25.03.2017 Views

SON_BAHAR

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ben gibi olan herkesten sen gibi olan herkese...


neyin nesi?<br />

İntiharı bile kurtuluş olarak gören birine yalvarmakta<br />

Bir adım kaldı... Bir adım daha atsam ölümü kucaklayacağım. Metrelerce<br />

yüksekten derin ve büyük kayalıklı bir denize daha önce hiç atlamadım. Nasıl<br />

bir haz verecek hiçbir fikrim yok. Canımı acıtır mıydı acaba su? Ama kimse<br />

onun kadar acıtmamıştı canımı.<br />

Gökyüzü ekranı son derece kısık bir telefon gibi. Yağmur havası var. Serin<br />

rüzgar saçlarımı arkaya savuruyor ve beni üşütüyordu...<br />

"Yapma... yalvarırım" dedi arkadan ağlamaklı gelen ses. Sesin sahibini<br />

tanıyorum. Hem de fazlasıyla... Aslında hiç tanımamak için nelerimi<br />

vermezdim ki. Onu hiç tanımamak için. Onu hayatımın içine almamak için...<br />

Usulca arkamı döndüğümde 1-2 metre uzağımda montunu çıkaran Aslan'a<br />

baktım. Çıkardığı montu çoktan bir kaç metre öteye arabanın yanına fırlatmıştı<br />

bile. Yüzünü son kez incelediğimde ise ilk defa çözemediğim duygular<br />

besliyordu gözleri. Anlam veremiyordum. Oysa sağ gamzesi ağlamaktan şimdi<br />

çok daha fazla belirgindi.<br />

Sahte ve dalga geçercesine gülümsedim. Konuşmak ağlamaktan ve atlamaktan<br />

daha zor bir şeydi. "Neden?" dedim boğulmak üzere olan birinin son<br />

nefesindeki konuşmalarına benzer bir ses tonda. Çünkü onunla konuşmak<br />

istemiyor ve bir an önce bu dünyadan gitmek istiyordum.<br />

"Seni seviyorum... Daha gerçek bir şey var mı?" dedi ve bana doğru bir iki adım<br />

daha attı. Buna inanmamı mı bekliyordu. Her seferinde bunu


söylüyordu. Seni seviyorum. Gözlerinden hafifçe yaşlar aşağıya süzüldü.<br />

Sağ yanağındaki gamzesi şimdi ağladığı için belirdi. "Sen sadece sevdin, oysa<br />

ben tüm varlığımla aşık oldum" dedim ve ağlamaklı olan ses tonuma göz<br />

yaşlarımda eşlik etti. Ağlamayı hiç istemiyordum. O zaman kendimi güçsüz<br />

hissediyordum. Ama şu günlerde ağlamalarımın haddi hesabı yok. Tamamen<br />

güçsüzüm.<br />

Daha yeni üşüten rüzgar şimdi bedenimdeki ateşi daha da canlı tutuyordu.<br />

"Bahar bana aşık olmayı öğret. Tüm varlığımla seni seviyorum. Bahar sen<br />

atlarsan ben buradan böyle bakacağımı mı sanıyorsun? Yalvarırım dur. Beni<br />

tanıyorsun, bilerek yapmış olamam öyle değil mi? Mert'i kardeşim gibi<br />

severdim. Ona karşı Murat Abime beslediğim duyguların aynısı besliyordum.<br />

Ve ikinci kez kaybettim sevgimi, duygularımı. Lütfen kabul et. Bilerek<br />

yapmadım" dedi ve bana daha da yaklaştı. Kuruyan dudaklarımı ıslattıktan<br />

sonra fısıldarcasına konuştum "Seni tanıyordum. Hayatımı mahvettin. Elimde<br />

ne var ne yok aldın. Mert ile birlikte Bahar adımı da gömdün sen toprağa.<br />

Sadece sana değil Poyraz'ı da suçluyorum. Dikkat sizin için değersiz ve önemsiz<br />

bir şey. Ta ki birinin canına tak edinceye kadar. Bahar gitti Aslan. Şimdi<br />

Sonbaharda Zerrin'de gidecek. Senden nefret ediyorum Aslan. Senden nefret<br />

ediyorum. Ve hatırlatırım aramızdaki fark da bu zaten, sen beni seviyorsun ama<br />

ben sana aşığım" hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Kalbim acıdan durmak üzereyken<br />

çıplak kollarım alev almış yanıyordu sanki. Vücudum uyuşuyordu.<br />

Daha fazla dayanamadı ve bana doğru daha fazla yaklaştı. Yaklaşmasıyla bir<br />

adım daha geri gidip durumu daha da kritikleştirdim. Elimi kaldırsam<br />

dokunabilecektim. Korktuğu için "Dur tamam uzak duracağım ama dur<br />

yalvarırım" dedi. Daha da fazla ağlıyordu. Kokusunu esen rüzgardan dolayı<br />

rahatlıkla alabiliyordum. O resim gibi yüzündeki belirgin gamzesi hiç<br />

kaybolmuyordu. O benim için dünyada ki en yakışıklı insanlardandı.<br />

"Sana bir hikaye anlatabilir miyim?" derken zorla yutkundu. Katil gibi sesi ona<br />

çok yabancıydı. Çünkü o daima neşeliydi. Onu dinlemeyi çok isterken, diğer<br />

yanım oyunu fazla uzatmayı istemiyordum. Ben ses vermeyince derin bir nefes<br />

aldı ve gözlerini kapadı.<br />

"Bir gün sevmek ile aşık olmak arasındaki farkı sormuşlar. Cevaplamış Şems-i<br />

Terbizi. Senin baktığına herkes bakar. Ama senin onda görebildiğini herkes<br />

göremez. Tek fark sensin. Seni özel kılan sevdiğin


değil, sevgin" dedi ve sustu. Gözümden yaşlar aktıkça siliyordum. Ama<br />

silmelerim hiç bir anlam ifade etmiyordu. Yutkunmaya çalıştıkça boğazımdaki<br />

düğümler canımı acıtıyordu. Çünkü o az önce araladığı acı badem rengi gözleri<br />

kızarmıştı ve hala göz yaşları akıyor. Karşımda üçüncü kez ağlıyordu. Bu beni<br />

mahvediyor. O ise her zaman umursamaz, vurdumduymaz gururlunun teki.<br />

Ama kibirli değil. Ve onun sağ yanağında gamzesi var.<br />

Gözlerimizi birbirimize kilitledik. Yalnızca her zaman olduğu gibi aramızdaki<br />

sessizlik konuşuyordu. Küçük bir adım daha attım. Onu bu halde görmeye<br />

dayanamıyorum çünkü. Karşımda ağlarken burada böylece duramıyorum<br />

çünkü.<br />

"Bahar..." dedi fısıltıyla. Güçlükle konuşuyordu, konuşuyordum.<br />

"Dayanamıyorum..." dedim. Çok geçmeden yakından polis ve ambulans<br />

sirenleri duyuldu... "Tam 6 ay. Ekim sonbaharın en güçlü gününde. Bu yıl erken<br />

geldi sonbahar. Ve hep gelmeye devam edecek. Kasım da aşk bahane Aslan.<br />

Ömürden bahar gitti" dedim. "Bahar biz daha hayal bile kurmadık. Daha yeni<br />

bir olmuşken bu ayrılığı kaldıramam. Yalvarırım yapma"<br />

"Aslan... Sana aşığım" dedim buz kadar keskin ve soğuk bir sesle. Tüm<br />

cesaretimi ve gücümü toplayarak kendimi geriye bıraktım. Gökyüzü üzerimde<br />

kalırken, birazdan sert dalgalarla karşılaşacağımı biliyordum. Kalbim<br />

kulaklarımda atarken gözümdeki yaşlar benden ayrılıp havada kalıyorlardı.<br />

Hızla düşerken yanımda Aslan da vardı... Sert sular birden ikimizi de yuttu...<br />

Boğuşmalardan sonra her şey puslu bir cama dönüştü.


Boş yere canı yanmaz insanın. Ya bir eksiklik vardır<br />

geleceğe dair ya da bir fazlalık vardır geçmişten gelen. -Fuzuli-<br />

Varlık, yokluk, zenginlik, fakirlik, kazanmak, kaybetmek, mutluluk, üzüntü,<br />

aşk, şehvet, haz, sevgi, kalp, beyin, düşünceler, başarı, iflas, dert, stres,<br />

hastalıklar, ölüm...<br />

Kazandıklarımız, üzüldüklerimiz, yaptıklarımız, sonuçlarımızın hepsi<br />

düşüncelerimiz sonunda ortaya çıkmıştır. Peki aşklar, sevgiler, hazlarımız...<br />

bunlarıda mı düşünerek ortaya çıkarıyoruz. Düşünce ya da bilgi yolunu<br />

kullanarak mı aşık oluyoruz? Aşık olurken beynimizi neden hissetmezken hep<br />

kalbimizle konuşuruz ki? Oysa beyindir yönlendiren. Ve bence bu noktada hep<br />

tartışırlar. Kalp hislerinin söylemesi için beyni zorlarken, beyin<br />

söyleyemeyeceği şeyleri düşündüğü için kızar kalbe.<br />

Soğuk, karanlık, sert bir zemin de koşuyorum. Nereye, neden koşuyorum<br />

bilmiyorum. Etraf çok sessiz. Hatta olmasından daha da sessiz. Uyuyor muyum,<br />

uyanık mıyım bilmiyorum. Bu karanlık uçsuz bucaksız bir boşluğa dönüşmeden<br />

çıkmak istiyorum. Düşüncelerimin yanı sıra somut olarak yumuşak bir yerde<br />

yatıyorum. Başımın altında yumuşak bir yastık ve üzerimde ince bir battaniye.<br />

Gözlerimi açmaya korkuyorum. Neyle karşılaşacağımı, nerede olduğumu<br />

bilmek istemiyorum.


Rüyalarımın aksine ortam oldukça sıcak ve hafif anlaşılmaz seslere sahip.<br />

Zoraki gözlerimi araladım. Çok aydınlık bir ortamdayım ve gözlerimi birkaç<br />

kez açıp kapatmak zorunda kaldım. Etrafıma bir göz attığımda Sağ tarafımda<br />

geniş bir pencere, yanında toprak rengi bir kapı, yatağımın tam karşısında iki<br />

kişilik toz pembe bir koltuk, sol tarafımda bahçeye bakan bir pencere var. Baş<br />

ucumda komidin, bir koltuk şeklinde sandalye, ve serum var. Diğerleri ise<br />

hastane eşyaları. Sol elime baktığımda serumun takılı olduğunu gördüm.<br />

Elimle başımı ovduğum sırada bir sızı yayıldı vücuduma. Elimi acıyı hissedince<br />

hemen çektim zaten. Bir süre sonra kapıda bir doktor belirdi. Arkasından da bir<br />

hemşir. Doktor hafif kilolu, hafif iri ve gri saçlı. Gözündeki gözlükler tam bir<br />

doktor olduğunu belli etmişti. Hafif gri kirli sakallarının ardından gülümseyerek<br />

baş ucuma yaklaştı. Gözümle onu takip ederken hemen ardından gelen hemşire<br />

gözlerimi çevirdim Hemşir ise saçlarının yanları kısa üstleri uzun bir saç stili<br />

ile -ki bu saç stili şimdi çok moda- en fazla 23 yaşlarında gözüküyordu. Deniz<br />

mavisi gözleri ve açık kahve tonlarında saçı vardı. Hiç sevmediğim renk uyumu.<br />

Gülümseyerek yanıma yaklaşan doktor elini beyaz gömleğinin içine koyarak<br />

konuşmaya başladı "Nasılsınız Zerrin Hanım? Bir yerinizde şuan hissettiğiniz<br />

bir ağrı veya sızı var mı?" dedi. Sesi vücuduna göre daha inceydi. Sanki<br />

boğazında bir tükürük parçası var da o yüzden boğuk bir şekilde konuşuyor<br />

gibiydi. Onun yerine öksürmek istedim. Ama kendi aramda yapacağım öksürük<br />

boğazımdan müthiş bir acının tüm vücudumu sarmasıyla sarsıldım. Burnumdan<br />

derin bir nefes almak istedim ama aynı şekilde çok fazla burnum yandı. Bundan<br />

dolayı hafifçe öksürdüm ve tüm vücudum bir anda sızladı. Özellikle boğazım<br />

ve başım.<br />

Bir süre sonra durumumu fark eden doktor hemşirin elindeki kağıda bir şeyler<br />

doldurdu. Konuşamayacağımı anlayan doktor bu acıya açıklama yapar gibi<br />

konuştu "Çok fazla su yuttuğunuz için boğazınız tahriş olmuş ve acı veriyor.<br />

Boğazınıza iğne yaptık. Konuştukça acı kendiliğinden yok olacaktır.<br />

Burnunuzda ki kanülü çıkarmamanı istiyorum. Daha rahat nefes alacaksınız"<br />

dedi. Onaylarcasına başımı salladım ve sağ elimi yavaşça başıma götürdüm.<br />

Açıklama gereği duyan doktor "Büyük bir dalga ile her ikinizde kafanızı<br />

vurmuşsunuz. Çok şükür pek fazla bir şey olmadan


itfaiye devreye girmiş." dedi. Gözlerinin içi gülümseyen doktor hemşire<br />

döneceği sırada tekrar bana baktı. "Tekrar geçmiş olsun" Zorlukla "Teşekkürler,<br />

yatağı biraz doğrultabilir..." derken öksürüklere boğuldum. O sırada hemşirin<br />

bana ilginç ilginç baktığını fark ettim. Anlam veremeden bende ona dik dik<br />

bakmaya başladım. Ama utandı bilmem ama bakışlarını tam çıkmak üzere olan<br />

doktora çevirdi. Doktor kapıyı açıp tam çıkacağı sırada "Bahar hanım iyiyseniz<br />

önce aileniz sonra memur beyler sizinle görüşmek istiyor" dedi. Ailem? Hele ki<br />

babam. Ne denli kızmıştı bana. Ya annem? İkinci kaybı kolay atlatabilir miydi?<br />

Düşüncelerim bir an yoğunlaşırken gözlerimi yatağımı uzaktan kumandayla<br />

oturur bir şekle sokan hemşire sonra halen bana bakan doktora çevirdim. "Biraz<br />

dinlenebilir miyim?" dedim. "Tabii ki."<br />

"Doktor Bey Aslan nasıl?" derken bir yandan boğazım diğer yandan kalbim<br />

sızladı. Her cümlem bana dokunurken sesim buz gibiydi ve benden çıkmıyordu<br />

sanki. Bir an ağlama hissiyle dolarken bir yandan bu işi bile başaramadığıma<br />

kızıyordum.<br />

"Onu yarın sabah taburcu edeceğiz" dedi tebessümle. Rahatlamıştım. Ona bir<br />

şey olmasını kabullenemezdim. Hele ki benim yüzümden.<br />

Tebessümle çıkarken yanımda yalnız bana hala dik dik bakan hemşirle<br />

kalmıştım. Bana baktıktan bir süre sonra gelip tepemdeki askıda asılı olan<br />

serumun dereceleriyle oynadı.<br />

"Polis arkadaşlarla ne zaman görüşmek istersiniz?" dedi. Sesi sıcak ama<br />

çekingendi. Gözleri ise her an bana merakla bakıyordu. Neyi merak ediyordu<br />

ki?<br />

Polis deyince bir an şaşırdım. Hep filmlerde görmüştüm. Böyle kazalarda,<br />

intihar zedelerin hastanede sorguya çeken bir polis şimdi benimle konuşacaktı.<br />

Düşüncelerim saçmalığı beni gülümsetmeye yetiyordu. "On beş, yirmi dakika<br />

sonra olabilir mi?" dedim boğuk ve acı dolu bir sesle. "Peki, istediğiniz bir şey<br />

var mı Bahar Hanım?" dedi. "Zerrin" diye düzelttim hemen. "Saat kaç?" dedim.<br />

"Gece iki" dedi. Öğlen on iki civarı oradan öylece atlarken bu beni çok<br />

şaşırtmıştı. Günlerin yorgunluğu da dahil olunca bunun aslında normal<br />

olduğunu anladım.<br />

Kafamla onaylarken, gözlerini benden kaçırdı.<br />

"Geçmiş olsun" dedi hala merakla bakan gözlerle. "Başımdaki ağrı çok fazla"<br />

dedim boğazımdaki acıyı unutmak isterken.


Kapının kenarındaki mavi dolaptan belirli ilaçlar çıkardı ve yanımdaki su<br />

şişesini açıp içindeki suyun bir miktarını kare küçük bardağa boşalttı. Elindeki<br />

küçük kapaktan elime iki kapsül hap düştü. Onları ağzıma atarken uzattığı suyu<br />

zorlukla aldım.<br />

"Teşekkürler" dedikten sonra fark ettiğim şey ise hemşir bana tanıdık geliyordu.<br />

Ama nereden tanıyordum bilmiyorum. Benden büyük olduğuna emindim.<br />

Düşünceleri bir kenara atıp boğazımdaki yanmanın konuştukça geçtiğini fark<br />

ettim.<br />

"Bir ihtiyacınız olursa o butonu kullanabilirsiniz" dedi ve yanımdaki mavi<br />

yuvarlak butonu işaret etti. Kafamla sakince onaylarken bakışlarımı sol elimin<br />

üzerinde takılı olan kırmızı başlıklı serum iğnesine çevirdim.<br />

"Geçmiş olsun" diyen hemşir zaten hemen çıktı.<br />

Ne kadar oyalandım bilmiyorum ama bir dirhem uykum yoktu. Düşüncelerle<br />

yoğunlaşırken, her dakika Mert'i ve Aslan'ı düşünüyordum. Düşündükçe<br />

gözümdeki damlalara engel olamıyordum. Kafamdaki sızıyı ve burnumun tahriş<br />

olmasını bile umursamıyordum.<br />

Mert'i çok özlemiştim. O daha çok gençti. Düşünceler daha çok göz yaşlarıma<br />

sebep oldu. Zaten zorlukla aldığım nefesi şimdi neredeyse hepten kaybetmiştim.<br />

Sağ elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. Burnumdaki kanülü çıkardığımda ise<br />

neredeyse hiç nefes alamadığımı anladım.<br />

Düşüncelerle hala boğuşurken gözlerimdeki yaşlara hala engel olamıyor ve<br />

hıçkırıyordum.<br />

Güçlü iki tık sesi yankılandı odanın bir köşesinde. Elimle kapının kenarında<br />

siyah keten pantolonlu, spor ayakkabılı, spor deri montlu -önü açıktı ama dar<br />

olduğu ve onun vücudunu belli ettiği çok açık ortada- ve dağınık saçlarıyla bir<br />

adam duruyordu. Elinde dosya ve bileğinde bir saat vardı. Kombini güzeldi.<br />

Yüzüne baktığımda da hafif sakallı ama çok yakışıklı olduğunu fark ettim. En<br />

fazla yirmi beş yaşında olabilirdi.<br />

"Ben Kerem Atışkan, kusura bakmayın girmeden tıklamıştım kapıyı ama<br />

duymadınız sanırım." dedi. Elimin teriyle gözyaşlarını sildim ve o Kerem


adındaki erkeğe gözlerimi diktim. "Sorun değil" derken yine buz gibi sesimi<br />

tanıyamamıştım.<br />

Açıklama yapma gereği duyan Kerem tekrar konuştu. "Ben İzmir Egepol<br />

Hastanesi özel polisiyim. Sizinle ben ilgileneceğim." dedi ve yanımdaki koltuk<br />

şeklindeki sandalyeye bakarak "Geçebilir miyim?" dedi. Kafamla onun<br />

cümlelerini onaylarken beni nelerin beklediğini merakla seyrediyordum.<br />

Yanımdaki sandalyeyi bana doğru çevirdi. Oturduğu sırada keyifle yayıldı ve<br />

sağ bacağını sol dizinin üzerine koyup erkek oturuşu yaptı. Bunun bu kadar<br />

rahat davranmasındaki sebebe anlam veremiyordum.<br />

"Buyurun başlayalım" dedim çaprazımda rahatça duran yakışıklı polise<br />

bakarken. O ise elindeki dosyaya kolay yazmak için koltukta bir zemin<br />

oluşturdu. Biraz dosyaya bakınmaya devam etti. Beni duymadığını sanıyordum.<br />

Ama onun karşımda bu denli rahat oturuşuna sinir olmuştum.<br />

"Zerrin Bahar Klas doğru mu?" dedi ciddi ciddi cevap bekleyen gözlerle bana<br />

bakarken."Evet" dedim soruyu aşağılarcasına. İlerideki sorularında bu kadar<br />

kolay olmasını umuyordum. "Yaş?" dedi bilmişlikle. Bunun orada yazması<br />

gerekmiyor muydu?<br />

"19" dedim nazik ve hafif bir ses tonunda. Boğazımdaki acı konuştukça<br />

siliniyordu. Polisin, gözleri konuşurken bir an bile ayrılmıyordu benden.<br />

Ellerime bakan gözlerimi kaldırıp yanımda oturan polisin gözlerine bağladım.<br />

Benim ona baktığımı on-on beş saniye geçtikten sonra anladı ve dosyasına göz<br />

gezdirdi. Derin bir nefes aldı ve yine o koyu kahverengi gözlerini bana kilitledi.<br />

"Peki, devam edelim... Ee, neden böyle bir intihara kalkıştınız ya da biri mi<br />

zorladı?" dedi meraklı gözlerle tekrar gözlerime bakarken. Ayırmıyordu. Acaba<br />

tanıdık falan mıydık anlamadım. Soruyu kafamda çevirip dururken bir an ne<br />

diyeceğimi şaşırsam bile istifimi bozmadan devam ettim.<br />

"Hayır ölmek istedim ama arkadaşım"... Sevdiğim adam..."Polise çoktan haber<br />

vermişti. Bir şansım olup belki kurtulamam diye atladım ama malesef şu an<br />

buradayım." dedim. Kısa kesmek en iyisiydi. Ya da öyle zannediyordum. Belki<br />

de hatırladıkça tekrar tekrar üzülmekten korkuyorum. Anlattıkça daha çok<br />

öğrenilmekten korkuyorum belki de.<br />

"Çok kapalı konuştuğunuzun farkındayım. Size neden ölmek istediğinizi<br />

sordum, ne olduğunu değil!" dedi uyarıcı ve meraklı bir sesle. Çok sinir


ozucu. Bana bakan gözlerine bende baktım. Hangimiz kazanacak bilmiyorum<br />

ama gözlerimi kırpmadan soğuk sesimle devam ettim. "Bunu anlatmak<br />

istemiyorum. Bu ilgilendirmiyor kimseyi. Benim hikayem, beni yaşamamım.<br />

Benim hayatım. Bu sizi ya da diğerlerini neden ilgilendirsin" dedim sonlara<br />

doğru iyice sinirlenerek.<br />

"Kayıtlara geçecek bir şey söyleyin o zaman"<br />

Kısa bir düşünüşten sonra kısa ve sert bir yanıt verdim. Soğuk ve aynı zamanda<br />

boğuk konuştuğumun farkındaydım. "Sıkıldım hayattan" dedim ve dalga<br />

geçercesine gülümsedim.<br />

"Sen hep böyle misin?" dedi hafiften tebessümle. Ama tebessümü gözlerine<br />

kadar ulaşmıştı. "Tanımadığım kişilere ya da daha açık söylemek gerekirse<br />

özelime burnunu sokanlara karşı böyleyim." dedim lafı gediğine oturtarak.<br />

Laflarıma bozulmasını beklerken derin bir nefes aldı ve elindeki dosyaya bir<br />

şeyler yazdı.<br />

"Buna aldırış etmemi bekleme. Bu tür sıkıntılara alışmam gerek. Mesleğim<br />

gereği. Bahar Hanım..." derken Bahar adını fark edip hemen düzeltme yaptım.<br />

"Zerrin!"<br />

"Neden Bahar değil. Çünkü o Aslan'a ait değil mi?" dedi. Yüzündeki hüznü bir<br />

anlık fark ettim sanırım. Ya da düşüncelerim beni öyle sürüklüyordu. Bunu<br />

nereden biliyordu? "Aslan'la konuştunuz mu?" derken sesimi tanıyamıyordum.<br />

Onun adını söylerken karnımda bir sancının tüm bedenimi ele verişini<br />

seyrettim. "Evet, ama sizinle konuşmak istiyorum. Çünkü pişman olan insanın<br />

muhabbeti berbattır" dedi sözlerin sonunda sanki bir şeyler hatırlamışçasına.<br />

İkimizde ne kadar sustuk bilmiyorum ama kendiliğinden gözlerim doldu.<br />

Akmasına izin vermeden sildim. O sırada kapı tıklandı. Merakla kapıya<br />

bakarken polis seslendi "Gir"<br />

Daha yeni çıkan hemşir tekrar odaya girdi ve başucuma gelip serumla uğraştı.<br />

"Ağrınız var mı?" dedi neredeyse fısıltıyla. "Hayır, yok" derken zorla<br />

yutkundum. "Peki" dedi ve biraz daha uğraştıktan sonra sessizce çıktı.<br />

"Saat iki buçuğu geçiyor. Bence başlayalım. Uzun süreceğe benziyor" dedi hala<br />

ısrarlı ve net tavırlarını bastıran polis. Ama fark ettiğim diğer yanı


öğrenmekteki çok Aslan ile konuşmalarımızı birleştirmek istiyordu. "Peki"<br />

dedim ve derin bir şekilde nefes aldım.<br />

"Soru-cevap mı yapıyoruz?" dedim ve düşüncelerime yoğunlaşmaya başladım.<br />

"Hayır, resmi olmayın. Arkadaşınız, dostunuz. Yazmayacağım zaten hiçbirini"<br />

dedi gözlerinin içi parlarken. "Sadece siz ve ben, konuşulanlar burada kalır"<br />

dedim uyarırken. Ama zaten herkes biliyordu hikayeyi. Sadece ilk defa birine<br />

duygularımı anlatacaktım.<br />

Bir süre düşündükten sonra birilerine (daha çok tanımadığım, hiçbir şeyimi<br />

bilmeyen) olanları anlatmanın zararı olmayacağını düşündüm. Zaten ne<br />

olabilirdi ki saçma bir yaşamdan. "Peki o zaman başlayalım Kerem Bey" dedim<br />

sanki tekrar boğulurken. "Kerem..." diye düzeltti bana bakarken. "Kahve<br />

içebiliriz" dedi ve elindeki telefona sarıldı. "Kerem...". Fısıltılar kulaklarımda<br />

yankılanırken bir bayılacağımı sanıyordum. Keşke o günü hiç yaşamasaydım.<br />

Onu hayatıma keşke hiç almasaydım.


"Dertlerin en zamansızı ve en hayırsızı aşk olsa gerek" -Tahir<br />

Şimşek<br />

Sıcak, yapış yapış bir İzmir'in Nisan ayının Cuma günü. Okullar son hız devam<br />

ediyordu. Yoğun bir dönemin ardından şimdi hala ders çalışmaya devam<br />

ediyordum ve Haziran ayındaki sınava son derece sıkı hazırlanıyordum. Mart<br />

ayındakinde üniversite sınavında derece yapmıştım. Ama gerçekten çok sıkı<br />

ders çalışıyordum.<br />

"Hadi Zerrin geç kalacağız yine" dedi kolumdan çekiştirek Asu. "Bir yere<br />

gitmiyoruz bugün neyin geç kalması. Paten sürmeyeceğinizi söylediniz.<br />

Evdeyim ben bugün" dedim. Otobüs durağına vardığımda boş banka oturup<br />

otobüsün gelmesini beklemeye başladım. Hemen ardımdan gelen Asu da<br />

yanıma oturdu. "Bugün buz patenine gidiyoruz. Cemre, Poyraz, ben ve sen. Sen<br />

paten sürmeyi istediğin için patenle gideceğiz" dedi. Şaşırmış gözlerimi Asu'ya<br />

çevirdim.<br />

"İtiraz yok demi?" dedi umutla ve şımarıkla gözlerime bakarken. Asu güzeldi.<br />

Çok güzeldi. Harika bir şekilde güzeldi.<br />

Sarı saçları hafif dalgalı, uyum sağlayan beyazımsı teni ve ela gözleri. Tek<br />

sıkıntısı paten sürememesiydi. O hep yanımızda bisiklet ya da kaykay sürerdi.<br />

Buna hala çok güleriz.


"Peki kaçta gidiyoruz"dedim elimdeki telefonun ekranındaki saate bakarken.<br />

Saat 14:14. Otobüsün gelmesiyle birlikte bindik. Tıklım tıklım dolu, sıcak<br />

otobüsten nefret ediyordum. Kapının önünde bir yerden tutunarak dışarı<br />

seyrediyordum. "Eve git hazırlan. Hemen çıkarız" dedi. "Hayır gelmiyorum. Bu<br />

sıcakta patene asla gelmem. Yorgunum. Param bitti. Yani... daha bir çok<br />

nedenim var." dedim. Gitmeyi hiç istemiyordum. Onun yerine eve gidip,<br />

klimanın karşında tabletimle oyalanmak, koltuğun yumuşaklığı arasında<br />

kaybolmak ve açık büfe mutfağımızdan doyasıya yemek yemek istiyordum.<br />

Pijama giymeyi unutmadım.<br />

"Ya lütfen. Sen daha önce hem hiç gitmedin. Ben de. Diğerleri de. Normal<br />

patenden sıkılmadın mı? Zerrin lütfen gel" dedi Asu. Çok istekli görünüyordu.<br />

"Gerçekten gelmicem. Siz gidin. Ayrıca buz bana göre değil. Kısıtlı bir alanda<br />

dönmekten başka hiçbir şeyi yok. Oysa patenle ben İzmir'in her yerinde<br />

yaşıyorum. Biliyorsun paten aşktır"dedim. Oflayan gözlerle telefonuna sarılan<br />

Asu'ya baktım. Birini aradı ve telefonu kulağına götürdü.<br />

"Patron her şey iptal. Zerrin gelmiyor. " dedi ve bir şeyler dinledikten sonra<br />

telefonu bana uzattı. Uzatırken "Poyraz"dedi. Uzattığı telefonu aldım.<br />

"Efendim Poyraz" dedim sıkılan bir ses tonunda. "Niye bozuyorsun oyunu. Gel<br />

işte. Parayı ben veririm.Ne zaman maddiyatlar bize engel oldu. Ben biliyorum<br />

paran var. Sen kirli çıkısın" dedi. Dedikleri yüzümü gülümsetti. "Peki ama ilk ve<br />

son" dedim. "Peki" dedikten sonra telefonu Asu'ya uzattım.<br />

Durağı fark ettiğimde düğmeye bastım ve duran otobüste sendelendim.<br />

İndiğimde tıklım tıklım bir yerden kurtulduğum için mutluydum. Üzerime çeki<br />

düzen verdikten sonra saçımı düzeltirken Asu bana bakıyordu. Asu mahalle<br />

arkadaşım. Onunla aynı liseyi tuttursakta farklı sınıflardaydık. Diğer<br />

arkadaşlarlarımla da öyle ama onlarla farklı lisedeydik. Zaten yakın sadece üç<br />

tane arkadaşım vardı. Cemre, Poyraz ve Asu. Yoldan geçerken Asu sessizce<br />

"Seni seviyorum" dedi. Gülümseyerek "Keşke bende aynı şeyleri<br />

söyleyebilseydim" dedim ve onu sinir ettim.<br />

Bir süre sonra ayrıldık ve eve girdim. Hemen kendimi duşa attım. Yorgunluktan<br />

ölüyordum. Acelem olduğunun farkındaydım. Üzerime sarı dar pantolonumu<br />

onun üzerinede açık yeşil kısa kollu bir tişört giydim. Patenlerimi tam kapının<br />

önüne koyarken diyafon ardı arkası kesilmeyecek bir şekilde çalıyordu. "Ya


geliyorum" dedim. Aşağıdakilerin arkadaşlarımın olduğuna emindim. Poyraz<br />

uzaktan bağırdığı belli bir şekilde " Hadiii" dedi. Telefonumu aldım ve holdeki<br />

boydan aynanın karşısına son kez baktım. Yorgunluğum duşun ardından biraz<br />

da olsa gitmişti.<br />

Toplu olan hafif uzun at kuruğumu elimle arkama attım. Sol kulağımda üç, sağ<br />

kulağımda bir küpe, bileğimde siyah deri bilekliklerle iyi görünüyordum.<br />

Şimdiye kadar sevgilim olmamıştı. Olmasınıda istememiştim zaten. Çok kez aşık<br />

oldum mesela. Bazen yolda yürürken, bazen bir kafedeki yakışıklı çocuğa,<br />

bazen de paten parkındaki farklı kişilere. Ve herkes bana bir süre sap dedi.<br />

Saplığımla mutlu bir insandım.<br />

Patenlerimi giyerken namazını henüz bitirmiş olan annem belirdi kapıda.<br />

"Üzerine bir hırka ya da ince bir şey ol. Çok açık üzerindeki."dedi. "Of anne ya<br />

hava çok sıcak. Aa, odadan çantamı getirir misin?" dedim. Annem mutsuz bir<br />

şekilde çantamı getirip yere bıraktı. Annemin sözünü tutmamaktan nefret<br />

ediyordum.<br />

Çantamda ki cüzdanımdan belirli miktar paramı aldım ve yere bıraktığım<br />

telefonumu aldım. Ayağa kalktığım sırada sendelendim. "Yavaş düşeceksin"<br />

dedi annem. "Dikkat et" dedi. "Tabii patron seni seviyorum. Ben kaçar." dedim.<br />

Asansörü beklerken diyafon tekrar çaldı. "Poyraz geliyor"dedi. "Nasılsın Halime<br />

Teyze?" dediğini duyduğum sırada asonsöre çoktan binmiştim. Resmen<br />

diyafonda sohbet ediyorlardı. 8 katlı apartmanımızın 3. katında oturuyoruz.<br />

Aşağı indiğimde kapının önündeki merdivenlerde oturan Cemre ve Asu ile<br />

karşılaştım. Cemre bizden her zaman daha kapalı giyinen, ağır azim duran,<br />

kahverengi dalgalı saçları olan tatlı yakın bir arkadaşım. Asu'nun çok tersi gibi<br />

ama terslikler yakın arkadaşlık kurdurdu.<br />

Poyraz ise çok farklı. Şakacı, patende usta, yakışıklı, duygusal ve çok yakın<br />

arkadaşım. Babam, annem falan çok seviyor. Bir nevi üvey kardeşim. Benden<br />

küçük bir erkek katdeşim var. 15 yaşında. Poyraz'la harika anlaşır. Bu arada adı<br />

Mert.<br />

"Oh be nihayet inebildin" dedi Cemre. Ayağındaki patenlerden dolayı yavaş<br />

kalkıyordu. Gülümsedim ve etrafa bir göz attım. Poyraz ortalıkta yoktu. Asu


anlamıştı. "Sen gelinceye kadar yapması gerek bir hareket varmış. Onu<br />

deniyor." dedi.<br />

Güneş tam tepede, yakıyordu heryeri. Karşıdaki yol resmen kavruluyodu<br />

sıcaklıktan. Of kim gidecekti ya şimdi oralara...<br />

"Zerrin bak" dedi Poyraz. Aniden soluma baktığım sırada marketin önündeki<br />

yokuştan sertçe çıktı ve ters takla attı. Yaptığı hareketten ağzım açık kalmıştı.<br />

"Vaaaooov süpersin Poyraz" dedim hafiften bağırarak ve hızla yanına gittim.<br />

Yaptığı hareketten hepimiz büyülenmiştik. Aramızda en iyi kayan Poyraz, sonra<br />

ben, sonra Cemre idi. Poyraz risk alıyordu. Bende onun risklerini<br />

tekrarlıyordum. Heyecan ve haz veriyordu risk. Ölümüne seviyorduk pateni.<br />

Cemre bunlara çok kızıyor, düzgünce paten sürmemizi istiyordu. Biz Poyraz'la<br />

bir araya gelince duramıyorduk. Cemre tabii ki sadece düz sürmüyordu. Hızını<br />

alıp havada kendi etrafında çok güzel dönüyordu. İnce elastik gibi bacakları<br />

vardı. Sıfır açabilir, tek ayak üzerinde rahatlıkla hızlanabilirdi. Ama bize<br />

Poyraz'la bunlar sıkıcı geliyordu.<br />

"Harikaydın" dedim elimi omzuna vurarak. "Bir alkış abinize.... Tamam tamam<br />

tezahürata gerek yok" dedi. Asu gülümseyerek koltuğunun altındaki kaykayı<br />

yere indirdi. "Ukala, hava attığını sanıyorsun. Gel seni kaykayda görelim" dedi.<br />

"Aa, bana ukala diyene bak. Kızım sen şımarıksın bir kere tamam mı? Ayrıca<br />

tamam sen patenleri al ben kaykaya bineyim." dedi. Sesli bir şekilde güldükten<br />

sonra yola koyulduk. Dağınık bir şekilde ilerliyorduk. Arada bir hızlanıyor, bazen<br />

çok kısa duruyor ve sürekli birbirimize laflar atıyorduk. Başka biri duysa kırılır<br />

gücenir. Ama bu biziz işte... Biziz...<br />

Asu waveboardı ile çok havalı gözüküyordu. Ama patenle hız alan bizleride<br />

atlamamak gerekir. Çevremizdekiler bizim hızımıza, hareketlerimize baktıkça<br />

hayran kalıyordu. Kendimizi övmek ya da gösteriş meraklısı değiliz. Sadece<br />

hareketlerle mutluyuz.<br />

"Nerede bu buz pisti yaa" dedim. Sıcaktan terlemiştim. Güneş tam tepedeydi.<br />

Ayağıyla usta bir manevra yaparak ters kaymaya başlayan Poyraz "Diş sağlık<br />

merkezi var ya onun baya arkasında ama biz kestirmeden gideceğiz" dedi ve<br />

zıplayarak düz gitmeye başladı. "Yuh bi de baya arkasında diyorsun. Poyraz


seni döveceğim unutturma tamam mı?" dedim. Kısa bir gülüşmeden sonra<br />

hızlanıp yanlarına yetiştim.<br />

Cemre bize bakıp "Bakın şimdi sıra bende" dedi. Biz hafif izlemek için<br />

yavaşlarken Cemre daha da hızlandı. Sonra sağ ayağının desteğiyle havada<br />

güzel bir dönüş yaptıktan sonra genelde dururdu ama şimdi ters bir şekilde<br />

kaymaya devam etti. Hepimiz durup alkışladık. Gerçekten harikaydı.<br />

Eğlenceli bir şekilde ilerledik. Daha sonra sıcaklamış bir şekilde bir şekilde<br />

büyük bir binaya girdik. Ön tarafı büyük camlarla kaplı bina güzel görünüyordu.<br />

Sıkıntı önünde kocaman bir otopark olmasındaydı İçerisi dışarıya göre oldukça<br />

serindi. Bir kapıdan daha girdiğimizde etraf o kadar kalabalık değildi. Pist<br />

bomboş diyebiliriz.<br />

Sonra aramızda para topladık ve Poyraz giriş kartlarını getirdi. Hepbirlikte<br />

kasaya yürüdüğümüzde kasada bir kız duruyordu. Ayakkabı numaramızı sordu<br />

ve patenleri getirdi. Arkasında bir sürü paten vardı. Az ilerideki mavi koltuklara<br />

oturarak sünger gibi değişik bir zeminin üzerinde patenleri çıkarıp diğer<br />

patenleri giydik. Garipti. Altında demir parçasıyla yuvarlak bir yerde gezmek.<br />

Bu mavi patenler eskimişti. Sonra pistten çıkan bir erkeğin patenlerine baktım.<br />

Renkli bağcıkları ve siyah patenleri vardı. Çok hoştu. Hepimiz hazır<br />

olduğumuzda ayağa kalktık. Etrafta az kişi vardı ve bu az kişide çıkardığımız<br />

patenlere bakıyordu. Umursamayarak pistten yavaşça içeri girdik. Göründüğü<br />

kadar küçük de değildi. Orta boy stadyum diyebiliriz. Yüzümüze vuran serinlik<br />

heyecanlandırdı.<br />

Poyraz yandaki korumalıklardan tutunmayı bıraktı. Aslında o kadar zor değildi<br />

ve bende elimi bırakarak ortaya gittim. Bir süre sonra alışmıştık zaten. Cemre,<br />

Poyraz ve ben ortalarda sadece ilerliyorduk. Dışardaki gibi hareket<br />

yapamıyorduk. Bu hepimizin baya gülmesine neden oldu. Ama Asu hala<br />

korumalıklardan tutunuyordu ve kahkahalarımıza engel olamıyorduk.<br />

Bir süre sonra ben ve Poyraz beraber takılıyorduk. Cemre bizden baya<br />

uzaklaşmış, kulağına taktığı kulaklıkla kendi takılıyordu. Asu ise yalnızca denge<br />

kurmaya odaklanmış başka hiçbir şey yapmıyordu.<br />

Zemin ne kadar soğuk olsada bir süre sonra kaymaya çalıştıkça terletmişti. Bu<br />

düşme işini Poyraz ile abartmış hatta oyuna dönüştürmüştük. Daha çıkmamıza


yirmi dakikadan fazla bir süre vardı. Pistin çok dolu olmaması bizimde işimize<br />

gelmişti.<br />

Şu ana kadar iki kez düşmüş olan Poyraz, benim daha hiç düşmeyişimi<br />

kıskanıyordu ve beni düşürmek için uğraş veriyordu. Haline çok gülüyordum.<br />

"Poyraz 2-0" dedim itici bir gülümsemeyle. Aramızda bir iki metre vardı. Daha<br />

sonra ilgim dağılıp etraftaki siyah patenli iki antronöre kaydı. Güzel<br />

kayıyorlardı. "Vee Gool" dediğini duyduğum Poyraz' a baktığımda bir anda<br />

patenime gelen darbeyle sırt üstü feci bir şekilde yere yapıştım. Neye<br />

uğradığımı anlamadığım halde ilerideki Cemre'nin, Asu'nun ve yanımda<br />

kahkahalara boğulan Poyraz'ı görebiliyordum.<br />

Soğuk zemin beni ıslatmıştı. Durumumu gören bir antronör yanıma hızla geldi<br />

ve bana elini uzattı. Kalkmak için yardım almalıydım ve uzattığı eli tutup<br />

kalktım. Kalkıp üzerime çeki düzen vereceğim sırada hala o mor tişörtlü<br />

antronörün elini tuttuğumu anladım ve çaktırmadan ellerimi geri çektim. O<br />

kadar yakışıklı değildi ve benden biraz daha büyük olduğuna eminim. "İyi<br />

misin? Biraz sert düştün" dedi tebessümle bana bakarken. Sağ yanağında<br />

büyük bir gamzesi vardı ve bu benim çok sevdiğim bir şeydi. Gamzesine<br />

bakarken bir an cevap vermem gerektiğini düşünerek gözlerimi gözlerine<br />

çevirdim. "Ee, evet iyiyim. Teşekkür ederim" dedim tebessümle. Tebessüm<br />

edip yanımdan uzaklaştı. O gamze neydi öyle yaa...<br />

Üzerime yapışan buzları çırparken kahkahası çoktan durmuş ve ayakta<br />

Cemre'ye kolunu yaslayan Poyraz'a baktım. "N'oldu?" dedim ifadesiz bir<br />

şekilde. "Oo saplıktan kurtuluyorsun sonunda" dedi Poyraz. "Of saçmalama ya<br />

tutup kaldırdı bunda ne var" dedim. Asu yavaşça geldi "O gamzeye nasıl<br />

baktığını gördük" dedi. "Biliyorsun erkeklerdeki tüm gamzeleri seviyorum. Ona<br />

özel değildi" dedim inandırmaya çalışarak. "Neden bizi ikna etmekle<br />

uğraşıyorsun" dedi Cemre gülerek. Tuzak kurmuşlardı ya. Ona karşı bir şeyler<br />

hissettiğimi sanıyorlar. "Of tamam ya" derken tebessüm edip yavaşça<br />

ilerledim.<br />

Geriye kalan dakikalarımda kendimle iyi denge kurmuş bir şekilde geçirdim. Bir<br />

kaç kez daha düşmüştüm ve bunlarda Morlu'yu beklerken başkaları gelmiş<br />

veya kendim kalkmıştım. Sonunda eğlenceli dakikalar bitmiş, patenlerimizi<br />

giyiyorduk mavi uzun taburelerde.


"Çok iyiydi" dedi Cemre ayağa kalkarak. "Evet tekrarlayalım" diyerek katıldı<br />

Poyraz. "İyiydi"diyerek konudan uzaklaştım. "Ya ne iyisi. Ben gelmem" dedi<br />

Asu. Hepimiz kahkahalara boğulduk. Patenlerimizi giyip, diğer patenleri ise<br />

kasaya teslim ettik. Çevredekiler o patenleri çıkarıp bu patenlerimizi giydiğimizi<br />

görüp bakmışlardı. Ne vardı ki bunda. Patenle İnciraltın'a kadar delicesine<br />

gittik. Sonunda akşama doğru bir yerlerde bir şeyler içtikten sonra hepimiz eve<br />

koyulduk. Oysa aklım o Morlu'ya gitmiyor değildi. Oysa hiçbir şey yoktu<br />

aramızda. Deli düşüncelerle asansöre binip 3. kata çıktım.<br />

Yorgunlukla duvara yaslanmış kapının açılmasını beklerken patenlerimi<br />

çıkarıyordum. Kapı açıldığında yorgunlukla içeri attım kendimi.<br />

"Oo Zerrin Abla Hanım sonunda evin yolunu buldunuz" dedi Mert. Mert<br />

kardeşim. Kahverengi koyu renk saçları, hafif çıkmakta olan sakalları ve klasik<br />

üst uzun yanlar kısa saç tipi var. Aslında aşırı severim ama kavga etmediğimiz<br />

gün yoktur. Dışarıda ise sosyal, yakın, hiç kavgası olmayan abla-karedeşiz.<br />

Terslercesine Mert'e bakıp odama girdim.<br />

Ayaklarım düz tabana basmanın mutluluğunu yaşıyordu. Resmen<br />

hafiflemiştim. Yorgunluğum bu rahatlamanın sonunda iki katına çıktı. Yavaşça<br />

karşıdaki camın sağ tarafında kalan yatağa attım. Yorgunluğum düşüncelerime<br />

bile engel oluyordu. Cebimden telefonu çıkarıp biraz telefonla uğraştım. Bu<br />

yorgunlukla nasıl ders çalışacağım bilmiyorum. Telefonun ardından kalktım ve<br />

üzerimi değiştirdim. Her zaman olduğu gibi yine çıkardıklarım yatağımın<br />

üzerinde kaldı. Sonra kaldırırım düşücesiyle mutfağa yöneldim.<br />

Beyaz ve siyah parlak dolaplarla bütünleşen, açık renk tezgahı ve yerde büyük<br />

bir uyumlu olan bir mutfağımız var. Kapıdan girdiğimizde sol tarafımızda masa<br />

ve dört sandalye eşlik ediyor. Klasik mutfak işte. Hazır bir şekilde duran masaya<br />

baktım. Boş tabaklar ve salata duruyordu.<br />

"Ne yiyoruz?"derken ocağa yönelmiş tencereyi açmıştım. Yeşil fasulye en çok<br />

sevdiğim yemektir kendisi. "Zerrin bir tabağa yoğurt koysana" dedi annem.<br />

Onaylarcasına gri buzdolabına yönelip yoğur koydum. Babamın gelmesinin<br />

ardından yemek yedik. Sonra birden babam konuştu. "Zerrin son 2 ayın var<br />

sınava. Pateni bırakıyorsun" dedi. Şaşkın gözlerimi tabağımdan kaldırıp<br />

babama yönelttim. "Ne var ki paten sürmemde. Baba derece yaptım. İyi bir<br />

üniversite tutturacağıma eminim" dedim. Babam aynı ifadesiyle "Beş yanlış çok


fazla değil mi?" dedi babam. "Bir nevi bulduk başarıyı hep birlikte bunuyoruz"<br />

dedim. "Tamam anlaştık" dedim ve yemeğimi yedim. Aslında bu benim için<br />

daha hayırlı olacaktım. Çünkü bu yorgunlukla ders çalışamazdım. Yemeğin<br />

ardından çay demleyip anneme yardım ettikten sonra odama çekildim.<br />

Ardımdan gelen Mert çalışma masasının yanındaki yatağının ucuna oturup<br />

konuştu "Oha sen şimdi kabul mü ettin? Ne kadar da kolay vazgeçtin öyle."<br />

dedi alay edercesine. "Of kes Mert ayrıca çık ben ders çalışacağım" dedim ve<br />

kapının karşısında duuran kitaplıktan konu eksiğim olduğu test kitaplarını<br />

çıkarıp masaya koydum.<br />

Çalışma sandalyesine oturduğumda oturmanın ne büyük bir nimet olduğunu<br />

anladım. Yorgunluktan ölüyordum ve nasıl çalışacağımı bilmiyordum.<br />

"Ben sessizce telefonumu oynarım" dedi ve yatağa uzandı Mert. Çaktırmadan<br />

eşofmanımı kaldırıp diz kapaklarıma baktım. Hafiften bir morarma vardı.<br />

Çaktırmadan indirdim ve uykulu, yorgun bedenimle zorlayarak ders çalıştım.<br />

Çünkü ben eğlenceyi bilen ama gereksiz olduğunu düşündüğüm (aşk, sevgi, acı,<br />

romantiklik vb.) şeylere zaman harcamayı sevmeyen biriyim. Hem de o sosyal<br />

medya da çok meşhur olan şu ayrılık acısı sözlerden daha çok iğrenirim. Ama<br />

diğer geçmişte bize bir şeyler öğreten türk veya yabancı yazarların kitapları ve<br />

sözleri ayrı bir ilgim vardır. Elbette insan fıtratında aşık olmakta var, sevmekte<br />

var ama bilgi ve bazı eğlenceler benim için daha ön planda. Başarmak<br />

neredeyse benim için çok önemli. Ama bunu asla hırsa çevirmem ya da<br />

sevdiklerimle yarışmam. Eğer bu başarı hırsa dönüşürse istediğin kadar başarılı<br />

ol ama kimsenin gözünde iyi olmazsın.<br />

Düşüncelerimin ardından test kitabımı açtım. Zorla kalemi elime aldım ve<br />

ardından çalış, çalış, çalış...

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!