08.12.2016 Views

Gazi Üniversitesi

Basın Yayın Yüksek Okulu 1987 yıllığı

Basın Yayın Yüksek Okulu 1987 yıllığı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Gazi</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />

Basın-Yayın<br />

Yüksek Okulu<br />

(BYYO) Yıllığı


143 Kelimelik Başlangıç<br />

Her yıl yüksekokul ve fakültelerde başarıyla oynanan<br />

bir senaryo vardır. Senaryoda yöneticiler, hocalar,<br />

öğrenciler, yönetmelikler, aşklar, acı, hüzün,<br />

dehşet, kan her şey vardır. Bu senaryonun gerçekliği<br />

belki “gerçekten” daha gerçektir.<br />

Bir dönemin romanları “olaylar ve kişiler tamamen<br />

hayal ürünüdür” diye başlarken, bizim hikâyemize<br />

“olaylar ve kişiler tamamen gerçektir” diye<br />

başlamamız en isabetli olandır.<br />

Oynanan senaryonun tradeji mi, komedi mi,<br />

yoksa dram mı olduğu herkese bırakıldığından<br />

karışıklık ve çelişmelerin, güneş sisteminin Dünya<br />

gezegeninden, Avrasya kıtasının Türkiye Cumhuriyeti<br />

devletinin Başkenti Ankara’nın Emek<br />

semtinde yüksekokulumuzun ‘<strong>Gazi</strong>’nin Sesi’ haber<br />

merkezinde daktilo ve kâğıt sesleri arsında biz<br />

komite üyeleri bu olayları ve kişileri kalıcı hale<br />

getirdik. Ama…<br />

Dünya basınının Atasözü haline gelmiş bir söz<br />

vardır:<br />

“Doktorlar yanlışlarını gömerler, avukatlar<br />

cezaevine tıkarlar, gazeteciler ise altına imzalarını<br />

koyup birinci sayfada yayınlarlar.”<br />

İşte bizim fobimiz de bu…<br />

En iyi dileklerimizi sunarken, sizi sizle/bizle baş<br />

başa bırakıyoruz…


Sevgili öğrenciler,<br />

Hayatınızın en mühim dönüm noktasında bulunuyorsunuz.<br />

Şimdi sorumluluk taşıyan insanlar<br />

olarak hayata atılacaksınız. Basın- yayın gibi<br />

“etkili ve kutsal” bir mesleğin mensuplarısınız.<br />

Bu mesleğin gerektirdiği sorumluluk içinde<br />

davranacağınıza, millet bütünlüğüne, ülke menfaatlerine<br />

ve insanlarımızı birbirine bağlayan ahlak<br />

kurallarına sadık kalacağınıza inanıyorum.<br />

Hepinize mutlu bir gelecek ve başarılı bir meslek<br />

hayatı dilerim.<br />

Ahmet Bican Ercilasun<br />

BYYO Müdürü


Öğretim kadrosu<br />

Prof. Dr. Bülent Daver<br />

Prof. Dr. Alptekin Esin<br />

Prof. Dr. Hasan Köni<br />

Doç. Dr. Korkmaz Alemdar<br />

Doç. Dr. Sacit Önen<br />

Doç. Dr. Nevzat Gözaydın<br />

Yrd. Doç. Dr. Hasan İşgüzar<br />

Yrd. Doç. Dr. Alemdar Yalçın


EĞER…<br />

EĞER, bir gün bütün çevrendekiler<br />

Paniğe kapılıp da birer birer<br />

Seni suçladıklarında sen,<br />

Gene soğukkanlı kalabilirsen,<br />

EĞER, herkes senden<br />

Şüphe ederken, sen kendine güvenebilir<br />

Ve öfkeni yenebilirsen<br />

EĞER,<br />

Bekleyebilir<br />

Ve beklemekten yorulmazsan,<br />

HERKESİN yalan söylediği yerlerde<br />

Sen yalana sarılmazsan,<br />

Ve senden nefret edildiğinde, sen nefrete<br />

kapılmazsan,<br />

Ve aynı zamanda çok iyi görünmeye<br />

Bir bilgelik havasına bürünmeye<br />

Gayret etmezsen,<br />

EĞER, tutsak olmadan hayallerine<br />

Hayal kurabilirsen,<br />

EĞER, düşünebilir<br />

Fakat düşüncelerin prangalarını kırabilirsen,<br />

Felaket… Yahut zafer…<br />

Bu iki hilekâra da eğer<br />

Aynı tebessümle bakabilirsen<br />

Ve senin söylediğin bir hakikatin<br />

Sahtekârların elinde<br />

Ahmak avlamak için bir tuzak halinde<br />

Kullanıldığını görür de susabilirsen,<br />

Ve durup seyrederken EĞER,<br />

Bir ömre bedel varlığını,<br />

Onun birdenbire yıkıldığını<br />

Görür de sen yıkılmazsan,<br />

Ve baştan başlayarak<br />

Yorgun argın ellerinle<br />

Aşınmış alın terine<br />

Onu yeniden kurabilirsen<br />

EĞER, bir ömür boyunca kazandığın<br />

Her şeyi yığın yığın<br />

Ortaya koyarak, üstüne hayatının<br />

Büyük kumarına girebilirsen,<br />

Ve de kaybettiğin zaman<br />

Tek kelime konuşmadan<br />

Yeniden, yeni baştan<br />

Kendini işine verebilirsen<br />

Ve bir gün dermanı tükenmiş<br />

Kalbine ve yorgun sinirlerine hükmederek onları<br />

emirlerine<br />

Boyun eğdirirsen eğer,<br />

EĞER, bütün bunlardan sonra sana<br />

-Dayan… diye seslenen iradenden<br />

Başka hiçbir şeyin kalmamışken<br />

Dayanabilirsen,<br />

EĞER, sefillerle gezerken kişiliğini<br />

Ve krallarla gezerken halkla ilişiğini<br />

Koruyabilirsen<br />

EĞER, dostlarına hatta<br />

Düşmanlarına karşı yücelterek barışı<br />

Hiç kimseye kırılmazsan,<br />

Ve herkese ayrı ayrı değer<br />

Verir de hiçbirini diğer<br />

Kişilerden fazla önemsemezsen eğer,<br />

İhmali affedilmeyecek bir dakikanın<br />

Altmış saniyesinin altmışını da<br />

Teker teker iyi kullanabilirsen<br />

EĞER, mutluluğu hep yanında bulursan<br />

Her şeyiyle birlikte dünyalar senin olur<br />

Hatta<br />

Adam olursun oğlum<br />

Adam olursun<br />

D. Kipling’den<br />

Çev: Gökhan Evliyaoğlu


Bu anlamlı fotoğrafı Osman Köse, O’nu kaybetmeden bir yıl önce ‘Temel Fotoğrafçılık Dersi<br />

Uygulamaları’ içinde çekmişti. Ne bizim, ne de Osman’ın aklına gelirdi bu fotoğrafı böyle bir sayfada<br />

kullanacağımız…. Sevgili Leziz, sen bizim yüreğimizdesin…


YILLIK KOMİTESİNE,<br />

Hal hatır sormadan yazıma başlayacağım. İsterseniz hemen konuya gireyim: Efendim, ben sizin güzel bir<br />

yıllık çıkarabileceğinize inanamıyorum. Sakın sizi suçladığımı sanmayın. Bu aslında hepimizin suçu. Ama<br />

umarım beni utandırırsınız. Başarılar (Buna gerçekten ihtiyacınız var)<br />

15.12.1986, Ankara<br />

Zeynep Köse


DEMET ŞAHİN<br />

Demet’in özelliği, yalnızca birçok derste yüksek<br />

not alması ve özellikle çoğumuzun zorlandığı bölüm<br />

derslerinde alınabilecek en yüksek notları alarak<br />

geçmiş olmasından ibaret olsaydı, O’nun hakkındaki<br />

yazımız burada son bulacaktı. Ancak Demet,<br />

başarılarını perçinleyen, destekleyen, tamamlayan<br />

kişiliği ile hep dikkatleri çekmiştir. Sıkı öğrenciydi<br />

vesselam…<br />

Daha okul sıralarında birçok dergi, ajans ve<br />

gazetede iyi bir eleman olarak görev yaparak<br />

hem tecrübe kazanan hem de çevresini genişleten<br />

arkadaşımız, kuşkusuz örnek bir B.Y.Y.O. öğrencisi<br />

olduğunu kanıtlamıştır. Kısa saçları, telaşlılığı ve<br />

hep omuzunda taşıdığı oldukça ağır çantası ise bu<br />

örnek öğrencinin hatırlanacak küçük birkaç ayrıntısı<br />

olacak.<br />

Demet arkadaşlar arası ilişkilerde hep uzlaştırıcı<br />

olmasıyla, en zıt kutuplar arasına bile diyaloğu<br />

sağlar. Aslında bize kalırsa Demet, Birleşmiş Milletler<br />

Genel Sekreteri olmalı…<br />

Yıllık Komitesi Başkan Yardımcılığında da oldukça<br />

başarılıydı. Bazen bütün işlerin yapılmasına tek<br />

başına yetti. Demet’i Türkiye Soroptimist Kulübü’ne<br />

aday gösteriyoruz.<br />

Demet, en iyi dileklerimizle başarılarının<br />

devamını diliyoruz.


ARANIYOR<br />

Yıllık Komitesi’ne ilginç fikirleriyle ve<br />

deklanşöre hızlı basması avantajı ile giren, fakat<br />

daha sonra bunalımları tutarak bir daha uğramayan,<br />

kimliği belirlenemeyen ve fotoğrafta görülen kişi,<br />

Şair olduğu tartışılır ama pek çok güzel şiirlerinin<br />

olduğu söyleniyor. Kendi döneminden arkadaşları<br />

O’nu hep olumlu özellikleri ile tanıyorlar.<br />

Bu, duyguları azgın bir deniz gibi dalgalı,<br />

düşünceleri bir göl kadar durgun ve berrak ama<br />

görünüş olarak bohem bir hayatı seçtiği sanılan kişi,<br />

Adını hatırlayanlar ya da kendisini görenler, O’na<br />

yıllar sonra bile, en iyi dileklerimizi söylesinler.<br />

NOT: Hakan Coşkun adı unutulmaz.


ÇİĞDEM<br />

BEKTAŞ<br />

(.) Çiğdem’e, lise hatıra defterlerinde<br />

denildiği gibi, “kalbi kadar<br />

temiz” bir sayfa bırakıyoruz. Biz<br />

bütün çabamıza rağmen kendisinden<br />

ve arkadaşlarından yazı alamadık.<br />

Başarabilene helal olsun, Çiğdem’e de<br />

aşk olsun. (Komitenin notu)


HÜSEYİN KEKLİK<br />

Yıllık için yazısı en son yazılan kişi unvanına<br />

sahip olan Hüseyin, dersleri ve okuldaki faaliyetleri<br />

umursamayan tavrıyla okulumuzda birçok<br />

kişi tarafından haksız yere “aslında pek de hoş<br />

olmayan bir çok unvanı” da kazandı. Komitenin<br />

bütün çabalarına rağmen kendisine ilişkin bilgi<br />

edinmede çok zorlandığı bu arkadaşımızın okul<br />

dışında çok hareketli olduğu söyleniyor.<br />

Hüseyin, Tunalı Hilmi’de dolaşmaya ayırdığı<br />

zamanın yüzde birini ve düşünerek geçirdiği<br />

vakitlerin binde birini, bu sayfa için ayırsaydı bu<br />

sayda da böyle içeriksiz olmayacaktı. Ancak ne<br />

yazık ki, Hüseyin –sınıftaki çoğu kişiden biraz<br />

daha fazla- vurdumduymaz olmasıyla bu duruma<br />

düştü.<br />

Hüseyin, okul hayatı dışında okul hayatıyla<br />

en az kesişen bir hayat çizgisinde yaşar ve son<br />

derece de mutludur. Hüseyin’e okulda olduğu<br />

gibi, hayatın ne içinde ne de büsbütün dışında<br />

mutlu bir gelecek diliyoruz.


GÜRSEL<br />

BAYRAKTUTAN<br />

4 senelik candan arkadaşlığımız boyunca; gözlüklerini<br />

hafiften kaldırarak nesnel bir açıdan<br />

objelere yaklaşıp derinlemesine irdeleyerek özgün ve<br />

realist sonuçlara ulaşmaya çalışan ütopist ve pessemizm<br />

ile yoğrulan Gürsel, gerçek bir “Green Bursa”<br />

evladıdır.<br />

Başarılı ve esprili bu kardeşimiz, vaktinin büyük<br />

bir bölümünü okul ve “Öteki”, beriki gibi yerlerde<br />

geçirmektedir.<br />

Şu son günlerde müziğe olan düşkünlüğüyle<br />

ağzına mızıka alan Gürsel’in okulda Mızıka-i Hümayun<br />

asistanı olarak kalması bekleniyor.<br />

Başarı ve mutluluk dileklerimizle…


ŞENOL ANGIN<br />

Yakın bir kaynaktan elde ettiğimiz<br />

bilgiye göre Şenol,<br />

Çok çabuk uyum gösteriyor, sabırlı,<br />

uykuya düşkün, Hayyam’ı aratmayacak<br />

şiirleri varmış; vasat-uysal-sorumlu…<br />

Çok iyi futbol ve okey bilir, ayrıca<br />

nihayet briç öğrendi. Bu yakın kaynak<br />

Şenol’u tanıyanlar adına diyor ki;<br />

“Şenol’a uykusunu bölmeyecek bir<br />

iş, briçte kendisini anlayacak iyi bir<br />

kare, Sümerbank’tan taksitle alacağı<br />

mallar için kefil, güzel yemek yapacak<br />

mutfak ve hepsinden önemlisi bunalımlı<br />

anlarında O’nu idare edecek bir EŞ diliyorum.”<br />

Biz de Şenol’u tanıyan herkesin<br />

bildiği ve her zaman hatırlayacağı bir<br />

esprisiyle, yukarıdaki dileklere katılarak<br />

veda ediyoruz:<br />

Şenol: Ehliyetin va mı?<br />

X: Yok.<br />

Şenol: Benim va da…


SİZLERİ ÇOK<br />

SEVİYORUM<br />

Hoşça kal…<br />

Allahaısmarladık…<br />

Zirvede görüşmek üzere…<br />

Arkadaşım Metin,<br />

Sana da bol şans.<br />

Biliyor musun, şanslı olmak gibisi<br />

yoktur.<br />

Canan, “Çirkin kız”, seni<br />

göremeyeceğim için bilsen ne kadar<br />

mutluyum.<br />

Alptekin bey,<br />

Beni İstatistik’ten bıraktığınız için<br />

size kızıyorum (Hâlâ)<br />

Ama sonra da atmadığınız için<br />

teşekkürler…<br />

Sahi, neden atmadınız?<br />

Kütüphaneci Tevfik Ağabey, nihayet<br />

Galatasaray şampiyon.<br />

Yıllık komitesi,<br />

Sizlere söyleyecek bir şeyim yok,<br />

Canınız cehenneme…<br />

Yani, orada görüşürüz…<br />

(Kütüphanenizde YANGINDA İLK<br />

KURTARILACAK BİR YILLIK)<br />

Bütün isteğim buydu!..<br />

Bayan X, sizi gerçekten sevmiştim,<br />

ama bu iş buraya kadar<br />

Siz de cevabımı YILLIK’tan<br />

aldınız…<br />

Şevket Amca,<br />

Sizi, çayınızı ve sohbetinizi<br />

özleyeceğim.<br />

O yüzden bir yıl daha burada olmak<br />

bir kayıp değil benim için…<br />

Fotoğraf mı?<br />

Boş verin…<br />

Unutacak mısınız?<br />

Sanmıyorum…<br />

ALİ YAKIŞIKLI<br />

Komite Başkanı


CANAN AKIN<br />

Canan’ın Almanya/Stadhagen<br />

doğumlu olduğunu biliyor musunuz?<br />

Şaşırdınız mı? Ama biraz<br />

dikkatlice bakarsanız belki bazı<br />

ipuçları yakalayabilirsiniz. Örneğin,<br />

Almanca’dan muaf olmuştur ve son<br />

iki yılda ortalaması 100 oln tek dersi<br />

Almanca’dır.<br />

Bizce Canan hakkında bilmediğiniz<br />

yalnızca bu değil. Onun altın gibi bir<br />

kalbi var. Yoo bu lafı hiç beğenmez,<br />

yani iltifattan hiç hoşlanmaz. Ama<br />

şaka olarak kendisine “Çirkin kız”<br />

dense bunu arkadaşlık adına hoşgörü<br />

ile karşılar.<br />

Canan’ın okuldaki derslerden<br />

çok yabancı dillere ilgi duyması<br />

aslında onun iyi bir filoloji öğrencisi<br />

olabileceğini düşündürür insana. Ancak<br />

bunu duysa şunu söyleyeceğinden<br />

eminiz, “Herhalde yani, bir parça”.<br />

Hey ne oluyor? Biz ne yapıyoruz?<br />

Herkesin akıllı ve uslu olarak<br />

tanıdığı Canan’ı tutup size tanıtmaya<br />

çalışıyoruz. Yukarıda söylediklerimizi<br />

silmek için artık çok geç. Ama en iyisi<br />

sözü Canan’a bırakmak:<br />

……………………………………<br />

………………………………………<br />

………………………………………<br />

……………………………….<br />

……………………………………<br />

………………………………………<br />

………………………………………<br />

………………………………..<br />

……………………………………<br />

………………………………………<br />

………………………………………<br />

…………………………………..<br />

NOT: Yıllığınızı Canan’a verirseniz<br />

noktalı yerlere sizin için bir şeyler<br />

yazcaktır.


NURAY<br />

DOĞDU<br />

“Bütün kadınlar (kızlar) güzeldir”.<br />

Bilemem ama siz de aynı görüşte<br />

misiniz? Nuray biraz daha güzel<br />

diğerlerinden galiba…<br />

Yakın ve güvenilir kaynaklardan<br />

elde ettiğimiz bilgilere göre, Nuray’ın<br />

en bariz karakter özelliği “inatçılığı”<br />

imiş. Aldığımız notta aynen şöyle<br />

yazıyor:<br />

“Öyle inatçı bir karakteri vardır ki,<br />

hiç kimse onu aklına koyduğu şeyleri<br />

yapmaktan alıkoyamaz.”<br />

Bir gün Nuray ile karşılaşırsanız<br />

kulağınıza küpe olsun.<br />

Nuray’ın diğer bir özelliği de güzel<br />

pastalar yapmasıymış. Bu haberi<br />

yılsonunda öğrenen komita başkanı,<br />

hafta sonları Nuray’ın memleketten<br />

yaparak getirdiği nefis pastalardan<br />

habersiz geçirdiği günlere son derece<br />

üzüldü.<br />

Kozmetik ve takı sanayii ürünlerinin<br />

sadık bir takipçisi ve tüketicisi<br />

olduğu da edindiğimiz diğer bir haber.<br />

“Almazsa da bu ürünleri vitrinde<br />

seyretmekten bile zevk duyar.” (Bu<br />

satırlarımız da öncelikle Nuray’a<br />

doğum gününde sürpriz yapmak isteyenlere<br />

seslenmek istedik.)<br />

Ve Nuray’a en yakın arkadaşından:<br />

“Sevgili Nuray, hafta sonları Milli<br />

Kütüphane’de akşamladığımız günleri,<br />

sınav öncesindeki heyecanımızı,<br />

ders boyunca yaptığımız konuşmaları<br />

(pek tabi ki ders dışındaki konularda)<br />

birlikte kurduğumuz hayalleri,<br />

Kızılay’a yaptığımız gezintileri<br />

hiç unutmayacağım. Senin de<br />

unutmayacağını biliyorum.”<br />

Bu pasajın aşağıdaki son bölümüne<br />

hep beraber katılıyor ve diyoruz ki:<br />

“HERŞEY GÖNLÜNCE OLSUN”


ERCAN<br />

SEZGİN<br />

Tokat’ın önde gelen eşraflarından<br />

Selahattin Bey’in üçüncü ve tek<br />

erkek çocuğudur. İlk, orta ve lise<br />

öğrenimlerini Tokat’ta yaptıktan sonra<br />

kendisi de nasıl olduğunu anlamadan<br />

B.Y.Y.O’ya girmiş.<br />

Ankara’ya geldiğinde hemen<br />

ortama uyum sağlamış, toparlanmış<br />

ve yükseköğretim gençliğinin tek<br />

eğlencesi olan okey’e takılmaya<br />

başlamıştır. Babasının memleketteki<br />

dükkânında havlulardan kazandığı<br />

parayı burada harcarken oldukça tutucu<br />

davranmış, arkadaşlarına bir şey<br />

ısmarladığını gören olmamıştır.<br />

Okul sıralarında tanıştığı Savaş ile<br />

çok iyi anlaştığı halde, “Sen Toğat’ın<br />

neresindesin oliysin?” sözüne sinirlenmekte<br />

ve böyle durumlarda Savaş’ı<br />

gizli sırlarını ve çektiği fotoğraflarını<br />

açıklamakla tehdit etmektedir.<br />

Okula gelirken her sabah aksatmadan<br />

“Zürih”e uğrayan Ercan,<br />

dört senenin sonunda nereden aklına<br />

geldiyse bıyık bırakmaya başladı. Tüm<br />

karşı çıkmalara rağmen hâlâ direnmektedir.<br />

Ercan’ı pek şarkı, türkü söylerken<br />

görmedik. Şarkı diyince aklına “Oy,<br />

oy Eminem”, “Deh deyin kızlar, benim<br />

atıma deh deyin” türküleri gelir.<br />

Ercan, bazı arkadaşların ev görmeye<br />

gittiğinde vaat ettiğin hidrofilli<br />

havluları hâlâ bekliyorlar…<br />

(.) Not, Ercan’ı bıyıksız hatırlayın<br />

istedik…


ADNAN<br />

ERDOĞAN<br />

Dünyaya niçin geldiği konusunda<br />

herhangi bir fikri yok ama okumaya<br />

hiç gelmediği inancında. Ancak, bunu<br />

16 yıllık (Son beş yılı B.Y.Y.O’da)<br />

öğrencilik hayatının sonunda itiraf<br />

etmesi de çok ilginç. Hele hele kendi<br />

deyimiyle “pilot olacakken yerde<br />

sürünmesi” Adnan’ın ilginç hayatının<br />

bir başka bölümünü oluşturuyor.<br />

Adnan’ın ıssız bir adaya gitmesi<br />

durumunda yanına alacağı üç şey;<br />

onun su katılmamış bir Türk olduğunu<br />

gösteriyor: At, avrat ve silah. Doğrusu<br />

bu ya ıssız adaya gitmekle zaman<br />

tünelinde geriye doğru yolculuk aynı<br />

şey…<br />

“Ya sabır” tiyatro oyununun afişi<br />

önünde poz veren Adnan’ın bize son<br />

sözleri:<br />

“Yıllığın çıktığından okulun son<br />

günü haberim olduğundan ve telif<br />

ücreti verilmediği için buraya özgün<br />

yazımı yazmıyorum.<br />

Bütün arkadaşlarıma, hocalarıma<br />

gelecek yıllarda başarılar,<br />

teşekkürler…”


KELİME ATA<br />

Değerli arkadaşlar,<br />

Ünlü Nietsche, “Bir şey hem haklıdır hem<br />

haksızdır. Ama ikisi de aynı derecede haklıdır” der.<br />

Habire “Mutlak gerçek vardır” diye bağıranlara inat.<br />

Evet arkadaşlar, kendi gerçekliğinizi düşündüğünüz<br />

an varlığınızın başkaları ile bütünleştiğini<br />

aklınızdan çıkarmayınız. Nasıl ki, siz tek başına<br />

var olmadıysanız, düşünceleriniz de haklı, haksız<br />

yanlarıyla bütünlük gösterir. Düşünceleriniz geçicidir.<br />

Bugün savunduklarınızın üç yüz yıl önce aynı<br />

olduğunu kim iddia edebilir? Eğer, iddia ediyorsanız,<br />

gelişmelerin dışında kalmak gibi bir düşünce ile<br />

karşı karşıyasınız demektir. O halde neden değişen<br />

olaylar uğruna korkunç bir öfke ve kininiz var.<br />

Suya düşen bir ağacın gölgesi kadar bile bir hükmünüz<br />

yokken, neden güzellikleri yok ediyorsunuz?<br />

Yürekleriniz neden sevgisizlikten çorak bir toprak<br />

gibi birbirinizden kopuk ve habersizsiniz. Dostluklardan<br />

uzaksınız. Oysa dostluklar yıldızlar gibidir,<br />

uzaktır ama hep vardır ve güzeldir.<br />

Sevgili arkadaşlar,<br />

Artık iletişimsizliği sona erdirin. Amacınız, umut<br />

ve güzellikleri yeşertmek, sevgiyi en kutsal inanç<br />

olarak kabul etmek olmalıdır. Çünkü hiçbir düşünce<br />

ve ideoloji, “dünyanın en güzel sanat eseri olan<br />

insanı” yok etmek için geçerli ve kutsal olamaz.<br />

Yaşam çizginizde sağlık, mutluluk ve başarılar<br />

diliyorum. Umudunuz hep bol olsun.<br />

….<br />

Selanik Caddesi’nde, “ünlü bir gazeteci”<br />

olacağına ant içen arkadaşımız, sinema alanında<br />

söz sahibi olmayı istediği için hiçbir filmi kaçırmaz.<br />

O’nun Ankara’da bildiği tek buluşma yeri,<br />

Kızılay’daki Gima’nın önüdür. Sıkıntılı ve meşgul<br />

olduğu zamanlarda kırıcıdır ama aslında çok duygusal<br />

ve düşüncelidir. İnsanlara duygularını pek<br />

belli etmeyi sevmez. Bu nedenle onu yakından<br />

tanımayanlar için soğuk ve sert bir görünüm çizer.<br />

Ne iş olursa olsun işini hep ciddiye aldığı için çok<br />

çalışır. Tek başına kendisine ve sevdiklerine güzel<br />

bir yaşam sunabilmek için çok okur, çok düşünür<br />

ve çok çalışır. Konuşmayı hele hele boş gevezelikleri<br />

hiç sevmez. “Boş kafalar kişileri, orta kafalar<br />

olayları, gelişmiş kafalar fikirleri tartışır” sözünü<br />

benimseyen Kelime, yaşama, topluma ve insanlığa<br />

ilişkin somut sorunları konuşmaktan, düşünce<br />

üretmekten hoşlanır. Hoşlanmadığı bir diğer şey ise<br />

kendi özel yaşamı hakkında konuşmaktır. Aslında<br />

evini dostlarına ve arkadaşlarına hemen açar ama<br />

özel yaşamını o kadar az insan ve o kadar sınırlı<br />

paylaşır ki onun yaşamını ve sıkıntılarını bilen insan<br />

sayısı oldukça azdır.<br />

Ne yerse yesin masadan kalkarken eline bir parça<br />

ekmek alan Kelime, okulun son yılında “özellikle<br />

dış görünüşü ile –makyaj yapmaya başladı da-“ biraz<br />

değişti. Geleceğini çok düşünen ve ulaşmak istediği<br />

hedefe ilişkin yapması gerekenleri sabırla yerine getiren<br />

Kelime’nin sabrı, kararlılığı, hoşgörüsü, çalışma<br />

azmi ve tükenmeyen enerjisi ile bir gün mutlaka tüm<br />

planlarını gerçekleştireceğine inanıyoruz. Mesela iyi<br />

bir yönetmen, iyi bir senaryo yazarı, iyi bir gazeteci…<br />

Sana film dolu yarınlar sevgili Kelime…


FİGEN<br />

ÖZDERLİ<br />

Yanında bulunduğunuz anlarda<br />

gülmeden durabilmenizin imkânsız<br />

olduğu Figen, sinirli olduğu zamanlarda<br />

yanında durulmaması gereken<br />

bir şahıstır. Öfkesi anlık ve geçicidir<br />

ama sinirliyken yanına yaklaşan beş<br />

kişiyi öldürdüğü de rivayet olmaktadır.<br />

Kahkaha attığı zaman ve özellikle<br />

küçük çocuk taklidi yaptığı zamanlar<br />

çok sevimlidir.<br />

Fedakâr ve candan bir arkadaş olan<br />

Figen, yakın çevresindeki arkadaşları<br />

için daima bir şeyler yapmaya çalışır.<br />

Özel ilgiye bayılır. Eğer doğum<br />

gününde onu “bir çiçek ile de olsa”<br />

hatırlamışsanız artık onu ömür boyu<br />

kazanmışsınız demektir.<br />

Figen’in en önemli bir diğer özelliği<br />

de el ve yüz mimikleridir. El ve yüz<br />

mimiklerini bu kadar abartılı kullanıp<br />

bu kadar kendine yakıştırabilen bir kişi<br />

daha görebilmeniz zordur.<br />

Konuşurken heyecanlı heyecanlı<br />

salladığı elleri ve çabuk konuşması<br />

bir bira içtiği zamanlar yavaşlamakta<br />

ve gerçekten seyre değer manzaralar<br />

ortaya koymaktadır.<br />

Son zamanlarda merak saldığı telsiz<br />

sohbetlerinde “Afrodit” kodunu kullanan<br />

Figen’in güzelliklere karşı büyük<br />

bir sevgisi vardır. Güzel olan her şeye<br />

bakan Figen, kız-erkek ayrımı yapmaz.<br />

Hayatın boyunca mutlu ol ve hep<br />

gül.<br />

Figen’in Çetin Altan alıntısı:<br />

“Hayat yaşandığı sürece vardır.<br />

Ötesi ya hafızalardaki hatıra<br />

Ya da hayaldeki ümittir.<br />

Hüsranı ise tek yerde kabul ediyorum:<br />

Yaşamak mümkünken<br />

Yaşamamış olmakta”


DUDU<br />

KÜTÜK<br />

Sevgili arkadaşımız Dudu da<br />

olmazsa dışarıdan gelen misafirler,<br />

bazı derslere bakarak B.Y.Y.O.’nu<br />

ekstern okul sanıp, kayıt yaptırırlardı.<br />

Derse devam etmeyi çok seven<br />

Dudu’nun en büyük korkusu hastalanmak<br />

ve dolayısıyla derslere girememektir.<br />

Giriştiği işlerde ciddiyeti ve sonuca<br />

ulaşmayı istemesiyle dikkati çeken,<br />

ıssız bir adaya gittiğinde hemen geri<br />

dönmek isteyecek kadar bu dünyayı<br />

seven arkadaşımızın iki büyük tutkusu<br />

var:<br />

Doğa ve Müzik.<br />

Hemen her yerde, her zaman birlikte<br />

olduğu arkadaşı Nuray ile ideal<br />

bir çift oluşturmuş olup eşlerini de iki<br />

kardeşten seçmelerini diliyoruz.<br />

Sevgili Dudu’ya her şeyiyle mutlu<br />

bir gelecek diliyoruz.<br />

Konfüçyus’un güzel bir sözünü,<br />

arkadaşımız sizlere mesaj olarak iletiyor:<br />

“Ara sıra isyana yönelecek<br />

gibi olursan bile hatırla ki kâinatı<br />

yargılamak imkânsızdır. Onun için<br />

kavgalarını sürdürürken bile kendinle<br />

barış içinde ol.”


HARUN KORKUT<br />

NALBANTOĞLU<br />

Ben sana mecburum bilemezsin<br />

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum<br />

Büyüdükçe büyüyor gözlerin<br />

Ben sana mecburum bilemezsin<br />

İçimi seninle ısıtıyorum.<br />

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor<br />

Bu şehir o eski İstanbul mudur<br />

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor<br />

Sokak lambaları birden yanıyor<br />

Kaldırımlarda yağmur kokusu<br />

Ben sana mecburum sen yoksun.<br />

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur<br />

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur<br />

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan<br />

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu<br />

Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından<br />

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman<br />

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu<br />

Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor<br />

Eski zamanlardan bir cuma çalıyor<br />

Durup köşe başında deliksiz dinlesem<br />

Sana kullanılmamış bir gök getirsem<br />

Haftalar ellerimde ufalanıyor<br />

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem<br />

Ben sana mecburum sen yoksun.<br />

Belki haziran da mavi benekli çocuksun<br />

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor<br />

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden<br />

Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun<br />

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor<br />

Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin<br />

Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor<br />

Ne vakit bir yaşamak düşünsem<br />

Bu kurtlar sofrasında belki zor<br />

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden<br />

Ne vakit bir yaşamak düşünsem<br />

Sus deyip adınla başlıyorum<br />

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin<br />

Hayır başka türlü olmayacak<br />

Ben sana mecburum bilemezsin.<br />

Attila İLHAN


Aslıhan-ımı (gerçekten), onu “okulun kara ve ince<br />

(!) kızı” olarak tanıyoruz. Saçları lacivert parlayan<br />

bu kızımızı kimisi çok sessiz ve sakin bilirken kimisi<br />

de çenesi düşük hatta geveze ve girişken biliyor.<br />

Sabahları okula girer girmez önce “merhaba millet”<br />

sonra “Çocuklar bugün otobüste ne oldu biliyor musunuz?”<br />

diye söze başlar ve anlatır, anlatır...<br />

Onun çok konuşmasının nedenlerini<br />

araştırdığımızda gördük ki Aslı, kendisini kimsenin<br />

doğru ifade edebileceğine inanmadığı için<br />

düşüncelerini tekrarlar durur. Konuşmalarında sık sık<br />

“Onu da anlıyorum ama…” ve “Hayret bir şey ya,<br />

nasıl olur inanamıyorum” sözlerini kullanan Aslı’yı<br />

bazıları çok konuşması nedeniyle “cazgır” bile buluyor.<br />

Ancak yakın arkadaşları onun hep makul,<br />

“içindeki iyiliği ve insani sıcaklığı” hiç yitirmeyen,<br />

“vazgeçilmez, sağduyulu, uyumlu bir ekip arkadaşı”<br />

olduğunu söylüyorlar, inanalım mı? Bu arkadaşımızın<br />

bir başka derdi ise zayıflığıdır.<br />

Kendisi, en büyük korkusunun “yerde topraktan,<br />

gökte semadan başka yaşayıp öldüğünü kimsenin<br />

bilmemesi” olduğunu söylüyor ama biz asıl korkusunun<br />

“evde kalmak” olduğunu, kendisi asıl hobisinin<br />

“yaşadığı döneme tanık olmak ve hiçbir şeyi<br />

kaçırmamak” olduğunu söylerken biz bunun nedeninin<br />

“dedikodu merakı” olduğunu düşünüyoruz.<br />

Bazen çokça çekingen, kendi sorun ve sıkıntıları<br />

konusunda çoğu kez ketum ama her daim müzmin<br />

muhalif, çoğunlukla samimi, hoşgörülü ve içten olan<br />

bu “ince kızımız (!)”, dört yıl boyunca “Tanrım,<br />

Allahım” diyerek anketlere, halk oyunlarına, sinemaya<br />

ve panellere koşuşturdu durdu. Arkadaşlarının<br />

çenesinden kurtulmak için önüne koydukları Çin<br />

damasında, şampiyonluğa oynadı. Damada tanık<br />

olduğumuz coşkusunu derslerinde de göstererek bir<br />

yıl daha fazla dayanılmayacağını söylediği okulu dört<br />

yılda bitiren ender arkadaşlardan biri oldu. Kendisinden<br />

çok yakınlarının yaşamı güzelleştirmeye<br />

yönelik özverili çabasından vazgeçmeyen, sıklıkla<br />

üstüne vazife olmayan sorumlulukları üstlenen,<br />

hep soğukkanlı ve mantıklı olmaya çalışan ancak<br />

duygusallığını da çoğu kez gözyaşlarıyla ele veren<br />

sevgili Aslı, neden bizi duygusallığın konusunda<br />

uyarmadın. (Okulu bitiriyorum diye kantinde Neşe ile<br />

nasıl da gizli gizli ağlaşmıştınız, hatırlıyor musun?)<br />

Biz senin inci gibi güzel yazını da unutmayacağız.<br />

Cazgırlığına rağmen yitirmediğin hoşgörünün,<br />

inatçılığının (hiç mi tanık olmadınız, iyi düşünün)<br />

ve yüreğindeki insan sıcaklığının bir an bile sekteye<br />

uğramamasını dilediğimiz Aslı’nın geride bıraktığı<br />

arkadaşlarına şu mesajı var:<br />

“Yine görüşürüz dostlarım benim, yine<br />

görüşürüz… Beraber güneşe güler, beraber<br />

dövüşürüz…”<br />

ASLIHAN<br />

BÜYÜKGÜL


ONUR<br />

KURTOĞLU<br />

Sınıfımızın sportmen, pardon sportgirl<br />

ve canlı kızlarındadır. Kısa ve kıvırcık<br />

saçları ve tavırlarıyla oldukça sempatiktir.<br />

Çok samimi oldukları için onu anlatamayan<br />

Lütfiye’nin –bu sayfada da ikisini<br />

ayıramadık- yerine Hatice ve Memnune,<br />

Onur’u şöyle anlatıyorlar:<br />

“Onur’un kendi yurdundan çok bizim<br />

yurtta kalması, bizden çok arkadaşı olmasına<br />

yol açmıştır. Tabii bunun bir nedeni de<br />

arkadaşın iletişim kanallarının sürekli açık<br />

olmasıdır. Önüne gelenle iki dakikada<br />

samimi olması yüzünden Ankara’daki<br />

çevresi oldukça geniştir. Samimi, sıcak ve<br />

hoşsohbet olması ona sürekli yeni arkadaşlar<br />

kazandırmıştır. Derslerine fazla zaman<br />

ayırmamasına rağmen Onur, gösterdiği<br />

büyük gayret ile okulu beş yılda bitirdi.<br />

Onur’a ömür boyu mutluluklar…” -Hatice<br />

“Onur’un yardımseverliliği özellikle garsonlara<br />

espritüelliği herkesçe bilinir. Ayrıca<br />

kolay samimiyet kurar. Dün yurt müdiremiz<br />

(Onun değil bizim) Onur’a bir tören ile<br />

fahri üyelik unvanını ve yurdumuzun altın<br />

anahtarını vereceğini açıklamıştır. (!) Yurtça<br />

çok sevindik.<br />

Canım Onur’cuğuma ömür boyu mutluluklar”-<br />

Memnune


SİBEL<br />

AKKAN<br />

FSF’nin (Figen, Sibel ve Ful üçlüsünün)<br />

hem en sakin hem de en hızlı üyesi. Aslında<br />

belki onu sakin diye tanımlamak hatalı<br />

olabilir. Çünkü, onu yakından tanıyanlar,<br />

onun ne kadar çılgın olabileceğini de bilirler.<br />

Özellikle enteresan ve haftada bir<br />

değişik kestirdiği saç modelleri, düzgün<br />

fiziği ve pürüzsüz cildi ile gözleri okşayan<br />

Sibel’in –tipi nedeniyle- Uzak Doğu’yla bir<br />

akrabalığının olup olmadığı araştırılıyor.<br />

Her konuda olduğu gibi, iyi yemekler<br />

konusunda da son derece duyarlı olan Sibel,<br />

devamlı vücut formunun bozulmasından<br />

yakınıp, “Bu ay mutlaka limnastiğe gitmeliyim”<br />

diye sızlanır. Ancak gittiği<br />

yabancı dil kurslarından dolayı hiçbir şeye<br />

vakit bulamayan Sibel, artık İngilizce’yi<br />

da kavramanın rahatlığıyla, İtalyanca’nın<br />

planlarını yapmaktadır. Ha tabi bu arada<br />

Sibel’in Almancası da çok iyidir. Belki onun<br />

için yeni bir kelime türetmek ve “dilfoman”<br />

demek doğru olur.<br />

Oldukça rahat bir insan olarak da göze<br />

çarpan arkadaşımız, hiçbir şeyle ilgilenmez<br />

gibi görünüp mükemmel gözlemleriyle<br />

sizi her an hayrete düşürebilir. Candan bir<br />

dost, iyi bir arkadaş (çok üstüne gitmemek<br />

kaydıyla) titiz, temizliğe önem veren sevgili<br />

arkadaşımız…<br />

Şen kahkahalarını her zaman duyabilmek<br />

umuduyla, hoşça kal.


ŞULE YALÇIN<br />

“Uykudan önce” programını izledikten<br />

sonra hemen sütünü de içip yatan<br />

ve rüyasında kendisini Konya’ya “gelin<br />

giderken” görüp<br />

“Dolmuş geliyor dolmuş,<br />

Dolmuşun rengi solmuş,<br />

Benim sevdiğim oğlan,<br />

Dolmuşa şoför olmuş” sözlerini<br />

mırıldanan Şule, babasının hışımla<br />

kaldırmasıyla okula yollanır. Ancak ikinci<br />

dersten sonra okulun kapısında görülür.<br />

Kırk yıllık ayrılığın verdiği özlemle kendisini<br />

Ayla’nın kollarına atan arkadaşımızın<br />

ilk sorusu “Bugün ders c-var mıydı?” olur.<br />

“Evet” cevabına her zaman “Yaa” demesi<br />

ile ünlüdür.<br />

Şule, Dudu ve Ayla sayesinde<br />

devamsızlıktan çakmaktan kurtulan nadir<br />

arkadaşlarımızdan biridir. Bu arada<br />

Şule’nin en güzel özelliklerinden biri de Çin<br />

damasından yenilerek takiplerinin moralini<br />

yüksek tutmasıdır.<br />

Bu sevimli arkadaşımızın kendisi için<br />

“saf” kelimesinin kullanılmasına kızdığını<br />

bildiğimizden biz onu “iyi niyetli” olarak<br />

tanımlıyoruz. Ama şunu da belirtelim ki<br />

“akilen saf olmak iyi değildir belki ama<br />

kalben saf olmak hap iyidir”. Şule’miz her<br />

söylenilene kandığı için özellikle Harun ve<br />

Ömer tarafından işletilmesinden yakındı<br />

durdu son bir yıl.<br />

Okul kantininde bir masada sakin ve<br />

mutlu bir şekilde otururken hatırlayacağımız<br />

“Permalı Şula” için sakın “ne sakin kız”<br />

demeyin. Çünkü o, o sırda evde oradan<br />

oraya koşuşturmasının yorgunluğunu<br />

çıkarmaktadır.<br />

Son yıllarda hayranları artan okulumuzun<br />

bu güzel kızı, B.Y.Y.O.’ya girdikten<br />

sonra paspallaştığını iddia etmektedir.<br />

Aslında normale döndü ama o farkında<br />

değil. Çok titiz olan arkadaşımız titizliğini<br />

Konya gezisi sırasında Konya’nın özel<br />

yemeği “Kuyu Kebabı”nı 12 kişilik gruptan<br />

çatal isteyen tek kişi olarak belli etti.<br />

Sevgili Şulemiz, sakin ama aslında oldukça<br />

telaşlı, çabuk sinirlenip çabuk gülen<br />

bir arkadaşımızdır.<br />

Az telaşlı, bol kahkahalı günle dileriz<br />

sana….


YAŞAR<br />

YILDIRIM<br />

Yaşamı “hiçbir şeye” benzeten<br />

arkadaşımız Yaşar, Basın Yayına gelmiş tüm<br />

öğrenciler gibi dünyaya niçin geldiğini de bir<br />

türlü anlayamamıştır.<br />

Sonraki yıllarda Basın Yayın Yüksek<br />

Okulu denildiğinde aklına “gazeteci değil<br />

de kuzucuklar yetiştirilen bir yer” geleceğini<br />

söyleyen Yaşar, kendi sessizliğini de buna<br />

bağlamaktadır.<br />

Fazla ihtirası olmayan, bazı hocalara<br />

takılmayı huy haline getiren Yaşar, bu<br />

yüzden son Osmanlı Padişahı ve (günümüz<br />

İnkilap Tarihi hocası) Halil İbrahim Turanboy<br />

tarafından “Paşa oğlum” rütbesine<br />

eriştirilmiş olup bu nedenle “çok sevgili<br />

hocasının çok sevgili dersini” ikinci kez<br />

okuma fırsatına nail olmuştur.<br />

Sevgili Yaşar’ımızın bir özelliği<br />

de Nilüfer’e birinci sınıfta vurulduğu<br />

ve bu gönül yarasının sonsuza kadar<br />

geçmeyeceğidir.<br />

“Her ne kadar bu yaşam adı verilen çarkın<br />

işlemesine yarayan bir dişli de olsak, bir<br />

şeylerden mutluluk duyuyoruz ya, bu da bize<br />

yeter.<br />

Değil mi?”<br />

Bir ömür boyunca işlemesinde rahatsızlık<br />

duymayacağın çarkın içinde her zaman<br />

mutlu olman dileğiyle…


AYLA<br />

KARAUSTA<br />

Şen şakrak, güler yüzlü Ayla’mızın eve<br />

geç kalma korkusu yüzünden son derslere<br />

girmeyip eve gittiği bilinir.<br />

Rivayetlere göre eve gittiğinde<br />

Ankara’nın en kuytu köşelerinde alınan<br />

pembe renkli yünleriyle hayaller içinde örgü<br />

ören Ayla, ancak kedisi Tekir tarafından<br />

tırmalandığında gerçek yaşama döner. İşte<br />

o zaman acıktığını hisseder ve çürümüş<br />

çileklerle bol karbonatlı meşhur pastalarını<br />

yapar.<br />

Kantini Şevket Amca ile birlikte açıp<br />

O’na temizlik işlerinde de yardım eden<br />

arkadaşımız radyasyonlu çayı yudumlarken<br />

okuldaki çileli (!) yıllarına inat hep tatlı tatlı<br />

gülümser, şen kahkahalarını arkadaşlarından<br />

esirgemez.<br />

Sınavlarda soruları sonra değil de sınav<br />

sırasında tartışmasından dolayı sınav sonuna<br />

kadar sınıfın en faal olması ve her<br />

sınavda Şule ile arka arkaya oturması<br />

nedeniyle gözetmenlerin boy hedefi haline<br />

gelmiştir.<br />

Son yılında damaya olan aşırı tutkusu<br />

gözden kaçmazken, onun en az değer<br />

verdiği şeylerin başında paranın geldiğini<br />

söyleyelim. Söylentilere göre cüzdanı<br />

çalınırken fark ettiği halde hiç sesini<br />

çıkarmamıştır.<br />

Okulumuzun “manevi ikizleri” olan Ayla<br />

ile Şule, gördükleri tüm rüyaları birbirine<br />

anlatıp yorumladılar her daim.<br />

“Yine öyle bir gündü. Ayla gece gördüğü<br />

rüyayı anlatmış, yorumlanmasını bekliyordu.<br />

Şule, ‘Akıllım, senin başına talih kuşu<br />

konacak’ diye bağırdı. Bağırmasıyla birlikte<br />

bir hindi, gelip Ayla’nın başına kondu.<br />

Hindinin başına tünemesine çok sevinen<br />

Ayla, neşesine neşe katrak akşam özenle<br />

hazırladığı çilekli pastasını bize sundu.<br />

Yedikçe bir hoş oluyorduk ama nereden<br />

bilirdik. Böyle bir şey aklımızın ucundan<br />

bile geçmezdi. Bir güzel yiyip hepsini biz<br />

bitirdik. Şimdi ondan uzaktayız ve ona şu<br />

mesajı iletirseniz seviniriz:<br />

‘Ayla, burası çok sıkıcı. Sen de gel…<br />

Burada senin şen kahkahalarına çok<br />

ihtiyacımız var.’<br />

Cennetteki arkadaşların…”<br />

Seni hep “çilekli pasta” tadıyla<br />

anımsayacağız.


ALİ M. ARTAÇ<br />

Sınıfımızın yakışıklı jönlerinden Ali,<br />

nam-ı diğer “Pehlivan”, yaptığı tiyatro<br />

çalışmalarıyla umut veren genç yıldızlar<br />

listesine girmeyi başarmıştır.<br />

Okulun ilk yıllarında pek gösteremediği<br />

performansı son yıllarda her dersten<br />

yüksek notlarla geçerek göstermiş ve<br />

herkesi şaşırtmıştır. (Aslında bunda<br />

şaşılacak bir şey yok. Çünkü, okulunu<br />

bitirmemiş delikanlılara babalar kızlarını<br />

vermiyorlarmış…)<br />

Üstün rol ve taklit yeteneğinin yanında<br />

güzel esprileriyle, güzel günler paylaştığımız<br />

Ali’ye ve ailesine (!) ömür boyu mutluluklar<br />

dileriz.<br />

“Siz eski öğrencilerdensiniz” diye teşhis<br />

edildiğiniz günden beri kendinize gelemediniz.<br />

Aynı adı taşıyor olmamız aslında sınıfta<br />

derslerde epey sorun olmuştu. Ama nihayet<br />

bu sorun da bitti. Senin deyimiyle ‘perdeler<br />

indi’. Benim adım Ali, senin adın Ali… Bu<br />

yüzden artık sana ikinci adınla ‘Murteza’<br />

diyelim şeklindeki önerimi geri alıyorum.<br />

Her zamanki gibi, ‘Çok iyisin’ be adaşım.”<br />

Ali’nin gelecekte, Türkiye’de oynanan<br />

büyük oyunların birinde ve en güzel karakteri<br />

başarı ile oynayacağına olan inancımızı<br />

hiç kaybetmeyeceğiz.


SUNA KOVAR<br />

Çitleri kar örterken<br />

Ne tartışma, ne öfke, ne pişmanlık,<br />

Ne de suçu paylaşma.<br />

Ağu vardı kadehte – getiren kim<br />

Bize ne!<br />

Ne ölen aşkımıza yas, ne uluyan fırtına<br />

Karanlıklarda esen,<br />

Hüznün gülüşü yalnız, bir soluk kış manzarası,<br />

çitleri kar örterken<br />

Robert Graves, İngiliz (1895 – 1985)<br />

Not: Suna, Kadriye ve Serpil’in geleneğini<br />

bozmadı ve bir şiir ile Yıllığımıza girdi.<br />

Başarılı, örnek öğrenci ve insan tipinin üç<br />

güzel insanı, zincirin birbirinden ayrılmayan üç<br />

halkasından üç güzel şiir.


HÜSEYİN<br />

ÖZOĞUL<br />

Yıllık komitesi olarak büyütülmüş<br />

bir resminin etrafında toplanmış,<br />

sayfanı doldurmaya çalışıyoruz.<br />

Böylece çağdaş gazetecilik anlayışının<br />

(yorulmadan iş yapmak) ilk örneğini<br />

veriyoruz.<br />

Evet ilk tespitler:<br />

Halk arasında (yani sınıfta) “Amerikan<br />

Hüseyin” diye ya da “çekirge”<br />

diye tanınıyorsun.<br />

Bu senin Amerika doğumlu ve<br />

çekirge yakalamayı iyi bildiğini<br />

anlatır. Üzerinde bu yılın modası olan<br />

“kar yıkama kot” popüler kültürün<br />

yorulmaz bir takipçisi olduğunu gösterir.<br />

Amerikan stili kesilmiş saçların,<br />

kar yağdı kot takımın, onu tamamlayan<br />

spor ayakkabı ve spor çanta<br />

ama bütün bunlara rağmen kullandığı<br />

“Pipo” senin entel bir arkadaş grubu<br />

ile doğum gününü kutladığını gösteriyor.<br />

(Yılın Asparagas Ödülü)


SERPİL ÖZ<br />

İnsan soyunun tanrı belasını versin!<br />

deli olmak işten değil!<br />

kaç kez niyet ettim,<br />

topunu kendilerine tanrıya<br />

ve şeytana bırakayım diye<br />

ne halleri varsa görsünler<br />

yine de rastlar rastlamaz bir insan yüzüne<br />

sevmeden edemiyorum<br />

Goethe<br />

Not: Kadriye’nin arkadaşı demek yeterli<br />

bir açıklama sanırız.


KADRİYE<br />

ŞENEL<br />

Başka türlü bir şey benim istediğim<br />

Ne ağaca benzer, ne buluta benzer<br />

Burası gibi değil gideceğim memleket,<br />

Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava<br />

Rengi başka, tadı başka<br />

(Yapraktı)<br />

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere,<br />

Yaşadığından uzun;<br />

Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere<br />

Ağacın yüksekliğince rüzgârda<br />

Ve bir yeni ömür<br />

Vardığım çimen yeşilince…<br />

NOT: Kadriye, dönem birincimiz,<br />

duymayan kaldıysa… O kadar yoğun bir<br />

çalışma içinde idi ki bize, ‘Yıllık’ için<br />

ancak bu şiiri bulabilecek kadar zaman<br />

ayırabildi. Kutluyor, başarılarının devamını<br />

diliyoruz.


ÖMER<br />

DİŞBUDAK<br />

Sana bir elveda bile yok<br />

Bana bir merhaba bile yok canım,<br />

Sana bile bir elveda yok…<br />

Nabzımda çoğalıyorsun<br />

Hırçın, vurdumduymaz yargıçlar bekliyor seni<br />

Seni sevdiğimi söylüyorum suratlarına<br />

Sözcüklerin anlamını dar tutuyor kalıplar<br />

Sana bir elveda bile yok.<br />

Cümle aşklar başbağlamış<br />

Canevi suskun.<br />

Dünyanın kuruluşu bir yana<br />

Seni tanımak başka<br />

Seni bildiğim gün uyanmış yılan<br />

İnmiş balyoz,<br />

Kurtulmuş bebek,<br />

Senin mutluluğun dağlarda tutuşan gömlek.<br />

Sana bir elveda bile yok canım,<br />

Sevdiğimdendir, inan<br />

Taze bir merhaba ile,<br />

Geleceğim bir gün,<br />

Bekle, büyüsün hülyan…<br />

Bulutların üstünde, dağın yüreğinde,<br />

rüzgârın içinde… Hayır … Çok uzakta<br />

değilsin… Derdimiz olsa, canımız sıkılsa,<br />

neşeli bir günde biramızı paylaşmak istesek,<br />

birbirimizi ararız. Can kardeşim…<br />

Sevginin, dostluğun eşsiz güzelliğini<br />

yaşıyorum seninle. (H.K. N’den)


CENGİZHAN<br />

AKTAN<br />

Sessiz, sakin, kimsenin etlisine,<br />

sütlüsüne karışmayan Cengiz, hiç<br />

meraklı değilmiş gibi görünmesine<br />

rağmen, “O ne, o ne?” sorusunu en sık<br />

soran bir arkadaşımızdır.<br />

Kurallardan nefret eder ve “Bütün<br />

kuralları yıkın” felsefesine bayılır.<br />

Hatta bu felsefenin mucidi olduğu da<br />

kulağımıza gelmektedir.<br />

Kitaplara olan aşırı düşkünlüğü<br />

Cengizhan’ın arkadaşları tarafından<br />

“kitapkolik” olarak nitelendirilmesine<br />

sebep olmuştur. Kitaplarına uyguladığı<br />

özel bakım ve gösterdiği itina, yakın<br />

arkadaşları tarafından sık sık dile<br />

getirilmektedir. Hatta elini sürmeye<br />

kıyamadığı kitaplarını üç-dört kat<br />

kapladığı ve haftada bir tozlarını aldığı<br />

söylenmektedir.<br />

“Bir şey yapmak zorunda” olma<br />

fikrine dayanamayan Cengizhan’ın<br />

yemek, bulaşık, çamaşır, ütü gibi<br />

yeteneklerinin yanı sıra “ufak tefek<br />

denemelerim” dediği tonlarca şiirinin<br />

olduğunu şairliğinden söz etmezsek<br />

haksızlık etmiş oluruz.<br />

Nazik olmayı çok iyi bilen<br />

arkadaşımızın tüm ideallerine<br />

ulaşmasını ve sevdikleriyle mutlu bir<br />

hayat sürmesini diliyoruz.


NİLGÜN<br />

AYDEMİR<br />

Derslerden pek hoşlanmayan ve bundan<br />

dolayı okulun kıdemlileri arsında yer alan<br />

Nilgün’ü hep o çok tatlı gülüşü ve afacan<br />

bakışlarıyla hatırlayacağız.<br />

Eleştirilmekten fazla hoşlanmayan Nilgün,<br />

eleştirmekten hoşlanır ve eleştirilerini “Ne<br />

kadar hoş bir …”den, “Ne kadar kıro bir …”e<br />

değişen kısa ve özgün (!) anlatımlarla açıklar.<br />

(Noktalı yerlere kıyafet, kız, oğlan, tip, hoca,<br />

ders, vb konulabilir.)<br />

Yakın arkadaşlarıyla çok paylaşımcı ve<br />

uyumludur. Pek çok şeyi umursamaz. Ancak<br />

yakın çevresindekilerle yakından ilgili, onlara<br />

karşı çok özenli ve dikkatlidir.<br />

Bu arada giyimine gösterdiği özenden de söz<br />

etmeden geçmeyelim.<br />

Son senede yaptığı ataklar sonucu sınavlarda<br />

kazandığın başarıları finallerde de tekrarlaman,<br />

Okul biter bitmez kuracağın yuvanda mutlu<br />

olman<br />

Ve günün birinde Serdar ile New York<br />

sokaklarında el ele dolaşırken seninle<br />

karşılaşmak dileğiyle hoşçakal…


HÜSEYİN G.<br />

SERVEROĞLU<br />

“İçelim dostlar”<br />

-Hüseyin merhaba, ne bu suratının hali<br />

böyle?<br />

-Ya arkadaşlar bugün akşamdan kalmayım.<br />

Hiç konuşacak halim yok. Kusura bakmayın…<br />

-Nereye daldın yine Hüseyin?<br />

-Şu kız kim arkadaşlar? Çok güzelmiş ya!...<br />

-Hüseyin biraz yardım eder misin?<br />

-Ayıpsın, ne oldu? Söyle hemen çaresine<br />

bakarız…<br />

İşte Hüseyin’i Hüseyin yapan, onu en iyi<br />

anlatan üç diyalog. Ve onun üç tutkusu: İçki,<br />

kadın ve dostluk. Başka ne desek boş…<br />

Hayatta kendin gibi dürüst ve iyi değerlerle<br />

karşılaşmanı diliyoruz.<br />

Mutluluklar seninle olsun…


OSMAN KÖSE<br />

Bakmayın siz onun soyadının “Köse” olduğuna, O’nun köselikle<br />

yakından uzaktan bir ilgisi yoktur, kendisi tipik bir Türk<br />

erkeği olarak gür bıyıklı-sakallıdır.<br />

Derslerinden çok herkesin sorunuyla canla-başla uğraşan<br />

Osman, son sınıfta olmasına rağmen 2, 3 ve 4. Sınıf derslerini<br />

birlikte alarak türünün son örneğini vermektedir. Okul<br />

yaşamı boyunca “idare ile en çok ilişkide bulunan öğrenci”<br />

sıfatıyla “Okul-Öğrenci İlişkilerinin Sürekliliği” Ödülü’ne layık<br />

bulunmuştur. Çünkü o; “modern insan kendi sorunlarına sahip<br />

çıkan insandır” ilkesinin şaşmaz uygulayıcısıdır. Öyle ki,<br />

sorunlarına sahip çıkmayan arkadaşların sorunlarını üstlenip<br />

onların adına her türlü çabayı gösterir. Tabii bu arada kendi<br />

sorununa sahip çıkmayan arkadaşlarına da çok ama çok kızar…<br />

Osman’ın bu alışkanlığını biraz ileriye giderek kendi sorunu<br />

olmayan konulara da yakın ilgiden dolayı kendisinin yakın bir<br />

gelecekte “Lüzumsuz İşler Genel Müdürlüğü”ne atanacağına dair<br />

söylentiler yaygınlık kazandı.<br />

“İnci gibi beyaz ve düzgün dişleri”ni göstermek için mi bilinmez<br />

ama çok güldüğü bilinir. Ancak O’na sadece kendi gülmesi<br />

yetmediği için yaptığı soğuk esprilerle arkadaşlarını da güldürmeye<br />

çalışır. Esprilerinin “soğuk” olarak değerlendirilmesinin<br />

nedeni ise Osman’ın çok hızlı konuşması sonucu konunun<br />

anlaşılmamasıdır. Çok hızlı konuşan Osman, esprisinin<br />

anlaşılması için yine o hızlı ve anlaşılmaz konuşmasıyla espriyi<br />

veya herhangi bir konuyu tekrarlar, tekrarlar, tekrarlar…<br />

Osman’ın hızla anlattığı esprileri, kışın çekilmezse de yazın iyi<br />

bir serinleticidir.<br />

“İnsanların, insanca yaşadığı bir dünyada yaşamalarını”<br />

isteyen Osman, “deve gibi sabırlı”, çevresiyle yakından ilgilidir.<br />

Yardımsever, birlikte hareket etmeyi seven Osman, “sonuna<br />

kadar paylaşımcı” ve YEŞİL GÖZLÜDÜR…O’nu okulda tek<br />

başına görmek mümkün değildir, muhakkak birileriyle bilmem<br />

ne problemine çözüm arıyordur. Bu arada ayıptır söylemesi kendisi<br />

“Kahraman Çorumlu”dur. Bunu da herkesin yanında söyleme<br />

gafletinde de bulunur. “Yüzme bilmeyen deniz hayranı” Osman’ı<br />

arkadaşlarımız şaka olsun diye havuza attıklarında, çok şükür ki<br />

Tanrı, bize ve milletimize bağışladı.<br />

Okulda tüm arkadaşlarımızın kendisine ilişkin “sıcak”<br />

düşünceler taşıdığı Osman’ın en sevilmeyen yanı ise fotoğraf<br />

makinesiyle yaptığı işkenceleridir. İnsanları “suçüstü” basmayı<br />

huy edinen arkadaşımızın bu uğraşısı Türkiye Fotoğrafçılık<br />

Sanatına unutulmaz eserler kazandırmıştır.<br />

Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil,<br />

Sevginin ürünüdür insan, nefretin değil,<br />

Zulmün önünde dimdik tut onurunu<br />

Sevginin önünde eğil.<br />

MÜJDE! Osman yüzme öğrendi, Saliha ile evlendi ve o artık<br />

TRT’de çalışıyor. Ama hala çok hızlı konuştuğu için onu sunucu<br />

ya da spiker olarak göremeyeceğiz galiba…


GÖKHAN ÖZCAN<br />

Arkadaşlara sesleniyorum:<br />

“İnsanın hükmedilmeyen en önemli<br />

özelliği düşünmektir. Elinizdeki gerçek ile<br />

ömür boyu idare etmek yerine ‘başkalarının<br />

gerçeğini’ de yeni baştan düşünün.”<br />

Bütün uzuvlarıma “insan” olmayı<br />

öğütledim<br />

GAZEL-İ HARİÇ<br />

“Teybiniz vardır beyler… Dışardan<br />

gazel okumak yasaktır.”<br />

Okuldaki beraberliğimiz başlayalı uzun<br />

zaman oldu desek yalan olmaz. Çok sesli<br />

bir atmosferin bitiş noktasındayız. Umarım<br />

faydası dokunmuştur her birimize…<br />

Bunca zamandan sonra ben bir gazel-i<br />

hariç olmaya niyetliyim. Ama sesimin en<br />

tatlı tonuyla…<br />

Teypler kapanıncaya dek…<br />

“Geceyle gölgelemek mümkün mü sevgileri<br />

Mümkün mü sevebilmek gölgeleri gecede”<br />

Sadece kalbim sözümü tuttu…<br />

Her sabah kapı önlerinde<br />

Yorgun kelimelerin dişlerini<br />

Silvirterek<br />

Ürkek bir sevda tımarlıyorum.<br />

Baki kalan kubbede tek<br />

ama, hoş sadalara yer var her zaman<br />

DOĞRUDA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE…


FATMA AĞAÇ<br />

Yakın arkadaşlarının deyimiyle “Fato (!)”,<br />

okulumuzda kendini belli etmeyen hemşirelerden<br />

birisidir. Bizimle buluşuncaya kadar önce<br />

Öğretmen Okulu sonra Sağlık Koleji’nde okumuş<br />

ama sonunda gazetecilikte karar kılmıştır.<br />

“Nokta kadar çıkar için virgül kadar eğilmek”<br />

istemeyen Fato, bu huyu nedeniyle birçok güzel<br />

fırsatı kaçırmıştır. Hep mükemmeli arayan<br />

Fato’nun kendine ters gelen her harekete karşı<br />

“asabı sinirlenir”. Ama ne yazık ki insan özellikle<br />

ilişkilerde duyarlı olmayan insanlar etrafta<br />

çoğaldığı için Fato’nun daha çok asabının sinirlenmeye<br />

devam edeceği bilinmektedir.<br />

Her şeyin altında bir “bit yeniği” arar ve<br />

çoğunlukla da bulur. Bu nedenle ilişkilerinin<br />

duvarını hep yüksek tutar. İnsanlara çok çabuk<br />

“kırılan” bu arkadaşımızın ağzında sık sık “Ama<br />

ben sana alındım” sitemini duyarsınız.<br />

Yurttaki arkadaşlarının bildirdiğine göre Fato,<br />

çok uykucudur. Ayrıca derslerine de bunalacak<br />

kadar yoğun çalışırmış. Ancak hocalar O’nun o<br />

güzelim (!) yazısını çözemedikleri için sınavlarda<br />

hak ettiği notu vermezlermiş.<br />

Arkadaşımız “yeşil gözleri”ni gözlüklerin<br />

arkasına saklamak istemediği için, aç da kalsa<br />

lenslerinden vazgeçmez. Şekere ihtiyacı olduğu<br />

gerekçesiyle okulda çıkan tüm tatlıları yemeye<br />

kendine zorunlu hissederken Ankara’ya gelen tüm<br />

filmleri de kaçırmamaya çalışır.<br />

Dört yıl boyunca en çok uğradığı yerlerden<br />

olan Milli Kütüphane ve sinemalarda boy gösteren<br />

bu ufak tefek kızımız, küçüklerin bakışlarından<br />

rahatsız olduğunu, büyüklerin bakışlarından<br />

hoşlandığını tekrarlayıp durdu.<br />

Çılgın Fato, senin hastanelere, sinemalara<br />

koşuşturmandan, lenslerinde, baş ağrılarında,<br />

sinirlenmelerinden, karamsarlıklarında, derslerde<br />

uyumaktan bıktık (!)…<br />

YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ<br />

PAYLAŞILSA YALNIZLIK OLMAZ<br />

Sevgili Fato, sana asabının sinirlenmeyeceği,<br />

huyu huyuna uygun bir eş ile huzuru bulacağın<br />

güzel yıllar diliyoruz…


MÜJGAN<br />

MIZRAK<br />

Yaşça bizden küçük olmasına rağmen<br />

bunu pek belli etmez. Çünkü ağırbaşlılığı,<br />

hanımlığı ve sakinliği ile bunu yalanlar ve<br />

hepimizden daha olgun davranışlar sergiler.<br />

Müjgan, aslında çocukları çok sevdiği<br />

için, en büyük idealinin öğretmen olmak<br />

olduğunu söyler durur. Fakat şansızlık<br />

eseri bu okula gelmiş ve inşallah bir gün<br />

bitirip gidecek. Bazen umudunu yitirse de<br />

–çünkü beşinci seneyi e oluma şansızlığını<br />

elde edenler arasındadır- bunu bir gün<br />

gerçekleştireceğine inanıyoruz.<br />

Kendisi “notları temize çekme”<br />

hastasıdır. Derslerde tuttuğu notları hiç<br />

üşenmeden, büyük bir sabırla temize çeker.<br />

Notları temize çekerken aynı zamanda alt<br />

sınıflar için de yatırım yaptığını söylemeyi<br />

unutmaz.<br />

O’nun futbol konusunda başvurulacak<br />

kaynaklar arasında olduğunu biliyor muydunuz?<br />

Maçları büyük bir ilgiyle izler.<br />

Eğer pazartesi günü sınav varsa ve Pazar<br />

günü televizyonda maç yayını yapılıyorsa<br />

maç izlemeyi ders çalışmaya tercih eder.<br />

Okula geldiğinde de tabi ki maçın kritiğini<br />

yapmayı ihmal etmez.<br />

Gelecekte de arkadaşlığımızın sürmesi<br />

umuduyla sağlık, mutluluk ve başarı dolu<br />

yıllar seninle olsun…<br />

Aysel


UĞUR IŞIK<br />

Uğur’un soyadı “Işık”tır ama kendisi<br />

etrafına ışık falan saçmaz. O’nu görenler<br />

müthiş bir karamsarlığın içinde<br />

kaybolduğunu sanırlar. Elindeki sigarası ile<br />

habire aşağı-yukarı gezinen, çoğu zaman<br />

girişteki pencerenin önünde aydınlık ufuklara<br />

bakan Uğur, karamsar ve hüzünlü haliyle<br />

hatırlanır. O’nun dalgınlığı herkes tarafından<br />

bilinir. Uğur’u hep dalgın ve derin derin<br />

düşünürken görürsünüz.<br />

Okuldaki altı yıllık mazisini düşünür,<br />

insanların –özellikle okuldaki çocuklarıngeleceğini<br />

düşünür. Düşündükçe canı sıkılır.<br />

Okuldan ve kantinin kalabalık anlarından<br />

hiç hoşlanmadığını söyler. Ancak Anıl’dan<br />

çay içip bir sigara alıp gelmeyi geçmeyen bir<br />

uzaklaşmayı da başaramamıştır.<br />

Dersi olsun, olmasın okula hep en erken<br />

gelenlerden biridir O. Kızlara bakmayı,<br />

onlara takılmayı seven Uğur, entelektüel<br />

bunalımları ile okulumuzun unutulmaz<br />

simaları arasına girmeye hak kazanmıştır.<br />

Arkadaşlığımız boyunca seni;<br />

Paçaları ve papuçları çamursuz,<br />

Biraz neşeli,<br />

Sigarasız<br />

Gözleri buğusuz<br />

Kalabalıklar içinde iki dirhem bir çekirdek<br />

Olarak göremedik ya<br />

Alacağın olsun, aşk olsun…<br />

Mutluluklar ve aydınlık<br />

günler seninle olsun…


Aynı odayı ve iki yılımı uğruna<br />

harcadığım canım, ciğerim, tatlım (Biraz<br />

iltifat edeyim de stresleri yatışsın). Ahh!<br />

Seni uyandırmak için sabahları kendimi<br />

nasıl hazırlar, sinirlenmeyeceğime söz<br />

verir, uyandırma girişimimin sonunda nasıl<br />

da mat olurdum ama. Bu hiç unutulur mu?<br />

Sabahları seni uyandıracak Zat’a acıyorum.<br />

Canım arkadaşımın arabalara olan<br />

merakı yüzünden Ankara trafiği alt-üst olur<br />

sık sık.<br />

Tasarruf kelimesinin anlamını en iyi<br />

bilen ve uygulayan arkadaşımız, özellikle<br />

ihtiyacı olan maddeleri almak için<br />

çıkıp nereden aldığını ve ne işe yardığını<br />

bilmediği maddelerle ali kolu dolu olarak<br />

yurda dönerdi çoğu zaman. Türkiye ekonomisinin<br />

ayakta durması Hatice’ğimin üstün<br />

gayretleri sonucu mümkün olmaktadır.<br />

Hatta bir ara bu dersi (Türkiye Ekonomisi)<br />

ben vereceğim diye tutturmuştur.<br />

HATİCE SU<br />

Ayrıca kozmetik alanına yaptığı<br />

yatırımlar, Türkiye ekonomisini ayakta<br />

tutma çabasına önemli katkılar vermiştir.<br />

Bu arada –her zaman bakımlı ve yapılı<br />

saçlarıyla-kuaförleri de unutmamak gerekir.<br />

Onların ekmek kapısı da bizim biricik<br />

arkadaşımızdır. İnşallah bütün gayretlerine<br />

rağmen kalan tek dersini de verip mezun<br />

olacaktır. (Lütfiye)<br />

Uzun süre Mercedes’e binmekten, aynı<br />

yüzü uzun süre görmekten, kazak örmek<br />

varken sevdiklerinin başına çorap örmekten,<br />

yürümek varken otobüse binmekten nefret<br />

eder. Sevdiği şeyler de yok değil yani;<br />

mesela rüzgâr olsun, olmasın yüksekten<br />

uçmayı sever. Hızlı yaşamaktan hoşlanır,<br />

en az bir karınca kadar da hızlı koşar…<br />

(Aniden hatlar karışı.) (Vahap)<br />

Hatice, her dükkâna girip tüm malları inceledikten<br />

sonra hiçbir şey almadan çıktığı<br />

için ve tabii maalesef yanında ben olduğum<br />

için Ankara sokaklarında şöyle ilanlara sık<br />

sık rastlanır:<br />

WANTED<br />

Hatice Su and Onur Kurtoğlu<br />

1.000.000.000 &<br />

(Onur)


MELİHA GÜNEL<br />

KOLEJDEYKEN<br />

Sevecenliği, dostluğu, cömertliği, tutarlı<br />

davranışları ve azmi ile örnek bir insan…<br />

Ancak bu sevgili arkadaşımızın kötü bir<br />

alışkanlığı var. Neşeli ve üzüntülü anlarında<br />

tek dostu ve vazgeçemediği sigarası en kötü<br />

alışkanlığı… Tabii bu kötü bir alışkanlık<br />

sayılırsa…<br />

Meliha, hemşirelik ve öğrenciliği bir<br />

arada yürüterek, iki karpuzun bir koltuğa<br />

sığabileceğinin en güzel örneğini vermektedir.<br />

Onun üstlendiği bir başka görev ise okulun<br />

ayaklı eczanesi olmasıdır. Özellikle Vedat<br />

ve Atalay tarafından bu görevi ister istemez<br />

yerine getirmeye zorlanmıştır.<br />

Gece nöbetlerinden sonra okula gelen<br />

arkadaşımız bütün beklemelerimize rağmen<br />

derslerde hiç uyumamıştır.<br />

O’nun gülme krizleri meşhurdur. İsimleri<br />

uzatarak söyler ve nazlı nazlı konuşur.<br />

Söylentilere göre, derslerini hastalarıyla<br />

birlikte çalışan arkadaşımız, bununla<br />

hastaların kültürünü arttırmayı da görevleri<br />

arasına katmıştır.<br />

İNSANCIL SEVGİLERE MUHTAÇ<br />

YÜREK NASIL OLUR Kİ TAŞ,<br />

BÜTÜN KÖTÜLÜKLERDEN UZAĞIM,<br />

MERHABA ARKADAŞ


DERYA KILIÇ<br />

Çevresi tarafından çok sevilen Derya, bu<br />

sevgiden mahrum olmak istememesinin yanı<br />

sıra okula olan aşırı ilgi ve bağlılığı yüzünden<br />

okulu altı yılda bitiren kıdemlilerden olma<br />

şerefine erişmiştir.<br />

İlk önceleri Anaokulu öğretmeni, sonra<br />

Psikolog, en sonunda Gazeteci olmaya karar<br />

veren Derya, bu mesleğin yapısına ters<br />

düştüğünü anlayınca okulu bitirip hemen diş<br />

kliniği açma planları yapmaya başlamıştır.<br />

Sürekli zaman yetersizliğinden yakınan<br />

Derya, kısacık bir sürede birçok işi yapma<br />

yeteneğini geliştirerek rekor kılmıştır.<br />

Bir gecede birkaç dersin notlarını temize<br />

çekmek, örgü örmek, TV seyretmek ve<br />

saçlarını yıkamak gibi birçok işi aynı gecede<br />

gerçekleştirmiştir.<br />

Senelerdir midesinden yakınıp kendisini<br />

öğle yemeklerinden mahrum eden Derya,<br />

bu yüzden yemek kuyruğundaki da kendine<br />

dert etmeme gibi bir şansa sahiptir. Ancak<br />

arkadaşları tarafından sık sık kandırılıp<br />

Spesiyal ve Hamburger’e götürülen Derya,<br />

sonunda buraların gediklisi haline gelmiştir.<br />

Sen her zaman hatırlanmaya layıksın.<br />

Hayatta her istediğin olsun… Sevgiler…


YALNIZ KALSAM DA<br />

Durmadan kendini dağıtıverir<br />

Havalı bir türkü gibidir gençlik<br />

Irak mı dediniz, çalar gider o<br />

Dağ mı dediniz, dağlardan yüce<br />

Bulutlar üstünde esirlik<br />

…<br />

Durmadan kendini dağıtıverir<br />

Kış ortası bir güneş gibidir gerçek sevgi<br />

Yüreği titretir bir dost ılıklığı<br />

Toprağı diriltir o üfürünce<br />

Hep ona bağlıdır dirlik-düzenlik<br />

Durmadan kendini dağıtıverir<br />

Bir düğün sofrası gibidir gerçek dostluk<br />

Verdikçe artar bereketi<br />

Sevdikçe büyür gece gündüz<br />

Yüreğe takılan bir altın bilezik<br />

Durmadan kendini dağıtıveririm ben<br />

Hoyrat bir çeşme gibidir benim yüreğim<br />

Şiir derim, sevgi derim, dost derim<br />

İlklerin sahneden çekildiği gündüz veya gece<br />

Yalnız kalsam bile başım dik yine dik<br />

FUL EKESAN<br />

Son senesinde gazeteciliğe attığı hızlı<br />

adımlarla mesleğini icra etmeye başlayan Ful,<br />

bu alanda başarılı bir gelecek konusunda bir<br />

hayli umut vaat ediyor.<br />

Dünyayı Merihlilerin bastığı haberini,<br />

“Olabilir, ne var bunda?” diyerek<br />

karşılayacağından emin olabileceğimiz Ful’e,<br />

bir şeye karar verdiğinizi söyleyip fikrini<br />

isterseniz alabileceğiniz karşılık şu olacaktır,<br />

“Hadi bakalım.” Aslında onaylamıyordur<br />

belki ama size karışmayacaktır da… Bu adeta<br />

onun hayat felsefesi gibidir.<br />

Sevmediği yok, çok sevdiği azdır…<br />

Yakın çevresinin fedakâr ve hoşgörülü<br />

bir insan olarak tanıdığı Ful, herkesle belli<br />

bir düzeyde tuttuğu ilişkilerinden sıyrılıp son<br />

zamanlarda sosyal yaşama hızlı katılmasıyla<br />

ilgiyi çekmiştir. Sakin görüntüsünün ardında<br />

aslında herkesle ve her şeyle kurduğu ve<br />

sadece kendisinin bildiği yakın bir ilgi vardır.<br />

Aslında insanlara karşı çok ilgilidir ama bunu<br />

hep düzeyli bir ilişki çerçevesinde yürütür.<br />

Saçlarını kuaföre kestirmeye bir türlü<br />

kıyamayıp sonunda Sibel’e uçlarından<br />

aldıran, ancak 1 cm’lik fazla bir kesimden<br />

dolayı kıyameti koparan Ful’un bu saç hobisinin<br />

nasıl giderileceği merak konusudur.<br />

Hocalarımızla kurduğu iyi diyaloglar<br />

sonucu mezuniyetinden sonra çok iyi<br />

işler başaracağından kesinlikle şüphe<br />

duymadığımız Ful’e (Tabi ki şaka yapıyoruz,<br />

çalışkanlığının hepimiz tanığıyız) hayatı<br />

boyunca mutluluklar ve mesleğinde başarılar<br />

diliyoruz.


Nasıldı<br />

Senin derdin benimdi,<br />

Benim ki senin<br />

Paylaşmazsam bir sevinci seninle<br />

Yoktu benim de sevincim<br />

SELMA ÖZTÜRK<br />

“Çekingen insanım. Karşı taraftan ilgi<br />

gelmeyince kolay kolay insanlara yanaşmam.<br />

Onların ilgisini beni tanımaya değer verdikleri<br />

şeklinde yorumlarım ki, bu da iyi bir arkadaşlığın<br />

başlangıcını oluşturur.<br />

Sevgi benim özümü oluşturur. İnsanları gerçekten<br />

çok severim. Sevildiğimi bilmek, görmek,<br />

duymak çok hoşuma gider. En çok kızdığım da<br />

‘Bana bile güvenme’ diyen insanlardır. Ne olursa<br />

olsun, ben insanların güvenilecek birer varlık<br />

olduğuna inanıyorum. Bir de ara sırada güvenimi<br />

sarsan insanlara çok kızıyorum.<br />

Bir özelliğim vardır ki –çok eleştiri alırım- iyi<br />

de kötü de olsa kendi dediğimden şaşmam. Bir<br />

iş yaparken başkasına danışmak gibi bir huyum<br />

yoktur. Ceremesine ben katlanacağıma göre niye<br />

başkasına danışayım ki?<br />

Bir de yapmacıklıktan hiç hoşlanmam. Zamanı,<br />

bu insanlara yapmacık diller dökerek harcamaktansa<br />

arkadaşlarıma gerçek sevgimi göstermekle<br />

harcamak hoşuma gider.<br />

Hepinizi seviyorum.”<br />

Biz de seni seviyoruz…


TURCİYE<br />

ŞEKERCİ<br />

“Aman! Herkes attığı adımlara dikkat<br />

etsin. Hele okul sıralarında…” yaklaşımıyla<br />

okulda pek aktif olmayan arkadaşımızı tarif<br />

etmek istediğimizde, uzun saman sarısı<br />

saçlarından ve inceliğinden söz ederdik öncelikle…<br />

“Aman boşver” cümlesi onun hayat<br />

felsefesini tanımlar. Onu yakından tanıyan<br />

arkadaşları en önemli özelliği olarak,<br />

kendisi dışında herkesi çok sevdiğini<br />

vurgulamamızı istediler. Zaten insanlara<br />

olan sevgisi, hiç eksik etmediği gülümsemesi<br />

ile yüzüne yansımaktadır. Sessiz, mahzun<br />

ve kendi halindeki duruşuyla duygularınız<br />

fazla belli etmeyen, daima mutlu görünmeye<br />

çalışan bu arkadaşımızı şu üç kelime<br />

ile de tanımlayabiliriz: Akmaz, kokmaz,<br />

bulaşmaz…<br />

Turciye’nin ders konusundaki akıl<br />

almaz rahatlığını bilmeyen yoktur. O hep<br />

çalışmalarını son saatlere bırakmaya bayılır.<br />

En basit derslerden bile kalması tembelliğine<br />

de yorumlansa, aslında bu onun hobileri<br />

arasında sayılmalıdır. Derslere genellikle geç<br />

kalan bu sakin arkadaşımız, genellikle nasıl<br />

olsa geciktim bahanesiyle ancak öğleye doğru<br />

gelir okula…<br />

Sade giyiminle, çoğu zaman üzerine<br />

gelişigüzel salıverdiğin ama sardığı zaman<br />

çok güzel görünen sarı saçlarınla, mahzun<br />

duruşun ve gülüşünle hep hatıralarımızda<br />

kalacaksın….<br />

Sevdiğim insanlara<br />

Kızabilirdim,<br />

Eğer sevmek bana<br />

Mahzun durmayı<br />

Öğretmeseydi


NESRİN ER<br />

İlk gençlik özlemleri,<br />

Nasıl girerse<br />

Pembe düşlerimize,<br />

Delidolu ve yarım,<br />

Öylesine girdik koynuna<br />

Yaşamın…<br />

“Alımlıydı, çalımlıydı, uzun siyah saçlarını<br />

savururdu rüzgâra… Alnını eğer bakardı kızınca<br />

ters, ters… Sevdikleri vardı, dostları. Canları<br />

için damasında süründürdükleri, sevda konusunda<br />

hindi gibi düşündürdükleri vardı…<br />

İri yarı sarılmazdı ama bileğine kuvvetliydi.<br />

‘Altındağlıyım’ der çalımından geçilmezdi. Dostum<br />

dedi mi doğru duracaksın. Az çektirmedi,<br />

az kızdırmadı ama varsa beri gelsin öylesi…”<br />

(Aysel)<br />

“Çok sıcak, candan, paylaşımcı bir arkadaştır.<br />

Kendisinden ayrı kaldığımda içimde bir boşluk<br />

hissediyorum.” (Mehmet Ali)<br />

“Okul hayatı boyunca uzun siyah saçını, kot<br />

pantolonunu ve montunu hiç değiştirmeyen<br />

güleç yüzlü can arkadaşım. Esprilerin, açık<br />

sözlülüğün ve içten tavırlarınla en çok dostu<br />

olan sensin. Seni masal kahramanlarından biri<br />

olarak tanımlamam gerekirse “Pamuk Prenses”<br />

derim. Sadece tip olarak değil -ak pak yüzün,<br />

zeytin gibi siyah saç ve gözlerinle- o insan, o<br />

sevecen ve insana huzur veren yanınla okulumuzun<br />

en hatırlanmaya değer kahramanlarından<br />

birisin benim için. Seninle muhabbet etmek hele<br />

hele dost olmak insanın aslında kendini görmesi<br />

ve kendisiyle tanışması adına korkutucuydu<br />

ama bir taraftan da vazgeçilmez güzellikle<br />

bir alışkanlıktı. Ben de “Altındağlıyım”, yani<br />

eteklerinde ortaokul ve lise hayatım geçti, biliyorsun<br />

değil mi? Ben seni unutmayacağım sen<br />

de beni unutma olur mu?” (Aslıhan)<br />

“Crazy, senden nefret ediyorum. Bu yıl<br />

beni bırakıp gidiyorsun. Okulu değil ama<br />

beni arayacağından eminim. Ben de seni<br />

arayacağım. Ancak birlikte TRT’de çalışma<br />

hayali kurduğumuz için mutlu bir sonla bitecek<br />

ayrılığımız –film gibi- ” (Harun)


ALİ ALAKOÇ<br />

Bir öykümüz var:<br />

CİN ALİ VE KUZUSU<br />

Cin Ali tipik bir Çorumlu ailenin son mahtumu<br />

olarak dünyaya geldi. Ailenin küçüğü<br />

olduğu için baba mesleği manifaturacılığı<br />

abilerine kaptıran Cin Ali, aile meclisinin karar<br />

ile türkücü olmayı kafaya koydu. Bu arada sesi<br />

güzel olsun diye bol bol acılı leblebi yemeye<br />

başladı. Babasının kendisine aldığı sazı at sanan<br />

ve sokaklarda kovboyculuk oynayan Cin Ali,<br />

“Atnı süren kovboy” filminde de rol aldı. Filmin<br />

iş yapmaması onun voleybola başlamasına neden<br />

oldu. Ancak takımı onun güzel oyunlarıyla<br />

küme düşünce üstüne para verilip Çorumspor’a<br />

transfer edilmek istendi. Ama uyanık Çorumspor<br />

yetkilileri sınav yapıyoruz diye onu üniversite<br />

sınavına soktular. Bilgisayarın azizliği<br />

sonucu okulumuz Cin Ali gibi değerli bir roman<br />

kahramanı kazandı.<br />

Kısa sürede mesleğin inceliklerini kazanan<br />

Ali, TÜRKİYE gibi büyük bir ÜLKEDE gazeteci<br />

olarak çalışmaya başladı. Çorumlu olduğunun<br />

öğrenilmesi meslek hayatının sonu oldu. Meslekten<br />

atılan Ali, okulda ilkyazını yaşamaya<br />

başladı. Kuzusu “Minyatür” ile tanışması bu<br />

dönemde oldu…<br />

Galatasaray’ın 14 yıl sonra şampiyon<br />

olmasından sonra kederlenecek başka bir şey<br />

kalmadığını düşünen Ali, okulu bitirmeye karar<br />

verdi.<br />

Gökten üç elma düştü: biri Cin Ali’nin biri<br />

kuzusu minyatür’ün biri de bizim başımıza…<br />

En güzel deyişlerin söylendiği bir Türkiye’de<br />

kendi ilkelerince yaşa.. (Emi)…<br />

(.) NOT: Bu yazı komite dışında, Alakoç’u<br />

tanımak amacıyla ona yakın kaynaklardan biri<br />

tarafından yazılmıştır. İsmini vermiyoruz. Bilenler<br />

bilmeyenlere söylesin…


BAŞARAN<br />

DÜZGÜN<br />

Bir yabancı(!) diyor ki:<br />

“Bu okula gelmeden önce benim de<br />

özgünlüklerim vardı. Ne olduysa 1983<br />

yılının o soğuk ekim ayında oldu. Önce<br />

özgünlüğüm gitti, sonra o güzelim gençlik<br />

yılları. Keşke hiç tanışmasaydık. Belki o zaman<br />

daha mutlu olurduk. Çatlayan tohumun<br />

sesi, dostların aydınlık yüzleri de olmazsa<br />

bu okul çekilmezdi. Yeşeren yaşamdan<br />

umutluyum ve her şeyi seviyorum. Yalnız<br />

44.maddeden korkuyorum.<br />

Kadınlar, yüksek sesle konuşmasını<br />

bilenlerinizden hoşlanıyorum ve ıssız bir<br />

adada kalmak durumunda olsam yanımda<br />

sadece sizi görmek istiyorum.”<br />

Henüz tam olarak ne olduğunu<br />

keşfetmemekle birlikte, senin bu dünyada<br />

nesli tükenmekte olan ve kaybedilmemesi<br />

gereken ender insanlardan biri olduğuna<br />

karar verdik.<br />

İyisin, dostsun. Bir de şu doğrulara mahsusu<br />

alınganlığın olmazsa…<br />

İnsan sevgin, umutların ve yeni fikirleri<br />

üretme isteğinle seni Rauf Denktaş’ın halefi<br />

olarak görmek içten bile değil.<br />

Başaran, senin her şeyi başaracağına<br />

inanıyoruz. Bu arada ne olur birine hitap<br />

ederken uzun uzun hem ismini hem de soy<br />

ismini birlikte söyleme olur mu? Ayrıca<br />

konuşurken kelimeleri yutma ve hızlı<br />

konuşma ki insanlar seni daha rahat anlayabilsinler…<br />

ARKADAŞLAR, bu çemberin ya<br />

içindesiniz ya da dışında yer alacaksınız.<br />

ORTA YOL YOK.


NEZAKET<br />

EROĞLU<br />

“Ses tonunun ne olduğunu henüz<br />

tam olarak anlayamadığımız Nezaketi,<br />

kantinde görmek de çok zordu. Boş<br />

sınıfları kendisine ders çalışma mekanı<br />

olarak seçen arkadaşımız sıcak olduğu<br />

sürece kütüphanenin de nadide müdavimleri<br />

arasında yer aldı. Oldukça sakin olan<br />

arkadaşımız, çok cana yakındır. Dört yıl<br />

boyunca bir kez bile olsa sesini yükselttiğini<br />

duymadık. Onun hep böyle sakin, mutlu<br />

ve her isteğinin gerçekleşmesini dilerim.”<br />

(Bedriye Tanrıverdi)<br />

“Dünyanın en yumuşak en kibar<br />

insanlarındandır. İnsan, ondan her zaman<br />

bir şeyler öğrenebilir. Karşısına çıkacak<br />

insanların da onun kadar iyi olmasını<br />

dilerim.” (Didem Ünsal)<br />

Sakin, mahzun, başarılı, nazik, yumuşak,<br />

dürüst bir dost: İşte Nezaket.<br />

Nazik, sakin, dürüst ve yumuşak… İşte<br />

bu dört kelime Nezaketi tanımlayan bir şiir<br />

olabilir.


TÜRKAN İZGİ<br />

Hiçbir zaman uykuya doymayan<br />

Türkan’a, “Nasılsın?” diye sorduğunuzda,<br />

hep şu yanıtı alırsınız: “Uykum var.” Ve<br />

ardından uzun bir esneme gelir.<br />

Derslerde genellikle başka konularla<br />

ilgilendiği ve uyukladığı için, ancak<br />

sınavlarda kendine gelir. O günlerde bile<br />

uyanık kalmayı zor başarır.<br />

Film yıldızları kadar güzel olan<br />

arkadaşımız okula en yakın yurtta<br />

kalmasına rağmen sınıfa en geç girenlerimiz<br />

arasındadır. İlk girdiği derslerde, hocaların<br />

ilgi çekici söz ve hareketlerinin etkisinden<br />

uzun süre kurtulamayan Türkan, büyük<br />

bir taklit yapma yeteneğine sahiptir. Bu<br />

yeteneğini bir tiyatro grubunda oynayarak<br />

değerlendirseydi herhalde bu okula gelmesine<br />

gerek kalmazdı.<br />

Derslerde genellikle not tutma<br />

alışkanlığını bir türlü kazanamamış<br />

olmasına rağmen notları kötü denmeyecek<br />

kadar iyidir. Yine de “kaderin bir<br />

oyunu mudur ne?” seneye de okulun asli<br />

elemanları arasında yerini alacak.<br />

Güzelliğinin –hele hele o güzel gözleri<br />

ve ipek gibi yüzü- yanı sıra arkadaşlarıyla<br />

olan iyi ve seviyeli ilişkisi, hanımefendiliği,<br />

temizliği ve titizliğini unutmayacağımız,<br />

Tartışmalarda kendi fikrini azimle pes<br />

etmeden savunan ve kolay kolay pes etmeyen<br />

Türkan’la tartışmaya kalkanların vay<br />

haline!<br />

Mutlu ve güzel bir yaşam seninle olsun.


TURGAY<br />

DEMİREL<br />

Okulumuzun en kıdemlerinden olan Turgay,<br />

okumaya olan tutkusu yüzünden askere<br />

gitmeyip bu sıralarda sürünmektedir.<br />

Turgay’ın dış görüşüne bakıp da çok<br />

ciddi bulanlar, O’nu tanıyınca ne kadar dost<br />

canlısı, iyi bir arkadaş ve esprili olduğunu<br />

anlarlar.<br />

Evde kalmaktan son derece korkan Turgay,<br />

üç yaşındaki yeğenini parka götürüp<br />

kızların ilgisini çekmeyi düşünmektedir. İyi<br />

yol değil mi? Ne dersiniz?<br />

Okula gelip giderken ara sıra kullandığı<br />

Murat arabası başının en büyük belası…<br />

Arabası bir gün yolda kalınca bakımını<br />

yaptırmak zorunda kalacak, yoksa<br />

parçalarını toplayacak.<br />

(.) KAMERAMANI BEKLERKEN…<br />

HERHALDE çokoprens almaya gitti.


AYSEL MELEMEZ<br />

“Hocaların öz evladı” diye nitelendirilen<br />

arkadaşımız, derslerden yüksek notlar<br />

almasıyla çevresinin sürekli takdirini<br />

kazanmıştır.<br />

Aysel’imiz de ders programının<br />

gazabına uğrayarak okulu yarım dönem<br />

daha uzatmaya hak kazanmıştır. Tuttuğu<br />

ders notlarıyla sınıfın sayılı başvuru<br />

kaynaklarındandır. Dersi derste öğrenmeyi<br />

prensip saymasının yanı sıra çok erken<br />

saatlerde yollara düşüp sınıfın kapısını<br />

ilk açanlardandır. Memleketinin de uzak<br />

olması nedeniyle karnede devamsızlık<br />

hanesinin boş olması ona “sınıfın<br />

demirbaşı” niteliğini de kazandırdı.<br />

Son derece sert, her an birini<br />

azarlayacakmış gibi görünen bakışı,<br />

“Saf Akdeniz kanı” taşımasından<br />

kaynaklanmaktadır. Herkesin dertlerini<br />

dinlemeyi, sorunlarına çareler aramayı ve<br />

bir psikolog gözüyle insanlara yaklaşmayı<br />

kendisine ilke edinmiştir.<br />

Duygu ve düşünceleri değişikliğe<br />

uğramadan memleketine dönecek olan sevgili<br />

Aysel’e başarı, huzur ve mutluluk dolu<br />

bir yaşam diliyoruz.


CANDAN<br />

ÇULHAOĞLU<br />

Adı gibi candan olan arkadaşımız,<br />

candanlığını, içtenliğini kimseden esirgemeyen,<br />

herkesin yardımına koşan bir yapıya<br />

sahiptir. Sürekli canının sıkıldığından<br />

söz eden Candan’ın sınav zamanı etekleri<br />

tutuşur.<br />

“Yine zayıf alacağım” der ama notu her<br />

zamanki gibi iyidir.<br />

Başkalarının düşüncelerine çok önem<br />

veren, konuşmayı çok seven Candan’ın<br />

en önemli özelliklerinden biri de meraklı<br />

oluşudur. Bu nedenle yakında, “Perihan<br />

Abla” dizisinde “Meraklı Melahat’ın”<br />

yerine Candan’ı transfer ederlerse hiç<br />

şaşırmayın.<br />

Candan’ın diğer bir özelliği de açlığa<br />

hiç dayanamamasıdır. Açsa ve yanında siz<br />

varsanız vay halinize! “Açım, açım nerde<br />

benim tacım” diye diye başınızın etini yer.<br />

Candan’ın bu kadar çok yemesine karşın<br />

bir gram bile kilo almaması bizi hayrete<br />

düşürür.<br />

Azimli ve bakımlı olmayı kendine prensip<br />

edinen Candan’a güzel günler ve mutluluklar<br />

dileriz.


ŞAİRLER ASILDI<br />

Güney Afrikalı şair Benjamin’in anısına<br />

Güzele doğru gidilsin diye<br />

Şairler haykırdı<br />

Şairler haykırmasın diye<br />

Mahkemeler kurulup<br />

Şairler asıldı.<br />

Yılmadı, yine haykırdı<br />

Sabahın üçlerinde<br />

Kimi, yerde asıldı<br />

Kimi, yerde kurşunlandı<br />

Ve kısacası<br />

Bu yüzyıl kanlıydı.<br />

Egemen düzene kandı<br />

Sınıfta kaldı.<br />

Yirmi birinci yüzyılda,<br />

Zincirli telleriyle<br />

Açlıktan ölen bebeleriyle,<br />

Bütün değerleriyle<br />

Neyin, niçin olduğunu<br />

Bir bir hesap verecek<br />

Bu suçlarda<br />

Mücadele dışında kalan herkesin<br />

Birkaç fazlası var.<br />

HASAN YILMAZ<br />

Sen de görüyorsun ki!<br />

Köhne düzen içinde,<br />

Boğazlara takılıyor yağlı ilmeler<br />

Düzine yıkmak için<br />

Alay ediyor yaşamlar<br />

Ölmeyi bilenler.


DİDEM ÜNSAL<br />

Derste tuttuğu notlarla arkadaşlar,<br />

hatta hocalar arasında ünü yayılan Didem,<br />

ayrıca iyi kalpliliği ve yardımseverliği ile<br />

de haklı bir üne sahiptir. Dört yıl boyunca<br />

aldığımız bütün derslerde geçen konuşma<br />

ve esprileri Didem’in ders zabıtlarından<br />

(!) öğrenebilirsiniz. Sevimli, çok çok<br />

heyecanlı, kimsenin kızmaya ve kırmaya<br />

kıyamayacağı kadar iyi bir insan. Güleç<br />

yüzlü, işini çok ciddiye alan sevgili Didem,<br />

şimdi başarılı bir öğrenci, eminiz gelecekte<br />

de başarılı bir gazeteci olacaktır.<br />

Okulda tanıdığım ve sevdiğim<br />

arkadaşlarımın başında yer alır. Benim<br />

için onu tanımak büyük bir mutluluktur.<br />

Çünkü Didem, iyi gün olduğu kadar kötü<br />

gün dostudur da. Onunla ayrı kalmayı<br />

düşünemiyorum. Ömür boyu mutluluklar ve<br />

başarılar… (Bedriye)<br />

Her derdimize koşan bir arkadaştır.<br />

Didem’i tanıyıp da sevmemek mümkün<br />

değildir. İnsanları kırmaktan korkar. İyi bir<br />

öğrenci olduğu kadar hamarat bir ev kızıdır<br />

da. Kitapçı vitrinlerine bakmayı çok sever.<br />

Orhan Veli’nin şiirlerinden hoşlanır.<br />

Gelecekte karşılaşacağın güçlüklerle<br />

yorulmaman dileğiyle sevgili Dido’muz…<br />

(Nezaket)<br />

(.) Resim arkasındaki satırlar: 15 Ekim<br />

1986- Okulumuzun kantini dördüncü sınıf<br />

olarak nasıl da sevinçliyiz.


BEDRİYE<br />

TANRIVERDİ<br />

Tanıdığım arkadaşlarımın arasında en<br />

tatlı, en iyi anlaştığım ve en sevdiklerimden<br />

birisidir. Onunla ayrı kalmayı<br />

düşünemiyorum. Düşünceli olmasının yanı<br />

sıra esprili oluşu ve iyiliği de sevdiğim<br />

yanlarıdır. Ömür boyu mutluluklar diliyorum.<br />

(Didem)<br />

Uzun, dalgalı saçları, spor giyimi<br />

ve ışıl ışıl gözleriyle dikkati çeken bir<br />

arkadaşımızdır. Gazetecilik derslerinde<br />

yaptığı iyi mizanpajlar ve çektiği güzel<br />

fotoğraflar, arkadaşımızın meslekteki<br />

yeteneğinin kanıtıdır. Her zaman gülen<br />

yüzü, hepimize yaşama sevinci verirken<br />

“Şeker kız” denebilecek kadar tatlı olması<br />

da onu bizim için daha değerli kılmaktadır.<br />

Her zaman böyle iyi ve mutlu olmasını<br />

diliyorum. (Nezaket)


LÜTFİYE<br />

ÇEVİK<br />

Sınıfın kendi halinde, uslu gibi görünen<br />

(!) kızlarından olan Lütfiye’nin son sene<br />

ortaya çıkan hızlı ve çılgın yaşama felsefesi,<br />

herkesi şaşkına çevirmiştir. Bu çılgınlıkları<br />

Hatice ve Memnune şöyle anlattılar:<br />

“Lütfiye’nin her konuda çok değişik<br />

zevkleri olduğu gibi Türkiye standartlarına<br />

uymayan dünya görüşleri de mevcut.<br />

Hatta bu yüzden bir sürü kısmetini tepti.<br />

Lütfiye’nin sanırım en büyük özelliği bizi<br />

çılgına çeviren o yürüme merakı. Arkadaşın<br />

otobüse binme gibi bir alışkanlığı olmadığı<br />

için, kendinizi o gün G.Ü. acil servisinde<br />

ayaklarınız şişmiş bir vaziyette bulabilirsiniz.<br />

Can dostu arkadaşıma gönlünce dolu<br />

dolu bir yaşam ve mutluluklar… (Hatice)<br />

Lütfiye’nin asla kompleksi olmayan<br />

kalçaları ve çarpık bacakları hiç gündeme<br />

gelmez. Sadece her zaman giydiği şeyden<br />

sonra “Kalçalarım çıktı mı, bacaklarımın<br />

çarpıklığı belli oluyor mu?” sorularına<br />

hepimiz alıştığından hiç bakmadan “Evet”<br />

cevabını veriyoruz. Zaten aksine asla<br />

inanmaz. Ayrıca bizi çılgına çeviren sesli<br />

sakız çiğneme huyunu da belirtmek istiyorum.<br />

Hepimizin Güzin Abla’sı olan Lütfiye’ye<br />

gelecek yaşamında mutluluklar dilerim.<br />

(Memnune)


NİHAT DOĞAN<br />

“Arkadaşlar; artık mezun olup iş<br />

hayatına atılma zamanı gelmiştir. Dileğim<br />

hepimizin vatana ve milletine hayırlı birer<br />

insan olmanızdır.”<br />

Nihat’ın herkese ulaştırmamızı istediği<br />

temel mesaj bu. Aynı tema Nihat’ın hayat<br />

felsefesinde ve idealinde de var:<br />

“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”<br />

temel gayem Türk milletine hizmet etmek<br />

ve onun yücelmesi için elinden geleni<br />

yapmaktır. İdealim Türk-İslam ülküsüdür.<br />

‘Kitle iletişim hakkındaki görüşleriniz’<br />

bölümüne gayet alçakgönüllülükle ‘Yahu<br />

kitle iletişim uzmanları bile bu konuda<br />

kesin bir şey söyleyemiyor. Bizim gibi<br />

cahillerin işi mi bu?” diyen arkadaşımız<br />

“Dil” konusunda ise, anket formumuzdaki<br />

“özgün-sorun-yanıt-sözcük-olanaklar<br />

elverdiğince” yerine “orijinal-problemcevap-kelime-imkanlar-müsait<br />

olduğunca”<br />

diye değiştirerek tavrını ve titizliğini kesin<br />

olarak ortaya koymaktan çekinmemiştir.<br />

“Allah’tan başka kimseden korkusu<br />

olmayan” Nihat, “meselelere” dolaylı<br />

değil doğrudan doğruya koyduğu teşhis ve<br />

çözümlemeleri ile akıllarda kalacak.<br />

“En büyük kötülüğün dalkavukluk”<br />

olduğunu belirten Nihat’ın şu son teşhisi ise<br />

bizi daima düşündürecektir:<br />

“Türkiye’de birçok basın-yayın organı<br />

hayatını yalan söylemekle sürdürüyor.”


M. ÖZCAN BAYRAM<br />

“Her şeyin başı denge”, “El uzatana<br />

el, kol uzatana kol” işte Özcan’ı<br />

anlatan hayat felsefesi.<br />

Dostluğunu sadece paylaşmasını<br />

bilene veren, yardımını ihtiyacı olana<br />

yapan, sevmeye layık olanı seven<br />

Özcan’ı uzun uzun anlatmaya gerek<br />

yok. Sınıfın muhabbetlerine doyulmayan<br />

–özellikle içki- esprilerine<br />

sık sık olmasa da her zaman gülünen<br />

harbi delikanlılarındandır.<br />

Onu gerçekten tanıyanlarca hiç<br />

unutulmayacak olan arkadaşımıza<br />

başarılar.<br />

İşte Özcan’a göre bir mesaj:<br />

Arayanı ararım: Ankara (0312)<br />

223 90 87


MEHMET ALİ ÇITAK<br />

Güzel kızlara dayanamayan,<br />

arkadaşlarının deyimiyle Memo<br />

(!), kendi sınıfından çok diğer<br />

sınıflara takılırdı hep. O hayallerini<br />

süsleyen kendi boyunda bir kız<br />

aradı durdu, dört yıl boyunca gizli<br />

çapkınlıklarıyla…<br />

Memo’nun Türkçe derslerine karşı<br />

bir zaafı vardı. Üç yıl boyunca üst<br />

üste aldığı Türkçe dersini sonunda<br />

bütün gücünü toplayarak geçmeyi<br />

başardı.<br />

Onun kızgın ya da sinirli bir anını<br />

görmediniz değil mi? Çünkü o mutlu<br />

olmasını bilen ender insanlardan<br />

biridir. Memo, en çok gevrek gevrek<br />

gülüşü ve her sözünün başında<br />

“Ciddi misin?” demesiyle tanınır.<br />

Düşündüğü, dinlediği, özellikle de<br />

Çin daması oynadığı zamanlarda<br />

bıyıklarını yolmadan edemez.<br />

Arkadaşlığa önem veren Memo,<br />

öyle kıskançtır ki, arkadaşlarını<br />

başkalarıyla paylaşmak istemez. Onu<br />

böyle kabul edenleri sürekli bir dostluk<br />

beklemektedir.<br />

(*) Mehmet Ali, kendisine bağlı<br />

klan üyeleriyle…<br />

Oturanlar: (Soldan sağa) Ayla,<br />

Fatma, Aslıhan, Nezaket, Şule ve<br />

Neşe<br />

Ayaktakiler: (Soldan sağa) Harun,<br />

Nesrin, Ömer ve tabi ki kendisi-<br />

Memo


Sokakta giderken kendi kendime/<br />

Gülümsediğimin farkına vardığım zaman/<br />

Beni deli zannedeceklerini düşünüp/ Gülümsüyorum.<br />

Başta hiciv edebiyatının en büyük şairi<br />

Nef’i, Türk-Rus savaşında Erzurum’un<br />

Aziziye Tabyası’nda gösterdiği<br />

kahramanlıkla adını tarihe kazandıran Nene<br />

Hatun, Kazım Karabekir, Cemal Gürsel,<br />

Eşber Yağmurdereli, Altan Erbulak, Refik<br />

Durbaş, Arif Sağ, Erol Taş, Fatih Ürek<br />

gibi birçok ünlü şahsiyetin memleketi olan<br />

Erzurum’un BYYO’ya bir hediyesidir<br />

Neşe… O ki gerçekten de bulunduğu her<br />

ortamın hareketi, coşkusu ve neşesidir…<br />

“Sabunu koydum leğene/ Gör başıma<br />

ne gele. Ben canımı veririm/ Kadir, gıymet<br />

bilene.”<br />

Erzurum nire, Ankara nire… O, her an<br />

her yerde; her an akıllarda, anılarda… İçten,<br />

samimi, çokça rahat hatta biraz da şımarık…<br />

Saçlarını atkuyruğu yapmaktan vazgeçmeyen<br />

bu sevimli arkadaşımızın sessizlik, yalnızlık,<br />

oturmak ve beklemekten hiç hoşlanmadığını<br />

sanırım onunla tanışan herkes bilir. Evet,<br />

biz onu sessiz ve sakin bir şekilde otururken<br />

görme şerefine hiçbirimiz erişemedik.<br />

Hep coşkulu, neşeli, gülen ve hareketli…<br />

Arkadaşlarıyla birlikteyken sürekli konuşan,<br />

hem kendisi hem de insanlarla dalga geçmeyi<br />

NEŞE DOĞAN<br />

seven, tüm olumsuzluklara gülerek bakabilen,<br />

her şeyi şaka ile karışık anlatabilen bir candır<br />

o… Onun sık sık kullandığı yöresel terim ve<br />

benzetmeler sayesinde tüm okulun, Erzurumlulara<br />

sempati duyduğunu söylemek yanlış<br />

olmaz.<br />

Tüm arkadaşları gibi kendisi de<br />

yaşlandığında nasıl biri olacağını merak ediyor.<br />

Biz onun derse erken girdiğini görmedik<br />

sanırım. Özellikle Hakkı Bey’in derslerine<br />

hep geç giren, bu arada Nevzat Bey’e<br />

istese de istemese de kendini zorla sınıfa<br />

aldıran Neşe, dersi dinlemeyen arkalarda<br />

–aslında pek fark etmedi- hep bir şeylerle<br />

uğraştı. Özellikle Aslı ile oturduğunda<br />

yanında bulunmamaya dikkat etmeniz gereken<br />

ufaklıktır o. Sınavlarda bile mırıl mırıl<br />

konuşan, etrafındakileri kendine yardım<br />

etmeye zorlayan ve uzun uzun yazı yazmaktan<br />

hoşlanmadığı için sınavlarda sınıfı ilk terk<br />

eden afacandır o.<br />

Eşyalarını orada burada bırakan, yanında<br />

geçtiği herkese bir laf atan, her an konuşan ve<br />

gülen, arkadaşlarına sıkı sıkıya bağlı, sık sık<br />

hayırlı bir evlat olarak memleketine gitmeyi<br />

ihmal etmeyen Neşe’cik biz son yıllarda<br />

paraların seni neden hep terk ettiğini merak<br />

ediyoruz.<br />

Neşe, Ankara’ya gelirken sakın ha<br />

kadayıf, dolma, kurabiye, nefis peynir ve Erzurum<br />

selamlarını getirmeyi unutma olur mu?<br />

SENİ ÇOK SEVİYORUZ ÇİTLENBİK


ALİ ATEŞ<br />

Kantinin köşelerinden bir<br />

yerlerden kahkahalar yükseliyorsa<br />

bilin ki Ali, o güzel fıkralarından<br />

birini anlatıyordur. Dersleri<br />

pek sevmemesinden dolayı<br />

kıdemliler kıdemlisi olmaya azimli<br />

gördüğümüz Ali’yi, özellikle<br />

İnkilap derslerini çok sevmemesinden<br />

dolayı devamlı bu dersten<br />

kalmayı sürdürmektedir (!).<br />

Ankara’yı hiç sevmediği için o<br />

kadar sık İstanbul’a gitmektedir ki,<br />

insanlar onun İstanbul’da okuyup<br />

Ankara’da ziyarete geldiğini<br />

sanırlar.<br />

Şakacılığı, sevimliliği yüzünden<br />

çevresi tarafından çok sevilen Ali,<br />

kendisinden haftalardır istenen<br />

anket formlarını, yıllık yazısını<br />

ve fotoğraflarını zamanında<br />

getirmediği için “Yıllık komitesi”<br />

tarafından pek sevilmedi (!)<br />

Okul yaşamı boyunca uyumlu<br />

bir insan, candan bir dost olarak<br />

tanıdığımız Ali’nin hayatta tüm<br />

istediklerinin gerçekleşmesi ve<br />

sevdikleriyle mutlu olmasını diliyoruz.<br />

(.) Ali İstanbul’a gitmiş<br />

Derya: İstanbul’u dinliyorum<br />

gözlerim kapalı<br />

Cengizhan: Peki, gözlerini<br />

açtığında Ali’yi de görebiliyor<br />

musun?<br />

Nilgün: Ali, yine İstanbul’da<br />

da…


GÜLER YILMAZ<br />

Onun ufak tefek görünüşüne<br />

aldanmayın. O, okulumuzda birçok<br />

erkeğe taş çıkartacak kadar (!)<br />

kabadayıdır. Hani çevresinde “harbi<br />

kız” olarak da bilinir.<br />

İyidir, hoştur ama okeye sürükleyerek<br />

götürdüğü arkadaşlarını eze eze<br />

yenmesi tepkilere yol açmıştır.<br />

Okula renk veren ve daha fazla<br />

çekilir kılan sevilir tiplerindendir.<br />

Paylaşmacılığının, içtenliğinin yanı<br />

sıra katmerli kahkahaları ve her lafın<br />

başında “Yok ya” demesi kişiliğinin<br />

en bariz özelliğidir.<br />

“Mücadele benim karakterimdir”<br />

diyen arkadaşımız bunu derslere<br />

aralıksız girmesi ve (burası<br />

çok önemli) derslerde uyumayarak<br />

başın dimdik tutması, hocaların<br />

gözü önünde yoklamanın önemli bir<br />

bölümünü cesaretle doldurmasıyla<br />

kanıtlamıştır.<br />

Ne diyelim Güler, her şey gönlünce<br />

olsun (Nesrin)


ÖMER SELVİ<br />

“Gazeteci olunmaz, doğulur”<br />

sözüne nerden bakarsanız Ömer’i<br />

görürsünüz. Çünkü o, hem gazeteci<br />

doğmuştur, hem de gazeteci<br />

olmuştur. Bunu da okulu bitirmeden<br />

Anadolu Ajansı adına “Adliye”<br />

koridorlarını en çok aşındıran hızlı<br />

gazeteci olarak göstermiştir.<br />

Her zaman “demokrat”lığından<br />

dem vuran bu arkadaşımız<br />

Kelime’den edindiğimiz bilgiye göre<br />

tipik bir “Osmanlı erkeği”dir.<br />

“Gözünüzü seveyim arkadaşlar”<br />

sözünü dilinden hiç düşürmeyen<br />

Ömer, ara sıra kendini kaybederek<br />

hocalara da böyle seslenmiştir.<br />

Ömer’in kaliteli, yetişmiş adam<br />

sıkıntısı çeken basınımıza taze kan<br />

olarak girmesi herkesten önce biz<br />

dostlarını sevindirmiştir. Ömer’den<br />

daha iyi haberler bekliyoruz ve<br />

alacağımıza inanıyoruz.<br />

(.) Kamere çantası hep sol<br />

omuzundaydı…


AYŞE BULDAN DÖNMEZ<br />

“Dünyaya iradem dışında geldim.<br />

Ancak gördüm ki yaşamak güzel<br />

şey.”<br />

Hemen hepimiz arkadaşımızın<br />

bu sözlerini paylaşıyoruz. Ve<br />

arkadaşımıza “mavi” dünyamızda,<br />

“yeşil” Türkiye’mizde tek katlı<br />

bir evde ve birinci katta olan bir<br />

işyerinde çalışmasını diliyoruz. Ve<br />

de Muhlis Bey’in köpekleri koruma<br />

derneğinin çalışmalarında başarılı<br />

olmasını. Çünkü Ayşe’nin iki fobisi<br />

var: Asansör ve köpek.<br />

Okuldaki sosyal faaliyetlerin hem<br />

kıtlığı hem de olanlara karşı ilginin<br />

azlığı konusunda birçok fikirler<br />

ileri sürmesi, bu konuya ne kadar<br />

önem verdiğini gösteriyor. Darısı<br />

diğerlerinin başına…<br />

Asansör ve köpek fobisini yendiği<br />

gün New York’taki Dünya Ticaret<br />

Merkezi gökdelenlerinin en üst<br />

katlarındaki basın bürosunun Türk<br />

temsilcisi olmam dileğiyle…<br />

(.) Önce gazete ve sonra ders


HÜSEYİN ÖZALP<br />

Ben karanlıkların şehzadesi<br />

Tül perdeler ardında beni bekleyen kızlar istedim,<br />

Düşlerimdeki beyaz at öldüğü gün<br />

Köroğlu kadar yalnızdım<br />

Ve dağlar uzaktı ve bağırmak yasaktı<br />

İsyanım sessiz bir kaçış ince bir gurur oldu<br />

Medeni bir hayduttum<br />

Umut çaldım gözlerinden…<br />

(Kendi şiiri)<br />

NOT: Çok uzun olan bu şiirin bir parçasını aklında tutarak kâğıda geçirip<br />

yıllıkta yer almasını sağlayan Nesrin Er’e “Yıllık komitesi” olarak teşekkür ederiz.<br />

Zira Hüseyin de yoğunluğu arasında bize zaman ayıramadı bir türlü…


HANDAN AKBULUT<br />

Senaryo yazmak hepimizin<br />

zorlandığı, çoğu kez istek duymadan<br />

zorunluluktan yaptığı ödevlerdendir.<br />

Ama Handan için bir zevk, hatta<br />

zevkin de ötesinde bir anlam ve<br />

değer taşır.<br />

Daktilo sesleri kütüphanenin<br />

sessiz ortamını bozarken vurulan<br />

son tuşlarla sona eren her senaryo<br />

Yeşilçam’ın zengin kız/ fakir oğlan,<br />

fakir kız/zengin oğlan edebiyatına<br />

son verir diye düşünür.<br />

En yakın arkadaşı Ayşe, onun<br />

soğukkanlı ve sessiz, sakin durumuna<br />

bakarak “soğuk nevale” diye<br />

takılır. Ama onu bu görünüşüyle<br />

değerlendiremeyiz. Ayşe de böyle<br />

diyor zaten. Ne demişler “Ainesi iştir<br />

kişinin…”<br />

Yakında film haline gelmiş<br />

senaryolarını seyretmek dileğiyle…


HALİDE ÖZKUL<br />

Biz bu tepeye kılıçlarla<br />

Bir savaş vermeye geldik<br />

Yaşamı zor bir amaç uğrunda harcayarak<br />

Yitirmeden akıllıca da değil üstelik<br />

Ama bazıları gibi ölebiliriz yine de<br />

Bir yol açarken doğacak güneşe<br />

Dersin bitmesine az kaldı. Herkesin<br />

sigara, kantin ve çay krizinin son<br />

aşması… İşte son hazırlıklar da<br />

tamam, geriye sayış başladı. 10, 9,<br />

8, … Aman Tanrım! Yine o kol ve<br />

o işaret parmağı kalktı, yine o ses:<br />

“Hocam bir soru sorabilir miyim?”<br />

Biz onun sadece bu son anlardaki<br />

soru sormalarını hiç sevmedik. O,<br />

sadece derslerde hocalara değil,<br />

her yerde, her zaman, herkese soru<br />

sorar…<br />

Halide, kendisini ekonomi<br />

alanında kanıtlama düşüncesindedir.<br />

Bu amaçla büyük çaba harcar.<br />

Herkesin belli bir alanda söz sahibi<br />

olması gerektiğine inanır ve bu<br />

çabayı sergilemeyenleri anlamadığını<br />

söyler durur…<br />

“Ayı sevmediği postu yerden yere<br />

vururmuş” ya O da insanları sevdiği<br />

halde “nefret ediyorum şu insanlardan”<br />

sözünü dilinden düşürmez.<br />

Arkadaşımız uzun boyu nedeniyle<br />

oldukça büyük ve olgun bir imaj çizer<br />

ancak o çocukluğu elden bırakmak<br />

istemez. Hareketleri, özellikle birçok<br />

kişinin sözünü kesen heyecanıyla<br />

yaramaz bir çocuğu andırır. Coşkulu<br />

bir tartışmacı olan Halide, oldukça<br />

titiz ve güzel seslidir. Girdiği her<br />

ortamda kendini belli eden Halide’yi<br />

okulda tanımayan yoktur.<br />

Saygısızlık, sorumsuzluk, ilgisizlik<br />

ve bilgisizlik onun tahammül<br />

edemediği olgulardır.<br />

Yazı makinemi salona koy<br />

Salonun tam ortasına<br />

Bir sayfa da yaprak tak<br />

O yarım satıra söyle<br />

Çıkınca tamamlarım<br />

Masallarda atlar bekler sahiplerini<br />

Beklesin beni


1966 yılının karlı bir Ağustos<br />

günü doğduğunda sesindeki<br />

yanıklıktan ebesinin ve mahalle<br />

efradının mekankolik olmasına yol<br />

açan Oktay, küçük şarkıcı modasının<br />

o zamanlar olmaması nedeniyle<br />

meşhur olmak için büyümeyi<br />

beklemiştir.<br />

Görünüşüyle asil İspanyolları, iç<br />

dünyasıyla Bach’ı yansıtır (Vallahi<br />

kendisi söyledi). Uykulu bir anında<br />

CSO sanarak konser dinlemeye<br />

giren ancak girdiği yeri B.Y.Y.O.<br />

olduğunu dört yıl sonra kafasına<br />

saksı düşünce anlayan Oktay, “Bir<br />

tane okul yetmez diyerek konservatuara<br />

girmiştir.<br />

OKTAY ÇETİN<br />

Gitar çalması nedeniyle yanında<br />

hep törpi taşır. Ve uzun tırnaklarını<br />

törpilemesini yanlış anlayana bozulur.<br />

Bunun yanında sesini açmak ve<br />

şan sınavına hazırlanmak bahanesiyle<br />

okul civarında attığı çığlıkları<br />

sık sık Emek Mahallesi’ne itfaiye,<br />

hızır ekibi ve Bakırköy Ruh ve Sinir<br />

Hastanesi doktorlarının doluşmasına<br />

yol açar.<br />

Oktay, her şeye rağmen dünya<br />

tatlısı bir arkadaştır.<br />

Yeteneklerini ve meziyetlerini<br />

ömür boyu yitirmemesini ve hayatın<br />

sana her zaman mutluluk vermesini<br />

dilerim. (Gürsel)


METİN MUDANYA<br />

İşte mizanpaj ve fotoğraf<br />

dalında iki ödül alan okulumuzun<br />

yayın organı GAZİ’NİN SESİ<br />

GAZETESİ’nin Genel Koordinatörü…<br />

Ayrıca ellinci sayıya ulaşmış olan<br />

“İç Haberler Bülteni”nin son kırk<br />

sayısı onun bu okula bıraktıkları<br />

arasında.<br />

1.98 metre. Beşiktaşlı. Alaplı’lı.<br />

İyi müzik, iyi futbol, iyi eğlence,<br />

iyi arkadaşlık, iyi araba ve hatta iyi<br />

yemek… Yani Metin yaşantısının her<br />

bölümünde, her ayrıntısında daima<br />

iyiyi daha iyiyi arayan ve ulaşan bir<br />

yapıya ve şansa sahiptir.<br />

O’nu içinizde tanımayan yoktur.<br />

Bundan eminiz. O zaman rahatlıkla<br />

itiraf edebiliriz ki o (yani M.M.)<br />

bütün övgüleri hak emiştir. Metin<br />

için unutulmak kaygısı pek yoktur.<br />

Hepimiz O’nu çok farklı kişiliği ile<br />

zaman zaman hatırlayacağız. Bu<br />

elinizde değil. Söyleyin Allah aşkına<br />

en azından birini çok sevdiğimizi<br />

söylemek istersek “Metin kadar” diye<br />

ifade etmez miyiz?<br />

Haa… Metin hakkında önemli,<br />

çok önemli bir şeyi yazmadan<br />

geçemeyeceğiz. Metin şimdiye dek<br />

hayatında bir kere 1.80’den aşağıya<br />

baktı. Ve… Olan oldu…


İBRAHİM ARSLAN<br />

Var olmanın dayanılmaz<br />

hafifliğini yaşamak için dünyaya<br />

geldiği yolunda inanca sahiptir.<br />

Çok şeylere sahip olmak yerine<br />

“çok şey” olmak istiyor. Ama ortaokul<br />

sıralarında Burhan Felek, lisede<br />

İlhan Selçuk, üniversitede ise Günter<br />

Wallraf olmaktı ideali. Ancak Hakkı<br />

Sayın’ın bir öğrencisi oldu.<br />

Issız bir adaya gitmeyi<br />

tarikatçılıkla eş anlamlı bulmaktadır.<br />

En çok politikacıların “Sayın”<br />

sözcüğünü, türkücülerin “Oy, oy”,<br />

Atatürkçü olmayanların “Atatürkçülük”,<br />

Devrim Tarihi hocasının da<br />

“Aslan evladım” lafını söylediklerini<br />

ve sonuçta herkesin “vatan, millet,<br />

Sakarya” diye tutturup gittiğini<br />

söylüyor.<br />

En büyük fobisi şu anda kamuoyu<br />

ve demokratik çevrelerinin ortak<br />

korkusu olan irtica…<br />

Her şeye rağmen iyi arkadaşları<br />

olduğunu düşünen İbrahim, Uğur<br />

Işık’ı arkadaş, Aslıhan Büyükgül’ü<br />

çok iyi bir insan, Kelime Ata’yı<br />

entelektüel, Ömer Selvi’yi teşkilatçı,<br />

Neşe Doğan’ı ise sempatik buluyor.<br />

Arkadaşımızın kitle iletişim<br />

alanındaki görüşlerini aktarıyoruz:<br />

“Kitle iletişim üzerine tezler ileti<br />

sürecek kadar örneğin Althusser’in<br />

yüzde 25’i olabildik, Korkmaz<br />

Alemdar’ın sayesinde. Günün modası<br />

olan ‘İnce leberter’ düşünler ışığında<br />

bilge bir özdeyişle, görüşlerimi<br />

belirtmek istiyorum: İletişim,<br />

iletişimsizliktir aslında.”


İLHAN ERTÜRK<br />

İlhan, bütün arkadaşlara özlemini<br />

duyduğumuz bir mesajla sesleniyor<br />

ve diyor ki:<br />

“Bütün arkadaşlarıma başarılı ve<br />

mutlu bir hayat geçirmelerini dilerim.”<br />

Esmerleri tercih eder, fobisi olmayan,<br />

okula geldiğinde uğradığı yer<br />

kantin olur. Issız adaya gittiğinde üç<br />

şeyin kendine yetmeyeceği şeklinde<br />

anket formunu yanıtlayan İlhan’ın<br />

amacı doktor olmaktı. Kitle iletişim<br />

konusundaki düşüncelerinde ise<br />

idealine uygun bir görüşle adeta bir<br />

reçete yazıyor:<br />

“Bıraksınlar da kitleler kafalarını<br />

dinlesinler”


Bu iki kelime yan yana geldiğinde<br />

yalnızca bizim Servet’i tanımayanlar,<br />

“Servet Avcısı” yakıştırmacasına<br />

gidebilirler. Servet’in benim bildiğim<br />

tek serveti, sevgiyle dolu gönlüdür.<br />

“Avcı”lığına gelince ırsi futbol<br />

yeteneği, kale önlerinde yarattığı<br />

tehlikeler. Şimdi Servet hakkında<br />

“en yetkili” kişilerin sözlerine kulak<br />

verelim:<br />

“Karadeniz gibi hırçın. Finallere<br />

girmeye girmeye finallerin nasıl<br />

yapıldığını unutmuştur.” (Ahmet)<br />

“Hayatta güvendiğim, saygı<br />

duyduğum ender insanlardandır.”<br />

(Esma)<br />

SERVET AVCI<br />

“Özel şakaları çok sever, fakat<br />

kendisine yapılmasını istemez.”<br />

(Mahmure)<br />

“Sevilen, saygı duyulan, fedakâr,<br />

değerli bir arkadaş.” (Hatice)<br />

“Şekerpareyi çok güzel yaptığın<br />

söyler.” (Sevinç)<br />

“Okulumuzun en yakışıklısı.”<br />

(Hakan)<br />

“Futbol, voleybol, masa tenisi,<br />

aletli jimlastik vb. spor dallarında bir<br />

dahi, hele ders çalışmadan not çekmede.”<br />

(Hayati)<br />

“Göründüğü gibi olup olduğu gibi<br />

görünen değerli kardeşim.” (Naşit)


NEBAHAT<br />

ERGÜN<br />

Kendi doğru bildiği yolda, fazla<br />

kimseye bağlı kalmadan yürüyen<br />

arkadaşımız, soğuk görünüşlüdür.<br />

Ancak yüreği çok sıcaktır. Soğukluğu;<br />

sessizliğinden kaynaklanmaktadır. Çok<br />

dakik olan Nebahat, her şeyi yerinde<br />

ve zamanında yaparak yurtta kendi<br />

odasının reisliğini üstlenmiştir. Onun<br />

reisliği otoriteye dayanmamaktadır.<br />

Sadece tertip ve düzen içindir. Yüksek<br />

sesle konuştuğunu kimse duymamıştır.<br />

Arkadaşımız tüm dersleri, düşük not<br />

almaktan “ölüm” gibi korktuğu için hiç<br />

kaçırmamaya dikkat etti.


SATI BAL<br />

Ufak tefek boyu, incelikli<br />

yapısıyla ansızın giriverdi<br />

hayatımıza. Okulun ilk iki yılı<br />

gönüllü psikoloğumuzdu. Bütün<br />

bunalımlılar ona takılırdı.<br />

Hareketli, sevecen, deli dolu bir<br />

ufaklık olan Satı’nın arkadaşlarca<br />

pek bilinmeyen ve şu sıralar en<br />

hafif şiddette seyreden feminizm<br />

taraftarlığı da vardır.<br />

Paylaşımcılığı, sır saklamasını<br />

bilen ve toplumu fazla takmayan bir<br />

kişiliğe sahip olan arkadaşımızın en<br />

büyük korkusu saat 24’ten önce evde<br />

olmaktır.<br />

Bir yıl kadar emek verdiği “Yankı<br />

Dergisi” her ne kadar onu değerini<br />

anlamadıysa da gelecekte iyi bir<br />

gazeteci olacağına inanıyoruz.<br />

Mutluluk dolu yıllar ufaklık….


FATİH ERGÜN ERTÜRK<br />

“İnsanca ve özgür olarak var<br />

olmak ve var etmek” için yaşayan<br />

Fatih, bir gün ıssız bir adaya elinde<br />

bir çantayla giderken görürseniz çantada<br />

şunlar vardır: Tarak, walkmen<br />

ve bir koli kitap.<br />

“Ben güzele güzel demem, güzel<br />

benim olmayınca” inancına bağlı<br />

olan arkadaşımızın erkek tipi ise Bülent<br />

Sınıkçı.<br />

İşte Fatih’in fobileri:<br />

Çay ısmarlatacak, sigara<br />

bulamayacağı günler. Hüseyin<br />

Keklik’in pingponda onu yenmesi.<br />

Entel Bülent’in masa tenisine merak<br />

sarması.


ZEYNEP KÖSE<br />

Ruhsal durumuna göre, hayat<br />

felsefesi değişen Zeynep’in buna<br />

rağmen değişmeyen prensipleri var:<br />

Yalanı asla bağışlamamak ve her<br />

şeyi sevmek gibi.<br />

Bir vize sınavı öncesi yanıtladığı<br />

anket formuna dayanarak bir yazı<br />

yazmak da sağlıksız olacaktı. Ancak<br />

Zeynep için “şudur” demek öyle zor<br />

ki. Bu yüzden Zeynep’in birlikte<br />

olduğumuz süre içinde zihinlerimizde<br />

yarattığı unutulmayacak imaja<br />

katacak herhangi bir şey yok.<br />

Yıllığın parasız eki olarak<br />

dağıtabileceğimiz bir kitapçık<br />

hazırlayacak kadar arkadaşları<br />

hakkında yazabileceğini söyleyen<br />

Zeynep, bunu Ful Ekesan bir gazete<br />

patronu, Kelime Ata bir yazar<br />

olduğunda yaptığında daha çok okuyucu<br />

bulacaktır kuşkusuz.<br />

Kütüphaneyi Adnan Ötüken’den<br />

farklı olarak “kitap morgu” olarak<br />

tanımlayan Zeynep, bizim okul<br />

kütüphanesine uğruyor, hem de<br />

çoook… Ama Nilüfer Abla ile<br />

sohbet etmek için. G.Ü. B.Y.Y.O.<br />

denildiğinde aklına gelecek olanlar;<br />

Korkmaz Alemdar, Nevzat Gözaydı<br />

ve Nilüfer Abla…<br />

Ve Zeynep’e dair son bir söz,<br />

Ondan hepimize mesaj:<br />

“Savaşma sev. Doğrulu har zaman<br />

ilkeniz olsun.”<br />

(.) Kendisini her zaman<br />

başkalarından ayırmasını bilen<br />

Zeynep


ATALAY ERENAY<br />

Onu okulda tanımayan pek yoktur.<br />

Sakala göre tıraş vurmasını iyi<br />

bilir. İlgi alanında bir alt sınıflarda<br />

karşı cinslerine “Abilik” etmek de<br />

vardır. Bu nedenle onu çoğu zaman<br />

bir alt sınıfın masa muhabbetlerinde<br />

görmüşsünüzdür.<br />

Atalay’ın gelecek hakkındaki<br />

projeleri de güzeldir. Ancak bunları<br />

her zaman uzak durmaya çalıştığı<br />

ve ne için döndüğü belli olmayan<br />

çarkın dişlerine kaptırmaktan<br />

gerçekleştirmesi de onun en büyük<br />

düşü. Belki de O da oyunu kuralına<br />

göre oynar.<br />

Arkadaşımız ataktı, dosttu,<br />

gezmeyi, eğlenmeyi ve birçok<br />

şeyi paylaşmayı iyi bilirdi. Ancak<br />

dostlukları ağaca benzer kurudu mu<br />

yeşermez artık…<br />

İŞ OLSUN DİYE<br />

Bütün güzel kadınlar zannettiler ki<br />

Aşk üzerine yazdığım her şiir<br />

Kendileri için yazılmıştır.<br />

Bense daima üzüntüsünü çektim<br />

Onları iş olsun diye yazdığımı<br />

Bilmenin.<br />

Orhan Veli Kanık


HASAN ÇALIŞKAN<br />

“20. Yüzyıl insanı modern yaşam<br />

içinde huzursuz olarak yaşamaktadır.<br />

İnsanlar tüketim mallarının esaretinden<br />

kurtulamamıştır. Bireylere,<br />

mutluluğa tüketim maddelerini<br />

kullanarak, modayı takip ederk<br />

erişebilecekleri telkin edilmektedir.<br />

Artık insanlık değerinin ölçülmesi de<br />

bireylerin zenginliklerine göre ölçülmektedir.<br />

Yani beş kuruşun varsa,<br />

beş kuruşluk insan denmektedir.<br />

İnsanlar, ihtiyaçları olmadığı halde<br />

ihtiyaç olarak kabul ettirilen eşyalara<br />

sahip olmak için akla gelmedik işlere<br />

girişebilmektedir. Tabi böylece<br />

rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık<br />

yaygınlaşmaktadır.<br />

Zenginliğin huzur ve mutluluk<br />

getirdiği mutlak değildir. Bugün<br />

batının zengin kesimden intihar<br />

olayları devamlı artmaktadır.<br />

Bence para zenginliği, insanlık<br />

için en önemli değer ölçüsü değildir,<br />

gönül zenginliği çok daha önemlidir.<br />

Mutluluğu, huzuru, yaşam zevkini<br />

tadanlar da gönlü zengin kişilerdir.”<br />

Hasan’dan, Hasan Köni esprileri:<br />

-Gaddar sorulara gaddar cevaplar<br />

verebilirsiniz.<br />

-Gariban, fakiran, hakiran, hüsran<br />

hale düşmeyin.<br />

Ey cahil cühela, okuyan müntela…<br />

-Sizi yakiciyim.<br />

-Ben de köylüyüm, köy köy<br />

dolaştım. Arnavutköy, Bakırköy,<br />

Bakırköy…


TALİP GÖKHAN YÜMSEL<br />

Ben…<br />

Talip Göksel Yümsel<br />

Hepinize merhaba…<br />

Şimdi anket formunda bazı sorulara cevap vereceğim:<br />

….<br />

Issız bir adaya gitme durumunda yanma almayı ihmal etmeyeceğim üç şey<br />

var: traş makinesi, diş fırçası ve Alaattin’in sihirli lambası.<br />

….<br />

Bunu söylememi gerektirecek ama Deep Purple’nin “April” parçasını<br />

beğenirim.<br />

Dinleyin, seveceksiniz…<br />

Beni hatırlayın dinlerken de…<br />

….<br />

Mesajıma gelince de sıkı durun:<br />

“Bir şey sorduğunuzda cevap vermek için düşünürken istediğiniz kadar<br />

istediğiniz kadar düşünebilirsiniz diyen biri çıkarsa alnından öperim.”<br />

Ben Talip Göksel Yümsel<br />

Hepinize ELVEDA…


LATİF ŞİMŞEK<br />

GÜZEL ÖLÜM<br />

Eğer ölüm<br />

Toprak kokan birkaç arşın beze sarılmış<br />

Güzel bir yolsa<br />

Güzele bir yolculuksa<br />

Eğer ölüm çelenklerle ve marşlarla kutsanmıyorsa<br />

Saygı duruşlarının sessizliğinde ve hareketsizliğinde<br />

Sessiz ve hareketsiz<br />

Çaresiz ve feryadını duyuramayan bir çırpınmadaysa<br />

Rükulu, secdeli ve kıyamlı bir gidişle<br />

Fatihalarla sahibine bir uğurlaşsa<br />

Güzeldir.<br />

Eğer, ölümü ışığın aksedip yokolması gibi düşünüyorsunuz<br />

Bir bitiş, bir tükeniş<br />

Many-tıklı bir yokoluşsa ölüm<br />

Size sözü yok<br />

Dedim ya güzeldir ölüm<br />

Ve güzeller ölür.<br />

Ne taze gelinlerin zifafsız yataklarına sinen<br />

Ölümün vuslatı yalnızlığa çeviren dul kokusu<br />

Ne anaların en dikta yürekleri bile hüznüyle yaktığı ağıtlar<br />

Ne babaların başlarını duvarlara gömüp<br />

Erkek ağlayışları<br />

Ne yetimlerin boyun büküşlerindeki o<br />

Açlığa ve sefalete gebe duruşlar<br />

Ne de başka bir şey gölgelenebilir ölümün güzelliğini


NALAN ÖRKİ<br />

Bekledim oysa bağıran çocukluğumla bekledim<br />

Saydım günleri, uykuyu, yemeği, şiiri saydım<br />

Gelmedi<br />

Yıllar geçti geçmekte devam ediyor<br />

Yalandır daha çok benim için geçiyor zaman<br />

Solsam da kalırsın sen kurşun soyutluklarda<br />

Yalandır sende durmuş duranlar<br />

Serpilip bölersin kendini bin bir sonsuzluğa anlamın<br />

Akarsın benden uzak ılık bir toprak kadar yakın suyarıma<br />

Ama ben hep böyle kendimi sana ulaştırmak<br />

Ne etsem yalandır benim zamanla birlik geçen<br />

Sen benden uzak dondurulmuş kaynak.<br />

Bu şiiri Nalan yazmadı ama çok<br />

seviyor. Şiirin adı: “Sen benden<br />

uzak”… Nalan, işte sansürsüz olarak<br />

hayat felsefesine şöyle yer veriyor:<br />

“İnsanca, onurlu bir yaşam<br />

sürdürmek… Surat asmamak,<br />

beklentileri, umutları, güzellikleri<br />

yitirmeden ayakta kalabilmek.<br />

İnsanları sevmek…”<br />

Nalan, kitle iletişim üzerine ise<br />

pragmatik açıdan yaklaşıyor ve sonuç<br />

olarak şöyle bağlıyor:<br />

“Kitle iletişim araçlarının minimumda<br />

kullanılmasını yeğlerim.<br />

Birbirinden hoşlanan, birbirini seven<br />

iki insanın konuşmak yerine sürekli<br />

olarak TV izlemeyi yeğlemesi çok<br />

tehlikelidir, bence…”<br />

NOT: Nalan için “ARIZA SLAY-<br />

TI” kullandık. Özür dileriz.


Yıllık komitesi bir<br />

toplantı ve çalışma<br />

sırasında<br />

Fotoğrafta 20 Kasım 1986 tarihinde ve<br />

7nolu kararla çıkarılması gelenek haline<br />

gelmiş yıllığı çıkarmakla görevli “Yıllık<br />

komitesi” toplu halde (!)…<br />

Solda, bundan sonraki sayfaların<br />

çıkarılması için görev alan ve kod ismi<br />

ANGARYACIlAR : Osman Köse, Hakan<br />

Coşkun, Harun Korkut Nalbantoğlu ve grup<br />

lideri Figen Özderli.<br />

Sağda ise siz değerli yıllıkzadelerin<br />

sayfalarını teker teker hazırlama görevini<br />

alan ve kod adı LAKLAKÇILAR : Ömer<br />

Dşbudak, Halide Özkul, Aslıhan Büyükgül,<br />

Ömer Selvi ve grup lideri Sibel Akkan ile<br />

başkan yardımcısı Demet Şahin.<br />

Bütün bu arkadaşlarımızın dışında bize<br />

yıllıktaki yegane karikatürü çizen Ahmet<br />

Şahin, yazıların büyük bir kısmını yeniden<br />

daktilo eden Dudu Kütük, Nesrin Er,<br />

fotoğrafların basımı ve mizanpajları konusunda<br />

yardımını esirgemeyen Murat Özcan’a ve<br />

bütün konularda elinden geldiğince yardımda<br />

bulunan, zaman zaman bazı konuları<br />

danıştığımız Metin Mudanya’ya bu satırların<br />

yazarları olarak teşekkürü bir borç biliriz.<br />

Görüldüğü gibi sevgili arkadaşlar, elinizdeki<br />

çalışma her ne olursa olsun geniş<br />

bir kadro (!) ile fotoğrafta görüldüğü üzere<br />

yoğun bir çalışma sonucu çıkarılmıştır.<br />

Ben, “Persone nun Grata” ilan edilmek ve<br />

bütün şimşekleri üzerime çekmek pahasına<br />

bu yıllığı baskıya verdim. Bundan sonrası ise<br />

dünyada sadece Basın-Yayın Müzelerinde<br />

sergilenen Baskı Tekniği’ne “Typo” değil;<br />

yıllığın en iyi şekilde çıkarılması için günlerce<br />

titizlikle çalışan matbaa elemanlarımıza<br />

güveniyorum.<br />

Okulumuzda, “Yılan hikâyesi” deyimi<br />

“Yıllık hikâyesi” olarak değişmeye yüz<br />

tutarken bana son birkaç ayda en çok sorulan<br />

sorunun “Yıllık çıktı mı?” cevabı nihayet<br />

verildi. Çıkıyor, çıkacak, çıkmıyor derken…<br />

İŞTE YILLIK ÇIKTI


Not: Yukarıdaki fotoğraf çekecek kimse bulunamadığında otomatik ayarla çekilmiştir.


ÖZELEŞTİRİ<br />

GAZİ’NİN SESİ VE İÇ<br />

HABERLER UYGULAMA<br />

ÇALIŞMALARI ÜZERİNE<br />

Yüksekokulumuzda Gazetecilik ve Halkla<br />

İlişkiler Bölümü’nün çalışmaları daha çok<br />

“<strong>Gazi</strong>’nin Sesi” Gazetesi ile “İç Haberler<br />

Bülteni” üzerinde yoğunluk kazandı.<br />

İç haberler bülteninin aksamadan<br />

çıkarılmasıyla başarıya ulaşıldı. Fakat<br />

Gazetecilik Bölümü’nün uygulamalı derslerini<br />

tamamlayıcı nitelikteki bu çalışmalara<br />

öğrenci arkadaşlarımızın tam katılımı bir türlü<br />

sağlanamadı. Bundan dolayı öğretim süresi<br />

içinde yaptığımız çalışmalarda bazı engellerle<br />

karşılaştık. “Haber Toplama ve Yazma<br />

Tekniği” adlı uygulamalı dersimiz de olmazsa<br />

çalışmalara katılım daha da azalacaktı.<br />

Arkadaşlarımızın en önemli şikâyetlerden bir<br />

tanesi ve en önemlisi uygulamalı, yani pratik<br />

çalışmaların sürekli yapılmamasıydı. Gerçekten<br />

durum hiç de böyle değildi. Yüksekokulumuzun<br />

sağladığı bir takım imkânlardan dahi<br />

yararlanmak için bir çaba sarf edilemiyordu.<br />

Yapılan çalışmalara katılanlar çok değerli<br />

teorik ve pratik bilgiler kazanacaklardı.<br />

Yüksekokulumuzun imkânlarının<br />

kısıtlığının yanında arkadaşlarımızın<br />

çalışmalara müspet bir şekilde katılmamaları<br />

gibi iki engel vardı karşımızda. Bu engellere<br />

rağmen bu işe gönül vermiş, gazeteciliği<br />

öğrenmek isteyen az sayıdaki arkadaşımızın<br />

çalışmalarıyla bilhassa haber bültenimizi her<br />

hafta çıkarmaya gayret gösterdik. Başlangıçta<br />

teknik ve içerik olarak hatalar oldu. Fakat bu<br />

hatalar giderek düzeltildi ve bülten her hafta<br />

düzenli olarak çıkmaya başladı.<br />

Bültenimiz, okul yönetimi ile öğrenciler<br />

arasındaki iletişim kurma açısından faydalı<br />

oldu. Bültenimizin daha iyi çıkarılması için<br />

her geçen an gerek hocalarımızdan gerek<br />

öğrenci arkadaşlarımızdan yeni öneriler<br />

gelmesini bekledik. Beklentilerimizin gelecek<br />

senelerde gerçekleşmesini diliyorum. Ayrıca<br />

bizi üzen ikinci bir nokta ise, bültenimize<br />

gereken önemin verilmemiş olmasıdır.<br />

Gördüğümüz kadarıyla bültenimiz, haftalık<br />

yemek listesine bakıp bir kenara atılmaktadır.<br />

Bazen düşünüyoruz acaba bülteni sadece<br />

yemek lisesi olarak mı çıkarsak? Rasyonel<br />

düşünürsek önemli olan bültenimizde<br />

verdiğimiz haberler değil okulumuzda<br />

böyle bir çalışmanın yapılmasıdır. Bültenin<br />

çıkarılmasında karşılaştığımız en önemli<br />

güçlük, haberlerin çok az olmasıdır. Bazı<br />

saylarımızda içeriğin dışına çıkıldıysa bunun<br />

tek nedeni: haber kıtlığıdır.<br />

Gazetemizin yayınlanması çalışmaları çok<br />

daha yavaş ilerlemiştir. Gazetemizin uygulamam<br />

çalışmaları katılım bültenine göre<br />

daha az oldu. Dördüncü sınıf öğrencilerinin<br />

çalışmalara çeşitli sebeplerden dolayı ilgi<br />

göstermemeleri başarımızı etkileyen bir<br />

başka faktör olmuştur. Bunun yanında mizah<br />

kabiliyeti olan, karikatür çizebilenleri<br />

çalışmalarımıza beklediğimiz ilgi ve istekleri<br />

bir türlü gerçekleşmedi.<br />

Yine de eldeki kısıtlı imkânlara rağmen<br />

yapmış olduğumuz bülten ve gazete uygulama<br />

çalışmalarının başarılı geçtiğine<br />

inanıyorum.<br />

Metin Mudanya<br />

Genel Koordinatör


DÜNYAYA NİÇİN GELDİNİZ?<br />

NEDEN YAŞIYORSUNUZ?<br />

“Yaşamak için, ölmek için” – Şule Yalçın<br />

“Gazeteci olmak için geldim. Gazeteci<br />

olmak için çalışıyorum.” – Didem Ünsal<br />

“Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime”<br />

– Nezaket Eroğlu<br />

“Annemin bir unutkanlığı yüzünden.<br />

Yaşamak mı of be…” Hüseyin Selveroğlu<br />

“Dünyaya annem ve babamın ‘yeryüzünün<br />

aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini sevdikleri’<br />

için değil tabii, birbirlerini sevdikleri için<br />

geldim ve olabildiğince memnunum. ‘Topraktan/<br />

Ateşten/ ve denizden/ doğanların/<br />

en mükemmeli doğacak bizden’ inancıyla<br />

yaşıyorum.” Aslıhan Büyükgül<br />

“Evin ilk çocuğuyum. Sanırım dünyaya<br />

neden geldiğim sorusuna oldukça açık bir cevap.<br />

Ölmediğim için yaşıyorum.” – Zeynep<br />

Köse<br />

“Ben de bu soruyu sık sık annemle babama<br />

soruyorum. Eh dünyaya geldiğimize<br />

göre yaşayalım bari.” – Onur Kurtoğlu<br />

“Varolmanın dayanılmaz hafifliğini<br />

yaşamak için geldim. Yaşama … gibi<br />

bağlılığımda yaşıyorum.” – İbrahim Arslan<br />

“Ben Merkür’e inecektim ama<br />

uyuyakalmışım, yanlışlıkla dünyaya geldim.<br />

Geri gidemediğim için yaşıyorum.” –<br />

İlhan Ertürk<br />

“İnsanların dünyaya niçin geldiklerini<br />

merak ediyorsanız size bir ansiklopedi tavsiye<br />

edeyim.” – Ali Ateş<br />

“Aslında buna ben karar vermedim.<br />

Ama Cenab-ı Hakk’ın takdiriyle madem<br />

bu dünyaya gelmişiz, herhalde hayatımın<br />

temel gayesi de O’nun emir ve yasaklarına<br />

uymaktır.” – Nihat Kaşıkçı<br />

“Randevum vardı. Dünya nimetlerinden<br />

pay almak için yaşıyorum.” Özcan Bayram<br />

“Dünyaya bir imtihan için geldim. Şu anda<br />

hâlâ imtihan içindeyiz. Bu imtihanı kazanmak<br />

isterim. Bunu için yaşıyorum.” -<br />

Hasan Çalışkan<br />

“Dünyaya bir tesadüf sonucu gelmiş<br />

biriyim. Çağırsalardı gelmezdim. Son bir iki<br />

umudumu gerçekleştirmek için yaşıyorum.” –<br />

Candan Çulhaoğlu<br />

“Orianna Fallaci, ‘Doğmamış Çocuğa<br />

Mektup’ta dünyaya kendi isteğiyle<br />

gelmediğini söylüyor.<br />

Benim için de başka seçeneğim yoktu.<br />

Yaşamak güzel şey be kardeşim.”<br />

Nalan Örki


“Gazeteci olmak için geldim. Gazeteci<br />

olmak için çalışıyorum.” – Didem Ünsal<br />

“Annemin bir unutkanlığı yüzünden.<br />

Yaşamak mı of be…” Hüseyin Selveroğlu<br />

“Dünyaya annem ve babamın ‘yeryüzünün<br />

aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini sevdikleri’<br />

için değil tabii, birbirlerini sevdikleri için<br />

geldim ve olabildiğince memnunum. ‘Topraktan/<br />

Ateşten/ ve denizden/ doğanların/<br />

en mükemmeli doğacak bizden’ inancıyla<br />

yaşıyorum.” Aslıhan Büyükgül<br />

“Evin ilk çocuğuyum. Sanırım dünyaya<br />

neden geldiğim sorusuna oldukça açık bir<br />

cevap. Ölmediğim için yaşıyorum.”<br />

Zeynep Köse<br />

“Ben de bu soruyu sık sık annemle babama<br />

soruyorum. Eh dünyaya geldiğimize<br />

göre yaşayalım bari.” – Onur Kurtoğlu<br />

“Varolmanın dayanılmaz hafifliğini<br />

yaşamak için geldim. Yaşama … gibi<br />

bağlılığımda yaşıyorum.” – İbrahim Arslan<br />

“İnsanların dünyaya niçin geldiklerini<br />

merak ediyorsanız size bir ansiklopedi tavsiye<br />

edeyim.” – Ali Ateş<br />

“Aslında buna ben karar vermedim.<br />

Ama Cenab-ı Hakk’ın takdiriyle madem<br />

bu dünyaya gelmişiz, herhalde hayatımın<br />

temel gayesi de O’nun emir ve yasaklarına<br />

uymaktır.” Nihat Kaşıkçı<br />

“Randevum vardı. Dünya nimetlerinden<br />

pay almak için yaşıyorum.” Özcan Bayram<br />

“Dünyaya bir imtihan için geldim. Şu anda<br />

hâlâ imtihan içindeyiz. Bu imtihanı kazanmak<br />

isterim. Bunu için yaşıyorum.” -<br />

Hasan Çalışkan<br />

“Dünyaya bir tesadüf sonucu gelmiş<br />

biriyim. Çağırsalardı gelmezdim. Son bir iki<br />

umudumu gerçekleştirmek için yaşıyorum.” –<br />

Candan Çulhaoğlu<br />

“Orianna Fallaci, ‘Doğmamış Çocuğa<br />

Mektup’ta dünyaya kendi isteğiyle<br />

gelmediğini söylüyor. Benim için de başka<br />

seçeneğim yoktu. Yaşamak güzel şey be<br />

kardeşim.” –Nalan Örki<br />

“Ben Merkür’e inecektim ama<br />

uyuyakalmışım, yanlışlıkla dünyaya geldim.<br />

Geri gidemediğim için yaşıyorum.”<br />

İlhan Ertürk<br />

“Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime”<br />

Nezaket Eroğlu


HAYAT FELSEFENİZ…<br />

-Hayat kısa, sanat uzun, tecrübe aldatıcı,<br />

karar vermek ise güçtür. (Türkan İzgü)<br />

-YA OL, YA ÖL… (Müjgan Mızrak)<br />

-Hak bildiğin yolda yalnız olsan da yürü.<br />

(Çandan Çulhaoğlu)<br />

-İçimdeki çocuksu yönleri yok etmeden,<br />

dürüst, insanca yaşamaya çalışmak. (Ali S.<br />

Ateş)<br />

-Her şeyin bir bedeli var. Hatta KDV’si<br />

bile vardır. (İlhan Ertürk)<br />

-“Yaşadım” diyebilmek ve tozlu bir<br />

tarih sayfasında “1965 yılında K. Maraş’ta<br />

doğdu… Türkiye’de yaşadı” dedirtebilmek.<br />

(Aslıhan Büyükgül)<br />

-Bu alem yanlış alem. (Adnan Erdoğan)<br />

-Denge… Herşeyin başı denge… El uzatana<br />

el, kol uzatana kol. (Özcan Bayram)<br />

-Yuvarlak bir dünyada yaşıyoruz. Her an<br />

her şey olabilir. (Ali Alakoç)<br />

-Ben kimim? Ne işim var buralarda?...<br />

(Neşe Doğan)<br />

-Yaşamaya bak, bir gün perde kapanacak.<br />

(Şule Yalçın)<br />

-Bir insanı sevmekle başlar her şey… (S.<br />

Faik’ten… Didem Ünsal)<br />

-Nokta kadar çıkarın için virgül kadar<br />

eğilme. (Fatma Ağaç)<br />

-Bilir isen söyle, ilim bilsinler/ Bilmez<br />

isen söyleme, arif sansınlar. (Nezaket Eroğlu)<br />

-İnsanca, onurlu bir yaşam sürdürmek…<br />

Surat asmamak, beklentileri, umutları, güzellikleri<br />

yitirmeden ayakta kalabilmek.<br />

İnsanları sevmek… Nalan Örki<br />

-İnsancıl sevgilere muhtaç yürek, nasıl<br />

olur ki taş; Bütün kötülüklerden uzağım, merhaba<br />

arkadaş… (Meliha Günal)<br />

-Hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı<br />

olsun… (Lütfiye Çevik)<br />

-Hızlı yaşa ama genç de ölme… (Ayla<br />

Karausta)<br />

-“Çok şeylere sahip olmak” yerine “çok<br />

şey” olmak istiyorum. Vardığım insanlık<br />

budur. (İbrahim Arslan)


NELERDEN KORKUYORUZ…<br />

-Başarısız olmak… (Kelime Ata)<br />

-Havasızlıktan boğulmak.<br />

(Özcan Bayram)<br />

-Kendim (Ali Artaç)<br />

-Karanlıktan, yüksekten, galaksiden, soğuk<br />

suyla banyo etmekten (Candan Çulhaoğlu)<br />

-Bir iş bulamayıp evde bulaşık rekoru<br />

kırmak, asansörde kalmak (Nezaket Eroğlu)<br />

-Evlenmek zorunda kalmak (Ne demekse)…<br />

(Zeynep Köse)<br />

-Gece lambasını yakmadan uyumak.<br />

(Nalan Örki)<br />

-Hobim denizcilik ve balık tutmak<br />

olduğuna göre fobim de sualtında bir<br />

köpekbalığını saldırısına uğramaktır.<br />

(Ali Ateş)<br />

-Halil İbrahim Toranboy, trende olabilecek<br />

bir sapıklık olayı ve pırasa. (Neşe Doğan)<br />

-Allah’tan başka kimseden korkum yok.<br />

Bilhassa despot şahsiyetlerden.<br />

(Nihat Kaşıkçı)<br />

-Çok uzun boylu biriyle evlenmek,<br />

spor ayakkabımı giydiğim zaman yağmur<br />

yağması, paramın bitmesi.<br />

(Lütfiye Çevik)<br />

-Ben hiçbir şeyden korkmam.<br />

(Hüseyin G. Selveroğlu)<br />

-44. Madde (Başaran Düzgün)<br />

-Ölüm, haşereler (Ayla Karausta)<br />

-Yanarak veya boğularak ölmek, fön<br />

çektirdiğim zaman yağmur yağması.<br />

(Onur Kurtoğlu)<br />

-Mehtaplı gecede kar üzerinde yürümek/<br />

Mum ışığında düşünmek/ Tabiatla baş başa<br />

kalmak/ Ney dinlemek. (Hasan Çalışkan)<br />

-Güzel sözleri bitirmek ve ezberleyememe.<br />

(Meliha Günal)


SINIFIN “EN”LERİ…<br />

En pehlivan: Ali Artaç<br />

En gitaristi: Oktay Çetin<br />

En değişkeni: Zeynep Köse<br />

En pankı: Sibel Akkan<br />

En ayyaşı: Hüseyin Serveroğlu<br />

En klasiği: Ful Ekesan<br />

En yakışıklısı: Ali Yakışıklı<br />

En muhalifi: Halide Özkul<br />

En hoşgörülü (!) kavgacısı: Aslıhan Büyükgül<br />

En sevimli gevezesi: Neşe Doğan<br />

En melankoliği: Gürsel Bayraktutan<br />

En inatçısı: Demet Şahin<br />

En seveceni: Didem Ünsal<br />

En sessizi: Nezaket Eroğlu<br />

En afacanı: Figen Özderli<br />

En gazetecisi: Ömer Selvi<br />

En fotoğrafçısı: Osman Köse<br />

En bunalımlısı: Hakan Coşkun<br />

En hanımı: Nilgün Aydemir<br />

En çalışkanı: Kadriye Şenel<br />

En asabisi: Nihat Kaşıkçı<br />

En vurdumduymazı: Hüseyin Keklik<br />

En kitapkoliği: Cengizhan Aktan<br />

En İstanbullusu: Ali Ateş<br />

En şirini: Derya Kılıç<br />

En efendisi: Turgay Demirel<br />

En boylusu: Metin Mudanya (198.cm)


MESAJ… MESAJ… MESAJ…<br />

-“Biz bu ellerden gider olduk, kalanlara<br />

selam olsun.” Osman Köse<br />

-“ Arkadaşlar, mezun olduktan sonra<br />

birbirinizi görünce selam vermeyi ihmal<br />

etmeyin.” Nezaket Eroğlu<br />

-“Arkadaşlar, artık mezun olup iş hayatına<br />

atılma zamanı gelmiştir. Dileğim, hepinizin<br />

vatanına, milletine hayırlı birer insan<br />

olmasıdır.” Nihat Kaşıkçı<br />

-“İnsanın hükmedilmeyen en önemli<br />

özelliği düşünmektir. Elinizdeki ‘gerçek’ ile<br />

ömür boyu idare etmek yerine ‘başkalarının<br />

gerçeğini’ de düşünün.” Gökhan Özcan<br />

-“Her şeyin çoraklaştığı ortamda<br />

korumamız gereken şeyin ‘sevgi’ olduğuna<br />

inanıyorum. Bir gün her şeyi kaybedebilirsiniz<br />

ama sevgiye olan inancınızı<br />

yitirmemişseniz, zenginsinizdir. Değer<br />

vereceğiniz şey sevgi, umut olsun ve zaman<br />

olsun. Zamanı elinizde tutamazsınız, suyu<br />

tutamadığınız gibi. Tutmaya çalışsanız da<br />

kaybedersiniz. Yapmanız gereken şey, bu<br />

bilince varmak, onu yaşamaktır. Yaşınızın<br />

gerektirdiği çılgınlıkları yapmaktan çekinmeyin.<br />

Genç olduğunuzu hatırlayın…<br />

Ama çılgınlıkları yaparken bile geleceğin<br />

düşüncesi yakanızı bırakmamalı. Bir şeyi<br />

kolay elde etmekten kaçının, çünkü kolay<br />

elde ettiğinizi o kadar da çabuk kaybedersiniz.”<br />

Kelime Ata<br />

olanı yaşıyoruz biz… Uzaklığı aştıkça hep<br />

aynı yerde, zamanı aştıkça hep aynı anın<br />

içindeyiz… Böyle hep birlikte olacağımızı<br />

düşünmedin mi? – R. Bach’dan” Nalan Örki<br />

-“Savaşma, sev. Her zaman doğruluk ilkeniz<br />

olsun.” Zeynep Köse<br />

-“ Yolcu, yolun şarksa, bahçelerinde/<br />

güllerin üstüne silah çatılan,/baharı kan olan<br />

illere in de,/ o yeri özleyen gönülleri an.<br />

Yolcu, yolun şarka uğrarsa yarın,/elinde<br />

zaferden kopan çiçekle, /göklere dayanan<br />

karlı dağların,/ ardında yükselen güneşi<br />

bekle. Nazım Hikmet” Aslıhan Büyükgül<br />

-“Umudunuzu yitirmeyiniz.” M. Ali Artaç<br />

-“Kendimi sizlerden ayrı, sizlerin dışında<br />

düşünemiyorum. Hepinizi çok seviyor ve ayrı<br />

ayrı değer veriyorum. Hiç ayrılmayalım olur<br />

mu?” Didem Ünsal<br />

-“Belirli bir amacı olmayan aklını, kendini<br />

yitirir. Çünkü söylendiği gibi her yerde<br />

olmak, hiçbir yerde olmamaktır.” Onur<br />

Kurtoğlu<br />

-“Benim arkadaşlarım beş yılın sonunda<br />

bu okuldan gerekli mesajı almıştır.” Ali Alakoç<br />

-“Arayanı ararım: (0312) 223 90 87 Özcan<br />

Bayram<br />

-“Dostluğumuzun zaman ve mekân ile<br />

sınırlı değildir; zaman ve mekân ile sınırlı<br />

-“Şşşşşt… Çocuklar beni unutmayın<br />

haaa….” Hüseyin G. Selveroğlu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!