08.12.2016 Views

Gazi Üniversitesi

Basın Yayın Yüksek Okulu 1987 yıllığı

Basın Yayın Yüksek Okulu 1987 yıllığı

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>Gazi</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />

Basın-Yayın<br />

Yüksek Okulu<br />

(BYYO) Yıllığı


143 Kelimelik Başlangıç<br />

Her yıl yüksekokul ve fakültelerde başarıyla oynanan<br />

bir senaryo vardır. Senaryoda yöneticiler, hocalar,<br />

öğrenciler, yönetmelikler, aşklar, acı, hüzün,<br />

dehşet, kan her şey vardır. Bu senaryonun gerçekliği<br />

belki “gerçekten” daha gerçektir.<br />

Bir dönemin romanları “olaylar ve kişiler tamamen<br />

hayal ürünüdür” diye başlarken, bizim hikâyemize<br />

“olaylar ve kişiler tamamen gerçektir” diye<br />

başlamamız en isabetli olandır.<br />

Oynanan senaryonun tradeji mi, komedi mi,<br />

yoksa dram mı olduğu herkese bırakıldığından<br />

karışıklık ve çelişmelerin, güneş sisteminin Dünya<br />

gezegeninden, Avrasya kıtasının Türkiye Cumhuriyeti<br />

devletinin Başkenti Ankara’nın Emek<br />

semtinde yüksekokulumuzun ‘<strong>Gazi</strong>’nin Sesi’ haber<br />

merkezinde daktilo ve kâğıt sesleri arsında biz<br />

komite üyeleri bu olayları ve kişileri kalıcı hale<br />

getirdik. Ama…<br />

Dünya basınının Atasözü haline gelmiş bir söz<br />

vardır:<br />

“Doktorlar yanlışlarını gömerler, avukatlar<br />

cezaevine tıkarlar, gazeteciler ise altına imzalarını<br />

koyup birinci sayfada yayınlarlar.”<br />

İşte bizim fobimiz de bu…<br />

En iyi dileklerimizi sunarken, sizi sizle/bizle baş<br />

başa bırakıyoruz…


Sevgili öğrenciler,<br />

Hayatınızın en mühim dönüm noktasında bulunuyorsunuz.<br />

Şimdi sorumluluk taşıyan insanlar<br />

olarak hayata atılacaksınız. Basın- yayın gibi<br />

“etkili ve kutsal” bir mesleğin mensuplarısınız.<br />

Bu mesleğin gerektirdiği sorumluluk içinde<br />

davranacağınıza, millet bütünlüğüne, ülke menfaatlerine<br />

ve insanlarımızı birbirine bağlayan ahlak<br />

kurallarına sadık kalacağınıza inanıyorum.<br />

Hepinize mutlu bir gelecek ve başarılı bir meslek<br />

hayatı dilerim.<br />

Ahmet Bican Ercilasun<br />

BYYO Müdürü


Öğretim kadrosu<br />

Prof. Dr. Bülent Daver<br />

Prof. Dr. Alptekin Esin<br />

Prof. Dr. Hasan Köni<br />

Doç. Dr. Korkmaz Alemdar<br />

Doç. Dr. Sacit Önen<br />

Doç. Dr. Nevzat Gözaydın<br />

Yrd. Doç. Dr. Hasan İşgüzar<br />

Yrd. Doç. Dr. Alemdar Yalçın


EĞER…<br />

EĞER, bir gün bütün çevrendekiler<br />

Paniğe kapılıp da birer birer<br />

Seni suçladıklarında sen,<br />

Gene soğukkanlı kalabilirsen,<br />

EĞER, herkes senden<br />

Şüphe ederken, sen kendine güvenebilir<br />

Ve öfkeni yenebilirsen<br />

EĞER,<br />

Bekleyebilir<br />

Ve beklemekten yorulmazsan,<br />

HERKESİN yalan söylediği yerlerde<br />

Sen yalana sarılmazsan,<br />

Ve senden nefret edildiğinde, sen nefrete<br />

kapılmazsan,<br />

Ve aynı zamanda çok iyi görünmeye<br />

Bir bilgelik havasına bürünmeye<br />

Gayret etmezsen,<br />

EĞER, tutsak olmadan hayallerine<br />

Hayal kurabilirsen,<br />

EĞER, düşünebilir<br />

Fakat düşüncelerin prangalarını kırabilirsen,<br />

Felaket… Yahut zafer…<br />

Bu iki hilekâra da eğer<br />

Aynı tebessümle bakabilirsen<br />

Ve senin söylediğin bir hakikatin<br />

Sahtekârların elinde<br />

Ahmak avlamak için bir tuzak halinde<br />

Kullanıldığını görür de susabilirsen,<br />

Ve durup seyrederken EĞER,<br />

Bir ömre bedel varlığını,<br />

Onun birdenbire yıkıldığını<br />

Görür de sen yıkılmazsan,<br />

Ve baştan başlayarak<br />

Yorgun argın ellerinle<br />

Aşınmış alın terine<br />

Onu yeniden kurabilirsen<br />

EĞER, bir ömür boyunca kazandığın<br />

Her şeyi yığın yığın<br />

Ortaya koyarak, üstüne hayatının<br />

Büyük kumarına girebilirsen,<br />

Ve de kaybettiğin zaman<br />

Tek kelime konuşmadan<br />

Yeniden, yeni baştan<br />

Kendini işine verebilirsen<br />

Ve bir gün dermanı tükenmiş<br />

Kalbine ve yorgun sinirlerine hükmederek onları<br />

emirlerine<br />

Boyun eğdirirsen eğer,<br />

EĞER, bütün bunlardan sonra sana<br />

-Dayan… diye seslenen iradenden<br />

Başka hiçbir şeyin kalmamışken<br />

Dayanabilirsen,<br />

EĞER, sefillerle gezerken kişiliğini<br />

Ve krallarla gezerken halkla ilişiğini<br />

Koruyabilirsen<br />

EĞER, dostlarına hatta<br />

Düşmanlarına karşı yücelterek barışı<br />

Hiç kimseye kırılmazsan,<br />

Ve herkese ayrı ayrı değer<br />

Verir de hiçbirini diğer<br />

Kişilerden fazla önemsemezsen eğer,<br />

İhmali affedilmeyecek bir dakikanın<br />

Altmış saniyesinin altmışını da<br />

Teker teker iyi kullanabilirsen<br />

EĞER, mutluluğu hep yanında bulursan<br />

Her şeyiyle birlikte dünyalar senin olur<br />

Hatta<br />

Adam olursun oğlum<br />

Adam olursun<br />

D. Kipling’den<br />

Çev: Gökhan Evliyaoğlu


Bu anlamlı fotoğrafı Osman Köse, O’nu kaybetmeden bir yıl önce ‘Temel Fotoğrafçılık Dersi<br />

Uygulamaları’ içinde çekmişti. Ne bizim, ne de Osman’ın aklına gelirdi bu fotoğrafı böyle bir sayfada<br />

kullanacağımız…. Sevgili Leziz, sen bizim yüreğimizdesin…


YILLIK KOMİTESİNE,<br />

Hal hatır sormadan yazıma başlayacağım. İsterseniz hemen konuya gireyim: Efendim, ben sizin güzel bir<br />

yıllık çıkarabileceğinize inanamıyorum. Sakın sizi suçladığımı sanmayın. Bu aslında hepimizin suçu. Ama<br />

umarım beni utandırırsınız. Başarılar (Buna gerçekten ihtiyacınız var)<br />

15.12.1986, Ankara<br />

Zeynep Köse


DEMET ŞAHİN<br />

Demet’in özelliği, yalnızca birçok derste yüksek<br />

not alması ve özellikle çoğumuzun zorlandığı bölüm<br />

derslerinde alınabilecek en yüksek notları alarak<br />

geçmiş olmasından ibaret olsaydı, O’nun hakkındaki<br />

yazımız burada son bulacaktı. Ancak Demet,<br />

başarılarını perçinleyen, destekleyen, tamamlayan<br />

kişiliği ile hep dikkatleri çekmiştir. Sıkı öğrenciydi<br />

vesselam…<br />

Daha okul sıralarında birçok dergi, ajans ve<br />

gazetede iyi bir eleman olarak görev yaparak<br />

hem tecrübe kazanan hem de çevresini genişleten<br />

arkadaşımız, kuşkusuz örnek bir B.Y.Y.O. öğrencisi<br />

olduğunu kanıtlamıştır. Kısa saçları, telaşlılığı ve<br />

hep omuzunda taşıdığı oldukça ağır çantası ise bu<br />

örnek öğrencinin hatırlanacak küçük birkaç ayrıntısı<br />

olacak.<br />

Demet arkadaşlar arası ilişkilerde hep uzlaştırıcı<br />

olmasıyla, en zıt kutuplar arasına bile diyaloğu<br />

sağlar. Aslında bize kalırsa Demet, Birleşmiş Milletler<br />

Genel Sekreteri olmalı…<br />

Yıllık Komitesi Başkan Yardımcılığında da oldukça<br />

başarılıydı. Bazen bütün işlerin yapılmasına tek<br />

başına yetti. Demet’i Türkiye Soroptimist Kulübü’ne<br />

aday gösteriyoruz.<br />

Demet, en iyi dileklerimizle başarılarının<br />

devamını diliyoruz.


ARANIYOR<br />

Yıllık Komitesi’ne ilginç fikirleriyle ve<br />

deklanşöre hızlı basması avantajı ile giren, fakat<br />

daha sonra bunalımları tutarak bir daha uğramayan,<br />

kimliği belirlenemeyen ve fotoğrafta görülen kişi,<br />

Şair olduğu tartışılır ama pek çok güzel şiirlerinin<br />

olduğu söyleniyor. Kendi döneminden arkadaşları<br />

O’nu hep olumlu özellikleri ile tanıyorlar.<br />

Bu, duyguları azgın bir deniz gibi dalgalı,<br />

düşünceleri bir göl kadar durgun ve berrak ama<br />

görünüş olarak bohem bir hayatı seçtiği sanılan kişi,<br />

Adını hatırlayanlar ya da kendisini görenler, O’na<br />

yıllar sonra bile, en iyi dileklerimizi söylesinler.<br />

NOT: Hakan Coşkun adı unutulmaz.


ÇİĞDEM<br />

BEKTAŞ<br />

(.) Çiğdem’e, lise hatıra defterlerinde<br />

denildiği gibi, “kalbi kadar<br />

temiz” bir sayfa bırakıyoruz. Biz<br />

bütün çabamıza rağmen kendisinden<br />

ve arkadaşlarından yazı alamadık.<br />

Başarabilene helal olsun, Çiğdem’e de<br />

aşk olsun. (Komitenin notu)


HÜSEYİN KEKLİK<br />

Yıllık için yazısı en son yazılan kişi unvanına<br />

sahip olan Hüseyin, dersleri ve okuldaki faaliyetleri<br />

umursamayan tavrıyla okulumuzda birçok<br />

kişi tarafından haksız yere “aslında pek de hoş<br />

olmayan bir çok unvanı” da kazandı. Komitenin<br />

bütün çabalarına rağmen kendisine ilişkin bilgi<br />

edinmede çok zorlandığı bu arkadaşımızın okul<br />

dışında çok hareketli olduğu söyleniyor.<br />

Hüseyin, Tunalı Hilmi’de dolaşmaya ayırdığı<br />

zamanın yüzde birini ve düşünerek geçirdiği<br />

vakitlerin binde birini, bu sayfa için ayırsaydı bu<br />

sayda da böyle içeriksiz olmayacaktı. Ancak ne<br />

yazık ki, Hüseyin –sınıftaki çoğu kişiden biraz<br />

daha fazla- vurdumduymaz olmasıyla bu duruma<br />

düştü.<br />

Hüseyin, okul hayatı dışında okul hayatıyla<br />

en az kesişen bir hayat çizgisinde yaşar ve son<br />

derece de mutludur. Hüseyin’e okulda olduğu<br />

gibi, hayatın ne içinde ne de büsbütün dışında<br />

mutlu bir gelecek diliyoruz.


GÜRSEL<br />

BAYRAKTUTAN<br />

4 senelik candan arkadaşlığımız boyunca; gözlüklerini<br />

hafiften kaldırarak nesnel bir açıdan<br />

objelere yaklaşıp derinlemesine irdeleyerek özgün ve<br />

realist sonuçlara ulaşmaya çalışan ütopist ve pessemizm<br />

ile yoğrulan Gürsel, gerçek bir “Green Bursa”<br />

evladıdır.<br />

Başarılı ve esprili bu kardeşimiz, vaktinin büyük<br />

bir bölümünü okul ve “Öteki”, beriki gibi yerlerde<br />

geçirmektedir.<br />

Şu son günlerde müziğe olan düşkünlüğüyle<br />

ağzına mızıka alan Gürsel’in okulda Mızıka-i Hümayun<br />

asistanı olarak kalması bekleniyor.<br />

Başarı ve mutluluk dileklerimizle…


ŞENOL ANGIN<br />

Yakın bir kaynaktan elde ettiğimiz<br />

bilgiye göre Şenol,<br />

Çok çabuk uyum gösteriyor, sabırlı,<br />

uykuya düşkün, Hayyam’ı aratmayacak<br />

şiirleri varmış; vasat-uysal-sorumlu…<br />

Çok iyi futbol ve okey bilir, ayrıca<br />

nihayet briç öğrendi. Bu yakın kaynak<br />

Şenol’u tanıyanlar adına diyor ki;<br />

“Şenol’a uykusunu bölmeyecek bir<br />

iş, briçte kendisini anlayacak iyi bir<br />

kare, Sümerbank’tan taksitle alacağı<br />

mallar için kefil, güzel yemek yapacak<br />

mutfak ve hepsinden önemlisi bunalımlı<br />

anlarında O’nu idare edecek bir EŞ diliyorum.”<br />

Biz de Şenol’u tanıyan herkesin<br />

bildiği ve her zaman hatırlayacağı bir<br />

esprisiyle, yukarıdaki dileklere katılarak<br />

veda ediyoruz:<br />

Şenol: Ehliyetin va mı?<br />

X: Yok.<br />

Şenol: Benim va da…


SİZLERİ ÇOK<br />

SEVİYORUM<br />

Hoşça kal…<br />

Allahaısmarladık…<br />

Zirvede görüşmek üzere…<br />

Arkadaşım Metin,<br />

Sana da bol şans.<br />

Biliyor musun, şanslı olmak gibisi<br />

yoktur.<br />

Canan, “Çirkin kız”, seni<br />

göremeyeceğim için bilsen ne kadar<br />

mutluyum.<br />

Alptekin bey,<br />

Beni İstatistik’ten bıraktığınız için<br />

size kızıyorum (Hâlâ)<br />

Ama sonra da atmadığınız için<br />

teşekkürler…<br />

Sahi, neden atmadınız?<br />

Kütüphaneci Tevfik Ağabey, nihayet<br />

Galatasaray şampiyon.<br />

Yıllık komitesi,<br />

Sizlere söyleyecek bir şeyim yok,<br />

Canınız cehenneme…<br />

Yani, orada görüşürüz…<br />

(Kütüphanenizde YANGINDA İLK<br />

KURTARILACAK BİR YILLIK)<br />

Bütün isteğim buydu!..<br />

Bayan X, sizi gerçekten sevmiştim,<br />

ama bu iş buraya kadar<br />

Siz de cevabımı YILLIK’tan<br />

aldınız…<br />

Şevket Amca,<br />

Sizi, çayınızı ve sohbetinizi<br />

özleyeceğim.<br />

O yüzden bir yıl daha burada olmak<br />

bir kayıp değil benim için…<br />

Fotoğraf mı?<br />

Boş verin…<br />

Unutacak mısınız?<br />

Sanmıyorum…<br />

ALİ YAKIŞIKLI<br />

Komite Başkanı


CANAN AKIN<br />

Canan’ın Almanya/Stadhagen<br />

doğumlu olduğunu biliyor musunuz?<br />

Şaşırdınız mı? Ama biraz<br />

dikkatlice bakarsanız belki bazı<br />

ipuçları yakalayabilirsiniz. Örneğin,<br />

Almanca’dan muaf olmuştur ve son<br />

iki yılda ortalaması 100 oln tek dersi<br />

Almanca’dır.<br />

Bizce Canan hakkında bilmediğiniz<br />

yalnızca bu değil. Onun altın gibi bir<br />

kalbi var. Yoo bu lafı hiç beğenmez,<br />

yani iltifattan hiç hoşlanmaz. Ama<br />

şaka olarak kendisine “Çirkin kız”<br />

dense bunu arkadaşlık adına hoşgörü<br />

ile karşılar.<br />

Canan’ın okuldaki derslerden<br />

çok yabancı dillere ilgi duyması<br />

aslında onun iyi bir filoloji öğrencisi<br />

olabileceğini düşündürür insana. Ancak<br />

bunu duysa şunu söyleyeceğinden<br />

eminiz, “Herhalde yani, bir parça”.<br />

Hey ne oluyor? Biz ne yapıyoruz?<br />

Herkesin akıllı ve uslu olarak<br />

tanıdığı Canan’ı tutup size tanıtmaya<br />

çalışıyoruz. Yukarıda söylediklerimizi<br />

silmek için artık çok geç. Ama en iyisi<br />

sözü Canan’a bırakmak:<br />

……………………………………<br />

………………………………………<br />

………………………………………<br />

……………………………….<br />

……………………………………<br />

………………………………………<br />

………………………………………<br />

………………………………..<br />

……………………………………<br />

………………………………………<br />

………………………………………<br />

…………………………………..<br />

NOT: Yıllığınızı Canan’a verirseniz<br />

noktalı yerlere sizin için bir şeyler<br />

yazcaktır.


NURAY<br />

DOĞDU<br />

“Bütün kadınlar (kızlar) güzeldir”.<br />

Bilemem ama siz de aynı görüşte<br />

misiniz? Nuray biraz daha güzel<br />

diğerlerinden galiba…<br />

Yakın ve güvenilir kaynaklardan<br />

elde ettiğimiz bilgilere göre, Nuray’ın<br />

en bariz karakter özelliği “inatçılığı”<br />

imiş. Aldığımız notta aynen şöyle<br />

yazıyor:<br />

“Öyle inatçı bir karakteri vardır ki,<br />

hiç kimse onu aklına koyduğu şeyleri<br />

yapmaktan alıkoyamaz.”<br />

Bir gün Nuray ile karşılaşırsanız<br />

kulağınıza küpe olsun.<br />

Nuray’ın diğer bir özelliği de güzel<br />

pastalar yapmasıymış. Bu haberi<br />

yılsonunda öğrenen komita başkanı,<br />

hafta sonları Nuray’ın memleketten<br />

yaparak getirdiği nefis pastalardan<br />

habersiz geçirdiği günlere son derece<br />

üzüldü.<br />

Kozmetik ve takı sanayii ürünlerinin<br />

sadık bir takipçisi ve tüketicisi<br />

olduğu da edindiğimiz diğer bir haber.<br />

“Almazsa da bu ürünleri vitrinde<br />

seyretmekten bile zevk duyar.” (Bu<br />

satırlarımız da öncelikle Nuray’a<br />

doğum gününde sürpriz yapmak isteyenlere<br />

seslenmek istedik.)<br />

Ve Nuray’a en yakın arkadaşından:<br />

“Sevgili Nuray, hafta sonları Milli<br />

Kütüphane’de akşamladığımız günleri,<br />

sınav öncesindeki heyecanımızı,<br />

ders boyunca yaptığımız konuşmaları<br />

(pek tabi ki ders dışındaki konularda)<br />

birlikte kurduğumuz hayalleri,<br />

Kızılay’a yaptığımız gezintileri<br />

hiç unutmayacağım. Senin de<br />

unutmayacağını biliyorum.”<br />

Bu pasajın aşağıdaki son bölümüne<br />

hep beraber katılıyor ve diyoruz ki:<br />

“HERŞEY GÖNLÜNCE OLSUN”


ERCAN<br />

SEZGİN<br />

Tokat’ın önde gelen eşraflarından<br />

Selahattin Bey’in üçüncü ve tek<br />

erkek çocuğudur. İlk, orta ve lise<br />

öğrenimlerini Tokat’ta yaptıktan sonra<br />

kendisi de nasıl olduğunu anlamadan<br />

B.Y.Y.O’ya girmiş.<br />

Ankara’ya geldiğinde hemen<br />

ortama uyum sağlamış, toparlanmış<br />

ve yükseköğretim gençliğinin tek<br />

eğlencesi olan okey’e takılmaya<br />

başlamıştır. Babasının memleketteki<br />

dükkânında havlulardan kazandığı<br />

parayı burada harcarken oldukça tutucu<br />

davranmış, arkadaşlarına bir şey<br />

ısmarladığını gören olmamıştır.<br />

Okul sıralarında tanıştığı Savaş ile<br />

çok iyi anlaştığı halde, “Sen Toğat’ın<br />

neresindesin oliysin?” sözüne sinirlenmekte<br />

ve böyle durumlarda Savaş’ı<br />

gizli sırlarını ve çektiği fotoğraflarını<br />

açıklamakla tehdit etmektedir.<br />

Okula gelirken her sabah aksatmadan<br />

“Zürih”e uğrayan Ercan,<br />

dört senenin sonunda nereden aklına<br />

geldiyse bıyık bırakmaya başladı. Tüm<br />

karşı çıkmalara rağmen hâlâ direnmektedir.<br />

Ercan’ı pek şarkı, türkü söylerken<br />

görmedik. Şarkı diyince aklına “Oy,<br />

oy Eminem”, “Deh deyin kızlar, benim<br />

atıma deh deyin” türküleri gelir.<br />

Ercan, bazı arkadaşların ev görmeye<br />

gittiğinde vaat ettiğin hidrofilli<br />

havluları hâlâ bekliyorlar…<br />

(.) Not, Ercan’ı bıyıksız hatırlayın<br />

istedik…


ADNAN<br />

ERDOĞAN<br />

Dünyaya niçin geldiği konusunda<br />

herhangi bir fikri yok ama okumaya<br />

hiç gelmediği inancında. Ancak, bunu<br />

16 yıllık (Son beş yılı B.Y.Y.O’da)<br />

öğrencilik hayatının sonunda itiraf<br />

etmesi de çok ilginç. Hele hele kendi<br />

deyimiyle “pilot olacakken yerde<br />

sürünmesi” Adnan’ın ilginç hayatının<br />

bir başka bölümünü oluşturuyor.<br />

Adnan’ın ıssız bir adaya gitmesi<br />

durumunda yanına alacağı üç şey;<br />

onun su katılmamış bir Türk olduğunu<br />

gösteriyor: At, avrat ve silah. Doğrusu<br />

bu ya ıssız adaya gitmekle zaman<br />

tünelinde geriye doğru yolculuk aynı<br />

şey…<br />

“Ya sabır” tiyatro oyununun afişi<br />

önünde poz veren Adnan’ın bize son<br />

sözleri:<br />

“Yıllığın çıktığından okulun son<br />

günü haberim olduğundan ve telif<br />

ücreti verilmediği için buraya özgün<br />

yazımı yazmıyorum.<br />

Bütün arkadaşlarıma, hocalarıma<br />

gelecek yıllarda başarılar,<br />

teşekkürler…”


KELİME ATA<br />

Değerli arkadaşlar,<br />

Ünlü Nietsche, “Bir şey hem haklıdır hem<br />

haksızdır. Ama ikisi de aynı derecede haklıdır” der.<br />

Habire “Mutlak gerçek vardır” diye bağıranlara inat.<br />

Evet arkadaşlar, kendi gerçekliğinizi düşündüğünüz<br />

an varlığınızın başkaları ile bütünleştiğini<br />

aklınızdan çıkarmayınız. Nasıl ki, siz tek başına<br />

var olmadıysanız, düşünceleriniz de haklı, haksız<br />

yanlarıyla bütünlük gösterir. Düşünceleriniz geçicidir.<br />

Bugün savunduklarınızın üç yüz yıl önce aynı<br />

olduğunu kim iddia edebilir? Eğer, iddia ediyorsanız,<br />

gelişmelerin dışında kalmak gibi bir düşünce ile<br />

karşı karşıyasınız demektir. O halde neden değişen<br />

olaylar uğruna korkunç bir öfke ve kininiz var.<br />

Suya düşen bir ağacın gölgesi kadar bile bir hükmünüz<br />

yokken, neden güzellikleri yok ediyorsunuz?<br />

Yürekleriniz neden sevgisizlikten çorak bir toprak<br />

gibi birbirinizden kopuk ve habersizsiniz. Dostluklardan<br />

uzaksınız. Oysa dostluklar yıldızlar gibidir,<br />

uzaktır ama hep vardır ve güzeldir.<br />

Sevgili arkadaşlar,<br />

Artık iletişimsizliği sona erdirin. Amacınız, umut<br />

ve güzellikleri yeşertmek, sevgiyi en kutsal inanç<br />

olarak kabul etmek olmalıdır. Çünkü hiçbir düşünce<br />

ve ideoloji, “dünyanın en güzel sanat eseri olan<br />

insanı” yok etmek için geçerli ve kutsal olamaz.<br />

Yaşam çizginizde sağlık, mutluluk ve başarılar<br />

diliyorum. Umudunuz hep bol olsun.<br />

….<br />

Selanik Caddesi’nde, “ünlü bir gazeteci”<br />

olacağına ant içen arkadaşımız, sinema alanında<br />

söz sahibi olmayı istediği için hiçbir filmi kaçırmaz.<br />

O’nun Ankara’da bildiği tek buluşma yeri,<br />

Kızılay’daki Gima’nın önüdür. Sıkıntılı ve meşgul<br />

olduğu zamanlarda kırıcıdır ama aslında çok duygusal<br />

ve düşüncelidir. İnsanlara duygularını pek<br />

belli etmeyi sevmez. Bu nedenle onu yakından<br />

tanımayanlar için soğuk ve sert bir görünüm çizer.<br />

Ne iş olursa olsun işini hep ciddiye aldığı için çok<br />

çalışır. Tek başına kendisine ve sevdiklerine güzel<br />

bir yaşam sunabilmek için çok okur, çok düşünür<br />

ve çok çalışır. Konuşmayı hele hele boş gevezelikleri<br />

hiç sevmez. “Boş kafalar kişileri, orta kafalar<br />

olayları, gelişmiş kafalar fikirleri tartışır” sözünü<br />

benimseyen Kelime, yaşama, topluma ve insanlığa<br />

ilişkin somut sorunları konuşmaktan, düşünce<br />

üretmekten hoşlanır. Hoşlanmadığı bir diğer şey ise<br />

kendi özel yaşamı hakkında konuşmaktır. Aslında<br />

evini dostlarına ve arkadaşlarına hemen açar ama<br />

özel yaşamını o kadar az insan ve o kadar sınırlı<br />

paylaşır ki onun yaşamını ve sıkıntılarını bilen insan<br />

sayısı oldukça azdır.<br />

Ne yerse yesin masadan kalkarken eline bir parça<br />

ekmek alan Kelime, okulun son yılında “özellikle<br />

dış görünüşü ile –makyaj yapmaya başladı da-“ biraz<br />

değişti. Geleceğini çok düşünen ve ulaşmak istediği<br />

hedefe ilişkin yapması gerekenleri sabırla yerine getiren<br />

Kelime’nin sabrı, kararlılığı, hoşgörüsü, çalışma<br />

azmi ve tükenmeyen enerjisi ile bir gün mutlaka tüm<br />

planlarını gerçekleştireceğine inanıyoruz. Mesela iyi<br />

bir yönetmen, iyi bir senaryo yazarı, iyi bir gazeteci…<br />

Sana film dolu yarınlar sevgili Kelime…


FİGEN<br />

ÖZDERLİ<br />

Yanında bulunduğunuz anlarda<br />

gülmeden durabilmenizin imkânsız<br />

olduğu Figen, sinirli olduğu zamanlarda<br />

yanında durulmaması gereken<br />

bir şahıstır. Öfkesi anlık ve geçicidir<br />

ama sinirliyken yanına yaklaşan beş<br />

kişiyi öldürdüğü de rivayet olmaktadır.<br />

Kahkaha attığı zaman ve özellikle<br />

küçük çocuk taklidi yaptığı zamanlar<br />

çok sevimlidir.<br />

Fedakâr ve candan bir arkadaş olan<br />

Figen, yakın çevresindeki arkadaşları<br />

için daima bir şeyler yapmaya çalışır.<br />

Özel ilgiye bayılır. Eğer doğum<br />

gününde onu “bir çiçek ile de olsa”<br />

hatırlamışsanız artık onu ömür boyu<br />

kazanmışsınız demektir.<br />

Figen’in en önemli bir diğer özelliği<br />

de el ve yüz mimikleridir. El ve yüz<br />

mimiklerini bu kadar abartılı kullanıp<br />

bu kadar kendine yakıştırabilen bir kişi<br />

daha görebilmeniz zordur.<br />

Konuşurken heyecanlı heyecanlı<br />

salladığı elleri ve çabuk konuşması<br />

bir bira içtiği zamanlar yavaşlamakta<br />

ve gerçekten seyre değer manzaralar<br />

ortaya koymaktadır.<br />

Son zamanlarda merak saldığı telsiz<br />

sohbetlerinde “Afrodit” kodunu kullanan<br />

Figen’in güzelliklere karşı büyük<br />

bir sevgisi vardır. Güzel olan her şeye<br />

bakan Figen, kız-erkek ayrımı yapmaz.<br />

Hayatın boyunca mutlu ol ve hep<br />

gül.<br />

Figen’in Çetin Altan alıntısı:<br />

“Hayat yaşandığı sürece vardır.<br />

Ötesi ya hafızalardaki hatıra<br />

Ya da hayaldeki ümittir.<br />

Hüsranı ise tek yerde kabul ediyorum:<br />

Yaşamak mümkünken<br />

Yaşamamış olmakta”


DUDU<br />

KÜTÜK<br />

Sevgili arkadaşımız Dudu da<br />

olmazsa dışarıdan gelen misafirler,<br />

bazı derslere bakarak B.Y.Y.O.’nu<br />

ekstern okul sanıp, kayıt yaptırırlardı.<br />

Derse devam etmeyi çok seven<br />

Dudu’nun en büyük korkusu hastalanmak<br />

ve dolayısıyla derslere girememektir.<br />

Giriştiği işlerde ciddiyeti ve sonuca<br />

ulaşmayı istemesiyle dikkati çeken,<br />

ıssız bir adaya gittiğinde hemen geri<br />

dönmek isteyecek kadar bu dünyayı<br />

seven arkadaşımızın iki büyük tutkusu<br />

var:<br />

Doğa ve Müzik.<br />

Hemen her yerde, her zaman birlikte<br />

olduğu arkadaşı Nuray ile ideal<br />

bir çift oluşturmuş olup eşlerini de iki<br />

kardeşten seçmelerini diliyoruz.<br />

Sevgili Dudu’ya her şeyiyle mutlu<br />

bir gelecek diliyoruz.<br />

Konfüçyus’un güzel bir sözünü,<br />

arkadaşımız sizlere mesaj olarak iletiyor:<br />

“Ara sıra isyana yönelecek<br />

gibi olursan bile hatırla ki kâinatı<br />

yargılamak imkânsızdır. Onun için<br />

kavgalarını sürdürürken bile kendinle<br />

barış içinde ol.”


HARUN KORKUT<br />

NALBANTOĞLU<br />

Ben sana mecburum bilemezsin<br />

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum<br />

Büyüdükçe büyüyor gözlerin<br />

Ben sana mecburum bilemezsin<br />

İçimi seninle ısıtıyorum.<br />

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor<br />

Bu şehir o eski İstanbul mudur<br />

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor<br />

Sokak lambaları birden yanıyor<br />

Kaldırımlarda yağmur kokusu<br />

Ben sana mecburum sen yoksun.<br />

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur<br />

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur<br />

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan<br />

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu<br />

Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından<br />

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman<br />

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu<br />

Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor<br />

Eski zamanlardan bir cuma çalıyor<br />

Durup köşe başında deliksiz dinlesem<br />

Sana kullanılmamış bir gök getirsem<br />

Haftalar ellerimde ufalanıyor<br />

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem<br />

Ben sana mecburum sen yoksun.<br />

Belki haziran da mavi benekli çocuksun<br />

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor<br />

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden<br />

Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun<br />

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor<br />

Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin<br />

Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor<br />

Ne vakit bir yaşamak düşünsem<br />

Bu kurtlar sofrasında belki zor<br />

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden<br />

Ne vakit bir yaşamak düşünsem<br />

Sus deyip adınla başlıyorum<br />

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin<br />

Hayır başka türlü olmayacak<br />

Ben sana mecburum bilemezsin.<br />

Attila İLHAN


Aslıhan-ımı (gerçekten), onu “okulun kara ve ince<br />

(!) kızı” olarak tanıyoruz. Saçları lacivert parlayan<br />

bu kızımızı kimisi çok sessiz ve sakin bilirken kimisi<br />

de çenesi düşük hatta geveze ve girişken biliyor.<br />

Sabahları okula girer girmez önce “merhaba millet”<br />

sonra “Çocuklar bugün otobüste ne oldu biliyor musunuz?”<br />

diye söze başlar ve anlatır, anlatır...<br />

Onun çok konuşmasının nedenlerini<br />

araştırdığımızda gördük ki Aslı, kendisini kimsenin<br />

doğru ifade edebileceğine inanmadığı için<br />

düşüncelerini tekrarlar durur. Konuşmalarında sık sık<br />

“Onu da anlıyorum ama…” ve “Hayret bir şey ya,<br />

nasıl olur inanamıyorum” sözlerini kullanan Aslı’yı<br />

bazıları çok konuşması nedeniyle “cazgır” bile buluyor.<br />

Ancak yakın arkadaşları onun hep makul,<br />

“içindeki iyiliği ve insani sıcaklığı” hiç yitirmeyen,<br />

“vazgeçilmez, sağduyulu, uyumlu bir ekip arkadaşı”<br />

olduğunu söylüyorlar, inanalım mı? Bu arkadaşımızın<br />

bir başka derdi ise zayıflığıdır.<br />

Kendisi, en büyük korkusunun “yerde topraktan,<br />

gökte semadan başka yaşayıp öldüğünü kimsenin<br />

bilmemesi” olduğunu söylüyor ama biz asıl korkusunun<br />

“evde kalmak” olduğunu, kendisi asıl hobisinin<br />

“yaşadığı döneme tanık olmak ve hiçbir şeyi<br />

kaçırmamak” olduğunu söylerken biz bunun nedeninin<br />

“dedikodu merakı” olduğunu düşünüyoruz.<br />

Bazen çokça çekingen, kendi sorun ve sıkıntıları<br />

konusunda çoğu kez ketum ama her daim müzmin<br />

muhalif, çoğunlukla samimi, hoşgörülü ve içten olan<br />

bu “ince kızımız (!)”, dört yıl boyunca “Tanrım,<br />

Allahım” diyerek anketlere, halk oyunlarına, sinemaya<br />

ve panellere koşuşturdu durdu. Arkadaşlarının<br />

çenesinden kurtulmak için önüne koydukları Çin<br />

damasında, şampiyonluğa oynadı. Damada tanık<br />

olduğumuz coşkusunu derslerinde de göstererek bir<br />

yıl daha fazla dayanılmayacağını söylediği okulu dört<br />

yılda bitiren ender arkadaşlardan biri oldu. Kendisinden<br />

çok yakınlarının yaşamı güzelleştirmeye<br />

yönelik özverili çabasından vazgeçmeyen, sıklıkla<br />

üstüne vazife olmayan sorumlulukları üstlenen,<br />

hep soğukkanlı ve mantıklı olmaya çalışan ancak<br />

duygusallığını da çoğu kez gözyaşlarıyla ele veren<br />

sevgili Aslı, neden bizi duygusallığın konusunda<br />

uyarmadın. (Okulu bitiriyorum diye kantinde Neşe ile<br />

nasıl da gizli gizli ağlaşmıştınız, hatırlıyor musun?)<br />

Biz senin inci gibi güzel yazını da unutmayacağız.<br />

Cazgırlığına rağmen yitirmediğin hoşgörünün,<br />

inatçılığının (hiç mi tanık olmadınız, iyi düşünün)<br />

ve yüreğindeki insan sıcaklığının bir an bile sekteye<br />

uğramamasını dilediğimiz Aslı’nın geride bıraktığı<br />

arkadaşlarına şu mesajı var:<br />

“Yine görüşürüz dostlarım benim, yine<br />

görüşürüz… Beraber güneşe güler, beraber<br />

dövüşürüz…”<br />

ASLIHAN<br />

BÜYÜKGÜL


ONUR<br />

KURTOĞLU<br />

Sınıfımızın sportmen, pardon sportgirl<br />

ve canlı kızlarındadır. Kısa ve kıvırcık<br />

saçları ve tavırlarıyla oldukça sempatiktir.<br />

Çok samimi oldukları için onu anlatamayan<br />

Lütfiye’nin –bu sayfada da ikisini<br />

ayıramadık- yerine Hatice ve Memnune,<br />

Onur’u şöyle anlatıyorlar:<br />

“Onur’un kendi yurdundan çok bizim<br />

yurtta kalması, bizden çok arkadaşı olmasına<br />

yol açmıştır. Tabii bunun bir nedeni de<br />

arkadaşın iletişim kanallarının sürekli açık<br />

olmasıdır. Önüne gelenle iki dakikada<br />

samimi olması yüzünden Ankara’daki<br />

çevresi oldukça geniştir. Samimi, sıcak ve<br />

hoşsohbet olması ona sürekli yeni arkadaşlar<br />

kazandırmıştır. Derslerine fazla zaman<br />

ayırmamasına rağmen Onur, gösterdiği<br />

büyük gayret ile okulu beş yılda bitirdi.<br />

Onur’a ömür boyu mutluluklar…” -Hatice<br />

“Onur’un yardımseverliliği özellikle garsonlara<br />

espritüelliği herkesçe bilinir. Ayrıca<br />

kolay samimiyet kurar. Dün yurt müdiremiz<br />

(Onun değil bizim) Onur’a bir tören ile<br />

fahri üyelik unvanını ve yurdumuzun altın<br />

anahtarını vereceğini açıklamıştır. (!) Yurtça<br />

çok sevindik.<br />

Canım Onur’cuğuma ömür boyu mutluluklar”-<br />

Memnune


SİBEL<br />

AKKAN<br />

FSF’nin (Figen, Sibel ve Ful üçlüsünün)<br />

hem en sakin hem de en hızlı üyesi. Aslında<br />

belki onu sakin diye tanımlamak hatalı<br />

olabilir. Çünkü, onu yakından tanıyanlar,<br />

onun ne kadar çılgın olabileceğini de bilirler.<br />

Özellikle enteresan ve haftada bir<br />

değişik kestirdiği saç modelleri, düzgün<br />

fiziği ve pürüzsüz cildi ile gözleri okşayan<br />

Sibel’in –tipi nedeniyle- Uzak Doğu’yla bir<br />

akrabalığının olup olmadığı araştırılıyor.<br />

Her konuda olduğu gibi, iyi yemekler<br />

konusunda da son derece duyarlı olan Sibel,<br />

devamlı vücut formunun bozulmasından<br />

yakınıp, “Bu ay mutlaka limnastiğe gitmeliyim”<br />

diye sızlanır. Ancak gittiği<br />

yabancı dil kurslarından dolayı hiçbir şeye<br />

vakit bulamayan Sibel, artık İngilizce’yi<br />

da kavramanın rahatlığıyla, İtalyanca’nın<br />

planlarını yapmaktadır. Ha tabi bu arada<br />

Sibel’in Almancası da çok iyidir. Belki onun<br />

için yeni bir kelime türetmek ve “dilfoman”<br />

demek doğru olur.<br />

Oldukça rahat bir insan olarak da göze<br />

çarpan arkadaşımız, hiçbir şeyle ilgilenmez<br />

gibi görünüp mükemmel gözlemleriyle<br />

sizi her an hayrete düşürebilir. Candan bir<br />

dost, iyi bir arkadaş (çok üstüne gitmemek<br />

kaydıyla) titiz, temizliğe önem veren sevgili<br />

arkadaşımız…<br />

Şen kahkahalarını her zaman duyabilmek<br />

umuduyla, hoşça kal.


ŞULE YALÇIN<br />

“Uykudan önce” programını izledikten<br />

sonra hemen sütünü de içip yatan<br />

ve rüyasında kendisini Konya’ya “gelin<br />

giderken” görüp<br />

“Dolmuş geliyor dolmuş,<br />

Dolmuşun rengi solmuş,<br />

Benim sevdiğim oğlan,<br />

Dolmuşa şoför olmuş” sözlerini<br />

mırıldanan Şule, babasının hışımla<br />

kaldırmasıyla okula yollanır. Ancak ikinci<br />

dersten sonra okulun kapısında görülür.<br />

Kırk yıllık ayrılığın verdiği özlemle kendisini<br />

Ayla’nın kollarına atan arkadaşımızın<br />

ilk sorusu “Bugün ders c-var mıydı?” olur.<br />

“Evet” cevabına her zaman “Yaa” demesi<br />

ile ünlüdür.<br />

Şule, Dudu ve Ayla sayesinde<br />

devamsızlıktan çakmaktan kurtulan nadir<br />

arkadaşlarımızdan biridir. Bu arada<br />

Şule’nin en güzel özelliklerinden biri de Çin<br />

damasından yenilerek takiplerinin moralini<br />

yüksek tutmasıdır.<br />

Bu sevimli arkadaşımızın kendisi için<br />

“saf” kelimesinin kullanılmasına kızdığını<br />

bildiğimizden biz onu “iyi niyetli” olarak<br />

tanımlıyoruz. Ama şunu da belirtelim ki<br />

“akilen saf olmak iyi değildir belki ama<br />

kalben saf olmak hap iyidir”. Şule’miz her<br />

söylenilene kandığı için özellikle Harun ve<br />

Ömer tarafından işletilmesinden yakındı<br />

durdu son bir yıl.<br />

Okul kantininde bir masada sakin ve<br />

mutlu bir şekilde otururken hatırlayacağımız<br />

“Permalı Şula” için sakın “ne sakin kız”<br />

demeyin. Çünkü o, o sırda evde oradan<br />

oraya koşuşturmasının yorgunluğunu<br />

çıkarmaktadır.<br />

Son yıllarda hayranları artan okulumuzun<br />

bu güzel kızı, B.Y.Y.O.’ya girdikten<br />

sonra paspallaştığını iddia etmektedir.<br />

Aslında normale döndü ama o farkında<br />

değil. Çok titiz olan arkadaşımız titizliğini<br />

Konya gezisi sırasında Konya’nın özel<br />

yemeği “Kuyu Kebabı”nı 12 kişilik gruptan<br />

çatal isteyen tek kişi olarak belli etti.<br />

Sevgili Şulemiz, sakin ama aslında oldukça<br />

telaşlı, çabuk sinirlenip çabuk gülen<br />

bir arkadaşımızdır.<br />

Az telaşlı, bol kahkahalı günle dileriz<br />

sana….


YAŞAR<br />

YILDIRIM<br />

Yaşamı “hiçbir şeye” benzeten<br />

arkadaşımız Yaşar, Basın Yayına gelmiş tüm<br />

öğrenciler gibi dünyaya niçin geldiğini de bir<br />

türlü anlayamamıştır.<br />

Sonraki yıllarda Basın Yayın Yüksek<br />

Okulu denildiğinde aklına “gazeteci değil<br />

de kuzucuklar yetiştirilen bir yer” geleceğini<br />

söyleyen Yaşar, kendi sessizliğini de buna<br />

bağlamaktadır.<br />

Fazla ihtirası olmayan, bazı hocalara<br />

takılmayı huy haline getiren Yaşar, bu<br />

yüzden son Osmanlı Padişahı ve (günümüz<br />

İnkilap Tarihi hocası) Halil İbrahim Turanboy<br />

tarafından “Paşa oğlum” rütbesine<br />

eriştirilmiş olup bu nedenle “çok sevgili<br />

hocasının çok sevgili dersini” ikinci kez<br />

okuma fırsatına nail olmuştur.<br />

Sevgili Yaşar’ımızın bir özelliği<br />

de Nilüfer’e birinci sınıfta vurulduğu<br />

ve bu gönül yarasının sonsuza kadar<br />

geçmeyeceğidir.<br />

“Her ne kadar bu yaşam adı verilen çarkın<br />

işlemesine yarayan bir dişli de olsak, bir<br />

şeylerden mutluluk duyuyoruz ya, bu da bize<br />

yeter.<br />

Değil mi?”<br />

Bir ömür boyunca işlemesinde rahatsızlık<br />

duymayacağın çarkın içinde her zaman<br />

mutlu olman dileğiyle…


AYLA<br />

KARAUSTA<br />

Şen şakrak, güler yüzlü Ayla’mızın eve<br />

geç kalma korkusu yüzünden son derslere<br />

girmeyip eve gittiği bilinir.<br />

Rivayetlere göre eve gittiğinde<br />

Ankara’nın en kuytu köşelerinde alınan<br />

pembe renkli yünleriyle hayaller içinde örgü<br />

ören Ayla, ancak kedisi Tekir tarafından<br />

tırmalandığında gerçek yaşama döner. İşte<br />

o zaman acıktığını hisseder ve çürümüş<br />

çileklerle bol karbonatlı meşhur pastalarını<br />

yapar.<br />

Kantini Şevket Amca ile birlikte açıp<br />

O’na temizlik işlerinde de yardım eden<br />

arkadaşımız radyasyonlu çayı yudumlarken<br />

okuldaki çileli (!) yıllarına inat hep tatlı tatlı<br />

gülümser, şen kahkahalarını arkadaşlarından<br />

esirgemez.<br />

Sınavlarda soruları sonra değil de sınav<br />

sırasında tartışmasından dolayı sınav sonuna<br />

kadar sınıfın en faal olması ve her<br />

sınavda Şule ile arka arkaya oturması<br />

nedeniyle gözetmenlerin boy hedefi haline<br />

gelmiştir.<br />

Son yılında damaya olan aşırı tutkusu<br />

gözden kaçmazken, onun en az değer<br />

verdiği şeylerin başında paranın geldiğini<br />

söyleyelim. Söylentilere göre cüzdanı<br />

çalınırken fark ettiği halde hiç sesini<br />

çıkarmamıştır.<br />

Okulumuzun “manevi ikizleri” olan Ayla<br />

ile Şule, gördükleri tüm rüyaları birbirine<br />

anlatıp yorumladılar her daim.<br />

“Yine öyle bir gündü. Ayla gece gördüğü<br />

rüyayı anlatmış, yorumlanmasını bekliyordu.<br />

Şule, ‘Akıllım, senin başına talih kuşu<br />

konacak’ diye bağırdı. Bağırmasıyla birlikte<br />

bir hindi, gelip Ayla’nın başına kondu.<br />

Hindinin başına tünemesine çok sevinen<br />

Ayla, neşesine neşe katrak akşam özenle<br />

hazırladığı çilekli pastasını bize sundu.<br />

Yedikçe bir hoş oluyorduk ama nereden<br />

bilirdik. Böyle bir şey aklımızın ucundan<br />

bile geçmezdi. Bir güzel yiyip hepsini biz<br />

bitirdik. Şimdi ondan uzaktayız ve ona şu<br />

mesajı iletirseniz seviniriz:<br />

‘Ayla, burası çok sıkıcı. Sen de gel…<br />

Burada senin şen kahkahalarına çok<br />

ihtiyacımız var.’<br />

Cennetteki arkadaşların…”<br />

Seni hep “çilekli pasta” tadıyla<br />

anımsayacağız.


ALİ M. ARTAÇ<br />

Sınıfımızın yakışıklı jönlerinden Ali,<br />

nam-ı diğer “Pehlivan”, yaptığı tiyatro<br />

çalışmalarıyla umut veren genç yıldızlar<br />

listesine girmeyi başarmıştır.<br />

Okulun ilk yıllarında pek gösteremediği<br />

performansı son yıllarda her dersten<br />

yüksek notlarla geçerek göstermiş ve<br />

herkesi şaşırtmıştır. (Aslında bunda<br />

şaşılacak bir şey yok. Çünkü, okulunu<br />

bitirmemiş delikanlılara babalar kızlarını<br />

vermiyorlarmış…)<br />

Üstün rol ve taklit yeteneğinin yanında<br />

güzel esprileriyle, güzel günler paylaştığımız<br />

Ali’ye ve ailesine (!) ömür boyu mutluluklar<br />

dileriz.<br />

“Siz eski öğrencilerdensiniz” diye teşhis<br />

edildiğiniz günden beri kendinize gelemediniz.<br />

Aynı adı taşıyor olmamız aslında sınıfta<br />

derslerde epey sorun olmuştu. Ama nihayet<br />

bu sorun da bitti. Senin deyimiyle ‘perdeler<br />

indi’. Benim adım Ali, senin adın Ali… Bu<br />

yüzden artık sana ikinci adınla ‘Murteza’<br />

diyelim şeklindeki önerimi geri alıyorum.<br />

Her zamanki gibi, ‘Çok iyisin’ be adaşım.”<br />

Ali’nin gelecekte, Türkiye’de oynanan<br />

büyük oyunların birinde ve en güzel karakteri<br />

başarı ile oynayacağına olan inancımızı<br />

hiç kaybetmeyeceğiz.


SUNA KOVAR<br />

Çitleri kar örterken<br />

Ne tartışma, ne öfke, ne pişmanlık,<br />

Ne de suçu paylaşma.<br />

Ağu vardı kadehte – getiren kim<br />

Bize ne!<br />

Ne ölen aşkımıza yas, ne uluyan fırtına<br />

Karanlıklarda esen,<br />

Hüznün gülüşü yalnız, bir soluk kış manzarası,<br />

çitleri kar örterken<br />

Robert Graves, İngiliz (1895 – 1985)<br />

Not: Suna, Kadriye ve Serpil’in geleneğini<br />

bozmadı ve bir şiir ile Yıllığımıza girdi.<br />

Başarılı, örnek öğrenci ve insan tipinin üç<br />

güzel insanı, zincirin birbirinden ayrılmayan üç<br />

halkasından üç güzel şiir.


HÜSEYİN<br />

ÖZOĞUL<br />

Yıllık komitesi olarak büyütülmüş<br />

bir resminin etrafında toplanmış,<br />

sayfanı doldurmaya çalışıyoruz.<br />

Böylece çağdaş gazetecilik anlayışının<br />

(yorulmadan iş yapmak) ilk örneğini<br />

veriyoruz.<br />

Evet ilk tespitler:<br />

Halk arasında (yani sınıfta) “Amerikan<br />

Hüseyin” diye ya da “çekirge”<br />

diye tanınıyorsun.<br />

Bu senin Amerika doğumlu ve<br />

çekirge yakalamayı iyi bildiğini<br />

anlatır. Üzerinde bu yılın modası olan<br />

“kar yıkama kot” popüler kültürün<br />

yorulmaz bir takipçisi olduğunu gösterir.<br />

Amerikan stili kesilmiş saçların,<br />

kar yağdı kot takımın, onu tamamlayan<br />

spor ayakkabı ve spor çanta<br />

ama bütün bunlara rağmen kullandığı<br />

“Pipo” senin entel bir arkadaş grubu<br />

ile doğum gününü kutladığını gösteriyor.<br />

(Yılın Asparagas Ödülü)


SERPİL ÖZ<br />

İnsan soyunun tanrı belasını versin!<br />

deli olmak işten değil!<br />

kaç kez niyet ettim,<br />

topunu kendilerine tanrıya<br />

ve şeytana bırakayım diye<br />

ne halleri varsa görsünler<br />

yine de rastlar rastlamaz bir insan yüzüne<br />

sevmeden edemiyorum<br />

Goethe<br />

Not: Kadriye’nin arkadaşı demek yeterli<br />

bir açıklama sanırız.


KADRİYE<br />

ŞENEL<br />

Başka türlü bir şey benim istediğim<br />

Ne ağaca benzer, ne buluta benzer<br />

Burası gibi değil gideceğim memleket,<br />

Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava<br />

Rengi başka, tadı başka<br />

(Yapraktı)<br />

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere,<br />

Yaşadığından uzun;<br />

Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere<br />

Ağacın yüksekliğince rüzgârda<br />

Ve bir yeni ömür<br />

Vardığım çimen yeşilince…<br />

NOT: Kadriye, dönem birincimiz,<br />

duymayan kaldıysa… O kadar yoğun bir<br />

çalışma içinde idi ki bize, ‘Yıllık’ için<br />

ancak bu şiiri bulabilecek kadar zaman<br />

ayırabildi. Kutluyor, başarılarının devamını<br />

diliyoruz.


ÖMER<br />

DİŞBUDAK<br />

Sana bir elveda bile yok<br />

Bana bir merhaba bile yok canım,<br />

Sana bile bir elveda yok…<br />

Nabzımda çoğalıyorsun<br />

Hırçın, vurdumduymaz yargıçlar bekliyor seni<br />

Seni sevdiğimi söylüyorum suratlarına<br />

Sözcüklerin anlamını dar tutuyor kalıplar<br />

Sana bir elveda bile yok.<br />

Cümle aşklar başbağlamış<br />

Canevi suskun.<br />

Dünyanın kuruluşu bir yana<br />

Seni tanımak başka<br />

Seni bildiğim gün uyanmış yılan<br />

İnmiş balyoz,<br />

Kurtulmuş bebek,<br />

Senin mutluluğun dağlarda tutuşan gömlek.<br />

Sana bir elveda bile yok canım,<br />

Sevdiğimdendir, inan<br />

Taze bir merhaba ile,<br />

Geleceğim bir gün,<br />

Bekle, büyüsün hülyan…<br />

Bulutların üstünde, dağın yüreğinde,<br />

rüzgârın içinde… Hayır … Çok uzakta<br />

değilsin… Derdimiz olsa, canımız sıkılsa,<br />

neşeli bir günde biramızı paylaşmak istesek,<br />

birbirimizi ararız. Can kardeşim…<br />

Sevginin, dostluğun eşsiz güzelliğini<br />

yaşıyorum seninle. (H.K. N’den)


CENGİZHAN<br />

AKTAN<br />

Sessiz, sakin, kimsenin etlisine,<br />

sütlüsüne karışmayan Cengiz, hiç<br />

meraklı değilmiş gibi görünmesine<br />

rağmen, “O ne, o ne?” sorusunu en sık<br />

soran bir arkadaşımızdır.<br />

Kurallardan nefret eder ve “Bütün<br />

kuralları yıkın” felsefesine bayılır.<br />

Hatta bu felsefenin mucidi olduğu da<br />

kulağımıza gelmektedir.<br />

Kitaplara olan aşırı düşkünlüğü<br />

Cengizhan’ın arkadaşları tarafından<br />

“kitapkolik” olarak nitelendirilmesine<br />

sebep olmuştur. Kitaplarına uyguladığı<br />

özel bakım ve gösterdiği itina, yakın<br />

arkadaşları tarafından sık sık dile<br />

getirilmektedir. Hatta elini sürmeye<br />

kıyamadığı kitaplarını üç-dört kat<br />

kapladığı ve haftada bir tozlarını aldığı<br />

söylenmektedir.<br />

“Bir şey yapmak zorunda” olma<br />

fikrine dayanamayan Cengizhan’ın<br />

yemek, bulaşık, çamaşır, ütü gibi<br />

yeteneklerinin yanı sıra “ufak tefek<br />

denemelerim” dediği tonlarca şiirinin<br />

olduğunu şairliğinden söz etmezsek<br />

haksızlık etmiş oluruz.<br />

Nazik olmayı çok iyi bilen<br />

arkadaşımızın tüm ideallerine<br />

ulaşmasını ve sevdikleriyle mutlu bir<br />

hayat sürmesini diliyoruz.


NİLGÜN<br />

AYDEMİR<br />

Derslerden pek hoşlanmayan ve bundan<br />

dolayı okulun kıdemlileri arsında yer alan<br />

Nilgün’ü hep o çok tatlı gülüşü ve afacan<br />

bakışlarıyla hatırlayacağız.<br />

Eleştirilmekten fazla hoşlanmayan Nilgün,<br />

eleştirmekten hoşlanır ve eleştirilerini “Ne<br />

kadar hoş bir …”den, “Ne kadar kıro bir …”e<br />

değişen kısa ve özgün (!) anlatımlarla açıklar.<br />

(Noktalı yerlere kıyafet, kız, oğlan, tip, hoca,<br />

ders, vb konulabilir.)<br />

Yakın arkadaşlarıyla çok paylaşımcı ve<br />

uyumludur. Pek çok şeyi umursamaz. Ancak<br />

yakın çevresindekilerle yakından ilgili, onlara<br />

karşı çok özenli ve dikkatlidir.<br />

Bu arada giyimine gösterdiği özenden de söz<br />

etmeden geçmeyelim.<br />

Son senede yaptığı ataklar sonucu sınavlarda<br />

kazandığın başarıları finallerde de tekrarlaman,<br />

Okul biter bitmez kuracağın yuvanda mutlu<br />

olman<br />

Ve günün birinde Serdar ile New York<br />

sokaklarında el ele dolaşırken seninle<br />

karşılaşmak dileğiyle hoşçakal…


HÜSEYİN G.<br />

SERVEROĞLU<br />

“İçelim dostlar”<br />

-Hüseyin merhaba, ne bu suratının hali<br />

böyle?<br />

-Ya arkadaşlar bugün akşamdan kalmayım.<br />

Hiç konuşacak halim yok. Kusura bakmayın…<br />

-Nereye daldın yine Hüseyin?<br />

-Şu kız kim arkadaşlar? Çok güzelmiş ya!...<br />

-Hüseyin biraz yardım eder misin?<br />

-Ayıpsın, ne oldu? Söyle hemen çaresine<br />

bakarız…<br />

İşte Hüseyin’i Hüseyin yapan, onu en iyi<br />

anlatan üç diyalog. Ve onun üç tutkusu: İçki,<br />

kadın ve dostluk. Başka ne desek boş…<br />

Hayatta kendin gibi dürüst ve iyi değerlerle<br />

karşılaşmanı diliyoruz.<br />

Mutluluklar seninle olsun…


OSMAN KÖSE<br />

Bakmayın siz onun soyadının “Köse” olduğuna, O’nun köselikle<br />

yakından uzaktan bir ilgisi yoktur, kendisi tipik bir Türk<br />

erkeği olarak gür bıyıklı-sakallıdır.<br />

Derslerinden çok herkesin sorunuyla canla-başla uğraşan<br />

Osman, son sınıfta olmasına rağmen 2, 3 ve 4. Sınıf derslerini<br />

birlikte alarak türünün son örneğini vermektedir. Okul<br />

yaşamı boyunca “idare ile en çok ilişkide bulunan öğrenci”<br />

sıfatıyla “Okul-Öğrenci İlişkilerinin Sürekliliği” Ödülü’ne layık<br />

bulunmuştur. Çünkü o; “modern insan kendi sorunlarına sahip<br />

çıkan insandır” ilkesinin şaşmaz uygulayıcısıdır. Öyle ki,<br />

sorunlarına sahip çıkmayan arkadaşların sorunlarını üstlenip<br />

onların adına her türlü çabayı gösterir. Tabii bu arada kendi<br />

sorununa sahip çıkmayan arkadaşlarına da çok ama çok kızar…<br />

Osman’ın bu alışkanlığını biraz ileriye giderek kendi sorunu<br />

olmayan konulara da yakın ilgiden dolayı kendisinin yakın bir<br />

gelecekte “Lüzumsuz İşler Genel Müdürlüğü”ne atanacağına dair<br />

söylentiler yaygınlık kazandı.<br />

“İnci gibi beyaz ve düzgün dişleri”ni göstermek için mi bilinmez<br />

ama çok güldüğü bilinir. Ancak O’na sadece kendi gülmesi<br />

yetmediği için yaptığı soğuk esprilerle arkadaşlarını da güldürmeye<br />

çalışır. Esprilerinin “soğuk” olarak değerlendirilmesinin<br />

nedeni ise Osman’ın çok hızlı konuşması sonucu konunun<br />

anlaşılmamasıdır. Çok hızlı konuşan Osman, esprisinin<br />

anlaşılması için yine o hızlı ve anlaşılmaz konuşmasıyla espriyi<br />

veya herhangi bir konuyu tekrarlar, tekrarlar, tekrarlar…<br />

Osman’ın hızla anlattığı esprileri, kışın çekilmezse de yazın iyi<br />

bir serinleticidir.<br />

“İnsanların, insanca yaşadığı bir dünyada yaşamalarını”<br />

isteyen Osman, “deve gibi sabırlı”, çevresiyle yakından ilgilidir.<br />

Yardımsever, birlikte hareket etmeyi seven Osman, “sonuna<br />

kadar paylaşımcı” ve YEŞİL GÖZLÜDÜR…O’nu okulda tek<br />

başına görmek mümkün değildir, muhakkak birileriyle bilmem<br />

ne problemine çözüm arıyordur. Bu arada ayıptır söylemesi kendisi<br />

“Kahraman Çorumlu”dur. Bunu da herkesin yanında söyleme<br />

gafletinde de bulunur. “Yüzme bilmeyen deniz hayranı” Osman’ı<br />

arkadaşlarımız şaka olsun diye havuza attıklarında, çok şükür ki<br />

Tanrı, bize ve milletimize bağışladı.<br />

Okulda tüm arkadaşlarımızın kendisine ilişkin “sıcak”<br />

düşünceler taşıdığı Osman’ın en sevilmeyen yanı ise fotoğraf<br />

makinesiyle yaptığı işkenceleridir. İnsanları “suçüstü” basmayı<br />

huy edinen arkadaşımızın bu uğraşısı Türkiye Fotoğrafçılık<br />

Sanatına unutulmaz eserler kazandırmıştır.<br />

Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil,<br />

Sevginin ürünüdür insan, nefretin değil,<br />

Zulmün önünde dimdik tut onurunu<br />

Sevginin önünde eğil.<br />

MÜJDE! Osman yüzme öğrendi, Saliha ile evlendi ve o artık<br />

TRT’de çalışıyor. Ama hala çok hızlı konuştuğu için onu sunucu<br />

ya da spiker olarak göremeyeceğiz galiba…


GÖKHAN ÖZCAN<br />

Arkadaşlara sesleniyorum:<br />

“İnsanın hükmedilmeyen en önemli<br />

özelliği düşünmektir. Elinizdeki gerçek ile<br />

ömür boyu idare etmek yerine ‘başkalarının<br />

gerçeğini’ de yeni baştan düşünün.”<br />

Bütün uzuvlarıma “insan” olmayı<br />

öğütledim<br />

GAZEL-İ HARİÇ<br />

“Teybiniz vardır beyler… Dışardan<br />

gazel okumak yasaktır.”<br />

Okuldaki beraberliğimiz başlayalı uzun<br />

zaman oldu desek yalan olmaz. Çok sesli<br />

bir atmosferin bitiş noktasındayız. Umarım<br />

faydası dokunmuştur her birimize…<br />

Bunca zamandan sonra ben bir gazel-i<br />

hariç olmaya niyetliyim. Ama sesimin en<br />

tatlı tonuyla…<br />

Teypler kapanıncaya dek…<br />

“Geceyle gölgelemek mümkün mü sevgileri<br />

Mümkün mü sevebilmek gölgeleri gecede”<br />

Sadece kalbim sözümü tuttu…<br />

Her sabah kapı önlerinde<br />

Yorgun kelimelerin dişlerini<br />

Silvirterek<br />

Ürkek bir sevda tımarlıyorum.<br />

Baki kalan kubbede tek<br />

ama, hoş sadalara yer var her zaman<br />

DOĞRUDA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE…


FATMA AĞAÇ<br />

Yakın arkadaşlarının deyimiyle “Fato (!)”,<br />

okulumuzda kendini belli etmeyen hemşirelerden<br />

birisidir. Bizimle buluşuncaya kadar önce<br />

Öğretmen Okulu sonra Sağlık Koleji’nde okumuş<br />

ama sonunda gazetecilikte karar kılmıştır.<br />

“Nokta kadar çıkar için virgül kadar eğilmek”<br />

istemeyen Fato, bu huyu nedeniyle birçok güzel<br />

fırsatı kaçırmıştır. Hep mükemmeli arayan<br />

Fato’nun kendine ters gelen her harekete karşı<br />

“asabı sinirlenir”. Ama ne yazık ki insan özellikle<br />

ilişkilerde duyarlı olmayan insanlar etrafta<br />

çoğaldığı için Fato’nun daha çok asabının sinirlenmeye<br />

devam edeceği bilinmektedir.<br />

Her şeyin altında bir “bit yeniği” arar ve<br />

çoğunlukla da bulur. Bu nedenle ilişkilerinin<br />

duvarını hep yüksek tutar. İnsanlara çok çabuk<br />

“kırılan” bu arkadaşımızın ağzında sık sık “Ama<br />

ben sana alındım” sitemini duyarsınız.<br />

Yurttaki arkadaşlarının bildirdiğine göre Fato,<br />

çok uykucudur. Ayrıca derslerine de bunalacak<br />

kadar yoğun çalışırmış. Ancak hocalar O’nun o<br />

güzelim (!) yazısını çözemedikleri için sınavlarda<br />

hak ettiği notu vermezlermiş.<br />

Arkadaşımız “yeşil gözleri”ni gözlüklerin<br />

arkasına saklamak istemediği için, aç da kalsa<br />

lenslerinden vazgeçmez. Şekere ihtiyacı olduğu<br />

gerekçesiyle okulda çıkan tüm tatlıları yemeye<br />

kendine zorunlu hissederken Ankara’ya gelen tüm<br />

filmleri de kaçırmamaya çalışır.<br />

Dört yıl boyunca en çok uğradığı yerlerden<br />

olan Milli Kütüphane ve sinemalarda boy gösteren<br />

bu ufak tefek kızımız, küçüklerin bakışlarından<br />

rahatsız olduğunu, büyüklerin bakışlarından<br />

hoşlandığını tekrarlayıp durdu.<br />

Çılgın Fato, senin hastanelere, sinemalara<br />

koşuşturmandan, lenslerinde, baş ağrılarında,<br />

sinirlenmelerinden, karamsarlıklarında, derslerde<br />

uyumaktan bıktık (!)…<br />

YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ<br />

PAYLAŞILSA YALNIZLIK OLMAZ<br />

Sevgili Fato, sana asabının sinirlenmeyeceği,<br />

huyu huyuna uygun bir eş ile huzuru bulacağın<br />

güzel yıllar diliyoruz…


MÜJGAN<br />

MIZRAK<br />

Yaşça bizden küçük olmasına rağmen<br />

bunu pek belli etmez. Çünkü ağırbaşlılığı,<br />

hanımlığı ve sakinliği ile bunu yalanlar ve<br />

hepimizden daha olgun davranışlar sergiler.<br />

Müjgan, aslında çocukları çok sevdiği<br />

için, en büyük idealinin öğretmen olmak<br />

olduğunu söyler durur. Fakat şansızlık<br />

eseri bu okula gelmiş ve inşallah bir gün<br />

bitirip gidecek. Bazen umudunu yitirse de<br />

–çünkü beşinci seneyi e oluma şansızlığını<br />

elde edenler arasındadır- bunu bir gün<br />

gerçekleştireceğine inanıyoruz.<br />

Kendisi “notları temize çekme”<br />

hastasıdır. Derslerde tuttuğu notları hiç<br />

üşenmeden, büyük bir sabırla temize çeker.<br />

Notları temize çekerken aynı zamanda alt<br />

sınıflar için de yatırım yaptığını söylemeyi<br />

unutmaz.<br />

O’nun futbol konusunda başvurulacak<br />

kaynaklar arasında olduğunu biliyor muydunuz?<br />

Maçları büyük bir ilgiyle izler.<br />

Eğer pazartesi günü sınav varsa ve Pazar<br />

günü televizyonda maç yayını yapılıyorsa<br />

maç izlemeyi ders çalışmaya tercih eder.<br />

Okula geldiğinde de tabi ki maçın kritiğini<br />

yapmayı ihmal etmez.<br />

Gelecekte de arkadaşlığımızın sürmesi<br />

umuduyla sağlık, mutluluk ve başarı dolu<br />

yıllar seninle olsun…<br />

Aysel


UĞUR IŞIK<br />

Uğur’un soyadı “Işık”tır ama kendisi<br />

etrafına ışık falan saçmaz. O’nu görenler<br />

müthiş bir karamsarlığın içinde<br />

kaybolduğunu sanırlar. Elindeki sigarası ile<br />

habire aşağı-yukarı gezinen, çoğu zaman<br />

girişteki pencerenin önünde aydınlık ufuklara<br />

bakan Uğur, karamsar ve hüzünlü haliyle<br />

hatırlanır. O’nun dalgınlığı herkes tarafından<br />

bilinir. Uğur’u hep dalgın ve derin derin<br />

düşünürken görürsünüz.<br />

Okuldaki altı yıllık mazisini düşünür,<br />

insanların –özellikle okuldaki çocuklarıngeleceğini<br />

düşünür. Düşündükçe canı sıkılır.<br />

Okuldan ve kantinin kalabalık anlarından<br />

hiç hoşlanmadığını söyler. Ancak Anıl’dan<br />

çay içip bir sigara alıp gelmeyi geçmeyen bir<br />

uzaklaşmayı da başaramamıştır.<br />

Dersi olsun, olmasın okula hep en erken<br />

gelenlerden biridir O. Kızlara bakmayı,<br />

onlara takılmayı seven Uğur, entelektüel<br />

bunalımları ile okulumuzun unutulmaz<br />

simaları arasına girmeye hak kazanmıştır.<br />

Arkadaşlığımız boyunca seni;<br />

Paçaları ve papuçları çamursuz,<br />

Biraz neşeli,<br />

Sigarasız<br />

Gözleri buğusuz<br />

Kalabalıklar içinde iki dirhem bir çekirdek<br />

Olarak göremedik ya<br />

Alacağın olsun, aşk olsun…<br />

Mutluluklar ve aydınlık<br />

günler seninle olsun…


Aynı odayı ve iki yılımı uğruna<br />

harcadığım canım, ciğerim, tatlım (Biraz<br />

iltifat edeyim de stresleri yatışsın). Ahh!<br />

Seni uyandırmak için sabahları kendimi<br />

nasıl hazırlar, sinirlenmeyeceğime söz<br />

verir, uyandırma girişimimin sonunda nasıl<br />

da mat olurdum ama. Bu hiç unutulur mu?<br />

Sabahları seni uyandıracak Zat’a acıyorum.<br />

Canım arkadaşımın arabalara olan<br />

merakı yüzünden Ankara trafiği alt-üst olur<br />

sık sık.<br />

Tasarruf kelimesinin anlamını en iyi<br />

bilen ve uygulayan arkadaşımız, özellikle<br />

ihtiyacı olan maddeleri almak için<br />

çıkıp nereden aldığını ve ne işe yardığını<br />

bilmediği maddelerle ali kolu dolu olarak<br />

yurda dönerdi çoğu zaman. Türkiye ekonomisinin<br />

ayakta durması Hatice’ğimin üstün<br />

gayretleri sonucu mümkün olmaktadır.<br />

Hatta bir ara bu dersi (Türkiye Ekonomisi)<br />

ben vereceğim diye tutturmuştur.<br />

HATİCE SU<br />

Ayrıca kozmetik alanına yaptığı<br />

yatırımlar, Türkiye ekonomisini ayakta<br />

tutma çabasına önemli katkılar vermiştir.<br />

Bu arada –her zaman bakımlı ve yapılı<br />

saçlarıyla-kuaförleri de unutmamak gerekir.<br />

Onların ekmek kapısı da bizim biricik<br />

arkadaşımızdır. İnşallah bütün gayretlerine<br />

rağmen kalan tek dersini de verip mezun<br />

olacaktır. (Lütfiye)<br />

Uzun süre Mercedes’e binmekten, aynı<br />

yüzü uzun süre görmekten, kazak örmek<br />

varken sevdiklerinin başına çorap örmekten,<br />

yürümek varken otobüse binmekten nefret<br />

eder. Sevdiği şeyler de yok değil yani;<br />

mesela rüzgâr olsun, olmasın yüksekten<br />

uçmayı sever. Hızlı yaşamaktan hoşlanır,<br />

en az bir karınca kadar da hızlı koşar…<br />

(Aniden hatlar karışı.) (Vahap)<br />

Hatice, her dükkâna girip tüm malları inceledikten<br />

sonra hiçbir şey almadan çıktığı<br />

için ve tabii maalesef yanında ben olduğum<br />

için Ankara sokaklarında şöyle ilanlara sık<br />

sık rastlanır:<br />

WANTED<br />

Hatice Su and Onur Kurtoğlu<br />

1.000.000.000 &<br />

(Onur)


MELİHA GÜNEL<br />

KOLEJDEYKEN<br />

Sevecenliği, dostluğu, cömertliği, tutarlı<br />

davranışları ve azmi ile örnek bir insan…<br />

Ancak bu sevgili arkadaşımızın kötü bir<br />

alışkanlığı var. Neşeli ve üzüntülü anlarında<br />

tek dostu ve vazgeçemediği sigarası en kötü<br />

alışkanlığı… Tabii bu kötü bir alışkanlık<br />

sayılırsa…<br />

Meliha, hemşirelik ve öğrenciliği bir<br />

arada yürüterek, iki karpuzun bir koltuğa<br />

sığabileceğinin en güzel örneğini vermektedir.<br />

Onun üstlendiği bir başka görev ise okulun<br />

ayaklı eczanesi olmasıdır. Özellikle Vedat<br />

ve Atalay tarafından bu görevi ister istemez<br />

yerine getirmeye zorlanmıştır.<br />

Gece nöbetlerinden sonra okula gelen<br />

arkadaşımız bütün beklemelerimize rağmen<br />

derslerde hiç uyumamıştır.<br />

O’nun gülme krizleri meşhurdur. İsimleri<br />

uzatarak söyler ve nazlı nazlı konuşur.<br />

Söylentilere göre, derslerini hastalarıyla<br />

birlikte çalışan arkadaşımız, bununla<br />

hastaların kültürünü arttırmayı da görevleri<br />

arasına katmıştır.<br />

İNSANCIL SEVGİLERE MUHTAÇ<br />

YÜREK NASIL OLUR Kİ TAŞ,<br />

BÜTÜN KÖTÜLÜKLERDEN UZAĞIM,<br />

MERHABA ARKADAŞ


DERYA KILIÇ<br />

Çevresi tarafından çok sevilen Derya, bu<br />

sevgiden mahrum olmak istememesinin yanı<br />

sıra okula olan aşırı ilgi ve bağlılığı yüzünden<br />

okulu altı yılda bitiren kıdemlilerden olma<br />

şerefine erişmiştir.<br />

İlk önceleri Anaokulu öğretmeni, sonra<br />

Psikolog, en sonunda Gazeteci olmaya karar<br />

veren Derya, bu mesleğin yapısına ters<br />

düştüğünü anlayınca okulu bitirip hemen diş<br />

kliniği açma planları yapmaya başlamıştır.<br />

Sürekli zaman yetersizliğinden yakınan<br />

Derya, kısacık bir sürede birçok işi yapma<br />

yeteneğini geliştirerek rekor kılmıştır.<br />

Bir gecede birkaç dersin notlarını temize<br />

çekmek, örgü örmek, TV seyretmek ve<br />

saçlarını yıkamak gibi birçok işi aynı gecede<br />

gerçekleştirmiştir.<br />

Senelerdir midesinden yakınıp kendisini<br />

öğle yemeklerinden mahrum eden Derya,<br />

bu yüzden yemek kuyruğundaki da kendine<br />

dert etmeme gibi bir şansa sahiptir. Ancak<br />

arkadaşları tarafından sık sık kandırılıp<br />

Spesiyal ve Hamburger’e götürülen Derya,<br />

sonunda buraların gediklisi haline gelmiştir.<br />

Sen her zaman hatırlanmaya layıksın.<br />

Hayatta her istediğin olsun… Sevgiler…


YALNIZ KALSAM DA<br />

Durmadan kendini dağıtıverir<br />

Havalı bir türkü gibidir gençlik<br />

Irak mı dediniz, çalar gider o<br />

Dağ mı dediniz, dağlardan yüce<br />

Bulutlar üstünde esirlik<br />

…<br />

Durmadan kendini dağıtıverir<br />

Kış ortası bir güneş gibidir gerçek sevgi<br />

Yüreği titretir bir dost ılıklığı<br />

Toprağı diriltir o üfürünce<br />

Hep ona bağlıdır dirlik-düzenlik<br />

Durmadan kendini dağıtıverir<br />

Bir düğün sofrası gibidir gerçek dostluk<br />

Verdikçe artar bereketi<br />

Sevdikçe büyür gece gündüz<br />

Yüreğe takılan bir altın bilezik<br />

Durmadan kendini dağıtıveririm ben<br />

Hoyrat bir çeşme gibidir benim yüreğim<br />

Şiir derim, sevgi derim, dost derim<br />

İlklerin sahneden çekildiği gündüz veya gece<br />

Yalnız kalsam bile başım dik yine dik<br />

FUL EKESAN<br />

Son senesinde gazeteciliğe attığı hızlı<br />

adımlarla mesleğini icra etmeye başlayan Ful,<br />

bu alanda başarılı bir gelecek konusunda bir<br />

hayli umut vaat ediyor.<br />

Dünyayı Merihlilerin bastığı haberini,<br />

“Olabilir, ne var bunda?” diyerek<br />

karşılayacağından emin olabileceğimiz Ful’e,<br />

bir şeye karar verdiğinizi söyleyip fikrini<br />

isterseniz alabileceğiniz karşılık şu olacaktır,<br />

“Hadi bakalım.” Aslında onaylamıyordur<br />

belki ama size karışmayacaktır da… Bu adeta<br />

onun hayat felsefesi gibidir.<br />

Sevmediği yok, çok sevdiği azdır…<br />

Yakın çevresinin fedakâr ve hoşgörülü<br />

bir insan olarak tanıdığı Ful, herkesle belli<br />

bir düzeyde tuttuğu ilişkilerinden sıyrılıp son<br />

zamanlarda sosyal yaşama hızlı katılmasıyla<br />

ilgiyi çekmiştir. Sakin görüntüsünün ardında<br />

aslında herkesle ve her şeyle kurduğu ve<br />

sadece kendisinin bildiği yakın bir ilgi vardır.<br />

Aslında insanlara karşı çok ilgilidir ama bunu<br />

hep düzeyli bir ilişki çerçevesinde yürütür.<br />

Saçlarını kuaföre kestirmeye bir türlü<br />

kıyamayıp sonunda Sibel’e uçlarından<br />

aldıran, ancak 1 cm’lik fazla bir kesimden<br />

dolayı kıyameti koparan Ful’un bu saç hobisinin<br />

nasıl giderileceği merak konusudur.<br />

Hocalarımızla kurduğu iyi diyaloglar<br />

sonucu mezuniyetinden sonra çok iyi<br />

işler başaracağından kesinlikle şüphe<br />

duymadığımız Ful’e (Tabi ki şaka yapıyoruz,<br />

çalışkanlığının hepimiz tanığıyız) hayatı<br />

boyunca mutluluklar ve mesleğinde başarılar<br />

diliyoruz.


Nasıldı<br />

Senin derdin benimdi,<br />

Benim ki senin<br />

Paylaşmazsam bir sevinci seninle<br />

Yoktu benim de sevincim<br />

SELMA ÖZTÜRK<br />

“Çekingen insanım. Karşı taraftan ilgi<br />

gelmeyince kolay kolay insanlara yanaşmam.<br />

Onların ilgisini beni tanımaya değer verdikleri<br />

şeklinde yorumlarım ki, bu da iyi bir arkadaşlığın<br />

başlangıcını oluşturur.<br />

Sevgi benim özümü oluşturur. İnsanları gerçekten<br />

çok severim. Sevildiğimi bilmek, görmek,<br />

duymak çok hoşuma gider. En çok kızdığım da<br />

‘Bana bile güvenme’ diyen insanlardır. Ne olursa<br />

olsun, ben insanların güvenilecek birer varlık<br />

olduğuna inanıyorum. Bir de ara sırada güvenimi<br />

sarsan insanlara çok kızıyorum.<br />

Bir özelliğim vardır ki –çok eleştiri alırım- iyi<br />

de kötü de olsa kendi dediğimden şaşmam. Bir<br />

iş yaparken başkasına danışmak gibi bir huyum<br />

yoktur. Ceremesine ben katlanacağıma göre niye<br />

başkasına danışayım ki?<br />

Bir de yapmacıklıktan hiç hoşlanmam. Zamanı,<br />

bu insanlara yapmacık diller dökerek harcamaktansa<br />

arkadaşlarıma gerçek sevgimi göstermekle<br />

harcamak hoşuma gider.<br />

Hepinizi seviyorum.”<br />

Biz de seni seviyoruz…


TURCİYE<br />

ŞEKERCİ<br />

“Aman! Herkes attığı adımlara dikkat<br />

etsin. Hele okul sıralarında…” yaklaşımıyla<br />

okulda pek aktif olmayan arkadaşımızı tarif<br />

etmek istediğimizde, uzun saman sarısı<br />

saçlarından ve inceliğinden söz ederdik öncelikle…<br />

“Aman boşver” cümlesi onun hayat<br />

felsefesini tanımlar. Onu yakından tanıyan<br />

arkadaşları en önemli özelliği olarak,<br />

kendisi dışında herkesi çok sevdiğini<br />

vurgulamamızı istediler. Zaten insanlara<br />

olan sevgisi, hiç eksik etmediği gülümsemesi<br />

ile yüzüne yansımaktadır. Sessiz, mahzun<br />

ve kendi halindeki duruşuyla duygularınız<br />

fazla belli etmeyen, daima mutlu görünmeye<br />

çalışan bu arkadaşımızı şu üç kelime<br />

ile de tanımlayabiliriz: Akmaz, kokmaz,<br />

bulaşmaz…<br />

Turciye’nin ders konusundaki akıl<br />

almaz rahatlığını bilmeyen yoktur. O hep<br />

çalışmalarını son saatlere bırakmaya bayılır.<br />

En basit derslerden bile kalması tembelliğine<br />

de yorumlansa, aslında bu onun hobileri<br />

arasında sayılmalıdır. Derslere genellikle geç<br />

kalan bu sakin arkadaşımız, genellikle nasıl<br />

olsa geciktim bahanesiyle ancak öğleye doğru<br />

gelir okula…<br />

Sade giyiminle, çoğu zaman üzerine<br />

gelişigüzel salıverdiğin ama sardığı zaman<br />

çok güzel görünen sarı saçlarınla, mahzun<br />

duruşun ve gülüşünle hep hatıralarımızda<br />

kalacaksın….<br />

Sevdiğim insanlara<br />

Kızabilirdim,<br />

Eğer sevmek bana<br />

Mahzun durmayı<br />

Öğretmeseydi


NESRİN ER<br />

İlk gençlik özlemleri,<br />

Nasıl girerse<br />

Pembe düşlerimize,<br />

Delidolu ve yarım,<br />

Öylesine girdik koynuna<br />

Yaşamın…<br />

“Alımlıydı, çalımlıydı, uzun siyah saçlarını<br />

savururdu rüzgâra… Alnını eğer bakardı kızınca<br />

ters, ters… Sevdikleri vardı, dostları. Canları<br />

için damasında süründürdükleri, sevda konusunda<br />

hindi gibi düşündürdükleri vardı…<br />

İri yarı sarılmazdı ama bileğine kuvvetliydi.<br />

‘Altındağlıyım’ der çalımından geçilmezdi. Dostum<br />

dedi mi doğru duracaksın. Az çektirmedi,<br />

az kızdırmadı ama varsa beri gelsin öylesi…”<br />

(Aysel)<br />

“Çok sıcak, candan, paylaşımcı bir arkadaştır.<br />

Kendisinden ayrı kaldığımda içimde bir boşluk<br />

hissediyorum.” (Mehmet Ali)<br />

“Okul hayatı boyunca uzun siyah saçını, kot<br />

pantolonunu ve montunu hiç değiştirmeyen<br />

güleç yüzlü can arkadaşım. Esprilerin, açık<br />

sözlülüğün ve içten tavırlarınla en çok dostu<br />

olan sensin. Seni masal kahramanlarından biri<br />

olarak tanımlamam gerekirse “Pamuk Prenses”<br />

derim. Sadece tip olarak değil -ak pak yüzün,<br />

zeytin gibi siyah saç ve gözlerinle- o insan, o<br />

sevecen ve insana huzur veren yanınla okulumuzun<br />

en hatırlanmaya değer kahramanlarından<br />

birisin benim için. Seninle muhabbet etmek hele<br />

hele dost olmak insanın aslında kendini görmesi<br />

ve kendisiyle tanışması adına korkutucuydu<br />

ama bir taraftan da vazgeçilmez güzellikle<br />

bir alışkanlıktı. Ben de “Altındağlıyım”, yani<br />

eteklerinde ortaokul ve lise hayatım geçti, biliyorsun<br />

değil mi? Ben seni unutmayacağım sen<br />

de beni unutma olur mu?” (Aslıhan)<br />

“Crazy, senden nefret ediyorum. Bu yıl<br />

beni bırakıp gidiyorsun. Okulu değil ama<br />

beni arayacağından eminim. Ben de seni<br />

arayacağım. Ancak birlikte TRT’de çalışma<br />

hayali kurduğumuz için mutlu bir sonla bitecek<br />

ayrılığımız –film gibi- ” (Harun)


ALİ ALAKOÇ<br />

Bir öykümüz var:<br />

CİN ALİ VE KUZUSU<br />

Cin Ali tipik bir Çorumlu ailenin son mahtumu<br />

olarak dünyaya geldi. Ailenin küçüğü<br />

olduğu için baba mesleği manifaturacılığı<br />

abilerine kaptıran Cin Ali, aile meclisinin karar<br />

ile türkücü olmayı kafaya koydu. Bu arada sesi<br />

güzel olsun diye bol bol acılı leblebi yemeye<br />

başladı. Babasının kendisine aldığı sazı at sanan<br />

ve sokaklarda kovboyculuk oynayan Cin Ali,<br />

“Atnı süren kovboy” filminde de rol aldı. Filmin<br />

iş yapmaması onun voleybola başlamasına neden<br />

oldu. Ancak takımı onun güzel oyunlarıyla<br />

küme düşünce üstüne para verilip Çorumspor’a<br />

transfer edilmek istendi. Ama uyanık Çorumspor<br />

yetkilileri sınav yapıyoruz diye onu üniversite<br />

sınavına soktular. Bilgisayarın azizliği<br />

sonucu okulumuz Cin Ali gibi değerli bir roman<br />

kahramanı kazandı.<br />

Kısa sürede mesleğin inceliklerini kazanan<br />

Ali, TÜRKİYE gibi büyük bir ÜLKEDE gazeteci<br />

olarak çalışmaya başladı. Çorumlu olduğunun<br />

öğrenilmesi meslek hayatının sonu oldu. Meslekten<br />

atılan Ali, okulda ilkyazını yaşamaya<br />

başladı. Kuzusu “Minyatür” ile tanışması bu<br />

dönemde oldu…<br />

Galatasaray’ın 14 yıl sonra şampiyon<br />

olmasından sonra kederlenecek başka bir şey<br />

kalmadığını düşünen Ali, okulu bitirmeye karar<br />

verdi.<br />

Gökten üç elma düştü: biri Cin Ali’nin biri<br />

kuzusu minyatür’ün biri de bizim başımıza…<br />

En güzel deyişlerin söylendiği bir Türkiye’de<br />

kendi ilkelerince yaşa.. (Emi)…<br />

(.) NOT: Bu yazı komite dışında, Alakoç’u<br />

tanımak amacıyla ona yakın kaynaklardan biri<br />

tarafından yazılmıştır. İsmini vermiyoruz. Bilenler<br />

bilmeyenlere söylesin…


BAŞARAN<br />

DÜZGÜN<br />

Bir yabancı(!) diyor ki:<br />

“Bu okula gelmeden önce benim de<br />

özgünlüklerim vardı. Ne olduysa 1983<br />

yılının o soğuk ekim ayında oldu. Önce<br />

özgünlüğüm gitti, sonra o güzelim gençlik<br />

yılları. Keşke hiç tanışmasaydık. Belki o zaman<br />

daha mutlu olurduk. Çatlayan tohumun<br />

sesi, dostların aydınlık yüzleri de olmazsa<br />

bu okul çekilmezdi. Yeşeren yaşamdan<br />

umutluyum ve her şeyi seviyorum. Yalnız<br />

44.maddeden korkuyorum.<br />

Kadınlar, yüksek sesle konuşmasını<br />

bilenlerinizden hoşlanıyorum ve ıssız bir<br />

adada kalmak durumunda olsam yanımda<br />

sadece sizi görmek istiyorum.”<br />

Henüz tam olarak ne olduğunu<br />

keşfetmemekle birlikte, senin bu dünyada<br />

nesli tükenmekte olan ve kaybedilmemesi<br />

gereken ender insanlardan biri olduğuna<br />

karar verdik.<br />

İyisin, dostsun. Bir de şu doğrulara mahsusu<br />

alınganlığın olmazsa…<br />

İnsan sevgin, umutların ve yeni fikirleri<br />

üretme isteğinle seni Rauf Denktaş’ın halefi<br />

olarak görmek içten bile değil.<br />

Başaran, senin her şeyi başaracağına<br />

inanıyoruz. Bu arada ne olur birine hitap<br />

ederken uzun uzun hem ismini hem de soy<br />

ismini birlikte söyleme olur mu? Ayrıca<br />

konuşurken kelimeleri yutma ve hızlı<br />

konuşma ki insanlar seni daha rahat anlayabilsinler…<br />

ARKADAŞLAR, bu çemberin ya<br />

içindesiniz ya da dışında yer alacaksınız.<br />

ORTA YOL YOK.


NEZAKET<br />

EROĞLU<br />

“Ses tonunun ne olduğunu henüz<br />

tam olarak anlayamadığımız Nezaketi,<br />

kantinde görmek de çok zordu. Boş<br />

sınıfları kendisine ders çalışma mekanı<br />

olarak seçen arkadaşımız sıcak olduğu<br />

sürece kütüphanenin de nadide müdavimleri<br />

arasında yer aldı. Oldukça sakin olan<br />

arkadaşımız, çok cana yakındır. Dört yıl<br />

boyunca bir kez bile olsa sesini yükselttiğini<br />

duymadık. Onun hep böyle sakin, mutlu<br />

ve her isteğinin gerçekleşmesini dilerim.”<br />

(Bedriye Tanrıverdi)<br />

“Dünyanın en yumuşak en kibar<br />

insanlarındandır. İnsan, ondan her zaman<br />

bir şeyler öğrenebilir. Karşısına çıkacak<br />

insanların da onun kadar iyi olmasını<br />

dilerim.” (Didem Ünsal)<br />

Sakin, mahzun, başarılı, nazik, yumuşak,<br />

dürüst bir dost: İşte Nezaket.<br />

Nazik, sakin, dürüst ve yumuşak… İşte<br />

bu dört kelime Nezaketi tanımlayan bir şiir<br />

olabilir.


TÜRKAN İZGİ<br />

Hiçbir zaman uykuya doymayan<br />

Türkan’a, “Nasılsın?” diye sorduğunuzda,<br />

hep şu yanıtı alırsınız: “Uykum var.” Ve<br />

ardından uzun bir esneme gelir.<br />

Derslerde genellikle başka konularla<br />

ilgilendiği ve uyukladığı için, ancak<br />

sınavlarda kendine gelir. O günlerde bile<br />

uyanık kalmayı zor başarır.<br />

Film yıldızları kadar güzel olan<br />

arkadaşımız okula en yakın yurtta<br />

kalmasına rağmen sınıfa en geç girenlerimiz<br />

arasındadır. İlk girdiği derslerde, hocaların<br />

ilgi çekici söz ve hareketlerinin etkisinden<br />

uzun süre kurtulamayan Türkan, büyük<br />

bir taklit yapma yeteneğine sahiptir. Bu<br />

yeteneğini bir tiyatro grubunda oynayarak<br />

değerlendirseydi herhalde bu okula gelmesine<br />

gerek kalmazdı.<br />

Derslerde genellikle not tutma<br />

alışkanlığını bir türlü kazanamamış<br />

olmasına rağmen notları kötü denmeyecek<br />

kadar iyidir. Yine de “kaderin bir<br />

oyunu mudur ne?” seneye de okulun asli<br />

elemanları arasında yerini alacak.<br />

Güzelliğinin –hele hele o güzel gözleri<br />

ve ipek gibi yüzü- yanı sıra arkadaşlarıyla<br />

olan iyi ve seviyeli ilişkisi, hanımefendiliği,<br />

temizliği ve titizliğini unutmayacağımız,<br />

Tartışmalarda kendi fikrini azimle pes<br />

etmeden savunan ve kolay kolay pes etmeyen<br />

Türkan’la tartışmaya kalkanların vay<br />

haline!<br />

Mutlu ve güzel bir yaşam seninle olsun.


TURGAY<br />

DEMİREL<br />

Okulumuzun en kıdemlerinden olan Turgay,<br />

okumaya olan tutkusu yüzünden askere<br />

gitmeyip bu sıralarda sürünmektedir.<br />

Turgay’ın dış görüşüne bakıp da çok<br />

ciddi bulanlar, O’nu tanıyınca ne kadar dost<br />

canlısı, iyi bir arkadaş ve esprili olduğunu<br />

anlarlar.<br />

Evde kalmaktan son derece korkan Turgay,<br />

üç yaşındaki yeğenini parka götürüp<br />

kızların ilgisini çekmeyi düşünmektedir. İyi<br />

yol değil mi? Ne dersiniz?<br />

Okula gelip giderken ara sıra kullandığı<br />

Murat arabası başının en büyük belası…<br />

Arabası bir gün yolda kalınca bakımını<br />

yaptırmak zorunda kalacak, yoksa<br />

parçalarını toplayacak.<br />

(.) KAMERAMANI BEKLERKEN…<br />

HERHALDE çokoprens almaya gitti.


AYSEL MELEMEZ<br />

“Hocaların öz evladı” diye nitelendirilen<br />

arkadaşımız, derslerden yüksek notlar<br />

almasıyla çevresinin sürekli takdirini<br />

kazanmıştır.<br />

Aysel’imiz de ders programının<br />

gazabına uğrayarak okulu yarım dönem<br />

daha uzatmaya hak kazanmıştır. Tuttuğu<br />

ders notlarıyla sınıfın sayılı başvuru<br />

kaynaklarındandır. Dersi derste öğrenmeyi<br />

prensip saymasının yanı sıra çok erken<br />

saatlerde yollara düşüp sınıfın kapısını<br />

ilk açanlardandır. Memleketinin de uzak<br />

olması nedeniyle karnede devamsızlık<br />

hanesinin boş olması ona “sınıfın<br />

demirbaşı” niteliğini de kazandırdı.<br />

Son derece sert, her an birini<br />

azarlayacakmış gibi görünen bakışı,<br />

“Saf Akdeniz kanı” taşımasından<br />

kaynaklanmaktadır. Herkesin dertlerini<br />

dinlemeyi, sorunlarına çareler aramayı ve<br />

bir psikolog gözüyle insanlara yaklaşmayı<br />

kendisine ilke edinmiştir.<br />

Duygu ve düşünceleri değişikliğe<br />

uğramadan memleketine dönecek olan sevgili<br />

Aysel’e başarı, huzur ve mutluluk dolu<br />

bir yaşam diliyoruz.


CANDAN<br />

ÇULHAOĞLU<br />

Adı gibi candan olan arkadaşımız,<br />

candanlığını, içtenliğini kimseden esirgemeyen,<br />

herkesin yardımına koşan bir yapıya<br />

sahiptir. Sürekli canının sıkıldığından<br />

söz eden Candan’ın sınav zamanı etekleri<br />

tutuşur.<br />

“Yine zayıf alacağım” der ama notu her<br />

zamanki gibi iyidir.<br />

Başkalarının düşüncelerine çok önem<br />

veren, konuşmayı çok seven Candan’ın<br />

en önemli özelliklerinden biri de meraklı<br />

oluşudur. Bu nedenle yakında, “Perihan<br />

Abla” dizisinde “Meraklı Melahat’ın”<br />

yerine Candan’ı transfer ederlerse hiç<br />

şaşırmayın.<br />

Candan’ın diğer bir özelliği de açlığa<br />

hiç dayanamamasıdır. Açsa ve yanında siz<br />

varsanız vay halinize! “Açım, açım nerde<br />

benim tacım” diye diye başınızın etini yer.<br />

Candan’ın bu kadar çok yemesine karşın<br />

bir gram bile kilo almaması bizi hayrete<br />

düşürür.<br />

Azimli ve bakımlı olmayı kendine prensip<br />

edinen Candan’a güzel günler ve mutluluklar<br />

dileriz.


ŞAİRLER ASILDI<br />

Güney Afrikalı şair Benjamin’in anısına<br />

Güzele doğru gidilsin diye<br />

Şairler haykırdı<br />

Şairler haykırmasın diye<br />

Mahkemeler kurulup<br />

Şairler asıldı.<br />

Yılmadı, yine haykırdı<br />

Sabahın üçlerinde<br />

Kimi, yerde asıldı<br />

Kimi, yerde kurşunlandı<br />

Ve kısacası<br />

Bu yüzyıl kanlıydı.<br />

Egemen düzene kandı<br />

Sınıfta kaldı.<br />

Yirmi birinci yüzyılda,<br />

Zincirli telleriyle<br />

Açlıktan ölen bebeleriyle,<br />

Bütün değerleriyle<br />

Neyin, niçin olduğunu<br />

Bir bir hesap verecek<br />

Bu suçlarda<br />

Mücadele dışında kalan herkesin<br />

Birkaç fazlası var.<br />

HASAN YILMAZ<br />

Sen de görüyorsun ki!<br />

Köhne düzen içinde,<br />

Boğazlara takılıyor yağlı ilmeler<br />

Düzine yıkmak için<br />

Alay ediyor yaşamlar<br />

Ölmeyi bilenler.


DİDEM ÜNSAL<br />

Derste tuttuğu notlarla arkadaşlar,<br />

hatta hocalar arasında ünü yayılan Didem,<br />

ayrıca iyi kalpliliği ve yardımseverliği ile<br />

de haklı bir üne sahiptir. Dört yıl boyunca<br />

aldığımız bütün derslerde geçen konuşma<br />

ve esprileri Didem’in ders zabıtlarından<br />

(!) öğrenebilirsiniz. Sevimli, çok çok<br />

heyecanlı, kimsenin kızmaya ve kırmaya<br />

kıyamayacağı kadar iyi bir insan. Güleç<br />

yüzlü, işini çok ciddiye alan sevgili Didem,<br />

şimdi başarılı bir öğrenci, eminiz gelecekte<br />

de başarılı bir gazeteci olacaktır.<br />

Okulda tanıdığım ve sevdiğim<br />

arkadaşlarımın başında yer alır. Benim<br />

için onu tanımak büyük bir mutluluktur.<br />

Çünkü Didem, iyi gün olduğu kadar kötü<br />

gün dostudur da. Onunla ayrı kalmayı<br />

düşünemiyorum. Ömür boyu mutluluklar ve<br />

başarılar… (Bedriye)<br />

Her derdimize koşan bir arkadaştır.<br />

Didem’i tanıyıp da sevmemek mümkün<br />

değildir. İnsanları kırmaktan korkar. İyi bir<br />

öğrenci olduğu kadar hamarat bir ev kızıdır<br />

da. Kitapçı vitrinlerine bakmayı çok sever.<br />

Orhan Veli’nin şiirlerinden hoşlanır.<br />

Gelecekte karşılaşacağın güçlüklerle<br />

yorulmaman dileğiyle sevgili Dido’muz…<br />

(Nezaket)<br />

(.) Resim arkasındaki satırlar: 15 Ekim<br />

1986- Okulumuzun kantini dördüncü sınıf<br />

olarak nasıl da sevinçliyiz.


BEDRİYE<br />

TANRIVERDİ<br />

Tanıdığım arkadaşlarımın arasında en<br />

tatlı, en iyi anlaştığım ve en sevdiklerimden<br />

birisidir. Onunla ayrı kalmayı<br />

düşünemiyorum. Düşünceli olmasının yanı<br />

sıra esprili oluşu ve iyiliği de sevdiğim<br />

yanlarıdır. Ömür boyu mutluluklar diliyorum.<br />

(Didem)<br />

Uzun, dalgalı saçları, spor giyimi<br />

ve ışıl ışıl gözleriyle dikkati çeken bir<br />

arkadaşımızdır. Gazetecilik derslerinde<br />

yaptığı iyi mizanpajlar ve çektiği güzel<br />

fotoğraflar, arkadaşımızın meslekteki<br />

yeteneğinin kanıtıdır. Her zaman gülen<br />

yüzü, hepimize yaşama sevinci verirken<br />

“Şeker kız” denebilecek kadar tatlı olması<br />

da onu bizim için daha değerli kılmaktadır.<br />

Her zaman böyle iyi ve mutlu olmasını<br />

diliyorum. (Nezaket)


LÜTFİYE<br />

ÇEVİK<br />

Sınıfın kendi halinde, uslu gibi görünen<br />

(!) kızlarından olan Lütfiye’nin son sene<br />

ortaya çıkan hızlı ve çılgın yaşama felsefesi,<br />

herkesi şaşkına çevirmiştir. Bu çılgınlıkları<br />

Hatice ve Memnune şöyle anlattılar:<br />

“Lütfiye’nin her konuda çok değişik<br />

zevkleri olduğu gibi Türkiye standartlarına<br />

uymayan dünya görüşleri de mevcut.<br />

Hatta bu yüzden bir sürü kısmetini tepti.<br />

Lütfiye’nin sanırım en büyük özelliği bizi<br />

çılgına çeviren o yürüme merakı. Arkadaşın<br />

otobüse binme gibi bir alışkanlığı olmadığı<br />

için, kendinizi o gün G.Ü. acil servisinde<br />

ayaklarınız şişmiş bir vaziyette bulabilirsiniz.<br />

Can dostu arkadaşıma gönlünce dolu<br />

dolu bir yaşam ve mutluluklar… (Hatice)<br />

Lütfiye’nin asla kompleksi olmayan<br />

kalçaları ve çarpık bacakları hiç gündeme<br />

gelmez. Sadece her zaman giydiği şeyden<br />

sonra “Kalçalarım çıktı mı, bacaklarımın<br />

çarpıklığı belli oluyor mu?” sorularına<br />

hepimiz alıştığından hiç bakmadan “Evet”<br />

cevabını veriyoruz. Zaten aksine asla<br />

inanmaz. Ayrıca bizi çılgına çeviren sesli<br />

sakız çiğneme huyunu da belirtmek istiyorum.<br />

Hepimizin Güzin Abla’sı olan Lütfiye’ye<br />

gelecek yaşamında mutluluklar dilerim.<br />

(Memnune)


NİHAT DOĞAN<br />

“Arkadaşlar; artık mezun olup iş<br />

hayatına atılma zamanı gelmiştir. Dileğim<br />

hepimizin vatana ve milletine hayırlı birer<br />

insan olmanızdır.”<br />

Nihat’ın herkese ulaştırmamızı istediği<br />

temel mesaj bu. Aynı tema Nihat’ın hayat<br />

felsefesinde ve idealinde de var:<br />

“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”<br />

temel gayem Türk milletine hizmet etmek<br />

ve onun yücelmesi için elinden geleni<br />

yapmaktır. İdealim Türk-İslam ülküsüdür.<br />

‘Kitle iletişim hakkındaki görüşleriniz’<br />

bölümüne gayet alçakgönüllülükle ‘Yahu<br />

kitle iletişim uzmanları bile bu konuda<br />

kesin bir şey söyleyemiyor. Bizim gibi<br />

cahillerin işi mi bu?” diyen arkadaşımız<br />

“Dil” konusunda ise, anket formumuzdaki<br />

“özgün-sorun-yanıt-sözcük-olanaklar<br />

elverdiğince” yerine “orijinal-problemcevap-kelime-imkanlar-müsait<br />

olduğunca”<br />

diye değiştirerek tavrını ve titizliğini kesin<br />

olarak ortaya koymaktan çekinmemiştir.<br />

“Allah’tan başka kimseden korkusu<br />

olmayan” Nihat, “meselelere” dolaylı<br />

değil doğrudan doğruya koyduğu teşhis ve<br />

çözümlemeleri ile akıllarda kalacak.<br />

“En büyük kötülüğün dalkavukluk”<br />

olduğunu belirten Nihat’ın şu son teşhisi ise<br />

bizi daima düşündürecektir:<br />

“Türkiye’de birçok basın-yayın organı<br />

hayatını yalan söylemekle sürdürüyor.”


M. ÖZCAN BAYRAM<br />

“Her şeyin başı denge”, “El uzatana<br />

el, kol uzatana kol” işte Özcan’ı<br />

anlatan hayat felsefesi.<br />

Dostluğunu sadece paylaşmasını<br />

bilene veren, yardımını ihtiyacı olana<br />

yapan, sevmeye layık olanı seven<br />

Özcan’ı uzun uzun anlatmaya gerek<br />

yok. Sınıfın muhabbetlerine doyulmayan<br />

–özellikle içki- esprilerine<br />

sık sık olmasa da her zaman gülünen<br />

harbi delikanlılarındandır.<br />

Onu gerçekten tanıyanlarca hiç<br />

unutulmayacak olan arkadaşımıza<br />

başarılar.<br />

İşte Özcan’a göre bir mesaj:<br />

Arayanı ararım: Ankara (0312)<br />

223 90 87


MEHMET ALİ ÇITAK<br />

Güzel kızlara dayanamayan,<br />

arkadaşlarının deyimiyle Memo<br />

(!), kendi sınıfından çok diğer<br />

sınıflara takılırdı hep. O hayallerini<br />

süsleyen kendi boyunda bir kız<br />

aradı durdu, dört yıl boyunca gizli<br />

çapkınlıklarıyla…<br />

Memo’nun Türkçe derslerine karşı<br />

bir zaafı vardı. Üç yıl boyunca üst<br />

üste aldığı Türkçe dersini sonunda<br />

bütün gücünü toplayarak geçmeyi<br />

başardı.<br />

Onun kızgın ya da sinirli bir anını<br />

görmediniz değil mi? Çünkü o mutlu<br />

olmasını bilen ender insanlardan<br />

biridir. Memo, en çok gevrek gevrek<br />

gülüşü ve her sözünün başında<br />

“Ciddi misin?” demesiyle tanınır.<br />

Düşündüğü, dinlediği, özellikle de<br />

Çin daması oynadığı zamanlarda<br />

bıyıklarını yolmadan edemez.<br />

Arkadaşlığa önem veren Memo,<br />

öyle kıskançtır ki, arkadaşlarını<br />

başkalarıyla paylaşmak istemez. Onu<br />

böyle kabul edenleri sürekli bir dostluk<br />

beklemektedir.<br />

(*) Mehmet Ali, kendisine bağlı<br />

klan üyeleriyle…<br />

Oturanlar: (Soldan sağa) Ayla,<br />

Fatma, Aslıhan, Nezaket, Şule ve<br />

Neşe<br />

Ayaktakiler: (Soldan sağa) Harun,<br />

Nesrin, Ömer ve tabi ki kendisi-<br />

Memo


Sokakta giderken kendi kendime/<br />

Gülümsediğimin farkına vardığım zaman/<br />

Beni deli zannedeceklerini düşünüp/ Gülümsüyorum.<br />

Başta hiciv edebiyatının en büyük şairi<br />

Nef’i, Türk-Rus savaşında Erzurum’un<br />

Aziziye Tabyası’nda gösterdiği<br />

kahramanlıkla adını tarihe kazandıran Nene<br />

Hatun, Kazım Karabekir, Cemal Gürsel,<br />

Eşber Yağmurdereli, Altan Erbulak, Refik<br />

Durbaş, Arif Sağ, Erol Taş, Fatih Ürek<br />

gibi birçok ünlü şahsiyetin memleketi olan<br />

Erzurum’un BYYO’ya bir hediyesidir<br />

Neşe… O ki gerçekten de bulunduğu her<br />

ortamın hareketi, coşkusu ve neşesidir…<br />

“Sabunu koydum leğene/ Gör başıma<br />

ne gele. Ben canımı veririm/ Kadir, gıymet<br />

bilene.”<br />

Erzurum nire, Ankara nire… O, her an<br />

her yerde; her an akıllarda, anılarda… İçten,<br />

samimi, çokça rahat hatta biraz da şımarık…<br />

Saçlarını atkuyruğu yapmaktan vazgeçmeyen<br />

bu sevimli arkadaşımızın sessizlik, yalnızlık,<br />

oturmak ve beklemekten hiç hoşlanmadığını<br />

sanırım onunla tanışan herkes bilir. Evet,<br />

biz onu sessiz ve sakin bir şekilde otururken<br />

görme şerefine hiçbirimiz erişemedik.<br />

Hep coşkulu, neşeli, gülen ve hareketli…<br />

Arkadaşlarıyla birlikteyken sürekli konuşan,<br />

hem kendisi hem de insanlarla dalga geçmeyi<br />

NEŞE DOĞAN<br />

seven, tüm olumsuzluklara gülerek bakabilen,<br />

her şeyi şaka ile karışık anlatabilen bir candır<br />

o… Onun sık sık kullandığı yöresel terim ve<br />

benzetmeler sayesinde tüm okulun, Erzurumlulara<br />

sempati duyduğunu söylemek yanlış<br />

olmaz.<br />

Tüm arkadaşları gibi kendisi de<br />

yaşlandığında nasıl biri olacağını merak ediyor.<br />

Biz onun derse erken girdiğini görmedik<br />

sanırım. Özellikle Hakkı Bey’in derslerine<br />

hep geç giren, bu arada Nevzat Bey’e<br />

istese de istemese de kendini zorla sınıfa<br />

aldıran Neşe, dersi dinlemeyen arkalarda<br />

–aslında pek fark etmedi- hep bir şeylerle<br />

uğraştı. Özellikle Aslı ile oturduğunda<br />

yanında bulunmamaya dikkat etmeniz gereken<br />

ufaklıktır o. Sınavlarda bile mırıl mırıl<br />

konuşan, etrafındakileri kendine yardım<br />

etmeye zorlayan ve uzun uzun yazı yazmaktan<br />

hoşlanmadığı için sınavlarda sınıfı ilk terk<br />

eden afacandır o.<br />

Eşyalarını orada burada bırakan, yanında<br />

geçtiği herkese bir laf atan, her an konuşan ve<br />

gülen, arkadaşlarına sıkı sıkıya bağlı, sık sık<br />

hayırlı bir evlat olarak memleketine gitmeyi<br />

ihmal etmeyen Neşe’cik biz son yıllarda<br />

paraların seni neden hep terk ettiğini merak<br />

ediyoruz.<br />

Neşe, Ankara’ya gelirken sakın ha<br />

kadayıf, dolma, kurabiye, nefis peynir ve Erzurum<br />

selamlarını getirmeyi unutma olur mu?<br />

SENİ ÇOK SEVİYORUZ ÇİTLENBİK


ALİ ATEŞ<br />

Kantinin köşelerinden bir<br />

yerlerden kahkahalar yükseliyorsa<br />

bilin ki Ali, o güzel fıkralarından<br />

birini anlatıyordur. Dersleri<br />

pek sevmemesinden dolayı<br />

kıdemliler kıdemlisi olmaya azimli<br />

gördüğümüz Ali’yi, özellikle<br />

İnkilap derslerini çok sevmemesinden<br />

dolayı devamlı bu dersten<br />

kalmayı sürdürmektedir (!).<br />

Ankara’yı hiç sevmediği için o<br />

kadar sık İstanbul’a gitmektedir ki,<br />

insanlar onun İstanbul’da okuyup<br />

Ankara’da ziyarete geldiğini<br />

sanırlar.<br />

Şakacılığı, sevimliliği yüzünden<br />

çevresi tarafından çok sevilen Ali,<br />

kendisinden haftalardır istenen<br />

anket formlarını, yıllık yazısını<br />

ve fotoğraflarını zamanında<br />

getirmediği için “Yıllık komitesi”<br />

tarafından pek sevilmedi (!)<br />

Okul yaşamı boyunca uyumlu<br />

bir insan, candan bir dost olarak<br />

tanıdığımız Ali’nin hayatta tüm<br />

istediklerinin gerçekleşmesi ve<br />

sevdikleriyle mutlu olmasını diliyoruz.<br />

(.) Ali İstanbul’a gitmiş<br />

Derya: İstanbul’u dinliyorum<br />

gözlerim kapalı<br />

Cengizhan: Peki, gözlerini<br />

açtığında Ali’yi de görebiliyor<br />

musun?<br />

Nilgün: Ali, yine İstanbul’da<br />

da…


GÜLER YILMAZ<br />

Onun ufak tefek görünüşüne<br />

aldanmayın. O, okulumuzda birçok<br />

erkeğe taş çıkartacak kadar (!)<br />

kabadayıdır. Hani çevresinde “harbi<br />

kız” olarak da bilinir.<br />

İyidir, hoştur ama okeye sürükleyerek<br />

götürdüğü arkadaşlarını eze eze<br />

yenmesi tepkilere yol açmıştır.<br />

Okula renk veren ve daha fazla<br />

çekilir kılan sevilir tiplerindendir.<br />

Paylaşmacılığının, içtenliğinin yanı<br />

sıra katmerli kahkahaları ve her lafın<br />

başında “Yok ya” demesi kişiliğinin<br />

en bariz özelliğidir.<br />

“Mücadele benim karakterimdir”<br />

diyen arkadaşımız bunu derslere<br />

aralıksız girmesi ve (burası<br />

çok önemli) derslerde uyumayarak<br />

başın dimdik tutması, hocaların<br />

gözü önünde yoklamanın önemli bir<br />

bölümünü cesaretle doldurmasıyla<br />

kanıtlamıştır.<br />

Ne diyelim Güler, her şey gönlünce<br />

olsun (Nesrin)


ÖMER SELVİ<br />

“Gazeteci olunmaz, doğulur”<br />

sözüne nerden bakarsanız Ömer’i<br />

görürsünüz. Çünkü o, hem gazeteci<br />

doğmuştur, hem de gazeteci<br />

olmuştur. Bunu da okulu bitirmeden<br />

Anadolu Ajansı adına “Adliye”<br />

koridorlarını en çok aşındıran hızlı<br />

gazeteci olarak göstermiştir.<br />

Her zaman “demokrat”lığından<br />

dem vuran bu arkadaşımız<br />

Kelime’den edindiğimiz bilgiye göre<br />

tipik bir “Osmanlı erkeği”dir.<br />

“Gözünüzü seveyim arkadaşlar”<br />

sözünü dilinden hiç düşürmeyen<br />

Ömer, ara sıra kendini kaybederek<br />

hocalara da böyle seslenmiştir.<br />

Ömer’in kaliteli, yetişmiş adam<br />

sıkıntısı çeken basınımıza taze kan<br />

olarak girmesi herkesten önce biz<br />

dostlarını sevindirmiştir. Ömer’den<br />

daha iyi haberler bekliyoruz ve<br />

alacağımıza inanıyoruz.<br />

(.) Kamere çantası hep sol<br />

omuzundaydı…


AYŞE BULDAN DÖNMEZ<br />

“Dünyaya iradem dışında geldim.<br />

Ancak gördüm ki yaşamak güzel<br />

şey.”<br />

Hemen hepimiz arkadaşımızın<br />

bu sözlerini paylaşıyoruz. Ve<br />

arkadaşımıza “mavi” dünyamızda,<br />

“yeşil” Türkiye’mizde tek katlı<br />

bir evde ve birinci katta olan bir<br />

işyerinde çalışmasını diliyoruz. Ve<br />

de Muhlis Bey’in köpekleri koruma<br />

derneğinin çalışmalarında başarılı<br />

olmasını. Çünkü Ayşe’nin iki fobisi<br />

var: Asansör ve köpek.<br />

Okuldaki sosyal faaliyetlerin hem<br />

kıtlığı hem de olanlara karşı ilginin<br />

azlığı konusunda birçok fikirler<br />

ileri sürmesi, bu konuya ne kadar<br />

önem verdiğini gösteriyor. Darısı<br />

diğerlerinin başına…<br />

Asansör ve köpek fobisini yendiği<br />

gün New York’taki Dünya Ticaret<br />

Merkezi gökdelenlerinin en üst<br />

katlarındaki basın bürosunun Türk<br />

temsilcisi olmam dileğiyle…<br />

(.) Önce gazete ve sonra ders


HÜSEYİN ÖZALP<br />

Ben karanlıkların şehzadesi<br />

Tül perdeler ardında beni bekleyen kızlar istedim,<br />

Düşlerimdeki beyaz at öldüğü gün<br />

Köroğlu kadar yalnızdım<br />

Ve dağlar uzaktı ve bağırmak yasaktı<br />

İsyanım sessiz bir kaçış ince bir gurur oldu<br />

Medeni bir hayduttum<br />

Umut çaldım gözlerinden…<br />

(Kendi şiiri)<br />

NOT: Çok uzun olan bu şiirin bir parçasını aklında tutarak kâğıda geçirip<br />

yıllıkta yer almasını sağlayan Nesrin Er’e “Yıllık komitesi” olarak teşekkür ederiz.<br />

Zira Hüseyin de yoğunluğu arasında bize zaman ayıramadı bir türlü…


HANDAN AKBULUT<br />

Senaryo yazmak hepimizin<br />

zorlandığı, çoğu kez istek duymadan<br />

zorunluluktan yaptığı ödevlerdendir.<br />

Ama Handan için bir zevk, hatta<br />

zevkin de ötesinde bir anlam ve<br />

değer taşır.<br />

Daktilo sesleri kütüphanenin<br />

sessiz ortamını bozarken vurulan<br />

son tuşlarla sona eren her senaryo<br />

Yeşilçam’ın zengin kız/ fakir oğlan,<br />

fakir kız/zengin oğlan edebiyatına<br />

son verir diye düşünür.<br />

En yakın arkadaşı Ayşe, onun<br />

soğukkanlı ve sessiz, sakin durumuna<br />

bakarak “soğuk nevale” diye<br />

takılır. Ama onu bu görünüşüyle<br />

değerlendiremeyiz. Ayşe de böyle<br />

diyor zaten. Ne demişler “Ainesi iştir<br />

kişinin…”<br />

Yakında film haline gelmiş<br />

senaryolarını seyretmek dileğiyle…


HALİDE ÖZKUL<br />

Biz bu tepeye kılıçlarla<br />

Bir savaş vermeye geldik<br />

Yaşamı zor bir amaç uğrunda harcayarak<br />

Yitirmeden akıllıca da değil üstelik<br />

Ama bazıları gibi ölebiliriz yine de<br />

Bir yol açarken doğacak güneşe<br />

Dersin bitmesine az kaldı. Herkesin<br />

sigara, kantin ve çay krizinin son<br />

aşması… İşte son hazırlıklar da<br />

tamam, geriye sayış başladı. 10, 9,<br />

8, … Aman Tanrım! Yine o kol ve<br />

o işaret parmağı kalktı, yine o ses:<br />

“Hocam bir soru sorabilir miyim?”<br />

Biz onun sadece bu son anlardaki<br />

soru sormalarını hiç sevmedik. O,<br />

sadece derslerde hocalara değil,<br />

her yerde, her zaman, herkese soru<br />

sorar…<br />

Halide, kendisini ekonomi<br />

alanında kanıtlama düşüncesindedir.<br />

Bu amaçla büyük çaba harcar.<br />

Herkesin belli bir alanda söz sahibi<br />

olması gerektiğine inanır ve bu<br />

çabayı sergilemeyenleri anlamadığını<br />

söyler durur…<br />

“Ayı sevmediği postu yerden yere<br />

vururmuş” ya O da insanları sevdiği<br />

halde “nefret ediyorum şu insanlardan”<br />

sözünü dilinden düşürmez.<br />

Arkadaşımız uzun boyu nedeniyle<br />

oldukça büyük ve olgun bir imaj çizer<br />

ancak o çocukluğu elden bırakmak<br />

istemez. Hareketleri, özellikle birçok<br />

kişinin sözünü kesen heyecanıyla<br />

yaramaz bir çocuğu andırır. Coşkulu<br />

bir tartışmacı olan Halide, oldukça<br />

titiz ve güzel seslidir. Girdiği her<br />

ortamda kendini belli eden Halide’yi<br />

okulda tanımayan yoktur.<br />

Saygısızlık, sorumsuzluk, ilgisizlik<br />

ve bilgisizlik onun tahammül<br />

edemediği olgulardır.<br />

Yazı makinemi salona koy<br />

Salonun tam ortasına<br />

Bir sayfa da yaprak tak<br />

O yarım satıra söyle<br />

Çıkınca tamamlarım<br />

Masallarda atlar bekler sahiplerini<br />

Beklesin beni


1966 yılının karlı bir Ağustos<br />

günü doğduğunda sesindeki<br />

yanıklıktan ebesinin ve mahalle<br />

efradının mekankolik olmasına yol<br />

açan Oktay, küçük şarkıcı modasının<br />

o zamanlar olmaması nedeniyle<br />

meşhur olmak için büyümeyi<br />

beklemiştir.<br />

Görünüşüyle asil İspanyolları, iç<br />

dünyasıyla Bach’ı yansıtır (Vallahi<br />

kendisi söyledi). Uykulu bir anında<br />

CSO sanarak konser dinlemeye<br />

giren ancak girdiği yeri B.Y.Y.O.<br />

olduğunu dört yıl sonra kafasına<br />

saksı düşünce anlayan Oktay, “Bir<br />

tane okul yetmez diyerek konservatuara<br />

girmiştir.<br />

OKTAY ÇETİN<br />

Gitar çalması nedeniyle yanında<br />

hep törpi taşır. Ve uzun tırnaklarını<br />

törpilemesini yanlış anlayana bozulur.<br />

Bunun yanında sesini açmak ve<br />

şan sınavına hazırlanmak bahanesiyle<br />

okul civarında attığı çığlıkları<br />

sık sık Emek Mahallesi’ne itfaiye,<br />

hızır ekibi ve Bakırköy Ruh ve Sinir<br />

Hastanesi doktorlarının doluşmasına<br />

yol açar.<br />

Oktay, her şeye rağmen dünya<br />

tatlısı bir arkadaştır.<br />

Yeteneklerini ve meziyetlerini<br />

ömür boyu yitirmemesini ve hayatın<br />

sana her zaman mutluluk vermesini<br />

dilerim. (Gürsel)


METİN MUDANYA<br />

İşte mizanpaj ve fotoğraf<br />

dalında iki ödül alan okulumuzun<br />

yayın organı GAZİ’NİN SESİ<br />

GAZETESİ’nin Genel Koordinatörü…<br />

Ayrıca ellinci sayıya ulaşmış olan<br />

“İç Haberler Bülteni”nin son kırk<br />

sayısı onun bu okula bıraktıkları<br />

arasında.<br />

1.98 metre. Beşiktaşlı. Alaplı’lı.<br />

İyi müzik, iyi futbol, iyi eğlence,<br />

iyi arkadaşlık, iyi araba ve hatta iyi<br />

yemek… Yani Metin yaşantısının her<br />

bölümünde, her ayrıntısında daima<br />

iyiyi daha iyiyi arayan ve ulaşan bir<br />

yapıya ve şansa sahiptir.<br />

O’nu içinizde tanımayan yoktur.<br />

Bundan eminiz. O zaman rahatlıkla<br />

itiraf edebiliriz ki o (yani M.M.)<br />

bütün övgüleri hak emiştir. Metin<br />

için unutulmak kaygısı pek yoktur.<br />

Hepimiz O’nu çok farklı kişiliği ile<br />

zaman zaman hatırlayacağız. Bu<br />

elinizde değil. Söyleyin Allah aşkına<br />

en azından birini çok sevdiğimizi<br />

söylemek istersek “Metin kadar” diye<br />

ifade etmez miyiz?<br />

Haa… Metin hakkında önemli,<br />

çok önemli bir şeyi yazmadan<br />

geçemeyeceğiz. Metin şimdiye dek<br />

hayatında bir kere 1.80’den aşağıya<br />

baktı. Ve… Olan oldu…


İBRAHİM ARSLAN<br />

Var olmanın dayanılmaz<br />

hafifliğini yaşamak için dünyaya<br />

geldiği yolunda inanca sahiptir.<br />

Çok şeylere sahip olmak yerine<br />

“çok şey” olmak istiyor. Ama ortaokul<br />

sıralarında Burhan Felek, lisede<br />

İlhan Selçuk, üniversitede ise Günter<br />

Wallraf olmaktı ideali. Ancak Hakkı<br />

Sayın’ın bir öğrencisi oldu.<br />

Issız bir adaya gitmeyi<br />

tarikatçılıkla eş anlamlı bulmaktadır.<br />

En çok politikacıların “Sayın”<br />

sözcüğünü, türkücülerin “Oy, oy”,<br />

Atatürkçü olmayanların “Atatürkçülük”,<br />

Devrim Tarihi hocasının da<br />

“Aslan evladım” lafını söylediklerini<br />

ve sonuçta herkesin “vatan, millet,<br />

Sakarya” diye tutturup gittiğini<br />

söylüyor.<br />

En büyük fobisi şu anda kamuoyu<br />

ve demokratik çevrelerinin ortak<br />

korkusu olan irtica…<br />

Her şeye rağmen iyi arkadaşları<br />

olduğunu düşünen İbrahim, Uğur<br />

Işık’ı arkadaş, Aslıhan Büyükgül’ü<br />

çok iyi bir insan, Kelime Ata’yı<br />

entelektüel, Ömer Selvi’yi teşkilatçı,<br />

Neşe Doğan’ı ise sempatik buluyor.<br />

Arkadaşımızın kitle iletişim<br />

alanındaki görüşlerini aktarıyoruz:<br />

“Kitle iletişim üzerine tezler ileti<br />

sürecek kadar örneğin Althusser’in<br />

yüzde 25’i olabildik, Korkmaz<br />

Alemdar’ın sayesinde. Günün modası<br />

olan ‘İnce leberter’ düşünler ışığında<br />

bilge bir özdeyişle, görüşlerimi<br />

belirtmek istiyorum: İletişim,<br />

iletişimsizliktir aslında.”


İLHAN ERTÜRK<br />

İlhan, bütün arkadaşlara özlemini<br />

duyduğumuz bir mesajla sesleniyor<br />

ve diyor ki:<br />

“Bütün arkadaşlarıma başarılı ve<br />

mutlu bir hayat geçirmelerini dilerim.”<br />

Esmerleri tercih eder, fobisi olmayan,<br />

okula geldiğinde uğradığı yer<br />

kantin olur. Issız adaya gittiğinde üç<br />

şeyin kendine yetmeyeceği şeklinde<br />

anket formunu yanıtlayan İlhan’ın<br />

amacı doktor olmaktı. Kitle iletişim<br />

konusundaki düşüncelerinde ise<br />

idealine uygun bir görüşle adeta bir<br />

reçete yazıyor:<br />

“Bıraksınlar da kitleler kafalarını<br />

dinlesinler”


Bu iki kelime yan yana geldiğinde<br />

yalnızca bizim Servet’i tanımayanlar,<br />

“Servet Avcısı” yakıştırmacasına<br />

gidebilirler. Servet’in benim bildiğim<br />

tek serveti, sevgiyle dolu gönlüdür.<br />

“Avcı”lığına gelince ırsi futbol<br />

yeteneği, kale önlerinde yarattığı<br />

tehlikeler. Şimdi Servet hakkında<br />

“en yetkili” kişilerin sözlerine kulak<br />

verelim:<br />

“Karadeniz gibi hırçın. Finallere<br />

girmeye girmeye finallerin nasıl<br />

yapıldığını unutmuştur.” (Ahmet)<br />

“Hayatta güvendiğim, saygı<br />

duyduğum ender insanlardandır.”<br />

(Esma)<br />

SERVET AVCI<br />

“Özel şakaları çok sever, fakat<br />

kendisine yapılmasını istemez.”<br />

(Mahmure)<br />

“Sevilen, saygı duyulan, fedakâr,<br />

değerli bir arkadaş.” (Hatice)<br />

“Şekerpareyi çok güzel yaptığın<br />

söyler.” (Sevinç)<br />

“Okulumuzun en yakışıklısı.”<br />

(Hakan)<br />

“Futbol, voleybol, masa tenisi,<br />

aletli jimlastik vb. spor dallarında bir<br />

dahi, hele ders çalışmadan not çekmede.”<br />

(Hayati)<br />

“Göründüğü gibi olup olduğu gibi<br />

görünen değerli kardeşim.” (Naşit)


NEBAHAT<br />

ERGÜN<br />

Kendi doğru bildiği yolda, fazla<br />

kimseye bağlı kalmadan yürüyen<br />

arkadaşımız, soğuk görünüşlüdür.<br />

Ancak yüreği çok sıcaktır. Soğukluğu;<br />

sessizliğinden kaynaklanmaktadır. Çok<br />

dakik olan Nebahat, her şeyi yerinde<br />

ve zamanında yaparak yurtta kendi<br />

odasının reisliğini üstlenmiştir. Onun<br />

reisliği otoriteye dayanmamaktadır.<br />

Sadece tertip ve düzen içindir. Yüksek<br />

sesle konuştuğunu kimse duymamıştır.<br />

Arkadaşımız tüm dersleri, düşük not<br />

almaktan “ölüm” gibi korktuğu için hiç<br />

kaçırmamaya dikkat etti.


SATI BAL<br />

Ufak tefek boyu, incelikli<br />

yapısıyla ansızın giriverdi<br />

hayatımıza. Okulun ilk iki yılı<br />

gönüllü psikoloğumuzdu. Bütün<br />

bunalımlılar ona takılırdı.<br />

Hareketli, sevecen, deli dolu bir<br />

ufaklık olan Satı’nın arkadaşlarca<br />

pek bilinmeyen ve şu sıralar en<br />

hafif şiddette seyreden feminizm<br />

taraftarlığı da vardır.<br />

Paylaşımcılığı, sır saklamasını<br />

bilen ve toplumu fazla takmayan bir<br />

kişiliğe sahip olan arkadaşımızın en<br />

büyük korkusu saat 24’ten önce evde<br />

olmaktır.<br />

Bir yıl kadar emek verdiği “Yankı<br />

Dergisi” her ne kadar onu değerini<br />

anlamadıysa da gelecekte iyi bir<br />

gazeteci olacağına inanıyoruz.<br />

Mutluluk dolu yıllar ufaklık….


FATİH ERGÜN ERTÜRK<br />

“İnsanca ve özgür olarak var<br />

olmak ve var etmek” için yaşayan<br />

Fatih, bir gün ıssız bir adaya elinde<br />

bir çantayla giderken görürseniz çantada<br />

şunlar vardır: Tarak, walkmen<br />

ve bir koli kitap.<br />

“Ben güzele güzel demem, güzel<br />

benim olmayınca” inancına bağlı<br />

olan arkadaşımızın erkek tipi ise Bülent<br />

Sınıkçı.<br />

İşte Fatih’in fobileri:<br />

Çay ısmarlatacak, sigara<br />

bulamayacağı günler. Hüseyin<br />

Keklik’in pingponda onu yenmesi.<br />

Entel Bülent’in masa tenisine merak<br />

sarması.


ZEYNEP KÖSE<br />

Ruhsal durumuna göre, hayat<br />

felsefesi değişen Zeynep’in buna<br />

rağmen değişmeyen prensipleri var:<br />

Yalanı asla bağışlamamak ve her<br />

şeyi sevmek gibi.<br />

Bir vize sınavı öncesi yanıtladığı<br />

anket formuna dayanarak bir yazı<br />

yazmak da sağlıksız olacaktı. Ancak<br />

Zeynep için “şudur” demek öyle zor<br />

ki. Bu yüzden Zeynep’in birlikte<br />

olduğumuz süre içinde zihinlerimizde<br />

yarattığı unutulmayacak imaja<br />

katacak herhangi bir şey yok.<br />

Yıllığın parasız eki olarak<br />

dağıtabileceğimiz bir kitapçık<br />

hazırlayacak kadar arkadaşları<br />

hakkında yazabileceğini söyleyen<br />

Zeynep, bunu Ful Ekesan bir gazete<br />

patronu, Kelime Ata bir yazar<br />

olduğunda yaptığında daha çok okuyucu<br />

bulacaktır kuşkusuz.<br />

Kütüphaneyi Adnan Ötüken’den<br />

farklı olarak “kitap morgu” olarak<br />

tanımlayan Zeynep, bizim okul<br />

kütüphanesine uğruyor, hem de<br />

çoook… Ama Nilüfer Abla ile<br />

sohbet etmek için. G.Ü. B.Y.Y.O.<br />

denildiğinde aklına gelecek olanlar;<br />

Korkmaz Alemdar, Nevzat Gözaydı<br />

ve Nilüfer Abla…<br />

Ve Zeynep’e dair son bir söz,<br />

Ondan hepimize mesaj:<br />

“Savaşma sev. Doğrulu har zaman<br />

ilkeniz olsun.”<br />

(.) Kendisini her zaman<br />

başkalarından ayırmasını bilen<br />

Zeynep


ATALAY ERENAY<br />

Onu okulda tanımayan pek yoktur.<br />

Sakala göre tıraş vurmasını iyi<br />

bilir. İlgi alanında bir alt sınıflarda<br />

karşı cinslerine “Abilik” etmek de<br />

vardır. Bu nedenle onu çoğu zaman<br />

bir alt sınıfın masa muhabbetlerinde<br />

görmüşsünüzdür.<br />

Atalay’ın gelecek hakkındaki<br />

projeleri de güzeldir. Ancak bunları<br />

her zaman uzak durmaya çalıştığı<br />

ve ne için döndüğü belli olmayan<br />

çarkın dişlerine kaptırmaktan<br />

gerçekleştirmesi de onun en büyük<br />

düşü. Belki de O da oyunu kuralına<br />

göre oynar.<br />

Arkadaşımız ataktı, dosttu,<br />

gezmeyi, eğlenmeyi ve birçok<br />

şeyi paylaşmayı iyi bilirdi. Ancak<br />

dostlukları ağaca benzer kurudu mu<br />

yeşermez artık…<br />

İŞ OLSUN DİYE<br />

Bütün güzel kadınlar zannettiler ki<br />

Aşk üzerine yazdığım her şiir<br />

Kendileri için yazılmıştır.<br />

Bense daima üzüntüsünü çektim<br />

Onları iş olsun diye yazdığımı<br />

Bilmenin.<br />

Orhan Veli Kanık


HASAN ÇALIŞKAN<br />

“20. Yüzyıl insanı modern yaşam<br />

içinde huzursuz olarak yaşamaktadır.<br />

İnsanlar tüketim mallarının esaretinden<br />

kurtulamamıştır. Bireylere,<br />

mutluluğa tüketim maddelerini<br />

kullanarak, modayı takip ederk<br />

erişebilecekleri telkin edilmektedir.<br />

Artık insanlık değerinin ölçülmesi de<br />

bireylerin zenginliklerine göre ölçülmektedir.<br />

Yani beş kuruşun varsa,<br />

beş kuruşluk insan denmektedir.<br />

İnsanlar, ihtiyaçları olmadığı halde<br />

ihtiyaç olarak kabul ettirilen eşyalara<br />

sahip olmak için akla gelmedik işlere<br />

girişebilmektedir. Tabi böylece<br />

rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık<br />

yaygınlaşmaktadır.<br />

Zenginliğin huzur ve mutluluk<br />

getirdiği mutlak değildir. Bugün<br />

batının zengin kesimden intihar<br />

olayları devamlı artmaktadır.<br />

Bence para zenginliği, insanlık<br />

için en önemli değer ölçüsü değildir,<br />

gönül zenginliği çok daha önemlidir.<br />

Mutluluğu, huzuru, yaşam zevkini<br />

tadanlar da gönlü zengin kişilerdir.”<br />

Hasan’dan, Hasan Köni esprileri:<br />

-Gaddar sorulara gaddar cevaplar<br />

verebilirsiniz.<br />

-Gariban, fakiran, hakiran, hüsran<br />

hale düşmeyin.<br />

Ey cahil cühela, okuyan müntela…<br />

-Sizi yakiciyim.<br />

-Ben de köylüyüm, köy köy<br />

dolaştım. Arnavutköy, Bakırköy,<br />

Bakırköy…


TALİP GÖKHAN YÜMSEL<br />

Ben…<br />

Talip Göksel Yümsel<br />

Hepinize merhaba…<br />

Şimdi anket formunda bazı sorulara cevap vereceğim:<br />

….<br />

Issız bir adaya gitme durumunda yanma almayı ihmal etmeyeceğim üç şey<br />

var: traş makinesi, diş fırçası ve Alaattin’in sihirli lambası.<br />

….<br />

Bunu söylememi gerektirecek ama Deep Purple’nin “April” parçasını<br />

beğenirim.<br />

Dinleyin, seveceksiniz…<br />

Beni hatırlayın dinlerken de…<br />

….<br />

Mesajıma gelince de sıkı durun:<br />

“Bir şey sorduğunuzda cevap vermek için düşünürken istediğiniz kadar<br />

istediğiniz kadar düşünebilirsiniz diyen biri çıkarsa alnından öperim.”<br />

Ben Talip Göksel Yümsel<br />

Hepinize ELVEDA…


LATİF ŞİMŞEK<br />

GÜZEL ÖLÜM<br />

Eğer ölüm<br />

Toprak kokan birkaç arşın beze sarılmış<br />

Güzel bir yolsa<br />

Güzele bir yolculuksa<br />

Eğer ölüm çelenklerle ve marşlarla kutsanmıyorsa<br />

Saygı duruşlarının sessizliğinde ve hareketsizliğinde<br />

Sessiz ve hareketsiz<br />

Çaresiz ve feryadını duyuramayan bir çırpınmadaysa<br />

Rükulu, secdeli ve kıyamlı bir gidişle<br />

Fatihalarla sahibine bir uğurlaşsa<br />

Güzeldir.<br />

Eğer, ölümü ışığın aksedip yokolması gibi düşünüyorsunuz<br />

Bir bitiş, bir tükeniş<br />

Many-tıklı bir yokoluşsa ölüm<br />

Size sözü yok<br />

Dedim ya güzeldir ölüm<br />

Ve güzeller ölür.<br />

Ne taze gelinlerin zifafsız yataklarına sinen<br />

Ölümün vuslatı yalnızlığa çeviren dul kokusu<br />

Ne anaların en dikta yürekleri bile hüznüyle yaktığı ağıtlar<br />

Ne babaların başlarını duvarlara gömüp<br />

Erkek ağlayışları<br />

Ne yetimlerin boyun büküşlerindeki o<br />

Açlığa ve sefalete gebe duruşlar<br />

Ne de başka bir şey gölgelenebilir ölümün güzelliğini


NALAN ÖRKİ<br />

Bekledim oysa bağıran çocukluğumla bekledim<br />

Saydım günleri, uykuyu, yemeği, şiiri saydım<br />

Gelmedi<br />

Yıllar geçti geçmekte devam ediyor<br />

Yalandır daha çok benim için geçiyor zaman<br />

Solsam da kalırsın sen kurşun soyutluklarda<br />

Yalandır sende durmuş duranlar<br />

Serpilip bölersin kendini bin bir sonsuzluğa anlamın<br />

Akarsın benden uzak ılık bir toprak kadar yakın suyarıma<br />

Ama ben hep böyle kendimi sana ulaştırmak<br />

Ne etsem yalandır benim zamanla birlik geçen<br />

Sen benden uzak dondurulmuş kaynak.<br />

Bu şiiri Nalan yazmadı ama çok<br />

seviyor. Şiirin adı: “Sen benden<br />

uzak”… Nalan, işte sansürsüz olarak<br />

hayat felsefesine şöyle yer veriyor:<br />

“İnsanca, onurlu bir yaşam<br />

sürdürmek… Surat asmamak,<br />

beklentileri, umutları, güzellikleri<br />

yitirmeden ayakta kalabilmek.<br />

İnsanları sevmek…”<br />

Nalan, kitle iletişim üzerine ise<br />

pragmatik açıdan yaklaşıyor ve sonuç<br />

olarak şöyle bağlıyor:<br />

“Kitle iletişim araçlarının minimumda<br />

kullanılmasını yeğlerim.<br />

Birbirinden hoşlanan, birbirini seven<br />

iki insanın konuşmak yerine sürekli<br />

olarak TV izlemeyi yeğlemesi çok<br />

tehlikelidir, bence…”<br />

NOT: Nalan için “ARIZA SLAY-<br />

TI” kullandık. Özür dileriz.


Yıllık komitesi bir<br />

toplantı ve çalışma<br />

sırasında<br />

Fotoğrafta 20 Kasım 1986 tarihinde ve<br />

7nolu kararla çıkarılması gelenek haline<br />

gelmiş yıllığı çıkarmakla görevli “Yıllık<br />

komitesi” toplu halde (!)…<br />

Solda, bundan sonraki sayfaların<br />

çıkarılması için görev alan ve kod ismi<br />

ANGARYACIlAR : Osman Köse, Hakan<br />

Coşkun, Harun Korkut Nalbantoğlu ve grup<br />

lideri Figen Özderli.<br />

Sağda ise siz değerli yıllıkzadelerin<br />

sayfalarını teker teker hazırlama görevini<br />

alan ve kod adı LAKLAKÇILAR : Ömer<br />

Dşbudak, Halide Özkul, Aslıhan Büyükgül,<br />

Ömer Selvi ve grup lideri Sibel Akkan ile<br />

başkan yardımcısı Demet Şahin.<br />

Bütün bu arkadaşlarımızın dışında bize<br />

yıllıktaki yegane karikatürü çizen Ahmet<br />

Şahin, yazıların büyük bir kısmını yeniden<br />

daktilo eden Dudu Kütük, Nesrin Er,<br />

fotoğrafların basımı ve mizanpajları konusunda<br />

yardımını esirgemeyen Murat Özcan’a ve<br />

bütün konularda elinden geldiğince yardımda<br />

bulunan, zaman zaman bazı konuları<br />

danıştığımız Metin Mudanya’ya bu satırların<br />

yazarları olarak teşekkürü bir borç biliriz.<br />

Görüldüğü gibi sevgili arkadaşlar, elinizdeki<br />

çalışma her ne olursa olsun geniş<br />

bir kadro (!) ile fotoğrafta görüldüğü üzere<br />

yoğun bir çalışma sonucu çıkarılmıştır.<br />

Ben, “Persone nun Grata” ilan edilmek ve<br />

bütün şimşekleri üzerime çekmek pahasına<br />

bu yıllığı baskıya verdim. Bundan sonrası ise<br />

dünyada sadece Basın-Yayın Müzelerinde<br />

sergilenen Baskı Tekniği’ne “Typo” değil;<br />

yıllığın en iyi şekilde çıkarılması için günlerce<br />

titizlikle çalışan matbaa elemanlarımıza<br />

güveniyorum.<br />

Okulumuzda, “Yılan hikâyesi” deyimi<br />

“Yıllık hikâyesi” olarak değişmeye yüz<br />

tutarken bana son birkaç ayda en çok sorulan<br />

sorunun “Yıllık çıktı mı?” cevabı nihayet<br />

verildi. Çıkıyor, çıkacak, çıkmıyor derken…<br />

İŞTE YILLIK ÇIKTI


Not: Yukarıdaki fotoğraf çekecek kimse bulunamadığında otomatik ayarla çekilmiştir.


ÖZELEŞTİRİ<br />

GAZİ’NİN SESİ VE İÇ<br />

HABERLER UYGULAMA<br />

ÇALIŞMALARI ÜZERİNE<br />

Yüksekokulumuzda Gazetecilik ve Halkla<br />

İlişkiler Bölümü’nün çalışmaları daha çok<br />

“<strong>Gazi</strong>’nin Sesi” Gazetesi ile “İç Haberler<br />

Bülteni” üzerinde yoğunluk kazandı.<br />

İç haberler bülteninin aksamadan<br />

çıkarılmasıyla başarıya ulaşıldı. Fakat<br />

Gazetecilik Bölümü’nün uygulamalı derslerini<br />

tamamlayıcı nitelikteki bu çalışmalara<br />

öğrenci arkadaşlarımızın tam katılımı bir türlü<br />

sağlanamadı. Bundan dolayı öğretim süresi<br />

içinde yaptığımız çalışmalarda bazı engellerle<br />

karşılaştık. “Haber Toplama ve Yazma<br />

Tekniği” adlı uygulamalı dersimiz de olmazsa<br />

çalışmalara katılım daha da azalacaktı.<br />

Arkadaşlarımızın en önemli şikâyetlerden bir<br />

tanesi ve en önemlisi uygulamalı, yani pratik<br />

çalışmaların sürekli yapılmamasıydı. Gerçekten<br />

durum hiç de böyle değildi. Yüksekokulumuzun<br />

sağladığı bir takım imkânlardan dahi<br />

yararlanmak için bir çaba sarf edilemiyordu.<br />

Yapılan çalışmalara katılanlar çok değerli<br />

teorik ve pratik bilgiler kazanacaklardı.<br />

Yüksekokulumuzun imkânlarının<br />

kısıtlığının yanında arkadaşlarımızın<br />

çalışmalara müspet bir şekilde katılmamaları<br />

gibi iki engel vardı karşımızda. Bu engellere<br />

rağmen bu işe gönül vermiş, gazeteciliği<br />

öğrenmek isteyen az sayıdaki arkadaşımızın<br />

çalışmalarıyla bilhassa haber bültenimizi her<br />

hafta çıkarmaya gayret gösterdik. Başlangıçta<br />

teknik ve içerik olarak hatalar oldu. Fakat bu<br />

hatalar giderek düzeltildi ve bülten her hafta<br />

düzenli olarak çıkmaya başladı.<br />

Bültenimiz, okul yönetimi ile öğrenciler<br />

arasındaki iletişim kurma açısından faydalı<br />

oldu. Bültenimizin daha iyi çıkarılması için<br />

her geçen an gerek hocalarımızdan gerek<br />

öğrenci arkadaşlarımızdan yeni öneriler<br />

gelmesini bekledik. Beklentilerimizin gelecek<br />

senelerde gerçekleşmesini diliyorum. Ayrıca<br />

bizi üzen ikinci bir nokta ise, bültenimize<br />

gereken önemin verilmemiş olmasıdır.<br />

Gördüğümüz kadarıyla bültenimiz, haftalık<br />

yemek listesine bakıp bir kenara atılmaktadır.<br />

Bazen düşünüyoruz acaba bülteni sadece<br />

yemek lisesi olarak mı çıkarsak? Rasyonel<br />

düşünürsek önemli olan bültenimizde<br />

verdiğimiz haberler değil okulumuzda<br />

böyle bir çalışmanın yapılmasıdır. Bültenin<br />

çıkarılmasında karşılaştığımız en önemli<br />

güçlük, haberlerin çok az olmasıdır. Bazı<br />

saylarımızda içeriğin dışına çıkıldıysa bunun<br />

tek nedeni: haber kıtlığıdır.<br />

Gazetemizin yayınlanması çalışmaları çok<br />

daha yavaş ilerlemiştir. Gazetemizin uygulamam<br />

çalışmaları katılım bültenine göre<br />

daha az oldu. Dördüncü sınıf öğrencilerinin<br />

çalışmalara çeşitli sebeplerden dolayı ilgi<br />

göstermemeleri başarımızı etkileyen bir<br />

başka faktör olmuştur. Bunun yanında mizah<br />

kabiliyeti olan, karikatür çizebilenleri<br />

çalışmalarımıza beklediğimiz ilgi ve istekleri<br />

bir türlü gerçekleşmedi.<br />

Yine de eldeki kısıtlı imkânlara rağmen<br />

yapmış olduğumuz bülten ve gazete uygulama<br />

çalışmalarının başarılı geçtiğine<br />

inanıyorum.<br />

Metin Mudanya<br />

Genel Koordinatör


DÜNYAYA NİÇİN GELDİNİZ?<br />

NEDEN YAŞIYORSUNUZ?<br />

“Yaşamak için, ölmek için” – Şule Yalçın<br />

“Gazeteci olmak için geldim. Gazeteci<br />

olmak için çalışıyorum.” – Didem Ünsal<br />

“Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime”<br />

– Nezaket Eroğlu<br />

“Annemin bir unutkanlığı yüzünden.<br />

Yaşamak mı of be…” Hüseyin Selveroğlu<br />

“Dünyaya annem ve babamın ‘yeryüzünün<br />

aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini sevdikleri’<br />

için değil tabii, birbirlerini sevdikleri için<br />

geldim ve olabildiğince memnunum. ‘Topraktan/<br />

Ateşten/ ve denizden/ doğanların/<br />

en mükemmeli doğacak bizden’ inancıyla<br />

yaşıyorum.” Aslıhan Büyükgül<br />

“Evin ilk çocuğuyum. Sanırım dünyaya<br />

neden geldiğim sorusuna oldukça açık bir cevap.<br />

Ölmediğim için yaşıyorum.” – Zeynep<br />

Köse<br />

“Ben de bu soruyu sık sık annemle babama<br />

soruyorum. Eh dünyaya geldiğimize<br />

göre yaşayalım bari.” – Onur Kurtoğlu<br />

“Varolmanın dayanılmaz hafifliğini<br />

yaşamak için geldim. Yaşama … gibi<br />

bağlılığımda yaşıyorum.” – İbrahim Arslan<br />

“Ben Merkür’e inecektim ama<br />

uyuyakalmışım, yanlışlıkla dünyaya geldim.<br />

Geri gidemediğim için yaşıyorum.” –<br />

İlhan Ertürk<br />

“İnsanların dünyaya niçin geldiklerini<br />

merak ediyorsanız size bir ansiklopedi tavsiye<br />

edeyim.” – Ali Ateş<br />

“Aslında buna ben karar vermedim.<br />

Ama Cenab-ı Hakk’ın takdiriyle madem<br />

bu dünyaya gelmişiz, herhalde hayatımın<br />

temel gayesi de O’nun emir ve yasaklarına<br />

uymaktır.” – Nihat Kaşıkçı<br />

“Randevum vardı. Dünya nimetlerinden<br />

pay almak için yaşıyorum.” Özcan Bayram<br />

“Dünyaya bir imtihan için geldim. Şu anda<br />

hâlâ imtihan içindeyiz. Bu imtihanı kazanmak<br />

isterim. Bunu için yaşıyorum.” -<br />

Hasan Çalışkan<br />

“Dünyaya bir tesadüf sonucu gelmiş<br />

biriyim. Çağırsalardı gelmezdim. Son bir iki<br />

umudumu gerçekleştirmek için yaşıyorum.” –<br />

Candan Çulhaoğlu<br />

“Orianna Fallaci, ‘Doğmamış Çocuğa<br />

Mektup’ta dünyaya kendi isteğiyle<br />

gelmediğini söylüyor.<br />

Benim için de başka seçeneğim yoktu.<br />

Yaşamak güzel şey be kardeşim.”<br />

Nalan Örki


“Gazeteci olmak için geldim. Gazeteci<br />

olmak için çalışıyorum.” – Didem Ünsal<br />

“Annemin bir unutkanlığı yüzünden.<br />

Yaşamak mı of be…” Hüseyin Selveroğlu<br />

“Dünyaya annem ve babamın ‘yeryüzünün<br />

aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini sevdikleri’<br />

için değil tabii, birbirlerini sevdikleri için<br />

geldim ve olabildiğince memnunum. ‘Topraktan/<br />

Ateşten/ ve denizden/ doğanların/<br />

en mükemmeli doğacak bizden’ inancıyla<br />

yaşıyorum.” Aslıhan Büyükgül<br />

“Evin ilk çocuğuyum. Sanırım dünyaya<br />

neden geldiğim sorusuna oldukça açık bir<br />

cevap. Ölmediğim için yaşıyorum.”<br />

Zeynep Köse<br />

“Ben de bu soruyu sık sık annemle babama<br />

soruyorum. Eh dünyaya geldiğimize<br />

göre yaşayalım bari.” – Onur Kurtoğlu<br />

“Varolmanın dayanılmaz hafifliğini<br />

yaşamak için geldim. Yaşama … gibi<br />

bağlılığımda yaşıyorum.” – İbrahim Arslan<br />

“İnsanların dünyaya niçin geldiklerini<br />

merak ediyorsanız size bir ansiklopedi tavsiye<br />

edeyim.” – Ali Ateş<br />

“Aslında buna ben karar vermedim.<br />

Ama Cenab-ı Hakk’ın takdiriyle madem<br />

bu dünyaya gelmişiz, herhalde hayatımın<br />

temel gayesi de O’nun emir ve yasaklarına<br />

uymaktır.” Nihat Kaşıkçı<br />

“Randevum vardı. Dünya nimetlerinden<br />

pay almak için yaşıyorum.” Özcan Bayram<br />

“Dünyaya bir imtihan için geldim. Şu anda<br />

hâlâ imtihan içindeyiz. Bu imtihanı kazanmak<br />

isterim. Bunu için yaşıyorum.” -<br />

Hasan Çalışkan<br />

“Dünyaya bir tesadüf sonucu gelmiş<br />

biriyim. Çağırsalardı gelmezdim. Son bir iki<br />

umudumu gerçekleştirmek için yaşıyorum.” –<br />

Candan Çulhaoğlu<br />

“Orianna Fallaci, ‘Doğmamış Çocuğa<br />

Mektup’ta dünyaya kendi isteğiyle<br />

gelmediğini söylüyor. Benim için de başka<br />

seçeneğim yoktu. Yaşamak güzel şey be<br />

kardeşim.” –Nalan Örki<br />

“Ben Merkür’e inecektim ama<br />

uyuyakalmışım, yanlışlıkla dünyaya geldim.<br />

Geri gidemediğim için yaşıyorum.”<br />

İlhan Ertürk<br />

“Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime”<br />

Nezaket Eroğlu


HAYAT FELSEFENİZ…<br />

-Hayat kısa, sanat uzun, tecrübe aldatıcı,<br />

karar vermek ise güçtür. (Türkan İzgü)<br />

-YA OL, YA ÖL… (Müjgan Mızrak)<br />

-Hak bildiğin yolda yalnız olsan da yürü.<br />

(Çandan Çulhaoğlu)<br />

-İçimdeki çocuksu yönleri yok etmeden,<br />

dürüst, insanca yaşamaya çalışmak. (Ali S.<br />

Ateş)<br />

-Her şeyin bir bedeli var. Hatta KDV’si<br />

bile vardır. (İlhan Ertürk)<br />

-“Yaşadım” diyebilmek ve tozlu bir<br />

tarih sayfasında “1965 yılında K. Maraş’ta<br />

doğdu… Türkiye’de yaşadı” dedirtebilmek.<br />

(Aslıhan Büyükgül)<br />

-Bu alem yanlış alem. (Adnan Erdoğan)<br />

-Denge… Herşeyin başı denge… El uzatana<br />

el, kol uzatana kol. (Özcan Bayram)<br />

-Yuvarlak bir dünyada yaşıyoruz. Her an<br />

her şey olabilir. (Ali Alakoç)<br />

-Ben kimim? Ne işim var buralarda?...<br />

(Neşe Doğan)<br />

-Yaşamaya bak, bir gün perde kapanacak.<br />

(Şule Yalçın)<br />

-Bir insanı sevmekle başlar her şey… (S.<br />

Faik’ten… Didem Ünsal)<br />

-Nokta kadar çıkarın için virgül kadar<br />

eğilme. (Fatma Ağaç)<br />

-Bilir isen söyle, ilim bilsinler/ Bilmez<br />

isen söyleme, arif sansınlar. (Nezaket Eroğlu)<br />

-İnsanca, onurlu bir yaşam sürdürmek…<br />

Surat asmamak, beklentileri, umutları, güzellikleri<br />

yitirmeden ayakta kalabilmek.<br />

İnsanları sevmek… Nalan Örki<br />

-İnsancıl sevgilere muhtaç yürek, nasıl<br />

olur ki taş; Bütün kötülüklerden uzağım, merhaba<br />

arkadaş… (Meliha Günal)<br />

-Hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı<br />

olsun… (Lütfiye Çevik)<br />

-Hızlı yaşa ama genç de ölme… (Ayla<br />

Karausta)<br />

-“Çok şeylere sahip olmak” yerine “çok<br />

şey” olmak istiyorum. Vardığım insanlık<br />

budur. (İbrahim Arslan)


NELERDEN KORKUYORUZ…<br />

-Başarısız olmak… (Kelime Ata)<br />

-Havasızlıktan boğulmak.<br />

(Özcan Bayram)<br />

-Kendim (Ali Artaç)<br />

-Karanlıktan, yüksekten, galaksiden, soğuk<br />

suyla banyo etmekten (Candan Çulhaoğlu)<br />

-Bir iş bulamayıp evde bulaşık rekoru<br />

kırmak, asansörde kalmak (Nezaket Eroğlu)<br />

-Evlenmek zorunda kalmak (Ne demekse)…<br />

(Zeynep Köse)<br />

-Gece lambasını yakmadan uyumak.<br />

(Nalan Örki)<br />

-Hobim denizcilik ve balık tutmak<br />

olduğuna göre fobim de sualtında bir<br />

köpekbalığını saldırısına uğramaktır.<br />

(Ali Ateş)<br />

-Halil İbrahim Toranboy, trende olabilecek<br />

bir sapıklık olayı ve pırasa. (Neşe Doğan)<br />

-Allah’tan başka kimseden korkum yok.<br />

Bilhassa despot şahsiyetlerden.<br />

(Nihat Kaşıkçı)<br />

-Çok uzun boylu biriyle evlenmek,<br />

spor ayakkabımı giydiğim zaman yağmur<br />

yağması, paramın bitmesi.<br />

(Lütfiye Çevik)<br />

-Ben hiçbir şeyden korkmam.<br />

(Hüseyin G. Selveroğlu)<br />

-44. Madde (Başaran Düzgün)<br />

-Ölüm, haşereler (Ayla Karausta)<br />

-Yanarak veya boğularak ölmek, fön<br />

çektirdiğim zaman yağmur yağması.<br />

(Onur Kurtoğlu)<br />

-Mehtaplı gecede kar üzerinde yürümek/<br />

Mum ışığında düşünmek/ Tabiatla baş başa<br />

kalmak/ Ney dinlemek. (Hasan Çalışkan)<br />

-Güzel sözleri bitirmek ve ezberleyememe.<br />

(Meliha Günal)


SINIFIN “EN”LERİ…<br />

En pehlivan: Ali Artaç<br />

En gitaristi: Oktay Çetin<br />

En değişkeni: Zeynep Köse<br />

En pankı: Sibel Akkan<br />

En ayyaşı: Hüseyin Serveroğlu<br />

En klasiği: Ful Ekesan<br />

En yakışıklısı: Ali Yakışıklı<br />

En muhalifi: Halide Özkul<br />

En hoşgörülü (!) kavgacısı: Aslıhan Büyükgül<br />

En sevimli gevezesi: Neşe Doğan<br />

En melankoliği: Gürsel Bayraktutan<br />

En inatçısı: Demet Şahin<br />

En seveceni: Didem Ünsal<br />

En sessizi: Nezaket Eroğlu<br />

En afacanı: Figen Özderli<br />

En gazetecisi: Ömer Selvi<br />

En fotoğrafçısı: Osman Köse<br />

En bunalımlısı: Hakan Coşkun<br />

En hanımı: Nilgün Aydemir<br />

En çalışkanı: Kadriye Şenel<br />

En asabisi: Nihat Kaşıkçı<br />

En vurdumduymazı: Hüseyin Keklik<br />

En kitapkoliği: Cengizhan Aktan<br />

En İstanbullusu: Ali Ateş<br />

En şirini: Derya Kılıç<br />

En efendisi: Turgay Demirel<br />

En boylusu: Metin Mudanya (198.cm)


MESAJ… MESAJ… MESAJ…<br />

-“Biz bu ellerden gider olduk, kalanlara<br />

selam olsun.” Osman Köse<br />

-“ Arkadaşlar, mezun olduktan sonra<br />

birbirinizi görünce selam vermeyi ihmal<br />

etmeyin.” Nezaket Eroğlu<br />

-“Arkadaşlar, artık mezun olup iş hayatına<br />

atılma zamanı gelmiştir. Dileğim, hepinizin<br />

vatanına, milletine hayırlı birer insan<br />

olmasıdır.” Nihat Kaşıkçı<br />

-“İnsanın hükmedilmeyen en önemli<br />

özelliği düşünmektir. Elinizdeki ‘gerçek’ ile<br />

ömür boyu idare etmek yerine ‘başkalarının<br />

gerçeğini’ de düşünün.” Gökhan Özcan<br />

-“Her şeyin çoraklaştığı ortamda<br />

korumamız gereken şeyin ‘sevgi’ olduğuna<br />

inanıyorum. Bir gün her şeyi kaybedebilirsiniz<br />

ama sevgiye olan inancınızı<br />

yitirmemişseniz, zenginsinizdir. Değer<br />

vereceğiniz şey sevgi, umut olsun ve zaman<br />

olsun. Zamanı elinizde tutamazsınız, suyu<br />

tutamadığınız gibi. Tutmaya çalışsanız da<br />

kaybedersiniz. Yapmanız gereken şey, bu<br />

bilince varmak, onu yaşamaktır. Yaşınızın<br />

gerektirdiği çılgınlıkları yapmaktan çekinmeyin.<br />

Genç olduğunuzu hatırlayın…<br />

Ama çılgınlıkları yaparken bile geleceğin<br />

düşüncesi yakanızı bırakmamalı. Bir şeyi<br />

kolay elde etmekten kaçının, çünkü kolay<br />

elde ettiğinizi o kadar da çabuk kaybedersiniz.”<br />

Kelime Ata<br />

olanı yaşıyoruz biz… Uzaklığı aştıkça hep<br />

aynı yerde, zamanı aştıkça hep aynı anın<br />

içindeyiz… Böyle hep birlikte olacağımızı<br />

düşünmedin mi? – R. Bach’dan” Nalan Örki<br />

-“Savaşma, sev. Her zaman doğruluk ilkeniz<br />

olsun.” Zeynep Köse<br />

-“ Yolcu, yolun şarksa, bahçelerinde/<br />

güllerin üstüne silah çatılan,/baharı kan olan<br />

illere in de,/ o yeri özleyen gönülleri an.<br />

Yolcu, yolun şarka uğrarsa yarın,/elinde<br />

zaferden kopan çiçekle, /göklere dayanan<br />

karlı dağların,/ ardında yükselen güneşi<br />

bekle. Nazım Hikmet” Aslıhan Büyükgül<br />

-“Umudunuzu yitirmeyiniz.” M. Ali Artaç<br />

-“Kendimi sizlerden ayrı, sizlerin dışında<br />

düşünemiyorum. Hepinizi çok seviyor ve ayrı<br />

ayrı değer veriyorum. Hiç ayrılmayalım olur<br />

mu?” Didem Ünsal<br />

-“Belirli bir amacı olmayan aklını, kendini<br />

yitirir. Çünkü söylendiği gibi her yerde<br />

olmak, hiçbir yerde olmamaktır.” Onur<br />

Kurtoğlu<br />

-“Benim arkadaşlarım beş yılın sonunda<br />

bu okuldan gerekli mesajı almıştır.” Ali Alakoç<br />

-“Arayanı ararım: (0312) 223 90 87 Özcan<br />

Bayram<br />

-“Dostluğumuzun zaman ve mekân ile<br />

sınırlı değildir; zaman ve mekân ile sınırlı<br />

-“Şşşşşt… Çocuklar beni unutmayın<br />

haaa….” Hüseyin G. Selveroğlu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!