16.09.2015 Views

İlahilerYetim

bir-dunya-muzik-09-2015

bir-dunya-muzik-09-2015

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

TRT AYLIK MÜZİK DERGİSİ • SAYI 2 • EYLÜL 2015<br />

Türküler Öksüz<br />

<strong>İlahilerYetim</strong><br />

MUZAFFER AKGÜN ve AHMET HATİPOĞLU’na veda!<br />

Dev koroların şefi<br />

Zafer GÜNDOĞDU<br />

Kemençe ile evrensel bir yolculuk<br />

Ahmet Kadri RİZELİ<br />

İtalyan pop-rock grubu<br />

TURKISH CAFÈ


Radyoculara Bir Armağan<br />

Söz: Şenol Göka<br />

Beste - Solist: Kerem Demircioğlu<br />

Düzenleme: Murat Tunalı<br />

Tulum: Volkan Arslan<br />

Supervisor: Amber Türkmen


Bir Dünya Selam,<br />

Amber TÜRKMEN<br />

TRT Radyo Dairesi Başkanı,<br />

TRT Müzik Dairesi Başkan V.<br />

Müzik dünyasına sonbahar erken geldi ne yazık ki!<br />

Geçtiğimiz ay adeta bir yaprak dökümü yaşadık.<br />

Ağustos’un hemen başında Muzaffer Akgün’ü, sonunda Ahmet Hatipoğlu’nu<br />

ebediyete uğurladık.<br />

Her ikisi de TRT ve ülkemiz için yeri doldurulamayacak büyük kayıplar.<br />

Muzaffer Akgün; Türk insanını radyoların başına toplayan, kendi kültürüyle buluşturan<br />

“Yurttan Sesler Korosu”nun ilk kadrosundaki karakteristik seslerin başında geliyordu.<br />

Halk birçok türküyü onun sesinden sevdi, ondan öğrendi. Türkülerin anası öncü kişiliği,<br />

duruşu, tevazuuyla yeni nesillere örnek oldu, onları cesaretlendirdi.<br />

Ahmet Hatipoğlu, gönül verdiği tasavvuf müziğini halkla ve gelecek nesillerle<br />

buluşturmaya hayatını adayan bir neferdi. Saz sanatçısı, icracı, şef, bestekar, düşünür,<br />

yazar, araştırmacı ve hocaydı. Yeni form çalışmalarıyla tasavvuf müziğine yeni bir soluk<br />

getirdi. Yurt dışında verdiği konserlerle Türk Tasavvuf Müziği’ni dünyaya tanıttı. Ardında<br />

yüzlerce eser ve bu sanata gönül vermiş öğrenci bıraktı.<br />

Dergimizin kapağını bu iki büyük müzik insanına ayırdık.<br />

Muzaffer Akgün’ü ve Ahmet Hatipoğlu’nu özel sayfalarla anarken, onların sanata ve<br />

hayata bakışlarını kendi sözleriyle anlatmayı seçtik.<br />

“Bir Dünya Müzik” dergisi olarak, TRT’nin Türkiye’ye mal olmuş sanatçılarını, sohbet<br />

sayfalarımızda okurlarla buluşturmayı sürdürüyoruz.<br />

Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği korolarımızın değerli şeflerinden<br />

Zafer Gündoğdu ve Ahmet Kadri Rizeli röportajlarını keyifle okuyacağınızı umuyorum.<br />

Bu dergi için yola çıkarken, yarım asrı aşan deneyime ve çalışanlarının birikimine olan<br />

güvenimizi vurgulamıştık.<br />

Bunu doğrular şekilde dergimizin gönüllü yazar ve muhabir kadrosu her sayıda daha<br />

da zenginleşiyor.<br />

Elbette, Müzik Dairesi Başkanlığı’nın, TRT radyolarının yönetici ve çalışanları da dergi<br />

ekibinin bilgi kaynağı ve doğal danışmanları olmayı sürdürecekler.<br />

Bu destekten güç alan “Bir Dünya Müzik” dergisi, internetin ve e-derginin avantajıyla<br />

çok sayıda okura ulaştı bile.<br />

Yeni sayılarda buluşmak dileği ile müzikle kalın.<br />

3


BİR DÜNYA KONU<br />

TÜRKİYE RADYO TELEVİZYON<br />

KURUMU ADINA SAHİBİ ve<br />

GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />

Amber TÜRKMEN<br />

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />

Birsen YÜKSEL TAYMAZ<br />

EDİTÖR<br />

Hakan DİLAVER<br />

BİR SEVDA<br />

MASALI<br />

“Türkülerin Anası” hayatını kaybetti.<br />

“Kışlalar” öksüz bugün... “Yurttan Sesler<br />

Korosu”nun unutulmaz sesi, bir dönemin<br />

tartışmasız “star”ı Muzaffer Akgün<br />

anlatıyor…<br />

ÇAĞIMIZIN<br />

ITRİ’Sİ<br />

BİR DÜNYA<br />

RADYO<br />

DEV KOROLARIN<br />

ŞEFİ<br />

12<br />

16<br />

Türk Tasavvuf Müziği’ni, yeni formlarla<br />

halkla buluşturan, dünyaya tanıtan<br />

Ahmet Hatipoğlu, arkasında yüzlerce eser<br />

bırakarak aramızdan ayrıldı. Kendi sözleriyle<br />

Hatipoğlu’nun Türk müziğine bakışı…<br />

20<br />

TRT Radyo 1, müziğin her rengini<br />

dinleyicisiyle buluşturuyor. Ankara, İstanbul<br />

ve İzmir radyolarınca hazırlanan programlar<br />

dinleyiciyi müzik tarihimizde engin bir<br />

yolculuğa çıkarıyor.<br />

22<br />

Döneminin en genç, günümüzün en kıdemli<br />

halk müziği şefi Zafer Gündoğdu’nun kırık<br />

bir sazla başlayan ve dev korolara uzanan<br />

türkü yolculuğu…<br />

GRAFİK TASARIM<br />

Birsen YÜKSEL TAYMAZ<br />

YÖNETİM YERİ<br />

TRT MÜZİK DAİRESİ BAŞKANLIĞI<br />

TRT SİTESİ A BLOK KAT 9<br />

Tel: (312)463 32 48<br />

birdunyamuzik@trt.net.tr<br />

TRT Bir Dünya Müzik<br />

@birdunyamuzik<br />

4


EDİTÖRDEN<br />

Merhaba,<br />

EN RADYO<br />

TRT Genel Müdürü Şenol Göka’nın<br />

projesi ilklerle başladı, dünyanın uzak<br />

köşelerinden yayınlarla rekorlara ve<br />

ödüllere koşuyor. Sunucuları Erhan<br />

Konuk, Muzo, Bay J ve Erkan Yavaş’ın<br />

gözünden Dünyanın En Radyo<br />

Programı…<br />

KEMENÇE İLE<br />

EVRENSEL BİR<br />

YOLCULUK<br />

Klasik kemençe virtüözü, şef Ahmet<br />

Kadri Rizeli ile musikiden caz’a,<br />

klasik’ten tango’ya evrensel müzik<br />

arayışı…<br />

BİR DÜNYA<br />

İNSAN<br />

Murat Örem, 22 Eylül 2001’de<br />

kaybettiğimiz "Anadolu Popu"nun<br />

öncülerinden Fikret Kızılok’u andı:<br />

“Bu kalp seni unutur mu?”<br />

TURKISH CAFÈ<br />

“Misafirperver, gizemli, Türk kahvesi<br />

gibi güzel ve büyüleyici”<br />

Türk kültürüne ve İstanbul’a<br />

hayran bir İtalyan pop-rock grubu:<br />

Turkish Cafè<br />

26<br />

30<br />

34<br />

36<br />

Geçtiğimiz ay Türk müzik dünyası ve TRT yeri<br />

doldurulamayacak iki büyük sanatçısını kaybetti.<br />

1940’lı yılların başında “Yurttan Sesler Korosu”nun<br />

çekirdek kadrosunda yer alan, yanık sesi kadar<br />

sahneye getirdiği yeniliklerle de türküleri kuşaklara<br />

sevdiren, döneminin tartışılmaz “star”ı Muzaffer<br />

Akgün ve tasavvuf musikisini halkla buluşturan,<br />

dünyaya tanıtan, gelecek nesillere müthiş bir beste<br />

külliyatı bırakan Ahmet Hatipoğlu… İki öncü<br />

müzik insanını kendi sözleriyle anlatırken, onların<br />

dünyasıyla biraz olsun tanıştırmak istedik sizleri…<br />

Bu ay yine “Bir Dünya Sohbet” var dergimizde. Kırık<br />

bir sazla başladığı halk müziği yolculuğunda dev<br />

koroların şefliğine ulaşan TRT İstanbul Radyosu<br />

Yurttan Sesler Koro Şefi Zafer Gündoğdu ve<br />

kemençenin sınırsızlığını evrensel müziğe taşıyan<br />

şef Ahmet Kadri Rizeli ile Birsen Yüksel Taymaz<br />

sohbet etti.<br />

Türk kültürüne ve İstanbul’a hayran İtalyan poprock<br />

grubu Turkish Cafè, Pelin Akan’ın soruları<br />

yanıtladı.<br />

Rekorlar ve ödüllere aday "Dünyanın En Radyo<br />

Programı"nı Erhan Konuk ve programı beraber<br />

sunduğu usta meslektaşlarından dinledik.<br />

Burhan Şeşen, sonbaharı karşılayan yazısıyla<br />

‘merhaba’ dedi bu kez.<br />

Ankara Radyosu Müdürü Murat Örem, müzik<br />

tarihine geçen isimleri anacağı “Bir Dünya İnsan”<br />

yazılarına Fikret Kızılok ile başladı.<br />

Murat Ekşi, her türden yeni çıkan albümleri<br />

"Bir Dünya Müzik" okuyucuları için değerlendirdi.<br />

Cahit Cesur, "Zaman Tüne"nde müzik tarihinde bir<br />

yolculuğa çıkardı.<br />

Ve yine haberler, konserler, festivallerler, kitaplarla<br />

dolu bir dergiyle müziğin her rengini yansıtmaya<br />

çalıştık.<br />

Beğeneceğinizi umuyoruz.<br />

Ekim’de görüşmek dileğiyle…<br />

Hakan DİLAVER<br />

5


FİNAL ZAMANI<br />

6<br />

Opera dünyasına kazandırdığı genç yeteneklerle uluslararası müzik<br />

çevrelerinde saygı uyandıran Leyla Gencer Şan Yarışması’nın final serisi<br />

6-11 Eylül’de İstanbul’da yapılacak.<br />

İKSV ve La Scala Tiyatrosu Akademisi tarafından düzenlenen yarışmanın<br />

final serisi jürisine bu yıl ünlü İtalyan soprano Luciana Serra başkanlık<br />

edecek.<br />

14 milliyetten 42 şancı yarışacak.<br />

8. Leyla Gencer Şan Yarışması’nın Haziran ayı içerisinde Paris, Londra,<br />

Berlin, Milano, Varşova ve İstanbul’da yapılan ön elemelerine 24 farklı<br />

ülkeden 32 yaş altı 100 genç şancı katıldı.<br />

Ön elemelerde seçilen 14 farklı milliyetten toplam 42 genç şancı final<br />

serisine katılmak üzere Eylül ayında İstanbul’a gelecek. Yarışmacılar arasında<br />

Türkiye’den de 4 soprano, 1 mezzosoprano, 1 bariton ile 1 bas yer<br />

alıyor.<br />

Elemeler sonrası finale kalan 8 yarışmacı 11 Eylül Cuma akşamı 20.00’da<br />

Süreyya Operası’nda, Antonio Pirolli yönetimindeki Borusan İstanbul<br />

Filarmoni Orkestrası eşliğinde jüri ve dinleyiciler önünde birer arya<br />

seslendirecek.<br />

Dereceye giren genç yetenekler, para ödülünün yanı sıra, uluslararası<br />

eğitim ve projelere katılma şansı yakalayacak.<br />

Parlayan yıldızlar<br />

Tüm dünyada “La Diva Turca” olarak anılan büyük sopranomuz Leyla<br />

Gencer’in onuruna düzenlenen yarışma bugüne kadar pek çok<br />

önemli yeteneği opera dünyasına kazandırdı.<br />

Gürcü sopranolar Nino Machaidze ve Anita Rachvelishvili, Arjantinli<br />

tenor Marcello Alvarez, Yugoslav bariton Nikola Mijailovic<br />

gibi dünya starlarının yanısıra, Mısırlı soprano Fatma Said,<br />

Güney Afrikalı soprano Pretty Yende, bariton Kartal Karagedik<br />

ve koloratür soprano Pervin Çakar önceki yıllarda<br />

dereceye giren sanatçılardan bazılarıydı.


MTV Video Müzik Ödülleri’ne<br />

Taylor Swift damgası!<br />

BİR DÜNYA HABER<br />

2015 MTV Video Müzik Ödülleri, Los<br />

Angeles’taki Microsoft Theater’da<br />

düzenlenen törenle sahiplerini<br />

buldu.<br />

Sunuculuğunu ABD’nin çılgın<br />

şarkıcısı Miley Cyrus üstlendiği<br />

törende Nicki Minaj, Justin Bieber,<br />

Pharrell Williams, Demi Lovato,<br />

Macklemore ve Rylan Levis gibi<br />

isimler sahne aldı.<br />

Justin Bieber, Skrillex ve Diplo ile<br />

yaptığı Where Are Ü Now’ı yepyeni<br />

şarkısı What Do You Mean ile<br />

birleştirerek göz doldurdu.<br />

Son yıllarda müziği yerine karıştığı<br />

olaylarla gündeme gelen Bieber,<br />

ara verdiği sahnelere dönüşünde<br />

hüngür hüngür ağladı.<br />

Geceye damga vuran ise aday<br />

gösterildiği 9 daldan 4’ünde ödülü<br />

kucaklayan Taylor Swift oldu.<br />

Swift, yılın videosu büyük ödülünü,<br />

Victotira’s Secret mankenlerinin yer<br />

aldığı Bad Blood klibiyle kazandı. Rap’çi<br />

Kanye West, ‘Micheal Jackson’ adına<br />

verilen özel ödüle layık görüldü.<br />

GECENİN KAZANANLARI<br />

Yılın Videosu: Taylor Swift ft.<br />

Kendrick Lamar / Bad Blood<br />

Yılın Kadın Müzik Videosu:<br />

Taylor Swift / Blank Space<br />

Yılın Pop Videosu:<br />

Taylor Swift / Blank Space<br />

Yılın İş Birliği: Taylor Swift ft.<br />

Kendrick Lamar / Bad Blood<br />

Yılın En İyi Sanatçısı:<br />

Fetty Wap / Trap Queen<br />

Yılın En İyi Yönetmenliği:<br />

Kendrick Lamar / Alriht<br />

Yılın Hip Hop Videosu:<br />

Nicki Minaj / Anaconda<br />

Yılın Rock Videosu:<br />

Uma Thutman / Fall Out Boy<br />

Yılın Erkek Müzik Klibi: Bruno Mars,<br />

Mark Ronson / Uptown Funk<br />

Yılın Sosyal Mesaj İçerikli Klibi:<br />

Kanye West, Big Sean<br />

One Man Can Change the World<br />

Yılın En İyi Görsel Efekti:<br />

Jack Ü, Justin Bieber<br />

Where Are Ü Now<br />

7


BİR DÜNYA HABER<br />

TRT’ye 150 sanatçı ve tonmayster<br />

Türkiye’de müzik yayıncılığının okulu,<br />

öncü ve lider kurumu TRT, Türk Halk Müziği<br />

(THM), Türk Sanat Müziği (TSM) ve<br />

Çoksesli Müzikler (ÇSM) kadrolarını 150<br />

yeni sanatçı ve tonmaysterle güçlendirdi.<br />

Ankara, İstanbul ve İzmir radyolarına genel<br />

duyurulu sınavla, ses ve saz sanatçıları<br />

ile tonmaysterler alındı.<br />

TRT tarihinde ilk kez olarak, 4 dalda bu<br />

kadar geniş kapsamlı ve yüksek sayıda<br />

kadrolu personel alımı ve sanatçı-tonmayster<br />

sınavı gerçekleştirildi.<br />

6 bin sanatçı adayı başvurdu<br />

Geçmişte, 1966 ve 1982 yıllarında THM<br />

ve TSM dallarında yapılan genel duyurulu<br />

sınavlardan sonra, 1985, 1986, 1987<br />

yıllarında özellikle Erzurum ve diğer radyolar<br />

için, daha sonra ise Ankara, İstanbul<br />

ve İzmir Radyolarına boş bulunan<br />

az sayıda sanatçı kadroları için sınavlar<br />

açılmıştı.<br />

Bu yıl açılan sınavlara 6 binden fazla sanatçı<br />

adayı başvurdu. Gereken şartları<br />

taşıdığı belirlenen 5 bin 860 kişinin sınav<br />

günleri tespit edilerek TRT’nin internet<br />

sitesinde duyurular yapıldı.<br />

3 ay süren sınav maratonu<br />

25 Mayıs 2015 tarihinde THM Ses dalında<br />

başlayan sınavlar, TSM ve ÇSM dallarında<br />

devam ederek, yaklaşık 3 ay sonra<br />

25 Ağustos 2015 tarihinde Tonmaysterlik<br />

dalıyla tamamlandı.<br />

4 ayrı dalda oluşturulan sınav kurullarınca<br />

yürütülen çalışmalar ve değerlendirmeler<br />

sonuncunda, başarılı bulunan 150<br />

aday atanmaya hak kazandı.<br />

Sıra TRT Çocuk ve Gençlik Koroları için amatörlerde…<br />

Müzik kadrosunu, genel sınavla aldığı 150<br />

kadrolu sanatçı ve tonmaysterle tazeleyen<br />

TRT, üstlendiği “okul” misyonunu da her<br />

geçen gün geliştiriyor.<br />

TRT’nin çocuk ve gençlik koroları, 30 yılı<br />

aşkın bir süredir, 8 bölge müdürlüğü bünyesinde<br />

eğitim, öğretim ve üretim faaliyetlerini<br />

sürdürüyor.<br />

TRT’nin deneyimli sanatçılarının eğitici olarak<br />

görev yaptığı bu korolar, adeta bir konservatuvar<br />

gibi altyapı görevini üstleniyor;<br />

bir anlamda geleceğin ses ve saz sanatçılarının<br />

yetişmesine katkıda bulunuyor.<br />

TRT, Türk Sanat Müziği (TSM), Türk Halk<br />

Müziği (THM) ve Çoksesli Müzikler (ÇSM)<br />

çocuk ve gençlik korolarını, Ekim ve Kasım<br />

aylarında yapılacak müzikal değerlendirmeyle<br />

belirleyeceği amatör elemanlarla<br />

takviye edecek.<br />

TRT GENÇLİK KOROLARI<br />

TSM ve THM gençlik korolarına ses elemanı<br />

olarak müracaat edecek adayların<br />

Ankara ve İstanbul için 1995-1998 yılları<br />

arasında, diğer bölgeler için 1992 - 1998<br />

yılları arasında; tüm bölgelerden saz elemanı<br />

olarak müracaat edecek adayların ise<br />

1990-2000 yılları arasında doğmuş olmaları<br />

şartı aranıyor.<br />

TSM gençlik koroları için müzikal değerlendirmeler;<br />

İzmir’de 24-25 Ekim, Trabzon’da<br />

7 Kasım, Ankara ve İstanbul’da 7-8<br />

Kasım, Antalya’da 14 Kasım tarihlerinde<br />

yapılacak.<br />

THM gençlik koroları için adaylar 17-18<br />

Ekim İzmir, 24-25 Ekim Ankara, 7 Kasım<br />

Erzurum, 14 Kasım Trabzon ve Antalya, 14-<br />

15 Kasım’da İstanbul’da değerlendirmeye<br />

alınacak.<br />

ÇSM gençlik koroları için ise mutasyon (ses<br />

değişimi) dönemini tamamlamış ve 26 yaşından<br />

gün almamış olanlar başvurabilecek.<br />

3 ilde faaliyet gösteren ÇSM gençlik<br />

koroları için müzikal değerlendirmeler 7-8<br />

Kasım’da Ankara ve İzmir, 14-15 Kasım’da<br />

İstanbul’da yapılacak.<br />

TRT ÇOCUK KOROLARI<br />

Müzikal değerlendirmeye girebilmek için<br />

THM ve TSM çocuk korolarında 2006-2007;<br />

ÇSM çocuk korolarında 2007-2008 yıllarında<br />

doğmuş olma şartı aranacak.<br />

TSM çocuk koroları için müzikal değerlendirmeler;<br />

3 Ekim Çukurova, 4 Ekim Ankara,<br />

10 Ekim Diyarbakır ve Trabzon, 17 Ekim’de<br />

İstanbul Radyosu’nda yapılacak.<br />

THM çocuk koroları için adaylar; 3 Ekim’de<br />

Diyarbakır, İstanbul ve Trabzon, 10 Ekim’de<br />

Çukurova ve Erzurum Müdürlükleri’nde<br />

müzikal değerlendirmeye alınacak.<br />

ÇSM çocuk koroları için ise müzikal değerlendirmeler;<br />

3-4 Ekim İstanbul, 10-11 Ekim<br />

Ankara ve İzmir, 17-18 Ekim’de Trabzon<br />

müdürlüklerinde yapılacak.<br />

Çocuk ve gençlik koroları için müzikal değerlendirmeye<br />

başvuracak adaylarda; korolara<br />

özel yaş şartlarının yanı sıra TC vatandaşı<br />

olmaları ve sınava katılacakları şehirde<br />

ikamet etmeleri şartları aranıyor. Adayların,<br />

nüfus cüzdanı ve 2 adet vesikalık fotoğrafları<br />

ile birlikte ilgili TRT Müdürlükleri’ne,<br />

sınav tarihine kadar şahsen başvurmaları<br />

gerekiyor. Çocuk korosu adaylarının velileri<br />

de başvuru yapabilecek. Sonuçlar, müzikal<br />

değerlendirmeleri takip eden hafta içerisinde<br />

ilgili müdürlüklerin girişlerine asılarak<br />

duyurulacak. Başarılı olanlar, herhangi<br />

bir ücret almadan, amatör olarak koro çalışmalarına<br />

devam edecekler.<br />

8


BİR DÜNYA HABER<br />

AB Grubu Temmuz’da yine<br />

TRT FM dinledi!<br />

Ulusal Radyo Yayıncıları Derneği<br />

URYAD Radyo Reyting Araştırması<br />

Temmuz 2015 sonuçları açıklandı.<br />

URYAD A.Ş. ve Nielsen tarafından her<br />

ay en az 5 bin hane ve 7 bin 500 birey<br />

ile yapılan “Radyo Dinleyici Ölçümü<br />

Araştırması”na katılan radyo sayısı<br />

50’ye yükseldi.<br />

Temmuz 2015 ölçüm sonuçlarına<br />

göre, Temmuz ayında AB sosyo-ekonomik<br />

grubunun ilk tercihi yine TRT<br />

FM oldu. AB grubunda radyosunu<br />

açan 100 kişiden yaklaşık 13’ü TRT FM<br />

dinledi. TRT FM toplam kategorisinde<br />

de Kral FM’in ardından ikinci sırayı aldı.<br />

Üçüncü sırada Power Türk var. Radyo<br />

Dinleyici Ölçümü Araştırmasına katılan<br />

50 radyo arasında TRT Radyo 1, en<br />

çok dinlenen 18’inci kanal.<br />

TRT FM “Tramvay”ı<br />

rock festivalinde…<br />

Balıkesir’in, Edremit ilçesi Zeytinli Dalyan<br />

Sahili’nde gerçekleşen Zeytinli<br />

Rock Festivali 20-23 Ağustos tarihlerinde<br />

yapıldı.<br />

Hafta içi her gün 15.00-17.00 saatleri<br />

arasında yayın yapan TRT FM Tramvay<br />

Programı da organizasyon komitesinin<br />

davetlisi olarak Zeytinli Rock Festivali’ne<br />

katıldı. Sunucu Billur Adalet İbrahimhakkıoğlu,<br />

yapımcılar Faika Didem<br />

Tayfur ve Müjgan Arslan ile teknik sorumlular<br />

Muzaffer Ayyıldız ve Ahmet<br />

Maden’den oluşan Tramvay ekibi, 3<br />

günde 3 farklı alandan izlenimleri ve<br />

konuklarıyla yayındaydı. Edremit Belediye<br />

Başkanı Kamil Saka ile birlikte TRT<br />

FM’de Tramvay programının canlı yayınına<br />

konuk olan Organizasyon Komitesi<br />

Başkanı Umut Kuzey, “TRT ilk kez<br />

bir rock festivaline katıldı” dedi.<br />

9


BİR DÜNYA HABER<br />

Avrupa’nın en iyi bestekarı Sinem Altan!<br />

Beatles’ın<br />

ilk albüm<br />

anlaşması<br />

açık<br />

artırmada<br />

Almanya’nın başkenti Berlin’de her yıl<br />

düzenlenen “Young Euro Classic” müzik<br />

festivali kapsamında verilen “2015<br />

Avrupa Bestekar Ödülü” piyanist Sinem<br />

Altan’a verildi<br />

Avrupalı Gençlik Orkestraları Almanya<br />

Dostluk Grubu Derneğince başkent<br />

Berlin’de düzenlenen “Young Euro Classic”<br />

festivali çerçevesinde verilen ödülü,<br />

Sinem Altan, ‘’Hafriyat’’ adlı eseriyle aldı.<br />

Festival organizasyon komitesinden<br />

yapılan açıklamada, Altan’ın eserinin,<br />

“Young Euro Classic” etkinliği kapsamında<br />

düzenlenen konserde Türkiye<br />

Gençlik Filarmoni Orkestrası (TGFO) tarafından<br />

icra edildiği anımsatıldı.<br />

Jüri üyeleri, Sinem Altan’ı “Hafriyat” adlı<br />

1961 yılında Almanya’nın Hamburg kentinde Beatles üyeleri<br />

tarafından imzalanan grubun ilk albüm anlaşması 19 Eylül’de<br />

New York’ta Heritage Auctions müzayede evinde açık artırmaya<br />

sunulacak. 150 bin dolara alıcı bulması beklenen anlaşma<br />

ise sadece 80 dolarlık!<br />

Efsane İngiliz grubu Beatles, müzik kariyerine Almanya sokaklarında<br />

çalarak başlamış ve ilk single’ı olan My Bonnie de Alman<br />

Polydor etiketiyle çıkmıştı. Şarkı, Almanya’da müzik listelerine<br />

giremese de grubun anavatanı İngiltere’de popüler olunca,<br />

EMI ile anlaşma imzalayan Beatles, kendilerine şöhret basamaklarını<br />

tırmandıracak olan ‘Love Me Do’ single’ını çıkarmıştı.<br />

eseriyle dinleyicilere yeryüzünün gücünü<br />

hissettirdiğini açıkladı.<br />

Altan’ın böylece 5 bin Avroluk ödülün<br />

de sahibi oldu.<br />

Ödülünü alan Sinem Altan, etkinlik<br />

konserinde eserini icra eden Türkiye<br />

Gençlik Filarmoni Orkestrası’nı övdü.<br />

“Eserime adeta nefes üflediler” diyen<br />

Altan, “Demek dinleyicileri öyle etkilemişler<br />

ki aynı zamanda halktan oluşan<br />

jüri üyeleri böyle bir karar vermiş. 9 prömiyer<br />

beste arasından benim eserim<br />

böyle bir ödüle layık görüldüğü için<br />

çok mutluyum. Hafriyat aslında benim<br />

için yeni bir dönemi yansıtıyor. Müzikal<br />

anlamda çok büyük bir orkestra için<br />

yazmıştım” ifadelerini kullandı.<br />

Gençlerin tercihi:<br />

One Direction<br />

Online oylar sonucu belirlenen “Teen Choice” ödülleri<br />

Los Angeles’ta sahiplerini buldu. Ödül gecesinin<br />

yıldızı 8 ödülü birden kucaklayan İngiliz grup One<br />

Direction oldu. Turnede olmalarından ötürü ödül<br />

törenine katılamayan grup üyeleri, törene canlı yayınla<br />

bağlanarak genç hayranlarına teşekkür etti. En<br />

iyi erkek grup ödülü One Direction’a giderken en<br />

iyi kadın grubu ödülünün sahibi ise Fifth Harmony<br />

oldu. Gençler en iyi R&B/Hip-Hop sanatçı ödülü için<br />

oylarını Nicki Minaj’dan yana kullandı.<br />

Obama’nın müzik listesi<br />

Spotify’da<br />

Sosyal medyayı aktif kullanan siyasetçilerin başında gelen ABD Başkanı<br />

Barack Obama, bu kez de müzik listesiyle karşımızda. Ünlü müzik veri akışı<br />

servisi Spotify aracılığıyla yayınlanan müzik listesinde Obama’nın en sevdiği<br />

müzisyenler arasında Aretha Franklin, Stevie Wonder, Bob Marley, Justin Timberlake,<br />

Rolling Stones, Bob Dylan, Frank Sinatra ve Al Green bulunmakta.<br />

10


“Bir<br />

Gönül Masalı”<br />

Hakan DİLAVER<br />

trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />

MUZAFFER AKGÜN<br />

anlatıyor<br />

Muzaffer Akgün’ü 1 Ağustos günü kaybettik.<br />

Ajanslar, “Türkülerin Anası hayatını<br />

kaybetti!” diye geçti vefat haberini.<br />

Muzaffer Akgün, yeri doldurulamayacak<br />

bir sanatçıydı. 40’lı yılların hemen başında<br />

girdiği Ankara Radyosu’nda, Muzaffer<br />

Sarısözen’in öncülüğünde oluşturulan<br />

“Yurtlar Sesler Korosu”nun çekirdek kadrosunda<br />

yer aldı. “Yanık” sesiyle aslına tamamen<br />

uygun icra ettiği türküleri kuşaktan<br />

kuşağa herkese sevdirdi. Sahnede çığır<br />

açtı: İlk kez türkülere uygun kostüm giyen<br />

de oydu, sazcılarını bir örnek giydiren de!..<br />

Avrupa’daki gözlemlerinden esinlenerek<br />

sahnede kurduğu dekorlar, hazırladığı mizansenlerle<br />

türkülerin hikayesini bir tiyatro<br />

oyunu gibi anlattı. Döneminin saygın gazinolarında<br />

sahne alırken, afişlerde, neon<br />

ışıklarında ismi Zeki Müren ile kıyaslandı.<br />

Müzik-magazin dergilerinin başköşesine,<br />

hem sanatı hem de mutlu aile hayatıyla<br />

yerleşti. Hatta türkü söylerken ellerinin duruşu<br />

bile dergilerin sayfalarında konu edildi.<br />

Yeşilcam’ın kapısından başrolde geçen<br />

ilk Türk Halk Müziği sanatçısı oldu. Filmlerinde<br />

Sadri Alışık, İzzet Günay ve Zeynep<br />

Değirmencioğlu ile oynadı.<br />

Öyle sevildi ki o zamanlar; Zeki Müren’i arkasından<br />

sahneye çıkmaya tereddüt ettirecek<br />

kadar alkış aldığı da anlatıldı, içinde<br />

olduğu arabanın metrelerce omuzlarda<br />

taşındığı da…<br />

Aslında bir insanı tanımanın en iyi yolu<br />

kendisine kulak vermek! Kimdi Muzaffer<br />

Akgün? Nasıl bir insandı? Kendi ağzından<br />

dinlemeye ne dersiniz? Bunun için biraz<br />

geçmişe, yıllar öncesine gitmemiz gerekiyor.<br />

Büyük sanatçının Karamürsel’deki<br />

evinde kaydedilen TRT’nin radyo programı<br />

“Kimler Geldi Kimler Geçti”nin kayıtlarına…<br />

“Söz uçar<br />

yazı kalır!”<br />

dedik, artık<br />

aramızdan ayrılan<br />

bu büyük sanatçının<br />

yıllar önce verdiği röportajda<br />

söylediklerinden alıntılarla,<br />

onu Bir Dünya Müzik okurlarına tanıtmaya<br />

çalıştık.<br />

İşte kendi sözleriyle “Türkülerin Anası” Muzaffer<br />

Akgün…<br />

“1927 yılında İstanbul’da doğmuşum.”<br />

Nüfus cüzdanındaysa doğum tarihi 1926<br />

diye yazıyordu. Söylediğine göre, ailesinin<br />

kökeni bir zamanlar Osmanlı’nın hakim olduğu<br />

uzak diyarlara uzanıyordu.<br />

“Zannediyorum dedemin dedesi Mısır kökenli<br />

imiş.”<br />

Babası Demiryolları’nda memurdu…<br />

“Babamın sesi güzeldi biraz galiba. Şerif İçli<br />

babamın arkadaşıydı. Onlar ikisi oturup<br />

başbaşa meşk ederlermiş. Ben de herhalde<br />

oradan böyle kıyıdan bucaktan araya girip,<br />

herhalde onlara iştirak mı ediyordum, neydi<br />

bilmiyorum. Yani öylelikle sesim meydana<br />

çıktı.”<br />

Ev hanımı olan annesine hayrandı…<br />

“Çok güzel bir kadındı böyle akça pakça, beyaz<br />

yüzlüydü. Ben hep anneme çekmek isterdim.<br />

Kendimi çok çirkin bulurum. Annem<br />

gibi güzel olsam derdim hep. Tabii ruh güzelliği<br />

çok güzel bir şey esas”<br />

Gülerek anlatacak kadar “yaramaz” bir çocuktu...<br />

“Çok yaramazdım. Böyle erkek çocuk gibi<br />

bilye filan oynardım. Sek sek oynardım. Yani<br />

çok yaramaz bir çocuktum. Evde de öyle, sokakta<br />

da öyle.”<br />

“İmtihanda, ‘bu kız’ diye<br />

hitap ettiler bana –belki<br />

Münir Nurettin’di<br />

bilmiyorum- ve ben<br />

ağlamaya başladım.<br />

‘Kız’ lafı gücüme gitti. Yani ne<br />

demek kız. Hani, ‘bu kız da şöyle<br />

söylüyor’ gibi, yani<br />

lalettayin. Kötü bir laf! Ben de<br />

sevmem yani o tarz<br />

konuşmaları. Hoşuma<br />

gitmedi ve ağlamaya<br />

başladım, dışarı çıktım.<br />

Yani terk ettim imtihanı.”<br />

12


O zamanki soyadıyla Muzaffer Kıvılcım, ilkokuldan<br />

sonra ailesiyle birlikte Ankara’ya<br />

göç etti. İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nde okurken<br />

hemen yanındaki Ankara Radyosu’nun<br />

açtığı sınava girdi. 1941 Eylül ayıydı…<br />

“Jüride Münir Nurettin vardı bir kere. Hatta<br />

imtihanda, ‘bu kız’ diye hitap ettiler bana –<br />

belki Münir Nurettin’di bilmiyorum- ve ben<br />

ağlamaya başladım. ‘Kız’ lafı gücüme gitti.<br />

Yani ne demek kız. Hani, ‘bu kız da şöyle söylüyor’<br />

gibi, yani lalettayin. Kötü bir laf! Ben de<br />

sevmem yani o tarz konuşmaları. Hoşuma<br />

gitmedi ve ağlamaya başladım, çıktım imtihandan;<br />

dışarı çıktım. Yani terk ettim imtihanı.”<br />

Ankara Radyosu’na girişinde Şerif İçli’nin<br />

teşviki kadar –pek bilinmese de- bir başka<br />

tanıdığın da payı vardı…<br />

“Sınav var denince, Antepli Seyit Canözer<br />

diye birisi vardı. Ondan bir iki uzun hava<br />

almıştım. Sıhhat Vekaleti’nde eniştem vardı,<br />

Seyit Bey de onun arkadaşı orada. Onun<br />

tavsiyesiyle ben radyo imtihanına girdim ve<br />

öylelikle radyo mensubu oldum.”<br />

TRT’deki ilk yıllarında Türk Sanat Müziği de<br />

söylüyordu…<br />

“Mesela bir neşriyatım vardı. Sıdıka (Dalmen)<br />

Çandarlı’nın bir yarım saatlik bir öğlen programı<br />

vardı. Arkadan 15 dakikalık bir türkü<br />

programı vardı. Ve o gün Sıdıka Çandarlı gelmedi.<br />

Hastalanmış, ani olarak haber geldi.<br />

Ben zaten neşriyata hazırım. Zaten şarkıları<br />

biliyorum. Dediler ki bana “yarım saat şarkı<br />

okuyacaksın, hemen seç şarkılarını”. Hakkı<br />

Derman, Şerif İçli… Yani klasik çalanlar. Ben<br />

yarım saatlik bir şarkı neşriyatı yaptım o gün.<br />

Dediler ki işte “Muzaffer Akgün’den şarkılar<br />

dinleyeceksiniz” Bitti. Arkadan şimdi Muzaffer<br />

Akgün’den (kahkahalar) türküler dinleyeceksiniz”<br />

ve 15 dakika da türkü okudum o<br />

gün. O günü hiç unutmuyorum”<br />

Şarkıdan türküye kesin geçişi; Muzaffer Sarısözen’in<br />

yönlendirmesiyle, biraz da çok<br />

sevdiği eşinin isteğiyle oldu…<br />

“Muzaffer Bey seçti galiba. Türkülere sesi gidenleri.<br />

O zaman ben de şarkı, türkü farketmez<br />

diye düşünüyordum ama şimdi ben de<br />

ayırt ediyorum. Sesi şarkıya gider, türküye gider<br />

diye. Muzaffer hocamızın seçimiyle, eşim<br />

de bunda dahil oldu galiba. Ben de türkülere<br />

geçtim.”<br />

Söylediği türkülerle halkın gönlünde taht<br />

kursa da belli ki şarkı söylemek içinde bir<br />

ukde olarak kaldı…<br />

“Kaldı gibi. Hala televizyonda şarkı okunurken<br />

ben de birlikte okuyorum. Alaturkaya<br />

yakın türküleri daha kendime yakın buluyorum.<br />

Demek ki ben yanlış seçmişim. Yoksa<br />

kalırdım şarkılarda. Klasikte kalsaydım belki<br />

hala okuyor olurdum.”<br />

“İki tane türküm var,<br />

vasiyetim olarak<br />

yazdığım. Bir tanesi<br />

‘Geceler yârim oldu’<br />

İkincisi ‘Yine gam<br />

yükünün kervanı geldi’ Ben<br />

vefat ettiğimde, benim<br />

tabutum<br />

giderken, önde bu iki<br />

türküm, devamlı, biri<br />

bitsin öteki, biri bitsin öteki,<br />

ta ki ben toprağa girene<br />

kadar...”<br />

MUZAFFER AKGÜN<br />

Yine de icracıların zamanında ayrılmasını<br />

kendisi de doğru buluyordu…<br />

“Ayırmak daha iyi. Türküyü şarkıyı ayırmak.<br />

Çünkü türkü okuyanları dinliyorum. Şarkıvari<br />

okuyor. O şekil nağmeleri yapıyorlar türkü<br />

bambaşka, kendine has bir şey.”<br />

40’lı yılların başında canlı yayın sonrası geç<br />

saatlerde Ankara Radyosu’ndan çıkıp kömür<br />

kamyonlarının kasasında evine gittiği<br />

zamanlar da oldu. Ama sıkıntılı günleri bile<br />

hep güzel hatıralarla andı…<br />

“Zelzeleli bir program vardır. Saz çalan Sarı<br />

Recep aklıma geldi. Tonton bir oturuşu vardı.<br />

‘Recep amca’ derdik biz ona. Hepimiz çok<br />

severdik. Beyaz saçlı filan, böyle Karadenizli<br />

bir tipti. 3 numaralı stüdyodayız. Ben türkü<br />

okuyorum, ne okuyorum, Güzel Adın İsmail’i<br />

okuyorum. Okurken sallanmaya başladık.<br />

Sarkıntılı avizeler vardı. Büyük büyük. O avize<br />

böyle sallanmaya başladı. Tam da Sarı<br />

Recep avizenin altında oturuyor. Bir baktım<br />

hem saz çalıyor, hem de iskemlesini böyle<br />

kenara doğru çekiyor. Ben türküye devam<br />

ediyorum. Bir ‘aman’ kısmı var. O ‘aman’ kıs-<br />

13


BİR GÖNÜL MASALI<br />

mını tutturdum. Aman… Aman… Gözüm<br />

orada. Bir yandan sallanıyorum. Arkada<br />

eko odası vardı. Odanın kapısı açıldı gıcırdayarak<br />

(gülüyor) ve ben ‘aman’ıma devam<br />

ediyorum. Hemen kontrol odasında ışıklar<br />

yandı, insanlar oradan bakıyor. Ben ‘aman’la<br />

devam ediyorum. Baktım usulcacık kapıyı<br />

açtılar, ellerinde bir bardak suyla geldiler, sakinleştirdiler.”<br />

“Kışlalar Doldu Bugün” türküsünü ilk söyleyen<br />

değildi. Ama Türkiye, bu türküyle Muzaffer<br />

Akgün’ü daha da sevdi.<br />

“O enteresan. Kışlalar’ı Neriman (Neriman<br />

Altındağ Tüfekçi) okuyordu. Ben ondan dinlemiştim.<br />

Ondan sonra bir Anadolu turnem<br />

oldu. Ondan sonra Nida Tüfekçi, bana çalıyordu.<br />

Turne boyu ben Kışlalar’ı öğrenmek<br />

istedim ve Nida bana bu Kışlalar’ı geçti. Ondan<br />

sonra ben bunu turnede okumaya başladım.<br />

Öyle öyle öyle Kışlalar oluştu. Neriman<br />

çok güzel okuyor. Belki ben onun kadar güzel<br />

okuyamıyorum ama bilmiyorum halk sevdi<br />

herhalde, benden de sevdi.”<br />

100’ün üzerinde plak, birkaç uzunçalar<br />

yapsa da okuduğu türküleri birbirinden<br />

ayırmadı…<br />

“Unutamadığım diye bir şey yok. Hepsi benim<br />

için çok mühim. Altın plağım var tabii.<br />

‘Ay karanlık bulamadım yolumu’ türküsüyle.”<br />

Yine de onun için çok özel türküler vardı…<br />

“İki tane türküm var, vasiyetim olarak yazdığım.<br />

Bir tanesi ‘Geceler yârim oldu’. İkincisi<br />

‘Yine gam yükünün kervanı geldi’ Ben vefat<br />

ettiğimde, benim tabutum giderken, önde<br />

bu iki türküm, devamlı, biri bitsin öteki, biri<br />

bitsin öteki, ta ki ben toprağa girene kadar<br />

bu iki türkümün devam etmesini istiyorum.<br />

Niye istiyorum bilmiyorum ama bu iki türküm<br />

mezara girene kadar okunsun istiyorum.”<br />

Genç yaşta evlendiği Haluk Bey ile birbirlerine<br />

büyük bir tutkuyla bağlandılar.<br />

“Küçük yaşta evlendim. Harbiye’den mezun<br />

asker kökenliydi. Çankırı’da atış okulundaydı.<br />

İkide bir kaçar gelirdi. Ondan sonra gidip<br />

tabii okulda birkaç gün hapis mi yatar<br />

neydi. (Gülüyor) Çıkınca yine kaçar gelirdi.<br />

Bu kaçmalardan dolayı tardoldu. Bırakmak,<br />

ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra Seyahat<br />

Vekaleti’nde memur oldu.”<br />

Haluk Bey, eşini her zaman destekledi,<br />

onun çalışmalarında hep yanında bulundu,<br />

elinden geldiğince yardım etti.<br />

“Birisi ‘Muzaffer Akgün’ün sesi güzel’ dese, hemen<br />

ön plana çıkar ‘Evet eşimin sesi çok güzel’<br />

derdi. Kendisinin, şarkı söylerken felaket<br />

bir sesi vardı. Fakat, konuşma sesi, ses tonu<br />

çok güzeldi. Nitekim benim plaklarımda,<br />

mesela Boş Beşik’te, Kışlalar’da onun konuşması<br />

var. O anlatıyor. Çok tonlu bir sesi vardı.”<br />

“Kışlalar’ı turnede<br />

okumaya başladım.<br />

Neriman çok güzel<br />

okuyor. Belki ben<br />

onun kadar güzel<br />

okuyamıyorum ama<br />

bilmiyorum, halk sevdi<br />

herhalde, benden de<br />

sevdi.”<br />

Erken kaybettiği eşiyle tek çocukları oldu.<br />

Kızı Feryal’in müzikle ilgilenmesini hiç istemedi…<br />

“Muzaffer Akgün ismi o kadar tertemiz o<br />

kadar güzel ki yani bir ikinci olsun istemem.<br />

Yani ben hissen de istemem. O devam etsin,<br />

tek olarak kalsın. Belki kıskançlık mı bu bilmiyorum.<br />

Yok değil. Öyle düşünmüyorum da<br />

ama tek kalsın istiyorum.”<br />

Yanlış anlaşılmasın, kendisini tanımlarken<br />

tevazuu elden bırakmadı…<br />

“Kıskanç olmayan, herkesin iyiliğini düşünen,<br />

sevecen, hayvanları çok seven biriyim”<br />

Karamürsel’deki günlerinde hep İstanbul’u<br />

özledi, doğduğu şehri hep çok sevdi…<br />

“Her an İstanbul’a gitmek istiyorum. İstanbul’a<br />

aşığım. Sevdiğim yer, doğduğum yer.<br />

Onun için her an kaçmak istiyorum.”<br />

Genç stajyer Muzaffer Kıvılcım, Sarı Recep eşliğinde sınavda...<br />

Yurttan Sesler Korosu’nun üç ası: Neriman Sarısözen, Muzaffer Sarısözen ve Muzaffer Akgün...<br />

14


MUZAFFER AKGÜN<br />

“Muzaffer Akgün ismi<br />

o kadar tertemiz,<br />

o kadar güzel ki<br />

yani bir ikinci<br />

olsun istemem.<br />

Yani ben hissen de<br />

istemem. O devam etsin,<br />

tek olarak kalsın.<br />

Belki kıskançlık mı bu<br />

bilmiyorum.<br />

Yok değil.<br />

Öyle düşünmüyorum<br />

ama tek kalsın<br />

istiyorum.”<br />

Yaşarken takdir edilmenin, saygı görmenin<br />

gururunu, sevincini yaşadı…<br />

“Sokağa çıksam, şöyle yürüsem, hemen<br />

ceket iliklenip, hemen eğilip böyle selam<br />

veriyorlar. Konuşmak istiyorlar. Ben de<br />

durup konuşuyorum. Yani çok çok sevenlerim<br />

var, eksik olmasınlar”<br />

Türküleri kendi kuşağına ezberleten<br />

Muzaffer Akgün’ün gelecek nesillere<br />

verdiği nasihatle bitirelim yazımızı.<br />

“Gençlere türküleri sevmelerini ve bu işi<br />

yapmalarını tavsiye ederim. Yani türkü<br />

sanatçısı olmalarını tavsiye ederim. Ve<br />

türküleri adam akıllı elden geçirip, ‘türküler<br />

ne demek istiyorsa’ onları tam manasıyla<br />

anlamalarını tavsiye ederim.”<br />

TRT Müzik Dairesi Başkanlığı THM<br />

Müdürü Kubilay Dökmetaş, Ankara<br />

Radyosu THM Müdürü Sabri Sabuncu ve<br />

Gürsoy Babaoğlu’nun katkılarıyla…<br />

TRT THM Koro Şefi Zafer Gündoğdu, Muzaffer<br />

Akgün ile vefatından birkaç hafta önce<br />

görüşmüş, bayram sonrasında stüdyoda özel<br />

bir program yapmak üzere sözleşmişti. “Beni<br />

evladı gibi severdi” dediği Akgün’e, kızı Feryal<br />

Korur’un annesinin hatıra defterini emanet<br />

edeceği kadar yakındı. Akgün’ün sanatını,<br />

Türk Halk Müziği’ne katkısını, TRT ve sinema<br />

günlerini anlattı.<br />

Altın Plak’ı toprak kokan sesinin bıraktığı<br />

etkiyle aldı.<br />

Muzaffer Akgün, kültürün temel taşlarından bir<br />

tanesidir. Müziğimizin henüz daha kentlerde,<br />

radyolarda çalınmadığı, söylenmediği o ilk dönemlerde<br />

kurulan korolarda var olması bu anlamda<br />

çok kıymetlidir, çok önemlidir. Oradaki birkaç<br />

kişiden bir tanesidir zaten Muzaffer Akgün.<br />

Bundan dolayı da Türkiye için çok önem arz eden<br />

bir kişidir. Müzikal anlamda da bakacak olursak<br />

altın plak ödülünü almasının tabii ki en büyük<br />

nedeni çok temiz bir üslupla söylediği türküler.<br />

Toprak kokan sesinin insanların üzerinde bıraktığı<br />

ilk etkinin de çok sevilmesiyle kesinlikle ilgisi<br />

var. Halk tarafından büyük bir beğeni, takdirle<br />

karşılanması takip edilmesi ona bu ödülü getirmiştir.<br />

Yurttan Sesler’in çekirdek kadrosundaydı.<br />

TRT, ilk radyo yayınlarına İstanbul’da başlamıştı.<br />

Ama ilk ciddi, daha sonra koral anlamda müzisyenler<br />

Ankara’da faaliyet gösterdi. Ankara’da<br />

Muzaffer Sarısözen şefliğinde kurulan ve koral<br />

müzik icra eden derli toplu ilk kurumumuz olan<br />

Yurttan Sesler’in ilk elemanlarından bir tanesi olmasıyla<br />

Muzaffer Akgün’ün TRT ile ilişkisi başlamıştır.<br />

Yurttan Sesler’in çekirdek kadrosundandır.<br />

Bu mana da da bizim olmazsa olmazımız ve çok<br />

büyük bir değerimizdir. Emekli olduktan sonra da<br />

vefat edinceye dek biz onu programlarımıza konuk<br />

edip zaman zaman birlikte olduk.<br />

Yeniliğe ve kendini geliştirmeye her zaman<br />

açıktı.<br />

O çok popüler olduğu Türkiye’de çok kabul gördüğü<br />

dönemlerde 3 tane film yapmıştı. Zaman<br />

zaman hala televizyonlarda siyah beyaz görüntüler<br />

içerisinde kendisini büyük bir hasretle, büyük<br />

bir hürmetle izlemekteyiz. Filmlerin de ötesinde<br />

ben birebir görüşmelerimde şunu görebilmiştim.<br />

Yeniliğe çok açık bir sanatçı, sahneye yeni<br />

şovlar koyan, türküye yakışır şovlar koyarak kendini<br />

hep geliştirmiş, hep yenilemiş bir sanatçı. Bir<br />

dekor eşliğinde ya da işte kendi sesinden duyabildiğimiz<br />

kadarıyla, anlattığı kadarıyla Avrupa’da<br />

izlediği sahnelerdeki birçok şeyi kendi üslubunca<br />

buradaki sahnelere, buradaki kendi konserlerine<br />

uyarladığına tanık oluyoruz. Türkiye’ye yakışır haliyle…<br />

Bu anlamda da yeniliğe her zaman açık ve<br />

kendini geliştirmeyi bilen bir sanatçıdır.<br />

Röp: Enes BORA<br />

15


‘’Çağımızın<br />

Itri’si’’<br />

Ahmed<br />

Hatiboğlu<br />

Hakan DİLAVER<br />

trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />

“Ahmed benden yarım saat önce doğmuş,<br />

ama tıbben ben büyükmüşüm!<br />

Ben pek tombul doğmuşum, Ahmed pek<br />

cılız. Rahmetli halam böyle bir çocuğun<br />

yaşayacağına inanamadığı için , teselli<br />

makamında anneme: ‘Üzülme kızım<br />

bu ölürse…’ demeye kalmamış, annem<br />

rahmetli halamı dediğne diyeceğine<br />

pişman etmiş ve ‘Neden ölecekmiş, o da<br />

yaşayacak’ demiş. Rahmetli halam onun<br />

bugünkü Ahmed olacağını nereden bilebilirdi!”<br />

Prof. Dr. Mehmed Said Hatiboğlu, 82 yılın<br />

ardından ayrılmak zorunda kaldığı ikiz<br />

kardeşini bu sözlerle anlatmaya başlamıştı,<br />

üstadın dev külliyatını içeren kitap için<br />

yazdığı satırlara.<br />

Evet, kim bilebilirdi o cılız çocuk büyüyecek,<br />

büyük bir sanatkar olacak, eserleriyle<br />

bütün dünyanın beğenisini kazanacak ve<br />

ülkesinin musiki tarihinde çığır açacağını,<br />

“Çağımızın Itri’si” benzetmesiyle anılacağını…<br />

Türk tasavvuf müziğinin büyük üstadı Ahmet<br />

Hatipoğlu, ya da ikiz kardeşlerin tercih<br />

ettiği şekliyle, Ahmed Hatiboğlu, geçtiğimiz<br />

günlerde aramızdan ayrıldı.<br />

Hatipoğlu, Hatib Hoca nâmıyla ma’rûf<br />

din bilgini Burdurlu Hacı Mehmed Re’fet<br />

Efendi ile Meryem Edîbe Hanım’ın oğlu<br />

olarak, 25 Eylül 1933’te Burdur’da dünyaya<br />

geldi. Dini musikiyle tanışması<br />

-babasının vefatından sonra ağabeyinin<br />

eve getirdiği- gramofondan dinlediği<br />

ve taklit ederek ezberlediği mevlit ve<br />

Yasin plaklarıyla oldu. Tanbur çalmayı fakülte<br />

yıllarında kendi kendine öğrendi.<br />

1955’te ses sanatçısı olarak girdiği Ankara<br />

Radyosu’nda zaman içinde tambur<br />

sanatçısı, ses yönetmeni (tonmayster)<br />

ve kudüm sanatçısı sınavlarını da geçti.<br />

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni<br />

bitirdi ama Ankara radyosu’ndan kopamadı.<br />

“Türk Mûsikîsi Müdürlüğü” görevini<br />

üstlendi. Tasavvuf ve klasik koro şefliğinin<br />

yanı sıra, hem eğitmenlik yaptı,<br />

hem de çeşitli sanat kurulu uzman üyeliklerinde<br />

bulundu. Otuz yıllık mücadele<br />

sonucu 1960’lı yıllarda şahsen başlattığı<br />

tanıtım amaçlı Dinî Mûsikî yayımlarının<br />

ardından, 1978’de ilk resmî vasıflı koroyu<br />

kurdu. Sanat hayatının en önemli eseri<br />

gördüğü “Ankara Radyosu Türk Tasavvuf<br />

Mûsikîsi Korosu” ile 1978 yılından itibaren<br />

dinî mûsikîmizin nadide eserlerini<br />

halka ulaştırdı. Hatiboğlu, elli yılı aşkın<br />

sanat hayatında sayısız dinî ve din dışı<br />

Türk Mûsikîsi eserini, onlara icra edilebilir<br />

vasfı kazandırarak repertuarımıza kattı.<br />

Bu eserlerin pek çoğunu bizzat sesi ve<br />

sazı ile veya şefliğini yaptığı Ankara Radyosu<br />

Klâsik ve Tasavvuf Mûsikîsi Koroları<br />

ile yurt içi ve yurt dışında verdiği konserlerle<br />

tanıttı. Selçuk Üniversitesi Devlet<br />

Konservatuarında 4 sene ders verdi.<br />

200’ün üzerinde bestesi, çalışmaları ve<br />

kitaplarıyla sayısız ödül aldı. Türk Milleti’ne<br />

yaptığı hizmetlerden dolayı 2009<br />

yılı TBMM Üstün Hizmet Ödülü”ne, 2012<br />

yılında da, “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve<br />

Sanat Büyük Ödülü”ne lâyık görüldü.<br />

16


AHMED HATİBOĞLU<br />

“Çağımızın Itri’si” olarak adlandırılan<br />

Ahmet Hatipoğlu’nun külliyatı; Türkiye<br />

Diyanet Vakfı tarafından 2011 yılında yayımlandı.<br />

Hatipoğlu, bu dev esere yazdığı<br />

sunumda yarım asrı aşan mücadelesinde<br />

neler yaptığını, neler yapmak istediklerini<br />

kendine has tevazuuyla anlattı.<br />

“Bu kitapta yer alan besteler, hayatım boyunca<br />

içimde yaşattığım duyguların, yapabildiğim<br />

kadarıyla ancak birer melodik<br />

tezahürleridir ve bence hala da deneme mahiyetindedirler.<br />

İtiraf etmeliyim ki bunlar beni<br />

de mutlak manada tatmin etmiş değillerdir.<br />

Musikimizin sonsuz imkanları önünde onun<br />

aşıklarının düştüğü acziyeti bilenler bunu<br />

takdir edecek, eserlerimi ‘sanatta arayışlar’<br />

çerçevesinde değerlendirmekle yetineceklerdir.”<br />

Kendisini “San’at yolculuğunda bir hizmet<br />

sevdalısı” olarak gören ve gönül verdiği sanata<br />

ömrünün yarım asrını adadıktan sonra<br />

bile “Yolun başındayım” diyecek kadar<br />

mütevazı bir şahsiyetti.<br />

“Sanatta son noktayı koymak diye bir şey<br />

olamaz. Mükemmeliyet noktasının yaklaştıkça<br />

uzaklaşması, sanatçının ona erişme<br />

azmini kamçılar. Bu yüzden gerçek sanatçı,<br />

eserini bitirdiğini sandığı anda, hala bir eksik<br />

tarafının bulunduğunu düşünmekten yakasını<br />

kurtaramaz.”<br />

Pek çoklarının; anlaşılmaz, ağır, zor olarak<br />

gördüğü ve uzak durduğu sanatında,<br />

halkın beğenisini hep en başa koydu, ona<br />

ulaşma sorumluluğunu sanatkara yükledi.<br />

“… Dinleyici sanatçının vehimlerinden<br />

uzaktır. Teknik değerlendirmeler onu pek ilgilendirmez.<br />

Eserin ruhunu kavramış ve sevmiş<br />

olmak onun için yeterlidir. Bestekar, kılı kırk<br />

yaran haliyle huzursuzken, dinleyici, dinlediği<br />

eserin ya tadını çıkarır veya azabını yaşar.<br />

Beğenir veya beğenmez. Kendince verdiği<br />

hükmün muhakkak bir değeri vardır. Çünkü<br />

bir beklentisi yoktur, sadece ferasetini ortaya<br />

koymuştur. Halkın bu değerlendirmesi ise<br />

maşeri duygu mertebesindedir. Bu yüzden<br />

“halk ne anlar” demeyi ben yanlış ve haksız<br />

bulurum. Halkın doğruyu ve güzeli tespitte,<br />

zaman zaman hayret verici noktalara ulaştığı<br />

da bir gerçektir”<br />

Sanatını dinleyiciye ulaştırmanın yolunun<br />

da “Yeni Form” geliştirmekten geçtiğine<br />

inanıyordu.<br />

“Bunaltıcı tekrarlar, çok kullanılmış nağmeler,<br />

şekli benzeşimlerdeki bocalayışlar, adeta<br />

“Halkın değerlendirmesi<br />

maşeri duygu<br />

mertebesindedir.<br />

‘Halk ne anlar’<br />

demeyi ben yanlış ve<br />

haksız bulurum. Halkın<br />

doğruyu ve güzeli<br />

tespitte, zaman zaman<br />

hayret verici noktalara<br />

ulaştığı da bir gerçektir”<br />

bir fasit daire teşkil eder. Bu olumsuzluklara<br />

saplanmayı ortadan kaldıracak vasıtaların<br />

başında yeni formların geldiği kanaatindeyim.<br />

Değişik formlu eserler, dinleyici nazarında<br />

daha ilgi çekici, heyecan verici ve<br />

sürükleyicidir. Sonuçta bu çeşit eserler, sanatın<br />

gelişiminde bir bakıma zorlayıcı bir kriter<br />

oluşturur ki, bu ‘yeni şeyler söylemenin’ de bir<br />

teşvik yoludur”<br />

Ama yapay zorlamalara kesinlikle karşıydı.<br />

Çokseslilik meselesinin ‘batı taklitçiliği’ ile<br />

çözülmeye çalışılmasını ‘haysiyet kırıcı’ olarak<br />

değerlendirdi.<br />

Kendini milli kültürden soyutlamış kişilerin<br />

verdiği mahsullerin, kültürümüzü aksettirmekten<br />

uzak olduğu ve millet nezdinde<br />

bir değer taşımayacağı görüşündeydi.<br />

Ona göre -teknik açıdan mükemmel bile<br />

olsalar- bu tür eserlere “Türk Müziği” demek,<br />

yanlıştan öte “Türk musikisine iftira”ydı.<br />

“Velhasıl ‘taş yerinde ağırdır’ hükmünce, batı<br />

müziği Batı müziği olarak; türk musikisi Türk<br />

musikisi olarak değerlerini muhafaza etmeli<br />

ve bunları sakatlayacak uygulamalardan<br />

kaçınılmalıdır. Batı müziği dünya çapında<br />

saltanatını kurmuş büyük bir değerdir. Türk<br />

musikisi ise kendi içine kapalı kalmış ama,<br />

Batı müziğinden aşağı kalmayan, hatta artıları<br />

ondan daha fazla olan değerler manzumesidir.<br />

Her türlü gelişime müsait olan<br />

musikimizin, denemeler çerçevesinde de<br />

olsa, özüne sadık kalınarak yapılan çok sesli<br />

örnekleri, şayet dinleyicisine Türk musikisi<br />

17


ÇAĞIMIZIN ITRİ’Sİ<br />

olarak yansıyorsa kutlanmaya değerdir. Bu<br />

kendine özgü çok seslilik anlamında da geçerlidir.<br />

Halkımızın ve bütün dünyanın dikkatini<br />

çeker beğenilir. Aksi hal, Batı veya Türk<br />

musikisinin ayakları altında dolaşmanın<br />

getireceği ‘tereciye tere satma ihtizasına yol<br />

açar ki, buna dayanabilecek yürek var mıdır,<br />

bilmem.”<br />

Geçmişini unutmayı, ecdadını hakir görmeyi,<br />

kendi kültürüne sahip çıkmamayı,<br />

bir milletin sonunu getirecek emareler<br />

olarak tanımlıyordu.<br />

“Şüphesiz bize düşen iş, öze sadık kalarak,<br />

günümüze hitap edebilecek üst seviyede<br />

eserler yazmak, bunları başta devlet imkanlarıyla,<br />

yerliye, yabancıya dinletebilmektir. Elbette<br />

bu hedefe ancak müktesebatla ve özün<br />

kavranmasıyla ulaşılabilir”<br />

Ulaştı da! Daha 1973’te İsveç’in müzik politikasını<br />

yönlendiren kurumunun davetiyle<br />

Stockholm’den başlayarak 35 şehirde, lise<br />

ve konservatuvar öğrencilerine konser<br />

verdi.<br />

Hatipoğlu’nun, Türkiye ve Türk Tasavvuf<br />

Musikisi’ne yaptığı büyük hizmeti daha<br />

iyi anlatmak için, 3 Mart 1990’daki, Londra<br />

Royal Albert Hall konseriyle iliği yazdıklarını<br />

okumak yeterli.<br />

“Öyle bir eser yapmalıyım ki, diye düşünüyordum,<br />

hem şimdiye kadar form bakımından<br />

hiç ele alınmamış olsun, hem de İngilizleri<br />

derinden kavrasın. Bu arsumu en iyi gerçekleştirecek<br />

şeyin, zikir musikimiz olduğuna<br />

karar verdim. Türkiye’yi tanıtmak için besteledim<br />

bu eseri. Bizi Royal Albert Hall diye bir<br />

yere götürdüler. Dokuz bin kişilik denen antik<br />

bir salon. Birkaç kat locaları var. Burada<br />

konser vermek herkesin harcı değilmiş. Her<br />

neyse konser saatinden önce salona baktım.<br />

Her yer dolmuş. Londra Büyükelçimiz Sayın<br />

Nurver Nureş Bey’e: bu ne haldir efendim dedim.<br />

Bana: Ahmet Bey hiç yer kalmadı. İngilizlerin<br />

alıştığı bir şey olmamakla beraber,<br />

boş yerlere de sandalye koymak zorunda<br />

kaldılar, dedi. Benim Hicaz bestem, Mevlevi<br />

ayini ve Sema, o büyük topluluğu mest etti.,<br />

çıt çıkarmadan dinlediler. Konser sonunda,<br />

“Değerlerimizi muhafaza<br />

etmeli ve sakatlayacak<br />

uygulamalardan<br />

kaçınmalıyız.<br />

Batı müziği dünyada<br />

saltanatını kurmuş büyük<br />

bir değerdir.<br />

Türk musikisi ise kendi<br />

içine kapalı kalmış ama,<br />

Batı müziğinden aşağı<br />

kalmayan, hatta artıları<br />

ondan daha fazla olan<br />

değerler manzumesidir.”<br />

kuliste büyükelçimiz beni buldu, ağlıyordu:<br />

Ahmet Bey, bizim elli yıldır yapamadığımızı;<br />

siz burada iki saatte başardınız, çok büyük<br />

etki yarattı, tebrik ederim, dedi.”<br />

Ahmet Hatipoğlu, uzun yıllar sanatının<br />

her kademesinde hizmet verdiği TRT’yi, ve<br />

Ankara Radyosu’nu; ‘Tasavvuf musikisinin<br />

hayatiyet bulduğu ve milletle bütünleşme<br />

imtiyazına kavuştuğu çatı’ olarak nitelendirdi<br />

ve ayrı bir yere koydu. Büyük üstat,<br />

öğrencilerini de iftiharla, minnetle, şükranla<br />

andı.<br />

“Kültür varlıklarımızın başında gelen musikimizi,<br />

neredeyse bir yarım asır koruyup kollayan,<br />

en üst seviyede icra etmeye çalışıp millete<br />

sunan, adeta bir konservatuvar ve enstitü<br />

görevini de üstlenen tek kurum, hiç şüphesiz<br />

Ankara Radyoevi’dir. Bu bakımdan musiki<br />

dünyamızın ve milletimizin bu radyoya<br />

vefa borcu vardır. Günümüzde dahi gerçek<br />

musikimizin ancak TRT radyolarından dinlenebiliyor<br />

olması, bu güzide müessesenin<br />

yüklendiği misyon ve kadrolarında yer alan<br />

müstesna değerdeki sanatkarlar sayesindedir...<br />

Hak teala cümlesinin yardımcısı olsun.<br />

Vesselam”<br />

Türkiye Diyanet Vakfı’nın ödüllü Ahmed<br />

Hatiboğlu Beste Külliyatı’ndan alıntılarla<br />

oluşturduğumuz bu yazı, umarız büyük<br />

üstadı biraz olsun anlatmaya, tanıtmaya<br />

yardımcı olmuştur.<br />

Onun sanatını daha yakından tanımak isteyenleri,<br />

TRT’nin “Türk Tasavvuf Müziği”<br />

CD serisini dinlemeye davet ediyoruz.<br />

18


AHMED HATİBOĞLU<br />

yan eserlerine şunları örnek verebiliriz: “Hicâz<br />

Zikr ve Dua”, “Su Kasidesi”, “Yeseviyye”,<br />

“HÛ Zikri”, “Hisar-bûselik Form”, “Nihavent<br />

Form”, “Uşşak Tevhid”…<br />

İcrakârlığında, koro yönetiminde ve bestelerinde<br />

dikkati çeken en belirgin özellik;<br />

eserlerdeki âşıkane, samimi duygu ve coşkuyu<br />

birebir aktarabilmesidir.<br />

Eğitim amaçlı hazırladığı “ Türk Musikisi<br />

Prozodisi”, “Türk Musikisi Solfej Metodu”<br />

“Kendisi hakkında<br />

yapılacak en kesin<br />

tanımlama ‘kâmil insan’ın<br />

vasıflarını haiz örnek bir<br />

şahsiyet olduğudur.”<br />

TRT Müzik Dairesi Başkanlığı TSM Müdürü Mehmet Yurdakul’un katkılarıyla…<br />

Nasıl bir insandı Ahmet Hatipoğlu? Kişiliğini<br />

ve insani yönlerini göz önünde<br />

bulundurarak onu nasıl tanımlarsınız?<br />

Ahmet Hatipoğlu hocamızı, evrensel değerler<br />

doğrultusunda ifade edersek kendisi<br />

hakkında yapılacak en kesin tanımlama<br />

“kâmil insan”ın vasıflarını haiz örnek bir<br />

şahsiyet olduğudur. Çok kıymetli bir büyüğümüzdür.<br />

Resul-i Ekrem efendimize<br />

hürmeti ve O’nun yakınlarına olan sevgi<br />

ve bağlılığı eserlerinde açık olarak hissedilmektedir.<br />

Kendisini tanıyanların hocamıza olan sevgi<br />

ve hayranlıkları artarak devam etmiş ve<br />

çevresindeki büyük-küçük her ferde olan<br />

şefkatli muamelesi bizlere örnek olmuştur.<br />

Sevenleri arasında makam ve mevki sahibi<br />

kişiler de olmuştur; ancak O, her zamanda,<br />

her ortamda sade ve gösterişten uzak bir<br />

yaşantı sergilemiştir.<br />

Kıymetli hocamızın ebediyete intikali,<br />

kurum bünyesindeki sanatçı dostları ve<br />

kendisinden büyük feyz alan talebeleri<br />

için derin üzüntü yarattı. Bununla birlikte<br />

örnek kişiliği, musikimize kazandırdığı<br />

değerler ve eserleri ile birlikte yaşayacak<br />

olması tüm sevenlerini teselli etmektedir.<br />

On iki yaşımdan itibaren kendisini tanımak<br />

imkanı bulduğum, kendisinden feyz aldığım<br />

hocam Ahmet Hatipoğlu’na Cenab-ı<br />

Hakk’tan rahmet niyaz ederim. Bizlere bırakmış<br />

olduğu eserleri ve örnek şahsiyeti,<br />

onu ebediyen yaşatacaktır…<br />

Ahmet Hatiboğlu’nu Türk müzik tarihinde<br />

nereye koymalıyız? Tasavvuf<br />

müziğine katkılarını anlatır mısınız?<br />

Hocamızın besteleri, musiki repertuvarımızda<br />

yer alan çok kıymetli eserler arasındadır.<br />

Özellikle son 20-30 yıl içinde musikimizde<br />

yapılmış besteler içinde makam ve<br />

form alanında yeni anlayışlar görülmektedir.<br />

Bu eserler arasında hocamızın eserleri;<br />

özellikle tasavvuf müziği repertuvarı içinde<br />

makam yapısı, kullanılan müzik cümleleri,<br />

güfte-beste bütünlüğü ve estetik<br />

güzellikleri yönüyle farklı bir değer taşımaktadır.<br />

Bu meyanda; geleneksel yapıya<br />

bağlı, musikimizin asli unsurlarını barındıran,<br />

beraberinde yeni form özellikleri taşıgibi<br />

kaynak eserleriyle de musikimize büyük<br />

hizmeti olmuştur.<br />

Tasavvuf müziğini yeni nesillere tanıtmak,<br />

sevdirmek için neler yapılmalı?<br />

Ahmet Hatipoğlu’nun bu konudaki<br />

yaklaşımı nasıldı?<br />

Tasavvuf musikisi; dini, vicdani duyguların<br />

samimi olarak dile geldiği bir alandır. Gelecek<br />

nesillerin, bu eserlerden anlayarak<br />

zevk alabilmeleri ve değerli eserlerin ortaya<br />

çıkması ancak kültürel alt yapının olmasıyla<br />

mümkün olur. Fikri, irfanı, vicdanı hür<br />

ve eğitimli nesillere ihtiyaç var.<br />

Hocamızın; ”Musiki bir ilimdir.” görüşü, biz<br />

talebeleri için de esas teşkil eder. Türk Musiki<br />

Nazariyatı konusundaki derin bilgisi<br />

dolayısıyla, musikimizin esaslarına uymayan<br />

görüş ve iddialara karşı durmuş, estetik<br />

güzellik ve bilgi içermeyen eserleri ve<br />

icraları hiçbir zaman uygun bulmamıştır.<br />

Küçük yaşta tanıştığınız, uzun yıllar birlikte<br />

çalışma fırsatı bulduğunuz Ahmet<br />

Hatiboğlu’nu yansıtacak ortak bir hatıranızı<br />

paylaşır mısınız?<br />

Bahsettiğim gibi, hocamız, musikinin ilmi<br />

esaslarına sahip çıkılması yönündeki tavsiyelerini<br />

sürekli dile getirmiştir. Estetik yönünden<br />

eksik, ciddiyetten uzak eserleri ve<br />

icraları hiçbir zaman uygun bulmamıştır.<br />

Şu bilgiyi paylaşayım:<br />

Tasavvuf müziği adıyla çıkmış, fakat sadece<br />

ticari amaç gözeten pek çok çalışma<br />

son zamanlarda ne yazık ki müzik piyasasında<br />

sıkça görülmekte. Bu ticari ürünler,<br />

hem değerlerimizi hem de ulaştıkları kitleleri<br />

istismar ediyor.<br />

Ahmet Hatipoğlu hocamızla birlikteyken<br />

dinlediğimiz bir radyo yayınında bunlardan<br />

birine rastladık. Müzikal hiçbir değeri olmayan<br />

bu parça, sözleri yönüyle bizi çok şaşırtmış<br />

ve sevgili hocamızı bir hayli üzmüştü:<br />

Burada; “Sürmeli gözlüm… Can Ahmedim…<br />

Gelseydin eğer…” tarzındaki ifadelerle,<br />

Peygamber Efendimiz’e hitap ettiğini<br />

zanneden birinin cahilliğine şahit olmuştuk.<br />

Oysaki ecdadımız, övgü sistematiği<br />

çerçevesinde efendimize en nezih, en zarif,<br />

en doğru ifadelerle hürmetlerini dile<br />

getirmişlerdir.<br />

19


BİR DÜNYA RADYO<br />

ve Müzik<br />

“Alo, alo… Muhterem samiin… Burası<br />

İstanbul Telsiz Telefonu… Akşam neşriyatımıza<br />

başlıyoruz…” anonsunun duyulduğu<br />

1927 yılında başlıyor Türkiye’de<br />

radyoculuğun resmî tarihi… O günden<br />

bugüne Radyoevleri Türkçe’nin en doğrusunun<br />

konuşulduğu, müziğin en güzelinin<br />

icra edildiği yerler oluyor. Kimi zaman<br />

senfoni orkestralarına ev sahipliği<br />

yapıyor radyolarımız, kimi zaman Türk<br />

Müziğinin, Halk Müziğimizin ustalarına<br />

kucak açıyor… Mesut Cemil, Ruşen Ferit<br />

Kam, Cemal Reşit Rey, Ahmet Adnan<br />

Saygun, Aşık Veysel, Muzaffer Sarısözen…<br />

Sonraki yıllarda Münir Nurettin<br />

Selçuk, Safiye Ayla, Zeki Müren, Müzeyyen<br />

Senar… Hepsinin sazı, sözü yankılanıyor<br />

Ankara, İstanbul, İzmir Radyosu<br />

stüdyolarında… Radyolarda tıpkı konservatuar<br />

eğitimi alır gibi yetiştiriliyor<br />

genç sanatçılar. Bir döneme damgasını<br />

vuran Klasik Türk Müziği Korosu, Yurttan<br />

Sesler Korosu radyoevlerinde doğuyor…<br />

Türkiye Radyoları TRT çatısı altında toplandıktan<br />

sonra ise Türkiye’nin dört bir<br />

yanında yeni radyolar açılıyor. Zamanla<br />

kanal sayısı ve çeşitliliği de artıyor… TRT<br />

bugün Çok Sesli Müziğin, Türk Sanat Müziğinin,<br />

Türk Halk Müziğinin en güzel örneklerinin<br />

sunulduğu kanallarının yanı<br />

sıra Radyo-1 kanalında da sözle müziği<br />

buluşturan programlar üretmeye devam<br />

ediyor.<br />

Türkiye radyolarının eğitim-kültür kanalı<br />

Radyo 1, müziğin her rengini dinleyicisiyle<br />

buluşturuyor. Ankara, İstanbul ve İzmir<br />

Radyoları’nca hazırlanan programlar<br />

dinleyiciyi müzik tarihimizde engin bir<br />

yolculuğa çıkarıyor.<br />

“Alo, alo…<br />

Muhterem samiin…<br />

Burası İstanbul Telsiz Telefonu…<br />

Akşam neşriyatımıza başlıyoruz…”<br />

Müzikle Bir Ömür<br />

Türk pop müziğinin yaşayan efsanelerinden<br />

Ömür Göksel seçtiği şarkılarla Cumartesi<br />

günleri saat 10.30’da buluşuyor sevenleriyle.<br />

Müzikle Bir Ömür adındaki programda sanatçı<br />

yıllar içinden süzülüp gelen şarkıların öykülerini<br />

kendine özgü tarzıyla anlatıyor.<br />

Evvel Zaman Şarkıları<br />

Her Salı 22.00’de yine Radyo 1’de yayınlanan<br />

Evvel Zaman Şarkıları cd’nin ve internetin<br />

olmadığı dönemlere götürüyor<br />

bizleri. Müzikçalarlarda plakların döndüğü<br />

eski ‘güzel günlerin’ şarkıları eşliğinde<br />

program yapımcısı Kurtuluş Özyazıcı,<br />

müzik yazarı Murat Meriç’le sohbet ediyor.<br />

Bu şarkılara, plak ya da kasette yayınlanmamış,<br />

yalnızca TRT için yapılmış ‘saklı’<br />

şarkılar da ekleniyor çoğu zaman. Evvel<br />

Zaman Şarkıları müzik tarihimizin gizli<br />

kalmış sayfalarını da böylece birer birer<br />

açıyor.<br />

20


RADYO-1<br />

Müziklerarası<br />

Yalçın Çetinkaya’nın hazırladığı Müziklerarası, Türk ve Batı müziğini<br />

karşılaştıran bir program. Batı dünyası Barok müziğin etkisindeyken<br />

Osmanlı hangi müzikal dönemi yaşıyordu? Toplumsal olaylar Osmanlı<br />

ve batı müziğinde nasıl etki uyandırıyordu? Batının önemli bestecilerinin<br />

yaşadığı dönemde Osmanlı topraklarında hangi bestekârlar vardı?<br />

Tüm bu sorular, örnek müziklerle birlikte Müziklerarası programında<br />

yanıt buluyor. Müziklerarası her Pazar 21.05’te Radyo 1’de.<br />

Müzikli Edebiyat<br />

Edebiyatla müziğin içi içe geçtiği Müzikli Edebiyat Nihan Önel<br />

tarafından hazırlanıyor. Doç. Dr. Şerife Yalçınkaya’nın edebiyat<br />

danışmanı, Hakan Önel’in ise müzik danışmanı olarak görev aldıkları<br />

programda her hafta Türk Edebiyatı’nın bir teması Klasik<br />

Türk Müziği eserleriyle buluşuyor. Bir yandan seçilen edebi metinler<br />

dinleyiciyle paylaşılıyor, öte yandan icra edilen eserlerle<br />

edebiyat-müzik ilişkisi bir kez daha pekiştiriliyor. Müzikli Edebiyat<br />

her Perşembe 22.00’de Radyo 1’de.<br />

Gönül Dili Sazın Teli<br />

Sazı, sözü, derdi değişse de tarih boyunca devam etmiş insan<br />

türkülerini yakmaya. Derdini anlatmak istediğine türkülerle seslenmiş;<br />

acısını, sızısını dindirmek için yüreğini türkülerle avutmuş.<br />

Anadolu toprakları farklı kültürlerin folklorik ürünleriyle zenginleşmiş.<br />

Çarşamba akşamları saat 22.00’de yayınlanan Gönül Dili Sazın<br />

Teli programı bu zenginliği yaratanlardan yaktıkları türkülere ve o<br />

türkülere can veren sazlara kadar Türk Halk Müziği’ne dair bütün<br />

ayrıntılara yer vermekte. Geçmişten günümüze yüzyılların birikimini<br />

içeren bu kültürel yapı hakkında bilgiler veren, bir anlamda<br />

sözlü tarih işlevi de gören Halk Müziğimizi ve bu alanda emek verenleri<br />

biraz daha yakından tanıtmayı amaçlayan programın yapımcısı<br />

Hatice Bülbül.<br />

Sesin ve Sessizliğimizin Tarihi<br />

Türk Sanat Müziği’nin unutulmaz bestekârları, musikimizin yapı<br />

taşları Sesin ve Sessizliğimizin Tarihi’nde günümüz dinleyicisiyle<br />

buluşuyor. Sema Yıldırım’ın hazırlayıp sunduğu program her<br />

Cuma saat 22.00’de Radyo 1’de.<br />

TRT Radyoları, müzik ağırlıklı yayın yapan TRT FM, Radyo 3, TRT<br />

Nağme ve TRT Türkü dışında, eğitim-kültür ve sohbet kanalı<br />

Radyo 1 aracılığıyla da müzik tarihini dinleyiciyle buluşturmayı<br />

sürdürüyor.<br />

Ankara Radyosu Eğitim Kültür Yayınları Müdür V. Filiz Özdemir Arıcıoğlu<br />

ve prodüktör Kurtuluş Özyazıcı’nın katkılarıyla...<br />

21


BİR DÜNYA SOHBET<br />

Kırık bir bağlamadan<br />

dev koroların şefliğine...<br />

Zafer GÜNDOĞDU<br />

Birsen YÜKSEL TAYMAZ<br />

trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />

“Bizim insanımız türküyü;<br />

hava, su kadar kutsal<br />

görüyor. Yani türkü<br />

söylemek genetik<br />

kodlarında var. Danslarımız<br />

da öyle; inanılmaz zengin.<br />

Bu koreografiyi<br />

kimler yapmış, nasıl bir<br />

araya gelmiş; bunu nasıl bin<br />

yıldır kendi bünyelerinde<br />

geliştirmişler ve kocaman<br />

topluma nasıl yayılmış, akıl<br />

sır erecek bir şey değil!”<br />

Kırık bir bağlamanın telleriyle türkülere<br />

tutunduğunda henüz küçük bir çocuktu.<br />

İlk derslerini babası ve amcasından alırken<br />

müzik dünyası, Aşık Daimi, Ali Ekber<br />

Çiçek ve Aşık Mahzuni dinleyerek şekillendi.16<br />

yaşında İstanbul’a giderek Türk<br />

Folklor Kurumu’nda ilk sistemli müzik<br />

eğitimine başladı. İTÜ Türk Müziği Devlet<br />

Konservatuvarının ilk mezunlarındandır.<br />

Bağlama tekniğini Arif Sağ ile geliştirdi.<br />

Stajyer sanatçı olarak başladığı TRT’de<br />

önce tar, ardından bağlama sanatçısı<br />

oldu. Kendi jenerasyonunda TRT’nin en<br />

genç “Yurttan Sesler Korosu” şefiydi. Halihazırda<br />

en kıdemlisi… TRT konserleri<br />

ve TRT dışında yönettiği projelerde, orkestrasyon<br />

ve icra bakımından halk müziğinde<br />

çoksesli tabanlı çalışmalara öncülük<br />

etti. Halk müziğinin emektarlarına<br />

gösterdiği vefa ile usta-çırak ilişkisini en<br />

iyi sürdürenlerin başında geldi. Büyük ilgi<br />

gören “Bir Dilden Bir Telden” programıyla<br />

halk müziğini geniş kitlelerle buluşturdu.<br />

2000 yılında Almanya ve Türkiye’deki kon-<br />

serlerde, binin üzerinde bağlama ve binin<br />

üzerinde sesten oluşan koroyu yönettiği<br />

“Bin Yılın Türküsü” projesiyle Guinness<br />

Rekorlar Kitabı’na girdi. Bireysel ve ortak<br />

albümlerinin yanı sıra; başta Mahsun Kırmızıgül<br />

olmak üzere pek çok sanatçının<br />

ses getiren albümünde müzik yönetmenliği<br />

yaptı. Televizyon kanallarındaki ses<br />

yarışmalarının aranılan jüri üyesi oldu. İstanbul<br />

Radyosu Yurttan Sesler Korosu Şefi<br />

Zafer Gündoğdu, TRT radyolarının tüm<br />

halk müziği korolarından oluşturduğu<br />

ortak koroları yönetmeye devam ediyor.<br />

Türkülerle yolunuz nasıl kesişti?<br />

Erzincan’ın bir köyünde doğdum, çocukluğum<br />

orada geçti. Müzikle tanışmam<br />

ilkokul çağlarında evimizde hep olan bir<br />

bağlama, kırık bir bağlama ile oldu. Bizim<br />

insanlarımız türküyü ekmekten aştan ayrı<br />

görmüyorlar.<br />

Türkülerin içinde, o geleneğin içinde<br />

doğduğunuzda ister istemez kendinize<br />

böyle bir yol çizmiş oluyorsunuz.<br />

22


ZAFER GÜNDOĞDU<br />

Eğitimci yanınız da var.<br />

Eğitimcilik şöyle; özel bir dershane ve<br />

kurumda değil ama çeşitli etkinliklerde<br />

korolar çalıştırdım. Avrupa’da Guinness<br />

Rekorlar Kitabına giren “Bin Yılın Türküsü”,<br />

bin 300 kadar bağlamanın oluşturduğu<br />

bir koroyu, muhteşem bir ekibi çalıştırdım.<br />

Zaman zaman bazı özel topluluklarla,<br />

müzik okullarıyla ortak çalışmalarım<br />

oldu.<br />

Besteleriniz var mı?<br />

Tabii bizim gibi türküyle sazla uğraşan<br />

insanın yapacağı beste türkü kokmalı,<br />

türküden tatlar lezzetler gelmeli. Kendi<br />

ezgilendirdiğim, sözlerini yazdığım ezgilerim<br />

de var. Zaten hem besteleri sözleri<br />

olan, hem de aranjör, söz yazarlarının<br />

üye olduğu MESAM’a üyeyim. Dolayısıyla<br />

bu kadar olağanüstü güzel türkülerin,<br />

ezgilerin yanında doğrusu ben biraz da<br />

utanarak mahcubiyetle “ezgilerim de var”<br />

diyebilirim.<br />

Sizi bu sözleri yazmaya, o sözleri ezgilendirmeye<br />

götüren duygu neydi?<br />

Albüm yaptığım yıllarda, 5-10 yıl önce, ihtiyaç<br />

olduğunda ya da kendi duygularımı,<br />

kendimi ifade edecek bazı sözler yazdım.<br />

Yine dediğim gibi o halk şiirinin temalarından<br />

oluşan birkaç deneme yapmak istedim<br />

ve yaptım; okuyan arkadaşlarım da<br />

oldu. Ben de kendi albümümde okudum.<br />

Böyle bir şey olsun diye yapmak istedim,<br />

yüreğimden geçen birkaç ezgiyi buluşturdum.<br />

Bu tarz ezgilerim var.<br />

Türküleri biliyoruz; Türke özgü anlamına<br />

geliyor. Bize ezgilerimizden, türkülerimizin<br />

çeşitliliğinden bahseder<br />

misiniz?<br />

Dünyada eşi bulunmayacak kadar zengin,<br />

çok özel bir coğrafyaya sahibiz. Bırakın iki<br />

kenti, Anadolu’da iki köy arasında bile<br />

farklı dil, ezgi ve ritimlerle yapılmış türkülerimiz<br />

var. Dolayısıyla Anadolu ve bu<br />

coğrafya o kadar zengin ki! Karadeniz’de<br />

horon var. Orta Anadolu’ya geliyorsunuz<br />

başka bir şey var. Ege’ye gidiyorsunuz<br />

başka bir müzikal yapı var. Ezgilerimiz<br />

ikiye ayrılıyor. Daha çok kırık havalar ve<br />

uzun havalar. Uzun havalar, serbest, belli<br />

bir kalıp içerisinde ezgisi olmayan, belli<br />

bir yapısı olsa da ritmik bir yapısı olmayan<br />

ezgilerimiz. Ritmi bilinen, ölçüsü bilinen,<br />

belli bir ölçüyle söylenen ezgilere de kırık<br />

havalar diyoruz. Kırık hava-uzun hava<br />

“Dünyada eşi<br />

bulunmayacak kadar<br />

zengin, çok özel bir<br />

coğrafyaya sahibiz.<br />

Bırakın iki kenti,<br />

Anadolu’da iki köy<br />

arasında bile farklı dil,<br />

ezgi ve ritimlerle<br />

yapılmış türkülerimiz<br />

var. Dolayısıyla Anadolu<br />

ve bu coğrafya o kadar<br />

zengin ki!..”<br />

sınıflandırmasının ötesinde ülkemizde<br />

müthiş bir çeşitlilik gösteren zeybekler,<br />

horonlar, semahlar, bozlaklar, gurbet havaları,<br />

-aklınıza gelebilecek onlarca çeşit<br />

sayabiliriz- müziğin kendi içerisinde kalıplaşmış,<br />

belli başlı normları olan bir müzikal<br />

yapımız var ki saymakla bitiremeyiz.<br />

Türk dilinin güzelliği türkülerimize de<br />

yansıyor. Her türküde insan kendini<br />

bulabiliyor. Türkülerin pek çoğunun<br />

etkileyici bir hikayesi var, değil mi?<br />

Her türkünün bir hikayesi yok belki ama<br />

türkü yakıcının o toplumun yaşadığı bir<br />

olaydan etkilendiği şüphesiz. Bir duygu<br />

karşısında, var olan bir gerçek karşısında<br />

yola çıkacak olursak türkülerin yere<br />

sağlam basan bir yapısı bir edebi kimliği<br />

mevcuttur. Bu anlamda türkülerimizin,<br />

türkülerimizin çizdiği dünyanın, bu ülkenin<br />

tarihi yazılırken mihenk taşı oluşturduğunu<br />

sanıyorum.<br />

Hangi türküyü dinlersek dinleyelim<br />

duygu seline kapılıyoruz. Türkülerimiz<br />

biraz da terapi gibi geliyor. Sizce<br />

de öyle mi?<br />

Evet, kesinlikle öyle! Bizim insanımız türküyü;<br />

hava, su kadar kutsal görüyor. Yani<br />

türkü söylemek çok özel bir şey Türk toplumu<br />

için. Onun kendi yapısında var, genetik<br />

yapısında var, kodlarında var. Çünkü<br />

bir bakın danslarımız da öyle; inanılmaz<br />

zenginlikte dans çeşidimiz var. Bu koreografiyi<br />

kimler yapmış, nasıl bir araya gelmiş;<br />

bunu nasıl bin yıldır kendi bünyelerinde<br />

geliştirmişler ve kocaman topluma<br />

nasıl yayılmış, akıl sır erecek bir şey değil.<br />

Türkülerimiz, müzik, şiir, halk edebiyatı,<br />

o sözler. Büyük bir bölümü icracılar yani<br />

halk tarafından söylenmiş.<br />

Öyle görünüyor ki gerçekten çok<br />

şanslıyız. Bütün Anadolu halkının icracı<br />

olduğunu düşünürsek muhteşem<br />

bir şey bu!<br />

Evet kadın ağzı türküler başka ama özellikle<br />

halk şairlerimiz, halk ozanlarımızın,<br />

ustalarımızın işlevi daha yoğun tabii ki.<br />

Ama hiç sanatla uğraşmayan, bu işi meslek<br />

edinmemiş birçok insanımız da türküler<br />

yakmış, maniler söylemiş.<br />

Aslında biraz da halk şairlerimiz, normalde<br />

söyleyemediğimiz şeyleri ezgilerle<br />

dile getirmişler. Bu da bence çok<br />

güzel evrensel bir dil oluşturmuş.<br />

Tabii yani önce ulusal değerlerinden izler<br />

23


BİR DÜNYA SOHBET<br />

“Eğer yapılan yarışma,<br />

insanlarımızı çocuklarımızı<br />

ekran başına çekiyorsa,<br />

‘bu türkü ne kadar güzel,<br />

bu ses ne kadar güzel’<br />

dedirtebiliyorsa, o bile çok<br />

büyük bir kazanımdır.<br />

Evet yapılmalı, daha sık<br />

yapılmalı. Popüler olanın<br />

değil, ayakları bu<br />

topraklara basan kadim<br />

bin yıllık kültürün izinden<br />

giden olursa başımızın<br />

üstünde yeri var.<br />

Ama Muharrem Ertaş’ı<br />

bilmeyecek, Ali Ekber<br />

Çiçek’i bilmeyecek,<br />

Nida Tüfekçi,<br />

Muzaffer Sarısözen<br />

bilmeyecek bir yapı varsa;<br />

bunun adı yarışma olsun,<br />

bunun adı ne olursa olsun,<br />

hayır!”<br />

taşıyan türküler yapmışlar, geliştirmişler<br />

ve bu ezgiler dünyada da beğenilmiş.<br />

Dünyanın birçok ülkesinde kabul görmüş<br />

büyük mutasavvıflarımız var, şairlerimiz,<br />

ozanlarımız var. Bir müziğimiz var<br />

ve dilimiz var. Dolayısıyla çok zengin bir<br />

ülke ve coğrafyada insan yapısının olduğunu<br />

büyük bir sevinçle ve gururla söyleyebiliriz.<br />

Son dönemde de şunu gözlemleyebiliyoruz.<br />

Türk Halk Müziği’ne yönelik<br />

gençlerde de yoğun bir ilgi var.<br />

Batıya özenmekten kurtulup öz benliğine<br />

dönmek gibi bir durum söz konusu.<br />

Bu da ülkemiz adına çok büyük<br />

bir kazanım.<br />

Siz de katılıyor musunuz?<br />

Kesinlikle katılıyorum, üniversitelerin<br />

fakültelerinde birçok üniversite koroları<br />

var. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk müziği<br />

ile ilgili okullarımız, konservatuvarlar<br />

yoktu. Ama şimdi Türk müziği eğitimi<br />

veren, çok iyi, önemli konservatuvarlar<br />

var. Bu konservatuvarlarda eğitim gören<br />

yetenekli gençlerimiz, batı müziğini<br />

de kendi yerel müziğini de çok iyi öğrenerek<br />

harmanladılar. Son yıllarda bizim<br />

sazımızı, özellikle sazımız bağlamayı virtüözce<br />

çalan, bir gitar gibi yan sesleri, armonik<br />

sesleri de basarak kendilerini çok<br />

geliştirdiler. Diğer nefesli sazcılarımız,<br />

yaylı sazlarımız son yıllarda inanılmaz<br />

gelişti ve bu çok yetenekli gençlerimizin<br />

elinde Batı sazlarıyla birlikte yan yana<br />

geldiler, oturdular. Artık bağlama ve gitar<br />

bir kardeş gibi çok güzel çalıyorlar<br />

birlikte, bir piyanonun önüne nefesli bir<br />

sazımız oturup çok güzel şeyler çalıyorlar.<br />

Ben de bu arada altını çizmek istiyorum<br />

TRT Müzik’ten önce TRT Türk’te de<br />

çok güzel bir program yaptık. Kendimizden,<br />

Türk müziğimizden, halk müziğinden<br />

çok önemli eserleri, önemli sazlarla<br />

Ankara’da Devlet Opera Balesinin batı<br />

sazlarıyla birlikte kullanarak olağanüstü<br />

güzel programlar yaptık. İşte burada şu<br />

çok önemli; Batı müziğini de iyi bilen bir<br />

aranjörümüz vardı. Batı eğitimi almış,<br />

radyomuzda, TRT’de çalışan bir arkadaşımız,<br />

Murat Akçay, son derece güzel,<br />

önemli düzenlemeler yaptı. Çoksesli bizim<br />

için çok büyük bir keyifti, müziğimiz<br />

için de büyük bir kazanımdı. Kendi sazlarımızla<br />

kendi müziğimizi diğer batı-evrensel<br />

normdaki sazlarla sunmak bizim<br />

için çok kıymetli ve önemliydi.<br />

Buradan da şunu diyebilir miyiz, bu<br />

eğitimlerin daha sık, daha yoğun verilmesi<br />

gerekmez mi? Hatta ilkokuldan<br />

başlayıp bu eğitimin verilmesi<br />

gerekmiyor mu?<br />

Evet, yaygınlaşmalı. Yörelerin halk evleri<br />

var, uzunca süre oralarda yoğunlaşıyor.<br />

Bu da tabii müziğin yarınlara aktarılmasında<br />

işlev gören bir yapı. Bunların yaygınlaşması<br />

tabii ki müziğimiz adına bir<br />

kazanımdır. Daha fazla tanıtılması gerekir.<br />

Gençler biraz daha tanıdığında ne<br />

kadar bir derinliği olduğunu görüp sahip<br />

çıkacak, kendi kültürünü özümseyecek.<br />

İlköğretimde müziğimizin, sazlarımızın<br />

tanıtımı çok daha etkili çok daha yaygınlaştırıcı<br />

olabilir.<br />

Bu bağlamda televizyonların düzenlediği<br />

ses yarışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />

Bunun sonsuz seçeneği var. Çünkü bunun<br />

ucu açık bir şey çok farklı düzenlemelerle<br />

yani sahne televizyon işi biraz da<br />

şov işi. İnsanları ekran başına bağlayacak<br />

acaba ne oluyor dedirtecek onlarca seçenek<br />

olabilir. Tabii gene de bu yarışmaları<br />

yaparken müziğimizin temel taşları olan<br />

o müzikal yapısını özünü bozmadan, dejenere<br />

etmeden, aslına sadık kalarak -tabii<br />

ki düzenlemeler olacak, günümüzün<br />

teknik imkanlarından farklı sözlerden yaralanarak<br />

bir çok onlarca seçenekler yapılabilir-<br />

asıl dokuyu kaybetmemek koşulu<br />

ile yapılabilir. Eğer yapılan yarışma,<br />

adı ne olursa olsun, insanlarımızı çocuk-<br />

24


ZAFER GÜNDOĞDU<br />

larımızı ekran başına çekiyorsa, “bu türkü<br />

ne kadar güzel, bu ses ne kadar da güzel”<br />

dedirtebiliyorsa o bile çok büyük bir kazanımdır.<br />

Evet yapılmalı, daha sık yapılmalı;<br />

doğru ve işin ehli insanlarla her zaman bu<br />

tür şeyler yapılabilir. Belki burada yarışma<br />

sözü çok doğru olmayabilir. Yani birisinin<br />

sesi çok daha güzeldir, öbürünün biraz<br />

daha farklı bir kokusu vardır. Çünkü Aşık<br />

Veysel her türkü söyleyene her şarkı söyleyenin<br />

farklı bir kokusu olduğunu, farklı<br />

bir renk olduğunu söylemiş. Dolayısıyla<br />

belki yarışma sözcüğü doğru olmayabilir<br />

ama önemli olan türkülerdir. Gençler türküler<br />

söylüyorsa, eski ustalarının izinden<br />

gidiyorsa, eski ustalarını yâd ediyorsa ve<br />

onların uslup ve tarzıyla söyleyebiliyorlarsa,<br />

herkesin büyük bir gıptayla bir sevgi<br />

ile bakacaklarını sanıyorum. Ama bundan<br />

kopup sadece popülist bir yaklaşımla,<br />

günümüzde hangi icra tarzı, hangi ağız<br />

popüler ve geçerliyse, eğer ona yönelip<br />

bir yarışma düzenleniyorsa burada çok<br />

büyük yanlış vardır, buna katılamam.<br />

Popüler bir yaklaşımın izinden giderek,<br />

popüler bir anlayışın esiri içinde girerek<br />

değil. Var olan uzun havayı okuyorsa, Urfalı<br />

Hamza Şenses’ten dinleyip güzel okuyorsa<br />

başımızın üstünde yeri var. Ya da<br />

bozlak okuyorsa, Muharrem Ertaş’ın izinden<br />

giden bir duyguyla, yapıyla okuyorsa<br />

ona sonsuz bir şekilde sevgi duyarım; çok<br />

kıymetli sayarız. Ama bunlardan habersiz,<br />

Muharrem Ertaş’ı bilmeyecek, Ali Ekber<br />

Çiçeği bilmeyecek, Nida Tüfekçi bilmeyecek,<br />

Muzaffer Sarısözen bilmeyecek bir<br />

yapıyla müzikal bir şey konuyorsa; bunun<br />

“TRT en az evimiz<br />

kadar kutsiyeti olan çok<br />

kıymetli olan bir kurum.<br />

Benim için bir mabettir<br />

TRT. Radyoevine<br />

girdiğimde orada<br />

Nida Tüfekçi’yi,<br />

Turan Engin’i görüyorum,<br />

bizden önceki<br />

hocalarımızı görüyorum<br />

ve deyim yerindeyse o<br />

edeple, o duyguyla<br />

işimizi yapıyoruz, burada<br />

var olmaya çalışıyoruz.”<br />

adı yarışma olsun, bunun adı ne olursa<br />

olsun, hayır! Çünkü o zaman bu yapıya,<br />

bu kültüre haksızlık etmiş oluruz ve bu işe<br />

sekte vurmuş oluruz. Ama eğer tüm bunlar<br />

harmanlanıp bu duyguyla yapılıyorsa,<br />

dediğim gibi bu çizgi ve yapıyı bilerek<br />

yapılıyorsa; gerek yapımcısı, söyleyeni, yarışanı<br />

herkes inanın ki çok kıymetli; “iyi ki<br />

yapılıyor” diyebiliriz. Popülist ve popüler<br />

olanın değil, ayakları bu topraklara basan<br />

kadim bin yıllık kültürün izinden giden<br />

olursa başımızın üstünde yeri var.<br />

Bunu da TRT’nin öncülüğünde,<br />

ev sahipliğinde yapmak…<br />

Evet TRT’nin böyle bir misyonu var ve<br />

burada birinci görev TRT’nin olmalı yani<br />

burası bir okulsa, TRT bu kadar zamandır<br />

türküleri, şarkıları doğru ellerden sunmak<br />

istiyorsa birincil görevli TRT’nin olmalıdır.<br />

Peki hocam, bir dönem TRT’nin en<br />

genç koro şefiydiniz, halen halk müziğinin<br />

en kıdemli şefi olarak göreve<br />

devam ediyorsunuz.<br />

TRT sizin için ne ifade ediyor.<br />

TRT en az evimiz kadar kutsiyeti olan çok<br />

kıymetli olan bir kurum. Ben hala Radyoevi’nin<br />

önünden geçerken radyoda işim<br />

olmasa, başka bir yere gitsem bile başımı<br />

kaldırıp İstanbul Radyosu yazısını okumadan<br />

asla geçemem ve oradan geçerken<br />

de boş bir duyguyla asla geçmedim, geçemem<br />

de! Bizim müziğimizi, hayatımızı<br />

oluşturan kişiliğimizi oluşturan bir yapısı<br />

var. Yani türkülerde o kadar şey gizli ki; bizim<br />

hayat yolumuz, felsefemiz, kişiliğimiz<br />

geçmişimiz, geleceğimizle ilgili o kadar<br />

doneler veriyor, o kadar ipuçları veriyor ki;<br />

iyi insan olmamızın öyle altını çiziyor ki!<br />

“Gel ha gönül havalanma, engin ol gönül<br />

engin ol, dünya malına güvenme engin<br />

ol!” Bundan daha güzel bundan daha insana<br />

doğru yolu gösteren bir şey olabilir<br />

mi? Ya da bir Antep türküsünü dinliyorsunuz;<br />

“Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün,<br />

dünya kadar malın olsa ne fayda!” Bu insanı<br />

öğütleyen yapı varsa ve siz de o yapının<br />

içinde sanatçı iseniz ya da işiniz onunla<br />

ilgili ise burada kişiliğinizin oluşmaması<br />

mümkün mü? Ya da Pir Sultan deyişinde<br />

diyor ki “Böyle mi yolumuzun töresi?” Yani<br />

onu şiiri ile sözü ile veriyor; yani o töreyi,<br />

o insan ilişkisini, genel kıymetli kadim<br />

kültürü iyi özümsememiz, gözümüz gibi<br />

bakmamız gerekiyor. Dolayısıyla TRT bizim<br />

için çok şey ifade ediyor. Bu kurumda<br />

nefes almış, var olmuş herkes için de<br />

öyle olmalı diye düşünüyorum. Benim<br />

için bir mabettir TRT. Radyoevine girdiğimde<br />

orada Nida Tüfekçi’yi, Turan Engin’i<br />

görüyorum. Bizden önceki hocalarımızı<br />

görüyorum ve deyim yerindeyse o edeple,<br />

o duyguyla işimizi yapıyoruz, burada<br />

var olmaya çalışıyoruz. Benim için bu çok<br />

önemli. Ustalarımızı büyüklerimizi hocalarımızı<br />

yad etmek onları her daim gündemde<br />

tutmak benim birincil görevim.<br />

İyi ki de tanımışız. İyi ki de bu kurumda<br />

var olabilmişiz.<br />

25


BİR DÜNYA PROGRAM<br />

İlklerin, rekorların, ödüllerin peşinde...<br />

Erhan Konuk ileEn Radyo<br />

Dünyanın<br />

Programı<br />

Hakan DİLAVER<br />

trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />

7 Ocak 2015, Türkiye’nin radyoculuk tarihine<br />

altın harflerle geçti.<br />

TRT FM’de, Dünyanın En Radyo Programı,<br />

Ankara, İstanbul ve İzmir’den eşzamanlı<br />

canlı yayına başladı.<br />

Böylece, TRT Genel Müdürü Şenol Göka’nın<br />

projesiyle yola çıkan yapımcı/sunucu<br />

Erhan Konuk, özel radyolardan usta<br />

meslektaşları Bay J, Muzo ve Erkan Yavaş<br />

ile bir ilki gerçekleştirdi.<br />

Sonra 3B ile Bakü-Bosna-Berlin’den; ardından<br />

3A ile Amerika, Avustralya ve Asya<br />

kıtalarının uzak noktalarından eşzamanlı<br />

canlı yayınlar gerçekleşti.<br />

Sırada Guinness Rekorlar Kitabı yetkililerinin<br />

de takip edeceği 3 okyanus adasından<br />

gerçekleşecek yayın var.<br />

Ve sonrasında Erhan Konuk’un deyimiyle<br />

“dudak uçuklatacak” coğrafyalar, “Vay<br />

be!” dedirtecek mekanlar…<br />

Dünyanın En Radyo Programı, Eylül ayında<br />

da İtalya ulusal radyo-televizyon kurumu<br />

RAI’nin saygın uluslararası etkinliği 67.<br />

Prix Italia’da “Özgün Proje” kategorisinde<br />

yarışacak.<br />

Onyıllara meydan okuyan “Pop Saati” ile<br />

Türkiye’nin ilk video klip programına imza<br />

atan “kravatlı pop müzik sunucusu” Erhan<br />

Konuk’la 30 yıllık yayıncılık geçmişinden<br />

başlayarak Dünyanın En Radyo Programı’nı<br />

ve yeni projeleri konuştuk.<br />

TRT ve yayıncılıkla tanışmanız nasıl<br />

oldu?<br />

1984 yılında ilk yayıncılık denemelerim<br />

oldu. Ankara Radyosu amatör sunucu<br />

alıyordu, bu amaçla başvurdum ve 1985<br />

yılında yayına başladım. 1985 yılının sonuna<br />

doğru TRT ile ilişkim başladı. Türkiye’nin<br />

ilk video klip programını yapmak<br />

Ersan Er’in katkılarıyla...<br />

için girişimde bulundum ama programın<br />

devamlılığı açısından yöneticilerin bazı çekinceleri<br />

vardı. İkna süreci 8-9 ayımı aldı.<br />

Eylül 1985’te ilk video klip programı Tele<br />

Pop yayına başladı ve daha sonra bütün<br />

Türkiye’nin bildiği ismiyle Pop Saati, geçen<br />

birkaç yıla kadar aralıksız yayına girdi. 26<br />

yıl boyunca yayınlandı, kesintileri bu da<br />

son yıllarıdır, 26 yıl boyunca Türkiye’nin en<br />

uzun yayınlanan video klip programı oldu.<br />

Bütün dönemlerdeki genel müdürlerimize<br />

ve izleyicilerimize teşekkür ederim.<br />

Sizden sonrakiler için aslında VJ’in nasıl<br />

olması gerektiğini de siz belirlediniz.<br />

Evet, beni bu konularda hep örnek olarak<br />

gösterirler. Hep vesikalık bir görüntü verdim<br />

ve kravatla çıktım. Benim için “kravatlı<br />

pop müzik sunucusu” dediler. Hatta bir zamanlar<br />

altın kravat ödülü vermek istediler.<br />

Bu tamamen benim kendi tercihimdi ve<br />

26


EN RADYO<br />

izleyiciye olan saygımdandı. Ardından biz<br />

de kravatı yavaş yavaş çıkarttık.<br />

Bugüne gelirsek, Erhan Konuk 30 yıllık<br />

birikimiyle TRT radyolarında dinleyicilerle<br />

buluşmaya devam ediyor.<br />

Benim şu an devam eden 4 programım var<br />

TRT radyolarında. TRT 3’te yayınlanan pop<br />

stüdyosu 28 yıldır yayında. Burada yabancı<br />

müzik çalıyoruz. Yabancı derken rock, pop,<br />

hiphop, jazz, blues, rap türevleri... Bunun<br />

dışında Türkiye’nin Sesi Radyosu Avrupa<br />

FM’de Müzik Merkezi diye hem yerli hem<br />

yabancı bir programla yine geniş bir yelpazede<br />

eski yeni şarkılar çalıyorum. TRT<br />

“Dudak uçuklatacak,<br />

‘Vay be’ dedirtecek,<br />

yine farklı coğrafyalardan<br />

yapacağımız<br />

radyo yayınları için de<br />

bizi takip edenler<br />

ciddi beklenti içinde<br />

olabilirler.”<br />

FM’de iki programım var. Bunlardan birisi<br />

Tempo Müzik. Sinema, edebiyat gibi farklı<br />

dallardan başarılı pek çok kişiyi konuk ediyorum.<br />

Yurtiçi yurtdışı röportajlar da yine<br />

bu programda yer alıyor. Bir de Türkiye’nin<br />

3 farklı şehrinden yaptığımız Dünyanın En<br />

Radyo Programı var.<br />

Dünyanın En Radyo Programı’yla ilkleri<br />

gerçekleştirdiniz. Özgün, ses getiren,<br />

büyük bir proje. Bu program kimin fikriydi,<br />

nasıl başladı?<br />

TRT Genel Müdürü Sayın Şenol Göka’nın<br />

bir fikriydi. Aynı zamanda Radyo Dairesi<br />

Başkanı Sayın Amber Türkmen de değerli<br />

katkılarda bulundu. 2014 yılının Ağustos<br />

ayında Amber Hanım tarafından, bana,<br />

çalışma yapmam söylendi. Çalışmalara<br />

başladım ve özel radyolardan düşündüğüm<br />

kişiler Bay J ve Muzo oldu. Zamanla<br />

programda bir moderatör olması gerektiğini<br />

düşündük. Bay j’nin ekibinden Erkan<br />

Yavaş’la birlikte götürdük. Ankara, İstanbul<br />

ve İzmir’de dönüşümlü olarak bu yayını<br />

gerçekleştirmek için teknik çalışmalara<br />

başladık. Bütün süreçte yer aldım, bu programın<br />

yapımcısı olarak. TRT teknik kadrosunun<br />

tecrübesi bizim için çok yol gösterici<br />

oldu. 7 Ocak 2015 Çarşamba günü bu<br />

yayını gerçekleştirdik. İlk yayınımıza Genel<br />

Müdür Sayın Şenol Göka telefonla bağlandı.<br />

Sayın genel müdürümüz radyoyu çok<br />

iyi bilen bir insan. Bizlere, “Neden yayını<br />

Türkçe konuşan dünya şehirlerinden yapmıyorsunuz?”<br />

dedi. Biz bunu talimat olarak<br />

27


BİR DÜNYA PROGRAM<br />

kabul ettik. 19 Mart 2015 tarihinde Azerbaycan-Bakü,<br />

Bosna Hersek-Saraybosna<br />

ve Almanya-Berlin’den bu yayını gerçekleştirdik.<br />

Projeyi 3B olarak adlandırmıştık:<br />

Bakü, Bosna Berlin. 3B projesinden sonra<br />

Türkiye’deki bölgelere de gittik. Çukurova<br />

bölgesinde Mersin’den, Güneydoğu’da<br />

Diyarbakır’dan, Doğu Anadolu’da Erzurum’dan<br />

bu yayını gerçekleştirdik. Ardından<br />

Karadeniz’den Trabzon, Akdeniz’den<br />

Antalya ve Marmara’dan İstanbul olmak<br />

üzere 3 ilden eşzamanlı yayın yaptık.<br />

Ardından 3A geldi, yani 3 kıtadan eş<br />

zamanlı radyo yayını. Mesafeler büyüdükçe<br />

zorluklar da büyüyor herhalde.<br />

Böyle bir proje için çok ciddi planlama<br />

yapmanız gerekiyor. Dışişleri Bakanlığımızın<br />

büyük katkısı oldu. Yayın yapacağımız<br />

yerleri seçerken belirleyici ölçütümüz internet<br />

bağlantısının iyi olması. 3A’dan kastımız<br />

3 kıta. Kıtaların hepsi A harfiyle başladığı<br />

için 3A dedik. Amerika, Avustralya<br />

ve Asya kıtalarını belirledik. Aslında önce<br />

Afrika kıtası vardı. Fakat Afrika’da internetle<br />

ilgili ciddi problemler var. Zaten riskli bir<br />

yayın bu. Riski daha da büyütmemek adına<br />

Afrika’dan vazgeçtik.<br />

Bangladeş’e giderek en riskle görevi<br />

TRT’ci olarak siz üstlendiniz öyleyse!<br />

(Kahkahalar) Benim bu tür görevlerde maalesef<br />

şöyle bir şeyim var: yanlış anlaşılmasın<br />

ama ABD’ye defalarca gitmiştim. Avustralya’ya<br />

da Asya kıtasındaki Bangladeş’e de<br />

hiç gitmemiştim. Avustralya’ya Muzo gitti.<br />

“Guinness Rekorlar<br />

Kitabı’na başvurduk.<br />

TRT’nin adını<br />

rekorlar kitabına da<br />

yazdırmak istiyoruz.<br />

TRT yayıncılıkta<br />

bir dünya devi çünkü.”<br />

ABD’ye, New York’a da Bay J ve Erkan Yavaş<br />

gitti. Benim yayın yaptığım Bangladeş, Ege<br />

bölgesi kadar bir yer, 200 milyon kişi yaşıyor,<br />

başkent Dakka’da da 20 milyon kişi yaşıyor.<br />

Belirsiz zamanlarda elektrik kesiliyor.<br />

Kesintiler oldu da! 3 yerden yayın yaptığımız<br />

için canlı yayına yansımadı.<br />

Böylece, bu proje de başarıyla tamamlandı.<br />

Sırada yine büyük bir hedef var:<br />

3O yani 3 okyanus var?<br />

3 Okyanus Projesi; Pasifik, Atlantik ve Hint<br />

okyanusları olarak düşünüyoruz biz bunu.<br />

Pasifik’te ABD’nin Havai Adası olabilir ki<br />

Amerika’nın Batı kıyılarına bile uçakla 5-6<br />

saat mesafede bir yer. Yine Pasifik’te Yeni<br />

Zelanda olabilir. Atlantik Okyanusu’na geldiğinizde<br />

Orta Amerika civarında Küba, Jamaika<br />

veya Porto Riko söz konusu olabilir.<br />

Hint Okyanusu’nda Malezya ya da Endonezya<br />

gibi yine ada ülkeleri var.<br />

Bir tercih hakkınız olursa bu kez nereyi<br />

seçersiniz?<br />

Bu sefer Atlantik Okyanusu’nu tercih ederim;<br />

Orta Amerika ülkelerini.<br />

Müzik zenginliği açısından mı?<br />

Kesinlikle, ama öncelik yayının iyi gitmesi.<br />

Çünkü bunları yaparken, önceki iki projede<br />

olduğu gibi, öncesinde benim ciddi<br />

bir telefon ve e-posta trafiğim oluyor. Defalarca<br />

konuşuyorum. Yayın yapılacak mekanlardan<br />

arkadaşlarımızın kalacakları yere<br />

kadar bütün seçenekleri araştırıyoruz. Dışişleri<br />

Bakanlığı ve TİKA temsilciliklerimizle<br />

en üst düzeyde defalarca görüşüyoruz.<br />

Benim direksiyonu iyi tutmam, iyi şoför olmam<br />

lazım ki aracımızla kazasız ve hasarsız<br />

bir şekilde yeni projeye devam edebilelim.<br />

Bu konuda da projenin gerçek sahibi olan<br />

TRT Genel Müdürü Şenol Göka ve Amber<br />

Türkmen’in şartsız koşulsuz destekleri olmasaydı<br />

yapamazdık.<br />

Okyanusların ardından sıra Türk dünyasına<br />

gelecek sanırım, Orta Asya Türk<br />

Cumhuriyetleri’ne…<br />

Türk dünyası bu arada bir bölümde de olabilir.<br />

Bu arada gerçekten dudak uçuklatacak,<br />

“Vay be” dedirtecek, yine farklı coğrafyalardan<br />

yapacağımız radyo yayınları için<br />

de bizi takip edenler ciddi beklenti içinde<br />

olabilirler, onu da söyleyeyim.<br />

Bir ipucu verebiliyor musunuz?<br />

Vallahi, tahmin edilemeyecek mekanlar,<br />

tahmin edilemeyecek coğrafyalardan bu<br />

işi gerçekleştirmek için çok büyük çabalarımız<br />

var. Ama açıklarsam olmaz şimdi.<br />

O zaman bekleyelim ve görelim. Şimdi<br />

önünüzde bir de yarışma var. İtalya ulusal<br />

radyo-televizyon kurumu RAI’nin<br />

uluslararası etkinliği Prix Italia’ya katılacaksınız.<br />

Prix Italia, 1948 yılında verilmeye başlanan<br />

ve bu yıl 67’ncisi düzenlenecek yayıncılık<br />

ödüllerinin adı. Gerçekten köklü ve uluslararası<br />

saygınlığı büyük olan bir ödül. Radyo-televizyon<br />

programları ve web projelerini<br />

uluslararası profesyonellerden oluşan<br />

bir jüri değerlendiriyor. Bu yıl 19-24 Eylül<br />

tarihlerinde Torino’da gerçekleşecek yarışmada<br />

“Dünyanın En Radyo Programı” Özgün<br />

Proje dalında yarışacak. İnşallah İtalya’dan<br />

ödülle döneceğiz. Aynı zamanda<br />

Guinness Rekorlar Kitabı’na da başvuruda<br />

bulunduk. Yetkililer, Ekim ayında 3 okyanustan<br />

yapacağımız yayını takip ederek<br />

değerlendirecek. TRT’nin adını rekorlar kitabına<br />

da yazdırmak istiyoruz. TRT yayıncılıkta<br />

bir dünya devi çünkü.<br />

Biz de “Bir Dünya Müzik” dergisi olarak<br />

başarılar diliyoruz. Radyo dünyasına<br />

renk katan yeni projelerinizi ve sürprizlerinizi<br />

merakla bekliyoruz.<br />

Radyonun gücünün ve radyonun itibarının,<br />

Sayın Genel Müdürümüz göreve geldikten<br />

sonra tüm Türkiye sathında, özel<br />

radyoları da kapsayacak şekilde iade sürecinin<br />

başladığını her fırsatta ve her ortamda<br />

dile getiriyoruz. Hem TRT için hem de<br />

Türkiye’deki radyo ve televizyon yayıncılığı<br />

için de gerçekten önemli bir şanstır Şenol<br />

Göka…<br />

28


EN RADYO<br />

Sunucularının gözünden<br />

“Dünyanın En Radyo Programı”<br />

“Cesaret gerektiren<br />

büyük bir yapım,<br />

saf mutluluk<br />

kaynağı!”<br />

BAY J<br />

Dünyanın En Radyo Programı TRT’yle tanışmama<br />

ve kurumun büyüklüğünü daha<br />

iyi anlamama vesile oldu. 25 senelik özel<br />

radyo tecrübesinin ardından ulusal radyo<br />

kanallarımızdan birinde yayın yapmak<br />

hem hayatıma müthiş bir yenilik getirdi<br />

hem de çok daha büyük kitlelere seslenme<br />

şansı verdi. Dünyanın En Radyo Programı<br />

cesaret isteyen, kaynak gerektiren<br />

büyük bir yapım. 3 kıtadan 4 kişi canlı eş<br />

zamanlı yayın yapma şansı ve rekorlar getirdi<br />

hayatımıza. Bay J adının bu projede<br />

yer alması projenin neresinde olursa<br />

olsun beni gururlandırırdı; yayın<br />

tarafında olması kat kat<br />

keyif verici. Yayıncı arkadaşlarım<br />

Erhan Konuk, Muzo<br />

ve Erkan Yavaş’la dostluğumuz<br />

ve uyumumuzsa tam<br />

bir şans. Yoksa canlı yayın tam<br />

bir kaosa dönebilirdi; çünkü<br />

birbirimizi görmeden yayın yapıyoruz.<br />

Tecrübelerimizi TRT’nin<br />

sağlam alt yapısıyla birleştirip<br />

tarihe geçecek bir yayın yapıyoruz,<br />

saf mutluluk kaynağı.<br />

“Akla hayale<br />

gelmeyen<br />

fikirlerle<br />

‘dünyanın en’i<br />

olmaya devam<br />

edeceğiz!”<br />

MUZO<br />

Bu proje için bana ulaşıldığında üç şehirden canlı ve eş zamanlı olacağı söylenmişti.<br />

Bizler yayına başladık. Daha sonra hedef büyüdü ve 3B daha sonra daha<br />

da büyüdü ve 3K oldu. Şimdi de sırada 3O var. Yani hedefleri o kadar büyüttük ki<br />

seneye yapacak bir şeyler kalmadı.<br />

Sanılmasın…<br />

Bizler öyle büyük bir ekibiz ki akla hayale gelmeyecek fikirlerle daha çooook seneler<br />

Dünyanın En’i olmaya devam ederiz.<br />

“Radyoculuk adına<br />

yapacak bir şey<br />

kalmadı, diye<br />

düşünürken…”<br />

ERKAN YAVAŞ<br />

Dünyanın En Radyo Programı benim<br />

için kariyerimin en önemli projesi. Türkiye’nin<br />

her yerinde yayında olmak ve<br />

radyoculuk adına efsaneleşmiş 3 önemli<br />

isimle aynı projede yer almak paha biçilemez.<br />

3 büyük ustayla aynı yayında<br />

olup programı modere etmek radyoculuk<br />

hayatımın en keyifli yayınlarına<br />

vesile oldu. En önemlisi, “Bugüne kadar<br />

radyo adına yapılacak tüm projeler düşünüldü,<br />

yapılacak yeni şeyler kalmadı”<br />

diye düşünürken bu 3 ayrı noktadan<br />

canlı ve eşzamanlı yayında olmak ve bu<br />

3 noktayı 3 ülke 3 kıta hatta 3 okyanus<br />

adası gibi inanılması bile güç yerlerden<br />

harika bir şekilde gerçekleştirmek şu an<br />

bile beni heyecanladırıyor. Kısacası radyonun<br />

gücünü, radyonun etkisini tüm<br />

dünyaya göstermek güzel üstelik bunu<br />

birlik beraberlik ve huzur içinde, TRT<br />

çatısı altında yapabilmiş olmak ayrı bir<br />

gurur. Emeği geçenlere, bize inananlara<br />

ve bizi hiç yalnız bırakmayan tüm dinleyicilere<br />

teşekkürler.<br />

29


BİR DÜNYA SOHBET<br />

Kemençe ile evrensel bir yolculuk<br />

Ahmet Kadri Rizeli<br />

Birsen YÜKSEL TAYMAZ<br />

trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />

ca” albümündeki caz doğaçlamalarıyla<br />

klasik kemençenin sınırsızlığını sergiledi. 5<br />

CD’den oluşan Bestekar Serisi’nin yanısıra<br />

“ATA’ya İthaf Şarkılar” albümünü dinleyicilerle<br />

buluşturdu. Tango da besteledi.<br />

TRT İstanbul Radyosu Türk Sanat Müziği<br />

Şefi ve TRT Müzik Dairesi Başkanlığı Repertuar<br />

Kurulu üyesi Ahmet Kadri Rizeli,<br />

“Bir Dünya Müzik”e konuk oldu.<br />

Bize müzikle tanıştığınız ilk yıllardan<br />

bahseder misiniz? Müzikle ilgilenmeye<br />

nasıl başladınız?<br />

Klasik bir laf ama ilkokul yıllarında evde<br />

keman çalarak başladım. Babamın mesleği<br />

doktorluk olmasına rağmen, doktorlar<br />

kendilerini müzikle terapi ediyorlar. Babam<br />

cerrahdı, ama aynı zamanda hafızdı, aynı<br />

zamanda keman ve ud çalardı. Evde böyle<br />

bir müzik ortamı vardı. Böylece tabii ben<br />

de ilkokul yıllarımda evde Batı keman çalarak<br />

müziğe başladım. Ardından ortaokul<br />

O, klasik kemençe denince akla gelen bir<br />

kaç isimden biri...<br />

Musikisini ve enstrümanını kendi insanına<br />

ve dünyaya tanıtmaya hayatını adayan<br />

bir müzik insanı Ahmet Kadri Rizeli.<br />

22 yıl konservatuvarda ders verdi. TRT’de<br />

sayısız program ve konserde, sanatçı, şef<br />

ve yapımcı olarak görev yaptı.<br />

1988’den itibaren Türk, Alman, İtalyan,<br />

İngiliz, Lübnanlı ve Amerikalı müzisyenlerden<br />

oluşan “Sarband Topluluğu” ile yurt<br />

içinde ve yurt dışında çok sayıda festivale<br />

katıldı, konserler verdi. Müzikte coğrafyalar,<br />

medeniyetler, kültürler ve dinler<br />

arası etkileşime ağırlık veren topluluğun<br />

yayınladığı 9 CD’de yer aldı. 1995’te, aynı<br />

konservatuvardan mezun 4 kız kardeşiyle<br />

birlikte, “Beşibiryerde” grubunu kurdu.<br />

Çalışmalarını albüme de taşıdı. 7 CD’lik<br />

Osmanlı Mozayiği serisinde, kadın, azınlık<br />

ve sultan bestekarların eserlerini de dinleyicilerin<br />

beğenisine sundu. “Jazz Alla Turzamanında<br />

Sadi Hoşses hocayla Türk müziği<br />

çalıştım. Daha sonra İstanbul’a geldiğimizde<br />

74 senesinde Nejdet Varol’la kanun<br />

çalıştık, kanun ve nazariyat. O da bizim aile<br />

dostumuzdu. 76’da da konservatuara girdim.<br />

Kemençe çalmaya başladım orada.<br />

Okulu bitirmeden asistanlığa başladım.<br />

Dördüncü sınıfta ben asistanlık yapıyordum.<br />

Ve bu 22 sene devam etti. İstanbul<br />

Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda 22<br />

sene bilfiil kemençe öğretmenliği yaptım.<br />

Aynı zamanda da 81 yılında TRT’nin açmış<br />

olduğu sınavla kuruma sanatçı olarak girdim.<br />

Ama 79 yılında Aka Gündüz’ün erkekler<br />

korosuna davet edilmiştim, bir yandan<br />

onun bantlarını çalışıyordum. Bu arada<br />

açılan sınavla 81 yılında kuruma girdim ve<br />

müzik hayatım böyle başlamış oldu.<br />

Klasik Türk Musikisini neden seçtiniz?<br />

Özel bir sebebi var mı?<br />

Şöyle: Biz 5 kardeşiz; 4 kız 1 erkek. Önce<br />

ablam Şehnaz şan bölümüne girdi. Sonra<br />

30


AHMET KADRİ RİZELİ<br />

ben girdim, benden sonra Ferahnaz girdi,<br />

ondan sonra en küçük kardeşim Safinaz<br />

girdi, sonra dördüncü kardeşim Gülnaz,<br />

hepimiz konservatuarlıyız. Böyle bir ailenin<br />

içinde büyüdük.<br />

Başka bir seçeneğiniz de yokmuş gibi<br />

sanki!<br />

Mutlaka vardı, kesin bir yönlendirme olmadı<br />

ama böyle bir müziğin içinden gelince<br />

böyle oluyor. TRT’ye girdikten sonra,<br />

devamlı TRT’de çalıştım. 93-94 yıllarında<br />

da yönetmenlik ile şeflik yapmaya başladım,<br />

sonra devam ettik.<br />

22 yıl sonra İTÜ’yü bıraktınız. Müziği<br />

yaşamak mı daha keyifli, öğretmek mi?<br />

İkisi de çok güzel ama bir icrakarın öncelikle<br />

sazını icra etmesi gerekiyor. Talebe<br />

yetiştirmek o başka bir zevk, başka bir haz.<br />

Bir takım kurumlarda çalan öğrencilerimiz<br />

var, arkadaşlarımız var.<br />

Yeni neslin müzik beğenileri hakkında<br />

ne düşünüyorsunuz?<br />

Halka ne verirseniz onu alıyor. Çünkü yayınlarda,<br />

kanallarda, radyolarda televizyonlarda<br />

hep aynı şey var. Dinlediği şey<br />

güzel geliyor ona o an, popüler müzik<br />

böyle birşey. Popüler müzik geçici, insanlar<br />

üzerindeki ilk etkisi geçiyor. Altı ay sonra<br />

unutuyor o müziği, başka bir şarkı geliyor,<br />

başka bir müzik geliyor, onu seviyor.<br />

Dönem dönem zaten bir bakıyorsunuz<br />

Türk Pop Müziği öndeydi, bir dönem Klasik<br />

Türk Müziği yüksek seviyede idi.<br />

Aslında halkımız öğrenmeye açık, güzel<br />

olan şeyi kabul ediyor.<br />

Güzel olan her müzik dinleniyor. Biz de<br />

sadece Türk müziği dinlemiyoruz. Sabah<br />

kalktığımda mutlaka bir kanalda klasik<br />

müzik dinliyorum.<br />

Sizce uluslararası alanda tanınmış müzisyenlerimizin<br />

sayısı neden sınırlı?<br />

Ben onu şuna bağlıyorum. Türk kendi elindeki<br />

değerin, potansiyelin farkında değil.<br />

Yani yurt dışından gelen Türk müzisyenler<br />

var. Onlar önde. Neden? Yurt dışında<br />

yaşadığı için. Bazıları müzisyenlikleri irdelenebilecek<br />

insanlar. Çok iyi müzisyen olmayabilirler.<br />

3-4 isim var böyle. Türkiye’de<br />

onların 10 katı yüksek kalitede müzik yapan<br />

insanlar var. Maalesef ki Türk halkı<br />

kendi değerine sahip çıkmıyor. Türkiye’de<br />

yaşadığı için çıkamıyor. Türkiye’de doğan<br />

herkesin içinde Türk müziği nağmeleri<br />

“Maalesef ki Türk halkı<br />

kendi değerine sahip<br />

çıkmıyor. Türkiye’de<br />

yaşadığı için çıkamıyor.<br />

Türkiye’de doğan<br />

herkesin içinde Türk<br />

müziği nağmeleri var. Bir<br />

kere doğar doğmaz ezan<br />

okunuyor,<br />

genlerinde var.”<br />

var. Bir kere doğar doğmaz ezan okunuyor,<br />

genlerinde var. Ama işte eğitimle de<br />

verilmeli, ilkokuldan başlaması lazım Türk<br />

müziği eğitiminin. Ona göre parçalar olması<br />

lazım, ona göre yapısının irdelenmesi<br />

lazım, çok eksiğimiz var.<br />

Sarband topluluğundan da<br />

bahsedelim mi?<br />

Tabii bahsetmemiz lazım. Şimdi, 88’den<br />

31


BİR DÜNYA SOHBET<br />

“Köln Filarmoni<br />

Orkestrası’nın salonunda<br />

iki sene üst üste Birinci<br />

bölüm tasavvuf, ikinci<br />

bölüm mevlevi ayini yaptık<br />

ve bunu biz 25 Aralık’ta<br />

Noel günü yaptık. Noel<br />

günü 3 bin kişilik salonda<br />

2 bin 800 kişi vardı. İki<br />

sene üst üste yapıldı. Çok<br />

enterasan içeride hiç Türk<br />

yok. Hepsi yabancı, hepsi<br />

Alman’dı. İyi müzik<br />

yaptığınız zaman<br />

mutlaka karşılığını<br />

alırsınız.”<br />

beri yurt dışında bir grupla çok sayıda<br />

konserler verdik. Müzik festivallerine katıldık.<br />

Senfonik, barok orkestralarla çok konser<br />

verdik. Burada bizim ritimleri çalmaya<br />

başladığınız zaman -aksak ritmi- hiç alışık<br />

değiller. 2/4’lük, 3/4’lük çalıyor ama 9/8’lik,<br />

7/8’lik aksak ritimlerle bir şeyler verdiğiniz<br />

zaman, bu nedir, diye merak ediyor. Batı<br />

kökenli bütün iyi ritimciler, bizim Doğu<br />

ritimlerini, Türk ritimlerini öğrenmeye başladılar.<br />

Onlar bunu bir eksiklik görüyorlar<br />

kendilerinde ve tamamlıyorlar. Çünkü farklı<br />

geliyor. Bizim müziğimize ilgi çok. Ben<br />

öğrenciyken, 80’li yılların başında Amerika’dan<br />

gelen bir müzikolog burada bizim<br />

hocalarımızdan Türk müziği öğrenip gitti.<br />

Türk müziği nazariyat kitabını adam yazdı.<br />

Çok acı ama o dönemde bizde nazariyat<br />

kitabı yoktu. Karl Signell gelip burada öğrenip<br />

gitti nazariyat kitabı yazdı. Bize hizmet<br />

ediyor. Türk musikisini öğretiyor.<br />

Ama bunu neden bizden biri<br />

yapmasın?<br />

Dediğim gibi bunlar çok zor şeyler, bağlantılar<br />

olması lazım. Bizim eğitim eksikliğimiz,<br />

yabancı dil; bunlar çok önemli<br />

şeyler, iletişim çok önemli eskiden böyle<br />

şeyler yoktu. Bu dünyada global olan bir<br />

şey varsa o da müzik. Dolayısıyla halkı bunun<br />

içine nasıl çekeriz? Bana göre bir tek<br />

yolu var; düzgün, doğru müzik yapmak<br />

lazım, iyi müzik vermek lazım! Müzik diye<br />

servis edilen şeyler bakıyorsunuz çok kötü.<br />

Bir de bizim insanımız en ufak bir peşrevde<br />

göbek atmaya kalkıyor. Segat peşrevi<br />

görsün adam, kalkar göbek atar. Böyle bir<br />

toplumu yetiştirmek lazım. Bir de müziğin<br />

iyisini verdiğiniz zaman mutlaka iyi müziği<br />

herkes dinliyor.<br />

Bizim müziğimizin de çok iyi örnekleri<br />

var. Bu iyi örnekleri halka vermek<br />

lazım. Bunu nasıl yapabiliriz?<br />

Türkiye’yi, sesini duyurmaksa amaç; Türkiye’nin<br />

sesini kendi değerleriyle duyurmak<br />

lazım. Bunu destekleyecek imkanları<br />

oluşturmak ama sınırlarını iyi belirlemek<br />

lazım. Avrupa’daki festivaller çok seçici<br />

davranıyorlar. Mutlaka iyi müzik yapanları<br />

alıyorlar. Bu çalışmaları yaparken toplama<br />

bir grupla yaparsanız başarılı olamazsınız.<br />

Birlikte çalışmış bir toplulukla katılırsanız,<br />

çalanla söyleyenle beraber yaparsanız başarılı<br />

olursunuz. Çalamayan bir kişi dahi<br />

olsa bütün sazı çökertir. Söyleyen de çalan<br />

da bir olmalı, müzik yapmak bir beraberlik<br />

işidir, mantalite işidir. Aynı anda, aynı şeyi<br />

yapabilmek, görebilmektir; göremezsiniz<br />

zaten başarılı olamazsınız. Seçici davranarak<br />

böyle bir katılım olabilir. İyi müzik olduğu<br />

zaman salon dolar. Örneğin: Biz bir<br />

mevlevi gösterisine gittiğimiz zaman 5 bin<br />

kişi ise 5 bin kişilik salon dolar. Köln Filarmoni<br />

Orkestrası’nın salonunda iki sene üst<br />

üste mevlevi ayini yaptık. Birinci bölüm<br />

tasavvuf, ikinci bölüm mevlevi ayini yaptık<br />

ve bunu biz 25 Aralık’ta Noel günü yaptık.<br />

Noel günü 3 bin kişilik salonda 2 bin 800<br />

kişi vardı. İki sene üst üste yapıldı. Çok enterasan<br />

içeride hiç Türk yok. Hepsi yabancı,<br />

hepsi Alman’dı. İyi müzik yaptığınız zaman<br />

mutlaka karşılığını alırsınız.<br />

Bir kemençe virtüözü olarak<br />

kemençeyi bize nasıl tanıtırsınız?<br />

Kemençe, 16. Yüzyıl’dan sonra bizim musikimiz<br />

ince sazına giren bir enstrüman<br />

ve daha ziyade Klasik Türk Musikisin’de<br />

kullanılan bir saz. Sarayda saray musikisi<br />

dediğimiz bölümde kullanılan ince saza<br />

giren bir saz. Yani üçleme olarak ney-kemençe-tanbur<br />

üçlemesinin bir parçası.<br />

Çalım olarak diğer sazlara göre zor olsa da<br />

çok ustalar müzisyenler yetiştirmiş; Tanburi<br />

Cemil Bey’den günümüze gelen birçok<br />

müzisyenler yetiştirmiş; konservatuvarlarımızın<br />

açılmasıyla da yayılan önemli klasik<br />

enstrümanlarımızdan biridir. Bana göre<br />

insan sesine en yakın sazlarımızın biridir.<br />

Yurt dışındaki konserlerimizden de bize<br />

gelen tepkiler bu yönde. “Bu sazın sesi nasıl<br />

böyle çıkıyor” diyorlar. Değişik tepkiler<br />

almışızdır. Mesela bir orkestrayla çalıyorsunuz,<br />

50-60 kişi yaylı var; bunların içinden<br />

kemençe hepsinden önce duyuluyor.<br />

Kemençe, yapısı bakımından, armonikleri<br />

bakımından diğer yaylı sazlardan farklılık<br />

gösterir. Kemanda 4 armoni var, Kemençede<br />

8 armoni var örneğin. Bunun sebebi de<br />

tellerin arasındaki uzunluk kısalık farkı ve<br />

aradaki sesler. Diğer sazların arasında kemençenin<br />

daha çabuk duyulması sebebi<br />

32


AHMET KADRİ RİZELİ<br />

“Çalıyorum içeride,<br />

bir anda kapı açıldı,<br />

rahmetli Halil Aksoy,<br />

TRT’nin eski ud<br />

sanatçılarından,<br />

“Sen kimsin?” diye içeri<br />

girdi, “Sen kimin<br />

talebesisin?”<br />

“Kamuran Erdoğdu’nun<br />

talebesiyim”dedim.<br />

“Çalış, içeride dinliyorum,<br />

sen devam et!” dedi…”<br />

budur. 2008 yılında kemençeyle bir caz albümü<br />

yaptım. Sebebi de şuydu: Biz kendi<br />

sazımızla neler yapabiliriz, bunu denemek<br />

için, görmek için yaptık. 4 saz kullandık<br />

orada. Batının temel sazları; piyano, bas,<br />

davul üzerine kemençe soloyla enstrümantal<br />

bir albüm yaptık.<br />

Caz-alaturka albüm deneyiminizden<br />

yola çıkarsak, Klasik Türk müziği ve<br />

cazın ortak noktası var mı acaba?<br />

Tabii, çok benzerlikleri var. Cazın doğuş<br />

şekli Amerika’daki blues. Caz o taraflardan<br />

geldiği zaman onların belli kalıpları var,<br />

onların emprovizeleri bizim taksimlerimize<br />

benziyor. Buradan yola çıkarak caz kalıplarında<br />

türkülerimiz var bu albümde. Bir deneme<br />

yaptık, caz standartları ve caz kalıplarıyla<br />

yapılmış türkülerimiz var hatta çok<br />

bildik bir de ninnimiz, hicaz ninnimiz var.<br />

Caz armonisiyle harmanlayıp düzenlemeyi<br />

yapan arkadaşımız Nail Yavuzoğlu’nun caz<br />

kalıplarına uyarlamasıyla böyle bir albüm<br />

ortaya koyduk.<br />

Bir de “Beşibiryerde” adlı grubunuz var.<br />

Nasıl oluştu bu topluluk?<br />

Aynı konservatuardan mezun olan 5 kardeşin<br />

grubu. O zaman 96-97 seneleri<br />

olması lazım, ortanca kardeşimin yaptığı<br />

şarkılardan bir albüm yapmıştık. Grup<br />

kurmamıza gerek yok, biz zaten hep<br />

beraberiz. Şimdi biz Beşibiryerde olarak<br />

Ocak ayından bu yana her perşembe TRT<br />

İstanbul Radyosu’nda program yapıyoruz.<br />

Geleneksel müziğimiz var, gelen konuklara<br />

göre farklı müzikler oluyor. Tangolar<br />

var enstrümantal var, böyle konseptli bir<br />

program.<br />

Tangolar demişken siz tango da<br />

bestelediniz?<br />

Evet, 2008 yılından sonra bir söz vardı<br />

elimde, benim yazdığım bir sözdü. Onun<br />

üzerine tango yaptım, ilk eser böyle çıktı<br />

bir nihavent tangoydu. Bundan sonra da<br />

ne yapsam tango oldu. (Gülüşmeler) Tabii<br />

insan o anda bilmiyor ama çok düşününce<br />

bir sürü yerlerde çalıştığımız için insanın<br />

içine yerleşiyor demek ki! Şöyle düşünüyorum:<br />

Çok Batı müziği dinliyoruz, farklı<br />

müzikler dinleyince insanın içine ruhuna<br />

başka şeyler geliyor ve bizim melodilerle<br />

de onları birleştirince farklı bir tarz oluyor.<br />

Şimdi benim yaptığım tangolar, makamsal<br />

tangolar olarak nitelendiriyor. Çünkü bizim<br />

Türk müziği makamlarından, her makamdan<br />

tangolar var, olabilecek her makamdan.<br />

Mesela nihaventti, buselik, kürdi;<br />

suzidil var. Farklı bir konsep oluşturduk.<br />

İnşallah bir CD’sini yapacağız.<br />

TRT İstanbul Radyosu TSM şefi olarak<br />

bize neler söylemek istersiniz?<br />

93-94 senesinden itibaren de o zamanki<br />

müdürümüzün teşvikiyle, Rıdvan Tandoğan<br />

abimizin, yönetmenlik alt yapılı çalışmalar<br />

yaptım. Sonra “şeflik yapın, yeni<br />

şarkılar yapın” denildi. Şeflik imtihanına girdim.<br />

94-95’ten bugüne değin, 20 seneye<br />

yakın korolarda, konserlerde, radyo programlarında,<br />

özel CD çalışmalarında şeflik<br />

yapıyoruz.<br />

Size teşekkürlerimizi sunarken,<br />

son olarak müzik hayatınızda<br />

unutamadığınız bir anınızı bizimle<br />

paylaşır mısınız?<br />

Konservatuvar zamanında kemençe çalmaya<br />

başladığım zaman günde 8- 9 saat<br />

çalardım. Sabah erkenden okula gidip<br />

okulda çalışırdık. Çok uzun müddet böyle<br />

devam etti. Bu sazı tanımak, yenmek, belli<br />

bir seviyeye gelmek için. O çalışmalar bizi<br />

buralara getirdi. Bir gün çalıyorum, Sait Ali<br />

Paşa’nın konağında; o zamanlar konservatuar<br />

orada, Nişantaşı’nda idi. Tahta odalar<br />

var orada, birbirine bağlı. Çalıyorum içeride,<br />

bir anda kapı açıldı, o zaman müdür<br />

yardımcımız rahmetli Halil Aksoy -TRT’nin<br />

eski ud sanatçılarından- “Sen kimsin?” diye<br />

içeri girdi, “Sen kimin talebesisin?” “Kamuran<br />

Erdoğdu’nun talebesiyim” dedim.<br />

“Çalış, içeride dinliyorum, sen devam et!”<br />

dedi…<br />

33


BİR DÜNYA İNSAN<br />

Bu Kalp Seni Unutur mu?<br />

Murat ÖREM<br />

murat.orem@trt.net.tr<br />

“Mahşerin 4 Atlısı” misali;<br />

“Anadolu Popunun” dört kare ası’ndan<br />

biriydi…<br />

4 atlıdan 3’ü gitti...<br />

Barış Manço, Cem Karaca, Fikret Kızılok...<br />

Sonuncusunun, Erkin Koray’ın, ömrü de<br />

sesi de uzun olsun...<br />

Fikret Kızılok, besteleri ve hakiki müzik<br />

adamlığıyla tanındı en çok.<br />

Prozodi hatalarıyla dolu müzikleri ve<br />

bunları yapanları “pat” diye teşhir etmesiyle<br />

de öne çıktı her daim.<br />

Haklı olduğu konularda dilinin hiç kemiği<br />

yoktu.<br />

Öyle ince hesapları bilmezdi.<br />

Didişmeyi de “laf aramızda” severdi.<br />

İşini çok iyi yapmayı da severdi.<br />

Bu yüzden ensesi çok kalındı.<br />

İnsanın gönül telini titreten çalışmalar da<br />

yaptı,<br />

“İstersem ‘çok satan’ müziğin kralını bilirim.”<br />

dercesine besteler de...<br />

Ne demek istediğimizi merak edenler Kızılok<br />

imzalı, Sertap Erener’in yorumladığı<br />

“Kumsalda” şarkısını ve Fransızca versiyonunu<br />

(Plage Egoiste) dinleyebilir.<br />

Ölümünden önce sözleri ve bestesini<br />

yapıp söylediği şarkı, belki de ömrü boyunca<br />

durduğu ‘bilgi ve emeğe dayalı<br />

iğneleyici yer’in net adresiydi.<br />

Hem akıl, hem eleştiri, hem de kinayenin<br />

feriştahı vardı:<br />

“Adidasla tekkelere gidersin<br />

Baklavayla whiskyleri içersin<br />

Nescafeyle falımıza bakarsın<br />

Bu can sana kurban olsun<br />

Benetton’dan eşofmanı giyersin<br />

Jogging yapıp nefesini açarsın<br />

Şapır şapur balgamları atarsın<br />

Bu can sana kurban olsun…”<br />

Deniz’i severdi... Yağmur’u severdi... Bülent<br />

Ortaçgil’i severdi... Müziği severdi...<br />

Halkını severdi... Aşık Veysel’i severdi...<br />

“Anadoluyum ben tanır mısın?” diyen(ler)<br />

i severdi...<br />

O, Fikret Kızılok’tu...<br />

Türk müzik tarihinde çok iyi besteleriyle,<br />

hiç bağırmadan, adeta mırıldanırcasına<br />

söylediği yumuşak yorumuyla ve müzik<br />

adına girdiği keskin polemiklerle de bili-<br />

nen büyük bir ustaydı Fikret Kızılok...<br />

“Bir sevda çekerdi kalbim<br />

sessiz tek başına<br />

Varamaz dokunamazdı elim<br />

umutsuz yarasına<br />

Biliyorum, kavuşmak imkansız<br />

Anlıyorum, yaşamalıyım sensiz<br />

Tek başına, tek başına”<br />

…demişti unutulmaz şarkısında.<br />

Fikret Kızılok, 1946 yılının 10 Kasımında<br />

başlayan ömür yolculuğunu 2001 yılının<br />

22 Eylül’ünde tamamlamak zorunda kaldığında<br />

55 yaşındaydı.<br />

1993 yılında daha ellili yaşlarına varmadan<br />

bestelediği şarkısında da söylediği<br />

gibi, kendini yoran, üzen, yolda bırakma<br />

belirtileri gösteren kalbinin huysuzluklarına<br />

daha fazla direnemedi Fikret<br />

Kızılok:<br />

“Kalbim<br />

Neden hep olmazlarda<br />

neden hep çıkmaz sokaklarda<br />

Dayanmak artık kolay değil<br />

Bırakacak gibisin yarı yolda kalbim<br />

Sevdin olmadı,<br />

Bir dünya istedin kardeşçe,<br />

Olamadı”<br />

Fikret Kızılok’un müzikle ilgili en büyük<br />

şanslarından biri, kendisinin de belirttiği<br />

gibi Galatasaray Lisesi yıllarındaki ağabeylerinden<br />

ikisinin Timur Selçuk ve Barış<br />

Manço olmasıdır...<br />

Müzikle dolu lise döneminin ardından<br />

Dişçilik Yüksekokuluna kaydolan Kızılok,<br />

“vakitlerden bir vakit”-“uzun ince bir yolculuğa<br />

çıkar” ve Aşık Veysel’İle tanışır....<br />

34


BİR DÜNYA İNSAN<br />

Bu tanışmanın ardından albüm çıkaran<br />

Fikret Kızılok, 1969 yılının Kasım ayında<br />

tekrar Aşık Veysel’in yanına gidecek ve<br />

kardan kapanan yollara gönüllü teslim<br />

olarak Veysel Usta’nın yanında aylarca kalacaktır...<br />

“Yumma Gözün Kör Gibi” ve “Yağmur Olsam”<br />

bu dönemin besteleridir ve Kızılok’a<br />

ilk altın plağı kazandırır...<br />

“Birinin aklı yok deli divane<br />

Bir kısmı muhtaçtır acı soğana<br />

Bir kısmını zengin etmiş yan yana<br />

Şimdi kendi saklanıyor sır gibi<br />

Kimine saz vermiş çalar eğlenir<br />

Kimi zevk içinde güler eğlenir<br />

Veysel gözyaşlarını siler eğlenir<br />

Yeter gayrı yumma gözün kör gibi”<br />

Altın plak başarısının ardından bir 45’lik<br />

daha yapan Fikret Kızılok, Karacaoğlan’dan<br />

bestelediği türküyü de paylaşır ve<br />

listelerde uzun süre 1 numarada kalır.<br />

Aynı listede geride bıraktığı eserlerden<br />

biri de Kızılok’un liseden ağabeyi olan Barış<br />

Manço‘nun Dağlar Dağlar’ıdır.<br />

1970 yılındaki plaklar ve başarılar, dönemin<br />

müzik dergilerinin anketleri arasında<br />

da en tepeye çıkarır Fikret Kızılok’u.<br />

1970’lerin ilk yarısı, unutulmaz eserlere<br />

imza attığı dönem olur...<br />

İçinde Ahmet Arif’in dizelerinin de yer aldığı<br />

“Anadoluyum” ve Türk müziğinde hemen<br />

hemen hiçbir eserde yer almayan ve<br />

daha çok Hint müziği enstrümanı olarak<br />

bilinen sitarı da kullandığı Köroğlu Dağları,<br />

Fikret Kızılok’un dönemin gündemine<br />

oturan şarkılarındandır.<br />

1970’lerin ikinci yarısı ilk dönemdeki kadar<br />

üretken geçmez Fikret Kızılok için...<br />

Elbette yeni çalışmalar vardır ama gelen<br />

eleştiriler, kendini tekrarladığı yönündedir.<br />

Aşık Veysel’in ölümünden sonra müzikten<br />

tümüyle koptuğunu belirten Fikret<br />

Kızılok geri dönmüştür ama içine sinmeyen<br />

bir şeyler vardır... 1977 yılında çıkardığı<br />

Nazım Hikmet şiirlerinden oluşan Not<br />

Defterimden isimli albümde deneysel<br />

çalışmalar yapar.<br />

Bu albüm, döneminin doğu bloku ülkesi<br />

Polonya’dan ödüller de alsa alışıldık Fikret<br />

Kızılok müziğinden çok uzaktır.<br />

1980’lerle birlikte bir kez daha sarsıcı ve<br />

kalıcı işlere imza atmaya hazırdır Fikret Kızılok...<br />

Tabla, gitar, bas, ney ve bendir eşliğinde,<br />

unutulmazlar arasına girecek olan<br />

“Zaman Zaman” albümünü yayınlar:<br />

“Bir gün olsun unutunca<br />

dışımda kalıyorsun<br />

Oysa seni düşününce<br />

içime sığmıyorsun<br />

Gözlerimi kapatınca<br />

yanımda oluyorsun<br />

Seni öpsem, seni okşasam<br />

farkına varmıyorsun<br />

Her gün akşam oluşunda<br />

kadehime doluyorsun<br />

Zaman zaman / o zaman<br />

Zaman zaman / ahh o zaman”<br />

Bu albümde yeni çalışmalarla birlikte geçmişte<br />

yapılan bestelerin yeni yorumlarına<br />

da yer verir.<br />

“Ellerim gözlerim kelepçelenmiş<br />

sevda çöllerinde<br />

Geçiyor aylarım yıllarım gecelerim<br />

sevda zindanlarında<br />

Yeter ki sen sev beni<br />

yeter ki inan bana…”<br />

1980’lerin ortasıyla birlikte Fikret Kızılok’un<br />

hayatında bir başka hakiki müzik<br />

insanı Bülent Ortaçgil ve Çekirdek Sanatevi<br />

günleri vardır. Ortaçgil’le birlikte<br />

hayata geçirilen ve kar amacı gütmeyen<br />

Çekirdek Sanatevi projesi, bu satırların<br />

yazarı gibi şanslı tanıkların gönüllerinde<br />

yaşamaya devam eder...<br />

Sonrasında Ortaçgil ve Kızılok yollarını<br />

ayırsalar da Çekirdek Sanatevi’nde yapılan<br />

şudur: Küçük ve çok samimi bir konser<br />

gibi canlı çalınıp söylenen eserler,<br />

amatör teknik ve doğallığıyla kayda alınıp<br />

çoğaltılmakta, konserin ardından da dinleyiciye<br />

küçük bir bedelle satılmaktadır<br />

kaset olarak...<br />

Birçok sanatçı ilk sahne deneyimlerini bu<br />

adımla yaşamıştır o dönemde.<br />

“Ama Babacığım” şarkısı da bu döneme<br />

aittir ve o zamanki Kızılok-Ortaçgil arkadaşlığının<br />

eseridir. Şarkının içindeki çocuk<br />

sesi de bugünün büyümüş Yağmur Kızılok’unun<br />

sesidir...<br />

Yağmur Kızılok, Fikret Kızılok‘un oğludur.<br />

Fikret Kızılok 1990 yılında, sonraları aceleye<br />

geldiğini kendisinin de itiraf edeceği<br />

“Olmuyo Olmuyo” albümünü yayınlar...<br />

1995 yılında da dönemin siyasi hayatına<br />

ironik eleştiriler ve göndermeler yapan<br />

bir şarkı besteler Kızılok ve “Demirbaş”<br />

adını verir.<br />

Fikret Kızılok’un unutulmaz beste ve şarkılarından<br />

ikisi de “Gönül” ve “Bu Kalp Seni<br />

Unutur mu?” isimlerini taşır.<br />

Bu eserler birçok isim tarafından seslendirilmiş,<br />

daha da önemlisi geniş kitlelere<br />

ulaşan şarkılarından olmuştur Kızılok’un.<br />

Fikret Kızılok; aradan yıllar yıllar geçtikçe<br />

kapladığı yer ve arkasında bıraktığı boşluk<br />

çok daha iyi anlaşılacak olan çok büyük<br />

bir müzik insanıydı.<br />

Besteleyip söylediği eserler gibi onlarla<br />

ifade edildi.<br />

Yetiştirdiği öğrencileri, keza öyle...<br />

2001 yılının 22 Eylülünde aramızdan ayrıldığında<br />

yalnızca 55 yaşındaydı.<br />

Ölüme uzun süre direnmiş, yorgun kalbiyle<br />

inatlaşmış, kilolarından kurtulup dal<br />

gibi bir adam olmuştu ama olmadı...<br />

“Olan neydi, olmayan neydi?” diye sorarsanız...<br />

Ona da verecek cevabımız yok!<br />

Kimileri, bir taş gibi yaşar onlarca yıl,<br />

Kimileri bir kuyrukluyıldız misali ışık hızıyla<br />

gelir geçer...<br />

Belki hayat<br />

yürüdüğünüz yolun uzunluğu değil de,<br />

bıraktığınız izlerin ölçüsündedir.<br />

Kim bilir…<br />

Ankara Radyosu Müdürü Murat Örem’in “yedigünyazıları” adlı blog’undan yararlanılmıştır.<br />

35


BİR DÜNYA SOHBET<br />

İtalyan müzisyenler+Türkiye sevgisi=<br />

TURKISH CAFÈ<br />

“Misafirperver, gizemli, Türk kahvesi gibi güzel ve büyüleyici”<br />

Pelin AKAN<br />

pelin.akan@trt.net.tr<br />

Bir Dünya Müzik’te bu sayının renklerinden<br />

biri de genç nesil İtalyan pop-rock<br />

grubu Turkish Cafè… 3 İtalyan müzisyenin<br />

kurduğu grup, öncelikle isim<br />

seçimiyle radarımıza girdi. Merakımızı<br />

gidermek için grubun gitaristi Julian<br />

Corradini’ye ulaştık. 31 yaşındaki Julian,<br />

sorularımızı birçok Türkçe kelimenin de<br />

eşliğinde içtenlikle yanıtlarken, sözlerinin<br />

neredeyse her cümlesine; Türk insanına,<br />

Türk kültürüne ve İstanbul’a hayranlığı<br />

yansıyordu.<br />

“Bir gün Türk ev<br />

arkadaşımız kahve<br />

falımıza baktı ve<br />

geleceğimizde müzik<br />

olduğunu gördü.<br />

O zaman grubumuzun<br />

ismi de kesinleşti:<br />

Misafirperver, gizemli,<br />

Türk kahvesi gibi güzel<br />

ve büyüleyici.”<br />

Her şeyden önce bir Türk olarak,<br />

grubunuza böyle güzel bir isim verdiğiniz<br />

için sizleri kutluyorum. Ama<br />

neden İtalyan veya Fransız değil de<br />

Türk Kafesi?<br />

Teşekkür ederim! Grup üyeleri olarak<br />

birbirimizi 2008 yılında, Brüksel’in Türk<br />

mahallesinde tanıdık. O zaman hepimiz<br />

öğrenciydik ve Türkler de dahil dünyanın<br />

her tarafından gençlerin bulunduğu<br />

büyük bir evde kalıyorduk. Türklerle<br />

çok çabuk kaynaştık. Türk göçmenlerin<br />

anadillerini konuştuğu, televizyondan<br />

futbol maçlarını seyredip atılan her golle<br />

haykırdıkları, anavatan hikayeleri anlat-<br />

36


TURKISH CAFÈ<br />

tıkları Türk mahallesindeki kafelerde vakit<br />

geçirmekten çok hoşlanırdık. Bu bizim<br />

için küçük İstanbul’da yaşamak gibi<br />

bir şeydi. Kültürünüze ve halkınıza aşık<br />

olduk. Günün birinde ev arkadaşımız<br />

kahve falımıza baktı ve geleceğimizde<br />

müzik olduğunu gördü. O zaman grubumuzun<br />

ismi de kesinleşti: Misafirperver,<br />

gizemli, Türk kahvesi gibi güzel ve<br />

büyüleyici.<br />

Grup nasıl kuruldu peki?<br />

Brüksel’deki eve gitarımı getirmiştim.<br />

Ekonomi okuyordum fakat aile mesleğim<br />

olan müziğe aşıktım. Mutfakta<br />

gitar çalarken merdivenden İtalyan bir<br />

kız indi, Veronica Punzo (30). “Birlikte<br />

şarkı söyleyelim mi?” diye sordu. Aramızda<br />

hemen bir etkileşim doğdu. İlk<br />

önce arkadaşlarımız için çalıp söyledik,<br />

sonrasında ise Grand Place meydanında<br />

sokak müzisyenleri olarak. İtalya’ya<br />

döndüğümüzde kemancı Simone<br />

Giorgini (32) ile tanıştık ve kısa süre sonra<br />

şarkılar, konserler, festivaller…<br />

Müziğinizi bize nasıl tanımlarsınız?<br />

Şarkılarınızda Türk esintisinden söz<br />

etmek mümkün mü?<br />

Müziğimizi ‘Pop-rock’ olarak tanımlamak<br />

doğru olur. Elektronik sesin, ritmin, vokal<br />

uyumun, akustik çalgıların güzelliğini<br />

sözlerin gücü ile bütünleştiren aşırılıktan<br />

uzak bir grubuz.<br />

Müziğimizi kökten doğan, toprakla temas<br />

eden, tırmanıcı bitkiler gibi görmek<br />

hoşumuza gidiyor... Uzayarak büyüyen,<br />

yaprakları ve çiçekleri açana, renklenene<br />

kadar bulduğu yere tutunan… Her dal<br />

birbirinden farklı ve birbirini tamamlıyor.<br />

Birbiriyle iç içe girmeden birlikte hareket<br />

ediyor…<br />

Bizim şarkılarımız da aynen böyle; birbirini<br />

sarıp sarmalarken farklılığını da<br />

koruyan. Sebep ise aynı kökten gelmiş<br />

olmaları: Merak ve müziksel arayış.<br />

Ben Arjantin’de doğdum, Veronica ve<br />

Simone ise İtalya’nın farklı yerlerinde.<br />

Seyahatlerimizin, geçmişimizin, sanata<br />

olan tutkumuzun izlerini müziğimizde<br />

görmek mümkün. İlk albümümüzden<br />

çok sevdiğimiz bir şarkı var mesela, ülkenizde<br />

geçirdiğimiz günlerden esinlenerek<br />

bestelediğimiz bir şarkı: ‘Turk’On’’.<br />

Grubunuz gerçekten çok yeni. 5 sene<br />

sonra kendinizi nerede görüyorsu-<br />

“İstanbul’da büyüleyici<br />

yerler gördük,<br />

yemeklerinizin<br />

hepsinden yedik ve<br />

birçok kişi tanıdık.<br />

Geleneklerinize,<br />

sokaklarınıza, anıtlarınıza<br />

hayran kaldık.<br />

Camilerinize girdik,<br />

insanlarınızın nasıl dua<br />

ettiklerini gözlemledik.<br />

Sabah ezanını dinledik.<br />

Yaşam stiliniz ve<br />

misafirperverliğiniz bizi<br />

büyüledi. Sizler tarihin<br />

her aralığının kesişme<br />

noktasısınız.”<br />

37


BİR DÜNYA SOHBET<br />

nuz? İdealleriniz tam olarak nelerdir?<br />

Şarkı yazıp bestelemeye, onları dünyaya<br />

dinletmeye devam edeceğimizden<br />

eminim. Yurtdışında konser vermeyi çok<br />

isteriz, çünkü müzikte sınır ve milliyet<br />

kavramı yoktur. Örneğin, Türkiye’de çalıp<br />

söylemek çok güzel olurdu. Hırslıyız çünkü<br />

söyleyecek çok şeyimiz var. Siz Türkler,<br />

iyi kalpli insanlar olarak, ne demek<br />

istediğimi çok iyi anlarsınız. Müziğimizin<br />

her şeyden önce dinleyenlerin içine işlemesini<br />

arzu etmekteyiz.<br />

Turkish Cafè ile biraz da Türkiye hakkında<br />

konuşalım… Ülkemizde nere-<br />

leri gördünüz? Türk şarkıcıları, grupları<br />

dinler misiniz?<br />

Öğrenci değişimi vesilesiyle Türkiye’nin<br />

güneyine çok güzel bir seyahatte bulundum.<br />

Antalya, Demre ve güney kıyılarına,<br />

Türk Halk Müziği’ne ve geleneksel<br />

danslarınıza bayıldım. Grup olarak ise<br />

bir hafta arkadaşlarımızın evinde İstanbul’da<br />

kaldık. Çok yürüdük, büyüleyici<br />

yerler gördük, yemeklerinizin hepsinden<br />

yedik ve birçok kişi tanıdık. Geleneklerinize,<br />

sokaklarınıza, anıtlarınıza hayran<br />

kaldık. Camilerinize girdik, insanlarınızın<br />

nasıl dua ettiklerini gözlemledik. Sabah<br />

“Müziğimizi kökten<br />

doğan, toprakla temas<br />

eden, tırmanıcı bitkiler<br />

gibi görmek<br />

hoşumuza gidiyor.<br />

Uzayarak büyüyen,<br />

yaprakları ve çiçekleri<br />

açana, renklenene kadar<br />

bulduğu yere tutunan…<br />

Her dal birbirini<br />

tamamlıyor, iç içe<br />

girmeden birlikte<br />

hareket ediyor…”<br />

ezanını dinledik. Yaşam stiliniz ve misafirperverliğiniz<br />

bizi büyüledi.<br />

Sizler tarihin her aralığının kesişme noktasısınız.<br />

Görünüyor ki bu gerçek günümüz<br />

için de geçerli. Modern Türk müziği<br />

ile ilgili olarak, onu çok iyi bildiğimizi<br />

söyleyemeyeceğim. İtalya’da çalanların<br />

dışındakileri tabii… Türkiye’ye yeniden<br />

gelip, müziklerinizi keşfetmek, farklı yerleri<br />

görmek bizi hep mutlu eder. Türkiye<br />

hakkında çok beğendiğim bir nokta ise<br />

isimlerin somut bir anlamlarının olması.<br />

Gizem ve Ezgi isimlerini hep sevmişimdir.<br />

Anlamları da çok etkileyici bence.<br />

Turkish Cafè grubunu yakından tanımak için www.turkishcafe.it websitesini ziyaret edebilirsiniz.<br />

38


BİR DÜNYA SOKAK<br />

“Sokakta hayat var!”<br />

Ersan ER<br />

ersan.er@trt.net.tr<br />

Bir Dünya Sokak sayfamızın bu ayki<br />

konukları Başkent kaldırımlarında<br />

birlikte müzik yapan 3 genç:<br />

Ahmet, Soner ve Yasin…<br />

2 kemençe 1 gitar<br />

“Sokak sahne gibi değil. Sokakta yanlış çalabilirsiniz.<br />

Sokak benim için hayatın gerçeği.<br />

Hayatta da bazen hata yapabilirsiniz.”<br />

Ahmet Cincioğlu<br />

1996 Ankara doğumluyum. Aslen Trabzonluyum.<br />

Sancak lisesini bitirdim. Tiyatro<br />

yapıyorum. Üniversiteye devam<br />

etmedim. Kemençeye 4 yıl önce başladım.<br />

İnternetten izleyerek başladım. Bir<br />

enstrümanı çalmak insanı çok rahatlatan<br />

bir şey. Kemençeye başlama amacım<br />

yöremi Ankara’ya tanıtmak. İnsanlar kemençeyi<br />

görünce ilgiliyle bakıyorlar.<br />

Neden sokakta çalıyorsun?<br />

Ben Batıkent’te sahne alıyorum. Aslında<br />

sokakta çalmamın amacı insanların<br />

ilgisini çekmek. Ben sıcakta, soğukta<br />

çalıyorum ama bazen insanlar iğrenerek<br />

bakıyor. Sokakta insanların ilgisini çekmek<br />

hoşuma gidiyor. Sokak sahne gibi<br />

değil. Sokakta yanlış çalabilirsiniz. Sokak<br />

benim için hayatın gerçeği. Hayatta da<br />

bazen hata yapabilirsiniz.<br />

Soner Kaya<br />

Ankara, Çankaya 1997 doğumluyum.<br />

Türközü Meslek Lisesini bitirdim.<br />

Müziğe nasıl başladın?<br />

Müzik yapmaya bir hevesle başladım. 2<br />

aydır sokaktayım. Benim yaptığım müziği<br />

herkes dinleyebilmeli. Parası olan da<br />

dinlemeli olmayan da. Benim gibi müzik<br />

yapanları gördüğümde bu çok hoşuma<br />

gidiyor. Sahnede müzik yapmak güzel<br />

ama sokak başka. Çünkü sokakta hayat<br />

var.<br />

Sokakta müzik yapmanın zor tarafı<br />

ne?<br />

Avrupa’da ve İstanbul’da metrolarda özel<br />

yerler ayrılmış durumda. Ankara metrosunda<br />

ise 200 tam bilet cezası var. Ankara’da<br />

her yerde müzik yapamıyorsun.<br />

Örneğin bir 7. Cadde’de çalamıyoruz.<br />

İnsanları neden müzikten mahrum etmek<br />

istiyorlar, yanlış olan nedir bilmiyorum.<br />

Akustik müzikte ne kadar gürültü<br />

olabilir ki?<br />

Yasin Bircan<br />

Harita teknikeriyim. Tapu Kadastro Meslek<br />

Lisesi ve Hacettepe Üniversitesini<br />

bitirdim. Askerken de müziğe devam<br />

ettim. Türkiye’nin pek çok yerinde görev<br />

yaptım.<br />

Sokak neden cazip?<br />

Pek çok yerde çaldım ama sokakta çalmak<br />

gibisi yoktur. Sahne aldığınızda “şu<br />

kadar saat şu parçaları çalacaksın” derler.<br />

Hata yapma şansın yoktur. Sokakta ise<br />

özgürüm. İstediğim şarkıları çalıyorum,<br />

istemediğim an bırakıp gidiyorum. Her<br />

müzisyen özgür olmak ister. Sahnede<br />

kendimi insanlara beğendirmek zorun-<br />

dayım ama sokakta beni sevmediyse<br />

sadece yoluna devam eder.<br />

Kazandığınız para sizi tatmin ediyor<br />

mu?<br />

Normalde insanların maaşlı olarak kazandığından<br />

daha fazla kazanıyorum<br />

sokakta. Günde 3 saat çalıyoruz.<br />

Peki, sıkıntılarınız neler?<br />

İstediğimiz her yerde çalamıyoruz. Genelde<br />

Ankara’da Yüksel ve Tunalı caddelerinde<br />

çalıyoruz. Çankaya Belediyesi’nin<br />

zabıta ekipleri bizleri engelliyor.<br />

Yaptığımız müziği gürültü olarak algılıyorlar.<br />

Koray Avcı gibi bir sanatçı da<br />

sokakta çalmıştır. Sokaktan çıkmıştır. İnsanlar<br />

kulaklıklarını takıp yürüyorsa sokak<br />

ve müzik arasında bir denklem var<br />

demektir. Yürüdüğümüzde bir ritimle<br />

yürüyoruz. Müziği engelleyebilmek<br />

mümkün değil aslında.<br />

39


Türk Sanat Müziği<br />

Solo Albümler Serisi<br />

“Gül Yazıcı”<br />

1. Derbeder bir aşıkım yurdum evim viranedir<br />

Beste: Zeki Duygulu<br />

Güfte: Zeki Duygulu<br />

2. Girdim yarin bahçesine gül dibinde gül-izar<br />

Beste: Osman Nihat Akın<br />

Güfte: Osman Nihat Akın<br />

3. Elbet bir gün buluşacağız<br />

Beste: Mustafa Seyran<br />

Güfte: Mustafa Seyran<br />

4. Gönlüm yaralı bilmiyorum yar bana n’oldu<br />

Beste: Kadri Şençalar<br />

Güfte: Kadri Şençalar<br />

5. Ben seni unutmak için sevmedim<br />

Beste: Amir Ateş<br />

Güfte: İlham Behlül Pektaş<br />

6. Keklik dağlarda şağılar<br />

Beste: Anonim<br />

Güfte: Faruk Nafiz Çamlıbel<br />

7. Kervanım geçmiyor kardan<br />

Beste: Zeki Duygulu<br />

Güfte: Zeki Duygulu<br />

8. Aksaray’dan geçer iken çevirdiler yolumu<br />

Beste: Anonim<br />

Güfte: Anonim<br />

9. Söylenmemiş gizli kalan<br />

Beste: Ahmet Kadri Rizeli<br />

Güfte: Kutsal Göktürk


BURHAN ŞEŞEN İLE<br />

Merhaba sevgili müzikseverler<br />

Sonbahar’ın ilk günlerindeyiz...<br />

Nedense sonbahar hep hüzünle eşdeğerdir tüm şarkılarda..<br />

Sezen Aksu, Teoman, Tual, Feridun Düzağaç, Ahmet Özhan,<br />

Levent Yüksel, Yıldırım Gürses başta olmak üzere bir çok değerli<br />

yorumcu “sonbahar” temalı şarkılara imza atmışlardır.<br />

Sadece müzikle ilgilenen sanatçılar değil çok değerli şairlerimiz de<br />

sonbaharın hüznünü kendilerine göre aktarmışlardır sayfalara..<br />

Kimler mi? Nazım Hikmet, Atilla İlhan, Ümit Yaşar Oğuzcan, Turgut Uyar,<br />

Cemal Süreya, Metin Altıok, Ataol Behramoğlu ve onlarcası...<br />

Sonbahar gerçekten de farklı bir mevsimdir üreten insanlar için...<br />

Bahar’ın coşkusu, yazın tembelliği, kışın içe kapanıklığı yoktur sonbaharda.<br />

Her ne kadar hüzünlü de olsa içinde acı, karamsarlık, umutsuzluk<br />

barındırmaz bu pastel mevsim...<br />

Bence insanın iç muhasebesini yapacağı bir dönem; dertleşeceği,<br />

sırlarını anlatacağı bir dosttur sonbahar.<br />

Bizim de 1986 yılında çıkan ilk albümümüz sonbaharın gelişini anlatan<br />

“Bir Yaz Daha Bitiyor” isimli long-playdi.<br />

Gelin bu özel mevsimi, müziğini Gökhan Şeşen ve benim, sözlerini<br />

İlhan Şeşen’in yazdığı bu şarkıyla karşılayalım biz de...<br />

Hepinize mutlu sonbaharlar...<br />

BİR YAZ DAHA BİTİYOR<br />

bir yaz daha bitiyor<br />

gökyüzü bulutlandı<br />

dalgalar yorgun ağır<br />

kıyıda soluklanırlar gibi...<br />

çadırlar söküldüler<br />

pansiyonlar boşaldı<br />

ağırlaştı yürekler<br />

ayrılıklar bir oyun gibi...<br />

bir yaz daha umutlar umutsuzluklar gizlice<br />

biraz daha doyumsuz biraz daha aşklar ümitsizce...<br />

tatlı sözler vefakar<br />

adresler telefonlar<br />

verilip alındılar<br />

sanki aranacaklar gibi...<br />

bir yaz daha umutlar umutsuzluklar gizlice<br />

biraz daha doyumsuz biraz daha aşklar ümitsizce...<br />

bir yaz daha bitiyor...<br />

41


BİR DÜNYA KONSER<br />

Eylül’de<br />

İSTANBUL<br />

Açıkhava’da Tarkan zamanı...<br />

Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi, Eylül ayı boyunca<br />

da yıldızları ağırlamaya devam ediyor. Tarkan, 1, 9, 10, 12 ve<br />

13 Eylül’de hayranlarıyla buluşacak.<br />

Açıkhava’da 2 Eylül’den itibaren sırasıyla Gülşen, Sertab Erener,<br />

Serkan Kaya, İlhan İrem, “Ata & Turka Müzik Show” projesiyle<br />

Ata Demirer, “Hayat Şarkılarda” konserinde ilk kez buluşacak<br />

Nükhet Duru ile Yaşar, Şebnem Ferah, Ziynet Sali ve Sıla<br />

sahne alacak.<br />

Cem Adrian, müzik hayatındaki 10. yılını 13 Eylül’de Bostancı<br />

Gösteri Merkezi’nde gerçekleştireceği konser ile kutluyor.<br />

Özel gecede, sanatçıya, Aylin Aslım, Derya Köroğlu, Halil<br />

Sezai, Redd, Hayko Cepkin, Hüsnü Arkan, Melis Danişmend,<br />

Murat Yılmazyıldırım ve Umay Umay gibi değerli isimler eşlik<br />

edecek.<br />

Emel Sayın ve Selami Şahin, bir döneme damgasını vurmuş<br />

olan gazino eğlencelerini, 4-5 Eylül’de KüçükÇiftlik Park’ta yeniden<br />

yaşatacak.<br />

Teoman ve Duman, İzmir, Ankara, Antalya ve Bursa’da devam<br />

edecek konser serisine 18 Eylül’de KüçükÇiftlik Park’ta başlayacak.<br />

Bu ay; Flört ve Hey Douglas, Serkan Soyak, Yüksek Sadakat,<br />

Sahte Rakı, Redd, Patron performanslarına ev sahipliği yapacak<br />

Bronx Pi Sahne’de, 17 Eylül’de Romanyalı progresif death<br />

metal dörtlüsü Taine, İstanbullu Thrown to the Sun ile birlikte<br />

sahne alacak.<br />

İstanbul Hayal Kahvesi’nde, Son Feci Bisiklet, Murat Yılmazyıldırım,<br />

Ediz Hafızoğlu-Nazdrave, Can Güngör, No Land, Adamlar,<br />

Vega, Vera, Güntaç Özdemir, Pinhani, Jehan Barbur, Saze,<br />

Bulutsuzluk Özlemi ve Cihan Mürtezaoğlu konserleri var.<br />

Jolly Joker İstanbul, Model, Yaşar, Ceyl’an Ertem, Yıldız Tilbe,<br />

Feridun Düzağaç, Fettah Can, Koray Avcı, Levent Yüksel, Halil<br />

Sezai, Yeni Türkü ve Mehmet Erdem’i konuk edecek.<br />

Jessie J İstanbul’da…<br />

Son hiti “Bang Bang” ile müzik listelerini altüst eden günümüzün<br />

çarpıcı pop idolü Jessie J, 11 Eylül’de, Volkswagen Arena’da<br />

hayranlarıyla buluşacak.<br />

Salon İKSV’de 10 Eylül’de multi-enstrümantalist, prodüktör ve<br />

müzisyen Luis Vasquez; post-punk, darkwave projesi The Soft<br />

Moon etkinliğini sahneleyecek.<br />

Aynı salonda 12 Eylül’de ABD’li folk-rock, indie-rock müzisyeni<br />

Angel Olsen konseri var.<br />

42


BİR DÜNYA KONSER<br />

yıldız yağmuru...<br />

ANKARA<br />

ANTALYA<br />

Yeni albümü “Tango” ile sevenlerinin<br />

karşısına çıkan Şevval Sam, geniş repertuvarıyla<br />

17 Eylül’de Muratpaşa<br />

Konuksever Stadı’nda Antalya’lılarla<br />

buluşacak.<br />

Antalya Jolly Joker’de, Eylül boyunca,<br />

Koray Avcı, Levent Yüksel, Haktan,<br />

Halil Sezai, Selami Şahin ve Model<br />

sahne alacak.<br />

Süperstar, sokak hayvanları için<br />

başkentte…<br />

Ajda Pekkan, 12 Eylül’de Fransa Büyükelçiliği<br />

Bahçesi’nde sahne alıyor.<br />

Sponsorlar ve bilet satışından elde<br />

edilecek tüm gelir, Türkiye’nin ilk ve<br />

modern Sokak Hayvanları Yaşam Parkı’nın<br />

hayata geçirilmesi için kullanılacak.<br />

Sahnelerden…<br />

Anadolu Rock’ın yaşayan efsanesi Erkin<br />

Koray, 10 Eylül’de, If Performans<br />

Hall’da başkentli hayranlarıyla buluşacak.<br />

Eylül ayı içinde, Ankara Jolly Joker’de<br />

sırasıyla Koray Avcı, Levent Yüksel,<br />

Serkan Kaya, Selami Şahin, Gökhan<br />

Tepe, Yıldız Tilbe, Yaşar, Model sahne<br />

alacak.<br />

Noxus’ta, 163 ve Bulutsuzluk Özlemi;<br />

Passage’da, Rocka ve New York Gypsy<br />

All-stars; Nefes Bar’da, Müdüriyet, Pluton,<br />

Hüsnü Arkan konserleri var.<br />

Salonlarda…<br />

Cem Adrian’ın Ankara konseri<br />

19 Eylül’de MEB Şura Salonu’nda…<br />

Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu,<br />

3, 10 ve 17 Eylül’de Şef Haluk Derinöz<br />

yönetimindeki ücretsiz konserlerle<br />

Resim Heykel Müzesi’nde olacak.<br />

İZMİR<br />

Sibel Can, 12 Eylül’de İzmir Kültürpark<br />

Açıkhava Tiyatrosu’nda hayranlarıyla<br />

buluşacak.<br />

Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu’nda, 16<br />

Eylül’de Cem Adrian sahne alacak.<br />

Ooze Venue’de ise bu ay Koray Avcı,<br />

Yüzyüzeyken Konuşuruz, Yeni Türkü,<br />

Halil Sezai, Simge Sağın, Hayko Cepkin,<br />

Mabel Matiz, Yaşar konserleri var.<br />

Yaşar, 4 Eylül’de de Hayal Kahvesi Çeşme<br />

sahnesinde!<br />

43


BİR DÜNYA FESTİVAL<br />

FESTİVALLERDEN<br />

Aspendos’ta opera ve bale<br />

zamanı!<br />

22. Aspendos Uluslararası Opera ve Bale<br />

Festivali 5-24 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek.<br />

Avrupa Festivaller Birliği’ne 2003’te giren<br />

ve İngiltere’de yayınlanan Independent<br />

gazetesinin; dünyanın dört bir yanında<br />

düzenlenen opera festivalleri arasında<br />

yaptığı araştırmada en iyi 10 festival arasında<br />

5. sırada yer verdiği Aspendos Uluslararası<br />

Opera ve Bale Festivali, 22. kez düzenleniyor.<br />

Festival boyunca, evrensel müziğin sesi<br />

2000 yıllık Aspendos Antik Tiyatrosu’nun<br />

sunduğu olağanüstü akustikle Antalya’nın<br />

eşsiz doğasında yankılanacak.<br />

Festival, 5 Eylül Cumartesi günü, Mersin ve<br />

Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin vereceği<br />

Gala Konseri ile başlayacak.<br />

8 Eylül’de İzmir-Mersin-Antalya Devlet<br />

Opera ve Balesi sanatçıları,<br />

Igor Stravinsky’nin “Ateş Kuşu-İlkbahar<br />

Ayini” adlı balesini sahneleyecek.<br />

Ankara Devlet Opera ve Balesi, 11 Eylül’de<br />

Revaz Gabichvadze’nin “Hamlet” balesi,<br />

16 Eylül’de Selman Ada’nın “Ali Baba & 40”<br />

operasıyla Antik Tiyatro’ya çıkacak.<br />

20 Eylül’de Kore Ulusal Operası ile Antalya<br />

Devlet Opera ve Balesi, June Hee Lim’in<br />

“Ruh İkizi” operasını sahneye taşıyacak.<br />

23 ve 24 Eylül’de Antalya Devlet Opera ve<br />

Balesi ile Türksoy Opera ve Bale Yıldızları’nın<br />

konserleri var.<br />

54<br />

“İstanbul nefes alıyor!”<br />

4. Uluslararası Klarnet Festivali<br />

10-20 Eylül tarihleri<br />

arasında İstanbul’da!<br />

Toplum İçin Sanat Derneği (TOİSAD) tarafından<br />

gerçekleştirilen festivalin sanat<br />

direktörlüğünü dünyaca ünlü klarnet sanatçısı<br />

Serkan Çağrı üstleniyor.<br />

“İstanbul Nefes Alıyor” sloganı ile yola çıkan<br />

Uluslararası Klarnet Festivali, İstiklal Caddesi’nde,<br />

13 Eylül’de saat 13:00’te rengarenk<br />

bir karnaval - kortej ile başlayacak. Tarihi<br />

Beyoğlu tramvayına eklenen özel sahne<br />

de coşkuyu artıracak. Festival boyunca<br />

şehrin pek çok noktasında, meydanlarda,<br />

metro istasyonlarında, Ada vapurlarında<br />

konserler gerçekleşecek.<br />

Festivalin ana konserleri, 17, 18 ve 19 Eylül<br />

akşamları CRR Konser Salonu’nda düzenlenecek.<br />

17 Eylül’deki “Ustaya Saygı” konserinde<br />

Barış Manço anılacak. Sanatçının unutulmayan<br />

şarkılarını Cansu, Doğukan Manço,<br />

Fettah Can, Gökhan Tepe, Hakan Aysev,<br />

Keremcem, Mine Mucur, Öykü Gürman,<br />

Yavuz Bingöl ve Zara, klarnet sanatçısı Serkan<br />

Çağrı eşliğinde icra edecek.<br />

18 Eylül’de caz ve gypsy müziğinin karışımıyla<br />

damaklarda muhteşem bir lezzet


Nilüfer Müzik Festivali<br />

Bursa Nilüfer Belediyesi’nin, ilk kez düzenleyeceği<br />

Nilüfer Müzik Festivali, Balat<br />

Ormanı’nda 5-6 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek.<br />

Yerli ve yabancı bir çok sanatçının sahne<br />

alacağı Nilüfer Müzik Festivali’nin öne çıkan<br />

isimleri Şebnem Ferah ve MFÖ.<br />

Festivalin tüm bilet geliri Tohum Kütüphanesi<br />

Projesi’ne destek vermek için Ekoloji<br />

Derneği’ne bağışlanacak.<br />

BİR DÜNYA FESTİVAL<br />

Avrupa...<br />

Bodrum 6. Barok Müzik<br />

Festivali<br />

Karya Kültür ve Sanat Derneği’nin (KAR-<br />

SANAT) her yıl düzenlediği Bodrum Barok<br />

Müzik Festivali’nin altıncısı, 4- 5 ve 6 Eylül<br />

tarihlerinde, 3 bin yıllık tarihi Antik Tiyatro’da<br />

gerçekleştirilecek.<br />

Üç gün sürecek festivale yerli ve yabancı<br />

19 sanatçı konuk olacak. 4 Eylül’de Karya<br />

Türk Müziği Topluluğunun “Bir Hoş Sada”<br />

adını verdikleri açılış konseriyle başlayacak<br />

olan festival, 5 Eylül’de Karya Barok<br />

Topluluğunun “Venedik Karnavalı” adlı<br />

konseriyle devam edecek. 6. Bodrum<br />

Barok Müzik Festivali, 6 Eylül’de, Avusturya’dan<br />

Les Accords Extraordinaires Topluluğunun<br />

“Sıra Dışı Akorlar” adlı konseriyle<br />

son bulacak. Saat 21.00’de başlayacak<br />

konserlerin tümü halka açık ve ücretsiz<br />

olarak gerçekleşecek<br />

bırakan NY Gypsy All Stars, Hindistan’ın<br />

perküsyon üstadı Trilok Gurtu, çağdaş<br />

Türk müziğinin önde gelen isimlerinden<br />

piyanist Tuluğ Tırpan’ın yer aldığı “Dünya<br />

Tek Nefes” konseri var.<br />

Rebetiko müziğinin güçlü sesi, Yunanistan’ın<br />

dünyaca ünlü ismi George Dalaras<br />

ile Türkiye’nin güçlü nefesi klarnet sanatçısı<br />

Serkan Çağrı’yı buluşturan “Sevda<br />

Sesleri” konseri 19 Eylül’de…<br />

Uluslararası Klarnet Festivali’nde sahneye<br />

çıkacak müzisyen ve gruplar arasında Ivo<br />

Papazov ve Trakia Band, The Dakato Jim<br />

Band, Ghassan Abu Haltam ve Umman<br />

Rouh Trio, Barcelona Gipsy Klezmer<br />

Orchestra da yer alıyor.<br />

Carnaval Latino<br />

Latin müziği tutkunlarını bir araya getiren<br />

Carnaval Latino, 6 Eylül’de İstanbul Life<br />

Park’ta gerçekleşiyor. Salsa, cha cha ritimleri<br />

ve Latin Amerika’nın esintileriyle tarzını<br />

şekillendiren Mercadonegro Orkestrası,<br />

renkli karakterleri ve durmadan dans ettiren<br />

temposuyla Rodrigo ve dansçıları,<br />

Türkiye’ye Latin müziği sevdiren Ayhan Sicimoglu<br />

& Latin All Stars, festivalde sahne<br />

alacak isimler arasında...<br />

Lollapalooza Berlin<br />

1991’de Amerika Birleşik Devletleri’nde<br />

başlayan yılında başlayan Lollapalooza;<br />

Arjantin, Brezilya ve Şili’den sonra ilk kez<br />

Amerika kıtaları dışına çıkıyor. Alternative<br />

rock, punk rock, heavy metal, pop, hip<br />

hop, EDM müzisyenleriyle hayranlarını buluşturan<br />

festivale Berlin’deki eski havalaanı<br />

Flughafen Tempelhof ev sahipliği yapacak.<br />

Lollapalooza Berlin 12-13 Eylül’de…<br />

Bestival 2015<br />

Büyük Britanya’nın güneyindeki Wight<br />

Adası’nda 10-13 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek<br />

Bestival, 4 günlük bir müzik şöleni<br />

vaat ediyor. Bu yıl “Aşk Yazı” temasıyla düzenlenen<br />

festivalin katılımcı listesinde<br />

Duran Duran, The Chemical Brothers ve<br />

Missy Elliott isimleri öne çıkıyor.<br />

45


Müzik Kitaplığı<br />

-Tozlu Raflardan-<br />

Neşet Ertaş Kitabı Gönül Dağında Bir Garip<br />

Haşim Akman / İş Bankası / Nehir Söyleşi / 2006<br />

“Bu türkü de mi onunmuş?”<br />

Türkü seven, türkülerle ilgilenen,<br />

türkü dinleyenler arasında bu şaşkınlığı<br />

yaşamayan yoktur. Aklımıza,<br />

dilimize ve gönlümüze takılan;<br />

kimindir, ne zaman yakılmıştır diye<br />

düşünmeden çaldığımız, söylediğimiz,<br />

mırıldandığımız türküler, bir<br />

de bakarız, Neşet Ertaş’ındır.<br />

Şimdiyi, tam şu anda içinde bulunduğumuz<br />

ruh halini anlatan<br />

türküler de onundur, çok uzak<br />

geçmişlerin, artık çoktan gerilerde<br />

bıraktığımızı zannettiğimiz başka<br />

hayatların, başka toprakların sesini<br />

havalandırarak bize getiren türküler<br />

de... Bir bakarsınız gönlünüzün<br />

bam telinden yakalanmış, takılıp<br />

kalmışsınızdır Neşet Ustanın binlerce<br />

yıllık Abdal birikiminin ürünü gırtlak nağmelerine.<br />

Neşet Ertaş, sadece türkülerinin havalarıyla, bugüne kadar aşılamayan ses ve saz<br />

ustalığıyla havalandırmaz insanı. Türkü sözleriyle, pek açığa vurmadığı düşünce<br />

dünyasının kapısını aralar: “Evvelim sen oldun, ahirim sensin/ Batınım sen oldun,<br />

zahirim sensin” diyerek çarpar insanı. “Biz erkekler olarak insanoğluyuz. İnsan, bizim<br />

analarımızdır. Biz erkekler olarak insanoğluyuz ve insana benzeriz. Onların<br />

yüzü suyu hürmetine biz de insanız” diyen engin gönlün kaynağına, türkü sözlerinde<br />

kapısı aralanan Neşet Ertaş’ın o saklı iç dünyasına, bu kitapla gireceksiniz.<br />

Ruhi Su Ezgili Yürek Şiirler-Yazılar-Konuşmalar<br />

Everest Yayınları / 2006<br />

“Ruhi Su’nun dünyasının kapılarını<br />

aralamak için türküleri kadar önemli<br />

olan bir başka kapı da söyleşileri,<br />

yazıları... Kendi kaleminden, kendi<br />

ağzından düşündükleri, yaptıkları,<br />

yapmayı amaçladıkları… Ezgili Yürek,<br />

Türkiye’nin modern çağının en önemli<br />

kültür insanlarından birinin dünyasına<br />

çağırıyor sizi. Zamanın akışına direnmeyi<br />

başarmış bir ustanın dayandığı<br />

ve gücünü aldığı kaynakları bilmek,<br />

tüm kültürel hayatımız üzerine bulanıklaşmış<br />

görüşlerimizi berraklaştırmamıza<br />

yardımcı olacaktır mutlaka.”<br />

İşte Benim<br />

Zeki Müren<br />

Yapı Kredi Yayınları / 2014<br />

Şarkılara duygu seren, çilelere göğüs<br />

geren, dertli gönüllere giren “İşte Benim<br />

Zeki Müren” sergi kataloğu, sanatçının<br />

kendi koleksiyonunda bulunan<br />

fotoğrafları, desenleri, kostümleri, gözlükleri,<br />

plakları, şiirleri, gazete ve dergi<br />

kupürleri ve arşiv görüntülerinden oluşuyor.<br />

Katalog, 50’li yıllardan 1980’lerin ortalarına<br />

uzanan zaman diliminde hayatını<br />

milyonların gözü önünde geçirmiş<br />

bir yıldızın belgeseli niteliğini taşıyor.<br />

Giydiği fraklar, doldurduğu plaklar,<br />

yüzdüğü plajlar, okuduğu okullar, boyadığı<br />

desenler, bindiği otomobiller,<br />

çıktığı seyahatler, dostlarıyla paylaştığı<br />

geceler, sinemada ve tiyatroda<br />

oynadığı karakterler bir bir mercek altına<br />

alınırken, okuyucular Türkiye’nin<br />

modernleşme serüvenine, toplumsal<br />

dönüşümüne ve değişen eğlence alışkanlıklarına<br />

dair zengin ipuçları elde<br />

edecek.<br />

46


-Yeniler-<br />

BİR DÜNYA KİTAP<br />

Müzik Atlası Ulrich Michels, Gunter Vogel<br />

Alfa Yayıncılık<br />

“Almanya’nın en bilinen müzik kaynaklarından<br />

olan Müzik Atlası, müziğin<br />

kuramsal temellerine dair ayrıntılı<br />

bir bakış sunmaktadır. Öte yandan<br />

müzik tarihini, tarihöncesi çağların<br />

kadim anıtsal eserlerinden günümüzün<br />

elektronik ve eğlence müziğine<br />

varana dek ayrıntılı ve özlü bilgilerle<br />

gözler önüne serer. Nota örnekleriyle,<br />

haritalarla, kronolojik cetveller ve müziğe<br />

dair başka birçok önemli bilgiyle<br />

dolup taşmaktadır. Metin sayfalarını<br />

destekleyen 250’den fazla renkli sayfa<br />

müzikal yapıları daha belirgin ve anlaşılır<br />

kılarken öğrenmeyi de daha zevkli<br />

hale getirir.”<br />

Gelenekten Geleceğe Makamsal Türk Müziği<br />

Ülkü Özgür, Salih Aydoğan / Arkadaş Yayıncılık<br />

Halk Türküleri<br />

Gülay Mirzaoğlu / Akçağ Yayınları<br />

“Dinlenmemiş bir türkü, okunmamış bir mektup<br />

gibidir. O isimsiz mektubu okumak; türkünün,<br />

belki de yaşamı değiştirecek mesajını çözmek gerekir…<br />

Türkülerimiz, el emeği göz nuru bir kilimin<br />

parlak renkleri gibi, baştan sona güçlü duygularla<br />

yiğitliği ve güzelliği, aşkı ve ayrılığı, yürekleri<br />

dağlayan gurbeti anlatır. Bu anlatım musıkinin<br />

gölgesinde, sınırsız içtenliğiyle öylesine etkili dil<br />

oluşturur ki, parlak ve berrak renkler gibi, güçlü<br />

duygularla yoğrulmuş türkülerin bu büyülü dilini<br />

biraz olsun anlamak gerekir. Türküler toplumun<br />

geçmişten gelen en güçlü sesidir. Güçlü sesler,<br />

gizemli öyküler, eşsiz bir sanatta, ancak böylesine<br />

güzel dile getirilebilir…”<br />

Kitaplarla ilgili metinler, tanıtım bültenlerinden alınmıştır.<br />

“Besteciler üretici kimlikleriyle ezgileri ilmek<br />

ilmek dokurken, müzik bilimciler<br />

araştırmacı kimlikleriyle kaynakları didik<br />

didik taramışlar, ses ve saz sanatçıları ise<br />

farklı çevre ve ortamlarda halkla buluşarak<br />

repertuarı paylaşmışlardır. Derneklerdeki<br />

aktarım etkinlikleri bir yana bırakılırsa, bu<br />

üretme, araştırma ve paylaşma çabalarına<br />

karşılık, Türk müziğinin eğitim- öğretim<br />

boyutu birçok nedene bağlı olarak yıllar<br />

yılı bu zincirin dışında kalmıştır. Bu kitapla,<br />

Türk müziğine bu kez bir müzik eğitimcisi<br />

anlayışı, kavrayışı ve sorumluluğuyla yeni<br />

bir katkı sağlanmaya, zincirin halkalarını<br />

tamamlamaya çalışılmaktadır.”<br />

Dünya Müziği<br />

Philip V. Bohlman<br />

Dost Kitabevi Yayınları<br />

“Kısaca dünya müziği olarak adlandırılan<br />

kültürel çeşitliliğin özünde<br />

bir karşılaşmalar tarihi olduğu önermesini<br />

savunuyor bu çalışma. Hac<br />

kafilelerinin terennüm ettiği ilahilerden<br />

Yiddiş halk şarkılarına, melez<br />

müziklerden ulusal marşlara kadar<br />

çok geniş bir yelpazede tartışıyor temel<br />

öncüllerini. Bugün de süregelen<br />

bu karşılaşmaların çoğu kez müzikal<br />

bağlamda verilen basit yanıtları aşan<br />

bir kültürel çokrenklilik sunduğunu<br />

ileri sürüyor. Grammy Ödüllerinden<br />

Marley ve Dibango’ya, Eurovision Şarkı<br />

Yarışmasından Bartók’un derlediği<br />

halk şarkılarına, ilk öncülerden modern<br />

kayıt-miksaj stüdyolarına kadar<br />

dünya müziğinin tarihsel seyrine dair<br />

sanatsal ve etnolojik bir çözümleme.”<br />

47


BİR DÜNYA ALBÜM<br />

Bir Dünya Albüm<br />

-Yeniler-<br />

Merve Özbey<br />

“Yaş Hikayesi”<br />

Merve Özbey, Ebru Gündeş ve Bengü<br />

gibi isimlerin vokalistliğini yapmasının<br />

ardından ilk albümünü yayınladı. Kayıtta<br />

önceden birlikte çalıştıkları Erdem Kınay’ın<br />

besteleri dikkat çekiyor. Özbey’in<br />

albümü beste ve söz açısından yeni nesil<br />

fantezi etkilenimli Türk pop’u için gayet<br />

iyi bir noktada bulunsa da, Özbey’in sesi<br />

-özellikle bu tür için- alışılagelmiş kalınlıkta<br />

olmadığından bazı dinleyiciler için<br />

alışması zor bir deneyim olabilir. “Yaş Hikayesi”,<br />

Türkçe pop ve yaz ikilisi için iyi bir<br />

tercih.<br />

Hasan Gürol<br />

“Sen Hayatsın”<br />

Hasan Gürol’un 5 şarkıdan oluşan<br />

“Sen Hayatsın” EP’sinde tüm sözler ve<br />

besteler sanatçının kendisine ait. Kısa<br />

albümde, Gürol’un gerek sözleri, gerek<br />

beste anlayışı açısından özgün müzik<br />

etkilenimli bir pop tınısı dikkat çekiyor.<br />

Albümden yayınlanan ilk şarkı ve şarkıya<br />

ait video “Ben Benim”de de bu durum<br />

hakim. Gürol’un sakin ve iddiasız<br />

duran vokalini de es geçmemek lazım.<br />

Hayat<br />

“Eski<br />

Günlerdeki<br />

Gibi”<br />

“Eski Günlerdeki Gibi” bir EP, 4 şarkılık bir<br />

kısa albüm. Okan Atakay ve Elcil Gürel<br />

Göçtü’nün söz-besteleri ile kaydedilen<br />

albümde yaylıların da etkili olduğu “Sılavari”<br />

bir tını mevcut. Kalbe dokunma<br />

amacının hemen her noktasında hissedildiği<br />

kısa albüm, tatil yöreleri kafe ve<br />

plajlarının sıklıkla çalabileceği bir havaya<br />

sahip. Özenli bir prodüksiyonun<br />

albümün tamamında dikkat çektiğini<br />

de eklemekte fayda var.<br />

Ziynet Sali<br />

“No: 6”<br />

Sıla Gençoğlu, Efe Bahadır, Mete Özgencil,<br />

Fatih Ahıskalı, Ozan Doğulu, İskender<br />

Paydaş, Efe Bahadır, Devrim Karaoğlu,<br />

Fatih Kocatürk. Sekiz Sıla Gençoğlu ve iki<br />

Mete Özgencil şarkısı. Ziynet Sali. Yılın en<br />

iyi Türk pop albümlerinden biri. Nokta.<br />

Gökhan Sezen<br />

“Asalet”<br />

TRT İstanbul Radyosu sanatçısı Gökhan<br />

Sezen 9 yıl aradan sonra yeni albümünü<br />

Türk Sanat Müziği dinleyicileriyle buluşturdu.<br />

Asalet, sanatçının 3. solo albümü...<br />

48


FKA twigs<br />

“M3LL155X”<br />

Tahliah Debrett Barnett’ın sahne ismi FKA twigs. Indietronica<br />

ana başlığı altında trip-hop ve PBR&B etkilenimli soundu bu<br />

EP’de de devam ediyor, ama biraz daha derinlere uzanıyor<br />

sesler ve daha deneysel tınlayabiliyor. Entelektüel hissiyat ise<br />

kaydın her yerinde kendini rahatça belli ediyor. Kısa albümler<br />

genelde yılın en iyi albümleri listelerinde yer bulamaz ama yılın<br />

en iyi albümlerinden biri ile karşı karşıyayız. Gece ve karanlıkla<br />

beraber denemeniz ise önerimizdir.<br />

Murat EKŞİ<br />

trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />

Tame Impala<br />

“Cuments”<br />

Avustralya Perth’lü indie psikedelik-rock grubu Tame<br />

Impala’nın bir önceki çok başarılı albüm “Lonerism”den sonra<br />

ne yapacağı merak konusuydu. Daha pop tınlayan, temiz<br />

soundlu, iletmek istediğini daha açık ve net ifade eden ve bunlarla<br />

beraber beste kıvraklığı ve vuruculuğunu bir adım öteye<br />

taşıyan “Currents” ile yanıt geldi. Psikedelik-rock tarafındaki ilgililer<br />

kadar bağımsız müzik dinleyicilerinin de aynı oranda kalbini<br />

çalabilecek ve hatta derinlerden popülerlik yüzeyine kadar uzanabilecek<br />

bir iş “Currents”. “2015 en iyi albümler listelerinin hemen<br />

hepsinde bir kez daha Tame Impala olacak!” öngörüsüyle<br />

sözlerimizi bitirelim.<br />

ABD’li dream-pop devi yeni albümünü bizlere sundu. Konu<br />

Beach House ise beklenti elbette çok yüksek. Yine rüyalarımızın,<br />

hayallerimizin hülyalı seslerle ifadesi, doğrudan<br />

duyguları hedef alan beste ve sözler iş başında ve fakat keskinlikleri<br />

ve vuruculukları bir önceki başyapıt “Bloom”a göre<br />

daha az. Bulutların üzerindeymişcesine bir ses örgüsü ve<br />

dinleyeni ele geçirme eylemi yine dream-pop’un bu büyük<br />

grubunun basitçe yaptığı işler olarak dikkat çekiyor. Yılın en<br />

iyi albümleri listesi için yukarılarda bir yer lütfen!<br />

Miguel “Wildheart”<br />

Miguel Jontel Pimentel (Miguel)’in üçüncü albümü<br />

“Wildheart”. Miguel zaman içerisinde müziğine mesafeyi ve soğukluğu<br />

artırarak nu-soul ve PBR&B janrlarına iyice yerleşti. “Wildheart”<br />

tam da bu tarzların ifade ettiği tanım kümesine denk<br />

düşüyor. Miguel kendini ifade ederken elektronik tınılardan<br />

kısmen uzak durarak, gitarlar ve organik bir örgü de kullanarak<br />

gerçekçiliğini ortaya koymuş bu albümde. Son derece çekici<br />

bir sound ortaya çıkmış böylelikle. Harika besteler ve düzenlemeleri<br />

de ekleyin. Bu ayki diğer albümlerimiz gibi prestijli yayın<br />

organlarındaki 2015 yıl sonu en iyi albümler değerlendirmelerinde<br />

yukarılarda yer bulacak bir kayıt<br />

“Wildheart”.<br />

49


Cahit CESUR<br />

cahit.cesur@trt.net.tr<br />

24 Eylül 1996<br />

“Sanat Güneşi”nin vedası<br />

6 Aralık 1931 tarihinde Bursa’da doğan<br />

Zeki Müren, Bursa’da başladığı orta öğrenimini<br />

İstanbul’da Boğaziçi Lisesi’nde<br />

tamamladı. Henüz ilkokuldayken yeteneği<br />

öğretmenleri tarafından keşfedildi<br />

ve müzikli okul müsamerelerinde başrolleri<br />

oynamaya başladı. Ortaokulu yine<br />

Bursa’da, Tahtakale’deki 2. Ortaokulda<br />

tamamladı. Ortaokulu bitirdikten sonra<br />

babasına İstanbul’a gitme arzusunu dile<br />

getirdi. Babasının da onayıyla kaydolduğu<br />

İstanbul Boğaziçi Lisesi’ni birincilikle<br />

bitirdi. İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar<br />

Akademisi’nin Yüksek Süsleme Bölümü<br />

Sabih Gözen atölyesinden mezun oldu.<br />

Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarından<br />

başlayarak pek çok yerde sergiledi.<br />

Bursa’da Tanburi İzzet Gerçeker’den solfej<br />

ve usul dersleri aldı. 1949 yılında, Boğaziçi<br />

Lisesi’nde okurken Agopos Efendi<br />

ile Udi Kirkor’dan aldığı musiki dersleriyle<br />

eğitimini sürdü. Daha sonra, fasıl musikisini<br />

iyi bilen ve geniş bir repertuvarı olan<br />

Şerif İçli’den çeşitli eserler meşk etti; Refik<br />

Fersan’dan, Sadi Işılay’dan, Kadri Şençalar’dan<br />

yararlandı.<br />

1950’de sınavla İstanbul Radyosu’na girdi.<br />

İstanbul Radyosu’nda 1951’de, canlı<br />

olarak yayımlanan bir programda ilk<br />

radyo konserini verdi ve bu konseri çok<br />

beğenildi. Bundan sonra Türkiye radyolarında<br />

düzenli olarak okumaya başladı.<br />

Radyo programları 15 yıl sürdü; bunların<br />

çoğu canlı yayın programlarıydı. Müren<br />

bundan sonra kendini daha çok sahne<br />

ve plak çalışmalarına verdi.<br />

Zeki Müren 600’ü aşkın plak, kaset, CD<br />

doldurdu. Plağa okuduğu ilk şarkı Şükrü<br />

Tunar’ın “Bir Muhabbet Kuşu” güfteli şarkısıdır.<br />

Müren 1955’te, “Manolyam” adlı<br />

şarkısıyla Türkiye’de ilk kez verilen Altın<br />

Plak Ödülü’nü kazandı. Zeki Müren Türkiye’de<br />

en çok konser veren ses sanatçılarının<br />

başında gelmektedir. Bir yılda 100<br />

konser verdiği dönemler olmuştur.<br />

200 dolayında şarkı besteledi. 17 yaşındayken<br />

bestelediği “Zehretme Hayatı<br />

Bana Cânânım” mısraıyla başlayan acemkürdi<br />

şarkı ilk bestesidir. “Şimdi Uzaklardasın<br />

Gönül Hicranla Doldu” (suzinâk),<br />

“Manolyam” (kürdilihicazkâr), “Bir Demet<br />

Yasemen” (nihavend), “Gözlerinin İçine<br />

Başka Hayal Girmesin” (nihavend) güfteli<br />

eserler, sık sık okunan, en sevilen şarkılarındandır.<br />

Zeki Müren, 1954’te “Beklenen Şarkı” adlı<br />

filmde sinema oyunculuğuna başladı.<br />

Büyük bir ticari başarı kazanan bu filmden<br />

sonra şarkılarının çoğunu kendisinin<br />

bestelediği 18 filmde daha oynadı.<br />

1955’te Arena Tiyatrosu’nca sahneye<br />

koyulan “Çay ve Sempati” adlı oyunda da<br />

başroldeki oyuncuydu. Ayrıca “Bıldırcın<br />

Yağmuru” isimli bir şiir kitabı vardır.<br />

Zeki Müren, kalp rahatsızlığı ve şeker<br />

hastalığı yüzünden 1980’den sonra sahne<br />

hayatından ve musikiden uzaklaştı.<br />

Bodrum’daki evine kapandı, münzevi bir<br />

hayat yaşadı. 24 Eylül 1996 Çarşamba<br />

günü, TRT İzmir Televizyonu’nda kendisi<br />

için düzenlenen tören sırasında geçirdiği<br />

kalp krizi sonucu öldü. Kabri, doğum yeri<br />

olan Bursa’da Emir Sultan Mezarlığı’ndadır.<br />

50


Musiki Muallim Mektebi<br />

(MMM) Ankara’da açıldı.<br />

ZAMAN TÜNELİ<br />

29 Eylül 1887 01 Eylül 1924 10 Eylül 1945<br />

İlk gramofon patenti,<br />

Alman mucit Emil Berliner<br />

tarafından alındı.<br />

Gramafona kayıt yapma çalışmalarıyla<br />

tanınan Alman asıllı Amerikalı mucit<br />

Emile Berliner ilk gramofon patentini<br />

aldı. Berliner bu önemli buluşunu gerçekleştirdikten<br />

sonra The Berliner<br />

Gramophone Company şirketini 1895’te<br />

The Gramophone Company şirketini<br />

1897’de Londra’da, Deutsche Grammophon<br />

şirketini 1898’de Almanya<br />

Hanover’de ve Berliner Gramophone<br />

Company of Canada şirketini de 1899<br />

yılında Montreal’de kuracaktır.<br />

1924 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün<br />

emri ile Ankara Cebeci’de bulunan 3<br />

katlı kerpiç bir bina, Cumhuriyetin ilk<br />

Müzik Öğretmen Okulu (Musiki Muallim<br />

Mektebi) olarak hizmet vermeye<br />

başladı. Daha sonra 1928 yılında Avusturyalı<br />

mimar Ernest Arnold Egli tarafından<br />

projelendirilen bina, 1938 yılında<br />

eklenen yeni mekânlarla genişleyerek<br />

genç Cumhuriyetimizin ilk “Devlet Konservatuvarı”<br />

olacak ve 1985 yılında yeni<br />

binasına taşınıncaya kadar geçen süre<br />

içerisinde; ünleri ülke dışına taşan birçok<br />

sanatçıyı yetiştirecekti.<br />

15 Eylül 1972<br />

Ulvi Cemal Erkin 65<br />

yaşında yaşamını yitirdi.<br />

Birinci kuşak çağdaş Türk müziği<br />

bestecileri arasında yer alan Erkin,<br />

Ankara’da hayata gözlerini yumdu.<br />

Besteciliğin yanı sıra orkestra şefliği,<br />

piyano öğretmenliği ve Türkiye<br />

Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında açılan<br />

müzik kurumlarında yöneticilik yaparak<br />

müzik devriminin sevilmesi<br />

ve yaygınlaştırılması konusunda öncülük<br />

etmiştir. Müzik tarihinde Türk<br />

Beşleri adıyla anılan sanatçılar arasında<br />

yer alır.<br />

Porto Riko’lu şarkıcı Jose<br />

Feliciano dünyaya geldi.<br />

Doğuştan kör olarak 11 çocuklu bir ailede<br />

dünyaya gelen Porto Riko’lu şarkıcı<br />

Jose Feliciano kendine özgü gitar ve vokal<br />

tekniğiyle büyük bir şöhrete kavuştu.<br />

17 yaşında, ailesini geçindirebilmek için<br />

okuldan ayrıldıktan sonra çeşitli yerlerde<br />

sahne almaya başlayan sanatçı, 23 yaşında<br />

çıkardığı “Feliciano” adlı albümü ile<br />

Grammy Ödülü kazandı. “Rain”,<br />

“The Gypsy” ve “California Dreaming”<br />

en bilinen şarkılarıdır.<br />

15 Eylül 1975<br />

Pink Floyd’un<br />

“Wish You Were Here”<br />

albümü piyasaya çıktı.<br />

Pink Floyd, felsefi şarkı sözleri, yenilikçi albüm<br />

kapakları, etkileyici sahne şovları ile<br />

dünya çapında en çok albüm satmış ve<br />

modern müzik tarihini etkilemiş, dünya<br />

çapında başarıya ulaşmış rock grubudur.<br />

Grup, dünyada en çok satan rock albümü<br />

“Dark Side of the Moon”dan sonra “Wish<br />

You Were Here” adlı albümü piyasaya çıkardı.<br />

Pink Floyd’un en önemli albümlerinden<br />

birisi olan “Wish You Were Here”,<br />

grubun kurucularından David Gilmour<br />

ve Rick Wright’a göre ise grubun en iyi<br />

albümü.<br />

51


ZAMAN TÜNELİ<br />

20 Eylül 1985 18 Eylül 1993<br />

Ruhi Su geçirdiği beyin<br />

kanaması sonucu hayata<br />

veda etti.<br />

Türk Halk Müziği sanatçısı Ruhi Su, geçirdiği<br />

beyin kanaması sonucu hayata veda<br />

etti. Türkülere olan tutkusu çocuk denecek<br />

yaşında başlamış ve neredeyse tüm<br />

hayatını Türk Halk Müziğine adamış olan<br />

Su, kayıtlarında, bilinen Türk Halk Müziği<br />

parçalarını bas bariton sesi ve bağlama<br />

eşliğinde kendine özgü üslubuyla yorumlamıştır.<br />

22 Eylül 2001<br />

Nida Tüfekçi vefat etti.<br />

Türk folklorunun müzik ve oyun dallarında<br />

yurt içinde ve yurt dışında seçkin<br />

bir yer edinmiş, kültürümüze yapmış<br />

olduğu katkılarla halk müziği dünyasına<br />

damgasını vurmuş olan Nida<br />

Tüfekçi, 1947’den itibaren Ankara Radyosu’nun<br />

Yurttan Sesler kayıtlarında ses<br />

ve saz sanatçısı olarak görev aldı, 1953<br />

yılından itibaren başta Ankara Radyosu<br />

olmak üzere TRT’nin birçok biriminde<br />

yöneticilik yapmış, yaptığı çalışmalarla<br />

Türk Halk Müziği’ne çok değerli katkılarda<br />

bulunmuştur. 1991 yılında Kültür<br />

Bakanlığı tarafından “Devlet Sanatçısı”<br />

unvanı verilen Nida Tüfekçi 18 Eylül<br />

1993 tarihinde İstanbul’da hayata gözlerini<br />

yumdu.<br />

Besteci ve müzik yorumcusu<br />

Fikret Kızılok hayatını<br />

kaybetti.<br />

Türk Hafif Müziğine beste ve yorumlarıyla<br />

çok büyük emek vermiş, kişiliğiyle<br />

kendinden sonra yetişen birçok sanatçıya<br />

örnek olmuş Fikret Kızılok, uzun süreli<br />

kalp rahatsızlığı sonucu hayata gözlerini<br />

yumdu. Kızılok özellikle Anadolu ezgilerinin<br />

rock formundaki düzenlemeleriyle<br />

büyük başarı sağladı. Tamzara, Hereke,<br />

Uzun İnce Bir Yoldayım, Güzel Ne Güzel<br />

Olmuşsun, Silifke’nin Yoğurdu, Ay Osman<br />

ve Benim Aşkım Beni Geçti bu türdeki<br />

çalışmalarından bazılarıdır.<br />

06 Eylül 2007<br />

İtalyan tenor Luciano<br />

Pavarotti öldü.<br />

Enrico Caruso’dan sonra opera dünyasının<br />

gördüğü en parlak tenor olan Luciano<br />

Pavarotti, 6 Eylül 2007’de Modena’daki<br />

evinde ailesi ve yakın dostlarının yanında<br />

hayata veda etti. Opera sanatına yepyeni<br />

bir çehre kazandıran, Sting ve U2 gibi<br />

popüler müzik dünyasının yıldızları ile bir<br />

araya gelip şarkı söylemekten çekinmeyen,<br />

operayı milyonlarca insana ulaştıran<br />

ve sevdiren bu sempatik tenor, pankreas<br />

kanserine yenik düştü.<br />

25 Eylül 2012<br />

Neşet Ertaş kansere yenik<br />

düştü.<br />

Abdallık geleneğinin son temsilcisi, Türk<br />

halk ozanı ve halk müziği şarkıcısı Neşet<br />

Ertaş yakalandığı prostat kanserine yenik<br />

düştü. Yaşamı boyunca Türk halkı tarafından<br />

çok sevilen ve adeta yaşayan bir<br />

efsaneye dönüşen Ertaş, kendisine teklif<br />

edilen Devlet Sanatçılığı unvanını kabul<br />

etmemişti. 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ<br />

Devlet konservatuarı tarafından fahri<br />

doktora ödülüne layık görülmüş, bağlamadaki<br />

tavrı ve türküleri konservatuvarlarda<br />

ders olarak okutulmuştur.<br />

52


Müziğin her rengi TRT radyolarında…<br />

BESTEKAR<br />

Türk Sanat Müziği bestekarlarının eşsiz<br />

eserlerinin en iyi icraları… Taksimden gazele,<br />

tangodan kantoya, saz eserlerinden<br />

beraber ve solo şarkılara kadar her form<br />

ve türden örnekler… Programın yapımcısı<br />

Alparslan KARAİBRAHİM. “Bestekar” her<br />

Çarşamba 16.05’te TRT Nağme’de…<br />

AVRUPA KONSERLERİ<br />

Programda Avrupa Yayın Birliğine üye<br />

ülkeler bünyesinde gerçekleştirilen konser,<br />

festival, resital gibi etkinliklerin kayıtları<br />

yer alıyor. Yapımcılığını Esra İLKKUR-<br />

ŞUN’un yürüttüğü “Avrupa Konserleri”<br />

Pazartesi günleri 10.30’da Radyo-3’te…<br />

BİZİM ELLER<br />

Türk Halk Müziğinin seçkin örneklerinin<br />

sunulduğu programın yapımcıları: İsmail<br />

BİNGÖL, Feridun Fazıl ÖZSOY, Mehmet<br />

ŞAHİN, Azer YILMAZ AYDIN, Hafize BAT-<br />

MAZ, Selma TALAR, Alev Devrim ALTUN,<br />

Hande Zeynep ŞENGÜL, Feyza YILMAZ,<br />

Cihat KALPAR, Gökhan KOZ. “Bizim Eller”<br />

her gün 17.00’de TRT Türkü’de…<br />

45 DEVİRLİK İZLER<br />

Türkiye, toplum, müzik, Türk pop müziği<br />

nerelerden nerelere gelmiş? Yaşanan<br />

toplumsal olaylar bu müziği nasıl etkilemiş;<br />

müzik ve yaşam birbirini nasıl beslemiş?<br />

45 Devirlik İzler, anılar, olaylar ve<br />

müzikler eşliğinde yakın geçmişin izlerini<br />

sürüyor. Didem Güneri Öztaşbaşı’nın Murat<br />

Meriç ile birlikte hazırlayıp sunduğu 45<br />

Devirlik İzler her pazartesi saat 16.00’da<br />

Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda…<br />

BAŞKA YOLLAR<br />

Ziya CELAYİRLİOĞLU, hazırlayıp sunduğu<br />

programda, Caz müziğinin son 30 yılından<br />

örnekleri dinleyicilerle buluşturuyor.<br />

“Başka Yollar” her salı 23.00’te, TRT Radyo-3<br />

caz kuşağında sizlerle...<br />

DAHA DÜN GİBİ<br />

Türkçe sözlü popüler müzik tarihimizde<br />

yer eden solist, topluluk ve orkestraların<br />

icraları ve tarihsel gelişimleri… Yapımcılığını<br />

Özkan PEKEŞEN’in üstlendiği “Daha<br />

Dün Gibi” her Cumartesi 21.00’de TRT<br />

FM’de...

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!