazan Demirci ile Söyleşi<br />
YATIRIM 40<br />
Uzun Vadeli Düşünmek<br />
YENİ TREND 42<br />
Nedir Bu Sosyal <strong>Medya</strong>?<br />
TARİH 44<br />
Geçmişini Okumak-Bilmek<br />
SAĞLIKLI YAŞAM 46<br />
Neden Check-up!<br />
HOBİLERİMİZ 51<br />
Hepimiz Fotoğrafçı Olduk<br />
FİLM... MÜZİK... KİTAP... SERGİ... 54<br />
D&R <strong>En</strong> <strong>Çok</strong> <strong>Satan</strong> Kitaplar<br />
D&R <strong>En</strong> <strong>Çok</strong> <strong>Satan</strong> Filmler<br />
D&R <strong>En</strong> <strong>Çok</strong> <strong>Satan</strong> Albümler<br />
VİZYONDAKİ FİLMLER 55<br />
3<br />
22<br />
16<br />
26
3 AYLIK İŞ VE YAŞAM DERGİSİ<br />
ISSN: 2146 - 2682<br />
SAHİBİ<br />
<strong>Rai</strong> <strong>Medya</strong> Reklam Yayıncılık<br />
Organizayon Prodüksiyon Tic. Ltd. Şti.<br />
İMTİYAZ SAHİBİ ve<br />
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />
Recep BEHAR<br />
KOORDİNATÖR<br />
ALİ GÖLÜKCÜ<br />
TASARIM<br />
<strong>Rai</strong> / İstanbul Creative Platform<br />
BASKI<br />
Mavi Ofset Etiket ve Matbaa San. Tic. Ltd. Şti.<br />
Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi<br />
Topkapı / İstanbul 0212 613 47 65<br />
YAYIN<br />
Süreli yaygın yayın<br />
YÖNETİM YERİ<br />
Sırmaperde Sokak, No:17, K:4, D:10, TR34662,<br />
Altunizade, Üsküdar, Istanbul<br />
Tel: (0 216) 474 10 79<br />
e-posta: info@altunizadergisi.com<br />
www.altunizadedergisi.com<br />
© <strong>Rai</strong> <strong>Medya</strong> Reklam Yayıncılık Organizayon Prodüksiyon<br />
Tic. Ltd. Şti. tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır.<br />
Altunizade Business & LifeStyle’ın isim ve yayın<br />
hakkı <strong>Rai</strong> <strong>Medya</strong> Reklam Yayıncılık Organizayon Prodüksiyon<br />
Tic. Ltd. Şti’ne aittir. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, karikatür<br />
ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden<br />
kullanılamaz. İmzalı yazılardaki görüşler yazarlarına aittir.<br />
merhaba!<br />
Altunizade ismi ile ilk çıktığımız günden beri, zaman zaman yerel bir<br />
dergi olarak algılansak da, gerek içerik gerekse tasarım ve baskı kalitesi<br />
açısından İstanbul genelinde iş dünyasının profesyonelleri tarafından<br />
kabul gördük.<br />
Dergimizin bu sayısını ilgiyle okuyacağınız konulardan derledik. Özellikle<br />
burada sosyal medya konusuna değinmek istiyorum.<br />
4. kuvvet olarak olarak bilinen medyaya rakip olarak internet üzerinden<br />
anında haberleşme sağlayan sosyal sitelerin hayatımızın bir parçası olması<br />
akıllara “acaba 5. Kuvvet sosyal medya mı?”sorusunu getiriyor...<br />
Sosyal medya, öyle bir şey ki; hem herkes hakkında bir şeyler biliyor<br />
hem de tam anlamıyla konuya hakim olan yok. Sosyal medyanın gücünü<br />
herkes kabulleniyor fakat profesyonel anlamda nasıl davranmak<br />
gerektiği konusunda çok ciddi fikir ve usul farklılıkları var. Yazılı ve görsel<br />
medyada hakkında sürekli haberlerin çıktığı sosyal patlama, iletişimde<br />
yeni bir çağ açacak ve pazarlama stratejilerinin sil baştan yapılandırılmasına<br />
yol açacak.<br />
Biz <strong>Rai</strong> <strong>Medya</strong> olarak bu değişimin, bu fırsatın, bu müthiş çağın gerisinde<br />
kalmamak adına sosyal medya argümanları ile entegre bir blog sitesi<br />
açtık. Sitemizin adı raisosyalmedya.com! <strong>Rai</strong> sosyal medya, firmalara<br />
kurumsal anlamda sosyal pazarlama ve danışmanlık hizmeti veren, internet<br />
stratejileri belirleyen ve bu stratejiler doğrultusunda ekonomik ve<br />
maksimum fayda sağlayan reklamlar oluşturmaktadır.<br />
Yakın gelecekte ulusal markalar TV reklamlarına ayırdıkları bütçenin büyük<br />
bir bölümünü sosyal medyaya kaydırmaya başlayacaklar. Çünkü<br />
reklamın geri dönüşümü, kaç kişiye ulaştığı, müşterilerden nasıl reaksiyon<br />
aldığı gibi reklam veren tarafından merak edilen sorularına, internet<br />
reklamlarının net cevap verebilmesi firmaların reklam tercihlerini bu yöne<br />
kaydırmaktadır.<br />
Özetle, sosyal medya önemli, basılı medya gerekli!<br />
Sizleri bir kahve eşliğinde dergimizi keyif ile okumaya davet ediyoruz...<br />
Ali GÖLÜKCÜ<br />
<strong>Rai</strong> <strong>Medya</strong> Ajans Başkanı<br />
4
SOHBETLERE LEZZET KATAN İÇECEK<br />
CAFFÈ LATTE<br />
Gloria Jean’s Coffees, soğuk kış<br />
günlerinde Caffé Latte ile hem<br />
içleri ısıtıyor hem de damakları<br />
şenlendiriyor.<br />
Gloria Jean’s Coffees, hazırladığı<br />
nefis lezzetteki Caffé Latte ile<br />
keyifli sohbetlere lezzet katıyor.<br />
Espresso bazlı Caffé Latte, krema<br />
kıvamındaki süt ile damaklarda<br />
yumuşacık his yaratıyor.<br />
Gloria Jean’s Coffees’in zengin<br />
kahve çeşitleri arasında yer<br />
alan Caffé Latte, kış günlerinin<br />
en vazgeçilmez içeceği olmaya<br />
aday.<br />
Lezzet severler, Gloria Jean’s<br />
Coffees’in konforlu mağazalarında<br />
ya da take away ambalajlarda<br />
Caffé Latte’nin keyfini yaşayabilir.<br />
www.gloriajeans.com.tr
AVM'ler ve Yaşama Etkileri<br />
Türkiye’de AVM’leşme süreci hızla<br />
devam ediyor. Bu süreç diğer ülkelerdeki<br />
örneklerine göre epey genç. Bu büyük alışveriş<br />
merkezlerinin etkileri yeni yeni sorgulanıyor.<br />
Şehrin tam ortasında, hatta en değerli<br />
noktalarında yükselen AVM’leri sorgulamakta<br />
geç bile kaldık.<br />
Perakende sektörüyle<br />
beraber<br />
hızla büy<br />
ü -<br />
y e n<br />
ve artık<br />
bir ihtiyaçhaline<br />
gelen<br />
bu alışveriş<br />
merkezleri,<br />
yeni projelerle aynı<br />
zamanda yükselmeye<br />
devam eden inşaatlarla<br />
önüne geçilmeyecek<br />
bir hal aldı. Bu yükselen<br />
değerlerin elbette zararları<br />
var ve bu zararları sadece<br />
müşteri odaklı görmemek<br />
gerekiyor. Satıcıyı da olumsuz<br />
etkileyen bu merkezler,<br />
yerel satıcıları tamamen öldürmüş<br />
durumda. Çünkü<br />
bu kadar değerli olan modern<br />
alışveriş merkezleri<br />
talebin oldukça üstünde.<br />
Serbest piyasaların can<br />
alıcı noktası olan arz-talep<br />
dengesi burada bozulmuş durumda.<br />
Çünkü yatırımcılar için büyük risk taşıyan<br />
bu kurumlar, işletme masrafları yüzün-<br />
araştırma<br />
den iflasa bile götürebiliyor. Kiraların oldukça<br />
yüksek olması ve hizmetin üst düzey tutulması,<br />
kaliteyi artırma çabası maliyeti hayli<br />
yükseltiyor. Burada da uluslararası markalar<br />
bir sorunla karşılaşmıyor ancak markalaşamayanların<br />
veya yerel markaların piyasadaki<br />
payları gittikçe düşüyor. Bildiğiniz üzere<br />
AVM’ler büyük<br />
firmalara inanılması zor avantajlar<br />
6<br />
sağlarken yerel üreticiyi de olumsuz etkiliyor.<br />
AVM’ler büyük markalar için yarattıkları<br />
avantajın faturasını küçük çaplı perakendecilere<br />
ödetiyor diyebiliriz. Bu da piyasada<br />
haksız rekabete yol açıyor ve uluslararası olmayan<br />
mar- kaları iflasa sürüklüyor.<br />
Bu modern<br />
alışveriş merkezlerinitüketiciaçıs<br />
ı n d a n<br />
değerlendirecek<br />
olursak; ilk sırada<br />
tüketicilerin plansız<br />
ve bilinçsiz bir satınalma<br />
davranışına yönelmeleri<br />
yer alır. Tüketiciler alışveriş merkezlerine<br />
girdiklerinde akıllarında<br />
olmayan birçok ürünü satın aldıklarını<br />
ifade ediyor. Bu davranışın<br />
temel nedeni ise mağaza içi promosyonlar<br />
ve her aile bütçesine<br />
uygun ürünler bulunması. Aynı zamanda<br />
tüketim ile sosyal statümüzü<br />
belirler hale geldik. İnsanlara “Neden<br />
AVM’lere gidiyorsunuz?” diye sorduğumuzda,<br />
genelde ilk cevap “alışveriş<br />
yapmak”, ikincisi ise “zaman geçirmek”<br />
oluyor. Bu cevaplara sosyalleşmek,<br />
eğlenmek ve kimlik edinmeyi<br />
de ekleyebiliriz. AVM’lere gelen insanlar<br />
sadece alışveriş yapmak,<br />
vitrine bakmak, yemek yemekten<br />
veya etkinliklerden beslenmiyorlar.<br />
Kentin içinde kentten koparıldığımız<br />
bu kapalı mekânlarla aslında biz vitrinlerde<br />
de zaman geçiriyoruz. Alışveriş tutkusundan<br />
faydalanan bu işletmelere dikkat
edersek hep kapalı yerler, aynı zamanda<br />
büyük camlar yok. Dışarısını göremiyoruz<br />
ve vitrinlere bakmaktan başka çaremiz yok.<br />
<strong>En</strong> önemlisi, içeride büyük saatlerin yer almaması.<br />
İnsanlar zamanın nasıl geçtiğinden<br />
bihaber olarak alışverişe yöneliyor. Şehrin<br />
en önemli noktalarında yükselen bu alışveriş<br />
merkezleri trafiği de artırıyor. Çünkü iş çıkış<br />
saatlerinde zaten kilit olan İstanbul trafiği bu<br />
alışveriş merkezleri ile içinden çıkılmaz bir<br />
hal alıyor.<br />
Sonuç olarak, iddia edildiği gibi, alış-<br />
7<br />
veriş merkezlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte,<br />
tüketicilerin perakendeciler/pazarlamacılar<br />
tarafından kullanılmakta olan pazarlama<br />
taktiklerine karşı zaaflarının arttığı ve çabuk<br />
etkilendikleri, dolayısıyla da alışverişlerinde<br />
kontrolü yitirmeye başladıklarını söylemek<br />
doğru olacaktır. Artık önüne geçilmesi zor<br />
bir hal alan bu tüketim çılgınlığı, yeni açılan<br />
merkezlerin çoğalması ile ve var olanların da<br />
modernleşmesiyle insanları bilinçsiz tüketime<br />
yöneltiyor.
Zaman<br />
Saatin icadından önce de zaman kavramı<br />
çok önemliydi. Bunun için zamanı doğru<br />
belirlemek ve doğru kullanmak adına çeşitli<br />
araçlar kullanılmıştır. Su saati, kum saati,<br />
güneş saati gibi... Bunlardan en yaygını ise<br />
güneş saatidir. Özellikle İslam dünyasında,<br />
namaz ve oruç ibadetlerinde çok önemli<br />
olan zamanı doğru belirlemek adına güneş<br />
saatleri yaygın biçimde kullanılmıştır. Bugün<br />
dünyanın en çok güneş saati bulunan şehri<br />
İstanbul’dur. (53 adet) Güneşin kadran üzerindeki<br />
dikey bir milin gölgesine düşme<br />
açısına göre vaktin belirlendiği bir saat<br />
çeşidi olan güneş saatleri doğal olarak<br />
camilerin güneş gören güney ve batı cephelerine<br />
yapılmışlardır. Fotoğraftaki güneş<br />
saati Ali Kuşcu tarafından Fatih Camii’nin<br />
batı duvarına çizilmiştir.<br />
???<br />
Zamanı Doğru Kullanmak<br />
Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR
Gökdelenler<br />
Şehri<br />
İstanbul<br />
masaüstü<br />
Şehr-i İstanbul ki, uğruna ne şiirler<br />
yazıldı ne türküler söylendi. Ne sevdalara<br />
gebe oldu ne âşıkları usandırıp yolundan<br />
döndürdü, gözyaşları eyledi. Manzarası bol,<br />
tarihi efsane kent, değişen siluetiyle artık<br />
bambaşka bir İstanbul...<br />
İstanbul’un semalarında bir gökdelen<br />
yarışıdır gidiyor. Bir proje henüz tamamlanma<br />
aşamasındayken bir diğerinin inşasına<br />
başlanıyor. Bazı semtleri de etkileyen bu değişim,<br />
devam eden yarışla birlikte Amerikan<br />
filmlerinden görmeye alıştığımız sahneleri<br />
aratmıyor.<br />
İstanbul artık yeni bir görünüm kazandı.<br />
Son yirmi yılda büyük bir atağa kalkan<br />
müteahhitlerle artık İstanbul çok daha<br />
yükseklerde. 100 metreyi aşan binalara rastlamak<br />
artık hayli kolay. İlk başlarda sadece<br />
Gayrettepe, Şişli, Levent civarlarında yükselmeye<br />
başlayan bu devasal yapıları artık<br />
şehrin her yerinde görmek mümkün. Deyim<br />
yerindeyse bulutlara erişen bu binalar, tek bir<br />
lokasyonda toplanmayıp, şehrin her yerine<br />
homojen dağılım sergiliyor. İnşaat şirketleri<br />
en yüksek binayı dikmek için birbirleriyle<br />
yarışıyor. Çünkü binalar ne kadar yüksekse,<br />
10<br />
yapılan iş o kadar prestijli oluyor. Tüm bunların<br />
yanı sıra, nitelikli arazi bulmada çekilen<br />
sıkıntı ve merkezi lokasyonlardaki arsa fiyatlarının<br />
yüksek seviyelerde olması da, gökdelen<br />
yapımını cazip kılıyor.<br />
Gökyüzünde konfor<br />
<strong>Çok</strong> katlı ve bir o kadar da ihtişamlı<br />
olan bu binalar, insanlara iyi hizmet vermeyi<br />
amaç ediniyor. Bu yapılar hem güvenlik hem<br />
de konfor açısından çok rağbet görüyor.<br />
Eskiden sadece ofis olarak kullanılan gökdelenler,<br />
yaşam kültürlerinin değişmesiyle<br />
birlikte konut ihtiyacına da cevap veriyor.<br />
Özellikle şehrin merkezi noktalarında yükselen<br />
projeler, alışveriş merkezinden restoranına,<br />
sinemasından golf sahasına, havuzundan<br />
SPA merkezine kadar her türlü konforu<br />
da bünyesinde barındırıyor. Bu daha uzun<br />
olma yarışını kim kazanır bilinmez ama adını<br />
her geçen gün daha sık duyduğumuz residence’ların<br />
gittikçe artış göstereceği aşikâr.<br />
Gökdelenlerin tarihçesine<br />
yolculuk<br />
Yüksekliği 100 metreyi aşan binalarla<br />
1990’larda tanışan İstanbul’un görüntüsü<br />
son yirmi yılda tamamen değişti. Yakın bir<br />
geçmişe kadar Levent, Maslak, Mecidiyeköy<br />
hattında yoğunlaşan yüksek binalara artık<br />
şehrin hemen her tarafında rastlamak mümkün.<br />
150 metreyi aşan yükseklikte çok<br />
sayıda projeye ev sahipliği yapmaya başlayan<br />
İstanbul’un, Boğaz ya da kent manzaralı<br />
gökdelenlerinin sayısının önümüzdeki yıllarda<br />
daha da artması bekleniyor. İş Kuleleri,<br />
Şişli Plaza, Koza Plaza, Akmerkez, Metrocity,<br />
Mashattan, Kempinski Residences Astoria,<br />
Tekfen Tower, Kanyon, Garanti Bankası<br />
Genel Müdürlüğü, Süzer Plaza, Polat Tower,<br />
Selenium Residence, Sun Plaza, Palladium,<br />
Marriott Otel, Uphill Court, Myworld ve Incity<br />
gibi gökdelenleri, yapımı devam eden Sapphire<br />
ve Diamond of İstanbul izliyor.<br />
Kiler Grubu’nun Levent’te inşa ettiği<br />
64 katlı ve 261 metre yüksekliğindeki Sapphire,<br />
Levent’teki 181 metrelik İş Kuleleri’nin<br />
tahtını şimdiden kaptı. Hema Holding’in<br />
Maslak’taki 50 katlı 240 metrelik Diamond of<br />
İstanbul ile Regnum’un Koşuyolu’ndaki 36
katlı 187 metrelik residence projesi de bittiklerinde<br />
İstanbul’un en yüksek binaları arasına<br />
girecekler.<br />
Şehir merkezlerine yakın bölgelerde<br />
arsa bulmanın oldukça zorlaştığı ve arsa payının<br />
maliyette en büyük kalemi oluşturduğu<br />
İstanbul’da yüksek binalar konutlara da<br />
yerleşti. Anadolu yakasında Teknik Yapı Uprise<br />
Elite, Dumankaya da Vizyon projesiyle<br />
yükseklik yarışına katılıyor. Dumankaya’nın<br />
İKON projesi de 149 metre yüksekliğiyle<br />
en yüksekler arasına giriyor. Uzunluğu 100<br />
metreyi aşan diğer konut projelerinin arasında<br />
Skyport Residence, 212 İstanbul, My<br />
World’de yer alan Andromeda, Flora Residence,<br />
Selenium Residence ve Mashattan<br />
da yer alıyor.<br />
İstanbul’da 35 metreden yüksek toplam<br />
2 bin 93 bina bulunuyor. Bu rakamla İstanbul,<br />
dünyada 6. sırada. Bu binaların 70’e<br />
yakını ise 100 metrenin üzerindeki, gökdelen<br />
sayılan binalar.<br />
İstanbul dışında Mersin, Konya ve<br />
Ankara’daki gökdelenler dikkat çekerken,<br />
özellikle Mersin’deki Mersin Metropol 175<br />
yüksekliğiyle en uzunlar arasında sıralanıyor.<br />
Türkiye’nin <strong>En</strong> Yüksek Binaları<br />
Sıra Bina Yer Kat Sayısı Yükseklik (m)<br />
1 Sapphire Levent/İst. 64 261<br />
2 Anthill Bomonti/İst. 54 194.5<br />
3 İş Kuleleri Beşiktaş/İst. 52 181<br />
4 Mertim Mersin 52 178<br />
5 Koza Plaza TEM/İst. 44 165<br />
6 Selenium Res. Fulya/İst. 35 164<br />
7 Kule Site Selçuklu/Konya 42 163<br />
8 Şişli Plaza Şişli/İst. 42 160<br />
9 Akbank Kule Levent/İst. 39 157<br />
10 Trump Towers Şişli/İst. 37 154<br />
11 Süzer Plaza Taksim/İst. 34 154<br />
12 Uprise Elite Kartal/İst. 42 154<br />
13 Polat Kulesi Fulya/İst. 42 152<br />
14 Garden Tower Esentepe/İst. 45 150<br />
15 Dumankaya İKON Göztepe/İst. 41 149<br />
11<br />
Ağaoğlu zirveye ulaşmak istiyor.<br />
Ağaoğlu Şirketler Grubu’nun yakında<br />
inşaatına başlayacağı Seyrantepe’deki<br />
kulenin dünyanın en yüksek binaları arasına<br />
girmesi bekleniyor. Aynı zamanda İstanbul’a<br />
da yeni bir renk getireceği kesin. Grubun<br />
Başkanı Ali Ağaoğlu, “Yükseklik 450 metre<br />
olacak. 500 metreye kadar gidebiliriz” demişti.<br />
Lale figüründen esinlenilerek tasarlanan<br />
ve Galatasaray’ın stadına komşu projenin<br />
2012’de bitmesi planlanıyor. Bu proje<br />
ile, yükselme yarışında Ağaoğlu grubu bir<br />
adım öne geçecek gibi gözüküyor. Projenin,<br />
ABD’nin ünlü gökdeleni 381 metrelik Empire<br />
State’den daha yüksek olması ve en yüksekler<br />
arasında yer alması bekleniyor. Böylesine<br />
devasa bir proje tamamlandığında<br />
İstanbul’u daha yüksekten görmek mümkün<br />
olacak.
u bir ilandır.
kurumsal kültür<br />
Halkla İlişkiler, Kurum Kültürü ve Kurumsal İletişim<br />
14
Yüzyıllardan bu yana süregelen ve 21.<br />
yüzyıl başında bir bilim olarak kabul edilen<br />
Halkla İlişkiler, iletişim araçlarının hızlı dönüşümüne<br />
paralel olarak seyrini ve gelişimini<br />
günümüzde de sürdürmektedir. Halkla İlişkiler,<br />
bir kurum ve hedef kitlesi arasında karşılıklı<br />
uyumu oluşturmak için yapılan uzun<br />
süreli iletişimi ifade eder. Bu iletişimin ideal<br />
olanı karşılıklı iyi niyet temelli olmasıdır. Halkla<br />
İlişkileri bir devlet yaptığı takdirde de kamu<br />
diplomasisi adını alır. Kurumlar halkla ilişkiler<br />
faaliyetlerini iyi yürüttükleri takdirde büyük<br />
başarılar elde edebilirler. Nispeten farklı<br />
amaçlar için de kullanıldığı su götürmez bir<br />
gerçektir. Nitekim İrfan Erdoğan “Halkla İlişkiler<br />
eğer eşit olmayan güç ilişkilerine hizmet<br />
ederse, kaynağın çıkarı üstün tutulursa propaganda<br />
olur” der. Bunun bir sonraki adımı<br />
algı yönetimi ve rıza mühendisliğidir. Halkla<br />
ilişkiler ajansları ülkelere bile hizmet vermekte<br />
ve milyarlarca dolar ciro yapmaktadırlar.<br />
Diğer yandan şirketler imajlarını düzeltmek,<br />
markalarını değerli kılmak için halkla ilişkiler<br />
kampanyaları yürütürler. Bu şekilde itibarlarını<br />
ve müşteri hassasiyetlerini de arttırmaya<br />
çalışırlar. Ülkemize terim olarak biraz geç<br />
gelen Halkla İlişkiler, iyi incelendiği takdirde;<br />
zaten sahip olduğumuz bir anlayış olduğu<br />
görülür. Osmanlı Devleti’nde loncaların faaliyetleri,<br />
saray erkanının giyim tarzı, ferman<br />
kültürü ve adaletnameler vb. aslında iyi birer<br />
Halkla İlişkiler örneğidir. Cumhuriyet tarihimize<br />
bakıldığında ise 1962’de devletin her kademesinde<br />
bir halkla ilişkiler birimi kurulmasını<br />
sağlamak için başlatılan ‘Mehtap Projesi’<br />
dikkati çekmektedir.<br />
Kurumların profesyonelleşmesiyle paralel<br />
gelişen halkla ilişkiler birimleri yönetim<br />
kuruluna bağlı olarak çalışır. Kurum içi iletişimde<br />
de etkisi giderek artmıştır. Bununla<br />
birlikte kurumsallaşmanın ilerlemesi sonucu<br />
bu birimler son dönemde isim değiştirerek<br />
kurumsal iletişim birimine veya stratejik<br />
iletişim departmanına dönüşmüştür. Fakat<br />
birçok kurumda bu dönüşüm sadece isim<br />
değişikliğiyle sınırlı kalmıştır. Kurumsal iletişim<br />
birimleri halkla ilişkilerden daha fazla<br />
bir anlam ifade eder. Kurumsal iletişim, iç ve<br />
dış iletişim birimlerinin bilinçli kullanılan tüm<br />
türlerinin, kurumun ilişkide olması gereken<br />
gruplarla (hedef kitle, paydaşlar) olumlu bir<br />
temel oluşturacak şekilde kullandığı bir yönetim<br />
aracıdır. Yani halkla ilişkiler kurumsal<br />
iletişimin içinde yer alır. Bir kurumdan veya<br />
organizasyondan yayılan tüm iletişimi kapsar<br />
da denilebilir. Yalnız halkla ilişkiler faaliyetleriyle<br />
kurumsal iletişim eksik kalır. Kurumsal<br />
iletişimin, kurum kültürünün oluşturulması ve<br />
kurum içi iletişimin sağlıklı yürütülmesinde de<br />
önemi büyüktür. Başarılı şirketlerin önemli bir<br />
kısmının kurumsal iletişim dolayısı ile kurum<br />
kültürüne önem verdiği görülmektedir.<br />
Kurum kültürü, kurumdaki yöneticiler<br />
ve çalışanların beraberce oluşturdukları kurum<br />
içi iletişime bağlı olarak gelişir. Kurum<br />
kültürü olan bir şirket ile olmayan bir şirket<br />
arasındaki fark hasta bir insan ile sağlıklı bir<br />
insan arasındaki kadardır. “CEO” dediğimiz<br />
‘Sorumlu Genel Müdür’ler kurum kültürünü<br />
şekillendirirler. Aynı zamanda birer sistem lideridirler.<br />
Kurum içi yönetim ile kurum kültürü<br />
iki türlü oluşturulabilir; ya sevgi, sorumluluk<br />
ve iletişim odaklı olarak ya da korku, disiplin<br />
ve gizlilik üzerine. Çalışana güvenmek, bazen<br />
oturup aynı yemeği beraberce yemek,<br />
bazen halini hatırını sorup selamlaşmak, çalışanların<br />
performansını, sorunların çözümüne<br />
yaklaşımlarını doğrudan etkileyecektir. Kurum<br />
kültürü de bu tür iletişim deneyimleriyle<br />
meyvesini verir. Teknik düşünce, veri yönetimi<br />
ya da finanstan daha önce çalışanın mutlulu-<br />
15<br />
ğunun geldiği bir kurumda kültür ve kurumun<br />
havası tamamen farklıdır. Birinde verimliliğin<br />
sınırlarının zorlandığı görülürken, diğerinde<br />
çalışanların işe ilgisizlikleri ve kurum içi sıkıntıları<br />
had safhaya varır. Kurum kültürünün<br />
oluşması için patronluk, genel müdürlük gibi<br />
üst düzey yöneticiliğin havalı işleri yerine mütevazı,<br />
güvene dayalı bir yönetime ihtiyaç<br />
vardır. Liderlik yapılacaksa ve iş hayatından<br />
başarı bekleniyorsa ekibe güvenmek ekibin<br />
güvenini kazanmak en kilit formüllerdendir.<br />
Bu da değerleri beraberinde getirir.<br />
Kurum kültürü kurum değerleriyle pekişir<br />
ve şekillenir. Değerlerine bağlı, değerlerine<br />
sahip çıkan bir kurumda gönülden çalışma<br />
vardır. Para bir yere kadar önemlidir. Sonra<br />
hayaller ortak değerler ve hayat amacı öne<br />
çıkar. ‘Ben’den ziyade biz kültürü, takım hissi,<br />
grup aidiyeti gibi değerler kurumun birçok<br />
probleminin üstesinden gelebileceği anlamına<br />
gelir.<br />
Ömer Ali ÜNAL<br />
Yararlanılan Kaynaklar:<br />
Doç. Dr. Banu Karsak, GSÜ İletişim Fakültesi<br />
Ders Notları / Ahmet Şerif İzgören “Moks<br />
Başarıya Giden Yol” / Metin Kazancı<br />
“Osmanlı’da Halkla İlişkiler” / Metin Kazancı
<strong>Rai</strong> <strong>Medya</strong> Kreatif Direktörü<br />
Volkan Kadam ile Reklam ve<br />
Grafik Üzerine Konuştuk...<br />
bir bilene sorduk<br />
Volkan Kadam’ı Business & Life Style okuyucularına<br />
tanıtır mısınız?<br />
1980 yılında Ankara’ da doğdum. İlk, orta<br />
ve lise öğrenimimi İstanbul’ da tamamladım.<br />
Henüz küçük yaşlardayken resme ilgim ve yeteneğim<br />
vardı. Zaten çoğunluğu sanatkâr olan<br />
ailemin de teşvikleri ile hayatım bu yönde gitmeye<br />
başladı. Ortaöğrenimimi nam-ı diğer İntaş<br />
Lisesi’nde tamamladıktan sonra, o yıllarda ve halen<br />
Amerika’da bale-dans okulu işleten halam ve<br />
amcamın teşvikleriyle oraya gidip ilgi duyduğum<br />
ve iyi icra ettiğime inandığım branşlarda yüksek<br />
eğitim almaya başladım.<br />
Bu serüven yaklaşık beş yıl sürdü. Bu süre<br />
zarfında profesörüm Ronald M. Labuz’un da isteği<br />
ile okuduğum üniversitede, Grafik Tasarım Tarihi<br />
ve Digital Typography konulu derslerde asistan<br />
öğretmenlik yaptım. Ayrıca efsanevi Woodstock<br />
Festivali’nin 1999 yılında yapılan 3.sünde “Barış<br />
Duvarı” illüstratörlüğü yaptım.<br />
2004 senesinde Türkiye’ye döndüm. Karikatür<br />
ve çizgi romana olan isteğimi bastırıp ikinci<br />
planda düşündüğüm ‘Reklam’ı seçtim. O tarihten<br />
bu yana büyük, butik, birçok reklam ajansında<br />
çok büyük markalara çizgi üstü ve altı çalışmalar<br />
yaptım ve yapmaya devam ediyorum.<br />
Tasarım ile ilk tanışmanız nasıl gerçekleşti?<br />
16<br />
Bu yaratıcı ruha sahip olduğunuz nasıl fark edildi?<br />
3 yaşıma kadar odamın duvarlarına, daha<br />
sonra da kâğıt üzerine çizime devam etmişim.<br />
Sonrasında ailemdeki sanatçıların da desteği ile<br />
her şey gelişti.<br />
Bir grafik tasarımcı için işin en zor kısmı<br />
nedir?<br />
Buna safkan grafik tasarımcı olarak değil<br />
de reklam tasarımcısı / sanat yönetmeni olarak<br />
cevap vermek gerekirse; en çok işi zorlaştıran,<br />
cahil ve kaprisli müşteriler.<br />
Grafik tasarımcı olarak sizin için bu işte en
önemli olan beceriler<br />
nelerdir?<br />
Reklam tasarımı<br />
açısından<br />
bu ülkeyi ve insanlarını<br />
iyi tanımak,<br />
dünyayı ve trendlerini<br />
takip etmek,<br />
hızlı ve etkileyici<br />
olmak.<br />
Günümüz<br />
reklamcılığı hakkında<br />
ne düşünüyorsunuz?<br />
Ben çok<br />
eski bir reklamcı<br />
değilim 8 senedir<br />
bu işin içindeyim<br />
ancak temeli tatlı<br />
yalana dayanan<br />
bu sektörde kendi<br />
yalanlarına inanmayan<br />
çok abartı bir reklam dili var. Birbirine çok<br />
benzeyen, Batı kopyası çakma işler var, reklamları<br />
seslendiren 3-5 kişi var vb. yani genel olarak sıkıcı...<br />
Bunların arasında nefes almaya çalışan iyi<br />
olanlardır.<br />
<strong>En</strong> başarılı projeniz neydi?<br />
2006 yılında Kıbrıs’ta vatani görevimi yaparken<br />
bölük komutanımızın da teşvikiyle tasarladığım,<br />
T.S.K. bünyesinde yapılan subay<br />
brövelerinin yenilenmesi çalışmasında seçilen<br />
tasarımlarım bugün tüm T.S.K. tarafından kullanılıyor.<br />
Bu benim için büyük bir gurur kaynağı. Bunun<br />
dışında, küçükken efsane olarak kayıtlarını dinleyip<br />
videolarını izlediğim Woodstock Festivali’nde<br />
ressamlık yapmış olmam tabii ki.<br />
Türkiye’de en çok beğendiğiniz tasarımcı<br />
veya çizerler kimlerdir?<br />
M. Kutlughan Perker, Memo Tembelçizer,<br />
Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Kenan Yarar diyebilirim.<br />
Reklam grafiğinde ise çok kişi vardır, ancak sivrilen<br />
fazla isim yok. Bizde bir Wolfgang Weingart,<br />
David Carson yok mesela, taklitleri var malesef...<br />
Buradan grafik ile ilgilenen okurlarımıza<br />
tavsiyeleriniz nelerdir?<br />
Günümüzde herkes grafik programlarını<br />
bir şekilde kullanıyor ama bu işin de yeteneksel<br />
ve sanatsal boyutları var. O yüzden ciddi bir eğitim,<br />
merak ve yetenek gerektiriyor. Bunlar varsa<br />
zaten bir şekilde dışarı çıkacaktır. Reklam grafiği<br />
açısından konuşmak gerekirse, yetenekli ve iyi bir<br />
tasarımcı olmanız gerekmiyor. Bilinçsiz ve eli sıkı<br />
işverenlerin de desteği ile bu sektörde kolayca<br />
yer bulabilirsiniz. Bir grafik kursu diplomanız olması<br />
yeterli.<br />
Yaratıcı ekip oluşturmak ve iyi iş çıkarmak<br />
için gerekenler nelerdir?<br />
İşini seven ve egolarını yenmiş insanlarla<br />
birlikte, sabah gittiğiniz için mutlu olacağınız bir iş<br />
ortamında olmak derim.<br />
Reklam ödülleri için yapılan yarışmalar<br />
hakkında ne düşünüyorsunuz?<br />
Bazen hakikaten şapka çıkartılacak işler<br />
oluyor. Fakat genellikle ödül alabilmek adına,<br />
müşterisi ve mecrası önden planlanmış işler yarışmalara<br />
sokuluyor.<br />
Reklam dışında neler yapıyorsunuz?<br />
17<br />
Reklam dışında grafik tasarım ve illüstrasyon<br />
ağırlıklı, içinde karikatür ve tipografi de barındıran<br />
kişisel çalışmalarım var. Onun dışında müzik<br />
ve diğer görsel sanatlarla ilgileniyorum.<br />
Son olarak okuyucularımıza söylemek istedikleriniz<br />
nelerdir?<br />
‘Kainatın tüm güçleri yanınızda olsun’ diyorum.
Değişim/Gelişim<br />
Sektördeki Yenilikleri Yakalamak<br />
Şiraz’da da eski bir gelenek günümüzde<br />
halen devam ediyor. Birçok evin dış kapısında<br />
çift tokmak bulunuyor. Şimdinin diafonunun<br />
yerini tutmasa da, “Kim o?”dan hemen<br />
önce, misafirin kimliğiyle ilgili önemli bir ipucu<br />
veriyor.<br />
18<br />
Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR<br />
Sol taraftaki ince tokmak “tiz” ses çıkarırken<br />
sağ taraftaki kalın tokmak ise “tok” ses çıkarıyor.<br />
Misafir, erkek ise sağdakini, kadın ise<br />
soldakini çalıyor ki ev sahipleri ona göre hazırlansın<br />
ya da ona göre kapıyı erkek ya da<br />
kadın açsın...
İşten Arta Kalan<br />
Zamanlar<br />
Yaşamınızı yönetip, “şimdi”<br />
“şu an”ın keyfine varın!<br />
arasıra yazıları<br />
Zaman çizgisi, an ile geleceği birbirine<br />
bağlar... Zaman çizgisi olmasaydı, her şey<br />
her yerde olmaz, her şey, her yere dağılmaz<br />
mıydı?<br />
Noktalar, bir düzlemde birleşirken,<br />
beklemek edimi, sonsuz bir eyleme işaret<br />
eder. Zamansız bir uzamda salınan bu edim,<br />
pasif duygu çağrışımları uyandırır. Oysa beklemek<br />
tamamıyla salt bir gerçeği hedefliyor:<br />
Arzu edilene ulaşmak için, doyasıya varmak<br />
isteği. “Beklemek”; bir iş oluncaya, biri gelinceye<br />
değin bir yerde kalmak, durmak.<br />
“Beklemek” ediminin diğer bir tanımı ise, “bir<br />
şeyi, gözetmek, korumak, muhafaza etmek”<br />
anlamını taşıyor. “Hafta Sonunu Beklemek”<br />
işte benliğimizdeki bu koruma içgüdüsüne<br />
delalet. Hafta sonunu beklerken, içimizde,<br />
iliklerimizde, hafta sonunun gelişini yaşatmamız<br />
da, ona sahip çıkıp kollama isteğimizden<br />
kaynaklanmıyor mu?<br />
Beklemek bir süreç... Bu süreç, çoğu<br />
zaman pazartesi sabahın 6’sında çalan saatin<br />
sesiyle birlikte göz kapaklarınızın gün<br />
ışığına direnme çabasıyla başlayıp cuma<br />
akşamı mesai bitimine kadar sürüyor. Tabii,<br />
cumartesi ve pazar günleri çalışmayan<br />
şanslılardansanız. Çıkılan kısa rotalı bir yol-<br />
20<br />
culuk, sımsıcak aile toplantıları, bitmek bilmeyen<br />
eş dost, arkadaş sohbetleri, izlenen<br />
keyifli bir film, sahilde güzel bir yürüyüş...<br />
Listeyi pekâlâ uzatabiliriz... Sadece “bir hafta<br />
sonu”na “bir dünya” sığdırabiliriz. Peki, ama<br />
ya diğer günler!<br />
Hafta sonunu istediğimiz güzellikte<br />
geçirsek de geçirmesek de yeni bir haftaya<br />
başlarken bir şey olur. Ayaklarımız geri geri<br />
gider. Bir keyifsizlik başlar. Çalışmak istemeyiz.<br />
Buna da bir geçiş günü olması nedeniyle<br />
“pazartesi sendromu” deriz. Ama artık pazartesi<br />
sendromunu, salı depresyonunu, çarşamba<br />
melankolisini bir kenara bırakmanın<br />
vakti geldi. İş yoğunluğundan, uzun çalışma<br />
saatlerinden muzdarip her birey, silkinip<br />
kendine gelmeli. Modern dünyanın gerçeğiyle<br />
yüzleşmeli. Günümüzde yaşam, düne<br />
oranla çok daha hızlı. Dünya ‘küresel bir köy’<br />
halini alalı, bu köy hakkında sayısız kelam<br />
edileli yıllar oldu. Dünyanın bir yerinden diğer<br />
bir yerine ulaşmak, daha önce hiç bugünkü<br />
kadar kolay olmamıştı. Oysa bugün,<br />
İstanbul’da akşam iş çıkış saatlerinde bir yakadan<br />
diğerine ulaşmaya çalışmak, tarifi zor,<br />
meşakkatli bir süreci kapsıyor. Yaşam, beklemekle<br />
geçiyor... Vapur beklemek, baharın<br />
gelmesini beklemek, gecenin geçmesini<br />
beklemek, başka bir yerde yaşamayı beklemek,<br />
anlaşılmayı beklemek... Bazen beklemek,<br />
yaşamı ertelemekten başka bir anlam<br />
ifade etmiyor... Ve çoğu zaman, beklemek<br />
ya da “ertelemek”, zamanla işbirliğine girilen<br />
bir öz ihanet biçimi halini alıyor. Edindikleriniz<br />
ve umduklarınız, eksilişimizi anlatıyor. Beklemek<br />
yaşam, yaşam beklemek oluyor. Ancak<br />
buna izin vermemek pekâlâ mümkün. Hayal<br />
kurmayı ihmal etmeden an’ı yaşamak, sonraki<br />
günü düşünürken bugünü ıskalamamak<br />
sizin elinizde!<br />
Yaşamınızı yönetip, “şimdi” “şu an”ın<br />
keyfine varın! Zaman kategorilerini, gün ve<br />
saatleri düşünmeyi bırakıp, yaşamınızda<br />
kaliteli iz’ler yaratın... Unutmayın, keyifle geçen<br />
her yeni gün, keyifli hafta sonlarını işaret<br />
eder. Ve o işaretler, bir çizgi olup size yepyeni<br />
rotalar, kurulacak yeni düşler belirler.
kişiliğiniz... yaşantınız... hırslarınız... hedefleriniz.. amaçlarınız...<br />
aslında işe dair tüm kimliğiniz, hepsi bu masada..<br />
22
İş Yemeğine Çıktığınızda; Yemekten<br />
Başka Herşey Önemlidir.<br />
İş yemeklerini korkulu bir rüya olarak<br />
mı, yoksa verimli bir zaman dilimi olarak mı<br />
görüyorsunuz?<br />
Yurtdışından misafirleriniz geliyor.<br />
Sizin için çok önemli bir kapıyı açacak bu<br />
özel misafirleri nerede ağırlamak istersiniz?<br />
Ofisinizin resmi ortamında mı, yoksa şık bir<br />
restoranda mı?<br />
Günümüzde iş yemekleri günlük rutinin<br />
bir parçası haline geldi. Yöneticiler işe<br />
alacakları elemanı seçerken de, herhangi<br />
bir ortaklık anlaşmasını görüşecekleri zaman<br />
da iş yemeğini tercih ediyorlar. Önemi<br />
gitgide daha çok kavranan iş yemekleri<br />
kariyer ve eğitim şirketlerinin de üzerine yoğunlaştığı<br />
bir alan. Bir yanda konu üzerine<br />
makaleler yazılırken diğer tarafta seminerler,<br />
konferanslar düzenleniyor. Ne giyilmesi ge-<br />
yemek ve iletişim<br />
rektiğinden, nasıl davranılacağına, ne konuşulacağından<br />
neler yenileceğine her biri<br />
dikkate değer bir araştırma konusu ve bir iş<br />
yemeğinden başarıyla kalkmanın en etkili<br />
formülleri.<br />
Anlayacağınız artık kaçış yok. Peki,<br />
nedir bu işin altın kuralları, adabımuaşereti?<br />
Lezzetli bir yemek eşliğinde toplantı<br />
yapmak elbette daha keyiflidir ama unutmamanız<br />
gereken en öncelikli şey bu masada<br />
önemli olanın yemek değil sizin iletişim kabiliyetiniz<br />
olduğu. Kendinize olan özgüveninizle<br />
sınavın en zor sorusunu cevaplamış<br />
olursunuz.<br />
İş yemeklerinde davet edenle davet<br />
edilen için farklı roller biçilmiş. Biri ev sahibi,<br />
diğeri misafir sayılıyor. Daveti yapanın ilk<br />
görevi mekânı ve yemeği seçmek. Damak<br />
23<br />
tadınıza uygun lezzetler seçildiyse ya da<br />
tercih size bırakıldıysa biliniz ki şanslı gününüzdesiniz.<br />
Alkol kullanımı için de davet<br />
edenin tercihi beklenmeli. Ama bir taneden<br />
fazla içmemekte ve sigara kullanmamakta<br />
her zaman fayda var.<br />
Ev sahibinin ikinci önemli görevi ise giriş<br />
konuşmasını yapmak. Konuşulması gereken<br />
konuların yemek için planlanan vakitte<br />
ele alınması için her iki tarafın da açık ve net<br />
olması gerekir. Bu arada davete başkaları<br />
da davetliyse ev sahibinin vakit kaybetmeden<br />
tanıştırması oturma düzenini sağlaması<br />
gerekir. Ve elbette hesabı ödemek davet<br />
edenin asli görevlerinden biridir.<br />
Uyumlu ve abartısız giyinmek, yemeğe<br />
geç kalmamak, cep telefonunu kapalı<br />
tutmak, kaşık, bıçak ve çatalı doğru kullanmak,<br />
ağzınızda yemek varken konuşmamak<br />
ve göz temasından kaçınmamak ise küçük<br />
ama atlanmaması gereken önemli kurallar.<br />
Garsonun sipariş almak için menüye<br />
baktıktan sonra kapatmanızı bekleyeceğini,<br />
masadan kalkmanız gerekirse, peçetenizi<br />
sandalyenin üstüne bırakacağınızı, yemeğin<br />
önce misafire servis edileceğini, çatal, kaşık<br />
ve bıçağı kullandığınızda bir daha masaya<br />
değmemesi gerektiğini ve yemekten sonra<br />
sonuç ne olursa olsun teşekkür notu göndermeyi<br />
unutmayın!<br />
Son olarak iş yemeği konusunda bir<br />
şehir efsanesi; ünlü bir işadamı işe alacağı<br />
elemanı yemeğe davet eder. İstenilen zamanda<br />
bir araya gelinir, siparişler verilir, her<br />
şey iyi gitmektedir. Ancak yemekler geldiği<br />
sırada her şey değişir. İşe alınması düşünülen<br />
eleman yemeğin tadına bakmadan tuz<br />
atar. Bunu kişinin önyargılı olduğuna işaret<br />
sayan patron ise kişiyi işe almaktan vazgeçer.<br />
Doğru mudur değil midir bilinmez.<br />
Ama siz siz olun yemeğin tadına bakmadan<br />
baharat kullanmayın!
Perakendecilik ve<br />
Türkiye<br />
market, süpermarket, hipermarket, mega...<br />
Perakendecilik, üretici ve tüketici arasında<br />
malların naklini sağlayan aracılık hizmetleridir.<br />
Başka bir deyişle mal ve hizmetleri<br />
tekrar satmama, ticari bir amaçla veya<br />
kişisel gereksinmeleri için kullanmama koşuluyla,<br />
doğrudan doğruya son tüketiciye<br />
pazarlanmasıyla ilgili faaliyetler bütünüdür.<br />
Perakende sektörü günümüzde üreticilerin<br />
temsilcisi, tüketicilerin de garantörüdür. Mal<br />
naklinin yanı sıra ne zaman ne miktarda<br />
malın hazırlanması gerektiğini de belirlemektedir.<br />
Türkiye’de perakendecilik sektörünün<br />
tarihini Cumhuriyet döneminden itibaren<br />
ele alabiliriz. Bu sektörden, o yıllarda Türk<br />
parasının değerinin düşük olması ve ithalatın<br />
azlığı yüzünden bahsedemeyiz. Yabancı<br />
ekonomilerle de ilişkilerimiz az olmuştur.<br />
Bu gidişat çokpartili hayata geçildiğinde ise<br />
büyük şehirlerde gıda ürünlerinde kıtlık yaşanmasıyla<br />
değişime uğramaya başlamış<br />
ve yabancı sermayeler yavaş yavaş ülkemize<br />
giriş yapmıştır. Yabancı sermayeyi teşvik<br />
kanunu ile ilk zincir mağaza ülkemize kurulmuştur.<br />
Bu süreç özel sektörlerin hızlı büyüme<br />
isteğiyle gelişim göstermeye başlamıştır.<br />
İhtiyaç halinde olan ülkemiz, yabancı<br />
sermayelerin dikkatini çekmiş ve büyük bir<br />
yatırım pazarı olarak görülmeye başlanmıştır.<br />
Bu sayede özelleştirmeler ile de yeni<br />
zincir mağazalar açılmaya devam etmiştir.<br />
1980 sonrası döneme yaklaştığımızda ise<br />
ülkemize faydası olmayan ithal ikameci sistemin<br />
terk edilmesiyle ithalat, serbestleşmeye<br />
tam olarak açılmıştır. Kapalı ekonomiyi<br />
bir yana bırakan devlet politikamız artık<br />
serbest piyasa ile büyüme yoluna girmiştir.<br />
Liberal ekonomik politikalar ile serbest piyasanın<br />
canlandığı ülkemizde vergi indirimi<br />
ve teşvikler ile perakende sektörü hızlı bir<br />
büyüme içerisine girmiştir.<br />
Türkiye’de perakendeciliği etkileyen<br />
faktörler; belli ürünlerde satış noktalarının<br />
artışı ve liberal ekonomik sistemin etkisiyle<br />
yabancı sermayelerin yurtiçinde hızla<br />
büyümesi söz konusudur. Başka bir faktör<br />
olarak teknolojik gelişim ve bu teknolojile-<br />
24<br />
re ulaşımda kolaylıktan söz edebiliriz. Aynı<br />
zamanda Uluslararası perakende sektörlerinin<br />
Türkiye’yi yatırım yapılacak bir pazar<br />
olarak görmesi ve yerli firmalarımızın yeni ticari<br />
işleyiş yöntemleri ile tanışması da başlıca<br />
etkenler arasında yer alır.<br />
Uygulama olarak ikiye ayırabileceğimiz<br />
bu sektör, modern perakendecilik<br />
ve geleneksel perakendecilik olarak karşımıza<br />
çıkmaktadır. Modern perakendeciler<br />
daha fazla yeni teknolojiler ile çalışsa bile<br />
geleneksel perakendeciler hâlâ piyasada<br />
önemli bir istihdam alanı sağlıyor. Bunun<br />
sebebini kayıt dışı çalışmanın fazla olmasına<br />
bağlayabiliriz. Tabii bu ikilemden faydalanan<br />
yine perakende sektörü olmuştur.<br />
Çünkü modern perakendeciler daha iyi hizmet<br />
verebilmek adına satın alma ve müşteri<br />
ilişkilerinin önemini artırmıştır. Geleneksel<br />
perakendeciler de rekabet adına kalifiye<br />
eleman çalıştırmaya özen göstermişlerdir.<br />
Bu iki kola da hizmet veren tedarikçiler ise<br />
kendisini geliştirerek kaliteli hizmet ve lojistiğe<br />
verdikleri önemi artmıştır. Bu gelişim ile<br />
duygulara hitap eden alışveriş deneyimlerinin<br />
ön plana çıktığı perakende sektöründe,<br />
tüketicilerin keyifli zaman geçirmesini sağlayan;<br />
alışveriş yapan kişileri günlük streslerden<br />
arındıran; rahat bir ortam sunan perakendeciler<br />
ve alışveriş merkezleri başarılı<br />
olacaktır.<br />
Perakende Sektörünün Geleceği<br />
Perakende sektörü günümüzde yeni<br />
boyutlar kazanırken, büyük mağazaların<br />
pazardaki payı gitgide artıyor. Genelde bu<br />
büyüme başta İstanbul, Ankara, İzmir ve<br />
Bursa olmak üzere büyük illerimizde görülüyor.<br />
Artık perakende sektöründe büyük<br />
bir paya sahip olan hipermarketler her sokağa<br />
girmiş durumda. Bu gelişme genelde<br />
büyük firmaların birleşmesi veya ortak iş<br />
yapmaları ile gerçekleşiyor. Hipermarketler<br />
perakendecilik sektöründeki paylarını<br />
hızla artırıyor. Tabii bu hızlı büyüme kaliteyi<br />
de düşürüyor. Hipermarketler pazardaki<br />
paylarını artırmak için firma isimleriyle yeni
ürünler çıkarıp yarışa katılıyor ancak sonuç<br />
olarak tüketiciye bir takım ürünlerde kalitesiz<br />
mallar sunuluyor. Bu büyüme ile haksız rekabetin<br />
olduğu piyasada küçük ölçekli firmalar<br />
gitgide azalma gösteriyor. Türkiye perakende<br />
sektörünün önümüzdeki yıllarda da artışı<br />
bekleniyor. Bu sektörde pastadan en büyük<br />
payı gıda sektörü alıyor. Ardından sırasıyla ev<br />
eşyası ve onu takip eden tekstil geliyor. Pe-<br />
rakende sektöründeki büyüme artık online<br />
alışverişe doğru da kayılacağının bir göstergesi.<br />
Çünkü büyük ölçekli marketlerin, hizmetlerini<br />
sınırsızlaştırması ile insanların daha<br />
rahat ve kolay alışveriş yapması sağlanacak<br />
ve bu konuda en büyük yardımcıları internet<br />
olacaktır. Son yılların şirket satışları ve satın<br />
almalar açısından en hareketli sektörlerinden<br />
birisi olan perakendecilik, birleşmeler ve sa-<br />
25<br />
tın alma işlemleri ile gerçekleşmektedir. Tüm<br />
bu gelişmeler ile Batılı yatırımcıların doğuya<br />
da ilgisi artmaktadır. İşletme sahiplerinin<br />
göreceli olarak daha az gelişmiş ve hızlı büyüyen<br />
pazarlara yönelmesi devam edecek.<br />
İnovasyonunda önem kazanacağı bu yeni<br />
dönemde farklı satış teknikleri ile servis konseptlerinin<br />
değişimiyle pazardaki payını artırması<br />
bekleniyor.
Kastamonu <strong>En</strong>tegre<br />
Bölgesel Güç Olma<br />
Yolunda İlerliyor...<br />
kahve sohbeti<br />
1969 yılından beri, ağaç sektöründe<br />
faaliyet gösteren Kastamonu <strong>En</strong>tegre, sektöründe<br />
sadece Türkiye’de lider konumunda<br />
değil, aynı zamanda bölgesel bir güç olma<br />
yolunda ilerlemektedir.<br />
Hayat Holding<br />
Hayat Holding; temelleri 1937’de atılan,<br />
7.000 çalışanı, 1.5 milyar USD cirosu ile<br />
Türkiye’nin önde gelen holdinglerinden biridir.<br />
Hayat Holding iki ana dalda faaliyet göstermektedir.<br />
Bunlar;<br />
Tüketim Maddeleri<br />
Orman Ürünleri’dir.<br />
Tüketim Maddeleri konusunda faaliyet<br />
gösteren şirketi HAYAT KİMYA SANAYİ<br />
A.Ş.’dir. Bingo ve Test markaları ile deterjan<br />
ve temizlik malzemeleri, Molfix ve Molped<br />
markaları ile çocuk bezi ve hijyenik ped, Papia,<br />
Familia ve Teno markaları ile tuvalet kağıdı,<br />
kağıt havlu ve mendil gibi temizlik kağıdı<br />
ürünleri üretmektedir.<br />
Hayat Kimya A.Ş.’nin ana üretim üssü<br />
Başiskele-İzmit’te olmakla birlikte, Cezayir,<br />
Bulgaristan, Ukrayna ve İran’da da üretim<br />
tesisleri vardır. Ayrıca Başiskele-İzmit üretim<br />
üssümüzde, Limaş adı altında limancılık faaliyetleri<br />
de vardır.<br />
Orman ürünleri sektöründe faaliyet<br />
gösteren şirketi ise Kastamonu <strong>En</strong>tegre<br />
A.Ş.’dir. Her iki şirket de benzer ciro ve eleman<br />
sayısına sahip olup, çok uluslu ve bölgesel<br />
liderlik vizyonu içinde çalışmaktadır.<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre, orman ürünleri ve<br />
mobilya sektöründe faaliyet göstermektedir.<br />
Mobilya, dekorasyon ve inşaat sektörünün<br />
ihtiyaç duyduğu, yonga levha, yongalam,<br />
26<br />
MDF, medelam, laminat parke (Floorpan, Artfloor),<br />
kapı paneli (Doorpan) ve bunlarla ilgili<br />
muhtelif katma değerli ürünleri üretmektedir.<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre, kurulduğu 1969<br />
yılından günümüze kadar sürekli devam<br />
eden yatırımlarla bugün, altısı Türkiye’de<br />
(Kastamonu Yonga levha, Kastamonu Organize<br />
Sanayi’de MDF, Gebze’de MDF ve<br />
Yonga levha, Balıkesir’de Yonga levha,<br />
Samsun’da Yonga levha), üçü yurtdışında<br />
(Bulgaristan’da yonga levha, Romanya’da<br />
kapı paneli, Bosna-Hersek’te Kraft kâğıdı)<br />
olmak üzere toplam dokuz tesise sahiptir.<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre ISO tarafından yapılan<br />
Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu<br />
2010 yılı değerlendirmesinde, üretimden satışla,<br />
net 915 milyon TL cirosu ile (2009 yılına<br />
göre cirosal olarak %19 artışla) 49.sırada<br />
yeraldı. Bu ciroya yurt dışındaki iştiraklerden<br />
elde edilen 180 milyon USD civarında ciro<br />
dahil değildir.<br />
Ağaç bazlı panel üreticisi Kastamonu<br />
<strong>En</strong>tegre, TİM ( Türkiye İhracatçılar Meclisi ) ilk<br />
1000 ihracatçı firma 2010 yılı sıralamasında<br />
66 milyon USD ihracat rakamıyla 190. sırada<br />
yer alarak yine açık ara sektör birincisi oldu.<br />
İtalya’da yayınlanan ve sektörün<br />
önde gelen dergilerinden olan,<br />
Datalignum’un 2009 yılı sektör araştırmasında,<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre 2.2<br />
milyon m3/yıl toplam panel kapasitesi<br />
(MDF+Yonga levha) ile Avrupa’nın 6.<br />
Büyük ağaç bazlı panel üreticisidir. Yine<br />
Dünya’daki en yaygın sektör dergisi<br />
olan Wood Based Panel 2010 sayısında,<br />
Dünya’nın en büyük 10.panel üreticisi<br />
olduğu belirtilmektedir.<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre, Türkiye panel pazarında,<br />
ürün gruplarına göre %25-40 arasında<br />
değişen pazar payına sahiptir.<br />
Geniş bayi ve hizmet ağı ile Türkiye’ni
tüm il, ilçe ve köylerine hizmet vermektedir.<br />
Ürettiği tüm ürünler ile mobilyadan, mutfağa, kapıya<br />
her noktaya ulaşmaktadır.<br />
Ayrıca Romanya’da yerleşik Prolemn isimli<br />
şirketinde üretilen Doorpan markalı kapı paneli<br />
ile Avrupa’nın ikinci, Dünya’nın dördüncü büyük<br />
tesisi olma özelliğine sahiptir. Bu ürünle, pazar sınırlarını<br />
daha da genişleterek, Orta Amerika’dan,<br />
Hindistan’a kadar 40 ülkeye ihracat yapmaktadır.<br />
Sektörün, Türkiye’de birden fazla yerde ve<br />
yurtdışında üretim yapan ilk ve halen tek şirketidir.<br />
Capital dergisinin 2011 yılı Ekim sayısında<br />
yayınlanan ‘Türkiye’nin sınır ötesi şirketleri’ başlıklı<br />
yazısında, Yurtdışındaki en büyük 50 Türk şirketi<br />
arasında Bosna Hersek’ teki şirketi Natron Hayat<br />
33.sırada, Romanya’daki şirketi Prolemn 39.sırada<br />
ve Bulgaristan’daki şirketi Gabrovnitsa 42.sırada<br />
yer almıştır. Yine bu çalışmada Kastamonu<br />
<strong>En</strong>tegre, yurt dışında yatırımı olan Türk Şirketleri<br />
arasında 180 milyon USD’lik ciro ile 15. sırada yer<br />
almıştır.<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre Yeni Ufuklara<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre’yi farklı kılan özelliklerin<br />
başında, kurumsal yapılanmasının yanı sıra<br />
hızlı, güvenilir, bilgili, yenilikçi ve kaliteli insan kaynağı<br />
geliyor. Odak noktası müşteri olan, müşterilerinin<br />
ihtiyaçlarını anlayan, bu ihtiyaçlara uygun<br />
doğru ürün ve hizmetlerle cevap verebilen seçkin<br />
insan kaynağı, Kastamonu <strong>En</strong>tegre’yi rakiplerinden<br />
farklı kılan özelliklerden birisidir. Kastamonu<br />
<strong>En</strong>tegre, şirketini ve işini seven çalışanları ile her<br />
zaman sektörün çalışmak için en çok tercih edilen,<br />
en gözde şirketi oldu. Kastamonu <strong>En</strong>tegre’de<br />
herkes kendi işi gibi çalışıyor..<br />
İnşaası halen devam eden Adana MDF ve<br />
Romanya Yongalevha tesislerinin devreye girmesi<br />
ile birlikte 1 milyar dolar konsolide ciro hedefine<br />
2012 yılında ulaşmayı hedefliyor.<br />
Sürdürülebilir büyümeyi temin etmek için,<br />
Türkiye’ de pazar payını kısmen artırma düşünce-<br />
kahve sohbeti<br />
si olsa da, Kastamonu <strong>En</strong>tegre’nin temel hedefi<br />
yurtdışında büyümeye öncelik vermektir. Bu pazarlarda<br />
pazar payını artırmaktır.<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre’nin temel büyüme<br />
stratejisi, kendi sektöründe ( farklı sektörlere girerek<br />
değil ) üretim ve satış coğrafyasını geliştirerek<br />
büyümektir.<br />
Bu kapsamda önümüzdeki 5 yıl içinde yurt<br />
içinde ve yurt dışında yeni yatırımlar planlamaktadır;<br />
sözkonusu yatırımlar tamamlandığında Kastamonu<br />
<strong>En</strong>tegre’nin üretim kapasitesi bugünkünün<br />
iki katına çıkacak ve Türkiye’nin global şirketleri<br />
arasındaki yerini sağlamlaştıracaktır.<br />
Gebze’de 1.600m3/gün, 480.000m3/yıl kapasite<br />
yonga levha tesisi, 2010 yılı sonunda devreye<br />
girmiştir.<br />
Adana’da Hacı Sabancı Organize Sanayi<br />
Bölgesinde 110 milyon euro’ya mal olacak<br />
1.400 m3/gün, 420.000 m3/yıl kapasiteli<br />
MDF tesisinin inşaatı 2010 yılının ekim<br />
ayında başlamış olup, 2012 yılının başında<br />
devreye girecektir. Bu tesisin üretime başlaması<br />
ile Türkiye’nin MDF ve laminat parke ithalatının<br />
azaltılması planlanmaktadır. Böylece<br />
durum tersine dönerek ihracat artacaktır.<br />
Adana mdf projesi, aynı zamanda ortadoğu<br />
ve kuzey afrika ülkelerini hedefleyen bir projedir.<br />
Bu gelişecek pazarlara üretim yapma<br />
imkanı sağlayacaktır.<br />
Romanya’da 2012 yılı başında, 1.600 m3/<br />
gün, 480.000 m3/yıl kapasiteli yongalevha tesisi<br />
devreye girecektir. Romanya yongalevha yatırımı<br />
ile Balkan ülkeleri hedeflenmektedir.<br />
Bu yatırımlarla birlikte, halen 2.5 milyon m3<br />
olan yıllık panel üretim kapasitesi 2012 yılında 3.3<br />
milyon m3’e çıkararak, 1 milyar USD cironun geçilmesi<br />
hedeflenmektedir. ( % 45 – 50 kapasite artışı)<br />
Böylece 2012 yılı başında toplam yongalevha<br />
üretim kapasitesi 2.1 milyon m3/yıl, MDF üretim<br />
kapasitesi ise 1.2 milyon m3/yıl olacaktır.<br />
Adana projesinden sonra da, Rusya<br />
28<br />
Tataristan’da MDF yatırımına başlanacak. Şirket<br />
kuruldu, arazi tahsisi alındı. Proje ve gerekli izinler<br />
tamamlandı. Bu yıl içinde inşaat ve bina işlerinin<br />
tamamlanması düşünülüyor. Şu anda saha<br />
hafriyat ve inşaat işleri başladı. Tataristanda yine<br />
en cok gelişen pazarlardan biri olan Rusya pazarı<br />
hedeflendi. Bu Kastamonu <strong>En</strong>tegre’nin 2012<br />
yılı projesi olacaktır.<br />
Ayrıca, Bulgaristan’da OSB yatırımı çalışmalarına<br />
başlandı. 100 milyon euro’ya mal olacak tesis,<br />
400 bin m3/yıl üretim kapasitesine sahip olacaktır.<br />
Üretiminin yaklaşık yarısını Türkiye’ye ihrac etmesi<br />
planlanan tesisin 2013 yılı sonunda faaliyete geç-<br />
mesi bekleniyor. Böylece Gabrovnitsa lokasyonu<br />
ham ve melamin kaplı yongalevha üretimi yanında<br />
OSB üretimiyle de Türkiye’nin Bulgaristan’daki en<br />
büyük Türk yatırımları arasındaki yerini güçlendirmiş<br />
olacaktır.<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre için hedef, artık sadece<br />
74 milyon’luk Türkiye pazarı değil, komşu ve<br />
yakın coğrafya ile 850 milyon’luk bir nüfus hedeflenmektedir.<br />
Kastamonu <strong>En</strong>tegre yukarıdakilere ilave<br />
olarak önümüzdeki birkaç yıl içinde yurt içinde ve<br />
yurt dışında yeni yatırımlar planlamaktadır<br />
• Rusya’da Yongalevha ve OSB<br />
tesisi yatırımı,<br />
• Romanya’da MDF tesisi yatırımı,<br />
• Türkiye’de Adana’da Yongalevha te<br />
sisi yatırımı.<br />
• Türkiye’de Antalya’da MDF tesisi ya<br />
tırımı.
Hedefler<br />
• Avrupa ve Dünya panel üreticileri<br />
arasında, toplam üretim hacmi olarak ulaşılan<br />
altıncılık ve onunculuk hedeflerini en<br />
azından sürdürmek ve/veya 1-2 basamak<br />
daha yukarı çıkabilmek.<br />
• Türkiye pazarındaki kapı paneli hariç %<br />
25 - % 40 arasındaki pazar paylarını korumak,<br />
sürdürülebilir büyüme için yeni pazarlara açılmak.<br />
29<br />
Özellikle 2010 – 2015 yıllarında, üretim<br />
anlamında Romanya, Bulgaristan, Rusya ve<br />
Ukrayna’da büyüyerek Karadeniz ve Akdeniz<br />
havzasında bölgesel güç olma yolunda hedeflere<br />
ulaşılması planlanıyor.
Har Vurup Harman Savurmamak<br />
Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR<br />
Tasarruf<br />
“O Şirazlı güzel verirse muradım bağışlarım siyah benine<br />
hem Buhara’yı hem Semerkand’ı”<br />
Hikâye odur ki; Hafız’ın bu şiirini duyan Timur derhal<br />
Hafız’ı huzuruna çağırır. O sırada günlük tamirat işleriyle<br />
meşgul olan Hafız üzerini değiştirmeye bile fırsat bulamadan<br />
pejmürde bir şekilde kendini Timur’un karşısında<br />
bulur. Hafız’ı karşısında bu halde gören Timur daha<br />
da kızarak yüksek bir sesle;<br />
“Bizim bin bir zahmetle savaşarak aldığımız Buhara’yı<br />
ve Semerkand’ı bir güzelin benine bağışlayıvermişsin,<br />
bre bu ne cömertlik?” demiş.<br />
30<br />
Durumun kötüye varacağını anlayan Hafız ne söylese<br />
Sultan’ın fikrini değiştirmeyeceğini düşünmüş ve bari<br />
bir nükteyi feda etmeyeyim diyerek ellerini iki yana açmış<br />
ve kıyafetlerini göstererek,<br />
“İşte o yersiz cömertlikten dolayı bu haldeyiz ya Sultanım”<br />
deyivermiş...<br />
İsfahan’da Hafız’ın anısının yaşatıldığı ve bizdeki âşık<br />
atışmalarını hatırlatan şiir atışmalarının yapıldığı bir kıraathane...<br />
Duvarlar Hafız’a ve başka şairlere ait şiirlerle<br />
süslenmiş...
Şifreler<br />
Hayatımızın<br />
Bir Parçası<br />
Şifre Seçimi ve Kullanımı<br />
Konusunda İpuçları...<br />
Şifrelerin Seçilmesi<br />
Gün geçtikçe teknoloji ve internet gelişiyor<br />
ve bu beraberinde birtakım problemleri<br />
de getiriyor. Yabancıların bilgisayarlara erişmesi,<br />
bu problemlerin en başında geliyor. İnsanoğlu<br />
bu problemlere bazı önlemler almaya<br />
çalışıyor. Şifreler (password) bu önlemleri,<br />
belki de en önemlisi, en önde geleni. Belli<br />
yerlere konan şifrelerle yabancı kişilerin erişimi<br />
engellenmeye çalışılıyor. Buna rağmen<br />
şifre engeli de bazen aşılabiliyor. Birtakım<br />
programlarla şifreler tahmin edilebiliyor.<br />
Kötü Şifreler<br />
Kötü bir şifre kolaylıkla tahmin edilebilen<br />
bir şifredir. Bazı şifre çözücü programlar<br />
alfabedeki bütün karakterleri kullanarak, deneme<br />
yanılma yoluyla şifre çözerken; bazıları<br />
da genel şifreleri içeren bir liste kullanırlar.<br />
Modern bir normal PC bile güzel bir şifre tahmin<br />
programı ile binlerce şifreyi bir günden<br />
az bir zamanda deneyebilir.<br />
Popüler ve kötü bir şifre nasıl olur?<br />
Bazı örnekler; isminiz, eşinizin ismi veya<br />
anne ve babanızın ismi. Diğer kötü şifreler<br />
unutmayınız!<br />
bu isimlerin tersten yazılması veya bir rakam<br />
eklenmesi şeklindedir. Kısa şifreler de kötü<br />
şifrelerdir, çünkü tahmin edilmesi daha kolaydır.<br />
Bilgisayar isimleri ve benzeri şifreler<br />
de kötü şifrelerdir. Gizli ve tahmin edilemez<br />
gibi görünse de aslında oldukça yaygın kullanılmaktadır.<br />
Diğer kötü seçimler telefon<br />
numaraları, en çok beğenilen filmlerden kitaplardan<br />
karakterler, yerel yerleşim yerleri,<br />
favori içecekler ve ünlü bilim adamları gibi.<br />
Bu isimlerin büyük harfle yazılı olanları veya<br />
ters çevrilmiş olanları da pek iyi değildir. “l”<br />
(küçük L) ile “1” i veya “E” ile “3” ü değiştirmek,<br />
başa veya sona bir rakam eklemek<br />
veya kelimelerin basit modifikasyonları da<br />
pek iyi değildir. Bazı sistemlerde kullanıcıların<br />
kötü şifre seçmeleri engellenmeye çalışılıyor.<br />
Örneğin hepsi büyük veya küçük harf<br />
olan ve 6 karakterden kısa olan veya kısa<br />
olup da içerisinde alfabetik karakter haricinde<br />
karakter içermeyen şifreler bazı sistemler<br />
tarafından kabul edilmiyor.<br />
Yapılan araştırmalarda birçok sistemde<br />
şifresi accountu ile aynı olan kullanıcılara<br />
rastlanmıştır. Bu tip accountlar “Joes” olarak<br />
adlandırılıyor. Joes accountları şifre kırıcılar<br />
tarafından kolaylıkla tahmin ediliyor. Bu nedenle<br />
bazı sistemlerde Joes accountlarına<br />
izin verilmiyor.<br />
İyi Şifreler<br />
İyi şifreler kolaylıkla tahmin edilemeyen<br />
şifrelerdir. İyi şifreleri tahmin etmek zordur,<br />
çünkü:<br />
• Büyük ve küçük harf içerirler.<br />
• Noktalama işaretleri ve rakamlar içe<br />
rirler.<br />
• Bazı kontrol karakterleri ve/veya<br />
boşluklar içerirler.<br />
• Kolaylıkla hatırlanabilirler ve bu ne<br />
denle bir yere not edilme ihtiyacı<br />
duymazlar.<br />
• Yedi, sekiz karakter uzunluğundadır<br />
32<br />
lar.<br />
• Kolay ve hızlı yazılırlar ve öylece et<br />
raftan bakan biri ne yazdığını anlaya<br />
maz.<br />
İyi şifrelerin seçilmesi aslında olduk<br />
ça kolaydır. Bazı tavsiyeler;<br />
• İki kısa kelime özel bir karakter veya<br />
bir sayı ile birleştirilebilir. Örn: robot<br />
7benim<br />
• Size özel bir kısaltma yapabilirsiniz.<br />
Örn: bshKBBs (Bu Sınıftaki Hiç Kim<br />
se Bisiklete Binmeyi Sevmez)<br />
Bununla birlikte bu şifrelerin hepsi<br />
kötü şifrelerdir, çünkü hepsi bura<br />
ya yazıldı...<br />
Şifre seçerken şunlardan sakının;<br />
• Sizin, eşinizin veya iş arkadaşınızın<br />
ismi<br />
• Çocuğunuzun veya ev hayvanınızın<br />
ismi
• Yakın arkadaşlarınızın isimleri<br />
• <strong>Çok</strong> beğenilen sanatçıların isimleri<br />
• Patronunuzun ismi<br />
• Herhangi birisinin ismi<br />
• Kullanmakta olduğunuz işletim siste<br />
minin ismi<br />
• Bilgisayarınızın ismi<br />
• Telefon veya lisans numaranız<br />
• Sosyal güvenlik numaranızın herhan<br />
gi bir parçası<br />
• Herhangi birisinin doğum tarihi<br />
• Sizin hakkınızda kolaylıkla bulunabi<br />
lecek bir bilgi (adres gibi)<br />
• Birtakım kalıplaşmış kelimeler (wizard, gurup,<br />
gandalf...)<br />
• Bilgisayarınızdaki herhangi bir kullanıcının<br />
ismi ( büyük harfli, çift harfli...)<br />
• Yabancı bir dildeki bir kelime<br />
• Yer isimleri gibi özel isimler<br />
• Aynı harften oluşan bütün şifreler<br />
• Basit harf düzenlerinden oluşan bü<br />
tün şifre (qwerty gibi)<br />
• Yukarıda listelenenlerin tersten yazıl<br />
mış halleri<br />
• Yukarıda listelenenlerin önüne veya<br />
arkasına rakam eklenmiş halleri.<br />
Rakamlar, noktalama işaretleri ve kontrol karakterlerinin<br />
kullanılmasıyla değişik şifre oluşturma<br />
olasılığı önemli ölçüde artacak ve bununla birlikte<br />
şifrenin tahmin edilme olasılığı da azalacaktır.<br />
Eğer birkaç tane hesabınız (account) varsa<br />
aynı şifreyi bütün hesaplarda kullanabilirsiniz. Bu<br />
şekilde hatırlamanız da kolay olacaktır. Fakat bu<br />
accountlardan birinin şifresi öğrenildiğinde bütün<br />
accountlarınızın şifreleri ortaya çıkmış olacaktır.<br />
Böyle bir durumda temel bir şifre oluşturulur ve her<br />
farklı makine için modifiye edilir. Örneğin sizin temel<br />
şifreniz kxyzzy olsun. İsmi “athena” olan bir makinede<br />
şifreniz kxyzzya olurken ismi “ems” olan bir<br />
makinede şifreniz kxyzzye olacaktır.<br />
Unutulmaması gereken önemli bir nokta da<br />
şifrelerin herhangi bir yere yazılmamasıdır. Sebep<br />
oldukça basittir: Eğer şifrenizi bir yere yazarsanız,<br />
birisi onu bulabilir ve bilgisayarınıza kolaylıkla girebilir.<br />
Akılda tutulan bir şifre yazılan bir şifreden her<br />
zaman için daha iyidir. Örneğin şifresini cüzdanında<br />
bir yerde saklayan bir kişi cüzdanını çaldırdığında<br />
cüzdanı çalan kişi kolaylıkla bilgisayara girebilir.<br />
Eğer ki illa şifrenizi yazmanız gerekiyorsa<br />
bazı şeylere dikkat edilmelidir:<br />
• Şifreyi bir yere yazdığınızda onun şifre olduğunu<br />
yazmayın.<br />
• Aynı kâğıt parçasına hesap ismini, network<br />
ismini veya bilgisayarın numarasını yazmayın.<br />
• Şifreyi terminalin, klavyenin veya bilgisa<br />
yarın herhangi bir parçasına iliştirmeyin.<br />
• Şifreyi direkt yazmayın, onun yerine di<br />
ğer karakterlerle veya bu karakterleri si<br />
zin kolayca hatırlayabileceğiniz bir şekil<br />
de karıştırarak yazın.<br />
Şifre yazarken sakınılacak birtakım şeyler:<br />
33<br />
• Şifreyi düzenleme yapmadan online ola<br />
rak kaydetmeyin. (Dosyaya, veri tabanı<br />
na veya e-mail mesajına)<br />
• Asla bir şifreyi başka bir kullanıcıya email<br />
ile göndermeyin. Örneğin birisi sistemde text dosyalarında<br />
ve email mesajlarında “şifre” kelimesini<br />
aratarak şifreye erişebilir.<br />
• Login şifreniz asla uygulama programlarınızın<br />
şifresi olmasın. Mesela login şifreniz internete<br />
bağlanmak için kullandığınız şifreyle aynı olmasın.<br />
Bu uygulamalardaki şifreler bazı kişiler tarafından<br />
kontrol edilebilir ve yanlış kişilerin eline geçebilir.<br />
• Aynı şifreyi farklı organizasyonlar tarafından<br />
kullanılan farklı bilgisayarlarda kullanmayın. Bir<br />
tanesi öğrenildiğinde bütün bilgisayarlara erişilebilir.<br />
Kötü şifrelerin tehlikesini azaltmanın en etkili<br />
yolu geleneksel şifreleri kullanmamaktır. Onun yerine<br />
siteniz tek seferlik şifreleri kullanmanıza olanak<br />
sağlayan yazılım veya donanımları yükleyebilir. Tek<br />
seferlik şifreler sadece bir kere kullanılan şifrelerdir.<br />
Bir kullanıcı olarak size şifrelerin bir listesi<br />
verilebilir. Makinenize her girişinizde bu şifrelerden<br />
bir tanesini kullanırsınız ve onu listeden silersiniz.<br />
Bir sonraki girişinizde başka bir şifreyi kullanırsınız.<br />
Veya size bir kart verilebilir ve her dakika bu karttaki<br />
numara değişir. Veya taşıyabileceğiniz küçük bir<br />
hesap makinesi verilebilir. Bilgisayara girmek istediğinizde<br />
size bir numara verecektir. Bu numarayı<br />
ve kimlik numaranızı hesap makinesine girdiğinizde<br />
bunun sonucunda çıkan numarayı bilgisayarınıza<br />
girmek için kullanabilirsiniz.<br />
Özetle; sisteminizi korumak için en temel<br />
ve önemli tavsiyeler şunlardır:<br />
• Tek seferlik şifreler kullanın.<br />
• Tek seferlik şifre kullanmanız mümkün de<br />
ğilse her accountun ayrı bir şifresi olması<br />
nı sağlayın.<br />
• Her kullanıcının güçlü, iyi bir şifre seçme<br />
sini sağlayın.<br />
• Şifrenizi diğer kullanıcılara veya herhangi<br />
birine söylemeyin.
İstanbul Finans Merkezi<br />
Proje Kapsamında<br />
Paranın Kalbi Ataşehir'de Atacak<br />
haber ve söyleşi<br />
İstanbul Finans Merkezi İstanbul’un<br />
Ataşehir ilçesinde yer alması planlanan finans<br />
merkezi projesine verilen isimdir. Çevre<br />
ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya<br />
göre bu projenin hedefi New York, Londra ve<br />
Dubai’de yer alan mevcut finans merkezlerinden<br />
daha büyük bir finans merkezi inşa<br />
etmek ve İstanbul’u uluslararası bir finans<br />
merkezi haline getirmektir. İstanbul Finans<br />
Merkezi projesi kapsamında 5 yılda 71 düzenleme<br />
yapılacak. İstanbul’da uzmanlaşmış<br />
bir finans mahkemesi ve tahkim merkezi<br />
kurulacak. Finansal işlemlerde vergiler düşürülecek.<br />
Yapılan açıklamalara göre projenin<br />
amacı hem finans sektörünün kalbi olacak<br />
bir merkez yaratmak hem de günün 24 saati<br />
yaşayan bir yer inşa etmek olarak belirtildi.<br />
Projenin tamamlanmasıyla yaklaşık 30 bin<br />
kişiye istihdam kaynağı olacağı da eklendi.<br />
Yaklaşık 2 milyon 500 bin metrekare inşaat<br />
34<br />
alanının 560 bin metrekaresi ofis, 90 bin meterekaresi<br />
alışveriş merkezleri, 70 bin metrekaresi<br />
otel, 60 bin metrekaresi rezidans ve 2<br />
bin kişi kapasiteli bir kültür ve kongre merkezi<br />
olacak.<br />
İstanbul’un uluslararası finans merkezi<br />
yapılması projesi Haziran 2008’de Meclis’te<br />
onaylanan dokuzuncu kalkınma planında yer<br />
aldı. Projenin ilk değerlendirme toplantıları<br />
Temmuz ve Ağustos aylarında yapıldı.<br />
Proje çerçevesinde Merkez Bankası,<br />
Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme<br />
ve Denetleme Kurumu ile kamu<br />
bankalarının İstanbul’a taşınmasını öngören<br />
yasa tasarısı ise Plan Bütçe Komisyonu’nda<br />
bekliyor.<br />
İstanbul finans merkezi projesi çalışmaları,<br />
belirlenen takvimle yeniden ağırlık<br />
kazandı. İlgili kurum başkanlarının katılımıyla<br />
şubat ayının ilk haftasında Devlet Planlama<br />
Teşkilatı’nda bir değerlendirme toplantısı yapıldı.<br />
Bu büyük proje hazırlanırken Kapalıçarşı<br />
’nın işleyişinden ve ortak mekan kullanımıyla<br />
Topkapı Sarayı’nın siluet ve tasarımından<br />
esinlenildi. Yakında inşaatı başlanıcak<br />
olan Finans Merkezi ile İstanbul, dünyanın<br />
finans göz bebeği olacak. Bu büyük proje ile<br />
Finans Merkezi’nin inşaası insanlara iş kapısı<br />
olacak. Finans merkezi, Topkapı Sarayı’nın<br />
etrafında oluşturulan yeşil banttan esinlenerek,<br />
İstanbul’un siluetinden kopmadan şehirden<br />
ayrılırken, yeşil alanlarla çevrenin nefes<br />
alması sağlandı. Ayrıca Topkapı Sarayı’ndaki<br />
surlar gibi finans merkezinin etrafındaki<br />
podyum hattı üzerinde devam eden yollar<br />
tasarlanarak, alan tek bir bütün haline getirildi.<br />
Farklı işlevler için kullanılabilecek avlular<br />
oluşturuldu. Tüm ortak alanlarda, İstanbul’un<br />
tarihi dokusunda yer alan ve geleneksel mimarinin<br />
imgelerini oluşturan çeşmeler, kapılar,<br />
arkadlar kullanıldı.<br />
Araç trafiği podyum içerisinde sağlanacağından,<br />
trafiğe kapalı ortak mekanlar ti-
caret ve yaşam alanı olacak. Finans merkezinin<br />
etrafına da mini bir çevre yolu yapılacak.<br />
Podyum içinde 24 bin araçlık dev otoparklar<br />
bulunacak. Binalar arasında bisikletle ve<br />
yaya olarak gidilmesi sağlanacak.<br />
Ülkemiz için büyük önem arz eden bu<br />
proje ile İstanbul, yüzyıllardır sahip olduğu<br />
değere değer katacak, tüm dünyada ekonomi<br />
denilince akıllarda tek marka haline gelicek<br />
ve İstanbul artık bir finanskent olarak anılacak.<br />
Bu kapsamlı proje içerisinde yer alan<br />
tüm faaliyetleri daha detaylı öğrenmek için ilk<br />
ağızdan duymak adına, Ak Parti Ataşehir İlçe<br />
Başkanı Avukat Nimetullah TOPU’dan bu konuyla<br />
ilgili görüş aldık.<br />
yiz?<br />
1. Öncelikle sizi çok kısa tanıyabilir mi-<br />
Ataşehir 2009 yerel seçimleri sonrasında<br />
Ak Parti ilçe başkanlığına seçildim.<br />
Toplamda 3 yıldır bu görevi yürütmekteyim.<br />
Bu ilçeye gönül vermiş birisi olmaktan gayet<br />
memnunum. Çünkü Ataşehir İstanbul’da yaşanabilir<br />
ilçelerin arasında en üst sıralarda<br />
yer almaktadır. Merkezi konumu ve kalitesiyle<br />
üst düzey bir yaşama sahiptir. Tabi farklı<br />
toplumsal dinamitleride bir arada bulundurur.<br />
İlçenin uç noktalarında da siyah ile beyazı bir<br />
arada barındıran bir yapısı vardır. Partimizin<br />
bölgedeki temsilcisi olarak, Ataşehir’imizin<br />
daha iyi yerlere gelmesi için çalışmaktayız,<br />
aynı zamanda sorunları da çözmek için her<br />
gün yeni projeler ile ilçemize katkı sağlamaya<br />
çalışıyoruz. Finans Merkezi projesi ile de İlçemizde<br />
büyük değişikiklerin olacağına eminiz<br />
ve bu durumdan en iyi şekilde yararlanmaya<br />
çalışacağız.<br />
2. Ataşehir’in günümüzdeki sorunları<br />
sizce nelerdir ?<br />
Ataşehir 2008 yılında kurulan bir ilçemizdir.<br />
Üsküdar, Kadıköy, Ümraniye’den<br />
ayrılarak 17 mahalleden oluşan ilçemizin<br />
400.000 nüfusu vardır. Bölegeyi genel anlamda<br />
düşünürsek iki ye ayırmak mümkündür.<br />
Bir kısım da yeni yaşam alanları, modern<br />
yapılar, lüx bir hayat, siteleşmenin yoğun olduğu,<br />
İstanbul’un gözde, yaşam standartları<br />
yüksek bir yer iken, diger kısım ise varoş olarak<br />
anabileceğimiz, konut ve mülkiyet sorunlarının<br />
olduğu, diğer bölge ile arasında gelir<br />
ve eğitim açısından uçurum diyebilceğimiz<br />
bir farkın olması. Bu ilçemizi siyah ile beyazı<br />
bir arada barındıran bir yapıya sahip kılıyor.<br />
3. Finans Merkezi projesinde seçimin<br />
Ataşehir olmasını neye dayandırıyorsunuz?<br />
İstanbul, Finans Merkezi projesi kapsamında<br />
geniş çaplı bir araştırma yaptı. Bu<br />
araştırma için belli kurumlar kuruldu ve bu<br />
kurumlar uzun bir dönem araştırma yaptı.<br />
Çünkü bu projenin dünyadaki örneklerine de<br />
bakacak olursak kurulduğu yerleri kalkındıran<br />
ve çok önemli getirisi olduğu için jeopolitik<br />
konumunun tercih edilebilir, sosyal yaşama<br />
uygun bir yer olması gerekiyor. Ulaşım,<br />
maliyet, bölgesel sorunlar açılarından en<br />
mantıklı bölge seçildi. Ciddi bir değerlendirme<br />
sonucu seçilen ilçemiz belli raporlama,<br />
uluslararası değerlendirme ile tercih edildi.<br />
Finans Merkezi ilçemizin gelişmiş, modern<br />
bölgesinde kurulacak. Bu proje ile hareketlilik<br />
kazanacak olan bölgemizde, finans merkezini<br />
kalkındırabilecek bir güç mevcut. Aynı<br />
zamanda Ataşehir büyük bir marka, buradaki<br />
arazi kamuya ait ve bu projeye uygun bir alan.<br />
Uluslararası olan bu proje de Ataşehir’in tem<br />
yolu ile Sabiha Gökçen havalimanına’da direk<br />
bağlanabiliyor olması büyük bir etken.<br />
4. Finans Merkezi olmanın Ataşehir’e<br />
kazandırdıkları ve kaybettirdikleri neler olabilir?<br />
Bu Merkez ile ilçemiz de büyük bir<br />
değişim gözlenecektir. Çünkü dünyadaki<br />
örneklerine de baktığımızda kurulduğu yeri<br />
kalkındıran, büyük bir iş istihdamı sağlayan,<br />
aynı zamanda sosyal yaşamı etkileyen, bu<br />
proje kapsamında çalışacak olan beyaz yakalı<br />
olarak adlandırabileceğimiz üst düzey<br />
yöneticiler ile de konut ihtiyacını karşılamak<br />
üzere çalışmaları hızlandıracak ve ilçemize<br />
ekonomik ve sosyal açıdan büyük bir katkısı<br />
olacaktır. Bu proje için yapılan çalışmalarla<br />
36<br />
hem Ataşehir’in marka değeri yükselecek ve<br />
hızlanacak aynı zamanda burada yaşayanlar<br />
bireysel anlamda istihdam ve ticaret olarak<br />
kendilerini geliştireceklerdir. İlçemizde gayrimenkulleri<br />
olan insanların da mülklerinin değerlerinin<br />
artacağına hem fikiriz. Bu sayede<br />
de arsaların ve mülklerin değeri daha da fazla<br />
olacak. Bu merkez ile de varoş olarak adlandırdığımız<br />
bölgede de dönüşüm hızlanacak<br />
ve daha iyi konutlaşma olacaktır. Bu projenin<br />
getireceği olumsuzluklara bakacak olursak;<br />
İstanbul’un tarihi ve jeopolitik konumu da göz<br />
önüne alındırılırsa kentleşme sorunu var. Çarpık<br />
kentleşmenin en yaygın olduğu metropollerden<br />
bir tanesi. Büyük bir metropol olması<br />
ile de kentin kendi içindeki sorunları da tabiki<br />
mevcut. Trafik bölgede oluşacak en büyük<br />
sorunlardan bir tanesi olacaktır. Büyükşehir<br />
Belediyesi tabiki bu sorunları önceden tahmin<br />
ederek hızlı bir çalışma içerisinde. Bu tip<br />
sorunları önceden tahmin edip, engel olmak<br />
için çalışmaları hızlandırmak bizim görevimiz.<br />
Çünkü ciddi bir getirisi olacak olan bu<br />
merkezin elbette eksi yanlarıda olacaktır. Bu<br />
sorunlarını aşmak kamu kurumlarının sorumluluğundadır.<br />
Belediyemiz Kartal-Kadıköy<br />
metrosu ile Sancaktepe-Üsküdar metrosunu<br />
hizmete sokmak için çalışmalarını başlatmakta<br />
ve Marmaray bağlantısı ile de bu trafik<br />
sorununa etkili bir çözüm aramaktadır. Bu<br />
iki metro aksı arasında havaray ya da metro<br />
projesi de düşünülmektedir. Trafik yükünü<br />
azaltmak adına da yine bir raylı sistem düşünülmektedir.<br />
Büyükşehir Belediyesi bu konuya<br />
gereken değeri vererek çalışmaktadır. Alt<br />
yapı olsun trafik olsun veya konut problemi<br />
açısından da gerekli tedbirler alınmaya başlandı.<br />
Biz bu projenin Ataşehir’e getireceği<br />
artıların farkındayız. Emlak Konut ve Toki ile<br />
de bize ait değerlerin de içinde bulunduğu<br />
herkesimin hoşuna giden, beğendiği Finans<br />
Merkezi projesi duyuruldu. <strong>En</strong> kısa zamanda<br />
da hükümetin diğer projelere gösterdiği<br />
önemden de anlayabileceğimiz üzere başlanacağı<br />
umut ediyoruz. Ayrıca muhtemel<br />
olumsuzluklara karşı da şimdiden planlar<br />
yapılıp ciddi yatırımlar yapılmaktadır. Yapılan<br />
yatırımlar ile daha hızlı ulaşım ve kaliteli yaşam<br />
amaçlanmaktadır.
Her daireye<br />
2 otopark<br />
Çocuk oyun parkı<br />
Kapalı spor salonu<br />
Teras Bahçesi<br />
güvencesiyle...<br />
Ümraniye’nin yeni gözdesi Şerifali de<br />
Finans Merkezi ve TEM otoyoluna yakın<br />
Modern iç ve dış mimari<br />
6 kişilik tam otomatik asansör<br />
Daire içi internet ağ bağlantı altyapısı<br />
Kapalı otopark<br />
Güvenlik şifreli bina girişi<br />
Toplu taşıma araçlarına yürüme mesafesinde<br />
www.mefayapi.com
Geçmişten Günümüze<br />
Ramazan Demirci ile Söyleşi<br />
Ramazan Demirci<br />
Honda Plaza Ayışığı<br />
Yönetim Kurulu Başkanı<br />
İlk okul 2.sınıfta iş hayatına atılan, ortaokulda<br />
ise zor sektörlerden birisi olan döküm<br />
işinde çalışan, uzun yıllar Haytaş döküme<br />
emek veren ve büyüme fikri<br />
ile 1997 yılında Honda’nın , 2000<br />
yılında ise Peugeot’nun bayiliğini<br />
alarak Ayışığı otomotiv ve Açı otomotiv<br />
bünyesinde otomobil alım<br />
satımı ve servis işlerinde faaliyet<br />
gösteren Ramazan Demirci, bu<br />
sayıda Altunizade’nin konuğu oluyor.Şu<br />
anda da Günışığı sigorta ve Balance<br />
Line Studio ise diğer iki yatırımı. Ramazan<br />
Demirci ile bu başarısı ve doğru tercihleri<br />
üzerine konuştuk.Tüm sorularımızı içtenlikle<br />
yanıtlayan ve başarı öyküsünü bizimle paylaşan<br />
Ramazan Demirci’ye teşekkürlerimizi<br />
fark yaratanlar<br />
bir borç biliriz.<br />
Ramazan Bey öncelikle sizi biraz tanıyabilir<br />
miyiz?<br />
1962 yılında<br />
Kastamonu’nun Çatalzeytin<br />
ilçesinde doğdum.<br />
O yıllarda babam<br />
askerlik hizmetini yapacağı<br />
için beni ve annemi<br />
dedemin yanına bırakmış.<br />
Babam askerden<br />
geldiği gibi İstanbul’a<br />
gelmişiz. Benim büyüdüğüm,<br />
havasını soluduğum<br />
şehir İstanbul’dur.<br />
İlk olarak Fatih’in Küçükpazar<br />
mahallesinde ikamet<br />
ettik, sonrasında ise Gaziosmanpaşa’ya<br />
taşındık. İlköğretim ve lise yıllarımın geçtiği<br />
semt burasıdır. Bizim küçüklük yıllarımızda<br />
çalışmak âdetti ve ben de tatillerde, hatta<br />
okullar açıkken bile çalışırdım. İlk işim sabah<br />
6’da kalkıp simit fırınından galeta alıp okul<br />
saatine kadar onu satmak olurdu ve 8’de<br />
satışlarımı bitirip dersime yetişirdim. Çalışma<br />
hayatımın ikinci işi ise, Topçular’da bir torna<br />
atölyesiydi. Çünkü boş durmayı sevmeyen<br />
biriyim ve hayata erken yaşta atılmanın avantaj<br />
sağlayacağını düşünüyordum. Nitekim şu<br />
an haklı olduğumu görüyorum. Bir dönem<br />
de Beyazıt’ta kitapçı yanında çalıştım ama<br />
kısa süren bu maceram ba-<br />
bamın yanında dökümhanede<br />
çalışmakla devam etti. Sonrasında<br />
işlerimize dört elle sarıldık<br />
ve büyümeye devam ettik.<br />
Otomotiv yan sanayi olarak hizmet<br />
veriyorduk. Kalıp ve plastik<br />
işine girdik, oradaki yönetim,<br />
kardeşimin sorumluluğunda devam ediyor.<br />
Bizler inanıyoruz ki<br />
kaliteli ve<br />
güvenilir hizmetin<br />
karşılığı müşteri<br />
mutluluğudur.<br />
İş hayatına atıldığınız dönem ve otomotiv<br />
sektörü ile tanışmanızdan bahsedebilir<br />
misiniz?<br />
38<br />
Ticaretin altın kuralı olan,<br />
müşterimizin sürekliliğini<br />
oluşturmak, onlara dürüst<br />
davranmak, güven vermek,<br />
onlara bizim ürünlerimizi satın<br />
alma ve kullanma mutluluğunu<br />
hissettirmek başlıca<br />
hedeflerimizin arasındadır.<br />
Çalışma arkadaşlarımızı da<br />
memnun etmek<br />
asli görevimiz.<br />
Dökümhaneden sonra büyüme isteğimizle<br />
farklı sektörlerde iş aramaya başladık.<br />
Birkaç deneme sonrası 1997 yılında otomotiv<br />
sektörü ile tanıştık. Honda Türkiye ile çalışmaya<br />
başladık. Son olarak da 2005 yılında<br />
şu an kullanıyor olduğumuz<br />
ofisimizde hizmet vermeye<br />
başladık. Honda’nın en<br />
önemli bayilerinden birisiyiz.<br />
İki markanın bayiliğini yapıyoruz.<br />
1997 yılında Honda<br />
ile başlayan serüvenimiz<br />
2000 yılında Peugeot ile<br />
büyümeye devam etti. Aynı<br />
yıllarda Günışığı sigortayı<br />
da kurduk.1997 yılında itibaren<br />
satışlarımız gayet iyi<br />
durumda. Bu iki firmanın da<br />
ürünlerini satıp aynı zamanda<br />
satış sonrası hizmetlerini yürütmekteyiz.<br />
Sigorta şirketi olarak da İstanbul’un başarılı<br />
şirketleri arasında yer almaktayız.<br />
Böylesine kısa bir sürede Honda’nın<br />
en iyi bayilerinden biri haline gelmenizdeki<br />
etkenlerden bahsedebilir misiniz?<br />
Evet Honda’nın en çok satan bayilerinden<br />
biriyiz. Çünkü ticaretin altın kuralı olan,<br />
müşterimizin sürekliliğini oluşturmak, onlara<br />
dürüst davranmak, güven vermek, onlara bizim<br />
ürünlerimizi satın alma ve kullanma mutluluğunu<br />
hissettirmek başlıca hedeflerimiz<br />
arasında. Elimizdeki imkânlar nispetinde,<br />
çalışma arkadaşlarımızın mutlu olabilmeleri<br />
için de çaba sarf ediyoruz. Aynı zamanda<br />
Altunizade’de yaşıyoruz ve hem bölgeyi,<br />
hem esnafı iyi tanıyoruz. Bence ticareti<br />
doğru uyguluyoruz ve bölgemiz çok doğru<br />
bir seçim. Çünkü önceki yıllarda Altunizade<br />
semtinde açık otomotiv pazarı kurulurdu.<br />
Bu sayede insanların ayağı bu sektör için<br />
bu semte epey alışık. Dolayısıyla, Altunizade<br />
ikinci el araçta bile güvenilir bir semt ve<br />
bizim de Avrupa yakasından da hayli müşterimiz<br />
var. İnsanların bu semte aşinalığı çok<br />
önemli. Eğer ticarete erken yaşta atıldıysanız
ve olması gerekenleri yapıyorsanız başarılı<br />
olmamak mümkün değil. Biz de bize düşen<br />
görevi bize yakışan şekilde yapmaya çalışıyoruz.<br />
Ayışığı Otomotiv’in 1998 yılı Türkiye<br />
Satış 1.ciliği, 1999 yılı Satış İstanbul Bölgesi<br />
1.ciliği, 2000 yılı Satış İstanbul Bölgesi 1.ciliği,<br />
2000 yılı Servis Danışmanları yarışmasındaki<br />
Türkiye 1.ciliği, 2001 yılı Sigorta bölümünün<br />
Axa Oyak Max kasko Türkiye 2.ciliği gibi başarıları<br />
da bunları kanıtlamaktadır.<br />
Peugeot Açı olarak otomotiv sektöründeki<br />
önemli yerinizi nelere borçlusunuz?<br />
Peugeot bayiliğini de ikinci bir marka<br />
yapmak istedik. Çünkü Peugeot’nun en büyük<br />
avantajı dizel motorlu araçlarının bulunması.<br />
Bu sayede ticari araç satımında önemli<br />
bir gelişme gösterdik. Honda’nın dizel motoru<br />
olmadığı gibi ticari aracı da bulunmamaktadır.<br />
2000 yılında piyasaya girdiğimiz bu marka<br />
ile kriz dönemlerinde de doğru politikalar<br />
izleyerek bu süreçleri en az hasarla atlatmayı<br />
bildik. Özellikle müşteri ve çalışan kaybımızın<br />
olmaması bizim için iyi bir sonuçtu.<br />
Altunizade bölgesinde uzun yıllardır<br />
ticaret yapan biri olarak bölgenin gelişimini<br />
çok yakından gözlemleme şansınız olmuştur.<br />
Altunizade hakkındaki görüşleriniz nedir?<br />
Yıllardır bu semtte ticaret yapan bir<br />
kişiyim. Bölge, Avrupa yakasına geçişin en<br />
yakın olduğu nokta olarak çok önemlidir. Burası<br />
imara açık bir yer değil ama jeopolitik konumu<br />
ve yüksek kalitesiyle yeni yatırımcıların<br />
gözde yeri. Gözlemleyebileceğiniz üzere gitgide<br />
büyüme gösteren semtimiz yeni açılan<br />
oteller ve üniversitelerle gelişmeye devam<br />
ediyor. Önümüzde bulunan caddenin aydınlatılması<br />
ve kafe-restoranların artmasıyla<br />
daha da gözde bir yer olabilir. Çünkü etrafta<br />
çok fazla çalışan var ve iş çıkışlarında daha<br />
fazla vakit geçirilebilecek alanlar artarsa bu<br />
lokasyondan kimse çıkmaz. Bu da demektir<br />
ki, burada kazanılan para burada harcanırsa<br />
semtimiz daha kolay kalkınır. Altunizade ol-<br />
ması gereken yerde, belediyenin çalışmaları<br />
ve büyük ölçekli firmaların da buraya taşınmasıyla<br />
Altunizade’nin geleceği çok daha<br />
güzel olacak. Çünkü belediyemiz geçekten<br />
çok iyi çalışıyor.<br />
Ayrıca şanslıyız çünkü 17 kilometrelik<br />
bir sahile sahibiz ve bu<br />
sahili biraz daha canlandırırsak<br />
burada insanlar<br />
daha çok vakit geçirebilir,<br />
yürüyüş ve spor için<br />
de burası tercih noktası<br />
haline gelebilir. Bildiğiniz<br />
gibi, Boğaz’ı gören, deniz<br />
ve temiz hava ile iç içe oldukça<br />
uzun bir sahil şeridine<br />
sahibiz. Gelecekte,<br />
yapılması düşünülen<br />
Metro ile Marmaray projesinin<br />
bitimiyle de, vatandaşımızın çok daha<br />
kolay ulaşım sağlayacağı ve bu nedenle de<br />
tercih noktası olacağı düşüncesindeyim.<br />
Farklı sektörlerde yer alıyor musunuz<br />
ve önümüzdeki yıllar içerisinde yer almayı<br />
düşündüğünüz projeleriniz var mı?<br />
Şu an Ayışığı otomotiv, Açı otomotiv,<br />
Günışığı sigorta ile hizmet vermekteyiz. Aynı<br />
39<br />
Döküm dışında bir<br />
sektörde daha yatırım<br />
yapmak gerektiğini<br />
düşünüyorduk ve istiyorduk.<br />
Sadece döküm sektöründe<br />
devam da edebilirdik. Ancak en<br />
az iki sektörde iş<br />
yapmanın daha doğru<br />
olacağına kanaat getirdik.<br />
zamanda eşimin işlettiği Balance Line Studio<br />
ile iyi bir hizmet vermekteyiz. <strong>Çok</strong> nezih bir<br />
ortama sahip olan studio da kendisine özel<br />
ortamıyla müşterilerini memnun etmeye çalışıyor.<br />
Spor merkezimizde kişiye özel ders-<br />
ler uygulanabildiği gibi grup<br />
dersleri de veriliyor. Bu studio<br />
bölgede tercih edilen bir<br />
yer haline geldi ve kısa sürede<br />
büyük bir gelişim gösterdi.<br />
Önümüzdeki yıllarda ise<br />
yeni yatırımlar elbette düşünüyoruz.<br />
Şu an otomobilciler<br />
arayışta. Aynı zamanda bu<br />
sektörde yeni oyuncular yok,<br />
çünkü büyük bir yatırım ve<br />
tecrübe isteyen bir iş. Bizim<br />
de bölgenin ihtiyacı olan otel<br />
açma isteğimiz var. Çünkü turizm sektörü ülkemizde<br />
gelişmekte ve yurtdışından da epey<br />
turist almaktayız. Şehrimizde yeterli sayıda 5<br />
yıldızlı otel yok. Ben bu sektörü yatırım yapılabilecek<br />
bir sektör olarak görüyorum.<br />
Bizi ziyaretiniz için<br />
teşekkür ederiz.
Yatırım<br />
Uzun Vadeli Düşünmek<br />
Abbasi halifelerinden Harun Reşid, bir ihtiyarın<br />
küçük bir meyve fidanı diktiğini görünce<br />
ona:<br />
“Babacığım! Sen çok ihtiyarsın, diktiğin fidanın<br />
meyvesini göremeyeceksin, neden kendine<br />
zahmet ediyorsun” demiş.<br />
İhtiyar şöyle cevap vermiş: “Bizden öncekiler<br />
ağaç diktiler, meyvelerini biz yedik. Şimdi biz<br />
de ağaç dikmeliyiz ki, bizden sonrakiler yesinler.”<br />
Bu cevap Harun Reşid’in çok hoşuna<br />
40<br />
Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR<br />
gitmiş ve ihtiyara bir kese altın vermiş. İhtiyar:<br />
“Gördün mü evlâdım, benim diktiğim fidanlar<br />
şimdiden meyve vermeye başladı.” demiş.<br />
Bu cevabı çok beğenen padişah bir kese<br />
daha altın verip ihtiyarı överek oradan ayrılmış.<br />
Fotoğrafta Anadolu’nun küçük bir köyünde<br />
bu anlayışı düstur edinmiş dedemiz fidan dikmekte.<br />
Onun da diktiği fidanların en kısa zamanda<br />
meyve vereceğinden hiç şüphesi yok.
Ramada İstanbul Asia ile Buluşma Gerçekleşti...<br />
16 Şubat 2012, Perşembe<br />
İstanbul Anadolu Yakası’nın yeni Delux Oteli Ramada İstanbul Asia<br />
hizmete vermeye başladı İş dünyasının buluşmalarına ve kurumsal<br />
organizasyonlara ev sahipliği yapmanın yanı sıra bireysel davetler<br />
ve konaklamalar için de şimdiden tercih edilecek mekanlar<br />
arasındaki yerini alıyor.<br />
“Özel Butik Hizmet” sunumu ile misafirlerine evlerindeki konforu<br />
sunmayı ilke edinen Ramada İstanbul Asia kapılarını 14<br />
Ocak 2012 tarihinde açtı.<br />
Ramada İstanbul Asia Hotel’in yüksek konfor ve teknolojik standartlarla<br />
dizayn edilmiş 4 farklı tasarımda hazırlanmış 80 odası<br />
bulunuyor. 10 kişiden 150 kişiye kadar hizmet verebilen, değişik<br />
düzenlemelere uygun, teknolojik imkanlarla donatılmış toplantı salonları<br />
özellikle merkezi Anadolu yakasında bulunan ulusal ve çokuluslu<br />
şirketlerin kurum içi toplantıları, workshopları, eğitimleri ve<br />
bayi toplantıları için zengin bir alternatif sunuyor.<br />
Ramada İstanbul Asia Hotel’deTürk ve dünya mutfaklarından eşsiz<br />
lezzetlerin sunulduğu restaurantı Cookshop’un deneyimli şefleri<br />
yönetecek. Cookshop, öğle ve akşam yemekleri, kurumsal ve<br />
bireysel davetler için ideal bir ortam yaratıyor. Günün sonunda arkadaşlarınızla<br />
buluşup sohbet edip günün yorgunluğunun atabileceğiniz<br />
barı sizleri bekliyor.<br />
Eğitimli terapistler eşliğinde stres atmak ve güne zinde başlamak<br />
için mükemmel bir fırsat sunan Ramada İstanbul Asia Sesame<br />
Spa & Sağlık Kulübü.<br />
Ramada İstanbul Asia Hotel, konumu itibari ile hem Asya hem de<br />
Avrupa kıtasının buluşma noktası olan Altunizade’de yer alıyor.<br />
Mahir İz Cd. No: 32 Altunizade Üsküdar 34662 İstanbul-TURKEY<br />
61<br />
Tel : 0216 474 98 00 Fax : 0216 474 97 95<br />
info@ramadaistanbulasia.com www.ramadaistanbulasia.com
Nedir Bu<br />
Sosyal <strong>Medya</strong>?<br />
yeni trend<br />
İnternet kullanıcı sayısının 25 milyonu<br />
aştığı ülkemizde, internet artık eskisi gibi sadece<br />
gençler tarafından değil, kadını, çocuğu,<br />
yaşlısı olmak üzere geniş bir kitle tarafından<br />
kullanılıyor. Kısacası artık herkes interneti kullanıyor.<br />
Herkesin bildiği üzere, internette en<br />
çok zaman harcadığımız mecra sosyal medyadır.<br />
Bu nedende sosyal medyayı biraz daha<br />
yakından takip etmek, inceliklerini öğrenmek<br />
ve bilinçli kullanmak için bilgi sahibi olmakta<br />
fayda var.<br />
Nedir bu herkesin dilindeki sosyal medya<br />
söylemi? Sosyal medya terimini çok sık<br />
duyuyoruz. Peki kimdir, neye benzer bu sosyal<br />
medya? Acaba ne işe yarar? Öncelikle<br />
sosyal medya teriminden önce medya nedir<br />
diye düşünürsek, medya insanların, olaylar ve<br />
diğer insanlarla kurduğu bir iletişim ortamıdır.<br />
Bu ortamda ise gazete, televizyon, internet,<br />
dergi gibi araçlar aracılığıyla iletişim gerçekleşiyor.<br />
Peki nereden geliyor bu ‘sosyal’? Sosyal<br />
sözcüğü toplum ve toplumsal olgulara karşılık<br />
geliyor. Bu durumda sosyal medya tanımı,<br />
iletişim aracının toplumun kendisi olduğu<br />
bir kavram haline geliyor. Yani sosyal medya<br />
42<br />
Web 2.0’ın kullanıcı hizmetine sunulmasıyla<br />
birlikte, tek yönlü bilgi paylaşımından, çift taraflı<br />
ve eşzamanlı bilgi paylaşımına ulaşımını<br />
sağlayan medya sistemidir. Nedir bu web 2.0?<br />
İnternet kullanıcılarının, internette belirli kaynaklardan<br />
eriştiği içerikleri sadece takip ettiği<br />
süreçten, kullanıcıların kendi içeriklerini ürettiği,<br />
bu içerikleri başkalarıyla paylaştığı sürece<br />
geçişi tanımlamak amacıyla Web 2.0 ifadesi<br />
kullanılıyor. İnternet sitelerindeki tasarım ve yazılım<br />
teknolojilerindeki değişimin sonucu olan<br />
bu paylaşım ortamı birçoğumuzun internette<br />
sıkça kullandığı Facebook, Youtube, Twitter,<br />
Flickr, Blogger gibi binlerce ücretsiz internet<br />
sitesi sayesinde ortaya çıkıyor. İnternet siteleri<br />
ortamı sunarken, internet kullanıcıları, içeriği<br />
oluşturuyor. Sosyal medya aynı zamanda<br />
“Kullanıcıların Ürettiği İçerik” ve “Müşterilerin<br />
Ürettiği <strong>Medya</strong>” kavramlarını da ortaya çıkarmış,<br />
bu yapısıyla da ticari plandaki anlamını<br />
kazanmıştır. Bu yeni çağın çocuğu olan sosyal<br />
medyayı tam olarak incelemeden önce geleneksel<br />
medyadan bahsedelim biraz.<br />
Geleneksel <strong>Medya</strong> Nedir?
<strong>Medya</strong> tek taraflı iletişim sunan bir araçtır.<br />
Televizyon, gazete, dergi vs. <strong>Medya</strong> araçlarından<br />
bireye tek taraflı bir iletişim kanalı.<br />
Geleneksel medyada birey olarak tüketiciyizdir.<br />
<strong>Medya</strong> içeriğini (haber, eğlence, görüntü<br />
gibi) üretenler ve o içerikleri tüketenler vardır.<br />
Üreten ve tüketenler farklı kişilerdir ve direkt<br />
bir bağlantıları yoktur. Peki bu klasik medya ile<br />
sosyal medyanın ortak yanları var mı? Ya da<br />
bu iki iletişim aracının farkları nelerdir? Sosyal<br />
medyanın özelliklerinden bahsettikten sonra<br />
geleneksel medyadan farklarından bahsetmek<br />
daha kolay olacak galiba.<br />
Sosyal <strong>Medya</strong>nın Özellikleri<br />
- Sosyal medya katılımcıdır, tüm internet<br />
kullanıcısı bireyler birer haber ve bilgi kaynağıdır.<br />
- Sosyal medya şeffaftır, hangi bilginin<br />
kimler tarafından üretildiği ya da paylaşıldığı<br />
görülebilir.<br />
- Sosyal medya ulaşılabilirdir, internet<br />
bağlantısı olan herkes kolaylıkla sosyal medyada<br />
olan biteni takip edebilir.<br />
- Sosyal medya aynı zamanda bir iletişim<br />
kanalıdır. Sosyal medya kullanıcıları birbirleriyle<br />
iletişim kurabilirler.<br />
Bu özellikleri gördükten sonra şimdi geleneksel<br />
medyadan farklarını inceleyebiliriz;<br />
1-Erişim: Hem geleneksel medya hem<br />
de sosyal medya teknolojileri herkesin genel<br />
bir kitleye erişebilmesine olanak tanır.<br />
2-Erişilebilirlik: Geleneksel medya<br />
için üretim yapmak genellikle özel şirketlerin<br />
ve hükümetlerin sahipliğindedir; sosyal medya<br />
araçları genel olarak herkes tarafından az veya<br />
sıfır maliyetle kullanılabilir.<br />
3-Kullanılırlılık: Geleneksel medya<br />
üretimi çoğunlukla uzmanlık ve eğitim gerektirmektedir.<br />
Çoğu sosyal medya için bu geçerli<br />
değildir veya bazı durumlarda yetenekler tamamen<br />
değişmiş ve yenidir, yani herkes üretimde<br />
bulunabilir.<br />
4-Yenilik: Geleneksel medya iletişimlerinde<br />
meydana gelen zaman farkı (günler,<br />
haftalar, hatta aylar) anında etki ve tepkisi olan<br />
sosyal medya ile kıyaslandığında uzun olabilmektedir<br />
(Tepkilerin zaman aralığına katılımcılar<br />
karar verir). Geleneksel medya da sosyal<br />
medya uygulamalarına adapte olmaktadır,<br />
dolayısıyla yakın zamanda bu farklılık ortadan<br />
kalkacaktır.<br />
5-Kalıcılık: Geleneksel medya yaratıldıktan<br />
sonra değiştirilemez (bir dergi makalesi<br />
basıldıktan ve dağıtıldıktan sonra aynı makale<br />
üzerinde değişiklik yapılamaz), oysa sosyal<br />
medya yorumlar veya yeniden düzenlemeyle<br />
anında değiştirilebilir.<br />
Sosyal <strong>Medya</strong> Türkiye’de Neden ve<br />
Nasıl Bu Kadar Popüler Oldu?<br />
Sosyal medya aslında yıllardır var olan<br />
ama ülkemizde Facebook ve Twitter’ın popülaritesi<br />
ile yeni yeni kullanılmaya başlanan bir<br />
mecra.<br />
Yıllardır var derken aslında üyelik ve<br />
yorum sistemi çıktığından beri sosyal medya<br />
var olmaya başladı. Eskiden sadece yayıncılar<br />
vardı. Örneğin Hürriyet bir yayıncı idi. Hürriyet’e<br />
yorum yapan kullanıcılar sosyal medyayı oluşturan<br />
bireylerdi.<br />
Şirketler ve kullanıcılar genelde Facebook,<br />
Twitter vb. sosyal ağları sadece sosyal<br />
medya olarak düşünmesine rağmen ekşisözlük,<br />
bloglar, forum siteleri ve kullanıcıların yorum<br />
yapabildiği her mecra sosyal medyadır.<br />
Aslında 2011 yılında sosyal medya kavramı<br />
patlama yaptı. 1999 yılında kurulan ekşi<br />
sözlük bu işin öncülerindendi. Maalesef sadece<br />
Türkçe olmasından ötürü yurtdışında pek<br />
ilgi görmedi. Başlarda herkes, özellikle markalar,<br />
ünlüler, şirketler Ekşi Sözlük ile çok fazla<br />
uğraştı. Çünkü kullanıcılar bir marka hakkında<br />
kendi yorumlarını özgürce yazabiliyorlardı ve<br />
bu markanın imajını zedeliyordu. Facebook<br />
engellenmesi imkânsız bir şekilde büyüyünce<br />
herkes sosyal medyanın varlığını kabul etmeye<br />
ve buralarda var olmaya başladı.<br />
Aslında sadece bu yüzden olmadı. Eskiden<br />
müşteri ürüne giderdi artık ürün müşteriye<br />
gelmek zorunda... İnternetten alışveriş ve<br />
araştırma dönemi başladı.<br />
<strong>En</strong> basitinden Okan Bayülgen’i ele alalım.<br />
Facebook’u ve Twitter’ı arkadaş arama<br />
mekânı olarak tanımlayan Okan, programını<br />
bir süredir sosyal medya yorumlarıyla devam<br />
ettiriyor.<br />
Markalar artık reklamlarında kendi web<br />
43<br />
siteleri yerine facebook sayfalarının linklerini<br />
paylaşıyor.<br />
Bu işin bir okulu yok. Ama pazarlama<br />
ve insan psikolojisi üzerine eğitim alanlar ve<br />
internetle haşır neşir olanlar sosyal medya konusunda<br />
çabucak uzmanlaşabilir.<br />
Şu an dünyada Pingdom şirketinin son<br />
verilerine göre toplam internet kullanıcı sayısı<br />
2,1 milyara ulaştı. Türkiye’de bu rakam 30<br />
milyona işaret ediyor. Facebook liginde 32 milyonları<br />
yakalayan Türkiye, toplam 800 milyon<br />
Facebook kullanıcı sayısının içinde yüzde 4’lük<br />
bir yere oturuyor. Türkiye’deki Twitter kullanıcı<br />
sayısı 5 milyona yaklaşıyor, dünyada ise bu rakam<br />
225 milyon. 2,1 milyar kullanıcı sayısına<br />
ulaşan toplam internet kullanıcı sayısını aşan<br />
‘sosyal medya’ tarafındaki 2,4 milyar kullanıcının<br />
açıklaması ise kullanıcıların bu platformlarda<br />
açtığı birden çok hesaba karşılık geliyor.<br />
Sonuç olarak...<br />
Sosyal medya bireylerin internette birbirleriyle<br />
yaptığı diyalogların, paylaşımların,<br />
müşterilerin sağladığı kişisel dosyaların bütünüyle<br />
kendi içeriğini oluşturan merkezi bir<br />
sistemle yönetilen yeni bir iletişim aracı, yeni<br />
bir web ortamıdır. Ayrıca internetin hızlı bir şekilde<br />
yaygınlaşarak büyümesini ve istikrarını<br />
korumasında önemli bir rol oynamıştır. Doğal<br />
olarak sosyal medya web üzerinden yeni ticari<br />
kolların oluşmasında da etkili olmuştur. Bu ticari<br />
yapılanma hem kurumsal hem de bireysel<br />
olarak gelişme göstermiştir. Ticari alan ve web<br />
istikrarı dışında ise sosyal ağlar, bloglar, mikro<br />
bloglar, anlık mesajlaşma programları, sohbet<br />
siteleri, forumlar gibi insanların birbiriyle içerik<br />
ve bilgi paylaşmasını sağlayan internet siteleri<br />
ve uygulamalar sayesinde internet kullanıcıları<br />
aradıkları ve ilgilendikleri içeriklere ulaşma fırsatına<br />
erişiyor. İlk bakışta bireyler veya küçük<br />
gruplar arasında gerçekleşen diyaloglar gibi<br />
görünse de, paylaşılan bilgi veya içerikle ilgilenen<br />
kişi sayısı oldukça hızlı bir şekilde artıyor.<br />
İnternet kullanıcılarının olumlu ve olumsuz<br />
deneyimlerini internet ortamında paylaşmaları<br />
şirketler için fırsatları ve tehlikeleri beraberinde<br />
getiriyor.
Geçmişini Okumak-Bilmek<br />
Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR<br />
Tarih<br />
Bilecik;<br />
Kurtuluş Savaşı yıllarında üç kez Yunanlılar<br />
tarafından işgal edilen, Birinci ve İkinci İnönü<br />
savaşlarının yapıldığı küçük bir şehir. Yunanlılar<br />
son olarak 6 Eylül 1922’de yenilip şehri<br />
terk ederken birçok noktada yangınlar çıkarıp<br />
şehri harabeye çevirmiş. Resmi kayıtlara<br />
göre 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet<br />
konağı, tüm ipek fabrikaları, okul, cami ve<br />
türbeler yanarak kullanılamaz hale gelmiş.<br />
Eski yapıların ahşap olduğu ve Osmanlı ya-<br />
44<br />
şam tarzında bitişik nizam evlerin bulunduğu<br />
göz önüne alınırsa çıkarılan bir yangının ne<br />
denli acı bırakacağını anlatmaya gerek yok.<br />
Ki Bilecik şehri zaten bu acı tabloya günümüzde<br />
halen şahitlik ediyor. Her şeyi yakıp<br />
yıkan yangının gücünün yetmediği tek şey<br />
bugün halen ayakta olan minareler... Ahşap<br />
olan camiler çıkan yangında küle dönerken<br />
taştan yapılma ecdat yadigârı minareler ise<br />
her ne kadar hazin bir görüntü oluştursa da<br />
dimdik medeniyetin sembolü bir kalem gibi<br />
yerinde durmaktalar.
Neden Check-up!<br />
Dr.Gülsün Akdoğan<br />
Aile Hekimliği Uzmanı Medical Park<br />
Göztepe Hastanesi Check-up Sorumlu Hekimi<br />
sağlıklı yaşam<br />
Sağlıklı görünen, sağlıklı hisseden ve hiçbir<br />
ilaç kullanmayan kişiler düzenli olarak checkup<br />
yaptırmalı mı? Sağlıklı hissetmek ve sağlıklı<br />
olmak her zaman aynı anlama gelmez. Dünya<br />
üzerindeki ölümlerin başlıca nedenleri kalp hastalığı,<br />
şeker hastalığı, kanser ve beyin kanamasıdır.<br />
Hayatı tehdit eden eden bu hastalıklar ve<br />
bunlara neden olan koşullar genellikle uzun süre<br />
belirti vermeden sinsice ilerler. Bu nedenle, kendinizi<br />
iyi hissetseniz bile bazı hastalıklar zaten vücudunuza<br />
zarar vermeye başlamış olabilir.<br />
Birçok kez ‘’gizli kalp’’ veya ‘’gizli şeker ‘’<br />
gibi tanıları hastalarımdan duyuyorum ve açıkçası<br />
üzülüyorum.Çünkü tıpta bu tür hastalıklar için<br />
gizli bir seyir yoktur; ancak düzenli sağlık kontrolleri<br />
yapılmayan kişilerde bireysel ve ailesel riskler<br />
belirlenmemiştir,hastalık erken aşamalarda fark<br />
edilmeyerek bedensel fonksiyonları etkiler hale<br />
gelmiştir.<br />
Yılda en az bir kez check-up yaptırmak ,<br />
öncelikle gerçekten sağlıklı olup olmadığımızın<br />
belgelenmesi anlamına gelir. Bu ise, hayata bakış<br />
ve geleceğe dair beklentiler açısından daha<br />
güvenli olmamızın başlıca teminatıdır.<br />
Check-up sürecinde tespit edilen ailesel<br />
ve bireysel riskler, bir hastalık belirtisi olmasa da<br />
ileride hayatımızı tehdit edebilecek durumların<br />
habercisidir ; böylelikle önlemler erkenden alınarak<br />
süreç durdurulur veya ertelenir.<br />
Diğer taraftan, düzenli check-up muayenesinden<br />
geçen kişilerde bir hastalık bulgusuna<br />
rastlandığında bu zaten çok erken, başlangıç<br />
aşamasındadır. Böyle bir hastalığın tedavisi,<br />
ilerlemiş bir hastalığın tedavisine göre çok daha<br />
kolay, daha kısa süreli ve daha düşük maliyetlidir.Özellikle<br />
kanser gibi çok önemli hastalıkların<br />
tam tedavisinin ancak erken tanı ile mümkün<br />
olduğu unutulmamalıdır. Çocuklarımız, umutlarla<br />
geleceklerini hazırladığımız çocuklarımız da<br />
mutlaka düzenli sağlık kontrollerinden geçirilmelidir.İleri<br />
yaşta ortaya çıkarak maddi ve manevi<br />
kayıplara neden olan hastalıkların çoğunun temelleri<br />
erken yaşlarda atılır.Kansızlık ve obezitenin<br />
önlenmesi,beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi,<br />
görme bozukluklarının erken tespiti ve<br />
barsak parazitlerinin tedavisi gibi konular onların<br />
eğitim başarılarının da daha yüksek olmasında<br />
önemli rol oynar.<br />
46<br />
Peki, belirli bir hastalık tanısı ile cerrahi<br />
veya tıbbi tedaviler almış kişiler check-up yaptırmalı<br />
mı? Check-up muayeneleri sadece tanı<br />
amaçlı değil, aynı zamanda mevcut sağlık durumunun<br />
değerlendirilmesi için de uygulanır.<br />
Burada standart panellerden faydalanıldığı gibi<br />
bireysel ihtiyaçlara göre tetkik grupları da hazırlanabilir.<br />
Sağlık en değerli hazinemizdir. Yapmamız<br />
gereken yaşam tarzımızda uygun beslenmek,<br />
egzersiz yapmak, stresi engellemek ve yeterli<br />
uyumak gibi düzenlemelerin yanı sıra periyodik<br />
sağlık kontrollerinin gerçekleştirilmesidir.Önlemenin<br />
tedavi etmekten daha kolay olduğu bilinci ile<br />
check-up kontrollerinin size daha uzun ve daha<br />
kaliteli bir yaşam getireceğini hatırlatmak istiyorum.
BEDEN ve RUHUNUZUN YENİ İLACI “PİLATES”<br />
Altunizade, Kısıklı Caddesi No:17 Kat:3 Üsküdar - İstanbul<br />
Tel: 0216 474 05 05 - Fax: 0216 474 05 02<br />
E-Mail: info@b-line.com.tr<br />
www.b-line.com.tr<br />
İstanbul’da yaşamın psikolojik olarak<br />
giderek zorlaşması nedeni ile sağlıklı<br />
yaşam stüdyolarına olan ilgi gün geçtikçe<br />
artıyor. Trafik stresi, sağlıklı beslenememe,<br />
depresyon, uykusuzluk, kas<br />
ve eklem ağrıları ve daha birçok neden,<br />
olağan hayatımızı olumsuz bir şekilde<br />
etkiliyor. Pilates bu nedenle artık herkes<br />
için sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralıyor.<br />
Balance Line Stüdyo, kapısından içeri<br />
ilk girdiğiniz andan itibaren samimiyetini<br />
ve sıcaklığını size hissettiren 700 metrekarelik<br />
butik bir stüdyo. B-Line, Eğitimli<br />
ve deneyimli personeli ile misafirlerine<br />
devamlı güler yüzle hizmet veren ve hijyeni<br />
her zaman en ön planda tutan bir<br />
stüdyodur. Tüm pilates ekipmanlarının<br />
bulunduğu stüdyomuz İstanbul’un en<br />
seçkin stüdyolarından biridir. Bir ayrıcalık<br />
olarak günışığı ve temiz havanın<br />
bolca hissedildiği stüdyomuzda ayrıca,<br />
tek kişilik özel eğitim alanımız da bulunmaktadır.<br />
Dingin ve huzurlu ortamı ile kendinizi rahatlatabileceğiniz<br />
B-Line’da, farkındalıklarımızı<br />
arttırarak beden ve ruhumuzdaki<br />
değişiklikleri deneyimleyebiliriz.<br />
Birçok omurga ve eklem rahatsızlıkları<br />
yaşayanlar, hamilelik öncesi ve sonrası,<br />
çocuklar ve ileri yaş grupları için, özel<br />
olarak oluşturulan pilates programları<br />
ile misafirlerimizin yaşam kalitesini arttırmayı<br />
hedefliyoruz. Kişinin İhtiyaçlarına<br />
yönelik planladığımız programlarla,<br />
misafirlerimiz; ruhsal ve beden gelişimlerindeki<br />
değişikliği hızlı bir şekilde fark<br />
edeceklerdir.<br />
24 saat özel güvenlik ve vale&otopark<br />
hizmetini ücretsiz olarak alabildiğiniz<br />
Balance Line’da masaj, yoga,zumba ve<br />
özel dans hizmetlerinden de faydalanabilirsiniz.
tatlı konuşalım<br />
49<br />
Beyaz Çikolatalı ve<br />
Çilekli Cheesecake<br />
Malzemeler<br />
2 su bardağı yulaf ezmesi<br />
2/3 su bardağı tozşeker<br />
3 çorba kaşığı margarin veya sıvıyağ<br />
1 kutu labne peyniri(200gr.)<br />
1 su bardağı tatlı lor peyniri<br />
2 adet yumurta<br />
1 paket vanilya<br />
Yarım su bardağı daha tozşeker<br />
1 paket beyaz çikolatalı sos<br />
100-200 gr. çilek<br />
Hazırlanışı<br />
İlk olarak yulaf ezmesini, tozşeker ve margarinle<br />
iyice karıştırın.Yağ az gelirse biraz<br />
sıvıyağ ilave edin.Ben hepsini robotta çekin.<br />
22-23 cm. çapındaki kelepçeli kalıbı hafifçe<br />
yağlayarak karışımı içine bastırarak yayın.<br />
Önceden ısıtılmış 150 derecelik fırında 10-13<br />
dk.kadar pişirerek soğumaya bırakın. Ayrı bir<br />
yerde labneyi, lor peynirini, yumurtayı, vanilya<br />
ve tozşekerle karıştırın. Bu peynirli karışımı<br />
kalıba boşaltıp yeniden 150 derecede üzeri<br />
hafifçe pembeleşinceye kadar pişirin. Kek<br />
pişerken ayrı bir yerde beyaz çikolata sosunu<br />
üzerindeki tarife göre hazırlayın.Sertleşmeden<br />
önce frambuazları ilave edip iyice karıştırın.<br />
Keki fırından çıkarın ve biraz soğumaya<br />
bırakın.Üzerine çilek sosunu dökün ve buzluğa<br />
kaldırın. Bir gece beklettikten sonra servis yapmaya<br />
hazır hale gelecektir. İsterseniz çileklerle<br />
ve dondurmayla servis yapabilirsiniz.
Ticari Ve Sanayii<br />
Gayrimenkulleri<br />
Aracılık Hizmetleri,<br />
Akaryakıt Sektörü<br />
Akaryakıt İstasyon<br />
Satış Ve Aracılık<br />
Hizmetleri<br />
Şirket Ortaklık Ve Evlilikleri, İnşaat İmalat Ve<br />
Taahhüt Hizmetleri<br />
Yatırım Planlama,İş Geliştirme, Arazi Geliştirme<br />
Danışmanlık Hizmetleri<br />
30<br />
www.tempoyatirim.com<br />
Yatırım kararlarınızda<br />
size öncülük ediyoruz...
Av. Mehmet Fatih ÇAKIR<br />
Fotoğraf Sanatçısı<br />
Hepimiz Fotoğrafçı<br />
Olduk<br />
Her devrim de öyle sesli, gürültülü<br />
olacak değildir. Bazı devrimler sessiz,<br />
sedasız gerçekleşiverir de farkına<br />
varmayız.<br />
hobilerimiz<br />
Devlet yönetimlerinde meydana gelen<br />
köklü yönetim (rejim) değişikliklerini<br />
tarif için kullandığımız ve bugünlerde adını<br />
sıkça zikrettiğimiz “Devrim” aslında hayatın<br />
her alanında her zaman karşılaşabileceğimiz<br />
bir gerçeği anlatmaktadır. Çünkü<br />
devrim aynı zamanda bir yenilenmeyi,<br />
gelişmeyi, değişmeyi, dönüştürmeyi ifade<br />
eder. Kendini yenilemeyen, geliştirmeyen,<br />
kısaca zamana ve çağa ayak uydurmayan<br />
her sistem, her teknoloji, her işletme bir an<br />
gelip yıkılmaya mahkûmdur. Her devrim de<br />
öyle sesli, gürültülü olacak değildir. Bazı<br />
devrimler sessiz, sedasız gerçekleşiverir<br />
de farkına varmayız. Tıpkı yakın zamanda<br />
fotoğrafta ve fotoğrafçılıkta gerçekleşen<br />
dijital devrim gibi...<br />
Sessiz sedasız gerçekleşen dijital<br />
devrim neticesi, fotoğraf filmine ve baskı<br />
kağıdına dayalı üretim yapan ve piyasanın<br />
hâkimi, bir nevi diktatörleri olan Kodak,<br />
Agfa, Polaroid gibi devler aynı sessizlikle<br />
kaybolup gittiler... Acımasız devrim bir<br />
anda bu firmaları piyasadan silip attı. Hep-<br />
51<br />
si bu bitişin farkındaydı elbette ama hiçbiri<br />
ne devrime direnmeye vakit bulabildi ne<br />
de devrime ayak uydurmaya... Artık onlar<br />
da “baki kalan bu kubbede bir hoş sada<br />
imiş” sözünü hatırlatarak fotoğrafçıların<br />
belleklerinde yerlerini aldılar.<br />
Peki nasıl oldu da piyasanın en büyük<br />
oyuncuları olan bu dev şirketler bu durumu<br />
öngöremediler. Veya öngördüler de<br />
gerekli çözümleri bulamadılar. Bunun cevabını<br />
bu şirketlerin CEO’ları vermişlerdir<br />
ya da sanırım dijital fotoğraf devriminin ilk<br />
kurbanları olarak gerekli bedeli ödemişlerdir.<br />
Peki, dijital devrim fotoğraf ve fotoğrafçının<br />
dünyasına ne getirmiştir?<br />
Dijital devrimin ilk ve en önemli sonucu,<br />
fotoğrafı pahalı bir hobi olmaktan çıkarıp<br />
hemen herkesin erişebileceği bir uğraş<br />
haline getirmesidir. Basit bir dijital fotoğraf<br />
makinesi ile hemen hemen sıfır maliyetle<br />
binlerce fotoğraf çekilebilir hale gelmiş,<br />
kötü çıkmış, film yanmış, baskı yapamadım<br />
gibi dertlerin tümü sona ermiştir. Aynı<br />
zamanda fotoğrafı anında bilgisayara aktarıp<br />
e-posta, internet vs. yollarla dünyanın<br />
en ücra köşesi ile fotoğrafı paylaşabilmek<br />
mümkün hale gelmiştir. Sonucunda da artık<br />
herkesin elinde bir dijital makine ya da<br />
aynı işlevi gören cep telefonlarını görmek<br />
sıradan bir durum olmuştur.<br />
Teknik olarak ise devrim adını verdiğimiz<br />
bu değişim sonucu 36’lık filmlerin<br />
yerini artık tamamen imaj sensoruna dayalı<br />
çekimler alırken, banyo ettirme veya<br />
özel oda kurmanın yerini ise yazıcıdan direk<br />
baskı alma dönemi almıştır. Devrimin<br />
beraberinde sektöre getirdiği değişiklikleri<br />
de unutmamak gerekir. Pillerin yerini, uzun<br />
ömürlü bataryaların alması, fotoğrafları depolama<br />
konusunda neredeyse sınırsız hizmet<br />
sunan hafıza kartları ve sabit diskler,<br />
ilk başlarda fotoğrafın olmazsa olmazı ışığı<br />
sağlamak için kullanılan flashların artık<br />
geceyi gündüze çevirebilecek düzeye gel
Devlet yönetimlerinde meydana gelen<br />
köklü yönetim (rejim) değişikliklerini<br />
tarif için kullandığımız ve bugünlerde adını<br />
sıkça zikrettiğimiz “Devrim” aslında hayatın<br />
her alanında her zaman karşılaşabileceğimiz<br />
bir gerçeği anlatmaktadır. Çünkü<br />
devrim aynı zamanda bir yenilenmeyi,<br />
gelişmeyi, değişmeyi, dönüştürmeyi ifade<br />
eder. Kendini yenilemeyen, geliştirmeyen,<br />
kısaca zamana ve çağa ayak uydurmayan<br />
her sistem, her teknoloji, her işletme bir an<br />
gelip yıkılmaya mahkûmdur. Her devrim de<br />
öyle sesli, gürültülü olacak değildir. Bazı<br />
devrimler sessiz, sedasız gerçekleşiverir<br />
de farkına varmayız. Tıpkı yakın zamanda<br />
fotoğrafta ve fotoğrafçılıkta gerçekleşen<br />
dijital devrim gibi...<br />
Sessiz sedasız gerçekleşen dijital<br />
devrim neticesi, fotoğraf filmine ve baskı<br />
kağıdına dayalı üretim yapan ve piyasanın<br />
hâkimi, bir nevi diktatörleri olan Kodak,<br />
Agfa, Polaroid gibi devler aynı sessizlikle<br />
kaybolup gittiler... Acımasız devrim bir<br />
anda bu firmaları piyasadan silip attı. Hepsi<br />
bu bitişin farkındaydı elbette ama hiçbiri<br />
ne devrime direnmeye vakit bulabildi ne<br />
de devrime ayak uydurmaya... Artık onlar<br />
da “baki kalan bu kubbede bir hoş sada<br />
imiş” sözünü hatırlatarak fotoğrafçıların<br />
belleklerinde yerlerini aldılar.<br />
Peki nasıl oldu da piyasanın en büyük<br />
oyuncuları olan bu dev şirketler bu durumu<br />
öngöremediler. Veya öngördüler de<br />
gerekli çözümleri bulamadılar. Bunun cevabını<br />
bu şirketlerin CEO’ları vermişlerdir<br />
ya da sanırım dijital fotoğraf devriminin ilk<br />
kurbanları olarak gerekli bedeli ödemişlerdir.<br />
Peki, dijital devrim fotoğraf ve fotoğrafçının<br />
dünyasına ne getirmiştir?<br />
Dijital devrimin ilk ve en önemli sonucu,<br />
fotoğrafı pahalı bir hobi olmaktan çıkarıp<br />
hemen herkesin erişebileceği bir uğraş<br />
haline getirmesidir. Basit bir dijital fotoğraf<br />
makinesi ile hemen hemen sıfır maliyetle<br />
binlerce fotoğraf çekilebilir hale gelmiş,<br />
kötü çıkmış, film yanmış, baskı yapamadım<br />
gibi dertlerin tümü sona ermiştir. Aynı<br />
zamanda fotoğrafı anında bilgisayara aktarıp<br />
e-posta, internet vs. yollarla dünyanın<br />
en ücra köşesi ile fotoğrafı paylaşabilmek<br />
mümkün hale gelmiştir. Sonucunda da artık<br />
herkesin elinde bir dijital makine ya da<br />
aynı işlevi gören cep telefonlarını görmek<br />
sıradan bir durum olmuştur.<br />
Teknik olarak ise devrim adını verdiğimiz<br />
bu değişim sonucu 36’lık filmlerin<br />
yerini artık tamamen imaj sensoruna dayalı<br />
çekimler alırken, banyo ettirme veya<br />
özel oda kurmanın yerini ise yazıcıdan direk<br />
baskı alma dönemi almıştır. Devrimin<br />
beraberinde sektöre getirdiği değişiklikleri<br />
de unutmamak gerekir. Pillerin yerini, uzun<br />
ömürlü bataryaların alması, fotoğrafları depolama<br />
konusunda neredeyse sınırsız hizmet<br />
sunan hafıza kartları ve sabit diskler,<br />
ilk başlarda fotoğrafın olmazsa olmazı ışığı<br />
sağlamak için kullanılan flashların artık geceyi<br />
gündüze çevirebilecek düzeye gelmesi<br />
devrimin beraberinde getirdikleridir.<br />
Devrim sonrası da kendini sürekli yenilemeye<br />
devam eden ve geliştiren sektör,<br />
bugün; saniyede 60 adet fotoğraf çekebilen,<br />
çekilen fotoğrafın kâğıt çıktısını 60 saniyede<br />
veren, geceyi gündüze çevirebilen,<br />
üçboyutlu fotoğraf çekebilen teknik özellikteki<br />
fotoğraf makinelerini fotoğrafçıların<br />
hizmetine sunmuştur.<br />
Devrimin fotoğrafa ve amatör fotoğrafçıya<br />
reelde sağladığı faydaları basitçe<br />
sayarsak, mesela fotoğraf kötü çıktığında<br />
anında kontrol edip daha iyisini çekene kadar<br />
sıfır maliyetle 10-20 defa, dilediğimiz<br />
kadar çekmeye devam edebiliriz. Oysa<br />
eskiden bir defa çektiğimiz bir an’ın, nasıl<br />
çekilmiş olduğunu görmek için bile bazen<br />
günlerce beklemek gerekirdi, çünkü filmin<br />
tamamının bitmesi, banyo ve tab edilmesi<br />
52<br />
gerekirdi. Kötü çıkmış, hele bir de film yanmışsa,<br />
geri getirememek bir yana manevi<br />
üzüntüsü fotoğrafçıyı harap etmeye yeter<br />
de artardı bile... Kaldı ki artık fotoğrafın<br />
kötü çıkmış olması da sorun değil. Çünkü<br />
bilgisayarınıza bedava indirebileceğiniz<br />
onlarca program sayesinde (photoshop,<br />
picasa vs...) fotoğrafla dilediğiniz gibi oynayabilir,<br />
kesme, kırpma, çerçeveleme,<br />
montaj, renklerde oynama başta olmak<br />
üzere fotoğrafta dilediğiniz değişiklikleri<br />
yapabilirsiniz.<br />
Fotoğraf devriminden doğal olarak<br />
fotoğrafçılık da nasibini almış ve bir zamanlar<br />
sanatsal yönü olan ve kültürel faaliyet<br />
olarak algılanan fotoğrafçılık artık<br />
müzik dinlemek, kitap okumak gibi sıradan<br />
bir hobi haline gelmiştir. Elbette fotoğrafın<br />
sanat olarak varlığı tartışılmaz ama belki<br />
de bu değişim neticesi, yakın zamanda<br />
fotoğraf çekmeyi hobinin ötesinde görüp<br />
meslek ya da sanatsal olarak uğraş verenleri<br />
de artık fotoğrafçı ya da fotoğraf sanatçısı<br />
olarak değil de “dijital sanatçı” olarak<br />
adlandıracağız. Çünkü artık bu işin profesyonelleri<br />
bile çektiği fotoğrafın ışığıyla<br />
ve diğer yanlarıyla az da olsa bir şekilde<br />
manipülasyon yapıyor. Bu sebeple dijital<br />
sanatçıyı garipsememek gerek, kaldı ki<br />
mazisi çok eskilere dayanan resim, heykel,<br />
müzik vb klasik sanatların yanına çağdaş<br />
sanatların eklenmesi, gelişen dünya<br />
standartları neticesi artık sıradan bir hale<br />
gelmiştir. Fotoğrafta da olay artık fotoğraf<br />
boyutunu çoktan aşmış ve dijital fotoğraf<br />
da kendi içinde profesyonellerini, ustalarını<br />
oluşturmuştur. Kısaca dijital sanat adını<br />
verebileceğimiz ve sadece fotoğraf üzerinde<br />
yapılan manipülasyondan ibaret basit<br />
bir olayı değil, tipografi, vektörel çizim,<br />
pop-art, illüstrasyon vb. dallarla fotoğrafın<br />
işlenişini ve birlikteliğini kapsayan bu yeni<br />
sanatın icracılarına da dijital sanatçı adını<br />
vermekte beis yoktur.
Matthieu Paley “<br />
Masalsı Dünyadan Fısıltılar“ Sergisi<br />
film... müzik... kitap... sergi...<br />
D&R <strong>En</strong> <strong>Çok</strong> <strong>Satan</strong> (Kitaplar)<br />
Dukan Diyeti / Pierre Dukan<br />
Gizli Anların Yolcusu / Ayşe Kulin<br />
Sızıntı Wikileaks’te Ünlü Türkler / Barış Pehlivan<br />
S*Ktir Et / John C. Parkin<br />
Gözlerini Sımsıkı Kapat / John Verdon<br />
Küçük Mucizeler Dükkanı / Debbie Macomber<br />
Can Boğazdan Çıkar / Mehmet Ali Bulut<br />
Aslında Giden Erkek Yoktur / Seda Diker<br />
Aklından Bir Sayı Tut / John Verdon<br />
İki Cami Arasında Aşk / Mürvet Sarıyıldız<br />
D&R <strong>En</strong> <strong>Çok</strong> <strong>Satan</strong> (Filmler)<br />
Anadolu Kartalları<br />
Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1<br />
Şirinler<br />
Buz Devri: Bir Yılbaşı Macerası<br />
Arabalar 2<br />
Çelik Yumruklar<br />
Killer Elite<br />
Zamana Karşı<br />
Kung Fu Panda 2<br />
Barbie Yılbaşı Partisi<br />
D&R <strong>En</strong> <strong>Çok</strong> <strong>Satan</strong> (Albümler)<br />
Serdar Ortaç / İstanbul Konserleri<br />
Grup Yorum / 25.Yıl İstanbul İnönü Stadyumu Konseri<br />
Şebnem Ferah / İstanbul Konseri<br />
Didem / Dansın Meleği 2011<br />
Sertab Erener / Sertab Erener Otobiyografi İstanbul Konseri<br />
Zülfü Livaneli / Harbiye Açıkhava Konseri<br />
Erol Evgin / Hep Böyle Kal<br />
Ümit Kıvanç / Şarkılarla Geçtim Aranızdan “Kazım İçin Bir Film”<br />
Fazıl Say / Nazım<br />
Orhan Şallıel / Mevlana Celaleddini Rumi<br />
54
vizyondaki filmler...<br />
TOPRAĞIN ÇOCUKLARI<br />
Tür: Dram, Tarih, Politik,<br />
Yönetmen: Ali Adnan Özgür<br />
Senaryo: Dilşah Özdinç<br />
Oyuncular: Erkan Can, Ezgi Mola, Türkü<br />
Turan, Şebnem Sönmez, Meral Çetinkaya,<br />
Ufuk Bayraktar, Menderes Samancılar, Öykü<br />
Çelik, Bahtiyar <strong>En</strong>gin, Müge Boz, Bertan<br />
Dirikolu<br />
Çingenelerin sıtma yaydıkları bahanesi<br />
ile Köy <strong>En</strong>stitüsü yakınlarında kurulan çingene<br />
kampına saldırı düzenlenir. İki çingene; Karika<br />
ve Melek (Müge Boz, Suzan Kardeş) bu saldırıdan<br />
kaçmaya çalışırlar.<br />
Tam yakalanacaklarken enstitü öğrencisi<br />
Cevher (Ufuk Bayraktar) tarafından kurtarılır<br />
ve enstitüde saklanırlar. Hikayenin geçtiği<br />
dönem olan 1945 yılı<br />
enstitülerin üzerindeki<br />
baskının iyice arttığı<br />
bir dönemdir ve<br />
bu durum komutan<br />
Necip’in (Bertan Dirikolu)<br />
enstitüye karşı<br />
olan kötü hedeflerine<br />
J: EDGAR<br />
Tür: Biyografi, Suç<br />
Yönetmen: Clint Eastwood<br />
Senaryo: Dustin Lance Black<br />
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Josh Hamilton,<br />
Geoff Pierson, Cheryl Lawson, Kaitlyn<br />
Dever<br />
J. Edgar Hoover, yaşadığı dönemde<br />
Amerika’nın en güçlü adamıydı. Federal Soruşturma<br />
Bürosu’nun başı olarak ülkesini korumak<br />
için hiçbir şeyin önüne çıkmasına izin vermedi.<br />
Hoover, tehlikelere karşı savaş açarken, vatandaşlarının<br />
güvenliği için kuralları esnetmekten<br />
çekinmedi. Yöntemleri acımasız olan bu adamın<br />
tek istediği takdir görmekti.<br />
mekan hazırlar. 55<br />
SİYAHLI KADIN<br />
Tür: Aksiyon, Drama, Korku<br />
Yönetmen: James Watkins<br />
Senaryo: Susan Hill, James Watkins<br />
Oyuncular: Daniel Radcliffe, Sophie<br />
Stuckey, Misha Handley, Jessica <strong>Rai</strong>ne, Roger<br />
Allam<br />
Genç avukat Arthur Kipps, uzak bir<br />
kasabada yeni ölen bir müvekkilinin miras<br />
işlemlerini halletmek için yola çıkar. Fakat bu<br />
kasabada yolunda gitmeyen, bariz bir şekilde<br />
ters bir şeyler vardır. Kasaba, hayattayken hor<br />
görülen bir kadının hayaleti ile lanetlenmiştir...<br />
Daha önce de ‘I’m the King of the Castle’<br />
adlı romanı sinemaya uyarlanan İngiliz yazar Susan<br />
Hill’in aynı adlı romanından James Watkins<br />
yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılan filmin<br />
senaryosu ise bu kez Jane Goldman’a emanet.
CAN<br />
Tür: Drama<br />
Yönetmen: Raşit Çelikezer<br />
Senaryo:Raşit Çelikezer, Nüans Çelikezer<br />
Oyuncular: Selen Uçer, Serdar Orçin,<br />
Yusuf Berkan Demirbağ, Erkan Avcı, İdil Yener<br />
Ayşe ve Cemal evleneli birkaç yıl olmuştur.<br />
Tek eksikleri bir çocuktur. Normal yollardan<br />
çocuk sahibi olamayınca Cemal’in zoruyla<br />
illegal yollardan çocuk sahibi olurlar. Ancak<br />
başından beri bu duruma karşı tavır alan Ayşe<br />
çocuğu bir türlü bağrına basamaz ve çocuk bir<br />
yaşına gelirken Cemal evi terk eder. Ayşe çocuktan<br />
kurtulmak için her yolu deneyecek ama<br />
bir türlü başaramayacaktır.<br />
vizyondaki filmler<br />
ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YER<br />
Tür: Fantastik - Korku - Romantik<br />
Yönetmen: İsmail Güneş<br />
Senaryo: İsmail Güneş<br />
Oyuncular: Hakan Karahan, Yeşim Ceren<br />
Bozoğlu, Abdullah Şekeroğlu<br />
Osman ve eşi Hatice, 17 yaşındaki<br />
kızları Ayşe’yi hastaneye kaldırırlar ve hamile<br />
olduğunu öğrenirler. Töre gereği, Ayşe öldürülecektir.<br />
Bir gün önce kızlarını yaşatmak<br />
için mücadele eden aile şimdi öldürmek için<br />
plânlar yapmaya başlar. Osman, kızı Ayşe’yi<br />
dayısının yanına götürmek bahanesi ile yola<br />
çıkarır. Yolculuk, ölüm seyahatini bambaşka bir<br />
boyuta taşıyacaktır.<br />
56<br />
PAMUK PRENSESİN MACERALA-<br />
RI: AYNA AYNA SÖYLE BANA<br />
Tür: Macera, Komedi<br />
Yönetmen: Tarsem Singh<br />
Senaryo: Jacob Grimm, Wilhelm Grimm,<br />
Melissa Wallack<br />
Oyuncular: Julia Roberts, Lily Collins,<br />
Armie Hammer, Sean Bean, Nathan Lane<br />
Bu bildiğiniz Pamuk Prenses ve Yedi<br />
Cüceler masalından biraz farklı, biraz çılgın,<br />
biraz masalın söylenmemiş tarafını anlatan bir<br />
uyarlama. <strong>En</strong> son Ölümsüzler ile seyrettiğimiz<br />
yönetmen Tarsem Singh’ın son işi olan yapım,<br />
kötü niyetli bir cadının (Julia Roberts), güzeller<br />
güzeli Pamuk Prensesi (Lily Collins) sürgüne<br />
gönderip, krallığın başına geçmesi bol mizahi<br />
bir dille aktarılıyor.