30.05.2013 Views

tore_mayis_2526

tore_mayis_2526

tore_mayis_2526

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE<br />

ben çıktım yola, sigara izmariti aradım içmek için.<br />

Amerikalılar yetişip, bizi gördüler. Nereye gittiğimizi<br />

sordular. Biz, İsviçre’ye gideceğimizi söyledik. Onlar<br />

bunu kabul etmeyerek, bizi muhacir kampına,<br />

Avusturya’ya İnsburg’a getirdiler. Landeck muhacir<br />

kampına.<br />

Orada iki kamp vardı. Biri Rusya’ya gitmek isteyen<br />

Rusların kampı, diğeri Rusya’ya gitmek istemeyenlerin<br />

kampıydı. Gitmek istemeyenlerin arasında<br />

3 baraka Kırım Türkleri vardı. Zavallılar Rusya’ya<br />

gitmekten korkuyorlardı. Ve hep “ Biz Türküz, Rus<br />

değiliz.” diyorlardı. Amerikalılar da şaşırıyorlardı bu<br />

kadar Türk’ün burada ne işi var diye. Ve İsviçre’deki<br />

konsolosluğa bildirdiler. İsviçre sefarethanesinden<br />

adam gönderildi ki tespit edilsin kim oldukları.<br />

Türkiye’ye kabul edildiler. Hanımım Polonyalı<br />

olduğundan, ben Polonyalıların tarafında kaldım.<br />

Hatta arkadaşım Zöhre Hanım bana kırılmıştı o<br />

tarafı seçtiğim için; ama benle irtibatını hiç kesmedi.<br />

Mektuplaştık. Türkiye’ye gidince, bana oradan sanat<br />

mecmuaları ve kitaplar göndermeye başladı. Varlık<br />

dergisini göndermeye başladı.<br />

Burada Zöhre Hanımdan bahsederken Dağcı’nın<br />

gözlerinin ışıldadığını görüyoruz. Belli ki Zöhre<br />

Hanımın ona ilgisinden memnun. Erkeklik gururunu<br />

okşuyor bu hatırlayış. Kendisine Zöhre Hanımın<br />

soyadını ve onunla nasıl tanıştıklarını soruyorum.<br />

Cengiz Dağcı kesik kesik anlatıyor:<br />

- Mülteci kampında tanıştık. Fakat daha önce<br />

ben Polonyalı eşim Regina’yı tanıyordum. Sonra<br />

Zühre Hanımla tanıştık. Eşim Regina o zamanlar<br />

arkadaşımdı. O beni Berlin’de aradı buldu. Zühre<br />

arkadaşım hayal kırıklığına uğradı. Fakat Zühre<br />

Hanım benimle ilgisini hiç kesmedi. Tükiye’ye<br />

gidince de ilgisini hiç kesmedi. Ankara’ya gitti.<br />

Oradan bana mecmualar, Varlık dergisi ve başka dergiler<br />

gönderiyordu. Benimle hiç alakasını kesmedi.<br />

Adresimi biliyordu. Ben de ona cevap veriyordum.<br />

- Peki Regina bunları biliyor muydu? Dağcı rahatça<br />

cevap veriyor:<br />

- Regina bir şey demiyordu. Ben Regina’yı sevince,<br />

Zöhre Hanım biraz hayal kırıklığına uğradı.<br />

Sonra Regina’nın onun hayatındaki yerini<br />

anlatmasına yardım edecek sorular soruyorum.<br />

1946’da Edinburgh’a gelişleri, çektikleri sıkıntılar…<br />

1953 yılında Fulham Road’da “Anabelle” isimli<br />

bir lokanta açışı, onun hayatında dönüm noktası<br />

olur. Cengiz Dağcı Anabelle lokantasını 2000 sterline<br />

alır, 1974’te 6000 sterline satar. Bu parayla<br />

Kew Garden’de, istasyonun yanı başındaki Pogoda<br />

lokantasını satın alır. Burayı 6 yıl işlettikten sonra<br />

50<br />

1980 yılında 14.000 sterline satar. Emeklilik hayatına<br />

ve yazılarının başına döner.<br />

Aslında 1978 yılından itibaren yazarlığı bir durgunluk<br />

dönemine girmiştir. Londra Mektupları isimli<br />

eserinde, sık sık yazamamaktan şikâyet eder. Halûk<br />

(içindeki ikinci kişilik, ilham kaynağı) onu terk<br />

etmiştir. Eline kalem kâğıt alıp saatlerce beklediği<br />

halde, tek satır yazamadan masasından kalktığı<br />

zamanlar olur. Bu da onu yazı yazmaktan bir süre<br />

uzaklaştırır. Kendisini bahçe işlerine verir. Sabahtan<br />

akşama toprakla, ağaçla, çiçekle uğraşır. 1972 yılında<br />

çıkan Üşüyen Sokak romanından sonra yazdığı bölük<br />

pörçük mektup ve hikâyeler Halûk’un Defterinden<br />

ve Londra Mektupları isimli eserini oluşturur. Bu<br />

eserdeki metinler 1973-1980 yılları arasında kaleme<br />

alınmıştır. Dağcı’nın suskunluğu 1988 yılında birbiri<br />

ardına yayımlanan üç kitap ile bozulur: Anneme<br />

Mektuplar, Benim Gibi Biri, Yansılar 1. Hatta bunlardan<br />

Anneme Mektuplar isimli eseri, Türkiye<br />

Yazarlar Birliği Roman Ödülü’nü alır. “Peki siz bu<br />

kadar kitap yazarken Regina sıkılmıyor muydu?”<br />

diye soruyorum. Neticede, Regina Türkçe bilmiyor<br />

ve yazılanları anlamıyor:<br />

- Sıkılıyordu… Sıkılıyordu… Şimdi ben kendime<br />

şaşırıyorum. Nasıl oldu da ben bu kadar, bunları yazabildim<br />

diye. Bütün gece oturup, yazıyordum. Regina<br />

aşağı gelip beni zorla yatağa çağırıyordu. Ben<br />

dindar değildim. Yalnız yaşlılığımda Allah’a çok<br />

şükrediyorum. Bana bu kadar kuvvet verdi.<br />

Kendisini teselli için değil, gerçeği söylüyorum<br />

ona: Evet, siz o kadar sıkıntıların içinden geçtiniz.<br />

O kamplardan sağ çıkmak mucize zaten. O şartlarda,<br />

karda, kışta, soğukta, barakalarda bin bir türlü hal<br />

var. Bu, bir mucize. Demek ki sizin bunları yazmanız<br />

içinmiş, Allah’ın size bu kadar yardım etmesi. Siz<br />

Allah’a, vatanınıza ve milletdaşlarınıza borcunuzu<br />

böylelikle ödediniz.<br />

Derken 1988 yılı geliyor. Regina’nın kalbinden<br />

ameliyat olduğu yıl… Ameliyattan sonra bu güzel<br />

Polonyalı kadın, Dağcı’nın ayrılmaz parçası olan<br />

Regina, bakıma muhtaç hale gelir. Cengiz Dağcı<br />

Regina’nın 13 Ocak 1998 tarihinde vefatına kadar,<br />

onun yanı başındadır. O zahmetli yılları, gözleri<br />

dolarak hatırlıyor. Bir taraftan da mutludur:<br />

- Ameliyatla 8-9 yıl Regina’nın hayatını uzattılar.<br />

Ama yoğun bir bakıma ihtiyacı vardı. Ben ona<br />

bakıyordum. Benim en mutlu yıllarım ona bakmakla<br />

geçti. 9 sene baktım. Regina çok güzel bir hanımdı.<br />

Benim en mutlu yıllarım, ona kendi elimle baktığım<br />

yıllardır.<br />

***

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!