Öğrenme Psikolojisi
Öğrenme Psikolojisi
Öğrenme Psikolojisi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
[Bu dosyada yer alanlar 2013 KPSS<br />
Eğitim Bilimlerine yönelik bilgilerdir. Söz<br />
konusu bilgiler KMS-KPSS’de çıkmış<br />
sorular dikkate alınarak hazırlanmıştır.<br />
KPSS’de çıkan sorular temele alınarak,<br />
konuların anlatımında ayrıntıya girilen<br />
yerler olduğu gibi, özet geçilen yerlerde<br />
olmuştur.]<br />
Hata ve önerilerinizi lütfen bildiriniz!<br />
Mail: civelek.murat@gmail.com<br />
Web Site: http://www.rehberlik.biz.tr<br />
ÖĞRENME<br />
PSİKOLOJİSİ<br />
MURAT CİVELEK – REHBER ÖĞRETMEN
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />
I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />
1. <strong>Öğrenme</strong> ve Performans: Tekrar ve yaşantı sonucu<br />
davranışlarda meydana gelen nispeten kalıcı izli bir<br />
değişmedir. Mesela; bir bebeğin elini, ayağını ısırarak<br />
seven bir yetişkini görünce ağlamaya başlaması (2012<br />
KPSS). Mesela; sobadan eli yanan bir çocuğun bir daha<br />
sobayı ellememesi bir öğrenmedir.<br />
<strong>Öğrenme</strong> içsel bir süreçtir ve doğrudan gözlenemez.<br />
Gözlemlenen bireyin performansı ya da davranışıdır.<br />
Performans öğrenme sonucu gözlemlenebilecek<br />
davranışlardır.<br />
<strong>Öğrenme</strong>nin üç önemli özelliği vardır.<br />
Her öğrenmede az veya çok bir davranış<br />
değişikliği mutlaka olur.<br />
Davranışın öğrenilmiş olduğunu söyleyebilmek için<br />
sürekliliğin/kalıcılığın olması gerekir. Yani<br />
oldukça uzun süre bu davranışın devam etmesi<br />
gerekir.<br />
<strong>Öğrenme</strong>de söz konusu olan davranış değişikliği<br />
tekrar ve yaşantı sonucu meydana gelmiş olması<br />
gerekir. Yoksa her davranış değişikliği öğrenme<br />
değildir.<br />
Uyarı: İçdürtü, içgüdü, refleks, büyüme ve<br />
olgunlaşma sonucu meydana gelen davranış<br />
değişiklikleri öğrenme değildir.<br />
<strong>Öğrenme</strong> ürünü sayılmayan davranış değişiklikleri<br />
1-) İçgüdü: Hayvanlar tarafından bilinçsizce yapılan<br />
kalıtsal (doğuştan) ve otomatik davranışlardır.<br />
Mesela; örümceğin ağ kurması, tırtılın koza yapması,<br />
arının bal yapması gibi.<br />
İçgüdü davranışlarının özellikleri<br />
a) Öğrenilmemiştir yani doğuştandır (Kalıtımsaldır).<br />
b) Sadece hayvanlara özgüdür.<br />
c) Otomatiktirler. Yani niçin yapıldığı hayvan<br />
tarafından bilinmez.<br />
d) Türe özgüdür. Bir türe mensup olanlar aynı<br />
içgüdüsel davranışlarda bulunurlar. Yani o içgüdü<br />
davranışı o türün tüm bireylerinde görülür.<br />
Mesela; miyavlamak içgüdüsü kedi türünün tüm<br />
bireylerinde görülür.<br />
e) Belirli zaman ve şartlar oluştuğunda ortaya çıkar.<br />
Mesela; leyleklerin sonbaharda göç etmesi,<br />
yarasaların geceleri uçması.<br />
2-) Refleks: Belirli uyarıcılara karşı gösterilen ani ve<br />
istemsiz (bilinçsizce) tepkilerdir. Refleksler kalıtsal<br />
(doğuştan), otomatik yani öğrenmeye dayanmayan<br />
tepkilerdir. Refleksler organizmayı zararlı uyarıcılar<br />
karşısında koruma görevi yapar. Refleksler, hem<br />
insanlarda hem de hayvanlarda görülür. Yani belli bir<br />
türe özgü değildir. Mesela; aksırma, göz kırpma, ışık<br />
karşısında göz bebeklerinin büyüyüp küçülmesi, çok<br />
sıcak bir nesneye eli değen birinin hemen elini geri<br />
çekmesi.<br />
- 1 -<br />
3-) Büyüme: Organizmanın beden yapısında zamana<br />
bağlı olarak gerçekleşen nicel değişikliklerdir.<br />
Büyüme yalnız bedensel gelişimdir. Mesela; boyun<br />
uzaması, süt dişlerin çıkması.<br />
4-) Olgunlaşma: Organizmanın, hem bedensel hem de<br />
zihinsel (bilişsel) değişim süreciyle ortaya çıkan<br />
durumdur. Organizmanın herhangi bir organının, o<br />
organdan beklenen görevi yapabilecek seviyeye<br />
erişmesidir. Mesela; on aylık bebeğin emeklemesi, 1.5<br />
yaşındaki bir çocuğun yürümesi.<br />
Olgunlaşma öğrenmenin ön koşulur. Eğer organizma bir<br />
şeyi öğrenebilme olgunluğunda değilse öğrenme<br />
gerçekleşemez. Mesela; çocuğun bisiklete binebilmesi<br />
için belli bir fiziksel seviyeye (olgunlaşmaya) ulaşmış<br />
olması gerekir. Bu fiziksel seviye ile kastedilen sinir,<br />
kas ve zihin gelişiminin belli bir olgunluğa ulaşmasıdır.<br />
5-) Geçici Davranışlar: Bireyin sürekli olarak<br />
göstermediği, belli zamanlarda ve durumlarda ortaya<br />
çıkan (alkol aldığında, rüya gördüğünde, ağır ilaç veya<br />
uyuşturucu kullandığında, ağır ateşli hastalıklarda)<br />
öğrenme ürünü sayılmayan davranışlardır. Ayrıca<br />
hormonal salgılara bağlı değişikliklerden terleme,<br />
kızarma gibi davranışlar da öğrenme değildir. Mesela;<br />
narkoz halinden uyanırken söylenen sözler, aşırı alkol<br />
alan birinin kaba ve ölçüsüz konuşması, uyurgezer<br />
birinin gece dışarı çıkıp yürümesi.<br />
2. Öğretme: Okullarda planlı ve programlı olarak<br />
yürütülen ve bir hedefe yönelik olan eğitim<br />
faaliyetlerine denir.<br />
3. Eğitim: Bireyden istenilen davranışları oluşturma<br />
sürecidir.<br />
4. Yaşantı (Deneyim): Bireyin çevresiyle etkileşimi<br />
sonucu bireyde kalan izdir. Mesela; Doğuştan görme<br />
engelli Ahmet, yetişkinlik döneminde gerçekleştirilen<br />
bir ameliyatla görme yetisini kazanır. Ancak bu yetiyi<br />
kullanma düzeyi, görme problemi olmayan bireylerle<br />
aynı seviyeye ulaşamaz (2012 KPSS).<br />
5. Uyarıcı (Uyaran): Duyu organlarını harekete geçiren<br />
ve organizmada tepkiye yol açan her türlü iç (açlık,<br />
susuzluk vb.) veya dış etkene (ışık, ses vb.) uyarıcı<br />
denir.<br />
6. Tepki (Davranım): Uyarıcıların organizmayı<br />
etkilemesi sonucu gösterilen her türlü davranışa tepki<br />
denir. Başka tanıma göre uyarıcıların organizmada<br />
meydana getirdiği her türlü fizyolojik ve psikolojik<br />
değişmelerdir. Tepki başkaları tarafından<br />
gözlenebiliyorsa açık tepkidir. Mesela; gülmek,<br />
koşmak. Tepki başkaları tarafından gözlenemiyorsa<br />
kapalı tepkidir. Mesela; düşünmek, rüya görmek, bir<br />
matematik problemini zihinden çözmek.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />
7. Davranış: Organizmanın içten veya dıştan gelen<br />
uyarıcılara karşı gösterdiği açık, kapalı (gizli),<br />
gözlenebilen, gözlenemeyen her türlü etkinliğine<br />
davranış denir. Kısacası organizmanın her türlü<br />
etkinliğine davranış denir. Davranışlar 3 türlü incelenir.<br />
a) Doğuştan getirilen davranışlar: <strong>Öğrenme</strong> ürünü<br />
olmayan, organizmanın yaşamını ve tür olarak devamını<br />
sürdürmesinde kullandığı davranışlardır. Bunlar:<br />
İçgüdü, içdürtü ve refleks davranışlarıdır.<br />
b) Geçici davranışlar: Bireyin sürekli olarak<br />
göstermediği, belli zamanlarda ve durumlarda ortaya<br />
çıkan (alkol aldığında, rüya gördüğünde, ağır ilaç veya<br />
uyuşturucu kullandığında, ağır ateşli hastalıklarda)<br />
öğrenme ürünü sayılmayan davranışlardır. Ayrıca<br />
hormonal salgılara bağlı değişikliklerden terleme,<br />
kızarma gibi davranışlar da öğrenme değildir. Mesela;<br />
narkoz halinden uyanırken söylenen sözler, aşırı alkol<br />
alan birinin kaba ve ölçüsüz konuşması, uyurgezer<br />
birinin gece dışarı çıkıp yürümesi gibi.<br />
c) <strong>Öğrenme</strong> ürünü olan davranışlar: Doğuştan<br />
getirilmeyen ve öğrenme sonucu meydana gelmiş kalıcı<br />
izli davranışlardır. Mesela; teneffüs zili çaldığında<br />
teneffüse çıkılması bir öğrenmedir.<br />
<strong>Öğrenme</strong> ürünü olan davranışların özellikleri şunlardır:<br />
Her öğrenmede az veya çok bir davranış değişikliği<br />
mutlaka olur.<br />
Davranışın öğrenilmiş olduğunu söyleyebilmek için<br />
sürekliliğin/kalıcılığın olması gerekir. Yani uzun<br />
bir süre bu davranışın devam etmesi gerekir.<br />
<strong>Öğrenme</strong>de söz konusu olan davranış değişikliği<br />
tekrar ve yaşantı sonucu meydana gelmiş olması<br />
gerekir (Her davranış değişikliği öğrenme değildir).<br />
8. Pekiştireç: Davranışın yapılma olasılığını arttıran<br />
uyarıcılara pekiştireç denir.<br />
a) Olumlu Pekiştireçler: Davranışın hemen ardından<br />
verilerek davranışın ortaya çıkma ve tekrarlanma<br />
olasılığını artıran uyarıcılardır. Olumlu pekiştireçler<br />
organizma için istenilen uyarıcılardır. Bunlar ödül<br />
olarak nitelendirilebilir. Mesela; takdir edilmek, statü<br />
kazanmak, plaket almak, takdirname almak.<br />
b) Olumsuz Pekiştireçler: Ortamdan çıkarıldığı zaman<br />
davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcılardır. Yani<br />
belli bir davranış yapıldıktan sonra, organizmayı<br />
rahatsız edici bir durum (olumsuz uyarıcı) ortadan<br />
kalkarsa o zaman aynı davranışın yapılma olasılığı artar.<br />
Olumsuz pekiştireçler organizma için istenmeyen<br />
uyarıcılardır. Mesela; çok soğuk olduğu için ders<br />
çalışamayan bir öğrenci, sakat olduğu için<br />
oynayamayan futbolcu, kırmızı kart yediği için<br />
oynayamayan oyuncu örneklerinde altı çizili ifadeler<br />
olumsuz pekiştireçdir (istenmeyen uyarıcıdır).<br />
- 2 -<br />
c) Birincil (Öğrenilmemiş) Pekiştireçler:<br />
Öğrenilmemiş olan, her türlü organizmada doğuştan<br />
etkili olan, organizmanın temel biyolojik ihtiyaçlarını<br />
gideren uyarıcılardır. Mesela; su, yiyecek, içecek, uyku<br />
birincil pekiştireçdir.<br />
Birincil pekiştireçlerle ilgili olarak bir hastalıktan,<br />
stresten kurtulma ya da hoş olmayan durumdan kaçınma<br />
süreci birincil kazanç’tır.<br />
d) İkincil (Öğrenilmiş) Pekiştireçler: Doğuştan<br />
getirilmeyen etkisini sonradan öğrenme yoluyla<br />
kazandığımız pekiştireçlerdir. Mesela; para, madalya,<br />
diploma, takdir belgesi, onaylanma isteği birer ikincil<br />
pekiştireçdir.<br />
İkincil pekiştireçlerle ilgili olarak bir hastalığa, strese ya<br />
da hoş olmayan duruma bağlı olarak elde edilen dışsal<br />
avantajlar ikincil kazanç’tır. Mesela; bir bireyin hasta<br />
olduğu için ailesinden gördüğü ilgi, Bir bireyin sakat<br />
olduğu için toplumda veya yasalarda bazı haklar elde<br />
etmesi.<br />
Uyarı: İkincil pekiştireçler, etkilerini daha çok<br />
klasik koşullanma yoluyla, birincil pekiştireçlerle<br />
eşlenerek kazanırlar. İkincil pekiştireçler öğrenmeye<br />
dayalı olduğu için etkisi her canlıda farklıdır.<br />
9. Pekiştirme: Pekiştireç kullanarak davranışın yapılma<br />
olasılığını arttırma işlemine pekiştirme denir.<br />
a) Olumlu Pekiştirme: İçinde bulunulan duruma hoş<br />
bir uyarıcının (Olumlu pekiştirecin) eklenmesiyle<br />
davranışın tekrarlanma olasılığının artırılmasıdır.<br />
Mesela; matematik dersinden 5 alan bir öğrenciye<br />
ailesinin bir hediye alması. Takımda çok iyi oynayan<br />
oyuncuya takım yönetiminin prim vermesi. Mesela;<br />
Pınar Hanım, annesinin severek izlediği dizilerin<br />
arasında çok fazla reklam yayımlanmasından sürekli<br />
olarak yakındığını ancak yine de izlediği dizi bitinceye<br />
kadar reklamları da izlediğini fark etmiştir (2011<br />
KPSS) Annenin reklam izleme davranışı sürdürmesinin<br />
nedeni; reklamların olumlu bir uyarıcı tarafından<br />
izlenmesi nedeniyle davranış olumlu pekiştirilmektedir.<br />
b) Olumsuz Pekiştirme: Yapılan bir davranışın<br />
ardından rahatsız edici (olumsuz) bir durumun ya da<br />
uyarıcının ortadan kalkması durumudur. Mesela; anne<br />
ve babası sık sık tartışan bir öğrencinin, evdeki<br />
huzursuzluk ortamından kaçınmak için dersler bittikten<br />
sonra çeşitli bahaneler üreterek okulda kalma süresini<br />
uzatması (2010 KPSS). İyileşmek isteyen bireyin ilaç<br />
alması. Soğuk odada çalışan bir öğrencinin odasına<br />
soba kurulması. Ailesinden tepki görmemek için gencin<br />
eve erken gelmesi. Evde otururken sıkılan bireyin film<br />
izlemesi. Bir sürücünün kaza yapmamak için aracını<br />
dikkatli kullanması.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />
c) İçsel Pekiştirme: Pekiştirme bireyin kendisi<br />
tarafından, kendisine yönelik yapılıyorsa buna içten<br />
pekiştirme denir. Bu pekiştirmede birey başkalarının<br />
tepkilerine aldırmadan kendi kişisel standartlarına<br />
ulaşmak için çaba harcar. Mesela; sınavda iyi not alan<br />
bir öğrencinin kendisini ödüllendirmek için sinemaya<br />
gitmesi. Mesela; Kreşte arkadaşına vuran Hasan,<br />
öğretmenin verdiği oturma cezasına aldırmamış “Oh, iyi<br />
ki de vurdum o da benimle alay etmişti, ona günün<br />
gösterdim, çok iyi oldu.” diyerek rahatladığını<br />
hissetmesi (2009 KPSS).<br />
d) Dışsal Pekiştirme: Pekiştirme işleminin bireyin<br />
çevresindekiler tarafından yapılmasıdır. Mesela; güzel<br />
gol atan oyuncuya teknik direktörün aferin demesi gibi.<br />
e) Maddi ve Manevi Pekiştirme: Pekiştirme işleminde<br />
kullanılan araç maddi bir değer taşıyorsa maddi<br />
pekiştirme, maddi değer taşımıyorsa manevi<br />
pekiştirmedir. Mesela; bir işyerinde iyi çalışan elemana<br />
ikramiye verilmesi maddi pekiştirmeye, bu elemanı<br />
takdir etmek veya aferin demek ise manevi<br />
pekiştirmeye örnektir.<br />
f) Simgesel Ödülle Pekiştirme: Bireyin simgesel<br />
ödülleri toplayarak daha sonra gerçek ödüle<br />
dönüştürdüğü pekiştirme işlemine simgesel pekiştirme<br />
denir. Mesela; Öğrencilerine ödev yapma alışkanlığı<br />
kazandırmak amacıyla yaptıkları her ödeve bir yıldız<br />
veren ve toplam on yıldız kazananlara bir kitap hediye<br />
eden bir öğretmenin kullandığı pekiştirme (2009 KPSS).<br />
g) Sembolik Pekiştirme: Sosyal kabulü veya onayı<br />
gösteren ve maddi değeri olmayan tek bir nesnenin<br />
pekiştireç olarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen<br />
pekiştirme işlemidir. Mesela; öğrencilere teşekkür,<br />
takdir belgesi verilmesi.<br />
h) Karşı Pekiştirme: İstenilen ya da istenilmeyen bir<br />
davranış devam ediyorsa ortamda bunu pekiştiren bir<br />
uyarıcının varlığı söz konusudur. Mesela; bir anne<br />
çocukları yaramazlık yapmasınlar diye onlara çikolata<br />
veriyorsa ve çocuklar yaramazlık yapmaya devam<br />
ediyorsa, annenin çikolata vermesi yaramazlık yapma<br />
davranışını pekiştirmektedir. Çünkü çocuklar her<br />
yaramazlık yaptığında çikolata alacaklarının<br />
farkındadır.<br />
Sürekli olarak olumsuz davranışların üstüne gitmek<br />
veya sadece olumsuz bir durum gerçekleştiğinde<br />
pekiştirme işlemi yapmak da bu duruma sebebiyet verir.<br />
Çünkü pekiştireçde hedef şaşırmış durumdadır. Mesela;<br />
öğrenciye sürekli susmasını söylemek, sürekli sessiz<br />
olunuz diye bağırmak bir süre sonra öğrencilerin<br />
gürültü çıkarma eğilimini arttırmaktan başka bir işe<br />
yaramamaya başlar. Öğrenci artık siz sessiz olun<br />
dedikçe daha çok konuşmak isteyecektir.<br />
- 3 -<br />
i) Dolaylı Pekiştirme: Davranışı değiştirilmek istenen<br />
kişi değil de onun tanıdığı, bildiği veya gördüğü bir<br />
başka kişi istendik davranışından dolayı<br />
pekiştirilmesidir. Bu pekiştirmeyle birey, pekiştirilen<br />
kişiyi model almakta ve kendisi de aynı davranışı<br />
yapmaya güdülenmektedir. Mesela; bir futbol<br />
takımında iyi oynayan bir oyuncuya prim verilmesi<br />
sonucu, takımdaki diğer oyuncuların da daha iyi<br />
oynamaya çalışması.<br />
j) Ayrımlı Pekiştirme: Pekiştirecin istendik davranışta<br />
verilmesi, fakat istenmeyen davranışta da pekiştirecin<br />
verilmemesi işlemidir. Mesela; bir öğretmen öğrencileri<br />
söz alarak konuştuklarında pekiştirmesi, söz almadan<br />
konuştuklarında ise pekiştirmemesidir.<br />
k) Doğal – Planlanmamış Pekiştirme: Önceden<br />
belirlenmediği ve beklenmediği bir durumda davranışın<br />
hemen ardından istendik, hoş bir durumla karşılaşılması<br />
sonucu bu davranışın sürdürülmesi işlemidir. Mesela;<br />
eline geçirdiği bir lolipopu Refleksif olarak emen ve<br />
bundan zevk alan bir bebeğin daha sonra da bir lolipop<br />
gördüğünde emmesi.<br />
l) Planlanmış Pekiştirme: Önceden belirlenen bir<br />
pekiştirecin, yine önceden belirlenen bir davranışın<br />
ardından verilmesi işlemidir. Mesela; bir öğretmenin<br />
yaptığı testte tüm sorulara doğru cevap verene kalem<br />
hediye etmeyi taahhüt edip bunu yapması.<br />
10. Ceza: Organizmada istenmeyen bir davranışı<br />
ortadan kaldırmak veya tekrarlanma olasılığını azaltmak<br />
için yapılan uygulamadır. Mesela; İlk kez gittiği<br />
lokantada yediği yemeğin tadından hoşlanmayan bir<br />
bireyin bir daha bu lokantaya gitmemesi (2011 KPSS).<br />
a) Birinci tip ceza: Bireyin yaptığı bir davranışa<br />
karşılık, organizma için olumsuz sayılan uyarıcıların<br />
ortama katılarak davranışı ortadan kaldırma veya<br />
davranışın tekrarlanma olasılığını azaltma amacıyla<br />
uygulanan cezadır. Mesela; eve geç gelen gence<br />
kızılması, maçı kaybeden sporcuların antrenman<br />
sayısının artırılması,<br />
b) İkinci tip ceza: Bireyin yaptığı bir davranışa<br />
karşılık, organizma için olumlu sayılan ortamdaki<br />
uyarıcıların ortamdan çıkarılarak istenmeyen<br />
davranışın ortadan kaldırılması veya tekrarlanma<br />
olasılığının azaltılması amacıyla uygulanan cezadır.<br />
Mesela; bir futbolcuya kırmızı kart gösterilmesi, trafik<br />
suçu işleyen sürücünün ehliyetine el konulması, ders<br />
çalışmayan bir öğrencinin bilgisayarının kaldırılması.<br />
Uyarı: Olumsuz pekiştirme ile ceza birbirinden<br />
farklıdır. Olumsuz pekiştirme davranışların<br />
kazandırılması amacıyla yapılırken, ceza istenmeyen<br />
davranışların ortadan kaldırılması amacıyla yapılır.<br />
Olumsuz pekiştireç davranışı güçlendirirken, ceza<br />
zayıflatır ya da bir süre için durdurur. Ayrıca<br />
olumsuz pekiştireç davranışın yapılmasından önceki<br />
rahatsız edici durumken, ceza istenmeyen<br />
davranıştan sonra organizmanın rahatsız edici bir<br />
durumla karşılaşmasıdır.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />
Uyarı: Ceza davranış kazandırırken kullanılması<br />
uygun bir yöntem değildir. Bu nedenle Skinner<br />
cezaya alternatif olarak şu önerileri getirmiştir.<br />
1. İstenmeyen davranış açığa çıkmadan davranışa<br />
neden olan ortamı değiştirme. Yani istenmeyen<br />
davranışlar açığa çıkmadan tedbir alma.<br />
2. İstenmeyen davranışı bıkıncaya kadar yaptırma<br />
3. İstenmeyen davranış çocuğun gelişimsel bir özelliği<br />
ise o gelişimsel dönemin geçmesini bekleme<br />
4. Ara verme (time out): İstenmeyen davranışı yapan<br />
birey, ortamdan uzaklaştırılır ve daha farklı ve<br />
sakin bir ortama koyulur.<br />
5. Görmezden gelme (karşılık vermeme):<br />
İstenmeyen davranışın görmezden gelinmesi yani o<br />
davranışa karşılık verilmemesidir. İlk başlarda<br />
sönmesi istenilen davranışın sıklığı artar, fakat uzun<br />
vadede o davranış söner.<br />
11. Pekiştirme Tarifeleri: İki türlüdür.<br />
a) Sürekli pekiştirme: Yapılan her istendik davranışın<br />
pekiştirilmesidir. Yeni bir davranışın kazandırılmasında<br />
etkilidir. Sönmeye karşı en az direnç gösteren tarifedir.<br />
Mesela; “Her gün baklava, börek yense bıkılır.” atasözü<br />
sürekli pekiştirmedir (2009 KPSS).<br />
b) Aralıklı (kısmi, sürekli olmayan) pekiştirme:<br />
b.1) Oran aralıklı pekiştirme tarifeleri:<br />
Sabit oranlı tarifede; Pekiştireç organizma belli<br />
sayıdaki davranışı yaptığı zaman verilir. Mesela;<br />
öğrenciler iki kez ödevlerini yaptıkları zaman bir artı ile<br />
ödüllendirilmesi, bir giyim mağazasının her üç ürün<br />
alana bir ürün hediye vermesi.<br />
Değişken oranlı tarifede; Pekiştirmenin kaç davranış<br />
sonrasında ortaya çıkacağı belli değildir. Sönmeye karşı<br />
en dirençli ve davranışa süreklilik kazandırmada en<br />
etkili tarifedir. Fakat bu tarife davranış kazandırıldıktan<br />
sonra tercih edilmelidir. Mesela; Dersi soru cevap<br />
yöntemiyle işleyen bir öğretmen, sorulara doğru cevap<br />
veren öğrencilerine bazen beş soruda, bazen de üç<br />
soruda bir puan vermektedir (2008 KPSS).<br />
Artan oranlı tarifede; Pekiştireç belli bir sayıda<br />
davranıştan sonra verilir, bunun ardından organizmanın<br />
pekiştireci alması için sergilemesi gereken davranış<br />
sayısı her defasında sistematik olarak artırılır. Mesela;<br />
SBS’ye hazırlanan oğlunun ne kadar çok örnek test<br />
çözerse o kadar başarılı olacağını düşünen bir baba,<br />
başlangıçta ona çözdüğü her on test için bir bilgisayar<br />
oyunu alarak test çözme davranışını pekiştirir. Baba,<br />
daha sonra, çocuğun aynı pekiştireci elde edebilmesi<br />
için çözmesi gereken test sayısını her pekiştirme<br />
sonrasında sabit bir miktar artırması (2010 KPSS).<br />
b.2) Zaman aralıklı pekiştirme tarifeleri:<br />
Sabit aralıklı tarifede; Organizmanın belli bir zaman<br />
dilimi içinde yer alan davranışları pekiştirilir.<br />
Organizma pekiştirecin ne zaman verileceğini bilir.<br />
Mesela; memurların her ayın 15’inde maaşlarını<br />
almaları, her hafta başında çocuğa harçlık verme.<br />
- 4 -<br />
Değişken aralıklı tarifede; Pekiştirecin ne zaman<br />
verileceği belli değildir. Pekiştireç bazen erken, bazen<br />
geç verilebilir. Mesela; öğretmenlerin bazen haftada<br />
bir, bazen iki haftada bir ödev kontrolünü yapması.<br />
Artan aralıklı tarifede; Pekiştireç belli bir zaman<br />
aralığından sonra verilir ve bundan sonra pekiştirecin<br />
verilmesi için geçmesi gereken zaman organizma her<br />
pekiştirildiğinde sistematik olarak arttırılır. Mesela; bir<br />
baba SBS’ye hazırlanan oğluna ilk olarak 2 günde bir<br />
futbol oynamasına izin verdi, sonrasında 4, 8, 16 günde<br />
bir izin vererek oğlunun ders çalışmasını pekiştirmesi.<br />
c) Katışık (Birleşik) Pekiştirme: Birden fazla<br />
pekiştirme tarifesinin bir arada uygulanmasıdır. Yani<br />
organizma ardı ardına birden fazla tarifeyi<br />
tamamladıktan sonra pekiştireç alır. Mesela; Ahmet<br />
Bey, bir sigorta şirketinde aylık 600 TL ücretle işe<br />
başlamıştır. Ücretini alabilmek için ayda en az 30 kişiye<br />
sigorta satmak zorunda olan Ahmet Bey, 30 kişiden<br />
sonra sigorta sattığı her kişi için belirli bir miktar prim<br />
alacaktır. Ahmet Bey, bir hafta içinde 30 kişiye sigorta<br />
satmış ve aylık ücretini almak için yöneticisine<br />
başvurmuştur. Ancak, yönetici, kotasını doldursa bile<br />
aylık süre tamamlanmadan ücretinin ödenemeyeceğini<br />
söylemiştir (2011 KPSS). Ahmet Bey’in ücretini<br />
alabilmesi için hem 30 kişiye sigorta satması<br />
gerekmekte (sabit oranlı pekiştirme) hem de 30<br />
sigortayı satsa bile bir aylık sürenin geçmesini<br />
beklemesi (sabit aralıklı) gerekmektedir.<br />
12. Premack İlkesi (Büyükanne Kuralı): İstenmeyen<br />
bir davranışı yaptırmak için istenen bir davranışı ön şart<br />
koşularak gerçekleştirilen tekniktir. Premack ilkesinde<br />
istenmeyen davranışı yaptırmak için genellikle<br />
etkinlikler pekiştireç olarak kullanılır. Mesela; Bir<br />
annenin, ödevini yapmak yerine sokakta oyun oynamayı<br />
tercih eden oğluna ödevini bitirdiği takdirde sokakta<br />
oynamasına izin vereceğini söylemesi (2010 KPSS).<br />
13. Koşullu Anlaşma: İki şekilde yapılır. Bireyin kendi<br />
kendisiyle yapmış olduğu anlaşma ve bireyler arasında<br />
yapılan anlaşma. Genel olarak koşullu anlaşma bireyin<br />
istediği sonucu elde etmek için yapması gereken<br />
davranışları belirleyen yazılı ve yazısız sözleşmelerdir.<br />
Koşullu anlaşmada pekiştireç birey istenen davranışı<br />
sergilediği zaman verilir. Koşullu anlaşmada bireyin<br />
ulaşacağı sonuçlar ve yapması gereken davranışlar açık<br />
bir şekilde tanımlanır. Mesela; KPSS’yi kazanırsam<br />
tatile gideceğim (bireyin kendisiyle anlaşması), sınıfı<br />
geçersen sana bisiklet alırım (bireyler arası anlaşma).<br />
Premack ilkesinden farkı; koşullu anlaşmada hem<br />
istenen hem de istenmeyen davranışlar kazandırılır<br />
(Premack ilkesinde birey tarafından istenmeyen bir<br />
davranış kazandırılır). Koşullu anlaşmada her iki taraf<br />
yapılacak davranışlara ve ödüle (pekiştirece) ortak karar<br />
verir (Premack ilkesinde ödüle karar veren yetişkindir).<br />
Premack ilkesiyle ortak özelliği; istenen veya çok<br />
yapılan bir davranış, az yapılan veya istenmeyen bir<br />
davranışa koşul olmasıdır.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />
II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />
A) Öğrenenle ilgili faktörler<br />
B) <strong>Öğrenme</strong> yöntemiyle ilgili faktörler<br />
C) Öğrenilecek konuyla ilgili faktörler<br />
D) <strong>Öğrenme</strong> ortamıyla ilgili faktörler<br />
A) ÖĞRENENLE İLGİLİ FAKTÖRLER<br />
1. Türe özgü hazır oluş: Organizmanın genetik<br />
donanımı öğrenebilecek konu veya davranışa uygun<br />
olması gerekir. Yani bir organizma ancak genetik<br />
donanımının elverdiği davranışları öğrenebilir. Bu<br />
manasıyla biyolojik donanım bir davranışı öğrenmede<br />
belirleyicidir. Mesela; bir insana uçmayı öğretemeyiz.<br />
Papağanlar gerekli donanıma sahip olduğu için insan<br />
sesine benzer sesler çıkararak konuşabilir, fakat<br />
köpekler gerekli donanıma sahip olmadığı için insanlar<br />
gibi konuşamaz.<br />
2. Yaş ve Olgunlaşma: Organizmanın bir öğrenebilme<br />
yapabilmesi için, o öğrenmenin gerektirdiği yaşa ve<br />
olgunluk seviyesine sahip olması gerekir. Mesela; 6<br />
aylık bebeğe yazı yazmayı veya bisiklet kullanmayı<br />
öğretemeyiz.<br />
3. Genel uyarılmışlık hali: Zihinsel uyanıklık durumu<br />
olarak da adlandırılabilir. Bireyin, dışarıdan gelen<br />
uyarıcıları alma derecesidir. Birey, dışarıdan çok az<br />
uyarıcı alabiliyorsa uyarılma düzeyi düşük, çok fazla<br />
uyarıcı alabiliyorsa uyarılma düzeyi yüksektir. Mesela;<br />
yatakta ders çalışmak gibi gevşetici eğilim öğrenmeyi<br />
engelleyici bir durumdur. Çünkü böyle bir durumda<br />
uyarılma düzeyi düşüktür. <strong>Öğrenme</strong> için<br />
organizmanın normal düzeyde uyarılmaya ihtiyacı<br />
vardır. Aşırı ve yetersiz uyarılma öğrenme için<br />
olumsuz bir durumdur.<br />
4. Psikolojik durum ve kaygı: Kişinin duyguları,<br />
heyecanları, korkuları ve kaygıları öğrenmeyi etkiler.<br />
<strong>Öğrenme</strong> için orta düzeyde kaygı gereklidir. Aşırı ve<br />
yetersiz kaygı ise öğrenmeyi olumsuz etkiler.<br />
5. Motivasyon (güdülenme): Organizmanın bir<br />
davranışı yapmak için istek duymasına güdülenme<br />
denir. Motivasyon; ihtiyaç, dürtü, güdü ve davranışı<br />
kapsayan genel bir kavramdır.<br />
Güdülenme= İhtiyaç Dürtü Güdü Davranış<br />
Rahatlama<br />
İhtiyaç: Organizmada bir şeyin eksikliğinin<br />
duyulmasıdır.<br />
Dürtü: İhtiyaçların karşılanması için organizmada<br />
oluşan itici güce denir.<br />
Güdü: Organizmanın bir ihtiyacını gidermek için, onu<br />
dürtü yönünde harekete geçiren eğilime ve isteğe güdü<br />
denir. Yani güdü, organizmayı bir amaç doğrultusunda<br />
harekete geçiren iç güçtür.<br />
Davranış: Güdü sonucu ortaya çıkan eylemlerdir.<br />
Doyum (rahatlama): Organizmanın amacına ulaşması<br />
sonucunda oluşan rahatlama durumudur.<br />
- 5 -<br />
Güdülenmiş davranışın özellikleri<br />
Güdülenen birey, o eylemi gerçekleştirmede<br />
isteklidir ve mutlaka harekete geçer.<br />
Güdülenmiş bir davranış seçicidir. Birey<br />
güdülendiği konuya daha fazla ilgi duyar, dikkatini<br />
o konuya uzun süre yoğunlaştırabilir. Bu nedenle<br />
öğrenmeye güdülenen birey daha kolay öğrenir.<br />
Güdülenmiş bir davranış, organizmaya enerji verir.<br />
Organizmanın etkinliğini artırır. Bu nedenle<br />
öğrenmeye güdülenen birey daha kolay öğrenir.<br />
Güdülenme türleri<br />
a) İçten güdülenme: Bireyin kendi kendine harekete<br />
geçmesidir. Yani bireyi güdüleyen etken dışarıdan<br />
değildir. Mesela; bir gencin, sağlığına önem verdiği<br />
için dengeli beslenmeyle ilgili konuları öğrenmek<br />
istemesi, bir öğrencinin dersi sevdiği için çalışması gibi.<br />
b) Dıştan güdülenme: Bireyi hareketi geçiren<br />
etkenlerin bireyden kaynaklanmadığı güdülenmedir.<br />
Yani bireyi güdüleyen etkenler dışarıdan gelir. Mesela;<br />
bir gencin, eleştirmenler tavsiye ettiği için bir filmi<br />
izlemesi, bir öğrencinin ceza almak istemediği için<br />
sınıfta disiplin sorunu çıkarmaktan çekinmesi, bir<br />
öğrencinin öğretmenin vereceği ödülü kazanmak için<br />
sınavda başarılı olmak istemesi.<br />
Uyarı: Öğrenilenlerin kalıcılığı açısından içten<br />
güdülenme, her zaman dıştan güdülenmeden daha<br />
etkilidir.<br />
6. Zekâ: Zekâ derecesi ile öğrenme doğru orantılıdır.<br />
Zekâ derecesi arttıkça öğrenmede artar.<br />
7. Fizyolojik durum: <strong>Öğrenme</strong>yle ilgili fizyolojik<br />
yapının tam olması gerekmektedir. Özellikle görme,<br />
işitme gibi duyum bozuklukları, sakatlıklar veya<br />
bedensel bir hastalık gibi sağlık bozukluğu<br />
durumlarında öğrenmenin tam gerçekleşmesi mümkün<br />
değildir. Mesela; kolları olmayan birine basketbol<br />
oynamayı öğretemeyiz.<br />
8. Önceki öğrenmelerin aktarılması (Transfer-<br />
Aktarma): <strong>Öğrenme</strong>lerin birbiri üzerindeki etkisine<br />
(olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesine) transfer<br />
denir. Olumlu ve olumsuz transfer diye ikiye ayrılır.<br />
a) Olumlu (Pozitif) Transfer: <strong>Öğrenme</strong>lerin birbirini<br />
kolaylaştırmasıdır. İki türlü gerçekleşir.<br />
İleriye etkili kolaylaştırma (ileriyi etkin destekleme):<br />
Önceki öğrenmenin sonraki öğrenmeyi<br />
kolaylaştırmasıdır. Mesela; bisiklet sürmesini bilen<br />
birisinin motosikleti kullanmayı daha kolay öğrenmesi.<br />
Geriye etkili kolaylaştırma (geriye etkin<br />
destekleme): Sonraki öğrenmenin önceki öğrenmeyi<br />
desteklemesidir. Mesela; bireyin yeni öğrendiği<br />
basketbol önceki öğrenmesi olan futbolu daha ustaca<br />
oynamasını sağlaması.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />
b) Olumsuz (Negatif) Transfer: Önceden öğrenilen<br />
bilgilerin yeni bilgiler öğrenilmesini zorlaştırmasıdır.<br />
Mesela; direksiyonu soldan olan arabaları uzun süre<br />
kullanan birisi, direksiyonu sağdan olan arabayı<br />
kullanırken zorlanması veya Q klavye kullanan<br />
birisinin, F klavye kullanmakta zorlanması gibi.<br />
Mesela; Günlük kullandığı çayı, kapağı çekilerek açılan<br />
bir kavanozda saklayan ancak bu kavanoz kırıldığı için<br />
çayı kapağı çevrilerek açılan bir kavanoza koymak<br />
zorunda kalan bir ev hanımı, ne zaman kavanozu eline<br />
alsa kapağı çekerek açmaya çalışmış, yeni kavanozun<br />
kapağını çevirerek açmayı öğrenmesi uzun zaman<br />
almıştır (2010 KPSS). Çaycının yeni kavanozun<br />
kapağını çevirerek açmayı öğrenmesinin uzun zaman<br />
alması olumsuz aktarımdır.<br />
9. Ket vurma (unutma): Öğrenilen bilgilerin birbirini<br />
etkileyerek unutturması veya hatırlamasını engellemesi<br />
olayıdır. Ket vurma iki türlüdür.<br />
a) Geriye ket vurma: Yeni öğrenilen bilgilerin<br />
eskilerini unutturması ya da hatırlamasını<br />
güçleştirmesidir. Mesela; lokantada siparişleri alan<br />
garsonun sonradan aldığı siparişlerden dolayı ilk<br />
siparişleri hatırlayamaması geriye ket vurmaya örnektir.<br />
b) İleriye ket vurma: Eski bilgilerin yeni bilgileri<br />
unutturması veya hatırlamasını güçleştirmesidir.<br />
Mesela; Hasan yeni aldığı bir telefonun numarasını<br />
arkadaşına verirken, eski telefon numarasını vermesi,<br />
yeni evlenen Demet’in, yeni soyadını yazacağına eski<br />
soyadını yazması ve evrakları bu şekilde imzalaması.<br />
Uyarı: Ket vurma ile transfer farklı durumlardır.<br />
Transfer öğrenme öncesi ve öğrenme sırasında<br />
devam ederken, ket vurma öğrenme sonrası yani<br />
öğrenme bittikten sonra gerçekleşir. Transferin<br />
öğrenmeye, ket vurmanın hatırlamaya etkisi vardır.<br />
10. Öncelik ve Sonralık etkisi: Öncelik etkisi, sosyal<br />
psikolojide, bir insana ilişkin ilk izlenimlerin, o insanın<br />
sonraki davranışlarını bu ilk izlenimle tutarlı bir tarzda<br />
yorumlama eğilimi olarak tanımlanır. Başkaları<br />
hakkında edinilen ilk bilgiler, sonradan edinilen<br />
bilgilerden daha ağırlıklı bir önem taşır. Buna ayrıca ilk<br />
izlenim etkisi denir.<br />
Biliş psikolojisinde, öncelik etkisi ilk öğrenilen<br />
bilgilerin sonra öğrenilenlere göre daha iyi<br />
hatırlanmasıdır. Sonralık etkisi, son öğrenilenlerin ilk<br />
öğrenilenlere göre daha iyi hatırlanmasıdır. Mesela;<br />
uzun bir kelime listesi ezberlendiğinde, listenin başında<br />
bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak öncelik etkisi,<br />
listenin sonunda bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak<br />
sonralık etkisidir. Bir öğretmenin sınıftaki öğrencilerin<br />
adlarını sorup öğrendiğinde, adını ilk söyleyenleri daha<br />
çok hatırlarsa öncelik etkisi, adını en son söyleyenleri<br />
hatırlasa sonralık etkisidir.<br />
- 6 -<br />
11. Dikkat: Bilincin, enerjinin belli bir noktada<br />
toplanmasıdır. Uyarıcılar üzerinde bilinçli bir<br />
odaklaşma sürecidir.<br />
İstemli Dikkat (Seçici Dikkat): Uyarıcıların bilinçli<br />
olarak seçildiği dikkat türüdür. Seçilen uyarıcı dışındaki<br />
tüm uyarıcılar elenir. İstemli dikkatte “dikkati<br />
yoğunlaştıran etkenler daha çok içsel özelliklerdir.”<br />
Mesela; öğrencilerin dışarıdan ve arkadaşlarından gelen<br />
sesleri eleyerek sadece öğretmene odaklanmaları.<br />
İstemsiz Dikkat: Uyarıcılardan kaynaklı dikkatimizin<br />
ister istemez o uyarıcıya yoğunlaşmasıdır. Uyarıcı<br />
şiddetliyse, büyükse veya sürekli tekrar ediyorsa vb.<br />
gibi özelliklere sahipse istemsiz dikkat gerçekleşir.<br />
İstemsiz dikkatte “dikkati yoğunlaştıran daha çok<br />
dışsal özelliklerdir. Mesela; yolda yürürken, ani bir<br />
gürültünün dikkatimizi ister istemez çekmesi<br />
Bölünmüş Dikkat: Özellikle yüksek beceriye sahip<br />
olunan etkinliklerle birlikte bir başka etkinliğe de<br />
dikkatin odaklanmasıdır. Mesela eline aldığı bir nesneyi<br />
tamir eden birinin aynı anda radyoda haber dinlemesi.<br />
B) ÖĞRENME YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ<br />
FAKTÖRLER<br />
1. <strong>Öğrenme</strong>ye Ayrılan Zaman (Aralıklı veya Toplu<br />
<strong>Öğrenme</strong>): <strong>Öğrenme</strong>yi zamana yayarak kısa çalışma<br />
süreleri ile öğrenmeyi yapmak aralıklı öğrenmedir.<br />
Mesela; 50 dakika ders çalışıp 10 dakika dinlenerek<br />
yapılan çalışma aralıklı öğrenmedir veya bir sınava<br />
hazırlanırken bu çalışmayı 4 güne yayma.<br />
Çalışma süresince hiç ara vermeden, dinlenmeden<br />
yapılan çalışma ise toplu öğrenmedir. Mesela; son gün<br />
sınava hazırlanma veya aralıksız 3-4 saat ders çalışma.<br />
Yapılan araştırmalarda uzun vadede aralıklı öğrenmenin<br />
toplu öğrenmeye göre daha iyi sonuçlar verdiği<br />
belirlenmiştir. Çünkü toplu çalışmada öğrenilen bilgiler<br />
kısa sürede unutulmaktadır. Uzun süreli ve kalıcı bir<br />
öğrenme için aralıklı öğrenme daha etkilidir.<br />
Mesela; Öğretmenlerin, genellikle öğrencilerine sınav<br />
öncesinde yoğun bir biçimde çalışma yerine dönem<br />
boyunca günde bir iki saat çalışmalarını tavsiye<br />
etmelerinin temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir?<br />
(2010 KPSS). Aralıklı öğrenme stratejisiyle öğrenilen<br />
bilgilerin daha sağlam ve kalıcı olması.<br />
2. Öğrenilen Konunun Yapısı (Bütün veya parçalara<br />
bölerek öğrenme): Öğrenilen konunun tümünün bütün<br />
olarak öğrenilmesine bütün öğrenme denir. Öğrenilen<br />
konuyu bölümlere ayırarak, her bölümü tek tek<br />
öğrenmeye ise parçalara bölerek öğrenme denir.<br />
Öğrenilecek konu zor, uzun, anlamsız ve soyut ise<br />
parçalara bölerek öğrenme, öğrenilecek konu kolay,<br />
kısa, anlamlı ve somut ise bütün halinde öğrenme daha<br />
avantajlıdır.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />
3. Öğrencinin Aktif Katılımı (Dinleme, Okuma,<br />
Yazma, Anlatma, Uygulama): İyi bir öğrenmenin<br />
gerçekleşebilmesi için iyi bir dinleme mutlaka<br />
gereklidir. Ayrıca öğrenmenin daha iyi<br />
gerçekleşebilmesi için dinlerken not tutma/yazma<br />
gereklidir. Okunanların anlatılması ve özetinin<br />
çıkarılması öğrenmeyi kolaylaştırır ve daha kalıcı bir<br />
öğrenme gerçekleştirilir.<br />
Birey öğrenmek istediği materyali okuması öğrenme<br />
için etkilidir fakat yeterli değildir. Birey öğrendiklerini<br />
anlatması (yani aktif olması) öğrenilen konuyu daha<br />
kalıcı hale getirir. Kişinin aktif olarak öğrenmeye<br />
katılması öğrenmeyi kolaylaştırır. Aktif öğrenmede kişi<br />
dikkatini daha kolay ve daha çok toplar. Tüm bu<br />
süreçlerin birlikte yapılması ise öğrenmenin çok kalıcı<br />
hale gelmesini sağlar.<br />
4. Sonucun Bilinmesi (Geri Bildirim/Dönüt):<br />
Öğrenene konuyu ne derece öğrendiği bildirilirse<br />
öğrenmenin derecesi artar. Sonuçların bildirilmesi,<br />
hataların görülüp düzeltilmesi imkânı verdiğinden<br />
öğrenmeyi olumlu etkilemektedir. Öğretilen konularla<br />
ilgili yapılan sınavların cevaplarının verilmesi, hangi<br />
soruların doğru veya yanlış olduğunun söylenmesi<br />
öğrenmeyi daha iyi sağlar. Mesela; Bir öğretmen<br />
öğrencisine sınava çalışırken konuları yüksek sesle bir<br />
arkadaşına anlatmasını ve arkadaşının konuyu kitaptan<br />
ya da notlardan izleyerek nerede hata yaptığını hemen<br />
kendisine söylemesini tavsiye eder (2011 KPSS).<br />
Serhat öğretmenin bu tavsiyesi geri bildirimdir.<br />
5. Tekrar: <strong>Öğrenme</strong> sonucu yapılan tekrarlar<br />
pekiştirmeyi sağlar. Fakat aşırı tekrar motivasyonu<br />
düşürür ve ket vurmaya sebep olur.<br />
6. Programlı <strong>Öğrenme</strong> ve Öğretme Makineleri:<br />
Öğretme araçları kullanılarak gerçekleştirilen<br />
yöntemdir. Programlı öğretimde öğretim<br />
makinelerinden yararlanılmaktadır.<br />
C) ÖĞRENİLECEK MALZEMEYLE (KONUYLA)<br />
İLGİLİ FAKTÖRLER<br />
1. İçerik: Öğrenilecek konu öğrenenin beden ve zihin<br />
gelişimine uygun olması gerekir. Öğrenilecek konu<br />
öğrenenin ilgisini çekiyorsa ve ihtiyacını karşılıyorsa<br />
daha kolay öğrenme olur. İçeriğin yaşama dönük ve<br />
işlevsel olmasına dikkat edilmesi gerekmektedir.<br />
2. Telaffuz Edilebilirlik: <strong>Öğrenme</strong> malzemesinin<br />
öğrencinin anlayacağı bir dilde sunulması ve<br />
kavramlarının telaffuz edilebilir olması gerekir.<br />
Telaffuz edilemeyen ya da edilmesi güç olan<br />
kavramların öğrenilmesi de zor olacaktır.<br />
3. Algısal Ayırt Edilebilirlik: <strong>Öğrenme</strong> malzemesinin<br />
(konusunun) etrafındaki diğer uyarıcılardan ayırt<br />
edilebilmesidir. Etrafındaki diğer uyarıcılardan ayırt<br />
edilemeyen bir uyarıcının öğrenilmesi zor olacaktır.<br />
- 7 -<br />
Öğrenilecek metindeki bazı cümlelerin diğerlerinden<br />
farklı olarak “renkli, koyu, BÜYÜK, başka yazı<br />
karakterinde” yazılması da algısal ayırt edilebilirliktir.<br />
Mesela; Bir öğretmen öğrencilerine, çalışırken kitap ya<br />
da ders notlarında önemli kısımların altını renkli bir<br />
kalemle çizmelerini tavsiye eder (2010 KPSS).<br />
Öğretmen, öğrencilerine böyle bir tavsiyede bulunarak<br />
önemli kısımları algısal olarak ayırt edilebilir hale<br />
getirmelerini sağlamaya çalışmaktadır.<br />
Mesela; öğretmenler bazı konuları diğerlerinden ayırt<br />
etmek için konunun önemli olduğunu, sınavda<br />
çıkabileceğini söyleyerek o öğrenme malzemesini<br />
diğerlerinden ayırır.<br />
4. Anlamsal Çağrışım: Zihinde birtakım çağrışımlara<br />
yol açan öğrenme malzemesi öğrenmeleri kolaylaştırır.<br />
Bireye bir şey ifade etmeyen, bir şey çağrıştırmayan<br />
öğrenme malzemesinin öğrenilmesi daha zor olur.<br />
Çağrışım genellikle benzerlik, zıtlık, ardışıklık,<br />
zamanda ve mekânda yakınlık gibi faktörlerin<br />
etkisiyle ortaya çıkar.<br />
Mesela; Derslerinde kullandığı terimlerin etimolojik<br />
(köken bilimsel) anlamlarını vermeye önem veren bir<br />
öğretmen sözel bir malzemenin öğrenilmesini<br />
kolaylaştıran aşağıdaki özelliklerin hangisinden<br />
yararlanmaya çalışmaktadır? (2010 KPSS).<br />
5. Kavramsal Benzerlikler (Gruplandırma) (Kavram<br />
Haritaları): Öğrenilen malzemede (konuda) yer alan<br />
kavramlar arasındaki bağlar o malzemeyi daha anlamlı<br />
kılar ve daha kolay öğrenilir. Kavramlar arasındaki bu<br />
bağlar farklı düzeylerde olabilir ve bu ilişkinin yarattığı<br />
anlamlılığa örgütlülük denir. Öğrenilecek kavramlar<br />
benzer özelliklerine göre iki türlü örgütlenebilir.<br />
a) Kavramsal basamaklar dizisi: Kavramların<br />
kapsamları göz önüne alınarak basamaklar şeklinde<br />
örgütlenmesidir. Yani bir konunun başlık ve alt<br />
başlıklara ayrılmasıdır.<br />
b) Çağrışımsal basamaklar dizisi: Kavramların<br />
kapsamları göz önüne alınmadan birbirleriyle ilişkili<br />
olan kavramların basamaklar şeklinde örgütlenmesidir.<br />
D) ÖĞRENMENİN YAPILDIĞI ORTAM<br />
1. Fiziki Ortam: <strong>Öğrenme</strong>nin yapıldığı ortamın ısı, ışık<br />
gürültü gibi özellikler bakımdan normal olması gerekir.<br />
Mesela; çok soğuk, sıcak veya çok gürültülü bir<br />
ortamda öğrenme zor gerçekleştirilir.<br />
2. Sosyal Ortam: Öğrenciyi ders çalışmaktan<br />
uzaklaştıracak uyaranlar olmamalıdır. Mesela; arkadaş<br />
çevresi, aile ortamı, kültür, ekonomik şartlar bu sosyal<br />
faktörlerdendir.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
A) Davranışçı kuramlar (Çağrışımsal, Bağsal Kuram)<br />
B) Bilişsel kuramlar<br />
C) Bilişsel ağırlıklı davranışçı kuramlar<br />
D) Diğer kuramlar (Hümanist, Yapılandırmacı, Alan<br />
Kuramı)<br />
Davranışçı kuramlara göre öğrenme, uyarıcı ile<br />
tepki arasında kurulan bağdır.<br />
Bilişsel kuramlara göre öğrenme, algıların belli<br />
kurallara göre zihinde yeniden organize edilmesidir.<br />
Yapılandırmacılara göre öğrenme, öğrencilerin<br />
somut yaşantıları sonucunda anlamda oluşan<br />
değişimlerdir.<br />
A) DAVRANIŞÇI KURAMLAR<br />
Temsilcileri Pavlov, Thorndike, Skinner, Watson,<br />
Guthrie. <strong>Öğrenme</strong>yi; doğrudan gözlenebilen uyarıcı<br />
ile davranış arasındaki ilişki olarak gören yaklaşımdır.<br />
İnsan ve hayvan davranışlarının gözlenebilir<br />
olduğunu ve birbirine benzeyen yönlerin olduğunu<br />
savunmuşlardır.<br />
Uyarıcı (Uyaran): Duyu organlarını harekete<br />
geçiren ve organizmayı harekete geçiren her türlü iç<br />
(açlık, susuzluk) veya dış etkene (ışık, ses) denir.<br />
Tepki (davranım): Uyarıcıların organizmayı<br />
etkilemesi sonucu organizmada meydana gelen<br />
fizyolojik ve psikolojik değişmelerdir.<br />
Davranış: Organizmanın içten veya dıştan gelen<br />
uyarıcılara karşı gözlenebilen, incelenebilen ve<br />
ölçülebilen her türlü tepkisine davranış denir.<br />
Davranışçı Kuramın Temel İlkeleri<br />
İnsanların ve hayvanların öğrenmeleri birbirlerine<br />
benzer. Bu nedenle hayvanların öğrenmesi üzerinde<br />
yapılan çalışmalarla insanların öğrenmesi<br />
açıklanabilir.<br />
İnsanın duygu, düşünme vb. özellikleri doğrudan<br />
gözlenip ölçülemezler. Bu nedenle bilimsel olarak<br />
ele alınamaz. Ancak gözlenebilecek davranış<br />
değişiklikleri incelenebilir. Yani öğrenme için<br />
mutlaka gözlenebilir davranış söz konusu olmalıdır.<br />
Tüm öğrenmeler aynı basit kurallara göre işler.<br />
İnsanın doğuştan hiçbir bilgisi yoktur. (Zihin boş<br />
bir levhadır.) Bütün davranışsal değişimler yaşantı<br />
ürünüdür. Yani bütün davranışlar öğrenilmiştir.<br />
<strong>Öğrenme</strong>de uyarıcı-tepki bağı önemlidir.<br />
Davranışlar çevresel uyarıcılar tarafından başlatılır<br />
ve birey bu durumda pasiftir.<br />
Davranışçı Kuram Türleri<br />
1. Tepkisel Koşullanma Yoluyla <strong>Öğrenme</strong> (Pavlov)<br />
2. Bağlaşımcılık Kuramı (Araçsal, Bağlantı Kuramı)<br />
(Thorndike)<br />
3. Edimsel (Operant, Araçlı, Vasıtalı) Koşullanma<br />
Yoluyla <strong>Öğrenme</strong> (Skinner)<br />
4. Bitişiklik (Yakınlık) Kuramları (Watson, Guthrie)<br />
- 8 -<br />
1. KLASİK (TEPKİSEL) KOŞULLANMA<br />
YOLUYLA ÖĞRENME (PAVLOV)<br />
Temsilcisi ve kurucusu Pavlov’dur. Klasik koşullanma,<br />
organizmanın doğal bir uyarıcıya gösterdiği doğal<br />
tepkiyi onun yerine geçen yapay bir uyarıcıya da<br />
göstermeyi öğrenmesidir. Yani amaç en başta tepki<br />
verilmeyen bir nötr uyarıcıya (zil) doğal tepki (salya)<br />
verilmesini sağlamaktır. Klasik koşullanma bir yapay<br />
uyarıcıdan (zil) sonra doğal uyarıcının (et) verilmesine<br />
ve bu olayın koşullanma gerçekleşinceye kadar<br />
tekrarlanmasına dayanır.<br />
Mesela; Zor bir matematik probleminde ilk defa<br />
kareköklü ifadelerle karşılaşan Metin, içinde karekök<br />
geçen tüm soruları sıkıntılı ve anlaşılmaz olarak<br />
değerlendirmektedir. Bu tür bir soru gördüğünde<br />
kaygılanmakta ve çözemeyeceğini hissetmektedir.<br />
Bunun sonucunda da soruyu çözmekten hemen<br />
vazgeçmekte ve başka bir soruya geçmektedir (2012<br />
KPSS). Metin’in kareköklü soruları sıkıntılı ve<br />
anlaşılmaz olarak değerlendirmesi ve kaygılanması<br />
klasik koşullanmadır.<br />
Pavlov’un Deneyi: Köpeklerin doğal uyarıcı olan et<br />
karşısında doğal bir refleks/tepki olarak salya tepkisi<br />
gösterdiğini biliriz. Pavlov köpeğin bu salya tepkisini<br />
zil karşısında da göstermeyi öğretmeye çalışmıştır. Bu<br />
amaçla Pavlov köpeklere et vermeden önce zil uyarıcısı<br />
vermiştir. Köpekte doğal olarak hiç tepki oluşmamıştır.<br />
Daha sonraları, her et verilmesinden hemen önce, zil<br />
sesi uyarıcısı verilmiştir ve köpek salya tepkisi<br />
göstermiştir. Bu işlem 25-30 kere tekrarlanmıştır ve<br />
köpek bir süre sonra zil ile et arasında bir bağ kurmayı<br />
öğrenmiştir. Sonra köpeğe sadece zil sesi uyarıcısı<br />
verildiğinde köpek salya tepkisi gösterebilmiştir.<br />
1. Aşama: Zil (Nötr uyarıcı) Tepki yok.<br />
2. Aşama: Et (Doğal uyarıcı) Salya tepkisi var<br />
(Doğal/koşulsuz tepki)<br />
3. Aşama: Zil (Nötr uyarıcı) + Et (Doğal uyarıcı) <br />
Salya tepkisi (Koşulsuz tepki)<br />
(Şartlanma sürecidir; bu nedenle bu aşama 20-30 kere<br />
tekrarlanır.)<br />
4. Aşama: Zil (Şartlı/Koşullu uyarıcı) Salya tepkisi<br />
(Koşullu/Şartlı tepki)<br />
Uyarı: Bu deneyde zil sesi başlangıçta nötr<br />
uyarıcıdır. Yani önce tepki uyandırmaz.<br />
Koşullanmadan sonra zil sesi koşullu uyarıcı olur.<br />
Zil sesine karşı salya salgılanması ise koşullu<br />
tepkidir.<br />
Yemek kokusunun açlık hissini uyarması, insanlarda<br />
ortaya çıkan fobi, hobi, tutum, önyargı, batıl inançlar,<br />
öğrenilmiş çaresizlik gibi duygu, düşünce ve<br />
davranışların temelinde klasik koşullanma etkilidir.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
Mesela; Ayhan, içinde yaşadığı çevrede adı hep<br />
olumsuz sıfatlarla birlikte anılan bir sosyal gruba karşı<br />
olumsuz duygular beslediğini hissetmekte, ancak bir<br />
yandan da hayatında hiçbir üyesiyle bir kez dahi<br />
karşılaşmadığı hâlde niçin bu gruba karşı olumsuz<br />
duygular hissettiğini merak etmektedir (2011 KPSS).<br />
Pavlov Deneyi Kavramları<br />
Nötr uyarıcı: Organizmanın başlangıçta herhangi bir<br />
tepki vermediği yapay uyarıcıdır. Zil sesi Pavlov’un<br />
deneyinde; deney öncesi nötr bir uyarıcıdır.<br />
Doğal uyarıcı (Koşulsuz uyarıcı): Organizmanın<br />
doğuştan getirdiği özellikler nedeniyle bir koşula gerek<br />
kalmaksızın doğal tepki verdiği uyarıcıdır. Yani<br />
öğretilmemiş uyarıcıdır. Sıcaklık, soğukluk, yiyecek,<br />
su, gürültü gibi uyarıcılar koşulsuz uyarıcılardır.<br />
Yapay/Şartlı uyarıcı (Koşullu uyarıcı): Organizmanın<br />
sonradan kazandığı özellikler nedeniyle bir koşula (ete)<br />
bağlı olarak tepki vermeyi öğrendiği uyarıcıdır. Yani<br />
öğretilmiş uyarıcıdır. Deney sonrasında zil artık koşullu<br />
uyarıcı haline gelmiştir.<br />
Doğal tepki (Koşulsuz tepki): Organizmanın doğal<br />
uyarıcıya verdiği tepkidir. Canlının doğuştan sahip<br />
olduğu tepkidir. Yani öğrenme ürünü değildir. Deneyde<br />
ete verilen salya tepkisi, sıcak ortamda terleme, soğuk<br />
ortamda üşüme birer doğal tepkidir.<br />
Şartlı tepki (Koşullu tepki): Organizmanın koşullu<br />
uyarıcıya verdiği tepkidir. Belli bir şarta bağlı olarak<br />
verilen tepkidir. Zilden sonra salya salgılamak şartlı<br />
tepki haline gelmiştir. Çünkü salya zilden sonra gelen et<br />
şartına bağlanmıştır.<br />
Klasik Şartlanma Özellikleri<br />
1. Klasik şartlanma refleksif ve doğuştan getirilen<br />
davranışlara dayalı olarak geliştirilmiştir. Yani daha<br />
önceden var olan refleksif ve doğuştan getirilen ve<br />
koşulsuz uyarıcılar karşısında sergilenen bir tepki<br />
başka bir uyarıcıya (koşullu uyarıcı) yönlendirilir.<br />
2. Klasik şartlanmada denek pasiftir, etkin rol<br />
oynamaz. Tepki, çevreden gelen uyarıcılarla başlar.<br />
3. Klasik şartlanmada aralıklı bir şekilde yapılan<br />
tekrar (etin verilmesi) öğrenme için temeldir.<br />
4. Klasik şartlanmada çok karmaşık ve psikomotor<br />
davranışlar kazandırılamaz. Daha çok duyuşsal<br />
davranışlar (fobi, hobi, tutum, önyargı) kazandırılır.<br />
Klasik Şartlanma İlkeleri<br />
1. Genelleme: İki türlü genelleme vardır.<br />
a) Uyarıcı genellemesi: Koşullu uyarıcıya (zil) karşı<br />
gösterilen tepkinin o koşullu uyarıcıya benzeyen diğer<br />
uyarıcılara da gösterilmesidir. Mesela; Derya’yı<br />
sokakta bir köpek ısırmıştır ve canı yanmıştır; Derya<br />
artık bundan sonra gördüğü bütün köpeklerden korkar.<br />
Bir çocuğun her sakallıya dede demesi. Beyaz önlüklü<br />
bir doktordan korkan bir çocuğun beyaz giyinmiş<br />
herkesten korkması. Duyduğu süren sesinin itfaiye<br />
aracına ait olduğunu öğrenen çocuk bu sese benzer<br />
sesler duyduğunda da (polis aracı, ambulansın siren sesi<br />
gibi) bu seslerin itfaiye aracına ait olduğunu söylemesi.<br />
- 9 -<br />
b) Tepki genellemesi: Aynı uyarıcıya veya durumlara<br />
karşı benzer tepkilerin verilmesidir. Mesela;<br />
Uzmanlık alanı olan sinema konusunda yaptığı<br />
açıklama nedeniyle övgüler alan bir film eleştirmeninin,<br />
bundan sonra her konuda görüş belirtmeye başlaması<br />
(2011 KPSS). Notaları sırasıyla eksiksiz okuyabildiği<br />
için müzik öğretmeninden övgü alan bir ilköğretim<br />
okulu öğrencisinin daha sonra girdiği derste<br />
öğretmenine alfabedeki harfleri sırasıyla<br />
söyleyebileceğini göstermeye çalışması (2010 KPSS).<br />
Eve geç kalan Zafer, kendisine kızan annesine ayağını<br />
incittiğini söyler ve annesi kızmayı bırakarak ona şefkat<br />
gösterir. Bu olaydan sonra, Zafer ders geç kaldığı<br />
günlerde benzer bir yalan söyleyerek öğretmenin azar<br />
işitmesinden kurtulmaya çalışması (2006 KPSS).<br />
2. Ayırt etme: Organizmanın koşullu uyarıcıya<br />
benzeyen uyarıcılar içerisinde koşullu uyarıcıyı<br />
seçerek sadece koşullu uyarıcıya tepkide bulunması<br />
ve diğerlerine aynı tepkiyi vermemesidir. Mesela;<br />
bireyin kendisini ısıran sokak köpeği ile komşusunun<br />
evinde beslediği köpeği ayırt etmesi. Bir çocuğun<br />
itfaiye aracının siren sesini, polis ve ambulans<br />
seslerinden ayırt etmeyi öğrenmesi.<br />
Uyarı: Ayırt etmeyi sağlayan uyarıcıya ayırt edici<br />
uyarıcı denir. Ayırt etme sürecinde davranışları<br />
kontrol eden uyarıcıdır. Mesela; Ahmet ne zaman<br />
fotoğraf çekilecek olsa saçını düzeltmektedir (2010<br />
KPSS). Burada fotoğraf çektirmek ayırt edici<br />
uyarıcıdır. Mesela; Bir çalışan işverenden zam<br />
istemeye karar verir ancak o sırada işverenin<br />
telefonda öfkeyle birini azarladığını işittiği için zam<br />
isteğini ertelemesinin uygun olacağını düşünür. Bu<br />
örnekte, işverenin öfkeyle birini azarlaması<br />
çalışanın zam isteme davranışını kontrol eden bir<br />
uyarıcıdır (2010 KPSS).<br />
3. Davranışta Kontrast (zıtlık): Bir davranışın farklı<br />
ortamlarda sergilenmesine karşın bu ortamlardan<br />
birinde pekiştirilip diğerinde pekiştirilmemesine bağlı<br />
olarak bu davranışın pekiştirilmeyen ortamda gösterme<br />
sıklığının azalıp pekiştirilen ortamda gösterilme<br />
sıklığının artmasıdır. Mesela; evde oldukça saldırgan<br />
olan okulda ise cezalandırıldığı için aynı davranışları<br />
yapamayan bir öğrencinin evde bu davranışları yapma<br />
sıklık ve süresinin artması (2010 KPSS).<br />
4. Bitişiklik: Koşullu/şartlı (zil) ve doğal/koşulsuz<br />
uyarıcıların (et) peş peşe verilmesi durumudur. En<br />
ideal süre yarım saniyedir.<br />
5. Habercilik: Koşullu/şartlı uyarıcı (zil),<br />
doğal/koşulsuz uyarıcının (et) geleceğini haber verici<br />
nitelik taşımasıdır. İki türlüdür.<br />
a) Olumlu Habercilik: Koşullu uyarıcının koşulsuz<br />
uyarıcının geleceğini haber vermesidir.<br />
b) Olumsuz Habercilik: Koşullu uyarıcının koşulsuz<br />
uyarıcının verilmeyeceğini, ortadan kalkacağını yani<br />
geride kaldığını haber vermesidir.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
6. Pekiştireç ve Pekiştirme: Davranışın yapılma<br />
olasılığını artıran uyarıcıya pekiştireç, pekiştireç<br />
kullanılarak davranışın yapılma olasılığını artırma<br />
işlemine ise pekiştirme denir. Klasik koşullanmada et<br />
(koşulsuz/doğal uyarıcı) pekiştireçdir.<br />
Uyarı: Klasik koşullamada pekiştireç tepkiye bağlı<br />
olarak verilmez. Organizma pekiştireci (et) aldıktan<br />
sonra tepkide (salya tepkisi) bulunur.<br />
7. Sönme: Koşullanma yoluyla oluşmuş koşullu<br />
davranışın pekiştireç verilmemesi sonucu zaman<br />
içerisinde kaybolmasıdır. İlk başlarda sönmesi istenilen<br />
davranışın sıklığında ve çeşitliliğinde bir artış olduğu<br />
gözlemlenir. Buna sönme patlaması denir. Sönmesi<br />
istenen davranışın sıklığında sadece artma meydana<br />
gelmez, farklı davranışlarda açığa çıkar. Bu durum<br />
davranışın topografyasındaki değişimdir. Mesela; İyi<br />
sonuçlar alan takımının maçlarına düzenli olarak giden<br />
bir taraftarın, takımının üst üste birkaç kez yenilmesinin<br />
ardından maça gitmekten vazgeçmesi (2011 KPSS).<br />
8. Kendiliğinden geri gelme: Sönme davranışı<br />
gerçekleştikten sonra organizmanın tekrar yapay<br />
uyarıcıya (koşullu uyarıcıya) karşı tepki göstermesidir.<br />
9. Alışma: Organizmanın, sürekli aynı şiddetteki<br />
uyarıcılarla karşılaşması sonucu bir süre sonra o<br />
uyarıcılara duyu organlarının tepkide bulunmaması<br />
halidir. Yani o uyarıcıya karşı duyu organlarının<br />
tepkisizleşmesi durumudur. Mesela; karanlığa alışma,<br />
gürültüye alışma, sürülen parfüm kokusuna alışma gibi.<br />
10. Duyarsızlaşma: Bireyin aşırı üzüntü, acı ve sevinç<br />
gibi iç uyarıcılarla tekrar tekrar karşılaşması sonucunda<br />
önceleri gösterdiği duygusal davranışının zayıflaması<br />
durumuna denir. Bu zayıflama durumunda artık birey<br />
bu uyarıcılara eskisi gibi tepki vermez, verse de bu tepki<br />
çok az olmaktadır. Mesela; sürekli azarlanan bir<br />
çocuğun, bir süre sonra artık bu azardan etkilenmemesi,<br />
sürekli ölü gören bir doktorun bir süre sonra ölüm<br />
olaylarına tepki vermemesi.<br />
Uyarı: Alışma duyu organlarında oluşan bir durum<br />
iken, duyarsızlaşma duygularda oluşan bir durumdur<br />
11. Duyarlılık: Organizmanın çevresindeki belli bir<br />
uyarıcıya normal olarak beklenenin üstünde tepki<br />
göstermesidir. Mesela; bir annenin derin uykusuna<br />
rağmen bebeğinin sesine hemen uyanması, kazadan<br />
sonra uçağa her binildiğinde heyecanlanılması gibi.<br />
12. Gölgeleme: Koşulsuz bir uyarıcıyla aynı anda<br />
eşleşen iki nötr uyarıcıdan (zil ve ışık) yalnızca birinin<br />
koşullu uyarıcıya dönüşmesidir. Yani koşullanma daha<br />
çok, dikkati çeken uyarıcıya karşı oluşmakta, diğeri<br />
etkisiz kalmaktadır. Mesela; hem köpekten hem de<br />
yüksekten korkan bir kişinin köpekten kaçıp yüksek bir<br />
yere tırmanması gölgelemedir (Köpek korkusu<br />
yükseklik korkusunu gölgelemiştir yani bastırmıştır).<br />
- 10 -<br />
Mesela; Ayşegül Öğretmen dersindeki bazı konuları<br />
bilgisayarda hazırladığı sunular yardımıyla öğrencilere<br />
öğretmeye çalışır. Konunun öğrencilerin dikkatini<br />
çekmesi için sunu sayfalarına renkli ve hareketli<br />
resimler koyar. Ancak bir süre sonra, öğrettiği konularla<br />
ilgili öğrencilerin neler hatırladığını test ettiğinde,<br />
öğrencilerin sunularda verilen bilgilerden çok, renkli ve<br />
hareketleri resimleri hatırladıklarını görür (2012 KPSS).<br />
Öğrencilerin, asıl öğretilmek istenen konuları<br />
hatırlamak yerine, daha çok dikkat çekici resimleri<br />
hatırlamaları gölgelemedir.<br />
13. Engelleme (Bloklama etkisi): İki uyarıcı (zil ile<br />
et) arasında bir koşullanma oluşturduktan sonra yeni bir<br />
nötr uyarıcı (ışık) ile eski doğal uyarıcı (et) arasında<br />
yeni bir koşullanma (bağ kurulmak istendiğinde)<br />
oluşturulmak istendiğinde, eski koşullu uyarıcının (zil)<br />
bu koşullanmaya (ışık ile et arasındaki) engel olması<br />
durumudur. Mesela; annesi ile parka giden ve sevinen<br />
bir çocuğun, babası ile parka gidince sevinmemesi.<br />
Uyarı: Gölgeleme ile Engelleme arasındaki farklar;<br />
gölgelemede iki uyarıcı aynı anda verilir,<br />
engellemede ise iki uyarıcı art arda verilir.<br />
Gölgelemede daha çok dikkat çeken uyarıcının<br />
baskınlığı vardır, engellemede ilk uyarıcı ikinci<br />
verilen uyarıcıya engel olduğundan öncelik etkisi<br />
vardır.<br />
14. Öğrenilmiş çaresizlik: Koşullanma sırasında bazen<br />
organizma ne kadar çaba harcarsa harcasın sonucu<br />
değiştiremeyeceğini düşünür ve artık çaba harcamaz.<br />
Bu öğrenilmiş çaresizlik durumudur. Mesela; Tıp<br />
fakültesini iyi bir dereceyle bitiren Ali, birkaç kez<br />
girdiği Tıpta Uzmanlık Sınavında başarısız olmuştur.<br />
Ailesinin ısrarıyla bu yıl da sınava başvurmasına<br />
rağmen Ali bu sınav uygulaması devam ettikçe hayalini<br />
kurduğu dâhiliye uzmanlığı eğitimini hiçbir zaman<br />
alamayacağını düşünmektedir (2009 KPSS).<br />
Mesela; Sınıf öğretmeni, okul rehber öğretmenine<br />
Tülay'ın öğrenme güçlüğü olduğundan şüphelendiğini<br />
söyler. Tülay ile görüşen rehber öğretmen, Tülay'ın<br />
annesinin, kızının okurken yaptığı en ufak hatada "Sen<br />
zaten okumayı öğrenemeyeceksin." diyerek ona ceza<br />
verdiğini, Tülay'ın da bu nedenle çaba göstermeyi<br />
bıraktığını fark eder (2012 KPSS).<br />
15. Garcia etkisi (olumsuz tat koşullanması): Bir<br />
organizmanın yediği ve yedikten sonra kötü hissettiği<br />
değişik tadı olan yiyecekten kaçınması. Olumsuz tat<br />
koşullanması (zehirlenme ya da etkilenme yiyeceği<br />
yedikten bir kaç saat sonra, yiyecekten kaynaklanmamış<br />
olsa bile) yoluyla öğrenme, tek bir denemeden sonra<br />
olur. Garcia, klasik koşullanmadaki “Bitişiklik”<br />
ilkesine karşı çıkmıştır. Mesela; Pizzacıda pizza<br />
yedikten iki saat sonra midesi bulanan bir kişinin mide<br />
bulantısını yediği pizzaya bağlaması.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
16. Batıl inanç: Mantıksal bir temele dayanmayan<br />
inançlara denir. Klasik koşullanmayla daha çok<br />
kazanılır. Mesela; kara kedi görmek uğursuzluk getirir.<br />
17. Dereceli Koşullanma: İki türlüdür.<br />
a) Birden fazla uyarıcıya koşullanma (birleşik<br />
koşullanma): Koşullanma sürecinde birden fazla<br />
koşullu uyarıcının aynı anda sunulması ve bunların<br />
ardından koşulsuz uyarıcının verilmesi sonucu<br />
organizmanın her iki koşullu uyarıcıya da tepki<br />
vermesi birleşik koşullanmadır. Mesela; Pavlov<br />
deneyinde birinci şartlı uyarıcıdan (zil sesinden) hemen<br />
sonra, ikinci şartlı uyarıcı (ışık) verilir. Sonra hemen<br />
arkasından doğal uyarıcı (et) verilerek, her iki uyarıcı<br />
birden şartlandırılır. Yani köpek hem zile hem de ışığa<br />
karşı salya tepkisi gösterecektir.<br />
Zil + Işık + Et Salya tepkisi<br />
Zil Salya tepkisi<br />
Işık Salya tepkisi<br />
b) İkinci dereceden koşullanma (üst düzey<br />
koşullanma): Koşullu uyarıcıya (zile) karşı geliştirilen<br />
koşullu tepkinin (salya), o uyarıcıyla bir arada bulunan<br />
başka bir uyarıcıya (ışık) karşı da sergilenmesine üst<br />
düzey koşullanma denir. Birinci koşullu uyarıcı (zil)<br />
sürecin ikinci aşamasında koşulsuz uyarıcı rolü<br />
üstlenmektedir. Mesela; Bazı ana ve babalar çocukları<br />
büyüdükçe onları hatalarından ve başarısızlıklarından<br />
dolayı daha fazla eleştirmektedir. Bunun sonucunda,<br />
çocuklarda başarısızlık kaygıya neden olmaktadır.<br />
Başarısızlık kaygısı olan bazı bireyler de daha sınav<br />
salonuna giderken kaygı yaşamaya başlamaması. (2012<br />
KPSS). Oynadığı balonun aniden patlaması nedeniyle<br />
balonlara karşı korku tepkisi geliştiren iki yaşındaki bir<br />
bebek, elinde balonla kendisine birkaç kez<br />
yaklaşmasının ardından iki yaş büyük abisini görünce<br />
elinde balon olmasa bile korku tepkisi vermeye<br />
başlaması (2011 KPSS). Caz müzikten hoşlanan Orhan<br />
Bey gittiği tüm konserlerde gözüne ilişen bir kişiye<br />
sokakta rastlar ve hiç tanımadığı halde bu kişiye karşı<br />
sempatinin olduğunu fark eder (2010 KPSS).<br />
Zil + Et Salya tepkisi<br />
Zil Salya tepkisi<br />
Işık + Zil Salya tepkisi<br />
Işık Salya tepkisi<br />
18. Duyusal ön koşullanma: Genelleştirme özelliği<br />
olmayan iki nötr uyarıcının bir süre birlikte<br />
sunulmasının ardından, bu uyarıcılardan biri koşulsuz<br />
uyarıcıyla eşleştirilerek koşullanma sağlandığında diğer<br />
nötr uyarıcının da genelleme yapılarak organizmada<br />
koşullu tepki yaratmasıdır. Nötr1’e koşullanma<br />
olduktan sonra Nötr2 ile yaşantı geçirmediği halde<br />
koşullanma yaşaması ön koşullanmadır. Mesela;<br />
Sevgi ve annesi her zaman akşam yemeklerini birlikte<br />
hazırlamaktadır. Sevgi, evde annesinin olmadığı bir gün<br />
akşam yemeğini kendisi hazırlamaya çalışırken elini<br />
tencerede yakmış ve canı çok yanmıştır.<br />
- 11 -<br />
Bu olay esnasında annesi yanında olmadığı halde; Sevgi<br />
annesini görünce de canının yandığını hissetmiştir.<br />
Zil (nötr1) + Işık (nötr2)<br />
Zil (nötr1) + Et (koşulsuz uyarıcı) Salya tepkisi<br />
(koşulsuz tepki)<br />
Zil (koşullu uyarıcı) Salya tepkisi (koşullu tepki)<br />
Işık (koşullu uyarıcı) Salya tepkisi (koşullanma<br />
sırasında bulunmadığı halde)<br />
Klasik Şartlanmayı Ortadan Kaldırma Yöntemleri<br />
1. Sistematik duyarsızlaştırma: Organizmada olumsuz<br />
tepkilere yol açan bir uyarıcının yavaş yavaş<br />
sunulması yoluyla söz konusu olumsuz tepkilerin<br />
ortadan kaldırılmasını sağlayan yöntemdir. Mesela;<br />
köpeklerden korkan bir çocuğa, bu korkusunu yenmesi<br />
için önce köpek resimleri, daha sonra oyuncak köpekler<br />
gösterilmiştir. Ardından, çocuğun canlı bir köpeği önce<br />
uzaktan, daha sonra yakınlaşarak izlemesi sağlanmıştır.<br />
Son aşamada ise çocuk köpeğe dokunarak onu sevmiştir<br />
(Böylece köpek korkusu davranışı ortadan kaldırmıştır).<br />
Mesela; Millî Eğitim Bakanlığı, ilköğretim 1. sınıfa<br />
başlayan öğrencilerin ana babalarından ayrılmalarını<br />
kolaylaştırmak ve korkularını yenmelerine yardımcı<br />
olmak için öğretim yılının başında uyum haftası<br />
düzenlemiştir. Bu haftada; öğrencilerin öğretmenlerini,<br />
sınıf arkadaşlarını, sınıflarını ve okul binalarını<br />
tanımalarını sağlayan eğlenceli etkinlikler yapılmıştır.<br />
Bu etkinliklerle öğrencilerin okuldaki idarecilerle ve<br />
çalışanlarla tanışmaları sağlanmıştır. En sonunda<br />
öğrencilere sınıflarına geçip sıralara oturmaları<br />
söylenmiştir (2012 KPSS). Okula yeni başlayan<br />
öğrencilerin okula uyumunu kolaylaştırmak ve<br />
korkularını yenmelerine yardımcı olmak amacıyla<br />
düzenlenen bu uygulama sistematik duyarsızlaştırmadır.<br />
2. Davranışın sönmesini bekleme: Koşullu uyarıcıdan<br />
(zil) sonra koşulsuz uyarıcı (et) verilmezse bir süre<br />
sonra koşullu tepki (salya tepkisi) ortadan kalkar, yani<br />
sönme gerçekleşir.<br />
3. Karşıt şartlama (koşullama): Koşullu uyarıcı,<br />
istenmeyen koşullu tepki yerine, zıt bir tepki yaratan<br />
bir uyarıcı ile eşleştirilir. Mesela; Sınav kaygısından<br />
yakın bir öğrencinin, kaygı duyduğu anda sınavla ilgili<br />
geçmişteki hoş yaşantılarını düşünmesi (2010 KPSS).<br />
Mesela; ilköğretimde matematiğe karşı olumsuz bir<br />
tutum geçiren Ahmet, liseye başladığında matematik<br />
öğretmenini çok sevmiş ve onun yakın ilgisinden<br />
memnun olmuş. Bunun sonucunda Ahmet matematik<br />
çalışmaktan hoşlanmaya başlamıştır.<br />
4. Karşı karşıya getirme: Organizmayı korku duyduğu<br />
şeyle uzun süreli olarak karşı karşıya getirerek söz<br />
konusu korku veya fobiyi ortadan kaldırma yöntemidir.<br />
Mesela; fareden korkan bir bireyi birkaç farenin<br />
bulunduğu bir odaya koyup odadan çıkması<br />
engellenirse birey zamanla, farenin zararsız olduğunu<br />
anlar ve bu korkusu ortadan kalkabilir.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
5. İtici uyarıcılarla davranış kontrolü (koşullaması):<br />
İstenmeyen davranışı ortaya çıkaran uyarıcıların<br />
çekiciliğini azaltarak söz konusu davranışı ortadan<br />
kaldırmak için uygulanan bir terapi tekniğidir.<br />
Organizma için arzulanan uyarıcı/durum itici bir<br />
uyarıcı/durum ile ilişkilendirilerek istenen uyarıcıya<br />
verilen olumlu tepki ortadan kaldırılmaya çalışılır.<br />
Mesela; Aşırı kilolu olan Ayşen Hanım, bir<br />
diyetisyenin tavsiyesine uyarak kek, kurabiye ve<br />
benzeri kilo yapan yiyecekleri düşük miktarda elektrik<br />
şoku veren metal bir tabağa koyar. Tabağa her<br />
uzandığında elektrik çarpar ve elini çekmek zorunda<br />
kalır. Ayşen Hanım, tabağa verdiği elektrik akımının<br />
şiddetini birkaç günde artırır ve sonuçta tabaktan<br />
yiyecek alma girişiminde bulunmaktan vazgeçerek kilo<br />
vermeye başlar (2011 KPSS).<br />
2. BAĞLAŞIMCILIK KURAMI (ARAÇSAL,<br />
BAĞLANTI KURAMI) (THORNDİKE)<br />
Thorndike’ın Üç Temel Kanunu<br />
1. Hazırbulunuşluluk yasası: Organizmanın bir<br />
davranışı (öğrenimi) yapabilmesi için, o davranışın<br />
gerektirdiği olgunlaşma düzeyine (yaş, zekâ), ön<br />
yaşantılara (ön öğrenmelere) sahip olması ve psikolojik<br />
olarak (ilgi, istek, tutum) uygun durumda (yani bireyin<br />
istemesi, güdülenmesi) olması gerekmektedir.<br />
Organizma herhangi bir davranışı yapmaya istekli<br />
olması ve davranışı yapmasına izin verilmesi ona<br />
mutluluk verir. Fakat davranışı yapmaya istekli<br />
değilken davranışı yapmaya zorlanırsa kızgınlık duyar.<br />
2. Tekrar yasası: 1930 sonrası yeniden oluşturduğu<br />
tekrar yasasına göre; ödül veya dönüt-düzeltme<br />
yapılmadan gerçekleştirilen tekrarların uyarıcı-tepki<br />
bağının güçlenmesinde çok etkili olmaz. Tekrarlar<br />
dönüt-düzeltmelerle birlikte etkili olur.<br />
3. Etki yasası: 1930 öncesi etki yasasına göre; bir<br />
davranış sonucunda duyulan tatmin, davranışın<br />
gelecekte benzer durumlarda da devam edip<br />
etmeyeceğini belirler. Bir uyarıcıya karşı yapılan bir<br />
tepki tatmin yaratıcı (haz verici) bir sonuç yaratırsa<br />
uyarıcı-tepki bağı güçlenir (yani davranışın tekrarlanma<br />
olasılığı artar), bir uyarıcıya karşı yapılan bir tepki<br />
tatmin yaratıcı bir sonuç yaratmazsa uyarıcı-tepki bağı<br />
zayıflar (yani davranışın tekrarlanma olasılığı azalır).<br />
Thorndike 1930 sonrası yeniden oluşturduğu etki<br />
yasasına göre; bu görüşünü şu görüşle değiştirmiştir: bir<br />
uyarıcıya karşı yapılan bir tepki tatmin yaratıcı bir<br />
sonuç yaratmazsa ya da cezalandırılırsa uyarıcı-tepki<br />
bağının gücüne hiçbir etkisi olmaz.<br />
Davranış ve sonuç arasında üç önemli ilişki vardır:<br />
Sonuç davranışa bağlıdır. Davranış yapıldığında bir<br />
sonuç ortaya çıkar.<br />
Davranış, ortaya çıkardığı sonuçtan etkilenir.<br />
Tatmin edici sonuç davranışı artırırken, rahatsız<br />
edici sonuçlar davranışın tekrarlanma olasılığını<br />
azaltır.<br />
- 12 -<br />
1930’dan sonra Thorndike, etki kanunu yeniden<br />
gözden geçirerek pekiştirecin davranışı<br />
güçlendirme etkisinin, cezanın zayıflatma<br />
etkisinden daha fazla olduğu görüşünü<br />
savunmuştur. Yani ödül cezadan daha etkilidir.<br />
Çünkü ceza davranışı söndürmez, sadece bastırır.<br />
Bir davranış kazandırmada cezanın etkisi yoktur.<br />
Uyarıcı-Tepki Bağını Etkileyen Faktörler<br />
1. Tepki analojisi: Yeni bir durumla karşılaşan<br />
organizma, bu duruma benzer diğer durumlarda yaptığı<br />
tepkileri tekrarlamasıdır. Mesela; anahtarını bir tel<br />
yardımıyla düştüğü yerden kurtaran biri, kalemini<br />
düşürdüğünde de bu tepkiyi verir. Kendisini çok seven<br />
dayısı şarkı söylediğinde ilgi gören Can’ın bu<br />
davranışını yine kendisini çok seven amcasına karşı da<br />
göstermesi.<br />
2. Unsurların kuvveti: Organizma bir problem<br />
durumunda birçok uyarıcı ile karşılaştığında o uyarıcılar<br />
içerisinde en farklı olan, en çok dikkat çeken uyarıcılara<br />
(unsurlara) seçici bir şekilde tepkide bulunur. Özellikle<br />
insanlar, problem durumundaki temel unsurları seçebilir<br />
ve tepkilerini bu temelin üzerine oturtabilirler.<br />
3. Tutum (Set): Tepkiler, belirli bir oranda, bireyin<br />
içinde yaşadığı kültür tarafından belirlenir. Tepkiler,<br />
aynı zamanda, içinde bulunulan anın eğilimleri<br />
tarafından da etkilenirler. Tutumlar, bireyin hangi<br />
koşullarda tatmin olacağını veya hangi koşullarda<br />
rahatsız olacağını belirler.<br />
4. Çoklu tepkiler: <strong>Öğrenme</strong>nin olabilmesi için,<br />
organizmanın çoklu tepkiler gösterebilecek kapasitede<br />
olması gerekir. Öğrenen organizma bir problem<br />
durumuyla karşılaştığı zaman, çeşitli tepkileri dener.<br />
Uygun tepki çıktığında, istenilen etki doğmuş olur. Bu<br />
durumda öğrenme mümkün olur.<br />
5. Öğrenci özellikleri: Öğrencilerin bireysel<br />
farklılıklarını (zekâ, yetenek, ilgi, tutum, ön<br />
öğrenmeleri) ifade eder.<br />
Thorndike’ın Kuramında Diğer Temel Kavramlar<br />
Etkinin (Pekiştirecin) yayılması: Bazen bir pekiştireç<br />
sadece verilmesine neden olan istendik davranışı değil,<br />
aynı zamanda pekiştirilen davranışı çağrıştıran (o<br />
davranışın hemen öncesinde ya da sonrasında geçici<br />
olarak ortaya çıkan) ve pekiştirilen davranışla hiç<br />
alakası olmayan bitişik (yan yana olan davranışları)<br />
davranışları da otomatik olarak etkilemesi<br />
durumuna etkinin yayılması denir. Mesela;<br />
öğrencilerinin hızlı yazmalarını isteyen bir öğretmen,<br />
öğrencileri hızlı yazdıkça öğrencilerinin bu davranışını<br />
pekiştirmektedir. Fakat bir süre sonra, öğrencilerinin<br />
hızlı yazı yazmalarını pekiştirirken kötü yazmalarını da,<br />
yanlış yazmalarını da pekiştirmektedir.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
Bağlaşımcılık: Uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla<br />
bağlandığına inanmasıdır.<br />
Sınama-yanılma: <strong>Öğrenme</strong>yi bir problem çözme<br />
olarak görmüştür. Bir problemle karşılaşıldığında<br />
yapılan çeşitli sınama-yanılma davranışlarıyla çözüm<br />
üretilir. <strong>Öğrenme</strong> sınama yanılma sonucu gerçekleşir.<br />
Küçük adımlar: <strong>Öğrenme</strong>nin büyük sıçramalarla değil,<br />
küçük denemelerle, sistemli adımlarla sağlanmasıdır.<br />
Çağrışımsal Geçiş: Bir uyarıcıya verilen tepkinin,<br />
ortama yeni uyarıcıların eklenmesiyle ve eski<br />
uyarıcıların derece derece çıkarılmasıyla tamamen yeni<br />
uyarıcılara gösterilmesidir. Geçiş sırasında ilk uyarıcı<br />
yavaş yavaş ortamdan çıkarılmış; ilk uyarıcıya<br />
gösterilen tepki eklenmiş ikinci uyarıcıya da<br />
gösterilmiştir. Yani bir uyarıcının organizma<br />
üzerinde yarattığı çağrışımın başka uyarıcıya<br />
kaymasıdır. Mesela; Thorndike bu ilkeyi kediye<br />
“ayakta dur” emrini öğretirken kullanmıştır. Önce<br />
kediye bir parça balığı yukardan göstermiş daha sonra<br />
kediye ”ayağa kalk” demiştir. Yeterli sayıda deneme<br />
yaptıktan sonra yavaş yavaş balığı ortamdan çekmiş;<br />
sadece “ayağa kalk” komutunu verdiğinde kedinin<br />
ayağa kalktığı görülmüştür.<br />
Çağrışımsal Zıtlık: Uyarıcı-tepki bağları daha önce<br />
oluşturuldukları yönde daha kolay çağrışım yaptırır.<br />
Çağrışımsal zıtlık kavramı ile ait olma ilkesine karşı<br />
çıkar. Mesela; çarpım tablosunu düzden öğrenen kişinin<br />
tersten söylemesinin zor olduğunu, alfabenin düzden<br />
okunuşunun kolay tersten ise zor olduğunu söyleyerek<br />
öğrenmeye ilişkin mekanik görüşünde ısrar eder.<br />
Ait Olma: İki uyarıcı arasında çağrışımsal bir ilişkinin<br />
oluşması için bu öğelerin bitişik ya da yakın olması<br />
yeterli değildir. Aynı zamanda bu iki öğenin<br />
birbirleriyle anlamlı bir şekilde bir arada olmaları<br />
gerekir. Yani bu iki uyarıcı birbirine ait olmalıdır.<br />
Birbirine ait değilse çağrışım olmamaktadır. Önemli<br />
olan yan yana olmak değil, ilişkili olmaktır. Mesela;<br />
erkek-ahmet, kadın-demet, kuş-güvercin, çiçek-gül gibi.<br />
3. EDİMSEL (OPERANT, ARAÇLI, VASITALI)<br />
KOŞULLANMA YOLUYLA ÖĞRENME (SKİNNER)<br />
Temsilcileri; Thorndike, Skinner, Watson, Guthrie.<br />
Organizmanın rastlantısal nitelikteki davranışlarını<br />
pekiştirme yaparak biçimlendirme/yönlendirme<br />
yapmaktır. İstenilen davranışta olumlu pekiştireç,<br />
istenmeyen davranışta ise olumsuz pekiştireç verilerek<br />
bu yönlendirme yapılır. Pekiştirilen davranışlar devam<br />
ederken pekiştirilmeyen davranışlar devam etmez.<br />
Mesela; Normal olarak pek yalan söylemeyen bir<br />
öğrenci derse geç kaldığı bir gün hasta olduğunu<br />
söyleyerek öğretmeninden azar işitmekten kurtulmuştur.<br />
Bu olaydan sonra öğrenci gerek okulda gerekse evde<br />
zorda kaldığı durumlarda yalan söylemeye başlaması<br />
(2011 KPSS).<br />
- 13 -<br />
Edimsel Koşullanma İlkeleri<br />
Klasik koşullanmada geçerli olan ilkeler aynen geçerli<br />
olmakla beraber 2 ilke daha vardır.<br />
Pekiştirici uyarıcıyla izlenen tepkiler tekrarlanma<br />
eğilimindedir.<br />
Pekiştirici uyarıcılar, edimsel davranışların<br />
meydana gelme olasılığını arttırır (Skinner fare<br />
deneyinde yiyecek farenin pedala basma<br />
davranışını arttırır, elektrik şoku ise azaltır).<br />
Edimsel Davranış: Skinner “edimsel kutu” denilen bir<br />
araç geliştirdi. Kutuda elektrik şoku verecek ızgara,<br />
yiyeceğin düşmesini sağlayacak bir kol ve yiyeceğin<br />
düştüğü bir çekmece vardır. Skinner, aç bir fareyi<br />
kutuya koyarak kola basmayı öğretmeye çalışmıştır.<br />
Fare başlangıçta rastgele hareketler yapmış, bu arada<br />
tesadüfen kola basıp yiyeceğe ulaşmıştır. Yiyeceğe<br />
ulaşan fare sonradan davranışını tekrarlamış ve birkaç<br />
denemeden sonra kola basınca yiyecek düştüğünü fark<br />
ederek öğrenmiştir.<br />
Skinner’in Davranış Kazandırma Yöntemleri<br />
Kademeli Yaklaşım (Biçimlendirme-Şekillendirme):<br />
Bu yöntemde hedef olarak belirlenen davranışa her<br />
seferinde biraz daha benzer davranışları, en sonunda da<br />
sadece hedef davranış pekiştirilir. Organizmaya<br />
kazandırılmak istenen davranış küçük alt davranışlara<br />
ayrılır, organizmanın en basit davranışından<br />
itibaren, başarıyla yaptığı her davranışı aşama<br />
aşama pekiştirilerek tüm davranışı bir defada<br />
yapılması sağlanır. Programlı öğretimin temelidir.<br />
Biçimlendirmede önceden belirlenen adımların sırasıyla<br />
yapılma şartı yoktur. Yani adımlardan birinin yeri<br />
değiştirilse veya atlansa da yine istenen davranış<br />
kazandırılabilir. Ayrıca hedef davranışla ilgisi olmayan<br />
davranışlar cezalandırılmaz.<br />
Zincirleme: Biçimlendirmeye benzeyen yöntemdir.<br />
Biçimlendirmeden farklı olarak bu ilke, amaca ulaşmayı<br />
sağlayacak alt davranışların atlanmadan sırası ile<br />
yapılmasını öngörmektedir. Zincirleme yönteminde de<br />
her aşamadan sonra pekiştireç verilir. Yani<br />
zincirlemede sonuca ulaşmak için belli bir sıranın<br />
takip edilmesi şarttır. Adımlar atlanır veya sırası<br />
değiştirilirse sonuca ulaşılamaz. Mesela; bankamatikten<br />
para çekmenin belli işlem adımları vardır ve bu adımlar<br />
sıra ile yapılmalıdır. Yoksa istenilen sonuca ulaşamayız.<br />
Uyarı: Biçimlendirme yöntemi yeni bir davranış<br />
kazandırmada, zincirleme yöntemi ise daha çok<br />
beceri kazandırmada etkilidir.<br />
Tersine Zincir: Zincirleme yönteminin tam tersidir.<br />
Aşamalılık baştan sona doğru değil, sondan başa<br />
doğrudur.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
Skinner’in Kuramında Diğer Temel Kavramlar<br />
Batıl davranışlar: Davranışın tesadüfen pekiştirilmesi<br />
sonucu tekrarlanmasıdır. Edimsel koşullanma ve sosyal<br />
öğrenme yoluyla kazanılır. Yani ilk önce bilinçli ve<br />
tercihli yapılmaz. Fakat istenen sonuçları doğurduğunda<br />
(pekiştirildiğinde) tekrar edilmeye devam eder. Mesela;<br />
Bir futbolcunun gol attığı bir maçta taktığı kolyeyi,<br />
daha sonraki maçlarda da mutlaka takması ve kolyeyi<br />
takmadan maça çıkmamak istememesi (2008 KPSS).<br />
Kendini gerçekleştiren kehanet (Pygmalion etkisi):<br />
Kişinin belirli bir öngörüsünün, ortaya attığı kehanetin<br />
olaylar sonucunda gerçekleşmesidir. Mesela; “Kızlar<br />
beni beğenmez.” Düşüncesine sahip Sinan, bir kızla<br />
karşılaştığında o kadar uzak durmakta ve çekingen<br />
davranmaktadır ki sonunda kız onu beğenmemekte,<br />
böylece Sinan’ın düşüncesi pekişmektedir (2004 KPSS)<br />
Kaçma ve Kaçınma Davranışı (Kaçınma<br />
Koşullanması): Kaçınma koşullanmasında önce kaçma,<br />
daha sonra da kaçınma öğrenilir. Kaçma öğrenmesi;<br />
organizma hoşa gitmeyen bir uyarıcı ile karşılaştığında,<br />
ondan kurtulmaya çalışmasıdır. Kaçma öğrenmesi<br />
klasik koşullanma öğrenmesidir. Mesela; köpek<br />
ısırınca (1.tip ceza) ondan uzaklaşmamız.<br />
Kaçınma öğrenmesi ise; hoşa gitmeyen uyarıcı ortama<br />
girmeden, bu uyarıcıyı işaret eden bir uyarıcının<br />
görülmesiyle, uyarıcının ortamda çıkmasını<br />
engelleyecek davranışlar sergilenir ya da o ortamdan<br />
kaçınılır Kaçınma öğrenmesi edimsel koşullanmadır.<br />
Mesela; Köpek tarafından ısırılan bir kişi, köpek<br />
havlamasını duyunca sesin geldiği sokağa gitmemesi.<br />
Mesela; babası tarafından sürekli olarak azarlanan<br />
Tolga, ne yaparsa yapsın durum değişmemekte, babası<br />
bir bahane bulup kendisini azarlamaktadır. Tolga<br />
okuldaki başarısından söz ettiği bir akşam babasının<br />
kendisini azarlamadığını fark eder. Bu olaydan sonra<br />
Tolga azardan kurtulmak için babasına okulda yaşadığı<br />
gerçek olmayan bir başarıdan söz eder (2012 KPSS).<br />
Tolga’nın babasına yalan söylemesi, azar işitmemeyi<br />
sağlamaya yönelik olduğu için kaçınmadır.<br />
Uyarı: Kaçma olumsuz bir durum ortaya çıktıktan<br />
sonra (uyarıcı ile karşılaştıktan sonra) ortamdan<br />
uzaklaşma iken kaçınma olumsuz durum ortaya<br />
çıkmadan önce (uyarıcı ile karşılaşmadan önce)<br />
ortamdan uzaklaşmadır.<br />
Programlı Öğretim: 5 ilkeden oluşur.<br />
Küçük adımlar ilkesi: Öğretilecek içerik/bilgi küçük<br />
parçalara ayrılarak basitten karmaşığa doğru sıralanır.<br />
Etkin katılım ilkesi: Program öğrenciye soru sorar,<br />
öğrenci bu sorulara cevap vererek etkin katılım sağlanır.<br />
Başarı: Öğrenciye yöneltilecek sorular konuyla ilgili<br />
olmalı ve öğrencinin düzeyine uygun olmalıdır. Öğrenci<br />
başaramadığı zaman diğer konu birimine geçemez.<br />
Başaran öğrencilere pekiştireç verilir.<br />
Anında düzeltme: Öğrenciye, vermiş olduğu cevaplar<br />
hakkında anında geri bildirim verilir.<br />
- 14 -<br />
Bireysel hıza göre ilerleme ilkesi: Öğrencinin, kendi<br />
ilgi ve yeteneğine göre, öğrenme hızını ayarlamasıdır.<br />
Alışkanlık kazanma: Organizmanın bir davranışı çok<br />
sık tekrarlamasına bağlı olarak fazla çaba<br />
harcamaksızın, neredeyse otomatik şekilde yapabilecek<br />
hale gelmesidir. Mesela; Bir alışveriş merkezinde<br />
dolaşan Ayfer, bozuk olduğu için hareketsiz durumdaki<br />
yürüyen merdivene ilk adımını sanki merdiven<br />
yürüyormuş gibi attığını fark etmiştir (2011 KPSS).<br />
Edimsel Şartlanmanın Özellikleri<br />
1. Skinner’e göre davranışların birçoğu edimler<br />
yoluyla kazanılır. Klasik koşullanma yoluyla<br />
(tepkisel koşullanma) öğrenilen davranışlar hayatta<br />
oldukça sınırlı olarak görülür.<br />
2. <strong>Öğrenme</strong>de önemli olan, davranışın sonucudur.<br />
3. Uyarıcı her zaman belli değildir.<br />
4. Organizmanın belli bir konuda ihtiyaç içinde olması<br />
gerekir (Farenin aç olması gerektiği gibi).<br />
5. Edimsel şartlanmada davranış organizma tarafından<br />
başlatılır. Yani organizma aktiftir.<br />
6. Organizma amaca yönelik davranışları yaparken<br />
bazı ipuçlarından yararlanarak sonuca gider.<br />
7. Ortaya konan davranışın sonucundan başarı veya<br />
başarısızlık organizma için dönüt olmaktadır.<br />
8. Davranış sonucundan edinilen doyum pekiştireç<br />
niteliği taşır ve davranışın tekrar edilmesini sağlar.<br />
Klasik ile Edimsel Şartlanma Arasındaki Farklar<br />
1. Klasik koşullanmada tepkiye yol açan uyarıcı her<br />
zaman belliyken edimsel koşullanmada uyarıcı her<br />
zaman belli değildir.<br />
2. Klasik koşullanmada refleksif, bilinçsiz ve<br />
biyofizyolojik (doğuştan getirilen) tepkiler verilir<br />
(yani davranışlar bellidir) ve bunlar şartlandırılır.<br />
Oysa edimsel koşullanmada davranışlar başlangıçta<br />
çeşitlilik gösterir yani rastgele tepkiler verilir<br />
(davranışlar belli değil) ve bunlar şekillendirilmeye<br />
çalışılarak bilinçli ve iradeli tepkiler haline getirilir.<br />
3. Klasik koşullanmada pekiştireç (uyarıcı: et)<br />
davranıştan önce verilir ve davranışa bağlı değildir.<br />
Bu nedenle organizma pasiftir ve uyarıcı–tepki<br />
bağı oluşur. Edimsel koşullanmada ise organizma<br />
istenilen davranışı yaptığında olumlu pekiştirecini<br />
alır (peynir) veya olumsuz pekiştireçden (elektrik<br />
şoku) kurtulur. Yani pekiştireç davranışın sonucuna<br />
bağlı olarak sonradan verilir. Bu nedenle organizma<br />
aktiftir ve tepki-uyarıcı bağı oluşmuştur.<br />
4. Klasik koşullanmada pekiştireçler koşulsuz (doğal)<br />
uyarıcılarken, edimsel koşullanmada olumlu ve<br />
olumsuz pekiştireçler (peynir, elektrik şoku) vardır.<br />
5. Edimsel koşullanma klasik koşullanmaya göre daha<br />
karmaşık davranışların öğrenilmesini açıklar. Klasik<br />
koşullanmayla sadece basit ve refleksif tepkilerin<br />
nasıl kazanıldığı açıklanabilir.<br />
6. Edimsel şartlanma daha çok pekiştirme ve ceza<br />
üzerinde durmaktadır. Belli bir tepkinin edinilmesi,<br />
geçirdiğimiz yaşantısal deneyimlere bağlıdır.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
4. BİTİŞİKLİK KURAMLARI (WATSON, GUTHRİE)<br />
a) Watson’un Bitişiklik Kuramı<br />
İnsan zihni doğuştan boş bir levhadır. Yani<br />
davranışın kalıtsal niteliği yoktur. İnsan davranışları<br />
sadece çevresel etmenlerle ortaya çıkan öğrenilmiş<br />
olma niteliği taşır.<br />
Korku, öfke ve sevgi olmak üzere doğuştan gelen<br />
üç temel duygusal tepki kalıbı vardır. Akılcı<br />
olmayan korkular, koşullanma ile ortaya çıkar.<br />
İnsanlar içgüdülerle, zihinsel yetenek ve eğilimlerle<br />
dünyaya gelmezler, dolayısıyla da davranışların<br />
gerisinde bu tür özellikler bulunmaz.<br />
Davranışlarımızın temelinde koşullanma vardır.<br />
<strong>Öğrenme</strong> koşullu ve koşulsuz uyarıcının birbiriyle<br />
bağlanması (uyarıcı-tepki bağı) sonucu oluşur.<br />
Davranışların gözlenebilir ve ölçülebilir bir özelliğe<br />
sahip olduğunu savunur. Bu nedenle davranışların<br />
incelenmesinde içebakış metodunu reddeder.<br />
Kötü alışkanlıkların yok edilmesinde sistematik<br />
duyarsızlaştırmayı ilk kez kullanmıştır.<br />
Bitişiklik ilkesi: <strong>Öğrenme</strong>; pekiştirme, ödül-ceza<br />
olmadan “bitişiklik ilkesine” göre gerçekleşir.<br />
<strong>Öğrenme</strong>yi sağlayan şey, uyarıcı ile tepkinin<br />
birleşmesidir. <strong>Öğrenme</strong>yi kuvvetlendiren şey,<br />
uyarıcı-tepki ikileminin tekrarlanma sıklığıdır.<br />
Bağ ilkesi: Her tepki kendisinden sonra gelen tepki<br />
için koşullu uyarıcı görevi yapar. Böylece,<br />
koşullanmış bir dizi uyarıcı-tepki bağı zinciri olur.<br />
Sıklık ilkesi: Belirli bir uyarıcıya karşı belli bir<br />
tepkiyi ne kadar çok yaparsak bu uyarıcıya karşı o<br />
tepkiyi tekrar yapma olasılığı da o kadar artar.<br />
Yenilik (En son) ilkesi: Belirli bir uyarıcıya karşı<br />
yapılan en son tepkinin, uyarıcı ile tekrar<br />
karşılaşıldığı zaman, ortaya çıkma olasılığı diğer<br />
tepkilerin yapılma olasılığından daha fazladır.<br />
b) Guthrie’nin Bitişiklik Kuramı<br />
<strong>Öğrenme</strong>nin tek yasası (bitişiklik): Bir uyarıcıya karşı<br />
yapılan tepkinin, daha sona aynı (benzer) uyarıcı ile<br />
karşılaşıldığında da gösterme eğilimidir. Mesela;<br />
Öğretmenler öğrencilerinin bazı matematiksel işlemleri<br />
daha kolay ve çabuk yapabilmeleri için öğrencilerine<br />
çarpım tablosunu ezberletir (2012 KPSS). Uygulamayı<br />
yapan öğretmen, bitişiklik ilkesini kullanmıştır.<br />
Organizma çok sayıda uyarıcı ile karşılaşırsa<br />
bunlardan ancak bir kaçına seçerek tepkide bulunur.<br />
Ceza doğrudan bitişikle ilgilidir. Cezanın etkili<br />
olabilmesi için; cezalandırılan davranışla onu<br />
oluşturan uyarıcı koşullar arasındaki birlikteliği yok<br />
edip, aynı uyarıcıyla cezalandırılan davranışa zıt bir<br />
davranışın birlikte olması sağlanmalıdır.<br />
Tek deneme ilkesi: <strong>Öğrenme</strong> ilk uyarıcı-tepki<br />
ilişkisinden ibarettir. Devamında yapılacak<br />
tekrarların bir önemi yoktur (Watson’dan farkı)<br />
Ödül, öğrenmeye çağrışımsal mekanik bir düzen<br />
verme dışında hiçbir katkıda bulunmaz. Ödülün<br />
öğrenmeye dolaylı etkisi vardır.<br />
<strong>Öğrenme</strong> için ödül ve pekiştirmeye gerek yoktur.<br />
- 15 -<br />
Guthrie’de Alışkanlıkların Değiştirilmesine<br />
Kullanılabilecek Yöntemler<br />
1. Eşik (Alıştırma) Yöntemi: Uyarıcının tepkiye<br />
çağrışım yaptıramayacak kadar zayıf bir derecede azar<br />
azar verilerek istenmeyen tepkinin ortadan kaldırılması<br />
yöntemidir. Mesela; Öğrencilerin dikkat sürelerinin<br />
kısa olmasından dolayı eğitimde birçok etkinlik 30-40<br />
dakikayı geçmeyecek şekilde düzenlenir. Buna rağmen,<br />
ilköğretime yeni başlayan öğrencilerin ilk haftalarda<br />
dikkat süreleri daha kısadır ve hızlı bir şekilde düşer.<br />
Bu durumu bilen Aylin Öğretmen, yılın başında yapılan<br />
etkinliklerin sürelerini 15-20 dakika ile sınırlarken, daha<br />
sonraki haftalarda çalışma sürelerini kademeli olarak<br />
artırması eşik yöntemidir (2012 KPSS). Mesela;<br />
Kansızlık ve demir eksikliği çeken Demet, doktorun<br />
önerilerine rağmen meyve yemek istememektedir.<br />
Annesi, Demet’e yemeklerinin içerisine koyduğu<br />
meyvenin miktarını azar azar arttırarak yedirmiştir ve<br />
bir süre sonra Demet’in meyve yemesini sağlamıştır.<br />
2. Bıktırma (Yorma) Yöntemi: Organizmaya<br />
istenmeyen tepki, yapmaktan yoruluncaya, bıkıncaya<br />
kadar yaptırılır. Böylece organizma bu tepkiyi<br />
göstermekten bıkacağı için aynı uyarıcıya karşı farklı<br />
tepkiler verir. Mesela; kibrit yakmaktan hoşlanan bir<br />
çocuğa çok fazla kibrit verilmiş ve kibrit yakmaktan<br />
bıkması sağlanmaya çalışılmıştır. Mesela; Küçük Şule<br />
pudingi çok sever. Annesinden sık sık puding<br />
yapmasını ister. Şule'nin puding isteği ile baş edemez<br />
hâle gelen annesi, bir gün koca bir tencere puding yapıp<br />
kızının önüne koyar. Bundan sonra Şule annesinden bir<br />
daha puding istemez (2012 KPSS). Burada annenin<br />
uyguladığı yöntem bıktırma yöntemidir.<br />
3. Zıt Tepki Yöntemi: İstenmeyen davranışı meydana<br />
getiren uyarıcı ile onunla rekabet edebilecek istenen<br />
davranışı meydana getiren uyarıcı birlikte verilir.<br />
Mesela; kediden korkan bir çocuğa annesi kedi hediye<br />
eder. Kedi korku yaratan uyarıcıdır. Anne ise sevilen,<br />
güven duyulan bir uyarıcıdır. İkisi birlikte<br />
sunulduğunda, anne daha baskın bir uyarıcı ise anneye<br />
karşı duyulan sevgi ve güven, kediye karşı da oluşacak.<br />
Bundan sonra kendi tek başına görülecek olsa bile<br />
kediden korkulmayacaktır. Mesela; süt içmeyi<br />
sevmeyen fakat kakaoyu seven bir çocuğa sütü kakao<br />
ile karıştırıp vermek.<br />
Alışkanlığın Bastırılması: Bu durum alışkanlığın yok<br />
edilmesinden farklıdır. Alışkanlığı bastırmada, birey<br />
istenmeyen davranışı meydana getiren uyarıcılardan<br />
uzak tutulur. Bu teknikte alışkanlığın ortaya çıkmasını<br />
engellemek için baskı altında tutulması sağlanır. Bunun<br />
için organizmanın istenmeyen alışkanlıkları ortaya<br />
çıkaran uyaranlarla karşılaşması engellenerek (ortam da<br />
değiştirilebilir) bu uyarıcılardan uzak durması sağlanır.<br />
Mesela; sulu şakalar yapmaktan hoşlanan birisinin<br />
yanında ciddi tavırlar takınılması. Çikolata yemeyi çok<br />
seven bir çocuğun, bu alışkanlığını bastırmak için, evde<br />
hiç çikolata bulundurulmaması.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
B) BİLİŞSEL KURAMCILAR<br />
Bilişsel Kuramın Temel İlkeleri<br />
<strong>Öğrenme</strong> doğrudan gözlenemeyen bir süreçtir.<br />
<strong>Öğrenme</strong>; zihinsel süreçleri içerisinde bulundurur.<br />
<strong>Öğrenme</strong>, basit bir uyarıcı-tepki bağıyla<br />
gerçeklemez; organizma, uyarıcıları zihinsel<br />
süreçlerle işler ve bu zihinsel süreçlerin sonucunda<br />
bir tepkide bulunur. Yani öğrenme; bireyin<br />
çevresine anlam verme sürecidir. <strong>Öğrenme</strong><br />
sürecinde organizma aktif olmak zorundadır. Çünkü<br />
öğrenmeyi organizma yapılandırır.<br />
<strong>Öğrenme</strong>nin ortaya çıkması için pekiştireç şart<br />
değildir.<br />
Bilişsel kuramlar dikkat, algı, bellek, düşünme,<br />
hatırlama, örgütleme gibi zihinsel süreçleri<br />
açıklamaya çalışır.<br />
Bilişsel kuramlar, öğrenmenin zihindeki oluşumuna<br />
önem verirler ve davranış farklılıklarını, bireylerin<br />
bilgiyi işleme süreçlerindeki farklılıklara bağlarlar.<br />
Bilişsel öğrenme kuramlarının temelini Gestalt<br />
yaklaşımı oluşturur.<br />
Bilişsel <strong>Öğrenme</strong> Kuramları<br />
1. Keşif (Buluş) yoluyla öğrenme (Bruner)<br />
2. Bilgiyi İşleme Kuramı<br />
3. Gestalt Kuramı<br />
a) Sezgisel <strong>Öğrenme</strong> Kuramı (İçgörüsel, Kavrayış<br />
yoluyla öğrenme) (Köhler)<br />
b) Yaratıcı (Üretici) Düşünme (A türü çözümler, B<br />
türü çözümler) (Wertheimer)<br />
1. KEŞİF (BULUŞ) YOLUYLA ÖĞRENME<br />
Bruner’e göre öğrenme, bireyin yaşantılarına ve<br />
oluşturduğu algılara dayalı olarak konuya ilişkin bir<br />
anlayış geliştirmesidir.<br />
Öğretim ise, çeşitli konu-materyal düzenlemeleriyle<br />
bireyin uygun zihinsel bir yapı oluşturmasını ve bu<br />
yapıya uygun bir anlayış geliştirmesini sağlamaktır. Bir<br />
zihinsel yapının oluşturulabilmesi için yapının<br />
öğelerinin anlamlı bir şekilde ilişkilendirilmesi<br />
gerekmektedir. Mesela; Üniversitede kimya dersinde,<br />
bir öğretim elemanı öğrencilerine deney için sıvı<br />
hâlinde bir bileşik verir ve bu bileşiği oluşturan<br />
elementleri bulmalarını ister (2012 KPSS).<br />
Bruner’in öğretme kuramı şu 4 ilkeye dayanmaktadır:<br />
a) Motivasyon (Güdülenme): Öğrencinin öğrenmeye<br />
hazır oluşunu (güdülenmesini) sağlayacak yaşantıların<br />
belirlenmesi gerekir. İçsel güdülenme daha etkilidir.<br />
b) Yapı: <strong>Öğrenme</strong>nin oluşabilmesi için öğrenilecek<br />
konuya ilişkin bir zihinsel yapının kurulması<br />
gerekmektedir. Herhangi bir düşünce, bir problem ya da<br />
bilgi bütünü öğrencinin anlayabileceği bir şekilde,<br />
basitleştirilerek sunulmalıdır. Bu yapı, öğrencinin<br />
yaşına, yeteneğine ve yaşantılarına göre değişir. Herkes<br />
için en uygun tek bir yapı yoktur.<br />
- 16 -<br />
c) Sıralama: Zihinsel gelişme basitten karmaşığa doğru<br />
bir sıra izler. Dolayısıyla, ilköğretimden başlayarak,<br />
konuların da bu sıra içinde sunulması gerekmektedir.<br />
d) Pekiştireç: <strong>Öğrenme</strong>de başarı pekiştirme işlemine<br />
bağlıdır. Pekiştirmenin zamanlaması uygun olmalıdır.<br />
Pekiştirme öğrenciye amacına ulaşmakta olduğunu<br />
hissettirmeli ve onu güdüleyebilmelidir. Pekiştireçler<br />
öğrencinin anlayabileceği şekilde olmalıdır.<br />
2. BİLGİYİ İŞLEME KURAMI<br />
Bilgiyi işleme kuramı, insanın dünyayı anlamada<br />
kullandığı zihinsel süreçleri inceleyen bir kuramdır.<br />
<strong>Öğrenme</strong> daha önce öğrenilen bilgiyle yeni bilgiyi<br />
ilişkilendirme sürecidir.<br />
Bilgiyi işleme kuramında süreç dışardan gelen<br />
uyarıcının duyu organlarıyla alınmasıyla başlanıp,<br />
bu uyarıcıların tanımlanması ve depolanmasıyla<br />
devam etmektedir. Depolanan bu bilgiler<br />
gerektiğinde geri getirilerek kullanılmaktadır.<br />
a) Bellek Türleri<br />
a1) Duyusal kayıt: Bilgiyi edinmenin ilk aşaması<br />
duyusal kayıttır. Bu aşamada çevredeki uyarıcılar,<br />
uyarıcının özelliğine göre, beş duyu organımızdan biri<br />
tarafından alınarak, uyarıcının izi yaklaşık 1 ile 3-4<br />
saniye duyusal belleğe kayıt olur. Duyusal kayıtın<br />
içerdiği bilgi, özgün uyarıcının tam bir kopyasıdır.<br />
Mesela; bir kitabın sayfalarını hızla çevirdiğimiz zaman<br />
sayfalarda ki yazılar gözümüzde izler bırakır. Bu iz<br />
bırakma duyusal kayıttır.<br />
Duyusal kayıtın kapasitesi sınırsızdır ve her duyu için<br />
ayrı bir deposu olduğu düşünülmektedir. Duyusal kayıt,<br />
kendisinden sonraki bilişsel süreçler için kritik bir<br />
öneme sahiptir. Mesela; duyusal kayıt olmasaydı bir<br />
cümle okurken, cümlenin sonuna geldiğimizde<br />
başındaki sözcükleri unutarak cümleden hiçbir anlam<br />
çıkaramayacaktık.<br />
a2) Kısa süreli bellek (çalışan-işleyen bellek): Dikkat<br />
edilen ve algılanan bilgi, duyusal kayıttan kısa süreli<br />
belleğe geçer. Bilgileri tutma süresi yaklaşık 20<br />
saniyedir. Bu belleğin kapasitesi oldukça sınırlıdır. Bu<br />
bellekte bilgiler bir taraftan depolanır, diğer taraftan da<br />
bilgiler üzerinde işlemler yapılır. Bu nedenle bu belleğe<br />
çalışan bellek de denir. Mesela; İngilizce çevirmenleri<br />
İngilizce söylenenleri bir yandan depolar, bir yandan da<br />
İngilizcedeki malzemeyi Türkçeye çevirme işlemini<br />
gerçekleştirir.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
Kısa süreli belleğe (KSB) bilgi, duyusal ve uzun süreli<br />
bellekten gelir. Genellikle her ikisi aynı anda olur. Bu<br />
belleğin görevi yeni gelen bilgilerin tekrar ve gruplama<br />
yoluyla uzun süreli belleğe geçmesini sağlamaktır. Eğer<br />
bilgiler 20 saniyeden sonra uzun süreli belleğe<br />
aktarılmazsa tamamen unutulurlar. Mesela; rehberden<br />
bulduğumuz bir telefon numarasını, telefonu çevirdikten<br />
sonra hemen unutabiliriz.<br />
Bilginin duyusal kayıttan kısa süreli belleğe<br />
aktarılmasını sağlayan bilişsel süreçler<br />
- Dikkat: Dikkat, duyu organlarının bir uyarıcı üzerine<br />
yoğunlaşması veya odaklanmasıdır.<br />
<strong>Öğrenme</strong> faaliyeti dikkat ile başlar. Sadece dikkat<br />
ettiğimiz bilgileri öğreniriz. Bu dikkatimizi belirleyen<br />
bireysel özelliklerden kaynaklanan özellikler (ihtiyaç,<br />
ilgi, beklentiler, tutumlar, geçmiş yaşantılar gibi)<br />
olduğu gibi uyarıcıdan kaynaklanan özellikler de<br />
(uyarıcının şiddeti, büyüklüğü, garipliği, hareket ve<br />
tekrar etmesi gibi) vardır. Mesela; aç olan bir insanın<br />
dikkatini yiyeceklerin üstünde toplaması bireysel<br />
özelliklere, öğretmenin kalemini tahtaya vurarak dikkat<br />
çekmek istemesi uyarıcı kaynaklı özelliklere örnektir.<br />
- Algı: Beyne ulaşan duyumların organize edilerek<br />
tanıma, anlama ve anlamlandırma işlemidir. Yani<br />
duyumların yorumlanması işlemidir.<br />
Algı olayını belirleyen en önemli etken dikkattir. İnsan<br />
aynı anda birden çok uyarıcının etkisi altındadır.<br />
İnsanın, bunlar arasında seçim yapıp algılama işlemi<br />
yapması dikkat süreciyle alakalıdır.<br />
Uyarı: Kısa süreli bellekte bilgiyi tutan süreçler;<br />
sürekli tekrar ve gruplamadır.<br />
ortamdan uzaklaşmadır<br />
a3) Uzun Süreli Bellek: Bilgilerin sürekli olarak<br />
depolandığı bellek türüdür. Bu belleğin kapasitesi belli<br />
değildir bu nedenle sınırsız olarak kabul edilmektedir.<br />
Uzun süreli bellekteki bilgiler bireye mal edilmiş,<br />
özümsenmiş ve anlamlandırılmış bilgilerdir. Bu nedenle<br />
uzun süreli bellekteki (USB) bilgiler unutulmaz. Uzun<br />
süreli bellek; açık bellek (bildirilen bellek) ve örtük<br />
(bildirilemeyen) bellek diye ikiye ayrılır.<br />
Açık bellek: Kişinin bilincinde olduğu ve başkalarına<br />
da bildirebildiği bilgileri içerir. Açık bellek üçe ayrılır:<br />
Anısal (epizodik) bellek: Yaşamımız boyunca<br />
yaşadığımız olayların yani anıların depolandığı yer.<br />
Mesela; Ahmet Bey, hastalığı nedeniyle yakın<br />
geçmişte olup bitenleri hatırlayamamaktadır. Ancak<br />
satranç oynamakta ve bu oyunun kurallarını<br />
hatırlamada hiçbir güçlük çekmemektedir (2012<br />
KPSS). Burada Ahmet Bey’in yalnızca “Anısal”<br />
belleğinde bozulma vardır.<br />
Anlamsal (semantik) bellek: Bilginin anlamlı hale<br />
gelmesini sağlar. Genel kavramlar, ilkeler, okulda<br />
öğrendiğimiz bilgilerin çoğu, jest ve mimiklerin<br />
anlamları, beden dili gibi şeyler bu bellekte yer alır.<br />
- 17 -<br />
İşlemsel (prosüdel) bellek: Belli bir işin yapılması<br />
için gerekli işlem basamaklarının sırasıyla<br />
saklandığı yerdir. Bu nedenle belli işlem<br />
basamaklarıyla yapılan etkinlikler olan yüzme,<br />
araba kullanma, problem çözme, matematik, fizik<br />
problemi çözme gibi bilgiler bu bellekte yer alır.<br />
Mesela; Yüksel Bey yeni aldığı elbise dolabının<br />
kurulum yönergesine bakarak önce küçük parçaları<br />
birleştirmiş, sonra da birleştirdiği parçaları ilgili<br />
yerlere tutturarak dolabı kurmayı başarması<br />
(2012 KPSS) işlemsel bilgiyi içerir.<br />
Örtük bellek: Kişinin bilincinde olmadığı bellektir.<br />
Örtük bellek kişinin farkında olmadan öğrendiği<br />
bilgileri içerir. Örtük bellekte kişi öğrenmiş olduğunu<br />
bilmez. Kişi farkında olmadan bu öğrendiklerini ihtiyacı<br />
olduğu anda öğrenmiş olduğunun farkına varır.<br />
Kısa süreli bellekten uzak süreli belleğe geçiş (Uzun<br />
süreli bellekte bilgiyi tutan bilişsel süreçler)<br />
Örtük ve Açık tekrar: Bilginin zihinsel (örtük)<br />
veya sesli (açık) olarak tekrar edilmesi süreci,<br />
bilginin uzun süreli bellekte saklanması sürecidir.<br />
Aralıklı tekrar, sürekli tekrardan daha etkilidir.<br />
Kodlama (Anlamlandırma): Kısa süreli bellekteki<br />
bilginin, uzun süreli bellekte bulunan eski bilgilerle<br />
ilişkilendirilerek uzun süreli belleğe transfer<br />
edilmesi sürecidir.<br />
Kodlama (Anlamlandırma) stratejileri 4 tanedir:<br />
1. Etkin olması: Bireyin öğrenme sürecine etkin<br />
olarak katılmasıdır.<br />
2. Örgütleme: Bilginin uygun yapılar içinde<br />
yapılandırılması ve gruplandırılmasıdır.<br />
3. Eklemleme: Yeni bilginin var olan yapıya (şemaya)<br />
eklenmesidir.<br />
4. Bellek destekleyici ipuçları: Bazı durumlarda yeni<br />
gelen bilgi ilk defa karşılaşılan bilgidir. Bu nedenle<br />
bilgi yeni bir yapıya giremez (eklemleme olmaz),<br />
eski bilgilerle gruplanamaz (örgütlenemez). Bu<br />
durumda bellek destekleyici ipuçlarıyla ilişki<br />
kurularak kodlama yapılır. Bellek destekleyici<br />
ipuçları iki türlüdür. İlki imgesel bellek destekleyici<br />
ipuçları (resim ve imgelerin kullanıldığı ipuçlarıdır),<br />
diğeri sözel sembollü bellek destekleyici ipuçları<br />
(daha anlamlı sözel yapılar arasında bağlar<br />
oluşturulur: ilk harf yöntemi) (2010 KPSS).<br />
- Bellek destekleyici ipucu yöntemleri<br />
Yerleşim yöntemi: Sırayla hatırlanması gereken<br />
bilgilerin, çevrenin fiziksel özellikleriyle<br />
ilişkilendirilerek (bilgilerin bilindik bir mekâna<br />
yerleştirilmesi yoluyla) akıldı tutulması yöntemidir.<br />
Mesela; Trigonometri formüllerini öğrenmede zorlanan<br />
Ercan, formülleri farklı renklerdeki kâğıtlara yazarak<br />
evin giriş kapısından odasına doğru yapıştırmıştır.<br />
Sınavda hatırlaması gerektiğinde yürüdüğü güzergâhı<br />
göz önüne getirmekte ve ilerleme sırası ile formülleri<br />
hatırlamaktadır (2012 KPSS). Burada bellek<br />
destekleyici ipuçlarından “yerleşim” kullanılmıştır.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
Askı sözcük (kanca veya çengel) yöntemi: Sırayla<br />
hatırlanması gereken kavramların, rakamlarla ses<br />
benzerliği olan sözcüklerle ilişkilendirilmesidir.<br />
Bağ yöntemi: Hatırlanması gereken kavramları<br />
kullanarak bir öykü veya ilginç bir metin oluşturmadır.<br />
İlk harf yöntemi: Hatırlanması gereken kavramların ilk<br />
harflerinden anlamlı bir bütün oluşturmadır. En çok<br />
kullanılan yöntemlerdendir. Mesela; Terakki Perver<br />
Cumhuriyet Fırkası kurucuları olan; Kazım Karabekir<br />
Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Refet Bele isimlerinin<br />
ilk harflerinden KARAR oluştururuz. Mesela; İstiklal<br />
Marşı’nın dörtlüklerinin sırasını karıştıran bir<br />
öğrenciye, bu sorunun üstesinden gelebilmesi için<br />
önerilebilecek en etkili yöntem nedir? (2010 KPSS)<br />
Dörtlüklerin ilk harflerinden şifre oluşturmaktır.<br />
Anahtar sözcük yöntemi: Öğrenilmesi ve hatırlanması<br />
gereken sözcükler bilindik bir sözcükle eşleştirilmesidir.<br />
Özellikle yabancı dil eğitiminde sözcüklerin öğrenilip<br />
hatırlanması amacıyla kullanılır. İlk olarak, hatırlanması<br />
istenilen kelimeye benzer okunuşa sahip Türkçe bir<br />
anahtar sözcük bulunur, Daha sonra, bu anahtar kelime<br />
ile o yabancı kelimenin Türkçe karşılığını kapsayan bir<br />
cümle oluşturulur. Mesela; “siyah” anlamına gelen<br />
“black” kelimesi için anahtar kelime olarak “bilek”i<br />
seçebiliriz. Daha sonra “Doğum gününde sana siyah<br />
bileklik hediye ettiler” cümlesi kurulur.<br />
Ritim (kafiye oluşturma) yöntemi: Hatırlanması<br />
gereken kavramların o kavramlarla kafiye oluşturan<br />
veya ses benzerliği olan sözcüklerle ritimli bir şekilde<br />
eşleştirilmesidir.<br />
b) Bilgi İşlem Sürecinin Basamakları<br />
1. Dikkat: Mesela; Ayla Öğretmen dersin başında;<br />
dersin hedefleri, derste işlenecek konular ve<br />
uygulamalar konusunda öğrencilere bilgi vermesi<br />
(2012 KPSS) dikkat çekme basamağına yöneliktir.<br />
2. Algılama: Bireyin kısa süreli belleğinin önceki<br />
bilgilerle yeni uyarıcıyı ilişkilendirmesidir.<br />
3. Kodlama: Depolanacak bilginin belleğe<br />
yerleştirilmesi sürecidir. Algılanan bilgilerin<br />
belleğe kaydedilip işlenir hale getirilmesine<br />
kodlama denir. Kodlama, yeni bilginin bilgi işleme<br />
sürecine dâhil edilmesini ve uzun süreli bellekte<br />
saklanmaya hazırlanması sürecidir. Kodlama<br />
genellikle yeni bilginin, bellekteki şemalarla<br />
ilişkilendirilmesi, anlamlandırılmasını gerektirir.<br />
Mesela; Ayşe Öğretmen ders anlatırken konunun<br />
önemli noktalarını vurgulamak için sesini yükseltmekte,<br />
tahtadaki bazı kelimelerin altını çizmektedir. Bu<br />
davranışının, öğrencilerin temel bilgiye odaklanmasına<br />
yardımcı olacağını düşünmektedir (2012 KPSS).<br />
Öğretmenin bu uygulaması bilgiyi işleme kuramının<br />
dikkat, algı, kodlama gibi süreçleri içerir.<br />
- 18 -<br />
Kodlama süreciyle kısa süreli bellekte bilginin işlemden<br />
geçirilme aşamaları şöyledir (2012 KPSS):<br />
• Sunulan bilginin özelliğini belirlemek<br />
• Sunulan bilgi ile ilişkili uzun süreli bellekteki<br />
mevcut bilgi veya şemayı belirlemek<br />
• Uzun süreli bellekteki mevcut bilgi ile yeni gelen<br />
bilginin kısa süreli bellekte nasıl etkileşeceğini<br />
belirlemek<br />
• Yeni gelen bilginin uzun süreli bellekte nasıl<br />
depolanacağını belirlemek<br />
4. Depolama: Algılanan bilgilerin kısa süreli<br />
bellekten uzun süreli belleğe aktarılmasıdır.<br />
5. Geri çağırma (Hatırlama): Bellekte depolanan<br />
bilgilerin istenildiği zaman geri çağrılması<br />
işlemidir. Bazen istesek de bilgileri geri<br />
çağıramayız. Bunun için bazı özel teknikler<br />
(hipnoz ve serbest çağrışım) kullanılması<br />
gerekebilmektedir. Geri çağırma işlemi “benzerlik,<br />
zıtlık, ardışıklık, zamanda ve mekânda yakınlık”<br />
ipuçlarından yararlanılarak gerçekleştirilir.<br />
c) Unutma (Hatırlamayı zorlaştıran nedenler)<br />
Unutma, önceden öğrenilen bilgilerin bellekte<br />
saklanamaması durumuna denir.<br />
Unutmanın nedenleri (Geri getirmeyi zorlaştıran)<br />
- Aradan geçen zaman: Unutma başlangıçta çok hızlı,<br />
giderek yavaşlayan bir süreci izler.<br />
- Bilgilerin kullanılmaması (Bozulma): Bilgi uzun<br />
süreli bellekte şemalar içinde depolanır. Şemalar<br />
içerisinde ki bilgi birimleri birbiriyle ve şemayla<br />
bağlantılar kurularak depolanır. Geri getirmede de<br />
bağlantılar önemli rol oynar. Ancak bilgiler<br />
kullanılmadığı zaman bu bağlar zayıflar yani bellekteki<br />
izleri bozulur ve bilgilere ulaşmak zorlaşır (unutulur).<br />
- Bastırma (Güdülenmiş unutma): Benliği rahatsız<br />
eden şeyler bilinçaltına itilerek unutulur (Bu ayrıca<br />
savunma mekanizmasıdır). Mesela; Arkadaşları<br />
Selim'e, hafta sonu grup olarak sinemaya gitmeyi teklif<br />
eder. Selim yorgun olduğunu, hafta sonu evde kalıp<br />
dinlenmek istediğini söyler ama arkadaşları ısrar ettiği<br />
için teklifi kabul eder. Ancak bir süre sonra Selim<br />
arkadaşlarına verdiği sözü unutur (2012 KPSS). Selim<br />
istemediği için verdiği sözü unutmuştur (bastırmıştır).<br />
- Ket vurma: Öğrenilen bilgilerin birbirini etkileyerek<br />
unutturmasıdır (bozucu etki yapmasıdır).<br />
Geriye ket vurma: Yeni öğrenilen bilgilerin<br />
eskilerini unutturmasıdır.<br />
İleriye ket vurma: Eski bilgilerin yeni bilgileri<br />
unutturması veya hatırlamasını güçleştirmesidir.<br />
Uyarı: Ket vurma ile transfer farklı durumlardır.<br />
Transfer öğrenme öncesi, ket vurma öğrenme<br />
sonrası gerçekleşir. Transferin öğrenmeye, ket<br />
vurmanın ise hatırlamaya etkisi vardır.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
- Karışma: Öğrenilen bir bilgi biriminden önce veya<br />
sonra öğrenilen benzer bilgiler bu bilgi birimiyle karışır<br />
ve geri getirmede zorluk yaşanır. Mesela; İsim<br />
öğrenmelerinde Ender’e Önder dememiz gibi.<br />
- Yanlış Yerleştirme: Bilginin yanlış bir şemaya yanlış<br />
yerleştirilmesi yüzünden hatırlanamaması durumudur.<br />
- Bilgiyi Değiştirme: Uzun süreli bellekteki bir bilginin<br />
yeni bilgiyle değiştirilmesine bağlı olarak<br />
hatırlanamaması durumudur. Bilginin yeni bir bilgiyle<br />
değiştirilmesi sürecinin başlarında her iki bilgi de<br />
bellekte korunur (hatırlanır). Fakat yeni bilginin sıklıkla<br />
kullanılması eski bağların (bilgilerin) zayıflamasına<br />
neden olur ve yeni bilgi eskinin yerine geçer ve eskinin<br />
hatırlanmasını zorlaştırır. Mesela; yeni bir telefon<br />
numarası alıp kullanmaya başladığımızda bir süre sonra<br />
eski telefon numaramızı hatırlamakta zorlanmamız.<br />
- Organik etkenler nedeniyle unutma: Ölen beyin<br />
hücrelerinin kendini yenileyememesi, beyinde hücre<br />
kaybının olması unutmaya sebep olabilir. Ayrıca<br />
amnezi, yaşlılık, frengi, tümör, ateşli hastalıklar, alkol,<br />
uyuşturucu, sigara unutmaya neden olmaktadır.<br />
d) Öncelik ve Sonralık Etkisi<br />
Öncelik etkisi; ilk öğrenilen bilgilerin sonra<br />
öğrenilenlere göre daha iyi hatırlanmasıdır. Mesela;<br />
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni öğrenmiş bir kişi, yıllar<br />
sonra Hitabe'yi tekrar hatırlamaya çalıştığında sadece<br />
ilk birkaç cümlesini hatırlamakta, geri kalanını<br />
hatırlayamaması (2012 KPSS) öncelik etkisidir.<br />
Sonralık etkisi; son öğrenilenlerin ilk öğrenilenlere<br />
göre daha iyi hatırlanmasıdır. Mesela; bir öğretmenin<br />
sınıftaki öğrencilerin adlarını sorup öğrendiğinde, adını<br />
ilk söyleyenleri daha çok hatırlarsa öncelik etkisi, adını<br />
en son söyleyenleri hatırlasa sonralık etkisidir.<br />
e) Yürütücü Kontrol ve Yürütücü (Üst) Biliş<br />
Yürütücü kontrol; bireyin kendi öğrenme yapısının<br />
farkında olması ve bu yapıyı denetlemesi durumu.<br />
Yürütücü (üst) biliş; bireyin kendi öğrenmesinin ve<br />
öğrenme sürecinin farkında olması durumudur.<br />
Bireyin, bir bilgiyi uzun süreli belleğine yerleştirirken<br />
bunu nasıl yaptığının farkında olması üst biliş bilgisidir.<br />
Birey eğer üst biliş bilgisine sahip ise yani nasıl<br />
düşündüğünün farkındaysa, bilgiyi öğrenmek için yeni<br />
stratejiler geliştirebilir.<br />
Mesela; Ayhan ders çalışırken önemli gördüğü<br />
kısımları fosforlu kalemle işaretlemekte, bazen de ilgili<br />
kısmın yanına kısa, küçük notlar almaktadır<br />
(2012 KPS). Bu durumu Ayhan’ın bilişini yönettiğini<br />
(üst bilişi) gösterir.<br />
- 19 -<br />
3. GESTALT KURAMI<br />
a) Gestalt Kuramının Temel İlkeleri<br />
Temsilcileri Koffka, Köhler, Wertheimer, K. Lewin<br />
Davranışçı ve yapısalcı akımlara karşı ortaya çıktı.<br />
<strong>Öğrenme</strong>; kişinin karşılaştığı bir durumu<br />
algılaması ve yorumundaki değişmedir.<br />
Bireyler karşılaştıkları problemleri eski<br />
alışkanlıklarına dayanarak değil; kavrayarak çözer.<br />
Birey her şeyi bir bütün olarak algılama<br />
eğilimindedir.<br />
Bütün, kendisini oluşturan parçaların<br />
toplamından daha farklı ve anlamlıdır. Parçaları<br />
ayrı ayrı incelediğimizde bütüne ulaşılamaz.<br />
Bir uyarıcının algılanışı, onun çevresindeki diğer<br />
parçalarla olan ilişkisine bağlıdır.<br />
İnsanlar çevrelerini bir düzen içinde algılarlar. Eşya<br />
ve olaylar tek başlarına değil, diğer nesne ve<br />
olaylarla beraber bir bütün olarak (organize edilmiş<br />
bir bütün) anlam kazanırlar.<br />
Nesneleri bazı örgütleyici eğilimlere göre algılarlar.<br />
Bir resimde görülen -dikkat edilen- nesne şekil;<br />
geride kalanlar ise zemin olarak algılanır. <strong>Öğrenme</strong><br />
şekil-zemin arasındaki ilişkilerdeki bir değişmedir.<br />
Algısal set oluşturma (Algısal kurulum): Bireyler<br />
nesneleri, olayları veya insanları belli referans<br />
noktalarına (önyargılara, tutumlara, beklentilere,<br />
inançlara) göre algılama eğilimlerine denir.<br />
Tekrar (İz Teorisi) (Koffka): Birey çevresiyle<br />
etkileşimi sonucu bellekte bir iz kalır buna bellek<br />
izi denir. Hatırladığımız bilgiler daha önce<br />
algıladıklarımızdan kalan izlerdir. <strong>Öğrenme</strong><br />
durumunda yapılan art arda tekrarlar, öğrencinin<br />
yeni ilişkileri görmesinde yardımcı olur, hafızadaki<br />
izlerin daha tutarlı ve tam bir şekilde yeniden<br />
örgütlenmesini sağlar. Daha önce kaydedilmiş<br />
gereksiz şeyler atılarak yaşantı doğru bir şekilde<br />
yeniden oluşturulur.<br />
b) Gestalt Kuramında Algının Temel Özellikleri<br />
b1) Algıda Değişmezlik: Daha önceden algılanmış<br />
olan bir nesne, başka bir yerde veya farklı bir zamanda<br />
farklı gözükmesine rağmen yine onu, aynı biçimde<br />
algılamadır. Üç türlü algıda değişmezlik vardır. Şekil<br />
(biçim), Renk ve büyüklük değişmezliği.<br />
Mesela; televizyonda gördüğümüz bir fili ekran<br />
boyutunda görmemize rağmen, biz onu yine gerçek<br />
boyutuyla algılarız (büyüklük değişmezliği).<br />
Karanlıktaki limonun farklı renkte görünmesine rağmen<br />
yine asıl rengi sarı olarak algılanır (renk değişmezliği).<br />
b2) Algıda Seçicilik ve Dikkat: Organizmaya aynı<br />
anda birden çok uyarıcı gelir. Ancak, organizma<br />
bunların tamamına dikkatini veremez. Organizmanın bu<br />
uyarıcılar arasında dikkatini belli bir uyarıcıda veya<br />
uyarıcılarda toplamasına ve onları algılamasına algıda<br />
seçicilik denir. Mesela; Elektronik aletlerle ilgilenen<br />
Sinan’ın, gittiği alış veriş merkezinde öncelikle<br />
elektronik aletleri fark etmesi.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
b3) Derinlik Algısı: İnsan gözü en ve boy olmak üzere<br />
iki boyutludur. Fakat biz birtakım algısal ipuçlarını<br />
kullanarak nesnelerin derinliğini de (üçüncü boyutu)<br />
algılarız. Yani nesnelerin 3 boyutlu (en, boy, derinlik)<br />
olarak algılanmasına derinlik algısı denir. Bu<br />
algılamadaki ipuçlarının bir kısmı çevresel etmenlerken,<br />
diğer kısmı gözün yapısından kaynaklanan etmenlerdir.<br />
b4) Algısal Örgütleme Yasaları: Uyarıcıların tek tek<br />
değil de organizeli bütünler halinde algılanması olayı<br />
algısal örgütlemedir. Mesela; bir insanın yüzünü kaş,<br />
göz, burun, ağız toplamı olarak değil de bir bütün yüz<br />
olarak algılarız. Bir müzik parçası dinlediğimiz zaman<br />
tek tek notalar değil, bütünlüğü olan bir melodi işitiriz.<br />
Gestalt kuramcıları algısal örgütlemeye yardımcı olan<br />
yasaların hepsini kapsayan daha genel bir yasa<br />
(Pragnanz yasası) oluşturmuşlar.<br />
Koffka’ya göre dışarıdan gelen duyusal uyarımları<br />
anlamlandırma ve örgütlemede sadece Pragnanz yasası<br />
değil, aynı zamanda bireyin algısal kurulumu (inançları,<br />
değerleri, gereksinmeleri, tutumları) da etkili<br />
olmaktadır. Bu nedenle, aynı fiziksel çevrede bulunan<br />
kişilerin çevreyi yorumlamaları ve tepkileri farklı<br />
olabilmektedir. Bunun için de bireyin davranışının<br />
gerisindeki nedenleri anlayabilmek için coğrafi<br />
çevresinden çok, davranışsal çevresi bilinmelidir.<br />
b4.1)Şekil (figür) - Zemin (fon) İlişkisi: Bütün<br />
algılamalarda bir şekil bir de zemin vardır. Her şekil<br />
(nesne) bir zemin üzerinde yer alarak (örgütlenerek)<br />
algılanır. Yani zemin olmadan şekil olmaz. Çünkü şekil,<br />
zemin içinde anlamını kazanır. Şekil zeminin üstünde<br />
olan, zeminin üstünde göze çarpan, o an dikkatimizi<br />
çeken şeydir. Şeklin arka planında kalan kısmı ise<br />
zemindir. Mesela; bu okumakta olduğunuz yazılar<br />
şekil, yazının arkasındaki beyaz alan ise zemindir.<br />
Şekil ve zemin yer değişebilir. Bir biçimi önce şekil,<br />
sonra zemin olarak algılayabiliriz. Ayrıca şekil-zemin<br />
ilişkisi bütün duyu organları için geçerlidir. Mesela;<br />
sokakta yürürken kuş sesini (şekil) dinlerken şehrin<br />
trafiğinin sesi arkada zemin oluşturur (işitme).<br />
Oturduğumuz odanın alışageldiği kokusu zemin,<br />
mutfaktan gelen balık kokusu şekildir (koku).<br />
Okuduğun kitabın sayfaları zemin, kelimeler ise şekildir<br />
(görme).<br />
(Dönüşümlü Algılanabilen Şekiller)<br />
- 20 -<br />
b4.2) Gruplama Yasaları: Ortamdaki çeşitli<br />
ipuçlarından (benzerlik, yakınlık, devamlılık,<br />
tamamlama) yararlanarak birçok uyarıcının gruplanarak<br />
tek bir uyarıcı olarak algılanmasıdır.<br />
Benzerlik: Şekil, renk, doku, cinsiyet gibi pek çok<br />
özellik bakımından birbirine benzer uyarıcıların birlikte<br />
gruplanarak bir bütün olarak algılanmasıdır. Mesela;<br />
insanı kadın ve erkek diye iki gruba ayırırız.<br />
Yakınlık: Birbirine yakın olan uyarıcılar algısal<br />
alanımızda birlikte gruplandırılır. Zamanda ve mekânda<br />
yakınlık olarak iki türlü gruplandırılır. Mesela;<br />
müzikteki ritim algılaması, zaman içinde birbirine<br />
değişik yakınlıklarda bulunan vuruşlara dayalıdır.<br />
Süreklilik (Devamlılık): Aynı yönde giden noktalar,<br />
çizgiler ve benzerler birlikte gruplanarak algılanma<br />
eğilimindedir. Mesela; reklâm panolarında yanıp sönen<br />
ampuller bireye süreklilik algısı vermektedir.<br />
bd.3) Tamamlama: Eksik olan uyarıcıları zihnimizde<br />
tamamlayarak algıma olayıdır. Tamamlama için o<br />
nesnenin daha önce biliniyor (yani algılanmış) olması<br />
gerekir.<br />
Mesela; Bir ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya<br />
gröe, kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı<br />
ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain<br />
yrenide omlsaımyış. Ardakai hfraliren srısaı krıaışk<br />
oslada ouknyuorumş. Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil<br />
bri btüün oalark oykuorumuşz.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
Algıda tamamlamaya örnek resimler:<br />
Zeigarnik etkisi: İnsanlar tamamlanmamış<br />
yaşantılarını tamamlanmış yaşantılarından daha önce ve<br />
net bir şekilde hatırlama eğiliminde olmasına denir.<br />
Mesela; Sema Hanım'ın çok sevdiği bir televizyon<br />
dizisi vardır. Her seferinde diziyi zevkle seyredip bir<br />
sonraki hafta dizide neler olacağını merakla<br />
beklememesi (2012 KPSS) algıda tamamlamadır.<br />
bd.4) Basitlik: Organizma, karmaşık, zor olaylar yerine<br />
daha basit ve düzenli olanı algılama eğilimindedir. Yani<br />
basit ve düzenli bir şekilde organize edilmiş şekiller<br />
karmaşık olanlardan daha kolay ve çabuk algılanır.<br />
Şekil–1 Şekil–2<br />
Şekil-2’yi Şekil-1’den daha çabuk ve kolay algılarız.<br />
Çünkü basit ve düzenli şeyler daha kolay algılanır.<br />
c) Algı yanılmaları<br />
a) İllüzyon: Gerçekte var olan bir dış uyarıcının<br />
olduğundan farklı algılanmasıdır.<br />
- Fiziksel illüzyon: Algılanan uyarıcının kendi<br />
özelliklerinden ve fiziksel çevre koşullarından dolayı<br />
kaynaklanan algı yanılmasıdır. Herkeste aynı yanılgıya<br />
neden olur. Mesela; su içindeki çay kaşığının kırık<br />
gözükmesi,<br />
- Psikolojik illüzyon: Uyarıcıyı algılayan kişinin<br />
zihinsel ve kişisel tutumuna göre var olan bir uyarıcının<br />
yanlış algılanmasıdır. Her bireyde aynı görülmez.<br />
Mesela; karanlıkta yerde duran hortumu yılan sanmak.<br />
b) Halüsinasyon (Sanrı): Ortada bir uyarıcı yokken<br />
kişinin bir şeyler algıladığını sanmasıdır. Yani gerçekte<br />
var olmayan bir uyarıcının varmışçasına algılanmasıdır.<br />
Halüsinasyon genelde akıl hastalarında görülür. Bazen<br />
ateşli hastalıklarda, alkol ve uyuşturucu bağımlılarında<br />
da görülür. Mesela; kapı çalmadığı halde zilin sesini<br />
duymak, ellerimizin üstünde böcek olmadığı halde<br />
ellerin üstünde böcek var denmesi gibi.<br />
- 21 -<br />
d) Sezgisel <strong>Öğrenme</strong> Kuramı (İçgörüsel, Kavrayış<br />
yoluyla öğrenme) (Köhler): Çözülmesi gereken<br />
problemin kavramları, elemanları arasındaki ilişkinin<br />
farkına birden bire (aniden) varılarak öğrenmenin<br />
gerçekleşmesidir. Mesela; bir öğrencinin matematik<br />
probleminin çözümünü birden buluvermesi. Başına<br />
elma düşen, Newton’un yerçekimi kanunu bulması.<br />
Bu öğrenmede birey daha önce çalışmış, zihnini<br />
yormuş, çeşitli yollar denemiş ancak bir türlü başarılı<br />
olamamıştır ve bunun için belli bir zaman çalışmalarını<br />
askıya almışken, birden çözüm yolunu bulmuştur.<br />
İçgörüde, probleme seçici bir şekilde dikkat edilir.<br />
Daha önceki deneyimler, çözüm için alt yapı<br />
oluşturur. Yani kişi deneme-yanılmalar yaptıkça<br />
içgörüleri artacak, dolayısıyla kavrama yoluyla<br />
öğrenme daha kolay olacaktır.<br />
<strong>Öğrenme</strong>; hazırlık, kuluçka ve sonuç olmak üzere<br />
üç aşamada gerçekleşir.<br />
Çözüme geçiş, ani ve tam olarak gerçekleşir.<br />
Zekiler, içgörüsel çözüme daha kısa sürede ulaşır.<br />
Keşfedilen ilkeler/çözümler uzun süre kullanılır ve<br />
hatırlanır. Ayrıca başka duruma kolayca uygulanır.<br />
.<br />
Uyarı: Bir problemin çözülmesinde geçmiş<br />
öğrenmelerin ve problemlerin bileşenleri arasındaki<br />
ilişkilerin görülmesinin en fazla önem taşıdığı<br />
öğrenme türüdür (2011 KPSS).<br />
ortamdan uzaklaşmadır<br />
e) Yaratıcı (Üretici) Düşünme (Wertheimer):<br />
Wertheimer’e göre iki tür problem çözme yolu vardır:<br />
B türü çözümler (yakınsak): Anlamadan ezberlemeye<br />
dönüktür. Orijinallikten ve içgörüden uzaktır. Kolayca<br />
unutulabilir.<br />
A türü çözümler (ıraksak): Gestalt ilkelerine<br />
dayalıdır. Orijinaldir, sezgiseldir (içgörüseldir). Çözüm<br />
başkası tarafından değil, birey tarafından bulunur,<br />
kolaylıkla genellenebilir ve uzun süre hatırlanabilir. Bu<br />
tür çözümler üretici (yaratıcı) çözümlerdir.<br />
Yaratıcı düşünme: Varlıklar ve olaylar arasında yeni<br />
ve orijinal ilişkiler kurma ve çözüm üretme esasına<br />
dayanan düşünmedir. Bilimlerde, güzel sanatlarda ve<br />
artistik faaliyetlerde bu düşünme önemli rol oynar.<br />
Yaratıcı düşünmeyi engelleyen faktörler ise şunlardır:<br />
Duygusal engeller (utangaçlık, yanlış anlaşılma<br />
korkusu, aşırı öz eleştiri),<br />
Kültürel engeller (toplumdaki değerler ve<br />
gelenekler), Algısal engeller (algılamayla oluşan<br />
şartlanmalar)<br />
Geçmiş deneyimlerin etkisi (Alışkanlıklar-<br />
Zihinsel kurulum: Problemlerin hep aynı davranış<br />
kalıplarıyla, yöntemlerle, alışkanlıklarla çözmektir.)<br />
İşleve takılma: Nesneleri alışılagelen işlevleri<br />
dışında kullanmamaktır. Mesela; bıçak kesmek için<br />
yapılmıştır. Birçok insan bıçağı tornavida olarak<br />
düşünemez.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
C) BİLİŞSEL AĞIRLIKLI DAVRANIŞÇI KURAMLAR<br />
1. Sosyal <strong>Öğrenme</strong> Kuramı (Gözlem-Model Yoluyla<br />
<strong>Öğrenme</strong>) (Bandura)<br />
2. Amaçlı Davranışçılık Kuramı (İşaret-Gestalt-<br />
Beklenti Kuramı) (Tolman)<br />
1. SOSYAL ÖĞRENME KURAMI (GÖZLEM-<br />
MODEL ALMA ÖĞRENMESİ) (BANDURA)<br />
Sosyal <strong>Öğrenme</strong> Kuramının Temel İlkeleri<br />
Davranış öğrenilebilir ancak hemen<br />
gösterilmeyebilir. Öğrenilen davranış uygun<br />
koşullar oluştuğunda sergilenir.<br />
<strong>Öğrenme</strong> her zaman pekiştirece bağlı değildir.<br />
Pekiştireç sadece performansı artıran etkendir.<br />
İnsan, uyarıcılara karşı tepki veren pasif ve basit bir<br />
organizma değildir. İnsan, aktif ve bilinçli eylemleri<br />
ile öğrenir.<br />
Sosyal öğrenmede temel faktör, bireyin başkalarını<br />
gözlemleyerek öğrenmesidir (Dolaylı öğrenme).<br />
Mesela; ablasının tırnakları kesilirken canı yandığı<br />
için ağladığını gören Taylan, sıra kendisine<br />
geldiğinde tırnaklarını kestirmemek için uzun süre<br />
direnmiştir (2010 KPSS).<br />
Birlikte öğrenme ortamında öğrenen ile<br />
öğretenlerin etkileşim içinde olması gerekmektedir.<br />
Öğrenen bireye, gözlem, taklit etme ve zihinsel<br />
fonksiyonlar geliştirmede fırsatlar sağlanmalıdır.<br />
<strong>Öğrenme</strong>nin etkiliği, öğrenenin modeli taklit etme<br />
kabiliyetine bağlıdır.<br />
Sosyal <strong>Öğrenme</strong> Süreçleri<br />
a) Dikkat etme: Bireyin modelin davranışlarını<br />
dikkatli bir biçimde inceleyip doğru olarak<br />
algılaması gerekir. Yani model alınan davranışa<br />
dikkatin odaklanmasıdır. Mesela; Atakan TV’deki<br />
bir karate müsabakasını dikkatlice izlemektedir.<br />
b) Hatırda tutma: Birey dikkatle gözlemlediği<br />
davranışları görsel veya sözel sembollere<br />
dönüştürüp kodlar ve belleğinde saklar. Bu sayede<br />
bilgi hatırlanır. Yani bireyin, gözlediği davranışları<br />
göz önünde canlandırması, hatırlamasıdır. Mesela;<br />
Atakan okulda bir arkadaşıyla tartıştığında TV’deki<br />
karate hareketleri aklına gelir.<br />
c) Davranışı ortaya koyma (Davranışa<br />
dönüştürme, uygulama): Model alınan davranışın<br />
uygulanması (tekrarlanması) yani davranışa<br />
dönüştürme sürecidir. Fakat birey öz yeterlilik<br />
kapasitesine sahip değilse bu davranış ortaya<br />
çıkmayabilir. Mesela; Atakan TV’deki karate<br />
hareketlerini aklına getirip tartıştığı arkadaşı<br />
üzerinde bu hareketleri denemesi.<br />
d) Güdülenme süreci: Bandura öğrenme ile<br />
performansı birbirinden ayırmıştır. Öğrenilen bir<br />
davranış hemen performansa dönüştürülemeyebilir.<br />
İnsanlar; yeni davranışları gözlem yoluyla<br />
öğrenebilirler. Fakat onları yapmaya güdüleninceye<br />
veya ihtiyaç duyuncaya kadar performans olarak<br />
göstermezler. Yani güdülenme öğrenilenleri<br />
performansa dönüştürmeyi sağlayan süreçtir.<br />
- 22 -<br />
Mesela; Can, ablası oyun hamuruyla arabalar yaparken<br />
onu izler. Ablası gibi, önce arabanın tekerleklerini ve<br />
gövdesini yapmaya, sonra da bunları dikkatlice<br />
birleştirmeye çalışır. Ablasının oyun hamurundan<br />
yaptığı renk renk arabaları kendisi de yapmak ister<br />
ancak hamurlara sadece kabaca şekiller verebilir (2012<br />
KPSS). Can uygulama aşamasında zorluk yaşamıştır.<br />
Sosyal <strong>Öğrenme</strong> Kuramı’nın Temel Kavramları<br />
a) Pekiştirme: Bandura’ya göre pekiştirme üç türlüdür.<br />
a1) İçsel Pekiştirme: Pekiştirme bireyin kendisi<br />
tarafından, kendisine yönelik yapılıyorsa buna içten<br />
pekiştirme denir. Bu pekiştirmede birey başkalarının<br />
tepkilerine aldırmadan kendi kişisel standartlarına<br />
ulaşmak için çaba harcar. Mesela; Kreşte arkadaşına<br />
vuran Hasan, öğretmenin verdiği oturma cezasına<br />
aldırmamış “Oh, iyi ki de vurdum o da benimle alay<br />
etmişti, ona günün gösterdim, çok iyi oldu.” diyerek<br />
rahatladığını hissetmesi (2009 KPSS).<br />
a2) Dolaylı Pekiştirme: Davranışı pekiştirilen modeli<br />
izleyen birey, modelin davranışını yapma olasılığı<br />
artar. Mesela; bir futbol takımında iyi oynayan bir<br />
oyuncuya prim verilmesi sonucu, takımdaki diğer<br />
oyuncuların da daha iyi oynamaya çalışması.<br />
a3) Doğrudan pekiştirme: Birey bir kişiyi model<br />
aldıktan sonra onun yaptığı davranışı bizzat kendisi<br />
de yapar ve hemen arkasından model aldığı davranış<br />
için pekiştireç alırsa bu doğrudan pekiştirme olur.<br />
b) Dolaylı Ceza: Modelin yapmış olduğu davranış<br />
sonunda almış olduğu cezanın gözlemlenmesi,<br />
gözleyenin o davranışı yapma eğilimini azaltır veya<br />
ortadan kaldırır. Mesela; Cemil, otomobiliyle yol<br />
alırken kısa bir süre önce kendisini sollayarak geçen<br />
araç sürücüsünün bir polis ekibi tarafından<br />
durdurulduğunu ve sürücüye ceza yazılmakta olduğunu<br />
görür. Bu durum, Cemil'in yolun kalan kısmında<br />
otomobilini sürerken hız sınırını aşmamaya özel bir<br />
gayret göstermesine neden olur (2012 KPSS). Mesela;<br />
sınıfta yaptığı hatalı bir davranıştan dolayı teneffüse<br />
çıkamayan arkadaşını gören Ceren, o hatalı davranışı<br />
yapmama eğiliminde olacaktır.<br />
c) Dolaylı Güdülenme: Gözlenen davranış, değer<br />
verilen bir ürünle sonuçlanırsa gözleyen kişi o davranışı<br />
yapmak için istek duyar. Mesela; öğretmen adayı<br />
arkadaşının, çok çalışıp KPSS sonucu atandığını gören<br />
Ahmet, kendisinin de çok çalışmaya istekli olması.<br />
d) Dolaylı Duygusallık: Birçok duygu gözlem yoluyla<br />
kazanılır. Birçok insan kendileri doğrudan bir yaşantı<br />
geçirmediği halde (zarar görmediği halde) bazı<br />
şeylerden korkar. Sebebi ise söz konusu duygulara,<br />
korkulara sahip modellerin gözlemlenmesidir. Model<br />
alınan kişiler birtakım davranışlarıyla gözleyen kişiye<br />
birçok mesaj verir ve gözlemci dolaylı yaşantı<br />
kazanarak aynı korkulara sahip olur. Mesela;<br />
arkadaşının köpek tarafından ısırılması sonucu<br />
arkadaşının çığlık atmasını ve ağlamasını gözlemleyen<br />
birey köpekten korkmaya başlayabilir.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
Sosyal <strong>Öğrenme</strong>yi Etkileyen Faktörler<br />
a) Modelin özellikleri<br />
b) Model alınan davranışın özellikleri<br />
c) Gözlemcinin özellikleri<br />
a) Modelin özellikleri: Modelin, gözleyen bireye olan<br />
benzerliği (yaşı, cinsiyeti, yaşam tarzı, kişiliği), sosyal<br />
statüsü, saygınlığı (prestiji), modelin davranışının<br />
sonuçları (pekiştirilmesi veya cezalandırılması),<br />
modelin sergilediği davranışla ilgili uzmanlığı.<br />
Model ile Gözleyen Arasındaki Etkileşim Özellikleri<br />
Modelin<br />
Statüsü<br />
Kişiden;<br />
Yüksek<br />
Eşit<br />
Eşit<br />
Düşük<br />
Gözlemle<br />
nen<br />
Sonuç<br />
Sonuç<br />
bilinmiyor<br />
Sonucu<br />
olumlu<br />
Sonuç<br />
olumsuz<br />
Sonuç<br />
olumlu<br />
veya<br />
olumsuz<br />
Taklit<br />
Edilme<br />
Durumu<br />
Yüksek<br />
Yüksek<br />
Taklit<br />
edilmez<br />
Yok denecek<br />
kadar az<br />
Örnek<br />
Reklâmlarda kullanılan<br />
ünlü kişiler<br />
Sınıfta başarılı öğrenciyi<br />
diğerlerinin taklit etmesi<br />
Sınıfta ceza alan bir<br />
öğrencinin yaptığı<br />
davranışı diğer<br />
öğrencilerin yapmaması<br />
Küçük kardeşini izleyen<br />
büyük kardeşin tepkisi<br />
b) Model alınan davranışın özellikleri: Her davranışı<br />
birey model almaz. Birey, kendince uygun olduğunu<br />
düşündüğü ve ödülle sonuçlanacak davranışları daha<br />
çok model alır. Değerli sonuçlar gözlemciyi güdüler.<br />
Davranışın basit, işlevsel (işe yarar) ve gözlenebilir<br />
olması model almayı artıran diğer etkenlerdir.<br />
c) Gözlemcinin özellikleri: Bunlar altı tanedir.<br />
c1) Karşılıklı belirleyicilik: <strong>Öğrenme</strong>yi; birey, çevre<br />
ve davranış olarak üç temel faktör birlikte oluşturur. Bu<br />
üç etken karşılıklı olarak birbirlerini etkilemekte ve bu<br />
etkileşimler bireyin sonraki davranışlarını<br />
etkilemektedir. Yani birey, sosyal çevrelerini<br />
davranışları aracılığıyla etkilemekte, değiştirmekte, aynı<br />
zamanda çevrede yer alan diğer insanların<br />
davranışlarından da etkilenmektedir.<br />
c2) Sembolleştirme kapasitesi: İnsanlar dünyada<br />
gördüklerini zihinlerinde sembolleştirirler. Semboller<br />
insanların zihninde dünyadaki gördüklerinin<br />
temsilcileridir. Bu sayede insanlar, geçmişi zihinlerinde<br />
tutabilmekte ve geleceği de zihinlerinde<br />
tasarlayabilmekte, sembolleştirebilmektedir.<br />
Sembolleştirme kapasitesi yüksek olan bireyler, sosyal<br />
öğrenme konusunda daha başarılıdırlar.<br />
- 23 -<br />
c3) Öngörü (Geleceği düşünme) kapasitesi: Gelecek<br />
için plan yapabilme kapasitesidir. İnsanlar gelecekte<br />
başkalarının kendilerine nasıl davranacaklarını tahmin<br />
edebilmeli, hedef belirleyebilmeli ve geleceği<br />
planlayabilmelidir.<br />
c4) Dolaylı öğrenme kapasitesi: İnsanlar başkalarının<br />
davranışlarını ve o davranışların sonuçlarını<br />
gözlemleyerek öğrenmeyi gerçekleştirir ve bu ona<br />
büyük bir avantaj sağlar. Çünkü maliyeti düşüktür.<br />
Başkalarının hatalarını görmek yoluyla aynı hataları<br />
yapmadan doğrulara az zararla ve daha hızlı ulaşabilir.<br />
Bu nedenle, dolaylı öğrenme kapasitesi yüksek bireyler<br />
sosyal öğrenmeyi daha iyi gerçekleştirir.<br />
c5) Öz düzenleme kapasitesi: İnsanların içsel<br />
standartlar oluşturma, kendi davranışlarını kontrol etme<br />
ve düzenleme kapasiteleridir. İnsanların davranışlarını<br />
kendi koyduğu kurallara uygun biçime getirip<br />
uygulayabilme potansiyelleridir. Beslenme, eğlence,<br />
dinlenme ve çalışma gibi alışkanlıklar bu tiptendir.<br />
Mesela; Yasemin, coğrafya dersinin sınavlarından<br />
sürekli düşük not almaktadır. Başarılı arkadaşlarının bu<br />
dersi nasıl çalıştıklarını gözlemleyen Yasemin, birkaç<br />
arkadaşını gözlemledikten sonra kendisi için uygun olan<br />
çalışma yöntemlerini, araçlarını ve uygun çalışma<br />
zamanını saptayarak işe koyulur ve sonunda hedeflediği<br />
başarıya ulaşır (2012 KPSS). Yasemin’in düşük not<br />
aldığı coğrafya dersine ilişkin içinde bulunduğu durumu<br />
değiştirmeye çalıştığı, bu konuda hayatına aktif olarak<br />
müdahale eden bir birey olduğunu öz düzenleme<br />
kapasitesi ilkesi açıklar.<br />
c6) Öz yargılama (Yansıtma) kapasitesi: İnsanların<br />
kendileri hakkında düşünme, yargıda bulunma ve<br />
kendilerini değerlendirme kapasitesidir. Yani insanların<br />
kendi davranışlarını yargılayıp çeşitli sonuçlar (ders<br />
alma gibi) çıkarabilme kapasitesidir.<br />
Öz yeterlik: İnsanın kendinin farkında olması,<br />
kapasitesi ile yapacağı iş arasında değerlendirme<br />
yapması, bireylerin bir davranışı yapıp yapamayacakları<br />
ile ilgili olarak kendilerini yargılayarak ulaştıkları sonuç<br />
“öz yeterlik” kavramıyla açıklanır. Kısacası bireyin<br />
kendi yeteneklerini nasıl algıladığıdır. Öz yeterlik<br />
inancı yüksek olan bireyler, kendilerine güven duyarlar.<br />
Başarılı olacaklarına dair inançları yüksektir. Bir<br />
zorlukla karşılaştıklarında hemen pes etmezler.<br />
Mesela; Deniz, mantık dersinden korkmakta ve bu<br />
dersten başarısız olacağını düşünmektedir. Buna rağmen<br />
dersi dinlemeye ve anlamaya çalışmaktadır. Deniz bir<br />
gün derste öğretmeninin sorduğu sorulara üst üste<br />
birkaç kez doğru cevap verdikten sonra ders onun için<br />
zevkli bir hâle dönüşmüş, başarısında artış olmuştur<br />
(2012 KPSS). Mantık dersini başaramayacağına inanan<br />
bir öğrencinin yaşantılarının etkisiyle bu dersten başarılı<br />
olacağına inanmaya başlaması öz yeterlik algısındaki<br />
bir değişiklik olduğunu gösterir.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
2. AMAÇLI DAVRANIŞÇILIK KURAMI<br />
(İŞARET-GESTALT KURAMI) (TOLMAN)<br />
Tolman’a göre davranış bir amaca yöneliktir.<br />
Davranış amaç doğrultusunda çevre koşullarına<br />
göre değiştirilebilir.<br />
Davranışçılardan farklı olarak öğrenme koşullanma<br />
sürecinden ziyade, zihinsel süreçler yoluyla<br />
çevreyi keşfetme ve uyarıcıları anlamlı hale getirme<br />
(bütün hale getirme) sürecidir.<br />
<strong>Öğrenme</strong>yi uyarıcı-uyarıcı ilişkisi olarak ele alır.<br />
Davranışçılardan farklı olarak insanı hayvanlardan<br />
farklı olarak sadece uyarıcılara tepki veren pasif bir<br />
varlık olarak değil, aktif bir varlık olarak ele alır.<br />
Molar (Bütüncül davranış): Davranışçıların<br />
“davranışı anlamak için davranışı küçük davranış<br />
birimlerine bölmek gerekir” fikrine karşı çıkarak,<br />
davranışın bütününe (molar davranışa)<br />
odaklanılması gerektiğini belirtir. Çünkü davranışı<br />
küçük parçalara ayırmaya çalışmak onun anlamını<br />
kaybettirmektedir (Gestalt görüşüne benzerliği).<br />
Örtük (Gizil) <strong>Öğrenme</strong>: Bilinçsizce, farkında olmadan<br />
ve istemeden edinilen öğrenmelerdir. Buna göre, bazı<br />
öğrenmeler öğrenme amacı olmadan, hatta kişi farkında<br />
olmadan gerçekleşir. Gizil öğrenme, zihinsel imge veya<br />
bilişsel harita olarak depolanır. Organizma ilgili bir<br />
problemle karşılaştığı zaman bu haritalara başvurur.<br />
Mesela; ev işi yaparken bir yandan yüksek sesle ders<br />
çalışan psikoloji öğrencisi kızının söylediklerini işiten<br />
bir ev hanımı, birkaç gün sonra izlediği bir yarışma<br />
programında sorulan “Tepkisel koşullanma ile şu<br />
isimlerden hangisini eşleştirirsiniz?” sorusuna doğru<br />
yanıt verdiğini fark etmesi (2010 KPSS).<br />
Gizil sönme: Önceden pekiştirilen bir davranışın<br />
pekiştirilmemesi sonucu değil, artık pekiştirilmediğinin<br />
gözlenmesi sonucunda ortaya çıkan durumdur. Mesela;<br />
eski okulunda öğretmenin sadece parmak kaldıran<br />
öğrencilere söz verdiğini gözlemleyen Demet, derste<br />
söz almak için hep parmak kaldırmaya başlamıştır.<br />
Fakat yeni okulunda öğretmenin parmak kaldırmayan<br />
öğrencilere de söz verdiğini gözlemleyen Demet, artık<br />
söz almak için parmak kaldırmamaya başlamıştır.<br />
Demet, pekiştirilmediği için değil pekiştirilmeyen<br />
davranışları gözlemlediği için sönme gerçekleşmiştir.<br />
İşaret (Yer) öğrenme: Organizma gözlemleyerek bazı<br />
olayların-davranışların, belirli başka olaylaradavranışlara<br />
yol açtığını veya bir işaretin diğer bir<br />
işarete götürdüğünü anlar ve bunları kullanarak amacına<br />
ulaşır. Organizma bu kazandığı bilgiyi birbirinden ayrı,<br />
bağımsız birimler halinde değil, organize edilmiş bilgi<br />
halinde saklar. Organizmanın çevreye ilişkin zihninde<br />
oluşturduğu organize edilmiş bu bilgilere bilişsel harita<br />
denir. Organizma yer öğrenme sürecinde bu haritadan<br />
yararlanır. Mesela; gözümüzü kapattığımızda evimizin<br />
odası ve içindeki eşyaları hayal edebilir hatta gözümüz<br />
kapalı olarak odamızda dolaşabiliriz. Zihnimizde<br />
bulunan bu bilgiler yer öğrenmesi (bilişsel haritalar<br />
sayesinde) ile oluşan bilgilerdir.<br />
- 24 -<br />
Bilişsel harita oluşturma süreci genellikle gizli öğrenme<br />
ile açığa çıkar. Yani organizma bilişsel haritaları özel<br />
bir çaba harcamadan oluşturur ve gerektiğinde bu<br />
haritaları kullanır. Mesela; Üniversiteye yeni başlayan<br />
bir öğrenci üst sınıftaki bir arkadaşından, oldukça<br />
büyük olan yerleşkeyi kendisine tanıtmasını ister.<br />
Arkadaşı birkaç önemli yeri gösterdikten sonra,<br />
“Yerleşkede bir süre yaşadıktan sonra gerektiğinde<br />
aradığın her yeri elinle koymuş gibi bulabildiğini görüp<br />
şaşıracaksın.” der (2009 KPSS). Arkadaşının bu<br />
öğrenciye söyledikleri, Yer öğrenmenin önemli bir<br />
bölümünün farkına varılmadan gerçekleştiğini gösterir.<br />
Organizma bilişsel haritalarını kullanarak kendisini en<br />
kısa şekilde amaca ulaştıran yolu seçmesine en az çaba<br />
ilkesi denir. Mesela; bir yere giden bireyin bilişsel<br />
haritalarını kullanarak en kestirme yolu bulması.<br />
<strong>Öğrenme</strong> Türleri<br />
a) Kateksis: Organizmanın içinde bulunduğu kültürel<br />
özelliklere bağlı olarak belli dürtü durumlarıyla, belli<br />
nesneleri ilişkilendirme eğiliminin öğrenilmesidir.<br />
Mesela; İtalyanlar açlığını makarna ya da pizza ile<br />
giderme eğiliminde olabilir.<br />
Organizmanın belli dürtü durumlarında belli<br />
nesnelerden kaçınmayı öğrenmesine Olumsuz Kateksis<br />
denir. Mesela; bir Müslümanın açlığını gidermek için<br />
domuz eti yememesi.<br />
b) Eşdeğer İnançlar: Alt amaç, ana (asıl) amaçla aynı<br />
etkiye sahip olduğunda, alt amaç eşdeğer inanç<br />
oluşturur. Bu durum, uyarıcı-tepki kuramlarında ikincil<br />
pekiştirme kavramına çok benzemekle birlikte, bu<br />
öğrenme çeşidi fizyolojik dürtülerden ziyade “sosyal<br />
dürtülerin” tatmini ile ilişkilidir. Mesela; yüksek not<br />
alma sevgi ve saygı ihtiyacını doyurur.<br />
c) Alan Beklentileri (uyarıcı-uyarıcı öğrenmesi):<br />
Organizmanın kendisini neyin nereye götüreceğini<br />
öğrenmesidir. Belli bir işaret gördüğünde onu belli bir<br />
diğer işaretin izleyeceğini bekler. Bu öğrenmeye<br />
uyarıcı-uyarıcı öğrenmesi denir. Mesela; zil çalması<br />
dersin başlaması ya da bitmesi için bir işarettir.<br />
d) Alan-Biliş Yolları: Bir problem çözme stratejisi<br />
olarak belli durumlarda algısal alanı düzenleme<br />
eğilimidir. Problem çözme stratejisinde önemli olan<br />
nokta, bir problemi çözmede etkin olan bir stratejinin<br />
gelecekte benzer durumlarda da kullanılmasıdır.<br />
e) Dürtü (güdü) Ayırımları: Bu öğrenme türü<br />
organizmanın kendi dürtü durumunu analiz etmesini ve<br />
buna uygun davranışta bulunmasını içerir. Mesela; suya<br />
ihtiyaç duyan birisinin davranışı ile yiyeceğe ihtiyaç<br />
duyan birisinin davranışı farklı olacaktır.<br />
f) Hareket Biçimleri: Hareket biçimini öğrenme, bir<br />
eksiği gidermeye yöneliktir.<br />
g) Açık öğrenme: Organizmanın giderilmesi gereken<br />
ihtiyaçlarıyla doğrudan ilişkili olan davranışları<br />
öğrenmesidir.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
D) DİĞER ÖĞRENME KURAMLARI<br />
1. YAŞAM ALANI KURAMI<br />
Temsilcisi Kurt Lewin’dir. Lewin’e göre; davranışın<br />
üzerinde o davranışı gerektiren birçok unsur (bireyin<br />
psikolojik durumu, fizyolojik durumu, fizik ve sosyal<br />
çevresel faktörler) kişinin “yaşam alanını” oluşturur.<br />
Dolayısıyla bu unsurlar bütünsel olarak incelenmeden<br />
davranışları anlamlandırmak mümkün değildir.<br />
Yaşam alanı kişinin bilinçli olarak farkında<br />
olduklarından oluşabileceği gibi, bilincinde olmadığı<br />
faktörlerden de etkilenebilir.<br />
Lewin’e göre “yaşam alanı” belli bir bireyin, belli bir<br />
zamandaki davranışını etkileyen olguların ya da<br />
gerçeklerin toplamıdır.<br />
Mesela; Bireyi ve onun içinde bulunduğu durumu<br />
anlayabilmek için bütün durumu yani öğrencinin<br />
ailesini, okulunu ve doğal çevresini de göz önünde<br />
bulundurmak gerekir (2012 KPSS). Görüşü “Alan<br />
kuramının” görüşlerini yansıtır.<br />
2. HÜMANİST (İNSANCIL) KURAM<br />
Önemli temsilcileri; Rogers, Maslow ve Combs’tur.<br />
Hümanistler insanın özünde iyi olduğunu ve her<br />
insanın doğuştan getirdiği bu iyi potansiyelle<br />
çevresindekilerle işbirliğine yatkın, yapıcı ve güvenilir<br />
bir etkileşime girdiğini ve bu şekilde gelişimini<br />
sürdürdüğünü savunur.<br />
Hümanist yaklaşımının temel ilkeleri<br />
Hümanist yaklaşıma göre her insanda doğal bir<br />
öğrenme isteği vardır. Bu nedenle öğrenene<br />
çevresini keşfetme olanağı sunulmalıdır.<br />
Hümanist yaklaşım bireysel farklılıklara önem<br />
verir ve bundan dolayı öğrenilecek konunun<br />
öğrenenin ilgi, beklenti ve ihtiyaçlarına uygun<br />
olması gerekir.<br />
Hümanist yaklaşım öğrenme ortamlarının<br />
demokratik olması gerektiğini savunur. Yani<br />
öğrenme sürecinde bireyin kendini<br />
gerçekleştirmesine yönelik özgürce seçimler<br />
yapabileceği, baskı ve tehdit içermeyen demokratik<br />
ortamlar oluşturulmalıdır.<br />
Hümanist yaklaşıma göre eğitimde ve öğrenmede<br />
“öğrenmeyi öğretmek” temel alınmalıdır. Yani bir<br />
davranışın veya bilginin öğrenilmesinden çok<br />
öğrenme sürecinin öğrenilmesi esas olmalıdır.<br />
Hümanist yaklaşıma göre insanın davranışları<br />
kendi öznel gerçeği tarafından belirlenmektedir.<br />
Yani birey uyarıcıları kendine özgü bir biçimde<br />
algılayıp yorumlar ve bu çerçevede tepkide bulunur.<br />
Dolayısıyla bireyin davranışlarını anlayıp<br />
açıklayabilmek için o bireyin iç dünyasını (öznel<br />
yaşantı alanını: Fenomen alan) bilmek gerekir.<br />
- 25 -<br />
Hümanist yaklaşıma göre öğrenme, bireyin kendisi<br />
tarafından başlatıldığında ve onun ilgilerine,<br />
ihtiyaçlarına yönelik olduğunda anlamlıdır.<br />
Hümanist yaklaşım bireysel özgürlüğe önem verir.<br />
Hümanist yaklaşım öğrenci merkezli eğitimi<br />
savunur.<br />
Hümanist yaklaşıma göre birey çevrenin isteklerine<br />
göre değil, kendilerini gerçekleştirme eğilimlerine<br />
göre eğitim görmelidir.<br />
Hümanist yaklaşımın temelini benlik kavramı<br />
oluşturur. Benlik gelişimi bireyin kendisini,<br />
farklılıklarını algılaması ve değerlerini hissetmesi<br />
sürecidir. Kişinin kendisini değerlendirme sürecidir.<br />
a) Rogers ve Benlik Kuramı<br />
Teröpatik <strong>Öğrenme</strong> Kuramı<br />
İnsan gelişme ve kendini geliştirme gizil gücüne<br />
sahiptir. Bireyler çevrenin isteklerine ve beklentilerine<br />
göre değil, kendilerini gerçekleştirme eğilimlerine<br />
göre eğitim almalıdır. Yani her birey ilgi, yetenek ve<br />
özelliklerine göre ve özgür bir ortamda eğitim<br />
almalıdır. Mesela; İlköğretim öğrencisi Fatma,<br />
babasına sınıf öğretmeninin, arkadaşlarının ve<br />
kendisinin istek, ilgi ve ihtiyaçlarına dikkat ettiğini ve<br />
yardımcı olmaya çalıştığını söyler (2012 KPSS). Sınıf<br />
öğretmeni burada insancıl yaklaşıma uygun<br />
davranmıştır.<br />
Eğitimde “öğrenmeyi öğretmek” temel alınmalıdır.<br />
Her insanın doğuştan getirdiği bir özbeni vardır. Bu<br />
özben iyiye yönelik ve güzeldir.<br />
Her insanın amacı mutlu olmaktır. Mutlu olan insan<br />
topluma faydalı olur.<br />
Bireyin mutlu olması, dünyayı kendi algılayış<br />
biçimine göre (fenomen alan), ilgi ve becerilerine<br />
göre yetiştirilmesine bağlıdır.<br />
Bireyi yalnızca dıştan değil içten de anlamak gerekir.<br />
Böylece bireyin iç dünyasını çözümlemeyi de ön<br />
planda tutmaktadır (Fenomenoloji).<br />
Mesela; İsmet Öğretmen derste su içen bir öğrenciyi<br />
gördüğünde onu uyarmış ve bu davranışı doğru<br />
bulmadığını belirtmiştir. Kemal Öğretmen ise aynı<br />
durumda öğrencinin su içmesinin sorun olmadığını<br />
düşünerek hiç tepki vermemiştir (2012 KPS). İki<br />
öğretmenin de aynı uyarıcıya farklı davranışları, kendi<br />
öznel gerçeklikleriyle açıklayabiliriz.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
Benliğin Yapısı<br />
1-) Özben (Gerçek benlik): Benliğin merkezini<br />
oluşturur. Biyolojik kökenli gerçek içsel yaşantıların<br />
kaynağıdır. İnsanların tümü özbenleri açısından bazı<br />
yönleri ile birbirlerine benzerlerken bazı yönleri ile de<br />
birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Yeme, içme cinsel<br />
gereksinmeler gibi fizyolojik özellikler, sevilme, güven<br />
duyma, başarılı olma gibi psikolojik özellikler açısından<br />
tüm insanlar birbirlerine benzerlerken, müzik, resim,<br />
sözel yetenekleri gibi kişisel güçler açısından da<br />
birbirlerinden farklıdır.<br />
Özben, yapı olarak “iyi” ye yöneliktir. Kötü olarak<br />
nitelendirilen tutum, düşünce ve davranışlar temel<br />
ihtiyaçların doyurulmaması ve engellenmesi sonucu<br />
oluşur.<br />
2-) Benlik bilinci (Benlik tasarımı): Kişinin kendisi<br />
hakkındaki düşünceleri ve algılamalarıdır. Benlik<br />
tasarımı kişinin kendi görüşüne göre özelliklerinin,<br />
yeteneklerinin, duygu, düşünce, inanç ve tutumlarının<br />
dinamik bir görüntüsüdür.<br />
Benlik tasarımı dinamik bir yapıya sahiptir, yani kişinin<br />
yaşantılarına bağlı olarak değişebilir. Kişinin benlik<br />
tasarımı gerçek yaşantılarına uygun olduğu sürece kişi<br />
kendisiyle uyumludur.<br />
3-) İdeal Benlik: Bireyin olmak istediklerine ilişkin<br />
görüşleri onun ideal benliğini oluşturur. İdeal benlik<br />
bireyin sahip olmak istediği özellikleri anlatır.<br />
4-) Benlik saygısı (özsaygı): Benlik bilinci ile ideal<br />
benlik arasındaki fark bize bireyin benlik saygısı<br />
hakkında bilgi verir. Eğer bu fark yüksekse benlik<br />
saygısı düşük, bu fark az ise benlik saygısı yüksektir.<br />
Benlik Gelişimi ve Eğitim İlişkisi<br />
Kişinin olumlu benlik bilinci geliştirebilmesi için<br />
koşulsuz sevgi/kabul temel şarttır. Koşulsuz sevgi,<br />
birey ne yaparsa yapsın, onun sevgiye ve saygıya layık<br />
olduğunu kabul eden anlayıştır. Anne-babalar ve<br />
öğretmenler çocukları anlamalı, onları kendi öznel<br />
yaşantıları içinde ve kendi dünyalarında bir bütün<br />
olarak değerlendirmelidir.<br />
Anne-babalar ve öğretmenler çocukları yargılamamalı,<br />
cezalandırmamalıdır ve çocuklarına “empatik” bir<br />
tavırla yaklaşmalıdırlar. Koşulsuz sevgiyle büyüyen<br />
kişilerin benlik anlayışları güçlü ve olumlu olur.<br />
Rogers’e göre sağlıklı bir öğrenme ortamı demek;<br />
koşulsuz saygı, empatik anlayış, güven,<br />
saydamlık/içtenlik, dürüstlük, ödüllendirme ve<br />
demokratik bir sınıf ortamı demektir.<br />
- 26 -<br />
b) Maslow ve İhtiyaçlar Hiyerarşisi<br />
Maslow her insanın değerli, kendine özgü, duyarlı ve<br />
iyiye yönelik bir özbene sahip olduğunu savunur.<br />
Olanaklar sağlandığında, her insanın doğuştan getirdiği<br />
gizil güçlerinin farkına varacağını ve eninde sonunda<br />
kendini gerçekleştireceğini savunur.<br />
Maslow, insan güdülerinin evrensel bir hiyerarşisinin<br />
bulunduğunu savunur. Bu ihtiyaçlar hiyerarşisine göre,<br />
en alt basamaktaki ihtiyaç kısmen de olsa, giderildikten<br />
sonra bir üst basamaktaki ihtiyaç ortaya çıkar. O da<br />
giderildiğinde bir üst basamaktaki ihtiyaç ortaya çıkar.<br />
Yani bir üst düzeydeki ihtiyacın ortaya çıkabilmesi için,<br />
bir alt düzeydeki ihtiyacın giderilmesi gereklidir.<br />
Kendini gerçekleştirme güdüsü, diğer ihtiyaçlar<br />
giderilmişse ortaya çıkar.<br />
Maslow 1990 yılı sonralarında ihtiyaçlar hiyerarşisine;<br />
“bilişsel, estetik ve tümüyle insan olma ihtiyaçlarını”<br />
eklemiştir.<br />
MASLOW İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ<br />
Uyarı: Bu ihtiyaçlardan ilk 4’ü temel ihtiyaçlar<br />
(hayatta kalma ihtiyaçları), son 4 ihtiyaç ise üst düzey<br />
(gelişimsel) ihtiyaçlardır.<br />
Mesela; Oya Hanım tiyatroyu çok sever ve fırsat<br />
bulduğunda sık sık tiyatroya gider. Son zamanlarda<br />
işlerinin yoğunluğundan yeni bir oyuna gidememiştir.<br />
Bu yüzden, uzun zamandır tiyatroya gidememenin<br />
eksikliğini hissetmekte ve tiyatroya gitmenin bir<br />
fırsatını kollamaktadır (2012 KPSS). Oya Hanım’ın<br />
tiyatroya gitme ihtiyacı “estetik” ihtiyaçtır.
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />
3. YAPILANDIRMACI KURAM<br />
Bu kuram Vico tarafından ortaya atılmıştır. Vygotsky,<br />
Bruner, Ausubel, Piaget, Dewey, Ernst V. Glasersfeld,<br />
Kant, Hegel önemli katkı yapanlardır.<br />
<strong>Öğrenme</strong>nin, bilginin öğrenci tarafından yeniden<br />
yapılandırılması ile gerçekleştiği anlayışına<br />
dayalıdır.<br />
<strong>Öğrenme</strong> çevreyle etkileşim süreci sonunda gerçekleşir.<br />
Öğrenci merkezli bir yaklaşımdır.<br />
Yapılandırmacı öğretimin ilkeleri<br />
Öğrenci yeni öğrendiklerini eski bilgilerle bağ<br />
kurarak yeni bilgiyi (öznel, bireysel bilgi) yaratır.<br />
Öğrenci kendi deneyimleriyle bilgiyi yapılandırır.<br />
Bu modelde değişmeyen, mutlak bilgi yoktur, bilgi<br />
kişiden kişiye değişebilir.<br />
<strong>Öğrenme</strong> deneysel, subjektif (öznel) ve bireyseldir.<br />
Birincil kaynaklardan daha çok yararlanılır.<br />
Öğrenciler birbirleriyle kıyaslanamaz.<br />
Öğrenci; düşünen, araştıran, sorgulayan ve bilgiyi<br />
keşfedendir (Tüm öğrenmeler bir keşiftir).<br />
Öğrenci öğrenme ortamında özgürdür.<br />
Öğrenci-öğretmen birlikte öğrenir.<br />
Öğretmenin en önemli görevi, öğrenciye bilgi<br />
yapılandıracak ortamlar hazırlamaktır.<br />
Öğretmen öğrenciye öğretmez, öğrenciye nedensonuç<br />
ilişkisi kurabileceği deneyimler yaşatır.<br />
Öğretmen öğrencilerin üst düzey zihinsel beceri<br />
kazanmasına yardımcı olur.<br />
Bu model öğrenciye olumlu benlik algısı kazandırır.<br />
İşbirlikçi öğretim yöntemi kullanılır ve öğrencilerin<br />
birbirinden öğrenmesi sağlanır.<br />
Bireysel farklılıklar önemlidir.<br />
Her öğrenci kendi öğrenmesinden sorumludur ve bu<br />
nedenle öğrenci kendini değerlendirir.<br />
Sınıf içinde güçlü iletişim ve etkileşim yer alır. Sınıf<br />
bilgilerin aktarıldığı yer değildir.<br />
Değerlendirmede düşünme biçimine (süreç<br />
değerlendirme) ağırlık verilir. Sonuç (ürün)<br />
değerlendirmenin önemi azdır.<br />
Değerlendirmeyi öğretmen ve öğrenci birlikte yapar<br />
ve çağdaş ölçme ve değerlendirme yöntemleri<br />
kullanılır (Portfolyo, performans, proje, rubrik,<br />
gözlem, görüşme, kavram haritaları vb.).<br />
Yapılandırmacı eğitimde özellikle öğrenme<br />
halkaları (Piaget, Karplus geliştirmiştir)<br />
kullanılmaktadır. Türkiye’de Fen ve teknoloji<br />
dersinde özellikle 5E öğrenme halkası kullanılır.<br />
Birincil kaynaklar: Doğrudan doğruya bilgiyi<br />
sunmayan kaynaklardır. Bunlar daha önce<br />
yapılandırılmamış, ham verilerdir. Öğrencinin kendi<br />
yaşantısıyla gözlediği, deneyimler sonucu elde ettiği<br />
verilerdir (Çevre, grafikler, haritalar, gözlem verileri).<br />
İkincil bilgi kaynakları: Başkaları tarafından<br />
oluşturulan ve doğrudan bilgiyi sunan kaynaklardır<br />
(Ders kitapları, internet, dergi, ansiklopedi, öğretmen).<br />
- 27 -<br />
<strong>Öğrenme</strong> halkaları: Yapılandırmacılığın uygulama<br />
şekilleridir. Türkiye’de daha çok 5E öğrenme halkası<br />
kullanılmaktadır.<br />
5E <strong>Öğrenme</strong> Halkası Basamakları<br />
1. Dikkat çekme (Giriş): Ön bilgiler hareketlendirilir.<br />
Konu anlatma yok. Sorular sorulur.<br />
2. Keşfetme: Öğrencinin öğrenme materyaliyle<br />
doğrudan etkileşime girdiği süreçtir. Böylece<br />
öğrenci bilgiyi kendi keşfeder ve düşünce üretir.<br />
3. Açıklama: Yeni olayı-durumu öğrenci açıklayamaz<br />
ise öğretmen açıklama yaparak öğrencinin keşif<br />
sürecini desteklemesidir.<br />
4. Derinleştirme: Detaylandırma aşamasıdır.<br />
Öğrendiklerini önceki bildikleriyle ve gerçek<br />
yaşamla ilişkilendirmesi sürecidir.<br />
5. Değerlendirme: Sonuca ulaşma ve değerlendirme<br />
aşamasıdır. <strong>Öğrenme</strong> sürecinin değerlendirilmesidir.<br />
Yapılandırmacı yaklaşım türleri<br />
1. Bilişsel yapılandırmacılık (Piaget): <strong>Öğrenme</strong><br />
özümleme, düzenleme ve bilişsel denge ilkeleriyle<br />
(Piaget’in zihinsel gelişim kuramı) açıklanmaktadır.<br />
Birey önceki öğrendikleriyle bir bilişsel yapı (şema)<br />
oluşturur. Yeni öğrenilenler eskileriyle çelişmiyorsa<br />
(dengesizlik durumu yaşanmıyorsa) özümsenir. Eğer<br />
çelişiyorsa yeni bilgi özümlenemez ve bilişsel yapı<br />
dengesizlik yaşar. Bu dengesizlik sonucu birey bilişsel<br />
yapısında düzenlemeye gider. Bu düzenlemeyle yeni<br />
bilgi bilişsel yapısında özümlenir ve birey yeni bir<br />
bilişsel dengeye ulaşır.<br />
2. Radikal yapılandırmacılık (Ernst Von<br />
Glasersfeld): Bilginin keşfedilmediği bireyler<br />
tarafından yaratıldığı savunulur (Piaget’ten farkı).<br />
Bilginin kaynağı dış dünya değil bireyin yaşantılarıdır.<br />
Birey pasif değildir, onu ihtiyaçları yönlendirir.<br />
3. Sosyal yapılandırmacılık (Vygotsky): <strong>Öğrenme</strong>de<br />
kültürün ve dilin önemli olduğunu savunur. Bilginin<br />
bireyin kendisi tarafından yapılandırıldığını (Piaget ile<br />
ortak noktası) fakat insanın sosyal etkileşiminin<br />
(Yakınsal Gelişim Alanı) bilgiyi yapılandırmada kritik<br />
öneme (Piaget’ten farkı) sahip olduğunu savunur.<br />
Yakınsal gelişim alan çocuğun çevresinde karşılaştığı<br />
problemleri çözerken zorlandığı veya başarılı olamadığı<br />
durumlarda yetişkinlerden yardım almasıdır.<br />
DAVRANIŞÇI BİLİŞSELCİ YAPILANDIR<br />
MODEL<br />
MODEL MACI MODEL<br />
BİLGİ; BİLGİ; BİLGİ;<br />
Nesneldir. Nesneldir. Özneldir.<br />
Öğrenenden<br />
bağımsızdır.<br />
Öğrenenin ön<br />
bilgileriyle<br />
ilişkilidir.<br />
Öğrenenin<br />
kendisi<br />
oluşturur.