İlahilerYetim
bir-dunya-muzik-09-2015
bir-dunya-muzik-09-2015
- No tags were found...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
TRT AYLIK MÜZİK DERGİSİ • SAYI 2 • EYLÜL 2015<br />
Türküler Öksüz<br />
<strong>İlahilerYetim</strong><br />
MUZAFFER AKGÜN ve AHMET HATİPOĞLU’na veda!<br />
Dev koroların şefi<br />
Zafer GÜNDOĞDU<br />
Kemençe ile evrensel bir yolculuk<br />
Ahmet Kadri RİZELİ<br />
İtalyan pop-rock grubu<br />
TURKISH CAFÈ
Radyoculara Bir Armağan<br />
Söz: Şenol Göka<br />
Beste - Solist: Kerem Demircioğlu<br />
Düzenleme: Murat Tunalı<br />
Tulum: Volkan Arslan<br />
Supervisor: Amber Türkmen
Bir Dünya Selam,<br />
Amber TÜRKMEN<br />
TRT Radyo Dairesi Başkanı,<br />
TRT Müzik Dairesi Başkan V.<br />
Müzik dünyasına sonbahar erken geldi ne yazık ki!<br />
Geçtiğimiz ay adeta bir yaprak dökümü yaşadık.<br />
Ağustos’un hemen başında Muzaffer Akgün’ü, sonunda Ahmet Hatipoğlu’nu<br />
ebediyete uğurladık.<br />
Her ikisi de TRT ve ülkemiz için yeri doldurulamayacak büyük kayıplar.<br />
Muzaffer Akgün; Türk insanını radyoların başına toplayan, kendi kültürüyle buluşturan<br />
“Yurttan Sesler Korosu”nun ilk kadrosundaki karakteristik seslerin başında geliyordu.<br />
Halk birçok türküyü onun sesinden sevdi, ondan öğrendi. Türkülerin anası öncü kişiliği,<br />
duruşu, tevazuuyla yeni nesillere örnek oldu, onları cesaretlendirdi.<br />
Ahmet Hatipoğlu, gönül verdiği tasavvuf müziğini halkla ve gelecek nesillerle<br />
buluşturmaya hayatını adayan bir neferdi. Saz sanatçısı, icracı, şef, bestekar, düşünür,<br />
yazar, araştırmacı ve hocaydı. Yeni form çalışmalarıyla tasavvuf müziğine yeni bir soluk<br />
getirdi. Yurt dışında verdiği konserlerle Türk Tasavvuf Müziği’ni dünyaya tanıttı. Ardında<br />
yüzlerce eser ve bu sanata gönül vermiş öğrenci bıraktı.<br />
Dergimizin kapağını bu iki büyük müzik insanına ayırdık.<br />
Muzaffer Akgün’ü ve Ahmet Hatipoğlu’nu özel sayfalarla anarken, onların sanata ve<br />
hayata bakışlarını kendi sözleriyle anlatmayı seçtik.<br />
“Bir Dünya Müzik” dergisi olarak, TRT’nin Türkiye’ye mal olmuş sanatçılarını, sohbet<br />
sayfalarımızda okurlarla buluşturmayı sürdürüyoruz.<br />
Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği korolarımızın değerli şeflerinden<br />
Zafer Gündoğdu ve Ahmet Kadri Rizeli röportajlarını keyifle okuyacağınızı umuyorum.<br />
Bu dergi için yola çıkarken, yarım asrı aşan deneyime ve çalışanlarının birikimine olan<br />
güvenimizi vurgulamıştık.<br />
Bunu doğrular şekilde dergimizin gönüllü yazar ve muhabir kadrosu her sayıda daha<br />
da zenginleşiyor.<br />
Elbette, Müzik Dairesi Başkanlığı’nın, TRT radyolarının yönetici ve çalışanları da dergi<br />
ekibinin bilgi kaynağı ve doğal danışmanları olmayı sürdürecekler.<br />
Bu destekten güç alan “Bir Dünya Müzik” dergisi, internetin ve e-derginin avantajıyla<br />
çok sayıda okura ulaştı bile.<br />
Yeni sayılarda buluşmak dileği ile müzikle kalın.<br />
3
BİR DÜNYA KONU<br />
TÜRKİYE RADYO TELEVİZYON<br />
KURUMU ADINA SAHİBİ ve<br />
GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />
Amber TÜRKMEN<br />
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />
Birsen YÜKSEL TAYMAZ<br />
EDİTÖR<br />
Hakan DİLAVER<br />
BİR SEVDA<br />
MASALI<br />
“Türkülerin Anası” hayatını kaybetti.<br />
“Kışlalar” öksüz bugün... “Yurttan Sesler<br />
Korosu”nun unutulmaz sesi, bir dönemin<br />
tartışmasız “star”ı Muzaffer Akgün<br />
anlatıyor…<br />
ÇAĞIMIZIN<br />
ITRİ’Sİ<br />
BİR DÜNYA<br />
RADYO<br />
DEV KOROLARIN<br />
ŞEFİ<br />
12<br />
16<br />
Türk Tasavvuf Müziği’ni, yeni formlarla<br />
halkla buluşturan, dünyaya tanıtan<br />
Ahmet Hatipoğlu, arkasında yüzlerce eser<br />
bırakarak aramızdan ayrıldı. Kendi sözleriyle<br />
Hatipoğlu’nun Türk müziğine bakışı…<br />
20<br />
TRT Radyo 1, müziğin her rengini<br />
dinleyicisiyle buluşturuyor. Ankara, İstanbul<br />
ve İzmir radyolarınca hazırlanan programlar<br />
dinleyiciyi müzik tarihimizde engin bir<br />
yolculuğa çıkarıyor.<br />
22<br />
Döneminin en genç, günümüzün en kıdemli<br />
halk müziği şefi Zafer Gündoğdu’nun kırık<br />
bir sazla başlayan ve dev korolara uzanan<br />
türkü yolculuğu…<br />
GRAFİK TASARIM<br />
Birsen YÜKSEL TAYMAZ<br />
YÖNETİM YERİ<br />
TRT MÜZİK DAİRESİ BAŞKANLIĞI<br />
TRT SİTESİ A BLOK KAT 9<br />
Tel: (312)463 32 48<br />
birdunyamuzik@trt.net.tr<br />
TRT Bir Dünya Müzik<br />
@birdunyamuzik<br />
4
EDİTÖRDEN<br />
Merhaba,<br />
EN RADYO<br />
TRT Genel Müdürü Şenol Göka’nın<br />
projesi ilklerle başladı, dünyanın uzak<br />
köşelerinden yayınlarla rekorlara ve<br />
ödüllere koşuyor. Sunucuları Erhan<br />
Konuk, Muzo, Bay J ve Erkan Yavaş’ın<br />
gözünden Dünyanın En Radyo<br />
Programı…<br />
KEMENÇE İLE<br />
EVRENSEL BİR<br />
YOLCULUK<br />
Klasik kemençe virtüözü, şef Ahmet<br />
Kadri Rizeli ile musikiden caz’a,<br />
klasik’ten tango’ya evrensel müzik<br />
arayışı…<br />
BİR DÜNYA<br />
İNSAN<br />
Murat Örem, 22 Eylül 2001’de<br />
kaybettiğimiz "Anadolu Popu"nun<br />
öncülerinden Fikret Kızılok’u andı:<br />
“Bu kalp seni unutur mu?”<br />
TURKISH CAFÈ<br />
“Misafirperver, gizemli, Türk kahvesi<br />
gibi güzel ve büyüleyici”<br />
Türk kültürüne ve İstanbul’a<br />
hayran bir İtalyan pop-rock grubu:<br />
Turkish Cafè<br />
26<br />
30<br />
34<br />
36<br />
Geçtiğimiz ay Türk müzik dünyası ve TRT yeri<br />
doldurulamayacak iki büyük sanatçısını kaybetti.<br />
1940’lı yılların başında “Yurttan Sesler Korosu”nun<br />
çekirdek kadrosunda yer alan, yanık sesi kadar<br />
sahneye getirdiği yeniliklerle de türküleri kuşaklara<br />
sevdiren, döneminin tartışılmaz “star”ı Muzaffer<br />
Akgün ve tasavvuf musikisini halkla buluşturan,<br />
dünyaya tanıtan, gelecek nesillere müthiş bir beste<br />
külliyatı bırakan Ahmet Hatipoğlu… İki öncü<br />
müzik insanını kendi sözleriyle anlatırken, onların<br />
dünyasıyla biraz olsun tanıştırmak istedik sizleri…<br />
Bu ay yine “Bir Dünya Sohbet” var dergimizde. Kırık<br />
bir sazla başladığı halk müziği yolculuğunda dev<br />
koroların şefliğine ulaşan TRT İstanbul Radyosu<br />
Yurttan Sesler Koro Şefi Zafer Gündoğdu ve<br />
kemençenin sınırsızlığını evrensel müziğe taşıyan<br />
şef Ahmet Kadri Rizeli ile Birsen Yüksel Taymaz<br />
sohbet etti.<br />
Türk kültürüne ve İstanbul’a hayran İtalyan poprock<br />
grubu Turkish Cafè, Pelin Akan’ın soruları<br />
yanıtladı.<br />
Rekorlar ve ödüllere aday "Dünyanın En Radyo<br />
Programı"nı Erhan Konuk ve programı beraber<br />
sunduğu usta meslektaşlarından dinledik.<br />
Burhan Şeşen, sonbaharı karşılayan yazısıyla<br />
‘merhaba’ dedi bu kez.<br />
Ankara Radyosu Müdürü Murat Örem, müzik<br />
tarihine geçen isimleri anacağı “Bir Dünya İnsan”<br />
yazılarına Fikret Kızılok ile başladı.<br />
Murat Ekşi, her türden yeni çıkan albümleri<br />
"Bir Dünya Müzik" okuyucuları için değerlendirdi.<br />
Cahit Cesur, "Zaman Tüne"nde müzik tarihinde bir<br />
yolculuğa çıkardı.<br />
Ve yine haberler, konserler, festivallerler, kitaplarla<br />
dolu bir dergiyle müziğin her rengini yansıtmaya<br />
çalıştık.<br />
Beğeneceğinizi umuyoruz.<br />
Ekim’de görüşmek dileğiyle…<br />
Hakan DİLAVER<br />
5
FİNAL ZAMANI<br />
6<br />
Opera dünyasına kazandırdığı genç yeteneklerle uluslararası müzik<br />
çevrelerinde saygı uyandıran Leyla Gencer Şan Yarışması’nın final serisi<br />
6-11 Eylül’de İstanbul’da yapılacak.<br />
İKSV ve La Scala Tiyatrosu Akademisi tarafından düzenlenen yarışmanın<br />
final serisi jürisine bu yıl ünlü İtalyan soprano Luciana Serra başkanlık<br />
edecek.<br />
14 milliyetten 42 şancı yarışacak.<br />
8. Leyla Gencer Şan Yarışması’nın Haziran ayı içerisinde Paris, Londra,<br />
Berlin, Milano, Varşova ve İstanbul’da yapılan ön elemelerine 24 farklı<br />
ülkeden 32 yaş altı 100 genç şancı katıldı.<br />
Ön elemelerde seçilen 14 farklı milliyetten toplam 42 genç şancı final<br />
serisine katılmak üzere Eylül ayında İstanbul’a gelecek. Yarışmacılar arasında<br />
Türkiye’den de 4 soprano, 1 mezzosoprano, 1 bariton ile 1 bas yer<br />
alıyor.<br />
Elemeler sonrası finale kalan 8 yarışmacı 11 Eylül Cuma akşamı 20.00’da<br />
Süreyya Operası’nda, Antonio Pirolli yönetimindeki Borusan İstanbul<br />
Filarmoni Orkestrası eşliğinde jüri ve dinleyiciler önünde birer arya<br />
seslendirecek.<br />
Dereceye giren genç yetenekler, para ödülünün yanı sıra, uluslararası<br />
eğitim ve projelere katılma şansı yakalayacak.<br />
Parlayan yıldızlar<br />
Tüm dünyada “La Diva Turca” olarak anılan büyük sopranomuz Leyla<br />
Gencer’in onuruna düzenlenen yarışma bugüne kadar pek çok<br />
önemli yeteneği opera dünyasına kazandırdı.<br />
Gürcü sopranolar Nino Machaidze ve Anita Rachvelishvili, Arjantinli<br />
tenor Marcello Alvarez, Yugoslav bariton Nikola Mijailovic<br />
gibi dünya starlarının yanısıra, Mısırlı soprano Fatma Said,<br />
Güney Afrikalı soprano Pretty Yende, bariton Kartal Karagedik<br />
ve koloratür soprano Pervin Çakar önceki yıllarda<br />
dereceye giren sanatçılardan bazılarıydı.
MTV Video Müzik Ödülleri’ne<br />
Taylor Swift damgası!<br />
BİR DÜNYA HABER<br />
2015 MTV Video Müzik Ödülleri, Los<br />
Angeles’taki Microsoft Theater’da<br />
düzenlenen törenle sahiplerini<br />
buldu.<br />
Sunuculuğunu ABD’nin çılgın<br />
şarkıcısı Miley Cyrus üstlendiği<br />
törende Nicki Minaj, Justin Bieber,<br />
Pharrell Williams, Demi Lovato,<br />
Macklemore ve Rylan Levis gibi<br />
isimler sahne aldı.<br />
Justin Bieber, Skrillex ve Diplo ile<br />
yaptığı Where Are Ü Now’ı yepyeni<br />
şarkısı What Do You Mean ile<br />
birleştirerek göz doldurdu.<br />
Son yıllarda müziği yerine karıştığı<br />
olaylarla gündeme gelen Bieber,<br />
ara verdiği sahnelere dönüşünde<br />
hüngür hüngür ağladı.<br />
Geceye damga vuran ise aday<br />
gösterildiği 9 daldan 4’ünde ödülü<br />
kucaklayan Taylor Swift oldu.<br />
Swift, yılın videosu büyük ödülünü,<br />
Victotira’s Secret mankenlerinin yer<br />
aldığı Bad Blood klibiyle kazandı. Rap’çi<br />
Kanye West, ‘Micheal Jackson’ adına<br />
verilen özel ödüle layık görüldü.<br />
GECENİN KAZANANLARI<br />
Yılın Videosu: Taylor Swift ft.<br />
Kendrick Lamar / Bad Blood<br />
Yılın Kadın Müzik Videosu:<br />
Taylor Swift / Blank Space<br />
Yılın Pop Videosu:<br />
Taylor Swift / Blank Space<br />
Yılın İş Birliği: Taylor Swift ft.<br />
Kendrick Lamar / Bad Blood<br />
Yılın En İyi Sanatçısı:<br />
Fetty Wap / Trap Queen<br />
Yılın En İyi Yönetmenliği:<br />
Kendrick Lamar / Alriht<br />
Yılın Hip Hop Videosu:<br />
Nicki Minaj / Anaconda<br />
Yılın Rock Videosu:<br />
Uma Thutman / Fall Out Boy<br />
Yılın Erkek Müzik Klibi: Bruno Mars,<br />
Mark Ronson / Uptown Funk<br />
Yılın Sosyal Mesaj İçerikli Klibi:<br />
Kanye West, Big Sean<br />
One Man Can Change the World<br />
Yılın En İyi Görsel Efekti:<br />
Jack Ü, Justin Bieber<br />
Where Are Ü Now<br />
7
BİR DÜNYA HABER<br />
TRT’ye 150 sanatçı ve tonmayster<br />
Türkiye’de müzik yayıncılığının okulu,<br />
öncü ve lider kurumu TRT, Türk Halk Müziği<br />
(THM), Türk Sanat Müziği (TSM) ve<br />
Çoksesli Müzikler (ÇSM) kadrolarını 150<br />
yeni sanatçı ve tonmaysterle güçlendirdi.<br />
Ankara, İstanbul ve İzmir radyolarına genel<br />
duyurulu sınavla, ses ve saz sanatçıları<br />
ile tonmaysterler alındı.<br />
TRT tarihinde ilk kez olarak, 4 dalda bu<br />
kadar geniş kapsamlı ve yüksek sayıda<br />
kadrolu personel alımı ve sanatçı-tonmayster<br />
sınavı gerçekleştirildi.<br />
6 bin sanatçı adayı başvurdu<br />
Geçmişte, 1966 ve 1982 yıllarında THM<br />
ve TSM dallarında yapılan genel duyurulu<br />
sınavlardan sonra, 1985, 1986, 1987<br />
yıllarında özellikle Erzurum ve diğer radyolar<br />
için, daha sonra ise Ankara, İstanbul<br />
ve İzmir Radyolarına boş bulunan<br />
az sayıda sanatçı kadroları için sınavlar<br />
açılmıştı.<br />
Bu yıl açılan sınavlara 6 binden fazla sanatçı<br />
adayı başvurdu. Gereken şartları<br />
taşıdığı belirlenen 5 bin 860 kişinin sınav<br />
günleri tespit edilerek TRT’nin internet<br />
sitesinde duyurular yapıldı.<br />
3 ay süren sınav maratonu<br />
25 Mayıs 2015 tarihinde THM Ses dalında<br />
başlayan sınavlar, TSM ve ÇSM dallarında<br />
devam ederek, yaklaşık 3 ay sonra<br />
25 Ağustos 2015 tarihinde Tonmaysterlik<br />
dalıyla tamamlandı.<br />
4 ayrı dalda oluşturulan sınav kurullarınca<br />
yürütülen çalışmalar ve değerlendirmeler<br />
sonuncunda, başarılı bulunan 150<br />
aday atanmaya hak kazandı.<br />
Sıra TRT Çocuk ve Gençlik Koroları için amatörlerde…<br />
Müzik kadrosunu, genel sınavla aldığı 150<br />
kadrolu sanatçı ve tonmaysterle tazeleyen<br />
TRT, üstlendiği “okul” misyonunu da her<br />
geçen gün geliştiriyor.<br />
TRT’nin çocuk ve gençlik koroları, 30 yılı<br />
aşkın bir süredir, 8 bölge müdürlüğü bünyesinde<br />
eğitim, öğretim ve üretim faaliyetlerini<br />
sürdürüyor.<br />
TRT’nin deneyimli sanatçılarının eğitici olarak<br />
görev yaptığı bu korolar, adeta bir konservatuvar<br />
gibi altyapı görevini üstleniyor;<br />
bir anlamda geleceğin ses ve saz sanatçılarının<br />
yetişmesine katkıda bulunuyor.<br />
TRT, Türk Sanat Müziği (TSM), Türk Halk<br />
Müziği (THM) ve Çoksesli Müzikler (ÇSM)<br />
çocuk ve gençlik korolarını, Ekim ve Kasım<br />
aylarında yapılacak müzikal değerlendirmeyle<br />
belirleyeceği amatör elemanlarla<br />
takviye edecek.<br />
TRT GENÇLİK KOROLARI<br />
TSM ve THM gençlik korolarına ses elemanı<br />
olarak müracaat edecek adayların<br />
Ankara ve İstanbul için 1995-1998 yılları<br />
arasında, diğer bölgeler için 1992 - 1998<br />
yılları arasında; tüm bölgelerden saz elemanı<br />
olarak müracaat edecek adayların ise<br />
1990-2000 yılları arasında doğmuş olmaları<br />
şartı aranıyor.<br />
TSM gençlik koroları için müzikal değerlendirmeler;<br />
İzmir’de 24-25 Ekim, Trabzon’da<br />
7 Kasım, Ankara ve İstanbul’da 7-8<br />
Kasım, Antalya’da 14 Kasım tarihlerinde<br />
yapılacak.<br />
THM gençlik koroları için adaylar 17-18<br />
Ekim İzmir, 24-25 Ekim Ankara, 7 Kasım<br />
Erzurum, 14 Kasım Trabzon ve Antalya, 14-<br />
15 Kasım’da İstanbul’da değerlendirmeye<br />
alınacak.<br />
ÇSM gençlik koroları için ise mutasyon (ses<br />
değişimi) dönemini tamamlamış ve 26 yaşından<br />
gün almamış olanlar başvurabilecek.<br />
3 ilde faaliyet gösteren ÇSM gençlik<br />
koroları için müzikal değerlendirmeler 7-8<br />
Kasım’da Ankara ve İzmir, 14-15 Kasım’da<br />
İstanbul’da yapılacak.<br />
TRT ÇOCUK KOROLARI<br />
Müzikal değerlendirmeye girebilmek için<br />
THM ve TSM çocuk korolarında 2006-2007;<br />
ÇSM çocuk korolarında 2007-2008 yıllarında<br />
doğmuş olma şartı aranacak.<br />
TSM çocuk koroları için müzikal değerlendirmeler;<br />
3 Ekim Çukurova, 4 Ekim Ankara,<br />
10 Ekim Diyarbakır ve Trabzon, 17 Ekim’de<br />
İstanbul Radyosu’nda yapılacak.<br />
THM çocuk koroları için adaylar; 3 Ekim’de<br />
Diyarbakır, İstanbul ve Trabzon, 10 Ekim’de<br />
Çukurova ve Erzurum Müdürlükleri’nde<br />
müzikal değerlendirmeye alınacak.<br />
ÇSM çocuk koroları için ise müzikal değerlendirmeler;<br />
3-4 Ekim İstanbul, 10-11 Ekim<br />
Ankara ve İzmir, 17-18 Ekim’de Trabzon<br />
müdürlüklerinde yapılacak.<br />
Çocuk ve gençlik koroları için müzikal değerlendirmeye<br />
başvuracak adaylarda; korolara<br />
özel yaş şartlarının yanı sıra TC vatandaşı<br />
olmaları ve sınava katılacakları şehirde<br />
ikamet etmeleri şartları aranıyor. Adayların,<br />
nüfus cüzdanı ve 2 adet vesikalık fotoğrafları<br />
ile birlikte ilgili TRT Müdürlükleri’ne,<br />
sınav tarihine kadar şahsen başvurmaları<br />
gerekiyor. Çocuk korosu adaylarının velileri<br />
de başvuru yapabilecek. Sonuçlar, müzikal<br />
değerlendirmeleri takip eden hafta içerisinde<br />
ilgili müdürlüklerin girişlerine asılarak<br />
duyurulacak. Başarılı olanlar, herhangi<br />
bir ücret almadan, amatör olarak koro çalışmalarına<br />
devam edecekler.<br />
8
BİR DÜNYA HABER<br />
AB Grubu Temmuz’da yine<br />
TRT FM dinledi!<br />
Ulusal Radyo Yayıncıları Derneği<br />
URYAD Radyo Reyting Araştırması<br />
Temmuz 2015 sonuçları açıklandı.<br />
URYAD A.Ş. ve Nielsen tarafından her<br />
ay en az 5 bin hane ve 7 bin 500 birey<br />
ile yapılan “Radyo Dinleyici Ölçümü<br />
Araştırması”na katılan radyo sayısı<br />
50’ye yükseldi.<br />
Temmuz 2015 ölçüm sonuçlarına<br />
göre, Temmuz ayında AB sosyo-ekonomik<br />
grubunun ilk tercihi yine TRT<br />
FM oldu. AB grubunda radyosunu<br />
açan 100 kişiden yaklaşık 13’ü TRT FM<br />
dinledi. TRT FM toplam kategorisinde<br />
de Kral FM’in ardından ikinci sırayı aldı.<br />
Üçüncü sırada Power Türk var. Radyo<br />
Dinleyici Ölçümü Araştırmasına katılan<br />
50 radyo arasında TRT Radyo 1, en<br />
çok dinlenen 18’inci kanal.<br />
TRT FM “Tramvay”ı<br />
rock festivalinde…<br />
Balıkesir’in, Edremit ilçesi Zeytinli Dalyan<br />
Sahili’nde gerçekleşen Zeytinli<br />
Rock Festivali 20-23 Ağustos tarihlerinde<br />
yapıldı.<br />
Hafta içi her gün 15.00-17.00 saatleri<br />
arasında yayın yapan TRT FM Tramvay<br />
Programı da organizasyon komitesinin<br />
davetlisi olarak Zeytinli Rock Festivali’ne<br />
katıldı. Sunucu Billur Adalet İbrahimhakkıoğlu,<br />
yapımcılar Faika Didem<br />
Tayfur ve Müjgan Arslan ile teknik sorumlular<br />
Muzaffer Ayyıldız ve Ahmet<br />
Maden’den oluşan Tramvay ekibi, 3<br />
günde 3 farklı alandan izlenimleri ve<br />
konuklarıyla yayındaydı. Edremit Belediye<br />
Başkanı Kamil Saka ile birlikte TRT<br />
FM’de Tramvay programının canlı yayınına<br />
konuk olan Organizasyon Komitesi<br />
Başkanı Umut Kuzey, “TRT ilk kez<br />
bir rock festivaline katıldı” dedi.<br />
9
BİR DÜNYA HABER<br />
Avrupa’nın en iyi bestekarı Sinem Altan!<br />
Beatles’ın<br />
ilk albüm<br />
anlaşması<br />
açık<br />
artırmada<br />
Almanya’nın başkenti Berlin’de her yıl<br />
düzenlenen “Young Euro Classic” müzik<br />
festivali kapsamında verilen “2015<br />
Avrupa Bestekar Ödülü” piyanist Sinem<br />
Altan’a verildi<br />
Avrupalı Gençlik Orkestraları Almanya<br />
Dostluk Grubu Derneğince başkent<br />
Berlin’de düzenlenen “Young Euro Classic”<br />
festivali çerçevesinde verilen ödülü,<br />
Sinem Altan, ‘’Hafriyat’’ adlı eseriyle aldı.<br />
Festival organizasyon komitesinden<br />
yapılan açıklamada, Altan’ın eserinin,<br />
“Young Euro Classic” etkinliği kapsamında<br />
düzenlenen konserde Türkiye<br />
Gençlik Filarmoni Orkestrası (TGFO) tarafından<br />
icra edildiği anımsatıldı.<br />
Jüri üyeleri, Sinem Altan’ı “Hafriyat” adlı<br />
1961 yılında Almanya’nın Hamburg kentinde Beatles üyeleri<br />
tarafından imzalanan grubun ilk albüm anlaşması 19 Eylül’de<br />
New York’ta Heritage Auctions müzayede evinde açık artırmaya<br />
sunulacak. 150 bin dolara alıcı bulması beklenen anlaşma<br />
ise sadece 80 dolarlık!<br />
Efsane İngiliz grubu Beatles, müzik kariyerine Almanya sokaklarında<br />
çalarak başlamış ve ilk single’ı olan My Bonnie de Alman<br />
Polydor etiketiyle çıkmıştı. Şarkı, Almanya’da müzik listelerine<br />
giremese de grubun anavatanı İngiltere’de popüler olunca,<br />
EMI ile anlaşma imzalayan Beatles, kendilerine şöhret basamaklarını<br />
tırmandıracak olan ‘Love Me Do’ single’ını çıkarmıştı.<br />
eseriyle dinleyicilere yeryüzünün gücünü<br />
hissettirdiğini açıkladı.<br />
Altan’ın böylece 5 bin Avroluk ödülün<br />
de sahibi oldu.<br />
Ödülünü alan Sinem Altan, etkinlik<br />
konserinde eserini icra eden Türkiye<br />
Gençlik Filarmoni Orkestrası’nı övdü.<br />
“Eserime adeta nefes üflediler” diyen<br />
Altan, “Demek dinleyicileri öyle etkilemişler<br />
ki aynı zamanda halktan oluşan<br />
jüri üyeleri böyle bir karar vermiş. 9 prömiyer<br />
beste arasından benim eserim<br />
böyle bir ödüle layık görüldüğü için<br />
çok mutluyum. Hafriyat aslında benim<br />
için yeni bir dönemi yansıtıyor. Müzikal<br />
anlamda çok büyük bir orkestra için<br />
yazmıştım” ifadelerini kullandı.<br />
Gençlerin tercihi:<br />
One Direction<br />
Online oylar sonucu belirlenen “Teen Choice” ödülleri<br />
Los Angeles’ta sahiplerini buldu. Ödül gecesinin<br />
yıldızı 8 ödülü birden kucaklayan İngiliz grup One<br />
Direction oldu. Turnede olmalarından ötürü ödül<br />
törenine katılamayan grup üyeleri, törene canlı yayınla<br />
bağlanarak genç hayranlarına teşekkür etti. En<br />
iyi erkek grup ödülü One Direction’a giderken en<br />
iyi kadın grubu ödülünün sahibi ise Fifth Harmony<br />
oldu. Gençler en iyi R&B/Hip-Hop sanatçı ödülü için<br />
oylarını Nicki Minaj’dan yana kullandı.<br />
Obama’nın müzik listesi<br />
Spotify’da<br />
Sosyal medyayı aktif kullanan siyasetçilerin başında gelen ABD Başkanı<br />
Barack Obama, bu kez de müzik listesiyle karşımızda. Ünlü müzik veri akışı<br />
servisi Spotify aracılığıyla yayınlanan müzik listesinde Obama’nın en sevdiği<br />
müzisyenler arasında Aretha Franklin, Stevie Wonder, Bob Marley, Justin Timberlake,<br />
Rolling Stones, Bob Dylan, Frank Sinatra ve Al Green bulunmakta.<br />
10
“Bir<br />
Gönül Masalı”<br />
Hakan DİLAVER<br />
trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />
MUZAFFER AKGÜN<br />
anlatıyor<br />
Muzaffer Akgün’ü 1 Ağustos günü kaybettik.<br />
Ajanslar, “Türkülerin Anası hayatını<br />
kaybetti!” diye geçti vefat haberini.<br />
Muzaffer Akgün, yeri doldurulamayacak<br />
bir sanatçıydı. 40’lı yılların hemen başında<br />
girdiği Ankara Radyosu’nda, Muzaffer<br />
Sarısözen’in öncülüğünde oluşturulan<br />
“Yurtlar Sesler Korosu”nun çekirdek kadrosunda<br />
yer aldı. “Yanık” sesiyle aslına tamamen<br />
uygun icra ettiği türküleri kuşaktan<br />
kuşağa herkese sevdirdi. Sahnede çığır<br />
açtı: İlk kez türkülere uygun kostüm giyen<br />
de oydu, sazcılarını bir örnek giydiren de!..<br />
Avrupa’daki gözlemlerinden esinlenerek<br />
sahnede kurduğu dekorlar, hazırladığı mizansenlerle<br />
türkülerin hikayesini bir tiyatro<br />
oyunu gibi anlattı. Döneminin saygın gazinolarında<br />
sahne alırken, afişlerde, neon<br />
ışıklarında ismi Zeki Müren ile kıyaslandı.<br />
Müzik-magazin dergilerinin başköşesine,<br />
hem sanatı hem de mutlu aile hayatıyla<br />
yerleşti. Hatta türkü söylerken ellerinin duruşu<br />
bile dergilerin sayfalarında konu edildi.<br />
Yeşilcam’ın kapısından başrolde geçen<br />
ilk Türk Halk Müziği sanatçısı oldu. Filmlerinde<br />
Sadri Alışık, İzzet Günay ve Zeynep<br />
Değirmencioğlu ile oynadı.<br />
Öyle sevildi ki o zamanlar; Zeki Müren’i arkasından<br />
sahneye çıkmaya tereddüt ettirecek<br />
kadar alkış aldığı da anlatıldı, içinde<br />
olduğu arabanın metrelerce omuzlarda<br />
taşındığı da…<br />
Aslında bir insanı tanımanın en iyi yolu<br />
kendisine kulak vermek! Kimdi Muzaffer<br />
Akgün? Nasıl bir insandı? Kendi ağzından<br />
dinlemeye ne dersiniz? Bunun için biraz<br />
geçmişe, yıllar öncesine gitmemiz gerekiyor.<br />
Büyük sanatçının Karamürsel’deki<br />
evinde kaydedilen TRT’nin radyo programı<br />
“Kimler Geldi Kimler Geçti”nin kayıtlarına…<br />
“Söz uçar<br />
yazı kalır!”<br />
dedik, artık<br />
aramızdan ayrılan<br />
bu büyük sanatçının<br />
yıllar önce verdiği röportajda<br />
söylediklerinden alıntılarla,<br />
onu Bir Dünya Müzik okurlarına tanıtmaya<br />
çalıştık.<br />
İşte kendi sözleriyle “Türkülerin Anası” Muzaffer<br />
Akgün…<br />
“1927 yılında İstanbul’da doğmuşum.”<br />
Nüfus cüzdanındaysa doğum tarihi 1926<br />
diye yazıyordu. Söylediğine göre, ailesinin<br />
kökeni bir zamanlar Osmanlı’nın hakim olduğu<br />
uzak diyarlara uzanıyordu.<br />
“Zannediyorum dedemin dedesi Mısır kökenli<br />
imiş.”<br />
Babası Demiryolları’nda memurdu…<br />
“Babamın sesi güzeldi biraz galiba. Şerif İçli<br />
babamın arkadaşıydı. Onlar ikisi oturup<br />
başbaşa meşk ederlermiş. Ben de herhalde<br />
oradan böyle kıyıdan bucaktan araya girip,<br />
herhalde onlara iştirak mı ediyordum, neydi<br />
bilmiyorum. Yani öylelikle sesim meydana<br />
çıktı.”<br />
Ev hanımı olan annesine hayrandı…<br />
“Çok güzel bir kadındı böyle akça pakça, beyaz<br />
yüzlüydü. Ben hep anneme çekmek isterdim.<br />
Kendimi çok çirkin bulurum. Annem<br />
gibi güzel olsam derdim hep. Tabii ruh güzelliği<br />
çok güzel bir şey esas”<br />
Gülerek anlatacak kadar “yaramaz” bir çocuktu...<br />
“Çok yaramazdım. Böyle erkek çocuk gibi<br />
bilye filan oynardım. Sek sek oynardım. Yani<br />
çok yaramaz bir çocuktum. Evde de öyle, sokakta<br />
da öyle.”<br />
“İmtihanda, ‘bu kız’ diye<br />
hitap ettiler bana –belki<br />
Münir Nurettin’di<br />
bilmiyorum- ve ben<br />
ağlamaya başladım.<br />
‘Kız’ lafı gücüme gitti. Yani ne<br />
demek kız. Hani, ‘bu kız da şöyle<br />
söylüyor’ gibi, yani<br />
lalettayin. Kötü bir laf! Ben de<br />
sevmem yani o tarz<br />
konuşmaları. Hoşuma<br />
gitmedi ve ağlamaya<br />
başladım, dışarı çıktım.<br />
Yani terk ettim imtihanı.”<br />
12
O zamanki soyadıyla Muzaffer Kıvılcım, ilkokuldan<br />
sonra ailesiyle birlikte Ankara’ya<br />
göç etti. İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nde okurken<br />
hemen yanındaki Ankara Radyosu’nun<br />
açtığı sınava girdi. 1941 Eylül ayıydı…<br />
“Jüride Münir Nurettin vardı bir kere. Hatta<br />
imtihanda, ‘bu kız’ diye hitap ettiler bana –<br />
belki Münir Nurettin’di bilmiyorum- ve ben<br />
ağlamaya başladım. ‘Kız’ lafı gücüme gitti.<br />
Yani ne demek kız. Hani, ‘bu kız da şöyle söylüyor’<br />
gibi, yani lalettayin. Kötü bir laf! Ben de<br />
sevmem yani o tarz konuşmaları. Hoşuma<br />
gitmedi ve ağlamaya başladım, çıktım imtihandan;<br />
dışarı çıktım. Yani terk ettim imtihanı.”<br />
Ankara Radyosu’na girişinde Şerif İçli’nin<br />
teşviki kadar –pek bilinmese de- bir başka<br />
tanıdığın da payı vardı…<br />
“Sınav var denince, Antepli Seyit Canözer<br />
diye birisi vardı. Ondan bir iki uzun hava<br />
almıştım. Sıhhat Vekaleti’nde eniştem vardı,<br />
Seyit Bey de onun arkadaşı orada. Onun<br />
tavsiyesiyle ben radyo imtihanına girdim ve<br />
öylelikle radyo mensubu oldum.”<br />
TRT’deki ilk yıllarında Türk Sanat Müziği de<br />
söylüyordu…<br />
“Mesela bir neşriyatım vardı. Sıdıka (Dalmen)<br />
Çandarlı’nın bir yarım saatlik bir öğlen programı<br />
vardı. Arkadan 15 dakikalık bir türkü<br />
programı vardı. Ve o gün Sıdıka Çandarlı gelmedi.<br />
Hastalanmış, ani olarak haber geldi.<br />
Ben zaten neşriyata hazırım. Zaten şarkıları<br />
biliyorum. Dediler ki bana “yarım saat şarkı<br />
okuyacaksın, hemen seç şarkılarını”. Hakkı<br />
Derman, Şerif İçli… Yani klasik çalanlar. Ben<br />
yarım saatlik bir şarkı neşriyatı yaptım o gün.<br />
Dediler ki işte “Muzaffer Akgün’den şarkılar<br />
dinleyeceksiniz” Bitti. Arkadan şimdi Muzaffer<br />
Akgün’den (kahkahalar) türküler dinleyeceksiniz”<br />
ve 15 dakika da türkü okudum o<br />
gün. O günü hiç unutmuyorum”<br />
Şarkıdan türküye kesin geçişi; Muzaffer Sarısözen’in<br />
yönlendirmesiyle, biraz da çok<br />
sevdiği eşinin isteğiyle oldu…<br />
“Muzaffer Bey seçti galiba. Türkülere sesi gidenleri.<br />
O zaman ben de şarkı, türkü farketmez<br />
diye düşünüyordum ama şimdi ben de<br />
ayırt ediyorum. Sesi şarkıya gider, türküye gider<br />
diye. Muzaffer hocamızın seçimiyle, eşim<br />
de bunda dahil oldu galiba. Ben de türkülere<br />
geçtim.”<br />
Söylediği türkülerle halkın gönlünde taht<br />
kursa da belli ki şarkı söylemek içinde bir<br />
ukde olarak kaldı…<br />
“Kaldı gibi. Hala televizyonda şarkı okunurken<br />
ben de birlikte okuyorum. Alaturkaya<br />
yakın türküleri daha kendime yakın buluyorum.<br />
Demek ki ben yanlış seçmişim. Yoksa<br />
kalırdım şarkılarda. Klasikte kalsaydım belki<br />
hala okuyor olurdum.”<br />
“İki tane türküm var,<br />
vasiyetim olarak<br />
yazdığım. Bir tanesi<br />
‘Geceler yârim oldu’<br />
İkincisi ‘Yine gam<br />
yükünün kervanı geldi’ Ben<br />
vefat ettiğimde, benim<br />
tabutum<br />
giderken, önde bu iki<br />
türküm, devamlı, biri<br />
bitsin öteki, biri bitsin öteki,<br />
ta ki ben toprağa girene<br />
kadar...”<br />
MUZAFFER AKGÜN<br />
Yine de icracıların zamanında ayrılmasını<br />
kendisi de doğru buluyordu…<br />
“Ayırmak daha iyi. Türküyü şarkıyı ayırmak.<br />
Çünkü türkü okuyanları dinliyorum. Şarkıvari<br />
okuyor. O şekil nağmeleri yapıyorlar türkü<br />
bambaşka, kendine has bir şey.”<br />
40’lı yılların başında canlı yayın sonrası geç<br />
saatlerde Ankara Radyosu’ndan çıkıp kömür<br />
kamyonlarının kasasında evine gittiği<br />
zamanlar da oldu. Ama sıkıntılı günleri bile<br />
hep güzel hatıralarla andı…<br />
“Zelzeleli bir program vardır. Saz çalan Sarı<br />
Recep aklıma geldi. Tonton bir oturuşu vardı.<br />
‘Recep amca’ derdik biz ona. Hepimiz çok<br />
severdik. Beyaz saçlı filan, böyle Karadenizli<br />
bir tipti. 3 numaralı stüdyodayız. Ben türkü<br />
okuyorum, ne okuyorum, Güzel Adın İsmail’i<br />
okuyorum. Okurken sallanmaya başladık.<br />
Sarkıntılı avizeler vardı. Büyük büyük. O avize<br />
böyle sallanmaya başladı. Tam da Sarı<br />
Recep avizenin altında oturuyor. Bir baktım<br />
hem saz çalıyor, hem de iskemlesini böyle<br />
kenara doğru çekiyor. Ben türküye devam<br />
ediyorum. Bir ‘aman’ kısmı var. O ‘aman’ kıs-<br />
13
BİR GÖNÜL MASALI<br />
mını tutturdum. Aman… Aman… Gözüm<br />
orada. Bir yandan sallanıyorum. Arkada<br />
eko odası vardı. Odanın kapısı açıldı gıcırdayarak<br />
(gülüyor) ve ben ‘aman’ıma devam<br />
ediyorum. Hemen kontrol odasında ışıklar<br />
yandı, insanlar oradan bakıyor. Ben ‘aman’la<br />
devam ediyorum. Baktım usulcacık kapıyı<br />
açtılar, ellerinde bir bardak suyla geldiler, sakinleştirdiler.”<br />
“Kışlalar Doldu Bugün” türküsünü ilk söyleyen<br />
değildi. Ama Türkiye, bu türküyle Muzaffer<br />
Akgün’ü daha da sevdi.<br />
“O enteresan. Kışlalar’ı Neriman (Neriman<br />
Altındağ Tüfekçi) okuyordu. Ben ondan dinlemiştim.<br />
Ondan sonra bir Anadolu turnem<br />
oldu. Ondan sonra Nida Tüfekçi, bana çalıyordu.<br />
Turne boyu ben Kışlalar’ı öğrenmek<br />
istedim ve Nida bana bu Kışlalar’ı geçti. Ondan<br />
sonra ben bunu turnede okumaya başladım.<br />
Öyle öyle öyle Kışlalar oluştu. Neriman<br />
çok güzel okuyor. Belki ben onun kadar güzel<br />
okuyamıyorum ama bilmiyorum halk sevdi<br />
herhalde, benden de sevdi.”<br />
100’ün üzerinde plak, birkaç uzunçalar<br />
yapsa da okuduğu türküleri birbirinden<br />
ayırmadı…<br />
“Unutamadığım diye bir şey yok. Hepsi benim<br />
için çok mühim. Altın plağım var tabii.<br />
‘Ay karanlık bulamadım yolumu’ türküsüyle.”<br />
Yine de onun için çok özel türküler vardı…<br />
“İki tane türküm var, vasiyetim olarak yazdığım.<br />
Bir tanesi ‘Geceler yârim oldu’. İkincisi<br />
‘Yine gam yükünün kervanı geldi’ Ben vefat<br />
ettiğimde, benim tabutum giderken, önde<br />
bu iki türküm, devamlı, biri bitsin öteki, biri<br />
bitsin öteki, ta ki ben toprağa girene kadar<br />
bu iki türkümün devam etmesini istiyorum.<br />
Niye istiyorum bilmiyorum ama bu iki türküm<br />
mezara girene kadar okunsun istiyorum.”<br />
Genç yaşta evlendiği Haluk Bey ile birbirlerine<br />
büyük bir tutkuyla bağlandılar.<br />
“Küçük yaşta evlendim. Harbiye’den mezun<br />
asker kökenliydi. Çankırı’da atış okulundaydı.<br />
İkide bir kaçar gelirdi. Ondan sonra gidip<br />
tabii okulda birkaç gün hapis mi yatar<br />
neydi. (Gülüyor) Çıkınca yine kaçar gelirdi.<br />
Bu kaçmalardan dolayı tardoldu. Bırakmak,<br />
ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra Seyahat<br />
Vekaleti’nde memur oldu.”<br />
Haluk Bey, eşini her zaman destekledi,<br />
onun çalışmalarında hep yanında bulundu,<br />
elinden geldiğince yardım etti.<br />
“Birisi ‘Muzaffer Akgün’ün sesi güzel’ dese, hemen<br />
ön plana çıkar ‘Evet eşimin sesi çok güzel’<br />
derdi. Kendisinin, şarkı söylerken felaket<br />
bir sesi vardı. Fakat, konuşma sesi, ses tonu<br />
çok güzeldi. Nitekim benim plaklarımda,<br />
mesela Boş Beşik’te, Kışlalar’da onun konuşması<br />
var. O anlatıyor. Çok tonlu bir sesi vardı.”<br />
“Kışlalar’ı turnede<br />
okumaya başladım.<br />
Neriman çok güzel<br />
okuyor. Belki ben<br />
onun kadar güzel<br />
okuyamıyorum ama<br />
bilmiyorum, halk sevdi<br />
herhalde, benden de<br />
sevdi.”<br />
Erken kaybettiği eşiyle tek çocukları oldu.<br />
Kızı Feryal’in müzikle ilgilenmesini hiç istemedi…<br />
“Muzaffer Akgün ismi o kadar tertemiz o<br />
kadar güzel ki yani bir ikinci olsun istemem.<br />
Yani ben hissen de istemem. O devam etsin,<br />
tek olarak kalsın. Belki kıskançlık mı bu bilmiyorum.<br />
Yok değil. Öyle düşünmüyorum da<br />
ama tek kalsın istiyorum.”<br />
Yanlış anlaşılmasın, kendisini tanımlarken<br />
tevazuu elden bırakmadı…<br />
“Kıskanç olmayan, herkesin iyiliğini düşünen,<br />
sevecen, hayvanları çok seven biriyim”<br />
Karamürsel’deki günlerinde hep İstanbul’u<br />
özledi, doğduğu şehri hep çok sevdi…<br />
“Her an İstanbul’a gitmek istiyorum. İstanbul’a<br />
aşığım. Sevdiğim yer, doğduğum yer.<br />
Onun için her an kaçmak istiyorum.”<br />
Genç stajyer Muzaffer Kıvılcım, Sarı Recep eşliğinde sınavda...<br />
Yurttan Sesler Korosu’nun üç ası: Neriman Sarısözen, Muzaffer Sarısözen ve Muzaffer Akgün...<br />
14
MUZAFFER AKGÜN<br />
“Muzaffer Akgün ismi<br />
o kadar tertemiz,<br />
o kadar güzel ki<br />
yani bir ikinci<br />
olsun istemem.<br />
Yani ben hissen de<br />
istemem. O devam etsin,<br />
tek olarak kalsın.<br />
Belki kıskançlık mı bu<br />
bilmiyorum.<br />
Yok değil.<br />
Öyle düşünmüyorum<br />
ama tek kalsın<br />
istiyorum.”<br />
Yaşarken takdir edilmenin, saygı görmenin<br />
gururunu, sevincini yaşadı…<br />
“Sokağa çıksam, şöyle yürüsem, hemen<br />
ceket iliklenip, hemen eğilip böyle selam<br />
veriyorlar. Konuşmak istiyorlar. Ben de<br />
durup konuşuyorum. Yani çok çok sevenlerim<br />
var, eksik olmasınlar”<br />
Türküleri kendi kuşağına ezberleten<br />
Muzaffer Akgün’ün gelecek nesillere<br />
verdiği nasihatle bitirelim yazımızı.<br />
“Gençlere türküleri sevmelerini ve bu işi<br />
yapmalarını tavsiye ederim. Yani türkü<br />
sanatçısı olmalarını tavsiye ederim. Ve<br />
türküleri adam akıllı elden geçirip, ‘türküler<br />
ne demek istiyorsa’ onları tam manasıyla<br />
anlamalarını tavsiye ederim.”<br />
TRT Müzik Dairesi Başkanlığı THM<br />
Müdürü Kubilay Dökmetaş, Ankara<br />
Radyosu THM Müdürü Sabri Sabuncu ve<br />
Gürsoy Babaoğlu’nun katkılarıyla…<br />
TRT THM Koro Şefi Zafer Gündoğdu, Muzaffer<br />
Akgün ile vefatından birkaç hafta önce<br />
görüşmüş, bayram sonrasında stüdyoda özel<br />
bir program yapmak üzere sözleşmişti. “Beni<br />
evladı gibi severdi” dediği Akgün’e, kızı Feryal<br />
Korur’un annesinin hatıra defterini emanet<br />
edeceği kadar yakındı. Akgün’ün sanatını,<br />
Türk Halk Müziği’ne katkısını, TRT ve sinema<br />
günlerini anlattı.<br />
Altın Plak’ı toprak kokan sesinin bıraktığı<br />
etkiyle aldı.<br />
Muzaffer Akgün, kültürün temel taşlarından bir<br />
tanesidir. Müziğimizin henüz daha kentlerde,<br />
radyolarda çalınmadığı, söylenmediği o ilk dönemlerde<br />
kurulan korolarda var olması bu anlamda<br />
çok kıymetlidir, çok önemlidir. Oradaki birkaç<br />
kişiden bir tanesidir zaten Muzaffer Akgün.<br />
Bundan dolayı da Türkiye için çok önem arz eden<br />
bir kişidir. Müzikal anlamda da bakacak olursak<br />
altın plak ödülünü almasının tabii ki en büyük<br />
nedeni çok temiz bir üslupla söylediği türküler.<br />
Toprak kokan sesinin insanların üzerinde bıraktığı<br />
ilk etkinin de çok sevilmesiyle kesinlikle ilgisi<br />
var. Halk tarafından büyük bir beğeni, takdirle<br />
karşılanması takip edilmesi ona bu ödülü getirmiştir.<br />
Yurttan Sesler’in çekirdek kadrosundaydı.<br />
TRT, ilk radyo yayınlarına İstanbul’da başlamıştı.<br />
Ama ilk ciddi, daha sonra koral anlamda müzisyenler<br />
Ankara’da faaliyet gösterdi. Ankara’da<br />
Muzaffer Sarısözen şefliğinde kurulan ve koral<br />
müzik icra eden derli toplu ilk kurumumuz olan<br />
Yurttan Sesler’in ilk elemanlarından bir tanesi olmasıyla<br />
Muzaffer Akgün’ün TRT ile ilişkisi başlamıştır.<br />
Yurttan Sesler’in çekirdek kadrosundandır.<br />
Bu mana da da bizim olmazsa olmazımız ve çok<br />
büyük bir değerimizdir. Emekli olduktan sonra da<br />
vefat edinceye dek biz onu programlarımıza konuk<br />
edip zaman zaman birlikte olduk.<br />
Yeniliğe ve kendini geliştirmeye her zaman<br />
açıktı.<br />
O çok popüler olduğu Türkiye’de çok kabul gördüğü<br />
dönemlerde 3 tane film yapmıştı. Zaman<br />
zaman hala televizyonlarda siyah beyaz görüntüler<br />
içerisinde kendisini büyük bir hasretle, büyük<br />
bir hürmetle izlemekteyiz. Filmlerin de ötesinde<br />
ben birebir görüşmelerimde şunu görebilmiştim.<br />
Yeniliğe çok açık bir sanatçı, sahneye yeni<br />
şovlar koyan, türküye yakışır şovlar koyarak kendini<br />
hep geliştirmiş, hep yenilemiş bir sanatçı. Bir<br />
dekor eşliğinde ya da işte kendi sesinden duyabildiğimiz<br />
kadarıyla, anlattığı kadarıyla Avrupa’da<br />
izlediği sahnelerdeki birçok şeyi kendi üslubunca<br />
buradaki sahnelere, buradaki kendi konserlerine<br />
uyarladığına tanık oluyoruz. Türkiye’ye yakışır haliyle…<br />
Bu anlamda da yeniliğe her zaman açık ve<br />
kendini geliştirmeyi bilen bir sanatçıdır.<br />
Röp: Enes BORA<br />
15
‘’Çağımızın<br />
Itri’si’’<br />
Ahmed<br />
Hatiboğlu<br />
Hakan DİLAVER<br />
trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />
“Ahmed benden yarım saat önce doğmuş,<br />
ama tıbben ben büyükmüşüm!<br />
Ben pek tombul doğmuşum, Ahmed pek<br />
cılız. Rahmetli halam böyle bir çocuğun<br />
yaşayacağına inanamadığı için , teselli<br />
makamında anneme: ‘Üzülme kızım<br />
bu ölürse…’ demeye kalmamış, annem<br />
rahmetli halamı dediğne diyeceğine<br />
pişman etmiş ve ‘Neden ölecekmiş, o da<br />
yaşayacak’ demiş. Rahmetli halam onun<br />
bugünkü Ahmed olacağını nereden bilebilirdi!”<br />
Prof. Dr. Mehmed Said Hatiboğlu, 82 yılın<br />
ardından ayrılmak zorunda kaldığı ikiz<br />
kardeşini bu sözlerle anlatmaya başlamıştı,<br />
üstadın dev külliyatını içeren kitap için<br />
yazdığı satırlara.<br />
Evet, kim bilebilirdi o cılız çocuk büyüyecek,<br />
büyük bir sanatkar olacak, eserleriyle<br />
bütün dünyanın beğenisini kazanacak ve<br />
ülkesinin musiki tarihinde çığır açacağını,<br />
“Çağımızın Itri’si” benzetmesiyle anılacağını…<br />
Türk tasavvuf müziğinin büyük üstadı Ahmet<br />
Hatipoğlu, ya da ikiz kardeşlerin tercih<br />
ettiği şekliyle, Ahmed Hatiboğlu, geçtiğimiz<br />
günlerde aramızdan ayrıldı.<br />
Hatipoğlu, Hatib Hoca nâmıyla ma’rûf<br />
din bilgini Burdurlu Hacı Mehmed Re’fet<br />
Efendi ile Meryem Edîbe Hanım’ın oğlu<br />
olarak, 25 Eylül 1933’te Burdur’da dünyaya<br />
geldi. Dini musikiyle tanışması<br />
-babasının vefatından sonra ağabeyinin<br />
eve getirdiği- gramofondan dinlediği<br />
ve taklit ederek ezberlediği mevlit ve<br />
Yasin plaklarıyla oldu. Tanbur çalmayı fakülte<br />
yıllarında kendi kendine öğrendi.<br />
1955’te ses sanatçısı olarak girdiği Ankara<br />
Radyosu’nda zaman içinde tambur<br />
sanatçısı, ses yönetmeni (tonmayster)<br />
ve kudüm sanatçısı sınavlarını da geçti.<br />
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni<br />
bitirdi ama Ankara radyosu’ndan kopamadı.<br />
“Türk Mûsikîsi Müdürlüğü” görevini<br />
üstlendi. Tasavvuf ve klasik koro şefliğinin<br />
yanı sıra, hem eğitmenlik yaptı,<br />
hem de çeşitli sanat kurulu uzman üyeliklerinde<br />
bulundu. Otuz yıllık mücadele<br />
sonucu 1960’lı yıllarda şahsen başlattığı<br />
tanıtım amaçlı Dinî Mûsikî yayımlarının<br />
ardından, 1978’de ilk resmî vasıflı koroyu<br />
kurdu. Sanat hayatının en önemli eseri<br />
gördüğü “Ankara Radyosu Türk Tasavvuf<br />
Mûsikîsi Korosu” ile 1978 yılından itibaren<br />
dinî mûsikîmizin nadide eserlerini<br />
halka ulaştırdı. Hatiboğlu, elli yılı aşkın<br />
sanat hayatında sayısız dinî ve din dışı<br />
Türk Mûsikîsi eserini, onlara icra edilebilir<br />
vasfı kazandırarak repertuarımıza kattı.<br />
Bu eserlerin pek çoğunu bizzat sesi ve<br />
sazı ile veya şefliğini yaptığı Ankara Radyosu<br />
Klâsik ve Tasavvuf Mûsikîsi Koroları<br />
ile yurt içi ve yurt dışında verdiği konserlerle<br />
tanıttı. Selçuk Üniversitesi Devlet<br />
Konservatuarında 4 sene ders verdi.<br />
200’ün üzerinde bestesi, çalışmaları ve<br />
kitaplarıyla sayısız ödül aldı. Türk Milleti’ne<br />
yaptığı hizmetlerden dolayı 2009<br />
yılı TBMM Üstün Hizmet Ödülü”ne, 2012<br />
yılında da, “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve<br />
Sanat Büyük Ödülü”ne lâyık görüldü.<br />
16
AHMED HATİBOĞLU<br />
“Çağımızın Itri’si” olarak adlandırılan<br />
Ahmet Hatipoğlu’nun külliyatı; Türkiye<br />
Diyanet Vakfı tarafından 2011 yılında yayımlandı.<br />
Hatipoğlu, bu dev esere yazdığı<br />
sunumda yarım asrı aşan mücadelesinde<br />
neler yaptığını, neler yapmak istediklerini<br />
kendine has tevazuuyla anlattı.<br />
“Bu kitapta yer alan besteler, hayatım boyunca<br />
içimde yaşattığım duyguların, yapabildiğim<br />
kadarıyla ancak birer melodik<br />
tezahürleridir ve bence hala da deneme mahiyetindedirler.<br />
İtiraf etmeliyim ki bunlar beni<br />
de mutlak manada tatmin etmiş değillerdir.<br />
Musikimizin sonsuz imkanları önünde onun<br />
aşıklarının düştüğü acziyeti bilenler bunu<br />
takdir edecek, eserlerimi ‘sanatta arayışlar’<br />
çerçevesinde değerlendirmekle yetineceklerdir.”<br />
Kendisini “San’at yolculuğunda bir hizmet<br />
sevdalısı” olarak gören ve gönül verdiği sanata<br />
ömrünün yarım asrını adadıktan sonra<br />
bile “Yolun başındayım” diyecek kadar<br />
mütevazı bir şahsiyetti.<br />
“Sanatta son noktayı koymak diye bir şey<br />
olamaz. Mükemmeliyet noktasının yaklaştıkça<br />
uzaklaşması, sanatçının ona erişme<br />
azmini kamçılar. Bu yüzden gerçek sanatçı,<br />
eserini bitirdiğini sandığı anda, hala bir eksik<br />
tarafının bulunduğunu düşünmekten yakasını<br />
kurtaramaz.”<br />
Pek çoklarının; anlaşılmaz, ağır, zor olarak<br />
gördüğü ve uzak durduğu sanatında,<br />
halkın beğenisini hep en başa koydu, ona<br />
ulaşma sorumluluğunu sanatkara yükledi.<br />
“… Dinleyici sanatçının vehimlerinden<br />
uzaktır. Teknik değerlendirmeler onu pek ilgilendirmez.<br />
Eserin ruhunu kavramış ve sevmiş<br />
olmak onun için yeterlidir. Bestekar, kılı kırk<br />
yaran haliyle huzursuzken, dinleyici, dinlediği<br />
eserin ya tadını çıkarır veya azabını yaşar.<br />
Beğenir veya beğenmez. Kendince verdiği<br />
hükmün muhakkak bir değeri vardır. Çünkü<br />
bir beklentisi yoktur, sadece ferasetini ortaya<br />
koymuştur. Halkın bu değerlendirmesi ise<br />
maşeri duygu mertebesindedir. Bu yüzden<br />
“halk ne anlar” demeyi ben yanlış ve haksız<br />
bulurum. Halkın doğruyu ve güzeli tespitte,<br />
zaman zaman hayret verici noktalara ulaştığı<br />
da bir gerçektir”<br />
Sanatını dinleyiciye ulaştırmanın yolunun<br />
da “Yeni Form” geliştirmekten geçtiğine<br />
inanıyordu.<br />
“Bunaltıcı tekrarlar, çok kullanılmış nağmeler,<br />
şekli benzeşimlerdeki bocalayışlar, adeta<br />
“Halkın değerlendirmesi<br />
maşeri duygu<br />
mertebesindedir.<br />
‘Halk ne anlar’<br />
demeyi ben yanlış ve<br />
haksız bulurum. Halkın<br />
doğruyu ve güzeli<br />
tespitte, zaman zaman<br />
hayret verici noktalara<br />
ulaştığı da bir gerçektir”<br />
bir fasit daire teşkil eder. Bu olumsuzluklara<br />
saplanmayı ortadan kaldıracak vasıtaların<br />
başında yeni formların geldiği kanaatindeyim.<br />
Değişik formlu eserler, dinleyici nazarında<br />
daha ilgi çekici, heyecan verici ve<br />
sürükleyicidir. Sonuçta bu çeşit eserler, sanatın<br />
gelişiminde bir bakıma zorlayıcı bir kriter<br />
oluşturur ki, bu ‘yeni şeyler söylemenin’ de bir<br />
teşvik yoludur”<br />
Ama yapay zorlamalara kesinlikle karşıydı.<br />
Çokseslilik meselesinin ‘batı taklitçiliği’ ile<br />
çözülmeye çalışılmasını ‘haysiyet kırıcı’ olarak<br />
değerlendirdi.<br />
Kendini milli kültürden soyutlamış kişilerin<br />
verdiği mahsullerin, kültürümüzü aksettirmekten<br />
uzak olduğu ve millet nezdinde<br />
bir değer taşımayacağı görüşündeydi.<br />
Ona göre -teknik açıdan mükemmel bile<br />
olsalar- bu tür eserlere “Türk Müziği” demek,<br />
yanlıştan öte “Türk musikisine iftira”ydı.<br />
“Velhasıl ‘taş yerinde ağırdır’ hükmünce, batı<br />
müziği Batı müziği olarak; türk musikisi Türk<br />
musikisi olarak değerlerini muhafaza etmeli<br />
ve bunları sakatlayacak uygulamalardan<br />
kaçınılmalıdır. Batı müziği dünya çapında<br />
saltanatını kurmuş büyük bir değerdir. Türk<br />
musikisi ise kendi içine kapalı kalmış ama,<br />
Batı müziğinden aşağı kalmayan, hatta artıları<br />
ondan daha fazla olan değerler manzumesidir.<br />
Her türlü gelişime müsait olan<br />
musikimizin, denemeler çerçevesinde de<br />
olsa, özüne sadık kalınarak yapılan çok sesli<br />
örnekleri, şayet dinleyicisine Türk musikisi<br />
17
ÇAĞIMIZIN ITRİ’Sİ<br />
olarak yansıyorsa kutlanmaya değerdir. Bu<br />
kendine özgü çok seslilik anlamında da geçerlidir.<br />
Halkımızın ve bütün dünyanın dikkatini<br />
çeker beğenilir. Aksi hal, Batı veya Türk<br />
musikisinin ayakları altında dolaşmanın<br />
getireceği ‘tereciye tere satma ihtizasına yol<br />
açar ki, buna dayanabilecek yürek var mıdır,<br />
bilmem.”<br />
Geçmişini unutmayı, ecdadını hakir görmeyi,<br />
kendi kültürüne sahip çıkmamayı,<br />
bir milletin sonunu getirecek emareler<br />
olarak tanımlıyordu.<br />
“Şüphesiz bize düşen iş, öze sadık kalarak,<br />
günümüze hitap edebilecek üst seviyede<br />
eserler yazmak, bunları başta devlet imkanlarıyla,<br />
yerliye, yabancıya dinletebilmektir. Elbette<br />
bu hedefe ancak müktesebatla ve özün<br />
kavranmasıyla ulaşılabilir”<br />
Ulaştı da! Daha 1973’te İsveç’in müzik politikasını<br />
yönlendiren kurumunun davetiyle<br />
Stockholm’den başlayarak 35 şehirde, lise<br />
ve konservatuvar öğrencilerine konser<br />
verdi.<br />
Hatipoğlu’nun, Türkiye ve Türk Tasavvuf<br />
Musikisi’ne yaptığı büyük hizmeti daha<br />
iyi anlatmak için, 3 Mart 1990’daki, Londra<br />
Royal Albert Hall konseriyle iliği yazdıklarını<br />
okumak yeterli.<br />
“Öyle bir eser yapmalıyım ki, diye düşünüyordum,<br />
hem şimdiye kadar form bakımından<br />
hiç ele alınmamış olsun, hem de İngilizleri<br />
derinden kavrasın. Bu arsumu en iyi gerçekleştirecek<br />
şeyin, zikir musikimiz olduğuna<br />
karar verdim. Türkiye’yi tanıtmak için besteledim<br />
bu eseri. Bizi Royal Albert Hall diye bir<br />
yere götürdüler. Dokuz bin kişilik denen antik<br />
bir salon. Birkaç kat locaları var. Burada<br />
konser vermek herkesin harcı değilmiş. Her<br />
neyse konser saatinden önce salona baktım.<br />
Her yer dolmuş. Londra Büyükelçimiz Sayın<br />
Nurver Nureş Bey’e: bu ne haldir efendim dedim.<br />
Bana: Ahmet Bey hiç yer kalmadı. İngilizlerin<br />
alıştığı bir şey olmamakla beraber,<br />
boş yerlere de sandalye koymak zorunda<br />
kaldılar, dedi. Benim Hicaz bestem, Mevlevi<br />
ayini ve Sema, o büyük topluluğu mest etti.,<br />
çıt çıkarmadan dinlediler. Konser sonunda,<br />
“Değerlerimizi muhafaza<br />
etmeli ve sakatlayacak<br />
uygulamalardan<br />
kaçınmalıyız.<br />
Batı müziği dünyada<br />
saltanatını kurmuş büyük<br />
bir değerdir.<br />
Türk musikisi ise kendi<br />
içine kapalı kalmış ama,<br />
Batı müziğinden aşağı<br />
kalmayan, hatta artıları<br />
ondan daha fazla olan<br />
değerler manzumesidir.”<br />
kuliste büyükelçimiz beni buldu, ağlıyordu:<br />
Ahmet Bey, bizim elli yıldır yapamadığımızı;<br />
siz burada iki saatte başardınız, çok büyük<br />
etki yarattı, tebrik ederim, dedi.”<br />
Ahmet Hatipoğlu, uzun yıllar sanatının<br />
her kademesinde hizmet verdiği TRT’yi, ve<br />
Ankara Radyosu’nu; ‘Tasavvuf musikisinin<br />
hayatiyet bulduğu ve milletle bütünleşme<br />
imtiyazına kavuştuğu çatı’ olarak nitelendirdi<br />
ve ayrı bir yere koydu. Büyük üstat,<br />
öğrencilerini de iftiharla, minnetle, şükranla<br />
andı.<br />
“Kültür varlıklarımızın başında gelen musikimizi,<br />
neredeyse bir yarım asır koruyup kollayan,<br />
en üst seviyede icra etmeye çalışıp millete<br />
sunan, adeta bir konservatuvar ve enstitü<br />
görevini de üstlenen tek kurum, hiç şüphesiz<br />
Ankara Radyoevi’dir. Bu bakımdan musiki<br />
dünyamızın ve milletimizin bu radyoya<br />
vefa borcu vardır. Günümüzde dahi gerçek<br />
musikimizin ancak TRT radyolarından dinlenebiliyor<br />
olması, bu güzide müessesenin<br />
yüklendiği misyon ve kadrolarında yer alan<br />
müstesna değerdeki sanatkarlar sayesindedir...<br />
Hak teala cümlesinin yardımcısı olsun.<br />
Vesselam”<br />
Türkiye Diyanet Vakfı’nın ödüllü Ahmed<br />
Hatiboğlu Beste Külliyatı’ndan alıntılarla<br />
oluşturduğumuz bu yazı, umarız büyük<br />
üstadı biraz olsun anlatmaya, tanıtmaya<br />
yardımcı olmuştur.<br />
Onun sanatını daha yakından tanımak isteyenleri,<br />
TRT’nin “Türk Tasavvuf Müziği”<br />
CD serisini dinlemeye davet ediyoruz.<br />
18
AHMED HATİBOĞLU<br />
yan eserlerine şunları örnek verebiliriz: “Hicâz<br />
Zikr ve Dua”, “Su Kasidesi”, “Yeseviyye”,<br />
“HÛ Zikri”, “Hisar-bûselik Form”, “Nihavent<br />
Form”, “Uşşak Tevhid”…<br />
İcrakârlığında, koro yönetiminde ve bestelerinde<br />
dikkati çeken en belirgin özellik;<br />
eserlerdeki âşıkane, samimi duygu ve coşkuyu<br />
birebir aktarabilmesidir.<br />
Eğitim amaçlı hazırladığı “ Türk Musikisi<br />
Prozodisi”, “Türk Musikisi Solfej Metodu”<br />
“Kendisi hakkında<br />
yapılacak en kesin<br />
tanımlama ‘kâmil insan’ın<br />
vasıflarını haiz örnek bir<br />
şahsiyet olduğudur.”<br />
TRT Müzik Dairesi Başkanlığı TSM Müdürü Mehmet Yurdakul’un katkılarıyla…<br />
Nasıl bir insandı Ahmet Hatipoğlu? Kişiliğini<br />
ve insani yönlerini göz önünde<br />
bulundurarak onu nasıl tanımlarsınız?<br />
Ahmet Hatipoğlu hocamızı, evrensel değerler<br />
doğrultusunda ifade edersek kendisi<br />
hakkında yapılacak en kesin tanımlama<br />
“kâmil insan”ın vasıflarını haiz örnek bir<br />
şahsiyet olduğudur. Çok kıymetli bir büyüğümüzdür.<br />
Resul-i Ekrem efendimize<br />
hürmeti ve O’nun yakınlarına olan sevgi<br />
ve bağlılığı eserlerinde açık olarak hissedilmektedir.<br />
Kendisini tanıyanların hocamıza olan sevgi<br />
ve hayranlıkları artarak devam etmiş ve<br />
çevresindeki büyük-küçük her ferde olan<br />
şefkatli muamelesi bizlere örnek olmuştur.<br />
Sevenleri arasında makam ve mevki sahibi<br />
kişiler de olmuştur; ancak O, her zamanda,<br />
her ortamda sade ve gösterişten uzak bir<br />
yaşantı sergilemiştir.<br />
Kıymetli hocamızın ebediyete intikali,<br />
kurum bünyesindeki sanatçı dostları ve<br />
kendisinden büyük feyz alan talebeleri<br />
için derin üzüntü yarattı. Bununla birlikte<br />
örnek kişiliği, musikimize kazandırdığı<br />
değerler ve eserleri ile birlikte yaşayacak<br />
olması tüm sevenlerini teselli etmektedir.<br />
On iki yaşımdan itibaren kendisini tanımak<br />
imkanı bulduğum, kendisinden feyz aldığım<br />
hocam Ahmet Hatipoğlu’na Cenab-ı<br />
Hakk’tan rahmet niyaz ederim. Bizlere bırakmış<br />
olduğu eserleri ve örnek şahsiyeti,<br />
onu ebediyen yaşatacaktır…<br />
Ahmet Hatiboğlu’nu Türk müzik tarihinde<br />
nereye koymalıyız? Tasavvuf<br />
müziğine katkılarını anlatır mısınız?<br />
Hocamızın besteleri, musiki repertuvarımızda<br />
yer alan çok kıymetli eserler arasındadır.<br />
Özellikle son 20-30 yıl içinde musikimizde<br />
yapılmış besteler içinde makam ve<br />
form alanında yeni anlayışlar görülmektedir.<br />
Bu eserler arasında hocamızın eserleri;<br />
özellikle tasavvuf müziği repertuvarı içinde<br />
makam yapısı, kullanılan müzik cümleleri,<br />
güfte-beste bütünlüğü ve estetik<br />
güzellikleri yönüyle farklı bir değer taşımaktadır.<br />
Bu meyanda; geleneksel yapıya<br />
bağlı, musikimizin asli unsurlarını barındıran,<br />
beraberinde yeni form özellikleri taşıgibi<br />
kaynak eserleriyle de musikimize büyük<br />
hizmeti olmuştur.<br />
Tasavvuf müziğini yeni nesillere tanıtmak,<br />
sevdirmek için neler yapılmalı?<br />
Ahmet Hatipoğlu’nun bu konudaki<br />
yaklaşımı nasıldı?<br />
Tasavvuf musikisi; dini, vicdani duyguların<br />
samimi olarak dile geldiği bir alandır. Gelecek<br />
nesillerin, bu eserlerden anlayarak<br />
zevk alabilmeleri ve değerli eserlerin ortaya<br />
çıkması ancak kültürel alt yapının olmasıyla<br />
mümkün olur. Fikri, irfanı, vicdanı hür<br />
ve eğitimli nesillere ihtiyaç var.<br />
Hocamızın; ”Musiki bir ilimdir.” görüşü, biz<br />
talebeleri için de esas teşkil eder. Türk Musiki<br />
Nazariyatı konusundaki derin bilgisi<br />
dolayısıyla, musikimizin esaslarına uymayan<br />
görüş ve iddialara karşı durmuş, estetik<br />
güzellik ve bilgi içermeyen eserleri ve<br />
icraları hiçbir zaman uygun bulmamıştır.<br />
Küçük yaşta tanıştığınız, uzun yıllar birlikte<br />
çalışma fırsatı bulduğunuz Ahmet<br />
Hatiboğlu’nu yansıtacak ortak bir hatıranızı<br />
paylaşır mısınız?<br />
Bahsettiğim gibi, hocamız, musikinin ilmi<br />
esaslarına sahip çıkılması yönündeki tavsiyelerini<br />
sürekli dile getirmiştir. Estetik yönünden<br />
eksik, ciddiyetten uzak eserleri ve<br />
icraları hiçbir zaman uygun bulmamıştır.<br />
Şu bilgiyi paylaşayım:<br />
Tasavvuf müziği adıyla çıkmış, fakat sadece<br />
ticari amaç gözeten pek çok çalışma<br />
son zamanlarda ne yazık ki müzik piyasasında<br />
sıkça görülmekte. Bu ticari ürünler,<br />
hem değerlerimizi hem de ulaştıkları kitleleri<br />
istismar ediyor.<br />
Ahmet Hatipoğlu hocamızla birlikteyken<br />
dinlediğimiz bir radyo yayınında bunlardan<br />
birine rastladık. Müzikal hiçbir değeri olmayan<br />
bu parça, sözleri yönüyle bizi çok şaşırtmış<br />
ve sevgili hocamızı bir hayli üzmüştü:<br />
Burada; “Sürmeli gözlüm… Can Ahmedim…<br />
Gelseydin eğer…” tarzındaki ifadelerle,<br />
Peygamber Efendimiz’e hitap ettiğini<br />
zanneden birinin cahilliğine şahit olmuştuk.<br />
Oysaki ecdadımız, övgü sistematiği<br />
çerçevesinde efendimize en nezih, en zarif,<br />
en doğru ifadelerle hürmetlerini dile<br />
getirmişlerdir.<br />
19
BİR DÜNYA RADYO<br />
ve Müzik<br />
“Alo, alo… Muhterem samiin… Burası<br />
İstanbul Telsiz Telefonu… Akşam neşriyatımıza<br />
başlıyoruz…” anonsunun duyulduğu<br />
1927 yılında başlıyor Türkiye’de<br />
radyoculuğun resmî tarihi… O günden<br />
bugüne Radyoevleri Türkçe’nin en doğrusunun<br />
konuşulduğu, müziğin en güzelinin<br />
icra edildiği yerler oluyor. Kimi zaman<br />
senfoni orkestralarına ev sahipliği<br />
yapıyor radyolarımız, kimi zaman Türk<br />
Müziğinin, Halk Müziğimizin ustalarına<br />
kucak açıyor… Mesut Cemil, Ruşen Ferit<br />
Kam, Cemal Reşit Rey, Ahmet Adnan<br />
Saygun, Aşık Veysel, Muzaffer Sarısözen…<br />
Sonraki yıllarda Münir Nurettin<br />
Selçuk, Safiye Ayla, Zeki Müren, Müzeyyen<br />
Senar… Hepsinin sazı, sözü yankılanıyor<br />
Ankara, İstanbul, İzmir Radyosu<br />
stüdyolarında… Radyolarda tıpkı konservatuar<br />
eğitimi alır gibi yetiştiriliyor<br />
genç sanatçılar. Bir döneme damgasını<br />
vuran Klasik Türk Müziği Korosu, Yurttan<br />
Sesler Korosu radyoevlerinde doğuyor…<br />
Türkiye Radyoları TRT çatısı altında toplandıktan<br />
sonra ise Türkiye’nin dört bir<br />
yanında yeni radyolar açılıyor. Zamanla<br />
kanal sayısı ve çeşitliliği de artıyor… TRT<br />
bugün Çok Sesli Müziğin, Türk Sanat Müziğinin,<br />
Türk Halk Müziğinin en güzel örneklerinin<br />
sunulduğu kanallarının yanı<br />
sıra Radyo-1 kanalında da sözle müziği<br />
buluşturan programlar üretmeye devam<br />
ediyor.<br />
Türkiye radyolarının eğitim-kültür kanalı<br />
Radyo 1, müziğin her rengini dinleyicisiyle<br />
buluşturuyor. Ankara, İstanbul ve İzmir<br />
Radyoları’nca hazırlanan programlar<br />
dinleyiciyi müzik tarihimizde engin bir<br />
yolculuğa çıkarıyor.<br />
“Alo, alo…<br />
Muhterem samiin…<br />
Burası İstanbul Telsiz Telefonu…<br />
Akşam neşriyatımıza başlıyoruz…”<br />
Müzikle Bir Ömür<br />
Türk pop müziğinin yaşayan efsanelerinden<br />
Ömür Göksel seçtiği şarkılarla Cumartesi<br />
günleri saat 10.30’da buluşuyor sevenleriyle.<br />
Müzikle Bir Ömür adındaki programda sanatçı<br />
yıllar içinden süzülüp gelen şarkıların öykülerini<br />
kendine özgü tarzıyla anlatıyor.<br />
Evvel Zaman Şarkıları<br />
Her Salı 22.00’de yine Radyo 1’de yayınlanan<br />
Evvel Zaman Şarkıları cd’nin ve internetin<br />
olmadığı dönemlere götürüyor<br />
bizleri. Müzikçalarlarda plakların döndüğü<br />
eski ‘güzel günlerin’ şarkıları eşliğinde<br />
program yapımcısı Kurtuluş Özyazıcı,<br />
müzik yazarı Murat Meriç’le sohbet ediyor.<br />
Bu şarkılara, plak ya da kasette yayınlanmamış,<br />
yalnızca TRT için yapılmış ‘saklı’<br />
şarkılar da ekleniyor çoğu zaman. Evvel<br />
Zaman Şarkıları müzik tarihimizin gizli<br />
kalmış sayfalarını da böylece birer birer<br />
açıyor.<br />
20
RADYO-1<br />
Müziklerarası<br />
Yalçın Çetinkaya’nın hazırladığı Müziklerarası, Türk ve Batı müziğini<br />
karşılaştıran bir program. Batı dünyası Barok müziğin etkisindeyken<br />
Osmanlı hangi müzikal dönemi yaşıyordu? Toplumsal olaylar Osmanlı<br />
ve batı müziğinde nasıl etki uyandırıyordu? Batının önemli bestecilerinin<br />
yaşadığı dönemde Osmanlı topraklarında hangi bestekârlar vardı?<br />
Tüm bu sorular, örnek müziklerle birlikte Müziklerarası programında<br />
yanıt buluyor. Müziklerarası her Pazar 21.05’te Radyo 1’de.<br />
Müzikli Edebiyat<br />
Edebiyatla müziğin içi içe geçtiği Müzikli Edebiyat Nihan Önel<br />
tarafından hazırlanıyor. Doç. Dr. Şerife Yalçınkaya’nın edebiyat<br />
danışmanı, Hakan Önel’in ise müzik danışmanı olarak görev aldıkları<br />
programda her hafta Türk Edebiyatı’nın bir teması Klasik<br />
Türk Müziği eserleriyle buluşuyor. Bir yandan seçilen edebi metinler<br />
dinleyiciyle paylaşılıyor, öte yandan icra edilen eserlerle<br />
edebiyat-müzik ilişkisi bir kez daha pekiştiriliyor. Müzikli Edebiyat<br />
her Perşembe 22.00’de Radyo 1’de.<br />
Gönül Dili Sazın Teli<br />
Sazı, sözü, derdi değişse de tarih boyunca devam etmiş insan<br />
türkülerini yakmaya. Derdini anlatmak istediğine türkülerle seslenmiş;<br />
acısını, sızısını dindirmek için yüreğini türkülerle avutmuş.<br />
Anadolu toprakları farklı kültürlerin folklorik ürünleriyle zenginleşmiş.<br />
Çarşamba akşamları saat 22.00’de yayınlanan Gönül Dili Sazın<br />
Teli programı bu zenginliği yaratanlardan yaktıkları türkülere ve o<br />
türkülere can veren sazlara kadar Türk Halk Müziği’ne dair bütün<br />
ayrıntılara yer vermekte. Geçmişten günümüze yüzyılların birikimini<br />
içeren bu kültürel yapı hakkında bilgiler veren, bir anlamda<br />
sözlü tarih işlevi de gören Halk Müziğimizi ve bu alanda emek verenleri<br />
biraz daha yakından tanıtmayı amaçlayan programın yapımcısı<br />
Hatice Bülbül.<br />
Sesin ve Sessizliğimizin Tarihi<br />
Türk Sanat Müziği’nin unutulmaz bestekârları, musikimizin yapı<br />
taşları Sesin ve Sessizliğimizin Tarihi’nde günümüz dinleyicisiyle<br />
buluşuyor. Sema Yıldırım’ın hazırlayıp sunduğu program her<br />
Cuma saat 22.00’de Radyo 1’de.<br />
TRT Radyoları, müzik ağırlıklı yayın yapan TRT FM, Radyo 3, TRT<br />
Nağme ve TRT Türkü dışında, eğitim-kültür ve sohbet kanalı<br />
Radyo 1 aracılığıyla da müzik tarihini dinleyiciyle buluşturmayı<br />
sürdürüyor.<br />
Ankara Radyosu Eğitim Kültür Yayınları Müdür V. Filiz Özdemir Arıcıoğlu<br />
ve prodüktör Kurtuluş Özyazıcı’nın katkılarıyla...<br />
21
BİR DÜNYA SOHBET<br />
Kırık bir bağlamadan<br />
dev koroların şefliğine...<br />
Zafer GÜNDOĞDU<br />
Birsen YÜKSEL TAYMAZ<br />
trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />
“Bizim insanımız türküyü;<br />
hava, su kadar kutsal<br />
görüyor. Yani türkü<br />
söylemek genetik<br />
kodlarında var. Danslarımız<br />
da öyle; inanılmaz zengin.<br />
Bu koreografiyi<br />
kimler yapmış, nasıl bir<br />
araya gelmiş; bunu nasıl bin<br />
yıldır kendi bünyelerinde<br />
geliştirmişler ve kocaman<br />
topluma nasıl yayılmış, akıl<br />
sır erecek bir şey değil!”<br />
Kırık bir bağlamanın telleriyle türkülere<br />
tutunduğunda henüz küçük bir çocuktu.<br />
İlk derslerini babası ve amcasından alırken<br />
müzik dünyası, Aşık Daimi, Ali Ekber<br />
Çiçek ve Aşık Mahzuni dinleyerek şekillendi.16<br />
yaşında İstanbul’a giderek Türk<br />
Folklor Kurumu’nda ilk sistemli müzik<br />
eğitimine başladı. İTÜ Türk Müziği Devlet<br />
Konservatuvarının ilk mezunlarındandır.<br />
Bağlama tekniğini Arif Sağ ile geliştirdi.<br />
Stajyer sanatçı olarak başladığı TRT’de<br />
önce tar, ardından bağlama sanatçısı<br />
oldu. Kendi jenerasyonunda TRT’nin en<br />
genç “Yurttan Sesler Korosu” şefiydi. Halihazırda<br />
en kıdemlisi… TRT konserleri<br />
ve TRT dışında yönettiği projelerde, orkestrasyon<br />
ve icra bakımından halk müziğinde<br />
çoksesli tabanlı çalışmalara öncülük<br />
etti. Halk müziğinin emektarlarına<br />
gösterdiği vefa ile usta-çırak ilişkisini en<br />
iyi sürdürenlerin başında geldi. Büyük ilgi<br />
gören “Bir Dilden Bir Telden” programıyla<br />
halk müziğini geniş kitlelerle buluşturdu.<br />
2000 yılında Almanya ve Türkiye’deki kon-<br />
serlerde, binin üzerinde bağlama ve binin<br />
üzerinde sesten oluşan koroyu yönettiği<br />
“Bin Yılın Türküsü” projesiyle Guinness<br />
Rekorlar Kitabı’na girdi. Bireysel ve ortak<br />
albümlerinin yanı sıra; başta Mahsun Kırmızıgül<br />
olmak üzere pek çok sanatçının<br />
ses getiren albümünde müzik yönetmenliği<br />
yaptı. Televizyon kanallarındaki ses<br />
yarışmalarının aranılan jüri üyesi oldu. İstanbul<br />
Radyosu Yurttan Sesler Korosu Şefi<br />
Zafer Gündoğdu, TRT radyolarının tüm<br />
halk müziği korolarından oluşturduğu<br />
ortak koroları yönetmeye devam ediyor.<br />
Türkülerle yolunuz nasıl kesişti?<br />
Erzincan’ın bir köyünde doğdum, çocukluğum<br />
orada geçti. Müzikle tanışmam<br />
ilkokul çağlarında evimizde hep olan bir<br />
bağlama, kırık bir bağlama ile oldu. Bizim<br />
insanlarımız türküyü ekmekten aştan ayrı<br />
görmüyorlar.<br />
Türkülerin içinde, o geleneğin içinde<br />
doğduğunuzda ister istemez kendinize<br />
böyle bir yol çizmiş oluyorsunuz.<br />
22
ZAFER GÜNDOĞDU<br />
Eğitimci yanınız da var.<br />
Eğitimcilik şöyle; özel bir dershane ve<br />
kurumda değil ama çeşitli etkinliklerde<br />
korolar çalıştırdım. Avrupa’da Guinness<br />
Rekorlar Kitabına giren “Bin Yılın Türküsü”,<br />
bin 300 kadar bağlamanın oluşturduğu<br />
bir koroyu, muhteşem bir ekibi çalıştırdım.<br />
Zaman zaman bazı özel topluluklarla,<br />
müzik okullarıyla ortak çalışmalarım<br />
oldu.<br />
Besteleriniz var mı?<br />
Tabii bizim gibi türküyle sazla uğraşan<br />
insanın yapacağı beste türkü kokmalı,<br />
türküden tatlar lezzetler gelmeli. Kendi<br />
ezgilendirdiğim, sözlerini yazdığım ezgilerim<br />
de var. Zaten hem besteleri sözleri<br />
olan, hem de aranjör, söz yazarlarının<br />
üye olduğu MESAM’a üyeyim. Dolayısıyla<br />
bu kadar olağanüstü güzel türkülerin,<br />
ezgilerin yanında doğrusu ben biraz da<br />
utanarak mahcubiyetle “ezgilerim de var”<br />
diyebilirim.<br />
Sizi bu sözleri yazmaya, o sözleri ezgilendirmeye<br />
götüren duygu neydi?<br />
Albüm yaptığım yıllarda, 5-10 yıl önce, ihtiyaç<br />
olduğunda ya da kendi duygularımı,<br />
kendimi ifade edecek bazı sözler yazdım.<br />
Yine dediğim gibi o halk şiirinin temalarından<br />
oluşan birkaç deneme yapmak istedim<br />
ve yaptım; okuyan arkadaşlarım da<br />
oldu. Ben de kendi albümümde okudum.<br />
Böyle bir şey olsun diye yapmak istedim,<br />
yüreğimden geçen birkaç ezgiyi buluşturdum.<br />
Bu tarz ezgilerim var.<br />
Türküleri biliyoruz; Türke özgü anlamına<br />
geliyor. Bize ezgilerimizden, türkülerimizin<br />
çeşitliliğinden bahseder<br />
misiniz?<br />
Dünyada eşi bulunmayacak kadar zengin,<br />
çok özel bir coğrafyaya sahibiz. Bırakın iki<br />
kenti, Anadolu’da iki köy arasında bile<br />
farklı dil, ezgi ve ritimlerle yapılmış türkülerimiz<br />
var. Dolayısıyla Anadolu ve bu<br />
coğrafya o kadar zengin ki! Karadeniz’de<br />
horon var. Orta Anadolu’ya geliyorsunuz<br />
başka bir şey var. Ege’ye gidiyorsunuz<br />
başka bir müzikal yapı var. Ezgilerimiz<br />
ikiye ayrılıyor. Daha çok kırık havalar ve<br />
uzun havalar. Uzun havalar, serbest, belli<br />
bir kalıp içerisinde ezgisi olmayan, belli<br />
bir yapısı olsa da ritmik bir yapısı olmayan<br />
ezgilerimiz. Ritmi bilinen, ölçüsü bilinen,<br />
belli bir ölçüyle söylenen ezgilere de kırık<br />
havalar diyoruz. Kırık hava-uzun hava<br />
“Dünyada eşi<br />
bulunmayacak kadar<br />
zengin, çok özel bir<br />
coğrafyaya sahibiz.<br />
Bırakın iki kenti,<br />
Anadolu’da iki köy<br />
arasında bile farklı dil,<br />
ezgi ve ritimlerle<br />
yapılmış türkülerimiz<br />
var. Dolayısıyla Anadolu<br />
ve bu coğrafya o kadar<br />
zengin ki!..”<br />
sınıflandırmasının ötesinde ülkemizde<br />
müthiş bir çeşitlilik gösteren zeybekler,<br />
horonlar, semahlar, bozlaklar, gurbet havaları,<br />
-aklınıza gelebilecek onlarca çeşit<br />
sayabiliriz- müziğin kendi içerisinde kalıplaşmış,<br />
belli başlı normları olan bir müzikal<br />
yapımız var ki saymakla bitiremeyiz.<br />
Türk dilinin güzelliği türkülerimize de<br />
yansıyor. Her türküde insan kendini<br />
bulabiliyor. Türkülerin pek çoğunun<br />
etkileyici bir hikayesi var, değil mi?<br />
Her türkünün bir hikayesi yok belki ama<br />
türkü yakıcının o toplumun yaşadığı bir<br />
olaydan etkilendiği şüphesiz. Bir duygu<br />
karşısında, var olan bir gerçek karşısında<br />
yola çıkacak olursak türkülerin yere<br />
sağlam basan bir yapısı bir edebi kimliği<br />
mevcuttur. Bu anlamda türkülerimizin,<br />
türkülerimizin çizdiği dünyanın, bu ülkenin<br />
tarihi yazılırken mihenk taşı oluşturduğunu<br />
sanıyorum.<br />
Hangi türküyü dinlersek dinleyelim<br />
duygu seline kapılıyoruz. Türkülerimiz<br />
biraz da terapi gibi geliyor. Sizce<br />
de öyle mi?<br />
Evet, kesinlikle öyle! Bizim insanımız türküyü;<br />
hava, su kadar kutsal görüyor. Yani<br />
türkü söylemek çok özel bir şey Türk toplumu<br />
için. Onun kendi yapısında var, genetik<br />
yapısında var, kodlarında var. Çünkü<br />
bir bakın danslarımız da öyle; inanılmaz<br />
zenginlikte dans çeşidimiz var. Bu koreografiyi<br />
kimler yapmış, nasıl bir araya gelmiş;<br />
bunu nasıl bin yıldır kendi bünyelerinde<br />
geliştirmişler ve kocaman topluma<br />
nasıl yayılmış, akıl sır erecek bir şey değil.<br />
Türkülerimiz, müzik, şiir, halk edebiyatı,<br />
o sözler. Büyük bir bölümü icracılar yani<br />
halk tarafından söylenmiş.<br />
Öyle görünüyor ki gerçekten çok<br />
şanslıyız. Bütün Anadolu halkının icracı<br />
olduğunu düşünürsek muhteşem<br />
bir şey bu!<br />
Evet kadın ağzı türküler başka ama özellikle<br />
halk şairlerimiz, halk ozanlarımızın,<br />
ustalarımızın işlevi daha yoğun tabii ki.<br />
Ama hiç sanatla uğraşmayan, bu işi meslek<br />
edinmemiş birçok insanımız da türküler<br />
yakmış, maniler söylemiş.<br />
Aslında biraz da halk şairlerimiz, normalde<br />
söyleyemediğimiz şeyleri ezgilerle<br />
dile getirmişler. Bu da bence çok<br />
güzel evrensel bir dil oluşturmuş.<br />
Tabii yani önce ulusal değerlerinden izler<br />
23
BİR DÜNYA SOHBET<br />
“Eğer yapılan yarışma,<br />
insanlarımızı çocuklarımızı<br />
ekran başına çekiyorsa,<br />
‘bu türkü ne kadar güzel,<br />
bu ses ne kadar güzel’<br />
dedirtebiliyorsa, o bile çok<br />
büyük bir kazanımdır.<br />
Evet yapılmalı, daha sık<br />
yapılmalı. Popüler olanın<br />
değil, ayakları bu<br />
topraklara basan kadim<br />
bin yıllık kültürün izinden<br />
giden olursa başımızın<br />
üstünde yeri var.<br />
Ama Muharrem Ertaş’ı<br />
bilmeyecek, Ali Ekber<br />
Çiçek’i bilmeyecek,<br />
Nida Tüfekçi,<br />
Muzaffer Sarısözen<br />
bilmeyecek bir yapı varsa;<br />
bunun adı yarışma olsun,<br />
bunun adı ne olursa olsun,<br />
hayır!”<br />
taşıyan türküler yapmışlar, geliştirmişler<br />
ve bu ezgiler dünyada da beğenilmiş.<br />
Dünyanın birçok ülkesinde kabul görmüş<br />
büyük mutasavvıflarımız var, şairlerimiz,<br />
ozanlarımız var. Bir müziğimiz var<br />
ve dilimiz var. Dolayısıyla çok zengin bir<br />
ülke ve coğrafyada insan yapısının olduğunu<br />
büyük bir sevinçle ve gururla söyleyebiliriz.<br />
Son dönemde de şunu gözlemleyebiliyoruz.<br />
Türk Halk Müziği’ne yönelik<br />
gençlerde de yoğun bir ilgi var.<br />
Batıya özenmekten kurtulup öz benliğine<br />
dönmek gibi bir durum söz konusu.<br />
Bu da ülkemiz adına çok büyük<br />
bir kazanım.<br />
Siz de katılıyor musunuz?<br />
Kesinlikle katılıyorum, üniversitelerin<br />
fakültelerinde birçok üniversite koroları<br />
var. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk müziği<br />
ile ilgili okullarımız, konservatuvarlar<br />
yoktu. Ama şimdi Türk müziği eğitimi<br />
veren, çok iyi, önemli konservatuvarlar<br />
var. Bu konservatuvarlarda eğitim gören<br />
yetenekli gençlerimiz, batı müziğini<br />
de kendi yerel müziğini de çok iyi öğrenerek<br />
harmanladılar. Son yıllarda bizim<br />
sazımızı, özellikle sazımız bağlamayı virtüözce<br />
çalan, bir gitar gibi yan sesleri, armonik<br />
sesleri de basarak kendilerini çok<br />
geliştirdiler. Diğer nefesli sazcılarımız,<br />
yaylı sazlarımız son yıllarda inanılmaz<br />
gelişti ve bu çok yetenekli gençlerimizin<br />
elinde Batı sazlarıyla birlikte yan yana<br />
geldiler, oturdular. Artık bağlama ve gitar<br />
bir kardeş gibi çok güzel çalıyorlar<br />
birlikte, bir piyanonun önüne nefesli bir<br />
sazımız oturup çok güzel şeyler çalıyorlar.<br />
Ben de bu arada altını çizmek istiyorum<br />
TRT Müzik’ten önce TRT Türk’te de<br />
çok güzel bir program yaptık. Kendimizden,<br />
Türk müziğimizden, halk müziğinden<br />
çok önemli eserleri, önemli sazlarla<br />
Ankara’da Devlet Opera Balesinin batı<br />
sazlarıyla birlikte kullanarak olağanüstü<br />
güzel programlar yaptık. İşte burada şu<br />
çok önemli; Batı müziğini de iyi bilen bir<br />
aranjörümüz vardı. Batı eğitimi almış,<br />
radyomuzda, TRT’de çalışan bir arkadaşımız,<br />
Murat Akçay, son derece güzel,<br />
önemli düzenlemeler yaptı. Çoksesli bizim<br />
için çok büyük bir keyifti, müziğimiz<br />
için de büyük bir kazanımdı. Kendi sazlarımızla<br />
kendi müziğimizi diğer batı-evrensel<br />
normdaki sazlarla sunmak bizim<br />
için çok kıymetli ve önemliydi.<br />
Buradan da şunu diyebilir miyiz, bu<br />
eğitimlerin daha sık, daha yoğun verilmesi<br />
gerekmez mi? Hatta ilkokuldan<br />
başlayıp bu eğitimin verilmesi<br />
gerekmiyor mu?<br />
Evet, yaygınlaşmalı. Yörelerin halk evleri<br />
var, uzunca süre oralarda yoğunlaşıyor.<br />
Bu da tabii müziğin yarınlara aktarılmasında<br />
işlev gören bir yapı. Bunların yaygınlaşması<br />
tabii ki müziğimiz adına bir<br />
kazanımdır. Daha fazla tanıtılması gerekir.<br />
Gençler biraz daha tanıdığında ne<br />
kadar bir derinliği olduğunu görüp sahip<br />
çıkacak, kendi kültürünü özümseyecek.<br />
İlköğretimde müziğimizin, sazlarımızın<br />
tanıtımı çok daha etkili çok daha yaygınlaştırıcı<br />
olabilir.<br />
Bu bağlamda televizyonların düzenlediği<br />
ses yarışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
Bunun sonsuz seçeneği var. Çünkü bunun<br />
ucu açık bir şey çok farklı düzenlemelerle<br />
yani sahne televizyon işi biraz da<br />
şov işi. İnsanları ekran başına bağlayacak<br />
acaba ne oluyor dedirtecek onlarca seçenek<br />
olabilir. Tabii gene de bu yarışmaları<br />
yaparken müziğimizin temel taşları olan<br />
o müzikal yapısını özünü bozmadan, dejenere<br />
etmeden, aslına sadık kalarak -tabii<br />
ki düzenlemeler olacak, günümüzün<br />
teknik imkanlarından farklı sözlerden yaralanarak<br />
bir çok onlarca seçenekler yapılabilir-<br />
asıl dokuyu kaybetmemek koşulu<br />
ile yapılabilir. Eğer yapılan yarışma,<br />
adı ne olursa olsun, insanlarımızı çocuk-<br />
24
ZAFER GÜNDOĞDU<br />
larımızı ekran başına çekiyorsa, “bu türkü<br />
ne kadar güzel, bu ses ne kadar da güzel”<br />
dedirtebiliyorsa o bile çok büyük bir kazanımdır.<br />
Evet yapılmalı, daha sık yapılmalı;<br />
doğru ve işin ehli insanlarla her zaman bu<br />
tür şeyler yapılabilir. Belki burada yarışma<br />
sözü çok doğru olmayabilir. Yani birisinin<br />
sesi çok daha güzeldir, öbürünün biraz<br />
daha farklı bir kokusu vardır. Çünkü Aşık<br />
Veysel her türkü söyleyene her şarkı söyleyenin<br />
farklı bir kokusu olduğunu, farklı<br />
bir renk olduğunu söylemiş. Dolayısıyla<br />
belki yarışma sözcüğü doğru olmayabilir<br />
ama önemli olan türkülerdir. Gençler türküler<br />
söylüyorsa, eski ustalarının izinden<br />
gidiyorsa, eski ustalarını yâd ediyorsa ve<br />
onların uslup ve tarzıyla söyleyebiliyorlarsa,<br />
herkesin büyük bir gıptayla bir sevgi<br />
ile bakacaklarını sanıyorum. Ama bundan<br />
kopup sadece popülist bir yaklaşımla,<br />
günümüzde hangi icra tarzı, hangi ağız<br />
popüler ve geçerliyse, eğer ona yönelip<br />
bir yarışma düzenleniyorsa burada çok<br />
büyük yanlış vardır, buna katılamam.<br />
Popüler bir yaklaşımın izinden giderek,<br />
popüler bir anlayışın esiri içinde girerek<br />
değil. Var olan uzun havayı okuyorsa, Urfalı<br />
Hamza Şenses’ten dinleyip güzel okuyorsa<br />
başımızın üstünde yeri var. Ya da<br />
bozlak okuyorsa, Muharrem Ertaş’ın izinden<br />
giden bir duyguyla, yapıyla okuyorsa<br />
ona sonsuz bir şekilde sevgi duyarım; çok<br />
kıymetli sayarız. Ama bunlardan habersiz,<br />
Muharrem Ertaş’ı bilmeyecek, Ali Ekber<br />
Çiçeği bilmeyecek, Nida Tüfekçi bilmeyecek,<br />
Muzaffer Sarısözen bilmeyecek bir<br />
yapıyla müzikal bir şey konuyorsa; bunun<br />
“TRT en az evimiz<br />
kadar kutsiyeti olan çok<br />
kıymetli olan bir kurum.<br />
Benim için bir mabettir<br />
TRT. Radyoevine<br />
girdiğimde orada<br />
Nida Tüfekçi’yi,<br />
Turan Engin’i görüyorum,<br />
bizden önceki<br />
hocalarımızı görüyorum<br />
ve deyim yerindeyse o<br />
edeple, o duyguyla<br />
işimizi yapıyoruz, burada<br />
var olmaya çalışıyoruz.”<br />
adı yarışma olsun, bunun adı ne olursa<br />
olsun, hayır! Çünkü o zaman bu yapıya,<br />
bu kültüre haksızlık etmiş oluruz ve bu işe<br />
sekte vurmuş oluruz. Ama eğer tüm bunlar<br />
harmanlanıp bu duyguyla yapılıyorsa,<br />
dediğim gibi bu çizgi ve yapıyı bilerek<br />
yapılıyorsa; gerek yapımcısı, söyleyeni, yarışanı<br />
herkes inanın ki çok kıymetli; “iyi ki<br />
yapılıyor” diyebiliriz. Popülist ve popüler<br />
olanın değil, ayakları bu topraklara basan<br />
kadim bin yıllık kültürün izinden giden<br />
olursa başımızın üstünde yeri var.<br />
Bunu da TRT’nin öncülüğünde,<br />
ev sahipliğinde yapmak…<br />
Evet TRT’nin böyle bir misyonu var ve<br />
burada birinci görev TRT’nin olmalı yani<br />
burası bir okulsa, TRT bu kadar zamandır<br />
türküleri, şarkıları doğru ellerden sunmak<br />
istiyorsa birincil görevli TRT’nin olmalıdır.<br />
Peki hocam, bir dönem TRT’nin en<br />
genç koro şefiydiniz, halen halk müziğinin<br />
en kıdemli şefi olarak göreve<br />
devam ediyorsunuz.<br />
TRT sizin için ne ifade ediyor.<br />
TRT en az evimiz kadar kutsiyeti olan çok<br />
kıymetli olan bir kurum. Ben hala Radyoevi’nin<br />
önünden geçerken radyoda işim<br />
olmasa, başka bir yere gitsem bile başımı<br />
kaldırıp İstanbul Radyosu yazısını okumadan<br />
asla geçemem ve oradan geçerken<br />
de boş bir duyguyla asla geçmedim, geçemem<br />
de! Bizim müziğimizi, hayatımızı<br />
oluşturan kişiliğimizi oluşturan bir yapısı<br />
var. Yani türkülerde o kadar şey gizli ki; bizim<br />
hayat yolumuz, felsefemiz, kişiliğimiz<br />
geçmişimiz, geleceğimizle ilgili o kadar<br />
doneler veriyor, o kadar ipuçları veriyor ki;<br />
iyi insan olmamızın öyle altını çiziyor ki!<br />
“Gel ha gönül havalanma, engin ol gönül<br />
engin ol, dünya malına güvenme engin<br />
ol!” Bundan daha güzel bundan daha insana<br />
doğru yolu gösteren bir şey olabilir<br />
mi? Ya da bir Antep türküsünü dinliyorsunuz;<br />
“Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün,<br />
dünya kadar malın olsa ne fayda!” Bu insanı<br />
öğütleyen yapı varsa ve siz de o yapının<br />
içinde sanatçı iseniz ya da işiniz onunla<br />
ilgili ise burada kişiliğinizin oluşmaması<br />
mümkün mü? Ya da Pir Sultan deyişinde<br />
diyor ki “Böyle mi yolumuzun töresi?” Yani<br />
onu şiiri ile sözü ile veriyor; yani o töreyi,<br />
o insan ilişkisini, genel kıymetli kadim<br />
kültürü iyi özümsememiz, gözümüz gibi<br />
bakmamız gerekiyor. Dolayısıyla TRT bizim<br />
için çok şey ifade ediyor. Bu kurumda<br />
nefes almış, var olmuş herkes için de<br />
öyle olmalı diye düşünüyorum. Benim<br />
için bir mabettir TRT. Radyoevine girdiğimde<br />
orada Nida Tüfekçi’yi, Turan Engin’i<br />
görüyorum. Bizden önceki hocalarımızı<br />
görüyorum ve deyim yerindeyse o edeple,<br />
o duyguyla işimizi yapıyoruz, burada<br />
var olmaya çalışıyoruz. Benim için bu çok<br />
önemli. Ustalarımızı büyüklerimizi hocalarımızı<br />
yad etmek onları her daim gündemde<br />
tutmak benim birincil görevim.<br />
İyi ki de tanımışız. İyi ki de bu kurumda<br />
var olabilmişiz.<br />
25
BİR DÜNYA PROGRAM<br />
İlklerin, rekorların, ödüllerin peşinde...<br />
Erhan Konuk ileEn Radyo<br />
Dünyanın<br />
Programı<br />
Hakan DİLAVER<br />
trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />
7 Ocak 2015, Türkiye’nin radyoculuk tarihine<br />
altın harflerle geçti.<br />
TRT FM’de, Dünyanın En Radyo Programı,<br />
Ankara, İstanbul ve İzmir’den eşzamanlı<br />
canlı yayına başladı.<br />
Böylece, TRT Genel Müdürü Şenol Göka’nın<br />
projesiyle yola çıkan yapımcı/sunucu<br />
Erhan Konuk, özel radyolardan usta<br />
meslektaşları Bay J, Muzo ve Erkan Yavaş<br />
ile bir ilki gerçekleştirdi.<br />
Sonra 3B ile Bakü-Bosna-Berlin’den; ardından<br />
3A ile Amerika, Avustralya ve Asya<br />
kıtalarının uzak noktalarından eşzamanlı<br />
canlı yayınlar gerçekleşti.<br />
Sırada Guinness Rekorlar Kitabı yetkililerinin<br />
de takip edeceği 3 okyanus adasından<br />
gerçekleşecek yayın var.<br />
Ve sonrasında Erhan Konuk’un deyimiyle<br />
“dudak uçuklatacak” coğrafyalar, “Vay<br />
be!” dedirtecek mekanlar…<br />
Dünyanın En Radyo Programı, Eylül ayında<br />
da İtalya ulusal radyo-televizyon kurumu<br />
RAI’nin saygın uluslararası etkinliği 67.<br />
Prix Italia’da “Özgün Proje” kategorisinde<br />
yarışacak.<br />
Onyıllara meydan okuyan “Pop Saati” ile<br />
Türkiye’nin ilk video klip programına imza<br />
atan “kravatlı pop müzik sunucusu” Erhan<br />
Konuk’la 30 yıllık yayıncılık geçmişinden<br />
başlayarak Dünyanın En Radyo Programı’nı<br />
ve yeni projeleri konuştuk.<br />
TRT ve yayıncılıkla tanışmanız nasıl<br />
oldu?<br />
1984 yılında ilk yayıncılık denemelerim<br />
oldu. Ankara Radyosu amatör sunucu<br />
alıyordu, bu amaçla başvurdum ve 1985<br />
yılında yayına başladım. 1985 yılının sonuna<br />
doğru TRT ile ilişkim başladı. Türkiye’nin<br />
ilk video klip programını yapmak<br />
Ersan Er’in katkılarıyla...<br />
için girişimde bulundum ama programın<br />
devamlılığı açısından yöneticilerin bazı çekinceleri<br />
vardı. İkna süreci 8-9 ayımı aldı.<br />
Eylül 1985’te ilk video klip programı Tele<br />
Pop yayına başladı ve daha sonra bütün<br />
Türkiye’nin bildiği ismiyle Pop Saati, geçen<br />
birkaç yıla kadar aralıksız yayına girdi. 26<br />
yıl boyunca yayınlandı, kesintileri bu da<br />
son yıllarıdır, 26 yıl boyunca Türkiye’nin en<br />
uzun yayınlanan video klip programı oldu.<br />
Bütün dönemlerdeki genel müdürlerimize<br />
ve izleyicilerimize teşekkür ederim.<br />
Sizden sonrakiler için aslında VJ’in nasıl<br />
olması gerektiğini de siz belirlediniz.<br />
Evet, beni bu konularda hep örnek olarak<br />
gösterirler. Hep vesikalık bir görüntü verdim<br />
ve kravatla çıktım. Benim için “kravatlı<br />
pop müzik sunucusu” dediler. Hatta bir zamanlar<br />
altın kravat ödülü vermek istediler.<br />
Bu tamamen benim kendi tercihimdi ve<br />
26
EN RADYO<br />
izleyiciye olan saygımdandı. Ardından biz<br />
de kravatı yavaş yavaş çıkarttık.<br />
Bugüne gelirsek, Erhan Konuk 30 yıllık<br />
birikimiyle TRT radyolarında dinleyicilerle<br />
buluşmaya devam ediyor.<br />
Benim şu an devam eden 4 programım var<br />
TRT radyolarında. TRT 3’te yayınlanan pop<br />
stüdyosu 28 yıldır yayında. Burada yabancı<br />
müzik çalıyoruz. Yabancı derken rock, pop,<br />
hiphop, jazz, blues, rap türevleri... Bunun<br />
dışında Türkiye’nin Sesi Radyosu Avrupa<br />
FM’de Müzik Merkezi diye hem yerli hem<br />
yabancı bir programla yine geniş bir yelpazede<br />
eski yeni şarkılar çalıyorum. TRT<br />
“Dudak uçuklatacak,<br />
‘Vay be’ dedirtecek,<br />
yine farklı coğrafyalardan<br />
yapacağımız<br />
radyo yayınları için de<br />
bizi takip edenler<br />
ciddi beklenti içinde<br />
olabilirler.”<br />
FM’de iki programım var. Bunlardan birisi<br />
Tempo Müzik. Sinema, edebiyat gibi farklı<br />
dallardan başarılı pek çok kişiyi konuk ediyorum.<br />
Yurtiçi yurtdışı röportajlar da yine<br />
bu programda yer alıyor. Bir de Türkiye’nin<br />
3 farklı şehrinden yaptığımız Dünyanın En<br />
Radyo Programı var.<br />
Dünyanın En Radyo Programı’yla ilkleri<br />
gerçekleştirdiniz. Özgün, ses getiren,<br />
büyük bir proje. Bu program kimin fikriydi,<br />
nasıl başladı?<br />
TRT Genel Müdürü Sayın Şenol Göka’nın<br />
bir fikriydi. Aynı zamanda Radyo Dairesi<br />
Başkanı Sayın Amber Türkmen de değerli<br />
katkılarda bulundu. 2014 yılının Ağustos<br />
ayında Amber Hanım tarafından, bana,<br />
çalışma yapmam söylendi. Çalışmalara<br />
başladım ve özel radyolardan düşündüğüm<br />
kişiler Bay J ve Muzo oldu. Zamanla<br />
programda bir moderatör olması gerektiğini<br />
düşündük. Bay j’nin ekibinden Erkan<br />
Yavaş’la birlikte götürdük. Ankara, İstanbul<br />
ve İzmir’de dönüşümlü olarak bu yayını<br />
gerçekleştirmek için teknik çalışmalara<br />
başladık. Bütün süreçte yer aldım, bu programın<br />
yapımcısı olarak. TRT teknik kadrosunun<br />
tecrübesi bizim için çok yol gösterici<br />
oldu. 7 Ocak 2015 Çarşamba günü bu<br />
yayını gerçekleştirdik. İlk yayınımıza Genel<br />
Müdür Sayın Şenol Göka telefonla bağlandı.<br />
Sayın genel müdürümüz radyoyu çok<br />
iyi bilen bir insan. Bizlere, “Neden yayını<br />
Türkçe konuşan dünya şehirlerinden yapmıyorsunuz?”<br />
dedi. Biz bunu talimat olarak<br />
27
BİR DÜNYA PROGRAM<br />
kabul ettik. 19 Mart 2015 tarihinde Azerbaycan-Bakü,<br />
Bosna Hersek-Saraybosna<br />
ve Almanya-Berlin’den bu yayını gerçekleştirdik.<br />
Projeyi 3B olarak adlandırmıştık:<br />
Bakü, Bosna Berlin. 3B projesinden sonra<br />
Türkiye’deki bölgelere de gittik. Çukurova<br />
bölgesinde Mersin’den, Güneydoğu’da<br />
Diyarbakır’dan, Doğu Anadolu’da Erzurum’dan<br />
bu yayını gerçekleştirdik. Ardından<br />
Karadeniz’den Trabzon, Akdeniz’den<br />
Antalya ve Marmara’dan İstanbul olmak<br />
üzere 3 ilden eşzamanlı yayın yaptık.<br />
Ardından 3A geldi, yani 3 kıtadan eş<br />
zamanlı radyo yayını. Mesafeler büyüdükçe<br />
zorluklar da büyüyor herhalde.<br />
Böyle bir proje için çok ciddi planlama<br />
yapmanız gerekiyor. Dışişleri Bakanlığımızın<br />
büyük katkısı oldu. Yayın yapacağımız<br />
yerleri seçerken belirleyici ölçütümüz internet<br />
bağlantısının iyi olması. 3A’dan kastımız<br />
3 kıta. Kıtaların hepsi A harfiyle başladığı<br />
için 3A dedik. Amerika, Avustralya<br />
ve Asya kıtalarını belirledik. Aslında önce<br />
Afrika kıtası vardı. Fakat Afrika’da internetle<br />
ilgili ciddi problemler var. Zaten riskli bir<br />
yayın bu. Riski daha da büyütmemek adına<br />
Afrika’dan vazgeçtik.<br />
Bangladeş’e giderek en riskle görevi<br />
TRT’ci olarak siz üstlendiniz öyleyse!<br />
(Kahkahalar) Benim bu tür görevlerde maalesef<br />
şöyle bir şeyim var: yanlış anlaşılmasın<br />
ama ABD’ye defalarca gitmiştim. Avustralya’ya<br />
da Asya kıtasındaki Bangladeş’e de<br />
hiç gitmemiştim. Avustralya’ya Muzo gitti.<br />
“Guinness Rekorlar<br />
Kitabı’na başvurduk.<br />
TRT’nin adını<br />
rekorlar kitabına da<br />
yazdırmak istiyoruz.<br />
TRT yayıncılıkta<br />
bir dünya devi çünkü.”<br />
ABD’ye, New York’a da Bay J ve Erkan Yavaş<br />
gitti. Benim yayın yaptığım Bangladeş, Ege<br />
bölgesi kadar bir yer, 200 milyon kişi yaşıyor,<br />
başkent Dakka’da da 20 milyon kişi yaşıyor.<br />
Belirsiz zamanlarda elektrik kesiliyor.<br />
Kesintiler oldu da! 3 yerden yayın yaptığımız<br />
için canlı yayına yansımadı.<br />
Böylece, bu proje de başarıyla tamamlandı.<br />
Sırada yine büyük bir hedef var:<br />
3O yani 3 okyanus var?<br />
3 Okyanus Projesi; Pasifik, Atlantik ve Hint<br />
okyanusları olarak düşünüyoruz biz bunu.<br />
Pasifik’te ABD’nin Havai Adası olabilir ki<br />
Amerika’nın Batı kıyılarına bile uçakla 5-6<br />
saat mesafede bir yer. Yine Pasifik’te Yeni<br />
Zelanda olabilir. Atlantik Okyanusu’na geldiğinizde<br />
Orta Amerika civarında Küba, Jamaika<br />
veya Porto Riko söz konusu olabilir.<br />
Hint Okyanusu’nda Malezya ya da Endonezya<br />
gibi yine ada ülkeleri var.<br />
Bir tercih hakkınız olursa bu kez nereyi<br />
seçersiniz?<br />
Bu sefer Atlantik Okyanusu’nu tercih ederim;<br />
Orta Amerika ülkelerini.<br />
Müzik zenginliği açısından mı?<br />
Kesinlikle, ama öncelik yayının iyi gitmesi.<br />
Çünkü bunları yaparken, önceki iki projede<br />
olduğu gibi, öncesinde benim ciddi<br />
bir telefon ve e-posta trafiğim oluyor. Defalarca<br />
konuşuyorum. Yayın yapılacak mekanlardan<br />
arkadaşlarımızın kalacakları yere<br />
kadar bütün seçenekleri araştırıyoruz. Dışişleri<br />
Bakanlığı ve TİKA temsilciliklerimizle<br />
en üst düzeyde defalarca görüşüyoruz.<br />
Benim direksiyonu iyi tutmam, iyi şoför olmam<br />
lazım ki aracımızla kazasız ve hasarsız<br />
bir şekilde yeni projeye devam edebilelim.<br />
Bu konuda da projenin gerçek sahibi olan<br />
TRT Genel Müdürü Şenol Göka ve Amber<br />
Türkmen’in şartsız koşulsuz destekleri olmasaydı<br />
yapamazdık.<br />
Okyanusların ardından sıra Türk dünyasına<br />
gelecek sanırım, Orta Asya Türk<br />
Cumhuriyetleri’ne…<br />
Türk dünyası bu arada bir bölümde de olabilir.<br />
Bu arada gerçekten dudak uçuklatacak,<br />
“Vay be” dedirtecek, yine farklı coğrafyalardan<br />
yapacağımız radyo yayınları için<br />
de bizi takip edenler ciddi beklenti içinde<br />
olabilirler, onu da söyleyeyim.<br />
Bir ipucu verebiliyor musunuz?<br />
Vallahi, tahmin edilemeyecek mekanlar,<br />
tahmin edilemeyecek coğrafyalardan bu<br />
işi gerçekleştirmek için çok büyük çabalarımız<br />
var. Ama açıklarsam olmaz şimdi.<br />
O zaman bekleyelim ve görelim. Şimdi<br />
önünüzde bir de yarışma var. İtalya ulusal<br />
radyo-televizyon kurumu RAI’nin<br />
uluslararası etkinliği Prix Italia’ya katılacaksınız.<br />
Prix Italia, 1948 yılında verilmeye başlanan<br />
ve bu yıl 67’ncisi düzenlenecek yayıncılık<br />
ödüllerinin adı. Gerçekten köklü ve uluslararası<br />
saygınlığı büyük olan bir ödül. Radyo-televizyon<br />
programları ve web projelerini<br />
uluslararası profesyonellerden oluşan<br />
bir jüri değerlendiriyor. Bu yıl 19-24 Eylül<br />
tarihlerinde Torino’da gerçekleşecek yarışmada<br />
“Dünyanın En Radyo Programı” Özgün<br />
Proje dalında yarışacak. İnşallah İtalya’dan<br />
ödülle döneceğiz. Aynı zamanda<br />
Guinness Rekorlar Kitabı’na da başvuruda<br />
bulunduk. Yetkililer, Ekim ayında 3 okyanustan<br />
yapacağımız yayını takip ederek<br />
değerlendirecek. TRT’nin adını rekorlar kitabına<br />
da yazdırmak istiyoruz. TRT yayıncılıkta<br />
bir dünya devi çünkü.<br />
Biz de “Bir Dünya Müzik” dergisi olarak<br />
başarılar diliyoruz. Radyo dünyasına<br />
renk katan yeni projelerinizi ve sürprizlerinizi<br />
merakla bekliyoruz.<br />
Radyonun gücünün ve radyonun itibarının,<br />
Sayın Genel Müdürümüz göreve geldikten<br />
sonra tüm Türkiye sathında, özel<br />
radyoları da kapsayacak şekilde iade sürecinin<br />
başladığını her fırsatta ve her ortamda<br />
dile getiriyoruz. Hem TRT için hem de<br />
Türkiye’deki radyo ve televizyon yayıncılığı<br />
için de gerçekten önemli bir şanstır Şenol<br />
Göka…<br />
28
EN RADYO<br />
Sunucularının gözünden<br />
“Dünyanın En Radyo Programı”<br />
“Cesaret gerektiren<br />
büyük bir yapım,<br />
saf mutluluk<br />
kaynağı!”<br />
BAY J<br />
Dünyanın En Radyo Programı TRT’yle tanışmama<br />
ve kurumun büyüklüğünü daha<br />
iyi anlamama vesile oldu. 25 senelik özel<br />
radyo tecrübesinin ardından ulusal radyo<br />
kanallarımızdan birinde yayın yapmak<br />
hem hayatıma müthiş bir yenilik getirdi<br />
hem de çok daha büyük kitlelere seslenme<br />
şansı verdi. Dünyanın En Radyo Programı<br />
cesaret isteyen, kaynak gerektiren<br />
büyük bir yapım. 3 kıtadan 4 kişi canlı eş<br />
zamanlı yayın yapma şansı ve rekorlar getirdi<br />
hayatımıza. Bay J adının bu projede<br />
yer alması projenin neresinde olursa<br />
olsun beni gururlandırırdı; yayın<br />
tarafında olması kat kat<br />
keyif verici. Yayıncı arkadaşlarım<br />
Erhan Konuk, Muzo<br />
ve Erkan Yavaş’la dostluğumuz<br />
ve uyumumuzsa tam<br />
bir şans. Yoksa canlı yayın tam<br />
bir kaosa dönebilirdi; çünkü<br />
birbirimizi görmeden yayın yapıyoruz.<br />
Tecrübelerimizi TRT’nin<br />
sağlam alt yapısıyla birleştirip<br />
tarihe geçecek bir yayın yapıyoruz,<br />
saf mutluluk kaynağı.<br />
“Akla hayale<br />
gelmeyen<br />
fikirlerle<br />
‘dünyanın en’i<br />
olmaya devam<br />
edeceğiz!”<br />
MUZO<br />
Bu proje için bana ulaşıldığında üç şehirden canlı ve eş zamanlı olacağı söylenmişti.<br />
Bizler yayına başladık. Daha sonra hedef büyüdü ve 3B daha sonra daha<br />
da büyüdü ve 3K oldu. Şimdi de sırada 3O var. Yani hedefleri o kadar büyüttük ki<br />
seneye yapacak bir şeyler kalmadı.<br />
Sanılmasın…<br />
Bizler öyle büyük bir ekibiz ki akla hayale gelmeyecek fikirlerle daha çooook seneler<br />
Dünyanın En’i olmaya devam ederiz.<br />
“Radyoculuk adına<br />
yapacak bir şey<br />
kalmadı, diye<br />
düşünürken…”<br />
ERKAN YAVAŞ<br />
Dünyanın En Radyo Programı benim<br />
için kariyerimin en önemli projesi. Türkiye’nin<br />
her yerinde yayında olmak ve<br />
radyoculuk adına efsaneleşmiş 3 önemli<br />
isimle aynı projede yer almak paha biçilemez.<br />
3 büyük ustayla aynı yayında<br />
olup programı modere etmek radyoculuk<br />
hayatımın en keyifli yayınlarına<br />
vesile oldu. En önemlisi, “Bugüne kadar<br />
radyo adına yapılacak tüm projeler düşünüldü,<br />
yapılacak yeni şeyler kalmadı”<br />
diye düşünürken bu 3 ayrı noktadan<br />
canlı ve eşzamanlı yayında olmak ve bu<br />
3 noktayı 3 ülke 3 kıta hatta 3 okyanus<br />
adası gibi inanılması bile güç yerlerden<br />
harika bir şekilde gerçekleştirmek şu an<br />
bile beni heyecanladırıyor. Kısacası radyonun<br />
gücünü, radyonun etkisini tüm<br />
dünyaya göstermek güzel üstelik bunu<br />
birlik beraberlik ve huzur içinde, TRT<br />
çatısı altında yapabilmiş olmak ayrı bir<br />
gurur. Emeği geçenlere, bize inananlara<br />
ve bizi hiç yalnız bırakmayan tüm dinleyicilere<br />
teşekkürler.<br />
29
BİR DÜNYA SOHBET<br />
Kemençe ile evrensel bir yolculuk<br />
Ahmet Kadri Rizeli<br />
Birsen YÜKSEL TAYMAZ<br />
trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />
ca” albümündeki caz doğaçlamalarıyla<br />
klasik kemençenin sınırsızlığını sergiledi. 5<br />
CD’den oluşan Bestekar Serisi’nin yanısıra<br />
“ATA’ya İthaf Şarkılar” albümünü dinleyicilerle<br />
buluşturdu. Tango da besteledi.<br />
TRT İstanbul Radyosu Türk Sanat Müziği<br />
Şefi ve TRT Müzik Dairesi Başkanlığı Repertuar<br />
Kurulu üyesi Ahmet Kadri Rizeli,<br />
“Bir Dünya Müzik”e konuk oldu.<br />
Bize müzikle tanıştığınız ilk yıllardan<br />
bahseder misiniz? Müzikle ilgilenmeye<br />
nasıl başladınız?<br />
Klasik bir laf ama ilkokul yıllarında evde<br />
keman çalarak başladım. Babamın mesleği<br />
doktorluk olmasına rağmen, doktorlar<br />
kendilerini müzikle terapi ediyorlar. Babam<br />
cerrahdı, ama aynı zamanda hafızdı, aynı<br />
zamanda keman ve ud çalardı. Evde böyle<br />
bir müzik ortamı vardı. Böylece tabii ben<br />
de ilkokul yıllarımda evde Batı keman çalarak<br />
müziğe başladım. Ardından ortaokul<br />
O, klasik kemençe denince akla gelen bir<br />
kaç isimden biri...<br />
Musikisini ve enstrümanını kendi insanına<br />
ve dünyaya tanıtmaya hayatını adayan<br />
bir müzik insanı Ahmet Kadri Rizeli.<br />
22 yıl konservatuvarda ders verdi. TRT’de<br />
sayısız program ve konserde, sanatçı, şef<br />
ve yapımcı olarak görev yaptı.<br />
1988’den itibaren Türk, Alman, İtalyan,<br />
İngiliz, Lübnanlı ve Amerikalı müzisyenlerden<br />
oluşan “Sarband Topluluğu” ile yurt<br />
içinde ve yurt dışında çok sayıda festivale<br />
katıldı, konserler verdi. Müzikte coğrafyalar,<br />
medeniyetler, kültürler ve dinler<br />
arası etkileşime ağırlık veren topluluğun<br />
yayınladığı 9 CD’de yer aldı. 1995’te, aynı<br />
konservatuvardan mezun 4 kız kardeşiyle<br />
birlikte, “Beşibiryerde” grubunu kurdu.<br />
Çalışmalarını albüme de taşıdı. 7 CD’lik<br />
Osmanlı Mozayiği serisinde, kadın, azınlık<br />
ve sultan bestekarların eserlerini de dinleyicilerin<br />
beğenisine sundu. “Jazz Alla Turzamanında<br />
Sadi Hoşses hocayla Türk müziği<br />
çalıştım. Daha sonra İstanbul’a geldiğimizde<br />
74 senesinde Nejdet Varol’la kanun<br />
çalıştık, kanun ve nazariyat. O da bizim aile<br />
dostumuzdu. 76’da da konservatuara girdim.<br />
Kemençe çalmaya başladım orada.<br />
Okulu bitirmeden asistanlığa başladım.<br />
Dördüncü sınıfta ben asistanlık yapıyordum.<br />
Ve bu 22 sene devam etti. İstanbul<br />
Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda 22<br />
sene bilfiil kemençe öğretmenliği yaptım.<br />
Aynı zamanda da 81 yılında TRT’nin açmış<br />
olduğu sınavla kuruma sanatçı olarak girdim.<br />
Ama 79 yılında Aka Gündüz’ün erkekler<br />
korosuna davet edilmiştim, bir yandan<br />
onun bantlarını çalışıyordum. Bu arada<br />
açılan sınavla 81 yılında kuruma girdim ve<br />
müzik hayatım böyle başlamış oldu.<br />
Klasik Türk Musikisini neden seçtiniz?<br />
Özel bir sebebi var mı?<br />
Şöyle: Biz 5 kardeşiz; 4 kız 1 erkek. Önce<br />
ablam Şehnaz şan bölümüne girdi. Sonra<br />
30
AHMET KADRİ RİZELİ<br />
ben girdim, benden sonra Ferahnaz girdi,<br />
ondan sonra en küçük kardeşim Safinaz<br />
girdi, sonra dördüncü kardeşim Gülnaz,<br />
hepimiz konservatuarlıyız. Böyle bir ailenin<br />
içinde büyüdük.<br />
Başka bir seçeneğiniz de yokmuş gibi<br />
sanki!<br />
Mutlaka vardı, kesin bir yönlendirme olmadı<br />
ama böyle bir müziğin içinden gelince<br />
böyle oluyor. TRT’ye girdikten sonra,<br />
devamlı TRT’de çalıştım. 93-94 yıllarında<br />
da yönetmenlik ile şeflik yapmaya başladım,<br />
sonra devam ettik.<br />
22 yıl sonra İTÜ’yü bıraktınız. Müziği<br />
yaşamak mı daha keyifli, öğretmek mi?<br />
İkisi de çok güzel ama bir icrakarın öncelikle<br />
sazını icra etmesi gerekiyor. Talebe<br />
yetiştirmek o başka bir zevk, başka bir haz.<br />
Bir takım kurumlarda çalan öğrencilerimiz<br />
var, arkadaşlarımız var.<br />
Yeni neslin müzik beğenileri hakkında<br />
ne düşünüyorsunuz?<br />
Halka ne verirseniz onu alıyor. Çünkü yayınlarda,<br />
kanallarda, radyolarda televizyonlarda<br />
hep aynı şey var. Dinlediği şey<br />
güzel geliyor ona o an, popüler müzik<br />
böyle birşey. Popüler müzik geçici, insanlar<br />
üzerindeki ilk etkisi geçiyor. Altı ay sonra<br />
unutuyor o müziği, başka bir şarkı geliyor,<br />
başka bir müzik geliyor, onu seviyor.<br />
Dönem dönem zaten bir bakıyorsunuz<br />
Türk Pop Müziği öndeydi, bir dönem Klasik<br />
Türk Müziği yüksek seviyede idi.<br />
Aslında halkımız öğrenmeye açık, güzel<br />
olan şeyi kabul ediyor.<br />
Güzel olan her müzik dinleniyor. Biz de<br />
sadece Türk müziği dinlemiyoruz. Sabah<br />
kalktığımda mutlaka bir kanalda klasik<br />
müzik dinliyorum.<br />
Sizce uluslararası alanda tanınmış müzisyenlerimizin<br />
sayısı neden sınırlı?<br />
Ben onu şuna bağlıyorum. Türk kendi elindeki<br />
değerin, potansiyelin farkında değil.<br />
Yani yurt dışından gelen Türk müzisyenler<br />
var. Onlar önde. Neden? Yurt dışında<br />
yaşadığı için. Bazıları müzisyenlikleri irdelenebilecek<br />
insanlar. Çok iyi müzisyen olmayabilirler.<br />
3-4 isim var böyle. Türkiye’de<br />
onların 10 katı yüksek kalitede müzik yapan<br />
insanlar var. Maalesef ki Türk halkı<br />
kendi değerine sahip çıkmıyor. Türkiye’de<br />
yaşadığı için çıkamıyor. Türkiye’de doğan<br />
herkesin içinde Türk müziği nağmeleri<br />
“Maalesef ki Türk halkı<br />
kendi değerine sahip<br />
çıkmıyor. Türkiye’de<br />
yaşadığı için çıkamıyor.<br />
Türkiye’de doğan<br />
herkesin içinde Türk<br />
müziği nağmeleri var. Bir<br />
kere doğar doğmaz ezan<br />
okunuyor,<br />
genlerinde var.”<br />
var. Bir kere doğar doğmaz ezan okunuyor,<br />
genlerinde var. Ama işte eğitimle de<br />
verilmeli, ilkokuldan başlaması lazım Türk<br />
müziği eğitiminin. Ona göre parçalar olması<br />
lazım, ona göre yapısının irdelenmesi<br />
lazım, çok eksiğimiz var.<br />
Sarband topluluğundan da<br />
bahsedelim mi?<br />
Tabii bahsetmemiz lazım. Şimdi, 88’den<br />
31
BİR DÜNYA SOHBET<br />
“Köln Filarmoni<br />
Orkestrası’nın salonunda<br />
iki sene üst üste Birinci<br />
bölüm tasavvuf, ikinci<br />
bölüm mevlevi ayini yaptık<br />
ve bunu biz 25 Aralık’ta<br />
Noel günü yaptık. Noel<br />
günü 3 bin kişilik salonda<br />
2 bin 800 kişi vardı. İki<br />
sene üst üste yapıldı. Çok<br />
enterasan içeride hiç Türk<br />
yok. Hepsi yabancı, hepsi<br />
Alman’dı. İyi müzik<br />
yaptığınız zaman<br />
mutlaka karşılığını<br />
alırsınız.”<br />
beri yurt dışında bir grupla çok sayıda<br />
konserler verdik. Müzik festivallerine katıldık.<br />
Senfonik, barok orkestralarla çok konser<br />
verdik. Burada bizim ritimleri çalmaya<br />
başladığınız zaman -aksak ritmi- hiç alışık<br />
değiller. 2/4’lük, 3/4’lük çalıyor ama 9/8’lik,<br />
7/8’lik aksak ritimlerle bir şeyler verdiğiniz<br />
zaman, bu nedir, diye merak ediyor. Batı<br />
kökenli bütün iyi ritimciler, bizim Doğu<br />
ritimlerini, Türk ritimlerini öğrenmeye başladılar.<br />
Onlar bunu bir eksiklik görüyorlar<br />
kendilerinde ve tamamlıyorlar. Çünkü farklı<br />
geliyor. Bizim müziğimize ilgi çok. Ben<br />
öğrenciyken, 80’li yılların başında Amerika’dan<br />
gelen bir müzikolog burada bizim<br />
hocalarımızdan Türk müziği öğrenip gitti.<br />
Türk müziği nazariyat kitabını adam yazdı.<br />
Çok acı ama o dönemde bizde nazariyat<br />
kitabı yoktu. Karl Signell gelip burada öğrenip<br />
gitti nazariyat kitabı yazdı. Bize hizmet<br />
ediyor. Türk musikisini öğretiyor.<br />
Ama bunu neden bizden biri<br />
yapmasın?<br />
Dediğim gibi bunlar çok zor şeyler, bağlantılar<br />
olması lazım. Bizim eğitim eksikliğimiz,<br />
yabancı dil; bunlar çok önemli<br />
şeyler, iletişim çok önemli eskiden böyle<br />
şeyler yoktu. Bu dünyada global olan bir<br />
şey varsa o da müzik. Dolayısıyla halkı bunun<br />
içine nasıl çekeriz? Bana göre bir tek<br />
yolu var; düzgün, doğru müzik yapmak<br />
lazım, iyi müzik vermek lazım! Müzik diye<br />
servis edilen şeyler bakıyorsunuz çok kötü.<br />
Bir de bizim insanımız en ufak bir peşrevde<br />
göbek atmaya kalkıyor. Segat peşrevi<br />
görsün adam, kalkar göbek atar. Böyle bir<br />
toplumu yetiştirmek lazım. Bir de müziğin<br />
iyisini verdiğiniz zaman mutlaka iyi müziği<br />
herkes dinliyor.<br />
Bizim müziğimizin de çok iyi örnekleri<br />
var. Bu iyi örnekleri halka vermek<br />
lazım. Bunu nasıl yapabiliriz?<br />
Türkiye’yi, sesini duyurmaksa amaç; Türkiye’nin<br />
sesini kendi değerleriyle duyurmak<br />
lazım. Bunu destekleyecek imkanları<br />
oluşturmak ama sınırlarını iyi belirlemek<br />
lazım. Avrupa’daki festivaller çok seçici<br />
davranıyorlar. Mutlaka iyi müzik yapanları<br />
alıyorlar. Bu çalışmaları yaparken toplama<br />
bir grupla yaparsanız başarılı olamazsınız.<br />
Birlikte çalışmış bir toplulukla katılırsanız,<br />
çalanla söyleyenle beraber yaparsanız başarılı<br />
olursunuz. Çalamayan bir kişi dahi<br />
olsa bütün sazı çökertir. Söyleyen de çalan<br />
da bir olmalı, müzik yapmak bir beraberlik<br />
işidir, mantalite işidir. Aynı anda, aynı şeyi<br />
yapabilmek, görebilmektir; göremezsiniz<br />
zaten başarılı olamazsınız. Seçici davranarak<br />
böyle bir katılım olabilir. İyi müzik olduğu<br />
zaman salon dolar. Örneğin: Biz bir<br />
mevlevi gösterisine gittiğimiz zaman 5 bin<br />
kişi ise 5 bin kişilik salon dolar. Köln Filarmoni<br />
Orkestrası’nın salonunda iki sene üst<br />
üste mevlevi ayini yaptık. Birinci bölüm<br />
tasavvuf, ikinci bölüm mevlevi ayini yaptık<br />
ve bunu biz 25 Aralık’ta Noel günü yaptık.<br />
Noel günü 3 bin kişilik salonda 2 bin 800<br />
kişi vardı. İki sene üst üste yapıldı. Çok enterasan<br />
içeride hiç Türk yok. Hepsi yabancı,<br />
hepsi Alman’dı. İyi müzik yaptığınız zaman<br />
mutlaka karşılığını alırsınız.<br />
Bir kemençe virtüözü olarak<br />
kemençeyi bize nasıl tanıtırsınız?<br />
Kemençe, 16. Yüzyıl’dan sonra bizim musikimiz<br />
ince sazına giren bir enstrüman<br />
ve daha ziyade Klasik Türk Musikisin’de<br />
kullanılan bir saz. Sarayda saray musikisi<br />
dediğimiz bölümde kullanılan ince saza<br />
giren bir saz. Yani üçleme olarak ney-kemençe-tanbur<br />
üçlemesinin bir parçası.<br />
Çalım olarak diğer sazlara göre zor olsa da<br />
çok ustalar müzisyenler yetiştirmiş; Tanburi<br />
Cemil Bey’den günümüze gelen birçok<br />
müzisyenler yetiştirmiş; konservatuvarlarımızın<br />
açılmasıyla da yayılan önemli klasik<br />
enstrümanlarımızdan biridir. Bana göre<br />
insan sesine en yakın sazlarımızın biridir.<br />
Yurt dışındaki konserlerimizden de bize<br />
gelen tepkiler bu yönde. “Bu sazın sesi nasıl<br />
böyle çıkıyor” diyorlar. Değişik tepkiler<br />
almışızdır. Mesela bir orkestrayla çalıyorsunuz,<br />
50-60 kişi yaylı var; bunların içinden<br />
kemençe hepsinden önce duyuluyor.<br />
Kemençe, yapısı bakımından, armonikleri<br />
bakımından diğer yaylı sazlardan farklılık<br />
gösterir. Kemanda 4 armoni var, Kemençede<br />
8 armoni var örneğin. Bunun sebebi de<br />
tellerin arasındaki uzunluk kısalık farkı ve<br />
aradaki sesler. Diğer sazların arasında kemençenin<br />
daha çabuk duyulması sebebi<br />
32
AHMET KADRİ RİZELİ<br />
“Çalıyorum içeride,<br />
bir anda kapı açıldı,<br />
rahmetli Halil Aksoy,<br />
TRT’nin eski ud<br />
sanatçılarından,<br />
“Sen kimsin?” diye içeri<br />
girdi, “Sen kimin<br />
talebesisin?”<br />
“Kamuran Erdoğdu’nun<br />
talebesiyim”dedim.<br />
“Çalış, içeride dinliyorum,<br />
sen devam et!” dedi…”<br />
budur. 2008 yılında kemençeyle bir caz albümü<br />
yaptım. Sebebi de şuydu: Biz kendi<br />
sazımızla neler yapabiliriz, bunu denemek<br />
için, görmek için yaptık. 4 saz kullandık<br />
orada. Batının temel sazları; piyano, bas,<br />
davul üzerine kemençe soloyla enstrümantal<br />
bir albüm yaptık.<br />
Caz-alaturka albüm deneyiminizden<br />
yola çıkarsak, Klasik Türk müziği ve<br />
cazın ortak noktası var mı acaba?<br />
Tabii, çok benzerlikleri var. Cazın doğuş<br />
şekli Amerika’daki blues. Caz o taraflardan<br />
geldiği zaman onların belli kalıpları var,<br />
onların emprovizeleri bizim taksimlerimize<br />
benziyor. Buradan yola çıkarak caz kalıplarında<br />
türkülerimiz var bu albümde. Bir deneme<br />
yaptık, caz standartları ve caz kalıplarıyla<br />
yapılmış türkülerimiz var hatta çok<br />
bildik bir de ninnimiz, hicaz ninnimiz var.<br />
Caz armonisiyle harmanlayıp düzenlemeyi<br />
yapan arkadaşımız Nail Yavuzoğlu’nun caz<br />
kalıplarına uyarlamasıyla böyle bir albüm<br />
ortaya koyduk.<br />
Bir de “Beşibiryerde” adlı grubunuz var.<br />
Nasıl oluştu bu topluluk?<br />
Aynı konservatuardan mezun olan 5 kardeşin<br />
grubu. O zaman 96-97 seneleri<br />
olması lazım, ortanca kardeşimin yaptığı<br />
şarkılardan bir albüm yapmıştık. Grup<br />
kurmamıza gerek yok, biz zaten hep<br />
beraberiz. Şimdi biz Beşibiryerde olarak<br />
Ocak ayından bu yana her perşembe TRT<br />
İstanbul Radyosu’nda program yapıyoruz.<br />
Geleneksel müziğimiz var, gelen konuklara<br />
göre farklı müzikler oluyor. Tangolar<br />
var enstrümantal var, böyle konseptli bir<br />
program.<br />
Tangolar demişken siz tango da<br />
bestelediniz?<br />
Evet, 2008 yılından sonra bir söz vardı<br />
elimde, benim yazdığım bir sözdü. Onun<br />
üzerine tango yaptım, ilk eser böyle çıktı<br />
bir nihavent tangoydu. Bundan sonra da<br />
ne yapsam tango oldu. (Gülüşmeler) Tabii<br />
insan o anda bilmiyor ama çok düşününce<br />
bir sürü yerlerde çalıştığımız için insanın<br />
içine yerleşiyor demek ki! Şöyle düşünüyorum:<br />
Çok Batı müziği dinliyoruz, farklı<br />
müzikler dinleyince insanın içine ruhuna<br />
başka şeyler geliyor ve bizim melodilerle<br />
de onları birleştirince farklı bir tarz oluyor.<br />
Şimdi benim yaptığım tangolar, makamsal<br />
tangolar olarak nitelendiriyor. Çünkü bizim<br />
Türk müziği makamlarından, her makamdan<br />
tangolar var, olabilecek her makamdan.<br />
Mesela nihaventti, buselik, kürdi;<br />
suzidil var. Farklı bir konsep oluşturduk.<br />
İnşallah bir CD’sini yapacağız.<br />
TRT İstanbul Radyosu TSM şefi olarak<br />
bize neler söylemek istersiniz?<br />
93-94 senesinden itibaren de o zamanki<br />
müdürümüzün teşvikiyle, Rıdvan Tandoğan<br />
abimizin, yönetmenlik alt yapılı çalışmalar<br />
yaptım. Sonra “şeflik yapın, yeni<br />
şarkılar yapın” denildi. Şeflik imtihanına girdim.<br />
94-95’ten bugüne değin, 20 seneye<br />
yakın korolarda, konserlerde, radyo programlarında,<br />
özel CD çalışmalarında şeflik<br />
yapıyoruz.<br />
Size teşekkürlerimizi sunarken,<br />
son olarak müzik hayatınızda<br />
unutamadığınız bir anınızı bizimle<br />
paylaşır mısınız?<br />
Konservatuvar zamanında kemençe çalmaya<br />
başladığım zaman günde 8- 9 saat<br />
çalardım. Sabah erkenden okula gidip<br />
okulda çalışırdık. Çok uzun müddet böyle<br />
devam etti. Bu sazı tanımak, yenmek, belli<br />
bir seviyeye gelmek için. O çalışmalar bizi<br />
buralara getirdi. Bir gün çalıyorum, Sait Ali<br />
Paşa’nın konağında; o zamanlar konservatuar<br />
orada, Nişantaşı’nda idi. Tahta odalar<br />
var orada, birbirine bağlı. Çalıyorum içeride,<br />
bir anda kapı açıldı, o zaman müdür<br />
yardımcımız rahmetli Halil Aksoy -TRT’nin<br />
eski ud sanatçılarından- “Sen kimsin?” diye<br />
içeri girdi, “Sen kimin talebesisin?” “Kamuran<br />
Erdoğdu’nun talebesiyim” dedim.<br />
“Çalış, içeride dinliyorum, sen devam et!”<br />
dedi…<br />
33
BİR DÜNYA İNSAN<br />
Bu Kalp Seni Unutur mu?<br />
Murat ÖREM<br />
murat.orem@trt.net.tr<br />
“Mahşerin 4 Atlısı” misali;<br />
“Anadolu Popunun” dört kare ası’ndan<br />
biriydi…<br />
4 atlıdan 3’ü gitti...<br />
Barış Manço, Cem Karaca, Fikret Kızılok...<br />
Sonuncusunun, Erkin Koray’ın, ömrü de<br />
sesi de uzun olsun...<br />
Fikret Kızılok, besteleri ve hakiki müzik<br />
adamlığıyla tanındı en çok.<br />
Prozodi hatalarıyla dolu müzikleri ve<br />
bunları yapanları “pat” diye teşhir etmesiyle<br />
de öne çıktı her daim.<br />
Haklı olduğu konularda dilinin hiç kemiği<br />
yoktu.<br />
Öyle ince hesapları bilmezdi.<br />
Didişmeyi de “laf aramızda” severdi.<br />
İşini çok iyi yapmayı da severdi.<br />
Bu yüzden ensesi çok kalındı.<br />
İnsanın gönül telini titreten çalışmalar da<br />
yaptı,<br />
“İstersem ‘çok satan’ müziğin kralını bilirim.”<br />
dercesine besteler de...<br />
Ne demek istediğimizi merak edenler Kızılok<br />
imzalı, Sertap Erener’in yorumladığı<br />
“Kumsalda” şarkısını ve Fransızca versiyonunu<br />
(Plage Egoiste) dinleyebilir.<br />
Ölümünden önce sözleri ve bestesini<br />
yapıp söylediği şarkı, belki de ömrü boyunca<br />
durduğu ‘bilgi ve emeğe dayalı<br />
iğneleyici yer’in net adresiydi.<br />
Hem akıl, hem eleştiri, hem de kinayenin<br />
feriştahı vardı:<br />
“Adidasla tekkelere gidersin<br />
Baklavayla whiskyleri içersin<br />
Nescafeyle falımıza bakarsın<br />
Bu can sana kurban olsun<br />
Benetton’dan eşofmanı giyersin<br />
Jogging yapıp nefesini açarsın<br />
Şapır şapur balgamları atarsın<br />
Bu can sana kurban olsun…”<br />
Deniz’i severdi... Yağmur’u severdi... Bülent<br />
Ortaçgil’i severdi... Müziği severdi...<br />
Halkını severdi... Aşık Veysel’i severdi...<br />
“Anadoluyum ben tanır mısın?” diyen(ler)<br />
i severdi...<br />
O, Fikret Kızılok’tu...<br />
Türk müzik tarihinde çok iyi besteleriyle,<br />
hiç bağırmadan, adeta mırıldanırcasına<br />
söylediği yumuşak yorumuyla ve müzik<br />
adına girdiği keskin polemiklerle de bili-<br />
nen büyük bir ustaydı Fikret Kızılok...<br />
“Bir sevda çekerdi kalbim<br />
sessiz tek başına<br />
Varamaz dokunamazdı elim<br />
umutsuz yarasına<br />
Biliyorum, kavuşmak imkansız<br />
Anlıyorum, yaşamalıyım sensiz<br />
Tek başına, tek başına”<br />
…demişti unutulmaz şarkısında.<br />
Fikret Kızılok, 1946 yılının 10 Kasımında<br />
başlayan ömür yolculuğunu 2001 yılının<br />
22 Eylül’ünde tamamlamak zorunda kaldığında<br />
55 yaşındaydı.<br />
1993 yılında daha ellili yaşlarına varmadan<br />
bestelediği şarkısında da söylediği<br />
gibi, kendini yoran, üzen, yolda bırakma<br />
belirtileri gösteren kalbinin huysuzluklarına<br />
daha fazla direnemedi Fikret<br />
Kızılok:<br />
“Kalbim<br />
Neden hep olmazlarda<br />
neden hep çıkmaz sokaklarda<br />
Dayanmak artık kolay değil<br />
Bırakacak gibisin yarı yolda kalbim<br />
Sevdin olmadı,<br />
Bir dünya istedin kardeşçe,<br />
Olamadı”<br />
Fikret Kızılok’un müzikle ilgili en büyük<br />
şanslarından biri, kendisinin de belirttiği<br />
gibi Galatasaray Lisesi yıllarındaki ağabeylerinden<br />
ikisinin Timur Selçuk ve Barış<br />
Manço olmasıdır...<br />
Müzikle dolu lise döneminin ardından<br />
Dişçilik Yüksekokuluna kaydolan Kızılok,<br />
“vakitlerden bir vakit”-“uzun ince bir yolculuğa<br />
çıkar” ve Aşık Veysel’İle tanışır....<br />
34
BİR DÜNYA İNSAN<br />
Bu tanışmanın ardından albüm çıkaran<br />
Fikret Kızılok, 1969 yılının Kasım ayında<br />
tekrar Aşık Veysel’in yanına gidecek ve<br />
kardan kapanan yollara gönüllü teslim<br />
olarak Veysel Usta’nın yanında aylarca kalacaktır...<br />
“Yumma Gözün Kör Gibi” ve “Yağmur Olsam”<br />
bu dönemin besteleridir ve Kızılok’a<br />
ilk altın plağı kazandırır...<br />
“Birinin aklı yok deli divane<br />
Bir kısmı muhtaçtır acı soğana<br />
Bir kısmını zengin etmiş yan yana<br />
Şimdi kendi saklanıyor sır gibi<br />
Kimine saz vermiş çalar eğlenir<br />
Kimi zevk içinde güler eğlenir<br />
Veysel gözyaşlarını siler eğlenir<br />
Yeter gayrı yumma gözün kör gibi”<br />
Altın plak başarısının ardından bir 45’lik<br />
daha yapan Fikret Kızılok, Karacaoğlan’dan<br />
bestelediği türküyü de paylaşır ve<br />
listelerde uzun süre 1 numarada kalır.<br />
Aynı listede geride bıraktığı eserlerden<br />
biri de Kızılok’un liseden ağabeyi olan Barış<br />
Manço‘nun Dağlar Dağlar’ıdır.<br />
1970 yılındaki plaklar ve başarılar, dönemin<br />
müzik dergilerinin anketleri arasında<br />
da en tepeye çıkarır Fikret Kızılok’u.<br />
1970’lerin ilk yarısı, unutulmaz eserlere<br />
imza attığı dönem olur...<br />
İçinde Ahmet Arif’in dizelerinin de yer aldığı<br />
“Anadoluyum” ve Türk müziğinde hemen<br />
hemen hiçbir eserde yer almayan ve<br />
daha çok Hint müziği enstrümanı olarak<br />
bilinen sitarı da kullandığı Köroğlu Dağları,<br />
Fikret Kızılok’un dönemin gündemine<br />
oturan şarkılarındandır.<br />
1970’lerin ikinci yarısı ilk dönemdeki kadar<br />
üretken geçmez Fikret Kızılok için...<br />
Elbette yeni çalışmalar vardır ama gelen<br />
eleştiriler, kendini tekrarladığı yönündedir.<br />
Aşık Veysel’in ölümünden sonra müzikten<br />
tümüyle koptuğunu belirten Fikret<br />
Kızılok geri dönmüştür ama içine sinmeyen<br />
bir şeyler vardır... 1977 yılında çıkardığı<br />
Nazım Hikmet şiirlerinden oluşan Not<br />
Defterimden isimli albümde deneysel<br />
çalışmalar yapar.<br />
Bu albüm, döneminin doğu bloku ülkesi<br />
Polonya’dan ödüller de alsa alışıldık Fikret<br />
Kızılok müziğinden çok uzaktır.<br />
1980’lerle birlikte bir kez daha sarsıcı ve<br />
kalıcı işlere imza atmaya hazırdır Fikret Kızılok...<br />
Tabla, gitar, bas, ney ve bendir eşliğinde,<br />
unutulmazlar arasına girecek olan<br />
“Zaman Zaman” albümünü yayınlar:<br />
“Bir gün olsun unutunca<br />
dışımda kalıyorsun<br />
Oysa seni düşününce<br />
içime sığmıyorsun<br />
Gözlerimi kapatınca<br />
yanımda oluyorsun<br />
Seni öpsem, seni okşasam<br />
farkına varmıyorsun<br />
Her gün akşam oluşunda<br />
kadehime doluyorsun<br />
Zaman zaman / o zaman<br />
Zaman zaman / ahh o zaman”<br />
Bu albümde yeni çalışmalarla birlikte geçmişte<br />
yapılan bestelerin yeni yorumlarına<br />
da yer verir.<br />
“Ellerim gözlerim kelepçelenmiş<br />
sevda çöllerinde<br />
Geçiyor aylarım yıllarım gecelerim<br />
sevda zindanlarında<br />
Yeter ki sen sev beni<br />
yeter ki inan bana…”<br />
1980’lerin ortasıyla birlikte Fikret Kızılok’un<br />
hayatında bir başka hakiki müzik<br />
insanı Bülent Ortaçgil ve Çekirdek Sanatevi<br />
günleri vardır. Ortaçgil’le birlikte<br />
hayata geçirilen ve kar amacı gütmeyen<br />
Çekirdek Sanatevi projesi, bu satırların<br />
yazarı gibi şanslı tanıkların gönüllerinde<br />
yaşamaya devam eder...<br />
Sonrasında Ortaçgil ve Kızılok yollarını<br />
ayırsalar da Çekirdek Sanatevi’nde yapılan<br />
şudur: Küçük ve çok samimi bir konser<br />
gibi canlı çalınıp söylenen eserler,<br />
amatör teknik ve doğallığıyla kayda alınıp<br />
çoğaltılmakta, konserin ardından da dinleyiciye<br />
küçük bir bedelle satılmaktadır<br />
kaset olarak...<br />
Birçok sanatçı ilk sahne deneyimlerini bu<br />
adımla yaşamıştır o dönemde.<br />
“Ama Babacığım” şarkısı da bu döneme<br />
aittir ve o zamanki Kızılok-Ortaçgil arkadaşlığının<br />
eseridir. Şarkının içindeki çocuk<br />
sesi de bugünün büyümüş Yağmur Kızılok’unun<br />
sesidir...<br />
Yağmur Kızılok, Fikret Kızılok‘un oğludur.<br />
Fikret Kızılok 1990 yılında, sonraları aceleye<br />
geldiğini kendisinin de itiraf edeceği<br />
“Olmuyo Olmuyo” albümünü yayınlar...<br />
1995 yılında da dönemin siyasi hayatına<br />
ironik eleştiriler ve göndermeler yapan<br />
bir şarkı besteler Kızılok ve “Demirbaş”<br />
adını verir.<br />
Fikret Kızılok’un unutulmaz beste ve şarkılarından<br />
ikisi de “Gönül” ve “Bu Kalp Seni<br />
Unutur mu?” isimlerini taşır.<br />
Bu eserler birçok isim tarafından seslendirilmiş,<br />
daha da önemlisi geniş kitlelere<br />
ulaşan şarkılarından olmuştur Kızılok’un.<br />
Fikret Kızılok; aradan yıllar yıllar geçtikçe<br />
kapladığı yer ve arkasında bıraktığı boşluk<br />
çok daha iyi anlaşılacak olan çok büyük<br />
bir müzik insanıydı.<br />
Besteleyip söylediği eserler gibi onlarla<br />
ifade edildi.<br />
Yetiştirdiği öğrencileri, keza öyle...<br />
2001 yılının 22 Eylülünde aramızdan ayrıldığında<br />
yalnızca 55 yaşındaydı.<br />
Ölüme uzun süre direnmiş, yorgun kalbiyle<br />
inatlaşmış, kilolarından kurtulup dal<br />
gibi bir adam olmuştu ama olmadı...<br />
“Olan neydi, olmayan neydi?” diye sorarsanız...<br />
Ona da verecek cevabımız yok!<br />
Kimileri, bir taş gibi yaşar onlarca yıl,<br />
Kimileri bir kuyrukluyıldız misali ışık hızıyla<br />
gelir geçer...<br />
Belki hayat<br />
yürüdüğünüz yolun uzunluğu değil de,<br />
bıraktığınız izlerin ölçüsündedir.<br />
Kim bilir…<br />
Ankara Radyosu Müdürü Murat Örem’in “yedigünyazıları” adlı blog’undan yararlanılmıştır.<br />
35
BİR DÜNYA SOHBET<br />
İtalyan müzisyenler+Türkiye sevgisi=<br />
TURKISH CAFÈ<br />
“Misafirperver, gizemli, Türk kahvesi gibi güzel ve büyüleyici”<br />
Pelin AKAN<br />
pelin.akan@trt.net.tr<br />
Bir Dünya Müzik’te bu sayının renklerinden<br />
biri de genç nesil İtalyan pop-rock<br />
grubu Turkish Cafè… 3 İtalyan müzisyenin<br />
kurduğu grup, öncelikle isim<br />
seçimiyle radarımıza girdi. Merakımızı<br />
gidermek için grubun gitaristi Julian<br />
Corradini’ye ulaştık. 31 yaşındaki Julian,<br />
sorularımızı birçok Türkçe kelimenin de<br />
eşliğinde içtenlikle yanıtlarken, sözlerinin<br />
neredeyse her cümlesine; Türk insanına,<br />
Türk kültürüne ve İstanbul’a hayranlığı<br />
yansıyordu.<br />
“Bir gün Türk ev<br />
arkadaşımız kahve<br />
falımıza baktı ve<br />
geleceğimizde müzik<br />
olduğunu gördü.<br />
O zaman grubumuzun<br />
ismi de kesinleşti:<br />
Misafirperver, gizemli,<br />
Türk kahvesi gibi güzel<br />
ve büyüleyici.”<br />
Her şeyden önce bir Türk olarak,<br />
grubunuza böyle güzel bir isim verdiğiniz<br />
için sizleri kutluyorum. Ama<br />
neden İtalyan veya Fransız değil de<br />
Türk Kafesi?<br />
Teşekkür ederim! Grup üyeleri olarak<br />
birbirimizi 2008 yılında, Brüksel’in Türk<br />
mahallesinde tanıdık. O zaman hepimiz<br />
öğrenciydik ve Türkler de dahil dünyanın<br />
her tarafından gençlerin bulunduğu<br />
büyük bir evde kalıyorduk. Türklerle<br />
çok çabuk kaynaştık. Türk göçmenlerin<br />
anadillerini konuştuğu, televizyondan<br />
futbol maçlarını seyredip atılan her golle<br />
haykırdıkları, anavatan hikayeleri anlat-<br />
36
TURKISH CAFÈ<br />
tıkları Türk mahallesindeki kafelerde vakit<br />
geçirmekten çok hoşlanırdık. Bu bizim<br />
için küçük İstanbul’da yaşamak gibi<br />
bir şeydi. Kültürünüze ve halkınıza aşık<br />
olduk. Günün birinde ev arkadaşımız<br />
kahve falımıza baktı ve geleceğimizde<br />
müzik olduğunu gördü. O zaman grubumuzun<br />
ismi de kesinleşti: Misafirperver,<br />
gizemli, Türk kahvesi gibi güzel ve<br />
büyüleyici.<br />
Grup nasıl kuruldu peki?<br />
Brüksel’deki eve gitarımı getirmiştim.<br />
Ekonomi okuyordum fakat aile mesleğim<br />
olan müziğe aşıktım. Mutfakta<br />
gitar çalarken merdivenden İtalyan bir<br />
kız indi, Veronica Punzo (30). “Birlikte<br />
şarkı söyleyelim mi?” diye sordu. Aramızda<br />
hemen bir etkileşim doğdu. İlk<br />
önce arkadaşlarımız için çalıp söyledik,<br />
sonrasında ise Grand Place meydanında<br />
sokak müzisyenleri olarak. İtalya’ya<br />
döndüğümüzde kemancı Simone<br />
Giorgini (32) ile tanıştık ve kısa süre sonra<br />
şarkılar, konserler, festivaller…<br />
Müziğinizi bize nasıl tanımlarsınız?<br />
Şarkılarınızda Türk esintisinden söz<br />
etmek mümkün mü?<br />
Müziğimizi ‘Pop-rock’ olarak tanımlamak<br />
doğru olur. Elektronik sesin, ritmin, vokal<br />
uyumun, akustik çalgıların güzelliğini<br />
sözlerin gücü ile bütünleştiren aşırılıktan<br />
uzak bir grubuz.<br />
Müziğimizi kökten doğan, toprakla temas<br />
eden, tırmanıcı bitkiler gibi görmek<br />
hoşumuza gidiyor... Uzayarak büyüyen,<br />
yaprakları ve çiçekleri açana, renklenene<br />
kadar bulduğu yere tutunan… Her dal<br />
birbirinden farklı ve birbirini tamamlıyor.<br />
Birbiriyle iç içe girmeden birlikte hareket<br />
ediyor…<br />
Bizim şarkılarımız da aynen böyle; birbirini<br />
sarıp sarmalarken farklılığını da<br />
koruyan. Sebep ise aynı kökten gelmiş<br />
olmaları: Merak ve müziksel arayış.<br />
Ben Arjantin’de doğdum, Veronica ve<br />
Simone ise İtalya’nın farklı yerlerinde.<br />
Seyahatlerimizin, geçmişimizin, sanata<br />
olan tutkumuzun izlerini müziğimizde<br />
görmek mümkün. İlk albümümüzden<br />
çok sevdiğimiz bir şarkı var mesela, ülkenizde<br />
geçirdiğimiz günlerden esinlenerek<br />
bestelediğimiz bir şarkı: ‘Turk’On’’.<br />
Grubunuz gerçekten çok yeni. 5 sene<br />
sonra kendinizi nerede görüyorsu-<br />
“İstanbul’da büyüleyici<br />
yerler gördük,<br />
yemeklerinizin<br />
hepsinden yedik ve<br />
birçok kişi tanıdık.<br />
Geleneklerinize,<br />
sokaklarınıza, anıtlarınıza<br />
hayran kaldık.<br />
Camilerinize girdik,<br />
insanlarınızın nasıl dua<br />
ettiklerini gözlemledik.<br />
Sabah ezanını dinledik.<br />
Yaşam stiliniz ve<br />
misafirperverliğiniz bizi<br />
büyüledi. Sizler tarihin<br />
her aralığının kesişme<br />
noktasısınız.”<br />
37
BİR DÜNYA SOHBET<br />
nuz? İdealleriniz tam olarak nelerdir?<br />
Şarkı yazıp bestelemeye, onları dünyaya<br />
dinletmeye devam edeceğimizden<br />
eminim. Yurtdışında konser vermeyi çok<br />
isteriz, çünkü müzikte sınır ve milliyet<br />
kavramı yoktur. Örneğin, Türkiye’de çalıp<br />
söylemek çok güzel olurdu. Hırslıyız çünkü<br />
söyleyecek çok şeyimiz var. Siz Türkler,<br />
iyi kalpli insanlar olarak, ne demek<br />
istediğimi çok iyi anlarsınız. Müziğimizin<br />
her şeyden önce dinleyenlerin içine işlemesini<br />
arzu etmekteyiz.<br />
Turkish Cafè ile biraz da Türkiye hakkında<br />
konuşalım… Ülkemizde nere-<br />
leri gördünüz? Türk şarkıcıları, grupları<br />
dinler misiniz?<br />
Öğrenci değişimi vesilesiyle Türkiye’nin<br />
güneyine çok güzel bir seyahatte bulundum.<br />
Antalya, Demre ve güney kıyılarına,<br />
Türk Halk Müziği’ne ve geleneksel<br />
danslarınıza bayıldım. Grup olarak ise<br />
bir hafta arkadaşlarımızın evinde İstanbul’da<br />
kaldık. Çok yürüdük, büyüleyici<br />
yerler gördük, yemeklerinizin hepsinden<br />
yedik ve birçok kişi tanıdık. Geleneklerinize,<br />
sokaklarınıza, anıtlarınıza hayran<br />
kaldık. Camilerinize girdik, insanlarınızın<br />
nasıl dua ettiklerini gözlemledik. Sabah<br />
“Müziğimizi kökten<br />
doğan, toprakla temas<br />
eden, tırmanıcı bitkiler<br />
gibi görmek<br />
hoşumuza gidiyor.<br />
Uzayarak büyüyen,<br />
yaprakları ve çiçekleri<br />
açana, renklenene kadar<br />
bulduğu yere tutunan…<br />
Her dal birbirini<br />
tamamlıyor, iç içe<br />
girmeden birlikte<br />
hareket ediyor…”<br />
ezanını dinledik. Yaşam stiliniz ve misafirperverliğiniz<br />
bizi büyüledi.<br />
Sizler tarihin her aralığının kesişme noktasısınız.<br />
Görünüyor ki bu gerçek günümüz<br />
için de geçerli. Modern Türk müziği<br />
ile ilgili olarak, onu çok iyi bildiğimizi<br />
söyleyemeyeceğim. İtalya’da çalanların<br />
dışındakileri tabii… Türkiye’ye yeniden<br />
gelip, müziklerinizi keşfetmek, farklı yerleri<br />
görmek bizi hep mutlu eder. Türkiye<br />
hakkında çok beğendiğim bir nokta ise<br />
isimlerin somut bir anlamlarının olması.<br />
Gizem ve Ezgi isimlerini hep sevmişimdir.<br />
Anlamları da çok etkileyici bence.<br />
Turkish Cafè grubunu yakından tanımak için www.turkishcafe.it websitesini ziyaret edebilirsiniz.<br />
38
BİR DÜNYA SOKAK<br />
“Sokakta hayat var!”<br />
Ersan ER<br />
ersan.er@trt.net.tr<br />
Bir Dünya Sokak sayfamızın bu ayki<br />
konukları Başkent kaldırımlarında<br />
birlikte müzik yapan 3 genç:<br />
Ahmet, Soner ve Yasin…<br />
2 kemençe 1 gitar<br />
“Sokak sahne gibi değil. Sokakta yanlış çalabilirsiniz.<br />
Sokak benim için hayatın gerçeği.<br />
Hayatta da bazen hata yapabilirsiniz.”<br />
Ahmet Cincioğlu<br />
1996 Ankara doğumluyum. Aslen Trabzonluyum.<br />
Sancak lisesini bitirdim. Tiyatro<br />
yapıyorum. Üniversiteye devam<br />
etmedim. Kemençeye 4 yıl önce başladım.<br />
İnternetten izleyerek başladım. Bir<br />
enstrümanı çalmak insanı çok rahatlatan<br />
bir şey. Kemençeye başlama amacım<br />
yöremi Ankara’ya tanıtmak. İnsanlar kemençeyi<br />
görünce ilgiliyle bakıyorlar.<br />
Neden sokakta çalıyorsun?<br />
Ben Batıkent’te sahne alıyorum. Aslında<br />
sokakta çalmamın amacı insanların<br />
ilgisini çekmek. Ben sıcakta, soğukta<br />
çalıyorum ama bazen insanlar iğrenerek<br />
bakıyor. Sokakta insanların ilgisini çekmek<br />
hoşuma gidiyor. Sokak sahne gibi<br />
değil. Sokakta yanlış çalabilirsiniz. Sokak<br />
benim için hayatın gerçeği. Hayatta da<br />
bazen hata yapabilirsiniz.<br />
Soner Kaya<br />
Ankara, Çankaya 1997 doğumluyum.<br />
Türközü Meslek Lisesini bitirdim.<br />
Müziğe nasıl başladın?<br />
Müzik yapmaya bir hevesle başladım. 2<br />
aydır sokaktayım. Benim yaptığım müziği<br />
herkes dinleyebilmeli. Parası olan da<br />
dinlemeli olmayan da. Benim gibi müzik<br />
yapanları gördüğümde bu çok hoşuma<br />
gidiyor. Sahnede müzik yapmak güzel<br />
ama sokak başka. Çünkü sokakta hayat<br />
var.<br />
Sokakta müzik yapmanın zor tarafı<br />
ne?<br />
Avrupa’da ve İstanbul’da metrolarda özel<br />
yerler ayrılmış durumda. Ankara metrosunda<br />
ise 200 tam bilet cezası var. Ankara’da<br />
her yerde müzik yapamıyorsun.<br />
Örneğin bir 7. Cadde’de çalamıyoruz.<br />
İnsanları neden müzikten mahrum etmek<br />
istiyorlar, yanlış olan nedir bilmiyorum.<br />
Akustik müzikte ne kadar gürültü<br />
olabilir ki?<br />
Yasin Bircan<br />
Harita teknikeriyim. Tapu Kadastro Meslek<br />
Lisesi ve Hacettepe Üniversitesini<br />
bitirdim. Askerken de müziğe devam<br />
ettim. Türkiye’nin pek çok yerinde görev<br />
yaptım.<br />
Sokak neden cazip?<br />
Pek çok yerde çaldım ama sokakta çalmak<br />
gibisi yoktur. Sahne aldığınızda “şu<br />
kadar saat şu parçaları çalacaksın” derler.<br />
Hata yapma şansın yoktur. Sokakta ise<br />
özgürüm. İstediğim şarkıları çalıyorum,<br />
istemediğim an bırakıp gidiyorum. Her<br />
müzisyen özgür olmak ister. Sahnede<br />
kendimi insanlara beğendirmek zorun-<br />
dayım ama sokakta beni sevmediyse<br />
sadece yoluna devam eder.<br />
Kazandığınız para sizi tatmin ediyor<br />
mu?<br />
Normalde insanların maaşlı olarak kazandığından<br />
daha fazla kazanıyorum<br />
sokakta. Günde 3 saat çalıyoruz.<br />
Peki, sıkıntılarınız neler?<br />
İstediğimiz her yerde çalamıyoruz. Genelde<br />
Ankara’da Yüksel ve Tunalı caddelerinde<br />
çalıyoruz. Çankaya Belediyesi’nin<br />
zabıta ekipleri bizleri engelliyor.<br />
Yaptığımız müziği gürültü olarak algılıyorlar.<br />
Koray Avcı gibi bir sanatçı da<br />
sokakta çalmıştır. Sokaktan çıkmıştır. İnsanlar<br />
kulaklıklarını takıp yürüyorsa sokak<br />
ve müzik arasında bir denklem var<br />
demektir. Yürüdüğümüzde bir ritimle<br />
yürüyoruz. Müziği engelleyebilmek<br />
mümkün değil aslında.<br />
39
Türk Sanat Müziği<br />
Solo Albümler Serisi<br />
“Gül Yazıcı”<br />
1. Derbeder bir aşıkım yurdum evim viranedir<br />
Beste: Zeki Duygulu<br />
Güfte: Zeki Duygulu<br />
2. Girdim yarin bahçesine gül dibinde gül-izar<br />
Beste: Osman Nihat Akın<br />
Güfte: Osman Nihat Akın<br />
3. Elbet bir gün buluşacağız<br />
Beste: Mustafa Seyran<br />
Güfte: Mustafa Seyran<br />
4. Gönlüm yaralı bilmiyorum yar bana n’oldu<br />
Beste: Kadri Şençalar<br />
Güfte: Kadri Şençalar<br />
5. Ben seni unutmak için sevmedim<br />
Beste: Amir Ateş<br />
Güfte: İlham Behlül Pektaş<br />
6. Keklik dağlarda şağılar<br />
Beste: Anonim<br />
Güfte: Faruk Nafiz Çamlıbel<br />
7. Kervanım geçmiyor kardan<br />
Beste: Zeki Duygulu<br />
Güfte: Zeki Duygulu<br />
8. Aksaray’dan geçer iken çevirdiler yolumu<br />
Beste: Anonim<br />
Güfte: Anonim<br />
9. Söylenmemiş gizli kalan<br />
Beste: Ahmet Kadri Rizeli<br />
Güfte: Kutsal Göktürk
BURHAN ŞEŞEN İLE<br />
Merhaba sevgili müzikseverler<br />
Sonbahar’ın ilk günlerindeyiz...<br />
Nedense sonbahar hep hüzünle eşdeğerdir tüm şarkılarda..<br />
Sezen Aksu, Teoman, Tual, Feridun Düzağaç, Ahmet Özhan,<br />
Levent Yüksel, Yıldırım Gürses başta olmak üzere bir çok değerli<br />
yorumcu “sonbahar” temalı şarkılara imza atmışlardır.<br />
Sadece müzikle ilgilenen sanatçılar değil çok değerli şairlerimiz de<br />
sonbaharın hüznünü kendilerine göre aktarmışlardır sayfalara..<br />
Kimler mi? Nazım Hikmet, Atilla İlhan, Ümit Yaşar Oğuzcan, Turgut Uyar,<br />
Cemal Süreya, Metin Altıok, Ataol Behramoğlu ve onlarcası...<br />
Sonbahar gerçekten de farklı bir mevsimdir üreten insanlar için...<br />
Bahar’ın coşkusu, yazın tembelliği, kışın içe kapanıklığı yoktur sonbaharda.<br />
Her ne kadar hüzünlü de olsa içinde acı, karamsarlık, umutsuzluk<br />
barındırmaz bu pastel mevsim...<br />
Bence insanın iç muhasebesini yapacağı bir dönem; dertleşeceği,<br />
sırlarını anlatacağı bir dosttur sonbahar.<br />
Bizim de 1986 yılında çıkan ilk albümümüz sonbaharın gelişini anlatan<br />
“Bir Yaz Daha Bitiyor” isimli long-playdi.<br />
Gelin bu özel mevsimi, müziğini Gökhan Şeşen ve benim, sözlerini<br />
İlhan Şeşen’in yazdığı bu şarkıyla karşılayalım biz de...<br />
Hepinize mutlu sonbaharlar...<br />
BİR YAZ DAHA BİTİYOR<br />
bir yaz daha bitiyor<br />
gökyüzü bulutlandı<br />
dalgalar yorgun ağır<br />
kıyıda soluklanırlar gibi...<br />
çadırlar söküldüler<br />
pansiyonlar boşaldı<br />
ağırlaştı yürekler<br />
ayrılıklar bir oyun gibi...<br />
bir yaz daha umutlar umutsuzluklar gizlice<br />
biraz daha doyumsuz biraz daha aşklar ümitsizce...<br />
tatlı sözler vefakar<br />
adresler telefonlar<br />
verilip alındılar<br />
sanki aranacaklar gibi...<br />
bir yaz daha umutlar umutsuzluklar gizlice<br />
biraz daha doyumsuz biraz daha aşklar ümitsizce...<br />
bir yaz daha bitiyor...<br />
41
BİR DÜNYA KONSER<br />
Eylül’de<br />
İSTANBUL<br />
Açıkhava’da Tarkan zamanı...<br />
Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi, Eylül ayı boyunca<br />
da yıldızları ağırlamaya devam ediyor. Tarkan, 1, 9, 10, 12 ve<br />
13 Eylül’de hayranlarıyla buluşacak.<br />
Açıkhava’da 2 Eylül’den itibaren sırasıyla Gülşen, Sertab Erener,<br />
Serkan Kaya, İlhan İrem, “Ata & Turka Müzik Show” projesiyle<br />
Ata Demirer, “Hayat Şarkılarda” konserinde ilk kez buluşacak<br />
Nükhet Duru ile Yaşar, Şebnem Ferah, Ziynet Sali ve Sıla<br />
sahne alacak.<br />
Cem Adrian, müzik hayatındaki 10. yılını 13 Eylül’de Bostancı<br />
Gösteri Merkezi’nde gerçekleştireceği konser ile kutluyor.<br />
Özel gecede, sanatçıya, Aylin Aslım, Derya Köroğlu, Halil<br />
Sezai, Redd, Hayko Cepkin, Hüsnü Arkan, Melis Danişmend,<br />
Murat Yılmazyıldırım ve Umay Umay gibi değerli isimler eşlik<br />
edecek.<br />
Emel Sayın ve Selami Şahin, bir döneme damgasını vurmuş<br />
olan gazino eğlencelerini, 4-5 Eylül’de KüçükÇiftlik Park’ta yeniden<br />
yaşatacak.<br />
Teoman ve Duman, İzmir, Ankara, Antalya ve Bursa’da devam<br />
edecek konser serisine 18 Eylül’de KüçükÇiftlik Park’ta başlayacak.<br />
Bu ay; Flört ve Hey Douglas, Serkan Soyak, Yüksek Sadakat,<br />
Sahte Rakı, Redd, Patron performanslarına ev sahipliği yapacak<br />
Bronx Pi Sahne’de, 17 Eylül’de Romanyalı progresif death<br />
metal dörtlüsü Taine, İstanbullu Thrown to the Sun ile birlikte<br />
sahne alacak.<br />
İstanbul Hayal Kahvesi’nde, Son Feci Bisiklet, Murat Yılmazyıldırım,<br />
Ediz Hafızoğlu-Nazdrave, Can Güngör, No Land, Adamlar,<br />
Vega, Vera, Güntaç Özdemir, Pinhani, Jehan Barbur, Saze,<br />
Bulutsuzluk Özlemi ve Cihan Mürtezaoğlu konserleri var.<br />
Jolly Joker İstanbul, Model, Yaşar, Ceyl’an Ertem, Yıldız Tilbe,<br />
Feridun Düzağaç, Fettah Can, Koray Avcı, Levent Yüksel, Halil<br />
Sezai, Yeni Türkü ve Mehmet Erdem’i konuk edecek.<br />
Jessie J İstanbul’da…<br />
Son hiti “Bang Bang” ile müzik listelerini altüst eden günümüzün<br />
çarpıcı pop idolü Jessie J, 11 Eylül’de, Volkswagen Arena’da<br />
hayranlarıyla buluşacak.<br />
Salon İKSV’de 10 Eylül’de multi-enstrümantalist, prodüktör ve<br />
müzisyen Luis Vasquez; post-punk, darkwave projesi The Soft<br />
Moon etkinliğini sahneleyecek.<br />
Aynı salonda 12 Eylül’de ABD’li folk-rock, indie-rock müzisyeni<br />
Angel Olsen konseri var.<br />
42
BİR DÜNYA KONSER<br />
yıldız yağmuru...<br />
ANKARA<br />
ANTALYA<br />
Yeni albümü “Tango” ile sevenlerinin<br />
karşısına çıkan Şevval Sam, geniş repertuvarıyla<br />
17 Eylül’de Muratpaşa<br />
Konuksever Stadı’nda Antalya’lılarla<br />
buluşacak.<br />
Antalya Jolly Joker’de, Eylül boyunca,<br />
Koray Avcı, Levent Yüksel, Haktan,<br />
Halil Sezai, Selami Şahin ve Model<br />
sahne alacak.<br />
Süperstar, sokak hayvanları için<br />
başkentte…<br />
Ajda Pekkan, 12 Eylül’de Fransa Büyükelçiliği<br />
Bahçesi’nde sahne alıyor.<br />
Sponsorlar ve bilet satışından elde<br />
edilecek tüm gelir, Türkiye’nin ilk ve<br />
modern Sokak Hayvanları Yaşam Parkı’nın<br />
hayata geçirilmesi için kullanılacak.<br />
Sahnelerden…<br />
Anadolu Rock’ın yaşayan efsanesi Erkin<br />
Koray, 10 Eylül’de, If Performans<br />
Hall’da başkentli hayranlarıyla buluşacak.<br />
Eylül ayı içinde, Ankara Jolly Joker’de<br />
sırasıyla Koray Avcı, Levent Yüksel,<br />
Serkan Kaya, Selami Şahin, Gökhan<br />
Tepe, Yıldız Tilbe, Yaşar, Model sahne<br />
alacak.<br />
Noxus’ta, 163 ve Bulutsuzluk Özlemi;<br />
Passage’da, Rocka ve New York Gypsy<br />
All-stars; Nefes Bar’da, Müdüriyet, Pluton,<br />
Hüsnü Arkan konserleri var.<br />
Salonlarda…<br />
Cem Adrian’ın Ankara konseri<br />
19 Eylül’de MEB Şura Salonu’nda…<br />
Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu,<br />
3, 10 ve 17 Eylül’de Şef Haluk Derinöz<br />
yönetimindeki ücretsiz konserlerle<br />
Resim Heykel Müzesi’nde olacak.<br />
İZMİR<br />
Sibel Can, 12 Eylül’de İzmir Kültürpark<br />
Açıkhava Tiyatrosu’nda hayranlarıyla<br />
buluşacak.<br />
Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu’nda, 16<br />
Eylül’de Cem Adrian sahne alacak.<br />
Ooze Venue’de ise bu ay Koray Avcı,<br />
Yüzyüzeyken Konuşuruz, Yeni Türkü,<br />
Halil Sezai, Simge Sağın, Hayko Cepkin,<br />
Mabel Matiz, Yaşar konserleri var.<br />
Yaşar, 4 Eylül’de de Hayal Kahvesi Çeşme<br />
sahnesinde!<br />
43
BİR DÜNYA FESTİVAL<br />
FESTİVALLERDEN<br />
Aspendos’ta opera ve bale<br />
zamanı!<br />
22. Aspendos Uluslararası Opera ve Bale<br />
Festivali 5-24 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek.<br />
Avrupa Festivaller Birliği’ne 2003’te giren<br />
ve İngiltere’de yayınlanan Independent<br />
gazetesinin; dünyanın dört bir yanında<br />
düzenlenen opera festivalleri arasında<br />
yaptığı araştırmada en iyi 10 festival arasında<br />
5. sırada yer verdiği Aspendos Uluslararası<br />
Opera ve Bale Festivali, 22. kez düzenleniyor.<br />
Festival boyunca, evrensel müziğin sesi<br />
2000 yıllık Aspendos Antik Tiyatrosu’nun<br />
sunduğu olağanüstü akustikle Antalya’nın<br />
eşsiz doğasında yankılanacak.<br />
Festival, 5 Eylül Cumartesi günü, Mersin ve<br />
Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin vereceği<br />
Gala Konseri ile başlayacak.<br />
8 Eylül’de İzmir-Mersin-Antalya Devlet<br />
Opera ve Balesi sanatçıları,<br />
Igor Stravinsky’nin “Ateş Kuşu-İlkbahar<br />
Ayini” adlı balesini sahneleyecek.<br />
Ankara Devlet Opera ve Balesi, 11 Eylül’de<br />
Revaz Gabichvadze’nin “Hamlet” balesi,<br />
16 Eylül’de Selman Ada’nın “Ali Baba & 40”<br />
operasıyla Antik Tiyatro’ya çıkacak.<br />
20 Eylül’de Kore Ulusal Operası ile Antalya<br />
Devlet Opera ve Balesi, June Hee Lim’in<br />
“Ruh İkizi” operasını sahneye taşıyacak.<br />
23 ve 24 Eylül’de Antalya Devlet Opera ve<br />
Balesi ile Türksoy Opera ve Bale Yıldızları’nın<br />
konserleri var.<br />
54<br />
“İstanbul nefes alıyor!”<br />
4. Uluslararası Klarnet Festivali<br />
10-20 Eylül tarihleri<br />
arasında İstanbul’da!<br />
Toplum İçin Sanat Derneği (TOİSAD) tarafından<br />
gerçekleştirilen festivalin sanat<br />
direktörlüğünü dünyaca ünlü klarnet sanatçısı<br />
Serkan Çağrı üstleniyor.<br />
“İstanbul Nefes Alıyor” sloganı ile yola çıkan<br />
Uluslararası Klarnet Festivali, İstiklal Caddesi’nde,<br />
13 Eylül’de saat 13:00’te rengarenk<br />
bir karnaval - kortej ile başlayacak. Tarihi<br />
Beyoğlu tramvayına eklenen özel sahne<br />
de coşkuyu artıracak. Festival boyunca<br />
şehrin pek çok noktasında, meydanlarda,<br />
metro istasyonlarında, Ada vapurlarında<br />
konserler gerçekleşecek.<br />
Festivalin ana konserleri, 17, 18 ve 19 Eylül<br />
akşamları CRR Konser Salonu’nda düzenlenecek.<br />
17 Eylül’deki “Ustaya Saygı” konserinde<br />
Barış Manço anılacak. Sanatçının unutulmayan<br />
şarkılarını Cansu, Doğukan Manço,<br />
Fettah Can, Gökhan Tepe, Hakan Aysev,<br />
Keremcem, Mine Mucur, Öykü Gürman,<br />
Yavuz Bingöl ve Zara, klarnet sanatçısı Serkan<br />
Çağrı eşliğinde icra edecek.<br />
18 Eylül’de caz ve gypsy müziğinin karışımıyla<br />
damaklarda muhteşem bir lezzet
Nilüfer Müzik Festivali<br />
Bursa Nilüfer Belediyesi’nin, ilk kez düzenleyeceği<br />
Nilüfer Müzik Festivali, Balat<br />
Ormanı’nda 5-6 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek.<br />
Yerli ve yabancı bir çok sanatçının sahne<br />
alacağı Nilüfer Müzik Festivali’nin öne çıkan<br />
isimleri Şebnem Ferah ve MFÖ.<br />
Festivalin tüm bilet geliri Tohum Kütüphanesi<br />
Projesi’ne destek vermek için Ekoloji<br />
Derneği’ne bağışlanacak.<br />
BİR DÜNYA FESTİVAL<br />
Avrupa...<br />
Bodrum 6. Barok Müzik<br />
Festivali<br />
Karya Kültür ve Sanat Derneği’nin (KAR-<br />
SANAT) her yıl düzenlediği Bodrum Barok<br />
Müzik Festivali’nin altıncısı, 4- 5 ve 6 Eylül<br />
tarihlerinde, 3 bin yıllık tarihi Antik Tiyatro’da<br />
gerçekleştirilecek.<br />
Üç gün sürecek festivale yerli ve yabancı<br />
19 sanatçı konuk olacak. 4 Eylül’de Karya<br />
Türk Müziği Topluluğunun “Bir Hoş Sada”<br />
adını verdikleri açılış konseriyle başlayacak<br />
olan festival, 5 Eylül’de Karya Barok<br />
Topluluğunun “Venedik Karnavalı” adlı<br />
konseriyle devam edecek. 6. Bodrum<br />
Barok Müzik Festivali, 6 Eylül’de, Avusturya’dan<br />
Les Accords Extraordinaires Topluluğunun<br />
“Sıra Dışı Akorlar” adlı konseriyle<br />
son bulacak. Saat 21.00’de başlayacak<br />
konserlerin tümü halka açık ve ücretsiz<br />
olarak gerçekleşecek<br />
bırakan NY Gypsy All Stars, Hindistan’ın<br />
perküsyon üstadı Trilok Gurtu, çağdaş<br />
Türk müziğinin önde gelen isimlerinden<br />
piyanist Tuluğ Tırpan’ın yer aldığı “Dünya<br />
Tek Nefes” konseri var.<br />
Rebetiko müziğinin güçlü sesi, Yunanistan’ın<br />
dünyaca ünlü ismi George Dalaras<br />
ile Türkiye’nin güçlü nefesi klarnet sanatçısı<br />
Serkan Çağrı’yı buluşturan “Sevda<br />
Sesleri” konseri 19 Eylül’de…<br />
Uluslararası Klarnet Festivali’nde sahneye<br />
çıkacak müzisyen ve gruplar arasında Ivo<br />
Papazov ve Trakia Band, The Dakato Jim<br />
Band, Ghassan Abu Haltam ve Umman<br />
Rouh Trio, Barcelona Gipsy Klezmer<br />
Orchestra da yer alıyor.<br />
Carnaval Latino<br />
Latin müziği tutkunlarını bir araya getiren<br />
Carnaval Latino, 6 Eylül’de İstanbul Life<br />
Park’ta gerçekleşiyor. Salsa, cha cha ritimleri<br />
ve Latin Amerika’nın esintileriyle tarzını<br />
şekillendiren Mercadonegro Orkestrası,<br />
renkli karakterleri ve durmadan dans ettiren<br />
temposuyla Rodrigo ve dansçıları,<br />
Türkiye’ye Latin müziği sevdiren Ayhan Sicimoglu<br />
& Latin All Stars, festivalde sahne<br />
alacak isimler arasında...<br />
Lollapalooza Berlin<br />
1991’de Amerika Birleşik Devletleri’nde<br />
başlayan yılında başlayan Lollapalooza;<br />
Arjantin, Brezilya ve Şili’den sonra ilk kez<br />
Amerika kıtaları dışına çıkıyor. Alternative<br />
rock, punk rock, heavy metal, pop, hip<br />
hop, EDM müzisyenleriyle hayranlarını buluşturan<br />
festivale Berlin’deki eski havalaanı<br />
Flughafen Tempelhof ev sahipliği yapacak.<br />
Lollapalooza Berlin 12-13 Eylül’de…<br />
Bestival 2015<br />
Büyük Britanya’nın güneyindeki Wight<br />
Adası’nda 10-13 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek<br />
Bestival, 4 günlük bir müzik şöleni<br />
vaat ediyor. Bu yıl “Aşk Yazı” temasıyla düzenlenen<br />
festivalin katılımcı listesinde<br />
Duran Duran, The Chemical Brothers ve<br />
Missy Elliott isimleri öne çıkıyor.<br />
45
Müzik Kitaplığı<br />
-Tozlu Raflardan-<br />
Neşet Ertaş Kitabı Gönül Dağında Bir Garip<br />
Haşim Akman / İş Bankası / Nehir Söyleşi / 2006<br />
“Bu türkü de mi onunmuş?”<br />
Türkü seven, türkülerle ilgilenen,<br />
türkü dinleyenler arasında bu şaşkınlığı<br />
yaşamayan yoktur. Aklımıza,<br />
dilimize ve gönlümüze takılan;<br />
kimindir, ne zaman yakılmıştır diye<br />
düşünmeden çaldığımız, söylediğimiz,<br />
mırıldandığımız türküler, bir<br />
de bakarız, Neşet Ertaş’ındır.<br />
Şimdiyi, tam şu anda içinde bulunduğumuz<br />
ruh halini anlatan<br />
türküler de onundur, çok uzak<br />
geçmişlerin, artık çoktan gerilerde<br />
bıraktığımızı zannettiğimiz başka<br />
hayatların, başka toprakların sesini<br />
havalandırarak bize getiren türküler<br />
de... Bir bakarsınız gönlünüzün<br />
bam telinden yakalanmış, takılıp<br />
kalmışsınızdır Neşet Ustanın binlerce<br />
yıllık Abdal birikiminin ürünü gırtlak nağmelerine.<br />
Neşet Ertaş, sadece türkülerinin havalarıyla, bugüne kadar aşılamayan ses ve saz<br />
ustalığıyla havalandırmaz insanı. Türkü sözleriyle, pek açığa vurmadığı düşünce<br />
dünyasının kapısını aralar: “Evvelim sen oldun, ahirim sensin/ Batınım sen oldun,<br />
zahirim sensin” diyerek çarpar insanı. “Biz erkekler olarak insanoğluyuz. İnsan, bizim<br />
analarımızdır. Biz erkekler olarak insanoğluyuz ve insana benzeriz. Onların<br />
yüzü suyu hürmetine biz de insanız” diyen engin gönlün kaynağına, türkü sözlerinde<br />
kapısı aralanan Neşet Ertaş’ın o saklı iç dünyasına, bu kitapla gireceksiniz.<br />
Ruhi Su Ezgili Yürek Şiirler-Yazılar-Konuşmalar<br />
Everest Yayınları / 2006<br />
“Ruhi Su’nun dünyasının kapılarını<br />
aralamak için türküleri kadar önemli<br />
olan bir başka kapı da söyleşileri,<br />
yazıları... Kendi kaleminden, kendi<br />
ağzından düşündükleri, yaptıkları,<br />
yapmayı amaçladıkları… Ezgili Yürek,<br />
Türkiye’nin modern çağının en önemli<br />
kültür insanlarından birinin dünyasına<br />
çağırıyor sizi. Zamanın akışına direnmeyi<br />
başarmış bir ustanın dayandığı<br />
ve gücünü aldığı kaynakları bilmek,<br />
tüm kültürel hayatımız üzerine bulanıklaşmış<br />
görüşlerimizi berraklaştırmamıza<br />
yardımcı olacaktır mutlaka.”<br />
İşte Benim<br />
Zeki Müren<br />
Yapı Kredi Yayınları / 2014<br />
Şarkılara duygu seren, çilelere göğüs<br />
geren, dertli gönüllere giren “İşte Benim<br />
Zeki Müren” sergi kataloğu, sanatçının<br />
kendi koleksiyonunda bulunan<br />
fotoğrafları, desenleri, kostümleri, gözlükleri,<br />
plakları, şiirleri, gazete ve dergi<br />
kupürleri ve arşiv görüntülerinden oluşuyor.<br />
Katalog, 50’li yıllardan 1980’lerin ortalarına<br />
uzanan zaman diliminde hayatını<br />
milyonların gözü önünde geçirmiş<br />
bir yıldızın belgeseli niteliğini taşıyor.<br />
Giydiği fraklar, doldurduğu plaklar,<br />
yüzdüğü plajlar, okuduğu okullar, boyadığı<br />
desenler, bindiği otomobiller,<br />
çıktığı seyahatler, dostlarıyla paylaştığı<br />
geceler, sinemada ve tiyatroda<br />
oynadığı karakterler bir bir mercek altına<br />
alınırken, okuyucular Türkiye’nin<br />
modernleşme serüvenine, toplumsal<br />
dönüşümüne ve değişen eğlence alışkanlıklarına<br />
dair zengin ipuçları elde<br />
edecek.<br />
46
-Yeniler-<br />
BİR DÜNYA KİTAP<br />
Müzik Atlası Ulrich Michels, Gunter Vogel<br />
Alfa Yayıncılık<br />
“Almanya’nın en bilinen müzik kaynaklarından<br />
olan Müzik Atlası, müziğin<br />
kuramsal temellerine dair ayrıntılı<br />
bir bakış sunmaktadır. Öte yandan<br />
müzik tarihini, tarihöncesi çağların<br />
kadim anıtsal eserlerinden günümüzün<br />
elektronik ve eğlence müziğine<br />
varana dek ayrıntılı ve özlü bilgilerle<br />
gözler önüne serer. Nota örnekleriyle,<br />
haritalarla, kronolojik cetveller ve müziğe<br />
dair başka birçok önemli bilgiyle<br />
dolup taşmaktadır. Metin sayfalarını<br />
destekleyen 250’den fazla renkli sayfa<br />
müzikal yapıları daha belirgin ve anlaşılır<br />
kılarken öğrenmeyi de daha zevkli<br />
hale getirir.”<br />
Gelenekten Geleceğe Makamsal Türk Müziği<br />
Ülkü Özgür, Salih Aydoğan / Arkadaş Yayıncılık<br />
Halk Türküleri<br />
Gülay Mirzaoğlu / Akçağ Yayınları<br />
“Dinlenmemiş bir türkü, okunmamış bir mektup<br />
gibidir. O isimsiz mektubu okumak; türkünün,<br />
belki de yaşamı değiştirecek mesajını çözmek gerekir…<br />
Türkülerimiz, el emeği göz nuru bir kilimin<br />
parlak renkleri gibi, baştan sona güçlü duygularla<br />
yiğitliği ve güzelliği, aşkı ve ayrılığı, yürekleri<br />
dağlayan gurbeti anlatır. Bu anlatım musıkinin<br />
gölgesinde, sınırsız içtenliğiyle öylesine etkili dil<br />
oluşturur ki, parlak ve berrak renkler gibi, güçlü<br />
duygularla yoğrulmuş türkülerin bu büyülü dilini<br />
biraz olsun anlamak gerekir. Türküler toplumun<br />
geçmişten gelen en güçlü sesidir. Güçlü sesler,<br />
gizemli öyküler, eşsiz bir sanatta, ancak böylesine<br />
güzel dile getirilebilir…”<br />
Kitaplarla ilgili metinler, tanıtım bültenlerinden alınmıştır.<br />
“Besteciler üretici kimlikleriyle ezgileri ilmek<br />
ilmek dokurken, müzik bilimciler<br />
araştırmacı kimlikleriyle kaynakları didik<br />
didik taramışlar, ses ve saz sanatçıları ise<br />
farklı çevre ve ortamlarda halkla buluşarak<br />
repertuarı paylaşmışlardır. Derneklerdeki<br />
aktarım etkinlikleri bir yana bırakılırsa, bu<br />
üretme, araştırma ve paylaşma çabalarına<br />
karşılık, Türk müziğinin eğitim- öğretim<br />
boyutu birçok nedene bağlı olarak yıllar<br />
yılı bu zincirin dışında kalmıştır. Bu kitapla,<br />
Türk müziğine bu kez bir müzik eğitimcisi<br />
anlayışı, kavrayışı ve sorumluluğuyla yeni<br />
bir katkı sağlanmaya, zincirin halkalarını<br />
tamamlamaya çalışılmaktadır.”<br />
Dünya Müziği<br />
Philip V. Bohlman<br />
Dost Kitabevi Yayınları<br />
“Kısaca dünya müziği olarak adlandırılan<br />
kültürel çeşitliliğin özünde<br />
bir karşılaşmalar tarihi olduğu önermesini<br />
savunuyor bu çalışma. Hac<br />
kafilelerinin terennüm ettiği ilahilerden<br />
Yiddiş halk şarkılarına, melez<br />
müziklerden ulusal marşlara kadar<br />
çok geniş bir yelpazede tartışıyor temel<br />
öncüllerini. Bugün de süregelen<br />
bu karşılaşmaların çoğu kez müzikal<br />
bağlamda verilen basit yanıtları aşan<br />
bir kültürel çokrenklilik sunduğunu<br />
ileri sürüyor. Grammy Ödüllerinden<br />
Marley ve Dibango’ya, Eurovision Şarkı<br />
Yarışmasından Bartók’un derlediği<br />
halk şarkılarına, ilk öncülerden modern<br />
kayıt-miksaj stüdyolarına kadar<br />
dünya müziğinin tarihsel seyrine dair<br />
sanatsal ve etnolojik bir çözümleme.”<br />
47
BİR DÜNYA ALBÜM<br />
Bir Dünya Albüm<br />
-Yeniler-<br />
Merve Özbey<br />
“Yaş Hikayesi”<br />
Merve Özbey, Ebru Gündeş ve Bengü<br />
gibi isimlerin vokalistliğini yapmasının<br />
ardından ilk albümünü yayınladı. Kayıtta<br />
önceden birlikte çalıştıkları Erdem Kınay’ın<br />
besteleri dikkat çekiyor. Özbey’in<br />
albümü beste ve söz açısından yeni nesil<br />
fantezi etkilenimli Türk pop’u için gayet<br />
iyi bir noktada bulunsa da, Özbey’in sesi<br />
-özellikle bu tür için- alışılagelmiş kalınlıkta<br />
olmadığından bazı dinleyiciler için<br />
alışması zor bir deneyim olabilir. “Yaş Hikayesi”,<br />
Türkçe pop ve yaz ikilisi için iyi bir<br />
tercih.<br />
Hasan Gürol<br />
“Sen Hayatsın”<br />
Hasan Gürol’un 5 şarkıdan oluşan<br />
“Sen Hayatsın” EP’sinde tüm sözler ve<br />
besteler sanatçının kendisine ait. Kısa<br />
albümde, Gürol’un gerek sözleri, gerek<br />
beste anlayışı açısından özgün müzik<br />
etkilenimli bir pop tınısı dikkat çekiyor.<br />
Albümden yayınlanan ilk şarkı ve şarkıya<br />
ait video “Ben Benim”de de bu durum<br />
hakim. Gürol’un sakin ve iddiasız<br />
duran vokalini de es geçmemek lazım.<br />
Hayat<br />
“Eski<br />
Günlerdeki<br />
Gibi”<br />
“Eski Günlerdeki Gibi” bir EP, 4 şarkılık bir<br />
kısa albüm. Okan Atakay ve Elcil Gürel<br />
Göçtü’nün söz-besteleri ile kaydedilen<br />
albümde yaylıların da etkili olduğu “Sılavari”<br />
bir tını mevcut. Kalbe dokunma<br />
amacının hemen her noktasında hissedildiği<br />
kısa albüm, tatil yöreleri kafe ve<br />
plajlarının sıklıkla çalabileceği bir havaya<br />
sahip. Özenli bir prodüksiyonun<br />
albümün tamamında dikkat çektiğini<br />
de eklemekte fayda var.<br />
Ziynet Sali<br />
“No: 6”<br />
Sıla Gençoğlu, Efe Bahadır, Mete Özgencil,<br />
Fatih Ahıskalı, Ozan Doğulu, İskender<br />
Paydaş, Efe Bahadır, Devrim Karaoğlu,<br />
Fatih Kocatürk. Sekiz Sıla Gençoğlu ve iki<br />
Mete Özgencil şarkısı. Ziynet Sali. Yılın en<br />
iyi Türk pop albümlerinden biri. Nokta.<br />
Gökhan Sezen<br />
“Asalet”<br />
TRT İstanbul Radyosu sanatçısı Gökhan<br />
Sezen 9 yıl aradan sonra yeni albümünü<br />
Türk Sanat Müziği dinleyicileriyle buluşturdu.<br />
Asalet, sanatçının 3. solo albümü...<br />
48
FKA twigs<br />
“M3LL155X”<br />
Tahliah Debrett Barnett’ın sahne ismi FKA twigs. Indietronica<br />
ana başlığı altında trip-hop ve PBR&B etkilenimli soundu bu<br />
EP’de de devam ediyor, ama biraz daha derinlere uzanıyor<br />
sesler ve daha deneysel tınlayabiliyor. Entelektüel hissiyat ise<br />
kaydın her yerinde kendini rahatça belli ediyor. Kısa albümler<br />
genelde yılın en iyi albümleri listelerinde yer bulamaz ama yılın<br />
en iyi albümlerinden biri ile karşı karşıyayız. Gece ve karanlıkla<br />
beraber denemeniz ise önerimizdir.<br />
Murat EKŞİ<br />
trtbirdunyamuzik@gmail.com<br />
Tame Impala<br />
“Cuments”<br />
Avustralya Perth’lü indie psikedelik-rock grubu Tame<br />
Impala’nın bir önceki çok başarılı albüm “Lonerism”den sonra<br />
ne yapacağı merak konusuydu. Daha pop tınlayan, temiz<br />
soundlu, iletmek istediğini daha açık ve net ifade eden ve bunlarla<br />
beraber beste kıvraklığı ve vuruculuğunu bir adım öteye<br />
taşıyan “Currents” ile yanıt geldi. Psikedelik-rock tarafındaki ilgililer<br />
kadar bağımsız müzik dinleyicilerinin de aynı oranda kalbini<br />
çalabilecek ve hatta derinlerden popülerlik yüzeyine kadar uzanabilecek<br />
bir iş “Currents”. “2015 en iyi albümler listelerinin hemen<br />
hepsinde bir kez daha Tame Impala olacak!” öngörüsüyle<br />
sözlerimizi bitirelim.<br />
ABD’li dream-pop devi yeni albümünü bizlere sundu. Konu<br />
Beach House ise beklenti elbette çok yüksek. Yine rüyalarımızın,<br />
hayallerimizin hülyalı seslerle ifadesi, doğrudan<br />
duyguları hedef alan beste ve sözler iş başında ve fakat keskinlikleri<br />
ve vuruculukları bir önceki başyapıt “Bloom”a göre<br />
daha az. Bulutların üzerindeymişcesine bir ses örgüsü ve<br />
dinleyeni ele geçirme eylemi yine dream-pop’un bu büyük<br />
grubunun basitçe yaptığı işler olarak dikkat çekiyor. Yılın en<br />
iyi albümleri listesi için yukarılarda bir yer lütfen!<br />
Miguel “Wildheart”<br />
Miguel Jontel Pimentel (Miguel)’in üçüncü albümü<br />
“Wildheart”. Miguel zaman içerisinde müziğine mesafeyi ve soğukluğu<br />
artırarak nu-soul ve PBR&B janrlarına iyice yerleşti. “Wildheart”<br />
tam da bu tarzların ifade ettiği tanım kümesine denk<br />
düşüyor. Miguel kendini ifade ederken elektronik tınılardan<br />
kısmen uzak durarak, gitarlar ve organik bir örgü de kullanarak<br />
gerçekçiliğini ortaya koymuş bu albümde. Son derece çekici<br />
bir sound ortaya çıkmış böylelikle. Harika besteler ve düzenlemeleri<br />
de ekleyin. Bu ayki diğer albümlerimiz gibi prestijli yayın<br />
organlarındaki 2015 yıl sonu en iyi albümler değerlendirmelerinde<br />
yukarılarda yer bulacak bir kayıt<br />
“Wildheart”.<br />
49
Cahit CESUR<br />
cahit.cesur@trt.net.tr<br />
24 Eylül 1996<br />
“Sanat Güneşi”nin vedası<br />
6 Aralık 1931 tarihinde Bursa’da doğan<br />
Zeki Müren, Bursa’da başladığı orta öğrenimini<br />
İstanbul’da Boğaziçi Lisesi’nde<br />
tamamladı. Henüz ilkokuldayken yeteneği<br />
öğretmenleri tarafından keşfedildi<br />
ve müzikli okul müsamerelerinde başrolleri<br />
oynamaya başladı. Ortaokulu yine<br />
Bursa’da, Tahtakale’deki 2. Ortaokulda<br />
tamamladı. Ortaokulu bitirdikten sonra<br />
babasına İstanbul’a gitme arzusunu dile<br />
getirdi. Babasının da onayıyla kaydolduğu<br />
İstanbul Boğaziçi Lisesi’ni birincilikle<br />
bitirdi. İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar<br />
Akademisi’nin Yüksek Süsleme Bölümü<br />
Sabih Gözen atölyesinden mezun oldu.<br />
Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarından<br />
başlayarak pek çok yerde sergiledi.<br />
Bursa’da Tanburi İzzet Gerçeker’den solfej<br />
ve usul dersleri aldı. 1949 yılında, Boğaziçi<br />
Lisesi’nde okurken Agopos Efendi<br />
ile Udi Kirkor’dan aldığı musiki dersleriyle<br />
eğitimini sürdü. Daha sonra, fasıl musikisini<br />
iyi bilen ve geniş bir repertuvarı olan<br />
Şerif İçli’den çeşitli eserler meşk etti; Refik<br />
Fersan’dan, Sadi Işılay’dan, Kadri Şençalar’dan<br />
yararlandı.<br />
1950’de sınavla İstanbul Radyosu’na girdi.<br />
İstanbul Radyosu’nda 1951’de, canlı<br />
olarak yayımlanan bir programda ilk<br />
radyo konserini verdi ve bu konseri çok<br />
beğenildi. Bundan sonra Türkiye radyolarında<br />
düzenli olarak okumaya başladı.<br />
Radyo programları 15 yıl sürdü; bunların<br />
çoğu canlı yayın programlarıydı. Müren<br />
bundan sonra kendini daha çok sahne<br />
ve plak çalışmalarına verdi.<br />
Zeki Müren 600’ü aşkın plak, kaset, CD<br />
doldurdu. Plağa okuduğu ilk şarkı Şükrü<br />
Tunar’ın “Bir Muhabbet Kuşu” güfteli şarkısıdır.<br />
Müren 1955’te, “Manolyam” adlı<br />
şarkısıyla Türkiye’de ilk kez verilen Altın<br />
Plak Ödülü’nü kazandı. Zeki Müren Türkiye’de<br />
en çok konser veren ses sanatçılarının<br />
başında gelmektedir. Bir yılda 100<br />
konser verdiği dönemler olmuştur.<br />
200 dolayında şarkı besteledi. 17 yaşındayken<br />
bestelediği “Zehretme Hayatı<br />
Bana Cânânım” mısraıyla başlayan acemkürdi<br />
şarkı ilk bestesidir. “Şimdi Uzaklardasın<br />
Gönül Hicranla Doldu” (suzinâk),<br />
“Manolyam” (kürdilihicazkâr), “Bir Demet<br />
Yasemen” (nihavend), “Gözlerinin İçine<br />
Başka Hayal Girmesin” (nihavend) güfteli<br />
eserler, sık sık okunan, en sevilen şarkılarındandır.<br />
Zeki Müren, 1954’te “Beklenen Şarkı” adlı<br />
filmde sinema oyunculuğuna başladı.<br />
Büyük bir ticari başarı kazanan bu filmden<br />
sonra şarkılarının çoğunu kendisinin<br />
bestelediği 18 filmde daha oynadı.<br />
1955’te Arena Tiyatrosu’nca sahneye<br />
koyulan “Çay ve Sempati” adlı oyunda da<br />
başroldeki oyuncuydu. Ayrıca “Bıldırcın<br />
Yağmuru” isimli bir şiir kitabı vardır.<br />
Zeki Müren, kalp rahatsızlığı ve şeker<br />
hastalığı yüzünden 1980’den sonra sahne<br />
hayatından ve musikiden uzaklaştı.<br />
Bodrum’daki evine kapandı, münzevi bir<br />
hayat yaşadı. 24 Eylül 1996 Çarşamba<br />
günü, TRT İzmir Televizyonu’nda kendisi<br />
için düzenlenen tören sırasında geçirdiği<br />
kalp krizi sonucu öldü. Kabri, doğum yeri<br />
olan Bursa’da Emir Sultan Mezarlığı’ndadır.<br />
50
Musiki Muallim Mektebi<br />
(MMM) Ankara’da açıldı.<br />
ZAMAN TÜNELİ<br />
29 Eylül 1887 01 Eylül 1924 10 Eylül 1945<br />
İlk gramofon patenti,<br />
Alman mucit Emil Berliner<br />
tarafından alındı.<br />
Gramafona kayıt yapma çalışmalarıyla<br />
tanınan Alman asıllı Amerikalı mucit<br />
Emile Berliner ilk gramofon patentini<br />
aldı. Berliner bu önemli buluşunu gerçekleştirdikten<br />
sonra The Berliner<br />
Gramophone Company şirketini 1895’te<br />
The Gramophone Company şirketini<br />
1897’de Londra’da, Deutsche Grammophon<br />
şirketini 1898’de Almanya<br />
Hanover’de ve Berliner Gramophone<br />
Company of Canada şirketini de 1899<br />
yılında Montreal’de kuracaktır.<br />
1924 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün<br />
emri ile Ankara Cebeci’de bulunan 3<br />
katlı kerpiç bir bina, Cumhuriyetin ilk<br />
Müzik Öğretmen Okulu (Musiki Muallim<br />
Mektebi) olarak hizmet vermeye<br />
başladı. Daha sonra 1928 yılında Avusturyalı<br />
mimar Ernest Arnold Egli tarafından<br />
projelendirilen bina, 1938 yılında<br />
eklenen yeni mekânlarla genişleyerek<br />
genç Cumhuriyetimizin ilk “Devlet Konservatuvarı”<br />
olacak ve 1985 yılında yeni<br />
binasına taşınıncaya kadar geçen süre<br />
içerisinde; ünleri ülke dışına taşan birçok<br />
sanatçıyı yetiştirecekti.<br />
15 Eylül 1972<br />
Ulvi Cemal Erkin 65<br />
yaşında yaşamını yitirdi.<br />
Birinci kuşak çağdaş Türk müziği<br />
bestecileri arasında yer alan Erkin,<br />
Ankara’da hayata gözlerini yumdu.<br />
Besteciliğin yanı sıra orkestra şefliği,<br />
piyano öğretmenliği ve Türkiye<br />
Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında açılan<br />
müzik kurumlarında yöneticilik yaparak<br />
müzik devriminin sevilmesi<br />
ve yaygınlaştırılması konusunda öncülük<br />
etmiştir. Müzik tarihinde Türk<br />
Beşleri adıyla anılan sanatçılar arasında<br />
yer alır.<br />
Porto Riko’lu şarkıcı Jose<br />
Feliciano dünyaya geldi.<br />
Doğuştan kör olarak 11 çocuklu bir ailede<br />
dünyaya gelen Porto Riko’lu şarkıcı<br />
Jose Feliciano kendine özgü gitar ve vokal<br />
tekniğiyle büyük bir şöhrete kavuştu.<br />
17 yaşında, ailesini geçindirebilmek için<br />
okuldan ayrıldıktan sonra çeşitli yerlerde<br />
sahne almaya başlayan sanatçı, 23 yaşında<br />
çıkardığı “Feliciano” adlı albümü ile<br />
Grammy Ödülü kazandı. “Rain”,<br />
“The Gypsy” ve “California Dreaming”<br />
en bilinen şarkılarıdır.<br />
15 Eylül 1975<br />
Pink Floyd’un<br />
“Wish You Were Here”<br />
albümü piyasaya çıktı.<br />
Pink Floyd, felsefi şarkı sözleri, yenilikçi albüm<br />
kapakları, etkileyici sahne şovları ile<br />
dünya çapında en çok albüm satmış ve<br />
modern müzik tarihini etkilemiş, dünya<br />
çapında başarıya ulaşmış rock grubudur.<br />
Grup, dünyada en çok satan rock albümü<br />
“Dark Side of the Moon”dan sonra “Wish<br />
You Were Here” adlı albümü piyasaya çıkardı.<br />
Pink Floyd’un en önemli albümlerinden<br />
birisi olan “Wish You Were Here”,<br />
grubun kurucularından David Gilmour<br />
ve Rick Wright’a göre ise grubun en iyi<br />
albümü.<br />
51
ZAMAN TÜNELİ<br />
20 Eylül 1985 18 Eylül 1993<br />
Ruhi Su geçirdiği beyin<br />
kanaması sonucu hayata<br />
veda etti.<br />
Türk Halk Müziği sanatçısı Ruhi Su, geçirdiği<br />
beyin kanaması sonucu hayata veda<br />
etti. Türkülere olan tutkusu çocuk denecek<br />
yaşında başlamış ve neredeyse tüm<br />
hayatını Türk Halk Müziğine adamış olan<br />
Su, kayıtlarında, bilinen Türk Halk Müziği<br />
parçalarını bas bariton sesi ve bağlama<br />
eşliğinde kendine özgü üslubuyla yorumlamıştır.<br />
22 Eylül 2001<br />
Nida Tüfekçi vefat etti.<br />
Türk folklorunun müzik ve oyun dallarında<br />
yurt içinde ve yurt dışında seçkin<br />
bir yer edinmiş, kültürümüze yapmış<br />
olduğu katkılarla halk müziği dünyasına<br />
damgasını vurmuş olan Nida<br />
Tüfekçi, 1947’den itibaren Ankara Radyosu’nun<br />
Yurttan Sesler kayıtlarında ses<br />
ve saz sanatçısı olarak görev aldı, 1953<br />
yılından itibaren başta Ankara Radyosu<br />
olmak üzere TRT’nin birçok biriminde<br />
yöneticilik yapmış, yaptığı çalışmalarla<br />
Türk Halk Müziği’ne çok değerli katkılarda<br />
bulunmuştur. 1991 yılında Kültür<br />
Bakanlığı tarafından “Devlet Sanatçısı”<br />
unvanı verilen Nida Tüfekçi 18 Eylül<br />
1993 tarihinde İstanbul’da hayata gözlerini<br />
yumdu.<br />
Besteci ve müzik yorumcusu<br />
Fikret Kızılok hayatını<br />
kaybetti.<br />
Türk Hafif Müziğine beste ve yorumlarıyla<br />
çok büyük emek vermiş, kişiliğiyle<br />
kendinden sonra yetişen birçok sanatçıya<br />
örnek olmuş Fikret Kızılok, uzun süreli<br />
kalp rahatsızlığı sonucu hayata gözlerini<br />
yumdu. Kızılok özellikle Anadolu ezgilerinin<br />
rock formundaki düzenlemeleriyle<br />
büyük başarı sağladı. Tamzara, Hereke,<br />
Uzun İnce Bir Yoldayım, Güzel Ne Güzel<br />
Olmuşsun, Silifke’nin Yoğurdu, Ay Osman<br />
ve Benim Aşkım Beni Geçti bu türdeki<br />
çalışmalarından bazılarıdır.<br />
06 Eylül 2007<br />
İtalyan tenor Luciano<br />
Pavarotti öldü.<br />
Enrico Caruso’dan sonra opera dünyasının<br />
gördüğü en parlak tenor olan Luciano<br />
Pavarotti, 6 Eylül 2007’de Modena’daki<br />
evinde ailesi ve yakın dostlarının yanında<br />
hayata veda etti. Opera sanatına yepyeni<br />
bir çehre kazandıran, Sting ve U2 gibi<br />
popüler müzik dünyasının yıldızları ile bir<br />
araya gelip şarkı söylemekten çekinmeyen,<br />
operayı milyonlarca insana ulaştıran<br />
ve sevdiren bu sempatik tenor, pankreas<br />
kanserine yenik düştü.<br />
25 Eylül 2012<br />
Neşet Ertaş kansere yenik<br />
düştü.<br />
Abdallık geleneğinin son temsilcisi, Türk<br />
halk ozanı ve halk müziği şarkıcısı Neşet<br />
Ertaş yakalandığı prostat kanserine yenik<br />
düştü. Yaşamı boyunca Türk halkı tarafından<br />
çok sevilen ve adeta yaşayan bir<br />
efsaneye dönüşen Ertaş, kendisine teklif<br />
edilen Devlet Sanatçılığı unvanını kabul<br />
etmemişti. 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ<br />
Devlet konservatuarı tarafından fahri<br />
doktora ödülüne layık görülmüş, bağlamadaki<br />
tavrı ve türküleri konservatuvarlarda<br />
ders olarak okutulmuştur.<br />
52
Müziğin her rengi TRT radyolarında…<br />
BESTEKAR<br />
Türk Sanat Müziği bestekarlarının eşsiz<br />
eserlerinin en iyi icraları… Taksimden gazele,<br />
tangodan kantoya, saz eserlerinden<br />
beraber ve solo şarkılara kadar her form<br />
ve türden örnekler… Programın yapımcısı<br />
Alparslan KARAİBRAHİM. “Bestekar” her<br />
Çarşamba 16.05’te TRT Nağme’de…<br />
AVRUPA KONSERLERİ<br />
Programda Avrupa Yayın Birliğine üye<br />
ülkeler bünyesinde gerçekleştirilen konser,<br />
festival, resital gibi etkinliklerin kayıtları<br />
yer alıyor. Yapımcılığını Esra İLKKUR-<br />
ŞUN’un yürüttüğü “Avrupa Konserleri”<br />
Pazartesi günleri 10.30’da Radyo-3’te…<br />
BİZİM ELLER<br />
Türk Halk Müziğinin seçkin örneklerinin<br />
sunulduğu programın yapımcıları: İsmail<br />
BİNGÖL, Feridun Fazıl ÖZSOY, Mehmet<br />
ŞAHİN, Azer YILMAZ AYDIN, Hafize BAT-<br />
MAZ, Selma TALAR, Alev Devrim ALTUN,<br />
Hande Zeynep ŞENGÜL, Feyza YILMAZ,<br />
Cihat KALPAR, Gökhan KOZ. “Bizim Eller”<br />
her gün 17.00’de TRT Türkü’de…<br />
45 DEVİRLİK İZLER<br />
Türkiye, toplum, müzik, Türk pop müziği<br />
nerelerden nerelere gelmiş? Yaşanan<br />
toplumsal olaylar bu müziği nasıl etkilemiş;<br />
müzik ve yaşam birbirini nasıl beslemiş?<br />
45 Devirlik İzler, anılar, olaylar ve<br />
müzikler eşliğinde yakın geçmişin izlerini<br />
sürüyor. Didem Güneri Öztaşbaşı’nın Murat<br />
Meriç ile birlikte hazırlayıp sunduğu 45<br />
Devirlik İzler her pazartesi saat 16.00’da<br />
Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda…<br />
BAŞKA YOLLAR<br />
Ziya CELAYİRLİOĞLU, hazırlayıp sunduğu<br />
programda, Caz müziğinin son 30 yılından<br />
örnekleri dinleyicilerle buluşturuyor.<br />
“Başka Yollar” her salı 23.00’te, TRT Radyo-3<br />
caz kuşağında sizlerle...<br />
DAHA DÜN GİBİ<br />
Türkçe sözlü popüler müzik tarihimizde<br />
yer eden solist, topluluk ve orkestraların<br />
icraları ve tarihsel gelişimleri… Yapımcılığını<br />
Özkan PEKEŞEN’in üstlendiği “Daha<br />
Dün Gibi” her Cumartesi 21.00’de TRT<br />
FM’de...