Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
#EDITION
2024
5 0 . Y I L T A H R A N A N A D O L U L İ S E S İ
İZGE
İÇİNDEKİLER
06
İnsanlığın Geleceğini Yıldızlarla
Ölçmek
08
Evrenin Görünmeyen Yüzü
12
Geleceği Şekillendiren Dahi: Tesla
32
Evrenin Doğuşu
Büyük Patlama Teorisi
34
Uzayda bir Türk: Alper
Gezeravcı
36
Sırların Ardındaki Bilim Adamı:
Einstein ve Philadelphia Deneyi
18
Elektrikli Araçlar Temiz Yolculuğun Yol
Haritası mı, Yoksa Yeşil Yanılsama mı?
22
Türkiye'nin Karbon Ayak İzi: Emisyonlar,
Hedefler ve Sürdürülebilirlik Yolculuğu
24
Evrenin Gizemi Çözülüyor
40
Bunları Biliyor Muydunuz?
42
Sinema Tutkunlarına Özel
Unutulmaz Film Önerileri!
44
Bulmaca
26
Küçük Parçacık, Büyük
Gizemler
46
Kaynakça
28
Evrende Sonsuz Kuyu
Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.
Dünyada her şey için, yaşam için, başarı
için en gerçek yol gösterici bilimdir,
fendir. Bilim ve fennin dışında yol
gösterici aramak aymazlık, bilgisizlik,
doğru yoldan çıkmışlıktır. Yalnız bilimin
ve fennin yaşadığımız her dakikadaki
evrelerinin gelişimini anlamak ve
ilerlemelerini izlemek koşuldur. Bin, iki
bin, binlerce yıl önceki bilim ve fen dilinin
çizdiği genel kuralları, şu kadar bin yıl
önce bugün aynı biçimde uygulamaya
kalkışmak, elbette bilim ve fennin içinde
bulunmak değildir.
Ben, manevi miras olarak hiç bir
ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş
ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum.
Benim manevî mirasım ilim ve akıldır.
Benden sonrakiler, bizim aşmak
zorunda olduğumuz çetin ve köklü
zorluklar karşısında, belki gayelere
tamamen eremediğimizi fakat asla
taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber
edindiğimizi tasdik edeceklerdir.
Her işin esas hedefine kısa ve kestirme
yoldan varmak arzu edilmekle beraber,
yolun kabul edilebilir; mantiki ve özellikle
ilmi olması şarttır.
İnsan vücudu bir kürsüdür; zeka
cevherinin korunduğu yer olan başı,
üzerinde taşımak için kurulmuş bir
kürsü! Çünkü esas zekadır.
Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle
dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır Aynı
şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan
uzak, faydasız, zararlı ve bir takım
inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce
uğrar.
İnsanların hayatına, faaliyetine egemen
olan kuvvet, yaratma, icat yeteneğidir
İZGE | 4
Kıymetli Okurlar,
Atatürk'ün "Hayatta en Hakiki Mürşit İlimdir " sözleri rehberliğinde 50. Yıl
Tahran Anadolu Lisesi olarak İZGE fizik-bilim Dergisinin 2. Sayısını
çıkarıyoruz. Emeği geçen başta Ebru Akı Tepe öğretmenimize ve
öğrencilerimize teşekkür ediyorum. Ellerine emeklerine sağlık.
Ahmet Hamdi ÖZDARENDELİ
Okul Müdürü
İZGE | 5
İNSANLIĞIN
GELECEĞİNİ
YILDIZLARLA ÖLÇMEK
ardaşev ölçeği uygarlıkların
teknolojik gelişimlerini, iletişim
kurma doğrultusunda
kullanabilecekleri enerji miktarına
göre ölçen bir yöntemdir.Ölçek, Tip
I, II ve III olarak önceden belirlenmiş
üç ayrı kategoriye sahiptir,
KTip I uygarlık —gezegensel uygarlık da denir
—, komşu yıldızından gezegenine ulaşan
kullanılabilir enerjiyi kullanma ve depolama
yetisine sahiptir, Tip II uygarlık, yıldızındaki
bütün enerjiyi hasat etme yetisine sahiptir (en
popüler hipotetik kavram tüm yıldızı
kapsayabilecek ve enerjisini gezegene transfer
edebilecek Dyson küresidir), Tip III uygarlığın
ise konak gökadasının tümü ölçeğinde enerji
kontrolü bulunmaktadır. Ölçek tamamen
hipotetiktir ve bir kozmik ölçekte enerji
tüketimini göz önünde bulundurur. İlk olarak
1964 yılında Sovyet astronom Nikolay
Kardaşev tarafından ileri sürülmüştür.
Önerildiği zamandan beri daha geniş güç
seviyelerinden (tip 0, IV ve V) saf güçten farklı
metriklerin kullanımına çeşitli eklemeler
önerildi.
TİP I
"Teknoloji seviyesi günümüzde Dünya'da ≈4×1019
erg/saniye (4 × 1012 Watt) enerji tüketimi ile elde
edilen seviyeye yakın."[Guillermo A. Lemarchand
bunu " 1016 ve 1017 Watt arasında, Dünya'nın
Güneş ışınlarına maruz kalmasına eşdeğer bir
enerji kapasitesi ile çağdaş dünyasal uygarlığa
yakın bir seviyede." olarak ifade etti.]
TİP II
"≈4×1033 erg/saniye enerji tüketimi ile kendi
yıldızından yayılan enerjiden yararlanma
yeteneğine sahip bir uygarlık."Örnek olarak, Dyson
küresinin başarılı bir inşaat aşaması. Lemarchand
bunu "Yıldızından çıkan tüm radyasyonu
kullanabilen ve yönlendirebilen bir medeniyet.
Enerji kullanımı o hâlde bizim Güneş'imizin
yaklaşık 4×1033 erg/saniye (4×1026 Watt) olan
parlaklığı ile karşılaştırılabilir." olarak ifade etti.
TİP III
"≈4×1044 erg/saniye enerji tüketimi ile kendi
gökadası ölçeğinde bir enerjiye hâkim olan bir
uygarlık." Lemarchand bunu "Yaklaşık 4×1044
erg/saniye ile tüm Samanyolu gökadasının
parlaklığı ile karşılaştırılabilir bir güce erişen
uygarlık." olarak ifade etti
İZGE | 6
İNSAN UYGARLIĞININ
GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU
Michio Kaku insanların Tip I durumuna 100–200*
yılda, Tip II durumuna birkaç bin yılda, Tip III
durumuna 100,000 ilâ bir milyon yılda ulaşabileceğini
önerdi. Carl Sagan ara değerleri tanımlamak için
(kardaşevin orijinal ölçeğinde dikkate alınmamıştır)
tip I (1016 W), II (1026 W) ve III (1036 W) için verilen
değerlere interpolasyon ve ekstrapolasyon yapmayı
önerdi, ve bu da şu formülü ortaya çıkardı:
K= LOG (P − 6 ) / 10
GÖZLEMSEL KANIT
2015'te galaktik orta kızılötesi yayılım üzerine bir çalışma Kardaşev
Tip III uygarlıkların yerel evrende ya çok seyrek bulundukları ya da
hiç bulunmadıkları sonucunu ortaya çıkardı. 14 Ekim 2015'te KIC
8462852 etrafındaki garip bir örüntü bunun Dyson küresi olabileceği
ve Tip II uygarlığın keşfi söylentilerine yol açtı.
K bir medeniyetin Kardaşev derecelendirmesi ve P
ise medeniyetin Watt türünden kullandığı enerji. Bu
formüle göre, kardaşev tarafından tamamlanmamış
olan "Tip 0" medeniyet 1MW enerji tüketiyor demekti,
ve insanlığın 1973'teki derecesi ise yaklaşık 0.7
olacaktı. (1970'ler için güç kullanımı 10 Terawatt
(TW) kabul edilirse) 2012'de dünya enerji tüketimi
553 egzajoule (553×1018 J=153,611 TWh) idi, bu da
17.54 TW güç kullanımına yani Sagan'ın ara değer
ölçeğinde 0,724'e denk.
İZGE | 7
EVRENİN
GÖRÜNMEYEN
YÜZÜ
aranlık madde, evreni kaplayan ve
toplam kütlesinin yaklaşık %84'ünü
oluşturan esrarengiz bir maddedir.
Sıradan maddenin aksine, karanlık
madde ışıkla veya diğer Kelektromanyetik radyasyon biçimleriyle
etkileşime girmez, bu da onu görünmez ve
doğrudan gözlemlenmesi zor hale getirir.
Anlaşılması zor doğasına rağmen, karanlık
maddenin varlığı, görünür madde üzerindeki
kütleçekimsel etkileri ve evrenin büyük ölçekli
yapısı üzerindeki etkisi yoluyla
çıkarılmaktadır. Bu makalede, karanlık
maddenin büyüleyici dünyasına girecek,
tarihsel kökenlerini, varlığını destekleyen
kanıtları ve gerçek doğasını ortaya çıkarmak
için devam eden arayışı inceleyeceğiz.
KARANLIK MADDENİN TARİHSEL
KÖKENLERİ
Karanlık madde kavramı ilk olarak 20.
yüzyılın başlarında, gökbilimcilerin evrendeki
görünür maddenin galaksiler ve galaksi
kümeleri içinde gözlemlenen kütleçekimsel
etkileşimleri açıklayamadığını fark etmeleriyle
ortaya çıkmıştır. İsviçreli astronom Fritz
Zwicky'nin 1933'teki öncü çalışması karanlık
madde hipotezinin geliştirilmesinde çok
önemli bir rol oynamıştır. Zwicky, Coma
Kümesi içindeki galaksilerin hareketlerini
incelemiş ve hızlarının yalnızca görünür
maddeye dayanarak beklenenden çok daha
yüksek olduğunu bulmuştur.
Zwicky bu aşırı hızın "dunkle Materie" ya da
karanlık madde olarak adlandırdığı
görünmeyen maddenin varlığıyla
açıklanabileceğini öne sürdü. Ancak, çığır
açan keşfi şüpheyle karşılandı ve birkaç on
yıl boyunca büyük ölçüde göz ardı edildi. Ta
ki 1970'lerde Vera Rubin ve meslektaşlarının
çalışmaları karanlık maddenin varlığına dair
daha ikna edici kanıtlar sunana kadar.
GÖRÜNMEZ
EVRENİN
MASKESİNİ
DÜŞÜRMEK
Evrenin sırlarını açığa çıkarmak, karanlık maddenin gizemli dünyasını keşfetmemizi
gerektiriyor. Evrenin toplam kütlesinin yaklaşık %84'ünü oluşturan bu esrarengiz
madde, ışık ve diğer elektromanyetik radyasyon biçimleriyle etkileşime girmemesi
nedeniyle doğrudan gözlemlerimizden gizlenmektedir. Ancak, görünür madde
üzerinde uyguladığı kütleçekimsel etkiler ve kozmosun genel yapısı üzerindeki etkisi
sayesinde karanlık madde varlığını ortaya koymaktadır. Bu makalede, karanlık
maddenin gizemlerini çözmek için bir yolculuğa çıkıyor, tarihsel kökenlerinin izini
sürüyor, varlığını destekleyen kanıtları inceliyor ve gerçek doğasını anlamak için
devam eden arayışa giriyoruz.
İZGE | 8
KARANLIK MADDE İÇİN
ZORLAYICI KANITLAR
ÇÖZÜLMESİ GEREKEN
BİR BULMACA
Karanlık maddenin varlığını destekleyen gözlemsel kanıtların
zenginliğine rağmen, doğası modern astrofiziğin en büyük
gizemlerinden biri olmaya devam etmektedir. Karanlık madde
parçacıklarının doğasını açıklamak için çeşitli teorik modeller
önerilmiştir, ancak kesin cevaplar henüz bulunamamıştır. Karanlık
madde parçacıkları için birincil adaylar arasında Zayıf Etkileşen Büyük
Parçacıklar (WIMP'ler), aksiyonlar ve nötrinolar yer almaktadır.
Karanlık madde parçacıklarını doğrudan tespit etmeye ve tanımlamaya
yönelik deneysel çalışmalar uzun yıllardır devam etmektedir. Bu
deneyler tipik olarak yeraltı laboratuvarlarının ve karanlık madde
parçacıkları ile sıradan madde arasındaki nadir etkileşimleri yakalamak
için tasarlanmış son teknoloji ürünü dedektörlerin kullanımını içerir.
Doğrudan tespit deneyleri henüz kesin sonuçlar vermemiş olsa da,
anlayışımızın sınırlarını zorlamaya ve karanlık madde hakkındaki
bilgilerimizi geliştirmeye devam etmektedir.
aranlık maddeye ilişkin en ikna edici kanıtlardan
biri galaktik dönüş eğrilerinin incelenmesinden
gelmektedir. Newton'un hareket yasalarına
göre, bir galaksi içindeki yıldızların yörünge
hızları galaktik merkezden Kuzaklık arttıkça azalmalıdır. Ancak galaktik dönüş
eğrilerine ilişkin gözlemler, galaksilerin dış bölgelerindeki
yıldızların ve gazın beklenmedik derecede yüksek
hızlarda yörüngede döndüğünü ortaya koymuş ve bu da
önemli miktarda görünmeyen maddenin varlığına işaret
etmiştir.
Einstein'ın genel görelilik teorisi tarafından öngörülen
kütleçekimsel merceklenme etkisi de karanlık maddenin
varlığına dair güçlü kanıtlar sunmaktadır. Kütleçekimsel
merceklenme, ışığın yolu galaksiler veya galaksi
kümeleri gibi büyük nesnelerin kütleçekimsel çekimi
tarafından büküldüğünde meydana gelir ve uzaktaki
nesnelerin çarpık veya büyütülmüş görünmesine neden
olur. Abell 2009 gibi galaksi kümelerinde gözlemlenen
yerçekimsel merceklenme, görünür maddeden 100 kat
daha fazla ağır basan büyük miktarlarda karanlık
maddenin varlığına işaret etmektedir.
İZGE | 9
KARANLIK
MADDENİN
DERİNLİKLERİNE
TARİHSEL BİR
YOLCULUK
aranlık madde kavramı 20.
yüzyılın başlarında,
gökbilimcilerin görünür
maddenin tek başına galaksiler
ve galaksi kümeleri Kiçinde gözlemlenen kütleçekimsel
etkileşimleri açıklayamayacağını fark
etmeleriyle şekillenmeye başladı. 1933
yılında İsviçreli bir astronom olan Fritz
Zwicky, karanlık madde hipotezinin
önünü açan çığır açıcı bir gözlem yaptı.
Zwicky, Coma Kümesi içindeki
galaksilerin hareketlerini inceledi ve
hızlarının kümedeki görünür madde ile
açıklanabilecek hızın çok üzerinde
olduğunu keşfetti. Zwicky, "dunkle
Materie" ya da karanlık madde olarak
adlandırdığı görünmeyen bir madde
formunun varlığını öne sürdü. Ancak bu
cesur önerisi şüpheyle karşılandı ve
bilim camiası tarafından on yıllar
boyunca büyük ölçüde reddedildi. Ta ki
1970'lerde Vera Rubin ve
meslektaşlarının çalışmaları karanlık
maddenin varlığına daha fazla ışık
tutana kadar.
KARANLIK MADDE İÇİN
KANIT ZENGİNLİĞİ
Karanlık maddenin varlığını destekleyen en ikna
edici kanıtlardan biri galaktik dönüş eğrilerinin
incelenmesinden kaynaklanmaktadır. Newton
fiziğine göre, bir galaksi içindeki yıldızların
hızları galaktik merkezden uzaklaştıkça azalmalıdır.
Ancak galaktik dönüş eğrilerinin gözlemleri
beklenmedik bir olguyu ortaya çıkardı: galaksilerin
dış bölgelerindeki yıldızların ve gazın hızları yüksek
kaldı ve bu da yerçekimi uygulayan görünmeyen bir
maddenin varlığına işaret etti.
Karanlık maddeye ilişkin bir başka güçlü kanıt da Einstein'ın genel görelilik kuramının
öngördüğü bir olgu olan kütleçekimsel merceklenmeden kaynaklanmaktadır. Kütleçekimsel
merceklenme, ışığın yolu galaksiler veya galaksi kümeleri gibi büyük nesnelerin
kütleçekimsel çekimi tarafından büküldüğünde meydana gelir. Bu etki uzaktaki nesnelerin
çarpıtılmış veya büyütülmüş görünmesine neden olur. Abell 2009 gibi galaksi kümelerinde
gözlemlenen kütleçekimsel merceklenme, görünür maddeden 100 kat daha fazla ağır basan
önemli miktarda karanlık maddenin varlığına işaret etmektedir.
KÖKENLERİNİN İZİNİ
SÜRMEK
Karanlık madde kavramı 20. yüzyılın
başlarında gökbilimciler evrenin
yerçekimsel gizemleriyle boğuşurken
ortaya çıktı. 1933 yılında İsviçreli
astronom Fritz Zwicky, karanlık madde
hipotezinin temelini atan çığır açıcı bir
gözlem yaptı. Coma Kümesi içindeki
galaksilerin hareketlerini inceleyen Zwicky,
galaksilerin hızlarının küme içindeki
görünür maddenin açıklayabileceğinden
çok daha fazla olduğunu keşfetti. Zwicky,
"dunkle Materie" ya da karanlık madde
olarak adlandırdığı görünmez bir madde
formunun varlığını öne sürdü. Ancak
devrim niteliğindeki bulguları şüpheyle
karşılandı ve bilim camiasının bu kavramı
tam olarak benimsemesi birkaç on yıl
alacaktı. Ancak 1970'lerde Vera Rubin ve
meslektaşlarının çalışmaları karanlık
maddenin varlığına dair daha fazla kanıt
sağladı.
KARANLIK MADDENİN DOĞASI
Karanlık maddeye ilişkin kanıtlar ikna edici olsa da, karanlık madde parçacıklarının doğası
modern astrofiziğin en büyüleyici bulmacalarından biri olmaya devam etmektedir. Karanlık
madde parçacıklarının doğasını açıklamak için çok sayıda teorik model önerilmiştir, ancak
kesin cevaplar zor kalmıştır. Karanlık madde parçacıkları için birincil adaylar arasında Zayıf
Etkileşen Büyük Parçacıklar (WIMP'ler), aksiyonlar ve nötrinolar yer almaktadır.
Karanlık maddenin doğasına ışık tutmak için bilim insanları iddialı deneysel çabalara
giriştiler. Bu deneyler, karanlık madde parçacıklarını doğrudan tespit etmeyi ve tanımlamayı
amaçlayan sofistike dedektörlerin ve yeraltı laboratuvarlarının kullanımını içermektedir.
Doğrudan tespit deneyleri henüz kesin sonuçlar vermemiş olsa da, karanlık maddenin
özelliklerini ve davranışını anlamamıza katkıda bulunmuşlardır.
İZGE | 10
KANITLARIN AÇIĞA ÇIKARILMASI:
KARANLIK MADDEYE IŞIK
TUTMAK
Çok sayıda kanıt karanlık maddenin varlığını desteklemekte ve onun gizli
alemine dair heyecan verici bakış açıları sunmaktadır. İlgi çekici
kanıtlardan biri galaktik dönüş eğrilerinin incelenmesinden gelmektedir.
Newton'un hareket yasalarına göre, bir galaksi içindeki yıldızların hızları
galaktik merkezden uzaklaştıkça azalmalıdır. Ancak galaktik dönüş
eğrilerine ilişkin gözlemler şaşırtıcı bir olguyu ortaya çıkarmıştır: dış
bölgelerdeki yıldızların ve gazın hızları beklenmedik bir şekilde yüksek
kalmakta, bu da yerçekimsel bir çekim uygulayan görünmeyen bir
maddenin varlığına işaret etmektedir.
Karanlık maddeye ilişkin bir başka ikna edici kanıt da Einstein'ın genel
görelilik kuramının öngördüğü bir olgu olan kütleçekimsel merceklenmeden
kaynaklanmaktadır. Kütleçekimsel merceklenme, ışığın yolu galaksiler
veya galaksi kümeleri gibi büyük kütleli nesnelerin kütleçekimsel etkisiyle
büküldüğünde meydana gelir. Bu etki uzaktaki nesnelerin çarpıtılmış veya
büyütülmüş görünmesine neden olur. Abell 2009 gibi galaksi kümelerindeki
yerçekimsel merceklenme gözlemleri, görünür maddeden 100 kat daha
ağır basan önemli miktarda karanlık maddenin varlığına dair güçlü kanıtlar
sunmaktadır.
KARANLIK MADDENİN
DOĞASINI ÇÖZMEK
Karanlık maddeye ilişkin kanıtlar ikna edici olsa da,
gerçek doğası gizemini korumaktadır. Bilim insanları
karanlık madde parçacıklarının doğasını açıklamak
için çeşitli teorik modeller önermişlerdir, ancak kesin
cevapların zor olduğu kanıtlanmıştır. Karanlık madde
parçacıkları için önde gelen adaylar arasında Zayıf
Etkileşen Büyük Parçacıklar (WIMP'ler), aksiyonlar ve
nötrinolar yer almaktadır.
Karanlık maddenin doğasına ışık tutmak için bilim
insanları iddialı deneysel çabalara giriştiler. Yeraltı
laboratuvarlarında yürütülen ve son teknoloji ürünü
dedektörlerin kullanıldığı bu deneyler, karanlık madde
parçacıklarını doğrudan tespit etmeyi ve tanımlamayı
amaçlamaktadır. Doğrudan tespit deneyleri henüz
kesin sonuçlar vermemiş olsa da, karanlık maddenin
özellikleri ve davranışları hakkında değerli bilgiler
sağlamıştır.
SONUÇ
Karanlık madde, evrenin sırlarını çözme vaadiyle bilim camiasını
büyülemeye devam ediyor. Görünmez doğası ve görünür madde
üzerindeki kütleçekimsel etkisi, varlığı için ikna edici kanıtlar
sağlamaktadır. Karanlık maddenin gerçek doğası gizemini korurken,
devam eden araştırmalar ve deneysel çabalar esrarengiz özelliklerinin
çözülmesi için umut veriyor.
İZGE |11
ceren fb
İZGE | 12
Nikola Tesla Sırp–Amerikalı mucit, elektrik
mühendisi, makine mühendisi ve
fütüristti. Günümüzde en çok alternatif
akım (AC) elektrik kaynağı sistemine ve
mühendisliğe verdiği katkılarla tanınmaktadır.
Avusturya İmparatorluğu'nda doğup büyüyen Tesla,
1870'lerde mühendislik ve fizik alanında ileri bir
eğitim aldı ve 1880'lerin başında telefonculukta ve
Continental Edison'da yeni elektrik enerjisi
endüstrisinde çalışırken uygulamalı deneyim
kazandı. 1884 yılında vatandaşı olacağı Amerika
Birleşik Devletleri'ne göç etti. New York'ta kısa bir
süre kendi yoluna koyulmadan önce Edison
Machine Works'te çalıştı. Ortaklarının fikirlerini
finanse etmeleri ve pazarlamaları için Tesla, New
York'ta çeşitli elektrikli ve mekanik cihazlar
geliştirmek için laboratuvarlar ve şirketler kurdu.
Kendisinin alternatif akım (AC) indüksiyon motor ve
1888'de Westinghouse Electric tarafından
lisanslanan ilgili çok fazlı AC patentleri kendisine
önemli miktarda para kazandırdı ve şirketin
pazarlayacağı çok fazlı sistemin temel taşı oldu.
Patentini alabileceği ve pazarlayabileceği icatlar
geliştirmeye çalışan Tesla, mekanik osilatörler
/jeneratörler, elektriksel deşarj tüpleri ve erken X-
ışını görüntüleme ile ilgili çeşitli deneyler yaptı.
Ayrıca ilk sergilenenlerden biri olan kablosuz
kumandalı bir tekne inşa etti. Bir mucit olarak
tanınan Tesla, laboratuvarındaki ünlülere ve zengin
müşterilere başarılarını gösteriyordu ve halk
konferanslarında şovmenliğiyle dikkat çekiyordu.
Ayrıca sık sık Delmonicos'ta yemek yiyordu.
1890'lar boyunca New York ve Colorado
Springs'teki yüksek voltajlı, yüksek frekanslı güç
deneylerinde kablosuz aydınlatma ve dünya
çapında kablosuz elektrik enerjisi dağıtımı
konusundaki fikirlerini sürdürdü. 1893 yılında,
cihazlarıyla kablosuz iletişim olasılığı hakkında
açıklamalar yaptı. Tesla, bu fikirleri kıtalararası bir
kablosuz iletişim ve güç ileticisi olan bitmemiş
Wardenclyffe Kulesi projesinde pratik kullanıma
sunmaya çalıştı, ancak bunu tamamlamadan önce
parası tükendi. Wardenclyffe'tan sonra Tesla,
1910'larda ve 1920'lerde çeşitli derecelerde
başarıya sahip bir dizi icatla çalıştı. Parasının
çoğunu harcayan Tesla, New York'ta birçok otelde
yaşadı ve ödenmemiş faturaları geride bıraktı. Ocak
1943'te New York'ta öldü. Tesla'nın çalışması, onun
ölümünden sonra 1960'larda Ağırlıklar ve Ölçüler
Genel Konferansı'nda SI birimi olarak manyetik akı
yoğunluğuna tesla adı verilene kadar göreceli
belirsizliğin içine düştü. Bu durum 1990'lı yıllardan
beri Tesla'ya duyulan ilginin yeniden ortaya
çıkmasını sağladı.
İZGE | 13
ÇEKİŞMENİN
ARKASINDAKİ
DAHİ ZİHİNLER
New York'ta Pearl Caddesi'ndeki ilk
laboratuvarında akkor lambası için pazar
aramakla meşgul olan Thomas Edison'a
rastladığı zaman Nikola Tesla, gençlik
heyecanıyla, kendisinin bulduğu alternatif
akım sisteminin açıklamasını yaptı. Edison,
"Sen teori üzerinde vaktini harcıyorsun"
dedi. Tesla, Edison’a çalışmalarından ve
alternatif akım planından bahseder. Edison
alternatif akımla fazla ilgilenmez ve Tesla'ya
bir görev verir.
Tesla, Edison tarafından kendisine verilen
görevi her ne kadar sevmemiş olsa da
Edison'un kendisine 50.000 dolar
vereceğini öğrenince görevi birkaç ay içinde
tamamlar. Doğru akım santralindeki
sorunları çözmüştür. Edison’un kendisine
söz verdiği ücreti talep ettiğinde, Edison
şaşırmış bir şekilde “tam bir Amerikalı gibi
düşünmeye başladığında Amerikan
şakalarından da anlayabileceğini” söyler ve
bir ücret ödemez. Tesla derhal istifa eder.
Kısa süren birlikte çalışma dönemini, uzun
süreli bir rekabet izleyecektir.
İZGE | 14
yılında, Paris
kurulumunu denetleyen
1884 Edison müdürü Charles
Batchelor, New York'ta bir üretim bölümü
olan Edison Machine Works'ü yönetmesi
için Amerika Birleşik Devletleri'ne geri
getirildi. Batchelor, Tesla'nın da ABD'ye
getirilmesini istedi.Tesla, Haziran 1884'te
Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti.
Neredeyse hemen Manhattan'ın Lower
East Side mahallesindeki Machine
Works'te çalışmaya başladı. Machine
Works; birkaç yüz makinist, işçi, yönetici
ve oradaki büyük elektrik hizmetini kuran
20 "saha mühendisi" işgücüne sahip
kalabalık bir dükkândı. Paris'te de olduğu
gibi Tesla, tesislerdeki sorunları
gidermek ve jeneratör geliştirmek
konusunda çalışıyordu. Tarihçi W.
Bernard Carlson, Tesla'nın birkaç kez
şirketin kurucusu Thomas Edison ile
görüşmüş olabileceğini belirtti. Bu
zamanlardan birinde Tesla'nın
otobiyografisine göre Tesla, bütün gece
okyanus gemisi SS Oregon'daki hasarlı
dinamoları tamir ettikten sonra Batchelor
ve "Parisli"lerin bütün gece dışarıda
kaldıklarını söyleyen Edison'a rastladı.
Tesla onlara tüm gece uğraşıp Oregon'u
tamir ettiğini söyledikten sonra Edison,
Batchelor'a Tesla'nın "lanet olası iyi bir
adam" olduğunu söyledi. Tesla'ya verilen
projelerden biri ark lambalı bir sokak
aydınlatma sistemi geliştirmekti. Ark
aydınlatması en popüler sokak
aydınlatması türü olmasına rağmen
yüksek voltaj gerektiriyordu ve Edison'un
düşük voltajlı akkor sistemi ile
uyumsuzdu. Bu da şirketin sokak
aydınlatması isteyen şehirlerdeki
sözleşmelerini kaybetmesine neden
oldu. Tesla'nın tasarımları hiçbir zaman,
muhtemelen akkor sokak
aydınlatmasındaki teknik gelişmelerden
veya Edison'un bir ark aydınlatma şirketi
ile kestiği bir montaj anlaşması nedeniyle
üretime alınmadı.
esla, Machine Works'ten
ayrıldığında orada toplam altı ay
çalışmıştı. Hangi olayın onun
şirketten ayrılmasını hızlandırdığı
belirsizdi. Jeneratörü Tyeniden tasarlamak veya rafa yayılan ark
aydınlatma sistemi için alamadığı bir
ödemeden dolayı ayrılmış olabilirdi.
Tesla, Edison şirketinden daha önce hak
ettiğine inandığı ödemeleri alamamıştı.
Daha sonra kendi biyografisinde Tesla,
Edison Machine Works yöneticisinin
kendisine "yirmi dört farklı tip standart
makine" tasarlaması için 50.000 $
ödeyeceğini söylediğini ama daha sonra
"bunun şaka olduğu" cevabı aldığını
belirtti. Sonraki kaynaklara göre Thomas
Edison, bu teklifi yapmıştı ama daha
sonra Tesla'ya "Amerikan mizahlarını
anlamadığını" söylemişti. Her iki
kaynakta da yapılacağı söylenen
ödemenin miktarı şirketin elinde o kadar
nakit parası (bugün 12 milyon dolara eş
değer) bulunmadığı için garip olduğu
söylendi. Tesla'nın günlüğündeki 7 Aralık
1884 ve 4 Ocak 1885 tarihlerini
kapsayan iki sayfada "Edison Machine
Works'e göre iyi" diyerek yazdığı
notlarda çalışmasının sonunda ne
olduğuna dair sadece bir yorum
içeriyordu.
İZGE |15
İZGE | 16
yazında Tesla, Paris'teki 1889
Exposition Universelle'a yolculuk
1889 yaptı ve Heinrich Hertz'in radyo
dalgalarını da içerdiği elektromanyetik
radyasyonun varlığını kanıtlayan 1886-88 yılları
arasındaki deneylerini öğrendi. Tesla bu yeni keşfi
"canlandırıcı" buldu ve onu tamamen keşfetmeye
karar verdi. Deneyleri tekrarlayarak ve daha sonra
onları genişleterek Tesla, geliştirilmiş bir ark
aydınlatma sisteminin bir parçası olarak
geliştirdiği, yüksek hızlı bir alternatöra sahip
Ruhmkorff bobinine güç vermeye çalıştı. Ancak
yüksek frekans akımının demir çekirdeği aşırı
ısıttığını ve bobindeki birincil ve ikincil sargılar
arasındaki yalıtımı erittiğini buldu. Tesla, bu
sorunu birincil ve ikincil sargılar ile bobinin içinde
veya dışında farklı pozisyonlara hareket
ettirilebilen bir demir çekirdek arasındaki yalıtım
malzemesi yerine hava boşluklu Tesla bobini ile
çözdü. Ayrıca Tesla Bobini, Nicola Tesla
tarafından 1891 yılında icat edilmiştir. 30 Temmuz
1891 tarihinde Tesla, 35 yaşındayken Amerika
Birleşik Devletleri'nin vatandaşı oldu. Aynı yıl,
kendi Tesla bobininin patentini aldı.
ir yıl boyunca Tesla, açlıktan korunmak için
mücadele etti. Bir süre çukur kazarak geçimini
sağladı. Fakat birlikte çalıştığı çukur kazıcı,
BWestern Union'un ustası, yemek saatlerinde Nikola
Tesla'nın ilgilendiği yeni elektrik sistemlerinin hayali
tariflerini dinleyerek, bu konu üzerinde bir plan yaptı.
Nikola Tesla'yı A.K.Brown adlı firmanın sahibiyle
tanıştırdı. Nikola Tesla'nın parlak planlarıyla
büyülenerek, Brown ve bir ortağı büyük bir atılım
yapmaya karar verdiler. Ortaya belirli bir miktar para
koydular ve Nikola Tesla, Batı Broadway'de bir deney
laboratuvarı kurdu. Orada Nikola Tesla jeneratör,
transformatörler, iletim (transmisyon) hattı, motorlar
ve ışıklar gibi tasarladığı sistemlerin tümünün
planlarını hazırladı. Hatta iki ve üç fazlı sistemleri de
tasarladı. Cornell Üniversitesi'nden Profesör W.A.
Anthony yeni alternatif akım sistemini sınadı ve derhal
Nikola Tesla'nın senkron motorunun en iyi doğru akım
motoruna eşit yeterlikte olduğunu açıkladı. O zaman
Nikola Tesla bütün kısımlara sahip tek bir patent
altında sistemini tescil ettirmek istedi. Patent Bürosu
her önemli fikir için ayrı bir dilekçeyle
başvurulmasında ısrar etti. Nikola Tesla, 1887'nin
Kasım ve Aralık ayında dilekçelerini verdi ve daha
sonraki altı ayda yedi tane ABD patenti aldı. 1888'in
Nisan ayında çok fazlı sistemini de içeren dört ayrı
patent için başvurdu. Bunlar da hızla, bekletilmeden
verildi. Yılın sonuna kadar 18 patent daha aldı.
Bunları, çeşitli Avrupa patentleri izledi. Bu kadar hızla
dağıtılan bu patent çığırının, eşi görülmemişti. Fikirler
ilginç ve bir o kadar farklıydı, bir çelişme ya da bir
tahmin yoktu. Bu yüzden patentler tek bir tartışma bile
yapılmadan verildi. Bu sırada Nikola Tesla, New
York'ta AIEE (Şimdiki IEEE)'nin bir toplantısında çok
gösterişli bir konferans verip, tek ve çok fazlı alternatif
akım sistemlerinin gösterisini yaptı. Dünya
mühendisleri, muazzam gelişmenin kapısını açarak,
telle yapılan elektrik enerjisi iletimindeki sınırlamaların
giderilmiş olduğunu gördüler. George Westinghouse,
alternatif akım konusunda uzman olan çalışanı
William Stanley, Jr. istifa edince, Nikola Tesla'nın
çalışmalarını inceleyip ondaki potansiyeli fark etti.
laboratuvarlarına gitti ve Nikola Tesla ile tanıştı.
Westinghouse, alternatif akım patentleri için bir milyon
dolar nakit ve her satış üzerinden 2,5 dolar teklif etti.
Ve Tesla'yı 1 yıllık işe aldı. Ülke çapındaki
Westinghouse yatırımlarının başarısı, gelişen elektrik
endüstrisinde rakip durumunu korumak için General
electric, Westinghouse'dan bir lisans almak zorunda
kaldı. Bazı kaynaklarda Westinghouse'un iflasın
eşiğine geldiği için Tesla'dan sözleşmesinden
vazgeçmesi durumunda 1 Milyon dolar ödeme teklif
etmiş, Tesla'nın teklifi kabul edip etmediğini bilinmese
de kontrattan vazgeçildiği biliniyor.
'da, uluslararası Niagara komisyonu
elektrik üretmek için, Niagara
1890Şelalelerinin gücünü kullanmak
amacıyla çalışmaya başladı. Bilgin Lord Kelvin,
komisyonun başkanlığına atandı ve derhal doğru akım
sisteminin en iyi olacağına dair açıklamasını yaptı.
Fakat güç, 26 mil uzaklıktaki Buffalo'ya iletilecekti. Bu
durumda alternatif akımın gerekliliğini kabul etti.
Westinghouse, on tane 5000 beygir gücündeki
hidroelektrik jeneratörü için ve General Electric ise
iletim hattı için kontrat yaptılar. Bu sistem iletim hattı,
yükseltici ve alçaltıcı transformatörler Nikola Tesla'nın
2 faz projesine uygundu. Hareket eden parçaları
azaltmak için, dıştan dönen alan ve içi sabit armatürlü,
büyük alternatörler planlanmıştı. O zamana kadar bu
büyüklükte bir proje yapılmadığı için, bu tarihi proje
heyecan yarattı. Dakikada 250 devir yapan, her biri
1775 amper veren, 2250 Volt'luk on büyük alternatör,
iki fazlı 25 Hz (Hertz)'de 50.000 beygir gücü veya
37.000 kW'lık çıkış oluşturuyordu. Rotorların her biri, 3
metre çapında, 4,5 metre uzunluğunda (düşey
jeneratörlerde 4,5 metre yükseklik) ve 34 ton
ağırlığındaydı. Sabit parçaların her biri 50 ton
ağırlığındaydı. Gerilim, iletim için 22.000 Volt'a
çıkarıldı
NİKOLA TESLA, ALTERNATİF AKIM VE YÜKSEK
FREKANSLA İLGİLİ OLARAK AŞAĞIDAKİ
SÖZLERİ SÖYLEMİŞTİR;
"...Frekans yüksek olduğu müddetçe yüksek
voltajlardaki alternatif akımlar derinin yüzeyinde,
herhangi bir yaralanmaya neden olmadan salınırlar.
Ama bu amatörlerin becerebileceği bir şey değildir.
Sinir dokularına nüfuz edebilecek miliamperler
öldürücü bir etki yaratabilir ama derinin üzerindeki
amperler kısa süreler için zarar vermez. Derinin altına
sızabilecek düşük akımlarsa, ister alternatif ister doğru
akım olsunlar, ölüme yol açabilir...’’
İZGE |17
İZGE | 18
lektrikli araçlar (EV'ler), geleneksel yanmalı motorlu
araçların neden olduğu çevre sorunlarına potansiyel bir
çözüm olarak son yıllarda büyük ilgi görmüştür.
Savunucular, elektrikli araçların sera gazı emisyonlarının
Eazaltılması ve hava kalitesinin iyileştirilmesi dahil olmak üzere
çok sayıda fayda sunduğunu savunuyor. Ancak karşı çıkanlar,
elektrikli araçların üretimi ve kullanımının kendi olumsuz
çevresel etkileri olabileceğini iddia ediyor. Elektrikli araçların
gerçek çevresel etkisini anlamak için çeşitli saygın
kaynaklardan elde edilen bulguları inceleyeceğiz.
laştırma ve Çevre adlı doğayı koruma
kampanyası (Ulaştırma ve Çevre
Kampanyası) tarafından yürütülen
araştırmaya göre elektrikli araçlar, içten
Uyanmalı motorlu muadillerine kıyasla önemli
çevresel avantajlar sunuyor. En önemli
faydalarından biri sera gazı emisyonlarındaki
azalmadır. Fosil yakıtla çalışan araçlar atmosfere
karbondioksit (CO2) ve diğer zararlı kirleticileri
yayarak iklim değişikliğine ve hava kirliliğine katkıda
bulunur. Buna karşılık, EV'ler sıfır egzoz borusu
emisyonu üretiyor ve bu da hava kalitesinin
iyileştirilmesine ve iklim değişikliğiyle mücadeleye
yardımcı oluyor. Ayrıca Ulaştırma ve Çevre adlı
doğayı koruma kampanyası da elektrikli araçların
verimliliğine dikkat çekiyor. Elektrik motorları, içten
yanmalı motorlara göre daha fazla enerji verimlidir
ve şebekeden gelen enerjinin daha yüksek bir
yüzdesini harekete dönüştürür. Bu artan verimlilik,
daha düşük enerji tüketimi ve azaltılmış genel
çevresel etki anlamına gelir.
İZGE |19
PİL ÜRETİMİNİN YEŞİL YÜKÜ: ELEKTRİKLİ
ARAÇLARIN GÖLGESİNDEKİ ÇEVRESEL
GERÇEKLİK
EV'ler işletme aşamalarında net faydalar sunarken, pil
üretiminin çevresel etkisine ilişkin endişeler dile getirildi.
Eleştirmenler, pil üretimi için lityum, kobalt ve nikel gibi
hammaddelerin çıkarılmasının habitat tahribatına ve su
kirliliğine katkıda bulunabileceğini savunuyor. Ancak EV
pillerinin tüm yaşam döngüsünü dikkate almak çok önemlidir.
Ulaştırma ve Çevre adlı doğayı koruma kampanyası
tarafından yürütülen bir araştırma, elektrikli araç aküsü üretimi
sırasında tüketilen hammadde miktarının, içten yanmalı
motorlu bir aracın fosil yakıt tüketimine kıyasla nispeten az
olduğunu ortaya koyuyor. Aslına bakılırsa, bir EV'in ömrü
boyunca, bir lityum iyon pil tipik olarak yalnızca 30 kilogram
civarında hammadde gerektirirken, fosil yakıtla çalışan bir araç
17.000 litreye kadar benzin veya dizel tüketebilir. Araç başına
kullanılan malzemelerin ağırlığı göz önüne alındığında,
EV'lerin kaynak kullanımında önemli ölçüde daha verimli
olduğu görülüyor.
ELEKTRİKLİ ARAÇLARIN ENERJİ KAYNAĞI
Dikkate alınması gereken bir diğer husus, EV'leri şarj
etmek için kullanılan enerji kaynağıdır. Eleştirmenler,
elektrikli araçları şarj etmek için kullanılan elektriğin fosil
yakıt kaynaklarından üretilmesi durumunda elektrikli
araçların çevresel faydalarının azalabileceğini savunuyor.
Bazı bölgelerin hala büyük ölçüde fosil yakıta dayalı
elektrik üretimine bağımlı olduğu doğru olsa da, küresel
eğilim yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru kayıyor.
Ulaştırma ve Çevre adlı doğayı koruma kampanyası
tarafından yürütülen bir araştırma, elektrikli araçların fosil
yakıtlardan üretilen elektrikle şarj edildiğinde bile
geleneksel araçlara kıyasla daha az sera gazı yaydığını
ortaya çıkardı. Şebekede yenilenebilir enerjinin payı
arttıkça elektrikli araçların çevresel faydaları da artmaya
devam edecek. Bu nedenle, yenilenebilir enerji altyapısına
yatırım yapmak, elektrikli araçların çevre üzerindeki
olumlu etkisini en üst düzeye çıkarmak için çok önemlidir.
İZGE | 20
POLİTİKA VE ALTYAPININ ROLÜ
Elektrikli araçların çevresel faydalarından tam
olarak yararlanmak için destekleyici politikalar ve
altyapı kritik öneme sahiptir. Dünya çapındaki
hükümetler elektrikli araçların benimsenmesini
teşvik etmek için girişimler uyguluyor. Bunlar
arasında mali teşvikler, vergi indirimleri ve
ücretlendirme ağlarının geliştirilmesi yer alıyor.
Politika yapıcılar, elektrikli araçları daha erişilebilir
ve kullanışlı hale getirerek sürdürülebilir ulaşıma
geçişi hızlandırmayı ve genel emisyonları
azaltmayı amaçlıyor.
GERİ DÖNÜŞÜMÜN VE İMHANIN ÖNEMİ
lektrikli araçların ve pillerinin kullanım ömrünün sonu
aşaması da dikkati hak ediyor. Potansiyel çevresel
riskleri azaltmak için uygun geri dönüşüm ve imha
yöntemleri önemlidir. EUlaştırma ve Çevre adlı doğayı koruma kampanyası,
atıkların en aza indirilmesi ve değerli malzemelerin geri
kazanılması amacıyla EV pillerine yönelik etkili geri
dönüşüm süreçlerinin geliştirilmesinin önemini
vurguluyor. Ayrıca pil teknolojisindeki ilerlemeler, pillerin
geri dönüştürülebilirliğini ve ömrünü artırmaya, böylece
sık sık değiştirme ihtiyacını azaltmaya odaklanıyor.
ÇÖZÜM
Elektrikli araçlar, geleneksel yanmalı motorlu
araçlara göre önemli çevresel avantajlar
sunmaktadır. Pil üretimi ve şarj için gereken enerji
kaynağına ilişkin endişelere rağmen EV'ler daha az
sera gazı emisyonu üretiyor, hava kalitesini
iyileştiriyor ve sürdürülebilir bir geleceğe katkıda
bulunuyor. Teknoloji ilerledikçe ve yenilenebilir
enerji yaygınlaştıkça elektrikli araçların çevresel
etkisi azalmaya devam edecek. Geri dönüşümü
teşvik etmek ve destekleyici politikalara ve
altyapıya yatırım yapmak, elektrikli araçların olumlu
çevresel etkilerini en üst düzeye çıkarma yolunda
önemli adımlardır. Elektrikli araç sektörünün sürekli
büyümesiyle birlikte daha temiz ve daha yeşil bir
ulaşım sistemini sabırsızlıkla bekleyebiliriz.
İZGE |21
arbon emisyonları sorunu ve bunun
iklim değişikliği üzerindeki etkisi
küresel toplum için acil bir endişe
haline geldi. KDünyanın dört bir yanındaki ülkeler,
karbon ayak izlerini azaltma ve daha
sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçiş
yapma sorunuyla boğuşuyor. Bu yazıda
Türkiye'nin dünya karbon
emisyonlarındaki rolünü inceleyeceğiz ve
ülkenin yakın gelecekte kömürden
uzaklaşmasının fizibilitesini araştıracağız.
KARBON EMİSYONLARINI
ANLAMAK
Karbon emisyonları, karbonun öncelikle
karbondioksit (CO2) formunda atmosfere
salınmasını ifade eder. Bu emisyonlar
büyük ölçüde insan faaliyetlerinin,
özellikle de kömür, petrol ve doğal gaz
gibi fosil yakıtların yakılmasının bir
sonucudur. Enerji sektörü, küresel
emisyonların %46'sını oluşturarak karbon
emisyonlarına önemli bir katkıda
bulunuyor ve bu emisyonların %72'sinden
kömür sorumlu. Pek çok ülke gibi Türkiye
de enerji ihtiyacını karşılamak için ağırlıklı
olarak kömür başta olmak üzere fosil
yakıtlara güveniyor. Türkiye İstatistik
Kurumu'na (TÜİK) göre, ülkenin 2019
yılındaki toplam emisyonu 506,1 milyon
ton CO2e olarak gerçekleşti ve bu
emisyonun %72'si enerji sektöründen
kaynaklandı.
KÖMÜRDEN
UZAKLAŞMAYA GEÇİŞİN
ZORLUKLARI
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin
2053 yılına kadar sıfır emisyona ulaşma
kararlılığını açıkladı. Ancak uzmanlar,
ülkenin mevcut kömür politikalarının bu
hedefe ulaşmayı pek mümkün kılmadığını
savunuyor. Türkiye'de son yıllarda
kömürden elektrik üretiminde önemli bir
artış görüldü ve kömürün ülkenin toplam
elektrik üretimindeki payı 2020'de %35'e
ulaştı. Türkiye Elektrik İletim A.Ş.’nin
(TEİAŞ) verilerine göre, Türkiye'de
halihazırda toplam kurulu gücü 20 bin 331
MW olan 68 kömürlü termik santral
bulunuyor. Türkiye'nin toplam elektrik
üretiminde kömürün payı 2010'da yüzde
26,1'den 2020'de yüzde 34,9'a yükseldi.
Bu istatistikler göz önüne alındığında kömürden uzaklaşmanın Türkiye için kolay olmayacağı
açıkça görülüyor. Ancak Beyond Coal Europe, Avrupa İklim Eylem Ağı ve Greenpeace
Akdeniz'in de aralarında bulunduğu birçok kuruluş tarafından yayınlanan "Karbon Nötr Bir
Türkiye'ye Doğru: 2030'a Kadar Kömürden Çıkış" başlıklı rapor, Türkiye'nin gerçekten de
kömürden uzaklaşabileceğini öne sürüyor. elektrik üretimini hem ekolojik hem de ekonomik
açıdan fayda sağlar.
İZGE | 22
TÜRKİYE'NİN ENERJİ
GEÇİŞİ: MÜMKÜN MÜ?
Rapora göre Türkiye'nin 2053 sıfır
emisyon hedefine ulaşabilmesi için küresel
karbon emisyonlarının yaklaşık yarısından
sorumlu olan kömürü 2030 yılına kadar
elektrik sisteminden çıkarması gerekiyor.
Bu, mevcut kömür teşviklerinin kaldırılması
ve "kirleten öder" ilkesine dayanan bir
karbon fiyatlandırma mekanizmasının
uygulanması yoluyla sağlandı. Türkiye'de
mevcut durumda kömürle çalışan termik
santrallere çeşitli teşvikler sunuluyor ve bu
teşviklerin ortadan kaldırılması ve karbon
emisyonlarına fiyat getirilmesi kömürden
uzaklaşmak için uygun bir ortam
yaratabilir. Rapor, böyle bir geçişin
mümkün olmasının yanı sıra hem çevre
hem de ekonomi açısından da faydalı
olduğunu savunuyor.
KÖMÜRDEN
UZAKLAŞMANIN
ARTILARI
Kömürden uzaklaşma, iklim değişikliğiyle
mücadelede küresel çabalara katkı
sağlayacağı gibi Türkiye'ye de pek çok
fayda sağlayacak. Türkiye kömüre olan
bağımlılığını azaltarak hava kalitesini
iyileştirebilir, halk sağlığını koruyabilir ve
çevresel bozulmayı azaltabilir. Ayrıca
güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir
enerji kaynaklarına yatırım yapmak yeni iş
fırsatları yaratabilir ve ekonomik büyümeyi
teşvik edebilir. Rapor, kömürün aşamalı
olarak bırakılmasının Türkiye'yi Paris
Anlaşması gibi uluslararası iklim
taahhütlerine de uyumlu hale getireceğini
vurguluyor. Türkiye, karbon emisyonlarını
azaltma konusundaki kararlılığını
göstererek küresel itibarını artırabilir ve
konumunu güçlendirebilir.
İZGE |23
EVRENİN GİZEMİ
ÇÖZÜLÜYOR
Madde Nedir?
Evrenin büyük bir bölümünün oluştuğu
madde hala gizemini koruyor. Evrenin
yaklaşık üçte biri maddeden oluşurken,
maddenin tam olarak ne olduğunu
anlamak için astrofizikçiler yıllardır
çalışıyorlar. Albert Einstein'ın genel
görelilik kuramı, maddenin kütle ve
enerjinin ayrılmaz bir parçası olduğunu
ortaya koymaktadır. Bu makalede,
madde kavramını daha iyi anlamak için
evrenin temel yapısını inceleyeceğiz.
Maddelerin Temel Yapısı
Maddenin temel yapı taşı olan atom, yüzyıllar boyunca evrildi. Atomun
bölünemeyen parçacıklardan oluştuğunu ilk kez ileri süren İngiliz
kimyager John Dalton'dı. Dalton, 1808 yılında farklı elementlerin farklı
boyut, kütle ve özelliklere sahip atomlardan oluştuğunu ortaya koydu. Bu
fikir, daha sonra Dimitri Mendeleev'in periyodik tablosuyla daha da
geliştirildi ve günümüzde 118 element sınıflandırılmış durumdadır. Ancak
atomlar bu kadar basit değildir. Fizikçiler, atomların içinde daha küçük
yapı taşlarının olduğunu keşfettiler. Protonlar, nötronlar ve elektronlardan
oluşan atom çekirdekleri, daha da alt seviyelerdeki kuarklardan meydana
gelir. Fizikçiler, proton ve nötronların her birinin üç kuark içerdiğini ve bu
dizilime baryon adını verdiklerini belirtiyorlar. Bu nedenle, baryonik
madde olarak adlandırılan protonlar, nötronlar ve bunların oluşturduğu
maddeler, günlük yaşamımızda karşılaştığımız maddelerdir.
İZGE | 24
MADDELERİN
FARKLI HALLERİ
Günlük hayatımızda karşılaştığımız maddeler
genellikle katı, sıvı, gaz veya plazma halinde
bulunur. Ancak, madde uç koşullar altında
farklı haller alabilir.
Yüksek basınç altında, maddeler aynı anda hem sıvı
hem de gaz olan süperkritik akışkanlara dönüşebilir.
Düşük sıcaklıklarda, birden fazla atom bir araya
gelerek Bose-Einstein yoğunlaşmasını oluşturur. Bu
yoğunlaşma, kuantum aleminin ilginç davranışlarını
sergileyen tek bir atom gibi hareket eder. Bu tuhaf
durumlar yalnızca laboratuvarlarda değil,
gökyüzünde de meydana gelir. Nötron yıldızları,
çekirdekleri devasa bir yoğunlukla sıkışmış olan
cisimlerdir. Bu yoğun kuvvetler, atom çekirdeklerini
parçalar ve sonunda dev bir nötron topu meydana
getirir. Bu nötron yıldızları, çok yoğun olmaları
nedeniyle büyük ilgi çeker. Bunlar, evrenin
başlangıcında ne olduğu hakkında daha fazla bilgi
edinmek için araştırmaların yapıldığı yerlerdir.
EVRENİN BÜYÜK TABLOSUNDA MADDE
Evrenin büyük ölçekli yapısını inceleyen gökbilimciler,
madde yoğunluğunu anlamak için çeşitli yöntemler
kullanır. Evrendeki maddenin yoğunluğundaki hafif
dalgalanmaları belirleyebilir ve cisimlerin kütleçekimine
nasıl etki ettiğini gözlemleyebilirler. Avrupa Uzay Ajansı'nın
Planck Gözlemevi, kozmik mikrodalga arka plan ışımasını
inceleyerek madde yoğunluğunun yüzde 31 olduğunu
hesapladı. Son araştırmalar, farklı bir yöntem olan kütle
zenginlik ilişkisini kullanarak madde yoğunluğunu daha iyi
anlama yolunda ilerliyor. Bilim insanları, galaksi kümelerini
inceleyerek her bir kümede bulunan galaksi sayısını
hesaplayarak madde yoğunluğunu ters mühendislik
yapabiliyorlar. Bu yöntem daha önce kullanılmamış olsa
da, sonuçlar Planck Gözlemevi ile uyumlu olduğunu
gösteriyor. Ancak, madde hala tam olarak anlaşılamamıştır.
Görünür maddenin yalnızca yaklaşık yüzde 15'i olduğu
düşünülmektedir. Kalan kısım ise karanlık madde olarak
adlandırılır. Kara madde, kütleçekim etkisini
gözlemleyebilmemize rağmen doğrudan gözlemlenemez.
Bu nedenle, karanlık maddenin ne olduğu hala bir
gizemdir. Yeni nesil teleskoplarla yapılan gözlemler,
karanlık maddenin doğasını daha iyi anlamamıza yardımcı
olabilir.
SONUÇ OLARAK
Madde, evrenin temel yapısını anlamamız için
önemli bir konudur. Atomların alt seviyelerindeki
parçacıklar, maddenin daha da karmaşık hale
gelmesini sağlar. Evrenin büyük tablosunu
anlamak için gökbilimciler çeşitli yöntemler
kullanır ve madde yoğunluğunu hesaplarlar.
Ancak, madde hala birçok sırrıyla birlikte gelir ve
karanlık madde gibi unsurlar hala tam olarak
anlaşılamaz. Yeni araştırmalar ve gözlemlerle,
evrenin gizemlerini çözme yolunda ilerlemeye
devam edeceğiz.
İZGE | 25
tom, kimyasal bir elementi oluşturan
maddenin en küçük yapıtaşıdır. Atom
Yunancada "bölünemez" anlamına gelen
"atomos"tan türemiştir.
AAtomus sözcüğünü ortaya atan ilk kişi MÖ 440'lı
yıllarda yaşamış Demokritos'tur. Gözle görülmesi
imkânsız, çok küçük bir parçacıktır ve sadece
taramalı tünelleme mikroskobu (atomik kuvvet
mikroskobu) vb. ile incelenebilir. Katı, sıvı, gaz ve
plazma hâlindeki her madde, nötral veya iyonize
olmuş atomlardan oluşur. Çoğu atom, 1 metrenin 10
milyarda biri (yani yaklaşık 100 pikometre)
büyüklüğündedir. Bu kadar küçük ölçeklerde,
kuantum mekaniğinden kaynaklı etkiler maddenin
davranışını domine etmeye başlar. Bir diğer deyişle,
örneğin bir tenis topunun davranışlarını kestirmekte
kullandığımız klasik fizik, bu ölçekte anlamını yitirir.
Dolayısıyla, atomlar kadar küçük nesnelerin
davranışlarını açıklayabilmek için kuantum fiziği
denilen özel bir fizik türünün kullanılması gerekir. Bir
atomda, çekirdeği saran negatif yüklü bir elektron
bulutu vardır. Çekirdek ise pozitif yüklü protonlar ve
yüksüz nötronlardan oluşur.
İZGE | 26
Atomdaki proton sayısı elektron sayısına eşit
olduğunda atom elektriksel olarak
yüksüzdür. Elektron ve proton sayıları eşit
değilse parçacık iyon olarak adlandırılır.
İyonlar oldukça kararsız
yapılardır ve yüksek enerjilerinden kurtulmak için
ortamdaki başka iyon ve atomlarla etkileşime girerler.
Elektronlar, elektromanyetik kuvvet denilen bir kuvvet
dolayısıyla çekirdekteki protonlara doğru çekilirler bu
bu kuvvet atom altı parçacıkların neden düşmediğini
açıklar. Çekirdekteki protonlar ve nötronları bir arada
tutan kuvvet, güçlü nükleer kuvvet adı verilen bir
kuvvettir. Bu kuvvet, ortalamada protonları birbirinden
itmeye çalışan elektromanyetik kuvvete göre daha
güçlüdür; bu nedenle atom kolay kolay parçalanmaz.
Fakat belli şartlar sağlandığında, bu elektromanyetik
kuvvet güçlü nükleer kuvvete baskın gelir ve atom
parçalanarak, ardında orijinal elementten farklı
elemente ait atomlar bırakır. Bu, çekirdek bozunması
(nükleer füzyon) türlerinden biridir.
İZGE | 27
EVRENDE SONSUZ
KUYU
ara delikler, uzayda yol alan hiçbir maddenin ve
ışık da dahil hiçbir radyasyonun kaçamayacağı
kadar büyük kütleçekim alanlarıdır. Astronomik
tanımıyla bir kara delik, Kbüyük kütleli yıldızların süpernova patlamasıyla ölmesi
sonucunda oluşan, bilinen en sıkışık gök cismidir. Kısacası
kara delikler, aslında ölü yıldızlardır; çünkü yeterince büyük
kütleli yıldızların yakıtı bittiğinde, kendi üzerine çökerler ve
bir kara delik oluştururlar. Kara deliklerin olay ufku denilen
bölgelerinde kütleçekim kuvveti öylesine güçlüdür ki bu
noktadan itibaren ışık dahi kara deliğin çekiminden
kaçamaz. Işığın kaçamaması sebebiyle, bir renkleri veya
gözle görünür ışımaları yoktur ve bu nedenle "kara" olarak
adlandırılırlar. Bilim insanları, en küçük kara deliklerin evren
başladığı zaman oluştuğunu düşünüyor.
ilim insanları, süperkütleli kara deliklerin, içinde
bulundukları galaksiler ile aynı zamanda
oluştuklarını düşünüyor. Peki bu kara delikler
görünür mü?
BHiç ışık kaçamadığı için, insanlar kara delikleri göremez.
Kara delikler görünmezdir. Özel aletler içeren uzay
teleskopları ise kara deliklerin bulunmasına yardımcı
olabilir. Bu özel aletler yardımıyla, kara deliklere çok yakın
olan yıldızların diğer yıldızlara göre ne şekilde farklı
davranışlar sergilediği görülebilir.Eğer kara delikler “kara”
ise, bilim insanları bunların orada olduğunu nasıl biliyor?
Kara delikleri göremiyoruz çünkü kuvvetli kütleçekimi, bütün
ışığı kara deliğin ortasına çekiyor. Fakat bilim insanları, bu
kuvvetli kütleçekimin kara delik etrafındaki yıldız ve gazları
nasıl etkilediğini görebiliyorlar. Bilim insanları yıldızların
üzerinde çalışarak, bu yıldızların etrafta mı uçtuklarını
yoksa bir kara deliğin çevresinde mi döndüklerini
bulabiliyorlar.Bir kara delik oluşturacak yıldız ne kadar
büyük olmalıdır? Her kara delik, bir yıldızın yakıtını
tüketerek kendi üzerine çökmesi sonucu oluşmaz. Örneğin
çok büyük kütleli cisimlerin uzayda birbirine çarpması
sırasında da kara delikler oluşabilir. Ancak bildiğimiz en
yaygın kara delik oluşum mekanizması, yıldızların çökmesi
sonucu oluşan kara deliklerdir.
İZGE | 28
BİR KARA DELİK OLUŞTURACAK YILDIZ NE
KADAR BÜYÜK OLMALIDIR?
BİR KARA DELİK DÜNYAYI YOK
EDEBİLİR Mİ?
Kara delikler uzayda gezip yıldızları, uyduları ve
gezegenleri yemiyor. Dünya bir kara deliğin içine
düşmeyecektir çünkü güneş sistemine bu kadar
yakın olan hiçbir kara delik yok.
Bir kara delik güneş kadar kütle içerse ve güneşin
yerini alsa bile, Dünya yine onun içine düşmez.
Çünkü kara delik, güneş ile aynı kütleçekime sahip
olur. Dünya ve diğer gezegenler, şu an güneşin
etrafında döndükleri gibi o kara deliğin etrafında
döner.
Güneş hiçbir zaman kara deliğe dönüşmez çünkü
kara delik oluşturacak kadar büyük bir yıldız değil.
Her kara delik, bir yıldızın yakıtını tüketerek kendi üzerine
çökmesi sonucu oluşmaz. Örneğin çok büyük kütleli
cisimlerin uzayda birbirine çarpması sırasında da kara
delikler oluşabilir. Ancak bildiğimiz en yaygın kara delik
oluşum mekanizması, yıldızların çökmesi sonucu oluşan
kara deliklerdir (bu tarz kara deliklere collapsar da
denir).Bir yıldızın ölümü sırasında bir kara delik
oluşturabilmesi için belli bir kütlenin üzerinde olması
gerekir. Bu kütle sınırına Chandrasekhar Limiti adı verilir.
Bu limit, kabaca 1.4 Güneş Kütlesi kadardır; ancak çoğu
durumda 2 ve hatta 3 Güneş Kütlesi olarak kabul edildir.
Yani bir yıldızın kara delik oluşturma potansiyelinin
oluşabilmesi için, ölümü sırasında Güneş'imizden en az
1.4 kat büyük olması gerekmektedir. Bu, kabaca,
2.784.488.001.602.417.000.000.000.000.000 kilogram
veya 2.7 nonilyon kilograma denk gelir.
İZGE | 29
KARA DELİKLERİN EVRENDE
SÜZÜLEN BÜYÜMESİ
ara delikler oluştuktan sonra
üzerlerine madde çektikçe kütlelerini
artırmaya devam ederler.
KDönmelerinden de gelen etkiyle birlikte,
madde karadeliğin üzerine düşerken bir spiral
çizer. Bu esnada ciddi anlamda ısınarak bir
ışıma yapar. Bu ışımanın önemli bir kısmı X-
ışını bölgesinde yer alır. Aynı zamanda kara
delikler başka kara deliklerle de pekala
birleşerek kütleçekim dalgaları yayılmasına
neden olabilir ve bu esnada kütlelerinin bir
kısmını bu yolla kaybederler. Üzerine ne
kadar materyal düşerse, o kadar büyüdükleri
için, daha yoğun bölgeler olan galaksi
merkezlerindeki kara delikler, daha büyük
kütleli olma eğilimindedir.
İZGE | 30
ZAMANIN BUHARI: KARA DELİKLERİN
YOK OLMA DANSI
1974
'te Hawking, kara deliklerin aslında
tamamen kara olmadığını ve ufak bir
miktar termal radyasyon
yaydığını öngördü (sonraları Susskind ile olan
tartışmaları "The Black Hole Wars" adlı kitapta ele
alınmıştır ve Hawking ilerleyen yıllarda bu fikrinden
vazgeçmiştir). Eğer Hawking'in bu buharlaşma fikri
(Hawking ışıması) doğruysa, kara delikler ışıma
yoluyla zamanla kütlelerini kaybedip büzüşüp yok
olmalıdırlar. Teoriye göre büyük kara delikler,
küçüklere nazaran daha az ışıma yapmaktadır ve daha
uzun sürede yok olurlar. Bu nedenle ilksel bir kara
delik anında buharlaşmalıdır.İlk teorik kara delik
çözümü Schwarzschild tarafından 1916 yılında
dönmeyen, elektriksel yükü olmayan, statik bir kara
delik için yapılmıştır. En basit kara delik çözümü olan
bu çözüm, Schwarzschild çözümü (Schwarzschild
metriği) olarak adlandırılır. Elbette ki gerçekte var
olanların, bu basit tanıma uymadığını biliyoruz.
BİLİM İNSANLARI KARA DELİKLERİ NASIL
ARAŞTIRIYOR?
Bilim insanları, kara delikler hakkında daha fazla şey
öğrenmek için uzayda yolculuk eden uyduları ve
teleskopları kullanıyorlar. Bu uzay araçları, bilim
insanlarının evren hakkındaki sorulara cevap
bulmasına yardımcı oluyor.
İZGE | 31
İZGE | 32
ABüyük Patlama, modern kozmolojik teoriler
ışığında, maddenin aşırı yoğun ve sıcak bir
noktadan genişlemesi sonucu Evren'imizin
oluşmasını mümkün kılan âna verilen isimdir.
Yani tıpkı kara deliklerin merkezinde bulunan t
ekillik gibi, Evren'in başlangıcında da bir tekillik
bulunmaktadır. Evren, bu tekil noktadan başlamış ve
bugünkü haline doğru evrimleşmiştir. Peki bu büyük
patlama nasıl keşfedildi?
Albert Einstein, 1915 yılında uzay ve zaman algımızı
kökünden değiştiren Genel Görelilik Teorisi’ni ortaya
attığı zaman denklemlerin statik olmayan bir evreni
gösterdiğini fark etti. O zamanlarda Evren’in
genişlediğine veya daraldığına dair bir gözlem olmadığı
için Einstein denkleme "Kozmolojik Sabit" adıyla bilinen
bir parametre koydu, bu parametre boş uzayın enerjisini
temsil ediyordu ve kütle çekimin etkisini yok ederek
Evren’in statik bir biçimde kalmasını sağlıyordu. Edwin
Hubble, 1929 yılında hemen her yönde galaksilerin
ışığının kırmıza kaydığını keşfettiği zaman durum
değişti. Doppler Etkisi olarak bilinen fenomene göre bir
nesne uzaklaştığı zaman ondan yayılan ışığın dalga
boyu artar. Kırmızı görünen ışık en uzun dalga boyuna
sahip olduğu için bu, nesnelerin daha çok kırmızı
görünmesi demektir; aynı şekilde, nesne yakınlaştığı
zaman ışığın dalga boyu azalır ve nesne daha çok mavi
gibi görünür. Hubble, galaksilerin bizden uzaklaştığını
keşfederek Evren’in genişlediğini ilk gözlemleyen kişi
oldu. Belçikalı bir papaz olan George Lemaitre 1927’de
zamanı geriye alırsak evrenin tek bir noktada
buluşacağını söyledi. Büyük Patlama Teorisi'ne karşı
Sabit-Durum Teorisi ortaya atılmıştı. Hermann Bondi,
Thomas Gold ve Fred Hoyle’un 1948’de ortaya attığı bu
teoriye göre nesneler birbirinden uzaklaştıkça yeni
nesneler oluşuyor ve böylece Evren’in enerji yoğunluğu
sabit kalıyordu. Ve yine aynı teoriye göre Evren'in
başlangıcı ve sonu yoktu. Bu noktada Büyük Patlama'nın
da başlangıçta çok sıcak olması ve etrafa saçılmasından
ötürü uygun bir isim olduğunu düşünebilirsiniz. Evet, bir
bomba patladığında, merkezden dışarıya doğru çok
miktarda şarapnel gibi metal parçaları ve patlamanın
kendisinden yayılan enerji saçılır. Ve evet, her ne kadar
Büyük Patlama sırasında da yüksek sıcaklıktaki madde
bir merkezden dışarıya doğru saçıldıysa da, bu olayın bir
bombanın patlamasında olan gibi kimyasal bir doğası
bulunmamaktaydı.
Çünkü Büyük Patlama sırasında etrafa herhangi bir şey
saçılmadı; zaten "etraf" olarak adlandıracağımız uzayzaman
düzlemi oluşmaya başladı. Büyük Patlama
Teorisi zannedilenin aksine Evren’in başlangıcı ile
ilgilenmez, sadece Evren’in başladıktan itibaren Planck
zamanı ve sonrasında Evren’in evrimi ile ilgilenir. Büyük
Patlama ve Evren ile ilgili en yaygın sorulan soru, "Evren
neyin içine genişliyor?" sorudur. Cevap: Hiçbir şeyin
içerisinde. Çünkü genişleyen şey, Evren'in içindeki bir
madde değil Evren'in ta kendisidir!
Bu cevap insanlara yeterli ve sezgilere uygun gelmez;
çünkü günlük hayatta da alıştığımız üzere bir şeyin
genişlemesi o şeyin genişlemesi için bir alan, dolayısıyla
uzay olmasını gerektirir ancak uzayın kendisi için böyle
bir şey geçerli değildir. Evren'in hiçbir şeyin içerisinde
olmadığı halde genişlemesinin sezgilerimize ters
gelmesinin sebebi Evren’in kendisini günlük hayatta
gördüğümüz herhangi bir nesne gibi dışarıdan bakarak
düşünmemizdir. Halbuki Evren’in içerisinden bakarak
düşünürsek sezgilerimize ters gelen hiçbir şey yoktur.
İZGE | 33
İZGE | 34
“İSTİKBAL
GÖKLERDEDİR”
“UZAYDA BİR
TÜRK: ALPER
GEZERAVCI”
Gezeravcı, 1979’da Mersin’in Silifke ilçesinde Yörük kökenli bir ailenin
çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduktan sonra babasının mesleği sebebiyle
Türkiye’nin farklı illerinde yaşamıştır.
Spor sever olan Gezeravcı, tüplü dalış, yelken, kampçılık ve rafting gibi
aktiviteleri yapmakta olup, aynı zamanda da dağ yürüyüşü ve ata binme
konularında deneyim sahibidir.
Türk Hava Kuvvetleri'nde savaş pilotu olarak görev yapmış olan Gezeravcı,
aralarında T-41, SF-260, T-37, T-38, F-5, KC-135 ve F-16'nın da bulunduğu
birçok uçakla 15 yıl boyunca uçuşlar yapmıştır.
Axiom Space şirketinin Axiom Mission 3 görevi dahilinde 19 Ocak 2024
tarihinde TSİ 00.49’da ABD'nin Florida eyaletinde bulunan Kennedy Uzay
Merkezi Kalkış Kompleksi 39'da gerçekleşen fırlatma ile Türkiye'nin ilk
astronotu olmuştur.
AXIOM 3:
BİLİNMEYEN
UZAYDA BİR
GÖREV
xiom Mission 3 (veya Ax-3), Axiom
Space tarafından Uluslararası Uzay
İstasyonu'na düzenlenen ve SpaceX
tarafından sağlanan Crew Dragon
Freedom uzay aracının kullanıldığı
Aüçüncü uzay görevidir. Uçuş, 18 Ocak 2024
21:49 UTC (TSİ 19 Ocak 2024 00.49) tarihinde
Falcon 9 Block 5 roketinin fırlatılmasıyla
başladı. Yaklaşık 37 saat süren yolculuğun
ardından astronotları taşıyan Crew Dragon
uzay aracı 20 Ocak 2024 TSİ 13:42'de
Uluslararası Uzay İstasyonu'na başarıyla
kenetlendi. Astronotlar, 14 gün süren görev
süresince çeşitli deneyler gerçekleştirdiler.
Hava koşullarının müsait olmaması nedeniyle
mürettebatın Dünya'ya dönüşü 3 defa
ertelendi. Crew Dragon uzay aracı, 7 Şubat
2024 TSİ 17:20'de Uluslararası Uzay
İstasyonu'ndan ayrıldı. Yaklaşık 2 gün süren
yolculuk, kapsülün 9 Şubat 2024 TSİ 16:30'da
Atlas Okyanusu'na inmesiyle birlikte sona erdi.
İZGE | 35
hiladelphia Deneyi, tarih
boyunca gizemini koruyan ve
hala tartışılan bir olaydır. Bu
deney, II. Dünya PSavaşı sırasında Amerikan Donanması
tarafından gerçekleştirildiği iddia
edilmektedir. Deneyin amacı, U-
botlarının manyetik torpidoları tarafından
algılanması için bir savaş gemisini
görünür hale getirmekti. Bu gizli
kesintilerin arkasında ise ünlü bilim
adamı Albert Einstein'ın olduğu
söyleniyor. Ancak gerçekler ve
söylentiler arasında ayrım yapmak
oldukça zordur.
Philadelphia Deneyi'nin gerçek olup
olmadığı konusunda birçok spekülasyon
bulunmaktadır. Bazıları, deneyin sadece
bir efsane veya kurgu olduğunu iddia
ederken, diğerleri ise deneyin
gerçekleştiğini ve ardında derin devlet
gizliliği olduğunu iddia etmektedir. Bu tür
komplo teorileri ve efsaneler, zamanla
popüler kültürde de yer bulmuş ve pek
çok filme, kitaba ve televizyon
programına ilham kaynağı olmuştur.
Philadelphia Deneyi'nin varlığına dair
kanıtlar, çoğunlukla anekdotal veya
belirsizdir. Bazı tanıklıklar ve belgeler,
deneyin gerçekleştiğini öne sürerken,
diğerleri bunu yalanlar. Bu nedenle,
gerçeklik ve efsane arasındaki çizgi net
değildir ve herkesin kendi yorumunu
yapması gerekmektedir.
Deneyin detayları ve olası sonuçları
hakkında spekülasyonlar da oldukça
çeşitlidir. Bazıları, geminin manyetik bir
alan oluşturarak görünmez hale
geldiğini ve mürettebatının ciddi sağlık
sorunları yaşadığını iddia ederken,
diğerleri bu iddiaları çürütmektedir.
Gerçek olayların ne olduğunu ve
Philadelphia Deneyi'nin varlığını
kanıtlayacak kesin bir bilgi henüz ortaya
çıkmamıştır. Bu nedenle, deney
hakkında tartışmalar ve merak devam
etmektedir.
Philadelphia Deneyi'nin en dikkat çekici figürlerinden biri, hiç kuşkusuz Carlos
Miguel Allende'dir. 1950'lerde yapılan deneylerle ilgili iddiaları günlüklerine yazan
biri olarak bilinen Allende'nin yazıları, zamanla efsaneleşmiştir. Ancak, Allende'nin
iddiaları ve yazıları, çoğunlukla spekülasyonlarla doludur ve somut kanıtlarla
desteklenmemektedir. Allende'nin anlatımları, zaman zaman karmaşık ve çelişkili
olmuştur, bu da onun iddialarının güvenilirliğini sorgulamamıza neden olmuştur.
Ancak, Philadelphia Deneyi'nin popüler kültürdeki yerini belirleyen isimlerden biri
olarak, Allende'nin yazıları ve iddiaları hala ilgi çekmektedir ve deneyin gizemini
çözmeye yönelik araştırmalarda önemli bir rol oynamaktadır.Albert Einstein, 20.
yüzyılın en önemli fizikçilerinden biridir. Ünü, özellikle görelilik teorisi ve kütle-enerji
eşdeğerliği formülü olan E=mc² ile gelmiştir. Ancak Einstein'ın resmi çalışmalarıyla
sınırlı kalmadığı bilinmektedir. Bazı iddialara göre, Einstein, II. Dünya Savaşı
sırasında Amerikan hükümeti için gizli projeler yürütülmüştür.
Philadelphia Deneyi, gizli bir deniz
deneyi olarak 1943 yılında Philadelphia
Donanma Tersanesi'nde
gerçekleştirildiği iddia edilir. Deneyin
amacı, USS Eldridge adlı bir savaş
gemisini manyetik alanlarla çevreleyerek
radar sistemlerinin görülebilmesini
sağlamaktı. Deneyin başarılı olduğu ve
geminin tamamen görülebildiği iddia
edilir. Ancak, bu iddiaların doğruluğu
konusunda belirsizlikler bulunmaktadır
ve deneyin gerçekliği hala tartışmalıdır.
Philadelphia Deneyi'nin iddia edilen
başarısının ardında çeşitli sonuçlar ve
iddialar bulunmaktadır. Bazı raporlar,
deneyin başarısının geminin sadece
görünmez olmasıyla sınırlı kalmadığını,
aynı zamanda zaman ve mekanla ilgili
anormalliklere de yol açtığını iddia
etmektedir. Bu iddialara göre, gemi
aniden başka bir yerde ortaya çıkmış
veya zamanda geriye veya ileriye gitmiş
olabilir.
Ancak, Philadelphia Deneyi'ne dair
kanıtlar ve tanıklıklar oldukça çelişkilidir.
Bazıları, deneyin hiç gerçekleşmediğini
veya iddia edildiği gibi başarılı
olmadığını öne sürerken, diğerleri
deneyin gerçekleştiğini ve etkileyici
sonuçlar doğurduğunu iddia etmektedir.
Bu nedenle, deney hakkında kesin bir
doğruluk elde etmek zordur ve gerçeklik
ile spekülasyon arasında net bir sınır
çizmek mümkün değildir.
Philadelphia Deneyi'nin etkileri ve
sonuçları hakkında çeşitli teoriler
bulunmaktadır. Bazıları, deneyin
mürettebat üzerinde ciddi sağlık
sorunlarına yol açtığını ve hatta
bazılarının kaybolduğunu iddia
etmektedir. Diğer teoriler ise deneyin
uzun vadeli etkilerinin teknoloji ve
bilimde devrim yarattığını öne
sürmektedir.
Sonuç olarak, Philadelphia Deneyi hala
bir sır perdesi altındadır ve gerçekler ile
efsaneler arasındaki ayrımı netleştirmek
zor olsa da, bu olayın bilim kurgu ve
komplo teorileriyle dolu ilginç bir konu
olduğu kesindir.
İZGE | 36
FARKLI PERSPEKTİFLER: PHILADELPHIA DENEYİ
HAKKINDAKİ DİĞER İDDİALAR VE İNANÇLAR
Philadelphia Deneyi hakkında birçok farklı iddia ve inanç
bulunmaktadır, ancak bu iddiaların hiçbir somut temeli
bulunmuyor ve çoğu zaman spekülasyondan öteye geçmiyor.
Kimilerine göre, deney Einstein'ın geliştirdiği bir zaman
yolculuğu cihazının test edilmesiydi ve gemi mürettebatı
zaman ve mekân boyutları arasında taşındı. Bu teori, deneyin
geminin çevresinde gözlemlenen tuhaf fenomenleri açıklamak
için öne sürülmüştür. Ancak, bu iddiaya dair somut kanıtlar
bulunmamakta ve sadece spekülasyonlardan ibaret
kalmaktadır.
Diğer bir iddia ise deneyin UFO'larla ilgili olduğudur. Bazıları,
deney sırasında gemi mürettebatının uzaylılar tarafından
kaçırıldığını veya UFO'larla temas kurduğunu iddia etmektedir.
Ancak, bu iddiaların da somut bir dayanağı bulunmamaktadır
ve çoğunlukla görgü tanıklarının anlatımlarına dayanmaktadır.
Philadelphia Deneyi'nin gerçekliği veya gerçek dışılığı hala
netlik kazanmamıştır ve birçok bilim insanı ve araştırmacı,
deneyin gerçekliği hakkında ciddi şüpheler taşımaktadır.
Ancak, bu tür efsaneler ve spekülasyonlar, insanların hayal
gücünü beslemeye devam etmekte ve gizemli konulara olan
ilgiyi canlı tutmaktadır. Bu, Philadelphia Deneyi'nin popüler
kültürdeki yerini ve tartışma konularını sürdürmesine yardımcı
olmaktadır.
ZORLU GERÇEKLER: PHILADELPHIA DENEYİ
HAKKINDAKİ SOMUT KANITLAR VE İDDİALAR
Philadelphia Deneyi, tarih boyunca büyük tartışmalara yol
açmış gizemli bir konudur. Ancak, gerçeklere ve detaylı
incelemelere bakıldığında, olayın büyük ölçüde bir efsane
olduğunu söylemek mümkündür. Deneylerin gerçekten
yapıldığına dair herhangi bir somut kanıt bulunmamaktadır
ve iddialar genellikle tanıkların anlatımlarına
dayanmaktadır. Ancak, bu tanıkların anlatımları da
birleştirilmiş olup, çoğu zaman doğrulanamamaktadır.
Birçok araştırmacı ve uzman, Philadelphia Deneyi'nin
bilim kurgu ve efsane olmaktan öteye gitmediğini
savunmaktadır. Deneyin iddialı hikayesi, zamanla popüler
kültürde büyük bir yer edinmiş olsa da, bilimsel bir temele
dayanmadığı ve somut kanıtlarla desteklenmediği için,
çoğu akademik çevrede ciddiye alınmamaktadır.
Ancak, tüm bu şüpheler ve tartışmaların yanı sıra,
Philadelphia Deneyi hala birçok kişinin ilgisini çekmektedir
ve birçok spekülasyonun kaynağı olmuştur. Bu tür
efsaneler, insanların hayal gücünü ve merakını canlı tutar
ve zaman zaman bilinmeyene dair arayışlarını körükler.
NIKOLA TESLA VE PHILADELPHIA DENEYİ İLİŞKİSİ
Philadelphia Deneyi ile ilgili bir başka ilginç iddia ise Nikolas Tesla'nın
deneyinde rol oynadığıdır. Tesla, ünlü bir mucit ve elektrik dehası olarak
tanınmaktadır ve çalışmaları birçok insanın hayal gücünü etkilemiştir.
İddialara göre, Tesla'nın manyetik alanlar ve elektromanyetik dalgalar
üzerindeki çalışmaları, Philadelphia Deneyi'nin gerçekleştirilmesinde temel
oluşturdu. Bazıları, Tesla'nın elektromanyetik alanlarla ilgili keşiflerinin,
gemiyi görünmez kılan veya zamanda bir yolculuk gerçekleştiren bir
cihazın geliştirilmesinde kullanıldığını öne sürmektedir. Ancak, bu iddiaların
da somut bir kanıtı bulunmamakta ve sadece spekülasyonlarla sınırlı
kalmaktadır.
Tesla'nın dahiliği ve bilimsel katkıları göz önüne alındığında, onun adının
Philadelphia Deneyi ile ilişkilendirilmesi pek şaşırtıcı değildir. Ancak,
Tesla'nın deneyde doğrudan bir rol oynayıp oynamadığı veya çalışmalarının
deneyin gerçekleştirilmesine nasıl etki ettiği konusunda kesin bir kanıt
bulunmamaktadır.
Philadelphia Deneyi'nin etrafındaki bu tür ilginç iddialar, deneyin gizemini ve
merakını artırırken, aynı zamanda gerçeklerin ve spekülasyonların sınırlarını
belirlemek için daha fazla araştırmayı teşvik etmektedir. Bu, deneyin
popüler kültürdeki yerini korurken, bilimsel ve tarihsel doğruların daha iyi
anlaşılmasına da katkıda bulunabilir.
SONUÇ
Philadelphia Deneyi, hala birçok insanın ilgisini
çeken bir şey. Ancak gerçeklerle
spekülasyonların birbirinden ayrılması
önemlidir. Deneyin yapıldığına dair somut
veriler mevcut ve çoğu zaman iddiaların temeli
spekülasyonlara dayanıyor. Albert Einstein ve
Nikolas Tesla gibi ünlü bilim insanlarının
deneylerinde rol oynadıkları iddialar da
kanıtlanmamıştır. Bu nedenle, Philadelphia
Deneyi hakkında yapılan iddiaları ve inançları
sorgulamak ve gerçeklerle spekülasyonları
birbirinden ayırmak önemlidir.
İZGE | 37
izikte, özel görelilik teorisi
(kısaca özel görelilik) veya
izafiyet teorisi, uzay ve zaman
Farasındaki ilişkiyi açıklayan bir
bilimsel teoridir. Albert Einstein'ın
orijinal çalışmalarında teori, iki
varsayıma dayanmaktadır:
Fizik yasaları, tüm süredurum
referans çerçevelerinde (yani
ivmesiz referans çerçevelerinde)
değişmezdir (yani aynıdır). Işık
kaynağının veya gözlemcinin
hareketinden bağımsız olarak
vakumdaki ışığın hızı, tüm
gözlemciler için aynıdır. Einstein'ın
Özel Görelilik Teorisi'nin 1. postülatı
genelde Görelilik Prensibi veya
Galileo Prensibi olarak da bilinir;
çünkü bu, Einstein'dan 300 yıl önce
Galileo Galilei tarafından ortaya
atılmıştır. Galileo'nun Görelilik
Prensibi'nde de mutlak bir referans
sistemi yoktur. Her iki gözlemci de
diğer gözlemcinin hareket ettiğini
söylemekte haklıdır, mutlak bir
referans sistemi olmadığı için sabit
referans sistemleri arasında geçiş
yapılabilir.Nedenini anlamak için
kendinizi bir trenin içinde hayal edin:
Trenin camları siyah bir perde ile
kapalı olsun (trenin içerisinde ışık
olduğu için, karanlıkta değilsiniz).
Trenin giderken sallanması, dönüş
yapması, hızlanıp yavaşlaması gibi
ivmeli hareketlerinin de hiç
olmadığını varsayın. Böyle bir trende
trenin sabit hızla mı gidiyor, yoksa
duruyor mu olduğunu nasıl
anlarsınız? Cevap oldukça basittir:
Anlayamazsınız.
Trenin içerisinde her türlü deneyi yapabilirsiniz
(hareket edip etmediğinizi anlamanızı sağlayacağına
inandığınız deneyler de dâhil!); ancak dışarıya
bakmadığınız sürece, trenin hareket edip etmediğini
anlayamazsınız. Aynı şekilde camdan dışarı
baktığınızda trenin (dolayısıyla sizin) hareket
etmediğinizi, aslında tüm dünyanın diğer tarafa
gittiğini söyleyebilirsiniz; çünkü daha önce de
söylediğimiz üzere sabit referans sistemleri arası
geçiş yapılabilir - tabii insanları bu tür bir şeye
inandırmanız mümkün olmayacaktır; çünkü hepimiz
bütün Dünya'nın bir trenin aksi yönde gitmediğini
biliriz. Fakat fizik yasaları açısından, bu iki durum
arasında ("her şeyin olduğu yerde durup trenin bir
yönde gitmesi" ile "trenin olduğu yerde durup diğer
her şeyin aksi yönde gitmesi" arasında) hiçbir fark
yoktur! Bu, aynı zamanda, Eşdeğerlik İlkesi olarak da
bilinir.
İZGE | 38
Einstein'ın 2. Postülatı,
hepimizin artık ezberlediği o
meşhur şeyi söyler: Işık hızı
sabittir; yani ışığın vakumdaki
hızı gözlemciden gözlemciye
değişmez. Işık hızı, 1.
postülatta sözünü ettiğimiz
bağıl hız kurallarından muaftır
ve yukarıda tanımladığımız gibi,
eylemsiz referans
çerçevelerinden bağımsız
olduğu için ışık hızı bir doğa
yasasıdır. Isaac Newton'un
Principia'da yayınladığı üç yasa
da (günümüzde Newton
Yasaları olarak bilinir), Galileo
Dönüşümleri ile uyumludur. Bu
dönüşümler, 1. postülatta izah
ettiğimiz eylemsiz referans
çerçeveleri arası geçişi sağlar.
İZGE | 39
BUNLARI
B İ L İ Y O R M U Y D U N U Z ?
MARS'IN DEV KANYONU
Mars'ın yüzeyindeki Valles Marineris, Güneş Sistemi'ndeki
en büyük kanyondur. Büyüklüğü, Dünya'daki Büyük
Kanyon'dan çok daha fazladır.Tharsis bölgesinin hemen
doğusundan başlayıp Mars ekvatorunda devam eden
devasa kanyon sistemidir. 4.000 km uzunluğunda, 200 km
genişliğinde ve 7 km derinliğindeki Valles Marineris yarığı,
Arizona'daki Büyük Kanyon'dan on kat daha uzun, yedi kat
daha geniş ve yedi kat daha derindir.
DÜNYANIN UÇSUZ BUCAKSIZ
YOLLARINDA: BALİNALARIN
BİNLERCE KİLOMETRELİK
GÖÇLERİ
Balinalar, en uzun süren göçleri gerçekleştiren memelilerdir.
Bazı balina türleri binlerce kilometre göç edebilir.Örneğin, gri
balinalar, yılda binlerce kilometre göç edebilirken, mavi
balinalar da benzer şekilde uzun mesafeler kat edebilirler.
Bazı balina türlerinin göç rotaları binlerce kilometre
uzunluğunda olabilir ve bu rotaları takip etmek, onların
beslenme, üreme ve iklim değişikliklerine uyum sağlamalarına
yardımcı olur.
GÖRME GÜCÜMÜZÜN SIRRI
İnsan gözü, evrimsel süreç içinde mükemmel bir algılama aracı
olarak gelişti. Retinadaki fotoreseptör hücreleri, ışığı algılamak
için son derece hassas bir yapıya sahiptir ve bu yapı,
milyonlarca yıllık doğal seçilim sonucunda optimize edilmiştir.
Göz, 576 megapiksel çözünürlüğe sahip olduğu tahmin edilen
yaklaşık 120 milyon çubuk ve koni hücresiyle donatılmıştır. Bu,
gözün, anlık olarak inanılmaz derecede yüksek çözünürlüklü
görüntüler oluşturabilmesini sağlar. Bu özellikler, insan gözünü
kamera teknolojisinin henüz erişemediği bir seviyeye taşır.
Günümüzdeki en gelişmiş kameralar bile yaklaşık 250
megapiksel çözünürlüğe sahipken, insan gözü doğanın
mükemmel bir tasarımıyla binlerce yıldır bu üstünlüğünü
korumaktadır.
GÜÇLÜ BİR EFSANE: USS
GERALD R. FORD'UN ÇARPICI
ÖZELLİKLERİ
İZGE | 40
USS Gerald R. Ford (CVN-78), Amerika Birleşik Devletleri
Donanması'nın uçak gemilerinden birisidir. Gemi, adını ABD'nin
38. Başkanı Gerald R. Ford'un adını aldı.Dunyanın en gelişmiş
uçak gemisi sayılan USS Gerald R. Ford 337 metre
uzunluğunda, 78 metre genişliğinde ve 11 metre
yüksekliğindedir. Tam yüklü ağırlığı 100.000 tonun üzerindedir.
Gemi, iki adet General Electric A1B reaktöründen güç
almaktadır. Bu reaktörlerle gemi, 20 knot'luk bir hıza ulaşabilir
ve 20 yıl boyunca kesintisiz görev yapabilir.
APPLE VISION PRO: YENİLİKÇİ
TEKNOLOJİ VE PROFESYONEL
DENEYİM
Apple Vision Pro, son teknoloji ve gelişmiş özellikleriyle
donatılmış, kullanıcıların günlük yaşamlarını daha da
kolaylaştırmayı amaçlayan bir akıllı cihazdır. Bu inovatif ürün,
gelişmiş teknolojisi sayesinde gerçek dünya ile sanal dünyayı
bir araya getirerek kullanıcılara benzersiz bir deneyim sunar.
Apple Vision Pro, gözlük şeklinde tasarlanmış olup şeffaf bir
ekran ile donatılmıştır. Kullanıcılar, bu şeffaf ekranda dijital
içerikleri ve bilgileri gerçek dünya ile birleştirerek görebilir.
Örneğin bir turist tarihî bir mekânı ziyaret ederken
Apple Vision Pro aracılığıyla o mekânın tarihçesini
ve önemli bilgilerini görsel olarak görüntüleyebilir.
Bu akıllı gözlüğün en etkileyici özelliklerinden biri,
artırılmış gerçeklik (augmented reality – AR)
deneyimidir. Apple Vision Pro, çevrenizi izlemek ve
anında bilgi sağlamak için çevresel algılama
sensörleri kullanır. Bu sayede etkileşimli bir şekilde
dijital nesneleri gerçek dünyada konumlandırabilir,
hareket ettirebilir ve bu Şu anda ön sipariş alan
şirket, 200 bin başlık sattığını açıkladı.Ülkemizde
fiyatının 206 bin TL’den başlaması bekleniyor.
İZGE | 41
SİNEMA TUTKUNLARINA ÖZEL UNUTULMAZ FİLM ÖNERİLERİ!
OPPENHEIMER
Oppenheimer, Christopher Nolan tarafından yazılan ve
yönetilen 2023 yapımı bir epik biyografik gerilim filmidir.
Kai Bird ve Martin J. Sherwin tarafından yazılan 2005
yapımı American Prometheus kitabından uyarlanan film,
Manhattan Projesi'nde ilk nükleer silahın geliştirilmesinde
büyük rol oynayan Amerikalı teorik fizikçi J. Robert
Oppenheimer'ın hayatını konu almaktadır. Filmin
başrolünde Cillian Murphy yer alırken, Emily Blunt
Oppenheimer'ın eşi Katherine "Kitty" Oppenheimer, Matt
Damon Oppenheimer'ın askerî sorumlusu Leslie Groves
ve Robert Downey Jr. Amerika Birleşik Devletleri Atom
Enerjisi Komisyonu'nun kıdemli üyesi Lewis Strauss
rolündedir. Yardımcı oyuncu kadrosunun diğer üyeleri
arasında Florence Pugh, Josh Hartnett, Casey Affleck,
Rami Malek ve Kenneth Branagh yer alıyor.
MARSLI
Marslı, Ridley Scott tarafından yönetilen 2015 yapımı bilimkurgu
türündeki ABD filmi. Drew Goddard tarafından yazılan senaryo,
Andy Weir tarafından 2011'de yazılan aynı adlı romandan uyarlandı.
Filmin başrolünde Matt Damon bulunurken yan rollerinde Jessica
Chastain, Michael Peña, Kristen Wiig, Jeff Daniels, Kate Mara ve
Donald Glover yer almaktadır.
Filmin galası 11 Eylül 2015 tarihinde 2015 Toronto Uluslararası Film
Festivali'nde yapıldı. Film, 2 Ekim 2015'te gösterime girdi. Film 2D,
3D, IMAX 3D ve 4DX olarak yayınlandı.
88. Akademi Ödülleri'nde 7 dalda aday gösterilen film, 73. Altın Küre
Ödülleri'nde Müzikal veya Komedi Dalında En İyi Film ve Müzikal
veya Komedi Dalında En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanırken 69.
BAFTA Ödülleri'nde aday gösterildiği 6 dalda ödül kazanamadı.
İZGE | 42
GRAVITY
Gravity, yönetmenliğini Alfonso Cuarón'un yaptığı, bilimkurgu
gerilim ve dram türündeki, 2013 ABD-Birleşik Krallık ortak yapımı
üç boyutlu film. Senaryosunu Alfonso Cuarón ve oğlu Jonás
Cuarón'un yazdığı filmin başrollerini Sandra Bullock ve George
Clooney paylaşmaktadır. Uzaydaki görevleri esnasında, uzay
gemilerinin hasar görmesi sonucu iki astronotun hayatta kalma
mücadelesini konu alır.
Film, ilk gösterimini 28 Ağustos 2013 günü, açılış filmi sıfatıyla 70.
Venedik Uluslararası Film Festivali'nde yaptı. Üç gün sonra,
Telluride Film Festivali'nde ise Kuzey Amerika galası
gerçekleştiren film; ABD ve Kanada'da geniş çaplı olarak 4 Ekim
2013 tarihinde gösterime girdi. 86. Akademi Ödülleri'nde yedi, 67.
BAFTA Ödülleri'nde ise altı dalda ödül kazandı.
PASSENGERS
Passengers, Morten Tyldum tarafından yönetilen ve senaryosu
Jon Spaihts tarafından yazılan 2016 yılı ABD yapımı bilimkurgumacera
filmi. Başrollerinde Chris Pratt ve Jennifer Lawrence yer
almaktadır. Film, Columbia Pictures tarafından dağıtılarak 21
Aralık 2016 tarihinde gösterime girdi, eleştirmenlerden karışık
yorumlar aldı ve dünya çapında 303 milyon dolardan fazla
hasılat elde etti.
Yıldız gemisi Avalon, Homestead II'ye yolculuk ederken makine
arızası sonucu Jim adındaki bir yolcu 90 yıl erken uyanır.
Yalnızlıkla boğuşurken Aurora'yı uyandırır ve birlikte gemideki
sorunları çözmeye çalışırlar. Sonunda, Jim'in kendini feda etme
planıyla Aurora'nın hayatta kalmasını sağlarlar ve gemide mutlu
bir hayat sürerler.
İZGE | 43
BULMACA
N
1-) Planck sabitini bulan bilim adamı
2-) Evrim teorisinin sahibi
3-) 21 yaşında felç geçiren İngiliz teorik
fizikçi kozmolog ve yazar.
4-) Gazlardaki esnek olmayan elektron
çarpışmaları üzerine yaptığı çalışmalarla Nobel
Ödülü kazanan bilim insanı
5-) Modern fiziğin babası
6-) Pastörizasyon işlemine adını veren bilim insanı
7-) Dünyadaki en genç profesör ünvanını alan
türk bilim adamı
8-) Elektrik ampülünün mucidi
9-) Telefonun mucidi
10-) Elektronların bir enerji düzeyinden
başka enerji düzeyine geçebildiğini bulan
bilim insanı
11-) Yer çekimini bulan bilim insanı
12-) Matematikte üçgenlerin alanını
bulmamıza yardım eden formülün sahibi
13-) Nobel kimya ödülü sahibi türk bilim
insanı
14-) Röntgen ışınlarını bulan bilim insanı
15-) Alternatif akımın mucidi
16-) Atom bombasını bulan bilim insanı
İZGE | 44
CEVAP ANAHTARI
P
A
L
B
E
R
T
S
T
E
P
H
E
G
N I E L S
NE
H
I S A G O R
N W
S K
T I
E N
I G W
N
R O
M A X P L A N C K
L O
K
T
U I S P
H
A
R
L
S T
G
E U R
S
T
R A
Y
H A M B E
S
L L A
V
B H O R
S
I
N
A
D
A
R
W
I
S
H
E
I
B
N
O
Ğ
L
U
E
İ
N
A
A
R
T
Z
H E L M R Ö N T G E N
E
C
W
T
H
O
M
A
N I K O L A T
O
E S L A
R T O P P E N H E I M
S
E
D
I
S
O
A
Z
İ
Z
S
A
N
C
A
E R
İZGE | 45
KAYNAKÇA
Kardaşev, Nikolay (1964). "Transmission of Information by Extraterrestrial Civilizations". Soviet Astronomy. Cilt 8. s. 217. Bibcode:1964SvA.....8..217K.
Kardaşev, Nikolay. "On the Inevitability and the Possible Structures of Supercivilizations 28 Ekim 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.", The search for
extraterrestrial life: Recent developments; Proceedings of the Symposium, Boston, MA, June 18–21, 1984 (A86-38126 17-88). Dordrecht, D. Reidel Publishing Co., 1985, p.
497–504.
Lemarchand, Guillermo A. "Detectability of Extraterrestrial Technological Activities". Coseti. 18 Mart 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Mayıs 2016.
Kaku, Michio (2010). "The Physics of Interstellar Travel: To one day, reach the stars". 10 Şubat 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Mayıs 2016.
Sagan, Carl (Ekim 2000) [1973]. Jerome Agel (Ed.). Cosmic Connection: An Extraterrestrial Perspective. Freeman J. Dyson, David Morrison. Cambridge Press. ISBN 0-521-
78303-8. Erişim tarihi: 30 Mayıs 2016. I would suggest Type 1.0 as a civilization using 1016 watts for interstellar communication; Type 1.1, 1017 watts; Type 1.2, 1018 watts,
and so on. Our present civilization would be classed as something like Type 0.7.
"Total Primary Energy Consumption 2008-2012" (cfm). Statistical Review of World Energy 2008-2012. U.S. Energy Information Administration. 15 Mart 2016 tarihinde
kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Mayıs 2016.
Garrett, Michael (2015). "The application of the Mid-IR radio correlation to the $\hat{G}$ sample and the search for advanced extraterrestrial civilizations". Astronomy &
Astrophysics. Cilt 581. ss. L5. arXiv:1508.02624 $2. doi:10.1051/0004-6361/201526687. Andersen, Ross (13 Ekim 2015). "The Most Mysterious Star in Our Galaxy". The
Atlantic. 24 Aralık 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Ekim 2015.
Kaplan, Sarah (15 Ekim 2015). "The strange star that has serious scientists talking about an alien megastructure". The Washington Post. ISSN 0190-8286. 10 Temmuz 2017
tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Ekim 2015.
Aron, Jacob (18 Eylül 2015). "Citizen scientists catch cloud of comets orbiting distant star". New Scientist. 29 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Ekim
2015.
Plait, Phil (14 Ekim 2015). "Did Astronomers Find Evidence of an Alien Civilization? (Probably Not. But Still Cool.)". Slate. ISSN 1091-2339. 17 Temmuz 2017 tarihinde
kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Ekim 2015.
Williams, Lee (14 Ekim 2015). "Astronomers may have found alien 'megastructures' orbiting star near the Milky Way". The Independent. 23 Aralık 2015 tarihinde kaynağından
arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Ekim 2015.
"Kardaşev Ölçeği - TeknoAktif". 6 Haziran 2017. 12 Haziran 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Ekim 2022. Galántai, Zoltán (7 Eylül 2003). "Long Futures
and Type Ⅳ Civilizations" (PDF). 5 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 3 Kasım 2014.
Barrow, John (1998). Impossibility: Limits of Science and the Science of Limits. Oxford: Oxford University Press. s. 133. ISBN 978-0198518907.
Zubrin, Robert (1999). Entering Space: Creating a Spacefaring Civilization . ISBN 978-1585420360
Tesla" 16 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. Random House Webster's Unabridged Dictionary.Burgan 2009, s. 9.
Delmonico's". 13 Eylül 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Temmuz 2020.
Tesla Tower in Shoreham, Suffolk County (Long Island), 1901-17) meant to be the "World Wireless" Broadcasting system". Tesla Memorial Society of New York. 27 Temmuz
2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Haziran 2012.
O'Shei, Tim (2008). Marconi and Tesla: Pioneers of Radio Communication. MyReportLinks.com Books. s. 106. ISBN 978-1-59845-076-7.
Welcome to the Tesla Memorial Society of New York Website". Tesla Memorial Society of New York. 27 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Haziran
2012.
Van Riper 2011, s. 150
Carlson 2013, s. 70.
Carlson 2013, s. 69.
O'Neill 1944, ss. 57-60.
"Edison & Tesla – The Edison Papers". edison.rutgers.edu. 11 Mart 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Mart 2019.
Carey, Charles W. (1989). American inventors, entrepreneurs & business visionaries. Infobase Publishing. s. 337. ISBN 0-8160-4559-3. Erişim tarihi: 27 Kasım 2010.
Carlson 2013, ss. 71-73.
Radmilo Ivanković' Dragan Petrović, review of the reprinted "Nikola Tesla: Notebook from the Edison Machine Works 1884–1885" 26 Şubat 2019 tarihinde Wayback Machine
sitesinde arşivlendi. 868124311X, teslauniverse.com
Carlson 2013, ss. 72-73.
Seifer 1996, ss. 25, 34.
Carlson 2013, ss. 69-73.
"Nikola Tesla, My Inventions: The Autobiography of Nikola Tesla, originally published: 1919, s. 19" (PDF). 12 Nisan 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 2
Mart 2019.
O'Neill 1944, s. 64.
Pickover 1999, s. 14
esla'nın çağdaşları, daha önceki bir tarihte Machine Works yöneticisi Batchelor'un Tesla'ya haftada 7 $ maaş zammı vermekte isteksiz olduğunu hatırladı (Seifer – Wizard: The
Life and Times of Nikola Tesla, s. 38)
Jonnes 2004, ss. 109-110.Seifer 1996, s. 38
"Tesla, Anlaşılmamış Dahi, Margaret Cheney". 11 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Temmuz 2009.
Carlson 2013, s. 122.
"Tesla Bobini Nedir ve Nasıl Çalışır?". 19 Şubat 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi.
https://popsci.com.tr/madde-nedir-zannettiginiz-kadar-basit-bir-sey-degil/
https://evrimagaci.org/karanlik-madde-nedir-karanlik-madde-olmaya-aday-parcaciklar-ve-cisimler-hangileridir-7987
https://tr.wikipedia.org/wiki/Karanl%C4%B1k_madde
https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/karanlik-madde-nedir
https://tr.wikipedia.org/wiki/Philadelphia_Deneyi
https://www.nationalgeographic.com/news/2004/10/philadelphia-experiment-facts-myths-debunked/
https://people.howstuffworks.com/philadelphia-experiment.htm
https://www.history.com/topics/science/philadelphia-experiment
https://www.trthaber.com/haber/cevre/2021de-artan-karbon-saliniminda-zengin-ulkelerin-rolu-619050.html https://tr.euronews.com/2018/09/03/dunyayi-en-cok-hangi-ulkelerkirletiyor-turkiye-kacinci-sirada-
https://www.worldbank.org/tr/country/turkey/brief/key-highlights-country-climate-and-development-report-for-turkiye
https://www.garantibbva.com.tr/blog/karbon-emisyonu https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-59305483 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56244953
https://evrimagaci.org/elektrikle-calisan-arabalar-cevre-kirliligine-daha-cok-neden-oluyor-mu-7922 https://www.donanimhaber.com/elektrikli-otomobiller-gercekten-cevre-dostumu-iste-gercekler--155764
https://gencraft.com/
https://chat.openai.com/
https://www.nasa.gov/images/
https://www.bing.com/images/create
https://app.writesonic.com/
İZGE | 46
GENEL YAYIN YÖNETMENİ (Sorumlu Öğretmen)
Ebru AKI TEPE
GRAFİK TASARIM
Berrak BULUT
EDİTÖR
Mert ÜLGER
Oytun DOĞAN
Deniz BARIŞ
YAZI İNCELEME VE DENETLEME KURULU
Berrak DENİZER
İLETİŞİM
0216 358 6752
https://etal.meb.k12.tr
50etal@gmail.com