Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Daima Daha İyiye...<br />
Kültür, Sanat ve Seyahat | Para ile Satılamaz<br />
2019 - Sayı 2<br />
ENGİN UZUN’UN<br />
ÜMMETİN<br />
YETİMLERİ<br />
O B J E K T İ F İ N D E N<br />
DİYAEDDİN şahİN<br />
Hırsın Kıskacında<br />
Direnen VEFA S. 2<br />
MEHMET UZUNER<br />
Birliğe Giden<br />
Yolda: HURSAD S. 6<br />
Gürkan GENÇ<br />
Demir Atlı Adam:<br />
Bisikletle Umre’ye<br />
Gitmek S. 14<br />
HİKMET BARUTÇUGİL<br />
“Sanat, Allah’ı<br />
Aramaktır” S. 34<br />
DENİZ UNAY<br />
Çocuklarımızı<br />
Teknoloji Bağımlılığından<br />
Nasıl Koruruz? S. 62<br />
EROL BODUR<br />
Huzur Veren Şehirler<br />
Mekke, Medine,<br />
Kudüs S. 68<br />
Özel Röportaj: Sinan Akçıl - Dualarım Kabul Oldu | Sayfa 46
İÇİNDEKİLER<br />
14<br />
Diyaeddin ŞAHİN - Hırsın Kıskacında Direnen Vefa<br />
Hui Müslümanları / Çin’de Ramazan ve Yeme-İçme Adetleri<br />
Mehmet UZUNER - Birliğe Giden Yolda: HURSAD<br />
Dr. Erkan Aydın - Kudüs ve Ramazan<br />
HURSAD Mobil Uygulama<br />
Demir Atlı Adam: Gürkan Genç<br />
Murat Kundak - Tarih ve İbret Dersi: Endülüs<br />
Melih Kılıç - İnanç Turizmi Firmaları İçin Sosyal Medya<br />
Surre Alaylarından HURSAD’a Hac Yolculuğu<br />
Suriyelilerle İlgili Meşhur Yalanlar<br />
Opr. Dr. Saadet Yılmaz - Güncel Katarakt Cerrahisi<br />
ve Göz İçi Lensleri<br />
Medine’de Unutulan Mescidler<br />
Ebrûzen Hikmet Barutçugil ile Özel Röportaj<br />
İki Gizemli Yangın: Fransa ve Kudüs (Editörden)<br />
Hiċretiṅ İlk Yurdu: Habeşiṡtan – Ediṫörden<br />
Bir Başarı Hikayesi: Ampute Kahramanları<br />
ile Özel Röportaj<br />
Bünyamin Baki - Büyüleyen Ada:<br />
Zanzibar (Siyahların Sahili)<br />
Umre Vizesinde Yeni Dönem: Elektronik Vize<br />
Dr. Neslihan Özsoy - Hac Yolculuğunun Kabûsû: İshal<br />
Engin Uzun’un Objektifinden: Ümmetin Yetimleri<br />
Farklı Çağların Dev Projeleri:<br />
İstanbul Havalimanı - Hicaz Demiryolu (Editörden)<br />
Deniz Unay - Teknoloji Bağımlılığı ve Siber Zorbalık<br />
2<br />
4<br />
6<br />
8<br />
12<br />
14<br />
18<br />
20<br />
24<br />
28<br />
30<br />
32<br />
34<br />
40<br />
42<br />
44<br />
50<br />
53<br />
54<br />
56<br />
58<br />
62<br />
Demir Atlı Adam<br />
Gürkan Genç<br />
18<br />
Tarih ve İbret Dersi: Endülüs<br />
Murat Kundak<br />
58<br />
Farklı Çağların Dev Projeleri: İstanbul<br />
Havalimanı - Hicaz Demiryolu<br />
KÜNYE<br />
HURSAD DERGİ<br />
KÜLTÜR, SANAT VE SEYAHAT DERGİSİ<br />
SAYI: 2<br />
TEMMUZ 2019<br />
İMTİYAZ SAHİBİ: Hac, Umre ve<br />
Seyahat Acenteleri Derneği<br />
Yayın Türü: Süreli / 3 Aylık<br />
COPYRIGHT @ 2019<br />
Bu yayının tüm hakları Hac, Umre ve<br />
Seyahat Acenteleri Derneği’ne aittir.<br />
Dergi içeriği izin alınmadan elektronik<br />
veya basılı şekilde kullanılamaz,<br />
çoğaltılamaz. Kaynak göstermek<br />
suretiyle alıntı yapılabilir. Yazıların<br />
sorumluluğu yazarlarına aittir.<br />
Dursun Ali Erzincanlı - Otuz Kuş Şiiri<br />
Manşetlerin Dilinden “15 Temmuz”<br />
Erol Bodur - Huzur Veren Şehirler: Mekke, Medine ve Kudüs<br />
İslam Coğrafyasından Kısa Kısa...<br />
66<br />
67<br />
68<br />
71<br />
GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />
Diyaeddin Şahin<br />
YAYIN KOORDİNATÖRÜ<br />
Nurcan Özökten<br />
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />
Murat Kundak<br />
YAYIN KURULU<br />
Muharrem Güldemir<br />
Yasin Öztürk<br />
Harun Yurdakul<br />
Selami Çaylı<br />
Mehmet Ali Menteşe<br />
Murat Kundak<br />
Bünyamin Baki - Gökbiliminde Çığır Açan<br />
Gelişme: Kara Delik Nasıl Fotoğraflandı?<br />
72<br />
EDİTÖR:<br />
Bünyamin Baki<br />
YAYIN KURULU DANIŞMANI<br />
Mehmet Uzuner<br />
Osman Sarı - Hüzün Şiiri<br />
74<br />
FİNANS<br />
Nevzat Altıner<br />
GÖRSEL YÖNETMEN<br />
Melih Cem Kılıç<br />
Portre: Yeni Zelanda Başbakanı: Jacinda Ardern<br />
Şarkıcı Sinan Akçıl İle Özel Röportaj: “Dualarım Kabul Oldu”<br />
Kitap Köşesi<br />
Bulmaca Sayfası<br />
75<br />
76<br />
79<br />
80<br />
İLETİŞİM<br />
0 212 525 33 33<br />
iletisim@hursad.org<br />
ADRES<br />
Akşemsettin Mahallesi<br />
Ocaklı Sokak Adalet Apt.<br />
No: 9/4 FATİH / İSTANBUL<br />
BASIM YERİ<br />
Ege Basım<br />
Esatpaşa Mah. Ziyapaşa<br />
Cad. No:4 34704 Ataşehir/<br />
İSTANBUL<br />
Tel: +90 216 470 4 470<br />
Faks: +90 216 472 84 05
2<br />
HIRSIN<br />
KISKACINDA<br />
DİRENEN<br />
VEFA<br />
Yapılan hizmetlere vefa…<br />
Temsil ettiği davaya vefa…<br />
Şer güçlerine karşı verdikleri<br />
mücadele cihetiyle ülkeye<br />
vefa…<br />
İnsanoğlu, gördüğümüz dokunduğumuz<br />
ve hissettiğimiz evrende tek özgür irade<br />
sahibi varlıktır. İnsanı diğer canlılardan<br />
üstün kılan da bu özelliğidir. İmtihan için,<br />
özgür irade sahibi olmak ise gerek şarttır.<br />
İnsan dünya hayatında, evvelden verdiği<br />
sözü tutup tutmama hususunda sıkı bir<br />
imtihana tabidir.<br />
Bundandır ki birçok özelliği aynı anda<br />
taşımaktayız. Sevgiyi-nefreti, güzeliçirkini,<br />
sabrı-isyanı, hırsı-azmi,<br />
nankörlüğü-vefayı, cömertliği-cimriliği<br />
ve daha birçok zıt özelliği aynı anda<br />
barındırırız. İmtihan gereği bazı arzu ve<br />
duygularımızı dizginlememiz, bazılarını<br />
ise daha güçlü hale getirmemiz gerekir.<br />
Tam da bunun içindir ki içtimai hayatın<br />
içinde her dem bulunan bizlerin vefayla<br />
ve hırsla olan münasebetimiz çok anlam<br />
taşımaktadır.<br />
Hırs, insanda bulunan duygulardan<br />
ve psikolojik zaaflardan birisidir.<br />
Hadisler incelendiğinde Hz. Peygamber<br />
(s.a.v)’in, telkinlerle bu duyguyu iyi<br />
şeyler yapmaya özellikle de ahireti<br />
kazanmaya yönlendirdiği ve böylece bu<br />
zaafı tedavi ettiği görülmektedir. Hırs,<br />
psikolojik bakımdan; doymak bilmeyen<br />
bir açlık, sınırsız bir tatminsizlik durumu<br />
olarak ifade edilmektedir. Mal edinme<br />
ve mal biriktirme hırsı, makam mevki<br />
hırsı, ne pahasına olursa olsun başarı<br />
hırsı hemen hepimizin zaman zaman<br />
karşılaştığımız duygulardır. Hepimiz,<br />
hırsın sebep olduğu olumsuzlukları<br />
yakinen görmekteyiz. Mesleğimizi icra<br />
ederken bazı rakiplerimizin gözünü<br />
karartan hırs, gayrimeşru yollara<br />
tenezzül etmeyi dahi sıradan bir durum<br />
gibi adeta meşrulaştırılmaktadır. Son<br />
yıllarda ayyuka çıkan Umrede sahte kart,<br />
bu hırsın ürünü değil de nedir? Yine<br />
haksız rekabete sebep olan birçok sistem<br />
dışı yönelimler de bu hırsın eseridir.<br />
Daha fazla yolcu götürmek, daha fazla<br />
para kazanmak için meslektaşlarımızın<br />
bayilerine yaptığımız akıl almaz transfer<br />
(!) teklifleri de dizginleyemediğimiz<br />
hırslarımızın sebep olduğu ahlaki<br />
zaaflarımız değil midir?<br />
Hırsımızın sebep olduğu diğer ve belki<br />
de en önemli tahribat ise vefayı yerle<br />
bir etmesidir. Birlikte çalıştığımız, iş<br />
yaptığımız, aynı kaderi paylaştığımız<br />
dostlarımıza, üç kuruşluk menfaat için<br />
nasıl da vefasızlık etmekteyiz. Oysa böyle<br />
mi olmalıydık? Peygamber Efendimiz<br />
(s.a.v) Müslümanlar arası vefanın nasıl<br />
yaşanacağı konusunda buyuruyor ki:<br />
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona<br />
hıyanet etmez. Ona yalan söylemez. Ona<br />
yardımı terk etmez. Her Müslüman’ın ırzı,<br />
malı ve kanı diğer Müslüman’a haramdır.”<br />
Vefa, sevgide saygıda sebat etmektir.<br />
Öyle ki sevgimiz, sevdiğimizin ölümünden<br />
sonra dahi sürmesi gerekir. Evlada<br />
hizmet babaya vefadır, anlayışıyla<br />
vefatından sonra ailesine göstermemiz<br />
gereken sevgi devamlılığıdır. Nicedir<br />
kaybettiğimiz vefanın yerini ‘Vefa
İstanbul’da bir semt adıdır’ ironisi<br />
aldı.<br />
Bir diğer vefa tanımı ise ahde vefa<br />
olarak karşımıza çıkan, sözünde<br />
durmak, sözünü yerine getirmek,<br />
sözünü tutmak, borcu ödemek<br />
şeklindedir. Rabbimiz sözümüzde<br />
durmayı, sözleşmelerimize uymayı<br />
emreder.<br />
Her alanda olduğu gibi meslektaşlar<br />
arası verdiğimiz sözlere sadık<br />
olmamız ve vefalı davranmamız<br />
gerekir. Eğer yapılmayacak bir söz<br />
ise söz verip sadakat göstermemek<br />
yerine, başlangıçta söz vermememiz<br />
daha doğru olur. Atalarımızın “Söz<br />
namustur” ifadesini unutmamak,<br />
verdiğimiz sözü namus saymak vefalı<br />
davranışın gereğidir. Oysa birkaç<br />
hacı için ne çabuk da sözümüzden<br />
döndük. Kasem ederek haykırdığımız,<br />
sözlerimiz ne çabuk unutuldu.<br />
Ne çabuk hırsımıza kurban gidip<br />
vefasızlık girdabına düştük. Acaba<br />
ahde vefasızlık yaparak kazandığımız<br />
üç kuruşa karşılık, neleri feda ettik.<br />
Ve sonuçta karlı mı çıktık zararlı mı?<br />
Bir de politik hırslarla ortaya çıkan<br />
vefasızlıklar var ki bizler gibi sıradan<br />
insanların anlaması gerçekten zor.<br />
Hiçbir makam ve mevki sahibi<br />
değilken (belki de o makamlara<br />
layık dahi değilken) siyasi liderin<br />
başdanışman, milletvekili, bakan,<br />
başbakan ve hatta cumhurbaşkanı<br />
yaptığı kişilerin menfaatleri<br />
henüz kesilmeden dahi, nasıl da<br />
liderlerine sırt döndüklerini çok yakın<br />
zamanlarda müşahede etmekteyiz.<br />
Hangi hırsla, liderlerine karşı<br />
hareketlere gönüllü katıldıklarını<br />
anlamak gerçekten zor. Hangi<br />
hırsın, hangi vefasızlıklara sebep<br />
olduğunu yakın zaman siyasi<br />
hayatında gözlemlemek çok kolay.<br />
Basın önünde-onlarca televizyon<br />
kanalının canlı yayınladığı bir<br />
ortamda-ömrünün sonuna kadar<br />
liderinin ve ailesinin aleyhine<br />
olacak hiçbir hareketin içinde<br />
olmayacağını oldukça net ifade eden<br />
saygın kimseler dahi, liderlerine<br />
ihanet etmekten, onları zaafa<br />
düşürecek projeler içinde olmaktan<br />
kaçınmıyorlar maalesef. Milletvekili<br />
aday listelerine yeniden giremeyen on<br />
beş yıllık vekiller, liderlerini yerden<br />
yere vurmaktan çekinmemektedirler.<br />
Bazı zamanlarda, liderin<br />
arkadaşlarına her zamankinden daha<br />
çok ihtiyacı vardır. Böyle zamanlarda<br />
bırakın aleyhte olmayı suskunluk dahi<br />
vefasızlıktır. Gezi ayaklanmasının<br />
yaşandığı dönemlerde, vandalların<br />
ağzıyla dönemin Başbakan’ına<br />
yapılan çağrıları hepimiz hatırlarız.<br />
Yine FETÖ’cü hainlerin 17-25<br />
Aralık’ta yapmaya çalıştıkları<br />
hükümeti devirme girişimine, kimlerin<br />
sessizlikle cevap verdiğini tekrar<br />
hatırlayalım. Liderin en çok desteğe<br />
ihtiyaç duyduğu zamanlarda liderin<br />
yanında bulunmak vefa, sessizliğe<br />
gömülmekse çok net bir şekilde<br />
vefasızlıktır. Bizler, herhangi bir siyasi<br />
makam peşinde koşmayan sıradan<br />
insanlar, yine iktidar nimetlerinden<br />
çok uzak olan insanlarız. İktidarın<br />
ülkeye yaptığı hizmetler kadar<br />
iktidardan faydalanan, sıradan (ki<br />
bu sıradanlıkla onur duymaktayız)<br />
insanlara düşen vefadır.<br />
23 Haziran seçimlerine dönük<br />
olarak, meslektaşlarımızın neredeyse<br />
tamamının takdirini kazanan açık ve<br />
net siyasi tavrımızın da sebebi işte<br />
bu vefa duygusudur.<br />
Yapılan hizmetlere vefa… Temsil ettiği<br />
davaya vefa… Şer güçlerine karşı<br />
verdikleri mücadele cihetiyle ülkeye<br />
vefa… Liderin en çok desteğe ihtiyaç<br />
duyduğu zamanda, sessiz kalmayarak<br />
gösterilen ahde vefa…<br />
Dünya hırsı insana vefasızlık<br />
yaptırmamalı. Hırslarımızı<br />
manevi dünyamızı güçlendirmeye<br />
yönlendirmeli, ülkemize milletimize<br />
ve sektörümüze hizmete kanalize<br />
etmeliyiz.<br />
Hırsın kıskacında direnen vefayı<br />
kurtarmak çok mu zor? Ne dersiniz?<br />
Diyaeddin ŞAHİN<br />
HURSAD BAŞKANI<br />
3
4<br />
HUİ<br />
MÜSLÜMANLARI<br />
ÇİN’DE RAMAZAN<br />
VE YEME-İÇME<br />
ADETLERİ<br />
Sait Hakim Gezente - Dil Uzmanı - Akademisyen<br />
Muhtelif dönemlerde hem kuzeyden<br />
kara yoluyla hem de güneyden<br />
deniz yoluyla Çin’e seyahat edip<br />
bu topraklara yerleşen Müslüman<br />
seyyah ve tacirlerin ahfadı olup,<br />
zamanla “Hanyü” yani Çince<br />
konuşmaya başlayan Müslüman<br />
Çinlilere “Hui” denilmektedir.<br />
Bazı tarihçiler, bu tayfanın<br />
hususiyetle Yuan döneminde yani<br />
Moğol hakimiyeti zuhur ettiğine<br />
kail olmuşlar, bazıları ise Tang<br />
dönemine kadar işi götürmüşlerdir.<br />
Bunların dilleri, ilk dönemlerde<br />
“picin” seviyesinde karma bir lisan<br />
keyfiyetine sahip iken zamanla<br />
“kreyol” sınıfına yükselmiş ve<br />
müşterek bir anlaşma aracı olmuş,<br />
daha sonra ise tamamen Çince’ye<br />
dönüştüğü için bu grup artık Han<br />
Çinlisi tabir edilen ana gruptan<br />
sayılmışlardır.<br />
Bazı tarihçiler ilk tacir-seyyah<br />
Müslümanların Çinlilerle yaptıkları<br />
evlilikten doğan çocukların epey<br />
bir süre Arapça, Farsça veya<br />
- geldikleri coğrafyaya bağlı<br />
olarak- Türkçe veya Moğolca<br />
konuştuklarını; zamanla dillerinin<br />
Çin kültürüne uyum sağlayarak<br />
“Hanyü”ye inkılab ettiğini<br />
düşünmektedirler. Bunların durumu<br />
kuzeydeki Orta Asya asıllı etnik<br />
gruplardan farklıdır. Huiler birçok<br />
anane ve dil bakımından tamamen<br />
Çinli gibidirler. Kendi adetlerini<br />
kanonize eden âlimler yetiştirmiş,<br />
Müslümanlığın ana kavramlarını<br />
ve pek çok islami-tasavvufi tabiri<br />
Çince ifade etmek için daha kadim<br />
zamanlardan kalma yerli Çin itikat<br />
ve adetlerinden faydalanmışlardır.<br />
Ancak bu yerlileşme süreci onların<br />
İslam’dan uzaklaştıkları anlamına<br />
gelmemektedir.<br />
Hui Müslümanları, Çin’in orta<br />
kuzeyindeki Gansu’dan ta en<br />
güneydeki Yunnan’a kadar her<br />
yerde mevcutturlar. Umumi olarak<br />
lokantacılık sektöründe göze<br />
çarpsalar da aslında her alanda az<br />
veya çok onlara rastlanmaktadır.<br />
Aralarında yüksek seviyede<br />
emniyet memurları, doktorlar,<br />
sporcular ve üniversite hocaları<br />
da vardır. Lokantalarında en<br />
lezzetli yemekleri noodle yani<br />
makarna türleridir. Kebap ve diğer<br />
et ürünleri konusunda asla Uygur<br />
lokantalarınn fevkine çıkamazlar.<br />
Güneydeki Yunnan eyaletinin en<br />
ücra köşelerinden Guangzhou’daki<br />
lokantalara kadar her yerde Hui<br />
yemeği yediğimizden, tavuk<br />
bacağından farklı tatlılara kadar<br />
geniş bir mutfak kültürüne sahip<br />
olduklarını müşahede ettik. Her ne<br />
kadar kebap tarzı et yemekleri ve<br />
farklı pilavları olsa da Orta Asya<br />
veya İran tarzında kebap, pilav, sulu<br />
yemek vesaire yapamamaktadırlar.<br />
En başarılı yemekleri aslen Çin<br />
tarzı olan ve helal standartlara<br />
dönüştürdükleri makarna ve sebze<br />
yemekleridir. Kuru eti de güzel<br />
kullanmakta, taze soğan, yeşil<br />
biber ve Çin baharatlarıyla servis<br />
etmektedirler.<br />
Güneydeki Yunnan Hui mutfağı<br />
biraz daha ağırdır, kullandıkları<br />
yağ ve baharat daha güçlü hazım<br />
sistemine sahip midelere hitap<br />
eder. Bütün bu özellikleri ile Hui<br />
mutfağının, Orta Asya veya Güney<br />
Asya’daki Müslüman mutfaklarına<br />
ait olmadıkları kesindir. Onları<br />
büyük Çin mutfağının Müslüman<br />
bir alt grubu olarak telakki etmek<br />
sıhhatli olacaktır.<br />
Huiler dış görünüş olarak bazı<br />
bölgelerde Han Çinlilerine pek<br />
benzememekte hem daha kıllı<br />
olmaları hem de burunlarının<br />
daha belirgin olmasıyla ayırt<br />
edilmektedirler. Bazı bölgelerde<br />
ise ana grup Çinlilerden onları<br />
ayırmak imkânsızdır. Boy ve burun<br />
oranlarına baktığımızda özellikle<br />
kuzeydeki Hui Müslümanların,<br />
(kadınlar dahil) ortalama bir Kanton
5<br />
Çinlisinden daha uzun boylu ve<br />
daha belirgin burunlara sahip<br />
olduğunu görmek mümkündür.<br />
Ten rengi olarak umumiyetle<br />
biraz daha koyu tenlidirler; ancak<br />
gayet açık tenli Huiler de vardır.<br />
Yunnan eyaletindeki Huilerin ten<br />
rengi daha koyudur ve onların<br />
genetik karışımı Kuzeydekilere hiç<br />
benzememektedir.<br />
Guandong’taki Hui’ler Kanton<br />
ananelerine uygun şekilde ticarete<br />
eğilimlidirler, çoğu eski zamanlarda<br />
daha kuzeyden, yani Gansu<br />
taraflarından gelmişlerdir. Onlar<br />
devlette ve özel sektörün her<br />
kesiminde mevcutturlar. Kadınlar<br />
ya geleneksel Hui eşarbı takarlar<br />
ki gayet pratiktir, uzaktan kumaş<br />
bir miğfere benzer veya İslam<br />
dünyasına giden-gelen varsa<br />
onlardan etkilendikleri gibi takarlar.<br />
Hiçbirisi yüzlerini kapatmazlar.<br />
Düzenli başörtü takanlar<br />
umumiyetle Ürdün ve Suriye tarzı<br />
takarlar. Arabistan tarzına hiç<br />
müşahede etmedik.<br />
Kuran okuduklarında kelimeleri<br />
sonlarına hareke verirler, dilleri<br />
bazı Arabi kelimeleri gerektiği gibi<br />
telaffuz etmeye kadir değildir.<br />
“R” harfini bilmezler, “L” yi farklı<br />
okurlar Sad ve diğer harfler de<br />
farklıdır. Ancak uzun süre İslam<br />
dünyasına giden-gelenlerin telaffuz<br />
ve tecvidi daha iyidir.<br />
Hui Müslümanları, ana babaya<br />
saygı, evde oturma kalkma,<br />
giyim kuşam gibi konularda<br />
Türklere benzer tarafları vardır.<br />
Hui Müslümanları kendilerine<br />
mahsus Kuran okuma makam ve<br />
nağmelerini kaybetmektedirler.<br />
Her yerde Abdussamed gibi<br />
okumaya çalışan çocuklar peyda<br />
olmaktadır. Ne yazık ki bu türden<br />
okuma adetleri Türkiye gibi<br />
farklı makamlarda Kuran okuyan<br />
hafızlar yetiştirmiş bir ülkeyi de<br />
istila etmektedir. Umumi tecvid<br />
kurallarına riayet edildikten sonra<br />
Mısırlı’nın Mısırlı gibi, Türk’ün<br />
Türk gibi, Afrikalı’nın Afrikalı gibi<br />
okumasında mahzur yoktur. Bunlar,<br />
bırakılınca bir daha yaşanmayacak<br />
muazzam antropolojik<br />
zenginliklerdir. Allah Teala’nın<br />
kitabının ışığı farklı gırtlaklarda<br />
farklı makamlarda ve farklı dillerde<br />
daha güzel yansır.<br />
Hui Müslümanları’nın din ve<br />
geleneklerinin devamı için düzenli<br />
olarak İslam bilgisine sahip hoca<br />
yetiştirmeye ihtiyaçları vardır. Aksi<br />
takdirde büyük Çin kitlesi içinde<br />
bu zenginlik kaybolma tehlikesi ile<br />
karşı karşıyadır.<br />
Huiler tıpkı diğer Müslümanlar<br />
gibi Ramazan ayında beraber<br />
iftar yapmayı severler. Kendi<br />
mutfaklarına uygun yemekleri<br />
misafirler ikram ederler. Soğuk<br />
suyu yemekte fazla kullanmazlar.<br />
Bunun yerine ılık çaya benzer<br />
sıvılar kullanırlar. Ilık çay yemeğin<br />
başında ortasında ve sonunda<br />
zaman zaman içilir ve asla bizim<br />
çaya benzemez. Bizim çay daha<br />
serttir ve koyudur. Huilerin<br />
yemekte içtikleri çay diğer<br />
Çinlilerinki gibi daha açıktır ve tadı<br />
daha belirsizdir. Ancak özel olarak<br />
çay içmek istediğinizde size onlarca<br />
farklı çay seçenekleri sunarlar.<br />
Burada hususi masası ve takımı ile<br />
çay hazırlama işi bir sanata benzer.<br />
Bazı çay türleri çok pahalıdır.<br />
Cuma namazı gibi geniş katılımlı<br />
ibadet zamanlarında cami etrafı<br />
daha kalabalık olur. Etraftaki<br />
kebaplar, tavuklar pilavlar iştahınızı<br />
açar. Bazılarının street-food<br />
tabir ettiği bu seyyar aşçı esnafı<br />
arasında nicelerinin eline kırk yıllık<br />
lokanta aşçısı su dökemez. Ama<br />
öyleleri de var ki yediğiniz yemek<br />
midenizi yakıp geçer. Muhakkak<br />
surette bir bilenin tavsiyesi ile<br />
erişin; baharatı ve eti doğru<br />
kullanan seyyar aşçıyı bulun.
6<br />
Birliğe Giden Yolda: HURSAD<br />
BİRLİĞE<br />
GİDEN<br />
YOLDA:<br />
HURSAD<br />
Kanunlar yapılır, kanunlar<br />
çıkarılır, yönetmelikler<br />
havada uçuşur. Fakat sizin<br />
derdiniz asla bu kadar<br />
sayfaların içinde yer almaz.<br />
Falanca maddeye mahsup<br />
edilir gidersiniz.<br />
Dernek çatısı altında, vatandaşlarımızın<br />
hizmet kalitesini arttırmak,<br />
eğitimlerine imkân sağlamak, sosyal<br />
sorumluluk projeleri içinde yer<br />
almak, acentalarımızın toplu hareket<br />
edebilmesini sağlamak, maliyetlerini<br />
düşürmek elbette yapılabilir ve<br />
yapmaktayız da. Fakat bu sadece resmin<br />
küçük bir bölümüdür.<br />
Vatandaşlarımızın mağduriyetini<br />
engelleyebilmek, tedbir alabilmek,<br />
hakkıyla hizmet veren ve vermeyeni<br />
Değişecek<br />
ayırabilmek, haksız rekabetin önüne<br />
geçebilmek, acentalarımız hakkında<br />
verilen kararlara imza atılırken temsil<br />
edebilmektir asıl önemli olan.<br />
Bu kararların alındığı masalarda resmi<br />
statü ile oturabiliyorsanız, yapılacak<br />
çok iş var demektir. Hatta çok daha<br />
fazla hizmet edebilmeniz için bu statüyü<br />
almanız şarttır.<br />
Daha önce de belirttiğimiz gibi<br />
Ülkemizde Hac ve Umre organizasyonları,<br />
Bakanlıklararası Hac ve Umre Kurulu<br />
tarafından verilen kararlar ve<br />
Diyanet İşleri Başkanlığı ilgili kanun<br />
ve yönetmeliklerine bağlı olarak<br />
yapılmaktadır. Bu kurulda acentalarımız<br />
TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları<br />
Birliği) tarafından temsil edilmeye çalışılmaktadır.<br />
“Maktadır” kısmı ilerleyen<br />
kısımlarda daha net anlaşılacaktır.<br />
TÜRSAB yaklaşık 10 bin üyesi bulunan<br />
büyük bir kurumdur. Bu kurum içerisinde<br />
yaklaşık bin kadar, Hac ve Umre seyahat<br />
acentası bulunmaktadır.<br />
Bugüne kadar, TÜRSAB başkanları<br />
hak verileceği üzere turizm kökenli<br />
olmuşlar, Hac ve umre acentaları ise<br />
yönetim kurulunda bir üye ile temsil<br />
edilebilmişlerdir.<br />
Seçim ile gelinen bir yönetimin, asli işi<br />
sizin uğraşınız değil ise her zaman geri<br />
planda kalmaya mahkûm olursunuz,<br />
seçime endeksli olarak dertleriniz<br />
ötelenir. Kuruldan çıkacak kararlar<br />
seçimde getireceği veya kaybettireceği<br />
oyla hesaplanır.<br />
Yeni TÜRSAB başkanının acentalarımıza<br />
karşı sergilediği tutum, son 18 yıldan<br />
sonra tarafımızdan saygıyla karşılandığını<br />
da ayrıca belirtmek isterim.<br />
Kanunlar yapılır, kanunlar çıkarılır,<br />
yönetmelikler havada uçuşur. Fakat sizin<br />
derdiniz asla bu kadar sayfaların içinde<br />
yer almaz. Falanca maddeye mahsup<br />
edilir gidersiniz.
Birliğe Giden Yolda: HURSAD<br />
7<br />
Vatandaş dolandırılır. Müdahil<br />
olacakların eli ayağı dolanır.<br />
Ne yapacaklarını bilemezler.<br />
Bunun nedeni dert onların derdi<br />
değildir ve bunun dermanını hiç<br />
aramamış olmalarıdır. Veya nereye<br />
bakacaklarını, ne yapmaları<br />
gerektiğini bilmemeleridir.<br />
Bu sadece TÜRSAB için değil. Aynı<br />
şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı<br />
ve Kültür, Turizm Bakanlığı için de<br />
geçerlidir. Şayet ne yapacaklarını<br />
bilseler son 3 yılda 50 binin üzerinde<br />
sahte evrakla yapılan umrelerin<br />
önüne geçebilirlerdi.<br />
Oysa çözülemeyen bu devasa<br />
sorun nefes almak kadar kolaydır.<br />
İyi niyetinden şüphemiz olmayan<br />
veya kendi öncelikleri bulunan bu<br />
kurumlarımızın ihtiyacı olan destek<br />
de ancak işi sadece Hac ve Umre olan<br />
bir Birlik tarafından karşılanabilir.<br />
Dolandırıcılık demişken, 100 Milyon<br />
dolar ciro ile batan Incoming acentası<br />
biliyoruz. Yine batan milyonlarca<br />
dolarlık Outgoing acentaları biliyoruz.<br />
Batıp mağduriyet yaşatanları<br />
biliyoruz. Ne hikmetse basınımız<br />
sadece “16 umreci hava limanında<br />
kaldı” haberlerine ilgi duymakta,<br />
muhatapları olmadığı içinde kulaktan<br />
dolma haber yapabilmektedir.<br />
Oysa basınımız, kendilerine doğru<br />
ve anında bilgi akışı sağlayacak<br />
muhataplara ulaşabilse elbette<br />
haberler de doğru yayınlanacak,<br />
bin kadar acentamız da bu haberler<br />
karşısında ezilmeyecektir. Otuz<br />
yılda, otuz sahtekarın günahını Hac<br />
ve Umre acentalarımızın tamamının<br />
çekmek zorunda kalması utanç<br />
vericidir.<br />
Bakınız, geçmiş zaman, ismini<br />
vermeyeceğim, turist getiren bir<br />
acenta batıyor, bazı üyelerin şerh<br />
koymasına rağmen, “aman Amerikalı<br />
grup mağdur olmasın” diye TÜRSAB<br />
bütçesi ile operasyon yapılıyor.<br />
Ama bir Hac-Umre acentasının<br />
yaşatmış olduğu mağduriyeti<br />
TÜRSAB kasasından giderdiklerini<br />
hatırlamıyorum. Veya basına bir yazı<br />
gönderip “haberi yanlış yaptınız.<br />
Muhatap acentalarımız değildir.”<br />
dediklerini ve bunu yayınlattıklarını<br />
hatırlamıyorum.<br />
Tüm acentalar tek bir kanunla<br />
muhatap olurken, Hac ve Umre<br />
acentalarımızın birden fazla kanun<br />
ve yine birden fazla ülkenin kural<br />
ve kaideleri ile hareket etmeleri,<br />
ibadet ile seyahat hizmetlerini bir<br />
arada verme zorunlulukları bile<br />
ayrı bir statüye sahip, ayrı bir çatı<br />
altında toplanarak temsil edilmesine<br />
yeterli gerekçeyi oluşturmaktadır.<br />
Diyanet İşleri Başkanlığımızın da<br />
bu organizasyonları yapması iyi bir<br />
örnektir.<br />
Hac, Umre ve Kudüs turları<br />
düzenleyen acentalarımızın<br />
kendi Birlik çatıları altında temsil<br />
edilebilmesine sağlamak, tüm<br />
idarecilerimiz için görev olmalıdır.<br />
1618 sayılı kanun içerisine, HURSAB<br />
(Hac, Umre Seyahat Acentaları<br />
Birliği) ilave edilerek yapılacak bir<br />
değişiklik sonrası, inanç turizmi<br />
yapan seyahat acentalarımız -Hgrubu<br />
statüsü alır ve faaliyetlerine<br />
devam eder. İnanç turları dışında<br />
yapılacak tüm faaliyetlerde TÜRSAB<br />
belgesi zorunluluğu da devam eder.<br />
Sıkıntıların aşılması, temsil, vatandaş<br />
mağduriyetlerinin engellenmesi bu<br />
kadar kolay mıdır? EVET. Bu kadar<br />
kolaydır.<br />
Bu kadar kolay olduğunu, kendi<br />
göbeğini kesebilme yetkisine<br />
sahip Hac ve Umre acentalarımızın<br />
ispatlayacağına olan inancımız da<br />
tamdır.<br />
Beraberce, BİRLİK çatısı altında<br />
hayırlı hizmetler verebilmemiz<br />
umuduyla.<br />
Mehmet UZUNER<br />
HURSAD ONURSAL BAŞKANI
8<br />
KUDÜS VE<br />
RAMAZAN<br />
“Adsız yerlerden geldim<br />
toprağım yok<br />
anavatanım belirsiz<br />
ateşler yakıyorum<br />
parmaklarımla<br />
ve sana şarkılar söylüyorum<br />
kalbimle<br />
yürek telim gönül yakıyor<br />
Filistin’de doğdum<br />
yerim yok, toprağım yok,<br />
yurdum yok…”<br />
Nací en Palestina, Emel Mathlouthi<br />
Dr. Erkan AYDIN<br />
İlk kıblemiz, ikinci mescidimiz, üçüncü<br />
haremimiz Mescid-i Aksâ’yı bağrında<br />
saklayan peygamberler diyarı, Mi‘racın<br />
Konağı Arz-ı Mukaddes… Vahyin “bâraknâ<br />
havlehû/etrafını mübarek kıldığımız”<br />
belde ifadesiyle kutsallık atfettiği, Hz.<br />
Süleyman’ın “Yâ Rab! Kim Mescid-i Aksâ’ya<br />
namaz kılmak için gelir ve namaz kılarsa,<br />
anasından doğduğu günkü gibi tertemiz<br />
olsun, hastalığı varsa şifa bulsun, derdi<br />
varsa deva bulsun.” duasını Allah’a<br />
arz ettiği, dünyanın gözbebeği, barışın<br />
anahtarıdır Kudüs.<br />
Bayram havası Ramazan’ın gelmesiyle<br />
başlar Kudüs’te. Bir gelin gibi süslenir<br />
Kudüs’ün Mescid-i Aksa’ya açılan<br />
sokakları. Eski şehir, cömert bir ev sahibi<br />
edasıyla, yüreği aşkıyla yanan misafirlerini<br />
karşılamaya hazırlanır âdeta. Ramazan,<br />
Filistinliler için bir vuslat, bir kavuşma…<br />
On bir ay boyunca mahrum bırakılmanın,
9<br />
hasretin son bulması demek<br />
pek çokları için. Hayatı boyunca<br />
ilk defa Kudüs’ü görebilecek<br />
olmanın sevinç ve neşesiyle<br />
dökülen gözyaşları kimilerine<br />
göre… Vatansızlığa, yurtsuzluğa,<br />
topraksızlığa, yıl boyu maruz<br />
kalınan baskıya küçük ve kısa<br />
bir avunma… Eski şehre sıkışmış<br />
bir avuç Müslüman içinse<br />
yalnızlıklarını gideren bir umut<br />
ışığı Ramazan…<br />
İşte Kudüs ve Mescid-i Aksa,<br />
biz Müslümanların yetimi, böyle<br />
karşılar mübarek Ramazan’ı...<br />
Buruk ama umutlu…<br />
“Her şehrin bir orucu vardır.<br />
Şehirler de oruç tutar. Farklı bir<br />
gurbet orucu tutuyor Kudüs;<br />
yeryüzü sürgünlüğünün orucu...”<br />
der Akif Emre.<br />
Kudüslüler Kudüs’ü oruç iklimine<br />
taşır, ama Kudüslülerin kendisi<br />
mahpus ve sürgün. Oruçla<br />
özgürleşir Kudüs…<br />
İstanbul’da görmeye alışkın<br />
olduğumuz mahyalar, eski<br />
Kudüs’ün dar sokaklarında yol<br />
boyunca tepeden sarkan renkli<br />
fener ve ışıklar olarak karşımıza<br />
çıkar. Kudüs’ün gençleri için<br />
sokakları süslemek sadece bir<br />
ışıklandırma çalışmasından ibaret<br />
değil elbette. Bu ışıklar, baskı<br />
ve zulüm altında yaşamlarını<br />
sürdürmeye çalışan gençlerin<br />
Kudüs’ün özgürlüğü için<br />
yaktığı birer meşale, özgürlük<br />
taleplerinin sessiz haykırışları…<br />
Kudüs’ün sokakları ayrı bir<br />
canlanır Ramazan’da. Ramazan<br />
hem manevi hem de maddi<br />
bir bereket getirir Kudüs’te<br />
yaşayanlara. Normal zamanda<br />
erkenden kapanan ufak<br />
dükkânların yanına seyyar<br />
satıcılar da eklenir. Sokaklardaki<br />
hareketlilik sabah ezanı okunup<br />
kalabalık dağılana kadar devam<br />
eder, ta ki akşam vakti yaklaşıp<br />
iftar hazırlıkları başlayana<br />
kadar…<br />
Mescid-i Aksa’nın avlusunda da<br />
düzenlemeler yapılır Ramazan<br />
için. Normal zamanda boş<br />
olan avluya demir çubuklarla<br />
gölgelikler kurulur ki oruç<br />
tutanlar bir nebze gölgelensin.<br />
İkindiden sonra avlu dolmaya<br />
başlar, iftar sofraları için<br />
hazırlıklar yapılır. Aralarında<br />
Türkiye’den de derneklerin<br />
olduğu pek çok yardım kuruluşu,<br />
Ramazan’da Mescid-i Aksa’da<br />
toplanan Müslümanlara iftar<br />
sofraları açar, Kudüs’teki<br />
ailelere yardımda bulunur. Biz<br />
Müslümanların dağılan kalplerini<br />
bir araya toplar Ramazan<br />
sofraları… Dualarımız Mescid-i<br />
Aksa’da her daim Ramazan<br />
ruhunun devam etmesi elbette…
10<br />
bin aydan daha hayırlı yapan<br />
mübarek Kadir Gecesi’nde,<br />
Kur’an’da “etrafını mübarek<br />
kıldığımız” diye müjdelenen<br />
Mescid-i Aksa’nın her karışında<br />
semaya dualar yükselir: Allah’ım<br />
Mescid-i Aksa’ya Özgürlük Ver…<br />
Ramazan ayında Kıble Mescidi<br />
erkeklerin, Kubbet-üs Sahra ise<br />
kadınların ibadeti için ayrılır. Dua<br />
etmek, Kur’an okumak, tefekküre<br />
dalmak ve teravih namazını<br />
eda etmek için binlerce kadın<br />
ve erkek, Mescid-i Aksa’ya akın<br />
eder. Ramazan haricinde, Kudüs<br />
dışında yaşayan Filistinlilerin<br />
Mescid-i Aksa’ya girişleri<br />
yasak olduğu için, Ramazan’a<br />
ayına özel verilen izinle diğer<br />
bölgelerden gelen Filistinliler<br />
özellikle son 10 gün Mescid-i<br />
Aksa’da itikafa girerler. Mervan<br />
Mescidi itikafa girenler için tahsis<br />
edilir.<br />
Teravih namazlarının yanı sıra<br />
son 10 gün Mekke ve Medine’de<br />
olduğu gibi teheccüd namazları<br />
kılınır. Cemaat Kıble Mescidi<br />
ile Kubbet-üs Sahra’nın dışına<br />
taşar. Sadece içerde yer olmadığı<br />
için değil, İsrail’e sayılarının<br />
az olmadığını göstermek için<br />
özelikle avluda kılınır namazlar…<br />
Morya Tepesi’ndeki Mescid-i<br />
Aksa’dan yükselen Kuran ayetleri<br />
tüm Kudüs’te yankılanır… Ezan<br />
seslerinin kısılmaya çalışıldığı<br />
Kudüs’te, Zeytindağı şahitlik<br />
eder Mescid-i Aksa’nın Ramazan<br />
özgürlüğüne…<br />
Kadir Gecesi bambaşka yaşanır<br />
Mescid-i Aksa’da. O güne özel<br />
Kudüs dışındaki tüm Filistinlilerin<br />
Kudüs’e girişine izin verilir,<br />
sabah saatlerinden itibaren<br />
otobüsler şehre girmeye<br />
başlar, iftar yaklaştığında avlu<br />
öylesine doludur ki iğne atsanız<br />
yere düşmez adeta. Binlerce<br />
yıllık zeytin ağaçlarının olduğu<br />
toprak avlu bile yüzlerce<br />
insana ev sahipliği eder.<br />
Normal zamanda beş dakikada<br />
yürünebilen Kıble Mescidi ile<br />
Aslanlı Kapı arasındaki mesafe<br />
bir saate çıkar dense abartı<br />
etmiş olunmaz. Ramazan’ı<br />
Kudüs’ün etrafında duvarlar<br />
yok belki ama orada yaşayan<br />
bir avuç mahpus Filistlinli, biz<br />
tüm Müslümanlar adına Mescid-i<br />
Aksa’yı koruyor, ona gözcülük<br />
yapıyor. Peygamber Efendimiz’in<br />
Bedir Savaşı’nda yüce Rabbimize<br />
“Ey Allah’ım! Eğer şu bir avuç<br />
Müslüman helâk olursa, artık<br />
yeryüzünde sana ibadet edecek<br />
kimse kalmaz!” niyazıyla biz<br />
de sana yalvarıyoruz Allah’ım:<br />
Sen Mescid-i Aksa’yı ve onu<br />
koruyanları koru, sen biz<br />
Müslümanlara birlik ve beraberlik<br />
ver, nerede olursa olsun ezanları<br />
susturmak isteyenlere fırsat<br />
verme…
12
13<br />
HURSAD Sesli Umre Rehberi<br />
Neden HURSAD<br />
Sesli Umre Rehberi?<br />
Bu çalışmadaki amacımız,<br />
Hacca veya Umreye giden<br />
tüm kardeşlerimizin,<br />
ibadetlerini ve<br />
yolculuklarını daha bilinçli<br />
bir şekilde yapmalarını<br />
sağlamaktır.<br />
Medine’yi, Mekke’yi<br />
ve buralardaki kutsal<br />
mekanları bilmenin;<br />
yapılan ibadetleri daha<br />
şuurlu yapmanın ruhuna<br />
vakıf olmanın gereği<br />
olarak görmekteyiz. Kutsal<br />
topraklara giden bütün<br />
kardeşlerimizin daha bilgili<br />
olmaları, ibadetlerinin<br />
kalitesi ve feyzini<br />
arttıracaktır.<br />
Bu çalışma, Umre’ye giden<br />
bütün müslümanlara<br />
hediyemizdir.<br />
Neden İhtiyaç Duyduk?<br />
Uzun bekleme ve hazırlık<br />
süresine rağmen bazı<br />
hacı adaylarımızın Hac<br />
ile ilgili yeterli bilgiye<br />
sahip olmadan kutsal<br />
topraklara gittiğini üzüntü<br />
ile gözlemliyoruz.<br />
Bu durumun başlıca<br />
sebepleri arasında,<br />
merkeze uzak beldelerde<br />
yaşayan hacı adaylarının<br />
hac toplantılarına<br />
katılamaması, ülkemizde<br />
yeterli çoklukta hac<br />
eğitimi verilememesi, hacı<br />
adayının bu eğitimlere<br />
ilgi göstermemesi gibi<br />
durumlar sıralanabilir.<br />
Teknolojik imkanların<br />
geliştiği, her türlü<br />
bilgi ve belgeye hızlıca<br />
erişilebildiği günümüzde,<br />
HURSAD olarak umre<br />
sırasında uyulması<br />
gereken kuralların, temel<br />
bilgilerin ve okunması<br />
gereken duaların<br />
erişiminin kolaylaşması<br />
ve gerektiğinde akıllı<br />
telefonlar vasıtasıyla bu<br />
bilgilerin edinilmesi, Umre<br />
ibadetinin daha doğru<br />
yapılabilmesi için büyük<br />
bir kolaylık sağlayacaktır.<br />
Nasıl Kullanılır?<br />
Ios kullanıcıları için<br />
AppStore’da, Android<br />
kullanıcıları için ise<br />
Google Play’de “HURSAD<br />
Sesli Umre Rehberi”<br />
şeklinde arama yapılarak<br />
uygulamamıza ulaşılabilir.<br />
Tüm bilgiler telefon<br />
hafızasına kaydedilir.<br />
Böylece internet<br />
bağlantısına ihtiyaç<br />
duyulmaz. Uygulama<br />
içinde Umre kuralları,<br />
İhram yasakları, tavaf ve<br />
say duaları yer almaktadır.<br />
Tüm içerik sesli olarak<br />
dinlenebilmektedir. Bu<br />
sebeple uygulamanın<br />
bir kulaklık vasıtası ile<br />
kullanılması tavsiye edilir.<br />
HURSAD<br />
SESLİ UMRE<br />
REHBERİ NEDİR?<br />
HURSAD Sesli Umre<br />
Rehberi, Umre ibadeti<br />
sırasında gerekli<br />
bilgilerin, kuralların<br />
ve okunması gereken<br />
duaların kolaylıkla<br />
erişilebileceği bir mobil<br />
uygulamadır.
14<br />
Demir Atlı Adam<br />
2012 yılından berİ Dünya’yı pedallayarak gezen bİr adam.<br />
Kendİ deyİmİ İle Demİr Atlı Adam: Gürkan Genç<br />
İlk yolculuk: Türkiye-Japonya<br />
Gürkan (fiili olarak olmasa<br />
da) dünya turuna önce<br />
Japonya’ya giderek başlıyor.<br />
Hikayesinin ilk ilginç yanlarından<br />
biri bu. Bu turu yaptığında<br />
aklında tüm dünyayı gezmek yok<br />
henüz. 2010 yılında Samsun’dan<br />
başladığı bu yolculuk, onu<br />
gelecekte tüm dünyayı<br />
gezebileceğine ikna ediyor olsa<br />
gerek ki, Japonya yolculuğunu<br />
bir röportajında mihenk taşı<br />
olarak gördüğünü belirtiyor.<br />
Tam 11 ay süren bu yolculuk<br />
Gürkan’a gereken cesareti veriyor<br />
ve sonrasında hikayesi başlıyor.<br />
İlk olarak bu projesini<br />
gerçekleştirdiğinde özel bir<br />
üniversite haricinde hiçbir<br />
yerden destek alamıyor. Bu<br />
cüzi desteğin yanında, o<br />
zamana kadar yapmış olduğu<br />
birikimlerini toparlayıp yola<br />
koyuluyor. Ailesi de bu süreçte<br />
kendisine büyük destek veriyor.<br />
Bisikletle Umre’ye...<br />
Dağları çölleri aşan bu çılgın<br />
Türk’ün 4 yıllık hikayesinin<br />
en ilginç detaylarından biri<br />
ise bisikletiyle yaptığı Hicaz<br />
yolculuğu… Başka bir deyişle<br />
Sürre Alayları’nın, Hicaz<br />
demiryollarının izinde gittiği<br />
Mekke-Medine yolculuğu...<br />
Ortadoğu turuna başladığında<br />
vize başvurusunu yapan<br />
Genç, Suudi Arabistan’dan<br />
bu vizeyi alabilmek için 4 ay<br />
uğraşmış. Sonunda Filistin’i<br />
pedallarken bizzat Arabistan<br />
krallığı tarafından vizesinin<br />
çıktığı haberini alıyor. Önce<br />
Ürdün, ardından da aldığı özel<br />
izinli vize ile Suudi Arabistan’a<br />
kuzeyden giriş yapıyor. Aslında<br />
Hacca gitmek için bizzat<br />
vize başvurusunda bulunan<br />
Gürkan’nın bu isteği geri<br />
çevriliyor ancak Umre ziyareti<br />
yapması için kendisine krallık<br />
vizesi veriliyor. Bununla da<br />
bitmiyor. Suudi Arabistan’da<br />
yaptığı yolculuk boyunca sivil ve<br />
resmi polisler de kendisine saatte<br />
20 km hızla eşlik ediyor. Gürkan<br />
Genç kendi web sitesinde sivil<br />
polisleri atlatabilmek için verdiği<br />
mücadeleyi ve yaşadıklarını<br />
ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Bu<br />
hikayelerin arasında en ilginç<br />
olanlarından birisi ise neredeyse<br />
çölün ortasında, hiçliğin arasında<br />
kalmak üzereyken yaşadıkları.<br />
Osmanlı Devleti tarafından inşa<br />
edilen ve şu anda kullanılmayan<br />
Hicaz demiryolunu takip ederek<br />
bu yolculuğunu gerçekleştiren<br />
Gürkan’ın kendi kaleminden;<br />
“Al Ula’dan çıktıktan hemen<br />
sonra Hicaz caddesi üzerinde<br />
ilerledim. Bu cadde üzerinde
Demir Atlı Adam<br />
15<br />
şehrin içinde bir adet eski<br />
istasyon vardı. Şehirden<br />
15 kilometre sonra bir tane<br />
daha istasyon karşıma çıktı.<br />
Gene aynı günün akşamında<br />
da bir istasyonun yanında<br />
konakladım. İstasyonların<br />
bir kısmı sanki daha yeni<br />
yapılmış. Önlerindeki demiryolu<br />
için yapılan tepeler Ana<br />
yolun yaklaşık 2 kilometre<br />
yanında ilerliyor. Tabi artık<br />
bu yolda demir namına bir<br />
şey kalmamış. Osmanlı<br />
tekrar geri dönmesin diye<br />
İngilizler tarafından Araplar’a<br />
söktürtülmüş demiryolunun<br />
rayları. Özellikle bağlantı<br />
noktalarındaki vidaları<br />
getirenlere paralar verilmiş.<br />
Fakat demir yolunun konduğu<br />
taşlarla yükseltilmiş alan<br />
hala ilk günkü gibi sağlam.<br />
Bisiklet o alanda oldukça<br />
rahat gidiyor. İşte bende Al<br />
Ula’dan ayrıldığımın ikinci<br />
günü bu alana girdim. Bu<br />
alana girdiğimi gören arkadan<br />
gelen otoban polisi de Jeep<br />
ile birlikte arkamdan gelmeye<br />
çalıştı fakat bir noktada isyan<br />
etti ve gelemedi. Sirenler<br />
çalarak durmamı istedi.<br />
– Hayırdır ne oldu?<br />
– Bu alana giremezsin?<br />
– Sebep?<br />
– Bu alan yasak bir bölge.<br />
– Devletin bu ülkeyi<br />
gezmem için bana özel<br />
izin verdi. Dağı taşı<br />
istediğim alanı gezerim.<br />
– Hayır gezemezsin<br />
– Hayır gezerim. İster<br />
gel ister gelme.<br />
Hareket etmeye başlıyorum<br />
Jeep ile gelip önümü kesiyor.<br />
Telefonla Büyükelçiliği<br />
arıyorum. Büyükelçilikten yetkili<br />
polisi telefona alıyor. Kendisine<br />
dediğim şekilde o adamın<br />
özel izinleri var, rahat bırakın<br />
diyor. Polis ise telefonu kapatıp<br />
kendi amirlerini arıyor. Amirleri<br />
de beni rahat bırakmasını<br />
fakat bir kâğıt imzalamamı<br />
istiyorlar. O noktadan sonra<br />
başıma ne gelirse mesuliyet<br />
Suudi yetkililerin değil.<br />
Kâğıdı imzalıyorum. Polis de<br />
beni orada bırakıp dönüyor.<br />
O dakikadan sonra çölün<br />
ortasında giden Hicaz demir<br />
yolunun üstünde tek başıma<br />
kalıyorum. Günler sonra<br />
yayınladığım fotoğrafların birine<br />
bölgede araştırma yapan ve<br />
jeeplerle gezmiş bir arkadaşım<br />
mesaj atıyor “Senin o alanı<br />
bisikletle nasıl gezdiğine hala<br />
aklım almıyor, biz Jeeplerle<br />
zor gezdik Gürkan”<br />
Bu alan içinde Osmanlı<br />
mühendislerinin yaptığı<br />
menfezleri, köprüleri<br />
görüyorum. Hiç mi tren<br />
geçmedi bu yapıların üzerinden<br />
veya kaç defa geçti. Yeni<br />
gibi duruyorlar. Bu alanda bir<br />
tane de istasyon görüyorum.<br />
Çok ilginç. Acaba bu noktaya<br />
neden istasyon yapılmış?<br />
Civarda yerleşim yeri yok.<br />
Demir yolu çölden çıkıyor ve<br />
vadinin içine giriyor. Bu yol<br />
bu şekilde Medine’ye kadar<br />
gidiyor. Önümde dağların<br />
arasına yapılmış bir tünel<br />
olduğunu biliyorum. Son<br />
50 kilometredir bu hattın<br />
üstündeyim daha fazla<br />
gidemeyeceğim… Suyum<br />
bu yolun tamamını bitirmeye<br />
yetmeyecek. Olacak iş mi<br />
arkadaş? Kendime hayret<br />
ediyorum. Bu alana bu kadar
16<br />
Demir Atlı Adam<br />
tedariksiz nasıl girdim? Tüh…<br />
Bisikletle tren yolu hattı<br />
üzerinde gidebiliyordum. Fakat<br />
sol taraftaki kum ve taşlık alana<br />
indiğimde bisikletle gitmek<br />
imkânsız. İtmek zorundayım.<br />
Asfalt yola kuş uçuşu 18 km<br />
var fakat oraya gitmek kolay<br />
olmayacak. Sol tarafımda bir<br />
dağ ve ilerde bir vadi var. O<br />
noktadan araya gireyim bakalım<br />
nereye geçecek. İtekleyerek<br />
o alana kadar gidip vadiden<br />
içeri girdim. 30 dakika geçti.<br />
Ama bisikleti iteklemek daha<br />
fazla su tükettiriyor. Çantalarda<br />
duran cevizleri çıkartıp yemeye<br />
başlıyorum. Vadi boyunca<br />
ilerledim karşıma bir dağ daha<br />
çıktı. Yol hem sola gidiyor<br />
hem sağa. Sağ yolu seçtim.<br />
Vadide ilerlemeye devam<br />
ediyor. Peki, ya bu yol ileride<br />
kapanıyorsa? Bisikleti boş<br />
yere itekliyor olabilirim. Öyle<br />
bir yerde geziyorum ki ne<br />
araç izi var, ne deve izi. Hayır,<br />
birinin izine denk gelsem onu<br />
takip edeceğim ama yok.<br />
Bisikleti bırakıyorum o noktaya<br />
sadece gidon çantasını alıp<br />
yürümeye başlıyorum. 1 saat<br />
yürüyorum ve karşıma bir<br />
dağ daha çıkıyor. O da ne?!<br />
Telefonda interneti çalışmıyor.<br />
Google’dan uydu görüntüsü<br />
alamadığımdan çevreye<br />
bakamıyorum. GPS’de de<br />
bölgenin topografik haritası<br />
yüklü değil. Karşıma çıkan<br />
dağın tepesine tırmanmaya<br />
başladım. 30 dakika da öyle<br />
geçiyor. Zirveye geldiğimde<br />
yanımdaki suyu bitiriyorum.<br />
Durum hiç iyi değil! Tepeye<br />
çıktığımda da duyabileceğim<br />
bir şekilde tek bir cümle<br />
kurdum. “Gürkan, işte şimdi<br />
hapı yuttun da”. Dünyanın<br />
bin bir coğrafyasını gezdim,<br />
o kadar zorlu alanda hayatta<br />
kalmayı başardım. Dağların<br />
arasında labirent içinde kendimi<br />
geberteceğim. Ana yol dağların<br />
arasında kalmış gözükmüyor.<br />
Bu dağları bisikletle aşmam<br />
imkânsız... Yürüyerek bile<br />
aşacak suyum yok! Damağım<br />
çok çabuk kurumaya başladı<br />
bisikletin yanına gidip kalan<br />
ne varsa yemeliyim.<br />
Galiba ilk defa yardım<br />
isteyeceğim. Uydu telefonundan<br />
elçiliğe haber vereyim. Bu<br />
koordinattan yüklü bisikleti<br />
itekleyerek çıkmam çok<br />
zor. Bisikletin yanına geri<br />
döndüğümde. Ceviz, badem ne<br />
varsa yiyorum. Müsliyi avucuma<br />
döküp kuru kuru yiyorum. Ton<br />
Balığı konservesinden birini<br />
çıkarıyorum. Kutuyu açıp önce<br />
yağını içiyorum sonra balığı<br />
da yiyorum. Hepsinin üzerine<br />
1 yudum su. Uydu telefonunu<br />
ön çantadan çıkartıyorum<br />
basıyorum açılmıyor. Hö? Bir<br />
defa daha basıyorum pil uyarısı<br />
veriyor. Haydaa. Çantanın<br />
içinde bir şekilde açılmış ve pili<br />
bitmiş... Gülmeye başlıyorum<br />
Hahahahahahhaha. Gülmeyip<br />
de ne yapayım? Şu durumda<br />
dinamodan şarj edemem.<br />
Bisikleti sürmüyorum. Dinamo<br />
pilini de telefona kullandım.<br />
Güzeeeeellllllll. Aslında<br />
bir yöntem var daha önce<br />
denemiştim ve işe yarıyordu<br />
fakat o yönetimi ancak ve ancak<br />
ölmeye yakın denerim. Geriye<br />
takip sisteminde ki S.O.S kaldı.<br />
Şu anda gücüm var. O düğmeye<br />
basmak da son nokta. Şimdi<br />
dünyayı ayaklandırmayalım o<br />
düğmeye basarak. Önce şu<br />
ayrıma geri gidip soldaki yolu<br />
deneyeyim. 40 dakika kadar<br />
bisikleti itekleyip geri döndüm<br />
ve o ayrıma girdim. Yarım litre<br />
suyum kaldı. Son senelerin<br />
en sağlam performansını ve<br />
adrenalini yaşadığım doğrudur.<br />
Soldaki yol gene bir yerden<br />
sonra sağa döndü. Sonra yine<br />
bir ayrım noktasına geldim.<br />
Bu sefer sol tarafı seçtim.<br />
Suyum bitmek üzere ayrıca<br />
ben de bitmek üzereyim. Bu<br />
arada hava 45 derece… Arada<br />
bir durup ortamın sessizliğini<br />
dinliyorum. Çok iyi ya... Şu<br />
anda bile bu sessizlikten<br />
keyif aldığımı söyleyebilirim.<br />
En azından başıma bir şey<br />
gelirse şurda huzur içinde<br />
uykuya dalmış olacağım.<br />
Soldan devam. Yine olmadı,<br />
çıkmaza geldim. S.O.S<br />
cihazını elime aldım sinyal<br />
kapağını açtım. İnanamıyorum.<br />
Hakikaten inanamıyorum! Şu<br />
geldiğim noktaya bak. Tam o<br />
ayrım noktasındayım yol gene<br />
ikiye ayrılıyor. Buradan çıkmam<br />
zor. Cihazdaki düğmeye<br />
basmanın vakti geldi. Sinyal<br />
önce ABD’deki merkeze<br />
gidecek, oradan Türkiye’deki<br />
merkeze. ABD’deki yetkililer<br />
en yakındaki ABD üstündeki<br />
kurtarma ekibine haber<br />
verecekler. Türkiye’deki ekip<br />
de Dışişleri Bakanlığı ve ailemi<br />
arayacak “Gürkan Genç‘e kayıtlı<br />
cihazdan S.O.S sinyali geliyor”<br />
yapacak bir şey yok, hem cihazı<br />
da test etmiş oluruz. Son bir kez<br />
sağa sola bakacağım tuttu...<br />
Hani gemi battı atlamadan şöyle<br />
bir kere daha bakayım dersin<br />
ya. Yukarı tarafa bakarken<br />
biranda yamacın arkasından<br />
bir deve çıktı. Aman Allah’ım.
Demir Atlı Adam<br />
17<br />
Bisikleti kaldırdım oraya doğru<br />
iteklemeye başladım. Kollarım<br />
artık kopmak üzere. 50 KG<br />
bisikleti (su ve yemekler bitince)<br />
bu kadar uzun süre iteklemek<br />
hakikaten bitirdi beni. Anamdan<br />
emdiğim süt burnumdan geldi<br />
denir ya. Aynen o şekilde.<br />
Deveyi gördüğüm yere gelince<br />
yolun sola kıvrıldığını gördüm.<br />
Labirentin içinde develerin<br />
ayak izlerini takip etmeye<br />
başladım. Derken bir aracın<br />
silik tekerlek izleri ortaya çıktı.<br />
İşte şimdi burada bisikleti<br />
sürebilirim, zor olacak ama gider.<br />
Dilim damağım yapıştı artık<br />
gebereceğim susuzluktan. 1 saat<br />
kadar sıcakta dağların arasında<br />
bir sağa bir sola gittikten sonra<br />
açık bir alana geliyorum.<br />
Ufuk çizgisinin biraz önünde<br />
yoldan geçen aracı görüyorum.<br />
Asfalt yol tam karşıdaydı.<br />
Tahmini 6-7 kilometre var. Hiç<br />
aklıma gelmezdi “oh be asfalt<br />
yolu buldum” diyeceğim. Vücut<br />
bitik durumda. Bunu gayet açık<br />
hissediyorum. Bisikletten<br />
indiğim anda ya bayılacağım<br />
veya tansiyonum falan<br />
düşecek. Pedal çevirmeye<br />
devam. Yola doğru ilerliyorum<br />
ki en azından bayıldığımda<br />
yoldan geçen biri görsün de<br />
dursun. Yol hafif yukarı da<br />
olduğundan bisikletle o alanı<br />
çıkabilecek gücüm bile yok. O<br />
alana geldiğimde bisikletten<br />
bir inişim var resmen attım<br />
bisikleti. Yukarı doğru çıkıp<br />
yola ulaştım bu sırada benim<br />
dağların arasından geldiğimi<br />
gören o ıssız alanda bir pickup<br />
hemen geldi. Tansiyonum<br />
düştü yere oturdum ve<br />
yolun kenarına uzandım.<br />
Araçtakiler indi, Arapça bir<br />
şeyler diyorlar. Su... Su... Su...<br />
(Ma... Ma... Ma...). Adamlar<br />
durumu anında anladı ve<br />
hemen araçtaki sulardan<br />
verdiler... Hayatımda böyle<br />
bir su içişi hiç yapmamıştım.<br />
Sulukların hepsini doldurdular,<br />
başımdan aşağıya buz<br />
gibi bir su döküldü. Hurma<br />
verildi. ‘İyi misin’ diye Arapça<br />
kaç defa sordular, kim bilir.<br />
Bisikleti aracın arkasına at,<br />
Medine’ye götürelim dediler.<br />
Dedim kalsın kendim giderim<br />
fakat ALLAH sizden razı<br />
olsun ne diyim her zaman Hızır<br />
ben olacak değilim ya...”<br />
Afrika ve Güney Amerika<br />
Suudi Arabistan’da geçirdiği 1<br />
ayda Umre vizifesini de yerine<br />
getiren Gürkan daha sonra<br />
Arap yarımadasından Doğu<br />
Afrika’ya geçiyor. Afrika’nın doğu<br />
kıyısını bisikletle bitirdikten sonra<br />
Güney Afrika Cumhuriyeti’nden<br />
uçakla Güney Amerika kıtasına<br />
gidip oradaki serüvenine<br />
başlıyor. Şu anda ise halen<br />
oralarda pedal çevirmekte.<br />
Sosyal Sorumluluk Projeleri<br />
Gürkan sadece bisikletle<br />
dünyayı gezmiyor, aynı<br />
zamanda birçok sosyal<br />
sorumluluk projelerine de imza<br />
atıyor. “Gürkan Genç bisiklet<br />
veriyor” adlı çalışmasında, belli<br />
aralıklarla gezdiği yerlerle ilgili<br />
sorduğu sorulara cevap veren<br />
genç akradaşlara sponsoru<br />
(kendisi onlara hayal ortağı<br />
diyor) aracılığıyla bisiklet hediye<br />
Gürkan Genç Kimdir?<br />
9 Eylül 2012 tarihinde<br />
Türkiye’den bisikletiyle<br />
seyahate başlayan Gürkan<br />
Genç, sadece kıta geçişlerinde<br />
gemi ya da uçak kullanıyor.<br />
Bunun dışında hiçbir araç<br />
kullanmadan dünyayı geziyor.<br />
Gezerken de yazıyor, fotoğraf<br />
çekiyor ve aynı zamanda<br />
birçok sosyal sorumluluk<br />
projesine de imza atıyor.<br />
45 ülkede toplam 80.000<br />
km yol yapan Gürkan Genç,<br />
hikayesiyle birçok kişiye ilham<br />
kaynağı olmuş durumda.<br />
Kendisini 21. Yüzyıl<br />
seyyahlarından biri olarak<br />
tanımlayan Genç, çocukluk<br />
hayali olan bisikletle dünyayı<br />
dolaşma fikrine her ne kadar<br />
10-15 yaşlarında kapılmış<br />
olsa da bunu gerçekleştirmek<br />
için ilk adımı atmak kendisine<br />
30 yaşında nasip olmuş.<br />
Büyük zorluklar ve fedakarlıklar<br />
gerektiren bu yolculuğa çıkmak<br />
için yaşadıklarını, bu imkân<br />
ve olanakları nasıl yarattığını<br />
gurkangenc.com adlı sayfada<br />
ayrıntılı bir şekilde hem<br />
fotoğraflarla hem videolarla hem<br />
de ses kayıtlarıyla anlatıyor.<br />
ediyor. Yine bu sorulara doğru<br />
cevap veren gençler arasında<br />
yaptığı çekilişle yabancı dil<br />
bursu da veren Gürkan Genç,<br />
milli sporculara da elinden<br />
geldiğince maddi ve manevi<br />
destek olmaya çalışıyor.<br />
Kendisi ile ilgili tüm ayrıntıları<br />
websitesinden öğrenebilirsiniz.<br />
HURSAD olarak yolunun<br />
açık olmasını diliyoruz.<br />
Demir Atlı Adam – Gürkan Genç<br />
• 2013 Ocak ve Şubat aylarında<br />
-35C ve -57C arasında<br />
Ukrayna, Rusya, Finlandiya<br />
ve İsveç’te pedallayıp Kuzey<br />
Kutup Dairesini geçti.<br />
• 2014 Temmuz ve Ağustos<br />
aylarında 61C’de Kuzey<br />
Afrika’da Sahra Çölü’nü geçti.<br />
• 2015 Temmuz ve<br />
Ağustos aylarında 59C’de<br />
Arabistan çölünü geçti.<br />
• 2015 Ekim ayında Kenya’da<br />
Ekvator çizgisini geçti.<br />
• 2016 Nisan ayında<br />
Botsvana’da Kalahari Çölü<br />
etrafında tam bir tur pedalladı.<br />
• 2017 Haziran, Temmuz<br />
ve Ağustos aylarında<br />
Güney Amerika’da tüm<br />
kışı Patagonya bölgesinde<br />
ve Patogonya Çölü’nde<br />
pedallayarak kıtanın<br />
sonunda yer alan Ushuaia<br />
şehrine varmayı başardı.<br />
• 2019 yılı yaz aylarında<br />
Şili’nin Atakama Çölü’nde 1<br />
ay pedallamış, sonrasında<br />
Bolivya 4000 metre üzerinde<br />
günlerce pedal çevirmiştir.<br />
• “Dünya turu” sırasında<br />
bisikleti ile 2013 Şubat ayında<br />
Kuzey Kutup dairesine<br />
Finlandiya’da ulaşmayı<br />
başaran ve yazları da çölleri<br />
bisikletle geçen sıra dışı tur<br />
bisikletçilerinden biridir.<br />
• 2015 Ocak ve 2015 Nisan<br />
tarihleri arasında Suudi<br />
Arabistan’ı 120 gün bisikletle<br />
gezmesine kral tarafından<br />
“özel izin” verilmiştir.
18<br />
Tarih ve İbret Dersi<br />
“ENDÜLÜS”<br />
Murat KUNDAK<br />
Allah’ü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’in<br />
Âli İmrân Sûresinin 133.<br />
ayetinde “Sizden önce nice<br />
(milletler hakkında) ilâhî<br />
kanunlar gelip geçmiştir. Onun<br />
için, yeryüzünde gezin dolaşın<br />
da (Allah’ın âyetlerini) yalan<br />
sayanların âkıbeti ne olmuş,<br />
görün!” buyurmuştur.<br />
Bu emir mûcibince çantamız<br />
sırtımızda seyahat etmeye<br />
devam ediyoruz. Rabbim bizleri<br />
ibret alanlardan eylesin.<br />
Pusulamız bizleri Endülüs’e<br />
yönlendirdiğinde içimizde garip<br />
bir heyecan vardı bu sefer.<br />
Daha önce gezdiğimiz yerlerin<br />
aksine artık sadece tarihte bir<br />
İslâm beldesi idi gezdiğimiz<br />
yer. O şaşalı günlerinden bu<br />
güne sadece restore edilmiş<br />
bir kaç parça eser kalmıştı.<br />
Kalan bir kaç parça eser ise<br />
senede milyonlarca ziyaretçi<br />
çekecek güzellikteydi. İnsan<br />
bir de tamamı ayakta kalsaydı<br />
neler olurdu diye düşünmeden<br />
edemiyor.<br />
710 yılında İspanya’nın iç<br />
savaşları sırasında yardım<br />
için çağrılan Mağripteki (Fas)<br />
müslüman mücahitler için fetih<br />
aşkı başka bir kapı açmıştır.<br />
711’de bu sefer fetih için<br />
girdikleri İber yarımadasına<br />
1562’ye kadar inişli çıkışlı bir<br />
devlet kurdular.<br />
Kâh kendi içlerinde kavgaya<br />
tutuşup her şehir özgürlüğünü<br />
ilân etti. Kâh aynı anda iki-üç<br />
halife çıkarttılar. Fitne ve<br />
nifâkın sadece kendilerine zarar<br />
verdiğini görüp tekrar birleşip<br />
yeniden güç oldular. Sınırlarına<br />
şimdiki Portekiz’i hatta<br />
mevcut Fransa’nın bir kısmını<br />
kattılar. Sonra Müslümanların<br />
tarih boyunca veremediği<br />
imtihana takıldılar. Varlığı<br />
paylaşma sorunu? Ronda,<br />
Sevilla (İşbiliyye), Cordoba<br />
(Kurtuba), Granada (Gırnata) ve<br />
Malaga (Mâleka) sokaklarında<br />
dolaşırken zihnimizde bir büyük<br />
medeniyetin anıları canlanırken<br />
ortaokul tarih kitaplarının satır<br />
aralarında kalan Engizisyon<br />
Mahkemelerinin burada<br />
vücûd bulduğu gerçeği içimizi<br />
ürpertiyor.<br />
“Lâ Gâlibe İllâllah”(Allah’tan<br />
başka galip yoktur) ifadesinin<br />
her köşeye nakşedildiği El<br />
Hamra ve Nasrî saraylarında<br />
taş ve mermerle gergef<br />
dokunurcasına süslenen<br />
duvarları ve kapıları<br />
büyülenircesine izledikten sonra<br />
Kurtuba’ya geçiyoruz. 1419<br />
sütunlu her sütunu çift kemerli<br />
tarihin en görkemli mescidi<br />
bugün Cordoba Mescid Katedrali<br />
adı ile hizmet vermekte ve 812<br />
adet sütunu kalmış durumda.<br />
Neredeyse tam ortası<br />
yıkılarak inşa edilen<br />
Katedral, yüreğimizi biraz<br />
daha burkmakta.<br />
Kaybedişi, tükenişi,<br />
mağlubiyeti, acıyı ve hüznü<br />
o dönem Sultan Bayezid’e<br />
gönderilen elçi eliyle sunulan<br />
Endülüslü şair Ebu’l-Bekâ’nın<br />
mersiyesinde görüyoruz:<br />
Endülüs’e öyle bir felâlet çöktü<br />
ki, yok bir eşi.<br />
Dehşetinden Medine’de Uhud,<br />
Necid’deki Şehlan dağları<br />
yerinden oynadı.<br />
Bir deprem ki, yer yarıldı arz<br />
boyu<br />
Ah! Yarımada’da İslâm’a göz<br />
değdi, yağdı belâ yağmur gibi.<br />
Şimdi o canım Endülüs şehrinde,<br />
İslâm’ın ne namı var ne nişanı;<br />
Sanki hiç olmamıştı sanki baştan<br />
beri yoktu.<br />
Endülüs’ü gezerken<br />
günümüzü daha iyi anlıyor<br />
ve dünyayı daha iyi görmeye<br />
başlıyoruz. Diğer bir deyişle<br />
bugün yaşananları daha iyi<br />
kavrayabilmek için Endülüs’ü<br />
ve tarihini çok iyi anlamamız<br />
gerekiyor.<br />
Sonuç olarak gönül<br />
coğrafyamızın içinde özel<br />
bir yeri olan Endülüs bugün<br />
tarih ve ibret dersi vermek<br />
için bizleri bekliyor
19
20<br />
İnanç Turizmi Firmaları İçin Sosyal Medya Taktikleri<br />
İnanç Turİzmİ İrmaları İçİn<br />
Sosyal Medya Çağında<br />
Pazarlama Taktİklerİ<br />
İnanç Turizmi firmaları için<br />
pazarlama, ister sosyal medya<br />
üzerinden yapılsın ister diğer<br />
mecralar üzerinden gerçekleşsin<br />
basit bir amaca hizmet eder:<br />
“Hac ve Umre niyeti<br />
taşıyan insanların aklına<br />
gelen ilk marka olmak”<br />
Amaç basit ama rekabet büyük.<br />
Geçtiğimiz yıllarda Hac ve<br />
Umre firmalarının reklamlarını<br />
hem geleneksel hem de yeni<br />
tüm mecralarda gördük. İnanç<br />
turizmi sektöründe pazarlamaya<br />
bu kadar yatırım yapılmasının<br />
ise güzel bir sebebi var.<br />
TÜRSAB 2015 verilerine göre<br />
Türkiye’den kutsal topraklara<br />
Hac ve Umre için gidenlerin<br />
yaptıkları harcama 1,1 milyar<br />
dolar. TÜİK verilerine göre<br />
2015’te yurt dışına çıkan toplam<br />
9,2 milyon Türk vatandaşının<br />
yaptığı harcama ise 5.6 milyar<br />
dolar. Bu rakam yalnızca turizm<br />
faaliyetlerini değil, iş, eğitim,<br />
kültürel ve sportif faaliyetleri<br />
de kapsıyor. Dolayısıyla<br />
inanç turizmi harcamaları<br />
tek başına tüm outgoing<br />
harcamalarının neredeyse<br />
%20’sini oluşturuyor. Hem pazar<br />
boyutunun gittikçe büyümesi<br />
hem de Diyanet ve cemaatler<br />
gibi aktörlerin de pazarda yer<br />
alması rekabetin kaçınılmaz<br />
olarak büyümesine yol açıyor.<br />
TÜRKİYE’DE SOSYAL<br />
MEDYA KULLANIMI<br />
Peki İnanç turizminin öncelikli<br />
hedef kitlesini oluşturan 35 yaş<br />
üzeri tüketiciler sosyal medyayı<br />
ne sıklıkla kullanıyor?<br />
2019 TÜİK verilerine göre<br />
toplam nüfusumuzun %63’ünü<br />
oluşturan 52 milyon aktif sosyal<br />
medya kullanıcısı var. Bunların<br />
44 milyonu sosyal medyayı<br />
mobil cihazları üzerinden de<br />
aktif olarak kullanmakta.<br />
Aşağıdaki tabloda görülmektedir<br />
ki 35 yaş üzeri kullanıcı toplam<br />
sosyal medya kullanıcılarının<br />
%40’ına tekabül etmektedir.<br />
Dolayısıyla cevabımız evet,<br />
inanç turizminin hedef kitlesini
İnanç Turizmi Firmaları İçin Sosyal Medya Taktikleri<br />
21<br />
(Digital in Turkey 2019, We are Socail ve Hootsuite, 2019 Ocak)<br />
oluşturan nüfusa, sosyal medya<br />
üzerinden ulaşmak mümkün.<br />
İNANÇ TURİZMİ FİRMALARI<br />
İÇİN PAZARLAMA<br />
Pazarlama faaliyetleri işinizle<br />
ilgili farkındalık oluşturma ile<br />
başlar. Böylece potansiyel<br />
müşterileriniz öncelikle işinizi<br />
tanır. Ardından yapacağınız itibar<br />
çalışmaları ile müşterileriniz sizin<br />
iyi bir tercih olabileceğine inanır<br />
ve gerçek müşterilere dönüşür.<br />
İşte sosyal medya çağında<br />
inanç turizmi firmaları için<br />
pazarlama taktikleri:<br />
1. Size en uygun sosyal medya<br />
platformlarını seçin<br />
Küresel internet raporunun<br />
2018 yılı Ekim verileri açıklandı.<br />
Türkiye’nin Facebook<br />
kullanıcı sayısının 43 milyon,<br />
Instagram 37 milyon, Twitter<br />
ve Snapchat kullanıcıları<br />
9’ar milyon, Linkedin ise 4,3<br />
milyon kullanıcıya sahip.<br />
Bu rakamlar size genel bir bakış<br />
açısı kazandıracaktır ancak<br />
doğru mecrayı seçebilmeniz<br />
için kendi tüketicinizi iyi analiz<br />
etmeniz gerekmektedir. Örneğin<br />
lüks konaklamalı Umre turu<br />
hacılarına ulaşabilmek için 4,3<br />
milyon nüfuslu Linkedin iyi bir<br />
tercih olarak karşımıza çıkabilir.<br />
Pazarlama faaliyetinin<br />
yapılacağı platformlar<br />
seçildikten sonra ise üretilen<br />
içeriğin yayınlanacak platform<br />
ile uyumlu olması önemlidir.<br />
Örneğin Instagram’da<br />
yapılan kare format<br />
paylaşımlar, Twitter’da aynı<br />
şekilde paylaşılırsa düzgün<br />
görüntülenemeyecektir.<br />
Çünkü Twitter’ın mobil<br />
uygulaması akışta kare değil<br />
1:2 ölçekli dikdörtgen şeklinde<br />
görünmektedir. (Madde<br />
5’te konuyla ilgili ayrıntılı<br />
açıklamalar yer almaktadır.)<br />
2. Profilinizi profesyonelce<br />
oluşturun<br />
Bilgilerinizi eksiksiz ve doğru<br />
şekilde girerek faaliyet<br />
alanlarınızı ve sağladığınız<br />
hizmetleri net bir şekilde anlatın.<br />
Profil ve kapak görsellerinin<br />
seçiminde rakiplerinizi inceleyin<br />
ve çevrenizdeki insanlara<br />
mutlaka danışın. Ve aşağıdaki<br />
bilgilerin sayfalarınızda yer<br />
aldığından emin olun:<br />
• İletişim bilgileri (e-mail,<br />
telefon, adres)<br />
• Web sitenize link<br />
• Çalışma saatleri<br />
• Hizmet alanlarınız<br />
• Alanda kazanmış<br />
olduğunuz ödüller, gazete<br />
haberleri ve yayınlar<br />
• Kaç yıldır bu işi<br />
yaptığınız, tecrübeniz<br />
3. İçerik üretin<br />
Sosyal medyayı yalnızca<br />
fiyat ve duyuru amacıyla<br />
değil, tüketicilerinizin hoşuna<br />
gidebileceği içerikleri<br />
paylaşmak için de kullanın.<br />
Sosyal medya uzmanları<br />
arasında “80/20 kuralı”<br />
şeklinde isimlendirilen<br />
bir uygulama vardır.<br />
Doğrudan Hac-Umre<br />
pazarlaması gibi satış ya da<br />
müşteri kazanımına dayalı<br />
yayınlar sosyal medya<br />
faaliyetinizin %80’inden az<br />
olmalıdır. Bu her zaman makale<br />
yazmanız gerektiği anlamına<br />
gelmez. Örneğin müşterilerinizi<br />
ilgilendiren konuların haberlerini<br />
de paylaşabilirsiniz.<br />
Diğer %20 ise hizmetleriniz<br />
hakkında daha fazla<br />
konuşabileceğiniz ve firmanızın<br />
potansiyel müşterilere neler<br />
sunabileceğini anlattığınız<br />
paylaşımları ihtiva etmektedir.<br />
Marka bilincini artırın ve<br />
potansiyel müşterilerin<br />
hizmetleriniz hakkında bilgi<br />
almasını sağlayın, ancak<br />
bu hakkında konuştuğunuz<br />
tek şey olursa paragöz,<br />
sıkıcı ve samimiyetsiz bir<br />
izlenim uyandırabilirsiniz.<br />
4. İnsanları firmanızın sosyal<br />
medya profillerinizi<br />
beğenmeye davet edin<br />
Rakamlar bir çoğumuzu etkiler.<br />
Potansiyel müşteriler, firmanızın<br />
sosyal medya profilinin<br />
çok sayıda beğeniye sahip<br />
olduğunu gördüklerinde,<br />
olumlu bir etki yansıtır ve<br />
çok sayıda memnun ve ilgili<br />
müşteriniz olduğunu gösterir.
22<br />
İnanç Turizmi Firmaları İçin Sosyal Medya Taktikleri<br />
Firmanızın sosyal medya<br />
profilini desteklemek için<br />
arkadaşlarınızı ve ailenizi davet<br />
ederek başlayın. Ardından,<br />
davetiyenizi geçmiş (mutlu)<br />
müşterilerinize de sunarak size<br />
destek vermelerini isteyin.<br />
Doğru içerik türlerini paylaşmak,<br />
hashtag kullanmak ve<br />
birden fazla sosyal medya<br />
platformunda aktif olmak,<br />
firmanızın görünürlük<br />
kazanmasına yardımcı<br />
olacak ve böylece daha fazla<br />
potansiyel müşteri, hizmetleriniz<br />
hakkında bilgi sahibi olacaktır.<br />
5. Her platformu, kullanılması<br />
gerektiği gibi kullanın<br />
Twitter: Konuşmaya<br />
başlayabileceğiniz veya<br />
konuşmalara katılabileceğiniz<br />
bir yerdir. İnsanları konuşturan<br />
hashtag’leri kullanarak ilgili<br />
konuşmalara atlayan ilgi çekici<br />
paylaşımlar yapın. Ancak<br />
Twitter, diğer mecralara oranla<br />
çok daha fazla gündemle ilgili<br />
olduğundan planlı gönderilerden<br />
daha ziyade refleksif bir<br />
strateji gerekmektedir.<br />
Facebook: Planlı gönderiler<br />
için daha elverişli bir ortam<br />
sunmaktadır. Ayrıca ayrıntılı<br />
sayfa oluşturma seçenekleri,<br />
markanızın kurumsal<br />
kimliğini istediğiniz gibi<br />
sunmanız için de size olanak<br />
verir. Çalışanlarınızın ve<br />
ofisinizin görsellerinin yanı<br />
sıra, kutsal mekanlarla ilgili<br />
makaleler, videolar ve ilginç<br />
gönderilerinizi paylaşabilirsiniz.<br />
LinkedIn: Burada yaratacağınız<br />
kurumsal görünüm size kariyer<br />
odaklı insanlara ulaşma<br />
fırsatı verecektir. Potansiyel<br />
müşterilerinizin dışında<br />
organizasyonlarınızda iş birliği<br />
yapabileceğiniz veya yapmak<br />
istediğiniz kişilere de ulaşma<br />
fırsatı yakalarsınız. Kullanım<br />
oranı diğer mecralara göre daha<br />
az olduğundan öne çıkmanız da<br />
daha kolay olacaktır. Unutmayın<br />
Linkedin, uzmanlar için üretilmiş<br />
bir sosyal mecradır. Dolayısıyla<br />
diğer platformlara nazaran<br />
daha nezih bir ortam sunar.<br />
Instagram: Görsel ağırlıklı<br />
bir mecra olarak Instagram,<br />
markanıza samimiyet<br />
katma fırsatı sunar. Burada<br />
hacılarınızın görselleri, kutsal<br />
mekanlar, güzel fotoğraflar ve<br />
anılar paylaşarak potansiyel<br />
müşterilerinize sizinle kutsal<br />
yolculuklara çıkmanın nasıl bir<br />
şey olduğunu resmedebilirsiniz.<br />
6. Müşterilerinize firmanızın<br />
ödülleri, başarıları ve<br />
konu olduğu yayınlarla<br />
hakkında bilgi verin<br />
Hizmetinizin dini bir<br />
yükümlülüğü olduğu<br />
düşünüldüğünde “güven” bu<br />
sektördeki en önemli şeydir.<br />
Büyük ihtimalle potansiyel<br />
müşteriler, en iyi hac-umre<br />
firmasını bilmez, firma tercihi<br />
yapmadan önce katalogları,<br />
fiyatları ve hizmetleri<br />
araştırmakla kalırlar. Siz eğer<br />
ödüllerinizi, başarılarınızı<br />
görünür kılarsanız güven<br />
oluşturma anlamda rakiplerinizin<br />
önüne geçmiş olursunuz.<br />
7. Sosyal medyada aktif olun,<br />
yalnızca pa ylaşım yapmayın<br />
Sosyal medyada aktif olmanın<br />
amacı, firmanız için marka<br />
bilincini artırmaktır. Marka<br />
bilincinin oluşmasını sorular<br />
ve yorumlar takip edecektir.<br />
İzleyicilerinizle etkileşimde<br />
bulunmayı unutmayın. Sizinle<br />
kutsal yolculuğa çıkmış kişilerle<br />
bağlantı kurun. Bu sadece bir<br />
işi pazarlamak yerine potansiyel<br />
müşterilere ulaşmak ve iletişim<br />
kurmak anlamına gelmektedir.<br />
İletişiminizin görünür olması,<br />
işinize ne kadar profesyonel<br />
yaklaştığınızı da gösterecektir.<br />
8. Firmanızdan bahseden<br />
yorumları analiz edin<br />
Firmanızdan bahseden yorum<br />
ve gönderilerin takip edilmesi<br />
ve yanıtlanmasının yanı sıra,<br />
bu konuşmaları analiz etmek<br />
sosyal medya pazarlamasının<br />
önemli bir parçasıdır. Yorumlar<br />
olumlu mu, olumsuz mu?<br />
Hizmetlerinizi merak eden<br />
müşterileriniz var mı? Yoksa,<br />
sizinle yola çıkılmaması<br />
gerektiğini söyleyip duran<br />
memnuniyetsiz bir müşteriniz<br />
mi var? Bunları bilmeniz<br />
firmanızın imajı açısından<br />
hayati öneme sahiptir.<br />
Hac ve Umre yolculuğu<br />
meşakkatli bir yolculuktur.<br />
Dolayısıyla yolcularınızın<br />
büyük çoğunluğunun sizinle<br />
yola çıkmadan önce sizi<br />
Google’da araştıracağından<br />
şüpheniz olmasın.<br />
Potansiyel müşterilerinizin sizi<br />
internette nasıl gördüklerini<br />
bilin. Web’de gizlenen<br />
olumsuz bir yorum olması<br />
dünyanın sonu değil ama<br />
bundan haberdar olmanız,
İnanç Turizmi Firmaları İçin Sosyal Medya Taktikleri<br />
23<br />
durumu lehinize çevirmek<br />
için size bir fırsat sunar.<br />
9. Diğer inanç turizmi<br />
firmalarını inceleyin<br />
Diğer firmalarının dijital<br />
pazarlama faaliyetlerini<br />
takip edin, müşterilerinin<br />
şikayetlerini bilin. Bu size hem<br />
şirket yönetiminizle ilgili bir<br />
vizyon kazandıracaktır hem<br />
de güncel konularla ilgili zinde<br />
kalmanızı sağlayacaktır.<br />
Rekabette geri kalmak<br />
istemiyorsanız, en az<br />
rakipleriniz kadar çok<br />
çalışmanız ve hizmet<br />
kalitenizin en az onlarınki<br />
kadar iyi olması gerekir.<br />
Ayrıca rakiplerinizin<br />
sayfalarında cevaplanmamış<br />
sorular görürseniz, bu<br />
hizmet bekleyen birileri ile<br />
iletişime geçmeniz için size<br />
bir fırsat da sunabilir.<br />
10. Sosyal medya yönetiminde<br />
kullanabileceğiniz<br />
araçlar ve web siteleri<br />
sites.google.com: Hiçbir<br />
yazılım aracı bilmeden kendi<br />
web sitenizi oluşturmak<br />
için kullanabileceğiniz bir<br />
platformdur. Seçenekleri sınırlı<br />
olsa da firmanıza ücretsiz bir<br />
dijital vitrin oluşturabilirsiniz.<br />
desygner.com: Hiçbir tasarım<br />
programı kullanmayı bilmiyor<br />
olsanız bile göz alıcı tasarımlar<br />
yapabileceğiniz bir web sitesidir.<br />
Bu site üzerinden firmanız için<br />
paylaşımlar hazırlayabilirsiniz.<br />
canva.com: Tıpkı desygner.<br />
com gibi bir içerik oluşturma<br />
web sitesidir. Bir grafik<br />
tasarımcınız yoksa eğer<br />
size büyük kolaylık sağlar.<br />
spark.adobe.com: Tarayıcı<br />
üzerinden kullanabileceğiniz<br />
bir video editleme hizmeti<br />
sunmaktadır. Site üzerindeki<br />
şablonları kullanarak<br />
hizmetinizle ilgili video<br />
içerikler üretmenizi sağlar.<br />
hootsuite.com: Tüm sosyal<br />
mecralarınızı tek bir site<br />
üzerinden yönetmenizi,<br />
paylaşımlarınızı yapmanızı ve<br />
etkinlikler oluşturmanızı sağlar.<br />
tagboard.com: Sosyal medya<br />
içeriklerini araştırmak için<br />
kullanılan bir dinleme aracıdır.<br />
Bir terim, konu veya etiketi<br />
kullanarak bir konunun çevrimiçi<br />
olarak nasıl tartışıldığının<br />
görülmesini sağlar. Marka<br />
ve hizmetlerden bahseden<br />
şeyleri ve bunların pazarlama<br />
stratejinizle olan ilişkilerini<br />
izlemek için iyi bir yoldur.<br />
mailerlite.com: Mail şablonu<br />
oluşturma ve toplu mail<br />
gönderimi yapmanıza olanak<br />
sağlar. Mail ile pazarlama<br />
işini tahmin edemeyeceğiniz<br />
kadar kolaylaştırır.<br />
Google Analytics,<br />
Facebook Analytics, Twitter<br />
Analytics: Sosyal medya<br />
kullanımınızın nasıl gittiğine<br />
ilişkin istatistiksel verileri<br />
alabileceğiniz ve gündemle<br />
ilgili tüketici tutumlarına<br />
ulaşabileceğiniz mecralardır.<br />
Melih Cem Kılıç<br />
Sosyal Medya Uzmanı
24<br />
Surre Alaylarından HURSAD’a Hac Yolculuğu<br />
SURRE<br />
ALAYLARINDAN<br />
HURSAD’A ’ a<br />
HAC YOLCULUĞU<br />
Ecdadımızın nezaket ve<br />
hassasiyetle beslenen sayısız<br />
geleneklerinden belki de en<br />
dikkat çekeni ‘Surre Alayı’dır.<br />
İslam ansiklopedisinde “içine altın<br />
ve para gibi kıymetli eşyaların<br />
konulduğu kese” anlamına gelen<br />
“Surre” kelimesi terim olarak her<br />
yıl hac döneminden önce genellikle<br />
Mekke ve Medine halkına dağıtılmak<br />
için yollanan para, altın ve diğer<br />
eşyaları ifade eder.<br />
Osmanlı sultanları ‘Hâdimü’l-<br />
Haremeyn eş-Şerîfeyn’<br />
(Haremeyn’in Hizmetçileri)<br />
unvanını almalarıyla birlikte bu<br />
yolda faydalı olan “Ne yapabilirim”<br />
derdine düştüler ve hadimi oldukları<br />
beldelere çok güzel katkılar<br />
sağladılar.<br />
Kutsal olan Hicaz bölgesi ve Kudüs<br />
çevresi elbette en özel bölgelerdi.<br />
İstanbul her sene Peygamber<br />
diyarına hizmet edebilmenin hazzını<br />
yaşar, lezzetini duyardı.<br />
Bu geleneğin başlangıcı tam<br />
olarak belli olmamakla birlikte ilk<br />
olarak Abbâsî Halifesi Mehdî-<br />
Billâh zamanında (775-785)<br />
ortaya çıktığı görüşü hâkimdir.<br />
Haremeyn’e her yıl düzenli biçimde<br />
surre gönderilmesine ise yine bir<br />
Abbâsî Halifesi olan Muktedir-Billâh<br />
döneminde (908-932) başlandı.<br />
Aynı dönemde hac yollarının<br />
güvenliği, hac güzergâhı<br />
üzerinde bulunan su kuyularının<br />
bakımı, hacıların konaklama<br />
vb. ihtiyaçlarının karşılanması<br />
amacıyla bazı tedbirlerin alındığı da<br />
bilinmektedir.<br />
Hac yolcularına surre göndermek<br />
İslami açıdan büyük bir sevap<br />
sayılmasının yanında siyasi açıdan<br />
da halifenin Haremeyn üzerindeki<br />
gücünü gösteriyordu.<br />
Bir dünya imparatorluğu haline<br />
gelen Osmanlılar “Surre alayları” ile<br />
nam salmalarına rağmen bu âdeti<br />
hangi padişahın başlattığı ihtilaflıdır.<br />
Yıldırım Bayezid’in Edirne’den bir<br />
defa surre yolladığı zikredilmekle<br />
birlikte kuvvetli ve yaygın rivayete<br />
göre Çelebi Sultan Mehmed surre<br />
gönderen ilk Osmanlı sultanıdır ve<br />
1413-1421 yılları arasında iki defa<br />
surre yollamıştır.<br />
Âşıkpaşazâde’ye göre II. Murad<br />
her yıl Mekke, Medine, Kudüs ve<br />
Halîlürrahman’a surre göndermenin<br />
devlete ve kendine ait bazı gelirleri<br />
de Mekke ve Medine’ye vakfetti.<br />
Osmanlı padişahları, 923’te (1517)<br />
Haremeyn’in Osmanlı yönetimine<br />
girmesinden itibaren surreyi düzenli<br />
biçimde gönderdiler. Bu anlamda<br />
ilk surrenin daha Yavuz Sultan<br />
Selim Kahire’de iken yollandığı<br />
bilinmektedir. Osmanlılar döneminde<br />
surre, genellikle İstanbul ve<br />
Kahire’den gönderilmiş olmakla<br />
birlikte bazan Yemen ve Halep’ten<br />
de sevkedilirdi.<br />
SURRENİN YANI SIRA KABE<br />
ÖRTÜSÜ GELENEĞİ<br />
Osmanlılar’a ait en eski Kâbe kapı<br />
perdesi ve kuşağının 950 (1543)<br />
tarihli olmasından hareketle, eski<br />
bir gelenek olan surre ile birlikte<br />
Kâbe’ye örtü göndermenin<br />
Osmanlılar’da Kanûnî Sultan<br />
Süleyman zamanında başladığına<br />
hükmedilir.<br />
Kâbe örtüsünün yenisi genellikle<br />
Kahire’de dokunur ve surre alayı ile<br />
yollanırdı. Eskisi de surre alayının<br />
dönüşünde İstanbul’a getirilirdi.<br />
1916 yılına kadar süren bu gelenek<br />
bu yıl Vahhabi isyanı nedeniyle<br />
son buldu. Bu yıla ait surre,<br />
Şerîf Hüseyin’in isyanı sebebiyle<br />
Medine’de kaldı ve Mekke’ye<br />
ulaştırılamadı.<br />
SURRE ALAYI İLE İLGİLİ HERŞEY<br />
ARŞİVE KAYDEDİLDİ<br />
Osmanlılar döneminde sarayda
Surre Alaylarından HURSAD’a Hac Yolculuğu<br />
25<br />
gerçekleştirilen surre merasiminin<br />
bütün ayrıntıları belirlenmiş<br />
olup bunlar teşrifat defterlerine<br />
kaydedilirdi.<br />
Osmanlı Devleti’nde Surre-i<br />
Hümâyûn’un yola çıkması sebebiyle<br />
özel bir merasim yapılırdı. Öncelikle<br />
bu işten sorumlu ‘Surre Emini’ isimli<br />
bir görevli tayin edilerek sadrazam<br />
huzurunda kendisine ‘hilat’<br />
giydirilirdi.<br />
Recep ayının 12. gününde<br />
İstanbul’dan çıkması gereken Surre<br />
Alayı için Dârü’s-Saâde Ağası<br />
tarafından Defterdar, Reîsü’l-<br />
Küttâb ve Nişancı’ya davetiye<br />
yollanır, Sadaret Kethüdası da diğer<br />
bulunması gereken zevatı davet<br />
ederdi.<br />
Davetliler, Topkapı Sarayı’ndaki<br />
Kubbealtı önünde toplandıktan<br />
sonra Mekke Şerifi’ne gönderilecek<br />
mektup ile Surre-i Hümâyûn<br />
torbaları hâfızların okuduğu Kur’ân-ı<br />
Kerîm eşliğinde padişah huzurunda<br />
mühürlenerek Surre Emin’ine teslim<br />
edilirdi.<br />
Bundan sonra padişahın<br />
hediyeleriyle nâmesinden oluşan<br />
mahfil-i şerifi taşıyan deve başta,<br />
Surre torbalarının yüklendiği diğer<br />
deve ve katırlar arkada yola çıkılırdı.<br />
Padişah İstanbul çıkışına kadar<br />
refakat eder,mübarek topraklara<br />
saygısından dolayı mutlaka yaya<br />
yürürdü.<br />
BİR HÜZÜNLÜ HİKAYE: AYRILIK<br />
ÇEŞMESİ<br />
Sarayın orta kapısı olan Bâb-ı<br />
Hümâyûn’dan çıkan alay,<br />
Sirkeci’deki Kireç İskelesi’ne<br />
gelirdi. Oradan Kaptan Paşa’nın<br />
hazırlattığı çektirilere bindirilen<br />
Surre Alayı Üsküdar’a geçer ve<br />
Mekke-i Mükerreme’ye kadar kara<br />
yoluyla giderdi. (Mekke’ye gitmek<br />
üzere yola çıkan hacı kafileleri ve<br />
Surre Alaylarının burada toplaşıp<br />
uğurlandığı da bilinmektedir.<br />
uğurlandığı için çeşmenin adı<br />
Ayrılık Çeşmesi olarak halk diline<br />
yerleşmiştir.<br />
Mekke Emiri tarafından padişahın<br />
mektubu Mina mevkiinde<br />
okunduktan sonra Surre torbaları<br />
içindeki paralar defterde yazıldığı<br />
şekilde dağıtılırdı. Haccın bitimini<br />
müteakip Surre Emini, Mekke<br />
Emir’inin padişaha yazdığı cevabî<br />
mektup ve hediyeler ile beraber<br />
İstanbul’a dönerdi.<br />
SURRE ALAYININ GÜVENLİĞİ<br />
Surre alayının güvenliği güzergâh<br />
üzerinde bulunan sancak beyi,<br />
beylerbeyi veya valilerce sağlanırdı.<br />
1863 yılı surre alayının Payas<br />
civarında eşkıya saldırısına uğrayıp<br />
surrenin gasp edilmesi ve bir<br />
sonraki hac mevsimine kadar<br />
bölgede güvenliğin sağlanamaması<br />
yüzünden 1864’ten itibaren<br />
denizyolu tercih edildi ve Beşiktaş<br />
İskelesi başlangıç noktası oldu.<br />
Deniz yoluyla yolculuk daha kısa<br />
sürdüğünden surre alayı merasimi<br />
de şâban ayının ortasında yapılmaya<br />
başlandı ve Beyrut üzerinden Şam’a<br />
geçilerek ramazan bayramı burada<br />
kutlandı.<br />
Surrenin Şam’dan Haremeyn’e<br />
yolculuğu ise karayoluyla yapıldı.<br />
Suriye Valisi Midhat Paşa, 1879’da<br />
güvenlik ve tasarruf gerekçesiyle<br />
surre alayının İstanbul-Beyrut<br />
güzergâhından Şam’a ve oradan<br />
tekrar Beyrut üzerinden Cidde’ye<br />
deniz yoluyla gönderilmesini teklif<br />
etti. Uzun müzakerelerden sonra<br />
Şam’dan itibaren karayolunun<br />
kullanılmasına devam edilmesi<br />
kararlaştırıldı.<br />
1908’de Hicaz demiryolunun<br />
tamamlanmasından itibaren surre<br />
demiryoluyla gönderilmeye başlandı.<br />
Demiryoluyla daha kısa sürdüğü için<br />
surre alayı şevval ayına alındı ve<br />
hareket noktası olan Haydarpaşa’ya<br />
kadar daha önce yapılan<br />
merasimlere devam edildi.<br />
SURRE<br />
ALAYININ<br />
HACILARLA<br />
BULUŞMA<br />
NOKTASI:<br />
DIMAŞK<br />
Kara, deniz ve demiryoluyla<br />
gönderilen Surre-i Hümâyun için<br />
Dımaşk çok önemli bir merkezdi.<br />
Osmanlı öncesinden itibaren<br />
farklı bölgelerden gelen hacıların<br />
uğrak yeri olan Dımaşk, Osmanlı<br />
döneminde de Anadolu’dan,<br />
Irak’tan, İran’dan ve Halep’ten<br />
gelen hacıların yanı sıra Orta<br />
Asya hacılarının da bir toplanma<br />
merkeziydi. İstanbul’dan gönderilen<br />
surre alayı burada merasimlerle<br />
karşılanarak diğer hacılarla birleşirdi.<br />
Mahmil-i şerifin Dımaşk’tan ayrılışı<br />
ve Dımaşk’a dönüşü aynı şekilde<br />
merasimlerle olurdu. Dımaşk’tan<br />
Medine’ye kadar olan bölgenin en<br />
önemli dinî, siyasî ve ticarî olayı<br />
surre ve hac kervanı idi. Surre alayı<br />
Rivayete göre şehirden ayrılan<br />
kafileler son olarak buradan<br />
Surre-i Hümâyûn, Hac mevsiminden önce Mekke ve Medine halkının ihtiyaçlarını<br />
karşılamak için İstanbul’dan yola çıkardı.
26<br />
Surre Alaylarından HURSAD’a Hac Yolculuğu<br />
İtalyan oryantalist ressam Stefano Ussi’nin Dolmabahçe Sarayı’nda Surre Alayı ile ilgili dev bir tablosu bulunmaktadır.<br />
Şevval ayının on ikisiyle yirmisi<br />
arasında Dımaşk’tan hareket<br />
eder, zilkadenin sonundan önce<br />
Mekke’ye ulaşılması hedeflenirdi.<br />
Hama’dan itibaren surre alayının<br />
güvenlik sorumluluğu önceleri Şam<br />
beylerbeyiliğine, daha sonra Suriye<br />
Valiliğine aitti.<br />
Beylerbeyi veya Vali Emîr-i<br />
hac sorumluluğunu bazan<br />
kendisi üstlenir, çoğu zaman da<br />
bölgede güçlü eşraftan birine<br />
verirdi. Dımaşk’tan Medine’ye<br />
gidiş ve dönüşte surre alayının<br />
muhafazasından emîr-i hac sorumlu<br />
idi. Haremeyn’de ise en önemli<br />
sorumluluk Mekke emîrinde idi.<br />
Surre-i Hümâyûn geleneği İslâm<br />
toplumunda kaynaşabilmesinde rolü<br />
büyüktü.<br />
Tarihçi Yavuz Bahadıroğlu bir<br />
yazısında Osmanlı’nın surre<br />
alaylarına bakışını şu sözlerle<br />
anlatıyor:<br />
“Sürre Alayı ile Hicaz’a yıllar boyu<br />
gönderilen yardımı “Anadolu’nun<br />
mali kaynaklarını Arap çöllerine<br />
gömmek” olarak görüp eleştirenlere,<br />
şu kadarını söyleyeyim ki, Osmanlı<br />
Devleti’nin varlık sebebi “İ’lâ-yı<br />
Kelimetullah”dı (Allah adını yüceltme<br />
ve yayma). Varlık sebebi böyle<br />
özetlenebilen bir devletin, o inancın<br />
kalbine hizmet etme mükellefiyeti<br />
olur...<br />
Bu inançla Yavuz Sultan Selim, Mısır<br />
fethi esnasında okunan bir cuma<br />
hutbesinde, kendisinden, “Hâkimul<br />
Haremeyn” (Mekke ve Medine’nin<br />
hâkimi) olarak bahsedilince, hemen<br />
itiraz etmiş, “hâkim” değil “hâdim”<br />
(hizmetkâr) olduğunu hatibe<br />
hatırlatmıştı.<br />
Osmanlı, her yıl Haremeyn’e<br />
Sürre Alayı göndermek suretiyle<br />
Peygamber mirasına sadakatini<br />
vurguluyordu.“<br />
GÜNÜMÜZE GELİNCE…<br />
Bugün ne surre alayları ne de<br />
o alaylarla kutsal topraklara<br />
gönderilen hediyelere ve Hac<br />
yolundakilerin emniyetine önem<br />
verilmese de Hac yolculuğu aynı<br />
heyecanla devam etmekte.<br />
Mekke ve Medine çevresindeki<br />
otellerde konaklayan hacı adayları<br />
karayolundan ziyade havayolunu<br />
tercih ediyor.<br />
Arafat, Müzdelife, Mina arası ulaşım<br />
lüks otobüslerle sağlanıyor.<br />
İhtiyaçlar, alışkanlıklar çok farklı.<br />
Örneğin eskiden hassasiyetleri<br />
daha farklı olan hacı adaylarının<br />
günümüzdeki istekleri daha başka.<br />
Her ülke hacılarında olduğu gibi Türk<br />
Hacı adaylarında da yemek servisi<br />
ve menü içeriği en çok merak edilen<br />
konuların başında gelmekte.<br />
Otellerle Mescid-i Haram arasındaki<br />
mesafe nedeniyle geliş gidişin nasıl<br />
olacağı ve alış veriş gibi birçok<br />
konuda hacı adayları yeterli ve<br />
düzgün hizmet almak arzusundalar.<br />
Surre alaylarıyla yaklaşık 6-8 ay<br />
süren hac yolculuğu günümüzde<br />
1-40 gün arasında olduğundan<br />
bu hızlı akan hayatta uhreviyetini<br />
de kaybetmemek şartıyla kutsal<br />
yolculuğun layıkıyla yapılması<br />
elzemdir.
BAŞIMIZ SAĞOLSUN<br />
Bir dost yitip gider aramızdan, kelimeler boğazımızda<br />
düğüm olur.<br />
Yüreğimizde sızı, dilimizden geçmiş anıların dökülür.<br />
Geçtiğimiz ay içerisinde, çoğumuzun meslek hayatında<br />
yollarının kesiştiği büyüklerimizden Ercan DURMUŞ ve<br />
Ahmet ALKIŞ’ın kaybı bizleri derinden üzdü.<br />
Dualarımız sizlerle, Mekanınız Cennet olsun. Rabbimiz sizlere<br />
Rahmeti ile muamele etsin.<br />
Bu vesile ve aynı duygularla geçmişte aramızdan ayrılan<br />
dostlarımızı, büyüklerimizi rahmet ve dua ile anıyoruz.<br />
Sizleri her zaman güzel anılarımızla hatırlayacak ve yâd<br />
edeceğiz.<br />
Camiamıza ve yakınlarına başsağlığı dileriz.<br />
HURSAD AİLESİ
28<br />
Suriyelilerle İlgili Meşhur Yalanlar<br />
Suriyelilerle Ilgili<br />
MEŞHUR<br />
YALANLAR<br />
Suriyelilerle ilgili gerek sosyal medyada, gerekse televizyon ve gazetelerde yanlış<br />
bilgiler yer almakta. HURSAD olarak, bu bilgilerin doğruluğunu derledik. Uluslararası<br />
Mülteci Hakları Derneği’nin yaptığı çalışmayı Dergimizin bu sayısında yer vererek,<br />
bilinen yanlışların doğruluğu karşılaştırdık.<br />
İşte o bilinen yanlışlar…<br />
Ve gerçek bilgiler…<br />
“İş Yeri Açan Suriyeliler Vergi Vermiyor”<br />
Suriyeliler, her Türk vatandaşı ya da Türkiye’de<br />
yaşayan yabancılar gibi kanuni gereklilikleri<br />
yerine getirerek iş yeri açabilir. İş yeri açan her<br />
Suriyeli vergi mükellefidir.<br />
“Suriyeliler Dilencilikle Geçiniyor”<br />
İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, ülke genelinde<br />
17 ve 27 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen “Huzurlu<br />
Sokaklar” uygulamalarında dilencilik suçuyla ilgili<br />
toplam 3 bin 46 kişiye işlem yapılmıştır. Bunlardan ilk<br />
uygulamada 149 kişinin ikinci uygulamada ise 230<br />
kişinin Suriyeli olduğu tespit edilmiştir. Yakalananlardan<br />
bazıları Suriyeli kılığına girdiği anlaşılmıştır.<br />
“Suriyeliler Devlet Memuru Olarak İşe<br />
Girecek”<br />
657 sayılı Devlet Memurları Kanununda<br />
48. Maddede açıkça belirtildiği gibi devlet<br />
memuru olmanın ilk şartı Türk Vatandaşı<br />
olmaktır. Suriyeliler Türk vatandaşı değildirler.<br />
Suriyeliler Türkiye’de geçici koruma kapsamında<br />
yaşamaktadırlar. Yabancıların memur olma<br />
hakkı yoktur.<br />
“Suriyelilerin Suç İşleme Oranları Çok<br />
Fazla”<br />
Suriyelilerin Türkiye’de işlenen toplam suçlara<br />
oranı Türkiye’deki nüfusları göz önünde<br />
bulundurulduğunda ülkemiz genel suçlarına göre<br />
oldukça azdır. İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre,<br />
Suriyelilerin karşılaştıkları olayların Türkiye’deki<br />
toplam asayiş olaylarına oranı 2014-2017<br />
yıllarında yıllık ortalama 1,32 düzeyindedir.<br />
“Suriyeliler Arabaları İçin Vergi Ödemiyor”<br />
Trafik şube veya bürolarında kayıtlı motorlu<br />
kara taşıtı olan herkes, motorlu taşıtar vergisi<br />
(MTV) ödemektedir. Herkes gibi Suriyeliler de<br />
sahip oldukları araçları için MTV ödemekle,<br />
sigorta ve fenni muayne gibi işlemleri<br />
yaptırmakla yükümlüdürler.<br />
“Seçimlerde Suriyeliler Oy Kullanacak”<br />
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan hiç<br />
kimsenin oy kullanma hakkı yoktur. Türkiye’de<br />
yapılan seçimlerde ve halk oylamalarında<br />
oy kullanabilmek için ilk şart T.C. vatandaşı<br />
olmaktadır.
Suriyelilerle İlgili Meşhur Yalanlar<br />
29<br />
“TOKİ Evleri Suriyelilere Bedava Verilecek”<br />
TOKİ’den ev sahibi olmanın ilk şartı T.C.<br />
vatandaşı olmaktır. Suriyeliler Türk vatandaşı<br />
olmadıkları için TOKİ’den ev satın alamazlar.<br />
TOKİ yabancılara ev satışı yapmamaktadır. Yani<br />
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan biri<br />
parasını ödese bile TOKİ’den ev satın alamaz.<br />
“Suriyelilein Tüp Bebek Masraflarını SGK<br />
Karşılıyor”<br />
Suriyelilerin sağlık problemleriyle SGK değil AFAD<br />
ilgilenmektedir. AFAD, Suriyelilere yönelik sağlık<br />
desteğini acil durumlar ve hayati hastalıklar için<br />
vermektedir. Tüp bebek, diş ve protez tedavilerinin<br />
hiçbirinden Suriyeliler ücretsiz faydalanamamaktadır.<br />
“Suriyeliler PTT’den Maaş Alıyor”<br />
UNCHR belirli aralıklarla tek seferlik olmak üzere<br />
Suriyelilere yardım göndermektedir. Bu yardımlar<br />
PTT kart üzerinden dağıtılmaktadır. Suriyeliler<br />
toplamda 60 ila 90TL arasında değişen nakit<br />
yardımları PTT üzerinden almaktadır.<br />
“Suriyeliler Üniversiteye Sınavsız Giriyor”<br />
Yabancı uyruklu öğrenciler hangi kanuna tabiyse,<br />
Suriyeli öğrenciler de o kanuna tabidir. Örneğin bir<br />
İngilizce genci Türkiye’de üniversite okumak için<br />
hangi kurallara uyuyorsa, Suriyeli gençler de aynı<br />
kurallara uymak mecburiyetindedir. Türkiye’de sınavsız<br />
üniversite okuyan tek bir Suriyeli yoktur.<br />
“Suriyelilere Kızılay Kart Dağıtılıyor,<br />
Devletten Maaş Alıyorlar”<br />
Suriyelilere dağıtılan Kızılay Kartı’nın üzerinde<br />
görülen Avrupa Birliği logosu bu kartlara yatırılan<br />
paranın AB’den geldiğini göstermektedir. AB’den<br />
gelen yardımlar bu kart aracılığı ile dağıtılmaktadır.<br />
Suriyelilerin maaş aldıkları iddiası doğru değildir.<br />
“Suriyeliler 5 Yıl Sonra Türk Vatandaşı Olacak”<br />
Suriyeli üniversite öğrencilerin bir kısmı gerçekten de<br />
1200 lira burs almaktadır ancak burs ücretinin tamamı<br />
Türkiye Cumhuriyeti tarafından ödenmemektedir.<br />
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB)<br />
tarafından yapılan açıklamada, “Suriyelilere verilen<br />
1200 liralık bursun finansal kaynağının %85’i Avrupa<br />
Birliği tarafından, geriye kalan %15’lik kısım ise ulusal<br />
kaynaklardan karşılanmaktadır” denilmiştir. 2016-2017<br />
yılında bu burslardan yalnızca 1.425 Suriyeli öğrenci<br />
yararlanmıştır. Program kapsamında toplam 5 bin<br />
öğrenci burs olanaklarından faydalanmaktadır.<br />
“Devlet Suriyeli Öğrencilere 1200 Lira Burs<br />
Veriyor”<br />
Suriyeli üniversite öğrencilerin bir kısmı gerçekten<br />
de 1200 lira burs almaktadır ancak burs<br />
ücretinin tamamı Türkiye Cumhuriyeti tarafından<br />
ödenmemektedir. Yurtdışı Türkler ve Akraba<br />
Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından yapılan<br />
açıklamada, “Suriyelilere verilen 1200 liralık bursun<br />
finansal kaynağının %85’i Avrupa Birliği tarafından,<br />
geriye kalan %15’lik kısım ise ulusal kaynaklardan<br />
karşılanmaktadır” denilmiştir. 2016-2017 yılında<br />
bu burslardan yalnızca 1.425 Suriyeli öğrenci<br />
yararlanmıştır. Program kapsamında toplam 5 bin<br />
öğrenci burs olanaklarından faydalanmaktadır.
30<br />
Güncel Katarakt Cerrahi̇<br />
si̇<br />
ve Göz İçi̇<br />
Lensleri<br />
GÜNCEL<br />
KATARAKT<br />
CERRAHİSİ<br />
VE GÖZ İÇİ<br />
LENSLERİ<br />
OP. DR. F.SAADET YILMAZ<br />
Halk arasında göze perde<br />
inmesi, aksu olarak<br />
isimlendirilen katarakt,<br />
normalde şeffaf olan göz<br />
merceğinin kesifleşmesi ve<br />
bulanıklaşması sonucu ortaya<br />
çıkan bir göz hastalığıdır.<br />
Dünyadaki en yaygın körlük ve<br />
görme azalması nedenidir.<br />
Kataraktın 60 yaş ve üzerinde<br />
görülme oranı yaklaşık %20<br />
olmakla birlikte doğumdan<br />
itibaren her yaşta görülebilir.<br />
İleri yaş, kataraktın en sık<br />
rastlanılan nedeni olsa da çeşitli<br />
sistemik hastalıklar (diyabet,<br />
tiroid, böbrek, kas ve iskelet<br />
hastalıkları) göz içi hastalıkları,<br />
x-ışını, ultraviyole ışınları gibi<br />
zararlı ajanlar, kortizon ilaçları<br />
ve göze alınan darbelere bağlı<br />
olarak da gelişebilir. Genellikle<br />
yavaş ilerler ve çoğunlukla her<br />
iki gözü tutar.<br />
Belirtileri...<br />
• Çeşitli derecelerde görme<br />
azalması<br />
• Sisli, puslu, bulanık görme<br />
• Renkleri mat görme<br />
• Bazen çift görme, kamaşma<br />
ve gece araba kullanamama<br />
• Bebeklerde kataraktlı gözün<br />
içe veya dışa kayması<br />
TEDAVİ...<br />
Günümüzde, kataraktın<br />
gelişmesini önleyecek,<br />
geciktirecek ya da geriye<br />
döndürecek hiçbir konservatif<br />
tıbbi tedavi yöntemi yoktur.<br />
Kataraktın tek tedavisi cerrahi<br />
olup, bulanıklaşmış olan<br />
lensin ameliyatla boşaltılması<br />
ve yerine yapay bir göz içi<br />
merceğin takılmasıdır. Çok<br />
eski çağlardan beri katarakt<br />
ameliyatı tarif edilmiştir.<br />
Hindistan’da merceğin kıvrık<br />
bir iğne ile itilerek göz içindeki<br />
sıvı bölümün içine düşmesi<br />
sağlanmaktaydı. Antik Roma ve<br />
Arap kayıtlarında da benzer tür<br />
işlemlerden söz edilmektedir.<br />
Göz içine lens yerleştirme fikri<br />
ilk olarak MÖ 2. Yüzyıla dayansa<br />
da 1. Dünya savaşı sırasında<br />
İngiliz savaş pilotlarında travma<br />
sonrası göze giren pleksiglass<br />
maddesinin herhangi bir<br />
reaksiyon vermediği gözlenmiş<br />
ve aynı maddeden yapılmış<br />
göz içi lensler tasarlanmıştır.<br />
1949’da Ridley, lensi alınmış bir<br />
gözde pupilin arkasına akrilik<br />
bir lens yerleştirerek bir çığır<br />
açmıştır. Katarakt cerrahisi<br />
günümüzde çok büyük bir<br />
ilerleme kaydederek tüm tıbbi<br />
işlemler içinde en başarılı ve<br />
sonuçları en yüz güldürücü<br />
girişim haline gelmiştir.<br />
Ameliyat zamanı...<br />
Ameliyat zamanı, hastanın<br />
görme düzeyi ve yakınmalarına<br />
dayanarak belirlenir. Bu<br />
konuda katı ve kesin çizgiler<br />
yoktur. Hastanın yaşı, yaşam<br />
biçimi, aktivite düzeyi, görme<br />
gereksinimi, kataraktın tek<br />
veya çift taraflı olması gibi<br />
parametreler göz önünde<br />
bulundurulur.<br />
Anestezi...<br />
Günümüzde katarakt<br />
ameliyatlarının büyük<br />
çoğunluğu lokal anestezi altında<br />
yapılır. Göz çevresi civarına<br />
hiçbir iğnenin yapılmadığı<br />
topikal (anestezik maddenin<br />
damlatılmasıyla uygulanan)<br />
anestezi en sık uygulanan<br />
lokal anestezi çeşididir.<br />
Genel anestezi, çok az sayıda<br />
hastada, örneğin; çocuklarda<br />
ileri derecede endişeli, sinirli<br />
ya da zeka geriliği olan<br />
veya demansdaki hastalarda<br />
uygulanır.<br />
Ameliyat Yöntemleri...<br />
Ameliyatta iki yöntem<br />
kullanılmaktadır.<br />
Fakoemülsifikasyon yöntemi ve<br />
yeni jenerasyon Femtosaniye<br />
lazer yardımlı katarakt cerrahisi<br />
yöntemidir. Fakoemüisifikasyon
Güncel Katarakt Cerrahi̇<br />
si̇<br />
ve Göz İçi̇<br />
Lensleri<br />
31<br />
yönteminde alet yardımıyla çok<br />
küçük kesi yapılıp katarakt,<br />
ultrasonik tekniklerle parçalanır<br />
ve aspire edilir, Femtosaniye<br />
lazer yönteminde ise kesi<br />
ve kataraktın parçalanması<br />
işlemleri lazer yardımıyla<br />
yapılır ve göz içine yapay lens<br />
yerleştirilir.<br />
Göz içi lensinin gücü<br />
ameliyat öncesi biyometriyle<br />
hesaplanarak belirlenir. Hata<br />
payı genellikle düşüktür.<br />
İdeal bir göz içi lensi göz<br />
içine kolayca yerleştirilmeli,<br />
inflamasyonu uyarmayacak<br />
fiziksel ve kimyasal yapıda<br />
olmalı, göz içinde stabil kalmalı,<br />
herhangi bir göz dokusuna<br />
bası yapmamalı ve en iyi optik<br />
sonuçları vermelidir.<br />
Katarakt ameliyatı sırasında<br />
hastaya hangi merceğin uygun<br />
olacağına, muayene sırasında<br />
detaylı tetkikler yapılarak gözün<br />
yapısına göre hekim tarafından<br />
karar verilir.<br />
Göz içi lens tipleri...<br />
Monofokal(tek odaklı)<br />
lensler: Her lens bölgesi eşit<br />
güçtedir, ışıklarda yansıma ve<br />
harelenme yapmazlar. En net<br />
ve keskin görüşü sağlayan bu<br />
tip merceklerdir, uzak görüş<br />
sağlarlar, önceki astigmatı<br />
düzeltmezler ve hastaların yakın<br />
gözlük kullanmaları gerekir.<br />
Torik lensler: Astigmatı<br />
düzeltirler, belli bir pozisyonda<br />
durmaları gerekir. Hem tek<br />
odaklı hem de çok odaklı<br />
merceklerin astigmatı da<br />
düzelten torik çeşitleri vardır.<br />
Multifokal yani Bifocal (uzakyakın)<br />
lensler: Hem yakını hem<br />
de uzağı gözlüksüz görmeyi<br />
sağlarlar. Ara mesafede görüş<br />
yetersiz kalabilir. Özellikle<br />
geceleri ve çok ışıklı ortamlarda<br />
ışıklar etrafında saçılmalar,<br />
harelenmeler olabilir. Bunlar<br />
genelde geçicidir, ancak nadiren<br />
kalıcı da olabilir. Özellikle gece<br />
araba kullanmak zorunda olan<br />
kişilere uygun değildir.<br />
Trifokal (uzak-orta-yakın)<br />
lensler: Halk arasında akıllı<br />
lensler de denilen bu lensler;<br />
yakın, orta ve uzak mesafelerde<br />
net görme sağlar. Bu tip lens<br />
takılan hastalar gözlüksüz<br />
kitap okuyabilir, bilgisayar<br />
kullanabilir ve televizyon<br />
seyredebilir, günlük yaşamına<br />
gözlüksüz devam edebilir. Ancak<br />
loş ortamlarda görüş yetersiz<br />
kalabilir, çok ışıklı ortamlarda<br />
ışık saçılmaları olabilir.<br />
Sonuç olarak katarakt<br />
özellikle yaşla birlikte ortaya<br />
çıkan ve sık rastlanılan bir göz<br />
hastalığıdır. Bunun tedavisi<br />
cerrahidir. Katarakt cerrahisi<br />
ve göz içi lens yerleştirilmesi<br />
günümüzde ileri tekniklerle<br />
yapılan ve sonuçları yüz<br />
güldürücü olan bir girişimdir.
32<br />
Medine’de<br />
Unutulan<br />
Mescidler<br />
Hicret yurdu Medine’nin her<br />
bir metresinde iki cihan nuru<br />
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in<br />
(S.A.V.) ve ashabının kokusu<br />
hissedilir.<br />
Bizler ise bu yazımızda Umre<br />
ziyaretinde belki de gözden kaçan<br />
ancak unutulmaması gereken<br />
mescitleri ele alacağız.<br />
HZ. PEYGAMBER’İN YAĞMUR<br />
DUASINA ÇIKTIĞI MESCİD: GAMMAME<br />
Mescid-i Nebevi’nin yaklaşık 500 mt.<br />
Güneybatısında yer alan alan Musalla<br />
mescidi olarak da bilinir. Peygamber<br />
Efendimiz (s.a.v.)’in Medine-i<br />
Münevvere’deki ilk ve son dört<br />
sene bayram namazlarını da burada<br />
kıldırdığı rivayet olunur.<br />
Allah Resulü (s.a.v) Habeşistan kralı<br />
Necaşi’nin gıyabi cenaze namazını<br />
orada kılmıştı. Ayrıca Allah Resulü<br />
(s.a.v) orada namaz kıldığında bir<br />
bulut onu gölgelemişti. Bu nedenle<br />
buraya bulut manasına gelen GAMÂME<br />
adı verilmiştir.<br />
Osmanlı sultanı I. Abdülmecit<br />
tarafından yaptırılan ve irili ufaklı 10<br />
kubbeli mescid, bakıldığında bulutu<br />
andıran bir görünüme sahiptir. 1990’lı<br />
yıllarda Suudlular tarafından tamir<br />
ettirilmiştir.<br />
Ebû Hureyre’nin bildirildiğine göre<br />
Peygamberimiz (s.a.v.) bir seferden<br />
döndüğünde bu yere uğrar, kıbleye<br />
dönerek dua ederdi.<br />
Yine Peygamberimiz (s.a.v.) Uhud’a<br />
giderken ordusunu burada toplamış ve<br />
Uhud’a hareket etmiştir.<br />
Medine’ye gelen kafilelerin konakladığı<br />
Menaha adlı bu yerin bir bölümü<br />
musalla haline getirilmişti.
Gammame Mescidi, giriş ve namaz<br />
kılınan olmak üzere iki bölümden<br />
oluşur.<br />
EBU LUBABE’NİN<br />
YAĞMURLA İMTİHANI<br />
33<br />
Bir cuma günüydü... Çoktandır<br />
yağmur yağmamış, Medine’de<br />
kuraklık hüküm sürüyor idi. Böyle<br />
durumlarda Peygamberimiz dua<br />
eder, Allah’tan rahmet isterdi.<br />
Namazdan sonra Peygamberimiz<br />
mübarek ellerini kaldırdı, üç defa<br />
“Allah’ım, bize rahmetini gönder!”<br />
diye dua buyurdu. O sırada Ebû<br />
Lübâbe de orada hazır bulunuyordu.<br />
Peygamberimiz dua ettiği zaman<br />
yağmurun yağacağını biliyordu.<br />
Yağmur şiddetli yağarsa ambarı<br />
su basar ve hurmalar bozulabilirdi.<br />
Bu endişe içinde Resûli Ekrem<br />
Efendimizin yanına geldi, saf bir<br />
şekilde, “Yâ Resulallah, ambarda<br />
hurma var. Yağmur yağarsa<br />
zarar görebiliriz!” dedi.<br />
Peygamberimiz umumun menfaati<br />
için Allah’tan yağmur istiyordu,<br />
fakat Ebû Lübâbe ise kendi<br />
hurmalarının derdindeydi… Onun<br />
bu niyetini bilen Peygamberimiz,<br />
mescidinin önünde sahabelerin de<br />
hazır bulunduğu bir yerde latife<br />
olarak duasına şunları da ekledi:<br />
“Ya Rabbî, Ebû Lübâbe,<br />
ambarının deliklerini elbisesiyle<br />
tıkamaya mecbur kalıncaya<br />
kadar yağmur ver.”<br />
Ebû Lübâbe, “Gökyüzünde hiç<br />
bulut yoktur, yâ Resûlallah!”<br />
demeye kalmadı, hava karardı,<br />
şimşekler çaktı, şakır şakır, bardaktan<br />
boşanırcasına yağmur yağmaya<br />
başladı. Kısa zamanda her taraf su<br />
doldu. Ebû Lübâbe telaşlıydı. Sahabiler<br />
etrafına toplanarak şöyle dediler:<br />
“Ey Ebû Lübâbe, sen Resûlullah’ın<br />
dediğini yapıncaya kadar<br />
bu yağmur kesilmez.”<br />
Sonunda Ebû Lübâbe o hâle geldi<br />
ki, hurma ambarının açık yerlerini<br />
tıkamaya bir şey bulamadı, nihayet<br />
sırtından elbisesini çıkardı, su giren<br />
yerlere tıkamaya başladı. Böylece<br />
yağmur da kesildi. Ebû Lübâbe birazcık<br />
olsun zarar görmüşse de susuzluk ve<br />
kuraklık gitmişti. Peygamberimizin<br />
latifesine muhatap olan Ebû Lübâbe<br />
tam olarak rahmete kavuşmuştu.<br />
Ebu Bekir Mescidi<br />
Mescid-i Ebubekir diye bilinen<br />
bu yer Mescid-i Musallâ’nın<br />
kuzeybatısındaki Amîdiyye sokağının<br />
başındadır. Hz. Ebu Bekir (r.a.)<br />
halifeliği sırasında burada bayram<br />
namazı kıldırdığı için bu adı almıştır.<br />
Bu yerde Peygamber Efendimiz<br />
de bayram namazı kıldırmıştır.<br />
İlk defa Ömer b. Abdülaziz tarafından<br />
inşa edilen mescid, 1838’de Sultan<br />
II. Mahmud tarafından yenilenmiştir.<br />
1990’da tamirattan geçirilen ve 292<br />
m2’lik bir alanı kaplayan mescid halen<br />
Osmanlı mimari tarzını korumaktadır.<br />
Giriş kapısının üstünde Osmanlı<br />
tuğrasını gözden kaçırmamak gerekir.<br />
Hz. Ebu Bekir Es Sıddık Mescidi<br />
Girişinde Osmanlı Tuğrası Medine’deki<br />
diğer Osmanlı mescitleri gibi ibadete<br />
kapalı olan mescit, mahzun bir şekilde<br />
ibadete açılmayı beklemektedir.<br />
Hz. Ömer Mescidi<br />
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in<br />
bayram namazlarını kıldırdığı<br />
yerlerden biri de Hz. Ömer<br />
Mescidi’nin yeridir.<br />
Büyük İslam Halifesi Hz. Ömer<br />
(r.a.) bayram namazlarını<br />
Efendimiz (s.a.v.)’e uymak<br />
amacıyla burada kıldırmıştır.<br />
Mescid-i Nebevi’den 455 m.<br />
uzaklıktadır. Osmanlı Sultanı<br />
II. Mahmud tarafından Hicri<br />
1411 yılında tamir ettirilmiştir.<br />
Hz. Ebu Bekir Es Sıddık Mescidi Medine-i Münevvere,<br />
Çevresinde yükselen otellerin<br />
arasında adeta kaybolan mescid<br />
günümüzde ibadete kapalıdır.<br />
Hz. Ali Mescidi<br />
Peygamber Efendimiz<br />
(s.a.v.)’in bayram namazlarını<br />
kıldırdığı yerlerden biridir.<br />
Mescid-i Nebevi’den 290 m<br />
uzaklıktadır. 1662’de Medine’yi<br />
ziyaret eden Ebu Salim el-Ayyaşı,<br />
Hz. Peygamber’in muhtelif yerlerde<br />
bayram namazı kıldırdığını bunlardan<br />
üç tanesinin meşhur olduğunu<br />
kaydeder. Bunlardan birisi de Mescid-i<br />
Ebu Bekir’in hemen kuzeyinde, Hz.<br />
Osman evinde isyancılar tarafından<br />
kuşatıldığında Hz. Ali’nin Medine<br />
musallasında bayram namazını<br />
kıldırdığı yerdir. İlk defa Ömer b.<br />
Abdülaziz tarafından inşa edilen<br />
Mescid-i Ali, 1990’da 882 m2’lik bir<br />
alan üzerine eski tarzına benzer bir<br />
şekilde yeniden inşa edilmiştir.
34<br />
1. Bölüm<br />
“SANAT, ALLAH’I ARAMAKTIR”<br />
Ebru sanatını ele alalım<br />
mesela. Görünen yönü<br />
nedir? Boyalı bir kâğıttır<br />
ya da bir laledir. Ebru<br />
deyince akla bu gelir<br />
fakat bu sadece işin<br />
görünen tarafıdır.<br />
-Başlarken, sanatı ve sanatçıyı<br />
nasıl tanımlarsınız?<br />
Ahmet Hikmet Barutçugil:<br />
Biraz zor bir soru bu. Ne<br />
sanatın ve sanatçının doğru<br />
dürüst bir tanımı var aslında.<br />
Sanatın tanımı binlerce belki<br />
on binlerce ama bu her<br />
tanım da tanımı yapana göre<br />
doğrudur. Herkes nasıl bunu<br />
hissediyorsa nasıl görüyorsa<br />
o şekilde doğrudur. Mesela<br />
modern çağdaş ressamlarından<br />
biri, “Elinin kirini pantolonuna<br />
silmek sanattır” diyor. Kendince<br />
haklı, onun içyapısına göre<br />
doğru ama özet olarak bizim<br />
anladığımız anlamda sanat<br />
biraz daha farklı. Şöylece<br />
çok kısaca özetleyebiliriz:<br />
Sanatçı, yaptığı sanat ile fark<br />
etmeksizin kendi iç dünyasını<br />
açığa çıkaran kişidir. Hedeflediği<br />
amaca uygun hareket eden<br />
kişidir. Örneğin şimdi bizim<br />
sanatlarımızın yani Türk ve<br />
İslam sanatlarının hedefinde bir<br />
ilahi güzellik arayışı vardır. Bunu<br />
da Necip Fazıl çok veciz bir<br />
sözle söylemiş demiş ki;<br />
“Anladım işi sanat Hakkı<br />
aramakmış<br />
Marifet bu gerisi çelik<br />
çomakmış...’’<br />
-Yani sanat Allah’ı aramak... İlahi<br />
güzellikleri taklit ederek yaradana<br />
yaklaşmak, sanattan murad<br />
görünene bakıp görünmeyene<br />
ulaşmaktır.<br />
Sanatçı kavramına gelecek<br />
olursak herkes bir şekilde<br />
sanatla mutlaka ilgilenir.<br />
Sanatın içindedir. Yani en<br />
azından giydiğiniz bir gömleğe<br />
uygun bir kravat ararken<br />
yakışıyor mu yakışmıyor mu<br />
diye baktığınızda da aslında<br />
orada bir estetik, bir güzellik<br />
arayışı içindesinizdir. Bu gibi<br />
estetik arayışı çocukluğumuzdan<br />
itibaren hayatımızın her<br />
çağında mutlaka bir şekilde<br />
karşılaştığımız, farkında olarak<br />
ya da olmayarak yaptığımız<br />
bir şeydir. Yani herkes sanatla<br />
iç içedir ama bunu amaç<br />
olarak, bunu yaşam tarzı<br />
olarak seçenler, meslek<br />
olarak seçenler, işte onlar<br />
zanaatkâr ya da sanatkâr olarak<br />
değerlendirilebilir.<br />
-Peki, sanatçı ve zanaatçı<br />
arasındaki fark nedir?<br />
Ahmet Hikmet Barutçugil:<br />
Şimdi bir şey sanat mıdır zanaat<br />
mıdır? Sanat ne için vadır?<br />
Önce bunu bilmemiz lazım. Bu<br />
tartışmalar tarihin başından<br />
beri vardı. “Sanat, sanat için”,<br />
“sanat, toplum için”, “sanat,<br />
inanç için” v.s. biz onların<br />
hiçbirine girmeden ve başka<br />
bir pencereden bakıp özet<br />
olarak, sanatın iki yönü vardır<br />
diyebiliriz. Zahiri ve batıni yönü.
35<br />
Yani görünen ve görünmeyen<br />
yüzü. Ebru sanatını ele alalım<br />
mesela. Görünen yönü nedir?<br />
Boyalı bir kâğıttır ya da bir<br />
laledir. Ebru deyince akla bu<br />
gelir fakat bu sadece işin<br />
görünen tarafıdır. Bu görünen<br />
tarafın peşinden koşanlar, yani<br />
daha evvel yapılmışları taklit<br />
ederek bu zanaatı icra edenler,<br />
işte onlar zanaatkârdırlar.<br />
Çünkü kendileri fikir olarak yeni<br />
bir şey katmıyorlar. Kendileri<br />
işçilikleri ile bir icraatçıdırlar.<br />
Başka bir örnek verelim,<br />
diyelim ki efendim siz çalgı<br />
aleti sanatçısınız ve bana<br />
dediniz ki “Ben ud çalıyorum.”<br />
Aman ne güzel. Ne yaptın ne<br />
ettin? “Efendim Cemal Reşit<br />
Bey’de bir konser verdik.<br />
İsmail Dede Efendi’den Kürdili<br />
Hicazkâr… Eserini çaldık.”<br />
Eee, şimdi bir dakika! Sen<br />
onun sanatçısı olmadın. Sen<br />
onun icraatçısı oldun. Onun<br />
sanatçısı Hamamizade İsmail<br />
Dede Efendi. O bir eser yapmış.<br />
Sen onun bir şekilde icra<br />
ediyorsun. Kendin bir yorumda<br />
katsan, kendinden bir şeyler<br />
de ilave etsen, ana hatlarıyla<br />
onun takip ettiğin zaman sen<br />
onun icraatçısı oluyorsun.<br />
Onun sanatçısı olamıyorsun.<br />
Diyelim ki bir Hattat ‘ben<br />
hat sanatçısıyım’ diyor. Ne<br />
yapıyorsun diye soruyorsun,<br />
“Geçenlerde sülüs bir besmele<br />
yazdım.” diyor. Şimdi bir dakika!<br />
Bak sen sülüs dediğin zaman,<br />
onun bir kalıbı var, ölçüsü var,<br />
şekli var. Onu değiştiremezsin.<br />
Elif’in boyunun bir uzunluğu<br />
var. 7 nokta kadar olacak. Azıcık<br />
uzun yaptım dersen olmaz. Biz<br />
görmüyoruz ama hattatların<br />
çok keskin gözleri var, onlar<br />
görürler o hatayı. Bir kalıba<br />
sokulmuş şeyi yapıyorsan sen<br />
onun icraatçısısın. Peki, sen ne<br />
zaman sanatçı olursun? Yeni bir<br />
yazı tarzı ortaya koyarsan ve<br />
yerine oturursa, hiç yapılmamış<br />
denenmemiş çalınmamış<br />
bilinmemiş bir makam ortaya<br />
koyduğun zaman, onun<br />
sanatçısı olursun. İnovasyon<br />
diye bir şey var. İnovasyon<br />
dediğimiz şey aslında bir yenilik<br />
manasında dört adımlık bir şey.<br />
Birincisi hayal. Yeni bir şeyler<br />
hayal edeceksin. Bu hayal<br />
uygulanabilir olacak. Yani kendi<br />
çağında uygulanamaz da olabilir<br />
aslında. Eğer bir ilham gelmişse<br />
bu mutlaka gerçekleşir. İnsanın<br />
aklına gelen başına da gelir<br />
gerçekleşmeyecek bir şey<br />
cenabı Allah asla ilham etmez.<br />
Üçüncüsü, pazarlanabilir olacak.<br />
Dördüncüsü satılacak. Satılabilir<br />
olacak. Bu dört adım olursa sen<br />
bir yenilik yapmış oluyorsun.<br />
Özetle, yeni bir şey hayal<br />
ediyorsun. Onu uyguluyorsun.<br />
Onu sen teşhir ediyorsun.<br />
Sergi açıyorsun ne bileyim<br />
galeriye götürüyorsun falan<br />
eleştirmenleri geliyor. Eğer<br />
birileri de ona para verirse işte<br />
o gerçekleşmiş olur. Sanatta<br />
başarı takdir tenkit ya da işte<br />
iltifat da değildir bu arada.<br />
Asıl başarı taklittir. Siz bir şey<br />
ortaya koyduğunuzda birileri<br />
de sizi taklit etmeye başlıyorsa<br />
o zaman siz başarıya ulaşmış<br />
oluyorsunuz. Senin işinin<br />
zanaatı yapılıyorsa sen sanatı<br />
yapmışsındır.<br />
-Ebrûyla siz nasıl tanıştınız?<br />
Ahmet Hikmet Barutçugil:<br />
1973 yılında devlet Güzel<br />
Sanatlar Akademisi’nde<br />
eğitime başladım. Tesadüfen<br />
eğitime başladım. Hiç aklımda<br />
yoktu. Benim bütün sülalem<br />
hukukçudur. Ben de hukukçu<br />
olacaktım. Zaten rahmetli<br />
babam noterdi, ben de onun<br />
yanında başkâtiplik yaptım bir<br />
müddet. Ama işte suyolunu<br />
başka bir şekilde buldu. O sene<br />
tanıştığım ve talebesi olduğum<br />
rahmetli hocam Emin Barın,<br />
hat dersi, yazı dersine giriyordu<br />
ama kendisi aynı zamanda Arap<br />
alfabesini de çok iyi biliyor.<br />
O bize hat sanatının ne kadar<br />
yüce bir sanat olduğunu eski<br />
ustalardan menkıbeler anlatarak<br />
sevdirmeye çalıştı. Mesela<br />
meşhur Hafız Osman’ın bir<br />
“Vav” hikâyesi vardır. İlk kez<br />
hocamdan dinlemiştim.<br />
“Hafız Osman fırtınalı bir<br />
günde dolmuş kayıkla<br />
Beşiktaş’a geçecektir. Bir<br />
kayığa biner. Yol bitmek
36<br />
1. Bölüm<br />
üzereyken kayıkçı ücretleri<br />
ister. Fakat Hafız Osman<br />
o gün aceleyle çıktığı<br />
için yanına para almayı<br />
unutmuştur. Kayıkçıya,<br />
“Efendi, yanımda param<br />
yok, ben sana bir “vav”<br />
yazayım, bunu sahaflara<br />
götür karşılığını alırsın”<br />
der. Kayıkçı yüzünü ekşitip<br />
söylenerek yazıyı alır. Bir<br />
müddet sonra kayıkçının<br />
yolu sahaflar tarafına düşer.<br />
Bakar ki yazılar, levhalar<br />
iyi fiyatlarla alınıp satılıyor.<br />
Cebindeki yazıyı hatırlar<br />
ve götürür satıcıya. Satıcı<br />
yazıyı alır almaz “Hafız<br />
Osman vav’ı” diyerek açık<br />
artırmaya başlar. Sonuçta<br />
iyi bir fiyata “vav”ı satar<br />
kayıkçı. Kayıkçı bir haftalık<br />
kazancından daha fazlasını<br />
bu “vav” ile kazanmıştır.<br />
Bir gün Hafız Osman yine<br />
karşıya geçecektir ve yine<br />
aynı kayıkçıyla karşılaşmıştır.<br />
Yol bitmek üzereyken yine<br />
ücretler toplanır. Hafız<br />
Osman da yol ücretini uzatır<br />
kayıkçıya. Kayıkçı “Efendi<br />
para istemez, sen bir “vav”<br />
yazıver yeter” der. Hafız<br />
Osman gülümseyerek der ki;<br />
“Efendi o “vav” her zaman<br />
yazılmaz.” Sen dua et para<br />
kesemi yine evde unutayım’<br />
der.”<br />
Bu 60’lı yılların sonlarında<br />
İstanbul Üniversitesi’nin<br />
‘Saatli Kapısı’nın kitabesi<br />
tamir edilmek istenmiş. O<br />
Türkiye’de onu yapacak bir<br />
usta bulamamışlar. İspanya’da<br />
uzman getirmişler. Orayı tamir<br />
ettirmişler. İşte şimdi siz kendi<br />
sanatınızla ilgilenmezseniz, bu<br />
kadar birikmiş kültür mirası<br />
İngiliz’e, Alman’a mı kalacak<br />
dedi? Ben de zaten mütedeyyin<br />
bir aileden geliyorum.<br />
Çocukluğumdan beri evimizde<br />
hatlar, Kur-an’lar vardır zaten.<br />
O yaşta bir delikanlılık yaptım.<br />
Dedim hocam peki bunu nasıl<br />
öğrenebilirim ben?<br />
‘Önce git, şu eserlere bir bak<br />
bakalım’ dedi, Süleymaniye<br />
Kütüphanesi’ne gönderdi.<br />
Gittim, Allah rahmet eylesin<br />
Muammer Ülker, müdür<br />
muaviniydi galiba. Kendisine<br />
hocamın selamını götürdüm.<br />
Hat eserlerini gösterirken<br />
baktım bazılarının zemininde,<br />
bazılarının köşelerinde boyalı<br />
bir şeyler var. Allah Allah öyle<br />
bakıyorum, fırça izi yok, yani<br />
fırça ile yapılmaz. Suluboya<br />
değil pistole işi hiç değil,<br />
yağlı boya değil. Hiç bir şeye<br />
uyduramıyorum. Ya hocam<br />
dedim; o kenarlarda boyalı bir<br />
şey var nedir? Ebrû’dur dedi.<br />
İşte o an nasıl oldu bilmiyorum<br />
bir aşktır düştü gönlüme ve<br />
ebrunun içinde çok farklı bir<br />
dinamizmin olduğunu hissettim.<br />
Ondan sonra bildiğim tek<br />
şey, suyun üstünde yapılıyor<br />
olmasıydı. Ne bir kitap var,<br />
ne usta var? Yalnızca Mustafa<br />
Düzgünman diye tek bir usta<br />
var. O da haklı olarak kırgın,<br />
küskün... Marifet gösteriyor,<br />
yüzüne bakan yok. 25 kuruşa<br />
ebrû satıyor, bir simit 25 kuruş<br />
o zaman düşünün. Sonradan<br />
kendisinin değeri anlaşıldı çok<br />
şükür de geç kalındı tabii.<br />
-Tam bir “rastlantı” olmuş, olması<br />
gerektiği gibi dosdoğru. Peki,<br />
ebrûda rüştünüzü nasıl ispat<br />
ettiniz?<br />
Ahmet Hikmet Barutçugil:<br />
Sonra elime hangi boya geçse<br />
şevkle su üzerinde yüzdürdüm.<br />
Klasik ebru nasıl yapılıyor<br />
onu bulmaya çalışıyorum ama<br />
bambaşka şeyler çıkıyor. Sonra<br />
1974 yılında, Bilim ve Teknik<br />
Dergisi’nin Mayıs sayısında bir<br />
fotoğraf gördüm. “Denizler<br />
kirleniyor” yazıyor işte başlıkta.<br />
Baktım benim yaptığım<br />
ebrûlara çok benziyor. O<br />
zaman dedim işte demek ki bu<br />
tabiatta var olan bir şey. Onun<br />
üzerine devam ettim. Önceleri<br />
arkadaşlarım almaya başladılar<br />
işte 25 kuruşa ebru satıyorum.<br />
Hocalarım da desteklediler.<br />
Nurullah Berk vardı, bizim<br />
resim hocamız, hep derdi ki;<br />
“ilk ben göreceğim.” Edip Hakkı<br />
Köseoğlu vardı bir de yine<br />
resim hocamız. O da “kimseye<br />
göstermeden bana göster”<br />
derdi. Aralarından güzel olanları<br />
seçerdi.
37<br />
Daha sonra benim yaptığım<br />
işler de gelişti. Bu tabiatla<br />
olan benzerliği, Teknik<br />
Üniversitesi’nde yaptığımız bir<br />
sergi ve kataloğunda ebrunun<br />
mermer yüzü olarak yer<br />
aldı. Sudan çıkan desenlerin<br />
tabiattaki benzerliklerini yan<br />
yana getirdiğimiz bir çalışma<br />
oldu. 1988 yılında İngiltere’de<br />
Royal College of Art adında<br />
bir sanat okulu var. Köklü de<br />
bir üniversite. 250. kuruluş<br />
yıldönümünde orada sergi teklif<br />
ettiler. Onun üzerine kalktım<br />
gittim. Orada değerli bir küratör<br />
var entelektüel bir hanımefendi,<br />
Rose Issa. Ebru hakkında da<br />
yayımlanmış makaleleri var. Time<br />
Out adında bir dergide o kullandı<br />
ilk kez “Barut Ebrusu”nu. O da tabii<br />
benim bu ebru grafiğinde çok<br />
ciddi bir zıplama yaptı.<br />
-Evet, internette bulduğunuz bu<br />
tekniği kimseyle paylaşmadığınız<br />
da söyleniyor, bu doğru mudur?<br />
Ahmet Hikmet Barutçugil:<br />
Yok, bu doğru değil. Kolaydan<br />
hazıra konmak isteyenlerin<br />
uydurduğu bir dedikodudur.<br />
Barut ebrusunu taklit eden<br />
de var, yapanlar da var. Bazı<br />
özel bilgiler hak etmeyene<br />
verilmez. Şimdi her şeyin bir<br />
vergisi vardır. İşte araban<br />
varsa taşıt vergisi, evin varsa<br />
emlak vergisi, gelirin varsa<br />
gelir vs... Bilginin de vergisi<br />
vardır. Şöyle bir durum daha<br />
var. Sen taşıt vergi ne götürüp<br />
emlak vergi dairesine, tüketim<br />
vergini götürüp başka bir vergi<br />
dairesine yatıramazsın. Hepsinin<br />
bir yeri var. Bilginin de vergisi<br />
öğretmektir ve yeri vardır.<br />
Herkese her şey verilmez. Bu<br />
iş hak edene verilir. Yoksa iş<br />
karmaşaya döner, amacından<br />
şaşar. Bilgi yanlış kişinin<br />
eline geçerse onu yanlış bir<br />
şekilde kullanılabilir. Şimdi<br />
benim buradaki biraz tutumlu<br />
olmanın başka bir amacı da,<br />
istiyorum ki insanlar birilerini<br />
taklit etmekten vazgeçsinler.<br />
Demek ki böyle burada başka<br />
bir şey daha yapılabiliyormuş,<br />
bak birileri yaptı başarılı oldu<br />
diyebilsinler. Hayal kursunlar.<br />
Bir arayışa yönelsinler. Biz de<br />
arayalım desinler. Aramayla<br />
bulunmuyor ama bulanlar hep<br />
arayanlardır. Böyle olsun ki bu<br />
sanatta yepyeni türler çıksın da<br />
daha ciddi tekâmüller olsun.<br />
Gönlüm istiyor ki bu Ebrû’da<br />
yenilikler olsun. Yani kendi<br />
içinde bir yenilenme olsun.<br />
Bu sanat Türklerle doğdu,<br />
İstanbul’da neşv ü nemâ<br />
(gelişti, büyüdü) buldu<br />
ve yine öyle devam etsin.<br />
Bizde gelişimini sürdürsün.<br />
O bakımdan insanları biraz<br />
teşvik etmek açısından, biraz<br />
da zora koşmak ve özendirmek<br />
açısından çok farklı şeyler<br />
yapıyorum. Belki bu sayede yeni<br />
bir şey ortaya çıkar. Ne bileyim<br />
bir barut ebrûsu çıktı, bir Ahmet<br />
– Mehmet, Ayşe - Fatma ebrûsu<br />
çıksın. Yani niyetim olur. Yoksa<br />
bu sır olarak saklı değil. Zaten<br />
yazılı olarak da var, benden<br />
sonraya da kalacak. Özellikle<br />
barut ebrûsunu ciddi ciddi<br />
yapanlar ve becerenler de var.<br />
-Peki, bu yapmış olduğunuz atılım<br />
için ebrûyu bir şekilde modernize<br />
ettiğinizi söyleyebilir miyiz?<br />
Ahmet Hikmet Barutçugil:<br />
Rahmetli Mustafa Düzgünman<br />
benim ebrular için bu ifadeyi<br />
‘’biz bunlara ebru değil<br />
diyemeyiz, desek desek<br />
MODEREN ebru deriz’’ şeklinde<br />
kullanmıştır.<br />
Ancak, Modern dediğimiz şeyin<br />
de doğru düzgün bir tanımı yok<br />
aslında. Ne bileyim işte geçen<br />
yüzyıllarda Avrupa’da arnuvo<br />
(yeni sanat) diye bir tarz çıktı.<br />
Arap alfabesinden esinlenilerek<br />
bir takım desenler oluşturuldu.<br />
Fransa’dan o zaman çok<br />
moderndi ama şimdi 200 sene<br />
öncesinde kaldı o modernlik.<br />
Onu biz nasıl anlatacağız? Şimdi<br />
her an İnsanların iç duyguları<br />
değişiyor. Bu değişime paralel<br />
olarak da ürettikleri sanat<br />
eserleri değişiyor. Bu değişim<br />
içinde de klasik ve gelenek veya<br />
modern kelimelerinin çok ciddi<br />
bir tarifi yok. Gelenek diyoruz<br />
mesela. Ne geliyor akla? Daha<br />
önce yapılmış bitmiş ölmüş<br />
ve sabitlenmiş şeyler. Bağnaz<br />
fikirli veya yobazlar uğraşıyor<br />
denilebiliyor. Anlaşılan o. Ama<br />
biz bunu “gelene ek” olarak<br />
algılayacağız. Böyle anlamamız<br />
lazım. Eskiden ananevi derlerdi<br />
değil mi? Gelenekselin adı<br />
buydu. Onu da ben şöyle<br />
okuyorum an- an- nevi. Yani<br />
her an yeni... Biz geleneği ve<br />
modernizim’i böyle anlarsak<br />
onu daha iyi ihya ederiz daha<br />
iyi geliştiririz. Öteki türlü<br />
yaptığımız şey sadece bir<br />
hasret ile eskiyi taklit etmekten<br />
öteye gitmez. Taklit vs diyorum<br />
yanlış anlaşılmasın. Bunları<br />
ısrarla bilelim diyorum. Biz<br />
onu yapmayalım demiyorum.
38<br />
1. Bölüm<br />
Gelenek, yani eskiden yapılmış<br />
şeyler, bu işin alfabesidir. Bir<br />
Japon atasözü var çok hoşuma<br />
gider; “Eskiyi bil yeniyi öğren.”<br />
Eskiyi bilirsen yeniyi öğrenirsin.<br />
Eskiyi bilmeden yeni öğrendiğin<br />
zaman onun içi boş olur, altı boş<br />
olur. Kökü olmayan bir ağaç olur<br />
olmaz.<br />
SÖYLENEN SÖYLENDİ<br />
CANCAĞIZIM,<br />
BUGÜN YENİ ŞEYLER<br />
SÖYLEMEK LAZIM.<br />
Hz. Mevlana<br />
-Ebrûcu ve Ebrûzen tartışması var<br />
bir de...<br />
Ahmet Hikmet Barutçugil:<br />
Şimdi bu ‘cu’ eki aslında<br />
Türkçe’yi zayıflatmak için<br />
uydurulmuş bir ektir maalesef.<br />
Türkçeleşiyoruz diye dilimizdeki<br />
çok güzel kelimeleri attık, sırf<br />
kökeni Arapça’da Farsça diye...<br />
Batıdan kelimeler ve ekler<br />
ithal ettik. Şimdi Hatçı dersek<br />
ne anlarız? Bu hat satan bir<br />
kimse mi? Hat ise neyin hattı?<br />
‘Demiryolu hattı mı, telefon<br />
hattı mı?’ diye düşünüyoruz.<br />
Ama hattat dediğimiz zaman<br />
aklımıza direkt olarak hat<br />
sanatını icra eden kişi geliyor.<br />
Bir hatıramı anlatayım. Yavuz<br />
Selim Kız Meslek Lisesi’ne bir<br />
talebem, cilt hocası olarak<br />
atanmış gitmiş. Benden de rica<br />
etti, çocuklara böyle bir teşvik<br />
olsun diye, “gel şunlara hocam<br />
bir ebru göster” dedi. Gittim.<br />
Cıvıl cıvıl gençler... Yapıyoruz,<br />
şakalaşıyoruz, fikir paylaşıyoruz.<br />
Kırmızı olsun mavili olsun, bana<br />
taraklı yap bana bilmem ne yap<br />
falan. İki kişi böyle dört beş<br />
metre geride küskün küskün<br />
oturuyor. Ama dikkat çekecek<br />
kadar ilgisizler. Herkes de çok<br />
eğleniyor. Biliyorsunuz ebru çok<br />
hızlı gelişen, sürpriz dolu bir<br />
sanattır. Dayanamadım ‘‘yahu<br />
kızım dedim bak arkadaşların<br />
ne güzel işler yapıyor bu<br />
ebruları kullanacaklar. Siz<br />
niye ilgisizsiniz?’’ Ay Hocam<br />
biz cilt bakımı diye seçtik<br />
bu bölümü karşımıza kitap<br />
çıktı dedi kızcağız. (Gülüyor)<br />
Şimdi, eğer dersin adı Mücellit<br />
olsaydı o zaman bu hataya<br />
düşmeyeceklerdi. Şimdi<br />
kudümcü veya neyci dersek ne<br />
anlarız, bunları yapıp, satan ya<br />
da işte koleksiyoneri gibi bir şey<br />
anlarız. Kudüm zen dediğimizde<br />
kudüm vuran (orkestra şefi),<br />
neyzen dediğimizde de Ney’i<br />
üfleyen anlaşılıyor. Ebrucu<br />
dediğimiz zaman evet bu<br />
insanlar belki Ebru’yu iyi bilirler,<br />
Koleksiyonerleridir. Malzemesini,<br />
ebrulanmış kâğıtları satar,<br />
ticaretini bilmem ne işse<br />
yapar ama Ebruzen dediğimiz<br />
zaman o işi bir fiil yapan,<br />
üreten anlamına gelir. Onun<br />
için Ebrucu da vardır; Ebruyu<br />
amatör olarak yapar, hayat<br />
tarzı olarak benimsenmiştir,<br />
malzemesini bilir ödü tanır,<br />
boyayı tanır, fırçayı tanır Ama<br />
sadece bir heves olarak yapar.<br />
O sanatı tümüyle icra ediyorsa<br />
Ebruzen olur. Şimdi resim yapan<br />
bir çocuğa ressam diyemeyiz.<br />
O yüzden Ebru ile sadece<br />
ilgilenen kişilerle, bu işi sanat<br />
olarak yapanları ayırabilmemiz<br />
için böyle bir kelime ayrımının<br />
kullanılması gereklidir<br />
kanısındayım.<br />
-Başka ne tür yanları var peki?<br />
Tasavvufi bir yönünün olduğunu<br />
da biliyoruz...<br />
Ahmet Hikmet Barutçugil:<br />
Tabii... Ebru ustalarımıza<br />
baktığımız zaman hepsi dindar<br />
kişiler, muhtemelen hepsi birer<br />
mutasavvıf. Bilmiyoruz tabi<br />
ama tahmin o yönde. Bildiğimiz<br />
kadarı ile, Özbekler tekkesi<br />
mürşidi Şeyh Sadık Efendi<br />
biliyorsun Nakşibendi şeyhidir.<br />
Onun oğlu İbrahim Edhem<br />
Efendi de öyle. Belki Necmettin<br />
Okyay da öyleydi. Mustafa<br />
Düzgünman’ın da tasavvufi<br />
birçok tarafı vardı. Aziz Mahmud<br />
Hüdai hazretlerinin türbedarı<br />
ve Ebru Name adlı eseri bunun<br />
kanıtıdır, onu da biliyoruz. Daha<br />
evvel bahsi geçmişti ya ebrunun<br />
iki tarafı vardır diye. Şimdi bu<br />
görünmeyen tarafında -hani<br />
‘amaçta ilahi güzellik arayışı<br />
vardır’ dedik ya- bir zanaatla<br />
uğraşarak huylar da yumuşama<br />
meydana getirmek sanatlarda,<br />
özellikle ebruda amaçlanmıştır.<br />
Bu sadece mutasavvıfların<br />
elinde değil, Osmanlı<br />
sultanlarının ve sultanlığa aday<br />
olanların hepsi mutlaka bir<br />
sanat ve zanaat eğitiminden<br />
geçmiş. Yeteneklerine göre,<br />
kabiliyetlerine göre ayrılmışlar.<br />
16 tane Bestekâr padişah var<br />
Osmanlı’da. Dünyadaki hiçbir<br />
hanedana nasip olmamış bir<br />
zenginlik bu. Marangoz padişah<br />
var. Kuyumcu padişah var.<br />
Hattat padişah var. Yarısı zaten<br />
şairdir. Şimdi bakın hepsi bir<br />
sanatlı bir şekilde yetiştirilmiş.<br />
Bu sanatlarla uğraşırken<br />
insanda, insan dimağında bir<br />
arınma oluyor. Kathersiz diyorlar
39<br />
de bir hayat duasıdır. Birkaç<br />
sene önce biri telefonda arıyor.<br />
- “Efendim işte Ben filancanın<br />
eşiyim.”<br />
Doktor, filanca…<br />
- “Bilmem ki önce çıkaramadım.<br />
Sonra hatırladım, bir hanım<br />
talebemin eşi.” Adam Estetik<br />
Cerrahı imiş. Ya “hocam” diyor.<br />
- “Ne kadar güzel bir dua<br />
öğretmişsiniz eşime her<br />
Ameliyata girerken bu duayı<br />
okuyorum” diyor. Estetik<br />
cerrahı!...<br />
Dua da şu şekilde;<br />
buna. Bunu ilk Aristo kullanmış<br />
Poetika’sında bu kelimeyi.<br />
Kısaca dimağın arınması<br />
diyebiliriz. Ondan sonra bugün<br />
psikolojide yaygın olarak<br />
kullanılıyor. İnsanı dinginleştirici<br />
etkisi var sanatın. Rahatlatıcı<br />
ve merhameti arttırıcı bir etkisi<br />
var.<br />
Hele günümüzde o kadar<br />
da yoğun bir olumsuz enerji<br />
bombardımanı altındayız ki<br />
kullandığımız kelimelerle bile<br />
biz bunu üretiyoruz. Eskiden<br />
şifahane diyorduk şimdi hastane<br />
diyoruz. Bakın bir Sağlık Evi bir<br />
hastalık evi. Eskiden zihinsel<br />
özürlülerin tedavi edildiği<br />
yerlerin adı Bimarhane idi,<br />
bugün Arapça‘da hala öyledir.<br />
Bir hikâyecik vereyim, bunu<br />
da İskender Pala’dan duydum.<br />
Öksüz ve yetim bir çocuğun<br />
sırtını sıvazladığında aldığı<br />
haz demekmiş Bimar. Bakın ne<br />
kadar güzel bir kelime! Öksüz<br />
ve yetim bir çocuğun sırtını<br />
sıvazladığını da aldığı haz<br />
anlamındadır. Müthiş bir şey!<br />
Onun evi demek ama biz ona<br />
tımarhane dedik. Tımar etmek...<br />
Sonra ondan da vazgeçtik ne<br />
dedik? Ruh ve Sinir Hastalıkları<br />
Hastanesi... İnsan adını duyunca<br />
hasta olur zaten. Bakın ne<br />
kadar olumsuz enerji altındayız.<br />
Haberlere bakamıyoruz, bir<br />
tane mi iyi haber olmaz mı? İyi<br />
haberin haber olma niteliğinin<br />
olmadığı bir dönemde yaşıyoruz.<br />
Bir basit kaza olmuş spiker<br />
anlatıyor işte şans eseri ölü<br />
ve yaralı yok diyor. Ya şans<br />
eseri kimse incinmedi de, değil<br />
mi? Onu söyleme şekli insan<br />
psikolojisinde önemli fark<br />
yaratır. Bu insanlar eğer bir<br />
zanaat eğitiminden geçseydi<br />
sanatla uğraşsaydı böyle nefret<br />
öfke korku dolu kelimeleri belki<br />
de kullanmazlardı. Gıybet,<br />
dedikodu, iftira gibi şeyler<br />
belki de bu kadar toplumda<br />
yer etmezdi. İşte Osmanlı bunu<br />
keşfetmiş ve sanatla daha us,<br />
hilm sahibi insanlar yetiştirip<br />
halka merhametli davransınlar<br />
diye uğraşmış. Şimdi bu<br />
anlattığım yön görünmeyen ile<br />
ilgili olan taraftı. Öteki taraf da<br />
var.<br />
Rahmetli Ahmet Yüksel Özemre<br />
Hoca’dan bahsedeyim. Kendisi<br />
Fizik Profesörü, bir atom<br />
profesörü Üsküdar’da bir<br />
Aktar Dükkânı diye kitabı da<br />
var. Bilmiyorum. Rastladınız<br />
mı? Mustafa Düzgünman’ın<br />
anlatıyor. Onunla zaten<br />
çocukluk arkadaşı kendisi ve<br />
9-10 yaşlarında iken Mustafa<br />
Düzgünman onun fotoğrafını<br />
çekmiş elinde bir kitapla böyle<br />
poz vermiş kısa pantolonlu<br />
çocuk. Bu Ahmet Yüksel<br />
Özemre’de. Allah rahmet<br />
etsin. Neredeyse 10 sene<br />
oldu vefat edeli. Biz ondan<br />
çok şey öğrendik. En önemli<br />
öğrendiğimiz şeylerden biri<br />
ebru duasıdır. Bu aslında<br />
sadece ebru duası değil, hem<br />
İslam sanatlarının evrensel<br />
beyannamesi gibi bir şey, hem<br />
“Bismillâhirrahmânirrrahiym,<br />
İlâhi yâ Rabbi! Ezel’deki<br />
Hükm’üne uygun olarak<br />
bu teknede zuhur edecek<br />
olan nakışların, Hilkat’in<br />
nakışlarında meknuz olan<br />
Hikmet’ini idrâkden âciz olan<br />
bu fakirin nefsini teshir edip<br />
de enâniyyetini azdırmasına<br />
izin verme! Nefsimi, senin<br />
gibi bir Hâlık olma vehminden<br />
de, bu vehmin tevlîd edeceği<br />
bir şirk-i hafîden de,<br />
hubb-ı riyasetten de koru,<br />
yâ Hâfız! Fakiri “Lâ fâile<br />
illallah” sırrının edebiyle<br />
techiz et! Bu tekne başındaki<br />
mesaiyi senin zikrinle taltif<br />
ve sana olan kulluğumun<br />
bir nişanesi olarak kabul<br />
et! Destûr yâ Hakk!”<br />
“Bismillâhirrahmânirrrahiym,<br />
İlâhi yâ Rabbi! Ezel’deki<br />
Hükm’üne uygun olarak<br />
bu teknede zuhur edecek<br />
olan nakışların, Hilkat’in<br />
nakışlarında meknuz olan<br />
Hikmet’ini idrâkden âciz olan<br />
bu fakirin nefsini teshir edip<br />
de enâniyyetini azdırmasına<br />
izin verme! Nefsimi, senin<br />
gibi bir Hâlık olma vehminden<br />
de, bu vehmin tevlîd edeceği<br />
bir şirk-i hafîden de, hubb-ı<br />
riyasetten de koru, yâ Hâfız!<br />
Fakiri “Lâ fâile illallah”<br />
sırrının edebiyle techiz et!<br />
Bu tekne başındaki mesaiyi<br />
senin zikrinle taltif ve sana<br />
olan kulluğumun bir nişanesi<br />
olarak kabul et! Destûr yâ<br />
Hakk!”
40<br />
İki Gizemli Yangın: FRANSA ve KUDÜS<br />
İKİ GİZEMLİ YANGIN:<br />
FRANSA VE KUDÜS<br />
Dünya, Fransa’da bulunan Notre Dame Kilisesi’nin yanışını canlı yayında izledi.<br />
Yangından saatler sonra 700 Milyon Euro’nun üzerinde bağış toplanması Hristiyan<br />
alemini heyecanlandırsa da katedral yangını yüzyıllardır süren tartışmanın alevine<br />
bir har daha kattı.<br />
Aslında Hristiyan alemi,<br />
kutsal mekanlarında yaşanan<br />
anlaşmazlıklardan çok çekti.<br />
Dünyaya barış mesajı vermesi<br />
gereken din adamları zaman<br />
zaman kavgaya tutuştu.<br />
Ama Notre Dame Katedrali’ndeki<br />
yangın çok başka bir tartışmayı<br />
barındırıyordu.<br />
Yalnızca Fransa’nın değil tüm<br />
Avrupa’nın ortak değeri olarak<br />
değerlendirilen Notre Dame<br />
Katedrali ile ilgili farklı komplo<br />
teorileri ortaya atıldı.<br />
Ancak bunlardan belki de<br />
en ilginç olanı Notre Dame<br />
Katedrali’nin yandığı esnada<br />
Kudüs’te bulunan tarihi yeraltı<br />
Mervan Mescidi’nin de Katedral<br />
ile eş zamanlı olarak yanmasıydı.<br />
Nitekim Kudüs’ün yağmalanması<br />
sırasında tapınak şövalyelerinin<br />
Mervan Mescidi’nde konakladığı<br />
rivayet ediliyor.<br />
Süreç içerisinde güçlenip<br />
Papa’nın nüfuzuna gölge<br />
düşürebilecek duruma gelince<br />
tapınak şövalyeleri tasfiye<br />
edilirler.<br />
9 kişilik grubun son lideri<br />
konumundaki Jocques de Molay,<br />
Notre Dame Katedrali önünde<br />
yakılarak idam edilir.<br />
Teorisyenlerden bazıları, Tapınak<br />
Şovalyeleri’nin bu idamın<br />
intikamını almak amacıyla<br />
hareket ettiğini ve Notre Dame<br />
Katedrali’nin bir intikam uğruna<br />
yakılmış olabileceğini de iddia<br />
ediyor…<br />
Böylece katedral yangını<br />
Hristiyan dünyasında yeni bir<br />
tartışmaya da neden oluyor.<br />
Kendi içindeki bu tartışma<br />
sürerken aynı saatlerde Mescid-i<br />
Aksa alanındaki Mervan<br />
Mescidi’nde de yangın çıkması<br />
kafaları iyice karıştırdı.<br />
Acaba Fransa ile Kudüs arasında<br />
gizli bir bağ, bir mesaj mı vardı?<br />
Bu gizemli sorunun yanıtını yakın<br />
zamanda öğrenemeyeceğiz.<br />
Ancak gerçek olan şu ki;<br />
tarihte hiçbir olay tesadüflerle<br />
açıklanmamıştır.
42<br />
HİCRETİN İLK YURDU<br />
“HABEŞİSTAN”<br />
İslam davetinin ilk yıllarıydı.<br />
Mekke Müşriklerinin zulmü, baskı<br />
ve şiddeti dayanılmaz noktaya<br />
ulaşmıştı.<br />
Yâsir ve Sümeyye şehit olmuş,<br />
Bilâl ve Habbâb’ın acısı, Zinnîre<br />
ve Lübeyne’nin feryatları<br />
yürekleri dağlıyordu.<br />
Müminler kendi kabilelerinden,<br />
akrabalarından bile işkence<br />
görüyorlardı.<br />
Terör ve şiddete teslim olan<br />
Mekke’nin sokaklarında<br />
Müslümanlara göz açtırılmıyor,<br />
dinlerinden dönmeleri için<br />
eziyetin bin bir türlüsü<br />
uygulanıyordu.<br />
Bu şehir artık Müslümanlar için<br />
her türlü emniyetini kaybetmişti.<br />
İşte tam bu sıralarda gelen bir<br />
ayet, adeta Allah Resulüne yol<br />
gösteriyordu.<br />
“Ey iman eden kullarım!<br />
Şüphesiz, benim arzım geniştir.<br />
O halde (nerede güven içinde<br />
olacaksanız orada) yalnız bana<br />
kulluk edin.” [Ankebut 56]<br />
Bu ve benzer ayetlerin ardından<br />
Allah Resulü, Erkam’ın evinde<br />
toplanan ashabına: “Siz<br />
isterseniz yeryüzüne dağılın,<br />
Allah (cc) elbette sizleri bir<br />
araya getirecektir” buyurdu.<br />
Sahabiler “Nereye gidelim ya<br />
Resûlallah!” diye sorduklarında<br />
ise; “Habeşistan’a gidin. Orada<br />
halkına zulmetmeyen adil<br />
bir hükümdar vardır. Orası<br />
doğruluk ülkesidir. Allah Teâlâ<br />
bir kolaylık gösterinceye kadar<br />
orada kalın.” cevabını verdi.<br />
615 ve 617 yıllarında iki ayrı<br />
kafile Habeşistan’a hicret etti.<br />
İşte bugünkü adıyla Etiyopya,<br />
İslam’ın bu ilk muhacirlerini<br />
ülkesinde ağırlayan ve Mekke<br />
müşriklerine teslim etmeyen<br />
Habeş Necaşisi Asheme’nin,<br />
Peygamber Efendimizin dadısı<br />
Ümmü Eymen’in ve İslam’ın<br />
ilk müezzini Bilal-i Habeşi’nin<br />
ülkesidir.<br />
Bu nedenle Etiyopyalılar,<br />
İslam’ın Medine’den önce<br />
ulaştığı ve yayıldığı ülke olmakla<br />
övünüyorlar.<br />
Habeşistan’ın İslam’la tanıştığı ilk<br />
hicret yıllarından sonra, İslam bu<br />
ülkede hızlıca yayılmış, halktan<br />
yoğun ilgi görmüştür. Bu durum<br />
dünyanın ilk Hristiyan devleti<br />
olan Habeşistan’ın krallarını<br />
endişe ve korkuya sevk etmiştir.<br />
Kadim bir Hristiyan geleneğine<br />
sahip olan Habeşistan’da<br />
zaman zaman Müslümanlarla<br />
Hristiyanlar arasında gerginlikler<br />
ve savaşlar yaşanmış,<br />
Müslümanlar bu topraklarda<br />
birçok Müslüman krallıklar ve<br />
medeniyetler kurmuşlardır.<br />
Hatta 1506-1543 yıllarında,<br />
içinde Osmanlı birliklerinin de<br />
bulunduğu bir orduyla Ahmet<br />
Bin. İbrahim El Gazi Habeşistan’ın<br />
tamamına yakınını fethetmiş,
Hicretin İlk Yurdu “HABEŞİSTAN”<br />
43<br />
halkın çoğunluğu da İslam<br />
ile müşerref olmuştur. Ancak<br />
Portekizlilerin güçlü desteğini<br />
alan Habeşistan ordusu<br />
fethedilen toprakları geri<br />
almış, bu savaşta Osmanlı<br />
birliklerinin de bir kısmı şehit<br />
olmuş, mezarları bile yok<br />
edilmiştir.<br />
Kral Necaşisi Asheme’den<br />
sonra bütün Habeş kralları<br />
Müslümanlara zulmettiler,<br />
binlerce Müslümanı katlettiler.<br />
Müslümanların dinlerini<br />
değiştirmesi için yoğun baskı<br />
ve şiddet uyguladılar.<br />
İslam’ın izlerini ülkenin her<br />
yanından silmeye çalıştılar.<br />
Müslümanlar sistematik<br />
olarak çağdaş eğitimin dışında<br />
bırakıldılar.<br />
“Kadim Bir Vefa Borcuna<br />
Çağrı”<br />
Ve bugün, O adil Habeşistan<br />
Necaşisi Asheme’nin ülkesinde,<br />
Müslümanlar hala baskı ve<br />
yokluk içinde yaşıyorlar.<br />
Ülkenin yönetiminde ve sosyal<br />
hayatında Müslümanların<br />
rolü yok denecek kadar az.<br />
Müslümanların eğitime katılma<br />
oranı %10 civarında. Akademik<br />
hayatına devam edenlerin<br />
sayısı ise bu sayı içinde sadece<br />
%5.<br />
Misyonerlerin Habeşistan<br />
topraklarındaki zengin<br />
imkânları ve baskıcı<br />
politikaları, Müslümanların<br />
geleceğini tehdit ediyor.<br />
Özellikle ülkenin eski İslam<br />
krallıkları olan Hadiya<br />
ve Sıdama Bölgelerinde,<br />
misyonerlerin yoğun çalışma<br />
yürüttüğü, insanların cahilliği<br />
ve yoksulluğunu da fırsat<br />
bilerek sundukları imkânlarla<br />
Müslümanları Hristiyanlaştırma<br />
konusunda çok ciddi sonuçlar<br />
elde ettikleri acı ama gerçek<br />
bir bilgidir, maalesef!<br />
Bölgede genç nüfus hızlıca<br />
İslam’ı terk ediyor.<br />
Yaşlılar çaresiz.<br />
İbadet yapacakları mescitleri,<br />
eğitim yapacakları okulları<br />
yok.<br />
İslam’ı anlatacak hocaları<br />
kalmamış.<br />
Misyonerler, yaptıkları okul,<br />
kilise ve sağlık kuruluşları ile<br />
cazip yeni hayatlar sunuyorlar<br />
özellikler gençlere…<br />
Ancak bu imkânlardan<br />
yararlanmanın bir tek şartı<br />
var; bu şart da Hristiyan<br />
olmak.<br />
Bu ülkeye yaptığımız<br />
ziyaretlerde gördüğümüz<br />
bu üzücü durumun sırtımıza<br />
yüklediği sorumluluk şüphesiz<br />
ki çok büyük.<br />
Bu bilgilerin kuru bir rapor<br />
olarak dağarcığımızda kalması<br />
vebaline karşı kısa, orta<br />
ve uzun vadeli projeler ve<br />
çözümler üretmeye mecbur<br />
kılıyor bizi.<br />
Özellikle eğitim ve ibadet<br />
mekanları hayati öneme sahip<br />
bu bölgelerde…<br />
Hicretin ilk yurdu olan<br />
Habeşistan’da yani bugünkü<br />
adıyla Etiyopya’da yaşayan<br />
ümmetin her bir mensubuna<br />
el uzatmak, her Müslümanın<br />
görev sayması gereken bir<br />
durum halini almıştır…<br />
Bu bilinçle yaşamak ve<br />
Habeşistan’ı bir zihnimizin bir<br />
yerinde canlı tutmak dileğiyle…
44<br />
2. Bölüm<br />
HİKAYELERİ,<br />
BAŞARILARI VE<br />
UNUTAMADIKLARI…<br />
BİR BAŞARI<br />
HİKAYESİ: AMPUTE<br />
KAHRAMANLARI<br />
Ampute Futbolunda<br />
Türkiye’nin adını dünyaya<br />
duyurdular… Onlar ‘Azmin<br />
Zaferi’nin ne demek<br />
olduğunu hem yetenekleri<br />
hem de hırslarıyla<br />
ispat ettiler. Ampute<br />
Futbolunun kahramanları<br />
nasıl hazırlanıyor? Özel<br />
hayatlarında neler<br />
yapıyorlar? HURSAD<br />
ile Kutsal Topraklara<br />
gittiklerinde neler<br />
hissettiler? Dergimizin bu<br />
sayısında yine kahramanlarla<br />
ilgili tüm bilinmeyenleri<br />
kendi ağızlarından<br />
okuyacağız…<br />
HURSAD ekimiz, Ampute<br />
Milli Takımı’yla yaptığı özel<br />
röportajın ilk bölümünde<br />
başarıya giden hikayelerini<br />
okuyucularımıza aktardı.<br />
Bu sayımızda futbolculara<br />
hem meslekleri hem de<br />
özel hayatlarına dair merak<br />
edilenleri sorduk.
ÖZEL RÖPORTAJ<br />
45
46<br />
ÖZEL RÖPORTAJ<br />
“Birçok kulübümüz<br />
altyapı çalışmalarını<br />
tamamladı ve bunda<br />
en büyük etken Spor<br />
İl Müdürlükleri ve<br />
belediyelerdir.”<br />
-Ne zamandır profesyonel oynuyorsunuz, hangi<br />
takımdasınız? Bize kendinizden bahseder misiniz?<br />
Ömer Güleryüz (Genç Milli Takım Kaptanı): Ben<br />
Ömer. 22 yaşındayım. 14 yaşında başladım ampute<br />
profesyonel futbola… Şu anda TSK’da oynuyorum.<br />
2014 yılından beri de Milliyim. Şimdiye kadar 6<br />
turnuvaya katıldım.<br />
-Nasıl başladın peki?<br />
Ömer Güleryüz (Genç Milli Takım Kaptanı): Zaten<br />
7 yaşından beri oynuyorum. Mahalle aralarında<br />
arkadaşlarımla oynamışlığım vardı. Amatörce halı<br />
sahada oynuyorduk. Bir gün yine böyle mahallede halı<br />
sahada oynarken bir abi geldi. Rastgele görmüş beni.<br />
Çağırdı yanına “Gel şu topa bi vur bakalım” dedi. Çok<br />
da dikkat etmedim aslında. Vurdum, iyi vurmuşum ki<br />
bana ampute futbolundan bahsetti. ‘Böyle bir takım var<br />
oynamak ister misin?’ gibisinden. Ben de televizyonda<br />
görüyordum, gazetede okuyordum, çok da istiyordum.<br />
“Tabii abi oynarım” dedim. Zaten en büyük hayalim<br />
benim bu. Onun sayesinde İstanbul-Yeditepe’de futbola<br />
başladım.<br />
Türkiye’de ampute futbolcusu olmak ne demek?<br />
Zorlukları ve güzellikleri nelerdir? Sadece futbol<br />
oynayarak geçiminizi sağlayabiliyor musunuz?<br />
Ömer Güleryüz (Genç Milli Takım Kaptanı): Ben<br />
şahsen zorlukla karşılaşmadım. 7-8 yaşımdan beri<br />
mahallede çift ayaklılarla oynadığım için zaten çok<br />
alışkınım. Benim için en zoru, sadece çok ufak yaşta<br />
başladığım için antrenmanlara gitmek problem<br />
oluyordu. Okulla beraber bu işi yürütmek çok zor. Onu<br />
da aştık.<br />
Şimdi sorusu gelmişken; ampute futbolcusu olmak<br />
konusuna değinmek istiyorum. Ben çok zorluk<br />
çekmedim ama aramızda başka meslek yapan birçok<br />
futbolcu var. İnşaatta bile çalışıp aynı zamanda kampa<br />
gelen, spor yapmaya çalışan arkadaşlarımız vardı,<br />
hala da varlar. Biz, A Milli Takım olarak 2017’deki<br />
şampiyonluktan sonra en çok manevi, sonra da maddi<br />
desteği (Cumhurbaşkanlığımız olsun, Federasyon olsun)<br />
aldık çok şükür.<br />
Açıkçası ondan sonra biraz belimizi doğrultabildik.<br />
Ancak bu her kademede aynı değil.<br />
Örnek olarak burada U23 milli takımını görüyorsunuz,<br />
akradaşların hepsi genç. Bir iş yapmaya, bir spora<br />
odaklanıp toplum içerisinde aktif bir birey olmaya<br />
çalışıyorlar. Milli takıma hizmet edebilmek için<br />
çalışıyorlar. Bunu yaparken de en çok manevi<br />
desteğe ihtiyaçları var bu arkadaşların. Ben Avrupa<br />
şampiyonu olmadan önce sokakta gezerken herkes<br />
acıyarak bakıyordu. Bunu insanların gözlerinden<br />
anlayabiliyorsun. Avrupa şampiyonu olduk, ilk golü<br />
de ben atmıştım finalde, mahalleye bi geldim beni<br />
konvoyla karşıladılar. Gezdirdiler. Şimdi mahalleye<br />
çıktığımda herkes gurur duyarak bakıyor bana. Bu<br />
desteğin başarılardan önce de gelmesini diliyoruz<br />
halkımızdan ve büyüklerimizden. Şu anda biz<br />
İngilterede yapılacak olan U23 Gençler Şampiyonasına<br />
hazırlanıyoruz. Temmuz ayında inşallah bu turnuvaya<br />
23 yaşın altında 15 genç arkadaşım gidecek.<br />
Bu arkadaşların hepsinin öncelikle manevi, sonrasında<br />
ise maddi desteğe ihtiyaçları olacak.<br />
Bu bir gerçek. Türkiye’de birçok iş adamı bir çok varlıklı<br />
insan var. Bunu yapacak gücümüz de var. Bizler<br />
gerçekten emek veriyoruz. Dünya kupasına giderken<br />
8 ay kamp yaptık, şimdi yine bu turnuva için 5 ay<br />
öncesinden kampa girmiş durumdayız. Temmuza kadar<br />
hazırlığımız sürecek. Eğer biz bu çalışmamızın karşılığını<br />
halk nezdinde manevi olarak, büyüklerimiz nezdinde<br />
de manevi ve maddi oalrak alırsak daha iyi yerlere<br />
geleceğiz. Finali oynadığımız gün Vodafone Arena’ya<br />
45.500 kişi geldi, maçı izlemek için. Büyük sevinç<br />
gösterileri oldu. Ve insanlar maçtan sonra bize teşekkür<br />
ettiler, dediler ki, “Bizim buna o kadar ihtiyacımız<br />
varmış ki.” Yani bir başarı görmeye aç halkımız.<br />
Çok şükür Allah’a bu sevinci insanlara yaşatmak<br />
bize nasip oldu. İlk bir hafta biz sokağa çıkamadık o<br />
zaman. Biz de burada A Milli Takımı’nın geleceğiyiz.
47<br />
Buradan gençler yetişecek ve belki<br />
de bizim yaşadığımız başarının çok<br />
daha büyüklerini yaşayacaklar. Bu<br />
arkadaşların çalışanı var, okuyanı<br />
var. Bu arkadaşlara maddi ve manevi<br />
destek verilirse biz her daim Türk<br />
halkına bu sevinci yaşatmaya talibiz.<br />
- Sana bir de Umre geziniz<br />
hakkında soru sormak istiyorum.<br />
O gezinde, özellikle Kâbe’yi ilk<br />
gördüğünde neler hissettin?<br />
Ömer Güleryüz (Genç Milli<br />
Takım Kaptanı): Bizler Avrupa<br />
şampiyonu olduktan sonra HURSAD<br />
aracılığıyla Umreye gittik. Kemal<br />
arkadaşım da oradaydı. Kâbe’ye<br />
girerken gözlerimizi kapattırdılar.<br />
İlk gördüğünde ettiğin dua kabul<br />
olur dediler. Çok heyecanlanlıydım.<br />
Gözlerimi bir açtım, içim kıpır kıpır<br />
oldu. Maç heyecanından bile fazlaydı.<br />
Direkt gözlerim doldu zaten. Büyük<br />
bir duygu yoğunluğu yaşadım. Ne<br />
dileyeceğimi de bilemedim ilk başta.<br />
Şu anda anlatamıyorum gerçekten,<br />
çok farklı duygu. HURSAD’a da çok<br />
teşekkür ediyorum bu tecrübeden<br />
dolayı. Anlatılmaz yaşanır.<br />
-Senin de hikayeni dinleyelim<br />
Kemal.<br />
Kemal Güleş: Ben Kemal Güleş.<br />
20 yaşındayım. 2011’de bacağımı<br />
kaybettim. 2013’te de futbola<br />
başladım. 2015 yılında profesyonel<br />
oldum.<br />
- Önceden spor yapıyor muydun?<br />
Kemal Güleş: Yok. Ben öyle çok<br />
futbol oynamazdım. Arada okulda<br />
arkadaşlarla denk gelirse işte. Ne<br />
zaman ki kaza geçirdim, ondan sonra<br />
ilgilenmeye başladım. Bacağımı 2011<br />
de Şırnak’ta kaybettim. Okuldan<br />
çıktım arkadaşım vardı yanımda, ana<br />
yolda yürürken kaya yuvarlanarak<br />
bacağıma düştü. İş makinası<br />
çalışıyormuş yukarıda. Sonrasında<br />
protez için Ankara’ya geldim. TSK’ya<br />
gelmiştim. Uğur hocam geldi, gördü<br />
beni, anlattılar biraz. Yaşım da ufak<br />
olduğu için pek anlamadım, “bacağım<br />
yok nasıl futbol oynarım” falan<br />
diyordum kendi kendime. “Tamam<br />
dedim bi gidelim”. Gittik sahaya bir<br />
çıktım, o gün bugündür çıkamadım<br />
futbol sahasından… (Gülümsüyor)<br />
-Bir futbolcu gözünden, ampute<br />
futbolunun ya da siz futbolcuların<br />
ne gibi hityaçları var?<br />
Kemal Güleş: Aslına bakarsak<br />
Milli Takım düzeyinde ilgi<br />
görüyoruz. Kendimiz çalışıp kamp<br />
yapabileceğimiz bir alanımız olsun<br />
diye konuşuyorduk ama şu anda<br />
Riva’daki TFF tesislerine, yan tarafa<br />
bizler için de saha inşa ediliyor.<br />
Tüm engelli futbol takımları için<br />
yapılıyor. En büyük ihtiyacımız budur.<br />
Tesisleşmedir.<br />
-Umreye giden kafiledeydin.<br />
Kabe’yi ilk gördüğünde ne hissettin<br />
Kemal Güleş: Bu konu hakkında<br />
kendimi ifade edemiyorum. Aileme<br />
de anlatamadım çok. Bize Osman<br />
kaptan çok anlatırdı. Gitmeden<br />
hemen önce de anlatmıştı ama oraya<br />
gittiğinde çok farklı hissediyorsun.<br />
Ama benim aklımdan çıkmayan<br />
şey, oradaki kokuydu. Girdiğim<br />
anda hissettiğim kokuyu hiç<br />
unutamıyorum. Bir de dileğim var<br />
tabi, o da bende kalsın. (Gülüyor)<br />
-Seni de dinleyelim Hüseyin…<br />
Hüseyin Yıldırım (Kaleci): 19<br />
yaşındayım. 2005 yılında bir<br />
trafik kazası sonucunda kolumu<br />
kaybettim. GATA’da olaydan 7 saat<br />
sonra kolum geri dikildi. Yaklaşık 15<br />
gün kadar yoğun bakımda kaldım.<br />
Küçüklüğümden beri, hangi mesleği<br />
yapmak istersin diye sorduklarında<br />
hep futbolcu olmak istediğimi<br />
söylerdim. Benim en büyük hayalim<br />
buydu. Bu kazanın ardından kolum<br />
böyle olduktan sonra ümidim çok<br />
sarsıldı. Yaklaşık 1.5 sene hastanede
48<br />
ÖZEL RÖPORTAJ<br />
“Yeditepe’de<br />
oynarken, burada<br />
Ömer’le birlikte<br />
oynuyorduk. O<br />
sene bir sezonda<br />
3 penaltı oldu,<br />
şansımız yaver<br />
gitti, hepsini<br />
çıkardık.”<br />
yattım. Ondan sonra 2014’te bir abi<br />
aracılığıyla beni ampüte futboluna<br />
kazandırdılar. Şu an Pendikspor ampute<br />
takımında oynuyorum. Önceden<br />
Ömer abimin bahsettiği gibi, transfer<br />
konusunda olsun, eğitim konusunda<br />
olsun, maddi olsun, bir sürü engel<br />
geldi. Ama aşa aşa ilerledim. Buradaki<br />
arkadaşımla 1 sene aynı kulüpte<br />
oynadık. Onun yedeği oldum. Geçen<br />
sene Selim abinin (A Milli Takım kalecisi)<br />
yedeği oldum. Ama başıma gelen her<br />
zorluktan bir şeyler kapmaya çalıştım.<br />
-Kazadan önce futbol oynuyor<br />
muydun?<br />
Hüseyin Yıldırım (Kaleci): Ben<br />
oynardım. Çok oynardım hem de.<br />
İki ayağımı da kullanabiliyordum<br />
futbol oynarken. İyi de futbolcuydum<br />
diyebilirim ama kolum böyle olduktan<br />
sonra ümidi kestim ciddi ciddi. Sonradan<br />
tabi her şey mümkünmüş onu gördüm.<br />
Ben solaktım mesela, şimdi sol kolum<br />
yok ama sağı da kullanmaya alıştım<br />
tamamen. Yine de bazen soluma<br />
atlarken iç güdüsel olarak bir çekince<br />
oluyor insanda. Kırılır mı diye korumak<br />
istiyorsun. Bir de benim kolumda his<br />
var hala mesela, böyle olunca daha bir<br />
korkarak oynayabiliyorsun bazen. Ama<br />
tabii aştık bunları.<br />
-Sol kolunu hiç kullanmaman<br />
gerekiyor maç içerisinde?<br />
Hüseyin Yıldırım (Kaleci): Hayır. Penaltı<br />
olur. Zaten sol kolum hep tişörtün<br />
içerisinde, hiçbir şekilde topa temas<br />
etmiyor.<br />
-Lafı açılmışken penaltı vuruşlarını<br />
sorayım. Rakip penaltıyı atarken daha<br />
çok kullanmadığın kolunun olduğu<br />
tarafa mı atıyor, yoksa farketmiyor<br />
mu?<br />
Hüseyin Yıldırım (Kaleci): Bence bu<br />
soruyu Umutcan’a sorun. O penaltı<br />
kalecisi. (Gülüyor) Çok penaltı çıkarıyor.<br />
Ona penaltı atarken biz iki kere<br />
düşünüyoruz.<br />
Umutcan (Kaleci): Valla Yeditepe’de<br />
oynarken, burada Ömer’le birlikte<br />
oynuyorduk. O sene bir sezonda 3<br />
penaltı oldu, şansımız yaver gitti, hepsini<br />
çıkardık.<br />
Hüseyin Yıldırım (Kaleci): İyi hissediyor<br />
adam abi, şans değil.<br />
-3 tane kurtarmışsın, bu yetenektir<br />
bence de.<br />
Umutcan (Kaleci): Ya tabi normal<br />
kalecilikten çok, penaltı kaleciliği farklı<br />
bir olay. İstediğin kadar iyi kaleci ol,<br />
hislerin kuvvetli değilse yapamıyorsun.<br />
Ben de güvenirim hislerime... 3 penaltıyı<br />
kurtardım o sene. Sonra da milli takıma<br />
çağırdılar.<br />
İsmail Parlak (Futbolcu): Ampute<br />
kalecilerde şöyle bir şey var, ters tarafa<br />
çok iyi atlayabiliyorlar. Yani adamın<br />
kullanmadığı kolunun tarafına atmak<br />
aslında çoğu zaman işe yaramayabiliyor.<br />
Böyle ilginç bir özellik var.
49<br />
-Umut önce hikayeni anlat bize o<br />
zaman, sonra da sen en çok hangi<br />
tarafa atlmayı seviyorsun onu<br />
soralım sana…<br />
Umutcan (Kaleci): Ben 1998<br />
doğumluyum. Normalde doğum<br />
sırasında doktor kafadan çekmesi<br />
gerekirken omzumdan çekiyor, omuz<br />
kapsüllerimde yırtık oluyor. Brakial<br />
pleksus denilen bir hastalık oluşuyor.<br />
2 kere bu yüzden Fransa’da ameliyat<br />
oldum. His kaybı vardı biraz kolumda.<br />
Tamamen hissetmiyordum. Ondan<br />
sonra 2013 yılında ampute futbolla<br />
tanıştım. Ampute futbolun kurucusu<br />
TSK takımı. Ben de o takımda<br />
yetiştim. O takımda oynadım. 6 sene<br />
süper ligde oynadım, bir sene de 1.<br />
ligde oynadım.<br />
-20 yaşındasın ve 7 senedir<br />
profesyonel futbol mu oynuyorsun?<br />
Umutcan (Kaleci): Evet, 13<br />
yaşında başladım. Uzun zamandır<br />
oynuyorum.<br />
Uğur hoca: 7 senedir profesyonel<br />
ama hep kırmızı kart yiyor. Onu bir<br />
türlü aşamadı.<br />
-Neden kırmızı kart yiyorsun?<br />
Umutcan (Kaleci): 2016 yılında<br />
ilk defa A Milli takıma çağırıldım. 3<br />
senedir zaten A Milli takım kamplarına<br />
gidiyorum. Allah bi şekilde nasip<br />
etmedi biz de gününü bekliyoruz.<br />
Sıramızı bekliyoruz, azimle çalışmaya<br />
devam ediyoruz (Bir yandan Uğur<br />
hocaya bakıyor, gülümseyerek)<br />
Uğur Hoca: Duydum, duydum<br />
tamam.<br />
Umutcan (Kaleci): Şimdi U23<br />
kaptanlığı nasip etti Allah. Sıradan<br />
gideceğim inşallah yavaş yavaş.<br />
Hırslı bir yapım var. bazen bu<br />
hırsıma hakim olamıyorum o kadar.<br />
Acelem yok. Turnuvaya gideceğiz<br />
mesela, çok iyi hazırlanıyoruz. Mart<br />
ayından başladık hazırlanmaya. Ben<br />
sanmıyorum ki diğer ülkeler bu kadar<br />
erkenden hazırlıklara başlamış olsun.<br />
Ayrıca şunu da söylemek istiyorum,<br />
şu anda dünya ampüte futbolunda,<br />
en iyi kaleciler bizde.<br />
İsmail Parlak: Bunlardan biri de<br />
Umutcan. Bence öyle.<br />
Umutcan (Kaleci): Estağfurullah.<br />
Ama gerçekten bizim ligimizde<br />
Dünya’nın en iyi kalecileri var, böyle<br />
bir yerde yarıştığımın bilincindeyim<br />
ben de. 23 yaş altı 13 kaleci var<br />
burada ve çocuklar gerçekten<br />
muhteşemdir.<br />
-Koşan futbol ile ilişkilendirerek<br />
söylersek eğer?<br />
Umutcan (Kaleci): Koşan futbola<br />
göre söyleyecek olursak, bizim ligimiz<br />
Premier lig... De Gea, Buffon, Neuer<br />
hepsi bizde.<br />
Uğur Hoca: Acaba “bu çocuk benim<br />
yerim garanti” falan mı demye çalıştı<br />
Baki anlamadım ben? Doğru mu<br />
anladım acaba?<br />
Gülüşmeler<br />
-Peki son bir sorum var hepinize...<br />
En unutamadığınız maç ya da an<br />
neydi arkadaşlar?<br />
Umutcan (Kaleci): Tabi. Burada<br />
İstanbul’da Yeditepe TSK maçı vardı.<br />
Biz de o zaman Yeditepe olarak<br />
şampiyonluğa oynuyorduk. TSK da<br />
benim eski takmımdı. Çok güzel bir<br />
maçtı ve ben de çok güzel toplar<br />
çıkarmıştım. Maçtan sonra da Uğur<br />
hocayla el sıkışmıştık. (Uğur hoca aynı<br />
zamanda TSK teknik direktörü) O anı<br />
unutamıyorum.<br />
Ömer Güleryüz: Benimki kesinlikle<br />
Avrupa şampiyonası finali. O<br />
kadrodayım zaten. Toplam 8 maç<br />
yaptık milli takım olarak, ben 4<br />
maçta oynadım. O turnuva komple<br />
unutulmazdı benim için. Final maçını<br />
Vodafone Arena’da oynadığımız an...<br />
Unutamam. O maçtan önce taraftar<br />
rekoru Arjantin’deydi 15.000 kşi<br />
ile. Şu anda ise bu rekor Türkiye’de<br />
45.000 kişiyle... İnanılmaz bir<br />
atmosferdi.<br />
Hüseyin Yıldırım: Benim en<br />
unutamadığım maç da TSK maçları.<br />
Bir azim geliyor bana o maçlarda.<br />
İsmail Parlak: TSK’nın hocası, milli<br />
takımın da hocası olunca...<br />
Gülüşmeler...<br />
Hüseyin Yıldırım: Evet tabi onun da<br />
etkisi var.<br />
Ömer Güleryüz: Bizde o yok ama<br />
abi, biz TSK’lıyız.<br />
-Siz sürekli ateş altındasınız o<br />
zaman?<br />
Gülüşmeler<br />
Uğur Hoca: Biz Fenerbahçe gibiyiz<br />
ya ligde. Herkes bize gelince aslan<br />
kesiliyor. (Gülüyor)<br />
Hüseyin Yıldırım: Onlara karşı<br />
aldığımız bir beraberliğimiz var.<br />
Unutamıyorum o maçı. Bizim o<br />
maçta sadece 1 yedeğimiz vardı<br />
sakat oyunculardan ötürü. 7 oyuncu<br />
ve tek yedekle gitmiştik ve 1-1<br />
berabere kalmıştık. Bir tane hatalı<br />
gol yemiştim ama bunun yanında<br />
aşırı uç kurtarışlarım da vardı. Tam<br />
günümdeydim.<br />
İsmail Parlak: 21 yaşındayım bende.<br />
12 yaşında başladım. Bu sezon bitince<br />
10. Sezonum olacak. 6 yıl süper<br />
lig, 3 yıldır da 1. Ligde oynuyorum.<br />
Profeyonelim. 2015 te A Milli takım<br />
ile bir avruğa şampiyonası yaşadım.<br />
17 yaşındaydım o zaman. Şimdi<br />
Antalya Büyükşehir’de oynuyorum.<br />
2018’de Meksika’ya gidemedim ama<br />
şimdi yeni hedef önce İngiltere sonra<br />
da 2020’deki Avrupa şampiyonası<br />
inşallah.<br />
-Sen de TSK maçlarında ekstra<br />
motivasyonla oynuyor musun?<br />
İsmail Parlak: Evet. Şöyle aslında<br />
TSK’nın sahası çok güzel. Stat<br />
mükemmel. Vodafone’da ya da Şükrü<br />
Saracoğlu’nda maç yapıyormuş gibi<br />
hissediyorsun. Saha güzel olunca da<br />
insan ister istemez oynuyor. Yedek<br />
kulübeleri bile inanılmaz rahat.<br />
Koltukları yumuşacık. Ben ilk defa<br />
yedek olmak istiyorum dedim yani o<br />
derece. Isıtması rahatlığı her şeyiyle<br />
çok güzel. Ben ilk başladığımda yine<br />
bir TSK maçı, o zamanlar Rahmi<br />
abiler falan da var. Bir onlar atıyor, bir<br />
biz atıyoruz. 5-4 bitmişti mesela. Çok<br />
heyecanlı maçtı, hiç unutamam. Uğur<br />
hocamdı TSK’nın teknik direktörü.<br />
-TSK en çok şampiyon olan takım<br />
mıdır peki?<br />
Uğur Hoca: Hayır. Ama en çok ikinci<br />
olan biziz.<br />
Gülüşmeler.<br />
Uğur hoca: Ama bizim takımda<br />
mesela hiç yabancı oyuncu oynamaz.<br />
Takım politikasıdır bu. Yüzde yüz yerli.
50<br />
Büyüleyen Ada “Siyahların Sahili” ZANZİBAR<br />
BÜYÜLEYEN<br />
ADA<br />
‘Siyahların Sahili’<br />
ZANZİBAR<br />
Zanzibar, Afrika’nın orta<br />
doğusunda, Tanzanya’ya bağlı<br />
bir özerk bölgle.<br />
Doğu Afrika ana karasına 90 km<br />
mesafede Hint Okyanusu’nun<br />
maviliğine saklanmış ikisi büyük<br />
çok sayıda adadan oluşan bir<br />
adalar topluluğu.<br />
Bünyamin Baki<br />
Ekvator çizgisini yalnızca 100<br />
km geçtikten sonra hemen solda<br />
kalan bu eşsiz mekân,<br />
Afrika’nın yükselen turizm<br />
destinasyonlarından biri.<br />
Berrak okyanusu, incecik altın<br />
rengi kumu, uçsuz palmiye<br />
ormanları ve içinde barındırdığı<br />
yaban hayatıyla gidilip görülmesi<br />
gereken en güzen alternatif<br />
rotalardan birisi.<br />
“Siyahların Sahili”<br />
Ünlü Portekizli kâşif Vasco Da<br />
Gama’nın Hindistan dönüşünde<br />
uğradığı lokasyonlardan biri<br />
olan Zanzibar, 8. yüzyılda Arap<br />
tüccarların uğrak yeri haline<br />
gelmiş.<br />
Araplar arasında popüler hale<br />
gelmesinin hemen ardından<br />
nüfus hızlı bir şekilde müslüman<br />
olmuş.<br />
Özellikle 20. yüzyılda<br />
şiddetlenen misyonerlik ve<br />
sömürgecilik faaliyetine rağmen<br />
günümüze kadar bu özelliğini<br />
kaybetmemiştir.<br />
Yaklaşık 2 milyon insanın<br />
yaşadığı bu güzel ülkenin şu anki<br />
nüfusunun %99’u müslümandır.<br />
Farsça “Zengi” ve “Bar”<br />
kelimelerinin birleşmesi ile<br />
oluşan Zanzibar, ‘Siyahların<br />
Sahili’ demek…<br />
Zanzibar, 1832 yılında Umman<br />
İmparatorluğu’nun başkentliğini<br />
yapmış ve altın çağını bu<br />
dönemde yaşamıştır.<br />
Bu tarihe kadar doğu Afrika’nın<br />
en büyük köle pazarlarından<br />
birine ev sahipliği yapan<br />
Zanzibar, Umman Krallığı’ndan<br />
sonra bir süre refaha kavuşmuş.<br />
Yaklaşık 100 yıl kadar süren bu<br />
barış yıllarının ardından İngilizler<br />
tarafından sömürülmeye<br />
başlamış ve misyonerlik<br />
faaliyetlerinin merkezlerinden<br />
birisi haline gelmiştir.<br />
Günümüzde bile neredeyse<br />
tamamı müslüman olan bu<br />
ülkede, camiiden çok kilise<br />
bulunmaktadır. Her ne kadar<br />
Avrupalı turistler hariç kimse<br />
gitmese de bu kiliseler Ada’da<br />
varlıklarını sessiz bir şekilde<br />
sürdürmektedirler.<br />
Ayrıca ‘beyaz adamlar’ın<br />
sömürge ve kölelik<br />
faaliyetlerinden kaynaklı yaşanan<br />
acılar da Ada halkını politize<br />
etmiş gibi görünüyor.<br />
Kölelik karşıtı ve Afrika halkının<br />
özgürlüğünü amaçlayan<br />
Rastafari anlayışı, ülkenin<br />
müslüman gençleri arasında<br />
da bir kültür olarak yer bulmuş<br />
durumda.<br />
Müslüman olduğunuzu<br />
anladıklarında gülümseyerek<br />
Selamun Aleyküm diyen Bob<br />
Marley vari rastalı insanlar<br />
görebiliyor, hatta camiide aynı
Büyüleyen Ada “Siyahların Sahili” ZANZİBAR<br />
51<br />
safta namaz kılabiliyorsunuz.<br />
Ada’yı en ilginç kılan<br />
ayrıntılardan biri de bu olsa<br />
gerek.<br />
Safari, Off-Road, Dalış,<br />
Uçurma sörfü…<br />
Doğal açıdan çok zengin olan<br />
bu adada dolu dolu bir tatil<br />
yaşamanız için gereken her<br />
türlü aktivite mevcut.<br />
Her çeşit deniz<br />
organizasyonunu<br />
yapabileceğiniz Zanzibar, Kite<br />
Surfing adı verilen uçurtma<br />
sörfünün başkentlerinden birisi.<br />
Her gün okyanusta oluşan<br />
yaklaşık 10 km’lik gel-git<br />
sayesinde bu spora en elverişli<br />
mekanlardan birisi olmakla<br />
birlikte, dalış meraklılarının<br />
da dünya üzerindeki en uğrak<br />
noktalarından birisi.<br />
Eğer dalış yapmayı<br />
düşünmüyorsanız bile şnorkel<br />
ile okyanusun güzelliklerini<br />
keşfetmenizi şiddetle öneririz.<br />
Bunun dışında Afrika’nın<br />
baharat başkentlerinden biri<br />
olan Zanzibar’a giderseniz,<br />
baharat ağaçlarından<br />
oluşan adalarını ziyaret<br />
edip, sevdiklerinize çok<br />
güzel hediyelerle ülkenize<br />
dönebilirsiniz. Afrika’dan<br />
bahsedip safariden<br />
bahsetmemek olur mu hiç?<br />
Eğer Zanzibar adasındaysanız<br />
ve doğa hayatını merak<br />
ediyorsanız en doğru<br />
noktalardan birisindesiniz.<br />
Çok titiz bir şekilde korunan<br />
sit alanlarında safari yapabilir,<br />
aslanlardan zebralara,<br />
zürafadan çitalara her türlü<br />
hayvanı görebilir, fil sürme<br />
tecrübesi edinebilirsiniz.<br />
Adayla ilgili vermek istediğimiz<br />
en heyecan verici aktivite ise<br />
eğer ehliyetiniz varsa bir adet<br />
motor kiralayıp bu güzel adanın<br />
kıyı bölgesini baştan sona<br />
keşfetmeniz olacaktır.<br />
Off-road motosikletler için<br />
çok uygun yolların ve rotaların<br />
bulunduğu Ada’yı karışlarken<br />
nefesiniz kesilecek.<br />
Ayrıca bu yolculuk sırasında<br />
samimi ve sıcakkanlı<br />
halkının –özellikle müslüman<br />
olduğunuzu öğrendikten<br />
sonra- sofrasına konuk olabilir,<br />
kendi elleriyle yaptıkları<br />
hediyelik eşyalardan satın<br />
alarak bölge halkına destek<br />
olabilirsiniz.
52<br />
Büyüleyen Ada “Siyahların Sahili” ZANZİBAR<br />
Yemek kültürünün genelde<br />
su ürünlerine dayalı olduğu<br />
Zanzibar’da okyanustan çıkan<br />
lezzetli ve bir o kadar da çeşitli<br />
balıkların her birisi ayrı ayrı<br />
tadılmalı.<br />
Bunun yanında hayatınızda<br />
yiyeceğiniz en güzel ananası da<br />
bu Ada’da yiyeceğinize eminiz.<br />
Her köşe başında tezgahlarda<br />
satılan lezzetli torpikal meyveleri<br />
inanılmaz ucuz fiyatlara yiyebilir,<br />
hormonsuz ve doğal mevyelerin<br />
tadını çıkarabilirsiniz.<br />
Bir dünya mirası…<br />
Adanın içerisinde turistik<br />
akvititeler haricinde gezilip<br />
görülecek çok fazla yapı<br />
bulunmakta.<br />
Şehir merkezi konumunda<br />
bulunan Stone Town ise mutlak<br />
suretle görülmesi gereken bir yer.<br />
Mercan kayalıklarından inşa<br />
edilen taş yapılarının bulunduğu<br />
bu mekânda büyülenmemek elde<br />
değil. 2000 yılından beri UNESCO<br />
dünya mirası listesinde bulunan<br />
Stone Town sanki Ada içerisinde<br />
değil de başka bir şehirdeymiş<br />
hissiyatı veriyor.<br />
Afrika, Hint, Arap, Pers ve Avrupa<br />
etkilerinin hepsini bir arada<br />
görmek mümkün.<br />
Meydanın aşağısında, deniz<br />
kenarında bulunan Forodhani<br />
bahçesi 3 milyon USD harcanarak<br />
2009 yılında yenilenmiş.<br />
Akşamları adeta Ramazan<br />
ayındaki Sultanahmet Meydanı<br />
gibi bir panayır yerine dönmekte.<br />
Ayrıca şu anda müze olarak<br />
kullanılan, ünlü müzisyen Freddie<br />
Mercury’nin doğduğu ev en çok<br />
turist çeken yerlerden birisi.<br />
Bunun dışında, Umman kralının<br />
sarayı “Beytül Acayip” de<br />
görülmeye değer bir yapı.<br />
Saraya bu ismi Ada halkı koymuş.<br />
Nedeni ise ilk yapıldığında Ada’nın<br />
en yüksek yapısının bu saray<br />
olması ve ilk defa elektriğin bu<br />
saray içerisinde kullanılmak<br />
suretiyle Zanzibar’a getirilmesi.<br />
Ayrıca yere halk ilk defa asansörü<br />
de bu sarayda görmüş.<br />
Bundan dolayı buraya acayip ev<br />
anlamına gelen Beytül Acayip<br />
denilmiş.<br />
Beytül Acayip in hemen<br />
yanıbaşında bulunan ve Ada’yı<br />
Portekizlilerden korumak için<br />
inşa edilmiş Arap Klaesini de<br />
görmeden geçmeyin.<br />
Umman Kralı’nın Ada<br />
savunmasına bir hediyesi olan<br />
bu kalenin içerisindeki antik<br />
tiyatroda dünyaca ünlü Zanzibar<br />
Jazz festivali ve Film festivalleri<br />
de düzenleniyor.<br />
Zanzibar’ı keşfetmek…<br />
Zanzibar’a direkt uçuş<br />
bulunmamakta.<br />
Öncelikle Türkiye’den<br />
Tanzanya’nın başkenti Daar-es<br />
Selam’a gidilmesi gerekiyor.<br />
Havaalanına ulaşıldığında 50 USD<br />
karşılığında kapı vizesi aldıktan<br />
sonra önünüzde iki seçenek<br />
bulunmakta.<br />
Bunlardan birisi uçakla Ada’ya<br />
geçmek, diğeri ise feribot ile.<br />
Uçak ile geçiş çift yön ortalama<br />
200 USD olup toplamda yalnızca<br />
15 dk sürüyor.<br />
Hızlı feribotla ulaşım ise yaklaşık<br />
15-20 usd ve ortalama 45 dk<br />
kadar sürüyor.<br />
Feribotla gidişler çok<br />
problem olmamakla beraber<br />
dönüş yolunda okyanustaki<br />
ters akıntıdan dolayı ciddi<br />
manevralara maruz kalınıyor.<br />
Her ne kadar biraz eğlenceli gibi<br />
dursa da eğer deniz tutuyorsa<br />
en azından dönüş yolunda pırpır<br />
uçak kullanılması gerekiyor.<br />
Zanzibar’da kullanılan para birimi<br />
Tanzanya Şilini.<br />
Giderken dolar götürmek<br />
gerekiyor.<br />
Euro götürmek hiç mantıklı değil<br />
çünkü euro neredeyse dolarla<br />
aynı kurdan çevriliyor.<br />
Ülkemize göre gayet ucuz olmakla<br />
birlikte turistik atraksiyonlar<br />
genelde dolara endeksli.<br />
Son olarak, gitmeden önce<br />
birkaç kelime bile olsa Swahili<br />
öğrenmenizi tavsiye ediyoruz.<br />
Her ne kadar İngiliz sömürgesi<br />
olmalarından kaynaklı, genel<br />
olarak ingilizce biliyor olmalarına<br />
rağmen, sizlerin ağzından çıkacak<br />
birkaç kelime yerel halkı çok<br />
mutlu ediyor.<br />
Güneşin okyanustan doğup<br />
okyanustan battığı bu güzel<br />
diyar, alternatif lokasyon arayan<br />
tatilcileri bekliyor.<br />
Hakuna Matata!
Umre Vizesinde Yeni Dönem: Elektronik Vize<br />
53<br />
Umre Vizesinde Yeni Dönem:<br />
Elektronik Vize<br />
Mayıs ayında Hac ve Umre<br />
acentalarını yakından ilgilendiren<br />
bir haber geldi.<br />
Suudi Arabistan Krallığı,<br />
Ankara Büyükelçiliği aracılığıyla<br />
acentalara gönderdiği kararında,<br />
bundan sonra Umre vizelerinin<br />
tamamen elektronik ortamda<br />
alınacağı bilgisini verdi.<br />
Gelen karara göre, artık<br />
acentalar Umre vizesi<br />
almak istediği yolcularının<br />
pasaportlarını konsolosluğa<br />
götürmek zorunda kalmayacak.<br />
Tamamen elektronik ortamda<br />
sisteme yükelenecek olan<br />
pasaport ve gerekli evraklar,<br />
Suudi Arabistan yetkilileri<br />
tarafından incelenip<br />
onaylandıktan sonra yine başka<br />
bir online platform üzerinden,<br />
Mofa numarası ve Pasaport<br />
numarası bilgileri girilerek kağıda<br />
dökülebilecek.<br />
Yeni uygulama sayesinde birçok<br />
acenta zaman ve enerjiden<br />
tasarruf edecek. Bunun yanında,<br />
firmaların korkulu rüyası olan<br />
‘son dakika yolcuları’ da daha<br />
az risk alınarak gruplara dahil<br />
edilebilecek.<br />
Firmalar Dikkat!<br />
Bu kolaylığın yanında firmaların<br />
dikkat etmesi gereken yeni<br />
hususlar da oldu. Her ne kadar<br />
tüm başvuru süreci online<br />
ortamda yapılsa bile bazı<br />
durumlarda Suudi Arabistan<br />
yetkilileri gerekli gördükleri<br />
pasaportların konsolosluğa<br />
getirilmesini talep edebilir.<br />
Pasaportunu istemese bile bazı<br />
yolcuların gerekli evraklarının<br />
aslını da konsolosluğa<br />
isteyebilir. Yeni sistemde Suud<br />
hükümeti tarafından yapılan<br />
denetlemelerin sıklaşacağı ve<br />
daha da katı olacağı tahmin<br />
ediliyor. Öncelikle Mofası düşen<br />
yolcuların 14 gün içerisinde<br />
vizesinin basılması gerekiyor.<br />
Vizesi basılan kişinin de, vize<br />
basım tarihinden itibaren 14<br />
gün içerisinde Suudi Arabistan<br />
topraklarına giriş yapması<br />
gerekiyor. Bu şartlar yerine<br />
getirilmediğinde ise yolcu<br />
Arabistana giriş yapamayacağı<br />
gibi, tekrar vize alabilmesi için<br />
de eski vizesinin iptal edilme<br />
sürecini beklemesi gerekecek.<br />
Bu vize iptal süreci kimi zaman<br />
kısa zamanda hallolabilirken kimi<br />
zaman ayları bulabiliyor.<br />
TÜRSAB’DAN<br />
ACENTALARA<br />
KONSOLOSLUK BİLDİRİSİ<br />
3 Mayıs tarihinde TÜRSAB’dan<br />
Hac ve Umre Acentalarına uyarı<br />
niteliğinde bir bildiri geldi.<br />
Bildiri, TÜRSAB’a Suudi Arabistan<br />
Krallığı İstanbul Başkonsolosluğu<br />
tarafından gönderilmiş ve net bir<br />
uyarıyı kapsıyordu.<br />
Bildirinin içeriği;<br />
“Suudi Arabistan Krallığı vize<br />
işlemleri için şifre almış bulunan<br />
Türkiye’de yerleşik bazı seyahat<br />
acentaları, yurtdışında bulunan<br />
başka firmaların şifrelerini<br />
kullanmak suretiyle, Trükiye’de<br />
bulunan yabancı uyruklu şahısların<br />
vizelerini aldıkları tespit edilmiştir.<br />
Bu itibarla, 6 Mayıs 2019<br />
Pazartesi gününden itibaren<br />
yabancı firmların şifreleri ile<br />
giriş yapan Türkiye’de yerleşik<br />
seyahat acentalarının sistemlerinin<br />
Suudi Arabistan Krallığı İstanbul<br />
Başkonsolosluğu tarafından<br />
kapatılacağı” şeklinde olmuştur.<br />
Bu hususta, HURSAD olarak<br />
yetkili acentalarımızın belirtilen<br />
hususlara dikkat etmelerini<br />
ve mevzuata uygun hareket<br />
etmelerini rica ediyoruz.
54<br />
Hac Yolculuğunun Kabûsu: İSHAL<br />
HAC YOLCULUĞUNUN<br />
KABÛSU: İSHAL<br />
Dr. Neslihan ÖZSOY<br />
Hac, İslâm’ın beş şartından<br />
biridir ve dünyadaki en büyük<br />
kitlesel toplanma şeklidir.<br />
Önceki yazımız, hac ve umrede<br />
sık görülen solunum yolu<br />
enfeksiyonları ve önlenmesi<br />
ile ilgiliydi. Bu yazımız ise<br />
gelişmekte olan ülkelere<br />
uluslararası seyahat edenlerin;<br />
yaklaşık %20-50’sinde<br />
görülen seyahat ishalleri ve<br />
riski azaltmak için yapılması<br />
gerekenler ile ilgili…<br />
İshal Nedir, Nasıl Oluşur?<br />
İshal, bağırsaklarda bulunan<br />
sıvının yeterince emilmemesi<br />
ve klinik olarak 24 saat içinde<br />
normal şeklini kaybetmiş,<br />
3 veya daha fazla sayıda<br />
dışkılama olarak tarif edilir. 2<br />
haftayı aşmayan ishaller akut,<br />
4 haftayı aşanlar ise kronik<br />
ishal olarak tanımlanabilir.<br />
İshal genellikle bağırsak<br />
enfeksiyonunun bir belirtisidir.<br />
Bulaşma yolları çoğunlukla<br />
etkenlerin ağız yoluyla alınması<br />
ile edinilir. Dışkı-ağız yoluyla<br />
bulaşma su, gıda veya kişiden<br />
kişiye dokunma yoluyla<br />
olmaktadır.<br />
Nedenleri…<br />
Akut ishale yol açan<br />
enfeksiyona bağlı ve<br />
enfeksiyona bağlı olmayan<br />
birçok neden vardır. Akut<br />
ishal olgularının çoğundan<br />
enfeksiyon etkenleri<br />
sorumludur. Seyahat<br />
ishallerinin %80’ine bakteriler<br />
neden olur.<br />
Enterotoksijenik E.Coli, Shigella<br />
türleri ve Campylobacter türleri<br />
en sık görülen patojenlerdir.<br />
Daha seyrek Aeromonas,<br />
Salmonella, Kolera dışı<br />
Vibriolar, E.hystolitica ve<br />
G.lamblia’dır. Diğer nedenler<br />
bilinmeyen bir besin ve içecek,<br />
yaşam alışkanlıklarındaki<br />
değişiklikler, seyrek<br />
görülen viral enfeksiyonlar<br />
(adenovirüsler ve rotavirüsler)<br />
ve bağırsak florasındaki<br />
değişikliklerdir.<br />
Kimlerde daha sık görülür?<br />
Seyahat ishali gelişmekte<br />
olan ülkelerde sıklıkla görülür.<br />
Bağışıklık sistemi baskılanmış<br />
veya bağışıklık sistemini<br />
baskılayıcı tedavi alanlar,<br />
şeker hastaları, inflamatuar<br />
bağırsak hastalığı olanlar, mide<br />
rahatsızlıkları için antiasit<br />
kullananlarda seyahat ishaline<br />
yakalanma riski yüksektir.<br />
Seyahat ishali belirtileri…<br />
Seyahat ishali genellikle<br />
seyahatin ilk haftasında<br />
görülür. Hastada sıvı dışkılama,<br />
acil dışkılama isteği ve büyük<br />
abdestini tutamama, fazla<br />
dışkılama, bulantı, kusma,<br />
halsizlik, karın bölgesinde ağrı<br />
ve gaz, susuzluk hissi ishalin<br />
belirtileridir.<br />
Tanı, hastanın şikayetleri,<br />
öyküsü ve fizik muayene<br />
bulguları ile doktor tarafından<br />
konulabilir. Olguların sadece<br />
%10’unda laboratuvar<br />
değerlendirmesi gerekmektedir.<br />
Ciddi sıvı kaybı, ateş 38,3<br />
derece ve yüksek, belirgin<br />
kanlı ve cerahatli ishali<br />
olan hastalarda, dışkının<br />
bakteriyolojık kültürü ve<br />
parazitolojık incelemeleri<br />
yapılır.<br />
Yapılması gerekenler…<br />
Tedavide ilk yapılması<br />
gereken, hastanın sıvı kaybını<br />
değerlendirerek, sıvı kaybı var ise<br />
yerine koymaktır. Dengelenmiş<br />
elektrolitlerle vücudun su oranı<br />
korunmalıdır. Ağızdan sıvı-elektrolit<br />
tedavisi evde hazırlanacak ise; 1<br />
litre içme suyuna, 1 çay kaşığı tuz,
Hac Yolculuğunun Kabûsu: İSHAL 55<br />
Ağızdan sıvı-elektrolit<br />
tedavisi şu şekilde<br />
kullanılır:<br />
• 2 yaş altındaki<br />
bebekler: Her sulu<br />
dışkıdan sonra ¼ - ½<br />
fincan (50-100 ml)<br />
• 2-10 yaş arası<br />
çocuklar: Her sulu<br />
dışkıdan sonra ½ - 1<br />
fincan (100-200 ml)<br />
• Daha büyük çocuklar<br />
ve yetişkinler: Ağızdan<br />
sıvı elektrolit tedavisini<br />
içebildikleri kadar<br />
almalılar<br />
• Bu karışım yukarıda<br />
belirtilen oranlarda<br />
kullanılır (Bir çay<br />
kaşığı= 5 ml)<br />
6 çay kaşığı şeker, 1 fincan portakal<br />
suyu ilave edilerek hazırlanır. Ciddi<br />
sıvı kaybı var ise sıvı tedavisi damar<br />
yolu ile verilir.<br />
Seyahat ishalinin süreci<br />
neler yemeli/içmeli?<br />
Seyahat ishali genellikle 1-5 günde<br />
geriler. Semptomatik, bağırsak<br />
hareketlerini azaltıcı ilaçlar ile tedavi<br />
yeterli olmaktadır. Fakat ileri derecede<br />
sıvı kaybına yol açan, ateş, karın<br />
ağrısı, kanlı ishali olan ve bağışıklık<br />
sistemi baskılanmış olgularda<br />
antibiyotik tedavisi gereklidir.<br />
İshal süresince diyete dikkat edilmesi<br />
uygun olur. Baharatlı gıdalar,<br />
sütlü ürünler, yağlı gıdalar, yüksek<br />
miktarda lif içeren gıdalardan<br />
kaçınarak bağırsakları istirahate<br />
almak gerekir. Çay, yumuşak ve<br />
kolay sindirilen gıdalar, muz, patates,<br />
pirinç, elma püresi tavsiye edilir.<br />
Önleyici tedbirleri uygulayarak<br />
seyahat ishali riski azaltılabilir.<br />
Tüm hacılar su ve<br />
yiyecekler ile bulaşan<br />
hastalıklardan<br />
korunma konusunda<br />
bilgilendirilmelidir.<br />
• Tuvalet sonrası ve<br />
yemek öncesi elleri<br />
mutlaka sabun ve suyla<br />
yıkamak veya alkol<br />
bazlı el dezenfektanları<br />
kullanmak.<br />
• Hijyenik olmayan yerleri<br />
ve sokak satıcılarını<br />
tercih etmemek.<br />
• Çiğ veya iyi pişmemiş<br />
et, deve eti ve deniz<br />
ürünlerinden uzak<br />
durmak.<br />
• Çiğ meyveleri ve<br />
sebzeleri temiz su ile<br />
yıkayıp, kabuğunu<br />
soyarak yemek.<br />
• Açıkta beklemiş<br />
yemekleri tercih<br />
etmeyip, taze<br />
hazırlanmış ve iyi<br />
pişirilmiş yemekleri<br />
tercih etmek.<br />
• Krema, mayonez,<br />
patates salatası gibi<br />
çabuk bozulan gıdaları<br />
tercih etmemek.<br />
• Pastörize edilmiş süt ve<br />
süt ürünlerini kullanmak.<br />
• Musluk suyu ve musluk<br />
suyundan yapılmış buz<br />
yerine kaynatılmış veya<br />
şişelenmiş su gibi kapalı<br />
kaplarda olan ürünleri<br />
tercih etmek.<br />
• Gıdaları yıkarken, yemek<br />
hazırlarken, dişleri<br />
fırçalarken güvenli<br />
olmayan suları mutlaka<br />
kaynatmak veya kapalı<br />
şişe sularını tercih<br />
etmek.
56<br />
Engin Uzun’un<br />
Objektifinden:<br />
Ümmetin<br />
Yetimleri<br />
SRİ LANKA<br />
ENDONEZYA<br />
SRİ LANKA SRİ LANKA SRİ LANKA
57<br />
SRİ LANKA<br />
ENDONEZYA<br />
SRİ LANKA<br />
NEPAL<br />
NEPAL<br />
SRİ LANKA<br />
NEPAL<br />
SRİ LANKA<br />
SRİ LANKA<br />
SRİ LANKA
Farklı Çağların Dev Projeleri:<br />
İSTANBUL HAVALİMANI<br />
HİCAZ DEMİRYOLU
Kapasitesi, teknolojisi, iş gücüne katkısı ve birçok<br />
özelliğiyle Türkiye’nin gözbebeği olan İstanbul<br />
Havalimanı’nın kendi döneminde dünyaya parmak<br />
ısırtan bir başka proje olan Hicaz Demiryolu ile<br />
karşılaştırmasını yaptık.<br />
İstanbul Yeni Havalimanı’nda<br />
• 3 adet veri merkezi (data center), 102 adet entegre sistem, 467 adet<br />
sunucu, 780 telekomünikasyon odası, 3257 adet kartlı geçiş noktası,<br />
3267 uçuş bilgi monitörü, 4549 destek verilen bilgisayar, 9000 adet<br />
güvenlik kamerası olacak.<br />
• 20 milyon GB’lık data alanının fiber kablo uzunluğu ise İstanbul-Berlin<br />
arasındaki 1700 km’ye eşit.<br />
• Bu hizmet dünya çapında alanında verilen en büyük hizmet niteliğinde<br />
olacak.<br />
Hicaz Demiryolu’nda<br />
• Demiryoluna 1,05 m. açıklıkta dar hatlı raylar döşendi. Dar hattın tercih<br />
edilmesindeki en önemli sebep maliyetinin daha ucuza çıkması, yapımının<br />
daha kolay gerçekleşmesi ve çok yoğun olmayan bir trafik için kâfi<br />
geleceğinin düşünülmesiydi.<br />
• Demiryolunun teknik işlerinin önce on yedisi Türk, diğerleri gayrimüslim<br />
olmak üzere kırk üç mühendis çalışıyordu. İnşaat ilerledikçe Avrupalı<br />
mühendislerin sayısı azalırken Osmanlı mühendislerinin sayısı arttı ve<br />
edindikleri tecrübe sayesinde kutsal topraklardaki inşaatı tamamen<br />
müslüman mühendisler gerçekleştirdi.<br />
• 1900 yılında yayınlanan iradeyle başlanan projede son durak olan<br />
Medine’ye 1908’de varıldı. Bu bir rekordu.<br />
• Hayfa şubesiyle birlikte 1464 kilometreyi bulan Hicaz demiryolu 1 Eylül<br />
1908 tarihinde yapılan bir törenle bizzat II. Abdülhamid tarafından<br />
işletmeye açıldı.
60<br />
“İstanbul<br />
Havalimanı’nın<br />
destinasyon avantajı<br />
hava ulaşımında söz<br />
sahibi olan Almanya,<br />
İngiltere gibi bazı<br />
ülkelerin etkisini<br />
azaltacak”<br />
Her iki projenin de destekçileri olduğu kadar düşmanlarının da bulunması<br />
bir başka ilginç noktadır. Hem Hicaz demiryolu projesi hem de İstanbul<br />
Yeni Havalimanı yapılış amacı incelendiğinde sadece taşımacılıktan öte<br />
daha derin ve farklı anlamlar içermektedir.<br />
Hicaz Demiryolu<br />
• Hicaz demiryolu, bölgeye asker sevkini<br />
hızlandıracağından muhtemel ayaklanmalara ve<br />
dışarıdan vuku bulacak saldırılara karşı savunma<br />
rolü üstlenecekti.<br />
• Osmanlı Devleti’nin askerî etkinliğinin artması<br />
siyasî otoritenin de bölgede güçlenmesine yardım<br />
edecekti.<br />
• Yalnız savaş ve isyan durumlarında değil<br />
normal zamanlarda da Hicaz ile Yemen’e asker<br />
ve mühimmat sevkiyatı demiryoluyla yapılacak,<br />
böylece Süveyş Kanalı’na duyulan ihtiyaç ortadan<br />
kalkacaktı.<br />
• Projenin dini yönü ise tartışılmazdı. Hicaz hattı,<br />
büyük zahmet ve meşakkatlerle yapılabilen hac<br />
yolculuğunu kolaylaştırarak, büyük bir dinî hizmete<br />
vesile olacaktı; çünkü Suriye’den Medine’ye yaklaşık<br />
kırk, Mekke’ye elli gün süren uzun ve bedevîlerin<br />
saldırıları sebebiyle tehlikeli olan yolculuk dört beş<br />
güne inecekti.<br />
• Üstelik demiryolu, hacıların gidiş geliş masraflarını<br />
öncekiyle kıyaslanamayacak derecede azaltacak<br />
ve bu durum yakın gelecekte hacıların sayısını da<br />
arttıracaktı.<br />
• Proje aynı zamanda II. Abdülhamid’in İslâm<br />
âlemindeki itibar ve nüfuzunu da kuvvetlendirecek,<br />
müslümanların ortak bir eser ve amaç etrafında<br />
dayanışmasını sağlayacaktı.<br />
• Bunların yanı sıra demiryolunun işletmeye<br />
açılmasıyla birlikte ticarî faaliyetlerin gelişeceği,<br />
ekonomik canlılıkla birlikte şehirleşmenin de<br />
hızlanacağı tahmin ediliyordu.<br />
İstanbul Yeni Havalimanı<br />
• Günümüzün en büyük uçaklarından Airbus A380 ve<br />
Boing 737-800 gibi uçakların iniş kalkışı mümkün olan<br />
ve 500 apron kapasitesiyle göz dolduran ayrıca 150<br />
milyona yakın yolcu kapasitesi ile İstanbul dünyanın<br />
ulaşım merkezi haline gelecek<br />
• İstanbul Havalimanı’nın destinasyon avantajı hava<br />
ulaşımında söz sahibi olan Almanya, İngiltere gibi bazı<br />
ülkelerin etkisini azaltacak.<br />
• Havalimanında Türk mühendislerinin öne çıkmasıyla<br />
dünyada Türkiye’nin teknolojide de var olduğunu<br />
gösterecek.<br />
• Müslüman bir ülkenin gerçekleştirdiği bu dev proje ile<br />
dünya Müslümanlarının da kendine güveni artacak.<br />
• Türkiye ekonomisine muazzam bir destek<br />
sağlayacak.<br />
• Türkiye’nin bölgedeki nüfusunu ve gücünü<br />
arttıracak.
61<br />
Bir başka ilginç ayrıntı ise iki projenin<br />
maliyetleri karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor.<br />
Hicaz demiryolunun tahminî maliyeti 4 milyon<br />
lira olarak hesaplanmıştı. 1901 yılı devlet<br />
bütçesindeki harcamaların %18’ini aşan bu<br />
miktar o dönem Osmanlı maliyesi için çok<br />
büyük bir meblağdı ve projenin finansmanı<br />
konusu önemli bir problem teşkil ediyordu.<br />
Bunun üzerine finansman meselesinin<br />
müslümanlardan toplanacak bağışlarla<br />
çözümlenmesine, inşaatın başlangıcında<br />
ortaya çıkacak acil para ihtiyacını karşılamak<br />
üzere de Ziraat Bankası’ndan kredi alınmasına<br />
karar verildi.<br />
İslâm ülkelerindeki resmî-sivil birçok kişi<br />
bağış kampanyasına destek verdi ve ilk bağış<br />
50.000 lira ile II. Abdülhamid’den geldi. Onu<br />
diğer devlet adamları ve bürokratlar takip etti;<br />
bu arada çok sayıda memur kendi arzusuyla<br />
birer maaşını bağışladı. Resmî nitelikteki<br />
yardımların ardından halkın bağışları<br />
geldi. Başta Hindistan, Mısır, Rusya ve Fas<br />
müslümanları olmak üzere Endonezya’dan,<br />
Singapur’dan, Güney Afrika’dan, Avrupa’daki<br />
bazı İslâm cemiyetlerinden, Tunus, Cezayir,<br />
hatta Amerika’dan bağışta bulunuldu.<br />
Fas emîri, İran şahı ve Buhara emîri gibi<br />
müslüman devlet idarecilerinden de yardımlar<br />
geldi. Bu geniş katılım, Hicaz demiryolu<br />
projesinin bütün dünya müslümanlarınca<br />
benimsendiğinin bir işaretiydi.<br />
İstanbul Havalimanı’nda ise durum biraz daha<br />
farklı.<br />
Yapım maliyeti açısından 25,6 milyar Euro<br />
ile dünyanın en pahalı havalimanı olarak<br />
belirlenen yeni havalimanı yolcu başına<br />
maliyet hesabına göre ise 4. sırada yer alıyor.<br />
Üstelik bu rakam girişimciler tarafından<br />
karşılanıyor. Devlet ise işletme garantisi<br />
veriyor.
62<br />
ÇOCUKLARIMIZ TEHLİKEDE!<br />
Deniz UNAY<br />
Sosyal Medya Uzmanı<br />
Teknoloji bağımlılığı her yaştan<br />
bireyleri olumsuz etkilese de en<br />
çok çocuklarımızı ve gençlerimizi<br />
tehdit etmektedir. Çocuklarımız<br />
bizlerin geleceğidir, gençlerimiz<br />
yarınımızın inşasını yapacak<br />
olanlardır. Onları korumalı<br />
ve kollanmalıyız. Bunun için<br />
öncelikle çocuklarımızı teknolojik<br />
elitlerden en verimli şekilde<br />
faydalanacak şekilde eğitip<br />
onları bu akıllı cihazlara emanet<br />
etmeyelim.<br />
HURSAD Ekimiz, Teknoloji<br />
bağımlılığına dikkat çekmek ve<br />
siber çağında çocuklarımızı nasıl<br />
korumamız gerektiğiyle ilgili<br />
özel dosya hazırladı…<br />
Konuyu Sosyal Medya Uzmanı<br />
Deniz Unay ile konuştu…<br />
“Anne ve Babalar Teknolojik<br />
Cihazlar Çocuklarınızın Bakıcısı<br />
Değildir.”<br />
İnsan, hayatını kolaylaştıracak<br />
her şeyi kullanabilen ve<br />
onu geliştirebilen aklıyla,<br />
becerileriyle ve amaçlarıyla<br />
yaşayan üstün bir canlıdır.<br />
Hayatı kolaylaştıran en önemli<br />
unsurlardan biride teknolojidir.<br />
Teknoloji, günlük hayattaki<br />
karmaşık ve zor olan işleri<br />
kolaylaştırdığı sürece çok değerli<br />
olan bu alan, insanın diğer<br />
duygulularına hitap etmeye<br />
başladığı andan itibaren dikkat<br />
edilmezse tehlikeli bir şeye<br />
dönüşeceği ve dönüştüğü bir<br />
gerçektir. Gelişen teknolojiyle<br />
beraber, hayatımıza hızlı<br />
şekilde giren akıllı cihazlar<br />
artık vazgeçilmez hale geldiği<br />
görülüyor ve bu vazgeçilmez<br />
olan cihazlara bağlılık artık yeni<br />
bir safhaya geçmiş durumda,<br />
bağımlılık yani “Teknoloji<br />
bağımlılığı”…<br />
Yaklaşık 20 yıl önce ile bugün<br />
arasındaki teknolojik fark<br />
ile bugünden 20 yıl sonrası<br />
arasındaki farkın bu gidişle daha<br />
çok olacağını söylemek gerçekçi<br />
bir yaklaşım olacaktır. Telefonun<br />
icadı ve üstünden geçen<br />
yıllar sonrası akıllı telefonlara<br />
dönüşmesi, televizyonun zaman<br />
yolculu, bilgisayarın gelişerek<br />
hayatımızın vazgeçilmez bir<br />
unsuru oluşu ve diğer tüm<br />
değişimler baktığımız zaman<br />
bir yönüyle bizleri çok etkiledi,<br />
“Bağımlılık.”<br />
Bağımlılık kişiye, aileye,<br />
topluma; psikolojik, sosyolojik<br />
ve ekonomik zararlara yol açan,<br />
bedensel, ruhsal ve sosyal hayatı<br />
olumsuz etkileyen bir olgudur.<br />
Bizler ne kadar bu bağımlılığı<br />
sadece madde, alkol ve kumar<br />
bağımlılığı olarak ele alsak da<br />
hayatımıza değişen ve gelişen<br />
teknolojiyle beraber insanların<br />
duygularını, hırslarını ve<br />
arzularını yaşama fırsatı veren<br />
platformların getirdiği yeni bir<br />
bağımlılıkla tanıştık, “Teknoloji<br />
Bağımlılığı”. Bugün tüm dünyada<br />
ve ülkemizde Yeşilay tarafından<br />
bağımlılık listesine alınan bu<br />
sosyal rahatsızlık her yaştan<br />
insanımızı etkilemektedir.<br />
Bu büyük sorunu tarif ettikten<br />
sonra aklımızdaki soruyu bu<br />
konuya yıllarını vermiş olan bir<br />
kişiye yöneltelim, Sosyal Medya<br />
Uzmanı Deniz Unay’a…<br />
-Peki, nedir bu Teknoloji<br />
Bağımlılığı ve ne tür zararları<br />
vardır?
Çocuklarımız Tehlikede! Teknoloji Bağımlılığı ve Siber Zorbalık 63<br />
Deniz Unay: Teknoloji<br />
bağımlılığı diğer bağımlılıklarda<br />
olduğu gibi kişinin bağımlısı<br />
olduğu teknolojik ürüne<br />
ulaşamadığında yoksunluk<br />
yaşadığı bir durum olarak<br />
tanımlanabilir. Bu bağımlılığı<br />
bedensel ve sosyal olarak<br />
sınıflandırabiliriz. Bedensel<br />
olarak bakarsak, aşırı<br />
derece ekrana bakmaktan<br />
kaynaklanan gözlerde yanma,<br />
özellikle telefon kullanırken<br />
sürekli başın önde olmasına<br />
bağlı boyun kaslarında ağrı ve<br />
sertleşme, beden duruşunda<br />
bozukluk. Yazı yazmak için<br />
yoğun bir şekilde parmakları<br />
kullanmaktan elde uyuşukluk,<br />
halsizlik vb. sonuçları olacağı<br />
gibi sosyal olarak da aşırı<br />
yoğunlaşmayla kişinin yapması<br />
gerekenleri erteleme ve<br />
yapmama sonucunda akademik<br />
başarıda düşüş, kişisel, aile<br />
ve okul sorunları, zamanı<br />
idare etmede başarısızlık.<br />
Vaktinin büyük çoğunluğunu<br />
harcayarak geç saatlere<br />
kadar kullanımdan dolayı<br />
uyku bozuklukları, aşırı uğraş<br />
sonucu unutulan öğünlerden<br />
dolayı yemek problemleri,<br />
aktivitelerde azalma. Çocuğun<br />
vaktinin büyük kısmını bu<br />
cihazlarla geçirmesinden dolayı<br />
toplumsal yaşamdan kaçma,<br />
içe kapanıklık, depresyon,<br />
otizm, dikkat eksikliği ve<br />
pipolar bozukluk gibi sorunlara<br />
yol açmaktadır.<br />
“İnsan yaşamı esnasında<br />
3 tip varlık gibi görünür;<br />
bedensel, ruhsal ve sosyal<br />
varlık. Teknoloji bağımlılığı<br />
varlığımızı olumsuz yönde<br />
etkilemektedir.”<br />
-Siber Zorbalık nedir? Ve<br />
Teknoloji Bağımlılığıyla olan<br />
ilişkisi nedir?<br />
-Teknolojiyle beraber gelen<br />
ve sizin zorbalık olarak<br />
adlandırdığınız siber tehlikeler<br />
nedir?<br />
Deniz Unay; “Siber Zorbalık”<br />
derken burada internet<br />
üzerinden bilgisayar olsun,<br />
akıllı cihazlar olsun girilebilen<br />
ve menşei belli olamayan oyun<br />
ve oyun tarzı uygulamaları<br />
kastediyoruz. Burada her<br />
türlü suç ve suça teşvik<br />
hatta intihara sürükleme<br />
gibi birbirinden farklı çok<br />
hayati anlamda problem<br />
oluşturan sıkıntılar mevcut.<br />
Son zamanlarda adını sık<br />
duyduğumuz Mavi Balina ile<br />
başlayalım. Oyunun resmi<br />
bir internet adresi ve yasal<br />
satışı olmadığını, sosyal<br />
medya organları üzerinden<br />
bir yöneticinin gönderdiği<br />
kişiye özel linkler aracılığı ile<br />
oynanabildiğini belirtelim.<br />
Mavi Balina türevleri aslında<br />
bir oyun değil, “Siber<br />
Zorbalık”… Bu siber zorbalık<br />
önce gönderdiği bir linkle<br />
çocuğun bilgisayarını, cep<br />
telefonunu ya da tabletini ele<br />
geçiriyor, oradaki bütün kişisel<br />
bilgilere ulaşıyor. Kişinin özel<br />
fotoğrafları, kimlik bilgileri,<br />
malindeki yazışmalara kadar<br />
her şey var bunun içerisinde.<br />
Sonrasında çocuğa bazı emirler<br />
gitmeye başlıyor. 50 görev,<br />
her gün bir tanesi olmak üzere<br />
veriliyor. İlk görev mesela ‘bir<br />
kâğıda mavi balina çiz gönder’<br />
gibi oluyor. Bu süre zarfında<br />
çocuktan bazı müzikleri<br />
dinlemesi, bazı filmleri izlemesi<br />
isteniyor. Bu müzik ve filmlerle<br />
çocuğun duyguları manipüle<br />
edilerek subliminal mesajlar,<br />
olumsuz tepkiler çocuğa<br />
yerleştirilmeye başlanıyor.<br />
“Gece 04.20’de kalk şu filmi<br />
izle” gibi talimatlar var hatta…<br />
Facebook’ta kurulan 4’ü 20<br />
geçe grubuna 250 binden fazla<br />
insan katıldı ve o saatte “evet<br />
buradayız” dediler.<br />
Bu tarz oyunların, teknik<br />
olarak kaynağı bulunamadığı<br />
için engellenemediğine dikkat<br />
çeken Unay, “İnternetin
64<br />
deep web dediğimiz karanlık<br />
dünyasından gelen bu<br />
oyunlarla teknik açıdan baş<br />
etmek çok zor. Maalesef<br />
bu tarz oyunların sayısı<br />
ve türevi artmaya devam<br />
edecek. Çocuklarımızın<br />
özellikle sosyal medyada<br />
kurdukları arkadaşlıklara,<br />
bilgisayarda vakit geçirdiği<br />
unsurlara çok dikkat etmemiz<br />
gerekiyor. Evlatlarımızın<br />
15-16 yaşından önce sosyal<br />
medya hesabı açmalarına<br />
izin vermeyelim. 9. sınıfa<br />
gelmeden önce çocuklarımıza<br />
akıllı telefon almayalım. Kişilik<br />
gelişimleri belli bir noktaya<br />
ulaştıktan sonra bu imkânları<br />
çocuklarımıza sağlarsak daha<br />
güzel olur.”<br />
Farkındalık oluşturmalıyız<br />
Milli Eğitim Bakanlığı’na<br />
sunulan ve izni alınan Sosyal<br />
Medya Etkileri ve Mobil Yaşam<br />
Üzerine Teknoloji Bağımlılığı<br />
projesiyle dört yıldır okulları<br />
gezerek seminerler veren<br />
Unay, sadece 2018 yılında<br />
100 binin üzerinde öğretmen,<br />
öğrenci ve veliye ulaşmış.<br />
Unay, “Okullara gittiğimizde<br />
görüyoruz ki çocukların<br />
yüzde 90’nı bu oyunlardan<br />
haberdar. Hem basın çok<br />
ilgi gösterdi hem çocuklar<br />
arasında çok yaygınlaştı<br />
hem de çocukların sevdiği<br />
Youtuberlar “bu oyunlar çok<br />
tehlikeli dikkat edin” şeklinde<br />
videolar yayınladılar. Bu<br />
videoların çok olumlu etkileri<br />
oldu. Biz çocuklara ‘bu oyunları<br />
oynamayın, çok tehlikeli’<br />
demiyoruz, bu zaten onların<br />
bildiği bir şey. Bir arkadaşınız<br />
oynuyorsa davranış modeliniz<br />
ne olmalı? Sorusundan yola<br />
çıkarak çocuklara farkındalık<br />
kazandırmaya çalışıyoruz.<br />
Çocuk, Mavi Balina oynayan<br />
birine acil bir şekilde müdahale<br />
etmesi gerektiğini hissetmeli.<br />
‘Arkadaşımı vazgeçirmeliyim,<br />
sokağa çıkarıp onunla daha<br />
fazla vakit geçirmeliyim,<br />
gücüm yetmiyorsa ailesine,<br />
öğretmenine haber vermeliyim<br />
ve bunu acil bir şekilde<br />
yapmalıyım” farkındalığını<br />
kazandırmaya çalışıyoruz.<br />
Bunu başarırsak o çocuğun<br />
önüne 100 tane Mavi Balina<br />
türevi oyun da gelse hiçbir<br />
şekilde etkilenmeyecektir.<br />
Okullarımızda, bu oyunları<br />
oynayan arkadaşlarına<br />
müdahale ederek belki de<br />
onların hayatlarını kurtaran<br />
çocuklarımız var.”<br />
Bu, masum bir iş değil!<br />
Gittikçe daha büyük bir<br />
sorun haline gelen teknoloji<br />
bağımlılığı ve yanında getirdiği<br />
siber zorbalık ve diğer tehlikeli<br />
unsurları teknik bir yol izliyor<br />
ve bugün ve yarın başta<br />
çocuklarımız olmak üzere hep<br />
tehlike altında olacağız.<br />
Sosyal Medya Uzmanı Deniz<br />
Unay, “Teknik olarak çok<br />
kısa bir sürede milyonlarca<br />
sahte hesap açılabiliyor,<br />
Whatsapp’tan doğrulama<br />
kodları alınıyor. Bu numaralar<br />
doğuyor ve ölüyorlar,<br />
kendini imha ediyor, o<br />
yüzden izini süremiyorsunuz.<br />
Bugün ülkemizde telefon<br />
numaralarının nasıl başladığını<br />
biliyoruz. Hazırlanacak<br />
bir yazılımla belli bir<br />
numara aralığı girilerek o<br />
numaralardan kaç kişinin<br />
Whatsapp kullandığını tespit<br />
etmek çok kolay. Ortaya çıkan<br />
listeden ister seçerek ister
Çocuklarımız Tehlikede! Teknoloji Bağımlılığı ve Siber Zorbalık<br />
65<br />
rast gele numara belirleyerek<br />
mesaj gönderebilirsiniz.<br />
Mesajlara geri dönme oranı<br />
dünyada yaklaşık binde<br />
3’tür. Reklam SMS’lerine<br />
bile insanların geri dönüş<br />
oranları binde 3 civarındadır.<br />
Bu karşı konulamaz bir<br />
istatistik, insanlar mutlaka<br />
geri dönüyorlar. Çocuklar<br />
daha çabuk tuzağa düşüyor.<br />
Ülkemizde bu tarz vakalar<br />
var, benim de gördüğüm<br />
görüştüğüm çocuklar var.<br />
Bu masum bir iş değil,<br />
masumlaştırılacak bir iş hiç<br />
değil” şeklinde konuşuyor.<br />
-Peki, bu problemi nasıl<br />
aşacağız yani nasıl bertaraf<br />
edeceğiz?<br />
Deniz Unay: Teknoloji<br />
bağımlılığına karşı en<br />
keskin çözüm farkındalığın<br />
artması yönünde atılacak<br />
adımlarla gerçekleşecektir.<br />
Farkındalığı artan bireyler<br />
teknolojiyi ihtiyacın dışında<br />
fazla kullanmamakla<br />
beraber bulundukları<br />
hayatın sosyal ve kültürel<br />
dokusunu kaybetmemekte ve<br />
bağımlılığın sosyal ve bedensel<br />
zararlarından korunacaktır.”<br />
Unay şu konulara dikkat<br />
çekiyor…<br />
“Bağımlılığı azaltmanın en<br />
güzel yolu eski alışkanlıklara<br />
dönmek şeklinde olacaktır.<br />
Çocuklarımızı parklardan<br />
bahçe ve sokaklardan alıp<br />
eline tehlikeli bir cihaz verip<br />
dünyanın tüm kötülükleri ile<br />
buluşturduk. Artık bu tehlikeli<br />
duruma el atma vakti geldi.<br />
Çocuklarımızı arkadaşları ile<br />
doğal yollardan görüşmeleri<br />
için yönlendirmeliyiz,<br />
Böylelikle arkadaş çevresi<br />
genişleyecek ve yalnızlık<br />
gibi duyguları yenecektir.<br />
Çocuklarınızı yetenek ve ilgi<br />
alanlarına uygun spor dallarına<br />
yönlendirerek boş vakitlerine<br />
daha güzel bir amaç için<br />
kullanmasını sağlayabiliriz.<br />
Çocuğumuzun arkadaşlık<br />
ilişkilerini destekleyip onları<br />
bir araya getirecek aktivite<br />
planlayıp kötü ve zararlı<br />
şeylerden uzak tutabilir<br />
aynı zamanda arkadaşlarını<br />
bilip çocuğumuzun güvenli<br />
dostluklar kurmasını<br />
sağlayabiliriz. Çocuğumuzun<br />
bilgisayar kullanımını<br />
kontrol edip ve sanal<br />
ortamdaki arkadaşlarını<br />
tanımak kötü niyetli<br />
insanlardan uzak kalmasını<br />
sağlamamıza yardımcı olur.<br />
Bilgisayarlarınızda güvenli<br />
internet uygulamalarının<br />
olmasına özen göstermeliyiz.<br />
Uzun süreli bilgisayar<br />
kullanan çocuğumuzu<br />
engelleyemiyorsanız mutlaka<br />
uzman yardımı alıp onu<br />
alışkanlık yapacak şeylerden<br />
koruyabiliriz. Akıllı telefon/<br />
tablet vs. gibi aletleri çocukları<br />
teselli etmek, susturmak için<br />
asla kullanmamalıyız çünkü<br />
çocuk istediği şeye ulaşmak<br />
için ebeveynleri kullanmayı<br />
çok iyi bilir buna engel olup<br />
istediği şey eğer faydalıysa<br />
verebileceğinizi, zararlıysa<br />
vermeyeceğimizi öğretmeliyiz.<br />
Yemek ve çay saatlerinde<br />
bilgisayar başındaki çocuğa<br />
servis yapmayarak onun<br />
bizlere katılıp aile olgusunu<br />
güçlendirmeli ve bütünleşmeyi<br />
sağlamalıyız. İş hayatı ne<br />
kadar yoğun olsa da mutlaka<br />
çocuklarımıza vakit ayırmalıyız<br />
onlara değerli olduklarını<br />
hissettirmeli ve onların iyiliği<br />
için mücadele ettiğimizi<br />
göstermeliyiz.”
66<br />
“OTUZ KUŞ”<br />
Dursun ALİ ERZİNCANLI<br />
Ben, babamın en hüzünlü yanıyım.<br />
Ben, babamın aslan kahramanıyım<br />
Öyle değil mi baba!<br />
Gözlerin kıpkırmızı.<br />
Çok mu ağladın?<br />
Baba, o geceyi birde benden dinle.<br />
Ama her zamanki gibi dinle,<br />
Tebessümle.<br />
Rüyamda kanat sesleri<br />
duydum, mevsim yazdı.<br />
Kanat seslerinin ardından,<br />
Muhteşem bir koku yayıldı etrafa.<br />
Sanki biraz gül biraz leylaktı.<br />
Sonra otuz kuş gördüm, hepsi beyazdı.<br />
Otuz kuş, gökyüzüne şehadet diye yazdı.<br />
Bir ses duydum, sala sesiydi.<br />
“Hayırdır” dedim.<br />
“Hayırdır” dediler.<br />
Çukur Kuyu’daki gökyüzü<br />
gibiydi uçtukları yer.<br />
Ve beni tutup gökyüzüne yükselttiler.<br />
Kanatlarında kan vardı.<br />
“Hayırdır” dedim.<br />
Hadi sende uç,<br />
Bizden hızlı uçabilirsin dediler.<br />
Otuz kuş, beni boşluğa bıraktı Baba.<br />
Birden uyandım.<br />
“Hayrolur” dedim.<br />
Meğer, gecesi vatanım için kâbus<br />
olacak bir güne uyanmışım.<br />
Gökyüzünün yıldızlarını çalıp omuzlarına<br />
takan hain yüzler gördüm o gece.<br />
Ruhları yoktu.<br />
Korkar mı senin oğlun, korkmaz..<br />
Korkmadım!<br />
Zekai paşamı aradım.<br />
“O makam senin<br />
namusundur Ömer.<br />
Ben gelene kadar namusunu koru.<br />
Gerekirse o vatan hainini vur.<br />
Vazifenin sonunda<br />
şehadette var Ömer.<br />
Hakkını bana helal et..”<br />
Paşam, şehadet der demez,<br />
Yine kulağıma kanat sesleri geldi.<br />
Rüya değil bu kez.<br />
Uyanıktım.<br />
Muhteşem bir koku yayıldı odaya.<br />
Bir şey oldu o an..<br />
Sanki Ellerim, omuzlarım<br />
çeliktendi.<br />
Sanki tek başıma tüm<br />
dünyayla savaşabilirdim.<br />
Vatan hainine döndüm,<br />
Arkasında karanlık yüzlü<br />
adamları vardı.<br />
“Giremezsiniz!” Dedim.<br />
Bir aslanın karşısında duran<br />
çakallar gibiydiler.<br />
Ve saldırdılar.<br />
Silahımı çekip baş haini<br />
alnından vurdum.<br />
Yine kuşları gördüm baba.<br />
Bana doğru uçuyordu.<br />
Otuz kuş, kanat sesleri,<br />
vücuduma dokunan..<br />
Ve kanatlarında kan.<br />
Sala sesi, gökleri yırtan.<br />
Muhteşem bir koku.<br />
Gül mü? leylak mı? içime yayılan<br />
Ve Çukur Kuyu’nun gökyüzü,<br />
Masmavi, Bulutsuz ve sessiz.<br />
Ve sessizlik…<br />
İçimde huzur, Gökyüzündeyim.<br />
Ama artık kuşlar beni<br />
tutmuyor baba.<br />
Uçuyorum.<br />
Ve onlardan hızlıyım.<br />
Meğer ben, şehit olmuşum baba.<br />
Bil ki yalnız değilim burada.<br />
Yine ordudayım,<br />
Şehitler ordusunda.<br />
Baba, ne oldu biliyor musun?<br />
Peygamber alınlarımızdan öptü.<br />
Şehitlere dedi ki;<br />
“Kardeşlerinizi tebrik edin,<br />
Bunlar benim garip şehitlerimdir.<br />
Çünkü sizler düşmanla<br />
savaşırken şehit oldunuz,<br />
Onlar kardeş bildikleri<br />
hainlerle savaştı.<br />
Sizlerin silahları vardı,<br />
Ama bunlar silahsızdı.<br />
Sizler tanklarla savaştınız,<br />
Bunlarsa kendi tanklarının<br />
altında ezildi.<br />
Sizler uçaklarla düşmanı<br />
bombalarken şehit oldunuz,<br />
Ama bunlar kendi uçaklarından atılan<br />
bombalara göğüslerini siper etti.<br />
Bunlar benim gariplerimdir.<br />
Tebrik edin kardeşlerinizi.”<br />
Baba, milletime söyle;<br />
Al bayrağın dalgalandığı<br />
her yerde biz varız.<br />
Paşama söyle;<br />
Namusumu çiğnetmedim.<br />
Anama, çocuklarıma, eşime,<br />
kardeşlerime söyle;<br />
Deki Ömer size bir vatan bıraktı.<br />
Çekinmeden, bu vatan<br />
bizim diyebilirsiniz.<br />
Çünkü bedelini ödedim.<br />
Baba, ben oğluma, Ertuğrul’a<br />
bu vatan için ölmeyi öğrettim.<br />
Sende bana öğrettiğin gibi,<br />
Vatan için yaşamayı öğret.<br />
Bu vatan sizin baba!<br />
Otuz kurşun yedim,<br />
Bedelini ödedim.<br />
Babacığım;<br />
Hürmetle ellerinden öperim.<br />
Ben, babamın en hüzünlü yanıyım,<br />
Ben, babamın aslan kahramanıyım<br />
Ben, vatanımın asil kahramanıyım…
MANŞETLERİN DİLİNDEN<br />
67<br />
15 TEMMUZ 2016<br />
İHANET GİRİŞİMİ
68<br />
EROL BODUR<br />
HUZUR VEREN ŞEHİRLER<br />
MEKKE-MEDİNE-KUDÜS<br />
İslam Medeniyeti, bir şehir medeniyetidir. İslam Medeniyetinde şehirler, fiziki ve sosyal özelliklere sahiptir.<br />
Fiziki olarak bir daire şeklinde planlanır ve bu dairenin merkezinde cami bulunur.<br />
Diğer yapılar, bu mabedin çevresinde sıralanır.<br />
Madde ile mana bir uyum<br />
içerisindedir.<br />
Sivil mimari oldukça mütevazi,<br />
dini mimari ise görkemli olur.<br />
Bunun en güzel örneğini<br />
mütevazi Topkapı Sarayı ile<br />
onun karşısındaki görkemli<br />
Sultanahmet Camii’nde<br />
görebiliriz.<br />
İslam şehirlerinde en yüksek<br />
bina minarelerdir.<br />
Maddi yaşantıda bile ibadet<br />
şuuru verilmek istenir.<br />
Çeyrek asırdır, mesleğim gereği<br />
şanslı bir gezgin olarak, değerli<br />
dostlarımızla dünyanın birçok<br />
ülkesindeki şehirleri geziyorum.<br />
Antik Çağ, Roma, Bizans, Emevi,<br />
Selçuklu ve Osmanlı’nın izlerini,<br />
gezdiğim yerlerde sürerek bir<br />
ders çıkarmaya çalışıyorum.<br />
Bu şehirlerin bir kısmının<br />
insanlara huzur verdiğini<br />
rahatlıkla söyleyebilirim.<br />
Bu yazımda sizlere, huzur veren<br />
şehirlerden Mekke ve Medine’yi<br />
anlatmak istiyorum.<br />
Şehirlerin Anası<br />
Mekke…<br />
Bir Haremeyn şehri olan Mekke,<br />
tarihi Hz. Adem ve Hz. Havva’ya<br />
kadar gittiğinden, “Şehirlerin<br />
Annesi” demek” ne kadar<br />
doğrudur.<br />
Yaklaşık 12 bin dağıyla adeta<br />
dünyanın maddi manevi ağırlık<br />
merkezidir.<br />
Namazlarımızda yöneldiğimiz<br />
Kabe’nin burada oluşu, birçok<br />
peygamberin uğrak yeri olması,<br />
ulu’lazm Peygamberlerden<br />
Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail,<br />
Hz. Hacer, zemzem mucizesi,<br />
Hz. Peygamber’in doğumu ve<br />
peygamber oluşu, bu şehre ayrı<br />
bir önem kazandırır.<br />
Müslümanlar için Mekke’yi ziyaret<br />
özel bir huzur vesilesidir.<br />
Şair, bu mutluluğu şöyle ifade<br />
ediyor;<br />
“Her kime Kâbe nasip olsa<br />
Hüda rahmet eder,<br />
Sevdiği kişiyi Hak hanesine<br />
davet eder”<br />
Bu kutlu şehir her yıl, üzerine<br />
güneş doğan günlerin en hayırlısı<br />
Arafat Gününü yaşamaktadır.<br />
Dünyanın kendi çevresinde<br />
dönüşünü sembolize eden tavaf<br />
ibadeti burada yapılır.<br />
Bir hicret hatırası Sevr mağarası,<br />
ilk vahye muhatap olan Hira<br />
mağarası, Hz. İbrahim’i hatırlatan<br />
Mina ve şeytan sembolleri,<br />
Müzdelife, Hz. Peygamber’in<br />
Mekke’nin fethinde sancağını<br />
diktiği yerdeki Raye Mescidi,<br />
O’nun mucizelerinden biri olarak<br />
kendisine gelen ağacın olduğu<br />
Şecere Mescidi, cinlere namaz<br />
kıldırdığı yerdeki Cin Mescidi,<br />
hayat arkadaşı müminlerin annesi<br />
Hz. Hatice’nin hatırası Cennet’ül<br />
Mualla Kabristanı, İslam tarihinin<br />
en önemli mekanlarından<br />
Hudeybiye, Hz. Meymune<br />
annemizin kabri, Zübeyde ve<br />
Mihrimah Sultanları hayırla<br />
yad edeceğimiz Ayn-i Zübeyde<br />
su kanalları ve daha niceleri<br />
Mekke’dedir.<br />
Bu denli hatıra yüklü bir şehre<br />
girer girmez bir huzur kaplar<br />
içinizi.<br />
Diliniz tutulur.<br />
Kalbiniz çarpar. Tarifi mümkün<br />
olmayan hallerle karşılaşırsınız.<br />
Şairin dediği gibi:<br />
“İçsen bu sudan dostum bir<br />
daha susamazsın.<br />
Bir hal gelir, ağlayamazsın,<br />
susamazsın.”
69<br />
Hicret ve Kardeşlik<br />
Yurdu Medine…<br />
Medine, şehir demektir.<br />
Resul-i Ekrem’in ravzası ve<br />
Mescid-i Nebevi merkezlidir.<br />
Adeta bize şu mesaj verilir: Şehir,<br />
Medine gibi olmalıdır.<br />
Medine-i Münevvere’deki<br />
huzurun kaynağı, kâinatı nuruyla<br />
aydınlatan Efendimizdir. Şair<br />
bunu ne güzel ifade ediyor:<br />
“Ol Resul-ü Mücteba hem<br />
rahmeten li’l -alemin,<br />
Bende medfundur deyu,<br />
eflake fahreyler zemin.<br />
Ravzasın ziyaret edip, dedi<br />
Cibril-i Emin, Hazihi Cennat-ü<br />
adnin fedhuluha halidin.”<br />
Fahr-i Kâinat Efendimiz, “Bana<br />
diğer şehirleri silip süpürecek<br />
bir şehre hicret emri verildi.<br />
Oraya Yesrib diyorlar, halbuki<br />
o bir medeniyet merkezidir. Bu<br />
şehir, demirci körüğünün, demirin<br />
pasını attığı gibi kötülükleri<br />
dışarıya atar” demektedir.<br />
Hz. Peygamber, 14 günlük bir<br />
yolculukla önce Kuba’ya geldi.<br />
Orada ilk İslam Mescidini inşa<br />
etti.<br />
Sonra, “Ay doğdu üzerimize<br />
Veda tepelerinden…” şarkılarıyla<br />
görkemli bir şekilde o zamanki<br />
adıyla Yesribe girdi.<br />
Yesrib hastalıklı anlamına<br />
geldiğinden ismini Medine olarak<br />
değiştirdi.<br />
Herkes O’nu evinde misafir<br />
etmek istiyordu. “Devemi serbest<br />
bırakın, o gideceği yeri bilir”<br />
diyerek, Hazreti Halid b.Zeyd<br />
Ebu Eyyub’a misafir oldu. Asırlar<br />
öncesinden kendisine bağlılığını<br />
ifade eden ve bu evi O’nun için<br />
hazırlayan Yemen tubbasının<br />
mektubunu Hazreti Halid ona<br />
verdi.<br />
Medine günleri mucize ile başladı<br />
ve öyle de devam etti.<br />
Ensar ile Muhacir kardeş yapıldı.<br />
Çarşının kuralları konuldu.<br />
“İbrahim (a.s)’ın Mekke’yi harem<br />
ilan ettiği gibi, ben de Medine’yi<br />
harem ilan ediyorum” dedi.<br />
Medine, hürmet edilmesi gereken,<br />
muhterem ve muazzam bir şehir<br />
oldu.<br />
Bu ışıltılı, nurlu şehirde huzur<br />
bulabileceğiniz birçok mekân<br />
vardır. “Evim ile minberim<br />
arası cennet bahçelerinden<br />
bir bahçedir“ dediği Ravza-i<br />
Mutahhara,<br />
“Uhud bizi sever, biz de Uhud’u”<br />
dediği Uhud Dağı ve mis kokulu<br />
Şehitlerin Efendisi Hz. Hamza,<br />
günlerce ziyarete konu olabilecek<br />
hatıralarla dolu Cennetü’l Baki,<br />
Mekke ve Kudüs’ü hatırlatan<br />
Kıbleteyn Mescidi, temeli takva<br />
üzere atılan ilk mescid Kuba…<br />
Medine’de, şehri surlarla ören,<br />
Mescid-i Nebi’ye mihrab yapan<br />
Kanuni Sultan Süleyman’ı,<br />
yeşil kubbeyi yapan Sultan 2.<br />
Mahmud’u, minberini gönderen<br />
Sultan 3. Murad’ı, kubbelerini<br />
yaptırıp mescidi yenileyen<br />
Sultan Abdülmecid’i, Anberiye<br />
tren istasyonu ve raylı sistemi<br />
yaptıran Sultan Abdülhamid’i,<br />
hatlarını yazan Abdullah Zühdi’yi<br />
hatırlarsınız her gün.<br />
Bir de ezanları vardır Medine’nin.<br />
Okundukça yürekleri coşturan,<br />
huzur veren…<br />
Saadet Asrı’nın güllerinden Ebu<br />
Hureyre’yi hatırlatan Ashab-ı<br />
Suffası vardır.<br />
Huzurla dualar edilen iftar<br />
sofraları, yemyeşil hurma<br />
bahçeleri vardır.<br />
Huzur Şehri Mekke ve Medine.<br />
Size ve sizi ziyaret eden<br />
bahtiyarlara selam olsun.<br />
“Dünya neye sahipse, O’nun<br />
vergisidir hep,<br />
Medyun O’na cemiyet,<br />
medyun O’na ferd.<br />
Medtyundur O masuma<br />
bütün beşeriyet,<br />
Ya Rab! Bizi mahşerde bu<br />
ikrar ile haşret!..”
70<br />
Huzur Veren Şehirler<br />
Şehirlerin Çiçeği<br />
Kudüs..<br />
Birçok tarihçi tarafından ”şehirlerin<br />
çiçeği“ olarak isimlendirilmesi,<br />
Kudüs’e verilen değeri ve önemi<br />
göstermektedir.<br />
Üç semavi dinin anıtsal yapılarını<br />
bünyesinde bulundurmaktadır.<br />
Kudüs için “Gökte tasarlanıp, yere<br />
kurulmuş şehir” denilmektedir.<br />
Müslümanların ilk kıblesi ve<br />
miraç mucizesinin gerçekleştiği<br />
Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-Sahra<br />
buradadır.<br />
Hz. Meryem, Hz. Davud, Hz.<br />
Süleyman, Hz. Selman-ı Farisi,<br />
Hz. Rabiatül Adeviyye Kudüs’te<br />
bulunuyor.<br />
Hz. İbrahim, Hz. Sare, Hz. İshak,<br />
Hz. Yakup ve Hz. Yusuf Kudüs’e<br />
bir saat mesafedeki El-Halil<br />
şehrindedir. Hz. Yunus Helhul’de,<br />
Hz. Musa ise Eriha yolu üzerindedir.<br />
Müslümanlar için “Burak Duvarı“,<br />
Yahudilikte ise kutsal “Ağlama<br />
Duvarı” Kudüs’tedir.<br />
Hristiyanların Via Dolorosa<br />
dedikleri, hacı oldukları “Çile Yolu”<br />
Kudüs’tedir.<br />
Hristiyanlara göre, Hz. İsa’nın<br />
ilk mezarının bulunduğu Kıyam<br />
Kilisesi, anahtarları Müslüman<br />
ailede olan önemli bir ziyaret<br />
yeridir ve Kudüs’tedir.<br />
Kudüs ve Mescidi Aksa’nın<br />
Zeytindağı’ndan seyrine doyum<br />
olmaz.<br />
İslam’ın sembolü Mescid-i Aksa<br />
alanı içerisindeki altın kubbeli<br />
Kubbetü’s Sahra, Emevi Halifesi<br />
Abdülmelik bin Mervan tarafından<br />
691’de yaptırılmıştır.<br />
Ayakta duran en eski İslam eseri<br />
olarak kabul ediliyor.<br />
Asılı taş anlamına gelen Hacerul<br />
Muallak burada olduğundan<br />
“Kayanın Kubbesi” anlamına gelen<br />
Kubbetü’s Sahra ismiyle anılıyor.<br />
140 dönümlük Mescid-i Aksa’nın<br />
alanı içinde Aksa Camii, Kadim<br />
Mescid, Mervan Mescidi, Burak<br />
Mescidi, şadırvanlar, su sebilleri,<br />
hatıra su kuyuları, mihraplar ve<br />
mermer minber bulunmaktadır.<br />
Mescid-i Aksa’nın surlarını<br />
yenileyen, Kubbetü’s Sahra’yı<br />
çinilerle donatan Kanuni Sultan<br />
Süleyman’ı rahmet ve saygıyla<br />
anarsınız her daim.<br />
Her mevsim latif havasıyla Kudüs,<br />
huzur vermeye devam ediyor.<br />
Merhum M.Akif İnan’ın Mescid-i<br />
Aksa’ya olan özlemimizi ifade eden<br />
sözleri ne güzeldir.<br />
“Mescid-i Aksa’yı gördüm<br />
düşümde,<br />
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.<br />
Dayanamıyorum bu ayrılığa,<br />
Kucaklasın beni İslam diyordu.”
SUDAN’DAN DARBE<br />
ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI<br />
“TANIMA”<br />
ABD Başkanı Donald<br />
Trump, Golan Tepeleri<br />
üzerinde İsrail’in<br />
işgalini, ülkesinin<br />
resmen tanıdığını<br />
ilan etti. Karar tüm<br />
dünyadan tepki geldi…<br />
Trump’ın uluslararası<br />
hukuka aykırı kararının<br />
tanınmayacağı<br />
vurgulandı.<br />
Sudan’da sokak gösterilerin ardından<br />
askeri darbe oldu. Darbeyle birlikte 30<br />
yıllık Ömer El Beşir dönemi de sona<br />
erdi. El Beşir ile birlikte hükümetteki üst<br />
düzey birçok isim cezaevine gönderildi.<br />
Yönetime gelen askeri yönetimde de<br />
belirsizlik başlarken, ülke uzun süreceği<br />
düşünülen bir kaos ortamına sürüklendi.<br />
GAZZE’YE SALDIRIP,<br />
SEÇİM YAPTILAR<br />
İsrail, Gazze’ye saldırı düzenleyip<br />
sandığa gitti. Erken genel seçimde<br />
Başbakan Netanyahu’nun partisi Likud,<br />
çok az oy farkıyla önde tamamladı…<br />
Rakip parti Mavi-Beyaz İttifakıyla aynı<br />
sayıda sandalye kazandı. İki parti de<br />
meclise 35’er milletvekili gönderecek.<br />
Netanyahu’nun sağ bloğun desteğiyle<br />
yeniden başbakan olması bekleniyor.<br />
Başbakan Binyamin Netanyahu’nun<br />
yeni koalisyon hükümetini kuramaması<br />
üzerine 17 Eylül’de yeniden erken<br />
seçime gidilmesi kararı alındı.<br />
MERVAN CAMİİ’NDE YANGIN<br />
İşgal altındaki Doğu Kudüs’te<br />
Mescid-i Aksa’da akşam<br />
saatlerinde yangın çıktı.<br />
Yangın, Mescid-i Aksa’nın doğu<br />
tarafında bulunan Mervan<br />
Camii’ndeki cami muhafızları<br />
odasında başladı. İtfaiye<br />
ekipleri yangını söndürürken,<br />
konuyla soruşturma başlatıldı.<br />
CAMİLERE TERÖR SALDIRISI<br />
Yeni Zelanda’nın Güney Adası’ndaki<br />
Christchurch kentinde cuma<br />
namazı esnasında 2 camiye saldırı<br />
düzenlendi. Teröristler, saldırı anında<br />
canlı yayın yaptı. Terör saldırısında<br />
49 müslüman şehit düştü. Ülkede<br />
yas ilan edildi, dünyadan da saldırıya<br />
ilişkin tepki mesajları yağdı.<br />
MUHAMMED MURSİ VEFAT ETTİ<br />
Mısır’ın demokratik yöntemlerle seçilmiş<br />
ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi (67)<br />
mahkeme salonunda hayatını kaybetti.<br />
Mursi’nin duruşma esnasında hakimden söz<br />
alarak konuştuğu belirtildi. Duruşmanın sona<br />
ermesinin ardından mahkeme salonunda<br />
bayılan Mursi, şehit oldu. Mursi’nin şahadet<br />
haberinin ardından dünya genelinde birçok<br />
ülkede gıyabi cenaze namazı kılındı.
GÖK BİLİMİNDE<br />
ÇIĞIR AÇAN<br />
GELİŞME<br />
KARA DELİK<br />
NASIL<br />
FOTOĞRAFLANDI?<br />
İnsanlık 10 Nisan 2019 tarihinde<br />
yeni bir başarıya daha imza attı.<br />
Bundan yaklaşık 100 yıl önce, ünlü fizikçi Albert<br />
Einstein tarafından ortaya atılan ‘genel görelilik<br />
teorisi’ ile varlıkları kâğıt üzerinde teorik olarak<br />
ispatlanmış olan kara deliklerin görüntüsüne<br />
ulaşıldı. Yaklaşık 2 yıldır beklenen büyük olay<br />
gerçekleşti ve insanoğlu ilk defa bir kara deliği<br />
görüntülemiş oldu.<br />
Kara Delik Nedir?<br />
Basitçe anlatmak gerekirse, yakınına gelen<br />
nesnelerin kendi çekim alanından kaçmasına izin<br />
vermeyecek kadar büyük bir kütlenin bulunduğu<br />
uzay bölgesidir.<br />
Bir alan düşünün ki, çekim kuvvetinden dolayı<br />
içine aldığı maddelerin atom yapılarını bile<br />
bozsun. Hatta bu güç o kadar yüksek olsun ki,<br />
ışığın bile yapısını bozarak görünemeyecek<br />
hale getirsin. Bundan dolayıdır ki teoride<br />
varlığı ispatlanan kara deliklerin insan gözüyle<br />
gözlemlenip gözlemlenemeyeceği konusu uzun<br />
zaman tartışıldı.<br />
Şimdiye kadar kara delikle ilgili birçok<br />
illüstrasyon yapıldı ancak bunların hepsi sadece<br />
bir tahminden ibaretti.<br />
Bu illüstrasyonlarda ortası yuvarlak ve karanlık
ir yapı, bu yapının etrafında ise çekim<br />
alanına girmek üzere olan maddelerin son kez<br />
verdiği görüntülerden oluşan bir ışık hüzmesi<br />
bulunuyordu.<br />
Olay ufku dediğimiz bu ışık değneği, aslında kara<br />
deliğin kütle çekiminden dolayı halka şeklinde<br />
etrafını sarıp içine sürüklenen maddelerin son<br />
kez verdiği bir görüntü.<br />
İşte bilim insanlarının görüntülediği şey<br />
de aslında kara deliğin kendisi değil, bu<br />
bahsettiğimiz olay ufkuydu.<br />
Olay ufkunun, dolayısıyla kara deliğin<br />
fotoğrafı çekildiğinde ise<br />
elde edilen görüntü, yapılan<br />
illüstrasyonlarla birebir<br />
uyuşuyordu.<br />
Yani Einstein haklıydı, kara<br />
delik gerçekti ve fizikte<br />
‘açıklanamamış olan güçler’<br />
kavramının en büyüğü olarak<br />
karşımızda duruyordu.<br />
Peki bu fotoğraf nasıl<br />
çekildi?<br />
İşin en ilginç kısımlarından biri<br />
de burası.<br />
Aslında insan zekasının<br />
nerelere ulaşabileceğinin de<br />
en büyük kanıtıdır bu proje.<br />
Öncelikle M87 adındaki galakside bulunan kara<br />
delik hedeflendi.<br />
40 milyar km çapında ve galaksimizden<br />
53 milyon ışık yılı uzaklıkta olan bu kara<br />
deliğin seçilmesinin nedeni, Samanyolu<br />
Galaksisi’ndeki kara delikten çok daha büyük<br />
olması ve daha yavaş hareket etmesi. Bu<br />
kadar uzaktaki bir cismin görüntülenebilmesi<br />
için Dünya büyüklüğünde bir teleskopa ihtiyaç<br />
duyuluyordu.<br />
Dünyanın 8 farklı yerine teleskop yerleştirildi ve<br />
bu teleskoplar koordineli bir şekilde çalışarak<br />
sanki çok büyük, tek bir makine gibi kullanıldı.<br />
Biri Güney Kutbu’nda olan bu teleskoplar atom<br />
saatine göre ayarlandı ve aynı anda görüntü<br />
almaya başladılar.<br />
4 gün boyunca alınan bu görüntüler o kadar<br />
büyüktü ki internet üzerinden gönderilemedi.<br />
Bu yüzden mega harddisklerde toplandı.<br />
Bu harddiskler Almanya ve ABD’de bulnan<br />
gözlemevlerine taşındı. (Güney Kutbu’nda<br />
bulunan Harddiski almak epey zaman almış<br />
helikopterler iniş yapmakta<br />
zorlandığı için)<br />
Daha sonra mega<br />
bilgisayarlarda işlenen bu<br />
verilerin ardından ise elimize<br />
bu görüntü geldi.<br />
Tam olarak bir fotoğraf<br />
olmayan bu görüntü, düşük<br />
pikseline ve anlaşılmaz<br />
görünen yapısına rağmen<br />
insanlık için çok büyük bir adım<br />
olarak karşımızda duruyor.<br />
Bu fotoğraf sayesinde kara<br />
deliğin kütlesi ölçülebilmiş,<br />
saat yönüne döndüğü<br />
keşfedilmiş ve gelecek<br />
çalışmalar için birçok veri de<br />
ele geçirilmiş oldu.<br />
Kısa kısa bilgiler;<br />
• Bulunan verilerin hiçbiri Einstein’in<br />
teorisiyle çelişmiyor.<br />
• M87 Galaksisi dünyamıza 50 milyon ışık yılı<br />
uzaklıkta. Bu da demek oluyor ki çekilen<br />
görüntü 50 milyon yıl öncesine ait. Başka<br />
bir deyişle çekilmiş en eski fotoğraf.<br />
• Güneşin 6,5 milyar katı büyüklüğünde ve<br />
bilinen en büyük kara delik burası.<br />
Bunun üzerine dahiyane bir fikir ortaya atıldı.<br />
• Fotoğrafın net maliyeti 44 milyon Euro.
74<br />
HÜZÜN ŞİİRİ<br />
osman sarı<br />
Çöl çöl olmuş kalbimiz bir hal olmuş bize<br />
Ne bülbül ne gül kalmış bir hal olmuş bize.<br />
Yağmalanmış kalbimin ülkesi Kudüs<br />
Filistin ve Endülüs bir hal olmuş bize.<br />
Buhara nerede ey baharı unutmuş kalbim.<br />
Şam nerede bu akşam bir hal olmuş bize.<br />
Sürülmüş sahipleri canım İstanbul’un<br />
Tükenmiş gurbetlerde bir hal olmuş bize.<br />
“Yağmalanmış<br />
kalbimin ülkesi Kudüs<br />
Filistin ve Endülüs<br />
bir hal olmuş bize.“<br />
Bizlere sunulmuş gerçi şarabı kevser<br />
Nerdedir içenleri bir hal olmuş bize.<br />
Önümüzde uçuşan sayfaları tarihin<br />
Savrulmuş dört bir yana bir hal olmuş bize.<br />
Geride paramparça bir şiir coğrafyası<br />
Yakılmış, viran olmuş bir hal olmuş bize.<br />
Sen niçin susmaktasın ey şiiri şairin<br />
Bu zulüm boğmuş bizi bir hal olmuş bize.<br />
Çıkmaz olmuş nerdedir kahraman dergilerin<br />
Kahraman sayfaları bir hal olmuş bize.<br />
Öpsek yeridir hüzünlü gözlerinden<br />
Narin minarelerin bir hal olmuş bize.<br />
Kan gölleri içinde şimdi Endülüs gülleri<br />
Kapanmış Kudüs yolları bir hal olmuş bize.<br />
Deli divane olmuş atları Kurtuba’nın<br />
Dolaşır boynu bükük bir hal olmuş bize.<br />
Dalıvermişler birden Elhamra avlusuna<br />
Bulamamış bizleri bir hal olmuş bize.<br />
Şiir videomuzu izlemek için<br />
aşağıdaki QR Kodunu, mobil<br />
cihazınızdaki QR kod okuyucu<br />
uygulamayı kullanarak okutunuz<br />
Derin uykular tutmuş bizi ey<br />
Dağlar gürleyin bir hal olmuş bize.<br />
Ey bizi bekleyip bekleyip hüzünlenen çağ<br />
Bir hal olmuş bize bir hal olmuş bize.
PORTRE<br />
75<br />
JACINDA ARDERN<br />
(Yeni Zelanda Başbakanı)<br />
Dünyanın neredeyse tüm coğrafyalarına uzak ada ülkesi Yeni Zelanda… 52<br />
Müslümanın şehit edilmesi tarihi gördüğü en vahşi terör saldırısıydı.<br />
Eline makineli tüfeğini alan saldırgan aslında yıllardır Batı dünyasından<br />
yükselen bir ayrımcılığın; “İslamofobi”nin vücuda gelen haliydi aslında.<br />
Gördüğü her Müslümanı “terörist” ilan eden siyasetçilerden, iki cihan nuru Peygamber<br />
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) e etmediği hakareti bırakmayan sözümona<br />
mizahçılar, gazeteci görünümlü ajan provokatörlerle dünyayı ateş çemberine<br />
sürükleyecek İslam karşıtı söylemin zirvesiydi belki de Christ Church kasabasındaki<br />
El Nur Camii’nde Cuma namazı kılan Müslümanlara toplu katliam yapmak.<br />
Cılız sesler geldi Batı dünyasından… “Ama... Eğer... Sanki…” gibi<br />
kelimelerle başlayıp, Müslüman kanı dökmenin haklı bir sebebini arayan<br />
cümlelerle zar zor kınayanlar oldu bu vahşi terör saldırısını.<br />
Haksız olanların sesini yükselttikleri anlarda hakkı savunmak zor iştir.<br />
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in vicdanlı tutumu işte bu yüzden alkışlanmayı hak ediyor.<br />
Ardern, şu hareketleriyle dünyaya örnek oldu:<br />
• Müslümanlara sıcak tavrı takdir topladı<br />
• Yeni Zelanda meclisinde Kur’an-ı Kerim okuttu.<br />
• ‘Selamünaleyküm’ diyerek konuşmaya başladı.<br />
• Cani saldırgan Brenton Tarrant’a eğip bükmeden “terörist” dedi.<br />
• Herkesi kucaklayan bu tavrı nedeni ile kendisine ‘Ulusun annesi’ denmeye başlandı.<br />
Tüm bunların birer sembolik anlamı ve değeri vardı. Vicdanlı bir yaklaşıma hasret kalan<br />
İslam coğrafyası Yeni Zelanda Başbakanı’nın olayı nasıl ele alacağını merak ediyordu.<br />
38 yaşında ülkenin en genç başbakanı olan Jacinda Ardern dünyanın örnek<br />
alacağı bir şekilde davrandı. Cani saldırgan Brenton Tarrant’a terörist<br />
demesi, adını dahi anmak istemediğini dile getirmesi takdir topladı.<br />
Hayatını kaybeden Müslümanların ailelerini tek ziyaret eden samimiyetle sarılan<br />
genç başbakan ülkesinde yaşanan acının hafiflemesine yardımcı oldu.
76<br />
“DUALARIM KABUL OLDU”<br />
Şarkıcı Sinan Akçıl, Umre ziyaretini HURSAD Dergimize anlattı…<br />
Kabe’yi ilk gördüğünde neler hissetti?<br />
Kutsal Topraklarda yaşadığı ve hiç unutamadığı anısı neydi?<br />
Ziyareti sonrasında hayatında ne gibi değişiklikler oldu?<br />
Ve en merak edileni, ilahi yazıp okuyacak mı?<br />
Ekimiz sordu, Sinan Akçıl yanıtladı…<br />
Öncelikle yakın zamanda yapmış<br />
olduğunuz Umre ziyaretiyle<br />
ile başlamak istiyorum. Sizi bu<br />
yolculuğa iten gerekçe neydi? Bu<br />
yola çıkmaya nasıl karar verdiniz?<br />
Sinan Akçıl: Bu çağrı bende her<br />
zaman vardı. Çocukluğumdan beri<br />
içimde olan bir şeydi bu. Allah’la<br />
çok yakın bir iletişmim ve kalbi bir<br />
yakınlığım var. Hatta bu yakınlık<br />
şarkılarımda da etkisini gösteriyor.<br />
500’den fazla hit şarkım var ve hala<br />
onları duyduğumda şükrediyorum.<br />
Sürekli kendi kendime de<br />
söylüyordum, ‘Allah’ım çok teşekkür<br />
ederim’ diye. Ve işin sonunda<br />
O’na daha yakın olmak için, aynı<br />
zamanda şimdiye kadar yaşadığım<br />
bu başarıların bir teşekkürü için<br />
Umre yolculuğunu yapmaya<br />
karar verdim. Çok sevdiğim bir<br />
abim var Alpaslan Aslancı, onunla<br />
beraber bu kararı verdik. Kendisinin<br />
doğum gününe denk geliyordu<br />
hatta, doğum gününü Kabe’de<br />
karşılamak üzere yola çıktık.<br />
Dergimizin geçen sayısında<br />
“Kabe’yi gördüm” bölümümüzde<br />
Umre’ye veya Hacca gidip<br />
Kabe’yi gören ünlü kişilerin<br />
o anki hislerini sormuştuk…<br />
Aynı soruyu size de yöneltmek<br />
isterim. Kabe’yi ilk görüdğünüz<br />
anda neler hissettiniz?<br />
“Kabe’yi gördüğümde...”<br />
Sinan Akçıl: Ya bu tabi lafla<br />
anlatılacak bir duygu değil. O anda<br />
kolkola girmiştik Kabe’nin içerisine.<br />
Kafam önümde gittim. Çünkü<br />
bana uzaktan görmememi, kafamı<br />
kaldırdığım anda tüm heybetiyle<br />
karşımda görmemi tavsiye ettiler.<br />
İçeri girip kafamı kaldırdığımda<br />
Kabe tam karşımdaydı. O an benim<br />
için tüm hayat durdu. Yaşadığım<br />
her şey gözümün önünden<br />
film şeridi gibi geçti. Aslında<br />
bu dünyada yaşadığımız tüm<br />
mücadelenin, sanat camiasındaki<br />
kavga-gürültülerin veya başarı<br />
çabalarının ne kadar boş olduğunu<br />
ve sonunda hepimizin gelmesi<br />
gereken yerin orası olması<br />
gerektiğini düşündüm. Hala sözleri<br />
çok iyi anlatan söz yazarı olmama<br />
rağmen bunları kelime ile tarif<br />
edemiyorum ama büyüleyici bir<br />
andı diyebilirim. Defalarca yaşamak<br />
istediğim bir andı o ilk görüş.<br />
Yüzlerce söz yazmış birisiniz.<br />
İlerleyen zamanlarda yazacağınız<br />
sözlerde buraya bir atıf<br />
bulabilir miyiz acaba?<br />
“En büyük aşk, en büyük<br />
ilham kaynağım…”<br />
Sinan Akçıl: Mutlaka. Zaten<br />
gizli gizli sinyallerini veriyorum<br />
bazı şarkılarımda ama daha belli<br />
ederek bunu yapacağım. Umre’den<br />
döndükten sonra Lübnanlı ünlü<br />
şarkıcı Maher Zain’le bir düet<br />
yaptık. “Gülmek sadakadır” şarkısını<br />
yazdım bir hadisten yola çıkarak.<br />
İlk meyvesi o şarkı oldu ve bundan
77<br />
sonra devam edecek. Bu yolculuk<br />
aynı zamanda bana ilham<br />
kaynağı da oldu. Bu, dünyadaki<br />
tartışmasız en büyük aşk. O<br />
yüzden bundan daha büyük bir<br />
ilham kaynağı olamaz benim için.<br />
Derler ki, Kabe’yi ilk<br />
gördüğünüzde ettiğiniz dua<br />
kabul olurmuş. Özel olmazsa<br />
bu duanızı sorabilr miyim?<br />
“Dualarım kabul oldu”<br />
Sinan Akçıl: Aslında bir sonraki<br />
yapacağım projenin, istediğim<br />
kadar insana ulaşmasını<br />
dilemiştim. Ailemde ufak tefek<br />
sağlık problemleri vardı onların<br />
yok olmasını istemiştim. İkisi de<br />
kabul oldu. Bu tarz dileklerim<br />
oldu. Bu duayı ederken karşılık<br />
beklemiyorsun aslında, onu<br />
orada unutuyorsun. Ama<br />
sonra hayatının bir döneminde<br />
bir bakmışsın o duan tam da<br />
istediğin şekilde kabul olmuş.<br />
Sizi bu yolculukta en çok<br />
etkileyen şey ne oldu?<br />
“Bu eşitlik ve hiçlik duygusu…”<br />
Sinan Akçıl: Her bir kulun ne<br />
kadar sıfır olduğunu ve ne kadar<br />
eşit olduğunu… Herkes bizi iftar<br />
için sofrasına davet ederken;<br />
zenginle fakirin aslında tamamen<br />
bir olduğunu tavafı yaparken,<br />
hepimizin Allah’ın sıradan bir kulu<br />
olduğunu ve onun yolunda hizmet<br />
etmenin ne kadar karşılıksız bir<br />
duygu olduğunu herkesle omuz<br />
omuza namaz kılarken hissettim.<br />
Dedim ki dünyanın bütün kulları<br />
aslında sudan çıkmış birer balıklar<br />
ve Allah katında çırıl çıplaklar. Bu<br />
eşitlik ve hiçlik duygusu, Allah’ın<br />
büyüklüğünü size aslında en iyi<br />
anlatan duygu haline geliyor.<br />
İşte tüm bu duygular bütünü,<br />
beni en çok etkileyen şey oldu.<br />
Başınızdan geçen ilginç<br />
bir olay oldu mu peki?<br />
Sinan Akçıl: Çok enteresan<br />
bir şey yaşadım. Tüyleri diken<br />
diken edecek bir şey. Orada<br />
ben namaz kılarken beni çok<br />
seven birisi benim fotoğrafımı<br />
çekiyordu ve titriyordu adeta.<br />
Sonra ben de namaz bittikten<br />
sonra yürümeye devam ettim.<br />
Arkamdan koştu geldi, elinde bir<br />
kâğıt vardı. Kağıtta adım yazıyor.<br />
Kabe’ye geldiğinde ailesine selam<br />
gönderme amaçlı onların adını<br />
kâğıda yazıp fotoğrafını çekmiş.<br />
Beni de o kadar seviyormuş<br />
ki kağıda ailesiyle beraber<br />
benim adımı da yazmış. Ve<br />
beni orada karşısında gördü.<br />
Yani resmen Allah bizim orada<br />
bulunmamız için çağırmış gibi. Bu<br />
arkadaşımız 14 gün önce kendi<br />
instagram hesabında bu hikâyeyi<br />
paylaşmış. Bundan 14 gün sonra<br />
ise Umre’de karşılaşıyoruz.<br />
İnanılmaz bir hikaye. Tarifi,<br />
duygusu anlatılmaz bir olaydı.<br />
Ünlü birisiniz, sevenleriniz<br />
ve tanıyanlarınız var. Bu ilgi<br />
Suudi Arabistan topraklarında<br />
ne seviyedeydi?<br />
Sinan Akçıl: Evet, çok çok<br />
fazla, sağolsunlar Türk<br />
vatandaşlarımızdan çok fazla<br />
ilgi oldu. Fotoğraflar vesaire.<br />
Tabii bir süre sonra Allah’la baş<br />
başa kalmak istiyorsun ve rica<br />
ediyorsun insanlardan. Ama şu<br />
da hoşuma gitti, beni görüp<br />
de gülümseyen sayısız insan<br />
gördüm. O ufak gülümseme bile<br />
bir selamlaşma gibi oldu aramızda<br />
ve iki tarafı da mutlu etmeye<br />
yetti. Şaşıranlar da vardı ama<br />
genel olarak güzel seviyede bir<br />
ilgi gördüğümü söyleyebilirim.<br />
Peki birazcık bu konunun<br />
dışında doğru açılalım. Pop’dan<br />
önce bir klasik müzik geçmişiniz<br />
var. Bazı sanatçılar klasik<br />
müzik ve tasavvuf müziği<br />
arasında bağlantılar görürler.<br />
Sizin bu konudaki görüşünüz<br />
nedir? Tasavvuf müziği ile<br />
ne kadar ilgilisiniz? Bu yönde<br />
bir çalışmanız olacak mı?<br />
“Tasavvuf müziği yapmak ve<br />
eser sunmak<br />
istiyorum”<br />
Sinan Akçıl:<br />
Kesinlikle...<br />
Kesinlikle<br />
klasik müzik ve<br />
tasavvuf müziği<br />
bir noktada,<br />
teknik olarak<br />
bağdaştırılabilir.<br />
Bu yönde<br />
çalışmalarım da<br />
olacak. Modernleştirmek istiyorum<br />
aslında biraz tasavvuf müziğini.<br />
Bu dediğin enstrümanları, gitar<br />
ve piyanoyu kullanarak tasavvuf<br />
müziği yapmak ve bir eser<br />
sunmak istiyorum. Bu bir ilahi<br />
olabilir, modern bir ilahi olabilir<br />
ya da başka bir perspektiften<br />
baktığımızı belli eden bir çalışma<br />
olabilir. Yeter ki bizi sevenlere ve<br />
takip edenlere ve genç nesile,<br />
onları yormadan bu müziği<br />
anlatabilmek istiyorum.<br />
Hac ve Umre dışında da birkaç<br />
soru sormak isterim. Geçmiş<br />
röportajlarınızdan birinde<br />
siyasete atılmak istediğinizi<br />
belirtmiştiniz. Bu düşünceniz<br />
hala devam ediyor mu?<br />
“Siyasetin gülen yüzü<br />
olmak istiyorum”<br />
Sinan Akçıl: Evet, kesinlikle.<br />
Çünkü millete vatana çok düşkün<br />
bir çocuk olduğum için müziğim<br />
ve şarkılarım dışında da Türk<br />
insanına hizmet etmek istiyorum.<br />
Bundaki tek amacım budur. Nasip<br />
olursa hala aklımda var. İlerleyen<br />
yıllarda bunu düşünüyorum.<br />
Peki, diyelim ki siyasetçi<br />
oldunuz. Sinan Akçıl nasıl<br />
bir siyasetçi olur?<br />
Sinan Akçıl: Bence siyasetin<br />
gülen yüzü olur. Ve mutluluk<br />
mesajları veren, birleştirici<br />
mesajlar veren ve gençliği<br />
doğru bir yola itmeye çalışan<br />
bir siyasetçi olacaktır. Daha<br />
ziyade gençlik ve sanat<br />
alanında çalışmalar yapan bir<br />
siyasetçi olmak istiyorum.<br />
Peki siyasi konuda bir<br />
idolünüz var mıdır?<br />
Sinan Akçıl: Ülkesine iyi bir<br />
şekilde hizmet eden ve bundan<br />
karşılık beklemeyen her<br />
siyasetçi benim idolümdür.
KİTAP KÖŞESİ<br />
79<br />
Mahrem ve Münzevi<br />
Nurullah GENÇ<br />
Peygamber efendimize yazdığı ödüllü naatı Yağmur<br />
ile gönüllere taht kuran şair Nurullah Genç’in tüm<br />
şiirleri tek bir kitapta toplandı: Mahrem ve Münzevi.<br />
Usta şairin kaleminden hayata armağan ettiği<br />
kelimelerle Allah ve Peygamber sevgisini yaşatan,<br />
aşkla tanıştıran, ayrılık acısını tattıran, hasret<br />
çektiren ve yalnızlığa merhem olan şiirlerinin<br />
bulunduğu bu özel eser, okura Nurullah Genç<br />
hissiyatından oluşan bir hayat serüvenine tanık<br />
olma fırsatı sunuyor: Ömür denilen nehre lirik bir<br />
akıntı oluyor Yağmur’la gelen şair...<br />
Taşları Yemek Yasak<br />
İsmet ÖZEL<br />
“İşte Allah’ın insanlar için gönderdiği emir ve nehiyler<br />
böyledir. İnsan ancak bu emir ve nehiylerle<br />
hakikatin nasıl tecelli edebileceğini öğrenebilir.<br />
Eğer Allah’ın emrettiği ve yasakladığı şeylerle<br />
ilk karşılaşan insan bunu tabii karşılarsa, aklına<br />
uygun bulursa bu emir ve nehiylerden hiçbir şey<br />
öğrenemez. Ama bazı izleri takip edip emir ve nehiylerin<br />
nelere tekabül ettiğini öğrenebilirse hakikate<br />
varabilir.”<br />
İpek Yolu’ndan Afganistan’a<br />
Erdem BAYAZIT<br />
Mesel<br />
İskender PALA<br />
1970’li yılların sonunda patlayan Afganistan olayı, Erdem<br />
Bayazıt ve arkadaşlarının en çok üzerinde durduğu, İslam<br />
dünyasının kanayan yaralarından biri olmuş tur hep. “Bir<br />
yüzüm Batıya dönük/Bir yüzüm Doğuya/ Arkamda bütün<br />
yönler/Önümde kıble!” dizelerinin şairi bu acıya duyarsız<br />
kalamazdı ve kalmadı da. Olaylara, yönü kıbleye dönük<br />
olarak baktı. Pergelin bir ayağını hep sabit tuttu. Bayazıt ve<br />
arkadaş grubu yazılarıyla, şiirleriyle, hikâye ve romanlarıyla<br />
dünyanın seyirci kaldığı bu dramı biteviye gündeme getirmeye<br />
çalıştılar. Bilhassa Cahit Zarifoğlu, şiir ve yazılarında<br />
Afganistan konusunu o kadar çok işledi ki adı “Afganistan<br />
şairi”ne çıktı. Erdem Bayazıt da “Afganistan yazarı” olarak<br />
akıllarda kaldı. İşte bu kitap da “içeriden bir gözün” kaleminden<br />
bir İslâm coğrafyası hikâyesidir.<br />
“Doğu kültürü sosyal hayatı hikâyelerle harmanlamayı,<br />
kuşaktan kuşağa aktarırken büyük veya küçük hikâyeler<br />
üzerinden ilerlemeyi sever. Bazen kulağımızdan<br />
kısa bir hikâye girer, zihnimize veya kalbimize yerleşir,<br />
benliğimiz ile özdeşlik kurarak bize bir ders verir. Modern<br />
zamanlar maalesef bu devamlılığı bozdu ve bizi<br />
o tür medeniyet taşıyıcı hikâyeciklerden, mesellerden<br />
mahrum bıraktı.<br />
Bu coğrafyanın ve medeniyetin bağrında özenerek ve<br />
göz nuru ile üretilen iğne oyaları maalesef ucuz pahaya<br />
feda edildi. Ve şimdi bazısını restore veya tamir<br />
etmeye, kimisinin imitasyonunu yapmaya, kimisini de<br />
inşa ve ibda usulüyle yeniden üretmeye mecburuz.”
80<br />
BULMACA<br />
SUDOKU
81