07.06.2013 Views

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

[Bu dosyada yer alanlar 2012 KPSS<br />

Eğitim Bilimlerine yönelik bilgilerdir. Söz<br />

konusu bilgiler KMS-KPSS’de çıkmış<br />

sorular dikkate alınarak hazırlanmıştır.<br />

KPSS’de çıkan sorular temele alınarak,<br />

konuların anlatımında ayrıntıya girilen<br />

yerler olduğu gibi, özet geçilen yerlerde<br />

olmuştur.]<br />

Hata ve önerilerinizi lütfen bildiriniz!<br />

Mail: civelek.murat@gmail.com<br />

Web Site: http://www.rehberlik.biz.tr<br />

ÖĞRENME<br />

<strong>PSİKOLOJİSİ</strong><br />

MURAT CİVELEK – REHBER ÖĞRETMEN


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />

I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />

1. Öğrenme ve Performans: Tekrar ve yaşantı sonucu<br />

davranışlarda meydana gelen nispeten kalıcı izli bir<br />

değişmedir. Mesela; sobadan eli yanan bir çocuğun bir<br />

daha sobayı ellememesi bir öğrenmedir.<br />

Öğrenme içsel bir süreçtir ve doğrudan gözlenemez.<br />

Gözlemlenen bireyin performansı ya da davranışıdır.<br />

Performans öğrenme sonucu gözlemlenebilecek<br />

davranışlardır.<br />

Öğrenmenin üç önemli özelliği vardır.<br />

Her öğrenmede az veya çok bir davranış<br />

değişikliği mutlaka olur.<br />

Davranışın öğrenilmiş olduğunu söyleyebilmek için<br />

sürekliliğin/kalıcılığın olması gerekir. Yani<br />

oldukça uzun süre bu davranışın devam etmesi<br />

gerekir.<br />

Öğrenmede söz konusu olan davranış değişikliği<br />

tekrar ve yaşantı sonucu meydana gelmiş olması<br />

gerekir. Yoksa her davranış değişikliği öğrenme<br />

değildir.<br />

Uyarı: İçdürtü, içgüdü, refleks, büyüme ve<br />

olgunlaşma sonucu meydana gelen davranış<br />

değişiklikleri öğrenme değildir.<br />

Öğrenme ürünü sayılmayan davranış değişiklikleri<br />

1-) İçgüdü: Hayvanlar tarafından bilinçsizce yapılan<br />

kalıtsal (doğuştan) ve otomatik davranışlardır.<br />

Mesela; örümceğin ağ kurması, tırtılın koza yapması,<br />

arının bal yapması gibi.<br />

İçgüdü davranışlarının özellikleri<br />

a) Öğrenilmemiştir yani doğuştandır (Kalıtımsaldır).<br />

b) Sadece hayvanlara özgüdür.<br />

c) Otomatiktirler. Yani niçin yapıldığı hayvan<br />

tarafından bilinmez.<br />

d) Türe özgüdür. Bir türe mensup olanlar aynı<br />

içgüdüsel davranışlarda bulunurlar. Yani o içgüdü<br />

davranışı o türün tüm bireylerinde görülür.<br />

Mesela; miyavlamak içgüdüsü kedi türünün tüm<br />

bireylerinde görülür.<br />

e) Belirli zaman ve şartlar oluştuğunda ortaya çıkar.<br />

Mesela; leyleklerin sonbaharda göç etmesi,<br />

yarasaların geceleri uçması.<br />

2-) Refleks: Belirli uyarıcılara karşı gösterilen ani ve<br />

istemsiz (bilinçsizce) tepkilerdir. Refleksler kalıtsal<br />

(doğuştan), otomatik yani öğrenmeye dayanmayan<br />

tepkilerdir. Refleksler organizmayı zararlı uyarıcılar<br />

karşısında koruma görevi yapar. Refleksler, hem<br />

insanlarda hem de hayvanlarda görülür. Yani belli bir<br />

türe özgü değildir. Mesela; aksırma, göz kırpma, ışık<br />

karşısında göz bebeklerinin büyüyüp küçülmesi, çok<br />

sıcak bir nesneye eli değen birinin hemen elini geri<br />

çekmesi.<br />

- 1 -<br />

3-) Büyüme: Organizmanın beden yapısında zamana<br />

bağlı olarak gerçekleşen nicel değişikliklerdir.<br />

Büyüme yalnız bedensel gelişimdir. Mesela; boyun<br />

uzaması, süt dişlerin çıkması.<br />

4-) Olgunlaşma: Organizmanın, hem bedensel hem de<br />

zihinsel (bilişsel) değişim süreciyle ortaya çıkan<br />

durumdur. Organizmanın herhangi bir organının, o<br />

organdan beklenen görevi yapabilecek seviyeye<br />

erişmesidir. Mesela; on aylık bebeğin emeklemesi, 1.5<br />

yaşındaki bir çocuğun yürümesi.<br />

Olgunlaşma öğrenmenin ön koşulur. Eğer organizma bir<br />

şeyi öğrenebilme olgunluğunda değilse öğrenme<br />

gerçekleşemez. Mesela; çocuğun bisiklete binebilmesi<br />

için belli bir fiziksel seviyeye (olgunlaşmaya) ulaşmış<br />

olması gerekir. Bu fiziksel seviye ile kastedilen sinir,<br />

kas ve zihin gelişiminin belli bir olgunluğa ulaşmasıdır.<br />

5-) Geçici Davranışlar: Bireyin sürekli olarak<br />

göstermediği, belli zamanlarda ve durumlarda ortaya<br />

çıkan (alkol aldığında, rüya gördüğünde, ağır ilaç veya<br />

uyuşturucu kullandığında, ağır ateşli hastalıklarda)<br />

öğrenme ürünü sayılmayan davranışlardır. Ayrıca<br />

hormonal salgılara bağlı değişikliklerden terleme,<br />

kızarma gibi davranışlar da öğrenme değildir. Mesela;<br />

narkoz halinden uyanırken söylenen sözler, aşırı alkol<br />

alan birinin kaba ve ölçüsüz konuşması, uyurgezer<br />

birinin gece dışarı çıkıp yürümesi.<br />

2. Öğretme: Okullarda planlı ve programlı olarak<br />

yürütülen ve bir hedefe yönelik olan eğitim<br />

faaliyetlerine denir.<br />

3. Eğitim: Bireyden istenilen davranışları oluşturma<br />

sürecidir.<br />

4. Yaşantı (Deneyim): Bireyin çevresiyle etkileşimi<br />

sonucu bireyde kalan izdir.<br />

5. Uyarıcı (Uyaran): Duyu organlarını harekete geçiren<br />

ve organizmada tepkiye yol açan her türlü iç (açlık,<br />

susuzluk vb.) veya dış etkene (ışık, ses vb.) uyarıcı<br />

denir.<br />

6. Tepki (Davranım): Uyarıcıların organizmayı<br />

etkilemesi sonucu gösterilen her türlü davranışa tepki<br />

denir. Başka tanıma göre uyarıcıların organizmada<br />

meydana getirdiği her türlü fizyolojik ve psikolojik<br />

değişmelerdir. Tepki başkaları tarafından<br />

gözlenebiliyorsa açık tepkidir. Mesela; gülmek,<br />

koşmak. Tepki başkaları tarafından gözlenemiyorsa<br />

kapalı tepkidir. Mesela; düşünmek, rüya görmek, bir<br />

matematik problemini zihinden çözmek.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />

7. Davranış: Organizmanın içten veya dıştan gelen<br />

uyarıcılara karşı gösterdiği açık, kapalı (gizli),<br />

gözlenebilen, gözlenemeyen her türlü etkinliğine<br />

davranış denir. Kısacası organizmanın her türlü<br />

etkinliğine davranış denir.<br />

Davranışlar üç türlü olarak incelenir.<br />

a) Doğuştan getirilen davranışlar: Öğrenme ürünü<br />

olmayan, organizmanın yaşamını ve tür olarak devamını<br />

sürdürmesinde kullandığı davranışlardır. Bunlar:<br />

İçgüdü, içdürtü ve refleks davranışlarıdır.<br />

b) Geçici davranışlar: Bireyin sürekli olarak<br />

göstermediği, belli zamanlarda ve durumlarda ortaya<br />

çıkan (alkol aldığında, rüya gördüğünde, ağır ilaç veya<br />

uyuşturucu kullandığında, ağır ateşli hastalıklarda)<br />

öğrenme ürünü sayılmayan davranışlardır. Ayrıca<br />

hormonal salgılara bağlı değişikliklerden terleme,<br />

kızarma gibi davranışlar da öğrenme değildir. Mesela;<br />

narkoz halinden uyanırken söylenen sözler, aşırı alkol<br />

alan birinin kaba ve ölçüsüz konuşması, uyurgezer<br />

birinin gece dışarı çıkıp yürümesi gibi.<br />

c) Öğrenme ürünü olan davranışlar: Doğuştan<br />

getirilmeyen ve öğrenme sonucu meydana gelmiş kalıcı<br />

izli davranışlardır. Mesela; teneffüs zili çaldığında<br />

teneffüse çıkılması bir öğrenmedir.<br />

Öğrenme ürünü olan davranışların üç önemli özelliği<br />

vardır:<br />

Her öğrenmede az veya çok bir davranış<br />

değişikliği mutlaka olur.<br />

Davranışın öğrenilmiş olduğunu söyleyebilmek<br />

için sürekliliğin/kalıcılığın olması gerekir.<br />

Yani oldukça uzun süre bu davranışın devam<br />

etmesi gerekir.<br />

Öğrenmede söz konusu olan davranış<br />

değişikliği tekrar ve yaşantı sonucu meydana<br />

gelmiş olması gerekir. Yoksa her davranış<br />

değişikliği öğrenme değildir.<br />

8. Pekiştireç: Davranışın yapılma olasılığını artıran<br />

uyarıcılara pekiştireç denir. Pekiştireçler farklı<br />

şekillerde kendi içinde türlere ayrılır.<br />

a) Olumlu Pekiştireçler: Davranışın hemen ardından<br />

verilerek davranışın ortaya çıkma ve tekrarlanma<br />

olasılığını artıran uyarıcılardır. Olumlu pekiştireçler<br />

organizma için istenilen uyarıcılardır. Bunlar ödül<br />

olarak nitelendirilebilir. Mesela; takdir edilmek, statü<br />

kazanmak, plaket almak, takdirname almak.<br />

b) Olumsuz Pekiştireçler: Ortama konulduğunda<br />

organizmada rahatsızlık uyandıran ve ortamdan<br />

çıkarıldığında zaman davranışın ortaya çıkma ve<br />

yapılma olasılığını artıran uyarıcılardır. Yani belli bir<br />

davranış yapıldıktan sonra, organizmayı rahatsız edici<br />

bir durum ortadan kalkarsa o zaman aynı davranışın<br />

yapılma olasılığı artar.<br />

- 2 -<br />

Olumsuz pekiştireçler organizma için istenmeyen<br />

uyarıcılardır. Mesela; çok soğuk olduğu için ders<br />

çalışamayan bir öğrenci, sakat olduğu için<br />

oynayamayan futbolcu, kırmızı kart yediği için<br />

oynayamayan oyuncu örneklerinde altı çizili ifadeler<br />

olumsuz pekiştireçdir.<br />

c) Birincil (Öğrenilmemiş) Pekiştireçler:<br />

Öğrenilmemiş olan, her türlü organizmada doğuştan<br />

etkili olan, organizmanın temel biyolojik ihtiyaçlarını<br />

gideren uyarıcılardır. Mesela; su, yiyecek, içecek, uyku<br />

birincil pekiştireçdir.<br />

Birincil pekiştireçlerle ilgili olarak bir hastalıktan,<br />

stresten kurtulma ya da hoş olmayan durumdan kaçınma<br />

süreci birincil kazanç’tır.<br />

d) İkincil (Öğrenilmiş) Pekiştireçler: Doğuştan<br />

getirilmeyen etkisini sonradan öğrenme yoluyla<br />

kazandığımız pekiştireçlerdir. Mesela; para, madalya,<br />

diploma, takdir belgesi, onaylanma isteği birer ikincil<br />

pekiştireçdir.<br />

İkincil pekiştireçlerle ilgili olarak bir hastalığa, strese ya<br />

da hoş olmayan duruma bağlı olarak elde edilen dışsal<br />

avantajlar ikincil kazanç’tır. Mesela; bir bireyin hasta<br />

olduğu için ailesinden gördüğü ilgi, Bir bireyin sakat<br />

olduğu için toplumda veya yasalarda bazı haklar elde<br />

etmesi.<br />

Uyarı: İkincil pekiştireçler, etkilerini daha çok<br />

klasik koşullanma yoluyla, birincil pekiştireçlerle<br />

eşlenerek kazanırlar. İkincil pekiştireçler öğrenmeye<br />

dayalı olduğu için etkisi her canlıda farklıdır.<br />

9. Pekiştirme: Pekiştireç kullanarak davranışın yapılma<br />

olasılığını artırma işlemine pekiştirme denir.<br />

a) Olumlu Pekiştirme: İçinde bulunulan duruma hoş<br />

bir uyarıcının (Olumlu pekiştirecin) eklenmesiyle<br />

davranışın tekrarlanma olasılığının artırılmasıdır.<br />

Mesela; matematik dersinden 5 alan bir öğrenciye<br />

ailesinin bir hediye alması. Takımda çok iyi oynayan ve<br />

görevini iyi yapan oyuncuya takım yönetiminin prim<br />

vermesi.<br />

b) Olumsuz Pekiştirme: Yapılan bir davranışın<br />

ardından rahatsız edici (olumsuz) bir durumun ya da<br />

uyarıcının ortadan kalkması durumudur. Mesela; anne<br />

ve babası sık sık tartışan bir öğrencinin, evdeki<br />

huzursuzluk ortamından kaçınmak için dersler bittikten<br />

sonra çeşitli bahaneler üreterek okulda kalma süresini<br />

uzatması (2010 KPSS). İyileşmek isteyen bireyin ilaç<br />

alması. Soğuk odada çalışan bir öğrencinin odasına<br />

soba kurulması. Ailesinden tepki görmemek için gencin<br />

eve erken gelmesi. Evde otururken sıkılan bireyin film<br />

izlemesi. Bir sürücünün kaza yapmamak için aracını<br />

dikkatli kullanması.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />

c) İçsel Pekiştirme: Pekiştirme bireyin kendisi<br />

tarafından, kendisine yönelik yapılıyorsa buna içten<br />

pekiştirme denir. Bu pekiştirmede birey başkalarının<br />

tepkilerine aldırmadan kendi kişisel standartlarına<br />

ulaşmak için çaba harcar. Mesela; sınavda iyi not alan<br />

bir öğrencinin kendisini ödüllendirmek için sinemaya<br />

gitmesi. Kreşte arkadaşına vuran Hasan, öğretmenin<br />

verdiği oturma cezasına aldırmamış “Oh, iyi ki de<br />

vurdum o da benimle alay etmişti, ona günün<br />

gösterdim, çok iyi oldu.” diyerek rahatladığını<br />

hissetmesi (2009 KPSS).<br />

d) Dışsal Pekiştirme: Pekiştirme işleminin bireyin<br />

çevresindekiler tarafından yapılmasıdır. Mesela; güzel<br />

gol atan oyuncuya teknik direktörün aferin demesi gibi.<br />

e) Maddi ve Manevi Pekiştirme: Pekiştirme işleminde<br />

kullanılan araç maddi bir değer taşıyorsa maddi<br />

pekiştirme, maddi değer taşımıyorsa manevi<br />

pekiştirmedir. Mesela; bir işyerinde iyi çalışan elemana<br />

ikramiye verilmesi maddi pekiştirmeye, bu elemanı<br />

takdir etmek veya aferin demek ise manevi<br />

pekiştirmeye örnektir.<br />

f) Simgesel Ödülle Pekiştirme: Bireyin simgesel<br />

ödülleri toplayarak daha sonra gerçek ödüle<br />

dönüştürdüğü pekiştirme işlemine simgesel pekiştirme<br />

denir. Mesela; her ödeve bir artı veren ve toplam on artı<br />

kazananlara kalemlik hediye eden bir öğretmenin<br />

kullandığı pekiştirme işlemi gibi (2009 KPSS).<br />

g) Sembolik Pekiştirme: Sosyal kabulü veya onayı<br />

gösteren ve maddi değeri olmayan tek bir nesnenin<br />

pekiştireç olarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen<br />

pekiştirme işlemidir. Mesela; öğrencilere teşekkür,<br />

takdir belgesi verilmesi.<br />

h) Karşı Pekiştirme: İstenilen ya da istenilmeyen bir<br />

davranış devam ediyorsa ortamda bunu pekiştiren bir<br />

uyarıcının varlığı söz konusudur. Mesela; bir anne<br />

çocukları yaramazlık yapmasınlar diye onlara çikolata<br />

veriyorsa ve çocuklar yaramazlık yapmaya devam<br />

ediyorsa, annenin çikolata vermesi yaramazlık yapma<br />

davranışını pekiştirmektedir. Çünkü çocuklar her<br />

yaramazlık yaptığında çikolata alacaklarının<br />

farkındadır.<br />

Sürekli olarak olumsuz davranışların üstüne gitmek<br />

veya sadece olumsuz bir durum gerçekleştiğinde<br />

pekiştirme işlemi yapmak da bu duruma sebebiyet verir.<br />

Çünkü pekiştireçde hedef şaşırmış durumdadır. Mesela;<br />

öğrenciye sürekli susmasını söylemek, sürekli sessiz<br />

olunuz diye bağırmak bir süre sonra öğrencilerin<br />

gürültü çıkarma eğilimini arttırmaktan başka bir işe<br />

yaramamaya başlar. Öğrenci artık siz sessiz olun<br />

dedikçe daha çok konuşmak isteyecektir.<br />

- 3 -<br />

i) Dolaylı Pekiştirme: Davranışı değiştirilmek istenen<br />

kişi değil de onun tanıdığı, bildiği veya gördüğü bir<br />

başka kişi istendik davranışından dolayı<br />

pekiştirilmesidir. Bu pekiştirmeyle birey, pekiştirilen<br />

kişiyi model almakta ve kendisi de aynı davranışı<br />

yapmaya güdülenmektedir. Mesela; bir futbol<br />

takımında iyi oynayan bir oyuncuya prim verilmesi<br />

sonucu, takımdaki diğer oyuncuların da daha iyi<br />

oynamaya çalışması.<br />

j) Ayrımlı Pekiştirme: Pekiştirecin istendik davranışta<br />

verilmesi, fakat istenmeyen davranışta da pekiştirecin<br />

verilmemesi işlemidir. Mesela; bir öğretmen öğrencileri<br />

söz alarak konuştuklarında pekiştirip, söz almadan<br />

konuştuklarında ise pekiştirmemesidir.<br />

k) Doğal – Planlanmamış Pekiştirme: Önceden<br />

belirlenmediği ve beklenmediği bir durumda davranışın<br />

hemen ardından istendik, hoş bir durumla karşılaşılması<br />

sonucu bu davranışın sürdürülmesi işlemidir. Mesela;<br />

eline geçirdiği bir lolipopu Refleksif olarak emen ve<br />

bundan zevk alan bir bebeğin daha sonra da bir lolipop<br />

gördüğünde emmesi.<br />

l) Planlanmış Pekiştirme: Önceden belirlenen bir<br />

pekiştirecin, yine önceden belirlenen bir davranışın<br />

ardından verilmesi işlemidir. Mesela; bir öğretmenin<br />

yaptığı testte tüm sorulara doğru cevap verene kalem<br />

hediye etmeyi taahhüt edip bunu yapması.<br />

10. Ceza: Organizmada istenmeyen bir davranışı<br />

ortadan kaldırmak veya tekrarlanma olasılığını azaltmak<br />

için yapılan uygulamadır. Mesela; İlk kez gittiği<br />

lokantada yediği yemeğin tadından hoşlanmayan bir<br />

bireyin bir daha bu lokantaya gitmemesi (2011 KPSS).<br />

a) Birinci tip ceza: Organizma için olumsuz sayılan<br />

uyarıcıların ortama katılarak davranışı ortadan<br />

kaldırma veya davranışın tekrarlanma olasılığını<br />

azaltma amacıyla uygulan cezadır. Mesela; eve geç<br />

gelen gence kızılması, maçı kaybeden sporcuların<br />

antrenman sayısının artırılması, yaramazlık yapan<br />

çocuğun ağzına biber sürülmesi.<br />

b) İkinci tip ceza: Bireyin yaptığı bir davranışa<br />

karşılık, organizma için olumlu sayılan ortamdaki<br />

uyarıcıların ortamdan çıkarılarak istenmeyen<br />

davranışın ortadan kaldırılması veya tekrarlanma<br />

olasılığının azaltılması amacıyla uygulanan cezadır.<br />

Mesela; bir futbolcuya kırmızı kart gösterilmesi, trafik<br />

suçu işleyen sürücünün ehliyetine el konulması, ders<br />

çalışmayan bir öğrencinin bilgisayarının kaldırılması.<br />

Uyarı: Olumsuz pekiştirme ile ceza birbirinden<br />

farklıdır. Olumsuz pekiştirme davranışların<br />

kazandırılması amacıyla yapılırken, ceza istenmeyen<br />

davranışların ortadan kaldırılması amacıyla yapılır.<br />

Olumsuz pekiştireç davranışı güçlendirirken, ceza<br />

zayıflatır ya da bir süre için durdurur. Ayrıca<br />

olumsuz pekiştireç davranışın yapılmasından önceki<br />

rahatsız edici durumken, ceza istenmeyen<br />

davranıştan sonra organizmanın rahatsız edici bir<br />

durumla karşılaşmasıdır.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> I. ÜNİTE – TEMEL KAVRAMLAR<br />

Uyarı: Ceza davranış kazandırırken kullanılması<br />

uygun bir yöntem değildir. Bu nedenle Skinner<br />

cezaya alternatif olarak şu önerileri getirmiştir.<br />

1. İstenmeyen davranış açığa çıkmadan davranışa<br />

neden olan ortamı değiştirme. Yani istenmeyen<br />

davranışlar açığa çıkmadan tedbir alma.<br />

2. İstenmeyen davranışı bıkıncaya kadar yaptırma<br />

3. İstenmeyen davranışı pekiştirmeyip sönmesini<br />

bekleme<br />

4. İstenmeyen davranış çocuğun gelişimsel bir özelliği<br />

ise o gelişimsel dönemin geçmesini bekleme<br />

5. Ara verme (time out): İstenmeyen davranışı yapan<br />

bireye ortamdan uzaklaştırılır ve daha farklı ve<br />

sakin bir ortama koyulur.<br />

6. Görmezden gelme (karşılık vermeme):<br />

İstenmeyen davranışın görmezden gelinmesi yani o<br />

davranışa karşılık verilmemesidir. Davranışçı<br />

kurama göre uzun vadede davranışın sönmesine yol<br />

açar. İlk başlarda görmezden gelindiğinde sönmesi<br />

istenilen davranışın sıklığı artar, fakat uzun vadede<br />

o davranış söner. Görmezden gelme yapılırken aynı<br />

zamanda doğru davranışlar da hemen<br />

pekiştirilmelidir.<br />

11. Pekiştirme Tarifeleri: İki türlüdür.<br />

a) Sürekli pekiştirme: Yapılan her istendik davranışın<br />

pekiştirilmesidir. Yeni bir davranışın kazandırılmasında<br />

etkilidir. Sönmeye karşı en az direnç gösteren tarifedir.<br />

Mesela; “Her gün baklava, börek yense bıkılır.” atasözü<br />

sürekli pekiştirmedir (2009 KPSS).<br />

b) Aralıklı (kısmi, sürekli olmayan) pekiştirme: Oran<br />

aralıklı ve zaman aralıklı diye iki türlüdür.<br />

b.1) Oran aralıklı pekiştirme tarifeleri:<br />

Sabit oranlı tarifede; Pekiştireç organizma belli<br />

sayıdaki davranışı yaptığı zaman verilir. Mesela;<br />

öğrenciler 2 kez ödevlerini yaptıkları zaman bir artı ile<br />

ödüllendirilmesi, bir giyim mağazasının her üç ürün<br />

alana bir ürün hediye vermesi<br />

Değişken oranlı tarifede; Pekiştirmenin kaç davranış<br />

sonrasında ortaya çıkacağı belli değildir. Sönmeye karşı<br />

en dirençli ve davranışa süreklilik kazandırmada en<br />

etkili tarifedir. Fakat bu tarife davranış kazandırıldıktan<br />

sonra tercih edilmelidir. Mesela; Dersi soru cevap<br />

yöntemiyle işleyen bir öğretmen, sorulara doğru cevap<br />

veren öğrencilerine bazen beş soruda, bazen de üç<br />

soruda bir puan vermektedir (2008 KPSS).<br />

Artan oranlı tarifede; Pekiştireç belli bir sayıda<br />

davranıştan sonra verilir ve bunun ardından<br />

organizmanın pekiştireci alması için gerçekleştirmesi<br />

gereken davranış sayısı her defasında sistematik olarak<br />

arttırılır. Mesela; bir baba SBS’ye hazırlanan oğluna,<br />

başlangıçta ona çözdüğü her on test için bir bilgisayar<br />

oyunu alarak test çözme davranışını pekiştirir. Baba,<br />

daha sonra, çocuğun aynı pekiştireci elde edilmesi için<br />

çözmesi gereken test sayısını her pekiştirme sonrasında<br />

sabit bir miktar artırması artan oranlı pekiştirmedir.<br />

- 4 -<br />

b.2) Zaman aralıklı pekiştirme tarifeleri:<br />

Sabit aralıklı tarifede; Organizmanın belli bir zaman<br />

dilimi içinde yer alan davranışları pekiştirilir.<br />

Organizma pekiştirecin ne zaman verileceğini bilir.<br />

Mesela; memurların her ayın 15’inde maaşlarını<br />

almaları, her hafta başında çocuğa harçlık verme.<br />

Değişken aralıklı tarifede; Pekiştirecin ne zaman<br />

verileceği belli değildir. Pekiştireç bazen erken, bazen<br />

geç verilebilir. Mesela; öğretmenlerin bazen haftada<br />

bir, bazen iki haftada bir ödev kontrolünü yapması.<br />

Artan aralıklı tarifede; pekiştireç belli bir zaman<br />

aralığından sonra verilir ve bundan sonra pekiştirecin<br />

verilmesi için geçmesi gereken zaman organizma her<br />

pekiştirildiğinde sistematik olarak arttırılır. Mesela; bir<br />

baba SBS’ye hazırlanan oğluna ilk olarak 2 günde bir<br />

futbol oynamasına izin verdi, sonrasında 4, 8, 16 günde<br />

bir izin vererek oğlunun ders çalışmasını pekiştirmesi.<br />

c) Katışık (Birleşik) Pekiştirme: Birden fazla<br />

pekiştirme tarifesinin bir arada uygulamasıdır. Yani<br />

organizma ardı ardına birden fazla tarifeyi<br />

tamamladıktan sonra pekiştireç alır. Mesela; Ahmet<br />

Bey’in ücretini alabilmesi için hem 30 kişiye sigorta<br />

satması gerekmekte (sabit oranlı pekiştirme) hem de 30<br />

sigortayı satsa bile bir aylık sürenin geçmesini<br />

beklemesi (sabit aralıklı) gerekmektedir (2011 KPSS).<br />

12. Premack İlkesi (Büyükanne Kuralı): İstenmeyen<br />

bir davranışı yaptırmak için istenen bir davranışı ön şart<br />

koşularak gerçekleşen tekniktir. Premack ilkesinde<br />

istenmeyen davranışı yaptırmak için genellikle<br />

etkinlikler pekiştireç olarak kullanılır. Mesela; bir<br />

annenin, ödevini yapmak yerine sokakta oyun oynamayı<br />

tercih eden oğluna ödevini bitirdiği takdirde sokakta<br />

oynamasına izin vereceğini söylemesi (2010 KPSS).<br />

13. Koşullu Anlaşma: İki şekilde yapılır. Bireyin kendi<br />

kendisiyle yapmış olduğu anlaşma ve bireyler arasında<br />

yapılan anlaşma. Genel olarak koşullu anlaşma bireyin<br />

istediği sonucu elde etmek için yapması gereken<br />

davranışları belirleyen yazılı ve yazısız sözleşmelerdir.<br />

Koşullu anlaşmada pekiştireç birey istenen davranışı<br />

sergilediği zaman verilir. Koşullu anlaşmada bireyin<br />

ulaşacağı sonuçlar ve yapması gereken davranışlar açık<br />

bir şekilde tanımlanır. Sözleşmeye (kurallara)<br />

uymaması durumunda ise ceza ya da belirlenen olumsuz<br />

sonuçlar ortaya çıkabilir. Mesela; KPSS’yi kazanırsam<br />

tatile gideceğim (bireyin kendisiyle anlaşması), sınıfı<br />

geçersen sana bisiklet alırım (bireyler arası anlaşma).<br />

Premack ilkesinden farkı; koşullu anlaşmada hem<br />

istenen hem de istenmeyen davranışlar kazandırılır<br />

(Premack ilkesinde birey tarafından istenmeyen bir<br />

davranış kazandırılır). Koşullu anlaşmada her iki taraf<br />

yapılacak davranışlara ve ödüle (pekiştirece) ortak karar<br />

verir (Premack ilkesinde ödüle karar veren yetişkindir).<br />

Premack ilkesiyle ortak özelliği; istenen veya çok<br />

yapılan bir davranış, az yapılan veya istenmeyen bir<br />

davranışa koşul olmasıdır.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />

II. ÜNİTE–ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />

A) Öğrenenle ilgili faktörler<br />

B) Öğrenme yöntemiyle ilgili faktörler<br />

C) Öğrenilecek konuyla ilgili faktörler<br />

D) Öğrenme ortamıyla ilgili faktörler<br />

A) ÖĞRENENLE İLGİLİ FAKTÖRLER<br />

1. Türe özgü hazır oluş: Organizmanın genetik<br />

donanımı öğrenebilecek konu veya davranışa uygun<br />

olması gerekir. Yani bir organizma ancak genetik<br />

donanımının elverdiği davranışları öğrenebilir. Bu<br />

manasıyla biyolojik donanım bir davranışı öğrenmede<br />

belirleyicidir. Mesela; bir insana uçmayı öğretemeyiz.<br />

Papağanlar gerekli donanıma sahip olduğu için insan<br />

sesine benzer sesler çıkararak konuşabilir, fakat<br />

köpekler gerekli donanıma sahip olmadığı için insanlar<br />

gibi konuşamaz.<br />

2. Yaş ve Olgunlaşma: Organizmanın bir öğrenebilme<br />

yapabilmesi için, o öğrenmenin gerektirdiği yaşa ve<br />

olgunluk seviyesine sahip olması gerekir. Mesela; 6<br />

aylık bebeğe yazı yazmayı veya bisiklet kullanmayı<br />

öğretemeyiz.<br />

3. Genel uyarılmışlık hali: Zihinsel uyanıklık durumu<br />

olarak da adlandırılabilir. Bireyin, dışarıdan gelen<br />

uyarıcıları alma derecesidir. Birey, dışarıdan çok az<br />

uyarıcı alabiliyorsa uyarılma düzeyi düşük, çok fazla<br />

uyarıcı alabiliyorsa uyarılma düzeyi yüksektir. Mesela;<br />

yatakta ders çalışmak gibi gevşetici eğilim öğrenmeyi<br />

engelleyici bir durumdur. Çünkü böyle bir durumda<br />

uyarılma düzeyi düşüktür. Öğrenme için<br />

organizmanın normal düzeyde uyarılmaya ihtiyacı<br />

vardır. Aşırı ve yetersiz uyarılma öğrenme için<br />

olumsuz bir durumdur.<br />

4. Psikolojik durum ve kaygı: Kişinin duyguları,<br />

heyecanları, korkuları ve kaygıları öğrenmeyi etkiler.<br />

Öğrenme için orta düzeyde kaygı gereklidir. Aşırı ve<br />

yetersiz kaygı ise öğrenmeyi olumsuz etkiler.<br />

5. Motivasyon (güdülenme): Öğrenmede en etkili<br />

faktördür. Motivasyon; ihtiyaç, dürtü, güdü ve<br />

davranışı kapsayan genel bir kavramdır.<br />

Güdülenme= İhtiyaç Dürtü Güdü Davranış<br />

Rahatlama<br />

İhtiyaç: Organizmada bir şeyin eksikliğinin<br />

duyulmasıdır.<br />

Dürtü: İhtiyaçların karşılanması için organizmada<br />

oluşan itici güce denir.<br />

Güdü: Organizmanın bir ihtiyacını gidermek için, onu<br />

dürtü yönünde harekete geçiren eğilime ve isteğe güdü<br />

denir. Yani güdü, organizmayı bir amaç doğrultusunda<br />

harekete geçiren iç güçtür.<br />

Davranış: Güdü sonucu ortaya çıkan eylemlerdir.<br />

Doyum (rahatlama): Organizmanın amacına ulaşması<br />

sonucunda oluşan rahatlama durumudur.<br />

- 5 -<br />

Güdülenmiş davranışın özellikleri<br />

Güdülenen birey, o eylemi gerçekleştirmede<br />

isteklidir ve mutlaka harekete geçer.<br />

Güdülenmiş bir davranış seçicidir. Birey<br />

güdülendiği konuya daha fazla ilgi duyar, dikkatini<br />

o konuya uzun süre yoğunlaştırabilir. Bu nedenle<br />

öğrenmeye güdülenen birey daha kolay öğrenir.<br />

Güdülenmiş bir davranış, organizmaya enerji verir.<br />

Organizmanın etkinliğini artırır. Bu nedenle<br />

öğrenmeye güdülenen birey daha kolay öğrenir.<br />

Güdülenme türleri<br />

a) İçten güdülenme: Bireyin kendi kendine harekete<br />

geçmesidir. Yani bireyi güdüleyen etken dışarıdan<br />

değildir. Mesela; bir gencin, sağlığına önem verdiği<br />

için dengeli beslenmeyle ilgili konuları öğrenmek<br />

istemesi, bir öğrencinin dersi sevdiği için çalışması gibi.<br />

b) Dıştan güdülenme: Bireyi hareketi geçiren<br />

etkenlerin bireyden kaynaklanmadığı güdülenmedir.<br />

Yani bireyi güdüleyen etkenler dışarıdan gelir. Mesela;<br />

bir gencin, eleştirmenler tavsiye ettiği için bir filmi<br />

izlemesi, bir öğrencinin ceza almak istemediği için<br />

sınıfta disiplin sorunu çıkarmaktan çekinmesi, bir<br />

öğrencinin öğretmenin vereceği ödülü kazanmak için<br />

sınavda başarılı olmak istemesi.<br />

Uyarı: Öğrenilenlerin kalıcılığı açısından içten<br />

güdülenme, her zaman dıştan güdülenmeden daha<br />

etkilidir.<br />

6. Zekâ: Zekâ derecesi ile öğrenme doğru orantılıdır.<br />

Zekâ derecesi artıkça öğrenmede artar.<br />

7. Fizyolojik durum: Öğrenmeyle ilgili fizyolojik<br />

yapının tam olması gerekmektedir. Özellikle görme,<br />

işitme gibi duyum bozuklukları, sakatlıklar veya<br />

bedensel bir hastalık gibi sağlık bozukluğu<br />

durumlarında öğrenmenin tam gerçekleşmesi mümkün<br />

değildir. Mesela; kolları olmayan birine basketbol<br />

oynamayı öğretemeyiz.<br />

8. Önceki öğrenmelerin aktarılması (Transfer-<br />

Aktarma): Öğrenmelerin birbiri üzerindeki etkisine<br />

(olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesine) transfer<br />

denir. Olumlu ve olumsuz transfer diye ikiye ayrılır.<br />

a) Olumlu (Pozitif) Transfer: Öğrenmelerin birbirini<br />

kolaylaştırmasıdır. İki türlü gerçekleşir.<br />

İleriye etkili kolaylaştırma (ileriyi etkin destekleme):<br />

Önceki öğrenmenin sonraki öğrenmeyi<br />

kolaylaştırmasıdır. Mesela; bisiklet sürmesini bilen<br />

birisinin motosikleti kullanmayı daha kolay öğrenmesi.<br />

Geriye etkili kolaylaştırma (geriye etkin<br />

destekleme): Sonraki öğrenmenin önceki öğrenmeyi<br />

desteklemesidir. Mesela; bireyin yeni öğrendiği<br />

basketbol önceki öğrenmesi olan futbolu daha ustaca<br />

oynamasını sağlaması.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />

b) Olumsuz (Negatif) Transfer: Önceden öğrenilen<br />

bilgilerin yeni bilgiler öğrenilmesini zorlaştırmasıdır.<br />

Mesela; direksiyonu soldan olan arabaları uzun süre<br />

kullanan birisi, direksiyonu sağdan olan arabayı<br />

kullanırken zorlanması veya Q klavye kullanan<br />

birisinin, F klavye kullanmakta zorlanması gibi.<br />

9. Ket vurma (unutma): Öğrenilen bilgilerin birbirini<br />

etkileyerek unutturması veya hatırlamasını engellemesi<br />

olayıdır. Ket vurma iki türlüdür.<br />

a) Geriye ket vurma: Yeni öğrenilen bilgilerin<br />

eskilerini unutturması ya da hatırlamasını<br />

güçleştirmesidir. Mesela; lokantada siparişleri alan<br />

garsonun sonradan aldığı siparişlerden dolayı ilk<br />

siparişleri hatırlayamaması geriye ket vurmaya örnektir.<br />

b) İleriye ket vurma: Eski bilgilerin yeni bilgileri<br />

unutturması veya hatırlamasını güçleştirmesidir.<br />

Mesela; Hasan yeni aldığı bir telefonun numarasını<br />

arkadaşına verirken, eski telefon numarasını vermesi,<br />

yeni evlenen Demet’in, yeni soyadını yazacağına eski<br />

soyadını yazması ve evrakları bu şekilde imzalaması.<br />

Uyarı: Ket vurma ile transfer farklı durumlardır.<br />

Transfer öğrenme öncesi ve öğrenme sırasında<br />

devam ederken, ket vurma öğrenme sonrası yani<br />

öğrenme bittikten sonra gerçekleşir. Transferin<br />

öğrenmeye, ket vurmanın ise hatırlamaya etkisi<br />

vardır.<br />

10. Öncelik ve Sonralık etkisi: Öncelik etkisi, sosyal<br />

psikolojide, bir insana ilişkin ilk izlenimlerin, o insanın<br />

sonraki davranışlarını bu ilk izlenimle tutarlı bir tarzda<br />

yorumlama eğilimi olarak tanımlanır. Başkaları<br />

hakkında edinilen ilk bilgiler, sonradan edinilen<br />

bilgilerden daha ağırlıklı bir önem taşır. Buna ayrıca ilk<br />

izlenim etkisi denir.<br />

Biliş psikolojisinde, öncelik etkisi ilk öğrenilen<br />

bilgilerin sonra öğrenilenlere göre daha iyi<br />

hatırlanmasıdır. Sonralık etkisi, son öğrenilenlerin ilk<br />

öğrenilenlere göre daha iyi hatırlanmasıdır. Mesela;<br />

uzun bir kelime listesi ezberlendiğinde, listenin başında<br />

bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak öncelik etkisi,<br />

listenin sonunda bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak<br />

sonralık etkisidir. Bir öğretmenin sınıftaki öğrencilerin<br />

adlarını sorup öğrendiğinde, adını ilk söyleyenleri daha<br />

çok hatırlarsa öncelik etkisi, adını en son söyleyenleri<br />

hatırlasa sonralık etkisidir.<br />

11. Dikkat: Bilincin, enerjinin belli bir noktada<br />

toplanmasıdır. Uyarıcılar üzerinde bilinçli bir<br />

odaklaşma sürecidir<br />

- 6 -<br />

İstemli Dikkat (Seçici Dikkat): Uyarıcıların bilinçli<br />

olarak seçildiği dikkat türüdür. Seçilen uyarıcı dışındaki<br />

tüm uyarıcılar elenir. İstemli dikkatte “dikkati<br />

yoğunlaştıran etkenler daha çok içsel özelliklerdir.”<br />

Mesela; öğrencilerin dışarıdan ve arkadaşlarından gelen<br />

sesleri eleyerek sadece öğretmene odaklanmaları.<br />

İstemsiz Dikkat: Uyarıcılardan kaynaklı dikkatimizin<br />

ister istemez o uyarıcıya yoğunlaşması durumuna<br />

istemsiz dikkat denir. Uyarıcı şiddetliyse, büyükse,<br />

sürekli tekrar ediyorsa veya sürekli hareket halindeyse<br />

vb. gibi özelliklere sahipse istemsiz dikkat gerçekleşir.<br />

İstemsiz dikkatte “dikkati yoğunlaştıran daha çok<br />

dışsal özelliklerdir.<br />

Mesela; yolda yürürken, ani bir gürültünün dikkatimizi<br />

ister istemez çekmesi<br />

Bölünmüş Dikkat: Özellikle yüksek beceriye sahip<br />

olunan etkinliklerle birlikte bir başka etkinliğe de<br />

dikkatin odaklanmasına denir. Mesela; eline aldığı bir<br />

nesneyi tamir eden birinin aynı anda radyoda haber<br />

dinlemesi.<br />

B) ÖĞRENME YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ<br />

FAKTÖRLER<br />

1. Öğrenmeye Ayrılan Zaman (Aralıklı veya Toplu<br />

Öğrenme): Öğrenmeyi zamana yayarak kısa çalışma<br />

süreleri ile öğrenmeyi yapmak aralıklı öğrenmedir.<br />

Mesela; 50 dakika ders çalışıp 10 dakika dinlenerek<br />

yapılan çalışma aralıklı öğrenmedir veya bir sınava<br />

hazırlanırken bu çalışmayı 4 güne yayma.<br />

Çalışma süresince hiç ara vermeden, dinlenmeden<br />

yapılan çalışma ise toplu öğrenmedir. Mesela; son gün<br />

sınava hazırlanma veya aralıksız 3-4 saat ders çalışma<br />

gibi.<br />

Yapılan araştırmalarda uzun vadede aralıklı öğrenmenin<br />

toplu öğrenmeye göre daha iyi sonuçlar verdiği<br />

belirlenmiştir. Çünkü toplu çalışmada öğrenilen bilgiler<br />

kısa sürede unutulmaktadır. Uzun süreli ve kalıcı bir<br />

öğrenme için aralıklı öğrenme daha etkilidir. Toplu<br />

çalışma kısa vadede daha avantajlıdır.<br />

2. Öğrenilen Konunun Yapısı (Bütün veya parçalara<br />

bölerek öğrenme): Öğrenilen konunun tümünün bütün<br />

olarak öğrenilmesine bütün öğrenme denir. Öğrenilen<br />

konuyu bölümlere ayırarak, her bölümü tek tek<br />

öğrenmeye ise parçalara bölerek öğrenme denir.<br />

Öğrenilecek konu zor, uzun, anlamsız ve soyut ise<br />

parçalara bölerek öğrenme, öğrenilecek konu kolay,<br />

kısa, anlamlı ve somut ise bütün halinde öğrenme daha<br />

avantajlıdır.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> II. ÜNİTE – ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER<br />

3. Öğrencinin Aktif Katılımı (Dinleme, Okuma,<br />

Yazma, Anlatma, Uygulama): İyi bir öğrenmenin<br />

gerçekleşebilmesi için iyi bir dinleme mutlaka<br />

gereklidir. Ayrıca öğrenmenin daha iyi<br />

gerçekleşebilmesi için dinlerken not tutma/yazma<br />

gereklidir. Okunanların anlatılması ve özetinin<br />

çıkarılması öğrenmeyi kolaylaştırır ve daha kalıcı bir<br />

öğrenme gerçekleştirilir.<br />

Birey öğrenmek istediği materyali okuması öğrenme<br />

için etkilidir fakat yeterli değildir. Birey öğrendiklerini<br />

anlatması (yani aktif olması) öğrenilen konuyu daha<br />

kalıcı hale getirir. Kişinin aktif olarak öğrenmeye<br />

katılması öğrenmeyi kolaylaştırır. Aktif öğrenmede kişi<br />

dikkatini daha kolay ve daha çok toplar. Tüm bu<br />

süreçlerin birlikte yapılması ise öğrenmenin çok kalıcı<br />

hale gelmesini sağlar.<br />

4. Sonucun Bilinmesi (Geri Bildirim/Dönüt):<br />

Öğrenenin konuyu ne derece öğrendiği bildirilirse<br />

öğrenmenin derecesi artar. Sonuçların bildirilmesi,<br />

hataların görülüp düzeltilmesi imkânı verdiğinden<br />

öğrenmeyi olumlu etkilemektedir. Mesela; öğretilen<br />

konularla ilgili yapılan sınavların cevaplarının verilmesi<br />

yani hangi soruların doğru veya yanlış olduğunun<br />

söylenmesi.<br />

5. Tekrar: Öğrenme sonucu yapılan tekrarlar<br />

pekiştirmeyi sağlar. Tekrar hafızayı güçlendirir. Fakat<br />

aşırı tekrar motivasyonu düşürür ve ket vurmaya sebep<br />

olur.<br />

6. Programlı Öğrenme ve Öğretme Makineleri:<br />

Öğretme araçları kullanılarak gerçekleştirilen<br />

yöntemdir. Programlı öğretimde öğretim<br />

makinelerinden yararlanılmaktadır.<br />

C) ÖĞRENİLECEK MALZEMEYLE (KONUYLA)<br />

İLGİLİ FAKTÖRLER<br />

1. İçerik: Öğrenilecek konu öğrenenin beden ve zihin<br />

gelişimine uygun olması gerekir. Öğrenilecek konu<br />

öğrenenin ilgisini çekiyorsa ve ihtiyacını karşılıyorsa<br />

daha kolay öğrenme olur. İçeriğin yaşama dönük ve<br />

işlevsel olmasına dikkat edilmesi gerekmektedir.<br />

2. Telaffuz Edilebilirlik: Öğrenme malzemesinin<br />

öğrencinin anlayacağı bir dilde sunulması ve<br />

kavramlarının telaffuz edilebilir olması gerekir.<br />

Telaffuz edilemeyen ya da edilmesi güç olan<br />

kavramların öğrenilmesi de zor olacaktır.<br />

3. Algısal Ayırt Edilebilirlik: Öğrenme malzemesinin<br />

(konusunun) etrafındaki diğer uyarıcılardan ayırt<br />

edilebilmesidir. Etrafındaki diğer uyarıcılardan ayırt<br />

edilemeyen bir uyarıcının öğrenilmesi zor olacaktır.<br />

- 7 -<br />

Mesela; öğretmenler bazı konuları diğerlerinden ayırt<br />

etmek için konunun önemli olduğunu, sınavda<br />

çıkabileceğini söyleyerek o öğrenme malzemesini<br />

diğerlerinden ayırır.<br />

Öğrenilecek metindeki bazı cümlelerin diğerlerinden<br />

farklı olarak “renkli, koyu, başka yazı karakterinde”<br />

yazılması da algısal ayırt edilebilirliğe örnektir.<br />

4. Anlamsal Çağrışım: Zihinde birtakım çağrışımlara<br />

yol açan öğrenme malzemesi öğrenmeleri kolaylaştırır.<br />

Bireye bir şey ifade etmeyen, bir şey çağrıştırmayan<br />

öğrenme malzemesinin öğrenilmesi daha zor olur.<br />

Çağrışım genellikle benzerlik, zıtlık, ardışıklık,<br />

zamanda ve mekânda yakınlık gibi faktörlerin<br />

etkisiyle ortaya çıkar.<br />

5. Kavramsal Benzerlikler (Gruplandırma) (Kavram<br />

Haritaları): Öğrenilen malzemede (konuda) yer alan<br />

kavramlar arasındaki bağlar o malzemeyi daha anlamlı<br />

kılar ve daha kolay öğrenilir. Kavramlar arasındaki bu<br />

bağlar farklı düzeylerde olabilir ve bu ilişkinin yarattığı<br />

anlamlılığa örgütlülük denir. Öğrenilecek kavramlar<br />

benzer özelliklerine göre iki türlü örgütlenebilir.<br />

a) Kavramsal basamaklar dizisi: Kavramların<br />

kapsamları göz önüne alınarak basamaklar şeklinde<br />

örgütlenmesidir. Yani bir konunun başlık ve alt<br />

başlıklara ayrılmasıdır.<br />

b) Çağrışımsal basamaklar dizisi: Kavramların<br />

kapsamları göz önüne alınmadan birbirleriyle ilişkili<br />

olan kavramların basamaklar şeklinde örgütlenmesidir.<br />

D) ÖĞRENMENİN YAPILDIĞI ORTAM<br />

1. Fiziki Ortam: Öğrenmenin yapıldığı ortamın ısı, ışık<br />

gürültü gibi özellikler bakımdan normal olması gerekir.<br />

Mesela; çok soğuk, sıcak veya çok gürültülü bir<br />

ortamda öğrenme zor gerçekleştirilir.<br />

2. Sosyal Ortam: Öğrenciyi ders çalışmaktan<br />

uzaklaştıracak uyaranlar olmamalıdır. Mesela; arkadaş<br />

çevresi, aile ortamı, kültür, ekonomik şartlar bu sosyal<br />

faktörlerdendir.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

A) Davranışçı kuramlar (Çağrışımsal, Bağsal Kuram)<br />

B) Bilişsel kuramlar<br />

C) Bilişsel ağırlıklı davranışçı kuramlar<br />

D) Yapılandırmacı kuramlar<br />

Davranışçı kuramlara göre öğrenme, uyarıcı ile tepki<br />

arasında kurulan bağdır.<br />

Bilişsel kuramlara göre öğrenme, algıların belli<br />

kurallara göre zihinde yeniden organize edilmesidir.<br />

Yapılandırmacılara göre öğrenme, öğrencilerin somut<br />

yaşantıları sonucunda anlamda oluşan değişimlerdir.<br />

A) DAVRANIŞÇI KURAMLAR<br />

Temsilcileri Pavlov, Thorndike, Skinner, Watson,<br />

Guthrie. Öğrenmeyi doğrudan gözlenebilen uyarıcı ile<br />

davranış arasındaki ilişki olarak gören yaklaşımdır.<br />

İnsan ve hayvanlar üzerindeki deney çalışmaları bu<br />

kuramın temelini oluşturmuştur. İnsan ve hayvan<br />

davranışlarının gözlenebilir olduğunu ve birbirine<br />

benzeyen yönlerin olduğunu savunmuşlardır.<br />

Değişmeye neden olan uyarıcılar bu kuramda ön<br />

plandadır (Bilişsel kuramda ise öğrenmenin içsel bir şey<br />

olduğu, doğrudan gözlenemeyeceği kabul edilir.<br />

Öğrenmeyi algı, bellek, hatırlama gibi içsel süreçlerle<br />

oluşan bir öğe olarak kabul etmektedirler.).<br />

Uyarıcı (Uyaran): Duyu organlarını harekete geçiren<br />

ve organizmayı harekete geçiren her türlü iç (açlık,<br />

susuzluk vb.) veya dış etkene (ışık, ses vb.) uyarıcıdır.<br />

Tepki (davranım): Uyarıcıların organizmayı<br />

etkilemesi sonucu organizmada meydana gelen<br />

fizyolojik ve psikolojik değişmelerdir.<br />

Davranış: Organizmanın içten veya dıştan gelen<br />

uyarıcılara karşı gözlenebilen, incelenebilen ve<br />

ölçülebilen her türlü tepkisine davranış denir.<br />

Davranışçı Kuramın Temel İlkeleri<br />

İnsan ve diğer canlıların öğrenmeleri birbirlerine<br />

benzerler. Bu nedenle hayvanların öğrenmesi<br />

üzerindeki çalışmalarla insanların öğrenmesi<br />

açıklanabilir.<br />

İnsanın duygu, düşünme vb. özellikleri doğrudan<br />

gözlenip ölçülemezler. Bu nedenle bilimsel olarak<br />

ele alınamaz. Ancak gözlenebilecek davranış<br />

değişiklikleri incelenebilir. Yani öğrenme için<br />

mutlaka gözlenebilir davranış söz konusu olmalıdır.<br />

Tüm öğrenmeler aynı basit kurallara göre işler.<br />

İnsanın doğuştan hiçbir bilgisi yoktur. (Zihin boş<br />

bir levhadır.) Bütün davranışsal değişimler yaşantı<br />

ürünüdür. Yani bütün davranışlar öğrenilmiştir.<br />

Öğrenmede uyarıcı-tepki bağı önemlidir.<br />

Davranışlar çevresel uyarıcılar tarafından başlatılır<br />

ve birey bu durumda pasiftir.<br />

- 8 -<br />

Davranışçı Kuram Türleri<br />

1. Tepkisel Koşullanma Yoluyla Öğrenme (Pavlov)<br />

2. Bağlaşımcılık Kuramı (Araçsal, Bağlantı Kuramı)<br />

(Thorndike)<br />

3. Edimsel (Operant, Araçlı, Vasıtalı) Koşullanma<br />

Yoluyla Öğrenme (Skinner)<br />

4. Bitişiklik (Yakınlık) Kuramları (Watson, Guthrie)<br />

1. KLASİK (TEPKİSEL) KOŞULLANMA<br />

YOLUYLA ÖĞRENME (PAVLOV)<br />

Temsilcisi ve kurucusu Pavlov’dur. Klasik<br />

koşullanmada, organizmanın doğal bir uyarıcıya<br />

gösterdiği doğal tepkiyi onun yerine geçen yapay bir<br />

uyarıcıya da göstermeyi öğrenmesidir. Yani amaç en<br />

başta tepki verilmeyen bir nötr uyarıcıya (zil) doğal<br />

tepki verilmesini sağlamaktır. Klasik koşullanma bir<br />

yapay uyarıcıdan sonra doğal uyarıcının verilmesine ve<br />

bu olayın koşullanma gerçekleşinceye kadar<br />

tekrarlanmasına dayanır.<br />

Pavlov’un Deneyi: Köpeklerin doğal uyarıcı olan et<br />

karşısında doğal bir refleks/tepki olarak salya tepkisi<br />

gösterdiğini biliriz. Pavlov köpeğin bu salya tepkisini<br />

zil karşısında da göstermeyi öğretmeye çalışmıştır. Bu<br />

amaçla Pavlov köpeklere et vermeden önce zil uyarıcısı<br />

vermiştir. Köpekte doğal olarak hiç tepki oluşmamıştır.<br />

Daha sonraları, her et verilmesinden hemen önce, zil<br />

sesi uyarıcısı verilmiştir ve köpek salya tepkisi<br />

göstermiştir. Bu işlem 25-30 kere tekrarlanmıştır ve<br />

köpek bir süre sonra zil ile et arasında bir bağ kurmayı<br />

öğrenmiştir. Sonra köpeğe sadece zil sesi uyarıcısı<br />

verildiğinde köpek salya tepkisi gösterebilmiştir.<br />

1. Aşama: Zil (Nötr uyarıcı) Tepki yok.<br />

2. Aşama: Et (Doğal uyarıcı) Salya tepkisi var<br />

(Doğal/koşulsuz tepki)<br />

3. Aşama: Zil (Nötr uyarıcı) + Et (Doğal uyarıcı) <br />

Salya tepkisi (Koşulsuz tepki)<br />

(Şartlanma sürecidir; bu nedenle bu aşama 20-30 kere<br />

tekrarlanır.)<br />

4. Aşama: Zil (Şartlı/Koşullu uyarıcı) Salya tepkisi<br />

(Koşullu/Şartlı tepki)<br />

Uyarı: Bu deneyde zil sesi başlangıçta nötr<br />

uyarıcıdır. Yani önce tepki uyandırmaz.<br />

Koşullanmadan sonra zil sesi koşullu uyarıcı olur.<br />

Zil sesine karşı salya salgılanması ise koşullu<br />

tepkidir.<br />

Yemek kokusunun açlık hissini uyarması, insanlarda<br />

ortaya çıkan fobi, hobi, tutum, önyargı, batıl inançlar,<br />

öğrenilmiş çaresizlik gibi duygu, düşünce ve<br />

davranışların temelinde klasik koşullanma etkilidir.<br />

Mesela; Ayhan, içinde yaşadığı çevrede adı hep<br />

olumsuz sıfatlarla birlikte anılan bir sosyal gruba karşı<br />

olumsuz duygular beslediğini hissetmekte, ancak bir<br />

yandan da hayatında hiçbir üyesiyle bir kez dahi<br />

karşılaşmadığı hâlde niçin bu gruba karşı olumsuz<br />

duygular hissettiğini merak etmektedir.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Pavlov Deneyi Kavramları<br />

Nötr uyarıcı: Organizmanın başlangıçta herhangi bir<br />

tepki vermediği yapay uyarıcıdır (Zil sesi Pavlov’un<br />

deneyinde deney öncesi nötr bir uyarıcıdır.).<br />

Doğal uyarıcı (Koşulsuz uyarıcı): Organizmanın<br />

doğuştan getirdiği özellikler nedeniyle bir koşula gerek<br />

kalmaksızın doğal tepki verdiği uyarıcıdır. Yani<br />

öğretilmemiş uyarıcıdır. Sıcaklık, soğukluk, yiyecek,<br />

su, gürültü gibi uyarıcılar koşulsuz uyarıcılardır.<br />

Yapay/Şartlı uyarıcı (Koşullu uyarıcı): Organizmanın<br />

sonradan kazandığı özellikler nedeniyle bir koşula bağlı<br />

olarak tepki vermeyi öğrendiği uyarıcıdır. Yani<br />

öğretilmiş uyarıcıdır. Deney sonrasında zil artık koşullu<br />

uyarıcı haline gelmiştir.<br />

Doğal tepki (Koşulsuz tepki): Organizmanın doğal<br />

uyarıcıya verdiği tepkidir. Canlının doğuştan sahip<br />

olduğu tepkidir. Yani öğrenme ürünü değildir. Deneyde<br />

ete verilen salya tepkisi, sıcak ortamda terleme, soğuk<br />

ortamda üşüme birer doğal tepkidir.<br />

Şartlı tepki (Koşullu tepki): Organizmanın koşullu<br />

uyarıcıya verdiği tepkidir. Belli bir şarta bağlı olarak<br />

verilen tepkidir. Zilden sonra salya salgılamak şartlı<br />

tepki haline gelmiştir. Çünkü salya zilden sonra gelen et<br />

şartına bağlanmıştır.<br />

Klasik Şartlanma Özellikleri<br />

1. Klasik şartlanma refleksif ve doğuştan getirilen<br />

davranışlara dayalı olarak geliştirilmiştir.<br />

2. Klasik şartlanmada denek pasiftir, etkin rol<br />

oynamaz. Tepki çevreden gelen uyarıcılarla başlar.<br />

3. Klasik şartlanmada aralıklı bir şekilde yapılan<br />

tekrar (etin verilmesi) öğrenme için temeldir.<br />

Klasik Şartlanma İlkeleri<br />

1. Genelleme: İki türlü genelleme vardır.<br />

a) Uyarıcı genellemesi: Koşullu uyarıcıya (zil) karşı<br />

gösterilen tepkinin koşullu uyarıcıya benzeyen diğer<br />

uyarıcılara da gösterilmesidir. Mesela; Derya’yı<br />

sokakta bir köpek ısırmıştır ve canı yanmıştır; Derya<br />

artık bundan sonra gördüğü bütün köpeklerden korkar.<br />

Bir çocuğun her sakallıya dede demesi. Beyaz önlüklü<br />

bir doktordan korkan bir çocuğun beyaz giyinmiş<br />

herkesten korkması. Duyduğu süren sesinin itfaiye<br />

aracına ait olduğunu öğrenen çocuk bu sese benzer<br />

sesler duyduğunda da (polis aracı, ambulansın siren sesi<br />

gibi) bu seslerin itfaiye aracına ait olduğunu söylemesi.<br />

b) Tepki genellemesi: Aynı uyarıcıya veya benzer<br />

durumlara aynı veya benzer tepkilerin verilmesidir.<br />

Mesela; Uzmanlık alanı olan sinema konusunda yaptığı<br />

açıklama nedeniyle övgüler alan bir film eleştirmeninin,<br />

bundan sonra her konuda görüş belirtmeye başlaması<br />

(2011 KPSS). Saçını şekillendirmek için jöle süren<br />

Ahmet bir dahaki sefere saçına limon sürerek şekil<br />

vermesi. Eve geç kalan Zafer, kendisine kızan annesine<br />

ayağını incittiğini söyler ve annesi kızmayı bırakarak<br />

ona şefkat gösterir. Bu olaydan sonra, Zafer ders geç<br />

kaldığı günlerde benzer bir yalan söyleyerek öğretmenin<br />

azar işitmesinden kurtulmaya çalışması (2006 KPSS).<br />

- 9 -<br />

2. Ayırt etme: Organizmanın koşullu uyarıcıya<br />

benzeyen uyarıcılar içerisinde koşullu uyarıcıyı<br />

seçerek sadece koşullu uyarıcıya tepkide bulunması<br />

ve diğerlerine aynı tepkiyi vermemesidir. Mesela;<br />

bireyin kendisini ısıran sokak köpeği ile komşusunun<br />

evinde beslediği köpeği ayırt etmesi. Bir çocuğun<br />

itfaiye aracının siren sesini, polis ve ambulans<br />

seslerinden ayırt etmeyi öğrenmesi.<br />

Uyarı: Ayırt etmeyi sağlayan uyarıcıya ayırt edici<br />

uyarıcı denir. Yani bir davranışın yalnızca belli bir<br />

uyarıcı karşısında sergilenmesi sürecinde etkili olan<br />

o uyarıcı ayırt edici uyarıcıdır. Ayırt edici uyarıcı<br />

tarafından kontrol edilen bir davranış o uyarıcı<br />

karşısında sergilenirken başka uyarıcılar karşısında<br />

sergilenmez. Mesela; itfaiye aracı örneğinde siren<br />

sesi ayırt edici uyarıcıdır. Hatice ne zaman fotoğraf<br />

çekilecek olsa saçını düzeltmektedir (2010 KPSS).<br />

Burada fotoğraf çektirmek ayırt edici uyarıcıdır. Bir<br />

bebeğin sadece annesine gülümsemesi.<br />

3. Davranışta Kontrast (zıtlık): Bir davranışın farklı<br />

ortamlarda sergilenmesine karşın bu ortamlardan<br />

birinde pekiştirilip diğerinde pekiştirilmemesine bağlı<br />

olarak bu davranışın pekiştirilmeyen ortamda<br />

gösterme sıklığının azalıp pekiştirilen ortamda<br />

gösterilme sıklığının artmasıdır. Mesela; evde<br />

oldukça saldırgan olan okulda ise cezalandırıldığı için<br />

aynı davranışları yapamayan bir öğrencinin evde bu<br />

davranışları yapma sıklık ve süresinin artması (2010<br />

KPSS).<br />

4. Bitişiklik: Koşullu/şartlı (zil) ve doğal/koşulsuz<br />

uyarıcıların (et) peş peşe verilmesi durumudur. En<br />

ideal süre yarım saniyedir.<br />

5. Habercilik: Koşullu/şartlı uyarıcı (zil),<br />

doğal/koşulsuz uyarıcının (et) geleceğini haber verici<br />

nitelik taşımasıdır. İki türlüdür.<br />

a) Olumlu Habercilik (İleriye doğru koşullanma):<br />

Koşullu uyarıcının kendisinden sonra gelecek koşulsuz<br />

uyarıcının habercisi niteliğini taşımasıdır.<br />

b) Olumsuz Habercilik (Geriye yönelik koşullanma):<br />

Koşullu uyarıcının, koşulsuz uyarıcının<br />

verilmeyeceğine yani geride kaldığına ilişkin haberci<br />

olma niteliğini taşımasıdır.<br />

6. Pekiştireç ve Pekiştirme: Davranışın yapılma<br />

olasılığını artıran uyarıcıya pekiştireç, pekiştireç<br />

kullanılarak davranışın yapılma olasılığını artırma<br />

işlemine ise pekiştirme denir. Klasik koşullanmada et<br />

(koşulsuz/doğal uyarıcı) pekiştireçdir.<br />

Uyarı: Klasik koşullamada pekiştireç tepkiye bağlı<br />

olarak verilmez. Organizma pekiştireci (et) aldıktan<br />

sonra tepkide (salya tepkisi) bulunur.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

7. Sönme: Koşullanma yoluyla oluşmuş koşullu<br />

davranışın (zile karşı salya tepkisi) pekiştireç<br />

verilmemesi (doğal uyarıcı: et) sonucu zaman içerisinde<br />

kaybolmasıdır. İlk başlarda sönmesi istenilen davranışın<br />

sıklığında bir artış olduğu gözlemlenir. Buna sönme<br />

patlaması denir. Davranış daha önce çok uzun süre<br />

pekiştirilmişse sönmesi uzun sürecektir. Mesela; İyi<br />

sonuçlar alan takımının maçlarına düzenli olarak giden<br />

bir taraftarın, takımının üst üste birkaç kez yenilmesinin<br />

ardından maça gitmekten vazgeçmesi (2011-KPSS).<br />

8. Kendiliğinden geri gelme: Sönme davranışı<br />

gerçekleştikten sonra organizmanın tekrar yapay<br />

uyarıcıya (koşullu uyarıcıya) karşı tepki göstermesidir.<br />

9. Alışma: Organizmanın, sürekli aynı şiddetteki<br />

uyarıcılarla karşılaşması sonucu bir süre sonra o<br />

uyarıcılara duyu organlarının tepkide bulunmaması<br />

halidir. Yani o uyarıcıya karşı duyu organlarının<br />

tepkisizleşmesi durumudur. Mesela; karanlığa alışma,<br />

gürültüye alışma, sürülen parfüm kokusuna alışma gibi.<br />

10. Duyarsızlaşma: Bireyin aşırı üzüntü, acı ve sevinç<br />

gibi iç uyarıcılarla tekrar tekrar karşılaşması sonucunda<br />

önceleri gösterdiği duygusal davranışının zayıflaması<br />

durumuna denir. Bu zayıflama durumunda artık birey<br />

bu uyarıcılara eskisi gibi tepki vermez, verse de bu tepki<br />

çok az olmaktadır. Mesela; sürekli azarlanan bir<br />

çocuğun, bir süre sonra artık bu azardan etkilenmemesi,<br />

sürekli ölü gören bir doktorun bir süre sonra ölüm<br />

olaylarına tepki vermemesi.<br />

Uyarı: Alışma duyu organlarında oluşan bir durum<br />

iken, duyarsızlaşma ise duygularda oluşan bir<br />

durumdur.<br />

11. Duyarlılık: Organizmanın çevresindeki belli bir<br />

uyarıcıya normal olarak beklenenin üstünde tepki<br />

göstermesidir. Mesela; bir annenin derin uykusuna<br />

rağmen bebeğinin sesine hemen uyanması, kazadan<br />

sonra uçağa her binildiğinde heyecanlanılması gibi.<br />

12. Gölgeleme: İki nötr uyarıcı (zil ve ışık) verildiğinde<br />

şartlanma daha çok dikkati çeken şartlı uyarıcıya<br />

karşı oluşmakta, diğeri etkisiz kalmaktadır. Bu duruma<br />

gölgeleme denmektedir. Mesela; hem köpekten hem de<br />

yüksekten korkan bir kişinin köpekten kaçıp yüksek bir<br />

yere tırmanması gölgelemedir (Köpek korkusu<br />

yükseklik korkusunu gölgelemiştir yani bastırmıştır).<br />

13. Engelleme (Bloklama etkisi): İki uyarıcı arasında<br />

bir koşullanma oluşturduktan sonra (zil ile et arasında),<br />

yeni bir nötr uyarıcı (ışık ile) eski doğal uyarıcı (et ile)<br />

arasında yeni bir koşullanma (bağ kurulmak<br />

istendiğinde) oluşturulmak istendiğinde, eski koşullu<br />

uyarıcının (zil) bu koşullanmayı (ışık ile et<br />

arasındaki) engel olması durumudur. Mesela; annesi<br />

ile parka giden ve sevinen bir çocuğun, babası ile parka<br />

gidince sevinmemesi.<br />

- 10 -<br />

Uyarı: Gölgeleme ile Engelleme arasındaki farklar<br />

şöyledir; gölgelemede iki uyarıcı aynı anda verilir,<br />

engellemede ise iki uyarıcı art arda verilir.<br />

Gölgelemede daha çok dikkat çeken uyarıcının<br />

baskınlığı vardır, engellemede ilk uyarıcı ikinci<br />

verilen uyarıcıya engel olduğundan öncelik etkisi<br />

vardır.<br />

14. Öğrenilmiş çaresizlik: Koşullanma sırasında bazen<br />

organizma ne kadar çaba harcarsa harcasın sonucu<br />

değiştiremeyeceğini düşünür ve artık çaba harcamaz.<br />

Bu öğrenilmiş çaresizlik durumudur. Mesela; Tıp<br />

fakültesini iyi bir dereceyle bitiren Ali, birkaç kez<br />

girdiği Tıpta Uzmanlık Sınavında başarısız olmuştur.<br />

Ailesinin ısrarıyla bu yıl da sınava başvurmasına<br />

rağmen Ali bu sınav uygulaması devam ettikçe hayalini<br />

kurduğu dâhiliye uzmanlığı eğitimini hiçbir zaman<br />

alamayacağını düşünmektedir (2009-KPSS).<br />

15. Batıl (boş) inanç: Mantıksal bir temele<br />

dayanmayan inançlara Batıl inanç denir. Klasik<br />

koşullanmayla yoluyla daha çok kazanılır. Mesela; kara<br />

kedi görmek uğursuzluk getirir inancı.<br />

16. Garcia etkisi (olumsuz tat koşullanması): Bir<br />

organizmanın yediği ve yedikten sonra kötü hissettiği<br />

değişik tadı olan yiyecekten kaçınması. Olumsuz tat<br />

koşullanması (zehirlenme ya da etkilenme yiyeceği<br />

yedikten bir kaç saat sonra, yiyecekten kaynaklanmamış<br />

olsa bile) yoluyla öğrenme, tek bir denemeden sonra<br />

olur. Klasik koşullanmadaki Bitişiklik ilkesine karşı<br />

çıkmıştır. Mesela; Pizzacıda pizza yedikten iki saat<br />

sonra midesi bulanan bir kişinin mide bulantısını yediği<br />

pizzaya bağlaması.<br />

17. Dereceli Koşullanma: İki türlüdür.<br />

a) Birden fazla uyarıcıya koşullanma (birleşik<br />

koşullanma): Koşullanma sürecinde birden fazla<br />

koşullu uyarıcının aynı anda sunulması ve bunların<br />

ardından koşulsuz uyarıcının verilmesi sonucu<br />

organizmanın her iki koşullu uyarıcıya da tepki<br />

vermesi birleşik koşullanmadır. Mesela; Pavlov<br />

deneyinde birinci şartlı uyarıcıdan (zil sesinden) hemen<br />

sonra, ikinci şartlı uyarıcı (ışık) verilir. Sonra hemen<br />

arkasından doğal uyarıcı (et) verilerek, her iki uyarıcı<br />

birden şartlandırılır. Yani köpek hem zile hem de ışığa<br />

karşı salya tepkisi gösterecektir.<br />

Zil + Işık + Et Salya tepkisi<br />

Zil Salya tepkisi<br />

Işık Salya tepkisi


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

b) İkinci dereceden koşullanma: Organizmanın bir<br />

koşullu uyarıcıya karşı (zile) tepki vermeyi<br />

öğrenmesinin ardından söz konusu koşullu uyarıcı<br />

başka bir koşullu uyarıcıyla (ışık) eşleştirildiğinde,<br />

ikinci koşullu uyarıcıya da aynı tepkinin verilmesidir.<br />

Birinci koşullu uyarıcı (zil) sürecin ikinci aşamasında<br />

koşulsuz uyarıcı rolü üstlenmektedir. Mesela;<br />

Oynadığı balonun aniden patlaması nedeniyle balonlara<br />

karşı korku tepkisi geliştiren iki yaşındaki bir bebek,<br />

elinde balonla kendisine birkaç kez yaklaşmasının<br />

ardından iki yaş büyük abisini görünce elinde balon<br />

olmasa bile korku tepkisi vermeye başlaması (2011<br />

KPSS). Caz müzikten hoşlanan Orhan Bey gittiği tüm<br />

konserlerde gözüne ilişen bir kişiye sokakta rastlar ve<br />

hiç tanımadığı halde bu kişiye karşı sempatinin<br />

olduğunu fark eder (2010 KPSS). Kendisini tırmalayan<br />

bir kediyle her karşılaştığında korku tepkisi veren bir<br />

çocuk, birkaç kez bu kediyi sahibiyle birlikte gördükten<br />

sonra kedi yanında olmasa bile sahibini görünce korku<br />

tepkisi vermesi (2009 KPSS).<br />

Zil + Et Salya tepkisi<br />

Zil Salya tepkisi<br />

Işık + Zil Salya tepkisi<br />

Işık Salya tepkisi<br />

18. Ön Koşullanma (Duyusal ön şartlanma):<br />

Genelleştirme özelliği olmayan iki nötr uyarıcının bir<br />

süre birlikte sunulmasının ardından, bu uyarıcılardan<br />

biri koşulsuz uyarıcıyla eşleştirilerek koşullanma<br />

sağlandığında diğer nötr uyarıcının da genelleme<br />

yapılarak organizmada koşullu tepki yaratmasıdır.<br />

Nötr1’e koşullanma olduktan sonra Nötr2 ile yaşantı<br />

geçirmediği halde koşullanma yaşaması ön<br />

koşullanmadır. Mesela; Sevgi ve annesi her zaman<br />

akşam yemeklerini birlikte hazırlamaktadır. Sevgi, evde<br />

annesinin olmadığı bir gün akşam yemeğini kendisi<br />

hazırlamaya çalışırken elini tencerede yakmış ve canı<br />

çok yanmıştır. Bu olay esnasında annesi yanında<br />

olmadığı halde; Sevgi annesini görünce de canının<br />

yandığını hissetmiştir.<br />

Zil (nötr1) + Işık (nötr2)<br />

Zil (nötr1) + Et (koşulsuz uyarıcı) Salya tepkisi<br />

(koşulsuz tepki)<br />

Zil (koşullu uyarıcı) Salya tepkisi (koşullu tepki)<br />

Işık (koşullu uyarıcı) Salya tepkisi (koşullanma<br />

sırasında bulunmadığı halde)<br />

Klasik Şartlanmayı Ortadan Kaldırma Yöntemleri<br />

1. Sistematik duyarsızlaştırma: Organizmada olumsuz<br />

tepkilere yol açan bir uyarıcının yavaş yavaş<br />

sunulması yoluyla söz konusu olumsuz tepkilerin<br />

ortadan kaldırılmasını sağlayan yöntemdir. Mesela;<br />

köpeklerden korkan bir çocuğa, bu korkusunu yenmesi<br />

için önce köpek resimleri, daha sonra oyuncak köpekler<br />

gösterilmiştir. Ardından, çocuğun canlı bir köpeği önce<br />

uzaktan, daha sonra yakınlaşarak izlemesi sağlanmıştır.<br />

Son aşamada ise çocuk köpeğe dokunarak onu sevmiştir<br />

(Böylece köpek korkusu davranışı ortadan kaldırmıştır).<br />

- 11 -<br />

2. Davranışın sönmesini bekleme: Koşullu uyarıcıdan<br />

(zil) sonra koşulsuz uyarıcı (et) verilmezse bir süre<br />

sonra koşullu tepki (salya tepkisi) ortadan kalkar, yani<br />

sönme gerçekleşir.<br />

3. Karşıt şartlama (koşullama): Koşullu uyarıcı,<br />

istenmeyen koşullu tepki yerine, zıt bir tepki yaratan<br />

bir uyarıcı ile eşleştirilir. Mesela; ilköğretimde<br />

matematiğe karşı olumsuz bir tutum geçiren Ahmet,<br />

liseye başladığında matematik öğretmenini çok sevmiş<br />

ve onun yakın ilgisinden memnun olmuş. Bunun<br />

sonucunda Ahmet matematik çalışmaktan hoşlanmaya<br />

başlamıştır. Sınav kaygısından yakın bir öğrencinin,<br />

kaygı duyduğu anda sınavla ilgili geçmişteki hoş<br />

yaşantılarını düşünmesi (2010 KPSS).<br />

4. Karşı karşıya getirme: Organizmayı korku duyduğu<br />

şeyle uzun süreli olarak karşı karşıya getirerek söz<br />

konusu korku (veya fobiyi) ortadan kaldırma<br />

yöntemidir. Mesela; fareden korkan bir bireyi birkaç<br />

farenin bulunduğu bir odaya koyup oradan çıkmasını<br />

engelleyerek bu korkusu ortadan kaldırılabilir.<br />

5. İtici uyarıcılarla davranış kontrolü (koşullaması):<br />

İstenmeyen davranışı ortaya çıkaran uyarıcıların<br />

çekiciliğini azaltarak söz konusu davranışı ortadan<br />

kaldırmak için uygulanan bir terapi tekniğidir.<br />

Organizma için arzulanan uyarıcı/durum itici bir<br />

uyarıcı/durum ile ilişkilendirilerek istenen uyarıcıya<br />

verilen olumlu tepki ortadan kaldırılmaya çalışılır.<br />

Mesela; Aşırı kilolu olan Ayşen Hanım, bir<br />

diyetisyenin tavsiyesine uyarak kek, kurabiye ve<br />

benzeri kilo yapan yiyecekleri düşük miktarda elektrik<br />

şoku veren metal bir tabağa koyar. Tabağa her<br />

uzandığında elektrik çarpar ve elini çekmek zorunda<br />

kalır. Ayşen Hanım, tabağa verdiği elektrik akımının<br />

şiddetini birkaç günde artırır ve sonuçta tabaktan<br />

yiyecek alma girişiminde bulunmaktan vazgeçerek kilo<br />

vermeye başlar (2011-KPSS).<br />

2. BAĞLAŞIMCILIK KURAMI (ARAÇSAL,<br />

BAĞLANTI KURAMI) (THORNDİKE)<br />

Thorndike’ın Üç Temel Kanunu<br />

1. Hazırbulunuşluluk yasası: Organizmanın bir<br />

davranışı (öğrenimi) yapabilmesi için, o davranışın<br />

gerektirdiği olgunlaşma düzeyine (yaş, zekâ), ön<br />

yaşantılara (ön öğrenmelere) sahip olması ve psikolojik<br />

olarak (ilgi, istek, tutum) uygun durumda (yani bireyin<br />

istemesi, güdülenmesi) olması gerekmektedir.<br />

Organizma herhangi bir davranışı yapmaya istekli<br />

olması ve davranışı yapmasına izin verilmesi ona<br />

mutluluk verir. Fakat davranışı yapmaya istekli<br />

değilken davranışı yapmaya zorlanırsa kızgınlık duyar.<br />

2. Tekrar yasası: 1930 sonrası yeniden oluşturduğu<br />

tekrar yasasına göre; ödül veya dönüt-düzeltme<br />

yapılmadan gerçekleştirilen tekrarların uyarıcı-tepki<br />

bağının güçlenmesinde çok etkili olmaz. Tekrarlar<br />

dönüt-düzeltmelerle birlikte etkili olur.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

3. Etki yasası: 1930 öncesi etki yasasına göre; bir<br />

davranış sonucunda duyulan tatmin, davranışın<br />

gelecekte benzer durumlarda da devam edip<br />

etmeyeceğini belirler. Bir uyarıcıya karşı yapılan bir<br />

tepki tatmin yaratıcı (haz verici) bir sonuç yaratırsa<br />

uyarıcı-tepki bağı güçlenir (yani davranışın tekrarlanma<br />

olasılığı artar), bir uyarıcıya karşı yapılan bir tepki<br />

tatmin yaratıcı bir sonuç yaratmazsa uyarıcı-tepki bağı<br />

zayıflar (davranışın tekrarlanma olasılığı azalmaktadır).<br />

Thorndike 1930 sonrası yeniden oluşturduğu etki<br />

yasasına göre; bu görüşünü şu görüşle değiştirmiştir: bir<br />

uyarıcıya karşı yapılan bir tepki tatmin yaratıcı bir<br />

sonuç yaratmazsa ya da cezalandırılırsa uyarıcı-tepki<br />

bağının gücüne hiçbir etkisi olmaz.<br />

Davranış ve sonuç arasında üç önemli ilişki vardır:<br />

Sonuç davranışa bağlıdır. Davranış yapıldığında bir<br />

sonuç ortaya çıkar.<br />

Davranış, ortaya çıkardığı sonuçtan etkilenir.<br />

Tatmin edici sonuç davranışı artırırken, rahatsız<br />

edici sonuçlar davranışın tekrarlanma olasılığını<br />

azaltır.<br />

1930’dan sonra Thorndike, etki kanunu yeniden<br />

gözden geçirerek pekiştirecin davranışı<br />

güçlendirme etkisinin, cezanın zayıflatma<br />

etkisinden daha fazla olduğu görüşünü<br />

savunmuştur. Yani ödül cezadan daha etkilidir.<br />

Çünkü ceza davranışı söndürmez, sadece bastırır.<br />

Bir davranış kazandırmada cezanın etkisi yoktur.<br />

Uyarıcı-Tepki Bağını Etkileyen Faktörler<br />

1. Tepki analojisi: Yeni bir durumla karşılaşan<br />

organizma, bu duruma benzer diğer durumlarda yaptığı<br />

tepkileri tekrarlamasıdır. Mesela; anahtarını bir tel<br />

yardımıyla düştüğü yerden kurtaran biri, kalemini<br />

düşürdüğünde de bu tepkiyi verir. Kendisini çok seven<br />

dayısı şarkı söylediğinde ilgi gören Can’ın bu<br />

davranışını yine kendisini çok seven amcasına karşı da<br />

göstermesi.<br />

2. Unsurların kuvveti: Organizma bir problem<br />

durumunda birçok uyarıcı ile karşılaştığında o uyarıcılar<br />

içerisinde en farklı olan, en çok dikkat çeken uyarıcılara<br />

(unsurlara) seçici bir şekilde tepkide bulunur. Özellikle<br />

insanlar, problem durumundaki temel unsurları seçebilir<br />

ve tepkilerini bu temelin üzerine oturtabilirler.<br />

3. Tutum (Set): Tepkiler, belirli bir oranda, bireyin<br />

içinde yaşadığı kültür tarafından belirlenir. Tepkiler,<br />

aynı zamanda, içinde bulunulan anın eğilimleri<br />

tarafından da etkilenirler. Tutumlar, bireyin hangi<br />

koşullarda tatmin olacağını veya hangi koşullarda<br />

rahatsız olacağını belirler.<br />

4. Çoklu tepkiler: Öğrenmenin olabilmesi için,<br />

organizmanın çoklu tepkiler gösterebilecek kapasitede<br />

olması gerekir. Öğrenen organizma bir problem<br />

durumuyla karşılaştığı zaman, çeşitli tepkileri dener.<br />

Uygun tepki çıktığında, istenilen etki doğmuş olur. Bu<br />

durumda öğrenme mümkün olur.<br />

- 12 -<br />

5. Öğrenci özellikleri: Öğrencilerin bireysel<br />

farklılıklarını (zekâ, yetenek, ilgi, tutum, ön<br />

öğrenmeleri) ifade eder.<br />

Thorndike’ın Kuramında Diğer Temel Kavramlar<br />

Bağlaşımcılık: Uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla<br />

bağlandığına inanmasıdır.<br />

Sınama-yanılma: Öğrenmeyi bir problem çözme<br />

olarak görmüştür. Bir problemle karşılaşıldığında<br />

yapılan çeşitli sınama-yanılma davranışlarıyla çözüm<br />

üretilir. Öğrenme sınama yanılma sonucu gerçekleşir.<br />

Küçük adımlar: Öğrenmenin büyük sıçramalarla değil,<br />

küçük denemelerle, sistemli adımlarla sağlanmasıdır.<br />

Etkinin (Pekiştirecin) yayılması: Bazen bir pekiştireç<br />

sadece verilmesine neden olan istendik davranışı değil,<br />

aynı zamanda pekiştirilen davranışı çağrıştıran (o<br />

davranışın hemen öncesinde ya da sonrasında geçici<br />

olarak ortaya çıkan) ve pekiştirilen davranışla hiç<br />

alakası olmayan bitişik (yan yana olan davranışları)<br />

davranışları da otomatik olarak etkilemesi<br />

durumuna etkinin yayılması denir. Mesela;<br />

öğrencilerinin hızlı yazmalarını isteyen bir öğretmen,<br />

öğrencileri hızlı yazdıkça öğrencilerinin bu davranışını<br />

pekiştirmektedir. Fakat bir süre sonra, öğrencilerinin<br />

hızlı yazı yazmalarını pekiştirirken kötü yazmalarını da,<br />

yanlış yazmalarını da pekiştirmektedir.<br />

Çağrışımsal Geçiş: Bir uyarıcıya verilen tepkinin,<br />

ortama yeni uyarıcıların eklenmesiyle ve eski<br />

uyarıcıların derece derece çıkarılmasıyla tamamen yeni<br />

uyarıcılara gösterilmesidir. Geçiş sırasında ilk uyarıcı<br />

yavaş yavaş ortamdan çıkarılmış; ilk uyarıcıya<br />

gösterilen tepki eklenmiş ikinci uyarıcıya da<br />

gösterilmiştir. Yani bir uyarıcının organizma<br />

üzerinde yarattığı çağrışımın başka uyarıcıya<br />

kaymasıdır. Mesela; Thorndike bu ilkeyi kediye<br />

“ayakta dur” emrini öğretirken kullanmıştır. Önce<br />

kediye bir parça balığı yukardan göstermiş daha sonra<br />

kediye ”ayağa kalk” demiştir. Yeterli sayıda deneme<br />

yaptıktan sonra yavaş yavaş balığı ortamdan çekmiş;<br />

sadece “ayağa kalk” komutunu verdiğinde kedinin<br />

ayağa kalktığı görülmüştür.<br />

Çağrışımsal Zıtlık: Uyarıcı-tepki bağları daha önce<br />

oluşturuldukları yönde daha kolay çağrışım yaptırır.<br />

Çağrışımsal zıtlık kavramı ile ait olma ilkesine karşı<br />

çıkar. Mesela; çarpım tablosunu düzden öğrenen kişinin<br />

tersten söylemesinin zor olduğunu, alfabenin düzden<br />

okunuşunun kolay tersten ise zor olduğunu söyleyerek<br />

öğrenmeye ilişkin mekanik görüşünde ısrar eder.<br />

Ait Olma: İki uyarıcı arasında çağrışımsal bir ilişkinin<br />

oluşması için bu öğelerin bitişik ya da yakın olması<br />

yeterli değildir. Aynı zamanda bu iki öğenin<br />

birbirleriyle anlamlı bir şekilde bir arada olmaları<br />

gerekir. Yani bu iki uyarıcı birbirine ait olmalıdır.<br />

Birbirine ait değilse çağrışım olmamaktadır. Önemli<br />

olan yan yana olmak değil, ilişkili olmaktır. Mesela;<br />

erkek-ahmet, kadın-demet, kuş-güvercin, çiçek-gül gibi.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

3. EDİMSEL (OPERANT, ARAÇLI, VASITALI)<br />

KOŞULLANMA YOLUYLA ÖĞRENME (SKİNNER)<br />

Temsilcileri; Thorndike, Skinner, Watson, Guthrie.<br />

Organizmanın rastlantısal nitelikteki davranışlarını<br />

pekiştirme yaparak biçimlendirme/yönlendirme<br />

yapmaktır. İstenilen davranışta olumlu pekiştireç,<br />

istenmeyen davranışta ise olumsuz pekiştireç verilerek<br />

bu yönlendirme yapılır. Pekiştirilen davranışlar devam<br />

ederken pekiştirilmeyen davranışlar devam etmez.<br />

Thorndike’dan etki kanunundan yararlanarak Skinner,<br />

kuramı oluşturmuştur. Mesela; Normal olarak pek<br />

yalan söylemeyen bir öğrenci derse geç kaldığı bir gün<br />

hasta olduğunu söyleyerek öğretmeninden azar<br />

işitmekten kurtulmuştur. Bu olaydan sonra öğrenci<br />

gerek okulda gerekse evde zorda kaldığı durumlarda<br />

yalan söylemeye başlaması (2011-KPSS).<br />

Edimsel Davranış: Skinner “edimsel kutu” denilen bir<br />

araç geliştirdi. Kutuda elektrik şoku verecek ızgara,<br />

yiyeceğin düşmesini sağlayacak bir kol ve yiyeceğin<br />

düştüğü bir çekmece vardır. Skinner, aç bir fareyi<br />

kutuya koyarak kola basmayı öğretmeye çalışmıştır.<br />

Fare başlangıçta rastgele hareketler yapmış, bu arada<br />

tesadüfen kola basıp yiyeceğe ulaşmıştır. Yiyeceğe<br />

ulaşan fare sonradan davranışını tekrarlamış ve birkaç<br />

denemeden sonra kola basınca yiyecek düştüğünü fark<br />

ederek öğrenmiştir.<br />

Skinner’in Davranış Kazandırma Yöntemleri<br />

Kademeli Yaklaşım (Biçimlendirme-Şekillendirme):<br />

Bu yöntemde hedef olarak belirlenen davranışa her<br />

seferinde biraz daha benzer davranışları, en sonunda da<br />

sadece hedef davranış pekiştirilir. Organizmaya<br />

kazandırılmak istenen davranış küçük alt davranışlara<br />

ayrılır, organizmanın en basit davranışından<br />

itibaren, başarıyla yaptığı her davranışı aşama<br />

aşama pekiştirilerek tüm davranışı bir defada<br />

yapılması sağlanır. Programlı öğretimin temelidir.<br />

Biçimlendirmede önceden belirlenen adımların sırasıyla<br />

yapılma şartı yoktur. Yani adımlardan birinin yeri<br />

değiştirilse veya atlansa da yine istenen davranış<br />

kazandırılabilir. Ayrıca hedef davranışla ilgisi olmayan<br />

davranışlar cezalandırılmaz.<br />

Zincirleme: Biçimlendirmeye benzeyen yöntemdir.<br />

Biçimlendirmeden farklı olarak bu ilke, amaca ulaşmayı<br />

sağlayacak alt davranışların atlanmadan sırası ile<br />

yapılmasını öngörmektedir. Zincirleme yönteminde de<br />

her aşamadan sonra pekiştireç verilir. Yani<br />

zincirlemede sonuca ulaşmak için belli bir sıranın<br />

takip edilmesi şarttır. Adımlar atlanır veya sırası<br />

değiştirilirse sonuca ulaşılamaz. Mesela; bankamatikten<br />

para çekmenin belli işlem adımları vardır ve bu adımlar<br />

sıra ile yapılmalıdır. Yoksa istenilen sonuca ulaşamayız.<br />

Biçimlendirme yöntemi yeni bir davranış kazandırmada,<br />

zincirleme yöntemi ise daha çok beceri kazandırmada<br />

etkilidir.<br />

- 13 -<br />

Tersine Zincir: Zincirleme yönteminin tam tersidir.<br />

Aşamalılık baştan sona doğru değil, sondan başa<br />

doğrudur. Mesela; paragraf yazma öğretilen bir derste<br />

öğrenciler, sonuç cümlesi eksik olan bir paragraf verilir.<br />

Öğrencilerden buraya uygun bir cümle bulmaları<br />

istenilir. Bu denemenin son noktası paragrafa<br />

tamamlanmaktadır. Sonra öğrencilere eksik bir paragraf<br />

daha verilip, bir destekleyici cümle ve sonuç cümlesi<br />

yazarak paragrafı tamamlamaları istenir. En sonunda<br />

başlık verilip destekleyici cümleler ve sonuç cümlesi<br />

yazmaları istenir.<br />

Skinner’in Kuramında Diğer Temel Kavramlar<br />

Batıl davranışlar: Davranışın tesadüfen pekiştirilmesi<br />

sonucu tekrarlanmasıdır. Edimsel koşullanma ve sosyal<br />

öğrenme yoluyla kazanılır. Yani ilk önce bilinçli ve<br />

tercihli yapılmaz. Fakat istenen sonuçları doğurduğunda<br />

(pekiştirildiğinde) tekrar edilmeye devam eder. Mesela;<br />

başarılı olduğu bir sınavda kullandığı kalemi diğer<br />

sınavlarda da kullanmak istemesi. Bir futbolcunun gol<br />

attığı bir maçta taktığı kolyeyi, daha sonraki maçlarda<br />

da mutlaka takması ve kolyeyi takmadan maça<br />

çıkmamak istememesi (KPSS 2008).<br />

Kendini gerçekleştiren kehanet (Pygmalion etkisi):<br />

Kişinin belirli bir öngörüsünün, ortaya attığı kehanetin<br />

olaylar sonucunda gerçekleşmesidir. Mesela; bu araba<br />

bizi köye götürmez deyip yola çıkmak ve araba yolda<br />

kalınca bu durumu başlangıçtaki düşünceye bağlayıp<br />

ben dememişmiydim demek.<br />

Kaçma ve Kaçınma Davranışı (Kaçınma<br />

Koşullanması): Kaçınma koşullanmasında önce kaçma,<br />

daha sonra da kaçınma öğrenilir. Kaçma öğrenmesi;<br />

organizma hoşa gitmeyen bir uyarıcı ile karşılaştığında,<br />

ondan kurtulmaya çalışması veya rahatsız edici<br />

uyarıcıyı ortamdan çıkarmasıdır. Kaçma öğrenmesi<br />

klasik koşullanma öğrenmesidir. Mesela; köpek<br />

ısırınca (ceza) ondan uzaklaşmamız.<br />

Kaçınma öğrenmesi ise; hoşa gitmeyen uyarıcı ortama<br />

dâhil edilmeden, bu uyarıcıyı işaret eden bir uyarıcının<br />

görülmesiyle, uyarıcının ortamda çıkmasını<br />

engelleyecek davranışlar sergilenir ya da o ortamdan<br />

uzaklaşılır. Kaçınma öğrenmesi edimsel koşullanma<br />

öğrenmesidir. Mesela; Bir suçlunun polis karakolunun<br />

olduğu sokağı görünce yolunu değiştirmesi (olumsuz<br />

pekiştirme). Köpek tarafından ısırılan bir kişi, köpek<br />

havlamasını duyunca sesin geldiği sokağa gitmemesi<br />

(olumsuz pekiştirme).<br />

Kaçınma öğrenmesinde köpeğin havlaması ayırt edici<br />

uyarıcıdır. Havlama sesinin geldiği sokağa gitmeme<br />

davranışı ise olumsuz pekiştirmedir. Çünkü kaçınma<br />

davranışı rahatsız edici durumdan organizmayı<br />

kurtarmıştır.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Uyarı: Kaçma olumsuz bir durum ortaya çıktıktan<br />

sonra (uyarıcı ile karşılaştıktan sonra) ortamdan<br />

uzaklaşma iken kaçınma olumsuz durum ortaya<br />

çıkmadan önce (uyarıcı ile karşılaşmadan önce)<br />

ortamdan uzaklaşmadır<br />

Edimsel Koşullanma İlkeleri<br />

Klasik koşullanmada geçerli olan ilkeler aynen geçerli<br />

olmakla beraber 2 ilke daha vardır.<br />

Pekiştirici uyarıcıyla izlenen tepkiler tekrarlanma<br />

eğilimindedir.<br />

Pekiştirici uyarıcılar, edimsel davranışların<br />

meydana gelme olasılığını arttırır [Skinner fare<br />

deneyinde yiyecek farenin pedala basma<br />

davranışını arttırır, elektrik şoku ise azaltır].<br />

Edimsel Şartlanmanın Özellikleri<br />

1. Skinner’e göre davranışların birçoğu edimler<br />

yoluyla kazanılır. Klasik koşullanma yoluyla<br />

(tepkisel koşullanma) öğrenilen davranışlar hayatta<br />

oldukça sınırlı olarak görülür.<br />

2. Öğrenmede önemli olan, davranışın sonucudur.<br />

3. Uyarıcı her zaman belli değildir.<br />

4. Organizmanın belli bir konuda ihtiyaç içinde olması<br />

gerekir (Farenin aç olması gerektiği gibi).<br />

5. Edimsel şartlanmada davranış organizma tarafından<br />

başlatılır. Yani organizma aktiftir.<br />

6. Organizma amaca yönelik davranışları yaparken<br />

bazı ipuçlarından yararlanarak sonuca gider.<br />

7. Ortaya konan davranışın sonucundan başarı veya<br />

başarısızlık organizma için dönüt olmaktadır.<br />

8. Davranış sonucundan edinilen doyum pekiştireç<br />

niteliği taşır ve davranışın tekrar edilmesini sağlar.<br />

Klasik Şartlanma İle Edimsel Şartlanma Arasındaki<br />

Farklar<br />

1- Klasik koşullanmada tepkiye yol açan uyarıcı her<br />

zaman belliyken edimsel koşullanmada uyarıcı her<br />

zaman belli değildir.<br />

2- Klasik koşullanmada refleksif, bilinçsiz ve<br />

biyofizyolojik (doğuştan getirilen) tepkiler verilir<br />

(yani davranışlar bellidir) ve bunlar şartlandırılır.<br />

Oysa edimsel koşullanmada davranışlar başlangıçta<br />

çeşitlilik gösterir yani rastgele tepkiler verilir<br />

(davranışlar belli değildir) ve bunlar<br />

şekillendirilmeye çalışılarak bilinçli ve iradeli<br />

tepkiler haline getirilir.<br />

3- Klasik koşullanmada pekiştireç (uyarıcı: et)<br />

davranıştan önce verilir ve davranışa bağlı değildir.<br />

Bu nedenle organizma pasiftir ve uyarıcı–tepki<br />

bağı oluşur. Edimsel koşullanmada ise organizma<br />

istenilen davranışı yaptığında olumlu pekiştirecini<br />

alır (peynir) veya olumsuz pekiştireçden (elektrik<br />

şoku) kurtulur. Yani pekiştireç davranışın sonucuna<br />

bağlı olarak sonradan verilir. Bu nedenle organizma<br />

aktiftir ve tepki-uyarıcı bağı oluşmuştur.<br />

- 14 -<br />

4- Klasik koşullanmada pekiştireçler koşulsuz (doğal)<br />

uyarıcılarken, edimsel koşullanmada olumlu ve<br />

olumsuz pekiştireçler (peynir ve elektrik şoku)<br />

vardır.<br />

5- Edimsel koşullanma klasik koşullanmaya göre daha<br />

karmaşık davranışların öğrenilmesini açıklar.<br />

Klasik koşullanmayla sadece basit ve refleksif<br />

tepkilerin nasıl kazanıldığı açıklanabilir.<br />

6- Edimsel şartlanma klasik şartlanmadan farklı olarak<br />

pekiştirme ve ceza üzerinde durmaktadır. Yani<br />

edimsel şartlanmaya göre; belli bir tepkinin<br />

edinilmesi, geçirdiğimiz yaşantısal deneyimlere<br />

bağlıdır.<br />

4. BİTİŞİKLİK (YAKINLIK) KURAMLARI<br />

(WATSON, GUTHRİE)<br />

a) Watson’un Bitişiklik Kuramı<br />

İnsan zihni doğuştan boş bir levhadır. Yani<br />

davranışın kalıtsal niteliği yoktur. İnsan davranışları<br />

sadece çevresel etmenlerle ortaya çıkan öğrenilmiş<br />

olma niteliği taşır.<br />

Ona göre korku, öfke ve sevgi olmak üzere<br />

doğuştan gelen üç temel duygusal tepki kalıbı<br />

vardır. Akılcı olmayan korkular koşullanma ile<br />

ortaya çıkar.<br />

İnsanların içgüdülerle, zihinsel yetenek ve<br />

eğilimlerle dünyaya gelmediklerini, dolayısı ile de,<br />

davranışların gerisinde bu tür özelliklerinin<br />

bulunmadığını ileri sürer.<br />

Davranışlarımızın temelinde koşullanma vardır.<br />

Öğrenme koşullu ve koşulsuz uyarıcının birbiriyle<br />

bağlanması (uyarıcı-tepki bağı) sonucu oluşur.<br />

Öğrenme; pekiştirme, ödül-ceza olmadan bitişiklik<br />

ilkesine göre gerçekleşir ve etki yasasını kabul<br />

etmez. Öğrenmeyi sağlayan şey uyarıcı ile<br />

tepkinin birleşmesidir. Öğrenmeyi kuvvetlendiren<br />

şey, uyarıcı-tepki ikileminin tekrarlanma sıklığıdır.<br />

Davranışların gözlenebilir ve ölçülebilir bir özelliğe<br />

sahip olduğunu savunur. Bu nedenle davranışların<br />

incelenmesinde içebakış metodunu reddeder.<br />

Kötü alışkanlıkların yok edilmesinde sistematik<br />

duyarsızlaştırmayı ilk kez kullanmıştır.<br />

Bağ ilkesi: Her tepki kendisinden sonra gelen tepki<br />

için koşullu uyarıcı görevi yapar. Böylece,<br />

koşullanmış bir dizi uyarıcı-tepki bağları zinciri<br />

oluşmuş olur.<br />

Sıklık ilkesi: Belirli bir uyarıcıya karşı belli bir<br />

tepkiyi ne kadar çok yaparsak (sık tekrarlarsak) bu<br />

uyarıcıya karşı o tepkiyi tekrar yapma olasılığı da o<br />

kadar artar.<br />

Yenilik (En son) ilkesi: Belirli bir uyarıcıya karşı<br />

yapılan en son tepkinin, uyarıcı ile tekrar<br />

karşılaşıldığı zaman, ortaya çıkma olasılığı diğer<br />

tepkilerin yapılma olasılığından daha fazladır.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

b) Guthrie’nin Bitişiklik Kuramı<br />

Öğrenmenin tek yasası (bitişiklik): Bir uyarıcıya karşı<br />

yapılan tepkinin, daha sona aynı (benzer) uyarıcı ile<br />

karşılaşıldığında da gösterme eğilimidir. Buradaki<br />

bitişiklik uyarıcı-tepki bitişikliğidir.<br />

Organizma çok sayıda uyarıcı ile karşılaşırsa<br />

bunlardan ancak bir kaçına, seçerek (dikkatle)<br />

tepkide bulunur.<br />

Ceza doğrudan bitişikle ilgilidir. Cezanın etkili<br />

olabilmesi için; cezalandırılan davranışla onu<br />

meydana getiren uyarıcı koşullar arasındaki<br />

birlikteliği yok edip, aynı uyarıcıyla cezalandırılan<br />

davranışa zıt bir davranışın birlikte olması<br />

sağlanmalıdır.<br />

Öğrenme ilk uyarıcı-tepki ilişkisinden ibarettir.<br />

Bununla birlikte devamında yapılacak tekrarların<br />

bir önemi bulunmaz (Watson’dan farkı) (tek<br />

deneme ilkesi)<br />

Öğrenmenin oluşması için ödül ve pekiştirmeye<br />

gerek yoktur.<br />

Ödül, öğrenmeye çağrışımsal mekanik bir düzen<br />

verme dışında hiçbir katkıda bulunmaz. Ödülün<br />

öğrenmeye dolaylı etkisi vardır.<br />

Uyarı: Watson’daki bitişiklik uyarıcı-uyarıcı<br />

(koşullu uyaran ile koşulsuz uyaran), Guthrie’deki<br />

bitişiklik uyarıcı-tepki.<br />

ortamdan uzaklaşmadır<br />

Guthrie’de Kötü Alışkanlıkların Yok Edilmesinde<br />

Kullanılabilecek Yöntemler<br />

1. Eşik (Alıştırma) Yöntemi: Uyarıcının tepkiye<br />

çağrışım yaptıramayacak kadar zayıf bir derecede azar<br />

azar verilerek istenmeyen tepkinin ortadan kaldırılması<br />

yöntemidir.<br />

Mesela; Kansızlık ve demir eksikliği çeken Demet,<br />

doktorun önerilerine rağmen meyve yemek<br />

istememektedir. Demet’e annesi yemeklerinin içerisine<br />

koyduğu meyvenin miktarını azar azar arttırarak<br />

yedirmiştir. Böylece bir süre sonra Demet’in meyve<br />

yemesini sağlamıştır.<br />

2. Bıktırma (Yorma) Yöntemi: Organizmaya<br />

istenmeyen tepki, yapmaktan yoruluncaya, bıkıncaya<br />

kadar yaptırılır. Böylece organizma bu tepkiyi<br />

göstermekten bıkacağı için aynı uyarıcıya karşı farklı<br />

tepkiler verir.<br />

Mesela; kibrit yakmaktan hoşlanan bir çocuğa çok fazla<br />

kibrit verilmiş ve kibrit yakmaktan bıkması sağlanmaya<br />

çalışılmıştır.<br />

- 15 -<br />

3. Zıt Tepki Yöntemi: İstenmeyen davranışı meydana<br />

getiren uyarıcı ile onunla rekabet edebilecek istenen<br />

davranışı meydana getiren uyarıcı birlikte verilir.<br />

Mesela; kediden korkan bir çocuğa annesi kedi hediye<br />

eder. Kedi korku yaratan uyarıcıdır. Anne ise sevilen,<br />

güven duyulan bir uyarıcıdır. İkisi birlikte<br />

sunulduğunda, anne daha baskın bir uyarıcı ise anneye<br />

karşı duyulan sevgi ve güven, kediye karşı da oluşacak.<br />

Bundan sonra kendi tek başına görülecek olsa bile<br />

kediden korkulmayacaktır.<br />

Alışkanlığın Bastırılması: Bu durum alışkanlığın yok<br />

edilmesinden farklıdır. Alışkanlığı bastırmada, birey<br />

istenmeyen davranışı meydana getiren uyarıcılardan<br />

uzak tutulur. Bu teknikte alışkanlığın ortaya çıkmasını<br />

engellemek için baskı altında tutulması sağlanır. Bunun<br />

için organizmanın istenmeyen alışkanlıkları ortaya<br />

çıkaran uyaranlarla karşılaşması engellenerek (ortam da<br />

değiştirilebilir) bu uyarıcılardan uzak durması sağlanır.<br />

Mesela; sulu şakalar yapmaktan hoşlanan birisinin<br />

yanında ciddi tavırlar takınılması.<br />

Mesela; çikolata yemeyi çok seven bir çocuğun, bu<br />

alışkanlığını bastırmak için, evde hiç çikolata<br />

bulundurulmaması veya çikolatayı çocuğun<br />

bulamayacağı yerlere saklanması.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

B. BİLİŞSEL KURAMCILAR<br />

Bilişsel Kuramın Temel İlkeleri<br />

Öğrenme doğrudan gözlenemeyen bir süreçtir.<br />

Öğrenme, basit bir uyarıcı-tepki bağıyla<br />

gerçeklemez; organizma, uyarıcıları zihinsel<br />

süreçlerle işler ve bu zihinsel süreçlerin sonucunda<br />

bir tepkide bulunur. Yani Öğrenme bireyin<br />

çevresine anlam verme sürecidir. Öğrenme<br />

sürecinde organizma aktif olmak zorundadır. Çünkü<br />

öğrenmeyi organizma yapılandırır.<br />

Öğrenmenin ortaya çıkması için pekiştireç şart<br />

değildir.<br />

Bilişsel kuramlar dikkat, algı, bellek, düşünme,<br />

hatırlama, örgütleme gibi zihinsel süreçleri<br />

açıklamaya çalışır.<br />

Bilişsel kuramlar, öğrenmenin zihindeki oluşumuna<br />

önem verirler ve davranış farklılıklarını, bireylerin<br />

bilgiyi işleme süreçlerindeki farklılıklara bağlarlar.<br />

Bilişsel Kuramın Türleri<br />

1. Bilgiyi İşleme Kuramı<br />

2. Gestalt Kuramı<br />

a) Sezgisel Öğrenme Kuramı (İçgörüsel, Kavrayış<br />

yoluyla öğrenme) (Köhler)<br />

b) Yaratıcı (Üretici) Düşünme (A türü çözümler, B<br />

türü çözümler) (Wertheimer)<br />

c) Yaşam Alan Kuramı (Kurt Lewin)<br />

d) Gizli (Örtük) Öğrenme (Tolman)<br />

1. BİLGİYİ İŞLEME KURAMI<br />

Bilgiyi işleme kuramı, insanın dünyayı anlamada<br />

kullandığı zihinsel süreçleri inceleyen bir kuramdır.<br />

Öğrenme daha önce öğrenilen bilgiyle yeni bilgiyi<br />

ilişkilendirme sürecidir.<br />

Bilgiyi işleme kuramında süreç dışardan gelen<br />

uyarıcının duyu organlarıyla alınmasıyla başlanıp,<br />

bu uyarıcıların tanımlanması ve depolanmasıyla<br />

devam etmektedir. Depolanan bu bilgiler<br />

gerektiğinde geri getirilerek kullanılmaktadır. Bu<br />

sistem bilgisayarların çalışma sistemine<br />

benzetilmektedir.<br />

Bellek Türleri<br />

- 16 -<br />

a) Duyusal kayıt: Bilgiyi edinmenin ilk aşaması<br />

duyusal kayıttır. Bu aşamada çevredeki uyarıcılar,<br />

uyarıcının özelliğine göre, beş duyu organımızdan biri<br />

tarafından alınarak, uyarıcının izi yaklaşık 1 ile 3-4<br />

saniye duyusal belleğe kayıt olur. Duyusal kayıtın<br />

içerdiği bilgi, özgün uyarıcının tam bir kopyasıdır.<br />

Mesela; bir kitabın sayfalarını hızla çevirdiğimiz zaman<br />

sayfalarda ki yazılar gözümüzde izler bırakır. Bu iz<br />

bırakma duyusal kayıttır.<br />

Duyusal kayıtın kapasitesi sınırsızdır ve her duyu için<br />

ayrı bir deposu olduğu düşünülmektedir. Duyusal kayıt,<br />

kendisinden sonraki bilişsel süreçler için kritik bir<br />

öneme sahiptir. Mesela; duyusal kayıt olmasaydı bir<br />

cümle okurken, cümlenin sonuna geldiğimizde<br />

başındaki sözcükleri unutarak cümleden hiçbir anlam<br />

çıkaramayacaktık.<br />

b) Kısa süreli bellek (çalışan-işleyen bellek): Dikkat<br />

edilen ve algılanan bilgi, duyusal kayıttan kısa süreli<br />

belleğe geçer. Bilgileri tutma süresi yaklaşık 20<br />

saniyedir. Bu belleğin kapasitesi oldukça sınırlıdır.<br />

Bu bellekte bilgiler bir taraftan depolanır, diğer taraftan<br />

da bilgiler üzerinde işlemler yapılır. Bu nedenle bu<br />

belleğe çalışan bellek de denir. Mesela; İngilizce<br />

çevirmenleri İngilizce söylenenleri bir yandan depolar,<br />

bir yandan da İngilizcedeki malzemeyi Türkçeye<br />

çevirme işlemini gerçekleştirir.<br />

Kısa süreli belleğe (KSB) bilgi, duyusal ve uzun süreli<br />

bellekten gelir. Genellikle her ikisi aynı anda olur. Bu<br />

belleğin görevi yeni gelen bilgilerin tekrar ve gruplama<br />

yoluyla uzun süreli belleğe geçmesini sağlamaktır.<br />

Mesela; telefon numaralarının gruplanarak akılda<br />

tutulması.<br />

Eğer bilgiler 20 saniyeden sonra uzun süreli belleğe<br />

aktarılmazsa tamamen unutulurlar. Mesela; rehberden<br />

bulduğumuz bir telefon numarasını, telefonu çevirdikten<br />

sonra hemen unutabiliriz.<br />

Uyarı: Bilginin duyusal kayıttan kısa süreli belleğe<br />

aktarılmasını sağlayan süreçler dikkat ve algıdır.<br />

ortamdan uzaklaşmadır<br />

Uyarı: Kısa süreli bellekte bilgiyi tutan süreçler;<br />

sürekli tekrar ve gruplamadır.<br />

ortamdan uzaklaşmadır


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

c) Uzun Süreli Bellek: Bilgilerin sürekli olarak<br />

depolandığı bellek türüdür. Bu belleğin kapasitesi belli<br />

değildir bu nedenle sınırsız olarak kabul edilmektedir.<br />

Uzun süreli bellekteki bilgiler bireye mal edilmiş,<br />

özümsenmiş ve anlamlandırılmış bilgilerdir. Bu nedenle<br />

uzun süreli bellekteki (USB) bilgiler unutulmaz. Uzun<br />

süreli bellek; açık bellek (bildirilen bellek) ve örtük<br />

(bildirilemeyen) bellek diye ikiye ayrılır.<br />

Açık bellek: kişinin bilincinde olduğu ve başkalarına da<br />

bildirebildiği bilgileri içerir. Açık bellek anısal,<br />

anlamsal ve İşlemsel diye üçe ayrılır.<br />

Anısal (epizodik) bellek: Yaşamımız boyunca<br />

yaşadığımız olayların yani anıların depolandığı<br />

yerlerdir.<br />

Anlamsal (semantik) bellek: Bilginin anlamlı hale<br />

gelmesini sağlar. Genel kavramlar, ilkeler, okulda<br />

öğrendiğimiz bilgilerin çoğu, jest ve mimiklerin<br />

anlamları, beden dili gibi şeyler bu bellekte yer alır.<br />

İşlemsel (prosüdel) bellek: Belli bir işin yapılması<br />

için gerekle işlem basamaklarının sırasıyla<br />

saklandığı yerdir. Bu nedenle belli işlem<br />

basamaklarıyla yapılan etkinlikler olan yüzme,<br />

araba kullanma, problem çözme, matematik, fizik<br />

problemi çözme gibi bilgiler bu bellekte yer alır.<br />

Örtük bellek: Kişinin bilincinde olmadığı bellektir.<br />

Örtük bellek kişinin farkında olmadan öğrendiği<br />

bilgileri içerir. Örtük bellekte kişi öğrenmiş olduğunu<br />

bilmez. Kişi farkında olmadan bu öğrendiklerini ihtiyacı<br />

olduğu anda öğrenmiş olduğunun farkına varır. Bu<br />

bellekte ise örtük (gizli) öğrenme, beceriler-alışkanlıklar<br />

ve klasik koşullanma öğrenmesi yer alır.<br />

Uzun süreli bellekte bilgiyi tutan süreçler<br />

Örtük ve Açık tekrar: Bilginin zihinsel (örtük)<br />

veya sesli (açık) olarak tekrar edilmesi süreci,<br />

bilginin uzun süreli bellekte saklanması sürecidir.<br />

Aralıklı tekrar, sürekli tekrardan daha etkilidir.<br />

Kodlama/Anlamlandırma: Kısa süreli bellekteki<br />

bilginin, uzun süreli bellekte bulunan eski bilgilerle<br />

ilişkilendirilerek uzun süreli belleğe transfer<br />

edilmesi sürecidir.<br />

Kodlama/Anlamlandırma stratejileri (örgütleyiciler) 4<br />

tanedir.<br />

- Etkin olması: bireyin öğrenme sürecine etkin<br />

olarak katılmasıdır.<br />

- Örgütleme: Bilginin uygun yapılar içinde<br />

yapılandırılması ve gruplandırılmasıdır.<br />

- Eklemleme: Yeni bilginin var olan yapıya<br />

(şemaya) eklenmesidir.<br />

- 17 -<br />

- Bellek destekleyici ipuçları: Bazı durumlarda yeni<br />

gelen bilgi ilk defa karşılaşılan bilgidir. Bu nedenle<br />

bilgi yeni bir yapıya giremez (eklemleme olmaz),<br />

eski bilgilerle gruplanamaz (örgütlenemez). Bu<br />

durumda bellek destekleyici ipuçlarıyla ilişki<br />

kurularak kodlama yapılır. Bellek destekleyici<br />

ipuçları iki türlüdür. İlki imgesel bellek destekleyici<br />

ipuçları (resim ve imgelerin kullanıldığı<br />

ipuçlarıdır), diğeri sözel sembollü bellek<br />

destekleyici ipuçları (daha anlamlı sözel yapılar<br />

arasında bağlar oluşturulur: ilk harf yöntemi) (2010<br />

KPSS).<br />

Geri Getirme (Hatırlama) ve Unutma<br />

Hatırlama, öğrenilmiş olan bilgilerin bellekte saklanıp<br />

bilinçli olarak yeniden canlandırılmasıdır.<br />

Tanıma ise, daha önceden öğrenilenlerle yeniden<br />

karşılaşıldığında onların farkına varılmasıdır. Hatırlama<br />

ile öğrenilenler yeniden canlandırılırken, tanıma ile<br />

öğrenilenlerin farkına varılır. Tanıma süreci detaylı<br />

değildir.<br />

Unutma, önceden öğrenilen bilgilerin bellekte<br />

saklanamaması durumuna denir.<br />

Öncelik ve Sonralık Etkisi<br />

Öncelik etkisi; ilk öğrenilen bilgilerin sonra<br />

öğrenilenlere göre daha iyi hatırlanmasıdır.<br />

Sonralık etkisi; son öğrenilenlerin ilk öğrenilenlere<br />

göre daha iyi hatırlanmasıdır. Mesela; uzun bir kelime<br />

listesi ezberlendiğinde, listenin başında bulunan<br />

kelimeleri daha çok hatırlarsak öncelik etkisi, listenin<br />

sonunda bulunan kelimeleri daha çok hatırlarsak<br />

sonralık etkisidir. Bir öğretmenin sınıftaki öğrencilerin<br />

adlarını sorup öğrendiğinde, adını ilk söyleyenleri daha<br />

çok hatırlarsa öncelik etkisi, adını en son söyleyenleri<br />

hatırlasa sonralık etkisidir.<br />

Yürütücü Kontrol ve Yürütücü Biliş<br />

Yürütücü kontrol; bireyin kendi öğrenme yapısının<br />

farkında olması ve bu yapıyı denetlemesi durumudur.<br />

Yürütücü (üst) biliş; bireyin kendi öğrenmesinin ve<br />

öğrenme sürecinin farkında olması durumudur.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

2. GESTALT KURAMI<br />

Gestalt Kuramının Temel İlkeleri<br />

Temsilcileri Koffka, Köhler, Wertheimer, K. Lewin<br />

Davranışçı ve yapısalcı yaklaşımlara karşı tepki<br />

olarak doğmuştur.<br />

Öğrenme kişinin karşılaştığı bir durumu algılaması<br />

ve yorumundaki değişmedir.<br />

Bireyler karşılaştıkları problemleri eski<br />

alışkanlıklarına dayanarak değil; kavrayarak çözer.<br />

Gestalt’a göre algılama bir örgütlemedir.<br />

Birey her şeyi bir bütün olarak algılama<br />

eğilimindedir.<br />

Bütün, kendisini oluşturan parçaların<br />

toplamından daha anlamlı ve farklıdır. Parçaları<br />

ayrı ayrı incelediğimizde bütüne ulaşılamaz ve<br />

bütün görülemez.<br />

Bir nesnenin ya da parçanın algılanışı, onun diğer<br />

parçalarla olan ilişkisine de bağlıdır.<br />

İnsanlar çevrelerini bir düzen içinde algılarlar. Eşya<br />

ve olaylar tek başlarına değil, diğer nesne ve<br />

olaylarla beraber bir bütün olarak (organize edilmiş<br />

bir bütün) anlamlandırılır.<br />

Nesneleri bazı örgütleyici eğilimlere göre algılarlar.<br />

Bir resimde görülen -dikkat edilen- nesne şekil;<br />

geride kalanlar ise zemin olarak algılanır. Öğrenme<br />

şekil-zemin arasındaki ilişkilerdeki bir değişmedir.<br />

Algısal set oluşturma (Algısal kurulum): Bireyler<br />

nesneleri, olayları veya insanları belli referans<br />

noktalarına (önyargılara, tutumlara, beklentilere,<br />

inançlara) göre algılama eğiliminde olmalarına<br />

denir.<br />

Tekrar (İz Teorisi) (Koffka): Birey çevresiyle<br />

etkileşimi sonucu bellekte bir iz kalır buna bellek<br />

izi denir. Hatırladığımız bilgiler daha önce<br />

algıladıklarımızdan kalan izlerdir. Öğrenme<br />

durumunda yapılan art arda tekrarlar, öğrencinin<br />

yeni ilişkileri görmesinde yardımcı olur, hafızadaki<br />

izlerin daha tutarlı ve tam bir şekilde yeniden<br />

örgütlenmesini sağlar. Daha önce kaydedilmiş<br />

gereksiz şeyler atılarak yaşantı doğru bir şekilde<br />

yeniden oluşturulur.<br />

Gestalt Kuramında Algılama<br />

a) Algıda Değişmezlik: Daha önceden algılanmış<br />

olan bir nesne, başka bir yerde veya başka bir zamanda<br />

farklı gözükmesine rağmen yine aynı biçimde<br />

algılanmasıdır. Üç türlü algıda değişmezlik vardır. Şekil<br />

(biçim), Renk ve büyüklük değişmezliği.<br />

Mesela; televizyonda gördüğümüz bir fili ekran<br />

boyutunda görmemize rağmen, biz onu yine gerçek<br />

boyutuyla algılarız (büyüklük değişmezliği).<br />

Karanlıktaki limonun farklı renkte görünmesine rağmen<br />

sarı olarak algılanır (renk değişmezliği).<br />

- 18 -<br />

b) Algıda Seçicilik ve Dikkat: Organizmaya aynı anda<br />

birden çok uyarıcı gelir. Ancak, organizma bunların<br />

tamamına dikkatini veremez. Organizmanın bu<br />

uyarıcılar arasında dikkatini belli bir uyarıcıda veya<br />

uyarıcılarda toplamasına ve onları algılamasına algıda<br />

seçicilik denir. Mesela; Elektronik aletlerle ilgilenen<br />

Sinan’ın, gittiği alış veriş merkezinde öncelikle<br />

elektronik aletleri fark etmesi.<br />

c) Derinlik Algısı: İnsan gözü en ve boy olmak üzere<br />

iki boyutludur. Fakat biz birtakım algısal ipuçlarını<br />

kullanarak nesneleri derinliğini algılarız. Yani<br />

nesnelerin 3 boyutlu olarak algılanmasına derinlik<br />

algısı denir. Bu algılamadaki ipuçlarının bir kısmı<br />

çevresel etmenlerken, diğer kısmı gözün yapısından<br />

kaynaklanan etmenlerdir.<br />

d) Pragnanz Yasası (Algısal Örgütleme Yasaları):<br />

Uyarıcıların tek tek değil de organizeli bütünler halinde<br />

algılanması olayı algısal örgütlemedir. Gestalt<br />

kuramcıları algısal örgütlemeye yardımcı olan<br />

yasaların hepsini kapsayan daha genel bir yasa<br />

oluşturmuşlar ve buna Pragnanz yasası adını<br />

vermişlerdir.<br />

Koffka’ya göre dışarıdan gelen duyusal uyarımları<br />

anlamlandırma ve örgütlemede sadece Pragnanz yasası<br />

değil, aynı zamanda bireyin algısal kurulumu (inançları,<br />

değerleri, gereksinmeleri, tutumları) da etkili<br />

olmaktadır. Bu nedenle, aynı fiziksel çevrede bulunan<br />

kişilerin çevreyi yorumlamaları ve tepkileri farklı<br />

olabilmektedir. Bunun için de bireyin davranışının<br />

gerisindeki nedenleri anlayabilmek için coğrafi<br />

çevresinden çok, davranışsal çevresi bilinmelidir.<br />

d1) Şekil (figür) - Zemin (fon) İlişkisi: Nesneleri<br />

içinde bulundukları ortama göre algılarız. Ön planda<br />

algıladıklarımız (dikkat edilen) şekil, arka planda<br />

algıladıklarımız ise zemindir. Mesela; bu okumakta<br />

olduğunuz yazılar şekil, yazının arkasındaki beyaz alan<br />

ise zemindir. Eğer dikkatimiz yer değiştirirse şekil ve<br />

zemin de yer değiştirebilir ve dikkat ettiğimiz nesne<br />

şekil olurken diğer uyarıcılar zemini oluşturmaktadır.<br />

d2) Gruplama Yasaları: Ortamdaki çeşitli<br />

ipuçlarından yararlanarak birçok uyarıcının gruplanarak<br />

algılanmasıdır. Bu gruplandırmayı bazı etkenlere bağlı<br />

kalarak yaparız. Bu etkenler benzerlik yakınlık,<br />

süreklilik (devamlılık)


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Benzerlik: Şekil, renk, doku, cinsiyet gibi pek çok<br />

özellik bakımından birbirine benzer uyarıcılar birlikte<br />

gruplanarak algılanma eğilimindedir. Mesela; insanı<br />

kadın ve erkek diye iki gruba ayırırız.<br />

A A A A A A A A B C D<br />

B B B B B B B A B C D<br />

C C C C C C C A B C D<br />

D D D D D D D A B C D<br />

Şekil–1 Şekil–2<br />

Şekil-1’i satırlar, Şekil-2’yi sütunlar şeklinde algılarız.<br />

Çünkü benzer olan uyarıcıları bir bütün olarak algılarız.<br />

Yakınlık: Birbirine yakın olan uyarıcılar algısal<br />

alanımızda birlikte gruplandırılmaktadır. Yakınlık,<br />

zamanda ve mekânda yakınlık olarak iki grupta ele<br />

alınabilir. İşitsel uyarıcıların gruplanarak algılanması ise<br />

zaman içinde birbirlerine olan yakınlıklarına göre<br />

gerçekleşmektedir. Mesela; müzikteki ritim algılaması,<br />

zaman içinde birbirine değişik yakınlıklarda bulunan<br />

vuruşlara dayalıdır.<br />

Süreklilik (Devamlılık): Aynı yönde giden noktalar,<br />

çizgiler ve benzerler birlikte gruplanarak algılanma<br />

eğilimindedir. Mesela; reklâm panolarında yanıp sönen<br />

ampuller bireye süreklilik algısı vermektedir.<br />

d3) Tamamlama: Eksik olan uyarıcıları zihnimizde<br />

tamamlayarak algıma olayıdır. Tamamlama için o<br />

nesnenin daha önce biliniyor yani algılanmış olması<br />

şarttır.<br />

Örnek: Bir ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya<br />

gröe, kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı<br />

ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain<br />

yrenide omlsaımyış. Ardakai hfraliren srısaı krıaışk<br />

oslada ouknyuorumş. Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil<br />

bri btüün oalark oykuorumuşz.<br />

Örnek Resimler:<br />

Zeigarnik etkisi: İnsanlar tamamlanmamış<br />

yaşantılarını tamamlanmış yaşantılarından daha önce ve<br />

net bir şekilde hatırlama eğiliminde olmasına denir.<br />

- 19 -<br />

d4) Basitlik: Organizma, karmaşık, zor olaylar yerine<br />

daha basit ve düzenli olanı algılama eğilimindedir.<br />

Basit, düzenli bir şekilde organize edilmiş şekiller<br />

karmaşık olanlardan daha kolay algılanır.<br />

Şekil–1 Şekil–2<br />

Şekil-2’yi Şekil-1’den daha çabuk ve kolay algılarız.<br />

Çünkü basit, düzenli şeyler daha kolay algılanır.<br />

Algı yanılmaları<br />

Algı yanılmaları, fiziksel koşullardan veya bazı kişisel<br />

özelliklerden dolayı gerçeğin olduğundan farklı<br />

algılanmasıdır. Bu yanlış algılanmaya özellikle algının<br />

özellikleri sebep olur. İllüzyon ve halüsinasyon (sanrı)<br />

olmak üzere iki türlü algı yanılması vardır.<br />

a) İllüzyon: Gerçekte var olan bir dış uyarıcının<br />

olduğundan farklı algılanmasıdır. Fiziksel ve Psikolojik<br />

İllüzyon olmak üzere iki ayrılır.<br />

Fiziksel illüzyon: Algılanan uyarıcının kendi<br />

özelliklerinden ve fiziksel çevre koşullarından dolayı<br />

kaynaklanan algı yanılmasıdır. Herkeste aynı yanılgıya<br />

neden olan illüzyondur. Mesela; su içindeki çay<br />

kaşığının kırık gözükmesi, tren raylarının ileride<br />

birleşiyormuş gibi gözükmesi gibi.<br />

Psikolojik illüzyon: Uyarıcıyı algılayan kişinin zihinsel<br />

ve kişisel tutumuna göre var olan bir uyarıcının yanlış<br />

algılanmasıdır. Psikolojik illüzyon her bireyde aynı<br />

görülmez. Mesela; karanlıkta yerde duran hortumu<br />

yılan sanmak.<br />

b) Halüsinasyon (Sanrı): Ortada bir uyarıcı yokken<br />

kişinin bir şeyler algıladığını sanmasıdır. Yani gerçekte<br />

var olmayan bir uyarıcının varmışçasına algılanmasıdır.<br />

Halüsinasyon genelde akıl hastalarında görülür. Bazen<br />

ateşli hastalıklarda, alkol ve uyuşturucu bağımlılarında<br />

da görülür. Mesela; kapı çalmadığı halde zilin sesini<br />

duymak, ellerimizin üstünde böcek olmadığı halde<br />

ellerin üstünde böcek var denmesi gibi.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

a) Sezgisel Öğrenme Kuramı (İçgörüsel, Kavrayış<br />

yoluyla öğrenme) (Köhler): Çözülmesi gereken<br />

problemin kavramları, elemanları arasındaki ilişkinin<br />

farkına birden bire (aniden) varılarak öğrenmenin<br />

gerçekleşmesidir.<br />

Bu öğrenmede birey daha önce çalışmış, zihnini<br />

yormuş, çeşitli yollar denemiş ancak bir türlü başarılı<br />

olamamıştır. Bunun üzerine belli bir zaman<br />

çalışmalarını askıya almışken, birden çözüm yolunu<br />

bulmuştur. Yani birey, durum veya sorun hakkında<br />

hiçbir şey düşünmezken birden çözüm bulmaktadır.<br />

İçgörüsel öğrenmede probleme odaklanma vardır.<br />

Probleme seçici bir şekilde dikkat edilir.<br />

Daha önceki deneyimler, çözüm için alt yapı<br />

oluşturur. Yani kişi deneme-yanılmalar yaptıkça<br />

içgörüleri artacak, dolayısıyla kavrama yoluyla<br />

öğrenme daha kolay olacaktır.<br />

Öğrenme hazırlık, kuluçka ve sonuç olmak üzere üç<br />

aşamada gerçekleşir.<br />

Çözüme geçiş, ani ve tam olarak gerçekleşir.<br />

Zeki olan bireyler içgörüsel çözüme daha kısa<br />

sürede ulaşır.<br />

Keşfedilen ilkeler/çözümler uzun süre kullanılır ve<br />

hatırlanır. Ayrıca başka duruma kolayca uygulanır.<br />

Mesela; bir öğrencinin matematik probleminin<br />

çözümünü birden buluvermesi. Başına elma düşmesi<br />

sonucunda, Newton’un yerçekimi kanunu bulması. Bir<br />

çocuğun, elektrik düğmesine parmakları yetişmediği<br />

için bir sandalye yardımıyla yetişmeyi akıl etmesi.<br />

Uyarı: Bir problemin çözülmesinde geçmiş<br />

öğrenmelerin ve problemlerin bileşenleri arasındaki<br />

ilişkilerin görülmesinin en fazla önem taşıdığı<br />

öğrenme türüdür (2011 KPSS).<br />

ortamdan uzaklaşmadır<br />

b) Yaratıcı (Üretici) Düşünme (Wertheimer):<br />

Wertheimer’e göre iki tür problem çözme yolu vardır.<br />

Bunlardan biri A türü çözümler (ıraksak), diğeri B türü<br />

çözümler (yakınsak) dir.<br />

B türü çözümler (yakınsak): Anlamadan ezberlemeye<br />

dönüktür. Orijinallikten ve içgörüden uzaktır. Kolayca<br />

unutulabilir.<br />

A türü çözümler (ıraksak): Gestalt ilkelerine<br />

dayalıdır. Orijinaldir, sezgiseldir (içgörüseldir). Çözüm<br />

başkası tarafından değil, birey tarafından bulunur,<br />

kolaylıkla genellenebilir ve uzun süre hatırlanabilir. Bu<br />

tür çözümler üretici (yaratıcı) çözümlerdir.<br />

Yaratıcı düşünme: Varlıklar ve olaylar arasında yeni<br />

ve orijinal ilişkiler kurma ve çözüm üretme esasına<br />

dayanan düşünmedir. Bu düşünmede bilgi birikimi ve<br />

deneyim önemlidir. Bilimlerde, güzel sanatlarda ve<br />

artistik faaliyetlerde bu düşünme önemli rol oynar.<br />

- 20 -<br />

Yaratıcı düşünmeyi engelleyen faktörler ise şunlardır:<br />

Duygusal engeller (utangaçlık, yanlış anlaşılma<br />

korkusu, aşırı öz eleştiri),<br />

Kültürel engeller (toplumdaki değerler ve<br />

gelenekler), Algısal engeller (algılamayla oluşan<br />

şartlanmalar)<br />

Geçmiş deneyimlerin etkisi (Alışkanlıklar-<br />

Zihinsel kurulum)<br />

İşleve takılma<br />

Zihinsel kurulum: Problemlerin hep aynı davranış<br />

kalıplarıyla, yöntemlerle, alışkanlıklarla çözmeye<br />

çalışmaktır.<br />

İşleve takılma: Nesneleri alışılagelen işlevleri dışında<br />

kullanmamaktır. Mesela; bıçak kesmek için yapılmıştır.<br />

Birçok insan bıçağı tornavida ya da gazoz açacağı<br />

olarak düşünemez.<br />

c) Alan Kuramı (Kurt Lewin): Davranışın üzerinde o<br />

davranışı gerektiren birçok psikolojik olgunun etkili<br />

olduğunu ve bütün bu psikolojik olguların kişinin<br />

yaşam alanını oluşturduğunu ifade etmektedir. Yaşam<br />

alanı kişinin bilinçli olarak farkında olduklarından<br />

oluşabileceği gibi, bilincinde olmadığı faktörlerden de<br />

etkilenebilir.<br />

d) Gizli (örtük) öğrenme (Tolman): Tolman yaptığı<br />

araştırmalar sonucunda bazı öğrenmelerin istem dışı<br />

gerçekleştiğini kanıtlamıştır ve bu tür öğrenmelere<br />

“gizil öğrenme” adını vermiştir. Bu öğrenme,<br />

öğrenmeye yönelik herhangi bir çaba sarf etmeden ve<br />

istek duymadan gerçekleşir.<br />

Kişi tarafından farkında olmadan belirli zamanlarda<br />

gerçekleşen öğrenmelerdir. Bu öğrenmeler bilinçli<br />

olarak gerçekleştirilmez. Çoğu zaman ihtiyaç anında<br />

davranışa dönüştüğü zaman öğrenmenin olduğu fark<br />

edilir.<br />

Mesela; her gün dershaneye gidip gelirken çoğu iş<br />

yerlerini, yolları bu şekilde öğreniriz.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

C) BİLİŞSEL AĞIRLIKLI DAVRANIŞÇI<br />

KURAMLAR<br />

Bilişsel Ağrılıklı Davranışçı Kuram Türleri<br />

1. Sosyal Öğrenme Kuramı (Gözlem-Model Yoluyla<br />

Öğrenme) (Bandura)<br />

2. Amaçlı Davranışçılık Kuramı (İşaret-Gestalt-<br />

Beklenti Kuramı) (Tolman)<br />

1. SOSYAL ÖĞRENME KURAMI (GÖZLEM-<br />

MODEL ALMA ÖĞRENMESİ) (BANDURA)<br />

Sosyal Öğrenme Kuramının Temel İlkeleri<br />

Davranış öğrenilebilir fakat hemen<br />

gösterilmeyebilir.<br />

Öğrenme her zaman pekiştirece bağlı değildir.<br />

İnsan uyarıcıya karşı tepki veren pasif ve basit bir<br />

organizma değildir. İnsan aktif ve bilinçli eylemleri<br />

ile öğrenir.<br />

Sosyal öğrenmede temel faktör, bireyin başkalarını<br />

gözlemleyerek öğrenmesidir (Dolaylı öğrenme).<br />

Mesela; ablasının tırnakları kesilirken canı yandığı<br />

için ağladığını gören Taylan, sıra kendisine<br />

geldiğinde tırnaklarını kestirmemek için uzun süre<br />

direnmiştir (dolaylı ceza) (2010 KPSS).<br />

Basketbolcunun, antrenörü gibi basket atması (2009<br />

KPSS).<br />

Birlikte öğrenme ortamında öğrenen ile<br />

öğretenlerin etkileşim içinde olması gerekmektedir.<br />

Öğrenen bireye, gözlem, taklit etme ve zihinsel<br />

fonksiyonlar geliştirmede gerçek fırsat<br />

sağlanmalıdır.<br />

Öğrenmenin etkiliği, öğrenenin modelden<br />

gözlemlediği davranışı taklit etme kabiliyetine<br />

bağlıdır.<br />

Sosyal Öğrenme Süreçleri (Gözlem Yoluyla<br />

Öğrenmenin Süreçleri)<br />

Sosyal öğrenme şu dört süreç sonunda ortaya çıkar.<br />

a) Dikkat etme süreci: Model alınan davranışa<br />

dikkatin odaklanmasıdır. Mesela; Atakan TV’deki<br />

bir karate müsabakasını dikkatlice izlemektedir.<br />

b) Hatırda tutma süreci: Gözlemlenen davranıştan<br />

yararlanmak için hatırlanmasıdır. Mesela; Atakan<br />

okulda bir arkadaşıyla tartıştığında TV’deki karate<br />

hareketleri aklına gelir.<br />

c) Davranışı ortaya koyma süreci (Davranışa<br />

dönüştürme, Tekrarlanması): Model alınan<br />

davranışın uygulanması (tekrarlanması) sürecidir.<br />

Fakat birey öz yeterlilik kapasitesine sahip değilse<br />

bu davranış ortaya çıkmayabilir. Mesela; Atakan<br />

TV’deki karate hareketlerini aklına getirip tartıştığı<br />

arkadaşı üzerinde bu hareketleri denemesi.<br />

d) Güdülenme süreci: Bandura öğrenme ile<br />

performansı birbirinden ayırmıştır. İnsanlar; yeni<br />

davranışları, becerileri, gözlem yoluyla<br />

kazanabilirler. Ancak onları yapmaya<br />

güdüleninceye veya ihtiyaç duyuncaya kadar<br />

performans olarak göstermezler. Yani güdülenme<br />

öğrenilenleri performansa dönüştürmeyi sağlayan<br />

süreçtir.<br />

- 21 -<br />

Sosyal Öğrenme Kuramı’nın Temel Kavramları<br />

a) Pekiştirme: Bandura’ya göre üç türlü pekiştirme<br />

vardır.<br />

a1) İçsel Pekiştirme: Pekiştirme bireyin kendisi<br />

tarafından, kendisine yönelik yapılıyorsa buna içten<br />

pekiştirme denir. Bu pekiştirmede birey başkalarının<br />

tepkilerine aldırmadan kendi kişisel standartlarına<br />

ulaşmak için çaba harcar. Mesela; Kreşte arkadaşına<br />

vuran Hasan, öğretmenin verdiği oturma cezasına<br />

aldırmamış “Oh, iyi ki de vurdum o da benimle alay<br />

etmişti, ona günün gösterdim, çok iyi oldu.” diyerek<br />

rahatladığını hissetmesi (2009 KPSS). Sınavda iyi not<br />

alan bir öğrencinin kendisini ödüllendirmek için<br />

sinemaya gitmesi.<br />

a2) Dolaylı Pekiştirme: Davranışı pekiştirilen modeli<br />

izleyen birey, modelin davranışını yapma olasılığı<br />

artar. Mesela; bir futbol takımında iyi oynayan bir<br />

oyuncuya prim verilmesi sonucu, takımdaki diğer<br />

oyuncuların da daha iyi oynamaya çalışması.<br />

a3) Doğrudan pekiştirme: Birey bir kişiyi model<br />

aldıktan sonra onun yaptığı davranışı bizzat kendisi<br />

de yapar ve hemen arkasından model aldığı davranış<br />

için pekiştireç alırsa bu doğrudan pekiştirme olur.<br />

b) Dolaylı Ceza: Modelin yapmış olduğu davranış<br />

sonunda almış olduğu cezanın gözlemlenmesi,<br />

gözleyenin o davranışı yapma eğilimini azaltır veya<br />

ortadan kaldırır. Mesela; sınıfta yaptığı hatalı bir<br />

davranıştan dolayı teneffüse çıkamayan arkadaşını<br />

gören Ceren, o hatalı davranışı yapmama eğiliminde<br />

olacaktır.<br />

c) Dolaylı Güdülenme: Gözlenen davranış, değer<br />

verilen bir ürünle sonuçlanırsa gözleyen kişi o davranışı<br />

yapmak için istek duyar. Mesela; öğretmen adayı<br />

arkadaşının çok çalışıp KPSS sonucu atandığını gören<br />

Ahmet, kendisinin de çok çalışmaya istekli olması.<br />

d) Dolaylı Duygusallık: Birçok duygu gözlem yoluyla<br />

kazanılır. Birçok insan kendileri doğrudan bir yaşantı<br />

geçirmediği halde (zarar görmediği halde) bazı<br />

şeylerden korkar. Sebebi ise söz konusu duygulara,<br />

korkulara sahip modellerin gözlemlenmesidir. Model<br />

alınan kişiler birtakım davranışlarıyla gözleyen kişiye<br />

birçok mesaj verir ve gözlemci dolaylı yaşantı<br />

kazanarak aynı korkulara sahip olur. Mesela;<br />

arkadaşının köpek tarafından ısırılması sonucu<br />

arkadaşının çığlık atmasını ve ağlamasını gözlemleyen<br />

birey köpekten korkmaya başlayabilir. Yılanla ilgili<br />

kötü bir yaşantı geçirmediği halde yılandan korkan<br />

insan sayısı çok fazladır.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Sosyal Öğrenmeyi Etkileyen Faktörler<br />

a) Modelin özellikleri<br />

b) Model alınan davranışın özellikleri<br />

c) Gözlemcinin özellikleri<br />

a) Modelin özellikleri: Modelin yaşı, cinsiyeti, sosyal<br />

statüsü, saygınlığı (prestiji), gözleyen bireye olan<br />

benzerliği, modelin davranışının pekiştirilmesi ya da<br />

cezalandırılması, modelin sergilediği davranışla ilgili<br />

uzmanlığı.<br />

Model ile Gözleyen Arasındaki Etkileşim Özellikleri<br />

Modelin<br />

Statüsü<br />

Kişiden;<br />

Yüksek<br />

Eşit<br />

Eşit<br />

Düşük<br />

Gözlemle<br />

nen<br />

Sonuç<br />

Sonuç<br />

bilinmiyor<br />

Sonucu<br />

olumlu<br />

Sonuç<br />

olumsuz<br />

Sonuç<br />

olumlu<br />

veya<br />

olumsuz<br />

Taklit<br />

Edilme<br />

Durumu<br />

Yüksek<br />

Yüksek<br />

Taklit<br />

edilmez<br />

Yok denecek<br />

kadar az<br />

Örnek<br />

Reklâmlarda kullanılan<br />

ünlü kişiler<br />

Sınıfta başarılı öğrenciyi<br />

diğerlerinin taklit etmesi<br />

Sınıfta ceza alan bir<br />

öğrencinin yaptığı<br />

davranışı diğer<br />

öğrencilerin yapmaması<br />

Küçük kardeşini izleyen<br />

büyük kardeşin tepkisi<br />

b) Model alınan davranışın özellikleri: Gözleyen<br />

birey uygun olduğunu düşündüğü ve ödülle<br />

sonuçlanacak davranışları model alır. Değerli sonuçlar<br />

gözlemciyi güdüler. Davranışın basit olması, işlevselliği<br />

ve gözlenebilir olması diğer etkenlerdir.<br />

c) Gözlemcinin özellikleri: Bunlar altı tanedir.<br />

c1) Karşılıklı belirleyicilik: Öğrenmeyi; birey, çevre<br />

ve davranış olarak üç temel faktör birlikte oluşturur. Bu<br />

üç etken karşılıklı olarak birbirlerini etkilemekte ve bu<br />

etkileşimler bireyin sonraki davranışlarını<br />

etkilemektedir. Yani birey, sosyal çevrelerini<br />

davranışları aracılığıyla etkilemekte, değiştirmekte, aynı<br />

zamanda çevrede yer alan diğer insanların<br />

davranışlarından da etkilenmektedir.<br />

c2) Sembolleştirme kapasitesi: İnsanlar dünyada<br />

gördüklerini zihinlerinde sembolleştirirler. Semboller<br />

insanların zihninde dünyadaki gördüklerinin<br />

temsilcileridir. Bu sayede insanlar, geçmişi zihinlerinde<br />

tutabilmekte ve geleceği de zihinlerinde<br />

tasarlayabilmekte, sembolleştirebilmektedir.<br />

Sembolleştirme kapasitesi yüksek olan bireyler, sosyal<br />

öğrenme konusunda daha başarılıdırlar.<br />

- 22 -<br />

c3) Öngörü (Geleceği düşünme) kapasitesi: Gelecek<br />

için plan yapabilme kapasitesidir. İnsanlar gelecekte<br />

başkalarının kendilerine nasıl davranacaklarını tahmin<br />

edebilmeli, hedef belirleyebilmeli ve geleceği<br />

planlayabilmelidir. Yani düşünme etkinlikten önce<br />

geldiği için, insanlar geleceği düşünebilmelidir.<br />

c4) Dolaylı öğrenme kapasitesi: İnsanlar başkalarının<br />

davranışlarını ve o davranışların sonuçlarını<br />

gözlemleyerek öğrenmeyi gerçekleştirir ve bu ona<br />

büyük bir avantaj sağlar. Çünkü maliyeti düşüktür.<br />

Başkalarının hatalarını görmek yoluyla aynı hataları<br />

yapmadan doğrulara daha az zararla ve daha hızlı<br />

ulaşabilir. Bu nedenle dolaylı öğrenme kapasitesi<br />

yüksek bireyler sosyal öğrenmeyi daha iyi<br />

gerçekleştirir.<br />

c5) Öz düzenleme kapasitesi: İnsanların içsel<br />

standartlar oluşturma, kendi davranışlarını kontrol etme<br />

ve düzenleme kapasiteleri vardır. Birey davranışlarını<br />

kendi koyduğu kurallara uygun biçime getirip<br />

uygulayabilme potansiyeline sahiptir. Beslenme,<br />

eğlence, dinlenme, çalışma alışkanlıkları bu tiptendir.<br />

c6) Öz yargılama (Yansıtma) kapasitesi: İnsanların<br />

kendileri hakkında düşünme ve yargıda bulunma<br />

kapasitesidir. İnsanlar kendi davranışlarını yargılayıp<br />

çeşitli sonuçlar (ders alma gibi) çıkarabilirler.<br />

Uyarı: İnsanın kendinin farkında olması ve<br />

kapasitesi ile yapacağı iş arasında değerlendirme<br />

yapması, bireyin öğrenme sürecinde önemli bir<br />

durumdur. Bu durum “öz-yeterlilik” kavramıyla<br />

açıklanmıştır.<br />

ortamdan uzaklaşmadır<br />

2. AMAÇLI DAVRANIŞÇILIK KURAMI<br />

(İŞARET-GESTALT KURAMI) (TOLMAN)<br />

Tolman’a göre davranış bir amaca yöneliktir.<br />

Davranış amaç doğrultusunda çevre koşullarına<br />

göre değiştirilebilir.<br />

Davranışçılardan farklı olarak öğrenme koşullanma<br />

sürecinden ziyade, zihinsel süreçler yoluyla<br />

çevreyi keşfetme ve uyarıcıları anlamlı hale getirme<br />

(bütün hale getirme) sürecidir.<br />

Öğrenmeyi uyarıcı-uyarıcı ilişkisi olarak ele alır.<br />

Davranışçılardan farklı olarak insanı hayvanlardan<br />

farklı olarak sadece uyarıcılara tepki veren pasif bir<br />

varlık olarak değil, inanç ve değerleriyle etkinlikte<br />

bulunan aktif bir varlık olarak ele alır.<br />

Molar (Bütüncül davranış): Davranışçıların<br />

“davranışı anlamak için davranışı küçük davranış<br />

birimlerine bölmek gerekir” fikrine karşı çıkarak,<br />

davranışın bütününe odaklanılması gerektiğini (molar<br />

davranışa) belirtir. Çünkü davranışı küçük parçalara<br />

ayırmaya çalışmak onun anlamını kaybettirmektedir. Bu<br />

görüşü Gestalt görüşüne yakındır.


ÖĞRENME <strong>PSİKOLOJİSİ</strong> III. ÜNİTE – ÖĞRENME KURAMLARI<br />

Örtük (Gizil) Öğrenme: Bilinçsizce, farkında olmadan<br />

ve istemeden edinilen öğrenmelerdir. Buna göre, bazı<br />

öğrenmeler öğrenme amacı olmadan, hatta kişi farkında<br />

olmadan gerçekleşir.<br />

Yapılan çalışmalar, gizil öğrenmenin zihinsel imge ya<br />

da bilişsel harita olarak depolandığını göstermektedir.<br />

Organizma ilgili bir problemle karşılaştığı zaman bu<br />

haritalara başvurur ve onu kullanır. Mesela; ev işi<br />

yaparken bir yandan yüksek sesle ders çalışan psikoloji<br />

öğrencisi kızının söylediklerini işiten bir ev hanımı,<br />

birkaç gün sonra izlediği bir yarışma programında<br />

sorulan “Tepkisel koşullanma ile şu isimlerden<br />

hangisini eşleştirirsiniz?” sorusuna doğru yanıt<br />

verdiğini fark etmesi (2010 KPSS).<br />

Gizil sönme: Önceden pekiştirilen bir davranışın<br />

pekiştirilmemesi sonucu değil, artık pekiştirilmediğinin<br />

gözlenmesi sonucunda ortaya çıkan durumdur. Mesela;<br />

eski okulunda öğretmenin sadece parmak kaldıran<br />

öğrencilere söz verdiğini gözlemleyen Demet, derste<br />

söz almak için hep parmak kaldırmaya başlamıştır.<br />

Fakat yeni okulunda öğretmenin parmak kaldırmayan<br />

öğrencilere de söz verdiğini gözlemleyen Demet, artık<br />

söz almak için parmak kaldırmamaya başlamıştır.<br />

Burada Demet, pekiştirilmediği için değil<br />

pekiştirilmeyen davranışları gözlemlediği için sönme<br />

meydana gelmiştir.<br />

İşaret (Yer) öğrenme: Organizma araştırarak,<br />

gözlemleyerek bazı olayların-davranışların, belirli başka<br />

olaylara-davranışlara yol açtığını veya bir işaretin diğer<br />

bir işarete götürdüğünü anlar ve bunları kullanarak<br />

amacına ulaşır. Organizma bu kazandığı bilgiyi<br />

birbirinden ayrı, bağımsız birimler halinde değil,<br />

organize edilmiş bilgi halinde saklar. Organizmanın<br />

çevreye ilişkin organize edilmiş bilgi türü bilişsel<br />

harita olarak adlandırılır. Organizma, yer öğrenme<br />

sürecinde bu haritalardan yararlanır. Mesela;<br />

gözümüzü kapattığımızda evimizin salonu ve içindeki<br />

eşyaları hayal edebilir hatta gözümüz kapalı olarak<br />

salonda dolaşabiliriz. Zihnimizde bulunan bu bilgiler<br />

yer öğrenmesi (bilişsel haritalar sayesinde) ile oluşan<br />

bilgilerdir.<br />

Tolman, üst düzey organizmaların kendilerini istedikleri<br />

amaca ulaştıracak yolların ve nesnelerin uzaysal planını<br />

kapsayan bilgilerini kullandıklarını savunur. Organizma<br />

bilişsel haritalarını kullanarak kendisini en kısa şekilde<br />

amaca ulaştıran yolu seçmesine en az çaba ilkesi denir.<br />

Mesela; bir yere giden bireyin bilişsel haritalarını<br />

kullanarak en kestirme yolu bulması.<br />

Uyarı: Yer öğrenmenin önemli bir bölümü farkına<br />

varılmadan (gizli öğrenme) gerçekleşir.<br />

- 23 -<br />

Öğrenme Türleri<br />

a) Kateksis: Organizmanın içinde bulunduğu kültürel<br />

özelliklere bağlı olarak belli dürtü durumlarıyla, belli<br />

nesneleri ilişkilendirme eğiliminin öğrenilmesidir.<br />

Mesela; İtalyanlar açlığını makarna ya da pizza ile<br />

giderme eğiliminde olabilir.<br />

Organizmanın belli dürtü durumlarında belli<br />

nesnelerden kaçınmayı öğrenmesine Olumsuz Kateksis<br />

denir. Mesela; bir Müslüman açlığını gidermek için<br />

domuz eti yemez çünkü açlık ile domuz etini<br />

ilişkilendirmemiştir.<br />

b) Eşdeğer İnançlar: Alt amaç, ana (asıl) amaçla aynı<br />

etkiye sahip olduğunda, alt amaç eşdeğer inanç<br />

oluşturur. Bu durum, uyarıcı-tepki kuramlarında ikincil<br />

pekiştirme kavramına çok benzemekle birlikte, bu<br />

öğrenme çeşidi fizyolojik dürtülerden ziyade “sosyal<br />

dürtülerin” tatmini ile ilişkilidir. Mesela; yüksek not<br />

alma sevgi ve saygı ihtiyacını doyurur.<br />

c) Alan Beklentileri (uyarıcı-uyarıcı öğrenmesi):<br />

Organizmanın kendisini neyin nereye götüreceğini<br />

öğrenmesidir. Belli bir işaret gördüğünde onu belli bir<br />

diğer işaretin izleyeceğini bekler. Bu öğrenmeye<br />

uyarıcı-uyarıcı öğrenmesi denir. Bu tür öğrenmenin<br />

gerçekleşmesi için tek pekiştirme beklentinin yani<br />

hipotezin doğrulanmasıdır. Mesela; zil çalması dersin<br />

başlaması için, şimşek çakması yağmurun başlaması<br />

için birer işarettir.<br />

d) Alan-Biliş Yolları: Alan-biliş yolu, bir problem<br />

çözme stratejisi olarak belli durumlarda algısal alanı<br />

düzenleme eğilimi olarak tanımlanır. Problem çözme<br />

stratejisinde önemli olan nokta, bir problemi çözmede<br />

etkin olan bir stratejinin gelecekte benzer durumlarda da<br />

kullanılmasıdır.<br />

e) Dürtü (güdü) Ayırımları: Bu öğrenme türü<br />

organizmanın kendi dürtü durumunu analiz etmesini ve<br />

buna uygun davranışta bulunmasını içerir. Mesela; suya<br />

ihtiyaç duyan birisinin davranışı ile yiyeceğe ihtiyaç<br />

duyan birisinin davranışı farklı olacaktır.<br />

f) Hareket Biçimleri: Hareket biçimini öğrenme, bir<br />

eksiği gidermeye yöneliktir.<br />

g) Açık öğrenme: Organizmanın giderilmesi gereken<br />

ihtiyaçlarıyla doğrudan ilişkili olan davranışları<br />

öğrenmesidir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!