You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
BİR YIĞIN BOK<br />
John Berger<br />
İnek tersi ve at tersi, gübre olarak görece hoşturlar.<br />
Onlarla ilgili olarak özlem bile duyabilirsiniz. Mayalanmış<br />
arpa kokarlar; kokularının uzaklarında bir yerlerde çimen<br />
ve saman kokusu vardır. Tavuk boku nahoştur, amonyak<br />
miktarı nedeniyle boğazı yakar. Kümesi temizlerken kapıya<br />
gidip temiz havayı derin derin içinize çekmek sizi rahatlatır.<br />
En kötü, domuz dışkısı ve insan dışkısı kokar, çünkü insanlar<br />
ve domuzlar etoburdur ve iştahları hiç fark gözetmez.<br />
Kokuları çürümenin mide bulandırıcı mayhuşluğunu içerir.<br />
Bu kokunun uzaklarında bir yerlerde ölüm vardır.<br />
Milan Kundera, kitaplarından birinde Tanrı fikrini<br />
reddeder çünkü ona göre hiçbir Tanrı, içinde sıçmanın<br />
gerekli olduğu bir hayat tasarlamazdı. Kundera'nın, üstüne<br />
basarak vurgulayışı, insanı bunun bir şakadan daha fazla<br />
birşey olduğuna inanmaya götürür. Kundera, derinlere<br />
işlemiş bir iğrenme duygusunu dışa vurur. Bu iğrenme de<br />
tipik şekilde seçkincidir. Doğal bir karşı çıkışı, ahlaksal bir<br />
sarsılmaya dönüştürür. Seçkinlerin böyle bir alışkanlığı<br />
vardır. Örneğin, cesaret, herkesin hayran olduğu bir<br />
niteliktir. Ama sadece seçkinler, korkaklığı kötülük olarak<br />
görüp kınarlar. Varlıksızlar belli şartlar altında herkesin<br />
korkak olabileceğini çok iyi bilirler.<br />
Bir hafta önce, yıl boyunca biriken bokları temizleyip<br />
gömdüm. Ailemin ve bizi ziyarete gelen arkadaşların<br />
boklarını. Bu işin senede bir kez yapılması gerekiyor, en<br />
uygun zaman da Mayıs. Daha öncesinde donma tehlikesi<br />
var, sonrasında ise sinekler geliyor. Büyükbaş hayvanlar<br />
nedeniyle yazın çok sinek oluyor. Kısa bir süre önce, bir<br />
adam bana yalnızlığını anlatırken, "Geçen kış sinekleri<br />
özleme noktasına geldim," dedi.<br />
Önce toprakta bir çukur kazıyorum - bir mezar<br />
boyutlarında ama o kadar derin değil. Kenarları, boşaltmak<br />
için yana devirdiğimde el arabasının kaymaması için, çok<br />
iyi düzeltilmiş olmalı. Ben çukurun içinde dururken<br />
komşunun köpeği Mick çıkageliyor. Encikliğinden beri<br />
tanırım onu ama daha önce beni hiç önünde bir cüceden<br />
biraz daha uzun halde görmemişti. Ölçek duygusu altüst<br />
oluyor, havlamaya başlıyor.<br />
Bokları dışarıdaki kulübeden alma, el arabasıyla taşıma,<br />
çukura boşaltma işlemine ne kadar sakin başlarsam<br />
başlayayım, her defasında içimden bir tür öfkenin<br />
yükseldiğini hissettiğim bir an geliyor. Neye ya da kime<br />
karşı? Sanırım, bu öfke atalardan kalma bir şey. Bütün<br />
dillerde "Bok!" bıkkınlık gösteren bir küfür sözcüğü. İnsanın<br />
kurtulmak istediği bir şey. Kediler, kendi pisliklerini<br />
patilerinden biriyle üzerine toprak atarak kapatırlar. İnsanlar<br />
kendilerininkinş kullanarak küfrederler. Kürediğim şeyi<br />
isimlendirmek, sonunda mantıksız bir öfkeye yol açıyor.<br />
Bok!<br />
Bokları kürerken, cennet imgeleri aklıma geliyor.<br />
Melekler ve kutsal borazanlar değil, duvarla çevrilmiş<br />
bahçe, dupduru su pınarı, çiçeklerin capcanlı renkleri,<br />
çimenlere serilmiş desensiz, bembeyaz örtü, tanrısal<br />
yemekler. Saflık ve canlılık rüyası, dışkı ve pisliğin her yerde<br />
varolmasından doğmuştur. Bu kutuplaşma, insan<br />
imgeleminde kesinlikle en derin yer etmiş olanlardan biridir<br />
ve bir sığınak olarak yuva fikriyle -kir de dâhil pek çok<br />
şeyden kurtulup sığınılacak yerle- yakından bağlantılıdır.<br />
Şu modern, sağlıklı temizlik dünyamızda sağlık<br />
tamamen eğretilemeli ya da ahlakçı bir terim haline geldi.<br />
Tüm duyusal gerçekliğini yitirdi. Buna karşıt olarak,<br />
Türkiye'de fakir evlerde ilk misafirperverlik edimi,<br />
misafirlere ellerini, kollarını, boyunlarını, yüzlerini<br />
temizlemeleri için limon kolonyası sunmaktır. Bu da bana<br />
seçkinlerle ilgili bir Türk deyişini hatırlatıyor; "Kendini her<br />
boka maydanoz olur sanıyor."<br />
El arabası ters döndürülünce boklar cıvık ölü bir ağırlıkla<br />
dışarı kayıyor. O berbat, mayhoş koku, erekbilimsel olarak<br />
insanı dürtüyor, kışkırtıyor. Çürümenin kokusu, buradan da<br />
çözülmenin, bozulmanın kokusu. Ama bunun -vücuttan<br />
devamlı iğrenmesiyle safçılığın devamlı öğrettiği gibiayıpla,<br />
günahla ya da şerle bir ilgisi yok. Bokun renkleri,<br />
yanık altın rengi, koyu kahverengi, siyah; Rembrandt'ın<br />
miğferli Büyük İskender tablosundaki renkler.<br />
Oğlum Yves'in kasaba okulundan getirip bana anlattığı<br />
bir öykü:<br />
Meyve bahçesinde güz. Bir inek fışkısının yakınına,<br />
çimenlerin üstüne pembe bir elma düşer. İnek boku, dostça<br />
ve nazikçe elmaya: "Günaydın, Bayan Elma, nasılsınız?" der.<br />
Bayan Elma, böyle bir konuşmanın, kendi saygınlığına<br />
uygun olmayacağını düşündüğünden soruyu duymazlıktan<br />
gelir.<br />
"Hava güzel, değil mi, Bayan Elma?"<br />
Sessizlik.<br />
"Buralarda çimenler çok güzeldir, Bayan Elma,".<br />
Gene sessizlik.