Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE<br />
yılıdır. Türkistan ordusunda subaydır. Birliği,<br />
Fransa’nın İspanya sınırına yakın bir yere taşınmıştır.<br />
Cengiz Dağcı, buradan ayrılıp Kırım’a dönmek ister.<br />
İsteği kabul edilir. Maceralı bir yolculuktan sonra<br />
Varşova’ya kadar gelmeyi başarır. Sonrasını kendisinden<br />
dinleyelim:<br />
- Varşova’ya geldik. Orada büyük bir bina vardı.<br />
İçerisinde çeşitli milletlerden insanlar vardı. Onlar<br />
da hepsi kendi vatanlarına gidiyorlardı. Ermeniler,<br />
Gürcistanlılar, Makedonyalılar bir binanın içerisinde<br />
kalıyordu. Bana dediler ki: “ Güney Ukrayna’da<br />
daha savaş sürüyor. Yol kapalıdır. Yol açılsın. Sen<br />
o zaman gidersin Kırım’a.” Bekledik… Bekledik…<br />
Yol açılmadı. O zaman işte… Yakınımızda küçük<br />
bir lokanta vardı. Benim eşimin annesi işletiyordu.<br />
Oraya gittik. Orada kapının yanında bir masa,<br />
masanın yanında Rusça kitaplar. Baktım genç bir<br />
hanım Rusça öğreniyor. Benim o zamanlar Rusçam<br />
çok yahşi idi. Ona Yesenin’in bir şiirini Rusça ezbere<br />
okudum. “Ooo! Siz Rus’sunuz.” dedi. “Yok”<br />
dedim. “Ben Kırım Tatarıyım.” Sonra tanıştık.<br />
Kırım yolu açılmayınca, bu tanışmadan bir süre<br />
sonra Dağcı Berlin’e döner. O, döndükten sonra<br />
Varşova’da Almanlara karşı büyük bir ayaklanma<br />
çıkar (1 Ağustos 1944). Almanlar Varşova’yı, taş<br />
taş üstünde bırakmamacasına bombalarlar. Varşova<br />
halkını da işçi olarak Berlin’e sürerler. Bu felâketten<br />
çıkan tek olumlu sonuç Dağcı ile Regina’nın<br />
buluşmaları olur:<br />
- Evet, ben Berlin’e geldim. Yaş Türkistan<br />
gazetesinde çalışmaya başladım. Ağustos ayında<br />
Varşova’da Almanlara karşı büyük bir isyan çıkmıştı.<br />
Alman hava kuvvetleri aşağıyı dümdüz yapmıştı.<br />
Bombalamışlardı. Varşova’nın ortasından Vistül<br />
nehri geçiyordu. Nehrin öteki tarafında (doğu) Ruslar<br />
vardı. Ruslar hiç yardım etmediler. Polonyalıları<br />
sevmezlerdi. Polonyalılar da Rusları sevmezlerdi.<br />
Onlar seyirci olarak baktılar. Sonra Almanlar, içerde<br />
kalanları Varşova’dan çıkardılar.<br />
Regina da o zaman Varşova’dan çıkarılanlardandı.<br />
Berlin’e geldi. Almanlar, mecburi iş vererek<br />
çalıştırıyorlardı. Regina’nın geldiğinden haberim<br />
yoktu. Onların belli olmasını sağlamak için “P” harfli<br />
işaretleri göğüslerinin üstünde taşıtırlardı. Regina<br />
zeki bir kadındı. O, giysisine onu sadece iğnelemiş<br />
ve dışarı çıktığında onu söker, onlara yasak olduğu<br />
halde sinemaya giderdi. O, uyanıktı.<br />
Ben de işte o zamanlar Yaş Türkistan gazetesinde<br />
çalışıyordum. Regina, sokaklarda Asyalı kimselere<br />
sorarmış: “ Sizler, Cengiz Dağcı’yı tanır mısınız?”<br />
diye. Onlar da “Yok tanımayız.” derlermiş. Çok<br />
49<br />
sonra biri “ Orada bir Yaş Türkistan gazetesi var. Git<br />
oraya sor. Belki onlar tanıyorlardır.” demiş.<br />
Odamda çalışıyordum. Biri geldi, “ Sen Cengiz<br />
Dağcı mısın? Seni aşağıda genç bir hanım arıyor.”<br />
dedi. “ Evet benim. Ama ben hiç genç bir hanım<br />
tanımıyorum.” dedim. İndim aşağıya ki, merdivenin<br />
üstünde Regina’m duruyor. O günden sonra<br />
artık hiç birbirimizden ayrılmadık. O sıralar Ruslar<br />
da yaklaşıyorlardı. Berlin’e 2 Şubat’ta çok büyük<br />
bir bombardıman olmuştu. 1945’te harbin sonunda<br />
2000 Amerikan ve İngiliz uçağı bombardıman<br />
yapmışlardı. O gece Regina benim yanımdaydı. Hep<br />
beraberdik. Regina, “ Cengiz, Ruslar yaklaşıyor. Sen<br />
Berlin’den çıkmalısın.” dedi. Ben onsuz hiçbir yere<br />
gitmeyeceğimi söyledim. O da “ Tamam beraber gideriz.”<br />
dedi.<br />
2 Şubat 1945’te yapılan bombardımanın ertesi<br />
günü, Dağcı ile Regina Berlin’den ayrılırlar. Regina,<br />
annesini Berlin’de bırakır. İkisi trenle Berlin’den<br />
Dresten’e geçerler. Onlar ayrıldıktan sonra, müttefik<br />
uçakları Dresten’i de bombalarlar. Tren onları<br />
Viyana istasyonuna kadar getirir. Dağcı burada,<br />
7-8 kadının istasyonun bir köşesinde oturduklarını<br />
ve Tatarca konuştuklarını görür. Daha sonrası, Regina<br />
ve Dağcı’yı Avusturya’daki Landeck mülteci<br />
kampına götürecek hikâyeyi oluşturur. Dağcı bunları<br />
anlatırken o günleri yaşarcasına, heyecan içindedir:<br />
- Oturan hanımlara “Siz Kırımlı mısınız? Ne<br />
yapıyorsunuz burada?” dedim. Onlar: “Evet. Biz<br />
Kırımlıyız. Eşlerimizi Almanlar aldılar. Demiryollarında<br />
çalıştırıyorlar. Onları bekliyoruz.” dediler.<br />
Ruslar, Viyana’ya yaklaşıyorlardı. Benim de yahşi<br />
bir Almancam vardır. Epeyce iyidir. Gittim anlattım<br />
Alman başkanlarından olanlara: “Bunların eşleri<br />
demiryollarında çalışıyormuş. Ruslar yaklaştığı için<br />
korkuyorlar.” dedim. İzin aldım. Kocalarını geri getirdim.<br />
Sevindiler.<br />
Viyana’dan trene bindik. İnsburg’a gittik. Orada<br />
birkaç tünel vardı. Tünelden çıkarken 2-3 Amerikan<br />
uçağı trene saldırdılar. Şimdi de diyorlar ya “Friendly<br />
fire/ dost ateşi…” Amerikalılar görüyorlardı trenin<br />
içinde muhacirler, Kırım Türkleri, Makedonyalılar,<br />
Gürcüler, Ermeniler olduğunu. Biz o gün 12<br />
ölü verdik. Regina İnsburg’a gitti diğerleriyle,<br />
ben Avusturya’da kaldım. İyi insanlardı. Kendi<br />
mezarlıklarının yanında yer verdiler. Oraya ölüleri<br />
gömdük. Sonra ben de İnsburg’a gittim. Regina ile<br />
buluştuk. Nereye gideceğimizi kararlaştırdık. İsviçre<br />
hududu yakındı. İsviçre’ye gitmeye karar verdik. 20-<br />
25 kilometre yolu yayan gittik. Yolun yanında terk<br />
edilmiş barakalar vardı. Orada uyuduk. Ertesi gün