31.08.2015 Views

Sayı 27 Mağaraya dair 2012 Yıl 5

Sayı 27 2012 Yıl: 5 Mağaraya dair - ASPEG

Sayı 27 2012 Yıl: 5 Mağaraya dair - ASPEG

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>Sayı</strong> <strong>27</strong><br />

<strong>Mağaraya</strong> <strong>dair</strong><br />

KASIM<br />

ARALIK<br />

<strong>2012</strong><br />

<strong>Yıl</strong>: 5


Yayın Kurulu<br />

Bülent Demir<br />

İlker Gürbüz<br />

Mesut Şen<br />

Ender Usuloğlu<br />

<strong>Mağaraya</strong> Dair...<br />

ÖZÜR: <strong>Sayı</strong> 26’daki Selcan Koçak’ın<br />

yazdığı “Macera, Eğlence , Doğa” yazısının<br />

mizanpajında karışıklık olmuştur. Özür dileriz.<br />

Bu sayımızda birçok anı yazısı var. Selim Erdoğan<br />

bizi eski HÜMAK aktivitesine götürüyor. Bedri<br />

Katkıda Bulunanlar<br />

Hakan Eğilmez<br />

Nezihi Ekizoğlu<br />

Selim Erdoğan<br />

Özge Kahraman<br />

Bedri Osmanoğlu<br />

Mesut Şen<br />

Razvan Sabau<br />

Osmanoğlu, eski BÜMAK’lı arkadaşımız, yılların<br />

verdiği süzülmüş erdemlerini bizimle paylaşıyor.<br />

Yeni üyemiz Özge, Manasır düdeni’ne yaptığımız<br />

yolculuğu anlatırken Hakan arkadaşımız bizi<br />

derinliklere, bir batığın hikayesine götürüyor.<br />

Akseki gezisinde Nezihi’in tüm sülalesi ile sadece<br />

tanışmakla kalmadık, hepsini mağaraya soktuk.<br />

E, ağaç yaşken eğilir demiş Atalarımız. Elimizden<br />

geldiğince gençlerin elinden tutuyoruz.<br />

Ve, Mesut Şen gene güzel bir konuyu ele aldı:<br />

Cumar.<br />

Fotoğraflar<br />

Ön Kapak: Yağlıboya Tual üzerine<br />

“Mağara ve düşler”, Özge Kahraman<br />

Arka Kapak: Hacı’nın mağarası,<br />

Kristal oluşumlar, Ender Usuloğlu<br />

Not: Yeni üyemiz Özge, ressamdır ve kapak resmi<br />

mağara ve düşler ile ilgilidir. Kendisine teşekkür<br />

ederiz bizimle paylaştığı için.<br />

İyi okumalar!<br />

Bu dergide yer alan yazılar ve fotoğraflar, kaynak belirtilmeden kullanılamaz.<br />

Websitelerimiz: www.aspeg-medya.com<br />

www.aspeg-tr.org<br />

Bize ulaşmak ve(ya) mağaracı olmak istiyorsanız: info@aspeg-tr.org<br />

2


Kasım-Aralık<br />

İçindekiler<br />

The Duchess Of York<br />

Sayfa:4<br />

Ne Yolculuktu Yahu!<br />

Sayfa: 6<br />

Erdemlik Damlaları<br />

Sayfa: 10<br />

Aile Boyu Mağaracılık<br />

Sayfa: 14<br />

Bir HÜMAK Hatırası<br />

Sayfa: 16<br />

Cumar<br />

Sayfa: 20<br />

Fotoğraf: Ender Usuloğlu<br />

3


THE DUTCHESS OF<br />

YORK<br />

Yazan: Hakan Eğilmez<br />

Fotoğraflar: Prof. Dr. Şafak Uluer<br />

Kalkan’ın dalışa kapalı<br />

bölgesinde bulunan bu<br />

batık, dalış bölgelerinde ki<br />

yasakların kalkmasıyla aletli<br />

dalıcıların incelemesine<br />

açıldı. Bulunduğu derinlik,<br />

konumu, duruş pozisyonu, içine<br />

girilebilme(penatrasyon), görüş<br />

ve barındırdığı canlılar açısından<br />

dalgıçların her zaman dikkatini<br />

çekecek bir durumdadır.<br />

Kısa Tarihçe: The Dutchess of<br />

York 1893 yılında batmış saçahşap<br />

bir İngiliz yük gemisidir(1).<br />

Batmış olduğu yer Sakarya<br />

Taşlıkları ya da Sakarya reef<br />

olarak adlandırıldığından çeşitli<br />

konuşmalarda Sakarya batığı<br />

olarakta geçiyor. Fırtınalı<br />

bir havada kayalara doğu<br />

istikametinde çarpıp bulunduğu<br />

konumu bir süre koruyor, daha<br />

sonra tahminlere göre iki ya da üç<br />

parçaya ayrılıp batıyor. Batışını<br />

kolaylaştıran etmen olarakta,<br />

kayalara oturduğu kesimin<br />

ortadaki kazan <strong>dair</strong>esi olması,<br />

çarpma esnasında da içeri giren<br />

suyun ısınan bölümü aniden<br />

soğutması ve mukavemetin<br />

azalması, ayrıca yapım tekniği<br />

olarak perçin(2) teknolojisi<br />

kullanıldığından kırılmanın sanki<br />

bir testereyle kesilmiş gibi düz<br />

olmasına bağlayabiliriz.<br />

4<br />

Konum: Kalkan limanını terk<br />

ettikten sonra, Kalkan koyunun<br />

Kaş istikametinde, limandan<br />

yaklaşık 6-7 mil mesafede,<br />

Sakarya sığlığı mevkiinde, 39-<br />

67 metre arasında değişen<br />

derinliklerde iki parçaya ayrılmış<br />

olarak bulunuyor. Yaklaşık 40<br />

metreye yaklaşan görüş sayesinde<br />

batığı bir bütün dahilinde<br />

algılamak mümkün. Yapılan<br />

dalış sonucunda 39-45 metre<br />

arasında bulunan ilk parçaya<br />

rastlıyoruz. Muhtemelen geminin<br />

kazan ya da baca bölümünün<br />

olduğu bölüm gibi duruyor. İkinci<br />

parça 50 ile 67 metre arasında<br />

baş kısmı aşağı da olmak üzere<br />

sancak tarafına yatmış bir<br />

şekilde duruyor. Baş kısmında<br />

yaklaşık 1.5-2 ton arasında<br />

olabilecek çapalar, tik ağacından<br />

üst güverte kaplamalarını ve<br />

ırgatlarını görebiliyorsunuz.<br />

50 metre’de başlayan kırık<br />

bölümünden batığın iskele<br />

ve sancak ambarlarına geçiş


mümkün.Üçüncü parça olarak<br />

batığın kıç kısmı, üzerinde<br />

düşünülen senaryolara göre<br />

kırılma esnasında yuvarlanıp<br />

ayrı bir yere battığı şeklinde<br />

ancak kayalığın diğer tarafı<br />

sığlık bir platform niteliğinde<br />

ve sığlık tarafında görülmüyor.<br />

Bir ihtimal sığlık üstünde kalıp<br />

daha sonra parçalara ayrıldığı<br />

ya da söküldüğü şeklinde. Bir<br />

diğer senaryoya göre daha<br />

derine bir yere batmış olması,<br />

dolayısıyla batığın kıç tarafının<br />

akibeti yapılacak ilave dalışlarla<br />

netlik kazanabilir. Bu bilgiler<br />

dahilinde de batığın 70-90<br />

metre boyutlarında olduğunu<br />

söyleyebiliriz çünkü ikinci<br />

parça yaklaşık 40-55 metre<br />

boyutlarında. Genişlik olarak<br />

6-7 metre, yükseklik olarakta<br />

6-7 metre diyebiliriz.<br />

Dalış: Batığa daha önceden<br />

dalmış olan kişilerden alınan<br />

bilgiler sonucunda dalışın<br />

maximum 70 metre olması<br />

planlandı. Düşünülen derinlik<br />

sportif dalış limitlerinin<br />

ötesinde olduğu için 70 metre<br />

kalınması gereken derinlik<br />

değil, sadece o derinlikte olması<br />

muhtemel ilginç bölümü ya da<br />

bölümleri belgelemek içindi.<br />

Sonuçta dalış 50 ila 65 metre<br />

arasında değişen derinliklerde<br />

gerçekleşti. Asıl amaç batığın<br />

fotoğraflanarak belgelenmesi<br />

olduğu için, gerekebilecek extra<br />

ışık kaynakları için Sn. Gökhan<br />

TÜRE ve Sn. Levent YÜKSEL’in<br />

imal ve temin ettiği ışık<br />

sistemleri kullanıldı.Fotoğrafları<br />

çeken Sn. Şafak ULUER Nikonos<br />

5 fotoğraf makinası, sea and<br />

sea geniş açı lensleri, Nikon 105<br />

flash kullandı. Dalıcı ekibi Hakan<br />

EĞİLMEZ-Burak DÖNERAY,<br />

Şafak ULUER-Haluk<br />

DİLGİMEN’den oluştu. Dalışlar<br />

Dolphin Scuba dalış merkezinin<br />

Osmanbey 1 Teknesinden<br />

yapıldı. Havanın sakin ve<br />

güneşli, su sıcaklığının 23-24<br />

derece, akıntının bulunmaması<br />

, görüşün 40 metre’nin üstünde<br />

olması dalışı pozitif yönde<br />

etkiledi. Ekibin derin dalış<br />

tecrübesi olan eğitmenlerden<br />

oluşması, kullandıkları hava<br />

miktarının dakikada 11 litre<br />

olması, seçilen tüpler olarak<br />

15-18(litre), yedek tüpler<br />

olarak 7 litrelik stage tüplerin<br />

kullanılması gibi faktörler<br />

oluşabilecek narkoz ve hava<br />

problemlerini en aza indirdi.<br />

Sonuç olarak dalış %60-70<br />

oranında tatmin edici bilgiler<br />

verdi. İleride batığa dalmayı<br />

planlayanların dalışlarını<br />

sakin bir havada , tercihen<br />

deko beklemeleri için nitrox<br />

karışımları dip gazı olarak da<br />

hava yerine helyum, nitrojen<br />

vez oksijen’den oluşan trimix<br />

kullanmalarını tavsiye ederiz.<br />

1)Kaynak: ‘DENİZ MAGAZİN’<br />

sayı 33, 1999 sayfa 17,<br />

Batıklar , Mahmut SUNER<br />

2)Percin teknoloji<br />

5


Ne Yolculuktu<br />

Yahu!<br />

Yazan ve Fotoğraflar: Özge Kahraman<br />

Aspeg ile birlikte ikinci gezim.<br />

İlkinin üzerinden uzun zaman<br />

geçtiği için bu geziye büyük<br />

bir hevesle katıldım. Bu sefer<br />

tanımadığım birçok insanla<br />

tanışacaktım o yüzdende<br />

heyecanlıydım. Yüklendim<br />

çantamı çıktım evden.<br />

İlk olarak Ender ve Ali ile<br />

buluştum. Ender’in arabası<br />

landrover defenderi görmek yetti<br />

zaten. Sonra Barış ve Oktay’ı<br />

da alıp Eskişehir’e doğru yola<br />

koyulduk. Düşündüğümün aksine<br />

ciddi olmaktan çok uzak deli dolu<br />

insanlardı hepsi. İçten içe bir<br />

uzun yolculukları, camdan<br />

dışarıyı izlemeyi severim. Mağara<br />

alanına yaklaşırken asfalttan çıkıp<br />

zorlu yollara girdik. Yukarılara<br />

çıktıkça hem soğukluk hem de<br />

kar artıyordu. Bir süre sonra<br />

az olan karlar artık etrafımızı<br />

kaplamıştı. Gece karanlığında<br />

karlar arabanın ışığıyla gözalıcı bir<br />

şekilde parlıyordu. Sanki fantastik<br />

bir dünyadaymışız da yerdekiler<br />

kar değil elmasmış gibiydi. Araba<br />

artık karların yüksekliğinden<br />

çıkamaz olmuştu. Uğraştıktan<br />

sonra arabanın gidebileceği yere<br />

kadar gittik. Arkadanda ikinci<br />

grup arabalarıyla bize yetişti.<br />

Ben kafamı kaldırıp baktığımda<br />

hiç bu kadar yıldızı birarada<br />

gördüğümü hatırlamıyorum. Bir<br />

ara boynum ağrıdı bakmaktan.<br />

Bu kadar güzel bir görüntüyü<br />

nadir görürsünüz.<br />

O gün çok geç olduğu için hemen<br />

yattık. Ertesi gün titreyerek<br />

uyandım diyebilirim.-17 de<br />

üşümemek imkansız zaten.<br />

Özellike ayaklarım kötüydü. Bir<br />

ara dedim ne işim var benim<br />

burda ama bazı insanlar normal<br />

rutinliklere alışıp yaşamayı<br />

rahatlama geldi diyebilirim.<br />

Yol=şarkılar gibi birşey oldu<br />

zaten. Her türden, her yıldan<br />

şarkı dinlendi. Aralarında en<br />

genç insan olarak bilmediğim<br />

bir sürü şarkı vardı ve onların<br />

deyimiyle gerçekten bir kültür<br />

şoku yaşadım. Fenada olmadı<br />

şarkı hazinem genişledi. Yolda<br />

durup yemeğimizi yiyip alışverişi<br />

de yaptıktan sonra tekrar<br />

muhabbetli şarkılı yola çıktık.<br />

Hava kararınca arabayla olan<br />

Hakan,Barbaros,Engin,Selin<br />

ve Süha da gruba katılınca<br />

malzemeleri çıkarıp kampı<br />

hazırladık çadırlarımızı kurduk.<br />

Gökyüzü, evren ve ötesindeki<br />

şeyleri hep merak edip,<br />

araştırmışımdır. O bilinemezciliğe<br />

karşı hayranlık duymuşumdur.<br />

İlk gün ise gökyüzüne baktığım<br />

anda gördüğüm manzarada<br />

kendimden geçtim. Normalde<br />

evin camından baktığınızda ne<br />

kadar görebilirsiniz ki? yıldızları?<br />

severler, değişiklik istemezler yani<br />

bir bakıma rahatları bozulsun<br />

istemezler. O an sürekli sıcak<br />

ortama, rahata alışıklığın verdiği<br />

şeyle böyle düşündüm fakat sonra<br />

bu deneyimi yaşamam gerektiğini<br />

düşünerek kendime kızdım. Her<br />

defasında zorlukları aşarak,<br />

devam ederek bir aşama daha<br />

ilerliyorsun. Sonuçta belki bir<br />

daha yaşayamayacağım birşey ve<br />

o anın değerini bilmeliyim.<br />

İlk defa böyle bir kış gezisine<br />

6


katıldığım için çok fazla hazırlıklı<br />

değildim ama elimdekilerle ve<br />

kamp arkadaşlarımın yardımıyla<br />

üstesinden geldim. Ateş yakılınca<br />

zaten kedi gibi ateşin başına<br />

gittim ve kendime geldim. O gün<br />

ilk ekip 2-3 kilometrelik yolu<br />

yürüyerek mağaraya gittiler ve<br />

135’lik inişi döşeme yaptılar.<br />

Geriye kalan grup ise ateşin<br />

başında oturup muhabbet ettik,<br />

yakacak odunları ayarladık ve<br />

yemek hazırladık. İlk grubun bir<br />

kısmı çantaları bırakıp kamp<br />

alanına geri döndüler. Engin’in<br />

hazırladığı yemeği yedikten sonra<br />

ateşin başında durma faslı devam<br />

etti. Hava kararınca ben yine<br />

yıldızlara takıldım tabi.<br />

O gün mağaraya giriş yapamadık.<br />

Diğer güne ertelendi. Ertesi<br />

günde yeniler olarak ben ve Barış<br />

mağaraya giriş yapamadık. Hava<br />

daha da kötüleşmişti. Hakan<br />

ve Engin döşemeleri sökmeye<br />

gittiler. Onlardan bir saat kadar<br />

sonra çantaları taşımak üzere<br />

Barış ve ben öncekilerin açtığı<br />

yoldan mağaraya doğru<br />

geldi. Dönüş yolunda yörenin<br />

bir kıraathanesinde çaylarımızı<br />

içtik. Bisikletlerini süren cici<br />

cici amcalar gördük. <strong>Mağaraya</strong><br />

giremediğim için üzüldüm fakat<br />

nasıl olsa devamı gelecek hem de<br />

kampın eğlencesi ve gördüğüm<br />

şeyler yetti de arttı diyebilirim.<br />

Yol eğlenceli geçti. Yine bir<br />

kültür şoku ve metal müzikle<br />

kendimizden geçmeler...<br />

Ailemin yapmamamı, hasta<br />

olacağımı söylemelerine rağmen<br />

inatlaşıp istediğim şeyi yaptıktan<br />

sonra hala turp gibiyim. Öyle<br />

çabuk pes etmek yok. Kar<br />

kış dinlemeyip böyle bir şeye<br />

kalkışmak bile çok hoştu. Sonuç<br />

olarak bana yardım eden, destek<br />

olan insanlarla geçirdiğim, görsel<br />

şölen yaşadığım muazzam bir<br />

etkinlikti.<br />

Bahsetmek istediğim diğer bir<br />

konu ise mağaracılığı neden<br />

seçtiğim ile ilgili. Resim bölümü<br />

son sınıf öğrencisiyim, yaptığım<br />

resimler ise rüyalar ve mağaralar<br />

tıpkı bu durumları içeren<br />

rüyaların soyutluğunun somut<br />

duruma dönüştürülmüş halidir.<br />

İşte mağara macerama başlama<br />

noktamda burası. Böylece<br />

mağaracılığa başladım ve ilk<br />

gezimden sonra resim açısından<br />

çok fazla ilerledim.<br />

Ender’e resimlerimden<br />

bahsettiğimde ve yakında sergi<br />

açacağımı söylediğimde ASPEG<br />

olarak sergi açmanın güzel<br />

olacağını düşündük ve böyle bir<br />

karar aldık. Fotoğraflar, resimler<br />

ve çeşitli öğelerle mağaracılıkla<br />

ilgili, mağaracılığı tanıtan<br />

eğlenceli bir sergi olacakmış gibi<br />

gözüküyor.<br />

Yürümeye başladık. Yürürken<br />

de çok güzel manzaralar vardı.<br />

Görsel şölen bitmek bilmedi yani.<br />

Mağarayı arkamızda bırakıp<br />

çantaları kamp alanına<br />

götürdükten sonra malzemeleri<br />

toparlayıp yola koyulduk.<br />

Araba kalacak diye bir korku<br />

sarıyor insanın içini fakat ekip<br />

deneyimleriyle kolayca üstesinden<br />

ile ilgili. Kendimi ifade edebildiğim<br />

tek tema onlar. Rüyalar ve<br />

rüyaların ahengini ve derinliğini<br />

anlatabilen mağaralar. Bana<br />

göre rüyalar tamamen kendi<br />

içimizde olan, kendimizde<br />

yaşadığımız dış dünyadan<br />

bağımsız biliçaltımıza ait olan, dış<br />

dünyanın gerçekliğinden daha<br />

da gerçek olan içten bir durum,<br />

zaman ve mekandır.Mağaralar<br />

7


urnunun kanamamış olmasında<br />

bu mantığın önemli yeri<br />

olduğunu görebiliyorum. Bu<br />

sahnenin kıssadan hissesi: Bence<br />

mağaracılık yapan her kişinin,<br />

arkadaşlığın ve samimiyetin<br />

büyüsüne, mağaranın ve<br />

doğanın çekiciliğine kapılmadan<br />

büyük resmi görebilme ve risk<br />

analizi yapabilme yeteneklerini<br />

geliştirmesi gerekir.<br />

Bundan sonraki yıllar içinde<br />

Burmahan gibi yeni düdenler<br />

yanında onlarca yeni keşif<br />

gezisi sonrası, ilk Çukurpınar<br />

Düdeni deneyimim oldu.<br />

Çukurpınar yaylasına erişim zor<br />

bir konumda, onca malzeme ile<br />

meşakkatli bir yolculuktan sonra<br />

varabiliyordunuz. (Artık yol var)<br />

Bütün bu yorgunluk Düdenin<br />

ağzına gelip aşağıdaki ihtişamı yaz<br />

sıcağında aşağıdan yükselen serin<br />

bir ürperti eşliğinde hissedince<br />

geçiveriyor. 50+50 gibi iki inişten<br />

oluşan ilk inişler de evrende bir<br />

kum tanesi misali insanoğlunun<br />

nelere cesaret edip ne cüretle<br />

oralarda olduğunu sorgulatır<br />

cinsten. O gezi bizden bir önceki<br />

neslin ilk rekor girişinin hemen<br />

ertesi yılına denk geliyordu.<br />

Temel amaç, rekor kırma uğruna<br />

aşağıda bırakılan çöp, döşeme,<br />

telefon kabloları gibi yabancı<br />

maddeleri temizlemek. Çöplerin<br />

-800-900 metre civarındaki<br />

ikinci kampta depolanması da<br />

aslında bu işin başlı başına bir<br />

expedisyon olmasını gerektirmişti.<br />

Kamptaki mağaracı taifesini<br />

ve bu denli büyük bir girişimin<br />

ne denli başarılabilir olduğunu<br />

anlamaya çalışırken farkettim<br />

ki, orada en eski ve bir sonrası<br />

kuşak iki ayrı grubun yanında<br />

biz yeni mağaracılar seyirci<br />

koltuklarında idik. Eski<br />

mağaracılar, artık onlara ilk<br />

kuşak demek gerek sanırım, daha<br />

çok yatay deneyimlere sahip bu<br />

uğraşın daha teknik noktalarında<br />

uzmanlaşmayı tercih eden<br />

11mm mağaracılardı. Temel<br />

kaygıları telefon hattı, harita<br />

çizimi cinsinden sportif olmayan<br />

konular idi. Bir de bunun yanında<br />

9mm mağaracıları olan 2.kuşak<br />

vardı. Onlarda bu uğraşın sportif<br />

yönü dışında pek kaygısı olmayan,<br />

ağırlıktan dolayı hafif malzeme ile<br />

en derine gidebilmenin kaygılarını<br />

taşıyan dönemin tabiri ile “atak”<br />

arkadaşlardan oluşan bir gruptu.<br />

Çok anlaşılır şekilde -1000m<br />

altına da ancak bu denli çoşkun<br />

arkadaşların bu “daha derin”<br />

tutkusu ile inilmişti. Bu sahnenin<br />

kıssadan hissesi mağaracılık uğraşı<br />

en uç düzeyde sosyal-psikolojik<br />

bir deneyimdir. Değişik değerler,<br />

dinamikler ve bağlılıklara<br />

sahip, birbirinden farklı insan<br />

gruplarının bu denli büyük proje<br />

veya işleri birlikte yürütebilmesi<br />

ortak bir zemin bulabilme koşulu<br />

ile gerçekleşir. Kişisel kaygılarınız<br />

ve öncelikleriniz bu ortak zemine<br />

varamayacak denli önde ise<br />

zaten yanlış bir grubun ve uğraşın<br />

parçasısınız demektir; bence<br />

dağcılığa yönelin. Ha unutmadan,<br />

soracak olursanız ben 10mm bir<br />

mağaracı idim.<br />

11


Bir dönem hasbelkader mağara<br />

kurtarma ip tekniklerini<br />

öğrenmiş olmamdan ve<br />

sonrasında birkaç ilkyardım<br />

kursuna katılmış olmaktan gelen<br />

bir motivasyon ile kurtarma<br />

konusunda yoğunlaşmış idim. Bir<br />

grup yakın arkadaş çalışmaya<br />

başladık. İşin ciddiyetinden veya<br />

fazla ciddiye almış olmamdan<br />

sanırım, işin gerektirdiği sürekli<br />

uygulama ve eğitimler bir<br />

süre sonrasında arkadaşların<br />

motivasyonlarını kaybetmelerine<br />

neden oldu. Bir sene kadar<br />

sürerken bu ekip çalışmasının<br />

bir kez işe yaradığını ve aslında<br />

bütün bunların buna değdiğini<br />

de belirtmem gerek. İşyerinde<br />

iken arkadaşlardan biri<br />

telefon ile beni arayarak kulüp<br />

odasından tanıdığımız dağcı<br />

bir grup arkadaşın kanyonda<br />

mahsur kaldıklarını ve kurtarma<br />

gerektiğini söyledi. Konunun<br />

tuhaflığı 3 kişilik bir grup olarak<br />

kanyona giriyorlar ve yağmur<br />

başlayıp su seviyesi yükselince<br />

aralarındaki tek mağaracı<br />

kanyon duvarından tırmanarak<br />

yardım için bizi arıyor ama iki<br />

dağcı arkadaş aşağıda mahsur<br />

12<br />

kalıyor. Havaalanına ulaştık ve<br />

THY bizim için Antalya uçuşunda<br />

yer açtı ve çağrının ertesi günü<br />

kanyon girişinde idik. Kısa bir<br />

süre sonra arkadaşlara ulaştık.<br />

Daha çok ısı kaybetmemek<br />

için soyunmuş ve birbirlerine<br />

sarılarak mahsur kaldıkları kum<br />

adacığının üzerinde bekleyen bu<br />

iki kişinin bizleri gördüklerinde<br />

yüzlerinde beliren sıcaklık tüm bu<br />

hengameye değmişti. Bu sahnenin<br />

kıssadan hissesi, mahsur kalan<br />

bir mağaracıyı kurtarabilecek<br />

olan tek insan grubu yine diğer<br />

mağaracılardır. O nedenle<br />

üç günlük dünyada herkesle<br />

kavga edebilirsiniz ama başka<br />

mağaracılarla iyi geçinmek, daha<br />

da önemlisi yakın dostluklar<br />

kurmak iyidir.<br />

İnsanda iz bırakan başka bir<br />

deneyim ise Kastamonu Dağlı<br />

Kuylucu idi. Devasa büyüklükte<br />

(bir futbol sahası kadar) 80<br />

metre derinliğe inen dev bir<br />

boşluk şeklinde. Biz ana hattın<br />

döşemesini ve hemen yan<br />

tarafta sürpriz bir şekilde dev<br />

çukura bağlanan bir başka dikey<br />

mağaranın döşemesini yaparken,<br />

çukurun diğer kenarında karşı<br />

duvarda Bahadır Kuru ve birkaç<br />

kişi de alternatif bir döşeme<br />

rotası peşinde idiler. Onların<br />

seçtiği yoğun orman ve bitki<br />

örtüsünden geçip, 100 civarında<br />

inişli duvardan uzak serbest ip<br />

şeklinde bir döşeme denemesi idi.<br />

Daha sonradan Yusuf İnişi olarak<br />

adlandırdıkları bu korkutucu<br />

iniş sırasında karşı duvardan<br />

gelen çığlık ve küfürleri duyar<br />

gibiyim. Biz ise CIK Deliği denen<br />

bu alternatif sürpriz bağlantıya<br />

ulaşmak için travers geçişler<br />

döşemesi peşinde idik. Bir<br />

yandan da yeni mağaracıların<br />

deneyim kazanması için girişler<br />

düzenleniyordu. Bütün bu<br />

harala gürele sırasında, travers<br />

inişin bağlandığı, geniş, iki yanı<br />

tamamen açık süper manzaralı<br />

galeride oturan ve sigara içen<br />

Hakkı arkadaşımız gözüme<br />

çarptı. Çok dingin kişilikli bu<br />

arkadaşın bu koşuşturma<br />

sahnesine uymaz durumu beni<br />

de bir an duralattı, yanına gidip<br />

bir sigara aldım ve oturdum.<br />

“Ne yapıyorsun?” soruma<br />

“hiç insanları seyrediyorum”<br />

diye yanıt verdi. Kafamı


kaldırdığımda, mağaranın<br />

enginliği, bir orasından bir<br />

burasından mağaraya ulaşmaya<br />

çalışan insanların gürültüleri ve<br />

görüntüleri gözüme çarptı. Ben<br />

o koşuşturma sırasında bütün<br />

bu fotoğraf karelerini zihnime<br />

alamamışım, Hakkı sayesinde<br />

bunu farkettim. Bu sahnenin<br />

kıssadan hissesi: “Arada bir<br />

kafanızı kaldırıp bulunduğunuz<br />

yeri ve etrafınızdakileri<br />

duyumsayınız”. Mağaracılık<br />

uğraşının en büyük hazlarından<br />

biri budur.<br />

Güven iyidir; özgüven kötüdür.<br />

Bu cümleyi ilk okuduğundan<br />

anlayan kişi bence mağaracılık<br />

uğraşı için iyi bir denge yakalamış<br />

demektir. Fiziksel-ruhsal<br />

durumunuza, malzemenize, ekip<br />

arkadaşlarınıza güvenebilmenizin<br />

ön şartları vardır. Hazırlık,<br />

araştırma, test, deneyim gibi<br />

bu ön şartlar yerine getirilmedi<br />

ise, güven duyamazsınız. Bu tür<br />

ön şartları azımsamanıza neden<br />

olacak öz güven ise tehlikeli bir<br />

duygudur. Bizim camiamızın<br />

başından geçen birkaç kötü<br />

deneyim bu yukarıdaki ilişki<br />

ile açıklanabilir. Mağaracılık<br />

uğraşının tüm yaşamınızı<br />

kaplayan bütüncül bir uğraş<br />

olması gerekir. Kişisel anlamda<br />

hazırlık, spor ve dayanıklılık<br />

kazanma, eğitim alma ve eğitim<br />

verme, malzeme bakımı ve<br />

merakı, ekip arkadaşları ile<br />

etkinlikler düzenleyip onların<br />

limitleri hakkında bilgi edinme<br />

çok ama çok önemli etkenlerdir.<br />

Ben tüm öğrencilik yaşamımda<br />

her Cumartesi saat 10’da, bir<br />

asker disiplini ve dakikliği ile<br />

ip üzerinde yeni arkadaşları<br />

eğitirken çok şey öğrendim.<br />

Merak edip laboratuvarlarda<br />

patlattığımız karabinler ve<br />

8-düğümleri de bana çok şey<br />

öğretti. Fiziksel ve psikolojik<br />

durumu iyileştirmeye çalıştım<br />

hep. Malzememe, eğitimime, ekip<br />

arkadaşlarıma güvendim. Buna<br />

rağmen kendi yaptıklarımda<br />

ve özellikle başkaları adına<br />

verdiğim kararlarda hiç<br />

özgüven sahibi olmadım. Hep<br />

sorguladım ve sordum. Bu<br />

nedenle bir şeyler yazmaya<br />

girişmeden önce bir cüretsizlik<br />

veya çekingenlik sorgulaması<br />

yaşadım. Çünkü hayat sizin bu<br />

güven düzeyinde kalamamanız<br />

için elinden geleni yaparken,<br />

artık mağaracılık uğraşının tüm<br />

yaşamınızı kaplayan bir uğraş<br />

olmaktan çıktığını üzülerek<br />

farkediveriyorsunuz.<br />

Gökten üç elma düşmüş: biri<br />

anlatanın, diğeri Ender’in,<br />

sonuncusu da okuyanların<br />

kafasına.<br />

* Başlık, editör tarafından<br />

atılmıştır. Fotoğraflar, Bedri<br />

Osmanoğlu’nun izniyle<br />

facebook’tan alınmıştır.<br />

Fotoğraflar<br />

Sayfa: 11 Dupnisa Mağarası,<br />

BÜMAK ekibi<br />

Sayfa 13 üst: Çukurpınar<br />

Mağarası, BÜMAK ekibi<br />

alt: Dağlı Kuylucu, BÜMAK ekibi,<br />

en sağda genç Bedri Osmanoğlu.<br />

13


AİLE BOYU MAĞARACILIK !<br />

EKİZOĞULLARI<br />

Yazan: Nezihi Ekizoğlu<br />

14


Akseki, beni mağaralar ile<br />

tanıştıran ekip ve uzun soluklu<br />

bir yaz ekspedisyonu. Ekip yine<br />

sağlam, Sait Hoca, Ender Hoca,<br />

Hakan Hoca, Turgay Abimiz<br />

ve birçok değerli arkadaşımız.<br />

Lokasyon Geyran Yaylası,<br />

ihbarlara bakılırsa mağaralardan<br />

çıkamayacağız gibi. Heyecan<br />

tavan yapmış çünkü birçoğu daha<br />

önce keşfedilmemiş mağaralar.<br />

Çadırlar kuruldu ve kamp alanına<br />

yerleşildi. Ekip liderimiz Ender<br />

hocamdan kuzenlerim ve iki<br />

kardeşimden oluşan kalabalık bir<br />

ekibin bir gecelik bize dahil olup<br />

olamayacağını soruyorum. Olur,<br />

tabi ki cevabını alınca hemen<br />

haber veriyorum bizimkilere. İki<br />

arabaya doluşup yola çıkıyorlar.<br />

Toplam 8 kişiler. Yedi tanesiyle<br />

aynı soy ismi taşıyorum. Bir kamp<br />

alanında bu kadar çok Ekizoğlu<br />

olacağını hiç düşünmezdim. :D<br />

İçlerinden en heveslisi ise Melisa.<br />

Her türlü ekstrem spora meraklı<br />

olan bu kuzenim başımızın tatlı<br />

belası. Hemen her hafta sonu<br />

bir etkinlik yapmak için tüm<br />

hafta başımızın etini yiyerek ya<br />

kanyona ya doğa yürüyüşüne<br />

ya da ilginç çılgın fikirlerini<br />

gerçekleştirmeye bizi de alet<br />

ediyor. Birde Polat. Mağaralar<br />

konusunda benden daha cesur<br />

davrandı. Polat bizim ailenin en<br />

küçüğüdür. Akıllı olduğu kadar<br />

iş bitirici kardeşimi mağaralarla<br />

tanıştırmak benim içinde büyük<br />

bir heyecandı. İhbarlarımızdan<br />

bir tanesine Ertan ile birlikte<br />

gittik fakat sonrasında çok dar<br />

olduğu için devam edemedik.<br />

Bizim ekip kampa teşrif edince<br />

sıska kardeşim Polat’ı akşamdan<br />

gaza getirdim ve o darallara<br />

sokmayı aklıma koydum. Sabah<br />

kahvaltıdan sonra çıtı pıtı<br />

kızlarımız olan kuzenim Aylin<br />

ve misafirimiz Sude’yi de alıp<br />

yola koyulduk. Yaklaşık yarım<br />

saat sonra mağara ağzındaydık.<br />

Benim kontrolümde önce<br />

Sude girdi ve devam etmek<br />

istemediğini söyledi. Arkasından<br />

Aylin de aynı cevabı verince bu<br />

sefer sıra geldi başkahramanımız<br />

Polat’a. Önce ben indim ve hemen<br />

peşimden Polat geldi aşağıya.<br />

Zaten mağaranın girişinde<br />

bir buçuk iki metrelik dar bir<br />

inişten sonra sağa ve sola iki<br />

kol ayrılıyor. Sağ kol taşlarla<br />

tıkanmış ve bir bebek başı anca<br />

geçer. Sol taraf ise yarık şeklinde<br />

ilerliyor ve yaklaşık iki metre<br />

sonra sola dönüyor. Fakat devamı<br />

var mı Polat’tan öğreneceğiz.<br />

Polat yanıma geliyor ışık tutup<br />

gösteriyorum yarığın sola dönen<br />

kısmını. Giderim abi ben diyor.<br />

Koçum benim. :D Bende sakin<br />

olmasını sıkıntılı bir durumda<br />

durmasını ve geri gelmesini<br />

söylüyorum. Anlaşıyoruz<br />

sorun yok diyor. Yarıktan yüz<br />

üstü sürünmek mümkün değil<br />

ancak bir omuzunun üzerinde<br />

sürünebilirsin. Polat’ta öyle<br />

yapıyor. Ama taşlar engel olunca<br />

birlikte dikkatli bir şekilde taşları<br />

temizlemeye koyuluyoruz. Polat<br />

sürüyerek getiriyor ben güvenli<br />

bir yere bırakıyorum taşları.<br />

Ve yol açılıyor. Polat ilerleyip<br />

dönüşe gelince abi devam ediyor<br />

diye sesleniyor. Gidebilir misin<br />

diyorum evet diyor. İçimi bir<br />

korku aldı. Sığıpta giremediğim<br />

bir yere kardeşimi yolladım.<br />

Başına bir şey gelirse nasıl<br />

yardım ederim kardeşime nasıl<br />

kurtarırım onu? Bilmiyorum<br />

ama Polat’a güvenim sonsuz.<br />

Polat’tan bir ses daha geliyor –Abi<br />

aşağıya doğru bir iniş var! İşte<br />

buradan sonrasını diyalog halinde<br />

özetleyeyim.<br />

-Abi aşağıya doğru iniş var!<br />

-Polat, dikkatli ol abim. Girişi dar<br />

mı geniş mi?<br />

-Ben sığarım abi ama sen<br />

sığmazsın ;) taş atıyım mı?<br />

-Taş var mı abim etrafında?<br />

-Var abi bir sn. alıyorum.<br />

-Bekle atma. Yukarıdakiler<br />

sessiz olun. (Taş ne kadar gidecek<br />

dinlemeliyim değil mi? )<br />

-Tamam abi<br />

-Polat at abim taşı<br />

-Atıyorum abi. Tak tuk ses kesildi<br />

-Polat derin değil mi abim?<br />

-Abi herhalde taş bir yerlere<br />

takıldı bir tane daha atayım mı?<br />

-At abim.<br />

-Atıyorum. Tak tuk tak tuk. Abi<br />

burası gidiyor belki bir 20 – 30<br />

metre kadar.<br />

-Tamam abim ama duyamadım<br />

-bir taş daha at yukardakiler<br />

sessiz olun.<br />

-Tamam abi (demesiyle<br />

-Polat’tan bir çığlık<br />

aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa<br />

diye)<br />

Çığlığı duymamla bütün tüylerim<br />

diken diken ve adrenalin<br />

patlaması yaşıyorum. Korkum<br />

Polat’ın başına bir şey gelmesiydi<br />

yoksa korktuğum başıma mı<br />

geldi? Fakat bir saniye ses benden<br />

uzaklaşır gibi azalarak gelmedi.<br />

Sesin tonu ve uzaklığı aynıydı!<br />

Peki ne olmuştu? Taşı eline mi<br />

düşürdü ayağına mı düşürdü<br />

merak içinde sordum.<br />

-Polat noldu abim bir şeyin var<br />

mı?<br />

-Yok abi bir şeyim.<br />

-Niye bağırdın o zaman abim?<br />

-Abi taş diye elime kurbağa<br />

almışım birden hareket edince<br />

boşluğuma geldi :D<br />

-Abim Allah belanı vermesin<br />

ödüm patladı.<br />

Dememle bende Polat ta<br />

kahkahayı bastık. Polat’ın<br />

ilk mağara macerası bize<br />

mağaranın gittiği fikrini verdi.<br />

Daha sonra Hakan hocam orada<br />

güzel bir çalışma ile mağaranın<br />

derinliklerine ulaştı ve halen<br />

devam ettiğini söyledi.<br />

15


YOL VER BANA ÇIBIK BELİ GEÇEYİM<br />

Bir HÜMAK Hatırası<br />

Selim Erdoğan<br />

1998 yılının sıcak bir<br />

sonbahar akşamında<br />

üyelerimizden Barış<br />

Karaoğlu’nun lisans tezi<br />

alanı olarak belirlenen<br />

Antalya Yeşilkaraman<br />

köyündeki bir mağarayı<br />

incelemek amacıyla yola<br />

çıktık. Emrah Pekkan,<br />

Barış Karaoğlu ve Selim<br />

Erdoğan’dan oluşan<br />

HÜMAK ekibinin öncelikli<br />

amacı Barış’ın tezine katkı<br />

vermek olsa da, mağaraya<br />

ilişkin öncü duyumlar<br />

ilginç bir maceraya doğru<br />

yol aldığımızı söylüyordu.<br />

Ankara’dan otobüsle<br />

Antalya’ya geçecek,<br />

oradan kiralayacağımız<br />

araçla da Yeşilkaraman<br />

köyüne geçecektik. Gerekli<br />

mağara malzemelerinin<br />

yanı sıra hidrokimya ve<br />

jeohidrolojik analizler<br />

için gerekli örnekleme ve<br />

yerinde ölçümler için ihtiyaç<br />

duyacağımız hidrojeolojik<br />

ekipmanı da yanımıza<br />

almıştık.<br />

Kocain ve Tabaklar<br />

mağaraları gibi HÜMAK’ın<br />

geleneksel eğitim sahalarını<br />

kapsayan Antalya’ya<br />

yabancı değildik. Kırkgözler<br />

ve Kovanlık dolaylarındaki<br />

mağaralara ulaşabilmek<br />

için sabır gerektiren<br />

yürüyüşlere alışkın<br />

olduğumuzdan, kolayca<br />

girilebilecek bir mağara da<br />

beklemiyorduk açıkçası. Peki<br />

ya Yeşilkaraman Mağarası?<br />

Neler sunacaktı bize?<br />

Sabah ulaştığımız<br />

Antalya’dan kiraladığımız<br />

araca malzemelerimizi<br />

yükleyerek yola çıktık.<br />

Köye Antalya – Isparta<br />

karayoluyla kolayca<br />

ulaşabileceğimizi bize kimse<br />

söylemediğinden, Antalya<br />

– Burdur karayolundan<br />

yolun doğu kesimindeki<br />

köylere doğru uygun bir<br />

bağlantı araya araya<br />

kendimizi en kuzeyde,<br />

Kırkgözler kaynağının yanı<br />

başında bulduk. Belki de<br />

alışık olduğumuz bu güzel<br />

yere gidebilmek için bahane<br />

yaratmıştık.<br />

Emrah’ın hazırladığı ve<br />

yalnız arazi koşullarında<br />

değil şehirde bile “mükellef”<br />

olarak tanımlanabilecek<br />

kahvaltı masasına kurulduk.<br />

Güzelim kaynağın yanı<br />

başında faaliyet gösteren<br />

kireç ocağının bu değerli<br />

ekosisteme verdiği zararı<br />

da yatırdık masaya.<br />

“yetkililer uyuyor”, “yok<br />

abi, böyle gelmiş böyle<br />

gider” türü klişeler eşliğinde<br />

kahvaltımızı tamamlayıp<br />

Emrah’ın emeğine gereken<br />

saygıyı gösterdikten sonra<br />

yeniden yola koyulduk.<br />

Gaziler- Kirişçiler-Kızıllı<br />

köylerini takip eden<br />

oldukça dolambaçlı bir<br />

güzergah izleyerek, arada<br />

sırada kaybolup bozuntuya<br />

vermeyerek Yeşilkaraman’a<br />

öğleden sonra ulaşmayı<br />

başardık. Normalde<br />

Antalya’dan yarım saat<br />

sürecek bir yolu yaklaşık 2<br />

saatte alarak ulaşılması güç<br />

bir rekora imza atmıştık.<br />

İşin daha da komik tarafı<br />

Yeşilkaraman’ın nispeten<br />

düz sayılabilecek bir arazide<br />

bulunuyor olmasıydı.<br />

Yani yol boyunca tepeler<br />

vadiler aşmamış, dağlara<br />

tırmanmamıştık. Buna<br />

rağmen koskoca bir<br />

sabahı Antalya Traverten<br />

Platosu’nun tozlu yollarında<br />

tüketmeyi başarmıştık.<br />

Köye ulaşır ulaşmaz<br />

ilk iş olarak Jandarma<br />

Karakolu’na giderek<br />

ekibimizi tanıtıp<br />

amacımızı anlattık. Daha<br />

fazla vakit kaybetmek<br />

istemediğimizden hızla<br />

mağaranın girişini<br />

bilen birisini aramaya<br />

koyulmuştuk ki Musa<br />

Dayı’yla karşılaştık. Musa<br />

Dayı Yeşilkaraman’ın<br />

köy bekçiliğini yapan<br />

kişiydi. Bir yandan<br />

neden geldiğimizi, ne<br />

yapacağımızı, mağaracılığın<br />

ne olduğunu, neden<br />

böylesine gereksiz işlerle<br />

uğraştığımızı anlatmaya<br />

çalışırken bir yandan<br />

da köyün yakınındaki<br />

tepeleri gözlerimizle<br />

tarıyor, mağaranın girişini<br />

kestirmeye çalışıyorduk.<br />

Tam arabaya doğru<br />

hamle yapmıştık ki Musa<br />

Dayı emin adımlarla köy<br />

çıkışına doğru yöneldi. Barış<br />

seslendi, “Dayı gel arabayla<br />

gidelim!”. Musa Dayı’nın<br />

cevabı jeolojik bir tuhaflığı<br />

daha bulgularımıza ekledi:<br />

“Siz arabayla takip edin,<br />

mağara şurada zaten!”.<br />

17


Musa Dayı’nın gösterdiği<br />

yer travertendi ve bilinen<br />

birkaç küçük kovuk dışında<br />

Antalya’da travertende<br />

gelişmiş büyük bir mağara<br />

yoktu!<br />

Mağara ağzına<br />

ulaştığımızda ilk<br />

gördüğümüz mağaradan<br />

dışarı doğru çıkan kuru<br />

dere yatağı oldu. Küçük ve<br />

orta boy çakıllar buradan<br />

dışarı zaman zaman taşkın<br />

debisiyle su çıkışı olduğunu<br />

gösteriyordu. Travertende,<br />

platoda bir mağara, hem<br />

de yüksek debili su çıkışı<br />

olan? “Neredeyiz?” diye<br />

sorgularken bir yandan da<br />

giyiniyorduk. Kuru dere<br />

yatağını gören Emrah<br />

içeride karşılaşmamız olası<br />

bir gölü düşünerek “abi botu<br />

da alalım” dedi.<br />

“Örnekleme ve ölçüm<br />

ekipmanı, bot, ip,<br />

haritalama malzemesi,<br />

başka? Sanki bir şey unuttuk<br />

gibi, ama ne?” Neyse,<br />

inşallah eksiğimiz yoktur!<br />

Mağara düz bir girişle<br />

başlıyor, tabanda uzanan<br />

akım yatağını takip ederek<br />

hafif eğimlerle karanlığa<br />

doğru uzanıyor. Yer yer<br />

eğilerek geçebildiğimiz<br />

pasajlar, galerinin kıvrım<br />

yaptığı noktalara çökelmiş<br />

silt-kum boyu sedimanlar<br />

ve bir süre sonra kendi<br />

aydınlatmalarımızın<br />

ışığıyla başbaşa kalıyoruz.<br />

Neredeyse yok denecek<br />

kadar az mağara oluşumu<br />

ve mağaranın giriş ağzına<br />

doğru sol duvarı boyunca<br />

gözlenen karstlaşamaz<br />

kayaç mostraları Aksu<br />

formasyonu ile travertenin<br />

dokanağında ilerlediğimizi<br />

düşündürüyor. Herhangi<br />

18<br />

bir zorluk? Yok! Mağara<br />

süsleri? O da yok! İri çakıllı<br />

taban malzemesi ve kpmuş<br />

iri bloklar arasında ufak<br />

iniş çıkışlarla ilerliyoruz,<br />

o kadar! Tanrım, ne<br />

kadar sıkıcı bir mağara<br />

diye düşünürken bir<br />

göle ulaşıyoruz. Gölün<br />

ilerisine doğru ışıklarımızı<br />

yoğunlaştırdığımızda ise<br />

mağaranın daha fazla<br />

gitmediğini görüyor ve<br />

hayal kırıklığı girdabında<br />

boğuluyoruz.<br />

“Neyse, beyler haydi<br />

haritalamaya başlayalım!”.<br />

Klino ve pusulada Emrah,<br />

şeritmetrede Selim ve<br />

yazmalı çizmeli çalgılarda<br />

Barış, orkestra hazır!<br />

İstasyonları tek tek geçerken<br />

“acaba gözden kaçmış<br />

bir tanecik sarkıt olabilir<br />

mi?” diye tavanı tarıyoruz<br />

umutsuzca. O sırada dar bir<br />

pasajın tavanında yaklaşık<br />

150-200 bireyden oluşan<br />

sevimli bir yarasa kolonisi<br />

görüyoruz. “Oh be, sonunda<br />

mağarada olduğumuzu<br />

hatırladık!”. Hem ev<br />

sahiplerine rahatsızlık<br />

vermemek, hem de dar<br />

galeride yarasa sağanağına<br />

maruz kalmamak niyetiyle<br />

Selim “beyler, sessiz ve yavaş<br />

hareketlerle” diye gereksiz<br />

bir uyarı yapıyor. Gereksiz<br />

mi?<br />

Barış hedef noktasında<br />

ileri istasyona doğru<br />

çekilirken az önceki<br />

uyarının gereksizliğine<br />

yüksek perdeden vurgu<br />

yapıyor: “Abi burası iyi<br />

mi?”. Yan yana duran<br />

Selim ve Emrah bir an<br />

göz göze gelip doğrudan<br />

yere kapanıyorlar. Barış o<br />

kadar şanslı değil, çünkü<br />

üzerine kapatacak bir botu<br />

yok! Pasajın iki ucundan<br />

gelen “Aaah, abi nooluyo<br />

yaaa?” ve “hani uçarken<br />

çarpmıyodu bunlar be?”<br />

haykırışları birbirine<br />

karışıyor. Yaklaşık 1<br />

dakika sürüyor yarasa<br />

fırtınası. O bir asır gibi gelen<br />

dakika boyunca Selim’in<br />

“Ulen Barış! Ulen Barış!”<br />

serzenişlerine Emrah’ın<br />

“bi yorulun artık yaaa”<br />

beklentisi ekleniyor.<br />

Sonunda sakinleşiyorlar,<br />

biz de kaldığımız yerden<br />

ölçümleri almaya devam<br />

edebiliyoruz.<br />

Sonunda göle geri<br />

dönüyoruz. İlerisi kapalı<br />

gibi dursa da Emrah’ın<br />

kafasında soru işaretleri<br />

var, “abi ben botla gidip uca<br />

bakacağım” diyor. Bir süre<br />

sonra Emrah Reis durgun<br />

suda mağaranın sonuna<br />

doğru yol almaya başlıyor.<br />

En uç noktaya ulaştığında<br />

son sandığımızın aslında<br />

“sezon finali” olduğunu<br />

belirten haberi ulaştırıyor:<br />

“Yaa burada suyla kayanın<br />

arasında 1 santimlik bir<br />

açıklık var?”.<br />

Haydaaa! Ne yapmalı<br />

şimdi? Emrah “abi ben<br />

soyunup öbür tarafa<br />

bir geçmeyi deneyeyim<br />

mi?” diye soruyor. Uzun<br />

tartışmalardan sonra bu<br />

deneme yüzünden dönüşte<br />

Barış’ın tez danışmanı Prof.<br />

Dr.Mehmet EKMEKÇİ’den<br />

yenecek fırçanın korkusu<br />

Emrah’ın keşif tutkusuna<br />

galip geliyor ve ekip son<br />

noktaya “soru işareti”<br />

koyarak dönüşe geçiyor.<br />

Dönüş yolunda hala<br />

Emrah’ın sitemi var: “Abi<br />

nereden bilecekti Mehmet<br />

Hoca? Kafayı bi uzatıp


akacaktım!”. Yol üzerinde<br />

daha önce belirledikleri<br />

noktalardan X-Ray analizi<br />

için sediman ve hidrokimya<br />

deneyleri için su örneklerini<br />

aldıktan sonra mağara<br />

çıkışına yöneliyorlar. O<br />

sırada uzaktan gelen bir ses<br />

mağaranın büyülü ortamını<br />

yerle yeksan ediyor: “Orada<br />

mısınız??? Heeey! Orada<br />

kimse var mı???”<br />

Mağara ağzını aydınlatan<br />

günbatımının alacakaranlığı<br />

içerisinde birkaç siluet<br />

sarsak hareketlerle, düşer<br />

kalkar gibi bir görünüp<br />

bir kaybolarak ekibe<br />

doğru gelmektedir. “İyi<br />

de, kim bunlar?”. Bir iki<br />

dakika içerisinde siluetler<br />

renklenmeye, üzerlerindeki<br />

yeşil üniformalar ve<br />

başlarındaki kepler<br />

belirginleşmeye başlar.<br />

Artık yüz yüze geldiklerinde<br />

jandarma oldukları<br />

anlaşılan siluetlerin<br />

en önünde bulunanı<br />

duraksamadan sorgu<br />

faslına geçer: “Neredesiniz<br />

kardeşim bu kadar saat?<br />

Hepimiz seferber olduk<br />

size bir şey oldu diye!”. İyi<br />

de, topu topu 3-4 saat<br />

kalmışız mağarada, içeride<br />

olduğumuz da belli. Ne var ki<br />

bunda bu kadar büyütecek?<br />

Mağaradan çıkış,<br />

haznelerin ve tulumların<br />

temizlenmesi, toparlanma<br />

derken bir yandan da<br />

jandarmaya sözlü rapor<br />

sunuluyor. Küçük bir<br />

mağara olduğundan hem<br />

jandarma hem de yöre<br />

halkı mağaranın içini gayet<br />

iyi biliyor. Defalarca girip<br />

çıktıkları mağaraya ilişkin<br />

merak ettikleri bir şey<br />

kalmamış. Buna rağmen<br />

ekibin orada ne araştırdığı, o<br />

kadar saat içeride ne yaptığı<br />

merak konusu. “Mağaranın<br />

haritasını çizdik, analiz için<br />

örnek aldık” açıklamaları<br />

bu merakı daha da<br />

kamçılıyor: “İyi de ne gerek<br />

var mağaranın haritasını<br />

çizmeye, ölçüm-örnekleme<br />

yapmaya? Yol mu geçecek<br />

mağaranın içinden?<br />

Kadastrocu musunuz siz?”<br />

Mağara kolay bir mağara,<br />

girdikleri gibi enerjik<br />

çıkıyorlar dışarı. Ama<br />

açıklamasını yapmaktan<br />

bitap düşüyor ekip. Sonunda<br />

Musa Dayı cankurtaran<br />

vazifesi görüyor: “Muhtar<br />

sizi akşam yemeğine<br />

bekliyor”.<br />

Barış sevincini<br />

saklayamıyor: “Abi açlıktan<br />

ölecektik, şimdi ne mükellef<br />

bi köy sofrası kurmuştur<br />

Muhtar!”. Düşüyorlar<br />

yola, birkaç on metrelik<br />

yürüyüşten sonra Muhtar’ın<br />

evine ulaşıyorlar. Kapıyı<br />

evin hanımı açıyor, buyur<br />

ediyor ekibi içeri. Utana<br />

sıkıla haneye dahil olan ekip<br />

oturma odasına girdiğinde<br />

Muhtar karşılıyor ekibi.<br />

Üzerinde atleti ve çizgili<br />

Sümerbank pijamasıyla<br />

yer sofrasına buyur<br />

ediyor doğrudan. Ekip<br />

birbirine bakıyor, sonra<br />

Selim Muhtar’a “müsait<br />

değilsiniz galiba, rahatsızlık<br />

vermeyelim. Biz kısaca<br />

yaptıklarımızı anlatıp yola<br />

çıkalım” diyor. Muhtar eliyle<br />

sofrayı gösteriyor ve “yiyin<br />

de öyle gidin” diyor.<br />

Sofrada üç kap sulu yemek<br />

var, ama sunum tavrı biraz<br />

“haydi yiyin de gidin”<br />

şeklinde olunca herkes<br />

açlığını unutuyor. Muhtar<br />

televizyonun karşısındaki<br />

sedire uzanıyor, ekip ise<br />

gönülsüzce sofranın başına<br />

geçiyor. Ortalık mağaradan<br />

da sessiz. Herkes “bir an<br />

önce yemek bitse de yolcu<br />

yoluna gitse” havasında.<br />

Bir anda Muhtar yattığı<br />

yerden zıpkın gibi fırlıyor,<br />

televizyon sehpasının<br />

yanında duran oda spreyi<br />

şişesini kaptığı gibi yemek<br />

yiyen ekip üyelerinin üzerine<br />

sıkmaya başlıyor! Üzerlerine<br />

sinmiş olan karpit kokusu<br />

belli ki Muhtar’ı çok rahatsız<br />

etmiş!<br />

İlk şaşkınlığı attıktan<br />

sonra Emrah usulca<br />

Selim’e eğiliyor ve “abi<br />

Muhtar bizi resmen sinek<br />

gibi ilaçladı. Eline raket<br />

alıp da girişmeden önce<br />

müsaade istesek” diyor.<br />

Derhal ayaklanan ekip bir<br />

çırpıda Muhtar’la vedalaşıp,<br />

evin hanımına teşekkür<br />

edip oradan uzaklaşıyor.<br />

Arkadan Muhtar’ın<br />

“yine bekleriz” davetini<br />

işitiyorlar, ya da onlara öyle<br />

geliyor. Dönüp arkasına<br />

bakan bile yok. Arabayla<br />

Antalya istikametinde<br />

tozu dumana katarak<br />

uzaklaşırlarken üzerlerinde<br />

hala oda spreyinin kimyasal<br />

kokusu, akıllarında ise<br />

mağaranın sonundaki o 1<br />

cm’lik açıklık var. Hani o<br />

mağaraya girerken “bir şey<br />

unuttuk ama ne?” sorusu<br />

vardı ya, işte o da tam o<br />

anda yanıtını buluyor:<br />

“Haydaaa!!! Fotoğraf ???”<br />

19


Mağaracının gökyüzünü tekrar<br />

görebilmesini sağlayan güzel icat<br />

cumar…<br />

CUMAR<br />

Mesut Şen<br />

Tek ip tekniğinin temel prensibi<br />

sabit ip hattı üzerinde kişinin<br />

kendisinin ilerlemesi. Tabi bunu<br />

çıplak elle yapmıyoruz, iniş ve çıkış<br />

için kullanılan özel malzemeler<br />

var. Mağara kazalarının büyük<br />

bir kısmı teknik malzeme<br />

kullanmaksızın ip kullanımından<br />

kaynaklanıyor. Bunu özellikle<br />

belirtmek isterim ki teknik<br />

malzeme ve yeterli eğitim<br />

ve deneyime sahip olmadan<br />

kesinlikle sadece ipe güvenerek<br />

iniş ve çıkış yapılmamalı. Dünya<br />

çapında istatistiklere göre<br />

ölümlü mağaranın kazaları<br />

hemen hemen hepsi ipsiz tımanış<br />

yapmak ve teknik malzemesiz ip<br />

kullanmaktan kaynaklanıyor.<br />

İpte tırmanmak için<br />

mağaracılıkta cumar ismini<br />

verdiğimiz aletleri kullanıyoruz,<br />

İngilizce jummar’dan geliyor<br />

kelime, tam Türkçesi ip kıskacı.<br />

Aletin ipte yukarı ilerlemesine izin<br />

veren fakat aşağıya kaymamasını<br />

sağlayan dişli bir kıskacı var. El<br />

için kullanılanda tutuş kolaylığı<br />

sağlamak için bir sap, her<br />

cumar tipinde ise bağlantıyı<br />

sağlamak için bir ya da birden<br />

fazla delik mevcut. İp tutuşunu<br />

sağlayabilen başka aletler de var<br />

fakat mağaracılık için en uygun<br />

olanı cumar. Çünkü diğer aletler<br />

her koşulda ipi tutamayabiliyor.<br />

Koşullar cumar için çok<br />

farketmiyor, kıskaçta bulunan<br />

dişler ipe bir miktar zarar verse<br />

de ıslak, çamurlu ya da donmuş<br />

ipte bile cumarın ipi tutmasını<br />

sağlıyor.<br />

Tek ip tekniğinde kişisel<br />

malzemeler arasında iki tip<br />

cumar buluyor, bunlardan biri<br />

göğüs cumarı diğeri ise el cumarı.<br />

Göğüs cumarı, koşum bağlantısını<br />

yapan delta karabininin üst<br />

orta kısmına takılan bir alet. Alt<br />

bağlantısı deltaya, üst bağlantısı<br />

ise ipte ilerleme esnasında cumar<br />

pozisyonunu koruyabilmek için<br />

göğüs perlonuna bağlanıyor.<br />

Delta ile göğüs cumarı arasına<br />

kesinlikle karabin takılmamalı.<br />

Eğer araya karabin takılırsa<br />

ipte yükselme mesafesi kısalıyor.<br />

Göğüs cumarının bağlantısı<br />

20


yapılırken yönüne dikkat<br />

edilmeli yoksa cumar kullanım<br />

esnasında yön değiştirebiliyor.<br />

Göğüs cumarının işlevi el cumarı<br />

ile yükselme yapıldığı anda ipte<br />

ilerleyerek yükselme mesafesini<br />

korumak, kullanıcı el cumarını<br />

bıraktığı anda ağırlık göğüs<br />

cumarına biniyor, bu sayede<br />

yükselme gerçekleşmiş oluyor.<br />

Göğüs cumarının tipleri ise<br />

standart farklı markaların<br />

göğüs cumarları aynı tipte. Fiyat<br />

olarak, karabinlerden sonra TİT<br />

takımının en ucuz malzemesi.<br />

Kişisel malzemeler arasındaki<br />

diğer cumar ise el cumarı. Göğüs<br />

cumarına benzeyen fakat el ile<br />

tutmayı kolaylaştırmak için<br />

tutamağı bulunan bir cumar.<br />

Uzun kısa ya da göbek bağı denilen<br />

bir ip ile deltaya bağlanıyor.<br />

Eğer teknik olarak kullanıcı hata<br />

yapmaz ise bu bağlantıya ihtiyaç<br />

yok ama herhangi bir hata yada<br />

aksaklık durumunda cumarın<br />

yetişilemeyeceği bir mesafede ya<br />

da ipte kalmaması için kullanılıyor<br />

bu bağlantı. El cumarındaki diğer<br />

bağlantı ise üzengi, kişinin boyuna<br />

göre değişen uzunlukta bir ip<br />

sonunda ayağı geçirip basabilmek<br />

için bir halka mevcut. Yük göğüs<br />

cumarında iken el cumarı yukarı<br />

kaldırılıyor, bu esnada üzengiye<br />

basmamak gerek, el cumarı<br />

kaldırıldıktan sonra üzengiye<br />

basılıp ipte yükseliniyor. Yükselme<br />

için el cumarı eğer çok yukarı<br />

kaldırılırsa üzengiye basmak<br />

için ayağın o kadar çok yukarıya<br />

kalkması gerekiyor. Mesafe<br />

açısından daha avantajlı görünse<br />

de kısa sürede yorulmaya sebep<br />

olduğu için yükselme esnasında el<br />

cumarını çok fazla kaldırmadan<br />

hamleler yapmak gerekiyor. El<br />

cumarının iki tipi mevcut biri<br />

tutamağı olan esas el cumarı<br />

diğeri ise genel cumar kullanımı<br />

için üretilmiş olan tutamaksız düz<br />

modeli, Petzl’da model ismi Basic.<br />

Tutamaklı olan daha rahat fakat<br />

iki dezavantajı var. İlki cumarın<br />

çok büyük olması, özellikle<br />

darallarda ilerlerken el cumarını<br />

muhafaza etmek zor olabiliyor.<br />

İkincisi ise tutamak için ayrılan<br />

mesafenin ipte yapılan hamlede<br />

yükselme mesafesini kısaltması.<br />

Bu dezavantajlar genel kullanım<br />

için olan cumar Basic’te yok.<br />

Tutamağı olmadığı için yükselme<br />

mesafesi daha fazla, daha<br />

küçük olması da taşınabilirliğini<br />

arttırıyor. Petzl’ın yeni ürettiği<br />

Basic mağaracılıkta kullanım için<br />

çok daha uygun, üst kısmında<br />

tutuşu kolaylaştırmak için çentikli<br />

bir kısım mevcut. Altındaki delik<br />

ise hem göğüs bağlantısını hem de<br />

üzengiyi takmak için daha geniş.<br />

Ağaç tırmanışı için iki tutamaklı<br />

üretilen bir cumar daha var fakat<br />

mağarada taşımak oldukça zor<br />

olur diye düşünüyorum ve fiyatı<br />

da normal cumarın yaklaşık üç<br />

katı kadar.<br />

TİT takımındaki malzemeler<br />

arasında çoğunlukla yer almasa<br />

da uzun dikeyler için olmazsa<br />

olmaz bir cumar daha var, ayak<br />

cumarı. Küçük bir kıskaç kısmı<br />

ve ayağı saran kayışlardan<br />

oluşuyor. Üzengiye bastığınızda<br />

boşta kalacak olan ayağa<br />

takılıyor. Ayak cumarı sayesinde<br />

uzun mesafeleri kısa sürede<br />

yorulmadan çıkmak mümkün.<br />

Diğer cumarlar gibi ipe giriliyor,<br />

üzengiye basıp yükselirken ayak<br />

cumarının olduğu ayak yükseltilip<br />

daha sonra onunla basılıp<br />

yükselmenin yanında iki ayağı<br />

aynı anda kaldırıp aynı anda<br />

basıp yükselmek gibi iki farklı<br />

şekilde kullanılıyor. Aynı anda<br />

basıp yükselmek daha az yorucu,<br />

sırayla basıp yükselmek ise daha<br />

hızlı ilerlemeyi sağlıyor.<br />

Kişisel TİT takımı haricinde<br />

cumarların farklı yerlerde de<br />

kullanılabiliyor. En önemlisi<br />

makara sistemlerinde<br />

kullanılması. Makaraya takılan<br />

harici bir karabine bağlanarak,<br />

makarada çekilen ipin aksi yönde<br />

hareket etmesini engelliyor.<br />

Bu sayede makaradaki yük<br />

çekilme esnasında yükselirken,<br />

ip bırakıldığında yük aşağıya<br />

düşmüyor.<br />

Cumarların bakımında en<br />

önemli nokta kıskaç dişlerinin<br />

temiz olması. Çamurlu iplerde<br />

kullanımdan sonra ya da cumarın<br />

çamurlanmasından kıskacın<br />

mutlaka temizlenmesi gerekiyor.<br />

Çünkü dişlerin üzerindeki<br />

çamurun kuruması cumarın ipi<br />

sağlam bir şekilde tutmamasına<br />

sebep olabiliyor.<br />

Kullanım esnasında cumarın ipe<br />

zarar vermemesi için de dikkat<br />

edilmesi gereken durumlar<br />

var. Bunların başında cumarda<br />

yük varken kıskacı sökmeye<br />

çalışmamak geliyor. Tek ip<br />

tekniğine yeni başlayanların<br />

çoğunlukla yaptığı bir hata<br />

üzengiye basarken el cumarını<br />

açmaya çalışmak ve ipte tam<br />

yükselmeden göğüs cumarını<br />

açmaya çalışmak ipe ciddi<br />

zararlar verebiliyor. Cumar<br />

kilidini açarken cumarın serbest<br />

kalması gerektiği için istasyon<br />

geçişlerinde el cumarını istasyon<br />

düğümüne dayamak da ipe zarar<br />

verecek en büyük hatalardan<br />

birisi, düğümde sıkışan cumarı<br />

açmaya çalışırken cumarın<br />

dişleri ipin mantosunu yırtıyor.<br />

Kesinlikle dikkat edilmesi gereken<br />

bir durum var ki ölümcül kazalara<br />

yol açabilir! Eğer ipte cumar takılı<br />

iken kayadan destek alarak kısa<br />

mesafe dahi olsa tırmanılırsa el<br />

cumarının kesinlikle tırmanma<br />

esnasında yukarıya çekilmesi<br />

gerekiyor! Aksi takdirde el<br />

cumarı aşağıda kalacak ve<br />

tırmanış esnasında bir düşme<br />

yaşanırsa cumara yük binmesiyle<br />

cumarın dişlerinin ipi koparması<br />

kaçınılmaz bir durum.<br />

21

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!