07.06.2013 Views

Öğrenme Psikolojisi

Öğrenme Psikolojisi

Öğrenme Psikolojisi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

[Bu dosyada yer alanlar 2013 KPSS<br />

Eğitim Bilimlerine yönelik bilgilerdir. Söz<br />

konusu bilgiler KMS-KPSS’de çıkmış<br />

sorular dikkate alınarak hazırlanmıştır.<br />

KPSS’de çıkan sorular temele alınarak,<br />

konuların anlatımında ayrıntıya girilen<br />

yerler olduğu gibi, özet geçilen yerlerde<br />

olmuştur.]<br />

Hata ve önerilerinizi lütfen bildiriniz!<br />

Mail: civelek.murat@gmail.com<br />

Web Site: http://www.rehberlik.biz.tr<br />

ÖĞRENME<br />

PSİKOLOJİSİ<br />

MURAT CİVELEK – REHBER ÖĞRETMEN


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />

I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />

1. <strong>Öğrenme</strong> ve Performans: Tekrar ve yaşantı sonucu<br />

davranışlarda meydana gelen nispeten kalıcı izli bir<br />

değişmedir. Mesela; bir bebeğin elini, ayağını ısırarak<br />

seven bir yetişkini görünce ağlamaya başlaması (2012<br />

KPSS). Mesela; sobadan eli yanan bir çocuğun bir daha<br />

sobayı ellememesi bir öğrenmedir.<br />

<strong>Öğrenme</strong> içsel bir süreçtir ve doğrudan gözlenemez.<br />

Gözlemlenen bireyin performansı ya da davranışıdır.<br />

Performans öğrenme sonucu gözlemlenebilecek<br />

davranışlardır.<br />

<strong>Öğrenme</strong>nin üç önemli özelliği vardır.<br />

Her öğrenmede az veya çok bir davranış<br />

değişikliği mutlaka olur.<br />

Davranışın öğrenilmiş olduğunu söyleyebilmek için<br />

sürekliliğin/kalıcılığın olması gerekir. Yani<br />

oldukça uzun süre bu davranışın devam etmesi<br />

gerekir.<br />

<strong>Öğrenme</strong>de söz konusu olan davranış değişikliği<br />

tekrar ve yaşantı sonucu meydana gelmiş olması<br />

gerekir. Yoksa her davranış değişikliği öğrenme<br />

değildir.<br />

Uyarı: İçdürtü, içgüdü, refleks, büyüme ve<br />

olgunlaşma sonucu meydana gelen davranış<br />

değişiklikleri öğrenme değildir.<br />

<strong>Öğrenme</strong> ürünü sayılmayan davranış değişiklikleri<br />

1-) İçgüdü: Hayvanlar tarafından bilinçsizce yapılan<br />

kalıtsal (doğuştan) ve otomatik davranışlardır.<br />

Mesela; örümceğin ağ kurması, tırtılın koza yapması,<br />

arının bal yapması gibi.<br />

İçgüdü davranışlarının özellikleri<br />

a) Öğrenilmemiştir yani doğuştandır (Kalıtımsaldır).<br />

b) Sadece hayvanlara özgüdür.<br />

c) Otomatiktirler. Yani niçin yapıldığı hayvan<br />

tarafından bilinmez.<br />

d) Türe özgüdür. Bir türe mensup olanlar aynı<br />

içgüdüsel davranışlarda bulunurlar. Yani o içgüdü<br />

davranışı o türün tüm bireylerinde görülür.<br />

Mesela; miyavlamak içgüdüsü kedi türünün tüm<br />

bireylerinde görülür.<br />

e) Belirli zaman ve şartlar oluştuğunda ortaya çıkar.<br />

Mesela; leyleklerin sonbaharda göç etmesi,<br />

yarasaların geceleri uçması.<br />

2-) Refleks: Belirli uyarıcılara karşı gösterilen ani ve<br />

istemsiz (bilinçsizce) tepkilerdir. Refleksler kalıtsal<br />

(doğuştan), otomatik yani öğrenmeye dayanmayan<br />

tepkilerdir. Refleksler organizmayı zararlı uyarıcılar<br />

karşısında koruma görevi yapar. Refleksler, hem<br />

insanlarda hem de hayvanlarda görülür. Yani belli bir<br />

türe özgü değildir. Mesela; aksırma, göz kırpma, ışık<br />

karşısında göz bebeklerinin büyüyüp küçülmesi, çok<br />

sıcak bir nesneye eli değen birinin hemen elini geri<br />

çekmesi.<br />

- 1 -<br />

3-) Büyüme: Organizmanın beden yapısında zamana<br />

bağlı olarak gerçekleşen nicel değişikliklerdir.<br />

Büyüme yalnız bedensel gelişimdir. Mesela; boyun<br />

uzaması, süt dişlerin çıkması.<br />

4-) Olgunlaşma: Organizmanın, hem bedensel hem de<br />

zihinsel (bilişsel) değişim süreciyle ortaya çıkan<br />

durumdur. Organizmanın herhangi bir organının, o<br />

organdan beklenen görevi yapabilecek seviyeye<br />

erişmesidir. Mesela; on aylık bebeğin emeklemesi, 1.5<br />

yaşındaki bir çocuğun yürümesi.<br />

Olgunlaşma öğrenmenin ön koşulur. Eğer organizma bir<br />

şeyi öğrenebilme olgunluğunda değilse öğrenme<br />

gerçekleşemez. Mesela; çocuğun bisiklete binebilmesi<br />

için belli bir fiziksel seviyeye (olgunlaşmaya) ulaşmış<br />

olması gerekir. Bu fiziksel seviye ile kastedilen sinir,<br />

kas ve zihin gelişiminin belli bir olgunluğa ulaşmasıdır.<br />

5-) Geçici Davranışlar: Bireyin sürekli olarak<br />

göstermediği, belli zamanlarda ve durumlarda ortaya<br />

çıkan (alkol aldığında, rüya gördüğünde, ağır ilaç veya<br />

uyuşturucu kullandığında, ağır ateşli hastalıklarda)<br />

öğrenme ürünü sayılmayan davranışlardır. Ayrıca<br />

hormonal salgılara bağlı değişikliklerden terleme,<br />

kızarma gibi davranışlar da öğrenme değildir. Mesela;<br />

narkoz halinden uyanırken söylenen sözler, aşırı alkol<br />

alan birinin kaba ve ölçüsüz konuşması, uyurgezer<br />

birinin gece dışarı çıkıp yürümesi.<br />

2. Öğretme: Okullarda planlı ve programlı olarak<br />

yürütülen ve bir hedefe yönelik olan eğitim<br />

faaliyetlerine denir.<br />

3. Eğitim: Bireyden istenilen davranışları oluşturma<br />

sürecidir.<br />

4. Yaşantı (Deneyim): Bireyin çevresiyle etkileşimi<br />

sonucu bireyde kalan izdir. Mesela; Doğuştan görme<br />

engelli Ahmet, yetişkinlik döneminde gerçekleştirilen<br />

bir ameliyatla görme yetisini kazanır. Ancak bu yetiyi<br />

kullanma düzeyi, görme problemi olmayan bireylerle<br />

aynı seviyeye ulaşamaz (2012 KPSS).<br />

5. Uyarıcı (Uyaran): Duyu organlarını harekete geçiren<br />

ve organizmada tepkiye yol açan her türlü iç (açlık,<br />

susuzluk vb.) veya dış etkene (ışık, ses vb.) uyarıcı<br />

denir.<br />

6. Tepki (Davranım): Uyarıcıların organizmayı<br />

etkilemesi sonucu gösterilen her türlü davranışa tepki<br />

denir. Başka tanıma göre uyarıcıların organizmada<br />

meydana getirdiği her türlü fizyolojik ve psikolojik<br />

değişmelerdir. Tepki başkaları tarafından<br />

gözlenebiliyorsa açık tepkidir. Mesela; gülmek,<br />

koşmak. Tepki başkaları tarafından gözlenemiyorsa<br />

kapalı tepkidir. Mesela; düşünmek, rüya görmek, bir<br />

matematik problemini zihinden çözmek.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />

7. Davranış: Organizmanın içten veya dıştan gelen<br />

uyarıcılara karşı gösterdiği açık, kapalı (gizli),<br />

gözlenebilen, gözlenemeyen her türlü etkinliğine<br />

davranış denir. Kısacası organizmanın her türlü<br />

etkinliğine davranış denir. Davranışlar 3 türlü incelenir.<br />

a) Doğuştan getirilen davranışlar: <strong>Öğrenme</strong> ürünü<br />

olmayan, organizmanın yaşamını ve tür olarak devamını<br />

sürdürmesinde kullandığı davranışlardır. Bunlar:<br />

İçgüdü, içdürtü ve refleks davranışlarıdır.<br />

b) Geçici davranışlar: Bireyin sürekli olarak<br />

göstermediği, belli zamanlarda ve durumlarda ortaya<br />

çıkan (alkol aldığında, rüya gördüğünde, ağır ilaç veya<br />

uyuşturucu kullandığında, ağır ateşli hastalıklarda)<br />

öğrenme ürünü sayılmayan davranışlardır. Ayrıca<br />

hormonal salgılara bağlı değişikliklerden terleme,<br />

kızarma gibi davranışlar da öğrenme değildir. Mesela;<br />

narkoz halinden uyanırken söylenen sözler, aşırı alkol<br />

alan birinin kaba ve ölçüsüz konuşması, uyurgezer<br />

birinin gece dışarı çıkıp yürümesi gibi.<br />

c) <strong>Öğrenme</strong> ürünü olan davranışlar: Doğuştan<br />

getirilmeyen ve öğrenme sonucu meydana gelmiş kalıcı<br />

izli davranışlardır. Mesela; teneffüs zili çaldığında<br />

teneffüse çıkılması bir öğrenmedir.<br />

<strong>Öğrenme</strong> ürünü olan davranışların özellikleri şunlardır:<br />

Her öğrenmede az veya çok bir davranış değişikliği<br />

mutlaka olur.<br />

Davranışın öğrenilmiş olduğunu söyleyebilmek için<br />

sürekliliğin/kalıcılığın olması gerekir. Yani uzun<br />

bir süre bu davranışın devam etmesi gerekir.<br />

<strong>Öğrenme</strong>de söz konusu olan davranış değişikliği<br />

tekrar ve yaşantı sonucu meydana gelmiş olması<br />

gerekir (Her davranış değişikliği öğrenme değildir).<br />

8. Pekiştireç: Davranışın yapılma olasılığını arttıran<br />

uyarıcılara pekiştireç denir.<br />

a) Olumlu Pekiştireçler: Davranışın hemen ardından<br />

verilerek davranışın ortaya çıkma ve tekrarlanma<br />

olasılığını artıran uyarıcılardır. Olumlu pekiştireçler<br />

organizma için istenilen uyarıcılardır. Bunlar ödül<br />

olarak nitelendirilebilir. Mesela; takdir edilmek, statü<br />

kazanmak, plaket almak, takdirname almak.<br />

b) Olumsuz Pekiştireçler: Ortamdan çıkarıldığı zaman<br />

davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcılardır. Yani<br />

belli bir davranış yapıldıktan sonra, organizmayı<br />

rahatsız edici bir durum (olumsuz uyarıcı) ortadan<br />

kalkarsa o zaman aynı davranışın yapılma olasılığı artar.<br />

Olumsuz pekiştireçler organizma için istenmeyen<br />

uyarıcılardır. Mesela; çok soğuk olduğu için ders<br />

çalışamayan bir öğrenci, sakat olduğu için<br />

oynayamayan futbolcu, kırmızı kart yediği için<br />

oynayamayan oyuncu örneklerinde altı çizili ifadeler<br />

olumsuz pekiştireçdir (istenmeyen uyarıcıdır).<br />

- 2 -<br />

c) Birincil (Öğrenilmemiş) Pekiştireçler:<br />

Öğrenilmemiş olan, her türlü organizmada doğuştan<br />

etkili olan, organizmanın temel biyolojik ihtiyaçlarını<br />

gideren uyarıcılardır. Mesela; su, yiyecek, içecek, uyku<br />

birincil pekiştireçdir.<br />

Birincil pekiştireçlerle ilgili olarak bir hastalıktan,<br />

stresten kurtulma ya da hoş olmayan durumdan kaçınma<br />

süreci birincil kazanç’tır.<br />

d) İkincil (Öğrenilmiş) Pekiştireçler: Doğuştan<br />

getirilmeyen etkisini sonradan öğrenme yoluyla<br />

kazandığımız pekiştireçlerdir. Mesela; para, madalya,<br />

diploma, takdir belgesi, onaylanma isteği birer ikincil<br />

pekiştireçdir.<br />

İkincil pekiştireçlerle ilgili olarak bir hastalığa, strese ya<br />

da hoş olmayan duruma bağlı olarak elde edilen dışsal<br />

avantajlar ikincil kazanç’tır. Mesela; bir bireyin hasta<br />

olduğu için ailesinden gördüğü ilgi, Bir bireyin sakat<br />

olduğu için toplumda veya yasalarda bazı haklar elde<br />

etmesi.<br />

Uyarı: İkincil pekiştireçler, etkilerini daha çok<br />

klasik koşullanma yoluyla, birincil pekiştireçlerle<br />

eşlenerek kazanırlar. İkincil pekiştireçler öğrenmeye<br />

dayalı olduğu için etkisi her canlıda farklıdır.<br />

9. Pekiştirme: Pekiştireç kullanarak davranışın yapılma<br />

olasılığını arttırma işlemine pekiştirme denir.<br />

a) Olumlu Pekiştirme: İçinde bulunulan duruma hoş<br />

bir uyarıcının (Olumlu pekiştirecin) eklenmesiyle<br />

davranışın tekrarlanma olasılığının artırılmasıdır.<br />

Mesela; matematik dersinden 5 alan bir öğrenciye<br />

ailesinin bir hediye alması. Takımda çok iyi oynayan<br />

oyuncuya takım yönetiminin prim vermesi. Mesela;<br />

Pınar Hanım, annesinin severek izlediği dizilerin<br />

arasında çok fazla reklam yayımlanmasından sürekli<br />

olarak yakındığını ancak yine de izlediği dizi bitinceye<br />

kadar reklamları da izlediğini fark etmiştir (2011<br />

KPSS) Annenin reklam izleme davranışı sürdürmesinin<br />

nedeni; reklamların olumlu bir uyarıcı tarafından<br />

izlenmesi nedeniyle davranış olumlu pekiştirilmektedir.<br />

b) Olumsuz Pekiştirme: Yapılan bir davranışın<br />

ardından rahatsız edici (olumsuz) bir durumun ya da<br />

uyarıcının ortadan kalkması durumudur. Mesela; anne<br />

ve babası sık sık tartışan bir öğrencinin, evdeki<br />

huzursuzluk ortamından kaçınmak için dersler bittikten<br />

sonra çeşitli bahaneler üreterek okulda kalma süresini<br />

uzatması (2010 KPSS). İyileşmek isteyen bireyin ilaç<br />

alması. Soğuk odada çalışan bir öğrencinin odasına<br />

soba kurulması. Ailesinden tepki görmemek için gencin<br />

eve erken gelmesi. Evde otururken sıkılan bireyin film<br />

izlemesi. Bir sürücünün kaza yapmamak için aracını<br />

dikkatli kullanması.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />

c) İçsel Pekiştirme: Pekiştirme bireyin kendisi<br />

tarafından, kendisine yönelik yapılıyorsa buna içten<br />

pekiştirme denir. Bu pekiştirmede birey başkalarının<br />

tepkilerine aldırmadan kendi kişisel standartlarına<br />

ulaşmak için çaba harcar. Mesela; sınavda iyi not alan<br />

bir öğrencinin kendisini ödüllendirmek için sinemaya<br />

gitmesi. Mesela; Kreşte arkadaşına vuran Hasan,<br />

öğretmenin verdiği oturma cezasına aldırmamış “Oh, iyi<br />

ki de vurdum o da benimle alay etmişti, ona günün<br />

gösterdim, çok iyi oldu.” diyerek rahatladığını<br />

hissetmesi (2009 KPSS).<br />

d) Dışsal Pekiştirme: Pekiştirme işleminin bireyin<br />

çevresindekiler tarafından yapılmasıdır. Mesela; güzel<br />

gol atan oyuncuya teknik direktörün aferin demesi gibi.<br />

e) Maddi ve Manevi Pekiştirme: Pekiştirme işleminde<br />

kullanılan araç maddi bir değer taşıyorsa maddi<br />

pekiştirme, maddi değer taşımıyorsa manevi<br />

pekiştirmedir. Mesela; bir işyerinde iyi çalışan elemana<br />

ikramiye verilmesi maddi pekiştirmeye, bu elemanı<br />

takdir etmek veya aferin demek ise manevi<br />

pekiştirmeye örnektir.<br />

f) Simgesel Ödülle Pekiştirme: Bireyin simgesel<br />

ödülleri toplayarak daha sonra gerçek ödüle<br />

dönüştürdüğü pekiştirme işlemine simgesel pekiştirme<br />

denir. Mesela; Öğrencilerine ödev yapma alışkanlığı<br />

kazandırmak amacıyla yaptıkları her ödeve bir yıldız<br />

veren ve toplam on yıldız kazananlara bir kitap hediye<br />

eden bir öğretmenin kullandığı pekiştirme (2009 KPSS).<br />

g) Sembolik Pekiştirme: Sosyal kabulü veya onayı<br />

gösteren ve maddi değeri olmayan tek bir nesnenin<br />

pekiştireç olarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen<br />

pekiştirme işlemidir. Mesela; öğrencilere teşekkür,<br />

takdir belgesi verilmesi.<br />

h) Karşı Pekiştirme: İstenilen ya da istenilmeyen bir<br />

davranış devam ediyorsa ortamda bunu pekiştiren bir<br />

uyarıcının varlığı söz konusudur. Mesela; bir anne<br />

çocukları yaramazlık yapmasınlar diye onlara çikolata<br />

veriyorsa ve çocuklar yaramazlık yapmaya devam<br />

ediyorsa, annenin çikolata vermesi yaramazlık yapma<br />

davranışını pekiştirmektedir. Çünkü çocuklar her<br />

yaramazlık yaptığında çikolata alacaklarının<br />

farkındadır.<br />

Sürekli olarak olumsuz davranışların üstüne gitmek<br />

veya sadece olumsuz bir durum gerçekleştiğinde<br />

pekiştirme işlemi yapmak da bu duruma sebebiyet verir.<br />

Çünkü pekiştireçde hedef şaşırmış durumdadır. Mesela;<br />

öğrenciye sürekli susmasını söylemek, sürekli sessiz<br />

olunuz diye bağırmak bir süre sonra öğrencilerin<br />

gürültü çıkarma eğilimini arttırmaktan başka bir işe<br />

yaramamaya başlar. Öğrenci artık siz sessiz olun<br />

dedikçe daha çok konuşmak isteyecektir.<br />

- 3 -<br />

i) Dolaylı Pekiştirme: Davranışı değiştirilmek istenen<br />

kişi değil de onun tanıdığı, bildiği veya gördüğü bir<br />

başka kişi istendik davranışından dolayı<br />

pekiştirilmesidir. Bu pekiştirmeyle birey, pekiştirilen<br />

kişiyi model almakta ve kendisi de aynı davranışı<br />

yapmaya güdülenmektedir. Mesela; bir futbol<br />

takımında iyi oynayan bir oyuncuya prim verilmesi<br />

sonucu, takımdaki diğer oyuncuların da daha iyi<br />

oynamaya çalışması.<br />

j) Ayrımlı Pekiştirme: Pekiştirecin istendik davranışta<br />

verilmesi, fakat istenmeyen davranışta da pekiştirecin<br />

verilmemesi işlemidir. Mesela; bir öğretmen öğrencileri<br />

söz alarak konuştuklarında pekiştirmesi, söz almadan<br />

konuştuklarında ise pekiştirmemesidir.<br />

k) Doğal – Planlanmamış Pekiştirme: Önceden<br />

belirlenmediği ve beklenmediği bir durumda davranışın<br />

hemen ardından istendik, hoş bir durumla karşılaşılması<br />

sonucu bu davranışın sürdürülmesi işlemidir. Mesela;<br />

eline geçirdiği bir lolipopu Refleksif olarak emen ve<br />

bundan zevk alan bir bebeğin daha sonra da bir lolipop<br />

gördüğünde emmesi.<br />

l) Planlanmış Pekiştirme: Önceden belirlenen bir<br />

pekiştirecin, yine önceden belirlenen bir davranışın<br />

ardından verilmesi işlemidir. Mesela; bir öğretmenin<br />

yaptığı testte tüm sorulara doğru cevap verene kalem<br />

hediye etmeyi taahhüt edip bunu yapması.<br />

10. Ceza: Organizmada istenmeyen bir davranışı<br />

ortadan kaldırmak veya tekrarlanma olasılığını azaltmak<br />

için yapılan uygulamadır. Mesela; İlk kez gittiği<br />

lokantada yediği yemeğin tadından hoşlanmayan bir<br />

bireyin bir daha bu lokantaya gitmemesi (2011 KPSS).<br />

a) Birinci tip ceza: Bireyin yaptığı bir davranışa<br />

karşılık, organizma için olumsuz sayılan uyarıcıların<br />

ortama katılarak davranışı ortadan kaldırma veya<br />

davranışın tekrarlanma olasılığını azaltma amacıyla<br />

uygulanan cezadır. Mesela; eve geç gelen gence<br />

kızılması, maçı kaybeden sporcuların antrenman<br />

sayısının artırılması,<br />

b) İkinci tip ceza: Bireyin yaptığı bir davranışa<br />

karşılık, organizma için olumlu sayılan ortamdaki<br />

uyarıcıların ortamdan çıkarılarak istenmeyen<br />

davranışın ortadan kaldırılması veya tekrarlanma<br />

olasılığının azaltılması amacıyla uygulanan cezadır.<br />

Mesela; bir futbolcuya kırmızı kart gösterilmesi, trafik<br />

suçu işleyen sürücünün ehliyetine el konulması, ders<br />

çalışmayan bir öğrencinin bilgisayarının kaldırılması.<br />

Uyarı: Olumsuz pekiştirme ile ceza birbirinden<br />

farklıdır. Olumsuz pekiştirme davranışların<br />

kazandırılması amacıyla yapılırken, ceza istenmeyen<br />

davranışların ortadan kaldırılması amacıyla yapılır.<br />

Olumsuz pekiştireç davranışı güçlendirirken, ceza<br />

zayıflatır ya da bir süre için durdurur. Ayrıca<br />

olumsuz pekiştireç davranışın yapılmasından önceki<br />

rahatsız edici durumken, ceza istenmeyen<br />

davranıştan sonra organizmanın rahatsız edici bir<br />

durumla karşılaşmasıdır.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />

Uyarı: Ceza davranış kazandırırken kullanılması<br />

uygun bir yöntem değildir. Bu nedenle Skinner<br />

cezaya alternatif olarak şu önerileri getirmiştir.<br />

1. İstenmeyen davranış açığa çıkmadan davranışa<br />

neden olan ortamı değiştirme. Yani istenmeyen<br />

davranışlar açığa çıkmadan tedbir alma.<br />

2. İstenmeyen davranışı bıkıncaya kadar yaptırma<br />

3. İstenmeyen davranış çocuğun gelişimsel bir özelliği<br />

ise o gelişimsel dönemin geçmesini bekleme<br />

4. Ara verme (time out): İstenmeyen davranışı yapan<br />

birey, ortamdan uzaklaştırılır ve daha farklı ve<br />

sakin bir ortama koyulur.<br />

5. Görmezden gelme (karşılık vermeme):<br />

İstenmeyen davranışın görmezden gelinmesi yani o<br />

davranışa karşılık verilmemesidir. İlk başlarda<br />

sönmesi istenilen davranışın sıklığı artar, fakat uzun<br />

vadede o davranış söner.<br />

11. Pekiştirme Tarifeleri: İki türlüdür.<br />

a) Sürekli pekiştirme: Yapılan her istendik davranışın<br />

pekiştirilmesidir. Yeni bir davranışın kazandırılmasında<br />

etkilidir. Sönmeye karşı en az direnç gösteren tarifedir.<br />

Mesela; “Her gün baklava, börek yense bıkılır.” atasözü<br />

sürekli pekiştirmedir (2009 KPSS).<br />

b) Aralıklı (kısmi, sürekli olmayan) pekiştirme:<br />

b.1) Oran aralıklı pekiştirme tarifeleri:<br />

Sabit oranlı tarifede; Pekiştireç organizma belli<br />

sayıdaki davranışı yaptığı zaman verilir. Mesela;<br />

öğrenciler iki kez ödevlerini yaptıkları zaman bir artı ile<br />

ödüllendirilmesi, bir giyim mağazasının her üç ürün<br />

alana bir ürün hediye vermesi.<br />

Değişken oranlı tarifede; Pekiştirmenin kaç davranış<br />

sonrasında ortaya çıkacağı belli değildir. Sönmeye karşı<br />

en dirençli ve davranışa süreklilik kazandırmada en<br />

etkili tarifedir. Fakat bu tarife davranış kazandırıldıktan<br />

sonra tercih edilmelidir. Mesela; Dersi soru cevap<br />

yöntemiyle işleyen bir öğretmen, sorulara doğru cevap<br />

veren öğrencilerine bazen beş soruda, bazen de üç<br />

soruda bir puan vermektedir (2008 KPSS).<br />

Artan oranlı tarifede; Pekiştireç belli bir sayıda<br />

davranıştan sonra verilir, bunun ardından organizmanın<br />

pekiştireci alması için sergilemesi gereken davranış<br />

sayısı her defasında sistematik olarak artırılır. Mesela;<br />

SBS’ye hazırlanan oğlunun ne kadar çok örnek test<br />

çözerse o kadar başarılı olacağını düşünen bir baba,<br />

başlangıçta ona çözdüğü her on test için bir bilgisayar<br />

oyunu alarak test çözme davranışını pekiştirir. Baba,<br />

daha sonra, çocuğun aynı pekiştireci elde edebilmesi<br />

için çözmesi gereken test sayısını her pekiştirme<br />

sonrasında sabit bir miktar artırması (2010 KPSS).<br />

b.2) Zaman aralıklı pekiştirme tarifeleri:<br />

Sabit aralıklı tarifede; Organizmanın belli bir zaman<br />

dilimi içinde yer alan davranışları pekiştirilir.<br />

Organizma pekiştirecin ne zaman verileceğini bilir.<br />

Mesela; memurların her ayın 15’inde maaşlarını<br />

almaları, her hafta başında çocuğa harçlık verme.<br />

- 4 -<br />

Değişken aralıklı tarifede; Pekiştirecin ne zaman<br />

verileceği belli değildir. Pekiştireç bazen erken, bazen<br />

geç verilebilir. Mesela; öğretmenlerin bazen haftada<br />

bir, bazen iki haftada bir ödev kontrolünü yapması.<br />

Artan aralıklı tarifede; Pekiştireç belli bir zaman<br />

aralığından sonra verilir ve bundan sonra pekiştirecin<br />

verilmesi için geçmesi gereken zaman organizma her<br />

pekiştirildiğinde sistematik olarak arttırılır. Mesela; bir<br />

baba SBS’ye hazırlanan oğluna ilk olarak 2 günde bir<br />

futbol oynamasına izin verdi, sonrasında 4, 8, 16 günde<br />

bir izin vererek oğlunun ders çalışmasını pekiştirmesi.<br />

c) Katışık (Birleşik) Pekiştirme: Birden fazla<br />

pekiştirme tarifesinin bir arada uygulanmasıdır. Yani<br />

organizma ardı ardına birden fazla tarifeyi<br />

tamamladıktan sonra pekiştireç alır. Mesela; Ahmet<br />

Bey, bir sigorta şirketinde aylık 600 TL ücretle işe<br />

başlamıştır. Ücretini alabilmek için ayda en az 30 kişiye<br />

sigorta satmak zorunda olan Ahmet Bey, 30 kişiden<br />

sonra sigorta sattığı her kişi için belirli bir miktar prim<br />

alacaktır. Ahmet Bey, bir hafta içinde 30 kişiye sigorta<br />

satmış ve aylık ücretini almak için yöneticisine<br />

başvurmuştur. Ancak, yönetici, kotasını doldursa bile<br />

aylık süre tamamlanmadan ücretinin ödenemeyeceğini<br />

söylemiştir (2011 KPSS). Ahmet Bey’in ücretini<br />

alabilmesi için hem 30 kişiye sigorta satması<br />

gerekmekte (sabit oranlı pekiştirme) hem de 30<br />

sigortayı satsa bile bir aylık sürenin geçmesini<br />

beklemesi (sabit aralıklı) gerekmektedir.<br />

12. Premack İlkesi (Büyükanne Kuralı): İstenmeyen<br />

bir davranışı yaptırmak için istenen bir davranışı ön şart<br />

koşularak gerçekleştirilen tekniktir. Premack ilkesinde<br />

istenmeyen davranışı yaptırmak için genellikle<br />

etkinlikler pekiştireç olarak kullanılır. Mesela; Bir<br />

annenin, ödevini yapmak yerine sokakta oyun oynamayı<br />

tercih eden oğluna ödevini bitirdiği takdirde sokakta<br />

oynamasına izin vereceğini söylemesi (2010 KPSS).<br />

13. Koşullu Anlaşma: İki şekilde yapılır. Bireyin kendi<br />

kendisiyle yapmış olduğu anlaşma ve bireyler arasında<br />

yapılan anlaşma. Genel olarak koşullu anlaşma bireyin<br />

istediği sonucu elde etmek için yapması gereken<br />

davranışları belirleyen yazılı ve yazısız sözleşmelerdir.<br />

Koşullu anlaşmada pekiştireç birey istenen davranışı<br />

sergilediği zaman verilir. Koşullu anlaşmada bireyin<br />

ulaşacağı sonuçlar ve yapması gereken davranışlar açık<br />

bir şekilde tanımlanır. Mesela; KPSS’yi kazanırsam<br />

tatile gideceğim (bireyin kendisiyle anlaşması), sınıfı<br />

geçersen sana bisiklet alırım (bireyler arası anlaşma).<br />

Premack ilkesinden farkı; koşullu anlaşmada hem<br />

istenen hem de istenmeyen davranışlar kazandırılır<br />

(Premack ilkesinde birey tarafından istenmeyen bir<br />

davranış kazandırılır). Koşullu anlaşmada her iki taraf<br />

yapılacak davranışlara ve ödüle (pekiştirece) ortak karar<br />

verir (Premack ilkesinde ödüle karar veren yetişkindir).<br />

Premack ilkesiyle ortak özelliği; istenen veya çok<br />

yapılan bir davranış, az yapılan veya istenmeyen bir<br />

davranışa koşul olmasıdır.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />

II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />

A) Öğrenenle ilgili faktörler<br />

B) <strong>Öğrenme</strong> yöntemiyle ilgili faktörler<br />

C) Öğrenilecek konuyla ilgili faktörler<br />

D) <strong>Öğrenme</strong> ortamıyla ilgili faktörler<br />

A) ÖĞRENENLE İLGİLİ FAKTÖRLER<br />

1. Türe özgü hazır oluş: Organizmanın genetik<br />

donanımı öğrenebilecek konu veya davranışa uygun<br />

olması gerekir. Yani bir organizma ancak genetik<br />

donanımının elverdiği davranışları öğrenebilir. Bu<br />

manasıyla biyolojik donanım bir davranışı öğrenmede<br />

belirleyicidir. Mesela; bir insana uçmayı öğretemeyiz.<br />

Papağanlar gerekli donanıma sahip olduğu için insan<br />

sesine benzer sesler çıkararak konuşabilir, fakat<br />

köpekler gerekli donanıma sahip olmadığı için insanlar<br />

gibi konuşamaz.<br />

2. Yaş ve Olgunlaşma: Organizmanın bir öğrenebilme<br />

yapabilmesi için, o öğrenmenin gerektirdiği yaşa ve<br />

olgunluk seviyesine sahip olması gerekir. Mesela; 6<br />

aylık bebeğe yazı yazmayı veya bisiklet kullanmayı<br />

öğretemeyiz.<br />

3. Genel uyarılmışlık hali: Zihinsel uyanıklık durumu<br />

olarak da adlandırılabilir. Bireyin, dışarıdan gelen<br />

uyarıcıları alma derecesidir. Birey, dışarıdan çok az<br />

uyarıcı alabiliyorsa uyarılma düzeyi düşük, çok fazla<br />

uyarıcı alabiliyorsa uyarılma düzeyi yüksektir. Mesela;<br />

yatakta ders çalışmak gibi gevşetici eğilim öğrenmeyi<br />

engelleyici bir durumdur. Çünkü böyle bir durumda<br />

uyarılma düzeyi düşüktür. <strong>Öğrenme</strong> için<br />

organizmanın normal düzeyde uyarılmaya ihtiyacı<br />

vardır. Aşırı ve yetersiz uyarılma öğrenme için<br />

olumsuz bir durumdur.<br />

4. Psikolojik durum ve kaygı: Kişinin duyguları,<br />

heyecanları, korkuları ve kaygıları öğrenmeyi etkiler.<br />

<strong>Öğrenme</strong> için orta düzeyde kaygı gereklidir. Aşırı ve<br />

yetersiz kaygı ise öğrenmeyi olumsuz etkiler.<br />

5. Motivasyon (güdülenme): Organizmanın bir<br />

davranışı yapmak için istek duymasına güdülenme<br />

denir. Motivasyon; ihtiyaç, dürtü, güdü ve davranışı<br />

kapsayan genel bir kavramdır.<br />

Güdülenme= İhtiyaç Dürtü Güdü Davranış<br />

Rahatlama<br />

İhtiyaç: Organizmada bir şeyin eksikliğinin<br />

duyulmasıdır.<br />

Dürtü: İhtiyaçların karşılanması için organizmada<br />

oluşan itici güce denir.<br />

Güdü: Organizmanın bir ihtiyacını gidermek için, onu<br />

dürtü yönünde harekete geçiren eğilime ve isteğe güdü<br />

denir. Yani güdü, organizmayı bir amaç doğrultusunda<br />

harekete geçiren iç güçtür.<br />

Davranış: Güdü sonucu ortaya çıkan eylemlerdir.<br />

Doyum (rahatlama): Organizmanın amacına ulaşması<br />

sonucunda oluşan rahatlama durumudur.<br />

- 5 -<br />

Güdülenmiş davranışın özellikleri<br />

Güdülenen birey, o eylemi gerçekleştirmede<br />

isteklidir ve mutlaka harekete geçer.<br />

Güdülenmiş bir davranış seçicidir. Birey<br />

güdülendiği konuya daha fazla ilgi duyar, dikkatini<br />

o konuya uzun süre yoğunlaştırabilir. Bu nedenle<br />

öğrenmeye güdülenen birey daha kolay öğrenir.<br />

Güdülenmiş bir davranış, organizmaya enerji verir.<br />

Organizmanın etkinliğini artırır. Bu nedenle<br />

öğrenmeye güdülenen birey daha kolay öğrenir.<br />

Güdülenme türleri<br />

a) İçten güdülenme: Bireyin kendi kendine harekete<br />

geçmesidir. Yani bireyi güdüleyen etken dışarıdan<br />

değildir. Mesela; bir gencin, sağlığına önem verdiği<br />

için dengeli beslenmeyle ilgili konuları öğrenmek<br />

istemesi, bir öğrencinin dersi sevdiği için çalışması gibi.<br />

b) Dıştan güdülenme: Bireyi hareketi geçiren<br />

etkenlerin bireyden kaynaklanmadığı güdülenmedir.<br />

Yani bireyi güdüleyen etkenler dışarıdan gelir. Mesela;<br />

bir gencin, eleştirmenler tavsiye ettiği için bir filmi<br />

izlemesi, bir öğrencinin ceza almak istemediği için<br />

sınıfta disiplin sorunu çıkarmaktan çekinmesi, bir<br />

öğrencinin öğretmenin vereceği ödülü kazanmak için<br />

sınavda başarılı olmak istemesi.<br />

Uyarı: Öğrenilenlerin kalıcılığı açısından içten<br />

güdülenme, her zaman dıştan güdülenmeden daha<br />

etkilidir.<br />

6. Zekâ: Zekâ derecesi ile öğrenme doğru orantılıdır.<br />

Zekâ derecesi arttıkça öğrenmede artar.<br />

7. Fizyolojik durum: <strong>Öğrenme</strong>yle ilgili fizyolojik<br />

yapının tam olması gerekmektedir. Özellikle görme,<br />

işitme gibi duyum bozuklukları, sakatlıklar veya<br />

bedensel bir hastalık gibi sağlık bozukluğu<br />

durumlarında öğrenmenin tam gerçekleşmesi mümkün<br />

değildir. Mesela; kolları olmayan birine basketbol<br />

oynamayı öğretemeyiz.<br />

8. Önceki öğrenmelerin aktarılması (Transfer-<br />

Aktarma): <strong>Öğrenme</strong>lerin birbiri üzerindeki etkisine<br />

(olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesine) transfer<br />

denir. Olumlu ve olumsuz transfer diye ikiye ayrılır.<br />

a) Olumlu (Pozitif) Transfer: <strong>Öğrenme</strong>lerin birbirini<br />

kolaylaştırmasıdır. İki türlü gerçekleşir.<br />

İleriye etkili kolaylaştırma (ileriyi etkin destekleme):<br />

Önceki öğrenmenin sonraki öğrenmeyi<br />

kolaylaştırmasıdır. Mesela; bisiklet sürmesini bilen<br />

birisinin motosikleti kullanmayı daha kolay öğrenmesi.<br />

Geriye etkili kolaylaştırma (geriye etkin<br />

destekleme): Sonraki öğrenmenin önceki öğrenmeyi<br />

desteklemesidir. Mesela; bireyin yeni öğrendiği<br />

basketbol önceki öğrenmesi olan futbolu daha ustaca<br />

oynamasını sağlaması.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />

b) Olumsuz (Negatif) Transfer: Önceden öğrenilen<br />

bilgilerin yeni bilgiler öğrenilmesini zorlaştırmasıdır.<br />

Mesela; direksiyonu soldan olan arabaları uzun süre<br />

kullanan birisi, direksiyonu sağdan olan arabayı<br />

kullanırken zorlanması veya Q klavye kullanan<br />

birisinin, F klavye kullanmakta zorlanması gibi.<br />

Mesela; Günlük kullandığı çayı, kapağı çekilerek açılan<br />

bir kavanozda saklayan ancak bu kavanoz kırıldığı için<br />

çayı kapağı çevrilerek açılan bir kavanoza koymak<br />

zorunda kalan bir ev hanımı, ne zaman kavanozu eline<br />

alsa kapağı çekerek açmaya çalışmış, yeni kavanozun<br />

kapağını çevirerek açmayı öğrenmesi uzun zaman<br />

almıştır (2010 KPSS). Çaycının yeni kavanozun<br />

kapağını çevirerek açmayı öğrenmesinin uzun zaman<br />

alması olumsuz aktarımdır.<br />

9. Ket vurma (unutma): Öğrenilen bilgilerin birbirini<br />

etkileyerek unutturması veya hatırlamasını engellemesi<br />

olayıdır. Ket vurma iki türlüdür.<br />

a) Geriye ket vurma: Yeni öğrenilen bilgilerin<br />

eskilerini unutturması ya da hatırlamasını<br />

güçleştirmesidir. Mesela; lokantada siparişleri alan<br />

garsonun sonradan aldığı siparişlerden dolayı ilk<br />

siparişleri hatırlayamaması geriye ket vurmaya örnektir.<br />

b) İleriye ket vurma: Eski bilgilerin yeni bilgileri<br />

unutturması veya hatırlamasını güçleştirmesidir.<br />

Mesela; Hasan yeni aldığı bir telefonun numarasını<br />

arkadaşına verirken, eski telefon numarasını vermesi,<br />

yeni evlenen Demet’in, yeni soyadını yazacağına eski<br />

soyadını yazması ve evrakları bu şekilde imzalaması.<br />

Uyarı: Ket vurma ile transfer farklı durumlardır.<br />

Transfer öğrenme öncesi ve öğrenme sırasında<br />

devam ederken, ket vurma öğrenme sonrası yani<br />

öğrenme bittikten sonra gerçekleşir. Transferin<br />

öğrenmeye, ket vurmanın hatırlamaya etkisi vardır.<br />

10. Öncelik ve Sonralık etkisi: Öncelik etkisi, sosyal<br />

psikolojide, bir insana ilişkin ilk izlenimlerin, o insanın<br />

sonraki davranışlarını bu ilk izlenimle tutarlı bir tarzda<br />

yorumlama eğilimi olarak tanımlanır. Başkaları<br />

hakkında edinilen ilk bilgiler, sonradan edinilen<br />

bilgilerden daha ağırlıklı bir önem taşır. Buna ayrıca ilk<br />

izlenim etkisi denir.<br />

Biliş psikolojisinde, öncelik etkisi ilk öğrenilen<br />

bilgilerin sonra öğrenilenlere göre daha iyi<br />

hatırlanmasıdır. Sonralık etkisi, son öğrenilenlerin ilk<br />

öğrenilenlere göre daha iyi hatırlanmasıdır. Mesela;<br />

uzun bir kelime listesi ezberlendiğinde, listenin başında<br />

bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak öncelik etkisi,<br />

listenin sonunda bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak<br />

sonralık etkisidir. Bir öğretmenin sınıftaki öğrencilerin<br />

adlarını sorup öğrendiğinde, adını ilk söyleyenleri daha<br />

çok hatırlarsa öncelik etkisi, adını en son söyleyenleri<br />

hatırlasa sonralık etkisidir.<br />

- 6 -<br />

11. Dikkat: Bilincin, enerjinin belli bir noktada<br />

toplanmasıdır. Uyarıcılar üzerinde bilinçli bir<br />

odaklaşma sürecidir.<br />

İstemli Dikkat (Seçici Dikkat): Uyarıcıların bilinçli<br />

olarak seçildiği dikkat türüdür. Seçilen uyarıcı dışındaki<br />

tüm uyarıcılar elenir. İstemli dikkatte “dikkati<br />

yoğunlaştıran etkenler daha çok içsel özelliklerdir.”<br />

Mesela; öğrencilerin dışarıdan ve arkadaşlarından gelen<br />

sesleri eleyerek sadece öğretmene odaklanmaları.<br />

İstemsiz Dikkat: Uyarıcılardan kaynaklı dikkatimizin<br />

ister istemez o uyarıcıya yoğunlaşmasıdır. Uyarıcı<br />

şiddetliyse, büyükse veya sürekli tekrar ediyorsa vb.<br />

gibi özelliklere sahipse istemsiz dikkat gerçekleşir.<br />

İstemsiz dikkatte “dikkati yoğunlaştıran daha çok<br />

dışsal özelliklerdir. Mesela; yolda yürürken, ani bir<br />

gürültünün dikkatimizi ister istemez çekmesi<br />

Bölünmüş Dikkat: Özellikle yüksek beceriye sahip<br />

olunan etkinliklerle birlikte bir başka etkinliğe de<br />

dikkatin odaklanmasıdır. Mesela eline aldığı bir nesneyi<br />

tamir eden birinin aynı anda radyoda haber dinlemesi.<br />

B) ÖĞRENME YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ<br />

FAKTÖRLER<br />

1. <strong>Öğrenme</strong>ye Ayrılan Zaman (Aralıklı veya Toplu<br />

<strong>Öğrenme</strong>): <strong>Öğrenme</strong>yi zamana yayarak kısa çalışma<br />

süreleri ile öğrenmeyi yapmak aralıklı öğrenmedir.<br />

Mesela; 50 dakika ders çalışıp 10 dakika dinlenerek<br />

yapılan çalışma aralıklı öğrenmedir veya bir sınava<br />

hazırlanırken bu çalışmayı 4 güne yayma.<br />

Çalışma süresince hiç ara vermeden, dinlenmeden<br />

yapılan çalışma ise toplu öğrenmedir. Mesela; son gün<br />

sınava hazırlanma veya aralıksız 3-4 saat ders çalışma.<br />

Yapılan araştırmalarda uzun vadede aralıklı öğrenmenin<br />

toplu öğrenmeye göre daha iyi sonuçlar verdiği<br />

belirlenmiştir. Çünkü toplu çalışmada öğrenilen bilgiler<br />

kısa sürede unutulmaktadır. Uzun süreli ve kalıcı bir<br />

öğrenme için aralıklı öğrenme daha etkilidir.<br />

Mesela; Öğretmenlerin, genellikle öğrencilerine sınav<br />

öncesinde yoğun bir biçimde çalışma yerine dönem<br />

boyunca günde bir iki saat çalışmalarını tavsiye<br />

etmelerinin temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir?<br />

(2010 KPSS). Aralıklı öğrenme stratejisiyle öğrenilen<br />

bilgilerin daha sağlam ve kalıcı olması.<br />

2. Öğrenilen Konunun Yapısı (Bütün veya parçalara<br />

bölerek öğrenme): Öğrenilen konunun tümünün bütün<br />

olarak öğrenilmesine bütün öğrenme denir. Öğrenilen<br />

konuyu bölümlere ayırarak, her bölümü tek tek<br />

öğrenmeye ise parçalara bölerek öğrenme denir.<br />

Öğrenilecek konu zor, uzun, anlamsız ve soyut ise<br />

parçalara bölerek öğrenme, öğrenilecek konu kolay,<br />

kısa, anlamlı ve somut ise bütün halinde öğrenme daha<br />

avantajlıdır.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />

3. Öğrencinin Aktif Katılımı (Dinleme, Okuma,<br />

Yazma, Anlatma, Uygulama): İyi bir öğrenmenin<br />

gerçekleşebilmesi için iyi bir dinleme mutlaka<br />

gereklidir. Ayrıca öğrenmenin daha iyi<br />

gerçekleşebilmesi için dinlerken not tutma/yazma<br />

gereklidir. Okunanların anlatılması ve özetinin<br />

çıkarılması öğrenmeyi kolaylaştırır ve daha kalıcı bir<br />

öğrenme gerçekleştirilir.<br />

Birey öğrenmek istediği materyali okuması öğrenme<br />

için etkilidir fakat yeterli değildir. Birey öğrendiklerini<br />

anlatması (yani aktif olması) öğrenilen konuyu daha<br />

kalıcı hale getirir. Kişinin aktif olarak öğrenmeye<br />

katılması öğrenmeyi kolaylaştırır. Aktif öğrenmede kişi<br />

dikkatini daha kolay ve daha çok toplar. Tüm bu<br />

süreçlerin birlikte yapılması ise öğrenmenin çok kalıcı<br />

hale gelmesini sağlar.<br />

4. Sonucun Bilinmesi (Geri Bildirim/Dönüt):<br />

Öğrenene konuyu ne derece öğrendiği bildirilirse<br />

öğrenmenin derecesi artar. Sonuçların bildirilmesi,<br />

hataların görülüp düzeltilmesi imkânı verdiğinden<br />

öğrenmeyi olumlu etkilemektedir. Öğretilen konularla<br />

ilgili yapılan sınavların cevaplarının verilmesi, hangi<br />

soruların doğru veya yanlış olduğunun söylenmesi<br />

öğrenmeyi daha iyi sağlar. Mesela; Bir öğretmen<br />

öğrencisine sınava çalışırken konuları yüksek sesle bir<br />

arkadaşına anlatmasını ve arkadaşının konuyu kitaptan<br />

ya da notlardan izleyerek nerede hata yaptığını hemen<br />

kendisine söylemesini tavsiye eder (2011 KPSS).<br />

Serhat öğretmenin bu tavsiyesi geri bildirimdir.<br />

5. Tekrar: <strong>Öğrenme</strong> sonucu yapılan tekrarlar<br />

pekiştirmeyi sağlar. Fakat aşırı tekrar motivasyonu<br />

düşürür ve ket vurmaya sebep olur.<br />

6. Programlı <strong>Öğrenme</strong> ve Öğretme Makineleri:<br />

Öğretme araçları kullanılarak gerçekleştirilen<br />

yöntemdir. Programlı öğretimde öğretim<br />

makinelerinden yararlanılmaktadır.<br />

C) ÖĞRENİLECEK MALZEMEYLE (KONUYLA)<br />

İLGİLİ FAKTÖRLER<br />

1. İçerik: Öğrenilecek konu öğrenenin beden ve zihin<br />

gelişimine uygun olması gerekir. Öğrenilecek konu<br />

öğrenenin ilgisini çekiyorsa ve ihtiyacını karşılıyorsa<br />

daha kolay öğrenme olur. İçeriğin yaşama dönük ve<br />

işlevsel olmasına dikkat edilmesi gerekmektedir.<br />

2. Telaffuz Edilebilirlik: <strong>Öğrenme</strong> malzemesinin<br />

öğrencinin anlayacağı bir dilde sunulması ve<br />

kavramlarının telaffuz edilebilir olması gerekir.<br />

Telaffuz edilemeyen ya da edilmesi güç olan<br />

kavramların öğrenilmesi de zor olacaktır.<br />

3. Algısal Ayırt Edilebilirlik: <strong>Öğrenme</strong> malzemesinin<br />

(konusunun) etrafındaki diğer uyarıcılardan ayırt<br />

edilebilmesidir. Etrafındaki diğer uyarıcılardan ayırt<br />

edilemeyen bir uyarıcının öğrenilmesi zor olacaktır.<br />

- 7 -<br />

Öğrenilecek metindeki bazı cümlelerin diğerlerinden<br />

farklı olarak “renkli, koyu, BÜYÜK, başka yazı<br />

karakterinde” yazılması da algısal ayırt edilebilirliktir.<br />

Mesela; Bir öğretmen öğrencilerine, çalışırken kitap ya<br />

da ders notlarında önemli kısımların altını renkli bir<br />

kalemle çizmelerini tavsiye eder (2010 KPSS).<br />

Öğretmen, öğrencilerine böyle bir tavsiyede bulunarak<br />

önemli kısımları algısal olarak ayırt edilebilir hale<br />

getirmelerini sağlamaya çalışmaktadır.<br />

Mesela; öğretmenler bazı konuları diğerlerinden ayırt<br />

etmek için konunun önemli olduğunu, sınavda<br />

çıkabileceğini söyleyerek o öğrenme malzemesini<br />

diğerlerinden ayırır.<br />

4. Anlamsal Çağrışım: Zihinde birtakım çağrışımlara<br />

yol açan öğrenme malzemesi öğrenmeleri kolaylaştırır.<br />

Bireye bir şey ifade etmeyen, bir şey çağrıştırmayan<br />

öğrenme malzemesinin öğrenilmesi daha zor olur.<br />

Çağrışım genellikle benzerlik, zıtlık, ardışıklık,<br />

zamanda ve mekânda yakınlık gibi faktörlerin<br />

etkisiyle ortaya çıkar.<br />

Mesela; Derslerinde kullandığı terimlerin etimolojik<br />

(köken bilimsel) anlamlarını vermeye önem veren bir<br />

öğretmen sözel bir malzemenin öğrenilmesini<br />

kolaylaştıran aşağıdaki özelliklerin hangisinden<br />

yararlanmaya çalışmaktadır? (2010 KPSS).<br />

5. Kavramsal Benzerlikler (Gruplandırma) (Kavram<br />

Haritaları): Öğrenilen malzemede (konuda) yer alan<br />

kavramlar arasındaki bağlar o malzemeyi daha anlamlı<br />

kılar ve daha kolay öğrenilir. Kavramlar arasındaki bu<br />

bağlar farklı düzeylerde olabilir ve bu ilişkinin yarattığı<br />

anlamlılığa örgütlülük denir. Öğrenilecek kavramlar<br />

benzer özelliklerine göre iki türlü örgütlenebilir.<br />

a) Kavramsal basamaklar dizisi: Kavramların<br />

kapsamları göz önüne alınarak basamaklar şeklinde<br />

örgütlenmesidir. Yani bir konunun başlık ve alt<br />

başlıklara ayrılmasıdır.<br />

b) Çağrışımsal basamaklar dizisi: Kavramların<br />

kapsamları göz önüne alınmadan birbirleriyle ilişkili<br />

olan kavramların basamaklar şeklinde örgütlenmesidir.<br />

D) ÖĞRENMENİN YAPILDIĞI ORTAM<br />

1. Fiziki Ortam: <strong>Öğrenme</strong>nin yapıldığı ortamın ısı, ışık<br />

gürültü gibi özellikler bakımdan normal olması gerekir.<br />

Mesela; çok soğuk, sıcak veya çok gürültülü bir<br />

ortamda öğrenme zor gerçekleştirilir.<br />

2. Sosyal Ortam: Öğrenciyi ders çalışmaktan<br />

uzaklaştıracak uyaranlar olmamalıdır. Mesela; arkadaş<br />

çevresi, aile ortamı, kültür, ekonomik şartlar bu sosyal<br />

faktörlerdendir.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

A) Davranışçı kuramlar (Çağrışımsal, Bağsal Kuram)<br />

B) Bilişsel kuramlar<br />

C) Bilişsel ağırlıklı davranışçı kuramlar<br />

D) Diğer kuramlar (Hümanist, Yapılandırmacı, Alan<br />

Kuramı)<br />

Davranışçı kuramlara göre öğrenme, uyarıcı ile<br />

tepki arasında kurulan bağdır.<br />

Bilişsel kuramlara göre öğrenme, algıların belli<br />

kurallara göre zihinde yeniden organize edilmesidir.<br />

Yapılandırmacılara göre öğrenme, öğrencilerin<br />

somut yaşantıları sonucunda anlamda oluşan<br />

değişimlerdir.<br />

A) DAVRANIŞÇI KURAMLAR<br />

Temsilcileri Pavlov, Thorndike, Skinner, Watson,<br />

Guthrie. <strong>Öğrenme</strong>yi; doğrudan gözlenebilen uyarıcı<br />

ile davranış arasındaki ilişki olarak gören yaklaşımdır.<br />

İnsan ve hayvan davranışlarının gözlenebilir<br />

olduğunu ve birbirine benzeyen yönlerin olduğunu<br />

savunmuşlardır.<br />

Uyarıcı (Uyaran): Duyu organlarını harekete<br />

geçiren ve organizmayı harekete geçiren her türlü iç<br />

(açlık, susuzluk) veya dış etkene (ışık, ses) denir.<br />

Tepki (davranım): Uyarıcıların organizmayı<br />

etkilemesi sonucu organizmada meydana gelen<br />

fizyolojik ve psikolojik değişmelerdir.<br />

Davranış: Organizmanın içten veya dıştan gelen<br />

uyarıcılara karşı gözlenebilen, incelenebilen ve<br />

ölçülebilen her türlü tepkisine davranış denir.<br />

Davranışçı Kuramın Temel İlkeleri<br />

İnsanların ve hayvanların öğrenmeleri birbirlerine<br />

benzer. Bu nedenle hayvanların öğrenmesi üzerinde<br />

yapılan çalışmalarla insanların öğrenmesi<br />

açıklanabilir.<br />

İnsanın duygu, düşünme vb. özellikleri doğrudan<br />

gözlenip ölçülemezler. Bu nedenle bilimsel olarak<br />

ele alınamaz. Ancak gözlenebilecek davranış<br />

değişiklikleri incelenebilir. Yani öğrenme için<br />

mutlaka gözlenebilir davranış söz konusu olmalıdır.<br />

Tüm öğrenmeler aynı basit kurallara göre işler.<br />

İnsanın doğuştan hiçbir bilgisi yoktur. (Zihin boş<br />

bir levhadır.) Bütün davranışsal değişimler yaşantı<br />

ürünüdür. Yani bütün davranışlar öğrenilmiştir.<br />

<strong>Öğrenme</strong>de uyarıcı-tepki bağı önemlidir.<br />

Davranışlar çevresel uyarıcılar tarafından başlatılır<br />

ve birey bu durumda pasiftir.<br />

Davranışçı Kuram Türleri<br />

1. Tepkisel Koşullanma Yoluyla <strong>Öğrenme</strong> (Pavlov)<br />

2. Bağlaşımcılık Kuramı (Araçsal, Bağlantı Kuramı)<br />

(Thorndike)<br />

3. Edimsel (Operant, Araçlı, Vasıtalı) Koşullanma<br />

Yoluyla <strong>Öğrenme</strong> (Skinner)<br />

4. Bitişiklik (Yakınlık) Kuramları (Watson, Guthrie)<br />

- 8 -<br />

1. KLASİK (TEPKİSEL) KOŞULLANMA<br />

YOLUYLA ÖĞRENME (PAVLOV)<br />

Temsilcisi ve kurucusu Pavlov’dur. Klasik koşullanma,<br />

organizmanın doğal bir uyarıcıya gösterdiği doğal<br />

tepkiyi onun yerine geçen yapay bir uyarıcıya da<br />

göstermeyi öğrenmesidir. Yani amaç en başta tepki<br />

verilmeyen bir nötr uyarıcıya (zil) doğal tepki (salya)<br />

verilmesini sağlamaktır. Klasik koşullanma bir yapay<br />

uyarıcıdan (zil) sonra doğal uyarıcının (et) verilmesine<br />

ve bu olayın koşullanma gerçekleşinceye kadar<br />

tekrarlanmasına dayanır.<br />

Mesela; Zor bir matematik probleminde ilk defa<br />

kareköklü ifadelerle karşılaşan Metin, içinde karekök<br />

geçen tüm soruları sıkıntılı ve anlaşılmaz olarak<br />

değerlendirmektedir. Bu tür bir soru gördüğünde<br />

kaygılanmakta ve çözemeyeceğini hissetmektedir.<br />

Bunun sonucunda da soruyu çözmekten hemen<br />

vazgeçmekte ve başka bir soruya geçmektedir (2012<br />

KPSS). Metin’in kareköklü soruları sıkıntılı ve<br />

anlaşılmaz olarak değerlendirmesi ve kaygılanması<br />

klasik koşullanmadır.<br />

Pavlov’un Deneyi: Köpeklerin doğal uyarıcı olan et<br />

karşısında doğal bir refleks/tepki olarak salya tepkisi<br />

gösterdiğini biliriz. Pavlov köpeğin bu salya tepkisini<br />

zil karşısında da göstermeyi öğretmeye çalışmıştır. Bu<br />

amaçla Pavlov köpeklere et vermeden önce zil uyarıcısı<br />

vermiştir. Köpekte doğal olarak hiç tepki oluşmamıştır.<br />

Daha sonraları, her et verilmesinden hemen önce, zil<br />

sesi uyarıcısı verilmiştir ve köpek salya tepkisi<br />

göstermiştir. Bu işlem 25-30 kere tekrarlanmıştır ve<br />

köpek bir süre sonra zil ile et arasında bir bağ kurmayı<br />

öğrenmiştir. Sonra köpeğe sadece zil sesi uyarıcısı<br />

verildiğinde köpek salya tepkisi gösterebilmiştir.<br />

1. Aşama: Zil (Nötr uyarıcı) Tepki yok.<br />

2. Aşama: Et (Doğal uyarıcı) Salya tepkisi var<br />

(Doğal/koşulsuz tepki)<br />

3. Aşama: Zil (Nötr uyarıcı) + Et (Doğal uyarıcı) <br />

Salya tepkisi (Koşulsuz tepki)<br />

(Şartlanma sürecidir; bu nedenle bu aşama 20-30 kere<br />

tekrarlanır.)<br />

4. Aşama: Zil (Şartlı/Koşullu uyarıcı) Salya tepkisi<br />

(Koşullu/Şartlı tepki)<br />

Uyarı: Bu deneyde zil sesi başlangıçta nötr<br />

uyarıcıdır. Yani önce tepki uyandırmaz.<br />

Koşullanmadan sonra zil sesi koşullu uyarıcı olur.<br />

Zil sesine karşı salya salgılanması ise koşullu<br />

tepkidir.<br />

Yemek kokusunun açlık hissini uyarması, insanlarda<br />

ortaya çıkan fobi, hobi, tutum, önyargı, batıl inançlar,<br />

öğrenilmiş çaresizlik gibi duygu, düşünce ve<br />

davranışların temelinde klasik koşullanma etkilidir.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Mesela; Ayhan, içinde yaşadığı çevrede adı hep<br />

olumsuz sıfatlarla birlikte anılan bir sosyal gruba karşı<br />

olumsuz duygular beslediğini hissetmekte, ancak bir<br />

yandan da hayatında hiçbir üyesiyle bir kez dahi<br />

karşılaşmadığı hâlde niçin bu gruba karşı olumsuz<br />

duygular hissettiğini merak etmektedir (2011 KPSS).<br />

Pavlov Deneyi Kavramları<br />

Nötr uyarıcı: Organizmanın başlangıçta herhangi bir<br />

tepki vermediği yapay uyarıcıdır. Zil sesi Pavlov’un<br />

deneyinde; deney öncesi nötr bir uyarıcıdır.<br />

Doğal uyarıcı (Koşulsuz uyarıcı): Organizmanın<br />

doğuştan getirdiği özellikler nedeniyle bir koşula gerek<br />

kalmaksızın doğal tepki verdiği uyarıcıdır. Yani<br />

öğretilmemiş uyarıcıdır. Sıcaklık, soğukluk, yiyecek,<br />

su, gürültü gibi uyarıcılar koşulsuz uyarıcılardır.<br />

Yapay/Şartlı uyarıcı (Koşullu uyarıcı): Organizmanın<br />

sonradan kazandığı özellikler nedeniyle bir koşula (ete)<br />

bağlı olarak tepki vermeyi öğrendiği uyarıcıdır. Yani<br />

öğretilmiş uyarıcıdır. Deney sonrasında zil artık koşullu<br />

uyarıcı haline gelmiştir.<br />

Doğal tepki (Koşulsuz tepki): Organizmanın doğal<br />

uyarıcıya verdiği tepkidir. Canlının doğuştan sahip<br />

olduğu tepkidir. Yani öğrenme ürünü değildir. Deneyde<br />

ete verilen salya tepkisi, sıcak ortamda terleme, soğuk<br />

ortamda üşüme birer doğal tepkidir.<br />

Şartlı tepki (Koşullu tepki): Organizmanın koşullu<br />

uyarıcıya verdiği tepkidir. Belli bir şarta bağlı olarak<br />

verilen tepkidir. Zilden sonra salya salgılamak şartlı<br />

tepki haline gelmiştir. Çünkü salya zilden sonra gelen et<br />

şartına bağlanmıştır.<br />

Klasik Şartlanma Özellikleri<br />

1. Klasik şartlanma refleksif ve doğuştan getirilen<br />

davranışlara dayalı olarak geliştirilmiştir. Yani daha<br />

önceden var olan refleksif ve doğuştan getirilen ve<br />

koşulsuz uyarıcılar karşısında sergilenen bir tepki<br />

başka bir uyarıcıya (koşullu uyarıcı) yönlendirilir.<br />

2. Klasik şartlanmada denek pasiftir, etkin rol<br />

oynamaz. Tepki, çevreden gelen uyarıcılarla başlar.<br />

3. Klasik şartlanmada aralıklı bir şekilde yapılan<br />

tekrar (etin verilmesi) öğrenme için temeldir.<br />

4. Klasik şartlanmada çok karmaşık ve psikomotor<br />

davranışlar kazandırılamaz. Daha çok duyuşsal<br />

davranışlar (fobi, hobi, tutum, önyargı) kazandırılır.<br />

Klasik Şartlanma İlkeleri<br />

1. Genelleme: İki türlü genelleme vardır.<br />

a) Uyarıcı genellemesi: Koşullu uyarıcıya (zil) karşı<br />

gösterilen tepkinin o koşullu uyarıcıya benzeyen diğer<br />

uyarıcılara da gösterilmesidir. Mesela; Derya’yı<br />

sokakta bir köpek ısırmıştır ve canı yanmıştır; Derya<br />

artık bundan sonra gördüğü bütün köpeklerden korkar.<br />

Bir çocuğun her sakallıya dede demesi. Beyaz önlüklü<br />

bir doktordan korkan bir çocuğun beyaz giyinmiş<br />

herkesten korkması. Duyduğu süren sesinin itfaiye<br />

aracına ait olduğunu öğrenen çocuk bu sese benzer<br />

sesler duyduğunda da (polis aracı, ambulansın siren sesi<br />

gibi) bu seslerin itfaiye aracına ait olduğunu söylemesi.<br />

- 9 -<br />

b) Tepki genellemesi: Aynı uyarıcıya veya durumlara<br />

karşı benzer tepkilerin verilmesidir. Mesela;<br />

Uzmanlık alanı olan sinema konusunda yaptığı<br />

açıklama nedeniyle övgüler alan bir film eleştirmeninin,<br />

bundan sonra her konuda görüş belirtmeye başlaması<br />

(2011 KPSS). Notaları sırasıyla eksiksiz okuyabildiği<br />

için müzik öğretmeninden övgü alan bir ilköğretim<br />

okulu öğrencisinin daha sonra girdiği derste<br />

öğretmenine alfabedeki harfleri sırasıyla<br />

söyleyebileceğini göstermeye çalışması (2010 KPSS).<br />

Eve geç kalan Zafer, kendisine kızan annesine ayağını<br />

incittiğini söyler ve annesi kızmayı bırakarak ona şefkat<br />

gösterir. Bu olaydan sonra, Zafer ders geç kaldığı<br />

günlerde benzer bir yalan söyleyerek öğretmenin azar<br />

işitmesinden kurtulmaya çalışması (2006 KPSS).<br />

2. Ayırt etme: Organizmanın koşullu uyarıcıya<br />

benzeyen uyarıcılar içerisinde koşullu uyarıcıyı<br />

seçerek sadece koşullu uyarıcıya tepkide bulunması<br />

ve diğerlerine aynı tepkiyi vermemesidir. Mesela;<br />

bireyin kendisini ısıran sokak köpeği ile komşusunun<br />

evinde beslediği köpeği ayırt etmesi. Bir çocuğun<br />

itfaiye aracının siren sesini, polis ve ambulans<br />

seslerinden ayırt etmeyi öğrenmesi.<br />

Uyarı: Ayırt etmeyi sağlayan uyarıcıya ayırt edici<br />

uyarıcı denir. Ayırt etme sürecinde davranışları<br />

kontrol eden uyarıcıdır. Mesela; Ahmet ne zaman<br />

fotoğraf çekilecek olsa saçını düzeltmektedir (2010<br />

KPSS). Burada fotoğraf çektirmek ayırt edici<br />

uyarıcıdır. Mesela; Bir çalışan işverenden zam<br />

istemeye karar verir ancak o sırada işverenin<br />

telefonda öfkeyle birini azarladığını işittiği için zam<br />

isteğini ertelemesinin uygun olacağını düşünür. Bu<br />

örnekte, işverenin öfkeyle birini azarlaması<br />

çalışanın zam isteme davranışını kontrol eden bir<br />

uyarıcıdır (2010 KPSS).<br />

3. Davranışta Kontrast (zıtlık): Bir davranışın farklı<br />

ortamlarda sergilenmesine karşın bu ortamlardan<br />

birinde pekiştirilip diğerinde pekiştirilmemesine bağlı<br />

olarak bu davranışın pekiştirilmeyen ortamda gösterme<br />

sıklığının azalıp pekiştirilen ortamda gösterilme<br />

sıklığının artmasıdır. Mesela; evde oldukça saldırgan<br />

olan okulda ise cezalandırıldığı için aynı davranışları<br />

yapamayan bir öğrencinin evde bu davranışları yapma<br />

sıklık ve süresinin artması (2010 KPSS).<br />

4. Bitişiklik: Koşullu/şartlı (zil) ve doğal/koşulsuz<br />

uyarıcıların (et) peş peşe verilmesi durumudur. En<br />

ideal süre yarım saniyedir.<br />

5. Habercilik: Koşullu/şartlı uyarıcı (zil),<br />

doğal/koşulsuz uyarıcının (et) geleceğini haber verici<br />

nitelik taşımasıdır. İki türlüdür.<br />

a) Olumlu Habercilik: Koşullu uyarıcının koşulsuz<br />

uyarıcının geleceğini haber vermesidir.<br />

b) Olumsuz Habercilik: Koşullu uyarıcının koşulsuz<br />

uyarıcının verilmeyeceğini, ortadan kalkacağını yani<br />

geride kaldığını haber vermesidir.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

6. Pekiştireç ve Pekiştirme: Davranışın yapılma<br />

olasılığını artıran uyarıcıya pekiştireç, pekiştireç<br />

kullanılarak davranışın yapılma olasılığını artırma<br />

işlemine ise pekiştirme denir. Klasik koşullanmada et<br />

(koşulsuz/doğal uyarıcı) pekiştireçdir.<br />

Uyarı: Klasik koşullamada pekiştireç tepkiye bağlı<br />

olarak verilmez. Organizma pekiştireci (et) aldıktan<br />

sonra tepkide (salya tepkisi) bulunur.<br />

7. Sönme: Koşullanma yoluyla oluşmuş koşullu<br />

davranışın pekiştireç verilmemesi sonucu zaman<br />

içerisinde kaybolmasıdır. İlk başlarda sönmesi istenilen<br />

davranışın sıklığında ve çeşitliliğinde bir artış olduğu<br />

gözlemlenir. Buna sönme patlaması denir. Sönmesi<br />

istenen davranışın sıklığında sadece artma meydana<br />

gelmez, farklı davranışlarda açığa çıkar. Bu durum<br />

davranışın topografyasındaki değişimdir. Mesela; İyi<br />

sonuçlar alan takımının maçlarına düzenli olarak giden<br />

bir taraftarın, takımının üst üste birkaç kez yenilmesinin<br />

ardından maça gitmekten vazgeçmesi (2011 KPSS).<br />

8. Kendiliğinden geri gelme: Sönme davranışı<br />

gerçekleştikten sonra organizmanın tekrar yapay<br />

uyarıcıya (koşullu uyarıcıya) karşı tepki göstermesidir.<br />

9. Alışma: Organizmanın, sürekli aynı şiddetteki<br />

uyarıcılarla karşılaşması sonucu bir süre sonra o<br />

uyarıcılara duyu organlarının tepkide bulunmaması<br />

halidir. Yani o uyarıcıya karşı duyu organlarının<br />

tepkisizleşmesi durumudur. Mesela; karanlığa alışma,<br />

gürültüye alışma, sürülen parfüm kokusuna alışma gibi.<br />

10. Duyarsızlaşma: Bireyin aşırı üzüntü, acı ve sevinç<br />

gibi iç uyarıcılarla tekrar tekrar karşılaşması sonucunda<br />

önceleri gösterdiği duygusal davranışının zayıflaması<br />

durumuna denir. Bu zayıflama durumunda artık birey<br />

bu uyarıcılara eskisi gibi tepki vermez, verse de bu tepki<br />

çok az olmaktadır. Mesela; sürekli azarlanan bir<br />

çocuğun, bir süre sonra artık bu azardan etkilenmemesi,<br />

sürekli ölü gören bir doktorun bir süre sonra ölüm<br />

olaylarına tepki vermemesi.<br />

Uyarı: Alışma duyu organlarında oluşan bir durum<br />

iken, duyarsızlaşma duygularda oluşan bir durumdur<br />

11. Duyarlılık: Organizmanın çevresindeki belli bir<br />

uyarıcıya normal olarak beklenenin üstünde tepki<br />

göstermesidir. Mesela; bir annenin derin uykusuna<br />

rağmen bebeğinin sesine hemen uyanması, kazadan<br />

sonra uçağa her binildiğinde heyecanlanılması gibi.<br />

12. Gölgeleme: Koşulsuz bir uyarıcıyla aynı anda<br />

eşleşen iki nötr uyarıcıdan (zil ve ışık) yalnızca birinin<br />

koşullu uyarıcıya dönüşmesidir. Yani koşullanma daha<br />

çok, dikkati çeken uyarıcıya karşı oluşmakta, diğeri<br />

etkisiz kalmaktadır. Mesela; hem köpekten hem de<br />

yüksekten korkan bir kişinin köpekten kaçıp yüksek bir<br />

yere tırmanması gölgelemedir (Köpek korkusu<br />

yükseklik korkusunu gölgelemiştir yani bastırmıştır).<br />

- 10 -<br />

Mesela; Ayşegül Öğretmen dersindeki bazı konuları<br />

bilgisayarda hazırladığı sunular yardımıyla öğrencilere<br />

öğretmeye çalışır. Konunun öğrencilerin dikkatini<br />

çekmesi için sunu sayfalarına renkli ve hareketli<br />

resimler koyar. Ancak bir süre sonra, öğrettiği konularla<br />

ilgili öğrencilerin neler hatırladığını test ettiğinde,<br />

öğrencilerin sunularda verilen bilgilerden çok, renkli ve<br />

hareketleri resimleri hatırladıklarını görür (2012 KPSS).<br />

Öğrencilerin, asıl öğretilmek istenen konuları<br />

hatırlamak yerine, daha çok dikkat çekici resimleri<br />

hatırlamaları gölgelemedir.<br />

13. Engelleme (Bloklama etkisi): İki uyarıcı (zil ile<br />

et) arasında bir koşullanma oluşturduktan sonra yeni bir<br />

nötr uyarıcı (ışık) ile eski doğal uyarıcı (et) arasında<br />

yeni bir koşullanma (bağ kurulmak istendiğinde)<br />

oluşturulmak istendiğinde, eski koşullu uyarıcının (zil)<br />

bu koşullanmaya (ışık ile et arasındaki) engel olması<br />

durumudur. Mesela; annesi ile parka giden ve sevinen<br />

bir çocuğun, babası ile parka gidince sevinmemesi.<br />

Uyarı: Gölgeleme ile Engelleme arasındaki farklar;<br />

gölgelemede iki uyarıcı aynı anda verilir,<br />

engellemede ise iki uyarıcı art arda verilir.<br />

Gölgelemede daha çok dikkat çeken uyarıcının<br />

baskınlığı vardır, engellemede ilk uyarıcı ikinci<br />

verilen uyarıcıya engel olduğundan öncelik etkisi<br />

vardır.<br />

14. Öğrenilmiş çaresizlik: Koşullanma sırasında bazen<br />

organizma ne kadar çaba harcarsa harcasın sonucu<br />

değiştiremeyeceğini düşünür ve artık çaba harcamaz.<br />

Bu öğrenilmiş çaresizlik durumudur. Mesela; Tıp<br />

fakültesini iyi bir dereceyle bitiren Ali, birkaç kez<br />

girdiği Tıpta Uzmanlık Sınavında başarısız olmuştur.<br />

Ailesinin ısrarıyla bu yıl da sınava başvurmasına<br />

rağmen Ali bu sınav uygulaması devam ettikçe hayalini<br />

kurduğu dâhiliye uzmanlığı eğitimini hiçbir zaman<br />

alamayacağını düşünmektedir (2009 KPSS).<br />

Mesela; Sınıf öğretmeni, okul rehber öğretmenine<br />

Tülay'ın öğrenme güçlüğü olduğundan şüphelendiğini<br />

söyler. Tülay ile görüşen rehber öğretmen, Tülay'ın<br />

annesinin, kızının okurken yaptığı en ufak hatada "Sen<br />

zaten okumayı öğrenemeyeceksin." diyerek ona ceza<br />

verdiğini, Tülay'ın da bu nedenle çaba göstermeyi<br />

bıraktığını fark eder (2012 KPSS).<br />

15. Garcia etkisi (olumsuz tat koşullanması): Bir<br />

organizmanın yediği ve yedikten sonra kötü hissettiği<br />

değişik tadı olan yiyecekten kaçınması. Olumsuz tat<br />

koşullanması (zehirlenme ya da etkilenme yiyeceği<br />

yedikten bir kaç saat sonra, yiyecekten kaynaklanmamış<br />

olsa bile) yoluyla öğrenme, tek bir denemeden sonra<br />

olur. Garcia, klasik koşullanmadaki “Bitişiklik”<br />

ilkesine karşı çıkmıştır. Mesela; Pizzacıda pizza<br />

yedikten iki saat sonra midesi bulanan bir kişinin mide<br />

bulantısını yediği pizzaya bağlaması.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

16. Batıl inanç: Mantıksal bir temele dayanmayan<br />

inançlara denir. Klasik koşullanmayla daha çok<br />

kazanılır. Mesela; kara kedi görmek uğursuzluk getirir.<br />

17. Dereceli Koşullanma: İki türlüdür.<br />

a) Birden fazla uyarıcıya koşullanma (birleşik<br />

koşullanma): Koşullanma sürecinde birden fazla<br />

koşullu uyarıcının aynı anda sunulması ve bunların<br />

ardından koşulsuz uyarıcının verilmesi sonucu<br />

organizmanın her iki koşullu uyarıcıya da tepki<br />

vermesi birleşik koşullanmadır. Mesela; Pavlov<br />

deneyinde birinci şartlı uyarıcıdan (zil sesinden) hemen<br />

sonra, ikinci şartlı uyarıcı (ışık) verilir. Sonra hemen<br />

arkasından doğal uyarıcı (et) verilerek, her iki uyarıcı<br />

birden şartlandırılır. Yani köpek hem zile hem de ışığa<br />

karşı salya tepkisi gösterecektir.<br />

Zil + Işık + Et Salya tepkisi<br />

Zil Salya tepkisi<br />

Işık Salya tepkisi<br />

b) İkinci dereceden koşullanma (üst düzey<br />

koşullanma): Koşullu uyarıcıya (zile) karşı geliştirilen<br />

koşullu tepkinin (salya), o uyarıcıyla bir arada bulunan<br />

başka bir uyarıcıya (ışık) karşı da sergilenmesine üst<br />

düzey koşullanma denir. Birinci koşullu uyarıcı (zil)<br />

sürecin ikinci aşamasında koşulsuz uyarıcı rolü<br />

üstlenmektedir. Mesela; Bazı ana ve babalar çocukları<br />

büyüdükçe onları hatalarından ve başarısızlıklarından<br />

dolayı daha fazla eleştirmektedir. Bunun sonucunda,<br />

çocuklarda başarısızlık kaygıya neden olmaktadır.<br />

Başarısızlık kaygısı olan bazı bireyler de daha sınav<br />

salonuna giderken kaygı yaşamaya başlamaması. (2012<br />

KPSS). Oynadığı balonun aniden patlaması nedeniyle<br />

balonlara karşı korku tepkisi geliştiren iki yaşındaki bir<br />

bebek, elinde balonla kendisine birkaç kez<br />

yaklaşmasının ardından iki yaş büyük abisini görünce<br />

elinde balon olmasa bile korku tepkisi vermeye<br />

başlaması (2011 KPSS). Caz müzikten hoşlanan Orhan<br />

Bey gittiği tüm konserlerde gözüne ilişen bir kişiye<br />

sokakta rastlar ve hiç tanımadığı halde bu kişiye karşı<br />

sempatinin olduğunu fark eder (2010 KPSS).<br />

Zil + Et Salya tepkisi<br />

Zil Salya tepkisi<br />

Işık + Zil Salya tepkisi<br />

Işık Salya tepkisi<br />

18. Duyusal ön koşullanma: Genelleştirme özelliği<br />

olmayan iki nötr uyarıcının bir süre birlikte<br />

sunulmasının ardından, bu uyarıcılardan biri koşulsuz<br />

uyarıcıyla eşleştirilerek koşullanma sağlandığında diğer<br />

nötr uyarıcının da genelleme yapılarak organizmada<br />

koşullu tepki yaratmasıdır. Nötr1’e koşullanma<br />

olduktan sonra Nötr2 ile yaşantı geçirmediği halde<br />

koşullanma yaşaması ön koşullanmadır. Mesela;<br />

Sevgi ve annesi her zaman akşam yemeklerini birlikte<br />

hazırlamaktadır. Sevgi, evde annesinin olmadığı bir gün<br />

akşam yemeğini kendisi hazırlamaya çalışırken elini<br />

tencerede yakmış ve canı çok yanmıştır.<br />

- 11 -<br />

Bu olay esnasında annesi yanında olmadığı halde; Sevgi<br />

annesini görünce de canının yandığını hissetmiştir.<br />

Zil (nötr1) + Işık (nötr2)<br />

Zil (nötr1) + Et (koşulsuz uyarıcı) Salya tepkisi<br />

(koşulsuz tepki)<br />

Zil (koşullu uyarıcı) Salya tepkisi (koşullu tepki)<br />

Işık (koşullu uyarıcı) Salya tepkisi (koşullanma<br />

sırasında bulunmadığı halde)<br />

Klasik Şartlanmayı Ortadan Kaldırma Yöntemleri<br />

1. Sistematik duyarsızlaştırma: Organizmada olumsuz<br />

tepkilere yol açan bir uyarıcının yavaş yavaş<br />

sunulması yoluyla söz konusu olumsuz tepkilerin<br />

ortadan kaldırılmasını sağlayan yöntemdir. Mesela;<br />

köpeklerden korkan bir çocuğa, bu korkusunu yenmesi<br />

için önce köpek resimleri, daha sonra oyuncak köpekler<br />

gösterilmiştir. Ardından, çocuğun canlı bir köpeği önce<br />

uzaktan, daha sonra yakınlaşarak izlemesi sağlanmıştır.<br />

Son aşamada ise çocuk köpeğe dokunarak onu sevmiştir<br />

(Böylece köpek korkusu davranışı ortadan kaldırmıştır).<br />

Mesela; Millî Eğitim Bakanlığı, ilköğretim 1. sınıfa<br />

başlayan öğrencilerin ana babalarından ayrılmalarını<br />

kolaylaştırmak ve korkularını yenmelerine yardımcı<br />

olmak için öğretim yılının başında uyum haftası<br />

düzenlemiştir. Bu haftada; öğrencilerin öğretmenlerini,<br />

sınıf arkadaşlarını, sınıflarını ve okul binalarını<br />

tanımalarını sağlayan eğlenceli etkinlikler yapılmıştır.<br />

Bu etkinliklerle öğrencilerin okuldaki idarecilerle ve<br />

çalışanlarla tanışmaları sağlanmıştır. En sonunda<br />

öğrencilere sınıflarına geçip sıralara oturmaları<br />

söylenmiştir (2012 KPSS). Okula yeni başlayan<br />

öğrencilerin okula uyumunu kolaylaştırmak ve<br />

korkularını yenmelerine yardımcı olmak amacıyla<br />

düzenlenen bu uygulama sistematik duyarsızlaştırmadır.<br />

2. Davranışın sönmesini bekleme: Koşullu uyarıcıdan<br />

(zil) sonra koşulsuz uyarıcı (et) verilmezse bir süre<br />

sonra koşullu tepki (salya tepkisi) ortadan kalkar, yani<br />

sönme gerçekleşir.<br />

3. Karşıt şartlama (koşullama): Koşullu uyarıcı,<br />

istenmeyen koşullu tepki yerine, zıt bir tepki yaratan<br />

bir uyarıcı ile eşleştirilir. Mesela; Sınav kaygısından<br />

yakın bir öğrencinin, kaygı duyduğu anda sınavla ilgili<br />

geçmişteki hoş yaşantılarını düşünmesi (2010 KPSS).<br />

Mesela; ilköğretimde matematiğe karşı olumsuz bir<br />

tutum geçiren Ahmet, liseye başladığında matematik<br />

öğretmenini çok sevmiş ve onun yakın ilgisinden<br />

memnun olmuş. Bunun sonucunda Ahmet matematik<br />

çalışmaktan hoşlanmaya başlamıştır.<br />

4. Karşı karşıya getirme: Organizmayı korku duyduğu<br />

şeyle uzun süreli olarak karşı karşıya getirerek söz<br />

konusu korku veya fobiyi ortadan kaldırma yöntemidir.<br />

Mesela; fareden korkan bir bireyi birkaç farenin<br />

bulunduğu bir odaya koyup odadan çıkması<br />

engellenirse birey zamanla, farenin zararsız olduğunu<br />

anlar ve bu korkusu ortadan kalkabilir.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

5. İtici uyarıcılarla davranış kontrolü (koşullaması):<br />

İstenmeyen davranışı ortaya çıkaran uyarıcıların<br />

çekiciliğini azaltarak söz konusu davranışı ortadan<br />

kaldırmak için uygulanan bir terapi tekniğidir.<br />

Organizma için arzulanan uyarıcı/durum itici bir<br />

uyarıcı/durum ile ilişkilendirilerek istenen uyarıcıya<br />

verilen olumlu tepki ortadan kaldırılmaya çalışılır.<br />

Mesela; Aşırı kilolu olan Ayşen Hanım, bir<br />

diyetisyenin tavsiyesine uyarak kek, kurabiye ve<br />

benzeri kilo yapan yiyecekleri düşük miktarda elektrik<br />

şoku veren metal bir tabağa koyar. Tabağa her<br />

uzandığında elektrik çarpar ve elini çekmek zorunda<br />

kalır. Ayşen Hanım, tabağa verdiği elektrik akımının<br />

şiddetini birkaç günde artırır ve sonuçta tabaktan<br />

yiyecek alma girişiminde bulunmaktan vazgeçerek kilo<br />

vermeye başlar (2011 KPSS).<br />

2. BAĞLAŞIMCILIK KURAMI (ARAÇSAL,<br />

BAĞLANTI KURAMI) (THORNDİKE)<br />

Thorndike’ın Üç Temel Kanunu<br />

1. Hazırbulunuşluluk yasası: Organizmanın bir<br />

davranışı (öğrenimi) yapabilmesi için, o davranışın<br />

gerektirdiği olgunlaşma düzeyine (yaş, zekâ), ön<br />

yaşantılara (ön öğrenmelere) sahip olması ve psikolojik<br />

olarak (ilgi, istek, tutum) uygun durumda (yani bireyin<br />

istemesi, güdülenmesi) olması gerekmektedir.<br />

Organizma herhangi bir davranışı yapmaya istekli<br />

olması ve davranışı yapmasına izin verilmesi ona<br />

mutluluk verir. Fakat davranışı yapmaya istekli<br />

değilken davranışı yapmaya zorlanırsa kızgınlık duyar.<br />

2. Tekrar yasası: 1930 sonrası yeniden oluşturduğu<br />

tekrar yasasına göre; ödül veya dönüt-düzeltme<br />

yapılmadan gerçekleştirilen tekrarların uyarıcı-tepki<br />

bağının güçlenmesinde çok etkili olmaz. Tekrarlar<br />

dönüt-düzeltmelerle birlikte etkili olur.<br />

3. Etki yasası: 1930 öncesi etki yasasına göre; bir<br />

davranış sonucunda duyulan tatmin, davranışın<br />

gelecekte benzer durumlarda da devam edip<br />

etmeyeceğini belirler. Bir uyarıcıya karşı yapılan bir<br />

tepki tatmin yaratıcı (haz verici) bir sonuç yaratırsa<br />

uyarıcı-tepki bağı güçlenir (yani davranışın tekrarlanma<br />

olasılığı artar), bir uyarıcıya karşı yapılan bir tepki<br />

tatmin yaratıcı bir sonuç yaratmazsa uyarıcı-tepki bağı<br />

zayıflar (yani davranışın tekrarlanma olasılığı azalır).<br />

Thorndike 1930 sonrası yeniden oluşturduğu etki<br />

yasasına göre; bu görüşünü şu görüşle değiştirmiştir: bir<br />

uyarıcıya karşı yapılan bir tepki tatmin yaratıcı bir<br />

sonuç yaratmazsa ya da cezalandırılırsa uyarıcı-tepki<br />

bağının gücüne hiçbir etkisi olmaz.<br />

Davranış ve sonuç arasında üç önemli ilişki vardır:<br />

Sonuç davranışa bağlıdır. Davranış yapıldığında bir<br />

sonuç ortaya çıkar.<br />

Davranış, ortaya çıkardığı sonuçtan etkilenir.<br />

Tatmin edici sonuç davranışı artırırken, rahatsız<br />

edici sonuçlar davranışın tekrarlanma olasılığını<br />

azaltır.<br />

- 12 -<br />

1930’dan sonra Thorndike, etki kanunu yeniden<br />

gözden geçirerek pekiştirecin davranışı<br />

güçlendirme etkisinin, cezanın zayıflatma<br />

etkisinden daha fazla olduğu görüşünü<br />

savunmuştur. Yani ödül cezadan daha etkilidir.<br />

Çünkü ceza davranışı söndürmez, sadece bastırır.<br />

Bir davranış kazandırmada cezanın etkisi yoktur.<br />

Uyarıcı-Tepki Bağını Etkileyen Faktörler<br />

1. Tepki analojisi: Yeni bir durumla karşılaşan<br />

organizma, bu duruma benzer diğer durumlarda yaptığı<br />

tepkileri tekrarlamasıdır. Mesela; anahtarını bir tel<br />

yardımıyla düştüğü yerden kurtaran biri, kalemini<br />

düşürdüğünde de bu tepkiyi verir. Kendisini çok seven<br />

dayısı şarkı söylediğinde ilgi gören Can’ın bu<br />

davranışını yine kendisini çok seven amcasına karşı da<br />

göstermesi.<br />

2. Unsurların kuvveti: Organizma bir problem<br />

durumunda birçok uyarıcı ile karşılaştığında o uyarıcılar<br />

içerisinde en farklı olan, en çok dikkat çeken uyarıcılara<br />

(unsurlara) seçici bir şekilde tepkide bulunur. Özellikle<br />

insanlar, problem durumundaki temel unsurları seçebilir<br />

ve tepkilerini bu temelin üzerine oturtabilirler.<br />

3. Tutum (Set): Tepkiler, belirli bir oranda, bireyin<br />

içinde yaşadığı kültür tarafından belirlenir. Tepkiler,<br />

aynı zamanda, içinde bulunulan anın eğilimleri<br />

tarafından da etkilenirler. Tutumlar, bireyin hangi<br />

koşullarda tatmin olacağını veya hangi koşullarda<br />

rahatsız olacağını belirler.<br />

4. Çoklu tepkiler: <strong>Öğrenme</strong>nin olabilmesi için,<br />

organizmanın çoklu tepkiler gösterebilecek kapasitede<br />

olması gerekir. Öğrenen organizma bir problem<br />

durumuyla karşılaştığı zaman, çeşitli tepkileri dener.<br />

Uygun tepki çıktığında, istenilen etki doğmuş olur. Bu<br />

durumda öğrenme mümkün olur.<br />

5. Öğrenci özellikleri: Öğrencilerin bireysel<br />

farklılıklarını (zekâ, yetenek, ilgi, tutum, ön<br />

öğrenmeleri) ifade eder.<br />

Thorndike’ın Kuramında Diğer Temel Kavramlar<br />

Etkinin (Pekiştirecin) yayılması: Bazen bir pekiştireç<br />

sadece verilmesine neden olan istendik davranışı değil,<br />

aynı zamanda pekiştirilen davranışı çağrıştıran (o<br />

davranışın hemen öncesinde ya da sonrasında geçici<br />

olarak ortaya çıkan) ve pekiştirilen davranışla hiç<br />

alakası olmayan bitişik (yan yana olan davranışları)<br />

davranışları da otomatik olarak etkilemesi<br />

durumuna etkinin yayılması denir. Mesela;<br />

öğrencilerinin hızlı yazmalarını isteyen bir öğretmen,<br />

öğrencileri hızlı yazdıkça öğrencilerinin bu davranışını<br />

pekiştirmektedir. Fakat bir süre sonra, öğrencilerinin<br />

hızlı yazı yazmalarını pekiştirirken kötü yazmalarını da,<br />

yanlış yazmalarını da pekiştirmektedir.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Bağlaşımcılık: Uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla<br />

bağlandığına inanmasıdır.<br />

Sınama-yanılma: <strong>Öğrenme</strong>yi bir problem çözme<br />

olarak görmüştür. Bir problemle karşılaşıldığında<br />

yapılan çeşitli sınama-yanılma davranışlarıyla çözüm<br />

üretilir. <strong>Öğrenme</strong> sınama yanılma sonucu gerçekleşir.<br />

Küçük adımlar: <strong>Öğrenme</strong>nin büyük sıçramalarla değil,<br />

küçük denemelerle, sistemli adımlarla sağlanmasıdır.<br />

Çağrışımsal Geçiş: Bir uyarıcıya verilen tepkinin,<br />

ortama yeni uyarıcıların eklenmesiyle ve eski<br />

uyarıcıların derece derece çıkarılmasıyla tamamen yeni<br />

uyarıcılara gösterilmesidir. Geçiş sırasında ilk uyarıcı<br />

yavaş yavaş ortamdan çıkarılmış; ilk uyarıcıya<br />

gösterilen tepki eklenmiş ikinci uyarıcıya da<br />

gösterilmiştir. Yani bir uyarıcının organizma<br />

üzerinde yarattığı çağrışımın başka uyarıcıya<br />

kaymasıdır. Mesela; Thorndike bu ilkeyi kediye<br />

“ayakta dur” emrini öğretirken kullanmıştır. Önce<br />

kediye bir parça balığı yukardan göstermiş daha sonra<br />

kediye ”ayağa kalk” demiştir. Yeterli sayıda deneme<br />

yaptıktan sonra yavaş yavaş balığı ortamdan çekmiş;<br />

sadece “ayağa kalk” komutunu verdiğinde kedinin<br />

ayağa kalktığı görülmüştür.<br />

Çağrışımsal Zıtlık: Uyarıcı-tepki bağları daha önce<br />

oluşturuldukları yönde daha kolay çağrışım yaptırır.<br />

Çağrışımsal zıtlık kavramı ile ait olma ilkesine karşı<br />

çıkar. Mesela; çarpım tablosunu düzden öğrenen kişinin<br />

tersten söylemesinin zor olduğunu, alfabenin düzden<br />

okunuşunun kolay tersten ise zor olduğunu söyleyerek<br />

öğrenmeye ilişkin mekanik görüşünde ısrar eder.<br />

Ait Olma: İki uyarıcı arasında çağrışımsal bir ilişkinin<br />

oluşması için bu öğelerin bitişik ya da yakın olması<br />

yeterli değildir. Aynı zamanda bu iki öğenin<br />

birbirleriyle anlamlı bir şekilde bir arada olmaları<br />

gerekir. Yani bu iki uyarıcı birbirine ait olmalıdır.<br />

Birbirine ait değilse çağrışım olmamaktadır. Önemli<br />

olan yan yana olmak değil, ilişkili olmaktır. Mesela;<br />

erkek-ahmet, kadın-demet, kuş-güvercin, çiçek-gül gibi.<br />

3. EDİMSEL (OPERANT, ARAÇLI, VASITALI)<br />

KOŞULLANMA YOLUYLA ÖĞRENME (SKİNNER)<br />

Temsilcileri; Thorndike, Skinner, Watson, Guthrie.<br />

Organizmanın rastlantısal nitelikteki davranışlarını<br />

pekiştirme yaparak biçimlendirme/yönlendirme<br />

yapmaktır. İstenilen davranışta olumlu pekiştireç,<br />

istenmeyen davranışta ise olumsuz pekiştireç verilerek<br />

bu yönlendirme yapılır. Pekiştirilen davranışlar devam<br />

ederken pekiştirilmeyen davranışlar devam etmez.<br />

Mesela; Normal olarak pek yalan söylemeyen bir<br />

öğrenci derse geç kaldığı bir gün hasta olduğunu<br />

söyleyerek öğretmeninden azar işitmekten kurtulmuştur.<br />

Bu olaydan sonra öğrenci gerek okulda gerekse evde<br />

zorda kaldığı durumlarda yalan söylemeye başlaması<br />

(2011 KPSS).<br />

- 13 -<br />

Edimsel Koşullanma İlkeleri<br />

Klasik koşullanmada geçerli olan ilkeler aynen geçerli<br />

olmakla beraber 2 ilke daha vardır.<br />

Pekiştirici uyarıcıyla izlenen tepkiler tekrarlanma<br />

eğilimindedir.<br />

Pekiştirici uyarıcılar, edimsel davranışların<br />

meydana gelme olasılığını arttırır (Skinner fare<br />

deneyinde yiyecek farenin pedala basma<br />

davranışını arttırır, elektrik şoku ise azaltır).<br />

Edimsel Davranış: Skinner “edimsel kutu” denilen bir<br />

araç geliştirdi. Kutuda elektrik şoku verecek ızgara,<br />

yiyeceğin düşmesini sağlayacak bir kol ve yiyeceğin<br />

düştüğü bir çekmece vardır. Skinner, aç bir fareyi<br />

kutuya koyarak kola basmayı öğretmeye çalışmıştır.<br />

Fare başlangıçta rastgele hareketler yapmış, bu arada<br />

tesadüfen kola basıp yiyeceğe ulaşmıştır. Yiyeceğe<br />

ulaşan fare sonradan davranışını tekrarlamış ve birkaç<br />

denemeden sonra kola basınca yiyecek düştüğünü fark<br />

ederek öğrenmiştir.<br />

Skinner’in Davranış Kazandırma Yöntemleri<br />

Kademeli Yaklaşım (Biçimlendirme-Şekillendirme):<br />

Bu yöntemde hedef olarak belirlenen davranışa her<br />

seferinde biraz daha benzer davranışları, en sonunda da<br />

sadece hedef davranış pekiştirilir. Organizmaya<br />

kazandırılmak istenen davranış küçük alt davranışlara<br />

ayrılır, organizmanın en basit davranışından<br />

itibaren, başarıyla yaptığı her davranışı aşama<br />

aşama pekiştirilerek tüm davranışı bir defada<br />

yapılması sağlanır. Programlı öğretimin temelidir.<br />

Biçimlendirmede önceden belirlenen adımların sırasıyla<br />

yapılma şartı yoktur. Yani adımlardan birinin yeri<br />

değiştirilse veya atlansa da yine istenen davranış<br />

kazandırılabilir. Ayrıca hedef davranışla ilgisi olmayan<br />

davranışlar cezalandırılmaz.<br />

Zincirleme: Biçimlendirmeye benzeyen yöntemdir.<br />

Biçimlendirmeden farklı olarak bu ilke, amaca ulaşmayı<br />

sağlayacak alt davranışların atlanmadan sırası ile<br />

yapılmasını öngörmektedir. Zincirleme yönteminde de<br />

her aşamadan sonra pekiştireç verilir. Yani<br />

zincirlemede sonuca ulaşmak için belli bir sıranın<br />

takip edilmesi şarttır. Adımlar atlanır veya sırası<br />

değiştirilirse sonuca ulaşılamaz. Mesela; bankamatikten<br />

para çekmenin belli işlem adımları vardır ve bu adımlar<br />

sıra ile yapılmalıdır. Yoksa istenilen sonuca ulaşamayız.<br />

Uyarı: Biçimlendirme yöntemi yeni bir davranış<br />

kazandırmada, zincirleme yöntemi ise daha çok<br />

beceri kazandırmada etkilidir.<br />

Tersine Zincir: Zincirleme yönteminin tam tersidir.<br />

Aşamalılık baştan sona doğru değil, sondan başa<br />

doğrudur.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Skinner’in Kuramında Diğer Temel Kavramlar<br />

Batıl davranışlar: Davranışın tesadüfen pekiştirilmesi<br />

sonucu tekrarlanmasıdır. Edimsel koşullanma ve sosyal<br />

öğrenme yoluyla kazanılır. Yani ilk önce bilinçli ve<br />

tercihli yapılmaz. Fakat istenen sonuçları doğurduğunda<br />

(pekiştirildiğinde) tekrar edilmeye devam eder. Mesela;<br />

Bir futbolcunun gol attığı bir maçta taktığı kolyeyi,<br />

daha sonraki maçlarda da mutlaka takması ve kolyeyi<br />

takmadan maça çıkmamak istememesi (2008 KPSS).<br />

Kendini gerçekleştiren kehanet (Pygmalion etkisi):<br />

Kişinin belirli bir öngörüsünün, ortaya attığı kehanetin<br />

olaylar sonucunda gerçekleşmesidir. Mesela; “Kızlar<br />

beni beğenmez.” Düşüncesine sahip Sinan, bir kızla<br />

karşılaştığında o kadar uzak durmakta ve çekingen<br />

davranmaktadır ki sonunda kız onu beğenmemekte,<br />

böylece Sinan’ın düşüncesi pekişmektedir (2004 KPSS)<br />

Kaçma ve Kaçınma Davranışı (Kaçınma<br />

Koşullanması): Kaçınma koşullanmasında önce kaçma,<br />

daha sonra da kaçınma öğrenilir. Kaçma öğrenmesi;<br />

organizma hoşa gitmeyen bir uyarıcı ile karşılaştığında,<br />

ondan kurtulmaya çalışmasıdır. Kaçma öğrenmesi<br />

klasik koşullanma öğrenmesidir. Mesela; köpek<br />

ısırınca (1.tip ceza) ondan uzaklaşmamız.<br />

Kaçınma öğrenmesi ise; hoşa gitmeyen uyarıcı ortama<br />

girmeden, bu uyarıcıyı işaret eden bir uyarıcının<br />

görülmesiyle, uyarıcının ortamda çıkmasını<br />

engelleyecek davranışlar sergilenir ya da o ortamdan<br />

kaçınılır Kaçınma öğrenmesi edimsel koşullanmadır.<br />

Mesela; Köpek tarafından ısırılan bir kişi, köpek<br />

havlamasını duyunca sesin geldiği sokağa gitmemesi.<br />

Mesela; babası tarafından sürekli olarak azarlanan<br />

Tolga, ne yaparsa yapsın durum değişmemekte, babası<br />

bir bahane bulup kendisini azarlamaktadır. Tolga<br />

okuldaki başarısından söz ettiği bir akşam babasının<br />

kendisini azarlamadığını fark eder. Bu olaydan sonra<br />

Tolga azardan kurtulmak için babasına okulda yaşadığı<br />

gerçek olmayan bir başarıdan söz eder (2012 KPSS).<br />

Tolga’nın babasına yalan söylemesi, azar işitmemeyi<br />

sağlamaya yönelik olduğu için kaçınmadır.<br />

Uyarı: Kaçma olumsuz bir durum ortaya çıktıktan<br />

sonra (uyarıcı ile karşılaştıktan sonra) ortamdan<br />

uzaklaşma iken kaçınma olumsuz durum ortaya<br />

çıkmadan önce (uyarıcı ile karşılaşmadan önce)<br />

ortamdan uzaklaşmadır.<br />

Programlı Öğretim: 5 ilkeden oluşur.<br />

Küçük adımlar ilkesi: Öğretilecek içerik/bilgi küçük<br />

parçalara ayrılarak basitten karmaşığa doğru sıralanır.<br />

Etkin katılım ilkesi: Program öğrenciye soru sorar,<br />

öğrenci bu sorulara cevap vererek etkin katılım sağlanır.<br />

Başarı: Öğrenciye yöneltilecek sorular konuyla ilgili<br />

olmalı ve öğrencinin düzeyine uygun olmalıdır. Öğrenci<br />

başaramadığı zaman diğer konu birimine geçemez.<br />

Başaran öğrencilere pekiştireç verilir.<br />

Anında düzeltme: Öğrenciye, vermiş olduğu cevaplar<br />

hakkında anında geri bildirim verilir.<br />

- 14 -<br />

Bireysel hıza göre ilerleme ilkesi: Öğrencinin, kendi<br />

ilgi ve yeteneğine göre, öğrenme hızını ayarlamasıdır.<br />

Alışkanlık kazanma: Organizmanın bir davranışı çok<br />

sık tekrarlamasına bağlı olarak fazla çaba<br />

harcamaksızın, neredeyse otomatik şekilde yapabilecek<br />

hale gelmesidir. Mesela; Bir alışveriş merkezinde<br />

dolaşan Ayfer, bozuk olduğu için hareketsiz durumdaki<br />

yürüyen merdivene ilk adımını sanki merdiven<br />

yürüyormuş gibi attığını fark etmiştir (2011 KPSS).<br />

Edimsel Şartlanmanın Özellikleri<br />

1. Skinner’e göre davranışların birçoğu edimler<br />

yoluyla kazanılır. Klasik koşullanma yoluyla<br />

(tepkisel koşullanma) öğrenilen davranışlar hayatta<br />

oldukça sınırlı olarak görülür.<br />

2. <strong>Öğrenme</strong>de önemli olan, davranışın sonucudur.<br />

3. Uyarıcı her zaman belli değildir.<br />

4. Organizmanın belli bir konuda ihtiyaç içinde olması<br />

gerekir (Farenin aç olması gerektiği gibi).<br />

5. Edimsel şartlanmada davranış organizma tarafından<br />

başlatılır. Yani organizma aktiftir.<br />

6. Organizma amaca yönelik davranışları yaparken<br />

bazı ipuçlarından yararlanarak sonuca gider.<br />

7. Ortaya konan davranışın sonucundan başarı veya<br />

başarısızlık organizma için dönüt olmaktadır.<br />

8. Davranış sonucundan edinilen doyum pekiştireç<br />

niteliği taşır ve davranışın tekrar edilmesini sağlar.<br />

Klasik ile Edimsel Şartlanma Arasındaki Farklar<br />

1. Klasik koşullanmada tepkiye yol açan uyarıcı her<br />

zaman belliyken edimsel koşullanmada uyarıcı her<br />

zaman belli değildir.<br />

2. Klasik koşullanmada refleksif, bilinçsiz ve<br />

biyofizyolojik (doğuştan getirilen) tepkiler verilir<br />

(yani davranışlar bellidir) ve bunlar şartlandırılır.<br />

Oysa edimsel koşullanmada davranışlar başlangıçta<br />

çeşitlilik gösterir yani rastgele tepkiler verilir<br />

(davranışlar belli değil) ve bunlar şekillendirilmeye<br />

çalışılarak bilinçli ve iradeli tepkiler haline getirilir.<br />

3. Klasik koşullanmada pekiştireç (uyarıcı: et)<br />

davranıştan önce verilir ve davranışa bağlı değildir.<br />

Bu nedenle organizma pasiftir ve uyarıcı–tepki<br />

bağı oluşur. Edimsel koşullanmada ise organizma<br />

istenilen davranışı yaptığında olumlu pekiştirecini<br />

alır (peynir) veya olumsuz pekiştireçden (elektrik<br />

şoku) kurtulur. Yani pekiştireç davranışın sonucuna<br />

bağlı olarak sonradan verilir. Bu nedenle organizma<br />

aktiftir ve tepki-uyarıcı bağı oluşmuştur.<br />

4. Klasik koşullanmada pekiştireçler koşulsuz (doğal)<br />

uyarıcılarken, edimsel koşullanmada olumlu ve<br />

olumsuz pekiştireçler (peynir, elektrik şoku) vardır.<br />

5. Edimsel koşullanma klasik koşullanmaya göre daha<br />

karmaşık davranışların öğrenilmesini açıklar. Klasik<br />

koşullanmayla sadece basit ve refleksif tepkilerin<br />

nasıl kazanıldığı açıklanabilir.<br />

6. Edimsel şartlanma daha çok pekiştirme ve ceza<br />

üzerinde durmaktadır. Belli bir tepkinin edinilmesi,<br />

geçirdiğimiz yaşantısal deneyimlere bağlıdır.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

4. BİTİŞİKLİK KURAMLARI (WATSON, GUTHRİE)<br />

a) Watson’un Bitişiklik Kuramı<br />

İnsan zihni doğuştan boş bir levhadır. Yani<br />

davranışın kalıtsal niteliği yoktur. İnsan davranışları<br />

sadece çevresel etmenlerle ortaya çıkan öğrenilmiş<br />

olma niteliği taşır.<br />

Korku, öfke ve sevgi olmak üzere doğuştan gelen<br />

üç temel duygusal tepki kalıbı vardır. Akılcı<br />

olmayan korkular, koşullanma ile ortaya çıkar.<br />

İnsanlar içgüdülerle, zihinsel yetenek ve eğilimlerle<br />

dünyaya gelmezler, dolayısıyla da davranışların<br />

gerisinde bu tür özellikler bulunmaz.<br />

Davranışlarımızın temelinde koşullanma vardır.<br />

<strong>Öğrenme</strong> koşullu ve koşulsuz uyarıcının birbiriyle<br />

bağlanması (uyarıcı-tepki bağı) sonucu oluşur.<br />

Davranışların gözlenebilir ve ölçülebilir bir özelliğe<br />

sahip olduğunu savunur. Bu nedenle davranışların<br />

incelenmesinde içebakış metodunu reddeder.<br />

Kötü alışkanlıkların yok edilmesinde sistematik<br />

duyarsızlaştırmayı ilk kez kullanmıştır.<br />

Bitişiklik ilkesi: <strong>Öğrenme</strong>; pekiştirme, ödül-ceza<br />

olmadan “bitişiklik ilkesine” göre gerçekleşir.<br />

<strong>Öğrenme</strong>yi sağlayan şey, uyarıcı ile tepkinin<br />

birleşmesidir. <strong>Öğrenme</strong>yi kuvvetlendiren şey,<br />

uyarıcı-tepki ikileminin tekrarlanma sıklığıdır.<br />

Bağ ilkesi: Her tepki kendisinden sonra gelen tepki<br />

için koşullu uyarıcı görevi yapar. Böylece,<br />

koşullanmış bir dizi uyarıcı-tepki bağı zinciri olur.<br />

Sıklık ilkesi: Belirli bir uyarıcıya karşı belli bir<br />

tepkiyi ne kadar çok yaparsak bu uyarıcıya karşı o<br />

tepkiyi tekrar yapma olasılığı da o kadar artar.<br />

Yenilik (En son) ilkesi: Belirli bir uyarıcıya karşı<br />

yapılan en son tepkinin, uyarıcı ile tekrar<br />

karşılaşıldığı zaman, ortaya çıkma olasılığı diğer<br />

tepkilerin yapılma olasılığından daha fazladır.<br />

b) Guthrie’nin Bitişiklik Kuramı<br />

<strong>Öğrenme</strong>nin tek yasası (bitişiklik): Bir uyarıcıya karşı<br />

yapılan tepkinin, daha sona aynı (benzer) uyarıcı ile<br />

karşılaşıldığında da gösterme eğilimidir. Mesela;<br />

Öğretmenler öğrencilerinin bazı matematiksel işlemleri<br />

daha kolay ve çabuk yapabilmeleri için öğrencilerine<br />

çarpım tablosunu ezberletir (2012 KPSS). Uygulamayı<br />

yapan öğretmen, bitişiklik ilkesini kullanmıştır.<br />

Organizma çok sayıda uyarıcı ile karşılaşırsa<br />

bunlardan ancak bir kaçına seçerek tepkide bulunur.<br />

Ceza doğrudan bitişikle ilgilidir. Cezanın etkili<br />

olabilmesi için; cezalandırılan davranışla onu<br />

oluşturan uyarıcı koşullar arasındaki birlikteliği yok<br />

edip, aynı uyarıcıyla cezalandırılan davranışa zıt bir<br />

davranışın birlikte olması sağlanmalıdır.<br />

Tek deneme ilkesi: <strong>Öğrenme</strong> ilk uyarıcı-tepki<br />

ilişkisinden ibarettir. Devamında yapılacak<br />

tekrarların bir önemi yoktur (Watson’dan farkı)<br />

Ödül, öğrenmeye çağrışımsal mekanik bir düzen<br />

verme dışında hiçbir katkıda bulunmaz. Ödülün<br />

öğrenmeye dolaylı etkisi vardır.<br />

<strong>Öğrenme</strong> için ödül ve pekiştirmeye gerek yoktur.<br />

- 15 -<br />

Guthrie’de Alışkanlıkların Değiştirilmesine<br />

Kullanılabilecek Yöntemler<br />

1. Eşik (Alıştırma) Yöntemi: Uyarıcının tepkiye<br />

çağrışım yaptıramayacak kadar zayıf bir derecede azar<br />

azar verilerek istenmeyen tepkinin ortadan kaldırılması<br />

yöntemidir. Mesela; Öğrencilerin dikkat sürelerinin<br />

kısa olmasından dolayı eğitimde birçok etkinlik 30-40<br />

dakikayı geçmeyecek şekilde düzenlenir. Buna rağmen,<br />

ilköğretime yeni başlayan öğrencilerin ilk haftalarda<br />

dikkat süreleri daha kısadır ve hızlı bir şekilde düşer.<br />

Bu durumu bilen Aylin Öğretmen, yılın başında yapılan<br />

etkinliklerin sürelerini 15-20 dakika ile sınırlarken, daha<br />

sonraki haftalarda çalışma sürelerini kademeli olarak<br />

artırması eşik yöntemidir (2012 KPSS). Mesela;<br />

Kansızlık ve demir eksikliği çeken Demet, doktorun<br />

önerilerine rağmen meyve yemek istememektedir.<br />

Annesi, Demet’e yemeklerinin içerisine koyduğu<br />

meyvenin miktarını azar azar arttırarak yedirmiştir ve<br />

bir süre sonra Demet’in meyve yemesini sağlamıştır.<br />

2. Bıktırma (Yorma) Yöntemi: Organizmaya<br />

istenmeyen tepki, yapmaktan yoruluncaya, bıkıncaya<br />

kadar yaptırılır. Böylece organizma bu tepkiyi<br />

göstermekten bıkacağı için aynı uyarıcıya karşı farklı<br />

tepkiler verir. Mesela; kibrit yakmaktan hoşlanan bir<br />

çocuğa çok fazla kibrit verilmiş ve kibrit yakmaktan<br />

bıkması sağlanmaya çalışılmıştır. Mesela; Küçük Şule<br />

pudingi çok sever. Annesinden sık sık puding<br />

yapmasını ister. Şule'nin puding isteği ile baş edemez<br />

hâle gelen annesi, bir gün koca bir tencere puding yapıp<br />

kızının önüne koyar. Bundan sonra Şule annesinden bir<br />

daha puding istemez (2012 KPSS). Burada annenin<br />

uyguladığı yöntem bıktırma yöntemidir.<br />

3. Zıt Tepki Yöntemi: İstenmeyen davranışı meydana<br />

getiren uyarıcı ile onunla rekabet edebilecek istenen<br />

davranışı meydana getiren uyarıcı birlikte verilir.<br />

Mesela; kediden korkan bir çocuğa annesi kedi hediye<br />

eder. Kedi korku yaratan uyarıcıdır. Anne ise sevilen,<br />

güven duyulan bir uyarıcıdır. İkisi birlikte<br />

sunulduğunda, anne daha baskın bir uyarıcı ise anneye<br />

karşı duyulan sevgi ve güven, kediye karşı da oluşacak.<br />

Bundan sonra kendi tek başına görülecek olsa bile<br />

kediden korkulmayacaktır. Mesela; süt içmeyi<br />

sevmeyen fakat kakaoyu seven bir çocuğa sütü kakao<br />

ile karıştırıp vermek.<br />

Alışkanlığın Bastırılması: Bu durum alışkanlığın yok<br />

edilmesinden farklıdır. Alışkanlığı bastırmada, birey<br />

istenmeyen davranışı meydana getiren uyarıcılardan<br />

uzak tutulur. Bu teknikte alışkanlığın ortaya çıkmasını<br />

engellemek için baskı altında tutulması sağlanır. Bunun<br />

için organizmanın istenmeyen alışkanlıkları ortaya<br />

çıkaran uyaranlarla karşılaşması engellenerek (ortam da<br />

değiştirilebilir) bu uyarıcılardan uzak durması sağlanır.<br />

Mesela; sulu şakalar yapmaktan hoşlanan birisinin<br />

yanında ciddi tavırlar takınılması. Çikolata yemeyi çok<br />

seven bir çocuğun, bu alışkanlığını bastırmak için, evde<br />

hiç çikolata bulundurulmaması.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

B) BİLİŞSEL KURAMCILAR<br />

Bilişsel Kuramın Temel İlkeleri<br />

<strong>Öğrenme</strong> doğrudan gözlenemeyen bir süreçtir.<br />

<strong>Öğrenme</strong>; zihinsel süreçleri içerisinde bulundurur.<br />

<strong>Öğrenme</strong>, basit bir uyarıcı-tepki bağıyla<br />

gerçeklemez; organizma, uyarıcıları zihinsel<br />

süreçlerle işler ve bu zihinsel süreçlerin sonucunda<br />

bir tepkide bulunur. Yani öğrenme; bireyin<br />

çevresine anlam verme sürecidir. <strong>Öğrenme</strong><br />

sürecinde organizma aktif olmak zorundadır. Çünkü<br />

öğrenmeyi organizma yapılandırır.<br />

<strong>Öğrenme</strong>nin ortaya çıkması için pekiştireç şart<br />

değildir.<br />

Bilişsel kuramlar dikkat, algı, bellek, düşünme,<br />

hatırlama, örgütleme gibi zihinsel süreçleri<br />

açıklamaya çalışır.<br />

Bilişsel kuramlar, öğrenmenin zihindeki oluşumuna<br />

önem verirler ve davranış farklılıklarını, bireylerin<br />

bilgiyi işleme süreçlerindeki farklılıklara bağlarlar.<br />

Bilişsel öğrenme kuramlarının temelini Gestalt<br />

yaklaşımı oluşturur.<br />

Bilişsel <strong>Öğrenme</strong> Kuramları<br />

1. Keşif (Buluş) yoluyla öğrenme (Bruner)<br />

2. Bilgiyi İşleme Kuramı<br />

3. Gestalt Kuramı<br />

a) Sezgisel <strong>Öğrenme</strong> Kuramı (İçgörüsel, Kavrayış<br />

yoluyla öğrenme) (Köhler)<br />

b) Yaratıcı (Üretici) Düşünme (A türü çözümler, B<br />

türü çözümler) (Wertheimer)<br />

1. KEŞİF (BULUŞ) YOLUYLA ÖĞRENME<br />

Bruner’e göre öğrenme, bireyin yaşantılarına ve<br />

oluşturduğu algılara dayalı olarak konuya ilişkin bir<br />

anlayış geliştirmesidir.<br />

Öğretim ise, çeşitli konu-materyal düzenlemeleriyle<br />

bireyin uygun zihinsel bir yapı oluşturmasını ve bu<br />

yapıya uygun bir anlayış geliştirmesini sağlamaktır. Bir<br />

zihinsel yapının oluşturulabilmesi için yapının<br />

öğelerinin anlamlı bir şekilde ilişkilendirilmesi<br />

gerekmektedir. Mesela; Üniversitede kimya dersinde,<br />

bir öğretim elemanı öğrencilerine deney için sıvı<br />

hâlinde bir bileşik verir ve bu bileşiği oluşturan<br />

elementleri bulmalarını ister (2012 KPSS).<br />

Bruner’in öğretme kuramı şu 4 ilkeye dayanmaktadır:<br />

a) Motivasyon (Güdülenme): Öğrencinin öğrenmeye<br />

hazır oluşunu (güdülenmesini) sağlayacak yaşantıların<br />

belirlenmesi gerekir. İçsel güdülenme daha etkilidir.<br />

b) Yapı: <strong>Öğrenme</strong>nin oluşabilmesi için öğrenilecek<br />

konuya ilişkin bir zihinsel yapının kurulması<br />

gerekmektedir. Herhangi bir düşünce, bir problem ya da<br />

bilgi bütünü öğrencinin anlayabileceği bir şekilde,<br />

basitleştirilerek sunulmalıdır. Bu yapı, öğrencinin<br />

yaşına, yeteneğine ve yaşantılarına göre değişir. Herkes<br />

için en uygun tek bir yapı yoktur.<br />

- 16 -<br />

c) Sıralama: Zihinsel gelişme basitten karmaşığa doğru<br />

bir sıra izler. Dolayısıyla, ilköğretimden başlayarak,<br />

konuların da bu sıra içinde sunulması gerekmektedir.<br />

d) Pekiştireç: <strong>Öğrenme</strong>de başarı pekiştirme işlemine<br />

bağlıdır. Pekiştirmenin zamanlaması uygun olmalıdır.<br />

Pekiştirme öğrenciye amacına ulaşmakta olduğunu<br />

hissettirmeli ve onu güdüleyebilmelidir. Pekiştireçler<br />

öğrencinin anlayabileceği şekilde olmalıdır.<br />

2. BİLGİYİ İŞLEME KURAMI<br />

Bilgiyi işleme kuramı, insanın dünyayı anlamada<br />

kullandığı zihinsel süreçleri inceleyen bir kuramdır.<br />

<strong>Öğrenme</strong> daha önce öğrenilen bilgiyle yeni bilgiyi<br />

ilişkilendirme sürecidir.<br />

Bilgiyi işleme kuramında süreç dışardan gelen<br />

uyarıcının duyu organlarıyla alınmasıyla başlanıp,<br />

bu uyarıcıların tanımlanması ve depolanmasıyla<br />

devam etmektedir. Depolanan bu bilgiler<br />

gerektiğinde geri getirilerek kullanılmaktadır.<br />

a) Bellek Türleri<br />

a1) Duyusal kayıt: Bilgiyi edinmenin ilk aşaması<br />

duyusal kayıttır. Bu aşamada çevredeki uyarıcılar,<br />

uyarıcının özelliğine göre, beş duyu organımızdan biri<br />

tarafından alınarak, uyarıcının izi yaklaşık 1 ile 3-4<br />

saniye duyusal belleğe kayıt olur. Duyusal kayıtın<br />

içerdiği bilgi, özgün uyarıcının tam bir kopyasıdır.<br />

Mesela; bir kitabın sayfalarını hızla çevirdiğimiz zaman<br />

sayfalarda ki yazılar gözümüzde izler bırakır. Bu iz<br />

bırakma duyusal kayıttır.<br />

Duyusal kayıtın kapasitesi sınırsızdır ve her duyu için<br />

ayrı bir deposu olduğu düşünülmektedir. Duyusal kayıt,<br />

kendisinden sonraki bilişsel süreçler için kritik bir<br />

öneme sahiptir. Mesela; duyusal kayıt olmasaydı bir<br />

cümle okurken, cümlenin sonuna geldiğimizde<br />

başındaki sözcükleri unutarak cümleden hiçbir anlam<br />

çıkaramayacaktık.<br />

a2) Kısa süreli bellek (çalışan-işleyen bellek): Dikkat<br />

edilen ve algılanan bilgi, duyusal kayıttan kısa süreli<br />

belleğe geçer. Bilgileri tutma süresi yaklaşık 20<br />

saniyedir. Bu belleğin kapasitesi oldukça sınırlıdır. Bu<br />

bellekte bilgiler bir taraftan depolanır, diğer taraftan da<br />

bilgiler üzerinde işlemler yapılır. Bu nedenle bu belleğe<br />

çalışan bellek de denir. Mesela; İngilizce çevirmenleri<br />

İngilizce söylenenleri bir yandan depolar, bir yandan da<br />

İngilizcedeki malzemeyi Türkçeye çevirme işlemini<br />

gerçekleştirir.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Kısa süreli belleğe (KSB) bilgi, duyusal ve uzun süreli<br />

bellekten gelir. Genellikle her ikisi aynı anda olur. Bu<br />

belleğin görevi yeni gelen bilgilerin tekrar ve gruplama<br />

yoluyla uzun süreli belleğe geçmesini sağlamaktır. Eğer<br />

bilgiler 20 saniyeden sonra uzun süreli belleğe<br />

aktarılmazsa tamamen unutulurlar. Mesela; rehberden<br />

bulduğumuz bir telefon numarasını, telefonu çevirdikten<br />

sonra hemen unutabiliriz.<br />

Bilginin duyusal kayıttan kısa süreli belleğe<br />

aktarılmasını sağlayan bilişsel süreçler<br />

- Dikkat: Dikkat, duyu organlarının bir uyarıcı üzerine<br />

yoğunlaşması veya odaklanmasıdır.<br />

<strong>Öğrenme</strong> faaliyeti dikkat ile başlar. Sadece dikkat<br />

ettiğimiz bilgileri öğreniriz. Bu dikkatimizi belirleyen<br />

bireysel özelliklerden kaynaklanan özellikler (ihtiyaç,<br />

ilgi, beklentiler, tutumlar, geçmiş yaşantılar gibi)<br />

olduğu gibi uyarıcıdan kaynaklanan özellikler de<br />

(uyarıcının şiddeti, büyüklüğü, garipliği, hareket ve<br />

tekrar etmesi gibi) vardır. Mesela; aç olan bir insanın<br />

dikkatini yiyeceklerin üstünde toplaması bireysel<br />

özelliklere, öğretmenin kalemini tahtaya vurarak dikkat<br />

çekmek istemesi uyarıcı kaynaklı özelliklere örnektir.<br />

- Algı: Beyne ulaşan duyumların organize edilerek<br />

tanıma, anlama ve anlamlandırma işlemidir. Yani<br />

duyumların yorumlanması işlemidir.<br />

Algı olayını belirleyen en önemli etken dikkattir. İnsan<br />

aynı anda birden çok uyarıcının etkisi altındadır.<br />

İnsanın, bunlar arasında seçim yapıp algılama işlemi<br />

yapması dikkat süreciyle alakalıdır.<br />

Uyarı: Kısa süreli bellekte bilgiyi tutan süreçler;<br />

sürekli tekrar ve gruplamadır.<br />

ortamdan uzaklaşmadır<br />

a3) Uzun Süreli Bellek: Bilgilerin sürekli olarak<br />

depolandığı bellek türüdür. Bu belleğin kapasitesi belli<br />

değildir bu nedenle sınırsız olarak kabul edilmektedir.<br />

Uzun süreli bellekteki bilgiler bireye mal edilmiş,<br />

özümsenmiş ve anlamlandırılmış bilgilerdir. Bu nedenle<br />

uzun süreli bellekteki (USB) bilgiler unutulmaz. Uzun<br />

süreli bellek; açık bellek (bildirilen bellek) ve örtük<br />

(bildirilemeyen) bellek diye ikiye ayrılır.<br />

Açık bellek: Kişinin bilincinde olduğu ve başkalarına<br />

da bildirebildiği bilgileri içerir. Açık bellek üçe ayrılır:<br />

Anısal (epizodik) bellek: Yaşamımız boyunca<br />

yaşadığımız olayların yani anıların depolandığı yer.<br />

Mesela; Ahmet Bey, hastalığı nedeniyle yakın<br />

geçmişte olup bitenleri hatırlayamamaktadır. Ancak<br />

satranç oynamakta ve bu oyunun kurallarını<br />

hatırlamada hiçbir güçlük çekmemektedir (2012<br />

KPSS). Burada Ahmet Bey’in yalnızca “Anısal”<br />

belleğinde bozulma vardır.<br />

Anlamsal (semantik) bellek: Bilginin anlamlı hale<br />

gelmesini sağlar. Genel kavramlar, ilkeler, okulda<br />

öğrendiğimiz bilgilerin çoğu, jest ve mimiklerin<br />

anlamları, beden dili gibi şeyler bu bellekte yer alır.<br />

- 17 -<br />

İşlemsel (prosüdel) bellek: Belli bir işin yapılması<br />

için gerekli işlem basamaklarının sırasıyla<br />

saklandığı yerdir. Bu nedenle belli işlem<br />

basamaklarıyla yapılan etkinlikler olan yüzme,<br />

araba kullanma, problem çözme, matematik, fizik<br />

problemi çözme gibi bilgiler bu bellekte yer alır.<br />

Mesela; Yüksel Bey yeni aldığı elbise dolabının<br />

kurulum yönergesine bakarak önce küçük parçaları<br />

birleştirmiş, sonra da birleştirdiği parçaları ilgili<br />

yerlere tutturarak dolabı kurmayı başarması<br />

(2012 KPSS) işlemsel bilgiyi içerir.<br />

Örtük bellek: Kişinin bilincinde olmadığı bellektir.<br />

Örtük bellek kişinin farkında olmadan öğrendiği<br />

bilgileri içerir. Örtük bellekte kişi öğrenmiş olduğunu<br />

bilmez. Kişi farkında olmadan bu öğrendiklerini ihtiyacı<br />

olduğu anda öğrenmiş olduğunun farkına varır.<br />

Kısa süreli bellekten uzak süreli belleğe geçiş (Uzun<br />

süreli bellekte bilgiyi tutan bilişsel süreçler)<br />

Örtük ve Açık tekrar: Bilginin zihinsel (örtük)<br />

veya sesli (açık) olarak tekrar edilmesi süreci,<br />

bilginin uzun süreli bellekte saklanması sürecidir.<br />

Aralıklı tekrar, sürekli tekrardan daha etkilidir.<br />

Kodlama (Anlamlandırma): Kısa süreli bellekteki<br />

bilginin, uzun süreli bellekte bulunan eski bilgilerle<br />

ilişkilendirilerek uzun süreli belleğe transfer<br />

edilmesi sürecidir.<br />

Kodlama (Anlamlandırma) stratejileri 4 tanedir:<br />

1. Etkin olması: Bireyin öğrenme sürecine etkin<br />

olarak katılmasıdır.<br />

2. Örgütleme: Bilginin uygun yapılar içinde<br />

yapılandırılması ve gruplandırılmasıdır.<br />

3. Eklemleme: Yeni bilginin var olan yapıya (şemaya)<br />

eklenmesidir.<br />

4. Bellek destekleyici ipuçları: Bazı durumlarda yeni<br />

gelen bilgi ilk defa karşılaşılan bilgidir. Bu nedenle<br />

bilgi yeni bir yapıya giremez (eklemleme olmaz),<br />

eski bilgilerle gruplanamaz (örgütlenemez). Bu<br />

durumda bellek destekleyici ipuçlarıyla ilişki<br />

kurularak kodlama yapılır. Bellek destekleyici<br />

ipuçları iki türlüdür. İlki imgesel bellek destekleyici<br />

ipuçları (resim ve imgelerin kullanıldığı ipuçlarıdır),<br />

diğeri sözel sembollü bellek destekleyici ipuçları<br />

(daha anlamlı sözel yapılar arasında bağlar<br />

oluşturulur: ilk harf yöntemi) (2010 KPSS).<br />

- Bellek destekleyici ipucu yöntemleri<br />

Yerleşim yöntemi: Sırayla hatırlanması gereken<br />

bilgilerin, çevrenin fiziksel özellikleriyle<br />

ilişkilendirilerek (bilgilerin bilindik bir mekâna<br />

yerleştirilmesi yoluyla) akıldı tutulması yöntemidir.<br />

Mesela; Trigonometri formüllerini öğrenmede zorlanan<br />

Ercan, formülleri farklı renklerdeki kâğıtlara yazarak<br />

evin giriş kapısından odasına doğru yapıştırmıştır.<br />

Sınavda hatırlaması gerektiğinde yürüdüğü güzergâhı<br />

göz önüne getirmekte ve ilerleme sırası ile formülleri<br />

hatırlamaktadır (2012 KPSS). Burada bellek<br />

destekleyici ipuçlarından “yerleşim” kullanılmıştır.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Askı sözcük (kanca veya çengel) yöntemi: Sırayla<br />

hatırlanması gereken kavramların, rakamlarla ses<br />

benzerliği olan sözcüklerle ilişkilendirilmesidir.<br />

Bağ yöntemi: Hatırlanması gereken kavramları<br />

kullanarak bir öykü veya ilginç bir metin oluşturmadır.<br />

İlk harf yöntemi: Hatırlanması gereken kavramların ilk<br />

harflerinden anlamlı bir bütün oluşturmadır. En çok<br />

kullanılan yöntemlerdendir. Mesela; Terakki Perver<br />

Cumhuriyet Fırkası kurucuları olan; Kazım Karabekir<br />

Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Refet Bele isimlerinin<br />

ilk harflerinden KARAR oluştururuz. Mesela; İstiklal<br />

Marşı’nın dörtlüklerinin sırasını karıştıran bir<br />

öğrenciye, bu sorunun üstesinden gelebilmesi için<br />

önerilebilecek en etkili yöntem nedir? (2010 KPSS)<br />

Dörtlüklerin ilk harflerinden şifre oluşturmaktır.<br />

Anahtar sözcük yöntemi: Öğrenilmesi ve hatırlanması<br />

gereken sözcükler bilindik bir sözcükle eşleştirilmesidir.<br />

Özellikle yabancı dil eğitiminde sözcüklerin öğrenilip<br />

hatırlanması amacıyla kullanılır. İlk olarak, hatırlanması<br />

istenilen kelimeye benzer okunuşa sahip Türkçe bir<br />

anahtar sözcük bulunur, Daha sonra, bu anahtar kelime<br />

ile o yabancı kelimenin Türkçe karşılığını kapsayan bir<br />

cümle oluşturulur. Mesela; “siyah” anlamına gelen<br />

“black” kelimesi için anahtar kelime olarak “bilek”i<br />

seçebiliriz. Daha sonra “Doğum gününde sana siyah<br />

bileklik hediye ettiler” cümlesi kurulur.<br />

Ritim (kafiye oluşturma) yöntemi: Hatırlanması<br />

gereken kavramların o kavramlarla kafiye oluşturan<br />

veya ses benzerliği olan sözcüklerle ritimli bir şekilde<br />

eşleştirilmesidir.<br />

b) Bilgi İşlem Sürecinin Basamakları<br />

1. Dikkat: Mesela; Ayla Öğretmen dersin başında;<br />

dersin hedefleri, derste işlenecek konular ve<br />

uygulamalar konusunda öğrencilere bilgi vermesi<br />

(2012 KPSS) dikkat çekme basamağına yöneliktir.<br />

2. Algılama: Bireyin kısa süreli belleğinin önceki<br />

bilgilerle yeni uyarıcıyı ilişkilendirmesidir.<br />

3. Kodlama: Depolanacak bilginin belleğe<br />

yerleştirilmesi sürecidir. Algılanan bilgilerin<br />

belleğe kaydedilip işlenir hale getirilmesine<br />

kodlama denir. Kodlama, yeni bilginin bilgi işleme<br />

sürecine dâhil edilmesini ve uzun süreli bellekte<br />

saklanmaya hazırlanması sürecidir. Kodlama<br />

genellikle yeni bilginin, bellekteki şemalarla<br />

ilişkilendirilmesi, anlamlandırılmasını gerektirir.<br />

Mesela; Ayşe Öğretmen ders anlatırken konunun<br />

önemli noktalarını vurgulamak için sesini yükseltmekte,<br />

tahtadaki bazı kelimelerin altını çizmektedir. Bu<br />

davranışının, öğrencilerin temel bilgiye odaklanmasına<br />

yardımcı olacağını düşünmektedir (2012 KPSS).<br />

Öğretmenin bu uygulaması bilgiyi işleme kuramının<br />

dikkat, algı, kodlama gibi süreçleri içerir.<br />

- 18 -<br />

Kodlama süreciyle kısa süreli bellekte bilginin işlemden<br />

geçirilme aşamaları şöyledir (2012 KPSS):<br />

• Sunulan bilginin özelliğini belirlemek<br />

• Sunulan bilgi ile ilişkili uzun süreli bellekteki<br />

mevcut bilgi veya şemayı belirlemek<br />

• Uzun süreli bellekteki mevcut bilgi ile yeni gelen<br />

bilginin kısa süreli bellekte nasıl etkileşeceğini<br />

belirlemek<br />

• Yeni gelen bilginin uzun süreli bellekte nasıl<br />

depolanacağını belirlemek<br />

4. Depolama: Algılanan bilgilerin kısa süreli<br />

bellekten uzun süreli belleğe aktarılmasıdır.<br />

5. Geri çağırma (Hatırlama): Bellekte depolanan<br />

bilgilerin istenildiği zaman geri çağrılması<br />

işlemidir. Bazen istesek de bilgileri geri<br />

çağıramayız. Bunun için bazı özel teknikler<br />

(hipnoz ve serbest çağrışım) kullanılması<br />

gerekebilmektedir. Geri çağırma işlemi “benzerlik,<br />

zıtlık, ardışıklık, zamanda ve mekânda yakınlık”<br />

ipuçlarından yararlanılarak gerçekleştirilir.<br />

c) Unutma (Hatırlamayı zorlaştıran nedenler)<br />

Unutma, önceden öğrenilen bilgilerin bellekte<br />

saklanamaması durumuna denir.<br />

Unutmanın nedenleri (Geri getirmeyi zorlaştıran)<br />

- Aradan geçen zaman: Unutma başlangıçta çok hızlı,<br />

giderek yavaşlayan bir süreci izler.<br />

- Bilgilerin kullanılmaması (Bozulma): Bilgi uzun<br />

süreli bellekte şemalar içinde depolanır. Şemalar<br />

içerisinde ki bilgi birimleri birbiriyle ve şemayla<br />

bağlantılar kurularak depolanır. Geri getirmede de<br />

bağlantılar önemli rol oynar. Ancak bilgiler<br />

kullanılmadığı zaman bu bağlar zayıflar yani bellekteki<br />

izleri bozulur ve bilgilere ulaşmak zorlaşır (unutulur).<br />

- Bastırma (Güdülenmiş unutma): Benliği rahatsız<br />

eden şeyler bilinçaltına itilerek unutulur (Bu ayrıca<br />

savunma mekanizmasıdır). Mesela; Arkadaşları<br />

Selim'e, hafta sonu grup olarak sinemaya gitmeyi teklif<br />

eder. Selim yorgun olduğunu, hafta sonu evde kalıp<br />

dinlenmek istediğini söyler ama arkadaşları ısrar ettiği<br />

için teklifi kabul eder. Ancak bir süre sonra Selim<br />

arkadaşlarına verdiği sözü unutur (2012 KPSS). Selim<br />

istemediği için verdiği sözü unutmuştur (bastırmıştır).<br />

- Ket vurma: Öğrenilen bilgilerin birbirini etkileyerek<br />

unutturmasıdır (bozucu etki yapmasıdır).<br />

Geriye ket vurma: Yeni öğrenilen bilgilerin<br />

eskilerini unutturmasıdır.<br />

İleriye ket vurma: Eski bilgilerin yeni bilgileri<br />

unutturması veya hatırlamasını güçleştirmesidir.<br />

Uyarı: Ket vurma ile transfer farklı durumlardır.<br />

Transfer öğrenme öncesi, ket vurma öğrenme<br />

sonrası gerçekleşir. Transferin öğrenmeye, ket<br />

vurmanın ise hatırlamaya etkisi vardır.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

- Karışma: Öğrenilen bir bilgi biriminden önce veya<br />

sonra öğrenilen benzer bilgiler bu bilgi birimiyle karışır<br />

ve geri getirmede zorluk yaşanır. Mesela; İsim<br />

öğrenmelerinde Ender’e Önder dememiz gibi.<br />

- Yanlış Yerleştirme: Bilginin yanlış bir şemaya yanlış<br />

yerleştirilmesi yüzünden hatırlanamaması durumudur.<br />

- Bilgiyi Değiştirme: Uzun süreli bellekteki bir bilginin<br />

yeni bilgiyle değiştirilmesine bağlı olarak<br />

hatırlanamaması durumudur. Bilginin yeni bir bilgiyle<br />

değiştirilmesi sürecinin başlarında her iki bilgi de<br />

bellekte korunur (hatırlanır). Fakat yeni bilginin sıklıkla<br />

kullanılması eski bağların (bilgilerin) zayıflamasına<br />

neden olur ve yeni bilgi eskinin yerine geçer ve eskinin<br />

hatırlanmasını zorlaştırır. Mesela; yeni bir telefon<br />

numarası alıp kullanmaya başladığımızda bir süre sonra<br />

eski telefon numaramızı hatırlamakta zorlanmamız.<br />

- Organik etkenler nedeniyle unutma: Ölen beyin<br />

hücrelerinin kendini yenileyememesi, beyinde hücre<br />

kaybının olması unutmaya sebep olabilir. Ayrıca<br />

amnezi, yaşlılık, frengi, tümör, ateşli hastalıklar, alkol,<br />

uyuşturucu, sigara unutmaya neden olmaktadır.<br />

d) Öncelik ve Sonralık Etkisi<br />

Öncelik etkisi; ilk öğrenilen bilgilerin sonra<br />

öğrenilenlere göre daha iyi hatırlanmasıdır. Mesela;<br />

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni öğrenmiş bir kişi, yıllar<br />

sonra Hitabe'yi tekrar hatırlamaya çalıştığında sadece<br />

ilk birkaç cümlesini hatırlamakta, geri kalanını<br />

hatırlayamaması (2012 KPSS) öncelik etkisidir.<br />

Sonralık etkisi; son öğrenilenlerin ilk öğrenilenlere<br />

göre daha iyi hatırlanmasıdır. Mesela; bir öğretmenin<br />

sınıftaki öğrencilerin adlarını sorup öğrendiğinde, adını<br />

ilk söyleyenleri daha çok hatırlarsa öncelik etkisi, adını<br />

en son söyleyenleri hatırlasa sonralık etkisidir.<br />

e) Yürütücü Kontrol ve Yürütücü (Üst) Biliş<br />

Yürütücü kontrol; bireyin kendi öğrenme yapısının<br />

farkında olması ve bu yapıyı denetlemesi durumu.<br />

Yürütücü (üst) biliş; bireyin kendi öğrenmesinin ve<br />

öğrenme sürecinin farkında olması durumudur.<br />

Bireyin, bir bilgiyi uzun süreli belleğine yerleştirirken<br />

bunu nasıl yaptığının farkında olması üst biliş bilgisidir.<br />

Birey eğer üst biliş bilgisine sahip ise yani nasıl<br />

düşündüğünün farkındaysa, bilgiyi öğrenmek için yeni<br />

stratejiler geliştirebilir.<br />

Mesela; Ayhan ders çalışırken önemli gördüğü<br />

kısımları fosforlu kalemle işaretlemekte, bazen de ilgili<br />

kısmın yanına kısa, küçük notlar almaktadır<br />

(2012 KPS). Bu durumu Ayhan’ın bilişini yönettiğini<br />

(üst bilişi) gösterir.<br />

- 19 -<br />

3. GESTALT KURAMI<br />

a) Gestalt Kuramının Temel İlkeleri<br />

Temsilcileri Koffka, Köhler, Wertheimer, K. Lewin<br />

Davranışçı ve yapısalcı akımlara karşı ortaya çıktı.<br />

<strong>Öğrenme</strong>; kişinin karşılaştığı bir durumu<br />

algılaması ve yorumundaki değişmedir.<br />

Bireyler karşılaştıkları problemleri eski<br />

alışkanlıklarına dayanarak değil; kavrayarak çözer.<br />

Birey her şeyi bir bütün olarak algılama<br />

eğilimindedir.<br />

Bütün, kendisini oluşturan parçaların<br />

toplamından daha farklı ve anlamlıdır. Parçaları<br />

ayrı ayrı incelediğimizde bütüne ulaşılamaz.<br />

Bir uyarıcının algılanışı, onun çevresindeki diğer<br />

parçalarla olan ilişkisine bağlıdır.<br />

İnsanlar çevrelerini bir düzen içinde algılarlar. Eşya<br />

ve olaylar tek başlarına değil, diğer nesne ve<br />

olaylarla beraber bir bütün olarak (organize edilmiş<br />

bir bütün) anlam kazanırlar.<br />

Nesneleri bazı örgütleyici eğilimlere göre algılarlar.<br />

Bir resimde görülen -dikkat edilen- nesne şekil;<br />

geride kalanlar ise zemin olarak algılanır. <strong>Öğrenme</strong><br />

şekil-zemin arasındaki ilişkilerdeki bir değişmedir.<br />

Algısal set oluşturma (Algısal kurulum): Bireyler<br />

nesneleri, olayları veya insanları belli referans<br />

noktalarına (önyargılara, tutumlara, beklentilere,<br />

inançlara) göre algılama eğilimlerine denir.<br />

Tekrar (İz Teorisi) (Koffka): Birey çevresiyle<br />

etkileşimi sonucu bellekte bir iz kalır buna bellek<br />

izi denir. Hatırladığımız bilgiler daha önce<br />

algıladıklarımızdan kalan izlerdir. <strong>Öğrenme</strong><br />

durumunda yapılan art arda tekrarlar, öğrencinin<br />

yeni ilişkileri görmesinde yardımcı olur, hafızadaki<br />

izlerin daha tutarlı ve tam bir şekilde yeniden<br />

örgütlenmesini sağlar. Daha önce kaydedilmiş<br />

gereksiz şeyler atılarak yaşantı doğru bir şekilde<br />

yeniden oluşturulur.<br />

b) Gestalt Kuramında Algının Temel Özellikleri<br />

b1) Algıda Değişmezlik: Daha önceden algılanmış<br />

olan bir nesne, başka bir yerde veya farklı bir zamanda<br />

farklı gözükmesine rağmen yine onu, aynı biçimde<br />

algılamadır. Üç türlü algıda değişmezlik vardır. Şekil<br />

(biçim), Renk ve büyüklük değişmezliği.<br />

Mesela; televizyonda gördüğümüz bir fili ekran<br />

boyutunda görmemize rağmen, biz onu yine gerçek<br />

boyutuyla algılarız (büyüklük değişmezliği).<br />

Karanlıktaki limonun farklı renkte görünmesine rağmen<br />

yine asıl rengi sarı olarak algılanır (renk değişmezliği).<br />

b2) Algıda Seçicilik ve Dikkat: Organizmaya aynı<br />

anda birden çok uyarıcı gelir. Ancak, organizma<br />

bunların tamamına dikkatini veremez. Organizmanın bu<br />

uyarıcılar arasında dikkatini belli bir uyarıcıda veya<br />

uyarıcılarda toplamasına ve onları algılamasına algıda<br />

seçicilik denir. Mesela; Elektronik aletlerle ilgilenen<br />

Sinan’ın, gittiği alış veriş merkezinde öncelikle<br />

elektronik aletleri fark etmesi.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

b3) Derinlik Algısı: İnsan gözü en ve boy olmak üzere<br />

iki boyutludur. Fakat biz birtakım algısal ipuçlarını<br />

kullanarak nesnelerin derinliğini de (üçüncü boyutu)<br />

algılarız. Yani nesnelerin 3 boyutlu (en, boy, derinlik)<br />

olarak algılanmasına derinlik algısı denir. Bu<br />

algılamadaki ipuçlarının bir kısmı çevresel etmenlerken,<br />

diğer kısmı gözün yapısından kaynaklanan etmenlerdir.<br />

b4) Algısal Örgütleme Yasaları: Uyarıcıların tek tek<br />

değil de organizeli bütünler halinde algılanması olayı<br />

algısal örgütlemedir. Mesela; bir insanın yüzünü kaş,<br />

göz, burun, ağız toplamı olarak değil de bir bütün yüz<br />

olarak algılarız. Bir müzik parçası dinlediğimiz zaman<br />

tek tek notalar değil, bütünlüğü olan bir melodi işitiriz.<br />

Gestalt kuramcıları algısal örgütlemeye yardımcı olan<br />

yasaların hepsini kapsayan daha genel bir yasa<br />

(Pragnanz yasası) oluşturmuşlar.<br />

Koffka’ya göre dışarıdan gelen duyusal uyarımları<br />

anlamlandırma ve örgütlemede sadece Pragnanz yasası<br />

değil, aynı zamanda bireyin algısal kurulumu (inançları,<br />

değerleri, gereksinmeleri, tutumları) da etkili<br />

olmaktadır. Bu nedenle, aynı fiziksel çevrede bulunan<br />

kişilerin çevreyi yorumlamaları ve tepkileri farklı<br />

olabilmektedir. Bunun için de bireyin davranışının<br />

gerisindeki nedenleri anlayabilmek için coğrafi<br />

çevresinden çok, davranışsal çevresi bilinmelidir.<br />

b4.1)Şekil (figür) - Zemin (fon) İlişkisi: Bütün<br />

algılamalarda bir şekil bir de zemin vardır. Her şekil<br />

(nesne) bir zemin üzerinde yer alarak (örgütlenerek)<br />

algılanır. Yani zemin olmadan şekil olmaz. Çünkü şekil,<br />

zemin içinde anlamını kazanır. Şekil zeminin üstünde<br />

olan, zeminin üstünde göze çarpan, o an dikkatimizi<br />

çeken şeydir. Şeklin arka planında kalan kısmı ise<br />

zemindir. Mesela; bu okumakta olduğunuz yazılar<br />

şekil, yazının arkasındaki beyaz alan ise zemindir.<br />

Şekil ve zemin yer değişebilir. Bir biçimi önce şekil,<br />

sonra zemin olarak algılayabiliriz. Ayrıca şekil-zemin<br />

ilişkisi bütün duyu organları için geçerlidir. Mesela;<br />

sokakta yürürken kuş sesini (şekil) dinlerken şehrin<br />

trafiğinin sesi arkada zemin oluşturur (işitme).<br />

Oturduğumuz odanın alışageldiği kokusu zemin,<br />

mutfaktan gelen balık kokusu şekildir (koku).<br />

Okuduğun kitabın sayfaları zemin, kelimeler ise şekildir<br />

(görme).<br />

(Dönüşümlü Algılanabilen Şekiller)<br />

- 20 -<br />

b4.2) Gruplama Yasaları: Ortamdaki çeşitli<br />

ipuçlarından (benzerlik, yakınlık, devamlılık,<br />

tamamlama) yararlanarak birçok uyarıcının gruplanarak<br />

tek bir uyarıcı olarak algılanmasıdır.<br />

Benzerlik: Şekil, renk, doku, cinsiyet gibi pek çok<br />

özellik bakımından birbirine benzer uyarıcıların birlikte<br />

gruplanarak bir bütün olarak algılanmasıdır. Mesela;<br />

insanı kadın ve erkek diye iki gruba ayırırız.<br />

Yakınlık: Birbirine yakın olan uyarıcılar algısal<br />

alanımızda birlikte gruplandırılır. Zamanda ve mekânda<br />

yakınlık olarak iki türlü gruplandırılır. Mesela;<br />

müzikteki ritim algılaması, zaman içinde birbirine<br />

değişik yakınlıklarda bulunan vuruşlara dayalıdır.<br />

Süreklilik (Devamlılık): Aynı yönde giden noktalar,<br />

çizgiler ve benzerler birlikte gruplanarak algılanma<br />

eğilimindedir. Mesela; reklâm panolarında yanıp sönen<br />

ampuller bireye süreklilik algısı vermektedir.<br />

bd.3) Tamamlama: Eksik olan uyarıcıları zihnimizde<br />

tamamlayarak algıma olayıdır. Tamamlama için o<br />

nesnenin daha önce biliniyor (yani algılanmış) olması<br />

gerekir.<br />

Mesela; Bir ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya<br />

gröe, kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı<br />

ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain<br />

yrenide omlsaımyış. Ardakai hfraliren srısaı krıaışk<br />

oslada ouknyuorumş. Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil<br />

bri btüün oalark oykuorumuşz.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Algıda tamamlamaya örnek resimler:<br />

Zeigarnik etkisi: İnsanlar tamamlanmamış<br />

yaşantılarını tamamlanmış yaşantılarından daha önce ve<br />

net bir şekilde hatırlama eğiliminde olmasına denir.<br />

Mesela; Sema Hanım'ın çok sevdiği bir televizyon<br />

dizisi vardır. Her seferinde diziyi zevkle seyredip bir<br />

sonraki hafta dizide neler olacağını merakla<br />

beklememesi (2012 KPSS) algıda tamamlamadır.<br />

bd.4) Basitlik: Organizma, karmaşık, zor olaylar yerine<br />

daha basit ve düzenli olanı algılama eğilimindedir. Yani<br />

basit ve düzenli bir şekilde organize edilmiş şekiller<br />

karmaşık olanlardan daha kolay ve çabuk algılanır.<br />

Şekil–1 Şekil–2<br />

Şekil-2’yi Şekil-1’den daha çabuk ve kolay algılarız.<br />

Çünkü basit ve düzenli şeyler daha kolay algılanır.<br />

c) Algı yanılmaları<br />

a) İllüzyon: Gerçekte var olan bir dış uyarıcının<br />

olduğundan farklı algılanmasıdır.<br />

- Fiziksel illüzyon: Algılanan uyarıcının kendi<br />

özelliklerinden ve fiziksel çevre koşullarından dolayı<br />

kaynaklanan algı yanılmasıdır. Herkeste aynı yanılgıya<br />

neden olur. Mesela; su içindeki çay kaşığının kırık<br />

gözükmesi,<br />

- Psikolojik illüzyon: Uyarıcıyı algılayan kişinin<br />

zihinsel ve kişisel tutumuna göre var olan bir uyarıcının<br />

yanlış algılanmasıdır. Her bireyde aynı görülmez.<br />

Mesela; karanlıkta yerde duran hortumu yılan sanmak.<br />

b) Halüsinasyon (Sanrı): Ortada bir uyarıcı yokken<br />

kişinin bir şeyler algıladığını sanmasıdır. Yani gerçekte<br />

var olmayan bir uyarıcının varmışçasına algılanmasıdır.<br />

Halüsinasyon genelde akıl hastalarında görülür. Bazen<br />

ateşli hastalıklarda, alkol ve uyuşturucu bağımlılarında<br />

da görülür. Mesela; kapı çalmadığı halde zilin sesini<br />

duymak, ellerimizin üstünde böcek olmadığı halde<br />

ellerin üstünde böcek var denmesi gibi.<br />

- 21 -<br />

d) Sezgisel <strong>Öğrenme</strong> Kuramı (İçgörüsel, Kavrayış<br />

yoluyla öğrenme) (Köhler): Çözülmesi gereken<br />

problemin kavramları, elemanları arasındaki ilişkinin<br />

farkına birden bire (aniden) varılarak öğrenmenin<br />

gerçekleşmesidir. Mesela; bir öğrencinin matematik<br />

probleminin çözümünü birden buluvermesi. Başına<br />

elma düşen, Newton’un yerçekimi kanunu bulması.<br />

Bu öğrenmede birey daha önce çalışmış, zihnini<br />

yormuş, çeşitli yollar denemiş ancak bir türlü başarılı<br />

olamamıştır ve bunun için belli bir zaman çalışmalarını<br />

askıya almışken, birden çözüm yolunu bulmuştur.<br />

İçgörüde, probleme seçici bir şekilde dikkat edilir.<br />

Daha önceki deneyimler, çözüm için alt yapı<br />

oluşturur. Yani kişi deneme-yanılmalar yaptıkça<br />

içgörüleri artacak, dolayısıyla kavrama yoluyla<br />

öğrenme daha kolay olacaktır.<br />

<strong>Öğrenme</strong>; hazırlık, kuluçka ve sonuç olmak üzere<br />

üç aşamada gerçekleşir.<br />

Çözüme geçiş, ani ve tam olarak gerçekleşir.<br />

Zekiler, içgörüsel çözüme daha kısa sürede ulaşır.<br />

Keşfedilen ilkeler/çözümler uzun süre kullanılır ve<br />

hatırlanır. Ayrıca başka duruma kolayca uygulanır.<br />

.<br />

Uyarı: Bir problemin çözülmesinde geçmiş<br />

öğrenmelerin ve problemlerin bileşenleri arasındaki<br />

ilişkilerin görülmesinin en fazla önem taşıdığı<br />

öğrenme türüdür (2011 KPSS).<br />

ortamdan uzaklaşmadır<br />

e) Yaratıcı (Üretici) Düşünme (Wertheimer):<br />

Wertheimer’e göre iki tür problem çözme yolu vardır:<br />

B türü çözümler (yakınsak): Anlamadan ezberlemeye<br />

dönüktür. Orijinallikten ve içgörüden uzaktır. Kolayca<br />

unutulabilir.<br />

A türü çözümler (ıraksak): Gestalt ilkelerine<br />

dayalıdır. Orijinaldir, sezgiseldir (içgörüseldir). Çözüm<br />

başkası tarafından değil, birey tarafından bulunur,<br />

kolaylıkla genellenebilir ve uzun süre hatırlanabilir. Bu<br />

tür çözümler üretici (yaratıcı) çözümlerdir.<br />

Yaratıcı düşünme: Varlıklar ve olaylar arasında yeni<br />

ve orijinal ilişkiler kurma ve çözüm üretme esasına<br />

dayanan düşünmedir. Bilimlerde, güzel sanatlarda ve<br />

artistik faaliyetlerde bu düşünme önemli rol oynar.<br />

Yaratıcı düşünmeyi engelleyen faktörler ise şunlardır:<br />

Duygusal engeller (utangaçlık, yanlış anlaşılma<br />

korkusu, aşırı öz eleştiri),<br />

Kültürel engeller (toplumdaki değerler ve<br />

gelenekler), Algısal engeller (algılamayla oluşan<br />

şartlanmalar)<br />

Geçmiş deneyimlerin etkisi (Alışkanlıklar-<br />

Zihinsel kurulum: Problemlerin hep aynı davranış<br />

kalıplarıyla, yöntemlerle, alışkanlıklarla çözmektir.)<br />

İşleve takılma: Nesneleri alışılagelen işlevleri<br />

dışında kullanmamaktır. Mesela; bıçak kesmek için<br />

yapılmıştır. Birçok insan bıçağı tornavida olarak<br />

düşünemez.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

C) BİLİŞSEL AĞIRLIKLI DAVRANIŞÇI KURAMLAR<br />

1. Sosyal <strong>Öğrenme</strong> Kuramı (Gözlem-Model Yoluyla<br />

<strong>Öğrenme</strong>) (Bandura)<br />

2. Amaçlı Davranışçılık Kuramı (İşaret-Gestalt-<br />

Beklenti Kuramı) (Tolman)<br />

1. SOSYAL ÖĞRENME KURAMI (GÖZLEM-<br />

MODEL ALMA ÖĞRENMESİ) (BANDURA)<br />

Sosyal <strong>Öğrenme</strong> Kuramının Temel İlkeleri<br />

Davranış öğrenilebilir ancak hemen<br />

gösterilmeyebilir. Öğrenilen davranış uygun<br />

koşullar oluştuğunda sergilenir.<br />

<strong>Öğrenme</strong> her zaman pekiştirece bağlı değildir.<br />

Pekiştireç sadece performansı artıran etkendir.<br />

İnsan, uyarıcılara karşı tepki veren pasif ve basit bir<br />

organizma değildir. İnsan, aktif ve bilinçli eylemleri<br />

ile öğrenir.<br />

Sosyal öğrenmede temel faktör, bireyin başkalarını<br />

gözlemleyerek öğrenmesidir (Dolaylı öğrenme).<br />

Mesela; ablasının tırnakları kesilirken canı yandığı<br />

için ağladığını gören Taylan, sıra kendisine<br />

geldiğinde tırnaklarını kestirmemek için uzun süre<br />

direnmiştir (2010 KPSS).<br />

Birlikte öğrenme ortamında öğrenen ile<br />

öğretenlerin etkileşim içinde olması gerekmektedir.<br />

Öğrenen bireye, gözlem, taklit etme ve zihinsel<br />

fonksiyonlar geliştirmede fırsatlar sağlanmalıdır.<br />

<strong>Öğrenme</strong>nin etkiliği, öğrenenin modeli taklit etme<br />

kabiliyetine bağlıdır.<br />

Sosyal <strong>Öğrenme</strong> Süreçleri<br />

a) Dikkat etme: Bireyin modelin davranışlarını<br />

dikkatli bir biçimde inceleyip doğru olarak<br />

algılaması gerekir. Yani model alınan davranışa<br />

dikkatin odaklanmasıdır. Mesela; Atakan TV’deki<br />

bir karate müsabakasını dikkatlice izlemektedir.<br />

b) Hatırda tutma: Birey dikkatle gözlemlediği<br />

davranışları görsel veya sözel sembollere<br />

dönüştürüp kodlar ve belleğinde saklar. Bu sayede<br />

bilgi hatırlanır. Yani bireyin, gözlediği davranışları<br />

göz önünde canlandırması, hatırlamasıdır. Mesela;<br />

Atakan okulda bir arkadaşıyla tartıştığında TV’deki<br />

karate hareketleri aklına gelir.<br />

c) Davranışı ortaya koyma (Davranışa<br />

dönüştürme, uygulama): Model alınan davranışın<br />

uygulanması (tekrarlanması) yani davranışa<br />

dönüştürme sürecidir. Fakat birey öz yeterlilik<br />

kapasitesine sahip değilse bu davranış ortaya<br />

çıkmayabilir. Mesela; Atakan TV’deki karate<br />

hareketlerini aklına getirip tartıştığı arkadaşı<br />

üzerinde bu hareketleri denemesi.<br />

d) Güdülenme süreci: Bandura öğrenme ile<br />

performansı birbirinden ayırmıştır. Öğrenilen bir<br />

davranış hemen performansa dönüştürülemeyebilir.<br />

İnsanlar; yeni davranışları gözlem yoluyla<br />

öğrenebilirler. Fakat onları yapmaya güdüleninceye<br />

veya ihtiyaç duyuncaya kadar performans olarak<br />

göstermezler. Yani güdülenme öğrenilenleri<br />

performansa dönüştürmeyi sağlayan süreçtir.<br />

- 22 -<br />

Mesela; Can, ablası oyun hamuruyla arabalar yaparken<br />

onu izler. Ablası gibi, önce arabanın tekerleklerini ve<br />

gövdesini yapmaya, sonra da bunları dikkatlice<br />

birleştirmeye çalışır. Ablasının oyun hamurundan<br />

yaptığı renk renk arabaları kendisi de yapmak ister<br />

ancak hamurlara sadece kabaca şekiller verebilir (2012<br />

KPSS). Can uygulama aşamasında zorluk yaşamıştır.<br />

Sosyal <strong>Öğrenme</strong> Kuramı’nın Temel Kavramları<br />

a) Pekiştirme: Bandura’ya göre pekiştirme üç türlüdür.<br />

a1) İçsel Pekiştirme: Pekiştirme bireyin kendisi<br />

tarafından, kendisine yönelik yapılıyorsa buna içten<br />

pekiştirme denir. Bu pekiştirmede birey başkalarının<br />

tepkilerine aldırmadan kendi kişisel standartlarına<br />

ulaşmak için çaba harcar. Mesela; Kreşte arkadaşına<br />

vuran Hasan, öğretmenin verdiği oturma cezasına<br />

aldırmamış “Oh, iyi ki de vurdum o da benimle alay<br />

etmişti, ona günün gösterdim, çok iyi oldu.” diyerek<br />

rahatladığını hissetmesi (2009 KPSS).<br />

a2) Dolaylı Pekiştirme: Davranışı pekiştirilen modeli<br />

izleyen birey, modelin davranışını yapma olasılığı<br />

artar. Mesela; bir futbol takımında iyi oynayan bir<br />

oyuncuya prim verilmesi sonucu, takımdaki diğer<br />

oyuncuların da daha iyi oynamaya çalışması.<br />

a3) Doğrudan pekiştirme: Birey bir kişiyi model<br />

aldıktan sonra onun yaptığı davranışı bizzat kendisi<br />

de yapar ve hemen arkasından model aldığı davranış<br />

için pekiştireç alırsa bu doğrudan pekiştirme olur.<br />

b) Dolaylı Ceza: Modelin yapmış olduğu davranış<br />

sonunda almış olduğu cezanın gözlemlenmesi,<br />

gözleyenin o davranışı yapma eğilimini azaltır veya<br />

ortadan kaldırır. Mesela; Cemil, otomobiliyle yol<br />

alırken kısa bir süre önce kendisini sollayarak geçen<br />

araç sürücüsünün bir polis ekibi tarafından<br />

durdurulduğunu ve sürücüye ceza yazılmakta olduğunu<br />

görür. Bu durum, Cemil'in yolun kalan kısmında<br />

otomobilini sürerken hız sınırını aşmamaya özel bir<br />

gayret göstermesine neden olur (2012 KPSS). Mesela;<br />

sınıfta yaptığı hatalı bir davranıştan dolayı teneffüse<br />

çıkamayan arkadaşını gören Ceren, o hatalı davranışı<br />

yapmama eğiliminde olacaktır.<br />

c) Dolaylı Güdülenme: Gözlenen davranış, değer<br />

verilen bir ürünle sonuçlanırsa gözleyen kişi o davranışı<br />

yapmak için istek duyar. Mesela; öğretmen adayı<br />

arkadaşının, çok çalışıp KPSS sonucu atandığını gören<br />

Ahmet, kendisinin de çok çalışmaya istekli olması.<br />

d) Dolaylı Duygusallık: Birçok duygu gözlem yoluyla<br />

kazanılır. Birçok insan kendileri doğrudan bir yaşantı<br />

geçirmediği halde (zarar görmediği halde) bazı<br />

şeylerden korkar. Sebebi ise söz konusu duygulara,<br />

korkulara sahip modellerin gözlemlenmesidir. Model<br />

alınan kişiler birtakım davranışlarıyla gözleyen kişiye<br />

birçok mesaj verir ve gözlemci dolaylı yaşantı<br />

kazanarak aynı korkulara sahip olur. Mesela;<br />

arkadaşının köpek tarafından ısırılması sonucu<br />

arkadaşının çığlık atmasını ve ağlamasını gözlemleyen<br />

birey köpekten korkmaya başlayabilir.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Sosyal <strong>Öğrenme</strong>yi Etkileyen Faktörler<br />

a) Modelin özellikleri<br />

b) Model alınan davranışın özellikleri<br />

c) Gözlemcinin özellikleri<br />

a) Modelin özellikleri: Modelin, gözleyen bireye olan<br />

benzerliği (yaşı, cinsiyeti, yaşam tarzı, kişiliği), sosyal<br />

statüsü, saygınlığı (prestiji), modelin davranışının<br />

sonuçları (pekiştirilmesi veya cezalandırılması),<br />

modelin sergilediği davranışla ilgili uzmanlığı.<br />

Model ile Gözleyen Arasındaki Etkileşim Özellikleri<br />

Modelin<br />

Statüsü<br />

Kişiden;<br />

Yüksek<br />

Eşit<br />

Eşit<br />

Düşük<br />

Gözlemle<br />

nen<br />

Sonuç<br />

Sonuç<br />

bilinmiyor<br />

Sonucu<br />

olumlu<br />

Sonuç<br />

olumsuz<br />

Sonuç<br />

olumlu<br />

veya<br />

olumsuz<br />

Taklit<br />

Edilme<br />

Durumu<br />

Yüksek<br />

Yüksek<br />

Taklit<br />

edilmez<br />

Yok denecek<br />

kadar az<br />

Örnek<br />

Reklâmlarda kullanılan<br />

ünlü kişiler<br />

Sınıfta başarılı öğrenciyi<br />

diğerlerinin taklit etmesi<br />

Sınıfta ceza alan bir<br />

öğrencinin yaptığı<br />

davranışı diğer<br />

öğrencilerin yapmaması<br />

Küçük kardeşini izleyen<br />

büyük kardeşin tepkisi<br />

b) Model alınan davranışın özellikleri: Her davranışı<br />

birey model almaz. Birey, kendince uygun olduğunu<br />

düşündüğü ve ödülle sonuçlanacak davranışları daha<br />

çok model alır. Değerli sonuçlar gözlemciyi güdüler.<br />

Davranışın basit, işlevsel (işe yarar) ve gözlenebilir<br />

olması model almayı artıran diğer etkenlerdir.<br />

c) Gözlemcinin özellikleri: Bunlar altı tanedir.<br />

c1) Karşılıklı belirleyicilik: <strong>Öğrenme</strong>yi; birey, çevre<br />

ve davranış olarak üç temel faktör birlikte oluşturur. Bu<br />

üç etken karşılıklı olarak birbirlerini etkilemekte ve bu<br />

etkileşimler bireyin sonraki davranışlarını<br />

etkilemektedir. Yani birey, sosyal çevrelerini<br />

davranışları aracılığıyla etkilemekte, değiştirmekte, aynı<br />

zamanda çevrede yer alan diğer insanların<br />

davranışlarından da etkilenmektedir.<br />

c2) Sembolleştirme kapasitesi: İnsanlar dünyada<br />

gördüklerini zihinlerinde sembolleştirirler. Semboller<br />

insanların zihninde dünyadaki gördüklerinin<br />

temsilcileridir. Bu sayede insanlar, geçmişi zihinlerinde<br />

tutabilmekte ve geleceği de zihinlerinde<br />

tasarlayabilmekte, sembolleştirebilmektedir.<br />

Sembolleştirme kapasitesi yüksek olan bireyler, sosyal<br />

öğrenme konusunda daha başarılıdırlar.<br />

- 23 -<br />

c3) Öngörü (Geleceği düşünme) kapasitesi: Gelecek<br />

için plan yapabilme kapasitesidir. İnsanlar gelecekte<br />

başkalarının kendilerine nasıl davranacaklarını tahmin<br />

edebilmeli, hedef belirleyebilmeli ve geleceği<br />

planlayabilmelidir.<br />

c4) Dolaylı öğrenme kapasitesi: İnsanlar başkalarının<br />

davranışlarını ve o davranışların sonuçlarını<br />

gözlemleyerek öğrenmeyi gerçekleştirir ve bu ona<br />

büyük bir avantaj sağlar. Çünkü maliyeti düşüktür.<br />

Başkalarının hatalarını görmek yoluyla aynı hataları<br />

yapmadan doğrulara az zararla ve daha hızlı ulaşabilir.<br />

Bu nedenle, dolaylı öğrenme kapasitesi yüksek bireyler<br />

sosyal öğrenmeyi daha iyi gerçekleştirir.<br />

c5) Öz düzenleme kapasitesi: İnsanların içsel<br />

standartlar oluşturma, kendi davranışlarını kontrol etme<br />

ve düzenleme kapasiteleridir. İnsanların davranışlarını<br />

kendi koyduğu kurallara uygun biçime getirip<br />

uygulayabilme potansiyelleridir. Beslenme, eğlence,<br />

dinlenme ve çalışma gibi alışkanlıklar bu tiptendir.<br />

Mesela; Yasemin, coğrafya dersinin sınavlarından<br />

sürekli düşük not almaktadır. Başarılı arkadaşlarının bu<br />

dersi nasıl çalıştıklarını gözlemleyen Yasemin, birkaç<br />

arkadaşını gözlemledikten sonra kendisi için uygun olan<br />

çalışma yöntemlerini, araçlarını ve uygun çalışma<br />

zamanını saptayarak işe koyulur ve sonunda hedeflediği<br />

başarıya ulaşır (2012 KPSS). Yasemin’in düşük not<br />

aldığı coğrafya dersine ilişkin içinde bulunduğu durumu<br />

değiştirmeye çalıştığı, bu konuda hayatına aktif olarak<br />

müdahale eden bir birey olduğunu öz düzenleme<br />

kapasitesi ilkesi açıklar.<br />

c6) Öz yargılama (Yansıtma) kapasitesi: İnsanların<br />

kendileri hakkında düşünme, yargıda bulunma ve<br />

kendilerini değerlendirme kapasitesidir. Yani insanların<br />

kendi davranışlarını yargılayıp çeşitli sonuçlar (ders<br />

alma gibi) çıkarabilme kapasitesidir.<br />

Öz yeterlik: İnsanın kendinin farkında olması,<br />

kapasitesi ile yapacağı iş arasında değerlendirme<br />

yapması, bireylerin bir davranışı yapıp yapamayacakları<br />

ile ilgili olarak kendilerini yargılayarak ulaştıkları sonuç<br />

“öz yeterlik” kavramıyla açıklanır. Kısacası bireyin<br />

kendi yeteneklerini nasıl algıladığıdır. Öz yeterlik<br />

inancı yüksek olan bireyler, kendilerine güven duyarlar.<br />

Başarılı olacaklarına dair inançları yüksektir. Bir<br />

zorlukla karşılaştıklarında hemen pes etmezler.<br />

Mesela; Deniz, mantık dersinden korkmakta ve bu<br />

dersten başarısız olacağını düşünmektedir. Buna rağmen<br />

dersi dinlemeye ve anlamaya çalışmaktadır. Deniz bir<br />

gün derste öğretmeninin sorduğu sorulara üst üste<br />

birkaç kez doğru cevap verdikten sonra ders onun için<br />

zevkli bir hâle dönüşmüş, başarısında artış olmuştur<br />

(2012 KPSS). Mantık dersini başaramayacağına inanan<br />

bir öğrencinin yaşantılarının etkisiyle bu dersten başarılı<br />

olacağına inanmaya başlaması öz yeterlik algısındaki<br />

bir değişiklik olduğunu gösterir.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

2. AMAÇLI DAVRANIŞÇILIK KURAMI<br />

(İŞARET-GESTALT KURAMI) (TOLMAN)<br />

Tolman’a göre davranış bir amaca yöneliktir.<br />

Davranış amaç doğrultusunda çevre koşullarına<br />

göre değiştirilebilir.<br />

Davranışçılardan farklı olarak öğrenme koşullanma<br />

sürecinden ziyade, zihinsel süreçler yoluyla<br />

çevreyi keşfetme ve uyarıcıları anlamlı hale getirme<br />

(bütün hale getirme) sürecidir.<br />

<strong>Öğrenme</strong>yi uyarıcı-uyarıcı ilişkisi olarak ele alır.<br />

Davranışçılardan farklı olarak insanı hayvanlardan<br />

farklı olarak sadece uyarıcılara tepki veren pasif bir<br />

varlık olarak değil, aktif bir varlık olarak ele alır.<br />

Molar (Bütüncül davranış): Davranışçıların<br />

“davranışı anlamak için davranışı küçük davranış<br />

birimlerine bölmek gerekir” fikrine karşı çıkarak,<br />

davranışın bütününe (molar davranışa)<br />

odaklanılması gerektiğini belirtir. Çünkü davranışı<br />

küçük parçalara ayırmaya çalışmak onun anlamını<br />

kaybettirmektedir (Gestalt görüşüne benzerliği).<br />

Örtük (Gizil) <strong>Öğrenme</strong>: Bilinçsizce, farkında olmadan<br />

ve istemeden edinilen öğrenmelerdir. Buna göre, bazı<br />

öğrenmeler öğrenme amacı olmadan, hatta kişi farkında<br />

olmadan gerçekleşir. Gizil öğrenme, zihinsel imge veya<br />

bilişsel harita olarak depolanır. Organizma ilgili bir<br />

problemle karşılaştığı zaman bu haritalara başvurur.<br />

Mesela; ev işi yaparken bir yandan yüksek sesle ders<br />

çalışan psikoloji öğrencisi kızının söylediklerini işiten<br />

bir ev hanımı, birkaç gün sonra izlediği bir yarışma<br />

programında sorulan “Tepkisel koşullanma ile şu<br />

isimlerden hangisini eşleştirirsiniz?” sorusuna doğru<br />

yanıt verdiğini fark etmesi (2010 KPSS).<br />

Gizil sönme: Önceden pekiştirilen bir davranışın<br />

pekiştirilmemesi sonucu değil, artık pekiştirilmediğinin<br />

gözlenmesi sonucunda ortaya çıkan durumdur. Mesela;<br />

eski okulunda öğretmenin sadece parmak kaldıran<br />

öğrencilere söz verdiğini gözlemleyen Demet, derste<br />

söz almak için hep parmak kaldırmaya başlamıştır.<br />

Fakat yeni okulunda öğretmenin parmak kaldırmayan<br />

öğrencilere de söz verdiğini gözlemleyen Demet, artık<br />

söz almak için parmak kaldırmamaya başlamıştır.<br />

Demet, pekiştirilmediği için değil pekiştirilmeyen<br />

davranışları gözlemlediği için sönme gerçekleşmiştir.<br />

İşaret (Yer) öğrenme: Organizma gözlemleyerek bazı<br />

olayların-davranışların, belirli başka olaylaradavranışlara<br />

yol açtığını veya bir işaretin diğer bir<br />

işarete götürdüğünü anlar ve bunları kullanarak amacına<br />

ulaşır. Organizma bu kazandığı bilgiyi birbirinden ayrı,<br />

bağımsız birimler halinde değil, organize edilmiş bilgi<br />

halinde saklar. Organizmanın çevreye ilişkin zihninde<br />

oluşturduğu organize edilmiş bu bilgilere bilişsel harita<br />

denir. Organizma yer öğrenme sürecinde bu haritadan<br />

yararlanır. Mesela; gözümüzü kapattığımızda evimizin<br />

odası ve içindeki eşyaları hayal edebilir hatta gözümüz<br />

kapalı olarak odamızda dolaşabiliriz. Zihnimizde<br />

bulunan bu bilgiler yer öğrenmesi (bilişsel haritalar<br />

sayesinde) ile oluşan bilgilerdir.<br />

- 24 -<br />

Bilişsel harita oluşturma süreci genellikle gizli öğrenme<br />

ile açığa çıkar. Yani organizma bilişsel haritaları özel<br />

bir çaba harcamadan oluşturur ve gerektiğinde bu<br />

haritaları kullanır. Mesela; Üniversiteye yeni başlayan<br />

bir öğrenci üst sınıftaki bir arkadaşından, oldukça<br />

büyük olan yerleşkeyi kendisine tanıtmasını ister.<br />

Arkadaşı birkaç önemli yeri gösterdikten sonra,<br />

“Yerleşkede bir süre yaşadıktan sonra gerektiğinde<br />

aradığın her yeri elinle koymuş gibi bulabildiğini görüp<br />

şaşıracaksın.” der (2009 KPSS). Arkadaşının bu<br />

öğrenciye söyledikleri, Yer öğrenmenin önemli bir<br />

bölümünün farkına varılmadan gerçekleştiğini gösterir.<br />

Organizma bilişsel haritalarını kullanarak kendisini en<br />

kısa şekilde amaca ulaştıran yolu seçmesine en az çaba<br />

ilkesi denir. Mesela; bir yere giden bireyin bilişsel<br />

haritalarını kullanarak en kestirme yolu bulması.<br />

<strong>Öğrenme</strong> Türleri<br />

a) Kateksis: Organizmanın içinde bulunduğu kültürel<br />

özelliklere bağlı olarak belli dürtü durumlarıyla, belli<br />

nesneleri ilişkilendirme eğiliminin öğrenilmesidir.<br />

Mesela; İtalyanlar açlığını makarna ya da pizza ile<br />

giderme eğiliminde olabilir.<br />

Organizmanın belli dürtü durumlarında belli<br />

nesnelerden kaçınmayı öğrenmesine Olumsuz Kateksis<br />

denir. Mesela; bir Müslümanın açlığını gidermek için<br />

domuz eti yememesi.<br />

b) Eşdeğer İnançlar: Alt amaç, ana (asıl) amaçla aynı<br />

etkiye sahip olduğunda, alt amaç eşdeğer inanç<br />

oluşturur. Bu durum, uyarıcı-tepki kuramlarında ikincil<br />

pekiştirme kavramına çok benzemekle birlikte, bu<br />

öğrenme çeşidi fizyolojik dürtülerden ziyade “sosyal<br />

dürtülerin” tatmini ile ilişkilidir. Mesela; yüksek not<br />

alma sevgi ve saygı ihtiyacını doyurur.<br />

c) Alan Beklentileri (uyarıcı-uyarıcı öğrenmesi):<br />

Organizmanın kendisini neyin nereye götüreceğini<br />

öğrenmesidir. Belli bir işaret gördüğünde onu belli bir<br />

diğer işaretin izleyeceğini bekler. Bu öğrenmeye<br />

uyarıcı-uyarıcı öğrenmesi denir. Mesela; zil çalması<br />

dersin başlaması ya da bitmesi için bir işarettir.<br />

d) Alan-Biliş Yolları: Bir problem çözme stratejisi<br />

olarak belli durumlarda algısal alanı düzenleme<br />

eğilimidir. Problem çözme stratejisinde önemli olan<br />

nokta, bir problemi çözmede etkin olan bir stratejinin<br />

gelecekte benzer durumlarda da kullanılmasıdır.<br />

e) Dürtü (güdü) Ayırımları: Bu öğrenme türü<br />

organizmanın kendi dürtü durumunu analiz etmesini ve<br />

buna uygun davranışta bulunmasını içerir. Mesela; suya<br />

ihtiyaç duyan birisinin davranışı ile yiyeceğe ihtiyaç<br />

duyan birisinin davranışı farklı olacaktır.<br />

f) Hareket Biçimleri: Hareket biçimini öğrenme, bir<br />

eksiği gidermeye yöneliktir.<br />

g) Açık öğrenme: Organizmanın giderilmesi gereken<br />

ihtiyaçlarıyla doğrudan ilişkili olan davranışları<br />

öğrenmesidir.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

D) DİĞER ÖĞRENME KURAMLARI<br />

1. YAŞAM ALANI KURAMI<br />

Temsilcisi Kurt Lewin’dir. Lewin’e göre; davranışın<br />

üzerinde o davranışı gerektiren birçok unsur (bireyin<br />

psikolojik durumu, fizyolojik durumu, fizik ve sosyal<br />

çevresel faktörler) kişinin “yaşam alanını” oluşturur.<br />

Dolayısıyla bu unsurlar bütünsel olarak incelenmeden<br />

davranışları anlamlandırmak mümkün değildir.<br />

Yaşam alanı kişinin bilinçli olarak farkında<br />

olduklarından oluşabileceği gibi, bilincinde olmadığı<br />

faktörlerden de etkilenebilir.<br />

Lewin’e göre “yaşam alanı” belli bir bireyin, belli bir<br />

zamandaki davranışını etkileyen olguların ya da<br />

gerçeklerin toplamıdır.<br />

Mesela; Bireyi ve onun içinde bulunduğu durumu<br />

anlayabilmek için bütün durumu yani öğrencinin<br />

ailesini, okulunu ve doğal çevresini de göz önünde<br />

bulundurmak gerekir (2012 KPSS). Görüşü “Alan<br />

kuramının” görüşlerini yansıtır.<br />

2. HÜMANİST (İNSANCIL) KURAM<br />

Önemli temsilcileri; Rogers, Maslow ve Combs’tur.<br />

Hümanistler insanın özünde iyi olduğunu ve her<br />

insanın doğuştan getirdiği bu iyi potansiyelle<br />

çevresindekilerle işbirliğine yatkın, yapıcı ve güvenilir<br />

bir etkileşime girdiğini ve bu şekilde gelişimini<br />

sürdürdüğünü savunur.<br />

Hümanist yaklaşımının temel ilkeleri<br />

Hümanist yaklaşıma göre her insanda doğal bir<br />

öğrenme isteği vardır. Bu nedenle öğrenene<br />

çevresini keşfetme olanağı sunulmalıdır.<br />

Hümanist yaklaşım bireysel farklılıklara önem<br />

verir ve bundan dolayı öğrenilecek konunun<br />

öğrenenin ilgi, beklenti ve ihtiyaçlarına uygun<br />

olması gerekir.<br />

Hümanist yaklaşım öğrenme ortamlarının<br />

demokratik olması gerektiğini savunur. Yani<br />

öğrenme sürecinde bireyin kendini<br />

gerçekleştirmesine yönelik özgürce seçimler<br />

yapabileceği, baskı ve tehdit içermeyen demokratik<br />

ortamlar oluşturulmalıdır.<br />

Hümanist yaklaşıma göre eğitimde ve öğrenmede<br />

“öğrenmeyi öğretmek” temel alınmalıdır. Yani bir<br />

davranışın veya bilginin öğrenilmesinden çok<br />

öğrenme sürecinin öğrenilmesi esas olmalıdır.<br />

Hümanist yaklaşıma göre insanın davranışları<br />

kendi öznel gerçeği tarafından belirlenmektedir.<br />

Yani birey uyarıcıları kendine özgü bir biçimde<br />

algılayıp yorumlar ve bu çerçevede tepkide bulunur.<br />

Dolayısıyla bireyin davranışlarını anlayıp<br />

açıklayabilmek için o bireyin iç dünyasını (öznel<br />

yaşantı alanını: Fenomen alan) bilmek gerekir.<br />

- 25 -<br />

Hümanist yaklaşıma göre öğrenme, bireyin kendisi<br />

tarafından başlatıldığında ve onun ilgilerine,<br />

ihtiyaçlarına yönelik olduğunda anlamlıdır.<br />

Hümanist yaklaşım bireysel özgürlüğe önem verir.<br />

Hümanist yaklaşım öğrenci merkezli eğitimi<br />

savunur.<br />

Hümanist yaklaşıma göre birey çevrenin isteklerine<br />

göre değil, kendilerini gerçekleştirme eğilimlerine<br />

göre eğitim görmelidir.<br />

Hümanist yaklaşımın temelini benlik kavramı<br />

oluşturur. Benlik gelişimi bireyin kendisini,<br />

farklılıklarını algılaması ve değerlerini hissetmesi<br />

sürecidir. Kişinin kendisini değerlendirme sürecidir.<br />

a) Rogers ve Benlik Kuramı<br />

Teröpatik <strong>Öğrenme</strong> Kuramı<br />

İnsan gelişme ve kendini geliştirme gizil gücüne<br />

sahiptir. Bireyler çevrenin isteklerine ve beklentilerine<br />

göre değil, kendilerini gerçekleştirme eğilimlerine<br />

göre eğitim almalıdır. Yani her birey ilgi, yetenek ve<br />

özelliklerine göre ve özgür bir ortamda eğitim<br />

almalıdır. Mesela; İlköğretim öğrencisi Fatma,<br />

babasına sınıf öğretmeninin, arkadaşlarının ve<br />

kendisinin istek, ilgi ve ihtiyaçlarına dikkat ettiğini ve<br />

yardımcı olmaya çalıştığını söyler (2012 KPSS). Sınıf<br />

öğretmeni burada insancıl yaklaşıma uygun<br />

davranmıştır.<br />

Eğitimde “öğrenmeyi öğretmek” temel alınmalıdır.<br />

Her insanın doğuştan getirdiği bir özbeni vardır. Bu<br />

özben iyiye yönelik ve güzeldir.<br />

Her insanın amacı mutlu olmaktır. Mutlu olan insan<br />

topluma faydalı olur.<br />

Bireyin mutlu olması, dünyayı kendi algılayış<br />

biçimine göre (fenomen alan), ilgi ve becerilerine<br />

göre yetiştirilmesine bağlıdır.<br />

Bireyi yalnızca dıştan değil içten de anlamak gerekir.<br />

Böylece bireyin iç dünyasını çözümlemeyi de ön<br />

planda tutmaktadır (Fenomenoloji).<br />

Mesela; İsmet Öğretmen derste su içen bir öğrenciyi<br />

gördüğünde onu uyarmış ve bu davranışı doğru<br />

bulmadığını belirtmiştir. Kemal Öğretmen ise aynı<br />

durumda öğrencinin su içmesinin sorun olmadığını<br />

düşünerek hiç tepki vermemiştir (2012 KPS). İki<br />

öğretmenin de aynı uyarıcıya farklı davranışları, kendi<br />

öznel gerçeklikleriyle açıklayabiliriz.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Benliğin Yapısı<br />

1-) Özben (Gerçek benlik): Benliğin merkezini<br />

oluşturur. Biyolojik kökenli gerçek içsel yaşantıların<br />

kaynağıdır. İnsanların tümü özbenleri açısından bazı<br />

yönleri ile birbirlerine benzerlerken bazı yönleri ile de<br />

birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Yeme, içme cinsel<br />

gereksinmeler gibi fizyolojik özellikler, sevilme, güven<br />

duyma, başarılı olma gibi psikolojik özellikler açısından<br />

tüm insanlar birbirlerine benzerlerken, müzik, resim,<br />

sözel yetenekleri gibi kişisel güçler açısından da<br />

birbirlerinden farklıdır.<br />

Özben, yapı olarak “iyi” ye yöneliktir. Kötü olarak<br />

nitelendirilen tutum, düşünce ve davranışlar temel<br />

ihtiyaçların doyurulmaması ve engellenmesi sonucu<br />

oluşur.<br />

2-) Benlik bilinci (Benlik tasarımı): Kişinin kendisi<br />

hakkındaki düşünceleri ve algılamalarıdır. Benlik<br />

tasarımı kişinin kendi görüşüne göre özelliklerinin,<br />

yeteneklerinin, duygu, düşünce, inanç ve tutumlarının<br />

dinamik bir görüntüsüdür.<br />

Benlik tasarımı dinamik bir yapıya sahiptir, yani kişinin<br />

yaşantılarına bağlı olarak değişebilir. Kişinin benlik<br />

tasarımı gerçek yaşantılarına uygun olduğu sürece kişi<br />

kendisiyle uyumludur.<br />

3-) İdeal Benlik: Bireyin olmak istediklerine ilişkin<br />

görüşleri onun ideal benliğini oluşturur. İdeal benlik<br />

bireyin sahip olmak istediği özellikleri anlatır.<br />

4-) Benlik saygısı (özsaygı): Benlik bilinci ile ideal<br />

benlik arasındaki fark bize bireyin benlik saygısı<br />

hakkında bilgi verir. Eğer bu fark yüksekse benlik<br />

saygısı düşük, bu fark az ise benlik saygısı yüksektir.<br />

Benlik Gelişimi ve Eğitim İlişkisi<br />

Kişinin olumlu benlik bilinci geliştirebilmesi için<br />

koşulsuz sevgi/kabul temel şarttır. Koşulsuz sevgi,<br />

birey ne yaparsa yapsın, onun sevgiye ve saygıya layık<br />

olduğunu kabul eden anlayıştır. Anne-babalar ve<br />

öğretmenler çocukları anlamalı, onları kendi öznel<br />

yaşantıları içinde ve kendi dünyalarında bir bütün<br />

olarak değerlendirmelidir.<br />

Anne-babalar ve öğretmenler çocukları yargılamamalı,<br />

cezalandırmamalıdır ve çocuklarına “empatik” bir<br />

tavırla yaklaşmalıdırlar. Koşulsuz sevgiyle büyüyen<br />

kişilerin benlik anlayışları güçlü ve olumlu olur.<br />

Rogers’e göre sağlıklı bir öğrenme ortamı demek;<br />

koşulsuz saygı, empatik anlayış, güven,<br />

saydamlık/içtenlik, dürüstlük, ödüllendirme ve<br />

demokratik bir sınıf ortamı demektir.<br />

- 26 -<br />

b) Maslow ve İhtiyaçlar Hiyerarşisi<br />

Maslow her insanın değerli, kendine özgü, duyarlı ve<br />

iyiye yönelik bir özbene sahip olduğunu savunur.<br />

Olanaklar sağlandığında, her insanın doğuştan getirdiği<br />

gizil güçlerinin farkına varacağını ve eninde sonunda<br />

kendini gerçekleştireceğini savunur.<br />

Maslow, insan güdülerinin evrensel bir hiyerarşisinin<br />

bulunduğunu savunur. Bu ihtiyaçlar hiyerarşisine göre,<br />

en alt basamaktaki ihtiyaç kısmen de olsa, giderildikten<br />

sonra bir üst basamaktaki ihtiyaç ortaya çıkar. O da<br />

giderildiğinde bir üst basamaktaki ihtiyaç ortaya çıkar.<br />

Yani bir üst düzeydeki ihtiyacın ortaya çıkabilmesi için,<br />

bir alt düzeydeki ihtiyacın giderilmesi gereklidir.<br />

Kendini gerçekleştirme güdüsü, diğer ihtiyaçlar<br />

giderilmişse ortaya çıkar.<br />

Maslow 1990 yılı sonralarında ihtiyaçlar hiyerarşisine;<br />

“bilişsel, estetik ve tümüyle insan olma ihtiyaçlarını”<br />

eklemiştir.<br />

MASLOW İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ<br />

Uyarı: Bu ihtiyaçlardan ilk 4’ü temel ihtiyaçlar<br />

(hayatta kalma ihtiyaçları), son 4 ihtiyaç ise üst düzey<br />

(gelişimsel) ihtiyaçlardır.<br />

Mesela; Oya Hanım tiyatroyu çok sever ve fırsat<br />

bulduğunda sık sık tiyatroya gider. Son zamanlarda<br />

işlerinin yoğunluğundan yeni bir oyuna gidememiştir.<br />

Bu yüzden, uzun zamandır tiyatroya gidememenin<br />

eksikliğini hissetmekte ve tiyatroya gitmenin bir<br />

fırsatını kollamaktadır (2012 KPSS). Oya Hanım’ın<br />

tiyatroya gitme ihtiyacı “estetik” ihtiyaçtır.


ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

3. YAPILANDIRMACI KURAM<br />

Bu kuram Vico tarafından ortaya atılmıştır. Vygotsky,<br />

Bruner, Ausubel, Piaget, Dewey, Ernst V. Glasersfeld,<br />

Kant, Hegel önemli katkı yapanlardır.<br />

<strong>Öğrenme</strong>nin, bilginin öğrenci tarafından yeniden<br />

yapılandırılması ile gerçekleştiği anlayışına<br />

dayalıdır.<br />

<strong>Öğrenme</strong> çevreyle etkileşim süreci sonunda gerçekleşir.<br />

Öğrenci merkezli bir yaklaşımdır.<br />

Yapılandırmacı öğretimin ilkeleri<br />

Öğrenci yeni öğrendiklerini eski bilgilerle bağ<br />

kurarak yeni bilgiyi (öznel, bireysel bilgi) yaratır.<br />

Öğrenci kendi deneyimleriyle bilgiyi yapılandırır.<br />

Bu modelde değişmeyen, mutlak bilgi yoktur, bilgi<br />

kişiden kişiye değişebilir.<br />

<strong>Öğrenme</strong> deneysel, subjektif (öznel) ve bireyseldir.<br />

Birincil kaynaklardan daha çok yararlanılır.<br />

Öğrenciler birbirleriyle kıyaslanamaz.<br />

Öğrenci; düşünen, araştıran, sorgulayan ve bilgiyi<br />

keşfedendir (Tüm öğrenmeler bir keşiftir).<br />

Öğrenci öğrenme ortamında özgürdür.<br />

Öğrenci-öğretmen birlikte öğrenir.<br />

Öğretmenin en önemli görevi, öğrenciye bilgi<br />

yapılandıracak ortamlar hazırlamaktır.<br />

Öğretmen öğrenciye öğretmez, öğrenciye nedensonuç<br />

ilişkisi kurabileceği deneyimler yaşatır.<br />

Öğretmen öğrencilerin üst düzey zihinsel beceri<br />

kazanmasına yardımcı olur.<br />

Bu model öğrenciye olumlu benlik algısı kazandırır.<br />

İşbirlikçi öğretim yöntemi kullanılır ve öğrencilerin<br />

birbirinden öğrenmesi sağlanır.<br />

Bireysel farklılıklar önemlidir.<br />

Her öğrenci kendi öğrenmesinden sorumludur ve bu<br />

nedenle öğrenci kendini değerlendirir.<br />

Sınıf içinde güçlü iletişim ve etkileşim yer alır. Sınıf<br />

bilgilerin aktarıldığı yer değildir.<br />

Değerlendirmede düşünme biçimine (süreç<br />

değerlendirme) ağırlık verilir. Sonuç (ürün)<br />

değerlendirmenin önemi azdır.<br />

Değerlendirmeyi öğretmen ve öğrenci birlikte yapar<br />

ve çağdaş ölçme ve değerlendirme yöntemleri<br />

kullanılır (Portfolyo, performans, proje, rubrik,<br />

gözlem, görüşme, kavram haritaları vb.).<br />

Yapılandırmacı eğitimde özellikle öğrenme<br />

halkaları (Piaget, Karplus geliştirmiştir)<br />

kullanılmaktadır. Türkiye’de Fen ve teknoloji<br />

dersinde özellikle 5E öğrenme halkası kullanılır.<br />

Birincil kaynaklar: Doğrudan doğruya bilgiyi<br />

sunmayan kaynaklardır. Bunlar daha önce<br />

yapılandırılmamış, ham verilerdir. Öğrencinin kendi<br />

yaşantısıyla gözlediği, deneyimler sonucu elde ettiği<br />

verilerdir (Çevre, grafikler, haritalar, gözlem verileri).<br />

İkincil bilgi kaynakları: Başkaları tarafından<br />

oluşturulan ve doğrudan bilgiyi sunan kaynaklardır<br />

(Ders kitapları, internet, dergi, ansiklopedi, öğretmen).<br />

- 27 -<br />

<strong>Öğrenme</strong> halkaları: Yapılandırmacılığın uygulama<br />

şekilleridir. Türkiye’de daha çok 5E öğrenme halkası<br />

kullanılmaktadır.<br />

5E <strong>Öğrenme</strong> Halkası Basamakları<br />

1. Dikkat çekme (Giriş): Ön bilgiler hareketlendirilir.<br />

Konu anlatma yok. Sorular sorulur.<br />

2. Keşfetme: Öğrencinin öğrenme materyaliyle<br />

doğrudan etkileşime girdiği süreçtir. Böylece<br />

öğrenci bilgiyi kendi keşfeder ve düşünce üretir.<br />

3. Açıklama: Yeni olayı-durumu öğrenci açıklayamaz<br />

ise öğretmen açıklama yaparak öğrencinin keşif<br />

sürecini desteklemesidir.<br />

4. Derinleştirme: Detaylandırma aşamasıdır.<br />

Öğrendiklerini önceki bildikleriyle ve gerçek<br />

yaşamla ilişkilendirmesi sürecidir.<br />

5. Değerlendirme: Sonuca ulaşma ve değerlendirme<br />

aşamasıdır. <strong>Öğrenme</strong> sürecinin değerlendirilmesidir.<br />

Yapılandırmacı yaklaşım türleri<br />

1. Bilişsel yapılandırmacılık (Piaget): <strong>Öğrenme</strong><br />

özümleme, düzenleme ve bilişsel denge ilkeleriyle<br />

(Piaget’in zihinsel gelişim kuramı) açıklanmaktadır.<br />

Birey önceki öğrendikleriyle bir bilişsel yapı (şema)<br />

oluşturur. Yeni öğrenilenler eskileriyle çelişmiyorsa<br />

(dengesizlik durumu yaşanmıyorsa) özümsenir. Eğer<br />

çelişiyorsa yeni bilgi özümlenemez ve bilişsel yapı<br />

dengesizlik yaşar. Bu dengesizlik sonucu birey bilişsel<br />

yapısında düzenlemeye gider. Bu düzenlemeyle yeni<br />

bilgi bilişsel yapısında özümlenir ve birey yeni bir<br />

bilişsel dengeye ulaşır.<br />

2. Radikal yapılandırmacılık (Ernst Von<br />

Glasersfeld): Bilginin keşfedilmediği bireyler<br />

tarafından yaratıldığı savunulur (Piaget’ten farkı).<br />

Bilginin kaynağı dış dünya değil bireyin yaşantılarıdır.<br />

Birey pasif değildir, onu ihtiyaçları yönlendirir.<br />

3. Sosyal yapılandırmacılık (Vygotsky): <strong>Öğrenme</strong>de<br />

kültürün ve dilin önemli olduğunu savunur. Bilginin<br />

bireyin kendisi tarafından yapılandırıldığını (Piaget ile<br />

ortak noktası) fakat insanın sosyal etkileşiminin<br />

(Yakınsal Gelişim Alanı) bilgiyi yapılandırmada kritik<br />

öneme (Piaget’ten farkı) sahip olduğunu savunur.<br />

Yakınsal gelişim alan çocuğun çevresinde karşılaştığı<br />

problemleri çözerken zorlandığı veya başarılı olamadığı<br />

durumlarda yetişkinlerden yardım almasıdır.<br />

DAVRANIŞÇI BİLİŞSELCİ YAPILANDIR<br />

MODEL<br />

MODEL MACI MODEL<br />

BİLGİ; BİLGİ; BİLGİ;<br />

Nesneldir. Nesneldir. Özneldir.<br />

Öğrenenden<br />

bağımsızdır.<br />

Öğrenenin ön<br />

bilgileriyle<br />

ilişkilidir.<br />

Öğrenenin<br />

kendisi<br />

oluşturur.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!