07.11.2014 Views

aydin_kimdir_a

aydin_kimdir_a

aydin_kimdir_a

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Aydın <strong>kimdir</strong>? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası<br />

Aydınlanma(Cengiz Cebi)<br />

Okullarımızda klasik bir “Aydınlanma Dönemi” söylemi vardır, malum. Her ne kadar bu dönem<br />

Avrupa’ya ilişkin ise de herşeye “Avrupa gözüyle” bakmaya alıştırılmış olan zihinler bu “aydınlanma”yı<br />

evrensel bir düzlemde ele alır, öyle anlar ve öyle de sunarlar. Buna göre sözkonusu aydınlanma<br />

insanlığın aydınlanmasıdır ve Avrupa/Batı bunun öncülüğünü yapmış ve yapmaktadır. İnsanlık belli bir<br />

dönemde aydınlanmaya başlamış ise bundan önceki dönemde karanlıktadır. Nitekim ortaçağ karanlık<br />

bir çağdır. Gerçi bu söylemin hemen ardından “Tabi bu Avrupa için geçerli, İslam dünyasında ortaçağ<br />

aydınlıktır” şeklinde ek bilgi ve açıklamalar yapılabilir ve zaman zaman da yapılıyor. Ne var ki ana<br />

temayı yukarıdaki şekilde koyduktan sonra bunu söylemenin pek bir anlamı yok.<br />

Burada sorun “aydınlanma” kavramı ile kast edilen şeyin her zaman belirgin olmayışı. Çok naif ve<br />

basit ifadesi ile genelde verilmek istenen mesaj “İnsanlık din ve tanrı merkezli dünya görüşünden<br />

uzaklaştıkça özgürleşiyor ve aydınlanıyor” şeklinde. Ya da bu ikisinin zaten aynı şey olduğu<br />

söylenebilir bu bakış açısından. Din bir esaret, ondan kurtulmak ise bir aydınlanma. Bu<br />

değerlendirmeyi “fütursuzca” yapanların kategorik yanılgısı, belli bir dinin sorumluluğu altında<br />

olmayışın, diğer bir deyişle kişinin hayat tarzında tümüyle serbest ve sorumsuz olmasının, düşünsel<br />

anlamda daha geniş bir dünyaya açılmak anlamına geldiğini sanmaktır. Bu düşünceye göre belli bir<br />

dinin gereklerine göre yaşayan bir kimsenin aklı da ancak belli kalıplar içerisinde düşünebilir, bunların<br />

dışına çıkamaz. Oysa bu ikisi arasında bu tür bir bağıntı bulunmuyor.<br />

“Aydınlanma” önemli ölçüde tarafgirlik içeren bir kavram. Dine göre değil de akla göre yaşıyor iseniz<br />

aydınlanmış oluyorsunuz. Şayet ılımlı bir aydınlanma sözkonusu ise dini akli bir forma çevirip öyle<br />

yaşıyorsunuz. Bu şekilde “dinsiz” olmaksızın “aydın” oluyorsunuz. Oysa gerek aydınlanma gerekse<br />

akılcılık vb. kavramlar bugün “epistemik” değil “etik/moral/sosyal” bir anlam taşırlar. Bunu<br />

“doğruluk” kavramının birbiriyle tamamen farklı iki anlamı ile açmaya çalışayım. Doğruluğun birinci<br />

anlamı bir düşüncenin, yargının, önermenin, sözün vb. gerçekliğe uygun olması, onu yansıtıyor<br />

olmasıdır. İkinci anlamı ise bireyin seçimlerinin ve hayat tarzının olması gerektiği gibi olmasıdır. İşte<br />

bu farklılık o denli görmezden gelinip kafalar o denli karışır ki, bilim ve teknolojide tutulmuş olan<br />

doğru yolun, ahlaki/dini anlamdaki doğruluğu gereksiz/geçersiz kıldığı, bunun yerine herhangi nesnel<br />

bir dayanağı ve içeriği olmayan “çağdaş/modern ahlak”ın yaşanmasının gerekli olduğu vb.<br />

söylenilmeye çalışılır.<br />

Bu yanılgı, bilimin materyalist olduğu şeklindeki oldukça yerleşik kabulden besleniyor. Burada üç<br />

alandan söz etmeliyiz : Bilim, metafizik/din, ahlak. Materyalizm metafizik bir öğretidir. Bilim ile<br />

materyalizmi ilişkilendirdiğinizde materyalizmin öngördüğü “ahlak”ı da bir anlamda bilim yoluyla<br />

haklılandırmış oluyorsunuz. Formül oldukça basit. Bilimden yanaysanız materyalizmden ve onun izin<br />

verdiği “ahlaktan/yaşam biçiminden” yana olmanız gerekiyor. Şayet bu “çağdaş yaşam”ı<br />

benimsememiş iseniz demek ki henüz yeterince aydınlanmamışsınız.<br />

Aydınlanma demişken bir de Antik Yunanlı idealist filozof Platon’un bu kavramdan ne anladığına<br />

bakmakta yarar var. İlginç olan, Platon için aydınlanma tam da materyalizmin karşısında yer alan bir<br />

şey iken materyalizm bizzat düşüncenin karanlığı. Platon’un ünlü mağara benzetmesi şöyle :<br />

Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak<br />

oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri<br />

giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin<br />

www.derindusunce.org<br />

Fikir Platformu<br />

29

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!