You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
[Bu dosyada yer alanlar 2011 KPSS<br />
Eğitim Bilimlerine yönelik bilgilerdir. Söz<br />
konusu bilgiler KMS-KPSS’de çıkmış<br />
sorular dikkate alınarak hazırlanmıştır.<br />
KPSS’de çıkan sorularda dikkate alınarak<br />
konunun önemine göre, konuların<br />
anlatımında ayrıntıya girilen noktalar<br />
olduğu gibi, özet geçilen yerlerde<br />
olmuştur.]<br />
Hata ve önerilerinizi lütfen bildiriniz!<br />
Mail: civelek.murat@gmail.com<br />
<strong>GELİŞİM</strong><br />
<strong>PSİKOLOJİSİ</strong><br />
MURAT CİVELEK – REHBER ÖĞRETMEN
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – <strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong>NE GİRİŞ<br />
1. ÜNİTE - <strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong>NE GİRİŞ<br />
1. 1. <strong>GELİŞİM</strong>DE TEMEL KAVRAMLAR<br />
1.1.1. Gelişim: Organizmanın döllenmeden<br />
başlayarak bedensel, zihinsel, duygusal, dilsel,<br />
ahlaksal ve toplumsal açıdan yaşamının sonuna kadar<br />
düzenli olarak değişim göstermesi sürecidir.<br />
Bu süreç hem nicel hem de nitel bir olaydır.<br />
1.1.2. Gelişme: Büyüme, olgunlaşma, öğrenme ve<br />
hazırbulunuşluk etkileşimlerinin bir ürünüdür. Yani<br />
gelişim sürecinin sonunda ortaya çıkan ürünlerdir.<br />
Gelişme terimi düzenli, uyumlu ve sürekli bir<br />
ilerlemeyi kapsar.<br />
Gelişme nicelden çok nitel bir değişikliği belirtir.<br />
Mesela; çocuğun bir beceri kazanması gelişme<br />
olarak ifade edilir.<br />
Mesela; dilin kazanılması bir süreç yani gelişimken,<br />
bu sürecin sonunda dil bilgisi kurallarına uygun<br />
şekilde konuşmak bir gelişmedir.<br />
1.1.3. Büyüme: Organizmanın bedensel (fiziksel)<br />
olarak değişim göstermesidir. Büyüme organizmada<br />
meydana gelen nicel bir olaydır. Büyüme, bedenin<br />
hem dış hem de iç organlarında oluşur.<br />
Mesela; boyun uzaması, ağırlığın artması, kasların<br />
büyümesi, beynin ağırlaşması gibi meydana gelen<br />
niceliksel değişiklikler büyüme kapsamına<br />
girmektedir.<br />
Uyarı: Nitel değişiklikler büyüme olarak<br />
sayılmaz.<br />
1.1.4. Olgunlaşma: Organizmanın doğuştan sahip<br />
olduğu potansiyel güçlerin, iş görebilecek (görev<br />
yapabilecek) duruma gelmesidir.<br />
Olgunlaşma organizmanın doğuştan getirdiği<br />
biyolojik donanımın zaman içinde kendiliğinden<br />
(çevresel koşullardan bağımsız) değişmesidir. Bu<br />
değişim kalıtımsal donanımla sınırları belirlenmiştir.<br />
Yani olgunlaşma çevresel yaşantılardan (öğrenme)<br />
bağımsız olarak işler. Fakat olgunlaşmada kalıtımın<br />
etkisi vardır (annesi ve babası erken konuşan<br />
bebeklerin de erken konuşması).<br />
Olgunlaşmada büyüme şarttır (çocuğun yürüme<br />
olgunluğuna ulaşması için öncelikle bacaklarının<br />
uzaması/büyümesi gerekir.).<br />
- 1 -<br />
Olgunlaşma sonucunda ortaya çıkan davranışlar<br />
(yürüme, dik durma, sesleri çıkarma) öğrenme ürünü<br />
olarak sayılamazlar. Ancak olgunlaşma öğrenme için<br />
ön koşuldur.<br />
Olgunlaşma fiziksel ve zihinsel gelişimi etkiler.<br />
Mesela; kas ve kemik yapısı yeterli olgunluğa<br />
ulaşmadan çocuk yürümeyi öğrenemez.<br />
1.1.5. Hazırbulunuşluk: Olgunlaşmaya göre daha<br />
kapsamlı bir kavramdır. Bireyin bir davranışı<br />
(öğrenim görevini) yapabilmesi için, o davranışın<br />
gerektirdiği olgunlaşma düzeyine, ön yaşantılara (ön<br />
öğrenmeler) sahip olması ve psikolojik olarak (ilgi,<br />
istek, tutum) uygun durumda (yani bireyin istemesi,<br />
güdülenmesi) olması gerekmektedir.<br />
Olgunlaşma + Öğrenme + Güdülenme= Hazırbulunuşluk<br />
Mesela; bir çocuğun bisiklet kullanabilmesi için<br />
önce, el, ayak ve kasların belli bir düzeyde gelişimi<br />
(olgunlaşma) daha sonra da bisiklet kullanabilmesi<br />
için gerekli olan ön bilgilere sahip olması ve davranış<br />
için güdülenmiş olması hazırbulunuşluğa örnektir.<br />
1.1.6. Öğrenme: Bireyin çevresiyle etkileşimi (tekrar<br />
ve yaşantı) sonucu meydana gelen nispeten kalıcı izli<br />
davranış değişikliğine öğrenme denir.<br />
Uyarı: Her davranış değişikliği öğrenme değildir.<br />
Ancak tekrar ve yaşantı sonucu oluşan davranış<br />
değişiklikleri öğrenme sayılır. Bu anlamda<br />
içdürtü, içgüdü, refleks, büyüme ve olgunlaşma<br />
sonucu meydana gelen davranış değişiklikleri<br />
öğrenme değildir.<br />
Öğrenmenin gerçekleşebilmesi için organizmanın<br />
gerekli olgunlaşma düzeyine sahip olması,<br />
hazırbulunuşluk düzeyinin yeterli olması ve çevre ile<br />
etkileşime girerek yaşantı kazanması şarttır.<br />
1.1.7. Dönem (Yaş, Evre): Gelişim sürecinde belirli<br />
özelliklerin ön plana çıktığı zaman dilimlerine<br />
(gelişim aşamalarına) dönem denir. Dönemler<br />
birbirini değişmez bir sıra içinde izler. Birey bir<br />
dönemi geçmeden diğer döneme atlayamaz ve bir<br />
dönemi başka bir zaman aralığında yaşayamaz.<br />
Evreler şu özellikleri taşır:<br />
Evreler ait olduğu evreye özgü genel özellikleri<br />
ve sorunları belirtir.<br />
Evreler davranıştaki nitelik farklılıklarını dile<br />
getirirler. Bir evredeki davranışın kendine özgü<br />
nitelikleri vardır.<br />
Bir evre diğerini değişmez bir sıra içinde izler.<br />
Evreler bütün kültürler için evrenseldir.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – <strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong>NE GİRİŞ<br />
1.1.8. Kritik dönem: Kritik dönem, gelişmede<br />
önemli sonuçları olan dönemleri ifade eder. Kritik<br />
dönem, organizmanın çevrenin etkilerine daha<br />
duyarlı (açık) oldukları dönemlerdir. Öğrenmede<br />
belli uyarıcıların en güçlü etkiye sahip olduğu bazı<br />
dönemler vardır. Bireyler bu dönemlerde bazı<br />
öğrenmelere karşı daha duyarlıdır ve diğer dönemlere<br />
göre daha hızlı öğrenirler. “Ağaç yaş iken eğilir.”<br />
atasözü kritik dönemi iyi anlatır.<br />
Kritik dönemlerde kazanılamayan yaşantılar ilerleyen<br />
dönemlerde çok zor kazanılır.<br />
Mesela; bireyin okuma-yazmayı öğrenmesindeki<br />
kritik dönem 6 yaş civarıdır. Bu nedenle 40 yaşındaki<br />
okuma-yazmayı ilk kez öğrenmeye çalışan bir<br />
yetişkine göre okuma-yazmayı daha çabuk öğrenir.<br />
1.1.9. Zaman ve Tarihsel Zaman: Gelişimde bazı<br />
olayların belirli zaman aralıklarında daha önemli ve<br />
etkili olduğu bilinmektedir. Ancak bu olaylar, bu<br />
zaman aralıklarından daha önceki veya sonraki<br />
zaman aralıklarında aynı etkiyi ortaya koyamaz.<br />
Mesela; Freud kişilik gelişiminde yaşamın ilk 5-6<br />
yılının diğer yıllara göre daha önemli olduğunu<br />
savunur. Bu yıllardaki yaşantılar çocuğun ileride<br />
nasıl bir yetişkin olacağını büyük ölçüde belirler.<br />
Bireyin yaşadığı toplumda o zaman diliminde<br />
meydana gelen olgu ve olaylardan etkilenmesi<br />
“tarihsel zaman etkisi” olarak adlandırılır.<br />
Tarihsel zaman için örnekler: 1999 İzmit<br />
depreminden sonra çocukların depremle ilgili<br />
oyunları tercih ettiği görülmüştür.<br />
Amerikanın Irak’a girmesi ile birlikte çocukların<br />
oynadıkları oyunlarda savaş oyunlarına ağırlık<br />
vermeleri.<br />
Günümüzdeki bilgisayar ve İnternet destekli öğretim.<br />
İPUÇLARI<br />
Gelişim bir süreç, gelişme ise bu süreçte ortaya<br />
çıkan bir ürün (sonuç) olarak ele alınmalıdır.<br />
Büyüme sonucunda insan vücudunun yapısında<br />
nicel (boy, kilo, hacim) değişiklikler olur.<br />
Olgunlaşma öğrenmenin ön koşulu ve temelidir.<br />
Olgunlaşma kalıtımsal özellik taşır.<br />
Olgunlaşma zamanla kendiliğinden meydana<br />
gelir. Yani çevreden bağımsız olarak işler.<br />
Gelişmede önce büyüme, sonra olgunlaşma, daha<br />
sonra ise öğrenme gerçekleşir.<br />
Hazırbulunuşluk olgunlaşma, ön öğrenme ve<br />
güdülenme etkileşiminin bir sonucudur.<br />
- 2 -<br />
1.2. <strong>GELİŞİM</strong>İN TEMEL İLKELERİ<br />
1- Gelişim sürekli olan bir süreçtir ve belli<br />
aşamalarda (sırayla) gerçekleşir. Gelişim durmaksızın<br />
ilerleyen birikimli bir süreçtir. Her gelişim dönemi<br />
bir önceki döneme dayalı ve bir sonraki dönemin<br />
hazırlayıcısıdır. Mesela; Piaget’e göre zihinsel<br />
gelişim önce duyu-hareket, sonra işlem öncesi, daha<br />
sonra somut işlemler ve en son soyut işlemler<br />
dönemine geçilerek ilerlemektedir.<br />
2- Gelişim nöbetleşe devam eder. Bir gelişim<br />
alanının çok hızlandığı dönemlerde, diğerleri<br />
duraklama gösterebilir. Mesela; iki yaşına kadar<br />
fiziksel gelişim hızlıdır, iki yaşından sonra dil<br />
gelişimi hızlanır. Yürümenin ön plana çıktığı<br />
dönemde, konuşma duraklama eğilimi gösterir.<br />
3- Gelişim hızı her yaşta aynı değildir. Gelişim bazı<br />
dönemlerde hızlanırken, bazı dönemlerde<br />
yavaşlayabilir. Mesela; doğumdan sonraki ilk iki<br />
yıldaki büyüme hızı, sonraki iki yıldaki büyüme<br />
hızından daha fazladır.<br />
3- Gelişim; kalıtım, çevre ve zamanın (tarihsel<br />
zaman) ortak etkileşimiyle gerçekleşen bir süreçtir.<br />
4- Gelişimde belli eğilimler (yönler) vardır. Bunlar;<br />
a) Gelişim baştan ayağa doğrudur: Baş gelişimi,<br />
döllenmeden itibaren vücudun diğer organlarına göre<br />
daha hızlıdır. Yeni doğan bebeğin başı bedenine göre<br />
oldukça büyüktür. Bu nedenle çocuk önce başın<br />
hareketlerini daha sonra omuzlarını, kollarını ve<br />
ayaklarını kontrol etmeyi öğrenir.<br />
b) İçten dışa doğrudur: önce iç organlar daha sonra<br />
kollar ve eller gelişir.<br />
c) Gelişim genelde özele doğrudur: önce büyük<br />
kaslar daha sonra ince kaslar gelişir. Mesela; çocuk<br />
bir nesneyi önceleri tüm vücuduyla, sonraları kasları<br />
gelişince elleriyle, daha sonra parmaklarıyla tutar.<br />
Uyarı: Ergenlik dönemi bu ilkeye uymayan istisna<br />
dönemdir.<br />
5- Gelişim tüm alanlarıyla bir bütündür (Bir gelişim<br />
alanındaki değişim diğerlerini olumlu veya olumsuz<br />
yönde etkiler).<br />
6- Gelişimde bireysel farklılıklar bulunur. Bireylerin<br />
kalıtımsal yapıları (zekâ, cinsiyet) ve çevre ile olan<br />
yaşantıları (kültür, dil, sosyo-ekonomik düzey) farklı<br />
olduğu için gelişimde bireysel farklılıklar bulunur.<br />
7- Gelişimde kritik dönemler vardır. Bu gelişim<br />
dönemlerinde birey öğrenmeye ve gelişmeye daha<br />
duyarlıdır. Mesela; soyut düşünme becerisi ergenlik<br />
gelişiminde, zihin gelişiminde ise 6-12 yaş arası<br />
kritik dönem sayılabilir.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – <strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong>NE GİRİŞ<br />
1.3. <strong>GELİŞİM</strong>İ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />
1.3.1. Kalıtım: Bireylerin genler yoluyla anne ve<br />
babasından aldığı özelliklere kalıtım denir.<br />
Organizmadaki genetik materyalin (kalıtsal yapının)<br />
tamamına genom denir.<br />
Genler (yani kalıtımı belirleyen kromozom parçaları),<br />
başat (dominant/baskın) ve çekinik (resesif, silik)<br />
diye iki türlüdür.<br />
İnsandaki kromozom sayısı 23 çifttir. Cinsiyeti<br />
belirleyen kromozom’a Gonozom (1 çifttir:<br />
kadınlarda XX, erkeklerde XY), cinsiyetle ilgili<br />
olmayan genlere Otozom (22 çifttir) denir.<br />
Eşey hücrelerin (23 çift kromozomun) birleşmesi<br />
sonucu oluşan yapıya (döllenmiş yumurtaya) zigot<br />
denir.<br />
Anne ve babadan çocuğa kalıtım yolu ile geçen<br />
yapıya GENOTİP denir. Zekâ ve bedensel özellikler<br />
büyük oranda Genotiple belirlenir. Ayrıca bu<br />
özelliklere çevre faktörleri de etki yapar. FENOTİP<br />
ise bu genetik yapının dışarıdan gözlenebilen şeklidir<br />
(Saç rengi, kan grubu, cilt rengi vb.).<br />
Mutasyon; genler üzerindeki kalıcı değişikliklerdir.<br />
Genotiple ilgilidir. Kalıtımsaldır. Nesilden nesile<br />
aktarılır.<br />
Modifikasyon; genler üzerindeki geçici<br />
değişikliklerdir. Fenotiple ilgilidir. Çevreseldir.<br />
Genotipi hiçbir zaman etkileyemez. Mesela; denize<br />
girip yandıktan sonra bronzlaşırız. Bu bronzlaşma<br />
geçicidir. Çünkü bir süre sonra tenimiz beyazlaşır.<br />
Kalıtım şunlar üzerinde etkilidir:<br />
Hareket ve el becerilerinde<br />
Sözel ve sayısal yetenekte<br />
Müzik ve resim yeteneğinde<br />
Çeşitli güdü ve resim yeteneğimde<br />
Genel beden yapısı ve özelliklerinde<br />
Potansiyel bir güç olarak zekâda<br />
1.3.2. Çevre: Bireyin yaşadığı ortamdır. Çevre, insan<br />
davranışlarını etkileyip genetik olmayan bütün<br />
etmenleri içine alır. Çevre, kalıtımsal özelliklere<br />
gelişme imkânı verir ve sınırlandırır. Çevre etkenleri<br />
arasında iklim, doğa koşulları, fiziksel koşullar (hava<br />
kirliliği, çöpler, atık maddeler vb.), çeşitli hastalıklar,<br />
beslenme, kültür vb. etkileri sayabiliriz. Kişiliği ve<br />
özellikle kişilik bozuklarını anlamak için bireyin ilk<br />
yaşlardaki toplumsal çevresini bilmek gerekir. Çünkü<br />
toplumsal çevre çocuğun bedensel, duygusal, zihinsel<br />
ve sosyal gelişimini önemli ölçüde etkiler.<br />
- 3 -<br />
Çevre şunlar üzerinde etkilidir:<br />
Bazı fiziksel görünüm özelliklerinde<br />
Zekânın kullanım oranında<br />
Bazı kişilik ve karakter özelliklerinde görebiliriz.<br />
Çevreci görüşe göre; bireyin içinde bulunduğu<br />
ortamın niteliği onun gelişiminde önemli bir rol<br />
oynamaktadır. J. Locke, çocukların doğduğunda<br />
zihinlerinin boş bir levha olduğunu ileri sürerek bilgi,<br />
beceri ve değerlerin kazanılmasında yaşantıların<br />
önemli olduğunu belirtmiştir. Yani Locke, insanda iyi<br />
veya kötü, yararlı veya zararlı gördüğümüz şeyler<br />
eğitim yoluyla alınan şeylerdir der.<br />
Watson, çevrenin sonsuz gücüne inanmakta ve<br />
çocukların uygun ortamlar sağlandığında istenilen<br />
biçimde yetiştirilebileceğini savunmaktadır.<br />
J. J. Rousseau “Emilie” adlı romanında, çocuğun<br />
dünyaya saf, temiz ve iyi olarak geldiğini, daha sonra<br />
çocuğun toplumla ilişkileri sonunda bu saf, temiz ve<br />
iyi halinin bozulduğunu ileri sürerek gelişimde<br />
çevrenin etkili olduğunu savunmuştur.<br />
Uyarı: Kalıtım gelişime ilişkin sınırları<br />
belirlerken, çevre bu sınırlar içinde nerede<br />
durulacağını belirlemektedir.<br />
1.3.3. Kritik dönem: Kritik dönem, organizmanın<br />
çevrenin etkilerine daha duyarlı (açık) oldukları<br />
dönemlerdir. Öğrenmede belli uyarıcıların en güçlü<br />
etkiye sahip olduğu bazı dönemler vardır. Bireyler bu<br />
dönemlerde bazı öğrenmelere karşı daha duyarlıdır<br />
ve diğer dönemlere göre daha hızlı öğrenirler.<br />
Mesela; “Ağaç yaş iken eğilir.” , “Demir tavında<br />
dövülür.” atasözleri kritik dönemi iyi ifade eder.<br />
Kritik dönemlerde kazanılamayan yaşantılar ilerleyen<br />
dönemlerde zor kazanılır. Mesela; bireyin okumayazmayı<br />
öğrenmesindeki kritik dönem 6 yaş<br />
civarıdır. Bu nedenle 40 yaşındaki okuma-yazmayı<br />
ilk kez öğrenmeye çalışan bir yetişkine göre okumayazmayı<br />
daha çabuk öğrenir.<br />
1.3.4. Tarihsel Zaman: Yeniliklerin ve değişimlerin<br />
oluşturduğu zaman bölümünü ifade eder. Gelişimde<br />
belli olayların belli zaman bölümlerinde ağırlıkla<br />
önemli olduğu bilinmektedir. Bir olay daha önceki<br />
veya sonraki zaman bölümlerinde aynı etkiyi ortaya<br />
koymaz.<br />
Örnek: 1999 İzmit depreminden sonra çocukların<br />
depremle ilgili oyunları tercih ettiği görülmüştür.<br />
Amerikanın Irak’a girmesi ile birlikte çocukların<br />
oynadıkları oyunlarda savaş oyunlarına ağırlık<br />
vermeleri.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – <strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong>NE GİRİŞ<br />
1.4. <strong>GELİŞİM</strong> GÖREVLERİ (ÖDEVLERİ)<br />
Havighurst, bireylerin gelişiminin dönemler halinde<br />
gerçekleştiği ve her dönemin kazanılması gereken<br />
özelliklerinin bulunduğunu belirtmiştir. Her dönemin<br />
gerektirdiği gelişim görevleri kazanılmazsa bir<br />
sonraki dönemde kazandırılması zor olur. Gelişim<br />
görevlerini etkileyen etmenler: büyüme, olgunlaşma,<br />
çevre, çevre (toplumsal) beklenti ve bireysel beklenti<br />
Bebeklik dönemi gelişim görevleri (0-2 yaş)<br />
Fiziksel gelişimin en hızlı olduğu 2. dönemdir.<br />
Nefes almayı ve emmeyi öğrenme<br />
Fiziksel çevredeki değişikliklere uyum sağlama<br />
Dışkı kontrolünü gerçekleştirme (tuvalet eğitimi)<br />
Refleksif davranışlar ağırlıkla görülür.<br />
Belirli zamanlarda uyanık kalmayı ve uyumayı<br />
gösterme<br />
Dönemin sonlarına doğru konuşmayı, yürümeyi<br />
ve katı yiyecek yemeyi öğrenme<br />
İlk çocukluk dönemi gelişim görevleri (2-6/7 yaş)<br />
(Okul Öncesi, Oyun Dönemi)<br />
Fiziksel gelişim yavaşlar.<br />
Konuşmayı ve yürümeyi öğrenme<br />
El-göz uyumunu sağlamaya başlaması (kaba<br />
motor becerileri kazanmaya başlama)<br />
Kendi öz bakım becerilerini (yemek yeme,<br />
giyinme vb.) yerine getirebilme<br />
Cinsiyet farklılıklarını öğrenme ve ilk cinsel<br />
kimliğini kazanmaya başlama (Cinsiyet gelişimi<br />
başlar.)<br />
Toplumsal kurallara dair doğru ve yanlış<br />
davranışı ayırt etmeye ve toplumsal rolleri<br />
öğrenmeye başlama (Sosyalleşme başlar.)<br />
Değişik yaş gruplarıyla iletişim kurmayı<br />
öğrenme, duygularını fark etmeye başlama<br />
Okumaya-yazmaya hazır hale gelme.<br />
Son çocukluk dönemi gelişim görevleri (7-11 yaş)<br />
(İkinci Çocukluk, Okul Dönemi)<br />
Fiziksel gelişimin en ağır olduğu dönemdir.<br />
Kendine karşı olumlu, yararlı tutumlar oluşturma<br />
Okuma, yazma ve hesaplama ile ilgili 3 temel<br />
beceriyi geliştirme ve zaman kavramlarını tanıma<br />
Yaşıtlarıyla gruplar oluşturabilme, kişiler arası<br />
ilişkilerini geliştirme (Sosyalleşme yoğunlaşır.)<br />
Cinsiyetine uygun rolleri benimseme ve onlarla<br />
özdeşleşme<br />
Davranışlarının sorumluluğunu alabilme<br />
Kendi başına kararlar alabilme ve kişisel<br />
bağımsızlığını kazanmaya başlama<br />
Vicdan ve değerler sistemi geliştirmeye başlama<br />
Somut düşünmeyi öğrenme<br />
Solunum sistemi ve ciğerler gelişir.<br />
- 4 -<br />
Ergenlik dönemi gelişim görevleri (11/12-18 yaş)<br />
Bedensel özelliklerini kabul etme, bedensel ve<br />
fiziki değişiklikleri yaşama ve yeni bedensel<br />
özellikleri ile barışık olma<br />
Aile içerisinde duygusal bağımsızlığını kazanma<br />
ve farklı olma<br />
Her iki cins yaşıtlarıyla (akranlarıyla) olgun<br />
ilişkiler kurabilme<br />
Bir yetişkin kadın veya erkek sosyal rolünü<br />
edinme (cinsel kimlik kazanılması)<br />
Evlilik ve aile hayatına ilişkin düşünce planında<br />
hazırlanma<br />
Bir mesleğe doğru yönelme ve hazırlanma<br />
Toplumsal görevlerini yerine getirebilme ve<br />
toplumsal sorumluluklar alabilme<br />
Kişisel değerlerine göre bir değerler ve ahlak<br />
sistemi oluşturma (yaşama felsefesi oluşturma)<br />
Birincil ve ikincil cinsiyet özellikleri kazanma<br />
Androjen kimlik görülür. (Androjen kimlik:<br />
Cinsiyetiyle zıt rolleri benimseme/uygulama. Bir<br />
kadının araba tamircisi olması gibi)<br />
Genç yetişkinlik dönemi gelişim görevleri (18-30/35)<br />
Bir işe başlama<br />
Eş seçme<br />
Eşiyle beraber uyumlu yaşamayı öğrenme (yani<br />
aile kurma)<br />
Arkadaş ve sosyal gruplara katılma<br />
Vatandaşlık sorumluluklarını üstlenme<br />
Ev yönetimini ve çocuk sorumluluğunu<br />
üstlenebilme<br />
Orta yetişkinlik dönemi gelişim görevleri (35-65)<br />
Fizyolojik değişmeye ve yaşlanmaya uyum<br />
sağlama<br />
Toplumsal sorumlulukların artmasının kabulü<br />
Eşiyle bütünleşmiş bir kişi olarak hayatına devam<br />
etme<br />
Hayat standartlarını ve gelir artırıcı ekonomik<br />
şartları devam ettirme<br />
Serbest zamanların değerlendirilmesi<br />
Çocuklar ve yaşlı kuşaklarla ilişkilerin<br />
sürdürülmesi ve onlara yardım ve rehberlik etme<br />
Sivil toplum örgütlerine katılma ve çalışmalarda<br />
bulunma<br />
İleri yetişkinlik dönemi gelişim görevleri (yaşlılık)<br />
Azalmış olan bilişsel ve fiziki gücü anlama ve<br />
kabullenme<br />
Emekliliğe ve azalan gelire uyum sağlama<br />
Aile içindeki kayıpları (evlenme, ölüm)<br />
kabullenme<br />
Kendi yaşamına uygun toplumsal rolleri<br />
kabullenme ve uygulama<br />
Kendisinin rahat edebileceği fiziki ve sosyal<br />
ortamları düzenleme
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> II. ÜNİTE – FİZİKSEL VE PSİKOMOTOR <strong>GELİŞİM</strong><br />
2. ÜNİTE – FİZİKSEL VE MOTOR <strong>GELİŞİM</strong><br />
Fiziksel (Bedensel) gelişim; çocuğun boy ve<br />
kilosunun artışı ile birlikte vücut sistemlerinin gelişip<br />
olgunlaşma sürecidir. Fiziksel gelişim döllenmeden<br />
başlar ve ergenliğin sonuna kadar devam eder.<br />
Fiziksel değişim ise yaşam boyu devam eder.<br />
Psikomotor (devinimsel) gelişim ise; gelişim<br />
sürecinde vücut hareketlerinin kontrol edilebilmesini<br />
ve bu hareketlerde pratikleşmeyi ifade eder. Çocuğun<br />
kol ve bacaklarıyla tüm organlarını kullanmada güç,<br />
hız ve uygunluk sağlamasına ve bedenini denetim<br />
altına almada becerikli duruma gelmesine denir.<br />
Psikomotor gelişim büyük oranda fiziksel gelişime<br />
bağlıdır. Kişinin psikomotor gelişimi onun çevreyi<br />
tanımasında, çevreye uyum sağlamasında ve çevreyi<br />
yönetmesinde önemli rol oynar.<br />
1. Doğum öncesi dönem<br />
Döllenmeden doğuma kadar olan bir dönemdir.<br />
Fiziksel gelişimin en hızlı olduğu dönemdir.<br />
Bu dönem 3’e ayırılır.<br />
a) Ovum (Dölüt) Evresi (İlk 2 hafta)<br />
b) Embriyo Evresi (3 -9 hafta aralıkları)<br />
c) Fetüs Evresi (3. aydan doğuma kadar)<br />
Embriyo aşamasında insan şeklini almaya başlar.<br />
Çevre etkisine en açık olduğu dönemdir. Çocuğun<br />
cinsiyetini baba belirler. Çocuğun çevresindekileri<br />
algılaması (işitme) Fetüs dönemiyle başlar.<br />
2. Doğum sonrası dönemler<br />
a) 0-2 yaş (Bebeklik) dönemi: Doğum sonrası<br />
bedensel gelişimin en hızlı olduğu dönemdir.<br />
Doğduğunda bebeğin boyu yetişkinlikteki boyunun<br />
%30’u kadardır. Boy ve ağırlık hızla gelişir. 1<br />
yaşında doğumdan sonraki boyunun yarısı kadar daha<br />
gelişir. Erkekler kız çocuklarına göre daha hızlı<br />
gelişir. Bu dönemde önce bebeğin boyun ve baş<br />
kasları büyür. Ayrıca bebeğin büyük kasları küçük<br />
kaslarından önce gelişir (genelden özele ilkesi).<br />
Bebek için en önemli ve en gelişmiş duyusu işitme<br />
duyusudur.<br />
İki yaşında özellikle psikomotor ve sinir sisteminde<br />
hızlı gelişme olur. Psikomotor gelişiminde iki hareket<br />
göze çarpar; refleksif hareketler (ilk 6 ay) ve<br />
denetimsiz genel vücut hareketleri. İlk altı ay<br />
refleksif hareketlerin olduğu dönemdir. Bu<br />
reflekslerin büyük çoğunluğu ilkel reflekslerdir.<br />
Refleksler ilkel ve hayatta kalma (varolma)<br />
refleksleri diye ikiye ayrılır.<br />
- 5 -<br />
b) 2-6 (İlk çocukluk/Okul öncesi) yaş dönemi:<br />
Fiziksel gelişim hızı bir önceki döneme göre<br />
yavaşlamıştır. 4 yaşındaki çocuğun boyu doğumdaki<br />
boyunun yaklaşık dört katıdır. 6 yaşında çocuğun<br />
ağırlığı doğumdaki ağırlığının yaklaşık yedi katına<br />
çıkar.<br />
Kaba motor hareketler gelişir. El-göz uyumları<br />
yetersizdir, fakat koordinasyon süreci başlar. Büyük<br />
kaslarını küçük kaslarına göre daha iyi<br />
kullanmaktadırlar (Mesela; ayakkabısını giyebilir<br />
ancak bağcıklarını bağlamakta zorlanabilir.). Yani<br />
küçük kas becerilerinde acemilikler gözlenir. Kızların<br />
ince motor kaslarının gelişimi erkelerden daha<br />
ileridir. Uzun süre aynı yerde oturamazlar, koşmak,<br />
atlamak ve tırmanmak isterler.<br />
c) 6-11/12 (İlköğretim/Okul) yaş dönemi: Fiziksel<br />
gelişim hızı yavaşlamaya devam eder. Dokuz yaşına<br />
kadar erkeklerin bedeni kızlardan daha büyükken<br />
10/11 yaşlardan sonra kızların bedeni erkeklere göre<br />
daha iri ve gelişmiş olur. Kızlar 11, erkekler 12<br />
yaşlarında ergenliğe girerler ve fizyolojik ve<br />
hormonal değişiklikler görülür. El-göz uyumu<br />
sağlanır. Küçük kaslar gelişerek küçük kas becerileri<br />
gelişir.<br />
d) 11/12-18 (Ergenlik) yaş dönemi: Ergenliğin<br />
başında erinlik dönemi yaşanır. Kızlar 11, erkekler 12<br />
yaşlarında ergenliğe girerler.<br />
Bu dönemde fiziksel gelişim hızı tekrar artmıştır. Kas<br />
ve iskelet gelişimi aniden hızlanır (Büyüme atılımı).<br />
Bu hızlı fiziksel gelişim ve vücut organlarının aynı<br />
oranda büyümemesi vücut koordinasyonunu<br />
zorlaştırır ve sakarlık, acemilik gibi davranışların<br />
ortaya çıkmasına sebep olur.<br />
Cinsiyet salgı bezleri aktif hale gelerek cinsiyet<br />
hormonu (östrojen, testosteron) üretilmeye başlanır.<br />
Böylece birincil ve ikincil cinsiyet özellikleri ortaya<br />
çıkar. Birincil cinsiyet özellikleri doğrudan doğruya<br />
üreme sistemiyle ilgili özellikleridir. Üreme organları<br />
gelişir ve üreme fonksiyonları oluşur. İkincil cinsiyet<br />
özellikleri dolaylı üreme sistemiyle ilgili olan<br />
özelliklerdir. Kızlarda östrojen, erkeklerde<br />
testosteron hormonun salgılanmasıyla ilk kez ikincil<br />
cinsiyet özellikleri kazanılır. Her iki cinste de vücutta<br />
tüylenme, kıllanma, erkeklerde ses kalınlaşması,<br />
gırtlak oluşumu ve kasların gelişimi, kızlarda kalça<br />
ve göğüs gelişimi ikincil cinsiyet özelliklerinin<br />
gelişmesidir. İkincil cinsiyet özelliklerinin geç<br />
çıkması, bilişsel gelişimi olumsuz yönde etkiler.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> II. ÜNİTE – FİZİKSEL VE PSİKOMOTOR <strong>GELİŞİM</strong><br />
Erken olgunlaşan erkekler; kendilerine daha güvenli<br />
olurlar ve daha dışa dönüktürler. Toplumsal kurallara<br />
ve kültürel değerlere daha kolay uyum sağlarlar.<br />
Erken olgunlaşan kızlar ise; daha güvensiz olurlar ve<br />
içe dönüktürler. Geç olgunlaşan kız çocukları daha<br />
güvenli ve dışa dönüktürler.<br />
Bu dönemde beslenme ve yemek bozuklukları<br />
ortaya çıkabilir. Bunlar obezite (aşırı yemeye bağlı<br />
aşırı kiloluk hali), anorexia nevroza (psikolojik<br />
kökenlidir. Zayıflamayı takıntı haline getiren bireyin<br />
ağır ve aşırı perhiz yapması sonucu aşırı zayıflaması<br />
halidir. Halk arasında sıfır beden manken hastalığı<br />
olarak bilinir.), bulimia nevroza (psikolojik<br />
kökenlidir. Aşrı yeme alışkanlığı ile kendini belli<br />
eder. Birey bedeninin ağırlığını kontrol etmekle aşırı<br />
uğraşır, bu nedenle birey kilo almamak için uygunsuz<br />
davranışlar gösterir: kusar, aşırı derecede egzersiz<br />
yapar, aç kalırlar, laksatif diüretik ilaçları kullanırlar)<br />
Ergenlik döneminde gerçekleşen bazı davranış ve<br />
tutumlar şunlardır:<br />
Akranlarıyla arkadaşlık, bağımlılık ve<br />
gruplaşmanın yoğun olarak görülmesi<br />
Aileden bağımsızlaşma çabaları ve yalnız kalma<br />
isteği<br />
Sinirlilik, huzursuzluk, mutluluk, çabuk küsme<br />
gibi sık görülen, sürekli ve ani değişen duygular<br />
Cinsel merak ve fonksiyon<br />
Benmerkezci düşünme (Herkes beni izliyor<br />
düşüncesi, hayali izleyiciler düşüncesi)<br />
Kendi hayat ve ahlak felsefesini geliştirme<br />
Fiziksel biçimiyle sürekli ilgilenme ve ayna da<br />
sık sık kendini inceleme.<br />
Soyut düşünme, eleştirme ve kendine ait kavram<br />
oluşturma<br />
Dini, mistik ve siyasi konularla ilgilenme<br />
Meslek seçimine yönelme ve bununla ilgili<br />
endişeler taşıma<br />
Ekonomik gelir elde etme çabalarının görülmesi<br />
Giysi ve eşyaların seçiminde titizlik (marka<br />
merakı)<br />
Olumlu bir kimlik kazanma (Benlik kavramı)<br />
Sanat, spor ve kültür etkinlilerine yönelme<br />
Hızlı bedensel büyümeden kaynaklı sakarlık ve<br />
acemiliklerin görülmesi<br />
Yetişkin sosyal statüsüne erişme isteği<br />
Uyarı: Cinsel gelişim zihinsel gelişiminin tam<br />
karşıtı bir gelişme gösterir.<br />
- 6 -
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />
3. ÜNİTE - BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />
Bilişsel gelişim, bireyin çevresindeki dünyayı anlama<br />
ve öğrenmesini sağlayan, aktif zihinsel<br />
faaliyetlerdeki gelişimdir.<br />
3.1. PİAGET’İN BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong> KURAMI<br />
Piaget, bilişsel gelişimi biyolojik ilkelerle<br />
açıklamıştır. Bireyi bilgi kazanma sürecinde aktif<br />
olarak kabul etmiştir.<br />
Piaget önce zekâyı tanımakla işe başlaşmış ve daha<br />
sonra bilişsel gelişme kuramını geliştirmiştir. Piaget<br />
zekâyı, çevreye uyum sağlayabilme yeteneği olarak<br />
tanımlamıştır.<br />
3.1.1. BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong>İ ETKİLEYEN<br />
FAKTÖRLER<br />
1-) Olgunlaşma: Bilişsel gelişim beyin ve sinir<br />
sisteminin olgunlaşmasına paralel olarak gelişir.<br />
Mesela; yeni doğan bir çocuk sadece refleksleri ile<br />
tepki verirken beyin ve sinir sistemi olgunlaştıkça<br />
reflekslerin yerini bilinçli tepkiler alır.<br />
2-) Yaşantı (Deneyim): Zihin gelişimi kişinin<br />
geçirdiği yaşantı zenginliği ile ilişkilidir. Yaşantı<br />
zenginliği ne kadar çoksa (daha çok özümseme ve<br />
uyumsama yapacağı için), zihinsel gelişim o oranda<br />
daha iyi olur.<br />
3-) Sosyal etkileşim/geçiş (Toplumsal aktarma):<br />
Çocuğun aileden, arkadaşlarından, öğretmeninden,<br />
TV’den kısacası bulunduğu tüm çevreden edindiği<br />
verilerdir.<br />
4-) Dengeleme: Yukarıdaki üç etmeni bir araya<br />
getirerek zihinsel yapıyı inşa etmektir. Çocuk için<br />
yeni gelen her bilgi dengeyi bozarak zihinde gerilim<br />
oluşturur. Özümleme ve uyumsama süreçlerinin<br />
birbirleriyle etkileşimi sonucu bu denge yeniden<br />
sağlanarak öğrenme gerçekleşir. Zihin tüm hayatı<br />
boyunca bu dengeyi sağlama eğilimindedir.<br />
5-) Örgütleme: Zihindeki düşünce ve bilgileri<br />
parçacıklarını sistematik ve tutarlı hale getirmek için<br />
birleştirme/ilişkilendirme eğilimidir.<br />
Birey birbirinden bağımsız olarak öğrendiği bilgileri,<br />
birbirleriyle ilişkilendirip yeni bir bilgiye ulaşır.<br />
Burada eski ile yeni bilgiler arasında bir ilişki<br />
kurularak birleştirme yapılır. Mesela; küçük bir<br />
çocuk önceleri sadece araba şemasına sahipken,<br />
deneyimleri sonrasında kamyon, otobüs, tren, traktör,<br />
dozer, tır, uçak gördükçe bunları kendi içinde<br />
gruplara ayırarak organize eder; iş araçları (dozer,<br />
traktör), yük taşıtları (kamyon, tır), toplu taşıma<br />
araçları (otobüs, uçak, tren) gibi çeşitli gruplara<br />
ayırır.<br />
- 7 -<br />
3.1.2. PİAGET’İN BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong>İNDE<br />
TEMEL KAVRAMLAR<br />
1-) Zekâ: Çevreye uyum sağlayabilme yeteneğidir.<br />
2-) Şema: Çevreyle etkileşim sonucu oluşan, yeni<br />
gelen bilgilerin yerleştirileceği bir zihinsel çerçeve<br />
veya kalıptır. Bu şemalar örgütlenmiş davranış ve<br />
düşünce kalıplarıdır. İnsanların sahip oldukları ilk<br />
şemalar emme ve yakalama refleksleridir. Bu<br />
şemaları insan doğuştan getirir. Çeşitli yaşantıları<br />
sonucunda insanlar yeni şemalar edinir ve bu durum<br />
insanın tüm hayatı boyunca devam eder.<br />
3-) Uyum sağlama (Adaptasyon): Bireyin<br />
çevresiyle etkileşerek, çevresine ve çevresindeki<br />
değişikliklere uyum sağlamasıdır. Bu iki türlü<br />
gerçekleşir: Özümleme ve uyumsama<br />
Özümleme (asimilasyon): Bireyin yeni karşılaştığı<br />
durumları önceden var olan şemaların içerisine<br />
yerleştirmesi ve açıklamasıdır. Birey yeni karşılaştığı<br />
bu durumları daha önceki benzer şemalara<br />
yerleştirerek bir genelleme yaparak açıklamaya<br />
çalışır. Yani özümseme şema içinde bir değişikliğe<br />
neden olmaz. Bu nedenle şemanın ürettiği şemaya ait<br />
davranış ve düşüncede değişiklik de olmaz. Mesela;<br />
hayatında ilk kez leopar gören bir çocuk daha önce<br />
edindiği kedi şemasına leoparı yerleştirerek, leoparı<br />
kedi olarak tanımlayacaktır ve köpeklere yaptıklarını<br />
(sevme, dokuma gibi) yapmaya çalışacaktır.<br />
Günlük yaşantımızda ilk kez karşılaştığımız şeyleri,<br />
bilinen şeylere benzeterek açıklama davranışımız bu<br />
özümseme davranışına örnektir. Mesela; kedinin dört<br />
ayaklı bir hayvan olduğunu bilen yani kedi ile ilgili<br />
bir şemaya sahip olan bir çocuk, ilk defa gördüğü<br />
bütün dört ayaklı hayvanlara (köpek, at, aslan,<br />
leopar) kedi der (genelleme), yani özümler.<br />
Uyumsama (Akodomasyon/yerleştirme): Mevcut<br />
şemayı yeni durumlara göre yeniden biçimlendirme<br />
süreci veya yeni şemaların oluşturulması sürecidir.<br />
Uyumsama da yeni şemalar oluşturulur veya daha<br />
önceki şemaların kapsamı ve nitelikleri değiştirilir.<br />
Uyumsama, karşılaşılan bir durumda eski şema işe<br />
yaramadığında ortaya çıkmaktadır ve böylece yeni<br />
şemalar zorunlu olarak oluşturulmaktadır. Mesela;<br />
köpeklere kedilere davrandığı gibi davranan çocuk,<br />
köpeğe yemesi için süt verir, ancak onun havladığını,<br />
kemik yediğini görünce (ayırt etme) köpeği kedi<br />
şemasından çıkarır, ayrı bir köpek şeması oluşturur.<br />
Uyarı: Özümseme bir nevi genelleme iken<br />
Uyumsama ayırt etmedir. Mesela; zebrayı çizgili<br />
eşek olarak algılamak özümseme (bir nevi<br />
genelleme), iken zebra ile eşek arasındaki<br />
farklılıkları fark edip ayrı bir şema kurmak<br />
uyumsama (bir nevi ayırt etme)
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />
4-) Dengeleme: Birey, karşılaştığı yeni bir durum<br />
dengesini bozduğunda özümseme veya uyumsama<br />
yaparak yeni duruma uyum sağlayıp tekrar dengesini<br />
bulur. Eğer özümseme ve uyumsama ile bu yeni<br />
durum açıklanamıyorsa yok sayma (görmezden<br />
gelme) ile denge durumu sağlanır. Yok sayma yolu<br />
ile karşılaşılan bu yeni uyarıcı hiç yokmuş, onunla<br />
karşılaşılmamış gibi davranılır.<br />
Birey yeni karşılaştığı bir bilgi veya deneyimle,<br />
kendisinde önceden var olan bilgi ve deneyimleri<br />
arasında ilişki kurarak denge durumuna ulaşır. (yani<br />
öğrenir.) Çocuk için yeni olan her şey dengeyi bozar,<br />
özümseme ve uyumsama ile denge yeniden sağlanır.<br />
3.1.3. PİAGET’E GÖRE BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong><br />
DÖNEMLERİ<br />
1. Duyusal Hareket (Motor) dönemi (0–2/3 yaş)<br />
- Refleksler, bu dönemin temel özelliğidir.<br />
- 6. ve 8. aylarda refleksli davranışlardan amaçlı<br />
davranışlara geçer.<br />
- 9-10. aylarda nesnelerin sürekliliği (kalıcılığı)<br />
ilkesi kazanır. Nesnelerin kalıcılığı; bebeğin<br />
kendi görüş alanının dışında kalsa dahi nesnelerin<br />
var olduğunu bilmesidir. Bu ilkenin kazanılması<br />
bebeğin belleği kullanmaya başladığını gösterir.<br />
- Ses Bulaşması: Bir bebek ağlarsa, diğer<br />
bebeklerin de ağlamaya başlamasıdır.<br />
- Doğadan Ayrışma: Kendini dış dünyadan ve<br />
nesnelerden ayırt eder.<br />
- Ayrılık kaygısı yaşanır. (Anneden ayrılma<br />
korkusu)<br />
- Temel öğrenmesi yaparak-yaşayarak öğrenme,<br />
problem çözme yöntemi deneme-yanılmadır.<br />
- Devresel (döngüsel) tepkiler ortaya çıkar.<br />
Devresel tepki; bebeğin belli türdeki davranışları<br />
ısrarlı bir şekilde tekrarlamasıdır. Devresel<br />
tepkiyle çocuk önceden rastlantı sonucu bulduğu<br />
ve zevk aldığı hareketleri artık “Bilinçli” olarak<br />
yapmaya başlar. Yani rastlantı sonucu bulduğu,<br />
zevk aldığı ve başardığı hareketi bilerek sürekli<br />
olarak yapar. Mesela; ebru sekiz aylıkken rastlı<br />
sonucu müzik kutusunun ipini çekmeyi<br />
keşfetmiştir. Ebru sekiz buçuk aylık olduğunda<br />
müzik kutusunun ipini artık isteyerek çekmekte<br />
ve bundan çok hoşlanmaktadır (2004-KPSS).<br />
- Devresel tepkiler daha sonra tekrarlana tekrarlana<br />
alışkanlıkları oluştururlar.<br />
- Model alma ve taklit etme kökenli davranışlar<br />
ortaya çıkar.<br />
- Çocuk, başlangıçta sadece görebildiklerini taklit<br />
eder. İlerleyen zamanlarda görmüş olduğu bir<br />
olayı, olay kalktıktan sonra tekrarlaması<br />
ertelenmiş taklittir. Mesela; iki yaşındaki bir<br />
kız çocuğunun, annesi odada yokken oyuncak<br />
bebeğine yemek yedirmesi, ağzını silmesi.<br />
- 8 -<br />
2. İşlem öncesi dönem (2/3–7 yaş):<br />
a) Sembolik dönem (2/4 yaş):<br />
- Bu dönemin en önemli özelliği sembolik<br />
fonksiyonların ortaya çıkmasıdır. Çocuklar<br />
nesneler ortada yokken onu temsil eden bir<br />
sözcük, sembol veya varlığı zihinsel olarak ifade<br />
edebilirler. Bu nedenle dil gelişimi çok hızlıdır.<br />
- Sembolik fonksiyonların ortaya çıkmasıyla<br />
sembolik zekâ, düşünme ve oyun gelişimi<br />
başlar. Sembolik zekâ ve düşünme de bir nesneye<br />
sembolmüş gibi anlamlar yükler ve canlandırma<br />
yapar. Mesela; TV kumandasına çok meraklı bir<br />
çocuğun eline geçtiği terliğe kumanda gibi<br />
anlamlar yüklemesi.<br />
- Sembolik oyun: Mesela; çocuk çubuklardan<br />
gemi yapıp su birikintilerinde onları yüzdürürler<br />
ve o gemilerin kaptanı olurlar.<br />
b) Sezgisel dönem (4–7 yaş):<br />
- Benmerkezci (Egosantrik düşünce) anlayış:<br />
Dünyayı başkaları açısından göremezler.<br />
Çevresindekilerin kendilerindekinden daha farklı<br />
bakış açılarına sahip olacağını anlamazlar. Kendi<br />
gördüğü ve düşündüğü şeyleri herkesin<br />
gördüğünü ve düşündüğünü zannederler.<br />
Dünyanın merkezi kendisidir. Her şeyin, herkesin<br />
her zaman kendilerini izlediğini düşünürler. Anne<br />
ona bakmak, güneş onu ısıtmak için vardır.<br />
Mesela; çocukların telefonda konuşurken<br />
elindeki bebeğin rengini soran babasına<br />
“Görmüyor musun? Kırmızı” diye cevap vermesi<br />
- Paralel oyun: Benmerkezciliğin bir devamı<br />
olarak aynı anda, diğer çocuklarla bir arada<br />
olmalarına rağmen, diğerlerinin oyunlarına<br />
dikkat etmeden birbirlerinden bağımsız olarak<br />
her çocuğun kendi oyununu oynamasıdır.<br />
- Monolog: Benmerkezcilikten dolayı, çocuğun<br />
karşısındakini dinlemeden, onun kendisini<br />
dinlediğini varsayarak konuşmasıdır. Mesela;<br />
Leyla annesine resim yapmak istediğini söyler.<br />
Annesi boyaları ve kâğıdı masaya bırakır. Leyla<br />
masaya oturur. Bir çiçek resmi çizerken yanında<br />
annesi olmadığı hâlde, “Bir çiçek, çiçek<br />
çizeceğim, çiçek yapacağım.” der. Leyla’nın<br />
resim çizerken yaptığı konuşmalar (2009-KPSS).<br />
- Kollektif Monolog: Benmerkezcilikten dolayı,<br />
çocuklar yanındaki arkadaşları kendilerini<br />
dinlemese dahi hep birlikte toplu konuşmalarıdır.<br />
- Animizm (canlıcılık): Canlı ve cansız nesneler<br />
arasında ayırım yapamama durumudur. Çocuk<br />
cansız nesnelere canlılık özellikleri yükler.<br />
Mesela; Beş yaşındaki Ayşe, oyuncak bebeğiyle<br />
oynarken bebeğin kolunu kırmış ve ondan<br />
defalarca özür dilemiştir (2006-KPSS). Oyuncak<br />
bebeklere yemek yedirmek, radyo üşümesin diye<br />
üzerinin çarşafla örtülmesi.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />
- Kişilerin Sürekliliğini Kazanmıştır: Çocuk,<br />
annesinin elbiselerini giyen bir kadının, kendi<br />
annesi olmadığını anlar. Babasının arabasındaki<br />
başka bir adamın babası olmadığını anlar.<br />
- Sezgilerine dayalı olarak mantık yürütmeye ve<br />
problem çözmeye başlar. İlk akıl yürütmelerin<br />
başladığı dönemdir.<br />
- Özelden özele akıl yürütme vardır: Olayları<br />
sadece geçirdiği yaşantılara bağlı olarak tek<br />
yönlü düşünmesidir. Mesela; Mert ile Doğa<br />
oynarken Mert'in babası Doğa'ya kaç yaşında<br />
olduğunu sorar. Doğa 6 yaşında olduğunu söyler.<br />
Mert "Ben de 5 yaşındayım." der. Doğa'nın<br />
teyzesi "Mert 5, Doğa da 5 yaşında" der. Bunun<br />
üzerine Doğa teyzesine "Ben 6 yaşındayım, bir<br />
kere benim doğum günüm olurken sen evde<br />
yoktun." diyerek karşı çıkar. Doğa'nın, yaşını<br />
doğum gününde evde bulunmadığı için<br />
teyzesinin bilemeyeceğini düşünmesi özelden<br />
özele akıl yürütmedir (2010-KPSS). Okulda “B”<br />
harfinin okunuşunu “Bı” diye öğrenen bir çocuk,<br />
amcasının “Be” harfiyle başlayan üç isim say<br />
demesi üzerine cevap veremez. Amcası Bebek<br />
diye örnek verir. Çocuk olmaz ki. “Bı” ile<br />
başlayan demeliydin. Biz öyle öğrendik demesi.<br />
(2009-KPSS) Her sabah ağabeyi kahvaltı yapan<br />
Hakan, ağabeyi ile kahvaltı yapmadığı bir sabah<br />
“Bugün sabah olmadı.” demesi.<br />
- Odaklanma (merkezleme): Çocuğun dikkatini<br />
bir olay ya da nesne ile ilgili özelliklerden<br />
yalnızca birisine verebilmesidir. Mesela; bir<br />
çocuğun annesinin bir anne olduğunu bilmekle<br />
beraber onun aynı zamanda bir eş, bir teyze, bir<br />
öğretmen olabileceğini anlayamaması.<br />
Geçmiş durumları dikkate almadan şimdiki<br />
durum üzerinde odaklaşmada odaklanmadır.<br />
Mesela; beş yaşındaki Ayşe ailesiyle çıktıkları<br />
tatilde farklı yöreleri görme fırsatı bulmuştur.<br />
Anaokuluna başladığında, ilk derste öğretmeni<br />
“Tatilde nerelere gittiniz?” diye sormuştur. Ayşe<br />
söz almış, tatilde uğradıkları en son iki kasabanın<br />
ismini hatırlayabilmiş, ama daha önce gördükleri<br />
yerlerin ismini hatırlamakta zorlanmıştır.<br />
Uyarı: Odaklanma somut işlemler döneminde<br />
yerini odaktan uzaklaşmaya bırakacaktır.<br />
- Tek özelliğe göre sınıflama yapılır: Nesneleri<br />
tek özelliğe göre sıralayabilir ve sınıflandırabilir.<br />
Mesela; sarı, kırmızı, yeşil, mavi renklerle boyalı<br />
olan küçük, büyük ve orta büyüklükteki kare<br />
üçgen ve daire şeklindeki tahta parçalarını, ya<br />
sadece renklere göre ya sadece büyüklüklerine<br />
göre ya da sadece şekline göre sınıflayacaktır.<br />
Yani çocuk Orta boy kırmızı daireler ile Büyük<br />
yeşil üçgenler diye çok özelliğe dayanarak bir<br />
sınıflama/gruplama yapamaz.<br />
- 9 -<br />
- Soru sorma: İlgi ve merak geliştiği için çocuk<br />
sürekli olarak sorular sormaya başlar.<br />
- Yapaycılık: Doğal nesneleri, olayları birisinin<br />
yarattığını veya buna birisinin neden olduğunu<br />
düşünmesidir. Mesela; çocuğun, güneşi birisinin<br />
kibrit yakarak oluşturduğunu (buna bağlı olarak<br />
Güneş’in geceleyin ateşi söndürüldüğünü sabah<br />
ise yakıldığını) düşünmesi, birisinin muslukları<br />
kapatmadığı için sellerin oluştuğunu düşünmesi.<br />
- Korunum ilkesi kazanılmamıştır: Şekilsel<br />
değişme olduğu zaman kütlenin de değiştiğini<br />
zanneder.<br />
- İşlemleri tersine çeviremezler: A=B’dir, fakat<br />
B=A değildir. Bir çocuk okula giderken izlediği<br />
yoldan evine geri dönememesi. 1’den 10’a kadar<br />
sayabilen çocuğun 10’dan 1’e kadar da<br />
sayamaması.<br />
- Büyüsel (Sihirli, Majik) Düşünme: Gerçek ile<br />
hayal olanı ayıramazlar. Mesela; Noel Baba’yı,<br />
Şirinler’i gerçek olarak kabul ederler. Taşların<br />
yaşadığına, ağaçların düşündüğüne inanırlar.<br />
- Yanlış Bağdaştırma: Birbiriyle her koşulda<br />
ilişkisi olmayan durumlar arasında bağ kurarak<br />
hatalı akıl yürütme işlemine denir. Mesela; en<br />
son hastaneye yatırıldığında eve bir bebekle<br />
dönen annenin tekrar hastaneye yatırıldığında eve<br />
yeni bir bebekle döneceğini çocuğun düşünmesi<br />
- Ahlaki bağımlılık: Çocuk dıştan gelen (annebaba)<br />
yasa ve kurallara göre davranır.<br />
3. Somut işlemler dönemi (7–11 yaş)<br />
- Mantıksal düşünme başlar: Sayıları kullanmayı<br />
ve kümelemeyi öğrenir. Somut özellikteki<br />
problemleri çözebilirken, soyut problemleri<br />
çözemez. Yaparak-yaşayarak öğrenme etkilidir.<br />
- Benmerkezci düşünceden uzaklaşır (Dağılma):<br />
Olayları ve dünyayı başkaları açısından<br />
görebilirler. Empati yapabilirler.<br />
- İşlemleri tersine çevirebilir: İleriye ve geriye<br />
doğru düşünebilir. Mesela; bir çocuk okula<br />
giderken izlediği yoldan evine geri<br />
dönebilmektedir (2005-KPSS). 1’den 10’a kadar<br />
sayabilen çocuğun 10’dan 1’e kadar da<br />
sayabilmesi.<br />
- Birçok özelliğe sıralama yapabilir: Nesneleri<br />
birden fazla özelliğine göre sınıflayabilir.<br />
- Odaktan Uzaklaşma: Nesneleri birçok özelliğe<br />
göre sınıflayabildiği için, birçok sayıda<br />
özelliği/değişkeni bir arada düşünebilir. Yani<br />
dikkatini olayın birkaç yönüne birden vererek,<br />
olayı diğer yönleriyle birlikte ele alabilir.<br />
- Korunum ilkesi kazanılmıştır: Bir nesnenin<br />
mekân içindeki yeri, konumu, görünümünü<br />
değişse bile miktar, ağırlık ve hacminde<br />
değişiklik olmaz. Mesela; Şekli değişen hamur<br />
parçasının ağırlığının aynı olduğunun bilinmesi.<br />
Misketlerin sıralanışı değiştirilse bile sayılarının<br />
aynı kalması.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />
Uyarı: Korunum ilkesinin gelişebilmesi için<br />
mantık yürütmenin şu üç öğesinin oluşması<br />
gerekir: Özdeşlik (ayniyet), Ödünleme,<br />
Dönüşümsel Düşünme<br />
Özdeşlik (ayniyet): Nesneye herhangi bir şey<br />
eklenmemiş ya da çıkarılmamışsa nesnenin aynı<br />
kaldığının bilinmesidir.<br />
Ödünleme (telafi): Nesnenin bir boyutundaki<br />
değişimin (artmanın) başka bir boyuttaki değişime<br />
(azalmaya) neden olduğunun kavranmasıdır.<br />
Dönüşümsel Düşünme: Daha önce yaşanmış bir<br />
olayı kafasında canlandırıp anlatabilir.<br />
- Yatay Dekalaj: Çocuğun bir korunum türü için<br />
öğrendiğini, başka bir korunum türüne<br />
aktaramamasıdır.<br />
- Dönüşebilirlik: Bir nesnenin görünümü değişse<br />
bile yine aynı hale gelebileceğini kestirebilir.<br />
Mesela; bir buzun yeniden suya<br />
dönüşebileceğinin bilinmesi gibi.<br />
- Dolaylı gerçeği kavrayabilme: Çocuk bir olayın<br />
ya da nesnenin sadece görülen ya da yüzeyde<br />
kalan tarafını değil görünmeyen ve yüzeyde<br />
kalmayan tarafını da algılar. Mesela; sarı renkli<br />
kapaklı bir kitabı, beyaz renkli bir kaplıkla<br />
kapladığınızda gerçek rengini sorduğunuzda<br />
“Sarı” der ve gerçek rengini bilir.<br />
4. Soyut (Formel) işlemler dönemi (11 yaş ve<br />
üstü): Ergenlik dönemiyle başlar.<br />
- Soyut düşünebilme başlamıştır. Soyut<br />
kavramları ve düşünceleri (özgürlük, adalet gibi)<br />
anlayabilerek mantık yürütebilir.<br />
- Üst düzey akıl yürütebilir ve bilimsel düşünme<br />
gerçekleşir: Problemlerin çözümünde<br />
tümevarım, tümdengelim gibi akıl yürütme<br />
yollarını kullanır. Hipotez oluşturabilir ve test<br />
edebilir. Gerçek durumlar ile olasılıklar<br />
arasındaki ilişkileri kurabilir. Alternatifler<br />
(öneriler) getirebilir, analiz yapabilir.<br />
- Bu dönemde üç türlü düşünme görülür.<br />
Benmerkezci, birleştirici ve göreceli düşünme<br />
Ergen Egosantrizm (Benmerkezcilik): Çocuk<br />
benmerkezciliğinden farklıdır. Bu dönemde bireyler,<br />
dünyanın kendi etrafta dönmediğini bilirler ve empati<br />
kurabilirler. Ancak kendi düşüncelerinin ve<br />
söylediklerinin en doğru olduğunu düşünür. Herkesin<br />
kendisiyle uğraştığını ve onu takip ettiğini (Hayali<br />
seyirciler kurgular) düşünür. Diğer insanların<br />
kendisiyle ilgili düşüncelerine aşırı önem verirler. Bu<br />
nedenle ayna karşısında bol bol zaman geçirilir.<br />
Ergen kendine özgü dramatik senaryolar, hüzünlü<br />
hikâyeler geliştirir. Mesela; hiç evlenemeyeceğini, iş<br />
bulamayacağını düşünür. Kendisini ünlü bir sporcu,<br />
film kahramanı gibi hayal eder. Âşık olur ve<br />
"kimsenin kendisi kadar sevemeyeceğini ve kendisi<br />
kadar açı çekmediğini" düşünür. (Kişisel efsane/Mit)<br />
- 10 -<br />
Çeşitli riskli davranışlar yaparak kahramanlık<br />
sergilemeye çalışırlar. Kendilerine zarar<br />
gelebileceğini düşünmezler. Bana bir şey olmaz<br />
derler. Bu davranışları engellendiğinde ise saldırgan<br />
tepkide (psikolojik tepkisellik teorisi) bulunurlar.<br />
Ergen birey, her şeyi yapabilecek güçte olduğu<br />
yönünde gerçek dışı düşüncelere sahip olabilir<br />
(Omnipotent düşünme).<br />
Bütünleştirici (Birleştirici) Düşünme: Bir problem<br />
durumunun birden fazla değişkeni (alt problemi)<br />
barındırdığını ve dolayısıyla bir problemin birden<br />
fazla çözüm yolunun bir araya getirilip<br />
birleştirilmesiyle çözülebileceğini kavramaktır.<br />
Göreceli Düşünme (Kişiye, zamana ve yere göre<br />
düşünme): Diğer bireylerin düşüncelerine göre kendi<br />
orijinal düşüncelerini geliştirir. Mesela; birey kendi<br />
ahlaki değerlerini geliştirir. Kendi doğruları ile<br />
başkalarının (anne-baba ya da öğretmenlerinin)<br />
doğruları arasındaki farkı anlar ya da birey bir<br />
fotoğrafa bakarken kendine göre sol taraf ile<br />
fotoğrafa göre sol taraf arasındaki farkı anlar.<br />
- Tümevarımsal Düşünme: Tekil olan gözlem ve<br />
deneyimlerin birleştirilerek tümel (genel)<br />
önermeler elde edilmesidir. İlk kez somut<br />
işlemler döneminde bu düşünme ortaya çıkmıştır.<br />
- Tümdengelimsel Düşünme: Tümel (genel)<br />
önermelerden tek önermelerin elde edilmesidir.<br />
Mesela; Mustafa Öğretmen derste Cumhuriyet<br />
Döneminde elde edilen kadın hakları konusunda<br />
bir tartışma ortamı yaratır. Öğrencilerden Nazan<br />
söz alarak, “Atatürk kadınlara erkeklerle eşit<br />
haklar verilmesini sağlamasaydı, ben sınıf<br />
arkadaşım Kemal’le aynı sırada<br />
oturamayacaktım.” der (2009-KPSS).<br />
- Hipotetik Düşünme: Problemlerin çözümünde<br />
sadece var olan somut yöntemler değil, çözüme<br />
ilişkin olası (farklı) yollar belirleyip (hipotez<br />
geliştirip) bunları test edebilmektir. Yani olası<br />
çözüm yolları geliştirip bunları belirli bir düzene<br />
göre yapmayı sağlayan düşünme sürecidir.<br />
- Esnek Düşünme: Bireyin kendi düşüncelerine<br />
saplanıp kalmaması, başka ihtimallerin de<br />
olabileceğini anlayıp düşünebilmesidir. Mesela;<br />
matematikte bir problemi hep aynı yolla çözmez,<br />
yeni başka yollar da bulup, benimseyebilir.<br />
- Analoji (andırma): Aklın özelden özele izlediği<br />
yoldur. İki şey arasındaki bir ortak özellikten<br />
yola çıkarak, biri hakkında verilen bir yargıyı<br />
diğeri hakkında da vermektir. Mesela; kan<br />
dolaşımının şehirdeki trafik akışına benzetilmesi.<br />
Uyarı: Piaget’e göre zihinsel gelişim yavaş ve<br />
aşamalıdır. Bir aşamada elde edilenler sonraki<br />
aşamaların temelini oluşturur. Zihinsel gelişim<br />
evreleri hiyerarşiktir. Her birey, evreleri atlamadan<br />
sırayla izler. Gelişimde bireyler ayrılıklar vardır.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) <strong>GELİŞİM</strong><br />
3.2. BRUNER’İN BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong> KURAMI<br />
Bruner’e göre bilişsel gelişim yaşam boyu devam<br />
eden bir süreçtir. Bilişsel gelişimde dil önemlidir.<br />
Bilişsel gelişim çocuğun bilgiyi işleme, depolama ve<br />
kullanma kapasitesine bağlıdır. Bireyi harekete<br />
geçiren merak duygusudur. Bilişsel gelişim ona göre<br />
üç aşamada oluşur.<br />
1. Eylemsel dönem (0-3 yaş): Çocuk nesnelerle<br />
doğrudan etkileşime geçerek (dokunarak, vurarak,<br />
ısırarak, hareket ettirerek) yani yaparak-yaşayarak<br />
öğrenir. Çocuk bu dönemde çevreyi eylemleriyle<br />
anlar ve bilgi toplar. Bilgiyi eylemleri temsil eder.<br />
Devinim (eylemler) duyusal zekâyı ilgilendirir ve<br />
onu geliştirir. Mesela; kaşık yemek yediği, bisiklet<br />
bindiği bir nesnedir.<br />
Uyarı: Piaget’in duyusal-hareket dönemine<br />
karşılık gelir.<br />
2. İmgesel dönem (3-6 yaş): Bu dönemde gelişmiş<br />
olan dil ve görme (algı) duyusuyla değişik durum ve<br />
yaşantılar imgesel formüllere dönüştürülerek zihne<br />
aktarılır ve öğrenme gerçekleştirilir. Bilgiyi imgeler<br />
(imge: zihinde tasarlanan, gerçeğin hayali olan<br />
düşünceler. Zihinde canlandırma) temsil eder.<br />
Görsel bellek gelişmiştir. Algı önemlidir. Bir olayı,<br />
nesneyi nasıl algılarsa zihninde o şekilde canlandırır.<br />
Çocuk bir olayı ve nesneyi görmeden de<br />
resmedebilir. Mesela; çocuk oturma odasının resmini<br />
çizebilir veya anlatabilir. Ya da daha öncesinde görüp<br />
bildiği babasının arabası o an karşısında olmadan<br />
çizebilir.<br />
Uyarı: Bu dönem Piaget’in işlem öncesi dönemini<br />
karşılar. Gardner ise, bu dönemi “Uzaysalmekânsal<br />
dönem” diye tanımlamaktadır.<br />
3. Sembolik dönem (6 yaş ve üstü): Çocuk tüm<br />
yaşantılarını sembollerle açıklar. Yaşamın tamamıyla<br />
mecazlar, grafikler, formüller ve simgeler yoluyla<br />
kavranmasını kapsar. Dil, mantık, matematik, müzik<br />
alanlarının sembollerini kullanarak iletişim kurabilir.<br />
Uyarı: Bu dönem Piaget’in soyut işlemler<br />
dönemine denk gelmektedir.<br />
3.3. GAGNE’NİN ZİHİNSEL <strong>GELİŞİM</strong> KURAMI<br />
Çocuk dünyaya geldiğinde her şeyi almaya hazır<br />
halde gelir yani doğuştan öğrenmeye hazırdır.<br />
Çocuğun zihinsel gelişimi de bu doğuştan donanımla<br />
elde ettiği deneyimlerinin birikimine bağlı olarak<br />
ortaya çıkar. Onun içim tüm bilgilerin kaynağı<br />
deneyimdir. Bu deneyimler yolu ile birey basitten<br />
karmaşığa doğru bir sıra ile zihinsel gelişimini<br />
sürdürür.<br />
- 11 -<br />
Gagne’ye göre zihinsel gelişim aşamaları<br />
1. İşaret öğrenme (Uyarıcılara karşı tepki verme<br />
öğrenilir. Tepkisel koşullanma düzeyindedir.)<br />
2. Uyarıcı davranım ilişkisini öğrenme (Edimsel<br />
koşullanma yoluyla öğrenme gerçekleştirilir.)<br />
3. Zincirleme (Uyarıcı ile davranım arasındaki<br />
ilişkiyi, belli bir sıra ile öğrenme esastır.)<br />
4. Sözel bağ kurma (Kelimeler ile anlamları<br />
arasında ilişki kurma esastır.)<br />
5. Ayırt etmeyi öğrenme (Çeşitli uyarıcılar<br />
arasındaki farklı öğrenme ve buna bağlı olarak<br />
farklı uyarıcılara farklı tepki verme esastır.)<br />
6. Kavram öğrenme (Birbirine benzer özellikleri<br />
olanlardan bir grup oluşturma ve belli ölçülere<br />
göre nesne veya olayları gruplama esastır.)<br />
7. İlke öğrenme (Yol gösterici olan ve problem<br />
çözmeyi kolaylaştıran bilgileri edinmedir.)<br />
8. Problem çözme (Öğrenilen ilkeleri kullanarak<br />
karşılaşılan problemleri çözmeye işaret eder.)<br />
3.4. VYGOTSKY’İN BİLİŞSEL <strong>GELİŞİM</strong> KURAMI<br />
Ona göre; bilişsel gelişimde, çocuğun sosyal çevresi<br />
(yetişkinler ve arkadaşlar) ve kültür önemlidir. Tüm<br />
öğrenmelerin kaynağı sosyal çevredir. Dil de<br />
bilişsel gelişimde etkilidir. Vygotsky’e göre bilişsel<br />
gelişime etkisi olan faktörler: Sosyal çevre, kültür,<br />
dil, çocuk yetişkin ilişkileri, çocukların birbiriyle<br />
işbirliği, nesne, olay ve kişilerle somut yaşantılar.<br />
1. Yakınsal Gelişim Alanı: Bu kavramla zihinsel<br />
gelişimin sosyal yönüne dikkat çekmiştir (Sosyal<br />
yapısalcı yaklaşım). Ona göre, insanların tek başına<br />
belli şeyleri öğrenebilmesi mümkündür fakat daha<br />
fazlasını sosyal çevresinin desteğiyle öğrenebilir.<br />
Çocuğun tek başına yapmakta zorlandığı veya<br />
başarılı olamadığı, ancak başkalarının rehberliğinde<br />
başarabileceği görevler (davranışlar) çokça vardır.<br />
Mesela; çocuk yeni kelimeler öğrenmede zorluk<br />
çekiyorsa ebeveynleri, öğretmeni veya bir arkadaşı<br />
bunları öğrenmesine yardımcı olabilir. Bireyin<br />
doğrudan etkileşimde bulunduğu yakın çevresi onun<br />
yakınsal gelişim alanını oluşturur. Bu alandaki kişiler<br />
ebeveynler, öğretmenler ve arkadaşlardır. Sosyal<br />
etkileşimde gerekli olan en önemli unsur ise dildir.<br />
2. İşbirlikli Öğrenme: Birey tek başına<br />
öğrenebileceğinden çok daha fazlasını yakınsal<br />
alanıyla (çevre desteği) işbirliği yaparak öğrenebilir.<br />
3. İçsel Konuşma: Üst düzey zihinsel ve psikolojik<br />
işlevler sosyal ilişkilerden kaynaklanır. İçsel<br />
konuşma, benmerkezci konuşma sırasında, çocuğun<br />
içine doğru dönmesi ile ortaya çıkar. Böylece içsel<br />
konuşma zihinsel süreçlere ve bilinçli anlamaya<br />
yardımcı olur. Yani birey kendi kendine konuşarak<br />
farkındalık yaratır, kendini anlar, durumu<br />
değerlendirir ve zihinsel gelişimine katkı yapar.<br />
Yetişkinlerin görevi, dışsal denetimi giderek<br />
azaltarak çocuğun içsel denetimini beslemektir.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> IV. ÜNİTE – DİL <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
4. ÜNİTE - DİL <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Dil gelişimi bilişsel gelişime paralel olarak ortaya<br />
çıkar. Bilişsel gelişimde ilerleme kaydedildikçe dilin<br />
kullanılma kapasitesi de o oranda artacaktır. Dil<br />
gelişimi, olgunlaşma ve öğrenmeye bağlıdır. Fiziksel<br />
ve bilişsel gelişim, dil gelişimine zemin hazırlar.<br />
4.1. DİL <strong>GELİŞİM</strong>İ İLE İLGİLİ YAKLAŞIMLAR<br />
1-) Davranışçı Yaklaşım: Dil gelişimi taklit ve<br />
pekiştirme yoluyla olur. Pekiştirilen sesler<br />
öğrenilir, pekiştirilmeyen seslerin sıklığı söner.<br />
2-) Sosyal Öğrenme kuramı (A. Bandura): Çocuk<br />
sosyalleşme sürecinde yakın çevresindekileri<br />
(başta anne-baba) model alır ve taklit eder. Yani<br />
dil gelişiminin temeli “model alma”dır. Bebek<br />
için anne-babanın model olması, çocuğun onları<br />
taklit etmesi, anne-babanın pekiştirmesi ve<br />
düzeltici geribildirim vermesiyle dil öğrenilir.<br />
3-) Biyolojik (Doğuştancı, Psiko-linguistik)<br />
Yaklaşım: Temsilcileri Chomsky, McNeill ve<br />
Lenneberg’dir. Dil gelişimini biyolojik<br />
(nörolojik) ve psikolojik temellere dayandırır.<br />
Chomsky’e göre; bütün insanlar genetik olarak dil<br />
öğrenme altyapısına sahiptir. Bu altyapı sayesinde<br />
(Çocuk belirli bir biyolojik olgunluğa eriştikten<br />
sonra) gerekli çevresel koşullar da sağlandığında<br />
çocuklar dili çok rahat öğrenecektir.<br />
Mesela; bir araştırmacı, doğuştan duymayan<br />
çocuklara ebeveynleri işaret dilini öğretmedikleri<br />
halde, bu çocukların işaret dilinde bulunanlardan<br />
daha farklı hareketlerle, kendilerini ifade etmeye<br />
çalıştıklarını gözlemiştir (2008-KPSS).<br />
4-) Piaget’in Dil gelişimi kuramı<br />
a) Agulama:<br />
a1) Ağlama (0-2 ay): Bebek çeşitli sesler çıkarır,<br />
ihtiyaçları için ağlar. Sesleri bilinçsizce çıkarır.<br />
a2) Babıldama (2-5 ay): Ünlü ve ünsüzlerin bir<br />
araya getirilerek iki heceli sesler çıkarması: Ma-ma,<br />
ba-ba gibi. Bu sesler ve heceler evrenseldir.<br />
c) Heceleme (Çağıldama) evresi (6-12 ay):<br />
Konuşma organları olgunlaşmıştır. Bebek sözcükleri<br />
çıkarmaya başlar. Ana diline özgün sesler çıkarmaya<br />
başlarlar. Dönemin sonunda annenin sesi tanınır.<br />
d) Tek sözcük evresi (12-18 ay): Konuşmada kritik<br />
dönemdir. Çocukların, ilk başlarda çıkardıkları tek<br />
sözcükler çok anlam taşır. Çocuk, tek sözcükle çok<br />
şey anlatmak ister. Buna morgem denir. Mesela;<br />
çocuk "kedi" dediğinde "kedi burada", "kedi gitti"<br />
gibi anlamlarını kastetmektedir.<br />
Kavram gelişimi: Çocuğun duyu organlarıyla aldığı<br />
bilgiyi ve nesneleri zihinsel tasarıma dönüştürmesidir.<br />
Mesela; çocuk, çevresinde gördüğü<br />
nesnelere masa, kitap gibi sembolik anlamlar yükler.<br />
- 12 -<br />
Alıcı ve ifade edici dil: Çocukta kavrama, sözcük<br />
üretiminden önce gelişir. Mesela; 18 aylık bir çocuğa<br />
"Attaya gidelim" dendiğinde çocuk bunun anlamını<br />
alacak ve fakat kendisi "Attaya gidelim" anlamını<br />
düzgün bir cümle kurarak ifade edemeyecektir.<br />
Söyleneni kavrayabilecek (alıcı dil) ancak cevabı<br />
üretmekte zorluk (ifade edici dil) çekecektir.<br />
e) Telgrafik konuşma (18-24 ay): İki farklı<br />
sözcüğün birleştirildiği, gramer yapılarına uymayan<br />
cümlelerin kurulduğu dönemdir. Özne, yüklem,<br />
bağlaç, ek vb. öğelerinin bazıları kullanılmadan<br />
cümleler kurulur. Çocuk düşündüğünü iki kelimeyle<br />
anlatmaya çalışır. İki heceli bir kelime üretildikten<br />
sonra yine iki heceli bir başka kelime üretilinceye<br />
kadar bekleme söz konusudur. Kelime hazinesi de<br />
gelişmiştir. Mesela; bir çocuk “anne su” demekle<br />
“anne su ver” demek istemektedir. (2001-KPSS)<br />
f) İlk gramer devresi (24-60 ay): Gramer kurallarına<br />
göre cümleler kurulur. Kelime hazinesi gelişmiştir.<br />
Aşırı kurallaştırma: Çocukların öğrendiği kuralları<br />
ilgili olan ya da olmayan bütün durumlarda<br />
kullanmasıdır. Mesela; İlköğretim birinci sınıf<br />
öğrencisi Ulaş’ın mahallesindeki berberi “berberci”<br />
olarak adlandırması (2007-KPSS). Ulaş tüm meslek<br />
isimlerinin sonuna –cı, ci eklerinin getirildiğini<br />
düşünmüştür. Üç yaşındaki bir çocuğun bütün dört<br />
ayaklı hayvanlara “köpek” demesi.<br />
Eksik kurallaştırma: Çocuğun öğrendiği kuralları<br />
sadece öğrenilen örnekte kullanmasıdır. Mesela;<br />
çocuk futbolcu kelimesini öğrenir, fakat basketbol<br />
oynayana “basketbolcu” yerine “basketbol adam”,<br />
“basketbol oynayan adam” kelimeleri kullanır.<br />
Benmerkezci Dil: Çocukların yalnızca kendi duygu<br />
ve düşüncelerini referans alarak, başka birisiyle<br />
gerçekleştirdikleri ve kendilerinin yönettiği<br />
konuşmalardır. Mesela; Gülce ile annesi<br />
oynamaktadır. Gülce: Anne bana “Kızım ne<br />
yapıyorsun?” diye sor. Anne: Kızım ne yapıyorsun?<br />
Gülce: Gemi yüzdürüyorum. Gülce: Şimdi de<br />
“Nereye gidiyorsun?” diye sor. Anne: Nereye<br />
gidiyorsun? Gülce: Anneanneme gidiyorum. (2010-<br />
KPSS).<br />
Toplumsallaşmış Dil (Konuşma): Çocuğun<br />
başkalarıyla iletişim kurmaya yönelik konuşmalarıdır<br />
(bilgi iletmesi, soru sorması, emretmesi, tehdit etme).<br />
Monolog: Benmerkezcilikten dolayı, çocuğun<br />
karşısındakini dinlemeden, onun kendisini dinlediğini<br />
varsayarak konuşmasıdır. Mesela; Hasan odasında<br />
diz çöküp, arabalarından biri sağ, diğerini de sol eline<br />
alarak yarıştırır. Arabalarını hızla ileri geri hareket<br />
ettirerek motor, fren ve korna sesleri çıkarır. "Şimdi<br />
sarı araba geçiyor, şimdi mavi hızlandı." diye bağırır.<br />
Hasan'ın ağzıyla oyuna tempo tutar gibi konuşması<br />
monolog örneğidir (2010-KPSS).
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
5. ÜNİTE - KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
5.1. KİŞİLİKLE İLGİLİ KAVRAMLAR<br />
1-) Kişilik: Bireyi başkalarından ayıran, doğuştan<br />
getirilen (Mizaç) ve sonradan kazanılan özellikler<br />
(Karakter) bütünüdür.<br />
Bireyin kişilik özellikleri; ilgiler, yetenekler,<br />
duygular, güdü, değerler, inançlar, tutumlar,<br />
düşünceler, görüşler, sosyal-bilişsel-fiziksel<br />
özellikler, karakter ve mizaçtan (huy) oluşur.<br />
2-) Huy (mizaç): Kişiliğin biyolojik ve fizyolojik<br />
yönüdür. Kişiliğin bu yönü doğuştan getirilir ve<br />
değiştirilemez. Sinirlilik, neşelilik, içe dönüklük,<br />
dışadönüklük, soğukkanlı olma.<br />
3-) Karakter: Bireyin toplumun sosyal değerlerine<br />
uygun davranış gösterme özelliğidir. Yani kişiliğin<br />
ahlaki yönüdür. Çevreden kazanılır ve eğitim ile<br />
şekillenir. Dürüstlük, sevecen olmak, sahtekâr olmak,<br />
mücadeleci, sorumsuz olma.<br />
4-) Tutum: Bir kişinin herhangi bir nesneye veya<br />
duruma karşı genel bir duygusunu, değerlendirmesini<br />
veya belirli şekilde tepki göstermesini ifade eder. Bu<br />
tepki veya değerlendirme olumlu da olabilir olumsuz<br />
da olabilir. Tutumlar kişiye özgüdür.<br />
5-) İstidat (Yatkınlık): Bireyde doğuştan var olan<br />
ama ortaya çıkmamış özellikleridir.<br />
6-) Yetenek: Doğuştan insanda var olan istidatların<br />
çevrede işlenerek işe yarar hale getirilmesidir. Yani<br />
istidatların ortaya çıkmış halidir.<br />
7-) Benlik: Bireyin kendisine ilişkin düşünceleri ve<br />
algılarıdır. Bireyin kendisini değerlendirmesidir.<br />
8-) İdeal benlik: Bireyin olmayı istediği benliktir.<br />
9-) Benlik saygısı (Özsaygı): Bireyin gerçek benliği<br />
ile ideal benlik arasındaki farktır. Eğer fark az ise<br />
bireyin benlik saygısı yüksektir. Böyle bir birey<br />
kapasitesini bilir, kendisini sever, risk alabilir.<br />
5.2. KİŞİLİK KURAMLARI<br />
1- Psiko-seksüel gelişim (S. Freud)<br />
2- Psiko-sosyal gelişim (Erikson)<br />
3- İnsancıl yaklaşıma göre kişilik (Rogers, Maslow)<br />
5.2.1. PSİKO-SEKSÜEL <strong>GELİŞİM</strong> (S. FREUD)<br />
Freud; kişilik gelişiminde ilk çocukluk yıllarındaki<br />
(0–6 yaş) yaşantıların önemini vurgulamıştır. Ona<br />
göre normal gelişimin sağlanabilmesi için, gelişimin<br />
her döneminde bireyin temel ihtiyaçlarının<br />
doyurulması gerekir. Eğer bu temel ihtiyaçlar<br />
karşılanmazsa kişilik gelişimi engellenir. Freud<br />
insanın doğuştan yıkıcı bir varlık olarak kabul eder.<br />
- 13 -<br />
5.2.1.1. TOPOGRAFİK KİŞİLİK KURAMI<br />
(Bilinç sınıflaması)<br />
1-) Bilinç (şuur): Kişinin kendisinden ve<br />
çevresinden haberdar olmasıdır. Yani kişinin farkında<br />
olduğu yaşantılarının bulunduğu bölgeye bilinç denir.<br />
2-) Bilinç öncesi: Farkında olunmayan fakat biraz<br />
zorlanınca, düşünülünce farkına varılabilen (bilinç<br />
düzeyine çıkarılabilen) yaşantıların bulunduğu yerdir.<br />
3-) Bilinçdışı: Bilinçli algılamanın dışında kalan tüm<br />
zihinsel olayları içerir. Kişinin kendi özel çabası ile<br />
bilince çağrılamayan, bilinçlenmesi yasaklanmış<br />
yaşantıların tümünü kapsar. Bu yaşantılar ancak özel<br />
yöntemlerle (hipnoz, serbest çağrışım, rüyaların<br />
incelenmesi) açığa çıkarılabilir. Bilinçdışında<br />
davranışlarımızı etkileyen dürtüler, bastırılmış istek<br />
ve yaşantılar yer alır.<br />
Bunlar arasında sürekli bir etkileşim vardır. Freud’a<br />
göre, bilinçdışında bulunan istek ve anılar zaman ve<br />
yer tanımaksızın eski güçlerini ve enerjilerini<br />
sürdürmektedirler ve çeşitli biçimlerde davranışlar<br />
üzerinde etkili olmaktadırlar.<br />
Freud, kişiliğin büyük kısmının bilinçdışında<br />
oluştuğunu belirtir. Psikanalist yöntemle kişinin<br />
bilinçdışındaki sorunlarını gün ışığına çıkararak<br />
çözümlemeye çalışmıştır.<br />
Mesela; uzun yıllar evlenemeyen ve annesini<br />
bırakamayan bir erkek, evliliğe karşı birçok akılcı<br />
gibi görünen bilinçli düşünceler ileri sürebilir. Fakat<br />
bunların altında, bilinçdışındaki bir Oedipal saplantı<br />
evlenemeyişinin gerçek dinamik kaynağı olabilir.<br />
5.2.1.2. YAPISAL KİŞİLİK KURAMI<br />
Freud’a göre kişilik; İd, Ego ve Süperego olmak<br />
üzere üç kısımdan oluşur. Bunların etkileşimiyle<br />
kişilik şekillenmektedir.<br />
1-) İd (Alt benlik): Kişiliğin temel sistemidir. Ego<br />
ve Süperego ondan ayrımlaşarak gelişir. Diğer iki<br />
sistemin çalışması için gerekli olan gücü id sağlar. İd,<br />
İnsanın biyolojik yönüdür. İd, doğuştan getirilen<br />
(kalıtımsal dürtüleri: açlık, susuzluk, cinsellik,<br />
saldırganlık, acıdan kaçma, korunma gibi) dürtüleri<br />
kapsar.<br />
İd haz ilkesi’ne göre hareket eder. İd hiç<br />
geciktirilmeden tüm isteklerinin anında yerine<br />
getirilmesini bekler. Düşünce bu kısımda etkili<br />
değildir. İd’in kaynağı bilinçaltı dürtülerdir. Kişi<br />
çoğu kez bu dürtülerinin etkisinin farkında değildir.<br />
Bireyde doğuştan bulunan iki temel güdü cinsellik<br />
(libido/yaşam) ve saldırganlık (thanatos/ölüm)<br />
güdüsü id’den doğar. Bunlar ruhsal enerji kaynağıdır.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
2-) Ego (Benlik): Kişiliğin ikinci oluşan bölümüdür.<br />
İd’in isteklerini yerine getiren ve onu denetim altında<br />
tutmaya çalışan kişiliğin psikolojik yönüdür.<br />
Ego, kişiliğin “yönetici” kesimini oluşturur. Yani<br />
kişiliğin karar (yürütme) verme organıdır. Bu karar<br />
işlemlerini gerçekçi ilkesine göre yürütür. İd’in karşı<br />
konulmaz istekleri ile ve süperego’nun sınırlayıcı<br />
tutumları arasında arabuluculuk yaparak uzlaşma<br />
sağlar.<br />
Ego’nun bilinçli ve bilinçdışı olmak üzere iki yönü<br />
vardır. Bilinçli yönü ruhsal yapının yürütme organı,<br />
karar verme işlevini üstlenirken, bilinçdışı yönü<br />
sorunlarla baş edemediği zaman savunma<br />
mekanizmalarına başvurma işlevini gerçekleştirir.<br />
3-) Süperego (Üst Benlik): Kişiliğin en son oluşan<br />
bölümüdür. Kişiliğin sosyal/ahlaksal yönüdür.<br />
Çocuğa anne-babası tarafından aktarılan, ödül ve<br />
ceza uygulamaları ile şekillenen ve pekiştirilen<br />
değerler sistemi süperego’yu oluşturur. Bu değerler<br />
sistemi toplumsal kurallar, gelenek ve görenekler,<br />
vicdan ve ahlak kurallarıdır. Ego’yu gerçekçi amaçlar<br />
yerine ahlaki amaçlara yöneltmeye çalışır. Süperego<br />
hazdan çok kusursuzluğa ulaşmak ister.<br />
Süperego İd’in isteklerini toplumsal kurallara ve<br />
yasalara göre değerlendirir ve çoğu zaman bunları<br />
reddeder. Yani bir şeyin doğru veya yanlış olduğuna<br />
karar verip, toplum tarafından onaylanmış değer<br />
yargılarına göre davranmayı esas alır.<br />
Süperegonun başlıca işlevleri:<br />
1) İd'den gelen içgüdüsel dürtüleri (cinsellik ve<br />
saldırganlık dürtüleri) bastırmak ve<br />
yönlendirmektir.<br />
2) Egoyu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara<br />
yönelmeye ikna etmek.<br />
3) Kusursuz olmaya çabalamaktır.<br />
Kişiliğin bu üç yönü normal şartlarda birbirine karşıt<br />
çalışmaz. Ego’nun önderliği altında bir ekip olarak<br />
birlikte hareket ederler. Böylece kişilik bir bütün<br />
olarak işler. Sağlıklı bir kişilik yapısı için denetimin<br />
egonun elinde olması gerekir.<br />
Bu üçünden biri daha kuvvetli veya zayıf olduğu<br />
zaman farklı kişilik türleri ortaya çıkar. Yani kişilik,<br />
bu birimlerden hangisinin baskın olduğuna bağlıdır.<br />
Örneğin id’i baskın olan bencildir, zevklere<br />
düşkündür. Egosu baskın olan, mantıklıdır, hem<br />
kendisini hem de başkalarını düşünür. Süperegosu<br />
baskın olanın ise, utangaç, içine kapanık ve<br />
toplumsal değerleri öne çıkaran bir kişiliği vardır.<br />
- 14 -<br />
5.2.1.3. PSİKO-SEKSÜEL <strong>GELİŞİM</strong> KURAMI<br />
Freud kişilik gelişiminde cinselliği ve bilinçaltı<br />
süreçleri temele almıştır. Freud kişilik gelişimini<br />
çeşitli dönemlerle açıklamıştır. Her dönem belli bir<br />
kritik gelişimi kapsamaktadır.<br />
Freud her insanın oral, anal, fallik, latent ve<br />
genital olmak üzere 5 psikoseksüel evreden<br />
geçerek kişilik yapısını kazandığını ileri sürer. Bu<br />
gelişimde özellikle yaşamın ilk yıllarının (0-6 yaş)<br />
daha önemli yani belirleyici olduğunu ileri sürer.<br />
1-) Oral dönem (0–1.1.5 yaş): Ağız evresi olarak<br />
bilinen bu dönemde bebek çeşitli nesneleri ve<br />
çevresini ağzıyla tanır. Zevk alma bölgesi ağızdır.<br />
Bu dönem İd’in egemenliği altındadır. Doğal<br />
dürtülerin doyurulması, gerginliğin hemen<br />
giderilmesi çocuğun en baştaki beklentisidir. Çocuk<br />
tamamen dışa bağımlıdır. Bebeğin fizyolojik<br />
ihtiyaçları karşılanırsa, bebekte dış dünyaya karşı<br />
güven duygusu oluşmaya başlar.<br />
Ağız dönemindeki saplantı ve takılmalar tırnak yeme,<br />
sigara kullanma, oburluk, alkol, uyuşturucu, madde<br />
bağımlılığına yol açmakta; şizofreni, mani, melankoli<br />
gibi ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasına neden<br />
olmaktadır. Oral sadizm ve oral mazoşizm bu<br />
dönemin olumsuz karakterleri arasında yer alır. Oral<br />
sadist kişi, başkalarına eziyet etmekten hoşlanan<br />
kimsedir. Oral mazoşist kişi, acı duymaktan, eziyet<br />
görmekten hoşlanan kimsedir.<br />
2-) Anal dönem (1/1,5–3 yaş): Bu dönemin en<br />
önemli konusu tuvalet eğitimi ve kontrolüdür.<br />
Çocuk bu dönemde dışkılamanın fizyolojik gerilimi<br />
azalttığını ve durumdan haz almayı öğrenir. Çocuğun<br />
tuvaleti ile ilgili anne-babanın tutumu çocuğun<br />
kişiliğini etkiler. Çocukken titiz tuvalet eğitimi<br />
alanlar cimri, aşırı düzenli, inatçı, sürekli kendini<br />
denetim altında tutan bireyler olarak gelişebilir.<br />
Tuvalet eğitimi gevşek olan bireyler ise<br />
vurdumduymaz, dağınık ve düzensiz bireyler olarak<br />
gelişebilir.<br />
3-) Fallik (Üretken) dönem (3–6 yaş): Çocuğun ilgi<br />
ve haz bölgesi genital (cinsel) bölgedir. Çocuk cinsel<br />
organlarını fark eden ve cinsel konulara ilgi gösteren<br />
kişidir. Çocuk cinsiyet farklılıklarını bu dönemde<br />
görmeye başlar.<br />
Cinsel kimliğin temelleri bu evrede atılır. Çocuk bu<br />
kimliği oluşturmak için model arayışı içinde olur ve<br />
bu model kendi cinsiyetindeki ebeveyni olur. Karşı<br />
cins ebeveynlere karşı ilgi gösterirler. Buna bağlı<br />
olarak, erkek çocuklar Oedipus, kız çocuklar Elektra<br />
karmaşasını yaşarlar.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Oedipus karmaşası: Erkek çocuğun annesine karşı<br />
özel bir sevgiyle yaklaşmasıdır. Babasıyla yarışa<br />
girer ve hatta ondan nefret eder. Erkek çocuk bir<br />
yandan babasına sevgi duyar onun gibi olmak ister,<br />
diğer yandan da ondan nefret eder. Bu yüzden önemli<br />
bir çatışma durumu yaşar. Elektra karmaşası: Erkek<br />
çocuklarda görülen Oedipus karmaşasının kız<br />
çocuklarındaki karşılığıdır. Yani kız çocuğun<br />
babasına karşı özel bir sevgi duyması Elektra<br />
karmaşasıdır.<br />
Oedipus ve Elektra karmaşalarının başarılı bir<br />
biçimde çözümlenebilmesi için çocuğun aynı cinsten<br />
olan ebeveyni ile özdeşim kurarak, onun cinsel<br />
rolünü içselleştirmesi gerekmektedir. Bu dönemdeki<br />
takılmalar sonucu, zamanı geldiğinde anne-babadan<br />
ayrılamama, anne-babadan ayrıldığında suçluluk<br />
duyma, eş seçiminde güçlük yaşama, çekingen bir<br />
yapıya sahip olma gibi durumlar gelecekte yaşanır<br />
İğdişlik korkusu (Kastrasyon): Erkek çocukların<br />
kız çocuklarında penisinin olmadığını fark edince<br />
kendi penisinin de yok olacağını düşünmesidir.<br />
Uyarı: Freud’a göre kişilik oral, anal ve fallik<br />
dönemde (yaşamın ilk 6 yılında) oluşur. Sonraki<br />
dönemlerin kişilik gelişimi üzerinde etkisi yoktur.<br />
4-) Gizil (Latent) dönem (6–11/12 yaş): Cinsel<br />
dürtülerde durgunluk söz konusudur. Bu dönem<br />
ergenlik öncesi durgunluk dönemidir. Fallik<br />
döneminin tersine bu dönemde çocuk cinsel<br />
konulardan hoşlanmaz ve kendisini oyuna verir. Bu<br />
dönemde çocuk hemcinslerine karşı yakınlık<br />
göstermeye başlarlar (özdeşim kurulur) ve hızla<br />
sosyalleşirler. Çocuk bu dönem yaptıklarıyla övünür,<br />
başkalarının beğenisini kazanmaya çalışır.<br />
Çevresinden beğeni ve destek alan çocuk kendini<br />
yeterli, güvenli ve becerikli görürler.<br />
Bu dönemi sağlıklı geçirenler, ergenlik döneminin<br />
sorunları ile daha kolay baş edebilirler. Bu dönemi<br />
sağlıklı geçirmeyenler ise tedirgin, içe dönük ve<br />
güvensiz bir kişilik yapısı geliştirirler.<br />
5-) Genital dönem (11/12–18 yaş): Bu dönem<br />
fırtınalı dönemdir. Daha önceki dönemleri başarıyla<br />
atlatmak bu dönemin birey açısından kolay<br />
atlatılmasında önemli bir faktördür. Fallik dönemde<br />
görülen cinsel dürtülerden kaynaklanan çatışmalar bu<br />
dönemde tekrar ortaya çıkabilir. Bireyin çok hızlı bir<br />
fiziksel değişim yaşadığı bu dönemde karşı cinse<br />
duyulan ilgi doruğa çıkar. Bu nedenle karşı cins ile<br />
arkadaşlık ilişkileri kurulmaya çalışılır. Bu dönemde<br />
birey kim olduğu, ne olduğu, yaşamın anlamının ne<br />
olduğu sorularının yanıtlarını bulmaya çalışır. Yani<br />
birey kimlik arayışı içerisindedir.<br />
- 15 -<br />
5.2.1.4. BAZI BİREYSEL DURUMLAR<br />
1-) Engellenme: Herhangi bir davranışın içsel ya da<br />
çevresel bir nedenle yapılamamasıdır. Güdülerin<br />
veya gereksinimlerin giderilmesinin önlenmesine<br />
veya yavaşlatılmasına engellenme denir.<br />
İki türlü engellenme olur.<br />
a) Çevreden (dışsal) Kaynaklanan: Bu engellenme<br />
fiziki ve sosyal koşullardan kaynaklanır. Mesela;<br />
film izlerken elektriklerin kesilmesi sonucu filmi<br />
izleyememe bir fiziki engellemeyken, çok kızdığı<br />
halde babasına karşılık vermemek toplumsal<br />
engeldir.<br />
b) Bireyden (içsel) Kaynaklanan: Bireyin organik<br />
veya psikolojik durumundan kaynaklanır. Mesela;<br />
ayağından sakat olan birisinin koşucu olamaması<br />
organik nedene örnek olurken, aşırı heyecan<br />
nedeniyle sınavda cevabını bildiği halde soruyu<br />
yanıtlayamaması ise psikolojik nedene örnektir.<br />
2-) Çatışma: Bir kişinin kendisi için aynı önem<br />
derecesine sahip iki farklı istek, duygu, düşünce veya<br />
ihtimal karşısında kalması sonucu bunlardan<br />
hangisini seçeceğine karar verememesi durumudur.<br />
Çatışmanın olabilmesi için kişinin seçim yapmada<br />
kararsız kalması ve iki ihtimalin de önem<br />
derecelerinin aynı olması gerekir. İki ihtimalin önem<br />
dereceleri farklı ise ve de bireyin karşısına çıkan<br />
seçeneklerin ikisine de ulaşma imkânı varsa çatışma<br />
durumu yaşanmaz. Üç türlü çatışma vardır:<br />
a) Yaklaşma – Yaklaşma Çatışması: İstenen iki<br />
durumdan birini seçmek zorunda kalma<br />
halimizdir. Mesela; bir kişinin, beğendiği 2<br />
parfümden birini seçmek zorunda kalması ya da<br />
televizyonda aynı saatlerde, iki ayrı kanalda<br />
yayınlanan seyretmek istediğiniz filmlerden biri<br />
seçmek zorunda kalınması.<br />
b) Kaçınma – Kaçınma Çatışması: İstenmeyen<br />
iki durumdan birini seçmek zorunda kalma<br />
halimizdir. Mesela; bir kişinin hem hasta olup<br />
hem de iğne vurulmaktan korkması ya da<br />
“yağmurdan kaçarken doluyu tutulmak” , “yukarı<br />
tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal” atasözleri<br />
örnek verilebilir.<br />
c) Yaklaşma – Kaçınma Çatışması: Aynı<br />
durumun bir istenen bir de istenmeyen özelliğe<br />
sahip olması nedeniyle o durumu tercih yapmak<br />
zorunda kalması halidir. Mesela; bireyin çok<br />
sevdiği pastayı yemek istemesi fakat pasta çok<br />
kalori içerdiği için kilo almaya neden olabileceği<br />
için kararsızlık yaşaması. Bireyin yüzmek<br />
istemesi fakat hasta olmaktan da korkması<br />
nedeniyle kararsızlık yaşaması.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
5.2.1.5. EGO SAVUNMA MEKANİZMALARI<br />
Engellenme ve çatışmanın oluşturduğu hayal<br />
kırıklığı, gerginlik ve kaygının etkisinden kurtulmak<br />
isteyen bireyin, benliğini korumaya yönelik<br />
gösterdiği tepkilere savunma mekanizması (uyum<br />
mekanizması) denir. Sorunlarla baş edemeyen ego,<br />
bilinçdışı yönü sayesinde savunma mekanizmalarına<br />
başvurmaktadır.<br />
A- Savunma Mekanizmalarının Özellikleri<br />
1. Bu tepkilerin bir kısmı normal bir kısmı anormal<br />
tepkilerdir.<br />
2. Savunma mekanizmasını kullanan birey bu<br />
davranışın gerçek işlevinin farkında değildir. Bu<br />
nedenle bilinçsiz davranışlardır.<br />
3. Herkes tarafından kullanılır.<br />
4. Problemlere geçici çözüm getirir. Kesin çözüm<br />
götürmez.<br />
5. Bu mekanizmaların sürekli kullanılması<br />
durumunda, nevroz ve psikoz adı verilen bir<br />
takım psikolojik bozukluklara sebep olabilir.<br />
B- Savunma Mekanizmasının İşlevleri<br />
1. Bireyde oluşan kaygıyı ve stresi azaltır.<br />
2. Bireyin benliğini tehditlerden korur.<br />
3. Bireyi çatışmalardan uzak tutar.<br />
4. Hayal kırıklıkların etkisini azaltır.<br />
5. Kişinin kendine olan güveninin azalmasını önler.<br />
6. Bazı sanat ve bilim ürünlerinin ortaya çıkmasına<br />
kaynaklık eder (Yüceltme mekanizması).<br />
C- Savunma Mekanizması Çeşitleri<br />
1-) Bastırma (Güdülenmiş Unutma)<br />
Kişinin kendisini rahatsız edici bir duyguyu,<br />
düşünceyi veya bilgiyi bilinçaltına bastırarak<br />
unutmasıdır. Kişi rahatsız eden bu şeyler; ürkütücü<br />
nesne ve olaylar, acı veren, utanç duyulan anılar,<br />
suçluluk duyguları, kişinin kendisiyle ilgili<br />
değersizlik düşünceleri vb. dir. Bunlara ancak özel<br />
teknikler (rüya analizi, hipnoz, serbest çağrışım)<br />
kullanarak ulaşılabilir.<br />
Mesela; İnsanın alacağı borcunu değil vereceği<br />
borcunu unutması. İstenmeyen bir randevunun<br />
unutulması.<br />
2-) Bahane Bulma (Mantığa Bürüme)<br />
Kişinin başarısızlığını, gerçek nedenin dışındaki<br />
nedenlerle açıklaması veya mantıklı gösterme<br />
çabasıdır. Kendini haklı çıkarma temeline dayanır.<br />
Mesela; Derse geç kalan bir öğrencinin trafiğin<br />
yoğun olmasını örnek göstermesi. Verilen ödevi<br />
yapamayan bir öğrencinin evde elektriklerin kesik<br />
olduğunu söylemesi. “Kedi uzanamadığı ciğere<br />
mundar der.” atasözü bu mekanizmaya bir örnektir.<br />
- 16 -<br />
3-) Yansıtma (Başkasını Suçlama)<br />
Yansıtma mekanizmasının 2 şekli vardır: Birinci<br />
şekilde; kişi kendisindeki olumsuz özellikleri veya<br />
suçluluk duygusu uyandıracak düşünce ve isteklerini<br />
başkasında görmesi veya başkasına yüklemek<br />
istemesi. Yani kişi kendisinin kötü özelliklere sahip<br />
olmadığını bu özelliklerin başkalarında olduğunu<br />
söyler.<br />
Mesela; Hırsızlığı alışkanlık haline getiren birisinin<br />
başkasını hırsızlıkla suçlaması. Yalan konuşmayı<br />
alışkanlık haline getiren birisinin başkasını<br />
yalancılıkla suçlaması.<br />
Yansıtma mekanizmasının ikinci şeklinde ise; kişi<br />
yetersizliğinin, başarısızlığının nedenlerini<br />
başkalarında arar, yani burada kişi başkalarını suçlar.<br />
Mesela; Gol yiyen kalecinin savunmadaki<br />
arkadaşlarına “bir adamı tutamıyorsunuz” demesi.<br />
Bir futbol maçını kaybeden takımın başkanının suçu<br />
hakemlerde araması.<br />
4-) Yadsıma (İnkar etme, Reddetme)<br />
Benlik için tehlikeli olarak algılanan, sıkıntı ve<br />
bunaltı yaratabilecek bir gerçeği yok saymak veya<br />
görmemezlikten gelmektir. Birçok olumsuz<br />
deneyimlerimizi bilinçaltına atmakla kalmayız, aynı<br />
zamanda bunları hiç yaşanmamış gibi yok sayarız.<br />
Öfke, kızma en çok yadsınan duygulardır.<br />
Mesela; Öfkesi beli olduğu halde bireyin öfkeli<br />
olmadığını söylemesi. Bireyin ölüm döşeğindeki<br />
annesinin öleceği fikrini kabul etmemesi. Sınavda<br />
kopya çekerken yakalanan bir öğrencinin kopya<br />
çekmediğini söylemesi.<br />
5-) Gerileme<br />
Kendisi için olumsuz sayılabilecek bir durumla<br />
karşılaşan bireyin yaşına uygun olmayan ve<br />
kendisinden beklenmeyen tepkilerde bulunmasıdır.<br />
Mesela; Küçük kardeşini kıskanan bir çocuğun<br />
kardeşinin oyuncaklarıyla oynaması veya altını<br />
ıslatması. Yaşlı bir kadının genç kızlar gibi<br />
giyinmesi, aşırı makyaj yapması. Birinden borç<br />
isteyen ancak alamayan bireyin küsmesi.<br />
6-) Özdeşim Kurma (Özdeşleşme-Taklit etme)<br />
Kişi kendisinde olmasını istediği özellikleri (başarı,<br />
dış görünüş vb.), bunlara sahip kişilerle özdeşim<br />
kurarak sağlamaya çalışması veya başka kişi,<br />
kuruluşların başarısından kendine pay çıkarmasıdır.<br />
Mesela; Gençlerin ünlü kişilere özenerek onları taklit<br />
etmesi. Bir kardeşin abisinin gösterdiği bir başarıyla<br />
övünmesi.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
7-) Kaçma (Önemsememe)<br />
Rahatsız edici durumlar karşısında, o olayı<br />
görmezden, bilmezden gelme halidir. Bu savunma<br />
mekanizmasını sürekli kullanan kişinin kendine<br />
güveni kalmamıştır. Kişi aşırı duyarsızdır.<br />
Mesela; Bir gencin, yer vermemek için otobüste yaşlı<br />
kadını görmezden gelmesi. Bir öğrencinin derslerine<br />
karşı duyarsız olması. Yaramazlık yapan bir çocuğun<br />
annesinin kendisine seslenmesini duymazdan gelmesi<br />
8-) Karşıt Tepki Geliştirme (İkiyüzlülük)<br />
Gerçek duygularımızı göstermek için, içinde<br />
bulunduğumuz ortam uygun değilse, ortama uygun<br />
davranışlar sergilememiz olayıdır. Yani bir kişinin<br />
gerçekte hissettiği duyguların tam aksi davranış<br />
göstermesidir.<br />
Mesela; Kardeşini kıskanan birinin çevrede onun<br />
koruyucusu gibi davranması. Nefret ettiği patronuna<br />
işten atılma korkusu nedeniyle iltifatlar yağdırması.<br />
Bir üvey annenin komşularının önünde çocuğuna<br />
sevmediği halde sevgi gösterileri yapması.<br />
9-) Hayal kurma (Fantezi)<br />
Ulaşılamayan arzulara hayal kurma yoluyla ulaşılarak<br />
bir bakıma ödünleme, telafi etmedir. Kişi düş kurma<br />
yoluyla kendini olmasını istediği gibi düşler.<br />
Mesela; Avukat olamayan birisi, avukat olmayı hayal<br />
eder, mahkemelere gider, duruşmalar yapar. Bir<br />
gencin kendini ünlü bir pop sanatçısı olarak hayal<br />
etmesi.<br />
10-) Ödünleme (Telâfi)<br />
Kişinin kendisindeki bir eksiklikten dolayı veya bir<br />
alandaki başarısızlığından dolayı hissettiği eksikliği,<br />
ezikliği başka bir alanda başarılı olma çabasıyla<br />
telâfiye çalışmasıdır.<br />
Mesela; Derslerinde başarısız olan birinin okul<br />
takımında başarılı olmaya çalışması. Âşık Veysel’in<br />
körlük nedeniyle hissettiği eksikliği ozanlıkla<br />
kapaması. Çirkin ve geçimsiz bir bayanın karşı cinsle<br />
olumlu ilişkiler kuramaması nedeniyle evlenememesi<br />
ancak bu eksikliğini akademik alanda üstün başarı<br />
sağlayarak profesör olup telafi etmesi. Şişman olan<br />
bir adamın espirili olmaya çalışması.<br />
11-) Polyannacılık (Tatlı limon-Aşırı İyimserlik)<br />
Her başarısızlıkta başarılı yanlar arama, olayın iyi<br />
taraflarını görmedir.<br />
Mesela; Kitap okuma alışkanlığı olmayan birinin<br />
gözlerinin bozulmaktan kurtulduğunu söylemesi.<br />
Trafik kazası sonucu arabası zarar gören birisi “cana<br />
gelen mala gelsin” demesi.<br />
- 17 -<br />
12-) Yüceltme<br />
Yüceltme de toplumca onaylanmayan ilkel nitelikteki<br />
dürtü ve istekler (saldırganlık ve cinsellik) doğal<br />
amaçlarından çevrilerek, toplumca onaylanan<br />
etkinliklere dönüştürülür. Burada toplumca<br />
onaylanan etkinliklere yönelilenen alan ile<br />
doyurulmamış asıl motivler (dürtüler) arasında bir<br />
bağ vardır. Yani asıl güdüye benzer bir alan ile bu<br />
güdüler doyurulmaya çalışılır.<br />
Mesela; Konuşma özrü olan birinin, düşüncelerini<br />
edebi eserlerle ortaya koymaya çalışması. Kendisi iyi<br />
eğitim almayan bir babanın çocuklarını en iyi şekilde<br />
okutmak istemesi. Saldırganlıktan hoşlanan birisinin<br />
gidip asker, polis gibi meslekleri veya boks, judo,<br />
karate gibi spor dallarını seçmesi.<br />
13-) Yön Değiştirme (Yer Değiştirme)<br />
Kişinin, öfkesini ve tepkisini olayın gerçek sebebi<br />
olan kişiye değil de başka hedeflere yöneltmesidir.<br />
Mesela; Hakeme kızan sporcunun formasını yırtması<br />
veya topa vurması. Telefonda babasına kızan gencin<br />
telefon avizesini yere atması. “Eşeğini dövemeyen<br />
semerini döver” , “Kızım, sana söylüyorum gelinim<br />
sen anla/işit” atasözleri.<br />
Yön değiştirme küfür, yıkıcı eleştiri veya dedikodu<br />
şeklinde simgesel bir şekle dönüşerek çıkabilir.<br />
Mesela; Bireyin sevmediği kişi için “Onun hakkında<br />
şöyle böyle diyorlar, Aaaa!” şeklinde dedikodu<br />
yapması.<br />
14-) Çarpıtma<br />
Birey kendi iç dünyasının gereksinimlerine göre,<br />
kendi dışındaki olayları ve olguları gerçekçi olmayan<br />
bir şekilde değişikliğe uğratarak açıklama eğilimidir.<br />
Bireyin olayları ve olayların sonuçlarını kendi işine<br />
geldiği gibi yorumlaması ve anlamasıdır.<br />
Mesela; Kötü alışkanlıkları nedeniyle sevilmeyen<br />
bir kişinin, “ben çok güzelim, akıllıyım, o yüzden<br />
meyve veren ağacı taşlarlar.” diyerek sevilmediğini<br />
belirtmesi gibi.<br />
15-) Entelektüelleştirme (Düşünselleştirme)<br />
Sorun soyut ve entelektüel düzeyde ele alınır. Böyle<br />
yaparak sorun insansı duygu ve düşüncelerin dışına<br />
çıkarılır, kaygı ortadan kalkar.<br />
Mesela; Birey çok sevdiği yakının ölümüne neden<br />
olan hastalığın fizyolojik, biyokimyasal, çevresel vb.<br />
temelleri konusunda ayrıntılı açıklamalar yapması.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
16-) Saplanma<br />
Kişiliğin bazı yönlerinin gelişiminin belli bir düzeyde<br />
durması ve bu nedenle olgunlaşmanın<br />
gerçekleştirilememesi durumudur. Freud bunun temel<br />
nedeninin Fallik evreye saplanıp kalma olduğunu,<br />
saplanmanın kişiliğin daha çok duygusal yönüyle<br />
ilgili olduğunu söyler.<br />
Mesela; Çözemediği bir problem karşısında hep<br />
oturup ağlayan bireyin durumu. Bazı insanlarda<br />
anneye aşırı bağlanma nedeniyle evlenememe. Karşı<br />
cinsle olumlu ilişkiler kuramama.<br />
17-) Özgecilik (Diğerkâmlık)<br />
Herhangi bir çıkar gözetmeksizin diğer insanlara<br />
yararlı olmaya çalışma, kendinden önce hep<br />
başkalarını düşünme. Bencillik hareketinin tam<br />
karşıtıdır.<br />
18-) Yapma-Bozma<br />
Bireyin, suçluluk duygusuna neden olan<br />
davranışlarını onarmaya yönelik tepkiler<br />
göstermesidir. Kişinin kendisi ve çevresi tarafından<br />
onaylanmayacak düşünce ya da davranıştan<br />
vazgeçmesi ve eğer böyle bir söz ya da eylem dışa<br />
vurulmuşsa, ortaya çıkan durumu onarmasıyla<br />
belirlenir. Mesela; Kusurlu davranışlarımız için özür<br />
dilememiz.<br />
19-) Asetizm (Çilecilik-Zahitlik)<br />
Özellikle ergenlerde görülen bir savunmadır. Bu<br />
evrede, kişisel veya sosyal baskı ve engellemelerden<br />
gerçekten etkilenen bir gençte, cinsel dürtüler<br />
dayanılmaz bir noktaya gelince, cinsellik başta olmak<br />
üzere tüm haz verici faaliyetlerden uzak durur. Bu<br />
gibi kimseler dinsel yönelime girebilirler. Mesela;<br />
Hristiyan rahiplerin inzivaya çekilmeleri<br />
20-) Mizahlaştırma<br />
Bireyin sıkıntı yaşadığı durumlarda mizah yoluyla bu<br />
sıkıntıdan kurtulmaya çalışmasıdır.<br />
21-) İdealleştirme<br />
Bireyin sevdiği kişi veya nesneye gereğinden fazla<br />
olumlu özellik atfetmesidir. Mesela; Bazı kişilerin<br />
sevdikleri sanatçıları, siyasetçileri hep olumlu<br />
yönleriyle görüp bu olumlulukları abartmaları.<br />
22-) Ketlenme<br />
İstenmeyen durumlar karşısında egonun işlevlerinden<br />
bir bölümünün durdurulması veya<br />
sınırlandırılmasıdır. Mesela; Olumsuz bir şey<br />
karşısında şoka girip hiçbir şey yapmamak.<br />
- 18 -<br />
5.2.2. PSİKO-SOSYAL <strong>GELİŞİM</strong> (ERİKSON)<br />
Kişilik gelişiminde sosyal çevrenin etkisinin yanı sıra<br />
biyolojik etmenlerin de etkisini kabul eder.<br />
Benlik gelişimi belirli zamanlar içerisinde biyolojik<br />
temelli ve aşamalı olur (epigenetik ilke). Her zaman<br />
bölümü içinde (evrede) kişilik, belli gelişim<br />
özelliklerini kazanmakta, sorunları çözmekte ve her<br />
evreye ait psikososyal kriz konularını atlatmaktadır.<br />
Erikson’a göre birey yaşam boyunca, gelişim<br />
dönemlerinin her birinde farklı bir çatışma ya da<br />
karmaşa durumu (psikososyal kriz) yaşar. Bu<br />
karmaşalar kişinin yaşamında kişilik gelişimi<br />
açısından kritik dönemlerdir. Bir dönemdeki kriz<br />
atlatılmazsa sonraki dönemlerde de devam eder ve<br />
çözünceye kadar problem yaratır.<br />
Erikson, Freud’dan etkilenmiştir. Fakat Freud’dan<br />
farklı olarak kişilik gelişiminde sadece yaşamın ilk<br />
yıllarının (0-6 yaş) önem olmadığını, tüm yaşam<br />
boyunun kişilik açısından önemli olduğunu ve devam<br />
ettiğini ileri sürmektedir. Ayrıca Freud’dan farklı<br />
olarak; insanın doğuştan yıkıcı değil akılcı bir<br />
varlıktır.<br />
5.2.2.1. ERİKSON KİŞİLİK DÖNEMLERİ<br />
1-) Temel güvene karşı güvensizlik / Bebeklik<br />
dönemi (0–2 yaş): Bu dönem, Freud’un Oral<br />
döneminin karşılığıdır. Bu dönemde etkili olan sosyal<br />
çevre anne-baba veya onun yerine geçen bakıcısıdır.<br />
Bu dönemde bebekler yakın çevresindeki bu<br />
bireylere bağlanma eğilimini göstermektedir. Çocuk<br />
ve bakım veren kişi arasında karşılıklı duygulanımı<br />
içeren fiziksel yakınlığı sürdürme isteğine bağlanma<br />
denir. Yakın çevredeki anne-babaya bağlanma, güven<br />
duygusunu etkileyen faktörlerin başında gelmektedir.<br />
Temel gereksinimlerinin karşılanmasında tamamen<br />
dışa bağımlı olan bebeği, anne/baba veya bakıcısı<br />
yeterince besler, sevgi ve ilgi gösterir, onu korursa<br />
bebek kendini güvende ve rahat hissedecektir.<br />
Böylece çocukta güven duyguları gelişmeye<br />
başlayacaktır. Tersi durumda ise bebekte güvensizlik<br />
duygusu gelişecektir. Temel güven duygusundan<br />
yoksun olarak yetişmiş çocuklar, ileriki yaşamlarında<br />
sosyal ilişki kurmaktan kaçınır ve kendine güvensiz<br />
olma gibi kişilik özellikleri geliştirirler.<br />
Yani güven duygusu, özellikle annelerin bebeklerin<br />
beklenti ve gereksinimlerini düzenli olarak<br />
gidermeleri halinde oluşur. Çocuk hem kendine hem<br />
çevresine güven duyacaktır. Çocuk bu güven<br />
duygusunu daha sonradan tüm yaşamına<br />
genelleyecektir. Güven duygusu yaşamın ilk bir<br />
yıllık süreci için kritik dönemdir.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Bowlby’nin Bağlanma Kuramı<br />
Bowlby’e göre özellikle bu dönemde bebekler yakın<br />
çevresindekilere bağlanma eğiliminde olmaktadırlar.<br />
Bu bağlanma ile bebek kendini daha güvende<br />
hissedecektir. Çocuk ve bakım veren kişi arasında<br />
karşılıklı duygulanımı içeren fiziksel yakınlığı<br />
sürdürme isteğine bağlanma denir. Öğrenilmemiş bir<br />
sosyal davranıştır. Bebeğin başlıca bağlanma<br />
davranışları emme, sokulma/uzanma, bakış,<br />
gülümseme ve ağlamadır.<br />
Bebekler bu dönemde anneleri yanlarından<br />
uzaklaştıkları zaman ayrılık kaygılarının bir<br />
göstergesi olarak ağladıkları gözlemlenmiştir. Bu da<br />
çocuktaki bağlanma eğilimini gösteren bir delildir.<br />
Bu nedenle anne bebeğine karşı sevecen, sıcak bir<br />
tutum sergilemelidir. Mesela; bebeğin ağladığında<br />
okşanması, kucağa alınması, karnının doyurulması<br />
gibi etkinlikler bebeğin güven duygusunun<br />
kazanmasında önemli etkendir.<br />
a) Güvenli bağlanma: Bebeğin bağlandığı bireye<br />
güvenin esas olduğu, sağlıklı duygusal bağlanmadır.<br />
Çocuk etrafta bağımsızca dolaşabilir, yabancılarla<br />
iletişim kurabilir. Bağlandığı kişiyle zaman zaman<br />
ayrı kalabilmekte ve onun tekrar geri döneceğini<br />
bildiği için duyduğu gerilim normal seviyede<br />
olmaktadır.<br />
b) Güvensiz-Kaçınan (Kaçınmalı) Bağlanma:<br />
Anneleri onları terk ettiklerinde bir sorun yaşamazlar,<br />
onlar ortamda olmadığı için tepki de göstermezler.<br />
Anneleri tekrar ortama girdiğinde, bir tepki ya da<br />
onunla gitme eğilimi de göstermezler. Yabancıların<br />
varlığına aldırış etmez. Kendi kendine yetebilmeye<br />
aşırı önem verir. Çocukla ilgilenilmemesi,<br />
ihtiyaçların karşılanmaması sonucu gelişir. Çocuk<br />
artık iletişimin gerekliliğine inanmaz.<br />
c) Güvensiz-Çelişkili (Kararsız) Bağlanma:<br />
Yabancı ortamlarda bağlandığı kişilere sımsıkı<br />
sarılırlar, ayrılmak istemezler. Bağlandığı kişiler<br />
ortamdan ayrılırken aşırı üzüntü duyarlar,<br />
döndüğünde ise ya ona sımsıkı sarılırlar ya da onu<br />
iterek, döverek, huzursuzluk çıkarak tepkilerini<br />
gösterirler. Yani çocuk fiziksel teması eş zamanlı<br />
olarak hem ararlar, hem de buna direnirler. Mesela;<br />
kucağa alındığında bebek ağlayabilir, aşağıya inmek<br />
içinde öfkeyle tepinirler. Çocukların ihtiyaçlarının<br />
zamanında karşılanmaması bu bağlanmayı doğurur.<br />
d) Örgütlenmemiş (Yönlendirilmemiş) Bağlanma:<br />
Bebekler, bazen yabancı durumlarda kaçınan ve<br />
çelişkili bağlanma türlerinin bir karışımı olan bu<br />
bağlanma tipini gösterir. Bağlandığı kişiyi çocuk<br />
korkutucu görür. Kararsız ilişkiler kurar.<br />
- 19 -<br />
2-) Özerkliğe karşı utanç ve kuşku / İlk çocukluk<br />
dönemi (2-4 yaş): Bu dönem, Freud’un Anal<br />
döneminin karşılığıdır. Bu dönem oyun dönemi<br />
olarak da adlandırılmaktadır. Çocuğun yürümeye ve<br />
konuşmaya başlaması ile annesine olan<br />
bağımlılığında azalma olur. Çocuk özerk bir şekilde<br />
davranıp bağımsız eylemlerden zevk almaya başlar.<br />
Çocuğa kendi eylemlerini kontrol etme imkânı<br />
verilmesi ve bu tür eylemlerinden dolayı çocuğun<br />
ağır şekilde cezalandırılmaması çocuktaki özerklik<br />
duygusunun gelişmesini sağlayacaktır. Anne-baba,<br />
çocuğun bu eylemlerinde destekleyici ve yönlendirici<br />
olmalıdır. Kendi kendine yemek yeme, eşyalarını<br />
toplama, giyinme ve soyunma, giysisini seçme gibi<br />
davranışlarda çocuk teşvik edilmelidir. Böylece<br />
çocukta bağımsızlık duygusunun temelleri atılır.<br />
Anne-babanın aşırı kontrolcü olması, çocuğun kendi<br />
kapasitesi hakkında kuşkuya düşmesine ve utanç<br />
duymasına neden olacaktır.<br />
3-) Girişkenliğe karşı suçluluk / Okul öncesi<br />
dönem (4-6 yaş): Bu dönem, Freud’un Fallik<br />
döneminin karşılığıdır. Bu dönemde etkili olan sosyal<br />
çevre anne-baba, bakıcısı veya öğretmenleridir.<br />
Bu dönemde çocuk çevresindeki olanlara daha<br />
duyarlı hale gelmiştir. Çocuk çevresindeki olayları<br />
anlayabilmek için sık sık sorular sorar. Çocuk<br />
enerjisini çeşitli etkinliklerle ortaya koymak ister.<br />
Fakat ciddi düzeyde artan girişkenlikle birlikte,<br />
problemli davranışlarda da aynı oranda ciddi bir artış<br />
görülür. Çünkü bu dönemde çocuğun kas-zihin<br />
koordinasyonu ve ahlaki sistemi yeterince<br />
sağlanamamış ve gelişmemiştir. Bu nedenle çocuğun<br />
var olan enerjisinin olumlu hedeflere yöneltilmesi<br />
önemlidir.<br />
Çocuğu sorduğu sorular yüzünden azarlamak,<br />
cezalandırmak ve araştırma çabalarının önüne<br />
geçmek çocuktaki girişimcilik duygusunu köreltecek<br />
ve kendini suçlu hissetmesine neden olacaktır.<br />
4-) Başarıya karşı aşağılık/yetersizlik duygusu /<br />
İlk öğretim dönemi (6-11/12 yaş): Bu dönem,<br />
Freud’un Gizil (Latent) döneminin karşılığıdır. Bu<br />
dönemde etkili olan sosyal çevre anne-baba’dan<br />
ziyade öğretmenleri ve akranlarıdır.<br />
Bu dönemde çocuk oyun oynamak yerine, bir şeyler<br />
üretmek, yaptığı işlerde başarılı olmak isteyecektir.<br />
Yaptığı işlerde beğeni toplamak, arkadaşları ve<br />
yetişkinler tarafından takdir edilmek isteyecektir.<br />
Yaptığı işlerde başarılı oldukça kendisine güven<br />
duyacak, kendisine olan güveni arttıkça da çalışma ve<br />
başarılı olma güdüleri artacaktır. Aksi halde aşağılık<br />
ve yetersizlik duygularına kapılacaktır.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Bu dönemde çocuğu evde veya okulda başkalarıyla<br />
kıyaslamak (çalışkan veya tembel) , çocuklardan<br />
yetenekleri üzerinde başarı talep etmek olumsuz<br />
benlik gelişimine sebep olur. Bu nedenle sonuca<br />
değil, çocuğun yaptığı çabaya vurgu yapmak ve<br />
çocuğa yetenekleri ölçüsünde sorumluluklar vererek<br />
cesaretlendirmek gerekmektedir.<br />
Ayrıca bu dönemde okula yeni başlayan çocuklarda<br />
okul fobisi (korkusu) ortaya çıkmaktadır.<br />
Bir sınıf öğretmeni, öğrencilerin görsel sanatlar<br />
dersinde bazı araç ve gereçleri kullanarak bir şeyler<br />
oluşturma girişimlerini desteklemesi (2007-KPSS)<br />
bu dönemin olumlu sonuçlanmasına yardım içindir.<br />
5-) Kimliğe karşı kimlik-rol karmaşası / Ergenlik<br />
dönemi (11/12-18 yaş): Bu dönem, Freud’un<br />
Genital döneminin karşılığıdır.<br />
“Ben kimim” sorusunun sorulduğu ve kimlik<br />
arayışının yoğunlaştığı dönemdir. Birey kendi ilgi ve<br />
yetenekleriyle ilgili uyumlu bir kimlik duygusu<br />
geliştirmişse, gelecek yaşamıyla ilgili kararlarını<br />
başarılı şekilde vermeye başlamış, kendine özgü bir<br />
değerler sistemi oluşturarak kişisel ve mesleki planlar<br />
oluşturabilmiş demektir.<br />
Kimlik krizi ise, bireyin bu türden kararlar alamamış<br />
ve gelecekle ilgili herhangi bir plan yapmamış<br />
olmasını betimler.<br />
Ergen birey, kimlik kazanma sürecinde bir yandan<br />
toplumca genel kabul görmüş değer ve amaçlarla<br />
karşı karşıya kalması, diğer yandan vücudundaki hızlı<br />
fizyolojik gelişimin sebep olduğu değişimlerle baş<br />
etmek zorunda olması, öte yandan aileden<br />
bağımsızlık kazanma isteği ve cinsiyetine-yaşına<br />
uygun yeni roller edinmesi ve geliştirmesi, ergen için<br />
önemli sorun teşkil etmektedir. Bütün bunlar ergen<br />
bireyin düşünsel ve duygusal yapısında, köklü bir<br />
değişime sebep olur.<br />
Ergen birey, kimlik kazanma sürecinde sık sık<br />
çevresinde güvendiği kişiyi kendisine model alır.<br />
Ergenin sağlıklı bir şekilde kimliğini kazanmasında,<br />
çevresinde uygun özdeşimler kurabileceği (model<br />
alabileceği) yetişkinlerin bulunması önem taşır.<br />
Ayrıca ergen birey, kendini toplumda kabul ettirmek<br />
amacıyla akran arkadaş gruplarına yönelir. En yoğun<br />
ilişki kurduğu kişiler akran gruplarıdır. Bu nedenle<br />
akran grupları içinde sevilen ve yetişkinler tarafından<br />
onaylanan ergenler, kimlik gelişiminde başarılı<br />
olurlar. Aksi halde birey, kimlik kargaşası yaşar.<br />
- 20 -<br />
Kimlik oluşumunda şu faktörler etkilidir:<br />
-Düşünce sistemindeki değişiklikler (soyut, eleştirel<br />
ve birleştirici düşüncenin gelişimi)<br />
- Cinsel rolleri benimseme<br />
- Karşı cinse duyulan ilgi<br />
- Meslek seçimine yönelme<br />
- Sosyal rollerdeki değişimler<br />
- Akran gruplarıyla kurulan yoğun ilişkiler<br />
- Ergen egosantrizm (benmerkezci düşünme)<br />
Mesela; Lise son sınıfta okuyan Ayşe, küçük yaştan<br />
beri mühendis olmayı istemekte ve üniversite<br />
planlarını buna göre yapmaktadır. Ancak, babası<br />
mühendisliğin kadınlara uygun bir meslek olmadığını<br />
öne sürerek Ayşe’yi, kadınlara daha uygun olduğunu<br />
düşündüğü öğretmenlik gibi bir meslek seçmeye<br />
teşvik etmektedir. Mühendis olma isteğini babasının<br />
desteklememesi nedeniyle, Ayşe ne tür bir meslek<br />
seçeceği konusunda kararsızlığa düşmesi (2007-<br />
KPSS) rol karmaşası olarak adlandırılır.<br />
Marcia Kimlik Statüleri<br />
Marcia, bireyin ergenlik döneminde dört kimlik<br />
statüsünün olduğunu söyler. Statüleri belirleme<br />
kriteri ergenin karar verme gücüdür.<br />
a) Başarılı kimlik statüsü: Başarılı kimlik<br />
statüsündeki birey, kimlik krizini atlatmış ve bir<br />
kimliğe bağlanmayı gerçekleştirmiş bir ergendir. Bu<br />
ergen, verdiği kararların doğru olduğuna inanan ve<br />
kararlarından dolayı memnun olan bir bireydir. Diğer<br />
insanların da kendilerini kabul ettiklerine inanırlar.<br />
Net karar alırlar. Demokratik aile ilişkileri vardır.<br />
b) Ertelenmiş (moratoryum) kimlik: Kimlik krizini<br />
atlatamamış (kimlik bunalımı yaşayan) ve çözüm<br />
yolu bulamayan bireylerin sahip olduğu kimlik<br />
statüsüdür. Bir tür geçici boşluk durumudur. Ergen<br />
vurdumduymazlık ve amaçsızlık özelliklerini<br />
gösterir.<br />
Bu kimlikte birey kalıcı tercihlerde bulunmadan önce<br />
birtakım sosyal rolleri denemiş ya da sosyoekonomik<br />
nedenlerle kimlik tercihlerini ertelemişlerdir. Bu<br />
nedenle kim oldukları, ne yapmak istedikleri ve<br />
nelere önem verdikleri belirsiz ve karışıktır. Mesela;<br />
genç kızların erken yaşta evlenmek istemeleri,<br />
erkeklerin askere gitmek istemeleri, bireyin okulu<br />
bırakıp işe girmek istemeleri<br />
Üniversite sınavlarına hazırlanmaya başlaması<br />
gerektiğini düşünen, ancak seçeceği bölüm<br />
konusunda karar vermede zorluk çeken bir lise 2.<br />
sınıf öğrencisi bir süre bu konu üzerinde durmamaya<br />
karar verir (2006-KPSS) Bu öğrencinin bölüm seçimi<br />
konusundaki kararını ertelemesi moratoryum’dur.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
c) Bağımlı (İpotekli, Erken Bağlanma) kimlik: Bu<br />
kimlik statüsüne sahip birey, kendisiyle ilgili hayati<br />
önem taşıyan konularda karar alma girişiminde<br />
bulunmaz. Kimlik konusundaki tüm kararları annebaba<br />
veya otorite olarak kabul edilen diğer kişiler<br />
alır. Ergen birey, kendisiyle ilgili başkasının verdiği<br />
kararları kabul etmiştir ve benlik arayışına girmez.<br />
Birey kendisi için belirlenen kimliğe girer.<br />
Mesela; bireyin istemediği halde babasının istediği<br />
siyasi partiye oy verip sevmediği halde annebabasının<br />
seçtiği kişi ile evlenebilir.<br />
d) Dağınık (Kargaşalı) Kimlik: Bu kimlik statüsüne<br />
sahip bireyler, bir kimliğe bağlanmaktan kaçınırlar.<br />
Kimlik edinme konusunda bir girişimleri olmadığı<br />
gibi, bu durum onları rahatsız da etmez. Bu kimlik<br />
statüsündeki bireyler, bir kimlik krizi yaşamazlar,<br />
bağlanma da gerçekleşmemiştir ve meslek<br />
seçimleriyle ilgili bir güdüleri ve endişeleri de<br />
yoktur. Özellikle yönlendirmenin ve etkileşimin zayıf<br />
olduğu aile tiplerinde bu kimlik görülür.<br />
e) Ters kimlik: Toplumun ve ailenin bireyden<br />
beklediği rollere ve davranışlara, bireyin inat edip<br />
tam tersini yapmasıdır. Birey çevresindekileri<br />
tarafından doğru (olumlu) kabul edilmediği için bu<br />
şekilde davranır.<br />
Mesela; ateist bir ailenin dindar oğlu, savcının suçlu<br />
oğlu, imamın manken kızı.<br />
f) Gölgelenmiş kimlik: Aile ve sosyal çevresi<br />
tarafından baskı altında tutulmuş birey, onların<br />
istediği davranışları, rolleri (kimliği) istemeyerek<br />
seçmesidir.<br />
Mesela; Demet mühendislik bölümünü tercih etmek<br />
ister fakat ailesi onun öğretmen olmasını isteyip bu<br />
yönde baskı yapar ve Demet, bu baskı sonucunda<br />
öğretmenliği tercih eder.<br />
Uyarı: İpotekli kimlikten farkı, ipotekli kimlikte<br />
ergen kendisiyle ilgili kimliği diğer insanların<br />
vermesini kendi isteğiyle (baskı yokken seçer)<br />
kabul etmiştir.<br />
Gölgelenmiş kimlikte ise birey istemeyerek<br />
ailesinin baskısı sonucu kimliği seçmek zorunda<br />
kalır.<br />
- 21 -<br />
6-) Yakınlığa karşı uzaklık-yalnızlık-yalıtılmışlık /<br />
Genç-İlk yetişkinlik (18-30 yaş): Bu dönemde birey<br />
kimlik arayışı çabalarını aşmış, artık çevresindeki<br />
kişilerle yakın ilişkiler kurmaya, dostluk ve sevgi<br />
ilişkilerine girmeye ve sorumluluk almaya hazır hale<br />
gelmiştir. Ergenliğe göre çevresiyle daha iyi ilişkiler<br />
kurabilme seviyesine gelmiştir.<br />
Bu dönemde birey karşı cins ile geleceğe ve evliliğe<br />
yönelik yakın ilişkiler kurmayı ister. Aynı zamanda<br />
bu yaşta kendi kişiliğine ve yeteneğine uygun meslek<br />
seçme eğilimi de vardır.<br />
Eğer birey evlilik, arkadaşlık kurma veya meslek<br />
seçimi gibi konularda başarısız olursa ve yakın<br />
ilişkilere geçemiyorsa yalnızlığa düşer. Bu nedenle<br />
diğer insanlarla bütünleşme ve toplumsal kabul<br />
görme bu dönemin kritik özelliğidir. Yalnızlık<br />
(yalıtılmışlık) karmaşası kalıcı ve güvenilir<br />
dostluklarla aşılabilir.<br />
7-) Üretkenliğe karşı durgunluk / Orta yetişkinlik<br />
dönemi (30-60 yaş): Bu dönemde birey, üretken ve<br />
yaratıcıdır. Birey gerek kendisi için (anne-baba<br />
olmak, çocuk yetiştirmek), gerekse çevresi ve toplum<br />
için yararlı işler yapmak ister. Bu dönemde bireyin<br />
üreticilik işlevini yerine getirmesinde, genç kuşaklara<br />
rehberlik etmesi önemli bir yer tutar.<br />
Üreticilik işlevini yerine getiremeyen bireyde hiçbir<br />
işe yaramama duygusu gelişir. Böylece birey de<br />
durgunluk dönemine girer, çevrelerine karşı kayıtsız<br />
kalır ve aşırı bireyselleşir.<br />
8-) Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk / İleri<br />
yetişkinlik-Yaşlılık dönemi (60-65 yaş ve üstü):<br />
Daha çok emeklilik dönemine denk gelir. Bu<br />
dönemde birey geçmişini, yani tüm hayatını gözden<br />
geçirir; bir nevi yaşam muhasebesi yapar. Verimli ve<br />
dolu bir yaşam geçirmiş, yaşamsal amaçlarına<br />
ulaşmış olduğunu hisseden bireyler benlik<br />
bütünlüğünü muhafaza ederler. Bu sayede birey<br />
güvenli, mutlu, çevresine ve kendine faydalı, sevgi<br />
dolu bir yapıya sahip olurlar. Böylece birey ölümü<br />
kabullenebilmektedir.<br />
Aksi durumda ise, hayatını boşa geçirdiğine inanan<br />
birey, hayatında değişiklik yapmak için çok geç<br />
olduğunu düşünür. Bu nedenle kendine güvensiz,<br />
uyumsuz, sevgiden mahrum bir yapıya sahip olurlar<br />
ve ölümü kabullenmede zorluk çekerler.<br />
Mesela; Yaşamının son dönemlerinde, geçmişine<br />
dönüp baktığında “keşke” sözcüğünü çok kullanan ve<br />
yapmış olduğu seçimlerden memnuniyet duymayan<br />
bir bireyin yaşadığı kriz (2007-KPSS).
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
5.2.3. HÜMANİST YAKLAŞIMA GÖRE<br />
KİŞİLİK (BENLİK) <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Hümanist yaklaşım Gestaltçılardan ve varoluşçu<br />
felsefeden etkilenmiştir. Hümanist yaklaşımın üç<br />
önemli temsilcisi; Rogers, Maslow ve Combs’tur.<br />
Hümanist yaklaşım insanı ele alış açısından gerek<br />
davranışçılardan gerekse psikanalistlerden ayrılır.<br />
Davranışçılara göre insan çevresel uyarıcılara karşı<br />
otomatik tepki veren bir varlıktır. Birey doğuştan ne<br />
iyi ne de kötüdür. Birey çevreye göre şekillenir.<br />
Psikanalistler ise; insanın doğuştan tehlikeli ve<br />
yıkıcı olduğunu savunur. Oysa hümanistler bunu<br />
kabul etmez.<br />
Hümanistler insanın özünde iyi olduğunu ve her<br />
insanın doğuştan getirdiği bu iyi potansiyelle<br />
çevresindekilerle işbirliğine yatkın, yapıcı ve<br />
güvenilir bir etkileşime girdiğini ve bu şekilde<br />
gelişimini sürdüğünü savunur.<br />
Ayrıca hümanist yaklaşım bireysel özgürlüğe önem<br />
verir ve öğrenci merkezli eğitimi savunur. Birey<br />
çevrenin isteklerine göre değil, kendilerini<br />
gerçekleştirme eğilimlerine göre eğitim görmelidir.<br />
Hümanist yaklaşımın temelini benlik kavramı<br />
oluşturur. Benlik gelişimi bireyin kendisini,<br />
farklılıklarını algılaması ve değerlerini hissetmesi<br />
sürecidir. Kişinin kendisini değerlendirme sürecidir.<br />
5.2.3.1. ROGERS VE BENLİK KURAMI<br />
5.2.3.1.1. Teröpatik Öğrenme Kuramı<br />
Rogers, görüşlerini eğitime uyarlayarak Teröpatik<br />
öğrenme kuramını geliştirmiştir. Rogers’e göre;<br />
İnsan gelişme ve kendini geliştirme gizil gücüne<br />
sahiptir. Bireyler çevrenin isteklerine ve<br />
beklentilerine göre değil, kendilerini gerçekleştirme<br />
eğilimlerine göre eğitim almalıdır. Yani her birey<br />
ilgi, yetenek ve özelliklerine göre ve özgür bir<br />
ortamda eğitim almalıdır.<br />
Eğitimde “öğrenmeyi öğretmek” temel alınmalıdır.<br />
Her insanın doğuştan getirdiği bir özbeni vardır.<br />
Bu özben iyiye yönelik ve güzeldir.<br />
Her insanın amacı mutlu olmaktır. Mutlu olan<br />
insan topluma faydalı olur.<br />
Bireyin mutlu olması, dünyayı kendi algılayış<br />
biçimine göre (fenomen alan ), ilgi ve becerilerine<br />
göre yetiştirilmesine bağlıdır.<br />
Bireyi yalnızca dıştan değil içten de anlamak<br />
gerekir. Böylece bireyin iç dünyasını çözümlemeyi<br />
de ön planda tutmaktadır. (Fenomenoloji)<br />
- 22 -<br />
5.2.3.1.2. Benliğin Yapısı<br />
1-) Özben (Gerçek benlik): Benliğin merkezini<br />
oluşturur. Biyolojik kökenli gerçek içsel yaşantıların<br />
kaynağıdır. İnsanların tümü özbenleri açısından bazı<br />
yönleri ile birbirlerine benzerlerken bazı yönleri ile<br />
de birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Yeme, içme cinsel<br />
gereksinmeler gibi fizyolojik özellikler, sevilme,<br />
güven duyma, başarılı olma gibi psikolojik özellikler<br />
açısından tüm insanlar birbirlerine benzerlerken,<br />
müzik, resim, sözel yetenekleri gibi kişisel güçler<br />
açısından da birbirlerinden farklılık gösterirler.<br />
Özben, yapı olarak "iyi"ye yöneliktir. Kötü olarak<br />
nitelendirilen tutum, düşünce ve davranışlar temel<br />
ihtiyaçların doyurulmaması ve engellenmesi sonucu<br />
oluşur.<br />
2-) Benlik bilinci (Benlik tasarımı): Kişinin kendisi<br />
hakkındaki düşünceleri ve algılamalarıdır. Benlik<br />
tasarımı kişinin kendi görüşüne göre özelliklerinin,<br />
yeteneklerinin, duygu, düşünce, inanç ve tutumlarının<br />
dinamik bir görüntüsüdür.<br />
Benlik tasarımı dinamik bir yapıya sahiptir, yani<br />
kişinin yaşantılarına bağlı olarak değişebilir. Kişinin<br />
benlik tasarımı gerçek yaşantılarına uygun olduğu<br />
sürece kişi kendisiyle uyumludur.<br />
3-) İdeal Benlik: Bireyin olmak istediklerine ilişkin<br />
görüşleri onun ideal benliğini oluşturur. İdeal benlik<br />
bireyin sahip olmak istediği özellikleri anlatır.<br />
4-) Benlik saygısı (özsaygı): Benlik bilinci ile ideal<br />
benlik arasındaki fark bize bireyin benlik saygısı<br />
hakkında bilgi verir. Eğer bu fark yüksekse benlik<br />
saygısı düşük, bu fark az ise benlik saygısı yüksektir.<br />
5-) Ayna benlik (ayna teorisi): Kişinin kendi<br />
benliğini başkalarının ona ilişkin düşünceleri,<br />
değerlendirmeleri ve ona yönelik tepkileri temelinde<br />
algılamasıdır. Bu teori “Başkalarının gözünde<br />
neysem, oyum!” şeklinde ifade edilir.<br />
5.2.3.1.3. Benlik Gelişimi ve Eğitim İlişkisi<br />
Kişinin olumlu benlik bilinci geliştirebilmesi için<br />
koşulsuz sevgi/kabul temel şarttır. Koşulsuz sevgi,<br />
birey ne yaparsa yapsın, onun sevgiye ve saygıya<br />
layık olduğunu kabul eden anlayıştır. Anne-babalar<br />
ve öğretmenler çocukları anlamalı, onları kendi öznel<br />
yaşantıları içinde ve kendi dünyalarında bir bütün<br />
olarak değerlendirmelidir. Anne-babalar ve<br />
öğretmenler çocukları yargılamamalı,<br />
cezalandırmamalıdır ve çocuklarına “empatik” bir<br />
tavırla yaklaşmalıdırlar. Koşulsuz sevgi içinde<br />
büyüyen kişilerin benlik anlayışları güçlü ve olumlu<br />
olur
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Rogers’e göre iyi bir benlik algısı geliştirebilmiş ve<br />
ruh sağlığı yerinde olan bireylerin özellikleri:<br />
Birey başkalarının istekleri doğrultusunda<br />
davranmaktan çok, kendi istekleri ve hedeflerine<br />
uygun davranır; bu sırada da çevrenin beklentileri<br />
ile kendi istekleri arasında uzlaşı sağlar.<br />
Değişik yaşantılara açık olur.<br />
Kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul eder.<br />
Kendine karşı dürüsttür, kendinin olumlu ve zayıf<br />
yönlerinin farkındadır.<br />
Birey kişilik gelişimini değişime açık bir süreç<br />
olarak görür.<br />
Rogers’e göre sağlıklı bir öğrenme ortamı demek;<br />
koşulsuz saygı, empatik anlayış, güven,<br />
saydamlık/içtenlik, dürüstlük, ödüllendirme ve<br />
demokratik bir sınıf ortamı demektir.<br />
5.2.3.2. MASLOW VE İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ<br />
Maslow her insanın değerli, kendine özgü, duyarlı ve<br />
iyiye yönelik bir özbene sahip olduğunu savunur.<br />
Olanaklar sağlandığında, her insanın doğuştan<br />
getirdiği gizil güçlerinin farkına varacağını ve eninde<br />
sonunda kendini gerçekleştireceğini savunur.<br />
Maslow, sağlıklı kişiliğin gelişmesi için gerekli olan<br />
gereksinimlerden oluşan piramit şeklinde bir<br />
ihtiyaçlar hiyerarşisi ortaya koymuştur. Bu piramidin<br />
en tepesinde kendini gerçekleştirme ihtiyacı bulunur.<br />
Fakat kişinin kendini gerçekleştirebilmesi için<br />
güdülenebilmesi, daha alt basamaklarda yer alan<br />
fizyolojik, güvenlik, ait olma, saygınlık kazanma ile<br />
temel gereksinimlerin yeterince doyurulmasına<br />
bağlıdır. Yani temeldeki bir güdünün ihtiyacı<br />
karşılanmadan birey üst düzeydeki güdülere hazır<br />
olamaz.<br />
Maslow’un İhtiyaçları Hiyerarşisi Piramidi<br />
Kendini gerçekleştirme<br />
Yaratıcılık, bilme,<br />
Anlama, keşfetme<br />
Statü kazanma<br />
Kendine saygı<br />
Ait olma, sevgi<br />
Emniyet, güven, düzen<br />
Fizyolojik ihtiyaçlar (açlık, susuzluk)<br />
- 23 -<br />
Kendini gerçekleştiren bireylerin özellikleri<br />
Kendini, başkalarını ve doğayı olduğu gibi kabul<br />
ederler.<br />
Gerçeği olduğu gibi algılayıp, içinde bulunduğu<br />
ortama kolayca uyum sağlarlar.<br />
Daha derin kişiler arası ilişkiler kurabilir.<br />
Olayları objektif algılayabilirler.<br />
Yaşamdan zevk ve doyum alırlar.<br />
Özerk olabilirler yani çevrelerinden<br />
bağımsızdırlar.<br />
Yaratıcıdırlar.<br />
Kendiliğinden doğal davranışlar sergilerler.<br />
Kendileri dışındaki sorunlarla da ilgilenirler.<br />
Demokratik bir kişilik yapısına sahiptirler.<br />
Düşmanca olmayan bir mizah anlayışına<br />
sahiptirler.<br />
İnsanlarla birlikte olmaktan hoşlanırlar, fakat<br />
toplumsal kalıplara karşı çıkarlar.<br />
Yalnız kalabilme gücüne sahip olabilirler.<br />
Amaçlar ve araçlar arasındaki uygun ayrımları<br />
yapabilirler.<br />
Kültürün ve toplumun etkisine karşı<br />
direnebilirler.<br />
Sorumluluklar alabilirler.<br />
5.3. ANNE-BABA TUTUMLARI<br />
Son yıllarda yapılan araştırmalar sonucunda annebabaların<br />
çocuklarını yetiştirmede benimsedikleri<br />
tutumun çocukların kişilikleri üzerinde önemli<br />
etkilere sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Bu tutumlar<br />
toplam yedi tanedir.<br />
1-) Demokratik anne-baba<br />
En sağlıklı ve başarılı aile tutumudur.<br />
Anne-babalar bir takım isteklerde bulunan ve<br />
belirli ölçüde kontrol edenlerdir.<br />
Çocuk nerede, ne zaman, ne yapacağını ve nasıl<br />
davranacağını bilir. Hangi durumlarda<br />
cezalandırılacağını ve ödüllendirileceğini bilir.<br />
Belirlenen sınırlar içerisinde çocuğa söz hakkı ve<br />
serbestlik verilir. Konulan kurallara çocuğun<br />
körü körüne uyması beklenmez. Çocuğa bu<br />
kuralların mantıklı açıklaması yapılır.<br />
Çocuğa kendisiyle ilgili kararlar söz konusu<br />
olduğunda söz hakkı verilir.<br />
Aile içerisinde duygu ve düşünceler paylaşılır.<br />
Anne-baba sevgilerini hissettirir ve çocuklarıyla<br />
iletişim kurarlar.<br />
Demokratik aile ortamında büyüyen çocuklar<br />
kendilerinden memnun, kendine güvenen, girişken,<br />
bağımsız, gerçekçi, arkadaş canlısı, sosyal ve<br />
kendilerine saygıları yüksek bir kişilik sergilerler.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> V. ÜNİTE – KİŞİLİK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
2-) Otoriter anne-baba<br />
Bütün kontrol anne-babadadır. Tüm kararları ve<br />
yargıları anne-baba alır.<br />
Çocuklar kontrol edilirken dinlenmezler.<br />
Çoğunlukla anlayışsız, soğuk ve katı olurlar, ceza<br />
ve emirleri fazladır. Çocuğun hata ve yanlış<br />
yapma hakkı yoktur.<br />
Çocuktan kurallara sorgulamadan uyması<br />
beklenir.<br />
Çocuklarıyla az ilgilenirler. Çocuğu anlamaya<br />
çalışmazlar.<br />
Otoriter aile ortamında büyüyen çocuklar kendine<br />
güveni olmayan, çekingen, pasif, korkak, mutsuzdur.<br />
Dıştan denetimlidirler, yani başkalarının kendisini<br />
yönlendirmesini beklerler. Başkalarına güvenmezler.<br />
3-) Yetkinci (mükemmeliyetçi) anne-baba<br />
Çocukta mükemmellik ve kusursuzluk aranır.<br />
Anne-baba kendi ideallerini ve<br />
gerçekleştiremediklerini çocuktan beklerler.<br />
Çocuktan kapasitelerinin üstünde başarı<br />
beklerler. Çocuklarından beklentileri genellikle<br />
gerçekçi değildirler.<br />
Çocuklarının herkesin parmakla göstereceği bir<br />
kişi olmasını isterler. Bu nedenle sık sık<br />
çocuklarını başkalarıyla kıyaslarlar.<br />
Çocuğun göstermiş olduğu başarılarla<br />
yetinmezler. Sürekli olarak nasıl daha başarılı<br />
olacaklarını çocuklarına anlatırlar.<br />
Hatalar hoş görülmez. Yanlış yapmaya izin<br />
yoktur ve yanlışlara abartılı tepkiler verilir.<br />
Bir takım kalıp kurallar koyarlar ve çocukların bu<br />
kurallara sıkı sıkıya uymasını isterler.<br />
Mükemmeliyetçi aile ortamında büyüyen çocuklar ya<br />
aşırı titiz ya da aşırı dağınıktırlar. Kendilerine<br />
güvenleri yoktur. Yanlış yapmaktan çekinirler ve<br />
korkarlar. Başarısızlıkta kolayca hayal kırıklığı yaşar.<br />
4-) İzin verici (Boş vermeci) anne-baba<br />
Çocuklara aşırı bir özgür bir ortamı oluşturulur.<br />
Çocuğun aşırı hareket ve davranış serbestliği<br />
vardır. Özgürlük neredeyse sınırsızdır.<br />
Aile içinde çocuğun hakları sınırsızdır. Hiçbir<br />
denetim koşulu yoktur. Her türlü davranış<br />
anlayışla karşılanır.<br />
Kurallar yok denecek kadar azdır. Aile doğruyu<br />
ve yanlışı çocuğun yaparak yaşayarak<br />
öğrenmesini ister.<br />
Çocuktan bir şey istemezler, Bırak yapsıncı<br />
ailelerdir.<br />
Cezalandırmadan kaçınırlar.<br />
İzin verici aile ortamında büyüyen çocuklar<br />
genellikle tutarsız, bencil ve şımarıktırlar. Devamlı<br />
birilerinden hizmet beklerler. Her isteklerinin<br />
yapılmasını beklerler.<br />
- 24 -<br />
5-) Reddedici (itici) anne-baba<br />
Bu tür ailelerde çocuklar ya ailenin isteği dışında<br />
dünyaya gelmiştir ya da sonradan aile çocuğu<br />
çeşitli nedenlerle istememektedir. Bu nedenle<br />
sürekli çocuğa istenmediği mesajı verilir.<br />
Aile çocuğun istediği her şeyi verir, çocuğu<br />
susturmak ya da baştan savmak için her isteğini<br />
karşılar. Bu da reddetmenin bir farklı yönüdür.<br />
Ailenin çocuklarına karşı reddedici davranışları<br />
genellikle açık düşmanlık, ilgisizlik,<br />
mükemmeliyetçilik veya aşırı koruma şeklinde<br />
de görülebilir.<br />
İtici aile ortamında büyüyen çocuklar sevgiden<br />
yoksun bir ortamda büyüdükleri için çevrelerinde<br />
bulunan insanlara karşı da sevgi duymayı bilmezler.<br />
Her an kin ve nefret duyguları yaşarlar. İnsanlara<br />
karşı hoşgörülü olmazlar. Kendilerine iyi davranan ve<br />
sevgiyle yaklaşan insanlara karşı hep şüpheyle<br />
yaklaşırlar. İnsanlarla iyi ilişkiler kuramazlar ve<br />
arkadaş bulmakta zorlanırlar.<br />
6-) Koruyucu anne-baba<br />
Çocuğa aşırı özen gösterme eğilimi vardır.<br />
Aile çocuklarının üzerine titrer, çocuğun her<br />
çağrısına cevap verir.<br />
Çocuklarda öz yeterliliğin bulunmadığına<br />
inanırlar. Her türlü kararı çocuğu adına aile alır.<br />
Çocuklar her zaman anne-babaya bağımlıdırlar.<br />
Çocuklar sürekli anne-babanın gözetimindedirler.<br />
Çocuklar büyüse de onların büyüdükleri özellikle<br />
anne tarafından kabul edilmez.<br />
Aşırı koruyucu aile ortamında büyüyen çocuk, aşırı<br />
bağımlı ve özgüveni gelişmemiş bir kişilik sergiler.<br />
İç denetimi gelişmemiştir, daha çok dışsal denetime<br />
tabidir. Yani tek başına kararlar alamaz, nerede, ne<br />
zaman, ne yapacağını bilemez. Sosyal ortamlara<br />
kendini kabul ettirmekte zorlanır.<br />
7-) Tutarsız anne-baba<br />
Anne-baba çocuklarının davranışlarıyla ilgili<br />
tutarsızlık ve dengesizlik sergiler.<br />
Aynı davranışı anne-baba kimi zaman normal<br />
karşılarken kimi zamanda cezalandırabilir. Bu<br />
durumda çocuk neyin doğru neyin yanlış<br />
olduğunu anlayamamaktadır.<br />
Çocuk, anne-babasının o anda neşeli ya da öfkeli<br />
oluşuna göre ayarlamaya başlar.<br />
Tutarsızlık durumu bazen de anne-babanın görüş<br />
ayrılığından, çocukların cinsiyetinden, yaşından<br />
kaynaklanabilir.<br />
Böyle bir aile ortamında büyüyen çocuklar, tutarsız<br />
bir kişilik sergilerler. Karar vermede güçlükler yaşar.<br />
Kaygılı ve kendine güvensiz bir kişilik sergiler. Ya<br />
aşır isyankâr ya da aşırı boyun eğici olurlar.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> VI. ÜNİTE – AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
6. ÜNİTE - AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Ahlak; toplumun içinde kişilerin benimsedikleri ve<br />
uymak zorunda oldukları değerler ve kurallardır.<br />
Ahlak gelişimi; temelde çocukların belirli<br />
davranışları “iyi ya da kötü” olarak değerlendirme<br />
biçimidir. Ahlak gelişimi yaşa bağlı olarak değişen<br />
evreler içinde gerçekleşir.<br />
Ahlak gelişimi ile ilgili ilk kuram geliştiren Dewey<br />
olmuştur. Daha sonra Piaget bir kuram oluşturmuş,<br />
Kolhberg ise Piaget’in kuramını revize ederek bir<br />
kuram oluşturmuştur. Gilligan diğer bir kuramcıdır.<br />
6.1. PİAGET’İN AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Ahlak gelişimi bilişsel gelişime paralel olarak<br />
çevrede oluşan sosyal etkileşime göre gerçekleşir. Bu<br />
ahlaksal gelişim hiyerarşik bir sıra izleyen dönemler<br />
içinde ortaya çıkmaktadır.<br />
Piaget, çocukların doğru ve yanlışa ilişkin<br />
yargılarının yaşlarına bağlı olarak değiştiğini<br />
gözlemlemiştir. 2 yaş civarındaki çocukların, kural<br />
olmaksızın sadece oynadıklarını gözlemiştir. Piaget’e<br />
göre okulöncesi dönemde (0-5 yaş), çocuklarda kural<br />
kavramı olmadığından, bu dönemde ahlak söz<br />
konusu değildir. Bu döneme biz ahlak öncesi<br />
dönemde diyebiliriz. Bu nedenle ahlak gelişimi,<br />
somut işlemler dönemine (6 yaşa) kadar başlamaz<br />
(benmerkezci eğilimden dolayı).<br />
Piaget, 6-10 yaş arasındaki çocukların kuralları<br />
izlemede sık sık tutarsızlık göstermekle birlikte,<br />
kuralları kabul ettiklerini belirlemiştir. Bu yaş<br />
çocukları, kuralların yüksek bir otorite tarafından<br />
konulduğunu ve değiştirilemez olduğunu düşünürler.<br />
Oyun kurallarının, grubun kararına göre<br />
değiştirilebileceğini anlayamazlar. Ancak kural<br />
koyan kişiler çevrede olmadığında kuralları<br />
çiğneyebilirler.<br />
Çocuklar 10 yaşına gelinceye kadar davranışın<br />
arkasındaki niyeti göz önüne olarak karar<br />
veremezler. Onlar için sadece yapılan yanlış vardır<br />
ve bu davranış ceza gerektirir.<br />
Çocuklar 10-11 yaşa kadar kuralları bilinçli olarak<br />
kullanamaz ve izleyemezler. 10-11 yaşlarda, artık<br />
çocuklar, kuralların niçin konulması gerektiğini<br />
anlamaya başlamaktadırlar. Aynı zamanda, kuralların<br />
herkesin üstünde anlaştığı basit şeyler olduğunu;<br />
bireylerin anlaşarak kuralları değiştirebileceklerini<br />
kavrayabilirler.<br />
- 25 -<br />
Piaget, ahlak gelişimini iki dönemde incelemiştir.<br />
1- Dışsal Kurallara Bağlı Dönem (6-10 yaş)<br />
2- Özerklik dönemi (11-+ yaş)<br />
1-) Dışsal Kurallara Bağlı Dönem (Ahlaki<br />
gerçekçilik-Heteronom Ahlak) (6-10):<br />
Somut işlemler dönemini kapsar.<br />
Ahlak yargılarda başkalarına bağımlıdır.<br />
Çocuklar kuralların değişmezliğine inanır.<br />
Kurallara uymayanların otomatik olarak<br />
cezalandırılması gerektiğini düşünür.<br />
Kayıtsız şartsız kurallara uyma söz konusudur.<br />
İşlenen suçun önem derecesini, suça bağlı olarak<br />
ortaya çıkan fiziksel sonuçlar belirler. Sonuçta<br />
daha fazla zarara yol açan suçlar, daha az fiziksel<br />
zarara yol açan suçlara göre daha kötüdür. Yani<br />
sonuç önemlidir. Niyet önemli değildir.<br />
Çocuğun davranışları değerlendirmede sonuca<br />
bakıp niyete bakmamasının nedeni; bu dönemde<br />
empatik düşünemediklerinden davranışların<br />
arkasındaki niyetleri göz önüne alamamalarıdır.<br />
Mesela; Kazayla 3 tabak kıran Emre, bilerek 1 tabak<br />
kıran Can’a göre daha suçludur. Çünkü 3 tabak kıran<br />
daha fazla fiziki zarara sebep olmuştur.<br />
Mesela; Özgür, annelerine sürpriz bir doğum günü<br />
pastası yapmak isterken on yaşındaki ağabeyinin<br />
mutfağı çok fazla kirlettiğine, on dört yaşındaki<br />
ablasının ise, annesinin misafirler için yaptığı<br />
pastadan gizlice yerken buzdolabının önüne küçük<br />
bir parça düşürdüğüne tanık olur (2007-KPSS).<br />
Ahlaki gerçekçilik döneminde bulunan Özgür,<br />
mutfağı daha fazla kirlettiği için ağabeyini daha fazla<br />
kabahatli bulur. Özgür davranıştaki niyete bakmaz.<br />
2-) Özerklik Dönemi (Ahlaki görecelik – Otonom<br />
Dönem) (11- +):<br />
Soyut işlemler dönemiyle ortaya çıkar.<br />
11. yaşlarla birlikte çocuklar, kuralların insanlar<br />
tarafından oluşturulduğunu ve gerektiğinde<br />
değiştirilebileceğini anlamaya başlar.<br />
Ceza artık kuralların ihlal edilmesiyle otomatik<br />
olarak uygulanması gereken bir durum<br />
değildir. Kuralın ihlal edilmesinden ziyade, bu<br />
davranışı haklı kılacak bir nedenin olup<br />
olmaması belirleyici olur.<br />
Davranışın iyi ya da kötü olması davranışın<br />
altında yatan niyete bağlıdır.<br />
Mesela; Kazayla 3 tabak kıran Emre, bilerek 1 tabak<br />
kıran Can’a göre suçsuzdur. Çünkü 3 tabak kıran<br />
Emre bilmeyerek tabakları kırmıştır.<br />
Dışsal Kurallara Bağlı Döneme göre: Emre suçlu<br />
Özerklik Döneme göre: Can suçlu
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> VI. ÜNİTE – AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
6.2. KOHLBERG’İN AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Kolhberg de tıpkı Piaget gibi ahlak gelişiminin<br />
bilişsel gelişime paralel olduğunu savunmaktadır.<br />
Kohlberg’e göre birey, karşı karşıya kaldığı bir<br />
durum hakkında ahlaki yargıda bulunurken, bir<br />
ikilem içindedir ve bu ikilemlere vereceği ahlaki<br />
tepkiler sonucunda giderek kendi ahlak anlayışını<br />
oluşturmaktadır. Bireyin seçtiği değeri seçme nedeni<br />
(niyetine) göre evreleri belirlemiştir.<br />
Kohlberg ahlaki gelişimi üç dönemde incelemiştir.<br />
1- Gelenek öncesi düzey<br />
2- Geleneksel düzey<br />
3- Geleneksel sonrası düzey<br />
1-) Gelenek Öncesi Düzey:<br />
Piaget’in işlem öncesi bilişsel dönemine denk düşer.<br />
Bu dönemde çocuğun ahlaki yargılarında<br />
benmerkezcilik egemendir.<br />
a) İtaat ve Ceza Eğilimi<br />
Temel özellik otoriteye uyma ve cezalandırıl-<br />
maktan kaçınmadır.<br />
Birey kurallara, doğruluğuna inandığı için değil,<br />
cezadan kaçındığı için uyar.<br />
Olayların sonucuna göre değerlendirme esastır.<br />
Niyet önemli değildir. Cezalandırılmışsa yapılan<br />
davranış yanlış, cezalandırılmamışsa doğrudur.<br />
Otorite göz önünde değilse kurallar çiğnenebilir.<br />
Bu dönemde işlenen suçun büyüklüğüne yönelik<br />
algı da, verilen zararın fiziksel sonuçlarıyla doğru<br />
orantılıdır.<br />
Mesela; Kimse görmediğinde hırsızlık yapmak,<br />
trafik polisi yokken kırmızı ışıkta geçmek.<br />
Mesela; Kopya çekmedim çünkü yakalanırsam<br />
okuldan atılırım (2010-KPSS).<br />
b) Saf Çıkarcı Eğilim (Amaca yönelik araçsal<br />
ilişkiler eğilimi)<br />
Temel özellik birey için her şey karşılıklıdır.<br />
Yani çıkarcılık önplandadır. Ama hep kendisi<br />
önplandadır. Birey bir davranışı kendi açısından<br />
yararlı buluyorsa, o davranış doğrudur.<br />
“Birine bir şey vermiş isem, onun da karşılığını<br />
vermesi gerekir” “Kaz geleceği yerden tavuk<br />
esirgenmez” anlayışları egemendir.<br />
Temel güdü bireyin kendi ihtiyaç ve isteklerinin<br />
karşılanmasıdır. İhtiyacı karşılayan veya ödül<br />
getiren davranışlar doğrudur.<br />
Mesela; Rüşvet alarak iş yapmak, bir bireye zengin<br />
olduğu için yakınlık göstermek, kendisine borç<br />
verdiği için birine borç vermek<br />
- 26 -<br />
2-) Geleneksel Düzey<br />
Benmerkezci düşünce yerini empatik düşünmeye<br />
bırakır. Birey dış dünyayı başka kişilerin duygularını,<br />
düşüncelerini dikkate alarak, onların gözünden<br />
dünyaya bakmaya çalışır.<br />
a) İyi Çocuk Olma Eğilimi (Kişilerarası uyum)<br />
Grup normlarına ve beklentilerine uygun<br />
davranma eğilimi baskındır.<br />
Temel güdü grup tarafından kabul edilme,<br />
grubun iyi çocuğu olmadır.<br />
Çevresinden onay almak ve takdir edilmek ister.<br />
Birey kendini diğer insanların yerine koyarak<br />
onların beklentilerine uygun davranır.<br />
Mesela; Bir bireyin anne-babası kırılmasın diye hiç<br />
istemediği ve sevmediği biriyle evlenmesi. Bir<br />
gelinin kaynanası “Hamarat gelinin” desin diye evini<br />
sürekli temizlemesi.<br />
Uyarı: Saf çıkarcı eğilim ile iyi çocuk eğilim<br />
arasındaki fark; saf çıkarcı eğilimde maddi<br />
menfaat karşılığı iş yapılır ve bireyin kendi çıkarı,<br />
mutluluğu ön plandadır. İyi çocuk eğiliminde ise<br />
manevi menfaat için iş yapılır ve kendinden çok<br />
başkalarının çıkarları ve mutluluğu ön plandadır.<br />
Mesela; bir hasta bakıcı, hastalardan para aldığı<br />
için onları ön sıralara alıp muayene ettiriyorsa saf<br />
çıkarcı eğilim, para almaksızın eş, dost veya<br />
akrabalarını ön sıralara alıyorsa iyi çocuk eğilimi<br />
gösteriyordur.<br />
b) Kanun ve Düzen Eğilimi<br />
Temel güdü toplumsal düzeni korumaktır.<br />
Davranışların resmi ve toplumsal kurallara uygun<br />
olması esas alınır.<br />
Aşırı kuralcılık söz konusudur.<br />
Toplumu, kurumları, grupları korumak, yasalara<br />
uymak ve yükümlülükleri yerine getirmek temel<br />
düşünme biçimidir.<br />
Mesela; Her vatandaş vergisini ödemelidir, her<br />
sürücü kırmızı ışıkta durmalıdır, kanunun kestiği<br />
parmak acımaz, aşırı kuralcı ve her şeyi kanun ve<br />
yönetmeliklere uygun yapmayan çalışanlar.<br />
Uyarı: Kanun-düzen eğilimiyle İtaat-ceza eğilimi<br />
arasındaki fark; kanun-düzen eğilimdeki birey<br />
kanuna, düzene, kurallara isteyerek uyar, yani<br />
onları içselleştirmiştir. Fakat itaat-ceza<br />
eğilimindeki birey zaman zaman kanuna, düzene,<br />
kurallara uysa da bu uyma davranışını kanunu<br />
benimsediği için değil de cezadan korktuğu,<br />
kaçındığı için yapar.
<strong>GELİŞİM</strong> <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> VI. ÜNİTE – AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
3-) Gelenek Sonrası (Ötesi) Düzey<br />
Bu dönemde insan hakları gözetilerek konulmuş<br />
kurallara, yasalara uygun davranma ve evrensel<br />
değerlerin benimsenmesi vardır. Fakat bu dönemde<br />
insani değerlerle çatışan yasal düzenlemeler<br />
sorgulanabilir, bu kuralların değişilmesi gerektiği<br />
savunularak reddedilebilir.<br />
a) Sosyal Sözleşme Evresi<br />
Bireysel farklılıklar gözetilir ve bu farklılıklar<br />
doğal karşılanır.<br />
Birey yasaların toplum yararına olarak, çoğunluk<br />
tarafından konulması gerektiğine inanır.<br />
Kurallar toplumun yararına değilse, toplum<br />
tarafından yine toplum yararı göz önüne alınarak<br />
değiştirilebilir.<br />
Bireyler bir arada yaşamanın gerektirdiği<br />
kurallara ve davranış eğilimlerine uymayı sosyal<br />
bir uzlaşı (sözleşme) olarak kabul eder.<br />
Mesela; Bir kişi konuşurken sözü kesilmez<br />
b) Evrensel Ahlak İlkeleri<br />
Bu dönemde “tüm insanlar eşittir düşüncesi<br />
temeldir. İnsanların cinsiyeti, dini, dili, ırkı ne<br />
olursa olsun eşittir.<br />
Her koşul ve durumda insan hakları ön planda<br />
tutulmalıdır.<br />
Kurallar insanca yaşamak için konulur. Bu<br />
kurallar evrensel düzeydeki ölçütlere dayalı<br />
olmalıdır. Eğer kurallar bu evrensel ölçütlere<br />
dayalı değilse kurallara uyulmama eğilimi vardır.<br />
Birey kendi ahlak ilkelerini, başkalarından<br />
bağımsız olarak belirler.<br />
Bu dönemdekilere göre “hiçbir şey insan<br />
hayatından daha değerli değildir.”<br />
Mesela; Savaş karşıtı olan birey “Savaş bir insanlık<br />
suçudur, hiçbir şey insan hayatından daha önemli<br />
değildir.” demesi.<br />
Mesela; Bir iş yerinde ilk yardım kursuna çağrılan<br />
personelin bu kursa karşı verdiği şu tepki; “Bu kursa<br />
gideceğim; çünkü öğreneceklerim sayesinde bir<br />
insanın yaşama şansını artırabilirim.” evrensel ahlak<br />
ilkesi dönemine aittir (2007-KPSS).<br />
Uyarılar:<br />
Kohlberg’e göre bu gelişim aşamaları kesin ve<br />
evrenseldir.<br />
İnsanların çoğu kanun ve düzen evresinde<br />
takılı kalır.<br />
Ahlak gelişiminde önemli olan şey bir sonraki<br />
evreye geçebilmektir.<br />
Kızların ahlak gelişimleri daha geride kalır.<br />
Kızların çoğu Saf çıkarcı eğilim (kişiler arası<br />
uyum) evresinde kalır.<br />
- 27 -<br />
6.3. GİLLİGAN’IN AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Kohlberg’in kuramına karşı çıkarak ahlak gelişim<br />
aşamalarının kesin ve evrensel olmadığını<br />
savunmuştur. Ayrıca Kohlberg’in ahlaki ikilemlerini<br />
sadece erkek çocuklara uygulaması kuramındaki en<br />
büyük eksikliklerdendir. Kadınlarla ilgili çalışmalar<br />
yapmadığı halde, elde ettiği bulguları kadınlara<br />
genelleyemez. Bu nedenle Kohlberg’in kuramının<br />
kadın ahlakını tam olarak ortaya koymadığını<br />
savunur.<br />
Ahlak gelişiminde “ahlak sevgisi” kavramının<br />
önemi üzerinde durur.<br />
Ahlak gelişimi cinsiyetlere göre farklılık gösterir.<br />
Erkeklerin ahlaki özelliklerinde hak, hukuk kuralları,<br />
sosyal ilkeler etrafında yoğunlaştığını, bayanların ise<br />
duygusallık, şefkat, merhamet ve koruma gibi<br />
özellikler etrafında yoğunlaştığını savunur.<br />
Uyarılar:<br />
Ahlak gelişim evreleri kesin ve evrensel<br />
değildir.<br />
İnsanların çoğu “evrensel ahlak” döneminin<br />
ötesine geçebilir.<br />
Ahlak gelişiminde önemli olan ahlak sevgisi<br />
kazanabilmektir.<br />
Kızların ahlak gelişiminde daha geride olduğu<br />
doğru değildir. Toplumun yüklediği roller<br />
kızları böyle davranmak zorunda<br />
bırakmaktadır.<br />
6.4. DEWEY’İN AHLAK <strong>GELİŞİM</strong>İ<br />
Dewey ahlak gelişiminin temelinde zihin gelişiminin<br />
yer aldığını savunmuştur. Ayrıca ahlak gelişimi<br />
bireyin eğitim düzeyiyle de yakından ilgilidir. Birey<br />
aldığı eğitimle kendini geliştirir ve kendi değerler<br />
sistemini oluşturur.<br />
Ahlak gelişimini üç farklı evreye ayırmıştır.<br />
1-) Gelenek öncesi evre: Ahlaki yapı biyolojik ve<br />
sosyal dürtülerle veya ihtiyaçlarla şekillenir.<br />
Mesela; Aç olanın yemek çalması gibi.<br />
2-) Geleneksel düzey: Bireyin içinde bulunduğu<br />
sosyal grubun değerlerini benimsediği evredir.<br />
Mesela; Hırsızlığın meslek edinildiği toplumda birey<br />
hırsızlığa olumsuz bakmayacaktır.<br />
3-) Özerk evre: Bireyin kendi akıl yürütme ve karar<br />
verme gücüne bağlı olduğu bu evrede birey kendi<br />
kurallarını koyar ve kendine özgü doğru-yanlışların<br />
sahibi olur.
KOHLBERG AHLAKİ <strong>GELİŞİM</strong> TABLOSU<br />
DAVRANIŞ DAVRANIŞIN DÜŞÜNSEL BOYUTU EVRE DÜZEY<br />
DAVRANIŞ<br />
OLAY,<br />
DURUM<br />
Kırmızı Işıkta Durma<br />
Polis görürse ceza keser. İtaat ve ceza eğilimi Gelenek<br />
öncesi<br />
Kaza olursa arabam zarar görür. Saf çıkarcı eğilim<br />
İnsanlar iyi sürücü olduğumu düşünsün. İyi çocuk eğilimi<br />
Kanunlar kırmızı ışıkta durmayı emreder. Kanun ve Düzen eğilimi<br />
Kırmızı ışıkta durulmadığı için maddi hasarlı<br />
ya da ölümcül kazalar oluyor.<br />
Bir insanın ölümüne neden olmamak için<br />
duruyorum.<br />
- 28 -<br />
Sosyal sözleşme eğilimi<br />
Evrensel ahlak ilkeleri eğilimi<br />
KOHLBERG AHLAKİ <strong>GELİŞİM</strong> TABLOSU<br />
Geleneksel<br />
Gelenek<br />
sonrası<br />
Trafikte ilerlerken ambulansın sirenini duyan sürücülerin sol şeridi boşaltarak<br />
ambulansın geçmesine yardımcı olma davranışı.<br />
DAVRANIŞIN DÜŞÜNSEL BOYUTU EVRE DÜZEY<br />
Yol veririm; çünkü yol vermezsem trafik cezası alırım. İtaat ve ceza eğilimi Gelenek<br />
öncesi<br />
Yol veririm; çünkü o ambulansta benim bir yakınım da olabilir. Saf çıkarcı eğilim<br />
Yol veririm; çünkü yol vermezsem herkes bunu çok ayıplar. İyi çocuk eğilimi<br />
Yol veririm; çünkü ambulansa yol vermek bir trafik kuralıdır. Kanun ve Düzen eğilimi<br />
Yol veririm; çünkü bu sayede bir hayat kurtulmasına yardım<br />
etmiş olurum.<br />
Sosyal sözleşme eğilimi<br />
Evrensel ahlak ilkeleri<br />
eğilimi<br />
KOHLBERG VE GİLLİGAN KURAMLARININ KARŞILAŞTIRILMASI<br />
KOHLBERG GİLLİGAN<br />
Kohlberg’e göre bu gelişim aşamaları kesin ve<br />
evrenseldir.<br />
İnsanların çoğu kanun ve düzen evresinde takılı<br />
kalır.<br />
Ahlak gelişiminde önemli olan şey bir sonraki<br />
evreye geçebilmektir.<br />
Kızların ahlak gelişimleri daha geride kalır. Kızların<br />
çoğu Saf çıkarcı eğilim (kişiler arası uyum)<br />
evresinde kalır.<br />
Geleneksel<br />
Gelenek<br />
sonrası<br />
Ahlak gelişim evreleri kesin ve evrensel değildir.<br />
İnsanların çoğu “evrensel ahlak” döneminin ötesine<br />
geçebilir.<br />
Ahlak gelişiminde önemli olan ahlak sevgisi<br />
kazanabilmektir.<br />
Kızların ahlak gelişiminde daha geride olduğu doğru<br />
değildir. Toplumun yüklediği roller kızları böyle<br />
davranmak zorunda bırakmaktadır.