07.06.2013 Views

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

[Bu dosyada yer alanlar 2011 KPSS<br />

Eğitim Bilimlerine yönelik bilgilerdir. Söz<br />

konusu bilgiler KMS-KPSS’de çıkmış<br />

sorular dikkate alınarak hazırlanmıştır.<br />

KPSS’de çıkan sorularda dikkate alınarak<br />

konunun önemine göre, konuların<br />

anlatımında ayrıntıya girilen noktalar<br />

olduğu gibi, özet geçilen yerlerde<br />

olmuştur.]<br />

Hata ve önerilerinizi lütfen bildiriniz!<br />

Mail: civelek.murat@gmail.com<br />

<strong>GELİŞİM</strong><br />

<strong>PSİKOLOJİSİ</strong><br />

MURAT CİVELEK – REHBER ÖĞRETMEN


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – <strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong>NE GİRİŞ<br />

1. ÜNİTE - <strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong>NE GİRİŞ<br />

1. 1. <strong>GELİŞİM</strong>DE TEMEL KAVRAMLAR<br />

1.1.1. Gelişim: Organizmanın döllenmeden<br />

başlayarak bedensel, zihinsel, duygusal, dilsel,<br />

ahlaksal ve toplumsal açıdan yaşamının sonuna kadar<br />

düzenli olarak değişim göstermesi sürecidir.<br />

Bu süreç hem nicel hem de nitel bir olaydır.<br />

1.1.2. Gelişme: Büyüme, olgunlaşma, öğrenme ve<br />

hazırbulunuşluk etkileşimlerinin bir ürünüdür. Yani<br />

gelişim sürecinin sonunda ortaya çıkan ürünlerdir.<br />

Gelişme terimi düzenli, uyumlu ve sürekli bir<br />

ilerlemeyi kapsar.<br />

Gelişme nicelden çok nitel bir değişikliği belirtir.<br />

Mesela; çocuğun bir beceri kazanması gelişme<br />

olarak ifade edilir.<br />

Mesela; dilin kazanılması bir süreç yani gelişimken,<br />

bu sürecin sonunda dil bilgisi kurallarına uygun<br />

şekilde konuşmak bir gelişmedir.<br />

1.1.3. Büyüme: Organizmanın bedensel (fiziksel)<br />

olarak değişim göstermesidir. Büyüme organizmada<br />

meydana gelen nicel bir olaydır. Büyüme, bedenin<br />

hem dış hem de iç organlarında oluşur.<br />

Mesela; boyun uzaması, ağırlığın artması, kasların<br />

büyümesi, beynin ağırlaşması gibi meydana gelen<br />

niceliksel değişiklikler büyüme kapsamına<br />

girmektedir.<br />

Uyarı: Nitel değişiklikler büyüme olarak<br />

sayılmaz.<br />

1.1.4. Olgunlaşma: Organizmanın doğuştan sahip<br />

olduğu potansiyel güçlerin, iş görebilecek (görev<br />

yapabilecek) duruma gelmesidir.<br />

Olgunlaşma organizmanın doğuştan getirdiği<br />

biyolojik donanımın zaman içinde kendiliğinden<br />

(çevresel koşullardan bağımsız) değişmesidir. Bu<br />

değişim kalıtımsal donanımla sınırları belirlenmiştir.<br />

Yani olgunlaşma çevresel yaşantılardan (öğrenme)<br />

bağımsız olarak işler. Fakat olgunlaşmada kalıtımın<br />

etkisi vardır (annesi ve babası erken konuşan<br />

bebeklerin de erken konuşması).<br />

Olgunlaşmada büyüme şarttır (çocuğun yürüme<br />

olgunluğuna ulaşması için öncelikle bacaklarının<br />

uzaması/büyümesi gerekir.).<br />

- 1 -<br />

Olgunlaşma sonucunda ortaya çıkan davranışlar<br />

(yürüme, dik durma, sesleri çıkarma) öğrenme ürünü<br />

olarak sayılamazlar. Ancak olgunlaşma öğrenme için<br />

ön koşuldur.<br />

Olgunlaşma fiziksel ve zihinsel gelişimi etkiler.<br />

Mesela; kas ve kemik yapısı yeterli olgunluğa<br />

ulaşmadan çocuk yürümeyi öğrenemez.<br />

1.1.5. Hazırbulunuşluk: Olgunlaşmaya göre daha<br />

kapsamlı bir kavramdır. Bireyin bir davranışı<br />

(öğrenim görevini) yapabilmesi için, o davranışın<br />

gerektirdiği olgunlaşma düzeyine, ön yaşantılara (ön<br />

öğrenmeler) sahip olması ve psikolojik olarak (ilgi,<br />

istek, tutum) uygun durumda (yani bireyin istemesi,<br />

güdülenmesi) olması gerekmektedir.<br />

Olgunlaşma + Öğrenme + Güdülenme= Hazırbulunuşluk<br />

Mesela; bir çocuğun bisiklet kullanabilmesi için<br />

önce, el, ayak ve kasların belli bir düzeyde gelişimi<br />

(olgunlaşma) daha sonra da bisiklet kullanabilmesi<br />

için gerekli olan ön bilgilere sahip olması ve davranış<br />

için güdülenmiş olması hazırbulunuşluğa örnektir.<br />

1.1.6. Öğrenme: Bireyin çevresiyle etkileşimi (tekrar<br />

ve yaşantı) sonucu meydana gelen nispeten kalıcı izli<br />

davranış değişikliğine öğrenme denir.<br />

Uyarı: Her davranış değişikliği öğrenme değildir.<br />

Ancak tekrar ve yaşantı sonucu oluşan davranış<br />

değişiklikleri öğrenme sayılır. Bu anlamda<br />

içdürtü, içgüdü, refleks, büyüme ve olgunlaşma<br />

sonucu meydana gelen davranış değişiklikleri<br />

öğrenme değildir.<br />

Öğrenmenin gerçekleşebilmesi için organizmanın<br />

gerekli olgunlaşma düzeyine sahip olması,<br />

hazırbulunuşluk düzeyinin yeterli olması ve çevre ile<br />

etkileşime girerek yaşantı kazanması şarttır.<br />

1.1.7. Dönem (Yaş, Evre): Gelişim sürecinde belirli<br />

özelliklerin ön plana çıktığı zaman dilimlerine<br />

(gelişim aşamalarına) dönem denir. Dönemler<br />

birbirini değişmez bir sıra içinde izler. Birey bir<br />

dönemi geçmeden diğer döneme atlayamaz ve bir<br />

dönemi başka bir zaman aralığında yaşayamaz.<br />

Evreler şu özellikleri taşır:<br />

Evreler ait olduğu evreye özgü genel özellikleri<br />

ve sorunları belirtir.<br />

Evreler davranıştaki nitelik farklılıklarını dile<br />

getirirler. Bir evredeki davranışın kendine özgü<br />

nitelikleri vardır.<br />

Bir evre diğerini değişmez bir sıra içinde izler.<br />

Evreler bütün kültürler için evrenseldir.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – <strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong>NE GİRİŞ<br />

1.1.8. Kritik dönem: Kritik dönem, gelişmede<br />

önemli sonuçları olan dönemleri ifade eder. Kritik<br />

dönem, organizmanın çevrenin etkilerine daha<br />

duyarlı (açık) oldukları dönemlerdir. Öğrenmede<br />

belli uyarıcıların en güçlü etkiye sahip olduğu bazı<br />

dönemler vardır. Bireyler bu dönemlerde bazı<br />

öğrenmelere karşı daha duyarlıdır ve diğer dönemlere<br />

göre daha hızlı öğrenirler. “Ağaç yaş iken eğilir.”<br />

atasözü kritik dönemi iyi anlatır.<br />

Kritik dönemlerde kazanılamayan yaşantılar ilerleyen<br />

dönemlerde çok zor kazanılır.<br />

Mesela; bireyin okuma-yazmayı öğrenmesindeki<br />

kritik dönem 6 yaş civarıdır. Bu nedenle 40 yaşındaki<br />

okuma-yazmayı ilk kez öğrenmeye çalışan bir<br />

yetişkine göre okuma-yazmayı daha çabuk öğrenir.<br />

1.1.9. Zaman ve Tarihsel Zaman: Gelişimde bazı<br />

olayların belirli zaman aralıklarında daha önemli ve<br />

etkili olduğu bilinmektedir. Ancak bu olaylar, bu<br />

zaman aralıklarından daha önceki veya sonraki<br />

zaman aralıklarında aynı etkiyi ortaya koyamaz.<br />

Mesela; Freud kişilik gelişiminde yaşamın ilk 5-6<br />

yılının diğer yıllara göre daha önemli olduğunu<br />

savunur. Bu yıllardaki yaşantılar çocuğun ileride<br />

nasıl bir yetişkin olacağını büyük ölçüde belirler.<br />

Bireyin yaşadığı toplumda o zaman diliminde<br />

meydana gelen olgu ve olaylardan etkilenmesi<br />

“tarihsel zaman etkisi” olarak adlandırılır.<br />

Tarihsel zaman için örnekler: 1999 İzmit<br />

depreminden sonra çocukların depremle ilgili<br />

oyunları tercih ettiği görülmüştür.<br />

Amerikanın Irak’a girmesi ile birlikte çocukların<br />

oynadıkları oyunlarda savaş oyunlarına ağırlık<br />

vermeleri.<br />

Günümüzdeki bilgisayar ve İnternet destekli öğretim.<br />

İPUÇLARI<br />

Gelişim bir süreç, gelişme ise bu süreçte ortaya<br />

çıkan bir ürün (sonuç) olarak ele alınmalıdır.<br />

Büyüme sonucunda insan vücudunun yapısında<br />

nicel (boy, kilo, hacim) değişiklikler olur.<br />

Olgunlaşma öğrenmenin ön koşulu ve temelidir.<br />

Olgunlaşma kalıtımsal özellik taşır.<br />

Olgunlaşma zamanla kendiliğinden meydana<br />

gelir. Yani çevreden bağımsız olarak işler.<br />

Gelişmede önce büyüme, sonra olgunlaşma, daha<br />

sonra ise öğrenme gerçekleşir.<br />

Hazırbulunuşluk olgunlaşma, ön öğrenme ve<br />

güdülenme etkileşiminin bir sonucudur.<br />

- 2 -<br />

1.2. <strong>GELİŞİM</strong>İN TEMEL İLKELERİ<br />

1- Gelişim sürekli olan bir süreçtir ve belli<br />

aşamalarda (sırayla) gerçekleşir. Gelişim durmaksızın<br />

ilerleyen birikimli bir süreçtir. Her gelişim dönemi<br />

bir önceki döneme dayalı ve bir sonraki dönemin<br />

hazırlayıcısıdır. Mesela; Piaget’e göre zihinsel<br />

gelişim önce duyu-hareket, sonra işlem öncesi, daha<br />

sonra somut işlemler ve en son soyut işlemler<br />

dönemine geçilerek ilerlemektedir.<br />

2- Gelişim nöbetleşe devam eder. Bir gelişim<br />

alanının çok hızlandığı dönemlerde, diğerleri<br />

duraklama gösterebilir. Mesela; iki yaşına kadar<br />

fiziksel gelişim hızlıdır, iki yaşından sonra dil<br />

gelişimi hızlanır. Yürümenin ön plana çıktığı<br />

dönemde, konuşma duraklama eğilimi gösterir.<br />

3- Gelişim hızı her yaşta aynı değildir. Gelişim bazı<br />

dönemlerde hızlanırken, bazı dönemlerde<br />

yavaşlayabilir. Mesela; doğumdan sonraki ilk iki<br />

yıldaki büyüme hızı, sonraki iki yıldaki büyüme<br />

hızından daha fazladır.<br />

3- Gelişim; kalıtım, çevre ve zamanın (tarihsel<br />

zaman) ortak etkileşimiyle gerçekleşen bir süreçtir.<br />

4- Gelişimde belli eğilimler (yönler) vardır. Bunlar;<br />

a) Gelişim baştan ayağa doğrudur: Baş gelişimi,<br />

döllenmeden itibaren vücudun diğer organlarına göre<br />

daha hızlıdır. Yeni doğan bebeğin başı bedenine göre<br />

oldukça büyüktür. Bu nedenle çocuk önce başın<br />

hareketlerini daha sonra omuzlarını, kollarını ve<br />

ayaklarını kontrol etmeyi öğrenir.<br />

b) İçten dışa doğrudur: önce iç organlar daha sonra<br />

kollar ve eller gelişir.<br />

c) Gelişim genelde özele doğrudur: önce büyük<br />

kaslar daha sonra ince kaslar gelişir. Mesela; çocuk<br />

bir nesneyi önceleri tüm vücuduyla, sonraları kasları<br />

gelişince elleriyle, daha sonra parmaklarıyla tutar.<br />

Uyarı: Ergenlik dönemi bu ilkeye uymayan istisna<br />

dönemdir.<br />

5- Gelişim tüm alanlarıyla bir bütündür (Bir gelişim<br />

alanındaki değişim diğerlerini olumlu veya olumsuz<br />

yönde etkiler).<br />

6- Gelişimde bireysel farklılıklar bulunur. Bireylerin<br />

kalıtımsal yapıları (zekâ, cinsiyet) ve çevre ile olan<br />

yaşantıları (kültür, dil, sosyo-ekonomik düzey) farklı<br />

olduğu için gelişimde bireysel farklılıklar bulunur.<br />

7- Gelişimde kritik dönemler vardır. Bu gelişim<br />

dönemlerinde birey öğrenmeye ve gelişmeye daha<br />

duyarlıdır. Mesela; soyut düşünme becerisi ergenlik<br />

gelişiminde, zihin gelişiminde ise 6-12 yaş arası<br />

kritik dönem sayılabilir.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – <strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong>NE GİRİŞ<br />

1.3. <strong>GELİŞİM</strong>İ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />

1.3.1. Kalıtım: Bireylerin genler yoluyla anne ve<br />

babasından aldığı özelliklere kalıtım denir.<br />

Organizmadaki genetik materyalin (kalıtsal yapının)<br />

tamamına genom denir.<br />

Genler (yani kalıtımı belirleyen kromozom parçaları),<br />

başat (dominant/baskın) ve çekinik (resesif, silik)<br />

diye iki türlüdür.<br />

İnsandaki kromozom sayısı 23 çifttir. Cinsiyeti<br />

belirleyen kromozom’a Gonozom (1 çifttir:<br />

kadınlarda XX, erkeklerde XY), cinsiyetle ilgili<br />

olmayan genlere Otozom (22 çifttir) denir.<br />

Eşey hücrelerin (23 çift kromozomun) birleşmesi<br />

sonucu oluşan yapıya (döllenmiş yumurtaya) zigot<br />

denir.<br />

Anne ve babadan çocuğa kalıtım yolu ile geçen<br />

yapıya GENOTİP denir. Zekâ ve bedensel özellikler<br />

büyük oranda Genotiple belirlenir. Ayrıca bu<br />

özelliklere çevre faktörleri de etki yapar. FENOTİP<br />

ise bu genetik yapının dışarıdan gözlenebilen şeklidir<br />

(Saç rengi, kan grubu, cilt rengi vb.).<br />

Mutasyon; genler üzerindeki kalıcı değişikliklerdir.<br />

Genotiple ilgilidir. Kalıtımsaldır. Nesilden nesile<br />

aktarılır.<br />

Modifikasyon; genler üzerindeki geçici<br />

değişikliklerdir. Fenotiple ilgilidir. Çevreseldir.<br />

Genotipi hiçbir zaman etkileyemez. Mesela; denize<br />

girip yandıktan sonra bronzlaşırız. Bu bronzlaşma<br />

geçicidir. Çünkü bir süre sonra tenimiz beyazlaşır.<br />

Kalıtım şunlar üzerinde etkilidir:<br />

Hareket ve el becerilerinde<br />

Sözel ve sayısal yetenekte<br />

Müzik ve resim yeteneğinde<br />

Çeşitli güdü ve resim yeteneğimde<br />

Genel beden yapısı ve özelliklerinde<br />

Potansiyel bir güç olarak zekâda<br />

1.3.2. Çevre: Bireyin yaşadığı ortamdır. Çevre, insan<br />

davranışlarını etkileyip genetik olmayan bütün<br />

etmenleri içine alır. Çevre, kalıtımsal özelliklere<br />

gelişme imkânı verir ve sınırlandırır. Çevre etkenleri<br />

arasında iklim, doğa koşulları, fiziksel koşullar (hava<br />

kirliliği, çöpler, atık maddeler vb.), çeşitli hastalıklar,<br />

beslenme, kültür vb. etkileri sayabiliriz. Kişiliği ve<br />

özellikle kişilik bozuklarını anlamak için bireyin ilk<br />

yaşlardaki toplumsal çevresini bilmek gerekir. Çünkü<br />

toplumsal çevre çocuğun bedensel, duygusal, zihinsel<br />

ve sosyal gelişimini önemli ölçüde etkiler.<br />

- 3 -<br />

Çevre şunlar üzerinde etkilidir:<br />

Bazı fiziksel görünüm özelliklerinde<br />

Zekânın kullanım oranında<br />

Bazı kişilik ve karakter özelliklerinde görebiliriz.<br />

Çevreci görüşe göre; bireyin içinde bulunduğu<br />

ortamın niteliği onun gelişiminde önemli bir rol<br />

oynamaktadır. J. Locke, çocukların doğduğunda<br />

zihinlerinin boş bir levha olduğunu ileri sürerek bilgi,<br />

beceri ve değerlerin kazanılmasında yaşantıların<br />

önemli olduğunu belirtmiştir. Yani Locke, insanda iyi<br />

veya kötü, yararlı veya zararlı gördüğümüz şeyler<br />

eğitim yoluyla alınan şeylerdir der.<br />

Watson, çevrenin sonsuz gücüne inanmakta ve<br />

çocukların uygun ortamlar sağlandığında istenilen<br />

biçimde yetiştirilebileceğini savunmaktadır.<br />

J. J. Rousseau “Emilie” adlı romanında, çocuğun<br />

dünyaya saf, temiz ve iyi olarak geldiğini, daha sonra<br />

çocuğun toplumla ilişkileri sonunda bu saf, temiz ve<br />

iyi halinin bozulduğunu ileri sürerek gelişimde<br />

çevrenin etkili olduğunu savunmuştur.<br />

Uyarı: Kalıtım gelişime ilişkin sınırları<br />

belirlerken, çevre bu sınırlar içinde nerede<br />

durulacağını belirlemektedir.<br />

1.3.3. Kritik dönem: Kritik dönem, organizmanın<br />

çevrenin etkilerine daha duyarlı (açık) oldukları<br />

dönemlerdir. Öğrenmede belli uyarıcıların en güçlü<br />

etkiye sahip olduğu bazı dönemler vardır. Bireyler bu<br />

dönemlerde bazı öğrenmelere karşı daha duyarlıdır<br />

ve diğer dönemlere göre daha hızlı öğrenirler.<br />

Mesela; “Ağaç yaş iken eğilir.” , “Demir tavında<br />

dövülür.” atasözleri kritik dönemi iyi ifade eder.<br />

Kritik dönemlerde kazanılamayan yaşantılar ilerleyen<br />

dönemlerde zor kazanılır. Mesela; bireyin okumayazmayı<br />

öğrenmesindeki kritik dönem 6 yaş<br />

civarıdır. Bu nedenle 40 yaşındaki okuma-yazmayı<br />

ilk kez öğrenmeye çalışan bir yetişkine göre okumayazmayı<br />

daha çabuk öğrenir.<br />

1.3.4. Tarihsel Zaman: Yeniliklerin ve değişimlerin<br />

oluşturduğu zaman bölümünü ifade eder. Gelişimde<br />

belli olayların belli zaman bölümlerinde ağırlıkla<br />

önemli olduğu bilinmektedir. Bir olay daha önceki<br />

veya sonraki zaman bölümlerinde aynı etkiyi ortaya<br />

koymaz.<br />

Örnek: 1999 İzmit depreminden sonra çocukların<br />

depremle ilgili oyunları tercih ettiği görülmüştür.<br />

Amerikanın Irak’a girmesi ile birlikte çocukların<br />

oynadıkları oyunlarda savaş oyunlarına ağırlık<br />

vermeleri.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – <strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong>NE GİRİŞ<br />

1.4. <strong>GELİŞİM</strong> GÖREVLERİ (ÖDEVLERİ)<br />

Havighurst, bireylerin gelişiminin dönemler halinde<br />

gerçekleştiği ve her dönemin kazanılması gereken<br />

özelliklerinin bulunduğunu belirtmiştir. Her dönemin<br />

gerektirdiği gelişim görevleri kazanılmazsa bir<br />

sonraki dönemde kazandırılması zor olur. Gelişim<br />

görevlerini etkileyen etmenler: büyüme, olgunlaşma,<br />

çevre, çevre (toplumsal) beklenti ve bireysel beklenti<br />

Bebeklik dönemi gelişim görevleri (0-2 yaş)<br />

Fiziksel gelişimin en hızlı olduğu 2. dönemdir.<br />

Nefes almayı ve emmeyi öğrenme<br />

Fiziksel çevredeki değişikliklere uyum sağlama<br />

Dışkı kontrolünü gerçekleştirme (tuvalet eğitimi)<br />

Refleksif davranışlar ağırlıkla görülür.<br />

Belirli zamanlarda uyanık kalmayı ve uyumayı<br />

gösterme<br />

Dönemin sonlarına doğru konuşmayı, yürümeyi<br />

ve katı yiyecek yemeyi öğrenme<br />

İlk çocukluk dönemi gelişim görevleri (2-6/7 yaş)<br />

(Okul Öncesi, Oyun Dönemi)<br />

Fiziksel gelişim yavaşlar.<br />

Konuşmayı ve yürümeyi öğrenme<br />

El-göz uyumunu sağlamaya başlaması (kaba<br />

motor becerileri kazanmaya başlama)<br />

Kendi öz bakım becerilerini (yemek yeme,<br />

giyinme vb.) yerine getirebilme<br />

Cinsiyet farklılıklarını öğrenme ve ilk cinsel<br />

kimliğini kazanmaya başlama (Cinsiyet gelişimi<br />

başlar.)<br />

Toplumsal kurallara dair doğru ve yanlış<br />

davranışı ayırt etmeye ve toplumsal rolleri<br />

öğrenmeye başlama (Sosyalleşme başlar.)<br />

Değişik yaş gruplarıyla iletişim kurmayı<br />

öğrenme, duygularını fark etmeye başlama<br />

Okumaya-yazmaya hazır hale gelme.<br />

Son çocukluk dönemi gelişim görevleri (7-11 yaş)<br />

(İkinci Çocukluk, Okul Dönemi)<br />

Fiziksel gelişimin en ağır olduğu dönemdir.<br />

Kendine karşı olumlu, yararlı tutumlar oluşturma<br />

Okuma, yazma ve hesaplama ile ilgili 3 temel<br />

beceriyi geliştirme ve zaman kavramlarını tanıma<br />

Yaşıtlarıyla gruplar oluşturabilme, kişiler arası<br />

ilişkilerini geliştirme (Sosyalleşme yoğunlaşır.)<br />

Cinsiyetine uygun rolleri benimseme ve onlarla<br />

özdeşleşme<br />

Davranışlarının sorumluluğunu alabilme<br />

Kendi başına kararlar alabilme ve kişisel<br />

bağımsızlığını kazanmaya başlama<br />

Vicdan ve değerler sistemi geliştirmeye başlama<br />

Somut düşünmeyi öğrenme<br />

Solunum sistemi ve ciğerler gelişir.<br />

- 4 -<br />

Ergenlik dönemi gelişim görevleri (11/12-18 yaş)<br />

Bedensel özelliklerini kabul etme, bedensel ve<br />

fiziki değişiklikleri yaşama ve yeni bedensel<br />

özellikleri ile barışık olma<br />

Aile içerisinde duygusal bağımsızlığını kazanma<br />

ve farklı olma<br />

Her iki cins yaşıtlarıyla (akranlarıyla) olgun<br />

ilişkiler kurabilme<br />

Bir yetişkin kadın veya erkek sosyal rolünü<br />

edinme (cinsel kimlik kazanılması)<br />

Evlilik ve aile hayatına ilişkin düşünce planında<br />

hazırlanma<br />

Bir mesleğe doğru yönelme ve hazırlanma<br />

Toplumsal görevlerini yerine getirebilme ve<br />

toplumsal sorumluluklar alabilme<br />

Kişisel değerlerine göre bir değerler ve ahlak<br />

sistemi oluşturma (yaşama felsefesi oluşturma)<br />

Birincil ve ikincil cinsiyet özellikleri kazanma<br />

Androjen kimlik görülür. (Androjen kimlik:<br />

Cinsiyetiyle zıt rolleri benimseme/uygulama. Bir<br />

kadının araba tamircisi olması gibi)<br />

Genç yetişkinlik dönemi gelişim görevleri (18-30/35)<br />

Bir işe başlama<br />

Eş seçme<br />

Eşiyle beraber uyumlu yaşamayı öğrenme (yani<br />

aile kurma)<br />

Arkadaş ve sosyal gruplara katılma<br />

Vatandaşlık sorumluluklarını üstlenme<br />

Ev yönetimini ve çocuk sorumluluğunu<br />

üstlenebilme<br />

Orta yetişkinlik dönemi gelişim görevleri (35-65)<br />

Fizyolojik değişmeye ve yaşlanmaya uyum<br />

sağlama<br />

Toplumsal sorumlulukların artmasının kabulü<br />

Eşiyle bütünleşmiş bir kişi olarak hayatına devam<br />

etme<br />

Hayat standartlarını ve gelir artırıcı ekonomik<br />

şartları devam ettirme<br />

Serbest zamanların değerlendirilmesi<br />

Çocuklar ve yaşlı kuşaklarla ilişkilerin<br />

sürdürülmesi ve onlara yardım ve rehberlik etme<br />

Sivil toplum örgütlerine katılma ve çalışmalarda<br />

bulunma<br />

İleri yetişkinlik dönemi gelişim görevleri (yaşlılık)<br />

Azalmış olan bilişsel ve fiziki gücü anlama ve<br />

kabullenme<br />

Emekliliğe ve azalan gelire uyum sağlama<br />

Aile içindeki kayıpları (evlenme, ölüm)<br />

kabullenme<br />

Kendi yaşamına uygun toplumsal rolleri<br />

kabullenme ve uygulama<br />

Kendisinin rahat edebileceği fiziki ve sosyal<br />

ortamları düzenleme


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> II. ÜNİTE – FİZİKSEL VE PSİKOMOTOR <strong>GELİŞİM</strong><br />

2. ÜNİTE – FİZİKSEL VE MOTOR <strong>GELİŞİM</strong><br />

Fiziksel (Bedensel) gelişim; çocuğun boy ve<br />

kilosunun artışı ile birlikte vücut sistemlerinin gelişip<br />

olgunlaşma sürecidir. Fiziksel gelişim döllenmeden<br />

başlar ve ergenliğin sonuna kadar devam eder.<br />

Fiziksel değişim ise yaşam boyu devam eder.<br />

Psikomotor (devinimsel) gelişim ise; gelişim<br />

sürecinde vücut hareketlerinin kontrol edilebilmesini<br />

ve bu hareketlerde pratikleşmeyi ifade eder. Çocuğun<br />

kol ve bacaklarıyla tüm organlarını kullanmada güç,<br />

hız ve uygunluk sağlamasına ve bedenini denetim<br />

altına almada becerikli duruma gelmesine denir.<br />

Psikomotor gelişim büyük oranda fiziksel gelişime<br />

bağlıdır. Kişinin psikomotor gelişimi onun çevreyi<br />

tanımasında, çevreye uyum sağlamasında ve çevreyi<br />

yönetmesinde önemli rol oynar.<br />

1. Doğum öncesi dönem<br />

Döllenmeden doğuma kadar olan bir dönemdir.<br />

Fiziksel gelişimin en hızlı olduğu dönemdir.<br />

Bu dönem 3’e ayırılır.<br />

a) Ovum (Dölüt) Evresi (İlk 2 hafta)<br />

b) Embriyo Evresi (3 -9 hafta aralıkları)<br />

c) Fetüs Evresi (3. aydan doğuma kadar)<br />

Embriyo aşamasında insan şeklini almaya başlar.<br />

Çevre etkisine en açık olduğu dönemdir. Çocuğun<br />

cinsiyetini baba belirler. Çocuğun çevresindekileri<br />

algılaması (işitme) Fetüs dönemiyle başlar.<br />

2. Doğum sonrası dönemler<br />

a) 0-2 yaş (Bebeklik) dönemi: Doğum sonrası<br />

bedensel gelişimin en hızlı olduğu dönemdir.<br />

Doğduğunda bebeğin boyu yetişkinlikteki boyunun<br />

%30’u kadardır. Boy ve ağırlık hızla gelişir. 1<br />

yaşında doğumdan sonraki boyunun yarısı kadar daha<br />

gelişir. Erkekler kız çocuklarına göre daha hızlı<br />

gelişir. Bu dönemde önce bebeğin boyun ve baş<br />

kasları büyür. Ayrıca bebeğin büyük kasları küçük<br />

kaslarından önce gelişir (genelden özele ilkesi).<br />

Bebek için en önemli ve en gelişmiş duyusu işitme<br />

duyusudur.<br />

İki yaşında özellikle psikomotor ve sinir sisteminde<br />

hızlı gelişme olur. Psikomotor gelişiminde iki hareket<br />

göze çarpar; refleksif hareketler (ilk 6 ay) ve<br />

denetimsiz genel vücut hareketleri. İlk altı ay<br />

refleksif hareketlerin olduğu dönemdir. Bu<br />

reflekslerin büyük çoğunluğu ilkel reflekslerdir.<br />

Refleksler ilkel ve hayatta kalma (varolma)<br />

refleksleri diye ikiye ayrılır.<br />

- 5 -<br />

b) 2-6 (İlk çocukluk/Okul öncesi) yaş dönemi:<br />

Fiziksel gelişim hızı bir önceki döneme göre<br />

yavaşlamıştır. 4 yaşındaki çocuğun boyu doğumdaki<br />

boyunun yaklaşık dört katıdır. 6 yaşında çocuğun<br />

ağırlığı doğumdaki ağırlığının yaklaşık yedi katına<br />

çıkar.<br />

Kaba motor hareketler gelişir. El-göz uyumları<br />

yetersizdir, fakat koordinasyon süreci başlar. Büyük<br />

kaslarını küçük kaslarına göre daha iyi<br />

kullanmaktadırlar (Mesela; ayakkabısını giyebilir<br />

ancak bağcıklarını bağlamakta zorlanabilir.). Yani<br />

küçük kas becerilerinde acemilikler gözlenir. Kızların<br />

ince motor kaslarının gelişimi erkelerden daha<br />

ileridir. Uzun süre aynı yerde oturamazlar, koşmak,<br />

atlamak ve tırmanmak isterler.<br />

c) 6-11/12 (İlköğretim/Okul) yaş dönemi: Fiziksel<br />

gelişim hızı yavaşlamaya devam eder. Dokuz yaşına<br />

kadar erkeklerin bedeni kızlardan daha büyükken<br />

10/11 yaşlardan sonra kızların bedeni erkeklere göre<br />

daha iri ve gelişmiş olur. Kızlar 11, erkekler 12<br />

yaşlarında ergenliğe girerler ve fizyolojik ve<br />

hormonal değişiklikler görülür. El-göz uyumu<br />

sağlanır. Küçük kaslar gelişerek küçük kas becerileri<br />

gelişir.<br />

d) 11/12-18 (Ergenlik) yaş dönemi: Ergenliğin<br />

başında erinlik dönemi yaşanır. Kızlar 11, erkekler 12<br />

yaşlarında ergenliğe girerler.<br />

Bu dönemde fiziksel gelişim hızı tekrar artmıştır. Kas<br />

ve iskelet gelişimi aniden hızlanır (Büyüme atılımı).<br />

Bu hızlı fiziksel gelişim ve vücut organlarının aynı<br />

oranda büyümemesi vücut koordinasyonunu<br />

zorlaştırır ve sakarlık, acemilik gibi davranışların<br />

ortaya çıkmasına sebep olur.<br />

Cinsiyet salgı bezleri aktif hale gelerek cinsiyet<br />

hormonu (östrojen, testosteron) üretilmeye başlanır.<br />

Böylece birincil ve ikincil cinsiyet özellikleri ortaya<br />

çıkar. Birincil cinsiyet özellikleri doğrudan doğruya<br />

üreme sistemiyle ilgili özellikleridir. Üreme organları<br />

gelişir ve üreme fonksiyonları oluşur. İkincil cinsiyet<br />

özellikleri dolaylı üreme sistemiyle ilgili olan<br />

özelliklerdir. Kızlarda östrojen, erkeklerde<br />

testosteron hormonun salgılanmasıyla ilk kez ikincil<br />

cinsiyet özellikleri kazanılır. Her iki cinste de vücutta<br />

tüylenme, kıllanma, erkeklerde ses kalınlaşması,<br />

gırtlak oluşumu ve kasların gelişimi, kızlarda kalça<br />

ve göğüs gelişimi ikincil cinsiyet özelliklerinin<br />

gelişmesidir. İkincil cinsiyet özelliklerinin geç<br />

çıkması, bilişsel gelişimi olumsuz yönde etkiler.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> II. ÜNİTE – FİZİKSEL VE PSİKOMOTOR <strong>GELİŞİM</strong><br />

Erken olgunlaşan erkekler; kendilerine daha güvenli<br />

olurlar ve daha dışa dönüktürler. Toplumsal kurallara<br />

ve kültürel değerlere daha kolay uyum sağlarlar.<br />

Erken olgunlaşan kızlar ise; daha güvensiz olurlar ve<br />

içe dönüktürler. Geç olgunlaşan kız çocukları daha<br />

güvenli ve dışa dönüktürler.<br />

Bu dönemde beslenme ve yemek bozuklukları<br />

ortaya çıkabilir. Bunlar obezite (aşırı yemeye bağlı<br />

aşırı kiloluk hali), anorexia nevroza (psikolojik<br />

kökenlidir. Zayıflamayı takıntı haline getiren bireyin<br />

ağır ve aşırı perhiz yapması sonucu aşırı zayıflaması<br />

halidir. Halk arasında sıfır beden manken hastalığı<br />

olarak bilinir.), bulimia nevroza (psikolojik<br />

kökenlidir. Aşrı yeme alışkanlığı ile kendini belli<br />

eder. Birey bedeninin ağırlığını kontrol etmekle aşırı<br />

uğraşır, bu nedenle birey kilo almamak için uygunsuz<br />

davranışlar gösterir: kusar, aşırı derecede egzersiz<br />

yapar, aç kalırlar, laksatif diüretik ilaçları kullanırlar)<br />

Ergenlik döneminde gerçekleşen bazı davranış ve<br />

tutumlar şunlardır:<br />

Akranlarıyla arkadaşlık, bağımlılık ve<br />

gruplaşmanın yoğun olarak görülmesi<br />

Aileden bağımsızlaşma çabaları ve yalnız kalma<br />

isteği<br />

Sinirlilik, huzursuzluk, mutluluk, çabuk küsme<br />

gibi sık görülen, sürekli ve ani değişen duygular<br />

Cinsel merak ve fonksiyon<br />

Benmerkezci düşünme (Herkes beni izliyor<br />

düşüncesi, hayali izleyiciler düşüncesi)<br />

Kendi hayat ve ahlak felsefesini geliştirme<br />

Fiziksel biçimiyle sürekli ilgilenme ve ayna da<br />

sık sık kendini inceleme.<br />

Soyut düşünme, eleştirme ve kendine ait kavram<br />

oluşturma<br />

Dini, mistik ve siyasi konularla ilgilenme<br />

Meslek seçimine yönelme ve bununla ilgili<br />

endişeler taşıma<br />

Ekonomik gelir elde etme çabalarının görülmesi<br />

Giysi ve eşyaların seçiminde titizlik (marka<br />

merakı)<br />

Olumlu bir kimlik kazanma (Benlik kavramı)<br />

Sanat, spor ve kültür etkinlilerine yönelme<br />

Hızlı bedensel büyümeden kaynaklı sakarlık ve<br />

acemiliklerin görülmesi<br />

Yetişkin sosyal statüsüne erişme isteği<br />

Uyarı: Cinsel gelişim zihinsel gelişiminin tam<br />

karşıtı bir gelişme gösterir.<br />

- 6 -


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />

3. ÜNİTE - BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />

Bilişsel gelişim, bireyin çevresindeki dünyayı anlama<br />

ve öğrenmesini sağlayan, aktif zihinsel<br />

faaliyetlerdeki gelişimdir.<br />

3.1. PİAGET’İN BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong> KURAMI<br />

Piaget, bilişsel gelişimi biyolojik ilkelerle<br />

açıklamıştır. Bireyi bilgi kazanma sürecinde aktif<br />

olarak kabul etmiştir.<br />

Piaget önce zekâyı tanımakla işe başlaşmış ve daha<br />

sonra bilişsel gelişme kuramını geliştirmiştir. Piaget<br />

zekâyı, çevreye uyum sağlayabilme yeteneği olarak<br />

tanımlamıştır.<br />

3.1.1. BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong>İ ETKİLEYEN<br />

FAKTÖRLER<br />

1-) Olgunlaşma: Bilişsel gelişim beyin ve sinir<br />

sisteminin olgunlaşmasına paralel olarak gelişir.<br />

Mesela; yeni doğan bir çocuk sadece refleksleri ile<br />

tepki verirken beyin ve sinir sistemi olgunlaştıkça<br />

reflekslerin yerini bilinçli tepkiler alır.<br />

2-) Yaşantı (Deneyim): Zihin gelişimi kişinin<br />

geçirdiği yaşantı zenginliği ile ilişkilidir. Yaşantı<br />

zenginliği ne kadar çoksa (daha çok özümseme ve<br />

uyumsama yapacağı için), zihinsel gelişim o oranda<br />

daha iyi olur.<br />

3-) Sosyal etkileşim/geçiş (Toplumsal aktarma):<br />

Çocuğun aileden, arkadaşlarından, öğretmeninden,<br />

TV’den kısacası bulunduğu tüm çevreden edindiği<br />

verilerdir.<br />

4-) Dengeleme: Yukarıdaki üç etmeni bir araya<br />

getirerek zihinsel yapıyı inşa etmektir. Çocuk için<br />

yeni gelen her bilgi dengeyi bozarak zihinde gerilim<br />

oluşturur. Özümleme ve uyumsama süreçlerinin<br />

birbirleriyle etkileşimi sonucu bu denge yeniden<br />

sağlanarak öğrenme gerçekleşir. Zihin tüm hayatı<br />

boyunca bu dengeyi sağlama eğilimindedir.<br />

5-) Örgütleme: Zihindeki düşünce ve bilgileri<br />

parçacıklarını sistematik ve tutarlı hale getirmek için<br />

birleştirme/ilişkilendirme eğilimidir.<br />

Birey birbirinden bağımsız olarak öğrendiği bilgileri,<br />

birbirleriyle ilişkilendirip yeni bir bilgiye ulaşır.<br />

Burada eski ile yeni bilgiler arasında bir ilişki<br />

kurularak birleştirme yapılır. Mesela; küçük bir<br />

çocuk önceleri sadece araba şemasına sahipken,<br />

deneyimleri sonrasında kamyon, otobüs, tren, traktör,<br />

dozer, tır, uçak gördükçe bunları kendi içinde<br />

gruplara ayırarak organize eder; iş araçları (dozer,<br />

traktör), yük taşıtları (kamyon, tır), toplu taşıma<br />

araçları (otobüs, uçak, tren) gibi çeşitli gruplara<br />

ayırır.<br />

- 7 -<br />

3.1.2. PİAGET’İN BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong>İNDE<br />

TEMEL KAVRAMLAR<br />

1-) Zekâ: Çevreye uyum sağlayabilme yeteneğidir.<br />

2-) Şema: Çevreyle etkileşim sonucu oluşan, yeni<br />

gelen bilgilerin yerleştirileceği bir zihinsel çerçeve<br />

veya kalıptır. Bu şemalar örgütlenmiş davranış ve<br />

düşünce kalıplarıdır. İnsanların sahip oldukları ilk<br />

şemalar emme ve yakalama refleksleridir. Bu<br />

şemaları insan doğuştan getirir. Çeşitli yaşantıları<br />

sonucunda insanlar yeni şemalar edinir ve bu durum<br />

insanın tüm hayatı boyunca devam eder.<br />

3-) Uyum sağlama (Adaptasyon): Bireyin<br />

çevresiyle etkileşerek, çevresine ve çevresindeki<br />

değişikliklere uyum sağlamasıdır. Bu iki türlü<br />

gerçekleşir: Özümleme ve uyumsama<br />

Özümleme (asimilasyon): Bireyin yeni karşılaştığı<br />

durumları önceden var olan şemaların içerisine<br />

yerleştirmesi ve açıklamasıdır. Birey yeni karşılaştığı<br />

bu durumları daha önceki benzer şemalara<br />

yerleştirerek bir genelleme yaparak açıklamaya<br />

çalışır. Yani özümseme şema içinde bir değişikliğe<br />

neden olmaz. Bu nedenle şemanın ürettiği şemaya ait<br />

davranış ve düşüncede değişiklik de olmaz. Mesela;<br />

hayatında ilk kez leopar gören bir çocuk daha önce<br />

edindiği kedi şemasına leoparı yerleştirerek, leoparı<br />

kedi olarak tanımlayacaktır ve köpeklere yaptıklarını<br />

(sevme, dokuma gibi) yapmaya çalışacaktır.<br />

Günlük yaşantımızda ilk kez karşılaştığımız şeyleri,<br />

bilinen şeylere benzeterek açıklama davranışımız bu<br />

özümseme davranışına örnektir. Mesela; kedinin dört<br />

ayaklı bir hayvan olduğunu bilen yani kedi ile ilgili<br />

bir şemaya sahip olan bir çocuk, ilk defa gördüğü<br />

bütün dört ayaklı hayvanlara (köpek, at, aslan,<br />

leopar) kedi der (genelleme), yani özümler.<br />

Uyumsama (Akodomasyon/yerleştirme): Mevcut<br />

şemayı yeni durumlara göre yeniden biçimlendirme<br />

süreci veya yeni şemaların oluşturulması sürecidir.<br />

Uyumsama da yeni şemalar oluşturulur veya daha<br />

önceki şemaların kapsamı ve nitelikleri değiştirilir.<br />

Uyumsama, karşılaşılan bir durumda eski şema işe<br />

yaramadığında ortaya çıkmaktadır ve böylece yeni<br />

şemalar zorunlu olarak oluşturulmaktadır. Mesela;<br />

köpeklere kedilere davrandığı gibi davranan çocuk,<br />

köpeğe yemesi için süt verir, ancak onun havladığını,<br />

kemik yediğini görünce (ayırt etme) köpeği kedi<br />

şemasından çıkarır, ayrı bir köpek şeması oluşturur.<br />

Uyarı: Özümseme bir nevi genelleme iken<br />

Uyumsama ayırt etmedir. Mesela; zebrayı çizgili<br />

eşek olarak algılamak özümseme (bir nevi<br />

genelleme), iken zebra ile eşek arasındaki<br />

farklılıkları fark edip ayrı bir şema kurmak<br />

uyumsama (bir nevi ayırt etme)


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />

4-) Dengeleme: Birey, karşılaştığı yeni bir durum<br />

dengesini bozduğunda özümseme veya uyumsama<br />

yaparak yeni duruma uyum sağlayıp tekrar dengesini<br />

bulur. Eğer özümseme ve uyumsama ile bu yeni<br />

durum açıklanamıyorsa yok sayma (görmezden<br />

gelme) ile denge durumu sağlanır. Yok sayma yolu<br />

ile karşılaşılan bu yeni uyarıcı hiç yokmuş, onunla<br />

karşılaşılmamış gibi davranılır.<br />

Birey yeni karşılaştığı bir bilgi veya deneyimle,<br />

kendisinde önceden var olan bilgi ve deneyimleri<br />

arasında ilişki kurarak denge durumuna ulaşır. (yani<br />

öğrenir.) Çocuk için yeni olan her şey dengeyi bozar,<br />

özümseme ve uyumsama ile denge yeniden sağlanır.<br />

3.1.3. PİAGET’E GÖRE BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong><br />

DÖNEMLERİ<br />

1. Duyusal Hareket (Motor) dönemi (0–2/3 yaş)<br />

- Refleksler, bu dönemin temel özelliğidir.<br />

- 6. ve 8. aylarda refleksli davranışlardan amaçlı<br />

davranışlara geçer.<br />

- 9-10. aylarda nesnelerin sürekliliği (kalıcılığı)<br />

ilkesi kazanır. Nesnelerin kalıcılığı; bebeğin<br />

kendi görüş alanının dışında kalsa dahi nesnelerin<br />

var olduğunu bilmesidir. Bu ilkenin kazanılması<br />

bebeğin belleği kullanmaya başladığını gösterir.<br />

- Ses Bulaşması: Bir bebek ağlarsa, diğer<br />

bebeklerin de ağlamaya başlamasıdır.<br />

- Doğadan Ayrışma: Kendini dış dünyadan ve<br />

nesnelerden ayırt eder.<br />

- Ayrılık kaygısı yaşanır. (Anneden ayrılma<br />

korkusu)<br />

- Temel öğrenmesi yaparak-yaşayarak öğrenme,<br />

problem çözme yöntemi deneme-yanılmadır.<br />

- Devresel (döngüsel) tepkiler ortaya çıkar.<br />

Devresel tepki; bebeğin belli türdeki davranışları<br />

ısrarlı bir şekilde tekrarlamasıdır. Devresel<br />

tepkiyle çocuk önceden rastlantı sonucu bulduğu<br />

ve zevk aldığı hareketleri artık “Bilinçli” olarak<br />

yapmaya başlar. Yani rastlantı sonucu bulduğu,<br />

zevk aldığı ve başardığı hareketi bilerek sürekli<br />

olarak yapar. Mesela; ebru sekiz aylıkken rastlı<br />

sonucu müzik kutusunun ipini çekmeyi<br />

keşfetmiştir. Ebru sekiz buçuk aylık olduğunda<br />

müzik kutusunun ipini artık isteyerek çekmekte<br />

ve bundan çok hoşlanmaktadır (2004-KPSS).<br />

- Devresel tepkiler daha sonra tekrarlana tekrarlana<br />

alışkanlıkları oluştururlar.<br />

- Model alma ve taklit etme kökenli davranışlar<br />

ortaya çıkar.<br />

- Çocuk, başlangıçta sadece görebildiklerini taklit<br />

eder. İlerleyen zamanlarda görmüş olduğu bir<br />

olayı, olay kalktıktan sonra tekrarlaması<br />

ertelenmiş taklittir. Mesela; iki yaşındaki bir<br />

kız çocuğunun, annesi odada yokken oyuncak<br />

bebeğine yemek yedirmesi, ağzını silmesi.<br />

- 8 -<br />

2. İşlem öncesi dönem (2/3–7 yaş):<br />

a) Sembolik dönem (2/4 yaş):<br />

- Bu dönemin en önemli özelliği sembolik<br />

fonksiyonların ortaya çıkmasıdır. Çocuklar<br />

nesneler ortada yokken onu temsil eden bir<br />

sözcük, sembol veya varlığı zihinsel olarak ifade<br />

edebilirler. Bu nedenle dil gelişimi çok hızlıdır.<br />

- Sembolik fonksiyonların ortaya çıkmasıyla<br />

sembolik zekâ, düşünme ve oyun gelişimi<br />

başlar. Sembolik zekâ ve düşünme de bir nesneye<br />

sembolmüş gibi anlamlar yükler ve canlandırma<br />

yapar. Mesela; TV kumandasına çok meraklı bir<br />

çocuğun eline geçtiği terliğe kumanda gibi<br />

anlamlar yüklemesi.<br />

- Sembolik oyun: Mesela; çocuk çubuklardan<br />

gemi yapıp su birikintilerinde onları yüzdürürler<br />

ve o gemilerin kaptanı olurlar.<br />

b) Sezgisel dönem (4–7 yaş):<br />

- Benmerkezci (Egosantrik düşünce) anlayış:<br />

Dünyayı başkaları açısından göremezler.<br />

Çevresindekilerin kendilerindekinden daha farklı<br />

bakış açılarına sahip olacağını anlamazlar. Kendi<br />

gördüğü ve düşündüğü şeyleri herkesin<br />

gördüğünü ve düşündüğünü zannederler.<br />

Dünyanın merkezi kendisidir. Her şeyin, herkesin<br />

her zaman kendilerini izlediğini düşünürler. Anne<br />

ona bakmak, güneş onu ısıtmak için vardır.<br />

Mesela; çocukların telefonda konuşurken<br />

elindeki bebeğin rengini soran babasına<br />

“Görmüyor musun? Kırmızı” diye cevap vermesi<br />

- Paralel oyun: Benmerkezciliğin bir devamı<br />

olarak aynı anda, diğer çocuklarla bir arada<br />

olmalarına rağmen, diğerlerinin oyunlarına<br />

dikkat etmeden birbirlerinden bağımsız olarak<br />

her çocuğun kendi oyununu oynamasıdır.<br />

- Monolog: Benmerkezcilikten dolayı, çocuğun<br />

karşısındakini dinlemeden, onun kendisini<br />

dinlediğini varsayarak konuşmasıdır. Mesela;<br />

Leyla annesine resim yapmak istediğini söyler.<br />

Annesi boyaları ve kâğıdı masaya bırakır. Leyla<br />

masaya oturur. Bir çiçek resmi çizerken yanında<br />

annesi olmadığı hâlde, “Bir çiçek, çiçek<br />

çizeceğim, çiçek yapacağım.” der. Leyla’nın<br />

resim çizerken yaptığı konuşmalar (2009-KPSS).<br />

- Kollektif Monolog: Benmerkezcilikten dolayı,<br />

çocuklar yanındaki arkadaşları kendilerini<br />

dinlemese dahi hep birlikte toplu konuşmalarıdır.<br />

- Animizm (canlıcılık): Canlı ve cansız nesneler<br />

arasında ayırım yapamama durumudur. Çocuk<br />

cansız nesnelere canlılık özellikleri yükler.<br />

Mesela; Beş yaşındaki Ayşe, oyuncak bebeğiyle<br />

oynarken bebeğin kolunu kırmış ve ondan<br />

defalarca özür dilemiştir (2006-KPSS). Oyuncak<br />

bebeklere yemek yedirmek, radyo üşümesin diye<br />

üzerinin çarşafla örtülmesi.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />

- Kişilerin Sürekliliğini Kazanmıştır: Çocuk,<br />

annesinin elbiselerini giyen bir kadının, kendi<br />

annesi olmadığını anlar. Babasının arabasındaki<br />

başka bir adamın babası olmadığını anlar.<br />

- Sezgilerine dayalı olarak mantık yürütmeye ve<br />

problem çözmeye başlar. İlk akıl yürütmelerin<br />

başladığı dönemdir.<br />

- Özelden özele akıl yürütme vardır: Olayları<br />

sadece geçirdiği yaşantılara bağlı olarak tek<br />

yönlü düşünmesidir. Mesela; Mert ile Doğa<br />

oynarken Mert'in babası Doğa'ya kaç yaşında<br />

olduğunu sorar. Doğa 6 yaşında olduğunu söyler.<br />

Mert "Ben de 5 yaşındayım." der. Doğa'nın<br />

teyzesi "Mert 5, Doğa da 5 yaşında" der. Bunun<br />

üzerine Doğa teyzesine "Ben 6 yaşındayım, bir<br />

kere benim doğum günüm olurken sen evde<br />

yoktun." diyerek karşı çıkar. Doğa'nın, yaşını<br />

doğum gününde evde bulunmadığı için<br />

teyzesinin bilemeyeceğini düşünmesi özelden<br />

özele akıl yürütmedir (2010-KPSS). Okulda “B”<br />

harfinin okunuşunu “Bı” diye öğrenen bir çocuk,<br />

amcasının “Be” harfiyle başlayan üç isim say<br />

demesi üzerine cevap veremez. Amcası Bebek<br />

diye örnek verir. Çocuk olmaz ki. “Bı” ile<br />

başlayan demeliydin. Biz öyle öğrendik demesi.<br />

(2009-KPSS) Her sabah ağabeyi kahvaltı yapan<br />

Hakan, ağabeyi ile kahvaltı yapmadığı bir sabah<br />

“Bugün sabah olmadı.” demesi.<br />

- Odaklanma (merkezleme): Çocuğun dikkatini<br />

bir olay ya da nesne ile ilgili özelliklerden<br />

yalnızca birisine verebilmesidir. Mesela; bir<br />

çocuğun annesinin bir anne olduğunu bilmekle<br />

beraber onun aynı zamanda bir eş, bir teyze, bir<br />

öğretmen olabileceğini anlayamaması.<br />

Geçmiş durumları dikkate almadan şimdiki<br />

durum üzerinde odaklaşmada odaklanmadır.<br />

Mesela; beş yaşındaki Ayşe ailesiyle çıktıkları<br />

tatilde farklı yöreleri görme fırsatı bulmuştur.<br />

Anaokuluna başladığında, ilk derste öğretmeni<br />

“Tatilde nerelere gittiniz?” diye sormuştur. Ayşe<br />

söz almış, tatilde uğradıkları en son iki kasabanın<br />

ismini hatırlayabilmiş, ama daha önce gördükleri<br />

yerlerin ismini hatırlamakta zorlanmıştır.<br />

Uyarı: Odaklanma somut işlemler döneminde<br />

yerini odaktan uzaklaşmaya bırakacaktır.<br />

- Tek özelliğe göre sınıflama yapılır: Nesneleri<br />

tek özelliğe göre sıralayabilir ve sınıflandırabilir.<br />

Mesela; sarı, kırmızı, yeşil, mavi renklerle boyalı<br />

olan küçük, büyük ve orta büyüklükteki kare<br />

üçgen ve daire şeklindeki tahta parçalarını, ya<br />

sadece renklere göre ya sadece büyüklüklerine<br />

göre ya da sadece şekline göre sınıflayacaktır.<br />

Yani çocuk Orta boy kırmızı daireler ile Büyük<br />

yeşil üçgenler diye çok özelliğe dayanarak bir<br />

sınıflama/gruplama yapamaz.<br />

- 9 -<br />

- Soru sorma: İlgi ve merak geliştiği için çocuk<br />

sürekli olarak sorular sormaya başlar.<br />

- Yapaycılık: Doğal nesneleri, olayları birisinin<br />

yarattığını veya buna birisinin neden olduğunu<br />

düşünmesidir. Mesela; çocuğun, güneşi birisinin<br />

kibrit yakarak oluşturduğunu (buna bağlı olarak<br />

Güneş’in geceleyin ateşi söndürüldüğünü sabah<br />

ise yakıldığını) düşünmesi, birisinin muslukları<br />

kapatmadığı için sellerin oluştuğunu düşünmesi.<br />

- Korunum ilkesi kazanılmamıştır: Şekilsel<br />

değişme olduğu zaman kütlenin de değiştiğini<br />

zanneder.<br />

- İşlemleri tersine çeviremezler: A=B’dir, fakat<br />

B=A değildir. Bir çocuk okula giderken izlediği<br />

yoldan evine geri dönememesi. 1’den 10’a kadar<br />

sayabilen çocuğun 10’dan 1’e kadar da<br />

sayamaması.<br />

- Büyüsel (Sihirli, Majik) Düşünme: Gerçek ile<br />

hayal olanı ayıramazlar. Mesela; Noel Baba’yı,<br />

Şirinler’i gerçek olarak kabul ederler. Taşların<br />

yaşadığına, ağaçların düşündüğüne inanırlar.<br />

- Yanlış Bağdaştırma: Birbiriyle her koşulda<br />

ilişkisi olmayan durumlar arasında bağ kurarak<br />

hatalı akıl yürütme işlemine denir. Mesela; en<br />

son hastaneye yatırıldığında eve bir bebekle<br />

dönen annenin tekrar hastaneye yatırıldığında eve<br />

yeni bir bebekle döneceğini çocuğun düşünmesi<br />

- Ahlaki bağımlılık: Çocuk dıştan gelen (annebaba)<br />

yasa ve kurallara göre davranır.<br />

3. Somut işlemler dönemi (7–11 yaş)<br />

- Mantıksal düşünme başlar: Sayıları kullanmayı<br />

ve kümelemeyi öğrenir. Somut özellikteki<br />

problemleri çözebilirken, soyut problemleri<br />

çözemez. Yaparak-yaşayarak öğrenme etkilidir.<br />

- Benmerkezci düşünceden uzaklaşır (Dağılma):<br />

Olayları ve dünyayı başkaları açısından<br />

görebilirler. Empati yapabilirler.<br />

- İşlemleri tersine çevirebilir: İleriye ve geriye<br />

doğru düşünebilir. Mesela; bir çocuk okula<br />

giderken izlediği yoldan evine geri<br />

dönebilmektedir (2005-KPSS). 1’den 10’a kadar<br />

sayabilen çocuğun 10’dan 1’e kadar da<br />

sayabilmesi.<br />

- Birçok özelliğe sıralama yapabilir: Nesneleri<br />

birden fazla özelliğine göre sınıflayabilir.<br />

- Odaktan Uzaklaşma: Nesneleri birçok özelliğe<br />

göre sınıflayabildiği için, birçok sayıda<br />

özelliği/değişkeni bir arada düşünebilir. Yani<br />

dikkatini olayın birkaç yönüne birden vererek,<br />

olayı diğer yönleriyle birlikte ele alabilir.<br />

- Korunum ilkesi kazanılmıştır: Bir nesnenin<br />

mekân içindeki yeri, konumu, görünümünü<br />

değişse bile miktar, ağırlık ve hacminde<br />

değişiklik olmaz. Mesela; Şekli değişen hamur<br />

parçasının ağırlığının aynı olduğunun bilinmesi.<br />

Misketlerin sıralanışı değiştirilse bile sayılarının<br />

aynı kalması.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />

Uyarı: Korunum ilkesinin gelişebilmesi için<br />

mantık yürütmenin şu üç öğesinin oluşması<br />

gerekir: Özdeşlik (ayniyet), Ödünleme,<br />

Dönüşümsel Düşünme<br />

Özdeşlik (ayniyet): Nesneye herhangi bir şey<br />

eklenmemiş ya da çıkarılmamışsa nesnenin aynı<br />

kaldığının bilinmesidir.<br />

Ödünleme (telafi): Nesnenin bir boyutundaki<br />

değişimin (artmanın) başka bir boyuttaki değişime<br />

(azalmaya) neden olduğunun kavranmasıdır.<br />

Dönüşümsel Düşünme: Daha önce yaşanmış bir<br />

olayı kafasında canlandırıp anlatabilir.<br />

- Yatay Dekalaj: Çocuğun bir korunum türü için<br />

öğrendiğini, başka bir korunum türüne<br />

aktaramamasıdır.<br />

- Dönüşebilirlik: Bir nesnenin görünümü değişse<br />

bile yine aynı hale gelebileceğini kestirebilir.<br />

Mesela; bir buzun yeniden suya<br />

dönüşebileceğinin bilinmesi gibi.<br />

- Dolaylı gerçeği kavrayabilme: Çocuk bir olayın<br />

ya da nesnenin sadece görülen ya da yüzeyde<br />

kalan tarafını değil görünmeyen ve yüzeyde<br />

kalmayan tarafını da algılar. Mesela; sarı renkli<br />

kapaklı bir kitabı, beyaz renkli bir kaplıkla<br />

kapladığınızda gerçek rengini sorduğunuzda<br />

“Sarı” der ve gerçek rengini bilir.<br />

4. Soyut (Formel) işlemler dönemi (11 yaş ve<br />

üstü): Ergenlik dönemiyle başlar.<br />

- Soyut düşünebilme başlamıştır. Soyut<br />

kavramları ve düşünceleri (özgürlük, adalet gibi)<br />

anlayabilerek mantık yürütebilir.<br />

- Üst düzey akıl yürütebilir ve bilimsel düşünme<br />

gerçekleşir: Problemlerin çözümünde<br />

tümevarım, tümdengelim gibi akıl yürütme<br />

yollarını kullanır. Hipotez oluşturabilir ve test<br />

edebilir. Gerçek durumlar ile olasılıklar<br />

arasındaki ilişkileri kurabilir. Alternatifler<br />

(öneriler) getirebilir, analiz yapabilir.<br />

- Bu dönemde üç türlü düşünme görülür.<br />

Benmerkezci, birleştirici ve göreceli düşünme<br />

Ergen Egosantrizm (Benmerkezcilik): Çocuk<br />

benmerkezciliğinden farklıdır. Bu dönemde bireyler,<br />

dünyanın kendi etrafta dönmediğini bilirler ve empati<br />

kurabilirler. Ancak kendi düşüncelerinin ve<br />

söylediklerinin en doğru olduğunu düşünür. Herkesin<br />

kendisiyle uğraştığını ve onu takip ettiğini (Hayali<br />

seyirciler kurgular) düşünür. Diğer insanların<br />

kendisiyle ilgili düşüncelerine aşırı önem verirler. Bu<br />

nedenle ayna karşısında bol bol zaman geçirilir.<br />

Ergen kendine özgü dramatik senaryolar, hüzünlü<br />

hikâyeler geliştirir. Mesela; hiç evlenemeyeceğini, iş<br />

bulamayacağını düşünür. Kendisini ünlü bir sporcu,<br />

film kahramanı gibi hayal eder. Âşık olur ve<br />

"kimsenin kendisi kadar sevemeyeceğini ve kendisi<br />

kadar açı çekmediğini" düşünür. (Kişisel efsane/Mit)<br />

- 10 -<br />

Çeşitli riskli davranışlar yaparak kahramanlık<br />

sergilemeye çalışırlar. Kendilerine zarar<br />

gelebileceğini düşünmezler. Bana bir şey olmaz<br />

derler. Bu davranışları engellendiğinde ise saldırgan<br />

tepkide (psikolojik tepkisellik teorisi) bulunurlar.<br />

Ergen birey, her şeyi yapabilecek güçte olduğu<br />

yönünde gerçek dışı düşüncelere sahip olabilir<br />

(Omnipotent düşünme).<br />

Bütünleştirici (Birleştirici) Düşünme: Bir problem<br />

durumunun birden fazla değişkeni (alt problemi)<br />

barındırdığını ve dolayısıyla bir problemin birden<br />

fazla çözüm yolunun bir araya getirilip<br />

birleştirilmesiyle çözülebileceğini kavramaktır.<br />

Göreceli Düşünme (Kişiye, zamana ve yere göre<br />

düşünme): Diğer bireylerin düşüncelerine göre kendi<br />

orijinal düşüncelerini geliştirir. Mesela; birey kendi<br />

ahlaki değerlerini geliştirir. Kendi doğruları ile<br />

başkalarının (anne-baba ya da öğretmenlerinin)<br />

doğruları arasındaki farkı anlar ya da birey bir<br />

fotoğrafa bakarken kendine göre sol taraf ile<br />

fotoğrafa göre sol taraf arasındaki farkı anlar.<br />

- Tümevarımsal Düşünme: Tekil olan gözlem ve<br />

deneyimlerin birleştirilerek tümel (genel)<br />

önermeler elde edilmesidir. İlk kez somut<br />

işlemler döneminde bu düşünme ortaya çıkmıştır.<br />

- Tümdengelimsel Düşünme: Tümel (genel)<br />

önermelerden tek önermelerin elde edilmesidir.<br />

Mesela; Mustafa Öğretmen derste Cumhuriyet<br />

Döneminde elde edilen kadın hakları konusunda<br />

bir tartışma ortamı yaratır. Öğrencilerden Nazan<br />

söz alarak, “Atatürk kadınlara erkeklerle eşit<br />

haklar verilmesini sağlamasaydı, ben sınıf<br />

arkadaşım Kemal’le aynı sırada<br />

oturamayacaktım.” der (2009-KPSS).<br />

- Hipotetik Düşünme: Problemlerin çözümünde<br />

sadece var olan somut yöntemler değil, çözüme<br />

ilişkin olası (farklı) yollar belirleyip (hipotez<br />

geliştirip) bunları test edebilmektir. Yani olası<br />

çözüm yolları geliştirip bunları belirli bir düzene<br />

göre yapmayı sağlayan düşünme sürecidir.<br />

- Esnek Düşünme: Bireyin kendi düşüncelerine<br />

saplanıp kalmaması, başka ihtimallerin de<br />

olabileceğini anlayıp düşünebilmesidir. Mesela;<br />

matematikte bir problemi hep aynı yolla çözmez,<br />

yeni başka yollar da bulup, benimseyebilir.<br />

- Analoji (andırma): Aklın özelden özele izlediği<br />

yoldur. İki şey arasındaki bir ortak özellikten<br />

yola çıkarak, biri hakkında verilen bir yargıyı<br />

diğeri hakkında da vermektir. Mesela; kan<br />

dolaşımının şehirdeki trafik akışına benzetilmesi.<br />

Uyarı: Piaget’e göre zihinsel gelişim yavaş ve<br />

aşamalıdır. Bir aşamada elde edilenler sonraki<br />

aşamaların temelini oluşturur. Zihinsel gelişim<br />

evreleri hiyerarşiktir. Her birey, evreleri atlamadan<br />

sırayla izler. Gelişimde bireyler ayrılıklar vardır.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />

3.2. BRUNER’İN BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong> KURAMI<br />

Bruner’e göre bilişsel gelişim yaşam boyu devam<br />

eden bir süreçtir. Bilişsel gelişimde dil önemlidir.<br />

Bilişsel gelişim çocuğun bilgiyi işleme, depolama ve<br />

kullanma kapasitesine bağlıdır. Bireyi harekete<br />

geçiren merak duygusudur. Bilişsel gelişim ona göre<br />

üç aşamada oluşur.<br />

1. Eylemsel dönem (0-3 yaş): Çocuk nesnelerle<br />

doğrudan etkileşime geçerek (dokunarak, vurarak,<br />

ısırarak, hareket ettirerek) yani yaparak-yaşayarak<br />

öğrenir. Çocuk bu dönemde çevreyi eylemleriyle<br />

anlar ve bilgi toplar. Bilgiyi eylemleri temsil eder.<br />

Devinim (eylemler) duyusal zekâyı ilgilendirir ve<br />

onu geliştirir. Mesela; kaşık yemek yediği, bisiklet<br />

bindiği bir nesnedir.<br />

Uyarı: Piaget’in duyusal-hareket dönemine<br />

karşılık gelir.<br />

2. İmgesel dönem (3-6 yaş): Bu dönemde gelişmiş<br />

olan dil ve görme (algı) duyusuyla değişik durum ve<br />

yaşantılar imgesel formüllere dönüştürülerek zihne<br />

aktarılır ve öğrenme gerçekleştirilir. Bilgiyi imgeler<br />

(imge: zihinde tasarlanan, gerçeğin hayali olan<br />

düşünceler. Zihinde canlandırma) temsil eder.<br />

Görsel bellek gelişmiştir. Algı önemlidir. Bir olayı,<br />

nesneyi nasıl algılarsa zihninde o şekilde canlandırır.<br />

Çocuk bir olayı ve nesneyi görmeden de<br />

resmedebilir. Mesela; çocuk oturma odasının resmini<br />

çizebilir veya anlatabilir. Ya da daha öncesinde görüp<br />

bildiği babasının arabası o an karşısında olmadan<br />

çizebilir.<br />

Uyarı: Bu dönem Piaget’in işlem öncesi dönemini<br />

karşılar. Gardner ise, bu dönemi “Uzaysalmekânsal<br />

dönem” diye tanımlamaktadır.<br />

3. Sembolik dönem (6 yaş ve üstü): Çocuk tüm<br />

yaşantılarını sembollerle açıklar. Yaşamın tamamıyla<br />

mecazlar, grafikler, formüller ve simgeler yoluyla<br />

kavranmasını kapsar. Dil, mantık, matematik, müzik<br />

alanlarının sembollerini kullanarak iletişim kurabilir.<br />

Uyarı: Bu dönem Piaget’in soyut işlemler<br />

dönemine denk gelmektedir.<br />

3.3. GAGNE’NİN ZİHİNSEL <strong>GELİŞİM</strong> KURAMI<br />

Çocuk dünyaya geldiğinde her şeyi almaya hazır<br />

halde gelir yani doğuştan öğrenmeye hazırdır.<br />

Çocuğun zihinsel gelişimi de bu doğuştan donanımla<br />

elde ettiği deneyimlerinin birikimine bağlı olarak<br />

ortaya çıkar. Onun içim tüm bilgilerin kaynağı<br />

deneyimdir. Bu deneyimler yolu ile birey basitten<br />

karmaşığa doğru bir sıra ile zihinsel gelişimini<br />

sürdürür.<br />

- 11 -<br />

Gagne’ye göre zihinsel gelişim aşamaları<br />

1. İşaret öğrenme (Uyarıcılara karşı tepki verme<br />

öğrenilir. Tepkisel koşullanma düzeyindedir.)<br />

2. Uyarıcı davranım ilişkisini öğrenme (Edimsel<br />

koşullanma yoluyla öğrenme gerçekleştirilir.)<br />

3. Zincirleme (Uyarıcı ile davranım arasındaki<br />

ilişkiyi, belli bir sıra ile öğrenme esastır.)<br />

4. Sözel bağ kurma (Kelimeler ile anlamları<br />

arasında ilişki kurma esastır.)<br />

5. Ayırt etmeyi öğrenme (Çeşitli uyarıcılar<br />

arasındaki farklı öğrenme ve buna bağlı olarak<br />

farklı uyarıcılara farklı tepki verme esastır.)<br />

6. Kavram öğrenme (Birbirine benzer özellikleri<br />

olanlardan bir grup oluşturma ve belli ölçülere<br />

göre nesne veya olayları gruplama esastır.)<br />

7. İlke öğrenme (Yol gösterici olan ve problem<br />

çözmeyi kolaylaştıran bilgileri edinmedir.)<br />

8. Problem çözme (Öğrenilen ilkeleri kullanarak<br />

karşılaşılan problemleri çözmeye işaret eder.)<br />

3.4. VYGOTSKY’İN BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong> KURAMI<br />

Ona göre; bilişsel gelişimde, çocuğun sosyal çevresi<br />

(yetişkinler ve arkadaşlar) ve kültür önemlidir. Tüm<br />

öğrenmelerin kaynağı sosyal çevredir. Dil de<br />

bilişsel gelişimde etkilidir. Vygotsky’e göre bilişsel<br />

gelişime etkisi olan faktörler: Sosyal çevre, kültür,<br />

dil, çocuk yetişkin ilişkileri, çocukların birbiriyle<br />

işbirliği, nesne, olay ve kişilerle somut yaşantılar.<br />

1. Yakınsal Gelişim Alanı: Bu kavramla zihinsel<br />

gelişimin sosyal yönüne dikkat çekmiştir (Sosyal<br />

yapısalcı yaklaşım). Ona göre, insanların tek başına<br />

belli şeyleri öğrenebilmesi mümkündür fakat daha<br />

fazlasını sosyal çevresinin desteğiyle öğrenebilir.<br />

Çocuğun tek başına yapmakta zorlandığı veya<br />

başarılı olamadığı, ancak başkalarının rehberliğinde<br />

başarabileceği görevler (davranışlar) çokça vardır.<br />

Mesela; çocuk yeni kelimeler öğrenmede zorluk<br />

çekiyorsa ebeveynleri, öğretmeni veya bir arkadaşı<br />

bunları öğrenmesine yardımcı olabilir. Bireyin<br />

doğrudan etkileşimde bulunduğu yakın çevresi onun<br />

yakınsal gelişim alanını oluşturur. Bu alandaki kişiler<br />

ebeveynler, öğretmenler ve arkadaşlardır. Sosyal<br />

etkileşimde gerekli olan en önemli unsur ise dildir.<br />

2. İşbirlikli Öğrenme: Birey tek başına<br />

öğrenebileceğinden çok daha fazlasını yakınsal<br />

alanıyla (çevre desteği) işbirliği yaparak öğrenebilir.<br />

3. İçsel Konuşma: Üst düzey zihinsel ve psikolojik<br />

işlevler sosyal ilişkilerden kaynaklanır. İçsel<br />

konuşma, benmerkezci konuşma sırasında, çocuğun<br />

içine doğru dönmesi ile ortaya çıkar. Böylece içsel<br />

konuşma zihinsel süreçlere ve bilinçli anlamaya<br />

yardımcı olur. Yani birey kendi kendine konuşarak<br />

farkındalık yaratır, kendini anlar, durumu<br />

değerlendirir ve zihinsel gelişimine katkı yapar.<br />

Yetişkinlerin görevi, dışsal denetimi giderek<br />

azaltarak çocuğun içsel denetimini beslemektir.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> IV. ÜNİTE – DİL <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

4. ÜNİTE - DİL <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Dil gelişimi bilişsel gelişime paralel olarak ortaya<br />

çıkar. Bilişsel gelişimde ilerleme kaydedildikçe dilin<br />

kullanılma kapasitesi de o oranda artacaktır. Dil<br />

gelişimi, olgunlaşma ve öğrenmeye bağlıdır. Fiziksel<br />

ve bilişsel gelişim, dil gelişimine zemin hazırlar.<br />

4.1. DİL <strong>GELİŞİM</strong>İ İLE İLGİLİ YAKLAŞIMLAR<br />

1-) Davranışçı Yaklaşım: Dil gelişimi taklit ve<br />

pekiştirme yoluyla olur. Pekiştirilen sesler<br />

öğrenilir, pekiştirilmeyen seslerin sıklığı söner.<br />

2-) Sosyal Öğrenme kuramı (A. Bandura): Çocuk<br />

sosyalleşme sürecinde yakın çevresindekileri<br />

(başta anne-baba) model alır ve taklit eder. Yani<br />

dil gelişiminin temeli “model alma”dır. Bebek<br />

için anne-babanın model olması, çocuğun onları<br />

taklit etmesi, anne-babanın pekiştirmesi ve<br />

düzeltici geribildirim vermesiyle dil öğrenilir.<br />

3-) Biyolojik (Doğuştancı, Psiko-linguistik)<br />

Yaklaşım: Temsilcileri Chomsky, McNeill ve<br />

Lenneberg’dir. Dil gelişimini biyolojik<br />

(nörolojik) ve psikolojik temellere dayandırır.<br />

Chomsky’e göre; bütün insanlar genetik olarak dil<br />

öğrenme altyapısına sahiptir. Bu altyapı sayesinde<br />

(Çocuk belirli bir biyolojik olgunluğa eriştikten<br />

sonra) gerekli çevresel koşullar da sağlandığında<br />

çocuklar dili çok rahat öğrenecektir.<br />

Mesela; bir araştırmacı, doğuştan duymayan<br />

çocuklara ebeveynleri işaret dilini öğretmedikleri<br />

halde, bu çocukların işaret dilinde bulunanlardan<br />

daha farklı hareketlerle, kendilerini ifade etmeye<br />

çalıştıklarını gözlemiştir (2008-KPSS).<br />

4-) Piaget’in Dil gelişimi kuramı<br />

a) Agulama:<br />

a1) Ağlama (0-2 ay): Bebek çeşitli sesler çıkarır,<br />

ihtiyaçları için ağlar. Sesleri bilinçsizce çıkarır.<br />

a2) Babıldama (2-5 ay): Ünlü ve ünsüzlerin bir<br />

araya getirilerek iki heceli sesler çıkarması: Ma-ma,<br />

ba-ba gibi. Bu sesler ve heceler evrenseldir.<br />

c) Heceleme (Çağıldama) evresi (6-12 ay):<br />

Konuşma organları olgunlaşmıştır. Bebek sözcükleri<br />

çıkarmaya başlar. Ana diline özgün sesler çıkarmaya<br />

başlarlar. Dönemin sonunda annenin sesi tanınır.<br />

d) Tek sözcük evresi (12-18 ay): Konuşmada kritik<br />

dönemdir. Çocukların, ilk başlarda çıkardıkları tek<br />

sözcükler çok anlam taşır. Çocuk, tek sözcükle çok<br />

şey anlatmak ister. Buna morgem denir. Mesela;<br />

çocuk "kedi" dediğinde "kedi burada", "kedi gitti"<br />

gibi anlamlarını kastetmektedir.<br />

Kavram gelişimi: Çocuğun duyu organlarıyla aldığı<br />

bilgiyi ve nesneleri zihinsel tasarıma dönüştürmesidir.<br />

Mesela; çocuk, çevresinde gördüğü<br />

nesnelere masa, kitap gibi sembolik anlamlar yükler.<br />

- 12 -<br />

Alıcı ve ifade edici dil: Çocukta kavrama, sözcük<br />

üretiminden önce gelişir. Mesela; 18 aylık bir çocuğa<br />

"Attaya gidelim" dendiğinde çocuk bunun anlamını<br />

alacak ve fakat kendisi "Attaya gidelim" anlamını<br />

düzgün bir cümle kurarak ifade edemeyecektir.<br />

Söyleneni kavrayabilecek (alıcı dil) ancak cevabı<br />

üretmekte zorluk (ifade edici dil) çekecektir.<br />

e) Telgrafik konuşma (18-24 ay): İki farklı<br />

sözcüğün birleştirildiği, gramer yapılarına uymayan<br />

cümlelerin kurulduğu dönemdir. Özne, yüklem,<br />

bağlaç, ek vb. öğelerinin bazıları kullanılmadan<br />

cümleler kurulur. Çocuk düşündüğünü iki kelimeyle<br />

anlatmaya çalışır. İki heceli bir kelime üretildikten<br />

sonra yine iki heceli bir başka kelime üretilinceye<br />

kadar bekleme söz konusudur. Kelime hazinesi de<br />

gelişmiştir. Mesela; bir çocuk “anne su” demekle<br />

“anne su ver” demek istemektedir. (2001-KPSS)<br />

f) İlk gramer devresi (24-60 ay): Gramer kurallarına<br />

göre cümleler kurulur. Kelime hazinesi gelişmiştir.<br />

Aşırı kurallaştırma: Çocukların öğrendiği kuralları<br />

ilgili olan ya da olmayan bütün durumlarda<br />

kullanmasıdır. Mesela; İlköğretim birinci sınıf<br />

öğrencisi Ulaş’ın mahallesindeki berberi “berberci”<br />

olarak adlandırması (2007-KPSS). Ulaş tüm meslek<br />

isimlerinin sonuna –cı, ci eklerinin getirildiğini<br />

düşünmüştür. Üç yaşındaki bir çocuğun bütün dört<br />

ayaklı hayvanlara “köpek” demesi.<br />

Eksik kurallaştırma: Çocuğun öğrendiği kuralları<br />

sadece öğrenilen örnekte kullanmasıdır. Mesela;<br />

çocuk futbolcu kelimesini öğrenir, fakat basketbol<br />

oynayana “basketbolcu” yerine “basketbol adam”,<br />

“basketbol oynayan adam” kelimeleri kullanır.<br />

Benmerkezci Dil: Çocukların yalnızca kendi duygu<br />

ve düşüncelerini referans alarak, başka birisiyle<br />

gerçekleştirdikleri ve kendilerinin yönettiği<br />

konuşmalardır. Mesela; Gülce ile annesi<br />

oynamaktadır. Gülce: Anne bana “Kızım ne<br />

yapıyorsun?” diye sor. Anne: Kızım ne yapıyorsun?<br />

Gülce: Gemi yüzdürüyorum. Gülce: Şimdi de<br />

“Nereye gidiyorsun?” diye sor. Anne: Nereye<br />

gidiyorsun? Gülce: Anneanneme gidiyorum. (2010-<br />

KPSS).<br />

Toplumsallaşmış Dil (Konuşma): Çocuğun<br />

başkalarıyla iletişim kurmaya yönelik konuşmalarıdır<br />

(bilgi iletmesi, soru sorması, emretmesi, tehdit etme).<br />

Monolog: Benmerkezcilikten dolayı, çocuğun<br />

karşısındakini dinlemeden, onun kendisini dinlediğini<br />

varsayarak konuşmasıdır. Mesela; Hasan odasında<br />

diz çöküp, arabalarından biri sağ, diğerini de sol eline<br />

alarak yarıştırır. Arabalarını hızla ileri geri hareket<br />

ettirerek motor, fren ve korna sesleri çıkarır. "Şimdi<br />

sarı araba geçiyor, şimdi mavi hızlandı." diye bağırır.<br />

Hasan'ın ağzıyla oyuna tempo tutar gibi konuşması<br />

monolog örneğidir (2010-KPSS).


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

5. ÜNİTE - KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

5.1. KİŞİLİKLE İLGİLİ KAVRAMLAR<br />

1-) Kişilik: Bireyi başkalarından ayıran, doğuştan<br />

getirilen (Mizaç) ve sonradan kazanılan özellikler<br />

(Karakter) bütünüdür.<br />

Bireyin kişilik özellikleri; ilgiler, yetenekler,<br />

duygular, güdü, değerler, inançlar, tutumlar,<br />

düşünceler, görüşler, sosyal-bilişsel-fiziksel<br />

özellikler, karakter ve mizaçtan (huy) oluşur.<br />

2-) Huy (mizaç): Kişiliğin biyolojik ve fizyolojik<br />

yönüdür. Kişiliğin bu yönü doğuştan getirilir ve<br />

değiştirilemez. Sinirlilik, neşelilik, içe dönüklük,<br />

dışadönüklük, soğukkanlı olma.<br />

3-) Karakter: Bireyin toplumun sosyal değerlerine<br />

uygun davranış gösterme özelliğidir. Yani kişiliğin<br />

ahlaki yönüdür. Çevreden kazanılır ve eğitim ile<br />

şekillenir. Dürüstlük, sevecen olmak, sahtekâr olmak,<br />

mücadeleci, sorumsuz olma.<br />

4-) Tutum: Bir kişinin herhangi bir nesneye veya<br />

duruma karşı genel bir duygusunu, değerlendirmesini<br />

veya belirli şekilde tepki göstermesini ifade eder. Bu<br />

tepki veya değerlendirme olumlu da olabilir olumsuz<br />

da olabilir. Tutumlar kişiye özgüdür.<br />

5-) İstidat (Yatkınlık): Bireyde doğuştan var olan<br />

ama ortaya çıkmamış özellikleridir.<br />

6-) Yetenek: Doğuştan insanda var olan istidatların<br />

çevrede işlenerek işe yarar hale getirilmesidir. Yani<br />

istidatların ortaya çıkmış halidir.<br />

7-) Benlik: Bireyin kendisine ilişkin düşünceleri ve<br />

algılarıdır. Bireyin kendisini değerlendirmesidir.<br />

8-) İdeal benlik: Bireyin olmayı istediği benliktir.<br />

9-) Benlik saygısı (Özsaygı): Bireyin gerçek benliği<br />

ile ideal benlik arasındaki farktır. Eğer fark az ise<br />

bireyin benlik saygısı yüksektir. Böyle bir birey<br />

kapasitesini bilir, kendisini sever, risk alabilir.<br />

5.2. KİŞİLİK KURAMLARI<br />

1- Psiko-seksüel gelişim (S. Freud)<br />

2- Psiko-sosyal gelişim (Erikson)<br />

3- İnsancıl yaklaşıma göre kişilik (Rogers, Maslow)<br />

5.2.1. PSİKO-SEKSÜEL <strong>GELİŞİM</strong> (S. FREUD)<br />

Freud; kişilik gelişiminde ilk çocukluk yıllarındaki<br />

(0–6 yaş) yaşantıların önemini vurgulamıştır. Ona<br />

göre normal gelişimin sağlanabilmesi için, gelişimin<br />

her döneminde bireyin temel ihtiyaçlarının<br />

doyurulması gerekir. Eğer bu temel ihtiyaçlar<br />

karşılanmazsa kişilik gelişimi engellenir. Freud<br />

insanın doğuştan yıkıcı bir varlık olarak kabul eder.<br />

- 13 -<br />

5.2.1.1. TOPOGRAFİK KİŞİLİK KURAMI<br />

(Bilinç sınıflaması)<br />

1-) Bilinç (şuur): Kişinin kendisinden ve<br />

çevresinden haberdar olmasıdır. Yani kişinin farkında<br />

olduğu yaşantılarının bulunduğu bölgeye bilinç denir.<br />

2-) Bilinç öncesi: Farkında olunmayan fakat biraz<br />

zorlanınca, düşünülünce farkına varılabilen (bilinç<br />

düzeyine çıkarılabilen) yaşantıların bulunduğu yerdir.<br />

3-) Bilinçdışı: Bilinçli algılamanın dışında kalan tüm<br />

zihinsel olayları içerir. Kişinin kendi özel çabası ile<br />

bilince çağrılamayan, bilinçlenmesi yasaklanmış<br />

yaşantıların tümünü kapsar. Bu yaşantılar ancak özel<br />

yöntemlerle (hipnoz, serbest çağrışım, rüyaların<br />

incelenmesi) açığa çıkarılabilir. Bilinçdışında<br />

davranışlarımızı etkileyen dürtüler, bastırılmış istek<br />

ve yaşantılar yer alır.<br />

Bunlar arasında sürekli bir etkileşim vardır. Freud’a<br />

göre, bilinçdışında bulunan istek ve anılar zaman ve<br />

yer tanımaksızın eski güçlerini ve enerjilerini<br />

sürdürmektedirler ve çeşitli biçimlerde davranışlar<br />

üzerinde etkili olmaktadırlar.<br />

Freud, kişiliğin büyük kısmının bilinçdışında<br />

oluştuğunu belirtir. Psikanalist yöntemle kişinin<br />

bilinçdışındaki sorunlarını gün ışığına çıkararak<br />

çözümlemeye çalışmıştır.<br />

Mesela; uzun yıllar evlenemeyen ve annesini<br />

bırakamayan bir erkek, evliliğe karşı birçok akılcı<br />

gibi görünen bilinçli düşünceler ileri sürebilir. Fakat<br />

bunların altında, bilinçdışındaki bir Oedipal saplantı<br />

evlenemeyişinin gerçek dinamik kaynağı olabilir.<br />

5.2.1.2. YAPISAL KİŞİLİK KURAMI<br />

Freud’a göre kişilik; İd, Ego ve Süperego olmak<br />

üzere üç kısımdan oluşur. Bunların etkileşimiyle<br />

kişilik şekillenmektedir.<br />

1-) İd (Alt benlik): Kişiliğin temel sistemidir. Ego<br />

ve Süperego ondan ayrımlaşarak gelişir. Diğer iki<br />

sistemin çalışması için gerekli olan gücü id sağlar. İd,<br />

İnsanın biyolojik yönüdür. İd, doğuştan getirilen<br />

(kalıtımsal dürtüleri: açlık, susuzluk, cinsellik,<br />

saldırganlık, acıdan kaçma, korunma gibi) dürtüleri<br />

kapsar.<br />

İd haz ilkesi’ne göre hareket eder. İd hiç<br />

geciktirilmeden tüm isteklerinin anında yerine<br />

getirilmesini bekler. Düşünce bu kısımda etkili<br />

değildir. İd’in kaynağı bilinçaltı dürtülerdir. Kişi<br />

çoğu kez bu dürtülerinin etkisinin farkında değildir.<br />

Bireyde doğuştan bulunan iki temel güdü cinsellik<br />

(libido/yaşam) ve saldırganlık (thanatos/ölüm)<br />

güdüsü id’den doğar. Bunlar ruhsal enerji kaynağıdır.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

2-) Ego (Benlik): Kişiliğin ikinci oluşan bölümüdür.<br />

İd’in isteklerini yerine getiren ve onu denetim altında<br />

tutmaya çalışan kişiliğin psikolojik yönüdür.<br />

Ego, kişiliğin “yönetici” kesimini oluşturur. Yani<br />

kişiliğin karar (yürütme) verme organıdır. Bu karar<br />

işlemlerini gerçekçi ilkesine göre yürütür. İd’in karşı<br />

konulmaz istekleri ile ve süperego’nun sınırlayıcı<br />

tutumları arasında arabuluculuk yaparak uzlaşma<br />

sağlar.<br />

Ego’nun bilinçli ve bilinçdışı olmak üzere iki yönü<br />

vardır. Bilinçli yönü ruhsal yapının yürütme organı,<br />

karar verme işlevini üstlenirken, bilinçdışı yönü<br />

sorunlarla baş edemediği zaman savunma<br />

mekanizmalarına başvurma işlevini gerçekleştirir.<br />

3-) Süperego (Üst Benlik): Kişiliğin en son oluşan<br />

bölümüdür. Kişiliğin sosyal/ahlaksal yönüdür.<br />

Çocuğa anne-babası tarafından aktarılan, ödül ve<br />

ceza uygulamaları ile şekillenen ve pekiştirilen<br />

değerler sistemi süperego’yu oluşturur. Bu değerler<br />

sistemi toplumsal kurallar, gelenek ve görenekler,<br />

vicdan ve ahlak kurallarıdır. Ego’yu gerçekçi amaçlar<br />

yerine ahlaki amaçlara yöneltmeye çalışır. Süperego<br />

hazdan çok kusursuzluğa ulaşmak ister.<br />

Süperego İd’in isteklerini toplumsal kurallara ve<br />

yasalara göre değerlendirir ve çoğu zaman bunları<br />

reddeder. Yani bir şeyin doğru veya yanlış olduğuna<br />

karar verip, toplum tarafından onaylanmış değer<br />

yargılarına göre davranmayı esas alır.<br />

Süperegonun başlıca işlevleri:<br />

1) İd'den gelen içgüdüsel dürtüleri (cinsellik ve<br />

saldırganlık dürtüleri) bastırmak ve<br />

yönlendirmektir.<br />

2) Egoyu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara<br />

yönelmeye ikna etmek.<br />

3) Kusursuz olmaya çabalamaktır.<br />

Kişiliğin bu üç yönü normal şartlarda birbirine karşıt<br />

çalışmaz. Ego’nun önderliği altında bir ekip olarak<br />

birlikte hareket ederler. Böylece kişilik bir bütün<br />

olarak işler. Sağlıklı bir kişilik yapısı için denetimin<br />

egonun elinde olması gerekir.<br />

Bu üçünden biri daha kuvvetli veya zayıf olduğu<br />

zaman farklı kişilik türleri ortaya çıkar. Yani kişilik,<br />

bu birimlerden hangisinin baskın olduğuna bağlıdır.<br />

Örneğin id’i baskın olan bencildir, zevklere<br />

düşkündür. Egosu baskın olan, mantıklıdır, hem<br />

kendisini hem de başkalarını düşünür. Süperegosu<br />

baskın olanın ise, utangaç, içine kapanık ve<br />

toplumsal değerleri öne çıkaran bir kişiliği vardır.<br />

- 14 -<br />

5.2.1.3. PSİKO-SEKSÜEL <strong>GELİŞİM</strong> KURAMI<br />

Freud kişilik gelişiminde cinselliği ve bilinçaltı<br />

süreçleri temele almıştır. Freud kişilik gelişimini<br />

çeşitli dönemlerle açıklamıştır. Her dönem belli bir<br />

kritik gelişimi kapsamaktadır.<br />

Freud her insanın oral, anal, fallik, latent ve<br />

genital olmak üzere 5 psikoseksüel evreden<br />

geçerek kişilik yapısını kazandığını ileri sürer. Bu<br />

gelişimde özellikle yaşamın ilk yıllarının (0-6 yaş)<br />

daha önemli yani belirleyici olduğunu ileri sürer.<br />

1-) Oral dönem (0–1.1.5 yaş): Ağız evresi olarak<br />

bilinen bu dönemde bebek çeşitli nesneleri ve<br />

çevresini ağzıyla tanır. Zevk alma bölgesi ağızdır.<br />

Bu dönem İd’in egemenliği altındadır. Doğal<br />

dürtülerin doyurulması, gerginliğin hemen<br />

giderilmesi çocuğun en baştaki beklentisidir. Çocuk<br />

tamamen dışa bağımlıdır. Bebeğin fizyolojik<br />

ihtiyaçları karşılanırsa, bebekte dış dünyaya karşı<br />

güven duygusu oluşmaya başlar.<br />

Ağız dönemindeki saplantı ve takılmalar tırnak yeme,<br />

sigara kullanma, oburluk, alkol, uyuşturucu, madde<br />

bağımlılığına yol açmakta; şizofreni, mani, melankoli<br />

gibi ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasına neden<br />

olmaktadır. Oral sadizm ve oral mazoşizm bu<br />

dönemin olumsuz karakterleri arasında yer alır. Oral<br />

sadist kişi, başkalarına eziyet etmekten hoşlanan<br />

kimsedir. Oral mazoşist kişi, acı duymaktan, eziyet<br />

görmekten hoşlanan kimsedir.<br />

2-) Anal dönem (1/1,5–3 yaş): Bu dönemin en<br />

önemli konusu tuvalet eğitimi ve kontrolüdür.<br />

Çocuk bu dönemde dışkılamanın fizyolojik gerilimi<br />

azalttığını ve durumdan haz almayı öğrenir. Çocuğun<br />

tuvaleti ile ilgili anne-babanın tutumu çocuğun<br />

kişiliğini etkiler. Çocukken titiz tuvalet eğitimi<br />

alanlar cimri, aşırı düzenli, inatçı, sürekli kendini<br />

denetim altında tutan bireyler olarak gelişebilir.<br />

Tuvalet eğitimi gevşek olan bireyler ise<br />

vurdumduymaz, dağınık ve düzensiz bireyler olarak<br />

gelişebilir.<br />

3-) Fallik (Üretken) dönem (3–6 yaş): Çocuğun ilgi<br />

ve haz bölgesi genital (cinsel) bölgedir. Çocuk cinsel<br />

organlarını fark eden ve cinsel konulara ilgi gösteren<br />

kişidir. Çocuk cinsiyet farklılıklarını bu dönemde<br />

görmeye başlar.<br />

Cinsel kimliğin temelleri bu evrede atılır. Çocuk bu<br />

kimliği oluşturmak için model arayışı içinde olur ve<br />

bu model kendi cinsiyetindeki ebeveyni olur. Karşı<br />

cins ebeveynlere karşı ilgi gösterirler. Buna bağlı<br />

olarak, erkek çocuklar Oedipus, kız çocuklar Elektra<br />

karmaşasını yaşarlar.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Oedipus karmaşası: Erkek çocuğun annesine karşı<br />

özel bir sevgiyle yaklaşmasıdır. Babasıyla yarışa<br />

girer ve hatta ondan nefret eder. Erkek çocuk bir<br />

yandan babasına sevgi duyar onun gibi olmak ister,<br />

diğer yandan da ondan nefret eder. Bu yüzden önemli<br />

bir çatışma durumu yaşar. Elektra karmaşası: Erkek<br />

çocuklarda görülen Oedipus karmaşasının kız<br />

çocuklarındaki karşılığıdır. Yani kız çocuğun<br />

babasına karşı özel bir sevgi duyması Elektra<br />

karmaşasıdır.<br />

Oedipus ve Elektra karmaşalarının başarılı bir<br />

biçimde çözümlenebilmesi için çocuğun aynı cinsten<br />

olan ebeveyni ile özdeşim kurarak, onun cinsel<br />

rolünü içselleştirmesi gerekmektedir. Bu dönemdeki<br />

takılmalar sonucu, zamanı geldiğinde anne-babadan<br />

ayrılamama, anne-babadan ayrıldığında suçluluk<br />

duyma, eş seçiminde güçlük yaşama, çekingen bir<br />

yapıya sahip olma gibi durumlar gelecekte yaşanır<br />

İğdişlik korkusu (Kastrasyon): Erkek çocukların<br />

kız çocuklarında penisinin olmadığını fark edince<br />

kendi penisinin de yok olacağını düşünmesidir.<br />

Uyarı: Freud’a göre kişilik oral, anal ve fallik<br />

dönemde (yaşamın ilk 6 yılında) oluşur. Sonraki<br />

dönemlerin kişilik gelişimi üzerinde etkisi yoktur.<br />

4-) Gizil (Latent) dönem (6–11/12 yaş): Cinsel<br />

dürtülerde durgunluk söz konusudur. Bu dönem<br />

ergenlik öncesi durgunluk dönemidir. Fallik<br />

döneminin tersine bu dönemde çocuk cinsel<br />

konulardan hoşlanmaz ve kendisini oyuna verir. Bu<br />

dönemde çocuk hemcinslerine karşı yakınlık<br />

göstermeye başlarlar (özdeşim kurulur) ve hızla<br />

sosyalleşirler. Çocuk bu dönem yaptıklarıyla övünür,<br />

başkalarının beğenisini kazanmaya çalışır.<br />

Çevresinden beğeni ve destek alan çocuk kendini<br />

yeterli, güvenli ve becerikli görürler.<br />

Bu dönemi sağlıklı geçirenler, ergenlik döneminin<br />

sorunları ile daha kolay baş edebilirler. Bu dönemi<br />

sağlıklı geçirmeyenler ise tedirgin, içe dönük ve<br />

güvensiz bir kişilik yapısı geliştirirler.<br />

5-) Genital dönem (11/12–18 yaş): Bu dönem<br />

fırtınalı dönemdir. Daha önceki dönemleri başarıyla<br />

atlatmak bu dönemin birey açısından kolay<br />

atlatılmasında önemli bir faktördür. Fallik dönemde<br />

görülen cinsel dürtülerden kaynaklanan çatışmalar bu<br />

dönemde tekrar ortaya çıkabilir. Bireyin çok hızlı bir<br />

fiziksel değişim yaşadığı bu dönemde karşı cinse<br />

duyulan ilgi doruğa çıkar. Bu nedenle karşı cins ile<br />

arkadaşlık ilişkileri kurulmaya çalışılır. Bu dönemde<br />

birey kim olduğu, ne olduğu, yaşamın anlamının ne<br />

olduğu sorularının yanıtlarını bulmaya çalışır. Yani<br />

birey kimlik arayışı içerisindedir.<br />

- 15 -<br />

5.2.1.4. BAZI BİREYSEL DURUMLAR<br />

1-) Engellenme: Herhangi bir davranışın içsel ya da<br />

çevresel bir nedenle yapılamamasıdır. Güdülerin<br />

veya gereksinimlerin giderilmesinin önlenmesine<br />

veya yavaşlatılmasına engellenme denir.<br />

İki türlü engellenme olur.<br />

a) Çevreden (dışsal) Kaynaklanan: Bu engellenme<br />

fiziki ve sosyal koşullardan kaynaklanır. Mesela;<br />

film izlerken elektriklerin kesilmesi sonucu filmi<br />

izleyememe bir fiziki engellemeyken, çok kızdığı<br />

halde babasına karşılık vermemek toplumsal<br />

engeldir.<br />

b) Bireyden (içsel) Kaynaklanan: Bireyin organik<br />

veya psikolojik durumundan kaynaklanır. Mesela;<br />

ayağından sakat olan birisinin koşucu olamaması<br />

organik nedene örnek olurken, aşırı heyecan<br />

nedeniyle sınavda cevabını bildiği halde soruyu<br />

yanıtlayamaması ise psikolojik nedene örnektir.<br />

2-) Çatışma: Bir kişinin kendisi için aynı önem<br />

derecesine sahip iki farklı istek, duygu, düşünce veya<br />

ihtimal karşısında kalması sonucu bunlardan<br />

hangisini seçeceğine karar verememesi durumudur.<br />

Çatışmanın olabilmesi için kişinin seçim yapmada<br />

kararsız kalması ve iki ihtimalin de önem<br />

derecelerinin aynı olması gerekir. İki ihtimalin önem<br />

dereceleri farklı ise ve de bireyin karşısına çıkan<br />

seçeneklerin ikisine de ulaşma imkânı varsa çatışma<br />

durumu yaşanmaz. Üç türlü çatışma vardır:<br />

a) Yaklaşma – Yaklaşma Çatışması: İstenen iki<br />

durumdan birini seçmek zorunda kalma<br />

halimizdir. Mesela; bir kişinin, beğendiği 2<br />

parfümden birini seçmek zorunda kalması ya da<br />

televizyonda aynı saatlerde, iki ayrı kanalda<br />

yayınlanan seyretmek istediğiniz filmlerden biri<br />

seçmek zorunda kalınması.<br />

b) Kaçınma – Kaçınma Çatışması: İstenmeyen<br />

iki durumdan birini seçmek zorunda kalma<br />

halimizdir. Mesela; bir kişinin hem hasta olup<br />

hem de iğne vurulmaktan korkması ya da<br />

“yağmurdan kaçarken doluyu tutulmak” , “yukarı<br />

tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal” atasözleri<br />

örnek verilebilir.<br />

c) Yaklaşma – Kaçınma Çatışması: Aynı<br />

durumun bir istenen bir de istenmeyen özelliğe<br />

sahip olması nedeniyle o durumu tercih yapmak<br />

zorunda kalması halidir. Mesela; bireyin çok<br />

sevdiği pastayı yemek istemesi fakat pasta çok<br />

kalori içerdiği için kilo almaya neden olabileceği<br />

için kararsızlık yaşaması. Bireyin yüzmek<br />

istemesi fakat hasta olmaktan da korkması<br />

nedeniyle kararsızlık yaşaması.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

5.2.1.5. EGO SAVUNMA MEKANİZMALARI<br />

Engellenme ve çatışmanın oluşturduğu hayal<br />

kırıklığı, gerginlik ve kaygının etkisinden kurtulmak<br />

isteyen bireyin, benliğini korumaya yönelik<br />

gösterdiği tepkilere savunma mekanizması (uyum<br />

mekanizması) denir. Sorunlarla baş edemeyen ego,<br />

bilinçdışı yönü sayesinde savunma mekanizmalarına<br />

başvurmaktadır.<br />

A- Savunma Mekanizmalarının Özellikleri<br />

1. Bu tepkilerin bir kısmı normal bir kısmı anormal<br />

tepkilerdir.<br />

2. Savunma mekanizmasını kullanan birey bu<br />

davranışın gerçek işlevinin farkında değildir. Bu<br />

nedenle bilinçsiz davranışlardır.<br />

3. Herkes tarafından kullanılır.<br />

4. Problemlere geçici çözüm getirir. Kesin çözüm<br />

götürmez.<br />

5. Bu mekanizmaların sürekli kullanılması<br />

durumunda, nevroz ve psikoz adı verilen bir<br />

takım psikolojik bozukluklara sebep olabilir.<br />

B- Savunma Mekanizmasının İşlevleri<br />

1. Bireyde oluşan kaygıyı ve stresi azaltır.<br />

2. Bireyin benliğini tehditlerden korur.<br />

3. Bireyi çatışmalardan uzak tutar.<br />

4. Hayal kırıklıkların etkisini azaltır.<br />

5. Kişinin kendine olan güveninin azalmasını önler.<br />

6. Bazı sanat ve bilim ürünlerinin ortaya çıkmasına<br />

kaynaklık eder (Yüceltme mekanizması).<br />

C- Savunma Mekanizması Çeşitleri<br />

1-) Bastırma (Güdülenmiş Unutma)<br />

Kişinin kendisini rahatsız edici bir duyguyu,<br />

düşünceyi veya bilgiyi bilinçaltına bastırarak<br />

unutmasıdır. Kişi rahatsız eden bu şeyler; ürkütücü<br />

nesne ve olaylar, acı veren, utanç duyulan anılar,<br />

suçluluk duyguları, kişinin kendisiyle ilgili<br />

değersizlik düşünceleri vb. dir. Bunlara ancak özel<br />

teknikler (rüya analizi, hipnoz, serbest çağrışım)<br />

kullanarak ulaşılabilir.<br />

Mesela; İnsanın alacağı borcunu değil vereceği<br />

borcunu unutması. İstenmeyen bir randevunun<br />

unutulması.<br />

2-) Bahane Bulma (Mantığa Bürüme)<br />

Kişinin başarısızlığını, gerçek nedenin dışındaki<br />

nedenlerle açıklaması veya mantıklı gösterme<br />

çabasıdır. Kendini haklı çıkarma temeline dayanır.<br />

Mesela; Derse geç kalan bir öğrencinin trafiğin<br />

yoğun olmasını örnek göstermesi. Verilen ödevi<br />

yapamayan bir öğrencinin evde elektriklerin kesik<br />

olduğunu söylemesi. “Kedi uzanamadığı ciğere<br />

mundar der.” atasözü bu mekanizmaya bir örnektir.<br />

- 16 -<br />

3-) Yansıtma (Başkasını Suçlama)<br />

Yansıtma mekanizmasının 2 şekli vardır: Birinci<br />

şekilde; kişi kendisindeki olumsuz özellikleri veya<br />

suçluluk duygusu uyandıracak düşünce ve isteklerini<br />

başkasında görmesi veya başkasına yüklemek<br />

istemesi. Yani kişi kendisinin kötü özelliklere sahip<br />

olmadığını bu özelliklerin başkalarında olduğunu<br />

söyler.<br />

Mesela; Hırsızlığı alışkanlık haline getiren birisinin<br />

başkasını hırsızlıkla suçlaması. Yalan konuşmayı<br />

alışkanlık haline getiren birisinin başkasını<br />

yalancılıkla suçlaması.<br />

Yansıtma mekanizmasının ikinci şeklinde ise; kişi<br />

yetersizliğinin, başarısızlığının nedenlerini<br />

başkalarında arar, yani burada kişi başkalarını suçlar.<br />

Mesela; Gol yiyen kalecinin savunmadaki<br />

arkadaşlarına “bir adamı tutamıyorsunuz” demesi.<br />

Bir futbol maçını kaybeden takımın başkanının suçu<br />

hakemlerde araması.<br />

4-) Yadsıma (İnkar etme, Reddetme)<br />

Benlik için tehlikeli olarak algılanan, sıkıntı ve<br />

bunaltı yaratabilecek bir gerçeği yok saymak veya<br />

görmemezlikten gelmektir. Birçok olumsuz<br />

deneyimlerimizi bilinçaltına atmakla kalmayız, aynı<br />

zamanda bunları hiç yaşanmamış gibi yok sayarız.<br />

Öfke, kızma en çok yadsınan duygulardır.<br />

Mesela; Öfkesi beli olduğu halde bireyin öfkeli<br />

olmadığını söylemesi. Bireyin ölüm döşeğindeki<br />

annesinin öleceği fikrini kabul etmemesi. Sınavda<br />

kopya çekerken yakalanan bir öğrencinin kopya<br />

çekmediğini söylemesi.<br />

5-) Gerileme<br />

Kendisi için olumsuz sayılabilecek bir durumla<br />

karşılaşan bireyin yaşına uygun olmayan ve<br />

kendisinden beklenmeyen tepkilerde bulunmasıdır.<br />

Mesela; Küçük kardeşini kıskanan bir çocuğun<br />

kardeşinin oyuncaklarıyla oynaması veya altını<br />

ıslatması. Yaşlı bir kadının genç kızlar gibi<br />

giyinmesi, aşırı makyaj yapması. Birinden borç<br />

isteyen ancak alamayan bireyin küsmesi.<br />

6-) Özdeşim Kurma (Özdeşleşme-Taklit etme)<br />

Kişi kendisinde olmasını istediği özellikleri (başarı,<br />

dış görünüş vb.), bunlara sahip kişilerle özdeşim<br />

kurarak sağlamaya çalışması veya başka kişi,<br />

kuruluşların başarısından kendine pay çıkarmasıdır.<br />

Mesela; Gençlerin ünlü kişilere özenerek onları taklit<br />

etmesi. Bir kardeşin abisinin gösterdiği bir başarıyla<br />

övünmesi.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

7-) Kaçma (Önemsememe)<br />

Rahatsız edici durumlar karşısında, o olayı<br />

görmezden, bilmezden gelme halidir. Bu savunma<br />

mekanizmasını sürekli kullanan kişinin kendine<br />

güveni kalmamıştır. Kişi aşırı duyarsızdır.<br />

Mesela; Bir gencin, yer vermemek için otobüste yaşlı<br />

kadını görmezden gelmesi. Bir öğrencinin derslerine<br />

karşı duyarsız olması. Yaramazlık yapan bir çocuğun<br />

annesinin kendisine seslenmesini duymazdan gelmesi<br />

8-) Karşıt Tepki Geliştirme (İkiyüzlülük)<br />

Gerçek duygularımızı göstermek için, içinde<br />

bulunduğumuz ortam uygun değilse, ortama uygun<br />

davranışlar sergilememiz olayıdır. Yani bir kişinin<br />

gerçekte hissettiği duyguların tam aksi davranış<br />

göstermesidir.<br />

Mesela; Kardeşini kıskanan birinin çevrede onun<br />

koruyucusu gibi davranması. Nefret ettiği patronuna<br />

işten atılma korkusu nedeniyle iltifatlar yağdırması.<br />

Bir üvey annenin komşularının önünde çocuğuna<br />

sevmediği halde sevgi gösterileri yapması.<br />

9-) Hayal kurma (Fantezi)<br />

Ulaşılamayan arzulara hayal kurma yoluyla ulaşılarak<br />

bir bakıma ödünleme, telafi etmedir. Kişi düş kurma<br />

yoluyla kendini olmasını istediği gibi düşler.<br />

Mesela; Avukat olamayan birisi, avukat olmayı hayal<br />

eder, mahkemelere gider, duruşmalar yapar. Bir<br />

gencin kendini ünlü bir pop sanatçısı olarak hayal<br />

etmesi.<br />

10-) Ödünleme (Telâfi)<br />

Kişinin kendisindeki bir eksiklikten dolayı veya bir<br />

alandaki başarısızlığından dolayı hissettiği eksikliği,<br />

ezikliği başka bir alanda başarılı olma çabasıyla<br />

telâfiye çalışmasıdır.<br />

Mesela; Derslerinde başarısız olan birinin okul<br />

takımında başarılı olmaya çalışması. Âşık Veysel’in<br />

körlük nedeniyle hissettiği eksikliği ozanlıkla<br />

kapaması. Çirkin ve geçimsiz bir bayanın karşı cinsle<br />

olumlu ilişkiler kuramaması nedeniyle evlenememesi<br />

ancak bu eksikliğini akademik alanda üstün başarı<br />

sağlayarak profesör olup telafi etmesi. Şişman olan<br />

bir adamın espirili olmaya çalışması.<br />

11-) Polyannacılık (Tatlı limon-Aşırı İyimserlik)<br />

Her başarısızlıkta başarılı yanlar arama, olayın iyi<br />

taraflarını görmedir.<br />

Mesela; Kitap okuma alışkanlığı olmayan birinin<br />

gözlerinin bozulmaktan kurtulduğunu söylemesi.<br />

Trafik kazası sonucu arabası zarar gören birisi “cana<br />

gelen mala gelsin” demesi.<br />

- 17 -<br />

12-) Yüceltme<br />

Yüceltme de toplumca onaylanmayan ilkel nitelikteki<br />

dürtü ve istekler (saldırganlık ve cinsellik) doğal<br />

amaçlarından çevrilerek, toplumca onaylanan<br />

etkinliklere dönüştürülür. Burada toplumca<br />

onaylanan etkinliklere yönelilenen alan ile<br />

doyurulmamış asıl motivler (dürtüler) arasında bir<br />

bağ vardır. Yani asıl güdüye benzer bir alan ile bu<br />

güdüler doyurulmaya çalışılır.<br />

Mesela; Konuşma özrü olan birinin, düşüncelerini<br />

edebi eserlerle ortaya koymaya çalışması. Kendisi iyi<br />

eğitim almayan bir babanın çocuklarını en iyi şekilde<br />

okutmak istemesi. Saldırganlıktan hoşlanan birisinin<br />

gidip asker, polis gibi meslekleri veya boks, judo,<br />

karate gibi spor dallarını seçmesi.<br />

13-) Yön Değiştirme (Yer Değiştirme)<br />

Kişinin, öfkesini ve tepkisini olayın gerçek sebebi<br />

olan kişiye değil de başka hedeflere yöneltmesidir.<br />

Mesela; Hakeme kızan sporcunun formasını yırtması<br />

veya topa vurması. Telefonda babasına kızan gencin<br />

telefon avizesini yere atması. “Eşeğini dövemeyen<br />

semerini döver” , “Kızım, sana söylüyorum gelinim<br />

sen anla/işit” atasözleri.<br />

Yön değiştirme küfür, yıkıcı eleştiri veya dedikodu<br />

şeklinde simgesel bir şekle dönüşerek çıkabilir.<br />

Mesela; Bireyin sevmediği kişi için “Onun hakkında<br />

şöyle böyle diyorlar, Aaaa!” şeklinde dedikodu<br />

yapması.<br />

14-) Çarpıtma<br />

Birey kendi iç dünyasının gereksinimlerine göre,<br />

kendi dışındaki olayları ve olguları gerçekçi olmayan<br />

bir şekilde değişikliğe uğratarak açıklama eğilimidir.<br />

Bireyin olayları ve olayların sonuçlarını kendi işine<br />

geldiği gibi yorumlaması ve anlamasıdır.<br />

Mesela; Kötü alışkanlıkları nedeniyle sevilmeyen<br />

bir kişinin, “ben çok güzelim, akıllıyım, o yüzden<br />

meyve veren ağacı taşlarlar.” diyerek sevilmediğini<br />

belirtmesi gibi.<br />

15-) Entelektüelleştirme (Düşünselleştirme)<br />

Sorun soyut ve entelektüel düzeyde ele alınır. Böyle<br />

yaparak sorun insansı duygu ve düşüncelerin dışına<br />

çıkarılır, kaygı ortadan kalkar.<br />

Mesela; Birey çok sevdiği yakının ölümüne neden<br />

olan hastalığın fizyolojik, biyokimyasal, çevresel vb.<br />

temelleri konusunda ayrıntılı açıklamalar yapması.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

16-) Saplanma<br />

Kişiliğin bazı yönlerinin gelişiminin belli bir düzeyde<br />

durması ve bu nedenle olgunlaşmanın<br />

gerçekleştirilememesi durumudur. Freud bunun temel<br />

nedeninin Fallik evreye saplanıp kalma olduğunu,<br />

saplanmanın kişiliğin daha çok duygusal yönüyle<br />

ilgili olduğunu söyler.<br />

Mesela; Çözemediği bir problem karşısında hep<br />

oturup ağlayan bireyin durumu. Bazı insanlarda<br />

anneye aşırı bağlanma nedeniyle evlenememe. Karşı<br />

cinsle olumlu ilişkiler kuramama.<br />

17-) Özgecilik (Diğerkâmlık)<br />

Herhangi bir çıkar gözetmeksizin diğer insanlara<br />

yararlı olmaya çalışma, kendinden önce hep<br />

başkalarını düşünme. Bencillik hareketinin tam<br />

karşıtıdır.<br />

18-) Yapma-Bozma<br />

Bireyin, suçluluk duygusuna neden olan<br />

davranışlarını onarmaya yönelik tepkiler<br />

göstermesidir. Kişinin kendisi ve çevresi tarafından<br />

onaylanmayacak düşünce ya da davranıştan<br />

vazgeçmesi ve eğer böyle bir söz ya da eylem dışa<br />

vurulmuşsa, ortaya çıkan durumu onarmasıyla<br />

belirlenir. Mesela; Kusurlu davranışlarımız için özür<br />

dilememiz.<br />

19-) Asetizm (Çilecilik-Zahitlik)<br />

Özellikle ergenlerde görülen bir savunmadır. Bu<br />

evrede, kişisel veya sosyal baskı ve engellemelerden<br />

gerçekten etkilenen bir gençte, cinsel dürtüler<br />

dayanılmaz bir noktaya gelince, cinsellik başta olmak<br />

üzere tüm haz verici faaliyetlerden uzak durur. Bu<br />

gibi kimseler dinsel yönelime girebilirler. Mesela;<br />

Hristiyan rahiplerin inzivaya çekilmeleri<br />

20-) Mizahlaştırma<br />

Bireyin sıkıntı yaşadığı durumlarda mizah yoluyla bu<br />

sıkıntıdan kurtulmaya çalışmasıdır.<br />

21-) İdealleştirme<br />

Bireyin sevdiği kişi veya nesneye gereğinden fazla<br />

olumlu özellik atfetmesidir. Mesela; Bazı kişilerin<br />

sevdikleri sanatçıları, siyasetçileri hep olumlu<br />

yönleriyle görüp bu olumlulukları abartmaları.<br />

22-) Ketlenme<br />

İstenmeyen durumlar karşısında egonun işlevlerinden<br />

bir bölümünün durdurulması veya<br />

sınırlandırılmasıdır. Mesela; Olumsuz bir şey<br />

karşısında şoka girip hiçbir şey yapmamak.<br />

- 18 -<br />

5.2.2. PSİKO-SOSYAL <strong>GELİŞİM</strong> (ERİKSON)<br />

Kişilik gelişiminde sosyal çevrenin etkisinin yanı sıra<br />

biyolojik etmenlerin de etkisini kabul eder.<br />

Benlik gelişimi belirli zamanlar içerisinde biyolojik<br />

temelli ve aşamalı olur (epigenetik ilke). Her zaman<br />

bölümü içinde (evrede) kişilik, belli gelişim<br />

özelliklerini kazanmakta, sorunları çözmekte ve her<br />

evreye ait psikososyal kriz konularını atlatmaktadır.<br />

Erikson’a göre birey yaşam boyunca, gelişim<br />

dönemlerinin her birinde farklı bir çatışma ya da<br />

karmaşa durumu (psikososyal kriz) yaşar. Bu<br />

karmaşalar kişinin yaşamında kişilik gelişimi<br />

açısından kritik dönemlerdir. Bir dönemdeki kriz<br />

atlatılmazsa sonraki dönemlerde de devam eder ve<br />

çözünceye kadar problem yaratır.<br />

Erikson, Freud’dan etkilenmiştir. Fakat Freud’dan<br />

farklı olarak kişilik gelişiminde sadece yaşamın ilk<br />

yıllarının (0-6 yaş) önem olmadığını, tüm yaşam<br />

boyunun kişilik açısından önemli olduğunu ve devam<br />

ettiğini ileri sürmektedir. Ayrıca Freud’dan farklı<br />

olarak; insanın doğuştan yıkıcı değil akılcı bir<br />

varlıktır.<br />

5.2.2.1. ERİKSON KİŞİLİK DÖNEMLERİ<br />

1-) Temel güvene karşı güvensizlik / Bebeklik<br />

dönemi (0–2 yaş): Bu dönem, Freud’un Oral<br />

döneminin karşılığıdır. Bu dönemde etkili olan sosyal<br />

çevre anne-baba veya onun yerine geçen bakıcısıdır.<br />

Bu dönemde bebekler yakın çevresindeki bu<br />

bireylere bağlanma eğilimini göstermektedir. Çocuk<br />

ve bakım veren kişi arasında karşılıklı duygulanımı<br />

içeren fiziksel yakınlığı sürdürme isteğine bağlanma<br />

denir. Yakın çevredeki anne-babaya bağlanma, güven<br />

duygusunu etkileyen faktörlerin başında gelmektedir.<br />

Temel gereksinimlerinin karşılanmasında tamamen<br />

dışa bağımlı olan bebeği, anne/baba veya bakıcısı<br />

yeterince besler, sevgi ve ilgi gösterir, onu korursa<br />

bebek kendini güvende ve rahat hissedecektir.<br />

Böylece çocukta güven duyguları gelişmeye<br />

başlayacaktır. Tersi durumda ise bebekte güvensizlik<br />

duygusu gelişecektir. Temel güven duygusundan<br />

yoksun olarak yetişmiş çocuklar, ileriki yaşamlarında<br />

sosyal ilişki kurmaktan kaçınır ve kendine güvensiz<br />

olma gibi kişilik özellikleri geliştirirler.<br />

Yani güven duygusu, özellikle annelerin bebeklerin<br />

beklenti ve gereksinimlerini düzenli olarak<br />

gidermeleri halinde oluşur. Çocuk hem kendine hem<br />

çevresine güven duyacaktır. Çocuk bu güven<br />

duygusunu daha sonradan tüm yaşamına<br />

genelleyecektir. Güven duygusu yaşamın ilk bir<br />

yıllık süreci için kritik dönemdir.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Bowlby’nin Bağlanma Kuramı<br />

Bowlby’e göre özellikle bu dönemde bebekler yakın<br />

çevresindekilere bağlanma eğiliminde olmaktadırlar.<br />

Bu bağlanma ile bebek kendini daha güvende<br />

hissedecektir. Çocuk ve bakım veren kişi arasında<br />

karşılıklı duygulanımı içeren fiziksel yakınlığı<br />

sürdürme isteğine bağlanma denir. Öğrenilmemiş bir<br />

sosyal davranıştır. Bebeğin başlıca bağlanma<br />

davranışları emme, sokulma/uzanma, bakış,<br />

gülümseme ve ağlamadır.<br />

Bebekler bu dönemde anneleri yanlarından<br />

uzaklaştıkları zaman ayrılık kaygılarının bir<br />

göstergesi olarak ağladıkları gözlemlenmiştir. Bu da<br />

çocuktaki bağlanma eğilimini gösteren bir delildir.<br />

Bu nedenle anne bebeğine karşı sevecen, sıcak bir<br />

tutum sergilemelidir. Mesela; bebeğin ağladığında<br />

okşanması, kucağa alınması, karnının doyurulması<br />

gibi etkinlikler bebeğin güven duygusunun<br />

kazanmasında önemli etkendir.<br />

a) Güvenli bağlanma: Bebeğin bağlandığı bireye<br />

güvenin esas olduğu, sağlıklı duygusal bağlanmadır.<br />

Çocuk etrafta bağımsızca dolaşabilir, yabancılarla<br />

iletişim kurabilir. Bağlandığı kişiyle zaman zaman<br />

ayrı kalabilmekte ve onun tekrar geri döneceğini<br />

bildiği için duyduğu gerilim normal seviyede<br />

olmaktadır.<br />

b) Güvensiz-Kaçınan (Kaçınmalı) Bağlanma:<br />

Anneleri onları terk ettiklerinde bir sorun yaşamazlar,<br />

onlar ortamda olmadığı için tepki de göstermezler.<br />

Anneleri tekrar ortama girdiğinde, bir tepki ya da<br />

onunla gitme eğilimi de göstermezler. Yabancıların<br />

varlığına aldırış etmez. Kendi kendine yetebilmeye<br />

aşırı önem verir. Çocukla ilgilenilmemesi,<br />

ihtiyaçların karşılanmaması sonucu gelişir. Çocuk<br />

artık iletişimin gerekliliğine inanmaz.<br />

c) Güvensiz-Çelişkili (Kararsız) Bağlanma:<br />

Yabancı ortamlarda bağlandığı kişilere sımsıkı<br />

sarılırlar, ayrılmak istemezler. Bağlandığı kişiler<br />

ortamdan ayrılırken aşırı üzüntü duyarlar,<br />

döndüğünde ise ya ona sımsıkı sarılırlar ya da onu<br />

iterek, döverek, huzursuzluk çıkarak tepkilerini<br />

gösterirler. Yani çocuk fiziksel teması eş zamanlı<br />

olarak hem ararlar, hem de buna direnirler. Mesela;<br />

kucağa alındığında bebek ağlayabilir, aşağıya inmek<br />

içinde öfkeyle tepinirler. Çocukların ihtiyaçlarının<br />

zamanında karşılanmaması bu bağlanmayı doğurur.<br />

d) Örgütlenmemiş (Yönlendirilmemiş) Bağlanma:<br />

Bebekler, bazen yabancı durumlarda kaçınan ve<br />

çelişkili bağlanma türlerinin bir karışımı olan bu<br />

bağlanma tipini gösterir. Bağlandığı kişiyi çocuk<br />

korkutucu görür. Kararsız ilişkiler kurar.<br />

- 19 -<br />

2-) Özerkliğe karşı utanç ve kuşku / İlk çocukluk<br />

dönemi (2-4 yaş): Bu dönem, Freud’un Anal<br />

döneminin karşılığıdır. Bu dönem oyun dönemi<br />

olarak da adlandırılmaktadır. Çocuğun yürümeye ve<br />

konuşmaya başlaması ile annesine olan<br />

bağımlılığında azalma olur. Çocuk özerk bir şekilde<br />

davranıp bağımsız eylemlerden zevk almaya başlar.<br />

Çocuğa kendi eylemlerini kontrol etme imkânı<br />

verilmesi ve bu tür eylemlerinden dolayı çocuğun<br />

ağır şekilde cezalandırılmaması çocuktaki özerklik<br />

duygusunun gelişmesini sağlayacaktır. Anne-baba,<br />

çocuğun bu eylemlerinde destekleyici ve yönlendirici<br />

olmalıdır. Kendi kendine yemek yeme, eşyalarını<br />

toplama, giyinme ve soyunma, giysisini seçme gibi<br />

davranışlarda çocuk teşvik edilmelidir. Böylece<br />

çocukta bağımsızlık duygusunun temelleri atılır.<br />

Anne-babanın aşırı kontrolcü olması, çocuğun kendi<br />

kapasitesi hakkında kuşkuya düşmesine ve utanç<br />

duymasına neden olacaktır.<br />

3-) Girişkenliğe karşı suçluluk / Okul öncesi<br />

dönem (4-6 yaş): Bu dönem, Freud’un Fallik<br />

döneminin karşılığıdır. Bu dönemde etkili olan sosyal<br />

çevre anne-baba, bakıcısı veya öğretmenleridir.<br />

Bu dönemde çocuk çevresindeki olanlara daha<br />

duyarlı hale gelmiştir. Çocuk çevresindeki olayları<br />

anlayabilmek için sık sık sorular sorar. Çocuk<br />

enerjisini çeşitli etkinliklerle ortaya koymak ister.<br />

Fakat ciddi düzeyde artan girişkenlikle birlikte,<br />

problemli davranışlarda da aynı oranda ciddi bir artış<br />

görülür. Çünkü bu dönemde çocuğun kas-zihin<br />

koordinasyonu ve ahlaki sistemi yeterince<br />

sağlanamamış ve gelişmemiştir. Bu nedenle çocuğun<br />

var olan enerjisinin olumlu hedeflere yöneltilmesi<br />

önemlidir.<br />

Çocuğu sorduğu sorular yüzünden azarlamak,<br />

cezalandırmak ve araştırma çabalarının önüne<br />

geçmek çocuktaki girişimcilik duygusunu köreltecek<br />

ve kendini suçlu hissetmesine neden olacaktır.<br />

4-) Başarıya karşı aşağılık/yetersizlik duygusu /<br />

İlk öğretim dönemi (6-11/12 yaş): Bu dönem,<br />

Freud’un Gizil (Latent) döneminin karşılığıdır. Bu<br />

dönemde etkili olan sosyal çevre anne-baba’dan<br />

ziyade öğretmenleri ve akranlarıdır.<br />

Bu dönemde çocuk oyun oynamak yerine, bir şeyler<br />

üretmek, yaptığı işlerde başarılı olmak isteyecektir.<br />

Yaptığı işlerde beğeni toplamak, arkadaşları ve<br />

yetişkinler tarafından takdir edilmek isteyecektir.<br />

Yaptığı işlerde başarılı oldukça kendisine güven<br />

duyacak, kendisine olan güveni arttıkça da çalışma ve<br />

başarılı olma güdüleri artacaktır. Aksi halde aşağılık<br />

ve yetersizlik duygularına kapılacaktır.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Bu dönemde çocuğu evde veya okulda başkalarıyla<br />

kıyaslamak (çalışkan veya tembel) , çocuklardan<br />

yetenekleri üzerinde başarı talep etmek olumsuz<br />

benlik gelişimine sebep olur. Bu nedenle sonuca<br />

değil, çocuğun yaptığı çabaya vurgu yapmak ve<br />

çocuğa yetenekleri ölçüsünde sorumluluklar vererek<br />

cesaretlendirmek gerekmektedir.<br />

Ayrıca bu dönemde okula yeni başlayan çocuklarda<br />

okul fobisi (korkusu) ortaya çıkmaktadır.<br />

Bir sınıf öğretmeni, öğrencilerin görsel sanatlar<br />

dersinde bazı araç ve gereçleri kullanarak bir şeyler<br />

oluşturma girişimlerini desteklemesi (2007-KPSS)<br />

bu dönemin olumlu sonuçlanmasına yardım içindir.<br />

5-) Kimliğe karşı kimlik-rol karmaşası / Ergenlik<br />

dönemi (11/12-18 yaş): Bu dönem, Freud’un<br />

Genital döneminin karşılığıdır.<br />

“Ben kimim” sorusunun sorulduğu ve kimlik<br />

arayışının yoğunlaştığı dönemdir. Birey kendi ilgi ve<br />

yetenekleriyle ilgili uyumlu bir kimlik duygusu<br />

geliştirmişse, gelecek yaşamıyla ilgili kararlarını<br />

başarılı şekilde vermeye başlamış, kendine özgü bir<br />

değerler sistemi oluşturarak kişisel ve mesleki planlar<br />

oluşturabilmiş demektir.<br />

Kimlik krizi ise, bireyin bu türden kararlar alamamış<br />

ve gelecekle ilgili herhangi bir plan yapmamış<br />

olmasını betimler.<br />

Ergen birey, kimlik kazanma sürecinde bir yandan<br />

toplumca genel kabul görmüş değer ve amaçlarla<br />

karşı karşıya kalması, diğer yandan vücudundaki hızlı<br />

fizyolojik gelişimin sebep olduğu değişimlerle baş<br />

etmek zorunda olması, öte yandan aileden<br />

bağımsızlık kazanma isteği ve cinsiyetine-yaşına<br />

uygun yeni roller edinmesi ve geliştirmesi, ergen için<br />

önemli sorun teşkil etmektedir. Bütün bunlar ergen<br />

bireyin düşünsel ve duygusal yapısında, köklü bir<br />

değişime sebep olur.<br />

Ergen birey, kimlik kazanma sürecinde sık sık<br />

çevresinde güvendiği kişiyi kendisine model alır.<br />

Ergenin sağlıklı bir şekilde kimliğini kazanmasında,<br />

çevresinde uygun özdeşimler kurabileceği (model<br />

alabileceği) yetişkinlerin bulunması önem taşır.<br />

Ayrıca ergen birey, kendini toplumda kabul ettirmek<br />

amacıyla akran arkadaş gruplarına yönelir. En yoğun<br />

ilişki kurduğu kişiler akran gruplarıdır. Bu nedenle<br />

akran grupları içinde sevilen ve yetişkinler tarafından<br />

onaylanan ergenler, kimlik gelişiminde başarılı<br />

olurlar. Aksi halde birey, kimlik kargaşası yaşar.<br />

- 20 -<br />

Kimlik oluşumunda şu faktörler etkilidir:<br />

-Düşünce sistemindeki değişiklikler (soyut, eleştirel<br />

ve birleştirici düşüncenin gelişimi)<br />

- Cinsel rolleri benimseme<br />

- Karşı cinse duyulan ilgi<br />

- Meslek seçimine yönelme<br />

- Sosyal rollerdeki değişimler<br />

- Akran gruplarıyla kurulan yoğun ilişkiler<br />

- Ergen egosantrizm (benmerkezci düşünme)<br />

Mesela; Lise son sınıfta okuyan Ayşe, küçük yaştan<br />

beri mühendis olmayı istemekte ve üniversite<br />

planlarını buna göre yapmaktadır. Ancak, babası<br />

mühendisliğin kadınlara uygun bir meslek olmadığını<br />

öne sürerek Ayşe’yi, kadınlara daha uygun olduğunu<br />

düşündüğü öğretmenlik gibi bir meslek seçmeye<br />

teşvik etmektedir. Mühendis olma isteğini babasının<br />

desteklememesi nedeniyle, Ayşe ne tür bir meslek<br />

seçeceği konusunda kararsızlığa düşmesi (2007-<br />

KPSS) rol karmaşası olarak adlandırılır.<br />

Marcia Kimlik Statüleri<br />

Marcia, bireyin ergenlik döneminde dört kimlik<br />

statüsünün olduğunu söyler. Statüleri belirleme<br />

kriteri ergenin karar verme gücüdür.<br />

a) Başarılı kimlik statüsü: Başarılı kimlik<br />

statüsündeki birey, kimlik krizini atlatmış ve bir<br />

kimliğe bağlanmayı gerçekleştirmiş bir ergendir. Bu<br />

ergen, verdiği kararların doğru olduğuna inanan ve<br />

kararlarından dolayı memnun olan bir bireydir. Diğer<br />

insanların da kendilerini kabul ettiklerine inanırlar.<br />

Net karar alırlar. Demokratik aile ilişkileri vardır.<br />

b) Ertelenmiş (moratoryum) kimlik: Kimlik krizini<br />

atlatamamış (kimlik bunalımı yaşayan) ve çözüm<br />

yolu bulamayan bireylerin sahip olduğu kimlik<br />

statüsüdür. Bir tür geçici boşluk durumudur. Ergen<br />

vurdumduymazlık ve amaçsızlık özelliklerini<br />

gösterir.<br />

Bu kimlikte birey kalıcı tercihlerde bulunmadan önce<br />

birtakım sosyal rolleri denemiş ya da sosyoekonomik<br />

nedenlerle kimlik tercihlerini ertelemişlerdir. Bu<br />

nedenle kim oldukları, ne yapmak istedikleri ve<br />

nelere önem verdikleri belirsiz ve karışıktır. Mesela;<br />

genç kızların erken yaşta evlenmek istemeleri,<br />

erkeklerin askere gitmek istemeleri, bireyin okulu<br />

bırakıp işe girmek istemeleri<br />

Üniversite sınavlarına hazırlanmaya başlaması<br />

gerektiğini düşünen, ancak seçeceği bölüm<br />

konusunda karar vermede zorluk çeken bir lise 2.<br />

sınıf öğrencisi bir süre bu konu üzerinde durmamaya<br />

karar verir (2006-KPSS) Bu öğrencinin bölüm seçimi<br />

konusundaki kararını ertelemesi moratoryum’dur.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

c) Bağımlı (İpotekli, Erken Bağlanma) kimlik: Bu<br />

kimlik statüsüne sahip birey, kendisiyle ilgili hayati<br />

önem taşıyan konularda karar alma girişiminde<br />

bulunmaz. Kimlik konusundaki tüm kararları annebaba<br />

veya otorite olarak kabul edilen diğer kişiler<br />

alır. Ergen birey, kendisiyle ilgili başkasının verdiği<br />

kararları kabul etmiştir ve benlik arayışına girmez.<br />

Birey kendisi için belirlenen kimliğe girer.<br />

Mesela; bireyin istemediği halde babasının istediği<br />

siyasi partiye oy verip sevmediği halde annebabasının<br />

seçtiği kişi ile evlenebilir.<br />

d) Dağınık (Kargaşalı) Kimlik: Bu kimlik statüsüne<br />

sahip bireyler, bir kimliğe bağlanmaktan kaçınırlar.<br />

Kimlik edinme konusunda bir girişimleri olmadığı<br />

gibi, bu durum onları rahatsız da etmez. Bu kimlik<br />

statüsündeki bireyler, bir kimlik krizi yaşamazlar,<br />

bağlanma da gerçekleşmemiştir ve meslek<br />

seçimleriyle ilgili bir güdüleri ve endişeleri de<br />

yoktur. Özellikle yönlendirmenin ve etkileşimin zayıf<br />

olduğu aile tiplerinde bu kimlik görülür.<br />

e) Ters kimlik: Toplumun ve ailenin bireyden<br />

beklediği rollere ve davranışlara, bireyin inat edip<br />

tam tersini yapmasıdır. Birey çevresindekileri<br />

tarafından doğru (olumlu) kabul edilmediği için bu<br />

şekilde davranır.<br />

Mesela; ateist bir ailenin dindar oğlu, savcının suçlu<br />

oğlu, imamın manken kızı.<br />

f) Gölgelenmiş kimlik: Aile ve sosyal çevresi<br />

tarafından baskı altında tutulmuş birey, onların<br />

istediği davranışları, rolleri (kimliği) istemeyerek<br />

seçmesidir.<br />

Mesela; Demet mühendislik bölümünü tercih etmek<br />

ister fakat ailesi onun öğretmen olmasını isteyip bu<br />

yönde baskı yapar ve Demet, bu baskı sonucunda<br />

öğretmenliği tercih eder.<br />

Uyarı: İpotekli kimlikten farkı, ipotekli kimlikte<br />

ergen kendisiyle ilgili kimliği diğer insanların<br />

vermesini kendi isteğiyle (baskı yokken seçer)<br />

kabul etmiştir.<br />

Gölgelenmiş kimlikte ise birey istemeyerek<br />

ailesinin baskısı sonucu kimliği seçmek zorunda<br />

kalır.<br />

- 21 -<br />

6-) Yakınlığa karşı uzaklık-yalnızlık-yalıtılmışlık /<br />

Genç-İlk yetişkinlik (18-30 yaş): Bu dönemde birey<br />

kimlik arayışı çabalarını aşmış, artık çevresindeki<br />

kişilerle yakın ilişkiler kurmaya, dostluk ve sevgi<br />

ilişkilerine girmeye ve sorumluluk almaya hazır hale<br />

gelmiştir. Ergenliğe göre çevresiyle daha iyi ilişkiler<br />

kurabilme seviyesine gelmiştir.<br />

Bu dönemde birey karşı cins ile geleceğe ve evliliğe<br />

yönelik yakın ilişkiler kurmayı ister. Aynı zamanda<br />

bu yaşta kendi kişiliğine ve yeteneğine uygun meslek<br />

seçme eğilimi de vardır.<br />

Eğer birey evlilik, arkadaşlık kurma veya meslek<br />

seçimi gibi konularda başarısız olursa ve yakın<br />

ilişkilere geçemiyorsa yalnızlığa düşer. Bu nedenle<br />

diğer insanlarla bütünleşme ve toplumsal kabul<br />

görme bu dönemin kritik özelliğidir. Yalnızlık<br />

(yalıtılmışlık) karmaşası kalıcı ve güvenilir<br />

dostluklarla aşılabilir.<br />

7-) Üretkenliğe karşı durgunluk / Orta yetişkinlik<br />

dönemi (30-60 yaş): Bu dönemde birey, üretken ve<br />

yaratıcıdır. Birey gerek kendisi için (anne-baba<br />

olmak, çocuk yetiştirmek), gerekse çevresi ve toplum<br />

için yararlı işler yapmak ister. Bu dönemde bireyin<br />

üreticilik işlevini yerine getirmesinde, genç kuşaklara<br />

rehberlik etmesi önemli bir yer tutar.<br />

Üreticilik işlevini yerine getiremeyen bireyde hiçbir<br />

işe yaramama duygusu gelişir. Böylece birey de<br />

durgunluk dönemine girer, çevrelerine karşı kayıtsız<br />

kalır ve aşırı bireyselleşir.<br />

8-) Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk / İleri<br />

yetişkinlik-Yaşlılık dönemi (60-65 yaş ve üstü):<br />

Daha çok emeklilik dönemine denk gelir. Bu<br />

dönemde birey geçmişini, yani tüm hayatını gözden<br />

geçirir; bir nevi yaşam muhasebesi yapar. Verimli ve<br />

dolu bir yaşam geçirmiş, yaşamsal amaçlarına<br />

ulaşmış olduğunu hisseden bireyler benlik<br />

bütünlüğünü muhafaza ederler. Bu sayede birey<br />

güvenli, mutlu, çevresine ve kendine faydalı, sevgi<br />

dolu bir yapıya sahip olurlar. Böylece birey ölümü<br />

kabullenebilmektedir.<br />

Aksi durumda ise, hayatını boşa geçirdiğine inanan<br />

birey, hayatında değişiklik yapmak için çok geç<br />

olduğunu düşünür. Bu nedenle kendine güvensiz,<br />

uyumsuz, sevgiden mahrum bir yapıya sahip olurlar<br />

ve ölümü kabullenmede zorluk çekerler.<br />

Mesela; Yaşamının son dönemlerinde, geçmişine<br />

dönüp baktığında “keşke” sözcüğünü çok kullanan ve<br />

yapmış olduğu seçimlerden memnuniyet duymayan<br />

bir bireyin yaşadığı kriz (2007-KPSS).


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

5.2.3. HÜMANİST YAKLAŞIMA GÖRE<br />

KİŞİLİK (BENLİK) <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Hümanist yaklaşım Gestaltçılardan ve varoluşçu<br />

felsefeden etkilenmiştir. Hümanist yaklaşımın üç<br />

önemli temsilcisi; Rogers, Maslow ve Combs’tur.<br />

Hümanist yaklaşım insanı ele alış açısından gerek<br />

davranışçılardan gerekse psikanalistlerden ayrılır.<br />

Davranışçılara göre insan çevresel uyarıcılara karşı<br />

otomatik tepki veren bir varlıktır. Birey doğuştan ne<br />

iyi ne de kötüdür. Birey çevreye göre şekillenir.<br />

Psikanalistler ise; insanın doğuştan tehlikeli ve<br />

yıkıcı olduğunu savunur. Oysa hümanistler bunu<br />

kabul etmez.<br />

Hümanistler insanın özünde iyi olduğunu ve her<br />

insanın doğuştan getirdiği bu iyi potansiyelle<br />

çevresindekilerle işbirliğine yatkın, yapıcı ve<br />

güvenilir bir etkileşime girdiğini ve bu şekilde<br />

gelişimini sürdüğünü savunur.<br />

Ayrıca hümanist yaklaşım bireysel özgürlüğe önem<br />

verir ve öğrenci merkezli eğitimi savunur. Birey<br />

çevrenin isteklerine göre değil, kendilerini<br />

gerçekleştirme eğilimlerine göre eğitim görmelidir.<br />

Hümanist yaklaşımın temelini benlik kavramı<br />

oluşturur. Benlik gelişimi bireyin kendisini,<br />

farklılıklarını algılaması ve değerlerini hissetmesi<br />

sürecidir. Kişinin kendisini değerlendirme sürecidir.<br />

5.2.3.1. ROGERS VE BENLİK KURAMI<br />

5.2.3.1.1. Teröpatik Öğrenme Kuramı<br />

Rogers, görüşlerini eğitime uyarlayarak Teröpatik<br />

öğrenme kuramını geliştirmiştir. Rogers’e göre;<br />

İnsan gelişme ve kendini geliştirme gizil gücüne<br />

sahiptir. Bireyler çevrenin isteklerine ve<br />

beklentilerine göre değil, kendilerini gerçekleştirme<br />

eğilimlerine göre eğitim almalıdır. Yani her birey<br />

ilgi, yetenek ve özelliklerine göre ve özgür bir<br />

ortamda eğitim almalıdır.<br />

Eğitimde “öğrenmeyi öğretmek” temel alınmalıdır.<br />

Her insanın doğuştan getirdiği bir özbeni vardır.<br />

Bu özben iyiye yönelik ve güzeldir.<br />

Her insanın amacı mutlu olmaktır. Mutlu olan<br />

insan topluma faydalı olur.<br />

Bireyin mutlu olması, dünyayı kendi algılayış<br />

biçimine göre (fenomen alan ), ilgi ve becerilerine<br />

göre yetiştirilmesine bağlıdır.<br />

Bireyi yalnızca dıştan değil içten de anlamak<br />

gerekir. Böylece bireyin iç dünyasını çözümlemeyi<br />

de ön planda tutmaktadır. (Fenomenoloji)<br />

- 22 -<br />

5.2.3.1.2. Benliğin Yapısı<br />

1-) Özben (Gerçek benlik): Benliğin merkezini<br />

oluşturur. Biyolojik kökenli gerçek içsel yaşantıların<br />

kaynağıdır. İnsanların tümü özbenleri açısından bazı<br />

yönleri ile birbirlerine benzerlerken bazı yönleri ile<br />

de birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Yeme, içme cinsel<br />

gereksinmeler gibi fizyolojik özellikler, sevilme,<br />

güven duyma, başarılı olma gibi psikolojik özellikler<br />

açısından tüm insanlar birbirlerine benzerlerken,<br />

müzik, resim, sözel yetenekleri gibi kişisel güçler<br />

açısından da birbirlerinden farklılık gösterirler.<br />

Özben, yapı olarak "iyi"ye yöneliktir. Kötü olarak<br />

nitelendirilen tutum, düşünce ve davranışlar temel<br />

ihtiyaçların doyurulmaması ve engellenmesi sonucu<br />

oluşur.<br />

2-) Benlik bilinci (Benlik tasarımı): Kişinin kendisi<br />

hakkındaki düşünceleri ve algılamalarıdır. Benlik<br />

tasarımı kişinin kendi görüşüne göre özelliklerinin,<br />

yeteneklerinin, duygu, düşünce, inanç ve tutumlarının<br />

dinamik bir görüntüsüdür.<br />

Benlik tasarımı dinamik bir yapıya sahiptir, yani<br />

kişinin yaşantılarına bağlı olarak değişebilir. Kişinin<br />

benlik tasarımı gerçek yaşantılarına uygun olduğu<br />

sürece kişi kendisiyle uyumludur.<br />

3-) İdeal Benlik: Bireyin olmak istediklerine ilişkin<br />

görüşleri onun ideal benliğini oluşturur. İdeal benlik<br />

bireyin sahip olmak istediği özellikleri anlatır.<br />

4-) Benlik saygısı (özsaygı): Benlik bilinci ile ideal<br />

benlik arasındaki fark bize bireyin benlik saygısı<br />

hakkında bilgi verir. Eğer bu fark yüksekse benlik<br />

saygısı düşük, bu fark az ise benlik saygısı yüksektir.<br />

5-) Ayna benlik (ayna teorisi): Kişinin kendi<br />

benliğini başkalarının ona ilişkin düşünceleri,<br />

değerlendirmeleri ve ona yönelik tepkileri temelinde<br />

algılamasıdır. Bu teori “Başkalarının gözünde<br />

neysem, oyum!” şeklinde ifade edilir.<br />

5.2.3.1.3. Benlik Gelişimi ve Eğitim İlişkisi<br />

Kişinin olumlu benlik bilinci geliştirebilmesi için<br />

koşulsuz sevgi/kabul temel şarttır. Koşulsuz sevgi,<br />

birey ne yaparsa yapsın, onun sevgiye ve saygıya<br />

layık olduğunu kabul eden anlayıştır. Anne-babalar<br />

ve öğretmenler çocukları anlamalı, onları kendi öznel<br />

yaşantıları içinde ve kendi dünyalarında bir bütün<br />

olarak değerlendirmelidir. Anne-babalar ve<br />

öğretmenler çocukları yargılamamalı,<br />

cezalandırmamalıdır ve çocuklarına “empatik” bir<br />

tavırla yaklaşmalıdırlar. Koşulsuz sevgi içinde<br />

büyüyen kişilerin benlik anlayışları güçlü ve olumlu<br />

olur


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Rogers’e göre iyi bir benlik algısı geliştirebilmiş ve<br />

ruh sağlığı yerinde olan bireylerin özellikleri:<br />

Birey başkalarının istekleri doğrultusunda<br />

davranmaktan çok, kendi istekleri ve hedeflerine<br />

uygun davranır; bu sırada da çevrenin beklentileri<br />

ile kendi istekleri arasında uzlaşı sağlar.<br />

Değişik yaşantılara açık olur.<br />

Kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul eder.<br />

Kendine karşı dürüsttür, kendinin olumlu ve zayıf<br />

yönlerinin farkındadır.<br />

Birey kişilik gelişimini değişime açık bir süreç<br />

olarak görür.<br />

Rogers’e göre sağlıklı bir öğrenme ortamı demek;<br />

koşulsuz saygı, empatik anlayış, güven,<br />

saydamlık/içtenlik, dürüstlük, ödüllendirme ve<br />

demokratik bir sınıf ortamı demektir.<br />

5.2.3.2. MASLOW VE İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ<br />

Maslow her insanın değerli, kendine özgü, duyarlı ve<br />

iyiye yönelik bir özbene sahip olduğunu savunur.<br />

Olanaklar sağlandığında, her insanın doğuştan<br />

getirdiği gizil güçlerinin farkına varacağını ve eninde<br />

sonunda kendini gerçekleştireceğini savunur.<br />

Maslow, sağlıklı kişiliğin gelişmesi için gerekli olan<br />

gereksinimlerden oluşan piramit şeklinde bir<br />

ihtiyaçlar hiyerarşisi ortaya koymuştur. Bu piramidin<br />

en tepesinde kendini gerçekleştirme ihtiyacı bulunur.<br />

Fakat kişinin kendini gerçekleştirebilmesi için<br />

güdülenebilmesi, daha alt basamaklarda yer alan<br />

fizyolojik, güvenlik, ait olma, saygınlık kazanma ile<br />

temel gereksinimlerin yeterince doyurulmasına<br />

bağlıdır. Yani temeldeki bir güdünün ihtiyacı<br />

karşılanmadan birey üst düzeydeki güdülere hazır<br />

olamaz.<br />

Maslow’un İhtiyaçları Hiyerarşisi Piramidi<br />

Kendini gerçekleştirme<br />

Yaratıcılık, bilme,<br />

Anlama, keşfetme<br />

Statü kazanma<br />

Kendine saygı<br />

Ait olma, sevgi<br />

Emniyet, güven, düzen<br />

Fizyolojik ihtiyaçlar (açlık, susuzluk)<br />

- 23 -<br />

Kendini gerçekleştiren bireylerin özellikleri<br />

Kendini, başkalarını ve doğayı olduğu gibi kabul<br />

ederler.<br />

Gerçeği olduğu gibi algılayıp, içinde bulunduğu<br />

ortama kolayca uyum sağlarlar.<br />

Daha derin kişiler arası ilişkiler kurabilir.<br />

Olayları objektif algılayabilirler.<br />

Yaşamdan zevk ve doyum alırlar.<br />

Özerk olabilirler yani çevrelerinden<br />

bağımsızdırlar.<br />

Yaratıcıdırlar.<br />

Kendiliğinden doğal davranışlar sergilerler.<br />

Kendileri dışındaki sorunlarla da ilgilenirler.<br />

Demokratik bir kişilik yapısına sahiptirler.<br />

Düşmanca olmayan bir mizah anlayışına<br />

sahiptirler.<br />

İnsanlarla birlikte olmaktan hoşlanırlar, fakat<br />

toplumsal kalıplara karşı çıkarlar.<br />

Yalnız kalabilme gücüne sahip olabilirler.<br />

Amaçlar ve araçlar arasındaki uygun ayrımları<br />

yapabilirler.<br />

Kültürün ve toplumun etkisine karşı<br />

direnebilirler.<br />

Sorumluluklar alabilirler.<br />

5.3. ANNE-BABA TUTUMLARI<br />

Son yıllarda yapılan araştırmalar sonucunda annebabaların<br />

çocuklarını yetiştirmede benimsedikleri<br />

tutumun çocukların kişilikleri üzerinde önemli<br />

etkilere sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Bu tutumlar<br />

toplam yedi tanedir.<br />

1-) Demokratik anne-baba<br />

En sağlıklı ve başarılı aile tutumudur.<br />

Anne-babalar bir takım isteklerde bulunan ve<br />

belirli ölçüde kontrol edenlerdir.<br />

Çocuk nerede, ne zaman, ne yapacağını ve nasıl<br />

davranacağını bilir. Hangi durumlarda<br />

cezalandırılacağını ve ödüllendirileceğini bilir.<br />

Belirlenen sınırlar içerisinde çocuğa söz hakkı ve<br />

serbestlik verilir. Konulan kurallara çocuğun<br />

körü körüne uyması beklenmez. Çocuğa bu<br />

kuralların mantıklı açıklaması yapılır.<br />

Çocuğa kendisiyle ilgili kararlar söz konusu<br />

olduğunda söz hakkı verilir.<br />

Aile içerisinde duygu ve düşünceler paylaşılır.<br />

Anne-baba sevgilerini hissettirir ve çocuklarıyla<br />

iletişim kurarlar.<br />

Demokratik aile ortamında büyüyen çocuklar<br />

kendilerinden memnun, kendine güvenen, girişken,<br />

bağımsız, gerçekçi, arkadaş canlısı, sosyal ve<br />

kendilerine saygıları yüksek bir kişilik sergilerler.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

2-) Otoriter anne-baba<br />

Bütün kontrol anne-babadadır. Tüm kararları ve<br />

yargıları anne-baba alır.<br />

Çocuklar kontrol edilirken dinlenmezler.<br />

Çoğunlukla anlayışsız, soğuk ve katı olurlar, ceza<br />

ve emirleri fazladır. Çocuğun hata ve yanlış<br />

yapma hakkı yoktur.<br />

Çocuktan kurallara sorgulamadan uyması<br />

beklenir.<br />

Çocuklarıyla az ilgilenirler. Çocuğu anlamaya<br />

çalışmazlar.<br />

Otoriter aile ortamında büyüyen çocuklar kendine<br />

güveni olmayan, çekingen, pasif, korkak, mutsuzdur.<br />

Dıştan denetimlidirler, yani başkalarının kendisini<br />

yönlendirmesini beklerler. Başkalarına güvenmezler.<br />

3-) Yetkinci (mükemmeliyetçi) anne-baba<br />

Çocukta mükemmellik ve kusursuzluk aranır.<br />

Anne-baba kendi ideallerini ve<br />

gerçekleştiremediklerini çocuktan beklerler.<br />

Çocuktan kapasitelerinin üstünde başarı<br />

beklerler. Çocuklarından beklentileri genellikle<br />

gerçekçi değildirler.<br />

Çocuklarının herkesin parmakla göstereceği bir<br />

kişi olmasını isterler. Bu nedenle sık sık<br />

çocuklarını başkalarıyla kıyaslarlar.<br />

Çocuğun göstermiş olduğu başarılarla<br />

yetinmezler. Sürekli olarak nasıl daha başarılı<br />

olacaklarını çocuklarına anlatırlar.<br />

Hatalar hoş görülmez. Yanlış yapmaya izin<br />

yoktur ve yanlışlara abartılı tepkiler verilir.<br />

Bir takım kalıp kurallar koyarlar ve çocukların bu<br />

kurallara sıkı sıkıya uymasını isterler.<br />

Mükemmeliyetçi aile ortamında büyüyen çocuklar ya<br />

aşırı titiz ya da aşırı dağınıktırlar. Kendilerine<br />

güvenleri yoktur. Yanlış yapmaktan çekinirler ve<br />

korkarlar. Başarısızlıkta kolayca hayal kırıklığı yaşar.<br />

4-) İzin verici (Boş vermeci) anne-baba<br />

Çocuklara aşırı bir özgür bir ortamı oluşturulur.<br />

Çocuğun aşırı hareket ve davranış serbestliği<br />

vardır. Özgürlük neredeyse sınırsızdır.<br />

Aile içinde çocuğun hakları sınırsızdır. Hiçbir<br />

denetim koşulu yoktur. Her türlü davranış<br />

anlayışla karşılanır.<br />

Kurallar yok denecek kadar azdır. Aile doğruyu<br />

ve yanlışı çocuğun yaparak yaşayarak<br />

öğrenmesini ister.<br />

Çocuktan bir şey istemezler, Bırak yapsıncı<br />

ailelerdir.<br />

Cezalandırmadan kaçınırlar.<br />

İzin verici aile ortamında büyüyen çocuklar<br />

genellikle tutarsız, bencil ve şımarıktırlar. Devamlı<br />

birilerinden hizmet beklerler. Her isteklerinin<br />

yapılmasını beklerler.<br />

- 24 -<br />

5-) Reddedici (itici) anne-baba<br />

Bu tür ailelerde çocuklar ya ailenin isteği dışında<br />

dünyaya gelmiştir ya da sonradan aile çocuğu<br />

çeşitli nedenlerle istememektedir. Bu nedenle<br />

sürekli çocuğa istenmediği mesajı verilir.<br />

Aile çocuğun istediği her şeyi verir, çocuğu<br />

susturmak ya da baştan savmak için her isteğini<br />

karşılar. Bu da reddetmenin bir farklı yönüdür.<br />

Ailenin çocuklarına karşı reddedici davranışları<br />

genellikle açık düşmanlık, ilgisizlik,<br />

mükemmeliyetçilik veya aşırı koruma şeklinde<br />

de görülebilir.<br />

İtici aile ortamında büyüyen çocuklar sevgiden<br />

yoksun bir ortamda büyüdükleri için çevrelerinde<br />

bulunan insanlara karşı da sevgi duymayı bilmezler.<br />

Her an kin ve nefret duyguları yaşarlar. İnsanlara<br />

karşı hoşgörülü olmazlar. Kendilerine iyi davranan ve<br />

sevgiyle yaklaşan insanlara karşı hep şüpheyle<br />

yaklaşırlar. İnsanlarla iyi ilişkiler kuramazlar ve<br />

arkadaş bulmakta zorlanırlar.<br />

6-) Koruyucu anne-baba<br />

Çocuğa aşırı özen gösterme eğilimi vardır.<br />

Aile çocuklarının üzerine titrer, çocuğun her<br />

çağrısına cevap verir.<br />

Çocuklarda öz yeterliliğin bulunmadığına<br />

inanırlar. Her türlü kararı çocuğu adına aile alır.<br />

Çocuklar her zaman anne-babaya bağımlıdırlar.<br />

Çocuklar sürekli anne-babanın gözetimindedirler.<br />

Çocuklar büyüse de onların büyüdükleri özellikle<br />

anne tarafından kabul edilmez.<br />

Aşırı koruyucu aile ortamında büyüyen çocuk, aşırı<br />

bağımlı ve özgüveni gelişmemiş bir kişilik sergiler.<br />

İç denetimi gelişmemiştir, daha çok dışsal denetime<br />

tabidir. Yani tek başına kararlar alamaz, nerede, ne<br />

zaman, ne yapacağını bilemez. Sosyal ortamlara<br />

kendini kabul ettirmekte zorlanır.<br />

7-) Tutarsız anne-baba<br />

Anne-baba çocuklarının davranışlarıyla ilgili<br />

tutarsızlık ve dengesizlik sergiler.<br />

Aynı davranışı anne-baba kimi zaman normal<br />

karşılarken kimi zamanda cezalandırabilir. Bu<br />

durumda çocuk neyin doğru neyin yanlış<br />

olduğunu anlayamamaktadır.<br />

Çocuk, anne-babasının o anda neşeli ya da öfkeli<br />

oluşuna göre ayarlamaya başlar.<br />

Tutarsızlık durumu bazen de anne-babanın görüş<br />

ayrılığından, çocukların cinsiyetinden, yaşından<br />

kaynaklanabilir.<br />

Böyle bir aile ortamında büyüyen çocuklar, tutarsız<br />

bir kişilik sergilerler. Karar vermede güçlükler yaşar.<br />

Kaygılı ve kendine güvensiz bir kişilik sergiler. Ya<br />

aşır isyankâr ya da aşırı boyun eğici olurlar.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> VI. ÜNİTE – AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

6. ÜNİTE - AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Ahlak; toplumun içinde kişilerin benimsedikleri ve<br />

uymak zorunda oldukları değerler ve kurallardır.<br />

Ahlak gelişimi; temelde çocukların belirli<br />

davranışları “iyi ya da kötü” olarak değerlendirme<br />

biçimidir. Ahlak gelişimi yaşa bağlı olarak değişen<br />

evreler içinde gerçekleşir.<br />

Ahlak gelişimi ile ilgili ilk kuram geliştiren Dewey<br />

olmuştur. Daha sonra Piaget bir kuram oluşturmuş,<br />

Kolhberg ise Piaget’in kuramını revize ederek bir<br />

kuram oluşturmuştur. Gilligan diğer bir kuramcıdır.<br />

6.1. PİAGET’İN AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Ahlak gelişimi bilişsel gelişime paralel olarak<br />

çevrede oluşan sosyal etkileşime göre gerçekleşir. Bu<br />

ahlaksal gelişim hiyerarşik bir sıra izleyen dönemler<br />

içinde ortaya çıkmaktadır.<br />

Piaget, çocukların doğru ve yanlışa ilişkin<br />

yargılarının yaşlarına bağlı olarak değiştiğini<br />

gözlemlemiştir. 2 yaş civarındaki çocukların, kural<br />

olmaksızın sadece oynadıklarını gözlemiştir. Piaget’e<br />

göre okulöncesi dönemde (0-5 yaş), çocuklarda kural<br />

kavramı olmadığından, bu dönemde ahlak söz<br />

konusu değildir. Bu döneme biz ahlak öncesi<br />

dönemde diyebiliriz. Bu nedenle ahlak gelişimi,<br />

somut işlemler dönemine (6 yaşa) kadar başlamaz<br />

(benmerkezci eğilimden dolayı).<br />

Piaget, 6-10 yaş arasındaki çocukların kuralları<br />

izlemede sık sık tutarsızlık göstermekle birlikte,<br />

kuralları kabul ettiklerini belirlemiştir. Bu yaş<br />

çocukları, kuralların yüksek bir otorite tarafından<br />

konulduğunu ve değiştirilemez olduğunu düşünürler.<br />

Oyun kurallarının, grubun kararına göre<br />

değiştirilebileceğini anlayamazlar. Ancak kural<br />

koyan kişiler çevrede olmadığında kuralları<br />

çiğneyebilirler.<br />

Çocuklar 10 yaşına gelinceye kadar davranışın<br />

arkasındaki niyeti göz önüne olarak karar<br />

veremezler. Onlar için sadece yapılan yanlış vardır<br />

ve bu davranış ceza gerektirir.<br />

Çocuklar 10-11 yaşa kadar kuralları bilinçli olarak<br />

kullanamaz ve izleyemezler. 10-11 yaşlarda, artık<br />

çocuklar, kuralların niçin konulması gerektiğini<br />

anlamaya başlamaktadırlar. Aynı zamanda, kuralların<br />

herkesin üstünde anlaştığı basit şeyler olduğunu;<br />

bireylerin anlaşarak kuralları değiştirebileceklerini<br />

kavrayabilirler.<br />

- 25 -<br />

Piaget, ahlak gelişimini iki dönemde incelemiştir.<br />

1- Dışsal Kurallara Bağlı Dönem (6-10 yaş)<br />

2- Özerklik dönemi (11-+ yaş)<br />

1-) Dışsal Kurallara Bağlı Dönem (Ahlaki<br />

gerçekçilik-Heteronom Ahlak) (6-10):<br />

Somut işlemler dönemini kapsar.<br />

Ahlak yargılarda başkalarına bağımlıdır.<br />

Çocuklar kuralların değişmezliğine inanır.<br />

Kurallara uymayanların otomatik olarak<br />

cezalandırılması gerektiğini düşünür.<br />

Kayıtsız şartsız kurallara uyma söz konusudur.<br />

İşlenen suçun önem derecesini, suça bağlı olarak<br />

ortaya çıkan fiziksel sonuçlar belirler. Sonuçta<br />

daha fazla zarara yol açan suçlar, daha az fiziksel<br />

zarara yol açan suçlara göre daha kötüdür. Yani<br />

sonuç önemlidir. Niyet önemli değildir.<br />

Çocuğun davranışları değerlendirmede sonuca<br />

bakıp niyete bakmamasının nedeni; bu dönemde<br />

empatik düşünemediklerinden davranışların<br />

arkasındaki niyetleri göz önüne alamamalarıdır.<br />

Mesela; Kazayla 3 tabak kıran Emre, bilerek 1 tabak<br />

kıran Can’a göre daha suçludur. Çünkü 3 tabak kıran<br />

daha fazla fiziki zarara sebep olmuştur.<br />

Mesela; Özgür, annelerine sürpriz bir doğum günü<br />

pastası yapmak isterken on yaşındaki ağabeyinin<br />

mutfağı çok fazla kirlettiğine, on dört yaşındaki<br />

ablasının ise, annesinin misafirler için yaptığı<br />

pastadan gizlice yerken buzdolabının önüne küçük<br />

bir parça düşürdüğüne tanık olur (2007-KPSS).<br />

Ahlaki gerçekçilik döneminde bulunan Özgür,<br />

mutfağı daha fazla kirlettiği için ağabeyini daha fazla<br />

kabahatli bulur. Özgür davranıştaki niyete bakmaz.<br />

2-) Özerklik Dönemi (Ahlaki görecelik – Otonom<br />

Dönem) (11- +):<br />

Soyut işlemler dönemiyle ortaya çıkar.<br />

11. yaşlarla birlikte çocuklar, kuralların insanlar<br />

tarafından oluşturulduğunu ve gerektiğinde<br />

değiştirilebileceğini anlamaya başlar.<br />

Ceza artık kuralların ihlal edilmesiyle otomatik<br />

olarak uygulanması gereken bir durum<br />

değildir. Kuralın ihlal edilmesinden ziyade, bu<br />

davranışı haklı kılacak bir nedenin olup<br />

olmaması belirleyici olur.<br />

Davranışın iyi ya da kötü olması davranışın<br />

altında yatan niyete bağlıdır.<br />

Mesela; Kazayla 3 tabak kıran Emre, bilerek 1 tabak<br />

kıran Can’a göre suçsuzdur. Çünkü 3 tabak kıran<br />

Emre bilmeyerek tabakları kırmıştır.<br />

Dışsal Kurallara Bağlı Döneme göre: Emre suçlu<br />

Özerklik Döneme göre: Can suçlu


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> VI. ÜNİTE – AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

6.2. KOHLBERG’İN AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Kolhberg de tıpkı Piaget gibi ahlak gelişiminin<br />

bilişsel gelişime paralel olduğunu savunmaktadır.<br />

Kohlberg’e göre birey, karşı karşıya kaldığı bir<br />

durum hakkında ahlaki yargıda bulunurken, bir<br />

ikilem içindedir ve bu ikilemlere vereceği ahlaki<br />

tepkiler sonucunda giderek kendi ahlak anlayışını<br />

oluşturmaktadır. Bireyin seçtiği değeri seçme nedeni<br />

(niyetine) göre evreleri belirlemiştir.<br />

Kohlberg ahlaki gelişimi üç dönemde incelemiştir.<br />

1- Gelenek öncesi düzey<br />

2- Geleneksel düzey<br />

3- Geleneksel sonrası düzey<br />

1-) Gelenek Öncesi Düzey:<br />

Piaget’in işlem öncesi bilişsel dönemine denk düşer.<br />

Bu dönemde çocuğun ahlaki yargılarında<br />

benmerkezcilik egemendir.<br />

a) İtaat ve Ceza Eğilimi<br />

Temel özellik otoriteye uyma ve cezalandırıl-<br />

maktan kaçınmadır.<br />

Birey kurallara, doğruluğuna inandığı için değil,<br />

cezadan kaçındığı için uyar.<br />

Olayların sonucuna göre değerlendirme esastır.<br />

Niyet önemli değildir. Cezalandırılmışsa yapılan<br />

davranış yanlış, cezalandırılmamışsa doğrudur.<br />

Otorite göz önünde değilse kurallar çiğnenebilir.<br />

Bu dönemde işlenen suçun büyüklüğüne yönelik<br />

algı da, verilen zararın fiziksel sonuçlarıyla doğru<br />

orantılıdır.<br />

Mesela; Kimse görmediğinde hırsızlık yapmak,<br />

trafik polisi yokken kırmızı ışıkta geçmek.<br />

Mesela; Kopya çekmedim çünkü yakalanırsam<br />

okuldan atılırım (2010-KPSS).<br />

b) Saf Çıkarcı Eğilim (Amaca yönelik araçsal<br />

ilişkiler eğilimi)<br />

Temel özellik birey için her şey karşılıklıdır.<br />

Yani çıkarcılık önplandadır. Ama hep kendisi<br />

önplandadır. Birey bir davranışı kendi açısından<br />

yararlı buluyorsa, o davranış doğrudur.<br />

“Birine bir şey vermiş isem, onun da karşılığını<br />

vermesi gerekir” “Kaz geleceği yerden tavuk<br />

esirgenmez” anlayışları egemendir.<br />

Temel güdü bireyin kendi ihtiyaç ve isteklerinin<br />

karşılanmasıdır. İhtiyacı karşılayan veya ödül<br />

getiren davranışlar doğrudur.<br />

Mesela; Rüşvet alarak iş yapmak, bir bireye zengin<br />

olduğu için yakınlık göstermek, kendisine borç<br />

verdiği için birine borç vermek<br />

- 26 -<br />

2-) Geleneksel Düzey<br />

Benmerkezci düşünce yerini empatik düşünmeye<br />

bırakır. Birey dış dünyayı başka kişilerin duygularını,<br />

düşüncelerini dikkate alarak, onların gözünden<br />

dünyaya bakmaya çalışır.<br />

a) İyi Çocuk Olma Eğilimi (Kişilerarası uyum)<br />

Grup normlarına ve beklentilerine uygun<br />

davranma eğilimi baskındır.<br />

Temel güdü grup tarafından kabul edilme,<br />

grubun iyi çocuğu olmadır.<br />

Çevresinden onay almak ve takdir edilmek ister.<br />

Birey kendini diğer insanların yerine koyarak<br />

onların beklentilerine uygun davranır.<br />

Mesela; Bir bireyin anne-babası kırılmasın diye hiç<br />

istemediği ve sevmediği biriyle evlenmesi. Bir<br />

gelinin kaynanası “Hamarat gelinin” desin diye evini<br />

sürekli temizlemesi.<br />

Uyarı: Saf çıkarcı eğilim ile iyi çocuk eğilim<br />

arasındaki fark; saf çıkarcı eğilimde maddi<br />

menfaat karşılığı iş yapılır ve bireyin kendi çıkarı,<br />

mutluluğu ön plandadır. İyi çocuk eğiliminde ise<br />

manevi menfaat için iş yapılır ve kendinden çok<br />

başkalarının çıkarları ve mutluluğu ön plandadır.<br />

Mesela; bir hasta bakıcı, hastalardan para aldığı<br />

için onları ön sıralara alıp muayene ettiriyorsa saf<br />

çıkarcı eğilim, para almaksızın eş, dost veya<br />

akrabalarını ön sıralara alıyorsa iyi çocuk eğilimi<br />

gösteriyordur.<br />

b) Kanun ve Düzen Eğilimi<br />

Temel güdü toplumsal düzeni korumaktır.<br />

Davranışların resmi ve toplumsal kurallara uygun<br />

olması esas alınır.<br />

Aşırı kuralcılık söz konusudur.<br />

Toplumu, kurumları, grupları korumak, yasalara<br />

uymak ve yükümlülükleri yerine getirmek temel<br />

düşünme biçimidir.<br />

Mesela; Her vatandaş vergisini ödemelidir, her<br />

sürücü kırmızı ışıkta durmalıdır, kanunun kestiği<br />

parmak acımaz, aşırı kuralcı ve her şeyi kanun ve<br />

yönetmeliklere uygun yapmayan çalışanlar.<br />

Uyarı: Kanun-düzen eğilimiyle İtaat-ceza eğilimi<br />

arasındaki fark; kanun-düzen eğilimdeki birey<br />

kanuna, düzene, kurallara isteyerek uyar, yani<br />

onları içselleştirmiştir. Fakat itaat-ceza<br />

eğilimindeki birey zaman zaman kanuna, düzene,<br />

kurallara uysa da bu uyma davranışını kanunu<br />

benimsediği için değil de cezadan korktuğu,<br />

kaçındığı için yapar.


<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> VI. ÜNİTE – AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

3-) Gelenek Sonrası (Ötesi) Düzey<br />

Bu dönemde insan hakları gözetilerek konulmuş<br />

kurallara, yasalara uygun davranma ve evrensel<br />

değerlerin benimsenmesi vardır. Fakat bu dönemde<br />

insani değerlerle çatışan yasal düzenlemeler<br />

sorgulanabilir, bu kuralların değişilmesi gerektiği<br />

savunularak reddedilebilir.<br />

a) Sosyal Sözleşme Evresi<br />

Bireysel farklılıklar gözetilir ve bu farklılıklar<br />

doğal karşılanır.<br />

Birey yasaların toplum yararına olarak, çoğunluk<br />

tarafından konulması gerektiğine inanır.<br />

Kurallar toplumun yararına değilse, toplum<br />

tarafından yine toplum yararı göz önüne alınarak<br />

değiştirilebilir.<br />

Bireyler bir arada yaşamanın gerektirdiği<br />

kurallara ve davranış eğilimlerine uymayı sosyal<br />

bir uzlaşı (sözleşme) olarak kabul eder.<br />

Mesela; Bir kişi konuşurken sözü kesilmez<br />

b) Evrensel Ahlak İlkeleri<br />

Bu dönemde “tüm insanlar eşittir düşüncesi<br />

temeldir. İnsanların cinsiyeti, dini, dili, ırkı ne<br />

olursa olsun eşittir.<br />

Her koşul ve durumda insan hakları ön planda<br />

tutulmalıdır.<br />

Kurallar insanca yaşamak için konulur. Bu<br />

kurallar evrensel düzeydeki ölçütlere dayalı<br />

olmalıdır. Eğer kurallar bu evrensel ölçütlere<br />

dayalı değilse kurallara uyulmama eğilimi vardır.<br />

Birey kendi ahlak ilkelerini, başkalarından<br />

bağımsız olarak belirler.<br />

Bu dönemdekilere göre “hiçbir şey insan<br />

hayatından daha değerli değildir.”<br />

Mesela; Savaş karşıtı olan birey “Savaş bir insanlık<br />

suçudur, hiçbir şey insan hayatından daha önemli<br />

değildir.” demesi.<br />

Mesela; Bir iş yerinde ilk yardım kursuna çağrılan<br />

personelin bu kursa karşı verdiği şu tepki; “Bu kursa<br />

gideceğim; çünkü öğreneceklerim sayesinde bir<br />

insanın yaşama şansını artırabilirim.” evrensel ahlak<br />

ilkesi dönemine aittir (2007-KPSS).<br />

Uyarılar:<br />

Kohlberg’e göre bu gelişim aşamaları kesin ve<br />

evrenseldir.<br />

İnsanların çoğu kanun ve düzen evresinde<br />

takılı kalır.<br />

Ahlak gelişiminde önemli olan şey bir sonraki<br />

evreye geçebilmektir.<br />

Kızların ahlak gelişimleri daha geride kalır.<br />

Kızların çoğu Saf çıkarcı eğilim (kişiler arası<br />

uyum) evresinde kalır.<br />

- 27 -<br />

6.3. GİLLİGAN’IN AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Kohlberg’in kuramına karşı çıkarak ahlak gelişim<br />

aşamalarının kesin ve evrensel olmadığını<br />

savunmuştur. Ayrıca Kohlberg’in ahlaki ikilemlerini<br />

sadece erkek çocuklara uygulaması kuramındaki en<br />

büyük eksikliklerdendir. Kadınlarla ilgili çalışmalar<br />

yapmadığı halde, elde ettiği bulguları kadınlara<br />

genelleyemez. Bu nedenle Kohlberg’in kuramının<br />

kadın ahlakını tam olarak ortaya koymadığını<br />

savunur.<br />

Ahlak gelişiminde “ahlak sevgisi” kavramının<br />

önemi üzerinde durur.<br />

Ahlak gelişimi cinsiyetlere göre farklılık gösterir.<br />

Erkeklerin ahlaki özelliklerinde hak, hukuk kuralları,<br />

sosyal ilkeler etrafında yoğunlaştığını, bayanların ise<br />

duygusallık, şefkat, merhamet ve koruma gibi<br />

özellikler etrafında yoğunlaştığını savunur.<br />

Uyarılar:<br />

Ahlak gelişim evreleri kesin ve evrensel<br />

değildir.<br />

İnsanların çoğu “evrensel ahlak” döneminin<br />

ötesine geçebilir.<br />

Ahlak gelişiminde önemli olan ahlak sevgisi<br />

kazanabilmektir.<br />

Kızların ahlak gelişiminde daha geride olduğu<br />

doğru değildir. Toplumun yüklediği roller<br />

kızları böyle davranmak zorunda<br />

bırakmaktadır.<br />

6.4. DEWEY’İN AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />

Dewey ahlak gelişiminin temelinde zihin gelişiminin<br />

yer aldığını savunmuştur. Ayrıca ahlak gelişimi<br />

bireyin eğitim düzeyiyle de yakından ilgilidir. Birey<br />

aldığı eğitimle kendini geliştirir ve kendi değerler<br />

sistemini oluşturur.<br />

Ahlak gelişimini üç farklı evreye ayırmıştır.<br />

1-) Gelenek öncesi evre: Ahlaki yapı biyolojik ve<br />

sosyal dürtülerle veya ihtiyaçlarla şekillenir.<br />

Mesela; Aç olanın yemek çalması gibi.<br />

2-) Geleneksel düzey: Bireyin içinde bulunduğu<br />

sosyal grubun değerlerini benimsediği evredir.<br />

Mesela; Hırsızlığın meslek edinildiği toplumda birey<br />

hırsızlığa olumsuz bakmayacaktır.<br />

3-) Özerk evre: Bireyin kendi akıl yürütme ve karar<br />

verme gücüne bağlı olduğu bu evrede birey kendi<br />

kurallarını koyar ve kendine özgü doğru-yanlışların<br />

sahibi olur.


KOHLBERG AHLAKİ <strong>GELİŞİM</strong> TABLOSU<br />

DAVRANIŞ DAVRANIŞIN DÜŞÜNSEL BOYUTU EVRE DÜZEY<br />

DAVRANIŞ<br />

OLAY,<br />

DURUM<br />

Kırmızı Işıkta Durma<br />

Polis görürse ceza keser. İtaat ve ceza eğilimi Gelenek<br />

öncesi<br />

Kaza olursa arabam zarar görür. Saf çıkarcı eğilim<br />

İnsanlar iyi sürücü olduğumu düşünsün. İyi çocuk eğilimi<br />

Kanunlar kırmızı ışıkta durmayı emreder. Kanun ve Düzen eğilimi<br />

Kırmızı ışıkta durulmadığı için maddi hasarlı<br />

ya da ölümcül kazalar oluyor.<br />

Bir insanın ölümüne neden olmamak için<br />

duruyorum.<br />

- 28 -<br />

Sosyal sözleşme eğilimi<br />

Evrensel ahlak ilkeleri eğilimi<br />

KOHLBERG AHLAKİ <strong>GELİŞİM</strong> TABLOSU<br />

Geleneksel<br />

Gelenek<br />

sonrası<br />

Trafikte ilerlerken ambulansın sirenini duyan sürücülerin sol şeridi boşaltarak<br />

ambulansın geçmesine yardımcı olma davranışı.<br />

DAVRANIŞIN DÜŞÜNSEL BOYUTU EVRE DÜZEY<br />

Yol veririm; çünkü yol vermezsem trafik cezası alırım. İtaat ve ceza eğilimi Gelenek<br />

öncesi<br />

Yol veririm; çünkü o ambulansta benim bir yakınım da olabilir. Saf çıkarcı eğilim<br />

Yol veririm; çünkü yol vermezsem herkes bunu çok ayıplar. İyi çocuk eğilimi<br />

Yol veririm; çünkü ambulansa yol vermek bir trafik kuralıdır. Kanun ve Düzen eğilimi<br />

Yol veririm; çünkü bu sayede bir hayat kurtulmasına yardım<br />

etmiş olurum.<br />

Sosyal sözleşme eğilimi<br />

Evrensel ahlak ilkeleri<br />

eğilimi<br />

KOHLBERG VE GİLLİGAN KURAMLARININ KARŞILAŞTIRILMASI<br />

KOHLBERG GİLLİGAN<br />

Kohlberg’e göre bu gelişim aşamaları kesin ve<br />

evrenseldir.<br />

İnsanların çoğu kanun ve düzen evresinde takılı<br />

kalır.<br />

Ahlak gelişiminde önemli olan şey bir sonraki<br />

evreye geçebilmektir.<br />

Kızların ahlak gelişimleri daha geride kalır. Kızların<br />

çoğu Saf çıkarcı eğilim (kişiler arası uyum)<br />

evresinde kalır.<br />

Geleneksel<br />

Gelenek<br />

sonrası<br />

Ahlak gelişim evreleri kesin ve evrensel değildir.<br />

İnsanların çoğu “evrensel ahlak” döneminin ötesine<br />

geçebilir.<br />

Ahlak gelişiminde önemli olan ahlak sevgisi<br />

kazanabilmektir.<br />

Kızların ahlak gelişiminde daha geride olduğu doğru<br />

değildir. Toplumun yüklediği roller kızları böyle<br />

davranmak zorunda bırakmaktadır.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!